<<

Die Gaste

Sayı: 36 / Mart-Nisan 2015

Almanya 3 Hakkında Konuşmalıyız Almanya’nın Türkiye’nin Ergin YILDIZOĞLU Avrupa’daki son ekonomik, siyasi gelişmelerin içinde Almanya’nın şekil- Gündemi Gündemi lenmeye başlayan tutumu bana, “We need to talk about Kevin” (Kevin hak- kında konuşmalıyız) filmini anımsatıyor.

Toplum Yapısında Geçen yılın son ayında Almanya’nın gündeminin Türkiye’nin gündemi, her zaman olduğu gibi, sürekli 7 Dilin Yeri ilk sırasında Pegida yer alıyordu. Ukrayna’daki savaş bile değişen ve her biri diğerini unutturan olaylarla, konuş- Pegida’nın birinciliğini sarsamamıştı. Ancak Federal Hü- malarla ve hatta tivitlerle belirlenen hızlı ve dengesiz Bedrettin CÖMERT kümet’in yetkililerinin üst üste yaptığı açıklamalar, özel- bir gündem olarak gazete manşetlerinde ve köşe yazı- Dil, öteki toplumsal kuruluşlar likle de Angela Merkel’in yeni yıl mesajında “Pegida gös- larında biçimlendi. içinde, girişimlere en az olanak vereni- terilerinden uzak durmaya” çağırması ile Pegida Alman- Her zaman olduğu gibi, Türkiye gündemini ağırlıklı dir. Dil, toplum kitlesinin yaşamıyla içi- ya’nın gündeminden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı. olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın her konuda ve her şey çedir. Doğal olarak eylemsiz olan bu 25 Ocak’ta Yunanistan’da yapılan erken seçim ve hakkında yaptığı konuşmalar belirlemeyi sürdürdü. kitle, herşeyden önce bir koruma etkeni Radikal Sol Koalisyon’un (Syriza) zaferi, Almanya-Yuna- Amerika’nın “ilk kez” müslümanlar tarafından keşfedil- biçiminde gözükür. nistan ilişkisini yeniden gündemin ilk sırasına çıkardı. diğine ilişkin sözlerinden Küba’ya “iki cami” yapılmasını Syriza’nın Yunanistan’ın borçlarının bir bölümünün si- istemesine kadar pek çok şey Türkiye gündemi olarak linmesi ve kalanlarının yeniden yapılandırılması talebi ortaya çıkmaya devam etti. Entegrasyon Alman finans sektöründe büyük bir tedirginliğe yol açtı. Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türk tipi başkanlık sistemi” “Separatist”lerin ilerleme kaydetmesi, Rusya’nın açıklamaları, seçimlerde “en az 400 milletvekili istiyorum” 9 Kursunun 10 Yılı: ağırlığını koyması ve ABD’nin hükümet yanlısı güçlere demeçleri Haziran seçimlerini doğrudan ülke gündemi- Bir Başarı Öyküsü mü? doğrudan askeri yardımda bulunmayı planlaması Uk- nin ilk sırasına yükseltse de, gündemin başkahramanı rayna’yı Almanya’nın gündeminde Yunanistan’la birlikte ekonomi oldu. Prof. Dr. Christoph SCHROEDER ilk sıraya yükseltti. 11 Şubat’ta Beyaz Rusya’nın başkenti Erdoğan’ın “Ey Merkez Bankası” diye başlayan, ar- Kuşkusuz, şimdi, entegrasyon kurs- Minsk’te Hollande, Merkel, Putin ve Poroşenko’nun ka- dından Merkez Bankası’nın faizleri düşürmesine ilişkin larının faaliyete geçmesinden öncesine tılımıyla yapılan ve kesintisiz 16 saat süren zirve toplan- konuşmaları giderek dozunu artırdı. Erdoğan’ın Merkez göre daha çok göçmen Almanca bilgisi tısından ateşkes kararının çıkması Ukrayna’ya ilişkin Bankası’na yönelik suçlamaları, “Bize karşı bir bağımsızlık ediniyor. Ama bu ne kadar etkili? Bu “iyimser rüzgarlar”ın esmesine yol açtı. mücadelesi veriyorsun da başka yerlere bağımlılığın mı kurslar, göçmenleri ekonomik olarak Almanya gündeminin başat konulardan birisi de, var?”, “Vatanı satmak yüksek faiz ile kötü yönetimle kendine yeterli hale getirerek, Federal Alman ekonomisinin gösterdiği büyük gelişme oldu. emeği heba etmekle olur” ithamlarıyla zirve yaptı. Cumhuriyet'teki toplumsal yaşama Federal İstatistik Kurumu’nun açıklanan verilerine “Ey Merkez Bankası” söyleminin ekonomiye maliyeti daha fazla katılımları için onlara daha göre, Almanya, 2014 yılnda 217 milyar € dış ticaret fazlası ise, yılbaşında 2,33 TL olan doların Şubat sonunda 2,52 çok mu yardımcı oluyor? verirken, cari işlemler dengesi 215 milyar € fazla verdi. TL’ye ve 5 Mart’ta 2,60 TL’ye ulaşarak, yani %11,5 değer Yine 2014 yılında devlet bütçesi 18 milyar € fazla verdi. kaybetmesi oldu. Böylece dolar “psikolojik sınır” olarak Bu ekonomik gelişmeler karşısında Frankfurt Bor- kabul edilen 2,50 TL’yi geçtiği gibi, bankaların yurtdışı Yaşar Kemal sası (DAX) birbiri ardına tarihi rekorlar kırarak, Şubat so- borçlarının “teminat sınırı” olan 2,60’da geçmiş oldu. nunda 11.354 endeks değerine ulaştı. Böylece DAX en- Dış ticaret açığı, bir önceki yıla göre 16 milyar dolar 12 ve Can Akbel’i deksi 2015’in ilk günlerine göre %16 değer kazandı. azalarak 63 milyar dolar olurken, cari işlemler açığı, 18 Yitirdik Diğer yandan Alman iş yaşamında birbiri ardına milyar dolar azalarak 46 milyar dolar oldu. Türkiye İhra- grev haberleri gündemin ilk sırasında yer almaya başladı. catçılar Meclisi’nin açıklamalarına göre, Türkiye’nin ih- Tren Makinistleri Sendikası (GDL), Deutsche Bahn’da ye- racatı Ocak ayında %9,8 ve Şubat ayında %13 geriledi. niden greve gidileceğini duyurdu. Alman pilot sendikası Bu “olumlu” veriler karşısında 21 Ocak’ta 90.000 pu- Ağrı Dağı Efsa- Cockpit Birliği’ne bağlı (VC), Lufthansa'nın kardeş şirketi anı aşan BİST 100 endeksi, “Ey Merkez Bankası” nutukla- 13 nesi, Binboğalar Germanwings’te çalışan pilotlar 11 Şubat’ta uyarı grevine rından sonra 84 bine indi. Böylece BİST 100, bir ay içinde çıktılar. Hamburg, Stuttgart ve Hannover kentlerinde %5,4 değer kaybetti. Efsanesi... Verdi’ye bağlı havalimanı çalışanları uyarı grevi yaptılar. Ekonomi doğrudan siyaset tarafından, özellikle İmdat ULUSOY Hiç tartışmasız islami terör ve IŞİD Almanya’nın gün- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çıkışlarıyla be- 2 Die Gaste

demindeki yerini korudu. lirlenirken, ülke gündeminin en sarsıcı toplumsal olayı Öz- 1 Mart’ta Federal İçişleri Bakanlığı sözcüsü, “Almanya'da gecan Aslan’ın katledilmesi oldu. Özgecan cinayeti üzerine iç güvenliğin büyük bir tehlike altında olduğunu, her an sokağa çıkan on binlerce kadın, kadın cinayetlerine karşı farklı boyut ve yoğunlukta saldırılarla bu tehlikenin gerçeğe “isyan”larını dile getirdiler. dönüşebileceğini” belirtti. Sözcü, “özellikle radikalleşmiş, tek Ama burası Türkiye’ydi ve gündem saat başı kolayca başına hareket eden saldırganların, iç savaş durumundaki değişebiliyordu. ülkelerden geri dönen ve oradaki cihatçı gruplarla bağlan- tıları olan, savaş tecrübesi kazanmış radikal İslamcıların teh- like teşkil ettiğini” belirtti.

IŞİD’in kuşatması ve tehdidi altında bulunan “ülke dı- şındaki tek Türk toprağı” Süleyman Şah Türbesi, gece yarısı yapılan bir operasyonla yerinden alınarak Türkiye sınırına 253 metre uzaklıktaki Suriye’nin Eşme Köyü’ne nakledilmesi “zaferi” yeni bir gündem maddesi olarak manşetlere çıktı. Yine de Türkiye gündeminin son gündem maddesi, “iç güvenlik yasa tasarısı” oldu. Tasarının TBMM’de görüşmeye başlanmasıyla ortaya çıkan kavgalar “iç güvenlik yasa tasa- rısı”nın içeriğinin unutulmasına yol açarak, ikinci bir gündem oluşturdu. İşçi hakları ve işçi ölümleri konusunda dünya sıralama- sında son sıralarda yer alan Türkiye’de grev hakkı da kendine Tüm bu olaylar ve gelişmeler içinde Şubat ayının en özgülüğünü korudu. Birleşik Metal İşçileri Sendikası'nın 24 gözde gündemi, Yunanistan oldu. AB, Avrupa Merkez Ban- fabrikada 15 bin işçiyi kapsıyan toplu sözleşmenin tıkanması DIe GaSte kası ve IMF’nin oluşturduğu “Troyka”nın Syriza iktidarına üzerine aldığı grev kararı, “milli güvenliği bozucu nitelikte” İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE karşı uzlaşmaz ve taviz vermez tutumunu sürdürmesi, Yu- olduğu gerekçesiyle 60 gün süreyle ertelendi. Hükümetin TÜRKISCHE ZEITUNG nanistan’a dört aylık ek bir süre tanınması ve bunun Federal 60 gün sonunda yeniden 60 gün süreyle erteleme yetkisi ERSCHEINUNGSwEİSE: ALLE ZwEI MoNATE Unentgeltlich Meclis’te oylanması oldu. Schäuble (Almanya), Lagarde olduğundan, metal grevinin “milli güvenlik” nedeniyle er- (IMF), Draghi (Avrupa Merkez Bankası) ve Sapin (Fransa) ta- telenmesi, tam anlamıyla grevin yasaklanması demekti. ISSN 2194-2668 rafından kaleme alınan “ortak belge” Federal Meclis’te 32 Türkiye gündeminin ön sıralaralarına geçen son mad- Yayıncı/Herausgeber: Initiative hayır oyuna karşılık 542 evet oyuyla kabul edildi. Kabul edi- desi ise, 7 Haziran’da yapılacak olan genel seçimlerdir. 7 zur Förderung von Sprache und len “ortak belge”, Syriza’dan önceki Yunan hükümetlerine Haziran seçimleri AKP’ye muhalif kesimler açısından Tayyip Bildung e.V. (IFSB) verilen “memorandum”un yerine “anlaşma”, “Troyka”nin ye- Erdoğan’ın “tek kişilik iktidarı”ndan kurtuluşun son olanağı DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK rine “kurumlar” sözcüklerinin geçirilmesinden başka yeni olarak değerlendirilmektedir. Bu seçimler, 2019 yılına kadar İÇİN İNİSİYATİF e.V. bir şey getirmiyordu. Oylamanın en ilginç olayı ise, oylama yapılacak son seçim olmaktadır. öncesinde Bild gazetesinin “hayır” kampanyası başlatması YAYIN SoRUMLUSU (ViSdP): oldu. ENGİN KUNTER (Frankfurt Üniversitesi)

YAYIN KURULU/REDAKTIoN: ENGİN KUNTER (Frankfurt Üniversitesi) GÜLDEN GÜNGÖR (Frankfurt Üniversitesi) oZAN DAĞHAN (Duisburg/Essen Üniversitesi) MICHAEL JooS (Darmstadt Üniversitesi) NERİMAN oRMAN İÇERİK (Marburg Üniversitesi) Almanya’nın Gündemi/Türkiye’nin Gündemi 1 Die Gaste SİNEM ULUTAŞ (Marburg Üniversitesi) Almanya Hakkında Konuşmalıyız 3 Ergin Yıldızoğlu 2015 Hamburg Eyalet Seçimleri 4 Die Gaste Posta Adresi: Postfach 55 03 28 Yunanistan: Zeus, Tiwaz ve Argonotlar 5 Ozan Dağhan 60402 Frankfurt/Main Haberimiz Var mı? 7 Haziran’da Türkiye’de Seçim Var! 6 Ahmet Onay Toplum Yapısında Dilin Yeri 7 Bedrettin Cömert İnternet Adresi: www.diegaste.de Entegrasyon Kursunun 10 Yılı: Bir Başarı Öyküsü mü? 9 Prof. Dr. C. Schroeder/N. Zakharova Dilbilgisi Terimleri 10 Die Gaste e-Posta/e-Mail: Charlie Hebdo Yeni Sayısı Çıktı! 10 Die Gaste/Haber [email protected] Üç Türk Casus Olayı 10 Die Gaste/Haber Banka Bilgileri: Göçmen Çocukların Eğitim Fırsatı İçin Tam Gün Okul 11 Neriman Orman/Sinem Ulutaş IBAN: DE8930050110100546 8796 “O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler...” 12 Die Gaste BIC: DUSSDEDDXXX Almanya’daki Türkçe Radyoculuğun Öncülerinden Can Akbel’i Kaybettik 12 Die Gaste Ağrı Dağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi... Şimdi kendisi ölümsüz bir EFSANE... 13 İmdat Ulusoy Dizgi/Layout: Die Gaste Baskı/Druck: Hürriyet-Deutsch- “Der Mensch ist, was er isst” – IV 14 Asuman Öktem land Pıtırcık/Le Petit Nicolas/Der kleine Nick/Nicolas 15 Kitap Tanıtımı Özgecan Aslan/11 Şubat 2015 16 Die Gaste/Haber Die Gaste 3

Almanya Hakkında Konuşmalıyız

Ergin YILDIZOĞLU

Avrupa’daki son ekonomik, siyasi gelişmelerin nomik ve insani krizi, siyasi sonuçlar da yaratarak daha zetelerde de görülebiliyor. Avrupa Merkez Bankası Yö- içinde Almanya’nın şekillenmeye başlayan tutumu da derinleştirmeye başladı... Üstelik Almanya liderlik netim Kurulu’nun eski üyelerinden Jürgen Stark, ge- bana, “We need to talk about Kevin” (Kevin hakkında ve hegemonya fırsatının kaçmakta olduğunun ayır- çen hafta Financial Times’ta “Tarihsel ve kültürel fark- konuşmalıyız) filmini anımsatıyor. dına varamadan... lar Avrupa Birliği’ni bölüyor” başlıklı yazısında, Ukrayna krizine bakınca da, krizin kökleri soğuk ekonomik sorunların Almanya’nın politikalarından de- İki Kriz ve Almanya savaşın bittiği yıllara kadar gitse de, patlak verme sü- ğil, kültürel farklardan kaynaklandığını savunuyordu. recinin başında yine Almanya’yı görüyoruz. Krizi güneylilerin tüketim “merakına”, kredi alma eği- Bir çarşamba yazımda, Avrupa’nın ekonomik Ukrayna’da Yanukoviç hükümetini, yukarda de- limine bağlarken bunları da yıllardır Alman kapitaliz- (mali) ve jeopolitik (Ukrayna) krizlerinin Yunanistan ğindiğim egemenlik-bağımlılık ilişkilerini “modern em- minin körüklediğini, Almanya’nın refahının bunlara üzerinde kesiştiğini yazmıştım. Bu krizlere bakınca iki- peryalizm” koşullarını kabul etmeye zorlayan ekono- bağlı olduğunu görmezden gelerek... sinde de, hem ortaya çıkış dinamikleri hem de geliş- mik anlaşmanın arkasında büyük ölçüde, ekonomik Ukrayna krizinde Almanya’nın tutumu daha da meleri açısından Almanya’nın çok kritik bir işleve sahip etki alanını genişletmeyi amaçlayan Almanya vardı. kaygı verici. Geçen yıl Münich Güvenlik Konferansı’nda olduğunu görüyoruz. Yanukoviç anlaşmayı imzalamayı reddedince, Al- Alman savunma bakanı, “daha adaletli bir dış politika” Mali krizin Avrupa’yı bu kadar güçlü biçimde vu- manya “Yanukoviç karşıtı hareketi desteklemeye, Mer- benimsemeye karar verdiklerini açıkladığından bu rarak dağılma olasılığının konuşulduğu bir noktaya kel’in partisi Hıristiyan Demokrat Parti’nin siyasi liderlik yana (New York Times, 01/02/2014) Alman medyasının getirmesinin arkasında, Avrupa Birliği ile birlikte ku- eğitimi programından geçmiş Kiev Belediye Başkanı Vi- önemli tartışmalarından biri de savunma reformu rulan ekonomik modelin içerdiği egemenlik-bağımlılık tali Klitschko eliyle yönlendirmeye başladı”. (Friedman, oldu. Geçen ay Deutsche Welle “Alman savunma ba- ilişkileri var. Bu ilişkilerin Almanya ekonomisinin ya- Stratfor, 10/02/2015) Yanukoviç’in seçilmiş meşru hü- kanının, orduyu daha çekici ve etkili kılacak uzun dö- pısal özellikleriyle tam bir uyum içinde olması, kriz kümeti devrildi, muhalefet yönetimi fiilen ele geçirdi. nemli bir askeri reform üzerinde çalıştığını” aktarıyordu. başladıktan kısa bir süre sonra Almanya’nın biriktirdiği İşler Almanya’nın istediği yönde gelişebilirdi eğer (30/01/2015) World Press, sitesine göre silahlı kuvvetler ekonomik ve siyasi gücü gözler önüne serdi. Rusya, kendi ekonomik siyasi nüfuz alanını korumaya tarafından hazırlanan yeni bir rapor, ordunun eksik- Daha önce de tartıştığımız gibi burada sorun, Al- karar verip yeni yönetimi kabul etmeyen Rus etnik liklerinin aksatıcı düzeye ulaştığını vurguladığını, sa- manya’nın Avrupa Birliği ekonomik bölgesini, en ba- kökenli isyancıları desteklemeye başlayıp Kırımı ilhak vunma bakanının da, eksikliklerin giderilmesine ay- şından bu yana kendi ekonomisinin üretim kapasite- etmeseydi. O noktada, Almanya bu kez, bir hege- rılmış 500 milyon Avro’luk fonu 750 milyona çıkardı- sini, birikmiş sermayesini emecek (kriz eğilimlerini monya ilişkisinin kurulabilmesi için, liderliğini kabul ğını aktarıyordu. World Socialist Web Site’da Johannes transfer edeceği) bir alan olarak görmüş olmasıdır. ettirme koşulunun yanında, hegemonyanın ikinci Stern’de Die Welt gibi Alman gazetelerine, iktidardaki Alman kapitalizminin, siyasi iktidar ilişkilerinin, istikrarı ayağı olan şiddet uygulama kapasitesinin yetersizliği Hıristiyan Demokrat Parti’nin sözcülerinin açıklama- ve güvenliği için bu alanın ticarete ve sermaye ihra- ile karşı karşıya kaldı. larına dayanarak, Alman ordusunun insansız uçaklar catına açık kalması yaşamsal bir öneme sahip. satın almaya hazırlandığını aktarıyordu. (03/02/2015) Almanya geçmişte, bu alanı ve “sermaye ihracatı” Almanya’nın Tepkileri Kaygı Uyandırıyor Ukrayna krizi NATO ittifakı ile Rusya arasındaki olanağını güvenceye almak için Avrupa’yı iki kez mili- ilişkileri hızla kötüleştirdi. Nükleer silahlar alanında iş- tarist yöntemlerle bütünleştirmeyi denemişti. Al- Avro bölgesi ülkelerinin yönetimlerinin, kapita- birliği yok, Moskova ile Washington arasındaki kırmızı manya, II. Dünya Savaşı’ndan, ama esas olarak Doğu lizminin ekonomik sorunlarına eğilmeye, krizi aşacak telefon hattı da kapalı. Bu nedenle, Der Spiegel’de ya- Almanya ile birleşmesinden sonra bu bütünleştirmeyi, önlemleri “düşünmeye” başlayabilmesi için siyasi lider- zan Markus Becker’e göre, “Bugün bir savaş olasılığı “modern emperyalizmin” ekonomik-finansal bağımlılık lik (hegemonya) sorununun aşılması gerekiyor. Ancak soğuk savaş dönemindekinden daha yüksek”... Uk- ilişkileri üzerinden siyasi yönlendirme yoluyla, savaş- hegemonyacı konumuna en yakın ülke Almanya, di- rayna’da sürmekte olan “hibrid savaşın getirdiği belir- lara yol açmadan, neoliberalizmin genel hegemon- ğer ülkelerin sorunlarına çare olduğunu göstererek sizlikler taktik nükleer silahların kullanılma riskini arttı- yasına (ABD’nin desteğine) dayanarak gerçekleştir- liderliğini kabul ettirecek ekonomik kaynak transfer- rıyor”. meye çalıştı. Ancak, bu kez de kapitalizmin yapısal lerini yapmaya hazır görünmüyor. Bu tehlikeli ortamda, Frankfurter Allgemeine Zei- krizinin dinamiklerine takıldı. Hem yıllardır kendi so- Aksine Alman egemen sınıflarının sözcülerinin, tung’un yayımladığı bir başyazı, NATO’nun Rusya ile runlarının çözüm alanı olarak kullandığı ekonomiler hükümet temsilcilerinin, giderek daha saldırgan bir çatışmaları en uç noktaya kadar tırmandırması, cay- çökmeye, hem de bankaları verdikleri borçlardan do- dil kullanmaya başladığı görülüyor. Ekonomik krizde dırıcılığın “en üst seviyede (Nükleer silahlar - E.Y.) kur- layı bu ekonomilere saplanmış olarak sallanmaya baş- adeta saplantılı, kolaylıkla ırkçılığa dönüşebilecek bir ması gerektiğini” savunuyor. (WSWS, 12/02/2015) Al- ladı. kültürel üstünlük sendromu başını kaldırıyor: Almanlar manya yalnızca silahlanmaya hazırlanmıyor, giderek Almanya’nın krizin getirdiği ekonomik çökün- erdemli, tutumlu, çalışkan; güneyliler tembel, beleşçi, so- saldırgan, ırkçı refleksler üretmeye başlıyor. Bu ne- tüye, insani krize aldırmadan, kemer sıkma politikala- rumsuz. Bu açıklamalar, Bild gibi popüler kültürün, en denle Almanya hakkında daha sık konuşmak gereki- rıyla borç ödeme sorumluluğunda ısrar etmesi, eko- yoz yayınlarını yansıtan dergilerin yanı sıra, “ciddi” ga- yor, filmdeki ve tarihteki gibi çok geç olmadan... .

Ocak sonunda Atomic Svientists bir tehdit olduğunu" söyledi. "Hibrid savaşla her şeyi daha da da nükleer silahlar yüksek alarm düze- bülteninde “Atom Saati”nin 12’ye üç Ancak, Ukrayna’da Rusya'nın ey- tehlikeli hale geldi" diyor Nunn. "Hatta yinde. Her iki tarafta 15 dakika içinde kaldığını gösterdiği belirtildi. ABD-Sov- lemlerini tanımlamak zor. Hile, kamuf- taktik nükleer silahlar." Bunların bazı- nükleer füzeleri ateşleyebilirler.” Hibrit yetler ilişkisinin en soğuk noktasında laj, aldatma: Rusya, siber savaş propa- larının Almanya’da konuşlandığı bilini- savaş koşullarında bu “tehlikeli bir olduğu bir zamanda, 1983’de dur- gandasından ve ayrılıkçıların finansma- yor. Eifel’deki Büchel Hava Üssü’nde oyun”. muştu. En kötüsü 1953 yılında oldu: nından gizli askeri operasyonlara kadar yüksek maliyetle modernize edilen B61 Soğuk Savaş sırasında, birçok gü- Saat 12’ye iki kaldığını gösteriyordu. hibrit savaşın tüm cephanelerini kul- tipi 20 nükleer bomba depolanmış du- venlik mekanizmaları vardı – Sovyetler Kontrolsüz iklim değişikliğine ek ola- lanıyor. rumda. Bunlar ABD komutası altında, Birliği ve NATO arasındaki herhangi bir rak, “modernleştirilmiş büyük cepha- Norveç Savunma Bakanı Ine Marie ancak savaş durumunda Alman Tor- askeri çatışma için güvenliği sağlayan nelikten kaynaklanan nükleer silah- Eriksen Søreide Münih’te Rus saldır- nado savaş uçakları tarafından taşına- bir dizi sözleşme ve belge vardı” diyor lanma yarışı... insanlığın varlığını ganlığını açıkça belirtti. “NATO anlaş- cak. eski Dışişleri Bakanı İvanov. “Bugün, sa- olağanüstü boyutta tehdit etmektedir.” masının 5. maddesinin bu tür saldır- 1991 yılında ABD ve Sovyetler Bir- vaş tehdidi çok büyük”. Doğu ve Batı'daki karşıt söylem ganlıkta geçerli olduğunu söylemeye liği arasında "Start" anlaşmasının baş bu riskini azaltmak için uygun görün- bile gerek yok.” Bu şu anlama geliyor: arabulucusu olan ABD'li diplomat Ric- müyor. Münih Güvenlik Konferansı'nda Rusya, NATO üyesi olması durumunda hard Burt, "Hibrid savaş, nükleer silah- Markus Becker, NATO-Rusya Krizi: İngiliz Savunma Bakanı Michael Fallon, Ukrayna’ya saldırırsa, tüm üye devletler ların gerçekten kullanılması riskini ar- Nükleer Hayalet Geri Dönüyor, Der Spie- "Rus saldırganlığı NATO'ya doğrudan savaşa girmek zorunda. tırır" diyor. “Hem Rusya hem Amerika’- gel, 8 Şubat 2015. 4 Die Gaste

2015 Hamburg Eyalet Seçimleri

2015 2011 % Aldığı Oy Sandalye Aldığı Oy Sandalye değişim Oy Oranı Sayısı Oy Oranı Sayısı SPD 1.608.604 %45,7 58 1.667.804 %48,4 62 -2,7 CDU 559.803 %15,9 20 753.805 %21,9 28 -6,0 Grüne 431.693 %12,3 15 384.502 %11,2 14 +1,1 Die Linke 299.801 %8,5 11 220.428 %6,4 8 +2,1 FDP 261.601 %7,4 9 229.125 %6,7 9 +0,7 AfD 214.401 %6,1 8 – – – +6,1 Piraten 54.642 %1,6 – 73.126 %2,1 – -0,5 Die PARTEI 31.640 %0,9 – 23.994 %0,7 – +0,2 Liberale 18.401 %0,5 – – – – NPD 11.286 %0,3 – 30.648 %0,9 – -0,6 ÖDP 13.591 %0,4 – 10.464 %0,3 – +0,1 RENTNER 9.902 %0,3 – 15.847 %0,5 – -0,2 HHBL 7.349 %0,2 –

15 Şubat’ta yapılan Hamburg Eya- tive für Deutschland/Afd) ilk kez katıl- çimlerinde aldığı %2,1’lik oy oranını ko- Yeşiller (Grüne), Hamburg Eyalet let Meclisi seçimlerinde bir kez daha dığı seçimde oyların %6,1’ini alarak Eya- ruyamamış ve 0,5 puan kaybetmiştir. Meclisi seçimlerinde oylarını 1,1 puan SPD birinci parti olarak çıkarken, 2011 let Meclisi’ne 8 temsilci göndermesidir. 2001’de Schill, 2011’de Piraten ve artırarak %11,2’den %12,3’e yükseltmiş- seçimlerine göre 2,7 puan kaybederek, Böylece CDU’nun yitirdiği %6’lık oy, ne- şimdi Afd, sağ-popülist (daha açık ifa- lerse de, pek çok yerde olduğu gibi, ar- eyalet meclisindeki mutlak çoğunlu- redeyse blok halinde AfD’ye kaymıştır. deyle, nasyonalist-popülist) söylemlerle tık kendi oy potansiyelinin sonuna ulaş- ğunu yitirdi. Bu iki olay yanyana getirildiğinde, sahneye çıkmış ve her seferinde CDU’ya tıkları ortaya çıkmıştır. Bir kez daha 15 Şubat seçimlerinin en çok dik- CDU’nun 6 puanlık oy kaybının doğru- alternatif yeni bir “sağ parti” olarak se- mutlak çoğunluğu yitiren SPD ile koa- kat çeken ilk olay, 2011 seçimlerinde dan AfD’ye gittiği ortaya çıkmaktadır. çimlere katılmışlardır. Bu da, %15-20’lik lisyon hükümeti kurarak (2008 seçim- başlayan CDU’nun oy kaybının devam Ancak AfD, sağ-popülist söylemlerine bir seçmen kitlesinin, zaman zaman lerinden sonra CDU-Yeşiller koalisyon etmesidir. 2008 seçimlerinde %42,6 oy karşın, 2001 Eyalet Seçimleri’nde Schill’- yükselen, zaman zaman gerileyen bir hükümeti kurulmuştu) “küçük ortak” ko- alarak birinci parti olarak çıkan CDU, in “başarı”sının yanına bile yaklaşama- ivme içinde “arayış”ta olduğunu göster- numunu sürdürdürmektedir. 2011 seçimlerinde oyları yarı yarıya aza- mıştır (Schill, 2001 seçimlerinde sağ-po- mektedir. Ama her durumda CDU’nun Bu standart Almanya seçiminde, larak %21,9’a düşmüş ve 15 Şubat se- pülist söylemi ile oyların %19,4’ünü seçmen kitlesinde ortaya çıkan bu oy bir önceki (2011) seçime göre “eksik” çimlerinde 6 puan daha oy kaybederek, alarak CDU ile koalisyon hükümeti kur- kayışları, bir ölçüde neo-nazi eğilimlerin olan AKP’nin kurdurduğu ve finanse et- oyların sadece %15,9’unu alabilmiştir. muştur). sağ-popülist söylemle yeni partilere tiği “iddia edilen” BIG Partisi’nin (Yenilik Hamburg seçimlerinin ikinci olayı Öte yandan son iki yılın “fenomeni” yönlendirilmesinden başka bir şey ol- ve Adalet İttifakı) seçimlere katılmamış ise, Almanya İçin Alternatif’in (Alterna- olan Korsanlar Partisi (Piraten) 2011 se- madığı da görülmektedir. olmasıdır. Seçimlerin üçüncü olayı ise, hiç tar- 2010 yılında kendi gücünü göster- tışmasız, Die Linke.’nin oylarında belir- mek ve test etmek için kurdurulan Big gin bir artışın olmasıdır. 2008 ve 2011 Partisi, 2011 Hamburg seçimlerinde, oy- seçimlerinde oyların %6,4’ünü alan Die ların binde birini (3.344 oy) ve 2013 Fe- Linke., bu seçimlerde ayrını 2,1 puan ar- deral Meclis Seçimleri’nde 43 milyon tırarak %8,5’e yükseltmiştir. SPD’nin bu seçmenden 17.743 oy (%0,05) alarak sa- seçimlerde 2,7 puan oy kaybettiği gö- dece bir hiç olduğunu göstermiştir. (En zönüne alınırsa, Die Linke.’nin SPD’li seç- büyük “başarısını” ise, 2014 NRW yerel menler için bir alternatif olduğu söyle- seçimlerinde Bonn’da %1,4 (1.943) oy nebilir. alarak sağlamıştır.) Die Gaste 5

Yunanistan: Zeus, Tiwaz ve Argonotlar

Ozan DAĞHAN anrıların tanrısı Zeus’un egemen lerinde Zeus ve Tiwaz’ın tahsildar ve ka- Tolduğu, naiplerini Zeus’un atadığı, sadarlarıyla boğuşmaya başlamış. Tah- isteğinde sofistleri, istediğinde as- sildar ve kasadarlar, “Nuh demiş, pey- kerleri naip yaptığı, demosun uzun yıllar gamber dememiş”ler. Yeni argonotları bu egemenliğe boyun eğdiği bir ülke (nam-ı diğer Radikal Sol Koalisyon/ varmış. “Altın post” denilen iktidar, her Syriza), köşeye sıkıştırmak için ellerin- zaman Zeus’a ve onun naiplerine aitmiş. den geleni ardlarına koymamışlar. Ama tüm zamanlarda iki naipten biri Bu durumda, Syriza’nın elinden ge- “altın post”ta otururken, diğeri sıranın len, ya onların şartlarını kabul ederek kendisine gelmesini beklermiş. demosa verdikleri sözü ve güveni kay- Zamanlardan bir zaman, günler- bedecekler ya da İason’a yardım eden den bir gün, tanrılara ilk kafa tutan Pro- Medea’nın çıkıp gelmesini bekleyecek- metheus’un torunları “altın post”u ele lerdir. geçirmek için bilinmedik bir maceraya Ve tarihler bugünü gösterdiğinde, çıkmışlar. Kimilerine göre, argonotların, yeni argonotların “altın post” macerası kimilerine göre “radikal solcular”ın bu henüz başlangıç aşamasındadır. Gele- “altın post”u ele geçirme macerası MS cek zaman demos ya da Medea’nın sih- 1988’lerde başlamış. rine kalmıştır. Parasal olarak da, demos olarak da Bizim Yunan mitolojisinden esin- yoksul olan bu yeni argonotlar, onlarca lenen mitimiz burada bitiyor. Eğer bu- yıl, bir tarafında Zeus’un “sol” naibi Pa- gün Yunan mitolojisi yazımı sürüyor ol- pandreuo, öteki tarafında Karamanlis’in saydı, hiç şüphesiz Yunan halkını, Syri- “altın post” tahtıravallisine rağmen yok- za’yı, Yunanistan’ın içine düştüğü borç sulluklarını ve varlıklarını sürdüregel- batağını çok daha iyi anlatacaktı. Biz bu- mişler. rada Yunanistan borç krizini, Yunan hal- Zeus naiplerinin biri gelip, biri gi- kının “tanrılar”a başkaldırışını ve Syri- derken, ülkedeki demokrasi yozlaşmaya za’nın iktidarın ilk gününden itibaren başlamış. Yalan, talan ve yolsuzluk ba- karşı karşıya kaldığı “Troyka”nın dayat- şını alıp gitmiş. Demokrasi timokrasiye malarından söz etmeyeceğiz. dönüşmeye başlamış. Ülkeye el atan Ze- 25 Ocak’taki seçimlerden zaferle us’un Avrupalı tanrıları kesenin ağzını çıkan Syriza’nın macerası 1988’de baş- açmışlar, isteyene istediği kadar para, lamıştır. İlk girdikleri seçimde (1989) %3 pul ve borç vermeye başlamışlar. Ülke barajını geçemeyen Syriza, 1993 seçim- bir on yıl içinde gırtlağına kadar borca lerinde bir kez daha baraj altında kal- batmış. mıştır. 1996-2009 döneminde Syriza’nın Zamanlardan bir zaman gelmiş, oyları %3 ile %5 arasında gelip gitmiştir. hip bir parti iktidar olmuştur. Bu “radikal ramı”nı kabul etmek arasına sıkışmış du- Avrupalı tanrılar, özellikle “gott” Tiwaz Yunanistan borç krizinin patlak verme- sol” iktidardan kendi programına uygun rumdadır. Bugün için, ilk raundu Troyka (nam-ı diğer Týr), verdikleri paraları geri siyle (2010) iktidardaki Panhelenik Sos- icraatlar yapması beklenirken, Yunanis- kazanmış görünmektedir. Troyka’nın istemiş. Tiwaz’ın başını çektiği tanrıların yalist Hareket (PASOK) Avrupa Merkez tan’ın içinde bulunduğu borç krizi ve “memorandum”u “anlaşma”ya dönüş- gönderdiği paraları tüketen demos için Bankası, IMF ve Avrupa Birliği’nin oluş- Avrupa’nın “büyük devletleri”nin dayat- türülerek Syriza’ya dört ay süre verilmiş- boyun eğmek ya da isyan etmek dı- turduğu Troyka’nın “memorandum”una maları karşısında “borç ödeme prog- tir. Bu dört ayın sonunda neler olabile- şında bir seçenek kalmamış. boyun eğmesiyle birlikte oy kaybet- ramı” icraatcısı konumuna sürüklenmiş- ceği bugünden belirsiz olsa da, sonuçta Günlerden bir gün, 25 Ocak 2015’- meye başlamıştır. tir. Yunanistan’ın kaderi Yunan halkının (de- te, yeni argonotlar, demoslarını artırarak 2012 Mayıs ayındaki seçimlerde Syriza, borçları ödemeyeceğini ilan mos) elinde olduğu bir süreç olacağı ke- ve onların güvenini kazanarak “altın Syriza oyların %16,8’ini alarak ikinci parti etmek ile Troyka’nın borç ödeme “prog- sindir. post”u ele geçirirler. haline gelirken, Yunanistan meclisinde İşte bu andan itibaren Zeus, kendi hükümet kurulamaması üzerine erken has adamı IMF’yi “tahsildar” olarak işe seçime gidilmiş (Haziran 2012) ve Syriza unan Hükümeti şu sıralar bankalar ve Avrupa Birliği’nin siyasal karar- koştururken, “gott” Tiwaz, Abendland’ın oylarını artırarak %26,9’a yükseltmiştir. alma merkezlerini domine eden seçkin sınıf tarafından bir ölüm kalım kasadarını borçları tahsil etmesi için de- Artık bütün dünya, yapılacak yeni bir “Ymücadelesinin içine hapsedilmiş durumda. 11 milyon Yunan işçinin mosun üzerine göndermiş. Kral Aiet’ın, genel seçimde Syriza’nın iktidara gel- ve küçük esnafın geçimi ve Avrupa Birliği’nin dirimliliği söz konusu. Eğer ikti- argonotların başı İaosun’a dayattığı mesine mutlak gözüyle bakmaya baş- dardaki Syriza hükümeti AB bankacılarının taleplerine teslim olur ve kemer şartlara koşut şartlar ileri sürmüşler. Yeni lamıştır. sıkma programlarını uygulamaya devam etme konusunda el sıkışırsa Yunanistan argonotlar, “altın post”taki daha ilk gün- 25 Ocak seçimlerinde Syriza oyların on yıllar boyu sürecek bir regresyona, yoksulluk dönemine ve sömürgeciliğin %36,3’ünü almasına rağmen egemenliğine girecek. Yunanistan eğer direnmeye karar verirse ve AB’den çık- tek başına hükümet kuracak maya mecbur kalırsa, uluslararası finansal piyasaların dibe vurmasına ve AB’nin milletvekili sayısına ulaşama- çökmesine neden olarak 270 milyar Euro’luk dış borcu tanımaması gerekecek... mış ve Bağımsız Yunanlılar Borcu geri ödememe durumu Avrupa’nın çok ötesindeki kredi kuruluşlarına adlı merkez sağdan kopmuş ve borçlulara sıçrayacak, yatırımcının güveninin sarsılmasıyla Batı’nın finans im- kesimle koalisyon kurarak ik- paratorluğu bütünüyle sarsılacaktır. Her şeyden önemlisi tüm batı bankalarının tidar olmuştur. Yunan bankaları ile doğrudan ya da dolaylı bağları bulunmaktadır. Bu bağın Syriza’nın 1988’de baş- bir tarafı çökerse bu durum diğer hükümetlerin kaldırabileceğinin çok ötesinde layan iktidar mücadelesi derin bir etki yaratacaktır. Büyük çapta bir devlet müdahalesi gündeme gelecek 2015’de zaferle sonuçlanır- ve Yunan hükümetinin finansal sistemin idaresini bütünüyle eline almaktan ken, Avrupa’da ilk kez “radikal başka çaresi kalmayacaktır.” (James Petras, The Assassination of , 21 Şubat sol” programa ve söyleme sa- 2015) 6 Die Gaste

Haberimiz Var mı? 7 Haziran’da Türkiye’de Seçim Var!

Ahmet ONAY

lmanya’nın toplumsal ilişkileri yılda bir kez sadece “tatil” amaçlı da olsa, kesimler, camilerde, kahvelerde ya da sergilenen şovlar, Recep Tayyip Erdo- Aiçinde günlük koşuşturmalar, ev- Türkiye’yle ilişkimiz sürüp gitmektedir. tarikatlar içinde sürekli bir arada ve bir- ğan’ın “dünya lideri” olduğuna ilişkin ef- den işe-işten eve rutin geliş gi- Belki bizim için Türkiye’nin kaderi, gele- likte bulunurlar. Caminin imamı, hocası, saneler %70’lik kitle üzerinde AKP’nin dişler, haftasonunda yapılan toplu alış- ceğinden çok Almanya’nın durumu ve tarikatın şeyhi, şıhı, onların “kanaat ön- gücünü pekiştirmektedir. verişler ve yine haftasonları gidilen dü- geleceği önemlidir. Yine de Türkiye gibi deri” konumundadır. Bunlar bu kitlerin Muhalefet partilerine gelince: Ya- ğünler, ev ziyaretleri içinde geçen gün- bir ülkede meydana gelecek olaylar Al- seçimlerde hangi partiye oy verecekle- pabildikleri küçük salonlarda toplantılar ler. Almanya’nın ve Türkiye’nin gündemi manya’ya da yansıyacak (hep öyle ol- rini belirlerler. Kapalı cemaat ilişkileri düzenlemekten ibarettir. Eğer partileri- de bir yerinden, günlük yaşamın kıyı- muştur) ve bizi yine etkisi altına alacak- içinde, yeniden bir ağa-köylü, bey-ma- nin genel başkanları bir seferliğine Al- sından köşesinden bizlere ulaşır. Kimi tır. raba ilişkisi varlığını gösterir. Cemaatin manya’ya gelecek olsa, bir seferde yüz- zaman alışveriş yaparken bakkalda ya- Daha önemlisi, bizler kendimizi ne hocaya, imama, şeyhe ve şıha biat et- lerce şeyi söylemeye çalışmaktan öte pılan ayaküstü sohbetlerde, kimi zaman kadar “Almanyalı” olarak görüyor olur- mişliği bu durumu doğallaştırır. bir şey yapamamaktadır. Partililer belli işyerinde Alman “kollegeler”le yapılan sak olalım, aynı durumun Almanlar için, Bugünkü mevcut iktidara oy vere- bir merkezi koordinasyon olmaksızın laflaşmalarda duyarız pek çok şeyi. Alman kamu yönetimi için geçerli ol- cek olan bu kesim, Almanya’daki Türkiye kendi kişisel ya da ailesel ilişkileri içinde Eğer televizyon izliyorsak, çokluk madığını da günlük yaşantımızda sü- seçmenlerinin neredeyse %70’ini teşkil bir tek oy kazanabilmek için çabalarlar. Türk dizilerinin heyecanlı ve meraklı bö- rekli görürüz ve fark ederiz. Onlar için eder ve sonucu da bunlar belirler. Ge- Yurtdışında parti temsilcileri, parti ko- lümleri arasında gidip gelirken öylesine bir yere kadar “yabancı” olunsa da, bir riye kalan %30, her daim azınlıktadır ve ordinatörleri ise, genel merkeze yakın araya sokuşturulmuş “haber”lerde de yerden sonra “Türk” ya da “müslüman” bu azınlık konumları onların değişmez durarak olası bir seçimde milletvekili bazı şeyler görür ya da duyarız. klişeleri içinde algılandığımız ortadadır. “kaderi” olarak alınlarına yazılmış gibidir. adayı yapılmayı beklemeye odaklan- Bu yaşam içinde, elbette Türkiye’de Konsolosluk işlerimiz, bedelli askerlik, Cami cemaatini, hocalara, imamlara vb. mıştır. Bunlara göre, herşey yerli yerin- genel seçimlerin yapılacağını şöyle ya miras vb. nedenleriyle Türkiye’yle ilişki- rağmen etkileyebilme şansına sahip de- dedir, parti çalışmaları büyük hızla de- da böyle duymuşuzdur. Tıpkı Alman- miz sürüp gitmektedir. Bu da açık bi- ğillerdir. Onlar bir şeye iman ettiklerin- vam etmektedir ve partiye olan tevec- ya’da yapılacak olan seçimler gibi. Ama çimde Türkiye’deki siyasal gelişmelerin den, onları yanlıştan uzak tutmak, doğ- cüh hızla büyümektedir! Gerçek ise, eş- Almanya seçimlerini günlük koşuş- bizleri doğrudan etkilemeyi sürdürdü- ruya inandırmak hiç de kolay değildir. dostlarının katıldığı birkaç küçük salon turma içinde asılmış “plakat”larla anla- ğünün kanıtıdır. Politik olarak etkin %30 için, laiklik, toplantısı düzenlemekten ve Türk med- mak olanaklıysa da, Türkiye seçimleri 7 Haziran seçimleri, özellikle siya- ülkenin bağımsızlığı, demokrasi, insan yasında adlarının arasıra geçmesinden için bu geçerli değildir. Bizler, ya siyasal setle ilgilenen %30 için belki de “hayat- hakları, kadın cinayetleri vb. ne denli öteye geçmiz. Seçim afişleri için genel olayları az-çok izlediğimizden ya da si- memat” meselesidir. Laik bir yaşam tarzı önemliyse, kalan %70 için, günlük ya- merkezden gönderilen üç-beş kuruşla yasetle ilişkisi olan “tanıdık”ımız saye- içinde yaşamaya alışmış ve bu laik ya- şam, günlük ekonomi, görüntüsel mo- bastırılan afişler ancak bazı derneklere sinde gelişmeleri görür ve duyarız. şam tarzından vazgeçmek istemeyenler dernleşme ve elbette cemaat ilişkileri asılabilmektedir (bu derneklerin çokluk Genellikle insanların sadece %30’u için 7 Haziran seçimleri “islamcı” bir ik- önemlidir. Birincileri maddi dünyada ya- “sol” ya da “alevi” dernekleri olduğunu (bunu abartılı bulabilirsiniz) siyasetle il- tidardan kurtulmak için bir fırsat, hatta şarken “manevi” değerlere sahip çıkar- söylemek bile gereksizdir). gilenirler ve siyasal gelişmeleri az-çok son fırsat olarak görünür. ken, ikincileri manevi dünyada yaşarken Kısacası muhalefet partilerinin Al- izlerler. Kalan %70 ise, ya siyasetten bi- Siyaset dışı (apolitik de denilebilir) “maddi” değerlere sahip çıkar. manya’daki seçim çalışmaları (eğer Al- haberdirler ya da çevresel ilişkiler içinde kalan %70’lik nüfus için, mevcut siyasal 7 Haziran seçimlerinde, yaklaşık man yasalarının özel sınırlaması bulun- ve siyasetin iyice kızıştığı sıralarda (se- iktidarın kendilerine ulaşan “başarı” öy- olarak 2 milyon 800 bin Türkiye vatan- muyorsa) sadece laf olsun diye ve “ileri çim sath-ı mailine girildiğinde) siyaset- küleri, ülkeye gittiklerinde gördükleri daşı ülke dışında oy kullanacak. Bunun gelenlerin” bazılarının milletvekili se- ten haberdar olurlar. duble yollar, birbiri ardına dikilmiş rezi- 1 milyon 400 bini Almanya’da mukim çilme arzuları için yapılmaktadır. Kendimizin, ailemizin, çevremizin danslar, plazalar, AVM’ler, otoyollarda Türkiye vatandaşlarıdır. Diğer söyleyişle, Bu kısır döngü kırılmadığı sürece, ve nihayetinde ülkemizin geleceğini be- giden her çeşitten ve her markadan 980 bin seçmen iktidar partisine oy ve- 7 Haziran seçimlerinin Almanya sonuç- lirlemekte kullanılan ve sadece partile- otomobiller bir fikir sahibi olmak için recek %70’lik kesimi oluştururken, kalan larının Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nin rin belirlediği adaylara oy vermekle sı- yeterlidir. Kendilerine mevcut iktidarın 420 bin kişi (%30) değişik muhalefet sonuçlarından çok farklı olmayacaktır. nırlı kalan seçimler, ister siyasetle ilgile- yolsuzlukları, hırsızlıkları söylendiğinde partilerine oy verecektir. Bu 420 bin oy Asıl olan, siyasetle ilgilenen %30’- nilsin, ister ilgilenilmesin, her durumda de, “olsun, çalıyorlar ama yapıyorlar da” CHP ve MHP arasında paylaşılacaktır luk kesimin bir bütün olarak seçim ça- seçmenlerin çoğunluğunun yöneli- diyebilecek kadar umarsız olabilirler. (buna rağmen MHP’nin %70’lik kesim- lışmalarına ve seçime katılmasıdır. Gün- miyle belirlenir. Seçimlerde, dört yıl sü- Her durumda çoğunluğu oluştururlar den de oy alacağı söylenebilir). lük yaşamlarında tekil olarak yaşayan, reyle (özel bir gelişme olmazsa) bizi yö- (Türkiye’deki seçim yasası gereği oy ver- Elbette muhalefetin üçüncü partisi birbirleriyle iletişimi olmayan bu %30’- netecekler belirlenir. Artık bu seçilmiş- me zorunluluğu da bulunduğundan) ve HDP’nin de bu %30’luk seçmen kitle- luk kesimin birlikteliğinin sağlanması ler, bugünkü iktidar uygulamalarında seçim sonuçlarında belirleyicidirler. Tek sinden beklentileri vardır ve bu oylara seçim sonuçlarından çok daha ötesinde görüldüğü gibi, “astığı astık, kestiği kes- sorun, bu seçmen kitlesini bir biçimde taliptir. Ancak “Kürt partisi” olma kimliği geleceği belirleyecek özelliğe sahiptir. tik” bir iktidar çoğunluğuna ulaştığında, sandığa götürülebilmektir. onların en önemli handikabıdır. Yine de Burada, siyasal, ekonomik, toplum- yaşamımızı doğrudan etkileyen pek çok Bu seçmen kitlesiyle belli bir ileti- CHP dışındaki sol kesimlerin HDP’ye ve- sal, kültürel ve ülkesel gerçek sorunların şeyi değiştirebilirler. şimde olan, politik bakımdan olmasa recekleri destek (ki bu destek, HDP’nin çözümünde seçimlerin ne kadar etkili “Ama” denilecektir, “bizler Alman- da, dinsel açıdan etkin olan kesimler se- “sosyalist” olduğu savıyla sağlanmakta- olacağı elbette sorulabilir. Yani seçimler ya’da yaşıyoruz, ülkedeki siyasal geliş- çim dönemlerinde ellerindeki tüm ola- dır) azımsanmamalıdır. sorunların çözülmesi için gerçek bir ola- meler ve seçim sonuçları bizi neden il- nakları (ki önemli ölçüde iktidar parti- Bu olasılıklar, olağan seçimlere iliş- nak mıdır? Aklı başında hiç kimse bu gilendirsin?” sinin hizmetlerine sunduğu devlet kindir. Ama siyaset, olağan olanı, var soruya olumlu yanıt vermeyecektir. Yaşamımız Almanya’da sürse de, olanaklarıdır) kullanarak bu seçmen kit- olanı ne kadar kendisine esas alırsa al- Çünkü sorunlar, doğrudan bir siyasal gerek geçmişten gelen ilişkiler, gerekse lesini sandığa götürmeye çalışırlar. Bu sın, her durumda bu olağanlığı, var partinin çözebileceği sorunlar olmaktan Oy Oy Oy Oy olanı değiştirmeye ve aşmaya yönelik çok ötededir. Asıl olan seçmen kitlesi- DEHAP/DTP/ AKP Oranı CHP Oranı MHP Oranı Oranı bir faaliyettir. Bu faaliyetin esası da, se- nin, gerçek sorunlara sahip çıkan bir BDP+HDP (%) (%) (%) (%) çim propaganda çalışmalarıdır. halk kitlesi haline dönüşmesidir. Ama 2002 Genel Seç. 10.808.229 34,3 6.113.352 19,4 2.635.787 8,4 1.960.660 6,2 Cumhurbaşkanlığı seçiminde gö- toplumun büyük bir kesimi seçimleri 2007 Genel Seç. 16.327.291 46,6 7.317.808 20,9 5.001.869 14,3 1.334.518 5,2 rüldüğü gibi, en avantajlı olan parti yine bir çare olarak gördüğü koşullarda bu iktidar partisi (AKP) olmaktadır. Büyük dönüşüm de o kadar kolay olmayacak- 2011 Genel Seç. 21.399.082 49,8 11.155.972 26,0 5.585.513 13,0 2.339.501 5,4 medya desteği, devlet parasıyla organi- tır. Bir kez daha yineleyelim: 7 Haziranda 2014 Yerel Seç. 19.390.387 43,3 11.474.343 25,6 7.909.517 17,7 2.960.704 6,7 ze edilen ve cami cemaatinin katılımıyla Türkiye’de genel seçimler var! Die Gaste 7

Toplum Yapısında Dilin Yeri*

Bedrettin CÖMERT

u yazının amacı, dilbilimin bazı ses öğesine “simge” (sembol) demenin de tartışılabilir. Çünkü simge, simgele- Bönemli verilerini mümkün oldu- bazı sakıncaları vardır. Simge hiç bir za- nen şeyle akılsal bir bağ gerektirir. Ama ğunca çok sayıda okura iletmek, man keyfii değildir. Anlamlıyanla anlam keyfi işaretler sistemi olan dilde, böyle dilin toplumsal yapıdaki yerini ve gör- arasında doğal bir bağ kalıntısı gerek- bir tabandan yoksunuz. Böyle bir taba- evini belirtmek, daha önemlisi, dilimiz- tirir. Örneğin adaletin simgesi terazi, nın olmayışı da hertürlü sağlam tar- deki özleştirme hareketine, bugüne dek sözgelimi bir arabayla değiştirilemez. tışma olanağını elimizden almaktadır. uygulandığı biçimde, sınıf açısından de- Kurnazlığın simgesi tilki yerine, her Soeur değil de niçin sisler, yüznumara ğinmektir. Yazımızın ilk bölümleri ister halde öküz diyemeyiz. değil de niçin hela diyoruz, bunun hiç- istemez biraz kuru ve itici görünmek- Yansıma sözcükler ve ünlemler ileri bir nedeni yoktur. tedir. Ama sözünü ettiğimiz dilbilim ger- sürülerek, dil işaretinin keyfililîğine itiraz Sonra bir dil için gerekli işaretlerin çeklerini iletmenin başka yolu yoktu. edilebilir. Herşeyden önce yansıma söz- sayısı pek çoktur. Yirmi veya kırk harften Bunu böyle yapmakla, bilimin herkesin cükler bir dil sisteminin organik öğeleri oluşan bir yazı sistemi, başka bir sis- malı olduğunu da saptamak istedik. Bu değildirler ve sayıları sanıldığından çok temle değiştirilebilir. Dilin işaretleri de ilk bölümler için okurun iyi niyetli sab- daha azdır. Örneğin Fransızcadaki yan- sınırlı olsaydı, aynı şey dil için de müm- ... dil her an herkesi ilgi- rına sığınıyoruz. sıma sözcüklerden çoğunun başlan- kün olurdu. Ama dilin işaretleri, sayısız lendirir ve bu nedenle sü- gıçta hiç bir yansıma niteliği taşımadı- denecek kadar çoktur. rekli olarak herkesin etkisi Dilbilim Ne Diyor? ğını görmek için Latince köklerine in- Bütün bu gözlemlerden daha mek yetişir. Yansıma sanılan “fouet” önemlisi, dilin her zaman herkesi ilgi- altındadır. Bu çok önemli Açıklamak istediğimiz ilk ve temel (kamçı, kırbaç) veya “glas” (her bir çan lendiren bir olgu olduğudur. Dil, bir kit- olay, dilde bir devrimin ola- kuram, dil işareti kavramıdır. darbesi), aslında sırasıyle Latince “fagus” lenin bütün bireylerinin hergün kullan- naksızlığını göstermek için Modern Dilbilimin babası sayılan (gürgen) ve “classium” (borazan işareti) dığı bir şeydir. Bu bakımdan, dili başka Ferdinand de Saussure, dil işareti'ni sözcüklerinden gelmektedirler. Gerçek kuruluşlarla karşılaştırmak olanaksızdır. yeterlidir. Dil, öteki toplum- şöyle tanımlıyor: Dil işareti, bir eşya ile anlamda yansıma sözcüklere gelince, Örneğin yasa hükümleri, din törenleri, sal kuruluşlar içinde, giri- bir adı değil, bir kavramla bir sesi birleşti- bunlar az olmaktan başka, seçilişleri de deniz işaretleri vb. sadece belirli sayıda şimlere en az olanak vere- rir. Bu iki öğe birbirine öylesine bağlıdır bir ölçüde keyfidir. Çünkü bunlar, bazı kişiyi, belirli bir zaman sürecince ilgi- nidir. Dil, toplum kitlesinin ki biri ötekisini gerekli kılar. İşte bir kav- gürültülerin yaklaşık ve yarı danışıklı lendirir. Tersine, dil her an herkesi ilgilen- ramla bir sesin bir araya gelmesine işaret (conventionnel: danışıklı) öykünümün- dirir ve bu nedenle sürekli olarak herkesin yaşamıyla içiçedir. Doğal diyoruz. Ama sorun bu kadar basit de- den (taklidinden) başka bir şey değildir. etkisi altındadır. Bu çok önemli olay, dilde olarak eylemsiz olan bu ğildir. İşaret terimi, günlük kullanımda, “Horlamak” yansıma sözcüğünün yak- bir devrimin olanaksızlığını göstermek kitle, herşeyden önce bir sözcüğün sadece sesle ilgili bölümünü laşık bir öykünüm olduğunu anlamak için yeterlidir. Dil, öteki toplumsal kuru- tanımlar. Oysa durum daha karmaşıktır. için, horlayan bir kimsenin çıkardığı ses- luşlar içinde, girişimlere en az olanak koruma etkeni biçiminde Eğer biz “a-ğ-a-ç” sesine işaret diyorsak, lerle bu sözcüğün seslerini karşılaştır- verenidir. Dil, toplum kitlesinin yaşa- gözükür. bu onun ağaç kavramını taşıdığı içindir. mak yetişir. Sonra, yansıma sözcükler mıyla içiçedir. Doğal olarak eylemsiz Bu tür bir karışıklığı önlemek isteyen bir kez dile girmeye görsünler, öteki olan bu kitle, herşeyden önce bir ko- Saussure, şöyle bir öneride bulunuyor: sözcüklerin uğradıkları ses, yapı vb. de- ruma etkeni biçiminde gözükür. işaret terimini, kavram ve ses öğesini içe- ğişikliklerin etkisi altındadırlar artık. Yan- Bununla birlikte dilin özgür olma- ren tüm'ü tanımlamak için kullanalım. sıma sözcüklerin başlangıçtaki özellik- dığını açıkça görebilmek için, onun top- Kavram ve ses öğesine ise sırasıyla an- lerinden bazı şeyler yitirerek, dil işareti- lumsal güçlerin bir ürünü olduğunu lam ve anlamlıyan diyelim. nin genel niteliğini kazanmaları bunu söylemek yeterli değildir. Dilin, bir ön- Dil işareti terimini böylece tanım- doğrular. ceki dönemin bir kalıtımı olduğunu ha- ladıktan sonra, bu işaretin başlıca özel- Ünlemlerde de, anlamlıyanla an- tırlarken, sözü geçen toplumsal güçlerin liklerine bir göz atalım. lam arasında zorunlu bir bağ bulun- zaman içinde etkinlik gösterdiğini ekle- Anlamlıyanı anlama, yani sesi kav- duğu yadsınabilir. Bunun en inandırıcı mek zorundayız. Eğer dil, aynı kalma ni- rama birleştiren bağ keyfidir. Örneğin örneğini, ünlemlerin bir dilden başka teliğine sahipse, bunun nedeni, dilin salt “kızkardeş” düşüncesi, bu düşüncenin bir dile değişmesinde bulmaktayız. Ör- topluluğun etkisi ve ağırlığı altında olu- Fransızcadaki anlamlıyanı “s-ö-r” ses di- neğin bizdeki “öf!” ünlemi, İtalyancada şundan değil, zaman içinde yer almasın- zisine, hiç bir iç bağıntıyla bağlı değildir. yerine göre “uf, uff, uffa!” gibi biçimlerle dan da ileri gelmektedir. Bu iki olgu bir- Gerek aynı dil içinde aynı anlamda kul- karşılanmaktadır.1 birinden ayrılamaz. Geçmişle dayanış- lanılan değişik sözcüklerin bulunması ma, her an seçme özgürlüğüne baskın (örneğin Türkçede, hela, yüznumara, Dili Değiştirmek Mümkün müdür? çıkar. Biz, bizden önce adam ve köpek * Bu metin, Bedrettin Cömert’in Ant dergi- ayakyolu, kenef, memişane, tuvalet gibi), dendiği için adam ve köpek diyoruz. sinde (Mart 1971, Sayı: 11, s. 71-82) yayınlanan “Top- gerekse değişik dillerin varlığı bu ger- Dil işaretinin keyfi oluşu, dilde de- Ama bu durum, olay tümüyle ele alın- lum Yapısında Dilin Yeri” yazısından alınmıştır. çeği doğurur. “Elma” düşüncesini Türkler ğişiklik olanağını bize kuramsal olarak dığında, birbirine karşıt iki etken ara- 1960 yılında liseyi bitirdi ve devlet bursuyla “e-l-m-a”, Fransızlar “p-o-m”, İngilizler kabul ettirir. Oysa daha derine inildi- sında bir bağın bulunmasını engelleye- İtalya'ya gitti. İlk iki yıl, Perugia'da İtalyanca ve La- tince okudu. Ardından Roma Üniversitesi İtalyan “ae-p-l”, italyanlar “m-e-l-a” sesleriyle ğinde görülür ki, aslında işaretin keyfi- mez. Yani, seçimi özgür kılan keyfi da- Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde eğitim gördü. 1967 ifade ediyorlar. liği, dili, onu değiştirmeye yönelik her nışıklık (convention) ile, seçimi sabit kı- yılında Roma Üniversitesi'nden mezun oldu. 1970 İşaret deyince, bir anlamlayanın bir türlü girişimden korur. Daha bilinçli de lan zaman arasındaki bağın varlığını çü- yılında Türkiye'ye döndü ve Hacettepe Üniversitesi anlama birleşmesinden doğan tüm'ü olsa, kitle bu konuda tartışamaz. Çünkü rütmez. Sanat Tarihi Bölümü’ne asistan olarak girdi. 1971 yılında Roma Üniversitesi Felsefe Enstitüsü'nde "Son anladığımıza ve bu iki öğenin arasın- bir şey üzerinde tartışmak için, o şeyin Dilin sürekliliğini sağlayan zama- Elli Yılda Türkiye'de Sanat Eleştirisi" tezi ile doktora daki bağın niteliği keyfi olduğuna göre, akla uygun bir kurala dayanması gere- nın, birinci etkiyle görünüşte çelişiye yaptı. 1973 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde "Gi- şöyle de diyebiliriz: Dil işareti keyfidir. kir. Sözgelişi, tek kadınlı evliliğin çok ka- düşen bir başka etkisi daha vardır: Za- otto ve San Francesco Geleneği" teziyle ikinci dok- Dil işaretinin keyfiliği, dilbilimin ilk ve dınlı evliliğe göre daha akla yatkın bir man, az veya çok hızlı bir biçimde, dil torasını yaptı. 1977 yılında "Benedetto Croce'nin Estetiğinde İfade Kavramı ve İfadenin İletim Sorunu" en önemli ilkesini oluşturmaktadır. şey olduğu tartışılabilir ve bu savlardan işaretlerini değişime uğratır. Bir bakıma, adlı tezi ile doçent oldu. Bu ilkenin yukarıda sıraladığımız biri veya ötekisi haklı gösterilebilir. Bir işaretin hem değişmezliği hem de de- 11 Temmuz 1978 günü, kendilerine “ülkücü” özellikleri nedeniyle, anlamlıyana, yani simgeler (semboller) sistemi üzerinde ğişebilirliğinden söz edilebilir. En son diyen kişiler tarafından öldürüldü. 8 Die Gaste durumda, iki olay birbirleriyle daya- Peki ya, dilin de öteki insansal ku- Edebiyatı alırsak, onun üstyapıya duygular uyandırmak amacını güdüyor. nışma halindedir. Yani işaret sürdüğü ruluşlar gibi bir kuruluş olması, o kuru- ait olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Bu yapılan, aslında, burjuva temelinin, için, değişime uğrama olanağına sahiptir. luşların toplumsal nitelik ve etkililiğini Edebiyat üstyapıya aittir, çünkü nesnel kapitalist temelin lehine, etkin ve pole- Her değişimde egemen olan şey, eski dile de tanımamızı gerektirir mi? Yani gerçekliğin sanatsal bir yansımasıdır ve mik bir tavır almaktan başka ne anlama maddenin varlığını sürdürmesidır, işte bu tarihsel ve diyalektik maddeciliğin ya- aynı zamanda bu yansıtma görevine sıkı gelir? “Çit” sözcüğü, şair Atilla Jozsef için nedenle, değişim ilkesi süreklilik ilkesine salarını harekete geçirirsek, dili hangi sıkıya bağlı olarak, belirli bir taban le- de yaşanmış şiirsel bir deneyim niteliği dayalıdır. kata koymamız gerekir? Dil de, öteki hine veya aleyhine etkin bir yüküm üst- kazanmıştır. “Kenar Mahalle” şiirinde şu Buradaki değişim sözcüğü, yalnız toplumsal kuruluşlar gibi ekonomik ta- lenir. Bu nedenle her edebiyat yapıtı; bölüğü okuyoruz: anlamlıyanda meydana gelen ses deği- banın üstünde yükselen ve bu tabanda dilin edebi kuruluşu, imgelerin ve söz- Haydin öyleyse! İleri!... Kudururçasına şiklikleri veya kavramı etkileyen anlam meydana gelen değişimlere göre deği- cüklerin düzenlenişi, ritim vs. aracılığıyle fırtına değişiklikleriyle ilgili değildir. Böyle bir şen bir niteliğe sahip midir? Kısaca, dil bizde öyle bir düşünce, duygu çağrışımı inliyor dalgalanıyor yalpalıyor tanım yetersiz olurdu. Değişim etken- bir üstyapı mıdır? ve iç durumlar yaratır ki, yaratılan bu iç soluğumuzla, leri, hangi türden olursa olsun, her za- György Lukacs ise, “Sanat ve Edebi- durumlar ve çağrışımlar bizi belirli bir bölünmüş bu toprağın çevresinde çit. man, anlamla anlamlıyan arasındaki ba- yatın Üstyapısal Niteliği” konusunda 29 yapı lehine veya o yapıya karşı harekete Haydi, korkmayın! ğın yer değiştirmesi şeklinde belirirler. Haziran 1951 tarihinde Macar Bilim Aka- geçirir. Her edebiyat yapıtının en ilkel Verin onu ateşe! Bir dil, anlamla anlamlıyan arasındaki demisi’nde verdiği bir konferansta, Sta- görevi budur. Bu şiirde ise, ortak bir gereç olan bağın yerini her an değiştiren etkenlere lin'in dilbilim sorunlarına katkısını ta- Sözgelimi, bütün eş anlamlılarını dilde birbiriyle kaynaşan şiirsel araçlar, karşı direnmekte tümden güçsüzdür. rihsel olarak nitelendirmekte ve sadece da hesaba katarak, “çit” sözcüğünü ala- Babist'in şiirindekilerin tam tersi bir Bu, işaretin keyfiliğinin sonuçlarından bir araç olarak kabul edilen dilin, gide- lım. Bunun beylik ve alışılmış bir sözcük yönde düşünce vs. çağrışımları uyandı- birisidir. Bir toplumsal kitlede ve za- rek edebiyatta da aynı anlayışı yanlış bir olduğunu söylemek bile gereksizdir. rıyorlar. Bu nedenle, “çit”in gerçekliğinin manda yer alan dili, bir yandan hiç biçimde egemen kılmasını önlemek “Çit” sözcüğü her günkü yaşantımızda yansıtılması, bütün eş anlamlarıyle “çit” kimse değiştiremezken, öte yandan dil amacıyle, bir araç olarak dil ile bir üstya- sürekli olarak geçmekte ve toplumun sözcüğü, özel mülkiyetin hem savunul- işaretlerinin keyfiliği, kuramsal olarak, pı olarak sanat-edebiyat arasındaki iliş- bütün sınıflarının üyelerince ayrıntısızca ması hem de yadsınması için üstün şi- seslerle düşünceler arasında herhangi kileri saptamaktadır. Yani dil üstyapıya kullanılmaktadır. Acaba bu sözcük ede- irsel bir ifadeye ayrıntısızca uygun dü- bir bağın saptanması özgürlüğünü ta- ait değildir diye, sanat ve edebiyat da biyat içinde, yani bir şairin sanat dene- şebilir. İşte bu olguda, dilin üstyaptsal nır. Sonuç olarak dil değişir veya gerek üstyapıya ait olamazlar gibi, olayların yimi düzeyine ulaştığı zaman ne gibi olmayan niteliği ortaya çıkıyor. Yani şu sesler, gerekse anlamları etkileyebilecek nesnel çözümüne ve gerçekliğine ters bir görev kazanır? açıkça beliriyor ki, dil, herhangi bir üst- bütün etkenler altında evrim geçirir. Bu düşen bir sonuca varamayız. Ama bu Tutarlı ve inandırıcı bir sonuca var- yapıya ve birbirlerine karşı bir ölüm kalım evrimin önüne geçilemez. Zaman her- tehlike Marksçı düşünürler arasında da mak istiyorsak, örneklerle gidip, şu iki savaşı sürdüren sınıfların herbirîne ayrın- şeyi değiştirir. Dilin de bu evrensel ya- belirmiş, sanatı “insanın ölmez özün”- şiir parçasını karşılaştıralım : tısızca hizmet ve yardım edebilir. saya uymaması için hiç bir neden yok- ün bir gösterisi sayan burjuva anlayışı- Macar lirik şairlerinden Mihaly Ba- Faşist Jozsef Erdelyi de, komünist tur2. [...] nın çizgisine düşmek tehlikesi belirmiş- bits'in “Evimi bir çitle çeviriyorum” şiiri şu Atilla Jozsef de aynı dille yazıyorlardı. tir. Oysa, olaylar ancak yüzeyden ele dizelerle başlar: Faşist Celine de, komünist Aragon da Toplum Yapısında Dilin Yeri alınırsa, böylesi bir sanıya kapılmak Benim birbirini aralıksız izleyen ka- aynı dille yazıyorlar. Temel sözcük da- mümkündür. zıktan sıralarım ğarcığı ve sözdizimi kuruluşu bakımın- İnsansal kuruluşların, birlikte yaşa- Lukacs, Trençsenyi-Waldaphel'in savaşa hazır dimdik oklu süvariler dan bu yazarlar arasında birlik ve ortak- manın bir sonucu olmasından dolayı dil “şiirsel biçimin ham maddesini dil oluş- gibi nöbet tutuyorlar. lık olduğuna göre, onların “dilleri” ara- de insansal bir kuruluştur. Çünkü öteki turur” düşüncesinden yola çıkarak şu Bir parçacık toprağı gözlüyorlar be- sındaki fark yalnız eğilimde ve sözcük kuruluşlar gibi birlikte yaşamanın bir sonuca varıyor: Dil, şiirsel biçimin ham nim olan; seçimi, kuruluş, vurgulama vs.nin içeri- sonucudur ve daha çok bir iletişim aracı maddesini oluşturduğu gibi, aynı şe- onlar adalet ve yasadır; ğinde mevcuttur. Yani tek fark, üstyapı- olarak kabul edilir. Birlikte yaşamanın kilde, mermer, bronz veya ağaç da hey- onlar barış ve ödüldür - güç verirler sal niteliği olmayan ortak ulusal dilin ürünü olan kuruluşlar değişmez değil- kelin ham maddesini, sesler müziğin bana; meydana getirdiği ham maddeyi, ede- lerdir. Değişik ihtiyaçların baskısı ve ham maddesini, renkler ve çizgiler res- gösteriyorlar varolduğumu: biyata özgü üstyapısal etkinliğin işleme öteki toplulukların etkisi altında deği- min ham maddesini oluşturur. Bu ge- Benim kirpi kirpi varoluşumun di- biçimindedir.5 [...] şikliğe uğrarlar. Durum diller için de ay- reçler tek başlarına ele alındıklarında kenleri nıdır3. nasıl üstyapıya ait değillerse, dil de üst- uzak tutuyor yabancıları. DİL denilen araçların başlıca görevi yapıya ait değildir. Ama buna karşılık, Babits bu şiirde, burjuva kişiliğinin iletişimdir. Örneğin Türkçe, herşeyden Fidia'nın, Michelango'nun veya Rodin'in temelini özel mülkiyette görmekte; çit Dipnotlar: 1 Ferdinand de Saussure, Corso di linguistîca önce, “Türk dilinden” olan kimselerin elinden çıkmış değişik mermer biçim- sözcüğü, kişiliğin kendini kabul ettir- genelare, Bari 1967, s. 83-88 birbirleriyle anlaşıp ilişki kurmasını sağ- lerinde ifadesini bulan sanatsal içerik mesinin ve korumasının bir simgesi ol- 2 F. d. Saussure, aynı eser. s. 91-95. layan bir araçtır. Dilin bir de çözümü ve sanatsal biçimin üstyapısal niteliğini maktadır. Çitin ahlaksal ve kamusal sa- 3 André Martinel, Elementi di linguistica gene- güç olan estetik görevinden söz edile- yadsımak mümkün mü? Bir Goya veya vunusu bu şiirin gerçek içeriğini oluş- rale, Bari 1967, s. 13-14. 4 André Martinel, Elementi di linguistica gene- bilir. Fakat en son durumda, iletişimi, bir Daumier’nin sanatı, sınıf mücadele- turuyor. Şiir; sözcükleri, dizeleri, imgeleri rale, Bari 1967, s. 14. yani karşılıklı anlaşmayı, dil denen ara- sinde yeralan, sahici etkin bir üstyapı ve ritimleriyle, okurda, bu kesin an- 5 Györzy Lukacs. Contributi alla storia dell'es- cın temel görevi saymak gerekir4. değil midir acaba? lamda yönlendirilmiş tasavvurlar ve tetica, Milano 1966, s. 462-167.

TÜKENDİ TÜKENDİ TÜKENDİ TÜKENDİ

Sempozyum 2009 “Son derschule/Förderschule Sorunu ve Göçmen Toplumu Paneli” Sempozyum 2010 Sempozyum 2011 Sempozyum 2012 Ocak 2010, 164 Sayfa, 14x23 cm Ekim 2011, 96 Sayfa, 14x23 cm Ekim 2012, 228 Sayfa, 14x23 cm Haz. 2013, 228 Sayfa, 14x23 cm Ekim 2013, 136 Sayfa, 14x23 cm ISBN 978-3-9813430-07 ISBN 978-3-9813430-14 ISBN 978-3-9813430-38 ISBN 978-3-9813430-45 ISBN 978-3-9813430-52 Die Gaste 9

Entegrasyon Kursunun 10 Yılı: Bir Başarı Öyküsü mü?

Prof. Dr. Christoph SCHROEDER/Natalia ZAKHAROVA

Ocak 2005’de Almanya'da Yabancıların İkamet, testlerini gerçekleştiren özel ve kamusal kurumlara diğerleri bunun da altında kaldılar.8 1İstihdam ve Entegrasyon Yasası (AufenthG) yü- onay belgesi veriyor ve denetimlerini yapıyor, ders Bu durumda, sınavda hedeflenen B1 düzeyine rürlüğe girdi. 13 Aralık 2004 tarihli Entegrasyon planlarını ve onaylanmış öğretim materyallerini ya- ulaşan katılımcıların sayısı 2006’dan çok daha fazla Kursu Yönetmeliği’yle (Integrationskursverordnung/ yınlıyor. Son olarak, ama diğer görevleri kadar önemli değildir. Değişen sadece A2 düzeyinde ikinci bir ye- IntV) birlikte bu yasa göç ve entegrasyon politikaları olan entegrasyon kursları ve katılımcı istatistiklerini terlilik düzeyininn uygulamaya sokulmuş olmasıdır. için belirleyici bir adım olmuştur. Böylece Almanya’da düzenli olarak yayınlıyor. Ancak bu düzey olası yasal yaptırımları önlemek için ilk kez merkezi, tek tip ve hukuki bağlayıcılığı olan bir Entegrasyon kurslarının farklı yanlarından biri de yeterli olmadığı için herhangi bir değere de sahip de- entegrasyonu özendirmede kavramı (AufenthG § 43) katılımcıların çeşitliliğidir. Katılımcılar, sadece geldikleri ğildir. Ayrıca BAMF’da bu sürede kurum dışında bilirkişi uygulamaya sokuldu. Bu tarihten itibaren yaklaşık bir yer, eğitim düzeyleri ve dilsel önbilgileri açısından de- raporu hazırlatmaktan vazgeçti. Kurslar artık bağımsız milyon kişi entegrasyon kurslarına katıldı. Bilanço, bir ğil, aynı zamanda vatanlarından ayrılma nedenleri ve olarak değerlendirilmiyor. başarı öyküsü gibi geliyor. Almanya’ya göç etmeleriyle ilgili planları açısından da 2006 yılındaki bilirkişi raporu, öncelikle özel ihti- Entegrasyon kursları öncelikle 600 saatlik bir dil farklılık gösteriyorlar. Bazıları gönüllü olarak katılırken, yaçları olan kursiyerler için hedeflenen kursların ge- kursundan oluşuyor. Buna ek olarak Almanya’daki top- diğerleri katılım yükümlülüğüne sahiptirler ve “yeterli rekli olduğuna işaret etmişti. Bunlar, 2006 yılında tüm lumsal yaşamı tanıtan (Alman hukuk sistemi, tarihi ve Almanca bilgisi”yle testi tamamlayamazlarsa hukuksal entegrasyon kurslarının %10’unu oluştururken, bugün kültürü yanında din özgürlüğü, hoşgörü ve eşitlik gibi sonuçlarına katlanmak zorundadırlar. Tüm katılımcılar %20’sini oluşturuyor. Bunun ihtiyacı karşılayıp karşı- değerleri) 60 saatlik yönlendirme kursu bulunmakta- tek tip ders planına, büyük ölçüde aynı ders kitaplarına lamadığı belirsizdir. Ekonomik olarak düşünmek zo- dır. Ayrıca, farklı gereksinimleri ve farklı durumları olan ve aynı bitirme sınavlarına tabidirler. runda olan kurs sağlayıcıları, özel kursların artan ör- göçmenler için (ebeveynler ya da Almanya’da uzun Bu yüksek ayrışıklık, özel ders programlarını ve gütlenme ve tasarım giderleri ile artan maliyetler süredir yaşayan göçmenler için okuma-yazma kursları dil öğrenim yöntemlerini gerektirmektedir. Entegras- nedeniyle zorlanıyorlar. Bunlar BAMF’tan ders ve kur- gibi) özel kurslar verilmektedir. Bu özel kurslar toplam yon kurslarının hazırlık aşaması yıllarında dilbilimci siyer başına 2,94 € alıyorlar. Buna uygun olarak kursları 960 saat tutmaktadır. Utz Maas ve Ulrich Mehlem ilginç bir öneride5 bulun- doldurmak zorundalar. Genellikle sadece yarı-zamanlı Tüm kursların ortak noktası, Almanya’daki yaşam dular: Almanya son derece yaygın yazıya dayanan bir personeli öğretim elemanı olarak işe alıyorlar. Bunlara hakkındaki bilginin yanı sıra, öncelikle “yeterli Almanca ülkedir. Bu nedenle göçmenlerin toplumsal hayata ders başına 20 ila 25 € ödeniyor. Bu da istikrarsız ça- bilgisi”ni (Avrupa Dil Düzeyi Ortak Çerçeve Programı’nda katılabilmeleri, yani entegre olabilmeleri için özellikle lışma koşullarına yol açıyor. B1 düzeyine karşılık gelen, bkz. § 3 IntV.) vermek için yazılı Almanca iletişim becerisi elde etmeleri gereklidir. tasarlanmış olmalarıdır. Kurslar "Göçmenler İçin Al- Kurslar öncelikle buna yönelik olmalıdır. Bu konuda Dil Kursu mu? Entegrasyon Kursu mu? manca Testi"1 ile sona erer. 2013 itibariyle bu kurslara herhangi bir tartışma olmaksızın BAMF, Goethe Ens- katılanların çoğunluğu Polonyalılar (%11) ve Türklerdir titüsü’ne bir bilirkişi raporu daha hazırlattı.6 Bu rapora Ama entegrasyon kurslarına ilişkin eleştirel bir (%8). Onları Romanyalılar, Bulgarlar, Suriyeliler, Yunan- göre, kurs katılımcıların gereksinmesi özellikle sözlü değerlendirme, onlara sadece dil kursları gözüyle bak- lılar ve İspanyollar takip etmiştir. Bunların içinde göç iletişimdi. Bu rapor, 2008’de yayınlanan müfredat çer- makla yetinemez. O halde onları entegrasyon kursu kökenli Almanların oranı yaklaşık %4’dür.2 çeve programında (Rahmencurriculum für Integrati- olarak nasıl değerlendireceğiz? Bugüne kadarki kursiyerlerin sadece %40’ı kursa onskurse Deutsch als Zweitsprache) yer aldı. Kuşkusuz, şimdi, entegrasyon kurslarının faaliyete katılım zorunluluğuna (yeni göçmenler, ALG II alanlar geçmesinden öncesine göre daha çok göçmen Al- ya da 2005 yılından önce göç edenler-bkz: § 44a Auf- Entegrasyon Kursları Ne Kadar Başarılı? manca bilgisi ediniyor. Ama bu ne kadar etkili? Bu enthG) sahipti. Bunlara, öncelikle dil becerileriyle ilgili kurslar, göçmenleri ekonomik olarak kendine yeterli olarak “entegrasyona muhtaç” olarak değerlendirilen- Yüksek çeşitlilik ve sürekli değişim gösteren grup- hale getirerek, Federal Cumhuriyet'teki toplumsal ya- ler de (bkz: § 44a AufenthG) dahildir. Testi geçmeleri, lardan edinilen deneyimlerin ne olduğunu bilmiyoruz. şama daha fazla katılımları için onlara daha çok mu örneğin oturumlarının uzatılması, oturma izni ya da Federal Daire programı tartışmaya açmıyor ve değer- yardımcı oluyor? Ve böyle ise, “yeterli Almanca bilgisi” vatandaşlığa geçme öncesi zorunlu oturum süresine lendirmiyor. Test sonuçlarına dayanan bir değerlen- belgesini başka bir biçimde elde edemeyeceklerinden etkide bulunması gibi hukuki sonuçları doğabilmek- dirme de benzer sorulara yol açıyor. Kursların başlan- mi kaynaklanıyor? Bu sorular yanıtsız kalıyor. Belki tedir. Zorunlu katılıma uymayanlar değişik yaptırımlara gıç döneminde, 2006 yılında, Rambøll Yönetim böylesine genel olarak yanıtlanmaları da olanaklı de- (işsizlik parasının kesilmesi, entegrasyon kursunun be- Enstitüsü, kurum dışı bir bilirkişi raporu7 hazırlaması ğil. Çünkü "başarılı bir entegrasyon”u sağlayan pek delinin ödenmesi, para cezası ya da sınır dışı edilme) için görevlendirildi. Rapor, kursiyerlerin 600 saatte çok etmen var. Burada dil, kilit işlevine sahip, ama ke- maruz kalırlar. Buna karşılık kursiyerlerin %60’ı katılım yaklaşık yarısının teste öngörülen B1 düzeyine (“yeterli sinlikle tek kilit değildir. hakkına sahip olmakla beraber gönüllü olarak katı- Almanca bilgisi”) ulaşabildiğini işaret etti. Bunu başa- Bir devletin göçmenlere Almanca ve yönlendirme lımda bulunmuşlardır.4 rabilenlerin çoğunun eğitim düzeyi yüksekti ve zaten kursu hakkı güvencesi vermesi büyük bir ilerlemedir bir ölçüde Almanca bilgisine sahiptiler. ve öyle de kalacaktır. Ama öte yandan Almanya bu Merkezi Örgüt Olarak BAMF Bu, şu yoruma yol açar: Eğitime uzak olan ve kurs- kursları dil kursu olarak değil de, entegrasyon kursu lara en çok gereksinim duyan göçmenler kurslardan olarak tanımlamakla ve kursun sonuçlarını kesin yap- Entegrasyon kursları Göç ve Mülteciler Federal en az yararlanabilenlerdir. Zaten eğitimli ya da Al- tırımlara bağlama olanağını elinde tutarak çok önemli Dairesi (BAMF) tarafından koordine edilmekte ve de- manca bilgisi olduğu için başarıyla Almanca öğrene- sorumluluklarının birinden çekilmiş oldu: “Entegre netlenmektedir. BAMF, entegrasyon kursları ve bitirme cek olanlar başarılı oldular. Bugüne kadar bu durumda olma” sorumluluğunu göçmenlere devretti. Ve devle- bir değişiklik oldu mu? tin gözünde “entegrasyon”, herşeyden önce “ölçüle- 1 Bu testler Goethe Enstitüsü ve Alman Yetişkin Eğitimi Derneği’nin 2013 yılında kursiyerlerin %58’i “yeterli Almanca” bilir” biçimde Almanca öğrenme zorunluluğu anla- yan kuruluşu olan Telc GmbH tarafından geliştirilmiş ve 2009 yılından bu yana ülke çapında kullanılmaktadır. bildiklerini gösteren bir belgeyle kursu tamamladı mına geliyor. 2 Bericht zur Integrationskursgeschäftsstatistik des Bundesamts (“Avrupa Dil Düzeyi Ortak Çerçeve Programı”na/GER Tamamına bakıldığında dilsel desteğinin merkezi für Migration und Flüchtlinge (BAMF) für das Jahr 2013. uygun olarak B1 seviyesi). %33’ü ancak “basit Almanca yönetimi, kursların çok yönlü ve değişken olması için 3 İlkesel olarak, Almanya’da her yabancı ticari amaçlarla, aile birle- bilgisi”ne (GER’e uygun olarak A2 düzeyi) ulaşırken, çok az olanak tanıyor. Katılımcıların son derece farklı şimi ya da insani nedenlerle sürekli ikamet ve bir seferlik oturma izni alır. Aynı biçimde etnik olarak Alman olanlar ile aileleri ve diğer Alman va- koşullarına ve gereksinimlerine karşın yüksek düzeyde tandaşları, “Almanca yeterli bilgiye sahip ve özellikle entegrasyon ihtiyacı 5 Qualitätsanforderungen für die Sprachförderung im Rahmen der standartlaştırma konuluyor. Gerçekten gereksinimi olmayanlar” bu hakka sahiptir. Bkz. § 4 IntV, § 44 AufenthG. Integration von Zuwanderern, IMIS- Beiträge, Heft 21/2003. olanlar bundan yararlanıyor mu? Açık olan, yetkililerin 6 4 Bericht zur Integrationskursgeschäftsstatistik des Bundesamts Konrad Ehlich, Recherche und Dokumentation hinsichtlich der bu çok önemli soruyu sormayışlarıdır. für Migration und Flüchtlinge (BAMF) für das Jahr 2013; § 8 Abs. 3, § 9 Sprachbedarfe von Teilnehmenden an Integrationskursen-InDaZ, 2007. Abs. 2 Satz 1 Nr. 7 und 8, § 9a Absatz 2 Satz 1 Nummer 3 und 4 AufenthG 7 Evaluation der Integrationskurse nach dem Zuwanderungsgesetz, 8 Bericht zur Integrationskursgeschäftsstatistik des Bundesamts sowie § 10 Abs. 3 des StaaG. 2006. für Migration und Flüchtlinge (BAMF) für das Jahr 2013. 10 Die Gaste

Dilbilgisi Charlie Hebdo Terimleri Yeni Sayısı Çıktı!

Basit zaman (Alm. einfaches Tempus; Fr. temps sim- Paris'teki saldırıdan 7 hafta sonra Charlie Hebdo, ple; İng. simple tense; Osm. ezminei basîte): Herhangi bir 2,5 milyon baskıyla yeni sayısını çıkardı. ek-fiil almadan kurulan, bir oluş ya da kılışın içinde geç- Derginn kapağı, kırmızı zemin üzerinde derginin tiği ana zaman dilimi. en çok eleştirdiği siyasiler içinde aşırı sağcı Ulusal Geniş zaman (Alm. Präsens, Aorist; Fr. aoriste atem- Cephe Parti Lideri Marine Le Pen, eski cumhurbaşkanı poral; İng. aorist, present tense; Osm. muzâri): Geçmiş, Nicolas Sarkozy, Papa Francesco ile ağzında silah bu- şimdiki ve gelecek zaman gibi bütün ana zamanları içine lunan dinci saldırganlar karikatürize edildi. alan, yani fiilin gösterdiği oluş ve kılışın her zaman ya- Karikatürdekiler, toplu halde ağzında Charlie pıldığını veya yapılacağını gösteren zaman. Türkçede Hebdo dergisini kaçıran bir köpeğin peşinde koşu- geniş zaman -Ar/-(I)r/-(U)r ekleri ile kurulur ve şahıs yor. ekleri alarak çekime girer. Örnek: Keyifle y e r i m , keyifle i ç e r i m . Geniş zamanın hikayesi (Alm. Präsens historisches, erzählendes Präsens; Fr. perfectif de l'aorist, priséns nar- rativ; İng. historic present; Osm. hikaye-i muzâri): Geniş zamanın ifade ettiği anlamların geçmişte olduğunu gös- Üç Türk Casus teren, geçmişe aktarılmış sınırsız bir şimdiki zaman an- latan, ayrıca geçmişte süren bir hareketin bir oluş ve kı- Olayı lışın artık devam etmediğini ya da gerçekleşmediğini belirten birleşik zaman. Örnek: Katılsaydınız ne kadar verimli bir toplantı yapıldığını g ö r ü r d ü n ü z. Almanya’da savcılık iddianamesinde üçlü, “bir Türk istihbarat servisi Geniş zamanın rivayeti: Geniş zamanın hikayesinin için çalışmakla” suçlanan üç Türk casus krizi devam ediyor. bilgiye, görgüye dayanmayan rivayete dayanın türü. Ör- nek: O, bazı sabahları, uykusu k a ç a r m ı ş da bir türlü u y u y a m a z m ı ş . manya’da büyük tartışmalara sının arkasından paralel ihanet Geniş zamanın şartı (Alm. Konditional reales; Fr. con- yol açtı. çıktı. Gülen örgütünün Alman- ditionnel de l'aorist; İng. conditional tenses; Osm. siga-i Spiegel dergisi, 23 Ocak’- ya'daki para akışını takip için şartiyye): Şimdiki zamanı ve geleceğe doğru geniş bir ta, aralarında Gergerlioğlu’nun görevlendirilen üç kişi, paralel zamanı kaplayarak bir oluş ve kılışın şarta bağlı olarak da bulunduğu ikisi Türk vatan- köstebek tarafından ajan diye meydana geldiğini veya geleceğini, oluş ve kılışın so- daşı ve biri Türk kökenli Alman Alman makamlara şikayet nucunun fiilin gerçekleşip gerçekleşmemesine bağlı ol- vatandaşı olan üç kişinin halen edildi. Böylelikle Gülen'in Mer- duğunu gösteren birleşik zaman. Örnek: Teklifimi g e t i tutuklu bulunduğunu belirte- kel için de maşalık yaptığı or- r i r s e n üzerinde görüşebiliriz. rek, “Mesele zor, çünkü suçla- taya çıktı.” Geçmiş zaman (Alm. Vergangenheit; Fr. passe; İng. nanlardan biri şimdiki Cum- “Almanya'da ajan iddia- past tense; Osm. mazî): Bir kılış veya oluşun meydana hurbaşkanı Erdoğan’ın danış- sıyla tutuklanan 3 Türk görev- gelişinin şimdiki zamandan önceye ait olması. Görülen manıydı” tespitini dile getirdi. liyle ilgili de önemli bilgilere geçmiş zaman ve duyulan geçmiş zaman olarak iki kipi Gazeteci Hasnain Kazım tara- ulaşıldı. Edinilen bilgilere göre vardır: Aynaya k o ş t u . yüzünün sol tarafı ş i ş m i ş. fından kaleme alınan haberde, Paralel Yapı ile ilgili başlatılan Görülen geçmiş zaman/-dili geçmiş zaman (Alm. “Gergerlioğlu en son şimdiki çalışmalar yurt dışına da taşın- bestimmte Vergangenheit, Perfektum, Perfekt; Fr. passé Aralarında Cumhurbaş- Başbakan Ahmet Davutoğ- dı. Örgütün yurt dışındaki mali défini, passé simple; İng. definite past , perfect): Fiilin kar- kanı Tayyip Erdoğan’ın eski da- lu’na bağlı bir komisyonda ça- kaynakları da incelemeye alın- şıladığı hareketin geçmişte kişinin görgüsü ve bilgisi al- nışmanı Muhammed Taha lışıyordu. Bu komisyon devle- dı. Yurt dışında 20'yi aşkın ül- tında olup bittiğini anlatan zaman. Türkçede görülen Gergerlioğlu’nun da bulundu- tin tasarruf mevduatını yöneti- kede faaliyet gösteren ve Al- geçmiş zaman -DI / -DU ekiyle kurulur. Örnek: gel-di-m, ğu ikisi Türk vatandaşı biri Türk yordu ve televizyon ve radyo manya'da da temsilciliği bulu- gel-di-n, gel-di. kökenli Alman vatandaşı üç ki- kanalları ile gazetelerinin alımı nan TİKA'da Paralel yapının Duyulan geçmiş zaman/-mişli geçmiş zaman (Alm. şinin “Almanya’da yaşayan Türk ve satımı çalışmalarıyla dikkat kadrolaştığı, ayrıca vakıf ve Unbestimmte Vergangenheit, Plusquamperfekt; Fr. passé vatandaşları ve kuruluşları çekmişti. Ayrıca, Gergerlioğlu dernekler üzerinden de mali irraditional, passé indetermine; İng. past perfect tense, hakkında malumat toplayarak devlete bağlı Halk Bankası’nın destek sağladığı iddiasını araş- past indefinite; Osm. nakli mâzî, mâzi-i nakli): Fiilin karşı- bunları MİT’e aktarmak sure- da yönetim kurulu üyesiydi” tırmak üzere 3 kişi görevlen- ladığı oluş ve kılışı, kişinin başkasından duyduğunu, tiyle Türk istihbaratına çalış- ifadeleri kullanıldı. Gergerlioğ- dirildi. 3 ay önce M.T.G., A.D.Y. sonradan gördüğünü ya da farkında olmadan işlediğini mak” gerekçesiyle 17 Aralık lu’nun zengin olduğunun altı- ve G.G. adlı görevliler, Alman- anlatan zaman. Türkçede -mIş/-mUş ekleriyle kurulur. 2014 tarihinde tutuklanmaları nın çizildiği haberde, “Öz geç- ya'da Türklerin yoğun olarak Gelecek zaman (Alm. Futur, Futurum; Fr. futur; İng. ile oluşan “ajan krizi” devam mişini tanıttığı kişisel web yaşadığı ve Paralel yapının ak- future; Osm. istikbal): Fiilin gösterdiği hareketin geleceğe ediyor. sitesine artık ulaşılamıyor.” bil- tif olduğu bölgelerde araş- bağlı olduğunu belirten zaman. Gergerlioğlu’nun Tayyip gisine de yer verildi. tırma başlattı. TİKA ile vakıf ve Gelecek zamanın hikayesi: Geleceğe yönelik olarak Erdoğan’ın eski danışmanı Bu tartışmalar içinde en derneklerdeki kadrolar mercek meydana gelecek bir hareketi bir oluş ve kılışın gerçek- (GAP İdaresi Sosyometri Da- dikkat çekici olan ise, “casus altına alındı. Aktif olan isimler leşmediğini gösteren birleşik zaman. Örnek: Bu aptallık nışmanlığı) ve en son şimdiki krizi”nin patlak vermesinden ve para trafiğinin yürütüldüğü bukağılarını söküp a t a c a k t ı ; g i d e c e k t i ; gerçek Başbakan Ahmet Davutoğlu’- üç gün sonra AKP yanlısı yayın 700 nokta tespit edildi. Paralel hayata ve hayatının gerçeklerine d ö n e c e k t i. na bağlı TMSF Denetim Kurulu yapan ve “havuz medyası” ola- yapının mali kaynaklarının Gelecek zamanın rivayeti: Gelecekte gerçekleşmesi üyesi olması, TMSF’nin devle- rak adlandırılan Takvim gaze- araştırıldığını öğrenen paralel beklenen, umulan bir hareketi, bir oluş ve kılışı gösteren tin tasarruf mevduatını yöne- tesinde 21 Aralık 2015 günü köstebekler harekete geçti. fiilin birleşik zamanı. Örnek: Aaa. .. Ben neye g e l e c e k tiyor olması, televizyon ve rad- çıkan haber-yorum yazısı oldu. Köstebekler, Paralel yapının m i ş i m ? yo kanalları ile gazetelerinin Takvim gazetesinin ha- ‘mali kaynak’ araştırmasını ka- Şimdiki zaman (Alm. Präsens, Gegenwart; Fr. présent; alımı ve satımı çalışmalarıyla ber-yorumu “Merkel'in kuklası” mufle ederek Alman İstihba- İng. present; Osm. hal): Fiilin gösterdiği iş, oluş ve kılışın dikkat çekmesi ve devlete başlığıyla verildi: ratı BND'ye ‘Türk ajanlar ülke- içinde bulunulan zamanda yapıldığını ve süregelmekte bağlı Halk Bankası’nın da yö- “Almanya'da 3 Türk'ün nizde faaliyet gösteriyor’ diye olduğunu gösteren zaman. netim kurulu üyesi olması Al- ajanlık iddiasıyla tutuklanma- bilgi uçurdu.” Die Gaste 11

Göçmen Çocukların Eğitim Fırsatı İçin Tam Gün Okul

Neriman ORMAN/Sinem ULUTAŞ

000 yılında OECD’nin PISA araştırmalarının so- göre yapılmasına izin verilmese de, göçmen çocukla- okul, etkin bir destek soncunda fırsat eşitliğine açılan 2nuçları göçmen kökenli çocukarın alman eğitim rın topluca ayrımcılığa uğradıkları gözardı edilemez. bir kapı olabilir. Ancak tam gün okul, göçmen çocuk- sistemindeki başarısızlıkları tartışmaya yol aç- Örneğin Hessen Eyaleti’ndeki verilere göre, 2000/2001 larının eğitim sistemindeki mağduriyetini hemen or- mıştı. Genel olarak öğrencilerin okuma, matematik ve öğretim yılında göçmen çocukların sınıfta kalma oranı tadan kaldırmayacaktır. Sadece sunduğu destek ve fen bilimlerindeki başarısızlığına vurgu yapılırken, ay- Alman çocuklarına göre üç, hatta dört kat fazladır. Ya- teşviklerle, öğrenimde ve eğitim olanağında iyileşme rıca göçmen kökenli çocukların dil sorunları da farklı bancı çocukların %9’u sonderschuleye gitmeleri öne- sağlayacaktır. Göçmen çocuklarının geleceğini etki- tartışmalara yol açtı (bkz. Prenzel 2007, s. 13). Bu so- rilirken, bu oran Alman çocuklarında %4’dür. Alman leyen bazı mağduriyetleri gözönünde bulundurulacak nuçların doğrultusunda tam gün okulların gelişimi çocuklarının %36’sı liseye (gymnasium) gitmeleri tav- olursa, bu gelişmenin çok değerli olduğu görülecek- üzerine bir tartışma ortaya çıktı (bkz. Spies/Stecklina siye edilirken, bu oran yabancı çocuklarda %16’dır. tir. 2005, s. 8 f). Sorun şu: Tam gün okullar göçmen kökenli Hauptschulede durum tam tersidir. Yabancı çocukların çocukların Alman eğitim sistemindeki başarısızlığını %32’si bu okullara gönderilirken, Alman çocukların Hesen Eyaleti’ndeki Durum önleyebilir mi ve nasıl önlemleyebilir? oranı %15’dir. Burada özellikle ebeveynler, çocuklarıyla yeterli kadar ilgilenmedikleri gibi iddialarla yüzyüze Kultursministerium’un verilerine göre Hesen eya- Tam Gün Okul Nedir? kalmaktadırlar. (bkz. Diehm 2004, s. 184). leti okulların tam gün sunumun geliştirilmesi için Ebeveynler, çocuklarıyla yeterli kadar ilgilenme- 2014/2015 eğitim yılında 80 milyon euro civarında Tam gün okul iki modele ayrılıyor: İsteğe bağlı dikleri iddiası her ne kadar ‘önyargılı’ olsa da, ebe- bir bütçe ayırmıştır. Adım adım tam gün okullar ve ve zorunlu tam gün okul. veynlerin sosyo-ekonomik durumu ve ‘yetersiz’ Al- okulların öğlen için tam gün sunumu gerçekleştiriliyor. İsteğe bağlı (Offene Ganztagsschule) tam gün mancaları göz önünde bulundurulacak olursa, bu Bu gelişim bölgelerdeki ihtiyaca göre şehirlerden ve okul, öğleden sonrası programları sunar. Yani öğleden çocukların aileleri tarafından yeterince desteklene- ilçelereden destekleniyor. Okulun bölgelerdeki genç- önce ders çizelgesine göre ders yapılır. Öğle tatilinden medikleri öngörülebilir. Fakat burada vurgu yapılması lere yardım eden kurumlardan, okul taşıyıcı kurum- sonra öğrencilere kendilerinin seçimine kalmış geniş gereken, bu durumdan yalnızca aileler sorumlu tut- lardan, müzik okullarından, spor derneklerinden, des- bir destekleme ve serbest zamanı değerlendirme kurs- mamalı, ailelerin bu durumda olmalarının nedenleri tekleyici derneklerden ve farklı kurumlardan büyük ları verilir. Öğrenciler isteğe bağlı okul programlarına de sorgulanmalıdır. ilgi ve destek alıyor. Hessen eyaletinde 2014/2015 öğ- bir yarı yıllığına katılım yükümlüğüyle yazılırlar. Zo- Buna karşın Hradil, ebeveynlerin genel olarak ço- renim döneminde 958 okul tam gün hizmet vermek- runlu tam gün okul (gebundene Ganztagsschule), ilgili cukların eğitimlerine ilgi gösterdiklerini, ama daha et- tedir. Böylelikle Hessen eyaletinde tam gün hizmet okulun tüm öğrencileri için yükümlülüktür. Ders çi- kin olarak destekledikleri takdirde çocukların önemli veren okulların sayısı 1999 yılından bu yana yedi kat zelgesine göre dersler bütün güne dağıtılır; öğrenme başarılar elde edeceklerini vurgulamaktadır (bkz. Hra- artmışdır. Bu gelişim içinde eyalet tam gün eğitim bö- kısımlarıyla hareket ve serbest zaman programları dö- dil 2004, s. 158). lümü şu anda öğretim görevlileri ve pedagoji perso- nüşümlü olarak sunulur. Göçmen çocuklarının için okula iyi ve verimli baş- nali için 1.731 iş alanı sunmaktadır. Ayrıca 2014/2015 İsteğe bağlı tam gün okullar, seçime göre, ya tam layabilmeleri anaokuluyla başlar. Okul kurumunun da eğitim döneminde tam gün programı çercevesinde gün ya da yarım gün olarak ders sunmaktadır. Bu okul- bakış açısı böyledir. Sonuç olarak, çocukların günlük 129 okul kaynaklarının genişletilmesinden ve profil ların geniş kapsamlı kültürel ve yeterlilik programları bakımının, anaokulunun ve çocuk yuvalarının denge- değişikliğinden yararlanıyor. (bkz. Hessisches Kultus- ebeveynler tarafından çok takdir ediliyor ve bu okul leyici bir önlem olduğu söylenebilir (bkz. Diehm 2004, ministerium) formu içinde çocukların bakımının tam gün yapılma- s. 185). sını destekliyorlar. Zorunlu tam gün okul biçiminde Tam gün okulun göçmen çocuklar ve gençler Kaynaklar: ise, okul gününün tümünde bütünsel bir eğitim ola- için neden bir eğitim fırsatı olarak nitelendirildiğini Appel, Stefan/Rutz, Georg (20096): Handbuch Ganztagsschule. nağı sunmaktadır ve çocukların okul içerisindeki sos- şöyle vurgulayabiliriz: Göç kökenli çocukların ve genç- Praxis – Konzepte – Handreichungen. Reihe Politik und Bildung, Band yalleşmesine de önem verilmektedir (bkz. Appel/Rutz lerin günümüzdeki Alman eğitim sistemindeki katı- 13. Schwalbach am Taunus. 2009, s. 101 f.). lımlarına bakacak olursak, bu çocukların Alman ço- BMBF: Informationen zum Ganztagsschulprogramm. http:// www.ganztagsschulen.org/de/1549.php. cuklarına kıyasla eğitim başarısındaki açık gözardı Diehm, Isabell (2004): Ganztagseinrichtungen als Inklusionshilfe Tam Gün Okulun Toplumsal Boyutu ve edilemez. Bu konuda önemli olan, ebeveynlerin des- für ethnische Minderheiten: Nicht-formelles und informelles Lernen in Aile İçindeki Rolü teği, örneğin dilsel desteğidir. Çünkü ebeveynlerin der Einwanderungsgesellschaft. In: Otto, Hans-Uwe/Coelen, Thomas katılımı çocukların eğitsel gelişimi açısından son de- (Hrsg.): Grundbegriffe der Ganztagsbildung. Beiträge zu einem neuen Bildungsverständnis in der Wissensgesellschaft. Wiesbaden, S. 179–189. Toplumsal boyutta, sosyal alan ve aile önemli bir rece olumlu etkiye sahiptir. Floerecke, Peter (2010): Ganztagsschule im benachteiligten Stadt- rol oynamaktadır. Tam gün okulda ana düşünce sosyal Bu yolla göç kökenli çocuklar Alman eğitim sis- teil. Sozialraumorientierte Intervention und Kooperation. In: Buchen, eşitsizliğin azaltılması ve çocukların eğitime katılım teminde başarılı bir gelişim sergileyebilirler. Bununla Herbert/Horster, Leonhard/Rolff, Hans-Günter (Hrsg.): Ganztagsschule: olanaklarının desteklenmesidir. birlikte bu durum çoğunluğu kapsamamaktadır; genel Erfolgsgeschichte und Zukunftsaufgabe. Stuttgart, S. 111–124. Hessisches Kultusministerium: Ganztagsprogramm des Landes Strateji olarak tam günlük okul, dezavantajlı ma- olarak göçmen çocukların ve gençlerin mağduriyetleri Hessen. Ganztagsangebote. https://kultusministerium.hessen.de/ hallelerde yaşayan çocukların ve gençlerin daha iyi daha ağır basmaktadır. İlginçtir ki, bu bağlamda 2000 schule/ganztagsangebote. bir yaşam ortamında bulunmalarını sağlamaktır. Farklı yılındaki PISA araştırması, sık sık “PISA şoku”ndan söz Hradil, Stefan (2004): Die Sozialstruktur Deutschlands im interna- etnik gruplardan, düşük gelirli ailelerden gelen ve dil edilmesine yol açmış ve tam gün okulun öncelikle tionalen Vergleich. Wiesbaden. Otto, Hans-Uwe/Coelen, Thomas (2004): Auf dem Weg zu einem becerilerinin gelişmesinde büyük avantaj sağlayacak- yaygınlaştırılması konusuna bir tartışma başlatmıştır neuen Bildungsverständnis: Ganztagsschule oder Ganztagsbildung. In: ları okul dışı programlardan ekonomik nedenle ya- (bkz. Otto/Coelen 2004, s. 7; Diehm 2004, s. 179). Otto, Hans-Uwe/Coelen, Thomas (Hrsg.): Grundbegriffe der Ganztags- rarlanamayan çocuklar için tam gün okullar, sunduğu Tam gün okullar, sunduğu boş zaman etkinlikle- bildung. Beiträge zu einem neuen Bildungsverständnis in der Wissens- sosyal beceri edinimi ve dil desteği etkinlikleriyle riyle göçmen çocukların ve gençler için verimli olabi- gesellschaft. Wiesbaden, S. 7–16. Prenzel, Manfred (2007): PISA 2006: Wichtige Ergebnisse im Überb- önemli bir rol oynar (bkz. Floerecke 2010, s. 120). Bu- lecek ve entegrasyonu geliştirecektir. Tam günlük oku- lick. In: PISA-Konsortium Deutschland (Hrsg.): PISA ’06. Die Ergebnisse rada okuldaki içselleme (inklusion) de dikkate alınma- lun sunduğu tam gün bakım, bu çocuklar için Alman- der dritten internationalen Vergleichsstudie. Münster, S. 13–30. lıdır, çünkü içselleme aracılığıyla göçmen çocukların ca dil öğrenimini kolaylaştıracaktır. Bu da eğitimde Spies, Anke/Stecklina, Gerd (2005): Aktuelle Entwicklungen von Alman okul sistemindeki ayrımcılığa uğramalarına fırsat eşitliğinin gerçekten sağlanmasına ve gelişme- Ganztagsschule und Jugendhilfe – Zugang. In: Spies, Anke/Stecklina Gerd (Hrsg.): Die Ganztagsschule – Herausforderungen an Schule und karşı durulabilir. sine de büyük ölçüde katkı sağlayacaktır (Toppe 2005, Jugendhilfe. Dimensionen und Reichweiten des Entwicklungsbedarfs, İçselleşme aracı gibi, okul üzerinden edinilen ba- s. 144). Ayrıca, tam gün okul, üç boyutta, nesnel, za- Band. 1. Bad Heilbrunn, S. 8–34. şarım, yani okulun sağladığı nitelik toplum için belir- mansal ve toplumsal açıdan yenileşim sağlamaktadır. Toppe, Sabine (2005): Soziale (Un-)Gleichheit in der Schule. Neue leyicidir. Bu açıdan, ana görevlerinden biri, “başarıma Ayrıca, tam gün okul, üç boyutta, nesnel, zaman- Chancen für Kinder und Eltern in der Ganztagsschule?! In: Spies, Anke/Stecklina, Gerd (Hrsg.): Die Ganztagsschule – Herausforderungen göre seçme”dir ve bu da adil olmalıdır. Her ne kadar sal ve toplumsal açıdan kişilik gelişimine katkı sağla- an Schule und Jugendhilfe. Dimensionen und Reichweiten des Entwick- seçmenin, cinsiyete ya da toplumsal ve etnik kökene maktadır. Bunların dışında belirtilmelidir ki, tam gün lungsbedarfs, Band. 1. Bad Heilbrunn, S. 130–148. 12 Die Gaste

“O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.” Yaşar Kemal, Demirciler Çarşısı Cinayeti

Yaşar Kemal, asıl adı Kemal Sadık Gökçeli. Van Gölü’ne yakın Ernis (bugün Ünseli) köyünden olan ailesinin Birinci Dünya Savaşı’ndaki Rus işgali yüzünden uzun bir göç süreci sonunda yerleştiği Osmaniye’nin Kadirli ilçesine bağlı Hemite köyünde 1926’da doğdu. Kuzucuoğlu Pamuk Üretme Çiftliği'nde ırgat kâtipliği (1941), Adana Halkevi Ramazanoğlu kitaplığında memurluk (1942), Zirai Mücadele'de ırgatbaşlığı, daha sonra Kadirli'nin Bahçe köyünde öğretmen vekilliği (1941-42), pamuk tarlalarında, batozlarda ırgatlık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı. 1950 yılında TCK’nın 142. maddesine aykırı faaliyetlerden dolayı tutuklandı. 1951 yılında cezaevinden çıkınca Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladı. İlk öykü kitabı Sarı Sıcak'ta da yer alan Bebek öyküsü ile ilk romanı İnce Memed, Cumhuriyet'te tefrika edildi. 1963 yılında TİP’e katıldı. 1967 yılında Ant dergisinin kurucuları içinde yer aldı. 28 Şubat 2015 tarihinde İstanbul’da yaşamını yitirdi.

Romanları: Teneke (1955-1987), Beyaz Mendil (1955), İnce Memed I (1955- 1989), Namus Düşmanı (1957), Ala Geyik (1959), Ölüm Tarlası (1966), İnce Memed II (1969-1988), Yılanı Öldürseler (1981), İnce Memed III (1984-1988), İnce Memed IV (1987/1989), Ortadirek (1960-1989), Demirciler Çarşısı Cinayeti (1974-1990), Yumurcuk Kuşu (Kimsecik I, 1980-1988) Kale Kapısı (Kimsecik II, 1985-1987), Yer Demir Gök Bakır (1963-1990) Üç Anadolu Efsanesi (1967-1987), Ölmez Otu (1968-1988), Ağrı Dağı Efsanesi (1970-1990), Çakırcalı Efe (1972-1986), Yusufçuk Yusuf (1975-1990), Al Gözüm Seyreyle Salih (1976-1990), Kuşlar da Gitti (1978-1990) Deniz Küstü (1978-1990), Hüyükteki Nar Ağacı (1982-1990)

Almanya’daki Türkçe Radyoculuğun Öncülerinden Can Akbel’i Kaybettik

İzmir'de 1934'te doğan Akbel, 1952'de An- kara Atatürk Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğrenim görür- ken 1954-1956'da Ankara Radyosu'nda spiker olarak mesleğe adım atan Akbel, daha sonra meslek eğitimi için Almanya'ya gitti. Kayzer Wilhems Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra Batı Almanya Radyo-Televizyo- nu'nda bir yıl staj gören Akbel, Köln kentinde Federal Basın Dairesi, Almanya'nın Sesi Radyosu ve kurucusu olduğu WDR Türkçe Bölümü yayın müdürlüğü görevlerinde bulundu. Akbel, Türkiye'ye döndükten sonra, 1968'de TRT'de, redaktör- spiker olarak çalışmaya başladı. 1999'da emekliye ayrılan Akbel, Bahçeşehir Üni- versitesi Sinema-TV Bölümü'nde öğretim görev- lisi olarak deneyimlerini gençlerle paylaştı. 22 Şubat günü yaşamını yitirdi. 17-18 Ekim 2010 yılında Die Gaste’nin dü- zenlediği "Göçmenlerin Anadili, Eğitim, Kültür ve Entegrasyon Sorunları” sempozyumuna konuş- macı olarak katılmıştı. Die Gaste 13

Ağrı Dağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi... Şimdi kendisi ölümsüz bir EFSANE..

İmdat ULUSOY

ezopotomya’dan Çukurova’- ran kalmışlardır. Romanlarının Fransız- başladıktan birkaç satır sonra Çukuro- Mya, Toroslar’dan Akdeniz ve caya çevirisini yapan ilk eşi Tilda, özel- va'nın yalazlı güneşinde pırıl pırıl yanan Balkanlar’a kadar olan coğraf- likle Toroslar'daki birçok bitki, böcek tür- verimli toprakları, gümüş kolyeler gibi yanın yazıcısı, sözcüsü, elçisi ve oradaki lerinin Fransızcadaki karşılığını bulama- akan dereleri, binbir çeşit sesle uçuşan insanların “arzuhalcisi”, dostuydu. dığı için ona tekrar tekrar sorup, onları börtü böceği insanın gözü önünde can- Yaşar Kemal’in ölümü yalnızca sa- tarif ettirmesi, sonra da bunların karşı- lanmaya başlar... Yıllar sonra Adana Ko- nat, kültür ve politika dünyasını değil, lığını bulmada zorlanması anılarında zan'da oturan bir arkadaşımın yanına ülke içinde ve yurt dışında, dünyanın anlattığı en ilginç anekdotlardır. yaz tatiline gittiğimde de aynı yakıcı gü- her yerindeki okurlarını, hayranlarını ve Yine aynı şekilde romanlarını Al- neşi, aynı pırıltılı kara toprağı ve roman- toplumun hemen hemen tüm kesimini mancaya çeviren Cornelius Bischoff da, dakinden hiç de farksız olmayan insan- yasa boğdu. “Bazı bitki, böcek türlerinde aynı sorunu ların konuşmalarını görünce yıllardır Çukurova başta olmak üzere biz- yaşayıp içinden çıkamadığı için Y. Ke- sigara içemeyen bir insanın bir pakete lere tasvir ettiği coğrafyaları, bir tarih mal’le birlikte bizzat Toroslar'da nasıl ge- sarılması gibi sarılmıştım tekrar Yaşar bilimcisi gibi adeta, yüzyılların destansı zip altın arar gibi, çiçek ve böcek türlerini” Kemal’in romanlarına... Demirciler Çarşısı anlatısıyla, çağdaş edebiyat arasında o aradıklarını anlatır. Yılanı Öldürseler’deki Cinayeti'ni okumak Akdeniz'i, Adana'yı, eşsiz köprünün taşlarını ustaca ören bü- arı çeşitleri, yöreye özgü halk dilindeki Antakya'yı, Maraş'ı yüz milyon piksel çö- yük bir insan ve toplum mimarıydı. isimleriyle bitki türleri okuyucu için zünürlükteki bir dijital kamerayla filme Onun kitaplarına dalıp gidince, o, adeta başlı başına önbilgi gerektiren almaktan çok daha çarpıcıdır...” anlatılarını insandan yola çıkarak, tarihi, kavramlar. Yaşar Kemal’in işte bu romanında – “İpe çekeceklerini bil- coğrafyayı, doğayı ve toplumu, efsane- Daha televizyonun yeni yeni top- geçen, romanın adeta marka işareti ol- sem, yine yazmaya devam ler, türküler, ağıtlar, düşler ve gerçek- lum yaşamına girdiği 70’li yıllarda, TRT’- muş bir cümle, romandaki yerinde kal- lerle yoğururken, bir bilim adamı titizli- nin radyo oyunu olarak ilk kez sunduğu, mayıp günlük yaşamımıza kadar girmiş- ederim!” diyecek kadar yaz- ğiyle yapardı. Sonra o güzel insanları, o ‘İnce Memed’i radyoda dinleme saati tir. Ne zaman değerli, yeri doldurulma- maya tutkuluydu. güzel yörelere, Türkçeyi de kanatlandı- geldiğinde sokaklarda kimse kalmaz, yan, ulu çınarlar dediğimiz sanatçı, ya- – Hem eylemi hem söy- rıp, okuyucu da alarak düşler diyarına halk kahveleri doldurur, büyük bir he- zar, aydın, bilim insanları dünyamızdan uçurup giderdi. yecan, merak ve ilgiyle bugünkü futbol ayrılsa onun ardından söylenen bir söz lemiyle, her zaman halkla- Toplumun düşleriyle, kendi yaratı- maçlarını andıran tarzda, bu radyo oyu- olmuştur atık. rın, barışın, doğanın elçisi cılığını bütünleştirirken, daha barışçıl, nunu dinlerdi. Bir atasözü, bir özdeyiş gibi anlam ve sözcüsüydü. şiddetten uzak, daha mutlu ve daha gü- 20. yüzyıla tanıklık etmiş bir yazar, yüklü, az ve öz olarak ifade edilmiş... zel bir gelecek için hepimizi, evet hepi- gazeteci ve siyasetçi; halkların barış, öz- O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler – Şimdi artık, cezaevle- mizi her zaman kışkırttı durdu. Düşleri- gürlük, kardeşlik ve eşitliği için yaşam ve çekip gittiler... rindeki tutsaklar, pamuk mizi, gerçeklerimizi, hasretlerimizi san- boyu mücadele etmiş ve bu mücade- Artık toplumuzda her kuşağın ka- tarlasındaki ırgatlar, gece- dığımızdan daha da sahici kıldı. İşte o lenin de bir parçası olmuştur. yıp bir kuşak olduğu, ülkemizde giderek kondudaki yoksullar, köprü nedenle hayattaki en büyük ödülün de Kasım 2014’te Bilgi Üniversitesi’nin artan yozlaşmayı hepimiz seziyoruz. En sahibi oldu: O ödül, halkın ona sınırsız kendisine ’fahri doktora’ ödülü vermek önemli evrensel temel değerlerin yanı altlarında sabahlayan ço- sevgisi ve ona olan tam inancıydı. için düzenlediği törene sağlık sorunları sıra aramızdan ayrılmış nice değerli in- cuklar, balıkçılar yetim Yaşarken hem çağdaşlığı yakala- nedeniyle katılamayan Yaşar Kemal’in sanlar (yazarlar, şairler, sinemacılar, ay- kaldı. mak hem de dünya klasikleri düzeyinde o gün gönderdiği mesaj, adeta bugün dınlar, sanatçılar, bilim insanları vb.) bi- yer almak, çok az insana nasip olacak okurlarına bırakılmış bir vasiyetti: linçli olarak unutturulmaya çalışılıyor. – Toroslar’daki böcekler, erdemlerdir. Çağının insanını, ülkesinin “Bir, benim kitaplarımı oku- Bunun da farkında olmalıyız hepimiz... hayvanlar, bin bir çeşit çi- sorunlarını, dinamik bir değişim içinde yan katil olmasın, savaş düşmanı Yaşar Kemal'in o destansı üslu- çekler öksüz kaldı. ustaca yakalayıp çok başarılı dile getir- olsun. İki, insanın insanı sömür- buyla okuyanı sarıp sarmalayan, bilme- miştir. İnsan ilişkileri, birey ve doğa üze- mesine karşı çıksın. Kimse kim- diği bir dünyanın içine çeken “Demirciler – “İnce Memed” romanı rinde, klasik edebiyatın en güzel örnek- seyi aşağılayamasın. Kimse kim- Çarşısı Cinayeti” adlı romanındaki bu tüm zamanların en çok lerini verirken diğer yandan destanların seyi asimile edemesin. İnsanları cümle, bu romanı okumayanların bile okunan romanı oldu. masalsı güzellikleriyle, en gerçekçi göz- asimile etmeye can atan devlet- dillerinden düşürmediği bir söz olmuş- – O bir barış aktivistiydi lemlerin acılarını harmanlamak onun lere, hükümetlere olanak veril- tur: “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler özel bir yeteneğiydi. Türkiye’nin, dini mesin.” ve çekip gittiler...” Romanı önceki kuşak- – O, Türkiye toplumu- unsurların da egemen olduğu bir tarım “Benim kitaplarımı okuyanlar lardan okurlar gibi, ben de yıllar önce nun vicdanıydı. toplumundan sanayi toplumuna, kent- bilsinler ki, bir kültürü yok eden- okumuştum. 1980 yılı baskısı. Ankara'da sel yapıya evrilmesini, ‘İnce Memed’ dört- lerin kendi kültürleri, insanlıkları Tekin Yayınevi'nde basılmış. İtiraf ede- lüsü ve ‘Akçasazın Ağaları’ ikilemesiyle ellerinden uçmuş gitmiştir. Be- yim, okuduğum ilk o zaman sadece an- muhteşem bir anlatıyla, sadece edebi- nim kitaplarımı okuyanlar yok- latımın edebiliğine kapılmıştım; oysa yata değil, adeta tarihe de mal etmişti. sullarla birlik olsunlar, yoksulluk şimdi yıllar sonra bu cümleyi bu kadar Yurt dışında kitaplarının en çok okun- bütün insanlığın utancıdır. Be- hem de hüzünle hatırlayacağım hiç ak- duğu ülke Fransa’da dönemin cumhur- nim kitaplarımı okuyanlar cümle lıma dahi gelmemişti. başkanı Mitterand onun ve kitaplarının kötülüklerden arınsınlar.” Oysa şimdilerde belki de birçokla- en büyük hayranıydı. Özellikle Toroslar’ı Okuyucularından birisi onun kitap- rımızın, hatırına gelmediği gün yok ve oradaki zengin bitki örtüsünü anlat- larıyla ilk kez nasıl tanıştığını şöyle an- gibi... tığı kitaplarını okuyan Paris üniversite- latıyor: “Demirciler Çarşısı Cinayeti, orta- O iyi insanlar, o güzel atlara bindi- lerinden araştırmacı ve botanik bilimi okul yıllarındayken beden eğitimi der- ler ve çekip gittiler... uzmanları ta Toroslar’a kadar giderek sinden raporlu olduğum için okul kan- Onların arkasından da şimdi o ef- onun kitaplarında renkli ve detaylı an- tininde pencere önüne geçip okudu- sane insan... lattığı bitkileri, böcekleri inceleyip hay- ğum ilk Yaşar Kemal romanıdır. Kitaba 14 Die Gaste

“Der Mensch ist, * “İnsan ne yerse odur” (Ludwig Feuerbach, Die Naturwissenschaft und die Revolution, 1850, GW 10, was er isst”* – IV s. 358.)

Asuman ÖKTEM

euerbach’ın bu ünlü materyalist tezi (“İnsan ne Souvláki (σουβλάκι), her ne kadar şiş kebap/çöp κουμάδες) ve revani (ρεβανί) yer alır. Fyerse odur”), Gramsci’nin deyişiyle, “alıkça” yo- şişin akrabası olarak kabul edilse de, aralarında tam Baklavas (μπακλαβάς), yani ise, Moğol- rumlara yol açmıştır. Örneğin, Gramsci’nin par- bir köken çatışması vardır. Şiş kebap koyun etinden cadan türetilmiş eski Türkçe bir sözcüktür. Bu açıdan tisinin kurucularından olan Bordiga, Feuerbach’ın te- yapılırken, souvláki, kesinkes domuz etinden yapılır. baklavanın özbeöz Türk tatlısı olduğunu söylenebilir. zinden yola çıkarak, “bir insanın konuşma yapmadan Aynı durum döner-gyros akrabalığında da karşı- Kadaifi (κανταΐφι), bildiğimiz kadayıftır. Kadayıf önce ne yediği bilinirse, konuşması daha iyi yorumla- mıza çıkar. Türkiye’de döner kuzu etinden yapılırken, sözcüğü ise, Arapçadan gelen "kadife" sözcüğünün nabilir” diyerek, yiyeceklerin düşünce biçimi üzerinde gyros, souvláki gibi domuz etinden yapılır. çoğuludur. Arap ülkelerinde kadayıf yerine knāfeh doğrudan ve belirleyici etkisi olduğunu ileri sürer. (Hatay’ın ünlü künefesi) sözcüğü kullanılır. Yunanistan Gramsci bu yorumu, “Çocukça ve gerçekte deneysel ve diğer Balkan ülkelerinde bu tatlının yayılması ve bilime de aykırı bir olumlamadır bu, çünkü beyin bakla yerelleşmesi Osmanlılar sayesinde olmuştur. 360 yıl ya da yer mantarıyla beslenmez” diyerek eleştirir. Yunanistan’a ve 500 yıl Balkanlar’a egemen olan Os- Bu felsefesel “alıkça” yorumun ötesinde, aynı tez, manlılar, Arapça künefeyi beraberlerinde taşımışlar, materyalizmle uzaktan yakından ilgisi olmayan alan- ama kendi dillerindeki adıyla aktarmışlardır. larda ya da demagojik söylemlerde de çokça kullanılır. Revani (ρεβανί), Farsça ravġanī sözcüğünden gel- Örneğin bir islamcı yazar (H. Şahin), Saidi Nursi’den mektedir. Bu tatlının kökeni İran’dır. alıntı yaparak şöyle yazıyor: “Yediğimiz besinler hak- Loukoumades (λουκουμάδες), tatlısıdır. kında bilgiler edinmek mecburiyetindeyiz. Çünkü in- Türkçede kullanılan lokma sözcüğü, Arapça lkm kö- san ne yerse odur. Haramın mukaddemesi (başlangıcı) künden gelen lukmat, “bir defada yutulan yemek” söz- haramdır (İşarat'ül İ'caz, s. 380).” Kısacası, “haram yer- cüğünden gelmektedir. seniz haram olursunuz” diyor ve bu dinsel/ideolojik Böylece , baklava ve yoğurt özbeöz Orta söylemi materyalist bir tezle kanıtlamaya kalkışıyor. Asya kökenli, dolayısıyla Türklerin göçüyle birlikte be- Böylesi alıkça-ötesi mantıktan yola çıkıldığında, (φασολάδα), okunuşu “fasulye”yi (La- raberlerinde getirdikleri temel yiyeceklerdir. Kurutul- “fast-food yiyen fast-food olur” gibi ne anlama geldiği tince, ) çağrıştırsa da, Yunan mutfa- muş et ve bunun geliştirilmiş hali olan pastırma Orta bile bilenmeyen bir sonuca ulaşılabilir. ğında zeytinyağlı iri yemeğidir. Tarihsel Asya kökenlidir. Bu usdışı yorumlar, örneğin, (dar anlamda) Yunan olarak Yunanların zeytin üreticisi oldukları düşünü- Ama kurutulmuş et ya da pastırma, ne kadar Orta yemekleri ile Türk yemeklerinin benzeşliğinden yola lürse, fasolada, kuru fasulyenin Yunan tarzıdır. Türki- Asya kökenli olursa olsun, her durumda göçebe top- çıkarak, “Yunan yemeği yiyen Yunan olur” ya da tersi, ye’de kuru fasulye etli yapılırken, zeytinyağlı olarak lumların temel yiyeceklerinden birisidir. Amerika yer- “Türk yemeği yiyen Türk olur” türünden absürt-milli- kuru fasulye piyazı, barbunya ya da taze fasulye (Yu- lileri (Tommiks/Capitan Miki okurlarının “kızılderili” yetçi bir vargı oluşturabilir. Yazımızın bu türden ab- nanca adıyla fasolakia/φασολάκια) yapılır. Ama kuru diye bildikleri göçebe topluluk) de göç boyunca ku- sürtlüklerle uzaktan yakından ilgisi olmadığını belir- fasulye Latin-Amerika kökenli bir sebze olup, tıpkı pa- rutulmuş et kullanırlar. Benzer sosyo-ekonomik ko- terek Yunan mutfağına bir bakalım. tates gibi, (Erdoğan’ın Küba’da “cami” gördüğünü söy- şullarda bulunan toplumlarda benzer yiyeceklerin ol- Yunan mutfağı ile (eğer böyle bir terimleme ya- lediği) Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinden sonra ması şaşırtıcı değildir. (Burada hemen ekleyelim, pılabilirse) Türk mutfağı arasındaki benzerlikler şiş ke- Avrupa’ya ve oradan Anadolu’ya yayılmıştır. Bu açıdan Boşnakların “isli eti” de kurutulmuş ettir. Ancak “isli et”, /souvlákiyle (σουβλάκι) başlayıp musakka/mou- bakıldığında, kuru fasulye, bir Türk yemeği olmaktan adından da anlaşılacağı gibi, etin “iste” tütsülenmesiyle sakás (μουσακάς), yaprak //dolmadakia daha çok, bir Latin-Amerika (acılı) yemeğidir ve fasulye yapılır. Göçmen toplumundan daha çok yerleşik top- (ντολμάς), cacık/, (τζατζίκι), lokma tatlısı/lou- sözcüğü de Latince “phaseolus”tan gelmektedir. luma özgüdür.) koumades (λουκουμάδες), baklava/baklavas (μπακλα- Yine “Türk” olmakla ve Yunanların Türklerden al- Sonuç olarak, Yunanistan’a 1460 yılından bağım- βάς), imam bayıldı/imam baildi (Ιμάμ Μπαϊλντί), dö- dıkları iddia edilen yaprak sarma-dolma/dolmadakia sızlığını kazandığı 1821 yılına kadar 360 yıl egemen ner/gyros (γύρος), pide/ vb. yiyeceklerle sürüp (ντολμάς), üzüm yaprağından yapılır. Tarihsel olarak olmuş Osmanlıların, bu yüzyıllar içinde kendi kültürel gider. Antik Yunan zeytin ve şaraplarıyla ünlüdür. Türklerin öğelerini Yunanlara aktarmış olması çok doğaldır. Aynı Yunan Orta Asya’da zeytincilikle ve bağcılıkla hiçbir ilişkileri- şekilde, aynı yüzyıllar içinde Antik Yunan’dan gelen ,(ةعقسم) Arapçadan gelen musakka mutfağında mousakás (μουσακάς) olarak karşımıza nin olmadığı iyi bilinmektedir. (Nazım Hikmet’in ünlü Yunan kültür öğelerinin Osmanlıya ve onun aracılığıyla çıkar. Ama Türkiye’de musakka çokluk patlıcan mu- dizelerini anımsayalım: “Dörtnala gelip Uzak As- Anadolu’ya aktarılması da aynı oranda doğal kabul sakka olarak yapılırken, Yunan mutfağında mousakás, ya'dan/Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu mem- edilmelidir. Ama unutulmamalıdır ki, aynı yiyecekleri patates, patlıcan, kıyma ve en üstünde beşamel sosla leket, bizim”) yemek, iki topluluğu birbirlerine yakınlaştıran bir un- yapılır. Beşamel sos ise, Fransız sarayının başmabeyin- Bunların yanında Yunanca adının Türkçe adıyla sur olsa da, bir ve aynı oldukları anlamına gelmemek- cisi Louis de Béchameil tarafından 17. yüzyılda yapıl- çağrışım yapmayan, ama malzemesi, yapılışı ve lezzeti tedir. mış bir Fransız sosudur. Buradan yola çıkıldığında, Yu- aynı olan yemekler de var. Örneğin, Anadolu’nun kol Türk ve Yunan mutfak kültürünün benzerliği, bi- nan mutfağındaki musakka, patlıcan musakkadan böreği, Yunanistan’da, ıspanaklısı ve pey- rinin diğerinden aldığı kültür olarak tanımlanamaz. farklı olarak patates-patlıcan karışımı ve beşamel sos- nirlisi tiropitadır. 360 yıllık bir bağımlı/sömürge ilişkisi, kaçınılmaz ola- tan oluşur ve kesinkes karma (belki de “füzyon”) bir Özbeöz “made in ” olan ve Orta Asya’dan rak, belli benzerlikler ortaya çıkartmıştır. Bu 360 yıllık üretimdir. beraberlerinde getirdikleri rivayet edilen tarhana, Yu- bağımlılık ilişkisi yok kabul ederek, Yunanların pek nan mutfağında trahanas (τραχανάς) olarak yer alır. çok yiyeceği “Türkler”den “aldıkları/çaldıkları” türünden Tarhana sözcüğü Farsçadan gelmektedir. Bu nedenle iddialar, sadece milliyetçi söylemin bir ürününden özbeöz Türk yiyeceği olarak tanımlamak çok da ye- başka bir şey değildir. rinde görünmemekle birlikte, yapımında yoğurdun Son sözü, Bülent Ecevit’in 1947 yılında Londra’da yer alması ve kurutulması göçer toplumlara özgü ol- yazdığı şiire bırakıyoruz: duğunu göstermektedir. Adlandırmanın Farsçadan gelmesi, üst-alt kültür ilişkisinin bir sonucu olduğu “Sıla derdine düşünce anlarsın, kabul edilebilir. Yunan tarhanasının Türk tarhanasın- Yunanlıyla kardeş olduğunu. dan temel farkı, yoğurt yerine süt kullanılması ve hel- Bir rum şarkısı duyunca gör, lim peyniriyle birlikte sunulmasıdır. Gurbet elde İstanbul çocuğunu.” Yunan mutfağındaki tatlılar arasında, baklavas (μπακλαβάς), kadaifi (κανταΐφι), loukoumades (λου- Die Gaste 15 Pıtırcık Le Petit Nicolas/Nicolas/Der kleine Nick René Goscinny Resimleyen: Jean-Jacques Sempé 16 Die Gaste

Özgecan Aslan 11 Şubat 2015

* www.anitsayac.com