T.C.

ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TARĠH (ORTAÇAĞ TARĠHĠ)

ANABĠLĠM DALI

XII-XIII. YÜZYILLARDA GÜNEY KAFKASYA’DA KIPÇAKLAR

Yüksek Lisans Tezi

Erhan ATEġ

ANKARA-2015 T.C.

ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TARĠH (ORTAÇAĞ TARĠHĠ)

ANABĠLĠM DALI

XII-XIII. YÜZYILLARDA GÜNEY KAFKASYA’DA KIPÇAKLAR

Yüksek Lisans Tezi

Erhan ATEġ

Tez DanıĢmanı

Doç. Dr. Hatice ORUÇ

Ankara-2015 T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH (ORTAÇAĞ TARİHİ) ANABİLİM DALI

MI-MI!. YÜZYILLARDA GÜNEY KAFKASYA'DA KIPÇAKLAR

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı: Hatice ORUÇ

Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı İmzası

Doç. Dr. Hatice ORUÇ

Prof. Dr. İlhan ERDEM

Doç. Dr. Murat KEÇİŞ

Tez Sınavı Tarihi İ.Ş. TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak,

çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(Z ./1Z.İ2OiS)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin

Adı ve Soyadı ATEŞ . İmzası ĠÇĠNDEKĠLER

ÖNSÖZ ...... I

KISALTMALAR ...... IV

KAYNAKLAR VE ARAġTIRMALAR ...... VI

A. KAYNAKLAR ...... VI

1. ARAPÇA KAYNAKLAR ...... VI

2. FARSÇA KAYNAKLAR ...... X

3. TÜRKÇE KAYNAKLAR ...... XIV

4. ERMENİCE KAYNAKLAR ...... XV

5. SÜRYANCA KAYNAKLAR ...... XIX

6. GÜRCÜCE KAYNAKLAR ...... XX

B. ARAġTIRMA ESERLER VE MAKALELER ...... XXI

GĠRĠġ ...... 1

I. KIPÇAK VE KUMAN ADLARI ...... 1

A. KIPÇAK ADI ...... 1

B. KUMAN ADI ...... 4

II. KIPÇAKLARIN KÖKENĠ MESELESĠ VE ORTAYA ÇIKIġLARI ...... 6

III. KAFKASYA ADININ ANLAMI, KAFKASYA’NIN COĞRAFÎ

SINIRLARI VE BÖLGENĠN STRATEJĠK ÖNEMĠ ...... 21

A. KAFKAS ADININ MENġEĠ ...... 21

B. KAFKASYA‟NIN COĞRAFÎ SINIRLARI ...... 23

C. KAFKASYA‟NIN STRATEJĠK ÖNEMĠ ...... 24 BĠRĠNCĠ BÖLÜM ...... 26

ĠLK SELÇUKLU FETĠHLERĠNDEN KIPÇAKLARIN GELĠġĠNE KADAR

GÜNEY KAFKASYA ...... 26

A. ÇAĞRI BEY‟ĠN BATI SEFERĠ SIRASINDA GÜNEY KAFKASYA ...... 26

B. TUĞRUL BEY DÖNEMĠNDE (1040-1063) GÜNEY KAFKASYA ...... 30

C. DÖNEMĠNDE (1064-1072) GÜNEY KAFKASYA ...... 34

D. MELĠKġAH DÖNEMĠNDE (1072-1092) GÜNEY KAFKASYA ...... 41

ĠKĠNCĠ BÖLÜM ...... 47

KIPÇAKLARIN GÜNEY KAFKASYA’YA GELĠġLERĠ VE MOĞOL

ĠSTĠLASINA KADAR BÖLGEDEKĠ FAALĠYETLERĠ ...... 47

I. ĠLK KIPÇAKLAR MESELESĠ ...... 47

II. IV. DAVĠD DÖNEMĠ (1089-1125) VE KIPÇAKLARIN GÜNEY

KAFKASYA’YA GÖÇLERĠ ...... 52

A. IV. DAVĠD‟ĠN KIPÇAKLARI ÜLKESĠNE DAVET ETME SEBEPLERĠ ...... 54

B. KIPÇAKLARIN GÜRCĠSTAN‟A GELMEDEN ÖNCEKĠ DURUMLARI VE

GÜRCĠSTAN‟A GÖÇLERĠ ...... 57

C. GÜRCĠSTAN‟DA SELÇUKLU HÂKĠMĠYETĠNĠN ZAYIFLAMASI VE GÜRCÜ-KIPÇAK

ORDUSUNUN GERÇEKLEġTĠRDĠĞĠ FAALĠYETLER ...... 65

D. DĠDGORNĠ SAVAġI (1121) ...... 67

E. IV. DAVĠD DÖNEMĠNDE KIPÇAKLARIN GÜRCÜ KRALLIĞI‟NA SAĞLADIKLARI

KATKILAR ...... 78

III. I. DEMETRE DÖNEMĠNDE (1125-1156) KIPÇAKLAR ...... 82 IV. V. DAVĠD (1155-1156) VE III. GĠORGĠ (1156-1184) DÖNEMLERĠNDE

KIPÇAKLARIN FAALĠYETLERĠ ...... 85

V. KRALĠÇE TAMARA DÖNEMĠNDE (1184-1213) KIPÇAKLAR ...... 96

A. GÜRCĠSTAN‟A ĠKĠNCĠ KIPÇAK GÖÇÜ: YENĠ KIPÇAKLAR ...... 103

B. YENĠ KIPÇAKLARIN GELĠġĠYLE BĠRLĠKTE GÜRCĠSTAN‟IN YÜKSELĠġĠ ...... 106

C. ġANKOR (ġEMKÜR) SAVAġI (1195) ...... 108

D. PASĠNLER SAVAġI (1202) ...... 112

VI. GĠORGĠ LAġA DÖNEMĠNDE (1213-1222) KIPÇAKLAR ...... 126

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ...... 128

XIII. YÜZYILIN ĠLK ÇEYREĞĠNDEN XIV. YÜZYILA KADAR

KIPÇAKLARIN GÜNEY KAFKASYA’DAKĠ FAALĠYETLERĠ ...... 128

I. MOĞOLLARIN GÜNEY KAFKASYA’YI ĠSTĠLASI VE KIPÇAKLARIN

BÖLGEDEKĠ FAALĠYETLERĠ ...... 128

A. MOĞOLLARIN KAFKASYA‟YA GELĠġĠ ...... 128

B. GÜNEY KAFKASYA‟DAKĠ KIPÇAK-MOĞOL MÜNASEBETLERĠ ...... 131

II. CELÂLEDDĠN HÂREZMġÂH’IN GÜNEY KAFKASYA’YA GELĠġĠ VE

KIPÇAKLAR ...... 138

A. CELÂLEDDĠN HÂREZMġÂH‟IN (1220-1231) GÜNEY KAFKASYA‟YA GELĠġĠNE

KADARKĠ DÖNEMDE HÂREZMġÂH-KIPÇAK MÜNASEBETLERĠ ...... 138

B. CELÂLEDDĠN HÂREZMġÂH‟IN GÜNEY KAFKASYA‟YA GELĠġĠ VE BÖLGEDEKĠ

KIPÇAKLARLA MÜNASEBETLERĠ ...... 142 III. ĠLHANLI-ALTIN ORDA MÜCADELELERĠ VE ORTODOKS-KIPÇAK

ATABEKLER HÜKÜMETĠ’NĠN (1267-1578) ORTAYA ÇIKIġI ...... 155

SONUÇ ...... 182

ÖZET ...... 185

ABSTRACT ...... 186

BĠBLĠYOGRAFYA ...... 187

EKLER ...... 213

EK 1: SELÇUKLULARIN KAFKASYA ÜZERĠNE YAPTIKLARI FETĠHLER ...... 213

EK 2: XIII. YÜZYILDA GÜRCĠSTAN‟IN GENEL DURUMU ...... 214

EK 3: ORTODOKS-KIPÇAK ATABEKLER HÜKÜMETĠ‟NĠN COĞRAFĠ SINIRLARI ...... 215

EK 4: ORTODOKS-KIPÇAK ATABEKLER HÜKÜMETĠ‟NĠN BAYRAĞI ...... 216 ÖNSÖZ

Kökenleri ve ortaya çıkıĢları bakımından Türk tarihinin en fazla tartıĢılan kavimleri arasında yer alan Kıpçaklar, geçirmiĢ oldukları uzun bir tarihsel sürecin ardından XI. yüzyılın ortalarında Don Nehri boylarına kadar gelmiĢlerdir. Tarihleri boyunca bağımsız bir devlet kuramayan Kıpçaklar, ücretli asker olarak farklı devletlerin bünyesinde yer almıĢlar ve onlara hizmet etmiĢlerdir. Gürcü Kralı IV.

David‟in (1089-1125) davetiyle Gürcistan‟a göç eden Kıpçaklar, burada yürütmüĢ oldukları faaliyetlerle Gürcülerin tarihlerinin en parlak çağlarını yaĢamalarına önemli bir katkıda bulunmuĢlardır. Gürcüler, Kıpçaklardan aldıkları destek sayesinde bölgedeki Türk teĢekküllerine karĢı üstün bir duruma geçerek tarihlerinin en geniĢ sınırlarına ulaĢmıĢlardır.

XII-XIII. yüzyıl Türk-Gürcü münasebetleri incelenirken genellikle göz ardı edilen Kıpçaklar, bu konuda yazılmıĢ olan kitap, dergi veya makalelerde ya hiç geçmemekte ya da birkaç kelime ile geçiĢtirilmektedir. Amacımız Türk tarihçiler tarafından üzerinde çok fazla durulmayan (yapılan birkaç araĢtırma hariç) bu meseleyi güncel ve yeni kaynakların da yardımıyla yeniden ele alıp Kıpçakların bölgenin tarihsel gidiĢatında oynadıkları rolleri açık ve detaylı bir Ģekilde gözler

önüne sermektedir.

Tez, kaynaklar ve giriĢ kısmı hariç üç bölümden oluĢmaktadır. GiriĢ kısmında

çeĢitli kavimlerin Kıpçaklara verdikleri isimler, kökenleri ve ortaya çıkıĢları meselelerine ve Don Nehri boylarına geliĢlerine kadarki tarihlerine genel bir Ģekilde değinilmektedir. Ayrıca Kafkasya bölgesi ile ilgili bir takım bilgiler de verilmektedir.

I

İlk Selçuklu Fetihlerinden Kıpçakların Gelişine Kadar Güney Kafkasya baĢlıklı birinci bölümde Kıpçakların Güney Kafkasya‟ya geldikleri döneme kadarki süreçte bu bölge üzerine yapılan Selçuklu akınlarından ve Güney Kafkasya‟nın içerisinde bulunduğu genel durumdan bahsedilerek asıl konuya bir ön hazırlık yapılmıĢtır.

Tezin asıl kısmını oluĢturan ikinci bölümün adı Kıpçakların Güney

Kafkasya‟ya Gelişleri ve Moğol İstilasına Kadar Bölgedeki Faaliyetleridir. Her

Gürcü kralının ayrı ayrı ele alındığı bu bölümde Kıpçakların Gürcistan‟a göç etme nedenleri, Gürcistan‟da yerleĢtikleri sahalar, Gürcü ordusuyla birlikte Selçuklulara karĢı yürüttükleri faaliyetler, Gürcü Krallığı‟nın iç siyasetinde oynadıkları roller ve

Gürcistan‟a Ġkinci Kıpçak Göçü gibi önemli konular detaylı bir Ģekilde ele alınmıĢtır.

Tezin son kısmını oluĢturan üçüncü bölümün adı ise XIII. Yüzyıl‟ın İlk

Çeyreğinden XIV. Yüzyıl‟a Kadar Kıpçakların Güney Kafkasya‟daki Faaliyetleridir.

Bu bölümde Moğolların Güney Kafkasya‟da göründükleri 1220‟li yıllardan 1300 yılına kadar olan olaylar anlatılmıĢtır. Burada Moğol-Kıpçak iliĢkileri, HârezmĢâh-

Kıpçak münasebetleri, Celâleddin HârezmĢâh‟ın Gürcülerle mücadeleleri ve

Kıpçakların bunda oynadıkları roller, Moğol istilası, Altın Orda-Ġlhanlı mücadeleleri ve Ortodoks-Kıpçak Atabekler Hükümeti‟nin kuruluĢu gibi konular ele alınmıĢtır.

Tezimi hazırlarken maddî ve manevî olarak her zaman yanımda olan ve hiçbir zaman desteğini esirgemeyen sevgili aileme, bazı kaynakların temininde yardımcı olan Doç. Dr. Mehmet ÇOĞ‟a, zaman zaman tezimle ilgili fikirlerine baĢvurduğum ve hiçbir zaman yardımlarını esirgemeyen Prof. Dr. Ġlhan ERDEM‟e, Doç. Dr. Cihat

AYDOĞMUġOĞLU‟na, Dr. Mert KOZAN‟a, bazı çevirilerde yardımlarına

II baĢvurduğum Dr. Murat ZENGĠN ile mesai arkadaĢım ArĢ. Grv. Merve Cemile

KEYVANOĞLU‟na, tezimizi okuyarak çeĢitli düzeltmelerde bulunan ve bizden yardımını hiç esirgemeyen Sayın Doç. Dr. Hatice ORUÇ‟a ve tezin bu hale gelmesine yardımcı olan, düzeltmelerini yapan ve beni yönlendiren Sayın Doç. Dr.

Mustafa UYAR‟a teĢekkürü bir borç bilirim.

Erhan ATEġ

Ankara - 2015

III

KISALTMALAR

AÜTAED : Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi

Bkz/bkz. : Bakınız c. : Cilt

çev. : Çeviren

DĠA : Diyânet İslâm Ansiklopedisi

DTCFD : Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi ed. : Editör

EÜSBED : Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi haz. : Hazırlayan

ĠA : İslâm Ansiklopedisi

ĠÜEFT D : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi

KrĢ. : KarĢılaĢtır

MEB : Millî Eğitim Bakanlığı

M.Ö. : Milattan Önce

M.S. : Milattan Sonra nĢr. : NeĢreden

ö. : Ölümü

IV pp. : pages/sayfalar s. : Sayfa

S. : Sayı

SAÜFED : Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Dergisi

TTDTKD : Tarih Türk Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi

TTK : Türk Tarih Kurumu Yayınları trc. : Tercüme

TY. : Basım Tarihi Yok vd. : ve diğerleri vol. : Volume/Cilt yay. : Yayımlayan yay haz. :Yayıma Hazırlayan yy. : Yüzyıl

YY. : Yayım Yeri Yok

V

KAYNAKLAR VE ARAġTIRMALAR

A. KAYNAKLAR

1. ARAPÇA KAYNAKLAR

Ġbnü‟l-Esir (ö. 1233) tarafından kaleme alınan El-Kâmil Fi‟t-Târîh1 adlı Ġslam tarihi, tezimizde en fazla kullandığımız kaynaklardan birisidir. Dünyanın yaratılıĢından 1231 yılı sonlarına kadar meydana gelen olayları anlatan bu kaynak, bir heyet tarafından Türkçeye tercüme edilmiĢtir.2 XII ciltten oluĢan bu eserin Türk-

Ġslam tarihi açısından en önemli bölümü Selçuklulara ait bilgilerin bulunduğu X, XI, ve XII. ciltleridir.3 Selçuklu-Gürcü münasebetleri, Kıpçakların Kafkasya‟daki faaliyetleri, Celâleddin HârezmĢâh‟ın Kafkasya seferleri ve Moğol istilası ile ilgili

çok önemli bilgiler veren bu eserin IX, X, XI, ve XII. ciltleri tezin ikinci ve üçüncü bölümlerinde yoğun olarak kullanılmıĢtır.

Tezde kullandığımız kaynaklardan bir diğeri Ġbnü‟l-Ezrak tarafından kaleme alınan Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi adlı eserdir. Eserin mevcut kısmı Hz. Ömer‟in hilâfetinin ortalarından 1176 yılına kadar gelmektedir. Kitapta Meyyâfârikîn tarihi

1 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi El-Kâmil Fi‟t-Târîh Tercümesi, c. 9, 10, 11, çev.

Abdülkerim Özaydın, Ġstanbul, 1987; Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi El-Kâmil Fi‟t-Târîh

Tercümesi, c. 12, çev. Ahmet Ağırakça, Abdülkerim Özaydın, Ġstanbul, 1987.

2 Ramazan ġeĢen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, Ġstanbul, 1988, s. 138-

139.

3 A. AfĢin Ünal, “Ġbnü‟l Esir‟in El Kamil Fi‟t-Tarih Ġsimli Kaynak Eserinin Selçuklu

Kültür Ve Medeniyeti Bakımından Bir Değerlendirmesi”, EÜSBED, 8, Kayseri,

1999, s. 115.

VI yanında Ġslam tarihi, Irak, ġam, el-Cezîre, Doğu Anadolu beylikleri, Mervânîler ve

Artuklular hakkında da bilgiler bulunmaktadır.4 1153 yılında Tiflis‟e giden Ġbnü‟l-

Ezrak, Gürcü Kralı Demetre‟nin hizmetinde bulunmuĢ ve onunla birlikte 70 günlük bir seyahate katılmıĢtır. 1163 yılında birleĢik Türk teĢekküllerinin Gürcüleri yendiği savaĢtan sonra Ahlat‟a da giden Ġbnü‟l-Ezrak burada meydana gelen olayların bizzat

Ģahidi olmuĢtur.5 Ahmet Savran tarafından Artuklular ile ilgili kısmı Türkçeye tercüme edilen bu kitap6 tezin ikinci bölümünde Selçuklu-Gürcü mücadelelerinin ve

Türk teĢekküllerinin birleĢerek Gürcülere karĢı yaptıkları seferlerin anlatımı sırasında yoğun olarak kullanılmıĢtır.

Tarih-i Azîmî adlı kaynak Azîmî tarafından kaleme alınmıĢtır.7 Azîmî, adını belirtmeden “efendimiz” Ģeklinde vasıflandırdığı Ġmâdeddin Zengî adına Hz.

Adem‟den baĢlayarak peygamberleri, ünlü hükümdarları, halifeleri, Hz.

Muhammed‟in hayatını ve Halife Ebû Abdullah Muhammed el-Muktefî Liemrillah dönemine (1136-1160) kadar olan olayları içeren muhtasar bir eser kaleme almıĢtır.

Ancak müellifin 1160 yılına kadar devam ettirdiğini ifade ettiği bu kitap, 1143-1144 yılına kadar olan olayları ihtiva etmektedir. Bu da eserin 17 yıllık kısmının

4 Fazlı KonuĢ, Selçuklular Bibliyografyası, Konya, 2006, s. 42.

5 Ahmet Savran, “Ġbnü‟l-Ezrak el-Fâriki”, DİA, c. XXI, Ġstanbul, 2000, s. 34.

6 Ġbnu‟l-Ezrak Ahmed b. Yûsuf b. Ali, Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi (Artuklular

Kısmı), çev. Ahmet Savran, Erzurum, 1992.

7 Azîmî, Azîmî Tarihi Selçuklular Tarihi Dönemiyle İlgili Bölümler (H.430-

538/39=1143/44), haz. Ali Sevim, Ankara, 2006.

VII kaybolmuĢ veya müstensihinin eline geçmemiĢ olabileceğini bize göstermektedir.8

Ali Sevim tarafından Selçuklularla ilgili kısımları Türkçeye tercüme edilen bu eser

çoğunlukla tezin ikinci bölümünde ilk Selçuklu-Gürcü mücadelelerinin anlatımı sırasında kullanılmıĢtır.

Ahbârü‟d-Devleti‟s-Selçukiyye9 adlı eser El-Ḥüseynî tarafından kaleme alınmıĢtır. Selçukluların Hristiyan âlemi ile münasebetleri, Gürcüler ile muharebeleri ve Alp Arslan‟ın Bizans Ġmparatoru Romanos Diogenes‟e karĢı galibiyeti öyle tafsilatlı tasvir edilmiĢtir ki hiçbir kitapta bu bilgilere rastlamamaktayız.

Kaynaklarının dörtte üçünün kayıp olduğunu, geri kalan kısmının da neĢredilmediğini göz önünde bulundurursak bu eserin kıymet ve ehemmiyeti bir kat daha artmaktadır.10 Necati Lügal tarafından Türkçeye tercüme edilen bu eser tezin birinci bölümünde Alp Arslan ve MelikĢah dönemlerinde Kafkasya üzerine yapılan seferlerden bahsedilirken ve ikinci bölümde Türk-Gürcü mücadeleleri anlatılırken kullanılmıĢtır.

Muhammed b. Ahmed el-Nesevî‟nin Celâlüttin Harezemşah11 adı ile Türkçeye

çevirilen kitabı da tezimizde en fazla kullandığımız kaynaklardan birisidir.

Celâleddin HârezmĢâh‟ın Ġran‟a gelmesinin ardından onun hizmetine girerek

8 Azîmî, Azîmî Tarihi, s. ıx-xx.

9 Ṣadruddîn Ebu‟l-Ḥasan „Ali Ġbn Nâṣır Ġbn „Ali El-Ḥüseynî, Ahbârü‟d-Devleti‟s-

Selçukiyye, çev. Necati Lügal, Ankara, 1999.

10 El-Ḥüseynî, Ahbârü‟d-Devleti‟s-Selçukiyye, s. xıı.

11 ġehabeddin Ahmedün-Nesevi, Celâlüttin Harezemşah, nĢr. Necip Asım, Ġstanbul,

1934.

VIII

Dîvânü‟l-İnşâ baĢkanı olan Nesevi, bundan sonra devamlı onun yanında bulunmuĢtur.12 Selçukluların bütün Ģubelerinin HârezmĢâhlar ile olan münasebetleri bakımından birinci kaynak olan bu eser, Celâleddin HârezmĢâh‟ın Ġran, Anadolu ve

Irak gibi yerlerde münasebette bulunduğu siyasî ve askerî teĢekküller hakkında da bilgiler verir. Bu kitap ayrıca Moğolların Batı Türkistan ve Ġran‟daki hareketleri ile

Ġsmâilîler için de önemli bir kaynaktır.13 Eserin hem Arapçası hem Necip Asım tarafından yapılan Türkçe tercümesi tezin üçüncü bölümünde Celâleddin HârezmĢâh ile Kıpçaklar arasındaki münasebetler anlatılırken kullanılmıĢtır.

Ġbn Kesîr (d.1300-ö.1373) El-Bidaye ve‟n-Nihaye adlı kitabın yazarıdır.

Devrinin büyük âlimlerinden fıkıh, hadis ve tefsir dersleri alan Ġbn Kesîr, uzun yıllar

ġam‟ın ünlü medreselerinde dersler vermiĢtir.14 XIV cilt halinde yazılan ve yıllara göre tertip edilen bu kaynağın en önemli kısmı peygamberin sîreti ve dört halife dönemine ait kısımları ile devrindeki olaylardan bahseden son kısmıdır. Siyasî tarih bakımından zayıf, biyografi bakımından zengin olan bu kaynağın son kısımları Ġbn

ġâkir‟in eseriyle paralellik arz etmektedir.15 Mehmet Keskin tarafından Türkçeye tercüme edilen bu kitap, daha çok tezin ikinci bölümünde Selçuklu-Gürcü mücadelelerinin anlatımı sırasında kullanılmıĢtır.

Ġbn Hurdazbih (ö. 912) tarafından yazılan Kitâbü‟l-Mesâlik ve‟l-Memâlik adlı eser bir tür tarihî coğrafyadır. Ġbn Hurdazbih‟in posta müdürlüğü yapması eserinin

12 ġeĢen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, s. 160-161.

13 KonuĢ, Selçuklular Bibliyografyası, s. 17.

14 Ġbn Kesîr, El-Bidaye ve‟n-Nihaye, Büyük İslâm Tarihi, c. 1, Ġstanbul, 1994, s. xv.

15 ġeĢen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, s. 197.

IX güvenirliliğini arttırmaktadır. Bu kaynak Türk tarihini aydınlatan en önemli eserlerden bir tanesidir. Ġbn Hurdazbih‟in Mâverâünnehir, Tataristan ve Türkistan yöresindeki ülkeler hakkında verdiği bilgiler Çin kaynaklarıyla karĢılaĢtırıldığında

Ģimdiye kadar karanlıkta kalmıĢ olan birçok noktayı aydınlatmaktadır.16 Yollar ve

Ülkeler Kitabı17 adıyla Murat Ağarı tarafından Türkçeye tercüme edilen bu eser, birinci bölümde Kıpçakların ortaya çıkıĢlarından bahsedilirken kullanılmıĢtır. Bu kitap bazı tarihçiler tarafından Kıpçak adının yazılı kaynaklarda ilk geçtiği yer olarak kabul edilmesi bakımından da önemlidir.

2. FARSÇA KAYNAKLAR

el-Evâmirü‟l-Alâiyye fi‟l-umûri‟l-Alâiyye18 baĢlıklı eser Ġbn Bîbî (ö.1282) tarafından kaleme alınmıĢtır. XIII. yüzyılda yaĢamıĢ olan müellif, Anadolu

Selçuklularına hizmet etmiĢ ve Divan Kâtipliği görevinde bulunmuĢtur. Bu kitap II.

Kılıç Arslan‟ın hayatını kaybettiği 1192 yılından 1281 yılına kadar Anadolu Selçuklu

Devleti tarihini anlatmaktadır. Alâeddin Keykubad‟ın tahta çıkmasıyla birlikte ayrıntılı olarak anlatılmaya baĢlanan olaylar kronolojik bir tertiple ve edebî bir

üslûpla ele alınmaktadır. Bazen olaylarla ilgili resmî vesikalar da verilmektedir.

Müellif tarihçi olmadığı için genellikle olayların tarihlerini vermemiĢtir. Verdiği

16 ġemseddin Günaltay, İslam Tarihi‟nin Kaynakları- Tarih ve Müverrihler, Ġstanbul,

1991, s. 425-426.

17 Ġbn Hurdazbih, Yollar ve Ülkeler Kitabı, çev. Murat Ağarı, Ġstanbul, 2008.

18 Ġbn Bibi (El-Hüseyin B. Muhammed B. Ali El-Ca‟feri Er-Rugadi), El Evamirü‟l-

Ala‟iye Fi‟l-Umuri‟l-Ala‟iye (Selçukname), I-II, haz. Mürsel Öztürk, Ankara, 1996.

X tarihlerin bir kısmı ise yanlıĢtır.19 Mürsel Öztürk tarafından Türkçeye tercüme edilen bu eser tezin ikinci bölümünde Gürcü Kraliçesi Tamara ile Selçuklular arasındaki iliĢkiler anlatılırken yoğun olarak kullanılmıĢtır. Bu konuda çok önemli ayrıntılar vermektedir.

Târîh-i Cihân Güşâ20, Alaaddîn Ata Melik Cüveynî (1226-1283) tarafından

Farsça olarak yazılmıĢtır. Moğol hanlarının hizmetinde çalıĢan Cüveynî, Türklerin ve

Moğolların durumlarını iyi bilen kiĢilerle yakından iliĢkiye girmiĢ ve herkesin görüp bilemeyeceği olaylara bizzat Ģahit olmuĢtur.21 III ciltten oluĢan bu eserin I. cildi

Cengiz Han‟ın zuhuru ve fetihleri, II. cildi HârezmĢâhlar ve Ġsmâilîler, III. cildi ise

Hülegü Han‟ın Ġran ve Ön Asya harekâtı hakkında bilgiler vermektedir. Bu kaynak

Türkiye Selçuklularının Moğol tabiiyetine girdiği dönemde iki taraf arasında meydana gelen siyasî ve ekonomik münasebetlerin yanında Selçukluların yükümlülükleri konusunda da ilk elden bilgiler vermesi açısından önemlidir.22

Mürsel Öztürk tarafından Türkçeye tercüme edilen bu eser, tezin üçüncü bölümünde

HârezmĢâh-Kıpçak münasebetleri ile Celâleddin HârezmĢâh‟ın Kafkasya‟daki faaliyetleri anlatılırken sık sık kullanılmıĢtır.

ÇalıĢmamızda kullandığımız kaynaklardan birisi de ReĢîdüddin Fazlullah tarafından kaleme alınan Câmiʽu‟t-tevârîh adlı eserdir. 1248 yılında Hemedan‟da

19 ġeĢen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, s. 167.

20 Alaaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, çev. Mürsel Öztürk, Ankara,

2013.

21 Günaltay, İslam Tarihi‟nin Kaynakları, s. 221-225.

22 KonuĢ, Selçuklular Bibliyografyası, s. 73.

XI doğan müellif, iyi bir eğitim aldıktan sonra devlet hizmetine girmiĢtir. Gazan Han zamanında vezirliğe kadar yükselen ReĢîdüddin Fazlullah, sultanla birlikte

Memlûklulara karĢı tertip edilen bir sefere katılmıĢtır. Devlet içerisinde gün geçtikçe daha da güçlenen ReĢîdüddin Fazlullah, Gazan Han‟ın oğlu Olcaytu Han‟ı zehirlediği gerekçesiyle öldürülmüĢtür (1318). Bazı kaynakların ihmal ettiği Türk-

Moğol tarihine önemli bir yer ayıran bu eser, bu iki milletin tarihte oynadığı rolü bariz bir Ģekilde ortaya koymaktadır. Oğuzname‟yi de içine alan bu kaynak, Türk tarihinin ihmal edilmiĢ noktalarını sonraki nesillere aktarması açısından önemlidir.23

Tezimizde Türkçeye tercüme edilen Ġlhanlılar ile ilgili kısmını24 ve Selçuklular ile ilgili kısmını25 kullandığımız bu kaynak, daha çok tezin üçüncü bölümünde Altın

Orda-Ġlhanlı mücadelelerinden bahsedilirken kullanılmıĢtır.

Kerîmüddîn Mahmûd (ö. 733/1332-33), Müsâmeretü‟l-ahbâr ve Müsâyeretü‟l- ahyâr26 baĢlıklı eserini Ġlhanlıların Anadolu valisi TimurtaĢ adına yazmıĢtır. Müellif

Anadolu‟da divan hizmetinde bulunduğundan bir takım vakalara doğrudan doğruya

23 ġeĢen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, s. 167.

24 ReĢîdüddin Fazlullah, Câmiu‟t-Tevârih (İlhanlılar Kısmı), çev. Ġsmail Aka vd.,

Ankara, 2013.

25 ReĢîdü‟d-dîn Fazlullâh, Câmi„ü‟t-Tevârîh (Zikr-i Târîh-i Âl-i Selçûk), çev. Erkan

Göksu- Hüseyin GüneĢ, Ġstanbul, 2014.

26 Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü‟l-Ahbar, çev. Mürsel Öztürk,

Ankara, 2000.

XII veya dolaylı olarak Ģahit olmuĢtur.27 1323 yılında telif edilen bu eser Ġbn Bîbî‟nin el-

Evâmirü‟l-Alâiyye fi‟l-Umûri‟l-Alâiyye adlı eserinden sonra Türkiye Selçuklu tarihinin en önemli ikinci kaynağı niteliğindedir. Dört kısma ayrılan bu kitabın bizi ilgilendiren üçüncü bölümünde Büyük Selçukluların kuruluĢundan yıkılıĢına kadarki olaylardan ve II. Gıyâseddin Keyhüsrev zamanına kadar ki Türkiye Selçukluları tarihinden bahsedilmektedir. Son bölümünde ise Türkiye Selçuklularının, XIII. yüzyılın ikinci yarısı ile XIV. yüzyılın ilk yarısındaki tarihiyle ilgili bilgiler verilmektedir. Bu kısım müellifin kendi müĢahedelerine, resmî vesikalara ve Ġbn

Bîbî‟nin eserine dayanır.28 Mürsel Öztürk tarafından Türkçeye tercüme edilen bu kitap tezin ikinci bölümünde Selçuklu-Gürcü mücadelelerinin anlatımı sırasında kullanılmıĢtır.

Hudûdü‟l-ʽâlem, X. yüzyılın ikinci yarısında Farsça olarak yazılmıĢ bir coğrafya kitabıdır. Müellifi bilinmeyen bu eser ilk olarak 1930 yılında Barthold tarafından faksimile olarak Londra‟da basılmıĢtır. Daha sonra Minorsky tarafından

Ġngilizceye tercüme edilmiĢ29 ve çok değerli notlar ilave edilerek 1937 yılında

Londra‟da basılmıĢtır.30 Ġngilizcesini kullandığımız bu kitaptan özellikle tezin birinci bölümünde Kıpçakların kökeni meselesi anlatılırken faydalanılmıĢtır.

27 Mehmet Fuat Köprülü, “Anadolu Selçukluları Tarihi‟nin Yerli Kaynakları”,

Belleten, VII/27, Ankara, 1943, s. 589.

28 ġeĢen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, s. 281.

29 V. Minorsky, Hudud al-Alam. The Regions of The World, London, 1937.

30 ġeĢen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, s. 105.

XIII

3. TÜRKÇE KAYNAKLAR

Ahmed b. Mahmûd (ö. 977/1569-70) tarafından yazılan Selçuknâme adlı eser de tezimizde en fazla istifade ettiğimiz kaynaklardan birisidir. Ġhtiva ettiği mufassal ve doğru malûmat ile Büyük Selçuklu tarihi hakkında yazılmıĢ olan ilk Türkçe eser olması bakımından önemlidir. Müellif eserini Büyük Selçuklulardan baĢlayarak

Osmanlı Devleti‟nin kuruluĢuna kadar getirmektedir. Bu eser, o devirde bir müellifin

Türk devletlerinin devamlılık hususiyetini anladığını ve bir tarih Ģuuruna sahip olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir.31 Erdoğan Merçil tarafından yayına hazırlanan bu eserden genel olarak tezin birinci bölümünde Alp Arslan‟ın

Kafkasya‟ya yönelik seferlerinden ve ikinci bölümde Selçuklu-Gürcü mücadelelerinden bahsedilirken faydalanılmıĢtır.

Dîvanu Lugati῾t-Türk adlı sözlük KaĢgarlı Mahmud tarafından kaleme alınmıĢtır.32 Türk kültürünün en önemli hazinelerinden bir tanesi olan bu eser, ansiklopedik bir sözlüktür. Kitabın yazıldığı dönemde Türkçede var olan kelimeler gerek Türkçe cümle içerisinde kullanılarak gerekse ansiklopedik bilgiler verilerek

Arapça açıklanmıĢtır. Bu sayede Türk tarihi, coğrafyası, etnolojisi, mitolojisi, folkloru, dili, edebiyatı üzerine tanıklarıyla bilgi veren bir ansiklopedi haline dönüĢmüĢtür.33 Besim Atalay tarafından III cilt ve I dizin halinde yayınlanan bu eser,

31 Ahmed Bin Mahmud, Selçuknâme, haz. Erdoğan Merçil, Ġstanbul, 2011, s. 18.

32 KaĢgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, çev. Besim Atalay, Ankara.

33 Muharrem Kaya, “Divânü Lûgati‟t-Türk‟ün Halkbilimi Açısından Önemi”,

Folklor/Edebiyat, VIII/XXXI, Ankara, 2002/2003, s. 39.

XIV

özellikle tezin giriĢ bölümünde Kıpçak adının ve Kıpçaklarla bağlantılı olan kiĢi ve kavimlerin adlarının açıklanması sırasında kullanılmıĢtır.

Şecere-i Terâkime, Ebû‟l-Gâzi Bahadır Han (ö. 1663) tarafından kaleme alınmıĢtır.34 Türkmen kabilelerinin ve aĢiretlerinin soy kütüğünden bahseden Şecere- i Terâkime, Oğuznâme‟ye, Câmi῾ü‟t-Tevârîh‟e ve diğer kaynaklardan aldığı malzemelere dayanmaktadır. 1659 yılında tamamlanan bu eser35 Muharrem Ergin tarafından Türkçeye çevrilmiĢtir. Bu kaynak daha çok tezin birinci bölümünde

Kıpçakların ortaya çıkıĢlarıyla ilgili bilgiler verilirken kullanılmıĢtır.

4. ERMENĠCE KAYNAKLAR

Tezimizde sıkça kullandığımız kaynaklardan birisi de Urfalı Mateos Vekayi- nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor‟un Zeyli (1136-1162) adlı kitaptır. Mateos‟un yazdığı vakayiname 952‟den 1136 yılına kadar gelen vakaları ihtiva etmektedir. Bu kitap daha sonra Grigor adlı bir papaz tarafından 1137‟den 1163 yılına kadar olan olaylar ilave edilerek devam ettirilmiĢtir. Urfa‟da manastır baĢrahibi olarak görev yapan Mateos36 bu mıntıkada ve Suriye‟de meydana gelen olayların görgü Ģahidi olarak Yakın Doğu‟nun Türkler tarafından fethedilmesini ve Haçlılar ile

Müslümanlar arasında meydana gelen mücadeleleri dikkate Ģayan bir surette geniĢ bir Ģekilde anlatmaktadır. Bu kaynak diğer milletlerin kaynaklarında yer almayan

34 Ebülgazi Bahadır Han, Türklerin Soy Kütüğü (Şecere-i Terakime), haz. Muharrem

Ergin, YY., TY.

35 ġeĢen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, s. 367-368.

36 KonuĢ, Selçuklular Bibliyografyası, s. 118.

XV birçok yeni olayı ve tafsilatı ihtiva etmesi bakımından da önemlidir.37 Hrant D.

Andreasyan tarafından Türkçeye tercüme edilen bu eser, tezin birinci bölümünde

Kafkaslara yönelik ilk Selçuklu akınları anlatılırken ve ikinci bölümünde Selçuklu-

Gürcü mücadelelerinden bahsedilirken sıkça kullanılmıĢtır.

Kullandığımız kaynaklardan bir diğeri Smbat Sparapet‟in Smbat Sparapet's

Chronicle38 adı ile yayımlanan eseridir. Smbat eserinde Ermeni-Bizans, Ermeni-

Gürcü, Ermeni-Fars, Ermeni-Arap ve Ermeni-Türk iliĢkilerini ele almaktadır. Moğol istilasını ayrıntılı bir Ģekilde kaleme alan Smbat, Hârezm bölgesi, Moğolların

HârezmĢâh‟ı bozguna uğratarak kaçmaya zorlamaları ve Orta Asya‟daki Ģehirleri ele geçirmeleri hakkında önemli bilgiler vermektedir.39 Bu eserin R. Bedrosian tarafından Ġngilizceye yapılan çevirisinden tezin ikinci bölümünde Selçuklular ile

Gürcüler arasındaki mücadelelerin anlatımı sırasında sık sık faydalanılmıĢtır.

Müverrih Vardan‟ın yazmıĢ olduğu vekâyinâme Vardan Arewelts'i's

Compilation of History40 adıyla yayımlanmıĢtır. YaratılıĢtan baĢlayarak 6 bin yıllık bir tarihi ihtiva eden bu eserin bizi en çok ilgilendiren bölümü 889 ile 1269 yılları arasını kapsayan son kısmıdır. Arap hâkimiyetinin ortaya çıkmasıyla baĢlayan bu

37 Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor‟un Zeyli (1136-1162),

çev. Hrant D. Andreasyan, Ankara, 2000, s. xvıı.

38 Smbat Sparapet's Chronicle, çev. R Bedrosian, New Jersey, 2005.

39 A. G. Galstyan, Ermeni Kaynaklarına Göre Moğollar XIII-XIV. Yüzyıllara Ait

Eserlerden Alıntılar, çev. Ġlyas Kamalov, Ġstanbul, 2005, s. 95.

40 Vardan Arewelts'i, Vardan Arewelts'i's Compilation of History, çev. R. Bedrosian,

New Jersey, 2007.

XVI bölüm Selçukluların Anadolu‟ya yürüyüĢü, Akdeniz‟e kadar olan sahada Türk hâkimiyetinin ve muhtelif beyliklerin teĢekkülü, Bizanslılar ve Haçlılara karĢı yapılan harpler, Türk beyliklerinin birbirleriyle mücadeleleri ve Konya Sultanlığı‟nın kuruluĢu gibi konuları içermektedir. Bu eserin en orijinal kısmı ise müellifin bizzat

Ģahidi olduğu Moğol istilası ve hâkimiyetine ait kısımlarıdır.41 Tezimizde bu eserin

R. Bedrosian tarafından yapılan Ġngilizce çevirisinin yanında Hrant D. Andreasyan42 ve Mahmud Kemal Ayas43 tarafından yapılan Türkçe çevirileri de kullanılmıĢtır. Bu kaynaktan daha çok tezin birinci ve ikinci bölümlerinde yukarıda bahsedilen konuların anlatımı sırasında faydalanılmıĢtır.

Stephannos Orbelian tarafından kaleme alınan Ermenice vekâyinâme

Step‟annos Orbelean‟s History of the State of Sisakan44 adı ile yayımlanmıĢtır.

Eserde Liparit‟ten sonraki Orbelian reislerinin icraatları hikâye edilmekte, bu vesileyle de Gürcistan‟da vuku bulan dâhili mücadele ve kargaĢalıklar ile onların

Ġran atabeyleriyle ve Türk emîrleriyle olan münasebetleri hakkında bazı enteresan

41 Hrand D. Andreasyan, “Türk Tarihine Aid Ermeni Kaynakları”, İÜEFTD, 1/1-2,

Ġstanbul, 1950, s. 401-405.

42 Müverrih Vardan, “Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”, çev. H. D. Andreasyan,

Tarih Semineri Dergisi, 1/2, Ġstanbul, 1937.

43 M. Ed. Dulaurier, “Ermeni Müverrihlerine Göre Moğollar: Vartan‟ın Umumi

Tarihinden Müstahreç”, çev. Mahmud Kemal Ayas, Türkiyat Mecmuası, 5, Ġstanbul,

1936.

44 Step‟annos Orbelean‟s History of the State of Sisakan, çev. Robert Bedrosian,

New Jersey, 2012-2015.

XVII malumatlar verilmektedir. Gürcistan, Arran ve Ermeni kilise tarihi için dolgun bir kaynak olan bu eser aynı zamanda ġark eyaletlerindeki Moğol istila ve idaresine ait orijinal bilgileri de ihtiva etmektedir.45 R. Bedrosian tarafından Ġngilizceye yapılan

çevirisini kullandığımız bu kaynak, tezin ikinci bölümünde III. Giorgi döneminde içerde yaĢanan olayları anlatımı sırasında kullanılmıĢtır. Bu kaynak o dönemde

Orbelian hanedanının Gürcü kraliyet ailesi ile yaĢamıĢ olduğu mücadeleleri ve

Kıpçakların bunda oynadıkları rolleri göstermesi bakımından önemlidir.

Gengeli Kiragos‟un Kirakos Ganjakets'i's History of the Armenians46 adıyla yayımlanan eseri de tezimizde zaman zaman baĢvurduğumuz kaynaklardan birisidir.

Eserini 1241 yılında 40 yaĢındayken yazmaya baĢlayan Kiragos, kitabını 1265‟te tamamlamıĢ, 1272 yılında ise hayatını kaybetmiĢtir.47 Kiragos‟un bu eseri

Moğolların Gürcü ve Ermeni ülkeleri ile Anadolu ve Suriye‟ye yaptıkları taarruz ve tahripler hakkında verdiği geniĢ bilgiler nedeniyle önemlidir.48 Hrand D. Andreasyan tarafından Türkçeye çevrilen ancak henüz yayımlanmayan bu eserin, R. Bedrosian tarafından yapılan Ġngilizceye çevirisi, tezin üçüncü bölümünde Celâleddin

HârezmĢâh‟ın, Moğolların ve Gürcülerin bölgedeki faaliyetleriyle ilgili bilgi verilirken kullanılmıĢtır.

45 Andreasyan, “Türk Tarihine Aid Ermeni Kaynakları”, 1/1-2, s. 419-422.

46 Kirakos Ganjakets'i's History of the Armenians, çev. Robert Bedrosian, New York,

1986.

47 Hrand D. Andreasyan, “Türk Tarihine Aid Ermeni Kaynakları”, İÜEFTD, 1/1,

Ġstanbul, 1949, s. 112.

48 KonuĢ, Selçuklular Bibliyografyası, s. 121.

XVIII

Kullandığımız kaynaklardan bir diğeri de Juansher‟in Juansher's Concise

History of the adıyla yayımlanan eseridir. Bu eser diğer pek çok Ermeni kaynağının aksine Ermenistan‟da değil Gürcistan‟da meydana getirilmiĢtir. Juansher kitabında Gürcistan tarihini ve Ermenilerin kuzey komĢularını efsanevi zamanlardan

XII. yy‟a kadar anlatmaktadır. Bu kitap ayrıca Kafkasya etnografyası, Gürcü-Ermeni iliĢkileri, Ġran tarihi, Gürcistan‟daki Yahudî toplumunun tarihi, Ġslam‟ın doğuĢu ve

Selçuklu akınları gibi konularda da eĢsiz bilgiler vermektedir.49 R. Bedrosian tarafından Ġngilizceye yapılan çevirisini kullandığımız bu kaynak, tezin ikinci bölümünde Gürcü-Kıpçak ordusunun yaptığı seferler hakkında bilgi verilirken sık sık kullanılmıĢtır.

5. SÜRYANCA KAYNAKLAR

Gregory Abû‟l-Farac‟ın (1225-1286) Abû‟l-Farac Tarihi adlı eseri de tezde zaman zaman baĢvurduğumuz kaynaklardandır. Abû‟l-Farac, Yahudî olmasından dolayı Ġbnü‟l Ġbrî lakabıyla tanınmaktadır. Yüksek dinî görevlerde bulunan Ġbnü‟l

Ġbrî, Hülegü Han ve Ahmed Tegüder gibi önemli Moğol hükümdarları ile bizzat görüĢme imkânı bulmuĢtur. Bu eser Süryanca umumi bir tarih olup yaratılıĢtan 1286 yılına kadar gelen olayları ihtiva etmektedir. Müellifin XIII. yüzyılda cereyan eden hadiselere dair verdiği bilgiler olayların birçoğuna bizzat Ģahit olması bakımından

önemlidir.50 Ernest A. Wallis Budge‟nin Ġngilizceye çevirdiği bu eser, Ömer Rıza

49 Juansher's Concise History of the Georgians, çev. R. Bedrosian, New York, 1991.

50 Abdülkerim Özaydın, “Ġbnü‟l-Ġbrî”, DİA, c. XXI, Ġstanbul, 2000, s. 92-93.

XIX

Doğrul tarafından II cilt halinde Türkçeye tercüme edilmiĢtir.51 Tezin birinci bölümünde Anadolu‟ya yönelik ilk Selçuklu akınlarından ve ikinci bölümünde

Selçuklu-Gürcü mücadelelerinden bahsedilirken bu kaynaktan sık sık faydalanılmıĢtır.

Süryani Mihail (1126-1199) tarafından Süryanca olarak yazılan vekâyinâme daha sonradan Suryani Patrik Mihailin Vakainamesi52 adıyla Türkçeye tercüme edilmiĢtir. Süryanca yazılan bu eser, Hz. Âdem‟den baĢlayarak 1195 yılına kadarki olayları ihtiva etmektedir. Bu eserin en enteresan kısmı müellifin yakın ve muasırı bulunduğu devirler hakkında verdiği bölümdür.53 Tezimizde bu eserin Hrant D.

Andreasyan tarafından Türkçeye çevrilen ancak yayınlanmayan TTK kütüphanesindeki nüshasından ve R. Bedrosian tarafından Ġngilizceye yapılan

çevirisinden54 faydalanılmıĢtır. Bu kaynak özellikle çalıĢmamızın ikinci bölümünde

Celâleddin HârezmĢâh-Gürcü mücadelelerinin anlatımı sırasında kullanılmıĢtır.

6. GÜRCÜCE KAYNAKLAR

Tezimizde en fazla kullandığımız kaynaklardan biri de anonim Gürcü kroniğidir. III. bölümü Selçuklulara ayrılan bu kitap, Selçukluların Kafkasya‟ya

51 Gregory Abû‟l-Farac (Bar Hebraus), Abû‟l-Farac Tarihi, çev. Ömer Rıza Doğrul, c. I, Ankara, 1999.

52 Suryani Patrik Mihailin Vakainamesi II. Kısım (1042-1195), çev. Hrant D.

Andreasyan (TTK kütüphanesindeki neĢredilmemiĢ nüsha).

53 Andreasyan, “Türk Tarihine Aid Ermeni Kaynakları”, 1/1-2, s. 407.

54 The Chronicle of Michael the Great, Patriarch of the Syrians, çev. Robert

Bedrosian, New Jersey, 2013.

XX yönelik faaliyetleri konusunda temel kaynak niteliği taĢımaktadır. Bunun yanında

Anadolu‟nun TürkleĢmesi ve Anadolu Selçuklu Devleti ile ilgili de çok önemli bilgiler ihtiva etmektedir.55 Birinci cildi Hrand D. Andreasyan tarafından

Fransızcadan Türkçeye tercüme edilen ve Erdoğan Merçil tarafından yayına hazırlanan bu kaynak Gürcistan Tarihi adıyla56 TTK tarafından basılmıĢtır. Ġlk

Selçuklu akınları sırasında Gürcistan‟ın içerisinde bulunduğu siyasî ve sosyal durum ile Kıpçakların Gürcistan‟daki faaliyetleri hakkında önemli bilgilere yer veren bu kaynak, baĢvuru eserlerimizden bir tanesidir. Tezde bu Türkçe çevirinin yanında iki cildi de ihtiva eden Kartlis Tskhovreba57 adlı Ġngilizce çevirisi de kullanılmıĢtır.

Tezde ikinci cildi kullanmamız gereken yerlerde bu Ġngilizce çeviriden faydalanılmıĢtır. Bu kitaplardan Türkçe olanı tezin birinci ve ikinci bölümlerinde

Selçukluların Gürcistan‟a yönelik akınlarının ve birleĢik Kıpçak-Gürcü ordusunun bölgedeki faaliyetlerinin anlatımı sırasında kullanılırken Ġngilizce olanı üçüncü bölümde Gürcistan‟daki Moğol hâkimiyeti ile ilgili bilgi verilirken kullanılmıĢtır.

B. ARAġTIRMA ESERLER VE MAKALELER

Konusu itibarı ile tezde kullandığımız araĢtırma eserlerinden en önemlisi

Fahrettin Kırzıoğlu tarafından kaleme alınan Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

55 KonuĢ, Selçuklular Bibliyografyası, s. 125.

56 M. F. Brosset, Gürcistan Tarihi, çev. Hrand D. Andreasyan, haz. Erdoğan Merçil,

Ankara, 2003.

57 Kartlis Tskhovreba -A History of Georgia-, Ed. Roin Met‟reveli, Stephen Jones,

Tbilisi, 2014.

XXI

Kıpçaklar58 adlı kitaptır. Bu konuda yapılmıĢ en önemli çalıĢmalardan olan bu kitap, tezin yazımı sırasında sık sık kullanılmıĢtır. Kıpçakların bu bölgelerdeki faaliyetlerini M.Ö. devirlerden baĢlayarak M.S. 1578‟e kadar kapsamlı bir Ģekilde anlatan bu kitap, çalıĢmamızda bize yol gösterici olması bakımından önemlidir.

XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri59 adlı kitap Ġbrahim Tellioğlu tarafından kaleme alınmıĢtır. Ġlk Selçuklu fetihlerinden Moğolların Gürcistan‟ı istila ettikleri döneme kadarki Türk-Gürcü iliĢkilerini ele alan bu kitap, tezde Selçuklu-

Gürcü ve Kıpçak-Gürcü iliĢkileri bağlamında sık sık kullanılmıĢtır.

Ahmet Gökbel tarafından kaleme alınan Kıpçak Türkleri60 adlı kitap ile

“Kıpçaklar/Kumanlar”61 adlı makale de zaman zaman baĢvurduğumuz kaynaklardandır. Kıpçakların siyasî ve sosyal tarihleri hakkında genel bilgiler veren bu çalıĢmalardan, çalıĢmamızın ilgili bölümlerinde istifade edilmiĢtir.

Ömer SubaĢı tarafından kaleme alınan Gürcü-Moğol İlişkisi –Güney Kafkasya

1220-1346-62 adlı kitap da önemli baĢvuru kaynaklarımızdandır. Gürcistan‟daki

Moğol hâkimiyeti dönemi ile ilgili oldukça önemli ve detaylı bilgiler ihtiva eden bu kitap, özellikle tezin üçüncü bölümünde kullanılmıĢtır.

58 Fahrettin Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, Ankara, 1992.

59 Ġbrahim Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, Trabzon, 2009.

60 Ahmet Gökbel, Kıpçak Türkleri, Ġstanbul, 2000.

61 Ahmet Gökbel, “Kıpçaklar/Kumanlar”, Türkler, 2, Ankara, 2002.

62 Ömer SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi –Güney Kafkasya 1220-1346-, Ġstanbul, 2015.

XXII

Türk Halklarının Katalizör Boyu Kıpçaklar63 adlı kitap Sercan M. Ahincanov tarafından kaleme alınmıĢtır. ÇalıĢmamızın giriĢi ve ikinci bölümünde sıkça kullandığımız bu eser, Kıpçakların ortaya çıkıĢları, Gürcistan‟a göç etmeden önceki durumları, Kıpçaklar ile HârezmĢâhlar arasındaki iliĢkiler ve sosyal hayatları hakkında önemli bilgiler vermektedir.

Kıpçak Atabekleri (Sa-Atabago)64 adlı eser Nihat Doğru tarafından yazılmıĢtır.

Sadece tezin üçüncü bölümünde kullandığımız bu kitap, F. Kırzıoğlu‟nun Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar adlı kitabı ile N. BerdzeniĢvili ve S. CanaĢia‟nın

Gürcüstan Tarihi adlı kitabının konu ile ilgili kısımlarının bir tekrarı niteliğindedir.

Tezde çalıĢmalarından faydalandığımız kiĢilerden birisi de Aydın Usta‟dır.

Kaleme aldığı “Moğol İstilası Dönemine Kadar Kıpçaklar ve Harezmşahlar

Devleti”65 adlı makalesi ile “XIII. yy‟daki Moğol İstilâsına Kadar Kıpçaklar‟ın

Kafkasya‟daki Faaliyetleri”66 adlı makalesi tezimizde zaman zaman kullanılmıĢtır.

63 Sercan M. Ahincanov, Türk Halklarının Katalizör Boyu Kıpçaklar, Ġstanbul, 2009.

64 Nihat Doğru, Kıpçak Atabekleri (Sa-Atabago) Yukarı Kür-Çoruh Boylarının

Türkleşmesinden Günümüze, Ġzmir, 2004.

65 Aydın Usta, “Moğol Ġstilası Dönemine Kadar Kıpçaklar ve HarezmĢahlar Devleti”,

Türkler, 4, Ankara, 2002.

66 Aydın Usta, “XIII. yy‟daki Moğol Ġstilâsına Kadar Kıpçaklar‟ın Kafkasya‟daki

Faaliyetleri”, TTDTKD, S. 154, Ġstanbul, 1999.

XXIII

Akdes Nimet Kurat tarafından kaleme alınan IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz

Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri67 ile Peçenek Tarihi68 adlı kitaplar da tezimizde zaman zaman kullandığımız çalıĢmalar arasında yer almaktadır. Bu kitaplardan özellikle tezin giriĢ bölümünde Kıpçakların kökeni ve Güney

Kafkasya‟ya göç etmeden önceki faaliyetleri hakkında bilgiler verilirken faydalanılmıĢtır.

Yerli tarihçiler tarafından yapılan bu çalıĢmaların yanında yabancı tarihçiler tarafından yapılan araĢtırmalar da tezde kullanılmıĢlardır. Kullandığımız bu

çalıĢmalardan birincisi Peter Golden tarafından kaleme alınan “Cumanica I: The

Qipčaqs in Georgia”69 adlı makaledir. Kıpçakların bölgedeki faaliyetlerini çok fazla detaya girmeden genel hatlarıyla anlatan bu makale, yol gösterici olması bakımından

önemlidir.

Rewriting Caucasian History70 adlı eser Robert W. Thomson tarafından yazılmıĢtır. Çok sayıda orijinal Gürcü vakayinamesinin ve Ermenice uyarlamalarının yer aldığı bu kitap, Anonim Gürcistan Tarihi‟nde yer alan bilgilerin teyidinde ve orada olmayan bazı bilgilerin tespitinde önemli bir kaynaktır.

67 Akdes Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk

Kavimleri ve Devletleri, Ankara, 1992.

68 Akdes Nimet Kurat, Peçenek Tarihi, Ġstanbul, 1937.

69 Peter B. Golden, “Cumanica I: The Qipčaqs in Georgia”, Nomads and their

Neigbours in the Russian Steppe Turks, Khazars and Qipchaqs, Cornwall, 2003.

70 Robert W. Thomson, Rewriting Caucasian History, New York, 1996.

XXIV

Mariam Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries71 adlı Ġngilizce kitabın yazarıdır. Basılı haline eriĢemediğimizden dolayı bu kitabın internette var alan online nüshasından faydalanılmıĢtır. Selçuklu fetihleri sonrası Gürcistan‟ın içine düĢtüğü siyasî ve sosyal durum ile Kıpçakların Gürcistan‟daki faaliyetleri hakkında

önemli bilgilere ve değerlendirmelere yer veren bu çalıĢmadan, tezin ikinci bölümünde sık sık istifade edilmiĢtir.

W.E.D. Allen, A History of Georgian People72 adlı Gürcü tarihini yazmıĢtır.

BaĢlangıcından XIX. yy‟a kadarki Gürcistan tarihini anlatan bu çalıĢma, tezin ikinci bölümünde Kıpçakların Gürcistan‟a gelmelerinin ardından meydana gelen geliĢmeleri ile ilgili bilgiler verilirken kullanılmıĢtır.

Faydalandığımız kaynaklardan bir diğeri ise Nikoloz BerdzeniĢvili ve Simon

CanaĢia tarafından kaleme alınan Gürcüstan Tarihi73 adlı kitaptır. Her ne kadar tezin konusuyla doğrudan bağlantılı olmasa da özellikle Gürcü Krallığı içerisinde meydana gelen geliĢmeler hakkında bilgi verilirken bu kitaptan faydalanılmıĢtır. Milliyetçi duygularla yazıldığı açık bir Ģekilde belli olan bu kitapta Kıpçaklara oldukça az yer verilmektedir.

71 Mariam Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries http://www.georgianweb.com/history/mariam (EriĢim Tarihi: 22.09.2015).

72 W.E.D. Allen, A History of Georgian People, London, 1971.

73 Nikoloz BerdzeniĢvili-Simon CanaĢia [Ġvane CavahiĢvili], Gürcüstan Tarihi

(Başlangıçtan 19. Yüzyıla Kadar), çev. Hayri Hayrioğlu, Ġstanbul, 2000.

XXV

Giuli Alasania tarafından kaleme alınan Gürcüler ve İslam Öncesi Türkler74 adlı kitap ile “Gürcistan Kıpçakları”75 adlı makale de tezde zaman zaman istifade ettiğimiz kaynaklardandır. Bu çalıĢmalar Kıpçaklarla ilgili önemli bilgi ve bulgulara yer verseler de millî duygular ön plana çıkartılarak yazıldığı açıktır. Kıpçakların

Gürcistan‟da oynadıkları rolleri küçümseyen yazar, Kıpçakların büyük bir kısmının

çok erken bir tarihte ülkelerine geri döndüklerini ileri sürmektedir.

Roin Metreveli, Golden Age76 adlı kitabı yazmıĢtır. XI. yy‟ın baĢlarından baĢlayarak Moğol istilasına kadar olan Gürcistan tarihini anlatan bu eser, Gürcülerin altın çağlarını yaĢadıkları bu dönemi oldukça açık, sade ve anlaĢılır bir Ģekilde anlatmaktadır. Yazar kitabında az da olsa Kıpçaklarla ilgili bilgiler vermektedir.

Tezimizde kullandığımız çalıĢmalardan bir diğeri de Edge of Empires A

History of Georgia77 adlı Gürcistan tarihidir. Donald Rayfield tarafından yazılan bu kitap baĢlangıcından Timur dönemi sonrasına kadar olan Gürcistan tarihini anlatmaktadır. Bu kitaptan daha çok tezin ikinci ve üçüncü bölümlerinde Kıpçaklarla ilgili bilgiler verilirken faydalanılmıĢtır.

74 Giuli Alasania, Gürcüler ve İslam Öncesi Türkler, trc. Nanuli Kaçarava, Trabzon,

2013.

75 Guili Alasania, “Gürcistan Kıpçakları”, Türkler, 2, Ankara, 2002.

76 Roin Metreveli, The Golden Age -Georgia From The 11th Century To The First

Quarter Of The 13th Century-, Tbilisi, 2010.

77 Donald Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, London, 2012.

XXVI

GĠRĠġ

I. Kıpçak ve Kuman Adları

A. Kıpçak Adı

Kıpçak, bir Türk kavmi ve bu kavmin rehberliği altında kurulan kavimler birliğinin adıdır. Kelimenin asıl Ģekli Kıvçak olup daha sonraları seslerin değiĢmesiyle birlikte Kıfçak, Hıfçak ve Hıfçah Ģekillerini de almıĢtır.78

Kıp köküne güçlendirici -çak ekinin getirilerek isme dönüĢtürülmesiyle oluĢturulan Türkçe Kıpçak kelimesi79 ilk kez Tobol-ĠĢim ırmakları çevresinde tarih sahnesinde görülmektedir.80 Kıpçak adının yazılı kaynaklarda ilk kez geçtiği yer ise

Uygur EletmiĢ Bilge Kağan‟ın Şine Usu veya Selenga adı verilen yazıtıdır.81

Dîvanu Lugati῾t-Türk‟te Kıfçak Ģeklinde geçen ve “Türklerden büyük bir bölük”, “KaĢgar yakınlarında bir yer adı” ve “bu bölüğün oturduğu bölge” gibi

78 ReĢid Rahmeti Arat, “Kıpçak”, İA, c. VI, Ġstanbul, 1955, s. 713-714; G. Hazai,

“Ḳıpčaḳ”, The Encyclopaedia of Islam, vol.V, Leiden, 1986, s. 125.

79 Omelijan Pritsak, “Polovetsler ve Ruslar”, çev. EĢref Bengi Özbilen, Türk Dünyası

Araştırmaları, S. 94, Ġstanbul, 1995, s. 154.

80 Ahmet TaĢağıl, “Ġslam Öncesi Devrede Orta Asya‟da YaĢayan Türk Boyları”,

Genel Türk Tarihi, 2, Ankara, s. 99.

81 Peter B. Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, çev. Osman Karatay, Ankara, 2002, s. 224-225; Mehmet Kıldıroğlu, Kırgızlar ve Kıpçaklar IX. Asrın İkinci Yarısından

XVI. Asra Kadar Kırgızlar ve Kıpçaklar‟ın Etno-Siyasi İlişkileri, Ankara, 2013, s. 41. anlamlara gelen bu kelime82 Yûsuf Has Hâcib‟in Kutadgu Bilig adlı eserinde dört yerde Kıvçak Ģeklinde geçmekte ve “kof”, “boĢ”, “Ģanssız” ve “yabanî” anlamlarına gelmektedir.83 Türk mitolojisinin en önemli eserlerinden birisi olan Oğuz Kağan

Destanı‟nda ise “içi çürümüĢ ve oyulmuĢ ağaç” manasında kullanılan bu kelime84

82 KaĢgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, çev. Besim Atalay, I, Ankara,

1985, s. 474; KaĢgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk Dizini Endeks, çev. Besim

Atalay, IV, Ankara, 1986, s. 844.

83 Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig -I- Metin, nĢr. ReĢid Rahmeti Arat, Ankara, 1991, s. 261, 277, 343, 512; ReĢid Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig –III- İndeks, haz. Kemal

Erarslan, Osman F. Sertkaya, Nuri Yüce, Ġstanbul, 1979, s. 252-253.

84 ReĢideddin‟in Oğuz Kağan destanında anlatılan hikâyeye göre: Oğuz Kağan‟ın

Kıl-baraklılar ile savaĢtığı sırada öldürülen askerlerinden birisinin karısı savaĢ yerinde doğumu yaklaĢınca yakınlardaki içi oyulmuĢ bir ağacın içine girerek

çocuğunu orada doğurmuĢtur. Bu durum Oğuz Kağan‟a anlatılınca Oğuz Kağan,

çocuğa Türk dilinde “içi çürümüĢ ve oyulmuĢ ağaç” anlamına gelen Kıpçak adını koymuĢtur, bkz. Zeki Velidi Togan, Oğuz Destanı “Reşideddin Oğuznamesi”

Tercüme ve Tahlili, Ġstanbul, 1982, s. 26; Uygurca Oğuzname‟de ise bu ad verme hadisesi biraz daha farklı bir biçimde anlatılmaktadır. Buna göre: Seferlerine devam eden Oğuz Kağan, Ġdil (Volga) Irmağı‟na gelince etrafındakilere bu büyük ırmağı nasıl geçeceklerini sormuĢtu. Askerleri arasında yer alan Uluğ-Ordu Bey burada çok sayıda ağaç ve dal olduğunu görünce bunları kesip üzerine binmiĢ ve nehri öyle geçmiĢtir. Buna oldukça sevinen Oğuz Kağan gülerek “sen burada beğ olarak kal, adın da Kıpçak olsun” demiĢtir, bkz. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi (Kaynakları ve

Açıklamaları ile Destanlar), 1, Ankara, 1971, s. 171; Saadettin Gömeç, “Türk

2

Ebû‟l-Gâzi Bahadır Han‟ın eserinde de yine buna benzer bir Ģekilde “içi boĢ ağaç” anlamında kullanılmıĢtır.85 Tarihçi G. Nemeth‟e göre ise bu adın anlamı günümüzde

Sagay Ģivesinde kullanılan ve “hiddetli, kızgın” anlamına gelen Kıpçak sözü ile aynıdır.86

Kıpçaklar diğer Türk kavimlerinden farklı olarak değiĢik milletler tarafından pek çok farklı isimle adlandırılmıĢlardır. Örneğin Bizanslılar ve Latinler onları

“Kumanos, Kumanoi, Cumanus, Komani, Kuman”, Ruslar “Polovets, Polovtsy,

Polovoçi”, Almanlar ve diğer Batılı milletler “Falben, Falonos, Valani, Valwen,

Valvi, Flavi, Pallidi”, Ermeniler “Khartes, Xartesk”, Macarlar “Kun”, Ġslam kaynakları “Kıpçak (Kıfçak, KhıfĢak)”,87 Yahudiler “Petakhia”, XIII. yüzyıldan

Tarihinde Kıpçaklar”, Türk Tarihçiliğine Katkılar ‹Mustafa Kafalı Armağanı›, ed.

Üçler Bulduk, Abdullah Üstün, Ankara, 2013, s. 112.

85 Oğuz Kağan Destanı‟ndakine benzer bir doğum hikâyesi anlatan Ebû‟l-Gâzi

Bahadır Han, Oğuz Kağan‟ın yanına getirilen çocuğu evlat edindiğini ve içi boĢ bir ağaçta doğmasından dolayı ona “içi boĢ ağaç” anlamına gelen Kıpçak adını verdiğini söylemektedir, bkz. Hive Hanı Ebu‟l-Gazi Bahadır Han, Türk Şeceresi, Türk‟ün Soy

Ağacı, çev. Yunus Yiğit, Ġstanbul, 2010, s. 30-31; Ebülgazi Bahadır Han, Türklerin

Soy Kütüğü, s. 31-32.

86 Arat, “Kıpçak”, s. 714; Ġbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ġstanbul, 2005, s.

186.

87 Pritsak, “Polovetsler ve Ruslar”, s. 153-154; Gökbel, “Kıpçaklar/Kumanlar”, s.

729-730; Laszló Rasonyi, Tarihte Türklük, çev. H. Z. KoĢay, T. Andaç, N. Uğurlu,

Ġstanbul, 2007, s. 202; Mualla Uydu Yücel, İlk Rus Yıllıklarına Göre Türkler,

3 itibaren Moğollar “Kabçagut, Kibçaut”, Çinliler ise “K‟inch‟a ve Kinçak”88 olarak adlandırmaktadırlar.

B. Kuman Adı

Dilbilimcilerin çoğu KaĢgarlı Mahmud‟un eserinde de geçen ve “kumral ile sarı arası bir renk” olarak açıklanan Kuba kelimesinin89 Kuman adının temelinde yattığı görüĢünde birleĢmektedirler. Aslen Hakas-Altay Türkçesi grubuna giren bu kelimenin manası “soluk, solgun ve sarımtırak”tır. O. Pritsak da bu kelimenin Türkçe

“soluk, solgun halk” manasına geldiği görüĢündedir.90 Buna karĢın bazı araĢtırmacılar Kuman kelimenin sonundaki “n” harfinin problem yarattığı görüĢündedirler.

Bu Türkçe köken açıklamasının zayıf temellere dayandığını ileri süren Árpád

Berta ise ses bilgi ve biçim bilgi güçlüklerinin yanında anlam bilgisi güçlüklerinin de

Ankara, 2007, s. 56; E. Bretschneider, Medieval Researches, II, London, 1888, s. 69-

70; Peter B. Golden, “Qıpčak”, Turcology and Linguistics Éva Ágnes Csató

Festschrift, ed. Nurettin Demir, Birsel Karakoç, Astrid Menz, Ankara, 2014, s. 183-

184; René Grousset, Stepler İmparatorluğu Attilâ, Cengiz Han, Timur, Ankara 2011, s. 197; Ahmet TaĢağıl, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları (M.Ö. III – M.S. X.

Asır), Ankara, 2004, s. 73; Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, s. 225-226.

88 Kıldıroğlu, Kırgızlar ve Kıpçaklar, s. 41.

89 KaĢgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, çev. Besim Atalay, III,

Ankara, TY., s. 217; Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 186.

90 Pritsak, “Polovetsler ve Ruslar”, s. 156; Yusuf Gedikli, “Kuman Adının Kökeni ve

Anlamı”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 153, Ġstanbul, 2004, s. 156.

4 var olduğunu söylemektedir. Ona göre “açık, solgun halk” anlamına geldiği söylenen

Kuman adı, yabancıların verdiği tipik bir takma addan baĢka bir Ģey değildir. Hiçbir halkın kendisini adlandırmak için takma bir ad kullanmayacağını ileri süren Berta, bu nedenle bunu gerçek bir ad olarak kabul etmemizin çok zor olduğunu ileri sürmektedir.91

Bazı tarihçiler ise bu görüĢün aksini savunmaktadır. L. Rasonyi‟nin aktardığına göre G. Nemeth, Türkmen isminin Türk sözünden meydana gelmesi gibi

Kuman adının da Kun isminden meydana geldiğini ileri sürmektedir. Ona göre Kun ismi daha evvel rol oynamıĢ olan Hun ismiyle alakalıdır.92 Saadet Çağatay‟a göre G.

Nemeth, Kuman adının Kumanların kendi Türk isimleri olduğunu ve bu adın onlara herhangi bir yabancı millet tarafından verilmediğini söylemekte, yabancı milletlerin

Kumanlara verdiği adların dahi Kuman kelimenin bir tercümesi olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre Kuman ve Kun kelimeleri Türkçe sıfat olan ve “sarı”,

“renksiz”, “uçuk renkli” anlamına gelen Ku<*Kub kelimesinden türemiĢtir.93

91 Árpád Berta, “Kumanların Kökeni Macaristan‟daki Kumanların Erken Tarihi”,

çev. Emine Ceylan, Türk Dünyası İncelemeleri, 1/9-10, Ġstanbul, 1998, s. 134.

92 Laszló Rasonyi, “Tuna Havzasında Kumanlar”, çev. Yusuf Gedikli, Doğu

Avrupa‟da Türklük, Ġstanbul, 2006, s. 116.

93 Saadet Çağatay, “Codex Cumanicus Sözlüğünün BasılıĢı Dolayısıyla”, DTCFD,

II/1, Ankara, 1943, s. 760.

5

A. N. Kurat ise Kuman kelimesinin önceden bir Ģahıs adıyken daha sonradan bütün kabileyi ifade eden bir isim haline gelmiĢ olabileceğini söylemekte, buna kanıt olarak da Rus vakayinamelerinde geçen Kuman isimli bir baĢbuğu göstermektedir.94

II. Kıpçakların Kökeni Meselesi ve Ortaya ÇıkıĢları

AraĢtırmacılar Kıpçakların Moğol, Hint-Avrupalı ve Türk olduklarına dair pekçok farklı görüĢ ileri sürmektedirler. L. Rasonyi‟ye göre Kıpçak kabilelerinin etnik menĢei meselesine dair geniĢ kapsamlı ilk araĢtırmayı yapmıĢ olan J. Marquart,

Kıpçakların kökenini Uzak Doğu‟da Amur Nehri dolaylarında yaĢadığını ileri sürdüğü “Murqa” adlı bir Moğol kavminin “Kun” kabilesine dayandırmaktadır.

Ancak bu iddia J. Marquart‟ın kaynakta geçen “fırka” kelimesini kavim adı zannederek “Murqa” olarak okuması dolayısıyla kabul görmemektedir.95 Ġ.

Kafesoğlu‟na göre G. Haloun da Kun isminin Moğol-Tibet karıĢımı olan T‟u-yü-hun kavim adından kısaltma olabileceğini ileri sürerek Kıpçakların Moğollara bağlamaya

çalıĢmıĢ ancak bu görüĢü ikna edici bulunmamıĢtır.96

A. N. Kurat‟a göre Rus tarihçi V. Barthold, Kıpçakların yüzleri ve bedenî yapıları itibariyle Moğollarla hiç bir benzerlik göstermemeleri ve de beyaz ırkın en belirgin özelliklerini taĢımaları nedeniyle onların Moğollar ile ırki olarak hiçbir münasebetleri olmadığını söylemekte, buna kanıt olarak da Kıpçakçada Moğolcanın

94 Kurat, Peçenek Tarihi, s. 184.

95 Laszló Rasonyi, Türk Devletinin Batıdaki Varisleri ve İlk Müslüman Türkler, haz.

ġ. K. Seferoğlu-Adnan Müderrisoğlu, Ankara, 1983, s. 28; Kafesoğlu, Türk Milli

Kültürü, s. 186; Gökbel, Kıpçak Türkleri, s. 32.

96 Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 186.

6 izlerine rastlanmamasını göstermektedir.97 KaĢgarlı Mahmud‟un98, el Mağribi‟nin99 ve Ġdrisi‟nin100 açıkça Türk olduklarını ifade ettikleri Kıpçakların, Moğol soylu olduklarını gösteren hiçbir tarihî delil yoktur. Ortaçağ Ġslam, Rus ve Batı kaynaklarının Kıpçakların Türk soyundan geldikleri konusunda fikir birliği içinde olmaları onların Moğol değil Türk olduklarının en tutarlı kanıtıdır.101

Buna karĢın Ġ. Kafesoğlu, A. N. Kurat ve A. Gökbel, Kıpçakların sahip oldukları bu ırki özelliklerin bazı araĢtırmacıları Kıpçaklar ile Ariler (Hint-

Avrupalılar) arasında bir iliĢki kurmaya sevk ettiğini söylemekte ve buna bazı

örnekler vermektedirler. Buna göre aralarında J. Marquart, P. Pelliot, V. Barthold ve

D. A. Rasovsky‟nin de bulunduğu bazı batılı bilginler Kıpçakların Moğol bölgesinde

TürkleĢmiĢ Hint-Avrupalı bir kavimden geliyor olabileceğini ileri sürmektedirler.

Grum Grzimajlo bu iddiayı biraz daha ileri götürerek bu Hint-Avrupalı kavmi bulduğunu iddia etmiĢ ve bu kavmin MS. IV. yüzyıla kadar Çin‟in kuzeyinde Dili veya Dingli [Ting-lingler] adıyla yaĢadığını, daha sonra da Türkler arasında eriyip gittiğini söylemiĢtir. Ona göre Kıpçaklar doğrudan doğruya Dililerin halefleri değilseler bile Dili kanının en çok karıĢtığı Türk kavmidir.102 Lev Nikolayeviç

97 Kurat, Peçenek Tarihi, s. 185.

98 KaĢgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk, I, s. 474.

99 Ramazan ġeĢen, İslâm Coğrafyacılarına göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara,

2001, s. 208.

100 ġeĢen, İslâm Coğrafyacılarına göre Türkler ve Türk Ülkeleri, s. 101.

101 Kıldıroğlu, Kırgızlar ve Kıpçaklar, s. 46.

102 Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 186; Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz

Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 72; Gökbel, Kıpçak Türkleri, s. 33.

7

Gumilëv de G. Grzimajlo‟nun bu görüĢünü desteklemekte ve “Kıpçaklar, bronz

çağında Minusinsk havzasında ve Altaylar‟da yaşayan Avrupaoid Ting-lingler‟den türemişlerdir.” demektedir.103

Buna karĢın A. N. Kurat tarihin hiçbir devrinde Çin‟in kuzey batısına kadar

Hint-Avrupalı bir kavmin gitmediğini, tarih ve arkeoloji araĢtırmalarının burayı eskiden beri Türk yurdu olarak gösterdiğini, Çin‟in kuzeyinde miladın baĢından beri

Dili adlı “sarıĢın, mavi gözlü” bir kavim varsa bile bunun baĢka kavimlerle az karıĢmıĢ saf bir Türk kavmi olması gerektiğini söylemektedir.104 A. N. Kurat‟ın bu görüĢünü değerlendiren Ġ. Kafesoğlu, bunu desteklercesine M.Ö. II. yüzyılda Tanrı dağlarının Kuzey yamaçları ile Isık Göl dolaylarında baĢbuğları “Kun-mo” veya

“Kun-mi” diye anılan Hun soyuna ve kültürüne mensup ve Türklere has bir kurt efsanesine sahip olan Wu-sun kavminin yaĢadığını, bunların Çin kayıtlarında

“kırmızı saçlı, mavi-yeĢil gözlü” olarak kaydedildiklerini105 söyleyerek bu ırki

özelliklerin sadece Hint-Avrupalılara has olmadığını göstermeye çalıĢmıĢtır.

Kıpçakların kökeni meselesine değinen Bahaeddin Ögel‟e göre ise

Kıpçaklar, Kuzey Türklerindendirler. B. Ögel, Bulgarlar ve Macarların baĢlangıçta en fazla Kıpçaklardan etkilendiklerini ve Sabir Türklerinin köken itibariyle

Kıpçaklardan gelmiĢ olabileceğini ileri sürmektedir.106

103 L. N. Gumilëv, Hazar Çevresinde Bin Yıl, çev. Ahsen Batur, Ġstanbul, 2003, s.

290.

104 Kurat, Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 72.

105 Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 187.

106 Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları I, Ġstanbul, 1971, s. 146.

8

Tarih sahnesine nasıl çıktıkları konusu hâlâ muamma olan Kıpçakların107 ortaya çıkıĢları ile ilgili tarihçiler tarafından birçok farklı görüĢ ileri sürülmektedir. S.

M Ahincanov‟a göre tarihçi A. N. BernĢtam, Çin vakanüvisi Sih-ma Ch‟ien‟in (M.Ö.

II. yüzyıl) Tarih Notları adlı eserinde Hun Yabgusu Mo-de‟nin Ting-lingler ve

Hsing-li halkından Yüi-she‟lere (Kui-she) karĢı düzenlediği sefer sırasında zikredilen

Yüi-she (Kui-she) etnoniminin Kıyçak Ģeklinde telaffuz edilmesi gerektiğini ve bunun Kıpçak etnik adının en eski söyleniĢ Ģekli olduğunu iddia etmektedir. Ancak

S. M Ahincanov, A. N. BernĢtam‟ın bu görüĢünün bazı tarihçiler tarafından kabul görmediğini söylemekte ve N. A. Aristov‟un Kui-she etnonimi ile Kıpçakların değil

Kuçuk kabilesinin kastedildiğini söylediğini, S. G. Klyashtorny‟nin ise Kui-she kabilesini Kıpçak olarak görme denemesinin fonetik açıdan yanlıĢ olduğunu iddia ettiğini ifade etmektedir.108

S. G. KlyaĢtornıy, G. Ramstedt‟in 1909 yılında Moğolistan‟a yaptığı bir seyahat sırasında Selenga Irmağı‟nın güneyindeki Mogon ġine Usu Vadisi‟nde bir kitabe bulduğunu ve onun bu runik yazılı taĢa “ġine Usu Kitabesi”109 veya

“Selenginsk TaĢı” adını verdiğini söylemektedir. S. G. KlyaĢtornıy‟e göre G.

Ramstedt bulduğu bu kitabenin dördüncü satırında geçen “tör-...baçaq elig yıl olurmuş” sözünü “Türk-Kıpçaklar (üzerimizde) 50 yıl hüküm sürdükleri zaman”

107 Kurat, Peçenek Tarihi, s. 184.

108 Ahincanov, Türk Halklarının Katalizör Boyu Kıpçaklar, s. 46-47.

109 Bu kitabe hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Bahaeddin Ögel, “ġine Usu

Yazıtının Tarihi Önemi Kutluk Bilge Kül Kağan ve Moyunçur”, Belleten, XV/59,

Ankara, 1951, s. 361-379; Mehmet Ölmez, Orhon-Uygur Hanlığı Dönemi

Moğolistan‟daki Eski Türk Yazıtları, Metin-Çeviri-Sözlük, Ankara, 2013, s. 290-293.

9

Ģeklinde yorumlamıĢtır.110 G. Ramstedt‟in ileri sürdüğü bu düĢünceyi doğru olarak kabul eden bazı tarihçiler, Kıpçak adının en erken zikrinin bu olduğunu söylemektedirler.111 Buna karĢın S. G. KlyaĢtornıy bu düĢüncenin doğru olduğunu kabul etmeyen V. Barthold, P. Pelliot, V. Minorsky gibi bazı tarihçilerin Kıpçak adının ilk olarak bu yazıttan daha sonraki bir dönemde kaleme alınmıĢ olan Ġbn

Hurdâdbih‟in kitabında geçtiğini söylediklerini ifade etmektedir.112 Bunlardan baĢka

Kıpçaklardan milattan önceki dönemlerde dahi bahsedildiğini ileri süren tarihçiler de vardır.113

G. Ramstedt‟in ileri sürdüğü bu düĢünceyi Türkçe gramer kurallarına uyduğu için doğru kabul eden S. G. Klyashtorny, bu kitabedeki silik kelimenin

“Türkler ve Kıpçaklar” Ģeklinde okunması gerektiğini ve buradaki Kıpçak

110 S. G. KlyaĢtornıy, “Runik Abidelerde Kıpçaklar”, çev. EĢref Bengi Özbilen, Türk

Dünyası Araştırmaları, S. 89, Ġstanbul, 1994, s. 31-32; Mehmet Kıldıroğlu, “IX-XVI.

Asırlarda Yenisey-ĠrtiĢ Bölgesinde Kırgız-Kıpçak ĠliĢkileri”, AÜTAED, S. 30,

Erzurum, 2006, s. 140-142.

111 Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, s. 224-225; Kıldıroğlu, Kırgızlar ve

Kıpçaklar, s. 41.

112 KlyaĢtornıy, “Runik Abidelerde Kıpçaklar”, s. 32.

113 F. Kırzıoğlu, Gürcistan Tarihi [Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 16] adlı eserin

Makedonyalı Ġskender‟in Gürcistan‟a girmesi baĢlıklı bölümünde geçen “İskender,

Kür nehri boyunca yerleşmiş ve bizce iptidaî Türkler ve Kıpçak denilen korkunç surette barbar milletler gördü” ifadesine dayanarak Kıpçakların daha milattan önceki devirlerde Gürcistan‟da yaĢadıklarını ileri sürmektedir. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve

Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 21-22.

10 etnoniminin Tonyukuk Kitabesi‟nde “Türkler ve Sirler” Ģeklinde geçen cümledeki Sir etnonimi ile özdeĢ olduğunu ileri sürmektedir.114 Kıpçaklar ile Sirleri bu Ģekilde

özdeĢleĢtiren S. G. Klyashtorny daha sonra onları Çin kaynaklarında aramaya baĢlamıĢ ve en eski Çin tarihi kaynaklarında geçen Se kavminin Sirlere tekabül ettiğini tespit etmiĢtir. Bu kavimin adı IV. yüzyıldan VII. yüzyıla kadarki Çin tarihlerinde Seyanto olarak geçmektedir. 648 yılında devletleri yıkılan Sirler daha sonra Göktürklerle birleĢerek Orta Asya‟daki en kudretli güç haline gelmiĢler ve devletlerinin yıkıldığı 691‟den 742 yılına kadar yaklaĢık 50 yıl Tokuz-Oğuzları yönetmiĢlerdir.115 Göktürk yurdu olan Kuzey Moğolistan‟ın Tokuz-Oğuzların eline geçmesinden sonra Türklerle birlikte onlara karĢı yaptıkları savaĢı kaybeden

Kıpçaklar, 742 yılında Ġç Asya‟dan ĠrtiĢ bölgesine doğru göç etmiĢlerdir. ĠrtiĢ‟in orta sahasına ve Altay bölgelerine gelen Kıpçaklar böylece Kimek Konfederasyonu‟nun merkezine yerleĢmiĢlerdir.116

114 KlyaĢtornıy, “Runik Abidelerde Kıpçaklar”, s. 32-34; Ahincanov, Türk

Halklarının Katalizör Boyu Kıpçaklar, s. 49; Valerie Stoyanov, “Bulgar Tarihinde

Kumanlar (XI-XIV. Yüzyıllar)”, çev. Zeynep Zafer, Türkler, 2, Ankara, 2002, s. 798.

115 Bolat Kumekov, “Kimekler”, çev. Dȃnȃ Moldabayeva, Türkler, 2, Ankara, 2002, s. 770-771; Ahincanov, Türk Halklarının Katalizör Boyu Kıpçaklar, s. 49.

116 Kumekov, “Kimekler”, s. 771; Stoyanov, “Bulgar Tarihinde Kumanlar (XI-XIV.

Yüzyıllar)”, s. 798.

11

Kıpçaklarla bağlantılı olan kavimlerden bir diğeri de Kimeklerdir. Bazı tarihçiler Kıpçakları onlara bağlı kabilelerden birisi olarak gösterirlerken117 bazıları

Kimekleri, Kıpçak zümrelerinden birisi olarak göstermektedirler.118 Tarihçileri bu iki kavim arasında yakın bir iliĢki olduğu düĢüncesine sevk eden sebep dönemin ana kaynaklarının bunlar arasındaki yakın iliĢkiyi doğrulamalarıdır.

Kıpçak adının ilk kez geçtiği Ġslam kaynağı olan Ġbn Hurdâdbih‟in Kitâbü‟l-

Mesâlik ve‟l-Memâlik119 ve Ġbnü‟l-Fakîh‟in Kitâbü‟l-büldân adlı eserlerinde

Kıpçaklar, Kimeklerden ayrı bir kavim olarak zikredilmektedirler.120 Türk kavimleri hakkında önemli bilgilere yer veren Hudûdü‟l-ʽâlem adlı eserde geçen Kıpçakların

Kimeklerden ayrı bir kavim olduğu, Kıpçak hükümdarlarının Kimekler tarafından atandığı ve Kıpçakların onlardan daha korkak oldukları Ģeklindeki bilgiler de bu iki coğrafyacıyı doğrulamaktadır.121 Benzer bir Ģekilde KaĢgarlı Mahmud‟un Dîvanu

Lugati῾t-Türk‟ünde de Yemek olarak zikredilen Kimeklerin, Kıpçaklardan bir boy

117 V. V. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi -Dersleri-, yay haz. Hüseyin Dağ, Ankara,

2014, s. 101; Mualla Uydu Yücel, “Kıpçaklar”, DİA, c. XXV, Ankara, 2002, s. 420;

Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 188; Kurat, Peçenek Tarihi, s. 185.

118 Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, Ġstanbul, 1981, s. 159; Salih

Yılmaz, “Kıpçak Türkleri ve YerleĢtikleri Sahalar”, Türk Dünyası Araştırmaları, S.

140, Ġstanbul, 2002, s. 3.

119 Fakiya MeĢvedenkızı ġamĢidenova, “Kıpçakların Türk Halklarının

Etnogenezindeki Rolü”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 153, Ġstanbul, 2004, s. 143.

120 Ġbn Hurdazbih, Yollar ve Ülkeler Kitabı, s. 39; ġeĢen, İslâm Coğrafyacılarına göre Türkler ve Türk Ülkeleri, s. 186, 195, 196.

121 Minorsky, Hudud al-Alam, s. 101.

12 olduğu söylenmekte, Kıpçakların ise kendilerini onlardan ayrı gördükleri ifade edilmektedir.122 Kimeklerin kökeni hakkında geniĢ ve önemli bilgiler veren Gerdizi de Kıpçakların Kimekler içerisindeki kabilelerden beĢincisi olduğunu söylemekte ve onları Peçeneklerle komĢu olarak göstermektedir.123

Yukarıda da görüldüğü gibi Kıpçaklar hakkında bilgi veren eski kaynakların

çoğu Kıpçakların VIII. yüzyılda Kimek boy birliği ile siyasî iliĢki içerisinde olduklarını söylemektedirler. Buna karĢın onlar Kimekler ile Kıpçaklar arasındaki bu bağın çok sağlam olmadığını, onların ayrı topraklarda yaĢadıklarını ve hem iktisadî hem de hayat tarzı olarak birbirlerinden çok farklı olduklarını ileri sürmektedirler.124

ĠrtiĢ‟e yaptıkları göçün neticesinde kendilerini Kimek boy birliği içerisinde bulan Kıpçaklar, VIII. yüzyılın sonlarına doğru Kimeklerden ayrılarak Batı ĠrtiĢ‟ten

Güney Yayık‟a kadar uzanan bölgeye yerleĢmiĢlerdir. Bundan sonra ise Kıpçaklar,

X. yüzyıl sonuna kadar bu bölgeleri elinde tutan Kimeklerin hâkimiyeti altında yaĢamıĢlardır.125 X. yüzyıldan itibaren Kıpçak adının yavaĢ yavaĢ Kimek adının yerini almaya baĢladığını görüyoruz. XI. yüzyılın son yarısına gelindiğinde ikili

122 KaĢgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk, III, s. 217; Kafesoğlu, Türk Milli

Kültürü, s. 188; Kıldıroğlu, Kırgızlar ve Kıpçaklar, s. 42.

123 ġeĢen, İslâm Coğrafyacılarına göre Türkler ve Türk Ülkeleri, s. 74-82.

124 Bolat Kumekov, Arap Kaynaklarına Göre IX.-XI. Asırlarda Kimek Devleti, çev.

Mehmet Kıldıroğu-Çingiz Samudinuulu, Ankara, 2013, s. 45.

125 Kumekov, “Kimekler”, s. 771.

13 federasyon (Kimek= Ġki Yimek, Ġki Ġmek) Ģeklinde yaĢayan Kimeklerde idare

Kıpçaklara geçmiĢ ve Kimekler, Kıpçak olarak anılmaya baĢlanmıĢlardır.126

Son zamanlarda Kıpçaklarla ilgili önemli çalıĢmalar yapan Károly Czeglédy bu göçler sonucunda Orta Asya‟da ortaya çıkan siyasî durumu Ģu Ģekilde ifade etmektedir: “Etil, Sirderya ve İrtiş‟in orta yatağı arasına Oğuz oymak birliği yerleşmiştir. Onların kuzeyinde ise Tobol ve İşim ırmakları çevresinde Kıpçak oymak birliği bulunmaktadır. Onların da doğusunda Altaylara kadar Kimekler vardı. Isık- köl tarafında Türkmenler (Müslüman Oğuzlar) ve Karluklar yerleşmişlerdir. Onların doğusunda Kaşgar‟a kadar Karhanlılar devleti uzanmaktadır. En doğuda ise Nan-

şan çevresinde Sarı Uygurlar bulunmaktadır. (...) Hoangho ırmağı büyük kıvrımının doğusunda ise Türkçe konuşan Nasturi Hristiyan Öngütler yer almaktadır. Bu sıralarda Kunlar da kesinlikle belirlenemeyen bir yerde ve aynı çevrede idiler.”127

Kıpçakların daha önce yerleĢmiĢ oldukları ĠrtiĢ-Talas sahasından batıya doğru harekete geçiĢleri 916 yılında Çin‟in kuzeyinde ortaya çıkan Kitay Devleti‟nin faaliyetleri ile bağlantılıdır.128 Gittikçe kuvvetlenen Kitaylar çevresindeki unsurlara baskı yaparak bölgedeki kavimlerin batıya doğru göç etmelerine neden olmuĢlardır.

126 Rasonyi, “Tuna Havzasında Kumanlar”, s. 122; Arat, “Kıpçak”, s. 714; Yücel, İlk

Rus Yıllıklarına Göre Türkler, s. 57; Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 188; Faruk

Sümer, Oğuzlar, Ankara, 1972, s. 32; Gökbel, “Kıpçaklar/Kumanlar”, s. 731.

127 Rasonyi, Tarihte Türklük, s. 203; Laszló Rasonyi, “Kuman Özel Adları”, Doğu

Avrupa‟da Türklük, haz. Yusuf Gedikli, Ġstanbul, 2006, s.152; Kafesoğlu, Türk Milli

Kültürü, s. 187.

128 Kurat, Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 72.

14

Eserini 1120‟lerde kaleme alan Mervezî bu göçü Ģöyle anlatmaktadır: Kitay

Hanı‟ndan korkan Nesturi Hristiyan Kunlar129 otlak darlığından dolayı Kitay topraklarından kaçmıĢlardı. Daha sonra kendilerinden daha güçlü ve kalabalık olan

Kaylar tarafından takip edilen Kunlar geldikleri bu yeni otlaklardan da sürülmüĢlerdir. Buradan ġarilerin130 ülkesine hareket eden Kunlar, ġarilerin

Türkmenlerin topraklarına gitmelerine neden olmuĢlardır. Bunun üzerine toprakları ele geçirilen Türkmenler, Uz ülkesinin doğu kısımlarına hareket etmiĢlerdir. Uzlar,

Türkmenlerin ülkelerine gelmeleri üzerine Karadeniz‟in yanındaki Peçenek topraklarına göç etmiĢlerdir.131 Muhammed Avfî bu büyük göç hadisesini biraz daha farklı bir biçimde anlatmıĢ olsa da yukarıdaki bilgileri kısmen doğrulamaktadır.132

129 O. Turan, Kunların aslında Hunlar olduklarını ve Kun kelimesinin onların kendilerine verdikleri ad olduğunu söylemektedir, bkz. Osman Turan, Kunlar ve Eski

Türkler [Kunlar ve Selçuklular Çağında Türkler], haz. Altan Çetin-Bilal Koç,

Ankara, 2014, s. 46, 50, 77. Yusuf Gedikli de bu görüĢü doğrulamakta ve “Hun kelimesi galip ihtimalle Kun kelimesinin bir çeşitlemesidir” demektedir, bkz. Gedikli,

“Kuman Adının Kökeni ve Anlamı”, s. 151.

130 Tarihçiler genel olarak bu kavmin Sarı Uygurlar olduğu görüĢündedirler. Istvan

Vasary, Eski İç Asya‟nın Tarihi, çev. Ġsmail Doğan, Ġstanbul, 2007, s. 238; Erdal

Çoban, Orta Çağ‟da Kumanlar ve Macarlar, Ankara, 2014, s. 9. Ancak bunların Sarı

TürgiĢler olabileceklerini ileri sürenler de vardır, bkz. Minorsky, Hudud al-Alam, 5. dipnot, s. 284-285.

131 Sharaf Al-Zamān Ṭāhir Marvazī on China, The Turks and India, çev. V.

Minorsky, London, 1942, s. 29-30; Peter B. Golden, “Güney Rusya‟nın Bozkır

15

Bu Ģekilde yerlerinden oynatılan Kunlar beraberlerinde ġarilerden bir kütleyi de sürükleyerek Cungarya‟dan geçip Karluk bölgesine gelmiĢlerdir. Buradan kuzeye doğru yönelen Kunlar, Tobol ve ĠĢim ırmakları arasında oturan Kıpçaklar ile birleĢerek Kuman-Kıpçak birliğini meydana getirmiĢlerdir.133 Bazı tarihçiler

Halkları”, çev. Ayda Arel, Erken İç Asya Tarihi, ed. Denis Sinor, Ġstanbul, 2000, s.

375; Vasary, Eski İç Asya‟nın Tarihi, s. 237; Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti

Mefkûresi Tarihi, Ġstanbul, 1999, s. 166. Mervezî‟nin verdiği bu bilgiler Ermeni müverrihi Urfalı Mateos tarafından 1050-1051 yılı olayları anlatılırken Ģu ifadelerle teyit edilmektedir. Buna göre: “Yılan milleti hareket edip Khardeşler‟i önlerinden sürdüler. Muhaceret eden Khardeşler de Uzları ve Badzinagları ileriye sürdüler ve bütün bu milletler müttefiken hiddetlerini Romalılara karşı çevirdiler...” bkz. Urfalı

Mateos Vekayinamesi, s. 91; Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, s. 228.

132 Muhammed Avfî, Kunların ülke ve otlak darlığından dolayı vatanlarını terk ederek Kay kavminin topraklarına gidip oraya yerleĢtiklerini ve onları topraklarından sürdüklerini, topraklarından sürülen Kayların, Sârîlerin ülkesine gittiklerini, bunun

üzerine Sârîlerin Türkmenlerin ülkesine giderek oraya yerleĢtiklerini, Uzların

(Oğuzların) ise Ermeniyye Denizi (Karadeniz) sahilindeki Peçenek topraklarına göç ettiklerini ifade etmektedir. Mervezî ve Avfî‟nin verdiği bu iki bilgi arasındaki fark

Mervezî‟nin Kayların Kunları takip ettiğini söylemesi, Avfî‟nin ise Kunların Kayları takip ettiğini söylemesidir. ġeĢen, İslâm Coğrafyacılarına göre Türkler ve Türk

Ülkeleri, s. 92; Gedikli, “Kuman Adının Kökeni ve Anlamı”, s. 4.

133 Ahmet TaĢağıl, “IV.-XI. Asırlar Arasında Türklerin Orta Asya‟dan Doğu

Avrupa‟ya Göçleri”, TİKA I. Uluslararası Türkoloji Sempozyumu (31 Mayıs-04

Haziran 2004), Kırım, 2005, s. 196; Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 187-188.

16

Kunların kuzeye doğru yönelmelerinin sebebinin Ġbnü‟l-Esir‟in 1017-1018 senesi olaylarını anlatılırken bahsettiği “Karahanlı Toğan Han‟ın Balasagun‟a sekiz günlük mesafeye kadar yaklaĢan Türkleri mağlup etmesi”134 olabileceğini söylemektedirler.135 Bu göçler neticesinde kurulan bu Kıpçak birliği, X. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Oğuzları sıkıĢtırarak onları batıya doğru göç etmeye zorlamıĢtır.136

Yukarıda anlattığımız bu büyük göçün bilinen ilk kurbanı Kimeklerin bozkırda kurdukları üstünlük olmuĢtur. Bu göçün ardından dağılan Kimek boy birliği, Kıpçaklar önderliğinde yeniden bir araya gelmiĢtir.137 Bir araya gelen Kıpçak,

ġari ve Kun boyları arasında dilsel ve de kültürel bir kaynaĢma meydana gelmiĢtir.

XI. yüzyıldan itibaren Kıpçak ve Kun isimlerinin ve bunların değiĢik dillerdeki karĢılıklarının aynı Batı Asya ve Doğu Avrupa boy birliğini nitelemesi de bunun sonucudur. Kaynaklarda hangi isimlerle anılırsa anılsınlar XI-XIII. yüzyıllardan itibaren bu boy birliği içerisindeki asli unsurlar artık ayırt edilememektedir.138

Baktığımızda Kuman ismi de Kunların, Kıpçaklara dâhil olmalarından sonra ortaya

134 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi El-Kâmil Fi‟t-Târîh Tercümesi, çev. Abdülkerim

Özaydın, c. 9, Ġstanbul, 1987, s. 232-233.

135 Rasonyi, Tarihte Türklük, s. 205; Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 187-188.

136 Sümer, Oğuzlar, s. 32, 58-59.

137 Golden, “Güney Rusya‟nın Bozkır Halkları” s. 376

138 Vasary, Eski İç Asya‟nın Tarihi, s. 238; Çoban, Orta Çağ‟da Kumanlar ve

Macarlar, s. 9.

17

çıkmıĢtır (1012-1013).139 Bu dönemde meydana gelen bu kaynaĢmaya örnek olarak

Moğolistan‟a gitmek üzere yola çıkan Fransisken rahibi Ruysbroeckli [Rubrucklu]

William‟ın eserinde geçen Ģu ifadeleri gösterebiliriz: “Burası eskiden Kumanlar‟ın otlaklarıymış; bu halk Capchac [bundan böyle Kıpçak]olarak bilinir, ama Almanlar onlara Valani, bölgelerine de Valania adını verirler.”140 William‟ın kitabında geçen bu ifadeler artık bu isimlerin aynı birliği ifade etmek için kullanıldığını ve kaynaĢmanın gerçekleĢmiĢ olduğunu açıkça göstermektedir.

Bu birliğin içerisindeki boylardan birisi de Kanglılardı. Dîvanu Lugati῾t-

Türk‟te Kanğlı Ģeklinde geçen bu kelime “kağnı arabası” ve “Kıpçaklardan büyük bir adamın adı” anlamlarına gelmektedir.141 Oğuz Kağan Destanı ve Ebû‟l-Gâzi Bahadır

Han da bu kelimenin arabayla bağlantılı olduğu söyleyerek KaĢgarlı Mahmud‟un verdiği bu bilgiyi doğrulamaktadırlar.142 Kanglıları Cangle Ģeklinde yazan Rubrucklu

William‟ın “...eskiden Cangle diye bilinen Kumanların yaşadığı çorak alanlar vardır” ve “...eskiden, Kumanlar ile bağlantılı olan Cangle‟lar yaşardı.” Ģeklindeki ifadeleri de Kıpçaklar ve Kanglılar arasında bir bağlantı olduğunu düĢünmemize

139 TaĢağıl, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları, s. 73.

140 Ruysbroeckli Willem, Mengü Han‟ın Sarayına Yolculuk 1253-1255, ed. Peter

Jackson-David Morgan, çev. Zülal Kılıç, Ġstanbul, 2010, s. 118; Istvan Vasary,

Kumanlar ve Tatarlar, Osmanlı Öncesi Balkanlarda Doğulu Askerler 1185-1365,

çev. Ali Cevat Akkoyunlu, Ġstanbul, 2008, s. 20.

141 KaĢgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk, III, s. 379.

142 Togan, Oğuz Destanı, s. 20; Ebülgazi Bahadır Han, Türklerin Soy Kütüğü, s. 30.

18 imkân tanımaktadır.143 Bu nedenle tarihçiler genel olarak baĢlangıçta Kanglıların,

Kıpçakların bir kolu olduklarını ancak daha sonraki dönemlerde müstakil bir boy haline geldiklerini düĢünmektedirler.144 Buna karĢın Kanglıların ve Kıpçakların birbirinden ayrı olduklarını ve hatta genel görüĢün aksine Kıpçakların Kanglılardan gelmiĢ olabileceklerini ileri süren tarihçiler de vardır.145

Otlak darlığı ve doğudan gelen Kitay baskıları nedeniyle 1030 yılında Yayık

Nehri‟nin batısından Ġdil‟e (Ġtil) doğru harekete geçen Kıpçaklar,146 ĠrtiĢ boyundan

Uralları aĢarak Kama-Ġdil sahasına girmiĢler ve Ġdil Bulgarları ile karıĢarak Orta Ġdil boyunun KıpçaklaĢmasını baĢlatmıĢlardır. Diğer Kıpçak zümreleri ise AĢağı Ġdil boyuna girerek Hazarların etnik bir unsur olarak ortadan kalkmalarında baĢlıca rolü oynamıĢlardır. Batıya doğru yaptıkları bu göç neticesinde Peçenek ve Uzlardan

143 Willem, Mengü Han‟ın Sarayına Yolculuk, s. 140,

144 Sümer, Oğuzlar, s. 32-33; Sümer, “Eski Türk Elleri Kanklılar”, Türk Dünyası

Tarih Dergisi, S.93, Ġstanbul, 1994, s. 16-17; Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, s. 226; Mustafa Kafalı, Altın Orda Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş Devirleri,

Ġstanbul, 1976, s. 38; V. V. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, haz. Hakkı

Dursun Yıldız, Ankara, 1990, s. 394, 440; Usta, “Moğol Ġstilası Dönemine Kadar

Kıpçaklar ve HarezmĢahlar Devleti”, s. 899.

145 Osman Yorulmaz, Geçmişten Günümüze Kanglı Türkleri, Ġstanbul, 2012, s. 42.

146 Ahmet TaĢağıl, “IV.-XI. Asırlar Arasında Türklerin Orta Asya‟dan Doğu

Avrupa‟ya Göçleri”, s. 196; Yücel, İlk Rus Yıllıklarına Göre Türkler, s. 57;

Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 188.

19 boĢalan yerleri ele geçiren Kıpçaklar, ilk olarak Kuzey Kafkaslara, Kuban‟a ve AĢağı

Don boylarına daha sonra da Dnyeper‟e (Özü) doğru gitmiĢlerdir.147

Bu dönemde Kıpçakların sınırları doğu-batı yönünde ĠrtiĢ Nehri ve BalkaĢ

Gölü‟nden Karpatlara ve AĢağı Tuna‟ya kadar olan bölgeyi kapsarken, kuzey-güney yönünde ise Sibirya Ormanları, AĢağı Kama Nehri, Ryazan, Preyaslavlı vb. gibi Rus prensliklerinin güney sınırlarından Kırım Yarımadası‟nın kuzey kesimine kadar olan bölgeyi kapsamaktaydı.148

Böyle büyük bir coğrafyada yaĢayan Kuman-Kıpçak boy birliği hiçbir zaman birlik arz eden merkezî bir yönetim etrafında birleĢememiĢtir.149 Ancak onları tamamen birbirinden ayrı gruplar olarak da düĢünemeyiz. Çünkü onlar göçebe dünyasının hareketliliğine bağlı olarak ortak amaçları doğrultusunda hemen bir araya gelebiliyorlardı.150 Bu büyük coğrafyada yaĢayan Kıpçaklar beĢ bölüğe ayrılmıĢlardı.

Bunlar: Orta Asya Bölüğü, Ġdil-Yayık Bölüğü, Donets-Don Bölüğü, AĢağı Dnyeper yanındaki Kukomorski Bölüğü ve Tuna Bölüğü‟dür.151

147 Kurat, Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 72-73.

148 Rasonyi, “Kuman Özel Adları”, s. 153-154.

149 Vasary, Eski İç Asya‟nın Tarihi, s. 228.

150 D. A. Rasovskiy, “Kumanlar „Kuman Topraklarının‟ Sınırları”, çev. Mualla Uydu

Yücel, İÜEFTD, S. 40, Ġstanbul, 2004, s. 183.

151 Rasonyi, “Kuman Özel Adları”, s. 154; Golden, “Güney Rusya‟nın Bozkır

Halkları” s. 376; Gökbel, “Kıpçaklar/Kumanlar”, s. 733; Mustafa Safran, Yaşadıkları

Sahalarda Yazılan Lûgâtlara Göre Kuman/Kıpçaklar‟da Siyasi, İktisadi, Sosyal ve

Kültürel Yaşayış, Ankara, 1993, s. 10.

20

XI. yüzyılda meydana gelen bu kavmi değiĢiklikler X. yüzyıl coğrafyacıları tarafından Oğuzlara nispetle “Guz Sahrası” olarak adlandırılan bu geniĢ bozkırın bundan sonra Kıpçaklara nispetle “Deşt-i Kıpçak” olarak adlandırılmasına yol açmıĢtır. Hazarların yıkılmasından sonra “Hazar Denizi” tabirinin kullanılmaya devam etmesi gibi Kıpçaklardan sonra da bu bölge için “Deşt-i Kıpçak” tabiri kullanılmaya devam etmiĢtir.152 Tarihçiler genel olarak bu ismi “Kıpçak Bozkırı” olarak açıklasalar da153 bunu “Kıpçakları ısıtan gurbet” olarak açıklayanlar da vardır.154 Müslüman tarihçilerin ve coğrafyacıların “Deşt-i Kıpçak” adını verdikleri bu bölgeye Ruslar, “Zemlja Poloveckaja” (Polovci Ülkesi) veya “Pole Poloveckoe”

(Polovci Ovası), Latinler ise Cumania adını vermektedirler.155

III. Kafkasya Adının Anlamı, Kafkasya’nın Coğrafî Sınırları Ve Bölgenin

Stratejik Önemi

A. Kafkas Adının MenĢei

Kafkas veya Kafkasya adı ilk olarak eski Yunan yazarlarından Aiskhylos tarafından M.Ö. 490 yılında yazılan Zincire Vurulmuş Zevk ve Eğlence adlı kitapta

Kavkasos Dağı deyiminde görülmektedir. Karadeniz ile Kuban Nehri arasındaki sıradağların kuzey batısında yaĢayan Adigelerin millî adı olan Kafkas ismi M.S. 430

152 Barthold, Orta Asya Türk Tarihi –Dersleri-, s. 102.

153 A. Yu. Yakubovskiy, Altınordu ve Çöküşü, çev. Hasan Eren, Ankara, 1976, s. 3;

Kurat, Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 97.

154 Murat Adji, Kıpçaklar (Türklerin ve Büyük Bozkırın Kadim Tarihi), Ankara,

2002, s. 150.

155 Vasary, Kumanlar ve Tatarlar, s. 21.

21 yılında eski Yunanca yazılı yerli efsanelerden Gürcü alfabesine çevrilen Gürcü tarihi

Kartlis-Çkhovreba‟da da geçmektedir. Ayrıca Lekan (Dağıstan‟daki Lak veya

Lezgiler) kavminin batı komĢusu olan halkın ataları da bu isimle anılmaktaydı.156

Kafkas kelimesinin anlamı ve oluĢumu hakkında araĢtırmacıların söylenti niteliğinde pek çok farklı görüĢü vardır.157 Ancak genel görüĢ Kafkas kelimesinin

“dağ” manasına gelen “kaf” ve kavim adı olan “Qaz” (“Qas, Haz”) kelimelerinin birleĢiminden meydana geldiği ve “Qas veya Qaz kavminin yaĢadığı, yerleĢtiği dağ” manasına geldiği Ģeklindedir.158 Buradaki “kaf” kelimesinin Farsça dağ anlamına gelen “kûh” sözcüğünden gelmiĢ olabileceğini söyleyenler olduğu gibi “kas” kelimesinin Osetleri iĢaret ediyor olabileceğini söyleyenler de vardır.159 Bu bölgede farklı etnik kökenlerden gelen insanların bir arada yaĢadığını gören eski Arap coğrafyacıları, Kafkasya‟ya “Cebelü‟l-Elsân/Diller Dağı” adını vermiĢlerdir.160

156 Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar‟ın Kafkas-Elleri‟ni Fethi (1451-1590), Ankara,

1998, s. xv; YaĢar Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, Ankara, 2014, s. 19; Osman

Berat Çelebi, Rusya‟ya Dair bir Derleme Çalışması “Rusya‟nın Putin‟inden;

Putin‟in Rusya‟sına...”, YY., 2013, s. 52.

157 Kafkas adının oluĢumu ve anlamı ile ilgili araĢtırmacıların ileri sürdükleri görüĢler hakkında bkz. Mahmut Bi, Kafkas Tarihi, 1, Ġstanbul, 2007, s. 11-17.

158 Muharrem Yıldız, Dünden Bugüne Kafkasya, Ġzmir, 2006, s. 24.

159 Mustafa Aydın, Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, Ġstanbul, 2005, s. 17.

160 Bi, Kafkas Tarihi, 1, s. 17.

22

B. Kafkasya’nın Coğrafî Sınırları

Kafkasya genel olarak Karadeniz ile Hazar Denizi arasındaki topraklara verilen isimdir. Burası doğuda DeĢt-i Kıpçak bozkırından baĢlayıp batıda Kırım‟ın dâhil olduğu Karadeniz kıyılarına kadar uzanan geniĢ ve bereketli topraklardır.161 Hazar

Denizi kıyısındaki ApĢuron Yarımadası‟ndan baĢlayarak kuzey batıdaki Taman

Yarımadası‟na kadar kuzey batı - doğu yönünde uzanan Kafkas dağları, Kafkasya'yı iki bölgeye ayırmaktadır.162 1200 km uzunluğunda ve 110-180 km geniĢliğinde olan bu dağlar üzerindeki en önemli geçitler Daryal ve Derbend geçitleridir.163 Kafkas dağlarının ikiye böldüğü bu bölgelerden kuzeyde kalan bölüme “Şimalî Kafkas” güneyde kalan bölüme ise “Maverâ-yı Kafkas” adı verilmektedir.164 Bunun yanında kuzeyde kalan bölüme “Kafkas önü” güneyde kalan bölüme ise “Transkafkasya”

(Kafkas ardı) diyenler de vardır.165

Kuzey Kafkasya bölgesi coğrafî olarak doğuda Hazar Denizi, batıda Karadeniz, güneyde Kafkas sıradağları, kuzeyde ise Maçin çukurluğu ile çevrili olan bölgeyi içine almaktadır. Tezimizin asıl konusunu oluĢturan Güney Kafkasya bölgesi ise kuzey yönünde Kafkas sıradağlarına kadar uzanan bölgelerle birlikte bugünkü

Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan‟ı, Anadolu‟nun doğusunda yer alan Kars,

161 Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, s. 20; Davut Dursun, “Kafkasya”, DİA, c.

XXIV, Ġstanbul, 2001, s. 157.

162 Ġsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, Ġstanbul, 1955, s. 4.

163 Dursun, “Kafkasya”, s. 157.

164 Mehmet Emin Resulzade, Kafkasya Türkleri, haz. Yavuz Akpınar vd., Ġstanbul,

1993, s. 2.

165 Aydın, Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, s. 25.

23

Ağrı, Artvin‟i ve de Ġran‟ın Tebriz kentine kadar uzanan toprakları içine almaktadır.166

Bu bölgede yaĢayan Hristiyan halklar arasında nüfusça en kalabalık olanı

Gürcülerdir. Burada onlardan baĢka Acaralar, Çerkezler, Abazalar, Çeçenler,

ĠnguĢlar, Avarlar, Laklar, Darginler, Lezgiler, Osetler, Ermeniler, Kumuklar,

Nogaylar, Kalmuklar, Karaçaylar, Balkarlar, Karakalpaklar, Kundurlar ve Azeriler yaĢamaktadırlar. Bu bölgede yaĢayan Kafkas Türkleri içerisindeki en kalabalık grup ise Azerbaycan Türkleridirler.167

C. Kafkasya’nın Stratejik Önemi

Asya ile Avrupa arasındaki kara bağlantısı bakımından stratejik bir konuma sahip olan bu bölge, tarih boyunca Yakın ġark‟ta büyük güç olma iddiasında bulunan devletlerin daima mücadele alanı olmuĢtur.168 Kafkasya‟nın stratejik önemini arttıran

özelliği sadece Asya ile Avrupa arasında tabii bir sınır olması değil Akdeniz‟den

Karadeniz‟e ve Azak Denizi‟ne kadar uzanan birbirine bağlı iç denizlerin oluĢturduğu su yolunun doğu ucunda bulunması ve Hazar Denizi‟ne ulaĢan en

önemli kara geçitlerini içinde barındırmasıdır. Bunun yanında Fırat ve Dicle havzaları da bu su yolunun Hint Okyanusu ile bağlantısını sağlayacak bir konumda

166 Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, s. 21; Bi, Kafkas Tarihi, 1, s. 11-17.

167 Yıldız, Dünden Bugüne Kafkasya, s. 26-27.

168 Mehmet Ali Çakmak, “XVIII. Yüzyılda Kafkasya”, Osmanlı Ansiklopedisi, 1,

Ankara, 1999, s. 613.

24 bulunuyordu.169 Bu özelliklerinden dolayı Kafkasya en eski zamanlardan beri insanların geçiĢini kolaylaĢtıran bir köprü vazifesi görmüĢtür. Bu nedenle Asya‟dan

Avrupa‟ya ve Avrupa‟dan Asya‟ya istila ve göç amacıyla giden halklar Kafkasya ile ilgilenmek mecburîyetinde kalmıĢlardır. Bu da bu bölgenin tarihte birçok kavimin ve

ırkın karıĢtığı bir bölge olmasına yol açmıĢtır.170

169 Mustafa Budak, “Kafkasya ve Osmanlı Devleti (XVI-XX. Yüzyıllar)”, Osmanlı

Ansiklopedisi, 1, Ankara, 1999, s. 594; Berkok, Tarihte Kafkasya, s. 2.

170 Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, s. 24.

25

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

ĠLK SELÇUKLU FETĠHLERĠNDEN KIPÇAKLARIN GELĠġĠNE KADAR

GÜNEY KAFKASYA

A. Çağrı Bey’in Batı Seferi Sırasında Güney Kafkasya

Oğuzların Kınık boyuna mensup olan Selçuklular tarihteki en büyük Türk devletlerinden biri olan Büyük Selçuklu Devleti‟ni kurmuĢlardır. Oğuzlar, X. yy‟da

Siriderya (Seyhun) ve Hazar Denizi‟nin doğusu ile Aral Gölü‟nün batısı arasında kalan bölgede yaĢarlarken Kınık boyu bunların arasında Siriderya Irmağı‟nın ağzında oturuyordu. Selçukluların atası olarak kabul edilen ve Oğuz Yabgu Devleti içerisinde

önemli bir yere sahip olan Dukak‟ın (veya Dokak) Yabgu unvanını taĢıyan Oğuz

Yabgu Devleti hükümdarı ile arası pekiyi değildi. Buna rağmen Dukak‟ın ölümünün ardından oğlu Selçuk, Yabgu tarafından sübaĢı (ordu kumandanı) olarak tayin edilmiĢti. Yüz yılı aĢkın bir süre yaĢadığı anlaĢılan Selçuk Bey‟in 1007 yılında

ölümden sonra Selçuklu ailesinin baĢına oğlu Arslan Yabgu geçmiĢtir.171

Arslan Yabgu‟nun Selçukluların baĢında bulunduğu sırada Selçuk Bey‟in torunları olan Tuğrul ve Çağrı kardeĢler, Arslan Yabgu‟nun yüksek hâkimiyetini tanıyan diğer Selçuklu ailesi mensupları gibi bey olarak kendi bölgelerini idare ediyorlardı. Selçuklu beyleri kendilerine bağlı Türkmenler ile birlikte

Mâverâünnehir‟e indikleri sırada müttefikleri Samanlı Devleti ortadan kalktığı ve

171 Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara, 1991, s. 43-45;

Erdoğan Merçil, “Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu Tarihi”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 597. Buhara-Semerkand bölgesi Karahanlıların eline geçmiĢ olduğu için Karahanlılar ile karĢı karĢıya kalmıĢlardı. Aralarının bozuk olduğu Karahanlı Nasr Han‟a karĢı diğer

Karahanlı Hükümdarı Buğra Han‟a müracaat eden Tuğrul ve Çağrı beyler, ondan aradıkları desteği bulamayınca tekrar Mâverâünnehir‟e dönmüĢlerdir. Buraya döndüklerinde Buhara‟yı ele geçirerek müstakil bir devlet kurmuĢ olan Ali Tekin‟in baskısına maruz kalan Selçuklular yer sıkıntısı çekmeye baĢlamıĢlardı.172 Ġçinde bulundukları bu zor durumu değerlendirmek için bir araya gelen Tuğrul ve Çağrı beyler, yaptıkları bu görüĢme sonucunda bir takım kararlar almıĢlardır. Buna göre

Çağrı Bey, Rûm gazasına gidecek, Tuğrul Bey ise geçilmesi güç uzak çöllere

çekilecektir. Böylece onlar bir süre için de olsa düĢmanlarının saldırılarından kurtulabileceklerini düĢünüyorlardı.173

1016 yılında üç bin kiĢilik bir kuvvet ile Mâverâünnehir‟den Bizans topraklarına doğru hareket eden Çağrı Bey, Horasan‟a gelmiĢ ve daha önceki bir dönemde bu bölgeye yerleĢmiĢ olan Türkmenlerden yardım alarak yoluna devam etmiĢtir.174

172 Ġbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, Ġstanbul, 1972, s. 12-13; Ahmet Toksoy,

“Malazgirt Zaferinden Önce Doğu Anadolu‟ya Yapılan Türk Akınları”, Türkler, 4,

Ankara, 2002, s. 679; Konuralp Ercilasun, “Selçukluların Kafkasya Politikası”, Türk

Kültürü, S. 387/XXXIII, Ankara, 1995, s. 423.

173 Mehmet Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi Kuruluş Devri, 1,

Ankara, 2000, s. 105.

174 Mükrimin Halil Yınanç, “Çağrı Bey”, İA, c. III, Ġstanbul, 1977, s. 324; Osman

Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Ġstanbul, 2009, s. 89; Ercilasun,

“Selçuklular‟ın Kafkasya Politikası”, s. 423.

27

Alınan bu askerî destekler neticesinde Selçuklu askerlerinin sayısı altı-yedi bin kiĢiye kadar yükselmiĢtir.175 Daha sonra Ermenilerin yaĢadıkları bölgelere giren Türkler,

Ermeni Vaspuragan eyaletine hücum etmiĢlerdir. Türklerin topraklarına hücum ettiklerini haber alan Vaspuragan hâkimi Senekerim, oğlu David‟i onların üzerine göndermiĢtir. Ordu generali ġapuh ile birlikte Türklere karĢı mücadele eden David, onlara mağlup olmaktan kurtulamamıĢtır.176 Çağrı Bey burayı ele geçirdikten sonra kuzeye yönelerek Gürcülerin oturdukları Nahcivan bölgesine girmiĢtir. Gürcü asıllı

Bizans komutanı Liparit‟in kendileriyle savaĢmaya cesaret edememesi nedeniyle burayı kısa bir süre içerisinde ele geçiren Selçuklular, buradan Dovin‟in güneyindeki

Nig bölgesine yönelerek burayı hâkimiyetleri altına almıĢlardır.177 Kazandığı bu baĢarıların ardından kardeĢi Tuğrul‟un yanına geri dönen Çağrı Bey ona “Burada iki büyük vali var. Bunlar Harezm-şah Harun ve Sebük-Tekin‟in torunu ve Mahmud‟un oğlu Sultan Mes‟ud. Biz yalnız bunların hakkından gelemiyoruz. Fakat keşfetmiş

175 Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, s. 68.

176 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 48-49; Smbat Sparapet's Chronicle, s. 12; Ali

Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Ankara, 2002, s.4; Mehmet

Ersan, “Türk Ermeni ĠliĢkileri (XI-XIII. Yüzyıllar)”, Tarihte Türkler ve Ermeniler,

II, Ankara, 2014, s. 162.

177 Müverrih Vardan, “Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”, s. 172-173; Ali Sevim,

Anadolu‟nun Fethi Selçuklular Dönemi (Başlangıçtan 1086‟ya Kadar), Ankara,

1988, s. 20-21; Mükrimin Halil Yınanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, Ġstanbul,

1944, s. 36; Ġbrahim Kafesoğlu, “Doğu Anadolu‟ya Ġlk Selçuklu Akını (1015-1021) ve Tarihi Ehemmiyeti”, 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Fuad Köprülü Armağanı,

Ġstanbul, 1953, s. 269; Ali Sevim, “Çağrı Bey”, DİA, c. VIII, Ġstanbul, 1993, s. 183.

28 olduğum Horasan ve Arminya‟ya gidebiliriz. Çünkü burada bize karşı gelebilecek kimse yoktur.” demiĢtir.178

Çağrı Bey‟in batı yönünde gerçekleĢtirmiĢ olduğu bu sefer hem bölgede varlığını uzun zamandan beri devam ettiren Ermeni ve Gürcü kuvvetlerine büyük bir darbe indirmiĢ hem de Selçukluların ilerleyen yıllarda faaliyetlerde bulunacakları bu sahaları ve buralardaki siyasî-sosyal yapıları öğrenmelerini sağlamıĢtır. Bunun yanında Selçuklular Anadolu‟nun yerleĢmeleri için müsait olduğunu da görmüĢlerdir.179

Selçuklu kuvvetlerinin gerçekleĢtirdiği bu akınlar Bizans‟ın Kafkasya ve Doğu

Anadolu politikasının değiĢmesine neden olmuĢtur. Bizans Ġmparatoru Basileios,

1021 yılında Ardzrouni ailesinden Senekerim ile yaptığı anlaĢmayla Vaspuragan arazisine sahip olduktan sonra Van Gölü‟nden Hazar Denizi‟ne kadar bir savunma hattı oluĢturabilmek için bölgedeki bütün unsurları baskı altına almaya çalıĢmıĢtır.

Bunun için 1021 yılında ikinci kez Gürcistan üzerine sefere çıkan Basileios, karĢısına

çıkan Gürcü Kralı Giorgi‟yi mağlup ettikten sonra Trialet‟den Trabzon‟a kadar olan bölgeyi topraklarına katmıĢtır. Ancak gerçekleĢtirmiĢ olduğu bu sefer Basileios‟un

çok ağır bir Ģekilde eleĢtirilmesine neden olmuĢtur. Daha sonraki dönemlerde kaleme alınan kaynakların pek çoğuna göre Türklerin bu bölgede rahatça ilerlemesinin sebebi Basileios‟un bu bölge üzerine gerçekleĢtirmiĢ olduğu bu seferlerdir.180

178 Abû‟l-Farac, Abû‟l-Farac Tarihi, c. I, s. 293; Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-

Gürcü İlişkileri, s. 34.

179 Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, s. 78-79.

180 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 35-36.

29

B. Tuğrul Bey Döneminde (1040-1063) Güney Kafkasya

Gazneli Hükümdarı Sultan Mahmud‟un 1025 yılında Selçuklu ailesinin baĢındaki Arslan Yabgu‟yu bir hile ile yakalatarak Hindistan‟daki Kalincar

Kalesi‟nde hapsettirmesinin ardından Selçukluların baĢına Selçuk Bey‟in hayatta kalan tek oğlu Mûsâ Ġnanç Yabgu geçmiĢtir. Ancak bu sırada devletin idaresi fiilen

Tuğrul ve Çağrı beylerin elinde bulunuyordu.181 Bu dönemde Gaznelilere karĢı

önemli mücadeleler veren Selçuklular, Nesa (1035) ve Serahs (1039) savaĢlarında onları mağlup etmiĢlerdir. Ġki taraf arasında 1040 yılında Dandanakan‟da cereyan eden büyük meydan savaĢını da kazanan Selçuklular resmen Büyük Selçuklu

Devleti‟ni kurmuĢlardır.182

Böylece Büyük Selçuklu Devleti‟nin baĢına geçen Tuğrul Bey, 1043 yılında devletin baĢkentini NiĢabur‟dan Rey‟e nakletmiĢtir. Aynı yıl Rey‟e giderek karargâhını bu Ģehirde kuran Tuğrul Bey, amcası Yusuf Yabgu‟nun oğlu Ġbrahim

Yınal‟ı Hemedan ve Ġsfahan vilayetlerini, diğer amcasının oğulları KutalmıĢ, Resul

Tekin ve Abū Malik‟i Hazar Denizi sahillerindeki toprakları, öteki amcası Mûsâ

Yabgu‟nun oğlu Hasan ile kendi kardeĢi Horasan Hükümdarı Davud Çağrı Bey‟in oğlu Yâkutî‟yi ise Azerbaycan bölgesini fethetmeleri için görevlendirmiĢtir.183

181 Faruk Sümer, “Tuğrul Bey”, DİA, c. XXXXI, Ġstanbul, 2012, s. 344.

182 Erdoğan Merçil, Gazneliler Devleti Tarihi, Ankara, 1989, s. 63-76; Sümer,

“Tuğrul Bey”, s. 344-345.

183 Yınanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, s. 44-45; YaĢar Bedirhan, “Selçuklu

Türkmenlerinin Kafkasya ve Kafkas Elleri Ġle Münasebetleri”, Turkish Studies, 9/4,

Ankara, 2014, s. 170.

30

Yapılan bu görev dağılımının ardından harekete geçen Ġbrahim Yınal birkaç yıl içerisinde Hemedan ve Ġsfahan bölgelerini fethederek Dicle Irmağı kıyılarına kadar ilerlemiĢtir. KutalmıĢ ise Geylan ve Tarım bölgelerini fethettikten sonra ileri harekâtına devam etmiĢ, Aras Irmağı‟nı geçerek Arran ve Gürcistan‟a girmiĢtir.

KutalmıĢ bu bölgeye girdikten sonra ġeddâdoğullarının184 baĢkenti Dovin‟i kuĢatan

Bizans ordusu kumandanı Liparit‟i, Gence Ģehri önlerinde meydana gelen savaĢta kesin bir yenilgiye uğratmıĢtır.185 Pasin ve Erzurum ovalarını ele geçirip Vaspuragan arazisine giren Mûsâ Yabgu‟nun oğlu Hasan Bey ise 1047 yılında Stranga (Büyük

Zap) Nehri civarında pusuya düĢerek Ģehit olmuĢtur.186

Alınan bu yenilginin ve Ģehit edilen Hasan Bey‟in öcünü almak isteyen Tuğrul

Bey, Azerbaycan genel valisi Ġbrahim Yınal‟ı ve KutalmıĢ‟ı Anadolu‟ya sefere memur etmiĢti. Bunun üzerine harekete geçen Ġbrahim Yınal ve KutalmıĢ büyük bir ordu ile Anadolu‟ya girmiĢlerdir. Ġlerleyen bu Selçuklu kuvvetlerine karĢı

184 951-1175 yılları arasında Arran ve Doğu Anadolu‟nun bazı Ģehirlerinde hüküm süren bir Ġslam hanedanıdır. Daha detaylı bilgi için bkz. Gülay Öğün Bezer,

“ġeddâdîler”, DİA, c. XXXVIII, Ġstanbul, 2010, s. 409-411.

185 Sevim, Anadolu‟nun Fethi Selçuklular Dönemi, s. 29-30; Ali Sevim-Erdoğan

Merçil Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilât ve Kültür, Ankara, 1995, s. 34;

Toksoy, “Malazgirt Zaferinden Önce Doğu Anadolu‟ya Yapılan Türk Akınları”, s.

682.

186 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, s. 121; Kafesoğlu, Selçuklu

Tarihi, s. 34; Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s.7; Ernst

Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, çev. Fikret IĢıltan, Ġstanbul, 1970, s. 177.

31 koyamayacaklarını anlayan Bizanslılar, Ġmparatorları IX. Konstantinos

Monamachos‟dan (1042-1055) yardım istemiĢledir. Bu yardım isteğini kabul eden

Ġmparator Monamachos, onlara askerî yardım göndermiĢtir. Böylece Liparit komutasındaki Gürcü ve Abhaz kuvvetlerine, Ġmparator Monomachos‟un gönderdiği

Katalakon idaresindeki Bizans kuvvetlerinin de katılmasıyla birlikte büyük bir ordu meydana getirilmiĢtir. Bundan sonra Selçukluların üzerine doğru harekete geçen 50 bin kiĢilik bu büyük ordu, Hasankale yöresindeki Ügümi köyüne gelerek burada karargâh kurmuĢtur. Bu sırada Aras Irmağı‟nı takip ederek ilerleyiĢine devam eden

Selçuklu ordusu da yolu üzerindeki bazı kaleleri fethettikten sonra Bizans ordusunun karargâh kurduğu Pasinler Ovası‟ndaki Hasankale önüne gelmiĢtir.187 Ġki taraf arasında 18 Eylül 1048‟de Hasankale önlerinde meydana gelen bu büyük savaĢı kazanan Selçuklular, içerisinde Liparit‟in de olduğu on binlerce esir ve ganimet elde etmiĢlerdir.188 Ancak bir süre sonra Tuğrul Bey‟in yanında esir olarak götürdüğü

Liparit serbest bırakılmıĢtır.189

187 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 283; Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 35;

Merçil, “Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu Tarihi”, s. 603; Turan, Selçuklular Tarihi ve

Türk-İslâm Medeniyeti, s. 121; Ġbrahim Kafesoğlu, “Selçuklular”, İA, c. X, Ġstanbul,

1967, s. 365.

188 Sevim, Anadolu‟nun Fethi Selçuklular Dönemi, s. 30-31; Kafesoğlu,

“Selçuklular”, 10, s. 365; Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, s. 122;

Nebi GümüĢ, “Selçuklu-Gürcü ĠliĢkileri”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 714; Ali

Sevim, “Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu Döneminde Selçuklu-Ermeni ĠliĢkileri”,

32

KutalmıĢ‟ın isyanını bastırdıktan sonra 1054 yılında büyük bir orduyla Tebriz‟e giren Tuğrul Bey, Gence ve Tebriz Emîri Ravvadlı Ebu Mansur Vahsudan ve Arran

Emîri ġeddâdlı Ebu‟l-Esvar ġâvur‟un yıllık vergilerini ödemeleri ve adına hutbe okutmaları karĢılığında itaatlerini kabul etmiĢtir.190 Böylece ġeddâdîleri kontrol altına alan Tuğrul Bey, Anadolu üzerine sefere çıkmaya karar vermiĢtir. Bu seferin sebebi gittikçe artan Türkmen nüfusu dolayısıyla Anadolu‟yu yurt tutma zorunluluğu ve Bizans ile yapılan anlaĢmaya rağmen bir türlü barıĢın sağlanamamasıdır.191

1054 yılında bir kez daha Anadolu‟ya ayak basan Tuğrul Bey, yolu üzerindeki

Bergiri‟ye (Muradiye) hücum ederek Ģehri ele geçirmiĢtir. Buradan ErçiĢ (ArçeĢ)

üzerine giden Selçuklu Sultanı, burayı da ele geçirdikten sonra Malazgirt‟e giderek orada ordugâhını kurmuĢtur.192 Tuğrul Bey bu sırada ordusunu üç kola ayırmıĢtı.

Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri (8-12 Ekim 1984 Erzurum),

Ankara, 1985, s. 69.

189 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 283; Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 90; Vardan,

“Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”, s. 75; Enver Behnan ġapolyo, Selçuklu

İmparatorluğu Tarihi, Ankara, 1972, s. 51.

190 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 9, s. 454-455; Azîmî, Azîmî Tarihi, s. 15; V.

Minorsky, Studies in Caucasian History, London, 1953, s. 54; Bedirhan, “Selçuklu

Türkmenlerinin Kafkasya ve Kafkas Elleri Ġle Münasebetleri”, s. 171.

191 Toksoy, “Malazgirt Zaferinden Önce Doğu Anadolu‟ya Yapılan Türk Akınları”, s. 685.

192 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 100-103; Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 9, s. 454-

455; Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara, 2004, s. 248-249;

33

Birinci kol kuzeyde Parhal dağlarına ve Kafkaslara, batıda Canik (Lâzistan) ormanlarına, güneyde Antitoroslara kadar uzanmıĢ ve Sivas civarındaki Horzen‟i ve

Tercan‟ı yağmalamıĢtır. Ġkinci kol Bayburt‟a kadar ilerlese de buradaki Frank birlikleri tarafından durdurulmuĢtur. Üçüncü kol ise Vanand‟da Kars Hükümdarı

Gagik‟in ordusunu imha etmiĢtir. Tuğrul Bey ise bu sırada bütün ordusuyla Basean‟a

(Hasankale) inmiĢ ve fethedilmesi oldukça güç olan Avnik‟ten (Civankale) geçerek

Du‟ya (Büyük Tuna) kadar ilerlemiĢtir. Buradaki Bizanslı generallerin kalelerinden

çıkmaya cesaret edememeleri nedeniyle Malazgirt‟e geri dönmek zorunda kalan

Tuğrul Bey, burayı kuĢattığı193 sırada kıĢın yaklaĢması sebebiyle geri dönmüĢtür.

Geri dönerken yolu üzerindeki Adilcevaz‟ı da hâkimiyeti altına alan Tuğrul Bey, daha sonra ele geçirdiği ganimetlerle birlikte Anadolu‟dan ayrılmıĢtır.194

C. Alp Arslan Döneminde (1064-1072) Güney Kafkasya

Tuğrul Bey‟in 1063 yılı Eylül ayında hayatını kaybetmesinin ardından geride erkek evlat bırakmadığı için yerine vasiyeti üzerine Çağrı Bey‟in oğlu Süleyman geçmiĢti. Bunu kabul etmeyerek Selçuklu tahtını ele geçirmek için harekete geçen

René Grousset, Başlangıcından 1071‟e Ermenilerin Tarihi, çev. Sosi Dolanoğlu,

Ġstanbul, 2005, s. 582-583.

193 Mehmet Altay Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı, Ġstanbul, 1976, s. 57; Ali Sevim,

“Doğu Anadolu Bölgesinde Selçuklu Fetihleri ve Sonuçları”, Prof. Dr. Ali Sevim

Makaleler, III, yay. E. Semih Yalçın, Süleyman Özbek, Ankara, 2005, s. 216.

194 Sevim, Anadolu‟nun Fethi Selçuklular Dönemi, s. 34.

34

Çağrı Bey‟in diğer oğlu Alp Arslan, giriĢtiği uzun ve zorlu mücadelelerin sonunda baĢarılı olarak Büyük Selçuklu Devleti sultanı olmuĢtur.195

Büyük Selçuklu Devleti hükümdarı olduktan sonra ilk olarak devlet iĢlerini yoluna koyan Sultan Alp Arslan, daha sonra fetihlere baĢlamıĢtır. 1064 yılında baĢkent Rey‟den yola çıkan Sultan Alp Arslan, Azerbaycan‟a doğru harekete geçmiĢtir.196 Yolda ahalinin yol keserek hırsızlık yaptıklarına dair Ģikâyetlerde bulunduğu Kürt hırsızlar üzerine asker sevk eden Sultan Alp Arslan, onlara boyun eğdirdikten sonra Merend Ģehrine gitmiĢtir. Burada Tuğtekin adlı bir emîrle karĢılaĢan Sultan, ondan kendisine kılavuzluk yapmasını isteyerek gideceği yollar hakkında bilgiler almıĢtır. Dar geçit ve dağ yollarından geçerek Nahcivan‟a ulaĢan

Alp Arslan, ordusunu teknelerden oluĢturulan bir köprü ile Aras Nehri‟nden geçirdikten sonra iki kola ayırmıĢtır.197

Alp Arslan‟ın baĢında bulunduğu kol Gürcistan üzerine sefere giderken

MelikĢah ve Nizamülmülk kumandasındaki ikinci kol Bizans hudut kalesine doğru harekete geçmiĢtir. Aras Nehri boyunca ilerleyerek bugünkü Türkiye sınırını aĢan

MelikĢah, Anberd‟i kuĢatarak ele geçirmiĢtir. Daha sonra Sürmeli‟yi (Sürmeri) hâkimiyeti altına alan MelikĢah, buradan Meryem NiĢin‟e gitmiĢ ve uzun uğraĢlar

195 Ġbrahim Kafesoğlu, “Alparslan”, DİA, c. II, Ġstanbul, 1989, s. 526-527.

196 Ahmed Bin Mahmud, Selçuknâme, s. 72; Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 49.

197 Ahmed Bin Mahmud, Selçuknâme, s. 72; El-Ḥüseynî, Ahbârü‟d-Devleti‟s-

Selçukiyye, s. 24; Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 49-50; Sevim-Merçil, Selçuklu

Devletleri Tarihi, s. 50; Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s.7.

35 sonucunda burayı da topraklarına katmıĢtır.198 Birinci kolun baĢında Gürcistan‟a giren Sultan Alp Arslan ise Kangarlı, Kartli ve Cavahet (Tiflis-Çoruh arası) bölgelerini hızlı bir Ģekilde ele geçirerek birçok Ģehir ve kaleyi fethetmiĢtir. Buradan

Ahılkelek‟e doğru harekete geçen Alp Arslan‟a yolda oğlu MelikĢah ve veziri

Nizamülmülk‟te katılmıĢtır. 1064 yılı Haziran ayında Ahılkelek‟i ele geçiren Alp

Arslan daha sonra Lori‟yi (TaĢir) hâkimiyeti altına almıĢtır.199

Ahılkelek‟i fethettikten sonra Doğu Anadolu‟nun en müstahkem Ģehri ve Bagrat hanedanının200 baĢkenti olan surlarıyla meĢhur Ani201 Ģehri üzerine hücum eden

Selçuklular, bir aylık bir kuĢatmanın ardından 16 Ağustos 1064‟te Ģehri fethetmiĢlerdir.202 Sultan Alp Arslan kazanmıĢ olduğu bu büyük zaferi duyurmak

198 Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, s. 256-257; Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, s.

43.

199 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, s. 155.

200 575-619 (44 yıl) ve 787-1801 (1015 yıl) yılları arasında fasılalı olarak hüküm süren bir ailedir. Soy kütüğüne göre 309 kiĢiden ibaret olan bu aile, 60 tane kral

çıkarmıĢtır. Bagratlılar dört Ģubeye ayrılmaktadır: 1) Asıl veya Ġlk Bagratlılar, 2)

Aphazo-Bagratlılar, 3) Kartli‟de hüküm süren Kahet Bagratlıları, 4) Muhralı

Bagratlılar. Daha detaylı bilgi için bkz. Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 183-188.

201 Arpaçay üzerinde bulunan Ani, yüksek ve sağlam surlarla çevrili olan ve etrafı su dolu hendeklerle korunan müstahkem bir Ģehirdi. bkz. Merçil, “Büyük Selçuklu

Ġmparatorluğu Tarihi”, s. 608.

202 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 52; Vardan, “Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”, s. 177; Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 199-121; El-Ḥüseynî, Ahbârü‟d-Devleti‟s-

36 amacıyla her tarafa fetihnameler göndermiĢtir. Müslümanlar arasında büyük sevinç yaratan bu baĢarıya karĢı duyarsız kalmayan Abbâsî halifesi, içerisinde dua ve

övgünün yer aldığı bir mektup gönderdiği Sultan Alp Arslan‟a Ebul‟l-Feth unvanı vermiĢtir.203 Bu zaferle birlikte Transkafkasya‟yı tamamen kontrolü altına alan Alp

Arslan, Bizans‟ın Doğu Anadolu bölgesi ve Karadeniz ile bağlantısını kopma noktasına getirmiĢtir.204

Böylece Birinci Kafkasya seferini tamamlayan Alp Arslan, bundan dört yıl sonra ikinci kez Kafkasya üzerine sefere çıkmak zorunda kalmıĢtır. Alp Arslan‟ın bu seferdeki amacı ġirvan‟daki205 karıĢıklıkları önlemek, Azerbaycan‟ı Selçuklu

Selçukiyye, s. 27; Abû‟l-Farac, Abû‟l-Farac Tarihi, c. I, s. 316-317; MüneccimbaĢı

Ahmed b. Lütfullah, Câmiu‟d-Düvel Selçuklular Tarihi I Horasan- Irak, Suriye ve

Kirman Selçukluları, yay. Ali Öngül, Ġzmir, 2000, s. 36-37; Ġbrahim Kafesoğlu,

“Selçuklular”, Türk Dünyası El Kitabı, 1, Ankara, 1992, s. 262; Honigmann, Bizans

Devletinin Doğu Sınırı, s. 185-186; Erol Kürkçüoğlu, “BaĢlangıcından Malazgirt

SavaĢına Kadar Selçuklu-Bizans Münasebetleri”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 697.

203 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 52; Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, s.

258; Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s. 10.

204 SavaĢ Eğilmez, “Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan‟ın Kafkasya Politikası”,

Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 709.

205 ġirvanĢahlar, Doğu Kafkaslarda ve kısmen bugünkü Azerbaycan‟da 799-1607 yılları arasında hüküm süren Müslüman bir hanedandır. Daha detaylı bilgi için bkz.

Sara AĢurbeyli, “ġirvanĢahlar”, DİA, c. XXXIX, Ġstanbul, 2010, s. 211-213.

37 hâkimiyetine almak ve önünden kaçan Ġbrahim Yınal‟ın kardeĢi Ersıgın‟ı takip etmekti.206

Sultan Alp Arslan, Kavurd ve Fadlûn isyanlarını bastırdıktan sonra çıktığı bu sefer sırasında Nizamülmülk ve meĢhur Kafkasya fâtihi Savtegin‟i de yanına almıĢtır. 1068 yılı baĢında ilk olarak ġeki üzerine yürüyen Alp Arslan, Gürcü ve

Abhazları bu bölgeden uzaklaĢtırmıĢtır. SavaĢmaya cesaret edemeyen Gürcü Kralı

IV. Bagrat kaçmıĢ, ġeki Kralı Ahsartan (Agsartan) ise savaĢmadan teslim olmuĢtur.

Sultan Alp Arslan‟ın Gürcü topraklarına girerek bütün ülke ve kalelerini fethettiği sırada Türk akıncıları denize yakın Sver (veya Sber) Kalesi‟ne kadar yayılmıĢlardı.

ġiddetli kıĢ nedeniyle Kars‟ta kalan Sultan Alp Arslan, daha sonra Gürcülerin tekrar ele geçirdikleri Tiflis‟i kurtarmıĢ ve orada bir cami inĢa ettirmiĢtir.207 Alp Arslan bu seferin sonucunda Tiflis dâhil Kartli, ġirak, Vanand, Nig, Gugarg, Arran ve Gence gibi Azerbaycan‟ın çeĢitli bölgelerinde hüküm süren küçük prenslikler ile ġeddâdî emîrlerini hâkimiyeti altına almıĢtır.208

Gürcü Kralı IV. Bagrat üst üste alınan bu yenilgilerin ardından Liparit‟in oğlu

Ġvane‟yi Alp Arslan‟a elçi olarak göndermiĢ ve barıĢ isteğinde bulunmuĢtur. Bu isteği kabul eden Sultan Alp Arslan, onu haraca bağlayarak Abhazya‟ya geri

206 GümüĢ, “Selçuklu-Gürcü ĠliĢkileri”, s. 715.

207 El-Ḥüseynî, Ahbârü‟d-Devleti‟s-Selçukiyye, s. 30-31; Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 291; Ahmed Bin Mahmud, Selçuknâme, s. 86-90; Turan, Selçuklular Tarihi ve

Türk İslam Medeniyeti, s. 164; Eğilmez, “Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan‟ın

Kafkasya Politikası”, s. 710.

208 Kafesoğlu, “Alparslan”, s. 528.

38 yollamıĢ ve bu bölgelerde yapmakta olduğu fetih faaliyetlerini durdurmuĢtur.209

Sultan Alp Arslan oradan geri dönmeden önce Tiflis ve Rustav‟ı Gence Emîri

Fadlûn‟a210 Ani‟yi ise Minuçehr b. Ebu‟l-Esvar‟a vermiĢtir.211

Sultan Alp Arslan‟ın Tiflis‟i ve Rustavi‟yi Fadlûn‟a vermesindeki amacı Fadlûn ile IV. Bagrat arasındaki anlaĢmazlıkları Ģiddetlendirip IV. Bagrat‟ın zayıf düĢmesini sağlamaktı. Fadlûn‟un, IV. Bagrat‟ın yerleĢimlerini yağmalayarak Kartli‟yi zayıflatan saldırılarda bulunması Alp Arslan‟ın bu hedeflerine ulaĢmasını sağlasa da

Gürcüler zaman içerisinde Fadlûn üzerinde üstünlük kurmayı baĢarmıĢlardır.212

Bunun sonucunda Tiflis‟i yeniden ele geçiren Gürcüler, 1068 yılı Temmuz ayında

Emîr Fadlûn‟u esir ederek Gürcü Kralı‟na teslim etmiĢlerdir. Sultan Alp Arslan üst

üste yaĢanan bu olumsuz geliĢmelerin ardından Kafkasya iĢlerini düzene koyması için Emîr Savtegin‟i bölgeye göndermiĢtir. Emîr Fadlûn her ne kadar bölgeye gönderilen Emîr Savtegin tarafından kurtarılsa da Alan (Oset) Kralı‟ndan yardım alan IV. Bagrat tarafından bir kez daha mağlup edilmiĢtir.213 Bundan sonra Tiflis‟i

209 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 291; Yınanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, s. 63-

64.

210 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 291; Sıbt Ġbnu‟l-Cevzi, Mir‟âtü‟z-Zamân Fî Târîhi‟l-

Âyân‟da Selçuklular, haz. Ali Sevim, Ankara, 2011, s. 153; Minorsky, Studies in

Caucasian History, s. 66; Merçil, “Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu Tarihi”, s. 610.

211 V. Minorsky, “Tiflis”, İA, c. XII/I, Ġstanbul, 1979, s.267; GümüĢ, “Selçuklu-

Gürcü ĠliĢkileri”, s. 716.

212 Eğilmez, “Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan‟ın Kafkasya Politikası”, s. 711.

213 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, s. 164-165.

39 bir kez daha zapt eden Gürcüler, burayı her yıl vergi vermeleri ve kendilerinin vassalı olmaları Ģartı ile Arap emirlerinin mirasçılarına (Caferî hanedanına) bırakmıĢlardır.214

Sultan Alp Arslan‟ın asıl amacı bütün Gürcü ve Abhaza memleketlerini Selçuklu sınırlarına kattıktan sonra Anadolu‟ya bizzat fetihler yapmak ve Bizans‟a ağır darbeler vurmaktı. Ancak Karahanlı Hükümdarı‟nın ölümünün ardından ülkesinin doğu sınırlarında ortaya çıkan karıĢıklıklar nedeniyle fetih planlarını tam anlamıyla gerçekleĢtiremeden geri dönmek zorunda kalmıĢtır. Buna karĢın ordusunun bir kısmını Anadolu sınırlarında bırakan Alp Arslan, KutalmıĢoğlu Mansur‟u ve

Süleyman‟ı, kardeĢi Azerbaycan genel valisi Yâkutî‟yi, eniĢtesi Erbasan‟ı (Erbasgan) ve Anadolu‟da giriĢtiği akınlar ile ün salan Emîr Suduk‟u bu bölgedeki fetih hareketlerini devam ettirmekle görevlendirmiĢtir. Bunun ardından derhâl askerî harekâta baĢlayan bu Ģehzâde, emîr ve Türkmen beyleri, Bizans üzerine akınlarda bulunmuĢlardır.215

Alp Arslan içerideki meseleleri hallettikten sonra tekrar asıl hedefi olan

Anadolu‟ya doğru harekete geçmiĢtir. Bizans Ġmparatoru Romanos Diogenes‟in istediği Malazgirt, Ahlat ve ErçiĢ‟i vermeyi reddeden Sultan Alp Arslan, Mısır‟ı hâkimiyet altına almak için güneye doğru hareket ettiği sırada Romanos Diogenes‟in aralarında Peçenek, Uz, Kıpçak ve Bulgar Türklerinin de bulunduğu büyük bir orduyla kendilerine doğru harekete geçtiğini haber almıĢtı. Bunun üzerine derhâl geri

214 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 135.

215 Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 55-56; Sevim, “Büyük Selçuklu

Ġmparatorluğu Döneminde Selçuklu-Ermeni ĠliĢkileri”, s. 71.

40 dönen Sultan Alp Arslan, Bizans‟a karĢı savaĢ hazırlıklarına baĢlamıĢtı. Selçuklu ve

Bizans orduları arasında 26 Ağustos 1071‟de Malazgirt‟te baĢlayan ve Selçuklu ordusunun üstünlüğü ile sonra eren bu savaĢın sonunda Bizans Ġmparatoru Diogenes esir edilmiĢtir. Bu zaferle birlikte iki taraf arasında yarım asırdır devam eden bu mücadeleler son bulmuĢ, Anadolu, Kafkasya ve Azerbaycan‟da ortaya çıkan yeni siyasî teĢekküller ile birlikte bu bölgelerin Türk yurdu haline gelme süreci baĢlamıĢtır.216

D. MelikĢah Döneminde (1072-1092) Güney Kafkasya

Malazgirt zaferinin ardından gerçekleĢtirdiği Mâverâünnehir seferi sırasında esir edilen bir kale kumandanı tarafından hançerlenen Sultan Alp Arslan, 25 Kasım

1072‟de vefat etmiĢtir. Bunun üzerine Türklerdeki veraset sistemi dolayısıyla

çıkması muhtemel taht kavgalarını önlemek amacıyla babası tarafından daha önceden veliaht olarak ilan edilen MelikĢah, 25 Kasım 1072‟de Selçuklu sultanı ilan edilmiĢtir. Böylece Selçuklu tahtına oturan Sultan MelikĢah, tahta çıkmasına yardımcı olan Nizamülmülk‟ü vezirlik görevinde bırakmıĢtır.217

216 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 141-143; Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 71-73;

El-Ḥüseynî, Ahbârü‟d-Devleti‟s-Selçukiyye, s. 32-37; Sevim-Merçil, Selçuklu

Devletleri Tarihi, s. 60-68; Mehmet Altay Köymen, Alp Arslan ve Zamanı, Ġstanbul,

1972, s. 46-64; Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, s. 178-184;

Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, s. 70-76; Kürkçüoğlu, “BaĢlangıcından

Malazgirt SavaĢına Kadar Selçuklu-Bizans Münasebetleri”, s. 698-700.

217 Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, s. 61-62; Merçil, “Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu

Tarihi”, s. 614.

41

Transkafkasya‟da Alp Arslan döneminde baĢlatılan fetih hareketleri oğlu

MelikĢah döneminde de baĢarıyla devam ettirilmiĢtir. MelikĢah dönemin en belirgin

özelliği Oğuzların sadece ganimet ve esir ele geçirmekle yetinmeyerek tüm stratejik ve idarî mıntıkaları zapt etmeleridir.218

MelikĢah döneminde Gürcülere yönelik faaliyetler II. Giorgi‟nin daha önce yapılan anlaĢmalara aykırı olarak 1073-1074‟te Phartzkhis (Partkhisi) bölgesindeki

Selçuklu kuvvetlerine saldırmasıyla baĢlamaktadır. Bu akın sonrasında aralarında

ġavĢat Kalesi‟nin de bulunduğu birçok yeri ele geçiren Gürcüler, Selçuklularla yapmıĢ oldukları anlaĢmayı çiğnemiĢlerdir. Gürcülerin güçlenmesine ve topraklarını birleĢtirmesine müsaade etmek istemeyen MelikĢah, bu saldırıları bahane ederek

1075 yılında Gürcüler üzerine sefere çıkmıĢtır. Selçukluların üzerlerine doğru harekete geçtiğini haber alan Gürcü Kralı II. Giorgi, bunun üzerine daha önce ele geçirdiği bu yerlerden çekilmiĢtir. Buna rağmen seferine devam eden MelikĢah,

Tiflis‟ten Derbend Geçidi‟ne kadar olan bölgeleri hâkimiyeti altına almıĢtır.219

Alp Arslan döneminde hâkimiyet altına alınan Abaza ve Gürcü memleketleri ile

ġeddâdîlerin idaresindeki Arran‟da ortaya çıkan iç karıĢıklıklar ve Gürcü Kralı II.

Giorgi‟nin göstermiĢ olduğu itaatsizlik belirtileri bölgedeki asayiĢi bozmuĢtu.

Bozulan asayiĢi temin etmek maksadıyla Kartli‟ye giden Sultan MelikĢah, bu

218 Yunis Nesibli, “Orta Çağ Gürcü Kaynaklarında Türkler”, Türkler, 4, Ankara,

2002, s. 723.

219 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 59-60.

42 bölgelerde asayiĢi sağladıktan sonra 1076 yılında Gence‟yi ġeddâdî Emîri

Fadlûn‟dan almıĢ ve Kafkasya bölgesinin tamamını Emîr Savtegin‟e tevdi etmiĢtir.220

Emîr Savtegin bundan bir süre sonra beraberinde Dovin ve Dmanis Müslüman

Emîrleri olduğu halde Gürcü Kralı II. Giorgi üzerine hücum etmiĢtir. Ġki taraf arasında Phartzkhis yakınlarında meydana gelen savaĢı kaybeden Emîr Savtegin geri

çekilmek zorunda kalmıĢtır. Savtegin‟in Gürcüler karĢısında baĢarısızlığa uğraması

üzerine 1078-1079 yılında bir kez daha Gürcistan üzerine sefere çıkmak zorunda kalan MelikĢah, Somhet bölgesini ele geçirdikten sonra ġamsvilde‟yi de zapt ederek buranın komutanı Liparit‟in oğlu Ġvane‟yi tutsak almıĢtır. Böylece Kafkasya iĢlerini düzene koyan MelikĢah, burada Emîr Savtegin‟e takviye kuvvetler bıraktıktan sonra geri dönmüĢtür.221

MelikĢah‟ın geri dönmesinin ardından yeniden Gürcüler üzerine harekete geçen

Emîr Savtegin, Gürcü Kralı II. Giorgi ile Phartzkhis Ovası‟nda meydana gelen ikinci savaĢı da kaybetmiĢtir. Gürcüler ile Selçukluların birbirleri ile savaĢmalarından faydalanarak harekete geçen Bizanslılar, Oltu, Erzurum ve Kars‟ı ele geçirmiĢlerdir.

Meydana gelen bu geliĢmelerin ardından harekete geçen Selçuklu Sultanı, 1080 yılında Türkmen emîrlerinden Ahmed‟i iĢleri düzene koyması için bölgeye

220 Ġbrahim Kafesoğlu, “MelikĢah”, İA, c. VII, Ġstanbul, 1957, s. 670; Nesibli, “Orta

Çağ Gürcü Kaynaklarında Türkler”, s. 723; Merçil, “Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu

Tarihi”, s. 617; Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s. 12.

221 Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 94; Ġbrahim Kafesoğlu, Büyük

Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, Ġstanbul, 1973, s. 107.

43 göndermiĢtir.222 Bölgeye gelen Emîr Ahmed, Gürcü Kralı‟nı mağlup ettikten sonra

Kars, Erzurum, Oltu ve Bizans‟a bağlı bazı Ģehirleri ele geçirmiĢ ve bu bölgeyi tekrardan Selçuklu topraklarına katmıĢtır. Ertesi yıl ise Ebû Yakub ve Ġsa Böri adı verilen emîrler beraberlerindeki Türkmenler ile birlikte ġavĢat, Acara, Kartli,

Ardanuç ve Trabzon‟a kadar uzanan sahil bölgesini ele geçirmiĢlerdir.223 Gürcistan

Tarihi adlı kaynakta bu fetihler “Asis-Forni memleketleri, Klarcet, deniz kıyısına kadar Şavşet, Acara, Samtzhe, Kartli, Arguet, Samokalako ve Çkondid talanlar ve halkı esir eden Türklerle doldu.” sözleri ile anlatılmaktadır.224

Türklerin gerçekleĢtirdikleri bu taarruzlara karĢı duramayacağını anlayan II.

Giorgi, bu istila ve akınları durdurabilmek amacıyla MelikĢah‟a bağlılığını bildirmiĢ ve ona haraç vermeyi, kendisine tabi olmayı, seferlerine maiyetiyle birlikte katılmayı taahhüt etmiĢtir.225

MelikĢah‟ın 1083‟te Savtegin‟i “Emîrül hâc ve Kûfe Emîri” olarak atamasının ardından Arran bölgesinin yönetimi 1084 yılında Azerbaycan Selçuklu genel valisi

222 Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 94; Merçil, “Büyük Selçuklu

Ġmparatorluğu Tarihi”, s. 617.

223 Abdülkerim Özaydın, “MelikĢah”, DİA, c. XXIX, Ankara, 2004, s. 56; Kafesoğlu,

Selçuklu Tarihi, s. 65-66; Merçil, “Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu Tarihi”, s. 617;

Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, s. 112.

224 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 307.

225 Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, s. 113.

44 ve amcası Yâkutî‟nin oğlu Kutbeddîn Ġsmail‟e geçmiĢtir.226 1086 yılı baĢlarında

Kafkasya üzerine bir sefer daha gerçekleĢtiren MelikĢah, gerçekleĢtirdiği bu baĢarılı seferin ardından Ani Emîri II. Ebu‟l-Fazl‟ı eski görevinde bırakmıĢ, itaat altına aldığı

ġirvanĢah Feriburz‟un ise yıllık 40 bin dinar vergi ödemesini kararlaĢtırmıĢtır.227

Yukarıda da görüldüğü gibi MelikĢah döneminden itibaren gerçekleĢtirilen seferlerin bir neticesi olarak Gürcistan‟daki Türklerin nüfusu oldukça artmıĢtır.

Gürcistan Tarihi adlı kitapta geçen “Dünyanın her tarafındaki Türkler, bu memlekette randevu vermişlerdir.”228 sözü o dönemde buradaki Türk nüfusunun ne kadar çok olduğunu bizlere göstermesi açısından oldukça önemlidir.

Türklerin bölgeye yönelik olarak gerçekleĢtirdikleri bu akınların ve yerleĢmelerin Gürcistan‟ın ekonomik ve politik düzeni üzerinde yıkıcı bir etkisi olmuĢtur. Bu akınların sonucunda ülkedeki ekili alanlar göçebeler için otlak haline gelmiĢ ve köylü çiftçiler dağlara çekilmiĢlerdir.229

Halkının içine düĢtüğü bu zor durumun farkına varan II. Giorgi, soylulara danıĢarak ne yapması gerektiğine karar vermeye çalıĢmıĢ ve sonunda bu durumu

MelikĢah‟a aktarmaya karar vermiĢtir. 1088‟de Ġsfahan‟a MelikĢah‟ın yanına giden

II. Giorgi, burada büyük bir ilgi ile karĢılanmıĢtır. Haraç ödemesi karĢılığında

Giorgi‟ye Kakheti ve Hereti bölgesini veren MelikĢah daha sonra onu geri

226 Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, s. 86; Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 94-

95.

227 Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, s. 109-110.

228 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 317.

229 Ronald Grigor Suny, The Making of Georgian Nation, London, 1989, s. 42.

45 göndermiĢtir. Böylece Gürcüler bir kez daha Selçukluların yüksek hâkimiyetini kabul etmiĢlerdir.230

Bu nedenlerden dolayı Kıpçaklar, 1118 yılında Gürcü Kralı IV. David‟in daveti ile Güney Kafkasya‟ya geldiklerinde bu bölgeleri yavaĢ yavaĢ yurt edinmeye baĢlayan soydaĢları Selçuklularla karĢılaĢmıĢladır. Gürcistan‟a geldikten sonra Gürcü

Kralı‟nın ordusuna dâhil olan bu Kıpçaklar, Gürcülerle birlikte soydaĢları

Selçuklulara karĢı çok önemli mücadelelere girmiĢlerdir.

230 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 63.

46

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

KIPÇAKLARIN GÜNEY KAFKASYA’YA GELĠġLERĠ VE MOĞOL

ĠSTĠLASINA KADAR BÖLGEDEKĠ FAALĠYETLERĠ

I. Ġlk Kıpçaklar Meselesi

Kıpçakların Güney Kafkasya‟da ortaya çıkıĢları bazı tarihçiler tarafından genel olarak XII. yy‟ın ilk yarısında meydana gelen göçlere bağlansa da bazı tarihçiler Kıpçakların bu bölgedeki varlıklarının çok daha önceki dönemlere kadar götürülebileceğini söylemektedirler. Onları bu düĢünceye sevk eden sebep

Kıpçakların Güney Kafkasya‟ya göç etmelerinden çok daha önce meydana gelmiĢ olan olayları ihtiva eden muhtelif kaynaklarda, destanlarda ve hikâyelerde bu bölgelerde yaĢayan Kıpçaklardan bahsedilmesidir. Bu tarihçilerin dayandıkları baĢlıca kaynaklar ve içerisinde yer alan bilgiler Ģu Ģekildedir:

Gürcistan Tarihi adlı anonim eser bu Ģekilde düĢünen tarihçilerin dayandıkları baĢlıca kaynaklardan birisidir. Bu kitabın “Makedonyalı İskender‟in

Gürcistan‟a Girmesi” baĢlıklı bölümünde Ġskender‟in Kafkasya‟daki Buntürkler231

231 M. F. Brosset, Buntürklerin Turanlılar olduğunu [Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 16] ileri sürerken, F. Kırzıoğlu, onların Otokton/Yerli Türkler olduğunu [Kırzıoğlu,

Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 20] iddia etmektedir. Gürcü tarihçi

G. Alasania ise Buntürklerin genel Türk dilli halklarla hiç bir ilgisi olmadığını söyleyerek onları Ġskitlere bağlamaktadır. [Alasania, Gürcüler ve İslam Öncesi

Türkler, s. 11]. Buntürkler ile ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmak için bkz. Jost ve Kıpçaklar ile karĢılaĢması Ģu Ģekilde anlatılmaktadır: “İskender, Kür nehri boyunca yerleşmiş ve bizce iptidaî Türkler ve Kıpçak denilen korkunç surette barbar milletler gördü. Kendisi buna çok hayret etti, çünkü onların hal ve hareketleri başka hiç bir millette yoktu.”232

Kıpçaklardan bahseden kaynaklardan bir diğeri de Oğuz Kağan Destanı‟dır.

Oğuz Destanı‟nda Kıpçaklardan Ģu Ģekilde bahsedilmektedir: “... Oğuz-Han, Kıpçak-

Bey‟in emrine gereği kadar asker verdi ve onu “Ten” (yani Don) ve “İtil” (yani

Volga) ırmaklarının bulunduğu yöne gönderdi. Kıpçak-Bey o bölgelerde 300 sene hüküm sürdü. Bu sebeple Kıpçak ilinin hepsi, bu beyin soyundan gelir. Oğuz-

Han‟dan Çingiz Han‟a, yani 400 sene, İtil ve Don bölgelerinde tek buyruk Kıpçak-

Gippert, “The „Bun Turks‟ in Ancient Georgia”, Studies on Iran and The Caucasus.

Presented to Prof. Garnik S. Asatrian on the Occasion of his 60th birthday,

Leiden/Boston, 2015, s. 25-43.

232 Gürcistan Tarihi‟ne göre: Ġptidai (Buntürkler) Türkler ve Kıpçaklar, Gürcistan‟da

Tsunda‟yı, Kür kıyısında Hertvis‟i, Ghado kayasından asılı vaziyette olan Odzrhe‟yi,

Sper veya Çoruh Nehri kıyısında Tuharis, Urbnis, Kasp, Uflis-Tzihe, Mtzheta,

Sarsine, Tzihe-did, Zanav, Rustav, Deda-Tzihe, ġamsvilde, Mtkuris-Tzihe veya

Hunan ile Kahet bölgelerini Makedonyalı Ġskender‟e karĢı cesaretle savunmuĢlardır.

Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 16-17. Bu Ģehirlerin günümüzde neresi olduklarıyla ilgili daha fazla bilgi almak için bkz. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 21.

48

Bey idi. Bu ülkelerde onlardan başka bir insan veya halk topluluğu yaşamıyordu.

Bundan dolayı oralara “Deşt-i Kıpçak”, yani “Kıpçak Çölü” denmiştir”233

Kıpçakların bu bölgelerde çok daha önceden yaĢamıĢ olabileceklerine iĢaret ettiği söylenen kaynaklardan birisi de Pliny‟nin Natural History adlı ansiklopedik kitabıdır. Pliny kitabında Kafkasya geçidinde kavimlerin geçiĢini engellemek için inĢa edilmiĢ Cumania adlı bir kalenin var olduğunu ve Merv ile Kafkasya dağ sırtlarının aĢağısındaki bölgede yaĢayan halklar arasında Comani adlı bir kavminin yaĢadığını söylemektedir.234

Büyük bir bölümü Doğu Anadolu, Kafkasya ve Azerbaycan coğrafyasında meydana gelen olaylardan oluĢan Dede Korkut Hikâyeleri‟nde de Kıpçak adı geçmektedir.235 Bu kitapta Kıpçak adı Ģu Ģekilde zikredilmektedir: “Amid ile Mardin kalesini tepip yıkan, demir yaylı Kıpçak Melik‟e kan kusturan, gelip Kazan‟ın kızını erlikle alan Oğuzun ak sakallı kocaları görünce o yiğidi alkışlayan, al mahmudi

şalvarlı, atı bablı borazlı Karagüne oğlu Karabudak...”236

Kıpçak adının geçtiği kaynaklardan bir diğeri de Beyzâvî‟nin Nizâmü‟t-

Tevârih‟idir. Burada yazdığına göre Sasani Hükümdarı NûĢirevân, Kıpçakların

Derbend bölgesini istila edip buraları dağıttığını haber alınca seferini yarıda keserek geri dönmüĢtür. Geri döndükten sonra Kıpçakları mağlup eden NûĢirevân, Derbend bölgesini mamur etmiĢ ve orada çok sayıda asker bırakmıĢtır. Bu kitapta ayrıca

233 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, I, Ankara, 1993, s. 186-187.

234 Pliny, Natural History II, nĢr. H. Rackman, London, 1961, s. 359, 373.

235 Gömeç, “Türk Tarihinde Kıpçaklar”, s. 113.

236 Orhan ġaik Gökyay, Dede Korkut Hikâyeleri, Ġstanbul, 1980, s. 49-50.

49 hükümdarın sarayının yanında dört tane altın iĢlemeli tahtın bulunduğu ve bunlardan bir tanesinin Kıpçak Melik‟e ait olduğu da yazmaktadır.237

Kıpçaklar ile ilgili yukarıdaki kaynaklarda geçen bilgileri değerlendiren Z.

V. Togan, “İhtimal Sakalar ile birlikte, yahut onlardan sonra ‹‹Türk›› ismini taşıyan bir kavim bu bölgeye gelmiştir. Kıpçakların da o kadar eski zamanda mevcudiyeti yine imkân dahilindedir.” demektedir. Buna kanıt olarak ise Oğuz Kağan

Destanı‟ndaki Kıpçaklarla ilgili bilgileri göstermekte ve Pliny‟de geçen bilgilerin de

Kıpçakların milad çağlarında bu bölgelerde yaĢadıklarını desteklediğini söylemektedir. Daha sonra Beyzâvî‟nin kitabında geçen bilgileri değerlendiren Z. V.

Togan kitapta bahsedilen Kıpçakların Kumuklar olabileceğini, onların günümüzde dahi Kıpçak Ģivesiyle konuĢtuklarını ve Azerbaycan ile Derbend‟in Arap hâkimiyeti altında olduğu dönemde bile bu bölgede var olduklarını ileri sürmektedir.238

F. Kırzıoğlu kitabında Dede Korkut‟ta bahsedilen Kıpçak Melik ile

Beyzâvî‟nin bahsettiği Kıpçak Melik‟i bağdaĢtırarak Kıpçak Melik sülalesinin daha o dönemlerde bu bölgelerde var oldukları sonucuna ulaĢmakta buna kanıt olarak da

Gürcistan Tarihi‟nde verilen bilgileri göstermektedir. F. Kırzıoğlu da tıpkı Z. V.

Togan gibi Kıpçakların çok eski dönemlerden itibaren bu bölgede var oldukları görüĢündedir.239

237 Kadı Nasreddin Ebu Said Abdullah b. Ömer b. Ali Beyzâvî, Nizamü‟t-Tevârih, yay. Bünyâd-i Mevkûfât-ı Dr. Mahmud AfĢar, Tehran, 1382/1962, s. 48.

238 Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 160-161, 258.

239 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 11-12.

50

ÇalıĢmalarında zaman zaman Kıpçaklar ile ilgili bilgiler veren Ġ. Tellioğlu ise Z. V. Togan‟ın tezinin doğru olarak kabul edilmesi durumunda Orbelianlar

Tarihi‟nden Makedonyalı Ġskender zamanında Ağrı Dağı‟nın kuzeyinde yaĢadığını

öğrendiğimiz topluluğun Ġskitler değil Buntürkler ve Kıpçaklar olabileceğini söylemektedir. Ġ. Tellioğlu daha sonra W. E. D. Allen‟in Kür vadisine gelen Ġskitlerin bu bölgelere daha sonra yerleĢen topluluklar arasında eridikleri, Acara ve ġavĢat sakinlerinin ilk dönemlerde batılarında yaĢayan Lazlardan ve kuzeylerinde oturan

Megrellerden farklı antropolojik özelliklere sahip oldukları Ģeklindeki tezini değerlendirmektedir. Ġ. Tellioğlu‟na göre W. E. D. Allen‟in bahsettiği bu yerler

Gürcistan Tarihi‟nde Buntürkler ve Kıpçakların yaĢadıkları sahalar olarak gösterilen yerler ile aynıdır ve bundan dolayı asimile olan bu topluluk Ġskitler değil Buntürkler ve Kıpçaklar olabilir. Tellioğlu bunları söyledikten sonra Çor/Çol isimli bir Kıpçak uruğundan adını alan Çoruh Nehri‟nin adının bu ihtimalini güçlendirdiğini de söylemektedir.240

Kaynaklarda yer alan bütün bu bilgilere ve çağdaĢımız olan bazı tarihçilerin yukarıdaki değerlendirmelerine rağmen bazı tarihçiler Kıpçakların bu bölgeye geliĢlerini XII. yüzyılın baĢlarından itibaren baĢlatmaktadırlar. Ancak gerek yukarıda bahsettiğimiz kaynakların verdikleri bilgiler gerekse bu bölge üzerine çalıĢan tarihçilerin görüĢleri bizim de Kıpçakların XII. yüzyıldan çok daha önceki bir dönemde bu bölgeye gelmiĢ olabileceklerini düĢünmemize sebep olmaktadır.

240 Ġbrahim Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz‟de Türkler,

Trabzon, 2007, s. 36-37.

51

II. IV. David Dönemi (1089-1125) ve Kıpçakların Güney Kafkasya’ya

Göçleri

II. Giorgi‟nin 1089 yılında hayatını kaybetmesinin ardından ıslahatçı manasına gelen Aghmashenebeli lakaplı IV. David,241 16 yaĢında babasının yerine

Gürcistan tahtına geçmiĢ ve baĢkenti Tiflis olan yeni bir Kafkas monarĢisi kurmuĢtur.242 IV. David en büyük Gürcü krallarından bir tanesidir. Kısa bir süre

241 Gürcü Kralı David‟in kaçıncı David olduğu konusunda tarihçiler tarafından farklı farklı görüĢler ileri sürülmektedir. Gürcü tarihçiler W. E. D. Allen ve M. F. Brosset,

David‟i, II. David olarak adlandırırlarken [Allen, A History of Georgian People, s.

96; Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 310] F. Kırzıoğlu, Ġ. Tellioğlu ve G. Alasania gibi tarihçiler ise onu IV. David olarak adlandırmaktadırlar [Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve

Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 112; Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü

İlişkileri, s. 69; Alasania, Gürcüler ve İslam Öncesi Türkler, s. 128]. Bunların dıĢında onu III. David olarak adlandıran tarihçiler de vardır [BerdzeniĢvili-CanaĢia,

Gürcüstan Tarihi, s. 140]. Yukarıda da görüldüğü gibi bu konuda tarihçiler arasında bir görüĢ birliği yoktur. F. Kırzıoğlu, 1952 yılından itibaren resmî Sovyet ve Gürcü yayınlarında Gürcü Kralı David‟e IV. David denilmeye baĢlandığını bundan dolayı

IV. David unvanını kullandığını belirtmektedir. Bu nedenle biz de IV. David‟i doğru olarak kabul etmekteyiz, bkz. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 105.

242 Allen, A History of Georgian People, s. 96.

52 içerisinde ülkesinin bütünlüğünü sağlayan IV. David, Gürcistan‟ı ekonomik ve kültürel olarak da geliĢtirmiĢtir.243

David kral olduğunda parçalanmıĢ, yıkıntılar içinde olan, halkı uzun mücadelelere giriĢmiĢ, vatandaĢları evlerinden sürülmüĢ, halkı dağlarda ve ormanlarda saklanmakta olan bir ülkeyi miras olarak almıĢtı. IV. David bu nedenlerden dolayı planlı bir politika takip etmek zorundaydı. Onun amacı ülkeye düzen getirmek, düĢmanlara boyun eğdirmek, asilik yapan feodal lortları dizginlemek, devlet yönetimini merkezîleĢtirmek, Selçuklu askerlerine daha iyi bir

Ģekilde karĢı koyabilecek yeni bir ordu oluĢturmak ve Selçukluları ilk olarak

Gürcistan‟dan daha sonra da bütün Transkafkasya‟dan çıkartmaktı.244

Bu hedeflerini gerçekleĢtirmek için harekete geçen IV. David ilk olarak düĢmanlarından korktuğu için dağlara ve ormanlara sığınmıĢ olan halkının korkularını gidermiĢ daha sonra da onları yurtlarına geri dönmeye ikna etmiĢtir.

Bunda akıncı Türklerinin XI. yüzyılın sonlarına doğru zayıf düĢmeleri de etkili olmuĢtur. Bundan sonra soylular ve feodal beylere yönelen Gürcü Kralı, önde gelen asi feodal beylerinden birisi olan Liparit‟i yakalatarak sınır dıĢı ettirmiĢtir.245

243 Ahmet Özkan (MelaĢvili), Gürcüstan -Tarih Edebiyat Sanat Folklor-, Ġstanbul,

1968, s. 81; BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 144-145.

244 Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter2.html#4 (EriĢim Tarihi:

23.03.2015).

245 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 140.

53

Selçuklu Devleti‟nin parçalandığı, Haçlıların ve Bizans Ġmparatorluğu‟nun

Türk-Ġslam ülkeleri üzerine doğru saldırıya geçtiği, Bâtıni suikastlarının yoğunlaĢtığı ve Türk devlet ve beyliklerinin birbirlerine düĢtükleri bu dönemde246 ortaya çıkan karıĢıklıklardan faydalanmak isteyen IV. David, komĢu Ġslam ülkelerine doğru saldırıya geçmeye karar vermiĢtir. I. Haçlı Seferi‟nin baĢarıya ulaĢmasından sonra

Selçuklu tabiliğinden çıkmak için harekete geçen Gürcü Kralı, bunun için bahaneler aramaya baĢlamıĢ ve Selçuklulara ödediği vergiyi kesmiĢtir.247 Bundan sonra hücuma geçen Gürcüler, 1104 yılında Kaheti‟yi, 1110‟da ġamsvilde ve Dzerna‟yı,

1115‟te Rustav‟ı, 1117‟de GiĢ ve Kaladzor kalelerini, 1118‟de Agarani‟yi ve bir müddet Ermeni Krallığı‟na baĢkentlik yapmıĢ olan Lori Ģehrini ele geçirmiĢlerdir.248

A. IV. David’in Kıpçakları Ülkesine Davet Etme Sebepleri

IV. David üst üste kazandığı bütün bu baĢarılara rağmen ne kendisi ne de devleti için belirlediği hedefleri gerçekleĢtirecek kadar askerî güce sahip değildi.249

Kazanılan bütün bu askerî baĢarılara rağmen Türkler kıĢı halen Gürcistan‟da geçiriyorlardı, bu da ele geçirilen bölgelerin kaybedilme tehlikesini doğuruyordu.

David‟in aynı anda hem kendisini ve Ģehirlerini savunabilecek hem de savaĢları

246 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, s. 266; Mehmet Çoğ,

“Ortaçağ‟da Kafkasya Havzasında Kıpçaklar”, Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 19,

2015, s. 61.

247 GümüĢ, “Selçuklu-Gürcü ĠliĢkileri”, s. 717.

248 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 317-318; Alasania, “Gürcistan Kıpçakları”, s. 794;

Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, s. 89.

249 Metreveli, The Golden Age, s. 80.

54 sürdürebilecek kadar askerî kuvveti yoktu.250 Bu nedenle ordudaki asker sayısının arttırılması icap ediyordu. Ancak orduya alınacak bu askerlerin ülkenin ekonomisini olumsuz etkilememesi için üretimde çalıĢan insanlar arasından olmaması gerekiyordu. Bundan dolayı bu askerler Gürcü olmayan kiĢilerden seçilmeliydi.251

Bütün bunların yanında bu sırada Gürcü ordusunun içerisinde bulunduğu durum da yeni bir ordu kurulmasını zorunlu kılıyordu. Selçuklularla yapılan uzun ve yıkıcı savaĢlardan dolayı Gürcüler askerî güçlerinin çoğunu kaybetmiĢlerdi. Ayrıca

ülkesinin ekonomik imkânlarının düĢmesi ve nüfusunun azalması ordunun sayısal gücünün azalmasına da yol açmıĢtı. II. Giorgi döneminde feodal beylerin güçlerinin artmasına karĢın Kral‟ın gücünün azalması feodal ordudaki disiplini sarsmıĢtı. Bu nedenle ordunun yeniden organize edilmesi, eğitilmesi ve sıkı bir Ģekilde disipline edilmesi icap ediyordu. Çünkü bu sırada Gürcü askerlerinin çoğu demoralize olmuĢ durumdaydı ve Selçukluların yenilmez olduklarına inanıyorlardı. Bundan dolayı da zamanlarını boĢ iĢlerle harcıyorlardı.252

IV. David dönemine kadarki Gürcü ordusu, ihtiyaç zamanında kral tarafından

çağırılan derebeyi topluluklarından ibaretti. Bu dönemde Kral‟ın ve büyük derebeylerinin muhafaza kıtaları ve muhtelif kalelerdeki küçük garnizonları dıĢında

Gürcistan‟da daimî ve düzenli askerî birlikler mevcut değildi. Ordu toplandığı zaman

250 Alasania, “Gürcistan Kıpçakları”, s. 794.

251 Metreveli, The Golden Age, s. 80.

252 Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter2.html#4 (EriĢim Tarihi:

23.03.2015).

55 kralın muhafaza kıtası dıĢındaki askerler kendi Eristavlarına (ordu komutanlarına)253 tabi bulunuyorlardı. Bu nedenle krallar askerî teĢkilat kurarlarken zaman zaman büyük derebeylerine bazı tavizler vermek zorunda kalıyorlardı.254 Bunun yanında bazı derebeylerine cephede güvenmek oldukça riskli ve tehlikeliydi. Ülkenin ve kralın kaderini onlara teslim edilemezdi. Bu nedenle IV. David doğrudan kendi komutası altında olan, daimî ve düzenli bir ordu kurmaya karar vermiĢti.255 Bu sırada kraliyet, güçlü ve merkezî bir yönetimden korkan, monarĢinin imtiyazlarını kıskanan aristokrat bir sınıf tarafından kuĢatılmıĢ durumdaydı. Bundan dolayı David‟in yalnızca kendisine bağlı olan ve Gürcü toplumundaki diğer çıkarcı kurum veya kiĢilerle bağlantısı olmayan bir insan gücüne ihtiyacı vardı. Bu güç hem iç hem de dıĢ düĢmanlara karĢı kullanılabilirdi.256

253 Gürcüce ordu anlamına gelen eri (daha sonraki dönemde halk anlamında kullanılmıĢtır) ve baĢ anlamına gelen tʿavi kelimelerinin birleĢmesiyle oluĢan bu kelime ordu komutanı anlamına gelmektedir. Eristavlar, kral adına yöneticilik yapan bölgesel valiydiler, bkz. Stephen H. Rapp, “Sumbat Davitʿis-dze and the Vocabulary of Political Authority in the Era of Georgian Unification”, Journal of the American

Oriental Society, 120/4, 2000, s. 573; Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü

İlişkileri, s. 12; Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/glossary.html (25.03.2015).

254 Özkan (MelaĢvili), Gürcüstan, s. 78-79.

255 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 142.

256 Golden, “Cumanica I: The Qipčaqs in Georgia”, s. 59.

56

Bunun için de en uygun millet Kıpçaklardı. Çünkü IV. David, Kıpçakların savaĢlardaki cesaretini, seferlerdeki çevikliklerini, muharebelerdeki acımasızlıklarını, istedikleri yerleri rahatça alabileceklerini ve kendi arzularına kolayca uyum sağlayabileceklerini biliyordu. Üstelik Kıpçaklar yakında yaĢamaları ve yerli halktan olmaları sebebiyle diğer halklara oranla ülkeye çok daha kolay bir Ģekilde gelebilirlerdi.257 Ayrıca bu sırada Kıpçaklar zor bir durumda da bulunuyorlardı.

B. Kıpçakların Gürcistan’a Gelmeden Önceki Durumları ve

Gürcistan’a Göçleri

Ruslar uzun yıllar boyunca savaĢtıkları, bazen galip geldikleri bazen mağlup oldukları Kıpçaklara karĢı Suzdal (Moskova bölgesi) Knezi II. Vladimir

Monomakh‟ın258 1094 yılında baĢa geçmesiyle üstünlük kurmaya baĢlamıĢlardır.

Monomakh‟ın teĢviki ile oluĢturulan ve içerisinde Kiev Knezi Svyatopolk‟un da yer aldığı müttefik Rus kuvvetleri, 1103 yılında anî bir baskınla Kıpçakları mağlup etmiĢ ve çok sayıda Kıpçak liderini öldürmüĢlerdir. Buna karĢılık olarak 1105 ve 1106‟da

Kiev‟in doğusundaki Pereyaslavl Ģehri çevresini tahrip eden Kıpçaklar, 1107 yılında

Ruslara bir kez daha yenilmiĢlerdir. Bu yenilginin ardından Rus knezleriyle evlendirilen güzellikleriyle meĢhur Kıpçak kızları vasıtasıyla Ruslar ile Kıpçaklar arasında akrabalık iliĢkileri kurulmuĢtur. Ġki taraf arasında kurulan bu akrabalık iliĢkilerine rağmen taraflar arasındaki çatıĢmalar durmamıĢtır. 1109 yılında müttefik

257 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 114.

258 Bu knezle ilgili daha detaylı bilgi için bkz. Simon Franklin – Paul A.

Hollingsworth, “Vladimir Monomach”, The Oxford Dictionary of Byzantium, ed.

Alexander P. Kazhdan, 3, New York, 1991, s. 2184-2185.

57

Rus kuvvetleri ile Kıpçaklar arasında Rusların galibiyeti ile sonuçlanan bir savaĢ meydana gelmiĢ, bu savaĢ esnasında ünlü Kıpçak lideri Bonyak dâhil pek çok kiĢi

öldürülmüĢtür. Bunun yanında bu sıralarda bir diğer büyük Kıpçak baĢbuğu ġaruhan da259 eceliyle hayatını kaybetmiĢti. Böyle iki büyük devlet adamının art arda ölümü

Kıpçakların güç kaybetmelerine neden olmuĢtur. Bundan dolayı iki taraf arasında

1111 yılında meydana gelen savaĢ da Rusların üstünlüğü ile sonuçlanmıĢtır. 1113‟te hayatını kaybeden Svyatopolk‟un yerine Kiev Knezi olan Vladimir Monomakh, kendisinden barıĢ hediyesi (haraç) isteyen Kıpçaklar üzerine sefere çıkmıĢ ancak bozkıra çekilen Kıpçaklar onunla savaĢmaktan kaçınmıĢlardır. 1116 yılında Kiev

Knezi Monomakh liderliğindeki birleĢik Rus kuvvetleri, Kıpçaklara taarruz ederek onları mağlup etmiĢlerdir. ġaruhan‟ın yerine geçen oğlu Atrak, müttefik Rus kuvvetlerinin 1109 yılından beri Don-Donets boylarını yoğun bir Ģekilde bu Ģekilde vurup yağma etmeleri üzerine kendisine bağlı Kıpçakların bir kısmı ile birlikte 750

259 1068‟den 1107‟ye kadar geçen 40 yıl boyunca vakayinamelerde zikredilen

ġaruhan, Don Kıpçaklarının büyük hanlarından birisidir. S. M. Ahincanov‟a göre

Rus vakayinamelerinde dört asır boyunca anılan ġaruhan hanedanı Yılan kabilelerindendir (Kimek-Uran-Kay-Urankay). Bu hanedanın bilinen en önemli mensupları ise eskiden yeniye doğru Ģunlardır: Osen> ġaruhan> Atrak> Konçak>

Yurgi Konçakoviç. bkz. Ahincanov, Türk Halklarının Katalizör Boyu Kıpçaklar, s.

136-137, 143. O. Turan, ġaruhan‟ı kitabında Karahan (Kharaghan) olarak ifade etmektedir. [Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ġstanbul, 2013, s. 190].

Bu konuda O. Turan‟ı eleĢtiren F. Kırzıoğlu, O. Turan‟ın eserlerinde ġaruhan‟ı yanlıĢ bir Ģekilde Karahan olarak yazdığını ifade etmektedir. Bkz. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve

Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 114.

58 km doğuya göç ederek Osetlerin yanına yerleĢmiĢtir. Böylece Kıpçaklar ile güney komĢuları Gürcüler arasındaki temaslar kaçınılmaz bir hale gelmiĢtir.260

Yukarıda Bizans askerî gücünün çöküĢü, Selçukluların zayıflamaları ve batıdan Haçlılar tarafından yapılan saldırılar nedeniyle IV. David‟in hem hedeflerini gerçekleĢtirebilmesi hem de Kafkasları ele geçirebilmesi için uygun bir ortam bulduğunu söylemiĢtik.261 Eline geçen bu fırsatları değerlendirmek için harekete geçen IV. David, Selçuklulara karĢı ne kadar cesur savaĢçı olduklarını bildiği

Kıpçakları ülkesine davet etmeye karar vermiĢtir. Gürcü Kralı, Kıpçakların bu sırada yukarıda bahsedilen sebeplerden dolayı zor bir durumda olmaları ve Kıpçak baĢbuğu

Atrak‟ın262 güzelliğiyle meĢhur kızı Guranduht ile evlenerek onlarla akrabalık iliĢkisi kurması nedeniyle Kıpçakların Gürcistan‟a göç etmeyi kabul edeceklerini düĢünüyordu. Bundan dolayı Kıpçaklarla anlaĢmak ve kayın pederi Atrak‟ı ülkesine

260 Kurat, Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 82-83; Kırzıoğlu,

Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 108-112; Alasania, “Gürcistan

Kıpçakları”, s. 793; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 3; Hüseyin Namık, Türk

Tarihinin Ana Hatları Eserinin Müsveddeleri, No.17, YY., TY., s. 101-102.

261 Allen, A History of the Georgian People, s. 96.

262 O. Turan, Atrak adının KaĢgarlı Mahmud‟un eserinde geçen ve “rengi sarı adam” manasına gelen Etrek kelimesinin (KaĢgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk

Tercümesi, I, 1985, s. 101.) farklı telaffuz edilmiĢ hali olduğunu söylemektedir.

Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, s. 65; F. Kırzıoğlu da bu bilgiyi doğrulamakta ve Atrak adının Rus kroniklerinde Otrok Ģeklinde geçtiğini ifade etmektedir. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 112.

59 davet etmek üzere güvendiği adamlarından bazılarını onlara elçi olarak göndermiĢtir.263

Bu teklifi memnuniyetle kabul eden Kıpçaklar, IV. David‟e Osetler

Geçidi‟nin güvenliğinin sağlanmasını Ģart koĢmuĢlardı. Bunun üzerine IV. David, yanına baĢ veziri Giorgi Çıkondidel‟i de alarak sorunu çözmek için bizzat Osetler

ülkesine gitmiĢtir. Burada Oset Kralı ve ülkenin diğer büyükleri tarafından çok iyi bir

Ģekilde karĢılanan IV. David, düĢman olan bu iki grup arasında dostluk kurmakta zorlanmamıĢ (hem Kıpçaklar hem de Osetlerden rehineler almıĢtır) ve Daryal kalelerini, Oset ve Kafkas kapılarını iĢgal ederek Kıpçakların geçiĢi için güvenlikli bir yol oluĢturmuĢtur.264 Böylece Kıpçaklar için Gürcistan yolunun güvenliği sağlayan IV. David, onların güneye doğru inmelerinin önündeki engeli kaldırmıĢtır.

Selçuklular ile yaklaĢık bir asırdır mücadele eden Gürcülerin, ülkelerini Ġslam hâkimiyetinden kurtarmak için Hristiyan olan bir diğer Türk topluluğu Kıpçaklardan yardım istemesi, iki taraf arasında uzun zamandan beri devam eden bu mücadelenin aslında bir Türk-Gürcü mücadelesi değil de bir din çatıĢması olduğunu bize açıkça göstermektedir.265

263 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 319; Ergin Ayan, “Selçuklu-Kıpçak ĠliĢkileri”,

SAÜFED, 11/2, Sakarya, 2009, s. 113.

264 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 319-320; The Georgian Chronicle The Period of

Giorgi Lasha, ed. S. Qaukhchishvili, çev. Katharine Vivian, Amsterdam, 1991, s. 19-

20.

265 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 74.

60

Daryal Geçidi‟nin güvenliğinin sağlanmasından sonra David ile birlikte bu geçidi geçerek Gürcistan‟a göç eden Kıpçaklar aileleri ile birlikte “uygun yerlere” yerleĢtirilmiĢlerdir.266 1118 yılında baĢlayan bu Kıpçak göçü aynı sene içinde bitmemiĢ ertesi sene de devam etmiĢtir.267 Gürcistan‟a yerleĢtirilen her Kıpçak ailesi

Gürcü ordusu için atlı ve silahlı bir asker sağlamak zorundaydı. Bu Ģekilde meydana getirilen 40 bin kiĢilik Kıpçak ordusu sadece IV. David‟e bağlıydı ve Gürcü feodal beyleri ile hiçbir bağlatıya sahip değildi.268 IV. David bu ordunun yanında Gürcü sarayında yetiĢtirilen 5 bin Kıpçak çocuğunu da merkez kuvvetinde hizmetine

266 Thomson, Rewriting Caucasian History, s. 328. F. Kırzıoğlu, Gürcistan‟a getirilen bu Kıpçakların Yukarı Kür boyları (Cavahet, Ahıska, Ardahan, Göle) ile

Çoruh bölgesine (Bayburt ve Ġspir hariç) yerleĢtirildiklerini söylerken [Kırzıoğlu,

Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 122.], M. Lordkiphanidze onların Ġç

Kartli, Heret ve Ermenistan sınırına yerleĢtirildiklerini söylemektedir.

[Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter2.html#4 (EriĢim Tarihi:

23.03.2015)]. W. E. D. Allen‟e göre ise onlar Gürcistan ve Ermenistan‟ın nüfusunun azaldığı bölgelere yerleĢtirilmiĢlerdir. Allen, A History of The Georgian People, s.

99.

267 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 115.

268 Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter2.html#4 (EriĢim Tarihi:

23.03.2015); Golden, “Cumanica I: The Qipčaqs in Georgia”, s. 62.

61 almıĢtı.269 Askerlik hizmetlerini yerine getirmeleri için gerekli araç-gereç ve silahlarla donatılan bu Kıpçaklar sıkı bir askerî eğitime tabi tutulmuĢlardır.270

Tarihçiler Gürcistan‟a getirilen Kıpçakların sayısı konusunda 200 bin ilâ 300 bin arasında değiĢen farklı rakamlar ileri sürmektedirler.271 Tarihçiler arasındaki bu

269 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, s. 232; Sevim- Merçil,

Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 202; Allen, A History of Georgian People, s. 99; Çoğ,

“Ortaçağ‟da Kafkasya Havzasında Kıpçaklar”, s. 61. Bazı tarihçilerin Kıpçaklardan oluĢtuğunu söylediği bu ordunun orijini konusunda tarihçiler arasında farklı farklı görüĢler vardır. P. Golden bu ordunun Kıpçaklardan, diğer Türk kavimlerinden ve

Kuzey Kafkasya dağlılarından oluĢmasının muhtemel olduğunu [Golden, “Cumanica

I: The Qipčaqs in Georgia”, s. 62.] söylerken, F. Kırzıoğlu bu ordunun Kıpçakların tutsağı sayılan Peçenek, Uz ve Tork gibi kavimlerden meydana geldiğini [Kırzıoğlu,

Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 115] söylemektedir. Gürcü tarihçi G.

Alasania ise bu ordunun Kıpçaklardan oluĢmadığı görüĢündedir. [Alasania, Gürcüler ve İslam Öncesi Türkler, s. 133.]

270 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 142.

271 Gürcistan‟a gelen Kıpçakların sayısı ile ilgili tarihçiler tarafından farklı farklı görüĢler ileri sürmektedirler. Gürcistan‟a göç eden Kıpçakların sayısının 300 bini aĢtığını söyleyen tarihçiler olduğu gibi [Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 112], 200-225 bin civarında olduğunu söyleyenler de vardır [Golden,

“Cumanica I: The Qipčaqs in Georgia”, s. 62; Gökçe Yükselen Abdurrazak Peler,

“Some Notes On The History, The Culture And The Language Of The Medieval

62 farklılığın sebebi ülkeye getirilen Kıpçakların farklı farklı rakamlarla çarpılmasıdır.

Gürcü idareciler ülkeye getirilen bu Kıpçakları hemen HristiyanlaĢtırma ve yerel

Gürcü halkı içerisinde eritme hevesindeydiler. Bu nedenle Kıpçakları kıtalara bölerek onların baĢına kumandanlar (spasalaris) atamıĢlardır.272 Gürcü tarihçi R.

Metreveli, IV. David döneminden itibaren ülkeye getirilen bu Kıpçaklardan özel bir vergi toplanmaya baĢlandığını söylese de273 bir diğer Gürcü tarihçi G. Alasania bu verginin IV. David döneminden itibaren değil Kral III. Giorgi döneminden itibaren

Kıpçaklar yararına toplanmaya baĢlandığını söylemekte buna kanıt olarak da bu vergiyi toplayan resmî görevli Mosaqipcahke‟nin adına ilk olarak VIII. David (1293-

1311) tarafından yayınlanan 1297 tarihli bir belgede rastlanmasını göstermektedir.274

Rus Knezi Vladimir Monomakh‟ın ölümünden sonra Atrak‟ın Don boylarında kalan kardeĢi Sırçan, elçisi vasıtasıyla onu bozkıra geri dönmeye ikna etmeye çalıĢmıĢ ancak ilk giriĢiminde baĢarılı olamamıĢtır. Bunun ardından Atrak‟a doğduğu topraklarda yetiĢen eyevşan adı verilen otu gösteren elçi, ondan birkez daha geriye dönmesini istemiĢtir. Kendisine sunulan bu otu koklayınca gözyaĢlarına kapılan Atrak, Gürcistan‟daki bütün ününü ve güvenliğini hiçe sayarak Don boyuna

Qipchaq-Cuman Turks”, Caucasology, 15, 2010, s. 101-102; Alasania, “Gürcistan

Kıpçakları”, s. 794].

272 Metreveli, The Golden Age, s. 82; Golden, “Cumanica I: The Qipčaqs in

Georgia”, s. 63.

273 Metreveli, The Golden Age, s. 83.

274 Alasania, “Gürcistan Kıpçakları”, s. 796.

63 geri dönmeyi kabul etmiĢtir.275 Her ne kadar baĢbuğları Atrak geri dönse de

Gürcistan‟a yerleĢen Kıpçakların büyük bir kısmı onunla birlikte gitmemiĢ ve

Gürcistan‟da kalmaya devam etmiĢtir.276

275 Golden, “Güney Rusya‟nın Bozkır Halkları”, s. 378; Golden, “Cumanica I: The

Qipčaqs in Georgia”, s. 69; Gumilëv, Hazar Çevresinde Bin Yıl, s. 270. Gürcü tarihçi

G. Alasania ise Atrak‟ın Gürcistan‟dan ayrılmasının muhtemel sebeplerinden bir tanesinin Gürcü Kralı Demetre‟ye karĢı Atrak‟ın torunu Vahtang‟ı tahta geçirmek için çıkartılan isyanın baĢarısızlıkla sonuçlanmasının olabileceğini söylemektedir.

Bkz. Alasania, “Gürcistan Kıpçakları”, s. 795.

276 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 75; Hayrapet Margarian,

“The Nomads and Ethnopolitical Realities of Transcaucasia in the 11th-14th

Centuries”, Iran & the Caucasus, vol.5, Yerevan, 2001, s. 76. Bu bilgiyi doğrulayan

P. Golden, Kıpçakların baĢbuğları Atrak ile bozkıra geri dönmediklerini ve onların

Gürcistan‟ın bölgesel bir güç haline gelmesinde önemli bir rol oynadıklarını söylemektedir [Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, s. 233.]; A. N. Kurat ve M. U.

Yücel de Kıpçakların büyük bir kısmının geri dönmediğini, bugün Doğu Anadolu ve

Çıldır Gölü çevresinde yaĢayanların o dönemde Gürcistan‟da kalan Kıpçakların halefleri olduklarını ileri sürmektedirler [Kurat, Karadeniz Kuzeyindeki Türk

Kavimleri ve Devletleri, s. 84; Yücel, İlk Rus Yıllıklarına Göre Türkler, s. 63.]. Buna karĢın bazı tarihçiler Gürcistan‟daki Kıpçakların büyük bir kısmının liderleri Atrak‟la birlikte geri döndüklerini ve sadece bazı Kıpçak grupları ile üst tabaka temsilcilerinin

Gürcistan‟da kaldığını ileri sürmektedirler. Bkz. Alasania, “Gürcistan Kıpçakları”, s.

796; Ahincanov, Türk Halklarının Katalizör Boyu Kıpçaklar, s. 142; Charles J.

64

C. Gürcistan’da Selçuklu Hâkimiyetinin Zayıflaması ve Gürcü-

Kıpçak Ordusunun GerçekleĢtirdiği Faaliyetler

Gürcistan‟da yukarıdaki geliĢmelerin meydana geldiği sırada hastalığı sebebiyle ölümün yakın olduğunu düĢünen Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed

Tapar, 9 Nisan 1118‟de oğlu Mahmud‟u yanına çağırtarak ona kendi yerine Selçuklu

Devleti‟nin baĢına geçmesini söylemiĢ böylece Mahmud genç yaĢta Büyük Selçuklu

Devleti sultanı olmuĢtur.277 Tahta çıktıktan sonra çevresindeki devlet adamlarının tahriklerine ve kıĢkırtmalarına kapılan Mahmud, amcası Sencer‟e karĢı harekete geçmiĢtir. Sultan Mahmud‟un etrafındakilerin tahriklerine kapıldığını ve askerleri arasında ihtilaf çıktığını duyan Sencer, ordusu ile birlikte Horasan‟dan Irak‟a gitmiĢtir.278

Ġki taraf arasında 1119‟da Save‟de meydana gelen savaĢın savaĢın galibi olan

Sencer, yeğeni Mahmud ile bir anlaĢma yapmıĢtır. Bu anlaĢmaya göre: Rey Ģehri

Sultan Sencer‟de, imparatorluğun batı tarafları ise Sencer‟e bağlanmayı kabul eden

Mahmud‟da kalacaktır.279 Böylece sınırları doğuda Ġran„ın batısına, batıda Suriye içlerine, kuzeyde Gürcistan sınırına, güneyde Arap Yarımadası‟nın içlerine kadar

Halperin, “The Kipchak connection: The Ilkhans, the Mamluks and Ayn Jalut”,

Bulletin of the School of Oriental and African Studies, 63/2, 2000, s. 234.

277 MüneccimbaĢı, Câmiu‟d-Düvel I, s. 109.

278 Ahmed Bin Mahmud, Selçuknâme, s. 197; El-Ḥüseynî, Ahbârü‟d-Devleti‟s-

Selçukiyye, s. 61-62.

279 Merçil, Selçuklu Tarihi, s. 78.

65 uzanan Büyük Selçuklu Devleti‟ne tabi Hemedan merkezli Irak Selçuklu Devleti ortaya çıkmıĢ ve bu durum buralarda okunan hutbelerle resmî hale getirilmiĢtir.280

Görüldüğü gibi Gürcülerin, Kıpçakların desteği ile güçlerini arttırdığı yıllarda

Selçuklular içerideki taht kavgalarıyla ve çevrelerindeki diğer unsurlarla meĢguldü.

Bu nedenle IV. David yukarıda bahsettiğimiz hedeflerini gerçekleĢtirebilmek için uygun bir ortam yakalamıĢtı.

IV. David, Kür Nehri kıyısında kıĢlayan Türkmen casusları aldatmak amacıyla Abhazya‟ya gitmeyi adet edinmiĢti. 1120 yılında ilk olarak Gegut‟a giden

IV. David, buradan Hufta‟ya geçmiĢtir. Gürcü Kralı‟nın uzaklaĢtığını gören

Türkmenler sayıları çok fazla olmasına rağmen kıĢı geçirmek üzere Botora‟ya gitmiĢlerdi.281 Türkmenlerin bu hareketlerini yakından izleyen IV. David, 14 ġubat

1120‟de aniden onlara saldırmıĢ, bunun neticesinde de çok sayıda ganimet ve esir elde etmiĢtir. Bundan sonra ġirvan‟daki Kabala Ģehrini ele geçiren IV. David,

Kartli‟ye geri dönmüĢtür.282 Kartli‟ye döndükten sonra hızlı bir Ģekilde ordusunu toplayan Gürcü Kralı, 7 Mayıs 1120‟de ġirvan‟a hücum etmiĢ ve buradaki bazı bölgeleri harap ederek büyük miktarda ganimet elde etmiĢtir. Kasım ayı içerisinde

AĢorni‟ye hücum ederek oradaki Türkleri mağlup eden Gürcü Kralı, geri dönerken

280 Hüseyin Kayhan, “Irak Selçukluları (1120-1194)”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s.

786.

281 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 321.

282 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 321; Metreveli, The Golden Age, s. 85;

BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 143. F. Kırzıoğlu bu seferlerin 1121 yılında gerçekleĢtirildiğini söylemektedir. Bkz. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk

Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 116.

66 yolu üzerinde bulunan Sevgelamec‟deki Türkmenlere saldırarak onları da yenilgiye uğratmıĢtır.283

1121 yılı ilkbaharı baĢlarında Türkmenlerin Berda‟ya yerleĢtiklerini haber alan IV. David, aynı yılın Haziran ayında Kıpçaklarla birlikte kabarmıĢ Kür Nehri‟ni geçerek Alon‟a doğru hareket etmiĢtir. Gürcü Kralı burada Türkleri mağlup ettikten sonra Arabya ile Berda‟yı tahrip etmiĢ ve orada iki gün kaldıktan sonra zengin bir ganimetle geriye dönmüĢtür. Üst üste alınan bu yenilgiler nedeniyle ümitsizliğe kapılan Türkmenler ile birlikte Gence, Tiflis ve Dmanis tacirleri elleri, yüzleri ve bütün gövdeleri karalara bürünmüĢ bir Ģekilde Irak Selçuklu Sultanı Mahmud‟a ve

Ġran‟ın bütün bölgelerine giderek uğramıĢ oldukları felaketi anlatmıĢlardır.284

D. Didgorni SavaĢı (1121)

Gürcü Kralı IV. David‟in kendilerine yaptığı Ģiddetli baskılara daha fazla dayanamayan Tiflis Müslümanları, 1121 yılında Arran, Nahcivan ve Aras Nehri‟ne kadarki bölgenin hâkimi olan, Sultan Mahmud‟un kardeĢi Melik Tuğrul‟a haber göndererek kendilerini bu baskıdan kurtarmasını ve Tiflis‟e hâkim olmasını istemiĢlerdir.285 Bu teklifi kabul eden Melik Tuğrul, Gürcülere karĢı giriĢeceği bir sefer için sadece kendi kuvvetlerinin yeterli olmayacağını biliyordu. Bu nedenle

Haçlılara karĢı yaptığı baĢarılı savaĢlar ile Ġslam dünyasında ünlenmiĢ olan Mardin

283 Thomson, Rewriting Caucasian History, s. 331-332.

284 The Georgian Chronicle The Period of Giorgi Lasha, s. 23,24; Brosset, Gürcistan

Tarihi, s. 322; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 116.

285 Ġbnu‟l-Ezrak, Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi, s. 34; Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.

268; Sevim- Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 235.

67

Emîri Ġlgazi‟ye286 haber göndererek “Gürcü seferi için hazırlık yapmasını” bildirmiĢtir. Melik Tuğrul‟dan aldığı emirin ardından bir taraftan askerî hazırlıklara giriĢen Ġlgazi, diğer taraftan da -Erzen hâkimi Togan Arslan‟a haber göndererek

Gürcü seferine hazırlanmasını ve “Tiflis‟in doğusundan Gürcü topraklarına girmesini” bildirmiĢtir. Bunun üzerine yanına Kadı Alemüddin b. Nebata, oğlu

Alemüddin Ebûl-Kebir ve vezir Ebû Temmam b. Abdun‟u alan Togan Arslan, ordusuyla birlikte ilk olarak Erzurum‟a oradan da Trialet yolu ile Tiflis‟e gitmek

üzere hareket etmiĢtir. Müttefikler ordularının toplanma yeri olarak Tiflis‟i kararlaĢtırmıĢlardı. Diğer taraftan Melik Tuğrul ve Atabeyi Gündoğdu da askerleriyle birlikte Gence‟den hareket etmiĢlerdi. Ġlgazi ise halifeyi tehdit ettiği için halifenin hücumuna uğrayan ve kendisine sığınmıĢ olan Emîr Dübeys287 ile birlikte

Mardin‟den harekete geçmiĢti.288 Müttefik kuvvetlerinin sayısı Tiflis‟e

286 Bu kiĢi hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Ali Sevim, “Ġlgazi, Necmeddin”,

DİA, c. XXII, Ġstanbul, 2000, s. 89-90; Ali Sevim, Ünlü Selçuklu Komutanları Afşin,

Atsız, Artuk ve Aksungur, Ankara, 1990, s. 70-71.

287 1071 yılında doğan Emîr Dübeys, Hille Emîri Seyfüddevle Sadaka bin Mezyed‟in oğludur. Hayatı hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Kamāl Al-Din Ġbn Al-„Adim,

Bugyat At-Talab Fi Tarih Haleb Selçuklularla İlgili Haltercümeleri, yay. Ali Sevim,

Ankara, 1976, s. 86-88; Abdülkerim Özaydın, “Dübeys bin Sadaka”, DİA, c. X,

Ġstanbul, 1994, s. 14.

288 Ali Sevim, “Artuk Oğlu Ġlgazi”, Belleten, XXVI/101-104, Ankara, 1962, s. 683-

684; V. Minorsky, “Caucasia in the History of Mayyafariqin”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, 13/1, London, 1949, s. 32; Kazım PaydaĢ,

“Artuklular ve Gürcüler”, Artuklular, ed. Ġbrahim ÖzcoĢar, c. 1, Mardin, 2008, s.

68 yaklaĢtıklarında 30 bine yaklaĢmıĢtı.289 David‟in ordusunda ise 40 bin seçme Gürcü muharip askerden baĢka 15 bin Kıpçak, 5 bin Alan ve 100 kadar Frank askeri yer almaktaydı.290

Ġki taraf arasında 18 Ağustos 1121‟de Didgorni‟de meydana gelen bu savaĢ

Gürcülerin üstünlüğü ile sona ermiĢtir.291 Çok sayıda Müslüman askerini öldüren

216-217; Ġlhan Erdem, “Doğu Anadolu Türk Devletleri”, Türkler, 6, Ankara, 2002, s.

404.

289 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 450. Buna karĢın Urfalı Mateos müttefik kuvvetlerinin sayısını oldukça abartılı bir Ģekilde vermektedir. Ġlgazi‟nin emrindeki asker sayısını 150 bin, yardımcı kuvvetlerinin sayısını ise 10 bin kiĢi olarak veren

Urfalı Mateos, Melik Tuğrul‟un komutasında 400 bin kiĢilik bir ordu olduğunu söylemektedir. Bkz. Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 268-269; Smbat ise müttefiklerin 150 bin kiĢilik bir orduyla Gürcistan‟a girdiklerini ileri sürmektedir.

Bkz. Smbat Sparapet's Chronicle, s. 68.

290 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.270; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.

191. Ermeni müverrih Smbat ise Gürcü Kralı David‟in ordusunda 40 bin Kıpçak, 18 bin Alan, 500 Frank ve 10 bin Ermeni bulunduğunu söylemektedir Bkz. Smbat

Sparapet's Chronicle, s. 68. D. M. Lang da Smbat‟ın vediği bilgiyi doğrulamakta ve

Kafkas steplerinden gelen 40 bin Kıpçak ve birkaç yüz Frank‟ın Gürcü ordusuna yer aldığını söylemektedir Bkz. David Marshall Lang, The Georgians, London, 1966, s.

111-112.

291 H.A.R. Gibb, The Damascus Chronicle Of The : Exracted and

Translated From The Chronicle Of Ibn Al-Qalānisī, London, 1932, s. 164; Brosset,

Gürcistan Tarihi, s. 323; Azîmî, Azîmî Tarihi, s. 53; Kemâlüddîn Ġbnü‟l-Adîm,

69

Gürcüler, 4 bin kiĢiyi esir etmiĢlerdir. Ġlgazi, Dübeys ve Melik Tuğrul‟un da aralarında bulunduğu bazı önemli kiĢiler ise canlarını zor kurtarmıĢlardır.292

Ġbnü‟l-Ezrak bu yenilginin sebebi olarak Melik Tuğrul ve Togan Arslan‟ın

Ġlgazi ile buluĢmayı kararlaĢtırdıkları bölgeye ulaĢamamalarını gösterirken293 Ġbnü‟l-

Esir, Selçuklu askerlerinin Gürcü ordusunda bulunan 200 Kıpçak askerinin kendilerine doğru aman dilemek amacıyla geldiklerini düĢünerek onlara müdahale etmemelerini ve müttefiklerin karargâhına giren bu Kıpçakların Selçuklu askerlerini ok yağmuruna tutmalarını göstermektedir.294

Gürcülere büyük bir saygınlık kazandıran Didgorni zaferi, Haçlıların,

Gürcistan‟ı Hristiyanlığın doğudaki kalesi olarak görmelerini sağlamıĢtır.295

Zübdetü‟l-Haleb Min Târîhi Haleb‟de Selçuklular (H.447-521=1055-1127), terc. Ali

Sevim, Ankara, 2014, s. 150; Sevim- Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 335; Sh.

A. Meskhia, An Outline Of Georgian History, Tbilisi, 1968, s. 13.

292 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 450; Ġbnü‟l-Adîm, Zübdetü‟l-Haleb Min Târîhi

Haleb‟de Selçuklular, s. 150. Ermeni müverrihi Smbat bu savaĢta ölenlerin sayısını abartılı bir Ģekilde 400 bin, esir edilenlerin sayısını ise 50 bin kiĢi olarak vermektedir.

[Smbat Sparapet's Chronicle, s. 68]. Urfalı Mateos da benzer bir Ģekilde bu savaĢın neticesinde 400 bin Türk‟ün öldürüldüğünü, 30 bin kiĢinin esir edildiğini söylemektedir. [Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 270.]

293 Ġbnu‟l-Ezrak, Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi, s. 35.

294 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 450; Ayan, “Selçuklu-Kıpçak ĠliĢkileri”, s. 114-

115.

295 Fahrettin Çiloğlu, Dilden Dine, Edebiyattan Sanata Gürcülerin Tarihi, Ġstanbul,

1993, s. 46.

70

Kazanılan bu galibiyet Gürcülerin aklında yer edinmiĢ olan Türklerin yenilmez olduğu fikrini ortadan kaldırdığı gibi onlara ülkelerini Türklerden kurtarabileceklerine dair umut da vermiĢtir. Ġslam dünyasına Gürcistan‟da ciddî bir düĢmana sahip olduklarını gösteren bu zafer, Gürcülere hem Tiflis yolunu hem de yeni zaferlerin önünü açmıĢtır.296 IV. David bu zaferle saltanatının sonuna kadar

Transkafkasya‟nın büyük bir kısmını hem doğrudan hem de dolaylı olarak kontrolü altına almıĢtır. Böylece Gürcistan bu bölgedeki en güçlü devletlerden birisi haline gelmiĢtir.297 Gürcistan tarihinde Dzleva Sakvirveli yani Muhteşem Zafer olarak adlandırılan bu gün, Ağustos ayının ortasında Gürcüler tarafından Didgoroba

Bayramı olarak kutlanmaktadır.298

Didgorni zaferinin ardından Tiflis üzerine yürüyen Gürcüler, Ģehri muhasara etmiĢlerdir. Muhasara sebebiyle zor duruma düĢen Tiflis halkı, Ģehir kadısını ve hatibini Gürcülere göndererek onlardan aman dileseler de Gürcüler onlara kulak asmamıĢlardır.299 Bu kuĢatma neticesinde 1122 yılında300 yaklaĢık 400 yıldan beri

296 Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter2.html#4 (EriĢim Tarihi:

23.03.2015)

297 Golden, “Cumanica I: The Qipchaqs in Georgia”, s. 73.

298 Suny, The Making of Georgian Nation, s. 44.

299 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 450.

300 Tarihçiler Tiflis‟in Gürcüler tarafından alındığı tarihle ilgili farklı farklı tarihler vermektedirler. Bazı tarihçiler Tiflis‟in 1121‟de alındığını [V. Minorsky, “Tiflis”, s.

267; Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, s. 79] söylerlerken bazıları 1122‟de alındığını

[Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 324; Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 270; Kırzıoğlu,

71

Müslümanların hâkimiyeti altında olan Tiflis Ģehri Gürcülerin eline geçmiĢtir.301

ġehirde 500 kiĢiyi iĢkence ederek öldüren302 Gürcüler, daha sonra Ģehrin çoğunu yakmıĢlardır.303 IV. David, Tiflis‟in ele geçirilmesinden sonra devletinin baĢkentini

Kutais‟ten Tiflis‟e taĢımıĢtır.304

Böylece Tiflis‟i ele geçiren Gürcüler tarihlerinde ilk kez ülkelerinin doğu ve batı kısımları birleĢtirilerek Gürcistan adı verilen bir ülke kurmuĢlardır.305 Bundan sonra Gürcü Krallığı komĢu devletlerin topraklarını ele geçirerek vassalı haline getirdiği altın çağına girmiĢtir.306 Her ne kadar Tiflis Ģehri Gürcülerin eline geçse de

Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 117; Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda

Türk-Gürcü İlişkileri, s. 80] söylemektedirler. Bunların yanında Tiflis‟in 1123 yılında alındığı [Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 191] söyleyen tarihçiler de vardır.

301 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 324; Azîmî, Azîmî Tarihi, s. 53; Turan, Selçuklular

Zamanında Türkiye, s. 191; David M. Lang, Studies in the Numismatic History of

Georgian in Transcaucasia, New York, 1955, s. 20; Erdem, “Doğu Anadolu Türk

Devletleri”, s. 404.

302 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 270; Smbat Sparapet's Chronicle, s. 68; Vardan

Arewelts'i, Compilation of History, s. 68; Müverrih Vardan, “Türk Fütühatı Tarihi

(889-1269)”, s. 195.

303 Suny, The Making of Georgian Nation, s. 44.

304 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 143; Ercilasun, “Selçuklular‟ın

Kafkasya Politikası”, s. 427.

305 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 80.

306 Robert H. Hewsen, The Geography of Ananias of Širac (Ašxarhac„oyc„) The Long and The Short Recessions, Wiesbaden, 1992, s. 129.

72 burada etkisini uzun süre muhafaza eden Müslümanlar, Ģehir hayatında önemli rol oynamaya devam etmiĢlerdir. Bu nedenle Gürcüler onlar için bir dizi ekonomik ve dinî kolaylıklar sağlamak zorunda kalmıĢlardır.307

Gürcülerin üst üste kazandıkları bu baĢarıların ardından Tiflisli Müslümanlar feryat figan ederek Bağdad‟a Sultan Mahmud‟un yanına yardım istemek için gitmiĢlerdir (1122-1123). Bağdad‟a vardıklarında Sultan Mahmud‟un Hemedan‟da olduğunu öğrenen Müslümanlar, Hemedan‟a giderek Sultan‟dan kendilerine yardım etmesini istemiĢlerdir.308

Gürcülerin kazandıkları bu baĢarılardan en fazla etkilenenlerden birisi de

Derbend-i ġirvan ahalisiydi. Bu nedenle Ģehrin ileri gelenlerinden bir topluluk

Selçuklu Sultanı‟nın yanına giderek ona çektikleri sıkıntıları, içinde bulundukları zaafı ve ülkelerini ellerinde tutma konusunda ne kadar aciz bir durumda olduklarını anlatmıĢlardır. Sultan Mahmud üst üste gelen bu Ģikâyetler üzerine Gürcülerin

üzerine doğru harekete geçmiĢtir.309

1123 yılında ġirvan‟a giren Sultan Mahmud, ġirvanĢah III. Menuçehr b.

Feridun‟u yakalayarak ġamahı‟yı zapt etmiĢ ve Gürcü Kralı David‟e Ģöyle bir mektup göndermiĢtir: “Ormanlar kralısın ve asla ovalara inmezsin. İşte ben

Şirvanşah‟ı yakaladım ve kendisinden haraç talep ederim. Onu istiyorsan bana uygun hediyeler gönder, değilse de derhal beni görmeye gel.” Kendisine gelen bu mektubu okuyan IV. David, derhâl bütün askerlerinin toplanması için emir vermiĢtir.

307 A. Rauf Hüseynof, “Irak Selçukluları ve Kafkaslar”, VII. Türk Tarih Kongresi

(Ankara: 25-29 Eylül 1970), I, Ankara, 1972, s. 396.

308 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 450.

309 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 486.

73

Kralın bu çağrısına olumlu cevap veren askerler ülkenin her tarafından gelerek IV.

David‟in hizmetine girmiĢlerdir. Bu sırada sadece Kıpçak askerlerinin sayısı 50 bin kiĢi310 idi. Gürcü kaynağı, Selçuklu Sultanı‟nın kendisine karĢı harekete geçen Gürcü ordusunun sayı ve kuvvetini haber aldıktan sonra onların gücünden çekinerek311 karargâhını terk ettiğini ve kendi Ģehrine doğru geri çekildiğini, buna karĢı Gürcü

Kralı‟nın geri çekilen düĢmana saldırmanın doğru olmayacağına karar vererek yerinde kaldığını söylemektedir.312 Ġbnü‟l-Esir ise Gürcü kaynağının aksine iki tarafın tam savaĢa baĢlayacağı sırada Gürcüler ve Kıpçaklar arasında ortaya çıkan bir anlaĢmazlık nedeniyle Gürcülerin Selçuklularla savaĢmadan geri çekildiklerini söylemektedir.313

IV. David‟in ordusu aynı gün 10 bin kiĢilik büyük bir kuvvetle Sultan

Mahmud‟un yanına gitmekte olan Arran Atabeyi Aksungur‟a (Ağsuntul) yolda saldırarak mağlup etmiĢ ve 4 bin adamını kılıçtan geçirmiĢtir. Bundan sonra birkaç gün istirahat eden Gürcü Kralı, 1123 yılı Haziran ayında ġirvan‟a girerek

310 Gürcü tarihçi G. Alasania 50 bin sayısının Kıpçak askerlerinin sayısı değil Gürcü ordunun toplam asker sayısı olduğunu ileri sürmektedir. G. Alasania bu iddiasına kanıt olarak ise Gürcistan Tarihi adlı kaynağın Rusçasında Gürcü ordusunun toplam asker sayısının 50 bin kiĢi olarak verilmesini göstermektedir. Alasania, Gürcüler ve

İslam Öncesi Türkler, s. 135.

311 O. Turan, Sultan Mahmud‟un geri çekilmesinin sebebi olarak ülke içerisinde yaĢanan karıĢıklıkları göstermektedir. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 192.

312 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 324-325; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk

Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 118.

313 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 487.

74

ġirvanĢah‟ın ikamet yeri olan Gülistan‟ı ele geçirmiĢtir. Ertesi sene Mart ayında

Kartli‟ye girerek Dmanis Ģehrini almıĢtır. Aynı yılın Nisan ayında ġaburan‟da

Derbend kumandanına taarruz eden IV. David, ona itaat eden Kürtleri, Lezgileri ve

Kıpçakları kılıçtan geçirdikten sonra Gassani ve Hozaond kaleleri ile çevresindeki toprakları zapt etmiĢtir.314

Daha sonra ileri harekâtına devam eden Gürcü Kralı, Mayıs ayı içerisinde

Somkhet, Gagni, Terunakan, Kavazin, Norberd, Manasgemni ve Nalincakar kalelerini zapt etmiĢtir. Bu harekâtını Haziran ayında da sürdüren IV. David,

Cavahet, Göle, Karnifola ve Ġspir‟e kadar Pasin bölgesini kat ederek buralarda bulunan bütün Türkmenleri ya kılıçtan geçirmiĢ yada esir etmiĢtir. Buradan Buyarta

Kur‟a giden David, Oltu‟yu yakıp Trialet‟e dönmüĢtür.315 F. Kırzıoğlu‟na göre

Kıpçaklar bundan sonra Cavakhet‟ten Ġspir‟e değin yeni alınan bu bölgelere yerleĢmeye baĢlamıĢlardır.316 Böylece Gürcüler üst üste kazandıkları bu askerî baĢarıların ardından Doğu Anadolu‟daki hâkimiyet sahalarını daha da geniĢletmiĢlerdir.

Daha önceki bölümde bahsettiğimiz gibi Ermenilerin en önemli yerleĢim yerlerinden bir tanesi olan Ani Ģehri, 1064 yılında Sultan Alp Arslan tarafından uzun bir kuĢatma neticesinde fethedilmiĢti.317 Bundan sonra 60 yıl boyunca

314 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 325-326; Juansher's Concise History of the

Georgians, s. 113; Thomson, Rewriting Caucasian History, s. 336.

315 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 325-326; The Georgian Chronicle The Period of

Giorgi Lasha, s. 28; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 119.

316 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 119.

317 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 51-52; Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 119-121.

75

Müslümanların hâkimiyeti altında kalan Ani, 20 Ağustos 1124‟te Ģehrin ileri gelenlerinin Bozan mevkiine gelerek Ģehri ve ormanlarını David‟e teslim etmek istediklerini bildirmesi neticesinde elden çıkmıĢtır. ġehrin ileri gelenlerinin kendisine yaptığı bu teklifi kabul eden IV. David, çeĢitli yerlere davetler göndererek üç gün içerisinde 60 bin kiĢilik büyük bir ordunun emrinde hazır olmasını sağlamıĢtır.

Bunun ardından Ani‟ye doğru harekete geçen IV. David, üç günde Ģehre ulaĢmıĢ ve

Ģehrin mallarını, ormanlarını, köylerini ve de civar bölgelerini zor kullanmadan hâkimiyeti altına almıĢtır.318 Böylece 60 yıl boyunca Müslümanların idaresi altında kalan Ani Ģehri yeniden Hristiyanların eline geçmiĢ ve Müslümanlar tarafından camiye çevrilen Ani Katedrali yeniden Ermeni papazlarını, piskoposlarını ve rahiplerini yeniden bünyesinde toplamıĢtır. Ermeniler bu katedralin Müslümanların elinden alınmasından sonra çok büyük bir sevinç yaĢamıĢlardır.319

Böylece Ani Ģehrini zapt eden IV. David, Ģehri Mesh Aznavurlarına320 teslim ettikten sonra Gürcistan‟a geri dönmüĢtür. Gürcistan‟da bulunduğu sırada ordularına

318 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 326; Juansher's Concise History of the Georgians, s.

114; Thomson, Rewriting Caucasian History, s. 337; Fahrettin Kırzıoğlu, Kars-

Arpaçayı Boyları Eski Merkezi Anı Şehri Tarihi (1118-1236), Ankara, 1982, s. 70;

Kesrevî-i Tebrizî, Şehriyârân-i Gumnâm, III, Tehran, 1308/1930, s. 63.

319 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 279-280; Smbat Sparapet's Chronicle, s. 70;

Tebrizî, Şehriyârân-i Gumnâm, III, s. 63.

320 V-XII. yüzyıllar arasında Gürcistan‟daki feodal lordu ifade ederken XII-XVIII. yüzyıllar arasında feodal soyluluğun bir alt derecesini ifade etmektedir, bkz.

Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/glossary.html (25.03.2015).

76 birkaç gün dinlenmeleri için izin veren Gürcü Kralı, daha sonra ġirvan‟a hareket ederek ġamahı‟yı, Bigrit Kalesi‟ni ve bütün ġirvan‟ı zapt etmiĢtir. Buraya Heret ile

Kahet askerlerinden oluĢan güçlü garnizonlar bırakan IV. David, idaresini baĢ nazırı

Simon Çıkondidel‟e tevdi etmiĢtir. ġirvan‟daki iĢlerini düzene koyup Kürtlere,

Lezgilere ve Taraslara çok sayıda iyilik yapan Gürcü Kralı daha sonra Gürcistan‟a geri dönmüĢtür. Gürcistan‟a geri döndükten sonra buradaki Kıpçaklara kıĢlaklar veren ve kumandanlar tayin eden IV. David daha sonra ilkbaharda yapılacak olan askerî harekâtlar için planlar yapmaya baĢlamıĢtır. Ardı arkası kesilmeyen bu Gürcü saldırılarından bıkan Irak Selçuklu Sultanı Mahmud, IV. David‟e hediyelerle birlikte elçiler göndererek ondan barıĢ, dostluk ve Kıpçak akınlarını durdurmasını istemiĢtir.321

Gürcistan Tarihi‟nde IV. David döneminde ülkeye getirilen Kıpçakların,

Gürcü Kralı‟na karĢı komplolar kurdukları ancak David‟in düzenlenen bu suikastların hepsinden sağ salim kurtulduğu ileri sürülmektedir.322 F. Kırzıoğlu,

Kıpçakların, IV. David‟e karĢı bu tarz giriĢimlerde bulunmalarının sebebi olarak yaĢadıkları yurt edinme ve yerleĢim problemlerini göstermekte buna kanıt olarak da

IV. David‟den sonra devletin baĢına geçen Demetre‟nin ilk iĢ olarak Kıpçakların iskânı meselesini halletmesini göstermektedir.323 F. Kırzıoğlu‟nun bu görüĢünü destekleyen A. Usta, IV. David‟in yeni ele geçirdiği topraklar üzerinde doğrudan hâkimiyet kurmak istemesine karĢın buralara yerleĢen Kıpçakların buna imkân

321 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 326-327; Juansher's Concise History of the

Georgians, s. 114; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 120.

322 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 335.

323 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 121.

77 tanımadıklarını bu durumun da iki taraf arasında bir gerginlik yarattığını söylemektedir.324

Gürcistan Tarihi adlı kaynakta “Onun, Kıpçakların elinden para mukabilinde alarak azat ettiği esirleri kim sayabilir?”325 Ģeklinde geçen cümleden de anlaĢıldığı

üzere Gürcüler ile Kıpçaklar arasında zaman zaman anlaĢmazlıklar yaĢanmıĢtır.

E. IV. David Döneminde Kıpçakların Gürcü Krallığı’na Sağladıkları

Katkılar

IV. David‟in Kıpçakları ülkesine getirmek için göstermiĢ olduğu bu çabalar boĢa gitmemiĢtir. David onlardan sağlamıĢ olduğu askerî destekler sayesinde

Selçuklulara büyük darbeler indirmiĢtir. Böylece tek baĢına elde edilmesi mümkün olmayan büyük zaferler elde eden Gürcü Kralı, çevresindeki diğer devletlere korku ve dehĢet saçmıĢtır.326

Daryal Geçidi yoluyla getirilen Kıpçaklar, Gürcistan ve Ermenistan‟ın insansız bölgelerine yerleĢtirildikleri için bu bölgelerin demografik yapısının değiĢmesine neden olmuĢlardır.327 Bu da Kür ve Çoruh Nehri çevresinin daha önce görülmemiĢ bir Ģekilde canlanmasına yol açmıĢtır.328 Böylece Gürcüler, Kıpçak

324 Usta, “XIII. yy‟daki Moğol Ġstilâsına Kadar Kıpçakların Kafkasya‟daki

Faaliyetleri”, s. 39.

325 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 331.

326 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 320; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 115.

327 Allen, A History of Georgian People, s. 99.

328 Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 191.

78 iskânıyla birlikte bölgedeki demografik yapının kendi lehlerine değiĢmesine bağlı olarak ülkelerindeki kalabalık Türkmen nüfusa karĢı durabilecek yeni bir güce kavuĢmuĢlardır.329

IV. David bunun yanında Kıpçaklardan aldığı askerî destekler sayesinde kendisine itaat etmeyen ve karĢı gelen feodal beyleri bertaraf ederek yola getirmiĢ, bu sayede de merkezî ve mutlak bir otorite kurmuĢtur.330 Yani Kıpçaklar hem

ülkenin merkezî otoritesinin kuvvetlenmesine hem de Gürcistan‟ın bölgesel bir güç haline gelmesine katkıda bulunmuĢlardır.

Kıpçakların da dâhil olduğu ordusu ile birlikte Ani‟yi, ġirvan‟ı, ġamahı‟yı,

Dağıstan eteklerinin de dâhil olduğu Ermenistan‟ın çoğunu, Derbend‟i, Osetya ve

Abhazya‟ya kadar olan bölgeleri hâkimiyeti altına alan IV. David, Gürcistan‟ın sınırlarını tarihî sınırlarının da ötesinde geniĢletmiĢtir.331 Bu dönem Gürcü tarihinin altın çağı olarak tarihe geçmiĢtir. Kıpçaklardan sağladığı askerî destekler sayesinde

ülkesinin sınırlarını o zamana kadar hiç olmadığı kadar geniĢleten IV. David, beĢ yıl içerisinde ülkesini siyasî bakımdan Kafkasya‟nın en önemli gücü haline getirmiĢtir.

Böylece yarım asırdan fazla zamandır Selçuklular karĢısında savunma durumunda olan Gürcü Krallığı, Selçuklulara karĢı üstün hale gelmiĢtir. Aynı Ģekilde Çağrı

Bey‟in Doğu Anadolu seferinden itibaren Türkleri yenilmez olarak gören Gürcüler,

IV. David döneminde siyasî birliğin sağlanmasıyla oluĢan millî Ģuurla birlikte büyük

329 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 76-77.

330 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 117; Meskhia, An

Outline Of Georgian History, s. 13.

331 Lang, The Georgians, s. 111-112.

79 zaferler kazanarak bu psikolojiden kurtulmuĢlardır. ġüphesiz bu baĢarıların altında yatan en önemli unsur David‟in ülkesine göç ettirdiği Kıpçaklardır.332 Gürcülerin kazandığı bu baĢarılarda Kıpçakların oynadıkları rolün önemini kabul eden G.

Alasania, IV. David‟in Kıpçakların Gürcistan‟a göç etmelerinin ardından çok sayıda yeri ele geçirdiğini ve kaynaklarda her seferinde bahsedilmese de Kıpçakların IV.

David‟in bütün savaĢlarına katıldıklarını söylemektedir.333

Kıpçaklar yaptıkları bu hizmetlerin karĢılığında IV. David‟den sürülerini otlatabilecekleri ve yerleĢebilecekleri yerler almıĢlardı. Askerlikten baĢka hiçbir mesleği olmayan bu göçebe Kıpçaklar, Gürcülere sağladıkları askerî hizmetler karĢılığında onlardan ücret de alıyorlardı. Görüldüğü gibi Kıpçakların, Gürcülere sağladıkları faydalar onlardan aldıkları Ģeyler ile mukayese bile edilemeyecek

ölçüdedir. Hizmetine aldığı Kıpçakları HristiyanlaĢtırarak soydaĢları ile aralarında dinsel bir düĢmanlık yaratan IV. David, onları savaĢlarda soydaĢları Selçuklulara karĢı kullanmıĢtır.334

IV. David döneminde Gürcistan‟a getirilerek ülkenin çeĢitli yerlerine yerleĢtirilen Kıpçaklar, kısa süre içerisinde Gürcüce öğrenmiĢ ve Hristiyanlığı kabul etmiĢlerdir. YerleĢik hayata geçmenin de etkisiyle kademeli olarak yerel halkla kaynaĢmaya baĢlayan Kıpçaklar bir süre sonra asimile olmuĢlardır.335 Dönemin ana

332 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 83-84.

333 Alasania, “Gürcistan Kıpçakları”, s. 795.

334 Ayan, “Selçuklu-Kıpçak ĠliĢkileri”, s. 118.

335 Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter2.html#4 (EriĢim Tarihi:

23.03.2015); Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, s.233; Özkan (MelaĢvili),

80 kaynakları da Gürcistan‟a gelen bu Kıpçakların bir müddet sonra din değiĢtirerek

HristiyanlaĢtıklarını açıkça ortaya koymaktadırlar.336 Tarihçi D. M. Lang, büyük

ölçüde Brakisefal ve Hiperbrakisefal kafa yapısına sahip olan Gürcülerin, çoğunlukla siyah saçlı, ela gözlü, düz ince burunlu, uzun, iri ve güçlü insanlar olduklarını, buna karĢın günümüz Gürcü nüfusunun yüzde otuzunun fizyolojik olarak güzel, açık ve renkli tenli, mavi veya gri gözlü, sarıĢın, çengel burunlu, yüksek ve de geniĢ alınlı olduğunu söylemektedir.337 Lang‟ın verdiği bu tip özelliklerinin Kıpçakların fizyolojik özellikleri ile aynı olduğunu söyleyen Ġ. Tellioğlu, bunların Gürcüler içerisinde asimilasyona uğrayan Kıpçaklar olduklarını söylemektedir.338 Ġlyas

Gürcüstan, s. 80; Çoğ, “Ortaçağ‟da Kafkasya Havzasında Kıpçaklar”, s. 63. Ancak bazı tarihçiler Gürcistan‟a yerleĢen bu Kıpçakların asimile olduklarını kabul etmemektedirler. Onlara göre Kıpçakların büyük çoğunluğu baĢbuğları Atrak ile birlikte bozkıra geri dönmüĢtür. Gürcistan‟da ise sadece üst tabaka Kıpçaklar kalmıĢladır. Bkz. Alasania, “Gürcistan Kıpçakları”, s. 795-796.

336 Juansher's Concise History of the Georgians, s. 111; The Chronicle of Michael the Great, Patriarch of the Syrians, s. 162; Suryani Patrik Mihailin Vakainamesi II.

Kısım (1042-1195), s. 14; The Georgian Chronicle The Period of Giorgi Lasha, s.

20.

337 David Marshall Lang, Gürcüler, çev. NeĢenur Domaniç, Ġstanbul, 1997, s. 18.

338 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 78.

81

Üstünyer‟e göre eğer Kıpçaklar asimile olmasalardı bugün yaklaĢık olarak 5 milyon nüfusu olan Gürcistan içerisinde 1 milyon kadar Kıpçak yaĢıyor olacaktı.339

III. I. Demetre Döneminde (1125-1156) Kıpçaklar

36 yıl boyunca krallık yapan IV. David‟in 24 Ocak 1125 Cumartesi günü 53 yaĢında hayatını kaybetmesinin ardından yerine daha önceden kendi elleriyle taç giydirdiği oğlu I. Demetre geçmiĢtir.340 Babasının sağlığında devlet iĢlerinde ona yardımcı olan ve onunla birlikte savaĢlara katılan I. Demetre, babası kadar güçlü ve kabiliyetli bir kiĢiliğe sahip değildi.341

Gürcistan Tarihi adlı kitapta IV. David‟in hayatını kaybetmesinin ardından

III. Giorgi (1156-1184) dönemine kadar Kıpçaklardan doğrudan bahsedilmese de

çeĢitli kaynaklardan onların bu dönemdeki faaliyetleri hakkında bilgi sahibi olmaktayız. Gürcistan Tarihi‟nde “Büyük kıral David Tiflis‟i zapt ettiği ve Heret ve

Kahet‟i kuşattığı vakit, Heret, Somhet, Taşir, Cavahet, Aşağı Ardahan ve Ardahan kalelerinden başka hiçbir yerde ahali yoktu. Dimitri‟nin saltanatı zamanında Tao toprakları tekrar halkla doldu.”342 Ģeklinde geçen bilgiyi değerlendiren F. Kırzıoğlu,

Kıpçakların, I. Demetre‟nin tahta geçmesinin ardından Türkmenlerin çekilmeleri ile

339 Ġlyas Üstünyer, Kaf Dağı‟nın Güney Yüzü Gürcistan Kültür, Gelenek, Mekân,

Kimlik, Ġstanbul, 2000, s. 65.

340 The Georgian Chronicle The Period of Giorgi Lasha, s. 46; Thomson, Rewriting

Caucasian History, s. 353.

341 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 145-146.

342 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 339.

82

ıssızlaĢan Yukarı Kür ve Çoruh boylarına kendi fetih hakları olarak yerleĢtiklerini söylemektedir.343

I. Demetre döneminde Gürcü Krallığı‟nda hem içeride hem de dıĢarıda

önemli geliĢmeler meydana gelmiĢtir. Devletin iç isyanlarla sarsıldığı bu dönemde isyanlarda baĢlıca rolü, sosyo-ekonomik durumlarına uygun haklar elde etmek isteyen feodal lortlar oynuyorlardı. Onlar bu dönemde ilk olarak I. Demetre‟nin kardeĢi Vakhtang‟ı tahta geçirmeye çalıĢsalar da bunda baĢarılı olamamıĢlardır.344

Gürcistan içeride bu tarz sıkıntıları yaĢarken dıĢarda da bir takım önemli geliĢmeler meydana gelmekteydi. Gürcüler 60 yıl sonra yeniden ele geçirdikleri Ani

Ģehrinin kontrolünü Abuleth Orbeliani345 ve oğluna vermiĢlerdi. Ani‟nin kaybedildiğini duyan Ani ġeddâdlı Emîri Ebu‟l-Esvar‟ın oğlu Fadlûn, topladığı ordu

343 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 122-123.

344 Metreveli, Golden Age, s. 117; Gürcü tarihçi G. Alasania, Vakhtang‟ın Kıpçak baĢbuğu Atrak‟ın torunu olduğunu ve onu tahta çıkarmak için destek veren

Kıpçakların isyanın baĢarısızlıkla sonuçlanmasının ardından ülkeyi terk ettiklerini söylemektedir. Ona göre bu baĢarısız isyan sonucunda isyancıların tamamı asılmıĢ,

Vakhtang ise kör edilmiĢtir. Bkz. Alasania, “Gürcistan Kıpçakları”, s. 795-796.

345 Gürcistan‟daki en ünlü derebeyi ailelerinden birisi de Orbelianlardı. Bu hanedandan çok sayıda meĢhur kumandan, devlet adamı, edip vb. yetiĢmiĢtir.

Orbelianların Gürcistan‟ın çeĢitli yerlerinde çok sayıda geniĢ arazileri, Ģehirleri, kaleleri ve özel manastırları bulunuyordu. Zaman zaman onlar doğrudan doğruya imparator ve sultanlarla iliĢkiler kuruyorlardı. Orbelian sülalesinin Bagratlılarla olan asırlık rekabeti XI. yy‟da Gürcü krallarına tamamen boyun eğmeleriyle sona ermiĢtir.

Özkan (MelaĢvili), Gürcüstan, s. 79.

83 ile Ani‟ye giderek bir yıl boyunca Ģehri kuĢatmıĢtır. Bu kuĢatmaya daha fazla dayanamayan Gürcüler, 1126 yılında Ani‟yi Fadlûn‟a teslim etmek zorunda kalmıĢlardır.346

Ani‟nin yeniden Müslümanların eline geçmesinden sonra iki taraf arasındaki mücadeleler aralıklarla devam etmiĢtir. Bu mücadelelerden en önemlisi Gürcü Kralı

I. Demetre‟nin 1139 yılında Gence‟ye hücum etmesi sonucunda gerçekleĢmiĢtir.

Aynı yıl yaĢanan depremin yıktığı Gence‟ye giren I. Demetre, Ģehrin hâkimi Atabey

Karasungur‟un yerinde olmamasından faydalanarak Ģehirde büyük bir yağma ve katliam gerçekleĢtirmiĢtir. ġehri ele geçiren Gürcüler buradan ayrılırlarken Ģehrin kapısını da yanlarında götürmüĢlerdir. Gürcülerin, Gence‟de yaptıkları kötülükleri haber alan Atabey Karasungur, derhâl Gence‟ye gelerek Ģehri yeniden denetimi altına almıĢ ve halkın ihtiyaçlarını karĢılamıĢtır. Bundan kısa bir süre sonra da hayatını kaybetmiĢtir.347

346 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 285; Vardan, Compilation of History, s. 69;

Minorsky, Studies in Caucasian History, s. 84-85; Tebrizî, Şehriyârân-i Gumnâm,

III, s. 64; Erdem, “Doğu Anadolu Türk Devletleri”, s. 404.

347 Al-Bondâri, Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, trc. Kıvameddin Burslan,

Ankara, 1999, s. 174-175; Mkhitar Gosh‟s Colophon or Aghuanian Chronicle, nĢr.

Robert Bedrosian, New Jersey, 2007, s. 4; Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-

Gürcü İlişkileri, s. 85. F. Kırzıoğlu, Gence Ģehrini ele geçiren bu Gürcü ordusu içerisinde Kıpçakların da yer aldığını söylemektedir [Bkz. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve

Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 123-124]. F. Kırzıoğlu‟nun verdiği bu bilgi kaynaklarda açıkça belirtilmese de biz de Gürcü tarihçi G. Alasania‟nın

84

Ülke dıĢında düĢmanları ile mücadelelerini bu Ģekilde sürdüren I. Demetre,

ülke içerisinde bir süre sonra yeni bir isyan hareketi ile karĢı karĢıya kalmıĢtır. I.

Demetre küçük oğlu Giorgi‟yi tahtının vârisi olarak gösterse de büyük oğlu David daha önce babası I. Demetre‟ye karĢı kardeĢi Vakhtang‟ı destekleyen ve isyan

çıkaran feodal lortların desteğine sahipti. I. Demetre‟nin politikalarından rahatsız olan feodal lortlar, 1150 yılında babasına karĢı isyan eden oğlu David‟i yasal hakkı olan Gürcü tahtına oturtabilmek için harekete geçmiĢlerdi. I. Demetre kendisine karĢı baĢlatılan bu isyan hareketini bastırsa da 1155 yılında ikinci kez ortaya çıkan isyan neticesinde tahtını oğlu David‟e teslim etmek zorunda kalmıĢtır.348

IV. V. David (1155-1156) ve III. Giorgi (1156-1184) Dönemlerinde

Kıpçakların Faaliyetleri

Yukarıda bahsettiğimiz bu geliĢmelerin ardından Gürcü tahtına I.

Demetre‟nin oğlu V. David geçmiĢtir. Ancak V. David‟in saltanatı uzun sürmemiĢ, 6 ay tahtta kaldıktan sonra arkasında Demetre adlı bir erkek çocuk bırakarak hayatını

“Kaynaklarda her seferinde bahsedilmemekle birlikte Kıpçakların tüm savaşlara katıldığı anlaşılmaktadır” sözünden yola çıkarak ve o dönemdeki Gürcü ordusunun yapısını göz önünde bulundurarak F. Kırzıoğlu‟nun bu görüĢünün doğru olduğu kanaatine varmaktayız.

348 Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter2.html#4 (EriĢim Tarihi:

23.03.2015).

85 kaybetmiĢtir.349 David‟in ölümünden sonra babası I. Demetre bir kez daha Gürcistan tahtına oturmuĢtur. Ancak I. Demetre uzun süre tahtta kalmamıĢ, 1156 yılında küçük oğlu Giorgi‟ye kendi elleriyle taç giydirerek bir kenara çekilmiĢtir.350 Böylece 1156 yılından itibaren Gürcistan‟da artık III. Giorgi dönemi baĢlamıĢtır.

Gürcistan‟da bu geliĢmelerin yaĢandığı sıralarda Irak Selçukluları Devleti de iç çekiĢmelerle uğraĢıyordu. Irak Selçuklu Sultanı Muhammed bin Mahmud‟un 1159 yılında ölümünün ardından tahta kimin geçeceği meselesi tartıĢma konusu olmuĢ en sonunda da Rey hâkimi Emîr Ġnanç‟ın desteklediği Muhammed Tapar‟ın hayatta kalan tek oğlu Süleyman ġah (1159-1161) sultan olmuĢtur. Ancak Süleyman ġah‟ın kötü yönetiminden rahatsız olan emîrler, onun tahta çıkmasında emeği olan Emîr

Ġnanç‟ın Rey‟e dönmesinden faydalanarak Süleyman ġah‟ı tahttan indirmek için harekete geçmiĢ ve bu konuda Azerbaycan ile Arran Atabeyi ġemseddin Ġl

Deniz‟le351 bir anlaĢma yapmıĢlardır. Süleyman ġah‟ın öldürülmesinin ardından tahta

349 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 341. P. Golden, David‟in zamansız ve doğal olmayan bir Ģekilde saltanatının sona ermesinin sebebinin Giorgi adına yürütülen bir entrikanın sonucu olabileceğini ileri sürmektedir. Bkz. Golden, “Cumanica I: The

Qipchaqs in Georgia”, s. 76-77. Bazı Gürcü tarihçiler de Golden‟i doğrularcasına

David‟in rakipleri tarafından zehirlenerek öldürüldüğünü iddia etmektedirler. Bkz.

BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 146.

350 Metreveli, Golden Age, s. 117.

351 Aslen Kıpçak Türklerinden olup Atabeg-i azam unvanına sahip olan ve

Azerbaycan‟da bağımsız bir devlet kuran beylerden birisidir. Detaylı bilgi için bkz.

86

ġemseddin Ġl Deniz‟in desteklediği eĢi Mümine Hatun‟un I. Tuğrul ile evliliğinden olan oğlu Arslan ġah (1161-1176) geçmiĢtir. Böylece Ġl Deniz onun atabeyi olmuĢtur. Ġl Deniz‟in güçlenmesinden rahatsız olan Rey Emîri Ġnanç yanına aldığı bazı emîrler ile birlikte Sultan‟a karĢı isyan etmiĢti. Bu isyan nedeniyle iki taraf arasında meydana gelen savaĢ neticesinde mağlup olan Emîr Ġnanç savaĢ meydanından kaçmıĢtır. PeĢinden giderek Emîr Ġnanç‟ı takip eden Sultan Arslan ġah,

Rey Ģehrini ele geçirmiĢtir.352

Irak Selçukluları‟nın içine düĢtüğü bu zor durumdan ve ġemseddin Ġl

Deniz‟in Rey Emîri Ġnanç‟la savaĢmak için Arran‟dan ayrılmasından faydalanmak isteyen III. Giorgi,353 Müslümanlara karĢı harekete geçmiĢtir. 1161‟de ilk olarak

Katirevan Ģehrini ele geçiren Gürcü Kralı daha sonra AĢorna bölgesini de hâkimiyeti altına alarak ülkesinin topraklarını Ağrı Dağı eteklerine kadar geniĢletmiĢtir.

Selçuklulara karĢı kazandığı bu baĢarıların ardından daha önce iki taraf arasında birkaç kez el değiĢtiren Ani Ģehri üzerine hareket eden III. Giorgi, üç gün süren savaĢ

Mirza Bala, “Ġl-Deniz”, İA, c. V/II, Ġstanbul, 1950, s. 961-962; Gülay Öğün Bezer,

“ġemseddin Ġldeniz”, DİA, c. XXII, Ġstanbul, 2000, s. 81.

352 Bondâri, Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, s. 257-267; El-Ḥüseynî, Ahbârü‟d-

Devleti‟s-Selçukiyye, s. 101-104; Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 11, s. 208, 211, 220-

223; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 124-125; Kayhan,

“Irak Selçukluları (1120-1194)”, s. 790.

353 Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi, c. I, Ġstanbul, 1953, s. 394.

87 sonunda Ani‟yi ele geçirmiĢtir. Daha sonra burayı Ġvane Orbelian ve BaĢkumandan

Sargis Mkhargrdzeli‟ye bırakan Gürcü Kralı Ģehirden ayrılmıĢtır.354

Gürcülerin Ani‟yi tekrar ele geçirmeleri üzerine AhlatĢahlı II. Sökmen,

Erzurum Hükümdarı Ġzzeddin Saltuk ve Togan Arslan‟ın oğlu Fahreddin DevletĢah

Gürcülere karĢı ittifak yaparak 1161‟de Ani‟ye doğru harekete geçmiĢlerdir. Bu sırada Artuklu Hükümdarı Necmeddin Alpı da onlara katılmak üzere yola çıkmıĢtı.

Ani‟yi kuĢatan müttefikler, Necmeddin Alpı‟nın henüz yolda olması, Gürcü Kralı

Giorgi‟nin sıkıĢtırmaları ve geçmiĢte Gürcülere esir düĢen Ġzzeddin Saltuk‟un onlarla savaĢmamaya ant içmesi nedeniyle savaĢ meydanından çekilmesi gibi sebeplerden dolayı Gürcüler karĢısında büyük bir yenilgiye uğramıĢlardır. Bu sırada yolda olan

Necmeddin Alpı bu mağlubiyeti haber alınca Malazgirt‟e kadar gelmesine rağmen geriye dönmüĢtür.355 Böylece müttefiklerin bir araya gelerek oluĢturdukları büyük bir

354 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 343-344; Abû‟l-Farac, Abû‟l-Farac Tarihi, c. I, s.

398-399; Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 11, s. 228; Step‟annos Orbelean‟s History of the State of Sisakan, s. 198; Mkhitar Gosh‟s Colophon or Aghuanian Chronicle, s. 9.

F. Kırzıoğlu, Selçuklulara karĢı bu baĢarıları kazanan III. Giorgi‟nin ordusunda

Kıpçakların da yer aldıklarını ve bu baĢarıda onların da payı olduğunu ileri sürmektedir. Bkz. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 125.

355 Ġbnu‟l-Ezrak, Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi, s. 127; Müverrih Vardan, “Türk

Fütühatı Tarihi (889-1269)”, s. 205; Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 345-346; Urfalı

Mateos Vekayinamesi, s. 329-330; Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 11, s. 228; Osman

Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Ġstanbul, 2013, s. 109; Kırzıoğlu,

Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 125-126; Tellioğlu, XI-XIII.

88 orduyu mağlup eden Gürcüler, ertesi yıl yaklaĢık 30 bin kiĢilik büyük bir kuvvetle

Müslümanların topraklarına girerek Azerbaycan‟a bağlı Dovin Ģehrini ele geçirmiĢlerdir. Burada 10 bin kiĢiyi öldüren Gürcüler, camileri ve mescitleri yakarak aralarında kadınların da bulunduğu çok sayıda kiĢiyi esir almıĢlardır.356 Bunun ardından Ġl Deniz‟e bir mektup yazan Gürcüler, eskiden Gence ve Beylekan‟dan kendilerine gönderilen haracın yeniden gönderilmesini istemiĢlerdir. Ġl Deniz ise bu mektuba karĢılık olarak onlara Tiflis‟i almakta kararlı olduğunu bildirmiĢtir.357

Gürcülerin bu ilerleyiĢini durdurmak için harekete geçen Irak Selçuklu

Sultanı Arslan ġah, Azerbaycan Atabeyi Ġl Deniz, AhlatĢahlı II. Sökmen, Erzen hâkimi Fahreddin DevletĢah ve diğer bazı kiĢilerle birlikte Gürcülere karĢı bir ittifak meydana getirmiĢtir. Selçuklu ordusunun büyüklüğünü görünce onlardan çekinen III.

Giorgi, istediği haraçtan vazgeçtiğini ve muharebe etmek istemediğini bir elçi vasıtasıyla Ġl Deniz‟e bildirse de bu isteği Selçuklular tarafından kabul edilmemiĢtir.

Ġki taraf arasında 13 Temmuz 1163‟te Lukri Kalesi önünde meydana gelen savaĢı kazanan müttefik kuvvetleri çok sayıda esir ve ganimet elde etmiĢlerdir. Canını zor

Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 87-88; A. C. S. Peacock, “Georgia and the

Anatolian Turks in the 12th and 13th Centuries”, Anatolian Studies, 56, Ankara,

2006, s. 130; Erdem, “Doğu Anadolu Türk Devletleri”, s. 405.

356 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 11, s. 234; Ġbnu‟l-Ezrak, Meyyâfârikîn ve Âmid

Târihi, s. 130; Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 335; Kırzıoğlu, Kars Tarihi, s. 397;

Erdem, “Doğu Anadolu Türk Devletleri”, s. 405.

357 Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 278.

89 kurtaran Gürcü Kralı ise çareyi kaçmakta bulmuĢtur.358 Bu mağlubiyetin ardından

Ani‟yi elinde tutamayacağını anlayan Gürcüler, 1164 yılında Ģehri boĢaltmıĢlardır.

Gürcülerin Ģehri boĢaltmalarının ardından Ani‟ye giden Ġl Deniz Ģehirden ayrılanların geri dönmesiyle birlikte imar faaliyetlerine baĢlamıĢ ve buradaki iĢleri düzene koyduktan sonra Ģehri Emîr ġeddâd ile II. Fadlûn‟un kardeĢi Emîr ġahinĢah‟a bırakarak Ani‟den ayrılmıĢtır.359

Gürcü Kralı meydana gelen bu geliĢmelerin ardından zamanının çoğunu av ve zevk-ü sefa ile geçirmeye baĢlamıĢtı. Bu durumdan rahatsız olan Gürcü ileri gelenleri, Giorgi‟ye “Askeri meşguliyetsizlikte kalmamız doğru değildir.” diyerek onu uyarmıĢlardır. Bunun üzerine sefere karar veren Gürcü Kralı, Tao, Kalarcet ve

ġavĢat askerlerini Oltu ve Bana bölgesine, Meskhetiler ile Torienleri (Torlular)

358 El-Ḥüseynî, Ahbârü‟d-Devleti‟s-Selçukiyye, s. 110-114; Ġbnü‟l Ezrak,

Meyyafarikin ve Amid Tarihi, s. 134; MüneccimbaĢı, Câmiu‟d-Düvel I, s. 192;

Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 11, s. 234; Ġbn Kesîr, El-Bidaye ve‟n-Nihaye, Büyük

İslâm Tarihi, çev. Mehmet Keskin, c. 12, Ġstanbul, TY., s. 444; Turan, Doğu Anadolu

Türk Devletleri Tarihi, s. 110; Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 88; Minorsky, Studies in Caucasian History, s. 93; Kırzıoğlu, Anı Şehri Tarihi, s.

80. F. Kırzıoğlu iki taraf arasında meydana gelen bu savaĢta Gürcü ordusunda

Kıpçakların da yer aldıklarını söylemektedir. Bkz. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk

Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 126-127.

359 Ġbnu‟l-Ezrak, Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi, s. 140; Mükrimin Halil Yınanç,

“Arslan-ġah”, İA, c. I, Ġstanbul, 1978, s. 612; Kırzıoğlu, Anı Şehri Tarihi, s. 80;

Tebrizî, Şehriyârân-i Gumnâm, III, s. 71.

90

Erzurum ve AĢorni bölgesine, BaĢkumandan Ġvane Orbelian ve Ermenileri Kür‟ün

ötesinden Gence‟ye göndermiĢtir. Kendisi Hasgian‟a giden Kral, Liht-Ġmier ve

Kartlileri Gence‟den Holta‟ya kadar, Heret ve Kahetlileri ise Alazan‟ın ağzından

ġirvan‟a kadar akın yapmakla görevlendirmiĢtir.360

Gürcülerin bu akınlar ile uğraĢtıkları dönemde ġirvanĢahların baĢında III.

Giorgi‟nin kız kardeĢinin oğlu Ağsartan bulunuyordu. Onun bu akrabalık iliĢkilerinden dolayı Gürcülerle arası oldukça iyiydi. Bu sırada Ruslar hiç beklenmedik bir anda Volga‟yı geçerek 73 gemi ile Ruinas (Sarı) Adası‟na saldırmıĢ ve Kür Nehri boyunca ilerlemiĢlerdir. Bu esnada Kıpçaklar ise Derbend‟i ele geçirip kuzeyden ilerleyerek ġabran Kalesi‟ni ele geçirmiĢlerdir. YaĢanan bu geliĢmelerden oldukça endiĢelenen ġirvanĢah Ağsartan bu konuda dayısı Giorgi‟den yardım istemiĢtir. Bu teklifi kabul eden III. Giorgi, 1167‟de Bizans Ġmparatoru‟nun kardeĢi

Andronikos‟u da yanına alarak Derbend Kapısı‟na kadar ilerlemiĢtir. Rusları ve

Kıpçakları ġirvan‟dan uzaklaĢtırmak amacıyla birçok yeri yağma eden Gürcüler, ilk olarak Rusları ġirvan‟dan kovarak donanmalarını yakmıĢlar, daha sonra Kıpçakları mağlup ederek ġabran Ģehrini ele geçirmiĢlerdir.361

Selçuklu ordusunun isyan eden Rey Emîri Ġnanç ile uğraĢtığı sırada korumasız kalan Arran‟a hücum eden Kıpçak- Gürcü ordusu, 1167 yılında Atabey Ġl

360 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 352-353; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk

Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 127; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 16.

361 SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 16-17; Sara AĢurbeyli, Şirvanşahlar Dövləti,

Bakı, 2006, s. 127; Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, s. 102.

91

Deniz‟in yetiĢmesi sonucunda Dovin Ovası‟nda yenilgiye uğratılmıĢtır.362 Bu olayın ardından 1174 yılına kadar ne Gürcüler ne de Atabey Ġl Deniz birbirlerine karĢı herhangi bir faaliyette bulunmamıĢtır.363

1174 yılında Ani‟yi bir kez daha hâkimiyetleri altına alan Gürcüler, Ģehrin hâkimi Emîr ġahinĢah‟ı kendileriyle birlikte Tiflis‟e götürerek onun Ani‟ye dönmesine mani olmuĢlardır.364 Ani‟nin Gürcüler tarafından zapt edilmesinin ardından 1175 yılı Temmuz-Ağustos ayında Atabey Ġl Deniz, Sultan Arslan ġah,

Ahlat hâkimi II. Sökmen (Ermen-Ģâh), Diyarbakır orduları, Azerbaycan ve Hemedan askerleri ve Ġl Deniz‟in oğlu Pehlivan‟dan oluĢan kalabalık bir ordu, Gürcü vilayetine doğru harekete geçmiĢtir. Lori ve Dmanis‟i geçen bu ordu Ahılkelek ve Trialet arasındaki AkĢehir‟e gelerek Ģehri yağmalamıĢ, orada bir müddet kaldıktan sonra da geriye dönmüĢtür. Gürcü Kralı III. Giorgi ise üzerine gelen bu ordudan ancak ormana kaçarak kurtulabilmiĢtir.365

362 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 127.

363 Ziya Bünyadov, Azərbaycan Atabəyleri Dövləti 1136-1225-ci İllər, Bakı, 2007, s.

50.

364 Müverrih Vardan, “Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”, s. 208; Ġbnu‟l-Ezrak,

Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi, s. 168-169; Abû‟l-Farac, Abû‟l-Farac Tarihi, c. II, s.

418; Erdem, “Doğu Anadolu Türk Devletleri”, s. 405.

365 Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî, Râhat-üs-Sudûr ve Âyet-üs-Sürûr

(Gönüllerin Rahatı ve Sevinç Alameti), c. II, çev. Ahmed AteĢ, Ankara, 1999, s. 285;

Ġbnu‟l-Ezrak, Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi, s. 181; Müverrih Vardan, “Türk Fütühatı

92

GerçekleĢtirilen bu seferden kısa bir süre sonra ilk olarak Atabey Ġl Deniz daha sonra da Sultan Arslan ġah hayatını kaybetmiĢtir.366 Kaynaklarda açıkça belirtilmese de bu mücadeleler sırasında Gürcü askerlerinin yanında IV. David döneminde ülkeye getirilen Kıpçakların da var olduğu muhakkaktır.367

Gürcü Krallığı‟nda dıĢ politikada bu geliĢmeler yaĢanırken ülke içerisinde de bir takım önemli geliĢmeler meydana gelmekteydi. Bu dönemde BaĢkomutan Ġoane

Orbelian‟ın Kral III. Giorgi‟ye karĢı baĢkaldırması ülkeyi iç karıĢıklıklara sürüklemiĢtir. Orbelian‟ın amacı III. Giorgi‟yi tahttan indirerek Prens Demna‟yı

(Demetre) tahta oturtmaktı. Demna, III. Giorgi‟nin abisi V. David‟in oğluydu. III.

Giorgi‟nin düĢmanları Demna‟yı ona karĢı kıĢkırtarak tahtın gerçek vârisinin kendisi olduğuna inandırmıĢlardı. Ülkenin önde gelenleri Kral III. Giorgi‟yi disiplinli ve söz dinlemez birisi olarak gördükleri için istemiyorlardı. Eğer Demna‟yı tahta geçirirlerse bu yumuĢak baĢlı kralı istedikleri gibi yönlendirebileceklerini düĢünüyorlardı. Bu nedenle Ġoane Orbelian ve ülkedeki diğer büyük feodal beyler 30 bin kiĢilik büyük bir ordu hazırlayarak III. Giorgi‟nin karĢısına çıkmak için harekete

Tarihi (889-1269)”, s. 208; Kırzıoğlu, Anı Şehri Tarihi, s. 81; Minorsky, Studies in

Caucasian History, s. 97-98.

366 ReĢîdü‟d-dîn Fazlullâh, Câmi„ü‟t-Tevârîh (Zikr-i Târîh-i Âl-i Selçûk), s. 171;

Bondâri, Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, s. 268; Bezer, “ġemseddin Ġldeniz”, s.

82. Ġbnü‟l-Esir ölüm tarihi olarak 1173 yılını vermektedir, bkz. Ġbnü‟l-Esir, İslâm

Tarihi, c. 11, s. 312.

367 Ayan, “Selçuklu-Kıpçak ĠliĢkileri”, s. 120.

93 geçmiĢlerdir.368 Kendisine karĢı oluĢturulan bu ittifakı önceden haber alan III. Giorgi,

Tiflis‟e kaçarak en önemli Kıpçak beylerinden birisi olan Kubasar‟dan kendisine yardım etmesini istemiĢtir. Kral‟ın bu isteğini kabul eden Kubasar, Kralı kurtarmak için 5 bin369 kiĢilik bir kuvvet toplamıĢtır.370 Ġsyan eden Ġoane Orbeliani‟nin üzerine doğru harekete geçen bu kuvvetler onu sığındığı Lori Kalesi‟nde kuĢatmıĢlardır. Lori

Kalesi‟nde sıkıĢıp kalan Demna, diğer ülkelere gönderdiği adamları vasıtasıyla onlardan yardım almaya çalıĢmıĢ, beklediği yardımı alamayınca da III. Giorgi‟ye

368 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 147-148.

369 Gürcü tarihçi G. Alasania bu sayının azlığını daha önceden Gürcistan‟a gelen

Kıpçakların uzun süre önce ülkeden ayrıldıklarının delili olarak ileri sürmektedir.

Alasania, “Gürcistan Kıpçakları”, s. 796. P. Golden bunların köleler, Bagratlıların gulam ordusu veya Kıpçak korumalar olabileceğini söylemektedir. Golden,

“Cumanica I: The Qipčaqs in Georgia”, s. 78.

370 Step‟annos Orbelean‟s History of the State of Sisakan, s. 199; Kırzıoğlu, Yukarı-

Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 130; Golden, “Cumanica I: The Qipčaqs in

Georgia”, s. 78; Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, s. 104; Gürcü tarihçiler S. CanaĢia ve N. BerdzeniĢvili, Orbelianların bu isyanı hadisesini anlatırlarken Kubasar‟dan bahsetmeseler de baĢka bir olayı anlatırlarken “...isyan sırasında kralın tarafını tutup büyük yardımlarda bulunan Gürcüleşmiş Kıpçaklı

Kubasar...” ifadesini kullanarak Kubasar‟ın isyanın bastırılmasında oynadığı rolü dolaylı yoldan ifade etmiĢlerdir. Bkz. BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s.

148.

94 teslim olmak zorunda kalmıĢtır.371 Bundan sonra Orbelianların hazinesini yağmalatan ve Ġoane Orbeliani‟nin gözlerini oyduran III. Giorgi, Orbelian hanedanının kökünü kazımıĢ ve372 Orbelianların merkezi Lori‟yi çevresiyle birlikte Kıpçak kökenli

Kubasar‟a temlik etmiĢtir.373

Feodal beylerin ikide bir de baĢkaldırarak isyan çıkarmalarını önlemek isteyen III. Giorgi bu isyanı bahane ederek isyana adı karıĢan tüm yüksek rütbeli memurları görevinden almıĢ, yerlerine de güvendiği adamlarını yerleĢtirmiĢtir. III.

Giorgi, Ġoane Orbelian‟dan boĢalan Amirspasalar (Genelkurmay BaĢkanı) vazifesine

Orbelianlar isyanının bastırılması sırasında kendisine oldukça faydası dokunan

Kıpçak kökenli Kubasar‟ı getirirmiĢ, bir diğer Kıpçak Apridoni‟yi ise

Msahurtuhutsesi (Hazine ve Gelirler Bakanı) olarak tayin etmiĢtir. Bunların yanında

Kutlu Arslan ve Tçiaberi gibi diğer Kıpçaklar da önemli mevkilere getirilmiĢlerdir.374

371 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 130; Halperin, “The

Kipchak connection: The Ilkhans, the Mamluks and Ayn Jalut”, s. 234.

372 Müverrih Vardan, “Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”, s. 209; Step‟annos

Orbelean‟s History of the State of Sisakan, s. 201; BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan

Tarihi, s. 148; Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 91.

373 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 130; Rayfield, Edge of

Empires A History of Georgia, s. 105.

374 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 146-148; Metreveli, The Golden Age, s. 127; Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter2.html#4 (EriĢim Tarihi:

23.03.2015).

95

Böylece asi Gürcü soylularının yerlerine her zaman devletinin yanında yer alan Kıpçaklar getirilmiĢlerdir. Bu sayede Kıpçak beylerinden Kubasar ve Kutlu

Arslan Gürcistan‟ın yüksek rütbeli ilk Türk memurları olmuĢlardır. Netice itibariyle

Kıpçakların desteği ile daimî bir ordu meydana getiren, merkezî otoritesini güçlendiren ve tarihte hiç olmadığı kadar geniĢ topraklara sahip olan Gürcüler, yine onlar sayesinde ülkelerinin bozulan iç düzenini sağlamıĢlardır.375

Orbelian ailesinin ortadan kaldırılmasının ardından onların elindeki bazı yüksek memurlukların Kıpçaklara verilmesi, Kıpçakların ülkedeki gücünün daha da artmasına neden olmuĢtur. Bu sayede Kıpçaklar, III. Giorgi döneminin sonlarından itibaren Gürcistan‟ın iç siyasetinde önemli bir rol oynamaya baĢlamıĢlardır.

V. Kraliçe Tamara Döneminde (1184-1213) Kıpçaklar

Orbelianlar meselesini bu Ģekilde halleden III. Giorgi, hiç oğlu olmaması nedeniyle kendisinden sonra kızı Tamara‟yı tahta geçirmeye karar vermiĢti. Bu nedenle 1178 yılında bütün patriklerin, piskoposların, kumandanların ve vezirlerin onayı ile kızı Tamara‟yı tahta çıkartmıĢtır. Tamara her ne kadar Gürcü tahtına ortak olsa da 1184 yılına yani III. Giorgi‟nin hayatını kaybettiği tarihe kadar tahtın gerçek sahibi babası olmuĢtur.376

375 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 91-92.

376 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 356; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 131; Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter2.html#4 (EriĢim Tarihi:

23.03.2015); BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcistan Tarihi, s. 148-149.

96

Güzelliği ve zekâsıyla meĢhur olan Kraliçe Tamara, Oset Kralı‟nın kızı ile

Gürcü Kralı III. Giorgi‟nin çocuğudur.377 F. Kırzıoğlu, Oset Kralı‟nın eĢinin Kıpçak kökenli bir prenses olduğunu bu nedenle III. Giorgi ile evlenen Oset Kralı‟nın kızı

Burduhan‟ın ve kızı Tamara‟nın bir tarafının Kıpçak olduğunu ileri sürmektedir.378

Ünlü Macar tarihçi Laszló Rasonyi de “Kıpçak kanı meşhur Tamara kıraliçenin damarlarında da mevcuttu.” diyerek F. Kırzıoğlu‟nun bu görüĢünü desteklemektedir.379

III. Giorgi‟nin 1184 yılında hayatını kaybetmesinin ardından kızı Tamara‟nın

Gürcistan‟ın tek hâkimi olarak Gürcü tahta çıkmasını fırsat bilen aristokrat sınıfa mensup bazı muhalifler, onun gücünü zayıflatmanın ve daha önceden sahip oldukları zenginlik ve memuriyetleri yeniden ele geçirmenin yollarını aramaya baĢlamıĢlardır.380 Bu hedeflerini gerçekleĢtirmek için hemen harekete geçen bu feodal lortlar, Kraliçe‟ye “Bugünden itibaren bakanlıklarda ve yüksek mevkilerde oturan soysuzların emirlerini dinlemeyeceğiz.” diye ültimatom vererek ondan en sadık adamlarından olan Gürcü ordusu Amirspasaları (Genelkurmay BaĢkanı)

Kubasar ile Msahurtuhutsesi (Hazine ve Gelirler Bakanı) Apridoni‟nin görevden alınmasını talep etmiĢlerdir.381

Feodal lortların bu isteğini kabul etmek zorunda kalan Kraliçe Tamara, sadakati, cesareti ve kahramanlıklarıyla tanınan ve geçirdiği felç nedeniyle bu sırada

377 Özkan (MelaĢvili), Gürcüstan, s. 85.

378 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 131.

379 Rasonyi, “Tuna Havzasında Kumanlar”, s. 130.

380 Golden, “Cumanica I: The Qipčaqs in Georgia”, s. 79-80.

381 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 150.

97 ellerini ve ayaklarını kullanamayacak durumda olan Kubasar‟ın yaptığı hizmetleri göz önünde bulundurarak onun mal varlıklarına dokunmamıĢ ve ondan sadece

BaĢkomutanlık görevi ile Lori Ģehrini geri almıĢtır. Buna karĢın Kraliçe, Kubasar

ölünceye kadar ona karĢı olan ilgi ve alâkasını sürdürmüĢtür. Kubasar meselesini bu

Ģekilde halleden Kraliçe, Msahurtuhutsesi (Hazine ve Gelirler Bakanı) olarak görev yapan Apridoni konusunda ise ordunun isteğine riayet ederek onu görevinden uzaklaĢtırmıĢ ve malikânesi Tmogvi‟yle (Ahılkelek‟in güney batısındaki Tümük) birlikte öteki hisarlarını elinden almıĢtır.382 Böylece Kraliçe‟ye istedikleri Ģeyleri yaptırtarak ona karĢı zafer elde eden feodal lortlar, bundan sonra ortaya çıkan bu güç boĢluğunu doldurmak amacıyla birbirlerine karĢı mücadeleye giriĢmiĢlerdir.383

Kraliçe Tamara döneminde ülke yönetiminde etkili olan bir diğer Kıpçak ise

Kutlu Arslan idi. Meçurçletuhutsesi (Finans Bakanı) olarak görev yapan Kutlu

Arslan, Kraliçe Tamara‟ya Gürcü devlet geleneğinde o güne kadar duyulmamıĢ olan bir öneri sunmuĢtu. Bu öneriye göre: ilk olarak Tiflis yakınlarında yer alan Ġsani denilen yerde kraliyet sarayının yanında bir Karavi (Nizamiye Binası) kurulacak, daha sonra ise saraya gelen tüm devlet iĢlerinin görüĢülüp karara bağlanacağı bir konsey (Parlemento) oluĢturulacaktı. Bu konseyde görüĢülerek karara bağlanan meseleler, en sonunda Kraliçe Tamara‟nın onayına sunulacaktı. Bu, Kraliçe‟nin elinden tüm yetkilerini alan ve onu kukla haline getirecek olan bir öneriydi. Bu

382 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 363; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 132; Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, s. 107.

383 Metreveli, Golden Age, s. 137.

98 sırada ülke yönetim organlarının baĢında yer alan Kutlu Arslan karĢıtı soylular,

Kraliçe‟ye bu öneriyi reddettirerek Kutlu Arslan‟ı hapse attırmıĢlardır.384

Saraydaki soylular, Kutlu Arslan‟ın tutuklanmasıyla her Ģeyin yoluna gireceğini düĢünüyorlardı ancak durum böyle olmamıĢtır. Kutlu Arslan‟ın yandaĢları onu kurtarabilmek için silahlanarak sarayın kapısına dayanmıĢlar ve Kraliçe

Tamara‟dan Kutlu Arslan‟ın zarar görmeden serbest bırakılmasını istemiĢlerdir.

Bunun üzerine Tamara, Kravai Cakeli ve HvaĢak Tsokali adlı iki kadın politikacıyı

Kutlu Arslan‟ın yandaĢlarıyla görüĢmek üzere görevlendirmiĢtir. Taraflar arasında yapılan müzakereler sonucunda iki tarafın da karĢılıklı vermiĢ oldukları taviz ve gösterdikleri anlayıĢ neticesinde iĢ tatlıya bağlanarak sorun çözülmüĢtür. Taraflar arasında varılan anlaĢmaya göre: Kraliçe Tamara devlet iĢlerinin bir heyet tarafından görüĢülüp karara bağlanması için Tanadgoma (DanıĢma Kurulu)385 oluĢturulmasını

384 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 151; Mehmet Bilgin, Doğu Karadeniz

Tarih, Kültür, İnsan, Ġstanbul, 2010, s. 164; Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII.

Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter3.html (EriĢim

Tarihi: 27.05.2015); Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, s. 107-108.

Bazı kaynaklar ise Kutlu Arslan‟ın tutuklanma sebebi olarak BaĢkumandanlık mevkiini ve Lori Ģehrini ele geçirme arzusunda olmasını göstermektedirler. Bkz.

Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 363; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 132.

385 Türklere has bir kurum olan Toy ve Kurultay‟ın değiĢik bir versiyonunun

Gürcistan‟da “DanıĢma Kurulu” adı altında kurulması Kıpçakların bu uygulamayı bildiklerini göstermektedir. Bkz. Safran, Kuman/Kıpçaklar‟da Siyasi, İktisadi, Sosyal ve Kültürel Yaşayış, s. 57.

99 kabul edecekti. Böylece Gürcü krallarının sonsuz yetkileri DanıĢma Kurulu‟nun kurulması ile kısıtlanmıĢtır.386 Yeni oluĢturulan bu yapı ile birlikte Kıpçak uluları, beylerbeyiler ve eristavlar meĢru yollarla devlet idaresine katılma imkânı bulmuĢlardır. Kıpçak Kutlu Arslan ise bu sayede devletin idaresinde söz sahibi olan

önemli kiĢilerden birisi haline gelmiĢtir.387

Kutlu Arslan devlet içerisinde önemli bir konuma gelse de Kraliçe Tamara devrinin ilk yıllarında Gürcü aristokrasisinin baskısı ilr devletin yeniden yapılandırılması, daha önceden de söylediğimiz gibi Kıpçakların idareden ayrılmalarıyla sonuçlanmıĢtır. Bu faaliyetler Gürcü soylularının yarım asırdan fazla bir süredir Kıpçaklara karĢı besledikleri duyguları açık bir Ģekilde ortaya çıkarmıĢtır.

Kıpçakların idareden ayrılmalarıyla birlikte yeniden iktidara yakınlaĢmaya baĢlayan

Gürcü soyluları, merkez üzerindeki baskılarını arttırdıkları gibi halkı da istedikleri gibi idare etmeye baĢlamıĢlardır. Meseleye Kıpçaklar açısından bakıldığında ise

Kraliçe‟ye bağlılıklarını devam ettirmelerinden devlet idaresinden uzaklaĢtırılmalarının kısa vadede bir tepki oluĢturmadığı anlaĢılmaktadır.388

Tamara, ordu baĢkomutanlığı görevini Kubasar‟dan aldıktan sonra bu önemli göreve yüksek bir aileye mensup ve de kahraman bir savaĢçı olan Sargis

Mkhargrdzeli‟yi getirmiĢ ve kendisine Somkhet Mtavarı unvanıyla birlikte Lori‟yi

386 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 151; Özkan (MelaĢvili), Gürcüstan, s.

85.

387 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 132.

388 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 94.

100 tımar olarak vermiĢtir. Bu atamadan sonra diğer önemli mevkilerde de değiĢiklikler yapan Kraliçe Tamara, bu görevlere yeni kiĢiler tayin etmiĢtir.389

Böylece Tamara‟ya karĢı ülkedeki durumlarını güçlendiren aristokratlar bundan sonra Tamara‟nın evliliği meselesi üzerinden kraliyet ailesini vurmaya baĢlamıĢlardır. O dönemin değerlerine, inanç sitemine ve hanedan zorunluluklarına göre Kraliçe Tamara‟nın evlenmesi gerekiyordu. Ancak onların asıl hedefleri baĢkaydı. Tamara ile evleneceği kiĢi arasında bazı sorunlar çıkabileceğini düĢünen muhalifler, kocası olacak kiĢiyi kendi kuklaları gibi kullanabileceklerini umuyorlardı.390 Bunun yanında kraliyet ailesinin varlığını devam ettirebilmesi için bir vârise de ihtiyaç vardı. Bu nedenlerden dolayı muhalifler, Tamara için uygun bir eĢ aramaya baĢlamıĢlardı.391 Bundan kısa bir süre sonra Kraliçe, halası Rusudan ve soyluların ısrarıyla kendisi için uygun görülen Suzdal Prensi Andre‟nin oğlu Yuri

Bogolubskiy ile evlenmiĢtir. Bogolubskiy, amcası Savalt (Vsevolt) tarafından topraklarından kovulduğu için bu sırada Kıpçak Kağanı‟nın Svinc Ģehrine sığınmıĢtı.

Ancak Tamara‟nın gerçekleĢtirdiği bu evlilik uzun sürmemiĢtir. Kaynakların “VahĢi,

389 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 364-365; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 22.

390 Golden, “Cumanica I: The Qipčaqs in Georgia”, s. 81-82.

391 Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter3.html (EriĢim Tarihi:

27.05.2015).

101 ayyaĢ, ahlaksız ve zalim” olarak kaydettiği bu adamı iki yıl sonra boĢayan Kraliçe

Tamara, onu Ġstanbul‟a göndermiĢtir.392

Tamara‟nın boĢayarak Ġstanbul‟a yolladığı eski kocası Yuri Bogolubskiy kendisine verilen paralar bitince Erzurum yolu ile Gürcistan‟a dönerek Kraliçe‟ye karĢı isyan etmiĢtir. Çok sayıda feodali yanına çekmeyi baĢaran Yuri Bogolubskiy,

Gürcülerin neredeyse yarısının desteğini almayı baĢarmıĢtı. BaĢlangıçta Gürcistan‟ın batı bölgelerini iĢgal eden ve buraların kralı ilan edilen Yuri Bogolubskiy, daha sonra

Kraliçe Tamara‟nın sadık orduları tarafından Cavahet, Tmogvi ve EruĢeti arasında kıstırılarak mağlup edilmiĢtir. Bu isyana katılan feodallerin yerine daha sadık adamlar tayin eden Kraliçe Tamara, eski kocası Bogolubskiy‟i ise affederek yurt dıĢına çıkmasına müsaade etmiĢtir. Daha sonra Kıpçak kökenli bir kadın ile evlenen

Yuri Bogolubskiy, 1193 yılında Arran Atabeyinden aldığı destekle tekrar Gürcistan‟a girmiĢ ancak kendisinden bir daha haber alınamamıĢtır.393 P. Golden‟e göre Yuri

Bogolubskiy‟nin isyanının bastırılması sırasında kullanılan askerî birlikler arasında

Kıpçaklar da yer alıyorlardı.394

Kraliçe‟nin bir çoçuğunun olmaması ve dolayısıyla kraliyet ailesinin bir varisinin bulunmaması devlet adamlarını rahatsız ediyordu. Bu nedenle Kraliçe‟nin yeniden evlenmesi icap ediyordu. 1189 yılında halası Rusudan tarafından Gürcü

392 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 366-371; Allen, A History of Georgian People, s.

104; Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, s. 109-110; Metreveli, Golden

Age, s. 140-145.

393 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 152; L. N. Gumilëv, Eski Ruslar ve

Büyük Bozkır Halkları, 1, çev. D. Ahsen Batur, Ġstanbul, 2006, s. 406.

394 Golden, “Cumanica I: The Qipčaqs in Georgia”, s. 83.

102 sarayında yetiĢtirilen Oset Kralı‟nın oğlu David Soslan ile evlenen Kraliçe Tamara böylece ikinci evliliğini gerçekleĢtirmiĢtir.395

A. Gürcistan’a Ġkinci Kıpçak Göçü: Yeni Kıpçaklar

Tamara döneminde meydana gelen bir diğer önemli hadise ise Kıpçakların

Gürcistan‟a ikinci kez toplu bir Ģekilde göç etmeleridir. IV. David döneminde ülkeye getirilen Kıpçaklar, Gürcistan‟ın askerî ve siyasî hayatında önemli roller oynarlarken

Karadeniz‟in kuzeyinde kalan soydaĢları Ruslarla mücadelelerine devam ediyorlardı.

1184 yılında bütün Güney Rusya knezlerinin bir araya gelerek oluĢturdukları büyük bir orduya mağlup olan Kıpçaklar, aralarında baĢbuğları ile oğullarının da bulunduğu

çok sayıda kiĢiyi kaybetmiĢlerdi. Kazanılan bu büyük zaferde yer alamayan

Novgorod-Seversk Knezi Ġgor, kıskançlık duygusuna kapılarak Kıpçaklar üzerine tek baĢına bir sefer düzenlemiĢ ancak bu sefer sonucunda Kıpçaklara mağlup olmaktan kurtulamamıĢtır. 1185 yılında meydana gelen bu savaĢtan sonra Rusların ve

Kıpçakların taarruzları karĢılıklı olarak devam etmiĢtir. Ġki taraf arasında meydana gelen bu mücadelelerde Rusların, 1186 yılından itibaren Kıpçaklara karĢı üstünlük kurmaya baĢlamaları, bu bölgelerde yaĢayan Kıpçakların ikinci kez Kafkaslara ve

Gürcistan‟a göç etmelerine neden olmuĢtur.396

395 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 374-375; BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s.

152.

396 Yücel, İlk Rus Yıllıklarına Göre Türkler, s. 62-64; Ayan, “Selçuklu-Kıpçak

ĠliĢkileri”, s. 121. F. Kırzıoğlu bu göçün 1195 yılında gerçekleĢtiğini ileri sürmektedir. Fahrettin Kırzıoğlu, “Ahıska-Ardahan-Artvin ve Oltu‟da Hristiyan

Atabekler Hükümeti- I (1268-1578)”, Bizim Ahıska, yıl.4, S. 10, Ankara, 2008, s. 16.

103

Kıpçak BaĢbuğu Sevinç‟in kardeĢi Savalt liderliğindeki Kıpçaklar, yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden dolayı Kraliçe Tamara döneminde Gürcistan‟a göç ederek ikinci kez Gürcülerin hizmetine girmiĢlerdir. Gürcistan Tarihi‟nde Kıpçaklarla ilgili olarak “Ormanlara kamp kurmuş olan bu askerler o kadar çoktu ki Tiflis ile

Karaağaç arasında Kür, Alget, Ktzia ve Kurd-Vaçar nehirleri kıyılarını kaplamışlardı.”397 Ģeklinde geçen sözler Gürcistan‟a göç eden bu Kıpçakların hangi bölgelere yerleĢtikleri ve sayıları hakkında bizlere bazı fikirler vermesi açısından oldukça önemlidir.

Tamara döneminde ülkeye yeni göç eden Kıpçaklar, Gürcü Krallığı‟nın yeniden canlanmasını sağlayarak onlara askerî ve siyasî olarak tarihlerinin en parlak

çağlarından birisini yaĢatmıĢlardır.398 Gürcüler ülkelerine yeni gelen Kıpçakları, IV.

David döneminde ülkelerine gelenlerden ayırt edebilmek için Yeni Kıpçaklar daha

önceden gelenleri ise Eski Kıpçaklar olarak adlandırmaktadırlar. Ülkeye yeni göç

397 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 388. F. Kırzıoğlu, Gürcistan‟a göç eden bu

Kıpçakların sayısının 220 bin kiĢi kadar olduğunu söylerken [Kırzıoğlu, “Ahıska-

Ardahan-Artvin ve Oltu‟da Hristiyan Atabekler Hükümeti- I (1268-1578)”, s. 16], S.

M. Ahincanov, bu Kıpçakların sayısının yaklaĢık 20-30 kiĢi kadar olduğunu söylemektedir. [Ahincanov, Türk Halklarının Katalizör Boyu Kıpçaklar, s. 133-132].

398 Salim Cöhçe, “Doğu Karadeniz Bölgesinin TürkleĢmesinde Kıpçaklar‟ın Rolü”,

Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (13-17 Ekim 1986), Samsun,

1988, s. 481. ÇağdaĢımız olan bazı Gürcü tarihçiler, ülkeye yeni gelen bu Kıpçakları yok sayarcasına onların adını vermeden “Tamar döneminin son yıllarında

Gürcistan‟a birçok yabancı insanlar gelip yerleşti” demektedirler. Bkz.

BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 155.

104 eden bu Kıpçakları ilkinden ayıran en önemli özelliklerden bir tanesi Eski

Kıpçakların Gürcistan‟a girdikten sonra Hristiyanlığı kabul etmeleri, Yeni

Kıpçakların ise Rusların da etkisiyle Hristiyanlığı daha önceden kabul etmiĢ olmalarıdır. Öyle ki Yeni Kıpçakların baĢında bulunan Sevinç Han, Hristiyanlığın

Ortodoks mezhebine mensuptu.399

F. Kırzıoğlu, Gümrü‟nün güneyinde ve Elegez Dağı‟nın kuzeybatı eteğinde yer alan Ertik kasabasının yakınında “Kıpçag” adlı bir “Ermeni” yerli köyünün varlığını, yine aynı yerde asıl adı “Kıpçak-a-Vank” (Kıpçak Manastırı) olan ancak

“Harıc-a-Vank” da denilen XIII. yüzyıldan kalma bir tapınağın bulunmasını,

Elegez‟in güneyinde XIII. yüzyıldan kalma “AĢtarak/EĢterek” kasabası kilisesinin varlığını ve Iğdır‟da “Kuçakh” (Kıwçakh) adlı bir köyün bulunmasını Yeni

Kıpçakların Elegez Dağı çevresinde ve Aras Nehri‟nin sağında yayıldıklarının kanıtı olarak göstermektedir.400 F. Kırzıoğlu‟nun verdiği bu bilgileri doğrulayan G.

Aynakulova, Ermenistan‟ın ġırak bölgesi Artık rayonunda yer alan ve Ģimdiki adı

Ariç olan köyün eski adının Kıpçaq olduğunu ve bu köyde XI. yüzyılda yapılmıĢ olan bir manastıra Hpçahavank adı verildiğini (Ermenice hpçah “Kıpçak”+vank

“manastır, keĢiĢ yurdu” demektir) söylemektedir.401 Bunların yanında günümüzde

Kür, Çoruh ve Çıldır Gölü havalisinde yaĢayan ve Kıpçak Türkçesine yakın bir dil konuĢan insanların, Tamara döneminde bu bölgeye göç eden Kıpçak kütleleriyle

399 Usta, “XIII. yy‟daki Moğol Ġstilâsına Kadar Kıpçaklar‟ın Kafkasya‟daki

Faaliyetleri”, s. 41.

400 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 136-137.

401 Gülnisa Aynakulova, “Gregoryan Kıpçaklara Dair”, Belleten, LXIX/256, Ankara,

2005, s. 829.

105 yakından iliĢkili olduğunu ve bölge halk edebiyatındaki bazı motiflerin o devirin izlerini taĢıdığını söyleyenler de vardır.402

B. Yeni Kıpçakların GeliĢiyle Birlikte Gürcistan’ın YükseliĢi

Devlet idaresindeki iç çekiĢmeleri Gürcü soylularını tekrar önemli mevkilere getirerek halleden Kraliçe Tamara, daha sonra ülkesinin topraklarını geniĢletmek için

çalıĢmalara baĢlamıĢtır.403 Irak Selçuklu Devleti‟nin 1194 yılında sona ermesi,

Azerbaycan Atabeyliği‟nin zayıflaması, Azerbaycan Atabeyi Ebû Bekir (1191-1210) ile küçük kardeĢi Emîr-i Emîrân‟ın birbirleriyle kıyasıya mücadelesi Gürcülere bu dönemde daha rahat hareket edebilme imkânını vermiĢti.404 Bu nedenle bu fırsatı değerlendirmek isteyen Gürcüler bu tarihten itibaren dıĢ politikaya daha fazla ağırlık vermeye baĢlamıĢlardır.

Azerbaycan Atabeyi Kızıl Arslan‟ın 1191 yılında öldürülmesinin ardından oğlu olmadığı için yeğeni Ebû Bekir kendisini Azerbaycan atabeyi olarak ilan etmiĢti. Ancak eski Atabey Pehlivan‟ın dul karısı Ġnanç Hatun‟un oğulları Kutluğ

Ġnanç ve Emîr-i Emîrân, Ebû Bekir‟in atabeyliğini tanımayarak ona karĢı harekete geçmiĢlerdi. Bunun üzerine kendisine karĢı harekete geçen bu iki kardeĢi de mağlup eden Ebû Bekir, onları ülkeden kaçmak zorunda bırakmıĢtı. Ülkeden kaçan Emîr-i

Emîrân, ġirvan‟a giderek ġirvanĢah II. Ağsartan‟a sığınmıĢ ve kızıyla evlenerek damadı olmuĢtur. Kayınpederi II. Ağsartan ile birlikte Balukan‟a hücum eden Emîr-i

Emîrân, daha önce yenildiği Ebû Bekir‟e bir kez daha mağlup olmuĢtur. Bu sırada

402 Safran, Kuman/Kıpçaklar‟da Siyasi, İktisadi, Sosyal ve Kültürel Yaşayış, s. 17.

403 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 95.

404 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 133.

106

ġirvan‟da meydana gelen deprem neticesinde ġamahı Kalesi‟nin surları ve kaleleri yıkılmıĢ çok sayıda insan toprak altında kalarak hayatını kaybetmiĢti. Üst üste gelen bu felaketlerin ardından kendilerine Kraliçe Tamara ve David Soslan‟dan baĢka hiç kimsenin yardım edemeyeceğine karar veren II. Ağsartan ve Emîr-i Emîrân, yardım istemek amacıyla onlara büyük hediyelerle birlikte bir elçilik heyeti göndermiĢtir.

Kendilerine yapılan bu yardım isteğini kabul eden Kraliçe Tamara, Lih Dağı‟nın her iki tarafından askerler toplanması için emirler vermiĢti. Bu sırada Kıpçak

BaĢbuğu‟nun kardeĢi Savalt‟ın (Vsevolod) idaresinde bulunan mühim miktarda

Kıpçak askeri de Gürcülere hizmet etmek için hazır bulunuyordu. Kaynakta belirtildiğine göre Kıpçakların sayısı o kadar çoktu ki Tiflis ve Karaağaç arasındaki

Kür, Alget, Ktzia ve Kurd-Vaçar nehirleri kıyılarını doldurmuĢlardı. Yardım istekleri kabul edilen ġirvanĢah ve Emîr-i Emîrân, Gürcistan‟a geldiklerinde Kraliçe ve kocası tarafından büyük bir hürmetle karĢılanmıĢlardır.405

Bu görkemli karĢılamanın ardından ġirvanĢah ve Emîr-i Emîrân için kabul resmi yapılmıĢtır. Bu törende ülkede kurulu olan protokol sırasına göre ordunun

çeĢitli millet ve kavimlerine mensup birlikleri Ģu sırayla geçit resmi yapmıĢlardır: 1.

Kral David Soslan‟ın maiyeti olan Oslar (Alanlar), 2. Eski Kıpçaklar, 3. Yeni

Kıpçaklar, 4. Heretler (Karaağaçlar), 5. Kakhetler (Sıgnaklar), 6.Karteller (Tiflis-

Göri Bölgesi/Ġber halkı), 7. Mesekhler (Ahıska-Azgur-Khırtız çevresi halkı), 8.

Torlular (Meskhlerin doğusu halkı), 9. ġavĢat-Kalarcet-Taolular, 10. Somkhitarlar

405 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 388; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 133-134; Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, s. 112;

Özkan (MelaĢvili), Gürcüstan, s. 86-87; BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s.

152-153.

107

(Alget-Khıram-Borçalı çayları bölgesi/Gogarlı soyundan halk), 11. Abhazlar

(Abazalar), 12. Suvanlar (Engür Çayı baĢlarındaki dağlık Suvanet halkı), 13.

Megreller, 14. Gureller, 15. Raçalar (FaĢ/Riyon baĢlarındaki halk), 16. Takverler

(Aygırsuyu baĢlarındaki Leçkhum), 17. Arguetler (Kutayıs doğusundaki bu bölgenin adı “Argu-Yurdu” anlamında Argu Türklerinden kalma olup, ünlü Çenedan‟dan gelme BaĢkumandan Orbelianların malikânesiydi. Atalarının kabirleri burada idi).406

C. ġankor (ġemkür) SavaĢı (1195)

Bu geçit töreninin ardından ġirvanĢah II. Ağsartan, Emîr-i Emîrân, Kraliçe

Tamara ve kocası David Soslan bir hafta kadar dinlenerek zamanlarını av ve eğlenceyle geçirmiĢlerdir. Bu sırada Atabey Ebû Bekir‟in büyük bir ordu toplayarak

Nahcivan‟dan Arran‟a doğru harekete geçtiği haberini alan Kraliçe Tamara, adamlarına “Askerlerin acilen toplanması ve kilise ve manastırlarda gece gündüz hareketli dualar yapılması için derhal kat‟i emirler yazın.” Ģeklinde emirler vermiĢtir. Bu emir üzerine kısa bir süre içerisinde toplanan ordu, Kraliçe tarafından bizzat teftiĢ edilmiĢtir. Bu sırada ġirvanĢah II. Ağsartan, Emîr-i Emîrân ve büyük bir orduyla birlikte Kıpçak Savalt da orada hazır bulunmaktaydı.407

Ordunun toplanmasının ardından harekete geçen Gürcüler, ġankor (ġemkür) civarındaki Dzagam‟a gelmiĢlerdir. 1195 yılında burada ilk olarak Kıpçak dilinde

çalh veya çançah denilen öncü kuvvetler daha sonra da asıl ordular arasında

çarpıĢmalar meydana gelmiĢtir. Yolların uzun, geçitlerin dar olması Kraliçe‟nin

406 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 388; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 134.

407 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 389-390.

108 taburunun gecikmesine ve savaĢın uzamasına sebep olmuĢtur. Gürcü ordusunun tam güçten düĢmek üzere olduğu sırada Sargis‟in oğulları BaĢkumandan Zakaria,

Msakurlar ġefi Ġvane ve Mkhargrdzeli‟nin yardıma yetiĢmesi Gürcülere büyük bir zafer kazandırmıĢtır. Gürcüler bu zaferin ardından 12 bin esir, 40 atmaca, hepsi yüklü 20 bin at, 7 bin katır, 15 bin deve ele geçirmiĢlerdir. Daha sonra ilerleyiĢlerine devam eden Gürcüler, Gence Ģehrini de hâkimiyetleri altına almıĢlardır.408 Böylece

408 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 391-394. M. F. Brosset ve W. Allen bu savaĢın tarihi olarak 1203 yılını gösterirken [Allen, A History of The Georgian People, s. 106.], F.

Kırzıoğlu [Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 135.] ve R.

Metreveli 1195 yılı olarak gösterirler. (Bkz. Metreveli, Golden Age, s. 152.).

Selçuklu tarihleri de Gürcistan Tarihi‟nde geçen bu bilgileri kısmen doğrulamaktadırlar. Buna göre: Emîr-i Emîrân, ġirvan‟a giderek ġirvanĢah‟a sığınmıĢ ve kendisini iyi karĢılayan ġirvanĢah‟ın kızı ile evlenmiĢtir. Daha sonra

Gürcülere sığınan Emîr-i Emîrân, Gürcüler ile abisi Ebû Bekir‟e karĢı iĢ birliği yaparak onlardan askeri destek almıĢtır. Gürcü Kraliçesi kendisine tabi olan

ġirvanĢah‟a emir vererek savaĢa hazırlanmasını bildirmiĢtir. Emîr-i Emîrân,

Gürcülerden aldığı bu destekle abisi Ebû Bekir‟e karĢı yürümüĢtür. Ġki taraf arasında

Beylekan‟da gerçekleĢen savaĢın sonucunda mağlup olan Ebû Bekir, Nahcivan‟a dönmek zorunda kalmıĢtır. Daha sonra Gürcüler ile birlikte Gence önlerine gelen

Emîr-i Emîrân Ģehrin teslimini istemiĢ ancak Ģehir halkı Ģehri gayrimüslimlere vermek istemediği için onun bu isteğini reddetmiĢtir. Bunun üzerine Gürcüleri vergi vermek ve yanına onlardan birisini almak koĢulu ile ikna eden Emîr-i Emîrân yalnız baĢına Ģehre girerek tahta oturmuĢtur. Bkz. Ḥüseynî, Ahbârü‟d-Devleti‟s-Selçukiyye, s. 130-131; Ahmed Bin Mahmud, Selçuknâme, s. 284-286.

109

Gürcüler, Kıpçakların da dâhil olduğu büyük bir ordu ile Müslümanları mağlup ederek nüfuz sahalarını daha da geniĢletmiĢlerdir.

ġankor (ġemkür) savaĢının kazanılması ve Gence‟nin hâkimiyet altına alınması Gürcistan‟ı Yakın Doğu‟daki en güçlü devletlerden biri haline getirdiği gibi diğer Kafkas ülkeleri üzerindeki etkisini de arttırmıĢtır. Kazanılan bu baĢarıların ardından ileri harekâtına devam eden Gürcüler, 1196‟da Amberd‟i, 1199‟da Ani‟yi,

1201‟de de Bijinis‟i ele geçirmiĢlerdir. Gürcülerin art arda kazandıkları bu askerî baĢarılar çevrelerindeki Türk devletlerini rahatsız etmiĢ ve onları alarm durumuna geçirmiĢtir.409

Ancak Ġl Deniz ve oğullarının hayatını kaybetmesi, Irak Selçuklu Devleti‟nin yıkılması, II. Sökmen‟in ölümünün ardından AhlatĢahlar Devleti‟nin eski gücünü muhafaza edememesi ve Meyyâfarikîn yöresini ele geçiren Eyyûbîlerin Gürcülere karĢı hiçbir Ģey yapamaması gibi nedenlerden dolayı bu bölgede Gürcülere karĢı koyabilecek bir kuvvet bulunmuyordu. Bu da bu bölgede Gürcülerin rahat bir Ģekilde hareket etmelerine imkân tanıyordu.410

Bu sırada Türk-Ġslam dünyasında uzun zamandan beri devam eden bu Gürcü yayılmasına karĢı koyabilecek ve onları cezalandırabilecek tek kuvvet Rükneddin

Süleyman ġah‟tı (1197-1024). Eğer Gürcü birliklerinin daha fazla ilerlemelerinin

önüne geçilemezse hem Anadolu ve hem de Ġslam dünyasının varlığı ve birliği

409 Müverrih Vardan, “Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”, s. 218; Metreveli, Golden

Age, s. 153; Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, s. 113.

410 Faruk Sümer, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu‟da Türk Beylikleri, Ankara,

1990, s. 37-38.

110 tehlikeye girebilirdi. Bu dönemde doğu yönünden gelen bu Gürcü hücumları yanında batı yönünden gerçekleĢtirilen Haçlı saldırıları da vardı. Bu durum Anadolu

Türklerini iki ateĢ arasında bırakabilirdi. Bu nedenle öncelikle doğudan gelen bu

Gürcü tehlikesinin bertaraf edilmesi icap ediyordu.411 Gürcülerin 1195 yılından beri art arda kazandıkları bu baĢarıları yakından takip eden Türkiye Selçuklu Sultanı

Rükneddin Süleyman ġah, eğer Gürcülere karĢı koyulmazsa sıranın Saltuklulara geleceğini ve Saltukluların Eski ve Yeni Kıpçaklar ile oldukça güçlenen Gürcülere karĢı koyamayacaklarını ön görüyordu.412

Bu nedenlerden dolayı harekete geçen Rükneddin Süleyman ġah ilk iĢ olarak

Eyyûbîlere dayanarak kendisine tabi olmakta direnen kardeĢi Malatya meliki

Muizzeddin Kayser ġah üzerine gitmiĢ ve birkaç günlük muhasaradan sonra

Malatya‟yı ele geçirmiĢtir. Rükneddin Süleyman ġah bunun ardından Erzurum‟a doğru harekete geçmiĢtir. Yol üzerinde Erzurum meliki BehramĢah ile diğer Türk hükümdarları ordularıyla birlikte ona katılmıĢlardır. Erzurum‟a gelen Süleyman ġah,

Saltuklu Hükümdarı Nasreddin Muhammed‟i olumsuz tutum ve davranıĢları nedeniyle413 hapsettirmiĢ ve Saltuklu Devleti‟ni sınırlarına dâhil etmiĢtir.414

411 Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, s. 196.

412 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 139.

413 Ġbn Bîbî yukardaki kaynaklardan farklı olarak Erzurum yöneticisi Melik Alaaddin

Saltuki‟nin tutuklanmasının ve ülkesinin elinden alınmasının sebebi olarak

Saltuki‟nin daha önceden gönderilen asker toplama konusundaki fermanın gereğini yerine getirmede ve fermanın hükümlerini uygulamada ihmalkâr davranması olarak göstermektedir, bkz. Ġbn Bibi, El Evamirü‟l-Ala‟iye Fi‟l-Umuri‟l-Ala‟iye

111

Erzurum‟u alarak Saltuklu Devleti‟ni ortadan kaldıran Rükneddin Süleyman ġah burayı kardeĢi Mugiseddin Tuğrul‟a vermiĢ415 ve Gürcistan‟a doğru yoluna devam etmiĢtir.

D. Pasinler SavaĢı (1202)

Rükneddin Süleyman ġah‟ın Gürcistan üzerine sefer düzenlemesinin sebebi olarak tarihçiler tarafından pek çok farklı neden ileri sürülmektedir. Bunların arasında Gürcülerin sürekli olarak Doğu Anadolu‟daki Türk topraklarına akınlar düzenlemeleri,416 Rükneddin Süleyman ġah‟ın yayılma siyaseti,417 Selçukluların

(Selçukname) I, s. 93; Abdülkerim Özaydın, “Saltuklular”, DİA, c. XXXVI, Ġstanbul,

2009, s. 55.

414 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, s. 146-147; MüneccimbaĢı, Câmiu‟d-Düvel II, s. 29-30;

Abû‟l-Farac, Abû‟l-Farac Tarihi, c. II, s. 474; Hamdullâh Müstevfî-i Kazvînî, Târîh- i Güzîde (Zikr-i Pâdişâhan-i Selçukiyân), yay. AyĢe Ayna vd., ed. Erkan Göksu,

Ġstanbul, 2015, s. 177; Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 449-450; Sümer,

Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu‟da Türk Beylikleri, s. 38; Turan, Doğu Anadolu

Türk Devletleri Tarihi, s. 36.

415 Aksarayi, Müsameretü‟l-Ahbar, s. 24; Smbat Sparapet's Chronicle, s. 98;

Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 117; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 139.

416 Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 450; Hüsamettin M. Karamanlı,

“Gürcistan”, DİA, c. XIV, Ġstanbul, 1996, s. 313.

417 Osman Turan, “Süleyman-ġah II”, İA, c. XI, Ġstanbul, 1979, s. 226.

112

Kars Ģehrini Gürcülere kaptırmak istememeleri418 Gürcülerin Saltuklu topraklarına akınlar düzenleyerek iĢgal etmeleri419 ve Gürcistan‟ı fethetmenin Sultanın gönlünde yer etmiĢ olması420 gibi askerî ve siyasî sebepleri sıralayan tarihçiler olduğu gibi, bu seferin geçmiĢten gelen duygusal bir meselenin yarattığı kinin neticesinde gerçekleĢtirildiğini ileri süren tarihçiler de vardır. Buna göre Rükneddin Süleyman

ġah‟ın kinlenmesine yol açan olay Ģöyledir: Kraliçe Tamara, Kılıç Arslan‟ın on iki tane oğlu olduğunu iĢitince bir ressam göndererek Ģehzadelerin ayrı ayrı resimlerini yaptırmıĢ ve onlar hakkında bilgiler içeren bir rapor hazırlatmıĢtır. Kraliçe bu raporu incelediğinde içlerinden Rükneddin Süleyman ġah‟ı beğenmiĢ ve babası Kılıç

Arslan‟a bir mektup yazarak oğlu ile evlenmek isteğini bildirmiĢtir. Gürcü

Kraliçesi‟nin bu teklifini oğlu Süleyman ġah‟a ileten Kılıç Arslan, ona bu konuda ne düĢündüğünü sormuĢtur. Tamara‟nın bu teklifini duyunca oldukça sinirlenen

Süleyman ġah, Kraliçe‟nin teklifini reddederek babası Kılıç Arslan‟a kâfirler

ülkesine ancak Gürcistan‟ı fethetmek amacıyla gideceğini söylemiĢtir.421

418 Kırzıoğlu, Kars Tarihi, c. I, s. 413.

419 Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 450.

420 Ünsi, Ünsi‟nin Selçuk Şehnamesi, çev. Mehmet Ferit Uğur, Konya, 1942, s. 24.

421 Kraliçe Tamara‟nın gönderdiği bu mektup ve Süleyman ġah‟ın cevabı ile ilgili daha detaylı bilgi için bkz. Ġbn Bibi, El Evamirü‟l-Ala‟iye Fi‟l-Umuri‟l-Ala‟iye

(Selçukname) I, s. 85-91. Ġbn Bîbî‟de geçen bu hadise Gürcistan Tarihi‟nde çok daha farklı bir Ģekilde rivayet edilmektedir. Burada geçen bilgiye göre evlenmek isteyen kiĢi Kraliçe Tamara değil onun ihtiĢamından etkilenen Kılıç Arslan‟ın [Gürcistan

Tarihi‟nde bu kiĢinin adı Kızıl Arslan olarak geçmektedir. Bu kitabı yayına

113

Yukarıda sıraladığımız askerî, siyasî ve geçmiĢten gelen duygusal nedenlerden dolayı ordusu ile birlikte harekete geçen Rükneddin Süleyman ġah,

Gürcü Kraliçesi Tamara‟ya elçisi aracılığıyla bir mektup422 yollamıĢtır. Mektubunda

Tamara‟dan kendi önünde diz çöküp Hz. Muhammed‟in resullüğünü kabul etmesini ve huzurunda haçı kırmasını isteyen Rükneddin Süleyman ġah, bu isteğini kabul etmesi durumunda kendisiyle evleneceğini, etmez ise onu cariyesi olarak alacağını bildirmiĢtir. Mektupta geçen bu sözleri Kraliçe‟ye aktaran elçiyi duyan

BaĢkumandan Zakaria, yerinden kalkarak elçiye tokat atmıĢ ve ona “Elçi olmasaydın bu küstahça hareketine karşılık olarak önce dilini, sonra da başını kesmek yerinde olacaktı...” demiĢtir.423

Elçiyi dinledikten sonra durumun vahametini anlayan Kraliçe Tamara,

ülkesindeki bütün askerlerin toplanması emrini vermiĢtir. Birkaç gün içerisinde

hazırlayan Erdoğan Merçil, Kızıl Arslan‟ın Sultan olmaması ve oğlunun bulunmaması nedeniyle buradaki kiĢinin Kılıç Arslan olabileceğini söylemektedir, bkz. Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 371.] bir oğludur ve bu Ģehzade dinini değiĢtirmesinden korkan babası tarafından zorla zapt edilmiĢtir. Bkz. Brosset,

Gürcistan Tarihi, s. 371.

422 Bu mektubun içeriği hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Brosset, Gürcistan

Tarihi, s. 406.

423 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 406; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 281;

Turan, “Süleyman-ġah II”, s. 227-228; Metreveli, Golden Age, s. 153-154;

BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 154; Rayfield, Edge of Empires A

History of Georgia, s. 113-114.

114 askerlerini toplayan Kraliçe, ordusu ile birlikte Pasin‟e kadar yürümüĢ, orada yanında getirdiği Süleyman ġah‟ın elçisine cevabi mektubunu vererek onu Sultan‟a geri göndermiĢtir. Mektubunda Sultan‟ın bu isteklerini reddeden Tamara, ona savaĢa hazır olmasını bildirmiĢtir.424

F. Kırzıoğlu, kaynakların çok büyük bir ordu meydana getirdiklerini söyledikleri Gürcülerin425 toplam asker sayısının 100 bin kiĢiden fazla olduğunu ifade etmektedir.426 Bu ordunun içerisinde bir kısmı Hristiyan olan ġamanî Kıpçaklar da bulunuyorlardı.427

Selçuklu ordusunda bulunan asker sayısıyla ilgili ise tarihçiler tarafından farklı sayılar ileri sürülmektedir. Örneğin Aksarâyî, Selçukluların 20 bin kiĢilik bir ordu ile Gürcücistan‟a doğru harekete geçtiklerini söylerken428 Ünsî Selçukluların 50 bin kiĢi olduklarını ifade etmektedir.429 Gürcistan Tarihi‟nde ise Süleyman ġah‟ın

424 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 406-407.

425 Ġbn Bibi, El Evamirü‟l-Ala‟iye Fi‟l-Umuri‟l-Ala‟iye (Selçukname) I, s. 93.

426 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 140.

427 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 281; Turan, “Süleyman-ġah II”, s. 228;

Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 100; Kırzıoğlu, Kars Tarihi, s. 413; Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 450; Tellioğlu, Osmanlı

Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz‟de Türkler, s. 113; Usta, “XIII. yy‟daki Moğol

Ġstilâsına Kadar Kıpçaklar‟ın Kafkasya‟daki Faaliyetleri”, s. 41-42; Bedirhan,

Selçuklular ve Kafkasya, s. 201.

428 Aksarayi, Müsameretü‟l-Ahbar, s. 24.

429 Ünsi, Ünsi‟nin Selçuk Şehnamesi, s. 24.

115

100 bini atlı 180 bin askeri olduğu iddia edilmektedir.430 Kaynaklarda geçen bu bilgileri değerlendiren F. Kırzıoğlu, Selçuklu ordusundaki asker sayısının 100 bin kiĢi olduğu sonucuna varmıĢtır.431 Bu konuda çalıĢmalar yapan yapan Nebi GümüĢ de F. Kırzıoğlu‟nun bu düĢüncesine katılmakta ve onun düĢüncesinin makul seviyede olduğunu söylemektedir.432 Buna karĢın bazı yabancı tarihçiler Selçuklu ordusundaki asker sayısını biraz abartılı bir Ģekilde 400 bin kiĢi olarak göstermektedirler.433

Kraliçe Tamara, BaĢkumandan Zakaria Mhargrdzel ile Ġvane ve ġalva kardeĢlerin434 komutası altında bulunan Gürcü ordusunun, Pasin‟e doğru hareket ettiği sırada Odzrhe Ģehrinde bu savaĢı kazanabilmek için dua ediyordu. Gürcüler

Pasin‟e vardıklarında Selçuklu askerlerini Micingerd Kalesi civarındaki Bolositek

(veya Bolortki) mevkiinde hazırlıksız bir vaziyette bulmuĢlardı. Rükneddin

Süleyman ġah‟ın nöbetçi muhafızlarının dahi olmadığını gören Gürcü askerleri, bunu fırsat bilerek aniden onların üzerine hücum etmiĢlerdir. Selçuklular ile Gürcüler

430 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 404-405.

431 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 140.

432 Nebi GümüĢ, “Ġlk Anadolu Selçuklu-Gürcü KarĢılaĢması: Pasinler SavaĢı ve

Sonuçları”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VI/6, 2006, s. 205.

433 Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, s. 114; Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter3.html

(EriĢim Tarihi: 27.05.2015); BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 154;

BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 154.

434 F. Kırzıoğlu, ġalva ve Ġvane kardeĢlelerin Kıpçak kökenli olduklarını ileri sürmektedir. Bkz. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 139.

116 arasında 1202 yılında meydana gelen bu savaĢ Gürcülerin üstünlüğü ile sona ermiĢtir.435 Ġbn-i Bîbî‟ye göre bu yenilginin sebebi Sultan‟ın Çetrdarı‟nın436 atının ayağının tökezleyip yere düĢmesidir. O, bu olayı Ģu Ģekilde anlatmaktadır: Buna göre savaĢın Selçukluların üstünlüğü ile devam ettiği sırada Selçuklu askerleri, atının ayağı tökezlediği için yere düĢmüĢ olan Sultan‟ın Çetrdarı‟nı göremeyince telaĢlanmıĢlar ve Sultan‟ın baĢına bir iĢ geldiğini düĢünerek savaĢ alanını terk etmiĢlerdir.437 SavaĢın ardından Erzincan yöneticisi Melik Fahreddin Behram ġah,

Gürcülere esir düĢerken, Rükneddin Süleyman ġah ve Melik Mugiseddin yanlarındaki birkaç birlikle Erzurum‟a geri dönmüĢtür.438 Mağlup olan Selçuklular savaĢ meydanından geri çekilseler de savaĢta oldukça zarar gören Gürcüler onları

435 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 408-409; MüneccimbaĢı, Câmiu‟d-Düvel II, s. 30-

31; The Georgian Chronicle The Period of Giorgi Lasha, s. 81-83; Aksarayi,

Müsameretü‟l-Ahbar, s. 24; Smbat Sparapet's Chronicle, s. 98; BerdzeniĢvili-

CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 154; Metreveli, Golden Age, s. 154; Turan, Selçuklular

Zamanında Türkiye, s. 282; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 140.

436 Sultan sefere çıktığı veya alayla bir yere gittiği zamanlarda sultanın baĢının

üstünde tutulan Ģemsiyeye Çetr, at ile sultanın arkasından giderek onu sultanın baĢının üstünde tutan kiĢi ise Çetrdar adı verilir. Aynı zamanda Çetr hükümdarların hâkimiyet sembollerinden bir tanesidir. Bkz. Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri

Tarihi, s. 502.

437 Ġbn Bibi, El Evamirü‟l-Ala‟iye Fi‟l-Umuri‟l-Ala‟iye (Selçukname) I, s. 94-95.

438 Smbat Sparapet's Chronicle, s. 98; Ünsi, Ünsi‟nin Selçuk Şehnamesi, s. 24; Turan,

“Süleyman-ġah II”, s. 228.

117 takip etmeyerek ülkelerine geri dönmüĢlerdir.439 Esir olarak ele geçirilen Fahreddin

BehramĢah‟a karĢı büyük bir saygı gösteren Kraliçe Tamara, itibarını iade ettikten sonra onu karĢılıksız olarak serbest bırakmıĢtır. Fahreddin BehramĢah bu olaydan sonra “Gazi” unvanı ile anılmaya baĢlanmıĢtır.440

Türkiye Selçukluları ile Gürcüler arasında meydana gelen bu savaĢın441

Gürcülerin zaferiyle sonuçlanması hem doğuda hem de batıda çok büyük bir yankı uyandırmıĢtır. Bu galibiyetle bölgesinin en güçlü devletlerinden bir tanesi haline gelen Gürcü Krallığı, o çevrede varlığını sürdüren pek çok Selçuklu beyini hâkimiyeti altına almıĢtır.442 Ayrıca Gürcüler bu galibiyetle birlikte Ermeni sınırlarının güvenliğini de sağlanmıĢlardır.443

Türkiye Selçuklularının 1202 yılında gerçekleĢen bu savaĢta Gürcülere mağlup olması bölgede Kraliçe Tamara‟ya karĢı koyabilecek bir gücün kalmamasına ve siyasî üstünlüğün yeniden Gürcülere geçmesine neden olmuĢtur. Bu durumu iyi değerlendiren Kraliçe Tamara, IV. David döneminden itibaren yayılmaya çalıĢılan ancak bir türlü sahip olunamayan Doğu Anadolu‟yu ele geçirmek üzere harekete

439 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 140.

440 Erdem, “Doğu Anadolu Türk Devletleri”, s. 401.

441 GümüĢ, “Ġlk Anadolu Selçuklu-Gürcü KarĢılaĢması: Pasinler SavaĢı ve

Sonuçları”, s. 216.

442 Lordkiphanidze, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter3.html (EriĢim Tarihi:

27.05.2015).

443 Metreveli, Golden Age, s. 155.

118 geçmiĢtir.444 1203 yılında Kıpçak BaĢbuğu Sevinç‟ten aldığı askerî destekle

Azerbaycan‟a bağlı olan Dovin Ģehrine giren Kıpçak-Gürcü ordusu, Ģehrin hâkimi

Ebû Bekir‟in gece gündüz içki içip devlet iĢleriyle ilgilenmemesinden faydalanarak

Ģehri silah zoruyla ele geçirmiĢtir.445

Güney Kafkasya‟da bu geliĢmelerin meydana geldiği sırada Ġstanbul, 1204 yılında meydana gelen IV. Haçlı Seferi neticesinde Latinler tarafından iĢgal edilmiĢti.446 Ġstanbul‟un Latinlerin eline geçmesinden sonra Bizans Ġmparatorluğu parçalanmıĢ ve imparatorluk toprakları üzerinde birkaç farklı devlet ortaya

çıkmıĢtır.447 Bizans‟ın içine düĢtüğü bu zor durumdan faydalanmak için harekete geçen Kraliçe Tamara, yeğenleri David ve Aleksios Komnenos kardeĢleri Bizans‟ın kontrolünü kaybettiği Doğu Karadeniz bölgesini ele geçirmeleri için bir ordu ile

444 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 102.

445 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 156-157; Vardan, Compilation of History, s. 82;

Ġbn Kesîr, El-Bidaye ve‟n-Nihaye, c. 13, s. 116; Turan, Doğu Anadolu Türk

Devletleri Tarihi, s. 118-119; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 141; Usta, “XIII. yy‟daki Moğol Ġstilâsına Kadar Kıpçaklar‟ın

Kafkasya‟daki Faaliyetleri”, s. 42.

446 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 162-163; Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti

Tarihi, çev. Fikret IĢıltan, Ankara, 2011, s. 386; Murat KeçiĢ, Trabzon Rum

İmparatorluğu ve Türkler (1204-1404), Ankara, 2013, s. 17.

447 Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, çev. Fikret IĢıltan, 3, Ankara, 1987, s.

111; William Miller, Son Trabzon İmparatorluğu (1204-1461), çev. Nurettin

Süleymangil, Ġstanbul, 2007, s. 11.

119 birlikte göndermiĢti. Tamara‟dan aldıkları bu askerî destekle harekete geçen

Komnenos kardeĢler Karadeniz Ereğli‟sine kadar olan toprakları ele geçirmiĢlerdir.448

F. Kırzıoğlu, Kraliçe Tamara‟nın Aleksios Komnenos ile birlikte gönderdiği bu ordunun Kıpçaklardan oluĢtuğunu ileri sürmekte, buna kanıt olarak da günümüzde

Karadeniz bölgesinde hâlâ varlığını sürdüren Kıpçaklara ait yer isimlerini göstermektedir. F. Kırzıoğlu‟na göre Trabzon‟un Of ilçesindeki Koman‟et (Koman

Yurdu) ve Komar‟ita köyleri yine Trabzon‟un Yomra mevkiindeki Komare Köyü,

Giresun‟un Alucra ilçesindeki Koman Köyü, Ordu‟nun Boyabad mevkiindeki

448 A. Hahanov, Panaret‟in Trabzon Tarihi, çev. Enver Uzun, Trabzon, 2004, s. 19,

61; Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, s. 393; Miller, Son Trabzon İmparatorluğu

(1204-1461), s. 11-12; KeçiĢ, Trabzon Rum İmparatorluğu ve Türkler (1204-1404), s. 20; Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, 3, s. 111; Ġbrahim Tellioğlu, “Doğu

Karadeniz Bölgesinde Komnenos Hakimiyeti (1204-1461) ve Türkler” Pontus

Sorunu, 6, 2007, s. 111. Gürcü Krallığı ile Trabzon Rum Devleti arasındaki iliĢkiler hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Cyril Toumanoff, “On the Relationship between the Founder of the Empire of Trebizond and Georgian Queen Thamar”, Speculum,

15/3, 1940, s. 299-312; Michel Kuršankis, “Trabzon Ġmparatorluğu ve Gürcistan”,

çev. Murat KeçiĢ, Belleten, LLXXIV/271, Ankara, 2010, s. 905-925.

120

Kumanlar Köyü, Sinop‟taki Koman ve Kuman köyleri bu bölgedeki Kıpçak hatıralarıdır.449

Trabzon Rum Devleti‟ni idare eden Komnenos hanedanı içerisindeki bazı kiĢilerin Yunanca isimlerinin yanında Türkçe isimler de taĢımaları Karadeniz bölgesindeki Kıpçak mevcudiyetinin göstergelerinden biridir. Türkçe isimler taĢıyan bu kiĢiler Ģunlardır: Trabzon Rum Devleti Hükümdarı III. Andronikos‟un (1330-

1332) kardeĢleri olan I. Ġoannes Komnenos Aksoukhos (1235-1238), Anna

Anakhoutlu, Mikhael Azakhoutlu, Georgios Akhpouga ve Trabzon Rum Devleti

Hükümdarı III. Manuel (1390-1471) ile evlendikten sonra Eudokia ismini alan karısı

Koulkankhat‟tır. Bu konuyu değerlendiren Elizabeth Zachariadou, Gürcü kökenli olduklarını söylediği bu kiĢilerin isimlerinin Türkçe değil Kıpçakça olduğunu ve bunun Gürcistan‟daki Kıpçak varlığının bir sonucu olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Zachariadou ayrıca Kıpçakların Gürcistan‟da iĢgal etmiĢ oldukları yüksek mevkiler nedeniyle Gürcü toplumu üzerinde oldukça etkili olduklarını, bunun bir neticesi olarak ülkede Türkçe isimlerin yayıldığını,

Kıpçakların Hristiyanlığı kabul ettikten sonra bile bu isimlerini taĢımaya devam ettiklerini ve paganların geçmiĢini yansıtan bu isimlerin farklı açılardan Gürcistan‟ın etki sahasını girmiĢ olan Trabzon Rum Devleti‟ne yayılmıĢ olmasının son derece

449 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 141. Mehmet Bilgin de benzer bir Ģekilde bu ordunun yeni gelen Kıpçaklardan oluĢturulduğunu ileri sürmektedir. Bkz. Bilgin, Doğu Karadeniz Tarih, Kültür, İnsan, s. 88.

121 doğal olduğunu söylemektedir.450 Bu görüĢü destekleyen Mehmet Bilgin, E.

Zachariadou‟nun Gürcü kökenli olarak gösterdiği bu kiĢileri “Trabzon sarayında

Türkçe ikinci isim taşıyanların arasındaki ortak bağ, annelerinin aynı asırlarda

Gürcistan‟a da hayat ve güç vermiş olan Kuman kökenli olmasıdır.” sözleri ile soy olarak Kıpçaklara bağlamaktadır.451

Komnenos kardeĢlerin gerçekleĢtirdiği bu seferlerin ardından Karadeniz bölgesinde Trabzon Rum Devleti‟nin kurulması Gürcü Krallığı için çok önemli idi.

Çünkü kurulan bu devlet batı yönünden Bizans‟ın, güney batı yönünden ise Türkiye

Selçuklu Devleti‟nin gerçekleĢtirdiği akınlara karĢı bir tampon devlet vazifesi görüyordu.452

Pasinler SavaĢı‟nı kazandıktan sonra bölgedeki faaliyetlerini devam ettiren

Gürcü ordusu, 1205 yılında ilk olarak Ahlat‟a hücum etmiĢ daha sonra da ErçiĢ‟e doğru harekete geçmiĢtir. Burada kendilerine karĢı çıkan hiçbir kuvvet olmadığı için her tarafı yakıp yıkan Gürcü ordusu, buradan çok sayıda esir ve ganimet elde etmiĢtir. Gürcülerin, Erzurum Beyliği hududundaki Hısnu‟t-Tîn‟e kadar ulaĢtıklarını haber alan Ahlat Emîri Muhammed ve Erzurum Meliki Mugiseddîn Tuğrul ġah kuvvetlerini birleĢtirerek Gürcülerin453 üzerine doğru hareket etmiĢlerdir. Ġki taraf

450 Elizabeth A. Zachariadou, “Trabzon‟da Kuman Adları”, Karadeniz İncelemeleri

Dergisi, 18, 2015, s. 45, 48.

451 Bilgin, Doğu Karadeniz Tarih, Kültür, İnsan, s. 165.

452 Metreveli, Golden Age, s. 155, 206.

453 F. Kırzıoğlu ve A. Usta bu sefer sırasında Gürcü ordusu içerisinde Kıpçak askerlerinin de yer aldıklarını ileri sürmektedirler. Bkz. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve

122 arasında meydana gelen savaĢın neticesinde mağlup olan Gürcüler, aralarında

BaĢkomutan Zakaria‟nın da bulunduğu çok sayıda asker kaybetmiĢlerdir.454

Ahlat, Gürcülerin Ģehirden çıkarılmalarının ardından Türk teĢekküller arasında bir çatıĢma alanı haline gelmiĢtir. Ahlat Emîri Beg Timur oğlu

Muhammed‟in küçük yaĢta olması, askerler ve halk tarafından oldukça sevilen Emîr

Ebû ġuca‟yı yakalatarak öldürtmesi, oyuna, eğlenceye ve içkiye dalarak devlet iĢlerini boĢlaması halkın ondan soğumasına neden olmuĢtu.455

Bu durumu değerlendiren Ġzzeddin Balaban, devlet adamlarını çeĢitli vaatlerle kendi yanına çekerek 1207 yılında Ahlat Ģehrine hâkim olmuĢtur. Daha sonra Ahlat‟ı kuĢatan Meyyâfârikîn hâkimi Necmeddin Eyyûb üzerine yürüyen Ġzzeddin Balaban, onu yenilgiye uğratmıĢtır. Balaban‟a karĢı aldığı bu yenilginin ardından ülkesine dönen Necmeddin Eyyûb, burada yeni bir ordu meydana getirerek Ahlat‟ı bir kez daha kuĢatmıĢtır. Bu kez Necmeddin Eyyûb‟a mağlup olan Ġzzeddin Balaban,

Erzurum hâkimi Tuğrul ġah‟a baĢvurarak kendisine yardım etmesini istemiĢtir.

Balaban‟ın bu isteğini kabul eden Tuğrul ġah, onunla ittifak yaparak Necmeddin

Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 141; Usta, “XIII. yy‟daki Moğol Ġstilâsına Kadar

Kıpçaklar‟ın Kafkasya‟daki Faaliyetleri”, s. 42.

454 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 172; Abû‟l-Farac, Abû‟l-Farac Tarihi, c. II, s.

487; Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 119; Faruk Sümer,

“AhlatĢahlar”, DİA, c. II, Ġstanbul, 1989, s. 27; Erdem, “Doğu Anadolu Türk

Devletleri”, s. 412.

455 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 210-211; Abû‟l-Farac, Abû‟l-Farac Tarihi, c.

II, s. 488-489.

123

Eyyûb‟u mağlup etmiĢtir. Bu zaferin ardından AhlatĢahlar ülkesinin tamamına sahip olmak isteyen Tuğrul ġâh, ortağı Balaban‟ı öldürmüĢ ve Ahlat Ģehrini kuĢatmıĢtır.

Ahlat halkının Ģiddetli bir direniĢ göstererek Ģehri ona teslim etmemesi üzerine

Malazgirt‟e yönelen Tuğrul ġah, orada da aynı akıbete uğrayarak ülkesine geri dönmüĢtür. Bunun ardından Necmeddin Eyyûb‟u Ahlat‟a davet eden Ahlat halkı

Ģehri ona teslim etmiĢtir.456

Ahlat‟ta bu mücadelelerin meydana geldiği sırada Gürcüler çevresindeki bütün toprakları ve kaleleri ele geçirdikleri halde bir türlü zapt edemedikleri Kars

Kalesi‟ni kuĢatıyorlardı. Kars‟ı kuĢatan bu ordunun baĢında David Soslan bulunuyordu. Kraliçe Tamara ise bu sırada Cavahet Ģehrinde bu kuĢatmanın sonucunu bekliyordu. Bu kuĢatmaya daha fazla dayanamayan Kars halkı, Gürcü askerlerinin kendilerine bir Ģey yapmalarından korktukları için onlara Ģehri sadece

Kraliçe Tamara‟ya teslim edeceklerini bildirmiĢlerdir. Kars halkının bu isteğini kabul eden Kraliçe Tamara, 1207457 yılında bölgeye bizzat gelerek Kars‟ı Ģehir halkından teslim almıĢ ve doğrudan kendisine bağlamıĢtır.458

456 MüneccimbaĢı, Câmiu‟d-Düvel II, s. 224-225; Abû‟l-Farac, Abû‟l-Farac Tarihi, c. II, s. 488-490; Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 210-211; Turan, Doğu Anadolu

Türk Devletleri Tarihi, s. 120-121; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 142; Erdem, “Doğu Anadolu Türk Devletleri”, s. 412-413.

457 Kars‟ın ele geçiriliĢ tarihiyle ilgili kaynaklarda farklı farklı tarihler verilmektedir.

M. F. Brosset, Kars‟ın ele geçiriliĢ tarihi olarak 1207-1208‟i gösterirken [Brosset,

Gürcistan Tarihi, s. 413] Ġbnü‟l-Esir 1206-1207‟yi [Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 211-212], Abû‟l-Farac ve Müverrih Vardan sadece 1206‟yı [Abû‟l-Farac, Abû‟l-

124

Kars‟ı ele geçirdikten sonra ilerleyiĢlerine devam eden Gürcüler, 1208 yılında kalabalık bir ordu ile ErçiĢ‟e girerek Ģehri kılıç zoruyla ele geçirmiĢler ve halkın bir kısmını esir ederek mallarını yağma etmiĢlerdir. Bu sırada Ahlat‟ta bulunan

Necmeddin Eyyûb hem Gürcülerin asker sayısı bakımından üstün olmaları hem de

Ģehirden ayrıldığı taktirde halkın kendine karĢı isyan etme ihtimali sebebiyle Ahlat‟ı bırakıp Gürcülerin karĢısına çıkamamıĢtır. Bu da Gürcülerin bölgede rahat bir Ģekilde hareket etmelerine ve herhangi bir engelle karĢılaĢmadan çok sayıda ganimetle

ülkelerine geri dönmelerine neden olmuĢtur.459

1210 yılında ġamanî Kıpçaklar ile birleĢen Gürcüler, bir kez daha Ahlat

üzerine sefere çıkmıĢlardır. ġehrin surları dıĢında kalan mahallere yapılan saldırı sırasında sarhoĢ olduğu için yakalanan Gürcü ordusu BaĢkumandanı Ġvani, Melik

Necmeddin‟e esir olarak götürülmüĢtür. Ancak daha sonra Gürcülerle yaptığı anlaĢma neticesinde çok büyük avantajlar elde eden Melik Necmeddin,

Farac Tarihi, c. II, s. 489-490; Müverrih Vardan, “Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”, s. 218], F. Kırzıoğlu ise 1207 yılını göstermektedir. [Kırzıoğlu, Kars Tarihi, s. 416].

458 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 413-414; The Georgian Chronicle The Period of

Giorgi Lasha, s. 87-88. F. Kırzıoğlu, Kars‟ı zapt eden bu Gürcü ordusu içerisinde

Kıpçakların da var olduklarını ileri sürmektedir. Bkz. Kırzıoğlu, Kars Tarihi, s. 416.

459 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 236; Abû‟l-Farac, Abû‟l-Farac Tarihi, c. II, s.

491. F. Kırzıoğlu bu sefer sırasında Gürcü ordusunda Kıpçakların da var olduklarını ileri sürmektedir. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 143.

125

BaĢkumandan Ġvani‟yi serbest bıraktırmıĢtır. Bu, Kıpçaklar ile birleĢen Gürcülerin son seferi olmuĢtur.460

1205 yılında baĢlattığı akınlar neticesinde Kars‟ı ele geçirerek hâkimiyetini

Doğu Anadolu‟ya kadar geniĢletmeyi baĢaran Kraliçe Tamara, Aras boylarında bir savunma hattı oluĢturarak bu bölgelerden ülkesine gelebilecek Türk tehdidini sınırlarının çok ötesinde karĢılama imkânını elde etmiĢtir. IV. David döneminde olduğu gibi Kraliçe Tamara döneminde de Türk-Gürcü iliĢkilerinde Gürcülerin

üstünlüğünü görmekteyiz.461

Güçlü bir siyasî kimliğe sahip olan Kraliçe Tamara, Gürcistan‟a tarihinin en parlak çağlarından birisini yaĢatmıĢtır. Gürcistan‟ı siyasî, ekonomik ve kültürel açılardan çok güçlü bir noktaya getiren Tamara, Rusya, Ġran, Suriye ve Mısır‟a kadar uzanan ticarî iliĢkiler kurmuĢtur. Yeni kentler kuran ve manastırlar inĢa ettiren Gürcü

Kraliçesi, Tiflis‟i Transkafkasya‟nın merkezi haline getirmiĢtir. Gürcü kültürünün yüksek bir seviyeye çıktığı bu dönemde ülkedeki ulusal bilinç de kuvvetlenmiĢtir.462

VI. Giorgi LaĢa Döneminde (1213-1222) Kıpçaklar

Kraliçe Tamara‟nın eĢi David Soslan‟ın 1207 yılında hayatını kaybetmesinin ardından ülkenin bütün sakinleri derin bir üzüntü yaĢamıĢlardı. David Soslan‟ın

ölümünün ardından arkasında bıraktığı iki çocuğundan birisi olan Giorgi LaĢa, annesi

460 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 123.

461 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 105-106.

462 Çiloğlu, Gürcülerin Tarihi, s. 48; Muhittin Gül, “Türk-Gürcü ĠliĢkileri ve Türkiye

Gürcüleri”, SAÜFED, I, Sakarya, 2009, s. 80.

126

Tamara ile birlikte ülke yönetimine katılmıĢ ve 27 Ocak 1213‟e yani Kraliçe

Tamara‟nın hayatını kaybettiği tarihe kadar Gürcistan‟ı onunla birlikte idare etmiĢtir.

Bu tarihten itibaren ise Giorgi LaĢa, Gürcistan‟ın tek kralı olmuĢtur.463

Giorgi LaĢa bedenen güçlü, okçulukta iyi, avcılıkta usta, mağrur, hayalperest ve kibirli biriydi. Annesi Tamara bütün düĢmanlarını itaat ettirerek ona barıĢ içinde yaĢayan bir ülke bırakmıĢtı. KomĢuları olan Nahcivan, Erzurum, Gence ve civarı ile diğer birçok memleket onlara vergi ödüyor, hediye ve haraç getiriyorlardı. Kral ise zamanını eğlence ve zevk-ü sefayla geçiriyordu.464

Giorgi LaĢa‟nın içine düĢtüğü bu zafiyetten faydalanmak için harekete geçen

Gence halkı, ona karĢı isyan ederek ödedikleri vergileri ödememeye baĢlamıĢlardı.

Bunu haber alan Gürcü Kralı derhâl askerlerinin toplanması için emir vermiĢ ve

Gence‟ye doğru hareket etmiĢtir. Ġki taraf arasında Gence önlerinde meydana gelen uzun mücadelelerin neticesinde buradaki isyanı bastıran Giorgi LaĢa Ģehri yeniden vergiye bağlamıĢtır.465 Gürcüler bundan sonraki dönemde ise daha çok ülkelerine doğru gelen Moğollar ve HârezmĢâhlar ile mücadele etmek zorunda kalacaklardır.

463 Metreveli, Golden Age, s. 155, 206.

464 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 426.

465 The Georgian Chronicle The Period of Giorgi Lasha, s. 97-100.

127

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

XIII. YÜZYILIN ĠLK ÇEYREĞĠNDEN XIV. YÜZYILA KADAR

KIPÇAKLARIN GÜNEY KAFKASYA’DAKĠ FAALĠYETLERĠ

I. Moğolların Güney Kafkasya’yı Ġstilası ve Kıpçakların Bölgedeki

Faaliyetleri

A. Moğolların Kafkasya’ya GeliĢi

XIII. yy baĢlarında Cengiz Han‟ın Moğol Ġmparatorluğu‟nu kurmasıyla birlikte Moğol kabileleri tek bir çatı altında birleĢmiĢlerdir. 1209 yılına kadar Kırgız,

Merkit, Nayman ve Uygurları idaresi altına alarak Moğolistan‟ın tamamına hâkim olan Moğollar, 1218 yılında Karahıtay topraklarını ele geçirmiĢlerdir. Karahıtay topraklarının ele geçirilmesinden sonra HârezmĢâhlar ile komĢu olan Moğollar, bundan sonra HârezmĢâhlar ile uzun ve çetin bir mücadeleye girmiĢlerdir.466

Moğol Hükümdarı, ordusunun en önemli komutanlarından olan Cebe Noyan ve Sübütay Bahadır‟a bir süvari kuvveti ile birlikte batıya doğru kaçan HârezmĢâh

Sultan Muhammed‟i takip etme vazifesi vermiĢti. Bunun üzerine HârezmĢâh Sultan

Muhammed‟i takip ederek onun gittiği Ģehirlere giden Moğollar, Rey, Kazvin ve

Hemedan gibi Ģehirlerde çok sayıda insanı katletmiĢlerdir.467 Bundan sonra batıya doğru ilerleyiĢlerine devam eden Moğollar, Azerbaycan‟ı tahrip ettikten sonra

Tebriz‟e girmiĢlerdir. Tebriz‟e girdikten sonra Azerbaycan Valisi Özbek‟in

466 Osman Gazi Özgüdenli, “Moğollar”, DİA, c. XXX, Ġstanbul, 2005, s. 225.

467 Grousset, Stepler İmparatorluğu, s. 254. kendileriyle anlaĢma isteğini kabul eden Moğollar,468 oraya zarar vermeden kıĢı geçirmek üzere Mugan‟a gitmiĢlerdir.469 Böylece Moğol tehlikesini kısa süreliğine de olsa atlatan Emîr Özbek, Gürcü Kralı‟na bir mektup göndererek “Bugünlerde birbirimize yardım etmeliyiz. Artık bu kadar yıkımlar, ölümler ve bozgunlar yeter.” demiĢ ve onu birlik olmaya davet etmiĢ ancak bu teklif Gürcü Kralı tarafından dikkate alınmamıĢtır.470 Bundan kısa bir süre sonra Mugan‟dan harekete geçen

Moğollar, Gürcistan‟da 10 bin kiĢilik bir Gürcü ordusunu yenilgiye uğratmıĢlardır.471

Moğollara mağlup olan Gürcü Kralı Giorgi LaĢa, Azerbaycan Emîri Özbek‟e elçi göndererek ona Moğollara karĢı ittifak yapmayı teklif etmiĢtir. Bu teklifi kabul eden Emîr Özbek, Gürcü Kralı ile bahar mevsiminde Moğollar üzerine sefere çıkma konusunda bir anlaĢmaya varmıĢtır. Bunun yanında Ahlat ve el-Cezire hâkimi

468 Hasan Ġbrahim Hasan, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, çev. Ġsmail Yiğit,

4/5, Ġstanbul, 1987, s. 179.

469 M. Baron C. D‟Ohsson, Moğol Tarihi, çev. Ekrem Kalan, Qiyas ġükürov,

Ġstanbul, 2006, s. 134; Neslihan Durak, “Moğol Gazabından Tanrının Kudretine

Gürcü ve Ermeniler (1220-1241)”, Tarihte Türkler ve Ermeniler, III, Ankara, 2014, s. 38-39.

470 SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 35; Bünyadov, Azərbaycan Atabəyleri Dövləti

1136-1225, s. 100.

471 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 333; M. Baron C. D‟Ohsson, Moğol Tarihi,

çev. Ekrem Kalan, Qiyas ġükürov, Ġstanbul, 2006, s. 134; Neslihan Durak, “Moğol

Gazabından Tanrının Kudretine Gürcü ve Ermeniler (1220-1241)”, Tarihte Türkler ve Ermeniler, III, Ankara, 2014, s. 38-39.

129

Melikü‟l-Âdil‟e de elçiler gönderen Gürcü Kralı, onu da bu ittifaka dâhil etmek istemiĢtir. Onlar, Moğolların bütün kıĢ boyunca bulundukları yerde kalacaklarını ve bahar mevsimine kadar oradan ayrılmayacaklarını düĢünüyorlardı. Ancak olaylar böyle geliĢmemiĢtir. Bu ittifak görüĢmelerinin yapıldığı sırada Gürcülerden önce davranan Moğollar henüz bahar mevsimi gelmeden Gürcü topraklarına hücum ederek Gürcü Krallığı‟nı tahrip etmiĢlerdir. Tiflis‟e doğru ilerlemekte olan Moğolları durdurabilmek için harekete geçen Gürcüler, Emîr Özbek‟in memlûklarından biri olan ancak daha sonra Moğolların tarafına geçen AkkuĢ önderliğindeki Moğol öncü kuvvetlerine karĢı üstünlük kursalar da daha sonradan bölgeye gelen ana Moğol ordusu tarafından yenilgiye uğratılmıĢlardır (Aralık 1220-Ocak 1221).472

1221 yılı bahar mevsiminde ikinci kez Tebriz üzerine yürüyen Moğol ordusu,

Tebriz‟i vergiye bağlamıĢtır. Tebriz‟i vergiye bağladıktan sonra sırasıyla Merâga,

Hemedan ve Erbil‟i ele geçiren Moğollar, daha sonra üçüncü kez Tebriz‟i kuĢatmıĢlardır. ġehrin savunmasının çok iyi olması nedeniyle bir kez daha vergi almakla yetinen Moğollar, 1221 yılı Ekim ayında Tebriz dönüĢünde Beylekan‟a giderek Ģehirde büyük bir katliam gerçekleĢtirmiĢlerdir. Beylekan‟ı ele geçirdikten sonra Gence üzerine yürüyen Moğollar, buradan elbise ve para almakla yetinmiĢlerdir. Bunun ardından bir kez daha Gürcistan‟a yönelen Moğollar,

Gürcüleri mağlup ederek 30 bin kiĢiyi öldürmüĢlerdir.473

472 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 334.

473 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 336-343; D‟Ohsson, Moğol Tarihi, s. 134-136;

Abdulkadir Yuvalı, İlhanlılar Tarihi I Kuruluş Devri, Kayseri, 1994, s. 23; W. De.

130

Gürcüleri mağlup ettikten sonra ġirvan Derbend‟i üzerine yürüyerek ġamahı

Ģehrini muhasara eden Moğollar, Ģehir halkının uzun süren direniĢine rağmen Ģehri ele geçirmiĢlerdir. ġamahı‟yı ele geçirdikten sonra Derbend üzerine gitmeye karar veren Moğollar, bunda baĢarılı olamayınca ġirvan Derbend‟i Hükümdarı ġirvanĢah‟a bir elçi göndererek ondan barıĢ yapmak üzere kendilerine elçi göndermesini istemiĢlerdir. Bu teklifi kabul eden ġirvanĢah, Moğollara 10 kiĢiden oluĢan bir elçilik heyeti göndermiĢtir. Bu heyetteki kiĢilerden bir tanesini diğerlerinin gözü önünde

öldüren Moğollar, diğerlerinden kendilerine Derbend yolunu göstermelerini istemiĢ ve eğer yardımcı olmazlarsa onları da öldüreceklerini söylemiĢlerdir. Böylece elçilerden yardım alan Moğollar, 1222 yılında Derbend‟i aĢmayı baĢarmıĢlardır.474

B. Güney Kafkasya’daki Kıpçak-Moğol Münasebetleri

Moğollar ile Kıpçakların ilk karĢılaĢmaları Moğolların Kafkasya‟ya gelmelerinden çok daha önceki bir dönemde ĠrtiĢ Nehri boylarında gerçekleĢmiĢtir.

Moğollar, Cuci‟nin ĠrtiĢ Nehri boylarında Kıpçaklar ile savaĢması ve askerî gücünün büyük bir kısmını Kıpçakların oluĢturduğu HârezmĢâhlar ile birçok kez savaĢmaları475 nedeniyle çok önceden beri Kıpçakları tanıyorlardı. Dolayısıyla

Moğollar ilk kez Kıpçaklar ile Kafkasya‟da karĢılaĢmamıĢlardır.

Tiesenhausen, Altınordu Devleti Tarihine Ait Metinler, çev. Ġsmail Hakkı Ġzmirli,

Ġstanbul, 1941, s. 35-50.

474 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 344-345.

475 Gökbel, “Kıpçaklar/Kumanlar”, s. 740; Gömeç, “Türk Tarihinde Kıpçaklar”, s.

122; Kurat, Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 92.

131

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ġirvanĢah‟ı kandırarak ġirvan Derbend‟ini aĢan Moğollar, Derbend‟i geçtikten sonra bu bölgelerde yaĢayan Alanlar, Lezgiler ve

Türklerle karĢılaĢmıĢlardı. Ġlk olarak karĢılarına çıkan Lezgiler‟i mağlup eden

Moğollar, daha sonra Alanlar üzerine hareket etmiĢlerdir. Moğolların kendilerine doğru harekete geçtiklerini haber alan Alanlar, Kıpçak diyarından kalabalık ordular meydana getirerek Moğolların karĢısına öyle çıkmıĢlardır. Ġki taraf arasında meydana gelen bu savaĢ neticesinde taraflar birbirlerine yeniĢemeyince Moğollar, Alanların yanında yer alan Kıpçaklara haber göndererek Ģöyle demiĢlerdir: “Biz sizinle aynı

ırktan insanlarız, Alan halkı ise sizden değildir, dolayısıyla onlara yardım etmemeniz gerekir. Hatta aynı dinden kimseler de değilsiniz. Bize uyduğunuz takdirde size kesinlikle saldırmayacağımızı taahhüt edip size bu konuda söz veriyoruz. Onlarla aramıza girmediğiniz takdirde size ihtiyaç duyacağınız kadar mal, para ve elbise vereceğiz.” Moğolların yaptıkları bu teklifi kabul eden Kıpçaklar, Alanlar ile yaptıkları ittifakı bozarak onları Moğollara karĢı yalnız bırakmıĢlardır. Moğollar, bu sayede yalnızlaĢtırdıkları Alanları mağlup ederek mallarını yağmalamıĢ ve çok sayıda kiĢiyi esir etmiĢlerdir. Moğollar, Alanları mağlup ettikten sonra Kıpçaklar ile yaptıkları anlaĢmaya uymayarak kendileri ile yaptıkları anlaĢmadan dolayı bu sırada rahat bir Ģekilde hareket etmekte olan Kıpçaklara saldırmıĢlar ve onlara verdiklerinden daha fazlasını geri almayı baĢarmıĢlardır.476 Kıpçaklar aldıkları bu

476 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 345-346; Ebu‟l-Gazi Bahadır Han, Türk‟ün Soy

Ağacı, s. 126; Kırzıoğlu, Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar, s. 144;

Ahincanov, Türk Halklarının Katalizör Boyu Kıpçaklar, s. 143-144; Halperin, “The

Kipchak connection: The Ilkhans, the Mamluks and Ayn Jalut”, s. 235.

132 yenilginin ardından Danil Kobyakoviç ve Yuri adlı iki önemli baĢbuğunu kaybetmiĢlerdir.477

Moğollar, Kıpçakları mağlup ettikten sonra onların yaĢadıkları ġirvan

Derbend‟i bölgesi civarında ikamet etmiĢlerdir. Çünkü buralar yaz-kıĢ merası bol olan, yazları serin ve kıĢları sıcak geçen bir bölgeydi. Daha sonra Kıpçakların bütün ihtiyaçlarını karĢıladıkları önemli bir ticaret Ģehri olan Suğdak‟a478 giden Moğollar burayı ele geçirmiĢlerdir. Moğolların Suğdak‟ı ele geçirmelerinin ardından Ģehir halkının bir kısmı dağlara ve Rus topraklarına kaçmıĢ bir kısmı ise gemilerle

Karadeniz üzerinden Anadolu‟ya geçmiĢtir.479

477 M. U. Yücel alınan bu yenilgi sonrasında hayatını kaybedenler arasında Kıpçak baĢbuğu Kotyan‟ın (Köten) da var olduğunu söylese de [Yücel, İlk Rus Yıllıklarına

Göre Türkler, s. 474], A. N. Kurat, Kotyan‟ın (Köten) kaçarak kurtulduğunu ileri sürmektedir. [Kurat, Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 93].

Rus-Kıpçak ve Moğol kuvvetleri arasında meydana gelecek olan Kalka SavaĢı‟nda

Kotyan‟ın (Köten) yeniden ortaya çıkması nedeniyle bizce de hayatını kaybetmemiĢtir.

478 Karadeniz kıyısında yer alan Kıpçakların her Ģeylerini temin ettikleri önemli bir

Ģehirdi. Kıpçaklar buraya gelen gemilerden her türlü ihtiyaçlarını satın alırlar karĢılığında ise tüccarlara cariyeler, esirler, hayvan kürkleri, özellikle sincap derisi ve

ülkelerinde bulunan diğer eĢyaları satarlardı. bkz. Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s.

346.

479 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 345-346.

133

Moğolların topraklarını istila etmelerinin ardından Rus topraklarına giren

Kıpçaklar, Ruslara Moğollara karĢı birlikte savaĢmayı teklif etmiĢlerdir. Kıpçakların,

Moğollar ile anlaĢmalarından korkan Ruslar, Kıpçakların yaptıkları bu ittifak teklifini kabul etmiĢlerdir. Rusların ve Kıpçakların kendilerine karĢı ittifak yaptıklarını haber alan Moğollar, Ruslara elçi göndermiĢler ve sorunlarının kendileriyle değil Kıpçaklar ile olduğunu söyleyerek onları Kıpçaklardan ayırmaya

çalıĢmıĢlar ancak bunda baĢarılı olamamıĢlardır. Bu nedenle birleĢik Rus-Kıpçak kuvvetleri ile ilk karĢılaĢmalarında karĢılarında oldukça güçlü bir ordu bulan

Moğollar, geriye çekilmiĢ ve onları daha rahat yenebilecekleri bir bölgeye çekmeye

çalıĢmıĢlardır. Kendilerini takip eden Rus-Kıpçak kuvvetlerinin tam da yorgun düĢtüğü bir sırada saldırıya geçen Moğollar, 31 Mayıs 1223‟te Kalka Nehri boyunda meydana gelen savaĢta daha az bir kuvvete sahip olmalarına rağmen birleĢik Rus-

Kıpçak kuvvetlerini mağlup etmiĢlerdir. Bu yenilginin ardından Don-Donets çevresi ve Kuban boylarında yaĢayan Kıpçaklar çok büyük kayıplar vermiĢlerdir.480

Moğolların ülkelerini istilası sebebiyle 1222 yılında Kafkaslardan aĢağı inen

Kıpçak kitleleri ise ġirvan, Azerbaycan ve Gürcistan‟ı istilaya ve yağmaya baĢlamıĢlardır.481 Gürcistan topraklarına girerek Gürcü Kralı Giorgi LaĢa ve

BaĢkumandan Ġvane‟den sadık bir hizmet karĢılığında kendilerine yerleĢmeleri için

480 Kurat, Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 93-94;

Tiesenhausen, Altınordu Devleti Tarihine Ait Metinler, s. 57-58; Neslihan Durak,

“Moğolların Ġtil Ve Çevresindeki Faaliyetleri”, Turkish Studies, 9/4, Ankara, 2014, s.

404-405.

481 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 39; 123.

134 yer vermelerini isteyen Kıpçaklar, Gürcü Kralı tarafından reddedilmiĢlerdir. Ġstekleri kabul edilmeyen Kıpçaklar, Gürcistan‟dan ayrılarak482 ġirvan Derbend‟ine doğru yola çıkmıĢlardır. Yol üzerinde ġirvan Derbendi Emîri ReĢid‟e mektup yazan

Kıpçaklar: “Moğollar ülkemize saldırdılar ve mallarımızı yağmaladılar. Biz de senin

ülkene gelip yerleşmek istiyoruz. Bunu için buraya geldik. Senin kulların ve reayan olmak istiyoruz. Dileğimiz senin adına ülkeler fethetmek ve seni sultan kabul etmektir. Bizim sultanımız ol.” demiĢlerdir. Kıpçakların yaptığı bu teklifi kötü niyetleri olabileceği düĢüncesiyle reddeden ġirvan Derbendi Emîri ReĢid, onların yaptıkları ikinci teklifi de reddetmiĢtir. Bunun üzerine bir hileye baĢvuran Kıpçaklar,

Emîr ReĢid‟i tuzağa düĢürerek kalesini ele geçirmiĢlerdir. Emîr ReĢid‟in kalesini ele geçirdikten sonra Gürcülere ait olan Kıble Kalesi‟ne yönelen Kıpçaklar, kaleyi,

çevresindeki Ģehirleri ve kasabaları yağmalamıĢlardır. Daha sonra Gence hâkimi

KûĢhâre‟ye ülkesine gelmek ve itaatine girmek istediklerini bildiren Kıpçaklar, ona güvence olarak rehineler bırakabileceklerini söylemiĢlerdir. Kıpçakların yaptığı bu teklifi ilk baĢta kabul etmeyen KûĢhâre, daha sonra tabi olduğu Azerbaycan hâkimi

Özbek‟in emriyle onları Kilekûn Dağı yakınlarına483 yerleĢtirmiĢtir.484 Genceli

482 Kirakos Ganjakets'i's History of the Armenians, s. 168-170; Galstyan, Ermeni

Kaynaklarına Göre Moğollar, s. 41; Eduard Dulaurier, “Ermeni Müverrihlerine

Nazaran Moğollar: Kiragos‟tan Müstahrec”, Türkiyat Mecmuası, 2, 1928, s. 144.

483 F. Kırzıoğlu, Kıpçakların Kazak Çayı, Kür boyları ve Gökçe hududuna yerleĢtirildiklerini söylemektedir. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 144.

135

Kiragos, Gürcülerin yağma ve akınlarından bıkan Gence halkının, ülkelerine gelmek isteyen bu Kıpçakları, Gürcü saldırılarına karĢı kullanabileceklerini düĢündükleri için sevinçle karĢıladıklarını ve onlara yerleĢmeleri için arazi ve de zahireler verdiklerini söylemektedir.485

Kıpçakların Gence‟ye yerleĢmelerinden rahatsız olan Gürcüler, kendileri için tehlikeli olabilecekleri düĢüncesiyle Kıpçaklara karĢı askerî hazırlıklara baĢlamıĢlardı. Gürcülerin kendilerine karĢı sefer hazırlıklarına baĢladıklarını haber alan Gence Emîri, Kıpçak kökenli bir komutanın idaresinde bulunan bir orduyu

Gürcülerin üzerine göndererek onları mağlup etmiĢtir. Kazanılan bu zaferin ardından

Gence Emîri‟nin sözünü dinlemeyerek ikinci kez Gürcüler üzerine hücum eden

Kıpçaklar bu defa onlara mağlup olmuĢlardır.486 Kıpçaklar, Gürcülerle aralarında ortaya çıkan bu düĢmanlık nedeniyle 1223 yılında Gürcülere karĢı Moğollarla ittifak

484 Kıpçakların bu bölgedeki faaliyetleri ile ilgili daha detaylı bilgi için bkz. Ġbnü‟l-

Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 366-369; Bünyadov, Azərbaycan Atabəyleri Dövləti

1136-1225, s. 103-104.

485 Gürsoy Solmaz, “Ermeni Müverrihlerine Göre Moğollar”, AÜTAED, S. 14,

Erzurum, 2000, s. 217.

486 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 369-370; Galstyan, Ermeni Kaynaklarına Göre

Moğollar, s. 41; Müverrih Vardan, “Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”, s. 223;

SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 42.

136 yaparak onları mağlup etmiĢler ve çok sayıda kiĢiyi kılıçtan geçirerek esir etmiĢlerdir.487

Bu sırada Gürcü Krallığı‟nda da bir takım önemli geliĢmeler meydana gelmekteydi. Gürcü Kralı Giorgi LaĢa‟nın 1223 yılında hayatını kaybetmesinin ardından Gürcü tahtına Kraliçe Tamara‟nın ikinci çocuğu olan kız kardeĢi Rusudan geçmiĢti. Rusudan (1223-1245) annesi gibi güzel, alçak gönüllü, saygılı, cömert ve dürüst bir kadındı. Kraliçe Rusudan döneminde de Gürcüler, HârezmĢâhlar ve

Moğollar ile mücadelelerine devam etmiĢlerdir.488

Kalka SavaĢı‟nda birleĢik Rus ve Kıpçak kuvvetlerini mağlup ettikten sonra489 1223 yılı sonbaharında Bulgar topraklarına giren Moğollar, Bulgarlar tarafından pusuya düĢürülerek mağlup edilmiĢlerdir. Bu mağlubiyetin ardından bu bölgedeki faaliyetlerini sonlandıran Moğollar, Cengiz Han‟ın yanına geri dönmüĢlerdir. Böylece Kıpçak topraklarındaki Moğol hâkimiyeti kısa süreliğine de olsa sona ermiĢtir.490 Moğol askerlerinin gerçekleĢtirmiĢ oldukları bu keĢif seferleri

Moğolların bu bölgelere yönelik ilerleyen yıllardaki politikalarını etkilediği gibi

487 Dulaurier, “Ermeni Müverrihlerine Göre Moğollar: Vartan‟ın Umumi Tarihinden

Müstahreç”, s. 31.

488 Metreveli, Golden Age, s. 209.

489 Peler, “Some Notes On The History”, s. 100.

490 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 348; Kurat, Karadeniz Kuzeyindeki Türk

Kavimleri ve Devletleri, s. 95.

137

Anadolu ve Ġran‟ı hâkimiyet altına almalarına da zemin hazırlamıĢtır.491 Moğollar her ne kadar bu bölgelerden ayrılsalar da 1235 yılında Ögedey Han (1229-1241) zamanında hâkimiyetlerini tesis edebilmek için ikinci kez bu bölgelere geleceklerdir.492

II. Celâleddin HârezmĢâh’ın Güney Kafkasya’ya GeliĢi ve Kıpçaklar

A. Celâleddin HârezmĢâh’ın (1220-1231) Güney Kafkasya’ya

GeliĢine Kadarki Dönemde HârezmĢâh-Kıpçak Münasebetleri

HârezmĢâhlar, XI. yüzyıl sonlarında Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu ricalinden Kutbeddîn Muhammed b. AnuĢtegin‟in HârezmĢâh unvanıyla Hârezm valiliğine tayiniyle baĢlayan ve oğlu Atsız devrinde yarı bağımsız bir devlet haline gelen, bilhassa da Sultan Sencer‟in 1157 yılında ölümünden sonra Ġl Arslan (1156-

1172) ve TekiĢ (1172-1200) dönemlerinde kuvvetlenen, Alâaddin Muhammed

(1200-1220) devrinde ise büyük bir imparatorluk halini alan bir ailedir.493

HârezmĢâhlar ile Kıpçaklar arasındaki münasebetler aktif olarak XII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren baĢlasa da bazı Kıpçak kabilelerinin Hârezm bölgesine çok

491 Durak, “Moğol Gazabından Tanrının Kudretine Gürcü ve Ermeniler (1220-

1241)”, s. 40.

492 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 108; BerdzeniĢvili-

CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 165; Durak, “Moğolların Ġtil Ve Çevresindeki

Faaliyetleri”, s. 405.

493 M. Fuad Köprülü, “HarizmĢahlar”, İA, c. V/I, Ġstanbul, 1987, s. 265.

138 daha önce yerleĢmiĢ olduklarını görüyoruz.494 Kıpçakların Hârezm bölgesiyle olan ilk münasebetleri Gazne Valisi Hâcib AltuntaĢ dönemine rastlamaktadır. Hâcib

AltuntaĢ, Hârezm bölgesini Kıpçak ve Oğuzların saldırılarına karĢı baĢarı ile savunmuĢtur. Kıpçaklar ile HârezmĢâhlar arasındaki münasebetler Hâcib AltuntaĢ‟ın oğlu HârezmĢâh Harun zamanında da devam etmiĢ, Kıpçaklar, HârezmĢâh Harun‟un tabi olduğu Gazneli Hükümdarı Mesud‟a karĢı isyan ettiği sırada onu desteklemiĢlerdir.495 Bunlara ek olarak Hârezm bölgesi bir dönem fiilen Kıpçak kökenli olan HârezmĢâh Ekinci b. Koçkar496 tarafından da idare edilmiĢtir.497

Kıpçaklar ile HârezmĢâhlılar arasındaki bu münasebetler HârezmĢâh Atsız‟ın

(1128-1156) gerçekleĢtirdiği seferler neticesinde daha da artmıĢtır. 1132-1133 yıllarında Cend Ģehri üzerine yürüyerek buradaki gayrimüslim toplulukları bozguna uğratan Atsız, bu seferin sonunda Ġslam âleminin her yerinde birinci sınıf asker sayılan Kıpçaklar ile Kanglıları hizmetine almıĢtır.498 1152 yılında daha önceden hâkimiyet altına aldıkları fakat sonradan ellerinden çıkan Cend‟i ve Kıpçakların

494 Gökbel, “Kıpçaklar/Kumanlar”, s. 738.

495 Usta, “Moğol Ġstilası Dönemine Kadar Kıpçaklar ve HarezmĢahlar Devleti”, s.

897.

496 F. Köprülü bu adı Ġlkinci b. Koçkar olarak ifade etmektedir, bkz. Köprülü,

“HarizmĢahlar”, s. 266.

497 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 10, s. 222-223; Ġbrahim Kafesoğlu, Harezmşahlar

Devleti Tarihi, Ankara, 1984, s. 37.

498 Faruk Sümer, “Atsız b. Muhammed”, DİA, c. IV, Ġstanbul, 1991, s. 91.

139 merkezi Sığnak Ģehrini ele geçiren Atsız, oğlu Ġl Arslan‟ı buraya vali olarak tayin etmiĢtir.499

Ġl Arslan‟dan sonra yerine geçen oğlu TekiĢ (1172-1200) zamanında

HârezmĢâh-Kıpçak iliĢkilerinde yeni bir döneme girilmiĢtir. TekiĢ‟in Kıpçak asıllı

Terken Hatun500 ile evlenmesi, HârezmĢâhlar Devleti‟nin idarî ve askerî yapısında

Kıpçakların nüfuzunun daha da artmasına yol açmıĢtır. Bunun yanında bu dönemde

çok sayıda Kıpçak askerinin TekiĢ‟in emrine girmesi HârezmĢâh ordusunda görev yapan Kıpçakların sayısının artmasına ve onların ordu içerisinde önemli bir güç haline gelmelerine yol açmıĢtır. HârezmĢâhlar, Kıpçaklardan almıĢ oldukları bu askerî desteklerle Horasan‟a, Mâverâünnehir‟e ve Irak içlerine kadar seferler yaparak

önemli baĢarılar elde etmiĢlerdir. Ancak iki taraf arasındaki iliĢkiler her zaman böyle dostane olmamıĢ, HârezmĢâhlar zaman zaman Kıpçak isyanlarıyla uğraĢmak zorunda kalmıĢlardır. Bu isyanları bastırmak için 1195 yılında harekete geçen HârezmĢâhlar

499 Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, s. 260-261; Abdülkerim Özaydın, “HarezmĢahlar

Devleti”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 886.

500 HârezmĢâhlar döneminin en büyük ve en önemli kadınlarından birisidir. Sultan

TekiĢ‟in eĢi, Kanglı Ģubelerinden birisi olan Bayaut kabilesinden Kıpçak Hanı

CinkeĢi‟nin kızı ve Sultan Muhammed HârezmĢâh‟ın annesidir. Daha detaylı bilgi için bkz. ġîrîn Beyânî, Moğol Dönemi İran‟ında Kadın, çev. Mustafa Uyar, Ankara,

2015, s. 15. Cüveynî de bu kadının Kanglı kabilesinden olduğunu ifade etmektedir.

Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, s. 388.

140 ilk baĢta Kıpçaklara mağlup olsalar da daha sonra Kıpçakların birbirlerine düĢmelerinden faydalanarak onları yenilgiye uğratmıĢlardır.501

Bu çatıĢmayı hariç tutacak olursak Kıpçak-HârezmĢâh iliĢkilerinin bu dönemde genel itibariyle dostane olduğunu söyleyebiliriz. TekiĢ zamanında

HârezmĢâhlar Devleti‟nde yüksek askerî mevkiler iĢgal eden ve ordunun çekirdeğini oluĢturan Kıpçaklar, devletin en önemli unsurlarından birisi haline gelmiĢlerdir.

HârezmĢâh TekiĢ‟in çoğunluğunu Kıpçaklardan oluĢturduğu 170 bin kiĢilik ordusu,

Terken Hatun‟un gösterdiği ihtimam sayesinde kendisinden sonraki dönemlerde de savaĢ kabiliyetini devam ettirmiĢtir.502

TekiĢ‟in hayatını kaybetmesinin ardından HârezmĢâhlar Devleti‟nin baĢına geçen Alâaddin Muhammed (1200-1220) saltanatının ilk yıllarında Gurlular ve

Karahıtaylılar ile mücadele etmiĢtir.503 Aynı sıralarda HârezmĢâhların tabiiyetinden

çıkmak isteyen Kıpçaklar üzerine de birkaç kez sefere çıkan HârezmĢâh Muhammed,

ülkesini adeta Kıpçak kökenli annesi Terken Hatun ile birlikte yönetiyordu. Devlet içerisinde en az oğlu Alâaddin Muhammed kadar söz sahibi olan Terken Hatun, orduda görev alan soydaĢları üzerinde çok büyük bir etkiye sahipti. Öyle ki bir konu

501 Usta, “Moğol Ġstilası Dönemine Kadar Kıpçaklar ve HarezmĢahlar Devleti”, s.

898-900.

502 Ġbrahim Kafesoğlu, “HarezmĢahlar”, Türk Dünyası El Kitabı, 1, Ankara, 1992, s.

341; Gökbel, “Kıpçaklar/Kumanlar”, s. 739.

503 Mehmet Ali Çakmak, “Moğol Ġstilası ve HarezmĢahlar Ġmparatorluğu‟nun

YıkılıĢı”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 905; Carl Brockelmann, İslâm Ulusları ve

Devletleri Tarihi, çev. NeĢet Çağatay, Ankara, 2002, s. 200-201.

141 hakkında hem Terken Hatun hem de Sultan‟dan ferman geldiğinde bunların tarihine bakılıyor ve daha geç tarihli olan ferman uygulanıyordu. Onun hükümet hazinesinden ve saraydan ayrı maaĢı, iktâsı, özel hazinesi ve sarayı vardı. Alâaddin

Muhammed‟in kazandığı bütün baĢarılara rağmen HârezmĢâh ordusunu oluĢturan

Kıpçakların büyük çoğunluğu Terken Hatun‟un tarafını tutuyordu. Bu da Alâaddin

Muhammed‟in devlet içerisindeki gücünün zayıflamasına ve Kıpçaklara karĢı güvensizlik duymasına yol açmıĢtı. Alâaddin Muhammed, Kıpçaklara duyduğu bu güvensizlik nedeniyle kuvvetlerini kalelere bölmüĢ ve Otrar Hadisesi‟nden dolayı

üzerine doğru gelen Moğollara karĢı dağınık bir savunma düzeni benimsemiĢti. Bu strateji hatası nedeniyle Moğollar tarafından kısa süre içerisinde yenilgiye uğratılan

Alâaddin Muhammed, çok sayıda önemli kalesini Moğollara kaptırmıĢtır. Canını zor kurtaran Sultan Alâaddin ise Hazar Denizi‟ndeki Âbiskûn Adası‟na sığınmıĢtır.504

Burada bulunduğu sırada oğlu Celâleddin‟i veliahdı olarak tayin eden Alâddin, ona kılıç kuĢatmıĢtır.505

B. Celâleddin HârezmĢâh’ın Güney Kafkasya’ya GeliĢi ve Bölgedeki

Kıpçaklarla Münasebetleri

Alâaddin Muhammed‟in 1221 yılında hayatını kaybetmesinin ardından henüz

Moğolların eline düĢmemiĢ olan Hârezm Ģehrine giden Celâleddin HârezmĢâh, kendisini babasının veliahdı olarak tanımak istemeyen bazı nüfuzlu Türk

504 Usta, “Moğol Ġstilası Dönemine Kadar Kıpçaklar ve HarezmĢahlar Devleti”, s.

900-901; Beyânî, Moğol Dönemi İran‟ında Kadın, s. 16-17; Aydın Taneri,

Harezmşahlar, Ankara, 1993, s. 40-42.

505 Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi, s. 283.

142 kumandanlarının506 ona karĢı suikast planladıklarını ve Moğolların buraya yaklaĢmakta olduklarını haber alınca kendisine sadık adamları ile birlikte Horasan‟a gitmiĢtir. HârezmĢâhlılar genellikle Kıpçak-Kanglı Türklerinden meydana gelen yaklaĢık 90 bin kiĢilik büyük bir ordu ile devletin merkezi Gürgenç‟i Moğollara karĢı savunmaya çalıĢsalar da bunda baĢarılı olamamıĢlardır. Bundan sonraki süreçte ise

Celâleddin HârezmĢâh‟ın Moğollar tarafından yıkılan HârezmĢâhlar Devleti‟ni yeniden diriltebilmek için onlarla amansız bir mücadeleye giriĢtiğini görmekteyiz.507

1221 yılında halkın kendisini sevinç gösterileri ile karĢıladığı Gazne Ģehrine giren Celâleddin Mengübirti, buradan topladığı kuvvetlerle birlikte Moğollara hücum ederek onları yenilgiye uğratmıĢtır. Bunu haber alan Cengiz Han, Hârezmliler

üzerine ġigi Kutugu Noyan komutasında yeni bir ordu göndermiĢtir. Ġki taraf arasında Parvan denilen yerde meydana gelen savaĢın neticesinde kazanan yine

Celâleddin HârezmĢâh olmuĢtur. Ancak Celâleddin HârezmĢâh ganimetin bölüĢtürülmesi konusunda askerleri arasında çıkan anlaĢmazlık nedeniyle bu zaferden yeterince faydalanamamıĢtır. Ganimet paylaĢımı meselesi sebebiyle

HârezmĢâhların birbirine düĢtüklerini haber alan Cengiz Han, kalabalık bir ordu ile tekrardan HârezmĢâhların üzerine doğru harekete geçmiĢtir. Ġki taraf arasında 21

Kasım 1221 yılında Sind Nehri kıyısında meydana gelen savaĢın neticesinde

506 Bunların Kıpçak kökenli olduklarını ileri sürenler de vardır, bkz. Usta, “Moğol

Ġstilası Dönemine Kadar Kıpçaklar ve HarezmĢahlar Devleti”, s. 901.

507 Nesevi, Celâlüttin Harezemşah, s. 41-42; Özaydın, “HarezmĢahlar Devleti”, s.

893; Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, s. 457-459.

143

Moğollar galip gelmiĢlerdir. Bu yenilginin ardından Hindistan‟a kaçan Celâleddin

Mengübirti birkaç yıl burada kaldıktan sonra Kirman‟a gitmiĢtir.508

1224 yılında Kirman‟a giren Celâleddin Mengübirti‟ye ilk olarak Kirman hâkimi Barak Hâcib daha sonra da kardeĢi Arran ve Irâk-ı Acem hâkimi Gıyâseddin

Pîr ġah ile Fars Hükümdarı Sa‟d b. Zengî itaat etmiĢtir. Böylece Ġran‟ın büyük bir kısmını hâkimiyeti altına alan Celâleddin Mengübirti, HârezmĢâhların yeni sultanı olarak tahta oturmuĢtur.509

Ġran‟ın büyük bir kısmını hâkimiyeti altına aldıktan sonra Azerbaycan‟a doğru harekete geçen Celâleddin HârezmĢâh, 1225 yılı baĢlarında Merâga Ģehrini, aynı yılın Temmuz ayında ise Tebriz‟i ele geçirmiĢtir.510 Celâleddin Mengübirti bundan sonra devamlı olarak Müslümanların topraklarına akınlar yapan ve onlara zarar veren Gürcüler üzerine sefere çıkmıĢ ve Gerni‟de meydana gelen savaĢta

Gürcüleri mağlup etmiĢtir. HârezmĢâhlılar bu savaĢın sonunda Gürcü ordusu

Kumandanı ġalva‟yı511 esir etmiĢ, 4 bin512 Gürcü askerini de öldürmüĢlerdir.513

508 Ebu‟l-Gazi Bahadır Han, Türk‟ün Soy Ağacı, s. 120-122; Taneri, Harezmşahlar, s.

46-49, 52.

509 Mükrimin Halil Yınanç, “Celâleddin HarzemĢah”, İA, c. III, Ġstanbul, 1977, s. 49;

Çakmak, “Moğol Ġstilası ve HarezmĢahlar Ġmparatorluğu‟nun YıkılıĢı”, s. 913;

Aydın Taneri, “Celâleddin HârizmĢah”, DİA, c. VII, Ġstanbul, 1993, s. 249.

510 Taneri, “Celâleddin HârizmĢah”, s. 249.

511 F. Kırzıoğlu, ġalva‟nın Kıpçak Beyi olduğunu ileri sürmektedir, bkz. Kırzıoğlu,

Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 145.

144

Gürcistan‟da akınlarda bulunduğu sırada Tebriz‟in ileri gelenlerinden ġemseddin

Tuğrai ile kardeĢi Tebriz reisi Nizamüddin‟in isyan ettikleri haberini alan Celâleddin

Mengübirti derhâl Tebriz‟e dönerek onları öldürtmüĢtür.514

Tebriz‟de çıkan bu isyanı bastırdıktan sonra burada asayiĢi sağlayan

Celâleddin HârezmĢâh, 1226 yılı baĢında bir kez daha Tiflis üzerine sefere çıkmıĢtır.

Celâleddin Mengübirti‟nin ülkelerine doğru harekete geçtiğini haber alan Gürcüler,

HârezmĢâhlara karĢı çevrelerinde yaĢayan Alanlar, Lezgiler ve Kıpçaklardan büyük bir ordu meydana getirmiĢlerdi.515 Celâleddin HârezmĢâh, Tiflis‟e doğru ilerlediği sırada Gürcü Kraliçesi Rusudan‟a “Moğollara karşı kendisiyle ittifak yaptığı takdirde

ülkesine zarar vermeyeceğini aksi takdirde Gürcistan‟ı harap edeceğini” bildirmiĢ ancak bu isteği Gürcü Kraliçesi Rusudan tarafından kabul edilmemiĢtir.516

512 Ġbnül Esir, 20 bin civarında Gürcü askerinin öldürüldüğünü buna karĢın bu sayının 20 binden fazla olduğuna dair bazı rivayetlerin de var olduğunu söylemektedir, bkz. Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 396.

513 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 395-396; Nesevi, Celâlüttin Harezemşah, s. 70-

71; Suryani Patrik Mihailin Vakainamesi II. Kısım (1042-1195), s. 299-300;

Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, s. 360; Müverrih Vardan, “Türk Fütühatı Tarihi (889-

1269)”, s. 223-224; Kirakos Ganjakets'i's History of the Armenians, s. 187;

Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 145.

514 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 398; Taneri, “Celâleddin HârizmĢah”, s. 249;

Cihat AydoğmuĢoğlu, Tarihte Tebriz, Ankara, 2014, s. 60.

515 Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 412.

516 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 162.

145

Bu görüĢmelerden bir netice elde edemeyen Celâleddin Mengübirti,

Gürcistan sınırındaki Dovin‟e gelince bu bölgeye daha önceden göndermiĢ olduğu ordusu ile birleĢmiĢtir. Gerni SavaĢı‟nda esir ettiği Gürcü komutanları ġalva ve

Ġvane‟ye Gürcistan‟a gitmek için hangi yolu kullanmaları gerektiğini soran Sultan, kendisine karĢı art niyetli olduklarını anlayınca onları öldürtmüĢtür. Buradan yoluna devam eden Celâleddin HârezmĢâh, Tiflis-BorĢala yolu üzerindeki Rambak sıradağlarına gelmiĢtir. Burada karĢısına çıkan kuvvetleri mağlup ettikten sonra

Lori‟ye hareket eden Sultan, Lori halkının canını bağıĢlayarak Aliâbad Kalesi‟ne doğru hareket etmiĢtir. 1226 yılı Ocak ve ġubat aylarını ordusuyla birlikte

Aliâbad‟da geçiren Sultan, daha sonra Tiflis‟e doğru hareket etmiĢtir.517 Celâleddin

HârezmĢâh‟ın Tiflis‟e doğru harekete geçtiğini haber alan Gürcü Kraliçesi Rusudan,

Ģehrin korunmasını Kıpçak beylerinden birisi olan Ahıska-Ardahan Beyi Boço‟nun oğulları Memne ve Boço‟ya bırakarak kocası ve eĢyaları ile birlikte Kutayis‟e kaçmıĢtır.518 Tiflis‟e yaklaĢınca Ģehrin yakınlarında karargâhını kuran Celâleddin

Mengübirti, Tiflis önlerinde meydana gelen savaĢta Gürcü ordusunu mağlup ederek

Tiflis‟i ele geçirmiĢtir (9-10 Mart 1226).519

517 Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, s. 360-362.

518 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 145; Ahmet Toksoy,

“Celal ed-din HarzemĢah‟ın Gürcistan‟daki Faaliyetleri”, Erzincan Eğitim Fakültesi

Dergisi, 9/1, Erzincan, 2007, s. 145.

519 Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, s. 362-363; Suryani Patrik Mihailin Vakainamesi

II. Kısım (1042-1195), s. 300; Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi, c. 12, s. 412-413; Nesevi,

Celâlüttin Harezemşah, s. 75-76; Kirakos Ganjakets'i's History of the Armenians, s.

146

Tiflis‟i hâkimiyet altına aldıktan sonra Kirman‟da isyan çıktığı haberini alan

Celâleddin HârezmĢâh, Gürcistan seferini yarıda keserek apar topar geri dönmüĢtür.

Buradaki isyanı kısa sürede bastıran Sultan, 1226 yılı Eylül ayında Arran‟a dönmüĢtür. Buradan bir kez daha Tiflis üzerine sefere çıkan Celâleddin HârezmĢâh,

Gürcistan üzerine akınlar yapmıĢtır. Gürcistan‟dan döndükten sonra Ahlat‟ı kuĢatan

Sultan, Azerbaycan‟da karıĢıklıklar çıktığını haber alınca Azerbaycan‟a dönmüĢ ve kıĢ mevsimini Tebriz‟de geçirmiĢtir. Tebriz‟de bulunduğu sırada Gürcülerin Tiflis‟i tekrar ele geçirdiklerini haber alan Celâleddin HârezmĢâh, 1227 yılı ilkbaharında bir kez daha Tiflis üzerine sefere çıkmıĢ ancak Ģehri yaktıktan sonra geri çekilen

Gürcüleri görememiĢtir. Daha sonra Alamut ve Kumis havalisine giderek buralarda düzeni sağlayan Celâleddin Mengübirti, Ceyhun Nehri‟ni geçen Moğollara karĢı askerî hazırlık yaptığı sırada eĢinin Ahlat‟ta Melikü‟l-EĢref‟in kumandanı Hâcib Ali ile ittifak yaptığını ve Hâcib Ali‟nin Azerbaycan‟a girerek Hoy, Merend ve

Nahcivan‟ı yağmaladığını haber alınca Azerbaycan‟a geri dönmüĢtür. 1228 yılında

Ahlat üzerine sefere gitmeye hazırlanan Celâleddin Mengübirti, Moğolların büyük bir kuvvetle Ceyhun‟u geçerek Irâk-ı Acem‟e doğru ilerlediklerini haber alınca

Ahlat‟a gitmekten vazgeçerek ordusu ile birlikte onların karĢısına çıkmıĢtır. 26

Ağustos 1228‟de Ġsfahan önünde Moğollar ile yaptığı bu savaĢı kaybeden Celâleddin

HârezmĢâh, Luristan‟a kaçmak zorunda kalmıĢtır.520

188-189; Ġbn Kesîr, El-Bidaye ve‟n-Nihaye, c. 13, s. 225; Tellioğlu, XI-XIII.

Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 114-115; Minorsky, “Tiflis”, s. 269; Lang,

Studies in the Numismatic History of Georgian in Transcaucasia, s. 28.

520 Yınanç, “Celâleddin HarzemĢah”, s. 50.

147

Ġsfahan suru önünde Moğollarla yaptığı bu savaĢı kaybeden Celâleddin

Mengübirti, seferden geri dönerken Kıpçaklardan yardım istemeye karar vermiĢti. Bu görevi yerine getirmesi için maiyetinde bulunan Kıpçak kökenli Ser CenkĢi‟yi görevlendiren Celâleddin HârezmĢâh, onun vasıtasıyla Kıpçaklardan kendisine yardıma gelmelerini ve etrafında toplanmalarını istemiĢtir. Sultan‟ın bu teklifini sevinçle karĢılayan Kıpçaklar, elçiye bütün kuvvetleriyle onlara destek olacaklarını ve Celâleddin HârezmĢâh‟ın bundan Ģüphe etmemesini söyledikten sonra Derbend‟e yaklaĢık 50 bin çadırlık bir kuvvet göndermiĢlerdir. Celâleddin Mengübirti‟ye yardıma giden bu birlikler Derbend‟i geçemeyince buranın yakınlarına yerleĢmiĢlerdi. Bunun üzerine Kıpçak idarecilerinden Kurıka521 yanındaki yaklaĢık

300 adamıyla birlikte buradaki nehri kayıkla geçerek 1229 yılı ilkbaharında

Mugan‟da bulunan BaĢvezir ġerefülmülk‟ün yanına gitmiĢtir. Celâleddin

Mengübirti‟nin de Mugan‟a varmasının ardından ġerefülmülk ile birlikte Sultan‟ı karĢılayan Kurıka, Celâleddin HârezmĢâh‟a onun hizmetine girmek istediklerini bildirmiĢtir. Buna çok sevinen Celâleddin HârezmĢâh, onları hizmetine kabul etmiĢ ve Derbend‟in fethinde kendilerine yardım edeceklerine dair söz aldıktan sonra gitmelerine müsaade etmiĢtir. Bu sırada Derbend hâkimi bir çocuktu ve onun adına iĢleri Eset adı verilen bir atabey yürütüyordu. Derbend‟den Sultan Celâleddin

HârezmĢâh‟ın yanına gelen Eset, Sultan‟a itaatini bildirmiĢtir. Eset‟e ve tabisi olduğu

521 Bu ismi F. Kırzıoğlu, Kurıka Ģekilinde okurken [Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk

Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 146], F. Sümer, Kevürge Ģeklinde okumuĢtur [Sümer,

“Eski Türk Elleri Kıpçaklar -3-”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S. 94, Ġstanbul, 1994, s. 13]. N. Asım ise bu adı Korka olarak okumuĢtur (Nesevi, Celâlüttin Harezemşah, s. 109-110).

148

çocuğa iktâlar veren Celâleddin HârezmĢâh, ona hilat giydirerek sağ salim geri dönmesi için yanına 6 bin kiĢilik bir kuvvet vermiĢtir. Bunların içinde Eynam Han,

ġeker Han ve Has Han adlı beyler de vardı. Ancak kendilerini hâlâ bozkırda sanan bu beyler Derbend‟de büyük bir yağma yaparak bölgeyi tanınmayacak bir hale getirmiĢlerdir. Emîrlerin bu kötü ve akılsızca tutumları ile Vezir ġerefülmülk‟ün muhtemelen bilerek ihmali Kıpçaklar ile HârezmĢâhlar arasında gerçekleĢmesi muhtemel bir ittifakı engellemiĢtir. Buna karĢın Gürcüler, HârezmĢâhlara karĢı

Kıpçaklar ile kolayca ittifak yapmıĢlardır.522

Bu sırada akın yapmaları için Gürcü topraklarına gönderdiği birliklerinden bir tanesinin Gürcülerin baskınına uğradığını ve askerlerinden bazılarının öldürüldüğünü bazılarının ise esir alındığını haber alan Celâleddin HârezmĢâh, bu duruma oldukça sinirlenerek Gürcistan üzerine sefere çıkmıĢtır.523 Celâleddin‟in intikamından ve gazabından korkan Rum ve Suriye bölgelerinin sultanları ile Gürcü, Alan, Avar,

Lezgi, Kıpçak, Suan, Abhaz ve ġanet yöneticileri ona karĢı bir ittifak yapmıĢlardır.

522 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 146; Sümer, “Eski

Türk Elleri Kıpçaklar -3-”, s. 13; Usta, “XIII. yy‟daki Moğol Ġstilâsına Kadar

Kıpçakların Kafkasya‟daki Faaliyetleri”, s. 42; Yınanç, “Celâleddin HarzemĢah”, s.

51.

523 Hasan Geyikoğlu, “HarezmĢahlar ve Doğu Anadolu”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s.

921.

149

Bunu haber alınca Mindor‟a524 giderek burada kamp kuran Celâleddin Mengübirti, orada düĢmanlarını beklemeye baĢlamıĢtı. Bu sırada Celâleddin‟in ordusundaki asker sayısı ve savaĢ malzemesi düĢmanlarınınkine göre oldukça azdı. Gürcü ordusunun

Mindor‟a ulaĢmasının ardından müttefik kuvvetlerinin mevzilerini daha iyi görebilmek için yüksek bir yere çıkan Celâleddin HârezmĢâh, Gürcü ordusunun sağ kanadında 20 bin Kıpçak askerlerinin bayrak ve sancaklarının dalgalandığını görmüĢtür. Bunun üzerine hemen harekete geçen Celaleddin HarezmĢah, KaĢgar

Sultanına verdiği bir miktar tuz ve bir ekmeği Kıpçaklara götürmesini, esir olup zincire vurulduklarında babasının onları nasıl kurtardığını hatırlatmasını ve bu iyiliğe kendisiyle savaĢarak mı cevap vereceklerini sormasını emretmiĢtir. Celâleddin

HârezmĢâh‟ın gönderdiği bu mesajı alan Kıpçaklar, Gürcü ordusundaki mevzilerini terk ederek Celâleddin‟in tarafına geçmiĢlerdir. Ġki taraf arasında 1229 yılı baĢlarında meydana bu gelen savaĢın neticesinde mağlup olan Gürcüler, gecenin karanlığından faydalanarak kaçmıĢlardır.525 Bu savaĢın ardından Ġvane da dâhil çok sayıda Gürcü beyi (aznavur) hayatını kaybetmiĢtir.526

524 Bazı Gürcü tarihçiler bu savaĢın Bolnisi‟de yapıldığını söylemektedirler. bkz.

Allen, A History of The Georgian People, s. 111-112; Alasania, “Gürcistan

Kıpçakları”, s. 796; Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, s. 124.

525 Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, s. 368-371; Mirza Bala, “Gürcistan”, İA, c. IV,

EskiĢehir, 1997, s. 840; Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 117;

Toksoy, “Celal ed-din HarzemĢah‟ın Gürcistan‟daki Faaliyetleri”, s. 147; Sümer,

“Eski Türk Elleri Kıpçaklar -3-”, s. 13.

526 Yınanç, “Celâleddin HarzemĢah”, s. 51.

150

Celâleddin Mengübirti‟nin elde ettiği bu galibiyet HârezmĢâhların

Gürcistan‟daki hâkimiyetini devam ettirdiği gibi Gürcüler ile Kıpçaklar arasındaki ayrılığı da gün yüzüne çıkartmıĢtır. Kıpçaklar ile iliĢkilerini geliĢtirmeyi baĢaran

Celâleddin HârezmĢâh, o zamana kadar Gürcülerle iĢ birliği yaparak Müslümanlara karĢı savaĢan bu topluluğu yanına çekmeyi baĢarmıĢtır. Ġ. Tellioğlu, Kıpçakların bu cephe değiĢikliğinin nedeninin Kraliçe Tamara döneminde ortaya çıkan Kıpçak karĢıtlığı olabileceğini söylemektedir.527 Ne yazık ki Ġslam kaynakları Celâleddin

HârezmĢâh tarafından etkisiz hale getirilen bu Kıpçaklar hakkında bundan sonraki dönemlerle ilgili baĢka bir bilgi vermemektedirler. Gürcü kaynakları da bu konuda sessizdirler.528

Celâleddin HârezmĢâh, Gürcülere karĢı kazandığı bu zaferin ardından Lori

Ģehrine giderek daha önce bir gece baskınında esir alınıp götürülen Hârezmli askerleri serbest bıraktırmıĢtır. Celâleddin, Lori‟den dönerken hakkında Gence havalisinde eĢkıyalık ve zulüm yaptığıyla ilgili Ģikâyetler aldığı ġemkür hâkimi

Gürcü Vahram‟ın üzerine yürüyerek onun hâkimiyetindeki Ģehir ve köyleri tahrip etmiĢtir. ġekan, Ulyâbâd, Gâg ve Güvarin gibi kaleleri ele geçirerek buraları yağma ve tahrip ettiren Celâleddin HârezmĢâh daha sonra Ahlat üzerine hareket etmiĢtir

(1229).529

Türkiye Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykûbâd, 1229 yılı Ağustos ayında

Ahlat‟a ulaĢan ve burayı kuĢatan Celâleddin HârezmĢâh‟a mektup yollayarak onu bu

527 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 117.

528 Golden, “Cumanica I: The Qipčaqs in Georgia”, s. 83.

529 Geyikoğlu, “HarezmĢahlar ve Doğu Anadolu”, s. 921.

151 kuĢatmadan vazgeçirmeye çalıĢmıĢ ve ona Moğollara karĢı birlikte savaĢmayı teklif etmiĢtir. Ancak Alâeddin Keykûbâd, Celâleddin HârezmĢâh‟a yaptığı bu ittifak teklifinin reddedilmesinin ardından kendi ülkesinin de istila tehlikesi altına girebileceğini düĢünerek Eyyûbîler ile iĢbirliği yapmıĢtır.530

Celâleddin HârezmĢâh, 14 Mayıs 1230‟da Ahlat‟ı ele geçirip burayı tahrip ettikten sonra Erzurum Meliki Cihan ġah‟tan gelen mektuplar üzerine kendisine karĢı kurulan Selçuklu-Eyyûbî ittifakına karĢı harekete geçmiĢtir. Böylece normal Ģartlarda

Moğollara karĢı birleĢmesi gereken bu iki Türk devleti karĢı karĢıya gelmiĢtir. Ġki taraf arasında 10 Ağustos 1230‟da Yassıçemen Ovası‟nda meydana gelen bu savaĢın neticesinde mağlup olan HârezmĢâhlar ağır kayıplar vermiĢlerdir.531 AlmıĢ olduğu bu mağlubiyetten sonra çekilmiĢ olduğu Amid Ovası‟nda ikinci kez baskına uğrayan

Celâleddin Müngübirdi, Meyyâfarîkin dağlarına kaçmıĢ ve orada 1231 yılında bir

Kürt tarafından öldürülmüĢtür. Böylece hem Celâleddin HarîzmĢâh‟ın sahip olduğu

530 Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s. 145; Refik Turan, “Sultan Alaeddin

Keykubat Dönemi ve Ehemmiyeti (1220-1237)”, Selçuklu Tarihi El Kitabı, ed. Refik

Turan, Ankara, 2012, s. 391.

531 Ġbn Bibi, El Evamirü‟l-Ala‟iye Fi‟l-Umuri‟l-Ala‟iye (Selçukname) I, s. 394-410;

Abû‟l-Farac, Abû‟l-Farac Tarihi, c. II, s. 528; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 118; Ali

ÜremiĢ, Türkiye Selçuklularının Doğu Anadolu Politikası, Ankara, 2005, s. 241-244.

152 topraklar hem de ona bağlı olan küçük devletler Moğolların hâkimiyeti altına girmiĢtir.532

HârezmĢâh-Kıpçak münasebetlerini kısaca özetlememiz gerekirse

Kıpçakların askerî potansiyelleri sayesinde HârezmĢâhlar Devleti‟ne güç kattıklarını ve zamanla HârezmĢâhlar ordusunun ana gücü haline geldiklerini söyleyebiliriz.

Kıpçak asıllı Terken Hatun‟un bu askerî gücü siyasî alana taĢıma çabası devletin idarî yapısında çözülmeler meydana getirdiği gibi Moğol tehlikesine karĢı etkili bir direniĢ gösterilmesini de engellemiĢtir. Bu da HârezmĢâh Devleti‟nin yıkılmasına ve devlete bağlı Kıpçakların bir kısmının batıya kaymasına bir kısmının ise Moğolların tabiiyetine girmesine neden olmuĢtur.533

Yassıçemen SavaĢı‟nın ardından Kafkasya‟daki faaliyetlerini devam ettiren

Moğollar, Gürcistan‟ın doğusundan saldırıya geçmiĢlerdi. Ġlk olarak Berda Ģehrini,

1235 yılında da Gence‟yi zapt eden Moğollar, daha sonra ilerleyiĢine devam ederek

ġemkür, Gardabani, Lori, Dmanis, ġamsvilde, Tiflis ve Ani gibi önemli Ģehirleri ele geçirmiĢlerdir. Moğollar bu sayede kısa bir süre içerisinde Doğu Gürcistan‟a hâkim olmuĢlardır.534 Daha sonra Baycu Noyan kumandasında 3 koldan ilerleyiĢlerine devam eden Moğollar, Mugan kıĢlağından baĢlayarak bütün Kür-Çoruh boylarını

532 Sümer, “Anadolu‟da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I, Ankara, 1970, s. 3; Mustafa Uyar, “Moğol Ġstilası Döneminde Selçuklular”, Selçuklular Tarihi El

Kitabı, ed. Refik Turan, Ankara, 2012, s. 410.

533 Usta, “Moğol Ġstilası Dönemine Kadar Kıpçaklar ve HarezmĢahlar Devleti”, s.

902.

534 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 165-167.

153 iĢgal etmiĢ ve Ġmeret/Abhaz ülkesini haraca bağlamıĢlardır. 1242‟de Erzurum‟u iĢgal eden Moğollar, 1243 yılında meydana gelen Kösedağ SavaĢı‟nda içerisinde

Kıpçakların da535 yer aldığı orduları ile Selçukluları mağlup etmiĢlerdir. Bu savaĢ sırasında Selçuklu ordusu saflarında mücadele eden ücretli Kıpçak askerleri de vardı.536

Moğolların Gürcistan‟ı ele geçirmelerine rağmen onlarla mücadele etmekten vazgeçmeyen Kraliçe Rusudan, Moğollara karĢı Papa IX. Gregorios‟dan yardım istemiĢ bundan bir netice elde edemeyince de Tiflis‟i terk etmek zorunda kalmıĢtı.

Bir süre sonra Moğollar ile baĢa çıkamayacağını anlayan Gürcü Kraliçesi, haraç

ödeyerek onlara tabi olmayı kabul etmiĢ ve 1243 yılında Büyük Moğol Hanını resmen metbu tanımıĢtır.537

535 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 148-149. Ö. SubaĢı bu savaĢ sırasında Moğol ordusu içerisinde F. Kırzıoğlu‟nun Kıpçak olduğunu söylediği

[Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 149] Papa (Baba)

Sargis‟in de bulunduğunu söylemektedir [SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 63].

Bunun yanında O. Turan bu sırasında Moğol ordusu içerisinde yer alan Gag hâkimi

Akbuga‟nın isminin Türkçe olmasının onun ġamanî veya Hristiyan Kıpçaklardan olabileceği ihtimalini güçlendirdiğini söylemektedir. [Turan, Selçuklular Zamanında

Türkiye, s. 455].

536 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 452; Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri

Tarihi, s. 472; ÜremiĢ, Türkiye Selçuklularının Doğu Anadolu Politikası, s. 331;

SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 64-66.

537 Karamanlı, “Gürcistan”, s. 313.

154

1243 yılında annesi Rusudan ile birlikte Gürcistan tahtına ortak olan oğlu

Narin David, krallığını onaylatmak üzere önce Batu Han‟a daha sonra da

Moğolistan‟a Büyük Moğol Hükümdarı Ögedey‟in yanına gitmek zorunda kalmıĢtır.538 David‟in Moğolistan‟da bulunduğu sırada Kraliçe Rusudan‟ın hayatını kaybetmesi nedeniyle baĢsız kalan Gürcistan‟da Narin David‟in vekilli olarak askerî bir general olan Egarslan Bakurtsiheli tayin edilmiĢti. Ancak Moğolistan‟a giden

Narin David‟den uzun süre haber alınamaması ve Kral‟ın yerine vekâlet eden

Egarslan‟ın devletin yönetiminde gittikçe güçlenmesi Egarslan karĢıtlarını rahatsız etmiĢti. Bunun üzerine harekete geçen muhalifler, Giorgi LaĢa‟nın oğlu Ulu David‟i

1245-1246 yılında Gürcistan tahtına çıkartmıĢlardır. Ancak onun da Moğolistan‟a giderek krallığını Büyük Moğol Hükümdarı‟na onaylatması icap ediyordu.539

III. Ġlhanlı-Altın Orda Mücadeleleri ve Ortodoks-Kıpçak Atabekler

Hükümeti’nin (1267-1578) Ortaya ÇıkıĢı

Cengiz Han‟ın hayatını kaybetmesinin ardından yerine geçen oğlu Ögedey zamanında Moğollar, Batu Han önderliğinde gerçekleĢtirdikleri batı seferleri sırasında ilk olarak Volga Bulgarlarını, Rus Knezliklerini, Kıpçakları ve Kiyef

Knezliği‟ni hâkimiyet altına almıĢlardır. Daha sonra Batu Han öncülüğünde batıya doğru ilerleyiĢlerine devam eden Moğollar, Polonya, Avusturya, Macaristan ve

Dalmaçya‟ya kadar yağma seferleri yapmıĢlardır. Çağatay Han ile Ögedey Han‟ın

1241 yılında hayatlarını kaybetmelerinin ardından daha rahat hareket etmeye

538 Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, s. 126.

539 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 167-171.

155 baĢlayan540 Batu Han, hâkimiyeti altına aldığı DeĢt-i Kıpçak, Hârezm, Kuzey

Kafkaslar, Kırım ve Ġdil Bulgar Devleti topraklarında Altın Orda Devleti‟ni kurmuĢtur.541

Büyük Moğol Hanı Ögedey‟in hayatını kaybetmesinin ardından yerine seçilecek olan hükümdarın belirlenmesi için bir kurultay toplanması gerekiyordu.

Fakat kimin büyük han olacağı konusunda tarafların bir türlü anlaĢmaya varamaması nedeniyle kurultay bir türlü toplanamıyordu. Bir rivayete göre Cengiz Han ölmeden

önce Ögedey‟den sonra tahta Köten‟in geçmesini vasiyet etmiĢti. Ancak Ögedey,

Köten‟in ölümcül bir hastalığa yakalanması nedeniyle tahtını oğlu KoĢi‟ye bırakmak istiyordu. Ancak olaylar bu yönde geliĢmemiĢtir. Ögedey Han, oğlu KoĢi‟nin kendisinden önce ölmesi üzerine yerine diğer oğlu ġiremün‟ü veliahdı olarak göstermiĢti.542

Büyük hanın belirlenmesi için toplanan kurultayda ülke yönetiminin hükümdarın oğullarından birisine bırakılması konusunda bir fikir birliğine varılmıĢtı.

Gösterilen adaylar arasında yer alan Köten‟in hasta, ġiremün‟ün ise yaĢının henüz küçük olması nedeniyle geriye bir tek Güyük kalıyordu. O, akıllı, bilgili, yiğit birisi olmasının yanında kardeĢlerinin de en büyüğüydü. Ayrıca tahta vekâlet eden annesi

540 Mehmet Saray, “Altın Orda Hanlığı”, DİA, c. II, Ġstanbul, 1989, s. 538-539.

541 Ġlyas Kamalov, Moğollar‟ın Kafkasya Politikası, Ġstanbul, 2003, s. 21.

542 Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, s. 511; Kafalı, Altın Orda Hanlığının

Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, s. 51; ; D‟Ohsson, Moğol Tarihi, s. 205.

156

Töregene Hatun543 ve bazı devlet adamlarının da desteğine sahipti. Bu nedenlerden dolayı Güyük, yeni büyük Moğol hanı olarak seçilmiĢtir.544

Gürcistan tahtı üzerine hak iddia eden ve krallığını Büyük Moğol Hanı‟na onaylatmaya gelmiĢ olan Narin David ile Ulu David, 1247 yılında Moğolistan‟da karĢılaĢmıĢ ve kimin kral olacağı konusunda birbirleriyle tartıĢmıĢlardır. Bu sırada orada bulunan bir Gürcü diplomatı, Moğol Hükümdarı Güyük Han‟a “Gürcü hukuku erkek bir kralın soyundan gelen gayrı meşru bir vâris ile kadın bir kralın soyundan gelen yasal bir vâris arasından kimin kral olacağına karar veremez, Moğol kanunlarına başvurarak kimin kral olacağına siz karar verin.” Ģeklinde bir tavsiyede bulunmuĢtur. Bunun üzerine Güyük Han her ikisinin de kral olarak Tiflis‟te ülkeyi idare etmesine ve yaĢı küçük olanın diğerine tabi olmasına karar vermiĢtir. Bunun ardından 1248 yılı sonunda Gürcistan‟a geri dönen her iki David birlikte Gürcü

Krallığı‟nı idare etmeye baĢlamıĢlardır.545

543 Ögedey Han‟ın ikinci ve en önde gelen eĢi olup büyük oğullarının annesidir.

Hayatı hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Beyânî, Moğol Dönemi İran‟ında Kadın, s. 127-130.

544 Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, s. 235; Abû‟l-Farac, Abû‟l-Farac Tarihi, c. II, s.

546; Ebülferec-Ġbnülibrî, Tarihi Muhtasarüddüvel, çev. ġerafeddin Yaltkaya,

Ġstanbul, 1941, s. 22; H. Ahmet Özdemir, Moğol İstilâsı ve Abbâsi Devleti‟nin

Yıkılışı Cengiz ve Hülâgû Dönemleri (612-656/1216-1258), Ġstanbul, 2005, s. 199.

545 Rayfield, Edge of Empires A History of Georgia, s. 128; Karamanlı, “Gürcistan”, s. 313; Bertold Spuler, İran Moğolları Siyaset, İdare ve Kültür İlhanlılar Devri,

1220-1350, çev. Cemal Köprülü, Ankara, 1987, s. 55, Moğollar, Giorgi LaĢa‟nın

157

Batu Han daha önce gerçekleĢtirilen Kıpçak seferi sırasında tartıĢtığı

Güyük‟ün büyük Moğol hanı olmasına karĢı çıkmasına rağmen buna engel olamamıĢtı. Bu nedenle Güyük Han büyük Moğol hanı olduktan sonra arasının bozuk olduğu Batu ile uğraĢmaya devam etmiĢ ve gönderdiği Emîr aracılığı ile Batu

Han‟ın Azerbaycan‟da bulunan adamlarını tutuklatmıĢtır. Bunu haber alınca oldukça sinirlenen Batu Han, adamlarını tutuklayan bu kiĢinin derhâl yakalanarak kendisine getirilmesi emrini vermiĢtir. Bunun üzerine taraftarları tarafından kurtarılan Batu

Han‟ın adamları, Güyük Han‟ın gönderdiği Emîr‟i yakalayarak Batu Han‟a götürmüĢler ve Batu Han da onu feci bir Ģekilde öldürtmüĢtür. Batu Han‟ın, gönderdiği Emîr‟i öldürttüğünü duyan Güyük Han, 1251 yılında büyük bir ordu ile

Batu Han‟ın üzerine doğru harekete geçmiĢtir. Her iki ordunun tam da birbirlerine yaklaĢtıkları sırada Güyük Han‟ın ansızın hayatını kaybetmesi ordusunun dağılmasına neden olmuĢtur.546

Moğollar, Güyük Han‟ın yerine 1251 yılında büyük Moğol hanı olarak seçilen Mengü Han döneminde Yakın Doğu‟ya tam anlamıyla hâkim değillerdi.

Bunu gerçekleĢtirebilmek için harekete geçen Mengü Han, Hülegü‟yü yaklaĢık 130 bin kiĢilik büyük bir kuvvetle birlikte Yakın Doğu‟ya göndermiĢtir. Bu bölgelerde pek çok baĢarılı sefer yapan Hülegü, 1256 yılında Alamut Kalesi‟ni aldıktan sonra

oğlu David‟e “David Ulu”, Rusudan‟ın oğlu David‟e ise “David Narin” adını vermiĢlerdir. Bunlar Moğol dilinde “büyük” ve “küçük” anlamına gelmektedir.

BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 172.

546 Kafalı, Altın Orda Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, s. 51-52;

Tiesenhausen, Altınordu Devleti Tarihine Ait Metinler, s. 394-395.

158

Ġlhanlığını ilan etmiĢtir.547 Hülegü‟nün Ġran, Azerbaycan ve Anadolu‟ya yönelik gerçekleĢtirdiği bu seferlere eĢlik eden Batu Han‟ın askerleri Azerbaycan bölgesini ele geçirmiĢlerdir. Böylece daha önceden Güyük Han‟ın tutuklattığı Batu Han‟ın emîr ve darugaları yeniden Azerbaycan‟a hâkim olmuĢlardır. Altın Orda askerlerinin

Azerbaycan‟ı ele geçirmesi onların ileride Azerbaycan toprakları üzerinde hak iddia etmelerine neden olacaktır.548

Altın Orda Hanı Batu Han‟ın 1256 yılında hayatını kaybetmesinin ardından devletin baĢına bu sırada Mengü Han‟ın yanında bulunan oğlu Sartak getirilmiĢtir.

Sartak‟ın kısa bir süre içerisinde vefat etmesinin ardından yerine Batu Han‟ın diğer oğlu Ulakçı getirilmiĢ ancak o da aynı sene içerisinde hayatını kaybetmiĢtir.549 Bu durum Batu Han‟ın soyundan gelen yetiĢkin bir vârisin kalmamasına neden olmuĢtu.

Bunun üzerine harekete geçen bazı devlet adamları Ġlhanlı Hükümdarı Hülegü Han‟a

“kılıçsız kın ve yakasız gömlek” göndererek ona Batu Han‟ın tahtının sahipsiz kaldığını bildirmiĢlerdi.550 Bunu haber alınca daha hızlı hareket eden Batu Han‟ın kardeĢi Berke, Altın Orda Devleti‟nin yeni hükümdarı olmuĢtur. Bu sırada

547 Abdülkadir Yuvalı, “Ġlhanlılar”, DİA, c. XXII, Ġstanbul, 2000, s. 102-103.

548 Kafalı, Altın Orda Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, s. 52.

549 Yakubovskiy, Altınordu ve Çöküşü, s. 55-57; Grousset, Stepler İmparatorluğu, s.

396; Yuvalı, İlhanlılar Tarihi I Kuruluş Devri, s. 95.

550 Kafalı, Altın Orda Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, s. 54.

159

Müslüman olan Berke Han‟ın en önemli baĢarısı bu dönemde ortaya çıkan isyanları büyümeden kısa sürede bastırması olmuĢtur.551

Bundan sonraki süreç Altın Orda Devleti ve Ġlhanlı Devleti‟nin Azerbaycan

üzerindeki hâkimiyet mücadelelerine sahne olmuĢtur. Altın Orda Devleti‟nin

Azerbaycan üzerindeki hak iddialarına karĢın Hülegü Han‟ın kendisine merkez olarak Tebriz Ģehrini seçmesi, Hülegü Han‟ın batı seferleri sırasında kendisine yardımcı olarak katılan Altın Orda askerlerinin hizmetlerinin karĢılığını vermemesi,

Batu Han‟ın hayatını kaybetmesinin ardından Hülegü‟nün Cengiz Han‟ın buyruğu

üzere her yıl Altın Orda Devleti‟ne ödemesi gereken vergiyi ödememesi, Hülegü

Han‟ın baĢta Bağdad olmak üzere birçok Ġslam ülkesini yağmalayarak tahrip etmesi ve bunun Müslüman olan Berke Han‟ı rahatsız etmesi, Mengü Han‟ın hayatını kaybetmesinin ardından Hanlık merkezinde ortaya çıkan taht mücadelelerinde Berke

Han‟ın Arık Buğa‟yı Hülegü Han‟ın ise Kubilay‟ı desteklemesi gibi nedenler bu iki devleti karĢı karĢıya getiren baĢlıca etmenler olmuĢtur.552

1260 yılında Moğollar ile yaptıkları Ayn-ı Câlût savaĢını kazanan Memlûkler,

Moğolların ilerleyiĢini durdurarak Suriye‟ye hâkim olmuĢlar ve Ġlhanlılar ile sınır komĢusu haline gelmiĢlerdi. Bu sırada Memlûk Sultanı Kutuz‟un geri dönüĢ yolunda bir suikast sonucu öldürülmesi nedeniyle yerine Baybars geçmiĢti. Bu dönemde

551 Tiesenhausen, Altınordu Devleti Tarihine Ait Metinler, s. 249; Saray, “Altın Orda

Hanlığı”, s. 539.

552 Yuvalı, İlhanlılar Tarihi I Kuruluş Devri, s. 96-97; Kamalov, Moğollar‟ın

Kafkasya Politikası, s. 40-43; Kafalı, Altın Orda Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş

Devirleri, s. 55-56.

160

Memlûk Devleti‟nin dıĢardaki en önemli düĢmanları Haçlılar, Ġlhanlılar ve

Ermenilerdi. Bunların Memlûk Devleti‟ni sürekli tehdit eder durumda olmaları ve

Memlûklere karĢı ittifak yapma ihtimalleri Sultan Baybars‟ı onlara karĢı bir ittifak arayıĢına itmiĢti.553 Bu sırada bunun için en uygun devlet yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı Ġlhanlı Devleti ile arası bozulmuĢ olan Altın Orda Devleti‟ydi.

Eğer bu ittifak gerçekleĢirse Memlûk Sultanı Baybars bundan çifte kazanç sağlayacaktı. Bunlardan ilki Altın Orda Devleti‟nin tabileri olan Kıpçak Türkleri arasından kendi orduları için yeni Memlûkler toplayabilecek olması, ikincisi ise bu iki Moğol devletini birbirlerine düĢürerek onları kendisi için zararsız bir hale getirecek olmasıydı. Böylece Hülegü Han‟ın Ayn-ı Câlût savaĢının intikamını almak için Suriye‟ye doğru hareket etmesinin de önüne geçmiĢ olacaktı.554 Bu nedenlerden dolayı Baybars kendi çıkarları gereğince bu iki Moğol devleti arasındaki mücadeleleri daha da derinleĢtirmenin yollarını arıyordu.555

Memlûklu Sultanı Baybars ile Altın Orda Hükümdarı Berke Han arasında ittifak kurulmasında baĢlıca amil Ġslam dini olmuĢtur. Berke Han‟ın Ġslamiyet‟i kabul ettiğini ve Hülegü Han ile Azerbaycan‟ın paylaĢımı meselesi nedeniyle ihtilafa düĢtüğünü haber alan Memlûk Sultanı, hemen harekete geçerek Alan tacirleri vasıtasıyla Berke Han‟a bir mektup göndermiĢ ve onları Ġlhanlılara karĢı birlikte savaĢmaya teĢvik etmiĢtir. Ġki taraf arasında elçiler vasıtasıyla yürütülen bu

553 Cüneyt Kanat, “Baybars Zamanında Memlûk-Ġlhanlı Münasebetleri (1260-1277)”,

Tarih İncelemeleri Dergisi, S. XVI, 2001, s. 31-32.

554 Grousset, Stepler İmparatorluğu, s. 397.

555 Yakubovskiy, Altınordu ve Çöküşü, s. 61.

161 görüĢmelerin neticesinde Selçuklu Sultanı II. Ġzzeddin Keykâvus‟un da dâhil olduğu bir ittifak oluĢturulmuĢtur.556

Hülegü Han kendisine karĢı kurulan bu ittifaka karĢı Bizans Ġmparatoru

Mihael Paleologos‟u yanına çekmeyi baĢarmıĢtı. Bu durum Altın Orda Devleti ile

Memlûk Devleti arasındaki fiili iliĢkileri olumsuz etkilemiĢtir. ġöyle ki Bizans

Ġmparatoru, Baybars‟ın Berke Han‟a gönderdiği elçilik heyeti ile hediyelerini uzun süre alıkoyduğu gibi kendisine sığınan Ġzzeddin Keykâvus‟u da bir bahane ile tutuklatmıĢ ve adamlarını öldürtmüĢtü. Ayrıca boğazların yolunu kapatarak Mısır‟a ve Anadolu‟daki köle merkezlerine Kıpçak kölelerinin getirilmesini önlemiĢti.557

Bundan sonraki süreçte Altın Orda-Ġlhanlı mücadeleleri yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı fiili olarak baĢlamıĢtır.

Moğollar, Gürcistan‟ı hâkimiyet altına aldıktan sonra bölgedeki kültürel yapıyı göz önünde bulundurarak ülkeyi sekiz tümene ayırmıĢlardı. Her tümenin bir

Moğol bir de yerel yöneticisi vardı. Bu tümenlerden birisi de Ahıska‟dan Erzurum‟a kadar olan toprakları kapsayan ve Kıpçak kökenli insanların yoğun olarak yaĢadığı tümendi. Burada Kıpçak kökenli halkın yoğun olarak yaĢıyor olması bu yörenin ayrı

556 Süleyman Özbek, “El-Melikü‟z-Zahir Rüknü‟d-din Baybars Zamanı Memluk

Devleti‟nin Dini Siyaseti”, Tarih İncelemeleri Dergisi, S. IX, 1994, s. 298; Yuvalı,

İlhanlılar Tarihi I Kuruluş Devri, s. 97-98; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.

515-516; Kamalov, Moğollar‟ın Kafkasya Politikası, s. 44.

557 Yuvalı, İlhanlılar Tarihi I Kuruluş Devri, s. 98-99.

162 bir tümen olarak kabul edilmesinde etkili olmuĢtur. Bu tümenin yönetimi ise Çaklı

Kıpçak Beyi Korkora‟ya (Kıvarkvare) verilmiĢti.558

Erzincan ve Bayburt yöresinde yaĢayan yarı göçebe Türkmenlerin saldırılarından bıkan Göle, Ardahan, SarıkamıĢ ve Çoruh boyları halkı, Korkora‟dan

Türkmenlere karĢı kendilerine yardım etmesini istemiĢlerdi. Bu isteği kabul eden

Korkora, Avnis Vake denilen yerde 10 bin atlısıyla birlikte Türkmenleri yenmiĢ, onlardan aldığı Oltu ve Buğata-Kur‟a büyük oğlu Ġvane ile küçük oğlu Sargis‟i koruyucu bırakmıĢtı. Korkora‟nın hayatını kaybetmesinin ardından Hülegü Han döneminde yapılan savaĢlarda oldukça yararlılığı görülen küçük oğlu Papa (Baba)

Sargis (1267-1285) Ahıska-Ardahan bölgesinin kumandanı olmuĢtur.559

Memlûkler üzerine sefere çıkacak olan Ġlhanlılar, Ulu David‟e haber göndererek ordusu ile birlikte kendilerine katılmasını emretmiĢlerdi. Bunun üzerine kurmaylarını toplantıya çağıran Ulu David, onlara bu konudaki görüĢlerini sormuĢtur. Yapılan bu görüĢmelerin sonucunda savaĢa girilmemesi yönünde bir karar

çıkınca Ġlhanlılar bunu kendilerine karĢı bir ayaklanma olarak algılamıĢ ve Gürcülere hücum etmiĢlerdir. Böylece iki taraf arasında çatıĢmalar baĢlamıĢtır.560

1260 yılında Moğollara karĢı saldırılarını yoğunlaĢtıran Ulu David, isyan karĢıtı olan Gürcü soylularının kendisini terk etmeleri nedeniyle yalnız kalmıĢtı.

Onun artık tek ümidi Samtskhe (Ahıska) bölgesi hâkimi Papa Sargis‟ti. Gürcü Kralı

Ulu David‟in kendisiyle birlikte Moğol Hanı‟na karĢı isyan etmesi isteğini kabul

558 Doğru, Kıpçak Atabekleri, s. 34-35.

559 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 149.

560 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 177.

163 eden Papa Sargis, onu Ahıska‟ya davet ederek bütün kale, Ģehir ve mülklerini Kral‟ı ve ordusunu koruması için Gürcü Kralı‟na vermeyi teklif etmiĢ ancak Kral bunu kabul etmemiĢtir. Çünkü David bu planın kendisine avantaj sağlayacağına inanmıyordu. Memlûklerle yaptığı savaĢtan geri dönen Hülegü Han‟ın yanına giden

Argun, ona Gürcistan‟ın içerisinde bulunduğu durumu ve David‟in isyanını anlatmıĢtır. Bunu haber alan Hülegü Han hemen Emîr Argun ile birlikte 200 komutanını yanına çağırmıĢ ve Emîr Argun‟u onların komutanı olarak tayin etmiĢtir.

Argun‟un emrine 20 bin kiĢilik büyük bir ordu veren Hülegü Han, onu, Gürcü

Kralı‟nın üzerine göndermiĢtir. Ordusuyla birlikte Gence ve Somkheti‟yi geçen

Argun, Tiflis‟e gelerek burada Hülegü‟nün savaĢa çağırdığı Gürcü soylularıyla birleĢmiĢ ve aldığı takviye kuvvetlerle birlikte Ahıska‟ya doğru hareket etmiĢtir.

Bunu haber alan Ulu David yaklaĢık 8 bin kiĢilik bir süvari ordusu meydana getirmiĢtir. Bu ordunun baĢına Papa Sargis‟i tayin eden Kral, onu öncü kuvvet olarak

Argun‟u karĢılaması için göndermiĢtir. Bu esnada Argun ise Kartli‟yi geçerek

Surami‟de savaĢ pozisyonu almıĢ ve 6 bin kiĢilik öncü süvari birliği göndermiĢti.

Tasiskari‟yi aĢan bu birlik Göle taraflarını ele geçirmiĢti. Bu sırada öncü bir kuvvet oluĢturmak için saklandığı dar vadiyi terk eden Papa Sargis, savaĢ tecrübesi olan askerlerden oluĢan 1500 kiĢilik bir öncü birlik meydana getirmiĢtir. Argun‟un yaklaĢtığından habersiz olan bu birlik Ahaldaba Köprüsü‟nü geçtikten sonra

Moğollar ile karĢılaĢmıĢtır. Hemen savaĢ düzeni alan Gürcüler, birçok Moğol savaĢçısını öldürdükten sonra büyük bir zaferle ana orduya katılmıĢlardır. Bu savaĢta yer almayan Papa Sargis ikinci kez Moğollar üzerine hücum etmek istiyordu. Emîr

Argun ise bu sırada savaĢa devam etme niyetinde değildi. Bunu haber alan Gürcü soyluları hemen devreye girerek Argun‟u savaĢa devam etmeye ikna etmiĢlerdir.

164

Bunun üzerine geri dönmekten vazgeçen Argun savaĢ düzeni almıĢtır. Ġki taraf arasında meydana gelen uzun mücadeleler neticesinde galip gelen Moğollar,

Ahaldaba Köprüsü‟ne kadar Gürcüleri takip etmiĢlerdir. Bu mücadelelerden yorulan

Argun daha fazla Gürcüleri takip etmeye cesaret edemeyerek Hülegü Han‟ın yanına dönmüĢtür.561

Hülegü Han kazandıkları bu zaferin ardından 1261 yılı Mayıs ayında Emîr

Argun‟u, Ulu David‟i takip etmesi ve ele geçirmesi için tekrar Ahıska bölgesine göndermiĢtir. Bu sırada Ulu David ve Papa Sargis çevresindekilerin onları terk etmesi ve Gürcü soylularının taraf değiĢtirmesi nedeniyle zor bir durumda bulunuyorlardı. Ahıska‟nın Ģehir ve kalesi olan Adzgor Ģehrini yakıp yıkan Moğollar,

20 gün boyunca yüksek duvarlarla çevrili olan ve içerisinde bir garnizon bulunan

Tsikhis Jvari-Cvaris Tsikhe Kalesi‟ni kuĢatmalarına rağmen ele geçirememiĢlerdir.

Bunun ardından Hülegü Han‟dan geri dönmesini isteyen bir mektup alan Emîr Argun geriye dönmüĢtür.562

Gürcü Krallığı‟nda bu geliĢmeler yaĢanırken daha önce saydığımız sebeplerden dolayı Hülegü‟nün yaptıklarına artık tahammülü kalmayan Berke Han, devletinin Azerbaycan üzerindeki haklarını elde edebilmek için büyük bir ordu ile

561 Kartlis Tskhovreba, s. 352-353; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 96-98;

BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 177; Rayfield, Edge of Empires A

History of Georgia, s. 130.

562 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 176-177; Doğru, Kıpçak Atabekleri, s.

36; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 98; Henry H. Howorth, History of Mongols

From The 9th To The 19th Century, III, London, 1888, s. 269-270.

165

Ġlhanlılar üzerine doğru harekete geçmiĢti. Nogay komutasındaki Altın Orda ordusunun üzerine doğru geldiğini haber alan Hülegü Han derhâl ordusunun toplanması için emir vermiĢtir. Bunlar arasında vassal olan Ermeni, Gürcü ve

Azerbaycan hâkimleri de vardı. Hülegü öncü kuvvet olarak ġiremün Noyan komutasında bir birlik göndermiĢti. Berke Han, ġiremün Noyan‟ın bu kuvvetlerini yenilgiye uğratsa da Hülegü‟nün ġamahı‟ya göndermiĢ olduğu Basmagan ve Abatay

Noyan‟ın kuvvetlerine mağlup olmuĢtur. Bu savaĢ sırasında Hülegü Han‟ın yanında savaĢan Ulu David ve Papa Sargis gösterdikleri yoğun mücadeleler neticesinde oldukça faydalı olmuĢlardır. Fakat iki taraf arasındaki asıl karĢılaĢma 1262 yılı

Aralık ayında meydana gelmiĢtir. Bu savaĢın neticesinde mağlup olan Berke Han ilk olarak Derbend‟e daha sonra da Terek Irmağı boyuna çekilmiĢtir. Onları takip eden

Ġlhanlılar Ģiddetli kıĢ nedeniyle donmuĢ olan Terek Nehri üzerinden geçerlerken

Altın Orda ordusunun aniden dönüp onlara saldırması neticesinde mağlup olmuĢlardır (Ocak 1263). Mağlup olan Ġlhanlı askerlerinin pek çoğu buzları kırılan

Terek Nehri‟nde boğulmuĢ ve kılıçtan geçirilmiĢtir.563

563 ReĢîdüddin Fazlullah, Câmiu‟t-Tevârih (İlhanlılar Kısmı), s. 68-70; Tahrîr-i

Târîh-i Vassâf, yay. „Abdu‟l-Muhammed Âyetî, Tehran, 2004, s. 36; Kirakos

Ganjakets'i's History of the Armenians, s. 332; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 106-

108; Tiesenhausen, Altınordu Devleti Tarihine Ait Metinler, s. 251; Kamalov,

Moğollar‟ın Kafkasya Politikası, s. 57-58; Kafalı, Altın Orda Hanlığının Kuruluş ve

Yükseliş Devirleri, s. 57; Yuvalı, İlhanlılar Tarihi I Kuruluş Devri, s. 100; Rizaeddin

Fahreddin, Altın Ordu ve Kazan Hanları, çev. Ġlyas Kamalov, Ġstanbul, 2003, s. 43;

166

Gürcü Kralı Ulu David, Moğollar ile anlaĢarak ülkesine iyi veya kötü sahip

çıkmaktan baĢka bir çare olmadığını görünce 1264 yılında Papa Sargis‟i de yanına alarak o sırada Moğolların kıĢlağı olan Berdea‟da (Bordav) bulunan Hülegü Han‟ın yanına gitmiĢtir. Hülegü Han her ikisini de huzuruna kabul ettikten sonra onlara neden kendisine karĢı isyan ettiklerini sormuĢtur. Ulu David‟in kısa bir konuĢma yapmasından sonra söz alan Papa Sargis, Emîr Argun‟un Gürcü Krallığı‟na saldırmasını, Ģehirleri ile köylerini ele geçirmesini ve kiliseleri ile kalelerini harap etmesini isyan etmelerinin sebebi olarak açıklamıĢ, amaçlarının sadece Han‟ın dikkatini çekmek olduğunu söylemiĢtir. GörüĢmelerin yapıldığı sırada Hülegü

Han‟ın yanına gelen bir haberci ona Altın Orda Hükümdarı Berke Han‟ın büyük bir ordu ile Derbend‟e doğru harekete geçtiğini haber vermiĢtir. Bunun üzerine Hülegü

Han derhal askerlerinin toplanması için emir vermiĢtir. Bu sefer sırasında Ulu David ve Papa Sargis de Hülegü Han‟ın ordusunun içerisinde yer almaktaydı. Ġki taraf arasında 1264 yılında meydana gelen bu savaĢ neticesinde Ġlhanlar galip gelmiĢlerdir.

Daha sonra onlar Berke‟nin askerlerini Derbend‟e kadar takip etmiĢlerdir.564

Hülegü Han, Gürcü Kralı Ulu David‟e bu savaĢ sırasında gösterdiği baĢarılarından dolayı çok büyük bir hürmet göstermiĢ ve hem onu hem de askerlerini

çok sayıda hediye ile ödüllendirmiĢtir. SavaĢ sırasında kendisini düĢmanın

Grousset, Stepler İmparatorluğu, s. 367, 397; George Lane, Early Mongol Rule in

Thirteenth-Century Iran, London&New York, 2003, s. 76.

564 Kartlis Tskhovreba, s. 357-358; Doğru, Kıpçak Atabekleri, s. 36; BerdzeniĢvili-

CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s.178-179; Rayfield, Edge of Empires A History of

Georgia, s. 131; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 104.

167 saldırısından kurtaran Papa Sargis‟e ise ödül olarak Erzurum ve civar bölgelerini vermiĢtir. Ancak Sargis‟e toprak verilmesi Sargis‟in düĢmanları tarafından doldurulan Gürcü Kralı Ulu David‟i rahatsız etmiĢti. Bunu haber alan Hülegü Han,

Erzurum‟u Papa Sargis‟e vermekten vazgeçmiĢtir. Bu olay Papa Sargis ile Ulu

David‟in arasına soğukluk girmesine neden olmuĢtur.565

Hülegü Han‟ın 1265 yılında hayatını kaybetmesinin ardından Ġlhanlı

Devleti‟nin baĢına büyük oğlu Abaka geçmiĢtir.566 BaĢlangıçta Abaka Han ile Berke

Han iyi geçinseler de sonradan araları bozulmuĢtur. ÇeĢitli sebepler ileri süren Berke

Han‟ın komutanı Nogay büyük bir ordu ile ġirvan, Derbend, Arran, Mugan ve Güney

Azerbaycan‟ı ele geçirmek için ġirvan‟a doğru harekete geçmiĢtir.567 Berke Han‟ın kuvvetlerinin kendisine doğru harekete geçtiğini haber alan Abaka Han, kardeĢi

YeĢmut‟u onları durdurmak için yollamıĢtır. Ġki taraf arasında 1265 yılı Temmuz-

Ağustos ayında Kür Irmağı‟nın kollarından birisi olan Aksu civarında meydana gelen savaĢın sonucunda Ġlhanlılar galip gelmiĢledir. Kazandığı bu zaferin ardından Kür

Nehri‟ni geçen Abaka Han, Berke Han‟ın 300 bin kiĢilik büyük bir ordu ile geldiğini haber alınca tekrardan Kür‟ün diğer tarafına geçmiĢ ve nehrin üzerindeki köprüleri yıktırmıĢtır. 14 gün boyunca Kür‟ün kenarında bekleyen Berke Han buradan geçmenin imkânsız olduğunu görünce nehri geçmek için Tiflis‟e doğru hareket ettiği

565 Kartlis Tskhovreba, s. 358; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 108-109; Kırzıoğlu,

Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 149-150.

566 Yuvalı, “Ġlhanlılar”, s. 103, Spuler, İran Moğolları, s. 78.

567 Kamalov, Moğollar‟ın Kafkasya Politikası, s. 61-62.

168 sırada yolda hayatını kaybetmiĢtir.568 Bazı tarihçilerin 1266 yılında gerçekleĢtiğini söyledikleri bu savaĢta F. Kırzıoğlu‟na göre Ġlhanlılara destek veren Gürcü ordusu baĢkomutanı Papa Sargis‟ti.569 Berke Han‟ın anî bir Ģekilde hayatını kaybetmesinin ardından Altın Orda Devleti‟nin baĢına Mengü Timur geçmiĢtir.570

1266 yılında Kral‟ın emri üzerine Tiflis‟e gelen Papa Sargis, Gürcü Kralı

Ulu David tarafından kendisine karĢı isyan etme hazırlığında olduğu Ģüphesiyle yakalatılarak zindana atılmıĢtır. Bunu haber alan Abatay Noyan‟a giderek Papa

Sargis‟in serbest bırakılması için Abaka Han‟dan yardım istemesini rica etmiĢlerdir.

Durumdan bu Ģekilde haberdar edilen Ġlhanlı Hükümdarı Abaka Han, Abatay

Noyan‟ı Tiflis‟e göndererek Papa Sargis‟i Gürcü Kralı Ulu David‟in elinden kurtarmıĢ ve yanına getirtmiĢtir. Burada Ġlhanlı Hükümdarı‟na artık Ulu David ile bir arada yaĢayamayacağını söyleyen Sargis, kendi bölgesi Samtskhe‟nin Gürcistan‟dan

568 ReĢîdüddin Fazlullah, Câmiu‟t-Tevârih (İlhanlılar Kısmı), s. 80; Grousset, Stepler

İmparatorluğu, s. 397-398; Kafalı, Altın Orda Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş

Devirleri, s. 58-59; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 113. Berke‟nin ölümü konusunda Kartlis Tskhovreba‟da biraz daha farklı bir bilgi verilmektedir. Buna göre

Berke Han, ġirvan, Hereti, Kakheti, Lori Ģehirlerini yağmaladıktan sonra Tiflis‟e gitmiĢ ve burada pek çok kiĢiyi öldürdükten sonra hayatını kaybetmiĢtir. Kartlis

Tskhovreba, s. 360-361.

569 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 150; Grousset, Stepler

İmparatorluğu, s. 370, 398.

570 Tahrîr-i Târîh-i Vassâf, s. 37; Abdülkadir Yuvalı, “Mengü Timur”, DİA, c. XXIX,

Ankara, 2004, s. 138.

169 ayrılarak oraya bağımsızlık verilmesini istemiĢtir. Moğolların “Hasincu”, Gürcülerin ise “Ulusian” adını verdikleri bu statü, ülkenin doğrudan Han‟ın emri altına girmesi anlamını taĢıyordu. Yani artık Gürcülerin bu bölge üzerine hiçbir tasarruf yetkisi kalmamıĢtı. Böylece Samtskhe (Ahıska) bölgesi Gürcü Krallığı‟ndan ayrılarak doğrudan Ġlhanlılara bağlanmıĢ ve Papa Sargis ile ailesinin kontrolü altına girmiĢtir.

Bu sayede Eski Kıpçaklar kendi beylerinin idaresi altında, Ġlhanlara tabi olan

Gürcülerden ayrı bir hükümet kurmuĢlardır.571 F. Kırzıoğlu, Abaka Han ile kardeĢi

Ahmed Tegüder arasında meydana gelen taht mücadeleleri sırasında bu iki kardeĢi uzlaĢtırmaya çalıĢan Papa Sargis‟in bunda baĢarılı olamayınca Ahmed Tegüder‟e karĢı cephe alarak Abaka Han‟ın yanında yer aldığını bunun da Abaka‟nın bu kararında etkili olduğunu söylemektedir.572

Böylece daha önce meydana gelen Moğol saldırıları nedeniyle doğu-batı olarak ikiye ayrılmıĢ olan Gürcistan üç parçaya ayrılmıĢ oldu.573 Kıpçakların

Ġlhanlardan bu bölgeleri iktâ olarak almaları Kıpçaklar ile Ġlhanların

571 Kartlis Tskhovreba, s. 361; BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 180;

SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 114; Doğru, Kıpçak Atabekleri, s. 36-37; Kırzıoğlu,

Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 150; Rayfield, Edge of Empires A

History of Georgia, s. 133.

572 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 150.

573 BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 180; Rayfield, Edge of Empires A

History of Georgia, s. 133.

170 yakınlaĢmalarına ve Ġlhanların Kafkaslarda önemli bir müttefik kazanmasına yol açmıĢtır.574

F. Kırzıoğlu‟nun “Ortodoks Atabekler Hükümeti”575, Z. V. Togan‟ın “Çaldır

Atabeğleri”576 Gürcü kaynaklarının ise Sa Atabago (Atabek Yurdu)577 adını verdiği bu beylik kurulduğu 1267‟den Osmanlı hâkimiyetine girdiği 1578 yılına kadar yaklaĢık 311 yıl Kuzey Doğu Anadolu‟nun sınır bölgelerinde hüküm sürerek hem

Anadolu‟ya hem de Anadolu Türklüğüne hizmet etmiĢtir.578 F. Kırzıoğlu, bu atabeklik sülalesini kuran insanların 1118‟de Gürcistan‟a gelerek Yukarı Kür ve

Çoruh boylarına yerleĢen Eski Kıpçaklardan olduklarını ve atalarının Çak (Çat)

Kalesi‟nde oturmalarından dolayı Gürcü kaynaklarında onlara Çake/Çakeli (Çaklı) adı verildiğini söylemektedir.579

Abaka Han‟ın Papa Sargis‟e ve oğlu Beka‟ya Samtskhe (Ahıska) bölgesini iktâ olarak vermesinin ardından I. Beka hem Abaka‟ya hizmet ederek hem de

Demetre ile iyi geçinerek günden güne yükselmeye devam etmiĢtir. Bunun

574 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 131.

575 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 148.

576 Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 258.

577 Ülkü Önal, Ahıska Masalları ve Hikâyeleri, Ankara, 2008, s. 12.

578 Ġsmail Kayabalı-Cemender Arslanoğlu, “Atabeklerin, Anadolu‟nun Kuzey Doğu

Sınır Boylarında, Anadolu‟ya ve Türklüğe Yaptığı Hizmetler”, Türk Kültürü, 126/XI, s. 349.

579 Kırzıoğlu, “Ahıska-Ardahan-Artvin ve Oltu‟da Hristiyan Atabekler Hükümeti- I

(1268-1578)”, s. 16.

171 neticesinde o, Tasiskari‟den (TaĢ-Kapı) Karnukalaki‟ye (Erzurum) kadar olan bölgeye sahip olmuĢtur. Bu bölgenin içerisinde Samtskhe, Acara, ġavĢat, Kalarcet,

Tao‟nun büyük kesimi (Oltu-Tortum-Yusufeli), VaĢlovan (Kurtkale kesimi, Nigalis-

Khev (Kurtkale kesimi ve aĢağısı), Ardanuç, On iki Manastırlar, Göle, Karnipor

(Allahuekber dağları güneyindeki), Ġki Artan ve Cavahet‟in pek çok köyü bulunmaktadır.580

Bu sırada Gürcü Krallığı‟nda da bir takım önemli geliĢmeler meydana gelmekteydi. Gürcü Kralı Ulu David‟in ve büyük oğlu Giorgi‟nin hayatlarını kaybetmelerinin ardından Gürcü tahtına Ulu David‟in diğer oğlu II. Demetre (1271-

1289) getirilmiĢti. Demetre‟nin yaĢının küçük olması nedeniyle Ġlhanlı Hükümdarı ona danıĢmanlık yapması için Sadun Mankaberdeli‟yi581 tayin etmiĢti. 1272‟de

Atabek unvanını alan Sadun Mankaberdel, kısa bir süre içerisinde Moğolların güvenini kazanmayı baĢarmıĢtır. Koruyucusu olduğu Avag Atabeg‟in kızı HvaĢak‟ın

Han‟ın BaĢveziri ile evlendirilmesinden sonra hızla yükselmeye baĢlayan Sadun,

Ġran‟da Doğu Gürcistan meselelerinin görüĢüldüğü sırada Han‟ın baĢ danıĢmanlığını yürütmüĢtür. Kısa süre içerisinde zenginleĢen Sadun, Gürcü Kralı‟ndan Moğollara

580 Kartlis Tskhovreba, s. 370; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 150; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 124.

581 F. Kırzıoğlu bu kiĢinin Kıpçakların Mangu-Berdel (Mengü-Verdili) oymağından olduğunu söylemektedir. Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s.

150.

172

ödemesi gereken vergi borçlarını ödemesi karĢılığında çevresiyle birlikte Dmanis‟i ve Kars Kalesi‟ni almıĢtır.582

Memlûkler ile 1277 yılında Elbistan‟da yaptıkları savaĢı kaybeden Ġlhanlılar burada çok sayıda asker kaybetmiĢlerdi. Alınan bu yenilginin ardından Memlûklere karĢı bir kez daha sefere çıkmaya karar veren Abaka Han askerî hazırlıklara baĢlamıĢtı. Kendi askerlerinin yanında ordusu ile birlikte II. Demetre‟yi de savaĢa

çağıran Abaka Han, birliklerinin baĢına kardeĢi Mengü Timur‟u tayin etmiĢti. Mengü

Timur ordunun baĢına geçtikten sonra Ahıska hâkimi I. Beka‟ya haber göndererek ona orduya katılmasını emretmiĢtir. Ġlk etapta bu teklifi kabul etmeyen Beka, Mengü

Timur bunun nedenini sorduğunda ona, düĢmanlarının iftirasından dolayı Abaka

Han‟ın kendisine kızgın olduğunu, üzerine Arukhan‟ı göndererek ülkesini yağmalattığını, Han‟dan korktuğunu ancak ülkesinin ve mevkiinin korunacağına dair yemin edilmesi durumunda askerleri ile birlikte Moğol ordusuna katılabileceğini söylemiĢtir. Beka‟nın bu isteğini kabul eden Mengü Timur, ona bu konuda yemin etmiĢtir. Bunu üzerine I. Beka askerleri ile birlikte Moğol ordusuna dâhil olmuĢtur.

Mengü Timur, yolda karĢılarına çıkan düĢman ile yapılan mücadeleler sırasında

önemli baĢarılar elde eden ve çok gayret gösteren I. Beka‟ya at ve kaftanlardan oluĢan çok sayıda hediye vermiĢtir.583

Abaka Han‟ın hayatını kaybetmesinin ardından 1282 yılında Ġlhanlı Devleti tahtına oturan kardeĢi Ahmed Tegüder, taht üzerinde hak iddia eden yeğeni Argun ile

582 Kartlis Tskhovreba, s. 367-368; BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 183;

SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 115, 123-124; Spuler, İran Moğolları, s. 84.

583 Kartlis Tskhovreba, s. 373; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 126.

173 uğraĢmak zorunda kalmıĢtır. Amcası Ahmed Tegüder‟e karĢı giriĢtiği bu mücadelelerden galip çıkamayacağını anlayan Argun, ona haber göndererek kendisine itaate hazır olduğunu ve anlaĢma yapmak istediğini bildirmiĢtir. Bunu kabul eden Ahmed Tegüder bütün erkânıyla birlikte yanına gelmesini istemiĢtir.

Bunun üzerine yanına yakın adamı Sargis‟i de almıĢ ve Ahmed Tegüder‟in yanına gitmiĢtir. Ancak bundan sonra iĢler Han‟ın umduğu gibi gitmemiĢtir. Ahmed

Tegüder‟in Argun‟u ve etrafında bulunan bazı prensleri öldürme niyetini açığa vurması onun sonunu hazırlayan baĢlıca etken olmuĢtur. Bunun üzerine Han tarafından öldürülmek istendiklerini öğrenen prensler, Emîr Buka‟nın önderliğinde bir darbe gerçekleĢtirerek Ahmed Tegüder‟i tahttan indirmiĢler ve 1284‟te yerine yeğeni Argun‟u geçirmiĢlerdir. Ancak Argun‟un saltanatı fazla uzun sürmemiĢ tahta geçtikten üç sene sonra Temmuz 1291‟de hayatını kaybetmiĢtir. Argun‟un ardından ise Ġlhanlı Devleti‟nin baĢına Geyhatu Han geçmiĢtir.584

Bu sırada Gürcü Krallığı içerisinde de bir takım taht değiĢiklikleri meydana gelmiĢti. Argun Han kendisine karĢı danıĢmanı Buka ile iĢ birliğine giriĢtiğini düĢündüğü Gürcü Kralı II. Demetre‟yi yanına çağırmıĢ ancak Kral bunu kabul etmemiĢtir. Bunun neticesinde öldürülen II. Demetre‟nin yerine 1289 yılında II.

Vakhtang geçmiĢtir. Ancak onun saltanatı uzun süreli olmamıĢ üç sene sonra hayatını kaybetmiĢtir. Vakhtang‟ın hayatını kaybetmesinin ardından Gürcistan‟da

584 Galstyan, Ermeni Kaynaklarına Göre Moğollar, s. 76-77; SubaĢı, Gürcü-Moğol

İlişkisi, s. 132-143; Abû‟l-Farac, Abû‟l-Farac Tarihi, c. II, s. 614-615; Hamid Algar,

“Ahmed Teküder”, DİA, c. II, Ġstanbul, 1989, 139; Faruk Sümer, “Argun”, DİA, c.

III, Ġstanbul, 1991, s. 355-357.

174 ortaya çıkan asayiĢsizlikleri sonlandırmak isteyen Geyhatu Han, 1293 yılında II.

Demetre‟nin oğlu VIII. David‟i tahta geçirmiĢti. VIII. David tahta geçtikten kısa bir süre sonra Sargis‟in toprakları hariç Gürcü Krallığı‟nın babasından kalan bütün topraklarına hâkim olmuĢtur.585

Geyhatu Han, VIII. David‟i kral olarak atadıktan sonra içerisinde Kutlu Buka ve ġehinĢah‟ın da yer aldığı Gürcü ordusunu ona eĢlik etmesi için görevlendirmiĢti.

Bunun yanında Geyhatu Han, Ahıska‟dan Beka‟nın da yanına gelmesini emretmiĢ ancak bu istek Beka tarafından kabul edilmemiĢtir. Bunun yerine I. Beka büyük oğlu

Sargis‟i daha önceden kendisine emanet edilen hazineler ile birlikte Geyhatu‟ya göndermiĢtir.586

Geyhatu Han‟ın 24 Mart 1295‟te idam edilmesinin ardından Ġlhanlı

Devleti‟nin baĢına yeğeni Baydu geçmiĢtir. Tahta geçtikten sonra Ġlhanlı Devleti tahtı üzerinde hak iddia eden Gazan Han ile uğraĢmak zorunda kalan bu mücadeleyi kaybetmiĢ ve 4 Ekim 1295‟te öldürülmüĢtür. Baydu‟nun öldürülmesinin ardından

Kasım 1295‟te Ġlhanlı Devleti tahtına Gazan Han oturmuĢtur. Bu mücadeleler sırasında VIII. David ile birlikte Baydu‟ya en fazla destek veren kiĢilerden birisi olan

Tukal, Baydu‟nun öldürüldüğünü haber alınca Gürcistan‟a giderek Beka‟nın idaresi altındaki Ahıska‟ya sığınmıĢtır. Bunu haber alan Gazan Han, Beka ve VIII.

David‟den Tukal‟ın kendisine teslim edilmesini istemiĢtir. Bu istek birkaç defa reddedilse de onlar, Gazan Han‟dan Tukal ve oğlunun canlarının bağıĢlanacağına

585 SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 138-144.

586 Kartlis Tskhovreba, s. 381-382; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 145.

175 dair söz aldıktan sonra onları teslim etmiĢlerdir. Verilen bu söze rağmen Tukal‟ı teslim alması için görevlendirilen KurmiĢi yaptıklarından dolayı onu öldürmüĢtür.587

1297 yılında Trabzon Rum Devleti‟nin baĢına geçen II. Aleksius ile kızını evlendiren I. Beka, Aleksius‟a sağladığı askerî destek ile Trabzon Rum Devleti‟nin

Bizans‟ın etkisinden çıkmasını sağlamıĢtır. I. Beka yaptığı bu yardımın karĢılığında

II. Aleksius‟tan Furtuna Deresi ile Çoruh Nehri arasındaki bölgeyi almıĢ bunun sonucunda da beyliğinin sınırları denize ulaĢmıĢtır. I. Beka bu sırada Ġlhanlı

Devleti‟ne vergi ödüyor ve Ġlhanlı ordusuyla birlikte seferlere katılıyordu.588 Bu sayede denize ulaĢan I. Beka, hem Doğu Karadeniz bölgesinin liman kentlerini elde etmiĢ hem de Trabzon Rum Devleti ile sınır komĢusu olmanın sağladığı imkânlara kavuĢmuĢtur.589 Bu sayede Trabzon Rum Devleti ile yakın münasebetler kuran

Kıpçaklar, kurmuĢ oldukları akrabalık bağları sayesinde hanedan ailesine kadar girmeyi baĢarmıĢlardır. Bu döneme ait Trabzon‟daki kilise kayıtları ve Osmanlı tahrir defterleri bu bölgeye yerleĢen Kıpçakların burada yaĢayan Hristiyan ahali içerisinde sahip oldukları yeri açık bir Ģekilde ortaya koymaktadırlar.590

587 Kartlis Tskhovreba, s. 382-383; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 146-150.

588 Bilgin, Doğu Karadeniz Tarih, Kültür, İnsan, s. 171; Ġbrahim Tellioğlu, “Moğol

Hakimiyeti Döneminde Doğu Karadeniz Bölgesi”, Uluslararası Karadeniz

İncelemeleri Dergisi, 1/5, 2006, s. 26-27.

589 Doğru, Kıpçak Atabekleri, s. 38.

590 Tellioğlu, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, s. 130-131.

Kuman/Kıpçakların Trabzon‟daki varlıkları ve faaliyetleri ile ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmak için bkz. Bilgin, Doğu Karadeniz Tarih, Kültür, İnsan, s. 159-188; M.

176

I. Beka döneminde ülkesinin toprakları Tasiskari‟den (Azgur/Borcum

Boğazı‟ndan ibaret TaĢ-Kapı) Ġspir‟e kadar uzanıyor ve denize ulaĢıyordu. Bu bölgenin içerisinde Samtskhe (Azgur-Ahıska-Adıgon-Posof), Acara, ġavĢat,

Klarceti, Nigal Deresi (Kurtkale kesimi ve aĢağısı) ve Çanet bulunmaktaydı. Beka bu bölgelerin dıĢında Tao (Oltu-Tortum-Yusufeli), Ardahan, Göle, Karnipor

(Allahuekber dağları güneyindeki) ve Kars‟ın büyük bir kesimine ve bu bölgenin içerisindeki bütün toprak ve kalelere de sahipti. Ayrıca Ardanuç ve Klarcet Manastırı da bu bölgenin içerisinde bulunuyordu.591

Gazan Han, 1297 yılında Gürcü Kralı VIII. David‟e bir davetiye göndererek ondan yanına gelmesini istemiĢ ancak Han‟dan korkan David bunu reddetmiĢtir.

Bunun üzerine Altın Orda Hükümdarı Tokta ile temasa geçen Gürcü Kralı, Gazan

Han‟a saldırmak istediği takdirde ona yardım edebileceğini söylemiĢtir. Bunun

üzerine KutlukĢah‟ı büyük bir ordu ile bölgeye gönderen Gazan Han bu isyanı bastırmıĢtır. 1298 yılı bahar mevsiminde Gazan Han tarafından bir kez daha davet edilen VIII. David, Altın Orda Hükümdarı Tokta ile tekrardan temasa geçmiĢtir.

Ġlhanlı Hükümdarı bunun üzerine bir kez daha KutlukĢah‟ı bölgeye göndermiĢtir.

Bölgeye gelen KutlukĢah, David ile bir anlaĢma yapmaya çalıĢmıĢ ancak onun zaman kazanmaya çalıĢtığını anlayınca gönderdiği elçiyi öldürmüĢ ve bölgeyi

(Somkheti, Kartli, Trialeti, Ertso) tahrip etmiĢtir. Daha sonra Moğollar tekrardan

Hanefi Bostan, XV-XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadi Hayat,

Ankara, 2002, s. 339-350.

591 Kartlis Tskhovreba, s. 385; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda

Kıpçaklar, s. 151; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 154.

177

Gürcülere anlaĢma yapmayı teklif etmiĢlerdir. Kral‟ın Gazan Han‟a sadık kalmaya söz vermesi ve Tokta‟nın Gürcistan topraklarından geçmesine müsaade edilmemesi

Ģartları ile taraflar arasında bir anlaĢma imzalanmıĢtır. Bu anlaĢmaya rağmen VIII.

David‟in Tokta ile görüĢmeye devam ettiğini adamı vasıtasıyla haber alan Gazan

Han, 1299 yılında Kral‟ın kardeĢi V. Giorgi‟yi ortak kral ilan etmiĢtir. Ancak V.

Giorgi‟nin krallığı sadece kağıt üzerinde kalmıĢ VIII. David, Tokta ile görüĢmeye devam etmiĢtir. Bunun üzerine daha etkili bir yol aramaya baĢlayan Gazan Han,

David‟in hapsettirdiği kardeĢi III. Vakhtang‟ı zindandan kurtararak kral ilan etmiĢtir.592

1301 yılında Türk baĢbuğu Azat Musa komutasındaki 60 bin kiĢilik bir

Türkmen ordusu Gürcistan‟a doğru yola çıkmıĢtır. Tao ve Basiani‟ye varan

Türkmenler burada çok büyük bir katliam gerçekleĢtirmiĢlerdir. Daha sonra yoluna devam eden Türkmenler Nigal Deresi ile Mudgzul‟u vurarak yağmalamıĢlardır. Tao eristavı Panaskertli Taka onlara karĢı koymaya çalıĢsa da bunda yeterince baĢarılı olamamıĢtır. Çünkü Türkmenlerin sayısı onlara göre oldukça fazlaydı. I. Beka bu olayları haber alınca askerleri ile onları karĢılamaya çıksa da Türkmenler bu sırada kıĢlık kamplarına dönmüĢ oldukları için onları görememiĢtir. Ertesi sene

Türkmenlerin yeniden harekete geçtiklerini haber alan I. Beka kendisine ait olan

Tasiskar‟dan Basiani‟ye kadar olan bölgelerden asker çağırmıĢ ve 12 bin kiĢilik ordusuyla onların üzerine doğru hareket etmiĢtir. Beka‟ya Kartli ve Somkhetililerden oluĢan 10 bin 500 kiĢilik kuvvet de yardıma gelmiĢtir. Türkmenlerin öncü kuvvetlerini VaĢlovan‟da meydana gelen savaĢta mağlup eden I. Beka onlardan çok

592 Kartlis Tskhovreba, s. 384-387; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 151-157.

178 sayıda kiĢiyi öldürmüĢtür. Bunun ardından Türkmenlerin VaĢlovan‟dan kaçtıklarını haber alan Beka hızlı bir Ģekilde Türkmenlerin ana ordusunun kamp yaptığı Ġspir ve

Baberd‟e doğru harekete geçmiĢtir. Beka‟nın üzerine doğru harekete geçtiğini haber alan Azat Musa derhal 30 bin kiĢilik bir ordu oluĢturarak VaĢlovan‟a doğru harekete geçmiĢtir. O bu sırada 30 bin kiĢilik diğer ordusunu da Tao‟ya göndermiĢti. Beka‟nın bundan haberi yoktu. Yolda yakalanan iki adamı sorguya çeken Beka onlardan her

Ģeyi öğrenmiĢ ve ordusunu ikiye bölerek büyük bir kısmını oğlu II. Sargis‟in komutasında Azat Musa‟nın üzerine göndermiĢtir. Kısa süre içerisinde Türkmenlere yetiĢen II. Sargis sayıca az olmasına rağmen VaĢlovan dağlarında meydana gelen savaĢta onları mağlup etmiĢtir. Beka‟nın karĢısına çıktığı Türkmenler ise onları karĢılarında görünce dağlara doğru kaçmıĢlardır. Adamları ile onları takip eden I.

Beka çok sayıda kiĢiyi yakalayarak öldürmüĢtür. Buradan büyük bir ganimet elde eden Beka daha sonra Ġspir‟i kuĢatmıĢtır. Bu sırada seferden dönen oğlu Sargis de kendisine katılmıĢtır. Bu kuĢatmanın neticesinde Ġspir‟i ve Baberd‟i ele geçiren

Sargis çok büyük bir zafer ve zenginlikle geriye dönmüĢtür. Gazan Han bu baĢarıların ardından Beka‟ya Kars ve çevresini vermiĢtir.593

Gürcistan‟da aynı anda iki kralın var olmasına ve bölgenin içerisine düĢtüğü karıĢıklıklara ek olarak kendine verilen yetkilerle büyüyen Moğol emirleri de bir takım faaliyetlerde bulunuyorlardı. Noyan Bagatur, Kartli ve Trialeti‟yi yağmalamıĢ,

593 Kartlis Tskhovreba, s. 388-390; Fahrettin Kırzıoğlu, “Ahıska-Ardahan-Artvin ve

Oltu‟da Hristiyan Atabekler Hükûmeti - II (1268-1578)”, Bizim Ahıska, yıl. 4, S. 11-

12, Ankara, 2008, s. 45; Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s.

151; Doğru, Kıpçak Atabekleri, s. 38; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 159.

179 bölgenin ileri gelenlerini kendi yurtlarından sürmüĢtür. Bütün bu olup bitenlere son vermek isteyen VIII. David süvari ve yayalardan oluĢan 15 bin askeri ile Tiflis‟e gelmiĢ ve yaz aylarını kendi bölgelerinde geçiren Kıpçaklara saldırmıĢtır. Bunun

üzerine Kıpçakların bir kısmı Ģehre doğru çekilirken diğer kısmı Kür Nehri kıyısı boyunca çekilmiĢtir. III. Vakhtang bunu haber aldıktan sonra VIII. David‟in kuvvetlerinin üzerine hücum ederek onların öncü kuvvetlerini mağlup etmiĢtir. Ġki taraf arasındaki savaĢın tam da alevleneceği sırada yardıma gelen bin kiĢilik Kıpçak grubu Vakhtang‟ın kuvvetlerine katılmıĢtır. Bunun ardından VIII. David‟i

Djadchvi‟ye kadar takip eden Kıpçaklar ve Kartlililer bölgede büyük bir katliam gerçekleĢtirmiĢlerdir. Bunu haber alan Moğol Noyanı Bagatur, Kartli bölgesindeki katliamlarını iki katına çıkartmıĢtır. VIII. David ise kaçmaktan baĢka bir çare görememiĢtir. Bagatur‟un gerçekleĢtirdiği katliamları haber alan I. Beka büyük bir ordu ile ona karĢı harekete geçmiĢtir. Ġki taraf arasında meydana gelen zorlu savaĢların neticesinde Moğol Noyanı Bagatur‟u mağlup eden Beka, onu kaçmaya zorlamıĢtır. Bu olay Kartlis Tskhovreba‟da Kıpçak adının son kez geçtiği hadisedir.594

I. Beka‟nın 1308 yılında hayatını kaybetmesinin ardından bu atabeklik, üç oğlunun idaresi altına girmiĢtir. Bundan sonraki dönemde de bölgedeki varlığını uzun bir süre devam ettiren bu sülale farklı farklı devletlere tabi olmuĢtur. 1578 yılında Osmanlı ordusunun bu bölgeyi ele geçirmesinden sonra Osmanlılara bağlı

594 Kartlis Tskhovreba, s. 391; SubaĢı, Gürcü-Moğol İlişkisi, s. 159-160; Alasania,

“Gürcistan Kıpçakları”, s. 797; Alasania, Gürcüler ve İslam Öncesi Türkler, s. 142.

180 hale gelen bu atabeklik ortadan kalkmıĢtır.595 300 yılı aĢkın bir tarihe sahip olan bu atabeklik, Anadolu‟nun en uzun ömürlü Türk beyliklerinden birisi olma özelliğine sahiptir.596

XIV. yüzyıl baĢlarında Gürcü yazılı kaynaklarında Kafkas boylarında yaĢayan Kıpçaklardan son kez bahsedilmesi bu hadiseler dolayısıyla olmuĢtur. Buna rağmen Kıpçaklarla ilgili hatıralar hâlâ Gürcü halk rivayetlerinde ve toponimlerde muhafaza edilmektedir.597 F. Kırzıoğlu‟na göre bugün Kuzey Azerbaycan, Tiflis,

Kars, Erzurum ve Artvin‟de halk arasında yaygın olarak yaĢayan “ġeyh San‟an” ile

“Tiflis veya Penek PadiĢahı‟nın Sarı Kızı”nın efsanesi ile birlikte Kars ili ve

çevresinde yaĢayan “Sarı Kız” ile “Sarı Gelin” türküleri, destanları ve oyunu Kür-

Çoruh boylarında yaĢayıp Türkçe konuĢan Hristiyan Kıpçakların Müslüman yapılmaya çalıĢıldığı XII-XIII. yüzyıl hatırası olarak yaĢamaktadır.598

595 Kırzıoğlu, “Ahıska-Ardahan-Artvin ve Oltu‟da Hristiyan Atabekler Hükûmeti - II

(1268-1578)”, s. 45-48; Kırzıoğlu, Osmanlılar‟ın Kafkas-Elleri‟ni Fethi, s. 289-290;

Ġsmail H. UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, III/1, Ankara, 2003, s. 58-59.

596 Zeyrek, Ahıska Bölgesi ve Ahıska Türkleri, Ankara, 2001, s. 10.

597 Ahincanov, Türk Halklarının Katalizör Boyu Kıpçaklar, s. 134.

598 Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, s. 103.

181

SONUÇ

Ortaya çıkıĢları itibariyle Türk tarihindeki en tartıĢmalı kavimlerden biri olan

Kıpçaklar, çeĢitli merhalelerden geçtikten sonra Orta Asya‟dan yavaĢ yavaĢ batıya doğru göç ederek Don Nehri boylarına kadar gelmiĢlerdir. Burada bulundukları sırada Ruslar ile birçok kez savaĢan Kıpçaklar, bu savaĢlardan bazen galibiyetle ve bazen mağlubiyetle ayrılmıĢlardır. Bu sırada kız alıp verme yoluyla çevresindeki unsurlarla akrabalık iliĢkileri de kuran Kıpçaklar zaman zaman bu durumu lehlerinde kullanmaya çalıĢmıĢlardır.

II. Vladimir Monomakh‟ın 1094 yılında Rusların baĢına geçmesiyle birlikte

Ruslara karĢı yürüttükleri mücadeleleri büyük oranda kaybetmeye baĢlayan

Kıpçaklar zor bir duruma düĢmüĢlerdi. Bu sırada Kıpçak BaĢbuğu Atrak‟ın kızı

Guranduht ile evli olan Gürcü Kralı IV. David (1089-1125), Selçuklulara karĢı sırtını dayayabileceği ve feodal lortlara karĢı kullanabileceği bir müttefik arıyordu. Bunun için de en uygun aday Kıpçaklardı. Çünkü onlar hem savaĢçılıkları ile meĢhur hem de coğrafî olarak Gürcistan‟a yakınlardı. Bu sayede Gürcistan‟a daha rahat uyum sağlayabilirlerdi. IV. David, Kıpçak BaĢbuğu‟nun kızı Guranduht ile evli olmasından ve Kıpçakların bu sırada zor bir durumda olmalarından dolayı onların teklifini kabul edeceklerini düĢünüyordu. Olaylar tam da IV. David‟in tahmin ettiği gibi geliĢmiĢ ve bu sırada zor bir durumda olan Kıpçaklar, Gürcü Kralı‟nın bu teklifini kabul ederek

Gürcistan‟a göç etmiĢlerdir. IV. David ülkesine gelen Kıpçakları uygun yerlere yerleĢtirdikten sonra her Kıpçak ailesinden birer asker alarak 40 bin kiĢilik büyük bir ordu meydana getirmiĢ ve onları askerî eğitime tabi tutmuĢtur

Bundan sonra Türkleri ülkesinden çıkarmak ve Gürcü topraklarını birleĢtirmek için harekete geçen IV. David, ülkesine getirdiği Kıpçakları soydaĢları

182

Selçuklulara karĢı baĢarılı bir Ģekilde kullanmıĢ ve onlara karĢı kısa süre içerisinde baĢarılı sonuçlar elde etmiĢtir. Bu sayede daha önceden kaybedilen yerleri geri almayı baĢaran IV. David, ülkesine tarihinin en parlak dönemlerinden birisini yaĢatmıĢtır. Bu dönemde tarihlerindeki en geniĢ sınırlarına ulaĢan Gürcüler,

ülkelerindeki siyasî birliği de sağlamıĢlardır. Zamanla HristiyanlaĢarak asimile olmaya baĢlayan Kıpçaklar, IV. David döneminden sonra da Gürcistan‟daki etkinliklerini sürdürmüĢlerdir. Kral III. Giorgi (1156-1184) dönemindeki savaĢlarda da Gürcü ordusundaki yerlerini alan Kıpçaklar, Gürcülerin Selçuklulara ve Türk beyliklerine karĢı önemli zaferler kazanmalarına yardımcı olmuĢlardır.

Kraliçe Tamara (1184-1213) dönemi ise Kıpçakların hem askerî hem de siyasî alanda Gürcistan‟da etkili oldukları bir dönem olmuĢtur. Bu dönemde

Kıpçaklar, baĢbuğları Savalt liderliğinde Gürcistan‟a ikinci kez göç etmiĢlerdir.

Gürcü krallarının feodal lortlara karĢı yürüttükleri mücadelelerde (özellikle Orbelian ailesine karĢı) Gürcü krallarının yanında yer alan ve savaĢlarda büyük yararlılıklar gösteren Kıpçaklar, bunun neticesinde devlet içerisinde önemli mevkilere kadar yükselmiĢlerdir. Kıpçak Kubasar Amirspasalar (Genelkurmay BaĢkanı) olurken,

Apridoni Msahurtuhutsesi (Hazine ve Gelirler Bakanı) olmuĢtur. Ayrıca

Meçurçletuhutsesi (Finans Bakanı) olarak görev yapan Kutlu Arslan‟da bir Kıpçak idi. Böylece önemli mevkilere kadar yükselen Kıpçaklar devlet içerisinde oldukça söz sahibi olmuĢlardır. Kıpçakların güçlenmelerinden rahatsız olan feodal lortlar,

Kraliçe Tamara‟ya baskı yaparak Kıpçakların bu önemli görevlerinden azledilmelerini sağlamıĢlardır. Kraliçe bunun yanında kendi yetkilerini kısıtlayacak olan Kurultay benzeri bir yapı meydana getirmeye çalıĢtığı gerekçesiyle o dönemde devlet içerisinde önemli bir güce sahip olan Kıpçak kökenli Kutlu Arslan‟ı da

183 tutuklatmıĢtır. Kutlu Arslan‟ın yandaĢlarının silahlanarak sarayın kapısına dayanmaları üzerine Kutlu Arslan‟ı serbest bırakmak zorunda kalan Kraliçe Tamara,

Kurultay benzeri bir yapının kurulmasını kabul etmiĢtir.

Moğolların bölgeye yöneldikleri dönemde onların önünden kaçarak 1222‟de

Gürcistan‟a göç eden Kıpçaklar, hizmet etmeleri karĢılığında Gürcülerden kendilerine toprak vermelerini istemiĢlerdi. Ġsteklerinin kabul edilmemesi üzerine kendilerine doğru harekete geçen Gürcüleri mağlup eden Kıpçaklar, bu dönemde zaman zaman Gürcülerle zaman zaman da Moğollarla ittifak yapmıĢladır. Celâleddin

HârezmĢâh‟ın 1225 yılında bölgeye gelmesinin ardından Gürcülere karĢı Celâleddin

HârezmĢâh‟ın yanında yer alan Kıpçaklar, bu dönemde yaptıkları hamlelerle bölgenin tarihî gidiĢatı üzerinde önemli bir rol oynamıĢlardır. Kıpçakların cephe değiĢtirerek HârezmĢâhların yanında yer almalarında ülkedeki feodal lortlar tarafından onlara karĢı yürütülen olumsuz politikalar etkili olmuĢtur. Bu geliĢmeler

Gürcüler ile Kıpçaklar arasındaki iliĢkilerin daha da bozulmasına yol açmıĢtır.

Ġlhanlı Devleti‟nin kurulmasından sonra yürüttüğü faaliyetler ile Moğolların gözüne girmeyi baĢaran Kıpçak Papa Sargis, onlardan Samtskhe (Ahıska) bölgesini alarak 1267‟de Ortodoks Kıpçak Atabekler Hükümeti‟ni kurmuĢtur. Böylece

Gürcülerden ayrı Ġlhanlara tabi olan bir Kıpçak Beyliği kurulmuĢtur. Osmanlıların hâkimiyetine girdiği 1578 yılına kadar bölgede varlığını sürdüren bu beylik, hem bölgeye hem de Türklüğe önemli hizmetler etmiĢtir.

184

ÖZET

Ortaya çıkıĢları itibariyle Türk tarihinin en tartıĢmalı kavimlerinden birisi olan Kıpçaklar, geçirmiĢ oldukları uzun ve karmaĢık serüvenlerin neticesinde

Karadeniz‟in kuzeyindeki bozkırlara kadar gelmiĢlerdir. Burada bulundukları sırada

Ruslara karĢı baĢarılı mücadeleler veren Kıpçaklar, Gürcü Kralı IV. David‟in daveti ile Gürcistan‟a göç etmiĢlerdir. Gürcü ordusu içerisinde soydaĢları Selçuklulara karĢı mücadele eden Kıpçaklar, Gürcülere tarihlerinin en parlak devirlerini yaĢatmıĢlardır.

Gürcistan‟da bulundukları sırada askerî ve siyasî alanlarda önemli mevkilere kadar yükselen Kıpçaklar, zaman zaman Gürcülerle karĢı karĢıya gelmiĢledir. Kraliçe

Tamara döneminin ardından ülkedeki etkinlikleri azalmaya baĢlayan Kıpçaklar, zamanla HristiyanlaĢarak Gürcüler içerisinde asimile olmuĢlardır. Moğol istilaları sırasında yürüttükleri politikalar ile bölge tarihinin gidiĢatına etki eden Kıpçaklar,

Ahıska bölgesinde bir atabeklik kurmuĢlardır. 1578 yılına kadar bölgede varlığını sürdüren bu atabeklik pek çok önemli faaliyet gerçekleĢtirmiĢtir.

185

ABSTRACT

Kipchak, one of the most controversial tribes of Turkish history in respect of theirs emergence, came to the steppes at the north of Black Sea after their long and complicated journeys. While they were in this region, Kipchaks gave succesful campaigns against Russians and with the invitation of Georgian King David IV. they migrate to Georgia. Kipchaks in the rule of Georgian army fought againts their own kins, the Seljuks, and they enabled Georgians to live their most glorious years.

Kipchaks, who advanced to important positions military and politically, sometimes objected to Georgians. After the era of Queen Tamara, the activities of Kipchaks died away, they embraced Christianity and they were asimilated within Georgians.

Kipchaks influenced the process of the history of the region with their policies during

Mongol invasions and they established principality in the Ahıska. This Principatiy served significantly until 1578.

186

BĠBLĠYOGRAFYA

ADJĠ, Murat, Kıpçaklar (Türklerin ve Büyük Bozkırın Kadim Tarihi), Ankara, 2002.

Ahmed Bin Mahmud, Selçuknâme, haz. Erdoğan Merçil, Ġstanbul, 2011.

AHĠNCANOV, Sercan M., Türk Halklarının Katalizör Boyu Kıpçaklar, çev. KürĢat

Yıldırım, Ġstanbul, 2009.

Al-Bondâri, Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, trc. Kıvameddin Burslan, Ankara,

1999.

Alaaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, çev. Mürsel Öztürk, Ankara,

2013.

ALASANIA, Guili, “Gürcistan Kıpçakları”, Türkler, 2, Ankara, 2002, s. 793-797.

ALASANIA, Guili, Gürcüler ve İslam Öncesi Türkler, trc. Nanuli Kaçarava,

Trabzon, 2013.

ALGAR, Hamid, “Ahmed Teküder”, DİA, c. II, Ġstanbul, 1989, s. 139.

ALLEN, W.E.D., A History of Georgian People, London, 1971.

ANDREASYAN, Hrand D., “Türk Tarihine Aid Ermeni Kaynakları”, İÜEFTD, 1/1,

Ġstanbul, 1949, s. 93-118.

ANDREASYAN, Hrand D., “Türk Tarihine Aid Ermeni Kaynakları”, İÜEFTD, 1/1-

2, Ġstanbul, 1950, s. 401-438.

ARAT, ReĢid Rahmeti, “Kıpçak”, İA, c. VI, Ġstanbul, MEB, 1955, s. 713-716.

187

ARAT, ReĢid Rahmeti, Kutadgu Bilig –III- İndeks, haz. Kemal Erarslan, Osman F.

Sertkaya, Nuri Yüce, Ġstanbul, 1979.

AġURBEYLĠ, Sara, Şirvanşahlar Dövləti, Bakı, 2006.

AġURBEYLĠ, Sara, “ġirvanĢahlar”, DİA, c. XXXIX, Ġstanbul, 2010, s. 211-213.

AYAN, Ergin, “Selçuklu-Kıpçak ĠliĢkileri”, SAÜFED, 11/2, Sakarya, 2009, s. 105-

127.

AYDIN, Mustafa, Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, Ġstanbul, 2005.

AYDOĞMUġOĞLU, Cihat, Tarihte Tebriz, Ankara, 2014.

AYNAKULOVA, Gülnisa, “Gregoryan Kıpçaklara Dair”, Belleten, LXIX/256,

Ankara, 2005, s. 825-839.

Azîmî, Azîmî Tarihi Selçuklular Tarihi Dönemiyle İlgili Bölümler (H.430-

538/39=1143/44), haz. Ali Sevim, Ankara, 2006.

BALA, Mirza, “Ġl-Deniz”, İA, c. V/II, Ġstanbul, 1950, s. 961-964.

BALA, Mirza, “Gürcistan”, İA, c. IV, EskiĢehir, 1997, s. 837-845.

BARTHOLD, V. V., Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, haz. Hakkı Dursun Yıldız,

Ankara, 1990.

BARTHOLD, V. V., Orta Asya Türk Tarihi -Dersleri-, yay haz. Hüseyin Dağ,

Ankara, 2014.

BEDĠRHAN, YaĢar, Selçuklular ve Kafkasya, Ankara, 2014.

188

BEDĠRHAN, YaĢar, “Selçuklu Türkmenlerinin Kafkasya ve Kafkas Elleri Ġle

Münasebetleri”, Turkish Studies, 9/4, Ankara, 2014, s. 165-185.

BEKADZE, Shota, XVI. Yüzyılda Çıldır Eyaleti Ahıska Sancağının Politik ve Sosyo-

Ekonomik Durumu, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2014.

BERDZENĠġVĠLĠ, Nikoloz–CANAġĠA, Simon [Ġvane CavahiĢvili], Gürcüstan

Tarihi (Başlangıçtan 19. Yüzyıla Kadar), çev. Hayri Hayrioğlu, Ġstanbul, 2000.

BERKOK, Ġsmail, Tarihte Kafkasya, Ġstanbul, 1955.

BERTA, Árpád, “Kumanların Kökeni Macaristan‟daki Kumanların Erken Tarihi”,

çev. Emine Ceylan, Türk Dünyası İncelemeleri, 1/9-10, Ġstanbul, 1998, s. 133-142.

BEYÂNÎ, ġîrîn, Moğol Dönemi İran‟ında Kadın, çev. Mustafa Uyar, Ankara, 2015.

BEZER, Gülay Öğün, “ġemseddin Ġldeniz”, DİA, c. XXII, Ġstanbul, 2000, s. 81-82.

BEZER, Gülay Öğün, “ġeddâdîler”, DİA, c. XXXVIII, Ġstanbul, 2010, s. 409-411.

BĠ, Mahmut, Kafkas Tarihi, 1, Ġstanbul, 2007.

BĠLGĠN, Mehmet, Doğu Karadeniz Tarih, Kültür, İnsan, Ġstanbul, 2010.

BOSTAN, M. Hanefi, XV-XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadi

Hayat, Ankara, 2002.

BRETSCHNEIDER, E., Medieval Researches, II, London, 1888.

BROCKELMANN, Carl, İslâm Ulusları ve Devletleri Tarihi, çev. NeĢet Çağatay,

Ankara, 2002.

189

BROSSET, M. F., Gürcistan Tarihi, çev. Hrand D. Andreasyan, haz. Erdoğan

Merçil, Ankara, 2003.

BUDAK, Mustafa, “Kafkasya ve Osmanlı Devleti (XVI-XX. Yüzyıllar)”, Osmanlı

Ansiklopedisi, 1, Ankara, 1999, s. 594-612.

BÜNYADOV, Ziya, Azərbaycan Atabəyleri Dövləti 1136-1225-ci İllər, Bakı, 2007.

ÇOĞ, Mehmet, “Ortaçağ‟da Kafkasya Havzasında Kıpçaklar”, Karadeniz

İncelemeleri Dergisi, 19, 2015, s. 57-74.

CÖHÇE, Salim, “Doğu Karadeniz Bölgesinin TürkleĢmesinde Kıpçaklar‟ın Rolü”,

Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (13-17 Ekim 1986), Samsun,

1988, s. 477-484.

ÇAĞATAY, Saadet, “Codex Cumanicus Sözlüğünün BasılıĢı Dolayısıyla”, DTCFD,

II/1, Ankara, 1943, s. 759-772.

ÇAKMAK, Mehmet Ali, “XVIII. Yüzyılda Kafkasya”, Osmanlı Ansiklopedisi, 1,

Ankara, 1999, s. 613-621.

ÇAKMAK, Mehmet Ali, “Moğol Ġstilası ve HarezmĢahlar Ġmparatorluğu‟nun

YıkılıĢı”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 904-916.

ÇELEBĠ, Osman Berat, Rusya‟ya Dair bir Derleme Çalışması “Rusya‟nın

Putin‟inden; Putin‟in Rusya‟sına...”, YY., 2013.

ÇĠLOĞLU, Fahrettin, Dilden Dine, Edebiyattan Sanata Gürcülerin Tarihi, Ġstanbul,

1993.

ÇOBAN, Erdal, Orta Çağ‟da Kumanlar ve Macarlar, Ankara, 2014.

190

D‟OHSSON, M. Baron C., Moğol Tarihi, çev. Ekrem Kalan, Qiyas ġükürov,

Ġstanbul, 2006.

DOĞRU, Nihat, Kıpçak Atabekleri (Sa-Atabago) Yukarı Kür-Çoruh Boylarının

Türkleşmesinden Günümüze, Ġzmir, 2004.

DULAURIER, Eduard, “Ermeni Müverrihlerine Nazaran Moğollar: Kiragos‟tan

Müstahrec”, Türkiyat Mecmuası, 2, 1928.

DULAURIER, Eduard, “Ermeni Müverrihlerine Göre Moğollar: Vartan‟ın Umumi

Tarihinden Müstahreç”, çev. Mahmud Kemal Ayas, Türkiyat Mecmuası, 5, Ġstanbul,

1936, s. 27-48.

DURAK, Neslihan, “Moğolların Ġtil Ve Çevresindeki Faaliyetleri”, Turkish Studies,

9/4, Ankara, 2014, s. 401-411.

DURAK, Neslihan, “Moğol Gazabından Tanrının Kudretine Gürcü ve Ermeniler

(1220-1241)”, Tarihte Türkler ve Ermeniler, III, Ankara, 2014, s. 37-50.

DURSUN, Davut, “Kafkasya”, DİA, c. XXIV, Ġstanbul, 2001, s. 157-158.

Ebülferec-Ġbnülibrî, Tarihi Muhtasarüddüvel, çev. ġerafeddin Yaltkaya, Ġstanbul,

1941.

Ebülgazi Bahadır Han, Türklerin Soy Kütüğü (Şecere-i Terakime), haz. Muharrem

Ergin, YY., TY.

EĞĠLMEZ, SavaĢ, “Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan‟ın Kafkasya Politikası”,

Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 705-712.

191

ERCĠLASUN, Konuralp, “Selçukluların Kafkasya Politikası”, Türk Kültürü, S.

387/XXXIII, Ankara, 1995, s. 420-432.

ERDEM, Ġlhan, “Doğu Anadolu Türk Devletleri”, Türkler, 6, Ankara, 2002, s. 383-

424.

ERSAN, Mehmet, “Türk Ermeni ĠliĢkileri (XI-XIII. Yüzyıllar)”, Tarihte Türkler ve

Ermeniler, II, Ankara, 2014, s. 161-202.

FAHREDDĠN, Rizaeddin, Altın Ordu ve Kazan Hanları, çev. Ġlyas Kamalov,

Ġstanbul, 2003.

FRANKLIN, Simon – HOLLĠNGSWORTH, Paul A., “Vladimir Monomach”, The

Oxford Dictionary of Byzantium, ed. Alexander P. Kazhdan, 3, New York, 1991, s.

2184-2185.

GALSTYAN, A. G., Ermeni Kaynaklarına Göre Moğollar XIII-XIV. Yüzyıllara Ait

Eserlerden Alıntılar, çev. Ġlyas Kamalov, Ġstanbul, 2005.

GEDĠKLĠ, Yusuf, “Kuman Adının Kökeni ve Anlamı”, Türk Dünyası Araştırmaları,

S. 153, Ġstanbul, 2004, s. 149-180.

GEYĠKOĞLU, Hasan, “HarezmĢahlar ve Doğu Anadolu”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 917-925.

GIBB, H.A.R., The Damascus Chronicle Of The Crusades: Exracted and Translated

From The Chronicle Of Ibn Al-Qalānisī, London, 1932.

192

GIPPERT, Jost, “The „Bun Turks‟ in Ancient Georgia”, Studies on Iran and The

Caucasus. Presented to Prof. Garnik S. Asatrian on the Occasion of his 60th birthday, Leiden/Boston, 2015, s. 25-43.

GOLDEN, Peter B., “Güney Rusya‟nın Bozkır Halkları”, çev. Ayda Arel, Erken İç

Asya Tarihi, ed. Denis Sinor, Ġstanbul, 2000, s. 345-383.

GOLDEN, Peter B., Türk Halkları Tarihine Giriş, çev. Osman Karatay, Ankara,

2002.

GOLDEN, Peter B., “Cumanica I: The Qipčaqs in Georgia”, Nomads and their

Neigbours in the Russian Steppe Turks, Khazars and Qipchaqs, Cornwall, 2003, s.

45-86.

GOLDEN, Peter B., “Qıpčak”, Turcology and Linguistics Éva Ágnes Csató

Festschrift, ed. Nurettin Demir, Birsel Karakoç, Astrid Menz, Ankara, 2014, s. 183-

202.

GÖKBEL, Ahmet, Kıpçak Türkleri, Ġstanbul, 2000.

GÖKBEL, Ahmet, “Kıpçaklar/Kumanlar”, Türkler, 2, Ankara, 2002, s. 729-756.

GÖKYAY, Orhan ġaik, Dede Korkut Hikâyeleri, Ġstanbul, 1980.

GÖMEÇ, Saadettin, “Türk Tarihinde Kıpçaklar”, Türk Tarihçiliğine Katkılar

‹Mustafa Kafalı Armağanı›, ed. Üçler Bulduk, Abdullah Üstün, Ankara, 2013, s.

111-128.

Gregory Abû‟l-Farac (Bar Hebraus), Abû‟l-Farac Tarihi, çev. Ömer Rıza Doğrul, c.

I-II, Ankara, 1999.

193

GROUSSET, René, Stepler İmparatorluğu, Attilâ, Cengiz Han, Timur, çev. Halil

Ġnalcık, Ankara, 2011.

GROUSSET, René, Başlangıcından 1071‟e Ermenilerin Tarihi, çev. Sosi Dolanoğlu,

Ġstanbul, 2005.

GUMILËV, L. N., Hazar Çevresinde Bin Yıl, çev. Ahsen Batur, Ġstanbul, 2003.

GUMILËV, L. N., Eski Ruslar ve Büyük Bozkır Halkları, 1, çev. D. Ahsen Batur,

Ġstanbul, 2006.

GÜL, Muhittin, “Türk Gürcü ĠliĢkileri ve Türkiye Gürcüleri”, SAÜFED, I, Sakarya,

2009, s. 75-109.

GÜMÜġ, Nebi, “Selçuklu-Gürcü ĠliĢkileri”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 713-721.

GÜMÜġ, Nebi, “Ġlk Anadolu Selçuklu-Gürcü KarĢılaĢması: Pasinler SavaĢı ve

Sonuçları”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VI/6, 2006, s. 199-219.

GÜNALTAY, ġemseddin, İslam Tarihi‟nin Kaynakları- Tarih ve Müverrihler,

Ġstanbul, 1991.

HAHANOV, A., Panaret‟in Trabzon Tarihi, çev. Enver Uzun, Trabzon, 2004.

HALPERIN, Charles J., “The Kipchak connection: The Ilkhans, the Mamluks and

Ayn Jalut”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, 63/2, 2000, s. 229-

245.

Hamdullâh Müstevfî-i Kazvînî, Târîh-i Güzîde (Zikr-i Pâdişâhan-i Selçukiyân), yay.

AyĢe Ayna vd., ed. Erkan Göksu, Ġstanbul, 2015.

194

HASAN, Hasan Ġbrahim, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, çev. Ġsmail Yiğit,

4/5, Ġstanbul, 1987.

HAZAI, G., “Ḳıpčaḳ”, The Encyclopaedia of Islam, vol. V, Leiden, 1986, s. 125-

126.

HEWSEN, Robert H., The Geography of Ananias of Širac (Ašxarhac„oyc„) The Long and The Short Recessions, Wiesbaden, 1992.

Hive Hanı Ebu‟l-Gazi Bahadır Han, Türk Şeceresi, Türk‟ün Soy Ağacı, çev. Yunus

Yiğit, Ġstanbul, 2010.

HONIGMANN, Ernst, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, çev. Fikret IĢıltan, Ġstanbul,

1970.

HOWORTH, Henry H., History of Mongols From The 9th To The 19th Century, III,

London, 1888.

Hüseyin Namık, Türk Tarihinin Ana Hatları Eserinin Müsveddeleri, No.17, YY.,

TY.

HÜSEYNOF, A. Rauf, “Irak Selçukluları ve Kafkaslar”, VII. Türk Tarih Kongresi

(Ankara: 25-29 Eylül 1970), I, Ankara, 1972, s. 395-404.

Ġbn Bibi (El-Hüseyin B. Muhammed B. Ali El-Ca‟feri Er-Rugadi), El Evamirü‟l-

Ala‟iye Fi‟l-Umuri‟l-Ala‟iye (Selçukname) I, haz. Mürsel Öztürk, Ankara, 1996.

Ġbn Hurdazbih, Yollar ve Ülkeler Kitabı, çev. Murat Ağarı, Ġstanbul, 2008.

Ġbn Kesîr, El-Bidaye ve‟n-Nihaye, Büyük İslâm Tarihi, çev. Mehmet Keskin, c. 1, 12,

13, Ġstanbul, TY.

195

Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi El-Kâmil Fi‟t-Târîh Tercümesi, çev. Abdülkerim Özaydın, c. 9, 10, 11, Ġstanbul, 1987.

Ġbnü‟l-Esir, İslâm Tarihi El-Kâmil Fi‟t-Târîh Tercümesi, çev. Ahmet Ağırakça,

Abdülkerim Özaydın, c. 12, Ġstanbul, 1987.

Ġbnu‟l-Ezrak Ahmed b. Yûsuf b. Ali, Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi (Artuklular

Kısmı), çev. Ahmet Savran, Erzurum, 1992.

Juansher's Concise History of the Georgians, çev. R. Bedrosian, New York, 1991.

Kadı Nasreddin Ebu Said Abdullah b. Ömer b. Ali Beyzâvî, Nizamü‟t-Tevârih, yay.

Bünyâd-i Mevkûfât-ı Dr. Mahmud AfĢar, Tehran, 1382/1962.

KEÇĠġ, Murat, Trabzon Rum İmparatorluğu ve Türkler (1204-1404), Ankara, 2013.

KAFALI, Mustafa, Altın Orda Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, Ġstanbul,

1976.

KAFESOĞLU, Ġbrahim, “Doğu Anadoluya Ġlk Selçuklu Akını (1015-1021) ve Tarihi

Ehemmiyeti”, 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Fuad Köprülü Armağanı, Ġstanbul,

1953, s. 259-274.

KAFESOĞLU, Ġbrahim, Selçuklu Tarihi, Ġstanbul, 1972.

KAFESOĞLU, Ġbrahim, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, Ġstanbul,

1973.

KAFESOĞLU, Ġbrahim, Harezmşahlar Devleti Tarihi, Ankara, 1984.

KAFESOĞLU, Ġbrahim, “Alparslan”, DİA, c. II, Ġstanbul, 1989, s. 526-530.

196

KAFESOĞLU, Ġbrahim, “Selçuklular”, Türk Dünyası El Kitabı, 1, Ankara, 1992, s.

247-284.

KAFESOĞLU, Ġbrahim, “HarezmĢahlar”, Türk Dünyası El Kitabı, 1, Ankara, 1992, s. 336-344.

KAFESOĞLU, Ġbrahim, Türk Milli Kültürü, Ġstanbul, 2005.

KAFESOĞLU, Ġbrahim, “MelikĢah”, İA, c. VII, Ġstanbul, 1957, s. 665-673.

KAFESOĞLU, Ġbrahim, “Selçuklular”, İA, c. X, Ġstanbul, 1967, s. 353-416.

Kamāl Al-Din Ġbn Al-„Adim, Bugyat At-Talab Fi Tarih Haleb Selçuklularla İlgili

Haltercümeleri, yay. Ali Sevim, Ankara, 1976.

KAMALOV, Ġlyas, Moğollar‟ın Kafkasya Politikası, Ġstanbul, 2003.

KARAMANLI, Hüsamettin M., “Gürcistan”, DİA, c. XIV, Ġstanbul, 1996.

KANAT, Cüneyt, “Baybars Zamanında Memlûk-Ġlhanlı Münasebetleri (1260-

1277)”, Tarih İncelemeleri Dergisi, S. XVI, 2001, s. 31-45.

Kartlis Tskhovreba -A History of Georgia-, Ed. Roin Met‟reveli, Stephen Jones,

Tbilisi, 2014.

KaĢgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, çev. Besim Atalay, I, Ankara,

1985.

KaĢgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, çev. Besim Atalay, III, Ankara,

TY.

197

KaĢgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk Dizini Endeks, çev. Besim Atalay, IV,

Ankara, 1986.

KAYA, Muharrem, “Divânü Lûgati‟t-Türk‟ün Halkbilimi Açısından Önemi”,

Folklor/Edebiyat, VIII/XXXI, Ankara, 2002/2003, s. 39-49.

KAYABALI, Ġsmail – ARSLANOĞLU, Cemender, “Atabeklerin, Anadolu‟nun

Kuzey Doğu Sınır Boylarında, Anadolu‟ya ve Türklüğe Yaptığı Hizmetler”, Türk

Kültürü, 126/XI, s. 349-352.

KAYHAN, Hüseyin, “Irak Selçukluları (1120-1194)”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s.

786-794.

Kemâlüddîn Ġbnü‟l-Adîm, Zübdetü‟l-Haleb Min Târîhi Haleb‟de Selçuklular (H.447-

521=1055-1127), terc. Ali Sevim, Ankara, 2014.

Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü‟l-Ahbar, çev. Mürsel Öztürk, Ankara,

2000.

KILDIROĞLU, Mehmet, Kırgızlar ve Kıpçaklar IX. Asrın İkinci Yarısından XVI.

Asra Kadar Kırgızlar ve Kıpçaklar‟ın etno-siyasi İlişkileri, Ankara, 2013.

KILDIROĞLU, Mehmet, “IX-XVI. Asırlarda Yenisey-ĠrtiĢ Bölgesinde Kırgız-

Kıpçak ĠliĢkileri”, AÜTAED, S. 30, Erzurum, 2006, s. 133-166.

KIRZIOĞLU, Fahrettin, Kars Tarihi, c. 1, Ġstanbul, 1953.

KIRZIOĞLU, Fahrettin, Kars-Arpaçayı Boyları Eski Merkezi Anı Şehri Tarihi

(1118-1236), Ankara, 1982.

KIRZIOĞLU, Fahrettin, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, Ankara, 1992.

198

KIRZIOĞLU, Fahrettin, Osmanlılar‟ın Kafkas-Elleri‟ni Fethi (1451-1590), Ankara,

1998.

KIRZIOĞLU, Fahrettin, “Ahıska-Ardahan-Artvin ve Oltu‟da Hristiyan Atabekler

Hükümeti- I (1268-1578)”, Bizim Ahıska, yıl.4, S. 10, Ankara, 2008, s. 12-17.

KIRZIOĞLU, Fahrettin, “Ahıska-Ardahan-Artvin ve Oltu‟da Hristiyan Atabekler

Hükûmeti - II (1268-1578)”, Bizim Ahıska, yıl.4, S. 11-12, Ankara, 2008, s. 44-48.

Kirakos Ganjakets'i's History of the Armenians, çev. Robert Bedrosian, New York,

1986.

KLYAġTORNIY, S. G., “Runik Abidelerde Kıpçaklar”, çev. EĢref Bengi Özbilen,

Türk Dünyası Araştırmaları, S. 89, Ġstanbul, 1994, s. 31-42.

KONUġ, Fazlı, Selçuklular Bibliyografyası, Konya, 2006.

KÖPRÜLÜ, Mehmet Fuat, “Anadolu Selçukluları Tarihi‟nin Yerli Kaynakları”,

Belleten, VII/27, Ankara, 1943, s. 379-522.

KÖPRÜLÜ, Mehmet Fuat, “HarizmĢahlar”, İA, c. V/I, Ġstanbul, 1987, s. 265-296.

KÖYMEN, Mehmet Altay, Alp Arslan ve Zamanı, Ġstanbul, 1972.

KÖYMEN, Mehmet Altay, Tuğrul Bey ve Zamanı, Ġstanbul, 1976.

KÖYMEN, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi Kuruluş Devri, 1,

Ankara, 2000.

KÖYMEN, Mehmet Altay, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara, 2004.

199

KUMEKOV, Bolat, “Kimekler”, çev. Dânâ Moldabayev, Türkler, 2, Ankara, 2002, s. 767-775.

KUMEKOV, Bolat, Arap Kaynaklarına Göre IX-XI. Asırlarda Kimek Devleti, çev.

Mehmet Kıldıroğlu-Çingiz Samundinuulu, Ankara, 2013.

KURAT, Akdes Nimet, Peçenek Tarihi, Ġstanbul, 1937.

KURAT, Akdes Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk

Kavimleri ve Devletleri, Ankara, 1992.

KURŠANKIS, Michel, “Trabzon Ġmparatorluğu ve Gürcistan”, çev. Murat KeçiĢ,

Belleten, LLXXIV/271, Ankara, 2010, s. 905-925.

KÜRKÇÜOĞLU, Erol, “BaĢlangıcından Malazgirt SavaĢına Kadar Selçuklu-Bizans

Münasebetleri”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 694-704.

LANE, George, Early Mongol Rule in Thirteenth-Century Iran, London&New York,

2003.

LANG, David M., Studies in the Numismatic History of Georgian in Transcaucasia,

New York, 1955.

LANG, David M., The Georgians, London, 1966.

LANG, David M., Gürcüler, çev. NeĢenur Domaniç, Ġstanbul, 1997.

LORDKIPHANIDZE, Mariam, Georgia in the XI-XII. Centuries http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter2.html#4 (EriĢim Tarihi:

23.03.2015).

200

LORDKIPHANIDZE, Mariam, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/chapter3.html (EriĢim Tarihi:

27.05.2015)

LORDKIPHANIDZE, Mariam, Georgia in the XI-XII. Centuries, http://www.georgianweb.com/history/mariam/glossary.html (25.03.2015).

MARGARIAN, Hayrapet, “The Nomads and Ethnopolitical Realities of

Transcaucasia in the 11th-14th Centuries”, Iran & the Caucasus, vol.5, Yerevan,

2001, s. 75-78.

METREVELI, Roin, The Golden Age -Georgia From The 11th Century To The First

Quarter Of The 13th Century-, Tbilisi: Artanuji, 2010.

MERÇĠL, Erdoğan, Gazneliler Devleti Tarihi, Ankara, 1989.

MERÇĠL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara, 1991.

MERÇĠL, Erdoğan, “Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu Tarihi”, Türkler, 4, Ankara,

2002, s. 597-633.

MESKHIA, Sh. A., An Outline Of Georgian History, Tbilisi, 1968.

MILLER, William, Son Trabzon İmparatorluğu (1204-1461), çev. Nurettin

Süleymangil, Ġstanbul, 2007.

MINORSKY, V., Hudud al-Alam. The Regions of The World, London, 1937.

MINORSKY, V., “Caucasia in the History of Mayyafariqin”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, 13/1, London, 1949, s. 27-35.

201

MINORSKY, V., Studies in Caucasian History, London, 1953.

MINORSKY, V., “Tiflis”, İA, c. XII/I, Ġstanbul, 1979, s. 264-279.

Mkhitar Gosh‟s Colophon or Aghuanian Chronicle, nĢr. Robert Bedrosian, New

Jersey, 2007.

Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî, Râhat-üs-Sudûr ve Âyet-üs-Sürûr

(Gönüllerin Rahatı ve Sevinç Alameti), c. II, çev. Ahmed AteĢ, Ankara, 1999.

MüneccimbaĢı Ahmed b. Lütfullah, Câmiu‟d-Düvel Selçuklular Tarihi I Horasan-

Irak, Suriye ve Kirman Selçukluları, yay. Ali Öngül, Ġzmir, 2000.

Müverrih Vardan, “Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”, çev. H. D. Andreasyan, Tarih

Semineri Dergisi, 1/2, Ġstanbul, 1937, s. 159-255.

NESĠBLĠ, Yunis, “Orta Çağ Gürcü Kaynaklarında Türkler”, Türkler, 4, Ankara,

2002, s. 722-730.

OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret IĢıltan, Ankara, 2011.

ÖGEL, Bahaeddin, “ġine Usu Yazıtının Tarihi Önemi Kutluk Bilge Kül Kağan ve

Moyunçur”, Belleten, XV/59, Ankara, 1951, s. 361-379.

ÖGEL, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, I, Ankara, 1993.

ÖGEL, Bahaeddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları I, Ġstanbul, 1971.

ÖGEL, Bahaeddin, Türk Mitolojisi (Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar), c. 1,

Ankara, 1971.

202

ÖLMEZ, Mehmet, Orhon-Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan‟daki Eski Türk

Yazıtları, Metin-Çeviri-Sözlük, Ankara, 2013.

ÖNAL, Ülkü, Ahıska Masalları ve Hikâyeleri, Ankara, 2008.

ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Dübeys bin Sadaka”, DİA, c. X, Ġstanbul, 1994, s.14.

ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Ġbnü‟l-Ġbrî”, DİA, c. XXI, Ġstanbul, 2000, s. 92-94.

ÖZAYDIN, Abdülkerim, “HarezmĢahlar Devleti”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 883-

896.

ÖZAYDIN, Abdülkerim, “MelikĢah”, DİA, c. XXIX, Ankara, 2004, s. 54-57.

ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Saltuklular”, DİA, c. XXXVI, Ġstanbul, 2009, s. 54-56.

ÖZBEK, Süleyman, “El-Melikü‟z-Zahir Rüknü‟d-din Baybars Zamanı Memluk

Devleti‟nin Dini Siyaseti”, Tarih İncelemeleri Dergisi, S. IX, 1994, s. 289-307.

ÖZDEMĠR, H. Ahmet, Moğol İstilâsı ve Abbâsi Devleti‟nin Yıkılışı Cengiz ve

Hülâgû Dönemleri (612-656/1216-1258), Ġstanbul, 2005.

ÖZDER, Mustafa Âdil, Tarihte Çıldır Atabeğleri ve Torunları, 1971, Erzurum.

ÖZGÜDENLĠ, Osman Gazi, “Moğollar”, DİA, c. XXX, Ġstanbul, 2005, s. 225-229.

ÖZKAN (MELAġVĠLĠ), Ahmet, Gürcüstan -Tarih Edebiyat Sanat Folklor-,

Ġstanbul, 1968.

PAYDAġ, Kazım, “Artuklular ve Gürcüler”, Artuklular, ed. Ġbrahim ÖzcoĢar, c. 1,

Mardin, 2008, s. 213-220.

203

PEACOCK, A. C. S., “Georgia and the Anatolian Turks in the 12th and 13th

Centuries”, Anatolian Studies, 56, Ankara, 2006, s. 127-146.

PELER, Gökçe Yükselen Abdurrazak, “Some Notes On The History, The Culture

And The Language Of The Medieval Qipchaq-Cuman Turks”, Caucasology, 15,

2010, s. 77-114.

Pliny, Natural History II, nĢr. H. Rackman, London, 1961.

PRITSAK, Omelijan, “Polovetsler ve Ruslar”, (çev. EĢref Bengi Özbilen), Türk

Dünyası Araştırmaları, sa: 94, Ġstanbul, 1995, s. 153-169.

RAPP, Stephen H., “Sumbat Davitʿis-dze and the Vocabulary of Political Authority in the Era of Georgian Unification”, Journal of the American Oriental Society, 120/4,

2000, s. 570-576.

RASONYI, Laszlo, Türk Devletinin Batıdaki Varisleri ve İlk Müslüman Türkler, haz.

ġ. K. Seferoğlu-Adnan Müderrisoğlu, Ankara, 1983.

RASONYI, Laszlo, “Tuna Havzasında Kumanlar”, çev. Yusuf Gedikli, Doğu

Avrupa‟da Türklük, , Ġstanbul, 2006, s. 113-139.

RASONYI, Laszlo, “Kuman Özel Adları”, Doğu Avrupa‟da Türklük, haz. Yusuf

Gedikli, Ġstanbul, 2006, s. 151-269.

RASONYI, Laszlo, Tarihte Türklük, çev. H. Z. KoĢay, T. Andaç, N. Uğurlu,

Ġstanbul, 2007.

RAYFIELD, Donald, Edge of Empires A History of Georgia, London, 2012.

204

RASOVSKIY, D. A., “Kumanlar „Kuman Topraklarının‟ Sınırları”, çev. Mualla

Uydu Yücel, İÜEFTD, S. 40, Ġstanbul, 2004, s. 159-186.

RESULZADE, Mehmet Emin, Kafkasya Türkleri, haz. Yavuz Akpınar vd., Ġstanbul,

1993.

ReĢîdü‟d-dîn Fazlullâh, Câmi„ü‟t-Tevârîh (Zikr-i Târîh-i Âl-i Selçûk), çev. Erkan

Göksu- Hüseyin GüneĢ, Ġstanbul, 2014.

ReĢîdüddin Fazlullah, Câmiu‟t-Tevârih (İlhanlılar Kısmı), çev. Ġsmail Aka vd.,

Ankara, 2013.

RUNCIMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, çev. Fikret IĢıltan, 3, Ankara, 1987.

Ruysbroeckli Willem, Mengü Han‟ın Sarayına Yolculuk 1253-1255, ed. Peter

Jackson-David Morgan, çev. Zülal Kılıç, Ġstanbul, 2010.

SAFRAN, Mustafa, Yaşadıkları Sahalarda Yazılan Lugȃtlara Göre

Kuman/Kıpçaklar‟da Siyasi, İktisadi, Sosyal ve Kültürel Yaşayış, Ankara, 1993.

SARAY, Mehmet, “Altın Orda Hanlığı”, DİA, c. II, Ġstanbul, 1989, s. 538-540.

SAVRAN, Ahmet, “Ġbnü‟l-Ezrak el-Fâriki”, DİA, c. XXI, Ġstanbul, 2000, s. 34-35.

SEVĠM, Ali, “Artuk Oğlu Ġlgazi”, Belleten, XXVI/101-104, Ankara, 1962, s. 650-

691.

SEVĠM, Ali, “Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu Döneminde Selçuklu-Ermeni

ĠliĢkileri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri (8-12 Ekim 1984

Erzurum), Ankara, 1985, s. 67-73.

205

SEVĠM, Ali, Anadolu‟nun Fethi Selçuklular Dönemi (Başlangıçtan 1086‟ya Kadar),

Ankara, 1988.

SEVĠM, Ali, Ünlü Selçuklu Komutanları Afşin, Atsız, Artuk ve Aksungur, Ankara,

1990.

SEVĠM, Ali, “Çağrı Bey”, DİA, c. VIII, Ġstanbul, 1993, s. 183-186.

SEVĠM, Ali, “Ġlgazi, Necmeddin”, DİA, c. XXII, Ġstanbul, 2000, s. 89-90

SEVĠM, Ali, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Ankara, 2002.

SEVĠM, Ali, “Doğu Anadolu Bölgesinde Selçuklu Fetihleri ve Sonuçları”, Prof. Dr.

Ali Sevim Makaleler, III, yay. E. Semih Yalçın, Süleyman Özbek, Ankara, 2005, s.

211-223.

SEVĠM, Ali – MERÇĠL, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilât ve

Kültür, Ankara, 1995.

Sharaf Al-Zamān Ṭāhir Marvazī on China, The Turks and India, çev. V. Minorsky,

London, 1942.

Sıbt Ġbnu‟l-Cevzi, Mir‟âtü‟z-Zamân Fî Târîhi‟l-Âyân‟da Selçuklular, haz. Ali Sevim,

Ankara, 2011.

Smbat Sparapet's Chronicle, çev. R Bedrosian, New Jersey, 2005.

SOLMAZ, Gürsoy, “Ermeni Müverrihlerine Göre Moğollar”, AÜTAED, S. 14,

Erzurum, 2000, s. 213-270.

206

SPULER, Bertold, İran Moğolları Siyaset, İdare ve Kültür İlhanlılar Devri, 1220-

1350, çev. Cemal Köprülü, Ankara, 1987.

STOYANOV, Valerie, “Bulgar Tarihinde Kumanlar (XI-XIV. Yüzyıllar)”, çev.

Zeynep Zafer, Türkler, 2, Ankara, 2002, s. 798-809.

Step‟annos Orbelean‟s History of the State of Sisakan, çev. Robert Bedrosian, New

Jersey, 2012-2015.

SUBAġI, Ömer, Gürcü-Moğol İlişkisi –Güney Kafkasya 1220-1346-, Ġstanbul, 2015.

SUNY, Ronald Grigor, The Making of Georgian Nation, London, 1989.

Suryani Patrik Mihailin Vakainamesi II. Kısım (1042-1195), çev. Hrant D.

Andreasyan (TTK kütüphanesindeki neĢredilmemiĢ nüsha).

SÜMER, Faruk, “Anadolu‟da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I, Ankara,

1970, s. 1-147.

SÜMER, Faruk, Oğuzlar, Ankara, 1972.

SÜMER, Faruk, “AhlatĢahlar”, DİA, c. II, Ġstanbul, 1989, s. 24-28.

SÜMER, Faruk, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu‟da Türk Beylikleri, Ankara,

1990.

SÜMER, Faruk, “Atsız b. Muhammed”, DİA, c. IV, Ġstanbul, 1991, s. 91-92.

SÜMER, Faruk, “Argun”, DİA, c. III, Ġstanbul, 1991, s. 355-357.

SÜMER, Faruk, “Eski Türk Elleri Kanklılar”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S. 93,

Ġstanbul, 1994, s. 16-19.

207

SÜMER, Faruk, “Eski Türk Elleri Kıpçaklar -3-”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S. 94,

Ġstanbul, 1994, s. 10-18.

SÜMER, Faruk, “Tuğrul Bey”, DİA, c. XXXXI, Ġstanbul, 2012, s. 344-346.

Ṣadruddîn Ebu‟l-Ḥasan „Ali Ġbn Nâṣır Ġbn „Ali El-Ḥüseynî, Ahbârü‟d-Devleti‟s-

Selçukiyye, çev. Necati Lügal, Ankara, 1999.

ġAMġĠDENOVA, Fakiya MeĢvedenkızı, “Kıpçakların Türk Halklarının

Etnogenezindeki Rolü”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 153, Ġstanbul, 2004, s. 143-

147.

ġAPOLYO, Enver Behnan, Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Ankara, 1972.

ġehabeddin Ahmedün-Nesevi, Celâlüttin Harezemşah, nĢr. Necip Asım, Ġstanbul,

1934.

ġEġEN, Ramazan, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, Ġstanbul, 1988.

ġEġEN, Ramazan, İslâm Coğrafyacılarına göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara,

2001.

Tahrîr-i Târîh-i Vassâf, yay. „Abdu‟l-Muhammed Âyetî, Tehran, 2004.

TANERĠ, Aydın, Harezmşahlar, Ankara, 1993.

TANERĠ, Aydın, “Celâleddin HârizmĢah”, DİA, c. VII, Ġstanbul, 1993, s. 248-250.

TEBRĠZÎ, Kesrevî-i, Şehriyârân-i Gumnâm, III, Tehran, 1308/1930.

The Chronicle of Michael the Great, Patriarch of the Syrians, çev. Robert Bedrosian,

New Jersey, 2013.

208

The Georgian Chronicle The Period of Giorgi Lasha, ed. S. Qaukhchishvili, çev.

Katharine Vivian, Amsterdam, 1991.

TAġAĞIL, Ahmet, “Ġslam Öncesi Devrede Orta Asya‟da YaĢayan Türk Boyları”,

Genel Türk Tarihi, 2, Ankara, 2002, s. 71-148.

TAġAĞIL, Ahmet, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları (M.Ö. III – M.S. X.

Asır), Ankara, 2004.

TAġAĞIL, Ahmet, “IV.-XI. Asırlar Arasında Türklerin Orta Asya‟dan Doğu

Avrupa‟ya Göçleri”, TİKA I. Uluslararası Türkoloji Sempozyumu (31 Mayıs-04

Haziran 2004), Kırım, 2005, s. 191-198.

TELLĠOĞLU, Ġbrahim, “Moğol Hakimiyeti Döneminde Doğu Karadeniz Bölgesi”,

Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 1/5, 2006, s. 19-28.

TELLĠOĞLU, Ġbrahim, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz‟de Türkler,

Trabzon, 2007.

TELLĠOĞLU, Ġbrahim, “Doğu Karadeniz Bölgesinde Komnenos Hakimiyeti (1204-

1461) ve Türkler” Pontus Sorunu, 6, 2007, s. 109-124.

TELLĠOĞLU, Ġbrahim, XI-XIII. Yüzyıllarda Türk-Gürcü İlişkileri, Trabzon, 2009.

THOMSON, Robert W., Rewriting Caucasian History, New York, 1996.

TĠESENHAUSEN, W. De., Altınordu Devleti Tarihine Ait Metinler, çev. Ġsmail

Hakkı Ġzmirli, Ġstanbul, 1941.

TOGAN, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, Ġstanbul, 1981.

209

TOGAN, Zeki Velidi, Oğuz Destanı “Reşideddin Oğuznamesi” Tercüme ve Tahlili,

Ġstanbul, 1982.

TOKSOY, Ahmet, “Malazgirt Zaferinden Önce Doğu Anadolu‟ya Yapılan Türk

Akınları”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 678-693.

TOKSOY, Ahmet, “Celal ed-din HarzemĢah‟ın Gürcistan‟daki Faaliyetleri”,

Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, 9/1, Erzincan, 2007, s. 137-150.

TOUMANOFF, Cyril, “On the Relationship between the Founder of the Empire of

Trebizond and Georgian Queen Thamar”, Speculum, 15/3, 1940, s. 299-312.

TURAN, Osman, “Süleyman-ġah II”, İA, c. XI, Ġstanbul, 1979, 219-231.

TURAN, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Ġstanbul, 1999.

TURAN, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Ġstanbul, 2009.

TURAN, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Ġstanbul, 2013.

TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ġstanbul, 2013.

TURAN, Osman, Kunlar ve Eski Türkler [Kunlar ve Selçuklular Çağında Türkler], haz. Altan Çetin-Bilal Koç, Ankara, 2014.

TURAN, Refik, “Sultan Alaeddin Keykubat Dönemi ve Ehemmiyeti (1220-1237)”,

Selçuklu Tarihi El Kitabı, ed. Refik Turan, Ankara, 2012, s. 387-394.

Urfalı Mateos Vekayinamesi (952-1136) ve Papaz Grigor‟un Zeyli (1136-1162), çev.

Hrant D. Andreasyan, Ankara, 2000.

210

USTA, Aydın, “XIII. yy‟daki Moğol Ġstilâsına Kadar Kıpçaklar‟ın Kafkasya‟daki

Faaliyetleri”, TTDTKD, S. 154, Ġstanbul, 1999, s. 36-43.

USTA, Aydın, “Moğol Ġstilası Dönemine Kadar Kıpçaklar ve HarezmĢahlar

Devleti”, Türkler, 4, Ankara, 2002, s. 897-903.

UYAR, Mustafa, “Moğol Ġstilası Döneminde Selçuklular”, Selçuklular Tarihi El

Kitabı, ed. Refik Turan, Ankara, 2012, s. 409-438.

UZUNÇARġILI, Ġsmail H., Osmanlı Tarihi, III/1, Ankara, 2003.

ÜNAL, A. AfĢin, “Ġbnü‟l Esir‟in El Kamil Fi‟t-Tarih Ġsimli Kaynak Eserinin

Selçuklu Kültür Ve Medeniyeti Bakımından Bir Değerlendirmesi”, EÜSBED, 8,

Kayseri, 1999, s. 115-122.

Ünsi, Ünsi‟nin Selçuk Şehnamesi, çev. Mehmet Ferit Uğur, Konya, 1942.

ÜREMĠġ, Ali, Türkiye Selçuklularının Doğu Anadolu Politikası, Ankara, 2005.

ÜSTÜNYER, Ġlyas, Kaf Dağı‟nın Güney Yüzü Gürcistan Kültür, Gelenek, Mekân,

Kimlik, Ġstanbul, 2000.

Vardan Arewelts'i, Vardan Arewelts'i's Compilation of History, çev. Robert

Bedrosian, New Jersey, 2007.

VASARY, Istvan, Eski İç Asya‟nın Tarihi, çev. Ġsmail Doğan, Ġstanbul, 2007.

VASARY, Istvan, Kumanlar ve Tatarlar, Osmanlı Öncesi Balkanlarda Doğulu

Askerler 1185-1365, çev. Ali Cevat Akkoyunlu, Ġstanbul, 2008.

YAKUBOVSKIY, A. Yu., Altınordu ve Çöküşü, çev. Hasan Eren, Ankara, 1976.

211

YILDIZ, Muharrem, Dünden Bugüne Kafkasya, Ġzmir, 2006.

YILMAZ, Salih, “Kıpçak Türkleri ve YerleĢtikleri Sahalar”, Türk Dünyası

Araştırmaları, S. 140, Ġstanbul, 2002, s. 53-64.

YINANÇ, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, Ġstanbul, 1944.

YINANÇ, Mükrimin Halil, “Celâleddin HarzemĢah”, İA, c. III, Ġstanbul, 1977, s. 49-

53.

YINANÇ, Mükrimin Halil, “Çağrı Bey”, İA, c. III, Ġstanbul, 1977, s. 324-328.

YINANÇ, Mükrimin Halil, “Arslan-ġah”, İA, c. I, Ġstanbul, 1978, s. 610-615.

YORULMAZ, Osman, Geçmişten Günümüze Kanglı Türkleri, Ġstanbul, 2012.

Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig -I- Metin, nĢr. ReĢid Rahmeti Arat, Ankara, 1991.

YUVALI, Abdulkadir, İlhanlılar Tarihi I Kuruluş Devri, Kayseri, 1994.

YUVALI, Abdulkadir, “Ġlhanlılar”, DİA, c. XXII, Ġstanbul, 2000, s. 102-105.

YUVALI, Abdulkadir, “Mengü Timur”, DİA, c. XXIX, Ankara, 2004, s. 138.

YÜCEL, Mualla Uydu, “Kıpçaklar”, DİA, c. XXV, Ankara, 2002, s. 420-421.

YÜCEL, Mualla Uydu, İlk Rus Yıllıklarına Göre Türkler, Ankara, 2007.

ZACHARIADOU, Elizabeth A., “Trabzon‟da Kuman Adları”, Karadeniz

İncelemeleri Dergisi, 18, 2015, s. 45-48.

ZEYREK, Yunus, Ahıska Bölgesi ve Ahıska Türkleri, Ankara, 2001.

212

EKLER

Ek 1: Selçukluların Kafkasya Üzerine Yaptıkları Fetihler

Kırzıoğlu, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları‟nda Kıpçaklar, Haritalar Kısmı

213

Ek 2: XIII. Yüzyılda Gürcistan’ın Genel Durumu

BerdzeniĢvili-CanaĢia, Gürcüstan Tarihi, s. 8-9.

214

Ek 3: Ortodoks-Kıpçak Atabekler Hükümeti’nin Coğrafi Sınırları

Fahrettin Kırzıoğlu, “Ahıska-Ardahan-Artvin ve Oltu‟da Hristiyan Atabekler

Hükümeti- I (1268-1578)”, s. 12.

215

Ek 4: Ortodoks-Kıpçak Atabekler Hükümeti’nin Bayrağı

Shota Bekadze, XVI. Yüzyılda Çıldır Eyaleti Ahıska Sancağının Politik ve Sosyo-

Ekonomik Durumu, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi,

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2014, s. 19.

216