Nurten Altınok
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
Nurten Altınok - şiirler - Yayın Tarihi: 15.05.2017 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir. Şiirlerin kopyalanması gerçek veya elektronik ortamlarda yayınlanması, dağıtılması Türkiye Cumhuriyeti yasaları ve uluslararası yasalarla korunmaktadır ve telif hakları temsilcisinin önceden yazılı iznini gerektirir. Bu doküman, şairin kendisi veya temsil hakkı verdiği kişinin isteği üzerine Antoloji.Com tarafından, şairin veya temsilcisinin beyanları doğrultusunda yayınlanmıştır. Bu dokümanın yayınlanması kullanılması dağıtılması kopyalanması ile ilgili husularda ve şiir içerikleri ile ilgili anlaşmazlıklarda Antoloji.Com hiç bir şekilde sorumlu ve taraf değildir. Nurten Altınok Yunanistan Gümülcine doğumlu. İstanbul'da yaşıyor. İTÜ Mezunu Y. Mimar. Şair. Nurten Altınok ve Şiirsel Dünyası TAHLİL: 1 Nurten Altınok ve Şiirsel Dünyası Kayıt Tarihi: 12.06.2004; Ekleyen: Mustafa Ceylan 'Huzur Limanı' kitabı üzerine bir 'tahlil' Irmak Şairi Nurten Altınok Ve “Huzur Limanı” Mustafa CEYLAN 17 veya 20 bin civarında şairin ve şiirin “tozu dumana kattığı” bir sanal ortamda tanıştım Nurten ALTINOK’ la… Bilgisayar ortamında tanışmak nasılsa öyle işte… “Huzur Limanı” isimli bir kitap yayınladığını öğrenmiştim. Adresimi verdim, istedim “Huzur Limanı” nı. Bir de baktım ki ertesi gün kitap kargodan elime tutuşturuldu. Hemen telefonuna mesaj attım.Dedim (dost, “HUZUR LİMANI” kitabınızı aldım.) Nurten Altınok’ u yemin ederim ki, tanımam! Ne sesini duydum, ne tokalaştım; kimdir, necidir, nasıldır inanın bilmem…Bana gönderdiği kitabını okuyunca sanki onunla yıllarca tanışıyormuşum gibi geldi bana… Nasıl olur dedim? Bu şair kim? Bugüne kadar neden farkına varamadım diye de kendimi sorguladım. Kitabını bir çırpıda okudum. Anladım ki o bir “IRMAK ŞAİRİ…” www.Antoloji.Com - kültür ve sanat “Irmak Şairi” de nedir diye sorarsanız, “şiirleri-mısraları su gibi akan”, “bir çırpıda okunan” demek oluyor. Sakın ola, “Allah, Allah; böyle bir şiir akımı mı var ki? ” diye sormayın bana. Bana göre var. İşte, o “bana göre” isimlendirdiğim akımın mensuplarından birisi Altınok… “IRMAK ŞAİRİ…” Eserinin ve eserindeki şiirlerinin analizine geçmeden peşinen şunu söylemeliyim: Ben bir Tv veya radyo program yapımcısı yada DJ olsam, Nurten Altınok’ un bu kitabını elimden düşürmem. Maşallah o işleri yapanlar Ümit Yaşar Oğuzcan, Nazım Hikmet vb ustaların eserlerinden başkasını görmüyorlar ya; neyse… Varsınlar, bir de “Huzur Limanı” nı okusunlar diyeceğim. Kimdir bu eseri yazan? Yaşam öyküsü nedir? Eserin arka kapağında “şiirsel bir söylem” den öğrendim merak ettiklerimi. Eserin arka kapağında yazılanlar “net” ortamındaki tanıtım yazısıyla aynıydı ve şöyle diyordu: “BU BENİM İŞTE Yunanistan’ ın Gümülcine kasabasında doğmuşum Yıl 1950 günlerden hıdrellezin 76’ sı Cumartesi Öyle kaydetmiş babam Hasan, babamın adı Ucu katlanmış, sararmış bir kitap kokusu Temmuzun 22’si… Bizim soyadımız yok ki! Bu da azınlık olmanın kaderi…” İşte bu noktada biraz durdum.” 22 Temmuz 1950 Gümülcine doğumlu Nurten Hasan, baba adı Hasan…Çünkü “azınlık” olmanın kaderini yaşadığını açıkça ifade ediyor” dedim. Yanımda, yakınımda olsaydı Nurten Altınok, “Asla azınlık değilsiniz. Oralar bizim! Bizim eller! ! ” der ve ağlardım mazlum millet olmanın kaderi üstüne… Ağladım da… Sonra… Sonrası şu, okudum o şiirsel söylemi, öğrendim nerede okumuş, ilk şiir ödülünü nerede almış, şiirleri nerede yayınlanmış ve hangi rumuzla? … Ardından, 1970’ de Türkiye’ye geldiğini İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun olduğunu, evlendiğini, “Özlem ve Onur” adında iki evladının olduğunu, İstanbul Avcılar’ da (Şu depremin vurduğu can evimizde) oturduğunu, şimdilerdeyse serbest “mimarlık” yapıp benim gibi şiir işçiliği yaptığını bir güzelce öğrendim… Ve girdim “Huzur Limanı” na… Serde “huzur” aramak var ya…Girdiğime pişman oldum desem yeri… Benim gibi limanı “deli fişek” bulutlarla dopdolu bir şairdi karşımdaki… Okudum şiirlerini, çevirdim kitabın arka kapağını resmine baktım. Okudum ve baktım… Haberi bile yoktu… Okudukça konuştum onunla… Konuştum sayın Nurten Altınok’ la… Dedim ki: Önce “negatiften” başladım. Dedim ona, “keşke şu şiirlerin altına “tarih” yazmasaydın! Yazmasaydın be dost! Gözüm kaçıyor işte… Aynı gün mü yazmış diye sorguluyor aklım… Madem tarih düşeceksin, kendi “cönk”ünde- kendi yazdığın defterde-çok www.Antoloji.Com - kültür ve sanat özelinde- bulunsaydı ve okuyucu bilmeseydi… Şiirinin ağırlığı o tarihlerle kayboluyor. Evet, yürek gümbürtünü duyuyorum, ama şiir bir günde “birkaç tane yazılacak” kadar “kolay” olmamalı. Dostlarımdan birisi Ankara’ da çok ünlü bir “prof” u anlatmıştı, Keçiören’ den Kızılay’a gelene dek otobüste üç-dört şiir yazarmış diye.. O geldi aklıma… Var sen ne yap biliyor musun, o tarihleri alt alta yaz ve şiirin ana “tema” sına bir göz at hele… Zira “şiir “ başka, bana göre, “manzume” başka… Hadi seninkiler ölçülü-uyaklı-ayaklı değil, yani “manzume” değil diyelim, sonra; İngiltere’ de dost bir şair kardeşim var, adı Bülent Özcan, geçen gün telefonla konuştuk. Dedi ki. “İngiltere’ de şiir okulları açıldı. Adamlar gazetelere ilanlar veriyorlar. Şiir nasıl yazılır, ünlü bir şair olmak ister misiniz? ” diye dedi Ve ekledi, “burada, adam cebine yığınlarca “imge”, cümle, mısra, sözcük doldurmuş, “şans-talih-kısmet” gibi çekiyor ve arkasına tümceyi ekliyor, ona da şiir diyorlar” dedi. Senin tarih yazmandan “negatif” bakışımla bu geldi aklıma, “Hayır! Olamaz! Olmamalı! ” dedim. İyi ki demişim. “Huzur Limanı” nı okumaya devam ettim. Okudukça “Has Şiirin” limanına demir attığımı anladım. Tamam “samimi” olmak ve “doğru” olmak adına tarih yazmış olabilirsiniz, lâkin, “bir kelime kuyumculuğu olan şiir” i “gönül hazinenizde biraz mayalandırıp” öyle sunmanız, o’ nun üzerinde hassasiyetle durmanız gerekmez mi? Sanki Özlem ve Onur hemen mi büyüdüler? Neler çektiniz onların elinden, neler; düşünün hele… Şiir de şairin çocukları değil mi? ... Şair, en büyük ve en kutsal doğurganlardan birisi değil mi? Anadır şair. Evlatlarını kollayıp gözetmek ve onları beslemek, giydirmek, giyindirmek, aç-açıkta bırakmamak mecburiyetindedir. Siz bunu benden daha iyi bilirsiniz… Ancak, bugüne dek tanıdığım tüm “IRMAK ŞAİRLERİ” nde aynı özelliği gördüm…. Tıpkı bizim “OZAN” lar gibi. Sazın ile çal ve söyle… Ben de sıklıkla yapıyorum onu ya, neyse… N’olur bir daha tarih yazmayın kitaplarda şiir altlarına. O size “özel” kalsın… Hakkınızda bir araştırma yapan kişi olursa ona verin “cönk”leri-el yazmalarını,; Tarihleri o bilsin ki, ne gibi “duygu fırtınalarını yaşadığınızı” yorumlasın, yazsın… İkinci, üçüncü konular çok basit. Bunlar “fiziksel inceleme” sadece. Unutmayın dost, matbaada her forma 16 sayfadır. Matbaalar “forma üzerine iş yaparlar, ona göre fiyat verirler.” Huzur Limanı 146 sayfa… Bir forma matbaacılıkta 16 sayfadır. 146 bölü 16 eşittir 9 forma artı 2 sayfa yapar. Bu da kitabı pahalıya “mal ettiğinizin” ilanıdır. Demem o ki, “ikinci emekliliği” düşünmeden, şu “forma” işini göz önünde tutsanız bir daha ki kitapta… 16 ile bölünen sayfalarla kitabınızı oluştursanız. Önsöz yok… İçindekiler yok… Kendi kendime de “Ya senin ilk kitabın nasıldı be adam? ” diye soramadan da edemiyorum. Bunlar, maalesef “dumanı üstünde ilk kitap heyecanı” ile yapılan “ihmaller.” Zaten ünlü şairlerimizden çoğu da ilk yayınladıkları kitapları “benim değil” diye “inkâr” etmediler mi? Ancak, sizin böyle bir yolu tercih etmenize gerek yok, “ırmak şairi” dostum… Şiirleriniz çoğunluğu “hakiki şiir”… www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şiirlerinizin analizine gelince dost, şiirin şair sayısı kadar, hattâ yer yüzündeki insan sayısı kadar tarifi vardır. Sen şiire nereden ve nasıl bakarsan, şiirde sana oradan, o şekilde bakar. “Irmak Şairi”siniz dedim, dedim ya birazcık da bu “ekol” ün yapısına değindikten sonra, sizin şiirlerinizin ruh kökünü değerlendirmeye çalışalım, olmaz mı? Günümüz Türk Şiirinde herhangi bir ölçü veya vezne bağlı kalmadan, mısraları, suyun dalgaları gibi, suyun – ırmağın kendi mecrasında doğal akışı gibi dokuyan, asla bir duraksama ve zorlama-akışta bir mania ile karşılaşması bulunmayan, adeta “sözcük sihirbazlığı” yapan şairlerin izlediği yola ve metoda bu ismi koydum ben. Dış alemi kendi iç alemine doldurup, yerinde yaptığı muhteşem teşbihler ve iç ahenkle süsledikten sonra güzelim şiiri doğuranlar, işte “ırmak şairleri” onlar. Bazen de iç dünyalarını dış dünyanın sırtına yüklerler acımasızca. Bölüm başlarında veya sonlarında “şah beyit-en büyük vurgulamalardan” asla kaçınmazlar. Şiir örgülerinin can damarıdır oraları. Gizli ses benzeşimlerini orada sergilerler. Sade ve yalın, fakat sihirli bir söylemleri vardır. Sanki, söylenmemişi söylemek için bir koşuda gibidirler. Sanatkârlıkları söylenmemişi söylemedeki becerileriyle özdeştir. Bu “ekol”e mensup şairlerin bir bölümü de sadece bölüm başlarında büyük harf kullanırlar, mısra başlarında büyük harf kullanmazlar. Kimileri de dilimizdeki “inceltme” işaretleriyle, noktalama işaretlerine bile karşı durmuşlardır. “garip üçlüsü”nden bu yana gelişen şiir kuşağımızın yeni renkleridir onlar. Bu akımın bazı vazgeçilmezlerini şahsen ben tasvip etmiyorum. Noktalama işaretleri ve büyük harf gibi konularda ki tutumlarını mesela…Ama olsun, gene de onları okuyor, yakından da izlemeye çalışıyorum. “Huzur Limanı” kitabında şair Nurten ALTINOK, ırmak şairleri arasında bana en yakını diyebilirim. İnce bir hüzün, gecenin efsunkâr kara gözleri, yalnızlığın fırtınalı girdabı ve ölümüne, inadına sevda… Sabahtan akşama dek bir koşturmaca içinde çırpınan şair ruhu, kendi sığınağı olan şiirinin