SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI HADİS BİLİM DALI

MAKEDONYA’DA HADİS ÇALIŞMALARI

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN Prof. Dr. Bilal SAKLAN

HAZIRLAYAN Bejadin AMETİ

KONYA – 2008 II

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ...... II ÖNSÖZ...... IV KISALTMALAR...... V GİRİŞ ...... 1 BİRİNCİ BÖLÜM...... 2 TARiHTE VE GÜNÜMÜZDE MAKEDONYA ...... 2 I. MAKEDONYA’NIN COĞRAFİ KONUMU...... 2 II. KISACA MAKEDONYA TARİHİ...... 3 III. İSLÂM’IN MAKEDONYA’YA GELİŞİ VE YAYILMASI ...... 5 A. OSMANLI ÖNCESİ ...... 5 B. OSMANLI DÖNEMİ...... 6 C. OSMANLI DÖNEMİNDE MAKEDONYA’NIN İDARİ YAPISI ...... 7 D. OSMANLI DÖNEMİ SONRASI...... 8 İKİNCİ BÖLÜM ...... 10 OSMANLI DEVLETİNDE EĞİTİM ÖĞRETİM KURUMLARI VE MÜESSESELERİ ...... 10 I. SIBYAN MEKTEPLERİ...... 16 II. MEDRESELER...... 18 III. MESLEKİ MEDRESELER ...... 35 IV. KÜTÜPHANE VE ARŞİVLER ...... 36 A. MAKEDONYA’DAKİ KÜTÜPHANELER ...... 48 B. ARNAVUTLUK’TAKİ KÜTÜPHANELER...... 53 C. KOSOVA’DAKİ KÜTÜPHANELER ...... 69 D. VAKFİYELER...... 78 E. İCAZETNAMELER...... 86 F. DERGİLER...... 91 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ...... 106 MAKEDONYA’DA HADİS İLMİ ...... 106 I. BÖLGEDE HADİS İLMİNİN TARİHİ SERÜVENİ...... 106 II. MAKEDONYA’DA HADİS İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI ...... 107 A. TARİHTE MAKEDONYA’DA HADİS OKUTAN HOCALAR ...... 112

III

B. HADİS KONUSUNDA ARNAVUTÇA İLK KİTAPLAR ...... 114 C. ESKİ MEDRESELER VE HADİS İLMİNE HİZMETTEKİ ROLLERİ ...... 118 D. YENİ OKULLARIN HADİSE HİZMETTE VE GELİŞMESİNDE ROLLERİ .. 120 E. ARNAVUTÇA YAPILAN ÇALIŞMALARA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ ...... 124 EK FOTOĞRAFLAR...... 128 SONUÇ...... 132 KAYNAKÇA ...... 137

IV

ÖNSÖZ

Hadis İlmi, İslam Dini’nin iki temel esasından biri olan Hz. Peygamber (s.a)’in Sünnet’ini ele alıp inceleyen bir ilim dalıdır. Dünya tarihinin hem siyasî hem medeniyet olarak en büyük imparatorluklardan biri olan Osmanlı İmparatorluğu (Devlet-i Aliye-i Osmaniye) gittiği her yerde büyük eserler yazarak bırakmıştır. Orta Avrupa’dan Balkanlara, Anadolu’dan Arabistan’a, oradan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada Osmanlı Medeniyeti’nin parmak izlerini bulmak mümkündür. Bu büyük medeniyetin ilim ikliminden hadise hizmet ettiği yerlerden birisi de Makedonya olmuştur. Biz bu araştırmamızda Balkanlar’da önemli bir bölge olan, Makedonya’da gerçekleştirilen hadis çalışmalarını ele alacağız. Bu çalışmada Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si temel olmak üzere, Hasan Kaleşi’nin “Najstari Vakufski Dokumenti u Jugoslaviju na Arapski Jeziku” (Yugoslavya’da En Eski Arapça Vakıf Belgeleri), Glişa Elezoviç’in “Turski Spomenici” (Türk Mimarî Eserleri) ve Ekrem Hakkı Ayverdi’nin “Avrupa’da Osmanlı Eserleri”, “eş- Şekâiki’n-Numaniye” başvuracağımız kaynak eserlerdir. Bu doğrultuda Türkçenin dışında Arnavutça, Sırpça ve Makedonca çalışma ve araştırmalar da kullanılmıştır. Tezimiz iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Makedonya’nın genel bir tanıtımı yapıldı. Birinci bölümde Makedonya’nın kısa bir tarihi verilerek oraya İslam’ın yayılması işlenmiştir. Osmanlı dönemi öncesi ve sonrası yaşanan siyasi gelişmelerin hadis ilmi üzerindeki etkileri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde Makedonya’da hadis ilminin gelişimi ve bu alanda yapılan çalışmalar üzerinde durulmuştur. Son olarak, bu çalışmada bana her türlü destek ve ilgisini esirgemeyen, bana yol gösterici yardımlarda bulunan değerli hocam Prof. Dr. Bilal SAKLAN’a teşekkürü bir borç bilirim. İstişarelerde bulunarak yönlendirici tavsiyelerinden faydalandığım muhterem hocam Prof. Dr. Ali Osman Koçkuzu, Prof. Dr. Zekeriya Güler, Prof Dr.İsmail Hakkı Atçeken,Doç. Dr. Mehmet Eren, Doç. Dr. Mahmut Yeşil ve Doç. Dr. Ahmet Yıldırım’a teşekkürlerimi sunarım. Yine bana bıkmadan ve usanmadan gece gündüz her türlü desteği vermekten çekinmeyen arkadaşım Dr. Fikret Karapınar’a ve burada adını sayamayacağım hocalarıma birçok kişi ve kurumlara şükran borçluyum. Konya–2008

Bejadin AMETİ

V

KISALTMALAR

(a.s) aleyhisselam b. ibn bkz. bakınız bs. basım c. cilt çev. çeviri der. derleyen(ler) Fak. Fakültesi H. hicri haz. hazırlayan M. miladi MEB Milli Eğitim Bakanlığı (r.a) radıyallahu anh (s.a) sallallahu aleyhi ve sellem sy. sayı thk. tahkik tlk. ta’lik ts. tarihsiz TTK Türk Tarih Kurumu vb. ve benzeri vd. ve diğerleri vs. vesaire yy. basım yeri yok

1

GİRİŞ

Bu araştırmada gerekli bilgileri toplamak için tezin yapısı (içeriği) Arnavutluğu ziyareti gerektirmiştir. Konunun içerisine girmek bana araştırmanın lezzetini tattırdı. Peygamber (a.s)’ın sünnetine yani bir şey ile hizmet edeceğine kanaat getirelim. Birçok şey bu araştırmanın lezzetlerindendi. Çok basit bir çalışma ortaya koyacağımı bilsem de Peygamber (a.s)’ın sünnetine hizmet etmekten şeref duyacağım. Bu araştırmada sunduklarım yetersiz bir çabadır. Allah’ın lutfu ile araştırmasını diliyorum. Ve bu alanda çalışma yapacak yeni araştırmacılara hayrın kapısını (açılışı) almasını temenni ediyorum. Bu konuyla ilgili son duyum bilgilerin yeterli olmasına çalıştım. Bıktıran uzatmalardan ve yetersiz kısaltmalardan kaçındım. Çoğunlukla sözü uzatmadım ve konuyla ilgili şeyleri hatırlattım. El yazması eserlerin tanıtımında bana kolay gelen şeyleri sundum. Bunun sebebi; arzu ettiğim her şeyi ortaya koymama müsaade etmeyen veya bu tür pozisyonların gerektirdiği çok çeşitli şartlarda çalışmış olmamdır. Bu araştırma yapan her kişinin bildiği bir durumdur. Ve kütüphaneden kütüphaneye el yazması eserlerin bilgilerinde ki farkı her araştırmacı görür. Beni el yazması eserlere ulaştıran onlara işaret eden imkanları ve harfleri kaydettim. El yazması eserlerde veya başka bir araştırma konusunda geçen hadislerin tahricini yaptım. Tahricini yapamadığım eserlerde olabilir. Adı geçen kişilerin, kitap müelliflerinin onları tanıyabilecek kadar hal tercümelerini verdim. Makedonya topraklarında sünnet alanında veya diğer İslami alanlarda çaba gösteren kişilerin ismi geçtiğinde onların biyografilerini tek çalışma budur. Onların biyografilerini sunarken kaynak zikretmedim. Çünkü bu kişilerle ilgili bilgilerde bende bulunanlara dayandım.

2

BİRİNCİ BÖLÜM

TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE MAKEDONYA

I. MAKEDONYA’NIN COĞRAFİ KONUMU

Makedonya Cumhuriyeti, Güney Avrupa’da bulunup 40°, 50’ ile 42°, 20’ kuzey enlemleri ve 20°, 27’ ile 23°, 05’ doğu boylamları arasında yer almaktadır. Makedonya’nın yüzölçümü 25.713 km2 olup nüfusu 2.022.547 milyondur. Bu topraklarda yaşayanların 1.297.981’i (%64.18) Makedon, 509.083’ü (%25.17) Arnavut, 77.959’u (%3.85) Türk, 53.879’u (%2.66) Çingene, 35.939’u (%1.78) Sırp, 17.018’i (%0.84) Boşnak, 9.695’i (%0.48) Vlah ve 20.933’ü (%1.04) diğer milletlerdendir.1 Makedonya nüfusunun dinlere göre dağılımı şu şekildedir: Ortodoks 1.310.184, Müslüman 674.015, Katolik 7.008, Protestan 520 ve diğerleri ise 30.820’dir2. Fakat ne Arnavutlar ne de Türkler bu sayımın doğru olduğunu kabul etmemektedir.

1 Zavod za Statistika, Statisticki Godisnik na Republika Makedonija 2002, Skopje 2004, s. 19. 2 A. g. e., s. 75-76.

3

Türk Demokrat Partisi (TDP)’nin yaptığı istatistik bilgilere göre, Makedonya’daki Türklerin sayısı 120.000 ile 150.000, Arnavutlar’ın ise 850.000 civarındadır. Diğer milletlerden 50.000 Boşnak, 70.000 Pomak ve 40 ila 50.000 arası Romen Makedonya’da yaşamaktadır. Makedonya’da ağırlıklı iki din mevcuttur. Hıristiyan Ortodoks Kilisesine mensup olan Makedonlar ve Müslüman olan Arnavutlar, Türkler, Pomaklar ve Romenlerdir. Devletin resmi dini yoktur3. Resmi dil ise Makedoncadır. Makedonya Cumhuriyeti, doğuda sınır uzunluğu 165 km olan Bulgaristan, kuzeyde sınır uzunluğu 232 km olan Sırbistan ve Karadağ, güneyde sınır uzunluğu 262 km olan Yunanistan ve batıda sınır uzunluğu 191 km olan Arnavutluk ile komşudur. Sınırlarının toplam uzunluğu 850 km’dir. Genelde Makedonya dağlık bir bölgedir ve bu dağlık arazi bütün topraklarının % 70’ini oluşturmaktadır. En aşağı noktası, Vardar nehrinin Makedonya topraklarını ayırdığı noktadır ve burası deniz seviyesinin 44 metre altındadır. 2764 metre yüksekliği olan Korab Dağı en yüksek mevkisidir. Makedonya Cumhuriyeti’nde normal iklim şekillerine göre farklılıklar içeren iklimler vardır: Değişik Akdeniz iklimi, dağlık iklimi ve ılık kara iklimi. Makedonya’nın en uzun ırmağı Vardar Nehri’dir. Onu da Bregalniça, Çrna Reka, Çrni Drin nehirleri izlemektedir. Ohri, Prespa ve Doyran isimlerinde üç gölü vardır. Makedonya’nın başkenti Üsküp’tür. Diğer şehirleri şunlardır: Manastır, Kumanova, Kalkandelen, Gostivar İştip, Ohri, Prlepe, Ustrumca, Kırçova.

II. KISACA MAKEDONYA TARİHİ

Makedonya’nın Balkan Yarımadasındaki varlığı eski zamanlara dayanmaktadır. Tarih boyunca çeşitli imparatorluklar Makedonya’ya hâkim olmak istemiş ve bu uğurda mücadele etmişlerdir. Birçok çalkantılı dönemden geçen bu ülke günümüzde de hala siyasi sorunlarla boğuşmaya devam etmektedir. Makedonya, Avrupa ile Asya arasında stratejik bir köprü konumundadır. Yunanlılara göre; Makedonya bir Helen bölgesinin adıdır. Bulgar müellifi Anastas Totev’e göre ise; Makedonya ismi, İlirler’den kalan bir kelimedir.4 Fransızca’ya geçen, fakat aslı eski Yunanca olan Makedonya kelimesi; “karışık”, “türlü”, “muhtelif parçalardan oluşan”, “yamalı bohça”, “sebze veya meyve salatası” gibi anlamlara gelmektedir5.

3 Mensur Nuredini, Makedonya’daki Belli Başlı Ziyaret Yerleri, Çabej, , I. bs. Kalkandelen 2003, s. 20. 4 Hamzaoğlu Yusuf, Balkan Türklüğü, Ankara 2000, s. 3. 55 Tahsin Saraç, Büyük Fransızca-Türkçe Sözlük, TDK Ankara 1976; Mensur Nuredini, Makedonya’daki Belli Başlı Ziyaret Yerleri, Kalkandelen 2003, s. 9.

4

Pelazg ismiyle isimlendirilen bir milletin insanları bu bölgede yerleşmiş ve muhtelif kabilelere ayrılmışlardır6. Bugün ise bu topraklarda Makedon diye adlandırılan bir ulus yaşamaktadır ve asılları Grek değildir. “Ben Makedonum” diyen bu insanların mevcudiyeti inkar edilemez bir hakikattir7. Makedonya, çoğunluğunu Makedon halkının oluşturduğu ve tarih boyunca sınırları hakim olan güçler tarafından değişik şekillerde çizilmiş bir ülkedir. M.Ö. VII. Yüzyılda Perdika Kralı, Makedonya topraklarında bir devlet kurmuş ve bu devletin başlıca sakinleri Hindu Avrupa kabilesi Şitler, İlirler ve daha sonra da Yunanlar olmuştur. M.Ö. 337–323 yıllarında II. Filip ve Büyük İskender, Makedonya’yı ve Yunanistan’ı işgal etmişlerdir. Böylece onların imparatorlukları Hindistan’dan bu topraklara kadar genişlemiştir. M.Ö. 168 yılında Makedonya, Peydana Muharebesi’nde Roma İmparatorluğu’na karşı savaşı kaybetmiştir. VII. yüzyılda Slav kabileleri Makedonya’ya etraftan göç etmeye başlamışlardır. IX. yüzyılda (1018–1258) Makedonya, Bulgarlar tarafından idare edilmiş ve daha sonra Bizans idaresine geçmiştir. Bu tarihlerde Bizans Devleti kraliyet sorunları ve Osmanlıların baskısıyla uğraşırken Sırp kralı Stefan Duşan (1331–1355)’de Makedonya’yı işgal etmiştir8. Bu dönemden itibaren zaman zaman savaşlar yaşayan Makedonya istikrarsızlaşmış, sağlıklı idare edilememiş ve kültürel bir gelişme gösterememiştir. Ülke için talihsizlik sayılabilecek bu günlerden sonra Makedonya yeni bir güçle yüz yüze gelmiştir. 1362-1389’da Sultan Murat’ın önderliğinde Osmanlıların ülke üzerindeki nüfuzu başlamıştır. En kanlı savaşlardan biri 26 Eylül 1371’de meydana gelen Meriç Muharebesi olmuştur. Bu savaşta Osmanlıların elde ettiği zaferden sonra diğer Balkan ülkelerinin fethini kolaylaştıran kapılar açılmıştır. Böylece, Makedonya’nın şehirleri Osmanlı idaresi altına teker teker girmeye başlamıştır. Rumeli’ye geçmeden önce Sultan Murat, Vardar Nehri’nin sol tarafına yerleşmiş ve 1380’de İştip şehrini Timurtaş Paşa’nın komutanlığında sürdürülen bir savaş sonucunda ele geçirmiştir9. İştip’in düşmesinden sonra da savaşlar devam etmiştir. Böylece, 1385’te Manastır ve Pirlepe, 1390’da Kıratova10 ve 1392’de Üsküp Osmanlı hakimiyetine girmiştir11. Nihayet Makedonya, Rovini Savaşı’ndan sonra (1395) ülkenin tamamı Osmanlı idaresine geçmiştir12. Bu devirden sonra Balkan savaşlarına kadar Makedonya, Osmanlı idaresi altında kalmıştır. Osmanlı Hilafet Devleti’nin hüküm sürdüğü yıllarda ülke İslam medeniyetiyle tanışmış

6 Tunalı Hilmi, Makedonya, Madi Hali İstikbal, II. bs. Kahire 1326, s. 7. 7 Harp Akademileri Komutanlığı, Makedonya, 1992, s. 6. 8 Mes’ud Khavende, Mevsu’a Tarihiyye Coğrafiyye. Beyrut 2003, s. 194. 9 Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, Ankara 1988, V, s. 175. 10 Aleksandar Stojanovski, Makedonya’nın Şehirleri XVI asır sonu XVII kadar, Skopje 1981, s. 14-17. 11 Duşanka Bojaniç Lukaç, Kako Turcite go prezele Skopje, der: II-III, Skopje 1965-66. 12 Aleksandar Stojanovski, “XVII Yüzyılın Sonuna Kadar Makedonya’nin Osmanli Hakimiyeti Devrinde İdari Taksimati” çev. İsmail Eren, Tarih Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1974,s. 214.

5 birçok medrese, üniversite, mescit ve İslamî yaşam tarzının gereklerine uygun sosyal ve kültürel yapıtlar inşa edilmiştir. Bulgar, Sırp, Yunan ve Karadağ’ın bir araya gelmesi sağlanmış ve 8 Ekim 1912 – 30 Mart 1913 yılları arasında yapılan Birinci Balkan Savaşı sonrasında Makedonya Osmanlı idaresinden çıkıp bu devletlerin işgaline uğramıştır. 9 Haziran – 29 Eylül 1913 tarihinde yapılan İkinci Balkan Savaşı bitmeden önce, 12 Ağustos 1913’te imzalanan Bükreş anlaşmasına göre Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan arasında paylaştırılmıştır. Bu anlaşma neticesinde Yunanistan, Makedonya’nın genel yüzölçümünün %51,7 (34177km2 )i olan “Ege Makedonya”yı almıştır. Sırbistan da nüfusu 725 bin olan 25713km2’ lik (%38.2) “Vardar Makedonya”yı kendi topraklarına katmıştır. Bulgaristan ise, Makedonya’nın %10.11 tekabül eden (6798km2) “Pirini Makedonya”yı işgal etmiştir13. Birinci Dünya Savaşı esnasında, Makedonya’nın Vardar bölümü, yani bugünkü bağımsız Makedonya Devleti’nin üzerinde tekrar kurulduğu bu topraklar, 1919 yılında kurulan S. H. S. ( Sırp – Hırvat – Sloven) krallığının idaresi altına girmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Makedonya’nın bir kısmı (Vardar Makedonya’sı) Bulgarlar tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra Makedonya, Yugoslavya’nın altı cumhuriyetinden biri olmuştur. 1945’den 1991’e kadar Makedonya, komünist Yugoslavya bünyesinde kalmıştır. Eylül 1991’de ise, halk oylaması ile kendi bağımsızlığını ilan ederek bağımsız bir devlet olmuştur.

III. İSLÂM’IN MAKEDONYA’YA GELİŞİ VE YAYILMASI

A. OSMANLI ÖNCESİ

İslam’ın ortaya çıkışından ve Asya ortalarından Endülüs’ün kuzeyine kadar uzanan İslam Arap Devletinin kuruluşundan sonra, Araplar genellikle Balkanlarda, Makedonya yörelerine doğru ilerlemişlerdir. Müslüman Araplar IX. asrın ilk yarısında (M. 825) Girit ve Sicilya’yı fethetmişlerdir. Böylece kendilerine Avrupa iç bölgelerine ulaşma imkânını hazırlayan Adriyatik Denizi girişine kadar ulaşmışlardır. Güney İtalya’daki varlıklarını sağlamlaştırmayı başarmışlar ve Adriyatik’in batı sahili üzerindeki Bari Şehri etrafında bir Arap emirliği kurmuşlardır. Sonra Arnavutların yaşadığı doğu sahiline yönelmişlerdir. İslam Arap donanması bu sahildeki birkaç şehri fethetmekle birlikte, Rağazo (şimdiki Dubrovnik) şehrinin uzun muhasarasının başarısızlığa uğramasından sonra miladi 866 yılında geri çekilmeye mecbur kalmıştır. Bu geri çekilmeye rağmen, Müslüman Araplar Balkanların batı kapısına Sicilya’dan

13 Mes’ud Khavene, A. g. e., s. 195.

6 yaptıkları son hücumlarına devam etmişlerdir. XI. asrın başlarına kadar bu sahili ele geçirmek için donanmalarıyla saldırmayı sürdürmüşlerdir.14 Müslümanların bu çabalarıyla İslâm bu bölgelere girmeyi başarmıştır. İslam kendinde var olan ilâhî güçle Balkanlara ve özellikle de İlyrians’a ve Makedonya’ya ulaşmıştır. Bu detaylı bir şekilde ortaya konulamasa da İslam’ın bu dönemlerde bu topraklarda mevcut olduğu kesinlikle söylenebilir. Osmanlılar döneminde İslam Balkanlarda açıkça hakimiyeti ele geçirmiştir. İster Osmanlı Devletinden önce olsun isterse Osmanlı devrinde olsun, başka ırkların ve halkların mevcut oldukları bilinmesine rağmen, İlyrianslıların tek başlarına çoğunlukla İslam dinini kabul eden Boşnaklarla birlikte hareket etmeleri şaşılacak hususlardandır.

B. OSMANLI DÖNEMİ

İslâm, Balkanlara XIV. asrın ikinci yarısında Osmanlılar vasıtasıyla girmiştir. Osmanlının bu topraklarda yayılmasıyla birlikte Arnavutlar İslam ile tanışmışlar ve bu yörelerde İslam daha önce mevcut olsa da halkın çoğunluğunun benimseyeceği biçimde İslam Dini Osmanlılar döneminde yaygınlaşmıştır. Onlardan önce Arap tacirler ve orduları yoluyla İslâm oralara ulaşmıştır. Balkanlarda Arnavutların yerleşik bulundukları coğrafi konumun da buna katkısı büyük olmuştur. İslâm’ın bu bölgelerde var olduğuna Müslümanlara ait kabirler şahitlik etmektedir. Bu kabirlerdeki mezar taşlarının üzerlerinde bulunan isimler ve II. Mervan (744-750) devrindeki paralar ve başkaca delil sayılabilecek hususlar, Arnavutların Osmanlıların bu yöreye gelişinden daha önce Müslüman olduklarına işaret etmektedir. Ancak İslâm, Osmanlılar devrinde açık bir şekilde Makedonya’da yayılmaya başlamıştır. Osmanlı devletinin amacı, Avrupa’yı fethetmek olunca, onları Avrupa’ya ulaştıran yol, tamamıyla Balkan devletlerinden geçmektedir. 1382 yılının başlarından 1592 yılına kadar Osmanlı Devleti, Arnavutlar ve Boşnakların yaşadığı Manastır, Üsküp, Niş, Belgrat, Sombur, Bihaç ve diğer yerleri fethetmiştir. Arnavut halkı içersinde İslam’ın yayılmasında özellikle Araplarla olan ilişkiler ve doğu ile münasebetleri pekiştirme çabaları etkili olmuştur. XIV. asırdan itibaren Arap ve Arnavutlar, Osmanlı devletinin çatısı altında bir araya gelince Arap ve Arnavutlar arasındaki ilişkiler yeni bir şekilde gelişmiştir. Arnavutlar, Cezayir’den Irak’a kadar uzanan Arap dünyasının farklı yerlerine yolculuklar yapıp bu yörelerdeki ilmi ve kültürel iklimden yararlanmışlar ve bu bölgelerde ikamet etmişlerdir. Nitekim Arnavutlar ve Arap dünyasındaki ilişkileri günümüzde aynı şekilde devam etmektedir. Arnavutların Makedonya ve diğer bölgelerde İslam’ın yayılmasında, Avrupa’da İslam dairesinin genişlemesinde büyük rolü olmuştur. Bu rollerinden dolayı Arnavutlar Akdeniz ülkeleri

14 Duşanka Bojaniç Lukaç, Kako Turcite go prezele Skopje , der: II-III, Skopje 1965/66-67.

7 arasında bilinen bir millet olmuşlardır. Genelde Balkan Müslümanlarının özelde ise Makedonyalı Müslümanlar İslam dünyasının çeşitli bölgelerine hicret etmişlerdir. Bu göçün sebepleri kısaca şöyle özetlenebilir: 1- İlyrianslar’ın çok fakir olması. Bu Müslümanları diğer yörelere hicrete zorlayan en önemli sebeplerdendir. Başka ülkelere hicret, XIV. asrın başlarından itibaren başlamıştır. 2- Osmanlı Devletine karşı İskender Bey (1468) komutanlığında yapılan büyük savaşların devam etmesi. 3- Dinlerini kurtarmak ve Osmanlılara katılmak istemeleri. Bu sebep, onların Balkanlar içerisinde bir yerden diğer bir yere göç etmelerinde etkili olmuştur. Bazıları İstanbul ve Anadolu’ya, bazıları da Osmanlı İmparatorluğu idaresi altında bulunan Arap bölgelerine gitmişlerdir. Bundan dolayı günümüzde Türkiye’de ve Arap devletlerinin büyük bir kısmında çok sayıda Arnavut görülmektedir. Aynı şekilde Balkanlar içerisinde, Kosova yörelerinden Makedonya’ya, Makedonya’dan Arnavutluğa, Bulgaristan’a ve oralardan Manastır’a hicret eden Arnavutlar görülmektedir.

C. OSMANLI DÖNEMİNDE MAKEDONYA’NIN İDARİ YAPISI

Osmanlı Devleti, Balkanlar’ın fethinden sonra diğer ülkelerde olduğu gibi kendi yasalarını Balkanlar’da uygulamıştır. Makedonya’da hâkimiyeti ele geçirdikten sonra da kendi idari sistemini yürürlüğe koymuştur. Balkanlar’ın en büyük idari bölgesi, 1362–1385 devrinde kurulan Rumeli eyaletidir ki, buraya Lala Şahin Paşa ilk beylerbeyi olarak atanmış ve onun hemen ardından Timurtaş Paşa atanmıştır. Her ikisi beylerbeyi olduktan bir müddet sonra vezir payesine nail olmuşlardır15. İdari teşkilat bakımından Osmanlı Devleti’ne bağlı ülkeler ve bölgeler eyaletlere, eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar nahiyelere ve köylere ayrılmıştır. Bu teşkilat yapısı içerisinde eyaletler beylerbeyi, sancaklar sancak beyleri tarafından yönetilmişlerdir. Osmanlılar döneminde Makedonya, Paşa Sancağı, Köstendili Sancağı ve Ohri Sancağı olmak üzere üç sancağa ve daha sonra Üsküp Sancağına ayrılmıştır.

1. Paşa Sancağı Paşa Sancağı, Rumeli eyaletinin en eski sancaklarındandır. Osmanlı fetihlerinin erken zamanlarında kurulan ve Makedonya’nın en büyük bölgesini ihtiva eden bir sancaktır. Makedonya’nın en büyük bölümü bu sancağa dâhildir. Bu sancağın içerisinde bulunan şehirler;

15 İstoria na Makedonskiot Narod, I, s. 229-233, Skopje 1969; Gökbilgin, M. Tayyib, XV-XVI. Asırlarda Edirne ve Paşa Livası, İstanbul 1952, s. 6; A. mlf., “Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti, Livalar, Şehir ve Kasabaları”, TTK Belleten, XX, 1956, sy: 78; Öztuna, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, İstanbul 1979, XII, s. 5, 13.

8

Üsküp (Skopje, Shkupi), Kalkandelen (Tetova), Kırçova (Kiçevo), Köprülü (Veles), Pirlepe (Prilep) ve Manastır (Bitola)’dır.

2. Köstendil Sancağı Bu da, Rumeli eyaletinin eski sancaklarındandır. Fakat bu sancağın ne zaman kurulduğu kesin bilinmemektedir. 1395 yılında Konstatin Dejanoviç’in ölümünden sonra kurulduğu tahmin edilmektedir. Bu sancağın sınırları içerisinde Makedonya’nın Kıratova (Kratova), İştip (Ştip), Ustrumca (Strumica) aynı zamanda da İpsna (Pçinja) nahiyesinden ve Eğridereden (Kriva Palanka) bir kısmı yer almıştır. İştip kadılığının sınırları içinde ise, aynı adı taşıyan nahiyeden başka Koçana (Koçani), Nagoriç ( Nagoriçane) nahiyeleri, Ustrumca kadılığında ise, Ustrumca Doyran ve Tikveş nahiyeleri bulunmaktadır.

3. Ohri Sancağı Ohri Sancağı, Rumeli eyaletinin en eski sancaklarındandır. 1395 yılında, Mark Kralının ölümünden sonra ve Köstendili ile aynı zamanda kurulduğu tahmin edilmektedir. Bu sancağın merkezi Ohri’de bulunmaktadır. Makedonya nahiyelerden, Ohri’yi ve Debre’yi kapsamaktadır. Ohri Sancağı, Ohri, Prespa, Debraçe ve Ustruga ( Struga )gibi nahiyelerden oluşmaktadır. Debre kadılığı ise Kara Debre, Reka, Yupave ve kısmen de Dolgo-Golo-Brda nahiyeleri bulunmaktadır.16

4. Üsküp Sancağı Tarihte XV. yüzyılın ortalarında, 1544–1553 yılları arasında kurulan ve ana merkezi Üsküp olan yeni bir sancak daha eklenmiştir17. Bu sancak, Üsküp, Kalkandele, Pirlepe ve Kırçova nahiyelerden oluşmaktaydı18. Evliya Çelebi, Kumanova’yı Üsküp Sancağı’nın içinde saymıştır19.

D. OSMANLI DÖNEMİ SONRASI

Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda özellikle Makedonya’daki Müslümanların yaşadıkları bölgelerde zayıf düşmesi, Makedonya’daki Müslümanlar için büyük bir tehlike olmuştur. Bu bölgede yaşayan Hıristiyanların hepsi, Müslümanları yok etmek üzere anlaşmışlardır. Genellikle bütün Avrupa devletleri Osmanlı Devletini zayıflatmak ve Balkanlardan uzaklaştırmak istemişlerdir. Böylece 1878 yılında Sırbistan ve Karadağ, 1908 yılında Bosna ve Hersek, 1913 yılında Kosova, Makedonya ve Yenipazar Osmanlı Devleti’nden ayrılmıştır. Bu ayrılış,

16 Aleksandar Stojanovski, Makedonija vo Tursko Srednovekovie, Skopje 1989, s. 39-53. 17 Duşanka Şopova, Koga Skopje bilo centar na Sanxhak vo periodot...s. 96 Glasnik na İNİ god.1, br. 1, Skopje 1957. 18 A. g. e., s. 97. 19 Evlija Çelebi, Putopis, Hazim Şabanoviç, Sarajevo 1979, s. 294.

9

Müslümanlar için büyük bir tehlikeye yol açmıştır. Çünkü onlar, Osmanlı idaresi altında yaşadıkları güzel ortamdan mahrum kalarak başka dinleri, başka kültürleri olan kimselerle yaşamak zorunda kalmışlardır. Bu hakikati kabul etmeleri de kolay olmamıştır. Bunu takip eden günlerde dini sorunları başlamıştır. Çünkü Osmanlıları o bölgelerden uzaklaştırmak amacıyla onlara karşı oluşturulan isyankar gurupların Müslümanlara yönelik fiilî ve kültürel saldırıları başlamıştır. Müslümanlar, Hıristiyanların hâkimiyeti altında kalmışlardır. İslam dinine inanmaları sebebiyle birçok zorlukla karşılaşmışlardır. Kendi kimliklerini ve dinlerini gizleyip söylememeye başlamışlar ve bu kötü durum gün geçtikçe daha da artmıştır. Bu yaşananlardan sonra Müslümanların büyük bir bölümü hicrete yönelmiştir. 1913–1915 yılları arası Müslümanların çokça hicret ettiği yıllar olmuştur. Bu tarihlerde bazıları Anadolu’ya, 120.000’den fazla Kosovalı Arnavutluğa göç etmişlerdir. 1921 senesine kadar Kosova’da 21.371 Arnavut katledilmiş, 22.110’u hapsedilmiştir. Arnavutlara ait 6.000’den fazla ev yakılmış, 10.526 ev soyulmuştur. 395 gemi dolusu insan başka yerlere sürülmüşlerdir. Buna benzer çirkinlikler daha sonraki yıllarda diğer yörelerde de yaşanmıştır. İkinci Dünya Harbi esnasında 1941 yılında Bosna, Sancak, Kosova ve Makedonya başta olmak üzere diğer yörelerdeki Müslümanlar da bu katliama maruz kalmışlardır. Katliamların en çok yaşandığı yöreler; Bosna toprakları içersinde bulunan Sutyeska, Neretfeva Dervar’dır. Buralarda binlerce Müslüman vahşice öldürülmüştür. Yugoslavya içerisindeki diğer cumhuriyetler gibi Kosova’nın da bizzat cumhuriyet olmasını isteyen Arnavutlar tarafından 1981 senesinde gösteriler başlatılmıştır. Ancak bu gösteriler esnasında akla hayale sığmayacak cinayetler işlenmiş ve insanlar hunharca dövülmüşlerdir. Bilindiği gibi, bu olayların ardından NATO müdahale etmiştir. Arnavutları dinlerinden, kimliklerinden ve özgürlüklerinden uzaklaştırma çabaları hala devam etmektedir.

10

İKİNCİ BÖLÜM

OSMANLI DEVLETİNDE EĞİTİM ÖĞRETİM KURUMLARI VE MÜESSESELERİ

Osmanlı Devleti, öğretim konusuna son derece özen göstermiştir. Bu, Kur’an ve Sünnetin ortaya koyduğu İslami ilkelerden kaynaklanmıştır. Çünkü Kur’an ve Sünnet her Müslüman’ın ilim ve imanla birlikte öğrenmesi gereken temel ilimlerdendir. Bu esas Kur’anın birçok ayeti ile desteklenmiştir. Müslümanların Peygamber (a.s)’ın hadislerini öğrenme ve öğretmeye düşkünlüklerinin sebebine gelince; ilim talep etme ve alimin faziletine dair Allah Rasûlü’nün söylediği şu hadisler bunu anlamak için yeterlidir: Kim, ilim talep ederek bir yola koyulursa Allah onu cennet yollarından bir yola dahil eder. Melekler ilim talep eden insandan hoşnut olarak kanatlarını üzerine gererler. Alime yer yüzünde ve gökyüzünde bulunanlar ve sudaki balıklar istiğfar ederler. Alimin abide üstünlüğü, dolunaylı bir gecede ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Alimler Peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dirhem ne de dinar miras bırakmazlar. Onlar ancak, ilmi miras bırakırlar. Kim o ilmi elde ederse, çok büyük bir pay elde etmiş olur20. Şehirleri, ülkeleri fethederek bir yere girdiklerinde, oralara ibadet mekanları ve mescidlere bitişik çocuklara eğitim verecek okullar bina etmek Osmanlı devletinin ilkelerinden olmuştur. Bu okullara ihtiyaca göre bir ya da daha çok müderris tayin etmişlerdir. “Medreseler, Balkanlardaki İslam şehirlerinde, gelişimin en önemli halkası olarak kabul edilmiştir. Şöyle ki, bu medreselerde eğitim gören bir öğrenci, “Belâgât İlmi” ve Aruz İlmi gibi dersleri bünyesinde barındıran edebiyat biliminden; fıkıh, tefsir, hadis ve akâid ve benzeri ilimleri içerisinde barındıran din ilimlerine varıncaya kadar pek çok ilimden icazet almıştır. Şuna işaret etmekte fayda vardır ki, bu derslerin çoğunluğunda kullanılan dil, Kur’an’ın ve dini ilimlerin dili olması itibarı ile kutsal kabul edilen Arapça olmuştur. Bu okullarda eğitim alanlar sadece Müslümanlar olmamıştır. Gayr-i Müslimler de, buralarda eğitim almışlardır. Osmanlı Devleti, hâkimiyeti altına aldığı ülkelerin halklarına zulmediyordu ve insanlar zorbalık altında yaşıyorlardı diye itham edilmektedir. Bu görüş, İslam’a ve Müslümanlara karşı kin besleyen Sırplı çevrelere ait bir görüştür. Onlar şöyle demektedirler: “Osmanlılar zamanındaki

20 Bkz. Buhari, İlim, 10; Ebu Davud, İlim, 1; Tirmizi, İlim, 19; İbn Mace, Mukaddime, 17; Darimi, Mukaddime, 32, (342); Ahmed b. Hanbel, Müsned , II. s. 202, 252, 325.

11 medreseler sadece dini ilimler öğretiyordu. Türkler, diğer ilimleri önemsemiyorlardı”. Bu gibi iddiaları inceleyen araştırmacılar, bu noktaya dikkat kesilerek aklî delil ve tarihi belgeler ışığında bunun insaflı bir söz olmadığını dile getirmişlerdir. Türklerle ilgili konularda uzman olan bir araştırmacı şu sözlerle bu iftirayı reddetmiştir: “Bu iftira, Türkçe, Arapça ve Farsça okuyup yazabilen ecdadımızın ilmî durumuyla çelişmektedir.” Sonra “Din etkeninin, yirminci yüzyılın belirlenmesinde esası oluşturması doğru değildir.” Bu araştırmacı cümlesinin gerisindeki esas maksadı sezinleyerek sözlerine şöyle devam etmiştir: “Bilgi nereden gelirse gelsin, ister doğudan ister batıdan gelsin bilgidir. Sözün özü onlar, ‘Türkler, Balkanlara eğitim ve kültürün ilerleyişini durdurmak için geldiler’ diye atalarından miras kalmış bir iddiayı sürdürmektedirler. Biraz insaflı olmak gerekir. Bu durum, bizleri yeniden Osmanlı Devletinin ilmi çizgisine göz atmaya, hakikatine uygun okutulan dersleri gözden geçirmeye ve en doğru biçimde Osmanlının rolünü belirlemeye sevk etmelidir.” 21 Bu hakikati kabul eden araştırmacılar, bu medreselerdeki eğitim-öğretim işinin ileri seviyede olduğunu itiraf etmişlerdir. Hatta öğrenciler medreselerde yüzme ve başka beceriler de öğrenmişlerdir. Şüphe yok ki İslamın Makedonya’da yaygınlaşması, ilim, kültür, eğitim ve dini kurumların yaygınlaşmasına sebep olmuştur. Her yerde, özelliklede şehirlerde medreseler faaliyet göstermiştir. Köylerde ve şehirlerde her mescidin yanında bir kütüphane inşa edilmiştir. Makedonya topraklarında ve civar şehirlerde kaç tane medrese olduğu, tam olarak bilinmemektedir. Bu konuda bilgi alınabilecek elimizdeki tek kaynak Seyyah Evliya Çelebi’nin bildirdikleridir. O da bununla ilgili ayrıntıya girmemiştir. Evliya Çelebi’nin sunduğu veriler yeterli değildir. Bu medreselerden her biri diğer ilimlere ek olarak Kur’an ve hadis öğretiminin merkezleri olmuşlardır. Evliya Çelebi’nin anlattıklarında bu medreseler isim olarak zikredilmiş, ancak eğitim- öğretim metotlarıyla ve bu medreselerde bulunan kitaplarla ilgili yeterli bilgi verilmemiştir. Ama metot açısından çok gelişmiş medreselerin var olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin; “Daru’l-Kurra’” diye isimlendirilen okullarda öğrenciler, Yedi Kıraat üzere Kur’an okumayı öğrenmişlerdir.22 Bütün bunlar; Makedonya’daki Müslümanlar, eğitim-öğretim faaliyetine İslam’ı kabullenmekle başlamışlardır. İslam’ın engin hoşgörüsünden faydalanmışlar, tarih boyunca İslam’ın evlatları olduğunu göstermektedir.” sözünün delilidir. Mescitlerde, okullarda okumayı, yazmayı ve diğer ilimleri öğrenmişlerdir. Osmanlılar fetihler ve zaferlerle ülkemize girdiklerinde, beraberlerinde şer’i ilimleri taşımışlardır. Eğitim-öğretim işlerini üstlenen âlimleri beraberlerinde getirmişlerdir. Hatta uzak

21 Mufaku Muhammed, Târîhu Belgrad el-İslamiye, Daru’l-Ma’rife. I. bs., Kuveyt 1987, s. 48. 22 Rexhepagiç Jaşar, Razvoj Prosvete i Skolstva Albanske Narodnosti na Teritorije Danaşnje Jugoslavije do 1918 Godine, Prishtina 1968, s. 33-39.

12 köylere bile onlara ilim öğretecek insanları göndermişlerdir. Onların inşa ettikleri eğitim kurumları, ilmin yayılmasına gösterdikleri özenin delilidir. Her medresede şer’i ilimler içerisinde Hadis ilmi de gerekli yerini almıştır. Bu hakikat, bu konuda araştırma yapan her kaynakta vurgulanmıştır. Osmanlılar zamanında dini eğitimde en önemli rolü Kur’an ve Hadis üstlenmiştir. Bazı vakıf sahipleri medresede Hadis öğretiminin zorunlu olmasını vasiyet etmiş, mantık ilmi ve benzerlerine iltifat etmemişlerdir. Arapça bu medreselerde eğitim dili kabul edilmiştir. Bunun yanında bu yörede yaşayanlar için Türkçe ikinci eğitim dili olmuştur. Başlangıçta Türk ordularıyla birlikte alimlerin gelişi bunu zaruri kılmıştır. Çünkü yörenin insanlarının İslamı anlayabilmek için Türkçeyi öğrenmeye ihtiyaçları olmuştur. Daha sonraki dönemde bu ülkeden İstanbul, Kahire, Edirne gibi İslam ülkelerine ilim yolculukları başlamıştır. Öğrenciler şer’i ilimlerle donanmışlar ve muallimler olarak yurtlarına geri dönmüşlerdir. Ülkelerinde bizzat kendileri sorumluluğu üstlenmişler ve öğretim halkasında böylece önemli bir yer edinmişlerdir. Geçen asırlarda yaşanan bu ilim yolculukları ile ilgili çok detaylı bilgiler elimizde bulunmasa da ecdadımız ve selefimiz bu gerçekleri torundan toruna aktararak korumuşlardır. İslam’ın bu memlekete girişinden bugüne kadar ilim yolculukları asırlarca devam etmiştir. Eğitim, her devletin temel direğidir. Onun için, kendi halkına huzurlu bir yaşam sağlaması vazifesi devletin görevidir. Devletin üzerinde durması gereken en önemli işi ve uygun şartlarını oluşturması gereken şey eğitimdir. Çünkü eğitim her ilerlemenin ve gelişmenin temelidir. Osmanlı dönemindeki Balkan toprakları araştırmaları, toplum içi meseleleri düzenlemekle mecbur olan yargı, zabıta, askerlik v.b. çeşitli toplumsal (sosyal) müesseselerinin Osmanlı Devletine ait olduğunu göstermektedir. Bu müesseseler dışında eğitim-öğretimin gerekli kurumlarca üstlenildiği görülmektedir. Sahip olduğumuz tarihi verilerden, Osmanlıların idaresinden evvel Balkan Yarımadasında ve özellikle de Makedonya’daki eğitimin yeterli seviyede gelişmediği görülmektedir. Kiliselerin yanındaki mekteplerde okuma yazma öğretilmiştir. Osmanlıların Makedonya’ya gelmelerinden önce, devlet ilköğretim ile çok az ilgilenmiştir. Fakat halk, eğitim hakkında istediği kararı vermede özgür olmuş, toplumun yararına olan her alanda devletten destek almıştır. Medrese, kütüphane, cami, mescit, tekke v.b. gibi çeşitli müesseseler inşa eden hayırsever zenginler, genel eğitimin gelişmesinde önemli bir rol oynamışlar, bu müesseseler için yatırım yapmışlardır. Makedonya’daki İslam eğitimi hakkındaki bilgiler neredeyse yok olmuştur. Bundan dolayı Glişa Elezoviç ve Hasan Kaleşi’nin varlıklarını tesbit ettikleri vakıfnameler hariç o zamanki eğitimi anlatan tarihi kaynaklara sahip değiliz. Bu iki araştırmacının bulduğu vakıfnamelerin çoğu Arapçadır. Ama Osmanlıca vakıfnamelere de rastlanılmaktadır. Bu vakıfnameler, yukarıda

13 zikredilen bu yazarlar tarafından Sırp-Hırvat diline çevrilmiştir. Ne yazık ki, söz konusu vakıfnameler eğitim konularına ışık tutan temel kaynak eserler durumundadır. Çünkü onlar vasıtasıyla müderrislerin ve öğrencilerin maaşı, eğitim metodu, eğitim-öğretim müesseselerin ve oralardaki eğitim sisteminin bilinmesi mümkün olmuştur.23 İslam dini temelleri üzerine bina edilen Osmanlı Devleti, ulaştığı yerlerde İslam’ın yayılmasını amaçlamıştır. O dönemde dünyanın en güçlü devletlerinden biri olmuştur. Devlet ve toplum hayatında gelenekler ve emirler İslam hukukundan esinlenmiştir. Bu yüzden dini hükümlerinin uygulanmasında ve bunların topluma izah edilmesinde alimlere ihtiyaç duyulmuştur. Hakikaten İslam alimleri Osmanlı devletinde, eğitim, kültür ve İslam medeniyetinin gelişmesine büyük rol oynamıştır. Bu insanlar aynı zamanda, müftü ve kadı gibi görevleri de ifa etmişlerdir. Osmanlı devletindeki ulema, devletin yüksek makamlarında bulunmuştur. Örneğin, Rumeli’nin ve Anadolu’nun kadı askerleri, İstanbul’un kadıları ve önemli sekiz büyük ilin kadıları, alimlerin en üst mertebelerindedirler. Başlarında ise şeyhülislam yer almıştır. Şeyhülislam, sultan emriyle atanan alimlerin başkanı olup, ilmî nitelikleri öne çıkmış seçkin müderrisler arasından seçilmiştir. Her hangi bir sultan görevden alındığı zaman, bunun onaylayan ve yasalaştıran tamamen bu alimler grubu olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in kanunnamesi, şeyhülislamın konumunu baş vezirlerle aynı mertebeye getirerek, protokolde ona daha büyük saygı gösterilmesini istemiştir. XVI. Yüzyılın ikinci yarısına kadar genellikle şeyhülislamlar görevlerinden alınmamışlardır. Şeriatın temsilcileri olarak, hükümetten bağımsız bir şekilde hareket etmişlerdir.24 Eğitim, İslam topraklarında yetişmiş alimlerin gelmeleri ile birlikte daha fazla gelişmeye başlamıştır. II. Sultan Murat zamanında (1421–1451), Osmanlı topraklarına devrin iki büyük alimi Alauddin et-Tûsî25 ve Fahredin Acemî gelmiştir26. Bu dönemde dini ilimlerde yetişmek üzere birçok öğrenci, başta Mısır ve İran olmak üzere önemli merkezlere seyahat etmişlerdir. Bunlar arasında Mehmet el-Fenari27 ve Ali el-Fenari de yer almıştır28. Onlar ilim tahsil etmek için bu yerlere ilk seyahat edenlerden olmuşlardır. XV.

23 Ramadani Naser, Depërtimi Osman në Maqedoni dhe zhvillimi i arsimi Arsimit gjate shekujve 9-10 h./ XV-XVI, Shkup 1998 s. 55. 24 İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), İstanbul 2002, s. 179. 25 Alauddîn et-Tûsî, II. Sultan Murat’ın da kendisine yetki verdiği ve Osmanlı devletinin Rum bölgelerine gönderdiği bir alimdir. II. Sultan Mehmet İstanbul’u fethedip, orada medreseler bina ettiği zaman, bunlardan birini görevlendirilmiştir. O, 1480’de vefat etmiştir. 26 İranlı bilgin Fahreddin Acemi İran ve Anadolu’da okumuş, Edirne’ye yerleşmiş, I. Mehmet ve II. Murat dönemlerinde müderrislik ve müftülük yapmıştır. 27 Mehmet el-Fenarî (1350-1431) Osmanlı devletinin ilk Şeyhülislamı olup; Anadolu ve Mısır’da okumuştur. 28 Müderris ve kazasker olan Ali el-Fenarî (ö.1497); Mehmet el-Fenarî’nin torunuydu

14 yüzyılda dini bilimlerde ün yapan Sadeddin Taftazani29 ve Seyyid Şerîf el-Cürcanî30, Timur’un işgal ettiği bölgelere gitmiş ve öğrenciler arasında bir hayli rağbet görmüştür. II. Mehmet’in (1451-1481) iktidara geldiği dönemde, ülkede büyük ve ün salmış alimler yeterince bulanmamıştır. Yerli alimlerin arasından sadece Molla Hüsrev ve Hoca Zade öne çıkmıştır. Onun için Fatih Sultan Mehmet (1463–1470) döneminde, İstanbul’un fethinden sonra kendi camiini yaptırıp Sahn-ı Seman veya Semaniye ile ünlenen sekiz medrese açtırmıştır. Ve her birine birer alim tayin etmiştir. Caminin her köşesinde inşa edilen bu taştan medreseler, bu döneme ait Osmanlı mimarisi için birer numune olmuşlardır.31 Osmanlı İmparatorluğu ilk, orta ve yüksek öğrenim gibi farklı kategorilerdeki eğitime önem vermiştir. Müslüman halkın eğitimi, mektep ve medrese olarak adlandırılan eğitim müesseselerince sağlanmıştır.32 Elimizdeki belgelere göre bu müesseselere yatırımı devlet değil sadece vakıflar yapmıştır. Vakıflar, İslam toplumunda olduğu kadar, hiçbir din ve toplumda bu kadar etkin rol oynamamıştır. Dinî, ahlakî, iktisadî ve sosyal hayatın her alanında vakıf ana vazifesini yerine getirmiştir. Bugün, Makedonya’da devletin ve belediyenin sorumluluğu altında bulunan bu kurumlar, Osmanlı devleti zamanında vakıfların sorumluluğu altında hizmet vermiştir.33 Vakıflar, Hz. Muhammed Efendimiz (s. a. s.) zamanından beri var olagelmiştir. Fakat vakıflar, eğitim, dinî ve sosyal müesseselerin inşasında Osmanlı İmparatorluğu döneminde büyük görevler üstlenmiştir. Eğitim Tarihi literatürüne göre, dini okullar iki döneme ayrılır: Medreselerin açılmasından önceki dönem. Medreselerin açılışından sonraki dönem. Bağdat’ta Nizamu’l-Mülk tarafından kurulan ve Nizamiye Medreseleri olarak adlandırılan ilk medresenin açıldığı 1066 yılı bu dönemler arasındaki sınır olarak kabul edilmektedir34. Aslında Nizamiye Medresesinden önce Gazneli Mahmud (999–1030) ve kardeşi Nasır bin Sebuktekin 1033 tarihinde Gazne ve Nisabur’da medrese yaptırmışlardır. Yine bundan başka Nisabur’da üç medresenin daha var olduğu tespit edilmiştir35. İslam toplumunda eğitim ilk önce camilerde başlamıştır. Bilindiği gibi, caminin İslam’da namazın eda edildiği yer olma dışında başka işlevleri de vardır. İslam dininin muhtevası göz

29 Sadeddin Taftazani (1322-1389), İslam hukuku, kelam, metafizik ve başka konular üstüne eserler yazmıştır. Horasan doğumludur ve sonradan Semerkand’a, Timur’un sarayına gitmiştir. 30 Seyyid Şerif el-Cürcanî (1340-1413), kelamcı, gramerci ve mantıkçıydı. Önceleri Şiraz’da ders vermiş, Timur’un Semarkand’ı alması üzerine oraya taşınmıştır. Şiraz’da ölmüştür. 31 İnalcık, Halil, a. g. e., s. 175; Ramadani Naser; a. g. e., s. 58. 32 Bajrami Musli, Periudha Historike e Medresese se Isa Beut, Shkup 2005, s. 28 33 Kalesi Hasan, Najstari vakufski dokumenti u Jugoslaviji na arapskom jeziku, Priştina, 1972, s. 132. 34 Avzi, Mustafa, Edukimi dhe arsimimi neper shekuj, Shkup 1997, s. 51. 35 Baltacı, Cahit, XV-XVI yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 2005, I. s. 61; Kazıcı, Ziya, İslam Medeniyeti, İstanbul 2003, s. 347.

15

önüne alındığında mescitlerde namaz hariç diğer faaliyetler de yapılmıştır. Bu, camileri kilise ve sinagoglardan yahut diğer mabetlerden ayıran önemli bir özelliktir. Medine’de inşa edilen ilk camii, mahkeme, medrese, meclis binası olarak da hizmet vermiş ve devletin temelleri burada oluşmaya başlamıştır. Zikrettiğimiz gibi İslam’da eğitim camilerde başlamıştır. Bundan sonra eğitim öğretim için gerekli olan mektepler inşa edilmiştir. Bu mektepler dini yaşantının merkezi kabul edilen camilerden uzaklaştırılmamış ve hemen yanında bina edilmiştir. Osmanlı devletinde eğitim mektepler ve medreselerde gerçekleşmiştir. Aynı şekilde Makedonya’da da eğitim bu iki müessesede devam etmiştir. Makedonya’da İslam’ın yayılmasıyla birlikte bu müesseseler de yaygınlaşmıştır.

16

I. SIBYAN MEKTEPLERİ

Sıbyan Mektepleri, İslam’dan önce Araplarda “Küttâb” ismiyle bilinen ilkokullardır. Zaten “Küttab” yazı öğretilen yer anlamına gelmektedir. İslam’ın zuhuru ile bu okullar, eğitimin İslam’a uygun olarak düzenlenmesi gereken müessese olarak kullanılmıştır. Bu mekteplerin tarih boyunca çeşitli adları olmuştur. Emeviler döneminde, bu mekteplerde Kur’an öğreten hocalara “Kurrâ”, yazı öğretenlere de “Sıbyan Muallimi” denilmiştir. Saray ve evlerdeki özel öğretmenlere ise “Mueddib” ismi verilmiştir. Abbasiler döneminde de “Küttâb” kelimesi kullanılmıştır. Karahanlılar veya Selçuklular döneminden itibaren “Sıbyan Mektebi” adıyla anılmaya başlanmış Osmanlılarda da aynı isimle anılmıştır. Ayrıca, Osmanlılar bu mektepleri “Daru’t-Ta’lîm”, “Mektep”, “Dâru’l- İlim”, “Muallimhane”, “ Mektephane”, “Mahalle Mektebi”, “Taş Mektep” ve “Mekteb-i İbtidaiye” isimleriyle de anmışlardır. Osmanlı’da bu mekteplerin hocalarına “Muallim”, yardımcılarına da “Kalfa” denilmiştir. Osmanlı Sıbyan Mekteplerinin programları da başlangıçtan 1924’e kadar değişiklikler ve gelişmeler göstermiştir. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’da kurduğu ilk Daru’t-Talim’in vakfiyesinde “ta’lîm-i kelâm-ı kadîm ve Kur’ân-ı azîm”in okunmasını şart koşmuştur36. Makedonya’daki mekteplerin ortaya çıkışı ise, camilerin tezahüründen hemen sonra XIV. asrın sonu ve XV. asrın başıdır. Bu mektepler ilkokul rolünü üstlenmişler veya ilkokul olarak bilinmişlerdir. Yaptıkları görevden dolayı bunlar iki gruba ayrılabilirler: a) Sadece okuma yazma öğretenler. b) Müslüman çocuklara okuma yazma dışında Kur’an’ın ana konularının ve İslam’ın temel bilgilerinin öğretildiği mektepler. Mekteplerin bu iki kısma ayrılmaları hakkında elde edilen bilgiler sahip olduğumuz vakıfnamelerde bulunmaktadır. Vakıf ehli olan İshak Çelebi ikinci vakıfnamesinde öğretmene “Yetim çocuklara da Kur’an-ı Kerim’i öğretmesini” şart koşmuştur.37 Aynı zamanda, diğer vakıf ehli insanlar da her hangi bir yön göstermeden çocukların eğitim konusunu serbest bırakmışlardır. Sinanuddin Yusuf Çelebi, ismi yukarıda zikredilen vakfiye sahibinin yetim kalan Müslüman çocuklarının, fakir Müslüman ve salih insanların çocuklarının eğitim görmeleri için “Balık tutulan bütün yerlerini...... ” vakfettiğini belirtmiştir.38

36 Baltacı, Cahit, a. g. e., s. 76-77; İslam Medeniyet Tarihi, İstanbul 2005, s. 158-159. 37 Kalesi Hasan, a. g. e., s. 199. 38 A. g. e., s. 137.

17

Ayrıca vakıfnamelerde görülür ki, bazı vakıf sahipleri yetim ailelerin ve salih insanların çocukları gibi belirli kriterle tespit edilen çocuklar için mektepler inşa etmişlerdir. Diğerleri ise, bütün çocuklar için mektep inşa etmişlerdir. Bu mektepler asırlarca aynı şekilde çalışarak Makedonya’da yaygınlaşmıştır. İslam’ın Makedonya’da yayılmasıyla, halkın ilim tahsil etme ilgisi gün be gün artmıştır. İhtiyaçtan dolayı mekteplerin sayısı da artmıştır. Seyyah Evliya Çelebi’nin tespitlerine göre aşağıdaki tablo, Makedonya’daki mekteplerin yayılışını ve sayılarını yansıtmaktadır. Evliya Çelebi’nin notlarına göre Makedonya şehirlerindeki mektepler:

Şehir No Mekteplerin sayısı En meşhur mekteplerin isimleri

1 Üsküp 70 Koca Mustafa Paşa mektebi

2 Kıratova Birkaç

3 Köprülü 1

4 Tikveş 1

Ohri Zade mektebi 5 Ohri 7 Ağa mektebi

6 Pirlepe Birkaç

7 Ustrumca 6

8 Kavadar 1

9 Erdoşta 1

Sinan Bey mektebi 10 İştip 11 Cuma mahallesi mektebi Kara Kadı mektebi

11 Resne 1

Bu tabloda, mekteplerin sayısının 99’den fazla olduğunu görülmektedir. Muhakkak ki bu okulların sayısı daha çoktur. Çünkü Evliya Çelebi Makedonya’nın bütün şehirlerini gezmemiş ve

18 zaman zaman bazı şehirlerde mektep olup olmadığını hatırlamadığını bizzat kendisi itiraf etmiştir. Evliya Çelebi’nin belirttiği en ünlü mektep, Üsküp’teki Koca Mustafa Paşa Mektebi’dir.39 Çağdaş araştırmacılarından Ali Vişko, Ohri’deki İslam yapıları hakkında beş mektebin isminden bahsetmiştir. Bunlar, Ohrizade Sinanuddin Yusuf Çelebi tarafından kurulan Mektep, Yunus Voyvoda Mektebi, Ağa Mektebi, Hacı Musa Efendi Mektebi ve Hüseyin Efendi Mektebi’dir. Daha sonra, öğrencilerin yüksek öğretim ihtiyaçlarını karşılayacak Ohri’deki okullarda eğitime devam etmeleri için “Ruşdiye” adında bir mektep açılmıştır40. Mektepler, Makedonya’daki sayıları açısından en çok ve en eski eğitim – öğretim müesseseleridir. Mekteplerin bulunmadığı yerlerde hocalar evlere kadar gelip çocukları yetiştirmişlerdir. Mekteplerdeki öğretmenlik vazifesini hocalar yerine getirmişlerdir. Mekteplerin okuma yazma dışında en önemli görevleri, öğrencilere ahlak bilinci, itikat ve terbiye öğretimi olmuştur.41 Bu mekteplerde, Osmanlıca’dan başka Arap dili ve Farsça, Kur’an’ın tilaveti yanında tarih, belagat, tasavvuf, temel dini bilgiler, biraz şiir ve hat sanatı da öğretilmiştir. Öğrenciler mektebe beş ya da altı yaşlarında katılırlarmış. Aynı zamanda bazı durumlarda Kur’an-ı Kerim öğrenimi için 20’li yaş42 gibi büyük yaşta başlayanlar da olurmuş. Ama esas olarak beş ya da altı yaşında mektebe başlanırmış. Mekteplerdeki eğitimi tamamlama müddeti çoğu zaman altı yaş ile ergenlik çağı arasındadır. Ancak bu süre herkes için zorunlu değildir. Buluğ çağına erişmeden önce becerikli çocuklara eğitimin ikinci safhasına devam etmelerine imkan tanınmıştır. Yaşar Recepagiç’in, Arap alfabesinin karmaşık olduğunu bahane ederek Kur’an-ı Kerim’i iyi okuyabilmesi için çocuğun mektepteki eğitime 8 yıldan 10 yıla kadar devam etmesi gerektiği iddiası gerçekçi değildir.43 Çünkü bazı çocukların bu süreye ihtiyaç duymaları, herkes için aynı surenin geçerli olacağı anlamına gelmez. Bugün Kur’an’ı ezberleyen çocukların 10 yaşın altında olması bunun kanıtıdır.

II. MEDRESELER

Eğitim, Osmanlı İmparatorluğunda o kadar gelişmiştir ki eğitime karşı herkeste büyük bir ilgi uyandırmıştır. Bu dinî eğitim, dil ve mantık ilimleri yanında, doğa bilimlerini de ihtiva etmektedir. Osmanlı İmparatorluğundaki alimlerin bir kısmı çeşitli bilimlerde zirveye ulaşmışlardır. Bu durum İslamî ilimlerin gelişmesinde de etkili olmuştur. Medreselerde öğrenciler zorunlu olan dersleri öğrenirken aynı zamanda eğitilmişlerdir. Bu dönemde, Osmanlı

39 Nedzipi,Ljutfi ; XV-XVI. Yüzyıllarda Makedonya'da Kültür ve Medeniyet, s.17. 40 Vishko Ali, Objektet İslame ne Oher e Rrethine, Dergi, Hena e Re, 1994, sy. 30,. 41 Redzepagiç Jasar, Razvoj Prosvete i Skolstva. Pristine 1968, s. 43. 42 A. g. e., s. 44. 43 A. g. e., s. 43.

19

İmparatorluğu ilk, orta ve yüksek öğrenimin bütün kademelerine önem vermiştir. Medreseler eğitim halkasının orta ve yüksek öğretim kısmını oluşturmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki eğitim şu gruplara ayrılabilir: a) Kuruluşundan Sahn-i Seman Medreselerine kadar Osmanlı Medreseleri (1331-1471). b) Sahn-i Seman Medreselerinden Süleymaniye Medreselerinin açılışına kadar Osmanlı Medreseleri (1471-1557). c) Süleymaniye Medreselerinin kuruluşundan Islahat Dönemine kadar Osmanlı Medreseleri ( 1557-1913). ç) Medrese Islahatından Cumhuriyet Dönemine kadar Osmanlı Medreseleri (1913–1924 ). Burada bu medreselerin ikinci grubu daha teferruatlı açıklanacaktır. İnceleme konusu da bu döneme denk gelmektedir. Bu dönem boyunca Osmanlı Medreseleri şu gruplara ayrılmıştır: Haşiye-i Tecrid (Yirmili) Medreseleri Miftah (Otuzlu) Medreseleri Telvih (Kırklı) Medreseleri Hariç Medreseleri Dahil Medreseleri Sahn-i Seman Medreseleri Altmışlı Medreseler Altmış Üstü Medreseler 44 Osmanlı İmparatorluğunda ilk medrese İznik’te 1331 yılında Orhan Gazi tarafından açılmıştır. Bu medresenin açılışı, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan en az 32 yıl sonra gerçekleşmiştir. İmparatorluğun kuruluşundan itibaren ilk medreselerin açılışına dek geçen bu kısa dönem Osmanlı İmparatorluğunda eğitime verilen önemi göstermektedir. Bu medreselerin müfredatı dini konuları içerdiği gibi insan bilimleri ve fen bilimleri grubunu da içermektedir. Medreseler eğitim, kültürel ve yetiştirici kurumlar olarak açıldıkları ilk yıllarda, İslam’ın yayılması yararına kaliteli öğretim yuvaları olarak hizmet vermişlerdir. Aynı zamanda bilginin, insani ve medeni yüksek ülkülerini aşılayan ocaklar olmuşlardır.45 İlk devir Osmanlı medreselerindeki müderrisler, Nizamülmülk medreselerinde olduğu gibi ehl-i sünnet mezheplerinden Hanefi fıkhı üzere tedris yapmışlardır46. Osmanlı döneminde Gazali’nin47 düşünce yapısı Sünni İslam aleminde hakim olmuştur.

44Baltacı, Cahit, a. g. e., s. 71-75, 153-157. 45 Zekaj Ramiz, Zhvillimi i Kultures İslame...... , Tirane 2002, s. 84. 46 Bilge, Mustafa, İlk Osmanlı Medreseleri, İst. 1984, s. 19. 47 Ebu Hamid el-Gazali: Horosan’daki Tus’ta 1059 yılında doğmuş ve 1111 yılında vefat etmiştir. İslam Dünyasının en büyük felsefecilerinden biridir. Bağdat’taki Nizamiye medresesinde ders vermiştir. En ünlü eserleri şunlardır: İhyau Ulumud-Din, Tehafütu’l Felasife, el-m-Munkizu Mined-Dalâl, v.s.

20

Osmanlı medreseleri, Ehl-i sünnet İslam anlayışının engin düşünce geleneğini sürdürmüşlerdir. Her zaman mantık, matematik veya gökbilim (astronomi) gibi bazı müspet ilimlerin dine karşı olduklarını savunan bazı alimler mevcut olmuştur. Ancak genellikle Osmanlı uleması, Gazali’nin mantık ile matematiğin faydalı olduğu hakkındaki görüşünü paylamışlardır. Çünkü bunlar bütün ilimlerin esasını teşkil etmekteydi. Bu ilimler aklın doğru düşünmesine ve böylece ilahi gerçeklerin anlaşılmasına yardımcı olmuştur. Bunun sonucu, Osmanlı medreselerinin müfredatında müspet ilimlerin erken benimsenmesi sağlanmıştır. Bu ilimlere büyük önem veren II. Mehmet’in himayesinde Osmanlılar gerçekten İslam dünyasında matematik ve astronomi alanında bir yer edinmişlerdir. Mehmet el-Fenari müspet ilimlerde uzmanlaşmıştır. Onun mantığa dair eseri, İmparatorluğun son günlerine kadar medreselerin müfredatının önemli bir parçası haline gelmiştir.48 Osmanlılar Makedonya’yı fethetmeden önce bu topraklarda eğitim çok az gelişmiştir. Osmanlılardan önce kiliselerin yanında kurulan bazı okullardan söz edilmektedir. Ancak Osmanlıların gelmesiyle, her yerde olduğu gibi Makedonya’da da yöre halkının eğitimi için okullar açılmıştır. Yine de Makedonya’daki medreselerin inşaatının ne zaman başladığını tespit etmek çok zordur, çünkü onlar hakkında mevcut belgeler bulunmamaktadır. Bununla birlikte, sahip olduğumuz vakıfnamelere ve literatüre dayanarak bu konu açıklanmaya çalışılacaktır. Bu medreselerin bakımı ve inşaatı için mal biriktirip vakfeden samimi dindar zenginler, medreselerin yapımında büyük rol oynamışlardır. İsa Bek kendi medresesi için Üsküp ilindeki Külçevişte diye isimlendirilen bir köyü vakfetmiştir. Aynı zamanda Üsküp’te Tuz Pazarında on iki dükkân, Paşa Yiğit Mescidi yakınında üç dükkân ve diğer varlıklarını da vakfetmiştir.49 Cahit Baltacı’nın “XV-XVI. yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri” adlı kitabına göre, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Makedonya’daki medreselerin dağılımına ilişkin kayıtta, Makedonya’daki medreseler yirmili, otuzlu, kırklı, ellili olmak üzere dört gruba ayrılmıştır. Medreselerin birinci grubuna, “Haşiye-i Tecrid” de denilirdi. Bu medreselere, Seyyid Şerif’in şerh ettiği Nâsiruddîn Tûsî’nin Tecrid’inden alınan adla “Tecrid Medreseleri” denilmiştir. Müderrisler günde yirmi akçe aldıkları için bunlara “yirmili medreseler” de denilmiştir. Medreselerin ikinci grubuna ise, “Miftah Medreseleri” denilmiştir. Bunlarda Miftah el- Sekaki’den50 belagat ve edebiyat öğretildiği için Miftah Medreseleri diye veya müderrisler günde otuz akçe aldıkları için otuzlu olarak adlandırılmıştır.”Yirmili ve otuzlu” medreselerin çoğu, il merkezlerinde hizmet vermiştir.

48 İnalcık, Halil, a. g. e., s. 184. 49 Glisa Elezovic, Turski Spomenici u Skoplje, G.S.N.D knjiga I sveska 1-2 Skopje, 1926 s. 400-401. 50 el-Sakaki (1160–1229): Transoksina’da doğmuş, belagat hakkında kendi türünden en kapsamlı olarak bilinen Miftah el-Ulum eseriyle şöhret yapmıştır.

21

Medreselerin üçüncü ve dördüncü grubu şehzadelerin, sultan ailesinin, hanımlarının veya vezirlerin inşa ettirdikleri kırklı ve ellili medreselerdir. Onlarda Miftah’ın haşiyesi üzerine temel bir ders verilmiş, el-Marginani’nin51 Hidaye’sine dayanarak skolastik ilahiyat dersleri verilmiştir. Bu medreselerde müderrisler günde kırk, elli akçe almışlardır.52

1. Meddah Baba Medresesi Makedonya’daki en eski medrese, vakıfnamesi bulunmamasına rağmen Meddah Baba medresesidir. Bazı araştırmacılar, o döneme ait bu medresenin mevcudiyetini teyit etmişlerdir53. Bu medrese daha sonraları meşhur olup, buradaki eğitim II. Dünya Harbine kadar devam etmiştir. Evliya Çelebi kendi zamanında Üsküp’teki en ünlü medreselerin arasında zikretmemekle birlikte onun son zamanlara kadarki varlığını, Salih Asım kendi kitabı ‘Üsküp Tarihi ve Civarı’nda “Üsküp’te 12 medrese vardı” diyerek doğrulamıştır. Bunlardan dördü daha önce kullanılamaz ve çalışamaz bir hale gelip, sekizinde de yirmi sene öncesine kadar dini ilimlerin bütün kısımlarının yanı sıra, Arap dili ve grameri bilgileri de okutulmuştur. Şimdi Eski ve Yeni Hamam civarındaki Emir İsmail ile Meddah Baba medreseleri mevcuttur54. Medresenin tamamı şu anda mevcut değildir. Bunların izlerinden kalanlar sadece Paşa Yiğit Bey’in ve Meddah Baba’nın mezarlarıdır.55

2. Sungur Çavuş Bey Medresesi Manastırdaki Sungur Çavuş Bey Medresesine gelince, onun mevcudiyetine dair deliller daha güçlüdür. Fakat sahip olduğumuz vakıfnamesi medresenin varlığını doğrulamamaktadır. Ancak, Sungur Çavuş Bey’in medrese için özel bir vakıfname bırakmış olmalıdır. Bu medrese Sungur Çavuş Bey tarafından inşa edilmiştir. Oradaki ilk hoca Hacı Mehmet Ali Efendi’dir. Bu medresenin varlığını, dokuz medreseden birini zikreden Mehmet Tevfik, “Manastır Vilayetinin Tarihçesi” adlı kendi kitabında doğrulamıştır. Aynı zamanda çağdaş araştırmacılarından Ali Vişko şu medreselerden bahsetmektedir:

51 El-Merginânî (ö. 1179), Ferganalı Hanefi fakÎhidir. Fıkhî görüşlerini ihtiva eden el-Hidaye isimli eseri, İslam hukukunun en anlaşılabilir eseri sayılmaktadır. 52 İnalcık, a. g. e., s. 176-177. 53 Ramadani, Naser, a. g. e., s. 107, Paripovic, Muharem, Music Muhamed’e göre Istorija Skola u Skoplje, s. 56. 54 Salih Asım, Üsküp Tarihi ve Civarı, İstanbul 2004, s. 31; Aruçi, Muhammed, Üsküp’te Meddah Medresesi, İstanbul 2002, s. 187-188. 55 Nedzipi, Ljutfi; a. g. e, s. 21.

22

İshakiye Camii (Manastır)

3. İshakiye Medresesi Bu medrese İshak Efendi tarafından inşa edilmiştir. Medresenin ilk hocası Hacı Yahya Efendi’dir.

4. Yeni Camii Şerîf Medresesi Bu medrese Kadı Mahmut Efendi tarafından inşa edilmiştir. Oradaki ilk hoca Nazif Efendi’dir.

5. Türkler Medresesi Bu medrese Hacı Mehmet Bey tarafından XVI. yüzyılın otuzlu yıllarında açılmıştır. Aynı zamanda bu medrese Hacı Bey Medresesi olarak da anılmaktadır.56

56 Ali Vişko, bu medreseye teşrif ettiği ismini vermiştir.

23

Hacı Şerif Bey Camii (Manastır)

6. Şerif Bey Medresesi Bu medrese Şerif Bey tarafından inşa edilmiştir. Oranın ilk hocası İbrahim Efendi’dir.

7. Tevfikiye Medresesi Mehmet Tevfik’e göre, bu medrese Rebi’a adında bir hanım efendinin evinin yerinde inşa edilmiştir. Bu hanım medresenin inşası için evini vakfetmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun maarif nezaretine göre, 1903–1904 yılında bu medrese Fatma Hanım tarafından açılmıştır. Bu medresenin ilk müderrisinin Hacı Ahmet Efendi olduğu bilgisi verilmektedir.57

8. Fevziye Medresesi Bu medrese Ali Paşa tarafından inşa edilmiştir. Medresedeki ilk hoca entelektüel bir kimliği olan Yenice Vardarlı Mehmet Efendi’dir.

57 Nedzipi, Ljutfi; a. g. e, s.32.

24

Koca Kadı Camii (Manastır)

9. Koca Kadı Medresesi Bu medrese Dülbend Kadı olarak da anılmaktadır.58 Bu medrese Kadı Ahmet Efendi tarafından inşa edilmiştir. Medresenin ilk müderrisi Abdülkadir adında bir hocadır. Emir Şah Birader, Mehmet Efendi, Ali Deni Efendi, Ahmet Efendi, Himmet Efendi gibi seçkin insanlar burada müderrislik yapmışlardır. Bu medrese, otuzlu medreselerin konumunda bulunmaktadır59.

58 Hacı Halife, A. g. e., s. 394; Ayverdi, Ekrem Hakkı, Yugoslavya’da Türk Abideleri ve Vakıfları, s. 164; Baltacı, a. g. e.. s. 266. 59 Baltacı, a. g. e., s. 266-267.

25

Haydar Kadı Camii (Manastır)

10. Haydar Kadı Medresesi Bu medrese Haydar Kadı Efendi tarafından inşa edilmiş olup ilk hocası Abdülkadir Efendi’dir. Bu medrese başlangıcından XX. yüzyıla kadar beş defa ıslah edilip onarılmıştır.60 Bununla birlikte, Sungur Çavuş Bey medresesinin varlığını tasdik eden delillerden biri de Makedon bir araştırmacının Osmanlı defterlerine ve Manastır’daki Sungur Çavuş Bey ve İshak Çelebi gibi iki medresenin teyit edildiği özellikle 370 no’lu deftere dayanarak XV-XVI. asırda Manastır hakkında yaptığı çalışmasıdır.61 Bu medresenin varlığını doğrulayan çağdaş araştırmacılardan Hasan Kaleşi62 ve Yaşar Recepagiç’tir.63 İshak Çelebi Medresesinin varlığı, Manastır’da 10–19 Haziran 1508 tarihleri arasında yazılan onun vakıfnamesi doğrulamaktadır. Bu vakıfnamede şöyle yazmaktadır:

60 Mehmet Tevfik, Manastır Vilayetinin Tarihçesi, Manastır 1327 h. s. 45-47; Ali Vişko, Fillimet e Kultures İslame ne Trevat Manastirit, Dergi, Hena e Re, 1 Maj 1993. 61 Sokolovski Metodija, Turski İzvori Podatoci od XV-XVI vek za gradot Bitola, Glasnik na İ.N.İ, god. VII, br.1 s. 143. 62 Kaleşi, a. g. e., s. 66. 63 Recepagiç, a. g. e., s. 49.

26

“Ondan sonra ismi yukarıda zikredilen vakfiye sahibi (İshak Çelebi), Allah onun kalbini nurlandırsın, gerçek ve büyük bir istekle karar almış ve cami avlusunun bitişiğinde söz edilen medrese müderrisinden ders alan öğrencilerin oturmaları için on odası olan bir medresenin yapımına karar vermiştir. Allah onu kıyamet gününe kadar muhafaza etsin. Bu medresede metafizik ve geleneksel ilimler öğreneceklerdir.”64 Bali Efendi, Ahmet Efendi, Hüseyin Efendi, Abdullah Efendi gibi müderrisler orada ders vermiştir. Bu medrese yirmili medreseler konumunda bulunmaktaydı.65

64 Kaleşi, a. g. e., s. 189. 65 Baltacı, a. g. e., s. 206-207.

27

S

S ultan Murad Camii (Üsküp)

28

11. II. Sultan Murat Medresesi 1438 yılında Üsküp’te II. Sultan Murat Camii’nin yanında açılan ilk medreselerden biridir. Yine Evliya Çelebi bu medresenin Üsküp’teki en meşhur medreselerden biri olduğunu zikretmektedir.

İshakiye Camii (Üsküp)

12. İshak Bey Medresesi: Üsküp’teki İshak Bey Medresesi veya “el-İshakiye” diye bilinen bu medrese, sadece Makedonya’da değil, Balkan Yarımadasında da en eski ve en meşhur medreselerden biri olarak bilinmektedir. Bu medresenin varlığına tanıklık eden belge Üsküp’te 09–18 Şubat 1445 tarihleri arasında ortaya çıkarılan İshak Bey’in vakıfnamesidir. Bu medresenin şöhreti, onun Üsküp’teki o zamana kadar ki en meşhur medreselerden olduğunu zikreden Evliya Çelebi zamanına kadar devam etmiştir66.

66 Hacı Halife, a. g. e., s. 384; Gül, Ahmet, Osmanlı Medreselerinde Eğitim Öğretim..., Ankara 1997 s. 53.

29

Bu medresenin varlığı, İshak Bey’in vakıfnamesinde hakkında verilen bilgilerden anlaşılmaktadır. Bu belgede şöyle denilmektedir: “Şeriat kurallarına göre yaşadığı hayatının bütününü, Üsküp şehrinde samimi niyetlerle inşa ettiği imaret ve medresenin kurulmasına vakfetmiştir.67 Bu medresede müderris olarak Üsküp Şeyhi Şücaüddîn İlyas Efendi, Müftü Ahmet Paşa, İbn Kemal Efendi, Taşköprülü Muslihuddin Mustafa Efendi çalışmıştır. Bu medrese ellili medrese konumunda bulunmaktadır68. Bu vakıfname 09–18 Şubat 1445 yılında kaleme alınmıştır ki, araştırmacı Glişa Elezoviç imaretin ve medresenin 1438–1439 yılında inşa edildiğini söylemektedir69.

İsa Bey Camii (Üsküp)

13. İsa Bey Medresesi İsa Bey Medresesi, İshak Bey’in oğlu İsa Bey’in Osmanlı döneminde inşa ettiği Makedonya’daki en meşhur medreselerdendir. Medrese, İsa Bey’in kardeşi olan Mustafa Bey’in hediye ettiği arazi üzerine 10 hücreli olarak yapılmıştır70. Medresenin varlığının ispatını, 1460 yılında tasdiklenen vakıfnamesindeki “Müderrisler için on odası olan bir medrese inşa etsin71”

67 Kaleşi, a. g. e., s. 103. 68 Baltacı, a. g. e., s. 492-493. 69 Elezoviç Glişa, Turski Spomenici u Skoplju, G.S.N.D knjiga 1 sveska 1 Skopje, 1925, s. 143. 70 Ayverdi, Osmanlı Mimaresinde Fatih Devri, IV, 868-869. 71 Elezoviç Glişa, Turski Spomenic u Skoplju, , G.S.N.D, knjiga 1 sveska1-2 Skopje, 1926, s. 399.

30 sözlerinde görülmektedir. Evliya Çelebi bu medresenin Üsküp’teki en meşhur medreselerden biri olduğuna işaret etmiştir72. Bu medrese günümüze kadar faaliyetini sürdürmüştür. Fakat ara ara tarih içerisinde eğitimi sekteye uğramış ve bu sebepten üç tarihi dönemden geçmiştir. Birinci dönem, İsa Bey tarafından yaptırılmasından itibaren Avusturyalı başkumandan Pikolomin’in Üsküp’ü yaktığı 1689 yılına kadardır. Bu medresede Alaeddin Efendi, Hayreddin Efendi, Abdülhay Efendi, Ahmet Efendi, İbrahim Efendi gibi alimler müderris olarak çalışmışlardır. Bu medrese ellili medrese konumuna girmektedir73. Bu yörenin halkının bütün engellemelere rağmen ilim öğrenme arzuları yok edilememiştir. Dolayısıyla İkinci Dünya Savaşından önce Üsküp’teki Gazi İsa Bey’in arazisinde bulunan güzel camiinin yanındaki İsa Bey Medresesinin yeni modern binası ikinci kez yükselmiştir. Bu binanın bodrum katı üstüne iki kat daha eklenerek üç kat olarak yapılmıştır. Gazi İsa Bey medresesinin yeni binasında çalışmalar 1936 yılının sonbaharında başlamıştır. Fakat bu sefer, 1941’de Bulgarların Üsküp’ü işgali sırasında, kısa bir müddet için bu medrese çalışmalarına yine ara vermiştir. Medresede öğrenciler yatılı olarak okumuşlardır. İkinci Dünya Savaşından önce inşa edilen bu medrese artık mevcut değildir74. Birçok çaba ve gayretten sonra Makedonya Diyanet İşleri aynı medresenin devamı olarak 2 Ağustos 1980 yılında Üsküp’e yakın Kondova köyünde Gazi İsa Bey Medresesinin yeni binasının temellerini atmıştır. Böylece bu okulun çalan ilk zili, öğrencilerini 15.10.1984 tarihinde ilk defa öğretime çağırmıştır75. Bu medrese sekiz derslik, iki dil bölümü, bilgisayarla donatılmış idare odası, mescidi, öğrencilerin okuma salonu ile birlikte 4000 kitaba sahip bir kütüphanesi bulunmaktadır. Ayrıca öğrencilerin, hizmetçilerin ve görevlilerin kafeteryası ve medresenin idari bürolarını da ihtiva etmektedir. Yurdu ise, 265 öğrenci kapasitesine sahip olup her odada dört ranza bulunmaktadır. 150 kişilik öğrenci kapasitesi olan mutfak binasında öğrencilere günde üç öğün yemek çıkmaktadır. Aynı zamanda spor sahası da öğrencilere hizmet vermektedir. Ayrıca; Mustafa Paşa Medresesi, Yahya Paşa Medresesi ve Karlızade Medresesi XV. asrın sonlarında XVI. asrın başlarında inşa edilen medreselerdendir76.

Evliya Çelebi’nin notlarına göre Makedonya şehirlerindeki medreseler:

72 Hacı Halife, a. g. e.,s. 384. 73 Baltacı, a. g. e.,s. 490-491. 74 Ahmeti, Nuredin, Shkolla me e Vjeter ne Ballkan, Dergi, Hena e Re, sy: 19, 1 Mars 1993. 75 Bajrami, Musli, Periudha Historike e Medresese se Isa Beut. Shkup 2005, s. 36, 115, 125. 76 Hacı Halife, a. g. e., s. 384.

31

En meşhur medreselerin

Şehir Medresenin sayılı isimleri 1.Sultan Murat 2.İshak Bey Altı medrese, 3.İsa Bey 1 Üsküp ve Dokuz Daru’l - Kurra 4.Yahya Paşa Medresesi 5.Mustafa Paşa 6.Karlı Zade 2 Manastır Dokuz medrese Dülbend Kadı Medresesi 1.Eski Siyavuş Paşa İki medrese bir daru’l-kurra medresesi 3 Ohri ve bir daru’l-hadis 2.Süleyman Han Medresesi Bir medrese ve 4 İştip 1.Muradiye Medresesi üç Daru’l - Kurra 5 Kumanova Bir medrese 6 Kıratova Bir medrese 7 Köprülü Bir medrese 8 Resne Bir medrese 9 Erdoşta Bir medrese 10 Pirlepe Bir medrese 11 Kavadar Bir medrese 12 Ustrumca Birkaç medrese 13 Ustruga Bir medrese

Buradan görmek mümkündür ki medreseler, Makedonya’daki on üç şehre yayılmış durumda olup sayıları 25’in üstündedir. Burada, o zamanki mevcut olan bütün medreselerin belirtilmemesi çok normaldir ve sayıları çok daha fazladır. Çünkü bazı şehirlerde birçok medrese var olduğu belirtilmektedir. Yine Üsküp’teki en meşhur altı medresenin isimleri kaydedilmektedir. Üstelik Evliya Çelebi Makedonya’nın bütün şehirlerini de gezmemiştir. İlerde, yukarıda zikretmediğimiz Cahit Baltacı’nın yaptığı tasnife göre medreseleri sunacağız. Onlar da aşağıdaki gibidirler: Yirmili denilen medrese grubunda:

32

14. Oruç Çavuş Medresesi Kazasker defterine göre 982/1575 tarihinde Kalkandelen kazasında Oruç Çavuş medresesi varmış. Be medresede en meşhur müderris olarak Seyyid Hibetullah Efendi, Alaeddin Efendi ve İhsan Efendi hizmete vermişlerdir.77

15. Çeribaşı Medresesi Kadı asker defterine göre H. 995/1587-87 tarihinde İştip’te Çeribaşı adında bir medrese vardır. Bu medresede müderris olarak Hızır Efendi ve Alaeddin Efendi ders vermişlerdir.78

16. Kadı Muhyiddin Medresesi Kazasker defterine göre, 995/1586 tarihinde Manastır vilayetindeki Pirlep şehrinde Kadı Muhyiddin isminde bir medrese kurulmuştur. Bu medresede Derviş Ali Efendi ve Muhyiddin Efendi müderris olarak çalışmışlardır.79

17. Kadı Yahya Medresesi Kazasker defterine göre 995/1586–87 tarihinde Manastır’da Kadı Yahya Medresesi kurulmuştur. Bu medresede müderris olarak Ömer Efendi, Muslihiddin Efendi ders vermişlerdir.80

18. Ahmed Çelebi Medresesi Kazasker defterine göre, 996/1588 tarihinde Kıratova’da Ahmet Çelebi Medresesi ve bu medresede müderris olarak da Muslihiddin Efendi’hizmet etmiştir.81

19. Hamza Bey medresesi Kazasker defterine göre, 996/1588 tarihinde Ohri’de Hamza Bey Medresesi mevcuttu. Araştırmacı Ali Vişko, Hamza Bey Medresesinin Ohri’deki meşhur medreselerden biri olduğundan bahsetmektedir.82 Bu medresede Muslihiddin Efendi ve Ahmed Efendi de müderrislik yapmıştır.83

77 Baltacı, a. g. e., s. 241. 78 A.g.e., s. 178. 79 A.g.e., s. 212. 80 A.g.e., s. 214. 81 Baltacı, a. g .e., s. 164. 82 Vishko,Ali, Objektet İslame ne Oher e Rrethine, Hena e Re, s. 30, 15 Prill 1994; Semavi Eyice, Ohri’nin Türk Devrine Ait Eserleri, s. 138. 83 Baltacı, a. g. e., s. 196.

33

20. Hüseyin Şah Medresesi Kazasker defterine göre, 996/1588 tarihindeki Üsküp’te Hüseyin Şah adında bir medrese vardı. Müderrisleri Halil Efendi, Muhyiddin Efendi ve Abdullah Efendiydi.84 Kırklı denilen medrese grubu şöyledir:

21. Hacı Hüseyin Medresesi Kazasker defterine göre, H. 992/1587 tarihinde Üsküp’te Hacı Hüseyin Medresesi adında bir medrese inşa edilmiştir. Muhyiddin Efendi, Abdulhalim Efendi ve Hasan Efendi bu medresenin müderrislerindendi.85 Taşköprüzade’nin “Eş-Şekaiku’n-Nu’maniye”sinde belirttiğine göre XV. asırda Makedonya’da ders veren müderrisler şunlardır:

eş-Şekâiku’n- No Müderrislerin Adı Ders verdiği yer Ölüm tarihi Nu’mâniyye’deki yeri 1 Nurettin el Karasevi Üsküp Medresesi 927-928/1521 181 2 Molla, İbnu’l Muîd Üsküp Medresesi 194 Molla Şemsudin Ahmed b. 3 Üsküp Medresesi 940/1533 226-227 Suleyman İbn Kemal Paşa Muslihudin Mustafa Ibn Üsküp’teki İshakiye 4 935/1528 231-232 Halik Medresesi Molla Beyr Ahmed Ibn Mulla Üsküp Medresesi aynı 5 952/1545 243 Nurudin Hamza zamanda Kadı olmuş Molla Paşa Çelebi ibn Molla 6 Üsküp Medresesi 244 Zeyrek Üsküp’teki İshakiye 7 Molla, Nehânî 925-926/1519 254 Medresesi Molla Muhyidin Muhammed, 8 Üsküp Medresesi 934/1528 275 Ebil-Mi’mar Muhyidin Muhamed İbnul- Üsküp’teki İshakiye 9 935/1529 278 Kutas Medresesi Sinanudin Yusuf ibn Êhil Üsküp’teki İshakiye 10 956/1549 279 Aydinî Ahizade Medresesi 11 Molla İshak Üsküplü Üsküp Medresesi 943/1536 281 Husamedin Hasan Çelebi El- 12 Üsküp Medresesi 957/1550 284 Karasavi Manastır’ının 945/1538 veya 13 Molla Manastırlı Çelebi 295 Medresesi 949/1542 14 Hayruddin El-Esğar Üsküp Medresesi 945/1538 303

84 A.g. e., s. 202. 85 A.g.e., s. 327.

34

Ahmed ibn Mustafa Halil Üsküp’teki İshakiye 15 968/1561 328 - 329∗ Taşküprüzade Medresesi Makedonya’daki medreseler, mimari olarak avlusu açık, öğrencilerin yattığı yatak odasından ve toplantı salonundan oluşan Osmanlı medreselerinin şekline uygun inşa edilmişlerdir. Çoğu kez medreseler camilerin yanında ya da avlusunda inşa edilirdi. İshak Çelebi’nin

∗ Bu müderrislerin kısa özgeçmişleri şöyledir: 1- Nurettin El-Karasavi: Hatipzade, Hanaczade ve Sinan Paşa’dan ders almıştır. Birkaç medresede müderrislik yapmış hatta kadı ve kazasker olarak da görev yapmıştır. 928 / 1521 yılında vefat etmiştir. İstanbul’a defnedilmiştir. 2- Molla İbnu’l-Muid kendi zamanındaki âlimlerden ders almış, hatta bazı medreselerde müderris olarak çalışmıştır. Üsküp şehrinde ders verirken vefat etmiştir. Saygı duyulan bir alim idi, ilmiyle amel etmiş ve birçok ilmi makale yazmıştır. 3- İbn Kemal Paşa: Tam ismi Şemseddin Ahmed ibn Süleyman ibn Kemal Paşa’dır. Bir grup alimden ders almış, hatta aralarında Semaniye okullarının birinin de olduğu birçok medresede müderrislik yapmıştır. Ondan sonra Edirne’de kadı ve daha sonraları da Anadolu eyaletinde kazasker olarak görev yapmıştır. En son H. 940 / 1533 yılında İstanbul müftülüğü yapmıştır. 100’den fazla makale ve ayrıca Türkçe olan “Tevarih-i Âl-i Osman” kitabını yazmıştır. 4- Müslihiddin Mustafa: İstanbul’un fethedildiği H. 857 / 1453 yılında Taşköprü ilçesinde dünyaya gelmiştir. Aralarında Medaris-i Semaniye başta olmak üzere birçok medresede müderrislik yapmıştır. Kendisine kadı olarak çalışması teklif edilmiş, fakat kabul etmemiştir. H. 935/1528’de Molla Hüsam Çelebi Medresesinde müderrislik yaparken vefat etmiştir. 5- Molla Bey Ahmed, İbn Leys Çelebi ismiyle tanınmıştır Nurettin Hamza’nın oğlu. Devrindeki pek çok alimden ders almıştır. Hatta aralarında Medaris-i Semaniye başta olmak üzere bazı medreselerde muallimlik dahi yapmıştır. İki defa işinden atılıp tekrar iki defa çağırılmış olduğu Mısır’da kadı olmuştur. H. 952 / 1545’te vefat etmiştir. 6- Molla Paşa Çelebi, Molla Zeyrek’in oğlu: Zamanının alimlerinden ders almıştır. Bazı medreselerde müderris olarak çalışmıştır. Daha sonra Edirne’deki el-Medreseteyni’il-Mütecâvireteyn’den birinde muallimlik yapmıştır. H. 920 / 1514 civarında müderris olarak Hakkın rahmetine kavuşmuştur. 7- Molla Nehani bu lakapla tanınmıştır. İsmi bilinmemektedir. Azat edilmiş bir köle olduğu söylenir. Üsküp’teki İshakiye Medresesinde ve İstanbul’daki el-Aziz Mustafa Paşa Medresesi başta olmak üzere birçok medresede muallim olarak çalışmıştır. Hac için Hicaz’a gitmiştir. H. 925 / 1519 yılında orada vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir. 8- Molla Muhyiddin Muhammed, Ebu’l-Mi’mar ismiyle tanınmıştır: Kendi zamanındaki alimlerden ders almış olup aralarında Medarisi Semaniye’den biri başta olmak üzere bazı medreselerde müderrislik yapmıştır. Daha sonra H. 934/1528’de görevini ifa ederken kadı olarak çalıştığı Halep şehrinde vefat etmiştir. 9- Muhiddin Muhammed, İbnu’l Kutas ismiyle tanınmıştır: Aralarında Muhammed İbn Hasan başta olmak üzere kendi zamanındaki âlimlerden ders almış, aralarında Üsküp’teki İshakiye Medresesi ve İstanbul’daki Mahmut Paşa Medresesi başta olmak üzere bazı medreselerde müderrislik yapmıştır. H. 935 / 1529’da vefat etmiştir. 10- Sinanuddin Yusuf İbn Ahil-Aydinî, Ahizade ismiyle tanınmıştır: Bazı medreselerde muallim olarak çalışmıştır, Trabzon ilinde muallim ve müftü olarak çalışmıştır. Ondan sonra emekliliğe ayrılıp H. 956 / 1549’da vefat etmiştir. 11- Molla İshak Üsküplü: Kendi zamanındaki alimlerden ders almıştır. Aralarında Edirne’deki Dar’ül-Hadis’te ve Medaris-i Semaniye’den birinin de olduğu bazı medreselerde müderris olarak çalışmış, daha sonraları H. 943 / 1526 yılında görevini ifa ederken vefat ettiği Şam’da kadı olarak da çalışmıştır. 12- Husameddin Hasan Çelebi el-Karasavi: Devrinin alimlerden ders almıştır. Aralarında Medaris-i Semaniye olmak üzere bazı medreselerde de müderris olarak çalışmıştır. Bursa, Edirne ve İstanbul’da kadı olarak çalışmıştır. Görevini yerine getirirken H. 957 / 1550’de öldüğü Medaris-i Semaniye’den birine tekrar müderris olarak dönmüştür. 13- Molla Manastırlı Çelebi: Kendi zamanındaki alimlerden ders almıştır. Hatta Manastır şehrinde müderrislik yapmıştır. İşten çıkarılıp tekrar geri alınmıştır. Daha sonraları ibadetle ilgilenmek üzere ilimden vazgeçmiştir. H. 945 / 1538 veya 949 / 1542’de vefat etmiştir. 14- Hayruddin Hudari: Hayrudin el-Asgar adıyla tanınmıştır. Ankara’da doğup kendi zamanındaki alimlerden ders almıştır. Vazifesini yerine getirirken H. 945 / 1538’de vefat ettiği Üsküp Medresesinde ve daha sonraları Çorlu Medresesi başta olmak üzere bazı medreselerde müderrislik yapmıştır. 15- Ahmet ibn Mustafa ibn Halil, Taşköprüzade ismiyle tanınmıştır: 14 Rebiul Evvel H. 901 / 1495’te doğmuştur. Bazı alimlerden ders almıştır. Aralarında İshakiye Medresesi, Kalendarhane Medresesi, Vezir Mustafa Paşa Medresesi, Edirne’deki el-Medreseteyn’il-Mutecavireteyn’den birinde, Medaris-i es-Semaniye’den birinde ve Edirne’deki Bayezit Han Medresesi olmak üzere bazı medreselerde müderrislik yapmıştır. Bursa’da kadı olarak çalışmıştır. Daha sonraları yeniden Medarisi Semaniye’ye müderris olarak dönmüştür; H. 961 / 1555’de göz karaması hastalığına yakalanıp H. 968 / 1561’de İstanbul’da vefat etmiştir. 30’dan fazla eser yazmıştır.

35 vakıfnamesinde şöyle yazıyor: “Cami avlusuna bitişik bir medrese bina etmeye niyet etmiştir. Allah onu kıyamete kadar korusun”.86 İsa Bey Medresesi, İshak Bey Medresesi ve İshak Çelebi Medresesinde öğrenciler ve müderrisler için inşa edilen yurtlar bulunmaktadır. Aynı zamanda yurdu olmayan medreseler de buluruz, onlarda ise büyük ders salonları vardır. Buna dayanarak medreseler yapı açısından iki gruba ayrılmıştır. Bunlar avlu, yurt ve mescide ek olarak sohbet salonunu da içine alan medreseler ve büyük bir ders salonundan oluşan küçük medreselerdir.87

III. MESLEKİ MEDRESELER

Makedonya’da var olan genel medreselerin dışında, ihtisas yapmak için bir kısım özel medreseler de kurulmuştur. Daru’l-kurra ve Daru’l-hadis’ler bu medreselerden başında gelir. Medreseler hakkında bilgi veren ana kaynak kitap, Makedonya’daki Üsküp, İştip ve Ohri’de böyle medreselerin var olduğundan bahseden Evliya Çelebi’nin “Seyahatname”sidir.

1. Daru’l-kurra’lar Bu medreselerin ana gayesi öğrencilere Kur’an-ı Kerim’in en meşhur yedi kıraatini (kıraat-ı seb’a) öğretmektir. Bu medreselerin başlangıcı Osmanlı İmparatorluğu öncesine dayanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğunda ilk Daru’l-kurra ise, Bursa’daki Yıldırım Bayezit Daru’l-kurra’sıdır.88 Bilahare Makedonya’da da böyle medreseler açılmıştır. Üsküp’te Kur’an-ı Kerim öğretmek için Daru’l-kurra ismiyle bilinen dokuz medrese kurulmuştur. Bunlar müstakil binalarda değil camilerdeydi Burada Kur’an-ı Kerim öğretiliyordu.89 Ekrem Hakkı Ayverdi bazı isimlerden bahsetmektedir. Bunlardan bazıları şöyledir: Yahya Paşa, Hünkar Mustafa Paşa, İsa Bey, İshak Bey ve Kebir Mehmet.90 İştip’te Daru’l kurra bulunuyormuş. Kur’an-ı Kerim öğretmek için hocaları her hafta Kadın Ana Camii, Hüsam Paşa Camii, Çarşı Camii, olmak üzere üç camide Kur’an-ı Kerim’in yedi kırata göre tilavetini öğretiyorlarmış.91 Ohri’deki Daru’l-kurra ve Daru’l- hadis aynı yerde olup burada, Kur’an-ı Kerim sadece “hafs” kıraatıyla öğretilmiştir. Bu medresede, zamanında Kur’an-ı Kerim tilaveti ve tecvidini en iyi bilen Hafsa el-Kârî’ lakabıyla bilinen Hafız İbn Ömer müderris olmuştur.

86 Kaleşi, a. g. e., s. 189. 87 Nedzipi, Ljutfi;, , a. g. e s.47. 88 Kazıcı, a. g. e., s. 384. 89 Hacı Halife, a. g. e., s. 384. 90 Ayverdi, “Yugoslavya’da Türk Abideleri ve Vakıfları”, s. 160. 91 Hacı Halife, Seyahatnamesi, VI, s. 485; Ayverdi, a. g. m., s. 166.

36

2. Daru’l-hadis’ler Bu medreselerin gayeleri hadis ilminin öğretilmesi idi. Bu medreselerin başlangıcı daha erken zamanlara gitmektedir. Fakat Osmanlı İmparatorluğunda ilk Daru’l-hadis, I. Murat döneminde Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından İznik’te açılmıştır.92 Makedonya’da ise İştip ve Ohri’de olmak üzere iki şehirde bulunmaktaydı. Evliya Çelebi, İştip’te I. Sultan Murat Camii’nin karşısında olan Muradiye isminde bir medresenin olduğundan bahsetmektedir. Genel dersler veren bir müderrisin olduğu bu medresede özellikle hadis ilmi anlatılırmış.93 Yukarıda zikrettiğimiz gibi Ohri’de Daru’l-kurra ile birlikte Daru’l-hadis’te bulunmakta olup burada Sahih-i Buhari öğretilmekteymiş.94

IV. KÜTÜPHANE VE ARŞİVLER

Kütüphaneler, Osmanlı toplumunda önemli bir yere sahiptir. Osmanlılar camilerde, hastanelerde ve tekkelerde kütüphane kurmuşlardı. Özel kütüphaneleri de kendilerine has saraylarında toplamışlardır. Hayır kurumlarına kitap bağışında bulunmak fazilet sayıldığı için, özel kitapların bulunduğu koleksiyonlar oluşturulmuştur. Pek çok vakıf kütüphaneleri de bu şekilde bağış yoluyla kurulmuştur. İslam ilimlerine göre bu dünyadaki zenginlik geçici olup kalıcı değildir. Onun için insan, Rabbinin nimetlerini kendisine hizmet ve toplumun yararı için kullanmalıdır. İsa Bey kendi vakıfnamesinde şöyle devam eder: “Allah’ın bana verdiği nimetlerden ve ona karşı olan sevgimden dolayı ben İsa Bey, hayatımın geleceği (Ahiret hayatı) için bu hayırsever kurumu inşa ettirmem gerektiğini görüyorum. Muhammed (a.s)’in tavsiye ettiği gibi “İnsanın ölmesiyle bütün işlediği iyilikleri ve yaptığı bağışların karşılığı kesilir. Yalnız üç iş için karşılık sonsuzdur ve onlarda şöyledir: İnsanların istifadesine kullanılan vasiyet edilmiş (vakfedilmiş) mülkiyet, insanlara öğrettiği faydalı ve kendisiyle amel edilen ilim ve kendi anne babasını minnetle anan iyi yetiştirilmiş hayırlı evlat.”95 Kütüphaneler, genellikle taştan yapılmış odalar şeklinde vakfın bünyesinde veya müstakil binalara konulan müstakil birimlerdir. Vâkıf, kitapların nasıl muhafaza edileceği ve kullanılacağına ilişkin gerekli şeyleri tedarik edip vakıf imkanlarıyla maaşlı bir kütüphaneci tayin ederdi.96 Makedonya’da kendisi hakkında en az araştırma yapılan müesseselerden biri, kuşkusuz ki geleneksel İslam ilimleri kütüphaneleridir. Bu kültürel müesseselere karşı bu şekilde tavır

92 Kazıcı, a. g. e., s. 379. 93 Hacı Halife, a. g. e., s. 485; Ayverdi, a. g. m., s. 166; Okiç, M. Tayyib, Bazı Hadis Meseleleri Üzerine Tetkikler, İstanbul 1959, s. 112; Baltacı, Cahit, XV-XVI Yüzyıllarda...... II, İstanbul 2005, s. 882; Gül , Ahmet, a. g. e., s. 142. 94 Hacı Halife, a. g. e., s. 463; Ekrem, a. g. m., s. 165; Eyice, Semavi, Ohri’nin Türk Devrine ait Eserleri, s. 138. 95 Bkz. İbn Huzeyme, Sahîh, IV, s. 122 (2495); Ebû Nuaym, Hılye, IV, s. 267. 96 İnalcık, a. g. e., s. 182-183.

37 alınmasında çok fazla sebep bulunmaktadır. Kütüphaneler zaman içerisinde, değişik ordular, yangınlar vb. sebeplerden dolayı faaliyetlerine sık sık ara vermek zorunda kalmıştır. Bu sebeple kütüphaneler sık sık yenilenmişlerdir. Bazı bölgelerde ise Osmanlı döneminde yeni kütüphaneler kurulmuştur. Fakat öyle kütüphaneler bulunuyordu ki işlemeli, ve süslemelidirler.97 Şimdi ilk dönemde bölgeye getirilen kitaplardan ve özelliklerinden bir nebze olsun bahsedilecektir. İlk Dönemin Özellikleri Bölge dillerine çevrilen hadis kitapları, birebir çeviriden öteye pek geçmemiştir. Çevrilen hadislerin anlamaları hakkında ciddi bir şerh çalışması yapılmamıştır. Ayrıca bu çalışmalara bakıldığında, hadis literatüründe belli hadis sayılarını ihtiva eden kısa derlemelerin tercih edildiği görülmektedir. Aslında buradan maksadın okuyucuyu sıkmama ve gözünü, korkutmama olduğu tahmin edilmektedir. Aksi takdirde çok hadis ihtiva eden eserlerin okunmasının topluma zor gelmesi muhtemeldir. 1- Derlenen Hadislerin belirlenip toparlanmasında, Arapça veya Türkçeden Arnavutçaya tercüme edildikten sonra, herhangi bir açıklama ve şerh yapılmadığı görülmektedir. Abdullah Semlâkü’nün çalışmasında olduğu gibi. 2- Belli kitaplar tercüme edilmiş ve mütercimler kitabı telif edenin metodunu aynen uygulamışlardır. Kırk Hadis kitabında İbrahim Dalliu’nun yaptığı gibi. 3- Bu dönemde Rasulullah (a.s) ve hadisler için âlimlerin gönüllerinde barınan sevginin boyutunu hissetmek mümkündür. Sevgiyle ve hürmetle Ona kulak verip dinliyor gibidirler. Aşağıda Arnavutça yazılmış veya diğer dillerden tercüme edilmiş hadis kitaplarının en önemlerinden bir kısmı hakkında kısaca bilgi verilecektir. Bu veriler, günümüze kadar farklı zaman dilimlerini kapsamaktadır. Kitabın ismini, yazarını, yazılış veya tercüme ediliş tarihini, kitapta yer alan konulardan dikkat çekenler ile eserlerin dikkate değer yanları aktarılacaktır. 98 1- Bilbil Hadithit 1001 Drité Arnavutçaya çevrilmiş ilk hadis derlemesidir. Hadisleri toparlayan, seçen tercüme eden el-Hafız Abdullah Semlâkü’dür. M. 1930/H. 1348 yılının Zilhicce ayında Korçe şehrinde Peppomarko matbaasında basılmıştır. İlk sayfasında Arapça olarak “1001 Hâdis-i Şerîf” yazılmıştır. Kitabın konuları: 1- Belli hadisler bir araya getirilmiş ve münasip bablara ayrılmıştır. Gerek duyuldukça bazen kısa açıklama ve şerh yapılmıştır.

97 Xhillo, Hasan, İsa Beg i Njegovata Biblioteka, Mlada Meseçina, God. V, br. 34 Skopje, 1992,. 98 Osmani ,Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn,” s, 69.

38

2- Besmelenin faziletlerini anlatan hadislerle başlanmıştır. Besmelenin anlamı ve bundan arzu edilen maksattan söz edilmiştir. İkinci bab iman, amel, iyi niyet ve bu konuda Peygamber (s.a)’in söylediği sözleri içermektedir. 3- Bablar numaralandırılmıştır. Bab ismi hadislerin başlığı gibidir. Hadisler 1’den 1001’e kadar numaralandırılmıştır. Kitap 56 bab olarak tertip edilmiştir. 4- Başlangıçta Peygamber (s.a)’ın hadislerini öven bir şiir yer almaktadır. “Ya Hâdî! Bizi sıratı mustakime ilet. Ya Hafız! Dinin üzere beldemizi koru. Ya Nâfî! Eserlerimizi Müslümanlar için faydalı kıl.” Bu duayı yazar Arnavutçaya çevirmiştir. Görünen o ki müellif şiiri seven, İslam şairlerinden etkilenmiş bir kişidir. Bu kitapta şiirden deliller de getirmiştir. Şurası kesin ki, o önsözde Allah’a hamdü sena, peygambere salat ve selam, bu ümmete dua ettikten sonra şöyle demektedir: “Peygamber (a.s)’dan taşlar arasında parlayan mücevherler misali 400.000 hadis rivayet edilmektedir. Bu bir araya toparlanmış mücevherden biz 1001 nur seçtik. Daha önce yaşamış âlimlerin Cevamiu’l-kelim olan Rasulullah’tan derledikleri sahih kitapların en sahihlerinden bu kitaba naklettik.” O, sözlerine şöyle devam eder: “İlk Müslümanlar hadislerin gereklerini yerine getirince, şimşek hızıyla ilerlediler. Ama biz geri kaldık. Kuran’ın ve hadislerin yaşanmadığı günler geri döndü. Bu hakikati anlaman, dini bilinç ve anlayışını yükseltmen için hadisleri derlemeyi uygun gördüm. Bu hadisleri her Arnavut’a kendi dili ile sunuyorum. Onlardan her akıl ve vicdan sahibi kişi, hadislere kıymet verecek ve sevecektir. Bu hizmeti sunuyor ve Allah’tan bununla beni mükâfatlandırmasını istiyorum. Rasulullah’ın şefaatini arzu ediyorum. Kardeşlerime uzun yıllar faydası olması temennisiyle… Hafız Abdullah”. Birçok hadise kısa kısa şerhler yazmıştır. Söze yeni boyutlar katmıştır. Zamanın problemleriyle ilgili hadisleri hatırlatmayı sevmektedir. Buna örnek; “İçerisinde köpek ve resim bulunan eve melekler girmez”.99 hadisi sebebiyle hatırlattıklarıdır. Şöyle demektedir: “Başkaları tarafından getirilen ve bize satılan sahabe ve Peygamberlerin resimleri onlara ait değildir ve bu resimler onlara büyük bir iftiradır”. Sonra meselenin hikmetini açıklamıştır. Zamanının âlimleri ve akranları kitabını övmüşlerdir. Kitabını ve yazarı öven şiirler yazmışlardır. Müellif kitabını zamanın bir tartışma konusuyla bitirmiştir. O da şudur: Erkeklerin başını örtmesi ve ne ile başlarını örtecekleri sorunudur. Bu konuda müellif, ne gelenekçi ne de yenilikçidir. Konuyu İslamî bir bakış açısıyla değerlendirir ve kâfirlere benzemekten kaçınmayı dile getirir. Bundan dolayı mü’min başı örten küçük bir kumaş parçası dahi olsa kâfirlere benzemekten kaçınmalıdır. Bunları müellif kendisine yönetilen birçok soru sebebiyle yazdığını söyler100.

99 Buhari, Bed’ü’l-halk, 7, no: 3225; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, s. 85, 107, 150. 100 Buhari, Bed’ü’l-halk, 7, no: 3225; Müslim, Libas, 81.

39

2- Hadisu’l-Erbain (Kırk Hadis) (İmam Nevevî ö. 676 H) Tercüme eden: İbrahim Dalliu101. Dalliu, Nevevî’nin Kırk Hadisi’ni Türkçeden tercüme etmiştir. O, çeviride merhum Ahmet Naim’in Arapçadan Türkçeye çevrisini esas almıştır. Kitap ilk defa Tiran şehrinde 1934 yılında Shkodra matbaasında basılmıştır. Bu baskı Nevevî’nin çok meşhur Kırk Hadisi’nin Arnavutçaya ilk çevirisidir. 1940 yılında ikinci102 defa basılmıştır. Ancak bu alanda çalışanların hiçbiri bu verimli tercümeyi, zamanımızın diline uyarlamayı ve sadeleştirmeyi yapıp yeniden gözden geçirerek yayınlamayı önemsememişleridir. Bu kitabın tercümeleri daha sonra, farklı farklı zamanlarda ve birçok mütercim tarafından tekrar tekrar yapılmıştır. Necat İbrahmî103, bu kitabı İbn Receb el-Hanbelî’nin eklediği hadislerle birlikte “El- Erbeîn en-Neveviyye” ismiyle tekrar tercüme etmiştir. Şerh ve yorumsuz olarak hadis metinlerini almıştır. İmam Nevevî’nin yaptığı gibi hadisleri tahriç etmiştir. Birinci baskısı tükendikten sonra ikinci baskısı yapılmıştır. Mütercim, İmam Tirmizi’nin hadis hakkında yaptığı “hasen sahîh” gibi değerlendirmelerini tercüme etmeyerek kitabın aslına uygun kalmasını istemiştir. Bu kitap, Arnavutlukta ve Makedonya’da en yaygın kitaptır. İslamî kitaplarla uzaktan yakından bağı olan her kişi bu kitabı tanımaktadır. Öğrenciler, hatipler ve İslamî alanda gayretli olan herkes bu kitaptan istifade etmektedir. 104 3- “150 Hadis” Kitabı Hadisleri derleyen ve Arnavutçaya çeviren Vehbi İsmailî’dir105. Kitap, müellifin yaşadığı Amerika’da basılmıştır. 4- Riyazu’s-Salihin (İmam Nevevî ö. 676 H)

101 Daha önce geçti. 102 Zekay Ramiz, muhtemelen ikinci baskısına dayanarak ilk kitabın Arnavutca olduğunu söylemiştir. 103 İbrahimi, Necat, 10. 06. 1959 Opoya bölgesine bağılı olan Zgatar köyünde dünyaya gelmiştir, ve aynı köyde ilk okulunu bitirmiştir. Daha sonra, Priştine şehrinde bulunan Alauddin medresesini 1979 da tamamladı. Sene 1981 de hapsedildi ve birkaç defa soruşturuldu. Kosova İslam Birliği’nin sekreteri olarak 1987 senesinde ta’yin edilmiştir. 1992–1999 yılı’na kadar bir daha hapse atılr. Yaptığı çalışmaların 70 kadar tercüme , 20'yi aşkın eser te’lif etmiş, yüzlerce mekale yazmıştır, “Islami dhe muslimanët në tokat shqiptare dhe në Ballkanin mesjetar / shekujt IX- XIV/” Logos-A 2003, Kontaktet e para të Islamit me popujt ballkanikë në periudhën paraosmane, Shkup, 1997, Islami në trojet iliro-shqiptare gjatë shekujve, Shkup, 1998; Dimensione Kur’anore, Shkup,2003, Nexhat İbrahimi üç çocuk babası olup Prizren şehrinde yaşamakatadır. 104 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn, s, 71. 105 İsmaili, Vehbi, 1919, yılında Şkodra Şehrinde doğmuştur, ilk okulu ve liseyi kendi şehrinde okumuş ve oradaki değerli alimlerinden ders almıştır, 1937 yılında Ezher Üniversitesi’ne gider, 1945 yılında mezun olduktan sonra arnavutçadan Arapçaya tercümesiyle meşgul olmuş ve 1949 senesi’ne kadar oralarda kalmıştır. 1949 yılında Amerikaya gider ve oradaki Arnavut müslimanlara dîni anlatmış,1963 senesinde ordaki Arnavut müslimanlar beraberce bir câmi kurmuşlar ve civarında Arnavut İslam Merkezi kurmuşlar.Amerikada yaşamayı devam etmektedir.onun çalışmaları pek çok,ve çeşitli dergilerde mekaleleri de var. Çalışmalarından arasında bunlardır: 1. “Muhamedi Profeti İslam”, “Studime İslame”, “150 Hadis”. Bkz. Zekai Ramiz, Zhvillimi i Kultures İslam ete Shqiptaret Gjate shek XX, s. 373; Drita İslame, sy: 24-23; Thirrja İslame, yıl: 1994, s. 32.

40

Bu kitap farklı yayınevleri tarafından defalarca basılmıştır. Çokça satılmış ve tercümesi sebebiyle Müslümanlar arasında büyük bir sevinç uyanmıştır. Arnavutçaya yapılan ilk çevirisinde tercüme ve yazım zevki bulunan üç kişi tercümeyi üstlenmiştir. Bunlar: a) Muhtar Aydîn106 (Ajdini): İmam Nevevî’nin mukaddimesini ve 1 ile 628 hadis arasını çevirmiştir. b) Kemal Morina107: 629–1269 arası hadisleri çevirmiştir. c) Necat İbrahimî108: 1270–1904 arası hadisleri çevirmiştir. Tercümede Muhammed Mustafa el-A’zami’nin hazırladığı nüsha esas alınmıştır. A’zami’nin mukaddimesini de Arnavutçaya tercüme etmişlerdir. Arapça aslı üzerine gerek metin gerek şerh olsun ekleme yapmamışlardır. Mevcut olanı korumuşlardır. Yorum ve açıklama eklememişlerdir. Tercümenin kapalılık sebeplerinden birisi budur. Ama buna rağmen Arnavutçaya yapılan en güzel çeviridir. 109 Kitap küçük boy olup 645 sayfa şeklinde yayınlanmıştır. Riyazu’s-Salihin’in Diğer Çevirileri: Eseri Husamuddin Abbas110 da tercüme etmiştir. 1994 yılında Tiran’da basılmıştır. Kitap, Suud Ortak Yardımlaşma Birliği tarafından da defalarca basılmış ve bölge insanına bedava dağıtılmıştır. “Daru’n-neşr” yayınevi tarafından defalarca basılmıştır. Bu tercümelerin hepsi önce hadisin Arapça metnini vermiş, sonra Arnavutça çevirisini yapmışlardır. Ancak küçük boy baskılardan Arapça metinler çıkarılmıştır. 5- Fethu’l-Bari Şerhu Sahihi’l-Buhari:

106 Libya Üniversiteleri’nin birinden mezun oldu. Bundan sonra Prizren şehrindeki İslamî bir vakfa üye oldu. Orada bir müddet çalıştı. Şu anda, Alaaddin Okulu’nda Arap Dili öğretiminin sorumluluğunu ve -Priştina’daki Din Yüksek Okulları’nın bir şubesinin- idaresini üstlendi. Onun, İslamî hizmet sahasında takdir edilecek bir gayreti vardır. Birçok makale yayınladı ve çok sayıda kitap tercüme etti. Kırk yaşını geçmiştir. 107 Mastır diplomasını Mısır Üniversiteleri’nin birinden aldı. Priştina’daki İlahiyat Fakültesi’nin dekan yardımcısı ve öğretmen olarak görev yapmaktadır. Yine o, Kosova İslam Birliği’ne bağlı İslamî yayınlardan sorumludur. En zor döneminde “İslamî Bilgi” dergisinin yazı işleri müdürüydü. O, bilgilendirme alanında İslamî şahsiyetlerin en büyüklerindendir. Bizim onu, “fikrinin lideri” olarak adlandırmamız mümkündür. İletişim araçlarında görünür ve İslamî alanı ilgilendiren çeşitli meseleleri savunmak üzere tartışmalar yapar. Zikredilen dergideki makalelerin yazımını üstlenir. İslam âlemindeki yeniliklere uyum sağlar. Allah’tan başka hiçbir kınayanın kınamasından korkmaz. Günümüzde bile hâla Filistin meselesi hakkında yazmaktadır ve onların meşrû haklarını savunmaktadır. Irak sorunu, İslam düşüncesi ve İslam hareket önderleri hakkında yazdı. Birçok kitap kaleme aldı ve tercüme yaptı. Yaşı elliyi aşmıştır. 108 Daha önce geçmişti. 109 Osmani Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn ” s, 75. 110 Riyat’taki “İmam Muhammed b. Suud Üniversitesi”nin hadis ve tefsir bölümünden mezun oldu. Priştina’daki Halen “Alaaddin Dinî Okulu”nda hadis dersleri vermektedir. Aynı zamanda Başkent Priştina'nın ortasındaki büyük ve yeni bir camide imam ve hatiptir. Onun İslamî çalışma sahasında aktif bir rolü vardır. Birçok ilmî konseyler tertip etti ve orada İslamî alana hizmet edecek meseleler ve görüşler tartışıldı. Bazı kitapların çevirisini yaptı ve diğer bir kısmının da sorumluluğunu üstlendi.

41

Başlangıçtan günümüze kadar diğer İslam dünyasında olduğu gibi Balkanlardaki Müslümanlar için de Sahihi Buhari önemli bir hadis kaynağıdır. Bu mühim eserin tercümesi meselesi, Makedonya’daki Müslümanlar, özellikle de Arnavutlar için bir rüya gibiydi. Bölgedeki her Müslüman bu serin bilhassa Arnavutçaya tercüme edilmesini çok arzuluyordu. Bu tercüme cesaret edilemeyecek kadar büyük ve alt yapı gerektiren bir proje idi. Bu işe girişinceye kadar sahip olmadıklarımızdan birçoğunu bizden birisinin toplaması gerekmiştir. Diğer taraftan bu çalışmaya acil ihtiyaç da var idi. 50 yıl boyunca komünistler insanları ezdikten sonra, insanlar dinlerini öğrenmeye koşmuşlardır. Küçük kitaplar arzu edileni karşılamamış ve okuyanların susuzluğuna şifa olmamıştır. Aşağıda, tercümelerin bölümleri, mütercimlerin111 isimleri ve her bölümle ilgili önemli şeyler bildirilmiştir.112 Birinci Cilt Tercümesini Dr. Mehdi Polisi yapmış ve 1 den 348 kadar hadisleri düzenlemiştir. Kitabın girişinde hadis konusunda bilgi vermiştir. Hadisin Kur’an’dan sonra İslamın ikinci teşri kaynağı olduğundan, hadisin öneminden, faziletinden bahsetmiştir. Sahih, zayıf hadislere, senedin kesintiye uğramasına değinmiştir. Bu bölümün sonunda İmam Buhari’yi ve Sahihi’ni tanıtmıştır. Kitap 405 sayfadan oluşmaktadır. 1994 yılında Priştina’da basılmıştır. İkinci Cilt Tercümesini Abdullah Hamîdî yapmıştır. 349-875 arası hadisleri çevirmiştir. Tercümeye başlamadan önce bir buçuk sayfa mukaddime yazmıştır. Kısaca tercüme ettiği babları kapsayan açıklamalar yapmıştır. Hasan Şekaburun Boşnakçaya tercüme ettiği kitabı esas aldığını belirtmiştir. Bu bölümün sonunda kullanılmış bazı kavramlara değinmiştir. Kitap 442 sayfa ve 1994 yılında Priştina’da basılmıştır. Üçüncü Cilt Bu bölümün tercümesini Fethi Mehdi113 yapmış ve 876-1394 arası hadisleri çevirmiştir. Hiçbir yorum yapmadan direk hadisleri tercüme etmiş ve en sonunda bu bölümde geçen kavramları açıklamıştır. 524 sayfadır. 1994 yılında Priştina’da basılmıştır. Dördüncü Cilt

111 Onlar, başkentte Priştina Üniversitesi’nde oryantalist çalışmalar yapan bir bölümün hocalarıdır. İslam’ın ve öğretilerinin karşıtı olanların hakkında duymaya alıştığımız müsteşriklerden değillerdir. Bilakis, onlar bizim kardeşimizdir ve dinlerinin emirlerine bağlıdırlar. Çeşitli kitaplar yayınlayarak İslamî sahada en güzel bir şekilde hizmet ettiler. Öncelikle ve her şeyden önce onlar, “Alaaddin Dinî Okulu”ndan mezun oldular. Bundan sonra ilim tahsilinde birçok aşama kat ettiler. Uzmanlık alanında eğitim görüp diploma aldılar. 112 Osmani Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn ” s, 79. 113 O, bu grupta olanların en meşhurudur. Eser yazdı ve kitap tercüme etti. Birçok seneden beri eğitim-öğretimle meşguldür. O, kelimenin tam anlamıyla ilmî bir şahsiyeti temsil ederek işinde sabırlıdır. Eserleri çoktur. Şüphe yok ki, ilmî çalışmalarının en önemlisi, Kur-an’ı Kerim’i Arnavutçaya tercüme etmesidir. Ve buna bağlı olarak tahkik edilmiş birçok nüshadır. İlmî hayatında hâla aktif. Priştina’daki Alaaddin Okulu’nda toplanan el yazmalarının toplanması, düzenlenmesi ve kaydedilmesi için çalışan bir heyette üyeydi. “Sahih-i Buhari”nin çevirisi projesinde önemli katkıları olmuştur.

42

Tercümesini yine Fethi Mehdi yapmış ve 1395–1772 arası hadisler onun payına düşmüştür. Direkt tercüme ile başlamış ve Kitabu’z-Zekât bölümünde yorum yapmıştır. Hadis metinlerinde geçen kavramlar sözlüğü kitabın sonundadır. Kitabın en sonunda tercüme yapılırken takip edilen metod açıklanmıştır. 354 sayfadır. 1994 yılında Priştina’da basılmıştır. Beşinci Cilt Tercümesini İsmail Ahmedî yapmış ve 1773–2259 arası hadisleri çevirmiştir. Kitabın başında kitap ve tercümede takip edilen metot hakkında bilgi vermiştir. Kitabın sonunda bir ıstılahlar sözlüğü ve kitabın içerdiği kısaltmalar bulunmaktadır. 383 sayfadır. 1994 yılında Priştina’da basılmıştır. Altıncı Cilt Tercümesini Fethi Mehdi yapmıştır. 2260–2737 arası hadisleri çevirmiştir. Direk metinleri tercüme ederek başlamıştır. İlk bab “Kitabu’l-İcâra”dır. Kitabın sonunda dördüncü bölümdeki hatime’yi tekrarlamıştır. Kavramlar sözlüğü bulunmaktadır. 480 sayfadır. 2000 yılında Priştina’da basılmıştır. Yedinci Cilt İsa Memîşî, 2738–3325 arası hadisleri tercüme etmiştir. Kitaba bir mukaddimeyle başlamış ve bu kitabın içerdiği önemli konuları dile getirmiştir. İbn Hacer’in yaptığı şerhleri esas alarak kısa yorumlar yapmıştır. Kitabın sonunda ıstılahlar sözlüğü bulunmaktadır. 486 sayfadır. 1994 senesinde Priştina’da basılmıştır. Sekizinci Cilt Tercümesini Bahri Ali yapmıştır. 3326–3648 arası hadisleri çevirmiştir. Mukaddimesi yoktur. İlk başta “Kitabu’l-Enbiya” babı bulunmaktadır. Kitabın sonunda ıstılahlar sözlüğü ve Arnavutça açıklaması vardır. 2002 yılında Priştina’da basılmıştır. Dokuzuncu Cilt Bahri Ali, 3649–3948 arası hadislerin çevirisini yapmıştır. Kitabın başında mukaddime vardır ve içerisinde tercümede izlenen yol açıklanmıştır. Sonunda ıstılahlar sözlüğü bulunmaktadır. 214 sayfa ve 2002 yılında Priştina’da basılmıştır. Onuncu Cilt 3949-4473 arası hadisleri bu ciltte Rüşdi Lâta tercüme etmiştir. Kitabın başında okuyuculara iki hatırlamada bulunmuştur. Tercüme kurulu arasındaki var olan bazı farklılıklar ve tercüme ederken takip edilen metottan bahsetmiştir. Diğer ciltlerde bulunduğu gibi bunda da ıstılahlar sözlüğü bulunmaktadır. 342 sayfa ve 2002 yılında Debre şehrinde basılmıştır.

43

Şu ana kadar bu eserin on cildi çıkmıştır. Tercüme heyeti adına açıklama yapan Dr. Fethi Mehdi, projenin tamamen bitirileceğini, gecikmedeki sebebin ise aralarındaki koordinesizlikten kaynaklandığını açıklamıştır. 6- Sünen-i Ebi Davud114 Birinci cildin tercümesini Fahruddin Ebîbî115 yapmıştır. Şu ana kadar bir ve ikinci cildi yayınlanmıştır116. Daha ayrıntılı şöyle tanıtılabilir: Arapça aslındaki 1-769 arası hadisler çevrilmiştir. Birinci ciltte 1–385 arası hadisler ikinci ciltte 386-769 arası hadisler Arnavutçaya çevrilmiştir. Mukaddimesinde şöyle denilmiştir: “Sahih-i Buhari’nin Arnavutçaya tercüme edilen bazı ciltlerindeki nuru gördükten sonra, ben de bizzat zor bir projeye girişmek istedim. Allah’ın izniyle Sunen-i Ebi Davut tercümesine başladım ve çevremdeki Müslüman kardeşlerim bu çalışmanın önemi ve fazileti konusunda beni cesaretlendirdi.”117 Mukaddimeden sonra Ebu Davud’un (v. 275 h) biyografisi, hayatındaki önemli olaylar ve ilmî çalışmaları tanıtılmıştır. Tercümede takip edilen metodtan bahsedilmemiştir. Tercümenin ilk bakışta göze çarpan şu özellikleri sayılabilir. a) Hadis metinleri “Sünen-ı Ebî Davud”un aslında olduğu gibi yazılmıştır. b) Ravilerin isimleri Arnavut harfleriyle verilmiştir. c) Şerh ve açıklama nadiren göze çarpmaktadır. İlk cildi 1999 senesinde Üsküp’te basılmıştır. 7- Sünen-i-Tirmizi: Bu büyük projeye Receb Nureddin118 cesaretle ve tek başına girişmiştir. Şu ona kadar ilk cildini çıkarabilmiştir. Arapça olan aslına göre 1-250 arası hadisleri tercüme etmiştir.

114 Bu sorumluluğu, Makedonya’daki kardeşlerden bir grup üstlenir. Ve onlar, vaaz, irşat ve ilmî çalışmalarıyla ünlüdürler. Bizim onlara güvenimiz şudur ki, onlar bunu başaracaklar. 115 Fahreddin Ebi, 1963 yılında Makedonya’da doğdu. Eğitimini Priştina’daki Alaaddin Okulu’nda, sonra Kahire’deki Ezher Üniversitesi’nde aldı. Üniversiteyi tamamladıktan sonra imam, vaiz ve öğretmen olarak çalışmak için köyüne döndü. Aynı zamanda, Üsküp’teki ilahiyat fakültesinde hadis derslerine hoca olarak tayin edildi. Onun eğitim- öğretimde ve eser kaleme almada çok gayreti vardır. Şu ana kadar hadis ıstılahında iki kitap ve “Buhari ve İlmî Gayreti” isimli elli sayfalık bir risale yazdı. Makalelerinin birçoğunu Hilâl Dergisi’nde yayınladı ve Sünen-i Ebi Davud’un ilk cildini tercüme etti. Projelerin tamamına kendisi başkanlık etti. Tunus’taki “Zeytuniyye Üniversitesi”nde mastır yaptı. Başlığı “Camiu’s-Sahih’ten Ensarın Fazilet Yarışı Kitabında Buhari’nin Kaynakları ve Metodları” olan bir risale yayınladı. 116 İrfan Abbasî’nin 2. cildini tercüme etmeyi, 1. cildin tercüme metodunda bir farklılık olmaksızın üstlendi. Herhangi bir söz veya yorum eklemedi. Ancak; hadislerin tercümesi alanına girdi. Kitabın sonunda tercümenin devam ettiğini belitmiştir. 117 Ebibi, Fahrudin, Suneni i Ebu Davudit, në gjuhën shqipe v. 1 f. 5-6 118 Medine-i Münevvere’deki İslam Üniversitesi’nden mezun oldu. Sonra, Üsküp’teki İsa Bey Okulu’nda hadis hocası olarak çalıştı. Makedonya Vakıfları’nda çalışmak üzere gitti. Orda yüksek görevler üstlendi. Ve halen aynı kurumda çalışmaktadır. Onun vaazda, irşatta ve camilerin imametinde güçlü çabaları vardır. Dinî dergilerde birçok makale yazdı. Bu makalelerde, çeşitli konulardaki hadisleri açıkladı. Onun takdir edilmeye değer ilmî çabaları vardır. Şüphe yok ki; çalışmalarının en önemlisi, bu tercümeyi sunmasıdır.

44

Allah’a hamd rasulüne salat ve selamla başladığı mukaddimesinde şöyle demektedir: “Son yıllarda Balkan halkları köklü İslami ilimlerin felsefesini genişçe tanıyıp öğrenme imkanı bulamadı. Kuran ve Hadis konusundaki bilgiler yüzeyseldi. Allah’a hamd olsun ki her geçen gün durum bizim hayrımıza gelişmektedir. Bu gün her Müslüman Arnavut’un Arnavutça kitabı sadece Kuran- Kerim tercümesi değil, fıkıh, akaid, ahlak ve Peygamber (a.s) diğer yönlerini okuması mümkündür…” Sonra tercümede esas aldığı metodu sunmaktadır. Tirmizi’nin kitabının aslındaki gibi Kur’an-ı Kerim ayetlerini tercüme etmiştir. Hadisin sonunda Tirmizi’nin hadis hakkında verdiği hükmü tekrar etmiştir. Mubarekpûrî’nin “Tuhfetü’l-Ahfezi” isimli eserinde -bu eser Boşnakça’ya çevrilmiştir- hadis hakkında söylenenlere dayanılarak hadisler yorumlanmıştır. Sünen-i Tirmizî de ki hadis numaraları korunmuştur. İmam Tirmizî’nin hâl tercümesini vermiştir. En güzel yönlerinden birisi hadislerin anlaşılmasında zorunlu olan şerhleri uzunca yapmasıdır. Özellikle anlamı tam idrak edilemeyecek yerlerde geniş açıklamalar yapmıştır. Kitabın sonunda hadis kitaplarında geçen Arapça hadis ıstılahlarını almış ve bunları Arnavutçaya çevirmiştir. Kitap 2003 yılında Üsküp’te basılmıştır. 8- et-Tıbbü’n-Nebevi (İbn Kayyım el-Cevziyye) Tercümesini Hekim Ali İlyas119 yapmıştır. Tercümesinde Boşnakçaya çevrilmiş kitabı esas almıştır. Okuyanın ihtiyacı olan açıklama ve ayrıntıları Arnavutça olarak çokça yapmıştır. Kitabın başında mukaddime vardır ve orada şöyle demektedir. “Aziz okuyucularım! Arnavutçaya çevirdikten sonra size et-Tıbbu’n-Nebevi isimli kıymetli kitabı takdim ediyorum. Büyük bir kıymete sahip bu eseri Arnavutça olarak okuyucuya sunmak benim için eski bir rüya idi. Allah’a hamd olsun sonunda rüyam gerçek oldu. Bu kitap gücünü Kur’an’dan ve nebevî hidayetten almaktadır.” Gerek hadislerde, gerekse müellifin sözlerinde ismi geçen bitkilerin isimlerini bulmakta zorlandığını itiraf etmektedir. Bu konuda Tiran’da yayınlanan otlarla tedaviyi dile getiren kitaplardan istifade etmiştir. Botanik ilminde uzmanlaşmış kişilerle istişare etmiştir.120

119 O, iç hastalıkları uzman doktorudur. Soyu, mütedeyyin bir aileye dayanır. Birçok ilmî konseye katıldı. Kur-an’ı Kerim ve ayetlerin delillerindeki ilmin eşsizliği hakkında bu konseylerde konuşma yaptı. O, 1949 yılında doğdu. Şu ana kadar Arnavutça dört kitap yazdı. Yazdığı eserler şunlardır: 1) Tıbbî Açıdan Oruç. 2) Kur-an’ın İlmî Yönü. 3) Kur’an ve Modern Bilim. 4) İlmî Veriler Işığında Tefsir ve Kur’an Mucizesi. 120 İljazi Ali, Mjekesia e Muhammedit, Gjakove. 2003, s. 15.

45

Daha sonra müellif İbn Kayyım el-Cevziyye’nin hayatını ve eserlerini anlatmıştır. Çevirisi esnasında çok dikkatli davranmış ve botanik uzmanı bir kişiyi danışman edinmiştir. Kitap ilk olarak 2003 yılında Gjâkova (Gjakové) şehrinde basılmıştır. Kısa sürede baskısı tükenmiştir. Şu günlerde ikinci baskısı okuyucuların elindedir. Eser, büyük boy olup 433 sayfadır. 9- Keyfe Nete’amelü Mea’s-Sünneti’n-Nebeviyye Mêâlim ve Zavabıt (Yusuf el- Karadavi) Boşnakçadan Arnavutçaya çeviren Selim Süleymânî’dir. Bu kitap araştırılmış ve Arapça aslı bulunmuştur. Aslında var olan birçok şeyin bu kitapta olmadığı, eksik olduğu tespit edilmiştir. Bunun sebebi arzu edilen mananın tam aktarılamayışı ve ihlal edilmesidir. Kitabın mukaddimesine ve sonucuna herhangi bir şey eklenmemiştir. 2001 yılında Cîlan şehrinde basılmıştır. 10- Kabesat min Hedyi’n Nebevi (Muhammed Acâc el-Hatib) Tercümeyi Mazlum Mazlûmî121 yapmıştır. Allah’a hamd ve senadan sonra mukaddimesinde şöyle demektedir: “Peygamber (a.s)’ın hadislerinden 240 hadisi tercüme etme imkanı veren Allah’a hamd olsun…”122 Hadisler için çok nadir durumlar dışında serh yapmamıştır. Kitabın aslında olduğu gibi hadislerin tahriçlerini zikretmiştir. Kitap 151 sayfadır. Basım yılı zikredilmemiştir. 11- Es-Sünnetü Huccetü’l-İslam Bu kitabı yazan Süleyman Osmanî123dir. Bu kitap Arnavutça yazılmış konusu itibariyle ender bir kitaptır. Eser, İslam Birliği Başkanı makamında bulunan Sabri Baygora’nın (Bajgora) mukaddimesiyle başlamaktadır. O şöyle demektedir: “Bu kitap sünnet konusunda zengin ilmî konuları, sünnetin tarihi, hadis ravilerinin meşhurları, hadis kitapları hakkında malumat, sünnetin hüccet oluşunu inkâr edenler ve benzeri konuları içermektedir.”124 Araştırmanın ele aldığı konulardan en önemlileri şunlardır: 1- Sünnet İslam şeriatının kaynağıdır. Kitap ve sünnetin delilleri bunu ortaya koymaktadır. 2- Peygamber (a.s) nesebi, doğumu, hayatının diğer bölümleri. 3- Sünnetin anlamı ve diğer ıstılahlar, Hadis, Haber, Eser. 4- Sünnetin hüccet oluşuna dair yedi delil. 5- Peygamber (a.s) ve sahabe dönemleriyle birlikte hadis tedvini ve önemli merhaleleri. 6- Hicri I. ve II. asırdan sonra hadis tarihinin gelişimi ve hadis kitapları.

121 Kahire’deki Ezher Üniversitesi’nden –Hadis Fakültesi- mezun oldu. Sonra doğduğu yere döndü ve Prizren kentinin mescitlerinden birinde imamlık ve hatiplik görevi üstlendi. Prizren Okulu’nda öğretmen olarak çalıştı. Onun takdire şayan ilmî çabaları vardır. 122 :Mazlumi Mazlum , SHkendija nga udhezimi profetik, s. 5. 123 Medine-i Münevvere’deki İslam Üniversitesi –Hadis Fakültesi- mezun oldu, ülkesine geri geldi. Ceylan şehrindeki “Büyük Cami”ye imam ve hatip olarak tayin edildi. Buna ilave olarak Priştina’daki İlahiyat Fakültesi’nde hadis dersleri hocasıdır. Ders verme ve mescitlerdeki davet çalışmaları sürmektedir. 124 Osmani Süleyman, Sunneti bazë e sheriatit İslam, Gjilan 1996, s. 3-4.

46

7- Ahmed b. Hanbel’in Müsnedi üzerine bir araştırma ve diğer müsnedler. 8- Hadisin altın çağı: Dört sünen kitabı ve Sahihayn. 9- Üçüncü asırdan sonra hadisin gelişimi ve diğer sahihler. 10- Şia ve Sünnet, Hariciler ve Sünnet, Mu’tezile ve Sünnet, Oryantalistler ve Sünnet. 11-Hadis inkarcıları ve sünnet, sünnetin hüccet oluşunu inkar edenlere karşı ümmetin duruşu. 12- Sünnetin hüccet oluşu etrafındaki şüpheler. 13- Bazı hadis türlerinin açıklaması: Ahad, Kudsî, Mevzu. 14- İmam Ebu Hanife’nin hadis ilmindeki ağırlığı. Kitap 323 sayfadan oluşmaktadır. Cilân şehrinde 1996 yılında basılmıştır. 12-El-Med’hal fi İlmi’l-Hadis (I. KISIM ) Fahruddîn Ebibî’nin125 arkadaşlarından birisinin yazdığı bir mukaddimeyle başlamaktadır. Ve bu bölümde yazarın araştırmada ele aldığı en önemli konuları zikretmekte ve yazarı övmektedir. Kitap hadis ilimleri konusunda derinleşmek isteyenlere, özellikle Makedonya İslam İlimleri Üniversitesi öğrencilerine fayda sağlayacaktır. Kitabın ele aldığı önemli konular: 1- Hadis ilmi ile ilgili kavramlar: Hadis, Sünnet, Haber, Eser. 2- Hadis-i Kudsî ve Kuran’la farkı. 3- Hadis öğrencisi, muhaddis, hafız, hüccet, hâkim, Emirul mü’minîn, müsnid, müsned, isnad, sened, metin. 4- İslam şeriatında sünnetin yeri. 5- Hadis tahammül yolları, hadis taşımada ehliyet, hadis ravisinin taşıyacağı şartlar. 6- Garibu’l-hadis, muhteliful hadis, hadis illetleri. 7- Cerh ve Ta’dil ilmi, meşhur cerh ve ta’dil kitapları. 8- İslam’dan önceki dönemde Arapların eğitimi, Peygamberin ümmi oluşu. 9- Hadislerin tedvini, hadislerin yazılmamasının sebepleri, hadis konusunda ilk yazılan kitaplar. 10- Sahabe, sahabenin ne ile tanınacağı, sahabe ile ilgili işler. 11- Hadislerin nasıl ezberlendiği, sahabenin hadisleri nasıl muhafaza ettiği. 12- Tarih boyunca meşhur hadis medreseleri, Tabiun döneminde hadis. 13- Haricilerin, şianın, mu’tezilenin ve oryantalistlerin hadis karşısındaki duruşları. 14- Tahriç ilmi, gelişimi ve faydaları. Kitap 243 sayfadır ve orta boydur. Üsküp şehrinde 1999 yılında basılmıştır. 13- El-Med’hal fi İlmi’l-Hadis (II. KISIM)

125 Daha önce geçti.

47

Daha önceki kitabı yazan Fahruddin Ebîbî tarafından yazılmıştır. Birinci cildi tamamlamak için yazmıştır. Daha önceki kitapta olmayan konuları içermektedir. Hadis ıstılahları konusuna ayrılmıştır. Kitabın ele aldığı önemli konular: 1- Merfu, Mevkuf, Maktu hadis. 2- Mutevatir, Ahad, Meşhur, Aziz, Garib hadis. 3- Sahih hadis ve kısımları, sahih hadisleri derleyen meşhur kitaplar. 4- Hasen hadis ve türleri. 5- Zayıf hadis ve kısımları: Munkati, Mu’dal, Mürsel ve diğer türleri. 6- Zayıf hadisle amel etmenin hükmü. 7- İslam şeriatında sünnetin önemi. 8- Bazı hadis âlimlerinin biyografisi. Kitap, 1999 yılında Üsküp’te basılmıştır. 14- Ehâdîs Muhtara li’n-Nebiyyi (S.A.V) Kitabın aslı Boşnakça’dır. Arnavutçaya çeviren Elez İsmâilî’dir. Hadislerin derlenmesini ve seçimini Bosnalı kardeşlerden birisi ile yapmıştır. Yalnız sahih, zayıf, selim, hadis arasında farkı görmemiştir. Böyle önemli bir konuda araştırmadan, tam emin olmadan hadisleri gazetede, dergide, kitaplarda nerede bulursa bulsun nakletmiştir. Helaku’l-Ğâfilîn ve’l-Mütesahilîn kitabını bütün uyarılarımıza rağmen kaynak kabul etmiştir. Birçok kişi onu tenkit etmiş, ona doğru olanı göstermiş, ama o uyarıları dikkate almamıştır. Kitap iki bine yakın hadis içermektedir. 15- Hısnu’l-Müslim Arnavutçaya Receb Lûştâ126 çevirmiştir. Bu kitap Kur’an ve sünnette var olan duaları içermektedir. Bütün çevrelerce kabul görmüştür. Çokça yaygınlaşmış, ihtiyaç gereği defalarca basılmış ve hayır kuruluşları parasız dağıtmışlardır. Dualar konusunda tercüme yapan bir kaç kişi daha vardır. 1- el-Kelimü’t-Tayyib Elbânî’nin tahkikiyle birlikte yazılmış İbn Teymiyye’nin eseridir. Arnavutçaya Zekeriyya Bayramî çevirmiştir. 2- Ed‘iyetu’l-Hayat duaların metinlerini Ömer Musa çevirmiştir. Sünnet ve bidat konusunda Vehbi Süleyman Gâvoçî’nin127 yazdığı ve Es-sünnetü ve’l- Bid‘a ismini verdiği tek bir kitap vardır.

126 Medine Üniversitesi Şeriat Fakültesi’nden mezun olan Luşta Recep, şu anda imam olarak Gjilan şehrinde çalışmaktadır. 127 O, aslen Arnavut’tur. Şam’da yaşadı, ilim öğrendi ve Arap Körfezi Devletleri’ndeki üniversitelerin birçoğunda ders verdi. Suudi Arabistan Krallığı ve Emirlikler bu devletlerdendir. Arnavutçayı akıcı bir şekilde konuşur. Birçok kitabı vardır.

48

Kudsi hadislerin bir araya toplandığı ve Arnavutçaya tercüme edilip, bazı yorumlarından eklendiği bir kitap vardır. Burhânuddîn Fîlî tarafından çevrilmiştir. 1990 senesinde Kahire’de basılmıştır. Arnavutça okumayı arzu edenlere imkân tanıyan hadis kitaplarından bir kısmı bunlardır. Bunlardan bazıları Arapça ve Boşnakçadan çeviridir. Bazıları ise özgün teliftir. 128

A. MAKEDONYA’DAKİ KÜTÜPHANELER

Makedonya’daki kütüphanelerde sünnete dair kitapların araştırılması sadece oradaki bazı kurumların görevi değildir. Araştırmacıların da bu konuda çabalarını ortaya koymaları gerekmektedir. Bölgede yaşayan Müslümanlar hangi ırka mensup olurlarsa olsunlar, nereden gelirlerse gelsinler önemli değil, İslam kültür mirasını ortaya çıkarmak durumundadırlar. Çünkü İslam alemi mensubiyeti ve kültürüyle tek bir varlıktır. Bu açıdan asırlar boyunca meşhur âlimlerin yazdığı mevcut kitapları araştırmak bizim için bir borçtur. Ecdadın bizlere yükledikleri sorumluluktur. Araştırma esnasında bulunanlardan sunulabilecek en önemli şey, sünnet ve hadis alanında mevcut el yazması eserleri keşiftir. Nebevi Sünnet konusunda bir araştırma yapmak bu konuda diğer İslam kütüphanelerinde araştırma yapmaktan araştırmacının gözünden kaçmayacak özellikleriyle çok farklıdır. Bu ülkenin yaşadığı şartlar birçok farklı alanda değişimleri zorunlu kılmıştır. Bu değişimin diğerlerinden daha çok etkilediği alan İslam ilimleridir. 200 yıl boyunca azgın komünizm bu ülkede hüküm sürmüştür ve İslam’a herhangi bir dinden ve fikirden daha çok zarar vermiştir. Bu konuda araştırma yapmaya başlandığında üzeri sis perdeleriyle kapalı mazimizi keşfetmekten başka belirli bir arzu yoktur. Burada özellikle net görünüyor ki, Sünneti Nebevi de mazimizden bir parçadır. Arnavutluk üzerinde hüküm süren inançsız idare ülkeyi unutkan bir devlet yapmıştır. Neredeyse Arnavutluğun İslamî kimliği yok olacaktı. Bunun için bizden birisinin, köklü bir kültürünün var olduğuna ihtimal vermemesi hatta buna inanmaması garip bir durum değildir. Geçmişimiz üzerine yığılan olumsuz şartlar hiç kimse için bu soruna hizmet yolunda bir şeyler sunmasına imkân tanımamıştır. Diğer taraftan Arnavutluk’taki İslamî geçmiş uzun çağlara dayanmaktadır. Şartlar ne olursa olsun Allah bu ülkedeki İslam varlığını korumayı kendi üzerine almıştır. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Zikri (Kuran’ı) biz indirdik ve Onu biz koruyacağız129.”

128 Osmani Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn ” s, 94. 129 Hicr suresi, 9.

49

O yüzden, bu kütüphanelerin aydınlanması için yegâne ve etkili kaynak vakıfnamelerdir. Balkan Yarımadasında ve özellikle de Makedonya’daki camilerde, medreselerde ve tekkelerde vakfedilen kütüphanelerin kurulmasının XV. asrın birinci yarısında başladığı söylenebilir.

1. İsa Bey Kütüphanesi Kütüphanenin kurucusu İshak Bey’in oğlu İsa Bey’dir. Medrese, kütüphane ile birlikte yapımı 874/1469 yılında inşa edilmiştir. Bu kütüphane, 332 ciltlik 215 eseri kapsamaktadır. Bu kütüphane, kitap sayısı açısından hicri IX. yüzyılda, miladi 1469’da Makedonya’daki en büyük kütüphanelerden biri olmuştur. Bu kütüphanenin önemi, 16 ilim dalını kapsayan kitaplarda yatmaktadır. Böylece “Kütüphane memuruna da günlük iki dirhem” diyen bu hayırseverin vakıfnamesinden kendi kütüphanesi için gündelikçi bir memur tayin ettiğini öğrenmekteyiz. Bu vakıfname, Balkan Yarımadasında özellikle de Makedonya’da, bir kütüphanenin kütüphanecisinden bahseden ilk belgedir.130 İleride bu kütüphanede olan ve İsa Bey’in kendi vakıfnamesinde isimleri zikredilen bu kitapların adları verilecektir. Tasnif edilerek bölümlere ayrılan kitapların cilt ve kitap sayısının dökümü u şekildedir: Tefsir kitaplarından (Kur’an-ı Kerim Te’vili) ...... 67 ciltlik 27 kitap. Kıraat kitaplarından (Kur’an-ı Kerim Tilaveti) ...... 8 ciltlik 7 kitap. Hadis kitaplarından ...... 47 ciltlik 27 kitap. Vaaz kitaplarından (nasihatler) ...... 17 ciltlik 12 kitap. Fıkıh usulü kitaplarından ...... 37 ciltlik 18 kitap. Fıkıh kitaplarından ...... 53 ciltlik 35 kitap. Fetva kitaplarından ...... 26 ciltlik 20 kitap. Kelam kitaplarından (polojetik) ...... 6 ciltlik 17 kitap. El-Meani vel-Beyan kitaplarından ...... 18 ciltlik 17 kitap. Hikmet kitaplarından ...... 3 ciltlik 3 kitap. Mantık kitaplarından ...... 3 ciltlik 3 kitap. Nahiv kitaplarından (morfoloji-biçimbilim) ...... 10 ciltlik 9 kitap. Sarf kitaplarından (Sentaks-sözdizimi ) ...... 2 ciltlik 2 kitap Dil kitaplarından ...... 10 ciltlik 8 kitap. Tıp kitaplarından ...... 15 ciltlik 10 kitap131.

130 Xhilo, Hasan, a. g. m., s. 4. 131 Elezoviç, Glişa, Tuski Spomenici u Skoplju, G. S. N. D. Knjiga 1, sveska 1-2, Skopje 1925, s. 429-432.

50

Ayrıca bu kütüphanenin önemi, kendi alanlarında ana kaynak olan birçok dini, lügat ve mantık kitapları dışında Razi, İbn Sina, Hipokrat vb. meşhur tıp alimleri tarafından yazılan tıbba dair çok sayıda kitap içermesinden de ileri gelmektedir. Vakıf kitaplarından, çağdaş tıbbın babası olarak ün yapan Yunanlı bilge Hipokrat’ın kitabının anılması uygun olur ki Avrupa onun kitaplarını XVI. yüzyılda Latinceye çevirmeye başlamıştır. Fuzuli’nin yaptığı yorum ve tanımlamadan bu kitabın 100 sene önce Üsküp’teki İsa Bey kütüphanesinde bulunduğu anlaşılmaktadır.132 Bütün bu kitaplar maalesef kaybolmuştur. Büyük ihtimalle bu kitaplar, Pikolomin’in 1689 yılında Üsküp şehrini yaktığında yanmıştır. Glişa Elezoviç’in bu medresenin ikinci döneminde bulduğu bir kitabın (Fetava Kadıhan) ilk sayfasında şunlar yazmaktadır: “Bu şerefli kitabı, Üsküp’ün içinde inşa ettiği kendi medresesi için, halkı ve dini yücelten İshak Bey’in oğlu Ebu’l- Hayrat İsa Bey vakfetmiştir.133 Günümüzde İsa Bey’in Kütüphanesi, atlattığı bunca badireden sonra, Üsküp’teki İsa Bey Medresesinin yanında faaliyet vermektedir.

2. İshak Bey Kütüphanesi Bu kütüphanenin kurucusu, bu toprakların ilk hayırseverlerinden biri olan İshak Bey’dir. Tasdiki yapılan vakıfnamesinden, kütüphanenin 9-18 Şubat 1445’te İshakiye Medresesi ile birlikte inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu medrese ve kütüphanesi, eskiden önemli bir rol oynayan ve günümüzde birinci derece kaynak olarak kullanılan önemli kitaplar ihtiva etmektedir. Neredeyse bütün kitaplar Arap dilinde olup birçoğu Kur’an-ı Kerim tefsiri, fıkıh ve Arap dili hakkındadır. Kitapların ekseriyeti için diyebiliriz ki, onlar okul kitapları olarak veya öğrencilerin medresede öğrendikleri literatür olarak hizmet vermişlerdir.134 Bu kütüphanede değişik alanlarda, ana kaynak olarak bilinen ve cilt sayıları çok fazla olan 23’ün üzerinde kitap vardır. İleride bu kitapların isimleri, İshak Bey’in vakıfnamesine göre takdim edilecektir. Fakat burada kitaplar, tasnif edilerek bölümler halinde verilecektir. Tefsir kitaplarından: Zamahşeri’nin “el-Keşşaf” ı Begavi’nin “Tefsir”i Mevlana Sa’da’nın “Haşiye el-Keşşaf”ı Hadis kitaplarından: Sağani’nin “Meşarikü’l-Envar”ı Ekmeliddin’in “el-Meşarik Şerhi” Mecduddin Ebu Sa’dat el-Mübarek’in “Fetava Camiü’l-Usul”ü

132Xhilo, Hasan, a. g. m., s. 4. 133 Elezoviç, Glişa, a. g. m., s. 412. 134 Kaleşi, Hasan, a. g. e., s. 90.

51

Seyyid Şerif’in “ Şerh’ul-Miftah’ı Fıkıh kitaplardan: El-Marginani’nin “Hidaye fi’l-Fikh’ı Müsannif’in “Mecma’l-Bahreyn” Burhaneddin Muhammed bin Sadr eş-Şeria el-Evvel’in “Sadru’ş-Şeria”sı ve “Telvih”i El-Kazvi’nin “Günye el-Fetava”sı Fahrudin el-Hasan bin Mensur Kadıhan’ın “Fetava Kadı Han”ı Cevher Zade’nin “Hidaye Şerhi” Kelam kitaplarından: Hafizuddin Ebu’l-Berekat en-Nesefi’in “Umde fi-l Kelam”ı Umde’nin “Umde Şerhi” Seyyid Şerif’in “Mevakıf Şerhi” Dil ve gramer kitaplarından: Cevheri’nin “Sıhah”ı Curcani’nin “Tevdih el-Mekasid fil-Luga”sı Cemaluddin ibn Hagiba’dan “ Min Kafiyed-Dünya”sı Fahruddin Muhamed ibn İlyas el-Maymurgi’nin “Cevahir min Şuruh el-Manzume”si Bedreddin Mahmud bin İsrail bin Kadi Samauna’nın “Tahsil-i Letaif el-İşarat”ı135

3. Manastır’daki İshak Bey Kütüphanesi Bu kütüphanenin kurucusu İshak Çelebi’dir. O, bu kütüphaneyi kendi medresesi ile birlikte 914/1508 yılında inşa etmiştir. Kitapları kendi medresesinin müderrislerine iki grup halinde vakfetmiştir. İlk grup, Manastır’da 1508’de tasdik edilmiş, ikinci grubu ise, kütüphanenin vakıfnamesinden anlaşılmaktadır. Bunu İshak Çelebi’nin vakıfnamesi de doğrulamaktadır ki adı geçen zat kütüphaneye, bilahare 20 kitap daha vakfetmiştir. Kitapların tasnifi şu şekildedir: Tefsir kitaplarından: Kadı Beyzavi’nin dört ciltlik Tefsir’i Ebu Leys’in dört ciltlik Tefsir’i İki ciltlik Türkçe Tefsir Farsça Tefsir Hadis kitaplarından: Buhari’nin altı ciltlik “Sahih”i Fıkıh kitaplarından: Burhaneddin Muhammed bin Sadr eş-Şerî’a el-Evvel’in “Vikayetü’r-Raviye”si

135 Elezoviç, Glişa, Turski Spomenici u Skoplju, G.S.N.D, knjiga I sveska 1, s. 157; Kaleşi , a. g. e., s. 105-106.

52

Aynı Yazarın “Sadr eş-Şerî’a”sı Muzafferudddin Ahmed bin Ali bin Sa’leb el-Bağdadi’nin “Mecmau’l Bahreyn”i Fahruddin el-Hasan bin Mensur Kadihan’ın iki ciltlik “Fetava Kadı el-Haniye”si El-Marginani el-Hanefi’nin 2 cilitlik “Şerhu’l-Hidaye”si Bedreddin Mahmud bin İsmail bin Kadı’nın “Cami’atü’l-Fusuleyn”i Necmuddin ez-Zahidi’nin “el-Kunye”si Fahreddin Rumi’nin “Müştemilü’l-Ahkam”ı Fetva kitaplarından: El-Kerderi’nin “Fetava el-Bezzaziye”si Muhammed bin Ebu Bekr el-Hanefi’nin “Mecmau’l-Fetava”sı Burhaneddin Mahmud bin Ahmed’in “Fetava el-Veciz”i Tahir bin Ahmed bin Abdürreşid el-Buhari’nin iki ciltlik “Hülasatü’l-Fetava”sı ile “El-Havi”si Dil kitaplardan: Muhamed bin es-Seyyid bin Ali’nin “Lugatü’r-Rumuz”u Piri Mehmed (Muhammed) bin Yusuf el-Ankaravi’nin “Terceme fi’l-Luga”sı Ayrıca vakıf ehli olan İshak Çelebi, yaptırdığı camiye, ziyaretçiler tarafından okunması için, mihrabın sağ ve sol tarafına rahlesiyle birlikte iki Mushaf vakfetmiştir.136 Bugün basitmiş gibi camilere Mushaf hediye işi, matbaanın olmadığı o dönemde mühim ve elzem bir vakıftır. Yine İshak Çelebi’nin 1511’de Solun’da (Selanik) tasdiklenen üçüncü vakıfnamesinde, çeşitli konuları ihtiva eden vakfedilmiş 34 kitabı bulunmaktadır. Kitapların tasnif edilmiş şekli şöyledir: Tefsir kitaplarından: Keşşafi’nin “ Haşiye es-Seyid eş-Şerif”i Fıkıh kitaplarından: El-Marginani’nin “el-Hidaye”si Burhaneddin Muhamed bin Sadr eş-Şeria’ el-Evvel’in “Sadru’ş-Şeria”sı Yakup Paşa’nın “Haşiye”si, Yakup bin Hizirbega’dan “Sadru’ş-Şeri’a”nın Et-Taftazani’nin “et-Telvih”i Ebul Hasan Ali bin Muhammed el-Berekat’in “Şerh el-Menar”ı Muhamed bin Abdürreşid eş-Şagavandi’nin “Metn Feraid”i Şemsüddin Muhammed bin Hamza el-Fenari’nin “Şerh Fenari”si Ali bin Muhammed el-Cürcani’nin “Şerh Seyid li-l Feraid”i Cürcani’nin “es-Seyid eş-Şerif”i

136 Kaleşi, a. g. e., s. 190-192.

53

Dil kitaplarından: Ubeydullah bin Mes’ud el-Mahbubi’nin “et-Tevdih”i Et-Taftazani’nin “el-Mutavvel”i Hüseyin Çelebi’nin “Haşiye” “el-Mutavvel” kitabı hakkında yorumu Cemaluddin Ebu ‘Amr en-Nahavi’nin “Kifaye ve Şifaye”si İbrahim bin Abdülvehhab ez-Zengani’nin “Şeh-i ‘İzzi”si Ebu-l Kasım Muhammed ez-Zemahşeri’nin “Metn-i Mufassal”ı Kelam kitaplardan: Adududdin Abdurahman’ın “Şerh el-Mevakıf”ı Hasan Çelebi’nin “Şerh el-Mevakıf”ı Hayali Çelebi’nin “Şerh-i Akaid”i Nasıruddin Ebu Cafer Muhammed et-Tusi’nin “Şerh-i Tecrid”i Metafizikten Taftazani’in “Şerh el-Mekasid” kitabı varmış. Mantıktan Mahmud Ebi Bekr el-Urmevi’nin “Şerh-için Mutal” kitabı vardır. “Caperdiya” kitabı felsefe kitabı olup ancak bu kitabın müellifi hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Değinmediğimiz ve ilerde kendilerinden bahsedeceğimiz ve hangi konuda oldukları açısından yeterli bilgi sahibi olmadığımız kitaplar da şunlardır: Celaluddin Habazi’nin “Mugni”si “Aksay Katı” bu kitaba dair hiçbir bilgiye sahip değiliz Ebu Muhamed Mensur’un “ Mensur Şerh-için Mugni”si Alaaddin Ali Kuşçu’nun “Umr ‘Am”ı “Celal Davvânî”, bu kitap hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz Molla Lutfi Lutfullah Tokati’nin “Seb’a Şidad”ı “en-Nemuzec” “Tezkere ‘an ‘ilmi’l hayy” Adı geçen vakıf ehli, kitapları korumayı ve ihtiyaç duyduğu zaman müderrisin hizmetine sunmayı, müderris ihtiyaç duymadığında korusun diye kendisine şart koşmuştur.137.

B. ARNAVUTLUK’TAKİ KÜTÜPHANELER

İslam âleminin kaderine terk edildiği garip ülkesi Arnavutluk’un, yüz yıl aradan sonra İslam ilimlerine dair birikimini ilk defa ortaya çıkaran, Arnavutluğu h. 1414 senesinde ziyaret eden, sünnete hizmet aşkı ve kitap sevgisiyle tanınan Mahmud Abdulkadir el-Arnavûd’tur. O, başkent Tiran’da bulunduğu süre içerisinde, Milli kütüphaneye girerek İslam kültür mirasını

137 Kaleşi, a. g. e., s. 205-208.

54 araştırmıştır. Çok uzun bir süre geçmeden, belki de kendisinin bile görmeyi hayal etmediği kitaplarla karşılaşmıştır. Araştırmasını bitirdikten sonra, onun yolunda yürüyecekler için hayrın anahtarı olacak bilgilerle çıkmıştır. Mahmud Abdulkadir el-Arnavûd, içerisinde İslamî ilimlerin farklı dallarıyla ilgili el yazması eserlerin adlarının bulunduğu bir fihrist hazırlamıştır. O çalışmasında kütüphanede bulunan hadis el yazmalarını da zikretmiştir. Ancak eserleri zikrederken özel bir tertibe ve taksime gerek görmemiştir. Kendisinden önce yapılmamış bir çalışma olmasından dolayı bu fihrist, Arnavutluk İslam kültür mirasını bir nebze olsun aydınlattığı için önemli bir çabadır. Abdulkadir el-Arnavûd, çalışmasına Arnavutlukta’ki Orijinal El Yazmaları adını vermiştir. O, kütüphanedeki çalışmalarından ve amacından söz ederken şöyle demektedir: “Çoğunlukla elimde İstanbul, Kahire ve Beyrut’ta basılmış Arapça bazen Osmanlıca az da olsa Farsça kitaplar bulunurdu. Bu sebeple ana yurdumun Tiran kütüphanesinde korunan el yazması Arapça kitapların elime geçenlerini heyecanlı, biraz buruk ve bir o kadar da karmaşık duygular içerisinde inceledim.” Abdulkadir el-Arnavûd’un138 kitabı, araştırmacılar ve Suriye’de, Arap ülkelerinde ve diğer ülkelerde bulunan el yazmalara ilgi duyanlar için bir liste ihtiva etmektedir. Ayrıca Arnavutlukta yaşamış İslam medeniyetiyle bağı bulunan her Müslüman’ın kalbinde yer edinmiş yüce kültür hazinelerinden örnekleri de içermektedir.139 O, kitapları alfabetik dizinine göre tertip etmiştir. Mümkün olduğu kadar el yazmaların özelliklerine değinmiştir. Çalışmayı çok kuşatıcı bir biçimde yaptığı iddiasında değildir. Ama o, bu çalışmayı Arap okurlarına takdim etmiştir. En son bölümde Arap kültürüyle ilgilenenleri bu konuya ilgide devamlılığa muvaffak kılmasını, Tiran Kütüphanesi’nde bulunan el yazma eserleri inceleyen ilmi heyetlerin bunlardan faydalanmalarını Allah’tan temenni etmektedir. Daha sonra bu kitap “Keşşaf” şeklinde basılmıştır. Farklı farklı fuarlarda ve İran fuarında sergilenmiş, ziyaretçilerin ve uzmanların ilgisine sunulmuştur. Keşşaf’ın bütün İslam sanatlarından farklı kitapları da içerdiğini hatırlatmakta fayda vardır. Bunlardan az bir kısmı hadistir. Arapça olarak basılmıştır ve içerisinde önemli yorumlar bulunmaktadır.140 Arnavutçaya çevrilmiştir.

Onemli bir Projeyi Uygulamaya Sevkeden Etkenler: Bu çalışmayı yapanlar, kitabın başında amaçlarını açıklamışlardır. Onlar şöyle demektedirler: “Arnavutluk, Doğu Avrupa’da komünist sistemin çöküşünden sonra zorlu şartları yaşamış devletlerden birisidir. Halkının çoğunluğunu oluşturan Müslümanlar soykırıma maruz

138 O, İbn-i Şeyh Abdülkadir el-Arnavut’tur. İnceleme ve eserleriyle meşhur olup Arnavutça konuşabilmektedir. Arnavutluk’un şehirlerini gezmiştir. Çabalarının eseri gözle görülebilir. “A’lamu’t-Turas fi’l-Asri’l-Hadis” onun önemli kitaplarındandır. 139 El-Arnavut, Mahmud Abdulkadir, Mahtutat Asliye fi Albania, s. 9. 140 Perla Dergisi, 4. sayı, sayfa 30, yıl 1996. “Tiran’ın Millî Kütüphane Alanlarında Dolaşmak” isimli makalede. Perla, Tiran’da her üç ayda bir yayımlanan ilmî ve kültürel bir dergidir.”

55 kalmış, mescitleri yıkılmıştır. Gençlerin, yeni neslin İslamî köklerinden sökülmesi için bütün gayretler gösterilmiştir. El yazması eserlerden onlara kalan mirasında bu yıkım ve ihmale maruz kalması şaşırtıcı değildir. Biz bu mirası ziyaret ettiğimizde, dünyadaki el yazmalar için çıkarılan fihrist gibi bir fihrist bu eserler için yapılmamıştı. Bu milletin hatıratını tehdit eden tehlikenin boyutunu kavramıştık. Bundan dolayı İslam Mirası Birliği Kuruluşu, Arnavutluk’ta ki İslamî el yazmalarını derleme projesine başlatır ve uzmanlarından birisini 1995 yılında başkent Tiran’da ki Milli Kütüphaneyi ve Arşivi incelemek üzere gönderir. Çünkü Tiran, el yazmalarının daha çok bulunduğu bir merkez durumundadır. Bu el yazmaların fihristini hazırlamak için Arnavutlu uzmanlarla yardımlaşmaya gidilir. Ama fihrist yapabilecek uzmanların azlığı bu hedefin gerçekleştirilmesine engel olur. Kuruluş da alternatif bir çözüm araştırmak zorunda kalır141.”

Çalışmanın Oluşumunda Takip Edilen Metod: El yazma kitapları tabi oldukları ilim dallarına göre düzenlemişlerdir. Bu fihristte Hadis ilmi ile ilgili 29 tane el yazması bulunmaktadır. Bu konunun devamında bu kitaplardan bahsedilecektir. Bu fihristte bulunan kitaplar bütün İslamî ilim dallarında çeşitlilik göstermektedir. El yazmalarının tanıtımında müellifin ismini, müstensihin ismini, yazının çeşidini, bir sayfadaki satır sayısını, sayfa sayısını çoğunlukla el yazma eserin başında ve sonunda bildirmişlerdir. Şu anki durumlarını ortaya koymuşlar, kişi ve yer isimlerinde ve başka yerlerde faydalı bilgiler sunmuşlardır. Bazen de açıklamalar eklemişlerdir. Ayrıca kitabın ismine mukabil Tiran Kütüphanesinde bulunan orijinal “Keşşafa” göre kitaplara özel semboller yazmışlardır. Başlangıçta İslam Mirası Birliği Kuruluşu, el yazmaların fihristini tamamlamak için tam bir başarıyı arzu etmiştir. Fakat Arnavutlukta hüküm süren şartlar bu hedefin gerçekleşmesini engellemiştir.142

1. El Yazmaları Arnavutluğa Nereden Gelmiştir? Araştırma esnasında bu konuda konuşan çok az kişi bulunmuştur. Bu sorun, derin bir incelemeyi gerektirmişti. Bu soru, önce kütüphaneyi ve milli arşivi yöneten uzmanlara daha sonra yaşları ilerlemiş din âlimlerine sorulmuştur. Nerdeyse hepsi Osmanlı fetihlerinin İslami kitapların yaygınlaşmasının gerisindeki esas sebep olduğunda birleştiler. Bu konuda Mahmud el-Arnavûd şöyle demektedir: “İslam Arap mirasının Arnavutluk’a yolculuğu hicri 9. asırda Osmanlı Devleti’nin Balkanları fethiyle başlayan uzun bir hikâyedir. Arnavutluğun eski başkenti (Shkodra) Açkodra,

141 A. g. e., s, sy: 28. 142 Osmani Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn ” s, 99.

56

Osmanlılar döneminde önemli ilmî, kültürel ve idarî merkezlerdendi. Bu durum ilim ve edebiyat aktarımını sıradan olmayan bir hareketliliğe tanık etmişti. Bunun neticesi olarak Arnavutluğun benzerini daha önce görmediği ilmî ve edebî ürünler ortaya çıkmıştı. Hanif İslam dininin hükümlerinin ve amaçlarının öğrenilebileceği İslam’ın dili, Arapça idi. Osmanlının Arnavutluğu fethini, Balkan ülkelerinde geniş bir bölgeye Arap dilinin yayılması takip etmiştir. Bu gelişme, Osmanlı devletinin âlimlerinden davetçiler, medreseler, mescitler, Osmanlının bina ettiği ilim okulları aracılığıyla gerçekleşmiştir. İslam ilimleri güçlü bir temele oturduktan sonra Arnavutluk’a ve Makedonya’ya İslam Arap mirasının kitaplarının gelmesi gayet doğaldır. İstanbul Osmanlı Devletinin başkentidir. Buda Arapça, Osmanlıca ve Farsça el yazma eserlerin Arnavutluk’a ve Makedonya’ya ulaşmasında önemli bir faktördür. Sonra bazı Arnavut âlimler Arap dili ile çeşitli eserler vermişler ve bu yaptıklarıyla yüce İslam kültürü kafilesinde yerlerini almışlardır.” 143

2. İslami Kitapların Gizlenmesi Dönemi Bu durum âlimleri sorgulanmamak ve suçlanmamak için ya kitapları yok etmeye ya da gizlemeye sevk etmiştir. Bazıları kitapları resmi kütüphanelere, bazıları da milli kütüphaneye teslim etmiştir. Bazı görevliler bunun farklı zaman dilimlerinde olduğunu söylüyorlar. Bu zaman diliminin belirlenmesi konusunda Mahmut el-Arnâvud şöyle demektedir: “Arnavutluk’un bütün yörelerinden 1950 yıllarının başında Arapça, Osmanlıca, Farsça el yazma eserler Tiran’daki Merkez Kütüphanesi’ne getirilmiştir. Tiran’a kitapların getirilişi üç ile on yıl arası devam etmiştir.”144 İnsanlardan birçoğu kitapları kütüphaneye sorumluluktan kurtulmak için teslim etmişlerdir. Belkide bu, kitapların korunması adına normalde yapılması gereken bir davranıştı. Ama olumsuz şartların ardı sıra gelen bu tedbir, kitapların içeriklerini kaybolmak ve yıpranmaktan kurtarmıştır.

3. Milli Kütüphaneye El Yazma Eserlerin Gelişi Bu ülkede Arapça kitapların bulunması tuhaf bir durum değildir. Bu ülke Osmanlı hilafetine bağlı idi. Tarihi belgeler Arapçanın yazım dili olduğuna işaret etmektedir. Arapçanın öğrenilmesi eğitim programlarında zorunluydu. Çoğunlukla mescitlerin imamları ders okutuyorlardı. Arapçanın Kur’an dili oluşu bu dile özel bir önem veriyordu.145 Zaman, onların ilme ve kitaplara hizmet için kütüphane ve birçok vakıf sahibi olduklarının şahitliğini yapmıştır. Hilafetin düşüşünden sonra bu yapı günden güne tükenmiştir. Bu toprakları

143 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn ” s, 103. 144 El-Arnavut, Mahmud Abdulkadir, Mahtutat Asliye fi Albania, s. 8. 145 El-Arnâvut, A.g.e., s. 8.

57 inançsızlık ve küfür kirletmiştir. Harpler ve kargaşa birbirini takip etmiştir. Müslümanların ilim denizlerine baktığı pencereler kapatılmış ve İslam bu memlekette günden güne zayıflamıştır. Komünizmin iktidar oluşundan sonra işler daha da kötüye gitmiş, medreseler kapatılmıştır. İş tuhaflıkta o kadar garip bir noktaya ulaşmıştır ki, Arnavutluk yeryüzünde inançsızlığı anayasa olarak kabul eden ilk devlet olmuştur. Gecesi ve gündüzünde bu dinle bağı olan her ne varsa yasaklanmıştır. İslami kitapların gizlenmesi gerekmiştir. Din, kitapları ve âlimleriyle unutulması gerekli olan, geçmişin mirası kabul edilmiştir. Ve mümkün olan en yakın zamanda dinden geriye kalanlarda yok edilmek istenmiştir. Şeyh Sabri Koçi146 geçmişin yaşayan canlı şahitlerinden kabul edilmektedir.

4. Merkez Devlet Arşivindeki El Yazmaları Bu arşivde, dinî, kültürel ve edebi ilimlerle ilgili farklı alanlarda yaklaşık 500 el yazması bulunmaktadır. Burada bulunan el yazmalarının en eskisinin yazılış tarihi miladi 1403’tür. Bu kitaplar 2000 yılına, karanlıkları aydınlanıncaya kadar mazide kalmışlardı. Türkiye ve Arnavutluk devletleri ilmî kuruluşlar düzeyinde ortak ikili yardımlaşma çerçevesinde, Ankara’da ki Gazi Üniversitesi ve Tiran’da ki Devlet Arşivi arasında bu el yazmalarını gün yüzüne çıkartmak ve içeriklerini araştırmak üzere ortak bir uzmanlar heyeti oluşturulmuştur. Görevlerini tamamladıklarında çalışmalarını “Keşşafu’l-Mahtutâti’l-Usmaniyye fi Arşivi Elbanya” adıyla derlemişlerdir. 147 Bu çalışma, sadece Arnavutluk için değil bu evrensel ve İslamî mirası önemseyen her kişi için başarılıdır. Rıza Ayhan148 el yazmalarla ilgili dağılımı şöyle sıralamaktadır: “261 tane Türkçe el yazması, 200 adet Arapça el yazması, 34 adet Farsça el yazması. Bunlardan en eskisi 888/1484 yazılmış bir Kur’an-ı Kerim tercümesidir.” Bu kitapta şu ana kadar bilinmeyen, ilk defa ortaya çıkmış 38 adet el yazması eser bulunmaktadır. Bu durum çalışmanın önemini ortaya koymaktadır.

Arnavutluk Arşivinde Bulunan Osmanlı El Yazmaları Kılavuzu Kitap orta boydur ve yüz sayfadan oluşmaktadır. Gazi Üniversitesi eski Rektörü Rıza Ayhan ve Arnavutluk Arşivi Müdürü Dr. Şaban Sinan’ın yazılarıyla başlamıştır. Bu yazılarda, arşivde bulunan belgeler, kayıtlar ve sahip olunan diğer şeyler tanıtılmıştır. Bu yazıların özeti İngilizceye çevrilmiştir.

146 Onu hapsettiler ve hapishanede 26 yıl kaldı. Komünizmin çökmesinden sonra onu serbest bıraktılar. Bunun neticesinde, Arnavutluk’a müftü seçildi ve bu görevde yakın zamana kadar, görevlerini yerine getiremeyinceye kadar, çalıştı. Evden çıkmasını engelleyen bir hastalık sonucu Allah’ın rahmetine kavuştu. 2004 yılının haziran ayının başlarında vefat etti. Tiran’a defnedildi. 147 Univers Dergisi, Ramiz Zekai’nin idare ettiği “Fikir ve İslam Medeniyeti İçin Arnavutluk Merkezi”nin çıkardığı ilmî ve kültürel bir dergidir. 148 Rıza Ayhan, bu kitabın mukaddimesini yazdığında Gazi Üniversitesi Rektörü idi.

58

Bu kitapta “Keşşafu’l-Mahtutati’l-Osmaniye Fi Arşivi Albanya” geçen el yazmaların tam adedi 495’tir. Belirli bir düzene uyulmamıştır. Türkçe, İngilizce, Arnavutça olmak üzere üç dil bulunmaktadır. El yazmalarla ilgili bilgilerin Türkçe ve İngilizceleri aynı sayfaya yan yana yazılmıştır. Arnavutça bilgiler bir sonraki sayfaya tam olarak yazılmıştır. Okuyucu, kitapta bu düzen üzere üç dil bulmaktadır. El yazmalarla ilgili giriş bilgileri bazen az, bazen de eksiktir. Bu kitaptaki hadis el yazmaları, kitabın farklı farklı yerlerinde bulunmaktadır. Haklarında bilgi yeterli olmamakla birlikte bu çalışmada ismi geçen kitaplar şunlardır:

1- “El-Ed‘iyetu’l-Mecmua” Sayı: 60 Müellif: Bilinmemektedir. Sayfa Sayısı: 26 Ölçüleri: 8x 11 cm. Rivayet edilen duaları ve Peygamber’e (as) salâvatı içermektedir.

2- “Ebyâtun fi Sireti’r-Resul (S.A.V)” Sayı: 225 Müellif: Bilinmemektedir. Telif Tarihi: Bilinmemektedir. En son bölümlerde eksik bulunmaktadır ve içeriği itibariyle şemail kitabına benzemektedir. Sayfa Sayısı: 448 Ölçüleri: 16x21 cm. Durumu: İyi olmakla birlikte biraz onarım gerekmektedir.

3- “Şerhu’l-Ehâdis” Sayı:316 Müellif: Bilinmemektedir. El yazısını yazan kişi: Şaban İbrahim b. Abdulkerim. Yazım Tarihi: h. 1143/ m.1730. Sayfa Sayısı: 82 Ölçüleri: 16x22 cm. Dış kapağı deri ile kaplanmıştır.

4- “Şerhu Hâdiseti’l-Mirac”

59

Sayı: 337 Müellif: Bilinmemektedir. Telif Yılı: h.1248/ m.1832 Sayfa Sayısı: 116 Ölçüleri: 15x20 cm.

5- “Kitabu’l-Akâidi ve’l-Hadis” Sayı: 425 Müellif: Bilinmemektedir. Telif Yılı: h. 1265/ m. 1848 Sayfa Sayısı: 221 Müellif akide ile ilgili sorunları hadislerle açıklamıştır.

6- “Uddetü’l-Hısni’l-Hasin” Sayı: 492 Müellif: Muhammed b. Muhammed el-Cezeri 149 (ö.833 h) Yazar hadislerdeki duaları bir araya toparlamıştır. Devlete bağlı arşivde bulunan kitaplar için oluşturulmuş kılavuzda geçen hadis kitapları bunlardır. Elbette hepsi bu kadar değildir. Arnavutluk şehirlerinde bulunan kütüphaneler, mahallî arşivler içlerinde birçok hazineyi ve hakikati gizlemektedirler.

5. Arnavutluk’ta Bulunan El Yazması Eserlerin Türleri Daha önce aktarılan kitaplar gözden geçirildiğinde onların sünnetle ilgili çok önemli konular içerdiği görülür. Bunları şu şekilde ayırmak mümkündür. 1- Sahih hadisleri içeren kitaplar: Sahîh-i Buharî, Sahîh-i Müslim, Mişkâtü’l-Mesâbîh, el- Câmiu’s-Sağîr gibi. 2- Hadis ıstılahlarıyla ilgili kitaplar: Davut el-Kârsî’ye ait “Risâle fi Mustalahi’l-Hadîs” ve Irakî’ye ait “Et-Tebsira ve’t-Tezkira” gibi. 3- Peygamber (s.a)’den ve özelliklerinden bahseden kitapları “Şemâilü’ş-Şerif” “eş-Şifa” ve diğerleri. 4- Peygamber (s.a)’dan rivayet edilen duaları derleyen ve Rasulullah’a salat ve selamı faziletlerini anlatan kitaplar.150

149 Kehhâle, Ömer Rıza, Mü’cemü’l-Müellifin, XI, s. 291. 150 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn ” s, 153.

60

6. Arnavutluk’ta Özel Kütüphaneler Var Mı? Zamanın ilerlemesiyle birlikte kitaplar çoğalmıştır. Kişilerin mülkiyetindeki birçok kitap toplanmıştır. Âlimler kitaplıklarında temel eserleri bir araya getirmişler ve bunları satın almak için yüksek meblağlar ödemişlerdir. Bu konuda Dr. Mahmud Hûsa bazı bilgiler sunmaktadır. O şöyle demektedir: “Şukodra (shkodra) şehrindeki vakıf kütüphanesini anmak gerekir. Bu kütüphaneyi ilk defa meşhur vakıf sahibi Mahmut Paşa Puşatlî kurmuştu. Medrese, Mahmut Paşa’nın yaptırdığı mescidin mülkünde idi. Doğu dillerinde yazılmış çok zengin bir kitap topluluğuna sahipti. Bu kitaplardan çoğu Arnavutlukta “İnkârcı Devrim” diye isimledirilen 1967 yılında zarar görmüştü151.” Meşhur bir ailenin de buna benzer bir kütüphanesi Arnavutluk’ta bulunmaktaydı. Miladi 1750 senesinde kurulmuştu. Farklı dallarda iki binden fazla eseri barındırmaktaydı. Bunlardan bazıları 1850 senesinde yakılmış çoğunluğu da 1967 senesinde zarar görmüştür. Bu kütüphaneyi birçok Arnavut âlim ve entelektüel kalemleriyle ve dilleriyle anlatmışlardır. Din alimi Şevket Barik (Boriçi)’in bir çok el yazması eserin bulunduğu zengin bir kütüphanesi vardı. Ayrıca Salih Efendi’nin torundan toruna miras olarak yaşamış 300 yıllık bir kütüphanesi bulunmaktaydı. Maalesef komünist idare döneminde yok edilmiş ve bu kütüphanelerden eser kalmamıştır. Kütüphanelerin sayısı gerçekten çoktu ama hepsi sürekli devam eden felaketlerden ve ardı ardına gelen sarsıntılardan etkilenmiştir. 1967 yılına kadar kütüphanelerin perişanlığı devam etmiştir. Arnavutluk’taki inançsız komünist hükümet kütüphaneleri kapatma kararı alınca, onlardan bir bölümüne zorla el koymuş ve kitapları yok etmiştir. Kütüphaneler, onların kıymetinden habersiz solcu teröre teslim edilmiştir. Şurası kesin bir hakikat ki, bu kütüphaneler helak olmuştur. Bu sorunun gündemde kalması adına o kütüphanelerin akıbetini ortaya çıkartmamız ve hakkımızı sürekli talep etmemiz gerekmektedir.152

7. El Yazması Eserlerin Bölgeye Ne Zaman Geldiği Bu soruya cevap olarak Şaban Sinan153 şöyle demektedir: “Tarihi silsileyi itibara aldığımızda, doğu vesikalarının mevcudiyeti miladî 15. asrın başlarına döner.154 Yani bu Osmanlının bu ülkeye gelişinden önceye tekabül etmektedir.” Arnavutluk Arşivi’nde bulunan doğu dilleriyle yazılmış el yazmaları eskidir ve tarihleri miladî 1403 senesine kadar geri gitmektedir. Şöyle ifade etmekte mümkündür: Osmanlı fethinden

151 Hysa, Mahmud, Alamiada Shqiptare, Logos A, Üsküp 2000, I, s. 176-177. 152 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn ” s, 143. 153 Arnavutluk Devletine bağlı genel arşivin müdürü. 154 Sinanî, Şaban, Keşşafu’l-Mahtutati’ş-Şerkiye fi Arşivi’d-Devleti bi Tiran, (adlı eserin mukaddimesinde), Ankara 2000.

61 sonra her şey tabii seyrinde gelişmiştir. Ülke çağlar boyu devam edecek İslam boyası ile boyanmıştır. Bu sermaye günden güne artmış taki Kuran dili olması sebebiyle Arapça halk arasında geçerli bir dil olmuştur. Âlimler ve edebiyatçılar Arapça harflerle eserler yazmış ve bundan onur duymuşlardır. Tarih boyunca ortaya koydukları eserler geçen giden zamanın şahitleri olmuştur.

8. Devlet Arşivinde Bulunan Doğu El Yazmalarına Nasıl Ulaşılır? Yıllar öncesine kadar, son toplumsal ve kültürel değişimler sebebiyle hiç kimse bu el yazma eserleri önemsememiştir. Komünist rejimin düşüşünden sonra Devlet Arşivi’nde doğu el yazmaları için özel bir bölüm oluşturulmuştur. Kütüphane görevlileri, kitapları itina ile korumaya başlayarak onlara gereken değeri vermeyi anlamışlardır. Kitapları tanımak için özel rakam belirlemişlerdir. Şu an bu bölüm 725 rakamını taşımaktadır. Ve bu bölümdeki her bir kitabın korunmasını kararlaştırmışlardır. Bu kitapların burada bulunuşunu, bir kişinin tuhaf karşılaması normal bir durumdur. Belki bu durum kitapların içerikleri ve önemi sebebiyle ender kitaplar oluşundan veya İslam âlemine uzak coğrafyada bulunan bir devletin elinde basım teknikleri ve yazım sanatının nasıl bulunabileceği sorunundan kaynaklanmaktadır. Şaban Sinan şöyle demektedir: “Bu bölge İslam alemine uzak bir coğrafyada bulunmaktadır. Bu bölge Avrupa’ya açıktır. Bakanları Avrupa devletleriyle iyi ikili ilişkiler kurmaktadır. Bunlara ek olarak, Osman Devleti, Avustralya ile bir anlaşma imzalamış ve Avustralya’ya, hilafetin hâkim olduğu topraklar üzerinde bulunan Hıristiyan müesseselere dînî iş ve sorunlara müdahale hakkı vermiştir. Bu anlatılanlar sebebiyle yukarda sorulan soru doğru ve mantıksal bir sorudur. Bütün bu tarihi ve siyasi gerçeklerin ışığında bu hakikatin araştırılması daha da önem kazanmaktadır.” Bu sorulara cevap olarak şöyle söyleyebiliriz: “Coğrafi uzaklık” kavramı, dini ve kültürel uzaklık anlamına gelmez. Görünen o ki; kültürel açıdan Arnavutluk bölgesinde görülenler zannedildiği gibi coğrafi uzaklığı temsil edemez. İnanç, ne olursa olsun belirlenmiş bölgeleri ve sınırları tanımaz. Arnavutluk’a İslam girdikten sonra çabucak yeni dinlerinin ilkeleri üzerine bina edilmiş, yeni kültürü oluşturmaya özen gösteren bir nesil yetişmiştir. Bununla yöresel bir aristokrat tabaka oluşmuştur. Bu gayretlerin sonucunda edebiyat ve kültürde yeni bir tarz ortaya çıkmıştır Din âlimleri, eserler telif etmişler, tercüme yapmışlar ve bütün bunlarla İslam kültür mirasını Arnavutluk’a taşımışlardır. Zamanın ilerlemesi ile bu gayretlerde artmıştır. Genel bir şekilde, Arnavutluk Osmanlı Devletine tâbi dinî, askerî ve idari müesseseleri bina etmeye iştirak etmiştir.

62

Geçen yüzyılın 1960’lı yıllarında Arnavutluk’ta imanı inkâr eden dine inanmayan imansızlık hareketi patlak vermiştir. Bu imansızlık, anayasal bir esas olmuş ve bütün devlet kurumlarında benimsenmiştir. Bu mevcut durum ülkeyi, mescitlerin yıkılmasına veya tahrip edilmesine, elinde el yazma eserler bulunan vakıflara el konulmasına sürüklemiştir. Buna rağmen bu kültür mirasına sahip çıkıp koruyan şahıslar bulunmuş ve bu eserleri kendilerine tercih etmişlerdir. El yazması eserleri uzman birimlere teslim edenler de olmuştur. Bu gelişmelerin peşi sıra devlet bütün bu eserleri kendi mülkiyeti altında olduğunu ilan edip, onlara sahiplenmiştir. 30 yıldan daha uzun bir süredir bu eserler Devlet Arşivi’nde bulunmaktadır. Uzman kişilerin bulunmayışı ve kitapların dilini bilen insanların olmayışı el yazmaları unutulmaya itmiştir. 155

9. Arnavutluk Devletine Bağlı Genel Arşivde Bulunan Hadis El Yazmaları Arşiv merkezi başkent Tiran’da bulunmaktadır. Arnavutluk’un her yöresinde bulunan yerel arşivleri de muhafaza ve kontrol etmesi sebebiyle burası genel arşivdir. Dini, ilmî, kültürel ve idari, hayatın birçok yönünü ilgilendiren tarihi belgeleri bünyesinde bulundurmaktadır. Bu hakikati beş yüz yıla yakın Osmanlı hâkimiyeti altında bulunuşu açıklar. Bunun neticesinde hatırladığımız belki de daha çok alanda büyük bir miras geriye kalmıştır.

10. Tiran’daki Milli Kütüphanede Ve Arnavutluk Devlet Arşivinde Bulunan El Yazmaların İsimleri Arnavutluktaki el yazması eserler hakkında ilk defa konuşan Gazmend Şıpuza’dır. “Devlet Merkez Arşivi’nde ve Milli Kütüphane’de bulunan İslamî El Yazmaları” başlıklı makalesinde konuyu dile getirmiştir. Bu makale, 1992 yılında Piriştina’da düzenlenen bir ilmî toplantıda yayımlanmıştır. 1997 yılında Perla Dergisi aynı yazarın 178 el yazmasının isminin geçtiği bir makalesini yayınlamıştır. Derginin bir sonraki sayısında ise, bu kütüphanede bulunan diğer 211 el yazmasının isimleri verilmiştir.156 Bütün bunlarda da kitabın ismi ve kitap hakkındaki bilgiler neredeyse bir satırı geçmemiştir.

11. Tiran’daki Milli Kütüphanede Bulunan Hadis El Yazmaları Bu el yazması eserlerin toplamı 27 tanedir: “Tiran’daki Milli Kütüphane’de Bulunan El Yazmaları Fihristi”nde geçtiği üzere bu kitaplar aktarılacaktır: 1-“el-Ehadis el-Kudsiyye” Kutsi Hadisler. An VIII/42

155 Osmani Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn,” s, 121. 156 Bashkësia İslame e Kosoves, Feja Kultura dhe tradita Islame ndër Shqiptarët, Prishtinë 1995. s. 529.

63

Müellif: Bilinmemektedir. Yazım Tarihi: h.1205 Hattın türü: Güzel bir nesihtir. Varak sayısı: 46 Her sayfadaki satır sayısı: 11 Kapak ölçüleri: 17x11 cm. Yazı ölçüleri:12x7 cm. Açıklamalar: Müellif kudsi hadisleri toplamış ve 41 sayfada düzenlenmiştir. 2-“El-Ehadisü’l-Mevzua” Mevzu hadisler. An VIII/1E Müellifin İsmi: Ebu’l Fadâil el-Hasen b. Muhammed es-Sağânî 157el Hanefî (Ö.650 h). Müstensih: Tahir b. Kasım el- Ensarî. Yazım tarihi: h.751 Hattın türü: Nesih Sayfa sayısı: 69. Satır sayısı:17 Kapak ölçüsü: 20x14 cm. Yazı ölçüsü: 14x7 cm Durumu iyidir. Ama bazı sayfaları rutubet almış, bazı kelimeler zor okunmaktadır. 3-“Erbeûne Hadisen” An 1/48 B Müellif: Muhammed b. Ebî Bekr. Müstensih: Sadık b. Süleyman b. Halil b. Cafer. Yazının türü: Nesih Sayfa sayısı: 75. Satır sayısı: 13 Durumu iyidir, tam bir nüshadır, yazısı biraz kötüdür. 4- “Esami’r-Ruvat” An I/8F Müellif: Bilinmemektedir. Hat türü: İyi bir nesih Sayfa sayısı:9 Satır sayısı: 38 Kapak ölçüleri: 31x21 cm. Durumu iyi olmakla birlikte biraz rutubetlenmiş ama yazıyı etkilememiştir. 5- “el-Câmiu’s-Sahih” 158An VIII/7 B Müellif: Ebu Abdullah Muhammet b. İsmail el- Buhari 159 Hattın türü: Nesih Sayfası: 236. Satır sayısı: 25

157 Kehhale Ömer Rıza, Mü’cemü’l-Müelifin, Daru İhyai’t-Turasi’l-Arabi, Beyrut ts., s. 3, 279; ez-Zehebi, Siyer A’lami’nübela, Müessesetu’r-Risale, Beyrut 1993, IX, s. 23. 282. 158 O, hadisteki altı kitabın ilki ve en faziletlisidir. Nevevî şöyle der: “Âlimler, Kur-an’ı Kerim’den sonraki kitapların en doğrusunun iki sahih (Sahih-i Buharî, Sahih-i Müslim) olduğu üzerine ittifak etmişlerdir. Ümmet de o ikisini hüsn-ü kabul ile karşılamışlardır. Buharî’nin kitabı, ikisinin arasında en sahih olanı ve faydası en çok olandır. O, Kuran’ı Kerim’den sonra İslamî kitapların en görkemlisi ve en faziletlisidir. Bkz. Katip Çelebi, Keşfü’z-Zünün, s. 541-555. 159 O, meşhur bir imam, hadiste mü’minlerin lideridir, hadisçi, hafız, fıkıhçı, tarihçi olup birçok tasnifin sahibidir. İlim öğrenmek için diğer ilim merkezlerindeki hadisçilere gitmiştir. Hicrî 194 yılında doğdu, miladî 256 yılında vefat etti. Bkz.Zehebî, Siyer A’lami’n-nübela, XII, s. 391;Kehhâle, Mü’cemü’l-Müelifin, IX, s. 52.

64

Kapak ölçüsü: 27x17 cm. Cilt: 2 Durumu: İyi 6- “el- Câmiu’s-Sağîr min Hadisi’l-Beşiri’n-Nezir” An V/10E Müellif: Celaluddin Abdurrahman b. Ebî Bekr es-Suyuti (ö. 911 h) Yazılış tarihi: H. 908 Hattın türü: Nesih Sayfa sayısı:123 Satır sayısı:19 Kapak ölçüleri:22x16 cm 7- Bir başka nüsha An VIII/16 A Hattın türü: Nesih Satır sayısı: 35 Yaprak sayısı: 201 Kapak ölçüleri:29x 20 cm Durumu: İyi 8- “el-Cevâmiu’l-Erbea” An IX/15F Müellif: Bilinmemektedir. Hattın türü: Nesih Yaprak sayısı: 59–66 arası Satır sayısı: 14 Kapak ölçüleri: 20x14 cm. Durumu: İyi 9- “Dekâiku’l-Ahbar fi Zikri’l-Cenneti ve’n-Nâr”160 An VII/11 S Müellif: Abdurrahim b.Ahmed 161 Müstensih: Ömer Geşşâr Yazım tarihi: h. 1199 Hat türü: Nesih Yaprak sayısı: 113 Satır sayısı:13 Kapak ölçüleri: 14x10 cm Durumu: İyi 10- “Risale fi’l-Fırakı’n-Nâciye” An VII/ 20 d Müellif: Bilinmemektedir. Hat türü: Nesih Yaprak sayısı: 55 Satır sayısı: 17 Kapak ölçüleri: 22x15cm.

160 Hacı Halife, Keşfu’z-Zünün an Esami’l-kütübi ve’l-Fünün, , Vekaletu’l-Mearifi’l-celile, İstanbul 1941-1943, s. 757; Abdü’s-Settar ve Habibullah A'zami, Fehresu’l-Mahtutati’l-İslamiye bi’l-Mektebeti’l-Vataniyeti’l-Albaniye fi Tiran, Müessesetü’l-furkan li’t-Turasi’l-İslami, London, 1997, s. 27. 161 Hacı Halife, Keşfu’z-Zünün, s. 757.

65

Durumu: İyi 11-“Şerhu Risaleti Usüli’l-Hadis”162 AnV/49 E Müellif: Davut b. Muhammed el- Karsî 163 el-Hanefi er-Rumî Telif Tarihi: 1151 h. Müstensih: Hüseyin b. Abdulbaki Müftizade Hat türü: Nesih Yaprak sayısı: 32 Satır sayısı: 15 Kapak ölçüleri: 17x12 cm. Kitabın durumu: İyi. 12-“Şerhu Sahihi’l-Buhari”164 An 7/6 A Müellif: Şihabuddin Ahmed b. Muhammed b. Ebî Bekr el-Kastalânî el-Mısrî eş-Şâfiî (b. 923 h)165 Telif Tarihi: h.910. Yazma tarihi: h.1217. Hattın türü: Nesih. Cilt: 3 Yaprak sayısı: 55. Satır sayısı: 35 Kapak ölçüleri:30x22cm. Durumu: İyi, bazı kelimeler kırmızı ile yazılmıştır. 13- “Şerhu Mesâbihu’s-Sunne” AN VII/ 34 D Müellif: Abdullatif b. Abdulaziz b. Ferişte el-Kirmânî b.Melek el-Hanefi 166 (ö. 801 h) Hat türü: Nesih Yaprak sayısı: 235. Satır Adedi: 27. Kapak ölçüleri: 22x15 cm. Kitabın durumu: Güzel. 14- “Keşfu’l-Meşârik: Şerhu Meşâriki’l-Envâri’n-Nebeviye”167 Müllif: Hızır b. Umer el- ‘Atûfî 168 (ö. 948 h.) Hattın Türü: Nesih Yaprak sayısı: 337. Satır sayısı: 21 Kapak ölçüleri:24,5x17cm

162 Muhammed Efendi el-Birgivi’nin şerh risalesi, Arnavut alimlerin arasında meşhur bir kitaptır ki ona dayanarak Müstalahü’l-Hadisi okutulmuştur. 163 Bkz. İslam Ansiklopidesi, IX, s. 29; Kehhale, Mü’cemü’l-Müelifin, IV, s. 142. 164 İrşadu’s-Sari ala Sahihi’l-Buhari’dir. Bkz. Keşfü’z-Zünün, s. 552. 165 Kehhale,Mü’cemü’l-Müelifin II. s. 85-86; Zirikli, el-A’lam, Daru’l-Alem li’l-melayin, Beyrut 1986, VII. bs., I. s. 232. 166Kehhale, Mü’cemü’l-Müelifin, VI, s. 13 ; Zirikli, el-A’lam VI, 217; Keşfü’Zünün, s. 1701. 167 Üç cilt halinde bir kitaptır, Keşfü’z-Zünün, s. 1689 168 Kehhale,Mü’cemü’l-Müelifin, IV, s. 101-102; Hacı Halife, Keşfü’z-Zünün, s. 1689.

66

Kitabın Durumu: Sondan eksik vardır. Tamir edilmesi gerekmektedir. 280–301 arası birbirine girmiştir. 15- “Mebâriku’l-Ezhâr fi Şerhi Meşâriki’l-Envâr”169 An V/15 C Müellif: Abdullatif b. Abdulaziz b. Fereşte el-Hanefî 170 (ö. 801 h) Hattın Türü: Nesih Yaprak sayısı: 260. Satır sayısı:23 Kapak ölçüleri: 26x17 cm. Kitabın Durumu: Sondan bazı sayfaları eksiktir. 16-Başka bir Nüsha 171 An VIII /2 F Müstensih: Süleyman b. Halil. Yazım Tarihi: 1093 Hattın türü: Nesih Yaprak adedi: 274. Satır sayısı: 25 Kapak ölçüleri: 21,5 x 15, 5 cm. Durumu: İyi 17-“Meşâriku’l-Envâri’n-Nebeviye min Sihâhi’l-Ahbâri’l-Mustafiye” An 7/8 B Müellif: el-Hasen b. Muhammed b. El-Hasen es-Sağânî 172 (D. 650 h) Hattın türü: Nesih Yaprak adedi: 106. Satır sayısı:19 Kapak ölçüleri: 26x 17 cm. Metin Ölçüleri: 20x 13 cm. Durumu: İyi durumdadır. Biraz onarım görmesi gerekmektedir. 18. Diğer bir Nüsha An I /4 C Hattın türü: Nesih Yaprak sayısı:74. Satır sayısı:21. Kapak ölçüleri:22x 14 cm. Metin Ölçüsü:15x6 cm. Durumu: Sonunda biraz eksiklik bulunmaktadır. 19. Diğer bir Nüsha An V/8 E Müstensih: Esad b. Ali b. Hamşid b. Ebî Bekr. Yazma tarihi: h. 730 Hattın türü: Nesih Yaprak sayısı: 116. Satır sayısı:19 Kapak ölçüleri: 25x 17 cm. Durumu iyidir ve onarılması gerekir.

169 Bkz.Hacı Halife, Keşfü’z-Zünün, s. 1689. Meşâriku’l-Envâri’n-Nebeviye min Sihâhi’l-Ahbâri’l-Mustafiye’nin şerhidir. 170Kehhale, Mü’cemü’l-Müelifin, IV, s. 11;Zirikli, el-A’lam, IV, s. 59. 171 Bkz. Fehresu’l-Mahtutati’l-İslamiye bi’l-Mektebeti’l-Vataniyeti’l-Albaniye fi Tiran, Abdü’s-Settar ve Habibullah Azimi, Müessesetü’l-furkan li’t-Turasi’l-İslami, London 1997, s. 34. 172 Daha önce geçti.

67

20- Diğer bir Nüsha An V /31 E Müstensih: Süleyman b. Salih Yazım tarihi: 1190 h. Hattın türü: Nesih Yaprak sayısı: 102 Kapak ölçüleri:21x 15 cm. Metin ölçüleri: 17x 11 cm. Güzel durumdadır. 21. Diğer bir Nüsha An VIII /1 D Müstensih: Halil b. Hadar Yazım tarihi: h. 835 Hat türü: Nesih Yaprak sayısı:244. Satır sayısı:13 Kapak ölçüleri: 22x 16 cm. Metin ölçüsü:15x 9 cm. 22. Diğer bir Nüsha An VIII /31 D Müstensih: Abdullah el- Vaiz Yazım tarihi ve yeri: h. 1178 İskenderiyye Hattın türü: Nesih Yaprak sayısı: 131 Satır sayısı:19 Kapak ölçüleri: 22x 15 cm. Durumu: İyi 23- Diğer bir Nüsha An 1x/16 F Müstensih: Bektaş b. Hasen Temur Tarihi:1189 h. Hattın türü: Nesih Yaprak sayısı: 176 Kapak ölçüleri:19x 14 cm. Metin ölçüleri: 14x 7 cm Durumu: Rutubet izleri olmasına rağmen iyidir. 24- “Mişkâtu’l-Mesâbih fi İlmi`l-Hadis” 173 Dr 1/15 B Müellif: Ebu Abdillah Muhammed b. Abdillah et-Tebrizi 174 (ö 737. h). Telif Tarihi: h. 737. Müstensih: Ali b. İlyas. Yazım Tarihi: h. 965. Hattın türü: Güzel bir nesih. Yaprak sayısı: 446. Satır Sayısı: 19. Kapak Ölçüleri: 29x20 cm 25- “Mesâbihu’s-Sunne” An III/16 B. Müellif: Ebu Muhammed el- Huseyn b. Mesûd el- Ferra’ el-Beğavi 175 ( ö. 516 h. )

173 Ebu Muhamed el-Hüseyn el-Bagavi, bkz. Keşfü’z-Zünün, s. 1699. 174 Kehhale, Mü’cemü’l-Müelifin X. s. 211; Zirikli, el-A’lam, VI. s. 234. 175 Kehhale, Mü’cemü’l-Müelifin, IV. s. 61-62; Siyeru A’lami’n-Nubela, XIX, s. 439;Zirikli, el-A’lam, II, s. 209.

68

El yazımı Tarihi: 857 h. Hattın türü: Nesih. Yaprak sayısı: 233. Satır sayısı: 21 Kapak ölçüleri: 27x 18 cm. Metin ölçüleri:19x 11 cm. Durumu: İyi 26-Başka Bir Nüsha. An VIII /10 B Hattın türü: Nesih. Yaprak sayısı: 745. Satır sayısı:17 Kapak Ölçüleri:25x 17 cm. Metin Ölçüleri:17x11. Durumu: İyi 27- “Metâliu’l-Meserât bi Celai Delâili’l-Hayrat” An V /26 E Müellif: Muhammed b. Ahmed b. Ali b. Yusuf el- Fâsî 176(ö. 832 h. 1429 m) El yazının yazılma Tarihi. h. 1123 Hattın türü: Normal Yaprak sayısı: 11. Satır ayısı:19 Kapak ölçüleri:20x14 cm. Metin ölçüleri: 15x12 cm. Durumu: İyi 28- “el-Münâvî’l-Kebir alâ Şerhi’l-Câmii’s-Sağîr”177 An I 3 B Müellif: Abdurrauf el- Menavî (ö. 1031 h/1613 m Hattın türü: Nesih. Cild: 2 Yaprak sayısı:25. Kapak ölçüleri:25x15 cm. Durumu: İyi Bunlar, “Tiran’daki Arnavutluk Milli Kütüphanesi İslami El Yazmaları Fihristi’nde adı geçen hadis elyazmalarıdır. Bunlar mevcut olanların hepsi değildir. Bundan daha çok el yazması bulunmaktadır. Resmi ve resmi olmayan kuruluşların bu kitapların ortaya çıkarılması ve insanların istifadesine sunulması için çok yoğun bir çaba sarf etmeleri gerekmektedir.178

176 Kehhale, Mü’cemü’l-Müelifin, VII, s. 300; Zirikli, el-A’lam, V, s. 331. 177 Eksik bir nüsha ve ilk sayfasında İskenderiye valisi’ne ait bir mühür bulunmaktadır. (Burada bir konuya dikkat çekmek isterim ki, o da şudur, o zamandaki Şkodra’ya İskenderiye denilmiştir). 178 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn” s, 113.

69

C. KOSOVA’DAKİ KÜTÜPHANELER

1. Kosova’daki Genel Kütüphanelerde Bulunan Hadis El Yazmaları Hem Makedonya’ya yakın olduğu için, hem de bölgenin ayrılmaz bir parçası olduğu için Kosova’da bulunan güzide eserleri zikretmek yerinde olacaktır. Bu kütüphanelerden ilki Üniversite Milli Kütüphanesi’dir. Bu kütüphane Kosova’nın başkenti Piriştina’da bulunan, Eğitim ve Kültür Bakanlığına bağlı büyük bir kütüphanedir. Bu amaçla tasarımı yapılan yeni bir binadır. Kosova’daki kütüphane binası, bölgedeki diğer bütün binalardan farklı bir tasarımla yapılmıştır. Doksan dokuz beyaz kubbe ile üzeri örtülmüştür. Dinî değerlerin binayı tasarlayana etki ettiği söylenmektedir. Öğrenciler, öğretmenler, yazarlar sürekli buraya gelmektedirler. Bugün bina, şehrin özel simgelerinden birisi haline gelmiştir. Yazarlar ve kitaplar için özel bölümleri vardır. Bu da kütüphane idaresinin iç düzenlemeye önem verdiğinin delilidir. Bu bölümlerden birinde “Nadide kitaplar, özel ve kıymetli yayınlar kısmı” diye isimlendirilmiş bir kısım vardır. Bu kısmı Üstad Nihad Krasnîş179 (Krasniqi) idare etmektedir. Bu kişinin nadide eserlerin bir araya getirilişinde öncülüğü, özel bir rolü bulunmaktadır. Özellikle ülkenin üzerinde esen fırtınalı günlerde kendisine sığınak bulmuş Arapça kitapların nasibi büyük olmuştur. Aydınlık ve güzel İslamî geçmişimize şahit olan mirasımız burada toparlanmıştır. Osmanlı hilafetinin düşüşünden sonra İslamî yapı yok olmaya ve bölümleri her yerde çökmeye başlamıştır. Komünizmin gelişiyle birlikte durum daha da kötüleşmiştir. Müslümanların ilmî yürüyüşü durmuştur. Bu ortamda İslamî kitaplar vakıflarda koruma altına alınmış ve gelecekte kendilerini nelerin beklediğini beklemeye başlamışlardır. Mazimize ait mirasımızı korumak amacıyla kitaplarımızı bir araya getirmek ve Üniversite Milli Kütüphanesinde toplamak düşüncesi ortaya çıkmıştır. Tabii ki bu iş kişilerin şahsi gayretlerine kalmıştır. Böyle bir düşüncenin sahibi Nihat Krasniş 1984 yılında baskı ya da el yazması olsun bütün kitapları toplama kararı almıştır. Özel kütüphanelerinde bulunan el yazma eserleri teslim etmek kişilerin isteğine bırakılmıştır. Bu proje, 1989 yılına kadar sürmüş ve arzu edilen misyonunu tamamlayamadan son bulmuştur. Bununla birlikte el yazması ve matbaa baskısı olan kitaplardan epeycesi kütüphanede toplanmıştır. Tarafımızdan böyle bir çalışmayı hazırlamak için kütüphane ziyaret edilmiş ve hadis kitapları araştırılmaya çalışılmıştır. Şu an bu kütüphanenin “Çok Kıymetli Eserler” bölümünde Osmanlıca, çoğunluğu Arapça 3218 kitap bulunmaktadır. Bu kütüphanede çoğunluğu hanefi fıkhı olmak üzere farklı farklı islamî alanlarda 728 el yazması bulunmaktadır. Buradaki en eski el yazması eser, 748/1347 yılında yazılan hanefi

179 Alaudin Medresesinden mezun olup, Priştina Üniversitesinden yüksek lisans yaparak mezun olmuştur. Osmanlıcayı bilen bir şahıstır.

70 fıkhıyla ilgili bir kitaptır. Bu el yazmalardan 70 tanesi medreselerin özel kütüphanelerinden ve ölümünden birkaç yıl sonra Makedonya’nın tanınmış meşhur davetçisi Hasan Nahi’nin180 kitaplığından hediye edilmiştir. Kitapların korunması için sorumlular tarafından özen gösterilmiştir. Ve uygun şartlar altında korunmuşlardır. Kitapların bulunduğu mekânda rutubet yoktur ve ışık yeterli miktarda bulunmaktadır.181

2. İslami Eserler Nereden Gelmiştir? Osmanlı Türkleri Arnavutluk’a İslam’ı getirmişlerdir. Şurası kesin ki, onlar beraberlerinde İslami kitaplar ve alim insanları da getirmişlerdir. Onların bu ilkeleri İslami öğretiler ve Allah’a imanla örtüşmektedir. Çok geçmeden dinlerinde ince anlayış sahibi olmak ve yurtlarına döndüklerinde kavimlerini uyarmak için Balkan Ülkelerinden İstanbul’a insanlar ilim yolculuklarına başlamışlardır. Buralarda ilim öğrenmişler ve sonra ülkelerine beraberlerinde ilim ve kitaplarla dönmüşlerdir. Hatta şu an bile o dönemi gören ihtiyarlar, bu alimlerin üstünlüklerini dile getirip “Falanın oğlu İstanbul’da ya da İslam alemin diğer ilim başkentlerinde okuyorlardı.” diye anmaktadırlar. Şurası muhakkak ki, Osmanlı devletine bağlı eğitim müesseseleri öğrencilerin yetişmesinde büyük pay sahibi olmuştur. Tarihte buna nice şahitler bulunmaktadır. Çeşitli vakıf sahipleri de İslami eğitime kendi gayretleri ile destek olmuşlardır. Onlar medreseler bina etmişler, buralara kitaplar getirmişler ve mescitler yaptırmışlardır. Bu mescitlerin yanında bulunan okulları, ihtiyaçları olan kitaplarla donatmışlar ve böylece kendilerinden istifade edilmesi amacıyla kütüphaneler kurmuşlardır. Genel olarak ilim yaygınlaşmış ve sevenleri çoğalmıştır. Durum nice parlak asırlarca böyle devam etmiştir. İslam yapısı güçlenip, iman ve ilimle İslam bilgisi coştuğunda bu ülkeler neredeyse diğer İslam ülkelerine denk olmuşlardır. Bu konunun ayrıntılarına girmeden önce, özel kütüphanelerden kastedilenin ne olduğunu açıklamak gerekir.

3. Özel Kütüphaneler Ve Buralardaki Hadis Kitapları Kişilerin, mescitlerin ve geçmişten kendisine miras kalmış kitaplara sahip ilim yuvalarının kütüphaneleri bulunmaktadır. Bu alanda dinî medreselerin rolü her kesin malumudur. Bu araştırmada, özel kütüphaneler ile devlete tabi olmayan, devletin gözetiminde bulunmayan kütüphaneler kastedilmektedir. Arnavutluk ve Makedonya’daki bazı devlet

180 O, Kahire/Ezher Üniversitesi’nden mezun olan meşhur bir âlimdir ve bu ülkenin ilk neslindendi. Priştina’daki Alaaddin Okulu’nda dinî derslerin birçoğunda öğretmen olarak görev yaptı. İlmî çalışmalarının en önemlisi, Kur-an’ı Kerim’i Arnavutçaya çevirmesidir. 1905 yılında Jakova kentinde doğdu ve yıllar önce vefat etti. 181 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn” s, 129.

71 kütüphaneleri hakkında daha önce bilgi verilmiş ve buralarda bulunan hadis kitapları gün yüzüne çıkartılmaya çalışılmıştır. Araştırma esnasında, derde şifa olamayacak birkaç makale dışında bu konuda çalışma yapan bir kişi ve telif edilmiş bir eser bulunamamıştır. Özel kütüphanelerle ilgili çok özel bir çalışmanın yapılması gerekmektedir. Ayrıca bunların tespiti de çok kolay değildir. Çeşitli vakıf sahipleri de İslamî eğitime kendi gayretleri ile destek olmuşlardır. Onlar medreseler bina etmişler, buralara kitaplar getirmişler ve mescitler yaptırmışlardır. Bu mescitlerin yanında bulunan okulları ihtiyaçları olan kitaplarla donatmışlar ve böylece kendilerinden istifade edilmesi amacıyla kütüphaneler kurmuşlardır. Genel olarak ilim yaygınlaşmış ve sevenleri çoğalmıştır. Durum asırlarca böyle devam etmiştir. İslam yapısı güçlenip, iman ve ilimle İslam bilgisi coştuğunda bu ülkeler neredeyse diğer İslam ülkelerine denk olmuşlardır.182

4. Kosova’daki Kütüphanelerin Tarih Boyunca Maruz Kaldığı Felaketler Diğer bölgelerde olduğu gibi Kosova kütüphaneleri de çeşitli felaketlerle yüz yüze gelmiştir. Dini kitapların başına gelen üzücü olaylar yetmediği gibi, sorumluların ihmali de söz konusudur. Bir de tüm olumsuzluklara ek olarak kitaplar yakılmış ve hoyratlıklar yapılmıştır. Nice kitap Kosova’daki son savaşta yok edilmiştir. Aktaracağımız olaylar buna delil olacak ve işin gerçek yüzünü ortaya koyacak niteliktedir Gjakova (Gjakove) şehrinde iki binden fazla kıymetli el yazması ve eski kitabı içerisinde barındıran, İslamî bir vakfa bağlı bir kütüphane bulunmaktaydı. Mescit ve etrafındaki binalar Sırplar tarafından yakılmıştır. Maalesef kütüphaneden geriye hiçbir eser kalmamıştır. Priştina’da içerisinde el yazması olan, el yazması olmayan çok kıymetli eserlerin bulunduğu bir kütüphane bulunmaktaydı. İnsanlar, kitaplarını bu kütüphaneye hediye etmişlerdi. Çünkü onlar bu eserlerle ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Kitaplarla birlikte bu İslamî merkez de yakılmıştır. İçerisinde birçok kitabın bulunduğu İslamî vakıflara ait merkezlerden çoğunluğu yakılmıştır. 302 imamın evi ya yakılmış ya da soyulmuştur. Şurası kesin ki, bu insanlara ait kütüphaneler ve kitaplar da yok edilmiştir. Kosova’da savaştan önce 560 adet cami ve mescit bulunmaktaydı. 1999’da yaşayan son savaş esnasında 218 mescit yok edilmiş ve yıkılmıştır. Aynı şekilde dört tane tarihi eski medrese içerisindeki kitaplarla birlikte yakılmıştır.

182 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn” s, 131.

72

Özet olarak 1999 senesinde meydana gelen savaşın sonucu; 12.000 el yazma eserin ve Mushafın yakılması olmuştur.183

5. Kosova Arşivindeki El Yazma Eserler Kosova’da ki ana arşiv başkent Priştina’da bulunmaktadır. Bu arşivde diğerleri gibi belgelerin ve kıymetli eserlerin toplanıp korunmasında büyük bir öneme sahiptir ve devletin sorumluluğu altında çalışmaktadır. Doğu dillerinde muhtelif eserlerin bulunması sebebiyle bu konuda uzman birisi arşive devlet tarafından atanmıştır. Bu sorumluya “Doğu Vesikaları Sorumlusu” ismi verilmiştir. Kosova Arşivi’nde İslam ilimlerinin bütün dallarıyla ilgili Arapça, Osmanlıca ve Farsça 99 adet el yazması eser bulunmaktadır. Hadis konusunda beş adet el yazma eser bulunmaktadır. Ancak burada bulunan eserler düzenli, numaralandırılmış değildir ve haklarında kılavuz bulunmamaktadır. Bu bölümden sorumlu olan kişinin ifadesine göre; bu ihmal edilmiş ve hiç kimse bu konuda çalışma yapmamıştır.184 Kosova Arşivi’nde hadisle ilgili bu beş el yazması eser şunlardır: 1- “Kitabü’ş Şemail”185 Müellif: Ebu İsa et- Tirmizî 186(ö. 279 h.) Hattın türü: Kalın bir nesih kullanılmıştır. Siyah renkte ve kolaylıkla okunabilir durumdadır. Sayfa ebatları: 19x14 cm. Metin boyutları: 12x7,5 cm. Yaprakları beyazdır. Hadislerin başlangıçları kırmızı ile ayrılmıştır. 250 sayfadır ve her sayfada 11 satır bulunmaktadır. Haşiyesinde yorum ve açıklamalar yer almaktadır. Nüsha mukabele edilerek tashih edilmiştir. 2- Bir Başka Nüsha Müellif: Ebu İsa et-Tirmizî (ö. 279 h.) Yazanın ismi ve yazım tarihi bilinmemektedir. Hattı kalın nesih türündedir ve çok güzeldir. Sayfa ölçüleri: 18x12 cm. Metin ölçüleri: 13x8 cm. 204 sayfa ve her sayfada 11 satır vardır.

183 Bkz. Barbaria Serbe ndaj monumenteve İslame në Kosovë, Kosova İslam Birliği Yay., Priştina 2000, . 184 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn” s, 141. 185 Bkz. Hacı Halife, Keşfü’z-Zünün, s. 1059-1060. 186 Muhamed b.İsa b. Sevre b. Musa b. Dahhak el-Hafız ve meşhur olan Ebu İsa et-Tirmizi, (210-279 h) bkz. Kehhale, Mü’cemü’l-Müelifin, XI, s. 104;Zehebî, Siyeru A’lami’n-Nübela, XII, s. 270.

73

Kırmızı renkle yazılmış bazı yorumlar bulunmaktadır. Kitabın başında ve sonunda Priştina müftüsünün mührü bulunmaktadır. Ve şöyle yazmaktadır: “Priştina müftüsü Huseyn Efendinin kitaplarındandır.” Kitabın sahibinin eseri, 200 dinara satın aldığı yazılıdır.187 3- “El-Hısnu’l Hasîn min Kelâmi Seyyidi’l-Murselin”188 Müellif: Şemsûddîn Muhammed b. Muhammed el-Cezeri eş-Şafiî 189 (ö. 833 /1429) Müstensih ve istinsah tarihi bilinmemektedir. Hattı iyidir ve kırmızı renkle yazılmış yazılar bulunmaktadır. Bu nûshanın sonunda eksiklik bulunmaktadır. Bunu Priştina müftüsü Hüseyin SADIK tamamlamıştır. Bu durum el yazması eserin sonuna yazdığı yazı sebebiyle açıktır. Şöyle demektedir: “El-Hısnul Hasîn kitabını okumayı bize kolaylaştıran Allah’a sonsuz hamdolsun. Okumaya 1231 yılı Şaban’ın ilk günlerinde başladım. Ramazan ayının 28. günü tamamlayabildim. Bu nüsha eksiktir. Allah’a hamdolsun bu eksikliği tamamladım. Allahım! Bizden kabul buyur. Sen işiten ve görensin….” 4- “Et-Teysiru Şerhu’l Camiu’s-Sağir” Müellifin ismi: Şemsuddîn Muhammed Abdurraûf el- Munavî 190 (ö. 1031 h.) Yazanın ismi ve yazım tarihi bilinmemektedir. Sayfa ölçüleri: 21x16cm Metin ölçüleri: 10, 5 x 16, 5 cm 534 yapraktan 1068 sayfadan oluşmaktadır. Her sayfada 24 satır bulunmaktadır. Durumu iyidir. Özel bir itina gösterildiğinin delillerinden birisi birçok yerin kırmızı renkle süslenmiş olmasıdır. 5- “Şerhu’l Tebsira ve’l Tezkira” Müellif: Abdurrahîm b. el- Hüseyin el- Irakî el-Mısrî 191 (ö. 806 h.) El yazısını yazan kişi: İbn İlyas Hattın türü: Güzel bir nesir Sayfa ölçüleri: 20x14 cm Metin ölçüleri: 7,5x 14 cm Sayfaları numaralandırılmıştır. Ama baştan 1-30 arası, sondan 79-157 arası eksiktir. El yazmanın en sonunda şöyle yazılır: “Yazı baki, ömür fani, kul asi, Allah afi”

187 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn” s, 144. 188 Meşhur bir dua kitabıdır. Bkz. Hacı Halife, Keşfü’z-Zünün, s. 669. 189 Daha önce geçti. 190 Daha önce geçti. 191 Irakî diye tanınan bir alimdir. Bkz. Kehhale, Mü’cemü’l-Müelifin, s. 7, 204.

74

6. Kosova’da Geriye Kalan El Yazması Eserleri Toplama 2003 yılının sonunda geriye kalan el yazma eserleri toplamak için bir davet yapılmıştır. Bu görevi yerine getirenler İslamî kuruluşlar olmamıştır. Bu görevi, Kosova’da bulunan Amerika Temsilciliği Kütüphanesi üstlenmiştir. Bu projeyi gerçekleştirmek için öncelikle bir çalışma planı yapmışlardır. Başlangıçta Amerika Temsilciliği Kütüphanesi temsilcisi, Üniversite Milli Kütüphanesini ziyaret etmiş ve el yazması eserlere kendilerinin gösterdikleri özeni dile getirmiştir. Bu iş için başlangıç aşamasında 50 bin dolar ayırdıklarını, projenin ilerlemesiyle birlikte miktarı artıracaklarını açıklamıştır. Bu ziyaretin peşi sıra proje için bir komisyon oluşturulmuştur. Bu komisyonda Arapça, Osmanlıca, Türkçe bilen Şarkiyat bölümü hocalarına ek olarak Kosova’daki İslam Birliği’ni temsil eden bir kişi de bulunmuştur. El yazma eserlerin bir araya toparlanması, sürekli bu kitapları tanıtacak bir büronun bulunması, her kitap için bir kart çıkarılması ve kütüphanede bilinen genel bir tertip yapılması kararlaştırılmıştır. Bu sürekli büronun Alauddin Medresesinde bulunması, burada özel bir salon tahsis edilmesi ve bu iş için gerekli olan harcamaların yapılması gibi hususlarda anlaşma yapılmıştır. Komisyon el yazmaları araştırmak için bir yol haritası belirlemiştir. Arzu ettikleri kitapların bulunduğunu tahmin ettikleri yerlerde bir İslamî vakıftan diğerine, mahalli bir kütüphaneden bir başkasına, tanınmış bir Müslüman’dan bir başka Müslüman’a ziyaretlerde bulunmuşlardır. Bu uğurdaki seyahatleri boşa gitmemiş, birçok şey elde etmiş ve başarılı olmuşlardır. Elde edilen sonuçlar arttıkça harcanan paralar da artmıştır. Şu ana kadar bu proje sayesinde binden fazla el yazması toplanmıştır. Bu kitaplar, Kosova’daki İslam Birliği’nin gözetimi altındaki Alauddin Medresesi’nin sorumluluğu altında bulunmaktadır. Komisyon ilgili oldukları alanlara göre kitapları ayırmış ve tertip etmiştir. Kitaplar kapaklı özel yerlere konulmuştur. Komisyonun çalışmaları hala devam etmektedir. Eserlerin sayısının üç binden fazlaya ulaşmasını beklemektedirler.192 İslam Birliği, bu çalışmada çok önemli bir rol oynamıştır. Kitapların korunması için el yazma eserlere sahip olan şahıslara, bağışlamaları için resmi yazılar göndermişlerdir. Söz konusu komisyona Profesör Nihat Karasniç başkanlık etmekte ve işlerin gidişatını takip edip karşılaşılan sorunları çözmektedir.193

7. Piristina’daki Alauddin Medresesinde Bulunan Hadis El Yazmaları 1- “Risale fi Mustalahi’l-Hadis” d. A. 40/ 1–2 Müellifi bilinmemektedir. El yazmasını yazan kişi: Molla Ömer b. Memiş Ağa

192 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn” s, 149. 193 Ternava, Naim, Kosova Alimler Kongresi’ne İslam Birliğin Başkanı’nın tevcihi, 5 ay, 2004.

75

Yazım yeri: Prizren194 Sayfa ölçüleri: 22,5x16 cm. Metin ölçüleri: 8x14 cm. Yaprak sayısı: 5 2- “Et-Tezkira li Ahvâli’l-Mevtâ ve Umûri’l-Ahira” Müellif: İmam Kurtubî 195(ö. 671 h.) D. A. 41. Sayfa ölçüleri: 30x21 cm. Metin ölçüleri: 23,5x13,5 cm. Yazım tarihi:1071 h. Ayetler kırmızı ile yazılmıştır. Metnin kenarı süslemelidir. Haşiyesinde çokça şerh ve yorum bulunmaktadır. Hattı gerçekten bir benzeri bulunamaz, bakmaya doyum olmaz denebilecek şekilde güzeldir. Nüsha iki farklı hatla yazılmıştır. İkisi de biri birinden güzeldir. Durumu iyidir ve büyük boydur. 3- “Hadis’le ilgili bir cilt” D. A. 42 Müelif bilinmiyor. Bu nüshanın özellikleri Tiran Milli Kütüphanesi’ndeki benzeriyle aynıdır. Sayfa ölçüleri: 16 x 25 cm. Metin ölçüleri: 12 x16 cm. Baştan 11 yaprak eksiktir. Durumu iyidir. Kitabın en sonunda şöyle yazılıdır: “ Kitabın müellifi şöyle dedi: Allah’a hamdolsun. Onun yardımı ile 737 yılının Şevval hilali görüldüğünde Ramazanın son Cuma günü Rasulullah (s.a) hadislerini bir araya getirdim. Allaha hamd, Rasulüne ve ashabına salat olsun.” 4- “Kitabu’l-Müfhim Limâ Eşkele min Telhîsi Kitabi Sahîhi İmam Müslim”196 Müellif: İmam Ebu’l-Abbas el-Kurtubî (ö. 656 h). Tek cilttir, üzerinde yazanın ismi ve yazım tarihi yoktur. Varak ölçüleri: 18x 25 cm. Metin ölçüleri:13x 18 cm. Hattı güzeldir. Kitabın çevresinde yorumlar ve çok faydalı açıklamalar bulunmaktadır. 5- “Şifâu Şerif”197 D:A. 45. Müellif: İyad b. Musa b.İyâd 198 (ö. 544 h.) El yazmasını yazan: Malik b. Adil. Yazım tarihi: 1277 h. Sayfa ölçüleri: 16x21 cm. Metin ölçüleri: 17x 12 cm. Hattı kötüdür. Uzun bir süre bakıldıktan sonra zorlukla okunabilmektedir. Büyük ve kalın bir cilttir. İyi bir şekilde korunmuştur. Güzel bir hattının olmayışı dışında başka bir kusuru yoktur.

194 Kosovada’ki en büyük şehirlerinden birisidir. 195 Kehhale, Mü’cemü’l-Müelifin, VIII, s. 239. 196Hacı Halife, Keşfü’z-Zünün, s. 1777. 197 Kitabın ismi, eş-Şifau fi Ta’rifi Hukuki’l-Mustafa, bkz. A. g. e., s. 1052-1053. 198 El-Hafız el-Allame meşhur olan el-Kadi İyad (496-544.h). Bkz. Zehebî, Siyeru A’lami’n-Nübela, XX, 212; Kehhale, Mü’cemü’l-Müelifin, VIII, s. 16.

76

6- “Şerhu Şifâi Şerif” D. A. 46. Müellif: Ali b. Sultan el- Kâri (ö. 1014 h.). Sayfa ölçüleri.21x 16 cm. Metin ölçüleri:16, 5x10 cm. Hattı güzeldir. Nüsha tam korunmuştur. 7- Hadislerin Bulunduğu Bir Nüsha D.A. 47 Müellif: Bilinmemektedir. Baş ve son tarafında eksiklikler bulunmaktadır. Hadisin sonunda bilinen rumuzlarla hadisi tahriç edene işaret edilmektedir. Hattı güzel ve okunaklıdır. 8- “Sahîhu’l-Buharî” 1. cilt. D.A.74/I Müellif: Muhammed b. İsmail el- BUHARİ (ö.256 h.) Durumu iyidir. Kırmızı renkli süslemeler ve bazı yorumlar bulunmaktadır. Kalın bir cilttir. Dağılmasından korkulduğu için ip ile bağlanmıştır. Diğer ciltlerde böyledir. 9- “Sahîhu’l-Buhari” 2. cilt. D.A. 74/II El ile yazımı Şaban ayında h. 1128’de tamamlanmıştır. Bab başlangıçları kırmızı ile boyanmıştır, üzerinde başkaca kırmızı işaretler bulunmaktadır. 10- “Sahîhu’l-Buhari” 3.cilt. D.A.74/III Yazım tarihi ve yazan bilinmiyor. Hattı güzeldir. Bab başları kırmızı ile boyanmıştır ve başka kırmızı işaretler de bulunmaktadır. 11- “Sahîhu’l-Buhari” 1994. cilt D.A. 74 /IV Yazım tarihi: 1179h. İlk sayfalar altın suyuyla süslenmiştir. Durumu iyidir. Hattı güzel ve okunuşu kolaydır. 12- “Şerhu Meşârıkı’l Envâr fi Sıhahi’l Hanefi” D.A.76 Müellif: Abdullatif b. Abdulaziz İbnul Melekil Hanefi 200 (ö.801 h.) Yazanın ismi ve yazım tarihi bilinmemektedir. Hattı güzeldir. Üzerinde kırmızı renkte yorumlar ve işaretler bulunmaktadır. Durumu iyidir. 13- “Receb Ve Şaban Ayının Faziletleri Hakkında Bir Risale” D.A. 77 Müellifi bilinmemektedir. El yazısını yazan kişi ve yazım tarihi de bilinmemektedir. Yaprak sayısı 11’dir. Recep ve Şaban aylarının faziletlerini anlatan hadisleri içermektedir. Haşiyesinde yorumlar bulunmaktadır. 14- “Serhu’l-Mesâbih fî Ehâdîsi’r-Rasûl” D.A 78/1–2 Müellif: Ebu Abdullah Muhammed b. Abdillah el-Hatib et-Tebrîzî (ö.737 h.)

199 Daha önce geçmişti. Bkz., 143 -144 nolu dipnot 200 Kehhale, Mü’cemü’l-Müelifin VI, s. 11.

77

Müstensih: Ubeydullah b. Baba Hacı Yazım Tarihi: 883 h. Hattı güzeldir ve kolaylıkla okunmaktadır. Nüsha iyi korunmuştur ve durumu iyidir. 15-“Kitabul Mişkât” D.A. 79 Müellif: Ebu Abdillah Muhammed bin Abdillah el- Hatib et- Tebrîzî- 201 (ö. 737 h.) Üzerinde el yazısını yazanın adı ve yazım tarihi bulunmamaktadır. Hattı ve durumu iyidir. Bu el yazması kitabın birinci cildidir. 16- “Telhîsu Camiı’s Sağir” D.A.80 Müellifi bilinmemektedir. Üzerinde el yazısını yazanın ismi ve yazım tarihi bulunmamaktadır. Bu ciltte bulunan hadis sayısı (3240) dır. Hattı gerçekten güzeldir. Çerçeve ve kenarlarda açıklamalar ve yorumlar bulunmaktadır. 17- “Hadîsu’l Erbeîn” Müellifi bilinmemektedir. El yazısının yazılış tarihi hicrî 1182’dir. Hattı güzel değildir fakat okunaklıdır. Üzerinde kırmızı renkte işaretler bulunmaktadır. Kenarlarında çokça yorum vardır. 18- “El- Mevâhibu’l-Ledunniyye bi’l Menhi’l-Muhammediyye” 202 D.A. 87 Müellif: Ahmed el-Kastalanî eş-Şafiî (ö. 923 h.) Müstensih: Muhammed (ikinci bir isim geçmiyor). Bu nüsha ikinci cilttir. Kitabın fasılları kırmızıyla ayrılmıştır. Durumu ve hattı güzeldir. 19- “Kitabu Hadisi’r-Rasul fî Seb’i Mecâlis” D.A.88 Müellifi bilinmemektedir. Aynı şekilde el yazısını yazan kişi ve yazım tarihide bilinmemektedir. Satır aralarında kelimeler büyüktür ve Osmanlıcaya tercüme edilmektedir. 20- “Feyzu’l-Kadîr” 203D.A.89/1 Müellif: Abdurrauf el-Münavi 204 (ö. 1031 h.) Müstensih ve yazım tarihi bilinmemektedir. Hattı güzeldir. Büyük bir cilttir. 21- “Kitabun fi’l-Mustalah” D.A.90 Müellif: Aliyyu’l Kârî (ö. 1014 h.). Müstensih ve yazım tarihi bilinmemektedir. Baş tarafında eksik bulunmaktadır. Çünkü kitap “Tedlis Konusu” ile başlamaktadır. Bilindiği üzere ıstılah kitaplarında bu konu sonra gelmektedir. 205

201 Daha önce geçmişti. 202Hacı Halife, Keşfü’z-Züznün, s. 1896. 203 A. g. e., s. 561. 204Kehhale, Mü’cemü’l-Müelifin, IV, s. 196. 205 Osmani Sulejman, Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn, s. 159.

78

Kitabın en sonunda şöyle yazmaktadır: “Müellif Aliyyu’l-Karî h. 1006 yılında Mekke-i Mükerreme’de tamamlamıştır.” 22- “Kitabu’ş-Şemail” D.A.91 Müellif: İmam Tirmizî 206 (ö. 279 h.) Yazım Tarihi: h. 1206 Sayfa ölçüleri: 14x20 cm. Metin ölçüleri: 7,5x12 cm. Bir sayfada ki satır sayısı: 15. Sayfa sayısı: 90. Hattı çok güzeldir ve güzel korunmuştur. Kenarlarında yorum ve açıklamalar bulunmaktadır. 23- “Sahih-i Müslim” 207 . A.92 Müellif: İmam Müslim 208 ö. 261 h.) Sadece ikinci cildi mevcuttur. Sayfa ölçüleri: 14x18 cm. Metin ölçüleri: 10x13 cm. Sayfa sayısı: 173 Satır sayısı: 11 Küçük boydur. Sanki sahibi kitabı cebinde taşımıştır. Bunlar araştırmam esnasında üzerinde durduğum hadis el yazmalarıdır. Mescitlerden, şahıslardan ve muhtelif kütüphanelerden toparlanan bu kitaplar şu anda Priştina’da ki Alauddin Medreseleri’nde bulunmaktadır.

D. VAKFİYELER

Vakıf Ve Vakfiyelerden Hareketle Hadis İlminin Gelişimi Hadisin yaygınlaşmasında vakıfların önemli bir rolü olmuştur. Vakıf sahibi yaptırdığı vakfiyeyi Allah adına vakfetmiş ve medreseye kitaplar bağışlamıştır. Ana kaynak kitapları temin ederek öğrenciler için öğretim imkanları kolaylaştırılmıştır. Bu vakfiyelerin örneği İsa Bek’in kurduğu vakıftır. İsa Bek İslamî ilimlerle alakalı kitaplarının hepsini buraya vakfetmiştir. İsa Bey’in vakfiyesini tanıtılırken burada bulunan kitaplardan bahsedilecektir. Bilindiği üzere Hadis İlmi, Peygamber (a.s)’den itibaren raviler aracılığıyla ve ilmî seyahatler sonucu daha sonraki nesillere ulaştırılmıştır. Taşköprüzade diye meşhur olan Ahmet b. Mustafa b. Halil,209 Üsküp’e gelerek hadis ilminin temellerini atan ilk kişilerden biridir. Nitekim

206 Daha önce geçmiştir. 207 El-Camiu’s-Sahih diye bilinen kitap, bkz. Hacı Halife, Keşfü’z-Zünün, s. 555. 208 Ebu’l-Hüseyn Müslim b. Haccac en-Neysaburi. Bkz.Zehebî, Siyeru A’lami’n-Nübela, XII, s. 557. 209 1439 senesinde Priştina şehrinin valisi olan İshak Bey, daha sonra 1448 senesinde babasının yerine Üsküp valisi olarak atanır. Bütün mal varlığını hayrata infak etmiş ve Balkanlarda medreseler, kütüphanelerde ve daha pek çok hayırlar yapmıştır. Vefat tarihi bilinmez. Bkz. Hena e Re, Yeni Hilal Gazetesi sy: 48, 15 Şubat 1993.

79 o, meşhur eserinde hadis kitapları ve öğretiminden söz etmiştir. O, Birçok şeyhten yazılı ve sözlü olarak hadis okumuş ve öğretimi konusunda icazet almıştır. Taşköprüzade, kendi öğretim hayatı hakkında şöyle demektedir: “936 senesinde Zilhicce Ayı’nın başlarında “İshakiyye”ye (Üsküp)’e müderris oldum. Orada “ El-Mesâbîh” ile, El-Meşârık’i baştan sona okuttum…”210 Sonra söz etmiştir Üsküp’te İshâkiyye Medresesi’nde okuttuğu başka kitapları da anmıştır. Şüphe yok ki, onun gibi daha birçok âlim hadis ilmi okutmuştur. Üsküp’te meşhur kitapları okutarak ve şerh ederek tarihte Üsküp’ü dini eğitim merkezi olan şehirlerden biri haline getirmişlerdir. Seyyah Evliya Çelebi Üsküp’ü bazı yönleriyle Bağdat’a, Halep’e ve Saraybosna’ya benzetmektedir. Bu şehir, ilmî konumu ve medreselerinde eğitim veren âlimleri sebebiyle, bu bölgenin bütününe tümü için bir ilim kaynağı olmuştur. Hatta bu şehrin âlimleri, Osmanlı Devletindeki meşhur medreselerde hadis öğretiminde görev almıştır. Edirne Daru’l-hadis’ine 933/1526 yılında müderris olarak tayin edilen İshak Şelbî el- Üskübî, bunlardan sadece biridir. O, daha sonra meşhur sekiz medreseden birine müderris olarak atanmıştır. İlerleyen günlerde Şam’a kadı tayin edilmiştir. Hilafet devletinde hadis medreselerinin en meşhur olanlarından müderrisliği hak eden bir âlim olmuştur.211 Osmanlı Devleti, Selçuklular’da olduğu gibi, hadis ve Kur’an öğretimi konusunda, özel medreseler bina edilmesini uygun bulmuştur. Bunlar Dâru’l-kurrâ ve Dâru’l-hadîs diye isimlendirilmiştir. Resmi kurumlar bu medreselere çok büyük önem vermişlerdir. Devlet fethettiği topraklarda da bu medreseleri çoğaltmıştır. Geçen asırda Arap İslam devletlerinde geniş bir bölgede ortaya çıkan klasik hadis medreselerine ek olarak Osmanlı Devletinde de hadis medreseleri (okulları) ortaya çıkmıştır. Nebevi sünnete ve hadise hizmet için takip edilecek metodu, yolu hazırlamışlardır. Bu

874/1469 senesinde kurulan Medrese vakfedenin ismiyle isimlendirilmiştir. Balkanlardaki en büyük kütüphanelerden biri olan söz konusu medresenin kütüphanesi aynı zamanda Makedonya’nın da en büyük kütüphanesidir ve dokuzuncu yüzyılda kurulmuştur. On altı ilim dalını içeren kütüphanede, dini ilimler, dil ilimleri, mantık vs. branşlarında pek çok kitap bulunmaktadır. Bu kütüphane çok sıkıntılı zamanlar geçirmiştir. Dahası 1101/1689 senesinde yıkılışına kadar, çeşitli felaketler geçiren kütüphane 1101/1689 senesinde tamamen yakılmıştır. Bu felakette yanan kütüphaneden Kâdî Hân’ın el-Emâlî’si dışında hiç bir kitap kurtarılamamıştır. Söz konusu kitap, hâlihazırda Üsküp’te bulunmaktadır. Bu olaydan sonra o kütüphane uzun yıllar kapalı kalmıştır. Bilahare yeniden inşa edilen Üsküp, 1963 depremiyle yeniden bir afet ile karşı karşıya kalmıştır. Restore edilen kütüphane depremde telafisi zor hasar görmüştür. Bu afette kitapların bazıları yanmış, bazıları çalınmış veya talan edilmiş ya da değiştirilmiştir. Bundan sonra birçok yazma devlet kütüphanelerine nakledilmiştir. Kütüphanenin mevcut görevlisi Usame Cemaili, vefat eden selefi Abdullah’tan naklen, depremden sonra İsa Bey medresesinden yaklaşık 4000 yazma eserin devlet üniversitesi kütüphanesine nakledildiğini haber vermekte ve alınan yazmaların hâlâ orada olduğu belirtmektedir. Makedonya’da İslam meşihatının idaresine bağlı müstakil bir kütüphane binası vardı. Birkaç sene önce İslam meşihatının aldığı bir karar ile kalan kitaplar İslam İlimleri Fakültesi Kütüphanesi’ne nakledilmiştir. Hâlihazırda kitaplar, görevliler tarafından bilgisayar ortamına aktarılmaktadır. Kütüphanede yaklaşık 2400 Arapça kitap bulunmaktadır. Bunların 400’ü Türkçe ve Farsçadır. 210 Bkz. Taşköprîzâde, Eş-Şekaiki’n-Nu’maniye fi Ulemai’d-Devleti’l-Osmaniye, Daru’l-Kitabi’l-Arabi, Beyrut 1975, s. 328. 211 Frashëri Sami, Kâmûs’l A’lâm’daki Arnavut Şahsiyetleri, tercüme eden Polisi Mehdi Logos-A, Shkup 2002, s. 111.

80 medreselerde yetişen âlimler, kendilerinden önce yaşamış alimlerin misyonunu yüklenerek bu ilmin yaygınlaşmasında görev almışlardır. “Osmanlı Devletinde ilk Hadis medresesi I. Murat döneminde tesis edilmiştir. Bundan sonra Edirne şehrinde Tuna nehri kıyısında 1345 yılının Nisan ayında başka bir medrese daha kurulmuştur. Bunların peşi sıra Osmanlı hâkim olduğu bölgelerde hadis medreselerini yaygınlaşmıştır.212 İstanbul’daki “Dâru’l-hadîs” medresesi, Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmıştır. 1300/1882 yılında bu şehirde 11 tane hadis medresesi bulunmaktadır. Öğrenciler hadis ilimlerinin hepsini burada öğrenmişler ve öğretmenler de “Muhaddis” diye isimlendirilmişlerdir. Bu okullara kaydolmanın şartlarından birisi, öğrencilerin genel dini eğitim veren medreselerden birini bitirmiş olmasıdır. Yani bu okullara kaydolmak daha önceden kazanılan ilmî bir kapasiteyi gerektirmekteydi. Bu da öğrencinin, bu özel okullara kaydedebilmesi için yeterli ilmi seviyeye sahip olması demektir. Bu hadis okulları kendi içlerinde de farklılık arzemektedir.213 Hicri 851 miladi 1447 yılında Osmanlı Devlet yönetim merkezinin Edirne’ye taşınmasıyla bu şehirde bulunan “Daru’l-hadis” medresesi, medreselerin içerisinde en meşhurlardan birisi olmuştur.214 Görünen o ki, Edirne hadis eğitiminde ve öğretiminde önemli merkezlerden olmuştur. Bu eğitim merkezi, Makedonya’ya kadar ulaşmıştır. Bütün bu anlatılanlar dikkate alındığında, hadis ilminin Balkanlara, Türkiye’nin bize en yakın kapısı olan Edirne şehri vasıtasıyla ulaştığını söylemek mümkündür. Edirne’nin siyasî ve ilmî konumuna ek olarak, coğrafi konumu da bu şehri Balkanlara yakın kılmaktadır. İlim talebeleri, ilim tahsili adına diğer İslam şehirlerine gitmek yerine coğrafi olarak daha yakın olan Edirne’ye gitmişlerdir. Burada misal olarak İsa Bey vakfiyesini zikretmek yerinde olacaktır. Vakıfnameye göre medreseye vakfedilen hadis kitaplar şunlardır: 1- Sahihu Müslim, altı cilt 2- Sahihu’l-Buhari, altı cilt 3- Sahihu’l-Buhari’nin başka bir baskısı, bir cilt 4- Şerhu’l-Buhari, Kirmânî, beş cilt 5- Şerhu’l-Buhari, Zerkeşî, bir cilt 6- Şerhu Müslim, dört cilt 7- Camiu’l-Usul, iki cilt 8- el-Mesabih, bir cilt

212 Osmani Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn, s, 27. 213 Kazıcı, Ziya, Ana Hatlarıyla İslam Eğitim Tarihi, Türkçeden Arnavutçaya tercüme eden Cami Edvin, fener, bs. Tiranë 2001, s. 77. 214 A. g. e., s. 76.

81

9- el-Mesabih, diğer bir baskısı, bir cilt 10- el-Mesabih, diğer bir baskısı, bir cilt 11- el-Meşarik, bir cilt 12- Şerhu’l-Mesabih, Zeynu’l-Arab, bütünü bir cilttedir. 13- Şerhu’l-Mesabih, el-Kadi’l-Beydavi, bütünü bir cilt 14- Camiu’s-Sahihayn, bir cilt 15- Şerhu’l-Meşarik, İbn Ferşete, bir cilt 16- Kitabu’ş-Şifâ, tek cilt. 17- Kenzu’l-Ebrar, bir cilt 18- Muhatasar Sahihu’l-Buhari, iki cilt. 19- Buhari, diğer bir baskısı, bir cilt 20- Mişkatu’l-Mesabih, bir cilt 21- el-Kadi Iyadu’d-Din, bir cilt 22- Şerhu’l-Meşarik, Ekmelu’d-Din, bir cilt 23- Şerhu’l-Meşarik Ekmelu’d-Din, diğer bir baskısı, bir cilt 24- Muhtasaru’l-Buhari, diğer bir baskısı, bir cilt.215

Şimdi Makedonya topraklarında bulunan vakıfları yaptıran hayır sahiplerinin en meşhurlarından kısaca bahsetmek istiyoruz. 1. Çavuş Bey olarak tanınan Abdullah’ın oğlu Sungur Bey: (842/1470) Manastır vilayetine vali olmuştur. Müslümanlara hizmet için birçok malvarlığını vakfetmiştir. 837/1435’te tasdik edilen vakfiyesinde zikredilen serveti, cami, medrese ve Manastır şehrinde inşa ettirdiği zaviye için bir han, yirmi beş dükkân, bir bahçe, iki pazar; biri caminin önünde, diğeri ise zaviyenin önünde yedi değirmen, üzüm bağı ve büyük bir arazi vakfetmiştir.216 2. Yiğit Paşa Bey’in oğlu İshak Bey: 848/1445 yılında tasdik edilen kendi vakfiyesinden, medresede okuyan öğrenciler için Üsküp’te bir cami, bir medrese, bir mektep ve bir ev inşa ettirmiştir. Öğretmelerin oturmaları için Üsküp’e yakın Anant (Banyane) ve Mirkofca (Mirkovce) köylerini, iki hamam, yüz iki dükkân, iki han ve bir ev vakfetmiştir. Çayırları ve bahçeleri dâhil yedi verimli çiftlik de bunlar arasındadır.217 3. İshak Bey’in oğlu İsa Bey: 874/1469 yılında tasdik edilen kendi vakfiyesinde, Müslümanların faydalanması için birçok malvarlığını vakfetmiştir. Bütün hayatı boyunca bir medrese ve bir hankah (tekke) yaptırmıştır. Bu medrese onun ismiyle bilinmektedir. Medrese ve

215 Elezoviç, Glişa, Türk Mimari Eserleri, kn.-I-2, Beograd 1940, s. 412. 216 Kaleşi, Hasan, Yugoslavya’da en Eski Arapça Vakıf Belgeleri, Priştina 1972, s. 72. 217 A. g. e., s. 90.

82 hankah için iki ev, üç çiftlik, Üsküp’te iki bahçe, değişik yerlerde yirmi dört verimli arazi parçası, Üsküp’e yakın Kalçuşta (Kucevişte) köyü, ondan fazla değirmen, Üsküp’te erkekler ve kadınlar için Çifte Hamam adında hamam, ayrıca Kalkandelen’de bir hamam, bir kervansaray, bir han ve etrafındaki bütün evleri, on beş oda, inşaat için üç boş arsa ve kütüphane vakfetmiştir. Cami ise, onun vefatından sonra inşa edilmiştir.218

Kebir Mehmet Çelebi (Üsküp)

4. İsa Bey’in oğlu Kebir Mehmet Çelebi: Onun vakfettiği gayrimenkuller Üsküp ve Kalkandelen’de bulunmaktadır. Üsküp’te bir cami ve bir imaret inşa ettirmiştir ve onlar için bir hamam, beş değirmen, yirmi iki verimli arazi parçası, yedi çayır, altı dükkân vakfetmiştir. Bunlar 874/1470 yılında tasdik edilen vakfiyesinde görülmektedir.219 Kalkandelen şehrinde 867/1463 yılında tasdik edilen vakfiyesinden bir cami, tekke ve imaret inşa ettirdiği ve bunlar için altı dükkân, on beş odadan oluşan bir han, yirmi dört ev, ondan fazla değirmen, ondan fazla verimli arazi parçası, bir çayır, Kalkandelen şehrinde on bir bahçe, dört köy vs. vakfettiği anlaşılmaktadır.220

218 Elezoviç, Glişa, Türk Mimari Eserleri, kn.-I-2, , Beograd 1940, s. 79-126. 219 A. g. e., s. 127-144. 220 A. g. e., s. 127-144.

83

5. Sinanuddin Yusuf Çelebi: Ohri şehrinde bir zaviye inşa ettirmiştir, kendi ifadesine göre; “Müslüman yetim çocuklarının eğitim görebilmeleri için ve onurlu fakihler için bir ev”, Ustruga çıkışında Vranişte (İvranişte) ve Lezani (Lijani) gibi iki köy, gelirleriyle ve hayvanlarla birlikte Ustruga nahiyesinde Meşevişte köyüne yakın altı değirmen, Ohri’de on altı dükkân, Ohri’ye yakın Çakoştini denilen bölgede bir üzüm bağı Ohri’ye yakın bir boş arazi, şimdi Yunanistan’da bir şehir olan (Voden) Karaverye’de iki han, balıkçılık tesisi ve yüz bin (100.000) gümüş dirhem vakfetmiştir. Bütün bunlar, 896/1491 yılında tasdik edilen Sinanuddin Yusuf Çelebi’nin vakfiyesinde görülmektedir.221 6. İshak Çelebi: Sadece Makedonya’da değil daha birçok merkezde vakıfları olan en büyük hayırseverlerden biridir. Manastır vilayetinde kendi adında bir cami, medrese, zaviye ve mektep inşa ettirmiştir. Bunlar için yüz beş dükkân, dört arazi, yirmi değirmen, bir bahçe, kütüphane için kitaplar ve nakit para olarak 300.000 dirhem vakfetmiştir. Solun Köyü’nde altı konak, içerisinde iki ev bulunan başka bir konak , Tatar Pazarı kazasında bir cami, zaviye ve on sekiz ev, sekiz dükkân, bir konak ve bir ahır vakfetmiştir. Plovdiv (Filibe) şehrinde on beş dükkân, bir arazi, bir ahır ve bir pazar vakfetmiştir. Bunları, tasdik edilen dört vakfiyesinde görmekteyiz: birinci vakfiye 912/20-30 1506 yılında tasdik edilmiştir, ikinci vakfiye H. 914/10-19 Temmuz 1508 yılında tasdik edilmiştir. Üçüncü vakfiye 917/18 – 27 Haziran 1511 yılında tasdik edilmiştir. Ve dördüncü vakfiye ise, 917/24 Eylül – 3 Ekim 1511 yılında tasdik edilmiştir.222 7. Muslihuddin Abdülgani el-Ma’deni: Üsküp’te Müezzin Hoca (Dukancık) camiini inşa ettirmiş ve bu camii için Kurşunlu Hanı adında bir han, bir hamam, iki ev, yirmi altı dükkân, bir depo ve hanın ön tarafına bağlı birtakım dükkânlar vakfetmiştir. Vakfiyesinde bu dükkânların sayısı zikredilmemektedir. Onun vakfiyesinin tasdiki 956/10-20 Ocak 1550 tarihinde yapılmıştır.223 8. Vezir Koca Sinan Paşa: Ülkemizde birçok mal varlığını vakfetmiştir. 996/23 Temmuz 1556 yılında İstanbul’da tasdik edilen vakfiyesinde Üsküp’te on iki dükkân, birkaç evden oluşan bir konak ve Üsküp’ün Akbas köyündeki varlığını, Üsküp kadılığında bulunan Yenice köyünde bir konak ve beş değirmen, Üsküp’ün İsmice köyünün sınırında üç değirmen, bir konak, ve Kıratova paşalığı Tabanoc köyünde dört değirmen görülmekteyiz. Bu servetini Kaçanik’ta inşa ettirdiği cami, imaret ve mektep için vakfetmiştir.224 Kaçanik bu gün Kosova’da bir şehirdir.225 9. Kaçanikli Mehmet Paşa: Makedonya’da birçok malvarlığını vakfetmiştir. Mal varlığının vakfedilmesi ona ait üç vakfiyesi ile tescil edilmiştir. Birinci vakıfname Üsküp ve

221 Kaleşi, Hasan, a. g. e., s. 116. 222 A. g. e., s. 145-210. 223 A. g. e., s. 224-240. 224 A. g. e., s. 274. 225 Nedzipi, Ljutfi; a. g. e, s.59.

84

Kaçanik hakkındadır, ikincisi ise Kalkandelen, Gostivar ve Kırçova ile ilgilidir ve üçüncü vakıfname de Debre şehri hakkındadır. Üsküp şehrinde bir cami inşa ettirmiş ve bunun için malvarlığından verimli arazilerden, hayvanlardan ve depolardan ne varsa her şey ile birlikte Üsküp’e yakın Zlakuçan köyünü, yirmi beşten fazla değirmen, dört çiftlik, birçok verimli arazi, üç ekmek fırını, Üsküp’te dört dükkân, bir çayır ve kütüphane için birçok İslami kitaplar vakfetmiştir. Bunlar 1017/10-20 Kasım 1608 yılında tasdik edilen vakfiyesinde görülmektedir.226 Kalkandelen şehrinde ise, saat kulesini inşa ettirmiş ve bunun için bir değirmen, bir mektep ve yüz bin (100.000) dirhem nakit vakfetmiştir. Gostivar şehrinde bir cami inşa ettirmiş ve bu cami için etrafındaki bütün dükkânlarla birlikte kervansarayı, üç değirmeni ve bir hamamı vakfetmiştir. Kırçova şehrinde bir hamam ve verimli arazi vakfetmiştir. Bunu 1017/1608 yılında tasdik edilen onun ikinci vakfiyesinde görmekteyiz.227 Debre şehrinde ise bir zaviye inşa ettirmiş ve onun için bir han, çiftlik, çayır, üç değirmen, Debre çıkışında dörtten fazla köprü, fakirler için iki katlı olarak inşa edilen bir lokanta ve dört binden fazla koyun vakfetmiştir:. Bunu 1017/1608 yılında tasdik edilen vakfiyesinde görmekteyiz.228 10. Abdulkerim oğlu Mustafa Paşa: Üsküp şehrinde bir cami ve imaret inşa ettirmiş ve bunlar için 920/1514 yılında tasdik edilen vakfiyesi ile, etrafında bulunan dükkânlarla birlikte iki kervansaray, birçok köy (Üstüp, Kıradovice, Bilacene,(Blace) Ceraşova, Hıraşkova, Banice), Üsküp’te dört çiftlik, birçok çayır ve değişik mahalleler, Kalkandelen şehrinde üç çiftlik, üç değirmen, birkaç ev, bir hamam, Gostivar şehrinde Vrapcişte ve Tumçevishte köylerini vakfetmiştir.229

226 Kaleşi, Hasan, Kaçanikli Mehmet Paşa’nın Üç Vakıfnamesi, I, N, I, Skopje 1958, s. 24-50. 227 A. g. m., s. 55-60. 228 A. g. m., s. 72-81. 229 Elezoviç, Glişa, A. g. e., s. 713-813.

85

Yahya Paşa Camii (Üsküp) 11. Yahya Paşa: Üsküp şehrinde bir cami, medrese, imaret, hankah (zaviye) inşa ettirmiş ve bunlar için 912/19 Kasım 1506 yılında tasdik edilen vakfiyesi ile, Üsküp’e yakın Radoşane

86

(Radişan) köyünü, bir han, camiye yakın fakirler için bir lokanta, yirmiden fazla ev, bir hamam, yetmişten fazla dükkân, iki ekmek fırını, beş değirmen, iki verimli tarla, on dört oda ve Üsküp’te bir bahçe vakfetmiştir.230 Bunlar, sayıları çok daha fazla olmasına rağmen, korumaya alınan bazı vakfiyeler olup, onların korumaları ile ilgilenecek özel bir kurum yoktur. Sahip olduğumuz vakfiyelerden vakıf tesis edenlerin, oluşturdukları hizmet kurumlarını vakfettikleri zengin gayri menkullerle destekledikleri anlaşılmakladır. 231

E. İCAZETNAMELER

Öğrencilerin İcazetnamelerinde Hadis Vasiyeti Bu okullardan mezun olduktan sonra öğrenci, elde etmiş olduğu ilimlerin dayanağını açıklayan bir icazetname almıştır. Bu icazetnamede232 medresenin şeyhi Hasen Haseni b. Muhammet el- Yakovi’nin İmamu’l-Harameyn Abdul Melik b. Abdullah b. Yusuf el- Cüveyni’ye ulaşan senedi bulunmaktadır. Konumuzla ilgili olan bölüm aşağıda sunulmuştur. Allah’a hamd ve Resulüne salattan sonra Peygamber (s.a) hadisi aktarılmaktadır. “Kim ilim elde etmek için bir yola girerse Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Ve şüphesiz melekler ilim öğrencisinden hoşnut oldukları için kanatlarını onun üzerine indirirler. Şüphesiz göktekiler ve yerdekiler hatta sudaki balıklar bile ilim isteyen için istiğfar ederler. Gerçekte âlimin abide üstünlüğü ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Muhakkak ki âlimler Peygamberlerin mirasçısıdırlar. Şüphesiz Peygamberler ne altın nede gümüş miras bırakırlar. Peygamberler miras olarak ancak ilim bırakırlar. Bundan dolayı kim Peygamberin mirası olan ilmi elde ederse tam bir hisse elde etmiş olur.”233 Bu hadisten sonra hadisin kaynağı aktarılmıştır. “Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace ve İbn Hıbban rivayet etmiştir.” İlmin ve âlimin üstünlüğünü anlatan ayetlerden sonra şöyle denilmiştir: “Akıl nefsin ve şeytanın verdiği vesveselerin boyunduruğundan tek başına kurtulamaz. Özellikle dini ilimler konusunda sadece işitmekle yetinilemez. İşitmeyle birlikte kesin kanaat oluşuncaya kadar isnat gerekir. İbn Mübarek şöyle demektedir: “İsnat dindir. Şayet isnat olmayacak olsa dileyen dilediğini söyler.” Sevrî de şöyle demektedir: “İsnat, müminin silahıdır. Şayet müminin silahı olmasa savaşmaya gücü yetmez.” Geri kalan bölümlerden şunlar söylenmiştir:

230 A. g. e., s. 420-525. 231 Nedzipi, Ljutfi; a. g. e, s.76. 232 Bu icazetname, el yazısı ile yazılmış 9 sayfadır. O, okunması kolay güzel bir hattır. İcazetnameyi alan öğrencinin adı İbrahim b. Osman el-Yakuvi’dir. Üzerinde Belgrat – Sırbistan’ın başkenti- Din İşleri Bakanlığı’nın 26.12.1923 tarihli onayı vardır. Onu, Jakova Bakanlığı’nın şubesi, aynı bakanlığın yetkisiyle onaylamıştır. 233 Buhari, el-İlm,10, ; Ebu Davud, el-Ilm,1; Tirmizi, el-İlm, 19, (2691); İbn Mace, Mukadime,17,(223); Ahmed b. Hanbel, Müsned, II. s. 202.

87

“Hammad b. Zeyd’e hadisler okundu o şöyle dedi: “Kanatları olsaydı ne kadar da güzel olurdu.” Yani isnatları olsaydı demeyi kastetmiştir. Ahmed b. Hanbel şöyle demektedir: “İsnat talebi selefin sünnetlerindendir.” Hâkim: “İsnat talebi sahih bir sünnettir” demektedir. Bu icazetnamenin son sayfasında şöyle denmektedir: “Peygamber (a.s. )’ın elinden tutup onunla bir müddet yürüyen Muaz b. Cebel’e Rasulullahın tavsiyesi ile bitiriyoruz. Rasulullah ona şöyle buyurmuştur: “Ey Muaz! Sana Allah’a karşı takvalı olmayı, yetime merhameti, komşuluğu muhafazayı, yumuşak sözlülüğü, selamı yaymayı, yakınlara şefkati, ahiret sevgisini, harpte acımayı, uzun emelli olmamayı, güzel ahlaklı olmayı, Müslüman’ı kötülememeyi, yalancıyı doğrulamamayı, doğruyu yalancı çıkartmamayı, tavsiye ediyorum. Ey Muaz! Her ağaç ve kayanın yanında Allah’ı zikret, her günahın için tevbe et, gizliye gizlice açığa açıkça.” İcazetnamenin en sonuna şöyle yazılmıştır: “Ben Allah’a muhtaç Hasan Haseni b. Muhammed el-Yakuvi. Allah onu ve anne babasını bağışlasın.” Medrese-i Kebir Müderrisi- Recep/1326 Metnin en sonunda içerisinde “Hasen Haseni” yazılı daire şeklinde bir mühür bulunmaktadır. Bu icazetname ve metni, onların hadise verdiği önemin, rivayette muhaddislerin metoduna bağlı oluşlarının, hadisi söyleyenine isnat edişlerinin delilleridir. Ayrıca Arapçayla ifadedeki yüksek dereceleri dikkat çekicidir.

1. İcazetname Her icâzetnâmede olduğu gibi, bu icâzetnamede de besmele ile Allah’ı hamd ederek, Peygamber efendimize salat selam getirerek ve bunu alacağı talebeye – ki o, Allah’ın yoluna ve İslam dinine sarılsın diye- dua ederek başlanmıştır. İncelenen bu icazetnameden konu ile alakalı olan hususlar aktarılacaktır. Yani icazetnamenin içeriğini açıklandıktan sonra, hadis ilmiyle iç içe olan konular hakkında bilgi verilecektir. Bu icazetname, sanat ve estetik açıdan oldukça güzeldir. Kitap şeklinde olan icazetname, o zamana ait açık ve okunabilir bir yazıyla yazılmış ve tam 29 sayfadan oluşmaktadır. Birkaç maddeyle açıklamak gerekirse, şunlar söylenebilir: 1- Hadis ilmiyle alakalı olan kısım odur ki, başlangıçta hadis ilminin öğrenim ve öğretim önemini bahseden hadisler yazılmış, özellikle hadis yoluna gidecek olan talebeye hadisler anlatılır. Daha sonra âlimler, peygamberlerin varisleri olduğunu anlatılır, bu âlimlerin iyiliği için meleklerin dua ettiğini ve göklerde ve yerde olan bütün mahlûkatların bunlar için istiğfar ettiği de ifade edilir. Öyle ki denizlerde yunuslar bile bu duaya katılır. Bundan anlarız ki, ilim büyük bir önem ve ehemmiyet taşımaktadır ve bu ehemmiyetle biz çok önemli ve yüksek makamlara ulaşır, ebedi saadete erişebiliriz, yani Kur’an’da ve hadislerde anlatıldığı gibi.

88

2- Bu icazetnamede, senedin ne kadar önemli olduğuna özellikle dikkat çekilir, bu dalla meşgul olan alimlerin fazileti, davranışları ve onların söyledikleri de vurgulanır. Mesela Süfyan Sevri’nin söylediği “el-İsnâdu silâhu’l-mu’mini fe izâ lem yekun meahu silâhun fe bi eyyi şeyin yukâtilu” sözü nakledilir. Buhâri’den nakledilen, Ahmed b. Hanbel’in de bir sözü vardır: “İnnema’n-nâsu bi şuyûhihim feizâ zehebeti’ş-şuyuh femea men elajshu el-esânîdu ensâbul kutubi ve men lâ senede lehû fehu lakitu haza”. 3- Emmâ ba’du ifadesinden sonra, “feyekulu’l-abdu’l-fekir ila alai rabbihi’l-kadir, Abdul Fettah b. Abdurrauf el-mulakkab bi haci İshak zade el-Üskübî” onun yazdığı ve ifade ettiği şeyler, şiir üslubuyla yazıldığı için onun şair ruhlu olduğu anlaşılır. Çünkü icazetnamenin tamamı öyle bir hissi gösterir ve bu icazetnamenin 29 sayfasındaki her anlattığı veya anlatmak istediği konu, şiir şekline ifade edilmiştir. Üsküp şehrinden başlayarak dua eder ve yine bu duayı şiir şeklinde yazar, daha sonra kendi üstadını da zikreder. 4- Hocasını övgü dolu ifadelerle tavsif eder ve: huve küdvetü’l-esâtizeti, meşhur olan, üsvetü’l-ülemâi, habîr el-alimu, el-lamiu el-fazilu’l-kamil, ……. Hocanın ismini söyleyene kadar bu övgü ifadeleri kullanılır. Kendi hocasının ismi Muhammed Ataullah b. Nâbî234, Molla Kurtiş el-Üskübi’dir. Hoca kendi bilgi hazinelerinden birçoğunu ona verdiğini söyler ki, ilimlerin temeli ve ana-babası olan Sarf ve Nahif ilmi. Sonra ondan Belagat ilminden, el-meanî, el-beyan, el-bedi’ gibi konuları da öğrenmiş. Hocasından aynı zamanda hadis ilminin rivayet ve dirayetini ve tefsir ilmini de öğrenmiş. Her aldığı ve sunduğu şeyin ondan olduğunu ifade eder. Onun her alanda, sahada ve her ilimde kendisinin hocası olduğunu söyler. O sözüne şöyle devam eder: “Meşhur ve büyük alim olan Ataullah b. Nabi, bana icazet verdi. Ondan öğrendiğimi talebelerime öğreteceğim. Bende yer alan ve benden ilim öğrenenlerden biri de Cemal Emin el-Kumanoviyy. Bu kişi benden menkul ve makul ilimlerinin icazetini almaya başardı”.

2. İcazetname 1- Bu icâzetnamede de besmele ile Allah’ı hamd ederek, Peygamber efendimize salat selam getirerek başlanmaktadır. 2- Ardından eski alimlerin sözleriyle ve onların davranışlarıyla devam edilir: “el-isnâdu ensâbu’l kutubi ve men la sende lehu fehu lâkitu haza”. 3- Yine burada, bu ilimleri kimden aldığını, aldığı kişi hakkında övgü dolu ifadeler kullanarak hocası hakkında kullandığı diğer ifadeleri de hangi tarikattan olduğunu açıklar:

234 Nâbî ismi, Arnavutlar arasında Nebi kelimesinden geçmedir. Fakat eski âlimlerimiz Nebi söylemek istemedikleri için, bundan kaçınmışlar. Çünkü, Arapçada Nebi kelimesi ile Hz. Peygamberi kastedilir. Onlar bu mübarek ismi kötüye kullanmamak için, Nabi demişlerdir. Aynı uygulama, Osmanlılarda da Muhammed yerine Mehmet ismi ile karşımıza çıkmaktadır.

89

Kutbu’l-arifin, murabbil muridin, murşidi’l-esagiri ve’l-ekâbiri olan hocamdan Seyyid eş-Şeyh Ahmed Süleyman el-Halidiyy’den dini ilimleri ve tarikat bilgilerini aldığını ifade eder. 4- İlim aldığı hocaların isimlerini zikrederek, onların 21 kişi olduğunu söyler ve bu 21 hocadan ikisi muhaddistir. Hocası Halid en-Nakşibendi’dir. Muhaddis olan hocalar; Abdurrahman Eimuni ve Abdurrahman El-Kerbezi’dir. Daha çok hocası olduğunu söyler, fakat şimdilik ancak bu kadarının ismini hatırladığını belirterek bir kısmının adlarını unuttuğunu yada hatırlayamadığını söyler. 5- Çocukluğundan beri tarikat terbiyesi aldığı hocaların isimlerini de söyler ve bunları teberrüken anarak, kendisinin daha iyi hissettiğini söyler. O hocalarının 6 kişi olduğunu söyler, onlar hakkında herhangi bir açıklama yapmadan isimlerini söyleyip geçer. Salim hoca, Ömer el- Bağdadî onlardan bazılarıdır. 6- Eski alimlerin kendi kitaplarında hadisin senedini söyleyerek takip ettikleri üslubu takip etmiş. “Rahmet” hadisini de onlar gibi aynı yolu takip ederek almıştır. Bu hadis, onun bu hocasından duyduğum ilk hadislerden biriymiş. Bu hadisin senedi muttasıl olup senedde daha önce isimleri geçen bazı hocaları da bulunmaktaymış. Bu hocasının adı, Abdullah b. Amr b. İlyas’tır. Bu konuda Peygamber efendimiz demiştir ki, “Er-Râhimûn yerhamuhumu’r- Rahman”235. Böylece halifelerden rivayet edilen birer hadis zikreder, daha sonra kabul edilen dört hadisi de zikreder. Birinci hadis, Camiu’s-sagir’de bulunan ve Ebu Bekir (r. a.)’dan nakledilen, “Şeyyebetnî hûdun ve ehavatuha…”; İkinci hadis ise Sahihu’l-Buhâri’de olan ve Ömer b. Hattap’tan rivayet edilir. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “İnneme’l-amalu bi’n- niyyat…”; Üçüncü hadis, Câmiu’l-kebir’de Hz. Osman’dan nakledilen: “Mâ reeytu manzaren kattu illâ ve’l-kabru efzeu minhu…”; dördüncü hadis de Müstedrek’te olan ve Hz. Ali’den nakledilen: “Edduau silâhu’l-mumin…” hadisleridir. Daha sonra İmam Hüseyin’in dedesine varan senetle 40 hadis aldığını zikreder. Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: Leyse’l-haber ke’l-Muayene, el-Muslimu mir’atü’l-muslim, el-Yedu’l-ulya hayrun mine’l-yedi’s-sufla. Ardından dört mezhebin imamlarının Müsned’lerinde bulunan bu hadisleri, Ebu Hanife’nin Müsned’inden başlayarak, el-Müsned li’l-imami’l-a’zam Ebi Hanife en-Numan b. Sabit, Müsnedü’l-Muvatta’ li’l-imam Malik, el-Müsned li’l-imam eş- Şafii Muhammed b. İdris, el-Müsned li’l-İmam Ahmed b. Hanbel. Bunları zikrettikten sonra, el- Mesanid es-Sahiha es-Sitte Müsned el-Buhari, Müslim, Ebu Davud, et-Tirmizi, Nesai, İbn Mace, hadis kitaplarını da zikreder. Bununla beraber diğer hadis kitapları ve farklı konularla alakalı olan ve isnadı muttasıl olan kitapları da söyler. Mu’cemu’l-kebir, Mu’cemu’l-evsat, Mu’cemu’s-sagir, Ebu’l-Kasım Selman b. Ahmed et-Taberi, Müsned el-hafız Ebi Ya’la Ahmed b Ali et-Temimi, Müsned Ebi Nuaym ed-Darimi, es-Semerkandi, Müsned Abd b. Humeyd, Müsned el-Firdevs li’d-

235 Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, s. 160; Ebu Davud, Edeb, 58, (4941); Tirmizî, Birr, 16 (1931).

90

Deylemi, Sahih Ebi Hatim, Sünen ed-Darekutni, el-Müstedrek li’l-Hakim Ebi Abdillah en- Neysaburi, Mişkatu’l-mesabih li Ebi Abdilah et-Tebrizi, eş-Şemail li Ebi İsa et-Tirmizi, eş-Şifa li Kadi İyaz b. Musa, İhyau Ulumi’d-Din li Ebi Hamid Muhammed el-Gazali ve daha pek çok kitapların isimlerini de söyler. 7- İcazetnamenin kenarlarında yazılı düzeltmeler de bulunuyor. Bu tashihlerin hocaya/müellife ait olduğu anlaşılmaktadır, çünkü tashihlerin hem yazı tarzından hem de anlam bakımından metinle bağlantılı olduğu görülmektedir. O, metni yazarken gözden kaçırdığı bazı şeyleri veya unuttuğu bazı şeyleri ilave yapmaktadır. 8- Dört fıkıh mezheplerine dair icazetler aldığını söylüyor, fakat zincir halkasını yazmamış, çünkü dört mezheplerin icazeti bende vardır, lakin senedi yazmam. Burara sadece hadis zincir halkasını ifade ediyor ve yazıyorum, aynı zamanda bende dört mezheplerin icazeti olduğu için, onlar hakkında zincir ve senetleri yazmadım. Eğer yazmış olsaydım, konu ciltli kitapları doldurmam gerekirdi. İnsanlar daima kısa ve özet olanı tercih ederler, bunun için bende kısalttım. 9- Muhammed Abidin’e ulaşan fıkıhtaki isnat zincirini kısaca şiir şeklinde vermiştir.

3. İcazetname Burada Peygamber’den gelen hadisler ve bu hadislerin geçtiği kitapların özeliklerinden bahsetmektedir. Misal olarak şunlardan bahseder: Mişkâ’tu mesâbihu’l-hidaye ve meşariku’l- envari’l-hidaye. Bu arada hadis ilmini övmektedir. Çünkü hadis ilmi her gizliliğin sırrı ve her nurun kaynağıdır. O öyle bir Peygamberdir ki “ve mâ yentiku ani’l hevâ inhuve illa vahyün yûhâ”236 böylece bir muhaddis için rivayetin kaynağı yeterlidir ve onun ilki ki ve sonuncusu olan Peygamber Efendimizdir. Nitekim Nureddin Ebu’l-Fazıl Muhammed İzzet b. Abdillah ed-Debrevi, Kitabü’ş-Şifa bi ta’rifi hukuki’l-Mustafa aldı kitabını, iki şekilde benden aldı. Birinci metod, sema ikincisi ise kıraat. Benden Kütüb-i sitte, tefsir kitapları ve bütün diğer kitaplar için verebileceğim icazetname istemişti. Bu ilmin alimleri istedikleri bütün şartlara bakarak büyük alim olmadığımı bildiğim halde Allah’a dua ederek ve istihare yaparak icazetname verdim. Verdiği icazetnamelerde açıkça görüyoruz ki S.A.V. ifadeleri geçmektedir yani bununla Peygamberimizi kastederek vermiş. İcazetname veren dua çerçevesinde dayanmaktadır. “Men radiye amele kavmin kane şerikehu men amile bihi.” Bunu için bir şahid daha getirmektedir. “Men teşebbehe bi kavmin

236 Necm suresi, 3-4.

91 fehuve minhum” es-Suhreverdi dedi. “Feteşebbehu in lem te kûnû mislehum”. Beni ve çocuklarımı duada unutmaması için özellikle insanlar yatıkları zaman. Hoca bu bilgileri muhaddis Ahmed b. İsmail ed-Debrevi den icazetle aldığını, o da icazeti Ali b. Behram el-Yakovi den almış. İcazetin zinciri ise Suleyman Efendi el-Kerbedi bu Muhammed b. el-İmam Ahmed bu Muhammed Hibetullah b. Muhammed meşhur olan Balebek müftüsü den almıştı. Sonunda şöyle yazıyor: es-Seyyid Muhammed Celaluddin b. el-Hac Şeyh Ni’metullah ed- Debrevi gaferallahu lehuma. Son sayfada ise yuvarlak bir mühür bulunmaktadır. Muhammed Celal ed-Debrevi’nin verdiği icazetnameler: 1- Nureddin Ebu’l-Fazl Muhammed İzzet b. Ataullah ed-Debrevi’ye verdiği icazetname. 2- Muhammed İzzet b. Abdullah ed-Debrevi. Feraiz üzerine. 3- Muhammed İzzet b. Abdullah ed-Debrevi. Hadis üzerine. Celal hocanın aldığı icazetler: Hadisçi olarak bilinen Ahmet b. İsmail ed-Debrevi ve bu Ali b. Behram el-Yakovi’den icazet almıştır.

F. DERGİLER

1. Arnavutça Yayın Yapan Dergilerde Sünnet Sünneti Nebevi’nin Arnavutça basılan dergilerde seçkin bir yeri olmuştur. Sünnetin İslam Şeriatında ikinci makamda yer alışı gibi bu dergilerde de aynı makamı almıştır. Bu çerçevede okuyucu tefsir köşelerinden hemen sonra hadise ayrılmış özel köşeler bulmuştur. Dergilerin geçmişteki ve şimdiki uygulamaları böyle olmuştur. Genel bir biçimde, şu anda ya da geçmişte çıkarılan dergiler hadis konusunu ele almış ve işlemeye çalışmışlardır. Ama bu araştırma dört dergi ile sınırlı tutulacaktır. Bunlardan iki tanesi yirminci yüzyılın 1920’li ve 1940’lı yıllarında çıkarılan, diğer ikisi de aynı yüzyılın sonlarında çıkarılmaya başlanan iki dergidir. Bunlardan birinci ve ikincisi Arnavutluk’ta basılıp dağıtılmış, üçüncüsü Kosova’da, dördüncüsü de Makedonya’da basılmıştır. Çıkış önceliklerine göre bu dergilerin yaptığı araştırmalara ve düzenlemelerine değinilecektir.

Birinci Dergi: “Zani i Nalte” 237

237 Arnavutluk İslami Kuruluşu’nun Yüksek Ses, diye bilinen bir dergisidir, 1923 senesinde çıkmaya başlamıştır ve 1939'a kadar yayınına devam etmiştir.

92

Es-Savtu’l-Âli238 dergisinin hadisin yaygınlaşmasında önemli rolü olmuştur. Dini alanda bu derginin yazdığı konular dikkatleri çekmektedir. Bu derginin Nebevi mirası iki yönden işlediği görülmektedir. Birincisi: Rasulullah (s.a)’ı sevmeye, ona ittibanın faziletine veya risaletinin evrenselliğine işaret eden ayetlerin şerhidir. Kıyametten önce Allah onu uyarıcı ve müjdeleyici olarak alemlere rahmet göndermiştir. O kıyamete kadar insanlığın önderi, örnek alacakları yegâne şahsiyet ve son peygamberdir. İkincisi: Hadislerin şerhidir. Konunun başlangıcında hadisin metni yazılmış ve hadisin içerdiği hakikatlere uygun başlıklar konulmuştur. Sonra hadis şerh edilmiş, konuya uygun ayet ve hadislerle deliller getirilmiştir. Çoğunlukla sahabe ve tabiin hayatından örnekler sunulmuş ve en sonunda da hadisten elde edilecek yararlardan söz edilmiştir. Öncelikle sünnetin hüccet oluşuna işaret eden ayetlerin açıklaması yapılmıştır. “Kuran neyi emrediyor?” isimli makalede, “Deki Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olunki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah mağfiret ve rahmet sahibidir239.” ayetinin ayrıntılı tefsiri yapılmıştır. Yazar makalesinde Rasulullah’a (a.s) muhabbeti, Allahın bunu her Müslüman’a farz kıldığını ve Rasulullah’ı seven her kişiyi Allah’ın da seveceği gerçeğini açıklamıştır. Peygamberi sevme konusunun ayrıntıları şöyle devam etmektedir: Sahabenin Rasulullah’a sevgisi nasıldı? Rasullulah’ı sevmek; Onun emrettiklerini yapmak, yasakladıklarından kaçınmak demektir. Müslüman’ın bunları bizzat yaşaması gerekir. Çünkü yaşamak, konuşmaktan daha etkilidir. Makale, Müslümanları, Allahın emrettiği gibi Rasulullah’ı sevmeye, dünya ve ahirette kurtuluşun yolu olan onun sünnetine sarılmaya davet etmektedir. Makalenin geri kalan kısmında akidenin kökleşmesinde Rasulullahın üstünlüklerinden söz edilmektedir. Sonra yazar Kuran ayetlerinin mücmel olanlarının Peygamber tarafından açıklandığı, genel olanların onun söyledikleriyle sınırlandırıldığını anlatmıştır. Derginin başka bir sayısında240 bulunan makalede yazar şöyle demektedir: “Ey Müslüman! İsimlendirildiğin gibi ol. Ve bil ki, sen Muhammedî diye çağrılıyorsun. Kur’an, her Müslüman’ı Rasulullah’ın sünnetine sarılmaya, hiçbir konuda ona karşı gelmemeye çağırıyor. Müslüman ahlakının kötü olması, şahsiyetini kötüler ve kendisinden sonra geleceklerin İslam konusunda iyi izlenim edinmemelerini sağlar. Her kişi Rasulullah’ı hakkıyla, gerektiği gibi örnek edinmeli ve gizli açık bütün işlerinde onun gibi olmaya çalışmalıdır.”

238 Yüksek Ses Dergisi, 5. adet 6. ay, 1939 senesinde. 239 Al-i İmran suresi, 31. 240 Yüksek Ses Dergisi, 9. sayısı,1938 senesinde.

93

Buna benzer konuların Kuran açısından ele alındığı pek çok makale, derginin sayılarında bulanabilir. Bu makaleleri İslam âleminin birçok yerinde, İstanbul’da, Kahire’de, Pakistan’da eğitim almış ve ülkelerine dönerek halkına dinlerini öğretmiş müftüler, Arnavut âlim ve düşünürler yazmışlardır. Bunlardan birisi de bu konuda pek çok yazı yazmış Müftü Kazım Hoca’dır. Bu dergide meşhur âlimlerin yazı yazdığı, Rasulullah’ın hadislerine tahsis edilmiş bir bölüm bulunmaktadır. Bu yazıların çoğu genellikle hadise verilen özen ve destek sebebiyle inceleme komisyonu tarafından denetlenerek yayınlanmıştır. Derginin düzenlenmesinde tefsir sayfasından sonra iki ya da üç sayfa hadis konusunun sunulduğu bir bölüm gelmektedir. Görünen o ki, hadisin açıklamasını tamamlayabilmesi için yazara ihtiyaç duyduğu kadar sayfa tahsis edilmiştir. Seçilen hadisler farklı konularda olmuştur. İslam adabı, yüce ahlak, İslam’ın üstünlüklerine davet, nefis terbiyesi, vakti güzel kullanmak, dünyaya meyletmekten kaçınmak, kadınların fitnesine karşı tembih gibi konular işlenmiştir. Dergi, temizlik, taharet, İslamî hayat biçimleri ve nebevi mirasın kuşattığı diğer konularla ilgili çeşitli meseleleri içeren, hadislerle alakalı bolca açıklamalar bulunabilecek mevzuları içermektedir. 241 Söylediklerimizin delili olarak dergideki araştırma konusu hadislerden birkaç cümleyle söz edeceğiz. İslamın Kolaylığına Çağrı Makalenin ilk başında hadis yazılarak konuya başlık yapılmıştır. Hadis Arapça olarak yazılmıştır. Buhari Enes (r.a.)den rivayet etmektedir. Peygamber (s.a)şöyle buyurmuştur: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” 242 Hadisi şerh ederken İslam da kolaylıktan bahsedilmiş ve Allah’ın İslamı, ilâhi kolaylık ilkesi üzere, işleri kolaylaştırmak için gönderdiği açıklanmıştır. Bunların hepsi Kuran’a dayandırılmıştır. Allah bize kolaylığı arzu etmektedir. Bizim için zorluğu istememektedir. Dinde aşırılık, İslam’ın müsamahakârlığıyla ve Rasulullahın hadisiyle uyuşmamaktadır. Peygamber (s.a) şöyle buyurur: “Din kolaydır. Her kim dinde aşırılığa giderse din ona galebe çalar.”243

241 Osmani Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn, ” s, 147. 242 Buhari, İlm, 12, (69). 243 Buhari, İman, 30,(39).

94

Kaza Kader Meselesi Derginin sayılarından birisinde, hadis bölümüne özel bir başlık konulmuştur. “Rasulullah (s.a) ne emrediyor?”.244 Bu başlığın altında, İslam’da kaza ve kader, kitap ve sünnetin ışığında kadere imanın gerekliliği, kaza ve kadere imanın İslam esasları içerisinde güçlü bir yeri bulunuşu gibi çeşitli konularla ilgili birçok hadis şerh edilmiştir. Kainat Allahın takdiri ile ayakta durmaktadır. Allah bütün işlerde, konularda takdirde bulunmuştur. Kadere iman edinceye kadar hiçbir kişinin bu konuda tasarruf hakkı bulunmamaktadır. Şerhte takip edilen metoda göre önce hadisin Arapçası sonra tercümesi yazılmıştır. Bundan sonra şerhe ve hadisle ilgili diğer meselelerin açıklamasına geçilmiştir. Bu makalede bir Müslümanın kaza ve kadere imanın gerekliliğini ispat eden delillerin bir araya getirildiği görülmektedir. Bu kader anlayışıyla hazır yiyiciliğin ve tembelliğin kastedilmediği, bilakis İslam dininin mensuplarından ciddi çalışma ve Allah’ın kendileri için var ettiği rızkları elde etmek adına çabalamalarını istediği vurgulanmıştır. İslam’da Kişi Ahlakı 245 Konuyla ilgili şu hadisin şerhi yapılmıştır: “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu düşmanına teslim etmez. Kim bir müslümanın sıkıntısını giderirse Allah’ta onun ihtiyacını giderir. Kim bir müslümanın sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamet sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderir. Kim bir müslümanın ayıbını gizlerse Allah da kıyamet günü onun ayıbını gizler246.” Yazar, İslamın müslümana verdiği önemi, müslümanların birbirleri arasındaki kardeşçe muamelelerini anlatmaktadır. Bu konuyla alakalı tarihte gerçekleşmiş örnekler sunmaktadır. İnsanlar koyu karanlık cahiliye içerisindeyken Allah Muhammed (s.a)’ı göndermiştir. Onlar putlara kulluk ediyor, onlara secde ediyorlardı. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyor ve aralarında uzun yıllardan beri düşmanlıklar bulunuyordu. Güçlü zayıfı, zengin fakiri eziyordu. Zülüm aralarında yaygındı ve aralarında esasıyla muamele edecekleri ilkelerden yoksunlardı. Bu beşeri topluluk neredeyse birçok açıdan çökmüştü. Bu karanlık ortamda Allah, Nebisi Muhammed’i hidayetle ve Allah’ın izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarsın, onları dosdoğru yola ulaştırsın diye hak dinle göndermişti. O, insanları Allah’a davet etmiştir. Onları Allah’a imana, şirki terk etmeye, putlara duayı bırakmaya ve aralarında süren düşmanlıklardan vazgeçmeye çağırmıştır. Çağrısının neticesinde onlar arasında İslam kardeşliği başlamıştır.247

244 Yüksek Ses Dergisi, sy: 9-10, yıl: 1932. 245 A. g. e. sy: I, yıl: 1929. 246 Buhari, Mezalim, 3, (2442). 247 Osmani Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn, ” s, 167.

95

Yorumları yapılmış hadislerin sadece metnini sunmakla ve derginin çıkan sayıları içerisinde gezinerek bu derginin hadisin yayılmasındaki gayreti konusundaki araştırmayı kısaltacağız. Kişinin İslamdaki Yeri 248 Peygamber (s.a) şöyle buyuruyor: “Müminler bir binanın tuğlaları gibidirler. Peygamber. (s.a) bunu derken parmaklarını birbirine kenetlemiştir249.” Peygamber (s.a) şöyle buyuruyor: “Müminleri, birbirlerine olan sevgilerinde, merhametlerinde ve şefkatlerinde bir vücutlarmış gibi görürsün. O vücudun bir organı rahatsızlığında diğerleri de ateşlenir ve uykusuz kalır250.” Ağaç Dikmeye Teşvik Ve Bunun Sadakayı Cariye Oluşu 251 Peygamber (s.a) şöyle buyuruyor: “Sizden birisinin elinde bir hurma dalı bulunduğu halde kıyamet koparsa, şayet onu kıyamet kopmadan önce dikebilecekse bunu yapsın252.” Rasulullah (s.a) şöyle buyuruyor: “İnsan öldüğünde üç şey hariç kişinin amelleri kesilir: Sadakayı cariye, kendisinden faydalanan ilim ve dua eden salih bir evlat253.”

İslam’da Hayanın Fazileti 254 Rasulullah buyuruyor: “Nebilerin sözlerinden insanlara ulaşanlardan biride ‘utanmasan dilediğini yap’ sözüdür.” 255 “İman yetmiş küsür veya altmış küsür şubedir. Onun en faziletlisi Allah’tan başka ilah yoktur sözü en aşağısı ise yoldan eziyet veren bir şeyi kaldırmaktır. Haya iman şubelerindendir256.” İkinci Dergi: İSLAM KÜLTÜRÜ Hadis konusunda çalışmalarını takip edeceğimiz ikinci dergi faaliyetlerine 1940 senesinde başlayan “İslam Kültürü”257 dergisidir. Derginin çıktığı günler çok kötü günler olup çok üzücü olaylar yaşanmıştır. Bu derginin çıkartılmasından iki yıl önce İslam Kültürü dergisi kapatılmıştır. İslamî yayıncılıkla her kesin hissedebileceği bir boşluk oluşmuştur.

248 Yüksek Ses Dergisi, I. sy. 1929. 249 Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 104; Buhârî, Salât, 88; Edeb, 36. 250 İbn Mace, II, s. 140; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, el-İman, 3,(9). 251 Yüksek Ses Dergisi, I-II sy: 1930. 252 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III. s. 191. 253 Muslim, Vasiye, (4199); Ebu Davud el-Vasaya, 14,(2880); Nesai, el-Vasaya, 8(3651). 254 Yüksek Ses Dergisi, I, sy: 1931. 255 İbn Mace, Zühd, 17,( 4183) ; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, Ehadisu’l-Enbiya, 54 ,(3483). 256 Müslim, el-İman, 58; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, el-İman, 3,(9). 257 Arnavutluk Dini kuruluşu’nun dergisi 1940 senesinde Tiran’da basılmaya başlamıştır. II. Dünya savaşından hemen sonra durdurulmuştur.

96

Bu dönemdeki siyasi şartlar olumsuzluklar üzerine oturmuştur. İkinci Dünya Savaşı birçok kısıtlamalar ve yasağı beraberinde getirmiştir. Bu savaş, güzel olan her şeyi yok etmiştir. Bu şartlarda daha önce ismi geçen İslam Birliği Kuruluşu İslami basın alanında adım atmayı kararlaştırmıştır. Bunu takiben İslam kültürü konusuna tahsis edilmiş yeni bir dergi çıkarılmaya başlanmıştır. Bu derginin başında gençlik hareketine öncülükte arzulu olan gençlerden iki kişi bulunmuştur. İslam kültürü dergisinde yazı yazanlara ek olarak İslami şuuru yaymada payları olan yeni kalemler de ortaya çıkmıştır. Onlar ciddiyet ve coşkuyla görevi omuzlarına almışlardır. İslam Felsefesine giriş gibi konularda da yazılar yazmışlardır. Sonra İslam’ın yayılışı, iyilik ve kötülük konusunda İslamın önerdiği çözüm gibi konularda makaleler yazmışlar, böylece bu dergi İslam ve Müslümanlara hizmette açılımlar sunmaya başlamıştır. 258 Derginin Hadise Hizmet İçin Yaptığı Çalışmalar İslam Kültürü dergisi Nebevi Sünnetin anlaşılması ve yaşanması konusunda itina göstermiştir.259 Bu özen iki ana yönden olmuştur. 1-İslam şeriatının kaynaklarından ikincisi olarak tertemiz nebevi sünneti öğretmek. 2- Müslümanın hayatında ki önem ve anlamını beyan ederek seçme hadisleri şerh etmek. Daha önce tanıttığımız “Yükses ses” dergisi kadar bu derginin sünnet ve diğer alanlarda hizmet edemediğini söylemek mümkündür. Dönemin şartları bu hedefin gerçekleştirilmesini engellemiştir. Yayın ömrü kısa olmuştur. Bu derginin şanssızlığı İkinci Dünya Savaşının dalgaları her yönden vuran denizde gemisini yüzdürmeye başladığı dönemde çıkmış olmasıdır. İslam Kültürü Dergisinde Yazılan Makalelerde “İslamda Sünnet Ve Sünnetin Konumu” Konusu Dergi, hadis ve hadisin İslam şeriatındaki konumuyla ilgili araştırmalar yayınlamıştır. Rasulullah (a.s)’ın söz ve fiillerini, sünnet ve hadisin anlamlarını, İslam hukukunun ikinci kaynağı oluşunu ve ayrıca Rasulullah döneminde hadise verilen önemi ele alan konuları dillendirmiştir. Dergi bu konuları şerh ederek sünnetin İslam hukukunun Kuran’dan sonra ikinci kaynağı olduğunu akıl ve vahiyden deliller ile açıklayarak işlemiştir. Allah sünnetin islam ahkâmındaki yerini açıklayan apaçık ayetler indirmiştir. Sünnete sarılmak dini bir zorunluluktur. Sünnet Nuh (a.s)’ın gemisine benzer, binen kurtulur, binmeyen, yüz çeviren helak olur. Sonra hadisler olmadan islamı anlamak yaşamak mümkün değildir. Rasulullah’a ittiba etmeyen Allah’ın indirdiği Kuran’ı bütünüyle ve ayrıntısıyla kabul etmemiş olur. Kurtuluş, sünnete sarılmakla mümkündür. Bu durum kıyamete kadar geçerli olmak üzere Sahabe ve Tabiî’nden itibaren torundan toruna tevatürle rivayet edile gelen bir hakikattir.

258 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn, ” s, 171. 259 İslam Kültürü Dergisi, III-IV, sy: 1944.

97

Nerede olursa olsun Rasulullah’a tabi olan, O’nu takip eden, ondan bir göz açıp kapayıncaya kadar bile olsa ayrılmayan Ashab-ı Kiram, hadisleri koruma ve ezberlemede çok hırslı davranmışlardır. İslama girdiği andan itibaren Peygamber’in yanından ayrılmayan Ebu Hureyre’de böyle hareket etmiştir. Ashab Peygamber’i (a.s) dinlemek için nöbetleşmiştir. Ezberleme ve Peygamber’i (a.s) takip etme işine ek olarak hadisleri yazmışlardır. Sahabenin, hafızların, alimlerin hadise verdiği bu önem, bizim hadislere ulaşmamızda ki sıhhati ve güvenilirliği ortaya koyan delillerden olmuştur. Kuran Ve Hadis 260 Dergi konuyu şerh ve açıklamasıyla ele almıştır. Kur’an ve sünnet arasında zıtlık bulunmadığını, çünkü her kişinin iman ilkelerini ve hükümleri açıklamada ittifak ettiklerini ele almıştır. Sünnet; Kuran’da mücmel bir ayet varsa onu tefsir edici ya da mutlak (umumi) bir ayet varsa sınırlandırıcı olarak gelmektedir. Bütün bunların açıklamalarında Kuran ayetleri delil olarak getirilmiştir. Allah Kuran’da “Namazı kılınız, zekâtı veriniz261.” buyurmaktadır. Sünnette açıklanmaksızın bu farzları yerine getirmemiz mümkün değildir. Biz bu ibadetlerin sünnet olmaksızın ne vaktini nede keyfiyetini bilebiliriz. Sünnetin varlığıyla namaz anlaşılır ve uygulanabilir olmuştur. Seçme Hadislerin Şerhi 262 Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Kendin için sevip istediğini, kardeşin için de iste263.” (Yazar hadisi bu şekilde kısaltarak yazısına almıştır.) Bu hadisin şerhinde İslam’da ahlak, erdemlilik, Allah’ı seven müminlere güzel muamele konusu ele alınmıştır. Mümin Allahın kendisine takdir ettiğine razı ise zengindir. Kişi kanaatkâr ve hoşnut değilse mal onu zengin kılamaz. Mümin hayrı seven kişidir ve kıskanmaksızın kendisi için arzu ettiğini bir başkası için de arzu eder. Müminler toplumun huzuru adına birbirlerine nasihat ederler. Bununla ilgili Rasulullah şöyle buyurmaktadır: “Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmese dili ile düzeltsin. Buna da gücü yetmese kalbiyle buğzetsin. Bu imanın en zayıfıdır264.” Rasulullah (s.a) şöyle buyurur: “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmiş olmaz265.”

2. İkinci Dünya Savaşından Sonra Arnavutça Yayın Yapan İslami Dergiler Arnavutluk’ta komünist yönetim idareyi ele geçirdikten sonra latin harfleri ile eğitimi zorunlu kılmış ve İslamla bağı olan ne varsa yasaklamıştır. İslami yayın basın koyu karanlıklar

260 A. g. e., I-II, sy: 1946. 261 Bakara suresi, 43. 262 İslam Kültürü Dergisi, III –IV, sy: 1941; I-II, 1943; VII-VII, 1944; V-VI-VII-VII, 1945. 263 Tirmizi, Zühd, 2, (2312) ; Ibn Mace, Zühd, 24, (4217). 264 Müslim, eİman, 78(49); Ebu Davud, Salât, 239, (1140); Tirmizi, el-Fiten, 11, (2172). 265 Tirmizi, el-Birr, 35, (1961) ; Ebu Davud, Birr, 11, (4811) .

98 içerisinde kalmıştır. Üç milyondan fazla Arnavut Müslüman zamanın kendileri için ne getireceğini beklemeye başlamıştır. Arnavutluk’taki bu durum günden güne kötüleşerek beş asır boyunca devam etmiştir. Bu yıllarda Kosova’daki ideolojik durum Arnavutluktan daha hafif olmuştur. Bu durum birçok alimi ve düşünürü başka batı ve doğu ülkelerine kaçmaya ya da hicrete itmiştir. Hicret ettikleri ülkelerde Arnavutluk’taki zulme ışık tutmaya çalışmışlardır. Arnavutluk’ta parlayan ışık tamamıyla sönmesin diye Arnavutça dergiler yayınlamışlardır. İslami dergi ve gazetelerin tekrar yayına başlaması komünist rejimin çöküşünden sonra olmuştur. Bu konuda Ramiz Zekâî 266 bir araştırma yapmıştır. Ayrıntılı bilgi isteyenler bu araştırmaya müracaat edebilirler.

3. Kosova’da İslami Dergi İlk Ne Zaman Ortaya Çıkmıştır? Kosova’daki dini durum Arnavutluktan daha iyi olmakla birlikte ilk dini dergi 1986 yılının haziran ayında çıkarılabilmiştir. Bu gecikmenin gerisinde yatan bazı sebepler vardır. Bunlar; yazılarını yayınlanabilecek kadroların bulunmayışı, hedeflerin birçoğunun gerçekleşmesini engelleyen siyasi durumdur. Yasaklamalar ortadan kalkınca Müslümanların bu projeyi uygulayabilecekleri güçlü bir zemin ortaya çıkmıştır. Bundan önce, gerekli olan kadrolar ilim yolculuklarından dönmüşler ve yazı ortamının kendileri için açılmasını beklemişlerdir. Gerçek şu ki; farklı farklı zamanlarda çıkan kısa süreli yayınlar olmuştur. Ama hiçbirisi “el-Marifetu’l-İslamiyye” dergisi çıkıncaya kadar derde derman olamamıştır. Bu dergi günümüze kadar ayda bir kez yayınlanmaya devam etmiştir. Ve araştırma konumuz şimdi bu dergidir. Bu derginin sünnetin yayılmasında ve hadise hizmette rolünü inceleyeceğiz. Üçüncü Dergi: “İSLAMÎ BİLGİ”267 “İslamî Bilgi” Dergisi Ve Hadisin Neşri Konusundaki Çalışmaları Hadis, bu dergiyi çıkaran sorumlular tarafından ciddi anlamda önemsenmiştir. Bu dergide hadis konularının ele alındığı sayfalar ve köşeler bulunmaktadır. Konunun gerektirdiği kadar hadise alan ayrılmıştır. Derginin yeni sayısında hadis sayfasının boş olduğunu, herhangi bir hadise değinilmediğini görmek çok nadir bir durumdur. Derginin ilk çıkarıldığı günlerde durum böyle olmamıştır. O dönmelerde hadise özel bir bölüm ayrılmamış ve hadis konusu arasına işlenmiştir. Yukarıda zikredilen şartlar gerçekleşince hadis, derginin yeni bir karakteri haline dönüşmüştür. Hadis konuları bu günümüze kadar süregelmiştir. Farklı ülkelerde bulunan İslam üniversitelerinde eğitim görmüş uzman kişiler hadis alanındaki çalışmalarıyla dergiye katkılarda bulunmuşlardır.

266 Zekay, Ramiz , XX. Yüzyılda Arnavutlarda İslam Kültürü Gelişmesi, Tiran 2002, s. 175. 267 Kosova İslam Birliği’ne ait bir dergidir.

99

Okuyucu bu derginin ilmî açıdan kazandığı gelişimi gözlemleyebilir. Bunu şu şekilde özetleyebiliriz. 1- Hadis konusundaki çalışmada takip edilen ilmi metot. 2- Hadis ilminde ana kitaplardan kabul edilen kaynaklarda bulunan bilgilere dayanmak. 3- Araştırmada geçen hadislerde ilmi seçicilik 4- Hadisle ilgili diğer sanatlarla tanışıklık olsun diye hadis konusunu anlaşılandan daha geniş bir üslupla sunmak 5- İstifade edilen kaynakların bildirilmesi 6- Hadis ilmi ile ilgili ilmi tenkitin tanımı 7- Dergi farlı konuların işlenişi esnasında hadis ve sünnet alanında hizmetler sunmuştur. Sürekli hadisler konusunda seçici davranmıştır. 8- İnceleme komisyonu, hadis açısından dergideki işleri takip etmesi için üyelerinden birisinin hadis ilminde uzman bir kişi olmasına dikkat etmiştir. Seçilen Hadislerin Şerhlerinin Sunumu Yazarlar hadislerin anlamlarını ve bunlarla ilgili faydaları şerh etmişledir. Önce hadisin Arapça metnini vermişlerdir. Hadisin tahricini yapan kişiyi anmakla birlikte sorumluluğu ona isnad etmişlerdir. Hadiste geçen kelimeleri ve Garibu’l-hadis’i şerh etmişlerdir. Sonra hadisle ilgili alimlerin sözlerini ve hadisin açıklamasını yapan kitaplara müracaat yoluyla hadisten istifade edilmesi gerekenleri sunmuşlardır. Derginin öncelikle son sayıları dahil bir çok sayısında bunlar bulunabilir. Hadis Âlimlerine Göre Tenkitin Ölçüleri268 Dergi, birçok sayısında hadis âlimlerinin, tenkitçilerin senet ve metinde bulunan illetleri yok etme çalışmalarında takip ettikleri metotları yazmıştır. Hadis tenkitçilerinin hadislerin bize ulaşmasındaki selameti garantileyen kuralları koyduklarını ve bundan dolayı hadis tenkitçileri olduklarını açıklamıştır. Senet ve metin tenkidinden örnekler sunarak onların çalışmalarını anlatmıştır. Haber-i Vahid ile Delil Getirme ve Âlimlerin Bu Konudaki İhtilafı269 Yazar, bu konuyu farklı yönleriyle ele almıştır. Alimlerin birbirlerine zıt olan görüşlerini değerlendirerek gerek kıyasla ve gerekse alimlerin sözleriyle birbirlerinden farklı düşünen mezheplerin mesele hakkındaki duruşunu incelemiştir. Bu bağlamda, ravinin rivayetindeki muhalefetinden, haber-i vahidle delil getirilemeyişine götüren sebeplerden söz etmiştir. Sünnetin neşrinde derginin büyük bir rolü olmuştur. Özellikle Ramazan ve Kurban Bayramı gibi çeşitli dini günlerde bunların faziletini anlatan hadisleri aktarmıştır. Müslümanların

268 İslam Bilgi Dergisi, sy: 122-121, s. 10. 269 A. g. e., sy: 153, s. 13.

100 dinî duygularını ve hislerini artırmak arzusuyla Ramazan Ayı’nın gelişini ve bu ayla ilgili nebevi hadisleri hatırlatmaya dergiyi tahsis etmişlerdir. İsra Gecesi, Miraç Olayı ve bunlarla ilgili hadisleri, Kadir Gecesi ve faziletini, diğer mübarek gün ve geceleri işlemişlerdir. Derginin hadis alanındaki çalışmalarından birisi de birçok hadisi içeren, imam ve hatiplerin kullandığı hutbeleri dergide yayınlamak olmuştur. Bunlara ek olarak derginin sayfaları içerisinde bulunabilecek siret konuları da hadise hizmet etmiştir. İnsanların çoğunun takdirini ve ilgisini kazanmış Peygamberimizin doğumu konusu da böyledir. “İslamî Bilgi” Dergisinde Hadislerin Şerhi Hadis sayfası, derginin her sayısında aktif rol oynamıştır. Bu sayfada makaleyi yazan yazarın seçimine göre hadisler sunulmuştur. Çoğunlukla bu hadisler Kütüb-i sitte’den daha güzel bir ifadeyle meşhur sahihlerden seçilmiştir. Makale yazarı, Hac, Ramazan ve Bayram gibi dini günlerle ilgili hadisler seçmiştir. Niyet hadisinin şerhi Hz. Ömer’den rivayet edilir. O, Peygamberimizin şöyle buyurduğunu işitmiştir: “Ameller niyetlere göredir. Kişiye ancak niyet ettiği şey vardır.”270 Hadisten çıkarılan hükümlerin içerdikleri, hadisten ne anlaşılması gerektiği ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Bu bilgilerin sunuluşunda bilinen hadis şerh kitaplarına müracaat edilmiş ve hadisle ilgili sünnet fıkhına göz atılmıştır.271 İslamda Nasihatin Yeri 272 Temim ed-Dârî’den: Rasulullah (s.a)şöyle buyurmuştur: “Din nasihattir.” Biz kimin için dedik. Rasulullah: “Allah için, Resulü için, Müslüman önderler ve müslümanların hepsi için”273 dedi. Yazar bu hadisin şerhinde İmam Nevevi’nin Müslim’in Sahih’ine yaptığı şerh kitaplarına dayanmıştır. Doğru Sözlülük Ve Yalan 274 Rasulullah (s.a) şöyle buyurmaktadır: “Doğruluk kişiyi mutlaka iyiliğe götürür. İyilikte cennete götürür. Kişi doğruyu söyleye söyleye sonunda “Sıddık” diye yazılır. Yalan kötülüğe götürür. Kötülükte cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye sonunda “çok yalan söyleyenlerden yazılır.” 275 Rasulullah (s.a)’ın Sünnetine Tutunmanın Fazileti:276

270 Buhari, Bed'u'l-vahy, 1, (1). 271 İslam Bilgi Dergisi, sy: 86, s. 12, yıl: 1996. 272 A. g. e., s. 97 sy: 1997. 273 Müslim, İman, 95, (55) ; Ebu Davud, Edeb, 59, (4944). 274 İslam Bilgi Dergisi, sy: 100, yıl: 1998. 275 Buhari, el-Edeb, 79,( 6094) ; Ebu Davud, el-Edeb, 88,(4989). 276 İslam Bilgi Dergisi, 144-145 sy: 2002.

101

Ebu Hureyre’den: Rasulullah şöyle buyurmuştur. “Ümmetimin hepsi cennete girecektir. Ancak yüz çevirenler müstesna.” Dediler ki, kim yüz çevirir Ey Allahın Rasulü? Bana itaat eden cennete girer. Bana isyan eden yüz çevirmiş olur.” 277dedi. Yazar bu makalede, Rasulullah’a itaate, sünnetine tutunmanın vucubiyyetine, Onun her Müslüman için örnek şahsiyet oluşuna değinmiştir. Arşın Gölgesinde Dergi bu hadisi birçok sayısında işlemiştir. Öyle ki bu hadisin şerhi ardı ardına tam dokuz sayıya yayılmıştır.278 Ebu Hureyre’den: Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Yedi sınıf insan vardır ki; Allah arşının gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı günde onları gölgelendirecektir: Adil yönetici, Rabbine ibadetle yetişmiş genç, kalbi mescitlere bağlı adam, Allah için birbirlerini seven iki kişi, tenha yerlerde Allah için göz yaşı döken kişi, makam ve güzellik sahibi bir kadın kendisini harama davet ettiğinde ‘Ben Allah’tan korkarım’ diyerek reddeden kişi, sağ elinin verdiği sadakayı sol eli görmeyecek kadar gizli veren kişi.” 279 Hadisin şerh edildiği ilk sayıda “Yedi”, “Arş”, “Gölge” kelimelerinin anlamları üzerinde durulmuştur. Konuyla ilgili âlimlerin sözleri ve hüccet oluşturacak başkaca deliller sunulmuştur. İkinci sayı:280 Adil yönetici kimdir? Sorumluluğu boynuna olan yöneticilerin önemi, Peygamberin (s.a) zulümle yönetimden önderleri sakındırması, onları adalete ve iyiliğe teşvik etmesi, yöneticiliği isteyenleri bu görevden alıkoyması ve talep etmeksizin yöneticiliğe tayin ettiklerine değinilmiştir. Üçüncü sayı:281 Müslüman’ın hayatında çok önemli bir yeri bulunan gençlik döneminin hassaslığı, kıyamet günü Allah’ın kişiye gençliğini nerede tükettiğinden hesap soracağı, nefse hakim olmak mümkün mü, nefsin kötü istekleri engellenebilir mi, nefsine hakim olup kötülüklerinden uzak duranların makamının cennet olacağı gibi konular işlenmiştir. Dördüncü sayı: 282 Kalbi mescitlere bağlı kişinin Allah katında büyük bir üstünlüğünün bulunduğuna değinilmiştir. O kişinin Allahın mescitlerini imar etmeye ve farzları yerine getirmeye çalışan arzulu kimlerden olduğu, müminin mescitten çıkıp tekrar oraya dönünceye kadar gönlünün mescide

277 Buhari, el-İ’tisam bi’l-kitabi ve’s-sünneti, 2, (7280). 278 İslam Bilgi Dergisi, sy: 144-145, 2002. 279 Buhari, el-Ezan, 36, (660); Müslim, Zekat, 91,(1031); Tirmizi, Zühd, 53,(2398); Nesai, Adabu’l-Kadai,2,(5380); Ahmed, Müsned, II. s. 439. 280 İslam Bilgi Dergisi, 144-145 sy., 2002. 281 A. g. e., s. 101, sy: 1998. 282 A. g. e., s. 102-103 sy: 1998.

102 bağlılığı, bu mekanın onun Rabbiyle bağ kurduğu yer olduğu, bundan dolayı o müminin kıyamet günü arşın gölgesinde gölgelendirileceği hakikatleri işlenmiştir. Beşinci sayı:283 Allah için sevgi ihlasın işaretidir. Bu Allah için birbirlerini sevenlerde Allah sevgisi için sebeptir. Allah için sevmek dünyevi faydalar için sevmeyi yok eder. Kur’an’da müminler birbirlerinin kardeşidir. Bundan dolayı mümin kişi kardeşine bu kardeşlik ilkesine göre muamelede bulunmalıdır. Kim Allah için severse ve Allah için buğz ederse imanı mükemmelliğe ulaşır. Altıncı sayı: 284 Allah çirkinliklerin açığını da gizlisini de haram kılmıştır. Kadınlar ve nefsin arzu ettiği çirkinlikler insana süslenmiştir. Kim rabbinin makamından korkar ve nefsinin kötü isteklerini engellerse cennet onun makamıdır. Yusuf (s.a) vezirin eşi kendisini arzu ettiğinde nefsini korumuştur. O kadını makamına ve güzelliğine rağmen reddetmiştir. Zindana girmeye razı olmuştur. Ve masumiyeti tam olarak ortaya çıkıncaya kadar zindandan çıkmamıştır. Her dinin ortaya koyduğu bir huy, karakter vardır. İslam ahlakı hayâdır. Yedinci sayı:285 İslam’da sadakanın önemli bir yeri vardır. Allah sadakanın esaslarını Kur’an ve Sünnette ortaya koymuş ve sadakaya teşvik etmiştir. Allah rızası için mallarını infak eden kimselerin şanını yüceltmiştir. Sadaka veren kimsenin başa kalkma ve eziyetle yaptığı iyiliği boşa çıkarması uygun değildir. Mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak edenler Allah’a ve Ahiret gününe iman etmeyen insanlardır. Sekizinci sayı:286 Gizlice zikir, özün ibadetidir. Açıktan zikir kalbin, düşüncenin, nefsin ibadetidir. Zikir diğer ibadetler gibi zamanla sınırlandırılmamıştır. Özel bir durum ve pozisyonu gerektirmemektedir. Otururken, ayakta iken ve yatarken zikredilebilir. Zikirlerin en üstünü, La ilahe illallah sözüdür. Zikredip gözünden yaşlar akan kişi hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Arşı’n gölgesinde gölgelenecektir. Dokuzuncu Sayı:287 Hadisin anlatıldığı son sayıda, yukarıdaki hadiste anlatılanlar dışında Arş’ın gölgesinde gölgelendirilecek insanlardan bahseden başkaca hadisler aktarılmıştır.

283 A. g. e., 104 sy: 1998. 284 A. g. e., 104-105, sy: 1998. 285 A. g. e., 106 sy: 1998. 286 A. g. e., 107 sy: 1998. 287 A. g. e., 108-109, sy: 199.

103

Bu hadisler. “İslami bilgi” dergisinin “Hadis sayfa”sında şerh ve yorumlarını ele aldığı hadislerden örnek olarak seçtiklerimizdir. Bu dergi bu araştırmayı yaptığımız güne kadar yayınlarını sürdürmüştür. Dördüncü Dergi: “Hena e re ”288 1987 yılında Makedonya’nın başkenti Üsküp’te yayınlanmaya başlamıştır. Dergi, Makedonya’da faaliyet gösteren İslam Birliği kuruluşunun gözetiminde çıkarılmaktadır. Her ay çıkarılan ilmi, kültürel ve dini bir dergidir. İslamla ilgili çeşitli konuları ele almaktadır. Bugün dergi Arnavutça “Héna e re” (Yeni hilal) diye isimlendirilmektedir. Bu kelimenin Arapça karşılığı “el-Hilal”dir. Başlangıçta siyasi sebeplerle dergi Arnavutça, Makedonya’ca ve Türkçe makaleler yayınlamıştır. Son yıllarda sadece Arnavutça makaleler yayınlanmaktadır. Bu dergi Makedonya’da yaşayan Müslümanların ve İslam’ın resmi sözcüsü konumundadır. Hadisin Neşrinde Derginin Çabaları Diğer dergiler gibi bu dergi de hadisin yaygınlaşması ve yaşanması konusunda ciddi gayretler göstermiştir. Bu derginin çalışmalarındaki önemli noktalar şunlardır: 1- Hadis usulü konusunda çeşitli araştırmalar yapılmıştır.289 2- Farklı dönemlerdeki hadisi ilmini gelişimi incelenmiştir.290 3- Hadisler daha iyi anlaşılsın diye şerh edilmiştir.291 4- Hadis ehlinin meşhur alimlerinin hayatı anlatılmıştır.292 Dergi birçok sayısında hadis usulü konusunda muhtelif araştırmalar yayınlamıştır. Hadis ıstılahları ilminin ne olduğu, kaça ayrıldığı anlatılmış ve makalenin yazarı bu ilim dalıyla ilgili meşhur kitaplardan istifade etmiştir.293 “Hadikatu’l-Hikme”294 isimli başlık altında ardı ardına çıkan derginin sayılarında makaleler dizisi bulunabilir. Yazar bu makalelerde sahih ve zayıf olmaları itibariyle hadisin derecelerini açıklamıştır. Sahih, hasen, zayıf, mevzu ve diğer türleri hakkında bu ilmi ele alan kitaplarda tanıtılmış hadisin mertebelerini aktarmıştır. Dergi “Tarih Boyunca Hadis İlminin Gelişimi”295 başlığı altında bir konuyu işlemiştir. Burada hadis, sahabenin hadise verdiği önem, onu nasıl korudukları, başkalarına aktardıkları ve sahabenin Allah Rasulü’nün garantisi ile emin kişiler olduğu işlenmiştir. Bundan sonra hadislerin Ömer b. Abdulaziz’in emriyle toplanması ve yazılması merhalesin geçilmiştir. Bu alanda İmam

288 Makedonya İslam Birliği’ne ait bir dergidir. 289 Hilal Dergisi, sy: 87, yıl: 1994; sy: 97, yıl: 1995. 290 A. g. e., sy: 75 -76; sy: 82-83, yıl: 1994. 291 A. g. e., sy: 85 -89, yıl: 1994. 292 A. g. e., sy: 99 -98, yıl: 1995. 293 A. g. e., sy, 87, yıl: 1994. 294 A. g. e., sy: 97, yıl: 1995. 295 A. g. e., sy: 75-76, sy: 82-83, yıl: 1994.

104

Zuhrî’nin hizmetlerinden söz edilmiştir. Bu çerçevede hadislerin tedvini, hadis ilminin altın çağı gelene kadar tasnifi konuları ele alınmıştır. Dergi, hadis alimlerinin tarihte iz bırakanlarının biyografilerini sunmuştur. Yazdıkları kitaplarla ilgili yapılan araştırmanın yanında her birinin hayatı özel bir makale ile ele alınmıştır. İmam Buhari ve Sahih’i, İmam Ahmed ve Müsned’i gibi.296 Hadisleri şerh etmekle birlikte hadis metinlerinin neşrinde derginin önemli bir rolü olmuştur. Hadisleri açıklarken şunlara dikkat etmişlerdir - Şerh yaparken sahih hadislerle yetinilmiştir. - İlmî bir üslupla hadisler şerh edilmiştir. - Şerhlerde hadislerin şerhinin yapıldığı ana kitaplara müracaat edilmiştir. - Bilgilerin sunumunda ilmî bir tutarlılık söz konusudur. - İlmî emanet anlayışı hakimdir ve aktarılan sözler mutlaka söyleyenine dayandırılmıştır. - Seçilen hadislerde farklı konuların işlenmesine dikkat edilmiştir. Derginin şerhini yaptığı hadislerden bazı örnekler şunlardır: İslamî Selam 297 Ebu Hureyre’den: Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız. Size yerine getirdiğinizde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi bildireyim mi? Selamı aranızda yayınız298.” Sahih İman 299 Bu konuda Hz. Ömer’den rivayet edilen Cibril Hadisi’ne uzunca şerhler yapılmıştır. Samimi Sevgini Üstünlüğü300 Enes’den rivayet edilmektedir. Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz kendisi için istediğini kardeşi içinde sevip istemedikçe iman etmiş sayılmaz.”301 Şu ana kadar derginin hadisin neşri konusunda yaptığı çalışmalardan sunduklarımız bu derginin hadisin yaygınlaşması ve sünnet problemiyle ilgili hizmetlerini ortaya koymaktadır. Derginin çalışmaları devam etmektedir. “İslami Bilgi” ve “Hilal” dergileri yayınlarına devam

296 A. g. e., 82-83, sy: 1994. 297 A. g. e., 21, sy: 1990. 298 Müslim, İman, 93 (54) ; Ebu Davud, Edeb, 130, (5193); Tirmizi, İsti’zan, 1 (2697); Ahmed b. Hanbel, Müsned, I. s. 165. 299 Hilal Dergisi, sy: 61, yıl: 1993. 300 Hilal Dergisi, sy: 38, yıl: 1992. 301 Buhari, el-İman, 7, (13); Müslim, el-İman, 71, (45).

105 etmektedir. “Es-Savtul-Âlî”, “Es-Sekâfetu’l-İslamiyye” dergileri, çalışmalarını yirminci yüzyılın ilk dönemlerinde durdurmuştur.

106

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MAKEDONYA’DA HADİS İLMİ

I. BÖLGEDE HADİS İLMİNİN TARİHİ SERÜVENİ

Hadis ilmindeki gelişimin tarihi süreci, çoğunlukla kitapların satır aralarında gizlenmiş farklı farklı bilgilerin toparlanmasıyla netleşebilir. Makedonya’da hadis ilminin inişlerle çıkışlarla dolu yolculuk serüveninin izleri, araştırmacıların, seyyahların yazdığı eserlerden, başta Arnavutça olmak üzere diğer dillerde yazılmış ya da tercüme edilmiş kitapların içerisinde bulunup derlenerek açığa çıkarılabilir. Çünkü bu tür edebî eserler sünneti ve gelişimini esas olarak ele alıp incelememiştir. Yapılan araştırmalardan elde edilen bilgilerle bu konuyla ilgili bir neticeye varılmaya çalışılacak ve belli bir düzen içinde sunulacaktır. Makedonya’daki Müslümanların sünnete ilgisi, onların Kur’an-ı Kerim’den sonra sünneti İslamın ikinci kaynağı olmasını benimsemelerinden kaynaklanmaktadır. Sünnet; Peygamber (a.s)’ın söz, davranış, takrir, ahlaki ve yaratılış özelliklerini içermektedir. Allah, bize kendisine ve Rasulüne imanı emredip ona itaatı farz kılmıştır. Onu sevmeyi, ona ve onun hayat biçimine ittibayı gerekli kılmıştır. Peygamberi, peşi sıra gidilecek önder, Allah’a ve Ahiret gününe kavuşmayı arzu edenlere örnek kişi kılmıştır. Allah kıyametten önce Onu uyarıcı, müjdeleyici ve âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Böylece sünnete duyulan ilgi; Allah’ın Peygamber (a.s)’ı bütün insanlığa yol gösterici olarak hak dinle ve hidayetle göndermiş olmasını kabul etmelerine dayanmaktadır. Rasulullah (a.s), Allah’tan aldıklarını tebliğ eden ve apaçık hakka davet edendir. O omuzlarına yüklenen emaneti hakkıyla eda etmiş, ümmetine nasihatte bulunmuş, bütün dünyaya risaletini duyurmuş ve Allah için mücadele etmiştir. Peygamber (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Ben, sizi gecesi gündüzüne denk apaydınlık bir yolda bıraktım. Benden sonra ancak helak olan kişi bu yolu terk eder302.” Bu ilginin sebebi; Peygamberin Nebilerin sonuncusu oluşuna, Allah’ın Onu âlemlere rahmet olarak gönderişine ve Onun şefaat eden ve şefaati kabul edilecek olan kişi olmasına imanlarında gizlidir. Bu ilgi, sünnet ve sünnetle karar vermenin dini bir zaruret olduğunu açıklayan Kuran ayetlerine tutunma arzularından kaynaklanır. Ve bu konuyla ilgili Kuran ayetlerinin işaret ettiği

302 İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, s. 126.

107 deliller, Allah ve Ahiret gününe iman eden her mü’min için bağlayıcı bir nitelik taşımaktadır. Bu imanın oluşturduğu sevgi; Allah Rasulu (a.s)’a Kur’an ve onun bir benzerinin verilmesinden doğmuştur. Vakti zamanında Sırp başkenti Belgrat İslam şehriydi. Bu gerçeğe, tarih, üzerinde taşıdığı İslamî kültür ve miras şahitlik etmektedir. Bu şehirde İslamın izleri gizlidir. Müslümanların hakimiyetinden sonra gelen İslam düşmanı yönetimler, bu şehirde bulunan mescitleri yıktırmış, burada yanıp duran ilim lambalarını söndürmüştür. İslam nurunun üzerinde parladığı dönemlerde “Daru’l-cihad” diye isimlendirilen bu şehirde, Daru’l-hadis’ler ve Daru’l-kurra’lar bina edilmiştir. “Daru’l-hadis” diğer eğitim merkezlerine dahi hizmet vermiştir. Evliya Çelebi’nin aktardığına göre asrın ikinci yarısında bu medreselerin sayısı dokuz civarındadır. Bu medreselerden söz ederken Evliya Çelebi şu açıklamayı yapmaktadır. “Belgrand’ta hadis öğretimi: Şeyhulislam Abdurrahman Efendi, hayatının geri kalan kısmını bu şehirde müftü ve hadis müderrisi olarak geçirmiştir. Burada vefat etmiş ve Camiu’l-imara civarına defnedilmiştir. 303

II. MAKEDONYA’DA HADİS İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI

Arnavut âlimler Hadis-i Nebevi’nin İslam hukukunda ikinci kaynak olduğunu bilerek Arnavutluk topraklarında ve dışında hadise hizmete önem vermişlerdir. Bu önem, mekana ve zamana hükmeden çeşitli merhalelerde ve düzenlerde sürmüştür. Dini ve kültürel yönelişlerde meydana gelen eğitimlerden etkilenmiştir. Dini ilimlerle ilgili Arnavutça yazılar yirminci yüzyılın 1920’li yıllarından sonra başlamıştır. Hadis de diğer ilimlerin ortaya çıkışıyla birlikte aşağı yukarı ortaya çıkmıştır. Neredeyse nuru sönecekmiş zannedilen hadis ilmi çok küçük bir fırsat bile bulsa varlığını devam ettirmiştir. Çünkü Allah nurunu tamamlamayı arzu etmiş ve bu topraklarda Resulünün sünnetinin yaşamasına yardım etmiştir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısı, İslam hakkında yazılan yazılarda gözle görülür biçimde canlılığa şahit olmuştur. Bu faaliyetler Arnavutça çıkarılan veya Sarayova’dan gelen Boşnakça dini dergiler aracılığıyla gerçekleşmiştir. Şuna işaret etmek gerekir. Bosna, önemli bir ilim merkezidir. Dini önderler (imamlar) ilmi meselelerin çoğunluğunda bu merkeze güvenip dayanmışlardır.

303 Mufaku, Muhamed : Tarih Belgrad el-İslamiye,. Daru’l-Ma`rife. I. bs., Kuveyt 1987, s. 51.

108

1. Kitap Elde Etmenin Zorlukları Eskiden kitaba ulaşmak gerçekten zordu. Herkes Arapça kitap elde etmeye güç yetiremezdi. Kitaplar zenginlerin ve çeşitli vakıfların elinde idi ve vakıflarda çalışanların dışındakiler bu eserlere zorlukla ulaşabilirdi. Her halükarda kitap sahibi olabilmek için elle yazılması ve çoğaltılması gerekmiştir. Bu dönemleri görmüş, yaşamış imamlar ve ihtiyarlar üç dönemden bahsetmektedirler. 1- Hilafetin düşmesinden önceki dönem. 2- Hilafetin düşüşünden ve komünist hükümetlerin idaresinden sonraki dönem. 3- 1960 yıllarından sonraki dönem. İlk dönem: Bu devirde kitabın kaynağı Türkiye, Mısır, Şam ve diğer İslam memleketleri olmuştur. Ama özellikle hilafet merkezi olması ve coğrafi açıdan bize yakınlığı sebebiyle İstanbul, kitaba açılan pencere olmuştur. Araştırmam esnasında bazı hocaların şahsi kütüphanelerinde dededen toruna miras kalmış, İstanbul matbaalarında basılmış ve günümüze kadar muhafaza edilebilmiş iyi korunmuş eserler gördüm.304 İkinci dönem: Şeyh Muhammed Gaşi’in305 dediğine göre: “Durum gerçekten çok zor ve olabildiğince kötü idi. Kitaba ulaşmak bütün ilim talebeleri için sadece hayaldi. Kitap bizim için ender bulunan bir şeydi. Bütün ilimleri biz şeyhten dinleme ve imla yoluyla alıyorduk. Alimlerden birisinin öldüğünü işittiğimizde oraya gider ve mirasçılarından belki kitapları bize verirler diye isterdik. Genellikle kitapları vermezlerdi ve biz onları elle yazardık.” İnsanların ellerindeki mevcut hadis kitapları hakkında bilgisini sordum. İlim talebesi olduğu dönemde bu kitapları bildiğini ama elde etmenin imkansızlığı sebebiyle onlardan hiçbirisinin kendinde olmadığını söyledi. “Bu kitaplara ancak üstatlar sahip olurdu ve öğrenciler ders esnasında veya belli bir mesele için onlara başvurabilirlerdi. Zamanın ilerlemesiyle durum daha da kötüleşti. Sonra savaş çıktı ve komünist hükümet tarafından sürdürülen baskıyla birlikte kitap konusu sevenleri için zorlaştı ve sınırlar İslami kitapların girişine kapatıldı.” Üçüncü dönem: Bu devirde durum, az da olsa iyileşmiştir. İlk hac yolculuklarıyla birlikte kitaplar Makedonya’ya ya da genel olarak buradaki müslümanların yaşadığı yerlere gelmeye başlamıştır. Bu kitapları, din âlimleri ve onların tavsiye ettiği kişiler getirmiştir. Son senelerde işler çok değişmiş ve ilim için yolculuklar büyük önem kazanmıştır. Bu yolculuklar, ilim elde etmek ve kitap sahibi olmak için en güzel yol olmuştur. Sünnet eğitimini tamamlamakla birlikte Allah’a davet yolunda sürekliliği sağlamada ihtiyaçları olan bilgileri

304 Üsküp şehrinden Şeyh Hafız İdris b.İbrahim b. İdris, bunlardandır. Ona, babasından ve 1907 yılında vefat eden dedesinden birçok kitap miras kaldı. Meşhur bir âlimdi. Şeyh İdris, babasından rivayetle zamanının akranlarının kendisi hakkında şöyle söylediğini kaydeder: “Eğer, nahiv kaybolsaydı, onu yeniden Şeyh İdris yazardı”. 305 O, Kosovalı meşhur bir âlimdir. 1910 yılında doğmuştur. Hâla hayattadır. Günümüzde yaşlanmıştır ve evinden dışarı çıkmamaktadır.

109 artırmak hırsıyla İslam devletlerinde öğretim gören ilim öğrencileri, her yıl çeşitli kitapları beraberinde getirmişlerdir. Bunu tehlikeye maruz kalarak, emniyet güçleri tarafından sorguya çekilme ve kitaplara el koyup müsadere edilme riskine rağmen yapmaktadırlar.306 Bu kitaplardaki dini propaganda devletin öğretileriyle uyuşmamakta olduğundan kitaplar konusunda her türlü zorluk çıkarılmaktadır. 307

2. Arnavutlar Arasında Sünnetin Ortaya Çıkışının Etkenleri Yirminci yüzyılın ikinci yarısında dini hürriyetin sağlandığı dönemler olmuştur. 1900’lü yıllar gelene kadar hadis biraz biraz gelişmiştir. Bu yıllarda hadis ilmi alanındaki ilerlemeye içeriği ve gerekleri ile uyuşan doğru bir anlayışla hadisleri anlama çabasına etki eden doğrudan etkenler olmuştur. Araştırma ve konuyu takip ile sünnet alanında kaydedilen ilerleme huzura kavuşmuştur. Şüphe yok ki bu gelişme hadisin parlayışına, netleşmesine yönelmiş gözle görülür bir değişimdir. Bu durum için birkaç etken sayılabilir. — Ülke içerisinde âlimlerin çalışmaları ve gayretleridir. — Makedonya’nın dışında yaşayan Arnavut âlimlerin hadisin ortaya çıkışındaki rolleri. — İlim öğrencilerinin İslam ülkelerine yolculukları.

3. Hadis İlminin Ortaya Çıkışında Ülke İçerisindeki Alimlerin Çabaları Sünnet son dönemde ilerlemiş ve köklü bir biçimde gelişme göstermiştir. Hadis kitaplarının temeli kabul edilen kitaplardan birçoğu tercüme edilmiştir. Tercümeye önem verenler, çalışmalarına devam etmekte ve bunları daha da artırmayı arzulamaktadırlar. Sahih-i Buhari Arnavutçaya çevrilmiştir. Ebu Davud, Sünen-i Tirmizi Arnavutçaya çevrilmeye devam etmektedir. Ve bu arada Sahih-i Müslimi tercüme etme konusunda gayretleri olan kişiler bulunmaktadır. Ramiz Zekai hadis ilmi konusunda telif edilen eserleri ve tercüme edilenleri gündeme getirmiştir. Hadislerin Arnavut âlimler nezdinde elde ettiği önem ve paya vurgu yapmıştır. O bu konuda şöyle demektedir: “Hadis konusunda yayın yapma faaliyetleri yaşadığımız şu yüzyılın öncelikle son on yılında gerçekleşmiştir. Bu şekilde yapılan yayınlar şu saate kadar elimde bulunanlar dâhil 1584 sayfaya ulaşmıştır.”308

306 Şeyh Fahri Efendi İlyas’ın kütüphanesinde “Sahih-i Buharî, Camius-Sağîr ve 1963 yılında hac esnasında satın aldığı hadis kitaplarının diğerlerini buldum. Onlar, hac yolculuklarını, ülkeye kitap sokmak için bir fırsat olarak değerlendiriyorlardı. 307 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn, ” s, 193. 308 Zekay, Ramiz, XX yüzyılda Arnavutlarda İslam Kültürü Gelişmesi, Tiran 2002, s. 215.

110

O bu sözlerini 1997 yılında kitabını telif ettiğinde söylemiştir. Bu, sünnet ilmini ilerlediğinin, parladığının ve hadisin tanınması için yapılan hizmetlerin çoğunluğunun açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

4. Vaaz Ve İrşad Yoluyla Hadislerin Ortaya Çıkışı Şartlar daha önce yaşamış atalarımızdan İslam davetiyle meşgul olanları sahih hadislerin birçoğuna ulaşmak ve onlarla amel etmekten alıkoymuştur. Onlar, kitapları tanımaya, ilme, o kitaplara ulaşmaya imkan tanımayan zor şartlarda yaşamışlardır. Şayet burada bazı yönleriyle sünneti ihmal ve ona özen göstermemek var gibiyse de onlar yaptıklarıyla Allah’ın rızasını arzu etmişler ve bildikleri hadislerle yetinmişlerdir. Bugün işler çok değişmiştir. Onların önünde duran, yollarını kesen sebepler yok olmuştur. Bazı zorluklar bulunsa da kitaplara ulaşmak, onlara sahip olmak daha kolaydır. Dinlerinde ince bir anlayışa sahip olmak için öğrencilerin birçoğu ilim yoluna dahil olmuştur. Onlardan birçoğu İslam ülkelerindeki üniversitelerde eğitim görmektedir. İlmi saf kaynağından almaktadırlar. Öğrenmede ve hüküm vermede Kur’an ve Sünnetten elde edilen şer’i delilleri kullanmada usulleri öğrenmektedirler. Onlardan birçoğu önemli mescitlerde hatiplik ve imamlık görevini üstlenmişlerdir. Onlardan birisinin delil olamayacak bir hadisle hüküm verdiğini görmek ender bir durumdur. İnsanlar bugüne kadar böyle bir şey duymadığı halde hutbe verirken minberde hadis tahrici yaptıkları çoğunlukla işitilmektedir. Bu güven ve sadakatin neticesinde halk ile âlimler arasında delil talep etme kapısı açılmıştır. Derginin birinde bir makale yazan veya bir kitap telif eden yazar sahih deliller araştırır olmuştur. Hadisin sıhhati, düşünürlerin, hatiplerin ve İslam davetçilerin aradığı bir özellik olmuştur. Seneler önce “Mesele böyledir.” Demek adet iken şimdi insanlar delil ve kaynak talep etmektedirler. Hadislerle amel etmek toplumun gönlünde yüksek bir mevki kazanmıştır. Şüphe yok ki bu gelişme, bizzat tatbikine çalıştığımız, Nebevi Sünnetin öğretilerinin berraklaşmasına doğru ilerleyecektir.

5. Yeni ile Eski Arasında Bir Mukayese Yeni ve eski arasında ki karşılaştırmayı dillendirince hakikati araştırmak için epeyce yaşlanmış bazı kişileri ziyaret edilmiş, onlarla görüşmeler yapılmış ve onlara şu soruları sorulmuştur:309 Sahih hadis kitaplarına, en azından Sahih-i Buhari’ye sahip miydiniz?

309 Şeyh Muhammed Gashi ve 1920 yılında doğan, tüm ömrünü insanları Allah’a davet etmek ve insanlara önderlik yapmakla geçiren Şeyh Feyzullah Giray bunlardandır. Onların kendilerine gerekeli olan kitapların ve kaynakların azlığıyla mücadele ettiklerini ve bunların temin edilmesinin kendileri için kolay olmayacağını söyledi.

111

Son zamanlara kadar bu kitaplara sahip olmadıklarını, 1960’lı yıllardan sonra ilk hac yolculukları başlayınca bu kitaplara ulaşmaya başladıklarını söylediler. 2- Hadisleri hangi kitaplardan alıyordunuz? Fıkıh, vaaz ve irsad kitaplarından, nerede bulurlarsa hadisleri almışlardır. Kitapların azlığı buna onları zorlamıştır. Onlardan birisi bilinen bir hadisle ilgili meseleyi öğrenmek için uzak yolculuklar yapmıştır. Onlardan her birisi hadislere ciddi anlamda hürmet göstermiş ve onlarla amel etmenin belirlenmiş bir görev olduğuna Allah’a yakınlaştıracağına inanmışlardır. Yanlarında fıkıh, nahiv, sarf, feraiz hatta mantık kitaplarının bulunması, birkaçı dahi olsa hadis kitaplarının bulunmaması garip bir durumdur. Bugün ise, okudukları ve delil getirdikleri temel hadis kitapları yanlarında bulunmaktadır. Bu gelişme bizleri, amel ettiğimiz mezheplerin görüşlerinden birçoğunu tartışmaya itmektedir. Olaylar hadis ilminin berraklaşmasına ve daha önceki dönemlere göre hadise daha çok ilgiye yönelmiştir.310

6. Halen Makedonya’da Devam Eden Hadis Okulları Üsküp şehri kendisine komşu bütün bölgeler için ana ilim merkezlerinden biri olagelmiştir. Âlimler ve öğrenciler Üsküp’e gelmişler ve bu şehirdeki birçok medresede ders okumuşlar ve okutmuşlardır. İlim sadece bu şehirle sınırlı değildir. Makedonya’nın diğer şehirlerinin de eğitim ve öğretim açısında ehemmiyetleri vardır. Bütün medreselerde hadis temel derslerden biri kabul edilmiştir. Ve çoğunlukla eğitim metotları birbirine benzemektedir. Bu medreselerde Hadis öğretimine gerekli özen gösterilmiş ve hadis öğretimi için özel okullar dahi bina edilmiştir. Seyyah Evliya Çelebi’nin yazdığına göre; Makedonya şehirlerinde iki tane “Daru’l-hadis” bulunmaktadır. Birisi Şetîb (Shtip) şehrinde olup “Muradiye” diye isimlendirilmiştir. İkincisi, Ohër (Uhrîd) şehrindedir ve burası Sahihu’l-Buhari’nin okutulduğu yerdir311. İslam’ı din olarak kabul etmeleri Makedonya’daki Müslümanlara birçok fayda sağlamıştır. Bu faydalardan ilki hakkın ortaya çıkışıyla batılın yok olmasıdır. Hakikatte batıl yok olmaya mahkûmdur. Makedonyalıların İslam’a girmeleri, kişilerde ve ülkelerde köklü değişimler gerçekleştiren kültür ve eğitim devrimi, bu ülkede benzeri görülmemiş ıslahatlar meydana getirmiştir. Diğer taraftan ülke İslam devletinin himayesinde onun korumasından faydalanmış ve türlü türlü entrikalar çeviren düşmanlarının tuzaklarından İslam devletinin himayesi sayesinde korunmuştur. Ülke yabancı devletler eliyle idare edilmesi sebebiyle neredeyse parçalanmak üzere idi ve yönetim anlayışından uzak devlet geleneği olmadığından köksüzdü. Halkının

310 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn, ” s, 193. 311 Ramadani, Naser, Depertimi Osman ne Maqedoni dhe Zhvillimi i Arsimit gjate shekujve 9-10 h./ XV-XVI, s. 132.

112

İslamlaşmasıyla birlikte Allah bu ülkeye hayırlar murat etmiştir. Ve asırlar boyunca şerefle dolu tarihleri olmuştur. Osmanlı idaresi altındaki Müslümanlar İslam devlet müesseselerinin yapılanmasında bizzat görev almışlardır. Ve bu birçok alanda gerçekleşmiştir. Onlardan bazıları Osmanlının Selâtin döneminde başbakanlığa denk görevler almıştır. Bazıları hilafet devletinde farklı bakanlıklarda sorumluluklar yüklenmiştir. İslam ordularıyla birlikte savaşa katılmışlar, orduyu komuta etmişler, ülkeler fethetmişler ve yeryüzünde Allah’ın dinini yaymışlardır. Devlet siyaseti ve komutanlık alanında durum böyle olduğu gibi, Arnavutlar bizim için asıl olan şer’i ilimlerin çeşitli alanlarında daha önce zikredilen görevlerden az sayılamayacak makamları üstlenmişlerdir.312 Onlardan bazıları Osmanlı Devletinde yüksek dinî makamlara seçilmişlerdir. Hatta Şeyhu’l-İslam makamında bulunanlar olmuştur. Sanat ve edebiyat alanında adını duyuran âlimlerin ismini burada sayabilmek zordur. Bu alimlerin bütününü burada hatırlatmak yerine, hadis ilmi konusunda öne çıkmış, Osmanlı Devletine tâbi ilmi müesseselerde görev almış, eser vermiş ve ders okutmuş şahsiyetleri tanıtmak yerinde olacaktır.

A. TARİHTE MAKEDONYA’DA HADİS OKUTAN HOCALAR

1. İshak Çelebi313 Sultan Süleyman ve Sultan Selim dönemlerinde yaşamış alim ve şair birisidir. Aslen Üsküplüdür. Babası kılıç ustası ve kılıç tüccarıdır. Oğlu İshak Çelebi ilim aşığıydı. Çok vakit geçmeden ilim konusunda öne çıkıp uzmanlaşmıştır. Edirne, Üsküp, Bursa ve İznik’e müderris olarak tayin edilmiştir. H. 933 miladi 1526 yılında Edirne’deki Daru’l-hadis’e müderris olarak atanmıştır. Hicrî 937 miladi 1530 senesinde ilmî mertebelerde yükselmiştir. 1535 senesinde Şam’da kadılık makamını üstlenmiştir. H. 949 M. 1542 yılında vefat etmiştir. Darb-ı mesellere önem veren, şakayı seven ve hikmetli bir kişiliğe sahiptir.

2. Talib Faik Efendi314 Osmanlının son dönem âlimlerindendir. Eğitimini el-Mevlit (Manastır) şehrinde tamamlamıştır. Sonra İstanbul’a gitmiş ve meşhur olmuştur. Fransızcaya ek olarak doğu dillerini iyi derecede öğrenmiştir. Hadis, İslam Felsefesi, fıkıh ilminde uzmanlaşmıştır. Doğduğu köy,

312 Nedzipi, Ljutfi; a. g. e, s.83.

313 Frashëri, Sami: “Kamus Al-a’lam’daki Arnavut Şahsiyetleri”, tercüme eden Polisi Mehdi (Logos-A, Shkup 2002, s. 121 . 314 A. g. e., s. 179.

113 eskiden beri âlimleriyle meşhurdur. İlmi ile meşhur âlimlere öğrencilik yapmıştır. Zekâlarıyla seçkin bir nesil elinde eğitim görmüştür. Müthiş zekâsı ve ilimlerdeki mahareti sebebiyle Manastır şehrinde ve civar şehirlerde tanınan bir şahsiyet olmuştur. Edebine ve amellerine uygun farklı işlerdeki bilgisiyle alakalı darb-ı meseller söylenmiştir. Hicri 1322 miladi 1904 yılında vefat etmiştir. Yani el-Kamus müellifinin döneminde yaşamıştır.

3. Ahmed bin Hasen bin Ali Ailesi Kâliş (Kaleshi) lakabıyla meşhurdur. Ailesi Makedonya’nın Kërçova (Korcova) şehrine bağlı Prapadişht (Prapadişt) köyündendir. Babası İstanbul’da eğitim almış ve “Fatih Medresesi”nden mezun olmuştur. Döndükten sonra şehrine imam tayin edilmiştir. Oraya taşınmış ve orada yaşamıştır. Ahmed b. Hasen b. Ali babasının yolunu takip ederek eğitimine İstanbul’da başlamış ve “Fatih Medresesi”nden mezun olmuştur. Döndükten sonra şehrine imam tayin edilmiştir. Miladî 1919 yılında Serbitsa (Sërbicë) köyüne taşınmıştır. Evlenmiş, dört erkek, beş kız evladı olmuştur. 1957 senesinde, ailesiyle birlikte Türkiye’ye hicret etmiş ve İstanbul’a yerleşmiştir. Onun hakkında ağızdan aktarılan rivayetler dışında ayrıntılı bilgiler bulunmamaktadır. Bir kişi bile onun biyografisini yazmamıştır. Ahmed b. Hasen b. Ali’nin oğlu olan Hasen Kaliş’in şöhreti babasını geçmiştir. Şeyh Ahmet’in hayatı ile ilgili daha fazla bilgi bulmak sevdasıyla oğlu Hasen Kaliş’in hayatını ve ilmi çalışmalarını araştıran kimselere belki oğlunun biyografisini yazma esnasında onu da tanıtmışlardı diye müracaat edilmiş ama fazla bilgi elde edilememiştir. Doğum yılı, ölüm yılı tam olarak bilinmemektedir. Çünkü O İstanbul’a hicret etmiş, orada yaşamıştır. Makedonya ile bağları azalmıştır. Hakkında detaylı bilgi edinmek için derin bir araştırma gerekmektedir.315 Hadise Verdiği Hizmet: İstanbul’a hicret ettikten sonra bazı kitapları Kosova’nın başkenti Priştina’da yaşayan oğlu Hasen’in yanında kalmıştır. Bizzat kendisi kitaplardan bir kısmının Nadir kitaplar kısmında kalması için Priştina’daki Üniversite Milli Kütüphanesine teslim etmiştir. Bu kütüphanedeki el yazmalarını incelerken kütüphane görevlisi bir el yazma esere işaret etmiş ve şöyle demiştir: “Bu el yazması yıllardır burada bulunuyor.” Bu el yazması müellifin hadisleri bir araya topladığı büyük hacimli bir defterdir. Belki de bu Arnavutluk toprakları içerisinde, bu yüzyılda yaşayan Arnavut âlimlerin birisinin el ile yazdığı ender kitaplardandır. Bu el yazmasının bir sureti tarafımızdan çoğaltılmıştır.

315 Sadiku, Riza:Hasan Kaleshi jeta dhe vepra, f. 13, Mahmut el-Arnavut, A’lamu’t-turasi fi’l-asri’l-hadis, Daru’l- Urubeti Küveyt ve Daru b.’l-İmad, I. bs., Beyrut 1422 h., s. 136.

114

El Yazması Eserin Kısaca Tanıtımı: İlk sayfada parantez içinde (Kitabü’l-Ehâdîs), düzenleyen ve yazan Korçovalı Ahmet b. Hasen b. Ali, Teşrin-i sânî 1951 miladi, 1367 Rumî yazılmıştır. Sayfanın en alt kısmında “Ahir Zaman Nebisinin Hadislerinde İrfan Katreleri” yazılmış, başlık el yazmasının başlığı da olabilir. Müellif 1110 hadis topladığını ve bunları 138 babta tertip ettiğini söylemektedir. İlk bab: Besmelenin fazileti ve bu konuda varit olan hadisler. Son bab: Günler hakkında bir bab ve bu konuda aktarılan hadisler. El yazması yaklaşık iki yüz sayfadan oluşmaktadır. — Hattı güzel ve okunuşu kolaydır. — Hadisin başında hadisin rakamı bulunmamaktadır. — Hadisin Arapça metninin peşi sıra her hadisin Türkçe tercümesi yapılmıştır. — Üzerinde yorumlar ve Türkçe şerhler bulunmaktadır. — El yazmasının sonunda şunlar yazılıdır: “Allah’a hamdolsun, yaratılmışların efendisi efendimiz Muhammed’e Salât olsun. 12. Rebiulahir 1371 h. 10 Kanun-i sanî 1952 m. Serbica karyesi (köyü) imamı (Makedonya) Kerçovalı Ahmed b. Hasen b. Ali ” Bu el yazma eserin asıl nüshası Priştina’da ki Üniversite Milli Kütüphanesinde D. A. 165 rakamı altında korunmaktadır. Bu nüsha korunmayı hak etmektedir, çünkü türünün tek örneklerindendir. Diğer taraftan ilmî bir tenkitle üzerinde çalışma yapacak kişilere muhtaçtır. Çünkü müellif farklı farklı hadisleri tenkit etmeden, sahih olan ve sahih olmayan hadisleri kitabına almıştır.

B. HADİS KONUSUNDA ARNAVUTÇA İLK KİTAPLAR

Hadis konusunda Arnavutça ilk kitap ne zaman ortaya çıktı kesin olarak bilinmemektedir. Çünkü kitaplar gerekli hassasiyet gösterilmediğinden korunamamıştır. Doktor Ramız Zekai dışında hiç kimse bu soruna ışık tutmamış ve araştırmamıştır. Ramız Zekai Arnavutlukta hadis ilminin gelişimi konusuna özel bir bölüm ayırmış ve derleyip toparlamaya çalışmıştır. Sözlerinin akışı içerisinde konumuzla ilgili şöyle demektedir. “ Arnavutça olarak hadis konusunda çıkarılan ilk kitap: 1940 senesinde İbrahim Dâliu (Dalliu)’nun316 İmam Nevevi’nin Kırk Hadis ( Hadisu’l-

316 Dalliu, İbrahim, 1879,Tiran'da doğmuş 1951,vefat etmiştir,ilk okul ve liseyi Tiran'da bitirip yüksek öğrenimine İstanbul Üniversitesinde devam etmiştir.Döndüğünde imamlık yapıp insanlara vaaz ve irşad’da bulunmuştur, 1908 senesinde Elbasan şehrinde ilk, kız imam hatip lisesinin kurucusudur, aynı zamanda da bu medresede Arapça,Farsça ve Türkçe okutmuştur.Yapmış olduğu önemli çalışmalar arasında onun “Ajka e Kuptimeve të Kur’anit” Arnavutça tek Kur’an Mealidir. Birgivi’nin et-Tarikatu’l-Muhammediyye’sini Arnavutçaya tercüme etmiştir. O çevirinin mukaddimesinde şöyle demektedir: ”Çok isterim meşhur olan hadis kitabı et-Tarikatu’l-Muhammediyye’yi tercüme edeyim ki Arnavut Müslümanlar az olsa bile istifade etsin, daha doğrusu Allah ve onun Elçisinin haram kıldığı şeyleri bilsinler, meğer her bir işin iyice yapılması zordur. Şimdi ise kitabım okuyucuların önüne bırakıp ve muhterem

115

Erbeîn ) kitabının Arnavutçaya çevirisidir. Sonra Ramiz Zekai bu kitabın içeriği konusunda açıklamalar yapmaktadır. 317 Söyledikleri iki açıdan hatalıdır: Birincisi: Arnavutça ilk Hadis-i Nebevi yazarı; m. 1930 h. 1348 yılında kitabı çıkarılan Hafız Abdullah Semlâku (Semlaku)318 dür. Hadisleri bir araya toparlamış ve eserine “Bilbil’ul Hadis 1001” ismini vermiştir.

1. İdris bin İbrahim bin İdris’in Hadise Hizmetteki Çabaları İlim halkalarındaki düzen, kural âlimlerimizin bildiği meşhur bir şeydir. Ancak Makedonya’da hadis öğretimi için ilim halkaları pek kurulmamıştır. Komünizm zamanında tamamıyla yok olmuştur. Bu dönmelerde hadis konusunda özel dersler yapan sadece bir kişi göze çarpmaktadır. O da şeyh İdris b. İbrahim b. İdris’tir ki; “Hafız İdris” diye tanınmaktadır.319 Onun hadis ders halkaları olmuş ve öğrenciler düzenli bir şekilde bu halkalara katılmışlardır. Hafız İdris de onlara belirli bir kitabı öğretmiştir. Bu 1970 ve 1980 yılları arasında gerçekleşmiştir. Hafız İdris’i Üsküp’teki evinde ziyaret edilip ondan bilgi talep edilmiştir. Hafız İdris, şehrin ortasındaki bir mescidde imamlık yapmıştır. Bu mescidin etrafında dini eğitime tahsis edilmiş bir okul bulunmaktadır. Hafız İdris bu okuldaki ilim halkalarıyla meşgul olmuştur. Sabah namazı için mescide gidip öğle namazından sonraya kadar dönmemek âdeti olmuştur. İkindi namazından akşam namazına kadar da böyle davranmıştır. Öğrenciler değişmiş, dersler değişmiş, saatler geçmiş ama Şeyh İdris hep orada ilim öğretmek için kalmıştır. Kur’an, hadis, fıkıh ve nahiv derslerini tek başına o vermiştir. Okul kapatılıncaya kadar bu bereketli hadis halkalarında üç nesil yetişmiştir. Şeyh İdris, hadis derslerini sabah saat dokuzdan öğleye kadar haftada iki kez yapmıştır. İmam Nevevi’nin Riyazu’s-Salihin isimli kitabını şerh etmiştir. Hadisin manası, garibu’l-hadis şerhi, hadisle ilgili ıstılahlar, teracim ve dil ile ilgili meselelerde ilim sahibi birisidir. Hadislerin şerhinde İbn Hacer’in Fethu’l-Bari’sinden yararlanmıştır. Hadis açısından meselelere dikkati

Arnavut âlim kardeşlerimde hata yapmışsam, güzel niyetle tashih etsini rica ederim, maddi ve dîni zayıf olduğundan, okumaları için karşılıksız dağıtmaya karar verdim. Tercüme eden İbrahim Dalliu 04.09.1936. Bkz. Udha Muhammediane s. 12; Hajredin Hoxha, el-İtticahatu’l-Fikriye ve’d-Dîniye fi’d-dirasâti’l-Kur’aniye ledâ Ulemâi’l- Albân fi’l-asri’l-ha’is”, el-Camiatu’l-İslâmiyeti’l-Âlemiye, Malezya, Doktora Tezi, 2004, s. 242; Feja, kultura dhe Tradita İslam ender Shqiptaret, Kosova İslam Birliğin yayınları, Sempozyum, Priştina 1995, s. 405. 317 Zekay Ramiz, “XX yüzyılda Arnavutlarda İslam Kültürünün Gelişmesi”, s. 213, Tiran 2002. 318 Abdullah Semlaku, Bilişt köyünde 1892 yılında dünyaya gelmiştir. Köyünde ilkokulu bitirince babası onu İstanbul’daki Daru’l-hilafe lisesine göndermiştir, sonra da İstanbul Üniversitesi Daru’l-fununi’ş-şer’iyeye devam etmiştir.1921 senesinde doğduğu yere dönüp öğrendiklerini Korça çevresinde öğretmeye çalışmıştır. 3 sene sonra görevini bırakıp, te’lif ve tercüme yapmaya başlamıştır, birkaç sene sonra müftü makamına istendiğinde reddetmiş çünkü o te’lif ve tercümeye kendini vermiştir. 1934 senesinde devlet Arnavut genel eğitim sorumluğunu vermiştir. Yaklaşık 20 çalışma arasında, 1001 hadis kitabı da bulunmaktadır. 1946-1948 arasında hapse atılmıştır. 1960 senesinde vefat etmiştir. Bkz. Maksim Gjinaj-Petrit Bezhani, Libra ne gjuhen Shqipe per İslamin, İstanbul 2002, s. 46, 68; Faik Luli-İslam Dizdari, Mevludet ne gjuhen Shqipe s. 371; Drita İslame Dergisi, Arnavut İslam Birliği, Tiran, sy: XIX, yıl: 1992, s. 3. 319 Daha önce geçmişti.

116 sebebiyle onu tercih etmiştir. Geniş ilmi, hal tercümesindeki üslubu ve tanıttığı kişileri aynı toprağın insanıymış gibi tanıtması sebebiyle İbn Hacer’i çok sevmektedir. Şeyh İdris, İbn Allan’ın “Delilu’l-Falihin” ve İbn Esîr’in “et-Tacu’l-Camî Li’l-Usul” isimli kitaplarından istifade etmiştir. Hadis ıstılahlarında onun kaynak kitabı İbn Hacer’in “Nuhbetül Fiker Fi Mustalahi Ehli’l- Eser” kitabıdır.320 Talebelerine bu kitaptan mevzular yazdırmış ve onlar için müşkil olan bazı meseleleri açıklamıştır. Siyret konularını ise İbn Hişam’ın Siret’inden almıştır. Şeyh İdris hükümet, dini müesseseler ve haset eden akranları sebebiyle birçok zorluk yaşamıştır. Onun ikinci nesil öğrencilerinden ikisi, Şeyh İdris’in hadis dersleri hakkında şunları anlatmaktadır: Onlar haftada iki defa sabah dokuz, öğleyin on iki arası kırk beş dakikalık hadis dersleri almışlardır. Hafız İdris dersleri onlara vermiş, ders ile ilgili şeyleri not aldırmıştır ve hadisi şerh etmiştir. Bu okul Nizamiye Medreselerine benzemektedir. Öğrencilerin bazılarının imla ettikleri defterleri bulunmaktadır. Adnan İsmailî ve İsmail Bardhi321 Riyazu’s-Salihin kitabının şerhini tam olarak bitiremediklerini beş yüz ellinci hadise kadar gelebildiklerini ve bu hadislerinden birçoğunu ezberlemek zorunda olduklarını anlatmıştır. Bu dersler Arnavutluk topraklarının hepsinde hadis derslerinin alınması ve hadis ilimlerinin netleşmesi için klasik metotla ezberde çok büyük payı olan son çabadır denilebilir. Hafız İdris’in öğrencileri İslami alanda faaliyet gösteren kişiler olmuşlardır. İslam’ın neşrinde eğitimde ve fetva vermede yüksek makamlara ulaşmışlardır. Ayrıca ülkeleri dışında yaşayan Arnavut alimler de bulunmaktadır. Ama onların ülkeleriyle bağları kopmamıştır. Bunlar: Muhammed Nasiruddin el-Elbâni, Abdulkadir el- Arnavud ve Şuayb el-Arnavud. Bu üç kişinin hadisin neşrinde büyük emekleri ve hizmetleri bulunmaktadır.

2. Sünnete Hizmette Öğrencilerin Çabaları Son senelerde Balkanlar’da birçok şey değişmiş, ilim talebeleri için çeşitli İslam ülkelerinde eğitim fırsatı doğmuştur. Onların yolculukları umumi faydalar sağlamış, çok bereketli olmuş ve neredeyse mazinin hatıralarında kalan ilmin yolu tekrar açılmıştır. Birçok ilim talebesi için rüyalar gerçek olmuştur. Onlar hızlıca İslam ülkelerine ilim elde etmek için dağılmışlar ve devşirdikleri meyvelerle geç kalmadan ülkelerine geri dönmüşlerdir.

320 Evinde, dedesinden babasına miras kalan kitapların içinde bu kitabı bulmuştum. Kitabın başlığı 1. sayfadadır: “Aliyyül Kari Hadis Usûlünde Sünnet Ehlinin Mustalahlarının Açıklanmasına Dair” Sayfaları sarı renklidir. Kitabın sonunda 1327 yılında İstanbul’da basıldığına dair bir yazı var. Bana lazım olduğu için kitabı ondan istedim ve kullandım. Onun icazetnamesini alıp fotokopisini çektirmiştim. Sırası gelince onun hakkında bilgi verilecektir. 321 Adnan İsmailî ve Ataullah Aliu’dur, Hafız İdrisi’nin öğrencilerinden olup ikinci neslindendirler. Doktorasını yapmış olan İsmail Bardhi, onun oğrencılerıden olup 2002-2006 arasında Üsküp İlahiyat Fakültesi’nin dekanlığını yapmıştır.

117

Şüphe yok ki onların çağrıları işlerin mecrasını değiştirmiş, dinleri konusunda gayretli olan kişiler için kötüye giden şartlar düzelmiştir. Bütün alanlardaki hissedilir değişim mazideki güzel günlerine doğru adım atmış ve arzu edilen ilim yarışı her alanda başlamıştır. 20. yüzyılın son dönemlerinde İslam ülkelerinden birisine yolculuk yapan ilim talebelerini her birisinin çeşitli ilim dallarına ait temel eserleri ihtiva eden kütüphaneleri oluşmuştur. Bu kütüphaneler hadis usulü kitaplarını, şerh kitaplarını ve bu alanla ilgili yığınlarca kaynak eseri ihtiva etmektedir. Kosova’da yaşanmış son savaştan sonra Makedonya’ya ve Kosova’ya gelen İslami hayır kuruluşlarının bu konuda şükrana layık payları bulunmaktadır. Bu kuruluşlar, kitap basımı ve kütüphane inşası için büyük meblağlalar tahsis etmişlerdir. Üzerlerinde inceleme yapılması gereken ciltlerce kitabı bu kütüphanelerde bir araya toparlamışlardır. Sünnet kitapları buralarda ciddi bir yer tutmaktadır. Arzu edenler buralara gidip bu kitaplardan faydalanabilmektedirler. Üsküp’teki İslami İlimler Fakültesi ve Priştina’daki İslami Eğitim Fakültesi’nde hadis kitaplarının en önemlilerini ihtiva eden güzel kütüphaneler bulunmaktadır ama bu kütüphanelerin daha faydalı olabilmesi için kitaplar açısından geliştirilmesi gerekmektedir. Şüphe yok ki ilim talebeleri, gerek vaaz ve irşad yoluyla gerekse bilinçlendirme yoluyla olsun, hadise hizmette büyük çabalar harcamışlardır. Hadis mahalli çevrelerde müracaat kaynağı olmuştur ve her gün daha da netleşmeye başlamıştır.

3. Hadis İlminin Gelişmesinde Eğitim Öğretim Müesseselerinin Rolü Osmanlı Hilafeti döneminde Arnavutluk’taki dini kuruluşlar Şeyhu’l-İslam’ın doğrudan gözetimi altında çalışmıştır. Şeyhu’l-İslam sorumluluğu çerçevesinden olan işleri düzenlemiş ve müftülerin atamalarını yapmıştır. Bu durum Osmanlı Hilafeti’nin düşüşüne kadar böylece devam etmiştir. Bu aşamada Müslümanların yeni bir formül ve dini hayatlarını ilgilendiren işleri düzenleyecek müesseseler tesis etmeleri gerekmiştir. Dini medreselerin, mescitlerin, vakıfların işleriyle ilgilenecek, ülkede yaşayan Müslümanların sorunlarına ve İslama davet meseleleriyle ilgili konulara bakacak müstakil bir heyet oluşturulmuştur. Bu düzen uzun sürmemiş komünist hükümet iş başına geçince ülkedeki bütün dini müesseseleri kapatmıştır. Bu durum komünist idarenin varlığı boyunca böylece devam etmiş, ülke üzerindeki hakimiyeti bitinceye kadar yasaklar kaldırılmamıştır. Komünist idare çöktükten sonra Müslümanlar mahrum kaldıkları dini komisyonlarını tekrar kurmuşlar ve bu komisyonu “Komüniteti Müslüman shqiptar” diye isimlendirmişlerdir. Komisyonun başkanlığına otuz yıla

118 yakın komünizmin zindanlarında çile çeken Mola Sabri Koçi322 tayin edilmiştir. Bu kuruluş günümüze kadar görevlerini sürdürmüştür ve devlet tarafından tanınmaktadır. Makedonya ve Kosova Müslümanlarının dini müesseseleri Üsküp ve Priştina’da bulunmaktadır. Bu müesseseler daha önceki Yugoslavya Genel Din İşleri Başkanlığı gözetiminde bulunmaktaydı ve merkezi de Sarayova idi. Yugoslavya dağıldıktan sonra ortaya çıkan her ülkenin dini kuruluşları, kendi işlerini düzenleyen müstakil kuruluş olmuştur. Makedonya’daki dini müesseseler o zaman “Bashkësia Islame e Maqedonisë” şeklinde isimlendirilirken bugün “Bashkësia Fetare Islame e Maqedonisë” diye isimlendirilmektedir. Merkezi Üsküp’tedir. Halen H. Süleyman ef. Rexhepi323 başkanlık etmektedir. Din hizmetlerini yürüten Müftülük ise “Bashkësisa Fetare Islame makamin” çatısı altında yürütülmektedir. Kosova’daki dini kuruluşlar ise “Kosova İslam Topluluğu” çatısı altında toplanmıştır. Topluluğun resmi adı “Kosova İslam Birliği”dir. Merkezi Priştina’dadır. Halen Prof. Naim Ternava324 başkanlık etmektedir. Bu başkanlık makamı müftülük makamına denktir. Bundan dolayı İslam Birliği başkanı, aynı zamanda Kosova müftüsüdür. Bu dini kuruluşlar, İslam ve Müslümanların işlerinin düzenlenmesinde esas sorumludurlar. Devlet bu kuruluşları tanımaktadır. Ve toplumda kabul görmüşlerdir. Bu resmi müesseseler eğitimden, idareden ve vakıfların mülkiyetinden sorumludurlar. Dini okullar ve İslami fakülteler bu müesseselerin kontrolü altındadır. Bu eğitim–öğretim kurumları dışında başka kurumlar bulunmamaktadır. Bütün Arnavutluk topraklarında durum böyledir.

C. ESKİ MEDRESELER VE HADİS İLMİNE HİZMETTEKİ ROLLERİ

Hadisin neşrinde eski medreselerin rolünden daha önceki bölümlerde bahsedilmişti. Burada yirminci yüzyılın 1950’li yıllardan önce, bu medreselerin yüklendiği role işaret edeceğiz.

322 Daha önce geçmişti. 323 Süleyman Recebi, Makedonya’daki ilahiyatçıların ilklerindendir. O, 1947’de Üsküp’e yakın Sulara Köyünde doğmuş, 1974 senesinde Kuveyt’teki Şeriat Fakültesi’ni bitirmiştir. Döndüğünde Üsküp Müftülüğü’nün din eğitiminden sorumlu başkanı olmuştur. İsa Bey medresesinde hoca olarak görev yaparken onu başarılı bulan arkadaşları, 1991 yılında İslam Birliği başkanı olarak seçmişlerdir. Orada beş sene görev yaptıktan sonra, ikinci defa seçilmiştir. 1997 senesinde İlahiyat Fakültesi açıldığında fakültenin kurucuları arasında yer almış ve ilk dekan olarak seçilmiştir. Recebi burada İslam Hukuk Tarihi dersleri vermiştir. İslam Birliği’ndeki ikinci başkanlığının süresi bitince, Birliğin çeşitli birimlerinde idaricilik yaptıktan sonra 2006 senesinde bir daha başkan olarak seçilmiştir. Başkanlık görevi halen devam etmektedir. 324 Naim Tarnafa 1961 yılında Priştina yakınlarındaki Lismir Köyünde doğmuştur. Alaaddin İslam Lisesi’nden mezun olmuştur. Sonra eğitimine Ezher Üniversitesi İslam Akideleri Bölümü’nde devam etmiştir. 1984 yılında mezun olup köyüne imam olarak tayin edilmiştir. Daha sonra, Alaaddin Okulu’na öğretmen olarak atanmıştır. Priştina’daki İlahiyat Fakültesinde, İslam Akidesi ve Felsefesi derslerini okutmuştur. 1995 yılından 2003 yılına kadar Kosova İslam Birliği’nin başkanlık görevini üstlenmiştir. İslam Akidesi ve Felsefesi ile ilgili yedi kitap yazmıştır. Yüksek Lisans’ını Açık Amerikan Üniversitesi’nde tamamlamıştır.

119

Osmanlı Devleti eğitim–öğretim programlarında hadise ciddi bir önem verilmiştir. Osmanlılar tarafından hadise hizmet için “Daru’l-hadis” diye bilinen özel okullar bina edilmiştir. Hadis dersi bütün dini okullarda zaruri ders olarak okutulmuştur. Buralarda okumuş ihtiyar insanlar bu okulların programlarını biliyordu. Ya da başkalarından rivayetle öğrenmişlerdi. Onların sözlerine güvenmekten başka yapılacak bir şey bulunmamaktadır. Çünkü bu konudaki resmi belgelerin hepsi kaybolmuş ve geriye hiçbir şey kalmamıştır. Fahruddin Ebîbî,325 Besim Abbas’dan rivayetle şunları anlatmıştır. Besim Abbas, Meşhur Alim Ataullah Efendi’nin başında bulunduğu Üsküp’te bulunan “Meddah Baba” medresesinin son kuşak öğrencilerindendir. “Bu medresenin öğrencileri haftada iki kez hadis dersleri okumuşlardır. Bu medresede Nevevi’nin kırk hadisini ezberlemek zorunludur. Hocanın belirlediği kitaplardan hadisle ilgili diğer konuları öğrenmişlerdir. Besim Abbas müellifin ismini ve başkaca malumatları zikredemediği “Ulumu’l-Mustalah” isimli bir kitaptan ıstılahları okutulduğunu bildirmektedir. Medresenin hocaları hadislerin sahihliğinde Sahih-i Buhari’iyi esas almışlardır. Böylece kişi isimlerine ve isnada ileri noktada önem verilmiştir. Aslan Murat,326 Sahihi Buhari’yi şeyhi Osman Hüseyin Şabbar’dan miras olarak devralmıştır. Rivayet olunur ki Osman Hüseyin Şabbar mescitte bu kitabı insanlara şerh etmiştir. Mitrovica şehrinde “İsa Bek”327 yüksek okulu faaliyetlerde bulunmuştur. Öğrencilerin söylediklerine göre bu okulda hadis ana derslerdendir. Bu bilgiler Aslan Murat’tan, ondan da bu okulda öğrencilik yapmış olan Mustafa Şale328’den rivayet edilmektedir. Bu kişinin hadise karşı ve hadise tutunmaya çok büyük bir meyli vardır. İmkân olduğunca Kur’an ve Sünnetten delil getirmekten geri durmamaktadır. Gjakova (Gjakova) şehrinde, Murat Bek b. Âdem Paşa’nın ihsanlarıyla miladi 1707 yılında inşa edilmiş “el-Medresetu’l-Kebira” okulu faaliyet göstermiştir. Bu medrese Belgratlı yetkililerce sıhhi şartlara uygun olmadığı gerekçesiyle 1948 senesinde kapatılıncaya kadar faaliyetini sürdürmüştür.329 Şu an hala yaşayan öğrencilerin bildirdiğine göre, hadis dersi bu okulun ana derslerinden birisi olmuştur. Bu yaşayan öğrencilerden Muhammed Ğâşî, hadis şerhinde Fethu’l-Bâri ve

325 Daha önce geçmişti. 326 Mitrovica kenti yakınlarında yaşamaktadır. O, yetmiş yaşındadır. Ömrünü imamlık ve hatiplikte geçirmiştir. Ülkesindeki İslam Vakfı’nın başkanıydı. Bu görevi, emekli oluncaya kadar senelerce sürdü. Onun belli bir ihtiyacı karşılayacak kadar İslamî eserlerden oluşan bir kütüphanesi var. Çeşitli İslam sanatlarındaki kitapları, bu kütüphanede topladı. Onun bir kütüphanesi vardı ama Sırp egemenliğinden önce, Kosova’da meydana gelen savaşta, evindekilerle birlikte yandı. Onun kitabın başına yazmaya başladığı tarihi, sonuna da bitiş tarihini yazdığını gördüm. 327 15.yy başlangıcından 1941 yılına kadar olan uzun antlaşmaların sorumluluğunu üstlenen eski bir okuldur. Bir Alman uçağının onu bombalamasıyla yok ettiğinde, tamamen harap olmuştur. Şimdi, okulun eskiden bulunduğu yer, araba durağına dönüştürülmüştür. 328 Altmış yaşını aşmıştır. Ömrü boyunca davet alanında çalışmıştır. Bu görevine ilaveten, başkentin ortasındaki bir camide imamlık yapmış ve İslam Birliği’nin veznedarı olmuştur. 329 - Krasniqi, Pleurat, Aspekte kulturore historike të Gjakovës me ixhazetlinjtë, (1878-1940 arası), s. 17.

120

İbnu’l-Melek el-Hanefi’ye ait Şerhu’l-Meşarik isimli kitaplara, ıstılah dersinde Davut el-Karsî’nın risalesine müracaat ettiklerini söylemiştir. Bu okuldaki eğitim-öğretim süresi on iki yıldır. Daha sonra ki dönemlerde 8 yıla düşürülmüştür. Muhammed Ğâşî,330 bu araştırma esnasında öğrencilerin elde ettikleri icazetnamenin yazılmasını sağlamıştır.

D. YENİ OKULLARIN HADİSE HİZMETTE VE GELİŞMESİNDE ROLLERİ

1. İsa Bek Medresesi ve Hadise Hizmeti Üsküp’teki “İsa Bek Medresesi” asırlarca hizmetler sunmuş eski ve köklü medreselerdendir. Senelerce faaliyetleri durdurulmuştur. 1984 senesinde tekrar bilimsel çalışmalarına başlamıştır. Bu seneye kadar Makedonya’dan gelen öğrenciler Priştina’daki Alauddin Medresesi’nde okumuşlardır. Hadis dersi, ilk günden itibaren okulun ona derslerinden olmuştur. İlmi dersler Priştina’daki Alauddin Medresesi’nden farklı değildir. İlk sene farklı konularda seçme hadisler okutulmaktadır. Hadisler Sahih-i Buhari’den ve çoğunlukla Sahih-i Müslim’den seçilmektedir.

2. İslami İlimler Fakültesi ve Hadise Hizmeti Fakülte ilmi çalışmalarına 1997 yılında Üsküp’te başlamıştır. Priştina’daki İslami Araştırmalar Fakültesi’nden sonra ikinci eğitim öğretim kurumudur. Başlangıçtan itibaren bu okulda hadis dersi okutulmaktadır. Haftada dört ders saat hadis dersi verilmektedir. Hadis derslerine fakültenin açılışından günümüze kadar giren Fahruddin Ebîbî’dir. İlk sene hadiste okutulan konular şunlardır: 1- Hadis sünnet ve hadis ilmiyle ilgili diğer ıstılahlar. 2- Hadislere karşı çelişkili duruşlar. 3- Hadisin tedvini ve tasnifi. 4- Hadisi öğrenmenin keyfiyeti: Tahammül ve Eda. 5- Hadisin ilmi tasnifi. 6- Hadisi rivayet edebilmenin şartları. İkinci sene okutulan konular şunlardır: 1- Sahih, Mütevatir, Ahad, Garib, Meşhur hadis. 2- Hasen hadis. 3- Zayıf Hadis.

330 Daha önce geçmişti.

121

4- İslam şeraitinde hadisin rolü. 5- Ravilerin tabakâtı. 6- Meşhur musanniflerin ve eserlerinin tanıtımı Üçüncü sene okutulan konular şunlardır: 1-Nevevi’nin Sahih-i Müslim Şerhi, Kitabu’l-İman ve Babu’ş-Şifa 2- Et-Tacu’l-Cami li’l-Usuli fi Ehadisil’-Rasul. Bu kitabın Kitabu’z-Zekat bölümü okutulmaktadır. Dördüncü sene okutulan kitap ve konular: 1- İbn Hacer el-Askalani’nin Fethu’l-Bari isimli kitaplarıyla birlikte Sahih-i Buhari’nin Kitabu’l-İlim ve Kitabu’s-Savm bölümleri okutulmaktadır. 2- Sübülü’s-Selam kitabından Kitabu’s-Salat bölümü okutulmaktadır Fakülte, hadisin neşrinde takdire şayan çalışmalar sunmaktadır. Şüphe yok ki bu fakülteler daha işin başındadırlar. Allah’ın izniyle gelecekte her birinin büyümesi, kadrolarını genişletmesi ve Arnavutların yaşadığı topraklarında İslami yayılış ve tefekkürün öncüleri olmaları beklenmektedir.

3. Alauddin Medresesi’nin Hadis İlmine Katkısı Faaliyetine başladığı günden beri Alauddin Medresesi’nde hadis dersleri ana derslerden olmuştur. Daha önceden isimlendirildiği gibi bugün de “Hadis Dersi” diye isimlendirilmektedir. Bu dersler hadis şerhini ve hadis ıstılahları ilmini kapsamaktadır. Başlangıçta bu dersi tek bir hocanın okuttuğuyla ilgili bilgiler bu okulun ilk kuşak öğrencilerinden olan Mustafa Dervişli’331den alınmıştır. Ona, hadis derslerini ve bu derslere başladıklarındaki durum sorulduğunda şöyle demiştir: “Biz haftada iki kez olmak üzere sürekli hadis okurduk. Bayram Âğânî332 Alauddin Medresesi’nde hadis hocalığı yapardı. Hadisle ilgili meseleleri, ıstılahları bize dikte ettirirdi. Kendisinden istifade edebileceğimiz diğer konular üzerinde dururdu. Hocamız, ismini ve müellifini zikretmediği bir kitap bulundururdu. O kitaptan bizim bir hadis defterimiz oluncaya kadar konuları yazdırdı.”333 Mahmut el-Arnavut bu medrese hakkında şöyle yazmıştır: “Başkent Priştina’da şer’i ilimler okutan Alauddin Medresesi bulunur. Orası lise düzeyindedir ve müezzinlerin imamların birçoğu buradan mezun olmuştur. Kuran-ı anlamada ve öğretmede yeterli olan öğretmenlerden yoksundur. Ancak son dönemlerde adı geçen medresede

331 Altmışyaşını ını aşmıştır. Ömrü boyunca davet alanında çalışmıştır. Bu görevine ilaveten, başkentin ortasındaki bir camide imamlık ve İslam Birliği’nin veznedarlığı yapmıştır. 332 1897 yılında Karadağ’daki Plava kentinde doğdu. Ailesi, Jakova’ya göç etmek zorunda kaldı. Davet, ilim ve idare alanlarında birçok görev üstlendi.1954 -1955 yıllarında Alaaddin Okulu’nun müdürü olarak çalıştı. 1962 yılında vefat etti. 333 Osmani, Sulejman” Cuhudu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn, s, 203.

122 bazı Arap memleketlerinde eğitim almış kişiler eğitim kadrosunda görev almaktadırlar. Bu kişiler Enstitüye misyonunu yerine getirmede güçlü bir ivme kazandırmışlardır.”334 El-Arnavut söylediklerinde haklıdır. İslam Üniversitesi’nden mezun olup eğitim hareketine katılan yeni kadrolar eğitim-öğretime ivme kazandırmıştır. Böylece hadis ilminin de dahil olduğu diğer ilimler gelişme kaydetmiştir. Kazım Kazîm335, Hadis ıstılahlarından en önemlilerini derlemiş ve öğrencilerin istifade edebileceği bir şekilde sunmuştur. Son senelerde bu çalışmasını bastırmış ve Arnavutça telif edilen ilk hadis ıstılahları kitabı olmuştur. Bu kitap hadis ıstılahlarıyla ilgili çok önemli konuları ihtiva etmektedir. Bunları kısaca şöyledir: 1- Hadis ilmi ve kısımları. 2- Hadis konusunda ilk olarak yazılan ve dönemleri 3- Hadisin kısımları ve türleri 4- Metine göre hadisin kısımları 5- Senede göre hadisin kısımları 6- Zayıf hadis ve türleri 7- Mevzu hadis 8- Hadis ravileri ve tabakatı 9- Sahabe 10- Tabiun 11- Tebeu’t-Tabiin Kitap 123 sayfadan oluşmaktadır. Birçok defa basılmış ve Arnavutluk’ta bulunan okullarda faydalanılmıştır. Alauddin Medresesi’nde üçüncü sınıfta okutulmaktadır. Aynı şekilde hadis dersi dördüncü sınıfta da okutulmaktadır. Meşhur hadis kitaplarından seçilmiş hadislerin şerhi, iman, İslam ve ahlakla ilgili konuların okutulması karalaştırılmıştır.

4. İslami Araştırmalar Fakültesi’nin Hadis İlmine Katkısı İslamî Araştırmalar Fakültesi, Kosova’da ki İslam Birliği Meclisi tarafından 1992 yılında yüksek öğrenime ihtiyaçtan dolayı kurulmuştur. Dünyada Arnavutça eğitim veren ilk fakültedir.

Bkz. Bekr İsmail, el-Lugatu’l-Arabiye fi Kosovo intişaruha ve avamili izdihariha, Müessesetu Albapres, I. bs. Priştina 2003, s. 255. 334 Mahmut el-Arnavut, el-Keşku’l-Sagir, Daru’l-urubeti ve daru’l-imad, II. bs., Beyrut 1992, s. 29. 335 Aynı okuldan mezun oldu. Sonra eğitimine Bağdat’ta devam etti. Bağdat Üniversitesi’nden mezun olunca Alaaddin Okulu’na öğretmen oldu. Gazete ve dergilerdeki yazıları esnasında, eğitim-öğretimle meşgul oldu. Lisedeki öğretimiyle birlikte, İlahiyat Fakültesi’nde de Arapça öğretiyor. Birkaç sene Alaaddin Okulu’nda müdür oldu. Arnavutluk Eğitim Fakültesi’nde mastırını tamamladı. Orada, Arnavutluk Eğitim Fakültesi Dekanı Naim Feraşer’le ilgili bir konferans verdi. Bundan sonra Arnavutluk Eğitim Fakültesi’nden doktora diplomasını aldı. Hâla, eğitim- öğretimde, 30 yılı aşkın bir süredir çalışıyor. O, ilmî hayatında bereketli biridir.

123

Dekan olarak Doktor Recep Boyâ336 tayin edilmiştir. Hadis, dört yıla yayılmış biçimde, haftada iki ders olmak üzere okutulmaktadır. —İlk sene okutulması kararlaştırılan konular: Hadis ıstılahları, İslam hukuk sisteminde hadisin yeri, tedvin ve dönemleri ve diğer ilmî dersler.337 —İkinci sene okutulanlar: Sahih-i Müslim’in İman Kitabı 1- Hadis metninin okunması ve Arnavutçaya çevirisi 2- Senet ve metinle ilgili önemli araştırmalar. 3- Hadiste geçen kelimelerin, terimlerin şerhi ve manalarının açıklanması. 4- Okuma ve şerh esnasında metinle ilgili işlemlerin metodu. Öğretmenler hadisleri seçmede özgür bırakılmışlardır. Dayanak kitap ise Arapça olan Sahih-i Müslim’dir. Hoca öğrencilerin zorlandıkları yerlerde manasını anlamaları ve metinle ilgili diğer konuları kavramaları için tercüme yapmaktadır. —Üçüncü sene okutulması kararlaştırılan konular: 1- Sahihu’l-Buhari’den İlim Kitabı. 2- El-Mansur Ali Nasif’e ait Tacu’l-Camî li’l-Usuli fi Ehadisi’r-Rasul kitabının ilim kitabı. Hadisleri seçme özgürlüğü hocaya bırakılmıştır. —Dördüncü sene okutanlar: 1- Şevkânî’nin “Neylü’l-Evtar” isimli kitabından Namaz bölümü 2- San’ani’nin “Sübülü’s-Selam” isimli kitabından Namaz bölümü

5. Kosova’daki Hadis Çalışmaları İmam ve hatiplerin ilmi seviyelerini yükseltmek ve ilmi yaymak arzusuyla Kosovada’ki İslam Birliği, İslami davet alanında çalışan 500 den fazla imam hatip ve davetçiyi kapsayan yetiştirme kursları ve okulları kurmuştur. Çalışmaları günlerce devam etmektedir. Hadis dersi ana derslerdendir. Aşağıdaki konularda dersler ve konferanslar verilmektedir.

336 İlk dinî eğitimini, Şeyh Muhammed Ğaşi’den aldı. Sonra Şam’a gitti ve burada öğrenim yapmak için bir müddet kaldı. Bundan sonra, eğitimini İslam Üniversitesi’nde sürdürmek için Medine-i Münevvere’ye gitti. Davet Fakültesi’nden mezun oldu. Öğrenimine mastırla devam etti ve onu da başarıyla aldı. Tezinde, İslam’ın Arnavutluk’un şehirlerine girmesini araştırdı. Bundan sonra doktora çalışmasını sürdürdü. Bu hedefi için, Yugoslavya’daki Müslümanlarla ilgili bir tez sundu. İlk olarak, Peja kentindeki Kırmızı Cami’ye imam ve hatip tayin edildi. Sonra, Alaaddin Okulu’nda fıkıh dersleri hocası olarak çalıştı. 1989’dan 2003 yılına kadar, İslam Şeyhliği görevine seçildi. Priştina’daki İlahiyat Fakültesi’ne dekan ve fıkıh dersi hocası olarak tayin edildi. Halen bu görevde çalışmaktadır. Onun, İslam’a ve Müslümanlara hizmette takdire şayan gayretleri vardır. . 337 İlk ve ikinci yıllarda bu dersi öğretir. “Sünnet, İslam’da Delilleri ve Önemi” Burada 3. ve 4. yıllarda öğretimi, Medine-i Münevvere’deki İslam Üniversitesi Hadis Fakültesi mezunu olan ve mastırını Ürdün’deki Âli’l-Beyt Üniversitesi’nde yapan Musa Vila üstlenir.

124

1- Sünnet ve sünnetin İslam hukukunda yeri. 2- Vahyin ikinci kısmı oluşuna dair deliller. 3- Sünnetten delil getirmede imamların konumu. Aktarılan bilgilerin neticesinde şunları söylemek mümkündür: Dini müesseseler hadise açık bir önem vermişlerdir. Bu kurumların hepsi Ehl-i sünnet çizgisini takip etmektedir. İmkân varsa Kur’an ve sünnetle amel etmeye çalışmaktadırlar. Kosova’da ki bütün mescitler İslam Birliği’nin gözetimi altındadır. Ve sünnetten haberi olmayan hiç kimse buralarda görev alamamaktadır.338

E. ARNAVUTÇA YAPILAN ÇALIŞMALARA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ

Hadis, Arnavutluk’ta önemli bir gelişmeye şahit olmuştur. Bu dinin evlatları hadise hizmetleri esnasında Arnavutça konuşmaktadırlar. Nebevi Sünnet, bu halk İslamı din olarak kabul ettikleri günden beri böylesine hizmetlere şahit olmamıştır. Hadis ilmindeki ilerleme sürekliliğini sürdürmektedir. Bunu tercümeler, telif eserler, eğitim, araştırmalar ve uygulamalar göstermektedir. Bu ilerleme artmakta ve günden güne meyvelerini vermeye devam etmektedir. Hadisle ilgili mevzularda usul kitaplarını okuyanlar, onlardan faydalananlar ve bilgileri asıl kaynağından alanlar çoğalmıştır. Bu tercüme kitapları okuduklarında insanlar asıl kaynaklarından dini hakikatlerle tanışmışlardır Birkaç sene içerisinde sünnet alanında hizmet eden, onun yayılmasında ve öğrenilmesinde emeği geçen kardeşlerimizin yaptıkları takdire şayan çalışmalardır. Bununla birlikte çalışmaları esnasında bazı kusurlarda ortaya çıkmıştır. Bu başlangıç aşamasında gayet tabii bir durumdur. Bu bölümde onların yaptığı bazı hataları ele alınacaktır. Bu çalışmalara yöneltilecek tenkit iki açıdan olacaktır. 1- Arnavutça yazmak yirminci yüzyılın 1920’li yıllarında başlamıştır. Bu seneye kadar Arnavut âlimler bu ilimler hakkında Arapça veya Türkçe (Osmanlıca) yazılar yazmışlardır. İnsanlara, mescitlerde vaaz ve hutbelerle ya da onlara yapılan derslerde Arnavutça hitap edilmiştir. İlk eleştiri; insanların kendi dilleriyle anlayıncaya kadar eğitilme ve ilim elde imkânlarına sahip olmamaları yönündedir. Şu bilinen bir gerçek ki, herkes iyi derecede okumayabilir, Arapça ve Türkçe yazılanları tam anlamayabilir. Burada esas olan şey ağızdan nakildir. Bu durum sünnet konusunda büyük bir cehaleti, onunla amel edilmemeyi peşinden getirdi. Dini konularda bilgi kısıtlı ve bunlar konusunda ilim sınırlı kaldı. Bu da topluma olumsuz olarak yansıdı.

338 Nitekim bu ilke İslam Birliği Yönetmeliği’nin sy: 2, s. 6’sında ve diğer yerlerde açıkça belirtilmiştir.

125

2- 1920’li yıllardan yani hilafetin düşüşünden sonra, sünnet gereken itinayı görememiştir. İnsanlara kendi dillerinde, dergilerdeki makaleler dışında, çok bir şey sunulamamıştır. Arnavutça yazılan eserler son zamanlarda yaygınlaşmıştır. İnsanların kitaplara ulaşması kolaylaşmıştır. Ama bu kitaplar, peygamberin mirası milletin diliyle yaygınlaşsın ve faydası daha umumi olsun adına henüz tamamıyla tercüme edilip sunulamamıştır. 3- Daha sonraki dönemlerde âlimler fıkıhla ilgilenmişlerdir. Bu onlar için alternatifi olmayan bir uğraşı olmuştur. Fıkhı meselelerde derinleşmişler ve farklı alanlarda uzmanlaşmışlardır. Fıkıh ilmi için oluşturulmuş ders halkaları olmuştur. Arapça öğrenmenin gerekliliğine olan inançları onları Arap diline sevk etmiş ama onlar nahiv ve sarf meselelerini öğrenirken çok vakit kaybetmişlerdir. Bazen de mantık ilmiyle fazlaca uğraşmışlardır. Onların oturduğu ilim meclislerinde hadis kendine yeterince alan bulamamıştır. Bu anlayıştan dolayı hadis ilmi yara almış ve gereken ilgiyi görememiştir. Hayata fiili etkisinin gücü azalmıştır.

4- Son senelerde hadis, şahıslar ve kurumlar tarafından büyük ilgi görmüştür. Tercümede, telif eserlerde, araştırmalarda ve eğitimde hadis önemli bir paya sahiptir. Birçok kişi hadise hizmet etmekte ve hadis ilimlerinin yaygınlaşması için gayret göstermektedir. Ama bu alana giren ve tercüme yapan insanlar sanatlarını iyi icra edememektedirler. Yapılan hatalar sebebiyle tercüme konusunda zevk ve ustalık kazanmış uzman kişilerin nezdinde bu tercümeler güvenilirliklerini kaybetmişlerdir. Bu hatalar ilmi yetersizliklerden ve şahsi gafletten kaynaklanmaktadır. Bazı eserlerde harfi harfine tercüme yapılmıştır. Bu durumda Arnavutçada anlamın bozulmasına sebep olmuştur. Kelimenin anlamına veya Arapça metnin işaret ettiği manaya bakmaksızın yapılan çeviri sadece mananın çevirisidir. Mütercimler, hadisi anlamaya yardımcı olan şeylere, siyakına ve sibakına bakmamıştır. Sadece manası üzerinde durmuş ve bunun için hatalar oluşmuş, anlam bozulmuştur. Kelimeler konumlarından uzaklaştırılmıştır. Hadisleri Arapçadan tercüme ederken niyetin salih oluşu yetmez. Bilakis bu sanatı iyi icra etmek ve kurallarına göre hareket etmek gerekir. Yoksa kötülüğümüz iyiliğimizden daha çok olur. Yapılması gereken tercümeler için bir komisyonun, bir heyetin oluşturulmasıdır. Yada gerekli güvenin sağlanabilmesi için kitap tercümeleri bu komisyonun gözetimi altında olmalıdır.

Bazı Kitaplara Yönelik Eleştiriler Hata insanın tabiatında vardır. Bir işle uğraşana hatalar dostluk eder. Telif alanında bir kimse ne kadar hatadan selametten görünse bile hatalara maruz kalabilir. Bir dili başka bir dile aktarırken bu belalar daha umumidir. Makedonya ve çevresinde dini kitapların dilimize çevirisi

126 ihtiyaca göre günübirlik yapılmıştır. Elimizdeki usul kitaplarından ve faydası umumi olan dilimizdeki diğer kitaplardan hiçbirisi hatadan müstağni değildir. 1- “Bilbil Hadis Binbir Nur” Kitabı (BILBIL I HADİTHIT 1001 DRİTE) Hadisleri Abdullah Semlâku339 toparlamış, seçmiş ve tercüme etmiştir. Müellif, bu kitapta bin bir hadis derlemiş ve Arapça hadis metinlerini yazmadan Arnavutçaya tercümesini yapmıştır. Bu durum tercümeyi aslıyla kıyaslamayı zorlaştırmaktadır. Ancak derin araştırma ve okumalardan sonra hadisler bulunabilmektedir ve görünen o ki çoğunluğu sahih değildir ve delil getirilmeleri de caiz değildir. Bu durum müellifin kitabın başında yazdığı mukaddimesiyle çelişmektedir. Müellif şöyle demektedir: “Rasulullahın bize bıraktığı dört yüz bin hadis içerisinden sizin için bin bir nur seçtim. Selefimiz olan âlimlerin derlediği hadis kitaplarının en sahihlerinden hadisleri seçtim.”340 Bu sözlere bu kitap da bulunan bütün hadisler sahih olduğu, hadislerin en sahih kitaplardan seçildiği zannedilebilir. Gariptir ki kendisi bu sözlerin gereğine sarılmamış ve kitabına sahih olmayan kendisiyle delil getirilemeyecek hadisleri dahil etmiştir. Onun seçtiği, delil getirdiği ve üzerine hükümler bina ettiği bir hadis örnek verilecektir. 89. sayfada bulunan 790 numaralı hadis şöyledir: “Türkler size ilişmediği sürece sizde onları terk edin(ilişmeyin).” Hadisin tercümesinden sonra yorumlar yapmış ve bu konuda gelen tek bir hadis üzerine uzunca şerhler düşmüştür. O bu konuda şöyle demektedir. “Muhaddisler kitaplarında bize şu hadisi rivayet etmektedirler. “Yaratana isyan konusunda yaratılanlara itaat yoktur.” Kanuni Sultan Süleyman zamanına kadar Türkler adaletle Allah’ın şeriatını uyguladılar. İslam’ın yayılmasında büyük hizmetler verdiler. Ezanlar mescitlerin hepsinde yükseldi ve oradan bütün dünyaya yayıldı. Osmanlı orduları Avrupa’nın ortasına kadar girdi. İslam’ın gücüyle ve Türklerin önderliğiyle kralların tuzakları kurutuldu. Zamanla bu ilerleyiş durdu. Sultan Süleyman’dan sonra çöküş başladı. Bugün Türkler ecdatlarının yararlandığı yeterlilik ve kuvvet olmaksızın uygarlaşmaya çalışıyorlar. Ama bu onlar için nasıl olur? Çünkü şeriat ilmi biraz biraz unutuldu ve tamamıyla amel edilmez hale geldi. Türk halkındaki ahlaki ve ruhi çöküş her yerde yaygın hale geldi.” 341

339 O, hafız Abdullah Semlaku’dur. 1892 yılında Bilist adı verilen bir yerde, mütedeyyin ve ilimle meşgul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. (ö. 1960) İlk eğitimini, Mevlid şehrinde aldı. Daha sonra babası, onu eğitimine devam etmesi için İstanbul’a gönderdi. Orada, Daru-l-hilafet Medresesi'nde eğitim gördü. Sonra yüksek öğrenimine İstanbul Üniversitesi’nde devam etti. 340 Bkz. Bilbili i Hadithit 1001Dritë, s. 115. 341 A. g. e., s. 90.

127

Yazar hadisleri 1930 yılında toparlayıp telif etmiştir. Bu zaman dilimi İslam halifeliğinin düştüğü döneme yakındır. Yukarda anlatılanlar bu toplum için yapılması zor şeylerdir. Bu hadis için Şevkânî342şöyle demektedir: “İbn Hıbban hadisin isnadı hakkında şöyle demiştir: ‘Hadisin isnadında Mesleme b. Hafs el-Esedi bulunmaktadır. Bu kişi hadis uydurur.” İbnu’l Cevzi hadise mevzu demektedir. Her halükarda bu hadis delil teşkil edemez.

2- Arnavutça Yazılmış Sahih-i Buhari Tercümesi Şüphe yok ki bu çalışma hedefin gerçekleştirilmesi için sabır ve azimet gerektiren büyük bir başarıdır. Ama bütün bunlarda daha önemlisi bu çalışmayı gerçekleştirebilmek için gerekli alan ilmi ehliyettir. Bu çalışma hadis ve hadis ilimlerinde derinleşmeyi, yüksek derecede uzmanlaşmaya ihtiyaç duymaktadır. Sahih-i Buhariyi Arnavutçaya çeviren komisyonda arzu edilen bu ehliyet bulunmamaktaydı. Bundan dolayı büyük ve çok hatalar meydana gelmiştir. Tercüme, ilmi güvenilirliğini yitirmiş ve değeri düşmüştür. Tercümede çok bariz hatalar neticesinde tahrifler meydana gelmiştir. Birçok durumda mana sebebiyle tercüme ifsat olmuştur. Hadis metninde bulunmayan şeyleri tercüme etmişler, kelimelerin uygun yerlerde kullanılmayışı pek çok yerde olmuştur. 3- Riyazu’s-Salihin Bu kitap hakkında daha önce bilgi verilmişti. Bu kitap tercüme eserler içerisinde en güzelidir. Ama bu söylenenler bu çalışmayı yapanlar tenkit edilmeyecek anlamına gelmemektedir. Tercüme hadislerin birçoğunda kuralları karıştırmışlardır. Ve hadis arzu edilen manasının dışına çıkmıştır. Onların hatalarının sebebi, manayı dikkate almaksızın kelimesi kelimesine tercüme yapmalarıdır. Onları hataya, kitabın aslı olan Arapçasından tercüme etmeyip, İngilizcesinden ve Boşnakçadan tercüme etmeleri götürmüştür.

342 Şevkânî, Muhamed b. Ali, el-Fevâidu’l-mecmûa fi’l-ehâdîsi’l-mevzûa, el-Mektebu’l-islami, III. bs., Beyrut 1987, s. 358.

128

EK FOTOĞRAFLAR

Davud el-Karsî’nin Makedonya’da okutulan ilk hadis kitaplarındandır.

Müslümanlar arasında meşhur olan İsa Bey’e ait olan bir vakfiye. Şurutu’s-Sala kitabı, Üsküp’te

129

Osmanlıca basılmıştır.

Çalışma esnasında, Kumanova Müftülük arşivinde Kur’an-ı Kerim’de rastladığımız bir resim ve üzerinde Kur’ana nefret ettiğini gösteren yazılar bulunmaktadır. Bu sayfadaki resim Tito’nun fotoğrafıdır. Diğerinde ise İslam’a hakaret olsun diye, Gorbaçov’un ismi bulunmaktadır.

Üsküp’teki İsa Bey Medresesinin yıllığıdır Üsküp’te İsa Bey Medresesinin çıkardığı bir derginin kapağıdır. .

130

Üsküp İlahiyat Fakültesi’nden mezun olan öğrenci ve hocaların yıllığıdır.

Üsküp İlahiyat Fakültesi’nde Arnavutça ve Türkçe yapılan Hadis Çalışmalarından birer seminer örneğidir.

131

Makedonya Devlet Arşivine araştırma esnasında çektiğimiz bir fotoğraftır.

132

133

134

135

SONUÇ

Çalışmada Makedonya’daki hadis çalışmaları hakkında bilgi vermeye çalışılmıştır. Makedonya’ya hadis ilminin ilk gelişinin Osmanlı’nın ilk dönemlerine tekabül ettiği sonucuna varılmıştır. Bu da bölgenin Müslüman olmaya başlamasıyla eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır. Bunda Osmanlı Devleti’nin katkısı ve payı inkar edilmeyecek kadar büyüktür. Bölge onların elinde Müslümanlaşmıştır. Bilindiği üzere Hadis ilmi, Peygamber (a.s)’den itibaren raviler aracılığıyla ve ilmi seyahatler sonucu daha sonraki nesillere ulaştırılmıştır. Taşköprülü Zade diye meşhur olan Ahmet b. Mustafa b. Halil, Üsküp’e gelerek hadis ilminin temellerini atan ilk kişilerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Osmanlı Devletinde dinî eğitim sistemi, Kur’an ve hadis öğretimine daha özel bir yer vermiştir. Dahası sadece bunun için müstakil medreseler dahi bina edilmiştir. Bunlar “Daru’l- kurra” ve “Daru’l-hadîs” diye isimlendirilmiştir. Bu medreseler, resmi kurumlarca son derece önemsenmiştir. Bu tavır onları, fethettikleri şehir ve Türk şehirlerinde de bu medreselerin çoğaltılmasına sevk etmiştir. Bu tutum, Hz. Peygambere ve Onun hadis ve sünnetlerine atfedilen önemi ortaya koymaktadır. Osmanlı medeniyetinin her şeyden önce bir İslam ve vakıf medeniyeti olduğu herkesçe kabul edilmiştir. Bu çaplı araştırmamızda görebildiğimiz kadarıyla eserlerin çoğu da vakıf eserleridir. Hali vakti yerinde birçok zengin, paşa ya da diğer devlet adamları Osmanlı ülkesinin her yerinde olduğu gibi bu topraklarda da kitaplar vakfetmişler ve birçok anıtsal eserler inşa ettirmişlerdir. Böylece Osmanlı Hilafeti’nin hâkim olduğu bölgelerde müstakil hadis medreseleri dahi yaygınlaşmıştır. Ancak bu topraklardan Osmanlı’nın geri çekilmesi ile birlikte bölge Müslümanlarının felaket günleri de başlamıştır. Bölgede Osmanlı’nın bıraktığı her türlü iz/eser hunharca silinmeye çalışılmıştır. İnsanlık mirasına karşı, her türlü muamele reva görülmüştür. İslamın her türlü kültürel mirası yok edilmek istenmiş ve bundan da en çok nasibini dini kitaplar almıştır. Kitapların bulunduğu yerler ve kütüphaneler zaman zaman bilinçli olarak yakılarak yok edilmiştir. Bugün -çok şükür- onca badirelere rağmen, küçümsenemeyecek miktarda ecdat yadigârı eserler günümüze ulaşmayı başarabilmiştir. Bu Allah’ın büyük bir lütfüdür. Komünist rejim yıkıldıktan sonra, bugün bu ecdat yadigârı eserlere sahip çıkacak bir nesil yetişmiş bulunmakta ve hâlâ yüzlercesi de yetişmeye devam etmektedir. Bunların kimi Balkanlarda yeni yeni kurulan eğitim kurumlarında, kimi bizlerin Müslüman olmasına sebep olan Türkiye’deki eğitim kurumlarında, kimisi de çeşitli Arap ülkelerinde eğitim almaktadırlar. Hatta artık Balkanlar, kendi elemanlarını kendileri yetiştirecek duruma dahi gelmiş bulunmaktadırlar.

136

İnsanların birçoğu, sorumluluktan kurtulmak için kendi ailelerine ait olan özel kitapları, kütüphanelere vakfetmişlerdir. Vakfedilen bu kitaplar sayesinde, güzel ve önemli pek çok iş başarılmıştır. Çünkü bu sayede pek çok eser kaybolmaktan kurtarıldığı gibi, kurtlanma ve rutubet yalama sonucu telef olma gibi tehlikelerden de kurtarmıştır. Yapılması gereken geride kalan bu eserlerin korunmasıyla ilgili geniş çaplı dernekleşmeye gitmek ve var olan dernekleri her yönden desteklemek ve toplumsal bilinci artırmaktır. Onların en iyi şekilde korunabileceği ve rehabilite edilebileceği modern kütüphaneler inşa ederek elektronik ortama hızla aktarmaktır. Son olarak başta hadis kitapları olmak üzere diğer İslam ilimlerine dair temel eserler, hızla başta Arnavutça olmak üzere düzgün bir şekilde bölge dillerine çevrilerek insanlara sunulmalıdır. Türkiye’nin İslami ilimler alanında kat ettiği devasa birikim, geçmişte olduğu gibi bugün de yeniden bölgeye transfer edilmelidir. Ana yurt Türkiye, gerek akademik alanda, gerekse halkın anlayabileceği düzeyde, tüm İslam ilimleri alanında pek çok kitap, makale vs. yayınlamıştır. Bu müktesebattan sadece Balkanların değil, diğer ülkelerin de alacağı çok şey vardır. Bu sebeple, bizlerin Türkçeden de çevirmesi gereken birçok çalışma bulunmaktadır.

137

KAYNAKÇA

Ayverdi, Ekrem Hakkı, “Yugoslavya’da Türk Abideleri ve Vakıfları”, Vakıflar Dergisi, sayı: III, TTK, Basımevi Ankara,1956. Ayverdi, Ekrem Hakkı, Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri, İstanbul Fethi Derneği Neşriyatı, İstanbul, 1953. Abdü’s-Settâr ve Habibullah Azimi, Fehresu’l-Mahtutati’l-İslamiye bi’l-Mektebeti’l-Vataniyeti’l- Albaniye fi Tiran, Müessesetü’l-Furkan li’t-Turasi’l-İslami, London, 1997. Ahmeti, Nuredin “Shkolla me e Vjeter ne Balkan”, Hena e Re Dergisi sayı: 19, 1 Mars 1993. Arnavut, Mahmud Abdulkadir, Mahtutat Asliye fi Albania, Müessesetü’l-Furkan li’t-Turasi’l- İslami, London, 1997. Arnavut, Mahmut A’lamu’t-Turasi fi’l-Asri’l-Hadis, Daru’l-Urube Küveyt ve Daru İbnu’l-İmad, 1.bs., Beyrut, H. 1422. Arnavut, Mahmut, el-Keşku’l-Sagir, Daru’l-Urubeti ve Daru’l-imad, 2. bs. Beyrut, 1992. Aruçi, Muhammed, Üsküp’te Meddah Medresesi, İstanbul, 2002. Eyice,Semavi, “Ohri’nin Türk Devrine ait eserleri” Vakıflar Dergisi, sayı: VI, Baha Matbaası, İstanbul, 1965. Bajrami, Musli, Periudha Historike e Medresese se İsa beut, Shkup 2005. Baltacı, Cahit, XV-XVI Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 2005. Baltacı, Cahit, İslam Medeniyeti Tarihi, M. Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 2005. Bajgora,Sabri, Barbaria Serbe NdajMmonumenteve İslame në Kosovë, Kosova İslam Birliği Yay., Priştina, 2000. Bekr, İsmail, el-Lugatu’l-Arabiye fi Kosovo İntişaruha ve Avamili İzdihariha, Müessesetu Albapres, 1. bs., Priştina, 2003. Bilge, Mustafa, İlk Osmanlı Medreseleri, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul, 1984. Bojaniç, Duşanka Lukaç, Kako Turcite go Prezele Skopje, Skopje, 1965-66. Çelebi, Evlija, Putopis, çev: Hazim Şabanoviç, Sarajevo, 1979. Glasnik İ.N.İ, Godina XVII, Skopje, 1973. Ebibi, Fahrudin, Suneni i Ebu Davudit, në Gjuhën Shqipe, Shkup,1999. Ebu Davud, Süleyman b. Eş’as-Sicistanî, es-Sünen (Mealimü's-Sünen ile birlikte), thk. İzzet Ubeyd ed-Diâs ve Âdil es-Seyyid, Dâru’l-hadîs, Beyrut, 1. bs. 1969. Elezoviç Glişa, Turski Spomenic u Skoplju, G.S.N.D, Knjiga 1 Sveska1-2, Skopje, 1926. Elezoviç Glişa, Turski Spomenic u Skoplju, kn.-I-2, Beograd, 1940. Faik Luli-İslam Dizdari, Mevludet ne gjuhen Shqipe, Shkoder, 2002.

138

Frashëri Sami, Kâmûs’l A’lâm’daki Arnavut Şahsiyetler, çev. Polisi Mehdi Logos-A, Shkup, 2002. Gökbilgin M. Tayyib, XV-XVI asırlarda Edirna ve Paşa Livası, Üçler Basımevi, İstanbul, 1952. Gökbilgin, M. Tayyib, Kanuni Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyalti, Livalar, Şehir ve Kasabaları, T.T.K, Bellten, c: XX, sayı: 78, Nisan 1956. Gül, Ahmet, Osmanlı Medreselerinde Egitim-Öğretim ve Bunlar Arasında Daru’l-Hadislerin Yeri, TTK Basımevi, Ankara, 1997. Hâci Halife Mustafa b. Abdullah, el-Kostantinî er-Rumî, Keşfu’z-Zünün an Esami’l-kütübi ve’l- Fünün, Vekaletu’l-Mearifi’l-celile, İstanbul, 1941-1943. Hamzaoğlu, Yusuf, Balkan Türklüğü Araştırmalar İncelemeler (Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2000. Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, Makedonya, İstanbul, 1992. Hoxha, Hajredin, el-İtticahatu’l-Fikriye ve’d-Dîniye fi’d-Dirasâti’l-Kur’aniye ledâ Ulemâi’l- Albân fi’l-Asri’l-Hadis, el-Camiatu’l-İslâmiyeti’l-Âlemiyye, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Malezya, 2004. Hysa, Mahmut, Alamiada Shqiptare, Logos A, Üsküp, 2000. İbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalani, Fethu’l-Bari bi Şerhi Sahihi’l-Buhari, 3. bs., el-Matbaatu’s- Selefiye, 1407. İbn Hanbel, Ahmed b.Muhammed Hanbel eş-Şeybani, Müsned bi Hâmişih Muntehabu Kenzi’l- Ummâl, Dâru’l-Fikri’l-Arabî, İbn Mace, Ebu Abdullah Muhammed b.Yezid el-Kazvini, es-Sunen, thk. Muhammed Fuad Abdulbaki, ts., Beyrut. İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, çev. Ruşen Sezer, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2003. İljazi Ali, Mjekesia e Muhammedit, Gjakove, 2003. İslam Bilgi Dergisi, sayı: 122-121. İslam Kültürü Dergisi, sayı: III-IV, 1944. İstoria na Makedonskiot Narod, Skopje, 1969. Kalesi, Hasan, Najstariji vakufski dokumenti u Jugoslaviji na Arapskom Jeziku, Priştina, 1972. Kazıcı, Ziya, İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 2003. Kazıcı, Ziya, Ana Hatlarıyla İslam Eğitim Tarihi, Türkçeden Arnavutçaya tercüme eden Cami Edvin, fener, Tiranë, 2001. Kehhale, Ömer Rıza, Mu’cemü’l-Müellifin, Daru İhyai’t-Turasi’l-Arabi, ts., Beyrut Khavende, Mes’ud, Mevsu’a Tarihiyye Coğrafiye, Beyrut, 2003.

139

Krasniqi, Pleurat, Aspekte kulturore historike të Gjakovës me ixhazetlinjtë, (1878-1940 arası), Litografia, Gjakovë, 2002.

Nedzipi, Ljutfi, XV-XVI. Yüzyıllarda Makedonya'da Kültür ve Medeniyet, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006. Maksim Gjinaj-Petrit Bezhani, Libra ne gjuhen Shqipe per İslamin, İstanbul, 2002. Mazlumi Mazlum, Shkendija nga udhezimi profetik, Prizren, 2003. Metodija Sokolovski, Turski İzvori Podatoci od XV-XVI vek za gradot Bitola, Glasnik na İ.N.İ, god. 8. Mufaku Muhammed, Târîhu Belgrad el-İslamiye, Kuveyt Daru’l-Ma’rife. 1. bs. Kuveyt, 1987. Muslim, el-Camiu’s-Sahih Bi Şerhi’l-İmam en-Nevevi, thk. Halil Me`mun Şeyhâ, 6. bs., Dâru’l- Ma’rife, Beyrut,1999. Mustafa Avzi, Edukimi dhe arsimimi neper shekuj, Shkup, 1997. Nesâî, Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, es-Sünen, Bişerhi’l-Hâfız Celâluddîn es-Suyutî ve hâşiyeti’l-İmam es-Sindî, Dâru’r-Reyân li`t-Türâs, ts. Kâhire. Nuredini, Mensur, Makedonya’daki Belli Başlı Ziyaret Yerleri, Qabej, 1.bs. Kalkandelen, 2003. Okiç, M.Tayyib, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, İstanbul, 1959. Osmani Süleyman, Sunneti bazë e sheriatit İslam, Gjilan, 1996 . Osmani Sulejman, Cuhûdu’l-Albaniyyîn fî Neşri Sünneti Seyyidi’l-Mürselîn fî’l-Karni’l-Aşrîn, Câmiatü Beyrûti’l-İslâmiyye, Yüksek Lisans Tezi, 2005. Ramadani Naser, Depërtimi Osman në Maqedoni dhe zhvillimi i arsimit gjate shekujve 9-10 h./ XV-XVI, Shkup, 1988. Rexhepagiç Jaşar, Razvoj Prosvete i Skolstva Albanske Narodnosti na Teritorije Danaşnje Jugoslavije do 1918 Godine, Prishtina, 1968. Salih Asım, Üsküp Tarihi ve Civarı, İstanbul, 2004. Saraç, Tahsin, Büyük Fransızca-Türkçe Sözlük, TDK Ankara, 1976. Sinani Şaban, Keşşafu’l-Mahtutati’ş-Şerkiye fi Arşivi’d-Devleti bi Tiran, Ankara, 2000. Sinani, Şaban, “Tiran’ın Millî Kütüphane Alanlarında Dolaşmak” Perla Dergisi, sayı: IV., Tiran,1996. Stojanovski Aleksandar, Makedonya’nın Şehirleri XVI asır sonu XVII kadar, Skopje, 1981. Şevkanî,Muhammed b. Alî, el-Fevaidu’l-Mecmua, thk. Abdürrahman b. Yahya el-Mualemî el- Yemânî, 3. bs., el-Mektebu’l-İslâmî, Beyrut, 1987. Şopova Duşanka, “Koga Skopje bilo centar na Sanxhak vo periodot”, Glasnik na İNİ, Skopje, 1957. Xhillo Hasan, “İsa Beg i Njegovata Biblioteka”, Mlada Meseçina, God. V, br. 34 Skopje, 1992.

140

Taş Köprüzade, Eş-Şekaiki’n-Nu’maniye fi Ulemai’d-Devleti’l-Osmaniye, Daru’l-Kitabi’l-Arabi, Beyrut, 1975. Ternava Naim, “Feja Kultura dhe tradita Islame ndër Shqiptarët”, Sempoziyum, Bashkësia İslame e Kosoves Prishtinë, 1995. Ternava, Naim, Kosova İslam Birliği Başkanı’nın konuşması, 5. ay, Matbu 2004. Tevfik Mehmet, Manastır Vilayetinin Tarihçesi, Manastır, H. 1327. Tirmizi, Muhamed b. İsa, es-Sünen, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Dâru’l-Hadis, ts. Kahire. Tunalı Hilmi, Makedonya; Madi Hali İstikbal, 2. bs. Kahire, H. 1326. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, TTK. Basımevi, Ankara, 1988. Vishko, Ali, “Fillimet e Kultures İslame ne Trevat e Manastirit”, Hena e Re Dergisi, sayı: XXV, Skopje,1993. Vishko, Ali, “Objektet İslame ne Oher e Rrethine”, Hena e Re Dergisi, sayı. XXX, Skopje, 1994. Öztuna, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 1979. Zavod za Statistika, Statisticki Godisnik na Republika Makedonija, 2002, Skopje, 2004. Zehebi,Şemsuddin Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehebi, Siyeru A’lami’n-Nübela, thk. Şuayb el-Arnavut, Müessesetu’r-Risale, 7. bs. Beyrut,1993. Zekaj, Ramiz, Zhvillimi i Kultures İslame te Shqiptaret Gjate Shekullit XX, Tirane, 2002. Zirikli, Hayreddin, el-A’lam, Dâru’l-Alem li’l-Melâyîn, 7. bs., Beyrut, 1986.

141

ÖZET MAKEDONYA’DA HADİS ÇALIŞMALARI Yazar: Bejadin AMETİ

Dünya tarihinin hem siyasi hem medeniyet olarak en büyük imparatorluklarından biri olan Osmanlı İmparatorluğu gittiği her yerde büyük eserler bırakmıştır. Orta Avrupa’dan Balkanlar’a Anadolu’dan Arabistan’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada Osmanlı Medeniyetinin parmak izlerini bulmak mümkündür. Bu büyük medeniyetin hadis ilmine hizmet ettiği yerlerden birisi de Makedonya olmuştur. Makedonya’ya hadis ilminin ilk girişi bölgenin Müslüman olmaya başlamasıyla eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır. Bölge onların elinde Müslümanlaşmıştır. Taşköprülüzade’nin Üsküp’e gelerek hadis ilminin temellerini atan ilk kişilerden biri olduğunun söyleyebiliriz. Osmanlı Devletinde dini eğitim sisteminde Kur’an ve hadis öğretimine daha özel bir yer verilmiştir. Dahası sadece bunun için müstakil medreseler dahi bina edilmiştir. Bunlar Daru’l-kurrâ ve Dâru’l-hadîs diye isimlendirilmiştir. Osmanlı medeniyeti her şeyden önce bir İslam ve vakıf medeniyetidir. Araştırmamızda görebildiğimiz kadarıyla eserlerin çoğu da vakıf eserleridir. Birçok zengin Paşa ya da diğer devlet adamları Osmanlı ülkesinin her yerinde olduğu gibi bu topraklarda da kitaplar vakfetmişler ve birçok anıtsal eserler inşa ettirmişlerdir. Böylece Osmanlı devletinin hakim olduğu bu bölgede müstakil hadis medreseleri yaygınlaşmıştır. Ancak bu topraklardan Osmanlı’nın geri çekilmesiyle birlikte bölge Müslümanlarının felaket günleri de başlamıştır. Bölgede Osmanlının bıraktığı her türlü iz/eser hunharca silinmeye çalışılmıştır. İnsanlık mirasına karşı her türlü muamele reva görülmüştür. İslam’ın her türlü kültürel mirası yok edilmek istenmiş ve bundan da en çok nasibini dini kitaplar almıştır. Kitapların bulunduğu yerler ve kütüphaneler zaman zaman bilinçli olarak yakılarak yok edilmiştir. Bugün çok şükür onca badirelere rağmen, küçümsenmeyecek miktarda ecdâd yadigarı eserler günümüze ulaşmayı başarabilmiştir. Türkiye’nin İslami ilimler alanında katettiği devasa birikim, geçmişte olduğu gibi bugün de yeniden bölgeye transfer edilmelidir. Anayurt Türkiye’de gerek akademik alanda gerekse halkın anlayabileceği düzeyde tüm İslam ilimleri alanında pek çok kitap ve makale yayınlanmıştır. Bu müktesabattan sadece Balkanların değil diğer ülkelerin de alacağı çok şey vardır. Bu sebeple bizlerin Türkçe’den çevirmesi gereken bir çok çalışma bulunmaktadır.

142

SUMMARY HADITH STUDIES IN MACEDONIA Author: Bejadin AMETİ

In the history of world, that among the main empires, has inheritanced many traces which has gone to the in every places. From Central Europe to Balkan States, stretch from Anatolia to Arabia, ıt is easy to find the evidence belonging to Ottoman State. Macedonia is one of the center among Ottoman State that educated many Hadith . Occurring the Hadith in Macedonia, it has seen by becoming of Muslim in this region. The region has been converted to Islam by the Ottomans. Among the examples of these, Taskopruluzade had come from Skopje and had been instructed in Istanbul. Religious Education at Ottoman State, Qur’an and Hadith took very important place. Moreover, We known that they established many for his way. These called as “Daru’l-kurra” and “Daru’l-hadis”. Ottoman state is mainly focus on the foundation (Waqfs) and Islamic institution. As it has occurred every part of state, many wealthy people, such as pasha and vezir, donated many buildings and books for this institutions. So the region which belonged to the state, there built many madrasa and educational places. However, when the ottomans came back from this territory, Muslims felt disorder in this region. And the remnant of the ottomans has been destroyed by the local people and government. Finally, the great experience, on Islamic area of Turkey must be transferred to this territory.