Mario Mazzanti - Ölümle Randevu

www.CepSitesi.Net

Roman içindeki resimlerin kullanımına izin veren Daniela Basilicoya teşekkür ederiz. Gerçek ve belgelenmiş tarihi olayların etrafında örülmüş olan bu roman tamamen hayal ürünüdür. Tüm isimler karakterler yerler ve anlatılan olaylar yazarın hayal gücünden doğmuş ya da tamamen hayali olarak kullanılmışlardır. Yaşayan veya ölü gerçek kişilerle, mevcut olay ve yerlerle olabilecek her türlü benzerlik tamamen rastlantısaldır. MONZA, ISA’DAN SONRA 1245 YILI İLKBAHARI Hacı, birkaç saniyeliğine durup Monzdmn masmavi gökyüzüne yükselen çan kulesini hayranlıkla izlemeden edemedi. Çan kulesinin gururlandırdığı Santa Maria al Carrobiolo Kilisesi yapılalı on yıldan fazla olmamıştı. Humiliati keşişleri ta-rafindan, semte ismini veren emniyetsiz SantAgata Kilisesinin yerine inşa edilmişti. Hacının mütevazı elbisesindeki tozlar Cremona’dan oraya kadar süren yaya yolculuğun tanıklarıydı; ama bakışları çok daha uzun ve ızdıraplı başka bir yolculuğun hikayesini anlatıyordu.

İsmi BernardAicarddı, Cremondya bir önceki ay Oksitanya'dan gelmişti: Uzun ve sıkıntılı yürüyüşü, din kardeşleri bir bir ölürken oradan başlamıştı. Aradığı ev kilisenin biraz ilerisindeydi; ağır ve kararlı adımlarla ilerleyip kapıya üç kez vurdu. Kapıyı açık gri tuniği içindeki genç bir başkeşiş açtı, başını öne eğdi. Tanrıya hamd olsun, dedi. Hamd olsun. Hacı heybesinden çıkardığı bir mektubu işaret ederek, Kırdeş Mario Alberzoni için, dedi. 1 Ortaçağ'da Hıristiyan din adamları, dini açıdan önemli noktaları yürüyerek uyaret eder ve böylece bir Hac yolculuğu gerçekleştirmiş ve hacı olmuş olurlardı. 10 Mario Mazzanti Fakat başkeşiş mektubu almak için uzandığı anda BernardAi-card mektubu hızlı bir hareketle geri çekip soğuk bakışlarını onun üstüne idikti. Bizzat kendisine teslim edilecek Genç keşiş kısa bir tereddütten sonra ona kendisini takip etmesini işaret edip dışan çıktı. Yola bakan bir dizi mal deposuna yöneldi. Sokakta hummalı bir faaliyet vardı: Sayısız gri tunik yayalara karışıyor depolara girip çıkan farklı büyüklükteki el arabaları kala-bahğ küstahça yarıp kendine yol açıyordu. O kadar ki BemardAi-card ve rehbeıi oldukça yüklü bir el arabasının geçişi esnasında ezilmemek için bir süre duvara sürünerek ilerlemek zorunda kaldılar. Genç rahip depolardan birinin içine dalmadan önce el arabasındaki yükü işaret ederek şöyle dedi: *Yun kaliteli ve ince yün! Ona penceresi olmayan küçük bir odaya gelene kadar eşlik etti. İçende, ince ve titrek mum ışığında seyrek saçlannm grisi tuniğyle aynı tonda duran bir keşiş vardı. Misafirlere doğu kaldırdığ sert bakışlannı hemen sonrasında tekrar hesaplanna indirdi. İşinin yanda kesilmesini istemediğ çok açıktı. Hacı derin ses tonuyla dua etmeye başladı: Kutsal Baba, iyi ruhlann Tanrısı. Keşiş Marionun kalemi havada kaldı. Hacının konuştuğu Oksitanya dilini biliyordu ama her şey bir yana karşısındaki bu yabancının ezbere okumakta olduğu bu farklı Babamız* duasını iyi tanıyordu. Birkaç saniyelik şaşkınlık ve hareketsizlikten sonra ayağa firladı, genç başkeşişi aceleyle gönderip, Bemard Aicardh odanın en karanlık köşesine çekti. ölümle Randevu 11 Bize de bildiğini bilmeyi öğret... Keşiş Mario gözlerinde yaşlarla, devam etti: ...Ve sevdiğini sevmeyi. Ben Bernard Aicard... Yüksek bir dağdan geliyorum. Yüksek bir dağdan mı? Montsegurdan. Montsegur mu?! Hacı gözlerini yere indirdi. Keşiş Mario kendi kendine mırıldandı: ikiyüz iyi adam... Yanıp kavruldu...

LOMBARDİYA İSA’DAN SONRA 2006 YILI İLKBAHARI San Carlo Heykeli Ne kadar da büyük! Komiser Benni’nin Fiat Punto marka arabası son virajı döndüğünde Angela yaşadığı hayreti gizleyemedi. Sancarlone2 ağaçlı geniş yolun bitiminde tüm heybetiyle birden ortaya çıkıvermişti. On katlı bir bina gibi, dedi Benni. San Carlo Borromeo’nun anıtsal heykelinin ortaya çıkışı çok ani olmuştu, evet ama esas 2 Büyük San Carlo. 14 Mario Mazzanti sürpriz bu şaşkınlık yüzünden vaktinde göremeyerek kaçırdığı tek park yeriydi. Araba Angela’nın anıtı hayranlıkla izleyebilmesi için yavaşladı. Komiser bunu, şeytani bir geri vites hamlesi yapma fırsatı olarak kullandı. Alttaki kaideyi de hesaba katacak olursak otuz beş metreden biraz daha fazla oluyor, dedi Benni kayıtsızca. Dersini önceden çalıştığı ama bunu göstermek istemediği belliydi. Özgürlük heykelinden sadece on metre kadar kısa. Angela haince bir tavırla karşılık verdi: Bak sen! Demek ki bizim ‘Kurtarıcı İsa Heykelimizden3 sadece üç metre kısa. *** Sancarlone iki gün öncesine kadar Komiser Benni için sadece bulanık bir çocukluk anısından ibaretti. Muhtemelen ağır kokulu eski bir servis otobüsüyle yapılan okul gezilerinden kalma bir görüntüydü. Babasının Fiat 600 marka arabasıyla ailecek yaptıkları nadir gezilerden olmasına imkan yoktu. Genellikle kulağı radyoda olan babası oynadığı toto kuponu kucağında, pazar kuyruğuna takılmamak için şehre hemen geri dönme sabırsızlığı içinde olurdu. Bulanık anılar gözünün önünden geçerken birden o eski Fiat 600’ün kendi Puntosuyla aynı kirli beyaz renkte olduğunu fark etti... 1614 - 1698 yılları arasında Aziz Borromeo’nun onuruna inşa edilen San Carlo heykeli, halk arasında kullanılan popüler ismiyle Sancarlone, tamamen bronz boyalı bakır plakalardan 3 Corcovado olarak da bilinen Rio de Janerio'nun en önemli simgelerinden devasa İsa heykeli. Ölümle Randevu 15 yapılmıştı. Anıt, Aronanın üstündeki tepeden neredeyse dik bir şekilde yükseliyor ve Maggiore Gölü nün hoş kıyılarına bakıyordu. Bir hac ve ibadet noktası olan bu eser uzun bir süre boyunca tüm Avrupa’nın en yüksek heykeli olmuştu. Halen bahar aylarında hafta sonları burada turist ve hacı otobüslerini görmek alışıldık bir durumdu. Benni ise bu büyük anıtı uzun zamandır hafızasının gizli bir köşesinde tutuyordu, o kadar ki ilgisini tekrar çekebileceğini hayal bile edemezdi. Oysa yıllar sonra şimdi, güneşli ve güzel bir pazar gününde yeniden oradaydı. Ona eşlik eden Angela ise kendisine yapılan göl gezintisi teklifi saçmalığına inanmış, özenilecek bir saflık içindeydi. Aslında durum çok farklıydı. Bu bir iş meselesiyle ilgiliydi, daha net olmak gerekirse ortada bir ölü vardı.

Hem de ne ölü! Üniversitede kürsü başkanı ve profesör olan Gaspare Valeriani öldürülmüştü. Kendisi en uzman Ortaçağ araştırmacısı ve şehir aydınlarının fahri temsilcisiydi. Başarılı profesör iki gün önce geceyarısına doğru evinin zarif salonunda sırtına isabet eden bir çift kurşun yüzünden vefat etmişti. Son nefesini vermeden önce yerde bir asker gibi sürünerek kütüphaneye kadar gidecek gücü bulmuş, raftan Milano tarihi üstüne eski bir kitabı yere düşürmeyi başarmıştı. Profesör Valeriani yalnız yaşıyordu. Şık binadaki diğer beş daireden, yaşanmış olması gereken kargaşa da dahil olmak üzere hiçbir ses duyulmamıştı. Böylece sabaha kadar ortalığı ayağa kaldıran kimse olmadı. Ta ki her gün profesörün dairesine gelen gündelikçi onu 16 Mario Mazzanti salondaki muhteşem Buhara4 halısının üstüne uzanmış bulana kadar. Bayan Teresa, kadının ismi buydu, ikisi için de maalesef yapacak bir şey olmadığını hemen anlamıştı: Profesör cansızdı, hah ise kalıcı bir kan lekesiyle boyanmıştı. Doğal olan baştaki şoku atlatınca -o güne kadar o halıya gözü gibi bakmıştı- Bayan Teresa bir çığlık koyuverdi. Yarım saat sonra oraya varacak olan Komiser Benni’ye de belirteceği gibi hiçbir şeye dokunmamaya özen göstermişti. *** Benni toprak zeminli büyük park yerine koyduğu arabasından iner inmez bir MS** yaktı ve Milano’dan San Carlo Borro-meo Meydanı na kadar süren bir saati aşkın yolculuk süresince sigara içmeden nasıl dayandığını kendine sormadan edemedi. Aslında Angeladan arabada sigara içmemesi yönünde bir talep gelmemişti ama o kibar bir erkek olarak bunun rahatsızlık vereceğini bildiğinden sigarasından metanetle feragat etmişti. Bu durum Angelayla olan her yolculuğunu gerçek bir işkenceye dönüştürüyordu. Benni sigaranın hoş zehrinin akciğerlerini kaplamasına izin verdi. Angela hızlı ve ritmik bir şekilde anıta doğru yürümeye başlamıştı bile. Komiser dinç birkaç adımla ona yetişirken, belirli bir gurur içindeki gözlerini, kadının kot pantolon tarafından ustalıkla sarılmış kalçalarında gezdirmekten de kaçınmadı. *** Komiser Benni daha en başından bu ölüden hiç hoşlanmamıştı. Kan uyuşmazlığı gibi bir konu değildi, bunun çok net bir sebebi vardı. 4 Buğun Özbekistan sınırlarında bulunan antik bir şehir. 5 Bir sigara markası. Ölümle Randevu 17 Yıllar geçtikçe Benni haddini bilmeyenlere, hayattaki rolünden memnun olmayarak başkalarının becerilerini işgal edenlere karşı iyice hoşgörüsüz bir hale gelmişti. İşte Profesör Gaspare Valeriani’nin hatası da tam olarak buydu, öldükten sonra bile... Kaderlerini birleştiren bu olayda Benni ortadaki gizemi çözmek üzere görevlendirilmiş komiser, Profesör Valeriani ise ölmüş olan kurbandı. Profesör yapması gereken şeyi zaten yapmıştı ve bunu kıymetli halının mahvolmuş olması dışında fena yaptığı da söylenemezdi.

Oysa -bu belki doğuştan gelen bir küstahlık belki de profesörün doğası gereği bilmiş olmasındandı- maktul, Benni’nin yetkilerine tecavüz edip soruşturmayı zorla yönlendiriyordu. Çünkü Bayan Teresa onu bulduğunda Profesör Valeriani işaret parmağı yere düşürdüğü kitabı gösterir vaziyette Buhara halısının üstünde uzanıyordu. Kaskatı uzanan bu parmağın, sayfanın üstündeki Sancarlone fotoğrafını işaret ettiği çok açıktı. Böylece Komiser Benni’nin zaman ve öncelikleri belirleyeceği bir düzen ve doğallık içinde çözülecek soruşturma şimdi profesörün istediği yerden başlamak zorundaydı. Bir heykel fotoğrafını gösteriyor, demişti Müfettiş Ingroja. Bize bir ipucu mu bırakmak istemiş sizce Doktor?6 Elbette hayır Ingroja, şu düşündüğüne bak! Vurulduğunda kitap okuyormuş ve düşerken olduğu yeri kaybetmek istememiş o kadar! 6 İtalya'da fakülte ve bölüm farkı gözetilmeden tüm üniversite mezunlarına doktor d* nilmektedir. 18 Mario Mazzanti Komiser Benni on bir buçuk metre yüksekliğindeki kaideye tırmanan dar döner merdivenin yarısına geldiğinde nefes nefese soluyordu. Bu yetmezmiş gibi Angela heykelin içinden devam eden dik merdivenlerden azizin kafasına kadar çıkma niyetindeydi. Bir bu eksikti... Benni zaten zor ilerliyordu ama biraz soluklanmak için yavaşlamasının bile imkanı yoktu. Önünde hafiflik içinde ilerleyen Angela hemen arayı açmıştı, arkasındaki iki iri yarı Polak hacı ise ona baskı uyguluyordu, ikisinde de hiçbir yorgunluk belirtisi göze çarpmazken, çıkarken bir yandan da anlaşılmaz dilleri ile makineli tüfek gibi hızlı konuşabiliyorlardı. Neredeyse tüm nefesi tükenmişti ki sonunda kaidenin tepesine ulaştı. Kurşun gibi ağırlaşan bacaklarıyla, bir süredir korkulukların ardından rüyadaymış gibi gözleriyle göl manzarasının keyfini çıkarmakta olan Angela nın yanma gitti. Çok güzel, dedi Angela ve ekledi: İtalyanca nasıl derler... Nefes kesici! Nefes kesiyor, dedi Benni, o an için henüz ardarda iki kelimeden fazlasını telaffuz edebilecek halde değildi. ‘Neyse ki,’ diye düşündü, Angela bunun sıradan bir gezi olmadığını fark edince konuyu büyütmemişti. Basit bir refakat, işle eğlenceyi birleştirmenin uygun olacağını düşündüm. Anıt ziyareti için bilet satmakta olan görevliyi güzelce sıkıştırıp sorguladıktan sonra kendini işte böyle haklı göstermeye çalışmıştı. Benni görevlinin burnuna bir fotoğraf dayayıp fotoğraftaki kişinin kim olduğunu bilip bilmediğini öğrenmeye çalışmıştı. Ama görevlinin bununla ilgili en ufak bir fikri yoktu ve o civarda böyle birine hiç rastlamamıştı. Ölümle Randevu 19 Bunları duyunca azizin dev eteklerinin alanda mantıklı bir voi bulabileceğinden emin, anlamsız bir iyimserlik içindeki komiser kendini biraz kötü hissetmişti. Arak baştan beri çok iyi bildiği şevi itiraf etmenin vakti gelmişti: Profesör Valeriani'nin Sancarlone nin fotoğrafım işaret eden parmağı birçok şey ifade ediyor olabilirdi ve bunun doğru yorumunu bulmak Benni ye düşüyordu. İşte bu yüzden maktule çok sinirlenmişti. Eğer ortada gerçekten bir işaret bırakmak istediyse, ki Bennfnin bu tarz girişimlerden nefret ederdi, o zaman en azından anlaşılır bir

işaret bırakmalıydı, kör şeytani ‘Bırakalım da çengel bulmacaları Tom Hanks ve Da Vinci Şifresi çözsün!’ diye düşündü. Ama her halükarda işe bir yerlerden başlamak gerekiyordu ve Sancarlone’ye gidip birkaç soru sormak yapılacak ilk şeydi. Benni göz atılması gereken iki yer daha tespit etmişti: Eskiden papaz okulu olarak kullanılan anıtın tam önündeki kolej ve terasında manzaralı güzel bir barı olan bölgenin tek oteli. Yukarı çıkıyor muyuz? Kurnaz bir ifade takınmış olan Angela nin elinde bir kask vardı ve merdivenleri güvenle çıkabilmek üzere dağcı kemeri takmak üzereydi. Oksijen tüpü yok mu? dedi Benni. Angeiayı düşüncelerine dalmış uysalca takip ederken heykelin içine giren kapıya ulaştıklarını fark edememişti. Güvenlik prosedürü dedi heykelin içindeki trafiği yöneten görevli sert bir tavırla. Merdivenler çok dik. 30 metre yüksekten aşağı kayarsanız ne olacak? Bu merdiven en tepeye mi çıkıyor? diye sordu Angela burnunu yukarı dikip. 20 Mario Mazzanti Heykelin başına kadar hanımefendi. Tam burun deliklerinin olduğu kısımdan harikulade bir manzara izleyebilirsiniz. Benni araya girdi: Gölün ışıkları ve renkleri... Ve doğal olarak kokuları... *** Benni doğal olarak yukarı çıkmadı. Eskiden kalma ve aslında hiç olmamış bir yaralanmanın yarattığı belirsiz bir fiziksel engeli bahane gösterdi. Ve yüzündeki kibirli üstünlük sırıtışıyla ilk basamakları tırmanmaya başlayan Angela yı izlemekle yetindi. Böylece komiser kaideden inip dudakları arasındaki sigarasıyla direkt olarak anıtın önündeki meydanda yükselen okula gitti. Burası bir zamanlar, Sah Carlo’nun bekçi gözleri altında yeni rahip nesilleri yetiştiren bir papaz okuluydu. Kendisi de bir din adamı olan okul müdürü -ki bu durum Benni’yi hiç şaşırtmadı- onu hemen kabul etti. Fotoğrafa hızlı bir göz attıktan sonra şöyle dedi: Elbette kim olduğunu biliyorum. Bu, hayatı trajik bir şekilde son bulan Profesör Valeriani. Onu tanır mıydınız? Bakın komiser, bu göreve getirilmeden önce uzun yıllar tarih eğitmenliği yaptım ve bir yandan özellikle geç Ortaçağ olmak üzere tarih çalışmalarıma devam ettim. Bu yüzden bu alandaki en üstün otoritelerden biri olan Profesör Valeriani’yi tanımamam imkansız. Kitaplarını ve makalelerini okumanın yanında toplantı, konferans ve törenler esnasında kendisini birçok defa görme imkanım oldu. Ölümle Randevu 21 Profesörün bu kurumla herhangi bir ilişkisi olmuş muydu veya böyle bir durum gündeme gelmiş miydi? Müdür bu soru karşısında belirgin bir şaşkınlık gösterdi. Hayır... Bir konferans ya da ne bileyim ben... Herhangi bir eğitim projesi. Bakın bahsetmekte olduğunuz kişi tanınmış bir üniversite öğretim görevlisi; biz ise küçük bir kasaba okuluyuz. Hayır, profesörle bu kurum arasında hiçbir ilişki yok. O zaman, söylediklerinize bakılırsa profesör son zamanlarda buralara uğramamış olsa gerek.

Bu okula hayır. Önümüzdeki günlerde gelmesi bekleniyor muydu? Kesinlikle hayır; ama tüm bunları neden sorduğunuzu... Komiser Benni adamın cümlesini bitirmesine izin vermeden araya girdi: Maalesef sürmekte olan bir soruşturma var, size daha fazla bilgi veremeyeceğimi anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. Benni, azizin kutsal burun deliklerinden aşağı inen ve kendisini beklemekte olan Angela nin yanına gitmek üzere Sancarloneye doğru ilerlerken düşünmeden edemedi; işin güzel tarafı istese bile müdüre söyleyecek herhangi bir bilgiye sahip değildi zaten. Ne anlatabilirdi ki? Soruşturmadaki en güçlü ipucunun kurbanın kendisi tarafından işaret edilmiş bir San Carlo heykeli fotoğrafı olduğunu mu? Mario Mazzanti Bu bölgede kimse tarafından görülmemiş olduğuna göre Valeriani o lanet fotoğrafı göstererek ne anlatmak istiyordu? Komiser tekrar oflamaya başladı ama bunun sebebi fiziksel yorgunluk değildi. Uzaktan gülümseyerek el sallayan Angela’nın görüntüsü ve onunla birlikte güzel bir kahve içme fikri onu az da olsa rahatlatan tek şeydi. *** Barın terasından görünen dingin manzara ağzına yayılan kahvenin tadı ile birlikte Benni’nin zihnini rahatlattı. Orada da Profesör Valeriani’yi gören kimse olmadığı gibi kim olduğu bile bilinmiyordu. Bu durumda girişimci profesörün ölmek üzereyken Sancarlone’nin fotoğrafını işaret ederek bırakmak istediği izin fiziksel bir yer göstergesi olmadığı gittikçe daha netleşiyordu. Komiser Benni artık başka çözümler arama zorluğundan vazgeçmeye karar verdi, bunu nasılsa sonra yapacaktı. Güneşe karşı kıstığı gözleriyle o an için zihnini tüm önemsiz düşüncelerden temizledi. Kendini karşısında kıvrak bacaklarını bacak bacak üstüne atmış oturan ve anıtla temsil ettiği azizin hayatı üstüne bir broşürü okumakta olan Angela’yı izlemeye bıraktı. 2 Ekim 1538 tarihinde burada Arona’da doğmuş. Hımm, amcam Gesualdo ile aynı gün doğmuşlar. Senin 16. yüzyılda doğmuş bir amcan mı var? Angela eğlenerek güldü. Elbette hayır seni aptal! Gesualdo amcam 1950’lerde Fortalezada doğdu. Doğum günü San Carlo Borromeo’nunki gibi 2 Ekim. Ölümle Randevu 23 Benni bir sigara yaktı. Kendini neredeyse cennetteki bir aziz kadar iyi hissediyordu, espri yaparak konuyu sürdürdü: Belki onu da aziz yaparlar. Hiç sanmıyorum. Angela yine taptaze bir kahkaha koyuverdi. Amcam cachaçayı7 ve bazı küçük tensel zevkleri çok sever! Angela birkaç saniyeliğine okumaya geri döndü. Doğduğunda odası yumuşak ve gizemli bir ışıkla kaplanmış. Amcanın mı?

Seninle ciddi konuşmanın imkanı yok, kes şunu! San Carlo’nun hayatıyla ilgili bir şeyler öğrenmek istiyor musun, yoksa ilgini çekmiyor mu? Benni düşüncelerini isteksizce soruşturmasına yoğunlaştırdı: San Carlo’yu Profesör Valeriani’nin ölümüne bağlayan ne olabilirdi? Affedersin tamam... Hadi Borromeo’yu anlat. Yapacak bir şey yok, isteğim kaçtı. Ayrıca yukarıya çıkarken beni yalnız bıraktın. Yüzünü buruşturan Angela, Sancarlone'ye doğru belli belirsiz bir el işareti yaptı. Angela özür diliyorum işte. Artık özürlerin yalnız başına yeterli değil. Ama bu akşam beni ‘tempura’8 ve ‘ton katsu’9 yemek üzere Japon restoranına götürürsen... 7 Şeker kamışı suyundan yapılan Brezilya'da yaygın olarak tüketilen bu rçkı. 8 Deniz mahsulleri ve kızarmış sebzelerden yapılan bir Japon yemeği. 9 Kızarmış domuz etiyle yapılan bir Japon yemeği. 24 Mario Mazzanti İbn katsu, kızarmış ölümcül domuz pirzolası! Sadece ismini duymak bile Benni’nin midesinde bir daralma hissetmesine yetti. Bu yemeğin sindirimi onun için imkansızdı ama Angela için sorun yoktu hatta daha fazlasını bile yiyebilirdi. Anlaştık. Güzel... Ne diyorduk, San Carlo Borromeo... Papa IV. Pio tarafından henüz 22 yaşındayken kardinal yapılmış ve bundan beş yıl sonra Milano Başpiskoposu olmuş. Dur da sana buradan okuyayım: l1565’ten 1584’e kadar süren on dokuz yıllık başpiskoposluğu boyunca tüm vaktini ve enerjisini geniş Milano Piskoposluğu sınırlarındaki halkına adadı. Sağlığından endişe edenler onun için sıkça ‘ışık yaymak için kendini tüketen mum’ benzetmesini yaptılar. Olağanüstü aktiviteleri çok çeşitliydi: Sayısız kilise, manastır ve okul inşaatından piskoposluğun sınırları içindeki bütün şehir ve köylerin ziyaret edilmesine ve altı il meclisi ile piskoposluk bölgesi içindeki on bir ruhani mecliste yürürlüğe giren etkileyici kanunlara kadar... Buna ek olarak bir de verdiği mücadeleler vardı: Din adamlarının bir bölümünün sahip olduğu kötü alışkanlıklara, sivil otoritenin Kilise’nin işlerine boğucu bir şekilde karışmasına ve son olarak da kuzey ülkelerini tehdidi altına alan kafirliğe karşı mücadeleleri... Ama hayır işleri ve muhtaçlara karşı gösterilen özen azizin hayatında hep öne çıkan özellik oldu. Örneğin 1569 yılında kötü geçen hasat yüzünden ekmek ve gıda kıtlığı yaşandı. Bir sonraki yıl ise yüksek sayıdaki muhtaçlar kırsal alanlardan şehre göç ettiler. San Carlone açlık içindeki yoksul halka yardım etmek üzere sosyal yardım görevlilerini sıradan bağışların ötesine geçip kesenin ağzını açmaya zorladı. Yüklü miktarda un ve pirinç alımı gerçekleştirdi ve herkese açık olan başpiskopos sarayının ölümle Randevu 25 kemerleri altında içi pişmiş aşlarla dolu kazanlar tutulmasını emretti. Kıtlık boyunca günde üç binden fazla kişi başpiskopos tarafından doyuruldu. Borromeo’nun hayatındaki diğer önemli bir dönem 1576-77 yılları arası. Bu, İtalya’nın büyük bir bölümünde ve özellikle de Milano bölgesinde baş gösteren veba salgınının yayıldığı zamanlardı. Salgının daha ilk aylarında şehirde altı binden fazla ölüm gerçekleşti ve içinde Ispanyol valinin de olduğu en üst düzey yetkililer uzak ve güvenli bölgelere sığınmak üzere şehirden uzaklaştılar. Ama başpiskopos

hiçbir yere ayrılmadı: San Carlo Borromeo acı çekenlere yakın olmak için orada kalmaya karar verdi. Her gün kendini büyük bir risk altına sokarak köy evlerindeki ve karantinadaki hastaları ziyaret edip olası yardımları sağlamak üzere dışarı çıktı. Karantina kararı ile fabrika ve dükkanların yanı sıra kiliseler de kapatıldı. İşte o zaman başpiskopos evine hapis olmuş halkın kutsal ayini dinleyebilmeleri için açık havadaki alanlara ve meydanlara haçlar getirtip sunaklar kurdurdu. Bunun dışında masraflarını kendi karşılayarak hastalara hizmet vermek üzere İsviçre’deki Leventina Vadisi’nden elliden fazla kadın ve erkek getirtti. Binlerce hastaya giysi sağlama gereği doğduğunda evindeki döşemelik kumaşları kullanmakta hiç tereddüt etmedi: 800 parça kırmızı kumaş ve 600’den fazla çamaşır dağıttı.’ Kısacası büyük bir azizmiş, dedi Benni araya girip. Bir yandan küllükte sigarasından arda kalanı söndürmeye çalışıyordu. Zihninin bir köşesinde birkaç yıl önce San Carlo Borromeo’nun Papa II. John Paul tarafından ‘Yüce diye anılarak kutsallığının, kahraman erdemlerinin ve sevgisinin Övüldüğünü hatırladı. 2b Mario Mazzanti Ama her şey öyle tozpembe değil. Şunu dinle: ‘Borromeo’nun sivil otoritenin müdahalelerine ama özellikle de din adamlarının ahlaksızlıklarına karşı aldığı önlemler güçlü bir muhalefetle karşılaştı ve 1569 yılında gerçek bir saldırıya dönüştü. Yakın mesafeden ateşlenen bir silahla sırtından vurulmasına rağmen aziz mucizevi bir şekilde hayatını kaybetmedi.’ Komiser Benni oturduğu yerden tam anlamıyla sıçradı. Sırtından mı ateş edilmiş? öyle sanıyorum... Bu da nesi böyle, eski bir silah türü olsa gerek. Angela broşürdeki silah görseline bakıyordu. Tüfeğin atasıdır. Benni broşürü Angela nin elinden çekerek aldı. Ver de bir bakayım. *** Birkaç dakika sonra Benni’nin içinde, yıllar önce aynı babasına olduğu gibi, şehre dönmek için güçlü bir istek doğmaya başlamıştı. Benni’nin hazımsızlık yüzünden kötü geçen gecesi oldukça yaratıcı rüyalarla şenlendi. Bunlardan birinde komiser, Sancarlone heykeline tırmanıp azizin başparmağının üstüne ata biner gibi oturup manzarayı izliyordu. Tek sorun kendini ne kadar zorlarsa zorlasın etrafında hiçbir şey görememesiydi. Birbirini takip eden güçlü mide yanmaları arasında gördüğü başka bir rüyada ise içinde hareket etmenin imkansız olduğu bir bataklıktaydı. Elindeki trombonla üstünden geçen büyük siyah kuşlara ateş ediyor ama hiçbirini vuramıyordu. Kısacası karmaşık bir geceydi. Böylece Benni alarm çalmadan uzun bir süre önce uyuyamamış birinin kötü ruh haliyle yataktan kalktı. Suçu Angela ya ve onun kızarmış Japon domuzu yeme isteğine atmayı ısrarla reddediyordu. Ama bir kabahatli bulmak da şarttı ve komiser bunun kim olduğunu tespit etmekte pek de zorlanmadı: Soruşturmaya nereden başlayacağını göstererek onu ezip geçen Valeriani’nin şimdi de uykusunu mahvediyor olması tam bir skandaldi!

Hem sonra bu rüyalar ne anlama geliyordu? Sancarlone yi izleyerek hiçbir yere varamayacağım mı gösteriyorlardı? Yoksa Sancarlone’nin gösterdiği şeyi göremeyen o muydu? Mario Mazzanti San Carlo ya yapılan suikast girişimiyle cinayet arasındaki benzerlikten yola çıkarak bir varsayım oluşturmak boşa harcanan bir çaba mıydı? Benni iyice karamsarlaştı. Ne mideye indirdiği kahve ne de günün ilk sigaraları bunu değiştirmeye yetmedi. Bunların yapamadığı etkiyi adli tıbba gitmek üzere nihayet dışarı çıktığında taze sabah havası yaptı. Benni henüz gece mesaisi bitmemiş olmasına rağmen, Profesör Mantero’yu çoktan işinin başında bulacağından emindi, onun alışkanlıklarını daha adli tıp ku-rumunun direktörü olmadan öncesinden biliyordu. Komiser Vaieriani’ye yapılan otopsinin sonuçlarını öğrenmek için yanıp tutuşuyordu... Evde kalmaya tahammül edememişti, sonuçta cinayetin dinamikleri üstüne kurduğu düşüncelerini teyit edebilmek için hem cinayet mahallinde yapılan çevresel araştırmaların sonuçlarına hem de Profesör Mantero’nun görüşlerine ihtiyacı vardı. Profesör onu her zamanki aceleci tavırları ve makineden alınmış kahve ile karşıladığında Komiser Benni’nin ruh barometresi hala fırtınalı bir havayı işaret ediyordu. Şaşırtıcı bir şekilde kahve sandığı kadar kötü çıkmamıştı. Bunun, onun için bir sürpriz niteliği taşıdığı kadar otopsiden hiçbir dikkat çekici bulgu elde edilememiş olmasına hiç şaşırmadı. Sonuçta profesörün belirttiği gibi sırt bölgesine isabet eden iki kurşun en başından beri en makul ölüm sebebiydi. Otopsinin detaylarına yoğunlaşmak gerek, diyerek raporuna son veren Profesör Mantero beyaz keçisakalını sinsi bir tavırla düzelterek ekledi: Ama sen her zamanki gibi buna dahil olmak istemiyor gibi görünüyorsun. Ölümle Randevu 29 Adli tıbbın eşiğinden geçmek bile Komiser Benni’nin midesinde belirli bir bulantının oluşmasına sebep oluyordu. Teklifin için teşekkürler. Belki kusmak istediğimde olabilir. Ciddiyim, otopsi umurumda değil, beni ilgilendiren senin olaylar dizisiyle ilgili görüşün. Profesör Mantero sırtını koltuğun arkasına yasladı. O sahneyi zaten sen kendin gördün. Mücadele izi yok, içeri zorla girildiğine dair bir işaret de yok: İçerideki ışıklar açık, bilgisayar çalışıyor... Bence olay şöyle gelişti: Saat 21 sularında kapısı çalındığında Valeriani bilgisayarının sakin bir şekilde başında çalışıyordu. Gelen kişi tanıdığı ve hatta belki de beklediği biriydi; çünkü ilerleyen saate rağmen ona kapıyı sorun çıkarmadan açtı. Başına geleceklerden habersiz olan profesör önden yürüyerek konuğunu oturma odasına götürdü. Ama katil odanın eşiğinden geçtiği anda silahını çekip önünde bulunan Valeriani’nin sırtına iki el ateş etti. Profesör mermi yaralarının yarattığı şokun etkisiyle yere yığıldı. Onun ölmüş olduğunu düşünen katil gecenin karanlığında kimseye görünmeden uzaklaşabilmek için hemen oradan ayrıldı. Ama Valeriani henüz öl-memişti... O sabah karşıt tutum sergilemeye yönelik büyük ihtiyaç içinde bulunan Benni bilgiç bir tavırla araya girdi: Bir dakika... Katilin profesörü vurduktan hemen sonra evden ayrıldığını nereden biliyorsun?

Mantero gürültüyle öfledi. Hadi ama bunu sen de biliyorsun! Mantıklı olan bu. Neden ayaklarının dibindeki tazecik bir cesetle orada kalmak için inat etsin ki? Bulması gereken bir şev mi vardı? Sanmıyorum. Dairedeki her şey manyakça bir düzen 30 Mario Mazzanti içindeydi. Eğer katil oradan bir şey çaldıysa bu aramasına gerek kalmadan bulduğu bir şey olmalı. Çok göz önünde duran bir şev ya da nerede olduğunu bildiği bir şey olmalı. Her halükarda çabuk halledilmiş bir durum söz konusu. Benni gözlerini kapadı. Tanıklardan aldığı bilgilere göre Profesör Valeriani'nin evinden eksilen bir şey yoktu, en kıymetli eşyalar bile yerli yerindeydi. Bunun hırsızlık amacıyla işlenmiş bir cinayet olmadığı kesindi. Hımm... Komiser midesinin hala altüst durumda olduğunu hissedebiliyordu. Cebindeki sigara paketini okşadı. Katilin olay yerinde kalış süresiyle ilgili Mantero’nun haklı olduğu açıktı ama o sabah komiserin Tanrıyla bile hemfikir olmaya niyeti yoktu. Peki ya katil en sevdiği televizyon programını izlemek istediyse? Elbette... Ya da belki kısa bir şekerleme yapmak istemiştir... Tek sorun şu ki bunu yapmış olamaz! Siz polisler için bunun zor olduğunu biliyorum ama biraz düşünmeye çalış: Eğer o evde kalmış olsaydı, Valeriani’nin ölmemiş olduğunu fark eder ve doğal olarak onun soruşturma için bir ipucu bırakmasına engel olurdu. Midesindeki lanet asitlenme komiseri rahatsız etmeyi sürdürüyordu. Mantero açıklamaya devam etti: Ortamdaki bazı biyolojik elementler mesela halının üzerindeki kan lekeleri, bunların şekilleri, özellikle de boyutları bize yere düşen kurbanın birkaç dakika bilincini kaybetmiş halde hareketsiz kaldığını gösteriyor. Ben bu sürenin on, on iki, en fazla on üç dakika olduğunu söyleyebilirim. Lekelerin dışında Ölümle Randevu 31 laboratuar testlerinden de ölüm öncesi böyle bir sürecin geçtiğini anlıyoruz. Valeriani’nin bilinçsiz kaldığı o kısa süre esnasında katil onun öldüğüne inanıp daireden ayrılmış. Ama profesör çok dayanıklıymış ki ayılıp kütüphaneye kadar sürünmüş. Bunu yine yerde bir çizgi oluşturarak ilerleyen kan izlerinden anlıyoruz. Kütüphanenin kenarına tutunarak neredeyse ayağa kalkmış ve bir kitabı çekip yere düşürmüş. Kitap cildi onun biraz arkasına halının kenarına yuvarlanmış. Son gücüyle oraya kadar sürünüp kitabı açmış ve en sonunda da bir fotoğrafı işaret ederek ölmüş... Şu Sancarlonenin fotoğrafı. Ama... Benni o an kendisinin de düzeltecek bir keçisakalı olmasını ne kadar çok isterdi. ... Olayların gerçekten de böyle olduğuna emin miyiz? Yani demek istediğim, belki de kütüphaneye kadar sürünerek ilerlemesinin sebebi en basit şekliyle ayağa kalkmak için bir destek araması olamaz mı? Bunu yaparken de istemeden bir kitabı yere düşürmüş olabilir. Rastlantısal bir kitap demek istiyorum. İçinde bulunduğu şartlara rağmen ayağa kalkabilmek için kendisinden en uzak ve ulaşılması zor olan desteği seçtiğini mi söylemek istiyorsun? Sonra da hiç sebepsiz yere geri geri sürünerek yere düşen kitabın yanına gidip, yere düşerken tesadüf eseri açılan bir

sayfadaki fotoğrafı yine tesadüf eseri parmağıyla işaret ederek ölüyor, öyle mi? Mantero’nun sesinde alaycı bir ton vardı. Aşağı yukarı... Komiser Benni olayların böyle gerçekleşmiş olması için maaşının yarısını vesmeye hazırdı. Profesör sesindeki belirgin dav cılıkla şöyle dedi: Mario Mazzanri Övle olması durumunda Sancarlone de açık bir ipucu olmaktan çıkardı tabi. Öyle. Senin yorumlayamadığın bir ipucu olmaktan çıkardı demek daha doğru olacak. Profesör Mantero tam bir orospu çocuğu olduğunu kendin de biliyorsun değil mi? Benni adamın seyrek beyaz saçlarını inceleyerek ekledi: Yaşlı bir orospu çocuğu... *** Aslında Profesör Mantero’nun söyledikleri tatsız gerçekten başka bir şey değildi. Benni arabasını Fatebenefratelli Sokağı’ndaki ofisine doğru sinirli bir şekilde sürerken düşüncelerini sıraya koymaya çalışıyordu. Onu ne kadar rahatsız etse de Valeriani’nin ardında bıraktığı ipucu çok değerliydi ve soruşturmada ilerleme kaydetmek için mutlaka açığa çıkarılması gerekiyordu. Zaten o an için elde başka bir alternatif de yoktu. Çünkü sadece geleneksel soruşturma yöntemleriyle ilerlemeye çalışılacak olsa bile bir cinayetin en ayırt edici özelliği hala ortada yoktu: Sebep. Bana Nedeni söyle, sana Kim olduğunu söyleyeyim! Hem sonra eksik olan tek şey sebep değildi. Katil ardında hiçbir iz bırakmayacak kadar akıllıydı. Örneğin parmak izi... Dairede profesöre ait olmayan izler bulunmuştu elbette ama giriş kapısının kolu ve evin geri kalan kısımları bir bezle silinip temizlenmişti. Kısacası katil kendi parmak izlerini büyük bir dikkatle silmişti. Ölümle Randevu 33 Sonunda Komiser Benni o ana kadar küçük bir sebep parçası bile tespit edemediğini düşündü. Soruşturmada ileri doğru anlamlı bir adım atabilmesi için tek şansı Profesör Valeriani’nin, Sancarlone’yi göstererek ne halt anlatmaya çalıştığını anlamaktı. San Carlo’ya da tıpkı profesöre olduğu gibi arkadan ateş edilerek saldırılmıştı. Bir görüşe göre saldırıyı düzenleyenler, San Carlo’nun dağıtmak istediği Humiliati keşişleriydi, en azından Sancarlone gezi broşüründe bu şekilde anlatılıyordu. Peki ya diğer saldırıyı kim neden yapmıştı? Katil hangi güdüyle Valeriani’yi öldürmeye karar vermişti? Sebep neydi? Ve profesör bu sebebi anlatabilmek için mi ardında bir işaret bırakmak istemişti? Benni sigarasından derin bir nefes çekti. Son iki bin yıldır insanların birbirlerini öldürüp durmalarının sebepleri nelerdi? Para, kadınlar, güç, intikam, din, kıskançlık, haset, devlet meseleleri, cinnet, suç aklama, onur kurtarma... Komiser tüm bu sebepleri zihninde saymaktan vazgeçti, o kadar çoktu ki. Keskin bir manevrayla Punto’yu polis merkezinin parkında kendine ayrılmış yere soktu. Saat henüz dokuz olmamıştı. ***

Hadi Ingroja, elimizdeki bilgileri sıraya dizmeye çalışalım. 34 Mario M az zan t i Benni'nin aslında kendi kendine konuştuğu ve durumu değerlendirme hazırlığı içinde olduğu o kadar belliydi ki müfettiş Ingroja cevap vermeyip, yetmişli yıllar stilindeki posbıyığını hafifçe kıvırmakla yetindi. Gaspare Valeriani, Ortaçağ tarihi profesörü, 59 yaşında, bekar, hayatta olan yakın akrabası yok. Tarihi şehir merkezinde üniversiteden birkaç adım uzakta şık bir dairede yaşıyor, kendisine ait olan dairenin gayrimenkul piyasasında yüksek bir değeri var. Profesörün bir diğer gayrimenkulü de genellikle yaz tatillerini geçirdiği Courmayeurda Mont Blanc manzaralı bir ev. Valeriani’nin sahip olduğu özkaynaklar... Benni, Ingroja’nın sorgulayan gözlerinin faltaşı gibi açıldığını görünce sözlerine ara verip açıklama yapma gereği duydu: Paralar Ingroja. Paralar ve hisse senetleri. Senetler: İşte bunlar özkaynaklardır. > Komiser Benni derin bir nefes alarak konuyu tekrar yakalamaya çalıştı: Valeriani’de bunlardan bol miktarda varmış, buna karşılık hiçbir risk altındaki yatırımı, ipoteği ya da borcu yokmuş. Ödenmeden biriken bir kredi kartı borcu bile yok. Kendisine zorla kabul ettirilen ve her ay posta masrafları ile onu mahveden iki üç kredi kartını düşünerek sözlerine devam etti: Yani her ne kadar çok zengin olmasa da Valeriani hayatını refah ve mutluluk içinde sürdürme imkanı olan varlıklı bir kişiymiş. Benni sigarasından tavana yükselen dumanı izleyerek arkasına yaslandı. Hiçbir para ve aile problemi yok, parlak bir kariyer, özel hayatta olduğu kadar sosyal hayatta da sahip olunan ölümle Randevu 35 muhteşem bir itibar. Eksiklik ve kusurdan yoksun örnek alınacak bir adam: Kadın, kumar, alkol, uyuşturucu, hiçbiri yok... Komiser sigarasının izmaritini neredeyse öfkeli bir tavırla küllüğe bastırdı. Peki, o zaman neden kendini geberttirdi bu adam? Benni, Profesör Valeriani’nin evinin çok güzel olduğunu kabullenmeden edemedi. Büyük zevke sahip antika mobilyalarla şık bir şekilde döşenmişti. Özel dergilerin sayfalarında zengin entelektüelin evi’ başlığı altında görülmesi beklenen türden bir evdi. Gözüne ilk gördüğü günden daha büyük gelmeye başlamıştı. Benni ofisten acele ve öfke içinde fırlarken nereye gittiklerini öğrenen Müfettiş Ingroja, Aramamız gereken belirli bir şey mi var doktor? diye sordu. Komiser cevabı kaçamaktı: Bir kusur, tüm o mükemmelliğin içinde bulunan bir kusur. Salondaki büyük kitaplık duvarlardan birini tamamen kaplıyordu ve içi kitapla doluydu. Şöyle bir bakıldığında altı yüz ya da yedi yüz kadar cilt sayılabiliyordu. Bu kadar çok kitabın arasında Sancarlone’nin fotoğrafının bulunduğu kitabın bıraktığı boşluk sanki çığlık atıyor gibiydi. Duvarlarda orijinal tablolar vardı ve zemin, kıymetli halılarla kaplıydı. Sergilenen biblolara ve eşyalara gelince hepsinin de havasından çok değerli oldukları anlaşılıyordu. Hiçbir şey eksik değildi, evi iyi bilen Mario Mazzanti

herkes yalman bir şey olmadığını teyit etmişti. Hem sonra kasa bile zorlanmamıştı. İçindeki birkaç yüz Avro ve birkaç kıymetli kol saati ile el değmemiş bir şekilde yatak odasında duruyordu. Profesörü bir hırsızın öldürmediği kesindi. Komiser dairenin içinde dolaşmaya başladı. Ne aradığını bilmeyen Müfettiş Ingroja gölge gibi peşinden gitmekle yetiniyordu. Benni zaman zaman durup eline bir eşya alıyor ya da bir çekmecenin içini araştırıyordu. Aslında Ingroja gibi o da ne aradığını bilmiyordu. Neredeyse tüm ümidini kaybetmiş ve Ingroja’nın boş bakışlarından kaçmaya çalışır bir haldeyken yatak odasındaki komodinde ilginç bir şeye rastladı. Diğer tüm ilaçlar düzenli bir şekilde ana banyoda dururken orada tek başına duran bir ilaç vardı. Ingroja?! Evet, doktor? Bildiğimiz kadarıyla Valeriani’nin sevgilisi yoktu, değil mi? Hayır doktor. Hiç evlenmemiş bile. Benni içindeki ilaçların neredeyse yarısı kullanılmış olan ambalajı göstererek sordu: Peki, o zaman bunların burada ne işi var? Müfettiş bıyığının sol tarafını burarak, Bunlar o meşhur küçük mavi haplardan değil mi? dedi. Hayır, Viagra değil. Bunun adı Levitra ama aynı işe yarıyor. Sadece ismi farklı. Ingroja bu sefer bıyığının sağ tarafını kıvırarak bakışlarında oluşan saygısız ifadeyle şöyle sordu: Ölümle Randevu 39 Her konuda bilgilisiniz doktor. Kızaran Benni ancak mırıldanarak cevaplayabildi: Sen kendi işine bak. Önemli olan bu hapları kimin için kullandığını bulmak. Aradığınız kusur bu muydu doktor? Kim bilir? Ama Profesör Valeriani’nin hayatında bizim kim olduğunu halen bilmediğimiz biri olduğu kesin. Hadi gidip hemen telefon kayıtlarını kontrol edelim; Courmayeur’dakiler ' de dahil olmak üzere tanıdıklarını, temizlikçiyi ve komşularını sorgulayalım. Banka hesaplarına da gözden geçirelim ve bilgisayarını tarayalım. Bunları eczaneden kim için aldığını öğrenmek istiyorum. *** Kendisini tanıyan herkes tarafından saygı görürdü, tek bir düşmanı bile yoktu. Bu olay yaşandığından beri kendime Profesör Valeriani’yi kimin öldürmek istemiş olabileceğini sorup duruyorum. Kendisi de üniversitede öğretim görevlisi olan Profesör De Carlo, Valeriani’nin ekolünden yetişmişti, onun doğal varisi ve en yakını olarak kabul ediliyordu. Üniversite binasındaki odası Profesör Valeriani’ninkinden uzak değildi ama onun kadar düzenli görünmüyordu. Kitaplar, yazışmalar ve daktilo kağıtlar ile kaplı çalışma masası darmadağınıktı. Peki, bu sorunuza bir cevap bulabildiniz mi? Komiser Benni, adli tıp kurumu ve profesörün evinden sor ra sabah turunun üçüncü durağına gelmişti. Katil ise halen d şanda serbestçe dolaşıyordu... 40 Mario Mazzanti

Hayır... dedi Profesör De Carlo kollarını iki yana açarak. Düşündükçe bu olay bana daha anlamsız geliyor, tam bir saçmalık. Kırk yaşlarında olmalıydı. Atletik vücudu ve hafif bronzlaşmış düzgün hatlı yüzüyle antik bir tarih eğitmeninden çok başarılı bir aktöre benziyordu. Benni adamın yüzündeki ifadeyi biraz fazla yapmacık bulmuştu, ipeksi saçlarına model verirken gösterdiği özen de abartılıydı. Kısacası komiser bu De Carlo’dan hiç hoşlanmamıştı. Zararsız küstah bir narsist miydi, yoksa daha mı kötüsü? Bu fikri aklına Ingroja sokmuştu. ‘Doktor ya kurban en basit haliyle sadece katilinin ismini, yani Carlo’yu göstermek istediyse?’ Elbette ya, hem neden olmasın ki? Sancarlone... Carlo... De Carlo. O zaman soruyu şöyle soralım Profesör: Profesör Valeriani’nin ölümünden faydalanabilecek birileri var mıydı? Bildiğim kadarıyla babadan kalma yüklü bir serveti vardı. Mirasçılarını öğrenmek için vasiyetinin açılmasını beklemek zorundayız. Profesörün hiçbir akrabası yok diye biliyorum. Evet, yok. İlişkisi var mıydı? Kısa bir süre önce başlamış olsa da olur. O lanet hapları baş ağrısı için almıyordu şüphesiz. Profesör Valeriani ile duygusal hayatının detaylarını bilecek kadar yakın değildim. De Carlo’nun bu seferki cevabı çok sert olmuştu. Benni muhatabının bu biraz abartılı tepkisini hemen fark etti. Ölümle Randevu 41 Peki, profesyonel iş hayatında profesörün ortadan kalkması birilerinin işine yarayabilir miydi? Yerini alacak kişi için evet ama bu bir cinayeti haklı göstermeye yeterli büyüklükte bir avantaj değil. İnsan ruhunun sapkınlık yeteneğini hafife almayın. Öldürmek için bazen ne kadar ufak bir nedenin yeterli olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Benni kısa bir ara verdikten sonra konuşmaya devam etti: Profesör Valeriani’nin yerini kim alacak? Anladığım kadarıyla büyük prestije sahip bir konum. Öyle. Bu üniversitenin asırlardır devam eden bir geleneği olarak en prestijli koltuktur ve bundan dolayı da hiç şüphesiz kendisine sahip olan kişiye en üst tanınırlığı sağlar. Ama oraya kimin getirileceğini bilmiyorum. Fısıltılara bakılırsa, bu kişi siz olacaksınız. Komiser Benni’nin ses tonunda belli belirsiz bir ima vardı. Bunu ben de duydum... Profesör De Carlo bu konunun açılmasından sıkıntı duymuş olsa bile bunu dışarıya hiç yansıtmıyordu. Ve dürüst olmam gerekirse bunu gerçekten de ümit ediyorum, gerçi bahisler hala açık. Sözlerine kısa bir ara verme sırası De Carlo’daydı. Yine de Profesör Valeriani’yi ben öldürmedim, her ne kadar... Her ne kadar? Her ne kadar o gece için bir tanığım olmasa da, diyerek sözlerini tamamladı profesör, yüzünde zoraki bir gülümseme belirmişti.

4: Mario Mazzanti Profesör! Komiser Benni’nin ses tonu tatlılık sınırlarını zorluyordu. Tanık mı? Sizden nerede olduğunuza dair bir tanık gösrermenizi istemeyi düşünmedim bile! Bu doğruydu. Bu görevi sonra yapmak üzere Ingroja’ya verdiğinden kendisinin yapmasına gerek yoktu. Ama zaten profesör bir tanığı olmadığını az önce bizzat belirtmişti... Komiser sorularına devam etti: Profesör Valeriani nasıl biriydi? De Carlo kibirli havasına geri döndü, ikilinin arasında sempatinin sular seller gibi akmadığı çok açıktı. Her insan gibi karmaşık. Benni, adamı, zihninde cehennemin dibine gönderirken gülümseyerek karşılık verdi: Sanırım soruyu çok genel sordum. Şöyle diyelim: Profesör Valeriani’yi profesyonel ve insani olarak tanımlamanız gerekse hangi kelimeleri kullanırdınız? İnsani açıdan bakıldığında oldukça ketum biriydi, hatta özel hayatıyla ilgili neredeyse kıskanç olduğunu bile söyleyebilirim. Gerçi düşünülecek olursa bütün enerjisini kamu yaşamına adayan insanlardan olduğu için belki özel bir hayatı yoktu. Hiç evlenmemiş. Aslında bunu söylemek yanlış olur. Çok genç yaşta evlenmiş ama bir kadınla değil de işiyle ve akademik kariyeriyle. Parlak bir zekaya sahipti ama aynı zamanda metodik de bir kişiydi. Kendisi için belirlediği hedefleri neredeyse saplantılı denebilecek bir azimle izlerdi. ölümle Randevu 43 Zayıflıkları var mıydı? Hırslıydı, tabi bunu bir zayıflık olarak değerlendirirseniz. Benmerkezci olduğundan takım çalışması yapmaya pek uygun değildi. Gerçekleştirmeyi kalpten istediği bir hayali, hırs yaptığı özel bir projesi var mıydı? Hepimizin var. Demek istediğim sıradışı bir şey, uğruna tereddüt etmeden gözü kara ve tedbirsiz hareket edebileceği bir şey. Bildiğim kadarıyla yok, tabi eğer... Eğer? Eğer o da biz bütün tarihçilerin muhteşem takıntısı olan o tek büyük hayale saplanıp kalmadıysa. Nedir o? De Carlo parıldayan gözlerle yanıtladı: Bir keşif... Tartışmalı bir olaya ışık tutmayı, tarihin bir dönemini yeniden yazmayı ve ismini bir kuyruklu yıldız kadar parıltılı kılmayı sağlayacak bir keşifl Şimdi aklınıza İndiana Jo-nes gelmesin komiser. Bahsetmekte olduğum keşif loş kütüphanelerde iki büklüm olup eski kitaplar ve parşömenleri inceleyerek yapılacak türden bir keşif. Size son örneklerden birini vereyim, şimdi anlatacağım meslektaşımızın yerinde olabilmek için hepimiz yıllarımızı feda edebiliriz: ‘Pazzi Suikastı' olayını bilir misiniz? Benni karmaşık okul anılarının içinde soluk soluğa kalarak cevapladı: 44

Mario Mazzanti Doğrusu detaylara hakim değilim... 26 Nisan 1478’te İsa’nın göğe yükselişinin kutlandığı Pazar günü Floransak genç soylulardan Lorenzo De’ Medici ve kardeşi Giuliano, kutsal ayine katılmak üzere katedrale giderler. Tören sırasında Francesco De’ Pazzi adındaki birinin liderliğindeki bir grubun saldırısına uğrarlar. Giuliano, 19 bıçak darbesi alan cansız bedeniyle yere serilir. Lorenzo, içlerinden birinin kendisine kalkan olma fedakarlığını gösterdiği sadıkları sayesinde darbelerden kaçıp, kutsal eşyaların saklandığı odaya sığınır. O sırada katedralin dışında da bazı silahlı kişiler Tanrı’nın evine girmeye çalışırken yakalanır ve kilise çanları çalınarak şehirde alarm verilir. Böylece meydana askerleriyle gelen Jacopo Pazzi atının üstünde ‘Özgürlük! Özgürlük!’ diye bağırarak Mediciler’e10 karşı bir isyan başlatmaya çalışır. Ama Pazzi Ailesi11 hesapları yanlış yapmıştır: Çanların sesiyle toplanan kalabalık ‘Toplar! Toplar!’ diye bağırarak karşılık verir; burada kastettikleri Medici hanedan armasında yer alan toplardır. Kısacası Pazziler’in, Medici rejimini çökertmek üzere güvendiği halk öfkelenip, onlara saldırmaya başlar ve çılgın bir mücadele ile onları kelimenin tam anlamıyla parça parça ederler... İnanın bana komiser burada ‘parça parça etmeyi’ lafın gelişi olarak kullanmadım. Böylece Lorenzo De’ Medici birkaç saat içinde şehrin kontrolünü geri kazanır ve Pazzi Ailesi’ne daha doğrusu geriye kalan az sayıdaki aile üyesine karşı acımasız, kanlı, metodik, amansız bir intikam alma süreci başlatıp onları Floransa’dan ömür boyu bitmeyecek bir sürgüne gönderir. 10 Medici Aiiesi: Floransa'da dönemin zengin, sözü geçen, kuvvetli ailelerinden biriydi. 11 Pazzi Ailesi: Floransa'nın önemli ve önde gelen ailelerinden biriydi. Yapılan evlilikler sayesinde Medici Ailesi ite hısım ilişkisi içinde olsalar da aralarında sürekli bir sürtüşme bakınmaktaydı ölümle Randevu 45 Daha iyi sonuçlanan darbe girişimleri biliyorum. Benni cahilliğini gizlemek için söyleyecek daha iyi bir şey bulamamıştı. Evet, ne kadar da keskin bir gözlem komiser, dedi De Carlo. Yüzünde üstünlük taslayan bir gülümseme vardı ve böylece Benni’den bir canın cehenneme küfrü daha kazanmış oldu. Profesör anlatmayı sürdürdü: Evet, işte okullarda öğretilen bu: Medici Ailesi nin elindeki iktidarı gasp etmek üzere Pazziler tarafından gerçekleştirilen bir saldırı. Ama ortada bir ama var. Rönesans İtalya’sındaki şehir devleti mozaiğindeki karmaşık dengeyi bir düşünün: Papalık Devleti, Milano ve Urbino Dükalıkları, Venedik Cumhuriyeti, Napoli Krallığı... Pazziler gerçekten de güçlü ve iddialı bir aileydi. Bir bankaları vardı ve bu muhtemelen Mediciler>in bankasından daha büyüktü ve Floransadaki en zengin bankaydı. Ama söz konusu tarihsel bağlam içinde onların bu ayaklanmayı yalnız başına çıkardıklarını düşünmek oldukça zor. Tüm bu anlattıklarınız çok ilginç ama... Sizi tarih dersiyle sıkmak istemem komiser, size vereceğime söz verdiğim örneği tamamlamama az kaldı. Şimdi... Tarihçiler 500 yıl boyunca hiçbir şey kanıtlayamasalar da bu işte o zamanın en güçlü adamlarının parmağı olduğundan şüphelenip durdular. Kimdi bunlar: Napoli Kralı Alfonso d Aragona, Papa IV. Sisto...

Vatikan’da Papa’nın ikameti olan Şistine Şapeli’ni yaptıran. Benni bu ani ve beklenmedik kültür anımsamasının dışa çıkmasını engelleyememişti. Kesinlikle... O şapeli yaptıran kendisidir De Carlo sözünün kesilmesinden iyice sıkılmıştı. Ama biz konumuza döne 4(ı Mario Mazzanti cek olursak, ayaklanmanın arkasındaki olası güçlülcr listemizde Venedik Dukası, Milano Dukalığı’nın Sforza Ailesi’nden12 olan kral vekili ve son olarak hümanist bir asker olan Urbino Dükası Federico da Montefeltro var. Kısa bir sessizlikten sonra Profesör De Carlo, Benni’ye doğru göz kırptı. Onun ressam Piero della Francesca ya karga gibi burnu ve kırmızı beresiyle yan profilden yaptırdığı portresini mutlaka bilirsiniz. Benni onayladı. Öyle bir burunla neden profil resmini yaptırdığını kendime sorup durmuşumdur... Bir nedeni var oysaki. Profesörün gözlerinde yaramaz bir ışık belirdi. Federico da Montefeltro’nun bir gözü yoktu. İşte bu yüzden kendini beğenmiş Urbino Dükası hep profil portrelerini yaptırdı. Kanca burun oyuk gözden iyidir. Muhtemelen o da böyle bir mantık yürütüyordu. Ve düşünün ki çok ironik olsa da o gözünü Lorenzo De’ Medici onuruna düzenlenen bir atlı mızrak dövüşünde kaybetmişti... Benni sıkıldığını açıkça belli edecek bir tavırla saatine baktı. Bu hikaye zerre kadar ilgisini çekmiyordu. Gerçekten ilginç profesör ama bana vermek istediğiniz örneğe daha çok var mı? Yapılacak çok işim var ve neredeyse öğlen oldu. Oraya geliyoruz. Şimdi, Pazzi İsyanı’nın ardında olası kışkırtıcılar var ve son beş yüz yıldır bunların hiçbiri kesin bir şekilde ortaya çıkarılamadı. 2001’de Amerika’da Connecticut Wesleyan Oniversitesi’nde Rönesans tarihi ve edebiyatı öğreten bir İtalyan Profesörü ortaya çıktı. İsmi Marcello Simonetta ve 12 Sforza Ailesi: Dönemin sözü geçen önemli ailelerinde biriydi. Ölümle Randevu 47 kendisi, şimdi bu hikayede ne çılgın kombinasyonlar olduğunu anlayacaksınız, bu olayların yaşandığı ve Floransa’nın italyanın en zengin ve canlı şehri olduğu dönemde, Milano’nun Sforza bölgesini yöneten kişinin birkaç kuşak sonraki torunu. Kimden bahsettiğimi anladınız, değil mi komiser? Benni gözünü bile kırpmadan hiç hareketsiz duruyordu, gerekirse saatlerce bu pozisyonda beklemeye hazırdı. Sonunda De Carlo konuşmaya karar verdi: Cicco Simonetta elbette. Bunu duyunca Benni’nin kafasında tek bir şey canlandı: Milano’daki Cicco Simonetta Caddesi. Cenova Yolu nun paralelinde ya da yolu kesen bir caddeydi, evinin bulunduğu Coni Zugna Caddesi’nden çok da uzak değildi. Dük Galeazzo Maria Sforza, 26 Aralık’ta Santo Stefano Kilisesi’nde öldürüldükten sonra iki yıl boyunca Milano kral vekilliği yaptı.

Görüyorum ki o zamanlarda katedral cinayetleri pek modaymış! Benni’nin esprisini duymazdan gelen De Carlo anlatmaya devam etti: Cicco Simonetta, Galeazzo Maria nin kardeşi Ludovico il Moro karşısında vekilliğini ve celladın ellerinde başını kaybedene kadar yaklaşık beş yıl yönetimde kaldı. Ülkemizin o yıllardaki tarihi çok karmaşık ve kanlı, öyle değil mi? Amerika’daki İtalyan bir tarihçiden bahsediyorduk sanırım. Sene de 200 Üdi. Evet, Profesör Marcello Simonetta. Uzmanlık alanı Röne sans dönemi ve doğal olarak atası hakkındaki her şevi bilhot 48 Mario Mazzanti Onun kriptografiye1- olan tutkunluğundan da haberi var, Cicco Simonetta’nın zamanın diplomatik mesajlarını deşifre etmeyi öğretmek üzere kendisi tarafından yazılmış 15. yüzyıla ait bir risalesi olduğunu biliyor. O dönemde şifreli mesajlar kullanılmaya başlanmış mıydı? Elbette, bu sizi şaşırttı mı komiser? Güç neredeyse entrika oradadır, hangi zaman olursa olsun bu böyledir. Çok doğru. Tekrar Profesör Simonetta’ya dönecek olursak: O da birçok bilim adamı gibi tam bir kitap kurdu ve tatillerini araştırma yapmak üzere italyada geçiriyor. Şanslı bir gününde Urbino’da az bilinen özel bir arşivde saklanan bir belgeyle karşılaşıyor. 14 Şubat 1478 tarihli Federico da Montefeltro tarafından Roma sefirlerine yazılmış bir mektup, ilk bakışta sadece o döneme ait, elbette ki kıymetli bir belge ama tarihi açıdan çok da ilgi çekici bir yanı yok. Belgede anlam taşımayan mantıksız bir dizi sembol Simonetta’nın ilgisini çekiyor ve profesör bunun şifreli bir mesaj olabileceğini düşünüyor. Profesör mesajı deşifre edebilmek üzere işe koyuluyor ve bunu yaparken mektubun yazıldığı döneme ait bir araç kullanıyor: Atası Cicco’nun risalesi. Neredeyse bir aylık uzun ve yorucu bir çalışmadan sonra tam da meslektaşım yanıldığından emin olmaya başladığı bir anda birden ilk kelimeleri deşifre ediyor: ‘Papa Hazretleri.’ Gerisi çabuk geliyor ve tam bir şok yaratıyor. Şifreli mesajda Federico da Montefeltro açık bir şekilde Giuliano ve Lorenzo De Medici’yi ortadan kaldırma arzusundan ve Papa Hazretleri IV. Sisto onuruna şehri ele geçirmek üzere en iyi altı yüz askeriyle 13 Bilgi ve mesajların güvenle korunması ve aktarılabilmesi için kullanılan matematiksel bir şifreleme yöntemidir. Ölümle Randevu 49 birlikte katkıda bulunmak istediğinden bahsediyor. Papa, Pazzi Ailesi’ni maşa, Federico da Montefeltro’yu ise silahlı güç olarak kullanarak Medici Ailesi nin elinden koparıp alacağı zengin şehir sayesinde Floransa’nın kontrolünü ve doğal olarak da orta İtalya’nın büyük bir bölümünü ele geçirmiş olacaktı. Profesör De Carlo, Benni için oldukça ani ve beklenmedik bir heyecanın kurbanı oldu ve nefesi kesilmiş bir halde sözlerine ara verdi. Sonra titreyen bir sesle tekrar konuşmaya başladı: Anlıyor musunuz? Beş yüz yıl sonra Pazzi İsyanı’nin üstünü örten son perde de düştü! O dönemle ilgili yazılmış tüm politik tarih yorumlarının tekrar gözden geçirilmesi gerek, tümü

neo-platonik14 uyuma adanmış Rönesans politikacılarının renkli görünümlerinin yeniden değerlendirilmesi gerek. Bu son perde ben ve Profesör Valeriani gibi bir tarihçi tarafından düşürüldü, akademik ünü tüm dünyaya büyük bir zafer içinde yayılan bir meslektaş tarafından... De Carlo bir süre duraklayarak bir profesör olarak sahip olduğu güvenli duruşu geri kazanmaya çalıştı. Benni karşısındaki bu bir tür tecelliyi şaşkınlıkla izliyordu, artık profesörün Simonetta nin yerinde olabilmek için hayatının birkaç senesini verebileceğinden hiç şüphesi kalmamıştı. İşte komiser, böyle bir keşif her tarihçinin en büyük rüyasıdır. Valeriani de dahil olmak üzere. Bir rüya, evet, buna en uygun kelime bu: Rüya. Tıpkı bir astronotun yeni bir galaksi keşfetmesi ve bir doktorun ciddi bir hastalığın tedavisini bulması gibi. De Carlo derin bir nefes aldı. Bana az Önce sormuş olduğunuz sorunun cevabına gelecek olursam: Böyle bir keşit 14 Neoplatonizm: Platon felsefesinin devamı niteliğinde olan ve Yeni PlitofKuiuk. da bilinen akım. Mario Mazzanti için Profesör Valeriani gibi yaşını almış ihtiyatlı bir kişi bile sadece bir değil, bir sürü dikkatsizlik ve hata yapabilir. Benni ka&sını biraz toparlayabilmek için sessiz kaldı, düşünceleri çok fazla ve karışıktı. Hayatında her şeye sahip gibi görünen bir adam başını belaya sokup kendini öldürtmeyi başarıyor. Mucizevi küçük haplar, sahne ışıklarının altında sergilenmeyen bir karakterin varlığına tanıklık ediyor. Katedralde öldürülen kurbanlar, Pazzi İsyanı’nın inanılmaz hikayesi ve olayın gizeminin Cicco Simonetta’nın uzak torunu tarafından 500 yıl sonra çözülmesi... Ölmek üzereyken ardında bir mesaj bırakabilmek için bir heykeli işaret eden kurban... Olay gecesi tanığı olmayan ve heykelin temsil ettiği kişiyle kesinlikle çok benzer bir isme sahip olan hırslı bir profesör... Valeriani’nin ölmek üzereyken ardında bıraktığı izden tesadüfen bile haberi olamayacak olan De Carlo, ona Pazzi İsyanıyla ilgili bu uzun hikayeyi neden anlatmıştı? Çözüm arayışındaki zavallı bir komisere ölmüş profesörün San Carlo hakkında bilinmeyen bir şey keşfetmiş olduğunu ve bunu gün ışığına çıkarmak için başını kim bilir nasıl belalara soktuğunu düşündürmek üzere bilinçli anlatılmış bir hikayeye benziyordu. Sadece bir örnek mi vermek istemişti? Yoksa amacı soruşturmayı saptırıp kendinden uzaklaştırmak mıydı? Komiser Benni, sıkılmış tavırlarla saatine bakma sırasının De Carlo>da olduğunu fark etti. Sizce Profesör Valeriani’nin elinde buna benzer bir şey mi vardı? Hiçbir fikrim yok ama böyle bir şeyin peşindeyse bile etrafta bundan bahsetmeyeceği kesin, doğal olarak yayınlanana kadar bunu kendine saklayacaktı. Ölümle Randevu 51 Benni artık konuyu dolandırma vaktinin geçtiğine karar verip sordu: Profesörün San Carlo Borromeo üstüne araştırma yapıyor olması size bir şey ifade ediyor mu? Her şey mümkün, ama... De Carlo’nun yüzündeki şaşkın ifade sözlerinden fazlasını anlatıyordu. Ama eğer böyle bir şey olsaydı çok ama çok şaşırırdım. Neden olmasın ki?

Çünkü Valeriani Ortaçağ üstünde çalışıyordu, kendisi bu dönemle ilgili en derin uzmanlardan biri olarak kabul edilirdi. Özellikle de 13. yüzyıl. Oyfsa Borromeo 16. yüzyılın ikinci yarısına ait bir figürdür. O tarihler sadece Ortaçağ m kendi tarihi kıssasını tamamladığı değil, aynı zamanda hümanizm ve Rönesans döngülerinin bitmek üzere olduğu bir dönemdir. Bunları sonlandıran da Borromeo’da başkası değildir. Bu durumda siz sadece iki ya da üç yüzyıllık bir fark olsa bile profesörün San Carlo ya karşı bir ilgi duymasını ekarte ediyorsunuz. Doğrusu üç yüz yıl son derece uzun bir zaman dilimidir ama konu bu değil. Gerçek şu ki Ortaçağ ve Borromeo dönemi birbirinden tamamen farklı iki dünya gibidir. Biri çile çekilen tefekkür ve tövbe dünyası, diğeri ise geleceğin azizinin hayat sahnesinde belirmesi ile sanatın beşiği olan ve bilimin doğuşunun yaşandığı bir dünya. Ve bu dünyalardan birinde hareket eden diğerinde zorlanır. Demek istediğiniz bu mu? Bu düzeydeki araştırmalar için öyle. Kimse en gizli nüansla rını bile bilmediği bir dönemle uğraşıp aptal durumuna düşme riskini almaz. Valeriani, Borromeo ve dönemine başka hiçbir Mario Mazzanti şeyden daha uzak olamazdı. O özellikle bin yılın başlarındaki tarikatlar ve dinden sapmalarla ilgilenirdi: Guglielma la Boema ve Patarinler, Valdesi ve Humiliati...15 Benni bu ismi duyunca De Carlo’nun sözünü sertçe kesti: Humiliati mi? ‘‘Münzeviler de denir. 1200'lü yılların başında doğup tanınmaya başlayan oldukça özel bir dini birlik. Profesör Valeriani bu tarikatın belki de dünyadaki en önde gelen uzmanıydı. Tarikat birkaç yüzyıl boyunca tam olarak burada Milano ve çevresinde, daha yaygın olarak Lombardiya’da büyüyüp zenginleşmiş. Beyaz çul giyen keşişler... Hemen şehrin dışında Viboldone’deki ana manastırları halen mükemmel bir şekilde korunuyor. Humiliati! Komiser Benni derisinin altından bir akım geçtiğini hissetti. Yanlış hatırlamıyorsam Humiliati’yi San Carlo’ya bağlayan bir şey vardı. Komiser beni şaşırtıyorsunuz! O zaman ‘Korkunç Suikast’m hikayesini de biliyorsunuzdur. Evet, doğru hatırlıyorsunuz: Borromeo’ya eski bir tür tüfekle bir el ateş eden kişi Donato Farina adlı bir Humiliati keşişiydi. De Carlo, Benni’yi yan gözle görebilmek için kafasını hafifçe yana eğdi. Neden sürekli olarak konuyu San Carlo’ya getiriyorsunuz komiser? Yoksa Profesör Valeriani gerçekten de onun üstünde araştırma mı yapıyordu? Profesörün evrakları arasında bir şey mi buldunuz? 15 Bkı Çevirmenin notu. Viboldone Manastın İl sınırından çıkıp kaprisli kavaklarla çevrili o eğri büğrü yola girmesiyle birlikte araba, peşinden Komiser Benni’yi de sürükleyerek çok uzak başka bir zamana gömülmüş gibi oldu. San Giuliano Milanese Kasabası her balkonundan çanak anten sarkan binaları, arabaların yanmış yakıt buharıyla şişmiş Emilia Caddesi, üst geçitler ve sıkışık kavşaklar... Hepsi bir sihir gibi birden kayboluvermişti. Mario Mazzanti Arabaların kükreyen motor sesleri ve stresli hayatlar da yerini yaprakların arasındaki rüzgar hışırtısına ve kuş seslerine bırakmıştı.

Pencereyi indirdi, ağaçların arasından sadece ekili ya da katmamaklarının sarısıyla kaplanmış alanlar görülebiliyordu. Komiser daha dikkatli baktı, hayır katırtırnağı değildi... Bunlar kolza tarlalarıydı. Kolza bitkisinden elde edilen yağ uzun süredir aydınlatma için yakıt olarak kullanılıyordu. Benni enerji kaynakları konusunda bilgiliydi... Ya gerçekten başka bir zamana düşüverdiyse? Tıpkı ‘Nothing Left to Do But Cry filminde Benigni ve Troisi’nin başına geldiği gibi... Olamaz mıydı?16 Neyse ki birkaç yüz metre sonra yol bir genişliğe açıldı ve karşısında küçük bir yapı belirdi. Benni hayatında ilk defa bir yüksek gerilim hattı kulübesi görerek cesaretini geri kazandığını hissetti. Fatebenefratelli Sokağı’ndaki ofisinden oraya ulaşması yarım saatten az sürmüştü. Viboldone’de, bu ziyaretinin esas nedeni olan manastırın dışında iki çiftlik ve üç ev vardı. Viboldone Manastırı 12. yüzyılda Humiliati keşişleri tarafından inşa edilmişti. Son virajdan sonra manastırı karşısında bulan komiser düşünmeden edemedi: 12. yüzyıl... Bundan tam 900 yıl önce, Benni’den kırk nesil önce... 16 Nothing Left to Do But Cry (Non ci resta ehe piangere): Roberto Benigni ve Massimo Trotsi'mn yönetip oynadığı 1984 yapımı İtalyan komedi filmi, iki karakter kırda arabayla gezinti yaparken gece çıkan ani bir fırtınada yollarını kaybederler. Kendilerini büyülü bir şeKtlde zamanda geri gitmiş olarak 1492 yılında bulurlar. Ölümle Randevu 55 Yapının cephesi güneşin doğduğu yöne dönüktü. Yeşil kırların üstünde bir taban dolgusuyla hafifçe yükseltilmiş binanın görünümü tıpkı komiserin beklediği gibi çıkmıştı: Basit mimarisini Lombardiya bölgesinde sıkça kullanılan romanesk gotik detaylar tamamlıyor, kızıl tuğlalar ise yapıya sıcak bir hava katıyordu. Benni, Puntosunu uzak bir yere park edip taş bir yoldan manastırın girişine doğru yürüdü. Düşüncelere dalmıştı, ayaklarının altındaki taşların çıkardığı gürültüyü duymuyordu bile. Profesör Valeriani ile aynı durumda olsa kendisinin ne yapacağını düşünmekle meşguldü. Mesela en basitinden ardında bir işaret bırakır mıydı? Komiser taş yolun ortalarına ulaştığında sigarasını rahatça yakmak için durdu. Kendine az önce sorduğu soruyu değiştirip, tekrar düşündü: Onu bir işaret bırakmaya itecek nedenler neler olurdu? Hiç şüphesiz ilk neden, bunu onu sırtından vuran orospu çocuğunun yanma bırakmama arzusuydu... Profesörün, ruhunu sakinleştirmek ya da kadere karşı çıkmak yerine tüm enerjisini yerde sürünerek ilerlemek için kullanmış olması düşünülünce... Evet, onun yerinde Benni olsaydı bu son gayreti tek bir ruh hali içinde gösterirdi: Bu işin katilin yanına kalacağından korkması. Belki profesör de böyle düşünmüştü: Buhara halısındaki ize rağmen bu pislik o kadar zekiydi ki (ortada hiçbir delil bırakmadığına göre çok usta olduğuna da şüphe yoktu) polisin fiziksel ve entelektüel açıdan sınırlı imkanlarıyla onu yakalaması imkansızdı. Bunun için küçük bir yardıma gerek vardı. Mario Mazzanti ne pahasına olursa olsun bir işaret, bir yönlendirme bırakmak zorundaydı.

Benni tekrar manastıra doğru yürümeye başladı: Önünde taşlı yolun yarısı, sigarasının üçte biri ve cevap aradığı bir dolu sorusu vardı. O zaman neden bir yere direkt olarak katilin ismini yazmamıştı? Benni profesörün bunu yapmaması için mantıklı sebepler olduğunu düşündü. İlk olarak fiziki koşullar geliyordu: Vücudunda iki kurşunla yazı yazmak oldukça zor bir işti, ayrıca o durumda kalem ve kağıt bulmak da pek kolay olmayabilirdi. Mesela kendisi ne zaman ihtiyaç duysa kalem kağıt bulamazdı. Elbette böyle durumlarda kurbanın kendi kanıyla yazması bir çözümdü, neden olmasın. Hatta soyunup çıplak olarak Vitruvius Adamı17 pozu da verebilirdi... Tabi bunu bir dizi Fibonacci18 rakamı ve üç beş şifreli sözcükten sonra yapmalıydı. Her halükarda tablo buydu ve Profesör Valeriani’nin ölmeden önceki son dakikaları katilin kim olduğunu gösterebilme ya da en azından polisleri ona götürecek bir yol açma saplantısıyla geçmişti. Bunu olabildiğince hızlı, bedenindeki son enerjiyle ve özellikle de en kullanışlı şekilde yapmalıydı. Sonunda Sancarlone nin fotoğrafını gösterme yolunu seçmişti. Tekrar duran komiser düşünmeden edemedi: ‘işte yine başlangıç noktasına geri döndük.’ 17 Ressam Leonardo da Vinci'nin bir çalışmasıdır. Üst üste konmuş bir çember ve karenin içinde kotlarıyla bacakları açık ve kapalı olacak şekilde resmedilmiş çıplak bir erkek figürüdür. 18 İtalyan matematikçi Leonardo Fibonacci tarafından ortaya konulan ve her bir sayının kendinden önceki sayıyla toplanması sonucu elde edilen sayı dizisidir. Ölümle Randevu 57 Profesör ne anlatmak istiyordu? Kısıtlı zaman, hareket güçlüğü, rastgele araçlar kullanılarak bırakılan bir ipucu, işte belirsiz anlamıyla bir yönlendirme böyle ortaya çıkıvermişti. Soruşturma bir katile doğru nasıl yönlendirilebilirdi? Komiser Benni ofisten çıktığından beri defalarca yaptığı gibi, sözlüye hazırlanan iyi bir öğrenci misali mantık yürütmesini kendi kendine yeniden tekrarladı. Evet, soruşturma bir katile nasıl yönlendirilebilirdi? İsim ya da bulunacağı yeri belirterek ya da delillerin ve nihayet sebebin nerede aranacağını göstererek. Bundan öteye geçemiyordu. Eğer Valeriani’nin niyeti bir isme işaret etmek idiyse o zaman bir Carlo ya da Borromeo aramak gerekiyordu ya da... Ya da bir De Carlo... Yeri işaret etmek istediyse bile Sancarlone’ye yaptığı ziyaretten hiçbir sonuç elde edememişti. Olasılıkları soyadını da işin içine katarak genişletecek olursa Borromeo Adaları diye bir yer bile vardı, Peschiera Borromeo Kasabası, San Carlo Borromeo Hastanesi... Ve kim bilir daha neler neler... Üçüncü olasılığa gelince: Sebep... işte Komiser Benni burada tek bir düşünce üstünde yoğunlaşıyordu. Piskopos Borromeo’nun da sırtından vurulmuş olması bir tesadüf müydü? Yoksa Valeriani tam olarak bu sebepten dolayı mı Borromeo’nun heykelini işaret etmişti? Amacı onun durumuyla aralarındaki benzerliği mi göstermekti? Humiliati, San Carlo’nun canını almak istemişti; çünkü Borromeo onları rahip kıyafetlerine uygun bir hayata çağırarak yeni bir düzenlemeye uymaya zorlamıştı. Mario Mazzanti

Peki, bu eski hikaye bir şekilde Profesör Gaspare Valeriani’nin cinayet sebebine işaret ediyor olabilir miydi? Profesörün son gücünü kullanarak San Carlo’yu göstermesi, katilin cinayet sebebini anlatacak bir ipucu muydu? Böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Ve bu sebep Humiliati’nin yüzyıllar önceki sebebiyle bağlantılı olabilir miydi? İşte Komiser Benni’nin birkaç saattir kafasında dönüp duran buydu. Orada bulunmasının sebebi de buydu. Viboldone Manastırı Humiliati keşişleri tarafından inşa edilmişti, tarikatın tarihindeki en zengin ve önemli merkezi burası olmuştu. Ve hiç şüphesiz Humiliati’nin bıraktığı izleri de en iyi koruyan yerdi. Komiser tekrar manastırın büyük tahta kapısına doğru yürümeye başladı. *** Benni’nin kafasındaki izleri aradığı ya da nefın19 gizemli atmosferi içinde yaratıcı bir sanrı yaşayacağını düşündüğü yoktu. Çok daha mütevazıydı ve büyük bir aydınlanma yaşamak yerine San Carlo’ya yapılan suikast girişiminin hikayesini iyi bilen bir ‘Manastır Dostları Derneği’ üyesi bulmak onu mutlu etmeye yetecekti. Çünkü Angela’nın ona okuduğu broşürde yazanların Humiliati’nin San Carlo’yu ortadan kaldırma girişimlerinin gerçek sebebi olduğundan emin değildi. İyi bir polis olarak bu sebep ona biraz zoraki geliyordu, dahası broşürler doğaları gereği olayları basitleştirme eğiliminde olurlardı. Oysaki burada odak noktası olan Profesör Valeriani, önde gelen bir 12.-13. yüzyıl uzmanıydı ve Humiliati’nin tarihini onlar hakkında bir- 19 Ncf: Kiliselerde ortadaki ana koridor. Ölümle Randevu 59 çok farklı deneme yazacak kadar iyi biliyordu. Birkaç yüzyıl önce yaşanmış olmasına rağmen o cinayet girişiminin sebeplerini iyi biliyor olmalıydı ve bunların kendi durumuyla örtüştü- ğünü düşünmüş olabilirdi. Belki bu konuyla ilgili bir şeyler bile yazmıştı. İşte bu yüzden Ingroja’dan, Valeriani’nin Humiliati hakkında tüm yazılarını toplamasını istemişti. Artık manastırın kapısına ulaşmış olan Benni fazla felsefe yapmanın faydasız olduğunu düşündü. Alt tarafı bir süre önce işlenmiş bir cinayetle ilgili biraz bilgi toplamaya çalışacak ve etrafta birkaç soru soracaktı. Kısacası işini yapacak ve polis gibi davranacaktı. *** Kilisenin içine girdiğinde gözlerinin ani ışık değişimine alışması birkaç saniye sürdü. Kutsal mekanlara pek alışık olmayan Benni hareketsiz bekledi ve etrafını saran farklı atmosferi hemen fark etti. Sanki o derin sessizlik içinde hava nefes alıyor, koridorlardaki beş bölmeyi oluşturan kemerlerin arasında gizemli ve canlı bir titremeyle salınıyor gibiydi. Kutsal yapı neredeyse bomboştu. İçerideki tek kişi, birbirine zıtlık teşkil eden hacimler ve ışık-gölge oyunları arasında org borularını kontrol ediyormuş gibi görünen genç bir rahipti. Komiser etrafına bakındı. Tavan ve duvar süslemeleri olmasa bu kadar sade bir mimarinin kiliseyi neredeyse çıplak gösterebileceğini düşündü. Benni’nin dikkatini özellikle parlak bir temsil çekti: Tam ortada sağ dizindeki İsa Bebek ile Meryem vardı. Benni kenarda yazılı olan ve kısmen aşınmış aziz isimlerini zor lukla okudu: San Bernardo di Chiaravalle ve Sanf Ambvogio, Bakire Meryem’in sağında Giovanni Battista ve baş melek Mi kail duruyordu. (>0 Mario Mazzanti

Temsili inceledikten sonra komiserin dikkati orada bulmayı asla beklemeyeceği bir şeye yöneldi. Yan koridorlardan birinin duvarına asılmış büyük bir tabloda mor renkli elbisesine sarınmış San Carlo Borromeo Hıristiyan merhametiyle, acı çeken bir kadına doğru eğiliyordu. Komiser sesi duvarlarda yankılanan ölçülü adımlarıyla yavaşça tabloya yaklaştı. Hayatını almaya çalıştıkları adamı tasvir eden bir tablonun Humiliati’nin baş manastırında ne işi vardı? Benni’nin suratında öyle şaşkın bir ifade belirmiş olmalıydı ki bu sahneyi izleyen genç rahip yanına geldi. San Carlo Borromeo, hasta bir kadına sağlık bahşederken tasvir ediliyor: Margherita Verta mucizesi. Büyük bir aziz, hem de çok büyük ama pek de yakışıklı bir erkek olduğu söylenemez. Genç rahip belirli bir zeka parıltısıyla gülümsedi. Gerçekten de Borromeo’nun solgun ve kemikli yüzünden hatlarına göre orantısız, biçimsiz ve kaba bir burun fırlıyordu. Konuşurken güçlük çektiği de oluyormuş. Anlatıldığına göre önce ağzından zorlukla çıkan sözcükler sonra birden hızla ilerlemeye başlıyormuş. Ama çok büyük bir azizmiş! Kim olduğunu biliyorum, diye fısıldadı komiser. Sözcükleri kilisenin duvarları arasında biraz fazla yankılanır gibi oldu. Sadece bu manastırda kendisinin bir resmini bulduğuma şaşırdım. Neden? Burası Humiliati’nin baş manastırı değil mi? Bu azizin canına kastedenler de tam olarak onlar değil miydi? Ah ama bu tuval buraya o olaylardan bir asırdan fazla bir süre sonra konuldu, yani o zaman Humiliati ortadan kalkalı uzun Ölümle Randevu 61 bir süre oluyordu. San Carlo’ya yapılan saldırıdan bir yıl kadar sonra 1571 de Papa V. Pio tarikatı dağıttı ve Borromeo’nun Humiliati nin yerine Olivetan Cemaati’ni20 çağırması ile manastır onların evi haline geldi. Benni anladığını gösteren bir hareketle başını salladı. Ve ona minnetlerini göstermek için hemen karşımızda duran bu tabloyu hazırlattılar. Evet, aşağı yukarı böyle oldu. Komiser kafasını yukarıdaki yakıcı kıyamet günü tasvirine doğru kaldırarak sordu: Freskler ise daha eski sanırım. Tarih olarak Humiliati dönemine kadar geri gidiyor mu? 1300’de onlar tarafından yaptırılmış. Bu freskler manastırın gerçek zenginlikleridir. Hiçbir belgede yapanların adı geçmiyor ama ressam Giotto’nun Toskana ekolünden olduklarına hiç şüphe yok. Giotto mu? Şu rahiplerdeki zevke bak, demek kendilerini sadece çalışmaya ve ibadete adamamışlar. Humiliati, tekelindeki yün ticareti sayesinde oldukça zengin bir tarikattı. Ve o dönemde Giotto ve onun gibi başka birçok Floransak sanatçı veba salgınından kaçabilmek üzere Toskana’dan Milano’ya gelmişti. Benni birkaç saniye düşünceli bir şekilde durdu. İlginizi kötüye kullanmak istemem, dedi sonunda ve ekledi: Ama size başka sorular da... Yani merak ettiğim bazı konuları açıklığa kavuşturmak isterim.

20 Olivetan Cemaati: 14. yüzyılda Sienalı asil bir ailenin oğlu olan Bernardo Tolomei tarafından kurulan manastır cemaatidir. Marİo Mazzanti Benim için bir zevktir, böyle eski tarihle ilgilenen birilerini bulmak o kadar nadir olan bir şey ki. O zaman dışarı çıkabilir miyiz? Burada kendimi biraz huşu içinde hissediyorum... Her ses yankılanıyor. Aslında Komiser Benni fiziksel bir aciliyet içindeydi; çünkü birden kiliselerde sigara içilmediğini hatırlamıştı... *** Büyük ana kapının sağ tarafına açılmış ve yerden kırk santim kadar yükseltilmiş küçük alçak kapı içeri girerken üstünden atlamak için belirli bir dikkat gerektirmişti. Çıkışta da bunun tersi olmadı ve Benni yine küçük ama bir o kadar sinsi bir atlayış yapmak zorunda kaldı. Kendisinde çok hantal duran fiziksel virtüözlük gösterilerini hiç sevmeyen komiser, önündeki bu küçük engele büyük bir antipatiyle baktı. Rahip zarif bir hareketle engeli aştı. Günümüz için gereksiz ve zahmetli bir iş. Ama bir zamanlar kapının önündeki bu alanda gezinen birçok kümes hayvanı varmış. Bu yüzden de onların kutsal mekana girmelerini engellemek için böyle bir bariyere ihtiyaç duyulmuş. Kümes hayvanları mı? Tabi: Tavuklar, horozlar... Eskiden burası çok çalışkan bir manastırdı, içinde yaşayan birçok rahip vardı ve mahsul üretip, hayvan yetiştiriyorlardı... Ve zenginleşmelerini sağlayacak yün üretimini yapıyorlardı! Ama burada değil. Humiliati Tarikatı’nın yün üretmek için kullandıkları başka birçok evleri vardı. Hem bunlar sadece burada, Milanoda değildi. Monza, Lodi ve Caravaggioda da konutları bulunuyordu. ölümle Randevu 63 Peki, sürüleri nerede tutuyorlardı? Yani koyunları? Sürü beslenmiyordu. İngiltere ve Fransa’dan yüksek kaliteli ham yün getirtiyorlardı. İşlenmesiyle ilgili sürecin tümünü ise kendileri gerçekleştiriyordu: Taraklamadan iplik haline dönüştürmeye kadar. Hatta birkaç tür bez bile üretiyorlardı. Sonra da bunları bütün Avrupa’ya satıyorlardı. Tam anlamıyla endüstriyel bir organizasyon! Benni bu yorumu yaparken nihayet bir sigara yaktı ve haber kaynağına rahatsız olup olmayacağını sormadığından ötürü hafif bir pişmanlık hissetti. Kendi Marlboro paketini çıkaran genç rahip komiserin ateşiyle bir sigara yaktı. Sigarasından birkaç nefes çektikten sonra anlatmayı sürdürdü: En eski zamanlardan beri ticarette başarılı olabilmenin yolu iyi bir organizasyondan geçer. Humiliati de o zamanların dayattığı teknolojik eksikliğe rağmen bu konuda rakipsiz olduğunu gösterdi. Geliri artırmak için masrafları kıstılar. Tarikat ne kadar zenginleşti? Ah, çok zengin hem de çok. Az önce siz de gördünüz büyük sanatçıları tutacak kadar zenginleştiler. Topraklar satın alıp kendi tapınak, ev ve manastırlarını inşa edecek kadar. Mesela bu manastırın üstünde bulunduğu toprağı kimden satın aldıklarını biliyor musunuz?

Size gerçekten de bunun cevabını verebileceğimi düşünmüyorsunuz, değil mi? Tapınak Şövalyeleri’nden!*1 21 Tapınak Şövalyeleri: 12. yüzyılda kurulan askeri kimliğe sahip yaygın bir Hınsbyan t» rika tidir. 64 Mario Mazzanti 'Çok güzel,' diye düşündü komiser: Elinde öldürülmüş bir adam, onun ardında bıraktığı ve komiseri tam Ortaçağ m içine sürüklemek isteyen şifreli bir ipucu vardı. Şimdi bir de ortaya Tapınakçılar fırlıyordu... Neydi bu? Milano stilinde bir Da Vinci Şifresi mi? Genç rahip şaşkınlığın dozunu biraz daha artıracak bir şey daha söyledi: Hatta Tapınakçılar ile Humiliati’nin ilk kurallarını aynı kişi oluşturdu: San Bernardo di Chiaravalle. Mükemmel, dedi Benni kendi kendine, acaba Sion Tarikatı ne zaman sahneye çıkacaktı? Kendime şunu sormadan edemiyorum: Nasıl derler... Bu kadar erdemli bir tarikat neden San Carlo’ya karşı onu ortadan kaldırma noktasına gelecek kadar büyük bir isyan içine girmiş? Olayların gerçek yüzü ne acaba? İsyana ve suikast girişimine tüm tarikat üyelerinin bulaşmadığı kesin... Sırayla gidelim. Gerçek şu ki 1500 yıllarında Humiliati Tarikatı pek de erdemli sayılmazdı. Zenginlikleri, kurallarına sadık kalmaktaki titizliklerini gittikçe zayıflatıyordu. Aslında pratikte Borromeo, Milano Başpiskoposluğu görevini yüklendiğinde, Humiliati mensupları kendilerini zevk arayışı içindeki bir hayata bırakmışlardı. San Carlo, tarikata nezaket içinde çağrıda bulunduğunda, azizin onları pervasız yaşamlarından vazgeçirme çabasından bir adım bile geri atmayacağını hemen anladılar, işte böylece bu zevklerinden vazgeçmemek uğruna harekete geçtiler... Saldırganlar dört kişiydi. Ama akşam duası sırasında eski bir tüfek ile başpiskoposa sırtından bir el ateş etme günahını işleyen içlerinden sadece biri oldu. San Carlo el- Ölümle Randevu 65 biseyi delip geçen kurşundan sağ kurtuldu ama saldırganın peşine dua bitirildikten sonra düşülmesini istedi. Dört Humiliati keşişi yakalanıp ölüm cezasına çarptırıldı. Ama dikkatinizi çekerim, ceza kilise kanunları yerine Milano senatosunun kontrolü altındaki halk mahkemesi tarafından verildi. Ertesi yıl Papa V. Pio, Humiliati Tarikatı’nı yaklaşık dörtyüz yıllık tarihlerini yüz kızartıcı bir şekilde sonlandırarak dağıttı. Madem saldırı sadece dört keşiş tarafından düzenlenmişti, neden bütün tarikatı dağıtma gereği duyuldu? Zaten tarikatın yüzden az üyesi kalmıştı. Sayıları sekseni aşmayan ve yaşamlarını en kınanan zayıflıklara adamış zengin keşişlerden oluşuyordu. Sadece kendi tarikatlarının ilkelerini değil, Hıristiyanlığın en temel kurallarını da tamamen unutmuşlardı. Muhtemelen grubun büyük bir kısmının saldırıdan haberi vardı ve bunu destekliyordu. Yapılan hareketin vahametini bir düşünün: Başpiskoposu, San Carlo Borromeo'yu vurmak! Tüm tarikatın dağıtılması ağır bir karar olmuş olabilir ama bu, adil ve kaçınılmaz bir sondu! Benni bir süre dalgın bekledi. Peki, Humiliati’nin mülklerine ve varlıklarına ne oldu? Doğal olarak hepsine el konuldu.

Kilise tarafından mı? Bu da çok doğal değil mi? Sonra da iyi işlerde kullanılması için Milano Başpiskoposu na emanet edildi. Yani San Carlo’ya. Sessiz kalma sırası genç rahipteydi. Komiser Benni'nin bu son yorumundaki ses tonu hoşuna gitmemişti. Mario Mazzanti San Carlo ya yapılan bu kadar eski bir saldırıya karşı duyduğunuz bu ilginin sebebini sorabilir miyim? ‘'Tamamen profesyonel bir ilgi. Anlıyorum... Gazeteci misiniz yoksa? Ya da öğretmen? Benni bazen bu dürtüye karşı koymayı hiç beceremiyordu: Polis kimliğini çıkarıp genç rahibe gösterdi. Merkez emniyet amirliğinden Komiser Benni, bu davayı yeniden açıyoruz. *** Bir saat kadar sonra Komiser Benni kazan gibi kaynayan beyniyle tekrar Puntosuna binmeye hazırlanıyordu. Bir sigara yaktı. Tüm bunlar onun yaşındaki biri için çok fazla ve bir seferde sindirilmesi zor verilerdi. Buna rağmen midesindeki karıncalanma ona, Valeriani’nin bıraktığı ipucunu anlamak üzere doğru yolda olduğunu fısıldıyordu. Karıncalanma, sezgi ya da polis içgüdüsü... ‘Ya da belki,’ diye düşündü cep telefonundan Ingroja’yı ararken, en basit haliyle elinde izlenecek bir tek bu yol vardı. Gelişme var mı? Tanıdıklardan komşulara birçok kişiyle görüştük Doktor. Hiçbiri profesörün duygusal bir ilişkisi olabileceğini düşünmüyor. Temizlikçi? Teresa mı? Onunla da konuştuk. Ingroja kıkırdadı. Sabahları evde saçı başı dağılmış birine rastladı mı diye sorduğumda neredeyse sinirlendi. Hımm... Ölümle Randevu 67 Müfettiş devam etti: Telefon kayıtlarını ve emrettiğiniz şekilde hesap hareketlerini kontrol ediyoruz. Bir şey bulabildiniz mi? Eğer Valeriani’nin bir sevgilisi varsa bunun mutlaka izi çıkacaktı. Göze çarpan bir bozukluktan mı bahsediyorsunuz doktor? Of lanet olsun Ingroja! Sorularımı hemen cevaplamak bu kadar zor mu? Özür dilerim komiser. Benni, Ingroja nin o an gözlerini havaya diktiğine iddiaya girebilirdi. Müfettiş tekrar söze girdi: Şimdilik bilgileri kontrolümüz devam ediyor. Uzun bir iş ve birkaç saate daha ihtiyaç var. Yarın sabah erkenden tam bir rapor istiyorum; ofisime getir, dedi Benni sert bir şekilde ve telefonu kapattı.

Şimdiyse Ingroja nin ona telefonun diğer ucundan güzel ve gürültülü bir küfür savurduğunu görür gibi oldu. Benni sigarasını atıp motoru çalıştırdı, şehre dönmek üzere hareket etmeden önce manastıra son bir defa baktı. O gün yaptığı geziler içinde en başarılısı bu olmuştu. Humiliati ve beklenmedik bir şekilde San Carlo ile ilgili yeni bilgiler edinmişti. Genç rahibin konuşurkenki yüz ifadesi komiserin dikkatini çekmişti. Bu, Borromeo’nun pek de parlak bir varlık olmadığı nı düşünenler olduğunu kanıtlayan bir ifadeydi: Mario Mazzanti nBu sözlerinizle ne söylemek istediniz*:? Yani, San Carlo en saygın ve çok anılan azizlerden biri. Mesela kahramanca erdemleri hep gündeme gelir. Tıpkı Papa V. Pionun 'Havarilerin kalesindeki kayanın üstünde dimdik duracağım,' dediği gibi. Ama kimilerine göre bazı tartışmalı yönleri de vardı. Ne gibi? Günümüz duyarlılıklarıyla degerlendirildiğnde bazı eylemleri, nasıl denir... Pek de uygun görülmeyebilir. Genç rahip bunları söylerken biraz utanmış gibi görünüyordu. Benni sessiz kalıp onun tekrar konuşmaya başlamasını bekledi. Azizin bazı biyografilerinde belirli dönemlerde \elinin ağrlı-ğndan \ kuşku uyandıran eylem ve metotlarından, inatçılığndan ve merhamet eksikliğinden bahsedildiğ söylenebilir. Diğer taraftan Lutherin Protestan Reformuna22 karşı mücadele edilen fırtınalı bir dönemde yaşayıp görev yaptığı düşünülünce, o dönemin yargı sistemi ve öngörülen cezalara göre sertliklerin bolca olmasına şaşırmamak gerek. Öngörülen cezalar mı? San Carlonun piskoposluğunda Milano'da kazıkta yakılma ve işkencelerin olduğunu mu söylemek istiyorsunuz? Yine utanç dolu kısa bir sessizlik oldu. Bakın, Engizisyon Milano’da oldukça aktifti, bu sadece Borromeo döneminde değl, ondan önce ve sonra da böyleydi. Yağlı kazıkta yakılmalar oldu ama yine de... Yüzü hafifçe kızaran genç rahip birden dinçliğni geri kazanır ğbi oldu. Borromeddan dö- 22 15. yüzyılda filozof Martin luther'in önderliğinde Katolik Kilisesi’ne karşı başlayan dini bir reform hareketidir. ölümle Randevu 69 nemin kanunlarına, zihniyetine ya da alışkanlıklarına karşı koyması beklenemezdi. Hem sonra bunlar Borromeoya verilen görev yani o en yüksek misyon tarafından desteklenen sertliklerdi. Neymiş bu misyon? Milano Başpiskoposu olmak tüm Hıristiyanlık için bir örnek teşkil eder. Çünkü Milano, kısa bir süre önce yapılmış olan Trento Konsili nde ana hatları belirlenen \Karşı Reformun en hararetli merkeziydi. ^ Yavaş, yavaş... Sizi takip etmekte zorlanıyorum: Tarihim gerçekten de iyi değildir. Peki, dedi genç rahip üstünlük taşıyan küçümseyici bir gülümsemeyle. Bu durumda en az bir yüzyıl öncesinden anlatmaya başlamam gerek... Böylece Komiser Benni tek bir gün içinde Pazzi İsyanı, Cicco Simonetta nin ve Santo Stefano Kilisesi’nde Galeazzo Maria Sforza’nın öldürülmesi hakkında bilgi edindikten sonra

bir de bunun üstüne Trento Konsili ve Karşı Reform üstüne bilgiçlik dersine katlanmak zorunda kalmıştı... Komiser sigarasını tam kavakların arasında sert bir viraja girdiği sırada yakmaya karar verip bu manevrayı daha da heyecanlı bir hale getirdi. Anlaşılan o ki Borromeo ile Humiliati arasındaki ilişki Sancarlone broşüründe basitçe anlatılandan çok daha karmaşıktı... Ve bunun doğal bir sonucu olarak cinayet sebebini de daha derinlerde aramak gerekecekti. 23 Trento Konsili: Üst düzey din adamlarının dini konulan tartışıp Hıristjyanlık adına şene1 ahlak ve iman kurallarını işaret ettiği bir toplantıdır, luther’in reform hareketi strss-nda konsil tarafından bu harekete karşı Katolik Kilisesi reformu olarak kabul edilecek Karşı Reform'un kuralları açıklamıştır. Mario Mazzanti Yani konuyla ilgili daha fazlasını öğrenmesi gerekiyordu: Ufukta Humiliati ve San Carlo Borromeo’nun hikayesiyle ilgili yeni dersler görünüyordu ama bununla bir sonraki gün ilgilenecekti. Komiser Emilia Caddesi’ne girince cep telefonundan bir numara}! aradı. Selam Angela. Akşam yemeğini dışarıda yemeye ne dersin? Evet, Pazartesi olduğunu ve birçok yerin kapalı olduğunu biliyorum... Hadi ama aklımda küçük, şirin bir restoran var... *** O akşam restoranı Benni özellikle kendisi seçmek istedi. Hazımsızlık nedeniyle uykusuz geçecek ikinci bir gece zihinsel ve fiziksel dengesine vurulacak sert bir darbe olurdu. Angela’nın seçimleri her ne kadar gastronomik açıdan sakıncasız olsa da sıklıkla sindirim fonksiyonlarını onarılamaz bir düşkünlük içine sokuyordu. Benni’nin tercihi Milano’nun tarihi merkezindeki dar sokaklardan birinde bulunan Rudini adındaki lokal oldu. Mekan aslında görüntü olarak bir restorandan çok antik bir lokantaya benziyordu ama Camargue kırmızı pirinç pilavı mükemmeldi ve biraz loş olan ortam daha ilk andan itibaren sıcak bir mahremiyet yaratıyordu. İşte, öyle geçen bir günden sonra Angela’nın suç ortaklığında geçirilecek bir akşam komiserin tek ihtiyacı olan şeydi. Oysa zihni, komiserin büyük bir memnuniyetle restoranın dışında bırakacağı düşüncelerden kurtulmak istemiyordu. Angela kırmızı pilavını tadarken gülümseyerek sordu: Ne düşünüyorsun? Bu akşam çok düşüncelisin... Canını sıkan bir şey mi var? Ölümle Randevu 71 Özür dilerim... Hayır, herhangi özel bir durum yok. Bildiğin gibi her zamanki iş sorunları. Çalışma saatleri ve yemek fişi mi? Katiller ve cinayetler gibi şeyler. Angela hiç etkilenmiş görünmüyordu. Peçetesiyle ağzını kibarca sildi. Bana şu güzel şaraptan bir kadeh daha doldurur musun lütfen?.. Elinde zor bir vaka mı var? Evet, oldukça zor. Benni kendi bardağına da şarap doldurduktan sonra devam etti: Ardında hiçbir iz bırakmayan bir katil, görünüşte öldürülmesi için hiç sebep olmayan bir kurban ve kurbanla oldukça yakın olması gereken ama kimsenin görüp bilmediği bir sevgili. İşte bu kadar, katil bu kişi olmalı.

Böylelikle vakayı hemen çözen Angela belirli bir pişmanlık içinde tabağının büyük bir kısmını silip süpürdü. Bu Camar-gue pirinci leziz! Bu mümkün. Mağdurun bir meslektaşı da olabilir. Ya da henüz benim bilmediğim başka biri... Gerçek şu ki cinayet sebebi belirlenemediği sürece her şey... Nasıl denir?.. Şey gibi görünecek... Farazi mi? Hah, evet. Farazi. Benni, Angela nin bu önerisini isteksizce kabul etti: Sadece birkaç yıldır İtalya’da yaşayan bir Brezilyalı’nin onun verine doğru kelimeleri bulması canını sıkıyordu. Bis yapmak ister misin? diye sordu Angela nin boş duran görünümlü tabağını göstererek. Mario Mazzanti Delirdin mi? Eteklerimi genişletecek kumaş kalmadı. Bunu boşver de ne zaman bulacağını söyle? Katili mi? Cinayet sebebini. Benni iç çekti. Önce biraz tarih dersi almam gerek. Komiser ona, Profesör Valeriani’nin Sancarlone’yi işaret eden parmağını gizli tutarak, ‘Korkunç Suikast’ın hikayesini ve geçmişteki bu olaydan bugünkü cinayetin güdüsüne ulaşmayı düşündüğünü anlattı. O dönemin tarihini çok iyi bilen birini bulmalıyım. Üniversitedeki profesörlerden bu işe en uygun kişiyi bulman zor olmasa gerek. Benni burnunu buruşturdu. Valeriani ile ilişkisi olan birini istemiyordu, özellikle de De Carlo’nun soruşturmasının detaylarını bilmesini istemiyordu. Bu işler hiç belli olmazdı. Konunun dışında olan özgür bir tetikçiyi tercih ederim. Siz çok şanslı birisiniz Komiser Benni, dedi Angela yumuşak elini Benni’nin elinin üstüne koyarak. Kırmızı ojeleri kehribar renkli teninin üstünde daha çok göze çarpıyordu. Bu işe en uygun kişinin kim olduğunu biliyorum, çalışırken tanışmıştım. O gece Komiser Benni bir taş çuvalı gibi ağır uyudu. Onu tek rahatsız eden Angela nin eski arkadaşlarına dair gördüğü rahatsız edici bir rüyaydı ama ne gördüğünü tam olarak hatırlayamıyordu. Bu yüzden ofise pek de iyi olmayan bir ruh haliyle gitti ama en azından istekliydi. Ingroja üçüncü kahvesiyle birlikte raporu getirdiğinde içinde artık nihayet doğru yöne ilerlemeye başladığını kendine itiraf ettirecek bir iyimserlik hissetti. Telefon aramalarının listesi bu mu? Evet, doktor. Sağda gün ve saat, ortada aranan numara ve solda hattın adına kayıtlı olduğu kişi var. Teşekkürler Ingroja, yalnız başıma bunu asla anlayamazdım... Müfettiş hareketsiz kalan bıyıklarıyla yapılan bu yorumu duymazdan geldi, Benni ise çoktan listeyi incelemeye başlamıştı. Kendini sabit hatlara teslim eden Profesör Valeriani cep telefonunu çok az kollanıyordu. Ev telefonu ve üniversitedeki odasının telefonu için de durum aynıydı, özellikle iş hattını yoğun kullanıyordu ve trafiğin büyük bölümü sabah saatlerinde ger çekleşiyordu. Profesör De Carlo’nun da içinde olduğu isimler Mario Mazzanti

den bazılarıyla görüşme sıklığı yüksekti. Bunlar Benni’nin zaten bildiği, profesörün çalışma ortamından olan kişilerdi; diğer aramalar ise hizmet çağrılarıydı: Banka, devlet daireleri, vs... Her ne kadar içlerinden hiçbiriyle dikkat çekecek kadar yoğun sıklıkta görüşme yapılmamış olsa ya da en azından duygusal bir bağın göstergesi olacak bir şüphe yaratmasa da ellerinde üstünde çalışılacak oldukça çok sayıda isim vardı. Komiserin listede aradığı ilk şey cinayet gecesinin bilgileri oldu ama profesör o gece ne birini aramış ne de aranmıştı. Görüşme yapılan kişilerle ilgili daha fazla bilgi edinmek ne kadar sürer? Başladık, ilk sorgulanacaklar gün içinde gelmiş olur sanırım. Güzel, önceliği cep telefonundan görüşülenlere verelim, sonra da ev telefonundakileri kontrol ederiz. Eğer Valeriani’nin gizli tuttuğu bir ilişkisi varsa bunun için üniversitedeki telefonunu kullanma ihtimali çok düşüktü. Banka hareketleri ne alemde? Komiser, profesörün bankasından alınmış uzun bir çıktığı eline aldı. Burada bir detay var doktor. Ingroja’nın bıyığının sağ tarafı titredi. Göreceğiniz gibi on gün kadar önce belirli büyüklükte bir para çekimi var: Sekiz bin Avro. tlginç, nakit sekiz bin Avro... dedi Benni kendi kendine. Belki de dişçi parası ödeyecekti. Nakit olarak mı? Neden çek ile değil? Eh eğer fatura almak istemediyse... Kayıt dışı mı demek istiyorsun? Söylesene sen dişçinden fatura almıyor musun? Ölümle Randevu 75 Hiç istemem, aksi takdirde kendini kötü hissedeceğinden korkuyorum... Sen çok hassas ve iyi kalpli birisin Ingroja. Ama komiser onun haklı olabileceğini biliyordu. Çekilen sekiz bin Avro gerçekten de kayıt dışı bir ödeme için olabilirdi: Dişçi, avukat, tesisatçı, diyetisyen, mühendis, kaportacı, bro- ker, duvar işçisi, elektrikçi... Bu mübarek ülkede kim bilir makbuz kesmekten ‘kendini kötü hissedecek’ kaç iş kategorisi vardı? Tamam, bu sekiz bin Avro’yu ne harcaması için kullandığına bakalım. Hemen bu işle ilgilenecek birini ayarla. Komiser Benni, Valeriani’nin cari hesabındaki çıkış hareketlerini incelemeye başladı. Birkaç sefer bankamatikten para çekmişti ama profesörün nakit para taşımayı pek sevmediği belliydi. Küçük şeyler de dahil olmak üzere tüm harcamalarını bankamatik ya da kredi kartı ile yapıyor gibiydi. Bu durum komiserin, bir önceki ay yapılan bir eczane harcamasını hemen fark etmesini sağladı. Bu bir kutu Levitra almaya yetecek bir tutardı. Ingroja’ya ilacın tutarını Valeriani’nin evindeki kutunun üstünde gördüğü için bildiğini acele içinde açıkladı. Komiser kalemle bu alışverişin etrafını daire içine alırken şöyle dedi: Bak, büyülü hapları dört hafta önce satın almış. Bir cuma günü. O ve sonrasındaki üç hafta boyunca her cuma bankadan beş yüz Avro çekmiş. Soru: Evinde bulduğumuz ilaç kutusunda kaç büyülü hap eksikti? Dört. Aynen öyle. Dört haftasonu, dört hap, bankadan dört defa para çekilmesi. Bunlar sana ne ifade ediyor?

6 Mario Mazzanti Fahişeler mi? Benni onayladı. Fahişeler. Sevgili falan yok, aynen komşu ve tanıdıklarının savunduğu gibi. Ortada sadece fahişeler var ve her bir gecenin ücreti beş yüz Avro. Komiser... Bu, ayda iki bin Avro yapar! Ne diyebilirim ki Ingroja? Adam bunu göze almış. Profesörün ne kadar para harcadığı Benni’nin umurunda bile değildi, onun bilmek istediği bunu kiminle yaptığıydı: Sabit bir kız mı vardı, yoksa her seferinde değişiyor muydu? Ona bu buluşmaları ayarlayan biri mi vardı? Belki de geneleve gidiyordu ya da internet kullanıyordu. Daha ziyade son zamanlarda kimlerle bir araya geldiğini bulmaya çalışalım. Telefon kayıtları bize yardımcı olabilir. Gün içinde konuşulan isimlere bakalım. Benni’nin zihni bir hız kamerasına avucunu yalatacak kadar yüksek bir ritimde hareket ediyordu. Profesörün ortaya çıkan bu kötü alışkanlığı nihayet cinayeti açıklığa kavuşturma ve katili yakalama yönünde bir kapı aralıyordu. İlk olarak fuhuş dünyasıyla ilişki içinde olmak Valeriani’nin potansiyel tehlikeli insanlarla temasa geçmek zorunda olması demekti. Sonra, profesörün mesleği gereği böyle bir durum onu şantaja açık bir hale getiriyordu. Konu buraya gelince de devreye halen nereye harcandığı tespit edilmemiş olan bankadan çekilmiş sekiz bin Avro giriyordu. Ve son olarak henüz hiçbir şey açığa çıkmamış da olsa artık sırtından vurulma dışında cinayetin Borromeo ile yeni bir bağlantısı daha onaya çıkıyordu: Geçmişte Humiliati’nin bugün ise profesörün içinde bulunduğu ahlaksız tutum. Bunları düşünürken aklına eski tarikann gelmesiyle hemen sordu: Ölümle Randevu 77 Profesörün Humiliati üstüne kaleme aldığı makaleleri toparladın mı? Benni’nin hızlı düşüncelerini takip etme çabası içinde olmayan Ingroja bu isteğe hiç şaşırmış gözükmedi. Çenesiyle masanın köşesinde çok sayıda fotokopinin üstünde duran birkaç sıkıcı kitabı gösterdi. Makalelerin fotokopisini çektim. Çok fazla okuyacak şey olduğunu görüyorum. Profesörün bilgisayarı ile ilgili bir gelişme var mı? Halen uzmanların elinde ama takip ediyorum. O bilgisayarı bir çorap gibi ters yüz etmelerini istiyorum. Şimdi işe dönelim ama onları takip etmeye devam et. Ingroja kapının önünde durdu. Doktor... Evet? Şu haplar... Gerçekten işe yarıyor mu? Canın cehenneme Ingroja! Bana mı soruyorsun? Ben ner-den bileyim? Benni neredeyse bağırarak cevaplarken kızarmamak için umutsuzca çabaladı. *** Komiser Benni, Puntosu nu büyük olmasına rağmen zor lukla yer bulduğu hastanenin park yerine bıraktı. Arabanın dijital saati 14.30’u gösteriyordu. Angela nin sunduğu bu ’tarih uzmanı’na danışma fikrini hazmetmesi başta biraz zor olmuştu. Ama Angela bu adamla iş yerinde değil de muayene için kendisine giden bir arkadaşına eşlik ederken tanıştığını sabırla

açıklamış Benni de ancak o zaman durumu sindirebilmişti. Evci, söz konusu kişi bir doktordu ve dahası hastanenin başhekimiydi Mario Mazzanti Benni sabah adamlarına Angela nin anlattıklarının doğruluğunu araştırtmıştı. Bu kesin bilgilere göre, Doktor Corso Mar-gas -‘tarih uzmanı’nın merak uyandıran ismi buydu- Rotary24 bünyesinde Milano tarihinin değişik dönemleri üstüne senede iki ya da üç konferans veriyordu. Benni ayrıca Monza Hastanesi üroloji bölümünün takdir edilen başhekimi Doktor Margas’ın, küçük bir yayınevinden ‘Leonardo Milanosundan İspanyol Çağına’adlı bir kitabının çıktığını da öğrenmişti. Kısacası Angela’nın verdiği ön bilgiler gibi komiserin ulaştığı referans ve niteliklerde de bir sorun gözükmüyordu. Buna bir de tüm sabah Profesör Valeriani’nin Humiliati üstüne yazdıklarını eleyip San Carlo’ya yapılan saldırıya yönelik belli belirsiz birkaç bilgiden daha fazlasına ulaşamaması eklendi. Böylece Benni karar verip hemen öğleden sonra bir randevu alabilmek üzere Ingroja’ya Doktor Margas’ı arattı. Komiseri hala biraz rahatsız eden şey bir kişinin aynı anda hem başhekim hem de konferanslar verip kitaplar yazacak kadar hazırlıklı bir tarih uzmanı olabilmesiydi. Komiser bina girişindeki büyük küllüğe yarısı içilmiş sigarasını söndürürken kendine adamın bu işlerden hangisini hobi olarak yaptığını sormadan edemedi. Benni içeri girdiğinde kendisini hiç rahatsız etmeyen hastane kokusunu duymadı bile. Asansör istediği kata hiç durmadan ve sarsmadan ulaştı. Yön kaybetmeye engel olan küçük bir tabela başhekimin odasına giden yolu gösteriyordu. Benni sekretere yöneldi. İsmim Benni. Doktor Corso Mar-gas ile bir randevum vardı. 24 RoUry Kulübü: Amerika merkezli sivil toplum kuruluşu. Ölümle Randevu 79 Bakıyorum, dedi kadın ajandaya göz atarak. Son PSA ölçümünüzü getirdiniz mi? Ne dediğinizi gerçekten anlayamıyorum. Siz prostat için gelmemiş miydiniz? Benni’nin en son bir doktorun prostatıyla ilgilendiğinde başına neler geldiğine dair çok net ve güzel bir anısı vardı. Kim bilir Ingroja bu randevuyu ayarlamak için ne saçmalıklar uydurmuştu... Özel bir görüşme için buradayım, muayene olmayacağım, diye yanıtladı haşin bir tavırla. Bu defa polis kimliğini göstermemeye kararlıydı. Prostatıma gelince; kesinlikle hiçbir sorunu yok. Kadın, Benni’nin geldiğini Doktor Margas’a haber vermek üzere diyafona yönelirken tıslayarak şöyle dedi: Sizin yaşınızdaki biri için büyük bir mucize! *** Doktor Corso Margas çok uzun boylu sayılmazdı, hatta aksine bedeni masanın ardındaki büyük koltuğun içinde kayboluyordu. Ama odak noktası olmaya alışık olduğuna hiç şüphe yoktu. Adamda -ki komiser bunun bakışlarından mı, tavırlarından mı yoksa sözlerinden mi olduğunu bilemiyordu- doğuştan gelen bir otorite, yapmacık ve zorlayıcı olmayan neredeyse gizli bir çekim vardı, her şey bir yana bundan kaçabilmenin imkanı da yoktu. Doktor ve

tarihçi... Corso Margasm bunların ikisini de hakkını vererek yaptığını anlamak için Benni’nin bir bakışı yetti. 25 PSA: Prostat rahatsızlıklarında, artışı önemli bir gösterge olan ve prostat bezinde u*e filen bir maddedir. 80 Mario Mazzanti Ona polis kimliğini göstermesi, isim ve olayları belirtmeden Borromeo'ya yapılan saldırıyla neden ilgilendiğini kısaca açıklaması gerekiyordu. Doktor Margas onu sessizce dinledi. Bir defa yorum yaparak en Önemli Humiliati tarihi uzmanının birkaç gün önce oldukça trajik bir şekilde öldüğünü söyledi. Bunu çok doğal ve tesadüfi bir tutum içinde yapmıştı. Size kırk dakika kadar bir süre ayırabilirim. Nereden başlamak istersiniz ya da daha doğrusu kimden? Kurbandan mı, yoksa suçlulardan mı? Benni anlık bir tereddütten sonra cevapladı: Suçluyu tanımak istiyorsan önce kurbanı tanıman gerekir. O zaman San Carlo’dan başlayalım. Çok sevilen ve halen kitaplar, etkinlikler ve dinsel yayınlar ile Kilise tarafından göklere çıkarılan bir aziz. Ancak sizin de fark etme imkanınız olduğu gibi bazı konularda tartışmalı bir figür. Carlo Borromeo, Aronada doğar, feodal bir ailenin üçüncü erkek çocuğudur ve üçüncü erkek çocuk olarak kaderi zaten çizilmiştir: Dini alanda kariyer yapmaya yönlendirilecektir. Sanırım çok genç yaşta kardinal olmuş. Evet, Papa onu kardinal yaptığında henüz 22 yaşında bile değilmiş. Ama kariyerindeki bu hızlı yükselişin bir sebebi var, ne olduğunu biliyor musunuz? Benni konuşmadan bekledi. Ondan birkaç ay önce papalığa Papa IV. Pio, yani kendi ismiyle Gianangelo Medici26 seçildi. Bu isim size bir şey ifade etmiyor mu? 26 Papa seçilen kişi kendi ismini kullanmaz ve kurallara göre papalık görevi boyunca kullanacağı bir isim alır. Ölümle Randevu 81 Floransalı Medici Ailesi mi? Benni ortaya başka bir suikastın çıkmaması için telaşla dua etti. Hayır, onların konuyla hiçbir ilgisi yok, sadece isim benzerliği. Doktor Margas kısa bir ara verdikten sonra devam etti: Gianangelo Medici aslında Margherita Medici’nin, yani Carlo Borromeo’nun annesinin erkek kardeşiydi. Bu durumda Papa, San Carlo’nun dayısıydıdedi Bennİ. İyi akrabalık ilişkilerinin bazen insanın çok işine yarayacağını hep düşünürdü. Borromeo o dönemde henüz aziz değil, sadece bir kardinaldi. Margas, Komiser Benni’nin biraz gaddarlaşan bakışlarını inceleyerek ekledi: Ne düşündüğünüzü biliyorum: Adam kayırma. Doğru, zaten olan da tam olarak buydu ama doğrusunu isterseniz, o dönemde böyle bir şey yapmak şimdiki gibi olumsuz bir değer taşımıyordu.

Sadece bu fenomenin kontrolsüz yönlerinden şikayet ediliyordu. Yüksek mertebelerdeki akraba kayırma, yeni papanın kendi ailesine zenginlik dağıtmasına izin veren gerçekten de çok köklü bir uygulamaydı. Yani papaz maaşı, emeklilik ve daha başka birçok gelir arasında Kilise’de üst düzey bir pozisyonda bulunmak demek, yavan tabirimi bağışlayın, bir çuval para demekti. Düşünün ki Borromeo daha otuz yaşına gelmeden yıllık geliri 80.000 krondu. İnanın bana bu çok büyük bir meblağ. Bugünün parasıyla ne kadar eder? O dönemdeki para değerini bugünkü bir tutarla ilişkilen dirmek zor. Hayat ve ihtiyaçlar birbirinden çok farklı. Ama 82 Mario Mazzanti yine de bunun rahatlıkla iki milyon Avro civarında olduğunu söyleyebilirim, fazlası olabilir ama eksiği yok. Benni o an keyifli bir ıslık çalmak isterdi. Onun güvenebileceği tek gelir -banka tarafından ısrarla önerilen kağıtların sermaye kayıpları dışında- vadesiz hesabındaki %1’lik kazançtı. Hesabın sıklıkla eksiye düşmesi de ayrı bir konuydu... Neyse... Her ne kadar akrabalık ilişkilerinde şanslı olsa da, Romada kendisine takılan ismiyle genç Kardinal Yeğen’imi-zin bazı sorunları vardır. Sağlığı bozuktur, çirkin ve hatta biraz kekemedir. Ama bunların yanında demir gibi bir iradeye ve Milano’yla Paviada yıllarca süren eğitimlerle rafine edilmiş saygın bir beyne sahiptir. Romada kolayca kapılabileceği tatlı bir hayat sürmek yerine, kendini ibadete ve pişmanlık oruçlarına adar. Neredeyse tamamen terk ettiği satranç ve nadir kitap koleksiyonu merakından sonra onu dua ve tövbeden uzak tutan tek şey viyolonsel olur. Kadınlara gelince; lafını bile etmesek yeridir. Carlo kadınları günah çeşmesi olarak gördüğünden onlardan açıkça nefret eder. Kadınlardan şeytanın kutsal sudan kaçtığı gibi hep uzak durur. Biyografisinde, Borromeo’nun hayatı boyunca bir kadına karşı direkt bir kelime bile konuşmadığıyla övündüğü belirtilir. Sempatisini, hayatını Hıristiyan ilkeleri doğrultusunda değiştirmeye ve aynı zamanda Protestan tehdidine karşı acımasızca savaşmaya çalışan kişilere yöneltir. Carlo özellikle Cizvitler7 tarafından geliştirilmiş olan eğitim metoduna hayrandır. Bu ruhsal egzersizleri uygulamada doruk noktasına ulaşır ve yaşamının son günlerine kadar bunlara sadık kalır. Böylece Papa IV. Pio her geçen gün bu şevk ve titizlik içindeki genç kardinale daha çok değer vermeye ve ona gözü kapalı gü- 27 Cizvitler: Özellikle Hıristiyanlığı yayma ve eğitim konularına yoğunlaşmış olan bir tarikattır Ölümle Randevu 83 vennıeyc başlar. Ona oldukça hassas bir görev teslim etmeye karar vermesi işte böyle olur: Ondan Trento Konsili ni yönetmesini ister. ’ Doktor Margas son kelimeleri vurgulayarak söyledi. Öğretmenlik tasladığım için üzgünüm ama Borromeo yu anlamak için içinde bulunduğu tarihi resmi iyi bilmek gerek. Reform ve Karşı Reform... Size ne hatırlatıyor? Doktor Margas bunu neredeyse şefkatle sormuştu. Daha bir gün önce bu konuyla ilgili ders aldığını işkence altında bile söylememeye kararlı olan Benni böbürlenerek yanıtladı:

Reform derken, Martin Luther tarafından başlatılan şu ‘Protestan Reformu kastediliyor. Trento Konsili, Katolik ve Protestanlar arasında yeniden bir konumlandırma yapabilme girişimi ile toplanmaya çağırıldı. Ama bundan 20 yıl sonra 1300’lerin ortasında istenen sonucu veremeden sonlandı. Margas akademik tezini sunar gibi konuşan Benni’nin sözünü kesip araya girdi: Tam olarak 1563’te. Sonlanırken iki taraf arasında düzeltilmesi imkansız bir bölünme yarattı. Hem de bu sadece ideolojik değil; politik, sosyal ve kültürel bir bölünme oldu: Avrupa, orta-kuzey kısmı Protestan, güney kısmı Katolik olarak ikiye bölündü. Ve Katolik Kilisesi’nin bu Protestan Reformuna cevabı Trento Konsili’nde belirlenen Karşıt Reform oldu... Komiser topu tekrar ele geçirmişti. Böylece gündeme konsilde dikte edilen şekilde sıkı disiplin kuralları ile yeni bir vizyon doğrultu sunda Kilise’nin yeniden yapılandırılması gündeme geldi. Benni halinden tam anlamıyla memnundu. Kendine on üzerinden yedi hatta sekiz bile verirdi. 84 Mario Mazzanti Güzel, tebrikler komiser; belki biraz şematik ama yaptığınız tanımlar temelde doğru. Doktor Margas bir süre sessiz kalıp, konuyu ne şekilde devam ettirmenin daha uygun olacağını düşündü. Tanımlar, kelimeler... Ama bu kelimeler o dönemin gerçek hayatı içinde ne anlatıyor ve neyi temsil ediyor? Tüm bu yaşananlara nasıl gelindi? Kısacası genç Kardinal Yeğen hangi gerçeklik içinde hareket ediyordu? Sizden biraz sabır göstermenizi istiyorum komiser, Borromeo’yu ve yaşadığı dönemi anlamak için geriye doğru küçük bir adım daha atmak gerekiyor. Benni zihninde yukarı diktiği gözleriyle bu derslerin ne zaman biteceğini düşündü. Bittiğinde soruşturması için gerekli bilgilere ulaşabilecek miydi? Peki ya Ingroja telefon dökümündeki adı geçen kişilerle ilerleme kaydedebilmiş miydi? Uygun olduğu ilk anda onu aramalıydı. Margas amansızca devam etti: Bakın, yeni binyılın başlamasıyla birlikte Kilise’nin özgün ideallerinden gittikçe uzaklaştığı, dünyevi ve siyasi aşırılıkların içinde kaybolduğu görülür. Bin yılın ilk yarısında Kilise’nin içindeki en olumsuz yönleri ortaya çıkaran bir dizi hareketin çiçeklendiğine tanık oluruz: Din adamlarının metres tutması ama özellikle de dini rütbelerin satılması. Yani dini görevlerin ve günah affının satın alınması... Ailelerin, öleli birkaç gün olmuş sevgili evlatları için bile günahlarından bağışlanma satın alabildiklerini biliyor muydunuz komiser? Sizi temin ederim ki çok ilginç bir iş kolu. Böylece İsa’nın yaşam biçiminden esinlenen ve kendilerine bunu örnek alan manastır tarikatları doğar. Böyle bir yaşam modeli ne yazık ki güç, zenginlik ve dünyevi Ölümle Randevu 85 zevkler uğruna kökenlerindeki tevazu ve yoksulluk duygularını kaybetmiş olan Roma Kilisesi ne ters düşmektedir. Mesela Lucrezia ve Cesare Borgia’nın babası olan Papa VI. Alessandro bunun hiç de parlak olmayan örneklerinden biridir. Bu ayaklanmalardan bahsetmişken belirteyim, bazı tarihçiler Katolik reformundan bahseder: Bunlar Katolik Kilisesi’nin içinde

destek görmeden önce reform ihtiyacının ifade edilmesiyle toplumun en altında başlayan hareketlerdir. Margas soluklanmak üzere konuşmasına ara verdi. Komiser Benni’nin cebindeki sigara paketine uzanan eli hastanede hem de başhekimin odasında olduğunu hatırlaması ile acı içinde geri çekildi. Oysa bu hareketler Roma Kilisesi tarafından asla dinlenmez. Aksine karşı savaş başlatılıp yok edilirler. Kafirlikle suçlanırlar ve zamanın gerçekten de çok uç sapkın hareketleriyle iliş- kilendirilirler. Bu yeni tarikatlar arasında olan Humiliati de en basit haliyle Incil’in mesajlarına uygun şekilde yaşamak üzere doğar. Sapkın olarak ilan edilip Papa III. Innocenzo tarafından ıslah edildiklerinde neredeyse 20 yıldır faaliyettedirler. Kafirlik suçlamalarının bir araç olarak kullanılması, devamında Engizisyon ve kazıkta yakma cezasının devreye girmesiyle Roma Kilisesi ayrıcalıklarını ve kötü alışkanlıklarını korumayı tercih edip kapılarını olası bir yenilenmeye kapatır. İşte böylece 1500 lü yılların başlarına kadar geldik. Doktor Margas, bunların Borromeo ile ne ilgisi olduğunu kendine soran Benni’nin belirli bir huzursuzluk içinde olduğunu fark ederek sözlerine ara verdi. Bir şeye mi ihtiyacımz var komiser? Ara vermek ister misiniz? Şey, acaba burada sigara içilir mi diye düşünüyordum. 8o Mario Mazzanti Margas sakince cevapladı: Elbette hayır. Burası bir hastane. işte, ben de tam kendime bunu söylüyordum. Lütfen siz devam edin... 1500’lerin başı diyordum... Dini para karşılığı satıp, adam kayıran, lüks ve yolsuzluk içine gittikçe daha da batmakta olan Roma Kilisesi’nin ahlaki çöküşüne karşı eleştiriler dinmek bilmez. Hatta bu eleştiriler Kuzey Avrupa’da milli kimlik duygularında güçlü bir uyanışın yaşandığı İngiltere, Fransa, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde gelişmeye oldukça verimli bir toprak bulur. Kutsal Roma İmparatorluğu fikrine ters düşen yeni doğmuş bir ulusal ruh filizlenir... Siyasi düzeyde Papa V. Carlo’ya karşı doğan muhalefet İspanya, Avusturya ve Macaristan’a sosyal ve ruhsal bağlamda Papa nın otoritesine karşı çıkma şeklinde yansır. Böylece San Pietro Bazilikası’m28 yeniden inşa etmek üzere fon temin etmek isteyen Papa X. Leone bağışta bulunan herkes için genel bir günah affı çıkacağını ilan edince protestolar bir barut fıçısı gibi patlar. İplerini koparan piskopos ve rahipler günah affı satışını, deyimimi bağışlayın, tam bir endüstriyel faaliyete çevirip bunun karşılığında bir tutar istemeye ve aracı olarak bu tutar üstünden komisyon almaya başlar. Reddedenler ise ‘inançsız’ olarak kabul edilip ifşa edilir, İşte o zaman bu skandaldan güç alan Augustine Tarikatı’ndan29 Martin Luther, kendi protestosunu ifade eden 95 maddelik tezini Almanya’daki Wittenberg Kilisesi’nin kapısına yapıştırır. Ondan sonrası çığ gibi büyür. Kısa bir sürede tüm Katolik sistemi sor- 28 San Pietro Bazilika»: Vatikan'da bulunan, Roma papalık bazilikalarının en büyüğü olan bazilika. Katolikliğin merkezi olarak kabul edilir. 29 Augustine Tarikatı: 13. yüzyılda ortaya çıkan ve Aziz Augustine'nin öğretilerini uygulayan tarikat ve üyeleri. Ölümle Randevu 87

gulanmaya başlanır. Reformcuların başlattığı meydan okuma din adamlarının daha ölçülü ve imanlı bir hayata çağrılması ile basitçe tatmin edilecek gibi değildir. Bu hareket yüzyıllık sayısız dogmayı sorgulayarak Hıristiyanlık modelini kökten yenilemeyi hedeflemektedir. Hıristiyan dünyası Protestan Reformu ile ikiye bölünür. Ingiliz dilini konuşan ülkelerin büyük bölümü Katolik Kilisesi’nden ayrılır ve Kutsal Roma İmparatorluğu kavramının parçalanması, milliyetçiliğin oluşma sürecini başlatır. Olayların nasıl birbiri ardına patlayan havai fişekler gibi ortaya çıktığını anlıyor musunuz komiser? Ne kadar önemli bir tarihsel an! Sezgisi Benni’nin bakışlarıyla harekete geçen Doktor Margas hemen ekledi: Hemen şurada odamın dışında küçük bir balkon var... isterseniz orada sigara içebilirsiniz. *** Güzel havaya rağmen gri bir avludan oluşan manzara pek de iyi sayılmazdı ama sigarasından iki nefes aldıktan sonra Benni kendini Cervino Dağı’nın tepesindeymiş gibi hissediyordu ve Doktor Margas’ı saatlerce dinlemeye hazırdı. Tabi ona San Carlo ve Humiliati’nin suikast girişimini anlatmaya karar vermesi şartıyla. Sizi sıkmamışımdır umarım ama bunları anlatmam gerekliydi... Şimdi, özetlersek: Roma Kilisesi beş yüz yıldır kendini yenilemeyi reddetmektedir, alttan ve içinden gittikçe artarak gelen taleplere sağır kalır. Sonunda Protestan Reformu ölümcül bir şekilde patlak verir ve Kilise hatalarım çırılçıplak bir şekilde karşısında buluverir. Uluslar ve inançlı insanlar Kilise vi terk vSvS Mario Mazzanti eder. Papa III. Paolo bu yarayı iyileştirmek için halka Trento Konsili’nin toplanacağını duyurduğunda artık çok geçtir. Her ne kadar konsil rahipleri içten içe ahlaki bir reformu kabul etmeye istekli olsalar da Protestanların sorguladığı dogmalara sahip Katolik Kilise yapısını kabul etmekten başka bir şey yapamazlar. Sorgulanan dogmaların başında ayinlerin sayı ve değeri, kulla Tanrı arasında Kilisenin üstlendiği vazgeçilemez aracılık rolü, geçmişten kalan kutsal emanetler kültü ve buna benzer inançlar vardır. Kısacası artık savaş başlamıştır: Protestan Reformu kafirlik olarak ilan edilir, bu hareketi gözetim altında tutacak kurum ise eli her yere uzanan Engizisyondur. Ugonotti30 katliamı buna örnek olabilir mi? Tarihe San Bartolomeo gecesi olarak geçti. Paris’te 1572 yılında yaşandı. Yaklaşık üç bin Protestan uykularında katledildi. İzleyen günlerde ise Fransa genelinde yedi bin Protestan daha öldürüldü. Ama her ne kadar Papa, Tanrı huzurunda Engizisyona bir teşekkür açıklaması yapsa da bu olayda onların parmağı yoktu... Doktor Margas, Benni’nin sönmekte olan sigarasıyla yeni bir sigara yakmasını beklemek üzere sözlerine ara verdi. Sonra Benni’nin sigarasının korlarını işaret ederek devam etti: Engizisyon, reforma karşı kazık ateşiyle mücadele verdi. Margas yine kısa bir ara verdi. Ve işte nihayet, tekrar Borromeo’muza geri döndük. Genç Kardinal Yeğen’e verilen hassas görev... Trento Konsili birincil amacını gerçekleştirememiştir ve bu başarısızlık yüzünden ar- 30 Ugonotti: Huguenotlar, Ortaçağ'da Fransa'da yaşayan Fransız Protestanları'na verilen isimdir. Uıther devrimi sonrasında ortaya çıkan bir topluluktu ve Katolik Kilisesi tarafından dm sapkını olarak görülmekteydi.

Ölümle Randevu 89 tık Katolik Kilisesi nin güçlü bir şekilde canlandırılması gerekmektedir. Yeni düşmana karşı çıkacak, inananların yaralarını saracak, vergi ve güç pozisyonlarını yeniden düzenlemeyi bilecek bir stratejiye, bir reform kampanyasına ihtiyaç vardır. İşte buradan Borromeo’nun önderliğinde -alt kademelerde kendiliğinden başlamayan, aksine en yüksek dini otorite tarafından istenen bir hareket olarak- ‘Karşı Reform’ doğdu. Doktor Margas’ın sesi kasvetle doldu. Bu, içinde bazen asil ve ilahi bazen de korkunç yönleri barındıran karmaşık ve yoğun bir stratejiydi. Kazık ve işkenceler mi? Corso Margas, Benni’nin araya girmesini dikkate almadan devam etti: Strateji, taktikler... Öte yandan din adamlarının belirli aşırılıklarının da düzeltilmesi gerekecektir: Kilise içinde anık dünyevi ihlaller tolere edilmeyecektir. Başka bir deyişle Tanrı’nin bakanlan bundan böyle bu bağlamda lekesiz olan Borromeo’nun erdemlerini sahipleneceklerdir. Ayrıca siyasi nedenlerden ötürü piskopos atamalarına son verilecek ve mevcut piskoposlar kendi bölgelerinde ikamet edip, halkın yaşamını izleyip kontrol edecektir. Doktor Margas sözlerine ara verirken sanki ufka bakar gibi uzaklara daldı. Ama Karşı Reform’un en karakteristik özelliği din adamlarının inananlarla olan ilişkisi ve özellikle iyi Hıristiyanlığın yeni yaşam modelidir: Kim tüm vaktini ibadet ve oruçla geçiren, kadınlardan nefret eden ama viyolonsel sesini bir o kadar seven tutkulu ve titiz bir adamdan daha iyi yol gösterebilir? Bövlece Borromeo, Milano’da uygulamaya koyduğu şeyi kuramlaştır a Mario Mazzanti rak büyük bir iş yapar: Yani bireyin tüm hayatının kontrol altında tutulması... Buna özellikle bugün özel hayat olarak kabul ettiğimiz boş zamanın kullanımı ya da aile hayatının mahremiyeti de dahildir. Kilisenin kontrolünde ve gardiyan piskoposların gözetimindeki halk sert ve sürekli bir dini uygulamaya uymak zorunda kalır: İbadet, oruç ve kefaret... Bu dindar uygulama nihayet, o ana kadar izin verilmiş olmasa da tolere edilmiş olan tehlikeli ve yıkıcı mistisizmin yerini alacaktır. Hem sonra insanı kumar, dans ve kutlamalarla... tensel zevklerle haz batağına düşüren ahlak gevşekliğine ne demeliydi... Sonra bir de evlilik konusu var: İsa’nın yeniden doğacağına inanılan Noel öncesi dönemde evlenmek yasaklanır; dahası, evli çiftlerin tüm o hafta boyunca iffetli kalmaları buyrulur. Evet, hatta Carlo düğün gecesi evliliğin tamamına erdirilmesi ile ilgili bile bir kural koyar. Buna göre ilk gece birlikteliği zevke teslim olmadan hızlı yapılmalı, öncesinde ama özellikle sonrasında uzun saatler dua edilmelidir. Angelayla birlikte olduktan sonra güzel bir sigara yakmak yerine uzun bir dua yapmak mı? Bu düşünceyle ürperen komiser o zamanlarda yaşasaydı belki biraz zorluk çekebileceğini düşündü... O sırada Doktor Margas, Benni’nin kulağına yaklaşıp dedikodu yapan biri gibi fısıldayarak eğlenceli bir tavırla ekledi: Ama öyle bir şey oldu ki: Borromeo’nun akrabalarından biri Noel döneminde hamile kaldı. Ne utanç ama düşünseniz ya... özünde, Roma Kilisesi sıklıkla tevazu ve hayırseverliği unutup uzun bir süre dünyevi zevkleri, zenginliği ve gücü izlediğini kabul etmiş olur ama neticede gerekli gördüğü durumlarda şiddetin büyük kısmını özellikle halka karşı kullanır.

Ölümle Randevu 91 Borromeo’dan esinlenerek oluşturulan Karşı Reformda halk dua ve meditasyon, dini eğitim, iffet ve hayırseverlik egzersizleri ile dini ve ahlaki bir eğitime tabi tutulur... Ama bunu yapmak için farklı ve ihtiyaca göre hazırlanmış ruhbanlar gerekir. Yani Latince bile bilmeyen, teolojik eğitimden yoksun rahipler kullanılamaz; bunların yerine eğitilip görevine hazırlanacak din adamları gerekmektedir. Bu amaç doğrultusunda din okullarının yaratılması projesi doğar. Bu okullarda azgın ve yanıltıcı kabul edilen, canlı ve laik bir kültürün etkilerinden kurtarılan geleceğin genç Tanrı bakanları yetiştirilecektir. Böylece eğitime de el atılmış olur. Düşük seviyede olan ve kırsal bölgelerden gelen gençlere ulaşmayı da hedefleyen sayısız Katolik okulunun açılması, donanımlı yeni rahiplerin yetişmesi ile çemberi kapatmak mümkün olacaktır. Diğer yandan Kilise ilkelerinin propagandasını yapmak üzere pastoral ziyaretler ve halk vaazlarına koyulur. Protestan fikirleri ve olası diğer tehlikeleri ise Engizisyon ve yasaklanan kitapların duyurulduğu liste düşünecektir. Sovyet modeli diyebiliriz. Margas eğlenerek kıkırdadı. Biraz cesur’ bir karşılaştırma oldu. ‘Dini mutlakiyef demek daha doğru olur sanırım. Nitekim 1563te Trento Konsili kapatılır ve aynı yılın Aralık ayında Carlo Borromeo Milano Başpiskoposluğu görevine atanır. Koltuğuna oturmak üzere, iki yıl sonra maiyetindeki 15ü görevli ve 70 at arabası ile yola çıkar. En önemlisi ise Milano’yu Karşı Reform buyruklarının en parlak örneği haline getirmeye yönelik demir gibi kararlılığıdır. Beııni’nin cebindeki telefonu titremeye başladı, belirli bir zorluk yaşayarak kimin aradığını gördükten sonra cevap vermek üzere Doktor MargavStan sohbetlerine ara vermeyi istedi. 92 Mario Mazzanti Rica ederim komiser, ben muayenehaneme geri döneyim, siz lütfen sanki... Şey, kendi balkonunuzdaymış gibi konuşun. Margas konuyu daha düzgün bir şekilde bağlamayı beceremedi. *** Benni yalnız kalır kalmaz telefonu tıslayarak cevapladı: Söyle Ingroja... Gelişmeler var doktor. Valeriani’nin cep telefonundan aranmış olan numaralardan biri... Evet? Ahlak masasının eski bir tanıdığı: Maria Luigia Pastore, sokakta ismi Dea. Dea31 mı? Aman Tanrım ne isim ama... Mazide kalan fahi-şelerden. Valeriani onu kaç defa aramış? Birçok defa doktor ama ilginç olan ne zaman aradığı... Ingroja etki yaratmak için sözlerine ara vermenin uygun olacağını düşündü. Bu Benni’nin hiç hoşuna gitmeyen hareketlerden biriydi. Söylemeye niyetin var mı Ingroja, yoksa sabaha kadar beklememiz mi gerekecek? Valeriani bu Dea’yı bankadan dört defa çektiği 500 Avro’nun hemen öncesinde aramış. Güzel; sahnedeki tek bir fahişenin suça karışıp karışmadığını öğrenmek çok daha kolay olacak. Belki durum böyle değildir doktor.

31 Dea: İtalyanca 'Tanrıça' anlamına gelir. Ölümle Randevu 93 Kahretsin Ingroja! Öfkesini müfettişten çıkarma ihtimali olmayan Benni o an telefonunu balkondan severek fırlatabilirdi. Her şeyi tek bir seferde söyleyemez misin?! Mama... Evet, yani kısaca Dea... 67 yaşında. Eski güzel yıllarında Ventidue Settembre Caddesi’nde işe çıkıyormuş ve oldukça ünlüymüş. Sonra Vercelli Caddesi’nde bir pansiyona geçmiş ve orada şey yapmaya başlamış... Benni araya girdi: Patron... Artık bu işi yürütenlere patron deniyor Ingroja. Başlangıçta hepsi de işinde oldukça iyi birkaç İtalyan kızdan oluşan bir ekipmiş. İşleri iyi gitmiş ve şimdi güvenebileceği. Şampiyonlar Ligi’ne has bir kızlar takımı var. Olağanüstü bir oluşum ama ahlak masasından öğrendiğime göre artık yabancı federasyonlardan gelen birçok oyuncusu varmış. Benni ilk on birde İtalyan isim bulmanın zor olduğu şehrin futbol takımına müstehcen bir gönderme yapmak üzereyken bundan vazgeçti. Sonuçta futbol umurunda bile değildi. Demek ki Valeriani’nin birden fazla kızla birlikte olmuş olması muhtemel... Tamam Ingroja, bana şu Dea’yı bul, bize anlatacak ilginç şeyleri vardır şüphesiz. Şu an onun yanına gidiyorum zaten doktor. Bize katılmak ister misiniz, yoksa tercihiniz... Benni konuşmayı kısa keserek, Onu alıp ofise getir, hemen! dedi. *** Komiser Benni hastaneye girdiğinde Doktor Margas’ı odasında bulamadı. ^4 Mario Mazzanti Acil ameliyathaneden çağırdılar ama bunu size bıraktı. Margasın sekreteri komisere bir not uzattı. Haber vermeden ayrılmak zorunda kaldığım için üzgünüm komiser, ama hastane yaşamı böyle. Eğer hala Humiliati ve Korkunç Suikast ile ilgili bir şeyler öğrenmek istiyorsanız severek yardımcı olurum. SantEustorgio Meydanında tam bazilikanın karşısında bir bar var, Santa Croce Caddesi'nin hemen başında. Bu akşam saat 19’a doğru bir şeyler içmek için orada olacağım. Mekanın manzarası tarihi olayları konuşmaya çok uygun, ayrıca hastane balkonundan çok daha iyi olduğuna hiç şüphe yok. Not: Angela ya selamlarımı iletin. Komiser Benni kağıdı dikkatsizce katlayıp, cebine sokuşturdu. O an arzuladığı tek şey Maria Luigia Pastore’yi, yani namı diğer Deayı sorgulamak üzere bir an önce ofise gitmekti. Siz öyle diyorsanız öyledir... Ben hiç hatırlamıyorum. Yüzündeki bol makyaj, kafasını bir tür beyaz kirpiye benzeten jöleyle kaplı kısacık platin renkli saçları ya da punk tarzındaki çivili kıyafeti... Sebep hangisiydi bilinmez ama şu bir gerçekti ki Maria Luigia Pastore, sokak adıyla Dea, 67 yaşını dibine kadar gösteriyordu. Benni tüm sakinliğiyle konuştu: Bunu ben değil, telefon kayıtlan söylüyor. Eh, kim bilir belki de bahsettiğiniz adam yanlış numara çevirmiştir.

Geçen ay dört defa aramış Dea. Ve görüşmelerin hiçbiri iki dakikadan az sürmemiş. Yanlış numara çevirdiğini anlamak iki dakika mı sürer? Dea nın sesi kararlıydı. Gerçek şu ki ben bu konuşmaların hiçbirini hatırlamıyorum ve fotoğrafta gösterdiğiniz adamı his görmedim. Benni sigarasını küllükte titizlikle söndürdü. Sonra sessiz ve hareketsiz bir şekilde kadını izlemeye başladı, onun konuşma ihtiyacı hissetmesini bekliyordu. Dea ise uzun birkaç dakikadan % Mario Mazzanti sonra kollarını göğsünde kavuşturup, meydan okuyan gözlerini Benni ninkilere dikti. Komiser bütün öğleden sonra böyle mi duracağız? Benim için sorun değil, nasıl olsa evde işim yok. Benni sessizliğini sürdürdü. Ofisteki üçüncü dilsizi oynayan Müfettiş Ingroja birkaç dakika önce Deanın cinayet gecesi için gösterdiği tanığının oldukça hayalperest ve tutarsız olduğunun tespit edildiğini bildirmişti. Teorik olarak bu kadın katil olabilirdi ama onu dikkade inceleyen komiser böyle bir şeyi ancak alternatif bir çizgi roman yazarının düşünebileceğini hissetti. Peki, o zaman tüm bu direnişin sebebi neydi? Neden hiç düşünmeden polise yardımcı olmuyordu ya da neden birini korumak istiyordu? Komiser Benni yeni bir sigara yakarak dumanını kadına doğru üfledi. Dea senin akıllı bir kadın olduğunu düşünmüştüm... Gerçekten de bir katile yataklıktan içeri girmeyi göze alıyor musun? Ya da daha da kötüsü suç ortaklığından. Çünkü bu adamı iyi tanıyorsun, daha doğrusu tanıyordun ve ona ne olduğunu biliyorsun! Benni Valeriani’nin fotoğrafını Dea’nın burnunun altına vurdu. Senin düzenli müşterindi ve ölümünden sonra gazeteler ve televizyon haberleri günlerce ondan bahsetti. Ben ahlak masası polislerinden değilim. Benni ses tonunu yumuşattı. Yaptığın iş zerre kadar umurumda değil; sadece birkaç bilgi istiyorum. Bak Dea böylesi senin yararına olur: Beni aptal yerine koyma... Beni gerçekten içeri atmayı mı düşünüyorsun? Dea pek de etkilenmişe benzemiyordu. Fuhuş suçu üzerinden de ilerleyebiliriz, diyerek öne atıldı Ingroja, bıyıklan şiddetle kıvrılmıştı. Dea gülerek yanıtladı: Ölümle Randevu 97 Elbette... Belki içeride bir hafta kadar kalırım ama sonra mahkeme sonlanana kadar dışarıda olurum, hu da en kötü durumda yedi sekiz yıl beklemek demek. Karar çıktığında yetmiş yaşımı geçmiş olurum, şu an mevcut olan ileri derecedeki diyabet ve yüksek tansiyon hastalıklarımı saymıyorum bile. Hayır, tatlılarım, ben içeri girmem; bunu size henüz kimse söylememiş sanırım ama burası İtalya! Ingroja patlıcan gibi morardı. Biri ona sadece birkaç saat sonra özgür kalacak suçluları yakalamak için bir tarafını riske attığını her hatırlattığında böyle oluyordu. Bıyıkları öfkeyle titriyordu: Sen kahrolasıca bir pezevenksin! Hayır Ingroja pezevenk değil, dedi Benni, müfettişini yatıştırmaya çalışıyordu. Aklına Deayı işbirliği yapmaya ikna edecek bir fikir gelmişti. Sana telefonda söylediğimi hatırlıyor musun? Günümüzde onlara patron’ deniyor, kendisine buna uygun şekilde davranmamız gerek.

Komiser Dea ya dönmeden önce sözlerine kısa bir ara verdi. Tekrar konuştuğunda sesi tam bir işadamı gibi çıktı: Haklısın Dea, içeride uzun kalmazsın. Aslında iki seçeneğin daha var. İlki: Birkaç soruya cevap ver ve bu ofisten, hiçbir ihbar yapılmadan evine, hayatına ve işine geri dön. Benni henüz yarısını bile içmediği sigarasını öfke yaratan bir yavaşlıkla söndürdü. İkincisi: Şu ana kadar yaptığın gibi devam et ve bizi kızdır... Biz de hayatını ve özellikle de işlerini mahvedelim. Şöyle açıklayayım; hakkında hiçbir işlem yapmadan her gün gelip seni ala cağız ve böylece hem kızlarının canını sıkacağız hem de etrat seninle çalışanların kara listeye alındığı söylentisini yayacağız. Mario Mazzanti Benni tekrar ara verdi. lddiava girerim ki birkaç ay içinde senin şu Şampiyonlar Ligi takımının zayıf Cerviaya karşı bile oynayacak gücü kalmamış olacak. Tüm yıldızlarını kaybedeceksin Dea, sonra da yedek oyuncularım... Bir daha çalışamayacaksın. Benni yeni bir sigara yaktı, bu aralıksız üçüncü sigarasıydı. Seçim senin. Dea birkaç saniye belirsiz bir sessizlik içinde kaldı. Gözlerini kaldırmadan alçak sesle sordu: Sadece birkaç soru, değil mi? Hemen biter. Ve tanıklık yapmaya çağırılmayacağım. Hayır, bu kesinlikle resmi olmayan bir görüşme olacak. Size güvenebilir miyim? Dea sinirle etrafına bakındı. Kamera ya da mikrofon var mı? Hah, burada film çevirmiyoruz! Yine de şöyle yapalım: Karşıdaki kafeye gidelim; lezzetli bir kahve eşliğinde sakince oturup konuşabileceğimiz bir salonu var. *** Gerçekten de o saatte kafenin salonu bomboştu ve Dea daha ilk andan itibaren rahatlamışa benziyordu. Benni ise oldukça iyi tanındığı bir mekanda bu kadının eşliğinde bulunmaktan pek de hoşnut değildi. Dea komşusunun Rotrvveiler’ından çalınmış gibi duran çivili yakasını düzelterek, Ben aptal değilim, dedi. Benden ne öğrenmek istediğinizi çok iyi biliyorum: Profesörün kızlardan hangisiyle gönül eğlendirdiği. Ölümle Randevu 99 Sırayla gidelim: Valeriani ne kadar zamandır sana ve takımına geliyordu? Aşağı yukarı bir yıldır. Beni birkaç haftada bir düzenli olarak arardı ama son zamanlarda bunun sıklığını artırmıştı. Seni onunla kim tanıştırdı? Başka bir müşterinin referansıyla oldu ama gerçekten de kim olduğunu hatırlamıyorum. Bu arada... Dea sutyeninin sıkıştırdığı buruşuk göğüslerinden birini hafifçe gösterecek kadar eğildi. Kahve sözü vermemiş miydiniz komiser? Benni masaya yaklaşan garsona işaret edip siparişleri verdi. Ama Dea hemen komiseri düzeltti: Sadece bir kahve, doktor için; ben bir J&B'2 alayım... Ama lütfen az buzlu olsun.

Garson yanlarından ayrılır ayrılmaz hemen kendini haklı göstermek için, Çok kahve uykusuzluk yapıyor, dedi. Tabi ya, dedi Benni başını kötü bir ifadeyle sallayarak. Belli bir yaştan sonra çok azı bile uyutmamaya yetiyor... Neyse Dea, Valeriani hakkında ne biliyorsun? Sıradışı istekleri yoktu, tek istediği düzüşmekti. Tercihleri dışında, senin tanıdığın kadarıyla nasıl biriydi? Çok soğuktu. Kendini sahte bir isimle tanıttı: Fabio, Bay Fabio. Ama bu normal bir durum, herkes böyle yapıyor. Kim olduğunu birkaç ay önce yerel televizyondaki bir programdan şans eseri öğrendim. Sana hiç sırlarını açtı mı, sorunlarından falan bahsetti mi? özellikle son zamanlarda? 32 Bir viski markası. 100 Mario Mazzanti Şaka mı yapıyorsunuz doktor? Adanı beni iş tutmak için arıyordu, sohbet etmek için değil! Dea garsonun getirdiği viskinin yarısını bir yudumda mideye indirdi. İşleyiş nasıldı? Beni arayıp ne istediğini söylüyordu. En uygun elemanı seçip, otelde bir oda ayarlıyordum. Odayı kendi isminle mi tutuyordun? Öyle de denebilir. Kullandığım otel tenha ve farklı olmasının yanı sıra oldukça yardımsever bir çift resepsiyoniste sahip. Önemli olan profesörün isminin görünmemesiydi. Odayı ayarlayınca numarasını Bay Fabio’ya sms ile bildiriyordum. Odaya girdiğinde kendine gönderdiği hediyeyi paketi açılmış halde yatağın üstünde onu beklerken buluyordu. Hediye her seferinde değişiyor muydu? Bir süre öncesine kadar evet, her seferinde yeni biri oluyordu. Oysa son beş altı seferdir hep aynı kişiyleydi, açıkça onu istiyordu. Komiser Benni hemen antenlerini dikleştirdi. Sana geliş sıklığını o zaman mı artırdı? Evet... Öyle olduğunu söyleyebilirim. Bay Fabio aşık olmuş olmasın? Belki ama ille de öyle oldu diyemeyiz. Konu en basit haliyle iyi seks, yatakta birbirini iyi anlamak da olabilir. Mesela ben kendi osteopatime33 her gün gidebilirim ama sadece ona, başkasını istemem. 33 Osteopati: Kas ve kemik sistemindeki bozukluk ve ağrıları gidermekte kullanılan bir tedavi yöntemidir Ölümle Randevu 101 İkisinin aynı şey olduğunu sanmıyorum... Hadi ama doktor, bana saf romantiği oynamayın, bunların hepsi insanın kendini iyi hissetmesi için olan hizmetler. Dea bu son kelimelerini yüzüklü elini cilveli bir tavırla Benni’nin elinin üstüne koyarak söylemişti. Komiser aceleyle elini geri çekti. Şu kişi... Evet, yani profesörün kendine yaptığı hediyeden bahsediyorum... Size hiç profesörden bahsetti mi?

Teknik detaylar dışında hayır. Müşteriyi her zaman daha çok memnun edebilmek için yatakta nasıl olduğunu bilmem Benni derin bir nefes alarak sordu: Can alıcı noktaya geldik Dea. Hadi söyle şu ismi: Tay Fabio’nun bu kadar sık görüştüğü kişi kimdi? Kadın yüzünü buruşturdu. Bu bilgiyi benim sızdırdığımı kimse bilmemeli. Bir çaresini buluruz. Hakkımda boşboğaz olduğuma dair kötü bir ün yayılırsa, bana çalışacak kimseyi bulamam. Aynı şey müşteriler için de geçerli... İçini rahat tut Dea, sana söz veriyorum. O kişiye kimliğini otelin güvenlik kameralarından tespit ettiğimizi söyleriz. Ha gayret çıkar şu baklayı ağzından. Kim? Samantha mı? lessica mı? Yoksa Lavinia mı? Dea iri göğüslerini ve karnını sallamaya yetecek kadar güçlü bir kahkaha koyuverdi. Samantha, lessica, l avinia nu? Bu 102 Mario Mazzanti konulara gerçekten çok uzaksınız doktor. Bay Fabio’nun bir kadınla ne yapılacağından haberi bile yoktu ki! O genç erkek isterdi! Genç ve tüysüz! Ah, kahretsin! Gigi Riva’nın'4 kontratağıyla sarsılan Komiser Benni'nin söyleyebildiği tek şey bu oldu. Söz konusu kişinin adı Sergio, piyasadaki takma adı ise Or-feo.'5 Onun hakkında daha fazla bilgim yok. Bilirsiniz bizim çevrelerde özel hayatlardan pek bahsedilmez. Onu nasıl bulurum. Ona ulaştığım bir cep telefonu numarası var. Onu sizin için benim aramamı beklemiyorsunuz, değil mi? Elbette hayır ama bu numara çok işimize yarar. Bir ihtimal nerede yaşadığını biliyor musun? Şehir içinde değil. Linate Havaalanfmn hemen arkasındaki kasabada yaşıyor. Adı neydi? Peschiera... Peschiera bir şey... Borromeo, dedi kendi kendine Komiser Benni. Peschiera Borromeo... Kahretsin! *** On beş dakika sonra Komiser Benni ofisinde oturmuş gerekli direktifleri veriyordu: O yerleşim yerinde 25.000 kişi yaşıyor ama bizi içlerinden sadece biri ilgilendiriyor. Onu bulmamız lazım hem de hemen. Böylece polis güçlerinin ne kadar etkili olduğu izlenimini vereceğiz. Kimi arayacağız doktor? 34 Gigi Riva: Eski İtalyan milli futbolcu. 35 Orfeo: Yunan mitolojisinde jair ve müzisyen olan efsanevi bir karakterdir. Ölesiye sevdiği karttı Eurtdtce'y* ölülerin yeraltı Tanrısı Hades'e kaptırır. Ölümle Randevu 103 Ingroja, komiserin çalışma masasının önünde ayakta duruyordu. Arkasında üniformaları içinde mezgit balığı gibi sert duran iki memur vardı. Oysaki kurnaz Benni ikisinin de bakışlarının kefal balığı gibi boş olduğunu fark etti.

isminin Sergio olduğunu ve cep telefonu numarasını biliyoruz. Atletik yapılı, 23 yaşlarında. Bir de Orfeo takma adıyla eşcinsel Bihuşunda yüksek bir mertebede olduğunu biliyoruz. Ingroja bıyığının bir tarafını hemen havaya kaldırdı: Lanet olsun doktor, demek profesör travestilerle birlikte oluyormuş... Komiser Benni kollarını iki yana açtı. Katil o mu? diye ısrar etti müfettiş. Şu an için tek bildiğim sorgulamak için bulmak zorunda olduğumuz bir kişi olduğu. Benni basiretli bir bilgelikle cevaplamıştı ama içinde bir fırtınanın koptuğunu hissediyordu: Bu ilişki Profesör Valeriani’nin hayatındaki tek uygunsuz şeydi. Dini inancı çiğnemesinin yanı sıra başına birçok dert açmaya da yetecek bir durumdu. Profesörün ardında bıraktığı ipucu da şimdi bir anlam kazanıyordu: Valeriani, Santo Borromeo’yu işaret ederek nerede arama yapılması gerektiğini mi göstermek istiyordu? Bu yer Peschiera Borromeo muydu? Onu kısa bir süre içinde burada karşınızda bulacaksınız doktor. Sakin ol, sakin... Onu hemen sorguya çekeceğimizi sövle-medim. Konuşmadan önce onu biraz izlememiz gerek. Eğer katil Orfeo ise profesörün dairesinde hiçbir iz bırakmayarak oldukça zeki olduğunu kanıtlamıştı. Böyle bir kişiyle elde koz olmadan oyuna başlamamak daha ihtiyatlı olurdu. 104 Mario Mazzzanti tik adım kimliğini tespit etmek. Ve bunu, ona ardında olduğumuzu hissettirmeden yapacağız. Tamam mı çocuklar? Sonra onu mercek altına tutacağız: Takip, telefon dinleme ve banka hesap hareketlerinin kontrolü... Kısacası tam hizmet. Sadece kaçmaya çalışırsa üstüne çullanacağız. *** Angela'nm Milano’da en sevdiği köşelerden biri olan Sant’Eustorgio Meydanı akşam ışıklarıyla daha telkin edici bir havaya bürünüyordu. Oraya ulaşmak için bazilikaların yeşil parklarından geçip Santa Croce Caddesi’ni aşması gerekiyordu. Angela vücudunu saran kot pantolonunun altına kırmızı haberlerini giymişti. Bir seferinde Woody Ailenin esprisini çalan Benni ona, bu kot pantolonu iki top kremalı dondurma ile doldurduğunu söylemişti. Biraz gecikmişti ama komiserin daha da geç kalacağını bildiğinden Portinari Şapeli’nin güzelliğini izlemek üzere adımlarını biraz yavaşlattı. Onun geldiği taraftan ilerlenince ilk önce Sant’Eustorgio Bazilikası’nın36 bir bölümüyle karşılaşılıyordu. Doktor Margas’ın konferanslarından ilk katıldığının konusu Portinari Şapeli’nin tarihiydi. Angela bu şapele hayran kalmıştı. Özellikle de şapelin yapılması talimatını veren dönemin bankacılarından Pigello Portinari’nin, Dante’nin Beatrice sinin soyundan olduğunu öğrenmek onu çok etkilemişti. Beatrice, Dante’ye Cennette eşlik eden kişiydive bu durum Angela için gerçeküstü ve masalsı bir şeyin birden somutlaşması, tüm güzelliği ve saflığıyla dünyanın bir par- 36 Milano'nun Katolik kiliselerinden biri olan Sant'Eustorgio Bazilikası, Ticinese Kapısı yakınlarında bulunan ve kendisi ile aynı adı taşıyan Sant'Eustorgio Meydam'nda yer alır. Bazilika bünyesinde şapel adı verilen tek bölümlük küçük dua ve ibadet kiliseleri bulunur. Bu

şapellerin isimleri sırasıyla şöyledir. Brivo Şapeli, Törelli Şapeli, Magi Şapeli ve Portinari Şapeli. 37 Ravennalı şair Dante Alighieri büyük aşkı olarak bilinen Portinari Ailesi'nin kızı feeatrıce'ye Cebennem-Cennet ve Araf üçlemesinden oluşan İlahi Komedya adlı eserinin Cennet bölümünde yer vermiştir. Eserde Cennet'i gezerken Dante'ye Beatrice karakteri eşlik eder Ölümle Randevu 105 çası olması anlamına geliyordu. Belki bu yüzden o meydan onda tüm mimari uyum, ışık ve renklerin ötesine geçen bir çekicilik etkisi yaratıyordu... Angela düşünürken birden şunu fark etti: Bu çekicilik değildi, içinde çiçeklenen bir ruh haliydi. Yüzüne tatlı bir gülümseme yayıldı. Karşıdan hızlı adımlarla onu karşılamaya gelmekte olan Benni’yi gördü, komiser hiç de düşündüğü kadar gecikmemişti... *** Angela, Benni’ye Sant’Eustorgio Bazilikası’m göstererek şöyle dedi: Bir zamanlar burada huzur içinde yatan Müneccimlerden'8 geriye sadece tabutları kaldı. Aynen öyle, diye onayladı Doktor Margas. İmparator Friedrich Barbarossa onların kalıntılarını kendine mal edip Coloniaya, yani şimdiki adıyla Kölne, taşımadan önce burada dinleniyorlardı. Doktor Angela’yı gördüğüne memnun olmuştu. Mütevazı konferanslarımı sürekli takip ettiğinizi görüyorum, dedi. Bir tanesini bile kaçırmam mümkün değil; bunlar, uzak geçmişi olmayan bir ülkeden gelen biri için çok ilginç konular. Demek oluyor ki gelecek sefere size özel bir davetiye göndereceğim. Bu özel davet konusuna sinirlenen Benni, Angelayı buluşmaya çağırdığına pişman oldu. 38 Üç Müneccim Kral: Hıristiyan inanışına göre gökte gördükleri bir yıldızı takip ederek Hı Isa nin doğumunu kutlamak üzere Doğu'dan Kudüs'e gelen Zerdüşt rahiplerdir. 106 Mario Mazzanti Açık havada bir masada rahatça oturuyorlardı ve üçü de gün batımı ışıkları altındaki karşılarında yükselen bazilikanın keyfini çıkarıyordu. Doktor Margas bir Crodino’9 almıştı, Angela’nın aşırıya kaçmış görünmesini istemeyen Benni ise hiç istemeyerek kendine de bir Caipiroska40 sipariş etmişti. Doktorun alkolsüz içkisine kıskanarak bakmaktan kendini alıkoyamıyordu. Ama bazilikada, daha doğrusu Portinari Şapeli’nde halen yatmakta olan bir aziz var, dedi Angela. uAh evet... Şanlı bir kiracı: Şehit San Pietro. Margas bardağındaki buzları sallarken, Benni ikilinin bu kültür gösterisi karşısında sessiz kaldı. Bu arada San Pietro’nun bahsi geçmişken: Komiser bu sabah bana Engizisyonu sormuştunuz ya... Uzun bir süre boyunca ana merkezinin burada, Sant’Eustorgio’da olduğunu ve en büyük savunucusunun San Pietro olduğunu biliyor muydunuz? San Carlo zamanında mı?

Onun Milano’ya atanmasından kısa bir süre öncesine kadar Engizisyon merkezi ve mahkeme burasıydı. San Carlo buradaki görevine başladıktan sonra şehirdeki başka bir ünlü kiliseye taşındılar: Santa Maria delle Grazie Kilisesi’ne. Şehit San Pietro’ya gelince; Borromeo Milano’ya geldiğinde öleli neredeyse üç yüz yıl olmuştu. Senin ilgini çekebilecek bir ölüm... Cinayet! Angela, Caipi-roskasını büyük bir doğallıkla yudumlarken Benni’ye gülümsedi. Margas devam etti: 39 Crodino: Alkolsüz bir içki. 40 Caipiroska: Cachaça adlı tipik Brezilya içkisiyle hazırlanan Caipirinha adlı içecek votka ile hazırlandığı zaman bu ismi alır. Bir intikam... Onu Seveso yakınlarındaki Barlassina Ormanı’nda pusuya düşürdüler. Katharlar tarafından kafasına bir balta ve göğsüne bir bıçak darbesi ile öldürüldü. Katharlar... Bildiğim kadarıyla dinden sapan bir topluluktu. ‘İşte bu!’ diye düşündü Benfıi. Onun da bildiği bir şeyler vardı elbet. O devirde Katharizm Kilisenin en büyük düşmanıydı, kafirliğin en yaygın olduğu Oksitanyanın büyük bölümü Katharlar’dan oluşuyordu. Oksitanya mı? diye sordu Angela. Bugünkü Fransa’nın güneyi, İspanyanın bir bölümü ve birkaç Piemonte vadisini içine alan bölge. Henüz ulusların olmadığı feodal Ortaçağ döneminde bir ulus olmaya en yakın bölge orasıydı: Tek dilleri vardı, Oksitanca; kırmızı zemin üzerinde Oksitanya haçının bulunduğu tek bayrakları vardı ve tek din Katharizm’di. Bildiğim kadarıyla Katharlar’ın sonu pek de iyi olmamış, dedi Benni ve Caipiroska’sından büyük bir yudumu mideye indirdi. Kilise dinden sapmaya izin vermiyordu, Katharlar ise her ne kadar basit bir hayata adanmış barışçıl bir topluluk olsalar da gerçekten de kafirdiler. Onlara karşı bir Haçlı Seferi bile düzenlendi: İsimlerini Fransa’daki Albi şehrinden alan Albililer’e karşı yapılan seferdi bu. Sonunda hepsi öldürüldü. Son hayatta kalanlar 1244’te Pireneler’deki Montsegur köyünde bir kaleye sığındılar. Kale düştüğünde kadın ve erkek olarak toplam 224 kişiydiler. Kalenin etrafı yakacak odunlardan oluşan bir çitle çevrildi, ateşe verildi. 224 ‘İyi Adam’ -kendilerini böyle adlandırıyorlardı- çitlere yaslanmış, merdivenlerin yardımıyla içeri fırlatıldılar. İşte bu Katharlar’ın sonu ve Oksitanya için sonun başlangıcı oldu. 108 Mario Mazzanti Birkaç saniye boyunca kimse konuşmadı. Şehit San Pietro nun tüm bunlarla ne ilgisi var? Montseguryangınında Oksitanyanın tüm Katharlar’ı öldü ama bazı Avrupa ülkelerinde küçük Kathar yerleşimleri devam etti. Mesela bunların en önemlilerinden biri Kathar bir piskoposun yaşadığı Cremona’ydı. Efsaneye göre Montsegur hazinesi, kalenin düşmesinden bir önceki gece kuşatmadan kaçan beş Kathar tarafından oraya getirilmişti. Diğer bir önemli topluluk Veronaüa bulunuyordu. Yani bizim San Pietro’nun doğduğu yer. Ve şu işe bakın ki genç yaşta tövbe edip, Dominikan41 tuniğini giymeden önce o da Kathar bir ailenin çocuğuydu. Ama tövbe ettikten sonra hayatının tek emeli Katharizm’e karşı savaşmak oldu. Yer ayrımı gözetmeden, dur durak bilmeden süren bu mücadelesi, Papa tarafından Lombardiya Bölgesi’nin Baş Engizisyon Yargıcı olarak atanınca da devam etti. Artık

Katharlar’ın yeminli ve korkunç düşmanı haline gelmişti, işte bu yüzden onların intikamıyla karşı karşıya kaldı. Onun sayısız mucizesini tanıyıp kabul eden Kilise ölümünden hemen bir yıl sonra onu şehit ve aziz ilan etti ve ardından Verona Arenası’nda Katharlar ve Valdesi’den 200 kişiyi yaktı. uNe korkunç bir hikaye. Bu ne gaddarlık, ne hoşgörüsüzlük! O dönemlerde böyleydi sevgili Angela. Dünya hayatının bir değeri yoktu. Bunu çok güzel ortaya koyan bir olay var: Amaury’nin kim olduğunu biliyor musunuz? Benni ‘Jııventus’un forveti42’ diye cevaplamak isterdi ama kendini engelledi, ne de olsa prestijli futbolcunun takımını tutmuyordu. 41 Dominikan Tarikatı: Aziz Dominik'in kurduğu tarikattır. Tarikat mensubu din adamları ayırıcı bir özellik olarak beyaz rahip tuniği üstüne siyah bir cübbe giymekteydiler. 42 luventus futbol takımında oynayan Amauri adlı futbolcuya gönderme yapılıyor. Ölümle Randevu 109 Arnaud Amaury Haçlı birliklerinin komutanıydı. Katolikler’in çoğunlukta olduğu Güney Fransa’daki Bezi-ers kentini aldığında askerlerine tüm Katharlar ı öldürmesini emretti. Askerleri ona, bu kafirleri inançlı halktan nasıl ayırt edeceklerini sorunca, sakin bir şekilde şöyle cevapladı: ‘Hepsini öldürün. Tanrı nasılsa inançlı kullarını tanıyacaktır.’ Böylece yirmi bin kişi katledildi. Angela midesinde bir ürperti hissetti. Benni de aynısını hissetti ama onunki oldukça farklıydı: Ceketinin cebindeki cep telefonu titriyordu. Komiser, Angela ve misafirinden izin isteyerek telefonu cevaplamak üzere meydanın ortasına doğru yürüdü. Söyle Ingroja, kulaklarımı açtım, dinliyorum. Şansımız yaver gitti doktor. Adamımızı telefon operatörüyle yaptığı sözleşme sayesinde bulduk. Kimlik fotoğrafı bile var elimizde. Anlat... Adı Sergio Cristalli, 24 yıl önce Milano’ya bağlı Vizzolo Predabissi kasabasında doğmuş. Vizzolo Predabissi mi? Ne biçim bir yer ismi öyle? Melegnano Hastanesi’nin bulunduğu bölgenin adı doktor. Bana çok çirkin bir isim gibi de gelmedi ayrıca... Devam et, Ingroja, devam et. Peschiera Borromeo’da, Lombardi Meydaııı’nda yaşıyor, işini öğrenci olarak belirtmiş. Evet ya hem de ne öğrenci... Benni, müfettişin Orfeo’nun eğitim alanını söylemesine izin vermeden araya girdi: 110 Mario Mazzanti Boş ver Ingroja, konu yeterince açık zaten. İyi iş çıkardın. Eğer isterseniz varından itibaren götüne birkaç adam takalım doktor. Benni, Ingroja nın farkına varmadan söylediği bu çift anlamlı cümle üstüne espri yapmamak için kendini zor tuttu. Konuşurken bir yandan Angela ve Doktor Margas m hararetli bir sohbet içinde olduklarını görüyordu. Birbirlerine söyleyecek bu kadar çok neleri olabilirdi? Benni telefona doğru sertçe soludu. Angela’yı oraya getirmek hangi cehennemden aklına gelmişti? Hatlar karışıyor, bir şey mi dediniz doktor?

Tamam, dedim. Ama onu izlemeye hemen bu akşam başlayalım, evinin altında nöbet tutması için birkaç adam gönder. Ben yarın sabah telefonlarının dinlenmesi ve her açıdan izlenmesi için gerekli olan imzaları atarım, ne kadar tuvalet kağıdı harcadığını bile bilmek istiyorum. Bir şey daha var doktor. Ofise döndüğümde bilişim uzmanından bir mesaj buldum. Ne diyor? Sizinle konuşmak istiyor. Profesör Valeriani’nin bilgisayarında ilginç bir şey bulduğunu belirtmiş. Yarın Ingroja, yarın. Şimdi işlerim var. İyi geceler. *** Bu ikisinin birbirine bu kadar çok anlatacak neyi olabilirdi ki? Benni hızlı adımlarla Angela ve Doktor Margas’a doğru ilerledi. Ne diyorduk; Carlo Borromeo başpiskoposluğunu devralmak üzere tüm maiyeti ve 70 at arabası ile 1565 yılında Milano’ya geldi. Bunu, günümüzdeki yeni piskoposların da gelenek olarak yapmayı sürdürdüğü gibi, tam buradan Sant’Eustorgio Bazilikasından geçerek yaptı. Margas bazilikaya bakarak konuşurken, gözleri sanki 500 yıl önceki olayları görüyor gibiydi. Milano o zamanlar Karşı Reform ilkelerine tam anlamıyla bağlı bir şehir değildi. İspanyol egemenliğinin üstünden henüz iki yıl geçmişti ve 17. yüzyılın ekonomik ve ahlaki gerilemesine hala yıllar vardı. Milano o devrin en hareketli hatta muhtemelen bizim ülkemizin ve tüm Avrupa’nın en zengin şehriydi. Nüfusu yüz binden fazlaydı. En düşük seviyede olanlar bile yiyecek yemek bulup hayatta kalabiliyordu ki bu, o günlerde garantisi olmayan bir şeydi. Şehri ziyaret eden yabancı gezginler Milano’nun zenginliğinden ve halkın sayısının çokluğundan bahsederek şehrin ününü artırıyordu. Her türlü gıda maddesi ve baharatın çok çeşitli ve ucuz olduğunu; en iyi kuyumcu, silah ustası, kumaşçı, ipek dokumacı, kristalci ve daha birçok pazarın orada bulunabildiğini söylüyorlardı. Belki Roma, Floransa, Na 112 Mario Mazzanti poli ve Venedik'in görkemli anıtlarından yoksundu ama halkı soylulardan ve tüccarlardan oluşan, işçi ve ustaların mutluluk ve refah içinde yaşadığı zengin bir ticaret ve sanayi şehriydi. O günlerin şiirlerinden birini hatırlamaya çalışan Doktor Margas bir süre durakladıktan sonra ezbere okumaya başladı: Onun benzeri başka bir şehir yok: Ah Milano! İyi yemek istiyorsanız Milano’ya koşun. İyi giyinmek istiyorsanız o da Milano’da, Her şeyi isteyenler koşun Milano'ya. 1500'de Cordusio Meydanı Dört yüz yıl önce de fiçilesi bir Milano mu varmış yani?43 wHer türlü yiyeceğin bulanabildiği yaklaşık yüz kadar han ve meyhane vardı. Nüfusa oranla bugün mevcut olandan daha fazla. Sonra bazı pagan yönleri olan çok sayıda halk festivali 43 İçilesi Milano (Milano da Bere): 80'li yıllarda sosyal ve ekonomik açıdan çok iyi bir konumda olan refah içindeki Milano'nun bu hareketli ve canlı sosyal ortamını tanımlayan bir

gazetecilik ve reklam terimi olarak ortaya çıkmış, sonraları televizyona da girerek bir çok film ve reklamda yaygın olarak kullanılan bir deyiş halini almıştır. Ölümle Randevu 113 vardı. İşlek meydanlarda komedyen ve aktörlerin katılımıyla dans ve gösteriler yapılıyordu, bunlar özellikle İspanyollar tarafından takdir ve teşvik ediliyordu. Birçok insan top oyunu için çıldırıyordu... Geleneklerin ise pek takip edildiği söylenemezdi: Nikahsız birliktelikler, zina, bahis oyunu ve fuhuş yaygındı... Az çok günümüzdeki gibi yani. Benni o günden bugüne çok şeyin değişmediğini düşündü. Bahis o kadar yaygındı ki, o dönem Milano’yu yöneten Visconti Ailesi zamanından başlayan kısıtlamalar ve yasaklarla bu oyun kökten bitirilmeye çalışıldı. Zar atma, satranç ve kağıt oyunlarında hangi tarafın kazanacağına dair parayla iddiaya giriliyordu. Bahsin her türü sert cezalarla yasaklandı. Angela merakla sordu: Bahis mi? Nasıl bir oyun bu? İnanmayacaksınız ama... Pokerin atasıdır. Söylendiğine göre sonraları İtalyan ve Fransız gemilerinin ticaret yolları sayesinde Amerika’ya ulaşmış. İnsanlar bu oyun yüzünden mahvolup sıkça bıçaklanmış olarak ‘Castelletto’dan aşağı atılıyormuş. Castelletto, oyun salonu adı mı? Genelev; daha doğrusu Milano Genelevi. Yemek yenip, bahis oynanan ve doğal olarak da... Eh işte beni anladınız... Şehirde hayat kadınlarının toplanabileceği ‘Pasquirolo’ adında bir yer oluşturma fikrini ortaya atan Gian Galeazzo Visconti olmuş. Böylece 1300’lerin ortasında ‘Castelletto’ doğmuş. Bu isim belki de evi sur gibi çevreleyen ve sonra duvara dönüştürülecek olan çite gönderme yapıyordu.44 Benni içinde aniden beliren merakla sordu: Peki, Pasquiro-lo bugün nerede bulunuyor? 44 Castelletto: İtalyanca 'küçük kale' anlamına geliyor. 114 Mario Mazzanti Doktor Margas bıyıklarının artından gülerek cevapladı: Pasquirolo'nun günümüzdeki yerini hiç hatasız biliyoruz; çünkü tam olarak polis merkezinin olduğu yer. Az önce bahsettiğim duvarın bugünkü Beccaria Sokağı’na bakan tek bir kapısı vardı ve bu giriş, parası fahişeler tarafından ödenen bir bekçi tarafından korunuyordu. Benni birçok kişinin, polis merkezinin buraya konumlandırılmış olmasını tamamen anlamsız bir tesadüf olarak görmeyeceğinden emindi... Peki, polislerin oraya geçişi nasıl oldu? Hayat kadınları için sıkıntı 1565 te yeni başpiskoposun gelişiyle başladı. Carlo Borromeo böyle bir genelevin varlığına asla tahammül edemezdi, dahası bu yer tıpkı bugünkü gibi başpiskoposluk makamının neredeyse hemen arkasında bulunuyordu. Kısacası bu kamu günahkarları kısa bir süre içinde binadan tahliye edildi ve bütün yapı yıkıldı. Birkaç yıl sonraki veba salgınının sonlanmasıyla Adalet Kaptanı45 kendine bir çalışma yeri ve hapishane yaptırarak oraya taşındı. Kısacası bugün halen polis merkezinin içinde görülmekte olan geniş avlu o günkü endüstriyel dönüşümün bir parçasıydı... Angela kendini tutamayarak atıldı:

Ah, hadi ama! Fahişeler, bahis oyuncuları, zevk düşkünü halk... Milano sadece bunlardan mı ibaretti? Peki ya bilim? Sanat? Haklısınız Angela. Bu şehir aynı zamanda hekim, matematikçi ve astronom olan Cardano’nun da Milanosu ydu. Kendisi kardan mili’ adlı bir bağlantı milinin ve şifreli kilidin muci- 45 Adalet Kaptanı: Ortaçağ italyası'nda şehrin güvenliğinden sorumlu, genellikle soylu insanlardan veya hukuk okumuş kişiler arasından seçilen bir emniyet mensubu. Ölümle Randevu 115 didir. Burası Leonardo’nun, Bramante’nin, Filarete’nin eserlerinin yaratıldığı Milano’ydu. Rönesans ruhuyla sarhoş olmaya devam eden ve duygularını ifade etme arayışı içinde olan bir sanat topluluğuna sahip bir şehirdi. Burada günışığına büyük başyapıtlar çıkarmamış olsa da çok aktif ve hayati önem taşıyan bir cemiyet vardı: Arcimboldi, Lomazzo, Ferrari, Fontana...4* Zengin, zevk düşkünü ve biraz da koyun gibi ama aynı zamanda sanatın ve sanatçının yuvası olan bu Milano’nun üstüne yeni piskopos Carlo Borromeo çöreklendi... Ve sıkı kurallarının yayılmasına yardım ettiği Karşı Reform’u büyük bir titizlikle uyguladı. Şöyle diyebiliriz: Parti yarıda kesilmiş gibi oldu. Aşırılıklarına rağmen o neşeli refah iklimi aniden yok olmuş yerini güzellik duygusunun, neşeli bayramların, tensel zevklerin yasaklandığı ve hatta hapis ve işkence cezalarına çarptırıldığı yeni bir ahlaki titizlik mevsimine bırakmıştı. Piskoposluğun yargı yetkisinin din adamları ve halk üstündeki sınırsız hareket imkanı Borromeo’nun Karşı Reform kurallarını Milano’da yayabilmesinde en önemli faktör oldu. Angela araya girdi: Yargı yetkisi derken... Neyi kastediyorsunuz? Sadece rahip ve rahibeleri değil, halktan insanları da Kilise cezaevlerine tıkıp piskoposluk mahkemesinde yargılamak. Ve bu sadece, Borromeo için sonu direkt kazıkta yakılma olan Protestan kafirliği ve cadılık için uygulanan bir kural değildi: İnsanlar sevgili olup birlikte yaşadığı, zina yaptığı ya da en basit şekliyle kağıt oynadığı, yasaklanmış günlerde dans ettiği, birkaç 46 Ortaçağ'ın ünlü İtalyan sanatçılarından Öne çıkanlar: Ressam leonardo da Vinci, Mmıaı Donato Bramante, Heykeltraş mimar Filarete, Ressam Giuseppe Artimboldo, Ressam üıo^ vanni Paolo Lomazzo, Ressam Ferrari, Ressam Fontana. Mario Mazzanti seter ayin kaçırdığı, paskalya perhizini ihmal ettiği ya da Papa karşısında diz çökmeyi unuttuğu için tüfekli ve bakalı piskopos muhafızları taralından tutuklanabilirdi. Top oynamak için yanlış zamanı seçen bir çocuk grubuna karşı açılmış bir dava bile oldu. Ayrıca başpiskoposluk zindanlarına düşmek pek de güzel bir deneyim sayılmazdı: Oraya atılanlar... Şöyle diyelim... Sorguya çekiliyordu, hem de çok titizlikle. Daha açık olur musunuz lütfen? Angela’nın yüzünde küçük bir tiksinti ifadesi belirmişti O dönemdeki sorgulamalar hiç şüphesiz bugün Komiser Benni’nin izlediği yollardan çok farklıydı... Elbette itirafların yüzdesi çok yüksekti ama halkın bunu isteyerek yapmadığı açıktı. Kent Konseyi’nin Romaya büyük gizlilikle gönderdiği mesajı aklımda kaldığı kadarıyla aktarayım: 'Kardinalin belgelerinden bu şehrin başpiskopostan hoşnutsuzluk ve

genel bir rahatsızlık içinde olduğu görülmektedir. Oldukça ileri ve sıradışı işkence yöntemleri uygulanmakta ve bunların sonunda birçok kişi sakat kalıp hatta bazen ölmektedir Bir süre hiçbiri konuşmadı. Sant’Eustorgio Bazilikası gece aydınlatmaları altında çok güzel görünüyordu. Doğal olarak bu sessiz protesto ölü bir mektup olarak kaldı. Tıpkı Milano’ya gidip düzenli olarak muhafız birlikleri tarafından görevlerine karışıldığını gören Ispanyol valiler tarafından İmparator V. Carlo’ya kadar çıkan şikayetler gibi. Bilindiği kadarıyla kral hayretler içindeki valilerden birine kardinalin din aracılığıyla tebaanın huşusunu valinin birliklerinden çok daha iyi koruduğu söylemiş. Ölümle Randevu 117 Az önce Protestanlar ve cadılar için kazık cezası verildiğinden bahsettiniz. Angela gittikçe daha sarsılmış görünüyordu. Çok fazla uygulandı: Kafirlik kökü sökülmesi gereken bir yaraydı. Bu yüzden az kurutulmuş ve yağa batırılmış odun ateşi kullanıldı. Çünkü bu, suçlulara en yüksek şekilde cezalandırılmaları için yavaş bir yanma sağlıyor, yanmış insan eti kokusu halka gözdağı vermek üzere havada daha uzun süre kalıyordu. Cadıları avlamak içinse köylere tam anlamıyla seferler düzenlendi. Bunların en bilinenlerinden biri 10 ya da 11 cadının yakılarak öldürüldüğü Mesolcina baskınıdır. Carlo’nun cadılara olan öfkesi amansızca devam etti, aslında bu bir yandan da şaşırtıcı bir durumdu. Çünkü Katolik Kilisesi, Protestanlar’ın aksine Hıristiyanlık öncesi batıl inanç ve pagan geleneklerinin tek bir terim altında toplandığı antik dine müsamaha ediyordu. Görünen o ki Borromeo farklı olan her şeyin kökünü kurutmak, daha doğrusu, yakmak gerektiğine inanıyordu. Ne vahşet... diye fısıldadı Angela. Komiser Benni göz ucuyla saate baktı: Geç oluyordu. Henüz akşam yemeği yememişlerdi, bir sonraki gün Profesör Valeriani’nin katili rolüne en uygun adayı ininden çıkarmak üzere zor bir gün olacaktı ve Humiliati hakkında hala kayda değer bir şeyler öğrenememişti. Doktor Margas, sizi saatlerce dinleyebilirim ama biraz endişeliyim: Bana ne zaman Humiliati ve yaptığı saldırıdan bahsedeceksiniz? Sevgili komiser, tam da oraya geldik. Bu sabah size Karşı Reformun nasıl 360 derecelik bir stratejisi olduğunu açıkladı ğımı hatırlıyorum. Bu bağlamda din adamlarının da hem ahlaki 118 Mario Mazzanti hem eğitimsel hem de ekonomik açıdan yeniden organize edilmeleri gerekiyordu. Bövlece rahibe manastırları etrafı duvarla çevrilerek restore edildi ve konuşma odalarına ızgaralı pencereler konuldu. Kiliselerde ise kadınlarla erkeklerin birbirlerinden ayrılması için koridorların arasına korkuluklar konuldu. İtirafçı kulla rahip arasında hiçbir temasa izin vermeyen ilk günah çıkarma kabinleri bu dönemde yapıldı. Ayrıca ilahiyat okulları, yatılı okullar ve akademiler ortaya çıkmak zorunda kaldı. Carlo büyük yatırımlar gerektiren bu işler için gereken fonların piskoposluk gelir yönetiminin yeniden yapılandırılması ile karşılanabileceğini düşünüyordu. Nihayet Borromeo’muzu bir süreliğine bırakıp Humiliati’yle ilgilenmenin zamanı geldi. Doktor Margas ceplerini karıştırıp, okuma gözlükleriyle birlikte düzgünce katlanmış bir kağıt çıkardı. Gözlüklerini takarken anlatmaya devam etti:

İşte, size bazı kaynaklar da getirdim. Bu, o dönem yazılan antik Milano yıllıklarından bir pasaj ve Humiliati’ye gönderme yapan belki de ilk belge, dedi kağıtta yazılanları göstererek. İtalyanca’ya çevirebilir misiniz? Hanımefendi için elbette... Benni aceleci bir tavırla bunları söylerken bir yandan da içinden metindeki bazı kelimelerin ne anlama geldiğini düşünüyordu. Elbette, şöyle diyor: İsa dan sonra 1176’da Nisan ayında Milano Başpiskoposu kutsanmış Galdino öldü. Aynı yıl Viboldone Kilisesi47yapıldı. Yine aynı sene Haziran ayında İmparator Federico, Legnano’da Milanolular tarafından yenilgiye uğratıldı. * 47 Viboldone Kilisesi: Milano il sınırları içindeki San Giuliano Milanese Şehri'ne bağlı Vi- botdone Kasabası'nda bulunan ve Humiliati Tarikatı'nın ana merkezi olan kilise, manastır. Ölümle Randevu 119 Bu notu yazan tarihçi zaman içinde Humiliati Tarikatı’nın en önemli manastırı halini alacak olan Viboldone Kilisesi’nin inşasını büyük öneme sahip iki tarihi olayla yan yana veriyor: Milanolular tarafından çok büyük kabul edilen bir başpiskoposun, yani Galdino’nun ölümü ve Lombard Birliği’nin48 Legnano’da imparator Federico Barbarossaya karşı kazandığı zafer. Bunun dışında Laonlu anonim bir tarihçi tarafından 1100 ve 1200 tarihleri arasında yazılmış ‘Chronicon Universa-le yani ‘Evrensel Kronoloji’ adlı bir pasaj var. Size direkt olarak çevirisini okuyorum: ‘Lombardiya Kentinde o devirde (1179) evlerinde aileleriyle kalmaya devam eden insanlar vardı. Bunlar belirli bir dini yolda yaşamayı seçmişlerdi. Yalandan, yeminden ve kavgadan kaçınıyorlardı. Basit elbiseleri içinde mutluydular ve Katolik inancın savunuculuğunu yapıyorlardı. Boyalı kıyafetler giymediklerinden ötürü kendilerine Münzeviler diyorlardı, basit bir elbiseden memnun oluyorlardı. * Kırk yıldan az bir sürede Humiliati üyelerinin sayısı oldukça arttı, işte Piskopos Jacques de Vitry’nin 1216 tarihli mektubundan bir alıntı: Bu Humiliati keşişleri İsa için her şeyi terk eden insanlar, farklı bölgelerde bir araya geliyorlar, bilek gücü ile çalışarak yaşıyorlar, sürekli Tanrının dualarını ediyorlar, mükemmel ve sağlam bir imana sahipler, etkili eserleri var. Ortak bir yaşam sürüyorlari yaptıkları işlerin büyük çoğunluğu bilek gücüne dayalı. İşte Mila- 48 Lombard Birliği: 12. yüzyılda Milano, Bolonya, Verona ve Parma gibi daha birçok önemli merkezin katılımıyla Kuzey İtalya'nın neredeyse tümünün dahil olduğu, siyasi kanadı da olan askeri bir birliktir. Bu birliğin tabi olduğu Lombard haklı, 6. yüzyılda Kuzel İtalya ya yerleşmeye başlayan Alman kökenli bir ırktı. Lombard Kral ve Kraliçeler, bölge üstünde oldukça söz hakkına sahipti. ı:o Mario Mazzanti no Piskoposluğu sınırlın içinde gittikçe yayılırı bu din, kadın ve erkeklerden ol uçan yüz- elli kişilik bir manastır cemaati yarattı. Bu sayıya kendi evlerinde kalanlar dahil değil. Doktor Margas gözlüğünü çıkarıp, kağıtla birlikte cebine geri koydu. ‘Aslında tarikatın doğuşuyla ilgili çok az bilgi var. Tarikatın bir kurucusu, Münzevilerin kutsanmış bir azizleri yok. Bir efsane kim olduğu bilinmeyen bir imparator tarafından Almanya’ya sürülmüş bir grup Milanolu ve Komolu asilden bahseder. İçinde bulundukları

şartlar onların mutlak tevazu içinde Tanrı’ya hizmet etme yolunda olgunlaşmasını sağlar. Vatanlarına geri döndüklerinde İncil’e uygun bir hayat sürme yoluna girer ve bu inanç doğrultusunda peşlerinden gelen birçok takipçi kazanırlar. Bu anlatılan etkileyici bir hikayeden ibaret olsa da gerçekle bağı olabilir. Çünkü tarikatın Kilise tarafından tanınması için çalışan ve Papalık belgelerinde adı geçen ilk Humiliati mensupları soylu ve önemli ailelerin üyelerinden oluşuyor: Milanolu Guido di Porta Orientale ve Komolu Giacomo di Rondineto. Yanlış hatırlamıyorsam ilk ‘Tarikat Kuralları’ Bernardo di Chiaravalle tarafından yazılmıştı. Bu da bir söylenti ya da konuyla ilgili hiçbir belge yok diyelim... Bununla birlikte bunda da bir gerçeklik payı var. Bernardo’ya ve o zamanki vaazlarına bakacak olursak kadın ve erkekleri çul ve yünlü giysiler giymeye ve dini bir yaşam sürmeye üstü kapalı bir şekilde çağırdığım görürüz. Ama Humiliati’yi sade ve fakir bir hayat süren, maneviyata yönelmiş, zenginlik ve dünyevi zevklerin karşısında olan birçok hareketten biri olarak düşünürsek büyük bir yanılgıya düşmüş oluruz. Bundan çok daha fazlasıydı. Cemaatleri kadın ve erkeklerden, din adamları Ölümle Randevu 121 ve sivillerden, asil ve yoksullardan oluşuyordu; İncil’e has yoksul bir yaşam arayışı içindeydiler. Gerçekte hiç duyulmamış, kesinlikle yenilikçi ve hatta diyebilirim ki ‘devrimci’ bir şey sunuyorlardı. Doktor Margas sözlerine etkileyici bir ara verdi. Düşünün ki Humiliati kadın ve erkeklerden oluşan ortak bir deneyim yaşıyordu. Evli ya da bekar, din adamı ya da sivil hiç fark etmeden hepsi birlikte aynı çatının altında Roma Katolik Kilisesi’nin içine mükemmel bir şekilde girmiş tek bir tarikatta toplanıyorlardı. Kadın ve erkeklerin beraber ibadet ettiği bir tarikat mı? Kendi içlerinde birbirleriyle evlenebiliyorlar mıydı? Gerçekten zamanın oldukça ilerisindelermiş! Angela hayrete düşmüş görünüyordu. Aslında doğal olarak sadece siviller evlenebiliyordu ama geri kalan her şey ortaktı: İş, dua, yemek, ev. Yenilikçi ve devrimci yönü buydu. Ayrıca bu, belirli bir açıdan tarikata büyük bir ekonomik şans getiren bir yöndü. Yün işleme ve ticaretinden elde edilen gelirler, diye atıldı Benni. Saldırının sebebine gelmek için durumu hızlandırmaya çalışıyordu. Kesinlikle; Humiliati kısa bir sürede büyük bir zenginlik kazandı, böylece bankacılık aktivitelerine de odaklanmaya başladı. Düşünün ki 1248’de Humiliati’nin Sant’Agatadaki Mon-za evi, katedralin rahip meclisine49 o kadar büyük bir kredi verdi ki karşılığında ‘Demir Taç da dahil olmak üzere manastırın tüm hazinesini rehin aldı. 49 Rahip Meclisi: Dini eğitim kurumu, katedral ya da şövalye birliklerinde topluluk üye-eri içindeki düzenleme ve dini kuralları belirlemeye yönelik din adamlarından oluşan bkr gruptur. 122 Mcirio Mazzanti Kraliçe Tcodolinda'mn Demir Tacı mı bu? diye sordu Benni tumturaklı bir tavırla. Angela hemen sordu: İsa Mesih'in çarmıhındaki çivinin demiriyle yapılan mı?

Hani şu Napolyon un taç giyerken taktığı? Komiser son sözü kendisi söylemezse sinir olurdu. Evet... ‘Tanrı onu bana verdi, dokunanın canı çıksın.™ O tacın ta kendisi. Sadece Napolyon değil, son 500 yıl boyunca İtalya’da krallığını ilan eden herkes Demir Tacı giyerek tahta çıkmak istedi. Fransızlar’dan Bonaparte, İspanyollar’dan V. Kari ve son olarak 1838’de AvusturyalIlardan I. Ferdinand. Ama aralarında hiç İtalyan yok! diye atıldı Angela. Benni kısa kesmeye çalıştı: Tarihimiz boyunca ülke olarak oldukça fazla turist ağırladık... Angela haklı, tarih bazen çok tuhaflaşabiliyor: Sonunda İtalya oluştuğunda başta Savoy Hanedanı51 vardı. Fertler aralarında Fransızca konuşmalarına rağmen aslında İtalyan’dılar ama tahta çıkarken Demir Tacı giymediler. Neden ki? Tacın içerdiği kutsal emanet yüzünden: Geleneğe göre, İsa çarmıha gerilirken kullanılan çivilerden birinin eritilip halka haline getirilerek tacın içine yerleştirildiğine inanılır. Anlaya- 50 Napoiyor Bonapart'ın tahta çıkarken Demir Tacı giydiği zamanki sözleri. 51 Savoy Hanedanı (Casa Savoia): Sicilya ve Sardunya Krallıkları'ndan sonra 1861-1946 yılları arasında İtalya Krallığının başına geçerek İtalya'yı yönetmiş olan eski ve köklü bir ade, hanedan Ölümle Randevu 123 cağınız o ki yeni doğmuş İtalya Krallığı’nın Pia Kapısı’ndakP2 topların yardımıyla Romanın alınmasından sonra Papalıkla ilişkileri pek de iyi değildi. Bu yüzden kutsal emanet olan kıymetli tacın kullanılması pek de uygun bulunmadı. Affedersiniz ama bundan birkaç yüzyıl öncesinde kalmıştık. Benni tekrar saatine göz attı, bu sefer bu hareketini saklamak gibi bir derdi yoktu. Zamanla zenginleşip, dönemin yüksek fınans işlerine adanan Humiliati’den bahsediyorduk. Yüksek fınans... Servetlerini akılcı yatırımlara dönüştürüyorlardı diyelim: Gayrimenkul satışı, ticaret ve kredi... Tefecilik mi yapıyorlardı? Bu, Borromeo’nun onlara yaptığı suçlamalardan biriydi. Her ne kadar farklı bölgelerde münferit birkaç olay görülmüş olsa da piskoposun bu suçlaması derinde kesinlikle asılsızdı. Aksine Münzeviler beceri ve bütünlükleri açısından o kadar takdir ediliyorlardı ki sivil yetkililer tarafından kendilerinden kamu maliyesinin hesaplarını tutmaları bile istenmişti... Hatta bu durum Lombardiya’nın dışına taşmış, örneğin 14. yüzyılın ilk yarısında Siena şehrine kadar uzanmıştı. Monza’daki kredi verme örneğindeki gibi operasyonları yönetip para kazanmanın yanı sıra halk arasında elde edilen büyük saygınlığın tadını çıkarmak da lazımdı. Ama bu durum birliğin hem ahlaki hem de ekonomik açıdan ciddi bir düşüş yaşamasına sebep oldu. Bildiğim kadarıyla Borromeo zamanında sayıları sadece seksen kadar kalmıştı ve sefahat bağımlısı bir hal içindeydiler. işte bu yüzden başpiskopos onları ıslah etmeye karar verdi, onların karşılığı ise silahla oldu. 52 Pıa Kapısı: Roma şehri surlarında bulunan kapılardan biridir. 124 M ar i o M azzan t i

Söylediklerinizde doğruluk payı var komiser... Ama yanlış kısımlar da mevcut. Öncelikle sayıları size söylendiği gibi seksen kadar değildi; daha fazlaydılar. Orta İtalya’ya kadar yayılmış bulunan bu tarikatın kurtulan üyelerinin sayısı yaklaşık iki yüzdü. Humiliati’nin çöküşü ise aslında çok uzun ve karmaşık bir konudur ve doğrusu lanse edilen ahlaki bozulmayla pek de ilgisi yoktur. Gerçek şu ki neredeyse iki yüzyıl süren bir dönemde iç içe geçen pek çok faktör yavaş bir çöküşü doğurmuştur: Dini açıdan uzmanlaşma eksiği, evlerin bölünmesi, tarikatın üst pozisyonlarına birliğin ekonomik yönleriyle daha çok ilgili olan güçlü ailelerden grupların girmesi... Aklıma ilk gelenler bu kadar da değil. Ahlaki açıdan sorunlu bir durumun olmadığını söylemiyorum ama bu, dönemin diğer tüm cemaatlerinde görünenden daha endişe verici değildi. Kendini dünya zevklerine bırakıp alem yapan bazı ahlaksızlara bakacak olursak, aralarında Milanolu Humiliati mensubu Rahip Mario Pizzi gibi üstündeki kıyafeti kırbaçlayarak ayetler yazanlar ya da Viboldone Manastırı başrahibi Landriani gibi müzik salonuna Arap tarzında esrarengiz süslemeler ve freskler yaptıranlar vardı... Peki Münzeviler denildiği gibi ahlaksız ve zayıf kimseler de-ğildiyse, Borromeo neden tarikatı ıslah etmek istedi? Bir dizi mükemmel sebep yüzünden komiser, size şu ana kadar anlattığım uzun hikayeleri dinleyerek göstermiş olduğunuz sabrın meyvesi olarak ortaya çıkacak ve size gayet makul gelecek bir dizi mükemmel sebep yüzünden... Doktor Margas yerinde daha rahat bir pozisyona geçti. Milano Başpiskoposu Carlo Borromeo, Karşı Reform’un emirlerini örnek teşkil edecek şekilde uygulayıp stratejilerini hayata geçirme niyetindeydi. Bu stratejiler aynı zamanda ruh- Ölümle Randevu 125 ban sınıfının da çok sert kanunlarla hiyerarşik bir yapı içinde yeniden düzenlenmesini öngörüyordu: En küçük ve ırak köy kiliselerinden en yukarıya ta Papalık tahtına kadar hepsi... Burada küçük bir tırnak açıp Humiliati’nin kadınla erkeğin karışık olduğu bir cemiyet halinde yaşayarak bu kanunlardan nasıl çıktığını hatırlatıyorum. Bu durum, kadınlarla erkekleri ayırmak için manastır restore ettiren ve kiliselerin içini yüksek korkuluklarla ayıran Carlo gibi biri için gözlerini kana boğacak bir durum olmalıydı. Demek bu yüzden Humiliati’yi ıslah etmek istiyordu! Margas kadına gülümseyerek karşılık verdi: Hayır sevgili Angela, bu sadece onları ahlaksızlıkla suçlamak için bahanesi oldu. Tarikatı ıslah etme tehdidi ve bundan filizlenen ‘Korkunç Suikast’ın gerçek sebebi başka. Komiserin bize rahatlıkla söyleyebileceği gibi genellikle tüm suçların temelinde yatan bir neden. Para! Elbette para. Borromeo’nun uygulamakta olduğu büyük yenileme sürecinde ekonomik aktivitelere müdahale de öngörülüyordu. Küçük bir manastırdan şehrin bazilikasına kadar her türlü dini enstitüde nereden ve ne sebeple olursa olsun toplanan tüm paralar kontrol altına alındı. O andan sonra neredeyse tüm gelirler başpiskoposluk sarayında toplanacaktı. Bu paranın bir bölümü piskoposluk işleri için tutulacak, bir kısmı Roma’ya gönderilecek ve yetecek kadarı, daha fazlası değil, ait olduğu kaynağa geri verilecekti. Temelde yanlış değil aslında... Doktor Margas şaşkınlığını belirtecek bir jestle başını kaldırdı. Mario Mazzanıi

Münzeviler, birden kendilerini gelirlerinden mahrum olma tehlikesi karşısında buluverdiler. Sadece bu da değil; Borromeo nun çok sevdiği Cizvit mensupları yerleştirmek üzere uzun süredir gözlerini diktiği Milano’daki ana merkezleri olan Brera Evi de tehlikedeydi. Uzatmayayım, birkaç çatışma ve ilk direnişlerden sonra Carlo, Münzevilerin sayılarının en fazla olduğu ve genel merkezlerinin bulunduğu Cremonaya bir çağrı yaptı. Kibar ama net bir ifadeyle tartışılacak hiçbir şey olmadığını, yeni hükümler karşısında disiplinli ve Hıristiyanlara has bir şekilde başlarını eğmezlerse tarikatın ıslah edilip ortadan kaldırılacağını bildirdi. Ayrıca Humiliati’nin mahsul ve tarlalarından elde ettikleri gelirlerin ve yerleşimcilerin kira ve tarla icarı olarak verdikleri haraçların o günden itibaren başpiskoposluk kullanımına geçeceğini de bildirdi. Kısacası Borromeo onlardan para ve yemeklerini de alıyordu. Böylece keşişler arasında belki de tamamen yersiz olmayan bir düşünce yayılmaya başladı: Geleceğin azizi; topraklarını, manastırlarını, işlerini ve tüm kazançlarını sahiplenip onları tam bir yoksulluk içine sokmak istiyordu. Gerçekten de San Carlo’nun planı bu muydu? Angela çoktan Humiliati’nin safına geçmiş görünüyordu. Hem evet hem hayır... Şu anlamda hayır, Borromeo’nun gerçekten kalbinde olan sadece bir ya da daha fazla tarikatın değil, tüm dini hareketin yeniden yapılandırılması yönündeydi. Kimsenin yüzüne bakmadan ve hiçbir aracı kullanmayı ihmal etmeden amansızca takip ettiği amaç piskoposluğun her bir köşesinde tek bir elinin var olmasıydı: Yani tüm dayatmaları ile Karşı Reform’un uygulanması. Bu da tüm Luthercilerin, her tür kafirin, cadıların ve batıl inançlı köylülerin alevleri boylayacağı anlamına geliyordu... Benni araya girdi: Buna hizaya sokulamayan baskıcı azınlıklar da dahil. Komiser altmış sekiz kuşağından kalma bir üslupla konuşmuştu. Aslında konu çok basit, sizin belirttiğiniz şekliyle ‘hizaya sokulamayanlar’ın iki seçeneği vardı. Bunlardan ilki saf değiştirip, Trento Konsili’nde dikte edilenleri kucaklamak, kendilerini tüm faaliyetleri kontrol edecek, girişimleri onaylayıp reddetme yetkisine sahip olacak ama yemeğin üstüne tatlılık olarak da aldığı gelirlerle yaşamalarına yetecek kadarını onlara dağıtacak başpiskoposun güvenli ellerine bırakmak. ‘Yemeğin üstüne tatlılık’ deyimi yerine ‘zehir kuyruktadır’ı kullanmak daha uygun sanırım, diyerek yorum vaptı Benni. Bunu Latince söylemişti ve hemen bir uzman edasıyla Angelaya dönerek ekledi: Anlamı şu... Angela cümlesini bitirmesine izin vermeden araya girdi: Teşekkürler, ne anlama geldiğini biliyorum. İkinci seçenek nedir Doktor Margas? İkinci seçenek karşı gelip ıslah edilmekti. Ve bu temelde şu anlama geliyordu: Yönetimin başpiskoposun güvendiği insanlara verilmesi, kuralların değiştirilmesi, gelirlerin ve emlakların başkalarına ve düzene uyan tarikatlara geçmesi. Seçeneklerin hiçbiri cazip görünmüyor... Borromeo uyulması zorunlu sert yaklaşımını herkese uyguladı, o ana kadar durumun zevkini süren tüm manastırların özerkliğini ellerinden aldı. Ama Humiliati’ye çeşitli nedenlerden dolayı... Nasıl derler... Daha sert davrandı. Bu açıdan bakıldığında, Carlo’nun tarikatı zenginliklerine el koymak için mi 128 Mario Mazzanti

dağıtmak istediği sorusuna hayırın yanında evet cevabı vermek için de mantıklı nedenler olduğunu görürüz. Elbette bu benim kişisel fikrim. Daha iyi açıklamaya çalışayım. Doktor Margas kelimelerini özenle seçmek üzere sözlerine bir süre ara verdi. Bir tarafta demir gibi iradesiyle dini hareketi standardize etme niyetinde bir başpiskopos var, diğer tarafta Karşı Reform modeline pek uymayan Humiliati. Bir tarafta kadınları kiliselere korkuluklar koyduracak kadar saplantı haline getirmiş, hayatı boyunca onlarla tek bir kelime bile etmemiş olmakla övünen, bir rahibin annesiyle bile yaşayamayacağı bir düzen kurmaya çalışan bir başpiskopos, diğer tarafta evli olsun ya da olmasın evler de kadın erkeğin beraber yaşadığı Humiliati var. Bir tarafta seminerler, din okulları, kolejler -sadece bunlar da değil- kurmak için sermaye ihtiyacı içinde olan, sevgili Ciz-vitlerini topraklarına yerleştirmek, yeni doğan tarikatlar ve din görevlilerine ev sağlamak için fon ve gayrimenkul sağlaması gereken bir başpiskopos var, diğer tarafta zenginliklere, yıllık on binlerce kron gelire, içlerinde başpiskoposun Cizvitlere vermek üzere çoktan hamle yapmış olduğu prestijli ‘Brera Evi’nin de bulunduğu yüzden fazla taşınmaza sahip Humiliati. Brera Evi... Evet Angela, bugün tam olarak Akademi’nin bulunduğu yer. Doktor Margas devam edebilmek için soluklandı. İçeceği biteli çok olmuştu ve ağzının kuruduğunu hissediyordu. Kısacası ortada birçok sebep vardı. Yani Humiliati’nin, Borromeo’nun radikal müdahale hakkını mazur gösterecek ciddi bir gerileme içinde olması tek neden değildi. Dönemin haritalarından birinde Brera’daki Humiliati evi. Ev, kendilerine ait olan Santa Maria Kilisesi ile birlikte daire içine alınan alanda yer alıyor. Aşağıdaki eski baskıda evin dış cephesi görülüyor. 130 Mario M azzan t i Aslında Borromeoyu anlamak mümkün. Günümüzde iyi bir yöneticinin şirket yenilerken yaptığından farklı bir şey yapmıyor: Kaynakları arttır, kuru dalları kes. Benni bunları söyledikten sonra Margas ve Angela’nın bakışlarından iğnelemesinin beklediği şekilde takdir edilmediğini hemen anladı. Margas hiç yorum yapmadan anlatmaya devam etti: Cremonadaki genel düzenlemeden sonra birçok Münzevi kaçacak yerleri olmadığını düşünmeye başladı. Her halükarda sahip olduklarını ve dini yaşam modellerini terk etmek zorunda kalacaklardı. Roma’dan bir ayrıcalık elde edebilme yönündeki son girişimler de boşa çıkınca, tarikatın en büyük ve prestijli merkezi olan ‘Brera Evi’nde Borromeo’yu ne pahasına olursa olsun durdurma düşüncesi şekillenmeye başladı. Korkunç Suikast. Evde yaşayanların büyük çoğunluğu durumun farkındaydı ve bunu destekliyordu ama aslında saldırıyı düzenleyenler sadece dört kişiydi. Caravaggio idari rahibi Clemente Mirisio, Vercelli idari rahibi Gerolamo Legnano, Levate idari rahibi Lo-renzo Campagna ve son olarak da saldırının faili... Profesör De Carlo’nun söylediği ismi hatırlayan Benni, Margas’tan önce davranmak istedi. Donato Farina.

Hayır komiser, yanlış bilgilendirilmişsiniz. ‘Farina takma adıydı. Gerçek ismi Gerolamo Donato’ydu, Comasina idarecisi olarak atanmıştı, kesin olmamakla birlikte Gemonio’dan geliyordu. Evet, komiser, bugün tam olarak Senatör Umberto Ölümle Randevu 131 Bossi nin5’ yaşadığı yer... Savaşta 6.000 Ugonotti’nin katledildiği haberinin layığıyla kutlanmasından iki gün sonra 26 Ekim 1369 gecesi Donato, saat 22’ye doğru geniş pelerininin altına o zamanlar kullanılan antik bir tüfek türünü saklayarak Başpiskoposluğa doğru yola koyuldu. Carlo Borromeo şapelde rahipler, Cizvitler ve gardiyanlardan oluşan yüz kişilik bir grubun arasında dua ediyordu. Donato kapıda belirip, ona sırtından bir el ateş ettiğinde Nolite Timere ilahisi54 yeni bitmişti. Doktor Margas sözlerine ara vererek, tekrar cebinden gözlüğüyle kağıdı çıkardı. Kırk yıl sonra Borromeo’nun aziz ilan edilmesi davasında kardinaller kurulu avukatı şöyle söyleyecektir: 'Münzeviler büyük kötülüğün başkanlığına, aynı tarikattan olan dinden sapmış Gerolamo Donato adlı kişiyi seçtiler, kendisi Carlonun hayatını sonlandırmaya hazırdı. Hain, gecenin ortasında Başpiskoposluğa gitti ve kardinali her zamanki gibi ailesiyle birlikte diz çökmüş dua ederken buldu. Ona küçük kurşun, top ve saçmalarla dolu tüfeğiyle sırtından ateş etti. Başpiskoposun kıyafetine çarparak gücünü kaybeden saçma parçaları ona bir zarar vermezken, top sırtının tam ortasına isabet ederek ardında büyük bir şişlik ve iz bıraktı. Keşişin beceriksizliği mi? Atış mesafesinin uzaklığı mı? Mucize mi? Sonuç olarak Borromeo bu pusudan neredeyse hiç yara almadan kurtulur. Saldırıyla ilgili şöyle demiştir: '...Sırtımdaki kemiklerden birinde ani bir cbırbe hissettim. ’ Donatoya gelince genel karmaşa halinden faydalanıp, her ne kadar buna kendi de şaşırsa da inanılmaz bir şekilde kaçmayı başarır. Dini gelenek, 53 Umberto Bossi: Kuzey Birliği hareketinin kurucusu İtalyan politikacı 54 Nolite Timere: Hıristiyanların Latince 'Korkma' anlamına gelen bir ilahisidir 132 Mario Mazzanti bu kakışın, saldırganın peşine düşülmeden önce duanın bitirilmesini isteyen Carlo sayesinde kolaylaştığım kabullenir. Peki, sonra adamı yakalamayı başardılar mı? Hikayenin bu kısmını bilmiyor musunuz Angela? Angela saçlarım hafifçe dalgalandıracak bir hareketle başını iki yana salladı. Gerolamo Donato tarikat kardeşlerinden birinin evine sığınmayı başarır ve ondan habersiz silahlarını tavan arasına saklar. Birkaç gün sonra sular durulup valinin şehir kapılarındaki kontrolleri azalınca Milanodan ayrılır. Nereye gittiğiyle ilgili hiçbir iz bulunamaz ancak bir süre sonra karşımıza Savoy Dukalığı’nın bayrağı altında asker olarak çıkar. Bu arada Milano’daki soruşturmalar hiç durmadan ve kimseyi gözden kaçırmadan sürmektedir. Başlıca şüpheliler Santa Maria alla Scala Kilisesi’nin -bugün büyük opera binasının olduğu yer- kilise heyeti üyeleriydi. Bunlar bir maddi ayrıcalık yüzünden henüz iki ay önce kılıçların konuştuğu bir mücadeleyle başpiskoposun otoritesine karşı gelerek Borromeo’nun hedefi haline dönüşmüşlerdi. Suikast girişimi büyük yankı uyandırır, hatta bunun Milano duvarları dışında çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz: Olay Papayı bile derinden sarsar. Saldırganın başına

2.000 kron ödül konulur ama tüm çabalar sonuçsuz kalır, bu şekilde haftalar geçer. Valinin ve başpiskoposun muhafızları, suikastçıya af tanıyacaklarını duyururlar, bunun hemen sonrasında yeni bir baskın dalgasıyla daha iyi ve dikkatli bir şekilde sorgulanmak üzere sayısız yeni kişi yakalanır. Dönemin sorgu yöntemlerini düşünecek olursanız şehri nasıl bir korku dalgasının sardığını tahmin edebilirsiniz. Sonunda başpiskoposluk muhafızlarının ‘Brera Evi’ne’ yaptıkları sayısız ziyaretlerden’ birinde bir Münzevi, Borromeo’ya günah çıkarmak istediğini söyler ve ona Donato ile Legnano’nun isim- Ölümle Randevu 133 lerini açıklar. Korkunç Suikast tan altı ay sonra Donato, Savoya Dükü tarafından başpiskoposluk muhafızlarına teslim edilir ve kendisini, bizzat Papa tarafından görevlendirilen titiz sorgulama uzmanı Monsenyör Fabio Menichini’nin beklemekte olduğu Başpiskoposluk hapishanesine gönderilir. Sorgulama uzmanı ne demek oluyor? diye sordu Angela ama gölgeli bakışlarından bunun ne anlama geldiğini tahmin ettiği belliydi. Cevap veren Benni oldu: Soruştuma konusunda... Demek istediğim sorgulama yöntemlerinde uzman... Sadece birkaç gün içinde Gerolamo Donato her şeyi itiraf eder. Şöyle bir pasaj var: ‘Kaçak buraya akşam duası vakti geldi, usta Fabio hemen işe koyulup onu halatla gerdi...55 Ama hiçbir şey öğrenemedi. Sonra bu sabah, eziyet görmeden tüfeği nereden bulduğunu ve sonra nereye sakladığım itiraf etti. ’ Dava kapanır, Donato ve diğer üç Humiliati, önerilen ceza bildirilerek yargılanmak üzere sivil adalete verilir: ‘Keşiş Gerolemo bir at arabası üstünde işkence yapılarak şehirde dolaştırılacak. Başpiskoposluk kapısında sağ eli kesilecek ardından meydanda parçalanacak. Diğer üçünün başları kesilecek. ‘ Sivil mahkeme ise sözde ‘daha yumuşak’ bir ceza verir. 1S70 yılı Ağustos ayında bugünkü Santo Stefano Meydanı'nın olduğu yerde Campagna ve Legnano’nun başları kesilirken, Mirisio ve Donato asılırlar. Ama öncesinde suikastçının günahkar sağ eli ke- 55 Halatla germe Ortaçağ boyunca kullanılmış olan bir işkence yöntemidir. Kollan arkaoan >r halat ile bağlanan kişi bir düzenek yardımıyla kollan gerilerek bayrak gibi havasa 15*+ Mario Mazzanti silır. Bundan birkaç ay sonra Papa V. Pio, bütün mal ve gelirlerine ei konması emrini vererek Humiliati Tarikatı’nın dağıtır. kBrera Evi' Cizvidere, Viboldone Manastırı Olivetan Cemaati’ne56 verilir, ‘Pavia Evi’ Kutsal Borromeo Koleji haline getirilir. Böylece Humiliati ye ait tüm takınmazlar alınır. El konulan paralarla ise Carlo ilk olarak hapishane ve ahırları büyütür. Birkaç saniye kimse konuşmadı. Sessizliği bölen Doktor Margas oldu: İşte San Carlo, Humiliati ve Korkunç Suikastın hikayesi böyle. Günümüzde Güzel Sanatlar Akademisi olan Brera Evi. Mevcut sağlam ve sade yapısı Francesco Maria Richinınin eseıidir, 1600 un ilk yansından kalmadır. 1809 da

yıkılan Humiliati mn Santa Maria a brera Kilisesi. bugün yerinde şık bir bina ve ressam Francesco Hayez hey kelinin bulunduğu, yapının sol tarafında yer alıyordu. Sc Olivetan Cemaati: San Benedetto'nun kurmuş olduğu Benediktin tarikatına bağlı bir manastır cemaatı. Hala bir gelişme yok mu? Komiser Benni kulağını telefondan çekmeden saatine göz attı: Öğlen olmuştu ve Orfeo’nun varlığına dair tek bir somut işaret yoktu. Panjurlar hep inik. Tekrar telefonla deneyelim mi? diye önerdi telefonun karşı tarafındaki Müfettiş Ingroja. Sergio Cristalli’nin evini hemen bulmuşlardı ama geceden beri kapalı olan panjurlarından en ufak bir yaşam belirtisi sızmıyordu. Sürekli kapalı olan ya da ulaşılamayan telefonundan ise her seferinde monoton telesekreter sesi geliyordu. Komiser Benni cevaplamadan önce parmaklarını bir süre masasında tıkırdattı. Boşver Ingroja. Sabırlı olup biraz daha bekleyelim. Belki geceyi dışarıda bir arkadaşçığıyla geçirmiştir. Olabilir. Dea yla görüştün mü? Evet, Orfeo’nun nerede olduğuna dair hiçbir fikri olmadığını söyledi. Sıkça böyle yok olup sonra tekrar ortaya çıkıyormuş. Dea da onunla birkaç gündür görüşmüyotmuş 13ö Mario Mazzanti O zaman sabredelim. Neyse, şimdi yanınıza geliyorum, eğer bir gelişme olmazsa tedbiri elden bırakmadan çevrede soruşturma yaparızz’ *** Komiser Benni’nin en iyi düşünebildiği yer arabasıydı. Sağ elindeki sigarası ve direksiyondan hiç ayırmadığı sol eli ile Benni kendini zihnindeki yansımalara bırakıyor, arabasının neredeyse sürüldüğünü hissetmeden trafikte maceraya atılmasına izin veriyordu. Öyle rahat bir ortamda düşünceleri özgürce oluşacak, iç içe geçecek ve birbirini kovalayıp düzene girecek zamanı ve rahatlığı yakalıyordu. Ve Komiser Benni’nin düşünceleri bir önceki geceden beri Orfeo olarak da tanınan Sergio Cristalli’ye eğilme niyetindeydi. Orfeo soruşturma için bir dönüm noktası olabileceği gibi olaylara karşı tamamen yabancı da olabilirdi. Günışığı Benni’yi beyninin rasyonel tarafını kullanmaya itiyordu, kendini bir önceki akşamdan çok daha az iyimser hissediyordu. Nihayetinde Cristalli’nin Profesör Valeriani cinayetine karıştığına dair elinde somut bir şey yoktu. Ayrıca profesörün Sancarlone’yi işaret ederek katilinin ev adresini göstermek istemesi, şehrin nevrotik trafiği içinde artık ona çok abartılı bir varsayım olarak görünüyordu. Yine de Orfeo o ana kadar profesörün hayatında bulabildikleri tek bozuk şeydi; ve ancak ciddi bir bozukluktan bir cinayete varılabilirdi... Bu varsayıma dayanarak tek bir vakanın çözülmediğini dürüstçe kabul etse de Komiser Benni bu felsefi önermeye düşkün olmanın yanı sıra bununla özellikle gurur duyuyordu. Ölümle Randevu 137

Sonunda gündüz gibi rasyonel bir masumiyet ve gece gibi felsefi bir suçluluk ikileminden sağlıklı, mekanik ve pragmatik bir sonuç çıkardı: Ne olursa olsun Orfeo’nun en kısa zamanda yakalanması gerekiyordu. Komiser sinsi bir kavşağa girdiği sırada yön duygusuna ihtiyaç duyduğundan düşüncelerinin akışını bir süreliğine bölmek zorunda kaldı. Doğru yönü seçti ve birkaç dakika sonra onu Linate Havaalanı’na ve Idroscaloya götüren Forlanini çevreyo-luna girdi, oradan doğru Peschiera Borromeo’ya varacaktı. Komiserin dikiz aynasına yansıyan yüzünde somurtkan bir ifade belirdi: Valeriani’nin ardında bıraktığı ipucu gittikçe daha can sıkıcı ve sinir bozucu bir hal almaya başlıyordu. Komiser profesörün işaret parmağının artık direkt olarak kendisini gösterdiğini hissediyordu, onun mesajı çözmekteki yetersizliğini işaret ediyordu. Önceki gece Doktor Margas’ın yanından ayrıldıktan sonra Mc Chicken’ını keyifle yemekte olan Angela ona, Cinayet sebebini buldun mu? diye sormuştu. Benni Mc Donaldsa gitmeyi sevmiyordu ama restorana gitmek için vakit geç olmuş ve Angela’nın ısrarları baskın çıkmıştı. Benni’nin Mc Donaldsa gitmeyi sevmemesinin nedeni sosyal-politik-etik-sağlık- lezzet gibi önemli sebepler değildi; en sevdiği hamburgerler olan Mc Rib’i ve Big Tasty’i menüden çıkardıklarından beri oraya istemeyerek gidiyordu. O gece bir Mc Bacon’la idare etmek zorunda kaldı ama bu burgerin diğerlerinin yerini alabilmesine imkan yoktu... Tarih dersi çok ilginçti ama korkarım ki bana umduğum kadar yardımcı olmayacak. Humiliati’nin BorromeoUan kur tulmak istemesinin nedeniyle Profesör Valeriani’nin hikayesi 138 Mario Mazzanti arasında basit bir benzerlik bulmaya çalışmak bile yakışıksız duruyordu. En azından profesör hakkında o ana kadar öğrendiği şeyleri düşündüğünde durum buydu. Anlayamadığım bir şey var, dedi Angela. Cadıları ve sapkınları yaktığı, hapishanelerinde işkenceye izin verdiği ve kadınlara baştan çıkarıcı iblisler gibi davrandığı halde San Carlo günümüzde halen bu kadar saygıyı nasıl görebiliyor? Benni bir patates alıp mideye indirmeden önce hardala batırdı. O da gün boyu aynı soruyu düşünüp durmuştu. Angela ya kendine verdiği cevabın aynısını söyledi: Bunu anlamak için buraya elli yıl kadar önce gelmiş olmalıydın... Sosyal hayatın merkezindeki mahalle kiliseleri, başları örtülü ve bakışları yerden kalkmayan kadınlar, her şey hatta oy kullanma hakkında bile öğüt dağıtmaya hazır rahipler... Kısacası Tanrı’ya şükür ki en takıntılı ve zalim yönlerinden kurtulmuş olsa da Karşı Reform beş yüz yıl sonra bile tıpkı Borromeo’nun uygulamak istediği gibi hala sağlam ve yürürlükteydi. O Kilise’nin gerçek bir örneğiydi: Din okullarının ve yeni tarikatların doğmasıyla kiliseye getirdiği yeni düzeni düşün, mahalle kiliselerinin artırılması ve geniş alanlara dağılmasını ve toplanan tüm paranın merkezileştirilmesini düşün... Angela da Benni’nin kabını kullanarak patateslerini hardala batırmaya başladı. Sonra konuyu basit bir sakinlikle sonlandırdı: 1 um o kötü şeyleri yaptıysa, anlattıkların bugün ona hala bir aziz gibi dua etmek için yeterli bir sebep değil. Bunun karşısında komiser kollarını iki yana açmaktan başka bir şey yapamadı. Angela son patatesini yedikten sonra parmaklarını iştahla yalarken Benni’ye şöyle dedi: Bu akşam sana geleyim mi?

Bedenine hücum eden heyecanın tümünü karşılayabilmek için, komiser daha uzun bir sırta sahip olması gerektiğini düşündü. *** Görüyor musunuz doktor? Üçüncü kat köşe pencere. Aşağıdan kapıyı da çaldık ama cevap alamadık. Ingroja komiseri karşılamak üzere polis aracından inmişti. Benni burnunu yukarı dikmiş, Orfeo’nun dairesinin kapalı pencerelerini inceliyordu. Binanın bekçisi var mı? Olsaydı çok güzel olurdu doktor. Elbette ya, diye düşündü komiser; apartman sakinlerinin dedikodusunu yapmak için sabırsızlanan kötü niyetli bir kapıcı zamandan ve emekten tasarruf etmelerine yardımcı olurdu. Bina yirmi ya da otuz yıllık olmalıydı, daha fazla değildi ve meydanın büyük bir bölümünü kaplıyordu. Meydanın sokağa bakan tarafında ise aralarında bir bar, fırın, parfümeri ve hatta bir dişçinin bulunduğu çok sayıda dükkan vardı. Komiser sıralı dükkanlara göz attı. Neyse en azından onun hakkında bilgiye ulaşmamız zor olmayacak. Ayrıca Cristalli’nin cep telefonu da birkaç saattir izleniyor, gerekli olduğu takdirde yerini hemen tespit edebiliriz. Kısacası küçük kuşumuzun peşine takılmak için biraz sabretmemiz yeterli olacak. Ingroja’nın bıyıkları hiç hareket etmedi; müfettişin Benni kadar iyimser olmadığı açıktı. 140 Mario Mazzanti Dea tam olarak ne söyledi? Hakaretler de dahil olarak mı? Yeri gelince bir ‘bip’ koy... ‘Çalışanlarının yani göt verenlerinin işe giriş kartı okutmak zorunda olmadıklarını ve arada haber vermeden birkaç gün ortadan kaybolduklarını söyledi. Telefonlarını kapatıp yok oluyorlarmış. Orfeo da bunu oldukça sık yapanlardanmış. Komiser Benni derin bir nefes aldı. Ne kadar zamandır onunla haberleşmiyormuş? Yaklaşık dön beş gündür ama zaten bu aralar ona ihtiyacı olmamış. Etrafta pek Euridice57 yok muymuş? Ingroja bıyığının bir tarafını anlamaz bir tavırla kıvırıp gözlerini kocaman açtı. Kendime dostumuza talep olup olmadığım soruyordum... Müfettiş kollarını iki yana açtı. Komiser Benni kararlı bir hareketle ilerledi. Gel Ingroja, Peschiera Borromeo’nun kahvesi nasılmış gidip görelim... Ama bana yapışma, birlikte olduğumuzun anlaşılmasını istemiyorum. Darılmaca yok ama sen...... Polise çok benziyorum, diyerek tamamladı müfeniş. O bıyıklarla öyle tabi... Ingroja bundan hiç alınmadı ama bıyıklan bu işe biraz sinirlendi. S7 Euodtce: Vanan mitolojisinde Orfeo'nun, yeraltı Tanrısı Hades'e kaptırdığı karısı. Ölümle Randevu 141

Affedersiniz doktor, dedi kabaca. Belki tanınabilirim ama saat, bir polisin içki yerine bir Fincan kahve içmesi için çok uygun! Benni gözleriyle müfettişi adeta yaktı. Peki, defolup gitmesi için de uygun bir saat mi? *** Mekan tıka basa doluydu. Yaptığı her şeyi bir süreliğine askıya almış farklı insanlardan oluşan bir kalabalık bar tezgahının birkaç santimetre açığında duruyordu. Tezgaha ‘Happy Hour’™ ortamı yaratmaya çalışılarak, Benni’nin ofisin yakınındaki bardan alışık olduğu gibi üç beş buruşuk zeytin ve bayat patates cipsi konmuştu. Komiser telefonuyla bir yeri arıyormuş gibi numara yaparak kasaya doğru ilerledi. Ingroja diğer tarafa bakarak, onu birkaç metre arkasında duruyordu. Kasanın arkasındaki barmen uyanık görünüşlü bir gençti. Bakışları kesiştiği anda Komiser Benni telefonu küfrederek kapattı: Lanet olsun, cep telefonu kapalı, bense tam bir aptal gibi burada vakit kaybediyorum! Barmen profesyonel bir gülümseme takındı. Benni tekrar öfledi. Kasanın üstüne bir Avro koydu. Bana bir kahve ver, her ne kadar papatya çayı daha iyi gelecek olsa da... Genç adam nazik gülümsemesini bozmadan sordu: Randevunuz mu iptal edildi? Keyfimden değil iş için geldim... Benni öfkeliymiş numarası yapıyordu. Ona belgeleri teslim edebilmek için bir ton kilometre yapıyorum o ise ortadan yok olup gidiyor! 58 Happy Houn Bar ve kafelerde akşamüzeri indirimli içki ve ücretsiz ikram servts edtfen saatler 142 Mario Mazzanti Komiser satış fişini sinirle kaptı. Uzaktan mı geliyorsunuz? Bresciadan. Daha önce yüzünü bile görmediğim bir salağa sigorta tanzim etmek için. Peschiera Borromeodan biri mi? Benni onayladı. Belki tanırsınız, hemen yukarıda oturuyor. Müşterimizse tanırım... ismi Sergio Cristalli. Ah demek Sergio! Öğrenci olan, elbette tanıyorum. Barmenin profesyonel gülümsemesi içten ve neşeli bir hal aldı. Çok sempatik bir gençtir ama bence siz hiç vakit kaybetmeden Bresciaya geri dönün. Sergio üç dört gün kadar önce gitti. Ne demek gitti?! Havaalanına gitmek üzere valizleriyle taksi beklerken burada bir kahve içti; on günlük bir tatile çıktığını söyledi. Peki nereye? Nereye mi? Bunu söylediğini sanmıyorum ama sanırım deniz kenarına, egzotik bir yerlere. Benni alçak sesle küfrettikten sonra sordu: Tam olarak ne zaman ayrıldı? Bakalım: Bugün Çarşamba... Cumartesi, evet Cumartesi günü gitti. Komiser sırtında bir ürperti hissetti. Orfeo, Profesör Valeriani cinayetinin üstünden yirmi dört saat bile geçmeden tatile gittiğini belirterek şehirden ayrılmıştı. Benni hızla çıkışa yöneldi.

Ölümle Randevu 143 Garson arkasından bağırdı: Bayını, bayım! Kahveniz! Benni olumsuz bir işaret yaparak dışarı çıktı. Göz ucuyla Ingrojaya baktı, onun küçük bir soğanı dişlerken bıyıklarının altından kıkırdadığına yemin edebilirdi. Birkaç dakika sonra mekandan çıkan müfettiş, çoktan arabasına oturup bir sigarayı yarılayan Benni’nin yanına gitti. Kahvenizi getirmem gerekiyor muydu doktor? Ingroja bugün sana küfretmekten çok sıkıldım. Bırak bunları da dikkatini çeken bir şey oldu mu, onu söyle. Hayır, barmen kendisini arayan biri olduğunu haber vermek için göt vereni aramak üzere cep telefonuna davranmadı. Diğer taraftan eğer tatil için egzotik bir yere... Barmene anlattığı bu, dedi komiser şüpheyle. Taksiyle ulaşılabilecek mesafedeki havaalanlarıyla görüş: Linate, Mal-pensa ve Orio al Serio, bakalım biniş listelerinde adına rastlayacak mıyız?.. Ekibi buradan çekelim mi? Lafını bile etme. Sen benimle şehre dönebilirsin ama burada geceleri de dahil olmak üzere bir ekip bulunduracağız. Orfeo nun gerçekten burada olmadığından henüz emin değiliz. *** Komiser Benni ofisine girer girmez kendini önemli bir karar verme aşamasında buldu. Peynirli mi, salamlı mı ısmarlayayım doktor? 144 Mario Mazzanti Hem salam hem peynir olsun, bir de küçük bira. Hatta orta olsun. Kısa bir süre sonra yakındaki barın rafine mutfağından lezzetli yemekler geldi. Komiser Benni ekmek kırıntılarının Orteo'nun cep telefonu dökümünün üstüne dökülmesine aldırmadan gelen giden aramaları incelemeye koyuldu. Hey Ingroja, şuna bak: Tam bir yalnızlık... Son iki aydır gelen aramaların sayısı otuzu geçmiyordu ve hepsi de aynı numaradandı. iddiaya girerim ki... Benni birasından bir yudum almak üzere durakladı. Bu, Dea nin telefonu. Hemen kontrol ettireyim. Aferin, bu arada telefon şirketini aramışken diğer hattın numara ve arama bilgilerini bilmek istiyorum. Çünkü hiç şüphesiz Orfeo’nun... Benni bundan sonrasını iyice vurgulayarak söyledi: ... Başka bir telefon hattı var. Bizdeki onun iş hattı. Müfettişin bıyıkları elektriklenmişti. Ama bunun sebebi komiserin bu parlak çıkarımı değildi: Bıyıklar hala öfkeliydi. Doktor, sizi dünden beri bilgi teknolojileri müfettişinin aradığını hatırlıyorsunuz, değil mi? Benni iflah olmaz bir blöfçünün soğukkanlılığıyla yalan söyledi: Elbette hatırlıyorum. Ona şu an ofisinizde olduğunuzu ve gelip sizi görebileceğini söylememi ister misiniz? Ne zamanlama ama, ben de tam sana bunu söylemek üzereydim... Ölümle Randevu

145 *** Kısa adı ‘siber suçlar’ olan bilgi teknolojileri müfettişi otuzlu yaşlardaydı; oldukça solgun ve bitkin yüzünü son moda bir gözlük çevreliyordu. Kıçını laboratuarından hiç çıkarmadığı bin kilometre uzaktan bile anlaşılıyordu. Profesör Valeriani’nin bilgisayarında bulunan dosyalar üzerinde ayrıntılı bir analiz yaptık, tüm sonuçları raporda bulabilirsiniz. Sert bir tavırla bunları söylerken, bir yandan da masaya koyduğu kalın klasörü işaret ediyordu. Özetleyecek olursanız? Siz daha iyi yorumlarsınız ama bana sorarsanız profesyonel bir uzmanın ev bilgisayarında her türlü şeyi bulabilirsiniz. Kendisi bir üniversite profesörüydü, dedi Benni, altını çizmek isteyerek. Müfettiş ikisinin aynı olduğunu belirten bir işaret yaparak, Profesör ve profesyonel bir uzman aynı istatistiksel grup içinde yer alır. Yani şüpheli bir şey yok. Benni içinde tüm dosyaların, internet geçmişi ve programlar gibi ilgili tüm detayların listelendiği raporu karıştırmaya başladı. Demek yasadışı hiçbir şey yok... Ah hem de ne yasadışı şeyler var ama sizi ilgilendirecek aykırılıklardan olduklarını düşünmüyorum. Mesela deli gibi iılm ve müzik indiriyormuş. Özellikle eski filmler ama içlerinde birkaç yeni film ve hatta porno da var. Porno mu? Evet komiser porno ama kategorisel açıdan ortalamadan düşük bir yüzdede. 146 Mario Mazzanti Basit terimlerle?’' Basit terimlerle sivilceli bir ergenden ciddi bir profesöre kadar kişisel bilgisayarı olan hiç kimse internetteki sınırsız porno eğilimine karşı koyamaz. Eğer istatistiklere bakacak olursak ‘sivilceli' ergen kategorisi profesör' kategorisinden ortalama olarak daha çok pornografik içerik indirmekte. Bu bana çok doğal geliyor, dedi Benni. Bir yandan kendine hangi kategoriye dahil olduğunu soruyordu: Polisler mi? Komiserler mi? Yoksa zavallı salaklar mı? Hem sonra istatistiksel açıdan yasal sayılan günlük porno miktarı neydi ki? Bu verileri özellikle ‘profesörler’ kategorisini baz alarak inceleyecek olduğumuzda Valeriani’nin ortalamaya göre daha az indirenlerden olduğunu görüyoruz. Gerçi... Gerçi? İndirdikleri, nasıl derler, biraz farklı... Şey pornolar diyebiliriz. Benni, müfettişin şüphe uyandıran beklenmedik utancı karşısında sırıtarak sordu: Aktörler arasında kadınların olmadığını söylemek istiyor olabilir misiniz? Müfettiş suçunu itiraf eden birinin ses tonuyla cevapladı: Evet kadın yok komiser, gay pornoları indirmiş. Bak şu işe! İyi filmler mi bari? diye sordu Benni, küstah bir umursamazlıkla. Hiçbirinin tümünü izlemedim... Ölümle Randevu 147

Müfettiş ağzından kaçan bu ‘tümünü’ kelimesiyle adeta yanıp tutuştuğunu hissetti. Ama şansına tam o sırada Ingro-ja kapıyı çalmadan nefes nefese bir halde içeri daldı. Ekibi Peschieradan çekebiliriz doktor, uçuşu tespit ettik! Orfeo’nun mu? Cristalli Sergio Malpensa Havaalanı’ndan Lufthansa Havayolları’nin Milano-Frankfurt-Los Angeles seferini yapan uçağına binmiş. Benni parmaklarını masanın üstünde kısaca tıkırdattıktan sonra bir sigara yaktı. Los Angeles’tan birçok yere gidilebilir... dedi Ingroja. Rezervasyonu internet üstünden mi yapmış? Bilemiyoruz doktor. O zaman kontrol et, eğer internetten yapmadıysa biletini aldığı seyahat acentesini bul. Eğer gerçekten tatile çıktıysa paket tur programlarından almış olabilir. ‘Gerçekten bir tatilse tabi,’ diye düşündü Benni. Sonra kapıdan çıkmak üzere olan Ingroja ya neredeyse bağırarak seslendi: Dönüş için rezervasyon yaptırmış mı, onu da kontrol et! dedi. Ingroja çıkar çıkmaz biraz düşünceli bir halde tekrar genç müfettişe döndü. Yaşadığı utançtan biraz sıyrılmış olan müfettişin her halinden sigaradan çok rahatsız olduğu anlaşılıyordu. O zaman, size göre profesörün bilgisayarında şüphe uyandıracak hiçbir şey olmadığını söyleyebiliriz, öyle mi? 148 Mario Mazzanti Komiser birkaç dakikadır kendine bilgisayardan tuhaf bir şey çıkmadığı halde neden müfettişin kendisiyle özel görüşmek istediğini soruyordu. Hayır yok ama buna her halükarda siz raporu sakince okuyup karar verin. Daha ziyade... Evet? Ortada ilginç bir durum var: İncelediğimiz tüm bilgisayarlarda birçok silinmiş veri buluruz. Bunda da durum farklı olmadı, ancak... Müfettiş gözlerini kırpıştırarak sözlerine ara verdi. ‘Kahretsin, belirsizlikleri seven başka biri daha,’ diye düşündü Benni. Ama? Öncelikle bu bilgisayara format atılmış, yani tüm sabit diskteki veriler silinmiş. Bilgisayardaki üç sabit diskten biri tamamen silinmiş. Ama dikkat çekici olan... Format atılan gün ve saate bakın. Benni rapordan ilgili bölümü hızla buldu. Profesörün öldürüldüğü gün saat 21.36da! İlginç, dedi Benni sakince, içinden ise, ‘Kahretsin, kahretsin, kahretsin!’ diye geçiriyordu. Profesörün otopsi raporunda ölüm saati 21.30 ile 22 arası... Dahası da var komiser: Kronolojiye göz atın, bakın 21.32de ne olmuş. Kahretsin, kahretsin, kahretsin!’ diye geçirdi Benni yine içinden. Format atılmadan önce bilgiler bir CD’ye kaydedilmiş! Ölümle Randevu 149 Ve Profesör Valeriani’nin evinde bulunan teknik donanımlar arasında böyle bir CD yok.

Komiser sigarasını küllükte yavaşça söndürdü ve yine aynı ağırlıkla yeni bir sigara yakıp, derin bir nefes çekti. Ben şimdi sizden, bizim, yani polis teşkilatının, bu bilgileri kurtarabileceğimizi söylemenizi bekliyorum. Benni’nin ses tonunda tehditkar bir hava vardı. Solgun müfettiş, komiserin bakışlarını göğüsleyip anlatmaya başladı: Diskte sadece iki dosya vardı. Bunlar taranmış görüntülerden ve metin belgelerinden oluşuyor, tik dosyanın basılmış halini görebilirsiniz, raporun son sayfalarında olacak. Komiser Benni belirli bir çılgınlık içinde ilgili sayfayı aradı. Görüntüden net bir şekilde anlaşıldığı üzere bu eski bir el yazmasıydı ya da en azından Benni’ye böyleymiş gibi görünüyordu. Hemen yan sayfada metnin anlaşılır bir çevirisi yer alıyordu: Şu an Valle dilinde yazılmakta olan bu hikaye, bazen Toska-na dilini bazen de birçok başka lehçeleri içeriyor. Val de Bregnli bir hamal olan benim hayatımı ve Humiliati keşişlerine dair öğrendiğim gerçeği anlatıyor. Compa Piscignin adlı şair Cosimo Petterini 1Kimse hiçbir yazılı metni konseyde okunmadan önce başkasına duyuramaz. ’ Bu, bugün karşı gelmekte olduğum Valle kuralı. Ama sen, benim sevgili Nabad’ım, artık yoksun, Gros Falconedeki handa Vinasm Galeonesi şarapla dolmuyor, sıkıntı içinde ve ölüyor.. Mario Mazzanti lin ilk belirtilerini içimde şimdiden hissediyorum. Orası Fra Paolo da Salonun ruhunun bulunduğu yer... Bu yüzden Famasdaki dokuz ilham perisinden yardım istiyorum: Kalem tutan elden akmaya hazır olan erdemi saçlarımın alımdakine koymaları için yalvarıyorum... Yaşa yaşa Galeone Ağzına kadar iyi şarapla dolu kase Ciğerlere nefes aldırmadan Ağız dolusu yutnıalı. Yaşa yaşa Galeone. Komiser Benni metni kafasını kağıttan hiç kaldırmadan en az üç defa okudu. Üçüncü okuyuşunda ilk okuduğundan daha fazla bir şey anladığı söylenemezdi ama bazı şeyler oldukça açıktı...

İlk olarak: Adı geçen ve hamallık yapan kişi, yani Cosimo Petterini, Humiliati’nin sırrını içeren bir hikayeyi kaleme almaya hazırlanıyordu. İkincisi: Bu dosya Profesör Valeriani’nin ölümünün hemen öncesinde veya sonrasında bir CD’ye kopyalanıp, vakit kaybetmeden bilgisayardan silinmişti. Üçüncüsü: Ne elyazmasımn orijinali ne de kopyalanmış CD profesörün evinde bulunamamıştı. Dördüncüsü: Büyük ihtimalle bir tür antik Milano lehçesi olan bu tuhaf dili anlamasına imkan yoktu ve bu lanet davada yine ve yine bir uzmana ihtiyacı olacaktı. Nihayet beşinci ve sonuncusu... Komiser başını kağıttan kaldırıp sordu: Sadece bu mu var? Mario Mazzanti Bu dosyanın içinde evet. Ama size belirttiğim gibi ikinci bir dosya var ve o bundan çok daha ilginç. İçinde daha mı çok metin var demek istiyorsun? Müfettiş başıyla onayladı. Peki bu ikinci dosya kurtarılamadı mı? Göremiyor muyuz? Ne yazık ki şifreli. Hadi ama, polisin bilgi işlem departmanının bir şifreyi bulmaktan aciz olduğunu mu söylüyorsun? Müfettiş sakince açıkladı: Bir şifre hızla ve hiçbir sorun yaşanmadan bulunabilir ama şifreli bir metin bambaşka bir konudur, özellikle de bir format-tan kurtarılmışsa. Hiçbir şey yapılamaz mı yani? Elbette ki elimiz kolumuz bağlı oturmuyoruz komiser, dosyayı temizlenip silinmiş bir diskten kurtardık. Ne büyük memnuniyet! diyerek alay etti Benni. Bir yandan da yarım sigarasını küllükte ezmekle meşguldü. Bitirmeme izin verin. Artık müfettişin ses tonu önceki kadar sabırlı değildi. Demek istediğim biz üzerimize düşeni yaptık. Bu dosyayı deşifre etmek mümkün ama biz bunu yapamayız, yeterli donanıma sahip değiliz. Veri kurtarma konusunda uzman bir yabancı şirkete başvurmak gerek. Bütün dünyada şubeleri olan bir Amerikan şirketi. Yabancı bir şirket mi? Ölümle Randevu 153 Gezegenin dört bir yanındaki polislerin büyük çoğunluğu ihtiyaç duyduklarında bu şirkete başvuruyorlar. Tıpkı yangın, sel ya da her türlü kazada verilerini kaybeden bireyler gibi. Komiser Benni kim bilir kaçıncı sigarasını yakıp, belirli bir coşkuyla içine çekti. İyi, neyi bekliyoruz o zaman? Dosyayı bu sihirbaz Amerikalılara gönderelim. Bunun için yazılı bir dilekçeye ihtiyacım var. Sorun değil, birkaç dakikada hazırlarım. Bilişimcinin yüzünde hafif bir utanç belirdi: Affedersiniz doktor... Ama bu işin maliyetleri çok yüksek, dört sıfırlı rakamlar telaffuz ediliyor... Dilekçenin, soruşturma savcısına direkt bağlı başkomiser tarafından imzalanması gerekiyor. ***

Savcı, Benni’nin tekrar sormasına gerek kalmadan dilekçeyi imzaladı: Valeriani cinayeti hızla sonlandırılması gereken vakalardandı ve Komiser Benni’nin gerekçeleri oldukça yerindeydi. Suçun işlendiği saatlerde bir CD’ye aktarıldıktan sonra hemen silinmiş dosya, içinde ne olduğunu görmek üzere geri kazanılmayı hak ediyordu. Cinayet sebebi bu muydu? El yazmasını çalabilmek için miydi? Yüksek pazar değeri için mi, yoksa içinde adı geçen kişiler yüzünden mi? Humiliati’nin sırrı neydi? Bilişimdeki görevli, Benni’ye bunu öğrenmenin 24 saatten fazla sürmeyeceğine dair bir palavra sıkmıştı. 1S4 Mario Mazzanti Komiser, profesörün bilgisayarındaki parmak izlerinin aranması iznini verdikten sonra belgeye dair bir şeyler öğrenebilme ümidiyle Margas11 aradı. Ama görünüşe göre doktor, o gün bir tarihçiden çok cerrahtı ve elleri bir hastasının karnının içinde dolaştığından ötürü telefona bile gelemedi. Benni, Profesör De Carlo ile irtibata geçmeyi düşündü ama sonra bu fikrinden hemen vazgeçti: Valeriani’yi tanıyan herkes bu aşamada potansiyel şüpheliydi ve soruşturmanın ne şekilde devam ettiğini kesinlikle bilmemeliydiler. Yapacak bir şey yoktu. Komiser, Margas’ın hastasının işini halledip, ona dönmesini sabırla beklemek zorundaydı. On dakika boyunca sigarasının mavimsi dumanının arasında ofisinin duvarlarını izledikten sonra doktoru ameliyat odasından çıkar çıkmaz yakalamak üzere Puntosuna atladı. Yüz metre kadar ilerlemişti ki fikir değiştirip bir şeylerden ilham bulmak ya da basitçe onu tüketen sinirden kurtulabilmek ümidiyle şehirde başıboş dolaşmaya başladı. Uzun bir süre sonra hiçbir rahatlama bulamadan, ofise yaklaştıkça daha da kötüleşen ruh hali ile polis merkezine geri döndü. Bunun birçok sebebi vardı, her şey üst üste gelmişti: Gerginlik, hayal kırıklığı... Öyle ki ofise girip hemen Ingroja’yı yanma çağırttığında sinirleri alt üst olmuş bir haldeydi. Bıyıklan fırtınayı hemen algılayan müfettiş oldukça temkinliydi. Benni kasvetli bir tonla sordu: Evet, Orfeo’yla ilgili ne öğrendik? Ingroja kısa kesti: Uçak biletini internetten almamış. Bunu söylerken yüzündeki tek bir kas bile hareket etmemişti. Ölümle Randevu 155 Hangi seyahat acentesinden aldığını buldunuz mu peki? Cevap beklediğimiz bir yer var, her an gelebilir Profesörün bilgisayarında parmak izlerine rastladınız mı? Hayır, doktor, tuşlar dahil olmak üzere bilgisayarın her yeri bir bezle dikkatle temizlenmiş. Çok kötü, diye düşündü Benni. Oysa bir defasında yıllar önce bir bilgisayarın üstünde parmak izi aramayı akıl ederek üstlerinin gözüne girmişti. Peki ya ikinci telefon hattı? diye vırakladı. Siz haklıymışsınız doktor, gerçekten de ikinci bir hattı var.

Müfettişin bu dalkavukluğu bile Benni’nin ruh halini iyileştirmeye yetmedi. Sakın bu hattın da dökümünü çoktan isteyecek kadar kurnaz olduğumuzu söyleme? Yarın sabah elimizde olacak. Benni homurtuyla karşılık verirken yeni bir sigara yaktı. Kısacası, elimizde üstünde çalışılacak somut bir şey yok. Aslında Orfeo’yla ilgili birkaç bilgi edindik, dedi Ingroja utangaç bir tavırla. Peki bu bilgileri benim de öğrenmem mümkün mü? Kimseye anlatmayacağıma söz veriyorum. Bıyıkları yukarı kalkan müfettiş not defterine bakarak anlatmaya başladı: Sergio Cristalli, namı diğer benzersiz Orfeo. Yalnız vaşıvor. Ebeveynleri San Giuliano Milanese’de iki kız kardeşinden bir iv- 1% Mario Mazzanti le birlikte yaşıyor, diğer kızkardeşi ise evli ve Varese’nin köylerinden birinde oturuyor. Orfeo hukuk fakültesine kayıtlı ama dört yılda sadece iki sınav vermiş. Tam bir örnek öğrenci desene. Maddi açıdan oldukça iyi durumda. Oturduğu ev kendine ait, kadastrodan öğrendiğime göre iki yıl önce alınmış. Spor arabası var, ses getirecek bir banka hesabı yok ama aylık para hareketleri benim bir yıllık maaşıma eş... Benni sert bir şekilde araya girdi: Sekiz bin Avroluk bir nakit girişine rastlamadın mı? Hayır doktor. Başka bilgi var mı? Ingroja cevap veremeden telefon çaldı ve Benni’nin işaretiyle o cevapladı: Doktor Margas sizinle görüşmek üzere hatta bekliyor doktor. Benni gözlerini havaya kaldırdı: Nihayet! Ona toplantıda olduğunuzu söyleyebilirim... Komiser bir el hareketi yaparak telefonu kendisine vermesini istedi. Ameliyathaneden birkaç dakika önce çıktım, beni aradığınızı ilettiler. Margas’ın sesi oldukça yorgun geliyordu. Hemen aradığınız için teşekkür ederim doktor. Sizi aramamın sebebi eski bir belge buldum... Daha doğrusu belgenin bir parçası. Kısa bir parça, yaklaşık olarak dün akşam konuştuğumuz döneme ait. Ölümle Randevu 157 Çok ilginç... Evet, soruşturmamız için önem taşıyor olabilir ama metni anlamak çok zor. Bir bölümü sanırım o dönemin lehçesiyle yazılmış... Ayrıca geri kalan kısımları da bana pek bir şey ifade etmedi. Belgeyi görebilir miyim? Tabi bu mümkünse. Benni bir an düşündü: Böyle bir evrağın e-posta ya da faksla etrafta dolaşması uygun değildi.

Cosimo Petterini adlı bir hamal tarafından yazılmış. Doğru okuyorsam eğer cVal de Bregnde çalışıyormuş. Durun size okuyayım, dedi masasının üstündeki kağıdı ararken. Oldukça kısa bir metin. Telaffuz zorluğuna rağmen komiser görevini kelimeleri düzgün bir şekilde söyleyerek tamamladı. Kısa bir sessizlikten sonra, Tekrar okuyayım mı? diye sordu. Gerek yok, hepsini çok iyi anladım ve not aldım. Yeni bir sessizliğin ardından Margas lafa girdi: Gerisi elinizde yok mu? Şu an için hayır. Margas tekrar konuşmaya başladığında sesi artık pek yorgun çıkmıyordu: Val di Blenio Akademisi’ne dair bir bilginiz yoktur sanırım. İlk defa duyuyorum. Peki metinde geçen iki San Gregorio’nun neye işaret ettiğini anladınız mı? 158 Mario Mazzanti Benni sinirlenmeye başlıyordu. Doktor, sizi tam da bunun için, yani anlamak için aradım, keşke kendi başıma anlayabil-sevdim... Hımm... Akşamüstü Venedik Kapısı bölgesindeki özel muayenehanemde birkaç randevum var. 19.30’a doğru Omboni Sokağı ile Buenos Aires Caddesi’nin köşesinde buluşalım. Hem biraz yürürüz hem de ben size elinizdeki belgeyi neden bu kadar ilginç bulduğumu açıklarım. Benni öfke içinde telefonu kapatırken kendi kendine düşündü: Ortada deşifre edilmesi zor bir belge, bunu ilginç olarak nitelendiren boktan akademisi ve San Gregoriolar>ı ile gizemli bir hava yaratmaya çalışan bir uzman ve Profesör Valeriani’nin gerçekten bu yüzden mi öldürüldüğünü anlayabilmek üzere belgenin ikinci kısmını görmeyi sabırsızlıkla bekleyen bir komiser vardı. Evet gerçekten de öfkelenmişti. ‘Val di Blenio Akademisine dair bir bilginizyoktur sanırım...’ Güzel demek ki, o buluşmaya hazırlıklı gitmek için elinden geleni yapacaktı. Ne de olsa o bir polisti. Ama artık Orfeo konusuna geri dönmek gerekiyordu. Evet, Cristalli hakkında başka bilgi var mı? diye sordu sertçe. Ruh halinin barometresi düzelmiş görünmüyordu. Ingroja sinirine teslim olmayarak konuşması hiç bölünmemiş gibi anlatmaya devam etti: Yaşadığı bölgede birçok kişiyle konuştuk, gizlilik içinde elbette Orfeo’yla ilgili ne söylediler? Ölümle Randevu 159 Onun ‘Orfeo’ yönünden haberleri bile yok. Sergio Cristalli iyi bir genç olarak görülüyor; eğitimli, ölçülü... Şanslı: Herkes onun maddi sorunlar yaşamadığını hemen fark etmiş. Kendisini hem okuyup hem çalışan biri olarak tanıtmış, çok detay vermeden Comasco’daki aile şirketinde çalıştığını söylemiş. Cinsel yaşamıyla ilgili bir fısıltı? Yok ama görünen o ki Cristalli’nin Peschiera Borromeoda dostu ya da onu yakından tanıyan biri yok. Başka bir şey var mı? Yok.

Tamam Ingroja, diyerek konuyu kapattı Benni. Sesi öncekinden daha sert çıkmıştı. Gidebilirsin. Müfettiş oradayken yapamazdı ama dışarı çıkar çıkmaz bıyıkları Komiser Benni’yi cehennemin dibine gönderdi. Komiser Benni, uzaktan Doktor Margas ın randevu yerinde sakince beklediğini görünce adımlarını hızlandırdı. Zor olmuştu ama saatinde yetişmişti. Şansı yaver gitmiş, son anda oraya çok yakın olan Spallanzani Sokağı’nda arabasını park edecek küçük bir yer bulmuştu. Tabii ki durma yasağı olan bir yerdi ama komiser böyle şeyleri aşmıştı, ayrıca gerektiğinde para cezasından nasıl kurtulacağını da iyi biliyordu. Selamlaşma faslından sonra Margas ilerleyerek şöyle dedi: Gelin karşıya geçelim. Burası San Gregorio Sokağı. Birkaç adım sonra ulaşacağımız kırmızı tuğlalı tek katlı küçük bina ise, hiç şüphesiz bileceğiniz gibi, veba salgını sırasındaki karantina yeri olan Lazzaretto’dan geriye kalanlar. Benni, Margas’ın konuyu nereye getirme niyetinde olduğunu anlamıştı. Margas devam etti: Evet, Lazzaretto... Telefonda okuduğunuz notta yazdığı gibi: Ürkütücü, ölümcül görevini tamamlamak üzere yenilenmiş t e daha da güçlenmiş öfkesiyle geri dönen bir lanet bu.' 162 Mario Mazzanti Veba komiser, veba... Sevgili Cosimo Petterini bu büyük yıkımın Milano’nun üstüne ikinci defa çökmesine tanık oluyor. İlk salgın 1576’da San Carlo Borromeo’nun başpiskoposluğu döneminde, İkincisi ise ondan elli yıl sonra 1630’da yaşandı. Bu ilkinden çok daha yıkıcı oldu, o sırada San Carlo’nun kuzeni Federigo Borromeo başpiskopostu. Manzoni, ‘Nişanlılar romanında59 vebayı muhteşem Val di Blenio lehçesiyle şöyle anlatmaktadır: Ah o eski Milano! ‘Kibirli Adda ve Lambro60 akıp dururken, kıyafetler içinde mutluluktan ne kalır,... Benni sessizce Margas’ın adımlarını takip ediyordu. Cosimo Petterini 1630’da yaşlıdır ve kendini, ölümü yakın görmektedir. Bu belki de sadece mevcut durumdan bir etkilenme olabilir ama yazmaya başladığında kendinin de vebaya yakalandığını düşündüğü çok açık: ‘Beni bir San Gregoriodan diğerine hiçbir pişmanlık duymadan taşıyacak şeyin ilk belirtilerini içimde şimdiden hissediyorum.’ Margas durdu. San Gregorio Sokağı ve Lecco Caddesi’nin köşesine gelmişlerdi. Benni fırsattan istifade bir sigara yaktı. Lazzaretto’nun arka girişi tam buradaydı: Porta Brutta.61 Tıpkı adı gibi çirkin olan bu kapıdan ölüler çıkarılıp tam karşıya gömülürdü. Buraya ‘büyük mezar’ anlamına gelen ‘Fop- pone’ denirdi. İki büyük veba salgını boyunca bu kapıdan yüz elli binden fazla kadavra çıktı. Bu sayı Milano’nun o yıllardaki nüfusuna eş bir rakamdı... 59 Alessandro Manzoni (D.1785 - Ö.1873): İtalyan şair ve yazar. Nişanlılar (I Promessi Spo- si) en ünlü ve önemli romanlarından biridir. 60 Adda ve Lambro: İtalya'nın Lombardiya bölgesinde bulunan iki nehir. 61 Porta Brutta: İtalyanca 'çirkin kapı' demektir. Ölümle Randevu

163 Margas düşünceli bir tavırla sözlerine ara verirken, Komiser Benni bu rakamı günümüze uyarlamaya çalışıyordu: Bu, bir dizi kuş ve domuz gribi salgınıyla iki ya da üç milyon Milanolunun yok olması demekti... Yüzyıllar önce yok olan mezarlık kilisesi, günümüzdeki kilise gibi San Gregorio’ya adanmıştı, ve... Doktor Margas, Lecco Caddesi’ni Venedik Kapısı’na doğru hızlı adımlarla tırmanmaya başladı. Az sonra Tunisia Bulvarı’nın köşesine ulaştığımızda göreceğimiz kilisenin ismini mutlaka biliyorsunuzdur komiser. Bakın buradan görünmeye başladı bile. San Carlo al Lazzaretto, dedi Benni. ‘Sancarlino’ olarak da bilinirdi. . Doğru ama kilisenin bu çok iyi tanıdığımız azize, yani San Carlo’ya adanarak onun ismini alması 1800den sonra oldu. Kilisenin Cosimo Petterini’nin zamanında isminin ne olduğunu biliyor musunuz? Siz söylerseniz daha hızlı ilerlemiş oluruz. San Gregorio, San Gregorio al Lazzaretto. O zaman Petterini için ‘bir San Gregoriodan diğerine gitmek Lazzarettodan mezarlığa geçmek demek... Margas başıyla onayladı. Aynen öyle. Ve Cosimo buna hazır. Oraya hikayesini yazmayı bitirdikten sonra, bir süre önce yaşamını kaybetmiş saygıdeğer birinin eşliğinde gitmek istiyor Bunu şu cümlesinden anlıyoruz: ‘Rahip Raolo da Salonun ruhunun bulunduğu yer...*' Dostu ya da günah çıkardığı bir rahip mi? Ah, çok daha fazlası... Bugün eski San Gregorio'mm yükseldiği geniş alan, 1576daki veba salgını sırasında Lazzaretto'vu 164 Mario Mazzanti kah ramanca yöneten kapuçin rahibine62 adanmıştır: Rahip Bel-lintani. Tam olarak belirtecek olursak, aslen Salölu olan Rahip Paolo Bellintani. Yani Salölu Rahip Paolo. Cosinıo, onu San Carlo’daki veba salgını sırasında tanımış ve çabalarını takdir etmiş olmalı. Ve bu da bizi Petterini’nin salgın sırasında Lazzaretto’ya gidip geldiğini düşündürüyor. Belki de vebayı yenen hastalardan biriydi. Komiser Benni ve Doktor Margas, Lecco Caddesi ile Tu-nusia Bulvarı’nın kesiştiği yere kadar olan son on metreyi sessizlik içinde yürüdüler. Gittikçe artan akşam trafiği içinde, ismi artık San Carlo al Lazzaretto olan kilise önlerinde yükseliyordu. Etrafındaki binalar arasında neredeyse boğulan küçük sekizgen bir kiliseydi. Bu kilise Lazzaretto’nun tam ortasında bulunuyordu. Her yanı yarım kilometre uzunluğunda bir kare düşünün; bu dört-kenar şu an: Buenos Aires Caddesi, San Gregorio Sokağı, Lazzaretto Caddesi ve Vittorio Veneto Caddesi. Ama o dönemde dördü de şehir surlarının dışında bulunuyordu. Şehir, Doğu Kapısı, yani bugünkü adıyla Venedik Kapısı’nda sona eriyordu. Yapının dışı hendekle çevrili yaklaşık iki kilometrelik tuğla bir duvardan oluşuyordu. Bunun içe bakan kısmı Orta Gölünden63 getirilmiş pembe granitten 358 sütunla desteklenen bir kemer altıydı. Her birinde dış cepheye bakan bir pencere ve ocak olan toplam 288 oda vardı. Ocaklar elbette ki ısınmak için değil, mikrop bulaşmış elbiseleri yakmak içindi. Bu iki yüz seksen se-

62 Kapuçin Rahibi (Frate cappuccino): Aziz Francesco'nun kurduğu 'Fransisken Tarikatı'nın kurallarını kabul eden tarikat mensupları. İsimlerini giydikleri kapüşonlu keşiş kıyafetinden almışlardır. 63 Orta Gölü (Lago d'Orta): İtalya'nın Piemonte Bölgesi'nde bir göl. Ölümle Randevu 165 kiz oda tıka basa dolduğu halde salgınlar sırasında tamamen yetersiz kaldı. Ve bu dev kuşatma alanının içinde, ortadaki San Gregorio’dan başka hiçbir şey yoktu. Bu boş alana çayırlık denmesinin sebebi tesadüfi değildir. Benni sigarasını bir zamanlar çayırlık olan alanı örten asfalta attı. Bu kadar büyük bir alan neden kullanılmamış? Bu bölgenin tümü yaklaşık 200 bin metrekare. Buenos Aires Caddesi’nden Lazzaretto Caddesi’ne, Bastioni’den San Gregorio Sokağı’na kadar tek ve bütün olan bir bölge. Bunun nedeni şuydu: O zamanlar vebanın sebebi elbette ilahi kader ve yıldızların hizalanmasından sonra çürük rüzgarların’ durgunluğu olarak görülüyordu. Bu yüzden açık ve geniş bir alanın esintinin yayılmasını kolaylaştıracağı düşünülüyordu. Margas anlatmaya devam etmeden önce birkaç saniye durakladı. Kırsal bölgelerden gelip Doğu Kapısı’ndan şehre giren biri için bitmeyen pencereleri ve bacalarıyla böyle bir yapıyı görmek çok etkileyici olmalı. Tüm şehrin acısını bir araya toplayan bir yer... ‘Ey yolcu, adımlarını yavaşlat ama gözyaşlarına engel olma!*' Komiser Benni, Margas’ı dinlerken etrafındaki ışıklı ve gürültülü trafiği algısından uzaklaştırmıştı. Yavaşça yeni bir sigara yakarken, o an bulunduğu yerin eskiden neresi olduğunu düşünüp, hafif bir rahatsızlık hissetti. 1800'liiytllartn sonunda Lazzarettonun sadece bir bölümünü gösteren bir fotoğraf. O zamanlarda alanı ortadan ikiye bölen bir demiryolunun bulunduğu görülebiliyor. Sol altta görülen ve Monzaya sadece 3 saatte ulaşan tramvay günümüzde Buenos Aires Caddesi 'nde işlemektedir. Margas tekrar anlatmaya koyuldu: Hayatının sona ulaştığını hisseden Cosimo Petterini yaşadıklarını ve öldüğünde yok olmasını istemediği Humiliati’yle ilgili bir sırrı kaleme almaya karar verir. Bunu yaparken, çok genç anlamına gelen ‘Compa Piscignin adıyla üyesi olduğu Val di Blenio Akademisinin bir kuralını ihlal eder: ‘Kimse hiçbir yazılı metni konseyde okunmadan önce başkasına duyuramaz. ’ Hikayeye ön söz olması için kullanılmış süslü ve edebi bir araç: 1630 da Akademi kapanalı uzun bir süre oluyordu, aynı şekilde buranın üyesi olan tüm karakterler çoktan ölmüş ve gömülmüş- Ölümle Randevu 167 rü. Milano da eskisi gibi değildi: Veba öncesinde yaşanan korkunç kıtlıklar ve imparatorluk askerlerinin kıyımları, sonrasında ise ‘iyi İspanyol yönetimi’ ve Karşı Reform yapacağını yapmıştı. Ne diyorduk, Val di Blenio Akademisi... Orası bir... Benni onun sözünü kesti: Zahmet etmeyin Doktor Margas, telefon konuşmamızdan sonra hatırladım, o zamanlar olan sanatsal bir hareket. Çok ilgi çekmeyen bir hareket, Lomazzo adlı bir ressamın önderliğinde

tuhaf insanlar tarafından desteklenen ve üyelerinin birbirlerine kendi aralarında ‘hamallar’ dediği, yazılarında o dönem Val di Blenio’da konuşulan lehçeyi kullanma alışkanlıkları olan bir grup. Doğrusu, Benni’nin hafızasını deşince bulduğu tek şey Gio-van Paolo Lomazzo ismiydi; bunu ilk tanıştıklarında Angela nin oturduğu sokağın ismi olduğu için hatırlamıştı... Standart açıklaması belirttiğiniz gibidir: Standart ve yanlış. İnternette yapılan hızlı bir aramanın sonunda ulaşılabilecek bir açıklama... Margas, Benni’ye muzip bir bakış attı. Son birkaç yıldır canlanan bir merakın sonucu olarak, Akademi yeniden değerlendirilmeye başlandı. Ve bu sadece sanatsal üretim açısından değil. Orası üyelerinin sıradışı düşünce ve kıyafederiyle Bohem tarzın üç yüz yıl kadar önce ortaya çıkan bir tür öncüsüdür. Akademi, Karşı Reform’un çilekeş ve acılı azizleri yerine, Pagan Tanrıları’nın en parlak ve zevk vericisi olan Dionvsos ya da diğer ismiyle Bacchus’a64 dua edilen bir yerdi. Carlo Borromeo nun Milanosu nda Akademi’nin hayatı pek de kolay değildi. Uzaktaki bazı düşünceleri izler gibi görünen Doktor 64 Dionysos: Mitolojide şarap Tanrısı. Bacchus ismiyle de anılır 168 Mario Mazzanti Margas'ın alnı hafızasındaki bir zorlanmayla sarsılıp kırıştı. Ah taç yapraklardan muhteşem Bacco, asla gönderemezdin ibriğin en şanslısını, ki o budalalar için yaratılmamıştı. Yaşa yaşa Galeone. Yani sarhoşluğu, daha doğrusu şarabın coşkusu ile ilham perilerinin gizemlerine doğru ilerleyen Bacco’dur... Galeone nedir? Şarap kabı mı? diye sordu Benni. Evet öyle, herkes bu kaptan bir tür ayin eşliğinde nefes bile almadan boğulurcasına şarap içerdi. Dostluk kadehi6^ gibi bir şey yani... 'Yaşa yaşa Galeone! Ağzına kadar iyi şarapla dolu kase! Ciğerlere nefes aldırmadan! Ağız dolusu yutmak! Yaşa yaşa Galeone. Doktor Margas, artık Benni’nin aşinalık kazandığı bir hareketle cebinden düzgün katlanmış bir kağıtla gözlüklerini çıkardı. işte çevirinizin tamamı burada komiser: Şu an Valle dilinde yazılmakta olan bu hikaye, Toskana dilini ve başka birçok lehçeleri de içeriyor. Val di Bleniolu bir hamal olan benim hayatımı ve Humiliati keşişlerine dair öğrendiğim gerçeği anlatıyor. Compa Piscignin adı verilmiş olan şair Cosimo Petterini. ‘Kimse hiçbir yazılı metni konseyde okunmadan önce başkasına duyuramaz. 'Bu, bugün karşı gelmekte olduğum Valle kuralı. Ama sen, benim sevgili pederim (Giovan Paolo Lomazzo.. J66 artık yoksun ve Gros Falconedeki handa Vinascın kasesi şarapla dolmuyor, sıkıntı içinde ve ölüyor... Ve ben, artık sağduyuluya da yaşlı olduğum için yazma ihtiyacı hissediyorum... Kendi gözlerimle tanık 65 Dostluk Kadehi (Groila delTamicizia): Özellikle İtalya'nın kuzeybatı bölgesi Aosta Vadisi'nde kullanılan, genellikle yuvarlak şekle sahip tahta bir kaptır. İçine konan içeceğin, etrafındaki bir den fazla ağız ile aynı anda birçok kişi tarafından içilebilmesine olanak sağlar. 66 Nabad: Val di Blenio lehçesinde Akademi'nin başındaki lider, peder, baba anlamına gelen Nabad kelimesi yerine 'peder' kullanılmıştır. Ölümle Randevu 169

olduğum, bana ait olan ve bir yanıp bir sönerek içimde uzun yıllar boyunca bana eşlik etmiş bir hikayeyi yazmak... Bunu bugün, büyük Milano'muzun üstüne daha önce de üzüntüyle gördüğümüz bir sıkıntı çökerken yapmaya başlıyorum: Ürkütücü, ölümcül görevini tamamlamak üzere yenilenmiş ve daha da güçlenmiş öfkesiyle geri dönen bir lanet bu. Ah o eski Milano! 'Kibirli Adda ve Lamb-ro akıp dururken, kıyafetlerin içinde mutluluktan ne kalır...'Senden geriye ne kalacak? Yazacak çok vaktim kalmadı, beni bir San Gregoriodan diğerine hiçbir pişmanlık duymadan taşıyacak şeyin ilk belirtilerini içimde şimdiden hissediyorum. Orası Rahip Paolo da Salonun nıhunun bulunduğu yer... Bu yüzden Pamas'dakiY dokuz ilham perisinden yardım istiyorum: Kilem tutan elden akmaya hazır olan erdemi saçlanmın altımdakine koymaları için yalvarıyorum... Yaşa yaşa Galeone, ağzına kadar iyi şaraplı dolu kase, ciğerlere nefes aldınnadan, ağız dolusu yutmalı. Yaşa yaşa Galeone. *** Komiser Benni elyazmasının çevirisini kendi başına tekrar okumak istedi. Belgeyi neden ilginç bulduğunuzu söyleyecektiniz, dedi sonunda. Val di Blenio Akademisi’nin hikayesi oldukça karmaşıktır. Orada sanat, dönemin felsefe ve bilimi olan astroloji ve simyayla iç içe geçiyordu... Şimdi ortaya çıkacak yeni bir belge tartışmalı bazı yönleri açıklığa kavuşturup, ‘hamallara olan ilgivi canlandırabilir. Anlıyorum... Doktor Margas’ın konuyla ilgilenme sebep- 67 Parnas Dağı: Yunanistan’da bulunan bir dağ olup mitolojide dokuz ilham pensindi \u Şadığı dağ olarak yer alır. Bu periler güzel sanat tanrıçaları olup insanlara yaıarv- sanaı ilhamı verirler. r o Mario Mazzanti leri Benni yi hayal kırıklığına uğratmış gibiydi. Elbette ki ilgim sadece Val di Blenio Akademisiyle sınırlı değil. Tarihçi bakış açısıyla dokümanın eksik olan kısmı oldukça umut verici: İki veba salgını arasındaki yarım yüzyıllık döneme dair doğrudan bir tanık. Ama bunun için eksik olan kısmı incelemek gerek... Peki ya Humiliati’nin sırrına yapılan gönderme? Margas kollarını iki yana açarak cevapladı: Umut verici ama söylediğim gibi: Eksik, gerisi yok. Komiser bir süre sessiz bekledikten sonra sordu: Sizce bu belge gerçek mi? Benni gözle görülür derecede karamsarlaşmıştı. Orijinalini görmem gerek, tarihle ilgili testler yapılabilir. Benni ikinci sigarasını yere atıp, ayakkabısının tabanıyla ezdi. Orijinali elimizde yok. Hımm... Gerçek olduğu izlenimini veriyor, ama orijinali olmadan... Corso Margas uzaklara dalmış gibiydi. Savaştan önce Lecco Caddesi 18 numarada, Lazzaretto çayırının tam ortasında kSan Carlo’ isminde bir et lokantası açıldığını biliyor muydunuz? Orada yapılan ince dilimlenmiş kızarmış patatesler kısa zamanda tüm Milano’da ünlendi... Evet ya, San Carlo patates cipslerinden bahsediyorum.68 Margas bir süre sessiz kaldıktan sonra tekrar söze girdi: Neden bu belge sizi bu kadar çok ilgilendiriyor? Çok ilginizi çeken Humiliati’den bahsettiği için mi? Onların varsayımsal olan sırları mı ilginizi çekiyor? 68 İtalyan bir patates cipsi markası. Ölümle Randevu

171 Soruşturma, dedi Benni kısaca. O da uzaklara dalmış gibiydi. Peki, siz ‘Bitkisel Giuliani llacı’nın elli metre ilerideki eczanenin yüzyılın başında sahibi olan Doktor Giuliani tarafından üretilmeye başlandığını biliyor muydunuz? Benni sürekli ders verip, her şeyi kendilerinin bildiğini sanan profesörlerden artık iyice sıkılmıştı. *** Komiser arabaya bindiğinde cep telefonunu orada unuttuğunu fark etti. O kadar çok cevapsız çağrı vardı ki akşam yemeğini yiyene kadar bunları yok saymaya karar verdi. Ama Ingroja, onu Angela nin evine varmak üzereyken yakaladı. Nihayet cevapladınız doktor, sizi defalarca aradım. Telefonum sessizdeydi ve aramaları görmedim. Bu, Benni’nin laf olsun diye görüştüğü bir kız için uzun süre kullandığı ve en sevdiği bahaneydi. Beraberlerken neredeyse tek kelime konuşmayan kız, komiserin sadece bir blok uzaklaşmasıyla birlikte sanki onu arama arzusuyla yanıp tutuşmaya başlıyordu. Orfeo’nun tatil planını bulduk: Organize edilmiş bir seyahat, Los Angeles’tan başlayan bir yat gezisi. Hemen geliyorum, beni ofiste bekle. Tamam doktor bekliyorum, tabi eğer fazla mesailerim ödeniyorsa... Komiser Benni geri vitese takar takmaz, hemen Angela vı aradı ve Humphrey Boeart ses tonunu takınarak konuştu: Mario Mazzanti ‘üzgünüm bebeğim ama biz özel ajanlar için çalışma saati yok. Ama restoranlar için var dedi Angela ama aslında o da o akşam evde kalacağı için memnun olmuştu. Neyse işin bitince bana uğra ama salon pizzasız geleyim deme. Dolapta buz gibi bira var. *** işte gemi gezisinin broşürü doktor. Aynısı internette de var. Polis merkezine kısa sürede ulaşan komiserin ruh hali oldukça düzelmişti: soruşturma zor da olsa ilerliyor gibiydi ve çok uzun olmayan bir süre sonra elyazmasının geri kalanı eline geçmiş olacaktı. Beklediği gibi uçuş bilgilerinden biletin alındığı seyahat acentesine ulaşılmış ve Milano merkezindeki bu yerden de yapılan tatil programının detayları alınmıştı: Pasifığin en büyük gemisiyle Los Angeles tan Meksika kıyılarına uzanan bir seyahatti. Ama gemi, nasıl denir, ‘biraz’ farklıydı... Benni ilanı okudu: LOS ANGELES’TAN MEKSİKA’YA GAY GEMİ YOLCULUĞU! Büyük Eğlence. Birçok yenilik. Düşük fiyat! En güzel gay gemilerinden birinde seni yeni ülkelerin keşfine götürecek hiç yaşamadığın muhteşem bir maceraya atıl! Özel hazırlanmış yolculuk güzergahımız seni Meksika'hin en baştan çıkana yerlerine götürecek: Plajlar şehirler ve ünlü gay bölgelen... Eşsiz gay geceleriyle Puerto Vallatta, alışveriş cenneti Mazatlan, detin de-

Ölümle Randevu 173 nizi ve şehvetli plajlarında rahatlamak için ideal ıssız Cabo San Lucas Adası. Ve gemide standart hizmetlerin yanında: Buz pisti, kaya tırmanma duvarı, paten pisti ve farklı havuzlar; yürüyüş parkurları, tiyatro, kumarhane, diskotekler, üç katlı muhteşem bir restoran... Nereden geldiğinin ya da nelerle ilgilendiğinin önemi yok, burada sana kendini evinde hissettirecek gay ortamını bulacaksın. Gemideki 3200 kişi ile gezegenin dört biryanından-gelenyeni arkadaşlar edineceğinden emin olabilirsin!!! İlanı konaklama detayları ve ücreder takip ediyordu. Ingroja zarifçe yorum yaptı: Düşünebiliyor musunuz doktor? 3200 nonoş bir arada! Fiyatlar bana gerçekten de cazip geldi: 769 - 1307 Avro arası. Sanırım emekli olduğunda sana vereceğimiz hediyeyi bulduk! Bütün saygımla belirteyim ki doktor... Benni hemen sözünü kesti: Hah ha! Yavaşla: Bir müfettiş asla komiserini cehennemin dibine gönderemez. Aslında beni açık denizde, içinde 3200 nonoşun olduğu bir gemiye bindirerek komiserim cehennemin dibine göndermek istiyor. Tamam tamam, boş verelim. Orfeo muz yolculuk için verini ne zaman ayırtmış? Son dakikada mı? Mario Mazzanti Tam tersi, iki ay önce. Demek oluyor ki aceleyle planlanmış bir kaçış yok... Müfettiş Ingroja nın bıyıkları tamamen ikna olmamışçasına titredi. Peki, ya bu yolculuk önceden yapılmış bir planın parçasıysa? Orfeo’nun bu yolculuğu uzun bir süre önce Meksika’ya kaçmak için mi planladığını söylemek istiyorsun? Benni o an düzleştireceği bir keçisakalı olmasını çok isterdi. Filmlere has bir kaçış öyle mi? Hımm... Bu da olabilir... JnT • 7^^ Beklenmedik şekilde yağmurlu olan günün sabahında, Angela’nın mutfağında kahvaltılarına başladıklarında saat 7.30’du. Kabarık beyaz bir bornoza sarınmış olan Benni çift porsiyon kahvesini tadarken, üstünde sadece bir tişört ve parmak arası terlikler olan Angela ise meyve suyunu yudumluyor-du. Benni açısından güne mükemmel bir başlangıç için tek eksik olan şey keyifle içeceği bir sigaraydı ama anlaşma çok açıktı: Onun Coni Zugna Caddesi'ndeki evinde kaldıklarında istediği yerde sigara içebilirdi ama Angela nın evinde bunu sadece balkonda yapma izni vardı. Önceki gece pizzalarını yedikten sonra kanepeye oturdular. Benni ayaklarına masaj yapıp, olup biteni anlatırken Angela ya, Sen Val di Blenio Akademisi'ni nereden biliyorsun? diye sordu. Çalışırken Paolo Lomazzo Caddesi’nde oturuyordum, hatırlıyor musun? Caddeye adını veren kişinin kim olduğunu merak etmem çok doğal.

Çalışırken... Aslında halen çalışmaya devanı ediyordu: Mobilya tasarım danışmanlığı yapıyordu. Her ay Benni'nin maaşını rahatlıkla ikiye katlıyordu. Lomazzo'nun çok genç yaşta kör olduğunu biliyor muydun? Düşünebiliyor musun, kariyerinin doruğunda göremeyen bir ressam! öyle ya, kör olmuş bir ressamdan daha şanssızı ne olabilirdi? Benni dışarıya göz attı. Rahatsız edici bir yağmur inatla Angela nm balkonunu süpürüyordu. Bir cinayeti çözemeyen bir komiser mi? Sigara içebilmek için şemsiye açması gerekecekti. Benni boğazım temizledi. O ana kadar çok az konuşmuşlar, iletişim kurma görevini bakışlara ve suç ortağı bir sessizliğe bırakmışlardı. Olayların şöyle geliştiğini varsayalım... Komiser konuşmaya sanki az önce yarıda kalmış bir konuya devam edermiş gibi başlamıştı. Bir süredir Orfeo’nun sevgisini kiralamakta olan Profesör Valeriani ona aşık olur. Oysa gerçek ismi Sergio Cristalli olan Orfeo için profesör sadece karlı bir kalpazandan ibarettir. İhtiyatsız bir gününde profesör, Orfeo’ya eline içinde birçok şeyin yanı sıra çok zengin bir topluluk olan Humiliati keşişlerinin bir sırrından da bahsedilen çok eski ve değerli bir belge geçtiğinden bahseder. Hatta belki ona kendini hoş göstermek için varsayımsal bir hazineden bile bahseder. Antenlerini diken Orfeo harekete geçmeye karar verir. Bu çok ama çok kolay bir kazanç olacaktır. Tesadüfen bir süre önce ayarladığı tatili eyleme geçtikten sonra fazla şüphe uyandırmadan ortadan yok olmak için kullanmayı düşünür. Böylece bir cuma akşamı Valeriani’nin kapısını çalar; profesör heyecan verici bir gece hayaliyle onu içeri alır. Orfeo profesörün ona belgenin orijinalini göstermesini sağlar ve hemen sonrasında belgeyi alabilmek üze- Ölümle Randevu 177 re profesörün işini bitirir. Ardında profesörü bu belgeye bağlayan hiçbir şey kalmasını istemez; çünkü planlarında belgeyi en yüksek fiyatı veren kişiye satmak vardır. Böylece bilgisayardaki dosyayı siler ama öncesinde pazarlık aşamasında orijinal dokümanı göstermek zorunda kalmamak için kendine dosyanın bir kopyasını alır. Geriye orada bulunduğunu gösteren fiziksel izleri silmek kalır. Sonrasında elyazmasını ve dosyayı kaydettiği CD’yi alarak, valizlerini hazırlamak üzere evden koşarak ayrılır. Valeriani ise henüz ölmemiştir. Profesör son gücüyle katilinin yakalanması için bir ipucu bırakmaya çalışır. Böylece onun gibi sırtından vurulan San Carlo Borromeo’yu işaret eder. Bunu yapanlar Humiliati keşişleriydi ve uğruna ölmek üzere olduğu belgede onların bir sırrından bahsedilmekteydi. Üstüne üstlük katili Peschiera Borromeo’da yaşıyordu... Komiser Benni, Angela nın tepkisini incelemek üzere konuşmasına ara verdi. Angela bardağını masaya bırakıp, söyleyeceklerini iyice düşünmek için birkaç saniye bekledi. Teyzelerimden birini tanıma imkanın olmadığı için çok üzülüyorum: Bayan Floribidis, kendisi Salvador de Bahiada('’ yaşıyordu ve katılımı oldukça yüksek olan bir aşçılık okulu vardı. Bunun konuyla ne ilgisi var? Sakin ol komiserim, bırak da bitireyim. Teyzem hep lezzetli bir yemek pişirmek için fazla malzeme kullanmaya gerek olmadığını söylerdi: Bir araya getirilmiş birçok lezzet, yeni bir

lezzet yaratmaz; sadece tadı ve bu tadı almanın zevkini birbirine karış tırır. Ayrıca pişireceğin malzemeleri çok iyi tanıman gerekir... 69 Salvador de Bahia: Brezilya'nın kuzeydoğusundaki Bahia eyaletinin ba$*ehridn Mario Mazzanti Benni, Angola'nın söylediklerini düşünmek ve göğüs dekoltesini göz ucuyla kesmek için uzun bir süre sessiz kaldı. Söylesene, dedi sonunda. Bana bu teyzenden neden daha önce hiç bahsetmedin? Evimde o kadar çok akrabam var ki hepsini anlatmam imkansız. Tuhaf... Nedir tuhaf olan? Teyzenin ismi, Floribidis. Evet, pek yaygın bir isim değildir. Ama çok güzel, sence de öyle değil mi? Elbette ama aynı zamanda Jorge Amado’nun ‘Dona Flor ve İki Kocası’70 adlı romanın başkahramanıyla aynı. Olabilir... Üstüne üstlük romandaki karakterin de aşçılık okulu var... Bak sen! dedi Angela arsızca gülümseyerek. Hem de Salvador de Bahia’da. Ne tuhaf bir tesadüf Benni balkondaki hava durumunu tekrar kontrol edip derin bir nefes aldı. Şemsiyemiz var mı? Angela şemsiyeyi getirmek üzere koridora yöneldi. Üstündeki tişört gerçekten de oldukça kısaydı. Benni tekrar soluklandı. 70 Jorge Amado: Brezilyalı yazar. Ölümle Randevu 179 Sonuçta Angela’nın ‘teyzesi’ haklı, diye düşündü Komiser Benni. Bir taraftan da yan yoldan aniden önüne fırlayan bir gerizekalıya çarpmamak için arabayı sert bir şekilde yavaşlattı. Olay örgüsünde birlikte pişirilemeyecek kadar çok malzeme vardı: Orfeo, bilgisayardan silinmiş olan belge, kopyası ile birlikte kaybolan el yazması, Humiliati’nin sırrı, profesörün küçük kusuru, Orfeo’nun gemi seyahati, Valeriani’nin ardında bıraktığı ipucu... Benni tekrar uygun hıza ulaşmak üzere farkına varmadan birkaç vites birden yükseltti. Lezzetli bir yemek ve davanın çözülmesi... Her ikisi de daha basit, daha düz olmalıydı... Konunun üstünde durmaya devam eden Benni'nin aklına başka bir lezzetli mutfak metaforu geldi: Angela ya yaptığı varsayım piliç dolma pişirmek gibiydi. Ama elindeki dolgu malzemesi fazlaydı ve piliç bunun tümünü içine alamayacak kadar küçüktü. Sonuç, içindeki dolgusu her yerinden fışkıran kötü pişmiş bir piliç olmuştu. Benni o sırada sürücü meslektaşlarından birinin kendisini için saydırdığı hakaretleri duymadı, adam söylediklerinde pek de haksız sayılmazdı: Punto yağmurlu sabahın karmaşık trafiğinde sola doğru keskin bir dönüş yaparken sinyal vermeyi unutmuştu. Mesela Orfeo: Neden inatla onun katil olabileceğini savunuyordu? Profesörün hayatındaki tek bozuk unsur olduğu doğruydu; ayrıca tatili, eğer gerçekten öyleyse, cinayetten hemen

sonra ortadan kaybolmasına sebep olmuştu. Ama sonuçta bun lar onu suçlu olarak görmek için yetersizdi. En azından protc 180 Mario Mazzanti sorün evindekilerle karşılaştırmak üzere onun parmak izlerini alabilmiş olsaydı keşke... Katilin görünürde tüm izleri sildiği doğruydu ama gözünden kaçanlar olabilirdi. Bir kez daha Angela nın tezyesi ne hak verdi: Malzemeleri pişirmeden önce iyi tanımak gerekiyordu ve Sergio Cristalli hakkında yeterli bilgiye sahip olduklarını söylemek zordu. Hem sadece Orfeo da değildi: Birkaç saat içinde tüm içeriğini nihayet öğrenecekleri el yazması Valeriani’ye nasıl ulaşmıştı? Onu kimden ve ne zaman almıştı? Fatura almadan harcadığı sekiz bin Avro buna mı gitmişti? Üstünde düşünülmesi gereken birçok şey vardı. Ve yapılacak çok iş var, diye düşündü Benni, Puntosunu polis merkezinin parkına sokarken. *** En baştan başlamamız gerek. Ingroja, Benni ile aynı anda gelmişti ve şimdi merkezin koridoru boyunca komiserin hızlı adımlarına zorlukla eşlik ederek ilerliyordu. Benni en tehlikeli rakibiyle arasını uçarcasına açmaya çalışan bir uzun mesafe koşucusuna benziyordu. Yeni bir hedefimiz var: Profesör Valeriani’nin o lanet el yazmasını nereden ya da kimden aldığını bulmak. Başka bir koridora giren Komiser Benni karşısına çıkan 90 derecelik dar dönemeci sert ve hızlı bir yön değiştirmeyle bertaraf etti. Ingroja’nın ise ayakları neredeyse yerden kesildi, hatta boynunda hafif bir rahatsızlık duydu. Yarışçı Schumacher gibiyim, diye düşündü içinden... Gerçekten de daha ilk günden beri poposunu bir direksiyon simidinin üstüne koyduğunu düşünüyordu. Ölümle Randevu 181 Profesörün dosyayı bilgisayarına ne zaman yüklediğine bakalım. Sonra o grinden, hatta daha doğrusu birkaç hafta öncesinden yola çıkalım: Ajandası, telefon kayıtları, çeşitli nedenlerle onun yaptıklarından haberdar olan kişiler... Ingroja? Yürü biraz, kahretsin, geride kalma! Kısacası o el yazmasını nereden bulduğunu ortaya çıkaralım. Doktor! Ingroja nefes nefese kaldığı halde, arayı gözle görülür şekilde kapatıyordu. O belge pahalı bir şey olmalı; ya şu meşhur sekiz bin Avro’yu bunu ele geçirmek için kullandıysa? Kahretsin Ingroja, güzel fikir! Bunu keşke ben düşünebilmiş olsaydım... Komiser Benni birden durdu, ofisinin karşısında her zamanki soluk suratıyla bilgi teknolojileri müfettişi onu bekliyordu, kolunun altında bir dosya vardı. Öngörülenden daha hızlı oldu komiser. Deşifre edilmiş dosya burada. Benni, müfettişin elindeki dosyayı neredeyse yırtarcasına çekip aldı. Anlaşılması zor bir dille yazılmış, tek bir satırını bile anlayamadım. Komiser metni hızla gözden geçirdikten sonra ofise girmeye niyetlenmeden, ayakları üstünde hızlı bir dönüşle dışarıya çıkmak üzere ilerlemeye başladı. Bir yandan da Ingroja ya bağırıyordu:

San Gerardo’ya telefon et, Doktor Margas a ameliyathaneye gömülmemesini söyle, onu acilen görmem gçreki.vor *** 182 Mario Mazzanti Sonraki saatler Komiser Benni için çok yavaş geçti. Doktor Margas metni çevirmek üzere uygundu ama bunu akşamüstünden önce yapamıyordu. Oldukça zorlu iki ameliyatı vardı ve ameliyathaneden birkaç saat boyunca çıkamayacağı kesindi. Saat 18de yine Sant’Eustorgioda buluşmak üzere randevulaştılar. 15.30’a doğru Benni daha fazla dayanamayarak, kendine ve Ingroja’ya sigarasız kaldığı bahanesini uydurup ofisten çıktı. Ama sigara satan dükkanın önünden hiç bakmadan geçip gitti. Sabahki bulutlarla kaplı gökyüzü ve kuvvedi yağmur çok uzak görünüyordu. Her gün gördüğü San Marco Kilisesi boyunca yürüdü ve yapıya hayran kaldığını şaşırarak fark etti. Yüzyıllar önce yaşanmış tüm bu hikayeler onu ele geçirmeye mi başlıyordu? Tam sol yapıp, Brera Caddesi’nde ilerlemeye başladı. Evet işte orada artık Güzel Sanadar Akademisi’nin yükseldiği, ofisinden çok uzak olmayan o yerde eskiden Humiliati’nin merkez evi vardı. Korkunç Suikast’ın ilk gizli toplantıları orada yapılıp, planlanmışa. Petterini’nin 500 yıl sonra açıklamaya hazırlandığı sırrın tüm bu hikayeyle ne ilgisi olabilirdi? Benni, Akademi’nin karşısındaki kaldırımda tam giriş kapısının önünde durdu. Paketten bir sigara çıkardı ama ağzına götürmedi. Ortadaki soru şuydu: O eski belgenin içinde taşıdığı şeyin değeri neydi? Sahip olmak uğruna bir cinayet işlenebilecek büyüklükte bir değer miydi? Sadece antika değeri mi vardı? İki ya da üç bin Avro kadar? Ölümle Randevu 183 Yoksa Humiliati nin sırrının altında daha fazlası mı saklıydı? Komiser Benni oldukça yavaş hareketlerle sigarasını yaktı. *** Polis merkezine tekrar dönmesinin sebebi, parktan Puntosunu alarak Coni Zugna Caddesi’ne doğru yola koyulmaktı. Eve çıktığında, zamanı nasıl geçireceğini bilemediğinden kahve rezervlerini tüketmeye başladı, ta ki giriş kapısının kilidinde dönen anahtarın sesini duyana kadar. Bu akşam sende buluşacağımızı konuşmuştuk, yanlış mı hatırladın? dedi Angela, güzel gülümsemesiyle. Böylece Benni’nin birkaç zayıf itirazından sonra Margas’la olan randevuya ikisi birlikte gittiler. Yürüdüler; Sant’Eustorgio, Coni Zugna Caddesi’nden bin metre kadar uzaktaydı. Ticinese Kapısı’na kadar geç gelen baharın ve akşamın tadını çıkararak ilerlediler, en azından Angela için öyleydi. Sabah yağmurundan sonra boğucu bir esinti kendini hissettirmeye başlamıştı. Randevudan yaklaşık yarım saat önce birkaç akşam önceki aynı bara hatta açık havadaki aynı masaya oturdular ve artık damaklarını okşamakta olan kahve dondurmalı içecek sipariş ettiler.

Meydan her zamanki gibi çok güzeldi. Şehrin gürültüleri bile onun sınırlarına saygı gösterip susuyorlardı. Sanki Milano’da değillerdi: Daha teneffüs edilebilir, ritim ve hareketleri daha uyumlu bir yerde bulunuyorfardı. Doktor Margas birden karşılarında beliriverdi. Saatine bakarak, Hepimiz erkenciyiz, dedi. Güzel, bu biraz zaman kazanacağız demek oluyor, ne de olsa zaman günümüzdeki en değerli şey. 184 Mario Mazzanti Margas yerine yerleşirken, küçük masanın üstüne onlarca bilgisayar çıktısı koydu. Sizin de gelmenize memnun oldum Angela ama korkarım ki şövalyelik kurallarını bir kenara bırakıp, öncelikle komiserimizin şu emek verdiğim belgeyi okumasına izin vermek gerek. Bunları söyledikten sonra Benni’ye dönerek devam etti: Belgenin tercüme ettiğim büyük kısmı Val di Blenio lehçesiyle mısralar şeklinde yazılmış. Ama hem şiir hem de nesir olarak Milano, Cenova, Bergamo ve Toskana lehçeleriyle yazılmış kısımlar da var... Bu farklı lehçe kullanımı, daha doğrusu kullanımdaki lehçelerin serbest yorumlaması hamalların tipik bir özelliği ve söylemek zorundayım ki bu durum işimi biraz zorlaştırdı. O kadar ki sonunda şiirleri çevirmeyi bırakıp, özellikle düzyazı formunda ilerledim. Yani her şey açık, çevrilmeyen kısım kalmadı, değil mi? diye sordu Benni tedirgince, metni okumak için heyecandan yerinde duramıyordu. Kesinlikle çok açık. Eğer isterseniz okumaya başlayabilirsiniz komiser. Hepsi on beş sayfa, on dakikadan fazla sürmez. Ben ve Angela birlikte bir şeyler içip sizi sabırla bekleriz; belki bir Caipiroska alırız, eğer zevklerinizi yanlış hatırlamıyorsam Angela. Doktor Margas sözlerini bitirirken, Angela’ya doğru kocaman bir gülümseme takındı. Okumaya çoktan başlamış ol^n Benni, Margas’ın bu nazik çapkınlığına sinirlenecek vakti bulamadı. Sadece birkaç saat sonra Lazzarettoda dünya defterim kapanacak ve ben kendi hikayemi başlatacağım. Dönüşü olmayan yolculuğumda beni takip ederek yok olmasın diye... 1576yılının o hüzünlü Kasım ayında gökyüzü masmavi parlıyordu ve hava hala ılıktı. Veba Ağustossan beri şehirde kol geziyordu. Tövbe etmek ve merhamet dilemek üzere Kutsal Çiviyi San Celso Bazilikası’na götüren Başpiskopos Carlo yönetimindeki son kortej gideli bir aydan fazla olmamıştı. Ancak dualardaki bu çokluk sayesinde bela azalacağı yerde sanki daha da kuvvetleniyor gibiydi. Avrupa’dan en kaliteli mal ve yiyecekleri getiren at arabaları her sabah bir defa olmak üzere şehir kapılarından girip, dönüşte zorlukla yaşayan ya da çoktan ölmüş bedenlerle dolu olarak San Gregorioya doğru yola koyuluyordu. Tonsa Kapısına kadar sağ kalanlar, Doğu Kapısında ruhlarını teslim ediyordu. Büyük terk edilmişliğin ne kötü hallerini yaşıyordun sevgili Milano... Kocaman şehrimizde herkesin ardından ağlayacağ biri vardı. Başpiskopos Carlo genel karantina ilan edeli birkaç gün oluyordu: Tüm dükkanlara ve fabrikalara kilit vurulmuştu. halk artık 18(> Mario Mazzanti sok ti kimi çıkılmıyordu. MuhafizLır yanlışları sopayla düzeltmeye hazır devriye geziyordu, talihsizler için sopa yeterli olmazsa halat cezası devreye giriyordu.

Bununla birlikte başpiskoposun emirlerine karşı gelenlerin sayısı çok fazla olduğundan ana cadde ve arka sokaklardaki gölgeleri azaltnuık büyük zahmet istiyordu: Hastalık ve yakındaki ölümün korkusu birçok erkek ve kadını ne halattan ne de sopadan korkar hale getiriyordu. Bu yüzden muhafizlara normal zamanlarda yapmayacakları şekilde karşılık veriyorlardı... Ama sakın bunların neşeli eylemler,; yumuşak oyunlar olduğunu sanma okuyucu; bu dansın tek bir yöneticisi vardı, o da umutsuzluktu. Bunlar dışında sokaklarda, böyle bir trajediden hırsızlık ve büyük soygunlarla şans çıkarma hesabı içinde olan zavallı figürler vardı. Karanlık ve dar sokaklarda bunlara rastlamak büyük bir tehlikeydi. Ben de ihtiyatı elden bırakmadan sokağa çıkıyordum. Bunu Tognamı görmeye gitmek için yapıyordum. Tognayı altı yıl önce Nab adin çağrısı üzerine Toskana memleketinden Milano'ya gelişimin birinci yılında tanıdım. *** Komiser Benni okumaya ara verdi. Anlamadığınız bir yer mi var komiser? Milano’ya Nabad’ın çağrısı üzerine gelmiş... Nedir ya da kimdir bu Nabad? Nabad, Val di Blenio dilinde ‘peder’ anlamına geliyor; çevirmemek benim hatam, gözden kaçmış sanırım. Her halükarda belirteyim Cosimo Petterini Toskanalıydı, Suvereto’dandı. Daha ileride bunu belirtiyor göreceksiniz. Val di Blenio Pederi Ölümle Randevu 187 olan Giovan Paolo Lomazzo, Cosimo Petteri’yi bir seyahati sırasında fark edip, Milano’ya çağırmış. Benni başıyla anladığını belirterek okumaya geri döndü. O zamanlar çok gençtim, henüz yirmi yaşındaydım. İsa’dan sonra 1550de İmparatorun kaynatıldığı köyde doğdum. Benni tekrar gözlerini kaldırdı. İddiaya girerim kaynatılan imparatora geldiniz, dedi Margas keyifle. Evet, hepsi doğru. Kutsal Roma İmparatoru VII. Enrico, kendisi Dante’nin İlahi Komedyasında ‘Alto Ar-rigo’ olarak karşımıza çıkar. Milano’yu 1310 yılında o dönem Torriani ile savaşta olan Visconti’ye7' teslim ettikten sonra, Roma’daki Papa’nm yanma gitmek üzere yola koyulur. Ancak Buonconvento’da ölür. Belki de zehirlenir -ne de olsa bu, o dönemin önde gelen geleneklerinden biridir. Günümüzde hala bedeninin dinlendiği Pisa’ya gömülmeye karar verilir. İmparatorluk alayı böylece geri döner ama yolculuk sırasında ceset çürümeye başlar ve kısa bir süre içinde yayılan koku dayanılmaz bir hal alır. Bu şanlar altında Pisa’ya ulaşmak imkansızlaşır. İmparatorluk görevlileri o sırada Suvereto’dadır, burası günümüzde bile halen iyiliğini korumakta olan küçük bir köydür. Bu talihsiz durumu dahiyane bir fikirle çözerek, imparatoru suda kaynatırlar ve sonrasında Pisa’ya kemiklerini götürürler. Cosimo Petterini 1550’de Suvereto’da doğdu. Margas'm sözlerini bitirmesiyle Benni tekrar okumaya döndü. 71 Torriani Ailesi ve Visconti Ailesi: Milano'yu yönetmiş donemin ık< soyii. ailesidir 188 Mario Mazzanti Milano'da ilk aykırım kolay geçmedi. Nabad bana aristokrat Speciazi Ailesi 'nin yanında özel Latince ve sanat eğitmenliği isi buldu. Birçok kardeşten oluşan aile çok genişti, okuma

çağına gelmiş üç yavrulan vardı. Tüm boş vaktimi kendimi resimde geliştirmek ve şiirimi hassaslaştırmak üzere Ticinesedeki bir atölyede geçiriyordum... Nabad gelişmemi izliyor,; iki sanat dalı arasında fark olmadığını, sözcüklerle resim yapıp, firçayla şiir yazmak gerektiğini söyleyerek beni ikisine de tüm gücümü kullanarak kendimi veımem için teşvik ediyordu... Akşamları öylesine bitkin düşüyordum ki içki içmek, işkembe ve beyin yemek üzere Nabad ve diğerlerine katılacak enerjiyi çok nadir buluyordum. Ancak, zamanla işler düzeldi: Rahip ve beyler tarafından verilen bazı işlerinde Ustaya yardım etmeye başladım, Valleye72 kabul edildim ve Milano gecelerinin tadına vardım... Hatta daha sakallan çıkmamış bir çocukkenden beri olan satranç oyunu yeteneğimin bu şehirde para kazanmam için büyük bir kolaylığa dönüştüğünü fark ettim. Beyaz ya da siyah taşlarla usta olmayan o kadar çok satranç oyuncusunu yendim kil Masaya Malvasiaylan dolu karınları ve parayla dolu çantalarıyla oturuyorlardı... Hiç düşünmeden taşlarıyla saldırıya geçip, şahı savunmasız bırakıyorlardı... Her oyunun sonunda kannları hala dolu ama cepleri boşalmış oluyordu. Bir akşam Pasquiroloda Castelletto nun * evlerinden birinde oynuyordum. Rakibim yüzünü saklayan siyah bir peçe takıyordu. Beni oynamak için kendisi arayıp, alışık olunandan çok daha yüksek bir para teklif etti. Paranın artık onun için bir önemi olmadığını ama rakiplerinin elleıinden geldiği kadar çabaladıklarından emin olmak 72 Valle: Akademi topluluğundan kısaca bu şekilde bahsediliyor. 73 Malvasia Şarabı: Hafif tatlı bir şarap türü. 74 Daha önceki bölümlerde açıklandığı üzere Milano'daki genelev bölgesi (Pasquirolo). Ölümle Randevu 189 istediğini söyledi. O gece onunla oynadığım üç oyunun hepsini kay-bettim, iyi düşünülmüş ve oynanmış birçok hamleden oluşan uzun (oyunlardı ama sonunda zafer hep gizemli rakibime gitti. Bomboş cüzdanımla alt üst olmuş halde kalınca teselliyi Malvasiada aradım. Yenilgilerimden sonra benimle iyi pazarlık edemeyeceklerini anlayan evin kadınları etrafimdan uzaklaşıp beni rahat bıraktı, işte onu ilk görüşüm böyle oldu... Cor cö piegn ’d sogn o m pars veghe on lusö, de gran duglia e poch spass tutt caregad. Not: Komiser, bu pasajı çevirmeden orijinal Valle dilindeki haliyle bırakmayı uygun gördüm, çevirisini buraya ekliyorum: Uyku dolu başımla,, büyük bir üzüntüyle dolu ve hareket etmeye isteksiz bir haldeyken, karşımda bir parıltı belirdi. Togna! O vispiü lustr’e beli dor digliamant, O gavasc moresign piü ca ra seglia, O boca dolza pü ca ’r moscatell O laver facc de rus e marzapagn Con quigV basign migliö ’d quig! da Miragn (Elmastan daha parlak ve güzel o bakışlar zAh, o ipekten daha yumuşak yanaklar z Ya o misket üzümünden tatlı ağız z Güllerden ve badem ezmesinden yapılmış o dudaklar z ki öpücükleri Milano’nun en giizeli) Tognam on altı yaşındaydı. O gece ilk defa birlikte olduk. Sonraki yıllarda bedenlerimizin birleşmesinden hiç sıkılmadık; çünkü aslında birleşen kalplerimizdi.

işte bu yüzden, veba sırasında, TognanVa koşmak için gecenin gölgeleriyle birlikte sokağa çıkıyordum, her gece belanın bizi alıp götürmesinden önceki sonuncu gecemiz olabiliaii. 1% Mario Mazzanti Muhafızların bile gitmekten çekindiği en karanlık sokaklardan geçiyordum. Elim hançerimde en tehlikeli karşılaşmalara hazırdım.. Evlerden ertesi gün arabaya yüklenip, San Gregorioyagönderilecek kişilerin iniltileri duyuluyordu. Sokağın bir köşesinde yırtık bir bez parçası gibi duran ve artık yeri mezarlık olan insanları görmek de mümkündü. O Kasım gecesi, biraz geç bir saatte dar sokaklara süzüldüm. Semanın tüm yıldızları gökyüzünde parıldıyordu, gök güzellikleri içinde bizim ağlayışlarımıza kayıtsızlardı. Togndyı göreceğim ev artık Pasquirolo'da değildi. Nitekim bir süre önce Başpiskopos Carlo kendi evine çok yakın olan bu evlerin yıkılması emrini vermişti. Bu yüzden Ticinese Kapısına doğru bir taşınmayaşanmıştı, atölyeden çok uzak değildi ve geçmem gereken yol karanlıkta oldukça sakin bir yerdi. Ama o gece içimde bir huzursuzluk, aklımla uzaklaştıramadı-ğım kötü bir önsezi vardı. Eve yaklaştıkça dineceğine kuvveti daha da artıyordu. Karşımda girişi yasaklanmış kapıyı, Togndnın dostlarının gözlerindeki yaşlan göıiince fazla söze gerek kalmadı... Önceki gece şafaktan önce kötüleşmeye başlamıştı. Bacaklann-dan büyük bir sıcaklık yükselmiş ve tüm bedenini sarsan öksürüklere boğulmuştu... Sabah Lazzarettoya giden at arabasına binmek üzere yalnız başına çıkmak istemişti... İçimi sanın acı ve hayalkınkltğtm anlatamam; çünkü bunu anlatmaya yetecek kelimeleti bilmiyorum. Tek söyleyebileceğim uzun süre ağLıdım ve sokaklarda hiçbir şe\te dikkat etmeden başıboş dolaşmaya başladım. Beş muhafız aniden karşıma çıkıp, yolumu kesene kadar ne kadar dolaştığımı bilemiyorum. İçlerinden Ölümle Randevu 191 biri şöyle sordu: 'Başpiskoposumuz Carlo nun emrini yok sayıyorsunuz, öyle mi?' Bu sürprizin yarattığı çelişki beni içinde bulunduğum sarsıntı halinden çıkardı ama buna rağmen ne diyeceğimi bilemedim. Muhafızlardan bir diğeri daha sert bir tavırla sordu:Karantinada sizi etrafta dolaştıran sebep nedirV işte o an birden yolumun, arzumun ne olduğunu anladım; zincirlenerek bile dizginlenemeyecek olan arzum... Sadece bir anlığına bile olsa Tognami yeniden görebilmek! San Gregorioyagidiyorum,'dedim, kendimi öksürmeye zorlayarak. ‘Bela beni akşam tuzağna düşürdü. * İlk konuşan muhafiz silahının sivri ucunu göğüme bastırarak, beni itip sokak duvarına yasladı. 'Demek vebaya yakalandınız! Ve arabayı bekleyecek sabrınız kalmadı... * Gözlerinden sözlerime itimat etmediğ çok net görülüyordu ama yine de şüpheleniyor ve tedbirli olmak için beni silahıyla kendinden uzak tutmaya çalışıyordu. ‘O zaman bize pelerininizin altında ne sakladığınızı gösterin.' Zorlukla hareket ederek pelerinimi yere attım ve yeniden öksürdüm.

San Gregorioya ğtmek için hançere ne ihtiyacınız var?' diye sordu ikinci muhafiz. Yüzünde bir sırıtış belirmişti, silahın göğsümdeki baskısı gittikçe daha da artıyordu. Silahı kullanılmaya hazır bir üçüncüsü de lafa ğrdi: X)idtJt-ça pembe bir renginiz var bayım, ölümün aldıklar.na benzer hır haliniz yok. * Mario Mazzanti Aıiekiyormuş gibi görünmeye çalışarak konuştum: *Keşke si-zır. söylediğiniz- gibi olsaydı. Hançere gelince, sadece bir alışkanlık. San Gregorioya gidiyorum... * ilk muhafiz başıyla bir işaret yaparak ne yapacağını düşünmek üzere herkesin susmasını emretti. Sonunda tekrar konuştuğunda gözlerinde bir kötülük ışığı parlıyordu: 'Güzel, San Gregorioya mı gitmek istediğinizi söylüyorsunuz? O zaman San Gregorioya gideceksiniz! Doğu Kapısı uzak değil. Karanlıkta ufkunuzu kaybetmediğinizden emin olmak için size alay olarak eşlik edeceğiz. Büyük kuşatmanın kapısına vardığımızda sizi oranın bölge muhafızlarına emanet edeceğiz ve sizin canlı olarak kendiniz gibi diğer veba kurbanlarının arasına katıldığınızı görmeden de oradan ayrılmayacağız. * Muhafızların hepsi ertesi gün meyhanede, sokakta yakaladıkları. ve dayaktan kurtulmak için vebaya tutulduğu yalanını uyduran bir namussuza oynadıkları oyunu anlatıp eğleneceklerini düşünerek gülmeye başladılar. ‘O zaman San Gregorioya, ileri marşV Gülün aptallari Bana bedavadan yaptığınız iyiliğin farkında değilsiniz: Lazzarettonun ana kapısından girip, Tognayıyeniden bulmak... Romana Kapısı köyünün ilerisinde, San Bamaba Kilisesiyle Santa Maria alla Pace Kilisesi arasındaydık. Adımlarımız karanlık gecede Doğu Kapısı 'nın (Not: Şu anki Venedik Kapısı) kanatlarında gürlemeye başladı. Büyük bir zayıflık içindeymiş gibi görünmeye çalışarak yavaş adımlarla yürüyordum. Arkamda ve önümde bulunan muhafızlar adımlarını benden uzak duracak şekilde ayarlıyorlardı. Kendi aralarında fisıldaşıp, bazen sıntmala- Ölümle Randevu 193 rina engel olamadıklarını duyuyordum. Bana gelince biraz yol kat ettikten sonra durup öksürük krizine tutuluyormuş gibi numara yapıyordum, bu durum belli bir süre olduğumuz yerde kalmamıza sebep oluyordu. Sonunda Tanrının istediği gibi oldu ve halen geceyken Doğu Kapısına ulaştık. Bölge gardiyanları bize geçidi açarken muhafızlardan daha önce ilk konuştuğumuz yanıma yaklaşarak sordu: 'Lazzaretto’yu birkaç sopa ve kırbaca tercih ettiğinize emin misiniz? Üstünüzde çalıntı eşya bulunmadığı takdirde daha fiızla ceza almayacağınızı biliyorsunuz, değil mi?’ Bunu artık yaşlandığım için fark edebiliyorum, bu sözler içinde bilgelik taşıyordu ama benim o an tek istediğim Togndyı yeniden görebilmekti. Onsuz bir hayatın benim için değeri yoktu. Eğer bela onu ele geçirdiyse, benim içimde de pusuda olduğunu düşünmek zor değil. San Gregorioya,’dedim kararlı bir ifadeyle. Beş muhafizın beni, Lazzaretto’nun girişindeki kendileriyle aynı rütbedeki muhafizların ellerine bırakıp, kahkahalar atarak uzaklaşmaları uzun sürmedi. Sonraları o kapıya ‘güzel kapı dendiğini öğrendim. Beni şafak söküp de katip Rahip Andrea da Bi-one gelene kadar kendilerinden uzakta tutup gözetlediler. Katibin yüzündeki yorgunluktan ve rahip kıyafetinin durumundan sadece bu işi yapmadığı anlaşılıyordu.

‘Adın ne?’ ‘Suvereto’dan Cosimo Petterini. ’ Kaç yaşındasın?’ 'Geçen Haziranın on birinde yirmi altı oldum.' Rahip Andrea otuz yaşlartnda ohmltydı ve sağlam bir fiziği Mario Mazzanti vardı. Ben basta görünme çabamı sürdürürken, kaba hareketlerle büyük bir deftere bilgileri titizce kaydediyordu. 'Yanında getirdiğin bir şey var mı?’ 'Hiçbir şey yok.' 'Söyle bana Cosimo Petterini, Tanrıya olan inancın tam mı? Başımı öne eğip, evet diye fisıldadım. 'Gördün mü bak, yanında getirdiğin bir şey varmış demek ki... ’ Rahip Andrea düşünmem için bana kısa bir süre tanıdı. ‘Başkalarına bırakmak istediğin dünyalığın var mıV 'Tüm eşyalarım ustam Giovan Paolo Lomazzo’nun atölyesinde ve hepsini ona bırakıyorum. ’ ‘Giovan Paolo Lomazzo mu? Lodi’de onun bir ‘Meryem And temsilini, burada Milano'da San Barnaba Kilisesi’nde ise güzel bir San Francesco temsilini gördüm. Söylesene, sen de mi ressamsın?' Not: Sevgili komiser, bu son bahsedilen ismi ‘San Francesco’nun İşkence İzleri’75 olan eseri günümüzde San Barnaba’da halen görebilirsiniz. 'Ve şair. ’ Dalgınlaşan Rahip Andrea, söylemiş olduğum şeyden etkilenmişçesine ağzında bir şeyler geveledi. Düşüncelerinin Nabad'ımın güzel çalışmalarına kaydığını düşündüm. Muhafızlardan biri onu kendine getirdi: 'Onu hangi bölüme koyalım Rahip Andrea? Şüpheli mi, hasta mı?’ 75 Sttgmate di San Francesco: Dönemin ustaları da dahil olmak üzere birçok ressam ta- rahndan resmedilmiş bir temadır. Temsillerde önemli azizler Hz. İsa çarmıha gerildiğinde •Herinde ve ayaklarında oluşan yara izlerinin aynısıyla resmedilmiştir. Ölümle Randevu 195 Rahip Andrea sorgulayan gözlerle hastalık komedime baktı. Sonra kabaca, ‘Hastalar bölümüne, ’ dedi. Sonra gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı: ‘Burada, San Gregorio'da birbirine saygı göstererek yaşamanın dışında uygulanması gereken bazı kurallar vardır. Adaleti sağlamakta büyük bir sertlik gerekir, aksi takdirde her şey tepetaklak olur. Biz kapu-çin rahiplerinin sopa yerine asası vardır,; aynca asmak ve başka işkenceler uygulamak için şapelin tam karşısında bir sütun ve bu amaç doğrultusunda Başpiskopos Carldnun iki adalet ustası bulunuyor. Bu kısmı iyi dinle. Lazzaretto birbiriyle kesinlikle temas halinde olmaması gereken üç insan grubunun toplandığı üç bölüme ayrılmıştır. Bunlardan birinde hastalar, bir diğerinde hasta olduğundan şüphe edilenler vardır. Üçüncüsünde ise 20 günlük bir gözlem sonrasında şüpheli olmaktan çıkanlar bulunur. Bunlar bir 15 gün daha geçtikten sonra yıkanmaları ve kokularına dikkat etmeleri şartıyla Lazzaretto’dan çıkıp dünyaya ve evlerine

geri dönebilirler. Bu üç bölümün her biri de kendi içinde kadın erkek olarak ikiye bölünür. Bu kurala titizlikle uyulması gerekir, itaatsizlik edeni ise acılı ve şiddetli bir ceza bekliyor. ’ \Kurala uyacağım,' diyerek yalan söyledim. ‘Çayırlık, havanın değişmesine ve mikroplu havanın dağılmasına yarar; bu yüzden kesinlikle kullanılmamalıdır, özellikle de geceleri. ’ NOT: Sevgili komiser veba salgını sırasında Lazzaretto'nun kapasitesi daha en başından yetersiz kalmasına rağmen, çayır-lık' boş bırakıldı. Oysa Manzoni, romanında daha öldürücü olan hıyarcıklı vebayı anlattığı halde o büyük boş çayırı, çadır ve barakalarla dolu adeta bir gecekondu mahallesine dönüşmüş olarak betimledi. Mario Mazzanti Kapısında numarası olan bir odada kalacaksın. Burayı değiştiremezsin ve içinde mevcut olan talihsiz kalabalıkla uyum içinde \.ısarnak zorundasın. Eğer gücün yeterse, günlük yemeğini ve hastalığa ıxi gelecek ilaçları almak üzere sabah erkenden kapıya gideceksin. Yemek olarak ekşi sedir, bitkisel hazım likörü, ebegümeci lapası, domuz, eti, salyangoz ezmesi, beyaz soğan ve hastalığa şifa verecek benzer yiyecekler var. ' NOT: Hasta olmayanların günlük yemekleri ise şunları içeriyordu: 3 somun ekmek, 2 kap şarap, bir kase çorba, dört günde bir et; cuma ve cumartesi günleri et yerine peynir. 'Başpiskoposumuz. Carlo nun emrettiği gibi günde yedi kez vaaz içerilecek ama buna herkes uzun ya da kısa dualarla kendi bölümünden katılacak. ' Rahip Andrea kuralları iyice anladığımdan emin olmak üzere birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra muhafizlara beni götürmelerini işaret etti. ‘Gün içinde bir din kardeşimiz gelip sana günah çıkarttıracak. Tanrı ruhuna merhamet etsinT diyerek hayır alametinde bulunduktan sonra yerinden kalkmak üzere hareketlendi. Atılıp onu durdurdum. ‘Bir dileğim var Peder, elinizdeki defterde... Buraya gren herkesin bilgileri bulunuyor muV Buraya giren herkesin; halen hayatta ya da ruhunu teslim etmiş olsun fark etmez. Kimin hakkında bilgi istiyorsun V ‘Togna, 20 yaşında, dün geldi,' dedim zorlukla fısıldayarak. Rahip Andrea bana hiç geçmeyecek gibi gelen bir süre boyunca parmağını birçok sayfanın üstünde gezdirdi. İşte burada...' dedi bir süre sonra sabitlediği parmağıyla. ‘Ticineseden Togna, 20yaşında ve...' Ölümle Randevu 197 Başını kaldırıp gözlerini çattı ve sözlerini Milano lehçesiyle tamamladı: ‘.. Fahişelik yapıyor...' Kafamı öne eğipy ağzımda kelimeleri gevelemekten başka bir şey yapamadım. ‘O... O hala...' \Evet>’ diye yanıtladı Rahip Andrea daha da sert bir sesle. ‘Hala hayatta.' Kısa bir süre sonra beni havası hastalıktan şişmiş, talihsiz hastaların bazılarının son nefeslerini alabilmek üzere yere serilmiş olduğa küçük ve çıplak bir odaya koyduklarında... Tanrıya şükür ki mutluluğum tıpkı yıldızları parıldayan o geceki gibi göklere yükseliyordu. Hemen Tognayı arama işine koyuldum. Karşıma çıkan ilk engel kadınlarla erkeklen birbirinden ayıran çiti aşmak oldu. Hastaların bulunduğu bu bölümdeki nöbetçi diğer iki

bölümde gördüklerim kadar sert değildi. Sadece küçük bir yakalanma tehlikesi atlatarak hızlı bir şekilde diğer tarafa geçmeyi başardım. Tognayı bulmak üzere tüm ızdırap dolu odalan gezmek oldukça zaman aldı... Ama sonunda göğümden çıkacakmış ğbi atan kalbimle onu buldum: Kutsal yağ bedenine daha yeni sürülmüştü76 Aşkın ızdırapta en üstün halini bulduğı bu topraklırda birçok şair bunu yaşayıp şarkılar yapmaya aşıktır. Bleniolu bir hamal olarak ben böyle değldim. Üstünden yanm yüzyıl geçmesine rağnen hala bugün, göğsü nefessiz kalırken sevğyle gülümseyen gözlerinden yanağına süzülen bir damla yaşı dün ğbi hatırlıyorum. 76 Kutsal Yağ Sürme: Ölüm döşeğinde olan kişiye günahlarının bağışlanması ve ruhunun rahata ermesi için yapılan son dua ve ayindir. Mario Mazzanıi Saatler geçti, ruhunun uçup girmesini engelleyebilmek için onu sıkıca sarmaktan bir suniye bile vazgeçmedim... Bunu gökte onu bekleveı: yıldızlar yükselene kadar yaptım. Şafakta etrafımda binlerinin olup olmadığına dikkat etmeden odama dönerken bir rahip ateşli bir şekilde elindeki sopayı diz-glnLrinden kurtulmuşçasına sallayarak üstüme çullandı. Sağlam bileğinin kararlılığı kemiklerimin üstünde ani bir firtına gibi patladı. Odandan ayrılıp buralara gelmeye ve Tann>ya küstahlık xayarak bu uygunsuz davranışlarını sürdürmeye devam edersen senin için çok daha kötü olurV dedi. Togna gözlerini kapadığı andan beri gözlerimden bir damla yaş süzülmemişri, tüm acım göğsümde kalmış kalbimi sıkıştırıyordu. O darbeler beni yere devirip kanlar içinde bırakmış olsa da benim için okşama gibiydiler. Odama dönüp bir köşeye çömeldim. Artık yemek yemiyor has-tahğın görevini tamamlamasını bekliyordum. Bunun için iki gün geçmesi gerekti. Kafamda başlayan acı bir ağrı bana ilk işareti verdi. Birkaç saat sonra bacaklarımdan yukarı doğru bir sıcaklık yükseldi, kusma ve hırıltılı nefes alıp verme başladı. Artık içerideki havanın beni iğrendirmemesinden memnundum, etrafimdaki her şey belirsiz görünüyordu. Nabadi ve yoldaşlarım olan hamalları düşündüm. Güneş batarken bir daha hiç açmayacağımdan emin olduğum gözlerimi kapadım. Togna'yı buhmıya gidiyordum. Oysa, hayretler içinde, gözlerimi tekrar açtım... ölümle Randevu 199 Başta rahatsız edici ses ve feryatlardan oluşan bir rüya gibiydi, sonra buna etrafımda olup bitenin karmaşık görüntüleri eklendi. Tekrar karanlığa gömüldüm, bu kendinden geçişin ne kadar sürdüğünü hala bilmiyorum. Sonra birden kendimi uyanık buldum. Sersem gibi olan başımda hafif bir uğultu vardı ve çok susamıştım. Bana su içiren bir ‘barbierotto üç gündür ölü gibi yattığımı ve beni mezarlığa götürmek üzere olduklarını anlattı. NOT: ‘Barbierotto’ berberin çıraklığını yapan genç kişilere verilen addı. Lazzaretto’ya dışarıdan bir tek onlar giriyordu. Doktorlar vebalılara yaklaşmaktan çekindiklerinden, bu zorunluluk için ileride göreceğimiz bir sistem geliştirilmişti. Demek Togna henüz beni yanına istemiyordu.

Bacaklarım çok zayıftı, tam iki gün boyunca doğrulacak gücü bulamadım, zaten buna isteğim de yoktu: Tognayı hatırlayınca duyduğum acı, kalbimi alt üst ediyordu. Üçüncü gün bir sopanın hafif dokunuşuyla uyandım. Bu dünyada kalmaktan sıkıldın mıV Benimle böyle pürüzsüz bir sesle konuşan kişi bir kapuçin rahibiydi. En az elli yaşında vardı. Uzun gri sakalıyla aynı renkteki saçları parlak kafatasında taç gibi duruyordu. ‘Tanrı genellikle en iyileri yanına alır... İşte bu yüzden dün gece Rahip Matteo da Mantova'yı yanına çağırdı. Ama bazen de tüm sevgisini gösterip, bugüne kadar günahkar olarak kalmış birini kurtarır. ’ Kapuçin rahibi kor gibi gözlerini benimkilere dikti. Eğer Yüce Tan-n ölü bir halde mezarlığa götürülen çevrendeki birçok talihsizin içinden seni seçtiyse, senin bu dünyada olmaktan sıkılmaya hakkın yok. ’ :oo Mario Mazzanti Bakışlarına karşılık vermeye çalıştım ama birkaç saniyeden fazla dtyanamadım. Rahip Andrea'nın bana bahsettiği Lomazzdnun öğrencisi olan ressam Cosimo sen misin?' Hiç konuşmadan başımla onayladım. 'Birkaç gün içinde hasta bölümünden ayrılabilirsin. Daha da güçlendiğin için Tanrıya şükranını sun. Lazzarettonun tam ortasında, mutlaka görmüş olacağın küçük bir şapel var. Büyük bir haçı var ama çıplak, Tanrının oğlunu anlatacak hiçbir eseri yok... Bu amaç doğndtusunda neye ihtiyacın varsa, Rahip Andrea'dan isteyebilirsin.5 Rahip, ‘Tanrıya Şükür Duasını okuduktan sonra beni hayretler içinde bırakarak uzaklaştı. İsmi Rahip Paolo Bellintani da Saloydu. İleride, bana yaptığı bu iyilikle öğreneceğim gibi büyük biriydi: Kardinal Borromeo tarafından seçilmişti ve tüm San Gregorioyu o yönetiyordu. Bu konudaki onayı sağlık mahkemesinden almıştı. Sözleri beni hayrete düşürmüştü. Neden birçoklarının içinde iyileşme kaderinin beni bulduğunu düşünmeye başladım... Bu şansı Togna ya da evde bekleyeni olan biriyle severek değiştirebilirdim. Takip eden günlerde de bu düşüncenin kuşatmasına maruz kaldım. Gücüm ise bedenimde tekrar yavaş yavaş akmaya başlıyordu. Altıncı gün odam değiştirildi ve benim durumumdaki az sayıda kişinin kaldığı San Gregorio kısmına geçtim. Yapmam istenen dini resimle ilgili benimle konuşan başka kimse olmadı. Ben de temkinli bir şekilde şapele yaklaşmadan önce iki gün daha bekledim. Ölümle Randevu 201 Küçük şapel dörtgen şekliyle Lazzaretto nun tam ortasında yükseliyordu. Her tarafı açıktı. Temel direkler ve sütunlar dışında başka destek yoktu. Tam merkeze yerleştirilmiş sunak çitle çevrili tüm odalardan ve alanın hemen her köşesinden görülebiliyordu. NOT: Şapelin kare şeklinde olduğunu okuduğunuzda yerinizden sıçramamak için kendinizi zor tuttuğunuzu biliyorum komiser. Daha birkaç saat önce ziyaret ettiğimiz Sancarlino sekizgendi! Burada ne bir gizem ne de Petterini mizin bir hatası söz konusu. Çok basit: San Gregorio Şapeli 1576’daki veba salgını sırasında yıkılıp, Borromeo tarafından daha büyük olarak inşa ettirildi. İşte bugün Bellintani’deki açık alanda hayran kalarak izleyebileceğimiz yapı bu, Manzoni’nin ‘Nişanlılar’ romanında tarif ettiği de bu yapı.

Daha yaklaşmıştım ki Rahip Paolo nun şapelin sütunlu girişinde belirdiğini ve yan taraftaki orta kemerin üstünden şehre doğru baktığım gördüm. ‘Tanrıya şükürler olsun!’ dedi ve bana yaklaşmamı işaret etti. ‘Seni ayakta ve eserine başlamak için istekli gördüğüme memnun oldum. ’ İçeri girdiğimde beni hemen bir köşeye çekti: ‘Rahip Andrea'dan istediğin her şey burada; eksik olmadığını kontrol et. ’ 'Elbette duvarsız bir şapel pek kullanışlı değil...’ Rahip Paolo tekrar konuşmaya başladığında ben de malzemelerin envanterini çıkarmaya koyuldum. Ayrıca sunak ortada... Ama herkesin duya-masa bile en azından Kutsal Ayini görebilmesinin en iyi yolu bu. Hem sonra herkesin odasından çıkması çayırlığın boş tutulmasına hiç de yardımcı olmaz. Hayırlt kardinalimiz aynı şeyi kısa bir süte sonra karantinadaki şehir için de uygulayacak. Ana caıide ve mey- Mario Mazzanti danlara yükseltilerek yerleştirilecek haç ve sunaklar,; yüksek sesle okunan dualar ile herkes Kutsal Ayinden faydalanabilecek. Evet, ihtiyacın olan her şey tamam mı?’ Onun sorusunu ben de bir soruyla karşılık verdim: \Neden ben? En imanlılardan biri olmadığım çok açık olduğu halde neden ben hayatta kaldım?’ Küstahlık etme ressam! İlahi planlar tartışılmaz. Belki Tanrı, O’nun şantnı yüceltecek haçı resmetmen ve buradaki talihsizlere en büyük teselliyi sunman için yaşamanı istedi. Şimdi, tüm malzemelerin tamam mı?’ Bense ısrarcıydım: 'İlahi planın içinde her şey yazılıysa tedavilere ve hastalığın yayılmaması için karantinaya ne gerek var?’ Rahip Paolo gözlerini göğe çevirdi. Ah Tanrım ne dediğini bilmeyen bu kulunu affet! Beyninde biraz ateş kaldığı görülüyor. Tanrı öfkesini direkt olarak göndermez ama hiddeti geleceğinin sözünü verir ki ortaya iyilik çıksın. San Cipriano ne güzel söylemiş: ö, bize sınav gönderir, bela değil. ’ Veba, Tanrı ’ntn bir takdiridir ve hiçbir şey O’nun doğal sebeplerle yayılan kıymetini azaltmaz. Evet ressam, söyle artık malzemelerin tamam mı?’ 'Tamam. ’ Ertesi gün üstüne resmi yapacağım tahtayı hazırlayarak işe başladım. Uzun günler sonra düşüncelerim Nabad’a ve Akademiye kaydı ama Togna’nın hatırası beni terk etmiyordu... Çayırın ortasında bana dokunmayan ölümle çevrelenmiştim. Ve artık kendisine yaklaşmayan hayatla çevrili yaralı şehrime yakın zamanda dönme imkanım olacağını düşünüyordum. Eserimi yaratmak üzere şapelde tozlar ve boyalar arasında günlerce kaldım. Ön taraftaki sütuna hemen her gün halatla gerilmek Ölümle Randevu 203 ya da kamçılanmak üzere binleri bağlanıyordu: Çalarken yakalanan zavallılar, zina yapan çiftler, su ve yiyecek üstünden pazarlık yapmaya çalışan gardiyanlar... Rahip Paolo eserimdeki ilerlemeyi görmek üzere çok sık geliyordu. Yine geldiği günlerden birinde gördüklerinden tatmin olmuş bir şekilde şöyle dedi: 'Bu eserin için Tanrıya hamd olsun! Seni vebadan kurtardığı için Yüce Tannya şükranlar...'dedikten sonra bana eğlenen gözlerle bakarak ekledi: 'Tabi bir de bilek gücü namlı Rahip Michele da Lodi nin sopasından kurtardığı için şükranlar olsun. * 'Sadece teselli etmeye gitmiştim... Kollarımda öldüğü ana kadar... ’

‘Ama yine de karşı bölüme geçtin... * Sonra şöyle ekledi: ‘Dinle ressam; burada fazla vaktin kalmadı, eserin tamamlanmak üzere, San Gregorio dünyasını ardında bırakıp, eski hayatına geri dönebilirsin... Ama bugün ben senden kalmam istiyorum. Sen vebadan kurtulma armağanına salnpsin, oysa aramızda her gün yeni birileri buna yenik düşüyor...’ Çarmıhtaki Mesih temsilimi bitirdiğinde kararımı da vermiştim. Kalacaktım. Bunun en büyük sebebi şehre geri dönmekten korkmamdı... Rahip Paolo ve Rahip Andrea da Bionenin önderliğinde kemi: eserlerimi yapmaya başladım. Bulaşıcı hastalığın kaynadığı gecelerde, mikropla dolu ara Iralardan hastaların inmesine yardım ediyordum. Ölüleri mezarlığı taşıyordum, bazen yüz kadarını sabah odalarında çoktan soğumuş olarak buluyorduk. Mikroba yaklaşmayı kesinlikle istemeyen doktorlara muayene sırasında yardıma oluyordum. Buna şöyle bir çözüm bulunmuştu: Doktorlar Lazzaretmnun dış duvarındaki pen- Maıio Mazzanti c&YMİrt önünde duruyorlır, bense odanın içinden bağırarak onlara hastaların durumlarını bildiriyordum: 'Rosa de* Tali iki gündür başdğnss çekiyor Tizio'nun ateşi var, Caidnun nefesi gün geçtikçe kötüleşiyor... ’Doktorlar buna göre hastanın adı ve oda numarasının i>ehrtildiği bir reçete yazıyordu. Rahip Paolo'nun pencerelerin üstüne koydurduğu oda numaralan karışıklık olmaması için ilaç ve şuruplann üstüne yazılıyordu. Ama ölümün hakimiyeti sürüyordu. Rahip Paolo bir defasında şöyle dedi: ‘Doktorların hizmet ve tedavilerinin bir lütuf olduğunu kabul ediyorum. Bununla birlikte hangi çarenin en iyisi olduğunu bilmediğimi de söylüyorum... Hekimlerin elinden birçok büyük sırra tanık oldum ama içlerinde işe yarar bir tane bile bulamadım. Sonra az bulunur sırlara sahip olduklarını ve şehri kısa sürede iyileştirmek isteklerini söyleyen birkaç Fransız geldi. Sadece birkaç gün geçmişti ki yedisinden beşi öldü. Bunlardan biri önde gelen bir tıp hekimiydi...* Günler dinlenecek vakit bulamadan geçip gidiyordu. Bana gelince kapuçin rahiplerinden üç kat daha fazla iş yapıyordum... Bir gün Ralrip Micheleyi gömdük ve asasım ben aldım. Bugün hala ikisini de kalbimde taşırım. İki ya da üç defa giysi ve pam getirmek üzere Borro-meo geldi. Şunu söylemeliyim ki San Gregorioya büyük bir cesaret ve hiç tanımadığım acı yüklü bakışlarla giriyordu. Belki öyle bir ızdırabın içinde yaşıyor olmak, belki de zamanın kederi azaltması... Nedendir bilinmez farkına bile varmadan yavaş yavaş yaşama arzusuyla dolmaya başladım. Belanın ateşinin biraz dinmeye başladığı yeni yılın ilk aylarında, Tognamı hala düşünüyor olmama rağmen, kalbime bir sıcaklığın yayıldığını hissettim. Ölümle Randevu 205 Mart başında mezarlığa taşınan kadavraların sayısı oldukça azalmıştı ve Lazzaretto'da hayat daha az kannaşık bir hal alıyordu. Kimse söylemeye cesaret edemiyordu ama bela yavaş da olsa diniyor gibiydi. San Gregorio görevlileri arasında hastalık bulaşma korkusunun en çok arttığı dönemdi, böylece zarar gönne riskim olmadığından dolayı hastalarla özellikle ben ilgilenmeye başladım. Ayın ortasında bir sabah bilinin bana ismimle seslendiğini duydum:

'Petterini!* ‘Güzel kapı denilen ana giıişte hasta arabalarım bekliyordum. Son gelen arabada sadece dört hasta vardı ve içlerinden bin bana sesleniyordu. Yaşlı bir adamdı, beni gömnce arabadan yalnız başına inip, sallanarak kapıya doğru yürümeye başladı. ‘Petterini!* Ben başka bir hastayı taşıdığımdan zorlukla dönüp baktım. O zayıf ve ateşten kızaımış yüzü kimseye benzetemedim. Ama gözler... 'Cumpa' Piscignin, poglita.'(Şair CompdPiscignin) Valledeki ismimi duyunca yüreğm yelinden firlayacak ğbi oldu, taşıdığım yüke aldırmadan tüm bedenimle döndüm. Onu gözlerinden ve sesinden tanıdım. Keşiş Pizzi..z ‘Uzun zamandır keşiş değlim... Hatta birkaç saate canlı bile olmayacağım... ’ Atın bu düşünceleri kafanızdan! Çok değişmişsiniz, sizi neredeyse tanıyamayacaktım.* Sakalım daha gürdü ve sağlığm bundan altı yıl daha gençri.. te beyaz rahip elbisem derimdi. ’ Mario Mazzanti Taşıdığım hastayı Lazzarettoya götiimp hemen, nefes darlığı daha da artmış görünen Keşiş Pizzinin yanına koştum. ‘Benim neden burada olduğum gömntümden belli zaten ama sizin burada ne işiniz var? Hastalığın bulaşıcılığına meydan mı okuyorsunuz?' 'Tognayla ikimiz hastalandık ama bir tek ben kurtuldum ve kendimde geri dönecek cesareti bulamadım... ’ Keşiş Pizzi son birkaç metreyi yürümek için koluma girdi. 'Senin gönderilmen takdiri ilahi. Üstümde çok büyük bir yükle ölmek üzereyim... Üç yüz yıllık büyük bir sır. Yabancı bir Katharın Monzadaki biz Humiliati keşişlerine gelerek Santa Maria al Carrobioloya sığınma hakkı talep etmesiyle başladı. ’ 4Bir Kathar mı?y 'Bir kafin bir Patarin! İçlerinden biri sana ismini verdi. Bu öyle bir isim ki yıllar sonra konuşmak için beni, Valle nin şairi olan sana çekti. Ne diyordum... Bir Kathar... Sığınma talep eden ve yanında bir mektup getiren, Montsegurdaki yangından kurtulup gelen bir Kathar. ’ Ama... Ama... Kahretsin! Burada bitiyor, devamı yok! Komiser Benni en güzel kısma gelmişken böyle elleri boş kalmaya anlam veremiyordu. Maalesef devamı yok komiser. Gerisi orijinal elyazmasında. Benni rahatça düşünebilmek için ayağa kalkıp, meydanda birkaç adım ilerledi. Masada oturan Angela soğukkanlılıkla metni okumaya başladı. Demek oluyor ki Humiliati’nin sırrı, daha doğrusu en büyük sırrı, muhtemelen katilin elinde olan orijinal elyazmasının sayfalarında saklıydı. Metnin gerisi olduğu da bir varsayımdı; belki Petterini vebadan fırsat bulup bu sırrı yazamamıştı... Benni sinir içinde bir sigara yakıp havai fişekler gibi patlayan düşüncelerini ve Margas’a soracağı sorulan sıraya koymaya çalıştı. Bunu başarması ve fazla olmasa da kabul edilebilir bir sakinlik kazanması için bir sigara daha içmesi gerekti. Derin bir nefes alıp masaya döndüğünde metni bitirmek üzere olan Angela mn Caipiroskası da dibi görmüştü. 208

Mario Mazzanti Angela içini çekti. Tognayla ne büyük bir aşk yaşamış! Çok hüzünlü... Margas atıldı. Bazen Mşk ızdırapta en üstün halini bulur. Petterini metinde Toskana lehçesiyle böyle diyordu. Angela tekrar iç çekti. Benni alaycı ve sabırsız bir ses tonuyla araya girdi: Affedersiniz, çok yavan görünmek istemem ama gönül işleriyle ilgili olmayan birkaç sorum olacak. Komiser direkt olarak Margas ın gözlerinin içine baktı. Bu elyazması otantik mi diye sormayacağım; çünkü bunu anlayabilmek için metnin orijinalini görmek gerektiğini söyleyeceğinizi biliyorum. Zaten soruşturma açısından bakıp katilin bu belgeyi ele geçirmek için cinayet işlediğini düşündüğümüzde metnin orijinal olup olmamasının hiçbir önemi yok. Bu soruşturma Profesör Valeriani’nin öldürülmesiyle ilgili, değil mi? Benni onayladı: Bunu en başından beri bilmiyor muydunuz zaten? Bir polis komiseri Humiliati’nin en büyük uzmanlarından birinin öldürülmesinden sadece birkaç gün sonra bana gelip tarikatla ilgili sorular soruyor... Bunun bir tesadüf olması biraz zor, sizce de öyle değil mi? Elbette öyle. Margas, Caipiroska’sının son yudumunu da mideye indirdi. Peki, bana yazmanın orijinal olup olmadığını sormayacaksınız, ama... Ölümle Randevu 209 Ama ilk soru olarak size bu belge güvenilir bir kaynak mı diye soracağım. Demek istediğiniz: Petterini’nin anlattıkları gerçek mi, yoksa uydurma mı? Evet, tabi belgenin orijinal olduğunu varsayarsak. Margas’ın gözlerinden haylaz bir parıltı geçti. En basit haliyle Humiliati’nin büyük bir sırrı olduğuna inanabilir miyiz diye soruyorsunuz... Aynen öyle. Hımm... Şu ana kadar okuduklarımıza dayanarak söyleyebilirim ki Petterini bana güvenilir bir muhabir gibi geldi. Lazzaretto’nun ve küçük kare şapelin tasviri, ne şekilde bölünüp organize edildiği, doktor ziyaretlerinin gerçekleşme şekli... Bunların hepsi doğru. Bahsedilen kişiler de öyle: Rahip Bellintani’den daha önce zaten bahsettik ama Andrea da Bione de resmi dokümanlarda adı geçen bir kişi. Keşiş Pizzi hakkında hızlı bir araştırma yaptım ve Pizziler’in çoğunluğunun 1500'de Milano Humiliati keşişlerinin arasında olduğunu gördüm. Bunlara ek olarak... Angela, elini Margas’ın elinin üstüne koyarak doktorun sözünü kesti: Affedersiniz ama bu da otantik olmayla aynı şey değil mi? Belgenin güvenilir olduğunu sorgulamanın ne önemi var? Katil için öyleymiş, önemli olan bu değil mi? Benni, Angela nın Margas’m eli üstündeki eline sertçe bakarak cevapladı: Aslında arada büyük fark var. Belgenin güvenilir olnıası ha linde Valeriani’nin davranışı anlam kazanır... :ıo

Mario Mazzanti Benni, Margas a profesörün bilgisayarında bulunan dosyanın hikayesini kısaca anlattı. Güvenirlikten uzak olan ve gerçekte olmayan büyük sırlardan bahseden bir içeriğin şifrelen- mesi için bir neden bulmakta zorlanıyorum, diyerek sözlerini tamamladı. Dahası da var, değil mi? Margas m zihni oldukça açıktı. Soruşturmanın tehlikeye düşmemesi için açıklanmayan konular. Profesör birine dikkatsizce bu elyazmasından ve büyük sırdan bahsetmiş olabilir... Belki bu yüzden katilin iştahı kabardı. Profesörün ölmeden önceki son hareketinden de bu sırrın büyük değere sahip olduğunu anlayabiliriz. Hatta maddiyata döndürülebilecek bir değer: Ün, para... Bir hazine olabilir mi? diye atıldı Angela. Belki de Humiliati... Bu sefer onu bir jestle durduran Doktor Margas oldu. Devam edin komiser, sizi dinliyorum. Margas’ın gözlerinde hem heyecanlı hem de endişeli bir bakış vardı. Bakın, eğer katil bahsettiğim bu değerleri kazanmak için öldürdüyse, şimdi bunu gerçekleştirmeye çalışacak ve elyazma-sına dair tüm izleri sildiğini düşünerek, oldukça rahat ve açık hareket edecek. Eğer bu büyük sırrı bulup ya da en azından anlarsak... İşte o zaman katilin kim olduğunu bulup onu yakalayabiliriz. Sonraki sessizlik sırasında Benni içecek sipariş edip bir sigara yaktı. Sonra Angelaya dönüp, Belki gerçekten de büyük bir hazine vardır... dedi kibarca şakalaşarak. Angela bu tavra biraz sinirlenmişti. Bunda alay edecek bir şey yok. Katharlar, Montsegur, Cremona... Ölümle Randevu 211 Angela haklı, efsaneyi hatırlıyor musunuz komiser? Montsegur kuşatması sırasında, kale düşmeden önceki gece Cremonadan dört Kathar kaçtı, bunu hazinelerini kurtarmak için yaptıkları söylenir. Corso Margas daha da ciddileşerek ekledi: Katharlar’ın hazinelerinin içinde ne sakladığını biliyor musunuz? En ufak bir fikrim yok, diye yanıtladı Benni. Margas ciddi bir tonla Kutsal Kase...7 dedi. Kase mi? Cehennemin dibine git... Komiser Benni’nin ilk ve kibar tepkisi bu oldu; neyse ki görgü kuralları açısından bunu sadece içinden geçirmişti. Bunun yerine durumla eğlenmeden edemedi: Dan Brown ve Tom Hanks’e haber verip, ilk uçakla Milano’ya gelmelerini söylemek gerek. Hazır başlamışken Ni-colas Cage ve Indiano Jones’u da davet edelim, onlar da Tapı-nakçılar ve Kase’yle oldukça ilgililer! Bunları söyledikten sonra kısa bir an için düşünüp ekledi: Şahsen ben simyayla ilgili bir sırrın peşine düşmeyi tercih ederim... Felsefe taşı mesela. Gençlik çeşmesi daha iyi bence, dedi Angela ve komisere, alışıldık vefasız tutumuyla göz kırptı. Aşağı yukarı o sıralarda Doktor Margas'ın cep telefonu çaldı. Üzgünüm ama hemen hastaneye koşmam gerek, acil bir durum. İstediğiniz zaman arayın komiser, ayrıca... Doktorun yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. ...Kase konusu bana hiç de fena gelmiyor. 77 Kutsal Kase (Santo Graal): İnanışa göre Hz. İsa'nın ölmeden önceki son akşam yemeğin de ku,,andığı ve ölürken damlayan kanının konduğu kasedir. Mario Mazzanti

Coni Zugna Caddesi’ne doğru yürürken Angela, Benni’nin koluna girip, ona sıkıca yaslandı. Ve kulağına, Gidelim benim Giasonem,'8 diye fısıldadı. Komiser, onun nefesinin boynundan aşağı indiğini hissetti. Kadının göğsü koluna yumuşakça baskı yapıyordu, o an mutluluktan ölebilirdi. *** Şansına uyuyup kalmamıştı, saat neredeyse 22 olmuştu. Benni banyodan çıkmış kurulanıyordu, Angela ise hala yataktaydı. Benni tam yatak odasına girerken, Angela nın telefonu çaldı. Ah bu ne sürpriz! Çok iyi, teşekkürler... Siz asla rahatsız etmiş olmazsınız... Evet, burada yanımda, veriyorum. Angela telefonu Benni’ye uzattı ve eliyle mikrofonu kapatıp alçak sesle, Doktor Margas, dedi. Benimle konuşmak istiyorsa ne halt etmeye seni arıyor? diye fısıldadı Benni. Çünkü telefonun onda yok. Ama görüyorum da seninki var. Geçen akşam verdim, ilgimi çekecek bir konferans olursa haber vermesi için... Benni homurdanarak telefonu aldı. Hastanedeki işim bitti sayılır; eğer sizin için çok geç değilse buluşabiliriz komiser. *** 78 Giosone: Yunan mitolojisinde büyülü 'altın post'u arayan kahraman 'Argonot' grubunun iıden Ölümle Randevu 213 Kırk dakika kadar sonra Angela ve Benni, Monzadaki Santa Maria al Carrobiolo Kilisesi nin önünde Doktor Margas ile buluştu. İşte yer burası... Kilise yeniden inşa edildi ama çan kulesi yaklaşık 800 yıldır orada; esrarengiz Kathar’ımızın Montsegur’dan geldiği günküyle aynı. Çok güzel... dedi Angela, yapının üstündeki çarpıcı ışık oyunlarını izliyordu. O dönem için oldukça heybetli bir yapı olduğu açık, şehrin hemen her yerinden görülebiliyordu şüphesiz. Kathar ın onu ilk gördüğünde durup hayranlıktan ağzı açık izlediğine eminim. Bugünkü Carrobiolo di Monza Çatı KuUsi. Mario Mazzanti Benni, Petterini'nin son yazdıklarını düşünüyordu: 'Senin gönderilmen takdiri ilahi. Üstümde çok büyük bir yükle ölmek üzereyim... Üç yüz yıllık büyük bir sır. Yabancı bir Kathar ın Alo n zada ki biz Humiliati keşişlerine gelerek Santa Maria al Carrobioloya sığınma hakkı talep etmesiyle başladı. ’ 'Bir Kathar mı?' 'Bir kafir bir Patarin! içlerinden biri sana ismini verdi. Bu öyle bir isim ki yıllar sonra konuşmak için beni Vallenin şairi olan sana çekti. Ne diyordum... Bir Kathar... Sığınma talep eden ve yanında bir mektup getiren, Montsegur daki yangından kurtulup gelen bir Kathar. Ama Katharlar’ın Humiliati’yle ne ilgisi var? Ve Patarinler kim? Elyazmasında belirtildiği üzere Petterini’ye ismini vermeleri hikayesi de ne? Benni anlamak istiyordu.

Sırayla gidelim komiser. Margas kısa bir ara verdikten sonra devam etti: Katharlar, Humiliati keşişleri ve Patarinler: Birbirinden bu kadar farklı dini hareketlerin ortak noktası neydi? Aslında tüm bunların altında bir mantık var ve bunu anlamak için o yıllarda Milano’da baş gösteren din dışı kafirliklerin tarihine başvurmak yeterli. Eh, sadece bu yeterli olacaksa... diyerek rahadamış taklidi yaptı Benni. Patarinler hakkında daha önce hiçbir şey duymamıştı. Angela neredeyse hürmetle sordu: Bize hızlandırılmış bir ders verebilir misiniz? Zaten bunun için burayadım Sevgili Angela; komiser, kim bilir kaçıncı tarih dersinize hazır mısınız? Ölümle Randevu 215 Benni başıyla sinirli bir onay işareti yaptı. Onu kızdıran şey ‘sevgili’ Angela’nın yeni bir konferans vermeye hazırlanan Margas’a yönelttiği hayranlık dolu bakıştı. Bin yılın başlarına dönelim: 1028’de tam olarak burada, Milano’dayız, dini kurallar sisteminin dinsel hoşgörüsüzlük yüzünden ilk kanlı baskılarının başladığı bir dönem. Komutan Piskopos Ariberto di Intimiano, Asti yakınlarındaki Monte Forte Kalesi’nde sapkınlık kokuları yayan ve barikat kurup yaşayan bir topluluk olduğunu öğrenir. Bu grup Teslis79 inancını oldukça farklı yorumlamakta; maddeyi, mülkiyeti ve her tür bedensel içgüdüyü net bir şekilde reddeden çok uçlarda bir ahlakçılık uygulamaktadır. Bekareti ve iffetli bir evlilik hayatını överler. Hatta o kadar ki cinsel birliktelikten doğduğu için hiçbir hayvanın etini yemezler. Ayrıca, ölüm ızdıraplı olduğundan dolayı imanlılardan bazıları, ölüm döşeğindeki insanların ihtiyacını gidermektedir... Angela ellerini ağzına götürdü. Aman Tanrım! Yani demek oluyor ki...... Demek oluyor ki, birisi kefaret amacıyla, kabaca söylemek gerekirse ölüm döşeğindeki kişinin son anlarını kısaltmaktan sorumluydu. Angela duyduğu dehşeti dışa vurdu: Buna inanamıyorum... Bin yıl önce... dedi Benni neredeyse durumu haklı göstermek istercesine. Ariberto bu haberleri alınca ne yapar? Duygularını fazla ele vermez ama o taraflara ordusuyla birlikte ilk yolu düştüğünde 79 Teslis İnancı: Hıristiyanlıkta 'Baba, Oğul, Kutsal Ruh'tan oluşan Tanrı inancıdır. Üçleme olarak da bilinir. 216 Mario Mazzanti Monte Forte Kalesi’ni ele geçirir ve bölgenin kontesi dahil olmak üzere sapkınların neredeyse tümünü yakalar. Ve hepsini oracıkta yakar, dedi Benni bilgiç bir tavırla. Ffiç de bile! diyerek düzeltti Margas. Angela gülümsemesine ara verip, kınayan gözlerle Benni’ye baktı. Kadın dönüp tekrar Margas’a gülümsemeye başladığında ise komiser bir yerleri tekmelemenin onu ne kadar rahatlatacağını düşünüyordu. Ariberto demir kadar sert bir komutandır ama piskopos olarak dini konularda oldukça hoşgörülüdür. Yakaladığı tüm sapkınları yanında Milano’ya götürür. Amacı onları yargılayıp,

Kiliseye geri kazandırmaktır. Ayrıca onları hapse mahkûm etmez ve bununla da kalmayarak vaaz vermekte özgür bırakır. Böylece kendilerini dinlemek üzere özellikle kırsal bölgelerden gelenlerin katılımıyla grubun sayısı kısa sürede artar. İstemeden atıfta bulunacağım; dönemin tarihçilerinden Landolfo il Vecc-hio şuna benzer bir şey söyler: ‘Dünyanın neresinden İtalya’ya düştükleri bile belli olmayan bu iğrençler her gün onları dinlemek için Milano’ya gelen köylüleri yanlış örttüler ve Kutsal Kitap’m yanı itici yorumlarıyla etkiliyorlardı. ’ Bu kadar çok şeyi nasıl hatırlıyorsunuz Doktor Margas?! Angela’nın bakışlarında sonsuz bir hayranlık vardı. Öyle ya, bunu nasıl yapıyorsunuz Doktor Margas?.. Bu hayranlık Benni de biraz daha azdı... Margas durumu geçiştirdi: Doğrusu bu vesileyle biraz araştırma yaptım. Metni çevirirken bu konuya değinmemiz gerektiğini düşünüp, bilgilerimi tazeledim... Ölümle Randevu 217 Bunu ben de beceririm, diye düşündü Benni. Bir yandan da göz ucuyla doktorun dudaklarına kilitli kalmış Angela’ya bakıyordu. Şimdi Monte Forte’deki sapkınlarımıza geri dönelim: Ariberto bu durumu bir tehlike olarak görüp üstüne düşmese de dinci kesim, grubun vaaz konularının kendileri İçin teşkil ettiği tehlikeyi hemen fark eder: Mülkiyetin toplumun lehine olması, iffet ve bekaretin önemi ama özellikle kişisel servete, dini görevlerin ve günahların satılmasına ve cinsel ilişkiye karşı çıkılması. Böylece baskı yapmaya başlarlar ve sonunda Piskopos Ariberto’ya, Monte Forteli kadın ve erkeklerin sapkın olduğunu resmen ilan ettirip, topluluğu bir seçim yapmaya zorlarlar: Tövbe edip dine dönmek ya da kazıkta yakılarak idam edilmek. Milano’nun banliyölerinden birinde bir kenara bir haç, onun karşısına ise kazık yerleştirilir. İkisinin tam ortasında Monte Forteli sapkınlar bir araya toplanır. İçlerinden sadece birkaçı haçın ayağına kapanıp tövbe eder, büyük bir çoğunluk yüzlerini elleriyle örterek kendiliklerinden ateşe atlarlar. Angela nın gülümsemesi silinmişti. Korkunç... diyebildi. Yıl 1028’di. Bu olay Milanolular’ı o kadar derinden etkiler ki olayın geçtiği yer halen o zaman verilen adı taşır: Monforte. Monforte Caddesi! Evet, her şey yaklaşık olarak bugün, vali beyin makamının bulunduğu yerde yaşandı... Benni, ‘Acaba vilayet bugün hangi tarafta,’ diye düşündü: ‘Haçtan yana mı, yoksa ateşten yana mı?’ Ama Angela nın kötü bakışlarını çekmemek için akıllı davranıp kendini tuttu. Tamam Doktor Margas, bize anlattığınız hikaye etkileyici ama Monte Forte sapkınlarının Katharlar, Patarinlcr ve Humiliati’yle ne ilgisi var? 218 Mario Mazzanti Monforteliler vaazları ile çok daha geniş boyutlara ulaşan başka bir hareket başlattılar. Bunlar dini kurallardan sapmamalarına rağmen, dini makam ve rütbelerin satılmasına, var olma amacı tensel zevklere karşı durmak olan ruhban sınıfının metres tutmasına karşı mücadele verdiler. Patarinler’in başlattığı hareketten bahsediyorum. Keşiş Pizzi’nin bahsettiği Patarinler mi?

Margas onayladı. Kelimenin anlamı tam olarak net değil ama paspas’ ya da ‘zavallı’ anlamında kullanılmış olsa gerek... Yani amaç hareketin en yoksul tabakadan doğduğuna işaret etmek. Corso Margas saatine baktı. Dinleyin, saat neredeyse on bir oldu ve benim boğazımdan daha bir lokma bile geçmedi. Köşeyi dönünce gerçekten de çok iyi pizza yapan bir yer var. Ne dersiniz? ‘Yüce Isa!’ diye düşündü Benni, bir önceki geceyi hatırlayarak. ‘Yine pizza... Yine pizza!’ Pizzanın iyi olduğu Doktor Margas ın tamamen kişisel görüşüydü. Benni’nin bunu anlaması uzun sürmedi: lDört mevsim pizzası’ sipariş etmişti ama gördüğü kadarıyla pizzada en fazla iki mevsim vardı ve her ikisi de çok kötüydü... , Tanrı’ya ulaşmak için yol arayışındaki bir avuç insandan çok daha fazlasıydı. Margas derse başlamıştı. Milano dışındaki birçok başka şehre yayılan, ki bunların içinde özellikle Floransa dikkat çekicidir, gerçek bir hareket oldu. Reform amaçlayan, bunun büyük bölümünü imana adanmış bir hayat kazanmak ve dünyevi zevklere karşı dikkatli bir ruhban sınıfı yaratmak için kullanan, halk tabanı çok geniş bir harekeni. Asillerin çıkarlarının alt sınıflar tarafından sorgulanması gerektiğini düşünen bir hareketti. Bin yılın ikinci yarısında yirmi yıllık bir zaman içinde kendine başarılı bir tarih yazan, o yirmi vıl boyunca sıklıkla kılıcını kuşanıp yavrularını kaybetmiş bir ayı' gibi kükreyerek şehrin üstüne yürüyen bir hareketti. Pataria’nın sebep olduğu çatışmalar çok sert ve diyebilirim ki bazı dönemler çok kanlı oldu. Şunu da belirtmekte fayda var. Dini örneklerde işin içine kısa bir süre sonra politik bir sebep de karışır, buradaki sebep şu: Milano’da üstünlük elde etmek ::o Mario Mazzanti isteyen imparatorluk ve Roma Kilisesi arasındaki çekişme... Kısacası her zamanki Guelfolar ve Ghibellinolar*0 hikayesi. Margas büyük bir parça pizzayı ağzına götürmeden önce konuşmayı bağlamak üzere çatalı havada sözlerine devam etti: Patarin mücadelesinin en bilinen iki özelliğinin din adamlarının reformu ve geniş bir halk desteği olduğunu söyleyebiliriz. Kısacası Patarinler yoksul ve sahipsizdi. Angela pizza yerine akıllı bir tercih yapıp, beyaz şarapla tadına vararak yiyebileceği tuz ve biberiyeli focaccia81 istemişti. Aslında adlarına ilham veren yırtık pırtık kıyafetleri değildi... Margas ağzındaki hantal lokmayı çiğnemeye çalışırken, bir yandan da görgü kurallarını çiğnemeden cevap vermeye çalışıyordu. Bu isim onlara, açıkça kötülemek amacıyla muhalifleri tarafında takıldı, dedi ve söylemine engel olan lokmasını ortadan kaldırmak için birasından bir yudum içti. Affedersiniz... diyerek tekrar anlatmaya koyuldu: Halkın yoğun katılımı olan bir hareket olduğu doğru ama bunların yönetimdeki sayıları oldukça azdı: Üst sınıflara mensup din adamları vardı, ayrıca tüccarlar ve zanaatkarlar da temsil ediliyordu. Bunlar kırsaldan kentsel ekonomiye geçiş ile yavaşça değişmeye başlayan dönemin yükselen sınıflarıydı. Milano’nun soylu aileleriyle ekonomik bir rekabetin başlamasının sebebi bu muydu? Margas, Angela’nm gözlemini kocaman bir gülümsemeyle karşıladı. Bravo Angela! Etkenlerden biri bu.

80 GuetfoUr ve Ghibellmolar: Ortaçağ'da sürekli çatışma halinde olan iki gruptur. Guelfo-iar Papa'y» desteklerken Ghibellinolar İmparatorluğa yakın durmuştur. 81 Focaccia: Un, su, maya ve tuzla hazırlanan hamurun fırında ya da kömür ateşinde pişirilmesiyle elde edilen bir İtalyan yemeği. Ölümle Randevu 221 Komiser Benni ufak bir hayalkırıklığıyla çatalını pizzasının yarısıyla birlikte tabağında bırakarak pes etti. Bir süredir sizi takip etmiyorum... Ve sanırım hala en baştayız. Haklısınız komiser, Patarinler’in tarihini kısaca anlatsam iyi olacak. Benni tüm hayallerini bu ‘kısaca’ kelimesinin üstüne inşa etti. Her şey 1045’de Ariberto d’lntimiano’nun ölmesiyle başladı. Evet, yirmi yıl önce Monforte sapkınlarını tövbeyle kazık arasında seçim yapmaya zorlayan Piskopos Ariberto... Yeni piskoposun atanması İmparator III. Enrico’ya düşüyordu. Uzun süredir uygulanan bir geleneğe göre yurttaş meclisinin önereceği adaylar listesinden birini seçmek zorundaydı. Oysa Enrico bunu hiç göz önüne almadan feodal soylulardan kendine yakın bir ismi atadı: Guido da Velate. Neden geleneğe uymadı? Kim bilir? Belki III. Enrico en önemli piskoposluk bölgelerinden birinin başına güvendiği birinin geldiğinden emin olmak istedi. Ya da daha basit haliyle Guido diğer adaylardan daha tuzlu bir tutar ödedi. Piskopos olmak için para ödemek... Angela nın midesi bulanmış gibiydi. Günümüzün moda kelimeleriyle: Buna dini görevlerin satın alınması derler bebeğim... O dönemlerde Milano'da bu işin bir Fiyat tarifesi bile vardı. ‘Kısaca kelimesinin üstüne kurulmuş ümitleri acınası bir halde yerle bir olan Komiser Benni, itiraf etmeliydi ki herkesi cehennemin dibine göndermek için ‘bir adaylık satın alabilmek’ çok hoşuna giderdi. Mario Mazzanti Kariver yapmak çok mu pahalıymış peki? diye sordu Benni. Birçok belge bunun pek de ucuz olmadığını gösteriyor. Düşünün ki Santa Maria Segreta Kilisesi'nin başrahibine bu görevi elde etmek, 1035 yılında şehir merkezinde davalı döşeli iki katlı bir evin satış sözleşmesindeki tutarla aynı bedele mal olmuş. Bu, Milano şehir merkezinde en az iki yüz metrekare büyüklükte bir ev demekti: Benni acı içinde rütbesini satsa bile böyle bir mülk alabilmek için lotoda altılı tutturmaktan başka çaresi olmadığını düşündü. Bu uygulamaya kesinlikle karşı olan da Cucciago vaazları ile insanların ruhlarını ateşe verdi: Dini görevlerin satılması ve din adamlarının evlenip metres tutmasına karşı olan vaazlardı bunlar. Arialdo sözleri ve kendi hayatıyla teşkil ettiği örnek ile belki de henüz Monforte sapkınlarının vaazlarını unutmamış olan kalabalıkları ardından sürükledi. Ona destek olanlardan çok azı üst düzey aile mensubuydu. En önemlilerinden biri imparatora piskopos olarak ataması için sunulan ve onun görmezden geldiği dön isimden biri olan Anselmo da Baggio idi. Margas bir an için sözlerine ara verdi. Bu arada birkaç on yıl sonra Humiliati’nin ana merkez olarak seçeceği Breradaki yapıyı onlara teslim edecek olan da bu Baggio Ailesi’ydi.

San Carlo’ya yapılan suikast de orada planlanmıştı... Margas, Komiser Benni nin yorumunu yok sayıp anlatmaya devam etti: Sonuçta üst sınıfın, Patarinler’e karşı din adamlarıyla birleşmesi çok mantıklı. Ekonomik bakış açısıyla dini makamların Ölümle Randevu 223 satılması gerçekten de çok karlı bir işti: Feodal aristokrasinin, birçok kilise ve yüksek dini görev sahibinin kasasına büyük miktarda para akıyordu. Angela araya girdi: Affedersiniz Doktor Margas, belki yanlış anladım ama az önce ruhban sınıfı içindeki evliliklerden mi bahsettiniz? Günümüzde bunun çok tuhaf göründüğünün farkındayım ama o zamanlar normal bir durumdu. Dönemin belgelerinde piskopos ve rahip eşlerine sıkça rastlanır... Hepsi de saygı ve onur görmüş. Ama bu yasak değil miydi?! 4. yüzyılın sonunda bekaretten bahsedilmeye başlandı ve bu sadece üst düzey ruhbanlar içindi... Papa IX. Leone’nin din adamları için bekaret prensibini ürkekçe onaylaması için altı yüz yıl daha geçmesi gerekti. Bu, Patarin olaylarından on yıl kadar önceye tekabül ediyor. Bununla birlikte Milano Kilisesi din adamlarının evlenmesini uygun bulmaya devam ediyordu. Arialdo’nun ateşli vaazlarında ‘ırza geçmek’ olarak adlandırdığı şey, birçokları için ‘kilisenin eski bir geleneği’ olarak görülüyordu. ’ inanılmaz... Margas pizzasını gözle görülür bir tatminle bitirdi; Benni nin tabağında ise dört mevsim pizzasının neredeyse yarısı soğumuş bir halde duruyordu. İlk ayaklanmalar 1057’de bir kortej sırasında başladı ve kısa bir sürede tüm şehre yayıldı. Daha önce bahsettiğim tarihçi Landolfo il Vecchio, ki kendisi daha önce Monforte sapkınlan nın olduğu gibi Patarinler’in de düşmanıydı, büyük kalabalık lardan şöyle bahsediyordu: Mario Mazzanti Aç köpekler gibi utanç verici çığlık Lir atarak şehirde dolaşıyorlar; rahiplerin evlerini basıp büyük bir utanç ile kılıç ve sopalarla onları eşlerinden ayırıyorhirdı. ’ Patarin toplulukları bize şimdi tuhaf gelen bu aileleri ayırırken Arialdo'nun sadıkları, halkı kutsal ilkelerin doğruluğunu inkar eden rahiplerin yönettiği kiliselere gitmemeye davet ediyordu: ‘Onların dini kutlamalarını izlemekten kendinizi sakının. Onların fedakarlığı aslında köpek dışkısıyla aynı değere sahip, kiliseleri ise ahırlarla eş değer. Doktor Margas birasından büyük bir yudum aldı. Milano kargaşaya boğulmuştu. Aylar süren huzursuzluk ve pusulardan sonra karşılıklı aforoz ve papalık misyonları ile Milano Kilisesi sonunda istemeyerek de olsa günümüzde Roma Kilisesi’nin de sıcak bir şekilde kucakladığı ilkeleri kabul etti. Böylece göreceli olarak sakin bir dönem başladı ama yangın küllerin altından alevlenmeye devam ediyordu. Ve bu yangın Anselmo da Baggio, II. Alessandro ismini alarak papalığa seçildiğinde daha şiddetli bir şekilde patlak verdi. Bu Anselmo da Baggio...

... Ariberto d’Intimiano’nun yerine gelmek üzere Milanolu adaylar arasında yer alan Anselmo da Baggio. Ailesi Patarin taraftarı olan... Evet o, diye onayladı Margas. II. Alessandro olduktan sadece birkaç hafta sonra İmparator III. Enrico tarafından dayatılan Milano Piskoposu Guido da Velate’yi aforoz etti. Ancak aforoz edilen piskoposun yanıtı gecikmedi: 1066 yılında Ölümle Randevu 225 Hamsin yortusu8*’ arifesinde halkı Santa Tecla’ya, yani bugün kalıntıları üstünde bizim Duomo’nun*4 yükseldiği Milano merkezindeki katedrale çağırdı. Guido orada, Patarin liderlerinin önünde papalık emriyle alay edip, Arialdo ve adamlarının asıl amacının Milano Kilisesi’ni Roma’ya sunmak olduğunu ileri sürerek halkı kışkırttı. Kısa sürede iki grup arasında tam bir cehennem ortamı oluştu. Arialdo ağır yaralandı, aynı şekilde canını zor kurtaran Guido da Velate yaralı olarak kaçtı ama Arialdo orada kaldığı sürece şehri dini aktivitelerden men etti. Men etmek ne demek? Şöyle söyleyeyim: Patarinler’in dini kuralları terk etme grevi uyguladıklarını düşünürsek, başpikopos da buna lokavtla karşılık veriyor. Yani Arialdo, Milano surları içinde kaldığı sürece şehirde hiçbir fonksiyon, hiçbir dini tören yapılamayacaktı. Ne ayin, ne vaftiz, ne günah çıkarma ne de cenaze... Kim kazandı? Arialdo şehri gizlice terk etmeye çalıştı ama ihanete uğradı ve yakalandı. Angera Kalesi’ndeb4 hapsedildi. Sancarlone’den görünen kale mi? Ta kendisi. Orada susturulup, öldürüldü. Susturulmak mı? Dönemin tarihçileri Arialdo’nun maruz kaldığı biraz gaddar’ detayları oldukça özenle raporlamışlar. Margas, Angela'ya 82 Hamsin Yortusu (Pentecoste): Paskalya Bayramı’ndan yaklaşık 2 ay sonra kutlanan Hıristiyanların önemli dini bayramlarından biridir. 83 Duomo: Milano’da şehir merkezinde bulunan büyük bir katedraldir. Duomo kelimesi İtalyanca ‘katedral’ anlamına gelir. Duomo di Milano; Milano Katedrali demektir 84 Angera Kalesi: İtalya’nın Lombardiya bölgesinde küçük bir yerleşim yen olan Angeıad a kı kale. 226 Mario Mazzanti bakarak ekledi: Ama bunlar bir hanımefendi nin kulaklarına pek uygun olmayabilir... Benni aslında ‘hanımefendi’nin nasıl kösele gibi sert olduğunu düşünüp, kendi kendine kıkırdadı. Bilmek istiyorum, dedi Angela. Peki... dedi Margas ve rahatlamış bir tavırla soluklanıp anlatmaya koyuldu: Keskin bir kılıçla ilk olarak iki kulağını, sonra burnuyla birlikte üst dudağını kestiler. Gözlerini oyup, yazı yazan sağ elini kestiler. Bu kadarla kalmayıp ona ‘bekaret vaazları veriyordun,, o zaman

şimdi kendin de iffedi ve bakir olacaksın diyerek erkeklik organını parçaladılar. En sonunda şunları söyleyerek dilini kopardılar: ‘Din adamlarının ailelerini dağıtan sesini kes Aman Tanrım... Patarinler tarafından ancak bir yıl kadar sonra kurtarılan cesedi önce San Celso’ya, sonra San Dionigi’ye ve en sonunda 18. yüzyılda Duomo’ya gömüldü. Papa II. Alessandro ne yaptı? Milano Başpiskoposu her zaman için imparatorluğun adamıydı ve Papanın ordusu yoktu... II. Alessandro’nun elinden birkaç ay sonra Arialdo’yu kutsamaktan başka bir şey gelmedi. Guido da Velate’nin aforozuna gelince, bundan kısa bir süre sonra kendiliğinden ortaya çıkarak başpiskoposluktan vazgeçti. Birkaç saniye kimse konuşmadı. Arialdo’nun ölümüyle birlikte Patarinler sonlandı mı? diye sordu Angela. Doktor Margas başını salladı. Hayır... Kısaca şöyle: Sonraki yıllar birçok başka çatışmaya ve ölümlere sahne oldu. Patarinler’in Ölümle Randevu 227 sorumlu olarak suçlandığı bir yangında şehrin büyük bölümü tahrip oldu. Sonunda büyük bir kargaşa sırasında yeni Patarin lideri Erlembaldo da öldürüldü. Bu ölümle dümeninde kimse kalmayan Pataria hareketinin ivmesi giderek azaldı ve ideallerini, din adamlarının bekaret mecburiyetine inancı ve dini makamların satılmasına karşı sergilediği tutum ile tanınan Papa VII. Gregorio tarafından istenen büyük reforma bırakarak sonlandı. Gregoryen Reformu...85 Aynen öyle. Benni, Angela yla doktorun düetinin arasına girdi: Doktor Margas kusura bakmayın tekrar ediyorum ama: Tüm bunlar gerçekten çok ilginç ama ben hala Humiliati, Kat-harlar ve bu Patarinler arasında ne gibi bir ilişki olduğunu anlayamadım. Ayrıca Patarinler’in sapkın olarak nitelendirilebilecek ne yanı var? diye ekledi Angela. Öğreti açısından hiçbir şey; onların sapkınlığı başka bir yöndendi. Ve o kadar büyük bir şeydi ki kısa bir süre içinde ‘Patarin’ kelimesi kafirlikle özdeşleşti. Katharlar, Valdesi ve bir süreliğine Humiliati bile aslında Patarin’di. Kafirliklerinin nerede olduğunu halen anlamış değilim... Benni, konuşmaya hazırlanan Margas ı şaşırtarak soruyu cevapladı: Hepsi de ruhban sınıfını yargılayan insanlar. İşte kafirlik burada. Benni, Angela nin söylediklerini sindirmesi için kısa bir ara verdikten sonra ekledi: Kilise otoritesinin yerini alarak 85 Gregoryen Reformu: İsmini uygulayıcısı olan Papa VII.Gregorio’dan alan 11. Yüzyılda kilise içinde ve din adamlarıyla ilgili bir dizi iyileştirmeyi içeren reformdur. 228 Mario Mazzanti dini konularda bağımsız karar veren insanlar: Hangi rahiplerin doğru volda olduğu ya da olmadığı, hangi din görevlilerinin kutsal kuralları bozduğu ve hangi davranışların yanlış olduğu. İşte bu, kafirliklerin en büyüğü.

Benniden bu kadar net bir açıklama beklemeyen Margas, komisere bakarak ciddi bir tavırla onayladı: Öyle. Dini ayinleri terk edip, kutsal şeyleri tartışan dinsizler... Erlembaldo işi parayla makam satın alan rahiplerin yapacağı kutsal yağ sürme ayinini reddetmeye kadar vardırmıştır... On ikinci yüzyılda dini rimelleri ve kilise hiyerarşisini vaaz konusu yapan sapkın hareketlerin doğmasıyla Patarin terimine yaklaşımlar normalleşti. Bir hakaret olarak doğan Patarin terimi, 1100’ün ikinci yarısındaki belgelerde karşımıza sahip olmadığı bir anlamla ilişkilendirilmiş olarak ‘kafir’ anlamında çıkmaya başlamıştır. Bu yüzden Keşiş Pizzi, Fransız Kathar’dan bahsederken, ‘Bir kafir, bir Patarin!' demiştir, diye yorum yaptı Benni. Kesinlikle, burada söylemek istediği şey Kathar’ın bir kafir ya da o zamanlar söylendiği şekliyle bir Patarin olduğuydu. Metinde, İçlerinden biri sana ismini verdi, ’ diyordu. Cosimo Petterini... Petterini, yani Patarin... Bunu mu kastediyordu? Hiç şüphe yok ki öyle komiser. Petterini, Bettarini, Patta-rin... Tüm bunlar o terimden gelen soyadlarıdır. Her ne kadar günümüzde neredeyse unutulmuş olsa da Pataria tarihimizin çok önemli bir hareketidir ve geçtiği yerlerde birçok iz bırakmıştır. Bu, isimler için de böyle: Kendinize hiç Milanodaki Pattari Çarşısı’nın ve Pattari Meydanı’nın isimlerinin nereden geldiğini hiç sordunuz mu komiser? Ölümle Randevu 229 Angela araya girdi: Şu Duomo’nun arkasındaki mi? Evet, orası. Komiser Benni gözlerini hafifçe kısıp alnını kırıştırdı. O zaman demek ki bizim Cosimo bir Patarin ailesinin soyundan geliyormuş, öyle mi? Muhtemelen Floransa Patarinleri’nden, bununla birlikte Patarin terimine yüklenen diğer anlamı da unutmamak gerek: Kafirliğin yakın takipçisi olan bir ırktan geliyor. Ama öyle ya da böyle kilise otoritesiyle çatışma içindeki bir aileden bahsediyoruz... Tabi. Bu öyle bir isim ki yıllar sonra konuşmak için beni sana çekti... Kısacası bir isim, bir garanti, dedi Benni düşünceli bir tavırla. Vallenin şairi olan sana çekti... diye ekledi Margas. Ayrıca dönemin Kilisesi’ne uyumlu bir hareket olmayan Val di Bleni-olu hamalların arasına girmek için de ek bir garantiydi. Yani, Keşiş Pizzi’nin kıskançlıkla koruduğu Humilati sırrı, soyu ve mevcut tercihleri ile Kilise otoritesinden uzak durduğu aşikar olan birine emanet edilmeliydi. Bu sır yasal makamların ve özellikle de Borromeo’nun kulağına gitmemeliydi. Çok mantıklı komiser, tabi eğer her şeyin Montsegur yangınından kaçan bir Kathar ın gelişinden kaynaklandığını düşünürseniz... 'Ne diyordum... Bir Kathar... Sığınma talep eden... *' Margasın cümlesini Benni tamamladı: • •. Ve yanında bir mektup getiren. *’ 230 Mario Mazzanti

Sığınma talep edip bir mektup getirir. Bu durumda Humiliatfnin büyük sırrının, Katharların, yani tabiri caizse Patarinler in sırrı olduğunu söyleyebiliriz. Belki... Ama kesinlikle öyledir diyemeyiz, dedi komiser düşünceli bir halde. Pizzi bize sadece her şeyin Katharın gelişiyle başladığını söylüyor: ‘Üstümde çok büyük bir yükle ölmek üzereyim... Üç yüz yıllık büyük bir sır. Yabancı bir Katharın Monza'daki biz Humiliati keşişlerine gelerek, Santa Maria al Carrobioloya sığınma hakkı talep etmesiyle başladı... *’ Hadi ama komiser, yanında bir mektup vardı ve sığınma talep etti... Sırrı beraberinde onun getirdiğine ve sonra da bunu bir emanet gibi kendisini içlerine kabul eden Humiliati keşişlerine rahiplere bıraktığına hiç şüphe yok. Roma Kilisesi tarafından öğrenilmemesi gereken din dışı bir sır... Komiser Benni ikna olmuş gibi görünmüyordu ya da belki en basit şekliyle Margas’ın ortaya tekrar Kutsal Kase ya da Dan Brown’dan başka saçmalıklar atacağından korkuyordu. Pek anlayamadığım bir konu var: Montsegurda kazıkta yakılmaktan kaçan bir mülteci, adı kafir ya da Patarin her neyse, neden kafir bir tarikat olmayan Humiliati’den sığınma istiyor? ‘Dört yerine iki mevsim’ olan pizza sindirilebilirlik ve mide ekşimesi üstüne tüm tehditlerini tutarak. Komiser Benni’nin Coni Zugna Caddesi’ndeki gecesini oldukça rahatsız geçirmesine sebep oldu. Bütün gece yatakta gürültülü bir şekilde bir taraftan diğer tarafa dönüp durdu. Saat sabahın üçü civarında, Angela onu hafifçe sallayarak uyandırdı ve bir fincan dumanı tüten papatya çayı verdi. Ter içinde ve şaşkın olan Benni aniden uyandırılan birinin çılgın bakışları içinde hemen ayılmış gibi görünmek için kendini zorladı. Ama söyleyecek daha iyi bir şey bulamayarak, Çok susadım... demekle yetindi. Sıcak içmen gerek, hayatım, soğutma... Angela komiserin yanaklarından birini okşayarak ekledi: Ben kanepede uyuyacağım, böylece senin de yatakta koşturmak için daha çok yerin olacak. Zavallı örtülerle boğuşup çıldırarak birkaç saat daha geçirdikten sonra Benni saat beşte tamamen uyandı. Bir bacağı Ör tünün altında bir bacağı dışarıda iç çamaşırlarıyla sırt üstü yatıp karanlık odanın tavanını izledi. Üstümde çok büyük bir yükle ölmek üzereyim... Üç vıu yıllık büyük bir sır. 232 Mario Mazzanti Komodinin üstündeki pakete uzanıp, günün ilk sigarasını yaktı. O lanet olasıca büyük sır neydi? Üç yüz yıldan fazla... Petterini, 1576’daki veba salgınını anlatıyordu, demek ki Humiliati keşişinin sakladığı bu büyük sır 1200’ün ilk yarısından geliyor olmalıydı... Ve her şey 1244’te, Montsegur’daki yağlı kazıktan kurtulan bir Kathar’ın gelmesiyle başlamıştı... Eh, hesaplamak için fazla matematiğe gerek yoktu: Kritik olaylar 1250 yılının başlarında gerçekleşmiş olmalıydı... Ama sır neydi? O yıllarda yaşanmış ve günümüzde hala izine ulaşılabilecek bir olayla mı bağlantılıydı? Belki gerçekten de ortada bir hazine vardı. Katharlar’ın, Montsegur’dan Cremonaya kaçırdığı bir hazine... Böyle bir şey herkesin iştahını kabartırdı. Buna sahip olabilmek için bir cinayet işlenebilirdi... Kathar bir mektup taşıyordu. Bu bir harita olabilir miydi?

Yoksa Humiliati’ye ait bir hazine miydi? Sonuçta o zamanlar tarikat yün ticareti sayesinde çok zengin olmuştu... Benni kalkmak istiyordu ama bir yandan da gürültü yapıp Angela yı uyandırmaktan çekiniyordu. Sigarasını söndürmek için komodinin üstündeki küllüğe uzandı. Komiserin aklına başka bir şey daha geldi. Birkaç akşam önce Margas, hazine ve Humiliati hakkında ne demişti: Monza Katedrali kredi teminatı olarak hazinesini Humiliati’ye vermişti... Buna benzer bir şey. Peki bu hangi yıl olmuştu? Benni ikinci sigarasını yakmaktan mahrum kaldı; çünkü komodinin üstündeki sefil paket boştu. Ölümle Randevu 233 Petterini’nin elyazmasının kayıp parçası neredeydi? Sadece katilin elinde mi vardı? Yoksa bu belgeyi Profesör Valeriani’ye veren kişi bir kopyasını saklamış mıydı? Komiserin acilen bir kahveye, yeni bir paket sigaraya ve o eski belgeyi profesöre kimin sağladığını bulmak üzere araştırmaya ihtiyacı vardı. Benni hiç ses yapmamaya özen göstererek yataktan indi ve yarı karanlıkta dikkatle mutfağa doğru süzüldü. *** Dea’nın evi şaşırtıcı derecede mütevazıydı. Komiser Benni, sirenleri açık polis arabasıyla oraya varıp ‘dikkat çekmemesi için polis memurunu giriş kapısının önünde bırakarak eve girdiğinde şaşırmıştı. Çok daha farklı bir dekor bekliyordu. Mesela bol kırmızı kadifelerin kullanıldığı Viktorya dönemine ait bir genelevle, punk-rock-romantik tarzda mobilyaların karışımı bir şey olabilirdi. Ama bunların hiçbiri yoktu: Şehir merkezinin biraz dışında asansörsüz bir binanın ikinci katında üç odalı basit bir evdi. Birkaç vidası çoktan düşmeye yüz tutmuş eşyalar Ikeadan ve ismi belirsiz mobilya mağazalarından alınmıştı. Dea sabahın dokuz buçuğunda makyajsız ve cicili bicili kıyafetleri olmadan normal halinden çok daha kötü görünüyordu... Kırışıklarla dolu yüzünün dört bir tarafı dökülüyor gibiydi ve soluk sabahlığının altındaki göğüsleri midesine kadar sarkıyordu. Ama şevki eskisiyle aynıydı, buna bir de siniri ekleniyordu. Siz polisler anlaşmalara böyle mi uyuyorsunuz? diye sordu. Bir yandan Benni'ye hiç teklif etmeden kendine bir fincan kahve doldurmakla meşguldü. Büyük bir lüks içinde yaşadığını düşünüyordum... Komiser, Dea nin öfke dolu sorusunu duymazdan gelerek etrafına 234 Mario Mazzanti bakındı ama odayı saran kahve aromasına aynı şekilde tepkisiz kalamadı. Çok şeye ihtiyacım yok, çalıştığım sürece para biriktirip değerlendirmeye çalışıyorum. Dea bir Gauloises86 yakmak için sözlerine ara verdi. Yaşlılıkta rahat etmek için mi? diyerek espri yaptı Benni. Kadın onu gözleriyle yakarak cevapladı: İşe yaramaz bir aptalın tekiyle evli olan bir kızım ve üç torunum var. Dea bakışlarını sabitleyip, ilk gözlerini kaçıranın Benni olması için bekledi. Şimdi tekrar soruyorum: Sizin anlaşmalara saygınız bu mu komiser? Ben, size istediğiniz her şeyi anlatıyorum ama siz bütün mahalle öğrensin diye tam takım evime geliyorsunuz, öyle mi?

Dea, Dea... Ben anlaşmalara saygı gösteririm... Tüm gerçeği bana anlatmayan sensin... Zırvalamayın komiser. Örneğin Orfeo hakkında... Onunla ilgili size bildiğim her şeyi anlattım. Biraz kahve alabilir miyim? Dea bir fincan kahve koyup, kaba bir hareketle Benni’ye uzattı. Komiser kahvesini yavaşça yudumladı. Yaklaşık bir dakika böyle sessizce durdular. Sessizliği bozan komiser oldu: İyi, sana inanmak istiyorum. Şu an, daha önce bana Orfeo ile ilgili anlattığın birkaç detaydan fazlasını hatırlamadığını varsayalım... 86 Gauloises: Fransız sigara markası. Ölümle Randevu 235 Benni gidecekmiş gibi kapıya yöneldi. Belki zamanla başka şeyler de hatırlarsın... dedi gülümseyerek. Şöyle yapalım: Aklına bir şey gelip gelmediğini öğrenmek için sana her gün bir ekip göndereyim. Şimdi hazır burada olduğumuza göre süründeki erkeklerle kızlara birkaç soru sorayım. Belki onların arasında bir şey bilen biri vardır... Canın cehenneme komiser! Benni evin kapısını açarken ekledi: Sana da iyi günler Dea. Dea nin pes etmiş sesi ona ulaştığında sahanlığa kadar ilerlemişti bile. Tamam anlaştık, bir şey hatırladım... Benni içeri girip, oturma odasındaki yıpranmış kanepeye kurulmadan önce bir sigara yaktı. Anlat Dea, kulaklarımı açtım dinliyorum. Şu Orfeo hep problem yaratan bir tip oldu... Kadın derin bir nefes alıp konuşmaya tekrar başlamadan önce sigarasını küllükte söndürüp izmariti iyice ezdi. Aslında en iyisi onu def etmekti, tam bir altın madeni olmasaydı, onu uzun bir süre önce cehennemin dibine yollardım zaten. Çok talep görüyor mu? O kadar mı iyi? Sıradışı. Genç ve çok yakışıklı... Kalın ve belalı, gerçek bir bombası var. Ama sana sorun yaşattı, öyle mi? Dea göğüs boşluğundan dağlar kadar balgam atarak sesini temizledi. Hep para arayışı içindedir. İyi müşterilerimden birçoğunu kaybetmeme sebep oldu. Mario Mazzanti Onlardan para mı istiyordu? Vizite ücretinin dışında demek istiyorum. Kendine hediyeler aldırırdı ama sorun hu değildi. Neydi o zaman? Orfeo’nun çılgınca aşık olduğu bir sevgilisi vardı, tekinsiz tiplerden. Sizin eski bir tanıdığınız olsa gerek... Birkaç defa içeri girmiş sanırım. Adı ne? Sadece ismini biliyorum: Roberto ama herkes onu takma adıyla çağırır. Ne olduğunu öğrenebilir miyim? Rivera. Şu ünlü futbolcu gibi mi?87

Eski futbolcu, diyerek düzeltti Dea. Bu lakap Benni’ye hiçbir şey ifade etmiyordu ama eğer gerçekten fışlenmişse, kısa süre içinde Rivera hakkında her şeyi öğrenirdi. O mu sorun yaratıyordu? Ve nasıl? Dea derin bir nefes aldı. İki müşterim, daha doğrusu iki iyi müşterim, tanınmış insanlardı ve Orfeo ile görüşüyorlardı. İkisine de şantaj yapıldı. Diğer izmaritlerin arasında söndürmek için kendisininkine bir yer arayan komiserin aklına Profesör Valeriani’nin sekiz bin Avro’su geldi. 87 Gianni Rivera: Eski bir İtalyan futbolcu. Ölümle Randevu 237 Devam et Dea... Aslında çok fahiş paralar değildi. Ortada herhangi bir video, fotoğraf ya da birkaç bin Avro’yla çözülemeyecek kadar çarpıcı bir şey yoktu... Şunun gibi telefon şantajlarıydı: ‘Karınızın bugün nerede ve kiminle görüşeceğinizi öğrenmesini ister misiniz?’ Para ödendikten sonra başka talep olmuyor ve her şey orada bitiyordu. Ama lanet olsun ki olan bana oldu ve o iki müşterimi kaybettim. Orfeo müşterinin gerçek ismini ve adresini öğreniyordu. Eğer ünlü ve zenginse gerisiyle Rivera ilgileniyordu. Sistem böyle mi işliyordu? Evet, her şey ortada ama siz polislerin dediği gibi: Kanıtım yok. Peki, müşteriler Orfeo’dan şüphelenmiyor muydu? Ne şüphesi! Bu fahişe müdavimleri sadece onunla birlikte olmuyordu ki... Kimseye güvenip konuştukları da yoktu. Olayları birbirine ben bağladım, çünkü bir de... Çünkü? Dahası var. Dea yeni bir sigara yaktı. Benni de paketten yeni bir sigara çıkararak ona karşılık verdi. Geçen yıl Orfeo’nun en az üç müşterisi böyle dolandırıcılıklara maruz kaldılar. Hepsinde de işin içinde planı yapan başka biri olduğu çok açıktı... Orfeo yatakta bilgileri toplayıp, erkek arkadaşına aktarıyordu. Böyle işlediğini düşünüyorum... İşte komiser, size Orfeo ve Rivera yı gümüş tabakta sundum. Büyük riske giriyorum ama 238 Mario Mazzanti bir sorundan da kurtulmuş oluyorum, bu arada siz de istediğinizi aldınız. Gerçekten başka bir şey bilmiyorum... Artık beni rahat bırakacak imsiniz? *** Komiser Benni polis arabasına binmeden önce telefon etmek üzere kapıda durdu. Riverayı ara bul. Evet sabıkalı olmalı... Evet Ingroja, dedi komiser sakince soluyarak. Futbolcunun adı gibi... Elbette büyük bir şampiyon. Onun oynadığı Brezilya finalini kaybetmemizin imkanı yoktu... Henüz bir delikanlıydın ama o maçı iyi hatırlıyorsun... Benni tekrar soluklanıp ekledi: Tüm bunlar çok ilginç ama artık ‘bizim’ Riveraya konsantre olur musun? Bilirsin işte soruşturmanın biraz ilerleyebilmesi için... Hayır Ingroja, sinirlenmiyorum, olur mu hiç ama şimdi bu tiple ilgili bilgi toparlamaya çalış.

Soruşturmanın ilerleyebilmesi için... Hiç şüphesiz Orfeo ve Rivera, hırsızlık ve şantajlarıyla oldukça ilginç bir konuydu ama bu arada Petterini’nin el yazmasını Profesör Valeriani’ye sağlayanın kim olduğunu ve belgenin son bölümünde neler yazdığını da öğrenmek gerekiyordu. Polis arabası onu hızla polis merkezine doğru götürürken, Benni düşüncelerini sıraya dizmeye çalıştı: Profesör Valeriani tam olarak bir hafta önce cuma akşamı saat 21.30’a doğru öldürülmüştü. On gün önce bilgisayarına Petterini’nin elyaz-masını kaydetmişti, bu açıktı ve bundan sadece üç gün sonra, cumartesi günü ise dokümanın şifrelediği ikinci kısmını kaydetmişti. Tüm bunlar profesörün, Petterini’nin belgesini iki farklı zamanda ele geçirdiği izlenimini veriyordu. İlk önce olası değeri tespit edebilmesi için bir örnek almış, sonrasında ise Ölümle Randevu 239 ikinci kısmı ele geçirmişti. Diğer taraftan şu meşhur sekiz bin Avro, dokümanın şifrelenmiş ikinci kısmı bilgisayara kaydedilmeden önce bankadan çekilmişti... Valeriani bu parayı dişçisi ya da kıymetli Orfeo &C Rivera şirketine küçük bir şantaj bedeli olarak ya da her neyse, için kullanmadıysa, elyazmasının ikinci bölümünü satın almak üzere kullanmış olabilir miydi? Benni kendini tarihleri doğru hatırlamaya zorlayarak bir varsayım oluşturmaya çalıştı: Profesör ayın 10’unda belgenin ilk bölümünü alır, ne kadar değerli olduğunu anlayınca sekiz bin Avro karşılığında belgenin ikinci bölümünü satın almaya karar verir. Ayın 12 si cuma günü bankadan parayı çeker ve bir gün sonra belgeyi alıp, şifreli hale getirerek bilgisayarına kaydeder; 19’unda salondaki Buhara halısının üstünde ölü bulunur. Komiserin zihnini kaplayan sorular birbiri ardına bir kısırdöngü içinde koşturup duruyordu... Profesör Valeriani elyaz-masının son bölümüne sahip miydi? Eğer bu sorunun cevabı evetse, neden o kısmı da diğerleri gibi bilgisayarına kaydetmemişti? Bu son bölüm, halen profesöre ilk iki kısmı sağlayan kişide olabilir miydi? Ayrıca bu son bölüm gerçekten var mıydı yoksa Manzoni’nin ‘Nişanlılarda, tasvir ettiği I630daki yeni veba salgını Petterini’ye bu son kısmı yazacak zamanı tanımamış mıydı? Komiser Benni on dakika sonra Ingroja nın onu beklediği ofise hızlı adımlarla girerken, o an için yanıtsız olan bu sorulan zihninden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Ingroja’ya sabırsızca sordu: Evet, ne buldun? Doktor, bana Riverayı soralı henüz on beş dakika oldu...* 24 O Mario Mazzanti Dün sorduğum Valeriani'nin telefon kayıtlarından bahsediyordum. Şifreli belgenin bilgisayarına kaydedilmesinden iki hafta önceki konuşmalar mı? Masanızın üstünde doktor. Tüm telefon numaraları tespit edildi mi? Hepsinin sahiplerini biliyoruz. Güzel, diye homurdandı Benni. Cebindeki sigara paketini arayarak masasına oturdu. Bakalım neler varmış...

Sonraki beş dakika boyunca Komiser Benni, arada dirseğiyle kağıtların üstüne dökülen külleri süpürerek ağzını hiç açmadan kayıtları inceledi. Tüm o süre boyunca Ingroja masanın önünde hareketsiz bekledi. Şunu gördün mü Ingroja? diye sordu Benni en sonunda. Neyi doktor? Bunu, dedi komiser listedeki bir ismi neredeyse sabırsızca göstererek. Sahaf Carniglia, sahibi Carniglia Orazio. Telefon numarası ilk defa ayın 4’ü Perşembe günü, gelen arama olarak görünüyordu. Müfettiş Ingroja kitabevinin adresini okudu. Bu yakınlarda ama daha önce hiç dikkatimi çekmemişti. Benni masasının üstünde Valeriani’nin ajandasının fotokopilerini aradı ve bulunca hemen incelemeye başladı. Profesörün üniversitede not aldığı randevu listesinin üstünde kayan parmağı bir yerde durdu. işte! diye bağırdı memnuniyetle. Carniglia... Ayın 10 u, çarşamba saat 15 Aynı çarşamba gününün akşamında profesörün, Petterini’nin elyazmasının ilk bölümünü bilgisayarına kaydettiğini kesin ola- Ölümle Randevu 241 rak biliyorlardı. Profesör perşembe sabahı sahafı aramış ve hemen aynı günün akşamı yeni bir numarayla görüşmüştü; Profesör Valeriani’nin sekiz bin Avro’yu çektiği günün ertesi sabahı ve öğleden sonrasında aynı numarayla yeniden görüşme yapılmıştı. Bundan yirmi dört saat sonra ise belgenin ikinci kısmını bu sefer şifreleyerek bilgisayarına kaydetmişti. Ingroja aydınlanmış gibi atıldı: Şimdi anladım... Profesör Valeriani o elyazmasını sahaftan almış olabilir! Kahretsin Ingroja, ne kadar zekisin! Bense televizyon satışından aldığını düşünüyordum! Benni’nin dudakları alaycı bir sırıtışla kıvrıldı. Ama düşünecek olursak, senin dediğin gibi sahafta da antik bir metin bulmak mümkün olabilir... Müfettiş Ingroja bu hikaye başladığından beri defalarca olduğu gibi, yüzündeki tek bir kası bile hareket ettirmeden Komiser Benni’yi zihninden cehennemin dibine gönderdi. *** Tarihçi dediğin temelde tam bir kütüphane faresidir. Doktor Margas’ın yeşil ameliyat önlüğünün üstünde beyaz bir hırka vardı. Sözlerine devam etti: Bir tarihçi araştırmalarını vakıf kütüphanelerinde, tarihi arşivlerde ve özel koleksiyonların bulunduğu yerlerde yapar. Benni’yle birlikte oturdukları yemekhane, hastanenin tüm personeline hizmet veren oldukça geniş bir yerdi ve havasında ağır bir hazır sos ile pişmiş lapa makarna kokusu vardı. Yemek saati geçmişti, Benni ve Margas birçok boş masa arasında en uzak ve tenhada olan bir tanesini seçmişti. Mario Mazzanti Komiser tabağındaki kurutulmuş sığır etinin rengini şüpheyle incelerken sordu: Profesör Valeriani’nin, Petterini’nin elyazmasını söylediğiniz bu yerlerden birinde bulduğunu mu düşünüyorsunuz? Margas büyük bir iştahla artık pek de davetkar görünmeyen kıymalı makarnasını mideye indiriyordu.

Bu mümkün... Belge, özel koleksiyonlardan birinin içinde dikkatini çekmiş olabilir. Peki, bir sahaftan almış olabilir mi? diye sordu Benni. Biraz zaman almıştı ama sonunda konuyu ilgilendiği yere getirmişti. Margas bir anlığına durakladıktan sonra cevapladı: Şanslı bir rastlantıdan mı bahsediyoruz? Antik kitaplar fuarında ya da sahaf çarşısında mesela? Margas gülümseyerek ekledi: Böyle bir şey sadece filmlerde olur... Özel sahaf dükkanlarından bahsediyorum, böyle yerler var, öyle değil mi? Birkaç tane var... Ama böyle bir durumda sahaf sahibinin elinde ne olduğunu bilmemesi çok zor. O zaman belki de profesöre bu belgeyi almayı teklif eden sahafın kendisidir. Evet, Valeriani’nin önde gelen bir Humiliati uzmanı olduğunu düşünecek olursak, böyle bir şey mümkün. Belgede kullanılan tuhaf dili gören varsayımsal sahafımız yardım almak üzere Valeriani’ye danışmış olabilir. Ama bu sadece bir varsayım, her halükarda... Margas boşalan makarna tabağını tatminkar bir havayla iterken sözlerine devam etti: Eğer Petterini’nin el- yazmasının nereden geldiğini araşmıyorsanız, sevgili komiser, Ölümle Randevu 24.3 bunu özel bir arşivde yapmanın daha uygun olacağını düşünüyorum... Ama yemiyor musunuz? Etiniz güzel değil mi? Benni de önündeki tabağı itti. Bu tavsiyenizi elbette ki göz önünde tutacağım ama yine de araştırmalarımı her yerde sürdürmeye devam edeceğim, buna sahaflar da dahil. Benni konuşmasına devam etmeden önce alnını kırıştırarak bir süre durakladı. Biraz hafızamı zorluyorum ama aklıma sadece bir sahaf geliyor... dedi. Şehirde yarım düzine kadar var. Hımm... Bir tek polis merkezinin yakınında olan bir tanesini hatırlayabildim. Ah evet, Carniglia. Orayı biliyor musunuz? Hepsini biliyorum komiser. Carniglia çok güzel baskıların bulunabildiği mükemmel bir sahaftır. Şahsen oradan 18. yüzyıla ait birkaç tıp metni satın almıştım. Ama her şey ateş pahası; sahibi, nasıl derler, işin ticari yönüyle daha çok ilgili. *** Benni arabasını polis merkezinin park yerine bırakıp, çıkışa doğru ilerledi. Ofise çıkmadan, yürüyerek Fatebenefratelli Sokağı’ndan çok uzakta olmayan Carniglia sahafına gitmeye karar vermişti. Ama daha birkaç adım atmıştı ki cep telefonundan ona ulaşan Ingroja, Rivera hakkında birçok bilgiye ulaştığını iletti. Komiser ofise doğru yön değiştirmeden önce sordu; Ne buldun? 244 Mario Mazzanti Roberto Castelvecchio, takma adıyla Rivera, 42 yaşında, lecco doğumlu ve ikametgahı Carennotlaki annesinin evine kayıtlı. Hakkında on beş yıl önce başlayan ve teşbih gibi uzayan bir kavıt var: Halka açık alanlarda müstehcen hareketlerden -bu arada kendisi de bir ibne, doktor- uyuşturucu bulundurup satmaya, hırsızlık, şantaj, dolandırıcılık ve adam yaralamaya kadar giden uzun bir liste... Kısacası içeri girip çıkarak 42 yılının neredeyse on yılını hapiste

geçirmiş. Genel af, iyi halden ceza azaltılması ve diğer hafifletici sebepler olmasa içeride daha bile fazla kalabilirdi... Güvenilir bir tip desene. Benni masasına oturmaya niyetlenmeden ağzına yeni bir sigara götürdü; bu ülkede bir suçlunun hakkı olan cezayı alabilmesinin hiçbir yolu yoktu. Şu an temyiz süreci devam eden, şantaj ve adam yaralamadan birinci derecede suçlu olduğu bir dava var. Rivera lakabını bu kadar iyi bir oyuncu olmasına borçlu olsa gerek. Kapıda ayakta duran Benni sigarasını yakarken araya girdi: Bekle biraz, bana önce şu süren davayı anlat. Kurban Calolziocorteli, jeolog. Burada Milano’da bir arkadaş-çığıvla zevk alemi içindeyken fotoğraflanmış. Rivera fotoğrafları karısına göndermemek için ondan 5.000 Avro istemiş ve niyetini iyice anlatabilmek için bir yumrukla adamın burnunu kırmış. Ama bizim jeolog polise gitmiş... Hayır o değil, kanlar içindeki burnuyla her şeyi karısına itiraf etmiş, onu önce anlayışla dinleyen kadın sonra polise gidip tüm hikayeyi anlatmış, sonra da adamı evden defetmiş. Ölümle Randevu 245 Hımm... Jeologun erkek arkadaşının ismini biliyor muyuz? Orfeo olduğunu mu düşünüyorsunuz doktor? İsmini biliyor muyuz, yoksa bilmiyor muyuz? Bilmiyorum, dava dosyalarına bakmak lazım. Jeologa sorarsak daha çabuk öğreniriz. Hatta onunla biraz laflamak hoşuma bile gider. Bul onu bana Ingroja, ayrıca Rivera mn Orfeo gibi ortadan kaybolmadığından ve ulaşılabilir olduğundan da emin ol. Benni açmak üzere kapıya uzandı. Gidiyor musunuz doktor? diye sordu Ingroja. Şu kitapçıya bir uğrayacağım. Carnigliaya mı? Ingroja bunu sanki kitapçıyı çok iyi biliyormuş gibi bir havayla sormuştu. Hayır, Feltrinelli’ye,88 yeni bir polisiye roman çıkmış, bir komiserle can sıkıcı müfettişinin maceralarını anlatıyormuş. *** Birkaç dakika sonra polis merkezinden çıkmış olan Benni, düşünceli adımlarla Fiori Oscuri Sokağı’nda ilerliyordu. Sahaf Carniglia uzak değildi ama komiser dükkanın tabelasını aramak yerine gözlerini yolun sonunda sol tarafta bulunan ve bir zamanlar Humiliati’nin merkezi olan Brera Güzel Sanatlar Akademisi’nin kırmızı tuğlalarının göründüğü tarafa kaydırdı. Bu soruşturmada bulduğu her şeyin bir şekilde Fiumiliati’yle kesişmesi bir işaret miydi? 88 Feltrinelii: İtalya'da büyük bir kitap ve müzik mağazası zinciri. 246 Mario Mazzanti Sokağın bittiği yerde, Fiori Chiari Sokağı başlıyordu. Sokağın ismi bövleydi; çünkü bir zamanlar kız çocukları için olan bir okula evsahipliği yapıyordu; parlak çiçekler gibi kız çocukları...8'1 O an yürümekte olduğu sokağın isminin ‘Fiori Oscuri’ olmasının sebebi ise tam orada kötü şöhretiyle tanınan bir evin büyüyüp gelişmesiydi. Benni binalardan birinin numarasını kontrol etti, hedefine varmasına çok az kalmıştı.

Margas’a yalan söylemişti: Aslında komiser, Carniglia da dahil olmak üzere ne şehirdeki sahaf kitapçılarını tanıyor ne de bunları düzenli ziyaret ediyordu. Ayrıca bunu büyük bir eksiklik olarak da görmüyordu. En önemlisi Benni bunun er ya da geç doldurmaya vakit bulmayı başaracağı birçok kültürel boşluktan biri olduğunu kabul etmeye istekliydi; tek olması gereken bunun da uzun listenin sonuna geçip, umutla sırasının gelmesini beklemesiydi. Aradığı bina numarasına ulaştığında, dükkan vitrinini görememenin verdiği anlık bir şaşkınlıktan sonra sahafın yola bakmadığını anladı; sessiz mekanın girişi 18. yüzyıldan kalma bir binanın avlusundaydı. Benni hiç koku duymadığına şaşırdı; oysa içeri girer girmez etrafını eski kağıt ve mürekkep kokusunun sarmasını bekliyordu ama öyle olmadı... Aksine içerideki kokusuz havasının neredeyse hafif olduğu bile söylenebilirdi. Tüm duvarlar tavana kadar yükselen koyu ahşaptan kitaplıklarla kaplıydı. Antika eşyalara ilgisi kitapları geçmeyen komiser, ayaküstü bir tahminde bulunup bu kitaplıkların bile en az iki ya da üç yüz yıl öncesine ait olması gerektiğini düşündü. İçerisi ıssız görünüyordu. Benni kitap isimlerine rastgele göz gezdirmeye başladı. 89 Fiori Chiari: İtalyanca 'Açık renkli çiçekler', 'parlak çiçekler' anlamına gelir. Fiori Oscuri ise 'karanlık çiçekler' anlamına gelir. Ölümle Randevu 247 Yanında sessizce bir adam beliriverdi. Yardımcı olabilir miyim? Otuz, otuz beş yaşından fazla değildi; orada çalışan bir satıcı olmalıydı. 56 yaşındaki dükkan sahibi Orazio Carniglia olmadığı kesindi. Kitapların konularına göre dizildiğini görüyorum... Aradığınız özel bir şey mi var beyefendi? Tarih, sanat, tıp, felsefe, kanun, din gibi kategorilerimiz var... Komiser satıcının sözünü kesti: Ben daha çok bir dönemle ilgileniyorum: 16. yüzyıl, Milano’yla ilgili bir şeyler olabilir. Elbette. Değişik kitaplarımız mevcut, hatta bazıları oldukça nadir bulunur türden. Örneğin kataloğumuza Ressam Paolo Lomazzo’nun resim sanatından bir parçayı yeni ekledik. 1584’te Gottardo Pontio tarafından Milano’da yapılan ilk baskı. Giovan Paolo Lomazzo, Petterini’nin ustasıydı, bu kitapçı ziyareti umut verici görünüyordu. Mükemmel korunmuş parşömen kağıdından tek tabaka, diye ekledi satıcı. Benni ‘tek tabakanın ne anlama geldiğini sormaktan vazgeçerek konuştu: Oldukça pahalıdır diye tahmin ediyorum... Yüksek bir tutar olduğu kesin. Bu parçanın alımıyla ilgili direkt Bay Carniglia ile görüşmek gerek. Tahmini olarak ne kadardır? Satıcı olgun bir tavırla gözlerini yere indirip, sesini alçaltarak yanıtladı: 248 Mario Mazzanti 10.000 Avro civarında ama tekrar ediyorum bunun için dükkan sahibiyle görüşmeniz gerek.

Sizde elyazmaları da bulunur mu? Onlar da 16. yüzyıldan mı olacak? Evet, ve Milano ile ilgili. Birçok var. Çoğunluğunu mektup ya da hukuki yazışmalar oluşturuyor. Peki bunların fiyatları nedir? 500 Avro civarı. Size yardım edebilmem için şunu sormama izin verin... Benni adamın sözünü sertçe kesti: Profesör Valeriani müşteriniz miydi? Komiserin ani sorusundan şaşıran satıcı anlık bir tereddüde düştü. Sonra sertleşip belirli bir kibir ile yanıtladı: Müşterilerimizle ilgili bilgi vermeyiz. Benni polis kimliğini gösterirken, sert bir ses tonuyla sorularına devam etti: Profesör Valeriani’nin kim olduğunu biliyor musunuz? Evet... Biliyorum, dedi satıcı beyazlayan yüzüyle. Sizin müşteriniz miydi? Arada geliyordu. Bunu sık mı yapardı? Hayır, hatta oldukça seyrek gelirdi, senede iki ya da üç defa diyebilirim. Ölümle Randevu 249 En son ne zaman geldi? Birkaç hafta önce. Daha net olamaz mısınız? Bir cumartesi sabahıydı, evet cumartesiydi... Ayın 13’ü cumartesi günü olabilir mi? diye sordu Benni. Evet, cumartesi 13. Çok iyi hatırlıyorum; çünkü haberi... yani kötü haberini duyduğumuzda kendi aramızda, daha bir hafta önce aynı gün buraya geldiğinden bahsetmiştik. Ayın 13’ü cumartesi. Komiser ceketinin cebindeki sigara paketinin güven verici hissine dokundu. Valeriani, elyazmasının ikinci bölümünü bilgisayarına bu tarihte kaydetmişti... O gün sizden bir şey satın aldı mı? Satıcı kollarını iki yana açtı. Bilmiyorum; Bay Carniglia onu ofisinde ağırladı. Benni birkaç saniye düşündükten sonra sordu: Son zamanlarda 16. yüzyıl elyazmalarının içinde Cosimo Petterini adındaki birine ait bir mektup var mıydı? Petterini, Petterini... Yanlış hatırlamıyorsam zamanının çok önemli olmayan sanatçılarından... Satıcı başım sallayarak ekledi: Hayır, satılık elyazmaları içinde ona ait hiçbir şey olmadı. Bay Carniglia şu an nerede? Ofisinde. ‘Beni ona götürün. *** Mario Mazzanti

Orazio (Carniglia kızıldı ya da en azından parlak kafatasının etrafında tav gi^l kalmış saçlarından beyazlamamış olanlar bu renk-tevdi. Kitapçının koyu renkli küçük gözlerini fark eder etmez Benni içgüdüsel bir güvensizlikle 'Kızıl Malpelodiye düşündü. Arkadaş canlısı bir ses tonuyla lafa girdi: Kitaplarınıza biraz göz attım da, büyüleyici bir dünya olduğunu söylemeliyim. Carniglia ihtiyatla cevapladı: Elbette öyle. Hele bir de bu kitapların yüzlerce yıl önce basılıp okunduğunu... Farklı çağlarda farklı insanların hayatlarının bir parçası olarak elden ele geçip günümüze geldiğini düşününce... Elemanınız, Giovan Paolo Lomazzo’nun 16. yüzyıldan kalma bir kitabından bahsetti. Resim sanatı üzerine bir inceleme, son derece iyi korunmuş nadir bir parça. İlgileniyor musunuz komiser? Benim için çok pahalı: 10.000 Avro... Benni bu rakamı telaffuz ederken adeta irkildi. Dürüst olmak gerekirse, eski kitapların bu fiyatlara ulaştığını düşünmezdim. Ah, bunun en pahalılardan olmadığı kesin. Carniglia raflardan birinde duran iki büyük cildi işaret ederek devam etti: Şu Vasari nin ‘Seçkin Adamların Hayattan kitabı91 daha yeni 40.000 Avro’ya satıldı. Ayrıca katalogda fiyatları 200.000’i aşan çok nadir iki kitabımız var. 90 Kızıl Malpelo (Rosso Malpelo): İtalyan yazar Giovanni Verga'nın eseridir. Hikayenin baş- kahramanı olan Malpelo kızıl olduğundan dolayı kötü şans getireceği yönündeki önyargılara maruz kalmaktadır. 91 Vlte di Uomini IHustri (Seçkin Adamların Hayatları): İtalyan ressam, yazar ve sanat tarihisi Giorgıo Vasari'nin önemli eserlerinden biri. Ölümle Randevu 251 Komiser Benni bir an için eski bir kitaba böyle bir tutar harcayabilmek için sahip olunması gereken minimum kişisel servet tutarını hesaplamaya çalıştı... Ama bundan hemen vazgeçti: Bu çok karışık bir hesaptı ve onun bu tür sorunlarının olabilmesine zaten imkan yoktu. Carniglia, Benni’nin düşüncelerini okumuş gibi konuştu: Ama başlangıç için böyle bir tutar ayırmaya gerek yok. 16. yüzyıldan kalma tıp üzerine 300 Avro civarında metinler bulabilirsiniz. Ayrıca elimizde 700’e Machiavelli’nin 1De Republicasiy 1.200’e Aristo’nun Et iki, 1.500’e Savonarola’nın 'Haç Zaferi gibi eserler var, liste böyle uzayıp gidiyor. Katalogumuzda 20.000’i aşkın eser var. Şimdi düşününce hatırladım bir adet 'Resim Mabedi Üstüne Görüzbile var. Lomazzo’nun bulabileceğiniz en ekonomik eserlerinden, 3.000 Avro civarında ama simya ve ezoterik konulara değinen en az diğer eserleri kadar ilginç bir yapıt. Bildiğim kadarıyla Lomazzo değişik bir dille yazıyormuş... Evet, Rabisch.92 Açıkçası anlaşılması çok güç bir lehçe. Bu sanatçıyı iyi tanıdığınızı görüyorum komiser. Bu sadece bir izlenim miydi, yoksa Benni gerçekten de kitapçının gözlerinde bir şüphe gölgesi mi görmüştü? Benni kendini haklı göstermek için Angelanın söylediklerinden faydalandı: Lomazzo Caddesi’nde oturduğum için sanırım, bu yüzden hikayesini biliyorum. 92 Rabisch: Val di Blenio Akademisi'nin üyeleri olan 'hamallar'ın kendi aralarında konu> tukları bir lehçe.

:s2 Mario Mazzanti Komiser bunu söyledikten sonra kendine sormadan edeme-. di: Neden Angela söylediğinde çok mantıklı gelen bu bahane, o söylediğinde kulağa tam bir saçmalık gibi gelmişti? Sanırım buraya sadece Lomazzo ile ilgili konuşmak için gelmediniz, dedi sahaf. Gözlerinden yine o şüphe dalgası geçmişti. Hayır, Profesör Valeriani için buradayım. Carniglia mn tek bir kası bile hareket etmedi. Benni devam etti: Her olasılığı değerlendiriyoruz ve profesörün ajandasından gördüğümüz kadarıyla sizinle bir randevusu olmuş. Daha kesin söylemek gerekirse... Bir bakalım... Komiser sanki aldığı bir nota bakıyormuş gibi numara yaptı. İşte burada: Ayın 10’u, çarşamba günü, saat 15’te. Kitapçı daha temkinli cevapladı: Doğru ama son haftalarda Profesör Valeriani ile randevusu olan tek kişi olduğumu sanmıyorum... Benni sempatik dostane havasını tekrar takındı. Ah, aslına bakacak olursanız birçok randevusu olmuş ve bunların hepsini kontrol etmek gerçekten de tam bir eziyet. Ama yine de bunu yapmak gerek. Tahmin edersiniz ki bu bir cinayet soruşturması için gerekli bir uygulamadır. Randevunuzun amacı neydi, sorabilir miyim? Carniglianın siyah gözleri daha da küçülür gibi oldu. Profesör Valeriani bir yıldır müşterimdi, dedi yavaşça. Bazen onun nezaketinden faydalanıp, birkaç küçük tavsiye almak üzere görüşüne başvuruyordum. Zaman zaman hatırını sormaya gider, dükkana yeni gelen ve onun ilgisini çekebilecek kitaplardan haber verirdim. Ölümle Randevu 253 Yani o gün kendisine bir nezaket ziyareti mi yaptınız? Ona yeni katalogumuzu götürdüm. Peki, profesörün almak üzere ilgilendiği herhangi bir şey oldu mu? Hayır, vakti olduğunda sakince inceleyeceğini söyleyerek katoloğu aldı. Yeni katalog dışında başka bir konu hakkında konuştunuz mu? Çok kısa bir görüşme oldu, profesör çok meşgul görünüyordu ve orada sadece birkaç dakika kaldım. Benni birkaç dakikadır yüzüne yapışıp kalan aptal samimiyetteki gülümsemesini bırakmadan ilham almak istercesine etrafına bakındı. Bu, Profesör Valeriani’yi son görüşünüz müydü? Evet. Peki... Başka bir şey yok, dedi Benni, birkaç saniyelik tereddütten sonra. Yardımınız için teşekkürler. Carniglia komiseri nazikçe kapıya kadar geçirdi. Müşteri olarak dönmenizi umarım. Fiyatlara bakılacak olursa, yerinizde olsam buna pek gü-venmezdim. Bir polisin maaşı böyle harcamalar yapmaya izin vermez... Benni bunları söyledikten sonra kitapçının kapısında aniden durup sordu: Harcamadan bahsetmişken az daha unutuyordum: Profesör sizden Cosimo Petterini’nin veba dönemini anlatan ‘Sarı Carlo ve Humiliati ’ adlı bir hikayesini sa tın aldı mı?

Petterini mi? Mario Mazzanti Compa Piscignin ismini de kullanıyor, az önce bahsi geçen Lomazzo’nun başkanlığını yaptığı Val di Blenio Akademisi’nin bir üyesiydi. * Ah, evet Petterini... Evet kendisini bilirim ama yazardan çok ressam yönü baskındır; her halükarda burada kendisine ait hiçbir eser satmadık. İyi, dedi Benni. Yüzünü Carniglia ya yaklaştırıp sesini alçaltarak ekledi: Belki de bunu size söylememem gerek ama Valeriani’nin dairesinden Petterini’nin bu hikayesi çalındı, biz profesörün öldürülme sebebinin direkt olarak bununla ilgili olduğuna inanıyoruz. Benni, Carniglia’nın parlak kafatasının ter boncuklarıyla kaplandığını gördüğüne yemin edebilirdi. Kitapçı neredeyse endişe içinde geveledi: Ah, neyse ki, bizden temin edilmiş bir elyazması değil... iyi çalışmalar Bay Carniglia. Komiser kitapçıdan çıktı. Birkaç adım boyunca devam eden gülümsemesi artık aptal değil kurnaz bir karakter kazanmıştı... Öncelikle bu Carniglia bir kızıl, KızılMalpelo... Kızıl Malpelo mu? O da ne demek? Angela, Benni’nin sahafa yaprığı ziyareti anlatmaya başladığı ilk anda terslenerek araya girmişti. Büyük yazarlarımızdan birinin romanının adı, belki ismini duymuşsundur: Giovanni Verga. Ölümle Randevu 25*> Gün ışığı belirginliğini yavaşça kaybederken, Soları Parkı nın taş patikalarında yürüyorlardı. Benni bu yürüyüşü yapmamayı tercih ederdi, zaten o gün kanepeye güzelce uzanmayı hak edecek kadar çok yol yürümüştü ama Angela nin tatlı bakışı onu ayakkabılarını tekrar giymeye ikna etmeye yetmişti. Angela yumuşakça karşılık verdi: Bak tatlım, sana çok garip gelse de, Brezilyada da insanlar kitap okur. Sambadan, futboldan, tanga ile güneşlenmekten sonra bunu da yapıyoruz... Verga’nın kim olduğunu biliyorum, kötü Komiser Benni. Güzel, böylesi daha iyi, dedi Benni hafif bir utanç içinde. Bir yandan tanıdığı tüm Brezilyalı yazarları hatırlamaya çalışıyordu, sırası geldiğinde bunları umursamazlıkla araya sıkıştırma niyetindeydi. Bahsettiğim bu roman şuna benzer bir cümleyle başlıyordu: 'Kızıl saçlıydı; çünkü art niyetli ve kötü biriydi. Coelhoy Ama do, Machado, Guimaraes...93 Yani kızılların kötü olduğu ve kötü şans getireceklerine dair her zamanki önyargın... 4Kızıl Malpelo bunu mu anlatıyor? ... Lispector, De Moraes, Pessoa... Kahretsin hayır, Pessoa Portekizli! 94 Evet, her halükarda güvenilmemesi gereken bir kişi an lamında. Angela, Benni’yi sert bakışlarla süzerek yürüyüşüne ara verdi. Komiser hemen kendini temize çıkarmaya çalıştı:

93 Brezilyalı yazarlar: Paulo Coelho, lorge Amado, Joaquim Maria Mathado de A*m>. tor nardo Guimaraes 94 Brezilyalı yazarlar: Clarıce lispector, De Moraes Portekıılı şair f-ernarvlo tossoa Mario Mazzanti Bana öyle kötü bakma. Benim böyle bir önyargım yok: Carniglianın saç renginin, ki olan az miktardaki saçının büyük kısmı beyazdı, konuyla hiç ilgisi yok. Konu nedir o zaman? Demek istediğim adamı gördüğümde bende uyanan ilk izlenim pek de iyi değildi. Bende hemen güvensizlik uyandırdı. Angela tekrar yürümeye başlarken sordu: İkinci bir izlenim oldu mu peki? Evet ama bu ilkinden daha kötüydü... Ve bunun için ortada sağlam nedenler vardı. Benni titiz bir hassasiyetle Carniglia Sahafı’na yaptığı baskını anlattı, bu raporun sonunda Angela kendini tutamayarak lafa girdi: Yani profesörü son görüşü olduğuyla ilgili sana yalan söyledi... Benni bir el hareketiyle Angela nın sözünü kesti: Kitapçıdan çıktıktan birkaç dakika sonra beni telefondan arayarak, iletişime geçmeye çalıştı. Ofise vardığımda üç kez aramıştı bile. Cevapladığımda şöyle dedi: 'Komiser kusura bak-mayın, böyle bir şeyi nasıl unutabildim, bilmiyorum ama aslında üniversitedeki görüşmeden sonra Profesör Valeriani ile bir defa daha bir araya geldim. Sadece birkaç dakikalık bir görüşmeydi, özel bir Milano haritası baskısı aramak üzere ayın 13 u cumartesi günü kitapçıya geldi. Ama elimizde böyle bir şey yoktu. *’ İddiaya girerim ki ona bu görüşmeyi satıcı adam hatırlatmıştır, dedi Angela ironik bir tavırla. Ölümle Randevu 257 Carniglia, kendisinden önce personeli sorguladığımı tahmin etmiyordu. Peki, sence profesör oraya sadece haritayı sormak için mi gitmişti? Aradığı şey ellerinde var mı diye gitmeden önce telefon edip soramaz mıydı? Neden vakit kaybetme riskine girsin ki? Hımm... Tam bir polis gibi akıl yürütüyorsun, dedi Benni, yürümeye devam ederken Angelanın koluna girdi. Carniglia ntn, Valeriani ile son dönemdeki ilişkisini önemsiz göstermeye çalıştığı çok açık. Ortada öldürülmüş bir adam ve süren bir polis soruşturması olduğu düşünülürse bu davranışı normal ama tüm o telefon görüşmeleri ve buluşmalar ikisi arasında kesinlikle bir şey olduğunu gösteriyor. Hem de bu, Carniglia’nın gizli tutmak istediği bir şey. Angela’nın, Benni’ye daha sıkı yaklaşması ile komiserin adımlarının ritmi hemen bozuldu. Sevgili komiser, boşuna anlatıp durma... Yüzünden ne kadar memnun olduğun anlaşılıyor zaten. Anlat bakalım, benim tilkim o dükkanda ne keşfetti? Komiser sigarasını yakmak üzere durdu. İstemeyerek de olsa Angela nin kolundan çıkmak zorunda kalmıştı. Sahaf dostumuzun söylediği bir şeye dikkatini çekersem, daha kolay anlarsın. Benni gözlerini sinsi bir ifadeyle kısarak devam etti: Her ne kadar çok tedbirli olsa da dostumuz bir ara söylediklerinde pek de dikkatli değildi...

Komiser sigarasından birkaç derin nefes çekti. Hadi söylesene? diye ısrar etti Angela. Carniglia, profesöre Petterini'nin elyazmasım satan kişinin kendisi olmadığını, böyle bir belgeyi hiç gütmediğini söyledi. Mario Mazzanti Bunda ne var ki? Komiser yüzünde beliren Humphrey Bogart sırıtışıyla sözlerine devam etmeden önce etki yaratması için birkaç saniye bekledi. Ben ona belgenin bir elyazması olduğunu söylememiştim ki... Benni'nin burun deliklerinden mavimsi bir duman yayıldı. Carniglia bunu hangi cehennemden bilebilirdi ki? Öyle ya, hangi cehennemden bilebilirdi... diye tekrarladı kötü kelime kullanma alışkanlığı pek olmayan Angela. *** Birkaç saat sonra Benni yalnız başına uyumaya çalışarak yatağında dönüp duruyordu. Angela zor geçen önceki geceden sonra yetiştirmesi gereken bir işi bahane ederek uyumak üzere kendi evine gitmeyi tercih etmişti. Yatakta sigara içebilen komiserin düşünceleri bir süre sonra direkt olarak Orazio Carniglia’ya kaydı... Eğer Benni bir polis komiseri yerine ‘duru görü yeteneğine sahip bir şaman olsaydı, akıp giden vizyonları arasında kapanış saatini sabırsızlıkla bekleyen ve tüm personeli aceleyle gönderdikten sonra kendini ofisine kapatan sahafı görebilirdi. Onun bilgisayarının başında, dilini anlamadığı için ilk bakışta ona sadece San Carlo vebasına tanıklık ediyormuş gibi görünen Petterini’nin elyazmasının taranmış halini incelediğini görürdü. Sahafın da tıpkı Benni’nin birkaç gün önce kendine sorduğu aynı soruyu düşündüğünü duyabilirdi: Böyle anlaşılmaz bir lehçeyle yazılmış bu belgede bu kadar önemli ne olabilir? önemli mi, yoksa değerli mi? Ölümle Randevu 259 Carniglia nın kitaplıktan, bizzat Giovan Paolo Lomazzo tarafından yazılmış Toskana lehçesini Valle’nin Rabisch lehçesine çeviren antik bir kopya aldığını görürdü. Sonra yavaş yavaş bütün belgeyi çevirip, gecenin geç vaktinde işi bittikten sonra kocaman açılmış gözleri ve kurumuş ağzıyla elyazmasını baştan tekrar okuduğunu görürdü. Hayretle, Yüce Tanrım! dediğini duyardı. Ama Komiser Benni bir şaman değildi... Yine de uyuz bir polis olduğundan dolayı Petterini’nin el-yazmasının Carniglia’nın kitaplığından geldiğine emindi. Bu durumda ortaya şu soru çıkıyordu: Kitapçıda dokümanın bir kopyası var mıydı ya da en azından adam metnin içeriğini biliyor muydu? işte Benni bu düşüncelerle çarşafa dökülen külü, uyuşuk bir hamleyle silkmeye çalıştıktan sonra uykuya daldı. Komiser Benni’nin Puntosu, Calolziocorte Kasabası’nı boylu boyunca geçerek Lecco’ya doğru giden yolda kararsızca yavaşladı. Sanki göle doğru gitmiyormuş gibiydi. Yol çok dar ve cmartesi sabahı olmasına rağmen çok kalabalıktı, egzoz gazlarıyla çevrili evler pek de neşeli görünmüyordu. Benni sağa yanaştı ve kendi kendine küfrederek, Ingrojanın internetten indirdiği birbiriyle çelişen tariflerin bulunduğu haritaya bir kez daha baktı. San Carlo

Borromeo Caddesi’ni (yine bu adam!) bir süre önce geçmişti, Rivera nin burnunu kırdığı jeoloğun evi uzak olmamalıydı ama şimdi hangi cehenneme dönmesi gerekiyordu? Elbette ki bir navigasyon cihazıyla her şey çok daha kolay olurdu ama komiser arabaya büyük olasılıkla kendisi araçtan daha kıymetli olacak bir aksesuar monte etmek istemiyordu. Punto, Carenno ve Rossino tabelasını takip ederek tekrar yola koyuldu. On dakika kadar sonra izlenecek yönle ilgili karar değişikliği ve bir dizi geri vites hamlesinden sonra nihayet şotor, jeoloğun evinin önünde arabayı park ediyordu. *** Aynısını savcıya da söyledim, mahkemede de tekrarladım: O gün onunla ilk buluşmamdı! Jeolog bu çirkin hikayeyi tekrar anlatmak zorunda kalmaktan pek rahatsız olmuş gibi görünmüyordu, etrafın dağınıklığı yüzünden biraz tedirgin olmuştu ama yalnız yaşadığı düşünülürse bu da çok önemli değildi... Kırk yaşlarında, oldukça kısa boylu bir adamdı, fiziği yerindeydi, muhatabına bakışı, biraz önyargılı olan Benni’ye bir belirsizlik gölgesi taşıyormuş gibi geldi. O zaman ismini bilmiyorsunuz. Elbette hayır. Onu sadece o akşam ve birkaç gün sonra o lanet fotoğrafta gördüm. Kullandığı takma bir ad falan yok muydu? diye ısrar etti komiser. Jeolog kafasını iki yana salladı. Varsa bile, ben hiç hatırlamıyorum. Benni düşünceli hareketlerle bir sigara yaktı. O gençle nasıl irtibata geçtiniz? Rivera. Her ne kadar kendisi bunu hep inkar etse de o akşamı organize eden Rivera’ydı. Komiser, jeoloğun devam etmesi için hiç kıpırdamadan sessizce bekledi. Bu, beni Milano’da birilerine ilk yönlendirişi değildi. O zaman birbirinizi iyi tanıyordunuz, jeolog bey. I^rle, bana Lele diyebilirsiniz. Jeoloğun bunu söylerkenki gülümsemesi komiserin hiç hoşuna gitmedi. Evet, zaten herkesin birbirini bir şekilde tanıdığı küçük bir kasabada yaşıyoruz, böyle bir yerde özel zevklere sahip ve gölgede kalmak isteyen bir topluluğu düşünün bir de... Rivera Ölümle Randevu 263 Carennoludur ve buralarda onu herkes tanır. Milano’da belirli çevrelere girip çıktığı ve... Balıkçıklarla randevular ayarladığı bilinir. Lele bunu söylerken göz kırptı. ‘Balıkçık, ne kadar da kibar bir ifade,’ diye düşündü Benni. Gölün diğer tarafında bir mekan var, oldukça da iyi bir yerdir, yani rahatsız edilmeyeceğiniz bir yer anlamında. Bir akşam orada Riveraya rastladım. Birlikte bir şeyler içtik ve o da bana bu Milanolu iri balıktan bahsetti. İri balık mı? Balıkçık değil miydi? ... Büyüklük meselesi. Lele bunu söyledikten sonra tekrar göz kırparak ekledi: Anatomik boyudan kastediyorum komiser. Benni, jeolog konuşmasına devam ederken sert ifadesini korumak için büyük çaba harcadı. Lafı uzatmayayım, Rivera’dan bana bir görüşme ayarlamasını istedim ve bundan birkaç gün sonra bir akşam Milano’ya gittim ve bir motelde onunla buluştum... İri balıkla... Aynen.

Çok sık kullanılan aynen ifadesinden oldukça rahatsız olan Benni, zehrinden son ve derin bir nefes çektiği sigarasını söndürdü. Birlikte birkaç saat geçirdik. Bu sırada ben farketmeden fotoğraflarımız çekilmiş. Hayalgücüne gerek bırakmayan bu fotoğrafları Rivera bana birkaç gün sonra gösterip bunların karımın, iş arkadaşlarımın ve diğer tanıdıklarımın eline geçmemesi için benden para istedi... Lele bunları belirsiz bir el hareketi eşliğinde söyledi, yüzünde ise biraz boş bir ifade belirmişti. Soz lerine devam etmeden önce birkaç saniye sessiz kaldı. Bu bir şantajdı, tuzaktı ve ben bu oyuna tıpkı bir aptal gibi geldim.' Mario Mazzan ti Parayı ödediniz mi? Dava dosyasını okumadınız mı komiser? Ödediniz mi? Lele derin bir nefes aldı. Çok öfkelenmiştim, fotoğrafları ondan zorla almaya çalıştım ama o bir yumrukla burnumu kırıp, beni yere devirdi. Lele başını biraz geri atıp burun kemiğindeki bir çıkıntıyı gösterdi. Görüyor musunuz? İzlerini halen taşıyorum. Yani kendimi hastanede buldum ve olayı daha fazla gizleme imkanım da olmadı. Böylece karım beni kapıya koydu ve o günden beri iş arkadaşlarım bana olabildiğince uzak durmaya çalışıyor, sokaktaki insanlar ise bana farklı gözle bakıyor. Hayır tek bir kuruş bile ödemedim ama bunu yapmış olmanın çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Benni acısının yavaş yavaş dağılması için jeoloğa zaman tanıdı, bu sırada kendisi de yeni bir sigara yaktı. Bir süre geçtikten sonra kayıtsızca sordu: O fotoğraflarda iri balığın yüzü görünüyor muydu? Hatırlamıyorum, o fotoğrafları bir daha görmedim. Rivera akıllıdır, tüm bu karmaşa patlak verince fotoğraflardan kurtuldu. Polis çok net olmayan tek bir fotoğrafa ulaşabildi, onda da sadece benim yüzüm görünüyordu. Peki, siz o genç adamı tanıyabilir misiniz? Elbette tanırım, sonrasında olan onca şeye rağmen o gece gerçekten de unutulmazdı. Lele’nin gözleri güzel anıların hatırasıyla parıldamaya devam ederken Komiser Benni, ceketinin cebinden sertçe bir fotoğraf çekip çıkardı. Bu fotoğraftaki o mu? Ölümle Randevu 265 Jeoloğun yüzü birden aydınlandı. Fotoğrafta bile çok yakışıklı!.. Teşekkürler, dedi komiser fotoğrafı cebine geri koyarken. Sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim. Benni kapıya geldiğinde ekledi: Kendisine Orfeo diyor. Komiser, acaba sizde bir irtibat numarası var mı? Mesela cep telefonu falan? Benni tek bir kelime eklemeden dışarı çıktı ama zihninden Lele’yi cehennemin dibine gönderiyordu. Götüne koysunlar demek jeolog için beddua sayılmazdı ne de olsa. *** Tamam, dedi Benni, kim bilir kaçıncı defa kafasında aynı şeyleri tekrarlıyordu. Punto, Milano’ya henüz girmiş, Fulvio Testi Çevreyolu’ndan şehir merkezine doğru ilerliyordu. Lelenin yaşadıkları Orfeo ve Rivera'nın bir takım olarak çalıştığını gösteriyor. Fuhuş, şantaj

ve Dea nın söylediklerine güvenilecek olursa, müşterilerin evlerini soymak gibi pis işler söz konusu. Profesör Valeriani bu ikisi için hiç şüphesiz büyük bir lokma izlenimi yaratmış olabilirdi: Parası vardı ve toplum içinde tanınan bir kişi olması, ona karşı kullanılacak şantaj silahını daha etkili kılıyordu. Yine de tüm olayın bir şantajla başlamış olma fikri Benni'nin aklına kesinlikle yatmıyordu... Şantajda, şantaj yapılan kişiyi ortadan kaldırmak pek de akıllıca değildi: Tavuk suyu için altın yumurtlayan tavuk kesilmezdi. Bu ancak bir şeyler ters gittiğinde, beklenmedik bir şey olduğunda yapılırdı. Mesela tele isyan 26 6 Mario Mazzanti edince, Riveranın onun burnunu kırmaya mecbur kalması örneğindeki gibi. Ama burada yaşananlar oldukça farklıydı. Profesörün işi sırtından yediği iki mermi ile bitirilmişti. Arkadan iki el ateş edilmesi tesadüfi olamazdı, hatta aksine taammüden adam öldürmeye girerdi. O zaman ortada bir hırsızlık mı vardı? Bu olasılıkta taşlar yerine daha iyi oturuyordu ve konu yine kaçınılmaz bir şekilde elyazmasına ve içindeki sırra geliyordu... Beraberinde cinayet getirecek kadar önemli bir sır... Hazine kadar değerli bir şey olabilir miydi? Hazine... Humiliati... Komiser Benni arabayı sürmeyi bırakmadan cep telefonundan Angela yı aradı ve cihazı kulağına götürdü; hoparlörü açması ya da kulaklık kullanması söz konusu bile değildi. Yeni döndüm, on dakika kadar sonra seni almaya geleceğim. Evet, verimli bir ziyaret oldu... Öğle yemeği yedin mi? Ben tokum, yolda bir sandviç yedim. Punto’nun yanında beliriveren motosikletli bir trafik polisi telefonu gösterip, arabayı kenara çekmesini işaret etti. Komiser şaşırmışa. Beklenmedik bu sıkıntı karşısında öfieyerek itaat etti. Araba yol kenarında durur durmaz camını indirmeye başladı ve telefona, Hatta kal Angela, dedi. İki kişilik polis ekibi motosikletlerini komiserin arabasının önüne park ettiler. Durması için işaret eden memur eldivenlerini çıkararak yaklaşırken, 'Şimdi senin puanım biraz düşürelim, * diyen bir cellat ifadesine sahipti. Benni vurdumduymazca konuşmasına devam edip, adama bakmaya tenezzül bile etmeden, memur araba camına Ölümle Randevu 267 doğru eğildiği sırada boşta kalan eliyle polis kimliğini gösterdi. Bir yandan da konuşmaya devam ediyordu: Evet, sayın başkomiser, olabildiğince çabuk geleceğim, gerekli emirleri çoktan verdim. Farkındayım, kaybedecek zaman yok... Telefonun diğer ucundaki Angela, Benni’ye sigaradan başka bir şey içip içmediğini sorarken, asker selamı ile hızla geri çekilen trafik polisi uzaklaşan Punto’nun arkasından kaygıyla bakıp, acaba arkadaşı ile önden gidip yol açması gerekir miydi diye düşünüyordu. *** Demir Taç ziyareti için de bilet istiyor musunuz? İki farklı giriş mi var? diye sordu Angela.

Monza Katedrali hazine müzesinin bilet ofisindeki kız bürokratik bir gülümsemeyle cevapladı: Hazine için altı Avro ve katedralin içindeki Zavattari Şapeli’nde görülebilen ‘Taç’ için dört Avro. Full paket alalım, dedi Komiser Benni kısa kesip yirmi Avro’luk bir banknot uzatarak. Önceki gece, Solari Parkı’ndaki yürüyüş sonrası eve döndüklerinde Benni, Angela ya elyazmasındaki büyük sırdan bahsederken, ortada 13. yüzyıl ortalarında yaşanan o olaylarla bağlantılı olabilecek ve henüz ne olduğunu bilemediği bir hazine olabileceği varsayımından söz etmişti. Çok zengin bir tarikattı, kaçan Katharlar ile temas halindeydiler. Geçen akşam Margas da önemli krediler karşılığında onlara rehin olarak verilen hazineler olduğundan söz etmişti. Humiliati ve hazineler... 1250 yılı civarında... Mario Mazzanti Angela hemen atıldı: İnternette aramayı deneyelim. Google’a Humiliati, hazine ve on üçüncü yüzyıl yazalım. Komiserin şüpheci homurtuları karşısında ısrar etmek zorunda kaldı. Haydi ama! Birkaç saniye içinde bilgisayar ekranında sayısız link belirdi. Hepsi de tek bir olaya gönderme yapıyordu: Monzalı Humiliati keşişleri yün üretim ve ticaretiyle meşgul oluyorlardı. Büyük mal depoları Carrobiolo Evinde bulunuyordu. Böylece artan zenginlikleri on üçüncü yüzyılda onlara kefille borç para verme işine girme imkanı sağladı. Monza Katedrali Hazinesi nin de 1248’de Sant’Agata Humiliati keşişleri tarafin-dan verilen büyük bir kredi sonucunda devreye girdiği görülür: Bu, Humiliati nin sahip olduğu prestijin ve garanti edebileceği paranın ne kadar yüksek olduğunun bir işaretiydi. Hazine, borcu kapatan Matteo Visconti sayesinde 1319’da Monza Katedraline geri kazandırıldı. *** Angela bilet gişesinin önüne konulmuş tanıtım broşürlerini ve kitapları inceliyordu. İlginç şeyler mi var? Biraz daha fazla bilgi sahibi olmak için... diye yanıtladı Angela. Benni’nin kitaplar üstünde gezen dalgın bakışları birden koyu yeşil kaplı bir cildin üzerinde durdu: ‘Demir Tacın Hikayesi ve Gizemleri150 sayfalık bu kitapta komiserin dikkatini çeken kitabın adı değil, ön kapakta altın sarısı zarif karak- Ölümle Randevu 269 terlerle yazılmış olan yazarın ismiydi: Marcello De Carlo. Arka kapak yazısını hızla okuduktan sonra Benni bunun Profesör Valeriani’nin öğrencisi olan De Carlo olduğundan emin oldu. Cebinden istemeyerek çıkardığı diğer bir yirmi Avro’yu uzatarak, Bunu da alıyoruz, dedi. *** Müze gezisi kırk dakikadan fazla sürmedi. Ama Angela tüm mücevherleri uzun süre hayranlıkla izlemiş olmasaydı, sabırsız Komiser Benni için çok daha kısa sürecek bir gezi olacağı kesindi. Sergilenen haçlardan biri Lombard Kraliçesi’nin hep göğsünde taşıdığı, altıncı yüzyılın sonunda kaya kristalinden yapılmış olan ‘Teodolinda Haçı’ydı. Diğeri ise kocası Lombard

Kralı Agilulfo’nun, kollarında incilerden oluşan altı adet sarkıt bulunan ve tamamı kıymetli taşlarla bezenmiş Bizans’a has haçıydı. Angela, De Carlo’nun kitabına göz atma niyetindeki Benni’ye dönerek şöyle dedi: İnanabiliyor musun? 1.500 yıllıklar ve halen muhteşemler... Komiser her ne kadar cevap vermemiş olsa da kafasından hızlıca 1.500 yıla halen 90 yıl olduğunu hesapladı. Angela nin matematiğinin pek de kuvvetli olduğu söylenemezdi... Hazinede Teodolinda’mn Tacı ve Berengario Haçı nın yanında gümüş, altın, safir ve yakut kullanılarak yapılmış, yeniden doğuşun sembolü olarak yeri gagalamak üzereyken temsil edilmiş ‘tavuk ve yedi civciv’ biblosu bulunuyordu. Ve son olarak katedral hazinesinin en eski parçası olan 'Safir fincan sergileniyordu. Bu, Teodolinda nin evliliklerinin mührü Harak kendisi içtikten sonra kocası Agilulto'va verdiği kupaydı ro Mario Mazzatıti Müzeden çıktıktan sonra Benni ve Angela ılık güneşin altında katedrale doğru kol kola yürüdüler. Demir Taç, freskleri Zavattari Ailesi tarafından yapılan Teodolinda Şapeli’nde sergileniyordu. Gözleri hala bir rüya alemindeymiş gibi olan Angela tüm bedeniyle Benni’ye yaslanıyordu. Benni parlak ruh halini sergilemekte gecikmedi. Eh... Teodolinda nin Tacı’nın sana çok yakışacağından eminim... Düşünüyorum da onu sana hediye edebilirim. Hımm, demek öyle... Ama ben başka bir şeyi tercih ederim... Katedral tam karşılarındaydı: Çift renkli mermer cephe boyunca altı sivri kolon yükseliyordu, merkezdeki gül şeklindeki büyük pencerede ise dışarı uzanıyormuş izlenimi veren bir San Giovanni Battista heykeli vardı. Meydana hakim olmasına rağmen alanı kapatmıyordu; aksine daha ferah bir hava katarak etrafına topladığı meydana sessiz bir güzellik hediye ediyordu. Bu tablo karşısında Angela’nın aklına gelen ilk terim armoni’ oldu. Evet, hangi hediyeyi istiyorsun? Tavuk ve yedi civcivi mi, yoksa Agilulfo’nun Haçı’nı mı? Safir Fincanı istiyorum, diye yanıtladı Angela. Çok ciddiydi ve Benni’nin gözlerinin içine bakıyordu. Kendim içtikten sonra sana ikram etmek için... dedi. Komiserin adımları hemen yavaşladı, ‘Derhal diskalifiye getirecek bir kemik kırılması yaşıyorum,’ diye düşündü. Angela ancak birkaç saniye dayanabildi, sonrasında yüzüne neşeli ve biraz da alaycı bir gülümseme yayıldı. Haydi ama! Sakın ol. Bu bir evlenme teklifi değil. Bunun karmaşık bir konu olduğu iyi biliyorum... Söndür artık şu sigaranı da içeri girelim. Ölümle Randevu 271 *** Katedral, dikkatleri ve ruh halleri birbirinden çok farklı olan iki ziyaretçiyi karşıladı. Mistik Gotik hatlar üstüne yedirilmiş Barok süslemelerden oluşan tüm o dünyevi güzelliklerin arasında gürültü yapmaktan korkarak ilerleyen Angela, kendini hislere ve ortama bırakmıştı... Benni ise kendi düşüncelerine o kadar dalmıştı ki Guercino’nun 'Ziyaret'95 yorumunun önünden geçerken bile kayıtsızlığını korudu. Ama bir rehber dövme demir kapıyı açıp da onları Teodolinda Şapeli’ne davet edince, Benni bile gözlerinin kamaşmasına engel olamadı. Ortada, sivri çıkıntısı poligonaP6 tavana doğru yükselen sunak ve onun hemen arkasında Lombard Kraliçesi’nin lahiti bulunuyordu. Ama en büyüleyici olan Zavattari Ailesi’nin

elinden çıkan fresklerdi: Beş parçalı duvarın üstüne resmedilmiş 45 sahne Teodolinda nın hikayelerini anlatıyordu. Çok karmaşık ve kıymetli bir boyama tekniği kullanılmıştı: Freskten, kurutulmuş kıvamlı boyaya; kabartma süslemelerden, yaprak yaldızlara kadar... Komiser şaşkın gözlerini etrafında döndürüp duruyordu; altın ve maviden, ince kırmızı dokulardan, birbirine geçmiş havai mavi ve yeşilin sayısız tonlarından büyülenmiş gibiydi... Biraz baktıktan sonra resmedilen sahneler hemen anlam kazandı: Düğünler, cenazeler, törenler... Ama bunların yanında kutlamalar ve av sahneleri gibi saray hayatından da pek çok olay anlatılıyordu... Kıymetli kıyafetler, saçlar, silah ve zırhlar... 95 Ziyaret (La Visitazione): Hz. Meryem İsa'ya hamile olduğu kendine bildirildikten sonra kuzeni Elisabetta'yı ziyarete gider. 'Meryem'in Ziyareti' dini eserlere konu olmuş v« birçok sanatçı tarafından yorumlanmıştır. 96 Çok köşeli. Monza Katedrali — II Duomo di Monza Sunağa doğru ilerleyen rehber şöyle açıkladı: Eserin tamamlanması için birkaç Zavattari neslinin çalışması gerekmiş. ‘Teodolinda nın Hikayeleri’ 1400’ün ilk yarısından başlıyor ve hiç şüphesiz günümüzde görülebilir en önemli Gotik resim çalışmalarından. Benni ve Angela’nın etraflarını saran resimleri hayranlıkla izlemeleri için uzun bir süre sessizce bekleyen rehber bir süre sonra, Size Demir Taç’ı göstereyim, dedi. Sunağın ortasındaki kutsanmış ekmek kabının97 içindeki bir bölmeden kristal bir kutuyu kaydırarak dışarı çekti. Mücevher ve minelerle kaplı altın taç, spot ışıklarıyla aydınlatılan bölmenin içinde tüm muhteşemliğiyle parıldıyordu. 97 Kiliselerde ayın sırasında kullanılan kutsanmış ekmeğin içinde bulunduğu kutu. Ölümle Randevu 273 Benni bir batıktan çıkan klasik hazineleri hayal edecek olsa, içinde bu kadar kıymetli ve güzel bir parçanın olacağını asla düşünemezdi. Demir Taç Gördüğünüz gibi silindir değil, birbirine tutturulmuş saf altından altı dikdörtgen parçadan oluşuyor. Her bir parçanın üstünde bol mine işlemesi, gül şeklinde kabartmalar ve elbette ki gömülü taşlar var. Bunların sayısı toplamda yirmi iki. Ne tür mücevherler? diye sordu Angela. Günümüzde belki çok değeri olmayan sert taşlar ama o dönemlerde oldukça kıymetli olarak kabul ediliyorlardı. Benni araya girdi: Sert taşlar derken? Doğudan getirilen korendon’8, kırmızı Hint graniti, safir ve mor kuvars. Bazısı da basit kobalt cam macunu. Ama Demir Taç’ı asıl eşsiz yapan şey içinde saklı: Şu tüm iç çevre boyun 98 Doğal bir mineraldir, elmastan sonra en sert mineral olarak bilinir. Mario Mazzanti ca dönen metal çerçeveyi görüyor musunuz? Bu demir parça, geleneğin kabul ettiği şekliyle İsa’nın çarmıhındaki çivilerden birinin eritilmesiyle elde edilmiştir. Taçtan ilk olarak 395 yılında bahsedildiğini görüyoruz. Bizzat Sant’Ambrogio, İmparator Costantino’nun annesi Elena’nın yetmiş yıl önce çarmıhın ve İsa’nın izlerini sürmek üzere Kutsal Topraklar a nasıl

gittiğini anlatmıştır. Elena uzun bir yolculuktan sonra amacına ulaşır ve işkence çivilerinden iki tanesini oğlunu korumak için kullanmaya karar verir. Çivilerden biriyle oğlunun atına ağızlık yaptırır, diğerini ise Costantino’nun savaş miğferinin içine koymak üzere erittirir. İşte bu, şu an tacın içinde görmekte olduğunuz çemberdir: İsa’nın Tutkusunun100 çivisinden dövülmüştür. Gözlerini demir halkadan çekemeyen Angela, Benni’ye iyice yanaştı. Birkaç saniye kimse konuşmadı. Sessizliği bozan Angela oldu: Ata ağızlık yapılan diğer çiviye ne oldu? Milano Katedrali’nde bulunuyor. 45 metre yükseklikteki kubbeye çekilmiş kutsal bir kutuda korunuyor. Kırmızı bir ışık yardımıyla yukarı bakıldığında görülebilmesi sağlanıyor. Ağızlığın kültü, 16. yüzyılda büyük bir aziz tarafından yenilendi. Benni, Petterini’nin sözlerini hatırladı: Veba, Ağustostan beri şehirde kol geziyordu. Tövbe etmek ve merhamet dilemek üzere Kutsal Çiviyi San Celso Bazilikasına götüren Başpiskopos Carlo yönetimindeki son kortej gideli bir aydan fazla olmamıştı. 99 Günümüzde İsrail ve Filistin bölgeleri. 100 Isa'nın Tutkusu (Passione di Cristo): Hıristiyanlık'ta İsa'nın çarmıha gerilmesi sürecinde çektiği ızdırabı ifade eden kalıplaşmış bir ifadedir. Ölümle Randevu 275 O aziz, San Carlo Borromeo muydu? Ta kendisi. Ağızlığı, vebayı kovmak için bir kortej eşliğinde San Celso Bazilikasına götürdü... Mikrobun yayılmasını önlemek için ne mükemmel strateji, diye düşündü Benni ama bir şey söylemedi. Komiser metal parçayı daha yakından inceleyebilmek için kafasını kutuya doğru eğdi. Çarmıhın çivilerinden biriyle yapılmış, öyle mi? Gelenek öyle olduğunu kabul ediyor. İnanılmaz! Benni kaşlarından birini havaya kaldırarak ekledi: İki bin yıl geçmiş ama bir gram pas yok. Bunu söyleyen ilk kişi değilsiniz. Geçmişte buna, ortada şaşılacak bir durum olmadığı ve bunun bir mucize olduğu şeklinde açıklama getiriliyordu: İsa Mesih’e dokunan demir bozulamazdı. Rehber sözlerine kısa bir ara verdikten sonra ekledi: Ama... Ama... Ama çember gümüşten yapılmış. Taç on beş yıl kadar önce bilimsel olarak incelendi. Ve içindeki çemberin gümüş olduğu ortaya çıktı. Angela neredeyse yerinden sıçradı. O zaman çarmıhın çivilerinden biriyle yapılmış olamaz! Benni de etkilenmiş görünüyordu. Oysa günümüzde hala okullarda bu şekilde öğretiliyor ve birçok insan bin le olduğuna inanıyor. Mario Mazzanti ‘Gelenek... dedi rehber özlü bir şekilde. Bunun yanı sıra karbon 14 testinin101 verdiği tarihleme tacın en fazla 500’lü yıllara kadar geri gidebileceğini gösterdi. Yani, çarmıh arayışı

içindeki Elenanın Kutsal Toraklara yaptığı ziyaretten 200 yıl sonraya tekabül ediyor... Rehber bunları söyledikten sonra kutuyu bölmenin içine itti. *** Benni ve Angela, kafenin Duomo Meydanı’na bakan güzel terasına çıktılar ve iki buzlu kahve sipariş verdiler. Ne kötü. Tacın, Costantino dönemlerinden geldiğini ve içindeki halkanın çarmıhın çivilerinden biriyle yapıldığını düşünmek hoştu. Rehberin söylediği gibi, gelenekler... dedi Benni ve ekledi: Muhtemelen geçen yüzyıllar içinde emanetler’102 kültünü canlı tutmakla ilgili bir durum. Hem sonra düşünecek olursan, karbon 14 testine gerek yok: Hikayeye bak; Elena’nın Kutsal Topraklara gidip ızdırap yerini doğru olarak tespit etmesi ve kazıp üç yüz yıl boyunca gömülü kaldığı yerde çarmıhı bulması. Bu da bir efsane değilse nedir... Angela buzlu kahvesini yudumladı. Ama yine de yazık... Komiser bir sigara yaktıktan sonra De Carlo’nun Demir Taç üstüne yazdığı kitabı karıştırmaya başladı. Vanilyalı kahve çok lezzetliymiş! Angela bardağını tatminkar bir havayla masaya bıraktı. Ama sonuçta sen hazi- 101 Karbon 14 Testi: Arkeolojik eserlerin hangi döneme ait olduğunu tespit etmek üzere yapılan bilimsel bir araştırma tekniğidir. 102 Kutsal Emanetler: Hz. İsa ve yakınlarının kullandığı Hıristiyanlıkta kutsal sayılan eşyalardır. Ölümle Randevu 277 neni gördün, sakın bana bunun Humiliati’nin büyük sırrıyla ilişkili olduğunu düşündüğünü söyleme. Hayır... İnternette yazanları sen de okudun. Katedral hazinesi keşişler tarafından eksiksiz iade edilmiş; hatta o dönem tutulmuş bir envanter bile var. Tek istediğim, o dönemlerdeki bir hazinenin nasıl olduğunu görmekti, belki aklıma bir fikir gelir diye düşündüm... Büyük sırrın gerçekten bir hazine olabileceğini mi düşünüyorsun? O dönemde değerli olan bir şey... Tabii günümüz için de öyle olmalı, cinayeti bile göze aldıracak kadar değerli... Eğer her şey bir Kathar’ın gelmesiyle başladıysa, hazinenin onlara ait olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Angela gözlerindeki eğlenceli ve gizemli bir parıltıyla fısıldayarak ekledi: Kutsal Kase... Bir de sen başlama! dedi Benni. Bir yandan çalmaya başlayan telefonunu cebinden çıkarmaya çalışıyordu. Arayan Ingroja ydı. Komiserin konuşması tek heceli az sayıdaki cümleden oluşuyordu. Telefonu kapatırken masadan kalkmıştı bile. Gitmemiz gerek. Ofise uğramak zorundayım. *** Doğrusu Komiser Benni, Angela’yı evine bıraktıktan sonra ofise dönmeyip şehir merkezindeki bir kuyumcunun önünde Ingroja ile buluştu. Girizgaha gerek duymadan, Her şeyi eksiksiz anlat, dedi. Tabi doktor, barmenden Orfeo hakkında biraz daha bilgi alabilir miyim diye tekrar Peschiera Borromeo’ya gittim.

:\s Mario Mazzanti Takdire şayan bir inisiyatif müfettiş. Başta müşteri gibi taklit yapmayı düşünüyordum ama adam benim polis olduğumu hemen anladı. Benni, Ingrojanın önce bıyıklarına sonra kareli ceketine bakarak sordu: Bunu hangi cehennemden anlayabildi acaba? Yine de barmen hemen yardımcı olma niyetinde olduğunu gösterdi. Konuşurken Orfeo’nun sekiz bin Avro’luk bir saat aldığı ortaya çıktı. Bu rakamı duyunca hemen kulaklarımı diktim. Ben olsam bıyıklarımı dikerdim, diye düşündü Benni, bunu gerçekten söylememek için kendini zor tuttu. Müfettiş inatçı bir tavırla anlatmaya devam etti: Söz konusu saat Frank Muller’in Long Island modeli. iyi bildiğim bir markadır: Beyaz altın kasa ve antik kırmızı kadran... Tam bir güzellik, o para o saate gerçekten de çok iyi. Bu konunun erbabı olduğunu bilmiyordum. Ben koleksiyonerim doktor, benim de bir Long Island’ım var ama kasası mavi. Ingroja, sen sekiz bin Avroluk saatlerin koleksiyonunu mu yapıyorsun? Hayır doktor, siz neden bahsediyorsunuz... Kopyalarını biriktiriyorum, bilirsiniz ya hani şu iki haftada bir gazete bayilerinde 9,90 Avro’ya satılanlardan; yelkovanla akrep hareketsiz olsa da çok güzel kopyalar. Böylesi daha iyi, gerçekten endişelenmiştim. Benni kuyumcunun vitrinine göz attı. Orfeo barmene saati buradan mı aldığını söylemiş? Ölümle Randevu 279 Evet doktor. Sizce saati Profesör Valeriani’nin şu meşhur sekiz bin Avrosu’yla mı aldı? ‘Şantaj meyvesi mi?’ diye düşündü komiser. Kim bilir, para elinden geçtiği kişilerin imzasını üstünde taşımaz. Hem sonra Orfeo belki bu tutarı nakit ödemedi, ayrıca profesörden başka gelir kapıları olduğu da kesin. Ama yine de içeri girip teyit edelim, bakarsın ortaya başka şeyler çıkar... *** Mavi ceketi ve klasik kravatı içindeki dükkan sahibi onlara çok kibar davrandı. Elbette hatırlıyorum: Bu tür saatler her gün satılmaz, ayrıca söz konusu olan bu saat, benim kullandığım ikinci el bir saatti, mükemmel durumdaydı ama kullanılmıştı. Uygun fiyatının sebebi şimdi anlaşılıyor, dedi Ingroja ve ekledi: Sekiz bin Avro’ydu değil mi? Evet, yenisi bunun iki katı eder, hem sonra bu rengini bulmak zordur. Nasıl ödendiğini hatırlıyor musunuz? diye sordu Komiser Benni. Nakit: Beş yüz Avro’luk on altı banknot. Benni cebinden birkaç saat önce Calolziocorte’de Lele'ye gösterdiği Orfeo’nun fotoğrafını çıkardı. Saati alan kişi bu mu? Ah, hayır komiser, saati o öldürülen profesöre sattım... Bu nun için buradasınız, öyle değil mi? Mario Mazzanti

Müfettiş Ingroja yii? metre kadar ileride park yasağı olan yere bırakılmış arabaya doğru ilerlerken, Benni’nin hızlı adımlarını takip etmekte zorlanıyordu. Orfeo güzel saatiyle birlikte ne zaman geri dönüyor? Dayanılmaz bir şekilde sahip olmayı arzuladığı saati, halının üstünde yatan ve artık bir saate ihtiyacı olmayan profesörün üstünden çalmıştı... Pazartesi akşamı doktor. Ama sonu cinayetle biten bu soygunun gerçek hedefi elbette ki o saat değildi. Sancarlone’yi gösteren parmağıyla Valeriani tek bir hamlede hem katilinin yeri olan Peschiera Borromeo’yu hem de Petterini'nin elyazmasına ulaşmak için tarihin hangi döneminin araştırılacağını işaret etmişti, yani Humiliati ve onların büyük sırrı. Komiser saatine göz attı: 19’a birkaç dakika kalmıştı. Arabası sadece üç beş metre uzaktaydı. Zamanında yetişebilirdi... Arabanın sileceklerinden ceza makbuzunu alırken müfettişe seslendi: Benimle gel Ingroja, sahneyi daha dramatik göstermede bana yardımcı olacaksın. Komiser Benni, Carniglia nın dükkanında küçük oynamamaya kararlıydı. Bu sefer gülümseme yerine sertlik olacaktı ve gerekli olursa pozisyonunun izin verdiği tüm tehditleri kullanılacaktı. Carniglia konuşmak ve Petterini’nin elyazmasıyla ilgili bildiklerini anlatmak zorundaydı. Eğer o belgenin içinde bir lanet varsa, bunu dışarı çıkaracaktı. Soruşturmanın ilerleyebilmesi için artık Humiliati’nin büyük sırrının açığa çıkma vakti gelmişti, daha fazla beklenecek durum yoktu. Ölümle Randevu 281 *** Kitapçıdaki eleman çaresizce kollarını iki yana açtı. Nerede olduğuyla ilgili en ufak bir fikrimiz yok komiser. Benni içinden küfürler savurdu. Bay Carniglia bu sabah telefon edip gelmeyeceğini ve cep telefonundan rahatsız etmememi söyledi. Dükkanı ona sorun çıkarmadan kendi başıma idare etmek zorunda olmduğumu söyledi, evet aynen böyle dedi. Gelmemesinin sebebini söyledi mi? Hayır, sadece bugün dükkanda olmayacağını belirtti. Daha önce de böyle aniden gelmediği olur muydu? Sekiz yıldır Carnigliada çalışıyorum, ilk defa oluyor. Benni birkaç saniye düşüncelere dalıp, sessizce durdu. Yanm adım gerisindeki Ingroja aşılması imkansız sert ifadesini koruyordu. Yani bu sabahtan beri kendisiyle görüşmediniz ve haberiniz yok. Aslında öğleden sonranın ilk saatlerinde ona ulaşmaya çalıştım, bir müşteri onunla mutlaka konuşmak istiyordu. Ve? Cep telefonu kapalıydı. Ev telefonundan da denedim ama faydası olmadı, telesekreter devreye girdi. Mesaj bıraktınız mı? Hayır, nasılsa aramalarımı göreceğini ve eğer isterse beni arayacağını düşündüm. Ama aramadı.

282 Mario Mazzanti Hayır. Benni paketten çıkardığı sigarasını parmaklarının arasında yakmadan tuttu. Çıkışa yönelirken şöyle dedi: İyi, eğer ararsa, bize mutlaka haber verin. Ayrıca şu telefon numaralarını Müfettiş Ingroja ya yazdırın. Komiser Benni o gece de, ki bu üst üste ikinci gece oluyordu, yalnız uyudu. Angela ilk sayfalarını okuduktan sonra De Carlo’nun Demir Taç kitabım bitirmek üzere kendi evinde kalmayı tercih etmişti. Kitabı en basit haliyle sıradışı bulmuştu. Uzun süre uykuya dalma zorluğu çeken Benni’nin kafasında ise bambaşka düşünceler vardı: ‘Rivera gözetim altında tutulmalı, çok temiz ve iyi bir iş olmalı. Ne yaptığını, nereye gittiğini ve kimlerle görüştüğünü bilmek istiyorum.’ Petterini’nin elyazmasında verilen sır gerçekten bir Ortaçağ hazinesiyle ya da o döneme dair değerli bir şeyle mi ilgiliydi?.. Komiser Benni o gün öğleden sonra Monza’da bir şey öğrenmişti: Piyasa değeri düşük olsa bile tarihsel ve arkeolojik açıdan paha biçilemez şeyler vardı. Orfeo ve Rivera’nın elinde, örneğin Demir Taç varsa, yalnız başlarına bununla bir şey yapamazlardı. Tabi eğer içindeki az miktardaki altın için tacı erittikten sonra taşlarıyla süpermarketlerde satılan bileziklerden yapmadılarsa. Ama bu şekilde değerinin ancak milyonda birini elde edeceklerinden pahalı saatler konusunda uzmanlaşmak zorunlu bir hal alırdı... Kısacası karşılığı olan paranın tümünü alabilmek için hazinenin bütün kalması şarttı, bunun için de doğru kişileri tanıyan Ölümle Randevu 283 bir uzmana ihtiyaç vardı. Ya da hazine henüz ele geçirilmediyse, büyük sırrı satın almaya hazır zengin bir koleksiyoncu bulabilecek bir aracı olmalıydı. İki kişilik grubun beyni Rivera’ydı, buna hiç şüphe yoktu. İşte bu yüzden onun peşinden ayrılmamak gerekiyordu. Ingroja şöyle demişti: Eğer Rivera nın takibinden bir netice elde edilirse, Orfeo o kırık götüyle gümrükten çıktığı anda aynı tedaviyi ona da uygularız. Ama öncelikle her ikisi için bir arama emri çıkaralım. Bu arada şu Carniglia hangi cehenneme kaybolmuştu? Aruk elyazmasının son kısmında neler yazdığını öğrenmek çok gerekli bir hal almıştı! Benni için pazar sabahı, kafasındaki düşüncelerin geri dönmesiyle birlikte şafaktan hemen sonra başladı. Ağır ağır geçen üç saatten ve yağmalanmış bir paket sigaradan sonra komiser, Angela ile kahvaltı yapacağı San Marco’nun karşısındaki kafeye doğru yola koyuldu. Komiser için bu, sabahın dördüncü kahvesi olacaktı: Ortalama olarak iyi bir rakamdı, o gün bununla ilgili bir rekor bile kırabilirdi... Yarı sinirli yarı teslimiyetçi bir halde Ingrojayı aradı, kim bilir kaçıncı tatil gününden vazgeçiyordu: Yeni bir şey var mı? Carniglia elan hala iz yok; evine dönmedi ve cep telefonu kapalı. GPS?

Görünen o ki telefonu yeni model değil, yerini tespit edebilmemiz için cihazı açması gerekiyor. Punto pazar gününün seyrek trafiğinde düzgün bir park yerini kolayca buldu. Peki, ya Rivera? Mario Mazzanti Eve dün gece geç vakit arabasıyla döndü, yarım saat önce dc yine arabası ile evden ayrıldı. Peşindeyiz. *** Angela dışarıdaki masalardan birine oturmuş, onu bekliyordu. Hava açıktı ve güneş etrafa sıcaklık yayıyordu. San Marco. tıpkı bir gün önce Monza Katedrali gibi tam önlerinde uzanıyordu. Angela küçük masanın üstünde duran De Carlo'nun kitabını işaret ederek konuşmaya başladı: Büyüleyici bir kitap. Olağanüstü mü? dedi Benni, oturmamış Portekizcesiyle. Olağanüstü: Kitabı resmen yuttum. Ve birçok şey öğrendim. Öğrenilecek şeyler demişken, Doktor Margas beni aradı. Benni'nin sol kaşı hemen havaya kalktı. Gördüğüm kadarıyla sık haberleşiyorsunuz. Budala, biliyorsun ki adamda senin ne ev telefonun ne de cep telefonun var. Ne istediğini öğrenebilir miyim? Yoksa özel mi? Konuyla ilgili bir gelişme olup olmadığını merak etmiş; onu haberdar etmemizi rica etti. Benni konuyu hemen değiştirdi: Tamam, tamam... Şu kitaptan neler öğrendin bakalım? Çok aydınlatıcı oldu. Haçın yeniden bulunmasından ve çivilerin demirlerinden yapılan kutsal emanetlere kadar Demir Taç' m hikayesi gerçek. Ya da en azından gerçek olabilir. Ölümle Randevu 287 Komiser onu zarif bir sabırla gülümseyerek yanıtladı: Ama Angela tur rehberi yapılan analiz sonuçlarını anlatırken sen de oradaydın ve... Angela bitirmesine izin vermeden atıldı: Bekle! Hepsinin bir açıklaması var, dinlemek istiyor musun? Kadının gözleri o kadar derin, kokusu o kadar yumuşak bir okşama gibiyken elbette ki onu dinleyecekti. Komiser Benni sigara yakmaktan bile vazgeçip rahatça arkasına yaslandı. Haçın İmparator Costantino’nun annesi Elena tarafından bulunmasından başlayalım. Hani senin şu efsane olarak nitelendirdiğin olay. Elbette öyle, kim bilir nereye gömülüp kaybolmuş bir tahta parçasının üç yüz yıl sonra çürümeden bulunduğunu bir düşünsene... Sabırlı ol. Öncelikle şunu bilmelisin ki aslında Latincesi (crux olan çarmıh’, infaz yerini işaretlemeye yarayan basit bir kazıktan başka bir şey değildi. Bizim tanımladığımız gibi bir haç değildi o zaman. Hayır, sadece düz bir kazıktı ama dur da devamını dinle. Hükümlü, Latince ‘patibulum denilen bir kirişe bağlanıyordu. Bu, boynun arkasına yerleştirilen ve iki yana açılan kolların üstüne bağlandığı ya da iki ucuna çivilendiği yatay bir tahta parçasıydı.

Bir tür boyunduruk yani. Mario Mazzanti Sayılır. Zavallı mahkûm infaz yerine bu şekilde götürülüyordu, bazen kat edilen mesafe uzun ve acılı olabiliyordu. La Via Crucis...10' Crtts'a ulaşıldığında, mahkûm bunun üstüne bayrak gibi çekilivor ve patibulum kazığa çivileniyordu. Böylece bizim bildiğimiz şekliyle haç ortaya çıkıyor. Mahkûmun ölmesiyle infaz sonlandığında crux olduğu yerde kalıyor, patibulum ise yakılıyor ya da atılıyordu. Tekrar kullanılmıyor muydu? Hayır, ama Yahudiler’in farklı bir adeti vardı: Patibulum yok edilmiyor, aksine infaz için kullanılan diğer eşyalarla, örneğin çiviler ile birlikte infaz yerinin yakınındaki bir çukura gömülüyordu. Benni sigarasından yeteri kadar feragat etmişti, sakince bir sigara çıkarıp yaktı. Kısacası Angela, çarmıha gerilmede kullanılan patibulum un kaybolmadığını ve çivileriyle birlikte bulunması için infaz yerinin yakınlarında bir kazı yapılmasının yeterli olduğunu söylüyorsun. Tamam, güzel ama nasıl oldu da Costantino’nun annesi infaz yerini hatasız bulabildi? Olayın üstünden üç yüz yıldan fazla bir süre geçmişti. Haklısın, arada birçok deprem oldu, ayrıca Tito Kudüs’ü tahrip etti. Ama Hıristiyanlar Tanrı’nm Oğluna hürmetlerini sunmak için olay yerine gitmeyi sürdürdüler. Hatta bu olayı hafızalardan silmek isteyen İmparator Adriano tam da oraya Jüpiter ile Venüs’e104 adanmış bir tapınak inşa ettirdi. 103 La Via Crucis (Haç Yolu): Hz. İsa'nın çarmıha gerileceği yere doğru yaptığı ızdırap dolu yürüyüş. 'Izdırap Yolu' olarak da bilinir. 104 Jüpiter, en büyük Roma Tanrıları'ndan biridir. Venüs ise Roma Tanrıçası'dır. Ölümle Randevu 289 O zaman bu tapınak infaz yerini tam olarak gösteriyordu. Tapmak, Elena, Kudüs’e gelmeden birkaç yıl önce Costantino’nun emriyle yıkılmıştı ve sadece kalıntıları vardı. Kazılacak alan çok büyüktü ama dönemin çağdaşlarından Eusebio di Cesarea, Elena mn nesillerdir mezarcılık yapan ve patibulum un tam gömülme yerini bilen bir Yahudi’ye rastladığını anlatır. Ve mezarcı hemen ona doğru yeri gösterdi. Hayali bile söz konusu olamazdı, adam bir Yahudi’ydi ve bu sırrı Hıristiyanlar’a açıklamaya hiç niyeti yoktu. Elena onu derin bir kuyuya attırdı ve konuşmaya karar verene kadar onu günlerce orada tuttu. Sonra kazılar başladı. Çok uzun zaman aldı, aylar sürdü ama sonunda patibulum ve çiviler gün yüzüne çıktı. Hatta bunların yanında üstünde Latince, Yunanca ve Aramice şunlar yazılı çürümüş tahta bir levha bile bulundu: Yahudilerin Kralı Nastralı lsa.m Bu sana bir şey ifade etmiyor mu? Baş harflerinden oluşan kısaltmasını her kilisede haçların üstünde görebileceğimiz bir yazı...

Bu levhanın Latince ismi 'titulustur.10* Ve günümüzde Roma’da Santa Croce in Gerusalemme Bazilikası’nda korunmaktadır. Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim, görmek için beni oraya götürmeni çok isterim. 105 Nasıra: Bugünkü İsrail sınırları içinde bulunan Hz. İsa'nın doğup büyüdüğüne inanılan antik yerleşim yeri. 106 Titulus: Hz İsa çarmıha gerildiğinde başının üstüne asılan levha. Türkçe 'başlık anlam* na gelmektedir. Mario Mazzanti Benni kıymetli ve tembel izin günlerinden en az üçünün Roma kalıntı ve anıtları arasında tam bir maratona dönüştüğünü üzüntüyle görür gibi oldu. Angela sözlerine devam etti: İşte hikaye bu. Elena’nın İsa’nın ızdırap çivilerini bulmuş olabilme ihtimali sana hala mantıksız geliyor mu? İyi tamam, bunun mümkün olduğunu kabul ediyorum ama Demir Taç’ın çemberi gümüşten ve yapılan araştırmalar tacın o olaylardan en az iki yüzyıl sonra yapılmış olduğunu gösteriyor. Sırayla gidelim: Demir Taç’ın yapım tarihinden başlayalım. Karbon 14’e itiraz etmeyeceksin herhalde? Bunu düşünmedim bile, dahası bu testin tam olarak ne olduğunu bile bilmiyorum. Ama De Carlo’nun kitabını okuyunca, bu analizin sadece organik, yani karbon içeren maddelerde tarih tespiti yapabildiğini öğrendim. Buna göre metaller, mineler ve mücevher taşları tarihlendirilemez. Hal böyleyken Demir Taç’ın tümü için bir yaş öngörmek imkansız. Pardon ama o zaman karbon 14 testi tacın neresine uygulanmış? Taç, mikroskop altında incelendiğinde birkaç mine tabakasında ve taş yuvalarının altında toprak sıva granüllerine rastlanmış. Toprak sıva mı? Evet. Sıva ve balmumu halen günümüz kuyumcuları tarafından kıymetli metallerin eritilmesinde kullanılır. Ve bu toprak sıvanın içinde balmumu bulunur. Bu organik bir bileşiktir ve karbon 14 testi sayesinde tarihlendirilebilen bir maddedir. Ölümle Randevu 291 Demek ki bu parçaların tarihi tespit edilmiş. Kesinlikle ve bu sonuç her bir parçacık için farklı: Arada 500 yıla kadar ulaşan bir fark var. Benni şaşırmıştı. Angela acımasızca devam etti: Kısacası, karbon 14 testi zaten bilinen bir şeyi gösterdi, yani tacın yüzyıllar boyunca birçok defa değiştirildiğini: Taşları değiştirildi, üstüne mine katlar uygulandı... Ama tacın gövdesi için bir tarih belirlenmesi imkansız, bunun Costanti-no zamanından kaldığı düşüncesi güvenilir olabilir. Angela, De Carlo’nun kitabını karıştırmaya başladı. Aradığı sayfayı bulunca antik bir sikkenin fotoğrafını göstermek üzere kitabı komiserin burnuna kadar soktu. Gerisi içinse şuna bak. Bu ‘Costantino’nun Madalyası’, onu kutlamak için yapılmış. Ve görebileceğin gibi üstünde hem miğferin kenarını çevreleyecek şekilde Demir Ta hem de meşhur ağızlığıyla atı resmedilmiş... Benni madalyonun fotoğrafım dikkatle inceledi.

Bundan daha net olan başka bir resim daha var... dedi Angela ve kitabı komiserin elinden alıp, tekrar sayfaları karıştırmaya başladı, işte burada... Bu, Costantino'nun çeşitli temsillerinden bir tanesi ve miğferinin nasıl olduğuna açıklık getiriyor. Miğferin kenarını çevreleyen tacı görüyor mıısun? Demir Taç'ın aynısı değil mi? Benziyor... Kabul et çok benziyor... Elena, oğlunu koruması için tacın üstüne bir değil, tam iki tane kutsal emanet takmış: Haçın çivisi ve merkezdeki taşın altına yerleştirdiği patibulumdan bir parça. Günümüzde bunlar maalesef kaybolmuşlar. Tamam Angela, zaman içinde değişmiş olsa da Costantino’nun miğferindeki tacın Demir Taç olduğunu varsayalım. Elena nın patibulumu ve çivileri gerçekten bulmayı başardığını da kabul edelim. Ama tüm bunlar tacın iç çemberinin gümüş olduğu gerçeğini değiştirmez. İşte bunu söylemeni istiyordum! Bu çember konusu sadece bir yanlış anlaşılmadan ibaret. Bu gümüş kısım, taç Avignone’den Monzaya geri döndüğünde onu onaran Bracci-forte diye biri tarafından 1350’de uygulandı. Ölümle Randevu 293 Dur biraz, kafam karıştı... Hepsini anlatacağım. Taç, Humiliati’den Monza Katedrali’ne geri verildikten birkaç yıl sonra o zamanın Papalık merkezi olan Avignone’ye taşındı. Monza’ya son kez dönmeden önce yirmi yıl kadar orada kaldı. İşte o dönemde bir tamir geçirdi ve Bracciforte tacın içine gümüş çemberi uyguladı. Günümüze kadar geçen yıllar içinde yaygın görüş olarak bu çember ızdırap çivisinin kalıntısı olarak kabul edildi. Peki, kalıntı orada değilse, neredeymiş? Güzel soru komiser. Bir cevabı var mı bari? De Carlo kitabında tacın, Barbarossanın taç giyme törenine kadar farklı bir şekilde tasvir edildiğini yazmış: Taç, miğfere sağlamca bağlanabilmesini sağlayan üst kısmındaki bir yay ile gös-teriliyormuş. Demir bir yay; işte bu yüzden ‘Demir Taç’ olarak adlandırılmış. Costantino’nun miğferini gösteren çizime tekrar bakarsan, iki kollu bu yayın ne kadar belirgin olduğunu göreceksin. Yani söylemek istediğin şey, ızdırap çivisinin demirinin...... Elena tarafından erittirilip, tacın Costantino’nun miğferinin üstünde güvenle durmasını sağlayacak bu yayın yapılması için kullanıldı. İkisi de birkaç saniye konuşmadı. Angela tekrar yavaşça anlatmaya başladı: Tacın üst kısmında süslemeler tarafından güzelce gizlenen delikler var. Bilimsel araştırmalar bu deliklerin içinde demirli metal kalıntıları olduğunu ortaya koymuş. Bu sefer daha yoğun bir sessizlik oldu. Mario Mazzanti Sessizliği yine Angela böldü: Son bir şey daha var, bunu sana resmi gösterdiğimde hemen fark edeceğini düşünmüştüm. Tekrar bak, iyice incele.

Benni resmi uzun bir süre inceledi. Her geçen saniye, Angela’nm ona yönelttiği haftalık kare bulmacalardakine has bu küçük oyunu çözemediğinden dolayı kendini bir aptal gibi hissediyordu. Haydi ama! Sana küçük bir ipucu vereyim: Boyutlara dikkat et. Benni birden aydınlandı. Çok küçük, günümüze ulaşan Demir Taç resimdekinden çok küçük! İnsan kafasına uygun bir miğferin kenarlarını saramayacak kadar küçük. İnsan kafası yerine kral kafası demek daha zarif olabilir... Ama gerçekten de öyle. Günümüze ulaşan taç, tarihin anlattığı ve Costantino’nun Madalyonu nda gösterildiği gibi bir miğferin üstüne geçemeyecek kadar küçük. Zamanla çekmiş mi? diyerek espri yaptı komiser. Tacın üstündeki, ızdırap çivisinden dökülerek yapılan demir yaya ek olarak iki hatta üç plaka eksik. Bunların güç uygulanarak çıkarıldığı çok belli ve bilimsel analizler tarafından da onaylanmış. 1350’de Bracciforte tacın içine gümüş halkayı eklemeden önce alınmışlar. Benni zihninde aniden beliren bir düşünceye yoğunlaşmak üzereydi ki Ingroja’dan telefon geldi. Doktor, Carniglia ortaya çıktı, telefonla arayıp, sizi sordu. Cep telefonundan mı? Ölümle Randevu 295 Sinyali yakalamaya çalışıyoruz. Beni neden aradığını söyledi mi? Hayır, çok tedirgindi. Çok acil olduğunu ama sadece sizinle konuşacağını söyledi. Ona cep telefonunuzu verdim doktor. İçinde bulunduğu hali düşünürsek, birkaç dakika içinde sizi arayacaktır. İyi kapat o zaman, hattı meşgul etmeyelim. Doktor bir şey daha var... Riverayı kaybettik. Kahretsin! Benni sıkıntısını gösteren bir jest yaptı. Birini bulurken diğerini kaybediyorlardı. Ingroja açıklamaya başladı: Carenno’dan direkt Milano’ya doğru ilerledi. Sonra karayoluna çıktı, Autolaghi’den Varese’ye yönelip, Lainate çıkışından çıktı. Gişe de kuyruk vardı, ondaysa hızlı geçiş kartı... Böylece izini kaybettirdi. Benni gözlerini havaya dikip, kadere ve polisin elindeki modem ve güçlü araçlara küfür etti. Hızlı geçiş kanı olmayan polisler... Şimdi hattı boş bırak Ingroja ama Carniglia nın telefonundan yerini tespit eder etmez beni ara. Komiser ani bir hareketle masadan fırladı ve hızlı adımlarla Puntosuna doğru ilerledi, Angela peşinden geliyordu. Zengin mi oldun? Bir çörek ve iki kahve için 20 Avro bıraktın... Seni eve bırakayım, hemen gitmem gerek. Yeni haber mi var? Mario Mazzanti Arkadaşın Margas a anlatacak şeylerimiz olması için harekete geçmemiz gerek, sence de öyle değil mi?

Sen tam bir şapşalsın, budalanın tekisin, dedi Angela gülümseyerek. Her neyse sen hiç rahatsız olma, ben kendim dönerim. Ama öncesinde, burada olduğuma göre San Marco’yu ziyaret edeceğim. *** Carniglia nin telefonu iki dakika sonra, tam Benni park yerinden çıkmak üzere manevra yaparken geldi. Komiser, ben Orazio Carniglia. İki gün önce sahaf dükkanımda görüşmüştük, hatırladınız mı? Yalvarırım, umutsuzca yardıma ihtiyacım var! Ingroja haklıydı, sahaf endişe içindeydi. Hayatım tehlikede. Valerianf nin katili beni takip ediyor... Benni, geri geri gitmekte olan Puntosuyla yolun tam ortasında birden durdurdu. Siz profesörü kimin öldürdüğünü biliyor musunuz? diye sordu sakin görünmek için çabalayarak. Evet... Dün özel bir yere gittim. Orada bu kişiyi gördüm ve her şeyi anladım. Ama o da beni gördü ve durumu anladığımı tahmin etmiş olmalı. İsim! Arabayla dönerken beni takip ettiğine eminim. Ama izimi kaybettirmeyi başardım ve güvenli bir yere sığındım, en azından şimdilik... İsim, söyleyin şu ismi bana! Ölümle Randevu 297 Carniglia adeta nefes nefese konuşuyordu. Size her şeyi yüz yüze anlatacağım komiser. Yüz yüze... Ama ancak bana koruma güvencesi verirseniz. Kahretsin Carniglia, bu bir Amerikan polisiye filmi değil! Ve siz mafyaya karşı tanıklık falan yapmıyorsunuz! Öfkeli sürücüsüyle Benni’nin üstüne gelen bir araba, yolun tam ortasında duran Punto’yu gürültülü bir şekilde teğet geçti. Siz yine de sakin olun. Saçınızın bir telinin bile zarar görmemesini sağlayacağım. Nerede olduğunuzu söyleyin de gelip sizi alayım. Bariana’da Le Cinque Vie Oteli ndeyim. Mario RossiI

Yanımda. Gelip beni alın, komiser; beni koruyun, size her şeyi anlatırım. Carniglia bunları söyleyerek konuşmayı sonlandırdı. Benni vites değiştirip, yolun ortasından çekildi. Tam o sırada cep telefonu tekrar çaldı. Doktor, onu bulduk] GPS Bariana’da bir oteli gösteriyor, Otel... *Le Cinque Vie. Biliyorum. En azından oraya nasıl gideceğimi söyle, daha önce ismini hiç duymadım. Harita önümde açık, şu an neredesiniz doktor? Polinezya’da sahildeyim. Şimdi bir kayığa atlayıp Cenova ya doğru kürek çekmeye başlayacağım. Hangi cehennemde olabilirim ki Ingroja? Milano’da, ofisin önündeyim. Ingroja sabrını korumaya çalışarak derin bir nefes aldı. Bakalım... Bariana uzak değil, iç kısmın kuzeybatısında kalan bir yerleşim yeri... Sizin için en uygunu otobandan göllere doğru ilerlemek ve çıkış olarak... Ah, hay aksi! Hay aksi ne? Hangi çıkıştan çıkmam gerek? Lainate çıkışından doktor. Riverayı kaybettiğimiz yer... Komiser Benni, Le Cinque Vie Oteli ne ulaştığında gözlerine inanamadı. Hatta bir süre gözlerini gördüklerinin gerçek olamayacağına inandırmaya çalıştı. Kısa bir süre önce Puntosu onun için olağanüstü olan bir hızla Bariana ya doğru yola fırladığında en yakın polis birimlerinin oraya yönlenmesi için emirler haykırmıştı. Rivera o civardaydı ve belki de harekete geçmeye hazırdı. Komiser direksiyona yapışmış kendine soruyordu: Carniglia hangi karmaşık yollara girmişti de Rivera yla tanışmıştı? Ve nasıl olmuştu da onu görür görmez Profesör Valeriani’yi, Orfeo’yla birlikte Rivera nin öldürdüğünü anlamıştı? ‘Dün özel bir yere gittim,’ demişti sahaf. Bir yer... Hazinenin saklandığı yer miydi? Bu yüzden mi durumu hemen anlayabilmişti? Çalıntı mal satan birine mi gitmişti? Vicdansız zengin bir koleksiyoncuya mı gitmişti? Carniglianın profesörün ölümüyle bir ilgisi var mıydı? Benni gişelerdeki kuyruğu görünce, Canı cehenneme! diye küfrederek düşüncelerini sonlandırdı. Nasılsa birkaç dakika sonra istediği cevapları alacaktı. 300 Mario Mazzanti Oysa... Otelin önüne vardığında mavi ışıkları yanıp sönen iki arabanın yanındaki ambulansı ve insan kalabalığını hemen fark etti. Arabasından inerken sedyeye bağlanmış sahafın başında solunum cihazını tutan bir doktor ile apar topar ambulansa konulduğunu gördü. *** Polis ekiplerindeki adamlardan biri hemen Komiser Benni’nin yanma giderek, açıklamaya başladı: Çok yakındaydık ve birkaç dakika içinde buraya ulaştık. Bay Rossi’yi odasında bulduk ve ona bize emir verildiği şekilde siz gelene kadar kendisini korumakla görevlendirildiğimizi söyledik komiser. Sakin görünüyordu ama sonra birden rengi soldu, bağırarak elini göğsüne götürdü ve sonra da yatağa yığıldı. Nefes almıyordu. Hayata döndürmeye çalıştınız mı?

Evet komiser, bunun eğitimini aldık. Kalp masajı ve ağızdan solunum yaptık. Diğer ekipteki meslektaşlarımızla dönüşümlü olarak devam ettik. Zaten on dakika sonra doktoruyla birlikte ambulans geldi. Benni kendine lanet etti, daha yarım saat önce Carniglia mn pat diye ölüverdiğini düşünmüştü... Kendini kötü hissetmeden önce sizle konuştu mu? Bir şey söyledi mi? Hayır, sessizce oturup sizi bekledi. Sakin görünüyordu. Benni adamlardan birinin sigarasıyla kendininkini yaktı. Ölümle Randevu 301 Doktor ne dedi? Kalp krizi. Kurtulabilir miymiş? Yanlarında taşınabilir bir defibrilatör1™1 vardı, kalbi tekrar çalıştırmayı başardılar. Doktorun, neyse ki hastanın gözbebeklerinin henüz büyümediğini söylediğini duydum. Benni öfkesini biraz dindirip, sakince düşünmeye çalıştı. Telefonda konuşurken Carniglia ya elyazmasının kopyasının onda olup olmadığını sormuştu. ‘ Yanımda,' diye yanıtlamıştı kitapçı. Bana odasını gösterin. *** Carniglia otele aniden sığınmak zorunda kaldığından, doğal olarak yanında bavulu yoktu. Çalınacak bir valiz, kilidi kırılacak bir çanta yoktu. Dolap ve çekmeceleri ile sadece oda vardı... Ama hiçbir yerde hiçbir şey yoktu! O lanet kopyayı nereye saklamış olabilirdi? Benni yatağın altına baktı, mobilya aralıklarını aradı, banyodaki aynanın arkasına bile baktı. Sonra emin olmak için avnı yerleri bir defa daha aradı. Hiçbir şey. Telefon ahizesini kaldırdı. 108 Elektroşok uygulayarak kalbin normal atış ve ritmini geri kazanmasına yardımcı otan medikal cihaz. 302 Mario Mazzanti Otelde kasa var mı?.. Güzel, Bay Rossi size kasada saklamanız için bir şey emanet etti mi, söyleyebilir misiniz? Hiçbir şey mi? Hiçbir şey. Benni çaresizce yatağın üstüne çöktü. Gözlerini defalarca odanın içinde gezdirdi. Karşısında duran dolaptaki askılardan birinde Carniglia’nin o sabah üstüne giyecek vakti bulamadığı ceketi asılıydı. Komiser ceketin ceplerini dikkatle aramıştı, cüzdan ve bir dizi anahtarlık vardı. Yataktan kalkıp, cüzdanı aramaya başladı: Kimlik belgeleri, bankamatik kartı, kredi kartları ve birkaç yüz Avro, başka bir şey yoktu. Anahtarları alıp, parmakları arasında çevirdi ve birden yıldırım çarpmış gibi oldu. İlk bakışta uzaktan kumanda cihazı gibi görünen şey aslında bir usb’ydi. Bir flash bellek! Bir saniye sonra Benni resepsiyonun önündeydi. Bilgisayarınızı kullanmam gerek, flash belleğimdeki bir dokümana göz atmak zorundayım.

Ekranda hemen bir dizi klasör belirdi: Banka hesapları, iş e-postaları, kataloglar, müzik... Benni hararetle tüm başlıkların üstünden geçti. Sonlara doğru olan bir klasörün ismi dikkatini çekti: PETT. Komiser üstünde koruma olmaması için dua ederek klasöre tıkladı. Monitörde açılan yeni ekranla birlikte Benni’nin de yüzünde kocaman bir gülümseme açıldı: Petterini’nin elyazmaları taranmış bir halde karşısında duruyordu. *** Ölümle Randevu 303 Eğer oraya giderken Punto koştuysa, şimdi dönüş yolunda Benni’nin cesur ellerinde tam anlamıyla uçuyordu. Günlerden pazar olduğu düşünülecek olursa Margas’ı nerede bulabilirdi? Angela! Angela! Bu ne telaş! Neredesin sen? Arabadayım, benim için bir iyilik yapmana ihtiyacım var Elbette, bu arada San Marco harika, içeride Mozart'ın Milano’da kaldığı aylarda her gün çaldığı bir org olduğunu biliyor muydun? Ah, öyle mi? Ne fantastik! dedi Benni nazikçe, bunu ona bir başkası söylüyor olsaydı, onu diri diri yerdi. Dinle Angela, sende Margas’ın cep telefonu var mı? Yine kıskançlık mı yapacaksın? Ona ulaşmam gerek, telefonu sende var mı? Elbette, vereyim mi? Boş ver araba kullanıyorum. Hem de çok hızlı, diye ekledi belirli bir gururla. Benim için yapman gereken şey bu zaten: Onu arayıp, en kısa zamanda görüşmek istediğimi söylemen gerek. Petterini’nin elyazmasını buldum. Benni bunları söyledikten sonra sert düşüncelerine engel olamadı. ‘Böylece seni aramak için yeni bir haber var mı diye sormak yerine, başka bir bahane bulması gerekecek!’ diye düşündü. Angela kısa bir süre sonra onu geri aradı. Hastanede hafta-sonu nöbetindeymiş, seni orada bekliyor. Elyazmasının tümüne mi ulaştın? 304 Mario Mazzanti Elimizde olandan çok daha fazla sayfa var, en son sayfada İtalyanca yazılmış birkaç satır ve Petterini’nin süslü imzası duruyor. Elyazması nın tümü bu ve çevirmek için Margas’a ihtiyaç var. Bir taksiye adayıp, ben de geliyorum. Hastanede görüşürüz. *** Benni hastaneye Angeladan önce vardı ama Doktor Margas acil servise gelen bir vakaya müdahale etmek zorunda kaldığından komiserin sakince beklemekten başka çaresi kalmadı. Bekleme odasını defalarca karış karış dolaşmıştı ki doktorla Angela neredeyse eşzamanlı olarak geldiler. Margas oldukça sabırsız görünüyordu. Odama gidelim. Yerime bakması için yedek doktoru çağırdım, kimse bizi rahatsız etmeyecek. Petterini’nin elyazmasının görüntüleri bilgisayar ekranında bir bir açıldı. Onların henüz görmediği sayfaların sayısı otuzdan fazlaydı.

Margas daha iyi okuyabilmek için ilk sayfayı büyütürken, Zamana ihtiyaç olacak, dedi. Anında tercüme edemez misiniz? Doktor bakışlarını ekrandan kaldırıp, gözlüklerinin üstünden Benni’ye baktı. Komiser bu metinde ‘Val di Blenio Hamalları’nm dili olan Rabisch dışında en az üç bölgesel lehçe var. Ayrıca eğer bir sırrı ortaya çıkarmak gerekiyorsa, bunu tam ve doğru bir çeviriyle yapmak gerekir. Anlamı bozmak için tek bir virgülü kaçırmak yeter. Zamana ihtiyacım var. ölümle Randevu 305 Benni’nin çaresizce bir sigaraya ihtiyacı vardı. Ne kadar zaman? diye sordu iç çekerek. Eh, Rabisch konusunda son çeviriyle oldukça akıcılık kazandığımı düşünürsek... Temiz bir iş çıkarmak için birkaç sa-atçik diyelim. Saate bakacak olursak, siz de bu arada bir şeyler atıştırabilir ya da bir yerlerde gezebilirsiniz. Angela heyecanla atıldı: Evet, ben tekrar Demir Taç’ı görmek istiyorum. Komiser Benni’den homurtuya çok benzeyen bir ses yükseldi. Tamam o zaman, dedi Margas konuyu sonlandıran bir tonla. İki saat sonra geçen akşam gittiğimiz Santa Maria al Carrobiolo’nun karşısındaki yerde buluşalım. Ne de olsa 800 yıl önce bu olayın başladığı yer orası... *** İki saati on dakika geçmişti. Angela, Demir Taç’ını tekrar görme imkanı bulmuş, bir Türk gibi sigara içen109 Komiser Benni, iyi ve kötü haberler almıştı. Carniglia ölümden dönmüştü, kıl payı da olsa yaşayacaktı; kritik saatler geçmemişti ama gidişat umut vericiydi. Doktorlar kısa bir süre sonra onunla konuşmasına izin verebilirlerdi. Rivera ya gelince, birçok ekibin peşinde olmasına rağmen, ne yazık ki ondan hiçbir haber yoktu. Margas’ın önerdiği gibi bir şeyler atıştırmanın lafını bile yapmamışlardı; ikisinin de canı hiçbir şey istemiyordu. 109 Türk gibi sigara içmek (Fumare come un Turco): Çok sigara içmek anlamına gelen Italyan deyimi. Mario Mazzanti Böylece daha önce birçok kez olduğu gibi yine Santa Maria al Carrobiolonun karşısındaki kafenin açık havadaki masalarından birine oturup, sessizlik içinde beklemeye başladılar. Doktor Margas nihayet geldiğinde komiserin saati Margas’m on beş dakika geciktiğini gösteriyordu. Nefes nefese kalan doktorun gözlerinde heyecanlı bir ışık vardı. Okuyun, dedi daha yerine bile oturmadan elindeki kağıtları uzatarak. İki kopya bastım. Hiç konuşmamış olmamıza rağmen Keşiş Pizzi'yi ilk gördüğüm anı çok iyi hatırlıyorum. Mayıs sonunda bir akşamdı. Val di Blenio Akademisi, Ticinese bölgesindeki Pozzo Hanında bir ziyafet veriyordu. Benim için özel bir akşamdı; çünkü Nabad ve diğerleri nihayet Valleli bir hamal olmaya hazır olup olmadığımı sınayacaklardı. Bana sorular soracaklardı; çünkü o akşamdan birkaç hafta sonra, beni hamal olmak üzere Valleli arkadaşlarımın arasına kabul edecek Büyük Şansölyenin sert sınavına tabi tutulacaktım ve buna hazırlıklı olmam gerekiyordu.

Neden Nabad’ın kıyafetini oğlak derisi süsler?u Oğlak derisi tevazuyu temsil ettiği için onu Nabad'ın göğsüne koymak gerekir. Bu, her işte mütevazı olmayı hatırlamak ve bütün hamalların ondan örnek alması için yapılır. Peki, ya defne ve asma ile süslenmiş başlık Pahalı olmadığı kadar güçlü bir malzeme olan samandan yapılmış başlık, Vallenin varlığının Nabad'm gölgesi altında sürmek zorunda olduğunu gösterir. Solmayan defiıe ile süslenmesi erdem ve iyiliğin yüceliğini göstermek içindir. Asma da firakın sarhoşluk 308 Mario Mazzanti ve coşkusunun, dokuz §arap Tanrısını dokuz İlham Perisine dönüştürdüğünü gösteren bir süstür. Ama özellikle! Özellikle asma ve defnenin birlikte bükülmesi gerekir; çünkü anlamlan hep birlikte olmak zorundadır. Çünkü biri olmadığında erdem ve iyilik coşkusuz kalın şarabın yaratıcı sarhoşluğu olmaz, boş bir gaydaya benzerler. O zaman Galeoneyi getirin! içi iyi şarapla dolu! Galeone elden ele gezerken, sözler ğttikçe daha da güçlenerek tavana yükseliyordu. O kadar ki, yakında olmayanlar bile eğer Valle diline aşinalarsa her şeyi rahatça duyabilirlerdi. Bu durumdan endişelenen Compa Borgnin susmuş bir kenarda oturuyordu. Nabad ona şöyle dedi: Haydi ama Borgnin, haydi, ne yapıyorsun! Hala uyuyor musun! Sarhoş olduğum zaman kendime geleceğm. Borgnin böyle cevapladıktan sonra Galeone'nin kendisine verilmesini işaret etti. Tek tek hepinizden şunu rica ediyorum: Çok dikkatlice sorgu-lamadığnız kimseyle ziyafet yapmayın. Doğrusu uyanlarında çok haklıydı. Milano'da Başpiskopos Carlo ve kulaklannı dört açmış muhafizlar olduğu sürece dikkatli olmak gerekiyordu. Hem sonra o, Kardinal Yeğenin hoşuna gitmeyen düşüncelere nefes verenlerin başlarına neler gelebileceğni doğrudan yaşadığ tecrübelerden iyi biliyordu. Savcılarla muhafizlar itilafa düşünce beni kırbaçlamak ruhbanlara kaldı. Küfe, halat ve malzemelerimi satmak zorunda kal- Ölümle Randevu 309 dım. Hamalın malzemelerini satması demek, Akademinin simgelerini satması, yani onu yalanlaması demektir. Bunlar konuşulunca içimden etrafa göz atmak geldi. Uzak masalardan birinde yalnız başına yemek yiyen bir Humiliati gördüm. Kulak kesilmişti ya da en azından bana öyle geldi. Onayanımdaki hamala gösterdim ve alçak sesle Nabad’ıma söyledim. Galeoneyi bana uzatan Nabad gülerek şöyle dedi: Galeoneye yapış, bir adamın beynini diri tutmasının bundan daha iyi yolu yoktur. Açlıkta kaybolmuş keşişlerin Valle ziyafetlerinden ne anlamasını bekliyorsun. Ayrıca hiçbir Humiliati gidip, Carloya ve onun muhafzlanna laf taşımaz.

Nabad\n sözleri beni sakinleştirdi. O zamanlar daha 19 uma girmemiştim ve Nabadm söylediği her şey benim için altın değerindeydi. Yine de zaman zaman gözlerim uzaktaki o masaya, ve yüzünü belleğime iyice kazıdığm ciddi ifadeli o keşişe kayıyordu. Sadece birkaç gün geçmişti. Bir akşam Comasina Kapısı yakınındaki köyde sarhoş olana kadar içilen ve sonra bahis ya da satranç oynanan o evlerden birindeydim. İki oyun yapmış ve kolaylıkla kazanmıştım. Tedbirsiz basımıma bunun sadece şanstan ibaret olduğu izlenimini veriyordum. Neşe, testilerdeki şarap gibi akıyordu. Bir grup, coşku dolu Cava-lasc günlerini hatırlatan şarkılar söylüyor, espriler yapıyordu ama atı uzaklaştıranın ismini telaffuz etmemeye özen gösteriyorlardı. (Sevgili komiser, Cavalesc o dönemlerde yapılan bir halk festivaliydi. Karın kısmı horoz, salam, domuz eti ve daha başka bir çok yiyecekle dolurulan tahta bir at, halk alayı eşliğinde katedral meydanına getiriliyor ve sanki canlıymış gibi avlanıp karnında- 310 Mario Mazzanti ki muhteşem yiyecekler ele geçiriliyordıı. Festival, Başpiskopos Carlo Borromeo'nıın hiç hoşuna gitmediği için kaldırıldı.) Kısa sürede hepimiz kendimizi hu yaygaraya kaptırdık. O kadar kiy karşıma bana meydan okuyan yeni bir oyuncunun oturduğunu nei'edeyse fark etmedim. Siyah pelerinli bu kişinin kim olduğunu gördüğüm zamanki hayretim büyük oldu. Geçen akşam sizi Pozzo'da yalnız başınıza otururken görmüştüm. Gözünüz iyi, genç rakibim. Belki sizin de kulağınız iyidir? Gizlenmiş keşişin bana yönelttiği bakışlarındaki derinliği hala bugün gibi hatırlıyorum. Giovan Paoloyu eserlerinden tanırım, Akademiyi de biliyorum. Bazı konularda casusluk yapacağımdan korkmayın. Ben Carlo ya, Valledeki diğer tüm hamallardan daha fazla kin güdüyorum. Satranç mı oynamak istiyorsunuz? Oyununuzu gördüm: Rastlantının ve kaprisli talihin oğlu gibi görünmek büyük akıllılık ama son rakibinizin de vasat olduğunu kabul etmek gerek. Talih, satranç oynanırken dinlenir ama ihtiyaç olması halinde hep güçlünün kıyısında oturur. O zaman bir oyun yapalım mı? *Sadece para karşılığı oynarım. Bir gümüş kron sizin için uygun mu? Ölümle Randevu 311 Meydan okuyan sizsiniz: Siyahlar sizin. ikimizin de birer el kazandığı iki oyun oynadıktan sonra evden ayrıldık. Mayıs sonunun tatlı gecesinde kendimizi yolda San Marcoya doğru giden kanal boyunca yan yana yürürken bulduk. Kanaldaki su siyah ve sakin akıyordu. ismim Keşiş Alberto Pizzi, San Giovanni Evangelista Kilisesine bağlı Nuova Evindenim. Ben Cosimo Petterini, Ticineseye Toskanddan geldim.v Vadedesiniz... Şair ve ressamım. O evde gizlenmiş oyuncu bir keşişe rastadı-gma şaşırdım...*

Satranç oynamak için bir rakibe ihtiyaç var ve taşlan yönetmekte iyi olan bir rakip bulabilmek için de başka çare yok... Aslında bazı evlere geliyor olmak çok vahim bir günah değildin içimizde bundan çok daha kötüsünü yapanlar var. Bu bağlamda ben., kendisi de Humiliati üyesi olduğu halde tarikatına karşı sert söylemlerde bulunan> iyi geleneklerin köklerini kaybettiğinden bahseden bir Keşiş Pizzi'den bahsedildiğini duymuştum... Keşiş Pizzi ciddiyetle başım salladı. *Tarikat ne yazık ki artık her bir üyesinin tarikatın kurallarına uygun yaşadığı dönemlerden çok uzak... İkimizin de sessiz kaldığı kısa bir aradan sonra, ezbere okumaya başladı: Mario Mazzanti *Eğer hepimizdeki hm, şehvet ve açgözlülük yok olsaydı, bu kasi'etli çukura konmazdık. O, adaleti getirmek isteyen bir Yargıç ır uzun zamandır bekliyor,; bizim ciddi hatalarımızı ve kötülüğümüzü cezalandırmak istiyor Ciddi sesi boş sokaklarda yankılandı. *Bahsettiğiniz kişi Mario Pizzidir, dedi sonunda. Amcalarımdan biriydi, öleli dört yıl oluyor. Cezalandırmak isteyen yargıç derken Carldyu mu kastediyordu? Keşiş Mario bu satırları yazarken Borromeo henüz doğmamıştı bile. Yargıç ondan çok daha yüksektir, Carlo onun yanında sadece bir sopa. Bundan sonra görüşmeye devam ettik, oyunlarımız büyük zevkle sürüyordu: İlk kazanan bir sonraki el daha az gayret gösteriyordu, ve her seferinde oyun berabere bitiyordu. Birçok şey hakkında konuşuyorduk ama şunu söylemeliyim ki bana asla şarabın coşkusunu ve Valleyi sormadı. Ben de onun Humiliatiyle olan ilişkisinden konu açmadım. Bir yıl önce Borromeonun Cremona’da Humiliatiye çağrı yapıp, tarikat gelirlerinin alınacağını bildirmesinden sonra, onun endişesinin belirgin şekilde arttığını görmeme rağmen bir şey sormadım. Nihayet kavurucu sıcakların dinmeye başladığı yaz sonunda Keşiş Pizziyi somurtkan ve sessiz kılan bir şey oldu. Ağustosun sondan bir önceki günüydü. Başpiskopos Borromeo, haftalardır emirlerine itaat etmek istemeyen Santa Maria alla Scala Kilisesi mensuplarının inatçı direnişiyle karşı karşıyaydı. Bunlar, iki yüzyılı aşkın bir süredir kendi kurallarını uyguluyor- Ölümle Randevu 313 tardı, Bernabö Viscontınin emriyle vergiden muaf olmanın zevkini sürüyorlardı ve Ambrogio Kilisesine ne hesap veriyor ne de itaat ediyorlardı. Ve doğal olarak tüm bu ayrıcalıklardan vazgeçmek istemiyorlardı. İşte böylece Kardinal Yeğen o sabah, gittikçe uzayan bu sorunu sonlandırmak üzere, birçok sadık ve Cizvit'ten oluşan bir kalabalık ile oraya gitmeye karar verdi. Başpiskoposa göstermek zorunda oldukları itaat gereği onun ziyaret ve kontrolüne izin vermek zorundaydılar. Kalabalık grup başpiskoposluktan yola çıkıp, katedralin arkasından geçerek Santa Maria alla Scala Kilisesine kadar olan kısa mesafeyi sadece birkaç dakikada kat etti. Ancak Scala Meydanına varmalarıyla birlikte büyük bir kargaşa baş gösterdi. Kilise rahipleri Carlonun içeri girmesini engellediler, hatta karmaşada itilip kapı kanatlarından birine

çarpmasına sebep oldular, son olarak da sayıları gittikçe artan ve tehditler savurarak bağıran kalabalığa karşı kılıçlarını çektiler. Keşiş Pizzi nin kasvetli bir tonla şu yorumu yaptığını hatırlıyorum: Tartının hangi taraf nm ağır basacağna hiç şüphe yok. (Münzevi haklıydı komiser. Nitekim, seçilmesinde Borromeo’nun da katkısı olan Papa V. Pio’nun gözünde Scala rahipleri suçluydu. Çünkü Aonio Paleario denen adama sığınma verip, konuşmasına göz yummuşlardı. Sonunda kafirlik suçundan ceza alan ve kazıkta yakılmayı beklemekte olan Aonio Paleario, Pasquino takma adıyla şunları yazan kişiydi: Kış neredeyse geldiğine göre, Cehennem ateşini körüklesin diye, Pıo'yu odun gibi yakan Hıristiyanlar.) 314 Mario Mazzanti Aeşiş Pizzi sonra daha da karamsarlaşan yüzüyle şöyle devam etti: Sopa Carlo çok kararlı: Scala rahipleri ya boyun eğecek ya da yok olacaklar. Hemen sonrasında sıra biz Humiliati ye gelecek. Brera Evini elimizden alıp Cizvitler'e vermek ve tarikatımızı yeniden yapılandırmak istiyor. İçimizdeki bazılannın hatası, onun servetini artvmasına yarayacak... İşte o günden soma Keşiş Pizzi ile olan görüşme ve satranç oyunlarımız gittikçe seyrekleşmeye başladı. Humiliati'den bahsetmek zonında kaldığımız nadir zamanlarda, sanki aynı anda kafasından başka ciddi düşünceler geçiyormuş gibi dalgın bakıyordu. Bu durum karşısında hem şaşırmış hem de hayal kırıklığına uğramıştım ama o günlerde benim düşüncelerim de başka bir yere kayıyordu: Artık Compa' Piscignin adını alarak bir Val di Blenio hamalı olmama çok az kalmıştı. Ve nihayet o gün geldi. Ziyafet Falconede yapıldı. Söylesene Calmogny bu akşam etiniz var mı? Falconede, hep bir şeyler vardır: Sığır.; hadım edilmiş at, boğa ve buzağı etiy inek ve oğlak: ister kızarmış ister haşlanmış veya ikisi karışık ya da lezzetli köfte olarak. Beyin, jambon ve işkembe; domuz yağı ve tomacelle110 Hangisini isterseniz farklı lezzette salamuralar Her tür et: Geyik, domuz, karaca, yaban tavşanı, porsuk, besi tavşanı, yaban domuzu, 110 Tomacelie: Domuz sakatatıyla yapılan bir tür İtalyan yemeği. Ölümle Randevu 315 kuğu, tavus kuşu, geyik, hindi, sülün, güvercin, keklik, ördek, su çulluğu, orman tavuğu, balıkçd, kız kuşu, çulluk ördeği, kısır horoz ördekçik ve güvercin, bıldırcın, tavuk, serçe ve sığırcık ve tüm lezzetli kuş çeşitleri. Eğer az yağlı yemek isterseniz mersin balığı ve alabalık, yılan balığı ve bıyıklı balık, minakop ve turna, kızılbalık ve sazan, levrek, kefal ve morina, karides, bofa balığı, kızartma, kurbağa ve tüm kaliteli tatlı su balıkları. Bu kadar mı benim Calmognüm? Dişleri temizlemek için kürdan da var! Sonra Valle nin büyük şansölyesi bana dönerek sordu: Ve sen, hamal olmak isteyen Toskanalı, söyle bakalım: iyi bir kırmızı şarap nasıl olmalı?

Öncelikle üzüm kuru yerde, sabah ve akşam güneşim aiabı leceği yüksek bir yamaçta yetişmiş olmalı. örneğin Rom.ıgndmy, (lattinara, Grignasco... Açık, parlak ve güzel bir yakut rengi mir olmalı. Hiç kokusu olmamalı: Ne kuruluk, ne odun, ne küt, ne Mario Mazzanti toprak ne de buy at kokmak Mühürlü fıçılarda saklanmalı; güneşse, rüzgarda, soğukta, sıcakta kalsa bile rengi hiç solmamak; ne asidenmeli, ne azalmalı; en ufak bir bozulma olmamak Peki, biz Valleli leyin yanımızda iyi kırmızı şarap taşımak için kullandığımız cep şişesi nasıl olmalı? Kaliteli camdan olmalı: Açık renkk sert ve şeffaf Bir karış büyüklüğünde olmalı ve asla içi şarapsız kalmamak Cep şişesi neden şeffaf olmalı? İçinde olanı görüp, iyi mi kötü mü olduğunu anlamak için. Bu, Vallede kötülük olmaması, konseyden ve kardeşlerimiz olan diğer üyelerden hiçbir şeyin saklanmaması gerektiğini gösterir. Madem artık Valleye giriyorsun, Cosimo Petterini, bu muhteşem ve görkemli ismini unutacak ve hamallara yaraşır daha aşağıda bir isim olan Compa Piscignini alacaksın. Bazılarının, senin mesleğinin ve prestijinin ismin gibi aşağılık ve sefil olduğunu düşünebileceği bu durumu kabul ediyor musun? Kabul ediyorum, onlar ne zırvaladıklarının farkında değil. Böyle olması gerekiyor; çünkü dünyaya ve bizim içki içmek ve büyük şamatalar yapmaktan başka bir şey beceremediğmizi düşünenlere hünerlerimizin büyüklüğünü ancak tevazu burcu altında gösterebiliriz. O akşamın üstünden akmış yıldan fazla geçti ama ben hep bir hamal olarak kaldım ve VaUenin kuraüanna bağlılığmı sürdürdüm. O günden sonra Keşiş Pizziyi bir daha hiç görmedim, ta ki Isa’dan sonra 1569 yılı Ekim ayının yirmi altıncı günü gecesine kadar Birçoklarının geleceğinin üstünde ağr etkiler yaratacak olayların yaşandığı o geceye kadar... Ölümle Randevu 317 Şehirde sabahtan beri bir kargaşa vardı. Altı binden fazla Ugo-notti kafirinin kılıçtan geçirildiği Montcontour Savaşının kazanılması, Kardinal Yeğenin adamları ve genel olarak Roma Kilisesi üyeleri arasında büyük bir sevince neden olmuştu. Bunun yanında başpiskoposluk muhafızlarında da bir heyecan vardı, halkı denetlemek için öyle bir heves içindeydiler ki bu durum halka büyük bir dikkatle konuşup hareket etmeyi öğütlüyordu. O gece etrafa para saçmaya hevesli satranç oyuncuları arayıp durdum ama koşunuydu Ben de tek başıma içmek üzere tahta masalardan birine oturdum. Şarap düşüncelerimin Suveretoya dönmesine yardımcı oluyordu. Denize doğru tatlılıkla inen tepeyi ve o tepenin hala tuvale aktarmayı beceremediğim sonbahar renklerindeki ışığım düşünüyordum. Nabad bana hep, bunu yapabilmenin sırrının Tizianonun resimlerinde olduğunu söylüyordu... Düşüncelerimde o ışığı takip etmeyi sürdürsem de yavaş yavaş havada farklı bir şey olduğunu hissetmeye başladığımı hatırlıyorum. Bu ilk başta tahmin etmekte zorlandığım bir şeydi ama sonra ne olduğunu anladım: Sokak, gecenin o saati için noımal olmayan insan ve at sesleriyle doluydu... Nefes nefese içeri dalan bir avare durumu açıklığa kavuşturdu:

Delinin biri Başpiskopos Carloyu sırtından vurmuş! Şehir kapılarını kapattılar,; her yerde adamı anyorlar! Kardinal Yeğenin saldırıdan mucizevi bir şekilde kurtulduğu söyleniyordu. Kurşun topu Carldnun üstündeki tuniği delip geçmiş ama ilahi el yere inip, başpiskoposun etini kom muştu. Mucize! Gittikçe daha da kalabalıklaşan sokağa çıktım. Silahlı adımlar havaya bir çınlama sesi yayarak hızlı hareketlerle HeruyorLrdı. kiliseler gece boyu dua etmek için kapılarını açıyor halk ağlıyor dua ediyor ya da benim gibi sessizce izliyordu. 318 Mario Mazzanti Birinin koluma değdiğini hissettim, dönüp bakınca belirli bir şaşkınlık içinde, Keşiş Pizzi ile yüz yüze geldim. Demek yaptılar, dedi uzaklara dalmış bakışlarıyla. Bu soruyu renden çok kendine soruyor gibiydi. Kimi Scala Kilisesi hin ruhbanları mı? Özel şapelde maiyetiyle birlikte dua ediyordu. Kapıdan bakıpy kursun top ve saçmayla dolu bir tüfekle onu vurdular. aOnlar mı yaptı? Scalalılar mı? Keşiş Pizzi bana, bedenimi delip karşıya geçmek istermiş gibi baktı. Evine git Toskanalı ve Valleli genç şair. Başpiskopos saldırıdan yara almadan kurtuldu, Yüce Tanrı böyle istedi... Bu işten yarasız kurtulamayacak olanlar başkaları. Birçoklan için artık kaçacak yer olmayacak. Eve git Petterini ve önümüzdeki zor günlerde konuşacaklarına ve yapacaklarına dikkat et. Keşiş Pizzi bunlan söyledikten sonra beni artmaya devam eden kalabalığın içinde şaşkın halde bırakıp, karanlıkta kayboldu. Keşiş Pizzi çok haklıydı. O geceden sonra şehirde haftalarca sürecek zorlu bir hayat başladı. Gizemli suikastçı yer yarılıp içine girmişti sanki, her geçen gün daha da acımasızlaşan muhafizlar onun peşindeydi. En üfak bir şüphe bile piskoposluk cezaeınne atılıp, korkunç halat işkencesiyle sorgulanmak için yeterliydi. Carlo affinı ilan etmişti ama başına 2.000 kronluk ödül konan Korkunç Suikastın sorumlusunun hala ne ismi ne de onu, bunu yapmaya iten nedenler biliniyordu. Birçok kişi tutuklanıp sorgulandı, baskınlar her geçen gün daha da arttı, bir şey bilip de,susanlar için korkunç ceza tehditleri savruldu. Çok zorlu aylar geçti. Ama Ölümle Randevu 319 en sonunda Humiliati nin Brera Evi ne yapılan baskından sonra, içlerinden Nassino adlı bir üye endişeli bir mb hali içinde başpiskoposluk makamına giderken görüldü. Ancak uzun bir süre sonra Carlo nun karşısında bir isim verdiği öğrenildi: Comasina Kapısı inzibatından sorumlu Humiliati keşişi Gerolamo Donato. Nassino, o gün Brera Evi ne geri döndü ama ilerleyen günlerde birçok defa Carlo nun huzuruna tekrar çıktı. Son gidişinde ona Kardinal Yeğenin karşısına çıkma emri veınlen Vercelli idari rahibi, tarikat kardeşi Gerolamo Legnano eşlik etti. O gece ikisinden de Breraya geri dönen olmadı. İşte o zaman Humiliatinin, San Giovanni Evi 'ne gidip Keşiş Pizziyi aramaya karar verdim. Onlarşu an kulede, MonsenyörMinichini'ningözetimi altın-dalar. Kendisi sorgıdamalan yapmak üzere bizzat Papa tarafin-dan Roma dan gönderildi. Ve işini titizlikle yapacağına hiç

şüphe yok. Sen Toskanalı şair, kıdedeki zindanların nasıl olduğunu bilir misin? Dar bir avlu, dönen bir merdiven, ortasında kemikleri gerecek halatlı kasnağın bulunduğu karanlık bir mahzen ve suçlunun diğer işkenceler yapılırken hareketsiz kalması için bağlandığı tahta bir masa. Tüm alan kalın duvarlı, penceresiz ve ışıksız sıkışık hücrelerle dolu. Hepsinin üstünde bir numara ve aziz ismi var. İçlerinden sadece bir tanesi aziz Emi taşımıyor: 13. Bu, bir azize eşlik edemeyecek kadar uğursuz bir rakam. Monsenyör Minichini'nin, Nassino ya ama bilhassa Gerolamo Legnano ya yapacağı bakım kısa sürede meyvesini verecek... Demek siz biliyorsunuz! O zaman Humiliatiydi... Benim ne bildiğimin hiçbir önemi yok. Bilen Gerolamo Legnano. Ve Minichini tamfindan sorgulandığında sırlan saklavamaya-cak. Carlonun sopası Münzeviler oLırak hepimizin üstüne inecek... Şimdi git buradan, sana daha fada söyleyeceğim bir şeyim ypk. Mario Mazzanti Bir kez daha Keşiş Pizzi'nin öngörüleri gerçekleşti: Gerolamo Legruıno kendisini de suçLzyarak Korkunç Suikastı planlayan diğer üç tarikat kardeşinin ismini itiraf etti: Gerolamo Donato, Lo-renzo Campagna ve Caravaggio idari amiri Clemente Mirisio. Silahı, Farina takma adıyla tanınan Gerolamo Donato ateşlemişti. Gerolamo Donato, dukalık ordusuna katılmak üzere kaçtığı Chivasso'daki Savoy Dukalığından teslim alındığında, saldırının üstünden neredeyse altı ay geçmişti. Zincire vurulmuş olarak Milano'ya getirildi, üçüncü günün şafak vakti suçunu itiraf etti. Dava kısa sürdü ve dördü de ölüm cezasına çarptırıldı. Başpiskopos Carlo, İsa'dan sonra 1570 yılında Ağustosun ikinci günü, Santo Stefano Meydanında gerçekleşen idam arifesinde bir kez daha bu karanlık ruhları affettiğini yineledi. O gün ben de oradaydım. Akşam yemeğinden birkaç saat önce Gerolamo Donato, yani Farina ve Clemente Merisio bir at arabasına konulup katedralin etra-finda bir tur attırıldı. Gerolamo Legnano ve Lorenzo Campagna ise soylu ailelerden oldukları için daha az tantana ile infaz edilmeleri uygun görüldü ve günün ilk saatlerinde başlan kesildi. Araba başpiskoposluğun kapısına gelince durdu ve Donato'nun başpiskoposa silah çeken suçlu eli kesildi. O gün hava çok sıcaktı, güneş Santo Stefano Meydanını adeta dövüyordu. İki hükümlüyü taşıyan araba ulaştığında meydanı dolduran kalabalık sanki Donato'nun elinden akan kandan heyecanlanan hayvanlar gibi canlanıp dalgalanmaya, çığlıklar atmaya başladı. Muhafizlar, darağacının bulunduğu siyah kumaşla kaplı katafalka ulaşması için arabaya zorlukla yol açtılar. Tam o sırada sıcaktan bitap düşmüş ve kalabalığın haykırışlarından sersemlemiş bir halde oradan uzaklaşmak istedim. Bu üzücü manzaraya tanıklık Ölümle Randevu 321 etmek istediğim için çoktan pişman olmuştum ama kalabalık gitmeme engel oldu ve olduğum yerde durmak zorunda kaldım. Artık hiçbir şey görmek istemeyen gözlerimle asılmadan önce, sessizce ipe yürüyen Mirisioyu gördüm. Gerolamo Donato ise ip boynuna geçirildiği anda, kan kaybından zayıf düşmüş olduğu halde Tanrının ve korkunç saldırının mensuplarının önünde tövbe etmek istediğini söyledi: Eğer bu yapılan amacına ulaşmış olsaydı, halkım, herkes bundan çok acı çekecekti; bizden ibret alın, doğru yaşamayı öğrenin ve şu an bizim sefilce sergilemekte olduğumuz gösteriden kaçmasını bilin.

Bunları söyledikten sadece birkaç dakika sonra kadavrası darağacında sallanıyordu. İşte tam o sırada aniden şiddetli bir rüzgar çıktı. Köşelerde küçük hortumlar oluşturup, cehenneme has bir kargaşa içinde yerdeki toprak ve yapraklan havaya savuruyordu. Hava bir an içinde öyle korkunç ve kötü bir hal almıştı ki kimsenin bu öfkeye karşı koyabileceğine dair umudu yoktu. Korkunç gök gürültüleri ve çakan şimşekler arasında şehre tüm kış boyunca olmadığı kadar çok yağmur yağdı. Bu birçokları için Gerolamo Donato, namı diğer Farina'nın kara ruhunun cehenneme ulaştığının işaretiydi. Sonraki günler, ruhumda kalan kaygıyı yavaş yavaş silerek hız-la geçip gitti. Nabad’ım Giovan Paolo Lomazzo, kısa bir süre önce güzel San Marco Kilisesindeki sanat eserini yapmaya başlamıştı: Pietro Foppa Şapeli ne kutsal azizler Pietro ve Paolonun freskini yapıyordu. Beni de en kıymetli öğrencileri ile birlikte ona eserinde yardım etmek üzere çağırmıştı. Nabadd, San Pietrdnun duasıyla havada harap olan kotu 322 Mario Mazzanti Simon Magonun ölümcül düşüş temsilinin freskinde duvarın boş kalan kısımlarını tamamlayarak yardım ediyordum. (Dini görevlerin satılması anlamına gelen ‘simonı kelimesi ilk Hıristiyan kafiri olarak kabul edilen Simon Mago’nun isminden doğmuştur. Çünkü iman sahiplerini yönetecek Kutsal Ruh gücünü satın almak istemiş ve bir yükseliş gösterimi sırasında Pietro ve Paolo’nun duaları ile hızla aşağı düşüp, oracıkta ölmüştür.) Zorlu bir işti; çünkü Giovan Paolo ne emek harcamaktan kaçıyor ne de huzur buluyordu. Simon Mago3nun düşmeye başlama anındaki figürünün, bakanların gözüne, havada yay gibi kıvrılmış sanki freskten aynlıyormuş gibi görünmesi yönünde bir saplantısı vardı. Freskte aşağıda yer alan karmaşa içindeki insanlardan her biri ise kalplerini yansıtan farklı yüz ifadeleri içinde olacakn. San Marco: Bugünkü ve aşağıda Angelo Ingannınin resminde, zamanında Petterini’n görüyor olduğu haliyle. Eylül ayının sonlarına doğru bir sabah, havanın hala sert olduğu bir saatte boyalan hazırlamak üzere San Marcoya gidiyordum. Uzaktan bir yayanın kanal boyunca bana doğu gelmekte olduğunu gördüm. Bu gezgin figürün uzun zamandır görmediğim bir kişi olduğunu ancak çok yakınıma geldiğinde anladım. Tuniğinizi giymemişsiniz Keşiş Pizzi. Keşiş tuniğimi acı içinde çıkardım; bunu, Carlo ve Pıonun onu üstümde parçalamalarını beklememek için yaptım. Yakında Kumiliati yok olacak. Mallara el kondu, evlerimiz başkalarına verildi, artık ismimiz hor görülerek anılıyor. Ne yapacaksınız? 3:4 Mario Mazzanti Buradan ayrılıyorum, Milano'yu terk ediyorum. Peki, nereye gidiyorsunuz?'' Tann bana yol gösterir. Size bir yardımım dokunur mu? O an Keşiş Pizzi 'nin bakışlarına bir huzursuzluk çöktüğünü hatırlıyorum. Bir şey var,; genç Toskanalı... Nedir?

Bana ağırlık olan bir şey. Omuzlarımda yalnız başıma taşıdığım büyük bir sır... Söyleyin. Birden MünzevVnin gözleri alev almış gibi oldu, etrafa ateş parçaları saçılıyordu sanki. Yolun diğer tarafinda bize bakıyormuş gibi duran iki muhafiz vardı. Keşiş Pizzi bir an için onların bakışlarını gördü. Yok bir şey. dedi sanki rüyadan uyanırmış gibi. Yok bir şey. Söylediklerimi unut. Senin genç omuzların böyle bir yükü hak etmiyor Toskanalı. Elveda. Onun hızlı adımlarla uzaklaşmasını izlerken, bunun Keşiş Pizzi yi dünya gözüyle son görüşüm olduğundan emindim. Bu olaylardan sonra dünyadaki hayalim Tognayı nasıl tanıdığımı daha önce anlattım. Onu düşündüğümde o zamanki gibi çarpan kalbim, içindeki karmaşayla konuşup herkese aşkımın hala ne ölçüsü, ne zamanı ne de sınırlan olduğunu söylemek ister. Ölümle Randevu 325 Bir daha hiçbir kadının çok küçük bile olsa kalbimin bir parçasını almasına asla izin vermedim. Ve şimdi, uzun bir bekleyişten sonra nihayet içimdeki hayat sönüyor ve Tognaya kavuşmak üzere gökyüzünde yeni bir hayat açacak. Saçlarının kokusu o kadar canlı ki sanki o ipek dokunuş bir zamanlar olduğu gibi pannaklan-mın arasında ve dudaklarım boynunun üstünde... Togna ve San Marco’daki işim: O dönem hayatımın en mutlu günleriydi. Keşiş Pizziyi ve omuzlarında taşıdığını söylediği sim kısa sürede unuttum. Yeni bir endişe o mutlu günlerdeki tasasız hayatı gölgeledi. Nabad'ım, geceleri gözlerinin şekil ve renkleri ayırt edemeyecek kadar bulandığını söylüyordu. Beni Gerolamo Cardanoyu çağtr-maya gönderdi. Kendisi astrolog, matematikçi, mucit, filozof ve birçok kişiyi iyileştirmiş olan ve tüm dünyada tanınan bir hekimdi. Kafirlik suçlamasıyla hapishaneleriyle tanıştığı Bobnyddan henüz dönmüştü. Onu gördüğüm zaman hareketlerinde, TognayL tanıştığım gece beni satrançta çaresiz bırakarak, üç defa yenen gizemli oyuncuyu tanımak benim için sürpriz oldu. Soğuk biriydi ve kolyesindeki zümrüt taşlardan birini ağzında tutuyordu. Onu tanıyanlar bunu içindeki bir ağnyı dindirmek için yapağım söy-lüyorlardı. Kalbinde ise bütün insanlara karşı acı bir sertlik vardı: İnsan mı? Bana dışkı torbası ve idrar şişesi olmayan bir insan bulun... Beni tanımasına rağmen hiç belli etmedi, büyük bir kibirle beni yanına kabul etmek bile istemedi ama konunun Lomazzo ile ilgili olduğunu öğrenince, onu muayene etmeyi kabul etti, \a-bad'ımı ziyaret ederken yanlarında olmamı istemedi. Onun yanında bir saat kadar kalıp, çıktığında tek bir ketime i?ile ermedi. Kapıya vardığında, sanki arkasından üstüne diktiğim gözlerle ona 326 Mario Mazzanti bir oyun oynamayı teklif etmek üzere cesaretimi toplamaya çalıştığımı hissetmişçesine dönüp şöyle dedi: Yine kaybedersin. Kısa bir süre önce İspanyol bir rahip tarafından basılmış bir kitap var. Ruy Lopez. O kitapta yazanları iyice çalış, ancak sonrasında bana gel. Bundan daha önemlisi ustana yardımcı olmaya çalış. Kısa bir süre sonra gözlerindeki ışık sönecek ve kör olacak.

Astrolog, filozof matematikçi* mucit, doktor.; satranç oyuncusu* kafir ve bazıları için büyücü olan Gerolamo Cardano. yanılmadı: Ustam Giovan Paolo Lomazzo* Nabad'ım* ressam* kısa bir süre sonra görme yetisini kaybetti. Yakıcı bir arzuya sahip olmama rağmen gençliğimde, o günlerin sanatın gerçek renkleriyle ifade edilme zamanı olduğunu bilemedim. Giovan Paolo en büyük pişmanlığnın bu olduğunu yazmıştı. Zalim kader benden gözlerimi aldı ama faydasız biri haline dönüşmek istemedim. Kendime acıma işini kader benden çok daha iyi yapmıştı zaten. Böylece Nabad'ım artık resmini ya-pamadığ şeyleri* sıklıkla sıradışı bir şekilde yazmaya başladı. Dizelerimde her zaman eğtim bulunmaz... Bir ressam doğallık ve sahip olduğu sanat ile resim yapar ya da şiir yazar. 1576 yılının Temmuz, ayı geldi. Togna bir gülden bile daha güzel ve hoş kokıduydu. Giovan Paolo Lomazzo, Val di Blenio Akademisi nin Nabadi olmaya dei'am ediyordu. Kendim kör olsam bile diğerlerini yönetiyorum, demişti. Carlo Borromeo şehri lütuf ve sopa dolu bir zamana taşıyordu ve Keşiş Pizza nin hatırası çoktan silinmişti. Ölümle Randevu 32 1576yılının Temmuz ayı geldi ve onunla birlikte veba belası baş gösterdi. Comasina Kapısı 'ndan girip, önce Onolıni Semti’ne yayıldı. Belayı şehre getirenin Komo kınalına çalışmaya giden bir kadın olduğu söylendi: Orada hastalığı eniştesinden kapmış, üstünde mikropla Milandya, Borgodaki evine gelmişti. Ayın on ikisinde Maulo adlı kocasıyla birlikte öldü. İki cesedi gömen kişide de veba belirtileri ortaya çıktı ve birden o da hastalandı. Ev kilitlenip kapısına muhafızlar konuldu ve evde yaşayanlara dışan çıkma yasağı getirilip, çıkanların damgacıyla cezalandınlacağ söylendi. Ama veba diğei' evlere de hızla yayıldı, sadece birkaç gün içinde üç yüz asker tüm Borgoyu sarmak zorunda kaldı. Ha' şe)< fay dilsizdi: İlahiler, dualar, valinin nutukları, asit ve sirkeyle yapılan temizlikler, kutsal emanet kortejlai, askerler ve darağacı... Bela, kısa bir sürede hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde tüm şehri kasıp kavurmaya başladı. Ekimin 5. ve 6. günlerinde Başpiskopos Carlo, SantAmbrogio ve San Nazaroda iki büyük geçit alayı düzenledi. Ayın 9ünda ise çok daha büyük bir tane yapılarak Kutsal Çivi, San Celsoya kadar getirildi. Daha da güç kazanan salgın, başpiskoposu karantina ilan etmek zorunda bıraktı. Ama hiçbir şey belayı yatıştıracak ğbi gözükmüyordu. Böylece Kasım ayında, daha önce anlattığm gitn veba Tognamı almaya geldi. Bizi ayırdı ama geçen eliiyıl voyunca bizi düşüncelerimde ayırmayı asla başaramadı. Daha önce yanıklarımı tekrarlamayacağm. Zaman benoK için kıymetli ve o günlerin acısını bir kez daha {finle çuay mak faydasız. 328 Mario Mazzanti Martta, vebanın son günlerinde, daha önce söylediğim gibi Keşiş Pizzi hasta bir halde San Gregorioya geldi. Beni görür görmez, sırrının yükünden kurtulmak için sabırsızlanmaya başladı.

Gözlerim bu bir zamanların Humiliati keşişinin ne kadar yaşlı olduğunu ve son saatlerini geçirdiğini görebiliyordu. Eğer sırtındaki yükten ve sırrından kurtulmak istiyorsa, o akşam onun yanına gideceğime söz verdim. Söz verdiğim gibi yaptım, gün geçti. Keşiş Pizzi, bir mumun ışığında nefesi tükenirken yorgun bir halde sırrından bahsetmeye başladı: Üç yüzyıldan fazla bir süre önce Monzadaki Humiliati evimize bir hacı geldi. Uzak diyarlardan geliyordu ve tüm kardeşlen, kendi inançlarını terk etmek istemediklerinden dolayı Montse-gurdaki büyük yangında yakılmıştı. Bir Kathardı ve adı Bernard Aicarddı. Oksitanca ve birkaç kelime Latince konuşuyordu. Kardeşlerini alevlerin içinde takip etmek istemişti ama ona Cremo-nadaki piskoposlarına gitme görevi verilmişti. Göğsünde binken yaşlarla itaat edip burnunda odun ve yanık et kokusuyla yolunu yürümeye başladı. Görevini tamamladıktan sonra, Monzaya gelip bizden sığınma istedi. Elinde Cremondnın Katharpiskoposundan bir şefaat mektubu vardı. Keşiş Pizzi nin, neden sapkın bir Katharın onlardan sığınma istediğine dair sormak üzere olduğum soruyu bir el işaretiyle engellediğini hatırlıyorum: Biz Münzeviler, yeni bin yılın yükselişinde Incil’in basitliğine dönme arzusu içinde doğduk. Çalışmanın bencil birikimler için bir araç ya da Tanrıya daha iyi şükretmek için bir kefaret olmadığı ibadet ve elçilikle geçen bir hayat... Basit kumaşlardan, düşkün Ölümle Randevu 329 bezlerden elbiselerimizi giydik. Yemini reddedip, vaazlar vererek bilek gücümüzle çalışarak ailelerimizle yaşadık. Dünyada bizimkine benzer yollar tutan başkalan da vardı: Mesela Lione Yoksulları, Pietro Valdonun takipçileri ve bazı yönleriyle Katharİar... Hepimiz arada hiçbir fark olmadan Papa Lucio taraf ndan aforoz edildik ve Patarinler gibi kafir ilan edildik. Uzun ve zor yıllardan sonra Papa Innocenzo biz Münzevilerin doğ'uluğunu tanıdı, bizi yeniden bağrına basıp kiliseye bağladı. işte o zaman bu durumdan olumsuz etkilenip, Kiliseye ters düşen içimizden bazıları, Valdo takipçileri ve Katharlar gibi zulüm görüp Münzevi kıyafetlerine bürünmeye hazır bir halde sığnma isteyenini evinimizde toplamaya başladı. Bemard Aicard> Monzaya sığndı. Burada eski Kathar olan yaşlı bir keşiş ve Nicodemdnun izinde kendi farklı inançlarını yaşayan mensuplarda vardı.M Nicodemo mu? Nicodemo dArimatea: Gündüzleri Yahudi emirlerine tam bir uyum gösteren ama geceleri gizlice Isayı dinleyen kişidir. Bazı Katharlar ve Valdesi mensuplan da onun gibi görünüşte Münzevi olup> Roma Kilisesi kurallanna bağlı kaldılar ama içten içe kendi inançlarını korumaya devam ettiler. Yani Kathary Monzada kalıp Humiliati tuniği giydi.v Öyle oldu. Omuzlarınızda taşıdığınız yük bu mu? Üç yüzyıl Önce Mon-za EvVnde kafirlerin yaşadığ mı? Genç Toskanahy dinle, sırrın hikayesini anlatmaya daha u'ni. başladım. O yıllarda Münzeviler olarak yün ticareti sayesinde çok zenginlik biriktirmiştik ve bu parayla kredi veriyorduk. Bemard Aicardin gelmesinden üç yıl sonra, şehir bizden olduk ç^ büyük 330

Mario Mazzanti bir kmü istedi, garanti olarak da katedral kuzinesini rehin vermeyi teklif ettiler. O hazineyi borç ödenene kadar yetmiş yıldan fazla bir süre sakladık. İmparator Carlo Magnonun, Corradi Ailesi nin;:! ve Barbarossa'nın başını süsleyen Demir Taç da hazinenin bir parçasıydı. aVe V. Carlonun. Taç bu güçlü adamların miğferlerinin üstüne konuyordu. Böylece onlar da başlarının üstünde tacın kendisinden, altından ıv tüm mücevherlerden daha kıymetli bir varlığı taşımış oluyorlardı. v Çarmıhın çivilerinden yapılmış olan demiri. En güçlüsü bile olsa her insanın üstünde, hep bir Tanrı olduğunu hatırlamak için. Keşiş Pizzi az kalan kuvvetini toplayabilmek için uzun bir ara verdi. Yeniden konuşmaya başladığında sesi daha belirsiz, gözleri daha parlaktı: Bemard Aicard ve yaşlı keşiş, tarikat kardeşlerinin kendilerine emanet ettiği hazineyi her gün görebiliyorlardı. Bemard tacı ve çarmıhın çivisini her gün görüyordu. Her gün saf ruhtan yaratılmış insan görünümündeki, kendi bildiği isayı düşünüyordu. Roma Kilisesi aldatmacasında çarmıh ve çivilere, yani bir işkence aracına ibadet ediliyordu. Kendi yanan kardeşlerini düşünüyordu. Sen bu tacı hiç gördün mü Toskanalı? Ne şekil olduğunu biliyor musun? Kafamı iki yana salladım. Taşlarla süslü, kendi aralarında sağlam menteşelerle tutturulmuş sekiz altın plaka. Miğfere iyice yerleşmesini sağlayan tepe- 111 Corrado Ailesi: 14. yüzyılın köklü ailelerindendir. 14-18 yüzyılları arasında Mantova Krallığı’nı yönetmişlerdir. Ölümle Randevu 331 sindeki demir yay, çarmıhın çivisinin demirinden yapılmıştı. İşte böylece Aicard bir gece... Keşiş Pizzi yine durdu ama bu sefer güçsüzlükten değil, söylemek üzere olduğu şeyden korktuğu için susmuştu. Evet, Aicard? Bir gece tacı aldı... Üç plakanın menteşelerini söktü ve... Ve? Çarmıhın demirini çıkardı. Pizzi nin bakışları aşağı eğildi. Uzunca bir süre sessiz kaldık. Sonra tacı düzeltmeye çalışn ama menteşelerden biri tamir edilemeyecek şekilde kırılmıştı plakaları birbinne takamadı, bir diğer plaka ise hasar görmüştü ve tersine dönük duruyordu. Sonunda Demir Taç hazinenin geri kalanıyla birlikte geri gönderildiğinde iki plaka eksikti ve bir plakanın üstü altına gelmişti. Hepsi bir yana çarmıhın demiri artık içinde değildi. Üstünden üç yüz yıl geçmesine rağmen bugün hala böyle. Neler olduğunu kimse fark etmedi mi? Taçyetmiş yıl sonra iade edilebildi, kimse bir şey demedi. Kimse aradaki farkı görmedi... Hayır, bugün bile herkesin gözünün önünde olduğu halde kimse bir şey fark etmiyor. Kimse tacın çapının bir miğferi süsleye-tneyecek kadar küçük olduğunu görmüyor. Sonra ne oldu?

Çarmıhın demirine ve yerine takılamayan plakalara m: ne oldu? İşte omuzlarımdaki vahim yükün sebebi bu... Bemam Ai• 332 Mario Mazzanti card onları yok etmek istedi. O Kathar; Isa'nın insan görünümüne bürünmüş saf bir ruh olduğunu düşünüyordu, insanlığa bilinç kazandırmak için maddeyi kullanması gerektiğine ve kendini kurban ederek bizi kurtaracağına inanmıyordu. Madde şeytanın, ruh ise Tanrının eseriydi. O buna inanıyordu. Çarmıh, çivi... Bunlar saf ruhu aşağılık maddeye çivilemek isteyen işkence aletlerinden başka bir şey değildi: Çarmıhın demiri yok olmak zorundaydı! Böylece aysız bir gecede Bemard Aicard yanına bir omuz çantası alıp, Teodolinda Katedral'ne112 doğru ilerledi, sonra sola dönüp, yedi kemeriyle berrak Lambronun üstünden geçen büyük Arena Köprüsüne gitti. Ama gölgelerin içinde başka bir gölge onu takip ediyordu: Onu, Monza Evi 'ne kabul ettiren ve onunla birlikte hazineyi gözeten yaşlı Münzevi. ismi Keşiş Alb erzoni’ydi, Concorezzoda Kat-har bir ailede doğup büyümüş, onların inancına göre eğitilmişti. Büyüyünce Cremona’ya gitmiş, oradan da o zamanlar halen kafir damgasını taşıyan Münzeviler ile birlikte yaşamak üzere Monza’ya geçmişti. Papa Innocenzo’nun onları kilisenin bağrına basmasından kısa bir süre sonra, artık kendi Kathar inancına bağı kalmayan Mario Alberzoni bir daha çıkarmamak üzere Humiliati’nin yoksul elbisesini giydi, işte o gece kimseye görünmeden, gözlerini bir an olsun çantasından ayırmadığı BemardAicard’ı takip ediyordu. Onun köprüye çıktığını görünce, Kathar’ın çantayı içindekilerle birlikte oldukça derin olan nehre fırlatacağını düşünerek dehşete düştü. Belki de plan gerçekten böyleydi ama bir şey Aicard’ın son anda fikrinin değişmesine sebep oldu: Kıyıdan geçen birinin bir gün çantayı görebileceğinden korkmuş olabilirdi. Sonunda Ber-nard Aicard köprüden aşağı indi ve çıplak elle büyük bir zorluk çekerek kıyıdaki kemerin dibine bir kuyu kazdı. 112 İçinde Teodolinda Şapeli'nin bulunduğu Monza Katedrali kastediliyor Ölümle Randevu 333 Keşiş Pizzi sustu. Konuşurken çektiği güçlük aşılamaz bir hal alıyor gibiydi ve onu sessizliğe zorluyordu. Kafasını biraz kaldırıp, ona biraz su içirdim. Biraz rahatlayınca tekrar anlatmaya başladı: 'Keşiş Alberzoni sabahın ilk ışıklarında çantayı gömülü olduğu yerden çıkarmayı başardı. Göğsüne sıkıca bastırdığı çantayı gizlice yün depolarından birine götürdü. Sonraki günlerde yerini sürekli değiştirdi. Keşiş Pizzi 'nin bedeni bir öksürük nöbetiyle sarsılmaya başladı. Çok vaktim kalmadı Petterini, sana söyleyeceklerimi iyi dinle: Keşiş Alberzoni çiviyle plakaları hep gizledi. Hayatının son anlarında bir tarikat kardeşine sırrını verdi ve onu, tacın tekmr oluşturulacağı doğru zaman gelene kadar bu sim saklayacağına yemin ettirdi. Yıllar geçerken sır da vasiden vasiye geçti. Taç ve hazine katedrale geri verildi ama çiviyle iki plaka hala duruyordu. Car-robiolodaki Humiliati evinde gizli kaldı> ta ki bizim yüzyılımızın şafağında sırrın sahibi Milano'ya San Giovanni 'de yaşamaya gelene kadar. '' Sizin yaşadığınız yer... Benimyaşadığım ve... Çarmıhın çivisinin son koruyucusu ol-duğım yere.

Keşiş Pizzi'nin sesi artık bir fısıltıya dönüşmüştü, o kadir kı söylediklerini duyabilmek için eğilip kulağımı ağzına yaklaştır-mak zorunda kaldım. Bana bu hazinenin nerede saklı olduğunu tarif etti, mahzende bir nişin duvarına gömülü olduğunu ve doğu nişi bulabilmek için işaretin ne olduğum söyledi.., Artık her şeyi biliyorsun genç Toskanalı, yükü sana geçimim. 334 Mario Mazzanti Münzeviler ortadan kalkalı yıllar oldu, kalbinin ve aklının sana söylediğini yap... Keşiş Pizzi başka bir şey söylemedi; bir saat sonra gecenin derinliğinde yok olmak üzere gözlerini kapadı. Keşiş Pizzi nin açıkladığı ve artık benim olan sırrın kalbimde yarattığı kargaşayı anlatamam. Ama şunu söyleyebilirim ki bunu kısa bir süre sonra zihnimin uzak bir köşesine attım. O günlerde gözlerim çok acılar görmüş, çok fazla yaş dökmüştü. Togna dışındaki her şeyi unutmak istiyordum. Bir aptal gibi onun dokunuşlarına, sesine ve teninin kokusuna sarıldım. Aslında benim için tek hazine o idi ve zaman bunu silecek diye deliriyordum. Bazı hareketlerini, tatlılıklarını, beni delip geçen bakışlarındaki o ışığı... Dünyaya geri döndüm; o bakışı ve onunla ilgili her şeyi binlerce defa resimlerimde ve şiirlerimde yaşatmaya çalıştım. Anavatanım tatlı Suvereto ve benim cennet gelinim için Tiziano’nun ışığını boş yere yıllarca aradım. Yazıyla resim yapıp, iyi bir ressamın nasıl olması gerektiğini anlatarak talihsizliğiyle alay eden Nabad'ıma yardım ettim. Düşüncelerim Keşiş Pizzi ye, çarmıhın çivisinin demirine ve kıymetli mücevherleriyle iki plakaya neredeyse hiç kaymıyordu. Bir zamanlar Humiliatiye ait olan San Giovanni Evangelista Evi artık Kutsal Bakire Meryem Koleji olmuştu ve sır hafizamda olduğu gibi üç yüz yıldan fazla bir süredir oranın mahzenlerinde saklıydı. Vebanın çarptığı Milano'nun nüfusu, kısa zamanda gelen yeni çocuklarla artıp yüz bini aştı ama yine de eski haline geri dönemedi. Ölümle Randevu 335 Salgını takip eden birkaç yıl boyunca birçok zenginlikler yok oldu. Adda, Foppa, Tettoni ve Triddi gibi soylu ailelerden çıkan bankerler battı. Ispanyol vali tarafından konulan vergiler ve ödemeler gün geçtikçe daha da kötüleşti. Bir zamanların neşesi yaşayacak başka yerlere kaymıştı. Borromeo tevazu sahibi olmayı öğretiyordu, yeni kiliseler ve okullar inşa ediyordu ama bunların yanında yeni hapishaneler de yaptırıyordu; turnuvaları, kutlamaları, bayramlarda satış yapmayı ve komedyenleri yasaklıyordu... Hangi resmin yapılacağının, binaların nasıl süsleneceğinin, nelerin yayınlanamaya-cağının talimatlarını veriyordu. Mesolcinada Ya sizin çılgınlık ve sefahatleriniz ya Milano! diyerek kazıkta on bir cadı yakıyor, oburluk, gurur, tembellik, açgözlülük, şarap, çapkınlık, sadece cinsellik ve sevgi için yapılan evlilikler konularında vaazlar veriyordu. Kadınlar için söylediklerine gelince: Ama sen, sağlık nimetini kötüye kullanan kadın, sadece sokaklara düşmekle kalmıyorsun, dört taraf açık o şeytani at arabası icadını kullanıyor içinde sıkça yalnız olduğun bu arabalarda ahlaksız gençlere tehlikeli ve zararlı bir gösteri sunuyorsun... Banliyölerde tembelce dolaşıyorsun, ruhları avlamak için tuzak kurmada şeytana yardım ediyorsun, boş düşünce ve karmaşık arzular için bir yem gibisin. Son olarak da bir imha aracı gibisin, merakına yenik düşüp evden

çıkan, saldırılara karşı koymayı bilmeyen birçokları için yıkım ve somuz bir ölümsün... Ama sen kadın, başıboş halin, merakın ve makyajınla eğer düşmeyecek olursan başka birçoklarını düşürmek için her yolu denersin. Bunu erkeğin cinsellik ve şehvete dayalı ahlaksız sevinçlerini uyandırarak yaparsın; bunlar ruhta başlarsa ette biter. Halen sevgili Nabad'ımınyönettiği Valle Akademisi saıuıtı, şarabın coşkusu altında bulmaya devam ediyordu atna Akademinin fazla ön plana çıkmamıisı gerektiğini anLımak lazımdı ve Galeoneyi iyi şarapla doldururken, temkinli olmak gerekiyordu. 336 Mario Mazzanti Salgının üstünden sekiz yıl geçmişti. Kasımın dördünde Bor-romeo öldü. Hayatının son yılında Maggiore Hastanesinin, güçleri ni kazanmak için gerekli bakımı sağlayamadığı nekahat dönemindeki hastalar için bir bakım evi kurmayı planlıyordu. Bu hayır projesini San Dionigi Bazilikası nda yapmak istiyordu ama önce hastalığa sonra da ölüme teslim oldu. Onun yerine Milano Başpiskoposu olan , projeyi sahiplenip hayata geçirmek istedi ama bunun için düşünülen yer artık San Dionigi değildi... Bakım evinin, bir zamanlar Humiliati nin evi olan Kutsal Bakire Meryem Koleji nin bulunduğu yere yapılacağını öğrendiğimde, içimde büyü£ bir karmaşa patlak verdi. Borç yükü altında açık artırmaya çıkarılan okul mülkleri, o arazide bakım evinin yapılması için satın alınıp, San Giovanni di Dio Cemaati ’nin Fa-tebenefratelli olarak bilinen rahiplerine emanet edilecekti. (Tam olarak bahsettiği yer komiser, şu anki Milano Fatebe-nefratelli Hastanesi, bir zamanlar orada San Giovanni Humiliati Evi yükseliyordu.) Keşiş Pizzi'nin bana anlattığı sır, bakım evinin inşası sırasında mutlaka ortaya çıkacak ve sonsuza dek kaybolacaktı. Ne yapmalıydım? Ne yapmalıydım? Kalbinin ve aklının sana söylediğini yap. Keşiş Pizzi nin son sözleri bunlar olmuştu. Demir Taçtan çıkarılan çarmıh çivisinin demirini ve plakaları kaderlerine terk etme düşüncesi içime sinmiyordu. Keşiş Pizzinin ölmek üzereyken hikayesini anlattığı sesi her geçen gün içimde daha da güçleniyordu. Ölümle Randevu 337 Üç yüz yıl boyunca saklanmış bu kadar büyük bir sırrı bana emanet etmişti. Eğer şimdi kaybolursa, Kathar Bemard Aicard; Keşiş Alberzoni’den Keşiş Pizzi ye kadar birçok Humiliati mensubunun engellediği amacına ulaşmış olacaktı. Eğer sır ortaya çıkarsa, reform karşıtı San Carlo Kilisesi ibadeti güçlendirmek için yeni bir obje bulmuş olacaktı. Bu, özgür düşünceyi, şarabın coşkusunu, neşeyi resmetmeyi ve dizelerde onun gülüşünü zikretmeyi daha da uzaklaştıracaktı... Sonunda bir sabah koleje gittim. Mühendis olduğum yalanını söyledim ve bakım evinin inşası için hangi işlerin yapılması gerektiğini önceden tespit etmek amacıyla temelleri ve yapıyı yerinde incelemek üzere oraya gittiğimi belirttim. Mahzende yıllar önce Keşiş Pizzi nin bana söylemiş olduğu işareti buldum. Aşağıda bulunan niş derin değildi. Dolgusuz duvarın üstünde kalın bir çatlak vardı. Bedenimi kuvvetli bir titreme sardı, sanki o duvardan çıkan garip, yoğun ve gizemli duygularla kaplandım. Oradan neredeyse koşarak kaçtım... O gece hiç uyumadım ve hayatımda ilk defa Tognayı düşünmek için kendimi zorladım.

Sonraki gecelerde, her ne kadar sabah olunca kendime bir daha bunu yapmayacağımın sözünü versem de karanlıkta koleji uzaktan izleyip, o duygulan tekrar yaşamak için oraya gittim. Gözetim olmamasına ve istersem rahatça içeri girip, Humiliati hin bu antik stmm alabilecek olmama rağmen bir daha asla oraya yaklaşmadım. Kalbimi ve aklımı dinledikçe yavaş yavaş uzun bir süredir yapılması gerektiğini bildiğim şeyi yapmaya karar verdim. Nabad’ın yardtmına başvurdum. Daha uzun yıllar çizii kalmasını istediğiniz büyük bir sırrı nereye saklardınız ustam: Mario Mazzanti diye soıdum yükümle ilgili bir şey söylemeden. Giovan Paolo bana bunun cevabını vereceğini söyledi ama günlerce sanki bu sözünü unutmuş gibi hiçbir şe)> söylemedi. Sonra bir gece aniden bana şöyle dedi; Büyük bir sır ancak başka bir sırla gerektiği gibi saklanabilir ve biz hamallar Valleye güvenmek zorundayız. Valleye mi Nabad'ım? Orası hamal kardeşlerimizin olduğu yer: Compa Cont ve Compa’ Soldarogıı gibi kardeşlerimizin... işte böylece bir gece kimseye görünmeden koleje gidip, ustamın öğrettiklerini uyguladım. Cennette sevgili Tognamı bulmak üzereyim, yükümden kurtulmak için daha fazlasını söyleyemem; çünkü benim sözlerimi anlamayı bilecek, aramaya alışkın adamın kim olacağını ve ne zaman geleceğini bilmiyorum. Ama Tanrıdan onun da benim gibi kalbim ve aklını dinlemeyi bilmesini dilerim. Cosimo Petterini Toskanalı Valleli hamal Compa’ Piscignin Ressam ve şair Bu ve ebedi hayatta Togndnın kocası. Angela ve Benni, Petterini’nin hikayesini okumayı neredeyse eş zamanlı bitirdiler. Hepsi doğru o zaman: Taç, ızdırap çivisi... diye fısıldadı Angela uzaklara dalan gözleriyle. Komiser Benni zihninde ağır bir dans tutturmuş olan düşünce ve duygulardan kurtulmaya çalışıyordu. Demek Humiliati’nin büyük sırrı gerçekten de bir hazineydi! Hem dünyevi hem de mistik bir hazineydi; paha biçilmez bir değere sahipti... Rivera’yla Orfeo gerçekten de neye el uzattıklarının farkında mıydılar? Bunu biliyorlarsa, elyazmasını kime çevirt-meyi düşünüyorlardı? Hala böyle birinin arayışı içinde iniydiler? Yoksa ne olduğunu tam olarak bilmedikleri elyazmasını satmayı mı planlıyorlardı? Profesör Valeriani, güzel Orfeo'ya hu belgeden bahsedip sır vermiş olabilir miydi? Peki, ya Carniglia? Rivera yı nereden tanıyordu? Ve onu nerede görmüştü? Ve onu görür görmez her şeyi nasıl tahmin edebilmişti? Son olarak da büyük sır nerede gizleniyordu? Neredeyse dört yüz yıl sonra halen Petterini’nin sakladığı yerde duruyor olabilir miydi? Haydi beni takip edin, dedi Doktor Margas, çoktan ava ğa kalkmıştı bile. Soruları sonraya bırakalım, önce si;c bir şc\ göstereceğim. Mario Mazzanti Doktor, peşinde Benni ve Angela ile birkaç adımda meydanı geçip, Santa Maria al Carrobiolo Kilisesi’nin giriş kapısının önünde durdu.

Size geçen akşam söylediğim gibi: Bir tek çan kulesi o olayların yaşandığı uzak dönemden kalma, kilise tamamen yenilendi. Şimdi bir de yanındaki kırmızı tuğlalı binayı inceleyin. Burası bugün bir Barnabit Manastırı3, Humiliati evi tam olarak buradaydı. Elbette ki yüzyıllardır çok şey değişti ama yapı aynı şekliyle kaldı. Kapısını görüyor musunuz? İşte günümüzden çok uzak olan o gece Kathar Bernard Aicardo çantasıyla birlikte muhtemelen bu kapıdan dışarı süzüldü. Margas, meydanda manastır duvarı boyunca geri yürümeye başladı. Böyle sessizce yürümüş olmalı, dedi. Eski Humiliati evinin köşesine gelince durdu. Ve buradan solu takip ederek evin 113 Barnabitler: Barnabasçılar olarak da bilinir. Aziz 'ın fikirlerini benimseyen tarikat, özellikle dini eğitim üstünde faaliyetleri olmuştur. Ölümle Randevu 341 kırmızı duvarlarını izledi ve şu gördüğünüz, bugün ismi Carro-biolo Geçidi olan yol boyunca ilerledi. Kırmızı tuğlalardan oluşan uzun duvar önlerinde yüz metre kadar uzanıyordu. Margas tekrar yürümeye başladı ve eliyle işaret ederek anlatmaya devam etti: Büyük yün mağazalarını burada açıyorlardı. Bernard Ai-card temkinli ilerliyordu ama gece karanlıktı ve bir Humiliati keşişi olan Alberzoni’nin onu gizlice izlediğini fark edemedi. Oldukça heyecanlı olan Margas, o kadar hızlı adımlarla ilerliyordu ki; Benni ve Angela ona yetişmekte zorlanıyorlardı. Aicard, Keşiş Pizzi’nin Petterini’ye anlattığı gibi, evin bitiminden Teodolinda Katedrali’ne doğru sağa döndü. 342 Mario Mazzanti Margas uzunca bir süre sadece yürümeye konsantre olup, konuşmadan ilerledi. Bu birkaç yüz metreyi bugünkü Solera Sokağı boyunca çantasını sıkıca tutarak yürüdü. İşte, bu solumuzda olan yapı, yani Monza Mahkemesi elbette ki o günlerde yoktu. Birkaç metre daha yürüdüler. Ve katedrale doğru uzanan bu büyük meydan, Garibaldi Meydanı, dedi yürümeyi bırakmadan. Kathar Aicard, meydanı diğer ucuna kadar geçip, sola döndü, Teodolinda Katedrali’ne doğru ilerledi, sonra tekrar sola dönüp berrak Lambro Nehri’ni yedi kemeriyle aşan büyük Arena Köprüsüne yöneldi... Bir dakikadan az bir süre sonra köprünün önüne geldiklerinde Angela sordu: Bu Arena Köprüsü mü? Benni henüz ağzını bir kez bile açmamıştı. 18. yüzyıla kadar buradaydı, bu gördüğünüz onun yerini alan Aslanlar Köprüsü. İsmini, sizin de kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, her bir korkuluğun başındaki etrafı gözleyen mermer aslan heykellerinden alıyor. Yani Bernard Aicard, Demir Taç’ın plakalarını ve ızdırap çivisinin demirini buraya mı gömdü? Evet Angela. Bunu 1200 yılının o aysız gecesinde yaptı: Büyük zorlukla, çıplak elle, kıyıdaki kemerin dibine bir çukur kazdı... Arena Köprüsü bugünkünden daha uzun ve dardı. Büyük olasılıkla Lambro’nun yatağı oldukça genişti ve...

... Ve suları da daha berraktı! Benni doktorun sözünü aniden kesiverdi. Elyazmasını okumaya başladığı andan beri ilk Ölümle Randevu 343 defa konuşuyordu. Bu gezi çok ilginç Doktor Margas ama o geceden üç yüz yıl sonra Petterini her şeyi hangi cehenneme sakladı? Siz bunu anlayabildiniz mi? Belki Rivera yı orada enseleyebilirdi. Margas cevaplamadan önce birkaç saniye bekledi. Bu yönde neredeyse hiçbir işaret yok ama benim neresi olabileceğiyle ilgili genel, bu söylediğime dikkat edin genel’ diyorum, bir fikrim var. Ama önce tarihleri ve belgeleri kontrol etmem gerek; yani üstünde biraz çalışmam lazım, saçmalamaktan nefret ederim. Benni derin bir nefes aldı, yine beklemek gerekiyordu... Hadi ama komiser, asmayın suratınızı, yüzyıllar sonra birkaç saatin lafı mı olur? Bakın, önümde hala öğleden sonranın büyük bir kısmı ve ihtiyacım olursa bütün bir gece var; yarın sabah için söz veriyorum... *** Komiser Benni için bu, Angelasız geçirdiği üst üste üçüncü gece olacaktı. Bu gerçekten de bir rekordu ama bu sefer bir bahane bulan kendisiydi. Ne cehennemdi ama, en kritik noktasında bir soruşturma vardı ortada! Buna odaklanması gerekiyordu. Demir Taç’ın büyüleyici hikayesini ya da Petterini’nin Togna’ya olan aşkının ne kadar büyük olduğuna yönelik yorumları dinleyecek vakti yoktu. Günün geri kalanı bir gelişme olmadan geçti. Carniglia nın durumu stabildi, belki bir sonraki gün için onunla konuşma izni alabilecekti. Rivera kuş olup uçmuştu sanki ve dünyanın diğer tarafındaki Orfeo, Malpensa gümrüğü çıkışında yakalanmak üzere dö-ndş için bavullarını toplamaya başlıyordu. 344 Mario Mazzanti Komiser Benni farkına bile varmadan, en sevdiği koltuğunun üstünde uyuyakaldı ve bu arada izmaritle dolu kül tablasını vere devirdi. Rüyasında Margas'ı kafasında Demir Taç ile Sancarlone’yi işaret ederken gördü. Azizin dev eteğinin altındaki Rivera ise haince etrafı gözetliyordu. *** Cep telefonu saat tam 6.13’te çaldı. Ne olduğunu anlamak Benni’nin biraz vaktini aldı. Uyuşmuş bedenini silkeleyip, kimin aradığına bakmadan cevapladı. Ingroja? Hayır hayatım, benim Angela. Angela mı? Evet, senin Angelan, hatırlıyor musun? Biraz esmer, çok güzel ve çok sempatik olan. Angela! Aferin, evet ta kendisi. Ama ne... Uykumun en güzel yerinde Doktor Margas aradı. Angela güne pek de iyi bir ruh haliyle başlamışa benzemiyordu. Uykuya dalabilmek için ne kadar zorlandığımı bilmiyorsun tabii. En

kısa zamanda onu aramanı istedi, sana numarasını verip, ben yatağa geri dönüyorum. Bu arada, şu lanet telefon numaranı ona ver, domuz herif! *** Ölümle Randevu 345 Benni kendisini yolda bekleyen Doktor Margas’a yaklaştı. Autolaghi yoluna girip, Lainate çıkışından çıkmamız gerekiyor komiser. Vites değiştiren Benni, Margas’ın belirttiği bu güzergaha hiç şaşırmadı. ‘Dünyanın başkenti Lainate,’ diye düşündü. Cosimo Petterini, Nabad’ına büyük sırrı nereye saklayabileceğini sorduğunda, 1587 yılının son aylarında olmalıydılar ya da en azından bir sonraki yılın ilk aylarında. Fatebenefra- telli’deki bekim evinin inşası için ilk temel 1588’de atılmıştı. Margas’ın gözlerinde hala bir gün Önceki o parıltı vardı. Büyük sırrın ne olduğundan habersiz olan Lomazzo birkaç gün sonra ona ne cevap verdi? O sırrı sadece bir başka sırrın yeterince iyi gizleyebileceği-ni... Punto yolda hızla ilerliyordu. Büyük bir sır ancak başka bir sır ile gizlenir. Ve biz hamallar Valleye güvenmek zorundayız... Yani demek istediği, saklanacak yerin Val di Blenio Akademisi’nin gizemli atmosferinde olduğuydu. Doğru. Ve iki isim söyledi: Compa’ Cont ve Compa Sol-darogn. İki hamal mı? Margas onayladı. Compa Soldarogn için mühendis anlamına gelen ‘Compa Inscigne ismi de kullanılıyordu ama gerçek ismi Giacomo Soldati idi ve muhtemelen Luganoluvdu.'* İsviçreli yani. Margas sabırla açıkladı: Mario Mazzanti Lugano tıpkı Val di Blenio gibi bugün İsviçre topraklarında bulunuyor ama o dönemlerde Milano Dukalığı’na aitti. Her neyse, Giacomo Soldati askerdi: Hidrolik mühendisi ve askeri mimar. Dahiler kulübündenmiş desene, dedi Benni tozlu askerlik anılarını hatırlayarak. Büyük saygı görüyordu, o kadar ki kendisine kanal sularının dağıtımını geliştirmek üzere bir görev emanet edilmişti. Punto yolda kayarak ilerliyordu, henüz sabahın yedisi bile değildi ve şehir daha yeni uyanmaya başlıyordu. Petterini’ye büyük sırrı nereye gizleyeceğini Compa’ Sol-darogn mu gösterdi? Mesela onun yapılarından birine, belki kanallardan birinin altına? Durun biraz, aslında her şeyin anahtarı diğer isim: Compa Cont. Onun kim olduğunu biliyor musunuz komiser? Compa’ Cont’u kim tanımaz ki? Tam dilimin ucunda... Hamal olarak Compa’ Cont ismini almıştı ama gerçek ismi Pirro L Visconti Borromeo idi. Margas etki yaratması için sözlerine ara verirken, Punto nihayet karayoluna çıktı. San Carlo’nun akrabası mıydı?

Visconti Borromeo’lar başka bir ailedir. Pirro’nun soyu abartılacak bir zenginliğe sahip değildi ama o, varlığını gittikçe artırdı. Bunu önce zengin bir ailenin birinci dereceden mirasçısı olan Ip-polita Portoyla evlenip, talihsiz Ippolita’nın sadece bir yıl sonra ölmesiyle bankacılar ailesinin kızı Camilla Marino’yla evlenerek hızlı bir şekilde yaptı. Böylece sanatsever ve koleksiyoner olmayı hedef- Ölümle Randevu 347 leyen Pirro, hızla Milano’nun en önemli adamlarından biri haline geldi. Önemli kamu görevleri alıp, Mantovada Gonzaga Ailesi ve Floransa’da Fernando de Medici gibi dönemin ünlü isimleriyle ahbaplık etmeye başladı. Bunlar Pirro’nun halen büyük ölçüde büyü ve simyayla ilişkilendirilen deneysel sanat ve bilimsel merakın havasını soluyabileceği ortamlardı... Karşı Reform’un amblemi olan bir şehirde yaşayan biri için ideal bir kültürel altyapı! Başpiskopos Carlo kendini, ‘şiirsel ilhama karşı yarışa girmek’ olarak gördüğü saygısız sanatsal üretimi ve bunu destekleyen felsefeleri dışlamaya adamıştı. Giovan Paolo Lomazzo ve Pirro’nun tanışması kaçınılmazdı. Çok ilginç doktor ama on beş dakika sonra Lainate’ve varmış olacağız; bana tam olarak nereye gittiğimizi söylemeye niyetiniz yok mu? Villa Littaya.114 İsmini çok duyduğunuza eminim.. Benni’nin bu sefer hafızasını deli gibi karıştırmasına gerek yoktu, neresi olduğunu biliyordu. Çok güzel bir malikane olduğunu biliyorum, turistik bir yer. Gösteriler ve etkinlikler de yapılıyor. Orası... Margas, Benni’nin lafını bitirmesine izin vermedi: Villa Lirta geçmiş yüzyıllar boyunca tanınmış konuklarıyla herkesi şaşırtan bir yerdi. Mesela bunların içinde Visconti Borromeo Ailesi’nin üyesi olan Stendhal bile vardı. Doğrusu Pirro hayalindeki malikaneye dönüştürmek üzere bu evi aldığında, bir çiftlikten daha fazla olduğu söylenemezdi. 114 Villa Litta: İtalya’nın Lombardiya bölgesinde Laınate şehrinde bulunan 16. yujytlda yapılmış tarihi bir malikanedir. Ninfeo'su ile unludur 348 Mario Mazzanti **+ Yarım saat sonra, yatağından zorla çıkarılmış olan öfkeli bekçi Villa Litta’nın kapılarını ziyaret saati dışında gelen bu iki rahatsız edici herife açıyordu. İşte, dedi Margas içeri girdiklerinde. Yapının avlusunda-yız, şu merdivenlerden muhteşem odalara çıkılıyor. Ama Villa Litta nın gerçek büyüsü başka bir yerde saklı. Tüm mülkün en az %80’ini kaplayan büyük bahçede. Bu arada yeri gelmişken; yapının ekseninin kuzeyden güneye doğru mükemmel bir şekilde yerleşmiş olduğunu biliyor muydunuz? Ölümle Randevu 349 Benni, Margas’ın peşinden bahçeye doğru ilerledi; bu hikayede bir defalığına mahsus olsa bile gerçekten hangi yöne gittiğini bilmekten memnundu.

Önlerine, üstünde yükselen kulesiyle bahçenin tüm enini kaplayan bir yapı çıktı. Tek katlı binanın anıtsal girişinin yanında traverten işlemelerle sanki mağara duvarı görünümü verilmeye çalışılmış kanat gibi duvarlar vardı. Bunlar; içinde kır tanrılarının heykelleri olan nişlere, deniz kabuklarına ve nehir alegorilerine115 ev sahipliği ediyordu. Margas durdu ve şöyle dedi: Bu Ninfeo,u' Villa Utta'nm kalbi. Pirro bu kısmı 1585’de yapmaya başladı. O sırada binanın inşası bitmişti ve Carlo Borromeo öleli bir yıl oluyordu. Fresk, heykel ve süslemeleri yaptırmak için çok değerli sanatçıları çağırdı. Hepsini temsilen bir tanesini söyleyeyim: Procaccini. 115 Alegori, soyut kavramların heykel, resim ve simgelerle anlatılmasıdır. Nehir alegorisinde su ve çeşme, kenarında oturan ya da uzanan çıplak dev heykeller ve figürler kullanılarak anlahludı 116 Genellikle çeşme ve su kaynaklarının yakınına yapılan ve su perilerine adanan kutsal yapıdır. Mario Mazzanti Ninfeo ancak 1589 ela tamamlanıp açılabildi. Tam zamanlama verecek olursam, Lomazzo'nun Rabisch sözlüğünü yayınlamasından birkaç ay önce ve Petterinfnin Nabad’ından tavsiye istemesinden iki yıl sonra. Giovan Paolo Lomazzo kör olmasına rağmen, Pirro'nun akıl hocası ve danışmanı olarak bu eserin gizli yöneticisi oldu... Harikulade, evet daha iyi bir sıfat bulamıyorum: Harikulade... Gelin içeri girelim. Görkemli girişi geçince, Komiser Benni kendini büyük sekizgen bir salonda buldu ve hemen Margas’ın tabirini sahiplenmek zorunda kaldı: Tek kelimeyle harikuladeydi! Margas onu bir süre kendi haline bıraktı. Burası ‘Dört Rüzgar Avlusu. Tam buradan odalara, hollere, salonlara ve son olarak kendi iç mekanlarına sahip eski mağaralara giden bir labirentin yolu başlar. Kendinizi hazır hissettiğinizde size tümünü göstereceğim komiser. JS2 Mario Mazzanti Turun sonunda tekrar Dört Rüzgar Avlusuna döndüklerinde, Benni bu olağanüstü yerin ona vermiş olduğu duygulardan dolayı kendini biraz garip ve kafası karışmış hissediyordu. Bunda Doktor Margas'ın gezi sırasında yaptığı yerinde ve ayrıntılı açıklamaların da payı vardı. Komiser birçok defa, ‘Buraya mutlaka Angela yı getirmeliyim,' diye düşünmüştü. Gördüğünüz gibi her yer su: Çeşmeler, fıskiyeler... Küçük gökkuşakları yaratmak ve hatta konukları eğlendirmek için yapılmış su oyunları... Bu gerçek su mühendisliği başyapıtına gerekli olan su, kuleye yerleştirilen bir depo ile sağlanmış. 20 metre yükseklikten dökülüp, neredeyse bir kilometre uzunluğundaki borulardan geçen su, tüm sistemi harekete geçiriyor. O dönem için dahiyane bir iş. Compa’ Soldarogn mu yapmış? diye sordu Benni. Aslında hayır. Muhtemelen ilk akla gelen isim oydu ve bu yüzden Lomazzo, Petterini’ye ondan bahsetmişti. Ama Giaco-mo Soldati o dönem Savoy ordusunda hizmet veriyordu, işte bu yüzden onun yerine Ponte Tresalı Komutan Agostino Ra-melli çağırıldı. Başka bir askeri mühendis... En tartışmalı kişilerden biriydi. Maceralı bir hayatı vardı: Rochelle Kuşatması’nda117 bile yer almış, orada yaralanıp Ugo-nottiler tarafından esir edilip, sonrasında serbest bırakılmıştı. İkili Villa Litta’nın çıkışına doğru sessizce yürüdüler.

Bir süre sonra Margas tekrar konuya döndü: 117 Rochelle: Fransa'da Atlas Okyanusu'na kıyısı olan önemli bir liman şehri. Nabad, genç Cosimo’ya tavsiye verirken bu su oyunlarını gerçekleştirmek üzere aklında olan isim Compa Soldarogn’du. Benni birkaç adım daha ilerledikten sonra durup Margas ın bakışlarını aradı. Yani siz Petterininin büyük sırrı saklamak için seçtiği yerin burada olduğuna mı inanıyorsunuz? Bundan hiç şüphem yok. Tarihler birbirine uyuyor, kahramanların kişisel hikayeleri de... Petterim nin tarifi burayı gösteriyor Sadece birkaç kilometre uzakta kalbine yenilen Carnigüayı da buraya o işaretler getirmiş olmalıydı. Riveramn izi de tam Mario Mazzanti orada, Lainate’de kaybolmuştu. Benni malikaneyi hemen sivil ekipler tarafından gözetim altına aldırmaya karar verdi. Ama nerede? dedi Margas kollarını açıp, kendi etrafında dönerek. Alan çok büyük, bir işaret, bir sembol bulmak gerek. Ninfeo’yu siz de gördünüz, binlerce işaret ve sembol var. Bu, samanlıkta iğne aramaktan bile daha zor! *** Komiserin zihni başka yerdeydi. Saatine sabırsızca baktı. Sekizi geçiyordu ve Carniglia’nın tedavi gördüğü hastane uzakta değildi. Komiser, Margas’a dönerek şöyle dedi: Doktor, sizi biriyle geri göndereyim... Hatta... Benni’nin aklına daha iyi bir fikir gelmişti. Tedavi altındaki biriyle görüşmem gerek. Siz doktor olduğunuz için görüşme izni almama yardımcı olabilirsiniz belki. Bana eşlik etmek ister misiniz? *** Kısa bir süre sonra komiser hastanenin reanimasyon bölümünün önünde bekliyordu. Margas meslektaşlarıyla konuştuktan sonra yanma geldi. Carniglia uyanık, rahat bir gece geçirmiş. Kritik dönemden çıkmış. Onunla konuşabilir miyim? Meslektaşlarım çok ayak diredi ama onları ikna etmeyi başardım. Sadece birkaç dakika. Daha fazlasına izin yok. Gelin benimle, içeri girelim. Carniglia üst gövdesi hafifçe yukarı kalkmış vaziyette yatakta yatıyordu. Bir sürü kabloya bağlıydı ve sonda takılıydı. Ölümle Randevu 355 Kordonlardan biri kolundan aşağı inerken bir ekranda hayati fonksiyonları görünüyordu. Benni’yi hemen tanıyıp, yorgun bir el hareketiyle selam verdi. Acele edin, diye fısıldadı Margas. Ve sakin olmanız gerektiğini unutmayın. Benni yatağa yaklaştı. Beni... Beni korumaya aldınız mı? diye sordu Carniglia, sesi bir fısıltıdan ibaretti. Tüm hastane korunuyor, diyerek yalan söyledi komiser. Hiçbir risk altında değilsiniz. Bana şu ismi söyleyin Carniglia, sizi kimden korumamız gerekiyor? Sahaf konuşmak üzere gücünü toplamış gibi görünüyordu. Benni kendine, onun katilin takma ismi Riverayı mı, yoksa gerçek ismi Roberto Castelvecchio’yu mu kullanacağını sormadan edemedi. De Carlo... dedi Carniglia fısıldayarak. Marcello De Carlo...

De Carlo! Benni kendisinin de kalp krizi geçirdiğini zannetti. De Carlo! Elbette ya, tüm ipuçları Rivera ve Orfeo’nun organize işlerini gösteriyor olsa da, onu aklının bir kenarında tutmayarak ne büyük aptallık etmişti! Demir Taç uzmanı, Profesör Valeriani’nin keşfettiği sırrı kolayca açabileceği tek kişi, öğrencisi. Ses getirecek bir keşit vap-ma hayali içindeki eğitmen, bu hırsı uğruna hiçbir şeyin kendini durdurmasına izin vermeyecek bir kişi. Mario Mazzanti De Carlo! Margas, Bennfnin şaşkınlık halinden faydalanıp, Carniglia ya yaklaştı. Elyazmasını nasıl ele geçirdiniz? İşçiler... İşçiler buldu... Ticinesede San Lorenzo118 yakınlarında yeni bir apartman inşa ediyorlar... Orada daha önce bulunan bina yıkıldı... Sahaf soluklanmak için konuşmaya ara verdi. Benni değerli vaktini sorularla harcayan Margas’a öfke dolu gözlerle baktı. 19. yüzyıldan kalma eski bir binaydı... Ama altındaki mahzenler 16. yüzyılın sonlarına kadar geri gidiyordu. Elyazmasını orada mı buldular? Yıkarken... Duvarlardan birinde gözlerine çarpan derin bir çatlakta... Tahta bir kutu... Ve onun içinde düşük değerli birkaç eşya ile birlikte elyazmasını buldular... Carniglia gittikçe daha çok zorlanıyor gibiydi. Margas daha iyi duyabilmek için kafasını ona doğru eğdi. Kimseye bir şey söylemediler, eşyaları bir antikacıya ve... Monitörün çıkardığı ‘bip’ sesi gittikçe hızlanıyordu. ...Ve el-yazmasını bana getirdiler... Bu kadar yeter! dedi endişeyle yanlarına gelen doktor. Ona... Ona iki yüz Avro verdim... Carniglia konuyu bağlayacak vakti zor bulmuştu, doktor ise elindeki ilacı kablolardan birine enjekte etmeye başlamıştı bile. Beni hayrete düşürdünüz doktor! Nabzının 150’ye fırladığım görmediniz mi? 118 San Lorenzo: Milano'da Ticinese Semti'nde yer alan San Lorenzo Bazilikası. Ölümle Randevu 357 *♦* Aklınızı hangi cehennemde kaybettiniz? Benni hastaneden çıkarlarken öfke içindeydi. Sormam gereken başka sorular vardı. Hem de çok önemli sorular! Ama bu öfke buludarının içinde bile olsa komiserin beyni hiç durmadan çalışmaya devam ediyordu. Silah hala De Carlo’da mıydı? Muhtemelen hayır ama her halükarda güzel bir arama emri çıkarmak iyi olacaktı. Elyazması ise mutlaka yanında olmalıydı, belgeyi güvenli bir yere saklamış olsa bile kopyaların bulunduğu CD’yi el altında tuttuğuna şüphe yoktu. En azında bu, onu yakalamak için yeterliydi. Sonrasında Carniglia ile sakince konuşup, bulguları değerlendirmek ve yeni deliller bulup kısacası her şeyi açıklığa kavuşturmak için yeterli vakti olacaktı. Bu sabah adımları zorla yakalama sırası Margas’taydı. Affedersiniz komiser ama Carniglia mn elyazmasını nereden bulduğunu öğrenmek hayati önem taşıyordu.

Benni ona ateş saçan gözlerle baktı. Anlamıyor musunuz? Düşünün: Petterini birçok defa Ticinese’de yaşadığını yazmış. Onu oradan götüren veba salgını ‘Manzoni’nin bahsettiği, yani 1630’daki salgın. Demek istediğim o mahzenlerin yapımından sonraki bir zamana tekabül ediyor. Duvarın içine o kutuyu koyan ve üstüne tekrar duvar ören Cosimo Petterini’nin kendisiydi! Benni ancak o zaman Margas ın ne söylemek istediğini anlayarak olduğu yerde kalakaldı. Dört yüz yıl sonra o elyazmasını okuyan ilk kişiler biri?! Bu demek oluyor ki büyük sır hala orada, Villa Littadaf Saat 11 ’de Benni’nin istediği arama emri masasının üstünde duruyordu. Bu arada Rivera bulunmuştu, onu Lainateden birkaç kilometre uzaktaki halka pek duyurulmamış bir çiftlik turizmi mekanında enselemişlerdi. Bu girişimcilik örneği olan yerde iki gün , iki gece geçirmişti. Mekanda kaçak kumarın yanı sıra yaşı ufak kızların ekmek parası kazandıkları, kaslı erkeklerin ve kokain satıcılarının yanı sıra hovardalığı meslek edinmişlerin ve çok sevilen özel müşterilerin hoş bir haftasonu geçirmelerine yardımcı olacak başka birçok şey vardı... Harekete geçmenin bu kadar yaklaştığı bir anda Ingrojanın bıyıkları titriyordu. Komiser Benni liderlere has bir havayla emri elinde salladı. Adamlara haber ver, onu üniversiteden alalım; önce çalışma odasını arayalım. *** Fakülte sekreteri, genç kategorisinden uzun süre önce çıkmış bir kadındı. Profesör De Carlo birkaç gün önce izne çıktı. Yerine asistanlarından biri bakıyor, isterseniz sizi onunla görüş- türebilirim. Mario Mazzanti Evinde mi acaba, biliyor musunuz? Her halükarda irtibat numarasını alabilir miyiz? Ingroja’nın bıyıkları artık titremiyordu; bu yeni kaybı en kısa zamanda bulmak üzere komiserin öfkesine maruz kalmanın beklentisi içindeydiler. Kendisini nerede bulabileceğimize dair bir fikriniz var mı? Benni, müfettişin sözünü kesti: Boş ver. Sanırım o küstah pisliği nerede bulacağımızı biliyorum. Komiserin bu tarzına sinirlenmeyen sekreterin yüzünde bir gülümseme belirdi, o da aynı fikirdeydi: De Carlo küstah pisliğin tekiydi. *** Onu, Dört Rüzgar Avlusunda, buldu. Venüs ve Eros heykelinin altında gözleri yukarı odaklanmış, bir mozaiği dikkatle inceliyordu. Kot pantolon üstüne spor ceket ve açık renk bir gömlek giymişti, kravatı yoktu. Profesör De Carlo, yanına sessizce süzülen Benni’yi fark etmedi. Gerçekten harikulade bir yer, sizce de öyle değil mi profesör? Anlık bir şaşkınlıktan sonra De Carlo hemen, her zamanki kibirli kayıtsızlık havasına geri döndü. Şüphesiz, dedi ve bronz alnındaki bir tutam saçı iterek, tekrar mozaiği incelemeye koyuldu. Bunu sadece yüzeysel olarak takdir edenler için bile öyle. Komiser Benni onun okkalı bir küfürü bile hak etmediğini düşündü. Daha iyisini yapacaktı... Hangi kimliğinizle buradasınız Profesör: Bilim adamı mı, yoksa bir sanat aşığı mı?

Bilim adamı, komiser. Peki ya siz? Ha, bu arada soruşturmalarınız nasıl gidiyor? De Carlo gözünü bir an olsun mozaikten ayırmadan ve Benni’ye bakmadan konuşuyordu. Ölümle Randevu 361 Komiser, profesörün sorusuna aldırış etmeden konuşmayı sürdürdü: Uzmanlık alanınızın yüksek Ortaçağ dönemi olduğunu sanıyordum. Oysa Demir Taç üstüne bir denemenizi okudum. Demir Taç’ı duyunca De Carlo hafifçe irkilmiş miydi, yoksa Benni’ye mi öyle gelmişti? Öyle zaten ama bir süredir 16. ve 17. yüzyılları daha yakından incelemeye başladım. Benni etrafına bakınarak ekledi: Ama burada tarihten çok sanatın sınırları içindeyiz. Sanat ve tarih, ikisini birbirinden ayrılamaz. Tabii ki, aptal gözlemimi bağışlayın. Benni de mozaiği dikkatle incelemeye koyuldu. Söylesenize, buraya sık gelir misiniz? Son zamanlarda oldukça sık. Profesörün sesinde belirgin bir sabırsızlık ortaya çıkmaya başlamıştı. Tarihsel araştırma vakit ve yöntem gerektirir. Tarihsel araştırma, araştırma... 'Benim sözlerimi anlamayı bilecek, aramaya ahşkın bir adam gelecek... ’Cosimo Petterini nin sözleri. Sizin çok iyi bildiğiniz sözler... Birden De Carlo’nun gözleri Benni’ninkileri aradı ama bu sefer tepelerindeki mozaiği sakince izleme sırası komiserdeydi. Bana az önce yönelttiğiniz sorunun cevabını vereyim profesör: Resmi sıfatımla buradayım ve soruşturmalarıma gelince, sizin de gördüğünüz gibi sona yaklaştık. Bir an için ikisi de nefeslerini tuttu. 3o2 Mario Mazzanti Uzunca konuşmamız gerek Profesör De Carlo ama burada değil. Sorun çıkarmadan benimle gelmeyi mi tercih edersiniz, yoksa hemen dışarıdaki adamlarımı mı çağırayım? Bir hareketim yeter. De Carlo bakışlarını yere çevirdi. Sizi izliyorum. Artık eskisi gibi bronz durmuyordu ve ceketi omuzlarından düşüyor gibiydi. Benni tatminkar bir şekilde şöyle düşündü: ‘Evet, onu okkalı bir küfürle cehennemin dibine gönderme zahmetine girmeye gerek bile yokmuş.’ *** De Carlo masanın başında, Benni’nin karşısındaki rahatsız bir sandalyede oturuyordu. Sanki asaletini korumak istermiş gibi sert bir pozisyonda duruyordu. Ama yüzündeki küstahlık havasından iz bile kalmamıştı. Konuşmaya başlamadan önce kendisine yöneltilen kahve teklifini kibarca reddedip, bir kola istedi. İlk görüşmemizi hatırlıyor musunuz komiser? Size her tarihçinin en büyük hayalinden bahsetmiştim: Tarihin sayfalarına yeni bir başlık atmaya yarayacak bir keşif, sahibine ün ve ölümsüzlük verecek bir keşif. Bir astronom için yeni bir galaksi bulmak gibi... Sanırım bu karşılaştırmayı yapmıştınız. Benni koltuğuna gömülmüş, sigara dumanının arasından De Carlo’ya bakıyordu. Ingroja konuşulanları özenle kaydediyordu.

Kariyerim boyunca, bitirme tezinden makalelere ve son çıkan yayınlara kadar Lombard Destanı ve özellikle de Demir Taç ile hep ilgilendim. Geleneğin kabul ettiği şekilde Costantino’nun İsa’nın Tutkusundan kalan kutsal emanetin ta- Ölümle Randevu 363 şıyıcısı olduğunun doğruluğunu kanıtlamaya yıllarımı verdim. Bunu geç Roma Ortaçağ sanatının kanıtı olarak görmek isteyen güncel akımlara karşı durarak yaptım, hem de yıllarca... De Carlo içeceğinden bir yudum almak için sözlerine ara verdi. O cuma günü öğleden sonraki ders bitiminde Profesör Valeriani’nin bana geldiğini hatırlıyorum. Bana, eline varsayımımın doğruluğunu gösteren bir belge geçtiğini ve daha da fazlası olduğunu söyledi. Başta bulutların üstüne uçtum. Beni, onun deyimiyle ‘Ortaçağ a düşmüş bir atom bombası etkisi yaratacak’ bu olaya dahil edeceğini düşünüyordum. Ama yanılıyormuşum. Tek istediği yıllardır Demir Taç ile ilgili biriktirdiğim belgeleri almakmış. Beni bu işe dahil etmek istemiyordu. Bana sunulan şey, ismimin kaynakça kısmında görünmesiydi, o kadar. De Carlo kolasından bir yudum daha aldı. Benni sigarasını söndürüp, hemen yeni bir tane yaktı. De Carlo önceki düz sesiyle anlatmaya devam etti: Beni anlıyor musunuz komiser? Yıllar boyu süren araştırmaların sonucunu alacakken... Takdir ve zaferin tümü ona kalacaktı. Profesör sesinde algılanması güç bir titremeyle ekledi: O an, ondan nefret ettim. O akşam profesörün evine bu duygularla mı gittiniz? Benden istediği belgeleri teslim etmek için akşam görüşmek üzere randevulaştık. Kalbimde hala onu yardımıma ikna edebileceğimi umuyordum; uzun yıllar süren araştırmalarım, yüzyılları kaplayan o olayı çözmesine yardımcı olabilirdi. Rir orta yol bulup, Valeriani’nin o elyazmasını okumama izin vere ceğini ümit ediyordum. Mario Mazzanti Benni araya girerek sordu: Elyazması demişken, Orazio Carniglia’yı tanıyor musunuz? Sahaf mı? Elbette, onu fakültede hepimiz tanırız ve mutlaka ondan bir şey almışlığımız vardır. Valeriani’nin elyazmasını ondan aldığını biliyor muydunuz? Bunu, sahafı Villa Litta’da görünce tahmin ettim; o küçücük gözleriyle bana o kadar tuhaf baktı ki. Taç için orada olduğumu anlamış olmalıydı. Böylece onu takip ettiniz. Amacınız neydi? Takip mi? Aklımın ucundan bile geçmedi, sadece onun ardından ben de çıktım ve onu arabasına doğru uzaklaşırken gördüm, hepsi bu. Carniglia nın elyazmasını size değil de Valeriani’ye vermiş olduğuna yönelik tanıklık yapmasından endişelenmediniz mi? Endişelenmek mi? Doğrusu Demir Taç konusundaki özel uzmanlığım düşünülecek olursa, profesörün fikrimi almak üzere belgeyi bana vermiş olması oldukça akla yatkın. Komiser sessizce düşünüyordu. O cuma akşamına dönelim. İşbirliği teklifinize profesör ne dedi?

Hiç. Onu... De Carlo’nun sesinde yine hafif bir titreme oldu. ... Onu bir kan havuzunda yatarken buldum. Benni adeta koltuktan sıçradı. Ne? Beni oraya gittiğinizde Valeriani’nin çoktan ölmüş olduğuna mı inandırmak istiyorsunuz? Onu sizin vurmadığınıza mı inanayım? Vurmak mı?.. Ben mi? Ölümle Randevu 365 Elyazmasını ve zaferi ondan almak için! De Carlo derin bir nefes aldı. Komiser, size her tarihçinin taşıdığı hayalden bahsederken, her birimizin bunu gerçekleştirebilmek için kendimizi ortaya atıp, birçok şey yapabileceğimizi söylemiştim; ama bu işi bir cinayet işlemeye kadar götürmek... De Carlo daha derin bir nefes alıp ekledi; Ne kadar nefret edersem edeyim, ben asla birini öldüremem. Hava bir süre sessizlikle doldu. Profesörün kapısını çaldığımda kimse açmaya gelmedi. Oysa randevuyu veren kendisiydi ve bu belgeleri sabırsızlıkla bekliyordu. Peki, öncesinde apartman kapısını nasıl açtırdınız? Ben kapıya yaklaşırken, içeriden biri çıkıp benim ters yönüme doğru ilerledi. Adımlarımı hızlandırıp, kapı kapanmadan önce içeri girmeyi başardım. Anlatmaya devam edin: Profesör Valeriani’nin size kapıyı açmadığını görünce ne yaptınız? Hastalandığını düşündüm. Kolunu çevirince kapı açıldı, kitli değildi. Böylece içeri girdim ve gördüm ki... İlk yardım uygulamaya çalıştınız mı? Hayır, öldüğü çok açıktı. Vurulduğunu bile anlamamıştım. Çok kan vardı, ağzından akıyordu... İç kanama olduğunu düşündüm; Dedem uykusunda özofagus'10 varis yırtılması yüzünden ölmüştü ve yatağında bundan çok daha fazla kan vardı. Benni sigarasından arda kalanı küllükte sistemli bir hareketle söndürdü. 119 Özofagus: Yemek borusu. Mario Mazzanti Profesörü bir kan gölü içinde buluyorsunuz, evinin kapısı kilitlenmemiş ve tüm bunlar aceleyle apartmandan çıkan birini gördükten hemen sonra oluyor. Bunun bir cinayet olduğunu nasıl düşünemezsiniz? Size olanları anlatıyorum... Siz istediğinize inanabilirsiniz. Teşekkürler, diye yanıtladı Benni sertçe, ama bu sefer onu cehennemin dibine göndermeye kararlıydı: Ama inandığım şeyi düşünmek için sizin izninize ihtiyacım yok! Gerilimin geçmesi için birkaç saniye gerekti. De Carlo yavaşça lafa girdi: Sonrasında evet, bunu ben de düşündüm... Ama o an gördüklerimin ilk şokunu atlattıktan sonra kafamda çok başka bir şey vardı. Petterini’nin elyazması. Evet. Aramaya başladım ve... Komiser Benni sözünü kesti: Bir saniye... Birkaç dakika Önceye dönelim: Profesör Valeriani’yi bulduğunuzda vücudu hangi pozisyondaydı?

Anlayamadım... Tam olarak nerede bulunuyordu? Salonun girişinde. Kütüphanenin yakınında mı? Tam tersi, kütüphane salonun diğer uçundaydı. Beki, ya kolları? Kollanm nasıl tutuyordu, iki yana mı açmıştı?’ Ölümle Randevu 367 Hayır... Bedeni boyunca uzanıyorlardı sanırım. Evet, öyleydi bundan eminim. Bana söyler misiniz Profesör De Carlo, Valeriani’nin ölmüş olduğundan nasıl emin oldunuz? Gidip de nabzına bakmadım, buna gerek yoktu. Valeriani hareketsiz yatıyordu, gözleri yarı açıktı. Hem sonra o kadar çok kan bende böyle bir izlenim yarattı. O bedene hiç yaklaşmadım, hatta şey yaparken ona hiç bakmamaya çalıştım...... Elyazmasını ararken. Bulmak çok vaktinizi aldı mı? Sadece bir dakika. Çalışma masasının üstündeydi, bilgisayar açıktı. Profesör Valeriani alışık olduğu gibi belgeyi bilgisayarına kaydediyordu. Böylece 300 yıllık bir belgenin orijinaline zarar verme riski olmadan uzun süre üstünde çalışıp, inceleyebilecekti. Elyazmasını bulup aldınız, sonra? Profesörün bilgisayarım kontrol ettim, elyazmasına dair herhangi bir ipucunun kalmasına izin veremezdim. Humiliati’nin büyük sırrının ve Demir Taç’ın gizeminin tek kaşifi siz olmalıydınız. Zafer tüm ihtişamıyla bir tek size ait olacaktı, öyle değil mi? De Carlo ciddiyetle başını salladı. Yedek olması için CD’ye bir kopyasını yazdırdım ve sabit diski sildim. Ne kadar sürdü? Sadece birkaç dakika. Her şeyi bitirmiştim, işte ancak o n man zihnimde bunun bir cinayet olabileceği ihtimali dalgalan maya başladı. Mario Mazzanti Birine haber vermeyi düşünmediniz mi? Mesela polise falan? Petterini'nin elyazması cebimdeyken mi? Soruşturmaya dahil olma riskine rağmen mi? Bir sürü açıklama yapmak zorunda kalırdım; bilgisayara neden format attığım konusu buna bir örnek, kendimi haklı gösterecek bahaneler uydurmak zorunda kalırdım ve sonunda da belki şüphelilerden biri olurdum. Bunlar için mi? Hayır teşekkürler. Orada olduğuma dair izleri silmekle ilgilenip, daireden ayrıldım. Değerli elyazması ve açığa kavuşturduğu sırları ile... Artık her şey sizindi, küçük ölümsüzlüğünüzün kapısı ardına kadar açılmıştı Profesör De Carlo! Benni bir süre sessiz kaldıktan sonra sordu: Elyazması şu an nerede? uBir güvenlik kasasında. CD’Ier? Bilgisayarıma kaydettim. Ani heyecanına kendisi de şaşıran komiser ciddi bir sesle sordu: Tacın eksik plakalarını ve demirini buldunuz mu?

De Carlo kafasını iki yana sallayarak kendini sandalyenin arkasına bıraktı. Villa Litta’da saklı olduklarına hiç şüphe yok. Bulmaya gelince... Günlerdir bir işaret aramakla kendimi yiyip bitiriyorum. Benni bir sigara daha yakıp, sessizce düşüncelerini izledi. Ingroja, buraya biraz daha kahve gönderir misin? Profesör Valeriani’yi ben öldürmedim komiser. Ölümle Randevu 369 Belki öyledir... Bana binadan çıkarken gördüğünüz şu kişiden bahsedin. Yüzünü gördünüz mü, robot resim çizdirmek için tarif edebilir misiniz? Hayır, yüzünü sadece geçerken gördüm. Bana hep arkası dönük kalacak şekilde geldiğim tarafın tam ters yönüne gitti. Ancak... Ancak? Ancak farklı bir özelliği vardı. De Carlo anlattıkça komiser kafasındaki saçların tek tek yukarı dikildiğini hissediyordu. Birkaç dakika sonra ise yeni bir arama emri çıkarmakla meşguldü. Arama boyunca Benni oturma odasında ayakta bekledi. Dea ilk çığlık ve hakaretlerden sonra sessizce kanepeye oturup, dirseklerini dizlerine dayamış başını ellerinin arasına alarak beklemeye başlamıştı. Son görüşmelerinden sonra saçları turuncuya dönmüştü; fiziğini güzelleştirmeye yaramayan kısa siyah deri elbisesinin üstündeki zımbaların sayısı daha da artmıştı. Ayağında siyah çorap üstüne kırmızı bez terlikler vardı. Benni, De Carlo’nun onu Profesör Valeriani’nin evinden çıkarken gördüğünde üstünde vine bu iğrenç anonim giysi mi vardı, diye düşündü. Arama uzun sürmedi. Ingroja komiseri yatak odasına çağırdı. Çamaşırların altında, dedi dolaptaki çekmecelerden birinde duran tabancayı göstererek. Benni oturma odasına geri dönmeden önce silahı dikkatle inceledi. Bunu neden yaptın Dea? Kadın hareketsiz duruyordu. Benni devam etmeden önce bir sigara yaktı. Profesör Valeriani’yi neden öldürdün? Komiserin sesi neredeyse şefkat doluydu. Dinle Dea: Olay yerinde görüldün ve Mario Mazzanti aradığımız kalibredeki silahı dolabında bulduk. Balistik inceleme sadece birkaç saat içinde profesörü öldüren mermilerin senin silahından çıktığını doğrulayacak. Perry Mason120 bile seni bu işten kurtaramaz. Dea yavaşça kafasını kaldırdı; gözleri kırmızı ve şişti. Durun da bir sigara içeyim komiser... Sizinkinden bir tane verin. Benni az önce yaktığı sigarayı Dea ya uzatıp, kendine yeni bir sigara yaktı. Çünkü... Dea anlatmaya başlamadan önce sigarasından iki uzun nefes çekti. Neden olduğunu mu öğrenmek istiyorsunuz komiser? dedi birden kafa tutar gibi bir tavırla. Çünkü cüzdanımın dibi gittikçe deriniyordu, çünkü kızım tam bir göt kafalıyla, sadece paraları camdan atmakta iyi olan bir tembelle evlendi... Çünkü düşünmem gereken üç torunum var. Para yüzünden mi yani?

İnanmayabilirsiniz komiser ama herkes için zor zamanlar bunlar. Borsada bir yığın para kaybettim, işe gerince... Sakın bana sektörün krizde olduğunu söyleme. Pazardaki en büyük dirimi hiç şüphesiz internet alıyor: Her tür fahişe ve pezevenk kendisini orada buluveriyor. Ben belirli bir seviyeye odaklanarak ayakta kalmaya çalışıyorum, internetin sürprizlerinden uzak kalmayı tercih eden seçilmiş müşterilerim var. Ama... Ama? Kızların büyük kısmı doğudan geriyor. Onları hazırlayıp, elimde tutmak için bir ton para harcıyorum... Kimlik, kıyafet, 120 Perry Mason: Amerikalı yazar Erle Stanley Gardner'ın polisiye roman serisinin başka- rakteri. Ölümle Randevu 373 konaklama, güzellik, ulaşım... Ve ellerinde bir meslek olduğuna inandıkları an bu fahişeler isteklerini artırıyor, sonra da ortadan yok oluyorlar. Ya kendi başlarına çalışıyorlar ya da onları kaldırımlara atacak bir pisliğe aşık oluyorlar. En zekiler, evlenecek bir kaz buluyorlar. Erkeklere gelince, birkaç zenci dışında hepsi İtalyan ama onlar kadınlardan daha da güvenilmez. Kafalarına göre gidip geliyor, istediklerini yapıyorlar, götleriyle kuşlarını bankamatik gibi kullanıyorlar. Yani inanın bana komiser, sonunda benim elimde hiç de öyle yüksek paralar kalmıyor. Anlıyorum, zor zamanlar. Benni kadına alaycı bir anlayışla baktı. Bir de üstüne vergi ödemek zorunda olduğunu düşün... Yakında o da olacak, göreceksiniz. Dea kısa bir ara verdikten sonra sözlerine devam etti: Orfeo’yla farklıydı. Size anlattıklarımın aksine çok dakik biriydi, pahalı değildi, hiç kapris yapmazdı, hep uygundu ve sayı performansı çok yüksekti. Müthiş bir çalışan... Yatakta harikaydı. Sürümün içinde en iyisiydi. Herkes onu istiyor, onun için paradan kaçınmıyorlardı. Tarifesini gittikçe yükseltmeme rağmen gözlerini bile kırpmadan ödeme yapıyorlardı. Kısacası o benim altın yumurtlayan tavuğumdu. Şirketin mücevheri yani. Peki, ya şu Rivera yla şantaj yapma hikayesi? Dea omuzlarını silkerek yanıtladı: Doğrusu beni çok da rahatsız etmiyordu. Bu sektörde çok sık rastlanan bir durumdur, birkaç sefer oldu... Kaybedeceğim İki müşterinin yanında, sırada bekleyen bir dolu müşteri vardı. Mario Mazzanti Dea sinirli bir hareketle sigarasını söndürdü. Ama birkaç hafta önce Orfeo bana gelip, her şeyin bittiğini söyledi. Aynen böyle söyledi: Her şey bitti. Kendi deyimiyle yaşlı bir aptalla tanışmıştı, onun için aklını yitirmiş olan adam Orfeo'dan sadece ona ait olmasını istemiş, ona bakacağını, ayaklarının altına altınlar sereceğini söylemişti. Profesör Valeriani mi? O yaşlı pislik aklını tamamen yitirmişti. Orfeo’ya her şeyi üstüne geçireceğini, bir villa satacağını, neredeydi... Şeyde...

Courmayeurde. Ve alacağı para ile onu lüks içinde yaşatacağını söylemiş. Spor arabası, markalı kıyafetleri, kıymetli saatleri olacağını söylemiş; ona beş yıldızlı otellerde dünyayı gezdireceğini, hatta mezun olmasına ve iyi bir iş sahibi olmasına yardımcı olacağını anlatmış. Ya Rivera? Orfeo onu da şutladı mı? Onunla bir süre önce ayrılmıştı zaten. Böylece ben de şantaj hikayelerinden kurtulmuştum. Neden beni hala birlikte olduklarına inandırdın? Sizi biraz yanlış yönlendirmeyi düşündüm, böylece anlattıklarımdan sonra dikkatinizi Rivera’ya yöneltecektiniz. Devam et Dea. Orfeo’yu bu işten vazgeçirebilmek için her yolu denedim; daha fazla para teklif ettim, ona yalvardım, hatta tehdit bile ettim ama yok, kararını değiştirmedi. Oldukça büyük bir ekonomik kayıp. Ölümle Randevu 375 Söyleyin hadi çekinmeyin: İçinde bulunduğum durum göz önüne alınınca, kıçımın üstünde kalakaldım. Hiçbir şey yapmadan elim kolum bağlı oturamazdım. Valeriani’yi arayıp, zor da olsa bir randevu kopardım. İşte böylece cuma akşamı konuşmak üzere evine gittim. Konuşmak için mi? Çantanda bir tabancayla mı? Komiser, gece dışarı çıktığımda tabancam hep yanımda olur. Benimkisi, bazen çok tehlikeli orospu çocuklarıyla karşılaşılabilecek türden bir meslek. Dea bu sefer kendi Gauloises’le- rinden birini yaktı. Ayrıca ateşli silah taşıma ruhsatım var ve tabancam kurallara uygun bir şekilde kayıtlı. Senin silah taşıma ruhsatın mı var?! Hem de uzun yıllardır. Nasıl aldığıma şaşırdınız mı komiser? Oysa daha önce size müşterilerim arasında çok önemli insanlar olduğunu söylemiştim... Benni gözlerini havaya kaldırdı ve, ‘Ne güzel bir ülke,’ diye düşündü. Bu yüzden silahtan kurtulmadın; çünkü adına kayıtlıydı. Dea sigarasının buruk dumanını içine çekerken başıyla onayladı. Eğer oraya Valeriani’yi öldürmek için gitmiş olsaydım, bunun için daha farklı bir şey temin ederdim. Neyse, sadece konuşmak için gittin. Daha net olmak gerekirse, şantaj yapmak için gittim: \a benim Orfeo’mu bırakacaktı ya da ipliğini pazara ^karacaktım. Dea’nın gözlerinde kötü bir ışık belirmeye başladı. Herkese onun yaşlı çürümüş bir nonoş, en kötüsünden bir oğlancı, genç delikanlıları düdüklemek için para ödeyen bir seks man Mario Mazzanti yağı olduğunu söyleyecektim. İtibarını zedeleyecektim, saygın konumundan vazgeçip, evden dışarı adımını atamayacaktı. Ama olaylar istediğin şekilde gelişmedi. Bana güldü. Yaşlı ve işi bitik bir kadın satıcısının sözüne karşılık kendi sözünün mevzu bahis olduğunu söyledi. Arkadaşlıkları sayesinde her türlü haberi gazetelere ya da dedikodu dergilerine çıkmadan önce durdurabileceğini söyledi. Bu yaptığımın bir şantaj, yani bir suç olduğunu ve bu sorunu hemen bir telefonla çözebileceğini belirtti. ‘Bu gece işin bitecek yaşlı cadı,’ dedi bana gülerek.

Dea kanepeden kayar gibi oldu, gözleri aniden boş bakmaya başlamıştı. Gözlerim karardı. Dünya üstüme yıkıldı. O telefona gitmek üzere arkasını döndü, başka hiçbir şey düşünemedim. Sadece çantamdaki tabancayı çıkarıp, ateş ettim. Dea birkaç zayıf hıçkırıkla sarsıldı. Benni hiç konuşmadan hareketsiz bekledi. Komiserden saygılı bir uzaklıkta duran Ingroja’nın Adem elması, asansör gibi aşağı yukarı gidip geliyordu. Sonra ne oldu? diye sordu komiser bir süre geçtikten sonra. Kimsenin beni görmemesini ümit ederek dışarı koştum. Ama öyle olmadı. Evet, dedi Dea omuzlarını silkerek. Benimle gel, seni polis merkezine götürmek zorundayım. Komiser Benni’nin kibar ses tonunda artık ne bir alay ne de sertlik vardı. Deanın ekonomik durumu gerçekten de o kadar kötü müymüş doktor? Hadi ama Ingroja! Komiser Benni ofisindeki koltuğuna rahatça yayıldı. O salı sabahı önündeki masa her zamanki kaotik haline dönüşmek üzere doğru yoldaydı: Kağıt ve not yığınları, buruşturulmuş evraklar ve sigara paketleri, kahve fincanları, fakslar ve her bir tarafa yayılmış küller... Tüm para hareketlerini incelediğimizde, ciddi bir servetle karşılaşacağımızı göreceksin... Ama o zaman neden... Benni müfettişinin sözünü bitirmesine izin vermedi: Çünkü Dea bir yönetici ve tıpkı tüm yöneticiler gibi kilit adamının, tabiri caizse, başka bir firmaya geçmesine izin vermek istemiyordu. Bak Ingroja, hiç şüphesiz Orfeo onun ana kazanç kaynağıydı ama her şeyden önce başarısı göz önünde tutulacak olursa, Dea nin müşterilerini çoğaltmasını, diğer hizmetlerini geliştirip satmasını sağlayacak bir araçtı; kısacası firmanın marka yüzü ve motoruydu. Dea ondan savaşmadan vazgeçemezdi* us Mario Mazzanti Orfeo... Onu Malpensa Havaalanı nda gümrükten adımını dışarı atar atmaz yakalamışlardı. Profesör Valeriani’nin öldüğünü bile bilmiyordu. Ona hatıra olarak sadece saati kalmıştı: Uzun hediyeler serisinin ilki olarak profesörün ona hediye ettiği Frank Muller. Komiser sözlerine devam etti: Tabii sonra olaylara ellerini kollarını kaptırdılar ve her şey Dea nın istediğinden çok ters bir yöne gitti. Oysa bize Orfeo’dan bahseden Dea nın ta kendisiydi. Ingrojanın bıyıkları şaşkınlıktan kıvrılmıştı. Neden onu korumak yerine ismini ele verdi o zaman? Çünkü Dea aptal değil. Her şeyden önce kendini koruması gerekiyordu ve bir defa ona ulaştık mı, Orfeo’ya kadar çıkacağımızı çok iyi biliyordu. O yüzden daha en başından Orfeo’ya ve ortağı Rivera ya odaklanmamızı sağlamak daha iyiydi. Böylece bizi, o ikisinin hala sevgili olduğuna ve güzel Orfeo’nun kötü ruhlu olduğuna inandırdı. Ama bize Riveradan hemen bahsetmedi. Komiser sabırla homurdandı: UfF Ingroja, söyledim sana: Dea aptal değil, aksine çok akıllı. Tekrar ona gideceğimizi tahmin ediyordu ve zorla azar azar dışarı çıkan, görünüşte boynu eğik bir hikaye, ilk fırsatta sorun çıkarmadan güzelce anlatılan bir hikayeden çok daha inandırıcı durur.

Boynu eğik derken ne kastettiniz doktor? Boynu bükük demek istedim Ingroja. Biliyorsun ya Dea boyun fıtığından muzdarip... Ingroja’nın yüz ifadesinden memnun kalan Benni, tüm dünyayla barış içinde bir sigara yaktı. Öliimle Randevu 379 Dea ve De Carlo: Yollan kesişen ve soruşturmayı iyice karmaşıklaştıran iki farklı hikaye. Kaçınılmaz bir şekilde aynı gece patlak veren iki açgözlülük. De Carlo’nun hikayesi, 500 yıl sonra eski bir mahzenin duvarlarından çıkarılan Petterini’nin elyazmasının Carniglia nin eline geçmesiyle başlıyor. Ama sahaf karmaşık yazı dilini görünce içeriğinin tam olarak ne olduğunu anlamaya bile çalışmıyor. ‘Humiliati’ kelimesini görmesi, bunu tarikatın ortadaki en iyi uzmanlarından birine yüksek bir tutar karşılığı satabileceğini düşünmesine yetiyor. Yani Profesör Valeriani’ye. Ancak Carniglia ona belgenin tümünü hemen göstermiyor, iyi bir satıcı gibi merak uyandırmak üzere sadece tadımlık bir kısmını vermekle yetiniyor ve böylece koparabildiği kadar para almayı planlıyor. Sadece birçok görüşme girişimden sonra elyazmasının tümünü veriyor. Sonunda kaç paraya satmış? İki bin Avro, Valeriani’nin hesabına henüz yatmayan iki bin Avro. O kadar az mı? Profesör elyazmasının gerçek değerini fark ettirmeyecek kadar başarılıymış. İki yaşlı tilki arasındaki güzel bir maç. Her balükarda elyazmasını inceleyen Valeriani hemen işe koyuluyor ve Demir Taç konusunda uzman olan eski öğrencisi Marcello De Carlo’ya gidip, ondan elindeki belgeleri istiyor. Kendi başına arayıp bulamaz mıymış o belgeleri? Ingroja, yıllar boyu süren çalışma, araştırma, yüzyıllar öncesinin arşivlerinden zorluklarla bulunan eski belgelerden bahsediyoruz. Bu işleri yeniden yapmak yıllar ister, oysa De Carlo orada parmaklarının uçundaydı. Ayrıca Valeriani pek de iyi 380 Mario Mazzanti karakterli biri olmasa gerek. Çünkü eski öğrencisine, ona neredeyse kötülük yapar gibi elinde onun saplantılı çalışmalarının kaynağı olan Demir Taç üstüne gerçek bir bomba olduğu sırrını veriyor ama bu keşfi hiçbir şekilde onunla paylaşmak istemiyor. Böylece hırslı Profesör De Carlo kendisini aptal yerine konmuş ve ihanete uğramış hissediyor. Ve Valeriani’ye gidip de onu ölü bulunca bunu bir trajedi olarak değil, şans olarak görüyor. Elyazmasını buluyor, CD’ye bir kopyasını alıyor, bilgisayara format atıyor ve tüm izlerini silip oradan ayrılıyor. Bunu yaparken farkında olmadan birkaç dakika önce kapıda karşılaştığı Deanın bıraktığı izleri de siliyor. Yüzünü şöyle bir görmüştü ama tarifi hataya yer bırakmıyordu: Saçlar, zımbalar, Rottwei-ler tasması, vücut şekli... Ama Valeriani henüz ölmemişti. De Carlo’nun da fark ettiği yarı açık gözleriyle eski öğrencisinin işe koyulduğunu görüyordu. İçinde bulunduğu karmaşa ve şok haliyle kendisini vuranın elyazmasını ele geçirmek isteyen De Carlo olduğunu düşünmüş olmalı. Ama onu vuran Deaydı, bunu nasıl hatırlamaz ki? Şoktaydı Ingroja, adam ölüyordu. Bilinç kaybına sebep olan bir travmanın ardından, neler yaşandığının hatırlanmaması çok görülen bir durumdur. Nitekim o da ölmek üzere olduğunu

hissedip, kalan son gücüyle çaresizce bir ipucu bırakmaya çalıştı. Ve burada çok dahiyane bir şey bulduğunu kabul etmeliyim: Geçmişte sırtından vurulmuş olan San Carlo Borromeo’yu işaret ederek bize kendisini vuran kişinin ismini verdi: CarlozDe Carlo. Ve bizi Humiliati ve sahip oldukları sırrın hikayesine yönlendirdi. Oldukça karmaşık. Ama biz polisler güçlüyüzdür, öyle değil mi? Ölümle Randevu 381 Benni sigarasını isteksizce söndürdü ve yeni bir sigara yakma arzusuna soğukkanlılıkla karşı koydu. Carniglia’mıza dönelim, diyerek tekrar anlatmaya başladı. Ölmüş olan Valeriani’nin elyazması karşılığındaki borcunu artık kesinlikle ödeyemeyecek olmasından dolayı biraz sinirliydi ama ortalık sakin görünüyordu, ta ki ben ona profesörün tam da bu elyazması yüzünden öldürüldüğünü anlatana kadar. Gece kopyasını sakladığı belgeyi çevirince, ertesi gün hemen Villa Littaya gitti. Petterini’nin, Humiliati’nin büyük sırrını oraya saklamış olduğunu doğru bir şekilde tahmin etmişti. Ve orada Doktor Carlo’yu gördü.. Elyazmasını Profesör Valeriani’ye satmıştı ve ben, ona profesörün bu belgenin çalınması sırasında öldürüldüğünü söylemiştim. De Carlo’nun orada bir şey aradığı çok açıktı. Yani bir an düşününce iki kere ikinin kaç olduğunu anladı, katilin De Carlo olduğundan emindi. Hatta De Carlo’nun öldürmek üzere kendisini takip ettiğini bile düşündü. De Carlo’nun da kendince anladığı bir şey vardı: Elyazma-sının profesöre, Carniglia’dan geldiği. Öyle olduğunu tahmin etti ama bu konuda pek endişelenmedi. Çünkü soruşturmamızın ne yönde ilerlediğine dair en ufak bir fikri bile yoktu, polisi hiç düşünmedi. Ve eğer sahaf ondan açıklama isteyecek olursa, ona elyazmasını kendisine fikrini almak üzere bizzat profesörün verdiğini söylemeyi düşündü. Sonuçta o Demir Taç konusunda en önde gelen uzmanlardan biriydi. O zaman neden bize de aynı şeyleri söylemedi? Çünkü artık çok geçti. Profesörü ölü bulduğunda, daha doğrusu ölmek üzereyken bulduğunda bizi arasaydı ve o zaman belgeyi üstünde bulsaydık, bunu söylemeyi deneyebilirdi ama artık elyazması konusunu öğrendiğimiz çok belliydi. Düşün ki elyazmasının orijinalinin yanında, elinde bir de format atmada ıı önce profesörün bilgisayarında kaydetmiş olduğu CD kopyası bile vardı. Artık çok geçti. Komiser Benni çok beklediğine karar verip, paketten bir sigara aldı. Ayrıca sevgili Ingroja, şunu unutma ki De Carlo onu kendisinin sadece vicdansızlık ve küstahlık olarak nitelendirdiği bir davranış için yakaladığımızı düşünüyordu. Yani cinayeti itiraf ettiği falan yoktu... Siz haklıydınız doktor, adam ukala pisliğin teki! Ama üstüne yıkılacakların halen farkında değil: Hırsızlık, suçun saklanması, soruşturmayı engelleme. İyi bir ceza alacak. Kariyeri bitti, keşfinde söz sahibi olamadan elyazması kamuoyuna açıklanacak. Eğer tüm bunların sonunda özel bir ortaokulda iş bulabilirse, kıçını iyi kurtarmış demektir. Bence doğrusu da bu, dedi Ingroja tatminkar bıyıklarını bükerek.

Margas bu sefer Angelayı aramak zorunda kalmamıştı. Çünkü Komiser Benni sonunda ona cep telefonu numarasını vermişti. Böylelikle komiser akşama doğru o günlerde birçok defa olduğu gibi Margas’m onu telaş içinde beklediğini söylediği Villa Litta’ya gitti. Tarife rağmen doktoru bulmakta zorlandı. Duvarların, tavanların ve yerlerin üstündeki mozaiklerden, arabesk süslemelerden ve simgesel temsillerden hipnotize olmuş gibiydi. Ninfeo’nun koridor ve salonları arasında neredeyse kaybolacaktı. Nihayet onu salonlardan birinde, daha birkaç gün önce De Carlo’da fark ettiği aynı davranış şekli içinde buldu: İçerideki sayısız sembolü incelemeye konsantre olmuştu. Margas da yanına süzülen komiseri fark etmemiş gibi görünüyordu. Nereye saklandığını buldunuz mu? diye sordu Benni birkaç saniye sonra. Dün buraya ilk geldiğimizden beri kafamda bir türlü dışarı çıkmak istemeyen bir şey vardı. Margas uzağa bakan gözlerle konuşuyordu. Cosimo Petterini çok belirsiz olmayan bir işaret bırakmış olmalı diye düşünüyordum... Ve siz bunu buldunuz. Bu tam bir şok oldu. Margas birkaç saniye sessiz kaldı. Lomazzo’nun Petterini’ye ne söylediğini hatırlıyor musunuz: ‘Büyük bir sır ancak ba§ka bir sırla gerektiği gibi saklanabilir ve biz hamallar Valleye güvenmek zorundayız. Burada olduğumuza göre sözleri iyi anlaşılmış demektir... Margas kafasını salladı. Villa Litta belirsiz olmak şöyle dursun, gerçek yer olabilmek için çok açık. Bunun en iyi kanıtı elyazmasını okuyan herkesin zorlanmadan burayı tahmin edebilmesi. Hayır, izlenecek yol bu değildi, Petterini’nin bıraktığı gizli bir iz olmalıydı. Neydi o zaman? Margas derin bir nefes aldı. Konulan büyük bir harf sayesinde gösterilen gizli bir işaret. Cosimo Petterini elyazmasında bilinçli olarak bir yerde büyük bir harf kullandı. Anlamama yardımcı olun. Bir lS’ harfi. lSır' kelimesinde kullanılan S. 'Ancak başka bir sırla... \ Sıradan bir sır değil, Sır, baş harfi büyük ‘S’ olan Sır. Hala anlamadım. İçinde bulunduğumuz bu salonun ismini biliyor musunuz komiser? Simya Salonu. Pirro simyacı mıydı? Evet, ama bugün genel olarak bilinen simya gelmesin aklınıza. Yani açgözlü büyücüler ve falcılar tarafından uygulanan demiri altına dönüştürme yanılsaması değil... Simya aslında mistik bir felsefeydi. Toprağı her bir maddenin taşıyıcısı olarak canlı kabul eden bir anlayıştı. Taşınan bu madde acı çekebilir, ölebilir, yeniden doğabilir, kısacası dönüşebilirdi: Sırların Sırrı. İşte size büyük harfli ‘S’ komiser: Tanrı’nın hediyesi ve en yüce sır. Simya bir arayıştı, Tanrı’ya yaklaşmak için olan uzun ve yorucu bir arayış; böylece sonunda Altın bulunmuş oluyor, hem de en kıymetli olanı. ‘Aramaya alışkın adam, diye fısıldadı Benni. Etrafa bakın komiser, koridora ve buraya gelene kadar geçmeniz gereken yola bakın. Her yerde su var, hatta yolu işaretleyip ona eşlik ediyor. Neredeyse Simya Salonu na ulaşmak için arayışa rehberlik ediyor. Buna karşın... Simya araştırmasının simgesi ateştir, karşıtı olan su değil. İşte Petterini’nin bıraktığı son işaret burada.

Margas durdu, hüzünlü görünüyordu. Transa geçmiş gibi devam etti: Sır neyi öneriyor? Demir gibi önemsiz maddeleri en değerli varlığa, yani alcına dönüşcürmeyi. Ama büyük sırdaki en değerli varlık tacın alcını değil. Demir: Tutkunun Çivisi. Her şey tersine döndü, anlıyor musunuz? Altın yerine demir aranıyor. Aynı şekilde ateş yerine su... İşte işaret bu Margas son bir ara verdikten sonra sözlerini ciddi bir sesle tamamladı: Mario Mazzanti Büyük sır burada dinleniyor. Benni ani bir ürperti hissederek etrafına bakındı. Demek oradaydı! Sadece birkaç metre, belki de birkaç santimetre uzaktaydı! Tutkunun Çivisi: Tacın kayıp altın ve mücevheri! Neredeyse fısıldayarak sordu: Ama nerede? Öyle ya: Nerede? Margas iyice karamsar görünüyordu, etrafındaki tüm mozaik ve simgeleri gösteren geniş bir kol hareketi yaptı. Saatlerdir tüm bu sembollerin arasında bir işaret arıyorum. Petterini’nin bırakmış olması gereken bir şey, bir iz... Birkaç dakika boyunca ikisi de konuşmadı. Oldukları yerde kaskatı ve sessiz durup aydınlatıcı bir işaret arayışı içinde salona bakıp durdular. Benni ezelden beridir ilk defa sigara ihtiyacı hissetmiyordu. Bu sessizliği kabaca bölen, ağır adımlarla salona giren ve halen bir önceki gün vakitsiz uyandırılmasından dolayı sinirli olan bekçi oldu. Kapatmak zorundayım! Kapanış saatinin üstünden yarım saat geçti bile. Margas sarsılır gibi oldu. Hemen çıkıyoruz, dedi arkasında Benni ile kapıya yönelirken. Yarın geri geleceğim. Sonuçta bu duvarlar dört yüz yıldır burada, birkaç saatin lafı mı olur!.. Bu rahatız edici tiplere karşı gelme fırsatını kaçırmak istemeyen bekçi hemen atıldı: Eh, bu salon... tam olarak dört yüz yıllık değil. Hu da ne demek? diye sordu aniden duran Margas. Malikane 1930’lu yılların başında kaderine terk edildi. Bir savaş bile geçirdi. Ninfeo neredeyse tamamen tahrip oldu. Restorasyon çalışmaları ancak 1980de başladı. Birçok bölüm gerçekten de çok hırpalanmıştı. Bulunduğumuz bu yerin çatısı ve bir çift duvarı çökmüştü. Buldozerle girip, her şeyi yeniden inşa etmek zorunda kaldılar. Margas ağzı açık kalakaldı. Benni ani bir sigara arzusuyla doldu. Bu salon değil dört yüz, kırk yıllık bile değil, diye tamamladı bekçi. Sözlerinin izleyiciler üstünde yarattığı etkiyi görmekten kötü bir memnuniyet duymuştu. Eski çizim ve fotoğraflardan yola çıkılarak yeniden inşa edildi. Şaşkınlık içindeki Margas kendi kendine mırıldandı: Buldozerlerle... Komiser Benni’nin eli ise cebindeki sigara paketine uzanmıştı bile. Margas ancak Punto’ya birkaç metre kala yeniden konuşabildi ama son söylediği şeyi tekrarlamaktan öteye geçmedi:

Buldozerlerle... Benni sigarasından derin bir nefes çekti. Demek büyük sır kayboldu... Akşam hızla çöküyordu, renkler birbirine karışmaya başlamıştı. Margas onayladı: Kim bilir nereye kayboldu, tıpkı sekiz yüz yıl önce Bernard Aicard'ın istediği gibi. Benni birkaç saniye sonra şöyle dedi: Size ne diyeceğim, biliyor musunuz Doktor Margas? Aslında büyük sırrın gün yüzüne çıkmaması beni pek de üzmedi. Bazı şeyler efsane olarak kalmalı. Bunu mu söylemek istiyorsunuz? Bunun gibi bir şey. Günümüzde böyle bir hikaye magazin programlarına konu olur... Benni izmariti yere attı. Izdırap çivisinin demirini reklam aralarında düşünebiliyor musunuz? Doktor Margas’ın dudaklarında acı bir tebessüm oluştu. Sanırım öyle sevgili komiser. Çok haklı olduğunuzu düşünüyorum, dedi. Punto’ya birkaç metre kalmıştı. Neredeyse akşam yemeği saati geldi, bu yakınlarda iyi bir pizzacı biliyorum. Güzel bir dört mevsim pizzasına ne dersiniz? SON SÖZ Görüyor musun? dedi Angela yukarı bakarak. Giovan Paolo Lomazzo başarmış. San Marco Meydanına ve Milano'nun geri kalanına akşam çöküyordu. Komiser Benni ve Angeia kilisede sag koridordaki ilk şapel olan Foppa Şapeli’nin içindeydiler. Karşılarında 'Simon Magpnun Düşüşü adlı fresk vardı. Görmek için biraz daha aşağı gel. Angela fresklerle kaplı duvara yaklaştı. Bak, sanki Simon Mago düşerken gerçekten de resimden ayrılıyor gibi görünüyor. Lomazzo saplantılı hedefine ulaşmış. Angela duvara dokunur gibi yaptı. İzleyicilerin ifadelerine bak. Kaç farklı ruh hali resmedilmiş... O dönemlerde insanı duygularıyla göstermek tam bir devrim olsa gerek. Angela, Benni’nin koluna girdi ve çıkışa doğru ilerlediler. Ne düşünüyorsun? diye sordu komiser. Cosimo Petterini’yleTognasım. San Marco’nun dışında, iki gün önce kahvaltı yaptıkları ka-fenin önünde Doktor Margas onları bekliyordu. Birlikte bir şeyler içmek üzere sözleşmişlerdi. Memnun musunuz komiser? Margas son bir yudum alarak Caipiroskasını bitirdi. Benni ve Angela’nın bardakları çoktan boşalmıştı. Hatta o akşam komiser de bir istisna yapıp, Caipiroska içmişti. Ben bir polis olarak görevimi yerine getirdim. Memnunum. Gerisini düşünecek olursak: Yorumlanacak işaretler, yerlerinde gizlice dinlenen kutsal hazineler, simya... Benim zevklerim açısı nda n biraz fazla Dan Brown tadında hikayeler. Ama düşünecek olursan, tüm olay ardında bir işaret bırakan bir ölüyle başlamadı mı? Tıpkı Da Vinci Şifresi’nde olduğu gibi, dedi Angela. Doktor ve komiser çaresizce onayladılar. İlerleyen saatlerde, Doktor Margas izin isteyip kalktıktan birkaç dakika sonra Benni, Angelaya doğru eğilerek sordu: Camargue kırmızı pirinç pilavı ve tuğlada tavuğa ne dersin? Angela gülümsedi. Sonra bütün gece yatakta at koşturma? dedi alçak sesle.

Hayır, at falan yok. Bu gece boğa olma niyetindeyim...

Kitap Taramak Gerçekten İncelik Ve Beceri İsteyen, Zahmet Verici Bir İştir. Ne Mutlu Ki, Bir Görme Engellinin, Düzgün Taranmış Ve Hazırlanmış Bir E-Kitabı Okuyabilmesinden Duyduğu Sevinci Paylaşabilmek Tüm Zahmete Değer.

Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5.Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir.

Buraya Yüklediğim E-Bookları Download Ettikten 24 Saat Sonra Silmek Zorundasınız. Aksi Taktirde Kitabin Telif Hakkı Olan Firmanın Yada Şahısların Uğrayacağı Zarardan Hiç Bir Şekilde Sitemiz Sorumlu Tutulamaz ve Olmayacağım. Bu Kitapların Hiçbirisi Orijinal Kitapların Yerini Tutmayacağı İçin Eğer Kitabi Beğenirseniz Kitapçılardan Almanızı YaDa E-Buy Yolu İle Edinmenizi Öneririm. Tekrarlıyorum Sitemizin Amacı Sadece Kitap Hakkında Bilgi Edinip Belli Bir Fikir Sahibi Olmanız Ve Hoşunuza Giderse Kitabi Almanız İçindir. Benim Bu Kitaplarda Herhangi Bir Çıkarım YaDa Herhangi Bir Kuruluşa Zarar Verme Amacım Yoktur. Bu Yüzden E-Bookları Fikir Alma Amaçlı Olarak 24 Saat Sureli Kullanabilirsiniz. Daha Sonrası Sizin Sorumluluğunuza Kalmıştır. 1)Ucuz Kitap Almak İçin İlkönce Sahaflara Uğramanızı 2)Eğer Aradığınız Kitabı Bulamazsanız %30 Ucuz Satan Seyyarları Gezmenizi 3) Ayrıca Kütüphaneleri De Unutmamanızı Söyleriz Ki En Kolay Yoldur 4)Benim Param Yok Ama Kitap Okuma Aşkı Şevki İle Yanmaktayım Diyorsanız Bizi Takip Etmenizi Tavsiye Ederiz 5)İnternet Sitemizde Değişik İstedğiniz Kitaplara Ulaşamazsanız İstek Bölümüne Yazmanızı Tavsiye Ederiz Bu Kitap Bizzat Benim Tarafımdan By-Igleoo Tarafından www.CepSitesi.Net www.MobilMp3.Net www.ChatCep.Com www.İzleCep.Com www.MobilMp3Ler.Com Siteleri İçin Hazırlanmıştır. E-Book Ta Kimseyi Kendime Rakip Olarak Görmem Bizzat Kendim Orjinalinden Tarayıp E-Book Haline Getirdim Lütfen Emeğe Saygı Gösterin. Gösterinki Ben Ve Benim Gibi İnsanlar Sizlerden Aldığı Enerji İle Daha İyi İşler Yapabilsin. Herkese Saygılarımı Sunarım . Sizlerde Çalışmalarımın Devamını İstiyorsanız Emeğe Saygı Duyunuz Ve Paylaşımı Gerçek Adreslerinden Takip Ediniz. Not : Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin. Teşekkürler. Memnuniyetinizi Dostlarınıza Şikayetlerinizi Yönetime Bildirin Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara. By-Igleoo www.CepSitesi.Net