Mario Mazzanti - Ölümle Randevu
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
Mario Mazzanti - Ölümle Randevu www.CepSitesi.Net Roman içindeki resimlerin kullanımına izin veren Daniela Basilicoya teşekkür ederiz. Gerçek ve belgelenmiş tarihi olayların etrafında örülmüş olan bu roman tamamen hayal ürünüdür. Tüm isimler karakterler yerler ve anlatılan olaylar yazarın hayal gücünden doğmuş ya da tamamen hayali olarak kullanılmışlardır. Yaşayan veya ölü gerçek kişilerle, mevcut olay ve yerlerle olabilecek her türlü benzerlik tamamen rastlantısaldır. MONZA, ISA’DAN SONRA 1245 YILI İLKBAHARI Hacı, birkaç saniyeliğine durup Monzdmn masmavi gökyüzüne yükselen çan kulesini hayranlıkla izlemeden edemedi. Çan kulesinin gururlandırdığı Santa Maria al Carrobiolo Kilisesi yapılalı on yıldan fazla olmamıştı. Humiliati keşişleri ta-rafindan, semte ismini veren emniyetsiz SantAgata Kilisesinin yerine inşa edilmişti. Hacının mütevazı elbisesindeki tozlar Cremona’dan oraya kadar süren yaya yolculuğun tanıklarıydı; ama bakışları çok daha uzun ve ızdıraplı başka bir yolculuğun hikayesini anlatıyordu. İsmi BernardAicarddı, Cremondya bir önceki ay Oksitanya'dan gelmişti: Uzun ve sıkıntılı yürüyüşü, din kardeşleri bir bir ölürken oradan başlamıştı. Aradığı ev kilisenin biraz ilerisindeydi; ağır ve kararlı adımlarla ilerleyip kapıya üç kez vurdu. Kapıyı açık gri tuniği içindeki genç bir başkeşiş açtı, başını öne eğdi. Tanrıya hamd olsun, dedi. Hamd olsun. Hacı heybesinden çıkardığı bir mektubu işaret ederek, Kırdeş Mario Alberzoni için, dedi. 1 Ortaçağ'da Hıristiyan din adamları, dini açıdan önemli noktaları yürüyerek uyaret eder ve böylece bir Hac yolculuğu gerçekleştirmiş ve hacı olmuş olurlardı. 10 Mario Mazzanti Fakat başkeşiş mektubu almak için uzandığı anda BernardAi-card mektubu hızlı bir hareketle geri çekip soğuk bakışlarını onun üstüne idikti. Bizzat kendisine teslim edilecek Genç keşiş kısa bir tereddütten sonra ona kendisini takip etmesini işaret edip dışan çıktı. Yola bakan bir dizi mal deposuna yöneldi. Sokakta hummalı bir faaliyet vardı: Sayısız gri tunik yayalara karışıyor depolara girip çıkan farklı büyüklükteki el arabaları kala-bahğ küstahça yarıp kendine yol açıyordu. O kadar ki BemardAi-card ve rehbeıi oldukça yüklü bir el arabasının geçişi esnasında ezilmemek için bir süre duvara sürünerek ilerlemek zorunda kaldılar. Genç rahip depolardan birinin içine dalmadan önce el arabasındaki yükü işaret ederek şöyle dedi: *Yun kaliteli ve ince yün! Ona penceresi olmayan küçük bir odaya gelene kadar eşlik etti. İçende, ince ve titrek mum ışığında seyrek saçlannm grisi tuniğyle aynı tonda duran bir keşiş vardı. Misafirlere doğu kaldırdığ sert bakışlannı hemen sonrasında tekrar hesaplanna indirdi. İşinin yanda kesilmesini istemediğ çok açıktı. Hacı derin ses tonuyla dua etmeye başladı: Kutsal Baba, iyi ruhlann Tanrısı. Keşiş Marionun kalemi havada kaldı. Hacının konuştuğu Oksitanya dilini biliyordu ama her şey bir yana karşısındaki bu yabancının ezbere okumakta olduğu bu farklı Babamız* duasını iyi tanıyordu. Birkaç saniyelik şaşkınlık ve hareketsizlikten sonra ayağa firladı, genç başkeşişi aceleyle gönderip, Bemard Aicardh odanın en karanlık köşesine çekti. ölümle Randevu 11 Bize de bildiğini bilmeyi öğret... Keşiş Mario gözlerinde yaşlarla, devam etti: ...Ve sevdiğini sevmeyi. Ben Bernard Aicard... Yüksek bir dağdan geliyorum. Yüksek bir dağdan mı? Montsegurdan. Montsegur mu?! Hacı gözlerini yere indirdi. Keşiş Mario kendi kendine mırıldandı: ikiyüz iyi adam... Yanıp kavruldu... LOMBARDİYA İSA’DAN SONRA 2006 YILI İLKBAHARI San Carlo Heykeli Ne kadar da büyük! Komiser Benni’nin Fiat Punto marka arabası son virajı döndüğünde Angela yaşadığı hayreti gizleyemedi. Sancarlone2 ağaçlı geniş yolun bitiminde tüm heybetiyle birden ortaya çıkıvermişti. On katlı bir bina gibi, dedi Benni. San Carlo Borromeo’nun anıtsal heykelinin ortaya çıkışı çok ani olmuştu, evet ama esas 2 Büyük San Carlo. 14 Mario Mazzanti sürpriz bu şaşkınlık yüzünden vaktinde göremeyerek kaçırdığı tek park yeriydi. Araba Angela’nın anıtı hayranlıkla izleyebilmesi için yavaşladı. Komiser bunu, şeytani bir geri vites hamlesi yapma fırsatı olarak kullandı. Alttaki kaideyi de hesaba katacak olursak otuz beş metreden biraz daha fazla oluyor, dedi Benni kayıtsızca. Dersini önceden çalıştığı ama bunu göstermek istemediği belliydi. Özgürlük heykelinden sadece on metre kadar kısa. Angela haince bir tavırla karşılık verdi: Bak sen! Demek ki bizim ‘Kurtarıcı İsa Heykelimizden3 sadece üç metre kısa. *** Sancarlone iki gün öncesine kadar Komiser Benni için sadece bulanık bir çocukluk anısından ibaretti. Muhtemelen ağır kokulu eski bir servis otobüsüyle yapılan okul gezilerinden kalma bir görüntüydü. Babasının Fiat 600 marka arabasıyla ailecek yaptıkları nadir gezilerden olmasına imkan yoktu. Genellikle kulağı radyoda olan babası oynadığı toto kuponu kucağında, pazar kuyruğuna takılmamak için şehre hemen geri dönme sabırsızlığı içinde olurdu. Bulanık anılar gözünün önünden geçerken birden o eski Fiat 600’ün kendi Puntosuyla aynı kirli beyaz renkte olduğunu fark etti... 1614 - 1698 yılları arasında Aziz Borromeo’nun onuruna inşa edilen San Carlo heykeli, halk arasında kullanılan popüler ismiyle Sancarlone, tamamen bronz boyalı bakır plakalardan 3 Corcovado olarak da bilinen Rio de Janerio'nun en önemli simgelerinden devasa İsa heykeli. Ölümle Randevu 15 yapılmıştı. Anıt, Aronanın üstündeki tepeden neredeyse dik bir şekilde yükseliyor ve Maggiore Gölü nün hoş kıyılarına bakıyordu. Bir hac ve ibadet noktası olan bu eser uzun bir süre boyunca tüm Avrupa’nın en yüksek heykeli olmuştu. Halen bahar aylarında hafta sonları burada turist ve hacı otobüslerini görmek alışıldık bir durumdu. Benni ise bu büyük anıtı uzun zamandır hafızasının gizli bir köşesinde tutuyordu, o kadar ki ilgisini tekrar çekebileceğini hayal bile edemezdi. Oysa yıllar sonra şimdi, güneşli ve güzel bir pazar gününde yeniden oradaydı. Ona eşlik eden Angela ise kendisine yapılan göl gezintisi teklifi saçmalığına inanmış, özenilecek bir saflık içindeydi. Aslında durum çok farklıydı. Bu bir iş meselesiyle ilgiliydi, daha net olmak gerekirse ortada bir ölü vardı. Hem de ne ölü! Üniversitede kürsü başkanı ve profesör olan Gaspare Valeriani öldürülmüştü. Kendisi en uzman Ortaçağ araştırmacısı ve şehir aydınlarının fahri temsilcisiydi. Başarılı profesör iki gün önce geceyarısına doğru evinin zarif salonunda sırtına isabet eden bir çift kurşun yüzünden vefat etmişti. Son nefesini vermeden önce yerde bir asker gibi sürünerek kütüphaneye kadar gidecek gücü bulmuş, raftan Milano tarihi üstüne eski bir kitabı yere düşürmeyi başarmıştı. Profesör Valeriani yalnız yaşıyordu. Şık binadaki diğer beş daireden, yaşanmış olması gereken kargaşa da dahil olmak üzere hiçbir ses duyulmamıştı. Böylece sabaha kadar ortalığı ayağa kaldıran kimse olmadı. Ta ki her gün profesörün dairesine gelen gündelikçi onu 16 Mario Mazzanti salondaki muhteşem Buhara4 halısının üstüne uzanmış bulana kadar. Bayan Teresa, kadının ismi buydu, ikisi için de maalesef yapacak bir şey olmadığını hemen anlamıştı: Profesör cansızdı, hah ise kalıcı bir kan lekesiyle boyanmıştı. Doğal olan baştaki şoku atlatınca -o güne kadar o halıya gözü gibi bakmıştı- Bayan Teresa bir çığlık koyuverdi. Yarım saat sonra oraya varacak olan Komiser Benni’ye de belirteceği gibi hiçbir şeye dokunmamaya özen göstermişti. *** Benni toprak zeminli büyük park yerine koyduğu arabasından iner inmez bir MS** yaktı ve Milano’dan San Carlo Borro-meo Meydanı na kadar süren bir saati aşkın yolculuk süresince sigara içmeden nasıl dayandığını kendine sormadan edemedi. Aslında Angeladan arabada sigara içmemesi yönünde bir talep gelmemişti ama o kibar bir erkek olarak bunun rahatsızlık vereceğini bildiğinden sigarasından metanetle feragat etmişti. Bu durum Angelayla olan her yolculuğunu gerçek bir işkenceye dönüştürüyordu. Benni sigaranın hoş zehrinin akciğerlerini kaplamasına izin verdi. Angela hızlı ve ritmik bir şekilde anıta doğru yürümeye başlamıştı bile. Komiser dinç birkaç adımla ona yetişirken, belirli bir gurur içindeki gözlerini, kadının kot pantolon tarafından ustalıkla sarılmış kalçalarında gezdirmekten de kaçınmadı. *** Komiser Benni daha en başından bu ölüden hiç hoşlanmamıştı. Kan uyuşmazlığı gibi bir konu değildi, bunun çok net bir sebebi vardı. 4 Buğun Özbekistan sınırlarında bulunan antik bir şehir. 5 Bir sigara markası. Ölümle Randevu 17 Yıllar geçtikçe Benni haddini bilmeyenlere, hayattaki rolünden memnun olmayarak başkalarının becerilerini işgal edenlere karşı iyice hoşgörüsüz bir hale gelmişti. İşte Profesör Gaspare Valeriani’nin hatası da tam olarak buydu, öldükten sonra bile... Kaderlerini birleştiren bu olayda Benni ortadaki gizemi çözmek üzere görevlendirilmiş komiser, Profesör Valeriani ise ölmüş olan kurbandı. Profesör yapması gereken şeyi zaten yapmıştı ve bunu kıymetli halının mahvolmuş olması dışında fena yaptığı da söylenemezdi. Oysa -bu belki doğuştan gelen bir küstahlık belki de profesörün doğası gereği bilmiş olmasındandı- maktul, Benni’nin yetkilerine tecavüz edip soruşturmayı zorla yönlendiriyordu. Çünkü Bayan Teresa onu bulduğunda Profesör Valeriani işaret parmağı yere düşürdüğü kitabı gösterir vaziyette Buhara halısının üstünde uzanıyordu. Kaskatı uzanan bu parmağın, sayfanın üstündeki Sancarlone fotoğrafını işaret ettiği çok açıktı. Böylece Komiser Benni’nin zaman ve öncelikleri belirleyeceği bir düzen ve doğallık içinde çözülecek soruşturma şimdi profesörün istediği yerden başlamak zorundaydı. Bir heykel fotoğrafını gösteriyor, demişti Müfettiş Ingroja. Bize bir ipucu mu bırakmak istemiş sizce Doktor?6 Elbette hayır Ingroja, şu düşündüğüne bak!