Vadi-I Hamuşân
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
VADİ-İ HAMUŞÂN Zeytinburnu “Dedeler Mezarlığı”nda aynı mezarı paylaşan Merhum Osman dedem Merhume Şükriye ninem ve Rahmetli annem Asiye Hanım’ın aziz hatırasına… Mekanları cennet olsun… Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları Kitap No: 56 Yayın Koordinatörü Erdem Zekeriya İskenderoğlu Nurullah Yaldız Vadi-i Hamuşân L-Ş Editör Mehmet Yılmaz ISBN 978-975-2485-32-7 TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: 40688 1. Baskı İstanbul, Şubat 2019 Kitap Tasarım Salih Pulcu Tasarım Uygulama Recep Önder Baskı-Cilt Seçil Ofset 100. Yıl Mahallesi Massit Matbaacılar Sitesi 4. Cadde No: 77 Bağcılar İSTANBUL Sertifika No: 12068 444 1984 www.zeytinburnu.bel.tr La Fetâ İllâ Ali, La Seyfe İllâ Zülfikâr müjdeler olsun sana!” sözleriyle karşılanacağı, kö- L tülerin ruhları bedenlerinden ayrıldığında onlara Ali’den başka er yok, Zülfikar’dan başka kılıç yok. (Demir Baba Tekke kapısının üzerinde yazılıdır.)(1) da, “Çık git buradan ey kirli bedenden gelen kirli ruh! Sana merhaba yok” (rahat yüzü görmeyecek- (1) Turan, Fatma Ahsen. a.g.e. s. 2 sin) denileceği bildirilir (Müsned, II, 364; VI, 140; İbn Mâce, “Zühd”, 31).(1) La İlahe İllAllah (1) DİA; [MERHABA - Mustafa Çağrıcı] cilt: 29; sayfa: Yoktur tapacak, Allah’tır ancak.(1) 184 (1) Develioğlu, Ferit. a.g.e. La Noria – Şili Lâ merhaben bihim 1800’lü yıllarda Şili’de bulunan La Noira mezarlı- ğı, geçmişte iş kazaları ya da kötü yaşam koşulları Merhaba sözü Kur’ân-ı Kerîm’de Sâd sûresinin 59 sebebiyle hayatını kaybetmiş işçilere ev sahipliği ve 60. âyetlerinde, inkârcı ve saptırıcı önderlerle yapıyor. En yakın yerleşim yerinden 32 km. uzak- onların peşinden giden kitlelerin âhiretteki yargı- lıkta olan bu mezarlıkta yerel halkın söylemine lanmaları sırasında aralarında geçecek çekişmeler göre geceleri çığlık sesleri duyuluyormuş. ve karşılıklı suçlamalar anlatılırken geçmekte, bu- rada önderlerin kendilerine tâbi olanlar aleyhinde (1) https://onedio.com/haber/dunyanin-dort-bir-ya- nindan-aklinizi-ucuracak-derecede-urkutu- “lâ-merhaben bihim” diyerek beddua edecekleri, cu-25-mezarlik-733955 yönetilenlerin ise kendilerini bu duruma düşü- renlerin önderleri olduğunu söyleyerek onlara aynı beddua ile karşılık verecekleri bildirilmek- La Yemut tedir. Bu âyetlerde merhaba tabirinin geçtiği ifa- Ölmez, ölümsüz, sonu olmayan, sermedi, ebedi,(1) deler tefsirlerde “Cehennemde yerleri dar olsun, (2)(3)(4)(5)(6) sonsuza değin yaşayacak olan,(5) Ha- rahat yüzü görmesinler, rezil rüsvâ olsunlar” diye yatı sona ermez, mahvolmaz.(1) açıklanmaktadır (meselâ bk. Taberî, XXIII, 179- (1) Çağbayır, Yaşar. a.g.e. 180; Şevkânî, IV, 506; M. Tâhir b. Âşûr, XXIII, (2) Kanar, Mehmet. a.g.e. 287-290). (3) Ayverdi, İlhan. a.g.e. Sâlih kişiler vefat ettiğinde mânevî âleme yüksel- (4) Akay, Hasan. a.g.e. tilen ruhlarının, “Merhaba, güzel ve temiz beden- (5) Püsküllüoğlu, Ali. a.g.e. den gelen güzel ve temiz ruh! Övülmüş olarak gir; (6) Develioğlu, Ferit. a.g.e. 883 Vadi-i Hamuşân La Yezâl Lahd a. Zeval bulmaz, ölümsüz, bitimsiz, ebedi, yok ol- a. Üstü kapak taşı ile örtülü, yanları kâgir (9), iç ke- maz, kaybolmaz, bitmez.(1)(2)(3) narlarına taş veya tuğla ile duvar örülmüş me- (1)(2)(3) (1) b. Allah.(1) Tanrı.(2) zar. tabut şeklinde oyulmuş sanduka, eski çağlardan itibaren hemen hemen bütün (1) Çağbayır, Yaşar. a.g.e. toplumların kullandığı taş, mermer gibi farklı (2) Kanar, Mehmet. a.g.e. malzemelerden yapılmış lahitler, içine cesedin (3) Ayverdi, İlhan. a.g.e. konulduğu bir çeşit muhafaza kabıdır,(8) tek parça mezar.(2)(3) taş mezar.(5) La Yüfna b. Çukur, mezar, kabir.(4) Yok edilemez, yok olmaz, tüketilemez, tükenmez, c. Kabir kazıldıktan sonra kıble tarafı oyulup ce- (1)(2) bitmez, ebedi, fena bulmaz, varlığı ölümsüz. naze sığacak kadar bir yer yapılır ki buna lahid (1) Çağbayır, Yaşar. a.g.e. denir.(6)(7) (2) Kanar, Mehmet. a.g.e. d. Eskiden sinlerin üstüne konulan tabut biçimin- deki taş.(9) La Zeval (1) Ayverdi, İlhan. a.g.e. Yok olmayan, ölümsüz.(1) (2) Çağbayır, Yaşar. a.g.e. (3) Püsküllüoğlu, Ali. a.g.e. (1) Kanar, Mehmet. a.g.e. (4) Develioğlu, Ferit. a.g.e. (5) Kanar, Mehmet. a.g.e. Lab-i Leal (6) Erdoğan, s. Hüseyin, Ölüm ve Ötesi, Çile Yayın- a. Kırmızı dudak. ları, s. 145; (7) İmam Şa’rani. a.g.e., s. 103; b. Maşukun sözü demektir. (8) Öztürk, Burcu, a.g.e., s. 10; c. Ruh üflenmesi ve hayat bağışlanması anlamın- (9) Hasol, Doğan. a.g.e. da da kullanılmıştır.(1) (1) Seccadi, Seyyid Cafer. a.g.e. Lahit Taş, kil, ağaç ya da bronz ile kurşundan örnekleri- Labyrinthos ni gördüğümüz lahit, içine ölülerin konulduğu bir Sonsuz ve girift dehlizlerden meydana gelen bir mezar sandukadır.(1) yapıya verilen addır. Mısır’da bu çeşit yapılar ye- (1) Turani, Adnan. a.g.e. raltında mağaralar kazılarak yapılırdı ve çokluk Kral Mezarı olarak kullanılırdı.(1) Lahit Mezar (1) Erhat, Azra. a.g.e. Ölüleri koymak için taştan tabut şeklinde yapıl- mış sanduka. Türklerde lahitler, toprak içine taş- Lafis la ve ya tuğla ile örülerek yapılır. Bunların üstü Şeytan.(1) ya tonozla ve ya kapak taşıyla örtülür. (Arsevan, (1) (1) Çağbayır, Yaşar. a.g.e. 1966, 1375) (1) Kayalı, Mihrican. a.g.e. s.31. Lahana ve Bamya Adana mezar taşlarında lahana ve bamya, cirit ta- Lahut kımı oyuncularını ifade eder.(1) a. İlahi âlem, ulûhiyet dünyası.(1)(4) (1) Özkan, Serap, a.ge., s. 139 b. Kutsal.(1) 884 Vadi-i Hamuşân c. Cenab-ı Hakk’ın zatına mahsus olan ilk ve en (3) Haskan, Mehmet Mermi2 a.g.e. Cilt 2, s. 481, yüce âlem, Allah’ın bütün sıfat ve isimlerinin (4) Envanter. a.g.e. No:82, zatına mevcut olduğu, fakat sadece zatî sıfatla- (5) Kollektif2. 1993. a.g.e. Cilt 5, s. 178 rının zuhura geldiği, fiili sıfatlarının ise henüz zuhur bulmadığı âlem, ulûhiyet âlemi, âlem-i Lala Sinan Paşa Türbesi-Afyonkarahisar lâhut.(3) (1) Bayrak, M. Orhan. a.g.e.S. 57 d. Lâhut âlemi, Rububi mekân, ariflerin nezdinde, “Mümkünattaki mekanı nâsut olan sürekli ha- yata işarettir. Bu nedenle lahut âlemi melekut Lala Şahin Paşa Türbesi-Bursa âlemine hakim olup dolaylı olarak nâsuta da (1) Bayrak, M. Orhan. a.g.e.S. 57, (2) hakimdir. Feyz lâhuttan nâsuta gider. (2) DİA, Cilt. 27, s. 79, (1) Çağbayır, Yaşar. a.g.e. (3) Daş, Ertan. a.g.e. s. 37 (2) Seccadi, Seyyid Cafer. a.g.e. (3) Ayverdi, İlhan. a.g.e. Lala Şahin Paşa Türbesi-Kazanlık (4) Develioğlu, Ferit. a.g.e. (1) DİA, Cilt. 25 s. 139 Lahuti Abdullah Baba Türbesi-İstanbul Lâle (1) DİA, Cilt. 17 s. 39 Şekil ve renk özellikleriyle edebiyatta ve süsleme sanatlarında kullanılan çiçek. Lahutiyan Farsça bir kelime olan lâle (Lat. tulipa) çok yıllık, (1)(2) Kutsal âleme (mana, lâhut âlemi) ait olanlar, soğanlı ve otsu bir bitkinin adıdır. Çiçekleri bir (4) (3) lahutiler, ulûhiyet âlemine girebilen melekler. sap üzerinde bir tane olup çiçek örtüsü altı parça- (1) Çağbayır, Yaşar. a.g.e. lı, serbest, kırmızı, sarı veya beyaz renkli olabilir. (2) Ayverdi, İlhan. a.g.e. Her parçanın dip kısmında genellikle esmer renkli L (3) Develioğlu, Ferit. a.g.e. bir leke görülür. Gerçek vatanının Orta Asya oldu- (4) Kanar, Mehmet. a.g.e. ğu sanılan lâle esas itibariyle yabani bir bitkidir. Türkiye’de on beş kadar türü bulunmaktadır. Çok çiçekliler de dahil yaklaşık 5000 çeşidi bahçelerde Lala Bey Türbesi-Diyarbakır süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir. (1) Bayrak, M. Orhan. a.g.e.S. 57 Romalılar ve Bizanslılar döneminde tanınmayan lâle Anadolu’da XII. yüzyıldan itibaren süs bitkisi Lala Hüseyin Paşa Türbesi-İstanbul olarak kullanılmaya başlanmıştır. Lâlenin Tür- kiye’den Avrupa’ya ne zaman götürüldüğü kesin (1) Kırıkçı, Recep-Doğan Pur. a.g.e.S. 125, olarak bilinmemektedir. Avusturya-Macaristan (2) Pur, Doğan. a.g.e. s. 14, imparatorunun Kanûnî Sultan Süleyman nezdin- (3) Haskan, Mehmet Mermi2 a.g.e. Cilt 2, s. 480, deki elçisi Ootgeer Giselijn van Busbeke’nin İstan- (4) Saatçı, Suphi. a.g.e. s. 154 bul’dan Avrupa’ya götürdüğü bitkiler arasında lâle soğanlarının da bulunduğu sanılmaktadır. 1559 Lala Muslihiddn Türbesi-Kayseri Nisanında Augsburg’da (Almanya) Hewart’ın bah- (1) Aydın, Remzi. a.g.e. s. 46 çesinde çiçek açan lâle türü İsviçreli tabiat bilgi- ni Konrad Gesner tarafından “tulipa turcarum” (Türk lâlesi) olarak adlandırılmıştır. Lâle tutkusu, Lala Mustafa Paşa Türbesi-İstanbul bütün dünyada zaman zaman “lâle deliliği” (tuli- (1) DİA, Cilt. 12 s. 4, pomania) diye anılan aşırı boyutlara ulaşmıştır. (2) Pur, Doğan. a.g.e. s. 14, Bu tutkunun, lâlenin XVI. yüzyıl İstanbul’unda 885 Vadi-i Hamuşân kültür yoluyla çok sayıda çeşidinin elde edilme- lümünde bir lâle çeşidinin değerli sayılabilmesi siyle arttığı ve XVIII. yüzyılda, özellikle sonradan için taşıması gerekli olan yirmi kadar özelliği an- Lâle Devri (1718-1730) denilen dönemde doruğa latmaktadır. Bu eser H. F. von Diez tarafından Al- ulaştığı bilinmektedir. Bugün Avrupa ülkelerinde manca’ya (1815), W. s. Murray tarafından Alman- lâle bitkisi için kullanılan “tulip” kelimesi, Türk- ca’dan İngilizce’ye çevrilip kısaltılarak The Habit ler’in bu bitkiye “tulipan” adını verdiklerini kay- of Flowers ismiyle yayımlanmıştır.(1) deden Busbeke’nin hâtıratına dayanmaktadır. (1) DİA; [LÂLE - Turhan Baytop - Cemal Kurnaz] cilt: s. W. Murray, bu ismin Türkler’in başlarına sar- 27; sayfa: 80 dıkları tülbentle ilgili olduğunu kaydetmektedir. Kelimenin “sarık biçimindeki çiçek” anlamında tülbentten gelmiş olması ihtimali kuvvetlidir. Lale Bey Türbesi-Diyarbakır İstanbul’da ıslah edilmiş ilk lâle çeşidini elde eden (1) Diyarbakır Valiliği. a.g.e. s. 33 kişinin Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi olduğunu Tabib Mehmed Aşkî kitabında kaydetmektedir. Lâle Edebiyatı XVIII. yüzyıl başlarına kadar yetişen şükûfeciler- le bunların yetiştirdiği lâle ve zerrin çeşitlerinin Lâlenin Türkiye’de en çok sözü edilen türleri rûmî isimlerini veren Netâyicü’l-eshâr adlı kitabın mü- lâle, lâle-i Nu‘mân, Manisa lâlesi ve Girit lâlesidir. ellifi Cerrahpaşa Camii imamı Mehmed b. Ahmed Rûmî lâle kırmızı renklidir. Lâle-i Nu‘mân şakayık Ubeydî Efendi de en eski lâle yetiştiricisi olarak da denilen gelinciktir.