KARAMÜRSEL VE ÇEVRESİ

Enver KONUKÇU*

XIV. yüzyılda, denilen ve çok eskiden Bithynlerin sakini oldukları topraklar, Marmara Denizi’nin güneyi ve doğusunu içine alıyordu. Bithynler ve dolayısıyla Bithynia, bu yüzyıla kadar birçok tarihi olaylara sahne olmuştur. Tarihi merkezleri körfez sonundaki ve kuzeyindeki bir tepeyi taçlandıran Nikomedia, Bithyn kralının adı idi. Nikeia ve Prusias ve Nikomedia, XIV. yüzyıl başlarında ve ilk yarısında merkezleri Konstantinopolis (eski Byzantion) olan Palaiologoslâr, Laskarislere halef olmuştur.1 İşte bu sıralarda, Bithynia’daki hâkimiyet çöküşü meydana gelmiş ve tekfur denilen yöneticiler, şehir ve kasabalardaki hisar-kale içinde sıkışıp kalmışlardı. Marmara’nın Çanakkale Boğazı tarafında tarihi Mysia’da Karasioğulları,2 Bithynia ile Phyrigia çizgisinde Kotiaeon’da Germiyanlılar, Belakoma çevresinde Kayılar3 (sonraki Osmanlılar), Sangarios’un da doğusunda, Bithynia ve Paphlagonia ucunda da Çobanoğulları ve Candaroğulları Beyliği ortaya çıkmıştır.4 İslâm kaynakları ise ana yol üzerindeki Göynük’te, Bolu’da ve Gerede’de küçük sultanlardan söz ederler. Cakü/Hakü, Ahiler ve Şah(in) Bey’in de siyasi kuruluş olarak göze çarptığını da biliyoruz.5 Ertuğrul’dan sonra Kayı ve birlikte olduğu Oğuz boyları Germiyan ile Palaiologos arazisinde, Osmanlı Beyliği, tarih sahnesindeki yerini almıştı. Kimlikleri ve aileleri hakkında çok az bilgi bulunan ve beyliği gittikçe genişletmede ön ayak olan liderler de Ertuğrul sonrası Osman Bey’in etrafında toplanmışlardı. Palaiologoslar6 ve tekfurları aleyhinde her zaman büyük başarılar kazanan Osmanlılar Bithynia’nın üç büyük kentini de arka arkaya ele geçirdiler. Bunlar Keşiş veya Uluğ Dağlar altındaki Bursa7 aynı ismi taşıyan gölün doğu ucundaki İznik ve İzmit Körfez sonundaki eski başkent İzmit idi. Fetihler zincirinin son halkasını da bir bayan yönetimindeki ve saray ile de yakınlığı bulunan, tarihçi Ahmed Refik’e göre de, Maria’nın Nikomedia’sı teşkil etmektedir.8 1337’de, , Abdurrahman Gazi ve oğul Süleyman Paşa’nın birlikte kuşattığı İzmit, barış yolu ile el değiştirdi. Böylece Orhan Gazi, Bithynia’daki önemli ve tarihi kent Nikomedia’yı topraklarına katmıştı. Dikkat

∗ Prof. Dr., Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Emekli öğretim Üyesi, Adnan Menderes Mah, 508. Sok. Lena Apt no:15/4 Aydın. 1 G. Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çvr: F. Işıltan, Ankara 2006, s. Birçok Yerde. 2 Z. G. Öden, Karası Beyliği, Ankara 1999. 3 F. Demirtaş (Sümer), “Osmanlı Devrende Anadolu’da Kayılar”, Belleten, sayı: 47 (1948), s. 575-615. 4 Y.Yücel, XIII-XV. Yüzyıllar Kuzey-Batı Anadolu Tarihi: Çoban oğulları- Candaroğulları Beylikleri, Ankara 1980. 5 Z. V. Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, 1981, s. 330, 484. 6 Donald M. Nieol, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), çvr: B.Umar, İstanbul 1999, s. 152 v.d 7 Y. Oğuzoğlu, Tarihi, Bursa 2013, s. 234 vd. 8 Bizans Karşısında Türkler, İstanbul 1924, s. 88-89.

199 edilecek olunur ise Bursa, İznik ve İzmit; eski tarihi kimliklerini, isimlerini koruyabilmiştir. Orhan ve yörenin sakinleri tarihi eski adları Prusias pros Olimpos, Nikeia ve Nikomedia’yı uyarlama ile benimsemişlerdir. Prusia: Prusa: Burusa/ Bursa, Nikeia: Eis Nikeia’dan İznik (İbn Battuta Nilüfer Hatun’un zaman zaman oturduğu) Eis Nikomedia’dan Îznikmid/Îzmid oluşmuştur. İlk devir Osmanlı tarihçileri, onlardan nakillerden bulunan sonraki yazarlar önceleri de Bizans tarihçileri ve zamanımız araştırıcılarından Glive Foss, İzmit’in Osmanlılarca, Orhan Bey eliyle, barış yolu ile geçirildiğini tespit etmektedirler.9 1337’de, böylesine tarihi bir olay yaşanırken, tarihçiler şehir ile ilgili olmayan ama Körfezin güneyinde, eski tarihi geçiş yolu üzerindeki Prainetos’da, buralarda tehdit unsuru olarak bir başka kişiden söz ederler. Kara Mürsel.... Kara Mürsel Osmanlı Beyliği’nin kuruluşu ve gelişmesinde her biri oldukça değerli, deneyimli, hayatını İslâmiyet ve Türklük için adamış yiğitler rol oynamıştır. Bunlar, ilk önce Söğüt ve çevresindeki fetihlerde kendilerini gösterdiler. Önemine göre, Osman Bey, bunlara “il” denilen topraklarım idaresini vermiştir.10 Osmanlıların ikinci hamlesi Köse Mihal’in katılması ile Göynük ve Taraklı üzerine olmuştur. Geyve’ye kadar bölge Beylik hâkimiyetine sokulmuştur. Tatar olayından sonra da Köse Mihal, Aktemür, Akçakoca, ve Abdurrahman, Orhan’a yardımcı olmuşlar ve Sakarya’nın doğu ve batısını ele geçirmişlerdir.11 Kara Mürsel, henüz kaynaklarda yer alamamıştır. Etkinlikleri ise karanlık kalmaktadır. Nikomedia dışında, hemen her yer Osmanlı hâkimiyetine alınmıştır. Körfezin kuzeyinde Mesothynia, daha Osman Bey’in sağlığında Akçakoca’ya verilmiş ve adı Kocai1i şekline dönüşmüştür.12 Sanganios’un doğusundaki yöreler de Taraklıborlu/ Safran Bolu’ya kadar Konur Alp, Hızır ve Eflagan Beylerce ele geçirilmiştir.13 Her üçü de “il” idari bölgelerini temsil etmiştir. Ancak, Osman’ın rüyası Bursa’yı almaktı. Ölüm döşeğinde iken 1526’da,barış yolu ile teslim oldu. İznik ve İzmit ise hâlâ Palaiologos bayrağını dalgalandırıyordu. Orhan,1326 da Beylik tahtına geçtikten az sonra da,1328’de,Köse Mihal, Abdurrahman Gazi, Akçakoca ve Konur Alp dörtlüsünden sondaki ikisi hayata veda etmişlerdi.14 Akbaş ve yahşi isimli komutanlar, onlar adına Kandıra çevresinde faaliyetteydiler.15 Palaiologoslar ile sınır Mesothynia’da Aetos ve Samandıra Kaleleri idi. 1337’de, tarihi bir olay meydana geldi ve İzmit topraklara dâhil edildi. Orhan Bey yönetimini oğul Süleyman Paşa’ya verdi. İşte bu sıralarda, yani İzmit muhasara edildiğinde, Halizones mıntıkasındaki ve Bapheus/Koyunhisar’ı çevresinde de, yeni bir isim ortaya çıkmaktadır. Bu Kara Mürsel,16 yukarıda temas edildiği gibi ilk devir Osmanlı kaynaklarında pek görülmez. İznik civarındaki Kara Tigin17 muhtemelen adını XIV. yüzyılda Beylik zamanında almış olmalıdır. Bir de, Abdurrahman Gazi’nin oğlu Karaca Rahman diye bilinmektedir. Mürsel, peygamberlikle ilgili isimdir. Resl ve Mürsele bununla ilgilidir. Hazret-i Muhammed’in çok farklı farklı isimlerinden biri de bilindiği gibi çok yaygındır ve Seyyidin

9 Survey of Medieval castles of Anatolia II Nicomedia, Ankara 1996, s. Birçok Yerde. 10 Bu kullanış için bkz: S. Çağatay, “Îl, Ulus ve Yönetenler”, DTCF Cumhuriyetin 50. Yıldönümünü Anma Kitabı, Ankara 1974, Âşıkpaşazade, Osman Oğullarının Tarihi, hzl: K.Yavuz-M.A Yekta Saraç, İstanbul 2003, s. 81. 11 Aşıkpaşazâde, a,g.e., s. 82-83. 12 Arkadaşı Konur Alp de aynı şekilde mükâfatlandırılmıştır. Bkz: Îbn Kemal, Teârih-i Âl-i Osman, hzl. Ş. Turan, Ankara 1991, s. 32. 13 Îbn Kemal, a.g.e., s. 26-27. 14 Îbn Kemal, a.g.e., s. 28. 15 Îbn Kemal, a.g.e., s. 28. 16 Âşıkpaşazade, a.g.e., s. 95-96. 17 Âşıkpaşazade, a.g.e., s. 99.

200 Enver KONUKÇU

Mürselin’dir. Kara sıfatı da, İslâmiyet öncesi ve sonrası Türkler arasında yaygındır. Anlam olarak renk, yiğit, cesaretli, kuş adı, isimlerin önünde de onun niteliğini bildirmektedir. Bazen de Kara önünde başka kelimeler de bulunmaktadır. Dağ, yön, bahçe, küçükbaş hayvan, kabile, aile, bitki, kara parçası v.s kullanıldığı da Tarih kitaplarından anlaşılmaktadır. Aşıkpaşazâde, Mehmed Neşri, Oruç, Anonim Tevârih-i Âl-i Osmanlarda, Îbn Kemal ve Hoca Sa’deddin’de Karamürsel zikredilmektedir.18 Ancak, Mürsel, dünyaya geldiğinde bebek iken kendisine isim olarak verilmiştir. Çocukluk, gençlik ve olgunluk zamanlarında da Mürsel kullanılmıştır. Fakat tarihler, bütün olarak Karamürsel’i zikretmektedirler. Kara daha sonraları, yiğitliği, akın ve gazalarda gösterdiği cesareti nedeni ile verilmiştir. Karamürsel, bu durumda Yiğit Mürsel anlamına gelmektedir. Akçakoca’nın askerlerine kumanda edenler arasında olduğu zikrediliyor. Akbaş Mahmud ve Yahşi de, onun gibi çevresindendir. 1328 sonrası, Akçakoca’nın maiyetinde Kocaeli fetihlerinde bulunan askerler de az sonra Kara Mürsel’in emrinde göze çarpmaktadır. Bunlar kara savaşlarında görev aldıkları gibi, Halizones’in ele geçirilmesi sonrası leb-i derya yani Marmara Denizi’nin kendi taraflarındaki kontrollerini yapmakta idiler. Kara Mürsel’e bağlı olanlar il dilinde, ulus olarak göze çarpmamaktadır. Ancak, Kandıra ve Yalova taraflarında “Mürselli”, “Mürseller”e rastlanmaktadır.19 Osmanlı yazarları Mürsel adını değil de başka isimleri taşıyan önderlere de eserlerinde yer verirler. Hereke fatihi Kara Ali, Kara Temürtaş, Kara Tigin ve Kara Rahman örnekleri verilebilir. Prainetos Kasabanın ne zaman kurulduğu karanlıktır. “Os” eki de atılınca geriye Prainet kalıyor. Kelimenin aslı budur. Ne anlama geldiği de bilinmemektedir. Astakos veya Nikomedia (Roma döneminde Nicomedia) Körfezinde, güney tarafında, pek az düzlüğe sahip yörede Samanlı Dağlarının da kuzeyinde kalmaktadır. İlk ve ortaçağ tarihçileri, daha çok askeri ve ticari yol üzerindeki Mesothynia /Kocaeli Yarımadası) ve körfezin alt tarafındaki Halizones arazisinde, cenneti andıran yörede bulunduğuna işaret etmektedirler. Körfezin “dil” denilen kısımlarında, üçgen, içinde ve biraz batıdaki Prainetos, Haçlı Seferlerinde bazı geçiş noktaları Civetot-Kibotos-Helenapolis’in yakınında idi. Aşağıda temas edileceği gibi “dil” tarih ve coğrafyaya da girmiştir ve üç kadardır. Anna Komnena, Mikhael Attale iates, Nikephonos Bryennios ve Ioannes Zonaras gibi Bizanslı yazarlarda, zaman zaman kısa bir şekilde Prainetos’u zikretmişlerdir.20 Sadece Anna Komnenos, Prenetos gibi az farklı şekildedir. Selçukluların da yöre ile ilgisi Bizans tarihçilerince dile getirilmiştir. Ioannes Zonaras, Botaniates’in Mikhail’i devirerek tahta geçmesini, Prainetos ilişkili şöyle anlatmaktadır : “Süleyman Şah Botaniates’in yanına, desteklemeleri için, Türk atlılarını kattı. Nikeia’yı (İznik) ele geçirmek için harekete geçti. Buradaki koruyucular teslim oldu. Botaniates, böylece gücünü artırdı. Gelişen hadiseler lehinde idi. Adamlarından Borilas’ı Konstantinopolis’deki (İstanbul) sarayı işgale gönderdi. Kendisi de Praienetos’a ulaştı. Buradan kendisini almaya gelenlerle, denize açıldı. Ahâli, hükümdara ait gemiyi de böylece yakından görmüş oldu. Yelken açan gemi İstanbul’a hareket etti”.21 Mikhael Attaliates22 de Botaniates ile ilgili ben zer bilgileri nakletmiştir; “ Bütün deniz kıyısı kentleri, keza Pyles (Kapılar/Yalova) keza Prainetos, Botaniates’in yayalarını sevinçle karşıladı. Botaniates, Nikeia’dan Prainetos’a gitti. O, bir süre burada dinlendi. İkindiden geç vakte kadar Prainetos

18 Âşıkpaşazade, Osmanoğulları Tarihi, hzl: K.Yavuz- M.A.Y. Saraç, İstanbul 2003; Mehmed Neşri, Cihânnümâ, hzl: N.Öztürk, İstanbul 2008; Oruç Beg Tarihi, hzl: N.Öztürk, İstanbul 2007; Anonim Tevârih-i Al-i Osman, hzl: N. Azamat, İstanbul 1992; İbn Kemal, a.g.e., Hoca Sa’deddin, Tacü’t-Tevârih, hzl. İ. Parmaksızoğlu, Ankara 1992. 19 Hoca Sa’deddin, a.g.e., s. 63. 20 Anna Komenna, Aleksiyad, çvr: B. Umar, İstanbul 1996 s. 197-198; Mikhael Attaliates, Tarih, çvr: B. Umar, 2008 s. 149, 264; Nikephoros Bryennios, Tarihin Özü, çvr: B. Umar, 2008, s. 140; Ioannes Zonaras, Tarihlerin Özeti, çvr: B. Umar, İstanbul 2008, s. 152. 21 bkz: not: 20. 22 Mikhael Attaleiates, a.g.e., s. 149.

201 sakinleri ile sohbet etti. Hükümdara ait gemiye bindi. Böylece başkente ulaştı”. Nikephoros Bryennios da 1078 tarihli haberinde23 “Botaniates, başkente varmak için acele ediyordu. Prainetos’a vardığında başlarına kendisinin en güvendiği hizmetlilerinden Borillos adlı birini koyarak, Saray’ı işgal etsin diye askerler gönderdi. Kendisi de az sonra yola çıktı”. Komnenos ailesinin yazar nitelikli kişilerinde Anna24 da Selçukluların Prainetos ilişkili şu habere yer vermektedir “Ebu’l-Kasım ile Tatikios Prenetos (Karamürsel) sınırında yetişti. Saldırıya geçti ve azgın bir çatışmaya başlattı. Bizanslı kumandan, Selçuklular gibi iyi savaşıyordu. Uzun mızraklarla saldırıyı sürdürdüler. Safları yardılar. Türkler (Selçuklular) bozularak çekildiler, Tatikios, Bithynia içinden, merkeze dönebildi”. Prainetos ve civarında Haçlıların da zaman zaman göze çarptığı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Ancak onlar, kasabanın daha batısından Dil’den, Nikeia’ya doğru gidebilmişlerdir. Prainetoslular ve civârdaki yerler ilk defa değişik tipli insanları, savaşçıları seyredebilmişlerdi. Bithynia’nın, Osmanlılarca istilâsı üzerine el değiştiren kentlerden biri de Prainetos olmuştur. Herakleion Prainetos’un yakınında, Samanlı Dağında ve eteğinde, Grek destan kahramanı Herakles’e ithafen iskâna açılmış yerlerden biri de Herakleion’dur. C.Foss, burasını25 Marmara Denizi kıyısında ve Xerigordos’un yer aldığı Drakon akarsuyu doğusunda işaret etmektedir. Samanlı Dağlarının körfeze ve denize bakan yamacındaki Azia Autonomus’a çok yakındı. Herakleion, günümüzde Ereğli adını taşımaktadır, Ulaşlı ve Ereğli’ye hâkim tepede ise Ereğli-i Balâ vardır ki şimdilerde Tepecik denilmektedir. Konça Karamürsel-Gölcük yolu üzerinde, sahilde eski yerleşim yeri veya yakınındadır. Tarihi karanlık kalmakta ise de burayı zamanımıza bağlayan eski eser örneklerinden biri, şimdi yol ortasında kalan Konça Lahidi’dir.26 Konça, halk ağzındaki isimdir. Ancak, kelime Farsçadır ve Gonçe diye bilinmektedir. Açılmayan gül ve çiçek tomurcuğuna verilen isimdir. Konca Mezar Anıtı olarak geçen lahid, yol yapımı sırasında ortaya çıkarılmıştır. Bilim dünyasına Arkeolog Mehmet İ. Tünay tarafından kazandırılmıştır. “Mermerden yapılma Roma dönemi mezarıdır. Kapak kısmı iki parça hâlinde, kaza eseri, toprak üzerinde kalmıştır. Kadın ölünün sonsuzluğa uğurlandığı, içinden çıkan kalıntılardan anlaşılmaktadır. Depremler ve mezar hırsızlarına rağmen, bozulmadan kalabilen eski eserdir. Uzanmış yatan bir tasvir de görülmektedir”. İstanbul basını da “Romalılar devrinden kalma mezar tahrip ediliyor” başlığı ile olayı okuyucularına ve ilgililere duyurmuştur. Yalak Dere Eski yerleşim yerlerindendir. İsminden de anlaşıldığına göre Karamürsel yakınlarında, Marmara’ya dökülen, suları mevsime göre azalıp çoğalan çaydır. Yalak ismi de diğer örnekleri gibi Türkçedir. Yörenin batısında, Yalova yolu üzerindeki, tarihi kaynaklarda adı pek az geçen Pylai, şimdi izleri bir hayli kaybolmuş kent ve kale idi. Komnenoslardan 1. Manuel (1143-1180) tarafından inşa ettirilmiştir. Muhtemelen, gittikçe tehlikeye düşen başkent ve ona ulaşan yollar nedeni ile böyle bir yapılanmaya gidilmiştir. Şimdiki Topçu İskelesi olduğuna dair öneriler vardır.27

23 N. Bryennios, a.g.e., s. 140. 24 Aleksiyad, s. 197 v.d. 25 Nicomedia s. 26 Dünya Gazetesi, 21 Ocak 1969 M.İ. Tünay, Konca Mezar Anıtı 27 Daha sonra da iskele durumuna sokulmuştur, İstanbul’a uygun rüzgârlarda, güzel yolculuklar ve mal ulaşımı yapılabiliyordu.

202 Enver KONUKÇU

Yalova Sıcak su kaynakları ile Bizanslılar devresinde hayli öneme sahip olan Yalova, Yalakâbâd diye de bilinmektedir. İsim, Osmanlı fetihleri sonrası Türkçeleşmiştir. Eski kaynaklardaki adı Pythia’dır. Karamürsel’in batısında kalmaktadır. Akçakoca’nın daha sonra da Karamürsel’in yiğitlerinin akın alanı olan yöre sonunda tımar olarak ilgililere verilmiştir.28 Bapheus Yalova ve Karamürsel arasında, eski yol üzerinde, biraz güneydedir. F.Dirimtekin’e göre burası Bapheon’dur. Bu yapılanma ile eski yerlerden biri olduğu ve belki de Romalılara kadar indiği görülmektedir. Zira Greklerde kelime sonundaki “os” yerine, latince “us” buranın eskiliğine işaret etmektedir. Grekçedeki “b/v” değişmesi ile de bazı kaynaklarda Vafeus yazılışı da vardır. Prof. Dr. Halil İnalcık’ın arazi incelemeleri sırasında, Bapheus’un yeri de tespit edilmiş ve Koyun Hisarı/Çobankale’ye karşılık olduğu anlaşılmıştır. Bu yörede yapılan Osmanlı-Bizans savaşında, Türkler, burayı kuşatmış ve savaşmıştır. Prof. Dr. Halil İnalcık, Pakhymeres’i kullanarak, şu bilgileri vermektedir: “Çobankale/Bapheus: Koyuhhisarı.. Karadere bir Rum hagiasının bulunduğu Ayazma köyleri arasındadır. Kale, yıkıntı halindedir. İsim Çoban ve Kale’den oluşan yerlilerin kullandığı yerdir. Çobanlar sürüleri ile dinlenmek için ve havalandırmak için kullanmışlardır.”29 Dil Coğrafi isimlendirmelerde, denize çıkıntı veya girintili kara parçalarına dil denilmektedir. İzmit Körfezi’nde, eski adı ile Astakos veya Nikomedia, kıyı şeridinde, Anadolu ve Kocaeli kısmında üç dil göze çarpmaktadır. İlki, İzmit yanında, üçgen yapı ile sona ermektedir. Kazıklı ile şehir arasında üçgen görünüş hâkimdi. Sahildeki insanlar için yaygın olan dil, İzmit Dili olmaktadır. Diğerleri Hersek’te ve Karamürsel’in kuzey-batısındadır. Öbürü de karşı sahilde, Hersek Dili’nin tam karşısındaki Gebze ile Tavşanlı arasındaki Gebze Dili’dir. Günümüzde Dilovası diye bilinmektedir. Evliya Çelebi,30 Hersek ve Gebze Dil’lerini geçiş olarak kullanmıştır. Her iki bölgenin tanımı şöyledir : “Menzil-i İskele-i Dil: Konya ve Haleb’e ve Şam’a ve Mısır’a giden hacılar ve tüccarlar, cümle bu iskelede at kayıklarına süvar olup, bir mil karşı tarafta Hersek Dili ne ubur ederler. Zira bir boğazdır. Güneydoğuda 80 mil bir körfez- i azimdir. Kim nihayetinde İzmit şehridir. Amma, bu Gebze Dili iskelesinde binalar vardır. Gebze Dili İskelesi Han’ı yakınında Dil Baba Dede gömülüdür. 1638’da yapılmış Bostancıbaşı Mustafa Ağa’nın hayır eseri çeşmesi bulunmaktadır. Evliya Çelebi “Hikmet-i Huda Sebeb-i Hilkat-i Dil” başlığı altında her iki Dili de ilgilendiren derviş hikâyesinden söz etmektedir. Helenapolis, Kibotos/Civetod ise batı kaynaklarında, Haçlı Seferlerindeki geçişler nedeni ile ifade edilmektedir. Ki burası, Karamürsel’in kuzey-batısında ve Dil kısmının, o zaman su birikintilerinin görüldüğü mıntıka civarındadır. Hersek Dili, uzun zaman önemini korumuştur. XVI. yüzyıl başında, Osmanlı vezirlerinden ve Hersekzâde diye tanınan devlet adamı, hayır eseri olarak “Hersek” denilen köyü sonra kasabasını şenlendirmiştir. Eski Yugoslavya’daki Hersek adı, bu devlet adamı vasıtası ile Kara Mürsel’in kuzey-batısında yerleşim yeri olarak kendisini göstermiştir. Hersekzâde Ahmed Paşa’da, Dil’de, 1517’da ölmüş ve orada toprağa verilmiştir.31

28 Antik kalıntılar için bkz: A. M. Mansel, Yalova ve Civarı, İstanbul 1936 C Mango, “The Empress Helena”, Helenopolis Pylae, Travauxet memories, XII (1994), s. 143-158. 29 H. İnalcık, “Osman Gazi’nin İznik Kuşatması ve Bafeus Muharebesi”, Osmanlı Beyliği (1300-1389), yay: E.A. Zachariadou, çvr: G. Çağalı-İ.Yergüz - T.Altmova, istanbul 1997, s. 78-105. 30 Seyahatname, hzl: Z. Kurşun, S.A. Kahraman, Y.Dağlı, İstanbul 1999, s. 38-40. 31 Ş.Turan, “Hersekzâde Ahmed Paşa”, DİA XVII s. 235-237, S. Eyice, “Hersek Paşa Camii”, DİA XVII, 236-239; H. H. Şabanoviç, Hersekzade Ahmed Pasha, E I, III, s. 340-342, The Waqfiyah of Ahmed Paşa hzl: M. A. Simsar, Pennsylvania 1940. Diğer önemli bir araştırma da Heath W.Lowry’e aittir. Bkz: Hersekzade Ahmed Paşa: Bir Osmanlı Devlet Adamının Meslek Hayatı ve Kurduğu Vakıflar, İstanbul 2011. 203 Karamürsel ve Civarında Osmanlılar (1302-1337) Candarlılar, Germiyanlılar, Karasililer ve Kayılar, XIII. yüzyıl sonlarına doğru Bithynia’yı her taraftan sıkıştırmış durumda idiler. Ertuğrul’un Söğütte ölümü ile yerine Osman geçmiş ve kendi adı ile söylenen Osmanlı Beyliğinin temellerini atmıştı. Cihad ve gaza için Bizans tekfurlarına ve oturdukları yerlere hücum etmişler ve gittikçe Sakarya ve Güney Marmara taraflarında hâkim olmuşlardı. Osman Bey’in esas hedefi Bursa ve İznik idi. Bunu da aşamalı bir şekilde gerçekleştirmeye fırsat buldukça gayret etmiştir. Temmuz 1302’de, İznik-Marmara Denizi sahili arasındaki Bapheus’da, Palaiologoslara üstün gelmişlerdi. Ancak Aşağı Sakarya boylarına Orhan’ın da katıldığı akınlarda Karadeniz’e kadar ulaşılmıştı. Asıl hedef yine Bapheus yolu üzerindeki İznik ve Bursa idi. Karatigin hisarının da alınması ile bütün dikkatler yine İznik üzerinde toplanmıştı.32 Osman Bey’in nikris hastalığı nedeni ile fiziki etkinliklerinde, yavaşlamalar olmuş ve Bursa kuşatmasında iken Söğütte hayata veda etmişti. Orhan, 1326’da hakkın rahmetine kavuşan\ babasının yerine bey oldu. İki yıl sonra da kendisinin baba yerine koyduğu Konur Alp ve Akçakoca da hayata veda ettiler (1328).33 Orhan Palaiologoslar ile 1329’da, Gebze civarındaki, her iki Dil ile bağlantılı Palekanon’da savaştı.34 Bizans imparatoru güçlükle, başkente dönebildi. Bu sıralarda, İznik de “kızıl elma” olmaktan çıktı ve kapılarını Orhan’a açtı. Akçakoca ve Konur Alp’in o zamanki imkânlara göre ele geçiremedikleri Nikomedia, artık Orhan’ın vazgeçilmez son hedeflerinden biri oldu. Nihayet, 1337’de beklenen zaman geldi. Yenişehir’den hareket eden Orhan, Geyve yakınındaki Sangarios/ Sakarya üzerindeki eski taş köprünün onarım ile ilgilenen oğlu Süleyman ile buluştu. Kalenin iç durumu, vakti ile tekfur satışı için gittiği zamanki gözlemlere dayanılarak Abdurrahman Gazi tarafından, Orhan Bey’e ifade edilmişti. 1337’de, Bithynia’nın bu eski başkenti, kuşatma altına alındı. Maria isimli Hatun idaresindeki savunmanın bir netice veremeyeceği açıktı. Bu sırada, kendisine ulaşan ve bir yakınının oradaki Türkler tarafından öldürüldüğünü haber aldı. Kendi akıbetinin de aynı olacağını düşünen ve sarayla akrabalığı da olan Maria (Osmanlı kaynaklarında Hatun)35 Orhan Bey ile şartlı teslim konusunu elçileri vasıtası ile görüştü. Bunlar, hazırlanan yelkenliler ile Nikomedia’dan ayrılacaklardı. Nitekim böyle de oldu. Önce kendisi, sonra da askerleri şehirden-kaleden ayrıldılar. Orhan Bey, ahaliden isteyenlerin kalabileceği ve inançlarına da saygı gösterileceği konusunda açıklama yaptı. Oğlu Süleyman Paşa Bursa ve İznik’teki gibi İzmid’de de, gerekli tedbirleri aldı. Türkleşme ve İslâmlaşmanın ilk adımları vakit kaybedilmeden yerine getirildi. Büyük bir kilise camiye tahvil edildi. Medrese ve imaret gibi kuruluşlar da, hazır hâle getirildi.36 Kara Mürsel’in Etkinlikleri (1337) Kara Mürsel’in, İzmit kuşatması ve el değiştirmesi sırasında, pek uzaklarda olmadığı anlaşılıyor. Âşıkpaşazâde “İzmit sahibi Hatun Yalakonya idi. Deredeki hisar da onun idi. Kalayun adında bir kardeşi vardı. Yukarı yamaçtaki, Türklerin Koyunhisarı dedikleri hisar da O’nun idi. Türkler, Koyun hisarına gelip, savaş başlayınca, Yalakonya’nın göğsüne ok isabet etti. Sesi çıkmadan öldü.” Tarihçi takiben “Kara Mürsel derler idi. Bir bahadır er var idi. Ol kenarı, buna tımar verdiler. Vilâyeti tımar üleştirdüler. Tımar erlerini kenara getürdüler. Kim, İstanbul’dan (Konstantinopolis) gemi çıkıp, vilâyete ta’addi etmesünler. Ve Yalak- Ova’yı dahi tımara verdiler. Ve bu Akça koca ile olan gazileri bu vilâyette cemmettiler.”37 diye yazmaktadır. Kalayun, muhtemelen Kalo İoannes’in Türkçeye uyarlanmış bozuk

32 Neşrî, s. 60, 75. 33 Îbn Kemal, II, s. 28. 34 V. Mirmiroğlu, “Orhan Bey ile Bizans İmparatoru III. Andronikos Arasındaki Pelekanon Muharebesi”, Belleten 13 ( 1949) s. 309-320. 35 Ahmet Refik, Bizans Karşısında Türkler, s. 88-89. 36 Aşıkpaşazâde s. 116-117. 37 bkz not: 36.

204 Enver KONUKÇU

şekli olmalıdır. Tarihçinin ifadesine göre Kara Mürsel, kahraman bir kişi idi. Yörenin ele geçirilmesinden sonra da Orhan Bey, arazinin yönetimini Kara Mürsel’e vermiştir. Osmanlı kaynaklarında, bu olaya kadar, Kara Mürsel sahnede gözükmez. Âşıkpaşazâde “er” ve “bahadır” kişiliği ile ondan böylece söz etmiştir. Bir de, bu sıralarda, tımar sahipleri de kenara sürülmüştür. Yani, bu askerler, Marmara Denizi sahiline gitmişler, Palaiologoslardan bu taraflara gönderilecek imdat kuvvetlerini engelleyeceklerdi. Daha önceleri cereyan ettiği gibi Bizanslılar, sahil ve yakınlarında zorda kalanlara, hatta vakti ile İznik’ e bile yardımcı askerler göndermişlerdi. Bunların, artık karadan gitmeleri imkânı kalmamıştı. Bir de, bu kayıtla, Kara Mürsel’in “Akçakocalı” olduğu anlaşılıyor. Yani, 1328’e kadar Akbaş ve Yahşi gibi kendisi de er, bahadır olarak onun emrinde bulunmuştu. Oruç gibi Mehmed Neşrî38 de Kara Mürsel’in etkinliklerine kısaca temas etmekte, “Ol zamanda, Kara Mürsel dirlerdi. Bir bahâdur er var idi. Ol kenarı ol ere virdi. Ol yire Kara Mürsel dirlerdi. Ol kenarda şimdi dahi köyler vardur. Ve dahi Yalak-Ova’yı timar erlerine üleşdürüp, buyurdı ki; tâ ki İstanbul’dan gemi gelüp urmaya.. Ve dahı Akçakoca’yla olan gazileri ol vilâyete cemmettiler”. Aşıkpaşazâde39 ve Oruç’tan farklı olarak Neşrî önemli bir hususa da aydınlık kazandırmakta ve “Ol yire Kara Mürsel dirlerdi” diyerek, Pabaiologosların Prainetos’un artık Kara Mürsel adının verildiğini ima etmektedir. Böylece, bu kasabanın da Kara Mürsel tarafından ele geçirildiği, âdet olduğu vecihle isimlendirmede, adının rol oynadığı anlaşılmaktadır. Yazarı/belli olmayan Osmanoğullarına ait eserde, öncekiler gibi aynı şeyleri tekrarlamaktadır. Çağdaş olmayan kaynaklarda da aynı bilgilere rastlanmaktadır. Hoca Sa’deddin40 “Deniz boyu ise Akçakoca’nın yetiştirdiği yiğitlerden Kara Mürsel’e verildi. Koruyucu tayin edildi. Bu yüzdendir ki çevre köyler “Kara Mürsellü” diye bu gazinin adı ile anılmaktadır. İbn Kemal’deki ifadeler de aynıdır. O da “ol nahiyeyi ana nispetle zikrederler” demektedir. Akçakoca’nın ölümünden sonra, bir süre başsız kalan askerler de “vardılar, onun, anın yanında dirildiler” bilgilerini vermektedir. Böylece, deniz kenarındaki hemen her iskele tabii Kara Mürsel de dâhil, Kara Mürsel’in emrindekilerce korumaya alınmıştır. İdris-i Bidlisî de “Feth ve teshir eyledüğü mahaller kendü ismi ile şöhret-yâb olmuştur, ki hâla Karamürsel deyü meşhurdur.” bilgisi göze çarpmaktadır. Sadece, yazar, kendi belleğindeki Bizanslıyı, Palaiologoslu’yu “Freng” şekli ile belirtmiştir.41 Yazar, Marmara Denizi sahilindeki durum için de “.. Leb-i deryada mürtefi mahallerde Kara Mürsel’in sünneti üzre dide-bâni iderlerdi” diye yazmaktadır. Buradaki yüksek yerler, tabii batıdan doğuya doğru uzanan yemyeşil, muhteşem görünüşü ile Samanlı Dağlarıdır. Seyyah-i meşhur Evliya Çelebi de Kara Mürsel’den haberdardır ve onu atası, akrabası Yakub Ece Beğ ile birlikte bulunduğundan söz etmektedir. Diğer hiçbir kaynakta, Kara Mürsel’in Karasioğulları ile ilişkisine temas edilmezken, Evliya Çelebi,42 bunu bir nebze de olsa açıklığa çıkarmaktadır. Karamürsel ve civarı için yazdıkları da şöyledir: “Yalakâbâd: Kırk geçid nâm derbend-i calender içre Kırk kere Yalak Deresi’ni geçüb, cân-ı âzizden bi-zâr olarak.. Ev sâf-1 Kal’a-ı Yalakâbâd, Orhan fethidir. Maa Kara Mürsel Beğ ve ecdadımız Yakub Ece Beğ.. Bir vâsi dere içinde canib-i erbaası havaleli, çâr-kûşe Şeddadî-sengin- bünyad kal’a Şeddadi binadır. İçinde ahâli-i vilâyet koyunları kışlar. Çoban yatağı ve harami durağı ve tüccar duzağı yerdir. Etraf taifesi bu kal’aya Yalak Deresi derler. Anı ubur idüb, yine dere ve depeler içre, beş saatde Menzil-i Karye-i Derbend’e …” Kara Mürsel’in ölüm tarihi belli değildir. Ondan kalan iz sadece Karamürsel kasabasıdır. Burada ve civar yerlerde, sahilde inşa edilen Karadeniz’deki şayka benzeri yelkenliler, 38 Cihânnüma, s. 72. 39 Osmanoğulları Tarihi, s. 117. 40 Tâcü’t-Tevârih, I, s. 63. 41 bkz not:40. 42 Seyahatname II, s. 38-40.

205 zamanın da ve sonrasında Karamürsel” diye isimlendirilmiştir. Bu gemilerin inşaasında herhangi bir zorluk yoktu. Hemen yakınındaki Samanlı Ormanı’ndan istenilen vasıflı kereste sahilde, imalatta kullanılırdı. Karamürsel Türbesi Muhtemelen I. Murad döneminde hayatını kaybeden Kara Mürsel, denize yakın ve şimdiki gittikçe büyümüş kasabada toprağa verilmiştir. Diğer ulu Osmanlı kahramanları gibi sade bir mezarda sonsuz uykusunu uyumaktadır. Yazılı herhangi bir malzeme göze çarpmamaktadır. İlk mezar hakkında bilgimiz yoktur. Ş. Arkan, Karamürsel isimli eserinde iki farklı zamana ait fotoğraflarını vermektedir. Yaşı epey olan meşe ağacı, mezara gölgelik etmektedir.43 XVI. Yüzyılda Karamürsel Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Anadolu Vilâyeti’nin Sancak Merkezlerinden olan Kocaili, diğer yerleşim yerlerine göre epey kalabalık gözükmektedir. Bu sancağın merkez kazası İznikmid’dir.44 Ellibeş köylü Yalakâbâd birkaç tımar içinde gözükmektedir. Boğazkesen Kalesi Mustahfızları’nın tımarları da Yalakâbâd’dadır. Adaköy, Mezrası, Ahmed Paşa İmareti/ Dil Köyü, Ak Kilise, Ak Köy, Aleksi Köy Artık, But Yağ Köyü, Çağşak, Çeltükcü, Çukur, Danişmendli, Derbend Derecik, Dil Köyü, Erdinç Mezrası, Ereğli, Eşici Balaban, Gödeklü, Hacı Gölü, Hırka, Hisarcık Derbendi Mevkii, İne Beylü, Kadı, Karpuz Deresi, Kayalı, Koca Deresi, Konuklu, Menteşe, Mihmad, Murad, Mürsellü, Ulaşlı, Reyhan Paşa, Samanlı, Saraycık, Sarıhanlu, Subaşı, Şahin Çavuş, Tatar, Tekür Çayırı/Derben, Yalak Suyu/Murad Köyü... Bazen Yalakâbâd’da kadı vekili bulunurken, Karamürsel Kazasında asıl kadı mevcudtur. 1577 de ise “Karamürsel nam karye” bahis konusudur. Bu asrın sonlarına doğru Karamürsel ve yanındaki Hersek deniz geçişlerinde yoğun taleple karşı karşıya idi. Harami kılıklı kimseler de buğday öğütülen un değirmenlerini basıyor ve halka zarar veriyordu. Karamürsel ve Yalakâbâd’da, çoğunluk Türklerde idi. Bunların bir kısmı yörük idi. Hristiyanlar da vardı ve bunların kiliseleri de bulunmakta idi. Karamürsel’i deniz yolu ile körfez sonuna bağlayan iskeleler de Ereğli, Ulaş, Gölcük, Kazıklı ve Baş İskeledir.

43 A. Yönsel, Ş. Arkan, Karamürsel, Ankara - ?, s. 33-34. 44 438 Numaralı Muhasebe-i Vilâyeti Anadolu Defteri (937/1530) Bolu, Kastamonu, Kengırı ve Kocaili Livaları, Ankara 1994, s. 133-144.

206 207 208