<<

C u m h u r i y e t

ESKİ FOTOĞRAFLARA YANSIYAN EROTİZM Erotikfotoğraflar,6 fotoğrafçılığın tarihi kadar eski. Tablolardaki incir yapraklarına nokta koyan ilk erotik fotoğraflar Avrupa ’mn çeşitli müzelerinde sergileniyor.

■■ ■■ EVRENCIK KÖYÜNDEN KARİKATÜR ÇİZEN KIZ Fey han Güner köyünde çok mizah dergisi okuyan bir genç kızken bir gün karikatüre merak saldı. Ogün bugündür hem yazıyor, hem çiziyor. • O şimdi Leman dergisinde...

BİR ÖYKÜ Bu haftaki yayımlanmamış öykü sayfam ızda h ikâyeciliğim izin yen i kalemlerinden Mehmet Saçlıoğlu ’nun ‘Birinci Ada ’sı var.

ORAL ÇALIŞLAR Hepimiz ’i, Çukuro­ de yayımlanan yazısı onun patlaması va’nın, Türkiye’nin o koca devini tanı­ şeklinde yorumlandı. Gerçekten neden ir koca adam Yaşar Kemal. yoruz. Gerçekten tanıyor muyuz? patlamıştı Yaşar Kemal? Gürül gürül konuşuyor, tıpkı Yaşar Kemal’i yeniden tanımak için “ Bu patlama birdenbire olmadı tabi i. romanlanndaki kahramanlar oturduk uzun uzun konuştuk. Biz sorduk Kürtler azınlık denemeyecek kadar bü­ BİR KODA ÇINAR gibi. o cevapladı. Baskınlarda kaybolmuş ki­ yük bir kitle. Fransa Cumhurbaşkanı Birkoca adam Yaşar Kemal. Kucağın­ taplarını, acılarını, sevgilerini, öfkeleri­ Mitterrand’a Anadolu’nun bir mozaik- da kedisi, yanıbaşında sevdiği Thilda... ni anlattı. Bugünlerde üzerinde çok şey­ ierülkesi olduğunu dilimin döndüğü ka­ Bir koca adam Yaşar Kemal yüreği ler söylenen Yaşar Kemal’ i gerçekte çok darıyla anlattım. Milattan önce 3.yüzyıl­ sevgi dolu. “Birşeyleryapmalıyız. Ana­ az tanıdığımızı anladık. Onu size de ta­ da Ege 'de 30 kadar site vardı. Bu dönem­ lar daha fazla ağlamasın, daha fazla kan nıtmak istiyoruz. İşte Yaşar Kemal. de kaç dil konuşulduğunu tarihçilerde YAŞAR KEMAL dökülmesin” diyor. Yaşar Kemal’in DerSpiegel dergisin­ tam anlamıyla Devamı 10. sayfada 10 DERGİ

Askerde “Kızamık” adlı bir roman kaleme almıştım. Yine askerde “Demirçarık” diye bir başka roman daha yazdım. Polis bunları benden alıp götürdü. Ayrıca polis 1000 den fazla ağıdı alıp götürdü.

Köylerde adım Aşık Kemal'di Karacaoğlaıı gibi tiirkiUer söylüyordum. Ağıtlar bir büyük kültür hâzinesi. Onu elimden, milletin elinden aldılar. Yaşar Kemal ve yok edilen üç yapıt Kızamık, Demirçarık ve Bin Ağıt

ı , sayfadan devam Yaşar Kemal ’ in Türkçenin zengin­ 1945.” rı benden alıp götürdü. ‘ Pis Hikâye’yi ceksin dedi. İki arkadaştık, tabancayı liği konusunda ilginç fikirlere sahip ‘llkhikâyemi şiiri bıraktıktan son­ Abidin Dino’ya gönderdiğim için da çekti. Babası babamın dostuydu. olduğunu biliyoruz. Sözünün arasına ra yazdım. IlkhikâyeminadUPİsHi- onu kurtardım. Ama diğerleri kaybo­ Ben hiç bir şey söylemedim. ‘ Biliyo­ bilemiyorlar. En az 10 dil konuşuldu* giriyoruz. kâye’dir. Yazdıklarımın içinde en iyi­ lup gitti. Ayrıca polis 1000’den fazla rum inadını’ dedi, tabancayı indirdi.” ğu belli. Homeros, İzmir civarındaki lerinden biridir bu hikâye. Nâzım’ı ağıdı alıp götürdü. Beş sene bütün lir sitenin insanıydı. Yeryüzünün en Nâzım’ı okuyunca.. askerde okumuştum. Elime ilk kez Toroslar’ı, Çukurova köylerini dola­ Aşık Kemal büyük şairidir, bir halk şairidir. Ya­ “ Nâzım Hikmetle karşılaştığımız orada Nâzım geçmişti. Albay Yusuf şıp bu ağıtları toplamıştım.” “Yazın çalışıyor, kışın dağlara gi­ rı yeryüzünün gelm iş geçmiş en bü­ zaman şöyle söylemişti. ‘ Dünyada üç Balkan’dan aldım NâzımTn şiirleri­ Yaşar Kemal bu ağıtları toplayabil­ diyordum. Bizim köyün bitişiğinde­ yük şairi, Anadolulu. Anadolu, bin­ büyükşiir dili var. BiriTürkçe, biri İs­ ni. Albay boşaltılmış bir Amerikan mek amacıyla yazın pirinç tarlaların­ ki köyde bir Güdümen Ahmet vardı. lerce yıldır dünya kültürüne kaynak­ panyolca, biri Rusça. Öbür diller bu hastanesinin terasında bana bir yer da çalışıp para biriktiriyor ve bu pa­ Güdümen, Köroğlu' nun bir keleşidir. lık etmiş. Bu zenginliği mozaik ol­ kadar şiire yatkın değildir sanıyo­ verdi. Orada bir buçuk yıldan daha rayla Anadolu’nun yollarına düşü­ Bizde Köroğlu’nun yiğitleri derler. masından atmış.” rum’ Sonra bana dönerek, ‘Yaşar, bu fazla kaldım, Askerliğim böyle bitti. yordu: “Pirinç tarlalarında bekçi ola­ Köroğlu türkülerini çok güzel söyle­ Yaşar Kemal, Anadolu ’nun zengin yüzden şiiri bıraktığına üzüldüm. Boş bir hastanede 9 askerle. Albay, rak çalışıyordum. Herkes benim kim diği için adı ‘Güdümen Ahmet’ kal­ kültürünü Cumhuriyet dönemiyle Gerçekten bu zengin dilde büyük şi- Mehmet Ali Aybar’ın arkadaşıydı. olduğumubiliyordu. Komünistlikten mıştı. Ben onun çırağıydım. Sürekli karşılaştırır: “ Cumhuriyetken önce ir yapılabilir’ demişti” Okuyup yazabilmem için beni kolla­ hapislerde yatmıştım. Fakat hile yap­ anlatıyordu. Ondan öğrendim birçok bir kültürler mozaiği oluşmuştu ama Yaşar Kemal, gençlik yıllarında iyi mış ve oraya yollamıştı.” mayacağımı bildikleri için beni isti­ şeyi. Köylerde adım Aşık Kemal’di. bu kültürler kendi içine kapanıktı. şiirleryazmış. Sonra vazgeçmiş. Ne­ yorlardı. Hapishaneye girmeden bir Karacaoğlan gibi türküler söylüyor­ Öyle bir kültür kaynağı ki, bir Yunus den şiiri bıraktığını sorduğumuzda. Polisin yokettiği romanlar kaç yıl önce çeltikçilerısrarlabeni is­ dum. Türkülerden bir kısmı ise be- Emre’yi. bir ’ı, bir “Nâzım’ı okuduktan sonra” diye ce­ “ ‘Pis Hikâye’yi orada yazdım. As­ tiyorlardı. Hiçbir şekilde bu adam nimdi. Yani Aşık Kemal’indi. Birkö- Karacaoğlan’ı yetiştirmiş. Dadaloğ- vapladı. “Nâzım beni çarpmış, büyü­ kerde ayrıca 80-100 sayfalık ‘Kıza­ kimsenin bir damlasını kimseye ver­ ye giriyordum. Aşık Kemal gelmiş, lu’nu, Nasrettin Hoca'yı, Dede Kor- lemişti, onu okuduktan sonra şiir yaz­ mık’ adlı bir roman kaleme almıştım. mez, diyorlardı. Herkese ne kadar su Köroğlu anlatacak diyorlardı. Saba­ kut’u (tek bir insan sayarsak) yetiştir­ mamaya karar verdim. Ondan sonra Yineorada ‘Demirçarık’ diyebirbaş- verileceği ölçülerek belirleniyordu. ha kadar onlara Köroğlu anlatıyor­ miştir. " şiir yazmak içimden gelmedi. Yıl ka roman daha yazdım. Polis bunla­ Bir adam geldi, bana şu kadar vere­ dum. Kadınlar benim ağıt topladığı- 26 ŞUBAT 1995. SAYI 466 İNSANLAR 11 mı duyunca etrafıma toplanıyor ve Gemisi’ ni TürkçeyeAdana’nmkah­ ağıtlarını söylüyorlardı. Şalvarımın velerinde çevirdik. ‘Sarhoş Gemi’ büyük cepleri vardı. Defterlere yazıp çok büyük bir şiir. İlk kez biz çevir­ Elyazntalarıma bu büyük ceplere yerleştiriyordum. dik. Ne olduğunu bilmiyorum. Be­ Karacaoğlan'ın, Dadaloğlu’nun ya­ nim evim barkım olmadığı için ona tütün sarmışlar yınlanmamış türkülerini de topluyor- vermiştim.” dum. Meşhur bir hapishane türküsü f aşar Kemal’e Yahya var. İlk defa onu ben derledim. Kemal Satır W Kemal’i soruyorum. Belli ki Orhan Veli bu türküyü yayımladı. A rif Dino, Yaşar Kemal’in görüş­ ü Yahya Kemal’in onun yaşamında önemli bir yeri var. Bunun Türk dilinin en güzel şiiri ol­ lerinin derinleşmesinde çok önemli “Tabii Yahya Kemal duğunu söyledi. bir rol oynar. Onun, örgütlü etkinlik­ bambaşka bir şey, bambaşka bir Akşam olur mapushane kitlenir lerde bulunması için de yol gösterici­ şiiri var. Ben gençliğimde Yahya Kimi kağıt oynar kimi bitlenir lik yapar. Kemal severdim, ama Nâzım “ Sonra Arif Bey benim çok kitap kadar bir hayranlığım yoktu. Kiminin temizden evrakı gelir Nâzım’la karşılaştıktan sonra ve Düştüm bir ormana yol belli okuduğumu görünce bana Nâzım’ın, Yahya Kemal’in iyi bir değil halkevine gir dedi. Kemal Satır’ında şair olduğunu söylemesinden Yatarım yatarım gün belli değil babası Kadiri i ’de ormanc111k yapmış, sonra Yahya Kemal’i daha Hapishane içinde üç ağaç incir anamı tanıyor. Ondan Nigar Ana di­ dikkatli okumaya başladım. Yani ye sözediyor. Dönemin CHP'li ba­ büyüklüğünü anlamaya Kolumda kelepçe boynumda başladım. bir de zincir kanlarından Adanalı Kemal Satır’a Ahmet Haşim’i çok severdi. Zincir sallandıkça her yanım gittim ‘Kemal Abi, beni Halkevi’ne Örneğin Haşim’in şu mısraları ne sancır alın’ dedim. Ramazanoğîu Kütüpha­ kadar anlamlı: nesi de halkevine bağlı. 30 bin ciltlik ‘Bir kuş düşünün karşı Düştüm bir orman ayol belli değil bahçede Yatarım yatarım gün belli değil çok büyük bir kitaplık, iki üç öğren­ Altın tüyü sonbahara uygun’ ci dışında hiç kimse uğramıyor. Ke­ Sanıyorum bu şiiri Orhan Veli’ye Nâzım’a ben o hapisteyken mal Satır’a Nigar Hanım’m oğlu ol­ şiirlerimi göndermiştim. O da ben verdim. Ya mektupla gönderdim, duğumu da söyledim. Bunun üzerine bana 15 sayfalık bir cevap ya da buluştuğumuzda verdim.” komünist misin diye sordu. Ben de yazmıştı. Aybar’da o sırada hapisteydi. Aybar’ı tanıyordum. ‘Ağıtlar’ın hüzünlü öyküsü evet dedim. Yalnızca kitap okuyaca­ ’Kapı’ adlı şiirim bu şiirlerim ğım, bunun size bir zararı olmaz. Ki­ “ Bu ağıtları topluyordum. O sıra­ tapları komünist yapamam ya diye larda Abidin Dino’yla tanışmıştım. ------— cevap verdim. Güldü üç gün sonra gel Yıl 1940, bir kısmını ona veriyor­ dedi. Üç gün sonra gittim. Hakkımda dum. O bunları hayranlıkla okuyor­ her şeyi öğrenmiş, git orada sana bir du. Benden önce ağıt toplayan iki ki­ masa kondu çalışmaya başla dedi. şi var. Ferid Celal Güven ve BelaBar- Masam var iskemlem var. Yalnızca tok. Ferid Celal Güven Halkevleri tuvalet uzakta, tek sorun o. Neyse Ni­ Başkanı’ydı veTürksözü gazetesinin sahibiydi. Ağıtları üçüncü olaraktan, gar Hatun sayesinde 1942 yılından sonra çalışmaya başladım. Askere hem de yüzlerce derleyen benim. Fe­ üj kadarhep orada çal iştim. Orada gece rid Celal Güven ağıdan halkevine gö­ ^ gündüz kitap okudum. Ben îstan- türdü. 1943 ’tebu ağıtlar benim derle­ 3 bul’a geldiğim zaman Homeros’u mem olarak Halkevi Yayınları arasın­ da çıktı. Kapağını da Abidin Dino dü­ okuyan yazar çok azdı. Belki de yok- zenlemişti. O sıralardajandarma sü­ tu. Ahmet Cevat Emre’ nin nesir ola- rekli evimi basıyor ve yazılı ne bulu­ rak yayınladığı İlyada, Odesa vardı, 3 ben onları neredeyse ezbere biliyor- Ahmet Haşim yorsa alıp götürüyordu. Yalvarsam yakarsam fayda etmiyor dinlemiyor­ 3 dum. Ondan sonra Tolstoy’ları, Dos- arasındaydı. ‘Kapı’ şiiri şu lar, toplayıp toplayıp götürüyorlardı. toyevski’leri, Çehov’lan okudum. O dizelerle başlıyordu: “Ağıtlar” da bu sırada gitti. Gerçek ‘§3 kütüphanede çok çok kitap okudum. ‘Bugünlerde bahar indi •2 Çukurova’nın düzüne sayıyı bilmiyorum ama bine yakın i ’le tanışma Donandı ağaçlar, donandı ağıdın gittiği inancındayım. O ağıt­ dünya lardan ancak yüz kadarını kurtarabil­ “Orhan Kemal’le bu kütüphanede Donandı yeşilinden alından dim. Bir kısmını halkevine, birkısı- tanıştım. Ben hayatımda iki büyük Nennilendi dağlar mını Türk Dil Kuramu’na vermiştim. raçoğlu’nun sınıf arkadaşı. Cenev­ söylemişti. Eski Yunan’m üzerine yaratıcı tanıdım. Biri Orhan Kemal, Bugünlerde bahar indi, re’de ekonomi, sonra Lahey’de ziraat çok düştü. Eski Yunan klasiklerini biri de Yılmaz Güney. Orhan çok iyi Çukurovan’nın düzüne Onlar kaldı, elde kalanları yeniden MalatyalI, Maraşlı, Antepli bastırdım.” okumuş. okumam için Azra Erhat’a mektup dostumdu. Dostluğumuz da oldu, ırgatlar Yaşar Kemal’in en çok üzüldüğü Rimbaud’yu çok severdi, eski Yu- yazıp klasikleri istedi. Örneğin Sop- kavgamız da oldu. Ama her dost ara­ Sersefil döküldü yollara konulardan birisi, Ağıtlar’ı yitirmek. nan’ı çok severdi. Arif Bey’den çok hokles üzerinde çok duruyordu.” sında o kadar olur. Birbirimizden hiç Bugünlerde bahar indi Çukurova’nın düzüne ‘ Aradan 50 yıl geçmesine rağmen hâ­ şey öğrendim. Büyük ressamdı. İngi­ Arif Dino’yla nasıl tanıştıklarını bir zaman, hiç bir şekilde vazgeçeme­ Nâzım benim bu şiirimi çok lâ yüreği yanıyor. lizceyi, Fransızcayı, Yunancayı eski ise Yaşar Kemal şöyle anlatıyor: dik. Orhan Kemal çok çocuk bir adamdı. Ağzında hiçbir şeyi tutamaz­ sevmişti. ‘Kapı’ şiiri uzun bir şiir “ Ağıtlar bir büyük kültür hâzine­ Grekçeyi çokiyi bilirdi. Çiftliklerin­ “Halkevi bahçesinde onu devam­ burada yalnızca bir parçasını si. Onuelimden aldılar. Milletin elin­ den bir parça toprak satmış. Bu para­ lı görüyordum. Adana’ya sürgüne dı, çok saf bir insandı. Ondan hemen okudum. Nâzım’a gönderdiğim den aldılar. Sonra da bulamadım. dan bana 100 kitap almıştı. Kitapla­ gönderilmişti. Sosyalistti. Abidin Di- hiç kötülük görmedim. Müthiş kav­ ilk hikâye de ‘Höyükteki Nar Adana Emniyeti ’nde benim solculuk rı alıp ’ye götürdüm. İçinden no’nun da ağabeyi idi. O günlerde galarımız da oldu. Oldukça alıngan Ağacı’ idi. Nâzım bu öykünün 3 tane Don Kişot kitabı çıktı. İkisini ‘Görüşler’ dergisinde bir şiirim ya­ bir insandı. Sanat yüzünden kavga bazı yerlerine el yazısıyla not dönemimde iyi bir adam vardı. Ah­ geçmiş. Onu getirip Mehmet Ali met Taftalı. Ona gittim. Şunları bul alıp evden geri getirdim. ‘Buyrun yınlanmıştı, Beni çağırdı. Yüzmeye ederdik.” Aybar’ın evine bırakmıştım. hiç olmazsa dedim. Ara tara ki yok.” Arif Bey, bir yanlışlık olmuş 3 Don gidiyordum, şampiyonalara hazırla­ Daha sonra aradım, aradım Kişot kitabı koymuşsun kitapların nıyordum, ‘Gel otur yanıma, seninle Annesi Nigar Hanım bulamadım. Bu romanı daha Donkişot kitapları arasına’ dedim. ‘Ben bilerek koy­ tanışmak istiyorum’ dedi. ‘Sen çok Yaşar Kemal’in yaşamındaki en önce de anamın sandığındaki dum. Ömrünün sonun kadar okuman önemli insanlardan birisi de annesi sarı deftere yazmıştım. Eve Yaşar Kemal’in yaşamında önem­ zeki bir adamsın, şiirini de çok be­ gelen köylüler, defterin ilk beş li insanlar var. Nâzım Hikmet, Abidin için. Birini eskitirsen, diğerini okur­ ğendim’diyerek iltifatlar etti. Böyle- Nigar Hanım. Annesini anlatmasını sayfasını koparıp tütün sarıp Dino gibi. Ama Yaşar Kemal’e göre sun’ cevabını verdi. ce ahbap olduk. Sosyalist misin diye isteyince, anlatamayacağını söyledi sigara içmişler. Fransa’da ödül yaşamının şekillenmesindeki en 1950’de hapishaneye düştüğümde sorduğunu da hatırlıyorum. Hepimi­ onunla ilgili şu kısa değerlendirme­ kazandı. Romanın ilk beş önemli isim Arif Dino:“Arif Dino Don Kişot’u defalarca hatmetmiş- zi etkileyen müthişbir adamdı. Rim- yi yaptı: sayfasını yeniden yazdım. Bu roman daha sonra ekonomi okumuş. Cenevre’de doğ­ tim. Bu etki çok önemli. Arif Bey ba­ baud’nun kim olduğunu ilk kez on­ “Annem çok sert kadındı. Ondan Cumhuriyet’te tefrika edildi.” muş. Eski Başbakanlardan Şükrü Sa­ na edebiyatın bir psikoloji olduğunu dan öğrendim. Rimbaud’nun ‘Sarhoş korkardım. Hayatımda ilk tokadı on- 12 CUMHURİYET DERGİ

gösteriyor beğenmiyorum. Aradan senaryosunda benim ismim yok. Yılmaz Güney kara kuru bir çocuktu dört beş ay geçti. Bunlar da filmi bir Azmi Kütüval’ın ismi var. Benim an önce yapmak istiyorlar. Ben adım olunca sansür kurulu filmi Atıf’a telefon ettim. Ona şöyle bir onaylamıyor... Azmi Kütüval sansür ılımaz Güney’in sinema pansiyonda kalıyormuş. Parasını hikâye anlattım: Atıf, bak ben geçen polisi. Kütüval daha sonra bu 8f dünyasına adım atmasında veremediği için çıkmak zorunda gün Adana’ya gitmiştim. Bir çocuğu senaryodan senaryo mükafatı H Yaşar Kemal’in de rolü olmuş. kalmış. Paraya ihtiyacı varmış ve iş çok beğendim. Yakışıklı, büyük de kazandı Sebahattin Eyuboğlu ile “Yılmaz ilk defa bana geldi. arıyormuş. Cevat Fehmi o zaman kabiliyeti var. Atıf gönder dedi. gidip Kütüval’ın ödül törenini izledik. Cumhurıyet'te çalışıyordum. Ben o gazetenin Genel Yayın Müdürü, ona Yılmaz’a da al şu taksi parasını Benim yerime ödül aldı. O zaman Cumhuriyet’e gelen gittim. Yılmaz bana bir hikâye dedim ve Atıf’a gönderdim. Yılmaz senaryoyu o devirde 10 bin liraya mektupları okuyorum, röportaj okudu, baktım Türkçesi sağlam. her şeyi cin gibi anladı. Bir sözleşme satmıştım. Maaşımızın 80 lira yapıyorum, fıkra yazıyorum, bir de Cevat Fehmi’ye Yılmaz’ı methettim. yaptılar üç bin liraya, yarısını da olduğunu düşünürsen 10 bin lira çok makaleleri koyuyorum. Bizim Sami O da bana bulursan bir işe al dedi. peşin verdiler. Yılmaz, iki saat sonra para. Karaören’in yaptığını yapıyorum. Tabii gazetede iş bulamadım. Sen geldi. Daha önce kendisine verdiğim “Sonra ‘Alageyik’i yazdım. Önce Anadolu Bürosu’nu da sonradan ne iş yaparsın diye sordum. Her paraları iade ederek al abi paralarını öyküsünü verdim, 5 bin lira verdiler. ben kurdum. O zaman BabIâli’de işsiz gibi ne iş olsa yaparım dedi. dedi. Senaryoyu getirince 5 bin lira daha adım ağır işçiydi. O kadar çok Birdenbire aklıma geldi ve Adana’da Sansür polisi alacağım. Mukaveleyi yaptık. Baş çalışıyorum ki, beni görmeye ne iş yaptığını sordum. Adana’da Yaşar Kemal'in, ‘Bu Vatanın aktör Yılmaz Güney, rejisör Atıf gelenlere yok dedirtiyorum, içeriye Alsaray Sineması’ndan, Asri Çocukları' filmiyle ilgili ilginç bir Yılmaz. Hürrem Erman imza etti. 5 yalnızca AdanalIları alabilirsiniz sinemaya, oradan açık hava öyküsü de var. O filmde'kendi adını bin lirayı aldım cebime koydum. demiştim. Kapıdakiler Adanalı birisi sinemasına kaset taşırmış. yazar olarak kullanamaz. Senaryoya Ardından öbür cebimden de gelmiş deyince göndermelerini Ben de o zamanlar ‘Bu Vatanın bir başka imza atılır. Bu ilginç senaryoyu çıkarıp buyurun dedim. söyledim. Esmer, kara kuru bir Çocukları’nı yazmış ve Dar Film’e öyküyü kendisi şöyle anlatıyor: Hürrem Erman baktı baktı çocuk geldi. İktisat Fakültesi’nde satmıştım. Atıf Yılmaz filmin rejisörü. “Daha sonra ‘Bu Vatanın muhasebecisini çağırdı ve bir 5 bin öğrenciymiş. Tünel’de bir Atıf baş aktörü bana gösteriyor, Çocukları’ filmi çekildi. O filmin lira daha getirmesini istedi."

dan yedim. Çok candan bir insandı. tanı Hakkı Yeten’in yakın dostuy­ sü var. bi ropörtaj yapmasınlar. Benim yap­ Bu ülke zulümden zaman içinde kur­ Nigar Hatun kafalı bir insandı. Bel­ dum.” “Ali ile bir Fenerbahçe-Beşiktaş tıklarım gazeteci röportajı değildi. tulur, ama toprak giderse, doğa gider­ ki de nevrotik bir insandı, insanlarla Yaşar Kemal bu yılki Fenerbah­ maçındayız. Beşiktaş bastırıyor. Gol Ben fotoğraf kullanmazdım. Röpor­ se, geri gelmez. İnsanoğlu da acından çok rahat ilişki kurma özelliğimi sa­ çe’den oldukça umutlu. Yaşar Kemal, tehlikesi iyice yaklaşmış durumda. taj fotoğrafsız olmaz. Ben dilime gü­ ölür. O günden bu yana düşüncem nıyorum ondan kapmışım. Sevilen Fenerbahçe’yi yakından izleyen sıkı Herkes ayağa kalktı. Ali o zamanlar veniyordum. Bir de başka bir şey tut­ böyle.” birisiydi. Hiç kimseden korkmazdım bir taraftar. küçük, bir şey göremiyor. Dede beni turmuştum. Röportajı nasıl okutu­ ama en çekindiğim insan oydu. Çok “Fenerde çok iyi oyuncular var. sırtına al dedi, ben de aldım çocuk gö­ rum diye düşünüyordum. Konubirli- Sosyalizm serti, hiç küsmezdi.” Baştan sona kadar ben Aygün’ü tut­ rebilsin diye. Tam o sırada gol oldu. ği yok, sürükleyici bir şey yok. Ne ka­ Yaşar Kemal sosyalist. Zulme ve tum. Giden antrenör Osieck çocuğu Beşiktaşlılarda birsevinç. Ali de hey dar olanağım, ne kadar gücüm, ne ka­ haksızlığa her zaman başkaldırmış. Hasta Fenerbahçeli takıma birtürlü koymadı. Ona da çok diye sırtımda bağırıyor. Ben de söy­ dar yazma tekniğim varsa okutmak Eşiti ik ve özgürlük onun yaşam felse­ Yaşar Kemal’in, en sevdiği varlık­ kızıyordum. Ay gün den yeni bir Lef- lenmeye başladım. Hem sırtımıza için kulllanıyordum. Yani roman tek­ fesi. İnançlarından hiç bir zaman lardan birisi torunu Ali. Raşit’in oğlu ter çıkabilir. Oğuz’u çok tutuyorum, bindiler, hem de gol attılar.” niğini kullanmaya başlamıştım. Da­ ödün vermemiş bir kavga adamı, bir Ali'nin onun yaşamında özel bir ye­ hesaplı biradam. Paslarım geometrik ha önce hikâyeciydim romancıydım. yol eri. Ona sosyalizmi sorduğumda ri var. Ancak, Yaşar Kemal’le Ali ara­ atıyor. Çok büyük usta. Oğuz futbol Röportajdan romana O tekniği kullandım. Örneğin 10-15 şunları söyledi: sındaki en önemli sorunlardan birisi tarihimizin en önemli oyuncuların­ Yaşar Kemal,ünlü birsöyleşi usta­ cümlel ik doğa tasvirleri yapıyordum. “insanoğlu kendini eşit doğmuş dedenin Fenerli, torunun Beşiktaşlı dan birisi. Benim için tarihimizde üç sı aynı zamanda. I950’li yıllarda Benim Türkçemle bu okunuyordu. zanneder. Benim için hiçbir insan di­ olmaları. Ali Galatasaray lisesinde büyük futbolcu var. Beşiktaşlı Baba Cumhuriyet gazetesinde yaptığı rö­ Ama şimdi daha iyi birTürkçem var, ğerinden aşağı değildir. Paris’te bir okuyor, ama Beşiktaşlı. Hakkı, Lefter ve Oğuz. ” portajlar olay haline geliyordu. Şim­ ama öyle yapmam, olayı olduğu gibi sağcı profesör var. Adı Dérida. Bu “A li’yle aramızda biranlaşma var. diki gazetecilere röportaj konusunda anlatırım. Benim Güneydoğudaki sağcı profesör21 .yüzyıl sosyalizmin Benim Fener’den sonra ikinci takı­ Torunu Ali ne gibi önerileri olduğunu sorduk. ilk röportajlarımdan birisi yanan or­ yüzyılıdır diyor. Son birkitabında bu­ mım Beşiktaş, Ali’nin ikinci takımı Yaşar Kemal’in torunu Ali ile hoş “Gençler Yaşar Kemal röportajla­ manlar üzerinedir. Ben o gün bugün­ nu kanıtlamaya çalışıyor, insanoğlu Fener. Ben Beşiktaş’ın efsanevi kap- bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçı öykü­ rını okusunlar. Ama Yaşar Kemal gi­ dür, doğa yoksa insan da yok derim. bitmedikçe sosyalizm düşüncesi bit­ mez. Üstelik sosyalizm bilimselliği kanıtlanmış bir düşünce. Elbette bi­ zim için, Marksistler için bilimin ya­ doğasıyla, saları bile kalıcı değildir. Evrenin ya­ saları bile bugünkü düşünce düzeyi­ insanıyla mizle kalıcı değildir. Einstein geliyor, onu başkaları izliyor. Bizim dünya­ tersine bir mız her şeyiyle değişen bir dünyadır. Şimdikine değişim demiyorum, yoz­ değişim laşma diyorum. Havasıyla, doğasıy­ la, insanıyla tersine bir değişim yaşa­ yaşanıyor. nıyor. Ama her şeye karşın insanoğlu başının çaresine bakacaktır ve bun­ Ama her şeye karşın dan sonra varacağımız son aşama, ne zaman olacağını bilemem, insanloğ- insanoğlu başının lu sosyalizmi mutlaka yaşayacak. H Onu da geçecektir.” çaresine bakacaktır. Dostların gülü Bundan sonra Yaşar Kemal’in Kürt sorununa iliş­ kin yazısı basına yansıyınca bazı es­ varacağımız son ki arkadaşları onun aleyhinde açıkla­ malar yaptılar. Solcuların ve demok­ aşamada insanoğlu ratların büyük çoğunluğunun deste­ ğine rağmen ona karşı çıkanlarda ol­ sosyalizmi mutlaka du. Yaşar Kemal acaba onlar için dü­ şünüyordu: yaşayacak, onu da “Dost saydıklarıma doğrusu gü­ cendim. Beklemezdim. Çünkü ben geçecektir. Mayıs 1984. Dört ülkeden Legion d ’Honneur nişanlı dört usta. fVieser, İvens, Fellini ve Yaşar Kemal bu çıkışımda haksız değildim. Öme- 26 ŞUBAT 1995. SAYI 466 İNSANLAR 13

Rüzgârı bol adam Nâzım Hikmet

HüfK aşar Kemal, Nâzım Hikmet’in rüzgârı olan adam, böyle rüzgar %: yakın dostlarından. Onunla kimsede yoktur’ derdi. Ben de i çok güzel anıları olduğunu ‘Nâzım’ın rüzgarı olmayacak da biliyoruz. “Nâzım bir gün Paris’te benim mi olacak’ diye bana seninle Uzun konuşmamız cevaplardım. Paris’te birlikte çok gfcrek dedi. Thllda, Vera, Güzin hoş günler geçirdik.” hanım, Abidln Bey ne olacak diye Yaşar Kemal’den, Nâzım’la ilgili sordum. Nâzım bana, sen onun değerlendirme yapmasını nasıl halledileceğine karışma o İstiyorum. O da bana Orhan benim işim diyerek İşi Kemal’den bir örnek vererek, çözebileceğini söyledi. O yıllarda düşüncelerini açıklıyor İnce Memed kitabım Ingiltere’de “Orhan Kemal, ‘Nâzım 7 bestseller olmuş. Nâzım, bizi yaşında bir çocuk’ derdi. Ne Münih lokantasına davet etti. düşünürse anında söylerdi. Gizlisi Lokantada rakı yok. Nâzım, bir saklısı yoktu. Yüreği ortadaydı. kadeh rakısını zulasında getirdi. Bir Herkes onun 7 yaşında olduğunu kadehten fazla içmiyordu. Nâzım, biliyordu, ben de onun bu saflığına biz Yaşar’la biraz Parti meselesi tanık oldum.” konuşacağız deyince akan sular Sohbetimiz sırasında uzun süre durdu. Parti falan, atlatma sessiz kalan Thilda, söz Nâzım’dan numarası. Önce ‘Ortadirek’ açılınca sessizliğini bozuyor ve kitabımın ismini nereden konuşmaya başlıyor. bulduğumu sordu. Ben de bunun “ Nâzım aşık bir adamdı. Ama şu bir halk deyişi olduğunu söyledim. aşk yalnızca kadınlara değildi. Hayır, buna sanatçının eli Doğaya aşık, şiire aşık, herşeye değmeden olmaz diyerek ısrar aşıktı. Yakışıklı adamdı.” ediyor. Hangi sanatçının eli Nâzım’ın belli ki Yaşar Kemal’in değecek, tabii bana söylüyor. yaşamında büyük bir yeri var. Onu Aklımdan öyle bir şey geçtiği yok. anlatmaktan büyük bir keyif alıyor. Kafası plak gibiydi, bir çok şeyi ezbere bilirdi. Nâzım’ın ne demek istediğini yıllar sonra anladım. ‘Demirciler Çarşısı Cinayeti’ni yazarken, bir çok cümleyi kendimin uydurduğunu fark ettim. Halk dili başka oluyor, roman dili başka oluyor. Yazılı edebiyat başka, sözlü edebiyat başka. Nâzım bunların hepsini bana yıllar önce söylemişti. Ben o zaman kabul etmiyordum. Örneğin ‘Höyükteki Nar Ağacı’ kitabımda bunu yaşadım. Kitabın ilk yarısı tamamen halk anlatımı. Yarıdan sonra yazar diline başlıyorum. ‘İnce Memed' halk epopeleri diline daha yakındır. İkinci İnce Memed, Üçüncü İnce Memed biraz daha sıyrılıyor. Ama Demirciler Çarşısı’nda tamamen roman diline geçiyorum.” “ Nâzım o ay her buluştuğumuzda bana yaşamını anlattı. Ama en ince aynntısına kadar. Sonra bizden bir gün izin aldı. Thilda buna şahit. Şiirlerini Fransızcaya çevirecekti. Çeviriyi Dobzinski isimli tanınmış bir şairle birlikte yapacaklar. Onlar bir “En keyifle okuduğum tarafta çalışıyorlar, biz diğer tarafta yazarlardan birisi Stendhal’dir. ğin, Anadolu halkı 70 yıldır çok zu­ Atatürk sohbet ediyoruz. Nâzım birden Onun ‘Kırmızı ve Slyah’ını ve lüm çekti diyorum. Onlar ya biliyor­ u ülkede çalışma masasından kalktı ve gelin ‘Parma Manastırı’nı defalarca Yaşar Kemal, Atatürk konusunda çocuklar diyerek bizi çağırdı. okumuşumdur, hâlâ da okurum. lar doğru söylemiyorlar, ya ürküyor- da neler düşündüğünü sorduğumuz­ zulüm yok Bizim masaya oturdu. Önce Nâzım’ın şiirlerini hatmeder lar, korkuyorlar. Türkiye’de bir ileri­ da şunları söylüyor: “Atatürk düşma­ Dobzinski’yi çevirdi, masada sonra Stendhal’e başlarım. Birinde cilik ve tutuculuk kavgası var. İlerici nı olarak sayılacağım ise hiç akİıma diyorlar... unuttu giti. Yeni şiirlerini okumaya inanılmaz güzel bir Türkçe, başladı. Okuyor, okuyor, aradan insanlar, benim bu cumhuriyetin ile­ gelmemişti. Nereden gelsin. Benim öbüründe İnanılmaz bir roman rici devrimci yanını unutup da, yahut neredeyse bir saat geçti. Fukara yapısı. Stendhal, epopeye çok Atatürk için konuştuklarım şu: Ben Jandarma Dobzinski masada kalakaldı. yakın. Montaigne’nin epeyce gözden kaçırıp da, yahut da kasten Marksist bir insanım, olayları ve in­ Nâzım, çevirdikleri şiiri yarıda etkisinde kalmış. Steendhal’i çok görmemezlikten gelip de, söyleme­ sanları bu gözle incelerim. İnsan gök­ Kadiri i’den bırakıp kalkmış, bizim masaya seviyorum. Tıpkı arzuhalci gibi diğimi sanıyorlar. Yahut da devrimle- ten inmez, bir coğrafya üzerinde do­ gelmiş. Biz Nâzım’ı uyarıyoruz. - yazıyor. Bütün epopeler gazetedir. rin yaratıcı lanna düşmandır zannedi­ ğar. İnsana damgasını o coğrafya vu­ Kozan’a Etme gözünü seveyim adamı Ne kadar şiirsel olursa olsun, belli yorlar. Ki bunlar beni tanımıyorlar. orada yalnız bırakma diyoruz. bir mantığı var. Shakespeare de rur. İnsan birdinden gelir, o din dam­ beni hapishaneye Nâzım’da Fransızca bildiği için buna dahildir. Yahya Kemal’i de bu Ya da yazarlığımı tanımıyorlar. Ya­ gasını vurur. İnsan, toprağının kültür birlikte çeviriyorlar. Adamı orada nedenle sever Nâzım. Örneğin zarlığımı şevseler bile beni anlamış birikiminden gelir, o vurur damgası­ B unuttu gitti. Adam kendi kendine Yahya Kemal’in şu dizeleri: götürürken değiller. Yazdığım dört ciltlik İnce nı. Komşu ülkelerle, komşu kültür­ bir şeyler yapmaya çabalıyor. Mehlika Sultan’a aşık yedi genç Memedbu ülkenin 70yıllık anatomi­ lerle ilişkisi vardır, o vurur damgası­ bütün ailem yolu Nazım hiç duymadığımız şiirlerini Gece şehrin kapısından çıktılar sidir. Oradaki yazdıklarımın binde okuyup duruyor. Örneğin aklımda Mehlika Sultan'a aşık yedi genç nı. Yaşadığı dünya vurur damgasını. kalanlardan birisi hani ‘Güneyde Kara sevdalı birer aşıktılar' birini bu yazdıklarımda yazmadım. İnsanın doğal kişiliğini yaratan benimle yürüdü. ölmek istemiyorum, kuzeyde Konuşuyor gibi bir şey ama Oradaki işkenceleri, oradaki öldür­ kültürdür. Bu kültüre de kavuşmuş ölmek istemiyorum' sözleri geçen aruzla yazılmış bir şiir bu. Nazım, meleri zulmü, o küçücük makalede insan, dünya kültürünü de özümser­ Kaçıyordu, vurduk şiir vardı ya onu okuyor. halk gibi konuşan büyük şairler nasıl yazardım. Buna kimse ses çı­ se, o zaman büyük yaratıcı olur. Ken­ Thllda, Nâzım için ‘müthiş sınıfındandır. ^ karmadı. di kültürüne sırtını dönmüş, kendi demesinler, diye. 14 CUMHURİYET DERGİ

kültürünü yok sayan insan yaratıcı değildir, olamaz. Ve bizi de bu kültü­ En biiyiik desteği Thilda re kavuşturan Mustafa Kemal'dir. Kıbrıs'ta yaptığım bir konuşmada W aşar Kemal’in yaşamındaki kitap yeniden yayınlandı. Bu kitabı Atatürk böyle bir ülkenin tarihini ya­ en önemli insanlardan birisi çevirirken nasıl bir çalışma tarzı ratırken, insanını yaratırken, niçin eşi Thilda. Thilda, tutturduklarını sordum. Yaşar Kürtlere bu alanda o kadar yardım et­ çalışkanlığı, disiplini ve derin Kemal kahkahayı patlatıyor: “ Ha o kültürüyle Yaşar Kemal’in en kitap mı, neredeyse boşanıyorduk. medi. Niçin yardım etmedi diye sor­ büyük desteği. İngilizce, Her cümle yüzünden sabaha dum,ortaya bir soruattım. Benim so- İspanyolca ve Fransızcaya kadar dövüşüyorduk. Ben kendi rum bu, eleştiri de değil. 1920’de Ciz­ olağanüstü hakimiyetiyle Yaşar dilimce yapmak istiyorum, Thilda re komutanına Atatürk telgraf çeki­ Kemal’in dünya çapında edebiyat doğrusunu yapmak istiyor.” yor, tabanını hazırla ben yasa çıkara­ alanındaki gelişmelerden anında Bunun üzerine Thilda’ya haberdar olmasını sağlıyor. Yaşar dönüyorum ve Yaşar Kemal’in cağım diyor. Yine 1920’de telgraftan Kemal, Thilda’yı şöyle anlatıyor: nasıl bir çalışma arkadaşı birkaç ay sonra kürt muhtariyet yasa­ “Thilda çok kültürlü bir insan. olduğunu soruyorum, o da gülerek sını çıkarıyor. M eclis’ten çıkarıyor. Sana bir anımı anlatayım, fazla cevaplıyor: “ Ne diyeceğimi Doğru yanlış onu bilmem. lafa gerek yok: Thilda’yla yeni bilemiyorum. İyi bir çalışma Atatürk, 24 Ocak 1923 'te gazete­ tanışmıştık. Bana ‘Ispanyolcadan arkadaşı olduğu çok tartışmalı. En sürekli Lorca’yı ve Neruda’yı büyük sorun sabırsızlığı, flk ci Ahmet Emin Yalman'a aynen şun­ okurum. Fransızca’dan Aragon da kitabını yabancı dile çevirirken, bir ları söylüyor: ‘Binaenaleyh başlıba- büyük şair. Nâzım bunların en sürü tarla terimini bilmiyordum. şına Kürtlük tasavvur etmekten ise, büyüğü’ dedi. Onun bu sözlerini Yaşar bana anlatıyor, ama bizim Teşkilatı Esasi Kanunu muci­ abartma sayardım. Sonra kendime anlamam çok zor. Bu defa fena bince, zaten bir nevi mahalli muhta­ geldiğim zaman, bunları okuyunca oluyor ve kızmaya başlıyor.” Thilda’ya hak verdim. Nâzım Yaşar Kemal araya giriyor: riyetler teşekkül edecektir. O halde şairlerin en büyüğü. Nâzım pırıl “Söylüyorum bir türlü hangi livanın ahalisi Kürt ise, onlar pırıl bir çocuk oldu benim için. anlamıyor. Müthiş kızıyorum. kendi kendilerini muhtar olarak ida­ Dibine Kuran düşse okunur derler Herkesi Adanalı sanıyorum. re edeceklerdir. Bundan başka Türki­ ya öyle bir insan.” Thilda nereden bilsin.” Thilda Geçenlerde Thilda ve Yaşar Yaşar Kemal’in sözlerini gülerek ye’nin halkı mevzu bahis olursa, on­ Kemal’in ortaklaşa çevirdikleri bir izliyor. -4 ları da beraber ifade etmek lazımdır, ifade edilmedikleri zaman, bundan kendi kendilerine mesele ihdas etme­ leri daima varittir.’ Ben bir yazımda Mustafa Kemal Paşa bu düşüncelerini acaba niye ya­ şama geçiremedi diye soruyorum. Bunun cevabını bulmak benim işim değil. Araştırmacıların, tarihçilerin işi. Neden bu düşüncelerini hayata geçiremedi. Karşısında ırkçılar mı vardı? Kemal Paşa bir ırkçı değil. İt­ tihat Terakki’yi de sevmiyordu. Ke­ mal Paşa, Selanik’te doğmuş, Os­ manlI imparatorluğunun Batı’ya açık Yaşar Kemal ve romanlarını pek çok yabancı dile çeviren eşi Thilda. kapısındaki birşehirde yetişmiş, kül­ türlü, Fransızcayı ve Almancayı iyi ye suçlamıyorum. Nelerle karşılaştı ama o da Osmanlıca yazmış, bilen zeki bir insandı. da bunu yapamadı diye soruyorum. gibi. Fekiye Teyran var ki, en hayran Mustafa Kemal Paşa olmasa Yu­ Yukarı da aktardığım sözleri söyleyen olduğum şairlerden. Adam bir efsa­ nus Emre zor bulunur ve o tarihe zor insan bunu uygular da. neye göre, 400 tane şiir söylemiş hep­ dönülürdü. Karacaoğlan yeniden or­ “Ben muhtariyet de demiyorum. si de kuşlar üstüne. Yeni romanımda taya çıkarılamazdı. Derleme sözlü­ Dilini ver adama. Adam kardeşinin Fekiye Teyran ’dan söz edeceğim. Ya­ ğünü, tarama sözlüğünü o yaptırdı. dilini keser mi? Ben yalnız Kürtler ni kuşların fakihi, öğretmeni, kuşla­ Bir ulusu bir anlamda yarattı. Acaba için demiyorum. Örneğin elimde rın şairi o. Anadolu’nun mozaik olduğunu bil­ Çerkezlerin Nart Destanı var. Bu Bu topraklar Nâzım Hikmet’i ye­ diği halde Kürt kültürünün önünü ne­ Türkçede yayımlansaydı Dede Kor­ tiştirdi. Türkçe dünyanın en büyük den açmadı, acaba tereddütleri mi kut kadar bir zenginliğimiz olurdu. destan dillerinden biri. Manas Desta­ vardı? Bunun araştırılmasını istiyo­ Kürtlerin büyük bir kültürleri var. 16. nı dünyanın en büyük destanlarından. rum. Ben neden bunu yapamadı di­ yüzyıl Ahmedi hani. Büyük bir şair. Yüzbinlerce dizesi var. Moskova’da

Fırsatı hala kaçırmadınız! REKKIN Boş kalan son rezervasyonlar için atale adin! ŞEKER BAYRAMINDA İFSAK DOĞ A TURLARI natura p A K E T t u r 1 9 9 5 İfSAK İt k i DÖNEM fOTOĞMf SİMMHfiH BAY RAMDA TRKKKİİYG v k FOTOĞRAF KİLİKYA KAYITLARI BAŞLADI. 2 - 5 MART 02.0? M art “ŞekfR Bavrami" KAPADOKYA "T .000.000,T L . YP.” 35 YILLIK DENEYİMLİ İFSAK'm 76 DÖNEM TEMEL FOTOĞRAF *Yıldu i Olinpos Milli P»nkı...... v .p .j 900.000 i l tutmuşu ( SEMİNERLERİ UMARTSAU - 18 M AR T » iy o n 1 "4.000.000,-TL. TP.” Otimpoct Antik Kenti. Arykanda. Yanartaş ve Tahtalı Dağı... CUMARTESİ GÜNLERİ BAŞLIYOR *İkl şoförlü bir araçla ulaşım MİIaS V£ Ç iV R Î S I ...... Y.P.3.9 0 0 .0 0 0 T L 19 Mart 199? Pazar SüİÜKIUGOl Salı günleri saat 19.15-21.15, C.tesi günleri ilginç dağ köyleri. Bala (.¿ölü. Dklim. Milet ve Bodrum’da bir gece. *Seleukia At Pifridla, Cennet-Cehennem, Tokmar Kale­ yi, Aya Tefcta, Alahzuı ve Doğa yürüyüşleri 11 00-13.00 arasında yapılacak olan seminerlerde K a p A d o k y A ...... y .p .L 9 0 0 0 0 0 t l * Rehberlik hizmetleri ve KDV. Her şey dahil Sülüklüqöl'dE yÜRÜyüş. l-'.şsi/ doğasıyla Kajıadokya her zaman güzeldir Fotoğraf Makinesi, Işık Bilgisi, Yardımcı Araçlar, Peşin 4.000.000.-TI. veya p A M t k k A l t ...... T.P .4.000.000 TL. UIaşim ve öqU yeMECji. 650.000,' TL. Kompozisyon, Karanlık Oda Fotoğraf Tarihi Karahayıl. Hiera|x>li< ve Aphnxlisias.. .Tarih ve doğayla baş.başa bir gezi... 2.000.000.-T1. peşin, 1.150.000.-Tl. x 2 taksit •P eşin M em elerde pazar ({ünü Dersleri işlenecektir. Doğa yürüyüşlerimizden istediğiniz biri BEDAVA!.. Seminerler sırasında çekim gezileri ve karanlık oda Mart - Nisan Broşürümüzü Edinmek İçin Bir Telefonunuz Yeterli. Ogzala AY SEL TURİZM O t u r i z m uygulamaları yapılacaktır Olgunlar sokak 2/4 Bakanlıklar-ANKARA BEKÂR SOK. NO. 16/4 BEYOCLU/IST ANBUL Ayrınrıi' d.ıgı ,cın 243 14 01 NoJu Telefondan Saat a r n ik a TEL: (0.212) 293 91 95 - 252 30 39 14 30 dan Sonra Bilgi Alınabilir, Fax: 252 44 61 Mis sok No: 4/5 Boyoglu TM-Foks: 0 - 212 • 245 15 93 - 245 29 76 Tel: 417 21 36 Fax: 418 34 69 26 ŞUBAT 1995. SAYI 466 İNSANLAR 15

Abdullah isimli bir Manasçı tanıdım. Bana Manas Destanı ’yla ilgili 75 bin dize yazdırdığını söylemişti. Kültler­ Abidin Dino anlatıyor: Bir deri bir kemik köylü delikanlısıydı... de de, ben bunlara Homerik destan diyorum, hâlâ bu destanlar yaşıyor. : ünyanın en saygın ve ünlü sezinliyordu bunu besbelli v,e bu de az yürümüyordu. Ona “Türküler yeniliyordu. Böylece Adana’ya Kılam, yani bir çeşit yiğitleme, yahut ; kitabevinin başkanı Claude yüzden kilometrelerce yürüyüp, dağ Müfettişi" adını takmıştım. Bir sefer gelebiliyordu bir süre. Köylü bir çeşit ağıtlama hala yaşıyor. Gallimard’la Fransız kitapçıları, bayır koşup ne kurtarırsa kârdır de işi azıttı, kendi düzdüğü şiirleri istidaları yazmak belki “şiirsel" Van’dan bir akrabam gelmişti. Bir 31 ocakta Paris’te, yüzlerce kuralınca, önce ağıtları, sonra da getirmeye başladı, tazı gibi kopup değildi, fakat dinlediklerini yazıya destana başladı, neredeyse üç gün, üç gazeteci, yazar ve aydın kişiler türküleri, koşmaları, destanları, Kadirli’den, Osmaniye’den, dökmek, kupkuru ve edebiyatsız gece sürecek kadar uzun bir destan­ önünde Yaşar Kemal’e “Yılın En İyi Çukurova’nın tüm uyaklı uyaksız Seyhan’dan, Ceyhan’dan kopup yazmak öğreticiydi; basıyordu kuru Romanı” ödülünü verirken - söz çeşitlerini, tekerlemelerini, gelerek... Yeni çeşit bir âşıktı, gerçeğe, olaylara, kurallara, direnç dı söylediği. Türkiye’de ırkçılık hep şimdiden biliyorum- eşim Güzin ve küfürlerini "avlıyordu”. Folklor sazsız. Çağdaş şairlerden haberi ve baskılara. Gün geçtikçe aklı devlet içinde güçlü oldu. ben az gidip, 37 yıl öncesine derlemesi filan değildi bu iş, hayat yoktu sanılmasın. Çukurova'ya yatıyordu düzyazıya. Gerçeğin Dünya artık küçük bir köy oldu. dönerek bir arpa boyu yol gidip, memat işiydi, özbeöz malını gelmemizden önce ’da şiirine giriyor, eriyordu. Birtaraftan seslensen dünyanın öbür birdenbire Çukurova’da bulacağız kurtarıyordu Çukurova’nın, çıkardığımız tüm dergileri, Günün birinde tam hızla gelip ucundan anında duyuluyor. Bu ülke­ kendimizi... sorumluydu kurda kuşa karşı, şaka dergicikleri bulmuş okumuştu. çakıldı karşımıza, yarıştan sonra bir Gözümüzün önüne, bir deri bir değil. Biliyordu ki gün gelir, sigaya Herkesi tanıyordu. Düzyazıya da koşu atı gibi titriyordu her tarafı,- de işkence var, öldürme var. Binlerce kemik köylü delikanlının biri çıkacak. çekerler adamı, “Lan hırpo, merakı vardı ama, kendini daha âyak üstü “Bebek” hikâyesini okudu köy boşaltılmış, faili meçhul cinayet­ Adı Kemal Sadık Göğceli. Hemite nerdeydln, neden yazmadın bizi?” denememişti bu yolda. İlk bize; Arife, Güzin’e ve de bana. lerin sayısı bellisiz. Adam kalkıp be­ Köyü’nden gelmedir. Dağ bayır Böylece söz avlıyordu Toros şiirlerinde, anımsadığım kadarı ile, Söylenecek fazla bir şey yoktu. nim bu ülkeyi dünyaya kötülediğimi dinlemez, köyünden, dağ eteklerinde, Gâvurdağı’nda, doğa ağır basıyordu. Bunun böyle “Oldu” dedik, “tamam" dedik, köylerinden, obalardan, ovalardan, ormanlarda, bataklıklarda, pirinç olması, Çukurova’yı, Toros’u “arkasını getir” dedik yüreğimiz iddia ediyor. Ben yazmışım, yazma­ kasabalardan, ikide birde kopup tarlalarında, nadaslarda, bilenleri şaşırtmaz. Bunda doğanın çarparak. mışım ne olacak. Ecevitgibi bir adanı gelir Adana’ya, çöker önümüze, felhanlarda. Bunu yapabilmek için ezici bir baskısı vardır insanoğlunun Aslına bakarsak ne malûmdu benim Türkiye’yi jurnal ettiğimi söy­ ağıtlar, türküler, destanlar serer Göğceli yürüyordu tabana kuvvet, üstünde. Karacaoğlanın bunca arkasını getirebileceği? Öylesine lüyor. Kendisi 12 Eylül’deaskerlerta- buruşuk sarı kâğıtlar üstüne boyuna yürüyordu, topladığı doğaya banmış dizeleri nerden güzel, yemyeşil bir filiz yetişiyordu ki rafından Türkiye’yi jurnal ettiği iddi­ yazılmış. dizelerle yürümek arasında fışkırıyorlardı? Çukurova’da ne malûmdu Peki neden toplamıştır bunları? doğrudan bir İlişki vardı. Bir sözcük Öyle bir doğa ki, efsanelere göre mandaların ayakları altında ezilip asıyla hapse atılmış adam bana jur­ Anadolu bacılarının hep birlikte on adım, bin adım karşılığı, bir ölüme bile çare bulunurdu; Lokman yitmeyeceği? O kadar zor, o kadar nalci diyor. Ben ömrümün sonuna ka­ yaktıkları ağıtların yazıcılığını tümce kilometreler karşılığı olabilirdi Hekim’den önce Dioskorides zordu ki başladığı yoldan bir yerlere dar namusumu korumaya ve sosya­ ediyordu, bu zorünluğu duyuyordu, yerine göre. buralarda aynı işi yapmış, ölümıe ulaşması kazaya uğramadan,sınıfsal list kalmaya kararlıyım. Kafam bo­ esnek ve kararlı yazısı ile. O hızla Erenler bir tek söz duyma uğruna oyunlar oynamıştı. barajda eriyip gitmeden... kopup geliyordu tabana kuvvet, Bir süre sonra başımıza zulmazsa, delirmezsem bunlar gibi.” sanki kaderi İle kaderimiz buna gelenler, dârmadağın “Bu ülkede zulüm yok diyorlar. bağlıymışçasına... Önümüze edilmemizin hikâyesi uzun Kendi başımdan geçen birörneği an­ serdiği söz dizileri, Çukurova sürer, Göğceli’nin karakollara latayım. Jandarma beni Kadirli’den kadınlarının ölüm karşısında düşmesi... Hayrola, neden başı uyaklı sözleri, bağırtıları, Kozan’a hapishaneye götürürken bü­ derde'girdi (daha doğrusu dövünmeleriydi. Sanki ölenin, ayakları) diyebilirsiniz belki.. tün ailem yolu benimle yürüdü. Yol­ vurulanın, ezilenin yitikliği, söz Ayrıntıların önemi yok, başka da kaçıyordu vurduk demesinler di­ kalıplarına dökülünce, yok türlü olamazdı, sadece şiirin ye. Bu ülke Nazım Hikmet gibi, Aziz olmaktan kurtuluyordu. Ağacı, kökeninde sınıfsal baskı Nesin, , Oktay Akbai, İI- otu, çiçeği, böceği, kurdu, kuşu, yatıyordu. “Ayak.takımından bir ırmağı, pınarı, yılanı, çıyanı, köylü parçası”, köylüler namına han Selçuk gibi yüzlerce aydınını ha­ serçesi, kartalı, ceylanı, camuzu, konuşup yazmaya kalkışıyordu, pishanelerde süriindürmüştür. Türki­ çakalı, çorçocuğu, avradı, falakalara, “çifte ay”lı dosyalara ye’de hapse girmemiş, zul üm görme- tutması, yanaşması, elçisi, yeter de artar da böylesi mişyazar. çize,raydın yoktur. Yaza­ parababası, körtopalı, çiftçi birçıkış... başısı, ırgatı, İşçisi yarıcısı ile rına, çizerine bu kadar eziyet etmiş Neyse ki günün birinde kapağı büyük değişimlerin içinde İstanbul’a atacaktı kaç ülke bulabilirsiniz? Bütün halk bulunan Çukurova’nın avaz avaz tutuklarevinden çıkınca. Buğday türkülerinde devletin eziyeti anlatılır. '"utlarının sorunluluğu harmanında bir tane giri karışıp Boşuna mıdır bu türküler. Vatandaş paylaşmak için Göğceli, ilk İstanbul’a kalabalıkta yitecek, ağızda bizi seçmişti nedense, üç uyduruyor mu?” hem de ne olur ne olmaz isim beş kişiyi ilkin. Tartışılacak bir değiştirecekti. Bir ara “Gaz yönü yoktu bunun, işimiz Şirketi”nde kontrol işlerinde Koca çınar gücümüz yorgunluğumuz, çalıştı, gaz saatlerini Yaşar Kemal söz zulümden açılın­ uykumuz, kendi derdimiz denetliyordu elde defter ve cep ca, susmuyordu. Kendisi işkenceler n’olursa olsun, kışın çamurlarını, feneri. Kent dimdik ve kaskatı idi yazın tozlarını saçarak delikanlı ve eziyetler görmüş, yazdıkları, çiz­ ve delikanlı basamakları çıktıkça sökün ediyor ve hemen orda, binbir yaşantı ile karşılaşıyordu dikleri yıllarca jandarmanın ve poli­ oturduğumuz kümes misali aralanan her kapıda. Bütün gün sin hoyrat ellerinde talan edilmişti. barınak odamızda ya da Türk merdivenler çıkıyor, iniyordu ve Anadolu’yu baştan başa yıllarca do­ Sözü gazetesinin gümbür Balzac’ın romanlarını laşmış, halkın çektiği eziyete, sömü­ gümbür işleyen baskı makinesinin az mı yürürlerdi. Horasan'a dek, ya Hem de, bitkiler nasıl gür anımsıyordu ya da Flaubert’i. yamacında, daha olmaz ayaküstü Çukurovalı Karacaoğlan az mı fışkırıyorsa Toros eteklerinde, Beyoğlu’nun beşinci katları Toros’a rüye, zulme gözleriyle tanık olmuştu. sokakta bizi kıstırıyor, tepkimizi yürümüştü, tüm Yürükler, Çukurda sözcükler de öyledir, öyle tırmanmaktan bile zordu, Kürtlerin de ağırbireziyet altında ol­ merakla bekliyordu. Türkmenler... Ovalardan yaylalara, fışkırır silme güzel. Biliyorum, doğa ayakkabılar bir haftada eriyordu... duğunu söylüyor, bu haksızlığa kar­ Her getirdiği söz yumağı akıllara yaylalardan ovalara in çık, az mı bir yana, tarihsel nedenleri var bu Derken Cumhuriyet’e girdi, Nadir şı çıkmanın Türkiye’nin onurunu durgunluktu. Dehşetli acı, dehşetli “koşmalar”, maniler düzmüşlerdi yol birikimin, insan selleri kelime Bey, Cevat Fehmi, Babıâli... güzel. Delikanlı, köylü usulü büzülüp boyunca? Bizim edebiyat dediğimiz tortularını bırakmış ve bunlar Toros kurtaracak önemli bir görev olduğu­ Kebapçılar, İzmirlinin şerbeti... çöküyor ya da bir duvara sırt veriyor bir uzun yürüyüş. Göğceli bu okuiun imbiklerinden süzüle süzüle en arı Ayın 31 ’inde sayın Claude nu düşünüyordu. ve izliyordu şaşkınlığımızı, hınzır ve öğrencisiydi. Ayakları ve uyakları Türkçe’yi meydana getirmiş. Bir Gallimard, roman ödülünü sunacak, sevinçli. Halkın yarattığı büyülü ölçülüyordu, tıpkı Bursa'daki tutsak Yaşar Kemal, Türkiye’nin onuruy­ zamanlar şakamsı öğütlediği Yaşar'la tokalaşacaklar, sözler bizi duygulandırdıkça, şair gibi. O şair Uludağ dibinde, “Çardak Köyü Türkçesi”nin nedeni du. Uluslararası alanda en çok ödül fotoğrafçıların “flaş"lan patlayacak, sardıkça, coşturdukça delikanlının tutuklar evinde, daracık bir odada bu. alan, Türkçenin güzel tadını evren­ bir gürültü bir patırtıdır gidecek ve sipsivri yüzünde, burgu burgu cin “volta atıyordu" şiir nöbetine Diyeceğim şu ki, yaman bizlerden,. Thilda’dan, kitabı çeviren selleştiren bir büyük edebiyat usta­ gibi bakışında koskocaman bir seviç tutulunca, arı gibi vızıldayarak beş süzgeçlerden geçerek oluşmuş bir Münevver Andaç’tan başka kimse sıydı. Yaşar Kemal birgönüi adamıy­ beliriyor,, bir kahkaha atıyordu. adım atıyor, duvara çarpacak gibi dilden faydalanıyordu Göğceli. İyi dı. Ama Yaşar Kemal aynı zamanda Ağıtları toplamak ölümle kavgaya oluyordu, derken haydi öbür bir taban. bilmeyecek Yaşar’ın o kalabalık içinde tek özlemini: Her şeyi bir kavga adamıydı. Özgürlük ve eşit­ tutuşmak gibi bir şeydi. Yitebilecek duvara!.. Şiir üretiyordu her gün, Aylar geçiyordu. Bata çıka, düşe olanla, yitenle, ölümle, yok olmakla kısa adımlı aitgellerle. Hızlı oracıkta yüzüstü bırakıp, Menekşe lik için yıllardır dövüşüyor, onurlubir kalka sözcük avına devam ediyordu bir yarışma. gitgellerle “İnsan Manzaraları”na kan ter içinde delikanlı. Arada bir, az bayırlarında uçurtma tokuşturmakya Türkiye’ye ulaşmak içinterdöküyor­ Kurtarmak gerekti Çukurova ve girişiyordu beriki 1941 yılında. 15 yıl “harçlık” edinmek için şurda burda, da daha iyisi Hemite’de şekerkamışı du. de Toros doğasının, insanının söz boyunca voltalarını, mapushane pirinç tarlalannda ya da çiğnemek dururken... Ne diye Yaşar Kemal bir koca adamdı. Ül­ serüvenini. yürüyüşlerini ölçecek olsak, uç uca biçerdöğerde, daha olmazsa buralara kadar gelmiştir sanki... kemizin yüzakı, koca bir çınardı. Söz sözden ötedir elbet, önemli kosak voltalarını, kalıbımı basarım ki mahkeme kapılarında “yazıcılık” olan sözlerin yaşantı gücü, kavga birkaç kez dünyayı sarar aldığı yol... ediyor, beş on kuruş kazanıyor, son (Milliyet Sanat dergisinden Yaşar Kemal Türkiye idi. gücü, düş gücü. Göğceli de Göğceli, namı diğer Yaşar Kemal hızla tükettiği ayakkabılarını kısaltılarak alındı. Şubat 1979) Onunla hep gurur duyacağız.