VAKIFLAR DERGİSİ ISSN 1011 -7474

Sahibi : Vakıflar Genel Müdürlüğü

Yazı işlerini fiilen idare eden : İrfan Cenkçi AKtFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NEŞR l^j^Tjj/y

VAKIFLAR DERGlSl

Metinden hariç 148 Resim, 18 Piân ve Kroki, 37 fotokopiyi hâvidir.

Sayı: V I |

TIPKI BASIM

FYS VAKIF SİSTEM MATBAASI - ANKARA - 2006

BAHA MATB AASI^ 1968 ÖNSÖZ

Vakıflar; geçmişteki ihtişamlı günlerinde olduğu gibi bugün de, hiçbir ayrım gözetmeksizin herkesin yanında olmanın azim ve gayreti ile, durup dinlenmeden ve zaman mefhumu gözetmeden, bir seferberlik duygusu içerisinde çalışmalarına devam etmektedir. Kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği sanat şaheseri mimari yapıları ve yazılı kaynaklarıyla, dünya üzerindeki tüm medeniyetlere örnek teşkil eden ve hayranlık uyandıran vakıflar, önemli bir kültür ve medeniyet hazinesine sahip olmanın haklı gururunu bugün de yaşamaktadır. Evet! Vakıflarımız yaşayan bir medeniyettir. İşte, bundan dolayıdır ki, vakıf şuurunu yaşatmak ve sürekli canlı tutmak amacıyla 2006 yılını "Vakıf Medeniyeti Yılı" ilan ettik. Bu büyük medeniyeti, toplumun her kesimine anlatmanın, daha da geliştirmenin ve hak ettiği gurur içerisinde yaşatmanın en büyük görevlerimizden biri olduğu inancındayız. Amacımız; bir yandan, geçmişten günümüze vakıf kurumunun geçirdiği evreleri ele alarak ""vakıf geleneğini" günümüze taşımak, diğer yandan da gerek geçmişte, gerekse günümüzde kurulmuş olup da gerçekleştirdiği hizmetler ve başarılı çalışmaları ile öne çıkan nitelikli vakıfların tanıtılmasına zemin hazırlamak ve bu vesile ile esasen vakfın özünde var olan, topluma hizmet şuurunu yeniden canlandırarak, etkin ve verimli hale getirmektir. Bu şuur ve inançla; bizlere emanet edilen 41500 mazbut vakfa ait 1111 eserin restorasyonunu tamamladık ve halkımızın hizmetine sunduk. Ağlayan vakıf eserlerin artık yüzü gülmeye başladı. Hedefimiz, 2006 ve 2007 yıllarında ülkemiz genelinde restore edilmemiş vakıf eseri bırakmamak ve gelecek nesillere tüm vakıf eserlerini mamur edilmiş olarak intikal ettirmektir. Ecdadın bizlere emanet ettiği, üstün insanlık duygularıyla kurulmuş ve yoğrulmuş, gurur ve övünç kaynağımız olan vakıf geleneğinin korunması, geliştirilerek sürdürülmesi, özümsenmesi ve özenli bir şekilde gelecek kuşaklara aktarılması inancındayım. İşte bu nedenledir ki kültür ve medeniyetimizin geliştirilerek devam ettirilmesinde kültür mirasımızın bir parçası olan vakıf yayınları ve özellikle Vakıflar Dergisi büyük bir önem taşımaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1938 yılında yayın hayatına başlayan bu dergilerde vakıf üzerine söylenmiş sözler, yapılmış ilmi araştırmalar, tespit ve değerlendirmeler incelendiğinde, içerik zenginliğini ve yazar kalitesini sizlerin de takdir edeceğinizden eminim. Bu dergilerde, 1950'de Dışişleri Bakanı olan ve 28 Haziran 1966'da bir trafik kazasında vefat eden Fuat Köprülü'den her sayıda fevkalade güzel makaleler sunan Halim Baki Kunter'e, Ahmet Süheyl Ünver'den Ekrem Hakkı Ayverdi'ye, Firuzan Selçuk'tan F. Kerim Gökay'a, İsmail Hakkı Uzunçarşılı'dan Ali Himmet Berki'ye kadar pek çok ilim adamı, akademisyen ve araştırmacının paha biçilmez değerdeki çalışma ve değerlendirmeleri bu sayılar içinde yer almaktadır. Ancak; bu dergilerin ilk 10 sayısının mevcudu kalmadığı için, bu sayılara olan yoğun talebin karşılanamadığını ve 1998 yılında basılan 27. sayıdan itibaren de yeni sayıların basılmadığını gördüm. Bu alandaki kültür boşluğunu doldurmak ve yoğun talebi karşılamak amacıyla. Vakıflar Dergisinin mevcudu kalmayan ilk 10 sayısının yeniden basımına karar verdik. Ayrıca; Prof. Dr. İlber Ortaylı başkanlığında. Prof. Dr. Bahaattin Yediyildız, Prof. Dr. Mahmut Kaya, Yard. Doç. Dr. İnci A. Birol ve Mehmet Çetin'den oluşan yayın inceleme kurulumuzun titiz çalışmalarıyla 28 ve 29. sayıların basımını gerçekleştirdik. Otuzuncu sayının da basımı için hazırlık çalışmaları devam ediyor. Vakıf kültür ve medeniyetinin sürekli yaşatılabilmesi için, önemli bir kaynak ve bir kültür hazinesi olan Vakıflar Dergisinin ilk 10 sayısının tıpkı basımının yapılması ve yeniden okuyucu ile buluşturulması 2006 Vakıf Medeniyeti Yılının anlamı açısından da büyük önem taşımaktadır. Bugüne kadar 29 sayısının basımı gerçekleştirilen ve içerisinde, taşınır ve taşınmaz çeşitli vakıf eserleri ile ilgili ilmî ve tarihî çok önemli bilgilere yer veren Vakıflar Dergisinin ilk 10 sayısını genç kuşaklara ve bilim dünyasının hizmetine sunmaktan onur duyar, ilmi araştırma ve çalışmalarınızda temel bir kaynak olarak yararlanabileceğimiz bu dev eserin, pek çok yeni düşünce ve yaklaşımın da itici gücü olacağı inancıyla emeği geçenlere teşekkür eder, saygılar sunarım.

Yusuf BEYAZIT Vakıflar Genel Müdürü ÖNSÖZ

Ferdin şalisi mü!l(Unü kendi arzu ye iradesi ile mülkiyetinden ' çıkarıp ebedî olarak insanların menfaatına taiısisi suretile vucüt bulan vakıf mües­ sesesi, dini, sosyal ve kültürel hizmetler ifa için meydana getirmiş olduğu eserler ve şaheserler ile Tiİrk medeniyet tarihine dünya medeniyet tarihi yanında haşmetli bir yer temin etmiştir.

Vakıf yoluyla ecdadımızın dini heyecanı bize abldeleşmiş camiler, sosyal duygusu İköprü, çeşme, sebil, darül-şifa, hastahane ,ve imaretler; kültür sev­ gisi, medreseler, kütüphaneler !hediye etmiş bulunmaktadır.

Türk medeniyetinin çok kıymetli belgeleri olan bu eserlerin bakımı, .ko­ runması, tamir ve restoresi Vakıflar Genel Müdürlüğünün birinci plânda ge­ len vazlfelerindendir.

Genel jMüdürlüğümüz bu mevzudaki hizmetini dikkat ye itina İle İfa et­ meğe .çalışırken birçok İslâm - Türk âlimleri tarafından işlenen V^kıf huku­ kunun incelenmesi ve tekâmülü İstikametinde çalışmalara, çoğu vakıf yolu ile vücut bulmuş olan âbide ve eski eserlerimizin tarihi sanat değerleri hakkında ilmi araştırmalara yardımcı olmak maksadile ide gerekli yayınlara giriş­ miştir.

Vakıflar Dergisi bu yayınların en önemlisini teşkil etmektedir. 1938 sene­ sinde (başlayan bu teşebbüs şUpheslzkl mevzuun önemi ve incelenen eserlerin kıymetleri muvacehesinde henüz bir başlangıç halindedir. 30 sene zarfında ancak 7 cilt olarak yayınlanan derginin senede bir cilt dahi çıkarılmamış ol­ ması İlmi (çalışmalarımızın üzerine daha fazla eğilmemiz gerektiğini göster­ mektedir.

Bu (Sene Arşiv ve Neşriyat bürosunu güçlendirmek suretiyle Vakıflar Der­ gisini her jsene muntazaman- çıkarmak ve Vakıflar Dergisine muvazi olarak da Hm! ve popüler başka yayınlara başlamak kararındayız.

Bu tatbikatımızla mevzularımız üzerinde İlmi çalışmalar yapan zevatın yardımlarına daha çok muhtaç olacağımız şüphesiz bulunmaktadır.

Bu güne kadar Dergimize yazı göndermek lûtfunda bulunan ve mevzula- rımızı müstakil {olarak veya muhtelif vesilelerle incelemiş bulunan ilim adam­ larımıza, yazarlarımıza ve Dergimizin hazırlanmasında emeği geçen arka­ daşlarımıza kalbi teşekkürlerimizi sunarım.

Vakıflar Genel Müdürü FERAMUZ BERKOL İÇİNDEKİLER

F. A. TANSEEL Memleketimizin Acı Kaybı — Prof. Dr. Fuad Köprülü 1 Ali Himmet BERKÎ Vakıflarda Şartlara Riayet Meselesi .... 13 Ali Himmet BERKİ Müstağn-En'Anh Vakıflar 17 Ekrem Hak\t AYVERDÎ Gaazî Süleyman Pa§a Vakfiyesi ve Tah­ rîr Defterleri 19 M. Tayyib GÖKBİLGİN XVI. Asırda Karaman Eyaleti ve Lârende (Karaman) Vakıf ve Müesseseleri ... 29 Aptullah KURAN ve 'da Yağı-Basan Medreseleri . 39 Prof. Dr. ŞaJ^r BERKÎ Vakıfların Devlete ve Devletin Vakıflara Hizmeti 45 Prof. Doğan KUBAN Anadolu - Türk Şehri. Tarihî Gelinmesi, Sosyal ve Fizikî özellikleri Üzerinde Bazı Gehşmeler 53 Dr. M. Kemal ÖZERGÎN Prizren Kitabeleri 75 Dr. Hasan KALEŞl îsmail EREN ibrahim Ha^t KONYALI Bir Hüccet İki Vakfiye 97 Cevat ERDER "Venedik Tüzüğü" Uluslararası Tarihî Anıtları Onarım Kuralları 111 Gönül ÖNEY Artuklu Devrinden Bir Hayat Ağacı Ka­ bartması Hakkında .117 Gönül ÖNEY tiber Eine Ortukidische Lebensbaum Dar-Stellung . .• 121 Mehmet ÖNDER 'da Bilinmiyen Bir Selçuklu Devri Eseri 127 Osman KESKtOĞLÜ Bulgaristandaki Bazı Türk Vakıfları ve Âbideleri 129 Yılmaz ÖNGE Konya - Beyşehir'de Eşrefoğlu Süleyman Bey Hamamı 139 Faztl AYANOĞLU Ferhat Paşa ve Gizli Kalan Vakıfları . .145 Muzaffer ERDOĞAN Osmanh E)evrinde Anadolu Camilerinde Restorasyon Faaliyetleri 149 Erdem YÜCEL Manisa Muradiye Camii ve Külliyesi ... 207 Hıvziya HASANDEDİÇ ; Mostar'ın Türk DeVri Kültürel ve Tarihî Anıtları 215 Vakıfların Kurduğu Güçlü Banka .... 235 Nekroloji

MEMLEKETİMİZİN ACI KAYBf

Prof. Dr. FUAD KÖPRÜLÜ

F. A. TANSEL

Milletlerarası şöhrete sâhip büyük Türk (Partie Française), s. 3-48]. — Vakfa Alt Ta- ftUmi hakkındaki bu Nekroloji, Türk Tarih Ku­ rIht Istılahlar Rlbât; nu. II.. 1942, s. 267-278. — rumu Belleten'inden aynen iktibâs olunmuştur Prof. Es'ad AraebUk, Mâmeleke (C. XXX.. nu. 120. Ekim, 1966). Istinâd Eden Şahsiyet ; Vakıf (Adliye Ceridesi, nu. 63. Ankara. 1937, s. 1130-70): Medenî Hu­ Rahmetli Prof. Dr. Fuad Köprülü, Vakıflar kuk, 1., 1st. 1938 (İkinci Fasıl. Mâmeleke Isti­ DergUl'nin kıymetli muharriri idi; dergimizde, nâd Eden Şahsiyet, s. 296-348): Nu. 11., 1942. birinci sayısından başlayarak, aşağıda kaydet­ s. 457-59. —Ali HImmetBerki, Vakıflar tiğimiz kıymetli araştırmaları ve tenkidli bib­ îst. 1940. XII—328 sayfa: Nu. 11.. 1942, s. 459- liyografileri basılmıştır: 60— Prof. Ömer Lutfi Barkan, Vakıf Müessesesi ve Vakıf Vesikalarının Şer'i Mirâs Hukûku ve Evlâdlık Vakıflar (Hu­ Tarihi Ehemmiyeti {Nu. 1, Ankara, 1938, s. 1-6 kuk Fakültesi mec^ c. VI.. nu. I.. 1st. 1940. [L'instltutlon de Vakf et L'importance de Do­ s. 165-181): Nu 11; 1942, s. 460-64. — L, A. cuments de Vakf; ayn. sayı, (Partie Française) Mayer, The Buldings of Qâytbây as Des­ s. 3-9]. — Vakfa Alt Tariht Istılahlar Mes'ele- cribed in his Endowment ded, cüz' 1.. (metin $1; ayn. sayı, s. 131-38. — G. Raquette, ve indeks), London (A. Probsthain), 1938: Nu. Elne Kaschgarlsche Vakf-urkunde aus der U., 1942, s. 464-65. - 'Abbâs al^'Aı- Khodscha-zelt ost-Turkestan (Lunds Universl- z â v î, Târîh-i 'Irâk. c. 1., Moğol devrine âit, tets »rsskrift. N. P. Avd. 1 Bd. 26, N. 2) Lund- 644 sayfa, Bagdad, 1935, Resim ve haritalarlaı; Leipzig, 1930: aynı sayı, s. 159-61. — G . Ra­ s. 11., Celâyîr Devri, 418-56 sayfa, resim ve ha­ quette, Elne Kaschgarlsche Vakf-urkun­ ritalarla: Nu. 11., 1942, s. 465-68. — J . S a u - de aus der Khodscha-zelt ost-Turkestan (Lunds v a g e t , Les Caravanseralls Syriens du Universitets ârsskrift. N. F. Avs. 1. Bd. 26. N. HadJdJ de Constantinople (Ars Islamica, voL 2), Lund-Leipzig, 1930; aym. sayı (Partie Fran­ IV., 1937, p. 98-121), haritalar, plânlar ve ilâve çaise), s. 29-32. — Vakıf Müessesinin Hukûkt edilmiş resimlerle: Nu. 11., 1942, s. 468-72. - Mâhiyeti ve Târihî Tekâmülü, nu. 11., 1942, s. Sultan Baybars'a Isnfid Edilen Bir Vakfiye; 1-36, [L'instltutlon du Vakouf. Sa Nature Jurl- Nu. V., 1962. s. 1-10. dlque et son Evolution HIstorlque: Nu. 11., 1942

Türkiye'mizin ilim ve tefekkür ha­ de Afif Bey'in oğlu, eski Bükreş sefiri yatında mübeşşir ve rehber, eski Dışişle­ Ahmed Ziya Bey'in ortanca oğlu, Beyoğlu ri Bakanı Prof. Dr. Fuad Köpriilü'yü, İkinci Ceza Başkâtibligi'nden emekh îs- 28 Haziran, 1966'danberi ebediyyen kay­ mâil Fâ'iz Bey'in oğludur. Armesi, îsli- bettik. Böyle acı bir vesileyle, Türk Ta­ miye eşrâfından ve ulemâdan Arif Hik­ rih Kurumu'nım değerli üyesi bu müm­ met Efendi'nin kızı Hatice Hanım'dır. taz tarih âlimimizin hayatı, şahsiyeti ve Prof. Fuad Köprülü, 4 Arahk, 1890 eserleri hakkında bilgi veriyoruz. ( 21 RebiVl-âhir, 1308/22 Teşrinisânî, Prof. Mehmed Fuad Köprülü, sâbık 1306)'da, İstanbul'da, Sultan Mahmud Divân-ı Hümâyûn Beylikçisi Köprülüzâ- türbesinin karşısındaki konakta do^du. 2 F. A. TANSEL

Ceddi, XVII. asrın ortasında Sultan Meh- rih, sosyoloji ve tenkid sâhasında eserler med IV.'e Sadr-i a'zamlık eden Köprülü okuyan Fuad Köprülü, onüç-ondört ya­ Mehmed Paşa'dır ve bu ailenin ilk beşi, şında iken şiir yazmağa başlamıştı; 1908- bu yüksek devlet mevkı'ini muhafaza et­ 'de neşriyât hayatına atıldı. Hukuk tah­ miş, zayıflayan Osmanlı İmparatorlugu'- sil ettiği sırada, 1908-1910 yılları arasında nu, muvakkaten, yıkılmaktan kurtaımış, Mehâsin ve Seruet-i Fünûn mecmuala­ canladırmıştır; işte, Köprülü ailesinin bu rında, Tanin gazetesinde şiirleri, edebi­ yeni torununa, ceddinin nâmını yaşat­ yat, san'at mes'eleleri, sosyoloji, tenkid mak için Mehmed Fuad adı verildi. sâhâsmda birçok makaleleri, Hayat-t Fif^- Fuad Köprülü, Ayasofya' Merkez 'rtye adlı-tc'iif, Dr. Gustave Le Bon'dan Rüşdîyesi'hi pekiyi derece ile bitirdikten dilimize çevirdiği Rûh-i Siyâset ve Müdâ- sonra, 1907-1910 yılları arasında Mekteb-i U'â-i Içtimâ'iye, Henri Becqu'den ter- Hukuk'a devam temiş, husûsî olarak Fı- ceme ettiği Paris Kadım adlı üç perdelik ransızca öğrenmiştir. Hukûk tahsilini ni­ komedisi de kitap hâlinde basılmıştı. çin tamamlamadığını kendisinden dinle-l. :, • ••• Fuad Köprülü yirmi yaşında îdi ve yelim: "Yine, ilme olan aşkımdan, yük­ kendi çalışmasıyle sahasını bulmuştu; sek bir mektep bitirmedim. Anlatayım, 1910-13 yılları arasında Mercan ve Kaba­ l'dâdî'^eden sonra. Hukuk'ta üç-sene oku­ taş üselerihde-vekâleten'edebiyat, istan­ dum. İmtihanlarımda gayet muvaffak ol­ bul Lisesi'ndç Türkçe ve edebiyat, Gala­ dum; lâkin, Hükuk'ta, büyük bir hayâl tasaray Lisesi'ndç edebiyat hocahklarında kırıklığı ile karşılaştım. Tedrisât, son bulundu. Bu arada, memleketimizde mil­ derecede fena idi. Benim, talebesi bulun­ liyet, türkçülük fikirleririi araştırmalara duğum 1907 Dârü'l-Fünûnu bir âlemdi, dayanarak, yayma gayesiyle 1908. Aralık islâm hukukunu okutan hocalardan isti­ ayında teşekkül eden Türk Derneği'nin, fâde etmediğimi söyleyeniem. Ancak, ye­ 1911 Ağustos'unda kurulan Türk Yurdu ni Avrupa ilimlerini okutanlar lisan bil­ Cemiyeti ile, bunun. devâmı olarak 1912 mezlerdi. Ellerine geçmiş yalan yanlış Mart'ında çalışmalarına başlayan -Türk- tercemelerden, eminim kendileri de bir- ocağı'nın âzâlan arasında Fuad Köprülü şey anlamayarak, ders verirlerdi ki, ben de vardır ve sonuncu teşekkülde, hars bu eserleri, elimde bulunan asıllarından hey'etıne dâhi^bulunuyordu^ okumağı tercih ederdim. Fıransızca'yı, hocalarımdan daha iyi biliyordum; hattâ • 20 Aralık. 1913 (7 Aralık, 1329)'de bâzı dersleri, bâzı bahisleri, onlardan da^ — Halid Ziya Uşaklıgil'in işti'fâsiyle bo­ ha çok önce ve daha iyi öğrenmiştim. Hü­ şalan — istanbul Dârü'l-Fünûnu Türk kuk'ta fazla kalmak, zaman kaybetrhek- Edebiyatı- Tarihi müderrisliğine ta'yin ten başka birşey değildi. Bir diploma için edilen Fuâd Köprülü, hem kendi ilmî de bunu göze alamıyordum. Kendi başi: çahşmaları için" elverişli, hem yetiştirece­ ma kendimi daha iyi yetiştireceğimi anla­ ği genç nesilleire.yol gösterme husûsunda mıştım. Sonra, benim ihtisasım yapmak daha verimli bir vazifeye getirilmişti. Ho­ istediğim ilim sâhasının mektebi yöktü calık, üniversite hocalığı. Prof. Fuad ki, ben oradan me'zûn olabileyim.. O za­ Röprülü'nün en sevdiği bir meslekti; bu manki mektepler, ilmî müessesât çok ge­ sevginin tabi'î neticesi olarak, "En çok ri idi. Bunun için, kendi kendimi yetiş­ hoşlandığım şey, talebelerimden . birinin tirmeye karar verdim. Yoksa, niyetim iyi bir eser yazmasıdır ki, bu bana sonsuz mektep bitirmek olsaydı, buna, hem de bir saâdet verir; hamdolsuri, ara-sıra da fevkal'âde taıafından, muvaffak olacağı­ olsa, bu saâdete ermek nasib oluyor.. ma şüphe yoktu; fakat, tek başjma ken-r dimi yetiştirmek için ije başladığım za^ 1. Hikmet Feridun Es, Sorbon üniversiteti'ne man büyük müşkiller karşısında kal­ Tür\ Bayrağım Çe\tiren Adam, Yedigün mec., 5 Ara- dım'." lik. 1939. — Kandemir, Prof. Fuad Köprülü Diyor kj; Son Saat gazetesi, 4 Şubat, 1951. Küçük yaşlardanberi araştırıcı zihni­ • 2. Tür\ Yılı, toplayan: Yusuf Akçura, 1st., Yeni yetle, sürdcIi olarak, bilhassa, edebiyat, ta­ Matbaa, 1928, s. 436, v.d. Prof. Dn-FUAT KÖPRÜLÜ 3

"Dünyaya yeniden gelsem,, yaşamağa yeni kan bir üyesi olmuştu. Memleketimizde baştan başlasam, aynı yolda yürümekte ciddî usûl ve ihtisas üzerine kurulmuş jl- bir lahza tereddüd etmezdim^" diyordu. rnî bir cereyan vücûde getirmek maksadı Üniversite hocalığına başladığı 1913'de, ile 1914'de teessüs eden. Türk Bilgi Der- Fıranşız ilmî metodlarından, şahsî araş­ neği'nin Türkiyat Şu'besi'nin azâ ve tırma ve tecrübelerinden faydalanarak umûmî kâtibi idi". 1915'de, Alî Emirî Tür\ Edebiyatı Tarihi'nde Usûl adlı mü­ Efendi'nin reisliğinde teşekkül eden A- him makalesini neşretti; böylece, metod- sâr-i Islâmîye ve Millîye Tedkik Encü- iu, ciddî çalışmaları için sağlam temeli meni'nin umûmî kâtibi olarak yine atmış oluyordu. Otuz yıl, yol gösterdiği, Prof. Köprülü'yü görürüz" Cumhuriyet'- asistanları ve talebeleriyle, şahsiyetinin ve in ilânından sonra, bilhassa Maârif saha­ bilgisinin yarattığı ilmî hava içinde mü­ sındaki işlerin düzenlenmesi için bir İlmî kemmel bir üniversite hocası olarak ça- Hey'et teşkil edilmişti; bu hey'ete seçi­ hşmıştır. lenler arasında Ziya Gökalp, Ağaoğlu Ahrned v.b. âzâlar arasında Prof. Fuad Fuad Köprülü'nün sâhası esas bakı­ Köpıülü de vardı ve çahşmaları 1923-24- mından Türk Edebiyatı Tarihi idi ve o, 'de devam etmiştir'. 1924'de, kendi ha­ bu husustaki çalışmaları ilerledikçe, Türk zırladığı programını ciddî sûrette tatbik tarihinin başka şûbeleri üzerinde de ted- ettiği ve müdürü bulunduğu Türkiyât kiklerde bulunmuştur. İşte bu sebeple, Enstitüsü'nü kurdu. 1927'de Tarih Encü­ üniversite hocalığı yalnız Türk Edebiyatı meni Resiliği'ne seçilmiştir. Tarihi Kürsüsü'ne inhisar etmez: 1924- 'dc llâhiyât Fakültesi'nde Türk Din Ta­ Prof. Fuad Köprülü, yukarıda bah­ rihi, 1923-29 arasında ve 1935'den sonra settiğimiz ilmî teşekküllerin organı olan, bir müddet istanbul'da Mülkîye Mekte- veyâ kendi müdürlüğü altında neşredilen bi'nde ve Ankara'da bunun devamı olan mecmualardaki ciddî ncşriyâtiyle kendi­ Siyasal Bilgiler Okulu'nda Siyâsî Tarih, sini tanıtmıştır: Müdürü bulunduğu mec­ Türk Müesseseler Tarihi, Türkiye Tari­ mualar, ilk cildi 1915'de çıkan MilU Te- hi; Dil-Tarih vc Coğrafya Fakültesi'nde tebbu'lar Mecmuası, Türkiyât Enstitüsü'- Ortazaman Türk Tarihi kürsülerinde nün organı olarak 1925'denberi neşrine ders vermiş, 1926-29 arasında Güzel San'- devam edilen Ttir\iyât Mecmuası, 1931- atlar Akademisi (o zamanki adiyle Sa- 39 arasında iki cilt hâlinde basılan Tür1{ nâyi'-i Nefise Mektebi)'nde Medeniyyet Hu\u\ ve l\tisad Tarihi Mecmuası, Ce­ Tarihi hocalığında bulunmuştur. 1923'de lâl Sâhir'in vefâtı üzerine müdürlüğüne İstanbul Dârü'l-Fünûnu Edebiyat Fa­ getirildiği ve 1936 Eylûl'ünden 1941 A- kültesi Reisliği'ne, 1934'de dekanlığa ..se­ ğustos'una kadarki sayılarına ilmî bir hü- çilen Prof. Fuad Köprülü, bir ara Maârif viyyet kazandırdığı Ül\ü mecmuası, Vekâleti'hdc de vazife almıştır"; 1923'de 1941-42 yıhna ait bir cildi basılan (An­ Maârif Vekâleti Te'lif ve Terceme Hcy'e- kara, 1944) 7ürT{ Hukt^k Tarihi Dergisi, ti Reisliği'ne ta'yin edilmişse de bunu ka- yalnız kendisinin değil, çevresine topladı­ bûl etmemiş, fakat 1924'de bu vekâletin ğı şahsiyetlerin de muhtelif sâhalardaki Müsteşar'ı olarak sekiz ay verimli çalış­ ciddî çahşmalarını içine ahr. 1936'da malarda bulunduktan sonra isti'fâ etrriiş- tir. 3 Kandcmir, ayn. mülj\at. 4. Prof. Fuad Köprülü, Ona Tedrisat'ta Edebiyat Prof. Fuad Köprülü yalnız iyi bir Programı Mes'eteti, Hayat mec, c. II., nu. 37, 11 Ağus­ hoca değil, ayni zamanda iyi bir teşkilât­ tos, 1927. çı idi; bu işe, henüz onsekiz yaşında iken, 5. Tür\ Bilgi Derneği, Bilgi Meancası, c. I., yıl 1908'de Türk Derneği âzâlığıyle başla­ -1, nu. 6, Nisan, 1330/1914, s. 646. v.d., s. 658. mış, 1910'da liselerin edebiyat program­ 6. Tar\ Yurdu mec., a VIII., 2 Nisan, 1331/15 Nisan, 1915, s. 3. lan ilk defa onun tarafından tanzim edil­ 7. Osman Ergin, Türkjye Maârif Tarihi, c.v., miş*, 1911-12'de teşekkül eden Türk Yur­ 1943, s. 162 v.d. — Hâ\imiyyel-i Milliye gazetesi, nu.. du Cemiyeti'nin ve Türkocağı'nın çalış­ 867, 17 Temmuz, 1923. 4 F. A. TANSEL

Tür\ Hd\ Edebiyatı Ansiklopedisi'a\ leri Doğu ve Batı'da tanman Prof Fuad tek başına çıkarmıştır, Fuad Köprülü'ye Köprülü'nün, çevresindeki bâzı kimsele­ gerek bunlarda, gerek ServeU Fünün, rin kıskançlıkları yüzünden, bir ara, ba­ Tür\ Yurdu, Yeni Mecmua v.b. mecmua­ remin tatbiki sırasında —^yüksek mektep larda ve günlük gazetelerdeki yazıları az mezunu olmadığı ileri sürülerek— yerine zamanda şöhret kazandırdı; Batı âlimle­ Edebiyat Fakültesi Reishği için bir baş­ rinin dikkatini çeken, bilhassa, 1913'de kası seçildiğini, Dârü'l-Fünûn Divânı'n- Bil^ Mecmuast'mn ilk sayısında çıkan ca, beşinci derece müderrisliğe indirildiği­ Tür}( Edebiyatı Tarihi'nde Usûl, 1915'de ni görüyoruz; fakat, bir müddet sonra Millî Tetebbu'lar Mecmuast'mn birinci hak yerini bularak, 1933'de Ordinaryüs ve ikinci cildindeki Türk Edebiyatı'nda Profesör olmuştur. Devamlı ciddî çalış­ Ank Tarzt'nm Men{e' ve Tekamülü malarının Avrupa üniversiteleri tarafından Hakkında bir Tecrübe ile, Türk Edebi- nasıl takdirle karşılandığını kendisine ve­ yatı'nm Men^e'i başhklı ve üç-beş forma rilen şu doktorluk pâyelcri. Haberleşme tutan etraflı tedkikleridir. 19I9'da bası­ ve Şeref âzâlıkları isbât eder: 1927'de lan Türk Edebiyatı'nda îlk Mutasavvıflar Heidelberg, 1937'de Atina Üniversitesi, adlı kitabı, ona, Fransız, Alman, Ma­ fahrî doktorluk pâyesini vermiştir; bu car, Rus ilim adanılan arasında haklı bir arada 1934'de, Sorbonne Üniversitesi ta­ şöhret kazandırmıştır*; kendisi de, Avru­ rafından dâvet edildi. Osmanlı împarator- pa ilim âlemiyle ilk temasının bu eseriy­ luğu'nun kuruluşu hakkında Sorbonne'- le başladığını, ondan sonra muhtelif Av­ da verdiği üç konferans, 1935*de Paris'te rupa ilim mecmualarında neşriyatta bu­ fransızca olarak basıldı ve 1939 Kasım'- lunduğunu söyler". 1920-21'dc Anadolu'­ ında ayni üniversite tarafından kendisine da tslâmiyyet, Türk Edebiyatı'nm Erme­ fahrî doktorluk ünyânı verildi; Prof. Köp­ ni Edebiyatı Üzerindeki Te'sirleri başhk- rülü bu münâsebetle, "Bu, benim ilim h mühim makaleleri, ilk iki cildini bas­ hayatımın en değerli mükâfatı oldu. Sor­ tırdığı Türk Edebiyatı Tarihi şöhretini bonne üstünde Türk Bayrağı dalgalanır­ büsbütün artırdı; kurduğu Türkoloji sa­ hasının otoritesi olmuştu. îşte bu sebepv- ken, Üniversite'ye Fransız Reisicumhuru Ic, muhtelif ilmî kongralar dolayısıyle ve girmişd. Kendilerine, beni, Türk Alimi muhtelif iHm müesseseleri tarafından da'- diye takdim ettiler. Elimi sıktı, gayet nâ- vetle, memleketimizi ve Üniversitc'yi zikâne tebrik etti. Bilcümle milletlerarası onun temsil ettiğini görürüz: sabâdaki akisler, takdirler insanı çalış­ mak, daha büyük işler, daha büyük mu- 1923'de, Paris'teki Dinler Tarihi vaffakiyeder yaratmak için âdetâ arkasın­ Kongrası'na, memleketimiz nâmına Prof. dan iten bir sâik olur. Dünyanın her ta­ Fuad Köprülü, Bektâ0](in Menfe'leri ve rafında ilmin bir tek ölçüsü, bir tek kan­ Eskt Türkler'de Sihrî Bir An'ane: Yal tarı vardır; o da, milletlerarası ölçü, mil­ mur toii adlı araştırmalarıyle iştirâk et­ letlerarası kantardır. Bu ölçüye vurulup ti. 1925'de, Rus Ulûm Akademisi'nin iki- kıymeti takdir edihneyen bir eserin, mü­ yüzüncü senesini kutlama merâsimine, sâadenizle, ilmî mâhiyyeti hakkında hiç­ 1926'da, Bakû'da Türkiyat, 1928'de Ox- bir şey söylenemez ve emin olunuz ki, ford'da Müsteşrıklar, 1929'da Londra'da yeryüzünün hangi bucağında çıkarsa çık­ Dinler Tarihi, Harkof'ta Müsteşrıklar sın, kıymetii bir eser derhâl milletlcrara- Kongraları'nda hükümet ve üniversite adına murahhas olarak bulunmuş, bu mü­ 8. Prof. Fuad Köprülü, Tür\ Edebiyatında Uk, nâsebetle okuduğu raporlar, kongra za­ Mutasavvıflar, Diyînct Ijleri Başkanlığı Yayınlan, İkin­ bıtlarına ahnmıştır. 1934'de, Firdevsî'nin le Basım, Ankara, Üniversite Basımevi, 1966, önsöz, doğumunun lOOO'inci yıldönümünü kut­ s. XVI-XX. — Nihad Sâmî Bonarlı, Avrupalı Alimler lama merasimi dolayısıyle, memleketimi­ ve Fuad Köprülü, Meydan mcc., nu. il, 83, 84; 9, 16 vc 22 Ağustos, 1966. zi temsil etmek için Tahran'a gönderil­ 9. Kandcmir, ayn. müli\at. 192rdcn başlayarak, miştir. Avrupa'nın muhtelif mecmualtında Fıransızca, Alman­ Kendisini tamâmıyle ilme veren, eser­ ca birçok makaleleri basılmıştır. Prof. Dr. FUAT KÖPRÜLÜ 5 sı dünyanın dikkatini üzerinde toplar. tebi (School of Oriental and African Belki, umûmî olmayan lisânlardaki edebi­ Studies)'nin Haberleşme üyeliği'ne seçil­ yat eserleri biraz kendilerini geç gösterir­ di. Yukarıda verilen bilgiden anlaşılacağı ler; fakat onların da dikkati celbetmeme- üzre, üç Avrupa üniversitesinden fahrî leri imkânsızdır" diyor'". doktorluk, yabancı sekiz ilim müessesesin­ Yabancı memleketlerin birçok ilim den Haberleşme ve Şeref âzâlığı verilmiş, müesseseleri, Prof. Fuad Köprülü'yü Ha­ memleketimizde de bir takdir nişanesi berleşme ve Şeref âzâlıklanna seçmişler­ olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fa­ dir. Sovyet İlimler Akademisi'nin 5 Ka­ kültesi tarafından, 4 Mart, 1939'da, Köp­ sım 1925 tarihindeki celsesinde Haber­ rülü'nün tedris hayatının yirmibeşinci yı­ leşme âzâlıgı'na seçildiği, kendisine 20 lını doldurması münâsebetiyle bir mcrâ- Kasım 1925 tarihli takdirkâr mektupla sim tertip edilmiş, eserleri hakkında Bib- bildirilmiştir. Macar Şark Tedkikleri İlim Ityografyc^hr, doğumunun altmışıncı yılı Cemiyeti'nin Haberleşme âzâlıgı'na seçil­ münâsebetiyle iki Armadan basılmıştır mesi de bu sıralardadır ve keiıdisine 10 (Bk., bu yazımızdaki 13-15'inci notlar). Ocak, İ926'da haber verilmiş, daha sonra diploma da gönderilmiştir; fakat, Türki­ • ye topraklarının büyük kısmının Sovyet Gürcistanı'na verilmesi hakkında komü­ Prof. Fuad Köprülü, 1935'de siyâsî nist Gürcü bilginlerinin propaganda mâ- hayata atılarak Kars'tan Millet Vekili se­ hiyyetindeki yazılarına verdiği sert, sus­ çildi; 1943'c kadar İstanbul ve Ankara turucu cevaplar yüzünden'*, 1948'de, Sov­ üniversitelerindeki hocalıklarını da bırak­ yet İlimler Akademisi evvelce verdiği bu mayarak siyâsî hizmetlerde bulundu. âzâhgı geri aldı. 1929'da Çekoslovak Şark Türkiye'nin İkinci Cihan Harbi'ne ka- Cemiyeti, Alman İmparatorluğu Arkeolo­ darki siyâsetine uygun olarak. Alman vc ji Enstitüsü, 1939'da Macar İlimler Aka­ Japonlar'a karşı açılan savaşa girmemek demisi Muhâbir âzâlıgı'na seçildi; 1947'de husûsunda verilen takrire iştirâkle bu fik­ Amerikan Şark Cemiyeti (American Ori­ ri. Millet Meclisi'nin gizli celsesinde ha- ental Society) tarafından Şeref üyeliği râretle müdâfaa etti (23 Şubat, 1945). verildi. Prof. Fuad Köprülü, Ford vakfı­ Türkiye'nin tek parti siyâsetiyle idâre edi­ nın ve Harvard Üniversitesi'nin müşterek lemeyeceği alâmetleri belirmişti. Fuad programı gereğince ve bu üniversitede Köprülü, 19 Eylûl, 1945 tarihli Vatan ga­ Türk tarih ve edebiyatı üzerinde araştır­ zetesinde çıkan Demo\rasi Rûhu başhklı malarda bulunmak için dâvet edildi; 13 makalesinde totaliter rejimlerin yaşaya­ Eylül, 1958 - 2 Temmuz, 1959 arasında mayacağı, memleketimizde demokrasi Amerika'da tedkiklerde bulunmuş, Har- rûhu yaratmak için, siyâsî ve başka sabâ­ vard'da ve Columbia Üniversitesi'ne bağ­ larda yapılması lâzım gelen şeyler üzerin­ lı Yakın ve Orta-Şark Dilleri (J^ear and de durduğundan, bilhassa bu ve daha ön­ Middle East Languages) Enstitüsü'nde ceki siyâsî neşriyâtından dolayı C.H.P.'- konferanslar vermiş, yine 1959'da, kendi­ den ihrâc edildi. I946'da İstanbul'dan sine, Amerikan Tarih Cemiyeti tarafın­ Millet Vekili seçilmişti; 7 Ocak, 1946'da dan şeref üyeliği tevcih olunmuştur. 25 ayni fikirde olan üç arkadaşıyle Demok­ Kasım, 1964'dc Ankara'da Macar Sefâre- rat Parti'yi kurdu; Partisi, 14 Mayıs, 1950 ti'nde, yetiştirmiş olduğu ve çoğu üniver­ seçimlerini süpürücü ekseriyetle kazandı. site tedris hey'etine mensup talebelerinin Bunda, Prof. Fuad Köprülü'nün 1945-50 de bulunduğu samîmi toplantıda, kendisi­ arasında gerek Meclis kürsüsünden ser­ ne Macar Sefiri tmre Kutas vâsıtasiyle, bestçe tcnkidlerinin, gerek muhtelif gün- Macar İlimler Akademisi'nin 1939'da tevcih ettiği Haberleşme âzâlığı'nın bu defa Şeref üyeliği'ne çevrildiğini bildiren 10. Bk., bu yazıdaki not — I. diploma verilmiştir. Yine 1964'de, Lond- 11. Prof. Fuad KöprOlö, Tar\ Edebiyatı'nda U\ ra'daki Şark ve Afrika Tedkikleri Mek­ Mutasavvıflar, İkinci Basun, 1966, önsöz, s. XIX, not — 10. 6 F. A. TANSEL

lük gazetelerde basılan tek parti rejimi gayret ve mücâdelelerden sonra, 5 Tem­ aleyhindeki neşriyâtmm da mühim te'si- muz, 1957'de Demokrat Parti'den res­ ri olmuştur. men isti'fâ ile siyâsî fikir ve tenkidlerini günlük gazetelerde, makaleleri vâsıtasiy- Prof. Fuad Köprülü, 22 Mayıs, 1950' le neşretmeğe başladı. Yine 1957'de Hür­ de Dışişleri Bakanlıgı'na seçildi. Yeni hü­ riyet Partisi'nde de bir müddet çalışmış­ kümetin dış siyâseti, onun liderUğinde, tır. Türkiye'ye şerefU bir yer kazandırdı. Millet Meclisi'nin 19 Aralık, 1951'deki Prof. Fuad Köprülü, 27 Ağustos, toplantısında, siyâsetinin dayandığı te­ 1960'da, en sevdiği varhk olan annesi Ha* melleri bildirmişti: "Sulh ve emniyyetin tice Hanım'ı kaybetmişti. Bu acı hâdise­ muhâfazası, doğru yoldaki bütün millet­ den hemen az sonra, en derin iztiraplar lere hürmet, istiklâl ve diğer halkların, içinde yaşadığı o günlerde, 6-7 Eylül hâ­ memleketlerinin tamâmiyyeti.... ve bunla­ diselerinde suçlu görüldüğü bahanesiyle ra düşman olanlara karşı şiddetli, ce- tevkif ve Yassıada'ya sevkedildi. Bu mü­ sûrâne vaz'iyyet almak...". İş başına gelir nâsebetle, Amerika'nın muhtelif üniver­ gelmez. Garb demokrasisine uygun siyâ­ sitelerine mensup dokuz Profesör'üh, Hâr- setiyle Şark'ın başhca tabyası demek olan vard'dan H.A.R. Gibb, Columbia'dan, T. Türkiye'nin Atlantik Paktı teşkilâtına Halasi-Kun, D.R, Rustov^', ]. Schacht, U- ahnması için, bu teşkilâta mensup devlet­ tah'dan F. R. Latimer, Washington'dan lerle siyâsî münâsebetlere girişti. Selefi N. N. Poppe, Michigan'dan J. Steward- Necmeddin Sadak tarafından ilk adım Robinson, California'dari A. Tietze, Prin- atılmıştı; "Amerika'nın Türkiye'ye alâka cetorı'dan W. Thomas'ın imzâsıyle. Ce­ duyması için acı bir imtihan" diye vasıf­ mal Gürsel'e —birer kopyası Ankara ve landırdığı ve Meclis kürsüsünde kendisi­ istanbul gazetelerinin hepsine— 14 Ekim, nin de müdâfaa ettiği üzre Türkiye'nin 1960 tarihh bir mektup gönderilmişti. Birleşmiş Milletler Askerî Kuvvetleri'ne Bunda, "Türk kânunlarının adâleti verine Kore'de yardımı çok te'sirli olmuştu. 1951 getireceğinden şüphe etmeyerek, dünyâ Mayıs'ında Amerika, derhâl, Türkiye'nin çapında meşhur, doğruluğu inkâr götür- Atlantik Paktı teşkilâtına alınmasını 'tas- meiz, devlet idâresihde mâhir ve Türkiye'­ yip etti; Temmuz'da Büyük Britanya bu­ nin Şimâlî Atlantik Paktı Teşkilâtı'na na razı oldu ve bu yılın Eylûl'ünde Atlan­ girmesini te'min eden şerefli arkadaşları. tik Paktı Konseyi, Ottavs^a'da, Türkiye'­ Prof; Fuad Köprülü hakkında, acele ola­ nin, Şimâlî. Atlantik Paktı Teşkilâtı'ria rak Millî Birhk Komitesi'nin dikkatini alınması için ittifakla karâr verdi. Fuad çekmek istediklerini" bildirmişlerdir. 1961 Koprülü'nün bundan sonraki hedefi, Bal­ Ocak ayı başında, suçlu görülmediğinden kan memleketlerinin emniyyete alınması serbest bırakıldıysa da, bu dört aylık mew için askerî bir teşkilâtın kurulmasıydı; kûfluk, onda, rûhen ve bedenen sarsıntı Yunanistan ve Yugoslavya ile devamh yapmamış değildir. ternas vc çalışnıaları sonunda, 25 Şubat, Prof. Fuad Köprülü, 18 Aralık. 1961'^ 1953'de Üçlü Pakt, Atina'da ilk şeklipi de, bâzı arkadaşlarıyle birlikte, Dernok- aldı ve bu. üç devletin Dışişleri Bakanla­ rat Parti gibi liberal bir program ta'kib rı, 28 Şubat'ta, Ankara'da, beş yıllık it­ edecek olan Yeni Demokrat Parti'yi res­ tifak ve yardım paktını imzaladı; bu men kurdu. İsmindeki "Demokrat Par­ arada Türk - Yugoslav ticâret anlaşma­ ti'' kehmesinden dolayı ta'kibi, levhasının sı da, yine Ankara'da imzâlanmıştır. indirilmek istenilmesi, 1962 Mart'ında Köprülü, gelecekteki siyâsetini de zim- savcılıkça kapatılmak teşebbüsü, Köprü- ncn anlatmıştı: İtalya için kapı açıktı. lü'nün ifâdesinin alınması v.b. hâdise ve mücâdeleler, bu partinin teşkilâtını ge­ Köprülü, iktidâra geçtikten iki-üç nişletip yaşamasına imkân vermedi. Köp- yıl sonra vaadlarını unutan, programını rülü'nün, kurduğu Yeni Demokrat Par- tatbik etmeyen kendi partisini, ta'kib et­ ti'nin arması olan Kır-at'ı, Adâlet Pairtisi tiği siyâsetten uzaklaştırma husûsundaki teşkilâtının isteği ile, 10 Ekim seçinıleirin- Prof. Dr. FUAT İCÖPRÜLÜ 7 de Su' parti'nih amblemi olarak kullanıl­ çe istilâ sâhasını genişleten manevî bir masına 1965 Temmuz'unda izin verrriesi, düşman ordusuyle bitip-tükenmez mücâ­ kendisinin sanki artık siyâsî hayattan çe­ delelerle doludur, kileceğini bildiren bir beyannâmesi idi. "Bir ilim kitabı alabilmek için ne fe­ ragatlere, ne fedâkârlıklara katlanmadım. Kendime istediğim gibi bir hüviyyet ve­ XX. Asır Türkiye'sinin gerek siyâsî, rebilmek için çok didindim; lâkin, Sor- gerek ilmî ve fikrî inkişâfında çok mü­ bonne'un üzerine Türk bayrağı çekildiği him te'siri bulunan Fuad Köprülü, orta zaman, bunların hepsini unuttum. Bütün boylu ve zayıf, beyaz, siyah saçh, uzun çektiklerim, karşılaştığım bütün müşkil- kirpikli yeşil gözlü, bıyıklı idi. Halk, bil­ 1er gözümün önünden silindi. O dakika­ hassa hakikî münevverler tarafından çok da bütün dünya gözüme kırmızı bir bay­ sevilen ve sayılan bir şahsiyyettir. Keskin rak şeklinde görünüyordu. Bu benim için zekâsı dolayısıyle her çevreye kolaylıkla hayatımın en büyük mükâfatlarından bi­ intibak eder, çocukla çocuk, büyükle bü­ ri oldu" diyen''' Prof. Fuad Köprülü, son yük olur, nüktedanlığı, hoşsohbetliği ile, derece milliyetperverdi; eserlerinde, dâi­ muhitinde neş'e ve huzûr verici bir hava mâ, nasıl eski bir mâzîye sâhib olduğumu­ yaratırdı. Ketûm, insan gücünün üstünde zu, Türkler'in başka milletler üzerinde­ mütehammil ve sabırlıydı; lâyık gördük- ki te'sirini, mânevî zenginliklerini aydın­ lerîrie karşı yardım-severdi. Kimseye muh­ latmıştır. Acı bir vesileyle, onun hayatını taç olmarnak endişesiyle muktesit davran­ ana çizgileriyle canlandırdığımız bu ya­ mış, israftan dâimâ kaçınarak mütevâzi' zımızda, eserleri, üslûbu ve husûsiyetleri bir hayat. sürmüştür. Şahsî ve ilmî hay- üzerinde durmağa imıkân göremiyoruz. siyyetini hiçbir zaman kendi menfaatleri­ Hepsi başka cephelerden kıymet ifâde ne fedâ etmeyen Köprülü, Maârif Vekâ­ eden yazıları hakkındaki bibliyografiler, leti Müsteşarlığı esnâsinda vazife icâbı Batı'da da eşine pek rastlanmayan bü bü­ sık-sık tstanbuL'a gidip-geldiği hâlde, yük, ciddî ilim adamının, ömür boyunca evim orada diyerek harc-i râh almağı red­ yorulmaksızın nasıl çalıştığına dâir kıs­ detmişti; Dışişleri Bakanı iken, muhteUf men fikir verebilir: Muhtelif sâhadaki Avrupa seyahatleri dolayısiyle almış oldu­ neşriyatının 1913-34'e kadarki sayısı, 289, ğu tahsisattan artan kısmı, yurda döncr- 1912-40 arasındakiler 325*dir". 1950'de dönmez iâde ettiğinden, birçok kimseler tertip edilen bibliyografyada 1304 yazısı takdirle bahsederdi. Şahsî çıkarlarını mil­ tesbit edilmiştir". 1912-1950 yılları ara- lî menfaatlere üstün tutanlar. Devlet ha­ zinesinden faydalanmağı meslek edinen* 12. H.F., Profesör Fuad Köprülü Paris'ten Döndü, İcr; iithi, birtakım riyâkârliklarâ,' sahte» Al{}am gazetesi, nu. 7573, 21 Ekini, 1939. kârlıklara âlet edenler en çok nefret duy­ 13 Şerif Hulûiî Sayman, O. Prof. Dr. Fuad Köp­ duğu, haftâ. kin beslediği kimselerdi ve: rülünün Yazdan için Bir BiBtiyografya, 19li-19î't, 1st., bu gibi şeyleri haber almak husûsıında BurhSneddin Matbaası, 1935. — Ayn. müellif, O. Pro­ fesör Dr. fuat 'Köprülü'nün Yazıları için Bir Bibliyo­ çok mütecessisti. Bir bakıma çok: müte-; grafya. 191Z-W0, 1st., Muallini Ahmed Hâlid KitaBcvi, vazı^ olari Fuad Köprülü bir bakıma çok 1940. mağrurdu; samimiyyetinc inandıkların­ • 14'. Tür\ Dili ve Tarihi Hacında Araıltrmâlar — dan şefkatini, bildiklerini öğretmeği, reh- I.,' Doğumunun âO. yıldönümünü kutlamak için Türk bcirliği. esirgememiş, fakat. ulemâ-yi. ru- Tarih Kuriımii' vc'Türk Dil Kurumu tarafından çıka­ rılmıştır. Toplayanlar: H. Eren — T. Halasi-Kun," /<îm diye istihzâ ettiği ilim sahtekârlarına Türk Tarih Kurumu Yayınları'ndan VII. Seri, Sayı; karşı 'dâimâ mağrur, kibirli bir tavır ta­ 20, Ankara, Türk T.-vrih Kurumu Basımevi, 1950. kınmıştır.' İlmin, siyâsetin, hattâ .«an'atın Samî özerdim, bu Armağan'Ask\, F. Köprülünün ahlâk zaaflarıyle bağdaşamayacağı ka­ Yazıları: I908-İ9S0 bajhklı araştırmasında bulunan ek­ naatine saminiiyyetle bağlı olan vatan-se- siklerden bîzüarını tesbit etmiş vc bunları not halinde yer Fuad Köprülü'nün havatı, iste bu yüz­ Türk Tarih Kürımiu'na vermiştir. Bu notları aynen nesr vc kendisine teşekkür ediyoruz; den başlangıcından sonuna kadar, âdeta, • Tei^iKo-yı Hayâl, Musavver Muhil, nu. I 22, 16 memleketimizi içiridcıi kcmirfen ve gittik­ Mart, 1909, s. 34 (Şiir). — Hicret Türküleri, Tür\ Duy- 8 F. A. TANSEL

sındaki yalnız ilmî yazılarını içine alan Ansiklopedisi'ndokı Çağatay Edebiyatt, bibliyografyada 406 eseri mevcuttur^* ve Arûz, Bayra\ maddeleri gibi — öyle ma­ bahsettiğimiz bu bibliyografyalarda, kay­ kaleleri vardır ki, beş-altı formalık ayrı dedilmeyen yazıları da bulunduğunu söy­ birer eser teşkil edebilir. Prof. Fuad Köp­ leyebiliriz. Mevzûlannı tam bir vuzuhla rülü, 1950'den sonra da, eskisi kadar çok kavrayan ve ifâde eden, ciddiyetiyle bir­ olmamakla beraber, yine neşriyâtta bu­ likte sürükleyici ve cazip bir üslûba sahip lunmuştur; ilmî eserlerinin mühim kıs­ bu mümtaz şahsiyyetin — msl, tslânt mı, daha önce basılan kitaplarının düzelt- guiu, nu. 3, Z3 Mayıs, 1913, s. 30 (Şiir). — Edib ve 20, 21 Ekim, 7 Kasım tarihli sayılarına bakınız). — MHIefeWir Ziyâretlerine Zeyl: Mıitiji-i zarSjet-mu'tâd Matba'ât Kântinu Nasıl Olmalı — Köprülüzâde Fuad Süleyman Nazif Beyefendi'ye, Va\it, 6 Şubat, 1918, s. Beyin Fikirleri, Yeni Gün, 11 Temmuz, 1931, s. 1, 2. 2. — Âzert Edebiyatı Tarihi, Tür\ Dünyâsı, nu. 1., — Nedim Heybeli Yapılmalı mı - Köprülüzâde Fuad... 6 Eylûl, 1919 (Bu s,ıyı görülemedi. Bu sayıda başlayacağı Beyler'in Fikirleri, Yeni Gün, 19 Ağustos, 1931, s. 1. 11. 5 Eylûl günki gazetede bildiriliyor); nu. 2, 3. 4; 19, 20 — Köprülüzâde'ye Göre Dil inkılâbında Tekamül Iddi'- ve 23 Eylûl, nu. 5,' 6; 22 ve 23 Ekim (Tamamlanmış dsı, Vakit, 15 Ekim, 1932, s. I, 9. — Dil Anketi - Dit olmalıdır. Gördüğümüz 2-93'üncü sayılarda başka tefrika Anketimize Köprülüzâde Fuad Bey Ne Diyor, Milliyet, yoktur.), s. 2 (Gazetenin edebi I'Wt'ir'lerinde de yazılan 28 Mart, 1933, s. 1, 5. — Türk Fransız Dostluğu- bulunduğu anlaşılıyor. Bu ilât>e''\tn göremedik. Ancak, Fuad Köprülü ile Paris'te Bir Konuşma, Kurun, 15 Ha­ 27 Ağustos tarihli gazetede, 1 Eylûl'de çıkac.ık gazetede ziran, 1935, s. 3. — Kandcmir, Fuad Köprülü Yeni yazısı bulunduğu; 3 Eylûl gününe âit nüshada 4 Eylûl'­ Gün'e Anlatıyor, c. VII., nu. 160, 1 Nisan, 1936, s. 18, de verilecek itâve'âc Bâkî hakkında,'bir incelemesi bulu­ 21. — Abdüthak Hâmid, Varlık, c. IV., nu. 92, 1 Ma­ nacağı bildiriliyor, 12 ve 19 Eylûl'de çıkacak /Wff'Ierdc yıs, 1936, s. 305 (İhtisaslar). — Milit Bir Edebiyat Ya­ neler bulunacağı kaydedilmemiştir. 24 Eylûl vc - Ekim ratabilir miyiz (Nusrat Safâ Coşkun'un bu isimli ki­ günki gazetelerde 25 Eylûl ve.2 Ekim'de verilecek ilSve'- tabında «1st., İnkılâb Kitabevi, 4», Köprülü'nün cevâbı). de yazısı bulunduğu bildirilmiştir. 10 Ekim tarihinde çı­ — Harf inkılabı Bayramı, Cumhuriyet, 10 Ağustos, 1938, kacak »Vrffü'de neler bulunacağı bildirilmemiş, bundan s. 9 — Hasan Bcdreddin Ülgen, Fuad Köprülü - Yarın sonraki sayılarda ilâve'Atn söz edilmemiştir). — Cum­ yirmibe} senelik (alijması tesbit edilecek olan ProfesOr'le huriyet Arması Münâsebetiyle:' Tür\ Tarih Encümeni' n- kısa mütâkât, Vakit, 3 Mart, 1939, 3. — Hikmet Feri­ den Bir Sual, A^am, 30 Kasım, 1925, s. 2 (Amasyalı dun (Es), Sorbon Üniversitesi'ne Türk Bayrağını Çek­ Hus3meddin (Yazar)'in 5 ve 21 Kasım tarihli gazetede tiren Adam - Fuad Köprülü, Yedigün, c. XII., nu. 352, cevapları, çıkmıştır). — Af"" '•^''-J"' Nevâ'î— Doğumu­ 5 Aralık, 1939, s. 10-11, 27. — Servet i FOnüncular An. nun 500'üncü yıldönümü münâsebetiyle, yeni Ses, 25 latıyor, Servet-i Fünün mec, c. XXXVU., nu 2275, 28 Haziran, 1926, s. 3. — Âsrîli\ ve Vatanperverlik, Yeni Mart, 1940, s. 300 (Mektup). — Ahmed İhsan ve Ser­ Set, 9 Eylûl, 1926, s. 2. — Milli Lisân ve Ehemmiyyeti, vet-i Füntin - Neler Dediler, Servet-i Fünân, c. XCIII., Yeni Ses. 16 Eylül, 1926, s. 2. — Milliyet ve ilim. Yeni nu. 2421, 14 Ocak, 1943, s. 110 (önceki yazının aynı­ Ses, 23 Eylûl 1926, s. 2. — Münevverlerin Vazifesi, Yıl­ dır). — Edebi Anketimiz: Konuşan, Şinâsî özdenoğlu. maz, 15 Ocak, 1931, s. 4. — 0\uma\ ihtiyâcı, Me\teb, Prof. Dr. Fuad Köprülü'nün Cevâbı, Varlık, XIV., nu. II, 7 Mart, 1932, s. 1-2. — Ortazaman Tür\ Hu- nu. 242, 1 Ağustos, 1943, s. 25-7 (Şinâsî özdenoğlu, \u\ Müesseseleri, Kurun, 24 ve 25 Eylûl, s. 2 Belleten, Edebiyatımızın Be} Ana Mes'elesi, İst. tnkılSb Kitatevi, c. II., nu. 5 ile, ikinci Tür\ Tarih Kongrast'nda çıkan 1949, s. 68-71). Not. Fuad KSprülü'nûn çeşitli ilmî ve yazının eksik yayını). — Sinân'tn Monografisi, Yücel, terbiyevî mevzûlar üzerinde demeçleri, politika konuş­ c. VII., nu. 39, Mayıs, s. 96 (1937'de yayınlanan Sinan, maları vardır. Prof. Yûsuf özer'le münâkaşaları için Hayatı, Esert'ndea). — Partimiz ve İdeolojimiz, Tan, Cumhuriyet ve Milliyet'in Nisan ve Mayıs sayılarına, 30 Mayıs, 1939, s. 5. — Yıldönümünde Düjünceter: yine Milliyet'in 1928 yılı Ağustos, Eylûl sayılarına bakıl­ Tür\ Milleti'nin Birli\ Manzarası, Cumhuriyet, 10 Ka­ malıdır. Karşılıklı münâkaşalarda gazetelere akseden ha­ sım, 1941, s. 3. ANKETLERE CEVAPLAR, KONUŞ­ ber vc demeçler, bibliyografimizin dışında kalmıştır. — MALAR : Mül\iyyet-i edebiye hak\tnda\i ji\irleri. Fuad Köprülü'nün Yazıları başlıklı bibliyografyamızın Dergâh, c. IV., nu. 42, 5 Ocak, 1923, s. 90. — Bir Mü- (1950), 167'nci sayfasında, 8'inci satırda verilen Hiyâ- lâ\at: Tür\ Tarihi Nereden Ba}lar, Milli mec, nu. 31, bân-ı Elem i-dlı şiir (Serveti Fünün. c. XLII., s. 510), 15 Şubat, 1925, s. 498-99. — Âhiret'e inanır mısınız? başka bir Mehmed Fuad'a âit olmalıdır. Dergide yayın­ KöprûlRzâde Ftıad Bey : Ben istikbâl ile alâ\adar deği­ landığında altındaki imzâ sâdece, Mehmed Fuad'dır. lim. Resimli Ay, c. IV., nu. 31/1, Mart, 1927, s. 43. — Akademi Mes'elesi Ha\\ında An\etimiz, Hayat, c. II., 15. 60. Doğum Yılı Münâsebetiyle Fuad Köprülü nu. 58, 27 Ekim, 1927, s. 6 (426). — Intihâl Dediko­ Armağanı (Melanges Fuad Köprülü), Dil ve Tarih, dusu Etrdftnda, Mej'ale, nu., 2, 15 Temmuz, 1928, s. 3 Coğrafya Fakültesi tarafından neşredilmiştir; 1st., Os­ — Fikret Adil, Edebt Mütâ\aılar-U.. Köprülüzâde ile man Yalçın Matbaası, 1953. Bu bibliyografya. Prof. Os­ ve Edebiyat Giinil, Cumhuriyet, 3 Kasım, 1928, s. 4. — man Turan tarafından hazırlanmış ve onun imzâsıyle Müderristik, Siy/tset KsprıVüzâde Fuad Bey Ne Fikirde, olan Mukaddime'yc ek olarak basılmıştır (S. XXV-L.); Cumhuriyet, 16 Ekim, 1930 (Ayrıca, bu gazetenin 19, öncekilerden daha iyi tarafı, aynı araştırmanın Türkçe vt yabancı dildeki neşirlerinin birlikte kaydedilmesidir. F. A. Tansel

J Ord. Prof. Dr. M. Fuad Köprülü •1 Aralık, 1890 - 28 Haziran, 1966

VaXfllar Dergisi VIl. Prof. Dr. FUAT KÖPRÜLÜ 9 mc vc ilâvelerle ikinci baskılarıdır. Şimdi, 12. Demokrasi Yolunda, 1945-50: yukarıda sözü geçen bibliyografyalarda n — İkinci Dünya Harhi'ne bulunamayan 1950'dcn sonraki yazılarının KaOar, Vatan, 14 Kasım, 1957 listesini veriyoruz: 13. Dmofcrosi Yolunda, 1945-50: m — Harh Sonunda Dünya 1. Dünya BuXhu ve TürHy^nin ve Türkiye, Vatan, 17 Kasım, Di$ Siyâseti, American Inter- 1957. national News Service, 19 A. 14. Demokrasi Yolundfl,, 1945-50: A. Buradan naklen Hürriyet IV — Türkiye'de Demokrasi, gazetesi, 20 Ağustos, 1950. Vatan, 19 Kasım, 1957. 2. 's Foreign Relations in 15. Demokrasi Yolunda, 1945-50: 1952, Turkish Information V — C.H.P. İçinde İlk Hare­ Office, 1952, 19 sayfa (Dtsi§- ketler, Vatan, 21 Kasım, 1957. leH Bakant Fuad Köprüiü'- nün KQmt§mast, Aralık, 1951) 18. Demokrasi Yolunda, 1945-50: VI — Dörtlü Takrir, Vatan, 3. 195Z'de İstanbul'da toplanan 23 Kasım, 1957. XXn. Müsteşnklar Kongrasi'. 17. Demokrasi Yolunda, 1945-50: nxn Açtş Nutku, !slâm Ted- Vn — Takrir'in Guruh'da Mü­ kikleri Enstitüsü Dergisi, c. zâkeresi, ^'e Kar§i JfOO Kişi, I., îst., 1953 ve ayrı basım. Vatan, 25 Kasım, 1957. 4. Alcune Osservaeioni Intemo 18. Demokrasi Yolunda, 1945-50: aiU'infuienza deüe tstituzioni Vm — MecUs'te Bir Hâdise, Bizantine suHe tstitusnoni Ot- Vatan, 27 Kasım, 1957. tomane, Publicazioni Dell'isti- tuto Per L'Oriente, Nr. 50, 19. Demokrasi Yolunda, 1945-50: Roma, 1953, 174 sayfa. IX — C.H.P.'den Çikanltşv- WAZ, Vatan, 2 Aralık, 1957. 5. mS'den 195Tye.. Ne îdi. Ne 20. Demokrasi Yolunda, 1945-50: Oldut Vatan gazetesi, 6 E- kim, 1957 (Yeni 0ün gazetesi X — Demokrat Parti Kurula­ tarafından iktibâs edilmiş- na Kadar, Vatan, 4 Aralık, *"tir). 1957. 6. Programım Unutan Demokrat 21. Demohra^ Yolunda, 1945-50: Parti, Vatan, 10 Ekim, 1957. XI — Demokrat Parti'nin Kurulup, Vatan, 6 Aralık, 7. Bizde Siyâsi Ahm, Vatan, 13 1957. Ekim, 1957. 22. Demokrasi Yolunda, 1945-50: 8. Demokrat Parti'nin Kapalı Be- XII — Demokrat Pa/rti Pro­ yân-nâm^esi. Vatan, 17 Ekim, gramı, Vatan, 9 Aralık, 1957. 1957. 23. Demokrasi Yolunda, 1945-50: 9. Seçimlere Girerken, Vatan, 21 xni — 19^6 Seçimleri'ne Ka­ Ekim, 1957. dar, Vatan, 19 Aralık, 1957. 10. 1957 Seçimleri, Vatan, 4 Kasım, 24. Demokrasi Yolunda, 1945-50: 1957. XIV — 19^6 Seçimleri, Vatan, 22 Aralık, 1957. 11. Demokrasi Yoltmda, 1945-1950: I — Dün, Bugün, Vatan, 12 25. "Amerika'nm Sesi Radyosu Bil­ Kasım, 1957. gi Ufukları Programı: Tanın- fo

ım§ öiyâset "ve • ilim-- adamı 34. Türk 8az§âirleri, I. — Türk E- Prof. Köprülü, istikbâl ve debiyatı'nda, Âşık Terzı'nın milletlerarası mes'eleler hak­ . .Menşe'. • • ve VTfekâmülü;" XVI. kında, .görüşünü. izah etti", ve XVII. Asır • Sazşâirleri Dostluk, c. L, nu^ 10, 17 Ni- Millî Kültür Yayınları, Türk saıii 1957. Dili ye Edebiyatı Serisi, Nu. I., Ankara. Güven Basımevi, 26. Yüz Yılltk Bir Dâvâ: •Türkiye'- 1962,^ S,. 1-182:" decHürriyet Müeâdeleleri,,.Va- tan, 1 Mayıs; 1958. 35. Türk'8az§âirİbH,İl. — XVII. Asfr : Sazşâirleri, Mitlî Kültür 27. Hangisi Üstün: Parti Menfaati . Yayınları, Türk Dili v.e Ede­ mi, Mernleket Menfaati mi? biyatı Sgirisi, Nü.'2,. Ankara, Vatan, 19 Mâyıs, 1958. Güven [Basımevi, 1962, s. 183 28. Yeni Zamlar Karşısında: İkti­ sâdi Buhranın Sm Sdfhdlârı, 36. : Türk SaaşâirlĞn, III, — XVIII. Vatan, İT Haziran, 1Ö58. . Asır, . Millî . Kültür. Yayınlan, 29. Harvard'da Bir Konferans: Türk Dili ,ye .Edebiyatı Serisi, Türk ' MiUeti'tiin ''•^Hedefleri, . Nu, 3, Ankara, GüVeîi Basım- Cumhuriyet, 4 ve 5 Kasım, ^evi, 1962, s. 379-518. 1959. 37. Islârii Medeniyeti Tarihi, Prof. .30, Bir Nutuk ..Münâsebetiyle, Fa- Dr.. W. .Barthol'dan. .terceme, ian/"9 Kasım, Î959. -Başlangıç'la, İzah v.ş Düzelt- .meler kısmi, .jlâye. edilmiştir; 31. Maârif%miairi Bugünkü Duru. Geniş .Jzah,, Düz.çltme. ve llâve- mu, Yatan, 23 ,Kaşım, 1959. îer'îe^ ikinci . 5^sım, . Diyânet 32. OsmÂnİA, Devîeti'nin-' kurtdıışu, .İşleri-Başkanlığı. Neşri, An­ Türk'TariH 'Kürümü Yaym- kara, Türk Târih Kurumu Ba­ larılndan, VIII, . Seri. .— Sayı sımevi, . 1963,.- XXIV + .'368 3,; Ankara, Türk Tarih Kuru­ -sayfa: mu.Basımevi,- 1959, XIV 4- 38.. .piş JPiolitika. NaM^.l jijmalıdır; İ24 sayfa [Müellifimizin, Les Türkiye'nin Siyâsetinde De- Origines de L'Empire Otto­ ğişecek Birşey Yoktur (Beyâ- man ' (Paris." E.'dĞ Boccard, latt) ; Chmhuriyet gazetesin, 11 1935) adlı 'eserinin, tercemesi- JBkim, :1964.- dir. Bu'mühim eserin, 1955'de Saray-Bosna'da " basılan ve •39. Türk SazşâirHsn,' m^-^XTX. . Prof. Nedim Filipoviç'in mü­ Asır Sazşâirieri,. Millî Kültür ellifimiz hakkında mukaddi­ Yayınları, Tiirk Dili ye Ede- mesini içine. . alan -Porijeklo - biyâtı Serisi, Nu.' 4, " Ânkkra, Osmühslce Cdfe'ûînie adiyle Giİven Basimevi, 1964. s. 519- Sırb - Hırvatça tşrcemesi de 700. • var-dır]. 40ı bemökrasİ t otunda (On the 33. Namık Kemiû, Renak Müdâfaa. Way to Derivocrdcy), Tibor nâmesi (tslâmiyet ve-Maârif), . Halasi-Kun . Neşri,.... Mouton Yayınlayan: Ord. Prof. M. and Co., London.THE HA­ Fuad Köprülü, Millî Kültür GUE - Paris, 1964, XXXn+ Yajnnlan — Dinî Kültür Se­ '928 sayfa (Bu- kitapta, müel­ risi, Nü. I., Ankara,' Güven lifimizin 1945-50 yılları ara­ Matbaası, 1962, 78 sayfa. sında muhtelif gazetelerde çı- Prof. Dr. FUAT KÖPRÜLÜ U

kan 283 siyâsî makalesi top­ rih Kurumu'ndan evine yürüyerek gittiği lanmıştır. Amerika, ingiltere sırada trafik kazası geçirmiş ve sol femur üniversitelerinde, Şarkiyat sâ- kemiği kalçanın biraz altmdan kırılmıştı. hasmda çalışan talebelere, Bu pek dc mühim olmamakla beraber, Türkçe'nin güzel bir örneği o- uzun süre alçıda ve yatakta kalması, 1964- larak ve fikren gelişmeleri 'de lejhis konulan şeker ve damar sertli­ için okutulmakta, tavsiye o- ği hastahklannın şiddetlenmesine yol aç­ lunmaktadır) i". tığından, 28 Haziran, 1966'da. Sah günü, 41. Orta-Asya Türk Dervişliği Hak­ saal 12.40'da, İstanbul'da Baltahmanı kında Notlar, Türkiyât Mec- Hastahânesi'nde hayata gözlerini yum­ muast, c. XIV., 1964, s. 259- muştur". Cenazesi, 1 Temmuz Cuma gü­ 62. nü, namazı Bayezid Câmi'indc kılındık­ tan V(î İstanbul Ünivcrsitesi'ndeki mera­ 42. Türk Sazşâirleri, V. — XIX. A- simden sonra, Çenberlitaş'ta Köprülü sır. Saz Şâirleri, Millî Kültür Câmi'i'ne bitişik âile kabristanına nak­ . Yayınları, Türk Dili ve Ede­ ledilmiştir; bu câmi'in hemen penceresi biyatı Serisi, Nu. 5, Ankara, önündeki ilk kabirde — babası Fâ'iz Köp­ Güven Basımevi, 1965, s. 701- rülü ile aynı kabirde — gömülüdür. 826. Tanrı rahmet eylesin; nûr içinde yat­ 43. Yunus Emre'nin Mezarı, Mey­ sın! dan Mec, nu. "20, Haziran, 16. Bu eSer hakkınd» bibliyografya tnakSIcsi için 1965. - bk., B. Lewis, Bulletin of the School of Oriental and 44. Edebiyat Araştırmalan, Türk African Studies, Ünîversity of London, vol., XXVIII., Tarih Kurumu Yayınları'n- p.irt-2 1965, s. 453. — Mihin Eren, Belleten, c. XXX, nu. 118. Nisan, 1966. dan VII. Seri—Sayı: 47, An­ 17. Hâltercemesi ve eserleri hakkında kısaca bi'gi kara, Türk Tarih Kurumu edinmek için bk., (1) lbnü'1-Emîn Mahmud Kemal İnal, Basımevi, 1966, XIV + 472 Son Asır Tar\ Şâirleri, c. 111., 1st., Öztürk Matbaası, sayfa. 19.?2, s. 437-440.(2) Encyclopldie Biyographique de Tur- quie, 1930-1933. (3) Ibrâhim Alâeddin Gövsa, Tar\ 45. Türk Edebiyatt'nda İlk Muta­ Mefhurlart. s. 223. (4) Nihad Sîmî Banarlı, Resimli savvıflar, ikinci Basım, Di- Tar\ Edebiyatı Tarihi. Ut., Yedigün ne{ri, s. 361-364. yânet işleri Başkanlığı Ya- (5) Hocalık hayatının yirmibcjinci yıIdönamOnOn kut­ lanması münâsebietiylc basılan brofür, 1st., 1939. (6) janları, Ankara, Ankara Üni­ Jean Deny, Voix de Turquie, Les Nouvelles Lilterairet, versitesi Basımevi, 1966, XIV nr. 907, 2. Mart, 1940 (Tercemcsi için bk., Peyâmî Er­ + 376 + 16 sayfa. man, Bir An\ele Cevab, Ülltii mec, c. XVL, nu. 87, Mayıs, 1940, s. 258-60). (6) Broc\haus. O) Rus Edebi- yatı Ansiklopedisi. (8) World Biyography, 1948. (9) In­ • ternational Who's Who, 1952. (10) Current Biyography, c. .14, nu. 6, Haziran, 1953, s. 36-38 (Bu sonuncuda, Prof. Dr. Fuad Köprülü, 15 Ekim, bilhassa siyâsî hayatı, Dıjişleri Bakanlığı sırasındaki ça­ 1966 tarihine rastlayan Cuma günü, An­ lınmaları ve ta'kip ettiği siyâsete dâir geni} bilgi veril- kara'da, saat 18.30-19 arasmda, Türk Ta­ mijjtir). VAKIFLARDA ŞARTLARA RİAYET MESELESİ

ALİ HİMMET BERKİ

Akid ve tek taraflı tasarruflarda şart dir ki, islâm müçtehitleri şartlan tasnife meselesi, üzerinde durulacak ehemmiyet­ tâbi tutmuş, vakfın mahiyyet ve hükmü­ tedir. Akid ve tasarruflarda jart, mutlak ne, vakfda, umumun ve meşrutunlehlerin surette muteber midir, değir midir? Ya­ menfaatlerine muhalif olmayan şardarın hut hangi nevi şartlar muteberdir ve han­ cevazı, muhalif olanların adem-i cevazı iç­ gileri değildir?. Mesele hukuk tarihinde, tihadında bulunmuşlardır. Roma hukukunda tetkike tabi tutulmuş Bu içtihatlara göre, ecnebiler veya ec­ olduğu gibi, islâm hukukçuları arasında nebi bir müessese menfaatına olmayan da uzunuzadıya, tetkik ve münakaşa ko­ ve vakfm mahiyyetine ve vakfın ve meş- nusu olmuştur. Tafsilâtı kısmen Mecelle­ rutunc-lchlcrin menfaatlerine muhalif bu­ nin esbabı mucibe mazbatasında ve tama­ lunmayan şart muteber olup, aksi muteber mı alâkah bahislerinde hilâfiyata ve fıkı- değildir. Meselâ vâkıf, vakfederken vak­ ha müteallik eserlerde yazılmıştır. Bu taf­ fm varidatmı gayr-i müslim ecnebilere silâtın mcvzuumuzla doğrudan doğruya tahsis veya ilerde borcu zuhur ederse vak­ alâkası olmadığmdan mevzua geçiyoruz: fettiği mallar satılarak borcunım ödenme­ Akidlerdc olduğu gibi şardara riayet sini şart etse, bu şardar âmme menfaatine edilip edilmemek mes'elesi, tek tarafh bir ve vakfın mahiyyctinden cüz olan ebedili­ tasarruf olan, vakıf tasarrufunda da mü­ ğe münafi olduğundan, vakfın sıhhatini himdir. Bu şartlar, vakıf mallarm ve hay- ihlâl eder. Bunun gibi, vâkıf, vakfettiği a- rî müesseselerin idaresine ve varidatın su­ karın istibdal edilmemesini ve bu akarın reti sarfına ve hademenin hizmetlerine ve bir seneden fazla müddetle icar olunma­ bunlara verilecek olan maaş ve ücrete, masını veya tayin eylediği mütevellinin meşrutunlehlere, vakfın istibdal ve müna­ azil olunmamasını şart eylese, bu şartlar kalesine ve mütevellilere ve saireye âit hem vakfın, hem de mevkufunalcyhlerin olabilir. menfaaderine muhalif olduğundan lagiv Her şartı kabul etmek doğru olma­ ve hükümsüz olur. Ancak vakfın mevcu- yacağı gibi, hiç kabul etmemek de doğru diyyet ve sıhhatında müessir olmaz, yani, olmaz. Çünki, vakıf, muhtelif maksadlar- vakıf muteber olur, bu takdirde vakıf la yapılmakta ve her vakıf yapan, vakfı akar, varidat getirmez bir hale gelip para üzerinde iradesinin sonsuz olarak hâkim ile veya başka bir akarla mübadelesi men- olmasını arzu etmektedir. Emr-i hayra ve f aadi görülürse, mübadele olunur ve vakıf âmme menfaatlerine hizmeti bakımın­ akarı bir seneden fazla müddetle isticara dan kıyas ve kaideye muhalif olarak kabul talip bulunmaz ise, fazla müddetle icarı edilen vakıf tasarrufunda, vâkıfların arzu­ meşru olur ve mütevellinin ehliyetsizliği larına hürmet etmiek hikmet ve maslahata veya vakfa hiyaneti sabit olursa tevliyetten muvâfık görülmek icap eder, aksi halde azil olunur. kimse vakfı yapmaz ve cemiyet bu hayır İmdi, vakfiyyelerdeki şartların bu ve menfaatten mahrum olurdu. esaslar dairesinde tefsiri icab eder, mute­ Böyle olmakla beraber, her şartı ka­ ber olan şartlarda sevk olunan vasıf ve bul etmek de muhtelif hukukî ve mantı­ kayıdara da riayet olunur. Eski vakfiye­ kî sebcblerden doğru olmazdı. Buntın için­ lerde öyle şart ve ibareler vardır ki, bun- 14 ALÎ HİMMET BERKİ lardan ne least edildiğini anlamak hayli lin evlâdıma ait olacaktır demiş olsa, nes­ ^çtür, bu şartlan isabetli olarak anlaya­ len bade neslin karinesile, nesil boyunca bilmek için, yazıldığı tarihlerdeki İstimal evlâdın evlâda kast edilmiş olur. Gerçi ev- tarzını bilmek ve hususile beyan kaidele­ lâd lafzı bir kerre zikir olununca sulbi ev­ rine vâkıf olmak lâzımdır. Bunlar bilin­ lâda mahmul olursa da bu misalde sevk mediği içindir ki, bazı vakfiyyelerdeki olunan neslen bade neslin karinesile mak- şartlar y^nlıs Jçfsir olunmakta v.e,bu..vözT. saâm. nesil, boyunca, evlâd olduğu anlaşı­ den vâkıfın kast ettiği hak sahipleri mu­ lır. Veled lafzı ile yapılan şartta da hü- tazarrır olmaktadır. 'kiİm. böyledir. Çünki, ibare ve tabirler, O kaideleri şöyle hulâsa elmek müm­ kül halinde yani, kayıtlarile mana ifade kündür: eder. r — Hakikât mümkün öîiriayan yer; Vakfiyyelerde'gÖi-ülen." veled ve eylâd. de' rriecâza gîdîlıf.' tâbjrletİ; mutlak olup, erkek" ve kı.z',igibî bir:' fâkyit ';-ölmrdigîiii'd^ 'ijâk'i' Meii^"'if- .2'— İbareler kül:.;.halinde.l:hükünr •ktk ve kiih "şamil öîüi-V V^^ 'Evlâdı ifade. eder,. züküfüm Veya " veled ve " eylâdt iri^sım tef- 3 — Hilâfı'nâ'kânhe olmadıkça, mut­ kipietr, ^rkck' ve kiz "çocuıklâr marîasm'ı lak'," ıtİâkı'ye mukayyef,/kâyıdı ifade 'eder; Çünki^ tnük'âyyet teyidi "iTze- üzerine cereyan eder.' fe cereyan ederr İ^Tr.JB.ir jn.eöı«Jca,-.bir. vas^..ile «tavsif Vâkıf .vakfiyyeşinde, vakfıntıın tevli-. ,ve..bir kayıt ilcjtakyij .olunursa," yeti ekberj eviyim.,^ büyük.evlât) ye. vâsıf .ve kayıt' nriucebince... amel- eylâd-ı. eylâdtm tarafından ifa .olunacak,-, :oluaur.,. demiş olsa, tevliyet, .hangi batında, .olursa 5 — Hilâfına karine olmadıkça ' sı­ olsun, erkek ye Jcız' çocukların j;n, büyüğü­ fatlar muzâfm-kaydı olur. ne tevcih.olunur, Vakfınıın teyİiyeti bat^^^^ nen bade 'batnın ekbcr^ eylâdınia .ait ola­ 6 — Hilâfına karine plmazsa, zapıirr cak demİ5 ..c>lsa; eYvelki batında bulunan, 1er, yakına raci olur, evlâdınken büyüğüne tevcih olunur, o bat- nı takip .eden batındaki ekbcri eylâtj.^da­ 7 — M'atuftın-aîeyhile matuf arasın^ ha büyük.olsa bile, tevliyete listijfıkak id­ -dâki" vasıf, mevsüfuna. inhisar diasında bulunamaz. Bı^ım. gibi, vâkıf^ eder." vakfıma, evlâdı e^îlâdim aİâ ferîzatiş'şeriy- 8 —' Vakıf zamanında mçykufuna- ye..mutasarı;;ıf olsun demiş, olsa, erkek ve leyhih mevcut ölmâsı - şart de- kız ikili.birli,,mutasarrıf.olur. .Çünki».bir " gildir;'. ' • mefhurii bir vasıf ile tavsif veya bir kayıt .Yakfiyyelerde, çökca. tesadüf .- olunan ile takyit olunursa, vasıf ye kayıt muce- ye muhtelif ;arilayiı§lara". marjuz.;kalan- şart bince hüküm olunur. Üzerinde durdugu- ve ibarelerdea misallet. vererek bu esasla:- tnuz misallerde, çylâd, .ye evlâdı evJâd rı izah edelim:( "ekbcr" ile tavsif ve batnen bade bajtnın Çocuğu.olmayan ve olması dahi muK- "ve ala ferİzatis'seriyye" kaydla.rilç takyit techel bulunmayan" bir kimse, vakfımın olunmuştur. varidatını evlâdıma vakıf ettim demiş ol­ Vâkıf, vakfiyyeşinde vakfımın tevli-. sa,, evlâd lafiı mecaza hami edilerek vak­ yetine ekberi evlâdım ve evlâdı evlâdı zü- fın yaridatma ahfadı müslahık olür.,Yani kûrum-mütasgrnf. olacak demiş olsa, "ev­ vâkıfın ilk füfuu manasına -gelen evlâdı lâdı" eylâd". terkibinden sonra gelen' zükûf yoktur diye, varidat müteakip; fuculara kaydı, niuzafın sifat ve kaydı olur ('), ve yerilrnemezlik edilemez,. (Jünki,,: h akikat bu takdirde, tevliyete erkek ve kız evlâ- mümkün olmayan yörlerde mecâia-gidi^, lir. 1) Evlâdr evlâdı zakûnım tabiri, evlâdınım evlâdı • Vâkıf, vakfiyyesinde,.-vakfımın, tev* zükûru müfidındadır; Muzafön ilcyh olân ivlât, mctlak liyeti veya.fazla-i .varidatı neslen bade nes­ oldüğundşni erkek "ye, kız'evlâda amildir."- VAKIFLARDA ::§ARTLARA- RİÂYET MESELESt İ5 dm. erkek ekberi . evlâdı ::mutasarn£ .oiuri liyetini evlâdı Hasan ve Hüseyin'e şirt ey­ Nitckim' .."JBüy.ük: Millet .^celisi" tabirin­ lediğini beyan etse^ Vakıfdan sohira dünya­ de, büyük vasfı meclisin, vasfı olup, mille­ ya gelen evlâd, şartta dahil olamayacağı tin değildir. Çünki, millet meclisi bir ter- gibi, vakıfdan evvel mevcut olup ta şart^ kib izafî olup;" meclis tnüzaF, millet de dahil edilmemiş okn evlât ta meşrutun- muzafün ileyhdir, bü tavsif meclise aittir." lehde dâhil olmazlar. Zira' beyanın mevzuu üieclis olupl . kayıt Ahfâdda da hüküm böyledir. Yani ta'önün kaydıdır. Büyük devlet reisi, bür ahfada şartta,- hin-i vakıf da ahfadın mev^ yük Hükümet reisi ^ibi terkiplerde de cut olması şart değildir. Meğer ki, mev­ keyfiyyet aynidir. Yanî, büyük sıfatı dev­ cut' ahfatla takyit veya isimlerini zikir ile let ve hükûinetin sıfatı olmayüp, reisin tahsis etmiş bulunsun. sıfatıdır. Şu esası da ilâve edelim ki iki şart te­ • Bir vakfiyyede, "caalel'vakifu tevliye- barüz, ederse .'en sonraki şart ile amel olu­ tehu liriefsihi sümme liveledihi Zeyd-in nur. Meselâ,-vâkıf vakfiyyesinde vâkfım sümme lievlâdihi" demiş olsa lİevlâdİİii- istibdat edilmesin dedikten sonra' - vakfi­ deki zamir Zeyde irca' edilir, vâkıfa irca yenin sonlarına, doğru vakfım para- ile is-' edilmez. Türkçe ibarelerde de hüküm tibdal edilerek bu para hayratım için nc- böyledir! meselâ vâkıf,' vakfımın gailesini mialandirilsin demiş olsa, ikinci beyan ev- Mehmet ve Ahmet'e. :ve-, onun evlâdı evlâ­ velkiı beyanı nesh eder ve bu suretle ikih-^ dına şart ettim demiş ölsa, o zamiri yakın ci'beyan ile amel olunur. olan Ahmed'e irca olunur ve Ahmed'in Vakıflarda şartlara riayet, hukukî evlâdı evlâdı kast olunduğuna hüküm edi­ manasile rakabeye taalluk eden vakıflar­ lir. Çünki, bir ibarede bulunan zamirin dadır. Esasen asıl vakıf da budur. müteaddit yerlere rücuu muhtemel olur­ Bir de lr«at kabilinden olan ve idarî sa, en yakın olana irca olunur, meğer ki, mahiyette olup gayri sahih vakıf denilen hilâfına karine olsun. tahsisler vardır ki, bunlarda şartlara ria­ Vâkıf vakfiyyesinde, vakfımın fazla yet mecburi değildir. Çünki bunlar, haki- geliri evlâdımın fakirlerine ve evlâdı evlâ­ katta vakıf olmayup, mirî arazinin a'şar dıma verile deye şart etmiş olsa, fakir kay­ ve rüsumu gibi menafii emiriyyesinin ve­ dı, evlâdın kaydı olup, evlâdı evlâda ka- ya tasarruf hakkının veya her ikisinin, yıtolmaz. Yani, evlâdı evlâtta fakir aran­ masarifi beytül'maldcn olan yani, hazine­ maz. Çünki, matufün aleyh ile matuf ara­ ce, temini icap eden bir cihete tahsisden sındaki vasıf, mevsufuna inhisar eder, ibarettir. Masarifi beytülmalden olan tah- Vâkıf, vakfiyyesinde vakfımın vari­ sisa, SAHİH, Masarifi beytülmalden ol­ datını evlâdıma şart ettim demiş olsa, va­ mayan tahsisa GAYRİ SAHİH tahsis de­ kıf yapıldıktan sonra da dünyaya gelen nilir, ve bu ikinci kısmın küUiyyen iptah bilcümle evlâdı şartta dahil olur. Çünki caiz olur. vakıf zamanında mevkufün-aleyhin mev­ Biraz evvel işaret olunduğu üzere, cut olması şart değildir. Fakat vâkıf, ev­ sahih vakıflarda vakfiyyet rakabeye, ve lâdı mevcut kaydile takyit veya isimlerini tahsislerde menafii emiriyyeye ve hukuku söyleyerek tahsisen zikir ederse, vakıf tasarrufiyyeye taalluk eder. A'şar lağiv yapıldıktan sonra doğan evlâd meşrutun- edilmiş ve rüsum, hazineye kalmış oldu­ lehdc dahil olmaz, aksi de böyledir. ğundan, bunların hükmü kalmamış ve Binaenaleyh Vâkıf, vakfiyyede işbu vakıf olarak tahsis olunan tasarruf hakkı, vakfından vakıf yapıldıktan sonra doğa­ vakıf olarak, Vakıflar Umum Müdürlü­ cak olan evlâdın müstefid olacağını tas­ ğünce idare edilmekte bulunmuştur', rih eylese, vakıf yapıldığı âna kadar mev­ cut evlât bu vakıfdan faydalanamaz. 2) Bu b.-ıhsi layıkilc anlamak ifin, mOtga arazi ka­ nununun 4 ncQ maddesine vc mcjhur âlim merhum Vâkıf, mevcut evlâtlarından bir veya Ömer Hilmi Efendinin "AhkâmOl Evkaf" adlı eserinin bir kaçının adını zikir ederek vakıfdan 131 vc müteakip mcsclelerile 138 vc müteakip meselele­ bunların faydalanacağını derpiş etse, ve rine ve "Vakıflar" adlı eserimizin 134 üncü sahifesine meselâ vakfının fazlai varidatını veya tev­ bakınız. 16 ALt HİMMET BERKt

Buraya kadar olan beyanatımız, sabık birde evvelki hükümlerde vakıfda EBE- hükümlere aittir. Medeni kanun hüküm­ DİLÎK şart olduğu halde, Medeni Kanun­ lerindeki şartlara gelince: Bu kanunun da devamhiık kâfidir. 80 inci madesinin son fıkrasından da an­ laşılacağı üzere, kanuna ve adabı umu- Binnetice, bir kimse bir mahnı, uzun miyyeye muhalif ohnayan şardar mute­ müddet için bir cihete tahsis edip tc o berdir. Binaenaleyh, sabık esaslarda oldu­ müddet sona erdikten sonra o malın va­ ğu gibi, medeni kanuna tevfikan yapıla­ rislerine kalmasını şart etse, bu şart vak­ cak olan vakıflarda ,vakfın mahiyyet ve fın sıhhatini ihlâl etmez. Bunlardan baş­ hükmüne veya vakfın ve meşrutunlehlerin ka daha mühim olarak, medeni kanunun menfaatine muhalif olan şartlar muteber 322 inci maddesinin son fıkrasile, bir ma­ değildir'. lın veya bir hakkın devir ve ferağ edile­ memek üzere bir aileye tahsisine ve aile Sabık hükümlerle, Medeni Kanun efradı arasında tarzı intikalme dair her hükümleri arasında esas itibarile çok ay­ türlü tasarruf ve bu tarzda bir tasarrufun rılık yoktur. Ancak sabık hükümlerde, tesisat ihdası fikri ile dahi meze olunması vakıfda gaye hayır olmak şart olduğu hal­ men olunmuştur. Halbuki, islâm vakıf de. Medeni Kanunda gayenin hayır nev'- hukukunda, bir malın bir aileye tahsisine inden olması şart değildir. Binaenaleyh, ve aile efradı arasında tarzı intikaline da­ Medeni Kanuna göre bir dama veya sat­ ir vakıf ve şart câizdir. ranç kulübüne de vakıf yapılabilir. Ve MÜSTAĞN-EN'ANH VAKIFLAR

ALÎ HÎMMET BERKİ

Dünyada hiç bir şeyde karar yoktur. Medenî kanunda da bu tahavvüller Zamanda değişiklik olmalıdır. Vakıflar­ düşünülerek hükümler, sevk edilmiştir. da da. zamanla şart ve gayelerde değişik­ Evvelâ sabık hükümleri, sonra mede­ lik olabilir. İhtiyaçlar yerlerini yenilerine nî kanundaki hükümleri birer misal ile terk eder. îşte vakıf bahsinde de "MÜS gözden geçirelim: TAĞN-EN ANH vakıf" mes'clesi bu de­ Ömer Hilmi efendi merhumun. Ah­ ğişmelerden meydana gelmiştir. kâmı Evkâfa dair neşreylediği meşhur MÜSTAĞN-EN ANH VAKİF: eserile, "Vakıflar" adlı eserimizde etrafi- Kendisine ihtiyaç kalmaya vakıf demek­ le izah olunduğu üzere, bir hayrî müesse­ tir. Vakıf zamanında gaye, bir ihtiyaç se müstağn-en anh oldukta onun varida­ olduğu halde sonradan ihtiyaç olmaktan tı, hâkimin re'y ve emrile, ona yakın aynt çıkmıştır. Meselâ: bir köyde vakıf bir cinsden olup, geliri olmayan veya olupta mektep veya bir cami bina olunmuş, son­ ihtiyacına kâfi gelmeyen bir vakfa sarf ra köy tamamen dağılmış veya bazı lü­ olunur. zum üzerine başka mahalle nakil olun­ Meselâ: Bir köyde bulunan vakıf muştur, veya bir kasabada vakıf sahnnç mektep, köy halkı tamamen dağılarak veya kuyular yapılmış ve bunların devam Müstağn-cn anh bir hale gelse, o mekte­ ettirilmesi için akar veya para vakıf olun­ bin varidatı, rey-i hâkimle en yakın olup, muş ve sonra Belediye, kasabaya mebzul, varidatı az olan mektebin ihtiyacına sarf daha sıhhî ve yeter miktarda kullanılacak olunur. O mektebin enkazı, yakında bu­ ve içecek su getirmiş olmakla, vakfedilen lunup mektebi olmayan bir köye nakil sahrinca ve kuyuya ihtiyaç kalmamıştır. olunarak orada bir mektep yapılırsa vari­ Bu ve buna benzer hallerde, ihtiyaç kal­ datı bu mektebe tahsis olunur. Vâkıfın mayan hayrî müesseselerle bunların vari­ varisleri, mektep yıkılmış olduğu cihetle datının ne olacağı mes'eleleri mevzuu ba­ varidatının kendilerine kalacağı iddiasın­ his olur. Ebniye, enkaz ve varidatın, vâkı­ da bulunamazlar. fın varislerine mı kalacağı yoksa başka Keza, bir kasabada vakıf kuyu ve hayrî müesselere mi tahsis olunacağı mes'­ sahrinc bulunup ta Belediye bunlara ihti­ clesi belirir. yaç kalmayacak şekilde kasabaya su getir­ miş olsa, bu kuyu ve sahnncin vakıfları Büyük islâm âlimleri, bu mes'eleler en yakın yerde bulunup suya ihtiyacı olan üzerinde durmuş ve vâkıfın maksat ve mahaller için sarf olunur. alarak içtihatlarda bulun- lardır 1^ Bu misallerin tetkik mevzuu vakıflar Bazıları ^dilerine ihtiyaç kalma- hakkında bir fikir edinmeye kâfi olduğu­ Jka bir hayır müessesesi- nu zannederim. bazıları da vâkıfın vâ­ Müstağn-cn anh vakıflara dair 3 ce- rislerine intik^t'jîylemcsi icap edeceği re'- maziyelâhır B29 ve 19 Mayıs 1327 tarih­ bulunm,U5İardır. Vâkıfın maksadı lerinde bir kanun neşrolunmuştu ki, ay­ olâuğû'ndan, mamulün bih olan ve nen nakletmekte fayda mülâhaza ediyo­ •kabul olunan birinci içtihattır. ruz: 18 ALt HÎMMET BERKİ

"Gerek ma'mur ve g;erek harap cevâ- kümlere dair kısaca bir bilgi vermekten mi vc mcsâcidi şerifeden maada, maksadı ibaret olduğundan, maddeler üzerinde il­ te'sislerine nazaran menfaati fevt ve müs- mî ve hukukî bakımdan mütalea beya­ tagn-en anh olan mebânii vakfiyye ve var nına lüzum görülmemiştir. Şu kadar ka­ kıf arsaların nakit ile bil'istibdal mebali- yıt edelim ki, gerek münferit madde, ge­ gi hasıla ile idare ve kendi cinslerinden rek vakıflar kanununun 10 uncu madde­ müessesei hayriyye inşasına ihtiyaç görül­ si, zamanın değişmesi ile beşerî hükümle­ mediği takdirde, civarında bulunan o ka­ rin de değişeceği kaidesine uygun görül­ bil müessesesi hayriyyenin masarifi dai- mektedir. mcsi temin edildikten sonra, bulunduk­ Yukarıda, medenî kanunda da vakıf­ ları mahallerin ihtiyacatı nazarı dikkate ve lardaki tahavvül ve icaplar nazara alına­ i'tinâya alınarak, evvelâ mcsâcidi şerife, rak hükümler sevk olunduğunu söyle­ saniyen mekâtibi iptidaiyyc ve medarisi il- miştik: müyye ve sâlisen hastahane gibi müessesa- Filhakika, bu kanunun 79 uncu tı hayriyye inşasına ve masarifi daimcsini maddesinde: temine, evkaf nazareti me'zundur." "te'sisde gayenin mahiyyet ve şümulü, le'- Görülüyor ki, bu madde-i münferide sis ile tesis edenin arzusu arasındaki teva- vâkıfın maksadı ve mutlak hayra ma'tuf füku açıktan açığa izale edecek derece­ olması düşüncesile müstağn-en anh olan de tebeddül etmiş olursa, icra vekilleri vakıfların mahalli sarfları tevsi* olunmuş­ heyeti, teftiş makamının teklifi üzerine tur. O tarihlerde bu kanuna müsteniden tesisin idare hey'etinin tahriri mütaleasını bazı cesim ve faydalı hayrî binalar vücu­ aldıktan sonra, gayesini tebdil edebilir." da getirilmiştir. Bu sarahate göre, vâkıf tarafından 2762 Numarah Vakıflar kanununda gözedilen gaye faidesiz bir hale gelmiş benzeri vakıflara dair, şu madde görül­ istf, vakfın gayesi tebdil edilerek varidatı mektedir; mümkün mertebe aynı cinsden bir hayır "Madde — 10 : Tahsis edildikleri müessesesine tahsis olunur. Daha ziyade maksada göre kullanılmaları kanuna ve­ tafsilât için "Vakıflar" adlı eserimizin ya âmme intizamına uygun olmayan ve­ ikinci cildindeki ilgili bahse bakınız. yahut işe yaramaz bir hale gelen hayrat Bilmünasebe, işaret edelim ki, Büyük vakıflar, idare meclisinin teklifi ve bakan­ Millet Meclisince vakıflar hakkında bir lar hey'etinin kararı ile mümkün mertebe kanun tanzim olunarak her iki meclisçe gayece aypı olan diğer hayrata tahsis edi­ kabul edilmiş ise de, Cumhur başkanlı­ lebileceği gibi, bu kabil hayrat ayın veya ğınca tekrar müzakere işareti üzerine ka- para ile değiştirilerek elde edilecek ayın nuniyyeti ilân olunmamıştır. ve p^rg dahi diğer hayrata tahsis oluna­ Bu kanunun tekrar müzakere edile­ bilir." rek mer'iyyete girmesi kuvvetle muhte­ Bu yazıdan maksat, konuya ait hü­ meldir. ĞAAZÎ SÜLEYMAN PAŞA. VAKBİYESİ Ve TAHRÎR defterleri

EKREM HAKKI AYVERDİ

Rumeli Fâtihi Gaazî Süleyman Pa­ kı'yî sıfatına bakarak, vakfiyede kopmuş şa'nın bir vakfiyesi Süleymaniye'dcki olan seneyi bulmak kaabildir. Mehmed Türk - islâm Eserleri Müzesinde 2197 Paşa, bütün kaynaklara göre, 869 (1464- numarada bulunmaktadır. Bu vakfiye 65) senesinde nişancı-tevkıyî vazifesine Süleyman Paşa'nın Rumeli'de en mühim ta'yîn edilmiş ve takriben bir sene sonra ma'mûresi olan Bolayır'ı ve Kavak kö­ da vezîr olmuşdur. (2) yünü kavramaktadır. Süleyman Paşa'nın Bununla berâber vezâretini daha ev­ eserleri ise pek daha geniş bir sahaya ya­ vele alanlar da vardır. 2 no.lu hâşiyede bil­ yılmış, yirmiyi mütecâviz binâdır. Bu dirdiğimiz gibi, Babinger, Ahwardt is­ vakfiyede olanlardan gayrisini başka ve­ minde bir mücllifden naklen, Paşa'nın sikalara müracaatla bulmak kaabildir. kendi vakfiyesinde vezîr-i keb'ir ûnvânıy- Bundan mâ'adâ bir vakfiye ele geçme­ la zikr olunduğunu yazmakdadır. Biz Sü­ miştir. leyman Paşa vakfiyesindeki imzâsının Vakfiye 5,55 m. boyunda 24,5 sm. îokHne ve mevki'ine bakarak, bu şıkka enindedir. Metin ve imzalar, 17,5 cm. ihtimal veremiyoruz. Zîrâ mevcûd üç im- uzunluğunda 103 satıra yazılmışdır. Bu zâdan en başda îshak Paşa'nınki olup vakfiyenin rik'a ile çıkarılmış bir sûrcti *lllj-c ı>l ^ij>\s o^i ortada Evkaf kütüğünde 990 numaralı Vakfiye-i Defterdâr ismail ^D^* j\ «^U Ûlâ Rumeli ve Anadolu defterinin eski tS-»-til . en sonda Mehmed Paşa 153, yeni 160, sahifesindedir, kitabımızda (I), Süleyman Paşa eserlerini yazarken, tî^jll o;le s> .if- çile J^i. bu surete de işâret etmişdik. Istinsahda sırasıyla yazılmışdır. Nişancı olduğu 869 tasdîk ve şâhidler görülmüyor. senesinde vezîr de bulunsaydı, 'unvânını Müzedeki ash pek ziyâde yıpranmış, belirtmesi, ve hele, defterdârdan evvel kağıdlar kat kat parçalanmış, târihin se­ yer alması iktizâ ederdi. Zîrâ nişancı, ve­ ne kısmı ve şâhid imzâlarının dördüncü­ zîr veyâ beylerbeyi pâyesine ise, defterdâr- sü kopmuşdur. Bu kadar yırtıhnış oldu­ lara tasaddür etmesi Fâtih Kaanunnâmc- ğundan arkasına yeşil bir astar geçiril- si iktizâsındandır. (3) mişdir. Fotoğraflar da bu yüzden temiz olamamakdadır. BeUi olan üç şâhid im- 1. Ekrem Hakkı Ayverdi, Osmanlı Mi'mârîsinin İlk Devri, İstanbul 1966 Fetih Cemiyeti - İstanbul Ensti­ zâsından vakfiyenin, yazıldığı zaman an- tüsü nejriyâtı, (590 s.) laşılmakdadır. Şâhidlerden birinin Fâtih 2. a) Mehmed Süre)ya, Sicill-i Osmînî, 4. C, 103 ve II. Sultan Bâyezid zamanlarında Sad­ s. (vczîretini on ay sonra gösteriyor.), b) Babinger, I. râzam olan İshak, diğerinin <> A., Mehmed Paja Karamânî mad., 7. C, Mehmed Paja, Oimanlı Sultanları Târihi, Konyalı İbrâhim Hakkı Ter- ^^y^ı ya

Karamânî Mehmed Paşanın istan­ dir. Çok sonraları, 896 senesinde, yapı­ bul'daki hayraünın evsâfı, îrâd ve masrafı, lan tercemesinde bu husûsat açık açık yazılırken vakıf tahrîr defterine konan anlatılmakta ise de, bu Süleyman Pa­ başlık "Mahalle-i câmi'ul Merhûm Meh­ şa vakfiyesinde o yolda bir işâret yokdur. med Paşa bin 'Arif Cclebiyy'üş-Şehîr bi Bununla berâber, bütün arâzi isimlerinin Nişancı Paşa" olduğundan, paşalığı anla- türkçeleşmiş olmalarına, bir çok dudûd- şılmakda ise de, târihi bulunmadığından ların, halk tarafından ma'lûm olduğu ifâ­ (4) vezâret senesi ilk hamlede tenevvür de edilecek derecede yerleşmiş bulunma­ etmemektedir. Fakat tevliyetin, son Alâi- sına, ayrıca Eyne Beyi (19. satır) ve (29. ye Emîri Kılınç Arslan Bey'in kardeşi sat.) ve Saruca Paşa (37. sat.) gibi Yıldı­ Sittî Şah Hâtûn'dan olan oğullarına bı­ rım ve II. Sultan Murad'ın pek ma'rûf raktığı tasrîh edildiğinden, vakfiyenin ümerâsının isimlerinin yer almasına ba­ 862 de tanzîm edilmesi ihtimali son de­ kılarak, vakfiyenin sonradan tanzîm edil­ rece zayıflar; bil'akis 880 de vezîr bulun­ diği hükmüne varılmak lâzımdır. Fakat duğu şübhesiz olduğundan, o târihlerde bunun bir makabli bulunup bulunmadı­ yapıldığı şıkkı kuvvetlenir. Çünki 'Alâ- ğı tasrîh edilmemişdir. üddin Bey'in kardeşiyle Mehmed Paşa'nın Sâdece altı satırlık ufak bir mukad­ izdivâcı, olsa olsa, 'Alâiye'nin zabtı ve dimeden sonra, Süleyman Paşa'nın babası Beyin Rumeli'nde bir sancak beyi nasb Orhan Gaazî'nin . ;)-^ m:- J' • edilip İstanbul'dan geçmesinden sonra ol­ ması lâzım gelir ki, bu târih 862 den çok ya'nî bu vakfiyenin vücûda geldiği za- sonra, 876 dadır, (5). Babinger tarafın­ mâna kadar Süleyman Paşa'nın milki, dan naki edilen vakfiyenin bir başkası hakkı, taht-ı tasarrufunda olanları oğlu­ olması 'akla gelebilir amma, müşarüniley­ nun rûhu için vakf ve sebîl etdiği bildiril- hin başka bir hayratı bilinmemekdedir. mekdedir. Tabî'î ilk vakf ü habs eden yine Süleyman Paşa olacakdır. Orhan Mehmed Paja'nın şahsına 'âid bu is- Gaazî'nin rolü. Pâdişâh olarak tasarruf tidraddan sonra, şunu beyân edebiliriz ki, ve karar vermesindedir. Süleyman Pa«a vakfiyesinin tanziminin, Onbirinci satırda hemen asıl vakıf müşarünileyhin nişancı nasb olunduğu kariyelerin tafsîline geçilmekdcdir. Sü 869 senelerinde vâki olması en kuvvetli leyman Paşa'nın kabrinin bulunduğu ihtimaldir. Gaazî'nin vefatından bir 'asır j % 'a yakın ve birbirine muttasıl sonra, yapılan bu vakfiye Orhan Gaazî'ye 4 j^y^^ Demurcuh isminde 'âid vesîka gibi, bir tenfîznâme midir? üç kariye vakf edilmekdedir. Bunların (6) Ya'nî, tatbîkaatı kolaylaşdırmak için, hudûdu ahâlî arasında "meşhûr ve mu­ vakıf şardarına sâdık kalarak, yapılan bir karrer" olup evveli cenûbda denizden tavzih midir? Bunu aramadan evvel, Or­ başlayıp, üstünde dikilmiş bir hudûd taşı han vakfiyesi denilen bu vesikanın Molla olan iiljlf J" TeUi Namazluğu mev- Fenârî tarafından yapılan tenfîznâmenin kı'me çıkıp, garb köşesini teşkîl eder. asıl arabça metni olmadığı ve bir 'asır ka­ Mezkûr mevkı'den «-ül • dar sonraki bir tercemesi bulunduğu anla- şılmışdır, (7) Ya'nî bizzat Orhan Gaazî'­ Kabaluca Burnu mevkı'ıne ve aşağı inip nin hayrâtmın vakfı da elde değildir. Or­ yine denize vâsıl olur. Bu hudûdun orta­ han Gaazî'nin sâdece Mebece vakfiyesi sındaki u-^'js Akça Birgos asıldandır. Bu, usûlüne uygun bir vakfi­ kariyesi vc deniz garb hudûdunu teşkil yedir. eder. J-;jl Evreşeli suyunun cârî ol­ duğu vâdî ve kariyelerin şimâl sınırı olup Bursa'daki hayrâtı için de Orhan Gaazî böyle şerâit-i lâzımeye uyugun bir 4. Baj Vekâlet Arşivi, No: 251 765 vakf. vakfiye yapdırmış. Molla Fenârî dc Yıl­ 5. 'Ajık Pa?a-zSde, Alî tab'ı, istanbul 1332 H.. 174. S. dırım Bâyezid devrinde -l-Jy^l *>}fj J ^- 6. Hüseyin Hösâmüddin Ef., Orlıan Gaazî Vakfi­ bu tenfîznâmeyi tanzîm etmişdir. Vak­ yesi. T.T.E.M., 17 (94) cO., 284. S. v.d. fiye ve tenfîznâmenin asılları elde değil­ 7. F.H A., a.e., 63 S. v.d. GAAZÎ SÜLEYMAN PAŞA VAKFİYESİ 21 vâdîdeki i^ \^ Araba Geçüdinden ve tarîk-ı 'âme vâsıl olur. Bu yol, sonra sonra hudûd ayrılıp, şark tarafı başlar, İpek, Börekçili kariyeleri ve eşhas arâzîsi, (18. sat), ve Eyne Beyi Oğulları vc îsrâil lî-*;^ ^J^'-T denilen yüksek tepe ile arazisine birleşir ve oradaki dikili taşa, üzerindeki, vakfa dâhil, "Mekaabir-i ka­ oradan »i*!^' Gölcük denilen çukura dîme". Göçmek Depcsi, ve onu ahâli-i vakıfça malûm "mu'ayyen sonra büyük vâdî ile Yıldenûz'- mevkiden" geçerek Bakaca dan denize kadar uzanıp, boğaz sahiliyle Deresi'nde nihayet bulur. Oradan L#r/>'* berâber §ark hudûdunu teşkil eder. De­ ^jj Tonuzcu Deresi, ı^jLIl» JjU- ^ j' nizden J'-^İJ çukur yere, vâdiden Doğan Avcıları denilen arazîye ve diğer g^îü Kalamıç kariyesinin arkasın­ bir vâdîye atlayıp, ahâlice malûm nokta­ daki hudûd taşından sonra gf' ve dan \ i Beşik Depe'ye geçer ki, ar­ kavak ağaçları işâret vazîfesini görür. tık şark hudûdu buradan cenûba döner. Bundan sonra halkça ma'rûf vâdîden Oradan büyük vâdîdcn inerek târiyk-ı \> pj Buraklu Depe ve Yenice 'ama birleşir. Bu vâdî ve yol, oradan son­ arâzîsine ve bunun ile Arablu arasındaki ra gelen küçük vâdî, sonra -s',^ dikili taşa ve sonra Boğaza vâsıl olup, Kerm-i Murad = Murad Bağından yola yine dere hudûdunu ta'kiyb eder. Bu sû- geçer ki bunlar, cenûb hudûdu üstünde­ retle arâzî denizden başlayıp, mezkûr dir. Bu yol Kofa Alioğlu ve Paşa Yiğit dört kariye ve yeri ihâta ile tekrâr denize arazisi ortasmdadır. Oradan t *j X vâsıl olmuş olur. Bu hududlama esnâsın- yâhud Ker Depe (?) yâhûd da, yukarıda bahsi geçen, Mûsâ, Şehir Kirilye'ye ve vâdîye ve bu vâdîden Kut­ Köy, Ereglice, Börekcili ve eşhâs arâzîsi luca mevkı'ıne, oradan İncirli Pınarı de­ ve dağlar Yıldcnüz, Kalarnıç EregUce nilen büyük menba'a (29. sat.), ve ora­ kariyeleri civârından geçer. Bundan son­ dan J:—^1 Eksimin ve dağa çıkarak, ra Gelibolu'ya tâbi' kariyeler arasında o- Koyun Yatağı'na, oradan vâdîyi ta'kıy- lup, vakf edilen v'-^ Kerasye münfe- ben göze çarpan büyük taş'a varıp, bura­ rid bir kariyedir; şarkı ahâlice ma'rûf dan sonra Söğüdli Dere ta'kıyb eder. O- vâdîler ve dağlardır; »jii- Hora ve Yıl- radan jM-.jT jle^ Togan Arslan kari- denüz kariyeleri arâzîsine muttasıl ve de­ yesine ve yarısı vakfa 'âid yoldan deni­ nize müntehîdir. Cenûbunu Yıldenuz'den ze ulaşur; sâhiü ta'ıkıyb ederek devâm Hora'ya kadar Boğaz teşkîl eder. Şimâli eder. Bu sûretlc üç kariyenin hudûdlan büyük vâdî ve Mürselli kariyesi toprakla­ denizde başlayıp denizde bitmiş olur. rıdır. Tafsil olunan bu sekiz kariye Bu üç kariyedcn başka bu arazînin jjl-jll '"jk i <>.-**Mb>5 Mücâhid ya­ "mâverâ"sında, mezkûr Akça Birgos, Ek- tağı ve Akıncılar beldesi Gelibolu'ya tâ- simil, Korıcı Çiftliği, Sayyâdîn (yukarıda bi'dir. . bahsi geçen Doğan Avcıları Köyü) vakf Bundan sonra öjiSi^ Migalkara- edilmektedir. Erkek ahâlîsi ve müslim Malkara -j-llj'-» inde, otuz kariye vakf sâkilneri ile bu dört yerin hudûdlarının edilmektedir. Bunlar, vakfiyedeki yazılış o âne gelincey kadar, ahâlîce malûm ol­ sırasiyle, hr^. Şeyh Halil, Ka­ duğu bildirilmekle berâber, ta'rîfine de laycı, Yeni, Beg, Bazarlu Beg, jVjl'l." geçilmekdedir. Bu arâzînin cenub tarafı j9«Jı J'L ya'nî Çanakkale Boğazı, garb , Saruhanlı, Yenice, ^ -"^jj^ ıSÎ^ Şehir Köy hudûduna dayanır 1 >}'S-M ' Ballu, Süle, h. Pîrgus, Delüler, »j^^J Müsteceb J^\- ki, Saruca Paşa vakfiyesi'nde yazıhdır. Oradan garb hudûdu üzerindeki büyük Sasanlar, Kara Yahşî, Ballu llyas. Kara vâdîyi ta'kiyb ile, Yenice kariyesine vc Koca, Kara Ahî, Ak Sakal, Imralu, Bu­ yükselerek, hep garb hudûdunda olan yo­ nak, İshak Şeyhlu, Köpek kariyeleridir. la ve diğer bir vâdîye, vâdîden sonraki Bunlar birbirine "mülâsık" ve "mü- bir mürtefi' noktaya ve Mûsâ kariyesine tekaarib" olup hudûdlan, mezre'aları. 22 EKREM HAKKI AYVERDİ

nehir ve dağları ve mer'âları meşhûr 'alâ­ nakıybe üç, kapıcıya bir dirhem, aşçılara metler taşır; sakinlerince ve sair köylerin üçerden altı dirhem, ekmekçiye, üç, câmi' halkınca, vakfın tesîsi esnâsında ve el'ân ve zâviye kayımlanna birer, türkçe ^» ma'lûmdur. denilen kassâma ya'nî dağıtıcıya iki dir­ Şark hudûdu Cebel-i Tekfûr tepesin­ hem, Bolayır'daki Kârbanseray hademesi­ deki J*l*. Bakacık'dan başlayıp, aşağı ne ve kilerciye birer, câmi' hasırlarına ve kandil yakılmasına üç, zâviye ahırı ha­ tarafta Alâm yolu. Baş Değirmeni demesine yarım ve 5 nefer câbîden her bi­ denilen mevkı'e kadar bu kariyelerle şark rine üç ve İznikmüd-îzmit medresesi ta­ hudûdunu teşkil edip Arab Hacı köyün­ lebesine günde bej, cüz okuyanlara on de nihâyet bulur; onunda ortasından ge­ beş dirhem verilecektir. çerek, mâilen şimale gider ve - öj^^' Yaz ve kış gününde almacak 37,5 Makberetü Yulek'de biter. Oradan Ey- vukıyye et için elli dirhem, oV' çorba temur ve ören Tepesi arkasından Ahî için Gelibolu kilesiyle bir, ekmek için Evren kabristânına ve işâret teşkîl eden dört kile un, 'aynı kile ile bir kile çorba­ yerli kayalarla kaph yüksek yere varır. lık pirinç, bayram, remazan \'e mübârek Şimâl hudûdu burada nihâyet bulup ora­ gecelerde, mütevcilînin re'yi lâhık olmak dan alâmetleriyle ve halkça ma'lûm Koca şartiyle de, ihtiyaç duyulan şâir günlerde Halil kariyesi arâzîsi ve Kara-Yahşî ke­ fazla ta'yîn çıkanlacakdır. narından, içinde ince bir su akan Kara- Selçuk Hâtûna zâviyeden her gün Yahşî vâdîsine girer ki, bu da garb sınırı­ on, Ömer Çelebi'ye on (8), Seyyid Hasan nı teşkîl eder. Sonra iS^j> Kogri da­ yetimlerine iki dirhem verilmesi şart edil- ğından gelen vâdîye ve onunla birleşip mekdedir. Koyluca Deresi denilen vâdîyi, Bal ve j-J^ ^J-, ya'nî değirmen üc­ ba'dehû Şeyh İshak deresini ta'kıyb ile, reti ve diğer gayr-ı melhûz mesa'rif mü­ cenûb hudûdunu meydana getirir. Bu son tevcilînin re'yine bırakılmışdır. Mütevelli vâdîde suyu cârî olup, ona soğuk hizmetinde gayret ve şerâite ri'âyet eyle­ su menba'ı birleşir. Bu yoldan sonra diği müdetçe 'azl olunmayacakdır. Bun­ •ilfiJ' 'i^ Küçik Gölcik denilen mev- dan sonra, vakfın satılmayacağı terhîn zı'e ve Bulgurlu kabristânına ve dikili edilmeyeceği ve mîras yoluyla intikâl ede- 'alâmet taşına ve ^j^. Bulut denilen miyeceği hakkında ma'rûf şerâit zikr olu­ ağaca, sonra, köyün ortasındaki su kuyu­ nup, tahvîl ve tebdîl keyfiyeti Padişah ve su ve Ulu Ağaca müntehî olup, güzer­ cihet-i kazâya bırakılmakdadır. gâh Sagıyr Küçik Gölcik kariyesinden (102. sat.) da J'.lj' J »j^- j iSj>- i'tibâren cenûb hudûdunü teşkîl etmekde- . . . JjNl^j tahrîr târîhi varsa da, sene dir. Dağın doruğundaki büyük çukurda kapanan bu sınır bütün ahâli arasında kısmı kopukdur. (103. sat.) da yukarıda ma'rûf ve meşhûrdur. 'aynen yazdığımız üç imzâ ve bir dör­ düncünün 1^1 ve altında kelime­ Tepeden başlayıp orada biten, bu lerinin yanları mevcûddur. vakfın mahsûlünün dörtte biri (79. sat.) "Vâridîn, sâdirîn, muhtâcîn, 'ulemâ ve Bu 38 köyün vâridâtı, Bolayır'daki sâlihîn, sülük üzre olan meşâyih, 'âbid- câmi', 'imâret ve kervansaraydan • 'ibâret İcr, zâhidicr, fakıyrlere, onda biri ,müte- zâviyenin, türbenin, Kavak Meşcidi'nin' vellî'ye âiddir. Zâviye şeyhine her gün on masraflarına tevzî' edilmekde, ayrıca üç dirhem ve Bursa müddiyle senede on müd kişiye nakdî tahsîsât aynimakdadır. Iz- buğday ve on müd arpa, kâtîbe altı dir­ hem ve beş müd buğday ve arpa, Bolayır 8. Bu iki ismin şahsiyet'i "anlaşılamadı. Süleyman Paşa evlâdından olması 'akla gelirse de. bıı isimde bitişi imâmına üç dirhem ve üçer müd buğday bilinmij-or. SûL-yman Paşa'nm bir kızının kabir taşı Ak- ve arpa, iki müezzine bir dirhem ve üç ' şehirdedir; Ve ismi jj-*^! ? gibi okunmaktadır. Bk: müd buğday, vekilharca ve anbarcıya Ahmed Tcvhîd, Rumeli Fâtihi Şchzâde Süleyman Paşa'.- dörder dirhem, türbedâra bir dirhem, nın kerîmesi mezârı, T.O.E.M., VIII sene, 166. S. GAAZÎ SÜLEYMAN PAŞA VAKFİYESİ 23-

mit Mcdresesi'nin sâdece talebesine de bir 992 sahîfedir. Çoğu Rumeli'nin, bir kısmı mikdâr ayrılmış bulunmakdadır. İstanbul'da, her cins mu'âmelenin muha­ Vakfiyede, ne Rumeli'nin dört ye­ sebelerini muhtevidir. Matbah-ı Hâssa, rinde olan diğer hayratı, ne de Anadolu- değirmenler, Fâtih câmi'i, kaldırım, Edir­ daki sayısız te'sîsleri yer almakdadır. Bun­ ne câmi'leri, 'imâretleri, beygir, ester, ların vakfiyeleri ele geçmemişdir. Şimdi deve, kal'eler, köprüler, cizye muhâsebe- mevcûd olmayan bu vakfiyelere dayanıla­ leri gibi bahisleri ihtivâ eder. Defter tapu rak yapılan vakıf defter-i mufassal'arın- defteri gibi tanıtılıyorsa da, muhâsebe def­ dan ve muhasebe defterlerinden ve Ev- teri demek daha yerindedir. Aradaki boş kaaf kütüğünde tesîs olunan kayıdlardan sahifeler de sahife sayısına dâhildir. mfivcûdiyetleri anlajılmakdadır. Bu defterde, Süleyman Paşa vakıf­ Evvelce söylediğimiz gibi, vakfiyenin larının beşer sahîfelik muhâsebe icmâl- Sultan Orhan zamanında, çok sonraları, leri vardır. 364. s. da kap kağıdına ve görünüje nazaran, toplu bir mâ-sebaka istinâd etmeden, müteferrik kayıdlar top­ lanarak, re'sen yapıldığı aşikârdır. Çünki bir toplu eski vakfiyenin mevcûdiyetine işaret olmadığı gibi, yerlerin külliyen türkçeleşmiş bulunması, kabristanların A \ \ îtle Jl A A N bile dolup, işaret makaamına geçmesi. giriş serlevhasiyle takdim edilip asıl met­ Yıldırım ve II. Murad devri ricalinin isim­ nin başladığı, (365. s.) nın başında, 'aynı lerinin geçmesi ,bu husûsda şübhe bırak­ 'ibâre tekrarlanmakda yalnız h^j^ maz. S\\ j- Vl^^jlr t"\ J ilâve edilmiş Köylerin hemen hepsi Tekirdagı- bulunmakdadır. 891 senesinin yalnız bu Malkara yolunun cenûbuna ve daha ziyâ­ dokuz aylık muhasebesine asL-ı mâl ve de Tekirdağı'na yakın yerlerde toplan- mahsûlât yazılıp (366. s.) da "mebî'at". mışdır. Yalnız üç dânesi biraz uzakçadır. vazife, cemâ'atler ve ihracât kayd olun- Bu kariyeleri, diğer vakıfları da gözden makda (367. s.) sonunda: geçirdikten sonra, mukâyeseli olarak top layacağız.

II j. jf.J-'^ (^V J-» — SÜLEYMAN PAŞA VAKIFLARI MUHASEBE DEFTERLERİ VE MUFASALLARI Şimdiye kadar Süleyman Paşa va­ kaydı vardır ki, II, Sultan Bâyczid'in kıflarını muhtevi dört defter malûmu­ hükmiyle, her yerde pek za'îf olan Mu- muz olmuşdur. İkisi Belediye Kütübhâne- rad-ı-Hüdâvendigâr vakıflarından biri, sinde, ikisi Başvekâlet Hazîne-i Evrâkı'n- zengin Süleyman Paşa vakıflarından tak­ da -arşiv-indedir. Süleyman Paşa'nın tem- viye edilmiş bulunmakdadır. lîk edip de başkaları tarafına yapılan hay­ 891 senesi (370. s.) da bitmekde, rat ve evlâdiyelik vakıflar bahsimizden (372-377. s.) 892 sene-i kâmilesi, (380-387) hâricdir. Meselâ Ezine'de Ahî Yunus, s. de 893, (389-393) de 897, (397-401. s.) Yörük Abdurrahman Câmi' ve zâviye da 895 senesi muhâsebeleri birbirini ta'- vakıfları (9), ısy-^ , jUi mezre'a-ı Ah­ kıyb etmekdedir. Bu deftere geçirilişleri. med Şeyh evlâdiyelik, S^J^ köprü hiz­ 896 dadır. Bu icmallerin vakfiyeden farkı meti; oM. da zâviye vakıfları gibi (10). azdır; ileride 3 No da vereceğimiz defter- Biz, sâdece, Süleyman Paşa'nın kendi va­ kıflarını kaale alacağız. 9. E.H.A., a.c, 134-138. S. 10. Tax^-ib Gökbilgin, XV-XVI. 'Asırda Edirne \e 1 — Belediye Kütübhânesi'nde Orta Paja-ili Livası, Vakıflar, Milkier Muk.ıata'lar, İstanbul 91, (.91) numarah defter 11.5X31 sm lik 1952, 162 S., Hâ}iye 24 EKREM HAKKI AYVERDt

lerle mutâbıkdır. YaUıız bir köy cksikdir. mutabakat olmayan Eksimil, Korıcı Çift­ Fakat Gelibolu cârnı^hakkındaki kayıd liği ve Sayyâdîn'in yerlerini almış görün- ehemmîyetirbir ekdir. Tayyib Gökbilgin mekdedir. Daha doğrusu vakfiyeden ka­ Bey de 891 senesine 'âid olanın tafsilâtını riye değil mevzi' olduğu anlaşılan üç yer, vermiş olduğundan (11), bizim ayrıca bu defterdeki üç kariyenin hudûdlarma yazmamıza lüzûm yokdur. sokulmuş olmakdadır. 2 — Belediye Kütübhanesinde 117/1 (222 - 242. s.) da Süleyman Paşa'nın no.lu, 29,5X11 sm, eb'âdında 151 sahîfe- Malkara'daki vakıf kariyeleri 27 olarak lik defterin (76 s.) sına gösteriliyor. Bunlardan da Panayır vakfi­ J>*^-j\ j-iîj jjb'j jgu- \)\ j% ^l- yede yokdur. Yenice ve Yeni isimlerinin sonuna birer köy kelimesi ilâve olunmuş- serlevhasıyla başlayan bahis, 41 cizyedâr dur. J^-«V;jl_j:.lj>l , jl-.U_jUu imlâla­ ismi îhtivâ eder. Hatîb ve müderrisin va­ rıyla Bulgurlu diğer ismi olan -».»^ * -r' * zifeleri de mukayyeddir. Yalak Ova Ka­ namıyla geçer. Bunları mukaayeseli bir ramürsel ile arasındadır. Şimdi Ya-, cedvelde toplayacağız. lak Dere ismini taşır. Ereğli kariyesi de 4 — Baş-vekâlet Hazîne-i Evrâkında yokdur. Bu kayıd, Bolayır hayrâtından Mâliyeden Müdevver yeni 2. No.lu 13X hâriç olanlardan bir dânesine ijâretdir. 35 sm. lik 55 yaprak, 109 salıîfelik müs­ 3 — Baş vekâlet Hazine-i Evrâk'ın- takil bir defter-i mufassalda Süleyman dan 12 no.da Defter-i Mufassal-ı. Malkara Paşanın Rumeli evkaafının büyük bir vardır. 34X12 sm. lik 264 sahifedir. Bu kısmı toplanmışdır. 891-895 de, bu vakıf­ defter için katalogda 896 târihi gösteril­ ların o zaman sâdece mütevellisi olan Der­ miş, Tayyib Bey'de 860 olarak kayd et­ viş Mehmed bin Ali Kuşçı, bu sefer mişse de (12), biz bulamadık. Bu defterin Gelibolu Kadısı sıfatiyle ve büyük bir ih­ 198 s. smda Evkaaf-ı Sancak-ı Gelibolu timalle, tevliyet vazifesi de üstünde ola­ başlamakda vc Nâhiye-i Gelibolu'da, Iz- rak, defteri tanzîm eylemişdir. Bir ma- züddin nâm kimseye" Paşaûnın milklik kaama hesâb vernie mâhiyetini taşıyan yer verdiği, 200. S. da- Gelibolu!ya__tâbi^ muhasebe defterlerini Bâlî isminde bir Ereglice kariyesini (13) haraç ve ispen- kâtib müştereken imzalarken, o rriakaa- ceden mu'âf tutarak, İznik'deki medre­ mın da sâhibi olan Derviş Mehmed bura­ senin müderrisine vakfeylediği anlaşıl- da tek başınadır. Yazı siyâkatdir. makdadır (14). Bu da yeni bir hayrâtdır. 891 Rebî'ul-âhır (1486 Haziran)ında (2Î8. s.) da muhasebe defterini yazan mütevelli. Mu­ harrem 959 (Kânûn-ı Sânî 1552) de ya'nî 66.5 sene sonra, bu sefer kadı sıfatiyle bu defteri tanzîm ile mühürlemişdir. Bu hi- sabça o esnâda yaşı 90 ı mütecâviz olması Jy^i\ K:^\İ- — r serlevhası altında vakfiyede yer almayan 11. Ta)-yib Gökbilgin, a.c, 165-167 12. Tayyib Gökbilgin, a.c, 167-169 Gelibolu mahallelerinin cizye ve haracı 13. Hu köy vakfiyede luidûd olarak geçiyordu. De­ zikorlunmakdadır: Kır-Şehirlü (15) Ahî mek o da İznik Mcdrcscsi'ne vak( içııij. Kariye {imdi (15), (16), u^-l.-jl(17), ojl^ (17), yoktur. (i;U>. ey Togau Arslan (18). 14. İznik Medresesi vc bu kayd için Bk: E.H.A.. a.c, 172 s. Hâşiyelerde verdiğimiz îzâhât bu 15. Bu mahallelçr jimdi yokdur. yerlerin tam bir mahalle olmayıp şehrin 16. Evre;c'yc tâbi' muhtarlık, Çokal adiyle, Mcs, vc. kırlığı mâhiyetinde, yakın civarda oldu­ 271 S. ' ' , ' . ğunu gösterir. Bundan sonra yazılan beş 17. Bu malıallcler §imdi yoktur. kariye arasında Gelibolu kasabasında 18. Gelibolu'ya tâbi' çiftlik, Mcs. Ye. 331 .S. 19. Şinuli mcvcAd değildir. J^T (19) ıji'-î- ve Arablu (20) var­ 20. Yukarıda vakfiyede Inıdûd olarak bahs olunu­ dır ki, bunlar vakfiyede Gelibolu'ya tâbi' yordu; demek vakıfmıj, Arablıköy nSmındadır, Mcs. Yc. sekiz kariycden bu defterle isimlerinde 63 S. E\retn Ha\\t Ayverdi

KaV//ar Dergisi VII. E\rem HaWt Ayverdi

AA

» t » . 1

4^

/i. ) - • • • ^

- •

1-7. Sat. Va\ıflar Dergin Vll. E\rem Ha^t Ayverdi

iv

S/'

8 — 13. Sat. Vakıllar Dergisi Vll. E1{rem Ha^t Ayverdi

14 — 19. Sat. Va\ıflar Dergisi VU. E\rem Ha^t Ayverdi Uf

/T. 4

)3)

3

5

20 — 25. Sat. FaV/^<ır jDfrpVı VU. E\rem HaWi Ayverdi

«t 2^

>7>

26 - 31. S^t. Vaktjlar Dergisi Vll. E\rem Ha\l{i Ayverdi

\\\

51

\4«•^•>

32 - 38. Sat. Va\tilar Dergisi VII. E\rem HaWt Ayverdt

2^'A

5? '/.

ov

İM-

- i <1

5s

39 - 45. Sat. VaXiUar Dergisi VII. E\rem Ha\l{t Ayı/erdi

'A '/S

O-

MI»

/i

46 — 53. Sat. Vit\ıllar Dergisi VII. El{rem Ha}{l{t Ayverdt

54 - 60. Sat. Va\tjlar Dergisi VU. E\rem Hal{1^t Ayverdt

Ti.

M- ^^^^

us»?

61 - 68. Sat. Vak.ıftar Dergisi VIl^ E\rem Hal^^t Ayjuerdi

\1

^ 7-

69 - 75. Sat. Vakıflar DergUi VII. E\rem HaWi Ayverdt

- ^

76 - 82. Sat. Val(,ıflar Dergisi VII. Ekrem Hal{\t Ayverdt V 'V, 4fe

il

83 - 89. Sat. F<;Jt

/

^5

«-2

90 — 96. Sat. M.

97 — 103. Sat. Vakıflar Dergisi VII. GAAZÎ SÜLEYMAN PAŞA VAKFİYESt 25 lâzım gelir ki, akıllara durgunluk vere­ Yeni 'îmâret mahalleleri bir evvelki def­ cek bir çalışma gayretidir. Kendi müh- terle mutâbıkdır. Ondan fazla olarak bu rüyle mühürlenmemiş olsa, bir sûret çı­ mufassal, Gelibolu ve Maydos'daki re'â- karıldığı 'akla gelebilirdi. Fakat mühür yanın haraç ve a'şârını da kayd edip, To- bu ihtimâli ortadan kaldırmakdadır. Def­ gan Arslan'ın kariye olduğunu tasrîh terin kapak kâğıdında: eder; bu sûretle mahalle olmadığı meyda­ na çıkar. Mesîh Bik Çiftliği = Sarumuş da yazılıdır. Şeydî Kavağı cibâyetindc Nefs-i Scydî Kavağı, - î-^^ ;^ v'!» — Cengârlu •- Cenger, Mirefte - Mirafti, Ke- rasye, Arablu ikisinde müşterekdir. Sâ­ dece birer çizgi ile ayırdığımız isimler none- ^ı>ı ^> — -\ telaffuz ve imlâ farklarıdır. Seydî Kava- A t ^ o-. jUi r J jjif j <, J^w.* ğı'nda câmi'-i Şerîf, Bedrüddin, Seyyidler mahallelerinden mürekkeb, geniş bir yer Defterin yazılmasından sekiz ay son­ olduğu anlaşıhr. ra mailen eklenen bu şerh 'ibaresinin ne­ ye delâlet etdiğini ta'yîn müşkildir. Olsa Mürefte bahsinde (45. s) ahâlînin, olsa, bu defterin toplu bir mürâc'atgâh kabakulak denilen şıra ve şâire koymağa olup, her mahallin Tapu Defterine istinad mahsûs toprak kablardan 500 'adedini be­ etmek lâzım geleceğini ihtâr gibi kabul delsiz verdiklerinden "Hukûk-ı Şer'iyc edilebilir. Yoksa defter son derece vâzıh- ve Rüsûm-ı 'örfiye"den mu'âf tutulduk­ dır; cibâyetler, kariyele, mükellefler açık larını, bu 'adedden fazlasının beherine 4 gösterilmişdir. Şekle 'âid bir aksaklık da akçe aldıkları yazılıdır. (52. s.)da Ereglice yokdur; diğer mcnba'Iarla da aykırı düş­ kariyesi bendinde, kariyenin kabaku­ mez. lak dolu şıra, arpa ve şâire rüsûmu kayd Bu istidradtan sonra, defterin husûsi- edildikten sonra, • mâilen yazılan hâşiye- yetine geçersek görürüz ki, bu mufassalda de, mahsûlün 'öşürünü Süleyman Paşa'nm kariyclerin hâne adedleri, mükelleflerin İznik'te olan medresesinin 50 akçe yevmi- isimleri, hâsıllar yazılıdır. Tabî't olan bu yeU müdeırisi "zabt" ederken, şimdi iz­ tafsilât hâricinde,Jjelibolu .kazasına dâ­ nik ve İnegöl kazâlarındaki, Süleyman Pş. hil köyler, daha . etraflıdır; ba'zılarınm vakıf kariyelerinden bu vazîfe ta'yîn olu­ ikinci isimleri de işâret edilmişdir. Mü- narak, ayrı mütevelli nasb kılındığı ve rcfte ve Ereglice hakkında ma'lûmât var­ bu Ereglice hâsılının 'umûmî vakf için dır. Fakat diğer vakfiyelerde hiç yer al­ "zabt" olunması Pâdişâh tarafından emr mayan Ferecik, Şabhâne, Gümülcine, olunduğundan, tedrîs ve talebe cihetleri­ Lapseki kazâlarını ihtivâ etmesi pek mü­ nin İznik ve İnegöldeki kariyelerden "Ic- himdir. Bununla berâber Paşa'nm Ru­ râ"si şerhi vardır. meli'de Malkara ve Vize'deki câmi'leriy- Bu şerhlerden, bir kerre, defterin le, Bursa ve daha şarkdaki hayratı yine hepsinden muahhar olup safahatı tesbît açıkda kalmaktadır. Bunlar için başka ettiği ve Süleyman Paşa'nın vakıfları defterler mürâca'at lâzım gelmişdir. için bir değil, müte'addit mütevellîler ol­ Defterin birinci sahifcsinde duğu anlaşıhr. Bu mâ'lûmâtın ehemmiye­ ti âşikârdır. Şunu da belirtehm ki, 2 No. ile gösterdiğimiz İznik Süleyman Paşa Mescidi'ne ayrılan Kara Mürscl'deki E- jlkU J l t^jlc ^^\t.\ ol—l-l ) OUİ- ^ 1 - Y regU kariyesi ile Gelibolu'daki bu Ereg­ lice bütün bütün ayrıdır. Yalnız isim ben­ zerliği vardır. Şimdi vakfiye ile berâber j^Jjl .JVC j 'u M jV^l 'ij^yy_ o-* ~ i 3 ve 4 numarah defterkrdeki kariye vc serlevhası tekerrür etmekdedir. Gelibolu mahalleleri karşılaştırahm; bunları def- kazâsında Nefs-i Bolayır'm Ahî Kırjehir- terlcrdeki imlâlarıyla ve harf sırasıyla lü, Çukallu, Otamtş, Karahisar, Hisar = yazacağız. 26 EKREM HAKKI AYVERDt

GELİBOLU KAZASI KARlYELERl Vakfiyc'de 3 No. ile Göst. Def. 4 No. Def.. Bu günki isim ve hâli

u^/'-^. 'f 1 — • — Meskûn Yerler Klaguzunda yok — — Mes. Ye. yok J.-^l ~ — Yok jyy. J.^y. ^yy. Bolayır, Mcs. 167 ^ J\,i ^j.^ Kavak, Mes. 305 — j>l-jT jU» J^t-jî jlil» Doganaslan, Mes. 331 — — Yok S^J'.J}* — — Yok K^Sf K^\f Yok j^ı/' y^.

MALKARA KAZÂSI KARlYELERl — VCT' — Yok (Bir Ahîevren var?) JU- jT JiLit Jli- jT Aksakal, Mes. 34. JU^I ^ JU-I İshakhköyü, Mes. 550 — Esendik, Mes. 370 — ^o^\ 'Emirali, Mes. 360 u^jil — Yok

JA' JJ«-J J>^' Yok di ^jljl cil ^jlju Pazarlı, Mes. 805, (şimdi Gclibo lu'ya bağlı) ^yi jiib i%\ jq\ ^\ Ballı, Mes. 124 ^y. ^Bl; Jj.- ^Iib Ballısüle, Mes. 125 (»Al;l?)>"lîl; — J'-tl; . Yok «y-, (i.jJ'jjl^.j^L-.ei a Bey, Mes. 153, (Keş'ana bağlı) yj_,ı!i; jjiTüî jjcyT_,Çj|.l,'Bulgurköyü, Mes. 181 Jiı> t5jJ'jS--' ^ v^'V, Bunak, Mes. 181 ^jEj« j^ij' u-.>«^^. Burgaz, Mes. 181 ^.l-^ Yok jVjl-f JjlT Jjl-i; Tatarh, Mes. 1044 JİV Yok jy:> ;y:> }h Deliller, Mes. 301 jJU-ju-:: — Yok jUlijjU ^lijjU Sarıhanlı, Mes. 944 (Meriç'e bağlı) JiilwU jL,U jUU Yok

ı/> ı/' LT Yok î *y S..»' E.^ Yok ^i^i. .^ Karayahşî, Mes. 628 (Hayrebo lu'ya bağlı) jUk-.; S»'-^ Yok J->* h^cJ-,^"* J-y^ Kalaycı, Mes. 574 GAAZÎ SÜLEYMAN PAŞA VAKFİYESİ 27

^/ i'C.f — Yok ^l)»J-^ • Müstecap, Mes. 853 ^. ^i^S>- — Yeniköy, Mes. 1138 ^£JS'i ^l" <îijfjy Itjf . ^ uzak yerlerdedir. Biri Keşan'a, biri Hay- rebolu'ya biri Meriç Kazası'na bağlıdır. Vakfiyede Gelibolu'da görülen ve ba'zısı kariye değil, mevki' ismi olan vakıf yer­ lerin diğer kayıdlarda 6 ve 7 ye indiği ve .105. s.da isimlerinin degişdigi anlaşılmakdadır. yy ^r.»^ -'l^ Kezâlik Malkara Kasabası'nda 30 kariye 106. s.da kaza-i Lapseki der Anadolı Hâs, diğerlerinde 26 ya inmekde ve birinde Câm, Sofilar vakıf kayıdlan mezkûrdur. olan ba'zılan diğerlerinde bulunmamak- dadır. Bu cedvel vakfın geçirdiği tahav- Son sahifede — vülâtı, vakıfda caiz olan istibdâl usûlüyle değişen isimleri açıklamakdadır. ^^111 if MA\ fi i t Kariyelerin bu mukaayesesinden son­ ^)>-^ ıjijl JJ-*^''^ ra, 4 No. ile gösterdiğimiz mâliyeden mü- j^.Vl -d tSjt ı5Ul üU- — i devver yeni 2 No. defterin son kısmına Bunun altında, memeli beyzi şekilde geldik. J^-.j ^jli — \ (8. Sat; 93. S.) da mezkûr evkafın sûret-i sarfı beyân olundukdan sonra, mührü bulunmakdadır. Yanda mailen

4ı !<.«—! O^i" > j«-J Y yazılıdır. iji^^^j i \>\ i y tj>;>-l ^ Bu yedi bendden Süleyman Paşa'nın rûhuna du'â edilmek için Ferecik Câmi'- liL ^yj! ^İ6j jxilijl — V inden vakf ayrıldığı, Ferecik'de ve Şab- hâne'de câmi'Ieri olduğu anlajılmakda- ^^Î-J'* ö*' c^^^zS" i dır. Lapseki'deki câmi'den bahis yoksa da oradaki 'alâkaya îmâ vardır. Ferecik yakmında ICjşla mevkı'inde ve Gümülci- ne'nin Nevrûz Fakıyh kariyesi'nde gö- 94. s. da çer-konar cema'atin â'şânınn Süleyman Paşa vakfı olduğu da görülmekdedir. Bu jU- ^y^^ »Li^ «^.-».•j* V göçebelerin Süleyman Paşa'nın beraber cı.^ «il;...L jVjl »jC,> Ll — Y getirip Meric'in ötesinde yerleşdirdiği ak­ la yakın düşer. u^J^Jjl »aJl liU jLİ-.l t- Kezâlik Ferecik ve Şabhâne'de hay- râtı olması ve onlara zengin vakıflaı 97. s. da tahsis etmesi, Süleyman Paşa'nın burala­ ra adamış olduğuna delil teşkil etmesi lâ zımdır. Onun nâmına Orhan Gaazî vc j'j* JTJ^ Murâd-ı Hüdâvendigâr tarafından bir 28 EKREM HAKKI AYVERDt

hayrat yapıldı dense, bir kerre, Süleyman izbe kasabalar seçilmez; Rumeli fütûhâ- Paşa'nm o kadar eseri vardır ki, arkasın­ tmın ilk hedefi olan Edirne'de, hiç değil­ dan bir hayır yapılmasına ihtiyâç yokdur. se Lüleburgaz'da yapıhrdı. Bu câmi'lerin Bu ancak fütûhâtmı kökleştirmek için vakıfları evkaaf kütüklerinde hep Süley­ kendinin düşünüp tehakkuk etdirecegi man Paşa nâmına yürümüştür, aşağıda bu bir ifdir. Bajkalari yapmış olsalar da höyle menba'ları vereceğiz.

III SÜLEYMAN PAŞA'NIN ESERLERİ

Bu vesikalarla Süleyman Paşa'nın listcsini verip son kitabımızdaki yerleri­ Rumeli'ndcki vakıflarını ve hayrâtının ni işâretle iktifâ edeceğiz; tafsilâtı kitab- mühim bir kısmını görmüş bulunuyoruz. dan ta'kıyp ve vesikaları görmek müm- Süleyman Paşa'nm hayrâtı bundan 'iba­ kindür. ret değildir; pek çokdur. Bunların bir

1 — Bilecik'te cami' E.H.A., a.c, 35. s. 2 — Bolayır'da câmi' ) 3 — » İmâreti > » » 41 — 48. s. 4 — » Kervansarayı ) 5 — Burs,a'da Câmi' / » » 90. s. 6 — Bursa Câmi'' ' ( 7 — Ferecik'de Câmi' » » 138 — 139. s. 8 — Geyve'de Câmi' » » 145 9 — Göynük'te Câmi' 10 —Göynük'te hamam \ ), » 145 - 148 11 — îzmit'de medrese 12 — » hamam » ), 158 - 159 13 — îznik'de mescid 14 — » medrese » » 172 - 179 15 — » mekteb 16 — Kavak Köyü'nde câmi* » » 185 17 — Lapseki'de câmi' » ), 187 - 188 18 — Malkara'da câmi' » » 188 19 — Şabhâne'de câmi' » » 20u 20 — Vize'de bozma câmi' >) )) 201 21 — Yeni Şehir'de medrese » » 207 - 208 22 — Yeni Şehir'de makaam türbesi

İşte bu 22 eserden mürekkeb, sâhla- nm i'mârcılığı da meydana çıkmakdadır. ra lâyık bir bilânço ile Süleyman Paşa'- E1{rem HaWt Ayverdi XVI, ASIRDA KARAMAN EYALETİ VE LÂRENDE (KARAMAN) VAKIF VE MÜESSESELERİ

M. Tayyib GÖKBİLGÎN

Anadolu Selçuklularının başşehri coğrafî durumu ve diğer ilişkileri sebe­ Konya ile Larendc, Seydişehri, Beyşehri, biyle, Rum (Tokat, - ) eyâ­ Niğde, Kayseri, Aksaray bölgesi Karaman letine bağlanmıştır. eyâletini teşkil ediyordu. Selçuklu devrin­ Karaman eyâletinin ilk kanunnâme­ de büyük bir inkişafa kavuşan bu bölge si II. Bayezit devrine âittir. Bu bölgenin XIII. asrın ikinci yarısından itibaren, bu­ tahrir eminlerinden ilki olarak Mevlânâ rada tarih sahnesine çıkan Karaman oğul- Vildân adında birini görüyoruz. İkincisi lannın hükmü ve nüfuzu altına girmiş, ise meşhur İbn Kemal (Kemal Paşa zade) sonradan, Anadolu Selçuklu devletinin idi. Tahrir defteri başında ortadan kalkması ile birlikte onun yerin­ de kurulan begliklerden biri olmuştu. fV^ .\^J\ jUc^l ) Kendilerini Selçukluların gerçek vâ­ ^gSj jUj fV^<. ^ IİI'a^'U» c.*\i risi-sayan, onların ilme, kültüre ve mem­ leketlerini onarmaya verdikleri değerle­ ri yaşatmaya, devam ettirmeye çaba gös­ diye kaydedilen Mevlânâ Vildân, Fatih teren Karamanlılar, yurtlarının bağım­ devrinde müderris ve kadıhklar yaptık­ sızlığı için, zaman zaman, Osmanlı, Mı­ tan sonra kazaskerlikten azledilen önem­ sır, Eretna ve Kadı Burhaneddin devlet­ li bir şahsiyet idi ve yine o devirde Her­ leri ile savaşmışlardı. Karaman ülkesinin sek livasını da tahrire memur edilmişti. Osmanh devletine geçmesi, bilindiği gi­ Bu zât, aynı suretle, Konya'da bula­ bi, Fatih Sultan Mehmed zamanındadır rak kaldırdığı bid'aderi gösteren kanun­ ve Karamanoğlu İbrahim beyin 868 nâmenin de muharriri görünmektedir ki, (1464) de ölümü üzerine açılan mücade­ şehzade Cem'den bahsolunduğuna göre, leler sonucunda vuku bulmuş, fakat, da­ II. Bayezid devri başlarında yazmış ola­ ha sonra da bu ülke üzerinde hakimiyet caktır. Yavuz Sultan Selim devrinde (H. iddiaları bir müddet sürüp gitmiş, kesin 924) Karaman eyaletini tahrire memur ilhak II. Bayezid devrinde olmuştur. Ka- olan zat ise, defterin önsözündeki ibare­ raman'm anavatan olarak Türk birliğine den anlaşıldığı gibi îbn Kemal'dir. katılmasından sonra derhal ayrı bir beğ- lerbeğilik (eyâlet) halinde teşkil edildi­ ğini ve Kanunî Sultan Süleyman devri başlarında, yukarıda saydığımız sancak­ Ji-o, ^^iJl Ş'CS OV*"^! lardan başka, Maraş (ve Elbistan) ile Bo- c^^yy .^^iiı ihiû zok livasını da ihtiva ettiğini biliyoruz ki, bunlardan birincisi, Şehsuvaroğlu Ali beyin katil ve tedibinden sonra bir süre Karaman eyâleti kanunnâmelerinde Karaman eyâletine bağh kalmış, sonra özellikle mîr-âblık i Jk^ Ji*) müessese­ müstakil beglerbeğilik olmuş, ikincisi ise. si üzerinde durulmakta ve bu konudaki 30 TAYYtB GÖKBİLGÎN bid'atler ve sonra bunların kaldırılmaları 2 - KAYSERİ : ^^^î »'^ anlatılmaktadır. Bu bid'atler Sultan Sü­ Daima Karaman eyâletine bagh ka­ leyman kanunnâmesinde de mevcuttur. lan Kayseriyye'nin ayrı kanunnâmesi H. 935 (1528) tarihli Karaman Ka­ vardı. H. 906 (1500) tarihini taşıyan bu nunnâmesi ise, kanunnâme divânî-mâlikâne resimleri­ nin, yâni, iki başlı bir vergiye tâbi bu­ (jULij ^ ^1) Ol» lunduğunu tespit ettiği gibi, bunlardan başka bir de şahnclik ( <^ Moğolca bölümlerini de kapsar. vâh, muhassıl, âşâr memuru), yemHk Karaman eyâleti livalarını şöyle sıra­ ve harman arpası i diye layabiliriz: bir mikdar daha gaile (hububât) alındı­ 1 — KONYA : V'j' ğını, fakat, köhne defterde böyle bir şey kaydolunmadıgı için, yeni tahrir defte­ Bu eyâlet genellikle paşa sancağı­ rine de bunların yazılmadığını, binaena­ dır, yâni, beğlerbeğilik makamdır. Bu­ leyh, iki öşürden (divanî ve mâUkâne) nunla beraber. Kanunî Sultan Süleyman fazla olan şahnelik, yemlik ve harman- devrindeki bir tahrir defteri (Başba­ arpası gibi vergilerin kaldırıldığını bildir­ kanlık arşivi No. 387) Kayseri livasının mekte. Karaman Kanunnâmesinden ay­ jy> ^i' beglerbegi makarri oldu­ rıldığı yerler de belirtilmektedir. Kanunî ğunu belirtmiştir. 1520 tarihlerinde bu devri başlarında Kayseri sancağının eyâletin başında Davut Paşa (Koca) oğlu (260.000) akçelik mirlivâ hasları bulun­ Mahm,ut Bey bulunuyordu ki, Bey (San­ duğunu, 1528 sıralarında münhal görün­ cak Beyi) rütbesiyle bir beğlerbeğilik ma­ mekle beraber H. 989 da Bağdad'da gö- kamının işgal edildiğine bir örnektir. Hal­ nüUüler-agası olan Pîrî Beye (400.000) buki, sonraki devirlerde çok defa sancak akçeUk haslar ile tevcih edildiğini biliyo­ beglerine bile paşa denildiği bihnmekte- ruz. Aynî Ah risalesinde yine (250.000) dir. Mahmud Beyin hasları (700.000) ak- akçelik sancakbeyi hassı kaydolunmuş- çalık hâsıl bağlıyordu. H. 985 de aynı tur. Kayseri livâsına bağlı yerler bilhas­ miktar haslarla "sâbıka Dulkadır beğler- sa Kayseri ve Sarmısaklu ( /»l A«JL» ) beğisi Mahmut Paşa" uhdesinde olduğu­ bulunuyordu. nu, H. 991 de ise "sâbıka Bağdad beğler- beğisi Kubad paşa oğlu Süleyman paşa­ 3 - İÇİL : J.J V ya" verildiğini biliyoruz. Kubad Paşa, • H. 992 (1584) İçil livâsı kanunu şöy­ Ramazan oğullarından Pirî Paşanın ak­ le başlamaktadır: rabası idi ve Kanunî Sultan Süleyman "İçil sancağı kadimden vilâyeti Ka- devrinde, bir aralık. Karaman beğlerbe- raman'a tâbi olup baadehu Cezire-i Kıb­ ğiliği de yapmıştı ki, III. Murad devrinde rıs fetholunmağla ana ilhak olunup yine oğlu burayı, âdetâ bir ocakhk mahiyetin­ mâbeyinlerinde cari olan kanun vilâyeti de tasarruf ediyordu. Karaman kanunu olup halkının itiyad Konya sancağı mülhakatı arasında, ve ihtiyaçları olan mevaddın lâzım olanı In-suyu ( J,>-'

sonra bu livâ .tâbi-i Kıbrus ( u-J-?» ) 7 — AKŞEHİRİ: jr^ ' -W diye işaret olunmuştur. Bundan sonra Kanunî Sultan Süleyman devrinin hep Kıbrıs'a bağlı gösterilmekle beraber bir tahririnde sancaklıktan bozulup Fer- "karaya da eşer" denilerek, gerekli hal­ ruhşad Bey adında birinin tasarrufunda lerde buradaki seferlere de bu sancak kuv­ bulunduğu kayıtlı ise de bütün diğer vetlerinin katıldığı anlaşılmaktadır. İçil tahrirlerde sancak olarak yazılmıştır. Bu­ livası kanunnâmesindeki, diğerlerinde rada eski çağlarda Philomelium adında pek rastlanmıyan, özelliklerden biri esir­ bir şehir vardı ve Selçuklu Türkleri fet­ lerin satıldığı hallerde satandan ve alan- hettikten sonra Akşehir adını vermişlerdir -dan kaçar akçe alındığının kaydedilme­ ki bütün o devir ve Karaman, Hamidoğ- miş olmasıdır. lu, Eşrefoğlu, temliknâmc ve berâtların­ Şüphesiz ki, sahilde bir yer olması da, Selçuknâmelerde adı hep böyle geç­ dolayısıyla, bu sancakta esir ticareti ol­ mektedir. Konya'ya yakın olan Akşehir, dukça hareketli idi. 1528 tarihinde 300000 coğrafî durumu ve bol gelirleri ile Selçuk akçelik sancak bey hasları vardı. Bu böl­ hükümdarlarının- adeta bir ihtiyat hazi­ ge Silifkeğ Ermenak, Mut, Gülnar na­ nesi gibi idi. Taltif edilecek, ağırlanacak hiyelerinden mürekkepti. emirlere, beğlere bu bölge ikta edilirdi. Akşehir Osmanlı ülkesine ilkönce 1. Mu- 4 — NİĞDE : ouÇ.l^ rad devrinde bağlanmışsa da sonra tek­ rar Karamanlılara geçmiş, bir defa cihaz Bu sancak Niğde, Endugi c/J-*-' • konusu olmuş, başka bir sefer Timurun Bor jy. ' Develü, İncesu, Karahisar, torunu tarafından Karaman oğluna geri Yahyâlû ' Ürgüp, v/j/ Nâmı- verilmişti. Kesin olarak Osmanlılara Fâ­ diger, Nevşehir jt~^f Şücaaddin zi *I^U. mişti. Kısa bir müddet sonra 160.000 ak­ çe ile Behram beyin sancakbeği olduğu görülmektedir. H. 985 - 991 tarihleri ara­ sında bu mikdar 200.000 - 260.000 olmak ^ ^-ai jc 190310 üzere yükselmiştir. Bu livaya bağh yer­ ler Seydişehri iS,t^ .ly 2303lÖ Bu sancak da, İçil livâsı gibi, Kıbrıs 1516 da Lârende kazası dahilinde fethine kadar Karaman eyâletine bağlı 60 timar görüln^ektedir ve bunlar ya idi. Sonradan, 985 - 994 seneleri afasında zeâmet (-^^j^i^) ya timar (JV* fJ. ) Kıbrıs'a bağlanmıştır. yahut da yurtluk eşkincilu cebelü olarak tevcih edilmişlerdir. Aralarında mîra- 10 ~ LAKENDE : »^j^ «»V lem, Karaman timar defterdar kâtibi, se­ rasker, miralay, kethüda gibi kimseler de Karaman ilinin, ilk defa Gedik Ah­ bulunan bu timarlılar, dirliklerine ait met Paşanın sadrazamlığı sırasında, H. H. 922 senesinin Şaban, Ramazan, Zil­ 881 (1476) de, vakıflarının ve emlâkinin hicce aylarında yeni yeni beratlar almış­ tesbit edildiğini görüyoruz ki, buna göre lardı ki, bir kısım tahrir kayıtlan şöyle­ eyâletin ikinci livası Larende idi ve şu dir: suretle 11 şehir ve kasabadan mürekkep gösteriyordu. 1 — Konya, 2 — Larende, 3 — Seydişehir ve Bozkır, 4 — Beyşehri, 5 — Akşehir, 6 — Ilgın, 7 — Niğde ve 30444 Şücaaddin ve Enduki Jî-»-'' 8-Ürgüb 9-Ereğli, 10- •^^3 o^j^ •^j -^y* jV" Aksaray, 11 — Koçhisar 922 o\^t S> j 13530 İ»J Larende, H, 922 tarihinde (Tapu 12403 c^W3 K>.ij jlcj deft. No. 58) ve H. 929 tarihinde (Tapu deft. No. 392) sancak statüsünde idi ve 922 ol-a..j 11 mirlivâ olarak Mustafa Bey adında biri­ si bulunuyordu. Fakat, kısa bir süre son­ ra, diğer bir tahrir defteri Larende'nin 14041 c-A; K>.ij sancaklıktan bozulup sipahilerinin Kon­ C^j^'^ *^)J ü''* V* ya sancağı sipahileri ile sefere gittiklerini işaret etmektedir. (Tapu defteri No. = 18697 jlçT ^-^ 3')^^J, i 387). Yâni ayrı bir sancak beyi bulun­ . 922 24 [ 5268 -f 13699 ] muyordu. XVI. ASIRDA KARAMAN EYÂLETİ 33

bir kimsenin hasılları bir mikdar artıyor veya değişikliklere uğruyor, fakat, Lâ- 922 jU.j 15 7094 cJ^^ ^3j_ rende livasının idarî ve askerî statüsü ol­ duğu gibi devam ediyordu. İşte H. 929 (1523) tarihli tahrir defterinin bu konu­ 922 jU^j 15 7276 el daki ilginç ve önemli kayıtları şöyle gö- jlLJ-, Oi^^'" .J-*--^^ rünrnektedir. 922 JjVl^j 13 5774 Ai' ^ Jj Lil; jlçJ : .j.-jV ^^

922 15 5010 .J*,JV ^ Jfr fıjl , .AİjV ^JI" *».^» ) «jJjV ^^L \J 50000 ji>oJ

( f ^.t" v» 4\ iJcj CLU J\ ) «iA» LT'»' M

922 jl^j 15 5272 ^ ( 929 öL._i 18 >.JC-I j^y jij tiA, ö^^'^ M ( .... j I A.J ^ 9000 ji .a-'Uj dil Jc ji^ j^^"^ ) fli ) 922 4 4377 jU^ jjc:!_j.î t>^^ «_*_/-^

(• • • jj^yj^^ ( ci-Oj Jj-j jlj liA, wii») fX*^* >^ J^" »1^ ^ft di ;/-|o. C^lcj ^ 37055 dUUJyi. jU- tTU. jj5^1«)

1250 ^\ ı^lj; .Adj^

**jı>* ( .-v<.>V ^l" LJJS' '*^: Süleyman devri başlarında tahrir defte­ rinde hemen aynen buluyoruz ve kimlik­ leri ile görevleri hakkında yeni bilgiler .liV^ ..slj^ ^p. ^\ •j_,rx. ) 3597 elde ediyoruz. Bir kısmı ölüyor, dirliği ço­ jfrji ^^^ı viis:r cukları arasında paylaşılıyor, başka önem li timar ve zeamet sahipleri görülüyor, 34 TAYYÎB GÖKBtLGİN

u-UI j^^ju ) 15960 Icl crUi jl^T j^il jlC dS^T .liA^

...LJ^*=-\} ) 1250 jU-

( 931 >Vl ü^j^

2999 fljÜV f 2662 J-U (931 >VltjiU-15 J t^jJjl illjli-i 15057 liULi jj^ C^Wj

jjLiL ı^jli» j\

( C^lcj jAsaî

<-s-j»" ^ («jjj' J^j' C.LXJ" t/"J İf-f^^ jl^y J'J

39305 lil JU-I 4İJ t?j.>^ vi^lcj ,JCJV ^ir tfjlc \Ji .jJjV »l,:»»

90804 ' 90611

if^) 2854 ^--^ Jİj jlcJ" • jl-İ-l 2854 ojSjl .^13 t/L- J^i' 7416 ^13:11 ^ 6474 j"t^ j ( tJX-l OİJ'

.»La» j_ji.lc j)j ^Z' XVI. ASIRDA KARAMAN EYÂLETİ 35

J.I A^- L=-l' ^İJ, ^YU^ ^ g) Bu bölgedeki bir çok serâsker­ lerin kazâ veya nâhiye sının içinde (Ala- olj^ Lîii_ j/'Ju ) 12015 dağ, Said-ili, Lârende, Eski-il) timarları w>J^^ ıJj~-^ arasında bulunmaktadır. Bunlar kısmen Dahhâk Hatip, Sekiz-çeşme, Konya mîralemi Hacı Sinan beyin oğul­ Seyyar j^- Şeyler, Külhan (Savcı) landır. ı/rjl*» J^ii 1*1'' o"*^' ömer-hoca, Ali-Şeyh, c) H. 922 de mîralem, miralay, Bâzarı galle-i Köhne j'j'i'Hacı- eyâlet Jcethüdası gibi vazife sahiplerinin cellâd.»>î- t/ri»'Kadı-dükâni, Kûçük-dede, dirlikleri de, hâsıllan ne olursa olsun, Abbas cr'î» Ahi-Osman, Çelenk timar olarak tesmiye edilmektedir, Taptık-Emre »ı^l J-M" Mansurdede, d) Bir çok ahvalde timar ve zeâmet Ebremlü <• Sarı, Kirişçi-pâre' ıstılahları müteradif kullanılmaktadır. Msl. Hacı Sinan Beyin şehzâde Şehin­ 'A ji^J' Hoca-Mahmud, Ulu-Zâviye, şah'ın kullarından olduğu belirtilirken Karaltı j'Oİ» • Kiçi-Zâviye S yirmi seneden beri zeâmet tasarruf etti­ Hisar-içi jl-*»- Emeksuan ği kaydolunmaktadır. Halbuki H. 922 Şam-bazarı tij*3>» Eski-Pazar-pâre tahriri onun dirliğinin timar olduğunu "iS :>^>\ ı5—' • Şeyh-Alâeddin, Zimmiyân tasrih etmiştir. j^r*^' Lârende'de bu tarihte bir ima­ t) Tahrirlerde tereddüd hâsıl olan ret, 4 cami, 25 mescid, 7 medrese, bir dâ- dirliklerde "berat-ı hümâyun ibrazı" ve rülhadis, 3 dârülhuffaz, bir muallim-ha- "hükm-i şerif" gösterilmesi suretiyle mük­ ne,' 10 zaviye, 1 kalenderhâne, bir hay- tesep haklar tescil olunmakta idi. darî-hâne, 7 hamam, 246 dükkân, 65 san- duk (20 tanesi bedestende, 45 tanesi ip- f) Bazı sipahilere kendi köyleri likçilerde), 13 vakıf hanesi mevcuttu. yurtları olduğu sebepten timar tarikiyle Lârende şehrinde pâdişâh hasları do­ veriliyordu. Sipahîzâdelerin de bu türlü kuz mukataada toplanmakta ve ceman hakları mahfuz tutuluyordu. 109.300 akçe gelir sağlamakta idi. Bu mu- 36 TAYYİB GÖKBfLGiN kataalardan bir kısmı hasılları ile şöyle görünüyordu.

2 240; 413S ' 49 135 6 60.000 527.535 20 4 5

"7000 12.000 o'cl 2ul»'û.4 f.l:c.l i»]»lt« 6300 1000 37 1 1

1000 107.384 567 1022 2 4

öte yandan, Karaman eyâleti beglerbegi Bu genel görüş, Lârende bölgesinde haslarından olan Lârcnde şehrindeki ge­ 70 kadar timar ve zeâmet olduğu düşü­ lirde 4 mukataada 12L2.000 akçe sağlamak­ nülürse, kale mustahfızlarının nisbeten ta idi. daha fazla hasılh timarlara sahip olduk­ larını anlatmaktadır. Bununla beraber köylerin sayı bakımından dagıhşı nor­ mal telâkki olunabilir. Lârende evkafına gelince: XII. asır­ 20.000 iJ^^.J^J S^i J da Lârende (Karaman) kazasında, bü­ 60,000 yük bir kısmı şehirde olmak üzere, önem­ li vakıflar mevcuttu ve bunların men­ 72000 30.000 şeleri Osmanlılardan önceki zamanlara kadar uzanmaktadır. Tahrir defterlerin­ Bundan başka yine Lârende şehrinde de şöyle sıralanmaktadır: yekûnu 18.160 akçe olan ve timar sahip­ leri tasarrufunda bulunan dokuz muka- 1) Lârende'de Karamanoglu İbra­ taa daha vardı ki, bunlar pek önemli ve him bey imareti vakfı: değerli görünmemektedirler. Meselâ baş- ödül-oglanı j^i^ Jj.>j'Kızılca, Gök, hâne ve debbağhâne mukataajı 2000, Orta-viran, Düdükçü . köyleri, Lârende boyahâne mukataası 1000 ve LârendeMeki .Sekiz-çeşme hamamı^ geli­ şehir kovan öşrü de 1000 akçelik bir gelir ri, .Nigdelde„ hİL hamamın ..geliri, Ereg- sağlıyorlardı. Böylece, padişah, beglerbe­ jijde diğer birJhamamın geliri. İmarete gi hasları ile bâzı timarhlar tasarrufunda ait bag, zemin, değirmen gelirleri, Lâ- bulunan bu mukataalar nefs-i Lârende'- rende'de Mevlânâ,Fenârî.hamamı geliri, den yekûn olarak 249.910 akçe gelir te­ Ürgüb, Konya V.S. ait bazı köyler... ye­ min etmiş oluyorlardı. Lârende nâhiye- kûn 97.652. sinde, yâni köylerinde de aynı suretle pa­ dişah ve beglerbegi hasları ile zeâmet ve 2) Lârende'de Teşbih camii <-*fj timarlar bulunuyordu. Pâdişâh hasları .AjV j^..-4 vakfı: yahuz üç köyde (5614 + 6544 + 4474) Kervansaray, dükkânlar, değirmen, 16632 akçe ile 7 suğla varidatından mü­ bag, zemin gehrleri yekûn (7710) rekkep olarak 55.902 akçeyi buluyordu, 3) Lârende'de Alâeddin Bey câmii Beglerbegi hasları 6 köyde (113 hane 183 Vakfı: nefer) cem'an 28.574 akçe idi. Timar ve 3 kıt'a bağ, zemin 300, zeametler ile Lârende kalesi müstahfız- ları timarları genel olarak şöyle tespit 4) Lârende'de Hacı-Begler câmii çdilmişti: X: Vakfı: 4316 XVT. ASIRDA KARAMAN EYÂLETİ 37

5) Mevlânâ Celâleddin (Rûmî) türbesi 15) Lârende'de Mansur-Dede zâviyesi vakfmdan 1220 vakfı

6) Lârende'de Emîr Musa medresesi 3 kıt'a bağ, dükkânlar ve zemin Vakfı gelirleri 717 16) Ehlüddin Bey eczası vakfı (Lâren- Üç köy, dükkân ve değirmenler, de) ____Lârende^_ e çifte-hamam gelirleri.jçkm- 17) İbrahim bey hatunu cüzleri vakfı 80 7) Ermenâk'de Halil Bey Medresesi Vakfı İi-C\ l / j-ij «il, j/li »1>1 18 ) J^-i tTİ». j Lârende'de mezrea ve zeminlerden 225 19) j^-» »j^ 8) Sultan câmii-ki kale mescidine il­ 350 jl^l hak olunmuştur - Vakfı 20) V» 0\c'<^ v_i»j 55Ö

11 zemin, 6 bağ, hasıl 2000 9) Lârende'de Melek Hatun medresesi vakfı 4100 (

22)

Jcale içindeki Hatun hamamı geliri, 108Ö, değirmen gelirleri yekûn 6770 23) 4 >^ .1 ja-l ^îj 10) Hatun türbesi vakfı (Hatuniyye) 2880 ö'^j jV^I 3430. 24) t/-U- 820 .jJjV 11) Eskice (Zincirlü ^^j) medresesi vakfı yekûn 930 25 ) II jrc^f ^îj 12) Lârende'de Dârülhadis - Darülhuf- faz - Çeşnigir mescidi vakfı: 26) jjft lii. cT-J^ü-^

Üç köy geliri Î812 >• Jli-\ <:«^li>. *iiJ>- 13) Konya'da Ferhûniyyc Dârülhuffazı ( ^t^i vakfından 27) eA. Oı-Jl.iyU 2525 jL»^ Lârende'ye bağlı Kızılca köyü 9150 28) .l-i j«l 14) Zâviye-i Kici Vakfı 796 J^\)\j-^) 2492,^.i^ ^ 38 TAYYİB GÖKBİLGİN

Bu vakıflar ayrıntıları ile toplu bir halde kaydedilerek Kanunî Sultan Sü­ -ui>- ^ J;^--! cTİ*- J250 leyman devri başlarında Lârende'deki genel tabloyu göstermektedir.^unlar 10 hamam, bir kervansaray, 246 dükkân, 1300 65 sandık, 3 dükkân zemini, 13 vakıfhâ- 31 ) ö-„-Jl^-»r^ JiUi-b'^ J ' ^> ^ bu tablo şöyledir:

165.202 36) ^>f'ctU. iilii-ljlj ^3 8537 oa.jV ^i"j.> 150.574 37) vil. jlrl os»-.* 252 .oijV ^ 351.030 jL*l—i j {^'j »U jl^" 38 ) 4.jljjli A>ıu-<. _i»j 5

107.384 40 ) ^"U- jAjJlî 1.320.335 597 .j^jV XVI. asırdaki Karaman eyâletinin 41 ) ij'ji jA-a- iıjlj ^» j statüsü ve kuruluşu ile buraya bagh ö- nemli bir beldenin - livâ, kazâ, nahiye ye kale hüviyetleri ile - idarî ve askerî 42) Jl s)^ -^-r* 293 yönlerinden başka ekonomik, sosyal ve 43 ) 4 j^U .\^^\ j 732 kültürel yönleri ile de imparatorluk ca­ miası içinde yerini ve gerçek durumunu 44) »b^^ J tanımak ve bilmek bir çok sorunların aydınlanmasına yanyacak ve gelecek 1228 ^ araştırmalara da oldukça ışık tutacak 45) «li ^^s- faydalı olabileceıktir. Prof. M. Tayyib GÖKBlLGİN TOKAT VE NİKSAR'DA YAĞI-BASAN MEDRESELERİ

APTULLAH KURAN

DANİŞMENDLÎ MEDRESELERİ : rese, ve bu tipten mülhem darüşşifa, tek­ ke, zaviye, inşa edilmiştir: Anadolu* nun doğusunda, Anadolu Doğan Kuban'ın da haklı olarak Selçuklularına tâbi olarak XII. yüzyılda işaret ettiği gibi ^ merkezî-kubbeli med­ hüküm süren ve Anadolu Selçuklularmm rese Anadolu'da uzun bir gelişme sonun­ batıda, Haçlı Seferleri ile Bizans kuvvet­ da meydana gelmeyip, bugün bildiğimiz lerine karşı devamlı mücadelede bulun­ kadar, açık-avlulu medreselerden daha duğu bu devirde nispeten huzur içinde önce ortaya çıkmış ve onunla birlikte bulunan DanişmendoguUan, hakimiyet­ yanyana gelişmiştir. Diğer bir deyimle, leri altındaki bölgede önemli yapılar merkezî-kubbeli Danişmendli medresele­ inşa etmişlerdir. Kayseri Ulu Camii, yi­ ri Büyük Selçuklu medreselerinin -Nizâ- ne bu şehirde Külük adıyla tanınan miyelerin- bir devamı değil, Anadolu'da cami' ve Niksar Ulu Camii XII. yüz­ şekil bulmuş, bir bakıma ilkel fakat bir yıla ait Danişmendli eserleridir. Daniş- bakıma yepyeni bir başlangıç olarak ka­ tnendliler eğitime de önem vermişlerdir. bul edebileceğimiz yerli bir mimarînin Bugün Türkiye'de mevcudiyetini bildi­ habercileridir. Her iki Yağı-basan Medre- ğimiz ve kısmen ya da bütünüyle ayakta se'siniıı de gerek yapı gerekse plân şe­ duran en eski medreselerden ikisi Da- ması itibariyle eş olmaları, merkezî-kub­ ııişmendli Meliki Nizâmcddin Yağı-ba­ beli medrese tipinin gelişigüzel ortaya san (1142 - 1164) tarafından yaptırılan çıkmayıp mahallî yapı tekniği ve ihti­ Niksar Yağı-basan Medresesi ile Tokat yaçlardan doğan ve şekil bulan şuurlu Yağı-basan Medresesi (Çukur Medrese) bir mimarî olduğunu gösterir. Bu iki dir. Bu iki medresenin Türkiye'de inşa medrese hakkındaki görüşlerimizi daha edilmiş en eski medreseler arasında bu­ etrafh olarak açıklamadan önce bunları lunmaktan başka bir özelliği daha var­ inceleyelim. dır. Bosra'da Ebû Mansur Gümüş - te- kin'in yaptırdığı 530 H. (1135 - 36) ta­ YAĞI-BASAN MEDRESESİ, rihli medrese (şekil 1, resim 1) ' bir ya­ NİKSAR : na bırakılacak olursa, İslâm dünyasında Niksar Kalesinin surlarından fayda­ inşa edilen ilk merkezî - kubbeli med­ lanılmak suretiyle inşa edilen Yağı-basan reseler bunlardır. Bosradaki Gümüş-tekin medresesi Suriye mimarisi üzerinde be­ 1. Muhtemelen Kayseri'nin D.ınismendli başkenti lirli bir tesir icra etmemiş, tek örnek ola­ olclı'ıgu 1135- 1142 tarihleri arasında yaptırılan bu ca­ rak kalmıştır:. Halbuki, merkezî-kubbeli minin adı. 1334 yılında binayı tamir ettiren Külük Danişmendli medresesinin Anadolu med­ Şcmseddin'c izâfctcn Külük C^mii olarak kalmıştır. rese mimarisinin gelişmesinde rolü bü­ Halil Edlıcnı, Kuyseriyyc Şehri, İstanbul, 1915, s. 3Z. 2. K.A.C. CresHell, The Muslini Archttecltire yük olmuş, Danişmendlileri takiben Sel­ ol E^ypr, Oxford. 1959, s. 107 - 108. çuklu, İlhanlı, Beylikler ve Osmanlı de­ 3. Anadolu - Tiir\ Mimarisinin Kayna\ ve Sorun­ virlerinde merkezî-kubbeli pekçok med­ lun, Istanbul, 1965, s. 139, 40 APTULLAH KURAN

Medresesi, üzerine oturduğu tepenin eğ­ dık. Binanın kuzey kısmını ihata ettik­ rilerini takip eden kale duvarlarına tâbi ten sonra yanlarda binaya dik olarak uza­ olması yüzünden bir tarafı çarpık, fakat yıp giden (resim 6) kale duvarlarına pen­ aslında dört köje olarak düşünülmüş bir cere açıldığı, fakat kalenin içindeki düz­ yapıdır (şekil 2). Güney-kuzey ekseni lüğe bakan duvarların emniyet bakımın­ üzerinde tertiplenmiş binanın ortasında, dan sağır bırakıldığı anlaşılıyor. Dışarı­ merkezden güney-batıya hafifçe kaçmış ya penceresi olmayan hücreler kapıları bir avlu yer ahr. 12.30 m. x 11.50 m. öl- üstüne konulan tepe pencerelerinden ışık çülerindeki avlunun üstü bugün açıktır. almaktadır (resim 7). Fakat binayı bugünkünden çok daha az Medresenin giriş kapısının bulundu­ harap durumdayken inceleyen Gabriel ğunu tahmin ettiğimiz güney kısmı bu­ bu kare avlunun, aslında, köşelerde iç gün tamamen harap ve çökmüş durum­ içe iki katlı trom,plara binen bir kubbeyle dadır (resim 8). Güney-doğu köşesia- örtülü olduğunu söylüyor. ' Halen tromp­ de, diğerlerinden daha geniş olan altı lardan herhangi bir iz kalmamış ise de hacmin bulunduğu bu kanatta giriş ho­ avluya açılan eyvanların yanlarında gö­ lünün, kuzey eyvanının tam karşısına rülen kemer bingileri (resim 2) avlunun düşmesi ilk akla gelen şekildir. Ancak, aslında kapalı olduğuna işaret etmekte, Yağı-basan Medresesinde uzunlamasına ve elimize geçen esJci bir fotoğraf da (re­ eksen güneyde iki hücreyi ayıran duvar sim 3) bu hususu ispatlamaktadır. üzerine düşmektedir. Bu bakımdan, ka­ Avluya açılan 6.40 m. derinliğinde pının ya ortadaki dar hücrelerden biri, ve 5.20 m. ile 5.35 m. genişliğindeki siv­ ya da orta hücrelerin doğu ve batısında­ ri beşik-tonozlu iki eyvan (şekil 2) kuzey ki, onlardan biraz daha enH (3.00 m.) ve doğudadır. Girişin karşısına düşen hacimlerden biri olması gerekir. Gab­ eyvan avlunun merkez ekseni üzerinde riel, kapının batıdaki hücre olabileceği olmakla beraber, doğu eyvanı enlemesine görüşünü ileri sürüyor". Problemi kesin­ eksenden 80 cm. güneye kaymıştır. Ku­ likle halledecek bir vesika yokluğunda bu zey eyvanımın sağında ve solunda 5.15 görüşe katılıyoruz. m. X 2.70 m. ölçülerinde ve içlerinde Verdiğimiz resimlerde Yagı-basan ocak izlerine rastladığımız iki eş hücre; Medresesinin bütünüyle moloz taştan in­ bu hücrelerin yanlarında da sur burçları şa edildiği görülür. Dışardan bir taş yı­ içine yerleştirildiğinden dışarıya taşan iki ğınını andıran yapıda bugün herhangi oda bulunur (resim 4).- Kuzey-batı köşe­ bir dekoratif eleman yoktur. Ancak, as- sindeki oda 9.90 m. boyunda, 3.30 m. ge­ hnda moloz duvarların beş sıra tuğla ha- nişliğinde olup avlu ekseninden az bir tıUı yontnria ta

; >

"It'"-® qfe^

"• -El

ısa:

Sekil 1 — Gümüş-tekin Medresesi. Bosra. Plan (Creswell'den)

m

' H

PL

o I t * 4

5ekiK2. — Niksar - Yagbasan plân Abdullah Kuran

i i i i i •A I i

•\

m: i i i i Abdullah Kuran

Res. 2 — Yagı-basan Medresesi, Niksar. Avludan görünüş.

1

Res. 3 — Yağı-basan Medresesi. Niksar. Genel görünüş (1930 yıllarında) Abdullah Kuran

Res. 4 — Yagı-basan Medresesi. Niksar. Kuzeyden dıs görünüş.

m

Res. 5 — Yagı-basan Medresesi. Niksar. Avludan batıya bakıg. V*!,^^

VakrUar Dcreisi VII. Abdullah Kuran

V

k4

Res. 6 — Yağı-basan Medresesi, Niksar. Batıdan dış görünüş.

m

Res. 7 — Yağı-basan Medresesi, Niksar. Avludan esas eyvana bakıg.

VakıUar Dereisi VII. Abdullah Kuran

Res. 8 — Yağı-basan Medresesi, Niksar, Giriş cephesi.

fMî?i -

Res. 9 — Yağı-basan Medresesi, Niksar. Dış görünüş (1930 yıllarında). Abdullah Kuran

•m

V! ?4

At

ft • _ ... . •' ' J i|îil.4^»>'^^.£*, ^ ..

Res. 10 — Çukur Medrese. Tokat. Kuzeyden dıs görünO-s.

İM

3â Res. 11 — Çukur Medrese, Tokat. Tromp. Abdullah Kuran

-feri

Res. 12 — Çukur Medrese, Tokat. Genel görünüş.

i

He-

Res. 13 — Çukur Medrese, Tokat. Güneyden dış görünüş. TOKAT VE NİKSAR'DA YAĞI-BASAN MEDRESELERİ 41 basan Medresesinin kitâbesi yoktur. Fa­ itilmiştir. Takriben 14 metre çapında ve kat halk arasında Birinci Dünya Sava­ zamanı için büyük addedilebilecek kub­ şından önce Niksar Melik Gazi Türbe­ be iki kath tromplarla (resim 11) 14.20 sinde bulunan bir medrese kitabesinin m. X 13.90 m. ölçülerindeki orta avlu­ bu medreseye, ait olduğu söylenir. Kitâr nun duvarlarına oturur. Kubbe yarım­ benin kapının bulunduğu güney kanadı küresinin takriben 8 metre çapındaki yıkılınca kurtarılarak Niksar'daki baş­ üst kısmı açık olduğundan (resim 12) ka bir tarihî binaya nakledilmiş o!ması orta avlu aydınlık ve ferahtır. Orta avlu­ akla yakın bir ihtimaldir. Yağı-basan adı­ ya güney ve batıda sivri beşik-tonozlu iki nı taşıyan H. 552 (1157) tarihli bu kitâ- eyvan açıhr. 6.10 m. derinliğinde ve 5 30 beyi 1906 yıhnda Halil Edhem okumuş m. genişliğindeki güney eyvanı orta av­ ve Van Berchem neşretmiştir *. Binanın lunun kuzey-güney ekseninden 1.90 m. mimarî karakteri, plân tertibi ve kitabe batıya; yine 6.10 m. x 5.30 m. ölçülerin­ bu rqedresenin XII. yüzyıla ait bir Da- deki batı eyvanı ise-avlunun doğu-batı nişmendli yapısı olduğu hususunda şüp­ ekseninden 1 m. güneye kaçmıştır. he bırakmamaktadır. Güney eyvanının yanlarında eni 2.40 m. olan iki hücre vardır. Bunların yanla­ ÇUKUR MEDRESE, TOKAT : rında, güney-doğu ve güney-batı köşele­ Niksar, Yağı-basan Medresesine çok rinde (resim 13) ise birincisi 5.80 m. x benzeyen bir diğer yapı Tokat'taki Çu­ 5.00 m, ikincisi 5.00 m. x 8.60 m, ölçüle­ kur Medresedir. Harap, kısmen yıkıl­ rinde odalar vardır. 7.25 m. X 3.50 rn. öl­ mış, fakat Yağı-basan Medresesine naza­ çülerinde bir üçüncü oda kuzcy-batı köşe­ ran çok iyi durumda olan bu bina halen sine konulmuş; bu ince, uzun oda ile ba­ taş deposu olarak kullanılmaktadır. Av^ tı eyvanı arasına da ölçüleri 5.00 m. X lusu, eyvanları ve bazı hücreleri tavana 4.00 m. olan bir dördüncü odaya yer ve­ kadar taşla doldurulmuş bu medreseyi rilmiştir. Avlunun doğu ve kuzey yön­ durumun.arzettiği güçlüklere rağmen öl­ lerinde ise derinlikleri 3.50 m. ile 3.90 m. çüp plânını çıkartmağa ve böylece iç dü­ arasında değişen hücreler bulunmakta­ zeni hakkında bilgi edinmeğe (şekil 3) dır. muvaffak olduk. Çukur medrese baştan aşağıya mo­ Çukur Medrese dış ölçüleri 26.85 loz taştan inşa edilmiş, yalnız, tromp ke­ m. X 25.90 m. olan kareye yakın bir ya­ merleri taş ve tuğla sıralar halinde örül­ pıdır. Binaya kuzey yönündeki kapıdan müştür (resim 11). Bir de, kubbe gözü­ girilir. Gerek bu hacmin, gerekse iki yar nün çevresi birkaç sıra tuğla ile bitiril­ nındaki hücrelerin dış duvarları yıkılmış miştir. Beden duvarları her yerde 1.10 olduğundan (resim 10) medresenin por- m.; tonozlar 50-60 cm. kalınlığındadır. tali hakkında herhangi bir fikre sahip Medresenin hiçbir yerinde dekoratif de­ değiliz. Ancak, binanın vapı itibariyle taya rastlamadık. Bugün mevcut olma­ pek fazla süslü olmayan mütevazi karak­ yan portal yahut mihrab gibi bir iki ö- teri gözönünde tutulacaik olursa porta- nemli eleman dışında binanın ashnda da 1in kemerli, sade bir kapı olduğu düşünü­ pek fazla süslü olduğuna ihtimal vermi­ lebilir. Kare biçiminde ve özellikle mer­ yoruz. kezî kubbeli bir binanın kapısı binanın Çukur Medresenin inşa tarihi kesin­ merkezinden geçen eksen üzerinde ol­ likle bilinmiyor. Kapının üzerinde bulu­ mak gerekir. Çukur Medrese'de bu husu­ nan ve Yagı-'basan admm geçtiği H. 645 sa önem verilmemiş, kapı uzunlaması­ (1247) tarihli kitabe İsmail Hakkı Uzun- na eksen üzerinde 1 metre doğuya kay­ çarşıh tarafından neşredilmiştir'. Daniş- dırılmıştır. Ayni şekilde, merkezi kapı ekseni üzerine düşen kubbe de kare küt­ 6. M. van Bcrchcm II, fipigrapbie cics Daııish- nıcmlidcs II, Zeilschrifı jür Assyriohgle, CM XXVII, lenin ta ortasına konulmayıp. doğu-batı 1912, s. 85. ekseni üzerinde 1 metre doğuya, kuzey- 7. İsmail Hakkı (bzuııçarfilı), Ki'ıîMeı; İstan­ güney ekseni üzerinde 1.50 m. kuzeye bul, 1929, s. 3. 42 APTULLAH KURAN mcndli Meliki Nizâmeddin Yagı-basan ise en dar olmak üzere eyvanlar görevle­ 1164 yılında ölmüştür. Dolayısiyle H. 645 ri itibariyle sınıflandırılmışlardır. Yagı- tarihi Yagı-basan için geçtir. Buna ilâve­ basan Medrese'lerinde ise eyvanların de­ ten. Çukur Medresenin gerek mimarî ka­ rinlikleri, enleri ve yükseklikleri eştir. rakteri gerekse Niksar, Yagı-basan Med­ Bunların görevleri hakkında kesin bilgi­ resesine son derece benzemesi, binanm miz yok ise de birinin açık dershane, di­ XIII. yüzyılda inşa edilmiş olması ihtima­ ğerinin mescid olduğu kabul edilebilir. lini tamamen ortadan kaldırmakta, kita­ Çukur Medrese'de girişin karşısına düşen benin yazılışında bir hata olduğunu orta­ eyvan kıble ekseni üzerinde olduğundan ya koymaktadır. Gabriel, hâkkâkın Yagı- mescid muhtemelen bu eyvan idi. Bu basan'ın iktidar devrine rastlayan 546 ta­ eyvanın arka —kıble— duvarı yıkılmış rihini yanlışhkla 645 şeklinde ters yazmış (resim 13) ve burada bulunması ihtimal olabileceğini ileri sürüyorBelki de tarih dahilinde olan mihrabın araştırılması ters yazılmamış, 545 (1150) yerine yüzr imkânı maalesef kaybolmuştur. Niksar yılda bir hata yapılarak 645 yazılmıştır. Yağı^asan Medrese'si kıbleye nazaran Kitabede tarihin hatalı olarak hâkkedil- ters tertiplendiğinden bu medresede mes­ digi ipotezi ne kadar mâkul olursa ol-^ cidin girişin sağındaki eyvan olduğunu ve. sun kesinhkie kabul edilcmiyeceği mey­ mihrabın da zamanında eyvanın güney dandadır. Bu yüzden, problemi vuzuha duvarında bulunduğunu düşünebiliriz. •kavuşturacak bir vesika bulununcaya ka­ Yagı-basan Medreselerini Nizâmiye- dar Tokat'taki Çukur Mcdrese'nin bir lerden ayıran bir fark da avlularının bir DanişmendU eseri olduğu ve Melik Ni­ kubbe ile örtülü olmasıdır. Anadolu'da zâmeddin Yagı-basan (1142 ^ 1164) ta­ bazı medreselerin avlularının kubbeyle rafından XII. yüzyıhn ortalarında, ve örtülü olması keyfiyeti henüz yeterli ve Niksar'daki medreseden gerek daha si­ ikna edici bir şekilde izahı yapılmamış metrik ve muntazam gerekse daha büyük bir meseledir. Anadolu ikliminin sert çapta bir kubbeyle örtülü olması sebebiy­ olması yüzünden avlunun kapatıldığı le muhtemelen ondan birkaç yıl sonra, ipotezinin tatmin edici olmadığı kanaa- inşa ettirilmiş olduğu kanısında bulun­ t/ndayız. Bir kere, Anadolu'da kapalı ve duğumuzu söylemekle yetineceğiz. açık avlulu medrese birbirine paralel ola­ rak gelişmiştir. İklimi Tokat kadar, hat­ DANİŞMENDLİ MEDRESELERİNİN ta daha da sert yerlerde, meselâ ANALİZİ : ve Sivas'ta, açık avlulu medreseler inşa Danişmendli Meliki Nizâmeddin edilmiştir. İkinci olarak, avluyu örten Yagı-basan tarafından biri Niksar'da kubbeler sağır olmayıp üstleri deliktir. öbürü Tokat'ta yaptırılan merJcczî-kub- Bu gözler günümüzde, meselâ Konya beh ve XII. yüzyılın ortalarına ait iki Karatay Medresesinde olduğu gibi camc- medreseyi inceledik. Açıkça görüldüğü kânla örtülmüş, veya Çay'daki Taş Med­ üzere bu medreseler, Nizâmiyeler ile Sel­ rese (Yusuf bin Yakub Medresesi) de ol­ çuklu dünyasında belirli bir şekil bulduğu duğu gibi tamamile kapatılmıştır. Ancak, tahmin edilen" dört-eyvanh ve açık av­ aslında hepsinin avluya ışık ve havanın lulu medrese temasına uymayan yapılar­ girmesini sağlamak maksadıyla açık bı­ dır. Medrese mimarisinin ana unsurla­ rakıldığını biliyoruz. Yoksa Çukur Mcd­ rından biri olan eyvan Yagı-basan Med­ rese'nin takriben 8 metre çapındaki kub­ reselerinde mevcuttur. Fakat bunlarda, be gözünü camekânla kapatmak herhal­ avlunun ortasında kesişen birbirine dik de XII. yüzyılda imkân dahilinde değil­ iki eksenin uçlarına konulmuş dört ey­ di. Ya da, eğer üstü camekânla örtüle- van yerine sadece iki eyvan görüyoruz. Her iki medresede de eyvanlardan biri 8. Gabriel, liyni eter, s. 93, dip notu 1. 9. Hk?.: AnıUi Godarıl, T/ıe Ari of Iran, London, girişin karşısında diğeri sağındadır. Har- 1965, s. W - 291. Crciwell. GodardVn görüsüne k.ı- gird Nizâmiye'sinde esas eyvan en geniş, tılmıyor; Hargird'deki yapının medrecs değil cami ol­ yan eyvanlar biraz daha dar, giriş eyvanı duğunu ileri sOrOyor. Ayni eser, s. 133. TOKAT VE NİKSAR'DA YAĞI-BASAN MEDRESELERİ 43

cck İdiyse göz 8 metre çapında yapıl­ san Medrese'sinde de bu temaya uyulma­ mazdı. O halde avlunun tepesi delik bir dığını görüyoruz. Çünkü medreseler kar­ kubbeyle örtühnesinin sebebi nedir? Biz şılıklı benzer bölümlerden meydana gel­ bu mimarî tezahürün sebebini fonksiyoıv meyip bir orta avlu etrafında tertiplenmiş da değil estetik'te arayacağız. Merkezî ve biri diğerine nazaran daha dar olan plânlı binanın dışarıya en iyi aksediş şek­ "L" biçiminde karşılıklı iki kanattan mü­ li yapı kütlesinin ortasını saçak seviyesin­ teşekkil bir şemaya sahiptir. Her iki med­ den daha yüksek bir elemanla belirtmek­ resede de avlunun giriş, ve kapıya göre, tir. Ulu Cami tipinin Osmanlı mimarı­ sol yönünü kaplayan "L" biçimindeki nın, özellikle Sinan'ın, elinde eriştiği üs­ dar kanat talebe hücrelerini ihtiva eder. tün anıtsal ifade bu estetik kuralın se- Derin kanat genel hacimleri içine alır zintisinden ve teknik imkânlar dahilinde ve "L" nin üç köşesinde medresenin kullanılmasından başka birşey değildir. önemli odaları bulunur. Hücrelerin gö­ Danişmendli mimarının da —ki Yagı-ba- revi bellidir. Bunlar talebelerin oturma saıı Medrese'lerinin hemen her bakımdan ve yatak odalarıdır. Medreselerde eyvan­ eş olması bizi her iki binanın da ayni şa­ ların yazlık dershane olarak kullanıldık­ hıs tarafından inşa edilmiş olduğu so­ ları da- bilinmektedir. Yağı-basan Medre- nucuna götürmüştür— bu sezintiden ha­ se'lerinde her iki eyvanın da dershane ola­ reket ederek merkezî plânlı binalarını rak kullanıldığını düşünmek bunlarda kubbeli olarak tahayyül etmiş, böylece iki müderrisin ders verdiği anlamına ge­ hem içerden hem dışardan üç boyutlu ve lir ki binaların niütevazi karakteri ve iç göz doldurucu bir mimarî yaratmak iste­ düzenleri bu ihtimali destekler mahiyet­ miş olması mümkündür. te değildir. Şu halde, daha önce de işaret Üstü açık olsun kubbeyle örtülü ol­ ettiğimiz gibi, eyvanlardan birinin yazlık sun, medrese avlularının ortasında bir dershane diğerinin mescid olmasını daha havuz bulunur ve medresenin su ihtiyacı akla yakın bir ihtimal olarak görüyoruz. bu havuzdan karşılanır. Her iki Yagı- Geriye kalan hacimlerin ne maksatla •basan Medrese'sinin avlusu bugün dolmuş kullanıldığını kesinlikle söylemek bugün ve orijinal döşeme toprak altında kalmış­ için güçtür. Büyük "L"nin üç köşesinde­ tır. Bu yüzden havuzların ölçüleri husu­ ki odalardan birinin kışhk dershane ve sunda fikir sahibi değiliz. Diğer yandan, kitaplık, birinin müderris odası, birinin avlularda yapılacak bir kazı havuzların de aşhane olduğu düşünülebilir. Her iki ölçü ve şekillerini kolayca rneydana çı­ medresede de kapıya göre sağ üst köşe­ karabilir. deki hacmin kışlık dershane, sol üst kö­ Dör^-eyvanlı şemanın simetrik ve şedeki hacmin müderris odası, sağ alt kö­ dengeli düzenine daha önce işaret ettik. şedeki hacmin ise aşhane olduğunu tah­ Bu tip binada eyvanlar avlunun dört ta­ min ediyoruz. Çukur Medrese'de batı , rafında tam orta yerlere konulur ve kö­ eyvanının kuzeyindeki dördüncü odanın şeler birbirine benzeyen eş hacimlerle kullanılış maksadını söyleyebilmek daha doldurulur. Esas itibariyle merkezî plân­ da zordur. En yakın bir ihtimal, hu hac­ lı binalar olmalarına rağmen iki Yağı-ba- min türbe olabileceğidir. VAKıFLARıN DEVLETE VE DEVLETIN VAKıFLARA HIZMETI

Prof. Dr. Şakir BERKİ

Modern telâkkilere göre devlet yal­ kıflar, islâm tarihi seyrinde ve müslüman nız cemiyetde emniyet ve aşâyişi temin Türk câmialarında alabildiğine ilerlemiş edici bir teşkilât değil, aynı zamanda ba­ ve islâm hukukunun en zengin ve oriji­ zı mühim ve yapılması behemal lâzım nal müesseselerinden biri haline, hattâ bi­ hizmetleri de halka temin etmekle mü­ rincisi haline gelmiş ve bu müessese inr kellef bir teşekkül olarak telekki olun­ sanların müşterek yardım hissine hitap maktadır. Mamafih, burada derhal işa­ ettiğinden sair devletlerde de zamanla ar­ rete değer i, bazılarının "polis" veya "jan­ tarak inkişaf etmiştir. Muhtelif devletle­ darma devleti" adı verdikleri Devlet mef­ rin medeni kanunlariyle sair mevzuatın­ humunda dahi mücerret bu asâyiş ve em­ da tesis namiyle kabul edilmiş olması bu niyetin temini işi, amme hizmetinin en nun delilidir. önemlisidir. Zira bir cemiyetde emniyet Vakfın şümul ve mahiyeti, müesse­ ve asâyiş bulunmadıkça, o toplumun hiç seyi tam mânasiyle kavramamış olanlara bir cephesinde ve binnetice ferdlerin ve islâmî vakıfların yahıız câmi, mescit, se­ ammenin menfaatleriylc ilgili sahalarda bil, çeşme vakfına münhasır olduğu ze­ da, fert ve halk yararına en ufak bir hiz­ habını uyandırabilir. Fakat İslâm di­ met ve teşebbüs ümit edilemez. Bu itibar­ ninde de vakfın şümulü pek geniş olup, la, Devlet mefhumu ve teşkilâtının sebe­ yalnız bu sayılanlara münhasır değildir, bi ihdasını asla küçümsemeyip. Devletin öksüz yurdları, talebe yurdları, köprü­ gayesini, ilk kuruluş sebebini bir yana ler, hastahane ve revirler, mektepler, kü­ bırakarak mütalâa yürütmekten ihtimam­ tüphaneler ilh-hep vakfın mevzuu olabi­ la içtinab edeceğiz. Zirâ, öyle vakıflar len, ammeye hizmet görücü tahsislerdir. vardır ki devletin kuruluş gayesi olan ve Allah indinde sevaba, mükâfata ve mağ­ polis veya jandarma devleti adı verilen firete nâil olabilmek için, yalnız câmi, mahiyet ve gayesine muvazi hizmetler mescit, sebil veya çeşme vakfı yapmak görmektedir. Bir devletin donanmasına şart değildir. Diğer konularda vakıf ya­ sulhde veya savaş anlarında yardımı isr panlar da Allah indinde aynı sevaba nâil tihdaf eden vakıflar, orduya hizmeti gâ- olurlar. Zirâ Kur'anı Kerim'le Hadisi şe­ yc edinen tesisler bu zümredendir. Şu riflerde ve büyük İslâm müçtehidleriyle halde makaledeki esaslar. Devlet mefhu­ âlimlerinin tefsirlerinde vakfın gayesini mu "eski" ve "modem" gibi lâfızlarla câmi, mescit, sebil ve çeşmeye hasredici bölünmeye tâbi Jcılmaksızın kül olarak hiç bir kayde raslanamamaktadır. (1). nazara ahnmak lâzımdır.

Hazrcti Peygamberden itibaren âdc- 1) Bu beyanlarla câmi, mescit, sebil va- kıflann yapılmasının doğru olmadığı asla ifade tâ müslümanlar arasında bir müsabaka edilmek istenmemektedir. Çünki bunlar da am­ şevk ve hamlesi ile yapılmakta olan va­ me hizmetidir ve hayır müesseseleridir. 46 Prof. Dr. ŞAKÎR BERKİ

Ahlâka ve adaba aykın olmayan ve eden Devletlerin bütçesinde vakıfla başa­ maksadı hayrî olup, az çok ebedilik arz rılmış olan amme hizmetlerine sarf edi­ eden umuma yapılmış her teberrû vakıf lecek paralar, daha mühim amme hiz- hükmündedir; İslâm dininde de keyfiyet etlerinin daha şümulle ifası uğrunda sarf tamamen bundan ibarettir. edilir ki, bütün bunlar millet ve devlet için münakaşa götürmez birer kazanç­ İslâm dininde bir müslümanın vakıf- tır. dan scvab kazanabilmesi için mutlaka Ziraî memleketlerde, hayvancılıkla bir vakfı müstakillen, kendi başına, ken­ iştigal eden memleketlerde mer'a vakıf­ di ve münhasır malî imkânı ile yapmış ol­ ları, koruluk ve hattâ orman vakıflarının ması da şart değildir. Şu halde parası ve­ Devlet hazinesirje sağlayacağı muazzam ya gayrımenkulü olmakla beraber, bir tasarruf da hesaba katılmak lâzımdır. vakfı tesise yetişmeyenler, vakıf yapma mcyyil ve hissinden uzaklaşmamahdır. Zi­ Bu misaller gösterir ki, vakıflar am­ ra, gerek İslâm dininde ve İslâm huku­ me hizmetlerine doğrudan doğruya iş­ kunda, gerek muasır hukuk sistemlerinde tirâk eden hususî teşebbüslerdir. Ve zen­ müşterek vakıf tesisi imkân dahilindedir. gin veya fakir her devletin mevzuatında İki veya on kişi hayra sarf etmek istedik­ kabul edilmiştir. Vakıflar olmasa idi, on­ leri paralarını, bir araya getirerek bir ların tedarik edeceği amme hizmetlerini. bina yaptırıp müştereken ve her birinin Devlet bizzat temine mecbur kalacak ve ayrı ayrı adını taşımak kaydiyle bir mek­ bu suretle bütün amme hizmetlerinde va­ tep veya hastahane vakfı yapabilirler. Ke­ kıfların sağlayacağı nakdî yardım nisbe- za mirasçılar arasında iştirâk halinde tinde bir azalma vâki olacaktı, veya mev­ mülkiyet mevzuu olan bir gayrimenkul cut amme hizmetlerinin şümulünü arttır­ de, her mirasçının adı zikredilmek üze­ mak o nisbetde imkân haricinde kalacak­ re vakfedilebilir. Nihayet, vakıf yapmak tı. Bu itibarla vakıflara Devletin daimî isteyen bir şahıs, başkası tarafından yapı­ ve döner sermayeli ihtiyat bütçesi demek lan bir hayır müessesesine veya bizzat de hatâ olmaz. Devletçe inşa' edilmekte olan bir hasta­ Vakıfların Devlete hizmeti bu kadar hane veya mektebe vakıf maksadiyle bir bâriz olunca, milletde vakıf yapma tema­ meblâğ tahsis ederek bu müesseselerde yülünü fazlalaştırmak ve daim kılmak bir odayı veya bir mahalli, vakıf olarak çarelerine tevessül ctnıek, medenî olduğu tahsis etmek imkânı da bulabilir. Mev­ kadar millî bir vazifedir. Bu çareleri aşa­ zuat bu neticelere isal edecek kadar mü- ğıdaki bakımlardan tetkike çalışacağız: saitdir. Bü hakikatler bilindiği takdirde henüz birlikde vakıf yapma temayülü 1 — Vakıfların medenî kanunun ba- belirmemiş olan rhemleketlerde, bu tema­ bazı hükümlerindeki ıslahat ve değişik­ yül de köklcşerek vakıfların âdedi artar likle teşviki, ve hayra tahsis edilmek istenip de yetme­ Z — Din ve vicdan hürriyetine ria­ yeceği endişesiyle muattal kalan veya fu­ yet suretiyle vâkıfların teşviki ve arttırıl­ zulî yere elden çıkarılan servetler Dev­ ması, lete (millete, halka) amme hizmetlerin­ de yardımcı olabilmek bahtiyarlığı bah­ 3 — Dinî sahada uyarma yoluyle va­ şeder. kıfların teşviki, 4 — Vakıflar İdaresinin faaliyeti ile Fertleri vakfa ehemmiyet veren mem­ vakıfların teşviki, leketlerde Devlet, bütçesi ile başaramadı­ ğı işler, ferdî teşebbüslerle başarılmış A — Vakıfların sürekH şekilde kont­ olur. Bundan başka halkı vakfa itibar rolü, VAKIFLARIN DEVLETE VE DEVLETİN VAKIFLARA HİZMETİ 47

B — Mazbut vakıfların her nev'inin vakıf fuzulî hal alırsa, emvalinin, mede­ muhafazası ve idaresi, nî kanunun mahsus hükmü mucibince benzer gayeli maksada veya sair hayra C — Fuzulî memur ve müstahdem tahsisi muhakkaktır. kullanmaktan içtinab. Mezkûr ibare bu malların bizzat va­ 1 — Vakıfların medenî kanunun ba­ kıf hükmî şahsı tarafından devri ferağ zı hükümlerinin ıslahı ve değişUcliği ile edilemeyeceği keyfiyetini istihdaf ediyor­ teşviki. sa, bu kabil devri ferağ memnuiyetinde Türk Medenî kanununun 322. inci de isabet olacağı kanaatini izharda hatâ maddesinin son ibaresindeki hüküm, va­ olmaz; zira hiç bir vakıf emvali elinden kıfların teşviki ve çoğaltılması fikri ile çıkarmaya vakfın mahiveti ve gâyesi ica­ gayrı kabili telif olduğundan, kaldırılma- bından ona mezun değildir. A, bir va­ h, yerine tamamen aksi manâda bir hü­ kıf yapıp vakıf idaresine vakıf emvali is­ küm konulmalıdır. Maddenin son ibare­ tediği zaman başkasına devri ferağ etmek sine kadar olan memnuiyete itiraza ma­ yetkisi verse, bu yetkiye dayanarak vakıf hal olmasa bile, son ibare, zannımızca İdaresi vakfedilen mallan her zaman dev­ hukuka da aykırıdır. Zirâ. bu hüküm redip, vakfın inkırazını temin edebilir ki, umumî olup, bir şahsın sırf tasarruf nisa­ böyle devri ferağ yetkisi, vakıf yapma bı veya onun bir cüz'ünde devri ferağ maksadı ve vakfın daimiük ve ebediliği edilmemek üzere aileye yapılabilecek ile kabili telif olmaz. Vakfın da medenî olan vakıf tasarruflarını da hükümsüz ad­ kanundaki hükmî şahıslardan olması ve detmektedir. Bu hüküm her şahsın ta­ her hükmî şahıs gibi mamelekî tasarruf­ sarruf nisabı üzerinde sahip olduğu ser­ lara ehil bulunduğu hakikati, vakfı iza­ best tasarruf selâhiyetine uygun düşme­ leye müncer olabilecek şekildeki tasarru- diği gibi, tasarruf nisabı hududu dahir fata şâmil olamaz. Vakfın gâyesi ve ma­ linde yapılması mümkün ve muhtemel hiyeti, vakıf hükmî şahsiyetinden bu yet­ olan bu kabil vakıfların yapılmasına da kiyi kaldırır. Hattâ vakfiyede vâkıfın ak-, açıkça manî olmaktadır. Acaba mezkûr si manâda derpiş edeceği her şart bâtıl ol­ memnuiyet hangi sebebe binaen vaz edil­ mak lâzımdır. îşte vâkıfın devri ferağ edi­ miştir? Devri ferağ memnuiyetinin mül­ lememek şartiyle aile vakfı tesisinin câ- kiyet hakkına aykırı düşeceği mülâhaza- iz olacağını bu izahata muvazi şekilde sımı nazara alınmıştır? Vakıfda daimîlik anlamak lâzımdır. ve hattâ ebedilik vasfı bu mülâhazayı muhik göstermez. Şu halde, bir şahıs, ta­ İsviçre ve Türk Medenî kanunları­ sarruf nisabının tamamı veya bir kıs­ nın ölüme bağlı tasarruf hukuku sistemi mın bir ailenin mevcut veya gelecek mûrisin iradesine mümkin olduğu kadar mensuplarına vakfederken işbu vakıf riayet ve itina, vasiyet hukukunun bel ke­ malların aile efradı tarafından devri fe­ miğini teşkil eder. Şu halde şahıslardan rağ edilemeyeceği şartını ileri sürmüş ol­ tasarruf nisabı dahilinde ölüme bağlı ve­ ması, memnû şardar zümresine dahil ol­ ya neticeleri hayatda tahakkuk edecek madığı gibi, tesisin daimîlik ve ebedîlik olan senetle bir aileye vakıf yapmak ar­ vasfı ile de hem ahenk olmakla, meşrû zusunu izale etmek, tasarruf hukukunun addedilmek icab eder. Dikkat edilecek aha prensibi ile de bağdaşamaz. cihet, böyle bir şartın yapılan aile vakfı­ Eğer mezkûr hükme başka mesnet na mevzuu teşkil eden emval ve sair kıy­ mevcut ise, böyle nazik bir meselede sevk metlerin her ne suretle olursa olsun, in­ edilen maddelerde bu sebebin anlaşılma­ tikaline mâni olmadığıdır. Filhakika, sını temine medar bir sarahat veya delâ­ böyle bir vakfın gayesi hâsıl olmaz veya letin hiç değilse kısa bir kayıtla yer al-. 48 Prof. Dr. SAKİR BERKİ ması, kanun yapma san'atınm icabından ması, aklı selime uygun düşmeyeceği gi' olurdu. bi, amme menfaatine ve millî hi

cger İsviçre Medenî Kanununda Diyanî 100 sene müddetle bir hastahane, mek­ tesisler Devlet tarafından teftiş ve mura­ tep ve sair tesisinde cemiyet ve memle­ kabeden istisna edilmiş iseler, bunun ma­ ket için sağlanacak faydanm küçüm­ kul bir sebebi vardır: O yerlerde bu ka­ senmesi akla gelemez. Keza bir kayna­ bil vakıflar tarih boyunca Kilise ve §ua- ğın bulunduğu arz parçasının mülkiyeti abatının sürekli ve ciddî kontrolü altın­ intikal etmeksizin de vakfı bilâ tereddüt da bulunmaktadır. Türkiye'de böyle bir mümkündür. Medenî kanun nehci ile teşkilât ve bu teşkilâtın bu gibi vakıfla­ telif edilebilen bu noktai nazarlar esasen rı teftiş ve murakabe yetkisi olmadığına isviçre ve Türk hukuklarında itiraza mar göre, Türk Medenî Kanunu isviçre'den hal vermez*. ahnırken, isviçre Medenî Kanununda 2 — Din ve vicdan hürriyetine ria­ yer almış olup, sebebi şevki biraz evvel yet suretiyle vakıfların teşviki. kayd edilen maddesinin aynen benimsen­ Vakıf temayülü, din nazara alınmak­ miş olması, buraya kadar izahına çalışıl­ sızın bütün insanlarda müşterek yardım mış olan diğer sebebler de nazara alınır­ hissini ifade eder ise de, vakıf yapılmar sa hakikaten hatah ve mahzurlu bir ha­ sında, başlangıçta da kayd edilmiş oldu­ reket teşkil etmiştir, isviçre Kanununun ğu üzere, dinlerin ve bilhassa İslâm dini- aile vakıflarını da Devletin kontrol ve murakabesinden müstesna kılan hükmü­ 1) İsviçre M. K. Md: .87/1. ne' gehnce, bu hususda isviçre Kanun Vâ- 2) Türk Medenî Kanununun 79. uncu mad­ zunın da bu hükmü koyarken 79. uncu desi İsviçre kanununun 86. ncı maddesine, 80. ninci maddesi 87. nci maddesine tekabül et­ madde ile 80. ninci madde' izah edilir­ mektedir. ken arz olunan sebeblerden dolayı bu iki 3) Türk M. K. Md: İsviçre M. K. Md. madde arasındaki tezadı görmemiş oldu- 4) Burada kayd etmeden geçmek istemedi­ ğimiz bir hususa temas etmeliyiz: Vakıf hu- duğunu ifadeye mecburuz. kunun inkişafında himmetleri pek büyük olan Vakıf yapma meylini ve vakıfların şü­ ve en ince teferruatı ihtiva eden eserler ver­ miş bulunan İslâm hukukçularının, vakfın yal­ mulünü arttırmak için Medenî kanunla nız rakabede mümkün olduğuna dair bulu­ ilgili olarak akla bir cihet daha gelmek­ nan içtihadı, şahsî kanaatimizce münasip tedir: Prensip itibariyle vakıf, tesis edi­ bulunmadığı ve vakfın şumullendirilmesi ve kolaylaştırılması zaruretiyle de bagdaşıcı ol­ lecek emvalin rakabesini vakıf hükmî madığı gibi, İslâm hukukunun temelini teşkil şahsına intikâl ettirir. Bunun vakfın ebe­ eden Kur'an ve Hadis kaynaklariyle de hem diliği ile kabili telif için bir içtihad oldu­ ahenk sayılamaz. Zirâ gerek Kur'anı Kerim­ ğunda şüphe yoktur. Lâkin Medenî ka­ de, gerek Hadislerde vakfın rakabeye hasrı­ na dair bir delâlet dahi yoktur, bilâkis Cena­ nunlardaki aynî haklarla ilgili sair hü­ bı Peygamberin her meselede ve hukukda da kümler nazara alınarak vakfın kolaylaş­ kabili imtisal olup "güçleştirmeyiniz, kolay- tırılmasına ve şumuUendirilmesine dair laştınnız" mealinde muhteşem buyrukları vardır ve bu Hadisin sahih Hadis olduğunda tedbirler aranırken bu prensibin istisna eh ufak tereddüde mahal yoktur. İslâm müç- kabul edebileceğini teyid eden hükümler­ heditleri vakıf hakkında bu Hadisi Şerifi den istifadeye çalışmakta zarurîdir, inti­ göz önünde tutarak içtihad tesisine mecbur fa hakkının, aynî irtifak haklarının vak- iken, maslahat veya zaruret gibi hukuk pren­ siplerini bu içtihada mesnet ittihaz etmiş ol­ cdilmesi, bir tesise hasrolunması müm- dukları anlaşılmaktadır. Halbuki, Kur'anda cûı^du^Zirâ Medenî kanuna göre, inti­ veya Hadislerde bir meseleyi aydınlatacak ka­ fa ha'fek\ hilâfına sarahat bulunmayan yıt varken şahsî içtihada itibarın câiz olma­ yacağı bir hakikattir. Aynı mucib sebeblerden '•'.';|İal'lerde^.İ0O sene müddetle devam eder'. dolayı daimîyet vasfiyle değil, ebediyet vas­ Bıi müddetin amme hizmetlerinin görül­ fı ile vakıf yapılabileceği noktai nazarı da mesi içih az çok daimiyete yakın mü­ doğru yanlış, şahsî düşüncemize göre isabet­ sizdir. 50 veya 80 sene müddetle vakıf yapı­ nasip' bir müddet olduğunda şüp­ lamaması hangi makûl sebebe dayandırılabi- he yoktur. Bir gayrımenkulün geliriyle lir?. 50 Prof. Dr. ŞAKİR BERKt nin büyük tesiri olmuştur. Müslüman mescit, sebil, ilh gibi dinî vakıfları ilgile­ Devletlerinin vakıf mahzenlerindeki vak­ ri haricinde bırakmamalı, hattâ onların fiyelerin tetkiki ve bu hususda bir ista­ kontrol ve teftişinde methaldar buluna­ tistik, keyfiyeti teyide kâfidir. Şu halde rak, harab olmamaları için iktiza eden Hukuk Devleti zihniyetinin mümessili alâkayı göstermelidirler. Bu alâka dinî ve müdafii olan Devletler, onları kuvve­ hisler tesiriyle vakıf yapan veya tesisler den fiile intikâl ettiren Hükümetler, ida­ ihdasına meyyal millet mensuplarının resiyle mükellef oldukları milletin dini­ vakıf hamlesini kamçılayıp misillendire- ne gereken saygı ve itinayı göstermek, ceği gibi, daha evvel uzun boylu ve ka­ kanunî hiç bir sebep yok iken dinî his­ nunî delilleriyle izah edilmeye çalışıldı­ leri yipratıcı, o hisleri küçümseyici ha­ ğı üzere, bizzat devletin amme menfa­ reket ve icraatdan içtinab etmekle mü­ atini, yâni kendi menfaatini siyanet etme­ kelleftirler. Esasen, bu hürriyetin Hukuk si manâsına da gelir^. Devleti zihniyetinde riayet görmesi icab eden hürriyetler zümresinden olması, İn­ 3 — Dinî sahada uyarma yoluyle san Hakları zihniyetinden ayrılmamış vakfın teşviki. olan Devletlerin anayasaları ile Ceza ka­ Halkı, bilhassa din şevki ile vakıf nunlarına intikal de etmiş olması, geniş yapmaya mütemayil fertleri vakfa teşvik- ve dar manâsiyle bütün hükümetlerin ve de din sahasında bilgi edinmenin büyük şuabatının din ve vicdan hürriyeti saha­ dahli olduğunda şüphe yoktur. Bu itibar­ sında tâkip etmekle mükellef bulunduk­ la bilhassa memleketimizde bu saha ile ları icraatın nasıl olması icap edeceğini ilgili teşekkül ve müesseselerde İslâm di­ açıkça gösteren dehllerdir. Kısa bir şekil­ ninin vakfa dair esasları vâzıh şekilde, de neticeyi ifade edelim: Dİn ve vicdan sık sık anlatılmalı, vakfa dair Kur'anı hürriyetine icab eden hukukî ve kanunî Kerimdeki esaslarla Hz. Peygamberin saygı ve itinayı göstermeyen hükümetle­ muhteşem hadisleri izah olunmalı ve ay­ rin halkında dinî hislerle vakıf yapma nı faaliyet, câmi ve mescitlerde vâizler hamlesi azalır ve hattâ bir gün ortadan tarafından dinleyenlere anlayabilecekleri kalkabilir; çünki böyle halkde, dinine şekilde ve basitlikle anlatılmalı^ hattâ haksız olarak aykırı icraatde bulunan, di­ Devlet radyosunda dinî ve ahlâki konuş­ nî temayüllerini hiçe sayan bir Devlete ma saatlerinde vakfın en büyük bir sada­ yardım olmak üzere mal ve mülk tah­ ka, en hayırlı içtimaî ve iktisadî yardım sis etmektense, bu malları başka yerler­ hamlesi olduğu izah edilmelidir. Bundan de ve ferdî menfaat için istihlâk etme­ başka, imam Hatip okullarına öğretmen nin evlâ olacağı şeklinde maşeri bir his, olacak olan zevatın vakıf bilgisi ile olan inkisar ve küskünlük belirir. Devlet İda­ öğrenimini muhkem kılıp, tevsî etmeli­ resinde yalnız hukuk bilgisi, teknik kâfi dir. değildir; Devlet İdaresi indelhace içtima­ iyat ve ruhiyat bilgisine de muhtaçtır. 1) En sert devlet rejimlerinde bile, halkın fıtreti ile, fertlerin tab'ı ile alâkalı temayül­ Cemiyet psikolojisi, toplum ruhiyatın­ ler lehine tâdilât yapılmakta olduğu zamanı­ dan bihaber şekilde Devlet idare edildi­ mız umumi siyas! tarihinde sarahatle görül- ği tarihde kayd edilmediği gibi, halde de meketdir. 2) Bu hususda 79. uncu ve 80. ninci mad­ görülmez*. deler arasındaki irtibatsızlığın izahına dair olan kısma bakınız. Hükümetlerin din ve vicdan hürri­ 3) Hiç şüphesiz bu faaliyet din bilgisi sa­ yetine saygı ile ilgili dikkat ve itinaya hasında eyi yetiştirilmiş olan elemanlarla te­ dair bulunan başka bir cihete de işaret min edilebilir. Binnetice bu elemanları yetiş­ tirmekle görevli her çeşit teşekkülün de ted­ zarurîdir: Hükümetler, vaktiyle veya ris programında bu zarureti karşılayabilecek halde yapılmış olan dinî tesisleri, câmi. ıslahatın yapılması zarurîdir. VAKIFLARIN DEVLETE VE DEVLETİN VAKIFLARA HtZMETÎ 51

5 — Vakıfların Vakıflar İdaresinin idaresi muhtemeldir. Vakıfların hepsi faaliyeti ile teşviki. amme hizmeti gördüğünden, her vakfın amme menfaatlerinin mümessiH olan A — Vakıfların sürekli şekilde kont­ Devlete izafetle Vakıflar İdaresince kont­ rolü. rol edilmesi bizce itiraza mütehammil Devletlerin vakıflarla ilgili teşkilâtı­ değildir. Bundan dolayıdır ki, tesis nın, vakıfları sürekli ve ciddî şekilde kont­ senedinde veya ölüme bağh tasarruf- rol altında bulundurması, icab edenlere da aksi manâda koyduğu her şart da kanundaki müeyyideleri tatbik etmesi, ilk bâtıl olmak lâzımdır. Böyle vakfın mu­ plândaki vazifesidir. Devletin bu mühim kadderatına menfî şekilde tesiri olabile­ vazifedeki ihmaline şâhit olan ve bu ih­ cek şartlar, vâkıfın vakfiyedeki ve hele mal yüzünden vakıfların gayelerinin hâ­ ölüme bağlı son arzularındaki kayıdar sıl olmadığını gören ve hattâ bu sebeple muhteremdir diye kabul edilemez. Zirâ, bir çok evkafın inkiraz etmiş olduğunu vakıf tekemmül ettikden sonra muhas- müşahede etmiş veya duymuş olan fert­ sas mallar artık ammeye intikal etmiştir lerde, vakıf yapmak arzusu aramak mu­ ve vâkıfın o emval üzerinde hakkı yok­ haldir. Zira vakıf suretiyle umuma tah­ tur; binnetice o emvali her türlü arzu ile sis etmiş oldukları kıymetlerin ve cervet- takyid eylemek yetkisi de mevcud ola­ lerinin bu iik vazifenin yapılmamasın- maz. dan veya fena yapılmasından heba ol­ B — Mazbut vakıfların her nev'inin makta bulunduğunu gören fertler o ce- miyetde vakıf yaparak ikinci bir serve­ muhafazası ve idaresi. tin aynı suretle heder olmasına rıza gös­ Devletin vakıflarla ilgili teşkilâtı, is­ terecek kadar saf değildir. Yaptığı vak­ ter vakıfların (bizde sâbık hanedan va­ fın kontrolde alâkasızhk ve ihmalden ga­ kıfları), ister sair şekilde mazbut hale yesini hâsıl edemediğini görmüş olan' gelmiş bulunsun, her çeşit vakfı vâkıfın çok zengin bir fertdc de, yapmayı tasav­ en sağlam bir emanetçisi gibi muhafaza vur ettiği ikinci ve müteakip vakıflarda ve idare ile mükelleftir. Bu gibi vakıfla­ İsrar etmek hevesi kalabileceğini düşün­ rı yapanlar hayatda olmasalar, hattâ ne­ mek de çok güçtür. Demek oluyor ki, silleri münkariz olmuş olsa bile, bu va­ vakıfların ciddiyetle kontrolü, tasavvur ha­ zife olanca titizlikle yapılmalı, vakıf ya­ linde bulunan diğer vakıfları da kuvveden pan ve evlâdı ve akrabası hayatda bile de­ fiile çıkmasını sağlamaya hizmet eder ki, ğildir, binnetice ihmalden kim mütees- bunda cemiyet ve devlet için büyük isti­ si rolabilir şeklinde ki bir mülâhaza ile fade âşikârdır. bu vakıfların muhafaza ve idare vazife­ sinde aksaklık gösterilmemelidir. Zirâ Hiç bir vakfın hiç bir mülâhaza ile bu vakıfları idare edenler, ammenin em­ Devlet kontrolü haricinde kalmaması valinin idaresiyle mükelleftirler. Mazbut icab eder. Bu hususu daha evvel izah et­ vakıfların ilgisizlik yüzünden heder ol­ miştik. Bu sebebe binaendir ki, İmpara­ duğunu gören ve duyan halkda vakıf torluk vakıf hukukunda "müstesna va­ kıflar" adiyle anılan Eizza ve Guzzat va­ 1) Vakıf (Tesis) daima ölüme bağlı tasar­ kıflarından bile, hakkı mükteseb naza­ rufla olmaz; Vâkıf hayatda iken de yaptığı riyesi dahi ehemmiyete alınmayarak, is- vakfın semerelerini görmek isteyebilir. Bunun içindir ki, gerek İslâm hukukunda, gerek Me­ tisnaiyet kaldırılmış, Devlet kontrolüne denî kanunda iki çeşit vakıf kabul olunmuş­ tâbi tutulmuştur. Zirâ, vakıf kim tarafın­ tur: Medenî kanunun 74. üncü maddesinin 2. dan yapılmış olursa olsun ve mütevellile­ inci fıkrası tesisin resmî senetle yahut vasi­ ri ne kadar muhterem olurlarsa olsunlar, yet tarikiyle vücut bulacağını beyan etmek­ tedir ki, resmî senetle olanı vâkıfın hayatda her vakfın gayrı kasdî olarak da fena iken yapacağı tesise dairdir. 52 Prof. Dr. ŞAKİR BERKİ

yapma meyli azalır, hattâ yok olur. Zi­ gâyesiyle telif edilemeyen cihetlerde sarf ra vâkıf, tahsis ettiği mallarla hem am­ edilmemesi lüzumu malûmdur. Bu züm­ meye devamh jekilde hizmet mülâhaza­ reden olarak Vakıflarla ilgili tcşkilâtda sından hareket etmiş, hem namının ip lüzumsuz memur ve müstahdem, ister üst kasını arzu eylemijtir. Her vâkıf bilir kademelerde olsun, ister alt derecelerde veya bildiği mefruzdur ki, yaptığı vakıf bulunsun, kullanılmamak lâzımdır; Zi- idaresiz ve bakımsız kalınca imdada ye­ râ, fazla kullanılacak olan memur ve tişecek olan, amme hizmederinin ilk müstahdemlere verilecek maaş veya üc­ mümessili bulunan Devletin bu hususla ret nisbetinde, vakfın gayesi ve amme ilgili teşkilâtıdır, işte vâkıf, vakıf yapar­ menfaatine olan hizmeti azalır. Mütevel­ ken bu inançtan da kuvvet alarak para­ li ücrederini vakfiyedeki şartlara aykırı sını veya sair emvalini amme hizmetine düşecek şekilde arttırmamak da aynı ted­ tahsis eylemiş bulunmaktadır. birler zümreskıdendir. Bir vakfın bir mü­ tevelli tarafından idaresi mümkün iken, C — Fuzulî memur ve müstahdem müteaddit mütevelli tâyin edilmemesi de kullanmaktan içtinab. aynı zaruretin âmir bulunduğu tedbirler­ Vakıflardan, Devlete, ammeye vâki dendir. olacak olan yardımın matluba uygun ola­ bilmesi için, vakıf gelirlerinin vakfın Prof. Dr. Şa\ir BERKi ANADOLU — TÜRK ŞEHRÎ TARIHÎ GELIŞMESI, SOSYAL VE FIZIKÎ ÖZELLIKLERI ÜZERINDE BAZı GELIŞMELER

Prof. DOĞAN KUBAN

Anadolu şehri hakkındaki bilgileri­ çüde şehirleştiği görülmektedir. Orta Bi­ miz yok denecek kadar azdır, özellikle zans devrinde bu şehirlerin ortadan kalk­ Türk şehrinin fizikî gelişmesi, bu gelişme tığı söylenemez. Fakat Bizans hakimiye­ ile ilgili tarihî ve toplumsal veriler, siste­ tinin sonlarında, özellikle Orta ve Doğu matik bir araştırma konusu şimdiye ka­ Anadoluda ayni yoğunluk kalmamıştır. dar olmamıştır. Bugünkü Anadolu-Türk Herhalde Tema' sisteminin, şehirlerden şehrinin kendinden önceki Anadolu şehir­ çok müstahkem mevkilerin, kalelerin ya­ leriyle olan ilişkisini de pek bilmiyoruz. şamasına elverişli olması, İstanbul'un poli­ Doğrusu istenirse, Anadolu veya başka tik nüfuzunun zayıflaması bu sonucu do­ ülkelerdeki Bizans şehirleri hakkında da ğurmuştu. bilgilerimiz çok kıttır. îslâm kültürü için^ Onbirinci yüzyıldan sonra, bu bin de de, şehir, sosyoloji ve hukuk bakımın­ yıllık şehirler ülkesi, çok kuvvetli göçebe dan etrafh olarak ele ahndığı halde, bir eğilimleri olan bir toplumun eline geçip, fizik bütün olarak araştırma konusu na­ Türkler, Anadolunun çehresine kendi diren olmuştur.* Bu bakımdan Türk şeh­ damgalarını vurunca, eski şehirlerin rinin gelişme sürecini üzerine oturtacağı­ strüktürel gelişmesine hakim olmuş eği­ mız verileri sabırla toplamak, bu arada, limler ortadan silinmiş oldu. Gerçekten doğrudan doğruya şehirler üzerinde ça­ de, bugünün Anadolu şehri, bir lyonya lışmak gerekmektedir. Bu önemli konu­ şehri tasavvurunun adeta karşı kutbunda- ya, basit bir giriş olmak üzere, yayınladı­ dır. Bu şehirlerde her zaman Hitit, Hel­ ğım bu notlar, bugüne kadar toplanmış lenistik, Romalı veya Bizansh espriyi ya­ bilgilerin kısa bir özeti, kısmen sentezi ni­ kalamak kabil olabilir. Fakat Türk dev­ teliğindedir. Bilgilerimizin gerçekten çok ri, kendinden öncekilerin izlerini orta­ sınırlı olması, bazı değerlendirmeleri zo­ dan silecek kadar uzun sürmüş ye eski runlu olarak sübjektif yapmaktadır. devirlerdenberi devam eden gelişmeleri Hakkında tarihî ve arkeolojik verile­ bulmak, bazı detaylar dışında, adeta im­ re sahip olduğumuz erken yerleşmelere kânsız hale gelmiştir. sahip ülkeler arasında, Anadolu en eski­ lerinden biridir. Anadolunun bugünkü şe­ Türkler tarafından Anadoluda ku­ hirleri içinde, ilk yerleşme tarihleri İsa'­ rulmuş büyük şehirler çok değildir, Fa- dan 1000 yıl ve daha öteye gidenler bu­ lunmaktadır. Bir çok şehirlerin tarihini 1. Yakındoguda bir tslâm şehri için ya­ Hellenistik devre kadar indiriyoruz. Ger­ pılan en kayda değer araştırma J. Sauvaget'- nin 'Alep' Essal sur le ddveloppement d'uM çekten de îskenderden sonra ve Roma ha­ grande ville syrlenne, des orlglnes au milieu kimiyeti sırasında, Anadolu'nun geniş öl­ du XIX e slöcle, Paris, 1941 adlı kitabıdır. 54 DOĞAN KUBAN kat bugün, eski yerleşmeler üzerinde de­ panyaya kadar uzanan ülkelerde, benzer vam etmiş şehirlerle, Türkler tarafmdan bir şehir düzeni yarattığı görülmektedir. kurulmuş olanlar arasmda, herhangi bir Bazan ileri sürüldüğü gibi, Müslü­ strüktürel fark bulunmamaktadır. Türk man şehirlerinin esas elemanlarının daha şehri, eski veya yeni, her bölgede, benzer eski şehirlerde bulunanlara benzedlmesi, bir kimlikle karşımıza çıkıyor. Bu kimli­ yanlış değerlendirmelere yol açabilir: ğin, İran, Türkistan ye diğer İslâm şehir­ Müslüman şehrinin pazarı, çarşısı Roma leriyle, genel sosyal ve fizikî benzerlikle­ forumuna tekabül etmez. ÖzeUikle ilk ri, Türk öncesi elemanları üzerindeki ge­ Müslüman şehirlerinde, cami, fonksiyo­ lişmesi, yeni bir sentez olarak, kendine nu itibariyle, ne Roma Bazilikasına nc özge nitelikleri bu kısa araştırmanm ko­ de Hıristiyan kilisesine benzer. Belki nusunu teşkil etmektedir. ikisinin bir toplamıdır. Bazan şehir ol­ manın prerogatifi olarak kabul edilen ha­ A) TARtHÎ FON. mamlar da^ Romalılarda olduğu gibi, halkın eğlencesi için tesis edilmiş anıtsal 1. İslâm Şehri yapılar olmamıştır. Arap şehirlerinin sos­ yal karakteristikleri de kendilerine mah­ Egli'nin dediği gibi "şehir Arapların sustu. Bu bakımdan, bazı yüzeysel ben­ hayatında önemli ve fazla değer verilen zerliklere bakılaralc İslâm şehirlerinin bir nitelikte olmamıştır."" Bununla bera­ "üzerine oturdukları eski şehirlerin, a- ber 'medine' yani şehir, medeniyetin bu­ macı, strüktürü üzerinde hiç bir etki yap­ lunduğu yerdi. Nitekim İbni Haldun şe­ madıklarını'"' söylemek doğru değildir. hir hayatının tek medenî hayat olduğu nu belirtmişti. Fiziksel ve sosyal yönden islâm şeh­ İslâm dünyasında, gelişmeleri açısın­ rinin asıl büyük özelliği, Egli'nin de be­ dan, Mekke, Şam, Halep, Kudüs gibi İs­ lirttiği gibi °, onun mahallelere bölünme- lâm öncesi olan şehirlerle, Kûfa, Basra, siydi. Toplumdaki etnik ve dinî farklar Bağdat, Fustat, Kayrevan veya Medinet- bu bölünmeyi, belki de, zorunlu kılıyor­ ez-Zahra gibi yeni kurulmuş olanları bir­ du. Böylece her kabilenin ayrı bölüme birinden ayırmak doğru olur. Bu ikinci sahip olduğu ilk karargâhlardan. Hali­ grup şehir, halifeler tarafmdan, çok kere fe Mansurun Bağdadına ve çok daha ye­ belli plânlarla kurulmuş, fakat, daha çok, ni zamanlara kadar, malıalle bir ünite bir hükümdarın. içinde bulunduğu tesa- olarak kalmıştır. Eski Şamda olduğu gi­ düfî koşullar sonucu ortaya çıktıkların­ bi mahalleler birbirlerinden bazan du­ dan, genellikle, hükümdarların ölümün­ varla da ayrılıyordu. den sonra ortadan kalkmışlar, ya da, baş­ Fizikî planlama bakımından, İslâm langıçta birer askerî karargâh nitehğinde dünyasının coğrafî yerinin yapı ve şehir olan Basra ve Kûfa gibi, ilk kuruluşla­ biçimi üzerinde önemU etkisi olmuştur. rındaki düzeni kaybetmişlerdir. Bu şe­ "İçeriye dönük ev, dar, gölgeli sokak, hirlerin ilk strüktüral özelliklerinin son­ üstü kapalı pazar yeri, çeşmeler ve su yo- raki gelişmede ne ölçüde etkili olduğu ko­ laylıkla tespit edilemez, örneğin ilk ka­ 2. Egli, E., Geschichte des Staedtebaues, rargâh şehirlerin bir Roma şehri veya as­ 2 cilt, Erlenbach-Zürich, Stuttgart, 1962, s. 257 kerî kampı gibi oluşunun, sonraki kong- 3. Grünebaum, G.E. von, , Essays in the nature iand growth of a cultural lomerasyonun şekillenmesini yönlendir­ tradition, lit. bas., Londra, 1961, s. 141 diği iddia edilemez. Genel olarak, bazı 4. Ibid., s. 144 mimarî farklar olmakla beraber, Arap 5. Egli, Op. clt., s. 258 6. Barthold, W.. İslâm Medeniyeti Tarl- dünyasının Mezopotamyadan Fas ve İs­ hi, Istanbul, 1962, s. 36. ANADOLU - TÜRK ŞEHRİ 55

lu sevgisi ve onların ihtimamla ele ahn- rak birleşmiş bir 'entite' idi. Şehirli olma­ ması islâm şehrinin, iklim'e bağlı, önem­ nın da özel bir niteliği yoktu."° Şehir li özellikleridir.'" yerine Mahalle, şehirli de bir yere men­ sup olma hissini yaratıyordu. Bu özellik­ îslâm şehirlerinin geometriden uzak ler, yakın zamana gelene kadar, Avrupa havası, Ortaçağ Avrupa şehirlerinde de uygarlığının şehir geleneğinde buldukla­ vardır. Polisin sevkedici prensipleri ol­ rımıza aykırıdır. Daha çok modern dün­ madan, bir şehrin yavaş yavaş, organik yanın şehir düzenine, özellikle Yeni dün- gelişmesi kendi kendine bir geometri do- yanınkine benzemektedir. Bugünün bü­ ğuramazdı. Ancak bir hükümdar ferma­ yük Amerikan şehrinde de, bir şehirli ol­ nı, Bağdat gibi tam daire plânlı bir şeh­ manın özel bir niteliği olmadığı, ve onun rin, ya da Samarra gibi aksiyal kompozis­ yerini, etnik, dinî veya ırkî ayırımın al­ yonların -uygulanmasına yol açmıştır. dığı gözlenebilir. Buna bakarak, bu özel­ Bu şehirlerin evrensel özellikeri ola­ liklerin sadece îslâma özgü olmadığı ile­ rak ortaya konan oluşlar içinde, şehrin ri sürülebilir. merkezine yerleşen Cuma Camisi vardır. Kültürel bakımdan, bütün îslâm şe­ Bazan kendisine bağlı olan devamh pa­ hirlerinin baş özelliği, politik bilinçsizlik zar yeri ile beraber, şehrin sembolü gibi ve kendi kendini idare yokluğudur. Bu kabul edilmiştir. Şüphesiz bu da sadece yüzden de, Müslüman şehirlerinde görü­ îslâm şehrine özgü bir özellik değildir. len fizikî düzensizliği, şehirlinin müşte­ Her büyük uygarlık düzeyinde, şehir, bu rek yaşama iradesini temsil eden herhan­ iki ana fonksiyona tekabül eden yapıla­ gi bir sorumlu makamın varlığından ha­ ra, strüktürünün önemli elemanları ola­ berdar olmayan şehirlinin davranışında rak, merkezi bir yer vermiştir. Bir sem­ aramak doğru olabilir. Grünebaum.la be­ bol olarak caminin. Ortaçağ katedralin­ raber "îslâm şehirlerinin. Yunan ve Roma de paraleli vardır. Çarşının bir yerleşme­ şehri gibi, tek tip bir uygar hayatın ifa­ nin merkezinde olması ve tapınakla biı desi olmadığını""* söyleyebiliriz. Çünkü fizikî düzen içinde bir araya getirilmiş îslâm uygarlığı, bir çok oryantalist ve olması, Arap tilkelerindöki şehirlerde îslâmcınm düşündüğü kadar tek biçimli özellikle Suriye ve Mısırda, Roma devri­ olmamıştır. nin bir derivasyonu olabilir. Grünebaum örtülü kumaş pazarları (Kaysariyye)nin Bizans 'Basilike' sinden geldiğini ve An- 2. Tür\istan ve Iranda §ehir takyadaki çarşıların, bunların en önce ak­ Türk - îran dünyasının Arap sınırla­ la gelen örnekleri olduğunu iddia eder.* rından Sinkiang'a kadar uzanan ülkele­ Fakat, çoğu îslâm şehirlerinde, şehir mer­ rinde şehirlerin genel bir şeması vafdır. kezi, cami ve çarşının bağlantısı, plan­ örneğin Horezm'de M.S. 8. yüzyılda, bir lanmış bir düzen içinde değildir. Üstelik şehir şu üç elemandan meydana geliyor­ ticaret bölgelerinin yer ve organizasyon­ du: içinde, aristokratların yaşadığı ve za- ları, bütün îslâm ülkelerinde ayni değil­ naatlerin toplandığı Şahristan veya asıl dir, îrau ve Türkistanda, göçebelerle ya-^ şehir; Şahristanın içinde, sarayla idarî pılan ticaretin - şehirlerin fizikî biçimini bölümleri ihtiva eden içkale. Şahristana etkilediği görülmektedir. bitişik olarak 'Rabad' Bazan 'Birûn" ola­ Sosyal yönden, şehrin kendi kendini rak da adlandırılan bu üçüncü eleman; idaresi islâmî bir kavram değildir. Yine Grünebaum'ın belirttiği gibi îslâm şehri 7. Egli, Op. cl»., s. 266 8. Grünebaum, Op, clt,. s. 146 "az veya çok yerleşmiş, gruplardan mey­ . 9. Ibid., s. 1İ2 dana gelmiş, idarî ve fonksiyonel • ola­ 10. Ibid., s. 154 56 DOĞAN KUBAN

genellikle ticarî eylemleri barmdınyor- aksiyal düzenleri, Semerkant ve Buhara­ da Timur devrinde, ya da, İranda Şah Mavera-üri-nehr'de Belh'in strüktürü Abbas'ın İsfahanında görüğümüz gibi, bu üç elemandan meydana gelmişti, ve daha çok gec devirlerin ürünüdür. Bu ge­ Şahristan'la Rabat'm duvarları arasında lişmeler eski Sasani geleneklerinin yeni­ beş kilometrelik bir mesafe bulunuyor­ den canlanması, ya da, Egli'nin ileri sür­ du." Şahristan içinde bulunan içkaleler düğü gibi, Türklerin getirdiği bir eğihm her zaman duvarla çevrili değildi.'^ Ba- sonucu olması konusunda kesin bir şey zan, Buharada olduğu gibi, içkale, Şah­ söylemek zordur. ristan içinde değil, falcat ona bitişik ola­ Bu Türk-İran dünyasının ortaya rak inşa ediliyordu.'* Fergana'nın sınır koyduğu üç esas elemanh şehir yapısı A- şehirlerinden biri olan Uzgend'in de ben­ nadolu - Türk şehrini etkilemiş olabilir. zer bir strüktürü vardır.'" Fakat Anadolu şehirlerinde, Orta Asya- Bu bölgedeki bir çok şehirlerin tica­ dakine benzer, bir 'Rabad'ın varlığını reti Türklerle idi. Bizzat göçebe Türkle­ gösteren bir veri, şimdiye kadar bulunma­ rin, Avrasya steplerinin güney kuşağm- mıştır. da şehirler kurduklarını da biliyoruz. Ib- ni HordadbiK, erken 9. yüzyıldaki Türk 3. Anadolu Bizans Şehri ha\- şehirlerinin varlığından söz etmektedir.^" \inda\i bilgiler: Herhalde bu Türk ş,ehirleri de, strüktür Islâmın yükselişinden sonra, Anado itibariyle, yukardaki şehirlere benzemek­ ludaki Bizans şehirleri gittikçe fakir ve teydi. Muhtemelen, pazarların, şehrin dış bakımsız bir duruma düştüler. 7. Yüzyıl­ kapıları yakınında, ya da Rabat içinde dan 11. Yüzyıla kadar, ülkenin askerî oluşu, şehir gelişmesinin erken bir safha­ örgütleşmesine paralel olarak, özellikle sına tekabül etmektedir. Arap hakimi­ Orta ve Doğu Anadoluda "şehirlerin de­ yeti zamanında ve sonra, ticarî eylemle­ vamlı bir 'şehir niteliğinden uzaklaşma' rin ağırlık merkezi, Şahristanda cami et­ sürecine girdiği'"' ileri sürülebilir. Şe­ rafına nakledilmiş olmalıdır." hirler Ostrogorski'nin iddia ettiği gibi, Bartold'a göre, duvarlarla ayrılan ma­ sayıca fazla azalmamış olsalar bile,''? kü­ halleler geleneğini, îrana Araplar getir­ çülmüş ve fakirleşmiş oldukları kabul e- mişlerdir. Moğolların 1221 de tahrip et­ tikleri Mery'de (Sultankala), 11-12. yüz­ 11. Mongait, A.; Archeology İn the USSR, Pelican. London 1961, s. 243-44 yıllarda, mahalleler duvarlarla birbirlerin­ 12. Barthold. W., Turkestan down to tlie den ayrılıyorlardı.** Şehrin ticarî bölümü Mongol Invasion, Londra, 1958, s. 78 Şahristan'da idi.'* 13. Ibid., s. 84 14. Ibid., s. 100 Genellikle, Orta Asyanın bir çok böl­ 15. Ibid, s. 157 gelerinde, îslâm öncesi şehirlerinin ol­ 16. Ibid, s. 205 dukça muntazam bir plân şeması olduğu 17. Barthold, W., İslâm Medeniyeti Tarihi, fstanbul. 1962, s. 40 ve geometrik olarak tanımlanabilecek bir 18. Ibld« s. 37 sınıra sahip oldukları görülüyor, örnek 19. Egli, Op. elt„ s. 303-4 olarak Hiva plânı zikredilebilir. Sonra­ 20. Ibid, Şekil: 222, 223. 225 ları şehirler, daha düzensiz bir gelişme 21. Zakythinos, D.. «Die Byzantinische Stadt», — P. Dölger, H. — G. Beck Dlskus- gösteriyorlar. Surlarla çevrilen bu şehirler­ sionbeitraege zum XI. Internatlonalen Byzan- de, Taşkent ve Samarkand'da olduğu gi­ tinlstenkongress, MUnchen', 1958, Münih, 1961, bi, merkezde çarşılar bulunuyor, yollar s. 75-102 de. bak: s. 82-3 .22. Ostrogorski, G., «Byzantine cities in merkezden surlara doğru ışınsal olarak the early Middle Ages», Dumbarton Oaks açılıyordu." Büyük yapıların anıtsal ve Papers, 13 (1959), s. 47-66 ANADOLU — TÜRK ŞEHRİ 57 dilebilir. Eğer şehrin "tek istihsal biçimi bir yapı düzenine"" irca olmuştu. Bu şe­ ziraat olmayan ve hukukî bir statüsü olan hirlerin formel özellikleri hakkında tah­ bir topluluk" olduğu şeklindeki sosyolo­ minde bulunmak oldukça zordur. Kan- jik tanımlama esas alınırsa, Arap razzia'- takuzenin RumeUnde 'Servia şehrini an­ larından sonra, Bizans şehirleri köyleşme­ latan deskripsiyonu bazı genel çizgileri ğe yüz tutmuştur. D. Zakythinos Bizans ortaya koymaktadır.^* Yazılı kaynaklar­ İmparatorluğunun Asya eyaletlerindeki dan Bizans şehrinin morfolojisi hakkın­ durumu şöyle anlatıyor: "Anadolunun iç da bazı bilgiler, zamanla elde edilebilir. kısımlarındaki zengin şehirler, razzia Fakat arkeolojik bulguların, bu şehirle­ ve akınların bütün sonuçlarını hissettiler. rin fizikî çehrelerini 'reconstitue' etmesi Kendilerini savunma zorunluklarına uy­ oldukça zordur. Belki terkedilmiş 'Cas- dular. Bu adaptasyon çabasının sonucu tra'ların etüdünden, son devir Bizans yer­ ortaya çıkan sistemler ilkeldi. Şehir de leşmeleri hakkında daha fazla bilgi edin­ bu katı sadeliğin içinde eridi." Eski şe­ mek kabil olacaktır. hirler böylece 'castra'lar haline geldiler. "Ekonomik bakımdan, Ortaçağ Bizans Sosyal yönden, dinî azınlıkların tec­ şehri, ticaret ve zanaatdan çok, toprak rit edilmesi îslâm şehirlerine benzemek­ üzerine dayanıyordu." Eski anlamda bun­ tedir. II. ve 12. Yüzyıllarda Yahudilerin lara şehir demek zordur. Bu devirde Be­ ayrı mahallelerde oturduklarını görüyo­ lediyelerin otonomisi de son bulmuştu." ruz.'" Nüfusun bir yerden bir yere taşın­ Şehir ekonomisinin tarıma dayandığı hu­ ması Bizans imparatorları için de normal susu başka yazarlar tarafından da belirtil­ bir pratik olduğu için, farklı etnik grup­ miştir.''' Mevcut belgelerden açıkça anla­ ların, ayrı ayrı mahallelerde oturmuş ol­ şılmaktadır ki, Anadolunun Antik şehri ması da muhtemeldir. Orta Bizans ça­ 7. Yüzyıldan sonraya yaşamamıştır. Bir ğında, ekonomik hayat daha çok tarıma çok şehrin de 7. ve 8. Yüzyıldan son­ dayandığı için, büyük toprak sahipleri­ ra ortadan yok olduğu gösterilmiş­ nin, kendi bölgelerinde asıl söz sahibi ol­ tir." Makedonya Rönesansının da bu dukları, hükümet merkezinin otoritesinin durumu çok fazla değiştirmediği dü­ zayıfladığı görülmektedir. Türklerle de- şünülebilir. Bu yüzden Anadolunun vamü ilişkileri olan şehirler bu durum Hıristiyan nüfusunun azalıp azalma- dan istifade ederek, başşehire kafa tut­ dığı henüz cevap verilmiş bir soru değil­ muşlardır. dir. Bu konuda bütün otoriteler ayni fi­ 'Tiladelfiya (Alaşehir) şehrinin sa- kirde değildir.^" Fakat büyük anıtsal ya­ pılara sahip, zengin, gelişmekte devam 23. Zakythinos, D., Op, Clt., s. 83-85 24. Tivcev, P., «Sur le cit^s byzantines eden şehirlerin artık varolmadığı kabul aux XI-XII siĞcIes», Byzantino-Bulgarica, I, edilebilir. Sofya. 1962. s. 181. Şehirlerin ziraî karakterleri hahkmda Kirşten de, şehirlerin büyük ölçüde bir tica­ Daha sonraki Türk şehirlerinin ge­ ret ve endüstriyi geliştiremediklerini belirt­ lişme eğilimlerinin anlaşılması için, bü­ mektedir. Bak: Beitraege s. 96. yük veya küçük Bizans şehirlerinin fizi­ 25. Kajdaîi, A.P., «Les villes byzantines kî ve sosyal karakterini tanımak büyük aux VII-Xr sidcIes», Soviet Archeology, 21 (1954). s. 164-188 zikreden: P. Lemerle, bir önem taşımakta ise de, onların, özel­ Beitraege , s.91 likle fizikî görünüşleri hakkındaki bilgi­ 26. Vryonis. S.. «Problems of Byzantine lerimiz çok yetersizdir. », Tarih Araştırmaları Dergisi, An­ kara, 1963. cilt I. sayı 1, s. 117 ved. Antik devirden itibaren Anadolu 27. Mueller-Wiener, W. Beitraege , s. 101 şehri gittikçe küçülmüş, nihayet son za­ 28. Bak: Beitraege s. 81 ved. manlarda surların içinde, "köye benzer 29. Tivçev. Op. clt., s. 158 58 DOĞAN KUBAN

kinleri, kendilerine karşı çaresiz bir du­ dir. Fakat, Kirsten'in belirttiği gibi, bu rumda olan İmparator îzak Angelus'a hareketlerin Anadolunun şehirler fizyono­ karşı kendi beyleri olan Teodor Manka- misini köklü olarak değiştirip değiştirme­ fa'yı desteklemişlerdi. Sonradan Manka­ diğini, bugünkü bilgimizle söyleyemiyo- fa Konyaya kaçmıştır. Muhtemelen şe­ ruz. hir, Selçuklularla iyi ticarî ilişkiler geliş­ Anadolu şehrinin Türkleşmesinin üç tirmişti, ve Bizantium'un boyunduru­ cephesi vardır: Eski şehirlerin gehşme- ğundan kurtulmak istiyordu." Tivçev, si ve yeni bir şehir fizyonomisinin doğu­ Bizanslılardan çok Konya sultanlarına şu; yeni şehirlerin kurulması veya mey­ yakın başka Bizans şehirlerinden de söz dana gelişi; göçebelerin şehirli oluşu. etmektedir.'" Yeni fethedilmiş bir şehire bir emir Sonradan Türk şehirlerinde de oldu­ veya komutan, vali atanıyordu. Sultan ğu gibi, özellikle erken devirlerde, Bizans oraya hemen bir kaç idare adamı yollu­ toplumunda da, zanaatlarnı loncalar ha­ yordu. Antalya Türklerin eline düştüğü linde örgütlendiğini ve toplum hayatın­ zaman "Sultan önce Mübarizeddin U- da etkili olduğunu biliyoruz.^' Fakat da­ zunka§'ı vali olarak yollamış, sonradan ha geç devirlerde bu loncaların karakte bir kadı, bir kâtib, bir müezzin bir de ri ve toplumsal rolleri hakkında fazla bil­ imam göndermişti. Ayrıca bir mihrab ve gimiz yoktur. Anadolu Türk şehirlerin­ minber yapılmasını emretmişti"" Şehir de, Hıristiyanların çoğunlukla zanaatle duvarları tamir edilmiş, ele geçen mallar­ uğraştıkları göz önünde tutulacak olur­ dan bir kısmı dinî yapıların yapılması sa, bu örgütlenmenin kaderini öğrenmek için ayrılmıştı." Yeni Türk şehrinin ilk büyük önem taşımaktadır. sakinleri askerler arasındaki 'ikta'- sahip leriydi.'^ Anadoludaki Bizans toplumunun Fethin sağlamlaştırılmasından sonra, bazı davranışlarının Türk istilâsından orduyla beraber dolaşan dervişler, bir kı­ sonra devam etmiş olması muhtemeldir, sım halk, tüccarlar, başka bölgelerden ö örneğin, şehirlerle köyler arasındaki e- zel olarak getirilenler, yeni şehirlere yer­ konomik ve dinî bağların önemli teza­ leşiyorlardı. Şehirde kalan Hıristiyan hürlerinden biri olan muhtelif azizlerin halk 'cizye' ödeyerelc yeni koşullara uy­ kudandıgı 'bayram-pazar' günleri veya mağa çalışıyordu. Aksarayi, 13. Yüzyıl Panegyria (panayır)ların ''^ bir kısmı hâ­ sonunda, devletin gelirleri arasında ciz- lâ Anadolunun muhtelif bölgelerinde de­ ye'nin halâ büyük bir yekûn tuttuğunu vam etmektedir. yazmaktadır."" Bilindiği gibi, Hıristiyan

4. Bizans şehrinden Tür\ ^clmne 30. Ibld, s. 179 ved. 31. Pigulevskaya, N., Beitraege s. 102 Bugüne kadar Anadolu şehrinin bir Burada Mezopotamya şehirleri söz konusu kültürden diğer bir kültüre geçişinin edilmiştir. basamaklarını tespit edebilmişj değiliz. 32. Vryonis, OP. clt, s. 127 33. Ibn Bibi, (cQuelques chapitres de Bu geçişin eski şehirlerin ve sakinlerinin l'abrâgĞ de Seldjougnameh», par M. Charles yokedilmesi şeklinde olmadığı açıktır. Schefer. Paris. 1889, s. 56 ved. Hattâ âni askerî istilâya uğramış bölge­ 34. Sayar, M., «The Empire of the Sel- lerde bile, bir ortadan kaldırmanın bel­ cuqides of Asia Minör», Journal of Near Eastern Studies, X/4 (1951). s. 277 gesi ortaya konmamıştır. Türklerin sız­ Gordlevski'nin Rum Selçukluları Tarihin­ ması karşısında, köylerin bir kısım hal­ den naklen. kının şehirlere kaçmış olması, şehir hal­ 35. Akdag. M.. Türklyenin içtimaî ve ik­ tisadî Tarihi, I. cilt. Ankara. 1959. s. 4 kının da daha Batıdaki bölgelere gitmek 36. Zikreden. Köprülü, F.. Osmanlı Dov- için yerlerini terketmiş olmaları normal­ letinin Kuruluşu, Ankara. 1959. s. 81 AiMADOLU - TÜRK ŞEHRİ 59 halk dinlerinde serbest bırakılmıştı. İlk aydınlatıcıdır.^^ Bu bölgedeki şehirler, 12. devirlerde ıkilise ve caminin yanyana ol­ Yüzyılda, Istanbuldaki İmparatorlar tara­ ması olağandır. Bazı bölgelerde Hıristi­ fından kendi hallerine bırakılmışlar ve bu yanların yüksek idarî mevkilere çıktığı şehirlerin sakinleri ile, bölgede 1070 den- bile görülmektedir.'' Bununla beraber, beri gözüken Türkler arasında bir 'modus Hıristiyanların yeni toplumdaki en önem­ vivendi' teşekkül etmişti. Bölgenin merke­ li katkısı zanaat alanında idi. zi Laodicea'nın ticaret ve zanaatı, pohtik durumun sonucu olarak, kötülemiş, her­ Şehirlerin islâmlaşması, genel olarak, halde şehir nüfusu da azalmıştı. Uç Türk- ağır ağır olmuştur. Bazan, uzun bir süre, leriyle, askerî uç haline gelen Bizans şe­ Batuta'nın Erzincan için belirttiği gibi, hirlerinde kalanlar, akritoi'ler arasında, Türkler azınlıkta da kalmış olabilirler. benzer bir yaşama düzeni içinde bulun­ Bununla beraber, süratli bir Türkleşme­ maktan dolayı, ortak bazı davranışlar or­ nin de örnekleri vardır, örneğin Sam­ taya çıkmış olabilir.^' Türkler, Laodicea sun 13. Yüzyılda çabuk Türkleşcn bir yakınında, adını ondan alan Lâdik (De­ şehir olarak zikredilebilir.'' 1074 te Türk­ nizli) şehrini kurdular. Ticarî bağlar, lerin eline geçen Amasyanın, 14. yüzyıl-— Türklerle Hıristiyan kadınlar arasında da Hıristiyan nüfusu çok azdı." Wittek evlenmeler, Türklerin politik ve ekono­ bu gelişmeyi Ankara için, detayU olarak mik baskısı yüzünden halkın kısmen is göstermiştir.^" lâmlajması gibi gelişmeler sonunda, Lao­ Yeni gelenler, hemen bir namazgah dicea yavaş yavaş terkedildi ve Ladik eski yapmakla beraber, eski kiliseleri de ca - şehrin yerini aldı. İbni Batuta, 13. ve 14. miye çeviriyorlardı. Gelen Türkler, yüzyılların Ladik'inin oldukça refah için­ şehrin terkedilmiş mahallelerine ve her­ de olduğunu anlatır. halde merkezdeki en önemli bölüm­ Türklerin eski şehirler ve kastralar lere yerleşmiş olmalıdır. İçkalede ise, yakınında yeni yerleşmeler kurmalarının yeni Türk valisi, eski hıristiyan vali­ nin yerini alıyordu. Zaptedilen şehirler­ 37. Cahen, C. «Le Diyarı Bakr au temps de, eski tesislerin kısmen yaşamaları da des premiers Urtukides», Journal Asiatlque, normaldi. Bursa, Havza gibi şehirlerin 1935, s. 268 birer banyo şehri olmaları, Roma devrin­ 38. Cumont. F. Anderson P., Studia Pon- flca III. R6cueil des inscriptions grecques den itibaren fonksiyonel bir sürekliliğin et latînes du Pont et de L'Armenie, Bruxelles, varlığını göstermektedir. 1910. s. 5 _i9._J.f)id, s. 109-114 a — Eski yerleşmelerin teşvik ettiği ye­ 40. Wittek, P., Zur Geschiclite Angoras im Mittelalter» Festschrift G. Jacob. 1932, ni yerleşmeler: s. 329-54 41. Marmara Bölgesine yerleşen Türk­ Bir Bizans şehri yakınında bir Türk lerle Bizanslı halk arasındaki benzer ilişki­ şehrinin meydana gelmesi yavaş yavaş, ler için bak: harpsiz dönüşümün ilgi çeken bir örne­ M. Akdağ, «Osmanlı İmparatorluğunun ğidir. Yukarıda baz^ı Bizans şehirleri ile kuruluş ve inkişafı devrinde Türkiyenin ik­ tisadi vaziyeti». Belleten XIII (1949). s. 499-500 Konya sultanlığı arasındaki ilişkilerden 42. Ramsay. W, M.. The Cities and Bis­ söz edilmişti. Bizans şehirleri civarında hoprics of Phrygia, 2. çilt( Oxford, 1895, s. yaşayan göçebe Türkler, şehirlilerle, kıs­ 14 ved. 43. Ibid, s. 299 Ramsay VII. Louis'nin men mal mübadelesi şeklinde ticarî ilişki­ ordusuna hücum eden kuvvetlerin Türk ve lere girişmişlerdi.** Ramsay'ın, Türklerle Hıristiyanlardan meydana geldiğini belirt­ Bizanshlar arasında bir çekişme alanı o- mektedir. Uçlarda iki taraf arasında benzer bir ruh halinin ortaya çıkmış olabileceğini lan 'Lycos' (Çürük-su) vadisinde bu iliş­ P. Wittek de belirtmiştir. Bak: The Rise of kiler ve sonrası hakkında verdiği bilgiler the , 1938. 60 DOĞAN KUBAN

bir başka örneği Eskişehirdir: Eskişehir mahallesinden dokuzunun adı bir zaviye­ Dorylaeum'dan üç kilometre uzaklıkta­ ye tekabül etmekteydi.''* Sultan şehrin dır. İyi su kaynaklan civarında kurulmuş nüfusunu arttırmak için, şeyhlerin ailele­ olan Eskişehir, çok eski devirlerden beri rine timarlar dağıtmıştı." Bu örnek geç iskân edilmiş bir yöre idi. Türkler jehri devirden olmakla beraber, vakıfla beraber 1074 te tahrip etmişlerdi. İmparator Ma kurulan bir zaviyc'yc ait örnekler erken nuel şehri tekrar ele geçirmiş, ve muhte­ devirlerde de çoktur. Ve şehirlere nüfus melen Dorylaeum'un yerine yeni, müs­ çekmenin normal bir yolu idi. Burada tahkem bir şehir kurdurmuştu." Türkler şeyh ve dervişler, yeni toplumun göçebe­ ovada eski şehirde yerleştiler." leri yerleştirme gayretinin temsilcisi ola­ Ramsay, Konya Güneyinde Maden- rak görülüyor. Ahiler ve Dervişler yer­ jehir civarında yanyana bulunan Türk ve leşme sürecini göçebeliğe karşı koruyan Hıristiyan şehirlerini zikretmektedir. elemanlar oluyor." Muhtemelen bir 8. veya 10. Yüzyıl yerleş­ Elde bulunan belgeler zaviyelerin te­ mesi olan Hıristiyan şehri daha büyük, sisi ve sonradan yerleşmelerin çekirdeği daha yüksekteki Türk şehri ise daha kü­ haüne gelmeleri hakkında çok aydınla çük fakat müstahkem idi. Zamanla aşağı tıcıdır. BiUnmcyen ve dost olmayan bir şehir ortadan kalmıştır. Sonradan Türk ülke göçebe Türklere açılmıştı. Harpçi şehrinin de terkedildiği anlaşılmakta­ dervişler ve onları takip edenler Batıya dır." akının öncülerini teşkil ediyordu. Zaviye­ Anadolu'da bir çok Türk şehrinin ler başlangıçta Ribatların ödevini görmüş­ meydana gelmesinde, eski şehirlerin yer­ tür. Nitekim bazı belgelerde ribat olarak leşmeyi teşvik edici bir rolü olmuştur. Bu adlandırılmışlardır. İleriye akının basa­ komşuluğun sosyal strüktür ve fizikî gö­ makları oldukları gibi, yolcular için yata­ rünüş bakımından ne derecede etkili ol­ cak ve yiyecek temin ediyorlardı. Bunları duğu araştırılmağa muhtaç bir konu ola­ bizzat dervişler, ya da, bazı özel imtiyaz­ rak ortada durmaktadır. larla, sultan ve emirler tesis ediyorlardı. b — Yerleşme ajanları olarak derviş­ Bir çok belgede bunların fonksiyonunun "ayende ve revendeye hizmet" olduğu lerin rolü. açıkça ifade edilmiştir." Bazı bölgelerde Anadolu-Türk şehirlerinin kuruluş ve gelişmesinde, halkın dinî inançlarının 44. Charanis, P., «On the frontiers of the temsilcisi olan dervişlerin, geliçme meka­ Empire of Nicaea», Orientalia Christiana niği ile yakın ilgisi olmuştur. Wittek, Periodica, 13 (1947). s. 59 45. Wittek, P., «Von der byzantinischen Köprülü ve başkaları, Anadolu fethinde zur tiirkischen Toponymie», Byzantlon, 10 Gazilerin, Abdalların, bir başka deyim­ (1935) , s. 50 le Horasan erenlerinin önemli bir rolü 46. Ramsay, W. m. — Bell, G. L., The thousand and one churches, Londra, 1909, s. olduğunu göstermişlerdir. Osmanhların 7 ved. erken devirlerinde, derviş zaviyelerinin 47. Barkan, ö .L., «Osmanlı İmparator­ bir çok köyün çekirdeğini teşkil ettiğini luğunda bir iskân ve kolonizasyon metodu ve bu dervişlerin kolonizatör olarak öne­ olarak Vakıfar ve temlikler. I. İstilâ devir­ lerinin kolonizatör Türk dervişleri ve zavi­ mini, Barkan zengin belgelerle belirtmiş­ yeler». Vakıflar Dergisi, II (1942), s. 255-353 tir." 48. Konyalı, 1. H., Erzurum Tarihi, İs­ tanbul, 1960, s. 59. Şehirlerde bir şeyhin zaviyesi etra­ 49. Ibld, s. 61 fında meydana gelen mahallelerin çoklu­ 50. Wittek, P., «Deux chapitres de l'his- ğu, zaviye adıyla anılan sayısız mahal­ toire des Turcs de Roum», Byzantton, 11 (1936) , s. 294 ved. leden anlaşılmaktadır. Osmanlılar Erzu- 51. Barkan, Op. clt., s. 309, 351. 314, 316 rumu ele geçirdikleri zaman, şehrin oniki veb. belgeler ANADOLU — TÜRK ŞEHRÎ 61

zaviyeler arasının bir günlük yolculuğa ması için çalışmalar henüz yetersizdir. tekabül edecek şekilde olması, bunlara Fakat bunlar aktif yerleşme ajanları öde­ dervişler tarafından idare edilen hanlar vi görmüşlerdir. Anadolu'da köy strük- olarak bakılabileceğini gösterir. Değişik türünün esas itibariyle Türk olmasında plânı ve civanndaki Alara hanı, bunun büyük rolü olmuştur. bu karakterde bir yapı olmalıdır. Belki c — Göçebelerin yerleşmesi. de bundan mülhem olarak, bazı vakfiye­ lerde, büyük kervansarayların zaviye ola­ Kanımızca göçebelerin yerleşme sü­ rak adlandırıldıkları da vâkidir. Bir çok reçlerinin nitelikleri Anadolu şehrinin belgeden, Selçuk sultanlarından bu yana, karakterinin meydana gelmesinde önem­ zaviyelerin yolların hassas noktalarında, li rol oynamıştır. Göçebelikten yerleşme­ dağ geçitlerinde tesis edildiğini gösteren ğe geçişte ilk durak şehirden çok köy ol­ belgelere de sahibiz.*" muştur. Anadolu'nun köylü çehresini zar manmitiza kadar koruması bir tesadüf, Batutanın seyahatnamesinden, şehir­ hattâ sadece ekonomik zorunlulukların lerde Ahilerin de ayni amaca hicmeî bir ifadesi olmayabilir. Göçebe boyları, eden misafirhaneleri olduğu anlaşılıyor. yerleştikleri zaman sadece kırsal yerleş­ Barkan tarafından neşredilen belge meler meydana getirmemiş ve şehirlere lerde, Osmanlı devrinde bir çok zaviye­ de yerleşmişlerdii. Fakat Türklerin ilk nin, daha eski Ahi zaviyelerinin devamı defa, insan eliyle yapılandan çok doğal olduğu görülmektedir." bir çevreyi tercih etmiş olmaları muhte­ meldir. Türklerin göçebe olarak kabulü Zaviyelerin Babaları ve onların mü­ uzun bir süre devam etmiş görünüyor. ritleri, çevrelerini ekiyorlar, ziraatle meş­ Fatih'in kanunnâmesinde "Eğer bir iki gul oluyorlar, evler, ahırlar, mescidler in­ hamr içse, Türk veya şehirli..." şeklin­ şa ediyorlardı." Sonra da onların etrafın­ de başlayan pasaj'da görüldüğü gibi, 15. da halk da yerleşmeğe başhyordu.°' Ka­ yüzyılın ikinci yarısında bile 'Türk" şe­ nunî devrinde yapılmış bir sayım, eski hirlinin karşısında bir sıfattır. Ayni Ka­ uç bölgelerinde, özellikle Batıda, bu ku­ nunnâmede köylü karşılığı raiyyet terimi ruluşların daha yoğun bulunduğunu gös - kullanıldığına göre, "Türk" göçebe an­ termektedir.'^ lamına gelmektedir.''" Ahi zaviyelerinin yerlerini alan son­ raki zaviyeler ve sultanların tesis ettikle­ Uzun zaman, yerleşmiş Türk'ün ha­ ri yeni zaviyeler, şehirlerin büyümesini yatında göçebe geleneklerinin etkisi de­ yüzyıllar boyunca etkilemiş olmalıdır. İlk vam etmiştir, örneğin Anadolu'da yayla­ Osmanlı sultanları babalar için şehir­ ya çıkmak, sadece hayvanı olan köylüle­ ler yakınında tekke ve zaviyeler tesis et­ rin yaptıkları bir iş değildir. Galiba Spen- mişlerdir."' İlk Osmanlı şehirlerinde bun­ gler, yatakların hergün dürülerek yükle- ların hatıraları yaşamaktadır, örneğin 52. Ibld,, s. 318 Edirne'de II. Murad devrinin mutasav­ 53. Ibld;, s. 292 vıflarından Şeyh Şücaeddin için "padişah 54. Ibld., s. 336 ved. bir mescid ve zaviye yaptırmış ve fuka­ 55. Ibld., s. 298 56. Ibld., s. 301 rasına da Muradiye evkafından ta'amiye 57. Ibld., s. 291 (Neşrî'den naklen), s. 293 tahsis etmişti." Orası bugün de "Şeyh Şü- 58. Gökbilgin, M. T., XV-XVI, Asırlarda ca Mahallesi" olarak adlandırılmaktadır." Edirne ve Paşa Livası, Vakıflar - Mülkler- Mukataalar, İstanbul, 1952,- s. 34 Bütün belgeler zaviye ve dervişlerin 59. Kraelitz-Greifenhorst, Fr., «Kanunna­ me Sultan Mehmet II», MltieHungen zur önemini açıkça belirtmekle beraber, bu osmanischen Geschichte, I. cilt (1921-22), s. sorunun bütün ayrıntılarıyla ortaya çık' 9.1. 62 DOĞAN KUBAN

re kaldırılması adetine değinerek, bunu hin bir zaviyesi ve yanında nıescidi olu­ göçebe karakterin devamına bağlamıştı. yordu. Böyle bir gelişme tablosu, İslâm Osmanlı devletinde konar-göçerlerin iskâ­ dünyasının başka taraflarında olduğu gi­ nı sorunu devam etmiş gitmiştir."" bi, Türkiyede de, kendi başına bir bütün olan mahallenin karakteri hakkında ay­ Göçebeler veya köylüler şehirlere yer­ dınlatıcıdır. Aşirete ve boya dayandığı, leştikleri zaman, şehrin ortasında değil, yâni etnik, ayni zamanda dini bir kaide­ fakat çevresinde, şehir duvarlarının dışın­ ye oturduğu için, mahalle kolaylıkla bir da, arabaları, hayvanlarıyla beraber yer­ bütün teşkil edebiliyordu. Mahalle adla­ leşiyorlardı. Hiç şüphesiz, yoğun bir şe­ rının bir aşirete ve şeyhe bağlanması, hir içi atmosferinde yaşayamazlardı. Sau- Anadolu'da sayısız örneğin"' gösterdiği vaget, Halep'te Türkmen askerlerin, Zcn- gibi, olağan oluyor. giler zamanında, nasıl şehrin civarında, önce çadırlara yerleştiklerini, sonradan 5. Şehirlerin \urulu{u ve jizikî şehirli olduklarını ve mahallelerinin şeh­ gelişmeleri üzerinde bazt genel rin dışında olduğunu belgelerle göster,- miştir. Halep'te Eyyubiler zamanında gözlemler ve örnekler. Türklerin oturduğu dış mahalleler, son­ Anadolu'nun hemen hemen bütün radan bütün ayrıntılarıyla adeta ikinci bir büyük şehirleri eski yerleşmelerdir. 12. şehir haline gelmiştir."' yüzyıl sonunda II. Kılıçarslan Selçuk top­ raklarını oğullarına üleştirdiği zaman, Yeni yerleşenler, şehir çevresinde ya- hisselerine düşen şehirlerin hepsi eski yer­ rı-göçebe bir düzende ağaçlar, meyva leşmelerdi. Bununla beraber, daha yukar­ bahçeleri, ağıl ve ahırlar arasında doğaya da da belirttiğimiz gibi, Bizansh yazar­ daha yakın bir çevre yarattılar. Zamanla lardan, tarihi gelişmelerin analizinden, fiziki çevreleri daha fazla şehir karakte­ bir çok bölgelerde büyük şehirlerin Türk­ rine bürününce, kırsal yerleşmenin özel­ lerin gelmesinden önce yavaş yavaş ter- likleri kısmen, ortadan kalktı. Bahçeler kedilip, kendi haline bırakıldığı anlaşıl­ küçüldü. Bununla beraber, Anadolu evi maktadır. bahçe ve yeşili asla bırakmamış, tam "ur- bain" bir çehreye kavuşmamıştır. Geç­ Türk fethinden önce, Bizans devri­ mişte gözlediğimiz bu gelişmenin benze­ nin neler bıraktığı hakkında açık bir bil­ ri, günümüzde büyük şehirl» çevresin­ gi sahibi değilsek de, genel bir fikir sa­ de tekrar etmektedir. Anadolu köylüleri hibi olabiliyoruz. Ekonomik ve politik ayni şekilde şehirli oluyorlar. Gerçi bu değişiklikler, Kilikya gibi sınır bölgele­ süreç Anadolu'ya özgü değildir. Fakat rinin erkenden çözülmesine sebep olmuş­ Anadolu yerleşmelerinin gelişmesi için tur. Buraların eski ulaşım sistemleri yeni karakteristiktir. Göçebelerin böyle bir ge­ gelişmelerle bozulunca, , Bod- lişmeyi zorunlu kıldığı kabul edilebilir. rumkale (Hierapolis Kastabala), Misis gi­ Yerleşmenin niteliği Anadolu evinin şe­ bi şehirler terkedilmiş ve yıkılmışlardı."' killenmesini de etkilemiştir. 60. Ne§rî. KHab-ı Cihannüma, T.T.K. ya­ Şehir karakterinin meydana gelişin­ yını, Ankara, 1949, s. 57a Konar-Göçer'lerin de, göçebe geleneklerinin rolü üzerinde iskân edilmesine ait geniş bilgi ve bibliyog­ önemle durmak gerekir. Yerleşen fertler rafya için, bak: Cengiz Orhonlu Osmanlı İmparatorluğun­ değil, fakat aşiret ve oymaklardı. Nite­ da aşiretleri İskân teşebbüsü, (1691 - 16S6), kim yeni şehirlerin kuruluşunda, gelenle­ İstanbul, 1963. rin oymak oymak yerleştiğini gösteren 01. Sauvaget, J-, Op. clt., s. 118 ve s. 147 belgeler vardır. Aşiretin müşterek bir di­ 62. Barkan, Op. clt., s. 302 63. Gough, M., «Anazarbus», Anatolian ni inancı, şeyhi ve dini lideri vardı. Şey­ Studies, II (1952), s. ANADOLU — TÜRK ŞEHRİ 63

Bazı bölgelerde geç devir Bizans yerleş­ olacaktı. Yerleşen halk arasında göçebe­ meleri zaten seyrektir. H. Rott, yer ad­ ler ve başka köy ve şehirlerden gelenler larının çoğunlukla Türk olduğuna baka- bulunuyuordu. Mahalle adlan, şehrin sos­ rak, Likya'da son devir Bizans şehirleri­ yal strüktürü hakkında aydınlatıcı olu­ nin çok kıt olduğu kanısına varmıştır."^ yor; bunlar aşirederin, yeni gelenlerin Ayni şekilde Kızılırmak bölgesinde Bi­ geldikleri köy ve kasabalann, şeyhlerin zans kalıntıları çok azdır. Son devrin en ve mestçilerin adını taşımaktadır. önemli şehri Kırşehirdi."* Kalabahk ve devlet merkezine yakın bölgelerin son za­ Şehrin gelişmesi yeni mahalleler ku­ manlan da o kadar parlak değildir. Bi­ rulması yoluyla oluyordu. Bir mescit ve­ zanslı yazarlar Menderes bölgesinin bir ya cami, bazan onunla beraber diğer ya­ çöl haline geldiğini yazmaktadırlar. Mi- pılar tesis edilerek, bir Osmanh şehrinin kail Pa'.eologos'un ölümünden sonra, Sa­ nasıl geliştiğini, T. Gökbilginin Edirne'­ karya bölgesi de terkedilmiş görünüyor.™ de mahalleler ve onların kurucuları hak­ Türkler çok şehir kurmak zorunluğunu kında verdiği etraflı bilgiden, gayet açık duymamış olabilirler. Fakat Bizanstan ka­ olarak izlemek kabil olmaktadır." Yine lan şehir mirası pek de parlak gözükme­ Barkanın Neşrî tarihinden Ergenenin ku­ mektedir. ruluşu hakkında naklettiği şu örnek ka­ rakteristiktir: Sultan Murat Ergene köpr Selçuk devrinde yeniden kurulan ge- rüsünü yaptırıp "ol köprünün iki başın hirler hakkında, eski kaynaklardan edin­ mamur itdürüp bir tarafına Ergene nâm diğimiz bilgiler kısırdır. Selçuk sultan­ bir lâtif şehir idüb bir 'âlî' imaret yaptır­ ları Beyşehir gibi yeni şehirler kurmuş­ dı. Andan ol vakit ki imaret yürüdü. Sul­ lar, Alanya, Aksaray gibi şehirleri yeni­ tan Murad Edirneden Ulemayı ve fuka- den inşa etrhişlerdi. Buralara saraylar, rayi cem idüb getirüb evvel aşını kendi medreseler, camiler inşa edilmiş, şeyhler, eliyle üleşdirdi ve çırağın kendu eliyle hocalar davet edilmiş, gaziler, tüccarlar yakdı. Ve yapan mimara hil'atler giydir­ gelip yerleşmişlerdir."' Hattâ şehirlere, di ve çifdikler atâ etd. Ve ol kasabanın başka bölgelerden Hıristiyanların da ge­ halkını avarızdan muaf ve müsellem kıl- tirilip yerleştirildiğini görüyoruz.**. Key- kubatın Beyşehirde bir Cuma camisi vc hamamlar yaptırması, bir İslâm şehrinin 64. Rott, H., Kleinasiatische Denkmaeler," en gerekli ihtiyaçları hakkındaki genel r^ipzig, 1908. s. 344 65. Bittel. K.. 'Kleinasiatische Studien'. kabule uygun düşüyor."* Surlarla çevrili Istanbuler MifJellungen, Heft 5 (1949). s. 39 bu fchirlerin fiziki görünüşleri hakkın­ ved. da bilgi, şimdilik ancak teorik restitüs- 66. Charanis, P., «A note on the popula­ tion and cities of tfe in yonlara dayanabilir. the 13th Century» Joshua Starr Memorial Volume, Jewish Social Studies, No. 5, New Barkan, Osmanlı devrinde, Konya York 1953, s. 136 ved. bölgesindeki küçük Sultaniye şehri hak­ 67. Oral, M.Z.. «Aksarayın tarihî önemi kında bazı belgeler neşretmiştir.'" Bun­ ve VakiHarw-, Vakıflar Dergisi, V (1962), s. 223 lardan anlaşıldığına göre, Kıbrıs fethin­ 68. Niketas Khoniates'e göre «1198 de den sonra, stratejik önemi artan bir yol Keyhüsrev Menderes bölgesine akın etmiş ve üzerinde bulunan küçük bir köyün dc halkı Akşehire götürmüştü.» zikreden: Ram­ say Cities and Bishopries..., s. 23 önemi artmıştı. İkinci Selim buraya bir 69. Yinanç. M.H., Türkiye Tarihi, Sel­ cami, bir imaret, bir han, bir hamam, 39 çuklular Devri I, Anadolunun Fethi, istan­ dükkân ve iki değirmen yaptırmış ve 84 bul 1944, s. 187 köyün gelirini bu yapılanlara vakfetmiş­ 70. Barkan, Op. cif., s. 355; belgeler, s. 362 ved. ti. Buraya yerleşen halk vergiden muaf 71. Gökbilgin, Op. cif., s. 20-64 64 DOĞAN KUBAN dı."'- İdare edenlerin bilinçli ilgileriyle, ruluşlarına kavuşmamış olduğunu gös­ yeni kurulan şehirlerin veya eski şehirle­ termektedir. Keykubat, 19. yüzyıla kadar rin, çok süratli geliştikleri görülmekte­ yaşayan surları, kollektif bir gayretle yap­ dir. H. 935 de M4 mahalle olan Edirne, tırmıştır. Şehrin ilk camileri kiliseden H. 1018 de 290 mahalle olmuştu.'- Ve çevrilenlerdi. Muhtemelen bir Cuma ca­ Selçuk devrinden itibaren, şehirlerin ge­ misi, 12. yüzyıl ortalarında Mesut tara­ lişmesini temin eden faktörlerden biri fından inşa ettirilmiştir. 13. yüzyıla gele­ mecburî iskân ise, diğeri vergi muafiyeti ne kadar, diğer yapılar hakkında pek bil­ ve vakıflar tesisi olmuştur. gimiz olmuyor. Bu devirde şehrin çevre­ sinin de bağhk bahçelik olduğu anlaşıl­ Türkiye'de şehirlerin gelişmesi hak­ maktadır. kında Vakıf kayıtları. Tapu defterleri. Moğol istilası şehrin gelişmesine mâ­ Mahkeme i Şeriye kayıtlan ve Tahrir def­ ni olmamıştıir. Selçuk Mimarisinin en gür terleri gibi çok değerli kaynaklar vardır. zel bir kaç anıtı o sırada yapılmıştı. Şeh­ Bunlardan edinilen bilgiler, şehir strük- rin nüfusu da artmağa devam ediyordu. türünün incelenmesi ve arkeolojik araş­ Moğol istilasından dolayı, şehrin Asya ile tırmalarla birleştirildiği zaman, şehirlerin ilişkisi daha da artmış olabilir. Kuvvetli fiziki gelişmeleri hakkında doğru bir tab­ bir ticaret hayatı, şehri daha zengin ve lo elde etmek kabil olabilir. Fakat bu büyük yapmıştır. Bununla beraber, şeh­ kaynaklar, şimdiye kadar, bu amaçla, şe­ rin surların dışına çıkmadığı anlaşılıyor. hirlerin fiziki çehresiyle ilgilenenler ta­ Eflâki şehirle, sayfiyesi olan Meram ara­ rafından kullanılmamıştır. Barkan'ın sında köşkler, hanlar. Meram da önem­ araştırmaları ve Gökbilgin'in "Edirne ve li yapılar olduğunu yazmaktadır." Kon­ Paşa Livası" adh eseri gibi bir kaynak­ ya 14. yüzyılda önemini koruyor. İbni lar analizi, bu konudaki imkânları gös­ Batuta, geniş sokakları, her zenaat için termeğe yeter. Buna karşılık daha genel özel bölümü olan çarşısı ile Konya'nın bü­ yazılı kaynaklardan elde edilebilecek bil­ yük bir şehir olduğunu belirtmektedir. giler ancak yüzeyde kalan sonuçlara ulaş­ Karaman devrinde şehir yine surlar tırabilir.''' Burada genel gözlemlerle ye­ içindedir. O devirden fazla anıt kalma­ tindiğimiz için, örnek olarak, Konya ve mıştır. Şehrin pek fazla değişmesi. Ka­ Bergamaya ait sadece genel kaynaklara raman Tarihinin gelişmesi içinde zaten müracaat edildiği takdirde elde edilebi­ kabil değildi. Fatih şehri Karamanoğul lecek bir gelişme tablosu çizilmiştir. larmdan aldıktan sonra, sanatkârları İs­ Genel tarihler ve ayakta duran anıt­ tanbul'a getirmiş, İçkaleyi tamirle yetin­ lardan Konyanın gelişmesi hakkınde el­ mişti.'* Bununla beraber 15. yüzyıla ait de edilebilen bilgi şöyle oluyor:" 12. yüz­ 72. Barkan, Op. cit., s. 354-55 (Neşrî'den yılda Konya Türk ve Hıristiyanların naklen) oturduğu, hattâ ibadet yerlerinin bile yan- 73. Gökbilgin, Op. cit., s. 36 yana bulunduğu, ne sosyal ne de fizikî 74. Bu konuda özellikle çok kullanılan yönden fazla gelişmemiş bir şehirdi. Bu Evliya'nın verdiği rakam ve bilgilerin ihti­ yatla kullanılması gerektiği kanısındayız. devirde şehrin surları, içkale hariç, pek 75. Şehir hakkında, genel bilgiler ve kay­ kuvvetli değildi. Bu yüzden de Haçlılar, naklardan derlemeler için Konyalı, î. H., Abi- yüzyıl sonunda, şehri yağma edebilmiş­ deieri ve Kltabe|eriyle Konya Tarihi, Konya, 1964 adh kitaba müracaat edilebilir. lerdir, îbni Bibi'ye göre Keykubatın sal­ 76. Ibni Bibi, Gençosman, M.N. tercümesi, tanatı başlangıcında şehir duvarları yok Anadolu Selçuki Tarihi, Ankara 1941. s. 251 gibiydi.'" Bu durum, Konya gibi bir şeh­ ved. rin bile, 13. yüzyıl başlarında, henüz, yer­ 77. Eflâki, 01. Huart tercümesi, Les saints des dervlches tourneurs, Paris 1918 - 22, s. 291. leşmiş bir Ortaçağ toplumunun bütün ku­ 78. Konyah, Op. cit.. ANADOLU - TÜRK ŞEHRÎ 65 bir vakfiyeden öğrendiğimize göre, şehir hava yaşamakta devam etmiştir. Bir ba­ surları dışmda, kapılar civarında dükkân­ kıma Orta ve Doğu Anadolu'nun eski lar bulunmaktaydı. Belki de şehir yavaş merkezlerinin, eski yerleşmelerin hatıra­ yavaş surlar dışına taşmaktaydı. Bu sur­ sını, Batıya nazaran daha fazla sakladığı lar dışına taşma eğilimi, özellikle Orta ileri sürülebilir. ve Batı Anadolu'da, şehrin fizyonomisini 12. ve 13. yüzyılların ara gelişmele­ etkileyen önemli bir faktör olacaktır. Evr rine sahne olmadan, doğrudan doğruya liya Osmanlılar zamanında, ş,ehrin oniki Bizanslılardan Uç Beyliklerinin eline ge­ anıtsal kapısından sekizinin kapatıldığını çen Bursa, Manisa, gibi şehirle­ bildirmektedir.'" Bu surların 17. yüzyıl­ rin gelişmeleri daha serbest bir yol izle­ da halâ bir geUşme engeli olarak varol­ miştir. Osmanlı İmparatorluğunun Batı­ duğunu gösteriyor. Genel olarak Türkle­ rin kurdukları şehirlerin, surlarla sınır­ da adeta patlama şeklinde olan yayılışı, lanmadan geliştikleri kabul edilebilirse bu şehirlerin çabuk ve açık şehir şeklin­ de, Selçuklular devrinin Konya, Kayseri, de büyümesine sebep olmuştur. 15. Yüz­ Sivas, Sinop, Alaiyye gibi bazı önemli yıldan itibaren Batıdaki şehirler için sa­ merkezlerinin surlarını korudukları ve vunma zorunluluğu kalmamış sayılabi­ bunun, bu şehirlerin Osmanlılar zama­ lir. nındaki gelişmesini de sınırlandırdığı Burada örnek olarak aldığım Berga­ gözlenebilmektedir, örneğin Sivas, geçen ma,*** Hellenistik devirden Son zaman­ yüzyıl sonuna kadar, aşağı yukarı, Key- lara kadar strüktüral gelişmesinin anahat- kubat tarafından yapılan surların içinde larını görebildiğimiz bir şehirdir. Berga­ kalmıştır. ma Roma devrinde Hellenistik şehrin eteklerinde bir açık şehir idi. Devrin son­ Konya sadece eskiden önemli bir larına doğru önemini kaybetmeğe başla­ merkez olduğu için değil, fakat muhte­ mış, bu durum Bizans hâkimiyeti sıra­ melen Osmanlı hanedanının Mevlevi ta- sında da devam etmiş ve şehir git­ rikatiyle yakm ilişkisinden dolayı, önem­ tikçe küçülmüştür. Komnenler zama­ li bir şehir olarak yaşamıştır. Evliya za­ nında biraz itibar görerek yeniden geli­ manında şehirde 170 sıbyan mektebi, AO şir gibi olmuşsa da, 13. Yüzyılda Laska- tekke, 11 imaret, 26 han, bir kapalı çar­ ris şehri ziyaret ettiği zaman, antik ka­ şı, 1900 dükkân ve bahçeler içinde 340 lıntılarla, o zamanki durum arasındaki büyük konak ve saray vardı. Bu rakam­ ölçüsüz fark, kendisini adeta hasta etmiş­ lar aşırı olmakla beraber, rakamların air- ti.*' Fakat şehir henüz bir patriklik mer­ kasında farklı niteliklerde yapı veya ku­ kezi idi. Bu sıralarda Türkler, yavaş ya­ ruluşlar olduğu düşünmek şar tiyle, şeh­ vaş çevreye yerleşmeğe başlamışlar, şeh­ rin önemini kaybetmediğini göstermek­ rin bir kısım halkı, İmparatorluğun baş­ tedir. 17. Yüzyılda şehir nüfusu genellik­ ka yerlerine göçmüştü. Hıristiyan tarihi­ le Türktü. Osmanhlar zamanında Konya- nin sonunda Bergama basit bir kale, ter­ da, Selimiye ile başlayan bir çok anıt ya­ kedilmiş bir şehir durumunda idi. Osr pılmışsa da, bugün şehrin kimliğini et­ manhlar bu yöreye hakim oldukları za­ kileyen elemanların Selçuk devrinden man, bu kale de önemini kaybetmiş. kalanlar olduğu kabul edilebiUr. Anado- lu-Türk şehrinin tarihi karakteri konu­ sunda bu önemli bir gözlemdir. Gerçek­ 79. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, III. cilt, s. İd ved. ten de, Rum Selçuklarının ve Ortaçağ 80. Gelzer, 'Pergamon unter Byzantinen Türk Beylerinin hakim oldukları bütün und Osmanen', Aus der Anhang zu den bölgelerde, uzun ömürlü bir Osmanh Abhandlungen d. könlg. preusslche Akad. d. Wissen., 1903, Berlin, 1903. devletine rağmen, Ortaçağın bıraktığı 81. Ibld., s. 88 ved. 66 DOĞAN KUBAN

Türkler yeniden Roma açık şehrinin üze­ da maddeleri için depo alanjarı, hattâ rine yerleşmişlerdir. Istanbul Patrikliği­ hayvanlar için ahırlar gerekliydi. Günü­ nin 1380-88 arasındaki bir belgesine gö­ müz de bile, bu koşulların yer yer yaşa­ re, şehrin Hıristiyan halkı çok azalmış­ dığını görüyoruz. Anadolu'nun her tara­ tı.'^ Birinci Beyazıt, 14. yüzyıl sonunda, fında ev, aile ve kadın hayatı bu özellik­ buraya bir cami yaptırmıştır. 15. Yüzyıl­ lere sahiptir. Böylece ev ile aile ve ev ile da bir "ribat", diğer bir cami ve başka şehir arasındaki ekolojik ilişkiler, bütün yapılar, bu arada hamamlar inşa edilmiş­ bölgelerde ayni kalmakta, farklı iklirnler- tir. Kâtip Çelebi, kendi zamanında, içia- de, şehrin biçimlenmesini, benzer şekilde de saray olan bir kale, bir çok cami, ha­ etkilemektedir. mam ve çarşıdan bahseder." Çok yakın Şehirlerde konut bölümleri ticaret zamana kadar Bergama 17. yüzyıl fizyo­ bölümlerinden genellikle tamamen ayrı­ nomisini korumuştur. dır. Bir bakıma şehrin erkek hayatından ayrıdırlar, ve özellikle iş saatlerinde ay­ B) SOSYAL, EKONOMİK, İDARİ rı bir kadın dünyası teşkil ederler. Gü­ YÖNLERDEN ŞEHİR KARAK­ nün sonunda, evine dönen erkek için, TER! ÜZERİNE. bahçesi, çiçeği, su sesi ile özel bir dünya vardır. Erkek bu dünyada hükmeden ol­ Türk şehrinin mimari analizine gi­ duğu kadar da, misafir olmuştur. Bir rişmeden önce, bazı sosyal özelliklerini bakıma 'Harem' bu içe dönük mikro- gözden geçirmek gereklidir. Şehrin fizi­ kozmos'un adı idi. ki çehresini açıklamak bakımından, Türk ailesi ve onun yakın çevresi, kanı­ Oturma bölgelerinde ünite'nin ma­ mızca, fonksiyonel "entite" olarak, şeh­ halle olduğunu belirtmiştim. Selçuk dev­ rin sosyal strüktürünün kilidini teşkil et­ rinde mahallenin nitelikleri hakkında mektedir. fazla bir şey söylemek zordur. Fakat Osmanh şehrinin mahallesi yakın za­ Bilindiği gibi, Anadolu'da Türk ailer manlara kadar yaşamıştır. Ve, ayni ol­ si, yakın zamanlara gelene kadar, bir kaç masa bile, daha eski devirler için aydın­ kuşağı bir araya toplayan, kalabahk bir latıcıdır. Mahalle, şehrin sadece fizikî ola­ grup idi. Hayatını genellikle dört du­ rak tanımlanabilecek bir ünitesi olmak­ var arasında geçiren ve esas itibariyle zi­ tan fazla birşeydi. Şehirde sosyal dayanış­ raî bir ekonominin ürünü olarak, köylü' ma, ancak mahalle sınırları içinde, ferde den pek farklı olmayan, şehirli kadının intikal eden bir nitelik taşıyordu. Hattâ günlük ev işleri çok ağırdı. JSTormal ev son zamanlarda, mahalle sakinleri ara­ eylemlerine paralel olarak, ekmek pişir­ sında, malî yardımlaşma bile örgütlen­ mek, yemiş kurutmak, bahçede çalışmak, miştir.*^ 19. yüzyılm ikinci yansına gele­ hattâ odun kesmek bu çalışma programı ne kadar 'imam' mahallenin hem dini içindedir. Ve, şer'an kabul edilen poliga­ hem 'seküler' başı olmuştur. Mahalleli mi, ekonomik sebeplerle, halkın çok kü­ onun, belli fiziki sınırlar içinde cemaati çük bir kısmı için kabil olduğundan, bü­ tün bu işler, ailede tek kadının ve çocuk­ 82. Ibtd., s. 97 larının omuzundaydı. Bütün bu eylem­ 83. Gelzer, Op. cit., s. 102-103 (Kâtip Çeİ3- ler, dış dünyadan ayrı bir çevrede yapılı­ biden). yordu. Bu eylemlere, ev programı içinde 84. İhtiyaç sahiplerine yardım eden 'Ma­ halle Sandığı' halckmda, bak: Ergin, O. N,, bir saha ayırmak gerekiyordu. Bu Türk Şehrinin tarih! inkişafı, İstanbul. 1939, yüzden, ev, nispeten geniş bir alana, açık Ayni konuda M.Z. Pakalm'ın Osmanlı Tarih bölümlere, bahçeye, ağaca muhtaçtı. Zi­ Deyimleri sözlüğü, İstanbul 1946-56. da 'Ava­ rız Akçası', 'Avarız Sandığı', 'Avarız Vakfı" raî bir ekonominin koşulları içinde, gı­ terimlerine bakılabilir. ANADOLU — TÜRK ŞEHRÎ 67

İdi. Mahallenin merkezi,, veya, hiç ol­ Ancak kale tamiri, köprü bakımı, mirî mazsa toplanma yeri, yakmmda imamm yapıların bakımı için, bazı kimselerden evi bulunan, mescit oluyordu. Bir çok veya gruplardan yardım istenirdi. Binler­ hallerde, mesciti yaptıran, hem ona, hem ce insanın, bu basit idari örgütleşme için­ de mahalleye adını vermiştir. Mektep- de, .kendi devirleri için uygar bir hayatı caminin yanında veya içindeydi. nasıl sürdürdükleri, çok eskidenberi ge­ lişmiş bir belediye kavramına sahip Ba- Şehrin yapıcı molekülünü teşkil e- tıhlar, hattâ bugün bizim için bile, anla­ den mahallenin dışında, şehir olmanın şılması zor bir fenomendir. Burada Müs­ temsilî karakterini meydana getiren o- lüman ve özellikle Türk toplumunda, luşları, teorik hatlarıyla islâm geleneği başka ülkelerdekine nazaran çok daha içinde değerlendirmek kabildir. O. Er- fazla gelişmiş olan "Vakıf müessesesi, gin'e göre îslâm fıkıhçıları şehri şöyle sorunun düğümünü çözmektedir. tanımhyorlardı: "Şehir dinî işlere bakan bir müftüsü ve kaza hakkına sahip bir Genel olarak, şehrin bütününü ilgi­ kadısı olan yerdir."'" Eger bu tanımlama­ lendiren her türlü hizmet, cami, okul, nın sınırları içinde kalınırsa, şehrin tek kitaplık, hastane, han, çeşmeler, sebiller, fonksiyonu, şeriata uygun bir hukuk dü­ imaretler, su getirme, bu tesislerin bakı­ zenin hüküm sürdüğü bir hayatın koşul­ mı, hattâ bazan mezarhklar, vakıf kana­ larını temin etmek oluyor. Bununla be­ lıyla yapılmışlardır. Batı dünyasında ki­ raber, şehir düzeninin bu teokratik ka­ lisenin Belediyenin ya da Hükümetin rakteri üzerinde biraz ihtiyatlı söz etmek yaptığı işleri, bizde, geniş ölçüde ferdle- gerekir. M. Akdag'ın behrttigi gibi, idarî rin kurdukları vakıflar yapmıştır. Gerçi müesseseler o kadar geniş bir şekilde Vakıf tesisi, halkm yararına olduğu ka­ 'örfe dayanıyordu ki, teokratik prensip­ dar, vakfı yapanın çocuklarına, mahnın lerin değişmeden kalması imkânsızdı. bir kısmını sağlam bir şekilde kullandır­ Pratikte çok defa bir kenara itildikleri o- manın yolu olmuştur. Bir çok bilim ada­ luyordu.*' Şüphesiz önemli bir tartışma mı için Vakf muhtemel bir 'müsadere* konusu olabilecek bu nokta üzerinde dur­ den kurtulmanın hukukî yolundan baş­ manın yeri burası değildir. Fakat şeklen ka bir şey değildi.* Bununla" beraber bu şehir idaresinin bütün esasları 'ihtisap' kuruluşun işleme sebepleri ve uygulanma­ kavramı içinde ele alınmıştı.*' Beledî ve sı hakkında yapılan yorumlar, şehir ha­ kazaî sorumluluk kadıya aitdi. .Onu, hal­ yatı içindeki önemini değiştirmez. Va­ kın temsilcisi olmayan bir belediye reisi, kıfa, toplum strüktürünün bir sonucu o- hattâ biraz da fazla, bir idare adamı ola­ larak, pek de adil olmayan bir servet da- rak görebiliriz, 'ihtisap. ağası' gerçi bü - ğıhşının rahatsızlığını telâfi olarak bakı­ tün şehirde olup bitenlerle ilgileniyorsa labilir. Böylece dinî bir görevi geniş öl­ da, aslında ticareti kontrol etmekteydi. çüde yerine getirirken, ekonomik bir so­ Subaşı inzibatı temin ediyor, bir nevi po­ runa da kısmen çare bulunmuş olu­ lis müdürü görevi görüyordu. Bu küçük yordu. idarî çekirdeğin • dışında, merkezi idare­ Osmanlı toplumunda vakfa dinî ol- nin, şehir hayatına fazla bir katkısı olma­ mıştır. 85. Ergin. O. N., Op. clt,, s, 116 86. Akdag, M., «Osmanlı imparatorluğu­ nun kuruluş ve inkişafı devrinde Türkiyenin Devletin şehirlere özel ve devamlı iktisadî vaziyeti», II. Kısım, «İktisadî darlığın bir malî yardımı, halkın da kendi şehri­ cemiyet bünyesindeki tesirleri»/ Belleten, n. nin işlerinin yürütülmesi için özel bir 55 (1950), s. 337 yardımı yok denecek kadar azdır. Bele­ 87. Ergin. O. N.. Op. clt„ s. 2 ved. 88. örneğin Sauvagef nin adı geçen eserin­ diye hizmetleri için vergi alınmıyordu. de s. 212 ved. 68 DOĞAN KUBAN

maktan çok, beledî, seküler bir kuruluş ni psikolojinin devlidir. Beiediyelcr olarak bakmak gerekir. Vakfm ne kadar şehri temsil gücüne yeni yeni ulaşmakta­ geniş alanlara etkili olduğunu gösteren dırlar. çok ilgi çekici örnekler ortaya konmuş­ Toplum içindeki dayanışmayı bir tur: Fatihin vakfiyesinde, yapıların du­ dereceye kadar sağlayan kuruluşlar ve varlarındaki yazıların temizlenmesi için toplum sınıfları arasında loncalar ve tari- konmuş kayıttan,*^ bir hastanede müs- katlerin rolünü belirtmek gerekir. Renk­ lüman olan ve olmayanlar arasında tam li ve kültür bakımından önemli bir ör­ bir eşiriik gözetilmesi, ve doktorların se­ güt, şüphesiz dinî tarikatlerdi. Selçuk ve çiminde din ayrılığına bakılmamasını isr Osmanlı devrinde, tekke ve şeyh, bir çe­ teyen'" maddelere kadar çok geniş 'imp- şit dinî kulüp olarak, halka daha serbest, lication'larıyla, Türk toplumunun bütün bir dereceye kadar entellektüel bir ya­ ihtiyaçlarına cevap vermeğe çalışmış, tek şantı temin ediyordu. Devrin bilimleri­ yaygın toplumsal kuruluştur.*' Sadece ni, müziğini, edebiyatmı bu tekke atmos­ vakfın temin ettikleri değil, fakat vakfın ferinde bulmak kabildi."* Türk hayatırv işleyişi de, halk için önemli bir eylem ala­ da 'Tarikat ehÜ' mistiklikle bir çeşit ol­ nı açmaktaydı. 18. yüzyılın ikinci yarı­ gunluğu temsil eder. Son devirlerde her sında Istanbulda, imaretlerden günde iki çeşit halk için bir tekke veya dergâhın öğün yemek yiyenlerin sayısının 30000 varhğına O. Ergin- dikkati çekmekte­ oluşu vakfın önemini belirtmeğe ye­ dir.*' Bu tarikatlerin eylemlerinin an­ ter. II. Beyazıt beş cami, beş irnaret, altı laşılması, Anadolu toplumunun kültü­ "Tıankâh, bir kitaplık ve bir hamam yap­ rel yönünü anlamak için, birinci derece­ tırmış, ve bunların yaşaması içiıi gerek­ de önem taşımaktadır. Ergin, sade li vakıfları kurmuştu." Bu ayni zaman­ Istanbulda 300 tekkenin varlığından söz da bu kuruluşların işlemesi için, binden etmektedir.*" fazla adama devamlı iş temini demek­ tir; medresenin hocasından, en basit ha­ Esnaf loncalarının da yarı dinî bir demeye kadar, vakıf gerekli ücreti temin karakteri vardır, 13., 14., 15. Yüzyıllar­ edecek kadar geniş tutulmuştu. da, loncalar toplum strûktürü içinde çok kudretli kuruluşlardı. 19. Yüzyıla kadar Şüphesiz toplumun, dolayısıyla şeh­ örgütlerini korumuşlardır. Evliya Çelebi, rin 'welfare'inc tamamen ferdî yoldan bu yaklaşış, herhangi bir programla ya­ 89. Pakalın, Op. dt., II. cilt, s. 63. Bu pılmıyordu. Sonunda, gelişen ve nüfusu isi yapacak olana 'Mahiy-ün-nükû§' deniyordu. 90. Mouradgea d'Ohsson, Tableau G6n*ral artan şehirlerin sorunlarını, zenginlerin de L'EmpIre Othoman, Paris, 1788, II. cilt, iyilikseverliklerine bırakmak çıkmaz ha­ s. 462. le gelince, Türk şehirlerini yeniden orga­ 91. Vakfm ekonomik ve toplumsal önemi­ ni Barkan'jn bu konuyla ilgili olarak verdiği nize etmek zorunluluğu duyulmuş ve istatistiklerden anlamak kabildir. Bak: Bar­ ilk Belediye 1856 da kurulmuştur. Fa­ kan, O. L., «Osmanlı İmparatorluğunda İma­ kat yukarda belirtilen tablonun çok uzun ret siteleri kuruluş ve işleyiş tarzına ait araş­ yüzyıllar sürmüş olması, Anadolu şeh­ tırmalar», I.Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, cat 23/1-2 (Ekim 1962 — §ubat 1963). s. 239- ri halkında bir şehirli bilinci ve top­ 296. lumsal sorumluluk duygusunun yeteri 92. Mouradgea d'Ohsson, Op. clt., s. 461; kadar uyanmasını önlemiştir. Anadolu yine Pakalın, Op; clt. II. cilt, s. 61 ved. 93. Meriç, R.M., «Beyaat Camii Mimarı», halkı için her şeyi, politik kuvvetle ayni Yıllık Araştırmalar Dergisi, II (1957). s. 7 (A- paralelde düşünülen zenginler ve nüfuz­ ta tarihînden naklen) lular temin ediyordu. Halk nazarında 94. Mouradgea d'Ohsson, Op. clt., IV. cilt, •bu, idare edenlerin bir nevî 'zekât'ı idi. s. 616-686. 95. Ergin, Op. cil., s. 16. Bugün herşeyin devletten beklenmesi ay­ 96. ibld., s. 11. ANADOLU — TÜRK ŞEHRİ 69

17. Yüzyıda Istanbulda binden fazla es­ siz, mütevazi evlerin biçimi, doğal bir naf grubu sayar.*' Loncaların bir çeşit yapı eyleminin sonucunda ortaya çık­ milis örgütü kurup, askeri birliklere kafa mıştır. Türk evi için, son devrin Batıh mttukları da vakidir.'' Fakat, Selçuk etkileri altında kalmadığı zaman, asi­ devrinde toplumda birinci planda bir metrik bir plân olağandır. Bu evin etra­ mevkii olan ve şehri merkezî idareye fında geliştiği eleman bir iç avlu veya karşı temsil eden esnaf sınıfının zaman­ bahçedir. Avlulu ev Yakındoğu ve Akde­ la önemlerini kaybedip, Osmanlı idare­ niz bölgesinin en eski geleneklerinin de­ sinde daha başka gruplara yerini terket- vamı olduğu kadar, genel bir şema ola­ tigi görülmektedir.'* rak İran ve Orta Asya dünyasına da uza­ nan bir konut tipidir. Bu bakımdan, bu 16. Yüzyıldan sonra 'eşraf önemi evi sadece Türk hayatının ifadesi olarak artan bir sınıf olarak ortaya çıkıyor. Ge­ görmek doğru olmayabilir. Bununla be­ nellikle büyük toprak sahibi olan bu sı­ raber, Anadolunun her köşesinde avlu nıf, şehir işlerinde söz sahibi, halkla hü­ veya bahçe ile bağlanmış ev plânının çe­ kümet arasında aracı idi. Bir etnik gru­ şitli varyasyonlarını bulmak, Anadolu bun temsilcisi olduğu zaman, merkezi insanının yaşantısı ile bu yapı biçimi hükümet için ne kadar bozgun çıkarıcı arasında doğal bir ilişki kurulduğunu olursa olsun, şehir halkı arasında birleş­ gösterir.Ev plânlarında hayatların, ey­ tirici bir eleman olmaktaydı. vanların, balkon ve sundurmaların iç Bütün bu kuruluş ve sınıfları ve on­ avluya ya da bahçeye dönük düzenlen­ ların teker teker toplum hayatı üzerin­ meleri, evin günlük eylemlerinin fonksi­ deki etkisini göz önüne alınca, bir Os­ yonel verilerine tamamen cevap veren manlı şehrinin, sosyal strüktür bakımın­ spontane bir planlamaya tekabül eder. dan pok de gevşek olmadığını görüycv- Konutun Türkiyede, sahibinin zen­ ruz. Onun bir Avrupa şehri gibi örgüt­ ginliğini, ya da asaletini ifade için bir lenmemiş olması değişik tarihî koşullar vasıta olarak kullanılması nadirdir. Plan­ içinde gelişmesinden ileri gelmiştir. Fa­ ların spontane oluşumu, ayni karakterde­ kat bu düzen, toplumsal eylemlerin heı ki evlerin dizileri, dar, düzgün olmayan çeşidi için, fonksiyonel bir kadro yarata­ ve çok pittoresk yol strüktürleri meydana bilmiş ve bunu sürdürebilmiştir. getirir. Şüphesiz düzgün bir strüktüre sahip olmamanın sebepleri içinde, arsa C) ŞEHRtN FÎZtKÎ GÖRÜNÜŞÜ. mülkiyetinin başlangıcına uzanan fak­ törler vardır. Nitekim Torres Balba'nın Ahadoluda ve Trakyada, hiç bir başka İslâm şehirleri için de belirttiği başka devir izi taşımadan tamamen Türk çıkmaz sokak sorunu, Türk şehrinde de bir geçmişin bütün özelliklerini zamanı­ vardır. Bunlara mahallenin ana yolun­ mıza kadar korumuş şehirler çoktur. dan, evlere uzanan özel yollar olarak Türk şehrinin bütün strüktüral özellikle­ bakmak doğru olur. Evlerin yerleştiril­ riyle, geleneksel mimarinin en yerleş­ mesinde de gözlenebilen ferdiyetçi bir miş biçimlerini saklayan Kula, Bucak, tutum çıkmaz sokağı doğuran ana se- Safranbolu gibi küçük şehirler, Ilgın ve­ bepdir. Bütün bu sokaklara, alt katların ya İncesu gibi anıtsal kompleksleri ba- rmdıranlar, kendini bulmuş bir kültü­ rün bütün tamlığını aksettirebilmdcî-?- 97. Evliya. Seyahatname, I. cilt, s. 511-12. 98. Ibld., I. cilt. s. dirler. 99. Akdag M., Op. clt., s. 329 ved. 100. Torres Balbas, «Les villes musulmanes Genel olarak Türk şehrinin isimsiz d'Espagne», Annales de l'InsHtut d'itudes kahramanı evdir. Bu, çoğu kez gösteriş­ orlenfales, VI. cilt (1942 47). s. 6 ved. 70 DOĞAN KUBAN avluyu, bahçeyi, (kileri, anbarı, ahırı sak­ şehirlerinde ulucamilerin, çarşıların es­ layan sağır duvarlarıyla, onların- üstün­ ki bazilika ve forumların yerini aldığını de, arsanın eğri büğrülüğünü düzelt­ görerek, bir İslâm şehrinin ve dolayısıy­ mek için her yönde, gayet serbest ileri la Türk şehrinin, eski şehirlerin ana taşan çıkmaların plastiği özel bir karakr strüktür şemasını değiştirmediği ileri ter kazandırır. sürülmüştür.'*" Bu çok acele verilmiş bir yargıdır. Bir ulucamiyi bazilikanın, Aile şehir dokusunun hücresi ve bir kapalı çarşıyı eski pazar meydanının herşeyi olarak, şehrin sosyal ve fizikî yerinde bulmak, belli bir tarihi çevre­ çehresinin asıl yaratıcısı olmuştur. Bu nin yaşama gücünü ve şehir gelişmesi­ çok kuvvetli aile ^hayatının ve zayıf ör­ ne hakim olan bazı doğal prensiplerin gütlenmiş şehirliliğin sonucu, konut böl­ varlığını gösterir. İnsan toplumlarında, gelerinin, hattâ bütün şehrin biyolojik devam eden bazı eylemler, eski ve yeni­ karakterini yaratmıştır. yi bir araya getirmek, imkânım yaratmış Anadolu şehrinde plânlanmış bir olabilir.'"^ Fakat bundan mimarî ve şe­ meydan yok sayılabilir. Açıkhklar, mes­ hir biçim ve strüktürlerinin devamlı ol­ cidin ve çeşmenin etrafında veya pazar­ duğu kanısına varmak doğru değildir. larda olur. Cami avluları veya çeşme Anadoluda gelişen Türk şehri, Hellenis­ meydanları dışında, şehir sokaklarında tik şehrin, bir veya Bergama'nın ağaç bulunmaz. Şehrin yeşili evlerin karşı kutbundadır. Türk devrinde bütün bahçelerinde toplanmıştır. olarak şehir planlaması fikri mevcut ol­ mamıştır. Ferdî 'performance' Türk top­ Türk şehrinde, bir kaç büyük anıt­ lumunun, bu alanda, ana görünüşüdür. sal kompleks dışında,'*^' büyük yapılar, çevreleriyle beraber düşünülmemişler­ y Kanımızca, Türk şehrinde bir ka­ dir. Halkın istifadesi için yapılan cami­ tedral, cami aranması da doğru değildir. ler, medreseler, hamam ve hanların, ön­ Şehir gelişmesinin erken devrinde Ulu- ceden planh olarak, mimarî perspektifle­ cami, benzer bir ödev görmüş olabilir. ri taçlandırdıklarını görmüyoruz. Bun­ Nitekim Menakib'de Eflâki daima cuma ların en anıtsalı olan caminin çevresinde, camisinden söz etmektedir. Fakat Os­ Avrupa şehirlerinde gözlediğimiz gibi, manlı devrinde, bir caminin diğerlerine bir şehir meydanı teşekkül etmemiştir, üstün mevkide olması sadece bir tesadüfe ya da şehrin en önemli yollarının kesiş­ tür.. Mevcut olmayan, ya da. pek zayıf me noktasında olması aranmamıştır. olan din adamı hiyerarşisi, camiler ara­ Zira her yapı, formel bir tasarım sonucu sında da bir hiyerarşi olmasını önlemiş­ değil, fakat fonksiyonel bir amaç için tir. Şehirler de çok sayıda ve ayni- önem- kurulmuştur. Cami kendi içine dönük bir yapıdır, önce bir dış avlu, sonra bir iç avlu ile çevrili olabiliyor. Toplumsal 101. Planlanmş ve büyük ölçülere ulaşmış eylemlerin merkezi olduğu halde, çev-, külliyeler içinde, istanbul ve Edirnedekl bü­ resindeki şehir strüktüründen, en azın­ yük külliyeler dışında, 15. Yüzyıldan Kasta- monuda İsmail Bey külliyesi gibi bir kompleks, dan bir duvarla kendini ayırmıştır. Şüp­ 16. Yüzyıldan Gebzede Çoban Mustafa Paşa hesiz özellikle erken devirlerde, en ö- külliyesi hatırlanabilir. nemli yapı olarak Ulucamiyi şehrin mer­ 102. Sauvaget, Op. eit., s. 247 kezinde bulmak kabildir. Fakat Ana­ 103. Yukarda bazı kaplıca şehirlerinin ay­ ni fonksiyonlarını Romalılardan beri gördükle­ dolu ve Suriyede Hellenistik ve Roma rini belirtmiştik. Kilikyada kolonatlı yollarıyla dünyasının, bütün önemli sivil yapıları Roma geleneğini devam ettiren şehirler ol­ bir araya getiren şehir merkezi şemala­ muştur. Panfilyada Perge'nin ortasından akan su kanalı fikrinin tatbikatını bugünün Antal- rı Türk şehrinde yoktur. Bazı İslâm yasında bulmak kabildir. ... ANADOLU — TÜRK ŞEHRİ 71

de camiler bulunur.'*" İbni Batuta, daha gün bile camiler, çevrelerinde eski kuru­ 14. Yüzyılda, Lâdiktc yedi Cuma camisi luşların bir kısmını saklıyarak, şehir ha­ olduğunu yazar."" Cuma namazı bakı- yatında önemli bir yer işgal etmektedir­ mmdan, caminin veya şeyhinin kimliği, ler. yapmm hiyerarşi içindeki yerinden da­ Şehir bölgesel bir hinterlandın mer­ ha önemli idi. kezi olarak, iki tip ticarî eylem merkezi­ Camilerin fizikî olarak kendi içle­ ne sahip olmuştur: Sabit mamul eşya rine dönük oluşu çevrelerine toplumsal çarşısı; pazar yeri. Genel olarak birinciler eylemleri barmdıran külliyeler meyda­ zenaat ürünlerinin alışverişinin yapıldı­ na gehnesine mani olmamıştır. Orta ğı ve depolama yapılan, hanlar, kapah, boyda bir camiyle beraber, mektep, açık çarşılardır. Diğeri ise yiyecek mad­ medrese, türbe, imaret gibi yapıları bu­ delerinin satıldığı pazar yerleridir. Ba­ luyoruz. Yukarıda da belirttiğim gibi, zı hallerde bu ikisi üstüste gelebilir. Fa­ cami zaten "yeni kurulacak bir şehir ve­ kat çoğu kere ayrıdır. Çarşının yeri, şehr ya imar ve iskân arzu edilen şehrin ye­ rin tarihî gelişmesi sonucunda tespit e- ni bir semtinin çekirdeğini teşkil ediyor­ dilmiştir. Her zaman camiyle beraber du.""* Bunun etrafına diğer fonksiyon­ olması gerekmez. Yiyecek pazarları, ö- lar yerleşiyordu. Bu şekilde, toplumsal zellikle küçük şehirlerde camiler çev­ eylemleri barındıran bir külliye îslâmda resinde kurulur. Bunun sebebi, herhal­ eskidir. Fakat Anadolu şehirlerinde, Os- de şehre yiyecek satmağa gelen köylü manh devrine gelene kadar, plânlı bir ve göçebelerin, hiç olmazsa bir öğle na­ külliye kavramı gelişmemiştir. Kon- mazını büyük bir camide kılmak iste­ yada bir Sahip Ata Kayseride Huand ği, ayni zamanda cami çevresinde top­ Külliyeleri, Selçuk devrinde külliye lanacak kalabalığın ahşverişi arttıracağı kavramının gelişmiş şekli sayılabilir. düşüncesi olmuş olmalıdır. Bu geçici pa­ Hattâ Bursada bile, bir Yeşil Külliyenin zar yerleri, büyük şehirlerde, eylemleri­ serbest olarak yerleştirilmiş yapılardajı nin çeşidine göre, tahıl pazarı, hayvan meydana geldiği görühnektedir. Plan­ pazarı gibi ayrı olabilir. Ayni şekilde çar­ lanmış bir kompozisyon, kısmen Bursa şıların da, farklı zanaatlere göre, bölüm­ Yıldırım külliyesiyle, fakat asıl anıtsal lere ayrıldığını, her sokağın bir özel kola ölçüde Fatihle birdenbire ortaya çıkmak­ tahsis edildiğini görüyoruz. Bir çok şe­ tadır. Ondan sonra II. Beyazıtın A- hirlerde, yaptıkları işe göre isim alan masya ve Edirnedeki yapılarıyla devam etmiştir. 104. Bursada 150'den fazla cami vardır. Osmanlı külliyelerinin, toplumsal Bunlardan cn az yedisi önemli toplanma mer­ karışmayı teşvik eden, modern anlamda kezleri idi. Amasyada dört büyük cami ve 18 daha küçük cami bulunmaktadır. Tokat'ın he­ bir. sosyal merkep karakterine çok defa men hemen ayni önemde üç büyük ve sayısız temas edilmiştir. Fakat bu yönde her­ küçük camisi vardır. Kayserinin, Konyanm, hangi bir sosyolojik araştırma yapılma­ Manisanın, bütün büyük şehirlerin, ayni önem­ mıştır. Bunlar sadece ibadet yeri, öğre­ de birden fazla camisi olmuştur. tim merkezi ya da fakir mutfağı olduk- 105. Ibni Batuta, Voyages d'lbn Batoutah, traduit par C. Defremery et Sanguinetti, Pa­ lan için değil, fakat çevrelerinde başka ris. 1877, II. cilt, s. 263. toplantı yerlerinin gelişmesine önayak 106. Barkan, «Os. împ. îmaret », s. 239 oldukları için sosyal katalizör rolü oy­ 107. Ergin, cemaatın, namazı beklerken, namışlardır. O. Ergin Istanbulda kahve­ bazı açıkgözlerin kahve sattıklannı, sonradan hanelerin, nasıl ortaya çıktıkları hakkın­ bu adetin yerleşerek, camiler civarında kah­ veler açıldığını anlatır. Bak: Op. clt., s. 103 ( da ilgi çekici bir örnek vermiştir.'*" Bu­ ved. 72 DOĞAN KUBAN büyük hanlar mevcut olmuştur.'"* Ana- kası kendi fiziki bütünlüğünü biçimlen- dolunun küçük büyük bir çok şehrinde direbilmiştir. çarşılann oldukça düzenli bir organizas­ ^1 Anadolu Türk şehirleri doğal fizikî yona sahip olması, esnaf loncalarının kö­ çevreden keskin sınırlarla ayrılmazlar. kü çok eskiye giden örgütleşmesinin Bizans ve Selçuk şehirleri surlar içindey­ bir ifadesidir. Ayni şekilde, geçici pazar diler. Bazı bölgelerde, özellikle doğuda, yerleri, şehirle köy ve göçebe arasındaki Erzurum, Sivas gibi şehirlerde surlar ilişkilerin, günümüze kadar devam eden Osmanlı devrinde de kısmen ayakta tek ifadesi olmuştur. kalmıştır. Fakat 15. Yüzyıldan sonra, ^Anadolu şehrinin anıtsal bir karak­ büyük Anadolu şehrinin surlar dışına teri olduğu söylenemez. Camilerin çev­ taştığını kabul etmek gerekir. Bir çok şehirlerin daha başından surları olma­ resinde, içkalcde, belki tek tük kalan şe­ mıştır.'*" Bu durum, şehirlerin biçimsel hir surları çevresinde anıtsalhk bulunabi­ gelişmelerini, serbestlik yönünde, büyük lir. Fakat, büyük külliyeler bile, bir Go­ ölçüde etkilemiştir. Kastamonu gibi bir tik kilise, bir Rönesans sarayı veya bir şehrin çevreyle adeta değişik bir bitki Kuzey Avrupa Belediye yapısı gibi, bi­ örtüsü gibi kaynaşmasında sur dışındaki linçli bir kendini ilân etme kaygısında gelişmenin rolü çoktur. değillerdir. Ancak yerleri ve kütleleriyle şehir fizyonomisinde bir yer işgal eder­ Çok eski bir yerleşme geleneğine ler. Türk şehrinin genel organizasyonu sahip bir ülkede, sekizyüz yılhk bir Müs­ ve silueti, doğal bir gelişme sürecinin ifa­ lüman tarihi olan Anadolu - Türk şehri, desi olduğu, geometrik değil, fakat ade­ doğal çevre ile insan yapısı arasında ku­ ta biyolojik karakterde ilkeler onun rulabilecek ahenk için güzel bir örnektir. gelişmesinin idare ettiği için, şehrin fizi­ Çeşidi coğrafî ve tarihî, bölgesel koşulla­ ki görünüşü, içinde yaşayan toplumun ra çeşitli mimarî 'vision'iar tekabül etse örgütleşmesini katıksız belirtmektedir. de, her seferinde, şehir ayni fonksiyonel Şehir siluetinin iki hakim elemanı var­ elemanları ayni strüktür "bchavior'unu dır: idarî ve askeri örgütleşmenin ifade­ gösterir. Bu şehirlerde bulduğumuz bi­ si olan içkale (Ankara'da, Kastamonuda, çim ve fonksiyon ilişkisi modern şehir- Tokatta, Amasyada, Mardinde Alanya- cilerin bugünün şehrinde bulamadıkla­ da olduğu gibi); dinî sembol olarak ca­ rı bir mükemmelliğe erişmişti. Bölgesel mi. Selçuk devrinden sonra, şehir surları k:oşullann sınırları içinde, hepsi, sokak­ gittikçe önemini kaybettiğinden, henüz larının yapısı, organik bir örtü gibi ara­ eski surlarını koruyan Sinop, Diyarıba- zi üzerinde yatay yayılmaları, konutla kır gibi birkaç şehir dışında, surlar şe­ yeşilin karışması ve camilerin hakim ol­ hir siluetinin önemli bir elemanı değil­ duğu siluetleriyle, ayni yerleşme esprisi- dir. Konutlar siluetin homojen kaneva- sını örer ve bu hakim elemanlara fon 108. Bursadaki Koza Hanı, İpek hanı erken teşkil ederler. Osmanlı toplumunun ol­ örneklerdir. Muhtemelen Selçuklular devrin­ dukça heterojen yapısının aksine, şehir de de başka başka mesleklere tahsis edilen hanlar vardı. Elâki, Şemsi Tebrizinin Konyaya oturmuş ve homojen hale gelmiş bir teks- ikinci defa geldiği zaman 'şeker tüccarları türe sahiptir. Ne farklı din ve mezhep- kervansarayına' indiğini yazar. Cl. Huart tet- İrri, ne zengin ne fakiri bu şehirlerin cUmesi, Les saints de derviches tourneurs. Paris, 1918-22. s. 69. dış görünüşünde ayırmak kabil değildir. 109. Örneğin Bursa'nm şehir surlan hiç ol­ Ancak 19. Yüzyılın ikinci yarısından mamıştır. Bak; sonra, aynhklar meydana gelmiştir. De- Gabriel, A., Une Capital Turque> Brousse, Paris, 1958. I, s. 8. Amasya, Kastamonu 16.yy. nebihr ki, Anadoluda her kültür taba­ dan itibaren surlar dışmda gelişmiştir. Doğan Kubatı '

•VtI , .. f

J

Amasya'da bir çıkmaz sokak.

Va\ıf!ar Dergisi VII. Amasya'nın iki dağ arasından görünüşü. Doğan Kuban

1

i

ir

Bursa da bir mahalle.

Vakıflar Dergisi VII. ANADOLU - TÜRK ŞEHRÎ 73

nin ifadesidir. Bu bilinçsiz, doğal oluşu­ bul edip, diğer çözümleri negatif olarak mun sonucu olarak, insanla fizikî çev­ gören dar bir seçimdi. re arasında, bugün için de arzulanacak Diğer bir önyargı, İslâm kültür ala­ bir ilişki yaratılmıştır. nında, her oluşu, dinî inancın ve doğma­ Farklı geleneklerin getirdiği, çok nın ifadesi olarak görme eğiliminden boyudu, sosyal, ekonomik, fizikî faktör­ doğmaktadır. Gerçi îslâm dinî en önem­ lerin karışımından meydana gelen bu li bir faktör olarak bu kültüre damgası­ şehir yapısı hakkında, politik ve dinî so­ nı basmıştır. Fakat dinin, İslâm tarihinin yutlamaların fazla aydınlık getirmesi her olayını veya oluşunu anhyacak anah­ şüphelidir. îslâm şehri hakkında iki tarı vereceğini düşünmek doğru değil­ yanlış fikir ileri sürülmüştür: İlk defa dir. Ve teori alanı dışında, Anadolu şeh­ Sauvaget tarafından, Halep hakkındaki rinin biçimlenmesini koşullandıran fak­ önemli kitabında belirtilen "İslâm devri­ tör olarak gözükmüyor. Doğrusu istenir­ nin buraya pozitif hiç bir şey gedrmedi- se, inanç, hiç bir zaman şehri biçimlen­ ği" ve İslâm şehrinin, Hellenistik ve Ro­ diren ana koşul olarak kabul edilemez. ma yerleşmelerinin bütünlüğünü boz­ Bu yüzden Anadolu - Türk şehrini, sa­ maktan başka bir şey yapmadığı fikri dece içinde Müslümanların oturmasıyla bunlardan birincisidir. Sauvaget için bu, değil, fakat Anadoluda gelişen koşullara "şehir düzeninin inkârı" idi."" Bu dü­ uymasıyla anlamağa çalışmak gerek­ şünce bir önyargı üzerine kurulmuştur. lidir. Çünkü Hellenistik ve Roma devri şehri, ya da Hausmann'ın Parisi şehir organi­ Doğan KUBAN zasyonunu mümkün gelişme şekillerin­ den iki tanesidir. Sauvaget'nin karşılaşr tırması klasik geleneği pozitif olarak ka­ 110. Sauvaget, Op. c\i., s. 248 PRİZKEN KİTABELERİ

Dr. M. KEMAL ÖZERGİN — Dr. HASAN KALEŞt — İSMAİL EREN

Geçen yüzyıllarda, Türk hâkimiye­ rapçadır. Fakat XVI. yy.'ın ortalarından ti altında bulunan bugünkü Yugoslavya'­ itibaren türkçe ve manzum yazılmış olan nın her yerinde, din, maarif, kültür, ik­ kitabelerin sayısı pek artmaktadır. Farsr tisat ve içtimaî yardım ile ilgili pek çok ça metinli kitabeler ise, nâdirdir. mimarî eser (cami, tekke, zaviye, med­ Yugoslavya'da Türk hâkimiyeti dev­ rese, mektep, ıkütûphâne, türbe, köprü, rinde meydana getirilen binlerce kitabe­ kale; kule, çeşme, sebil, han, kervansa­ den pek azı, günümüze kadar gelebilmiş­ ray, hammam v.b.) meydana getirilmiş tir. Bir zamanlar Türk askerî ve sivil ida­ ve bunları vakf edenler de kendi adlarmı resinin merkezleri olan bazı şehirlerde ebedîleştirmek için eserlerinin uygun yer­ şimdi, hemer^-hemen hiç bir kitabe mev­ lerine, çeşitli şekillerde kitabeler koymuş­ cut değildir. Mimarî eserlerin bir çoğu lardır. Bu yolla, geçen yüzyıllar içinde bugün ortadan kalkmıştır. Bunda zama­ her kasaba ve şehirde bir çok kitabe mey­ nın bakımsızlık yüzünden tahribi olduğu dana getirilmiştir. Kabir taşlarındaki 'ki- kadar, yeni anlayışlarla şehirciUk plânla­ tâbeler de dikkate ahndığı takdirde, bu rının tatbike başlanmış olmasının da bü­ sayının pek kabarık olduğu anlaşılacak­ yük rolü vardır. Elbette mimarî eserlerle tır. Bütün nevileri ile kitabelerin, tarihin birlikte kitabeler de yok olmaktadır. Yal­ çeşitli kollan için (siyasî, kültür, hal ter­ nız, bazı şehirlerde kültüre ve tarihî eser­ cümesi v.b.) ne derece mühim bir vesika lere karşı saygı ve sevgileri olan kişiler değerine sahip olduğunu burada izah et­ eliyle bazı kitabeler kurtulmuş ve bun­ meye lüzum yoktur. ların bir kısmı, bugün müzelerin ihtima­ Yugoslavya'da, Türk hâkimiyetinin mına terk edilmiş bulunmaktadır. ilk devirlerine ait kitabeler de mevcut­ tur. Ne yazık ki, bunlar zamanla ortadan Yugoslavya'da Türk hâkimiyeti dev­ yok olmaktadır. Şimdiye kadar bilinen rinden günümüze gelebilen kitâbelerin en eski kitabe, Manastır'daki Çavuşbey de zamanla tamamen ortadan yok olaca­ câmii'ne âit olup, 1434 yılından önceki ğı, şüphesizdir. Bu sebcbten, bunların bir bir tarihte meydana getirilmiştir.' En ye­ an önce derlenip neşri, tarihin mühim ni kitabeler ise, XX. yüzyılın ilk çeyre­ bir kaynağının yitirilmesini bir derece­ ğine kadar uzanmakta olup, bunların mü­ ye kadar önleyebilecektir. elliflerinin adlan ve hattâ hal tercümele­ Yugoslavya'daki Türk devri eski ri bile bilinmektedir (Meselâ, Saraybos- eserlerinin tetkiki geçen yüzyılın ikinci na'da Şeyh Seyfeddin Kemura ve Mu- yarısından itibaren başlamıştır. Önce, hammed Kadiç; Prizren'de Ömer Lûtfî Paçarizi gibi). Yugoslavya'daki ilk devir 1. Bk. Dr. H. Kaleşi: Najstarija vakufna- ma u Yugoslavlyi [Yugoslavyada en eski va­ Türk kitabelerinin çoğu, Osmanh ülke­ kıf-Tiâme]. Prilozi za oriyentalnu filölogiyıf^ sinin diğer bölgelerinde olduğu gibi, A- X-Xr. (Sarayevo 1961). 76 Dr. M. KEMAL ÖZERGÎN — Dr.'HASAN KALEŞÎ — İSMAİL EREN

Bosna vc Hersek bölgeleri ele alınmış ve (Kosova salnâmesi, 1892. 513; Ş. Sâ- ortaya konabilen sonuçlar daha çok Sa- mi: Kamusu l-a'lam. II. 1492; Ratna raybosna'da çıkarılan "Glasni]{ Zemedys- pro{lost Beograda. Belgrad 1954. 45). Xpg Muzeta" mecmuasında yayınlanmış­ Türk idâresinin daha ilk devirlerin­ tır. Türk mimarî eserlerinin araştırılma­ den itibaren Prizren, şehircilik, iktisat sı ile beraber, bazı Türk devri kitabele­ ve kültür bakımlarından bir hayli geliş­ rin yayınlanmasına da başlanmıştı. Fa­ miştir. Devlet adamları, ulemâ, sanat cr- kat aradan tam yüzyıl geçtiği halde, Yu- bâbı ve daha bir çok şahıslar pek çok mi­ goslavya'daki bu devir kitabelerin çoğu marî eser meydana getirerek bu şehri henüz ne toplanmış ve ne de yayınlaıv imâr etmişlerdir. Sûzî, Nihârî, Sücûdî, mıştır. Sadece Bosna - Hersek'te bulunan Aşık Çelebi, Sa'yî, Şem'î, Behârî, Tecel­ kitabelerden derlenenlerin büyük bir kıs­ lî, Mehmed Tâhir ve Ömer Lûtfî gibi mı çeşitli tarihlerde neşredilmiştir. An­ bir çok tanınmış şâir, ya Prizren'de dün­ cak bütün bu yayınlar plânlı ve teşkilât- yaya gelmiş veya ömürlerinin büyük bir h bir şekilde olmamıştır. Ele ahnan ki­ kısmını bu şehirde geçirmişlerdir (H. tabeler daha çok sanat değerini hâiz mi­ Kaleşi: Prizren \ao \ulturni tsentar za marî eserlere âit olduğu gibi, derlemeler vreme turs\og perioda [Türk devrinde de mimarî eserlere tahsis edilen araştır­ bir kültür merkezi olarak Prizren]. maların içine sıkıştırılmıştır. Ancak son Gjurmime Albanologjike. I (Priştine yıllarda Mehmed Muyezinoviç, Yugos- 1962). 91-118). Türk devrinde Prizren'­ lavya'daki Türk kitabelerinin derlenme­ de özellikle Debbâğlık, Demircilik, Bı­ sine düzenli bir şekilde girişmiş ve elde çakçılık, Kuyumculuk ve Tüfek imâli ettiği sonuçları, 1950 yılından beri Sa- pek gelişmişti. Meselâ XIX. yy.'ın orta­ raybosna'da çıkan Şarkiyat Enstitüsü or­ larına doğru bu şehirde 100 tane tüfekçi ganı "Prilozi za Oriyentalnu filologiyu" dükkânı vardı. Prizren tüccarları bütün adlı dergide neşretmeye başlamıştır. Rumeli ve hattâ Anadolu ile faal ticarî Yugoslavya'nın Makedonya, Koso- münasebetlerde bulunurlardı. va, Metohiya, Sırbistan, Sancak ve Ka­ Prizren, Osmanlı devletinin mülkî radağ bölgelerinde, bir çok kitabe günü­ teşkilâtında, fethinden itibaren daima müze kadar gelebilmiş ise de, bunların sancak olarak kalmış, sadece 1868 -1874 çoğu ele ahnmamıştır. Sayılan bölgelere arasında vilâyet merkezliğinde bulun­ âit olmak üzere sadece, Glişa Elezoviç muştur. Prizren, 31 Ekim 1912 tarihin­ Üsküp'teki bazı kitabeleri ^ Prof. Fehim de Sırplar tarafından kesin zaptı ile Os- Bayraktareviç Ohri'deki üç kitabeyi ^ manh devletinin elinden çıkmıştır. İvan Yastrebov ise Prizren'e âit bir kaç * kitabeyi (Kiril yazısı ile) nihayet H. Kaleşi ve 1. Eren yine Prizren'deki arap- Prizren'in bilinen kitabelerini top- ça bir kitabeyi'' yayınlamışlardır. « 2. Turski spomenltsi u Skolpyu [ÜskUp'te Türk anıtları]. Glasnik Skopskog nauçnog druştva'dan ayrı basım. Prizren, Fatih Sultan Mehemmcd 3. TurskI spomenltsi u Ohridu [Ohri'de kumandası altında bulunan Türk ordusu Türk anıtları]. Prilozi za oriyentalnu filologiyu. tarafından 21 Haziran 1455 tarihinde V. 1954-55 (Sarayevo 1955). 111 - 134. 4. Stara Srbiya I Albaniya [Eski Sırbistan kesin olarak fethedilmiştir (Fr. Babin- ve Arnavutluk]. Spomenik SAN, Belgrad 1904; ger: Mehmed der Eroberer und seine Podatsi za İstorlyu srpske tsrkve [Sırp kilisesi Zeit. München 1953. 131-134). Bu tarih­ tarihine âit bilgiler]. Belgrad 1875. ten önce, bu şehir Türkler tarafından bir 5. Prlzrenats Kukll-beg I nyegove zaduj- blne [Prizrenli Kukli Bey ve vakıfları]. Prilozi. kaç defa muvakkaten işgal olunmuş idi vril-IX. 1958-59 (Sarayevo 1960). 143 - 168. PRİZKEN KİTABELERİ 77

layan bu makale, bir i§ bölümü dahilin­ mamış iki eserden faydalanılmıştır. Bun­ de yapılan çalışma ile meydana gelmiş­ lardan birincisi, geçen yüzyıhn ikinci tir. Dr. Hasan Kaleşi, Prizren kitabele­ yarısında Prizren'de yazılmış, Menâ\tb rinin fotoğraflarını, basit kopyalarını ve adında yazma bir eserdir. Bu eserin mü­ bunlar ile ilgili bilgileri derlemiş, Dr. M. ellifi, Prizrende Eminpaşa medresesi mü­ Kemal özergin kitabeleri okumuş ve me­ derrisi ve daha sonra müfti olan Tâhir tinlerini neşre hazırlamıştır. İsmail Eren Efendi'dir. Menâ\tb, arapça olarak, mes­ ise, kitabelerin metinlerinde geçen şahıs­ nevi şeklinde manzûm yazılmış 227 be^ lar ile binaları hakkındaki bilgileri top­ yitlik bir eserdir. Prizren ile ilgili olayla­ lamıştır. Makalenin görülen şekli ile te- rı, Türk mimarî eserleri ve bunların bâ- Hfi de, Dr. M.K. özergin'in kaleminden nilerine dâir bilgileri ihtiva etmektedir. çıkmıştır. Aslında eserin adı ohnayıp, "menakıb" Bu makalede verilen kitabe metinle­ başlığını taşıyan bölümlerden müteşek­ rinin bir kaçı, bugün mevcut olmayıp kildir. Müellifi eliyle yazılmış olan bir bunlar derlemeyi tamamlamak üzere, ya nüsha bugün Prizren Vakıf İdaresi kü - önceki neşirlerinden nakledilmiş veya tüphanesinde bulunmaktadır. GUşa Elezoviç'in koleksiyonundan alın­ Diğer eser ise. Dr. Hasan Kaleşi ile mıştır. Bunlar da aslında Üsküp'deki Ru- İsmail Ercn'in müşterek bir monografi- faî tekkesi şeyhi olan Şeyh. Sa'deddin sidir. Henüz basılmak fırsatını bulama­ Efendi tarafından derlenmiş ve G. Elezo- mış olan bu eser, Prizren'in Türk devri viç'c verilmiş kopyalardır. Şeyh Sa'deddin mimarî eserleri ile bunların bânileri hak­ Mehmed Efendi, geniş bir kültüre sahip kında geniş bilgileri toplamaktadır (Ma­ ve bazı tasavvufî şiirleri vaktiyle İstan­ kale metninde kısaltması: TDA) bul'da çıkan bir kaç dergide yayınlanmış Makalede zikredilen Sırpça ve ma- bir şahısdır." 1936 yılının başında Üsküp- kedonca kitap ve makale adları, yeni te vefatına kadar, Yugoslav türkoloğu mü­ Türk harfleri ile transliterasyonu veril­ teveffa G. Elezoviç'e ilmî çalışmalarında miştir. azamî derecede yardımda bulunmuştur, I. 929/1523 NÎHARÎ ÇELEBİ Kitâbe metinlerinde, satır başların­ KABRİ KİTABESİ daki rakamlar satır sırasını göstermekte­ dir. Metin içinde kullanılan işaretlerin ifâde ettiği mânalar şöyledir: Yazı siHnmiş : Okunmuyor: ( ?) Tahminen okunuyor: ( ?) <4 Metinde olmayıp ilâve edilen: [ ] j-i'-j \^ j İ-J (5 Metinde aynen: (!) Kitâbe metninden sonra gelen, daha ufak punto ile dizilmiş kısımda, kitâbe- nin binânın neresinde olduğu, maddî ta­ Kitâbe, Sûzîçelebi türbesi içinde­ rifi (kısaltma ile "Mad. tar.": maddenin ki kabir taşının üzerindedir. cinsi, yazısı ve özellikleri, kitâbenin öl­ Mad. tar.: Mermer üzerine iri sü­ çüsü v.b.), manzûm ise şâirinin kimUği lüsle yazılı. Cedvelsiz. Kitâbe ve nihayet yayınlanıp yayınlanmadığı gösterilmiştir. 6. Daha fazla bilgi için bk. V. Boşkov - F. tshak: RIfalskoto tek» vo Skopje- [Üsküp'teki Kitâbelerde geçen şahıslar ve binala­ Rufaî tekkesi]. Glasnik na Institutot za natsio- rı ile ilgili açıklamalarda, henüz basıl­ nalna istoriya. II/l (Üsküp 1958). 179- 191. 78 Dr. M. KEMAL ÖZERGİN —. Dr. HASAN KALEŞt — İSMAİL EREN

20 x 70 sm. ölçüsünde, iyi durum­ lardan biri de bu ve II nr.'h kitâbcdcki da. Sûzî Çelebi kabri kitabesi ile "Zerrîn (= altından yapılmış, altın gibi . aynı hattatın elinden çıkmış. parlak)" kelimesidir. Neşr.: Olesnitski., 77; Muyezino- viç.,267 II. 931/1524 - 25 SUZÎ ÇELEBİ KABRİ KİTABESİ Nihârî Çelebi'nin kabri, îlyas - Ko­ ca mahallesi'ndeki Sûzîçelebi camii hazi- j^iU ^^^JK\ (1 resinde bulunan Sûzîçelebi türbesi içinde ve Sûzî Çelebi kabri'nin yanındadır. <2 XV. yy.'ın sonları ile XVI. yy.'ın baş­ (3 larında yaşamış olan şâir Nihârî-i Zerrî- (4 nî, Sûzî Çelebi'nin kardeşidir. A. Olesr (5 nitski'nin kaydettiği bir rivayete göre asıl adı Ramazan Efendi'dir. Lâtifi, Tez- (6 f(tre's'mdc Nihârî Çelebi'nin Fâtih Sultan Kitâbe, Sûzîçelebi türbe.si içinde­ Mehemmed devrinde vefat etmiş olduğu­ ki kabir taşının üzerindedir. nu bildirmekte {Tezkire. 344), M. Sürey­ Mad. tar.: Mermer üzerine iri ya ise onu Sultan III. Mehemmed devri sülüsle yazılı. Cedvelsiz. Kitâbe (1595 7 1603) şâirleri arasında saymakta­ dır {Sidll-i Osmâııî. IV. 596). Halbuki 20x70 sm. ölçüsünde, iyi durum­ Sûzî Çelebi'nin 919 Rebi II./1513 HazL- da. Nihârî Çelebi kabri kitâbesi ran'ında tasdik olunan vakfiyesindeki ile aynı hattât elinden çıkmış. şâhitler arasında "ıMevlânâ Nihârî"nin Neşr.: Olesnitski. 77; Muyezino- adı da görülmektedir. Buradaki kabir ta­ viç. 266. şı kitâbesi, Mevlânâ Nihârî Çelebi'nin, 929/1523 yıhnda, yani kardeşi Sûzî Çele- Sûzî Çelebi'nin kabri II nr.'h kita­ bi'den iki yıl önce vefat ederek, yukarı­ bede adı geçen türbede ve kardeşi Nihâ­ da anılan türbeye gömüldüğünü göster­ rî Çelebi kabri yanındadır. mektedir (Bk.: A. Olesnitski: Suzi Çe­ lebi iz Prizrena, turs\i pemi\-istori\ Aslen Prizrenli olan Sûzî-i Zcrrînî'- XV - XVI ve\a [XV-XI. yüzyıl Türk nin adı Mehemmed'dir. Babası Mahmud, şâir ve tarihçisi Prizrenli Sûzî Çelebi]. onun babasının adı da Abdullah'dır. Sû­ Glasnik skopskög nauçnog druştva, XIII, zî Çelebi, medrese tahsilinden sonra Üsküp 1934, 77; H. Kaleji: Prizren \ao muhtelif yerlerde kadılıklarda bulundu. \ulturni tsentar za vreme turs\og perio- Daha sonra, XV. yy.'ın tanınmış akıncı da [Türk devrinde bir kültür merkezi beylerinden Mihâl-oğlu Ali Bey'in ve o- olarak Prizren]. Gjurmine Albanologji- nun vefâ'tından sonra da oğlu Mehem­ ke. I, Priştine 1962. 91-118; M. Muyezi- med Bey'in kâtibliklerinde bulundu. On­ noviç: Natpisi na nadgrobnim spomenit larla beraber bir çok akınlara katılmış sima Suzi Çelebiye i Nehariya u Prizrenu olan Sûzî Çelebi, Mihâl-oğlu Ali Bey'in [Prizren'deki Sûzî Çelebi ve Nihârî'nin akınlarını hikâye eden manzûm bir "Ga- kabir taşlarmdaki kitabeler]. Prilozi za zavat-nâme" yazmıştır. Onun ayrıca oriyentalnu filologiyu. XII - XIII, 1962 - devrin ünlü şâiri Necatî Beg'e nazireler 63 (Sarayevo 1965). 265-268. ile o devirde pek rağbet kazanan didak- tik-mizâhî şiirler yazdığını da biliyoruz Osmanh kaynaklarında ve bazı ki­ (Lâtifî: Tezkire, 194-196). Lâtifî, onun tabelerde Prizren'in adının değişik şekil­ nakşbendî tarikatine bağlı olduğunu da lerde kaydedildiği görülmektedir. Bun­ kaydetmişin PRİZREN KİTABELERİ .79

Sûzî Çelebi, 919 Rebi IL/1513 Hazi- Kitâbe, câmi kapısının yukarısın­ ran'ında Prizren'de tasdik ettirdiği va­ da idi. Bugün mevcut degUdir. kıfnamesi ile, bu şehirde bir mescid, bir Mad. tar.: — muallim hâne, bir çeşme (camii cıvarm- Buradaki metin Şeyh Sa'deddin da) ve bir köprü yaptırmıştır. Prizren Efendi tarafından istinsah edilip, içinden akan Bistritsa suyu üzerinde bu­ G. Elezoviç'e verilen kopyadan lunan köprü, bugün harap bir halde bu­ alınmıştır. Satır sırası kesin de­ lunmaktadır. Câmiinin haziresinde bulu­ ğildir. nan türbesi de bugün bir hayli harap bir Manzum tarihin şâiri belli de­ durumdadır. (Bk.: Nihârî için gösterilen ğildir. eserlerden başka, A. Olesnitski: Mihaylo Neşredilmemiştir. SztIagyi i srps\a despotiya [Mihaylo Si- laci ve Sırp despotluğu]. Zagreb 1943. A. S. Levend: Gazavatnâmeler vc Mihâl- 1952 yılında yıktırılan câmi, Priz­ oğlu Alt Beyin Gazamt-nâmesi. Anka­ ren'de bugünkü Yenipazar mahallesi'nde ra 1956). bulunmaktaydı. . Aslen Prizrenli olarak gösterilen III. 966/1558-59 KASIMPAŞA Mustafa Paşa hakkında elimizde fazla CAMİİ KİTABESİ bilgi yoktur. Tâhir Efendi'ye göre, Mus­ tafa Paşa kendisine karşı kin besleyen Yemişçi Hasan Paşa (ölm. 1603) tara­ fından öldürülmüştür. Yine onun ese­ rinde camiin 1017/1608 yılında inşâ edil­ diği kayıtlı ise de, kitâbede bu camii Câmi ve kitâbesl şimdi yoktur. 970/1562-63 yıhnda Mustafa Paşa'nın • Mad. tar.: — "ihyâ eylediği" tasrih edilmektedir. Bu Buradaki metin Şeyh Sa'deddin mısra'dan binanın daha önce inşâ edil­ Efendi tarafından istinsah edilip, miş olduğu da anlaşılmaktadır. (Bk. H. G. Elezoviç'e verilen kopyadan Kaleşi: Prizren \ao..., 113; Kaleşi-Eren; alınmıştu:, Kitâbenin satır sırası TDA. 125) belli değildir. Neşredilmemiştir. V. 976/1568-69 HURÎ HATUN Kitâbcsindc, "Allah'ın anılması için KABRİ KİTABESİ bir bina inşa ettiği" belirtilen "hayrat sâ- hibi" Kasım Paşa'nın kimliği şimdilik ^Y^ i:- Ail* jjx. iSjy- tesbit edilememiştir. Kitâbe bugün mevcut degUdir. IV. 970/1562-63 MUSTAFAPAŞA CAMİİ KİTABESİ Mad. tar.: Mermer üzerine. Metin Şeyh Sa'deddin Efendi ta­ 1) Mustafa Paşa bu dâr-ı rahmeti rafından istinsah edilip, G. Ele­ 2) Eyledi Ihyâ V\ budur râh-ı din zoviç'e verilen kopyadan alındı. . 3) Dû$ olanlar Haklc'ı üzreler Satır sırası belli değildir. müdâm 4) Kesb-i Icurbet-i Huda'ya zâhidtn Neşredilmemiştir. 5) Cami'Un böyle didüm târihini 6) Melce-i rahmet, mekân-ı âbldtn Prizren yakınındaki Brodosavtsi kö­ yü mezarhğındaki bir türbe içinde bu­ « ü.'^ 0^* j » (= 970) lunan mezar taşı şimdi kaybolmuştur, 80 Dr. M. KEMAL ÖZERGIN — Dr. HASAN KALEŞİ — İSMAİL EREN

Kitâbede adı geçen Mehemmed ve kızı rihin gösterdiği 20 küsur yıllık farkın Hûrî hakkında elimizde bilgi yoktur. izâhı şimdilik mümkün değildir, Ancak bu şahısların Kukli Mehemmed Bey âilesi'nden olmaları kuvvetle muhte­ Gâzî Mehemmed Paşa, Budin'de meldir. Krş. VII. nr.lı kitâbe. meşhur hammamını, onun etrafındaki konaklan, iki tekkeyi ve meşhur Gül- baba türbesi'ni; Belgrad'ta ise bir câmi VI. 981/1573-74 MEHMEDPAŞA ile bir medrese inşâ ettirmişti. Prizren'- CAMİt KİTABESİ de onun adına bu câmiinden başka bir 1 a) Yine Paşay-ı Mehemmed GâzI medresesi ve bir de hammamı vardır. Tâ­ bir Efendi'nin rivayetine göre, 952/1545 b) itd] bir Câmi'-i şerif ihyâ yılında inşâ olunan câmiinin diğer adı, 2 a) Yapmadı anı şöhret ( ?) içün buraya mübârek günlerde çekilen bay­ b) Eyledi belief Hakle içUn mahzâ raktan dolayı, "Bayrakh câmi"dir. Vak­ 3 a) Şehr-i Pür-zeyn'de câmi'-i sihîr fiyesinde minareye bayrak çekmek için b) Kıldı bu şehri cennetü'l-me'vâ hususî bir alemdâr da tayin edilmiş­ 4 a) Şeyh 'Ali kasd idüp didi târih ti. Câminin geniş alanında medresesi ile bir türbe vardır. Ancak türbede kimse b) Ceddedallahu Ka'betü'l-fukaı â medfûn değildir. Rivâyete göre, Mehem­ < I^1 KŞ jj». » (= 981) med Paşa bir seferde şehit düşmüş ve düşdüğü yerde gömülmüştür. Türbe bi- Kitâbe, câminin iç kapısı yukarı- nâsında bugün Prizren Evkaf tdaresi'nin sındadır. kütüphanesi bulunmaktadır. Mad. tar.: Mermer üzerine çirkin sülüs ile yazılı. Girift yazı. Mıs­ Gâzî Mehemmed Paşa'nın, Zahire ralar kartuş içinde. Kitâbe 40x40 pazarı civarında ve Prizren'in ana cad­ sm. ölçüsünde. desi üzerinde bulunan, câmiden önce Manzûm tarihin şâiri Şeyh Ali'­ yaptırmış olduğu hammamı, bir kaç yıl dir. Hakkında bilgimiz yoktur. önce esaslı bir şekilde tamir edilmiş, fa­ kat Resim Müze ve Galerisi'ne çevril­ Neşredilmemiştir. miştir. (Bk.: Tâhir Efendi: Menâ\tb; 1. Yastrebov: Sinan-.poia i Ku\li-beg [Si­ Kitâbede "yine bir câmi'-i şerîf ihyâ nan Paşa ve Kukli Bey]. Glasnik Srpskog ettiği" kaydedilen Gâzî Mehemmed Pa- uçenog druştva. XXXIII. Bclgrad 1876. şa'nın kimliği kesinlikle belli değildir. 9; Peçuyî: Tarih. I. 260-262, 264; G. Ancak bu şahsın, XVI. yy.'m tanınıruş Elezoviç: Turs^i spomenitsi. I/l. 474- akıncı beylerinden. Yahyapaşa-oğlu ve 480; Nuşiç: S Kosova na Sinye more; P. Scmendre, Mora, Pojega sancakbeglikleri Kostiç: Tsr\veni jivot pravoslavnih Srbe ile Budin beglerbegliğinde bulunan Gâzî u Prizrenu i nye^voy o\olini u XIX Mehemmed Paşa olması kuvvetle muh­ ve\u [XIX. yy.'da Prizren ve civarında­ temeldir. Bu zât, Mora, Hırvatistan ve ki Ortodoks Sırpların kilise hayatı]. Bel- Macaristan'daki fetihlerde gösterdiği ya- grad 1928. 73; Arh. Ivan M. Zdravkoviç: rarhklardan dolayı "Gâzî" lâkabını ka­ Adaptatsiya amama u Prizrenu. 233; zanmıştı, î. H. Danişmend'e göre, 10 Kaleşi-^Eren: TDA. 74-83). Temmuz 1551 tarihinden az önce öldü (izahlı Osmanlı tarihi \ronolofin. İstan­ Prizren şehrine benzetme yoliyle bul 1948 II. 264). G. Elezoviç ise, onun verilen adlardan biri de bu kitâbede ge­ 1548 yılmda vefât ettiğini kaydetmekte­ çen "Şehr-i Pür-zeyn (= ziynet dolu dir. Kitâbede ebced hesabı ile verilen ta­ şehir) "dir. PRİZKEN KİTABELERİ 81

VII. 993/1585 KUKLİ mesi ile Üsküp, Kalkandelen, Işkodra^ MEHEMMED BEY KABRİ Leş, Zinova (bugün: Brodosavats) ve KİTABESİ diğer yerlerdeki vakıfları hakkında fazla bilgi için bk. Hasan Kaleşi - ismail Receb Eren: Prizrenats Ku\U-heg i nycgove ^ vil j-ii- a. -S-^^ zadujbine [Prizrenli KukU Bey ve vakıf­ ları]. Prilozi za oriyentalnu filologiyu. VllJrlX, 1958-59 (Sarayevo 1960). 143- 158. Ayrıca bk. î. Yastrebov: Sinan-poîai Ku\li-beg [Sinan Paşa ve Kukli Bey].; Kitâbe şimdi mevcud değildir. Dr. M. Lutovats: Gora i Opolye, antro^ M!ad. tar.: — pogeografs\a iîtrajivanya [Gora ve Opol­ Buradaki metin Şeyii Sa'deddin ye (bölgeleri), antropogeografik tetkik­ ilendi tarafından istinsah edilip, leri]. Srpski etnograf ski zbornik. 69. cilt, G. Elezoviç'e verilen kopyadan Belgrad 1955; H. Kaleşi: Prizren \ao ahndı. Satır sırası gösterilmemiş­ \ulturnL. 91-118. tir. Neşredilmemiştir. Kitabede görülen şekil, XVI. yy. Os­ manlı mezar kitâbesi emsâline tamamen uygundur. Prizren civarındaki Brodosavtsi kö­ yündeki mezarlıkta olan bu mezar taşı VIII. 993/1585 EVRENOSBEY bugün mevcud değildir. ÇEŞMESİ KİTABESİ Prizren'deki kuvvetli bir rivayete göre bu mezar, civarında âilesinin kabir­ Hazret-i Gâzt Evrenos Beg lerinin de biılunduğu, Kukli Mehcmmed İbn-i Ahmed Beg çeşme akmak (I?) Bey'e âittir. Aslen Anadolulu olan Me­ Kıldı niyyet çün binâ itmeğe hcmmed Bey, Menâ\th sahibi Tâhir E- Getürdi üstâd-ı kerrûbîn fendi'ye göre Işkodra valisi idi ve Osman­ Anı itdi Hudâ (bedet ?) lı hânedanına mensup bulunuyordu. Va- Oldı târih, misâl-i âb-ı cennet kıfnâmesinde onun "Gâzî" olduğu belir­ tilmiştir. Bu lâkaba bakılırsa, onun büyük t J Jl*~. » (= 993) bir ihtimal ile Hırvatistan ve Macaristan'­ daki seferlere katıldığı düşünülebilir. Yi­ Kitâbe bugün mevcut değildir. ne Tâhir Efendi onun 963/1556 yıhnda Mad. tar.: — vefât ettiğini kaydetmekte ise de, bura­ Manzûm tarihin şâiri belli değil­ daki kitâbeyc göre yanhş olmahdır. dir. Neşr.: Yastrebov: Stara Srbiya. Mehemmed Bey'in bugünkü Yugos­ 50 (Kiril yazısı ile). lavya ve Arnavutluk'un bir çok yerlerin­ de çeşitli vakıfları vardı. Prizren'de de, Evrenosbcy çeşmesi bugün mevcut biri buranın fethine iştirak eden dedesi değildir. 1. Yastrebov tarafından tesbit liyâs Kuka adı ile anılan (XXVIII nr.'lı edilerek yukarıda görüldüğü üzere çok kitâbeye bakınız), iki camii ile Musalla bozuk bir şekilde yayınlanan kitâbenin, semti civarında, bugün artık mevcut ol­ XVI. yy. Osmanh tarih manzûmelerinin mayan bir de tekke yaptırmıştı. Câmii, bütün özelliklerini taşıdığı anlaşıhyor 941/1534-35 yılında inşâ olunmuştur (Tâ­ (Bk. M.K. özergin : Ahmed Poidntn hir Efendi : Menâ\ıb). tarih manzûmeleri. Türk dili ve Edebi­ Kukli Mehemmed Bey'in hâl tercü­ yatı dergisi, (istanbul 1960). 161-171). 82 Dr. M. KEMAL ÖZERGİN - Dr. HASAN KALEŞt - İSMAİL EREN

Kitabede "Gazi Evrenos Bey ibni Ah­ manl III. 111-112) Sinan Paşa 1003,/1594 med Bey" şeklinde geçen şahsın aslında 95 yılında . Budin beglerbegi oldu ve Evrenos-zâde Yakub Bey olması muhte­ Usturgon savaşında .bulundu (Naimâ: meldir. Yakub Bey, ünlü Gâzî Evrenos Tarih. I. 194). Arkasından Erzurum beg- Bcy'in torunu ye XV. yy.'ın tanınmış lerbegliğine getirildi. 1005/1596'da Eğri akıncılarından olan Ahmed Bey'in oğlu­ fethi akabinde bu kalenin beglerbeğiliği- dur. Onun hakkında fazla bilgimiz yok­ ne tayin olundu. Kanije'nin fetliinden tur. Yakub Bey, Prizren'de 1526 yıhndan sonra da Bosna beglerbegUğine nakledil­ önce Arasta adını taşıyan fevkani bir di (1009/1600-01). 1012 Muharremi/1603 mescid yaptırmıştı. Daha sonra bir mi­ Haziranı'nda kendisine vezirlik verile­ nare ilâve edildiği bilinen bu câmi, bu­ rek istanbul'a çağırıldı (Nâima : Tarih. gün Edvard Kardely caddesi'nde bulun­ I. 333). 1013/1604 yıhnda Sadna'zam maktadır (Bk.: Kaleşi-Eren: TDA. Malkoç Ali Paşa Avusturya seferine ha­ 84-87). reket ettiği sırada Sofi Sinân Paşa'yı sedâret kaymakamı tayin etti ise de altı IX. 1024/1615 SÎNANPAŞA gün sonra azledildi. Bir müddet sonra CAMİt KİTABESİ Sadrıa'zamlığa gelen Lala Mehemmed Paşa sefere çıkarken onu yine sedâret Mihrabın, sağında : kaymakamı olarak görevlendirdi (1605- Sâhibü'l-hayrât Sinân Paşa 1606). Sinan Paşa 1016/1607-8 yılında Solunda : tekrar Bosna beglerbegUğine, ertesi yıl Şam vâliliğine tayin edildi. M. Süreyyâ'­ Târih-i binâ, misâl-i cennet ya göre, aynı yıl içinde bu şehirde vefât SUt 990) etti (1017/1608-9). 1. Yastrebov işe, onun Sene 1024 1615 yıhnda İstanbul'a gçUrken yolda Tekirdağı (jRodosto)'nda vefat ettiğini Kitâbe, câmide mihrâbın yukarı- ve Gelibolu'ya götürülerek Tophane sem­ smdadır. tinde bir türbede defnolunduğu rivâye- Mad, tar.: Duvara yağh boya ile tini kaydetmektedir (Stara Srbiyâ i Al- yazıh. baniya. 213). , ,• . . Neşredilmemiştir. Şehrin hıristiyan halk» İkinci Dün­ ya Savaşı'ndan önce, Sinanpaşa câmii'- Prizren'in büyük camilerinden olan nin, daha önce mevcut Svetî-Arhangel bu câminin mihrabında yazıh kitabenin rhanastırı'nıh malzemesiyle inşâ oluhdu- metninde, "misâl-i cennet" terkibinin ğımu iddia ile burasını yıkmaya kalkış­ verdiği 990/1582 tarihi ile, altında yazılı mışlardı. Fakat müslümanlann, göster­ olan "şene 1024" arasında 34 yıllık bir dikleri şiddetli mukavemet sonunda son fark bulunmaktadır. Ebcet, ile düşülen ta­ cemaat yerindeki üç küçük kubbeyi yık^- rihin kaydında bir eksiklik olması daha bilmişlerdir. 1952. yılında mahalU hükü­ muhtemeldir. met binâya el koymuş, tamir cttirıniştir. Câminin banisi olduğu bilinen Sofi Câminin kitâbesi şimdi mevcut değildir. Shıan Paşa, Tâhir Efendi'nin Menâ- Büyük bir ihtimalle, yukarıda anla.tılân \tb'in2i göre Arriavutluk'ün Vila köyün­ mücâdele sırasında, son cemaat yeri yıkı- de dünyaiya geldi. Osmanlı başşehrinde- hrken kitâbe de tahrib ve yok olmuştur. ki ilk görevi İstanbul ağalığı; daha sonra (Bık.: I. Yastrebov: Sinan-pa^a i Kuleli- sckbân-başılık öldu. M. Süreyyâ'ya göre, beg. 1-51; aynı müellif: Stara'SrbiyaiAl- 998/1590.da ikinci Mirâhur, daha sonra baniya [Eski Sırbistan ve Arnavutluk]. Kul kâhyahğına 'yükseldi. (Sicill-i Os- Spomcnik SAN, II ranzed; Belgrad 1904. PRİZKEN KİTABELERİ 83

S. Başagiç. Krat\a uputa u pfOilost Bosne Pet osmanliyskih pot\üpQlni.h spopıini\a i Hertsegovine. Sarayevo 1900. 53; M. de na Kosovu i Metohiyi [Kosovâ ve Meto- Zambauer: Manuel de ginedogie et de hi'de kubbeli beş Osmanlı âbidesi]. chronologie pour l'histoire de l'hlam. Starine Kosova i Metohiye. I. Priştine Hannover 1927. 168; Arh. Pavliviç: 1961. 97-98; Kaleşi-Eren: TDA. 94-115). Konzervatsiya spomeni\a. 113; H. Rcciç;

X. 1160/1747 ŞEYH SÜLEYMAN EFENDİ LEVHASI

1 a) Şeyh-i kâmil, pîr-i vâsıl, mazhar-ı feyz-i Hudâ b) Ya'nî Süleyman Efendi vâsıl-ı sırr-ı fenâ 2 a) 'iİm ü hikmetde yegâne 'asrınun şeyh-ekberl b) Vâkıf-ı sırr, vâris-i 'llm-l resûl-I klbrlyâ 3 a) Zikr u fikri Hakk idi, gülbeng-i Sa'dt çekdi tâ b) Vâsıl oldı sırr-ı Sa'deddin'e oldı âşinâ 4 a) « ji» ^ Jî'» âyeti menşür-i âlem oldı çün b) Muntazır oldı hitâb-ı « ^1 » ye bâ safâ 5 a) 'Işk-ı mahbûb çekdi kendi cânlbine âkıbet b) Didl yâ Hû, âlem-i külle idüp nakl-i bekâ 6 a) Mürg-i cânı kayd-ı tenden itdi pervâz şevkile b) Mak'ad-i sıdk oldı ana, emr-l Hakk'la âşiyâ 7 a) IVIecd ü rif'atle mu'ammer İde Hakk evlâdını b) Rehberân-ı âlem olsunlar İlâ yevmi'i-cezâ 8 a) IVIülci-İ erbâb-ı hâl it pûse-gâh-ı âşıkan b) Asitân-ı dergoh-i sa'dileri yâ Rabbenâ 9 a) Raşha-i kilkUm mücevher düşdl târih Sa'dlyâ b) Göçdl 'Adne Şeyh Süleyman eyledi 'azm-i likâ

* U) iSJ^*} jlci- <> .Vfr A>- ^» Sene 1160 Kitâbe, Acize-baba türbesi'nde duvarda asılı bulunan bir levhadadır. Mad. tar.: Kâğıt üzerine vasat sülüs ile yazılı. Çift sütun. Cedvelsiz. Levha 35X35 sm. ölçüsünde. Manzûm tarihin şâiri Sa'dî'dir. Hakkında bilgimiz yoktur. Neşredilmemiştir.

Şimdi yok olan Acize-baba tekkesi hirde hepsi yedi tane sa'dî tekkesi bulun­ ile harap durumdaki türbe, Mara§ ma- maktadır. Acize Baba, daha sonra yetiş­ hallcsi'nde Bistritsa suyu kenarındadır. tirdiği oğlu Şeyh Danyal'in üstün kera­ metlerini görünce tekkeyi ona bırakarak ölümü üzerine manzum tarih yazı­ oradan ayrılmış ve Prizren'de Bistritsa lan Şeyh Süleyman Acize Baba, rivayete suyu kenarındaki tekkeyi tesis etmiştir. göre, îşkodra civarındaki Buşat'tan neş'et Onun Işkodra'da da bir tekke kurduğu etmiştir. Sa'dî tarikatinin Rumeli'de ku­ rivayet edilir. rucusu ve yayıcısıdır. Acize Baba, önce 1111/1699-1700 yılmda Cakovitsa (Yu- Prizren'deki Acize-baba teJckesi'nin goslavya)'da bir Sa'dî tekkesi kurmuş­ mimarî yapısı çok güzel olduğu halde, tur;. Bu tekke bu gün de mevcut olup, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bir sc- "Büyük tekke" adını taşımaktadır. Bu şe­ bcb gösterilmeden yıktırılniıştır. Sadece, 84 Dr. M. KEMAL ÖZERGÎN — Dr. HASAN KALEŞl — İSMAİL EREN

1160/1747 yılında ölen Şeyh Süleyman'ın Caminin banisi olan ve lâkabından gömüldüğü Acize-baba türbesi harap bir çuhacı olduğu anlaşılan Mahmud Çelebi halde bırakılmıştır. hakkında bilgimiz yoktur. Yaşlı Prizren- Şeyh Süleyman'ın şâir olduğu ve bir liler'in rivayetine göre, bu câmi pek eski divanının bulunduğu bilinmektedir. Ona bir zamanda inşâ edilmiştir. Caminin te­ âit Prizren'de söylenen efsâneler için Bk. meli, Çuhacı Mahmud adında biri tara­ Tihomir R. Corceviç: Yo/ ne\oliko tur- fından atılmış, fakat bu zât sefere gitme­ beta i leğende o nyima [Bir kaç türbe da­ ye mecbûr kaldığından inşâat yarıda kal­ ha ve bunlarla ilgiU efsâneler]. Naş na- mış. Çuhacı Mahmud da savaş alanında rodni jivot. X. c. (Belgrad 1934). 65-67. şehit düşmüştür. Yarım kalan câmi, an­ cak kırk yıl kadar sonra halk tarafından XI. 1223/1808 ÇUHACIMAHMUD tamamlanmıştır. CAMİt KİTABESİ Çuhacımahmud câmii, bir çok defa 1 a) Pür (...?) hayr İle mevsûf-l sahhâ tamir ettirilmiştir. Buradaki Icitâbe de bu b) Ki Çukacı Mahmud ismi tnüsemtnâ tamirlerden birine âittir. Kitâbeden, c) Rızâen llllâh içün bir lıayr-eser "dehr-i dûnm inkılâbından., inhirâf-i tâk 2 a) 01 bu mescidi Idimış idi binâ olan dârü's-salâyı, bu kez bir sa'âdet ma'­ b) Kenz-i hidâyetden olmış hissemend deni, şahs-ı safâ"nın yani Ferr-i Şîrîn-zâ- c) Eylemiş bUnyâd çUn ahsen-nUmâ de Abdullah Ağa'nın, "bu mescidi hasbî 3 a) Dehr-i dûnın inldlâbından meğer inşâ eyledi" ğini öğreniyoruz. Caminin b) inhirâf-ı tâl< olmış dârü's-salâ tamiri 1223/1808 yıhnda tamamlanmış­ tır. c) Burc-i kimyâdan zuhûr Itdi bu kez 4 a) Bir se'âdet ma'deni, şahs-ı safâ Câmii, bulunduğu mahallenin adıy­ b) Kim mUcedded tathir-i emvâl ile la yani "Markiliç câmii" diye adlandıran- c) Eyledi bu mescidi hasbî inşâ 1ar da görülmektedir. (Bık.: Tâhir Efen­ 5 a) Ne güzel hayra muvaffak oldı kim di: Menâ\tb; Kaleşi-Eren: TDA. 116- b) Ferr-i Şlrîn-zâde Abdullah Ağa 117). c) Tâlib-I rızâda vus' sarf ile XII. 1226/1811 SEYDİBEY 6 a) Mesned-i kânını eyledi me'vâ CAMİİ KİTABESİ b) Böyle bir eser 'aztml yapdı çün c) Kıldı kendüye.şefl' rûz-i cezâ (Birinci kitâbe) 7 a) Didl çUn nazmı ile Râgıb târih .ÜA yf- Xi (1 b) Hamdt senâ kıl ol ma'bûda şehâ

Kitâbe, câminin iç giriş kapısı Sene 1223 yukarısındadır. Kitâbe, câmi kapısının yukarısm- Mad. tar.: Mermer üzerine çirkin dadır. sülüs ile yazılı. Harekeli ve girift Mad. taiM Mermer üzerine vasat yazı. Kitâbe 28 X 16.5 sm. ölçü - sülüs ile yazılı. Üç sütun halinde. sünde. Satır ve sütun aralan cedvelli. Neşredilmemiştir. Kitâbe 68.5X43 sm. ölçüsünde. Manzûm tarihin şâiri Râgıb'dır. Seydibey câmii, Prizren'in merke­ Hakkında bilgimiz yoktur. zinde ve Melâmi tekkesi'nin (XXVII ve Neşredilmemiştir. XXX nr.'İl kitâbelere bakmız) yanında bulunmaktadır. Çuhacımahmud camii, Prizren'in gü­ Câminin banisi olan Seydî Bey, Mısır neyinde, Markiliç mahallesi'ndedir. vâlisi Maksûd Paşa'nın (vâUliği: 1642- PRİZKEN KİTABELERİ 85

1644) kardeşidir. Onun Kasım Bey adm- daki diğer kardeşi de Prizren'e su getir­ (= 1226) miştir. Seydî Bey, bu camiinden başka, Kurila mahallesi'nde bugünkü Fadıl-hisa- Kitâbe, câminin içinde sol duvarın­ rî caddesinde bulunan mescidi de yaptır­ da asılı olan levhadadır. mıştır. Maksûd Paşa 1054/1644 yılında Mad. tar.: — öldürüldüğüne göre, Prizren'deki yapıla­ Manzûm târihin şâiri belli değildir. rın XVII. yy.'ın ortalarında yaptırıldığı Neşr.: Yastrebov: Stara Srbiya, 39, anlaşılmaktadır. 44 (Kiril yazısı ile) Buradaki kitâbe Seydibey câmii'nin 1226/1811 yılında Abdurrahman Ağa ta­ Terzimemiş câmii. Terzi mahalle­ rafından tamir ettirildiğini göstermekte­ si'nde ve Petar-stamboliç caddesi üzerin­ dir. İkinci bir tamiri 1290/1873 yılında dedir. Câminin diğer bir adı da "Terzi- yapılmıştır (XXV nr.'lı kitabeye bakı­ mehmedbey câmii"dir. nız). (Bk: Tâhir Efendi: Menâf{tb; Ka- leşi-Eren: TDA. 121). Yaşh Prizrenliler'in anlattığına göre, taştan inşâ edilmiş olan câminin son ce­ XIII. 1226/1811 TERZlMEMlŞ mâat yeri İkinci Meşrûtiyet'ten (1908) CAMİÎ KİTABESİ bir kaç yıl önce yapılmıştır. Câminin dı­ (Biriaci kitâbe) şında sadece, 1133 (1721) şeklinde inşâ Muvaffak oldı hayrâta tarihi yazıhdır. Osman Ağa'dır (ser hezâr ?) Burada verilen hatalı tesbit edilmiş Hudâ ider anı makbul kitâbesi,.Osman Ağa adında bir şahsın Osman Ağa'dır ser hezâr 1226/1811 yıhnda yaptırdığı tamire âit- Bu ta'mfrle târih oldı tir (Bk. 1. Yastrebov: Stara Srbiya i Al- Secde ihyâ Osman ser hezâr baniya. 39, 44; Kaleşi-Eren: TDA. 122).

XIV. 1231/1816 SAAT KULESİ KİTABESİ

Zihi lûtf ıssı Mevlâ kim eder mü'minlere ikrâm Mücâhidine nusretle beher sâ'at kılup in'âm Beligrad ve Semendire hem muzâfâtı nice kıla' Olup fethine me'mûr emrile çok 'asker-i İslâm Livâ-i Perzerin vâlisi Mahmûd paşay-ı zf-$ân Murâd-ı Pâdişâh üzre çeküp Sırb üstine a'lâm Nice küffâr-ı Sırb'un urdılar a'nâkına şemşfr 'lyâlleri esir olup, dahi malları iğtinâm Bi-'avnile müyesser oldı çün fethi Bellgrad'un Mücerred niyyet-i hayrile Paşay-ı zü'l-ihiişâm Semendre'de ganimet aldığı nâkûs-i a'lâyı Hasîn burcunda sâ'at vaz' edüp vakti kıla i'lâm Şükür bir e;ref-i sâ'at bulup Nûrî dedi târih Bülend sadâ, cedîd sâ'at eder isâl ferah-peyâm

d^L Jl^J jAıl a>-v>- oJj » (_ 1231). Kitâbe, Saat kulesi'nin üzerinde idi. Şimdi mevcut değildir. Mad. tar. : Manzûm tarihin şâiri Nûrî'dir. Hakkında bilgimiz yoktur. Krş. XV. nr.-h kitâbe. Neşr. : Yastrebov: Podatsi. 62-63 (Kiril yazısı ile) 86 Dr. M. KEMAL ÖZERGİN — Dr. HASAN KALEŞt — İSMAİL EREN

Prizren saat kulesi, kalede idi. yararlık göstermiştir. Kiıâbede adı geçen Mahmud Paja, Mahmud Paşa bu savaşlar sırasında Prizren mutasarrıflığında bulunmuş olan Scmendre'yi ihtilâlcilerden geri almış ve Tâhir Paşa'nın oğludur. Babasının vefa­ bu şehirde bulunan bir kiliseden çıkardı­ tından sonra Mahmud Paja da Prizren'dc ğı büyük bir çanı, Prizren kalesinin sur- aynı vazifede bulundu (1809 - 1836). larındaki Saat kulesi'ne takdırmıştı. Bu-, Tâhir Efendi'nin Menâ1{tb'A^ nakline radaki kitâbe bu olayı anlatmaktadır. göre, bu zât Sofya ve Niş vâliliklerinde (Bk.: 1. Yastrebov : Podatsi za istoriyu de bulunmuş ve emri altındaki birlikler­ srpsl{e tsr\ve [Sırp kilisesi tarihine ait le Mora'daki savaşlara katılmış, 1813 yı­ bilgiler]. Belgrad 1875. 62 - 63; Kalcşi- lında Kameniça'da vukubulan savaşta Eren: TDA. 126). .

XV. 1244/1828 MAHMUDPAŞA CÂMll KİTABESİ

1) Hâlinde vüs'at olınca ey dil, hayrâtdan olma bir lâhza meb'ûd 2) 'Ültbâda sâhib-hayre verilür âli merâtib, olmış çü mev'ûd 3) Dünyâda dahi hayrile adı mezkûr olupdur halkın dilinde 4) Hem câmi' ibnâ eden kişiler hakkında müjde ma'lûm ve meşhûd 5) Hin-i fetihde kal'a içinde İnşâ olınmış câmi ve ma'bed 6) Çok vakt ü ezmân geçmekle oldı hâklle yeksân, virân ve nâ-bûd 7) Paşay-ı Mahmûd, vâli-i vilâyet hayrâta mâli, sâhib-diyânet 8) Bir tarz-ı ra'nâ kai'ada câmi' eyledi ibnâ ol zât-ı mes'ûd 9) Bir geimeglie hoş tekmil olmış görünce Nûrt söyledi târih 10) Bu câmi' dii-zîb İçine gir kıl, olsun namazın makbûl-l ma'bûd

« »J>.'^'* •iJj^ ^ »-''.j'-S If •

Sene 1244.. (M ?) (= Muharrem)

Kitâbe, şimdi Prizren Evkaf İdaresi'nin avlusundadır. Mad. tar.: Mermer üzerine vasat sülüs ile yazılı. Satır arası cedvelli. Kitâbe 67.5x 53.5 sm, ölçüsünde. İyi durumda. Manzûm tarihin şâiri Nûrî'dir. XIV m\'h kitâbe aym şâirin kalemin­ den çıkmış olmalıdır. Neşredilmemiştir.

Eskiden Prizren kalesi içinde bulu­ harap olmuş, "hâk ile yeksân, virân ve nan Mahmudpaşa camii, şimdi mevcut nâ-bud" hâle gelmiştir. Vilâyetin vâlisi değildir. Mahmud Paşa, câmii "bir tarz-i ra'nâ"da yeniden yaptırmıştır. Kitabeden' anlaşıldığına göre, bu câ­ mi asimda Prizren'in fethinden sonra in­ Mahmud Paşa için, XIV. nr.'lı kitâ- şa edilmiş eski bir eserdir. Binâ zamanla benin açıklamasına bakınız. PRİZKEN KİTABELERİ 87

XVI. 1245/1829-30 KURİLA KADİRİ TEKKESİ'NDEKİ LEVHA 1) İki âlemde tasarrufdur, pîr-i ehli (!) veli 2) Sakın deme kim bu mUrdedür, andan nice dermân ola 3) Rûh^ şemşîr-i. Hudâ'dur, fen gılâf olmış ana 4) Dâhâ a'lâ kâr eder kim bir tıg uryân ola 5) Yâ Rabb, beni dur eyleme evlâd-ı Ali'den, ben anlarun bendesiyem +â "kalû beli"den yanda) Yâ Hû ketebehu el-hakir fakir Köprülü Derviş İbrahim Sene 1245

yanda) 'Amelehu Kul Âşık Mustafâ Kitâbe, tekke içinde ve semâ-hâne kapısının yukarısında sol tarafta asılı bir levhadadır. Mad. tar.: Ceviz ağacından bir levha üzerine sülüs ile yazılı. Cedvelsiz. Metnin imlâsı bozuk. Levha 39x14 sm. ölçüsünde. İyi durumda. Ncşredilmemiştir.

Kurila tekkesi, kendi admı taşıyan Burada verilen -kitabe, tekkenin iki cadde üzerinde 19 numaradadır. mensubunun 1245/1829-30 yılında mey­ Kurila tekkesi, kadirî tarikatine bağ­ dana getirdikleri bir hatıra Icvhasıdır. lıdır. Rivayete göre, 350 yıl önce Hora­ Köprülülü Derviş İbrahim yazmış, Kul sanlı Şeyh Hasan tarafından inşâ ve tari­ Aşık Mustafa da oymayı yapmıştır. kat tesis edilmiştir.

XVII. 1247/1831-32 EMİNPAŞA CAMİÎ KİTABESİ 1) Sâhlbü'l-hayrât ve'l-hasenât Perzerîn! 2) Tâhirpaşa-zâde Mehemmed Emin Paşa 3) .liiL. öı^U\ J U 'j^ JUJ 4) will j Ö'^^.J 01:«»;l J ^~r^ ^- «i 9) Sene 1247 Kitabe, câminin kapısı yukansındadır. Mad. tar.: Mermer üzerine iri sülüs ile yazılı. Satır arası cedvelli. Kitâbe 42x"51 sm. ölçüsünde. îyi durumda. Ne.şredilmemiştir.

Eminpaşa camii, aynı adı taşıyan gibi Prizren mutasarrıflığında bulundu. nialnallededir. 1255/1839 yılında vefat etti (XX nr.'h ki­ ^ Mehnıed Emin Paşa, Tâhir Paşa'nın tabeye bakınız). Bu zât Prizren'de bugün oğlu ye adı yukarda geçen Mahmud Pa­ dahi ayakta duran bir câmi ile İkinci şa'nın kardeşidir (XV nr.'lı kitaljeyc ba­ Dünya Savaşı'na kadar faaliyette bulu­ kınız). Emin Paşa da, babası ve kardeşi nan bir medrese (XXI nr.'lı kitabeye ba- 88 Dr. M. KEMAL ÖZERGtN - Dr. HASAN KALEŞt - ISMAİL EREN kınız) yaptırmıjtır. Camii, Tâhir Efendi­ yaptırmıştı. Mektebin 1327/1^9 tarihin­ ye göre, mimarî üslûp bakımından bu de Üsküdar'da tasdik olunan vakıf-nâme- şehirdeki Sofî Sinan Paşa'nın câmii'ne sinde, şâhitler arasında Ümmügülsüm benzetilmiş ise de, ölçüleri daha müteva- Hanım'm Mehmed Mes'ûd Bey adında zidir. Caminin bir ana kubbesi ile son bir oğlu da görülüyor. Mektebin avlusun­ daki mezarhkta Emin Paşa ile bazı ak­ cemaat yerinde üç küçük kubbesi vardır. rabalarının ıkabirleri bulunmaktadır. (Bk. Emin Paşa'nın Ümmügülsüm adın­ Tâhir Efendi: Menâ\tb; Kaleşi-Ercn daki bir ıkızı da, bu şehirde bir mektep TDA. 131-132).

XVIII. 1247/1831-32 HACIKASIM CAMİÎ KİTABESİ

1 a) Mahmud, Emîn Paşa mâderleri (...sitân ?) b) Hatmân Hanım bâ emr-1 Hakk çün eyledi 'azm-i cfnân 2 a) Oğlı anun Mahmud [Pajşa âdetleri Uzre müdâm b) Kavl-I Resûi'e imtisal, hayra edUp bezl-i fevân 3 a) Tevfik erüp ( ?) b) Hasbi kılup pâk mâlını hayrâta sarf ol âlt-şân 4 a) Kukli Beg'ün vlrân olan câmilnl ( ?) b) Vâlldesl rûhı içün tecdtd edüp, hem âbâdân 5 a) ( ?) ile çıkdı her birl târihini dedi ( ?) ile b) Hûb oldı, pek ra'nâ, cedid mescld ( ?) ân

t ( S ji .... ) as*-^ Ucj «il ^y- * 1247 Kitâbe, câminin iç kapısı yukarısmdadır. Mad. tar.: Mermer üzerine çirkin sülüs ile. Çok girift yazı. Bo­ zulmuş. Mısralar kartuşlar içinde. Kitâbe 43x45 sm. ölçüsünde. Manzûm tarihin şâiri belli değildir. Neşredilmemiştir.

Hacıkasım camii, aynı adlı mahalle­ miştir. Daha önce Prizrenli Maksûd Pa­ de Mustafa-bakıya caddesinde 19 numa­ şa tarafından XVII. yy.'ın ortalarında ta­ radadır. Diğer bir adı da "Toska câmii"- mir ettirildiğini biliyoruz. Diğer bir ta­ dir. mirin kitâbesi burada verilmiştir. Fotoğ­ Tâhir Efendi'nin MenâJitb'ma göre rafından güç okunan kitabeye göre, Priz: câminin banisi Hacı Kasım aslen Anado­ ren vâlisi Mahmûd Paşa "Kukli Bey'in lulu olup, baytarhk yaparmış. Câminin virân olan câmiini", vefat etmiş bulunan ilk inşâ tarihi kesinlikle bilinmemekle annesi Hatmân Hanım "rûhı içün tccdîd beraber, Kukli Mehemmed Bey'in 919/ edüp" 1247/1831-32 yılında tamir etmiş­ 1526 tarihli vakfiyesinde, bir mescid ola­ tir. (Bk.: Tâhir Efendi: Menâktb; P. rak zikrolunduğuna göre, bu yıldan önce Kostiç: Tsr\veni jivot... 93; H. Kaleşi- yapılmıştır. 1. Receb: Prizrenats Ku\libeg ... 164, not Hacıkasın? câmii bir çok tamir geçir­ 32; Kaleşi-Eren: TDA. 93). PRİZKEN KİTABELERİ 89

XIX. 1249/1833 MEHMEDPAŞA HAMMAMI KİTABESİ

1) oljı^l yi" A Medîne-i Perzerin sancağı mutasarrıfı 2) Mahmûd Paşa ve bfrâderi Emin Paşa ibni Tâhir Paşa sol ) 1249 sağ ) fi sene 1 M[uharrem] Kitabe, hammamın giriş kapısı yukarısındadır. Mad. tar.: Mermer üzerine sülüs ile yazılı. îki satırı kartuşlar içinde. Kitâbe 40x35 sm. ölçüsünde. Neşrcdilmemiştir.

Mehmedpaşa hammamı, Zahire pa­ mûd Paşa ile Emin Paşa'nın yaptırdıkları zarı civarında ve şehrin ana caddesi üze­ 1 Muharrem 1249/21 Mayıs 1833 tarihin­ rindedir. de biten tamirini göstermektedir. Kitâ- benin metni, görüldüğü gibi arapça baş­ Bu hammamı, Bayrakh cami de de­ lamakta, türkçe devam etmektedir. Me­ nilen, Mehmedpaşa câmii'nin banisi Gâzî tinde adı geçen şahıslar hakkında daha Mehemmed Paja yaptırmıştır (VI. nr.'lı önce geçen kitabeleri dolayısı ile bilgi ve­ kitâbeye bakınız). Çift olan hammam, rilmişti (Bk.: H. Reciç: Pet osmanliys\ih bir halk rivayetine göre, câmiden önce pot\upolnih spomeni\a na Kosova i Me- inşâ edilmiştir. tohiyi. Starine Kosova i Metohiye. I Hammamın mevcut kitabesi, Mah­ (Pristine 1961). 98 - 99).

XX. 1255/1839 EMİN PAŞA KABRİ KİTABESİ

1) el- Hülcmü lillâhi

2) Cihânun mâhna İkbâline olma sakın mağrûr 3) Gelen gitmekdedür eyle nazar hemvâr-ı dünyâya 4) Gartk-mend-i rahmet (seçe?) Emin Paşa ibn-l Tâhir Paşa 5) Cihân İklimini terk eyleyüp 'azm etdl 'ukbâya 6) Nldây-ı Rabb-ı «jl » simâh-ı cânı oldukda 7) Fedây-ı clsm edüp cânı etdl cenâb-ı Rabb-i üiyâya 8) ilâhi eyleme mahzun yarın rûz-i kıyâmetde 9) O merhûmı dahi şâyeste kıl gufrân-ı uzmâya

10) Sene 1255

Kitâbe, kabirde baş taşının üzerindedir. Mad. tar.: Mermer üzerine sülüs yazı ile. Manzûm tarihin şâiri belli değildir. Neşredilmemiştir.

Prizren mutasarrıflığında bulunmuş âile haziresinde bulunmaktadır. ve şehre bazı hayır eserleri kazandırmış Emin Paşa için XVII nr.-lı kitabeye olan Emin Paşa'nın kabri, kızı Ümmü- bakınız. gülsüm Hanım'ın mektebi avlusundaki 90 Dr. M. KEMAL ÖZERGİN — Dr. HASAN KALEŞt - İSMAİL EREN

XXI. 1272/1855-56 EMİNPAŞA MEDRESESİ KİTABESİ

1 a) Li-hamdillah ki m!'mâr-ı mürüvvet eyledi âbâd b) Dil-i âşıl< gibi nâlân it

« J/- Aİ^t jl'j L . (= 1272)

Kitâbe, medresede yerde duvara dayalı durmaktadır. Mad. tar.: Mermer üzerine iri sülüs ile yazılı, tki sütun halinde. Satır arası cedvelli. Girift yazı. Kitâbe 67x55 sm. ölçüsünde. Manzum tarihin şâiri bu medresenin müderrisi Tâhir Efendi'dir. Neşredilmemiştir.

Daha önce bahsedilmiş olan Eminpa- zamanla harabiyete uğramış ve Prizıcn îa medresesi (XVII nr.-lı kitabeye bakı­ halkı yardımı ile tamir edilmiştir. nız), bu kitabeden anlaşıldığına göre.

XXII. 1275/1858-59 CUMA CAMİİ KİTABESİ (Birinci kitabe)

1 a) .Cenâb-ı Hazret-i Sultan Mecid Han'ın zemânında b) Nice âsâr-ı hayr İhyâ olur her günde mülkinde c) Husûsen şehr-i Pürzen'do fetihden kalma bir ma'bed d) Mürûr-i dehr ile olmışken enkazı perâkende 2 a) Hulûsî Paşa ( V

• »Xj ,JU><-1 .J*\ l" (,...)» Sene 1275 Kitâbe, binanın içinde,. girişin sol tarafında yerden 2.5 m. kadar yukarıdadır. PRİZKEN KİTABELERİ 91

Mad. tar.: Mermer üzerine çirkin sülüs ile yazılı. Dört sütun ha­ linde. Sütun ve satır araları cedvelli. Manzum tarihin şâiri Müderris ve Müfti Tâhir Efendi'dir. Krş.: XXI nr.-h kitabe. NeşV.: Dr. Nenadoviç: Bogorqditsa. 34 (fotoğrafı ve sırpça tercü­ mesi)

XXIII. CUMA CAMİÎ KİTABESİ Fâtih Sultan Mehemmed, Prizren'in fet- (İkinci kitabe) lıinden sonra aynı yıhn Eylülüne kadar Kosova bölgesinde bulunmuş ve büyük Budur "Fethiyye" derler, eâmi' 'âfîk bir ihtimalle, Prizren'i de ziyaret ederek şehrin büyük kilisesi onun emri üzerine 'İbâdet ehline olmış bu lâyık câmiyc çevrilmiştir. Diğer taraftan bazı Bum kurmış kadimî eh!-i küffâr Osmanlı vesikalarında bu câmi, "Sultan Mehemmed Han câmii" olarak da zikro- Elinden harb ile almış şu Hünkâr lunur. Geçen yüzyıldan beri Yugoslavya'­ Bİ-hamdIllah ki "Fâtih" bum almış da bu câmi hakkında yapılan yayınlarda, kilisenin fetihden bir-iki yüzyıl sonra ca­ Bu câmi' içi islâm ile dolmış miye çevrildiği yazılmış ise de, sonradan camide bulunan kitabeler ile diğer kay­ Kitâbe, câminin mihrâbı içindedir. naklar bu iddiaların yersiz olduğunu or­ Mad. tar.: — taya koymuştur. Manzûmenin şâiri belli değildir. Neşr.: Yastrebov: Podatsi, 71 not 1 Binâ câmiye çevrilirken, tabiatiylc (Kiril yazısı ile) bir minare de ilâve edilmiştir. 1275/1858 yıhnda yapılan esaslı tamir sırasında eski minâre harap ve yıkık olduğu için kilise­ Kiliseden muhavvel olan bu câmi nin çan kulesi, üzerine bir şerefe ilâvesi yine kiliseye çevrilmiştir. Sveta Bogoro- ile minâre ittihaz olunmuş idi. Birinci ditsa Lyevişka kilisesi adını taşımaktadır. Dünya Savaşı'ndan sonra bu ilâve yıktı­ Prizren'in şimdi en büyük kiliselerinden rıldı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise, biri olan bu kiliseye "Sveta Petka kilisesi" hükümet kiliseye ihtimam göstermeye de denir. başlamış vc tamirine girişmiştir. Prizren'in bu büyük kilisesi, kitabele­ Kitabelerden birincisi, fotoğrafların­ re göre, şehrin 21 Haziran 1455 tarihinde, dan da görüldüğü gibi, pek çirkin ve gi­ vukubulan fethinden az bir zaman sonra rift bir yazı ile meydana getirilmiştir. Bu camiye tahvil olunmuş ve adma "Fethiy- yüzden bazı yerleri kesin olarak okuna­ yc" veya "Cuma camii" denmiştir. Tâhir madı. Kitâbede adı geçen şahıslar hak­ Efendi. Menal{ib'mdz bu câmi hakkmda kında da bilgi elde edilemedi. (Bk.: Tâ­ şöyle bilgi vermektedir: "Fâtih Sultan hir Efendi: Menâl^ıb; 1. Yastrebov: Po­ Mehemmed bizzat en büyük kiliseyi câ- datsi za istoriyu srps\e tsr\ve. Belgrad miye tahvil edip, bizimle birlikte namâz 1875'. 71; aynı. müellif.: Stara Srbiya i kıldı. Ma'bede "Atîk" ve "Cuma câmii" Albaniya. Belgrad 19(H. 38; P. Kostiç; adı verildi. İdaresi için memleketiniizde Tsr\veni jivot... 75; Arh. S. M. Menado- bîr çok vakıflar kurdu. Fakat vâli bunları viç: Restauratsiya. 39-50; Dr. S.M. Nena­ zaptedince, câmi harap olmağa yüz tuttu. doviç: Bogoroditsa Lyeviî\â? Belgrad AhaHmiz câmiyi tamir etti." Gerçekten 11963. 34, hot 96; Kaleşi-Eren. TDA. 1-12). 92 Dr. M. KEMAL ÖZERGİN — Dr. HASAN KALEŞt — İSMAİL EREN

XXIV. 1290/1873 İKBAL HANİM KABRİ KİTABESİ

el-Hükmü lillâhi

el-merhûme el-mağfûre Perzerîn vilâyet-i celîlesl vâlisi devleilû Hiisnî Paşa hazretlerinin yegen-İ âlîleri ibrâhim Bey Efendi'nin haremi İkbâl Hanım'ın rûhiyçün [el-fâtiha]

Sene 1290

Kitabe, kabir taşının üzerinde yazılı idi. Mad. tar.: — Metin, Şeyh Sa'deddin Efendi tarafından istinsah edilip, G. Eîlezo- viç'e verilen kopyadan alınmıştır. Kitabenin satır sırası belli de­ ğildir. Neşredilmemiştir.

İkbal Hanım'm kabri, Sûzîçelebi câ- reıı vâlisi idi. İkbâl Hanım hakkında ise, mii'nin haziresindc bulunmakta idi. Şim­ elimizde bulunan kitabe metnindekinden di mevcut değildir. fazla bilgi yoktur. Kitâbcde adı geçen Hüsnî Pa§a, Priz-

XXV. 1290/1873 SEYDİBEY CAMİİ KİTABESİ (İkinci kitabe)

1) Bu zibâ câmi' evvele (I) ki kıldı ei-HâcI (I) Ahmed mekânı firdevs-l [a]lâda müyesser eylesün sübhan.

2) Bu da bir ni'met-i âzîme ... ez cümle islâma harâb iken bu câmi' eyledi vaktiyle ta'mir

3) Bu câmi' eyleyen bünyâd diler Sed [Seyyid/Seydi?] Beg Rabbin şefâ'af bahrına gark eylesün ol Hâiikü'UMennân

4) Yatar hâki (I) derûnunda iymânı nûriyle (israf?) ... ve rûhuna rah­ met bi-Hakk-i Ka'be-i rahmân

5) Nice kılmaz cihân halkı senâ ol Hâcı Ahmed, derûn-i âlem, envfl'-ı ferahla oldılar hemân

6) Sulbünden geldi el-Hâcî (!) Hâlid, Seyyid Beg, bin iki yüz doksanda eyledi i'mâr. Sene 1290

Kitabe, câminin giriş kapısı yukarısındadır. Mad. tar.: Mermer üzerine vasat sülüs ile yazılı. Cedvelsiz (?). Yer yer bozulmuş, metnin türkçesi çok bozuk. Neşredilmemiştir.

Seydibey câmii'nden yukarıda bahse­ metninden ve fotoğrafından da görülece­ dilmişti (XII nr.lı kitabeye bakınız). Bu­ ği gibi, metnin türkçesi son derece bozuk­ radaki kitâbc, 1290/1873 yıhnda, Seydî tur. Burada adı geçen Hacı Ahmed ile Bey sulbünden gelen Hacı Hâlid tarafın­ Hacı Hâlid hakkında bilgimiz yoktur. dan yaptırılan tamire âittir. Kitâbenin PRİZKEN KİTABELERİ 93

XXVI. 1311/1893-94 KÂTİBSÎ- Manzûm tarihin şâiri Hıfzî'dir. Hak­ NANÇELEBI CAMll' kında bilgimiz yoktur. KİTABESİ Neşredilmemiştir.

1 a) BânM evvel Kâtlb Sinân'a Kâtibsinançelebi camii, Edvard-Kar- b) Ola beşâret rûh-i hUmâma dcly caddesi bitiminde ve Orduevi kar- 2 a) Bânt-I sâni ehl-l hamiyyet şısmdadır. b) Oldu muvaffak cidd-t hitâma Bu camiin ilk bânisi olan Kâtib Si­ 3 a) De Hıfzıyâ bir târih-i zibâ nan Çelebi hakkında elimizde bilgi yok­ b) Ma'bed-i feyz bu âli mekama tur. Tâbir Efendi, Menâ\tB'mdsi bu câ- mii kaydettikten sonra §u malûmatı vermektedir: "Rivayete göre Kâtib Si­ (= 1311) nan'ın şehrimizin doğu tarafında yap­ Kitâbe, câminin iç kapısı yukarısm- tırdığı câmi bir kaç defa yıkılıp tamir dadır. edilmiştir." Mad. tar.: Mermer üzerine adi ta'lîk Bugün câminin kapısı yukarısında- ile yazılı. Satır arası cedvelli. İki ki kitâbe, 1311/1893-94 yılında "ehl-i ha- sütun hâlinde. Kitâbe 55 x 40 sm. miyyet"in yaptırdığı tamiri bildirmek­ ölçüsünde. tedir.

XXVII. 1315/1897-98 ŞEYH HULUSİ EFENDİ LEVHASI 1 a) Sırr-ı akdem, hâdisâta zâhir oldu bir zemân b) Feyz-i nûr ile uyandı çeşm-i kalb-i â^rkan 2 a) Sâkl-i irfân İdi, hem cevher-i 'ı$k ma'deni b) Bir nazarda teskin etdi ehl-i derdin derdini 3 a) Açdı esrâr-ı fusûs [u] saçdı envâr-ı yaktn b) IMüsta'Idier cennet-i ma'nâya. oldu dâhilin 4 a) Zâtına teslim olandır, vâkıf-ı sırr, ehl-i hâl b) Zâ'ik-i lUbb-i hakikat, lâhik-İ ehl-i kemâl 5 a) Himmetiyle hep mürfdân oldular nft'll-merâm b) Râh-ı Hakk'da buldular zevk u fenfi, tecrtd^l tâm 6 a) Aslına pervâz edince miirg-i lâhût-i kıdem b) Nâr-ı hasretle derûn-i kâmilân yandı o dem 7 a) Kutb-I âlem Şeyh Hulûst Irtİhâl etdl bu gün b) Vehbiyâ de târihi «jf^J Levhanın sağ altında : u-jjj^ yjS'V ^11 uk Levhanın sol altında : 1315 Kur'ân'dan istihrâç tarikiyle söyienmişdlr. Kitâbe, Melâmi tekkesi'nde bulunan bir levhadadır. Mad, tar.: Kâğıt üzerine adi ta'lîk ile yazüı. Satır arası cedvelli. îki sütun halinde. Kitâbenin çevresi tezyinattı. Kitâbe 47x40 sm. ölçüsünde. Manzûm tarihin şâiri Vehbî'dir. Hakkında bilgimiz yoktur. Neşredilmemiştir.

Melâmi tekkesi, Prizren'in merkezin- Melâmî tekkesi ve burada adı geçen de ve Seydibcy câmii'nin (XII nr.'lı kita- Şeyh Hnlûsî Efendi hakkında bilgi elde beye bakınız) yanındadır. edilememiştir. Û4 Dr. M. KEMAL ÖZERGİN — Dr. HASAN KALEŞt — İSMAİL EREN

XXVIII. 1317/1897-98 İLYASKUKA CAMlI KİTABESİ

tjrO \j^A İj^,A^ >*»:)! jj ,JU) (b ^J^rll Âj^ j JsxJ\ Uj^*iJ (a 2 U.U tii. L.- (_^-. viA. ^ju (b Lfrl^. î^.-ı>. ^y" jl j^A^ j\ (a 3 'j^**" )^ (b \ r \ V i:--

Kitâbe, câminin iç kapısı yukansındadır. Mad. tar.: Mermer üzerine çirkin ta'lîk ile yazılı. îki sütun halin­ de. Satır ve sütun arası cedvelli. Kitâbe 50x41 sm. ölçüsünde. Manzûm tarihin şâiri belli değildir, Neşr.: Kaleşi-Eren: Prizrenats Kukli-beg. 145.

llyaskuka camii, aynı adı taşıyan ma­ ğu mescidi, daha sonra câmiye çevir­ hallede, Rade-konçar caddesi'nde 1 nr.'- miştir. dadır. Binası taş ve tuğla ile yapılmış o- Yine kitâbede adı geçen diğer şahıs, lup, bugün de sağlam durumdadır. yani Ahmed Bey, orada da gösterildiği gibi Kukli Bey soyundan gelen ve onun Câminin banisi olup, kitabede adı vakıfları üzerinde mütevellilik salâhiye­ geçen Kukli (Mehemmed) Bey hakkın­ tini hâiz olan bir şahısdır. Tamire ihtiya­ da VII nr.'lı kitabede bilgi verilmişti. cı olan câmi, mütevellisi Ahmed Bey ta­ Câminin adını taşıdığı llyas Kuka ise, rafından 1317/1897-98 yılı içinde tamir Kukli Mehemmed Bey'in dedesidir. Bu edilmiştir. (Bk.: Tâhir Efendi: Menâ- zât Prizren'in 1455 yıhndaki Osmanh \ıb; H. Kaleşi -1. Receb: Prizrenats Ku\- fethine iştirak etmiştir. Torunu Mehem­ U-beg. 145-146; Kaleşi-Eren : TDA. 52- med Bey, dedesi nâmına yaptırmış oldu­ 54).

XXIX. 13İÖ,/İ902 BlNıBAŞl ÇEŞMESİ. KİTABESİ

1) Ta'mtre gayret olundu câri olsun dâimÜ'i-evkât

2) Nûş edenler rahmetile (I) yâd olunsun sâhlbü'l-hayrât

3) fî sene M[uharrem]de 1320 gurresi

Kitâbe çeşmenin üzerindedir. Mad. tar.: Mermer üzerine çirkin ta'lîk ile yazılı Satır arası cedr yelli. Kitâbe .37 x 32 sm. ölçüsünde. Manzûmenin şâiri belli değildir, Neşredilmemiştir.

Binbaşrçeşmesi, Lenin sokağı'ndadır. hiç bir isim ihtiva etmeyen bu çeşme ve Kitâbe metninden de görüldüğü gibi, bânisi hakkında bilgi elde edilemedi. ' PRİZKEN KİTABELERİ 95

XXX. 1332/1914 ŞEYH HACI SEYFEDDİN EFENDİ LEVHASI

1 a) Hacı Seyfeddin Efendi, feyz-i hakkın mazharı b) Mürşid-i süllâk idi, her dem o âli şeh-rehe

2 a) Şeyh Hulusi zâhir ü bâtında oldu mürşidi b) 'llm ü 'irfan, zîb ü fer verdi o kalb-1 âgehe

3 a) Pir Muhammed nûr-i Hakk'a müntesibdi sıdkile b) Nâgehân oldu mülâki rûhı ol âli şehe

4 a) Gıll u gışdan kalbi sâfi râh-ı Hakk'ın rehberi b) 'İlm-i tevhid ile vâsıldı ne âli bir cehe

5 a) Hüsn-i hulkile tezeyyün eylemlşdi şübheslz b) Gıbta-bahş olmuşdu nûr-i kalbi ol mihr ü mehe

6 a) Sidrc-i ma'nây-ı Hakk'a rûhu pervâz eyledi b) Gerçi cismi sûretâ girdi bu dar kabr ü çehe

7 a) Söyledim Lûtfi sirişk-i çeşmile târihini b) Şeyh Seyfeddin Efendi girdi bâki dergehe

Sene 1332

Kitâbe, Melâmi tekke.si'nde bulunan bir leviıadadır. Mad. tar.: Kâğıt üzerihe adi sülüs ile yazılı. Çift sütun iıâlinde. Harekeli yazı. Levha 40 x 28 sm. ölçüsünde. Manzûm târihin .şâiri Hacı Ömer Lûtfi Paçarizi (1871-1929)'dir. Neşredilmemiştir.

Mclâmî tekkesi, XXVII nr.'lı kitabe­ çarisi. }eta e re. 5/55 (Priştine 1955) de zikredilmişti. 418-428;. H. Kaleşi: Prizren \ao \ultur- ni tsentar... 113-115). ölümüne ait manzûm tarih levhası daha önce geçen Şeyh Hulûsî Efendi (öl. XXXI. 1347/1927 TERZİMEMİŞ I315/1897-98)'nin halifesi olan Şeyh Ha­ CAMİİ KİTABESİ cı Seyfeddin Efendi hakkında bilgi elde edilememiştir. (İkinci kitâbe) Manzûm tarihin şâiri Hacı Ömer Lûtfî Paçarizi, 1871 yılında Prizren'de Oldu bu Terzi mahalle şâdmân doğdu. Prizren, İstanbul ve Kahire'de Çünki gördü pek münevver câmi'i tahsil hayatını geçirdi. 1905 yılından iti- Hak vere Mûsâ Efendi ecrini bârcn Prizren İttihat ve Terakki Kulübü'- Gayretiyle kıldı pUr-fer câmi'i nün reisi olarak siyâsî hayata atıldı. 1929 'Atf-ı enzâr eyledikçe ehl-i din yılında aynı şehirde vefat etti. Değerli ve Böyle ahsen görmek ister câmi'i tanınmış bir şâir olmasına rağmen, yazdı­ MevkI'-i zibâdadır ey mUslüman ğı 25 kadar eseri basılmamıştır. İstanbul ve Üsküp'te yayınlanmış bazı dergilerde Gel ziyâret kıl bu bihter câmi'i şiir ve makaleleri görülür. (Hakkında Bk. Beş vakit versin ezân azana fer Mark Krasniqi: HaxM Ymer Ltıtfi Pa- Zeyn ede "Allahu ekber" câmi'i Dr. M. KEMAL ÖZERGİN — Dr. HASAN KALEŞt — İSMAİL EREN

Kıl namâzın ( ?) Mad. tai*.: — Kıldı Hak pek feyz-güster câml'i Manzûm târihin şâiri Hacı Ömer Lûtfî Uy İmâma, gel hattbl dinle gör Paçarizi (1871 - 1929)'dir. Ayrıca XXX nr.'İl kitâbeye bakınız. Şenledir mihrâb u minber câmi'İ Neşredilmemiştir. Lûtft yaz târih-i cevherdârını Hoşça ta'mtr eylediler câml'i Tcrzimemiş camii hakkında daha önce (XIII nr.'Iı kitâbe) bilgi verilmişti. Buradaki kitâbe, 1347/1927 tarihinde Mu­ Sene 1347 sa Efendi tarafından yaptırılan tamirini Kitâbe, bir levha olarak câmi içindedir. göstermektedir.

NOT :

Makalemizin baskısı sırasında ya­ yımlanan aşağıdaki yazı, mevzu ile ilgi­ si bakımından burada işaret olundu: Dr. Hasan Kaleşi — Dr. Hans-Jür- gen Kornrumpf: Prizrens\i Vila jet. Po- seban Otisak iz Jubilarnog Broja "Per- parimija" (Priştina 1967). 71 - 124. özer gin - Kaleci - Eren

a

v> s XI r.

> to ıs o

1 - I, Nihârî Çelebi Kabri kilâbesi Res. 2 — II. Sûzi Çelebi kabri kilâbesi (929/1523) (931/1524-25)

: nr-r—f : —

Res. 3 — VI. Mehmedpaşa câmii kilâbesi (981/1573-74)

V>,\,!hr Deriisi VllJ Kes, 4 — IX, Sinanpaşa câmii (son cemaat yeri yıkıldıktan ,sonra)j

• / p -4

i Res, 5 — X, Şeyh Süleymân Efendi levhası Res. 6 — XI, Çuhacımahmud câmii kitâbesi (1160/1747) (1223/1808) Özcrgin - Kalcii • Eren

•A

Res. 7 — XII. Seydiboy câmii kitabesi (A) (1226/1811) \

2t5 Res. 10 — XVII. Eminpaşa câmii kitabesi m (1247/1831-32)

Res. 8 — XV. Mahmudpaşa câmii kitabesi (1244/1828) 1

Res. 9 — XVI. Kurila Kadiri Tekkesi ndeki Res. 11 — XVII. Eminpaşa câmii levha (1245/1829-30)

Vci\ıfl,ır Dergisi VII. Özergin - Kahfı - Eren

-ti

Rcs. 14 — XIX. Mehmeclpaşa hammâmı (ön plânda)

T' .Al ^ ITIM:

Res. 12 — XVIII. Hacıkasım câmii kitâbesi (1247/1831-32)

Res. 15 — XXI. Eminpaşa mcdresssi kitâbesi (1272, 1855-56)

M

Res. 13 - XIX. Mehmedpaşa hammamı Res. 16 - XXII. Cuma câmij' kitâbesi (A) kitâbesi (1249 1833) 1275/1858 1895-5d)'

rjW/<

9

*.*

Res. 17 — XXII. Cuma camii kitâbesi (A) (1275/1858 59)

Res. 18 - XXV. Scydibey câmii kitâbesi (B) (1290/1873)

>MM«İ Res. 20 - XXVI. Katıbsinançelebi câmii

m3

1^

şu

Res. 19 — XXVI. Kâtibsinançelebi câmii Kes. 21 - XXVII. Şeyh Hulûsî Efendi levhası kitâbesi (1311/1893-94) (1315/1897-98) S ' - Vj\tjhr Dergisi Vn. Özergin - Kaleci - Eren

I

Res. 22 - XXVIII. llyaskuka camii kitâbesi Res. 24 — XXIX. Binba.şı çeşmesi (1317/1897-98)

•s:

Res. 23 — XXIX. Binbaşı çeşmesi kitâbesi Res. 25 - XXX. Şeyh Hacı Seyfeddin Efendi (1320/1902) levhası (1332/1914)

Va\ıjl,ır Dergisi VII. BIR HÜCCET IKÎ VAKFIYE Konya'da Atabekiye medresesi hücceti — Karamanoglu Alâeddin Beyin vakfiyesi — Melek Hatun'un Karaman'daki Hatuniye Medresesinin ve türbesinin vakfiyesi

İBRAHİM HAKKI KONYALI

ATABEKİYYE MEDRESESİ VAKFİYESİ

Bu medrese Konya'da Çifte Merdiven zanının 20. günü (1254 M.) öldüğünü söy­ Mahallesi'nde Kız öğretmen Okulu'ndan ler. Müneccimbaşı da bu târihi kabul edi­ Musallaya giden caddenin solunda Kadı yor. Aksarayî . Selçuknâme'sinde 656 H. İzzTcd-din (Karpuzoğlu) Câmii'nin kar- 1258 M. yılında şehit düştüğünü yazar. şısuıda idi. Buna eski vakfiyelerde, hüc­ Ankara'da Kadastro Umum Müdür- cetlerde ve kaynaklarda (El-medreset-ül- lüğü'ne bağh Kadîm Kayıtlar Arşivi'nde Atabekiyye = Atabokiyye Medresesi) de 565 numarada kayıtlı bulunan Osmanh deniliyor. Bu medreseyi Konya Selçuklu­ Hükümdarı II. Bâyezîd adına Konya Va­ ları devri emirlerinden Yarukinal oğlu kıfları'n ı tesbit eden 906 H. 1500 M. ta­ Sevine oğlu Atabek Arslandoğmuş yap­ rihli bir defterden öğrendiğimize göre tırmıştı. Kadı Izz-ed-dîn, Câmi ve Medresesi'nin Babası, dedesi gibi kendisi de Türk vakfiyesini 644 yıh Recebinin sonlarında adını taşıyan bu emir adı müsemmasına tanzim ve tescil ettirdiğine' göre yapı uygun arslan doğmuş, kahraman, su ka­ tılmamış bir Türktü. Medresesinin vak­ 1. Konya Vakıflar Müdürlügü'nde bulu­ nan 1 numaralı Vakıf Kayıtlar ve Vakfiyeler fiyesi ve -varsa- kitâbesi bize kadar gel­ Defteri'nin 33. sayfasında II. Keykâvüs'ün 652 mediği için yapıldığı târih gibi mîmarı H. 1254 M. târihli bir vakfiyesinde Kadı İzz-ed- hakkında da henüz elimize bir vesika dîn şöyle vasıflandırılmış ve öğülmüştür: geçmedi. Arslandoğmuş Medresesini ülküdaşı büyük Selçuk devlet adamı Kadı İzz-ed- dîn'in Cami, medrese ve türbesinin kar­ şısına yaptırmıştı. Kadı İzz-ed-dîn Selçuk ,^^1 J.\J\ j ^UVl jUVl <.L'V\. Devleti'nin çökmesini, çözülmesini önle­ mek ve şarktan gelen Moğol tehlikesini durdurmak, yurdun tam egemenlimi korumak için elinden gelen herşeyi ya­ pan büyük bir devlet adamıdır. Moğol düşmaııhğı ile tanmmıştır. Bu yüzden bir defa vezirlikten bile uzaklaştırılmıştı. Kadı îzz-ed-dîn isabetli siyâseti ile memleketi iç ve dış düşmanlara karşı tut­ muştur. İbn-i Bibi onun 654 yıh Rama­ 98 İBRAHİM HAKKI KONYALI

manzumesini bu târihlerde yaptırmış ol­ yerine ev, sonra da medresenin son mü­ ması lâzımdır. Ehrâmî kümbetli, bodrum derrisi Ebu Bekir Sâmî Efendi'nin oğlu katlı türbesini de bu târihlerde yaptırmış Ata tarafından geçen sene otomobil yıka­ olması kabul edilebilir. Câmii de kubbeli ma ve yağlama yeri yaptırılmıştır. Temel kârgir bir yapı idi. Konya'da böyle birçok kazılırken Atabek'in türbesi ve onun al­ âbideyi yere seren bir depremde yıkılmış tında da daha eski devirlere aid kabirler, oldukları için türbesinin üst kısmı da son­ eski yapı temelleri ve hamam enkazı çık­ radan yapılmıştır. Kadı îzz-ed-dîn'in Sel­ mıştır. Konya'nın Dışkalesinin Halkabe- çuklu devri tahta işçiliğinin çok muhte­ ğûş Kapısı da medresenin kuzeyinde şem bir örneği olan ceviz sandukası 48 Konya Orta Okulu'na giden yolun üze­ yıl evvel Avrupalılar tarafından çahn- rinde idi. I. Alâ-ed-din Kcykubad tarafın­ mıştır. Mevlânâ Celâl-ed-din Rûmî kendi dan 618 H. 1221 M. yıhnda Konya'nın mahallesinde kendi evinin ve medresesi­ Dışkalesi yapılmadan evvel bu yerler nin yakınında bulunan Kadı İzz-ed-dîn Konya'nın Varoş'u idi. Çok kerre savaş­ Câmii'nde va'z ederdi. lar burada kabul edilirdi. Şehitler bura­ Kadı İzz-ed-din Câmii 28 sene evvel lara gömülürdü. Buralarda gayr-i islâmî yenilenmek üzere yıkıhrken temelinden; devirlere aid kabirler de çıkmıştır. Kon­ tam mihrabın altında bir çömlek dolusu ya Kal'esi ve eski yapılar yıkılırken bu eski gümüş para çıkmıştır. Eski bir vakıf yerlerin toprak seviyesi yükselmiştir. geleneğine göre bâzı hayır sahipleri yap­ 881 H. 1476 M. yıhnda Gedik Ah­ tırdıkları camilerin ve mescidlerin mih- med Paşa'nın sadrazamlığı zamanında rab veyahut minâre temellerine, yangın­ Konyan'nın fethinden sonra ilk defa va­ da veyahut zelzelede yıkılabilecek hayır kıflarını tesbit eden Mevlânâ Mushh-üd- eserlerin yenilenmesi için para gömer­ din Atabek'in medresesini görmüş ve lerdi. Meselâ İstanbul'da Sirkeci'de Kara- vakfiyesini incelemiştir. O vakit medre­ kî Câmii'nin minâresi; yeri değiştirihnek senin müderrisi Sofcıoğlu isminde birisi üzere yıkılırken temelinden bir çömlek idi. Tahrir emini bunun kadîm bir vakıf altun çıkmıştı. olduğunu yazdıktan sonra gelirlerini de Mevlânâ'nın evi ve medresesi Kız sıralamıştır. Bunlar Konya'nın Sahra = öğretmen Mektebi'nin karşısında idi. Ova Nahiyesi'ne bağlı Kesikliköyü ile Geçen sene 'luraya apartman yaptırtır­ Cezire'ye (adaya) bağlı Kâsi Köyü ve bu ken medresesinin temelleri ve önündeki köye bağlı Çardakh Çiftliği'dir. Fâtih kabristanda ölü kemikleri çıkmıştır. A- bu Selçuklu medresesinin vakıf şartlarını kıncılar Medresesi, Karatayı Medresesi, yürürlükte bırakmış medresenin de müte- Karatayı'nın kardeşleri Kemâl-ed-din Tu- vellîliğini berâtiyle kabul etmiştir. Daha rumtaş ve Seyf-ed-din Karasungur'un evvel KaramanoğuUarı da Atabek Vakfi- medreseleri ve türbeleri de bu mahallede yesi'nin şartlarını kabul etmişlerdi. Fâtih idi. Devrinde Cezire'deki köy harabiye yüz Atabek Medresesi ve Türbesi de kub- tutmuştu. İmâr edilmesi emrolunmuştur. beU taş yapı idi. Yavuz Sultan Selim 926 Fâtih'in tahririnden 25 sene sonra 906 H. H. 1519 M. târihinde medresenin kapısı­ 1500 M. yıhnda Konya Vakıflarını tesbit nın sağına muhteşem bir çeşme yaptır­ eden ve Topkapı Sarayı'nda pâdişâhın mıştı. Bu çeşme Osmanlı Çeşme Mîmârî- sadrazamdaki mühriyle mühürlü Kubbe- si'nin en muvaffak örneklerinden idi. altı'ndaki defterhâne hazinesinde sakla­ Çeşmenin arkasında medresenin havhsın- narak bize kadar gelen II. Bâyezdîin def­ da Atabek'in türbesi vardı. Medreseleri terinde de bu medrese yer almıştır. O va­ ve türbeleri kapayan kanun yürürlüğe kit müderrisi ve mütevellîsi Seyyidî is­ girdikten sonra medrese ve türbe satılmış minde birisi idi. BtR HÜCCET VE tKt VAKFIYE 99

Gelirleri arasında Fâtih Defterinde "Medrese-i Emîr-i ecel Fahr-üd-din bulunmıyan Konya'nın Selver bölgesin,- Arslandoğmuş" deki bir bahçe ile meramda (Atabeyyeri) Arslandoğmuş; Ahuremîri iken bir­ diye meşhûr olan tarlalar da vardı. Bu çok dâhilî ayaklanmaları bastırmış, Sel- defterde Tahriremini Hatip oğlu Mevlâ- çukî tahtına vâris olmak istiyen Keykâ- nâ Haydar Cezire = Ada'daki Kâsî Kö- vüs, Kılıçarslan ve Keykubat kardeşlerin yü'nü gösterirken bunun Süleymâniye de­ anlaşarak yurdun içindeki birliği bozma­ nilen Beyşehir Gölü'ndeki bir ada oldu­ malarına candan çalışmış, sonra Sultan ğunu açıklamıştır. Rükn-üd-din ile îzz-ed-din'in anlaşmala­ II. Selim adına Karaman eyâleti ev­ rını sağlamıştı. İlhanlı (Moğol) düşman­ kafını yazan 992 H. 1584 M. târihü Ku- lığı ile tanınmış idi. Konya Aksaray'ı ci­ yûd-i Kadîme arşivinde 584 numarada varında Alâ-ed?din .hanı yakınlarında kayıth defterde de medrese ve gelirleri ol­ Moğollarla harbeden Selçuk askerlerinin duğu gibi yazılmıştır. Medrese o vakit de kumandanları arasında bulunuyordu. Sa­ ayakta idi. Yavuz Sultan SeHm 926 H. hib Kadı İzz-ed-din burada şehîd olduk­ 1519 M. yılında "Dudlu Pınarından husu­ tan sonra kendisi Borglu Köyü'nde bulu­ sî ve yepyeni bir mecra ile Konya'ya bir nan Sultan Rükn-üd-din'in yanına git­ su getirtmiştir. Konya ve civarında adına miş ve onu oradan çıkararak Konya'da on çeşme ile bir şadırvan yaptırılmıştı. tahta oturmasını sağlamıştı. 656 H. 1258 Bu çeşmelerden birisi de Atabek Medre- M. yılından sonra Arslandoğmuş'un adı­ sesi'nin kapısının sağma yaptırılmıştı.' na eski kaynaklarda rastlamıyoruz. Bu târihten sonra öldü mü, yoksa emekli mi Yukarıda yazdığımız gibi Atabey'in yapıldı? Bu hususta şimdilik kesin bilgi­ vakfiyesi bize kadar gelmemiştir. Vak­ miz yoktur. Kadı İzz-ed-din ile Arslan­ fiye târihini de tesbit edemiyoruz. Yal­ doğmuş çok iyi sevişirlerdi. Mâmûreleri- nız meresenin muhteşem bir törenle açıl­ ni de karşıhklı kurmuşlardı. Her ikisi de dığını, bu törende Mevlânâ Celâl-ed-din aynı düşünceyi hakikat yapmak için ça- Rûmî, Şeyh Sirac-üd-din Ürmevî, Nur- hşmışlardır. ed-din Pervane gibi Konya'nın en seçkin ve ergin âlimlerinin, emirlerinin ve dev­ • let adamlarının bulunduğunu ve ilk mü­ Biz bu yazımızda şimdiye kadar bi- derrisliğine de Mardinli Şeref-ed-din'in linmiyen orijinal bir vesikayı sunuyo­ Karatayı Medresesi'nden naki yoluyle tâ­ ruz. Bu; Atabey Arslandoğmuş'un med- yin edildiğini Eflâkî'den ve Mevlâna nın resesiyle ilgili bir şer'î hüccettir. mektuplarından öğreniyoruz. Şurası mu­ hakkaktır ki Atabekiyye Medresesi ya­ Hüccette Karamanoğlu İbrahim Bey' pıldığı zaman Celâl-ed-din Karatayı öl­ in tuğrası da vardır. Bu kıymetli belge müştü. Mevlânâ Celâl'-ed-din Rûmî; Ka­ Konya'da sayın Selçuk Es beyin kütübhâ- ratayı Medresesi'nden Atabey Medresesi'- nesindedir. Hüccet, devrinin nefis yazısı ne nakledilen 'li Şeref-ed-din'in yerine Efsah-üd-din'in tâyinini tavsiye 1. Diğer çeşmeler şuralarda idi: Konya'­ eden mektubunda (Karatay])dan rahmet­ nın Dışkalesi'nin Ertaş Kapısı'mn içinde, Şems-i Tebrîzî yakınında, Debbaglar Mahalle­ li diye bahsetmektedir. sinde, kalenin dışında Kalenderhâne Mahalle- lesi'nde, Mevlânâ, Türbesi'nin batısında, Mis­ Biz Atabekiyye Medresesi'nin 654 H. kinler tekkesinde. Karatayı Medresesi'nin için­ 1256 M. yıhndan sonra yapıldığını tah­ de, Piripaşa Zûviyesi'nin yanında, şehir dışın­ min ediyoruz. Mevlânâ mektuplarından da Karayüg Câmii'nin yanında. birisinde Atabeyden ve medresesinden Şadırvan da Mevlânâ Derâhı'nm havlısının ortasında idi. Bunlardan birçoğu bugün yok şöyle bahsetmiştir: olmuştur. 100 İBRAHİM HAKKI KONYALI

İle beyaz bir kâğıt üzerine yazılmış, be­ yaz bir beze yapıştırılmıştır. Uzunluğu ^^iU)l JjS^ (j; JrvÂİİl »J_;>- 1.58 metre, eni 29.5 ve satır enleri 25 san­ timdir. Metin 80 satırlıktır. Kâğıt bir yerden yapıştırılmak sûretiyle eklenmiş­ Vesika iki parçadan müteşekkildir. tir. Buraya da hattat bu yapıştırmanın Yukarıdaki 18 Cumad-el-ûlâ 851 (1447 tescil eden kadınnı muvafakat ve müsaa­ M.) târihlidir. İkincisi aynı yıhn aynı ayı­ desiyle yapıldığını metin yazısıyle şöyle nın 9. günü târihini taşıyan ek bir vesika­ yazmıştır: dır. Arada 9 günlük bir fasıla vardir. Her ikisi de Karamanoğlu İbrahim Bey'in hükümdarlığı zamanında tanzim olun­ muştur. Hüccetin sağ üst tarafının boşluğun­ Atabekiyye Medresesinin dâvâ açmı- da Karamanoğlu İbrahim Bey'in (İbra­ ya salâhiyeti! müderrisi Bahtiyar oğlu him İbn-i Mehmed) tuğrası görülüyor. Mustafa oğlu Mahbub oğlu Mevlânâ Şeyh Tuğranın üstünde üç satır hâlinde Fcnârî Mehmed Kaza Divanı'na, hüküm mecli­ Ali Efendi'nin oğlu Mevlânâ Mehmed'- sine (kadıya) müracaat ederek demiş­ in şu üç satırlık tasdiki okunur: tir ki: "Süleymaniyye (Beyşehir) şehrinde Cezire'de (adada); doğusundan Savcılar ve Sağırkaya Köyü ile, kıblesinden Ka- şaklı ve Antalya'ya giden yol ve Yaycılar Köyü ile, batısından dağ ve göl ile sınır­ Bunun altındaki üç satırlık şu yazı landırılan Kâsî = ^-'^ Köyünün Sav­ da Konya Kadısı Yakub oğlu Ahmed'in cılar Köyü yakınma yaptırdığı evi, müş­ vcsikanm doğruluğuna güvendiğini ve temilâtı, ağaçlan vesâiresi ile merhûm A- dayandığını gösteriyor: tabey Arsindoğmuş, Dâr-ül-mülk = Baş­ kent Konya'daki; pek meşhûr olduğu için sınırlarını söylemiye lüzum görme­ diğim medresesinin müderrisine, talebe­ sine, diğer ihtiyaçlarına vakfiyesindeki ^>^L j

Kadı, davacı müderris Mevlânâ Şeyh Bu birincisinden 9 gün evvel tanzim Mehmed'in bu iddiasını dinledikten son­ edilmiştir. ra Karamanoğlu ibrahim Bey'in hüküm Dâvâcı Atabekiyye Medresesi Müder­ meclisinde bulunmıya memur ettiği emir­ risi Şeyh Mehmed'dir. îlâmda Sehyid-ül- lerden Server Ağa'ya bu iddiaya karşı ne müderrisîn ve Burhan-il-muhakkıkîn şe­ diyeceğini sormuş, o bunları reddedince killerinde vasıflandırılmıştır. dâvacı Mevlânâ Şeref-ed-din Yâkubzâde Konya Kadısı Mevlânâ Şems-ed-din Ah­ Mevlânâ Şeyh Mehmed Efendi ka­ med tarafından verilen hükmü (îlâmı) dıya dâvâsını birinci belgedeki şekilde Şer' Meclisi'ne ibraz etmiş, incelenmiş id­ anlatmıştır. Yalınız. Kâsî adasmdaki kö­ dia edilen köyün; Kadı Mevlânâ Bedr- yün sınırlan arasında yukarıdaki ilâm­ ed-din Mahmud'un evvelce hükmettiği dan fazla olarak (Zindansöğüt) Köyü'nü gibi Atabekiyye Medresesinin vakfı oldu­ de saymıştır. Burada vakfedilcnler arasın­ ğuna karar verilmiştir. da bir de tek gözlü değirmen vardır. Bu birinci vesikanın altına hükmün Bu köyün Atabekiyye Mcdrcsesi'nin verildiği mecliste bulunan şu şâhidlerin vakfı olduğuna şunlar şahâdet etmiş­ isimleri sıralanmıştır: lerdir: 1 — Hocendi oğlu Ömer Ece oğlu Kutlu oğlu Mahmud oğlu Nâib Ah­ Mehmed oğlu Emîr Şahbey, med Çelebi, Bedr-ed-din Karamânî diye meşhur Süleymâniye kadısının oğlu Mev­ 2 — Alâeddin oğlu Bahşâyiş oğlu lânâ Ebu Bekir, Fazlan oğlu İne Fakih Nebi oğlu Mevlânâ Mehmed, oğlu Musa. 3 — Çemenkadısı Hasan Beyzâde Bunlar aynı zamanda Karamanoğlu Mevlânâ Bali, Mehmed Bey'in hükümdarlığı zamanın­ 4 — Muhsin oğlu Mevlânâ Sinan- da Süleymâniyye (Beyşehir) kadısı Mev­ üd-din, lânâ Bedr-ed-din Mahmud Karamânî'nin bu köyün Atabekiyye Mcdresesi'ne vakfo- 5 — Kazaskerlerden Şeyh Hoca olduğu hakkında hüküm verdiğine de şa­ Lü'lü' oğlu Bedr-ed-din Mahmud, hâdet etmişlerdir. 6 — Şeyh Mehmed oğlu Mevlânâ Kadı; müderris Mevlânâ Şeyh Meh­ Kerim, med'in dâvâsmda hakh olduğuna, iddia 7 — Hüsâm-ed-din oğlu Mehmed edilen köy gelirlerinin vakıf şarriarma oğlu İbrahim, göre tasarruf edebileceğine hükmetmiştir. 8 — Kâtiblcrdcn Üveys oğlu Yusuf Bu hükmün Karaman Kazaskeri oğlu Sinan-üd-din, Mevlânâ Mehmed ve diğer ilgili vâliler, kadılar ve nâibler tarafından da yürütül­ 9 — Musa oğlu Fakih Davud, mesini istemiştir. 10 — Musa oğlu Mevlânâ Süleyman, Emîr Server Ağa Kaza Divanında 11 — Mustafa oğlu Mevlânâ Meh­ Karamanoğlu'nun mümessili olarak bu­ med. lunmuştur. Vesikanın üstünü; hükmü ve­ ren Konya kadısı Mevlânâ Ahmed'le Bu ilâmın altma da esas olan Konya Karaman Kazaskeri Mevlânâ Mehmed de kadısı Mevlânâ Şeref-ed-din Ya'kubzâde el yazılarıyla imzalarını koymuşlardır. Mevlânâ Şems-ed-din Ahmed in 9 Cu- mad-el-ûlâ 851 tarihli hücceti aynen ya­ Karamanoğlu İbrahim Bey de tuğ- zılmıştır. rasıyle hükmü tasdik etmiştir. Bu vesika 102 İBRAHİM HAKKI KONYALI

daha sonra kendilerine arzedilcn Kara­ önüne aldık. Beyşehir adalarından bâzıla­ man Kazaskeri îbrahim ile MuUa Fenârî rında çadıyan testi ve çömleklere yapıştı- Mevlânâ Mehmed tarafmdan da imzala­ nbnca; yumurtah ve kireçili harç gibi rıyla kabul ve tasdik edilmiştir. tutan topraklar vardır. Beyşehir Gölü­ nün ve bu adanın kuzeyinde Konya Sel- • çûkîlerinden Sultan I. Alâ-ed-din Keyku- bad tarafından yaptırılan muhteşem sa­ Bu vesika bize Beyşehrine (Süleymâ- rayda sıraltı ve sırüstü renkli kitâbeli ve niyye) denildiğini ve burada bir de (Kâ­ resimli çiniler kullanılmıştır. Bu çinilerin sî) adlı ada bulunduğunu öğretiyor. Kale orada yapıldığı son kazılarda ortaya çıkan kapısının bize kadar gelen kitabesinden çini furunlarından ve çini sırı bulaşığı öğrendiğimize göre Beyşehir Kalesi'ni parçalardan anlaşıhyor. Acaba çini bu Konya Selçuklu hükümdarlarından Key- adada yapıldığı içinmi veyahut buradan husrev oğlu Mes'ud'un hükümdarlığı za­ alınan toprak veya çamurdan yapıldığı manında 689 H. 1290 M. târihinde Eşref için mi bu ad verilmiştir? Acemırakı'nda- oğlu Süleyman Bey yaptırmıştır' Bundan ki târihî Kâşan şehrinde çok iyi çiniler sonra şehre Süleymâniye( Süleyman Şeh­ yapıldığı için buradan çıkan çinilere (Kâ­ ri, Göle de Süleymâniye Gölü deniliyor­ şî) deniUrdi. Sonra bütün çinilere bu a- du. Daha sonra (Bey-şehri) adı galebe dın verildiği olmuştur. çalmış^tır. Bu ad eski vesikalarda hem (Beyşehri) hem de (Beyşehir) şeklinde Arabçada ke's, Farsçada Kâs şeklin­ geçer. Daha evvel bu göle (Gurgurum gö­ de yazılan bir kelime daha vardır. Su ve lü) deniliyordu. şerbet içecek ufak kap, kadeh mânâsına gelen bu kelimenin sonuna nisbet (ya) sı Bu vesikada adı Kâsî (^-^f) ve Fâ­ getirilerek Kâsî de yapılabilir. Dilimizde tih'in ilyazıcı defterinde Kesi ( ^-^) (Kâse) şeklinde yaşıyan bu kehmenin şekillerinde yazılan ada bu gün (Kese A- nisbet şekli de böyledir. Adada kâse gibi dası) adını taşıyor. şeyler yapıldığı için mi bu ad verilmiştir? Biz gölde bulunan irili ufaklı 22 ada­ Fâtih devri vesikalarında yazıldığı yı incelerken bu adayı da gördük. Bu ada şekle göre (kes) arabçada bir şeyi döv­ Savcı Beleni karşısında İbrim Kalesi'nia mek, inceltmek, ezmek ve ufalamak an- kuzeyinde Bayraklı, Hacı Akif ve Kızıl lammadır. Bu ad da bu kelimenin nisbet Adalar arasındadır. Kaşaklıya on km. ka­ şekli olabilir. Ahmed Vefik Paşa, Lehce-i dardır. Adada armut, badem ağaçları, Osmânı'sinde kisi = ^-^ şeklinde yaz­ asmalar, eski yapı harabeleri vardır. Üs­ dığı Türkçe bir kelimeyi izah ederken tünler (Üskelles) köylüleri bu adayı otlak şunları söyler: hâlinde kullanıyorlar. İncelediğimiz vesi­ "Kisi biçihniş bez yâni çamaşır taşı. ka adları geçen Saçılar, Yaycılar, Zindan- Çırpıcıların bez çarptıkları yassı taş, söğüt Köyleri bu güıi yok olmuştur. Bu bir atım barut ölçüsü, barutluk, vezne" köylerin yalnız adları buradaki bâzı köp­ Bu adanın eskiden bir yanmada ol­ rülerde ve semtlerde yaşamaktadır. Zaten duğu anlaşılıyor. Beyşehir gölündeki bir­ eski Beyşehrin köylerinden yüzde ellisin­ çok yarımadaların sonra ada hâline gel­ den fazlası yok olmuştur. dikleri bir târihî gerçektir. Adanın adı üzerinde de durduk: Es­ Vesikada Kâsî Köyü'nde su ile işler ki metinlerde noktalı bâzı kelimelerin bir gözlü ve bir taşh değirmenden de bah­ noktasız olarak yazıldıklarına çok rastla­ sedilmiştir. Şimdi adada değirmen bulun­ nır. Bu adın (Kâşî) iken (Şın) harfinin madığına göre ada vaktiyle güneyindeki noktasız yazılmış olması ihtimalini göz karaya bağh idi. BÎR HÜCCET VE İKİ VAKFİYE 103

Kâsî Köyü'nün güneyindeki eski ya­ miştir. Bu vakfiyeyi Karaman Kazaskeri pı döküntüleri de bizim tahminimizi kuv­ Ahmed oğlu Mevlânâ Mehmed ile, Kon­ vetlendirmektedir. ya kadısı Yakub oğlu Mevlânâ Ahmed Konya Mevlânâ Müzesi'nde 56 No. imzalamak sûretiyle tasdik etmişlerdir. da kayıtlı Şer'îsicil defterinin 95, sayfa­ Hüküm meclisinde bulunan Şeyh Ali is­ sında Karamanoglu İbrahirh Bey'in tuğ­ minde birisinin vakfa şâhidlik ettiği an­ rasını taşıyan 859 H. 1385 M. tarihli bir laşılmaktadır. Bu vakfiye bize yukarıda arabça vakfiye vardır. Bu vakfiye ile İbra­ incelediğimiz Şer'î Hüccet'in târihinden him Bey şöyle adlandırılıp vasıflandırıl­ 7 sene sonra da Yakub oğlu Mevlânâ Ah- mıştır: med'in Konya kadısı ve Mevlânâ Meh- med'in de Karaman kazaskeri olduğunu jlUJl »I^Vl^J ^Cıı ^.Vl göstermektedir. a_ Mf- o. (ç.*!^! jlki- jlUJL.ll 0} •

Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde 591 numaralı defterin 255 - 265 nci sahi- İbrahim Bey bu vakfiyesiyle anasın­ felerinde 237 - 238 sıra numaralarda ve dan irs yoluyla kendisine intikal edeîn Konya'daki Vakıflar Müdürlüğünün 1 Konya Köylerinden Baglu Kutlu' Köyü­ numaralı defterinin 110 ile 113 ncü sahi- nü (Dokuzhanı) ' yanına akttığı suyun felerinde bu hüccetin çok hatalı ve nok­ mecrasına ve devamh tamirine vakfet­ san bir sureti vardır.

ALÂEDDIN BEY VAKFIYESI

Biz bu orijinal vakfiyeyi de ilk defa yor. Bunun vâkıfın kardeşi Karamanoğlu ilim âlemine sunuyoruz. Bu da Karaman'- Alâ-ed-din Bey'in oğullarından Gıyas-ed- da Halk Kitaphğında numarasız ve ka­ din veyahut Emirşah Bey'lerden birisinin yıtsız kitaplar arasında bulunmuştur. Bu­ olduğunu tahmin ediyoruz. nu kitaplık müdürü B. Said Erdoğdu'ya Vakfiye biribirine eklenen üç kâğıt borçluyuz. Vakfiye şimdi Konya'da Yu- üzerine yazılmıştır. Ek yerlerinde (bu sufağa Kütüphânesi'nde 10389 No. da ekleme aslındadır) anlamına gelen saklanmaktadır. arabça: ( J-»V1 ^c- J-yi IÖA ) 1ar okun­ Beyaz .kâğıt üzerine devrinin nefis maktadır. İki yerinde de (bu ekleme as­ bir yazısıyla yazılan ve kalınca bir kir- lından değildir) anlamına J«»il ) pas'a yapıştırılan bu Arabça vakfiyenin ( j^Vl işâreti vardır. Vakfiyenin iki uzunluğu 2.75, eni 0.27, yalnız yazı eni yerinde sonradan başka bir kalemle ve 0.20 metredir. Metin 47 satırdır. mürekkeble değiştirme, tahrif yapılmış­ tır. Bunu aşağıda izah edeceğiz. Vakfiye­ Vakfiyenin üstündeki hüküm, tas­ de vakfedenin adını ve vasıflarını göste­ dik ve tescil kısımları ile metninin ilk ren kısımlar kopmuş ve yok olmuştur. dört satırının sol tarafları yırtılarak yok Yukarısındaki dört yarım satırı şöyle olmuştur. okuduk: Vakfiyenin üst tarafında üçüncü satı­ rın başında bir tuğra vardır. Tuğra bo­ L Şimdiki adı (Bağrıkut) tur. zulmuştur. Yalnız (tshak) adı okunabili­ =. Şimdiki adı (Dok«zunhanı)dır. 104 İBRAHİM HAKKI KONYALI

. . . *3i\Xs. j-JtjU Ojb ÂljJ^^o Vakf 769 H. 1367 M. yıhnda yapıl­ mış ve kadının hükmünden geçmiştir. Vakfa Lârendeli Nûr-ed-din oğlu Ahî İlk tam satır da jöyle başlar; Yusuf oğlu Ahî Ali ile Lârende'de otu­ ran Konya'lı Haydar oğlu Hasan şâhidlik etmişlerdir. Bu cümlelerden vâkıfın; ünvanı Alâ- Bu vakıf Mevlânâ Celâl-ed-din'i Rû­ ed-din olan bir Sultan, bir Bey olduğu mî'nin evlâdı adına yapılmıştır. Bu da anlaşılmaktadır. vakfiye metninde şöyle geçer: Bu Karamanoğlu Alâ-ed-din Bey'in- dir. jLÖi ^liJll ... yUVl Karamanoğulları'nın orijinal vakfi­ ... »UjVl jLİ-i dU' yelerinden bize kadar pek azı geldiği için çok kıymetlidir. Bu hânedân târihinin bâzı karanlıklarına projektör ışığı tut­ maktadır. *^_r'* 3 ^pf 3 *^3j C^J Alâ-ed-din Bey Karamanoğlu Halil Bey'in oğlu ve Murad Hüdâvedigâr'm kı­ Zâviye Mevlânâ'nm kadın ve er­ zı Melek Hatun'un kocasıdır. Adı Kara- kek evlâdı, torunları için vakfedildiği man'daki 'nin ve Ak- metindeki (,^^^1 j^JÜI .»Mji Jt) kaydiyle tekke'nin (Mâder-i Mevlânâ Dergâhı'- açıkça anlaşıldığı halde sonradan vakfiye nm) bize kadar sağlam olarak gelen taş ellerinde bulunanlar vakfın Mevlânâ'nm kitâbelerinde geçer. yalnız erkek evlâdı için yapılmış gibi gös­ termek, kız evlâdını bundan mahrum Vakfiyenin metninden öğrendiğimi­ etmek maksadıyle burada vir tahrif yapıl­ ze göre Alâ-ed-din merhum babası Halil Bey'in Lârende'nin içinde zulm ile şchid mıştır. Metindeki (^Vl j^Jl jMjl Je) edilen kardeşi Süleyman Bey'in merka- hafifçe silinmiş ve daha aşağıya da başka dinin bulunduğu zâviyesinin yanma bir bir mürekkeble ve değişik bir kalemle zâviye daha yaptırmıştır. Bu; vakfiyede şunlar ilâve edilmiştir: §u satırlarla anlatılmıştır:

(Bu vakıf Mevlânâ'nm yalnız erkek .a*iî A^JI ,y\ Ub j)l evlâdı için yapılmıştır. Kadın evlâdı için değil) anlamınadır. Bu tahrifin farkına varan ilgili zat tju; J^:all ju^l jv*Vl ji^ [^j iki satır arasına şunları yazmıştır:

Ja») dJL^ Ju.VW) "AS^J^Ş: V^SÛ

Vakfiyenin tanzim târihi de şöyle ya­ zılmıştır: Vakfiyede bâzı cümlelerin kazındı­ ğı, bâzılarının kesildiği ve başka kâğıt yapıştırıldığı ve bunun açıkça görüldüğü /. H. Konyak

1

P'j/ii//(7r Df/g/j/ VII. /. H. Konyalı

-^ y^^ r^'^

Va\ı',{ar ücrs'si \'H. /. H. Konyak

T'

Viikıflar Dergisi VII. /. H. Konyak

•İH BtR HÜCCET VE İKİ VAKFİYE 105

İçin bu tahrife iltifat edilmemesi lâzım geldiği gösterilmiştir. Alâ-ed-din Lârende'nin doğusunda Foni (Honi) Köyü'nün yakınındaki Se- Alâ-ed-din; zâviyenin şeyhliğini ve lerek = ^j"^" Köyü'nün tamamını mütevellîliğini bir zata şart koşmuştur, Celâl-ed-din Rûmî evlâdı için vakfetmiş­ işte bu vakfiyeden bunun adını gösteren tir. Bu köyün sınırları üzerinde doğusun­ satırlar koparılarak yok edilmiştir. da FonikÖyü, Sinanbey Çiftliği denilen Köyün geliri ile evvelâ köy imâr edi­ Mezrea, kıblesinde Cemalin Şeylan Yeri lecek kalan paranın ondabiri zâviyenin denilen tarlaları vardır' Bu tarlaların hep­ şeyhine ve mütevellîsine verilecek, müte- sine birden (Bozkuş Çiftliği) denilirmiş. bâkî gelir de zâviyeye inenlere, misafir Bu köyde Alâ-ed-din Bey'in kardeşi olanlara sarfdilecektir. Vakfiyede israftan Hızırbey Çelebi ile daha evvel vefta eden kaçınılması da açıklanmıştır. diğer kardeşi îshak Bey'in oğulları Emîr Vakfiye yapıldığı zaman Alâ-ed-din Gıyas-ed-din Efendi ve Emirşah Çelcbi'- Bey'in kardeşi Hızırbey Çelebi sağdı, nin de hıssaları vardır. Vakfiyede bun­ öbür kardeşi İshak Bey öölmüştü. İshak ların hıssalarını da zâviyeye vakfettikleri Bey'in oğulları vakfiyede şöyle tavsif açıklanmıştır. Bunların veyahut vekilleri­ edilmişlerdir: nin vakfiye târiihndcn sonra Selerek Kö- yü'nden bir hıssa istemiyecekleri, ister­ lerse bunun bir yalan ve bühtan olduğu için iltifat edilmemesi lâzımgeldiği de tc'kitli bir şekilde şöyle ifâde edilmiştir: bl J.>. ,li j '^J-Jİ\

MELEK HATUN VAKFIYESI

Murad Hüdâvendigâr'ın kızı Kara- de. Defter Hâne-i Haakanî kayıtlarında manoğullarından Mirza Halil Bey'in oğ­ vc Kadim Kayıdar Arşivinde §imdiye ka­ lu Alâ-ed-din Bey'in karısı Melek Hatun'- dar böyle bir vakfiyenin varlığı hakkın­ un Karaman'daki medresesi, türbesi, za­ da bir işarete rastlamadık. Sık dokumalı viyesi ve oğlu 'in türbesi bir bez üzerine yazılan tomar hâlindeki v.s. vakıflarının vakfiyesi şimdiye kadar vakfiye ıslandığı, uzun müddet rutubetli bilinmiyordu. Biz bunu ilk defa geniş yerlerde kaldığı için üst kısımlar kat kat muhite, ilim âlemine sunuyoruz. Bu vak­ ve katmer katmer çürümüş ve yer-yer fiye Karaman'da Melek Hatun Medresesi kopmuş ve delinmiştir. Bu gün bize ka­ ile ilgili bir âiledc iken Karaman Halk dar gelen kısmı dokuz metre uzunluğun­ Kütübhanesi müdürü Said Erdoğdu Bey dadır. Eni 35, yazı eni 27 santimdir. Dev­ tarafından kütübhâneye alınmış ve mahi­ rinin güzel bir sülüsü ile yazılmıştır. İki yeti bilinmeden muhafaza edilmiştir. tarafına kırmızı ile birer çizgi çekilmiş­ tir. Bu birinci vakfiyenin iki eki ile bir Biz Vakıflar Umum Müdürlüğü, ikinci vakfiyeden ibârettir. 787 yılı Rabi- Topkapı Sarayı Müzesi Arşivlerinde ve ulevvclinin ortalarında tanzim edildiği Başbakanlık Arşiv Umum Müdürlüğün- şöyle ifade olunmuştur: 106 İBRAHtM HAKKI KONYALI

21 - Şâd^âm oğlu Hacı HaÜl Bey, 22 — Bezci İbrahim oğlu Şems-ed- din Ahmed, 23 — Hasan oğlu Zevvak (Çeşnigir) Bu satırın altına aynı kalemle (Târi­ Hasan oğlu Ahmed Paşa, hi doğrudur) anlamına (<'<^jl>" c::^ ) yazılmıştır. 24 — Tebrizli İbrahim oğlu Ali, Melek Hatun'un vakfının tesciline 25 — Bezci Musa oğlu Mehmed oğlu şunlar şâhidlik etmişlerdir: Hoca Ahmed, 1 — Hacı Mehmed oğlu Kemal, 26 — Eröz jijl oğlu diye mâruf llyas oğlu Hacı Beyi, 2 — Mustafa oğlu tsa Fakıh, 27 — Dahhâk' oğlu Hüseyin oğlu 3 — Dayı adiyle meşhur tsa oğUı Ali. Ata-ul-lah' Son üç şahidin adlan altına şunlar 4 — Kâtib diye meşhur Şeref-ed-clin yazılmıştır: oğlu Şeyh İbrahim 5 — Muin-üd-din oğlu Celâl oğlu Şeyh Ali 6 — Melek Hatun'un âzâdlı kölele­ rinden Abd-ul-lah oğlu Mubâârdk Ağa Lifi.

19 — Abd-ul-lah oğlu Hacı Mukbil, 1. Bu zatın Karama'nda bir Buzhânesi vardır. 20 - Abd-ul-lah oğlu Abd-ul-lah 2. Karaman'da Dahhak Mahallesi vardır. BÎR HÜCCET VE İKİ VAKFİYE 107

besi, anasından evvel ölen Karaman Bey 2 — Lârende'de bir değirmen ^ ile Türbesi, Alacasuluk zaviyesi vakfedil- ittisalındeki yer. miştir. 3 — Lârende'de bir Şırlağanhâne. Vakfiyede j'l' v^-^ '-^ ile başlıyan Bunun sınırları üzerinde Tâc-ed-din kı­ ikinci Zeyl vakfiyeden evvel birkaç satır zı Habîbe Hatun'un mülkü ve büyük yıkanmak suretiyle silinmiş ve buraya cadde vardır. daha girift ve ince bir yazı ile dört satır­ 4 — Lârende'de Şireçhâne (Ta- lık ilâve yapılmıştır. Burası medrese mü­ hinhâne) nin tamamı, Vakfiyede Şireç derrisine verilecek tahsisata âid bir kı­ dükkânı (Tahinhâne) şekUnde dilimize sımdır. çevrilmiştir. Bu tahinhâne yakınında (ye­ Vakfiyenin mukaddimesi ve vakfe­ ni Câmi adh bir mâbed vardır. Tahin- den Hatun'un ve babasının adlarının ya­ hânenin ve mescidin sonunda çarşı, sınır­ zılı bulunduğu kısmı kopmuş ve yok ol­ ları üzerinde Hacı beyler vârislerinin ve muştur. Vakfiyede Melek Hatun'un ko­ Âlî Bey'in mülkleri vardır. cası Karamanoğlu Alâ-ed-din Bey şöyle anılmıştır: 5 — Lârende'de Yoğun Dıvar sem­ tinde bir dükkânın dörtte üçü, sınır üze­ rinde Ömer Ağa'nın, Hızır oğlu Mehmed Bey'in mülkleri vardır. 6 — Lârende'de «Üİ-j^ Gölcük Ma­ hallesindeki Bezirhânenin samanlık, ö- küz ahırı ahşap ve kârgir aksamıyle bera­ Vakfiyede Melek Hatun'un kocası ber tamamı. Hududu üzerinde Emîr A- (Kılıç ve kalem sâhibi, Allah'ın âlemde hur Sinan-üd-din Yusuf'un ve Kutlu gölgesi yüce sultan Alâ-ed-din) şeklinde Bey'in mülkleri vardır. geçmektedir. 7 — Lârende'de Sinle Köyü'ndeki Vakfiyede Melek Hatun'un medrese bir dükkânın tamamı. Hududu üzerinde ve türbe yapılmadan evvel vefat eden oğ­ yol ve Hacı Beyler vârislerinin ve Çıkrık­ lu Karaman Bey de şöyle anılmıştır: çı Ali'nin mülkleri vardır. 8 — Lârende'de Su basan bir tarla­ Jll Oi^M-J' ^^^^ Ir^' ,}(• nın tamamı. Hududu üzerinde Hacı İs­ mail'in ve Saka Hızır'ın mülkleri vardır.

Jjull jA ,VJ\ jirVl Jsj aU 9 — Güderkgümü ts-^ji/" Kö- x\j iJj- <ııuı^^- üıJij <ıu.:>^ yü'nde iki yer. Sınırlan üzerinde Abd- "Merhum emirlerin neticesi (toru­ ül-aziz'in ve zimmî fasıl'ın, Halebli Emîr nu), sultanların sülâlesi Alâ-ed-din oğlu Âdil'in kızı Şahpaşa Hâtun'un, Gümüş'- Karaman Bey"in türbesi içinde aşağıda ün mülkleri ve Selçayı vardır. izah edeceğimiz gelirler vakfedilmiştir" 10 — Lârende'de Harbende ve Nur- anlamınadır. ed-din bağlan diye bilinen ağaçh iki tar­ Vakfiyenin sağlam kalan ve okıma- la. Sınırları üzerinde Hacı İsmail'in, Bü- bilen kısımları vakfedilen geürlerin sayıl­ ması ile başlamıştır. Biz de bu sıraya göre 1. Değirme.'-.în adı okunamadı. sıralamıya çalışacağız: 2. Ahteri'de (Şireç) kelimesi Şırlağan ya­ ğı ve şıra olarak izah ediliyor. Susara yağı ya­ 1 — Medreseye bitişik üzüm bağı­ pılan veyahut sıkılan yerlere Şireçhane deni­ nın tamamı. lirdi. 108 ÎBRAHtM HAKKI KONYALI yük Emir Yakub Çelebi'nin ve Emir Hı­ nesiller boyunca kıyamete kadar evlâdı­ zır Bey'in mülkleri vardır. nın, evlâdının evlâdının en iyisi evkafı­ nın mütevellisi olacaktır. 11 — Güdrekgümü ^jS^)»^ Kö- yü'nde ziraate elverişli bir tarlanın tama­ 2 — Melek Hatun'un vakıf ^«rtla- mı ki buraya Fakıh Tarlası derler, sınırı rına medreessinin müderrisinin imam ı üzerinde Keşiş ve Doğan Ağa üzüm bağ­ A'zam Ebu Hanîfe mezhebinden şcrî bil­ ları vardır. gisi yüksek, usul, hadis ve tefsir ilimleri­ ni iyi bilir fâzıl bir zat olacaktır. Eğer 12 — Lârende'de Hemeksuvan ^ sem­ hanefî bir müderris bulunmazsa müder­ tinde bir kıt'a yerin tamamı sının üze­ ris Şâfiî olabilir amma Hanefî bilgininde rinde Karaca, Osman Bey ve subaşı E- bulunması lâzım gelen vasıflar kendisin­ mir Yusuf zâde Mahmud Beyler'in mülk­ de bulunacaktır. Medresenin iki müzake­ leri vardır. recisi (muîdi), beş fıkıh ilmine vâkıf ali­ 13 — Aynı yerde başka bir tarla, sı­ mi, bir nâzın, medresede cemaatle beş nırı üzerinde Hacı İsmail'in mülkü var­ vakit namaz kıldıracak bir hanefî imamı, dır. bir müezzini, bir süpürücüsü, kapıcısı olacaktır. Kapıcı ve ferraş dershâneleri, 14 — Aynı yerde başka bir tarla. Sı­ medresenin her tarafını süpürecek, ders nırlan üzerinde Kasap Mahmud'un ve okunacak yerlerin yaygılarını yayacak, boyacı Sinan'ın mülkleri vardır. kandilleri yakıp söndürecektir. 15 — Lârende'de Yeşiltepe semtinde yer. Sınır üzerinde Nâib Halepli Süley­ Mütevellî her sene Receb aymın Rc- man oğlu Ebî Bekr'in, Evran J'jj' in ve ğâib Gecesinde, Şaban ayının ortası gece­ Tozoros \j-)i)'^9 un mülkleri vardır. sinde. Ramazan ayının Kadir Gecesinde, Ramazan ve Kurban bayramlarının ikişcı 16 — Güdrekgümü j J X Kö- gecesinde zâferan, tahin, şira ve baldan yü'nde tohumluk yer. yapılmış on müdlük (batmanhk) helva 17 — Yine aynı köyde Davud ve Ye­ yaptırarak yedirecektir. nice Köylerine giden yol üzerindeki tar­ Vakfiyede bundan sonra Melek Har la. Sınırlan üzerinde zimmî Fasil'in Kü- tun'un kendisi ve tâbileri için medrese­ nek ^ oğlu Bahadır'ın mülkleri vardır. nin içinde bir odayı türbe olarak ayırdığı 18 — Aynı köyde Tavus Yeri deni­ yazılmaiktadır. Bu türbenin tâmir ve ter- len tarlanın yansı. Bu tarla Yenice Köyü mîmi, türbedarları, hâfızları ve diğer yolu üzerindedir. Sınırları üzerinde Bü­ müstahdemleri için gelir olarak şunları yük Dere vc Halil'in mülkü vardır. vakfetmiştir: Vakfiyede bıuıdan sonra Melek Ha- 1 — Lârende'de Sübaşı Hoca Yu­ tun'un bu sayılan şeylerin hepsini bütün nus Değirmeni'nin tamamı. Bunun sınır­ teferruatıyle ve bütün haklarıyla bera­ ları üzerinde Karadavud oğlu Mahmud ber medresesine, şâfiî ve hanefî âlimlere Paşa'nın mülkü, yol ve kendisinin vakfı ve fakıhler ve vakfına nâzır ve mütevelli vardır. Bu değirmen üç köşeli bir yer iş- olacak, saltanatın gözleri ve memleket erkânınm incileri olan evlâdına, elyâdının 1. Bu vakfiyenin alt kısımlafinda bu (E- evlâdına vakfettiği yazılıyor. Bundan son­ meksevan jj-^' geklinde geçer. ra Melek Hatun'un vakıf şartları aaşğı- 2. Târihî vesikalarda Irastlanan bu kelime- in nasıl okunacağını tesbit edemedik. Mevlâ- daki şekilde sırlanıyor: nâ'nın sandukasını da aynı adı taşıyan bir sa­ natkâr yapmıştı. Orada bu ad ( i)l-.0 şeklinde 1 — Hayatta olduğu müddetçe mü- yazılmıştır. Bu hususta (Konya Târihi) adlı tevellüik kendisinindir. Burdan sonra kitabımızın 671. sayfasına bakılsın. BÎR HÜCCET VE ÎKÎ VAKFİYE 109

gal etmektedir. Mütevellîsi de sağlığında 2 — Lârende'nin kuzeyinde Ziya- kendisi olacak, vefatından sonra tevliyet ed-din Yeri demlen Tayı Buzhânesi'nin medresesinde (koyduğu şartlara göre evlâ­ yakınındaki tarlanın hepsi. Hududu üze­ dının ve evlâdının evlâdının en iyisine rinde merhum Emîr Şuca-ed-din Davud verilecektir. Değirmenin gelirleri ile ev­ Bey'in ve kadılar kadısı Yakub'un mülk­ velâ türbenin -ihtiyaç hâlinde- tâmiri ya­ leri vardır. pılacak sonra icab eden kandiller, fanus­ Melek Hatun bu ek vakfiye ile ken­ lar, kâfûrî mumlar abnacak, türbeye ya­ disinden evvel ölen oğlu Karaman Bey'in yılan nefis yaygılar -icâb ederse- yenilene­ türbesi için de gelirler vakfetmiştir. Bu cektir. türbenin nerede olduğu ve ne vakit yok Vakfiyede bundan sonra medresede olduğu bilinemiyor. Bu türbe için de Lâ- ve türbede hizmet alanlara ve mütevelli­ rende'de Alacasuluk Köprüsü ittisaUnde ye verilecek para miktarları açıklanmış­ Emeksevan yolu üzerindeki ağaçlı bah­ tır. Türbede kendisinin babalarının, de­ çesini vakfetmiştir. Baheçnin sınırları delerinin ve kocasının ve dedelerinin ruh­ üzerinde dere. Dursun oğlu Ali'nin ve larının tâ'zizi için Kur'an okutulacaktır. Yahşiyan evlâdının mülkleri vardır. Mütevelli her sene medrese ve türbe Karaman Bey'in türbesinde her gün için dört batman balmumu, kandillere iki hâfız bulunacak ve haftada bir Kur'- yetişecek kadar zeytinyağı alacaktır. an'ı hatmedecektir. Vakfiyenin bundan sonraki kısmı­ Eğer kendi evlâdından mütevellîlik nın mürekkebi çok siyah kalmıştır. Bir yapacak kimse bulunmaz ve kalmazsa kısmı da silinerek ve yıkanarak yeniden o vakit bu evkafın mütevellîsi Lârende yazılmıştır. Burada medrese ve türbe için Kadıları olacaktır. Vakfiyede vakfı tescil bâzı gelirler vakfedilmiş ve gelirin müs­ eden Lârende Kadısı Şâfiî mezhebinden tahdemlere dağıtılış şekli açıklanmıştır, Cemâl-ed-din'in hayatı boyunca medre­ «r Bundan sonra ikinci vakfiye başlıyor. se ve türbelere nâzır tâyin edildiği açık­ Bununla Melek Hatun Karamanda Ala­ lanmıştır. casuluk civarında yaptırdığı zâviyesi için Bundan sonra vakfiyenin târihi gelir. vakfettiği gelirleri sayıyor: Bunun altında dört satır hâlinde şunlar okunur: 1 — Arız Değirmeni ile ittisalindeki yer. Değirmen tek taşlıdır. Yer ağaçlıdır. Sınır üzerinde Şeyh Ali Bey'in bahçesi, Emîr Hüseyin El-izhârî oğlu Hoca İbra­ him vârislerinin mülkleri vardır. 2 — Şirgüva ^Cj- diye mâruf Bu satırlara göre Lârende'nin hanefî olan yerin tamamı. Sınırlan üzerinde Şir­ fakıhlarından Ahmed oğlu Mehmed de güva Ali Bey'in, Davud Bey'in, Halepli vakfa şahâdet etmiştir. Yakub Bey'in mülkleri ve Melek Hatun'­ Bundan sonra Melek Hatun'un med­ un mescidi vardır. resesi için yaptığı ek vakfiyesi gelir: 3 — Yeşilhüyük = Yeşihepe'deki 1 — Melek Hatun Lârende'nin ba­ yer \ Sınırları üzerinde Melek Hatun'un tısında Emeksevan yakınındaki mülkü, iki tarafında kendi vakfettiği yer­ yerinin hepsini vakfetmiştir. Bu yer sı- ler vardır. nırlandırıbrken Kalenderiyye Zâviyesi'- 1. Vakfiyede bu ( ^--Vl Jdl ) .(Yeşilhü­ nin vakfı, yol ve Melek Hatun'un vakıf yük) şeklinde geçer. Bu gün burası Kızıl- yerleri anıhr. hüyük adiyle yaşar. 110 İBRAHİM HAKKI KONYALI

4 — îdemud yakınındaki yerin yan­ Hanı'nın ve üç dükkânının tamamı. sı, sınırları üzerinde Canı vârislerinin, 8 — Bu hana bitişik furunun ta­ Fahreddin vârislerinin ve Ali Bey'in mamı. mülkleri ve vakıf tarlalar vardır. 9 — Lârende'nin kuzeyinde Ece 5 — ^^i->^ Güdrekgümü Köyü'n- Mehmed yeri denilen yerin tamamı. Hu­ de içinde armut ağaçları bulunan yer. Sı­ dudu üzerinde çayırlık, nehir, yol ve Meh­ nırlan üzerinde Şahpaja Hatun'un, Ev­ med oğlu Şeyh'in vârislerinin mülkleri ren kızı Hacı Hatun'un mülkleri ve yol­ lar vardır. 10 — Lârende'de Yeşiltepe - Yeşilhü­ 6 — Gene aynı köyde Yeşilhüyük yük (Kızılhüyük) yanında zaviye yakı­ = Yeşiltepe yakınındaki yerin tamamı. nındaki yerin tamamı. Hududu üzerinde Hududu üzerinde Hasan Mürşit'in, Ha­ iki tarafmda nehir Sâd'ed-din, Mervan cı Kâmil'in, Melek Hatun'un kendisinin Ağa mülkleri vardır. nâib Süleyman'ın vârislerinin mülkleri 11 — Buraya muttasıl başka bir yerin vardır. tamamı. Meşhur olduğu için sınırları ya­ 7 — Lârende'de Melek Hatun'un zılmamıştır.

ULUSLARARASI TARlHÎ ANITLARI ONARIM KURALLARI

Arekolog Dr. CEVAT ERDER

Albert Gabriel'in, Vakıflar Dergisi'nin fazla ulusun üyesi bulunduğu Roma'da- I. sayısında "Tarihî Türk Abidelerinin ki "Kültürel Değerlerin Korunması ve Tamir ve İhyası" adh yazısını takiben der­ Onarımı için Uluslararası Çalışma Mer­ ginin III. sayısındaki Dr. Münif Serav'ın kezi" delegelerinin iştiraki ile de tüzük "İtalya'da Eski Eserler ve Güzel Sanatla­ daha geniş bir anlam kazanmaktadır. rın Korunması" adlı çevirisi ve Prof. Do­ Venedik'teki toplantıda alınan ka­ ğan Kuban'ın V. sayıdaki "Restorasyon rarlar arasında kurulması öngörülen ve Kriterleri ve "Carta del Rcstauro" yazı­ derhal faaliyete geçmiş olan, Türkiye ör­ sı, Vakıflar Dergisini, yurdumuzda tarihî gütünün de kurulması için hazırlıkların anıtların onarınu konusunda, bugünkü tamamlandığı "Uluslararası Tarihî Anıt­ şartlar içinde ciddî ve düzenli olarak yer lar ve Yerler Kurulu" (ICOMOS- Inter­ ayırabilen tek dergi haline getirmiştir. national Council of Monuments and Vakıflar Dergisinde yayınlanan ve Sites) tarafından yayınlanan rapordan bir seri halini alan tarihi anıtların ona­ öğrendiğimize göre, kongreye iştirak e- rımıyla ilgili genel tutumlar konusunda­ den uluslar arasında Venedik Tüzüğü­ ki yazılara, 1964 yıh 25-30 Mayıs tarihle­ nün kendi ülkelerinde resmen kabulü ri arasında Venedik'te yapılan İkinci U- için çalışmalar yapılmaktadır. Bu arada luslararası Tarihî Anıtlar Mimar ve Tek­ Macar lUmler Akademisinin tarihî anıt­ nisyenleri Kongresi sonunda hazırlanmış ların onarımı problemleriyle ilgili iki top­ tüzüğün ilâvesinin faydası çok yönlüdür. lantısı sonucu Venedik Tüzüğü Macaris­ Orta Doğu Teknik Üniversitesi Tarihî tan'da restîien kabul edilmiştir.^ Ameri­ Anıtların Bakım ve Onarımı Bölümü ka Birleşik Devletlerinin ilgilileri tara­ faaliyetleri içinde çevirisi yapılmış olan' fından bu tüzük, ülkenin bu konudaki Venedik Tüzüğü (Venice Charter) diye bünyesine uygun bir takım eklerle tat- adlandırılan ve 16 madde halinde belir­ tilen kurallar, Doğan Kuban'ın yazısında I ele almış olduğu 1931 yılında Atina'da 1. Çeviri, Venedik'teki Kongrenin hazır­ varılan kararlardan bu yana olagelen ge­ lık komitecinde çalışmalara katılmış olup ad­ ları en sonda verilenler tarafından 31 Mayıs lişmeyi gösterdiği gibi kongreye katıl­ 1964 tarihinde İngilizce, İspanyolca, Fransızca mış olan 15'e yakın ulusun delegelerinin ve Rusça olmak üzere dört dilde yayınlanan bu konuda bugünkü anlayışlarını da ak­ tüzüğün İngilizcesinden yapılmıştır. settirmektedir. Bu toplantıya, UNESCO 2. ICOMOS, Report on the Activities of the National Committees for the Years 1965 ve halen mensubu olmadığımız, 30'dan and . 1966, s. 4. 112 CEVAT ERDER bik edilmeğe başlanmıştır.' Diğer üye kiinde olan Gayrimenkul Eski Eserler ülkelerin de bunları takip ettiği veya ve Anıtlar Yüksek Kurulunun on yıh a- edeceği muhakkaJctır. şan kesif çahşmalannın bir sistem için­ de yayınlanması, meselelerin ele ahnışı- Asıl memnun edici olay, bu tüzüğün nı ortaya kolayca çıkarabileceği gibi, va­ Türkiye'de eski eserlerin bakım ve ona­ rılmış olan prensipler de belirecek ve di­ rımlarında tatbik edilecek ana prensiple­ ğer üLkelerdekilerle kıyaslama ve değer­ ri tespit etme sorumluluğunu yüklenmiş lendirme mümkün olabilecektir. Bu yol­ olan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıt­ lu bir kıyaslama ve değerlendirme dahi­ lar Yüksek Kurulunca ele alınmış olma­ linde de önemli yer tutacağına inandığı­ sıdır. Bu da, ileride yurdumuzda tatbik mız, bugün ayrı bri teknik ve bilim dah edilecek kuralların açık olarak tespitinde şeklinde geliştiği görülen tarihî anıtların oynıyabileceği rolü düşündürererek Ve­ onarımı davranışında tarihî bir gelişimin nedik Tüzüğüne ayrı bir değer kazandır­ deUli olarak çevirisi sunulan ve hazırlayı­ maktadır. cıları arasında ülkemizin de adını aradı­ Burada, yurdumuzda tatbik edilmiş ğımız Venedik Tüzüğüne umutla baka­ ve edilmekte olan tarihî anıtların bakım biliriz: ve onarımı ile ilgili -kuralların halen açık bir şekilde belirtilmiş olmaması ek­ "Tarihi Amtlartn ve Yerlerin Ko- sikliğine işaret edebiliriz. Bununla bir­ runmoft* ve Onartmt' için Uluslararast likte, yurdumuzda bu konuda yazılmış Tüzü\" olan yazıları rahatça sıralayabilmemiz, İnsan nesillerinin tarihi anıtları, geç­ bunlar dışındakilerinin de pek çok sayı­ mişten bir haber taşıyarak, günümüze es­ da olmayışı, bu alanda görüldüğü gibi ki geleneklerin yaşıyan tanıkları olarak faaliyetlerin azlığından ziyade bunların gelmektedir. İnsanlar, insanî değerlerin ele ahnış şeklinin ifadesi midir, yolunda bütünlüğünde gittikçe daha çok bilinçleş- bir soruyu akla getirmektedir. Gönül is­ mekte ve eski anıtları ortak miras say­ terdi ki yurdumuzdaki oldukça yoğun maktadır. Onları gelecek nesillere sağ onarım çahşmalannın, diğer ülkelerde salim ulaştırmak sorumluluğu iyice an­ olduğu gibi, teknik bakımdan gelişmele­ laşılmıştır. Orijinal zenginliklerine zarar rini ve hangi esaslara uygun olarak yürü­ vermeden, onları bizden sonrakilere ge­ tüldüğünü bu çalışmalarla doğrudan doğ­ çirmek görevimizdir. ruya ilgili kimseler dışında kalanların ve hattâ diğer ülkelerdeki ilgililerin de izli- Eski yapıların korunması ve onarı­ yebileceği şekilde ve fikir ahşverişini art­ mıyla ilgili ilkeler üezrinde karara var­ tıracak bir yayın düzenine girilmiş olsun. mak ve bunları uluslararası bir temele Bu türlü haberleşmenin, tarihî anıtların yerleştirmek şarttır. Böylece her ülke,, bakım, onarım ve değerlendirilmesi, şe­ kendi kültür ve gelenekleri çerçevesinde hircilik anlayışı içinde tarihî yerleşme bu plânı uygulamak sorumluluğunu yük­ ve merkezlerimize ait problerimizin hal­ lenecektir. linde olduğu kadar dokümantasyon, ko­ 1931 Atina Tüzüğü, ilk defa bu te­ nuyla ilgili personel eğitimi gibi hukukî mel ilkeleri tanımlayarak; ulusal belge- meselelerde de yol gösterici olabileceği bir gerçektir. 3. The National Trust for Historic Pre­ servation, A Report of Principles and Guid­ Bunu temin ve şimdiye kadar olan elines for Historic Preservation in the United gelişmeyi değerlendirmek, bugünkü dü­ States. Washington D.C, October 31, 1964. 4. Conservation Icargiliginda kullanılmış­ zen içinde hiç te güç olmasa gerek. Bu tır. tür çahşmalarda nihaî kararı verme mev­ 5. Restoration karşılığında kullanılmıştır. ULUSLAR ARASI TARİHİ ANITLARI ONARIM KURALLARI 113

İcrle, ICOM ve UNESCO'nun faaliye­ sı, her zaman onların herhangi bir ya­ tinde ve LŞNESCO tarafından kültür de­ rarlı toplumsal amaç için kullanmakla ğerlerinin korunması ve onarımı çalış­ kolaylaştırılabilir. Bunun için bu çeşit maları için uluslarası bir merkezin ku­ bir kullanma arzu edilir, fakat bu sebep­ rulmasında somut şeklini alan, uluslara­ le yapının plânı ya da dekorasyonu de- rası geniş bir hareketin gelişmesine yar­ ğiştirilmemelidir. Ancak bu şartlar için, dım etmiştir. Böylece sürekli olarak daha fonksiyon değişikliğinin gerektirdiği de­ karışık ve çeşitli olmaya başlayan mese­ ğişiklikler tasarlanabilir ve buna izin ve­ lelerin çözülmesi için artan bir dikJcat rilebilir. ve eleştirici çahşma uygulanmaya baş­ MADDE 6 — Anıtın korunması, lanmıştı. Artık tüzüğü, içindeki ilkeleri pek büyük olmamak şartıyla çevresinin iyice gözden geçirmek ve yeni bir belge de bakımını içine almalıdır. Eğer gele­ halinde sınırlarını genişletmek için, yeni neksel dekor varsa, olduğu gibi bırakıl­ baştan incelemek zamanı gelmişti. malıdır. Kütle ve renk münasebetlerini Bunu gözönünde tutarak, tarihî anıt­ değiştirecek hiçbir eklentiye, yok etmeye, larla uğraşan mimar' ve teknisyenlerin ya da değiştirmeye izin verilmemelidir. ikinci Uluslararası kongresi, 1964 yılının MADDE 7 — Bir anıt,, tanıkbk etti­ 25 ile 31 Mayıs günleri arasında Vene­ ği tarihin ve içinde bulunduğu çevrenin dik'te toplanmış ve aşağıdaki metni ka­ bul etmiştir: ^ ayrılmaz bir parçasıdır. Anıtın tümünün ya da bir parçasının başka yere taşınma­ TANIMLAR: sına — anıtın korunması bunu gerektir­ diği ya da çok önemli ulusal ya da ulus­ MADDE 1 — Tarihî Anıt kavramı lararası çıkarların bulunduğu haller dı- sadece bir mimarî eseri içine almaz, bu­ şmda — izin verilmemelidir. nun yanında belli bir uygarlığın, önemli bir gelişmenin, tarihî bir olayın tanıklığı­ MADDE 8 — Anıtın tamamlayıcı nı yapan ketnsel ya da kırsal bir yerleş­ parçaları olan heykel, resim ya da süsle meyi de kaplar. Bu kavram yalnız büyük me unsurları, ancak bunları korumanu sanat eserlerini değil, ayrıca zamanın başka çaresi yoksa, yerlerinden kaldırı­ geçmesiyle kültürel önem kazanmış da­ labilir. ha basit eserleri de içine alır. ONARIM: MADDE 2 — Anıtların korunması ve onarımı işi, mimarî mirasın incelen­ MADDE 9 — Onarım uzmanlık ge­ mesine ve korunmasına yardımcı olacak rektiren bir iştir. Amacı, anıtın estetik bütün bihm ve tekniklerden yararlanır. ve tarihî değerini korumak ve ortaya çı­ karmaktır. Onarım, kendine temel ola- AMAÇ: ak orijinal malzemeyi ve güvenilir bel­ geleri alır. Faraziyenin başladığı yerde MADDE 3 — Anıtların korunma­ onarım durmahdır. Yapılması gerekli sında ve onarılmasındaki amaç, onları herhangi bir eklemenin mimarî kompo­ hem tarihî bir belge hem de bir sanat zisyondan farkı anlaşılabilmeli ve günü­ eseri plçifak korumaktır. nün damgasını taşımabdır. Herhangi bir onarım işine başlamadan önce ve bittik­ KORUMA: ten sonra, anıtın arkeolojik ve tarihî bir MADDE 4 — Anıtların korunması, incelemesi yapılmalıdır. kalıcı bir esasa göre yapılmaUdır. MADDE 10 — Geleneksel teknikle­ MADDE 5 — Anıtların korunma­ rin yetersiz kaldığı yerlerde, koruma ve 114 CEVAT ERDER

in§a için bilimsel verilerle etkenliği gös- için ortaya atılan uluslararası ilkelerin terimliş ve deneylerle ispatlanmış, her­ ışığında yapılmalıdır. hangi modern bir teknik kullanılarak, Yıkıntılar korunmah, mimarî unsur­ anıt sağlamlaştınlabilir. ların ve buluntuların sürekh olarak ko­ MADDE 11 — Anıta maledilmiş runması için gerekli tedbirler ahnmah- farklı devirlerin geçerli katkıları saygı dır. Bundan başka anıtın anlaşılmasını görmehdir. Çünkü onarımın amacı stil kolaylaştıracak ve anlamını bozmadan birliği değildir. Bir anıt üst üste çeşitli açığa çıkartacak her çareye başvurulma­ devirlerin izlerini tadıyorsa, en alttaki lıdır. durumu açığa çıkarmak ancak bazı özel Bütün yeniden inşa" işlerinden a- hallerde — yok edilen malzemenin öne­ priori olarak vazgeçilmelidir. Yalnız mi azsa, açığa çıkarılan malzeme büyük anastylosis'e, yani mevcut fakat birbirin­ tarihî, arkeolojik ya da estetik değer ta­ den ayrı parçaların bir araya getirilme­ şıyorsa ve korunma durumu böyle bir sine izin verilebilir. Birleştirmekte kulla­ hareketi haklı gösterecek kadar iyi ise — nılan madde her zaman ayırdedilebile­ hakh çıkarılabilir. îlgih unsurların öne­ cek bir nitelikte olmalı ve bu, anıtın ko­ minin değerlendirilmesi ve neyin yok runmasını sağlamak ve eski haline getir­ edileceği üzerinde karar vermek, yalnız mek için mümkün olduğu kadar az kul­ bu işi üzerine almış kimseye bırakıla­ lanılmalıdır. maz. MADDE 12 — Eksik kısımların ye­ YAYIN : rine konması, bütünle uyumlu bir şekil­ de bağdaştınimalıdır, fakat onarım, aynı MADDE 16 — Bütün koruma, ona­ zamanda artistik ve tarihî tanıkhğı yanlış rım ve kazı ilşerinde her zaman çizini ve bir şekilde aksettirmesin, diye, orijinal­ fotoğraflarla açıklık kazanmış çözümleyi­ den ayırdedilebilecek bir şekilde yapıl- ci ve eleştirici raporlar şeklinde kesin bel­ mahdır. geler hazırlanmahdır. MADDE 13 — Ancak yapının ilgi Temizlemenin, sağlamlaştırmanın ye­ çekici bölümlerine, geleneksel dekoruna, niden düzenlemenin ve birleştirmenin kompozisyonun dengesine ve çevresiyle her safhası — iş sırasında ortaya çıkan olan bağlantısına zarar vermiyecek deği­ teknik ve resmî özellikler gözönünde tu­ şikliklere izin verilebiUr. tularak — raporda gösterilmelidir. Bu belgeler bir resmî kurumun arşivine kon- TARtHÎ YERLER : mah ve araştırmacılar bundan yararlana- bilmelidir. Bu raporların yayınlanması MADDE 14 — Anıtların bulunduk­ tavsiye ediUr. ları yerler, bütünlüğün korunması, te­ mizlenip uygun bir şekilde ortaya kon­ Anıtların korunması ve onarımı için ması için özel bir dikkat gerektirir. Böy­ uluslararası tüzüğün hazırlık komitesi le yerlerde yapılacak koruma ve onarım çahşjnalarına aşağıda adları yazdı kişiler islerinde daha önceki maddelerde açıkla­ katılmışlardır: nan ilkelerden ilham alınmahdır. Bay Piero Gazzola (İtalya), Başkan

KAZILAR : Bay Raymond Lemaire (Belçika), Raportör, MADDE 15 — Kazılar, bilimsel standartlara uygun olarak, 1956 yılında 6. Reconstruction karşılığında kullanıl­ l.TNESCO tarafından arkeolojik kazılar mıştır. ULUSLAR ARASI TARİHİ ANITLARI ONARIM KURALLARI 115

Bay Jose BassegodarNonell (İspanya) arası Çalışma Merkezi) Bay Luis Benaventc (Portekiz) Bay Victor Pimentel (Peru) Bay Djurdje Boskovic (Yugoslavya) Bay Harold Plenderleith (Kültürel Bay Hiroshi Daifuku (UNESCO) Değerlerin Korunması ve Onarımı için Bay P.O. de Vrieze (HoUanda) Uluslararası Çalışma Merkezi) • Bay Harald Langberg (Danimarka) Bay Deoclecio Redig de Campos Bay Mario Matteucci (İtalya) (yatikan) Bay Jean Merlet (Fransa) Bay Jean Sonnier (Fransa) Bay Carlos Flores Marini (Meksika) Bay François Sorlin (Fransa) Bay Roberto Pane (İtalya) Bay Eustathios Stikas (Yunanistan) Bay S.C.J. Pavel (Çekoslavakya) Bayan Gertrud Tripp (Avusturya) Bay Paul Philippot (Kültürel Değer­ Bay Jan Zachwatovic (Polonya) lerin Korunmas ve Onanmı için Uluslar­ Bay Mustafa S. Zbiss (Tunus) ARTUKLU DEVRINDEN BIR HAYAT AĞACı KABARTMASı HAKKıNDA

GÖNÜL ÖNEY

İstanbul Türk ve îslâm Eserleri Mü­ çevreleyen kanat çıkar. Bu özellikler de zesinde 2465 Env. No. da kayıtlı Diyarba­ Selçuk arslan ve sfekslerinde tipiktir. Ars- kır'dan getirilmiş bir taş üzerinde figür­ lanların arasında dal şeklindeki tasvir kü­ lü yassı kabartmalar dikkati çeker. Daha çük yapraklara sahiptir. Nişlerin dtş kö­ önce muhtelif defalar neşredilen taş üze­ şelerinde simetrik yerleştirilmiş ve profil­ rindeki motiflerin izahı şimdiye kadar den verilmiş birer kuş görülür. Sağda­ yapılmamıştır.' (Resim 1 a, b). Malzeme ki kuşun alt kısmı kırıktır. Bunların bü­ kiraç taşıdır ve alt köşeler kırıktır, ölçü­ yük kıvrık gagalan, sivri pençeleri ile ler 0.55 m. yükseklik, 0.96 m. genişlik, kartal tasviri obuaları mümkündür. Kar­ 0.07 m. derinliktir. Taş, altta iki taçlı niş, talların tepesinde büyük tutulmuş birer aralarında kitabe ve iki figürle, üstte bor- çiçek rozet yer ahr. Artukoğullannda dür haUnde dikdörtgen çerçeveler içinde rasdanan, tepesi sivri dişU ve burmah sü­ simetrik yerleştirilmiş figürlerle unsur- tunların taşıdığı kemerlerin arasında iki lanmıştır. Bu figürler sırayla kuş, bağ­ satır, örgülü bordürle çevrilmiş neshî ki­ daş kuran insan, tavus, kanatlı arslandır. tabe yer alır. Aralarında dala benzer bir kabartma yer Kitabede: alır. Kuşlar profilden verilmiştir, tepele­ rinde bir çiçek rozet görülür. İnsan figür­ JUl j ( î ^jj-y > _ \ leri cepheden ve bağdaş kurmuş vaziyet­ tedir. Tek ellerinde göğüs üzerinde yu­ varlak küreye benzer birşey tutarlar, di­ ... ) js:^ ğer ellerinde ne tuttukları belli olmaz. Yukarı kalkık olan kollarının tepesin­ 1. Arbedum.? ve ikbal esselahiye de büyük bir rozet yer ahr. Tavus 2. Ve tavil Ömer maal ümera Men- figürleri profilden ve yürür vaziyette işlen­ teş..,? miştir. Bir volutla son bulan kuyrukları Selçuk figürlerinin kanat ve kuyruk stili 1. Bak. Glück, H. - Diez, E. Die Kunts des İslam. Propylâen Kunts Geschichte V. için tipiktir. Aynı şekilde gövde üzerinde­ Berlin 1925, s. 236 b. Burada taş 13. asra ta- ki büyük rozet Selçuk figür sanatında ti­ rihlenmektedir. Bir çift niş sisteminin veya pik bir özelliktir. Biribirine doğru yürü­ pencerenin üst kısmı olarak tanıtılmaktadır. yen arslanlar gövde profilden, başlar cep­ Oğan, A. - Kühnel, E. istanbul Arkeoloji Müzelerinde Şaheserler. Berlin-Leipzig. 1938 s. heden olmak üzere işlenmiştir. Sağ ayak­ 36, Taf. 7. Burada taş yine sebep gösterilme­ lar göğüs üzerine çekiktir, kuyruklar ar­ den 1200 civarına tarihlenmektedir. ka bacağın arasından geçerek sırt üzerin­ Arseven, C. E. Türk Sanatı Tarihi, Men- şeinden Bugüne Kadar Heykel Oyma Resim. de bir yarım palmetle son bulur, ön ba­ Cild Ilı. İstanbul, s. 15, Resim 34. Burada caktan kalça kısmını ucu volutlu bir hatla taşın sadece bir resmi verilmektedir. 118 GÖNÜL ÖNEY yazılıdır. Taşın tavil (uzun) Ömer isim­ ner Kümbette (13. asır sonu) ağacın tepe­ li ikbal ve iyi hâl sahibi bir şahsın lâhdi- sinde çift başh kartal, altında simetrik ne veya türbesine ait olması mümkün­ yerleştirilmiş arslan kabartmaları (kısmen dür Kitabede tarih yoktur. Kitabenin kırık) yer alır". Aynı şekilde Erzurum altında yine cepheden verilmiş iki figür Yakutiye medresesinde (1310) portalin yer ahr. Bağdaş kurarak oturan ve kaftan dış yüzlerindeki kabartmalarda hayat ağa­ giymiş olan bu figürlerin bir elleri kucak cı çift başh kartal ve iki arslanla birleş^ üzerindedir, diğerinde mızrak tutarlar. tirilmiştir". Erzurum Çifte Minareli med­ Figürlerin arasında kanadı arslanlarda oh resede ise (13. asrın sonu) portalin iki ya­ duğu gibi bordür halinde halkalı bir ka­ nında hayat ağacı ile birleşen simetrik bi­ bartma yer alır. Bu muhtemelen dal şek­ rer ejder, tepede çift başlı kartal kompo- lindeki ağacın gövdesidir. Taş üzerindeki bütün kabartmalar çok şematik ve yassı la. Taşın batıda hüküm süren Menteşeoğul- kabartmalardır. Bu özellik ve rozetler, ları ile ilgisi yoktur. Menteseoğlu tarihi hak­ kuyrukların volut ve palmetle son bulma­ kındaki eserde böyle bir isme rastlanmamış­ sı, kaftan, bağdaş kurma Anadolu Selçuk tır. (Bak. Wittek. P. Das Fürstentum Men- tesche, Studie zur Geschichte Westkleinasiens figür sanatının tipik hususiyetleridir.* im 13-15. Jahrhundert. İstanbul 1934). Kitabe­ yi okumak lütfunda bulunan Vakıflar Genel Bu kabartmaları Selçuk devrinden Müdürlüğü Arşiv Müdürü Sayın Vehbi Tamer beye teşekkürü borç bilirim. diğer örneklerle mukayese edersek izah- 2. Anadolu Selçuk'larında çok yaygın olan larmı yapmamız mümkün olur. önce kuş kabartmaları için bak. öney, G. Anado­ arslanların arasında yer alan, bir ağaç ol­ lu Selçuk'larında Heykel, Figürlü Kabartma ması gereken dal gibi kabartmadan baş­ ve 14-15. asırlarda devamı. Ankara 1966. Do­ çentlik tezi, neşredilmemiş. Cild I, s. 74-76, layalım. Buna benzer en erken paraleli Cilt II, Resim 123-160, Cilt HI, s. 73-103. tn-, Divriği Ulu Câmisi kuzey portalinde dal san figürleri için aynı eser. Cilt I, s. 1-29, şeklindeki ağaç kabartması vermektedir Cilt II, Resim 1-47, Cilt UI. s. 1-38. Arslan figürleri için bak aym eser. Cilt n, Resim (Resim. 2) (1228-29). Vazodan yükse­ 79,80.88,103.104,105,11,114. len bu dal büyük ihtimalle bir hayat 3. Bak. Otto-Dorn, K. - önder, M. Bericht ağacı kabartmasıdır. Diyarbakır örneği­ über die Grabung in Kobadabad Oktober 1965. ne yaklaşan tasvirler, Alâeddin Key- Archaeologischer Anzeiger. Heft 2, 1966, s. 170 kudabad'ın Beyşehir'deki yazlık sarayı m. Kubadabad'da yıldız çiniler üzerinde Palmiyeye benzer ve hayat-ağacı olması gereken ağaç-kuş tasvirleri Kubadabad çinile­ görülmektedir (1236) (Resim. 3 bak)'. rinde oldukça yaygındır. Burada dal şeklindeki ağaç Diyarbakır 4. Bak. Otto-Dorn, K. Türkische Grabste- taşında olduğu gibi kuşlarla çevrilmişr ine mit Figurenreliefs aus Kleinasien. Ars Ori- tir. Aynı devirden olması gereken Bo- entalis III. 1959. s. 64, Abb. 12. yah Köyden Afyon müzesine getirilen Diyarbakır kalesinde, erken İslâm sanatı için karakteristik abstre figür stili ile (Abba­ bir mezar taşında çubuk şeklindeki si devrinden 909) hayat ağacı-kuş-arslan kom­ "ağacın" üzerinde çift kuş oturur*. pozisyonunu görmekteyiz. Bak. Gabriel, A. Ağaç-kuş birleşimi Moğol hâkimiyeti za­ Voyages Archeologiques dans la Turqui Ori- entale. Paris 1940, PL. LXVIII, 9. îran Sel­ manına rastlayan geç Selçuk devrinde de çuklu el sanatlarında hayat ağacı bilhassa ku­ devam eder. Sivas Gök medresede (1271) maş ve seramikte yaygındır. Bak. Pope, A. U. portalin iki yanında palmiyeye benzer, te­ A Survey of Persian Art. Bd. VI. PL. 940-B. pesinde kartal, dalları arasında kuş ve nar 5. Bak. Gabriel, A. Monuments Turcs tasvirleri bulunan (Resim. 4) hayat ağa­ d'Anatolie. Tome I, s. 78, PL. XX. 1. 2. cı kabartması yer ahr. Diğer geç Selçuk'- 6. Bak. Rice, T. T. The Seljuks. London , 1961, s. 265, PL. 52. öney, G. Aym feser, Cilt , lu örneklerinde konu arslan veya ejder I, s. 134. Cilt II. Resim 224 a,b. Cilt III, s. kabartmaları ile zenginleşir. Kayseri Dö­ 164-171. ARTUKLU DEVRİNDEN BİR HAYAT AĞACI KABARTMASI 119

zisyonu mevcuttur'. Bütün bu örnekler­ şu olmaktadır. Diyarbakır taşındaki çift de tasvir edilen şüphesiz hayat a^acı ve kartallar ise Kayseri Döner Kümbet, Er­ refakat edici figürlerdir. Bizim taşımız­ zurum Çifte Minareli medrese ve Yaku- da da figürlerle çevrili ağaca benzer ka­ tiye medresesi çift başh kartalları gibi şa­ bartma ile aynı sembolün canlandırıldığı­ man ağacı üzerindeki çift başlı kartalın nı tahmin edebiliriz. Farkli olan husus bu yerini almaktadır". konunun değişik bir düzenle verilişidir. Bordürde gördüğümüz tavus figürle­ Ağaç tasvirinin etrafında ilgili figürler ri büyük ihtimalle cennet sembolü olar bordür halinde yanyana simetrik olarak rak kullanılmıştır*®. Aynı sembol tahmi­ sıralanmıştır. Hepsi de kökünü Orta As­ nimize göre Anadolu Selçuk sanatında ya'dan ve şaman geleneklerinden alan bir Alâeddin Keykubadın Beyşehir Kubada- sembol ifade etmektedir. Bu özellik Sel­ bad sarayı çinilerinde ve alçılarında, çuk sanatında başka sahalarda da kuvvet­ le kendini hissettirir, önce hayat ağacın­ dan başlayalım. Şaman inançlarına göre 7. Bak. Konyalı, t. H. Erzurum Tarihi, istanbul 1960, s. 339. 354. Rogers, J. M. The hayat ağacı dünyanın eksenidir. Şamanın Çifte Minare Medrese at Erzurum and the gökyüzü veya yer altı seyahatinde ağaç Gök Medrese at Sivas. Anatolien Studies XV, merdiven veya yol vazifesi görür*. Şaman 196İ5. s. 82-84. ağacı da arslan, ejder (yılan) ve masal 8. Eliade, M. Schamanismus und Archai- sche Ekstasetachnik, Zürich 1957, s. 170-171, yaratıkları tarafından beklenir". Orta As­ 259-262. Wensick, A. J.Tree and Bird as cos- ya inançlarına göre kâinat hayat ağacı, tenschappen Afdeling Letterkunde. Vol. 22, 1. yer, gök ve gezegenlerle temsil edilir*°. mological symbols in Western Asia. Verhande- lingen der Koninklijke Akademle vor Weten- Gök ile yeri bağlayan hayat ağacıdır^'. schappen. Hayat ağacı tasviri ihtiva eden şaman da­ Amsterdam 1921, s. 1-35. vulu ve yardımcı ruhların yardımı ile şa­ 9. Eliade, M. Schamanismus und Archa- man ayin sırasında hayat ağacına oradan ische Ekstasetechnik. Zürich 1957, s. 170-171, 2S2. da göğe, gezegenlere yükselir*". Hayat Harva, U. Religiose Vorstellungen der Al- ağacının tepesinde yer alan tek veya çift taischen Völker. Helsinki 1938, "s. 112-113. başh kartalın da şaman kültünde özel bir 10. Eliade, Aym eseir, s. 259. yeri vardır. Kartal şamana öbür dünyaya 11. Eliade, Aynı eser, s. 160. geçişte yardımcı olur. Bu sebeple Altay 12. Aym eser, s. 168, 169. Ayrıca bak Find- ve Minussink şamauları elbiselerinde ka­ eisen, H. Das Schamanentum Stuttgart 1957, s. 151. nat bulundurur, bunu giyince kendileri­ 13. Eliade, M. Aynı eser, s. 158-160. ni kuşlaşmış kabul ederler". Ayrıca Dol- 14. Şaman Türklerin inancına göre de­ gan'lar, Tunguzlar, Goldenler doğmamış mir kanath bir kartal yumurtalarını bir ha­ çocuk ruhlarının küçük kuşlar halinde yat ağacına bırakır, bu genellikle bir kayın hayat ağacında oturduğuna ve şamanın ağacıdır. Bu yumurtalardan inanca göre şa­ manlar çıkar. Bak. Findeisen, aynı eser, s. onları oradan aldığına inanırlardı.'* 100. 14. Eliade, M. Aynı eser, s. 158. Yukarıdaki izahlarımızdan sonra Di­ 15. Sternberg, L. Der Adlerkult bel den yarbakır taşının Orta Asya şaman tasavvur Völkern Sibiriens. Archiv für Religionswis- dünyasma bağlandığı anlaşılmaktadır. senschaft 1930. Vol. 26, s. 130. Üst bordürde ağacın etrafında yer alan .16. Büyük ihtimalle yapı böylelikle cen­ netten bir parça olarak belirtilmiş, olmakta­ kanath arslanlar bekçi ruhlardır. Aynı şe­ dır. Anadolu Selçuk'larında tavus kuşu için kilde ağaç gövdesi etrafında yer alan eli bak öney, G. Aynı eser. Cilt IH. s. 100-103. mızrakh insan figürleri de bekçi figürler­ Kur'ana göre Tuba veya Sidra ağacı adını alan hayat ağacı cennetin ortasında göğün ye­ dir. Bordür köşelerinde yer alan kuş mo­ dinci kaünda bulunur. Sûre III, 16. Bak. Sa­ tifleri bu durumda şaman veya ruh ku­ le, G. The Koran. New York 1922, s. 508. 120 GÖNÜL ÖNEY

Konya Alaeddin sarayı alçılarında tavus bol bakımından yaşatmağa devam eden ti­ kuşu figürü ile kullanılmıştır. Cennet pik bir örnek olarak gösterebiliriz.^' tasviri düşüncesi taşın mezar veya türbe taşı olarak kullanılmış olması fikrini kuv­ 17. Otto-Dorn, K. Türkische Grabsteine... vetlendirmektir''. Şaman ağacı aynı za­ s. 69-71. manda ölülerin ruhlarımn öbür dünyaya 18. Eliade, M. Aynı eser, s. 450. (cennete) yükselmesine yardımcı olur'*. 19. Findeisen. H. Aynı eser. s. 113. Bura­ da ayrıca eski Türk'lerin ölülerin külünü bir Bu yolculukta yol gösteren yine kuş şek­ torbaya koyarak ağaca astıklarından bahsedi­ lindeki yardımcı ruhlardır. Bu kuşlar ay­ lir. nı zamanda ölünün ruhunu da sembolize 20. îran Selçuk sanatına ait gümüş kak­ edebilir." malı bir kalemden üzerinde, ellerinde tuttuk­ ları alâmetlerden kati olarak gezegen tasvi­ Bağdaş kuran figürler ve kuşlarla ri oldukları anlaşılan bağdaş kurarak oturan figürler görülür. Kutu Moğol devrindendir beraber verilmiş olan rozetler önümüze (1281). Bak. Pope, A. U. A Survey of Persian ayrı bir tasavvur dünyası serer. Bu mo­ Art. Vol. VI. PL. 1336. tifler yıldız sembolleridir. Bilhassa bağ­ 21. Bak. Gabriel, A. Monuments Turcs... daş kuran insan figürleri ile birlikte gök s. 149, Fig. 93 Selçuk portallerinde ve mih­ raplarında sık sık görülen rozetlerde muhte­ yüzü yolculuğu sonunda varılan gezegen­ melen aynı düşünce hâkimdir. Sivas ve To­ leri canlandırdıklarını kabul edebiliriz^**. kat şehirlerinden ° (bugün bu şehirlerde Gök Sivas Keykâvus Darüşşifasında ana ey­ Medrese Müzelerinde bulunmaktadırlar), bir gurup mezar taşında büyük ihtimalle aynı van kemeri köşeliklerinde insan başı şek­ sembol kaynaklarına dayanan rozet-kuş kom- lindeki büyük rozetler aynı şekilde ay ve posizyonları dikkati çekmektedir. Bak. öney, güneş olarak izah edilmektedir". (Re­ G. Aynı eser. Cilt I, IL Katalog 140, Resim 150. Kat. 141, Resim 151, Kat. 143. Resim 152. sim. 5). Orta Asya'da eski Türklerde ay, 153. güneş ve gezegen kültünün büyük rol oy.- 22. İnan. A. Tarihte ve Bugün Şamanizm. nad ığını bilmekteyiz''*. Ankara 1954, s. 118. 23. Benzer dişli bir niş ArtukoguUarından Diyarbakır taşı kabartmalarında çok Dunaysır Ulu Câmisi yan portallerinden birin­ taraflı sembolik mahiyet haricinde Sel- de (1205) görülmektedir. İki dişli olarak Di­ çuk'lu devrinden erken bir örnekle kar­ yarbakır Mesudiye Medresesi portalinde kar­ şı karşıya olmamız da önemlidir. Tepe­ şımıza çıkar (Artuklu 1195-1205). Bak. Gabri­ el, A. Voyages Archeologiques dans la Tur- si sivri dişli nişler sebebiyle taşı büyük qui Orientale. Paris 1940 Tome II. PL. XXVII, ihtimalle güney doğu Anadolu Artuklu 2. PL. LXXIII, 3. eseri olarak kabul edebiliriz ve 13. asrın 24. Başka örneklerin gösterdiği gibi ha­ başlarına tarihliyebiliriz". yat agacı-hayvan tasvirleri Moğol hâkimiye­ ti sırasına rastlayan geç Selçuk'tu devrinde Sonuç olarak girift figür tasvirleri çoğalmaktadır. Bilindiği gibi Moğol'lar Ana­ dolu'da şaman geleneklerini yeniden canlan­ ile Diyarbakır taşını Artuklu sanatında dırmışlardır. Bak. Togan. Z. V. Umumi Türk Orta Asya geleneklerini konu, stil ve sem­ Tarihine Giriş. İstanbul 1946, s. 247. 5 Resim 1 a Gönül öney

m

o; V»

I

Va\ılliir Dergisi VII. Gönül Ötıey

Resim 2 Vak,ıjlar Dergisi VII. ĞÖnül Öney

Resim 3 n

V.

•t" m

Resim 3 b

Vukj!lar Dergiıi VII. Gönü' öney

m

Hesim 4

İP"

Resim 5

Viikjlliir Dergisi VII, ÜBER EiNE ORTUKlDlSCHE LEBENSBAUM DARSTELLUNG

GÖNÜL ÖNEY

Auf einem Stein aus Diyarbakır im vicrtel Ansicht. Die rechten Pfotcn sind Museum für Türkische und Islamische erhobcn, die Sv.hwanze sind durch die Kunstin Istanbul (Inventar Nummer hinteren Beine durchgezogcn und enden 2465) fallen uns in Flachrelief ^earbeitete mit einer Halbpalmette. Die Flügel en- eigentiimliche Fi^uren auf. Diese Motive den mit Voluten, Auch dies sind typische wurden auf dem mehrmals publizierten Eigenarten bei selschukischen Lowen un Stein bis Heute nicht erklart' (Abb 1 a, und Sphinxen-Darstellungen. Zwischen b). Das Material ist Kalkstein, die unte­ den Lowen steht .ein geriefeltes Zweigr ren Ecken sind zerstört. Die Maase sind: artiges Gebilde. In den ausseren Zwi- Höhe 0.55 m., Breite''0.96 m., Tjefe 0.07 ckeln der Nischen sitzen in symmetri- m. Der Stein ist in zwei Zacken-Nischen scher Anordnung zwei Vögel, die wieder gegliedert, zwischen die Schrift und zwei im Profil dargestelt sind. Der untere rech- Figurcnmotive eingetiigt sind. Auf der te Vogcl ist zerstört. Mit ihren geboge- Bordüre des Steines sieht man aufgereiht nen grossen Sshnabeln, scharfen krâftigen in. quadratischen Umrahmungen und Krallen sind diese Figuren sehr wahr- symmetrisch angeordnet folgendc Figu- scheinlich Adler. Über ihnen erscheincn ren: Vögel, Kockende Menschen, Lo- wieder grosse Blüten-Rosetten. Zwischen wen, Pfauen, gefliigelte Lowen. Im Zent- den von geriefelten Saulen getragenen rum erscheint ein Zweigartiges-Gebilde. ZackervBögcn -eine für die Ortukiden Die Vögel sind im Profil gegeben, darü- typische Bogenform- ist cine zweireihige, ber ist je eine Blumen-Rosette zu sehen. von Flcchtband gerahmtc Neshî-Inschrift Die menschlischen Figurcn sind enface eingefügt. Sie hat folgendcn Wortlaut: und hockend wiedergegeben. tn der einen 5U\ JU\ j ( ? ) _ > Hand halten sie vor der Brust einen run- den, kugelartigen Gegenstand, das Ob- jekt in der anderen Hand ist nicht zu erkennen. Über dem abgewinkelten Arm" .... s cr*^ sind grosse Rosetten eingefögt. Die Pfa- uen-Figurcn sind im Profil, schreitend 1. Siehe Glück, H. - Diez. E. Die Kunts des islam. PropyIaen Kunts Geschichte V. gegeben. Ihre Schweife mit Voluten-En- Berlin 1925, s. 236 b. Hier wird der Stein um dungen sind eine typisch seldschukische 13. Jahrhunder datiert, Er wird als oberer Darstellungsart. Ebenso ist die grosse Zier Teil von einer Doppelnische oder eines Fensters angesehen. Oğan, A. • Kühnel, E. tstanbul Ar­ -Rosette auf dem Körper eine Eigenart keoloji Müzelerinde Şaheserler. Berlin-Leipzig Seldschukischer Tierstilkunst, Die aufi- 1938. s. 36, Taf. 7. Ebenso unbegründet wird einander zuschreitenden Lowen sind der Stein um 1200 datiert. Atseven, C. E. Türk Sanatı Tarihi Menşeinden bugüne kadar Hey­ ebenfalls in Profil wiedergegeben. Nur kel, Oyma, Resim. İstanbul, s. 15, Abb. 34. in einem Fall erscheint der Kopf in drei- gibt nur eine Abbildung. 122 GÖNÜL ÖNEY

1. Arbidum (?) und der hohe und hierher, mit einem stangenartigcn "Ba­ gutigc um" und Doppelvögeln*. 2. Und der Lange Ömer mit den Das kombinierte Baum^-Vogel Ma­ Befehlen von Menteş...? li v setzt sich auch in spatseldschuki- scher Zeit, wahrcnd der Periode mongo^ Sehr wahrcheinlich bezieht sich die In- lischer Herrschaft fort. So erscheint z, B. schrift auf einen Verstorbenen. Wir bat­ an der Gök Medrese in Sivas (1271) an ten es also dann hier mit einem Garbstcin beiden Seiten des Portals ein palmarti- zu tun '* . Die Inschrift cnthâlt kein Da­ ger Lebensbaum, mit dem Adler an der tum. Spitze, Granatapfelnrund weitere Vögeln in den Asten (Abb. 4). Auf anderen Unter der Inschrift sitzen zwei Fi- Spatseldschukischen Beispielen wird das guren im Hockersitz mit Kaftan-Klei- Theama noch um Löwen, beziehungş- dung. Die eine Hand liegt im Schoss, weise Drachenfiguren, bereichert. So sind mit der anderen halten sie eine Lanze. auf dem Döner Kümbed (Ende des 13. Auch zwischen Ihnen befindet sich wie Jahrhundert) in Kayseri mit dem Lebens­ bei den Flügel-Löwen ein diesmal ver- baum Doppeladler, und zum Teil zer schiungenes Miltelmotiv, moglicherweise störte, symmetrisch angeordnete Löwen- der Stamrn des baumartigen Gebildes oben. la. Der Stein hat mit dem Mentesche Fürs- tentum in Westanatolien nichts zu tun. Die- Aile Figuren auf dem Stein sind ser Name kommt im Stammbaum dieser sehr schematish und in Flachrelief wie- Dynastie nicht vor. (Siehe Wittek, P. .Das Fürstentum Mentesche, Studie zur Geschichte dergegeben. Dies, sowie die Rosetten, Westkleinasiens im 13-15. Jahrhundert. istan­ Schwanze mit Volıiten-und Palmetten- bul 1934). An Herrn Vehbi Tamer, der die Endungen, Kaftan, Hockersitz sind Inschrift gelesen hat, möchte ich meinen be- typische Eigenschaften der seldschuki- sonderen Dank aussprechen. 2. Für die in der seldschukischen Kunts schen Kunst Anatoliens^. Wenn wir die in Anatolien sehr hâufigen VogeldarsteUun- Darstellungen mit anderen Beispielen gen siehe öney, G. Anadolu Selçuk'larında Seldschukischer Reliefkunst vergleichen, Heykel Figürlü Kabartma ve 14-15. asırlarda devamı. Ankara 1966 Habilitations-Arbeit (un- kommen wir einer Deutung der Motive publiziert). Bd. I. s. 74-96, Bd. II Abb. 123-16*. naher. Zuhachst müssen wir von dem Bd. III, s. 73-103. Fürdie Menschliche Figür zweigartigen Gcbüde zwischen den Lö- das Selbe Bd. I, s. 1-29, Bd. II Abb. 1-47, Bd. IM. s. 1-38. Für Lövven d. Selbe Bd. II Abb. wen ausgehcn, das fraglos eine Baum- 79,80.88,103.104,105,113,114. Darstellung scin soil. Die früheste Pa- 3. Siehe Otto-Dorn, K. - önder, M. Be- rallele hierzu ist ein zweigartiges Baum- richt über die Grabung in Kobadabad. Okto- motiv am Nord-Portal der Ulu Moschee ber 1965. Archaeolo^ischer Anzeiger Heft 2, 1966 s. 170-183. Ganz eindeutig palmartige Le- in Divriği (1228-29) (Abb. 2), das aus bensbâume ebenfalls von Vögeln begleitet einem Gefass herauswachst, also hier mit kommen auch in den Kubadabad Fliesen vor. sicherhcit einen Lebensbaum darstellt. 4. Sidhe Otto - Dorn, K. Türkische Grab- steine mit Figürenreliefs aus Kleinasien. Ars 'Noch ahnlichcr dem Diyarbakır Stein Orientalis III. 1959, s. 64, Abb. 12. Im frühis- sind Lebensbaum-Darstellungen auf den lamisch abstrakten Figureîistil ist auch auf achteck Fliesen des Palasted des Alâeddin der Burg in Diyarbakır eine Lebensbaum-Vo- gel-Löwen Darstellung gearbeitet. (Abbasidisch Kaikobad in Kubadabad am Beyjehir 909) Siehe Gabriel, A. Voyages Archeologiques See (um 1236) (Abb. 3 a,b)\ Der Baum dans la Turqui Orientale. Paris 1940, PL. ist hier zweigartig und wie am Diyarbakır LXVIII, 9. Bei den Seldschuken in Persien ist Stein von Vögeln flankiert. Auch etwa der Lebensbaum in der Kleinkunst vor allem auf Stoffen und der Keramik hâufig. Siehe ein gleichzeitiger Grabstein von Boyalı Pope, A. U. A Survey of Persian Art. Bd. VI. Köy, heute im Afyon Museum, gehört PL. 940 B. ÜBER EtNE ORTUKİDİSCHE LEBENSBAUM DARSTELLUNG 123

Reliefs verbunden'. Ebcnso sind in der manenkult einen besondercn Sinn. Er Yakutiye Medrese (1310) in Erzurum hilft dem Schamanen bei der Reise zum auf den ausseren Seiten des Portals mit Jenseits. Aus diesem grunde haben die dem Lebensbaum Doppeladler und Lö- Schamanen vom Altai und von Mi- wen Darstellungen komlbiniert". In der nussink Flügel an ihren Gewander, Çifte Minareli Medrese (Ende des 13. die die Verwandtung zum Vogel andeu- Jahrhunderts) in Erzurum hinge^en ist ten". Die Dolganen, Tungusen, Golden an beiden Seiten des Portals eine Kom- glauben ausserdem, dass die ungeborenen position aus Lebensbaum, Doppeladler Kinder-Seelen sich als kleine Vogel auf und symmetrisch angebrachten Drachen dem Lebensbaum befinden^'. vorhanden'. Nach dem hier vorgebrachten lasst Bei ailen dicsen Beispielen handelt sich unser Diyarbakır Stein in die mittel es sich einwandfrei um' das Motiv des asiatisch schamanistische Vorstellungwelt Lebensbaumes mit Begleitfiguren. Auch einordnen. Die geflügetten Lowen auf auf unserem Stein ist in dem baumarti- der Bordüre des Baumes sind wohl als gen Gebilde, das Figuren umbegen, die die Wachter des Baumes anzusehen, gleb gleiche Symbolik zu vermuten. Jedoch che Funktion üben sehr wahrscheinlich ist das Lebensbaum-Tiec-Thema hier in auch die bewaffneten Figuren am einem vöUig andcrsartigen Schema dar- "Stamm" des Baumes aus. Die Vogcl-Fi- gestelt. Um den geriefelten Baum in der guren in den Ecken sind wohl als Scha- Bordüre sind die dazu gehörenden Figı> ren nebencinander symmetrich aufge- reiht. Sie aile weisen auf einen Symbol- 5. Siehe Gabriel, A. Monuments Turcs d'Anatolie Tome I. s. 78, PL. XX, 1, 2. Hintergrund hin, der sich von alteren in- 6. Sîahe Rice, T. T. The Seljuks. Lon­ nerasiatischcn und zwar schamanistichen don 1961, s. 265. PL. 52. öney, G. d. s. Bd. I, Traditionen herleiten lasst, die innerhalb s. 134. Bd. IL Abb. Abb. 224 a. b. Bd. Ill, s. der gesamten seldschukischen Kunts stark 164-171. 7. Siehe Konyalı, 1. H. Erzurum Tarihi, nachwirken. Fangen wir mit dem Le­ îstanbul s. 339, 354. Rogers. J. M. The bensbaum selbst an, der nach den Scha- Çifte Minare Medrese at Erzurum and the manistischen Vortellungen Zentrum der Gök Medrese at Sivas. Anatolien Studies XV, 1965, s. 82, 84. Erde ist. Bei der Fahrt des Schamanen 8. Eliade, M. Schamanismus und Archa- zu der Unterwelt oder zum Himmel dient ische Ekstasetechnik Zürich 1957. s. 171, 259- dieser Baum als Leiter oder als Weg*. 262. Wensick, A. J. Tree and Birds as cos- mological symols in Western Asia. Verhan- Auch der Schamanenbaum wird von Lö- delingen der Koninklijke Akademje von We- wen, Drachen (Sehlangen) und anderen tenschappen Afdeling Letterkunde. Vol. 22, 1- Fabelwesen bewacht". Nach den inner- Amsterdam 1921. s. 1-35. asiatischen Vorstellungen wird das Welt- 9. Eliade, M. cbendort. s. 170-171, 262. Harva, U. Religiose Vorstellungen der all durch Lebensbaum Erde, Himmel, Altaischen Völker. Helsinki 1938. s. 112, 113. Planeten reprasentiert"*. Der Lebens,- 10. Eliade. M. d. S. s. 160. baum verbindct dabei die Erde mit dem 11. Ebendort s. 259. 12. Ebendort s. 168, 169. Siehe auch Find­ HimmeP'. Mit der Hilfe der Schama- eisen, H. Das Schamanentum. Stuttgart 1957, nen-Trommel, die die Lebensbaum- Dars- s. 151. tellung enthâlt, und den Hilfsgeistern 13. Eliade. M. d. s. s. 158-160. Die Tür- kischen Schamanen glauben, dass ein Adler steigt der Schamane bei der Zeremonie mit eisernen Flügeln seine Eier auf einen Le­ zum Lebensbaum und dann zum Him­ bensbaum. moistens eine Buche legt, Aus die- mel auf'^ sen Eiern werden nach dortigen Vorstellun­ gen die Schamanen geboren. Siehe Findeisen Auch der einköpfigo- oder Doppel- d. S. s. 100. Adler auf dem Lebensbaum hat im Scha- 14. Eliade. M R. 158. 124 GÖNÜL ÖNEY

manen-oder Seelen-Vogel zu deulcn Wahrscheinlichkeit auf Grund seiner Das Adler-Paar auf dem Diyarbakır Stein Zackennischen, die für die Ortukidische scheint, ebenso wie die zweikopfigen Ad- Kunst Ost-Anatoliens typisch sind, in 1er am Döner Kümbed in Kayseri, an den Anfang des 13. Jahrhunderts aur Çifte Minareli Medrese und an der Ya- setzen". ıkutiye Medrese in Erzurum auf die dop- pel köpfigen Adler im Schamanen-Baum 15. Sternberg. L. Der Adlerkult bei den hinzudeuten". Völkern Sibiriens. Archiv für Religionswis- sensohaft 1960. Vol. 28. s. 130. Die Pfauen-Figuren auf der Bordü- 16. Moglicherweise ist der Bau zugleich re hingegen sind wohl als Paradieses-Sym- damit ais ein Stiick vom Paradies gekennzeicli- bole gcdacht'". Von gleicher Bedeutung net. Für die Pfacun in der seldschukischen Kunts in Anatolien siehe öney, G. d. S. Bd. sind wohl die Pfauen in anderen Beispie- in. s. 100-103. Nach dem Koran befindet sich len seldschukischer Kunst z. B. auf den auch der Lebensbaum als Tuba und Sidra er- Kachcln und dem Stuck vom Palast des wahnt in der Mitte des Paradieses, im sieb- ten Stock des Himmels. Sûre III, 16. Siehe Alaeddin Keykubad am Beyşepir See in Sale, G. The Koran. New York 1922. s. 508. Kubadabad, oder imAIaeddin Kiosk in 17. Otto-Dorn, K. Türkische Grabsteine... Konya. Dieser Paradieses-Gedanke führt s. 69-71. uns noch naher an die eigentliche Bedeu­ tung des Steines als Grabstein heran". 18. Eiiade, M. d. S. s. 450. Der Schamanen-Baum selbst namlich 19. Findeisen, H. d. S. s. 113. Hier wird auch erwahnt, dass die alten Türken die in dient glcichzeitig auch zum Aufstieg der einem Sack befindliche Asche der Verstorbe- toten Seelen ins Jenseits (zum Paradies)" nen an einem Baum aufhângen. Hierbei fungieren Vögel als helfende 20. In der persisch - seldshukischen Kunts Geister, sie symbolisieren aber auch zug- sieht man z. B. auf der Innenseite eines tau- leich die Seele des Verstorbenen". schierten Federkastens Hocker - Darstellun- gen die auf Grund ihrer Attribute elndeutig Planeten - Bilder sind. Der Kasten stammt Auf vöUig andere Vorstellungen wei- aus mongolischer Zeit (1281). Siehe Pope, A. sen hingegen die mit den Hockerfigu- U. A Survey of Persian Art. Bd. VI. Taf. 1336. ren und Vögeln kombinierten Rosetten. 21. Siehe Gabriel, A. Monuments Turcs... Sie deuten auf Gestirns-Zeichen hin, die s. 149, Fig. 93. In den haufig vorkommenden vor allem in Zusammenhang mit den Rosetten an seldschukischen Portalen und Ge- betsnischen hat sich sehr wahrscheinlich der "Hockern" an Planeten denken lassen gleiche Gedanke bewahrt. Eine Gruppe von die man am Ende der Himmelfahrt auch Grabsteinen aus Sivas und Tokat (heute in erreicht'". So stellen z. B. in Keykavus den beiden Gök Medresen dieser Stadte) zei- gen sehr originelle Beispiele der Rosetten - Hospital in Sivas die grossen Rosetten Vogel Komposition, die sehr wahrscheinlich mit Menschen-Köpfen in den Ivv'an-Zwi- den selben symbolischen Hintergrund haben. ckeln Sonne und Mond dar'' (Abb. 5). Siehe öney. G. d. S. Bd. I, II. Katalog 140. Ayb. 150. Kat. 141, Abb. 151. Kat. 143, Abb. Wir wissen ausserdem, dass der Gestirns- 152, 153. Kult bei den alten Türken in Mittel-Asien 22. tnan, A. Tarihte ve Bugün Şamanizm. eine grosse Rolle gespielt hat". Ankara 1954, s. 118. 23. Verwandte Zaçken - Nischen sieht Nicht nur die mehrschichtige Sym- man bei einem der Seitentore der Ortokidi- schen Moschee von Dunaysır. (1205). Eineâhn- bolik des Diyarbakır Steines ist für uns in- liche Nische mit zwei Zaçken zeigt der Mih- teressant, wir haben hier wahrscheinlich rab der Mesudiye Medrese in Diyarbakır (Or- auch einen der frühesten Beispiele seld- tolödisch 1195-1205). Siehe Gabriel, A. Voya­ ges Archeologiques dans la Turqui Oriantale. schukisicher Figuren-iKunst vor uns. Und Paris 1940. Tome II. PL. XXVH, 2. PL zwar dürfen wir den Stein mit grosser LXXIII, 3. ÜBER EİNE ORTUKİDtSCHE LEBENSBAUM DARSTELLUNG 125

Zusammenfassend können wir sa- gen, dass der Nisibis-Stein mit seiner 24. Wie andere Beispiele zeigen, werden- Lebensbaum - Tier Darstellungen in der spSt Komplexen Figuren-Welt cin wichtiges seldschukischen Zeit. unter mongolischer Beispiel für das Weiterleben Zentralasia- Herrschaft haufiger. Es ist bekannt, dass die tischer Traditionen- und zwar sowohl Mongolen in Anatolien die schamanischen Traditionen neu beleben. Siehe Togan, Z. V. in Thema, Stil als auch Symbolik-Ge- Umumi Türk Tarihine Giriş. İstanbul 1946 s. halt innerhalbt der seldschukischen 247. Kunst ist". KONYA'DA BİLİNMİYEN BİR SELÇUKLU DEVRİ ESERİ

MEHMET ÖNDER

Kaybolan belgeler ı jUjJ. i ibaresini taşıyan alçı kabartmalar yerlerinde bırakılarak), sıva altındaki Anadolu Selçukluları devri mimarî c- mihrap nişini dolduran molozlar temiz- scrlerinden çoğunun bugün kitabeleri yok­ Icttirilmiştir. Mescid mihrabının orijinal tur. Bunlar, ya zamahla yerlerinden alı­ yapı artıklarını ihtiva eden bu moloz yı­ narak, kaybedilmiş, ya da şu veya bu se­ ğıntısı arasında, yazıh çini parçaları ile beplerle kazınmış, yokedilmiştir. Asılları alçı süsler bulunmuş, bunlar Konya Mü­ vakıf olan eserlerin hemen büyük bir kıs­ zesine taşınarak tasnif edilmiştir. mının vakfiyeleri de zamanla kaybolmuş olduğu için, bu gibi kitabesiz ve vakfiye- Molozlar arasında bulunan ve şimdi­ siz eserlerin hangi tarihte ve kim tarafın­ ye kadar bilinmiyen çini parçalarının dan yaptırıldığı kesin olarak bilinmemek­ Mescid'e ait kitabe artıkları olduğu anla­ te, bunlar bilgimiz dışında bir takım ad­ şılmıştır. Lâcivert renginde bir zemin ü- larla tanınmaktadır, örneğin, Konya'daki zerine beyaz renk kabartma Selçuklu sü- Selçuklu devri eserlerinden Kesikbaş lüsüyle yazılan ve büyük bir kısmı nok­ Türbesi, Tercüman Mescidi gibi eserler san olan, kitabeden şu ibareler kısmen ta­ bu cümledendir. Ayrıca, Konya'da Abdül- mamlanarak okunabilmiştir: aziz mahallesindeki Şeyh Abdülaziz Mescidi de, Selçuklular devrinde belirli bir üslûpta yapılan mçscid tiplerinden ol­ duğu halde, son birkaç yıl öncesine kadar, banisi ve inşa yıllına dair yazılı bir belgeye rastlanamadığı için tamamen meçhulü­ müz olmaktan ileri gidememiş, (Abdül­ aziz Mescidi) adından başka hiçbir bilgi­ miz olmamıştır. (Resim: 1-2), ^^^\ j . . . . wi«^(juJl — 5 Yeni bir Selçuklu \itaben ) Oy-*" Son yılUarda, Abdülaziz Mescidinin yıkılmak üzere olduğu görülerek, tarafı- Fotoğrafından da anlaşılacağı üzere, mızcjjın onarımı yaptırılmıştır, Bu pngf}m 15 parçadan ibaret noksan kitabe'fiin yu­ sırasmda, Mescid'irı çamur harçla sıvalı karıda görüldüğü şekilde tarafımızdan ta­ mihrabı sökülmüş (Mihrab'm üst alınlı­ mamlanan ibarelerinden, Mescid'irı tah­ ğında bulunan firuze renkli diktdörtgen minen 651 H. (1253 M.) yıhnda, Selçuk­ şekhndeki girkaç düz çini ile mihrap ke­ lu Sultanı Keyhüsrev oğlu İzzettin Key- merinin altındaki >jı s «-Jl) kâvus IL un devletli günlerinde yaptırıl- 128 MEHMET ÖNDER dığı anlaşılmaktadır. Mescid'i yaptırana sonra, Konya'ya gelerek Selçuklu sultanı ait ikinci parti kitabe kaybolmuş, yalnız Alâeddin'i ziyaret ettiği, Sultan'ın Ertuğ­ tarih ibaresinden bazı kısımlar bulunmuş­ rul Gazi'ye hediyeler ve tabi verdiği (Va­ tur. (Resim: 3) rak: 9/b), Ertuğrul Gazi'nin ayrıca Sultan Alâeddin'in bilgin veziri Abdülaziz'i de Böylece Abdülaziz Mescidi'nin yapılış ziyaret eylediği, vezirin kızı Rabia Ha- tarihi kesin olarak mimarî tarihimize gir­ tun'la oğlu Osman'ı nikahladığı (Varak: miş olnıaktadır. 10/b), vezir Abdülaziz'in aynı zamanda bilgin bir şeyh olduğu ve Konya'da bir Abdülaziz Mescidi adı Mescid'i bulunduğu (Varak: 15/b ve de­ Fatih devri Karaman Vilâyeti evkafı vamı) kaydedilmektedir. Aksaraylı Keri- defterinde (Vakf-ı Mcscid-i mahalle-i Ab­ müddin Mahmud'un (Müsameret'ül-Ah- dülaziz) şeklinde yer alan Mescid, 978 H. yar) adlı eserinde de, Alâeddin Keykubâd (157ÖM.) tarihli bir vakıf kaydında da III. ın zamanıgda, müstevfîlik (maliye Abdülaziz Mescidi adıyla diğer mescidler nazırı) makamına Abdülaziz adında ca­ arasında sıralanmaktadır (Konya Müzesi hil bir adamm getirildiği kaydı vardır Şeriyc sicilleri, C: 2 s: 102). Bugün de (Tere: M,N. Gençosman, Selçukî Dev­ Mescid'in bulunduğu mahalleye (Şeyh letleri tarihi, s. 288, Ank. 1943). Birinin Abdülaziz Mescidi) denilmektedir. Mes­ bilgin bir şeyh, diğerinin cahil bir adam cid mi mahalleye, mahalle mi mescid'e ad dediği, Alâeddin Keykubâd III. m veziri vermiştir? Bunu tayin etmek güç olmakla Abdülaziz'in iki ayrı kişi olup olmadığı beraber, bazı belgeler bize Mescid ile Şeyh tetkike değer bir konu olmakla beraber, Abdülaziz adı arasında ilişkiler kurmak­ Osman Gazi'nin kainpederi olduğu ifa­ tadır. Şöyle ki: XVI. Yüzyılda yazıldığı de edile şeyh Abdülaziz'in, yukarıda ba­ anlaşılan Risale-i Tevarih-i Enbiya-ü Evli- his konusu ettiğimiz, Keykâvus zama­ ya-ü Ali Osman adh yazma bir eserde (Pa­ nında yaptırılan Mescidin banisi olduğu ris, Bibliotheque Nationalc, Turc, Anc. F. da düşünülebilir. Elimize geçen çini ki­ 119), Osman Gazi'nin babası Ertuğrul Ga- tabe noksan olduğu için asıl banisinin zi'nin meşhur saltanat rüyasını gördükten adı bulunamamıştır. Mehmet Önder

r - rr^^

A-

Resim 1 — Konya'da Abdülaziz mescidi

@ Konya A^c/û'/az/'z Mesç/c/e

MiA^ • M.- 1/So

1

2ry, O z € e 10 I I I Resim 2 — Abdülaziz mescidi plânı

Vasıllar Dergisi Vll. Mehmet Önder

İs.

Resim 3 Abdülaziz mescidine ait çini kitabe parçaları, j ' -^Lt

Va\tjtttr Dergisi VII. BULGARıSTANDAKÎ BAZı TÜRK VAKıFLARı VE ÂBIDELERI

OSMAN KESKİOĞLU A. Ü. llâhiyât Fak. Öğr. Gör.

Türkler, her fethettikleri yerde ol­ bakımını sağlamak için vakıf idareleri duğu gibi Bulgaristanı da fethettikleri kurulmuş, cemaatler teşkil edilmiş, bun­ zaman, derhal oranın imarına başlamışr lar, kanunlarla, muahedelerle, nizamlarla lar, bu meyanda birçok vakıf mücsscre- teminat altma ahntmştır. Meselâ Berlin leri meydana getirmişlerdir. Meselâ Yah­ Muahedesine bu kabil hükümler konul­ ya Paja'mn Sofya ve Niğbolu'da birçok muştur. Keza, Türk Hükümeti ile Bulgar dükkkânlar inşa ederek muhtelif yerler­ Hükümeti arasında akidolunup Rifat Pa­ deki hayır müesseselerine bunları vak­ şa ve Liyapçef tarafından imzalanan fettiğini 912 H. tarihli vakfiyesinden öğ­ 1909 Tarihli Protokolün ikinci maddesin­ reniyoruz, vakıf fikri bir taraftan câmi, de: Bulgaristandaki, Cemaat-ı Islamiyc mescid, mektep, medrese, çeşme, sebil, ve Evkaf Teşkilâtlarına da mukavele ha­ han, hamam gibi hayır müesseseleri inşa zırlandığı, Müslüman ahalinin din ve ederek birçok abideler' meydana getirir­ ibadet serbestisi temin olunduğu tasrih ken diğer taraftan bunlara vâridat temin olunmuştur. etmek amacıyle birçok dükkânlar, bina­ Aynı tarihte imza olunan 8 madde­ lar yaptırarak memleketin imarına; değir­ lik istanbul Mukavelesiyle Bulgaristan men, tarla, bağ, bahçe gibi gelir kaynak­ ları bulmakla memlekette istihsalin art- l) Evliyâ'mn kaydettiğine göre o zaman başlıca şehirlerdeki cami, mektep sayısı şöy­ ntıasına yardımcı olmuştur. Bu müessese­ ledir: ler Türk kültürünün oralarda yayıhp yer­ Sofya'da: 53 cami ve mescid (Fâtih'in leşmesini sağlamış; memleketin her tara­ sadr'azamı Mahmud Paşa camii, Siyavuş Fa­ fına muazzam bir örgüt halinde yayılarak şa camii, müze yapılan Büyük Cami, Banya Başı camii (resim: 1) ve saire), 40 mektep, o topraklarda temelleşme ve bâki kalma 2 medrese. fikrini atadan evlâda intikal ettirmiştir. Filibe'de: 53 cami (Murad Hüdavendigâr Bugün hudutlarımızın dışında kalan, dün Camii. Şehabeddin Paşa Camii) (Resim: 2 ve 3) 70 mektep, 9 medrese. 7 Darul Kurra, 11 bizim olan ülkelerde nice vakıf eserleri­ tekke, miz ve âbidelerimiz vardır. Her yerde Eskizagra'da: 17 cami, 42 mektep, Türklük namını yaşatan, câmi, mescic' Vidin'de: 24 cami, 7 medrese, 11 mektep, mektep, medrese, türbe, zâviye, çeşme, 7 tekke, Lofça'da: 30 cami, 6 mektep, sebil, şadırvan, köprü, han, hanıam, ker­ Plevne'de: 18 cami, 7 mektep, vansaray gibi nice âbideler, ölmez bir ta­ Şumnu'da: 10 pan^i ve mektep, pu senedi halinde, hâlâ yaşamaktadır. Varna'da: 41 cami. Silistre'de: 40 cami, 40 mektep, 8 medrese O topraklardan çekilirken bu hayır (Resim: 3-a) müesseselerinin korunmasını, toprağın Razgırad'da: 17 cami, ' Tırnova'da: 26 cami, 20 mektep, 10 tekke... yeni sahiplerine, teahhüdlerlc bağlamayı (Evliya Çelebi Seyahâtnamesl'nin III. ve ihmal etmemişizdir, vakıf mallannm IV. cildlerine bak) 130 OSMAN KESKlOĞLU

Türklerinin hakları korunmuştur. Buna si bulunan sabık Sadrazam Saît Paşa, Vi- göre Sofyada Baş Müftülük bulunup, dinî yanadan yazdığı cevabında hariçteki va­ ve hayrî müesseseleri, vakıfları nezaret kıflara da temas etmeyi ihmal etmiyor: edecektir. Beşinci maddesinde Müftülerin ^"Müsaadei-yi aliy'yeleriyle ijci şey ihtar vakıfları idare ile mükellef oldukları tas­ edeceğim. Bu defa Sırbistandan geçerken rih edilmiştir. 7. maddede de Bulgarisan- Niş'de ancak iki minare müşahede olun­ da bulunan emlâk-i mevkufenin hüsnü du, halbuki orada vaktiyle birçok cami muhafazasına dikkat ve itina oliınacağı, vardı. Sofya'da ise. Kara Mustafa Paşa mecburiyet olmadıkça ve kanunlara uy­ Camii ehli islâm elinden alınmış, ve mea- gun bulunmadıkça hiçbir dinî ve hayrî bi­ bidi sâire-yi Islâmiye madum hükmüne nanın yıkılamıyacagı. Vakıf binalardan girmiştir. Bu hallerin mıicib-i asliyesi ora­ birinin istimlâki icap ettiği takdirde onun da inhilâl-i hükümet-i- Islâmiye ise de, bulunduğu mahalle nisbetle aynı kıyme­ zikrolunan mahallerde, el-yevm sâkin bur ti haiz diğer bir arsa gösterilmedikçe ve lunan chl-i Islâmın evkâf-ı miUiyelcrini binanın kıymeti tesviye olunmadıkça bu­ muhafazada kasrı himmet eyledikleri de na teşebbüs olunmayacağı..., Baş Müftü mahall-i şüphe değildir. Acaba bizimle bunlara ait hesaplan tetkik ve her türlü alâka-yı hükümetleri kalmamış olan mar suistimal vukuunu meneylemek vazifesiy­ hallerde meâbid ve mesâcid-i Islâmiyyeyi le mükelleftir, denilmektedir. (4 Mayıs teaddi ve ihmalden kurtarmak için bir çâ­ 1909 Tarihli protocol) re bulunamaz mı? Bosna ve Hersek için beyned-devleteyn yapılan mukaveleye şeâ- 1913 de ikinci bir mukavele ile aynı ir-i îslâmiyye'nin muhafazası için bazı ku- haklar tc'kit edilmiştir. yut idhal edihniştir. Macaristan ve Viya- 1892 ye kadar mer'i olan muvakkat na'da Bosna ehalisinden olan askerleri hep bir talimatname ile devam eden müftü­ fesli gördüm, demek Avusturya, ilhaktan lükler, ondan sonra usuli Muhâkemaât-ı sonra da hükm-i mukaveleye riayet ediyor. Hukukiyye kanunu ile, tanzim edilmiş, Lâkin Bulgaristan Cemaat-i îslâmiyyesi- vazife ve salahiyetleri tesbit kıhnmıştır. ne mahsus ve Makamı Meşihat-ı Islâmi- Mecelle şarihi Ali Haydar Efendi, Os­ yenin oralarda nüfuz ve salahiyetini mü- manlı Hükümeti tarafından vazifeli ola­ beyyin olmak üzere yine vaktiyle kabul rak gönderilmiş, oralarda, mahallinde tet- ettirilen âdât ve nizâmât şimdi muattal kikat yaparak, Romanya, »Bulgaristan, ve cevâmi ve mesâcid dahi bu atalete da­ Sırbistan, Yunanistan ile Bosna Hersek hil imiş. Bilmem ki o âdât ve nizâmâtın ve Karadağ'da bulunan ahali-i tslâmiye- iadesine imkân-ı hâlî var mıdır? Var ise, nin husûsatı mczhebiyyelerine dair Me­ alâkadar olan rufekâ-yı Fihâmla bilmü- şihatın emriyle bir layiha hazırlamıştır. zakcrc bir çare bulunması himem-i aliy- Bundan başka olarak Rumeli ile Bulgaris­ yelerine menûttur. ^ 26 Cemazelahire 329 tan'da bulunan Cemaât-i îslamiyye'nin n Haziran 1327, Medis-î Ayan Reisi Umuru Vakfiyyeleriyle Müftüleri ve ce­ Safd." maat meclisleri hakkında da bir talimat­ name yapmıştır. Bunlar Matbudur. Hay­ Bunlara rağmen yabancı topraklarda dar Efendinin hazırladığı Bulgaristan ve kalan vakıf eserleri yokedilmeye mah­ Rumeli'deki cihât tevcihi hakkındaki kûm bırakılmıştır. 1299 tarihli tafsil. Vakıflar Arşivinde 235 Ben bu yazımda, Bulgaristanın Şum- numaralı defterde kayıthdır. Şeyhülislâm olan Mustafa Hayri E- 2) Evkâf-ı Hümâyun Nazaretinin Tarihçe-I fendi, Evkâf Nâzın iken teşkilât hakkın­ Tejkilâtı ve Nuzzarın TeracUmi Ahvali, S. 242 da mütalâsını sorduğu o vakit Ayân rei­ fstanbul, 1335. BULGARİSTANDAKt BAZI TÜRK VAKIFLARI VE ÂBİDELERİ 131

nu şehrindeki vakıflardan ve Türk âbide­ C, Karaağaç C, Moğoş C, Piliç C, Üç- lerinden kısaca bahsedeceğim. pınar C, İhlamur C, Aygır Mescidi, Ri- fat Paşa Camileri. Bunların bazısından Şumnu: Eski bir şehirdir. Meşhur bahsedeceğiz. arap coğrafiyacısı Idrîsî ondan Misiyones adıyla bahseder. Evliya Çelebinin yazdığı­ Bunların içinde en eskisi, EsJ{i cami na göre, Çandarh Ali Paşa 20 bin kişilik denen cami olup Yahya Paşa'nın 912 H. ordusuyla Bulgaristanı fethe başlayınca 1506 M. tarihli Sofya, Niğbolu için yap­ Tikenlik ve Çalıkayak boğazından Ko- tığı vakıflar meyanında bu camie de va­ cabalkanı aşarak Şumnuyu sardı. Bura­ kıfları vardır. Camiin duvarları yontma sını almaya çahşırken çok meşakkat çek­ taştandır, önünde dershanesi, medrese tiğinden şehre Şumlu adını koymuş. Ba­ odaları vardır. İki tarafındaki mezarlıkta zı eski kayıdlarda (Mesela: II. Selim za­ birçok büyüklerin mezarları hâlâ durur. manında) Şumlu diye yazıhdır (*). Av­ Sadrazam Rusçuklu Hasan Paşa bunlar­ rupalılar Hcumla derler. Evliya Çelebi, dan biridir. Bu zat Sadrazam iken 1790 kalesinin harap olduğunu söyler. O za­ da Şumnuda idam edilmiş ve kellesi İs­ man 10 mahalleli, iki bin kadar mamur tanbul'a gönderilmiştir. bağh bahçeli haneleri olan bir şehirmiş. Eski binalardan biri de Gelberu Sul­ 10 camii, 7 aded vakfı, kuvvetli sıbyan tan tekkesidir. Bazı kayıtlarda Kebveli mektebi varmiş."" veya Kerbelâ Sultan diye geçer. Köşkler boğazının eteğindedir. Menkıbesi Genç. Şumnu bazı âlimler yetiştirmiştir: Osman menkıbesini andırır. Şumnu alı­ Atpazârî Osman Fazli Efendi, Im'an fi nırken şehid düşen bu şanlı gazi, kelle­ Cem'il, Kur'an sahibi Yusuf efendi bun­ sini koltuğuna ahp ordunun önüne djş- lardandır. Hattatları pek meşhurdur. Ha­ müş, gel beru, gel beru! ideyerek ile­ fız İbrahim Edhem, Hüseyin Vassâf, ri doğru yürümüş, orduyu fetha teşvik Seyid Ahmed Nazifî bunlardandır. Bu­ ede ede bu yere kadar getirmiş ve bura­ rada yazılan eserler kervanlarla îstanbula da yere uzanip kalmıştır. Mezarı meçhul getirilir, sahhaflara satılırdı. Dönüşte ker­ kalan bu şehidin yattığı yeri sonraları van kâğıd, mürekkep ve başka malzeme Afganlı bir derviş rüyasında keşfetmiş ile yüklü dönerdi. Şumnu XVIII. yüzyıl­ ve oraya bir zaviye yapmıştır. Burası dai­ da ehemmiyet kazandı. Şimalden gelen ma ziyaretgâh olmuştur. Uzak köylerden Rus saldırılarına karşı tabiî bir kale oldu­ bile halk adaklarını getirip burada ke­ ğundan askeri önemi artmış, II. Ordu serler. Bu tekkenin geniş olan mezarhğın- merkezi olmuştur. Askeri kudretiyle mü­ da birçok tarihî mezarlar vardır. 1829 da tenasip olarak nüfusu da artmıştır. Evliya Rus muhasarasmdaki şehidlerin, bu me- Çelebi zamanında 10 cami varken Ka- yanda şair Şinasinin babasının mezarı mus'ul-Alâm 50 camii olduğunu yazı­ da buradadır. yor.* 1925 te 40 kadar cami vardı. Sonra­ ları Bulgarlar plan vurdurarak çoğunu Halkın ziyaret ettiği yatırlardan Liri yıktılar. Camilerden bazılarının adlarını de Maçinli Babadır. Bu zatın namına bir kaydedelim: Eski Cami^ Yeni Cami, Saat zaviye varmış. Fakat bugün bina yıkıl­ Camii, Solak Sinan Camii, Kovukoğlu mış, yalnız merkadi durur. Buraya halk Hacı İbrahim'in inşa ettirdiği Debbagha- Çilli İjaba derler. ne camii. Çarşı C, Karaman C, Dümdar • Vâsıf Tarihi Şumm veya Şumlı olduğu­ C, Çömlekçi C, Kandilli C, Müşebekli nu söylüyor. C. Ti. S. 125. C, Muradiyye C, Şerif Ağa C, Nizamiy- 3) Evliya Çelebi. Seyahafnâmesi, c. Ill, ye C, Çıngıraklı Mcscid, Ağa C, Kadı S. 309 4) Şemseddin Sâmi, Kamus'ul-Alâm, C. Bâlâ C, Reis Paşa C, Çukur C, Kılak IV. S. 2874. İstanbul. 1311 132 OSMAN KESKtOĞLU

Saat Camii: de Ye^en Hacı Mehmed Ağa Paşa, o za­ man Ağakapısı yani Yeniç\.^ri ağalan dai­ Saat Camii, 988 H./1580 M. de inja resi karşısında bina ve vakıf etmiştir. Adı olunmuştur. Yanındaki Çalar Saat vc Ku­ geçen tarafından 1188 H./1774 M. tari­ lesi 1012 H./1604 M. yılmda yapılmıştır. hinde yaptırılan bu çeşme hâiâ durur ve Kurucusu Tutıcızâde Hacı ömerdir. eski eser olarak korunur. , Dört köşeli, taştan mamul olan kulenin üzerindeki saata içeriden çıkılmaktadır. Yeğen Hacı Mehmed Ağa Paşa, Bel- Caddeye nazır cephesinde, kitâbesinde grad Serdcngcçti ağası Yusuf Ağanın işaret edildiği üzere, bir çeşme vardır ki, oğludur. 1722 de Yeniçeri ağası olmuş ve kitâbeyi şair Yetimî yazmıştır. Kitabe şöy­ vezaretle Ağapaşa unvanım almıştır. Bu ledir: çeşmeyi Ağapaşa iken yaptırmıştır. Bu zatın Yenipazar kazasında Kozlucada BârekcUâh zehi bir kullc-i sengin bina Musa Baba tekkesine de vakfı vardır. Alem-efrâz-ı felek tarz-ı hoşayende nüma Çeşmenin kitabesi Kâninin kalem'ınden Lânesinden idjp âvâz-ı hurûş felekî çıkmadır, Mehmed Es'ad Yesari tarafın­ Umaym Kafta âvâzın işitse Anka dan güzel bir talikle yazılmış olan Kita­ Serseri geldi dalâl ehli çâk-sîne be şöyledir: Eşrcf-i saat-ı evkata kulak tutsa seza Hak kabûlile ferahnak ide sâhib-i hayrı Şehinşâh-ı cihan Abdülhamid Hân Oldu tevfik ana böyle eser-i müstesna Ki hükmün sû-besû çerh eyler icra Kurdu üstad ana bir turfe mücessem saat Felek mevc-i hıyaz-ı kadr u cahı Kodu bir nâme ki mânendi bulunmaz Zemin gurfâtı bahr-ı lûtfı her-câ aslâ Vckil-i mutlakıyla ide kevni Habbezâ mucize-i Hazret-i Peygamber-i O asl-ı pâki din ü devlet ihya Hak Olup sâri kulübe lütf-i hulku Gün-begün şevk ile Yûsuf deyu itmkete Tıbâ-ı âlem oldu hayra mücrâ nidâ^ Hususâ bendo-i sâfi- zamiri Bırakup deyri gele mescide pûyân ederek Yeğen Hacı Mehmed Ağapaşa Seharî na'rezen oldukça müezzin-âsâ Bu ayn-ı selscbil -âsâyı itti Namdaş-ı şeh-i iklim-i risalet ki anın Ağakapusu karşısında inşa Saat-i bahtı karîn-i şeref-i sa'd ola ta Ne aya ol ayn-ı Tesnim-i behistî Çalınup kûs gibi şehre letâfet virdi Ne çeşme çejme-i kevscrle hemtâ Saldı âfâka aceb gulgule-i hüsn-i sadâ Binası zencebil Kâfur-ı adne Zöhrc ol saat rakkas ola gerdûn-ı çcrhı Suyu âb-ı hayata reşk-fermâ Kâse-i dehr ana câm tas ola hürşid-i huda Hidiv-i mareke-ârâ ki kandı Ne güzel kuUe-i ncv tekye ki san tıf 1 gibi Nice kez mevc-i şemşirinden a'da Almış agûşunâ bir çeşme-i Zübevdc-cdâ O ayn-ı istikamet bir sudur pes Vakti Tarih-i Yetimi gibi mevzûn olsun Derûnı bîrûn reyyan âyine-âsâ Penç nevbet çala müminlere gülbânk-i salâ 5) Yusuf kelimesi ebced hesabiyle 156 1012 rakamına müsavidir. Saat, 1 den 12 ye kadar 78, diğer devrede de 78 defa olmak üzere 2-1 saat zarfında 156 defa çaljıaış olur ki, bu Yû: Tutıçizâde Hacı Ömer suf kelimesine denk gelir. Buna tevafuk der­ ler. An'aneye göre Haz. Yûsuf Mısırda zin­ Kurşunlu Çe{me: dandayken vakti bilmek için saati lead etmiş­ tir. Bununla şâir ona işaret ediyor. Diğer bir Şumnudaki eski eserlerden biri de Şair de şöyle der: yapılışı bir hususiyet arzeden Kurşunlu Saatin mucize-i Hazret-i Yûsuf idOgin Çeşmedir. Bunu I. Abdülhamid devrin­ Gösterir leyi ü nehâr içre idâd-ı darabât. BULGARİSTANDAKt BAZI TÜRK VAKIFLARI VE ÂBİDELERİ 133

Nem-i ilhamile sîyrâb kılsun Bu kaside Yesârizâde Mustafa İzzet Reh-i pâkin Cenâb-ı münzil'ül-mâ tarafından güzel bir talik yazı ile mer­ Kulu Kant zamirul-cem u fikrin mer bir sütun üzerine yazılmış ve bu sü­ Idüp bani ile atşâna isrâ tun, bu ziyaretin hâtırası olarak Otâg-ı Iderken cüstücû yenbû-ı dilde Hümayunun kurulduğu yere dikilmiştir. Düa savbindc bir tarih-i garrâ Bugün bu âbide Şumnu müzesindedir. Derûne geldi bî-külfet bu tarih: (Aynı gezide Silistreye ve Rusçuğa da Sekâhum Rabbuhum Şerâben tahûrâ birer âbide dikilmiştir.) (Dehr sûresi: 21 âyet) Yıkılan ve ayakta kalan cımilerden 1188 birkaçına kısaca da olsa temas edelim. 1087 H./I667 M. de yapılan Solak Sinan Elfakîr Mehmed Esad Yesârî, camii, 1265 H./1S48 M. de inşa edilen Gufira lehu Debbaghane camii yıkılmıştır. 1112 H./ 1729 M. tarihinde yapılan Kılak camii Tarihî önemi hâiz diğer bir âbide bakımsızdır. 1183 H./1769 M. de inşa de Sultan Mahmud adma dikilen âbide­ edilen ve güzel bir talikla yazılmış kitâ- dir. 1837 de II. Mahmud Hân, Tuna Eya­ besi bulunan Reis Paşa camii depo yapıl­ letine yaptıkları gezisinde en önemli bir mıştır. Muradiye, Müşebbekli, Ağa, Ka­ ordu karargâhı olan Şumnuya da oğra- raman, Dümdar, Çarşı, Şerif Ağa, Kara­ mıştı. O zaman Şumnunun yetiştirdiği ağaç camileri mühim camilerden olup şâirlerden olup orduda kâtip bulunan bunların çoğu yıkılmıştır. Kırımdan ge­ Yusuf Akid Efendi bu olayı bir kaside len mühacirlerin iskân edildiği Tatar ile tariha şöyle tescil ediyor: mahallesinde 1286 H./1869 M. tarihinde Rifat Paşanın, kızlarının hayırla yad edilr Şecaat pîşe-i hayr-endişe ü dâd-ı kerem- mesi için yaptırdığı camiin kitâbesi şu­ ferma dur: Bu câya sâhibi syef ü kalem Mahmud Han geldi Üç ciğer köşesiçün itti bu hayrı icra Cihanda gelmedi bir Padijch bu beldeye Birisi Sâniye, ikisi Atıyye ü Zehra hakkâ .. Bâg-ı cennette salındıkça bu üç duhter-i Bu Hakân-ı zaman Dârâ-hadcm Mahmud pâk Han geldi Valideyni olalar mazhar-ı lütf-i mevlâ Nasıl olmaz ahalisi aceb ihyâ-yı eltâfı Deh düşürdükte denildi bu hayrata tarih * Şerefle Şumnu'ya îsây-ı dem Mahmud Yaptı dilcu yeni Cami şerifi Rijat Pa^a Han geldi Şerif Pasa Camit: Gubârına nola reşk eylesc bu mevkiin Şumnuya asıl şeref veren bir sanat kimya âbidesi olan Yeni Cami adıyla anılan Şe­ Ki zira yümnile bastı kadem Mahmud rif Paşa camiidir*. Türk - İslâm mimâ- Han geldi Serir-i saltanatta dâim olsun zat-ı vâlâsı 8) Deh: Farsça 10 demektir. Ebced hesa­ O ruh-ı cism-i âlem pür-kerem Mahmud bıyla olan yekûndan 10 düşülecektir. 9) Bulgarlar buna, kubbeli olduğundan, Han geldi Tumbul cami derler. Bu eser, §umnu*daki Bu gûnâ Â\ifâ tarih düşer bin yılda bir Türk devrinden kalan eserlerden Bulgarlatca ancak eski eser olarak muhafazası kararlaştırılan üç eserden biridir. Diğerleri adı geçen Kur­ Bu sahrâya Cenabı cud-ı ycmm Mahmud şunlu Çeşme ile 1211 H./1806 M. de yapılan Han geldi Bezzazistândır (Bedestan). Bedestanın kitftbe- 1253 si şudur: Binde bir düşer Nalmâ böyle tarih-i sedid Yesârizâde Mustafa İzzet Mevkiinde dil-küşa oldu Bezist'an-ı Cedid 134 OSMAN KESKİOĞLU

risinin Balkanlardaki en güzel sanat âbi­ Görülüyor ki, Şerif Halil Paşanın delerinden biri olan bu cami ve banisi ilmi ve siyasi hayatı oldukça parlaktır, o hakkında biraz malûmat verelim: hisli bir şairdir, Müstekimzâde onun sü­ lüs nesih, divanî, rik'a siyakat ve diğer Şerif Halil Paşa, Şumnuludur, ba­ yazı nevilerinde mahir bir hattat olduğu­ bası Ali Aga, dedesi Şaban beydir. Onun nu, 3 tuğ ile tekrim edildiğini söyler.' ' hakkında en genij bilgi, tzzi Tarihi ve­ riyor,'*" Izzi 1745 Vakayım zikrederken Kendisi Hattat olduğundan Şum- Kethüdayı Sadrı- Ali (Yani Dahiliye Ve­ nu'da Camiin ittisalinde tesis ettiği med­ kili) Şerif Halil Efendiye Karaman Eya­ resesinde hüsnü hat (Güzel yazı) öğre­ leti İnzimamıyle vezirlik rütbesi ihsan tilmesini vakfiyesinde şart etmiştir. Si­ olunduğunu kaydettikten sonra hal tercü­ cilli Osmani; Müdebbir, müktedir, şâir mesini uzun boylu yazıyor. Oradan öğre­ bir zattır, Damat İbrahim Paşaya Ka- niyoruz ki: Şerif Halil Paşa, Edip, Le- said ve Tevarih yapıp Arabî ve Farisî ba­ bîb bir zattır, aklî ve naklî ilimleri, sa- zı kitap, terceme etmiş ve asarı beğenil­ nat-ı kitabeti, fünün u edebiyat, şiir ve miştir, diyor. sanayi-i bediiyye tahsil etmiştir, 1711 de 1745 de VezirUk rütbesini aldıktan Defter-i Hakani kâtibi olmuş, emsali ar:\- sonraki kayıtlarda ismi paşa olarak ge­ sında seçilmiş, Damad İbrahim Paşa'nın çiyor, aynı sene Aydın Muhassıh tayin sadareti sırasında nice kasideler yazmış, olunuyor, 1746 da Trabzon Valisi, bir Ebced hesabiyle tarih söylemiş, Lâle Dev­ müddet sonra da İnebahtı Sancağı Mu­ rinin ihtişamlı günlerini o da görmüş­ hafızı oluyor, 1748 de Belgrad Muhafızı, tür. Yazıları beğenilmiş, İbrahim Paşa­ 1749 da Karh İli Sancağı ilhakıyle Ağn- nın Arapça ve Farsçadan seçme eserleri boz Kalesi Muhafızı tayin olunuyor, Türkçeye tercüme için teşkil ettiği terce- 1751 de arzusu üzerine Bosna valisi ta- me heyeti azaları arasında Şerif Halil Pa­ şa da vardır." 10) Kamus'ul-Alâm, Me$hur Adamlar An­ siklopedilerinde ismi geçmez. Sleill-I Osma­ Her bakımdan takdir gören Şerif ni, Halil Yusuf Paşa diye yanlış kaydeder. Halil Paşa, Hacegân-ı Divan-ı Htma- Tuna Boyu Tarihini yazan, Şumnulu Tarihçi­ miz Osman Nuri Peremeci sadece ismini zik­ yun'a alınmıştır. 1730 da 2. Tezkireci, çok redip geçer, hayatından bahsetmez. geçmeden 1. tezkireci tayin edilmiştir. 11) Heyetin diğer üyeleri şunlardır: (Fet- 1736 da Cizye Muhasebeciliğine alınmış, vâ Emini Ömer Efendi), (Mirzâ-zâde Mehmed Sâlim Efendi), (îshak Efendi), (Methî Efen­ Abdullah Paşanın Sadareti zamanında di). (Alemî Efendi). (Mestci-zâde Abdullâh E- 1737 de Kethüdayı Sadrı Âli (İçişleri Ba­ fendi), (Râzî Efendi), (Kara Halil Efendi-zâde kanı) olmuştur. Ruslarla yapılan harpte Mehmed Said Efendi), (Neylî Ahmed Efendi), asker sürücülüğü ve sefer işlerine nezar (Mustafa Efendi), (Es'ad Efendi), (Süleyma- niye Şeyhi Arap-zâde Hasan Efendi), (Sultaîı ret etmek üzere Rumeliye gönderilmiş­ Mehmed Şeyhi Ali Efendi), (Müderrisinden tir. Gösterdiği başarılardan dolayı takdir Yekçeşm îsmâil Efendi), (Receb-zâde Ahmed görmüş ve tekrar Hacegân-ı Divanı Hü­ Efendi), (Turşucu-zâde), (Seyid Vehbi Efen­ di). (Nedim Efendi "Şâir Nedim"). (Arap-zâ­ mayuna ahnmıştır, sıra ile Baş Muhasebe­ de Sâlih Efendi). (Şâmî Ahmed Efendi). (Şâ- ci, Defter Emini, Defterhane Nâzın ol­ kir Hüseyin Bey), (Darende'li Mehmed Efen­ muş ve üzerine aldığı her vazifeyi baça- di). (Râzi Efendi-zâde). (Çelebi-zâde îsmâil Asım Efendi). (Hacı Çelebi), (Şeyhî Mustafa rıyle ifa etmiştir. 1743 de tekrar, Kethü­ Efendi). (Mevkuf atçı Hüseyin Paşa-zâde dayı Sadrı Ali olmuş, İran seferlerinde Mehmed Bey), (Defterdar Mektubcusu tzzet büyük hizmetler görmüştür, 1745 de Ka­ Ali Bey. (Tavuhçu-başı Çelebi). raman Ey aletiyle kendisine vezirlik rüt­ 12) Izzi Tarihi, C. I, yaprak 31 - 32, 1199 tab'ı. besi verilmiş, böylece Pa^altJ^ rütbesini ka- 13) Müstekimzâde Süleyman Sadeddin, zanmıştır.'^ Tuhfetu'l Hattâtin, S. 198, tstanbul. BULGARİSTANDAKI BAZI TÜRK VAKIFLARI VE ABİDELERİ 135 yin ediliyor, yeni vazifesi bajına gider­ Vakfiyesi 21 Rebiu'lcvvel 1157 de ken yolda vefat ediyor, îzzinin 1751 yı­ tanzim edilmiştir. Vakfiyenin cildli orji- lı Vakayii sırasında (Vezir Şerif Halil nal nüshası Şumnu Cemaati Islâmiyesi Paşanın ölüm haberi) başlığı altında elindeydi. Vakıflar Genel Müdürlüğü Ar­ yazdıklarından öğreniyoruz ki: Ağrıboz şivinde Haremeyn 4 adlı, 737 nolu def­ Muhafızı iken Bosna Valisi tayin edilen terde sûreti kayıthdır. Paşa Ağrıboz'dan kalkıp, Bosnaya gi­ Vakfiyenin özeti {öyledir; Devleti derken, yolda izdin Kasabasına geldik­ Aliyyede Sadrazam Kethüdalığı mansıbı te ya türabı çeker, yahut âbı müeddasın- ca oranın havası ve suyu gayet hoşuna Şerifiyle müşerref olan Şerif Halil Ağa gitmiş ve orada birkaç gün istirahata İbni Merhum Ali Ağa Hazretleri, İbni karar vermiş, orada istirahat ederken, Şaban beyin vakfettikleri şunlardır: damla isabet etmiş, ve ansızın vefat eyle­ 1 — Silistrc Sancağında Varna Nahi­ miştir, Rabiulevvel ayı.'^ yesinde Karagür Mezrasını, Tuhfetu'l Hattatın, İnebahtı Muha­ 2 —İstanbul'da Cerrahpaşa'da Kürk- fızı iken, (İtikâf-ı Şerif) terkibinin gös­ çübaşı Mahallesinde bir haneyi, terdiği 1161 Hicri, 1748 miladi de öldü diyorsa da yanlıştır. 3 — Varna Kazasında Yeniköyde Şumnu halkı arasındaki menkibelcre bütün müştemilâtıyle bir çiftliği, göre, paşa oldun ama adam olmadın sö­ 4 — Nakden 10 bin kuruş vakfet­ zü onun hakkında da söylenirse de, buna miştir. imkân ve ihtimal yoktur, çünkü, babası­ nı küçükken kaybetmiş, onu amcaları ye­ HAYRATI: tiştirmiştir, vakfına mütevelli olarak da yeğeni Ayandan Çavuşzâde Hacı Mehmet 1 — İstanbul'da Atmcydanı civarın­ Ağayı tayin ediyor. da Fazlı Paşa Sarayı ittisalinde Deftcrha- ne-i Amire yanında çeşmeler. (Bunların Şerif Pa^a Camii: müntazaman akması için hakimiyle meş- Halk arasında Yeni Camii adiyle a- gul olacak adamlar tayin etmiştir.) nılan Şerif Halil Paşa Camii (Resim: 4 2 — Defterhane-i Amire dışında yap­ ve 5) kitabesinden ve vakfiyesinden anla­ tığı kaldırımlar ve bekçi için yakılacak şıldığına göre 1157 Hicri, 1744 Milâdide mumlar, ikmal edilmiştir.* Camiin yerinde dede­ si Şaban beyin inşa ettirdiği bir cami var­ 3 — Maskat-ı re'si ve mcnşe-i vücudu mış, onun yerine Lâle Devri Mimarisinin olan Şumnu kasabasında ceddi Şaban bir şaheseri olan yeni camii inşa ettirmiş­ Bey Camii yerinde müceddeden ihyâ ve tir, eserin mimarı belli değildir, planı, mi­ inşa eylediği cami i şerif, (imam, hatip, marî tarzı, teşkilâtı, müştemilâtı bakımın­ müezzin, vâiz, devirhân, kayyım, na't- dan Nevşehirdeki Damat İbrahim Paşa hân, cüzhân vesaire gibi vazifeliler tayin Camiine tıpa tıp benzediğinden her ikisi etmiştir.) aynı mimarın eseri olmak kuvvetle muh­ 4 — Camiin ittisalindeki medrese, temeldir. Vakıflar Umum Müdürlüğü mimarlarından merhum, Ali Saim Ül- 14) İMİ Tarihi, C. U. Yaprak 268. 1199 tabı. gen, Şerif Halil Paşa Camiin resim'erini •) Vasıf Tarihi, Şerif Paşadan bahseder­ gördükten sonra bunun o devrin mimar­ ken: Bir mükellef cami binasıyle medhu sena- lar başı olan El-Hac Mehmed Emin Ağar smı zebanzed-i baîd ve karib eyledi, diyor. nın halifelerinden veya talebesinden biri­ C. II. S. 125 -126. 15) O zaman henüz Paşa olmamıştı, bir nin eseri olduğunu söylemiştir. sene sonra 1158 de Paşa oldu. 136 OSMAN KESKtOĞLU

5 — Yine bu manzumede dahil kü­ çok önemli olan bu eserin nüshaları nâ­ tüphane ki, bunlara iki hafızıkütüp tayin dirdir. Pariste iki, Oxfort'da iki, istanbul' etmiştir, bunlarm biri hattat olacaktır. da, Leningrat'da ve Kahire'de nüshaları 6 — Medrese avlusundaki şadırvan bulunduğunu İslâm Ansiklopedisi kayde­ (Resim: 6) ve dışardaki çeşmeler. diyor, (C. 5/2 S. 937) Şumnudaki nüsha çok iyi muhafaza edilmiştir. 7 — Camiin yanıbaşındaki sıbyân mektebi. 9 — Bunlardan başka yenipazar ka­ zasına bağlı Madara köyünd; babası Ali 8 — Kütüphaneye vaz'eyledigi kitap­ Ağa Mescidini yeniden yapıp cami hali­ lar. (Resim 7, 8) ne getirmiş, oraya bir de sıbyan mektebi Kitapları muhtevi defterin başında yapmıştır. Bunlara da vazifeliler tayin şöyle diyor: "Tahsili Ulûmu diniye ve etmiştir. Vakfın bir câbisi vardır. tekmil-i fünunu edebiyyeye talip ve saî o> Sağüğında mütevellilik vazifesi ken­ lan erbab-ı istidadın tehiyye-i esbabı ifa­ disine aittir, ölümünden sonra usul ve de ve istifadesi için mukarenet-i iiıayet furu'unun ekber ve aslahı, onlar bulun­ Rab ve tevfik-i cenab-ı malikülmülk ve'r- mazsa yeğeni ayândan Çavuşzâde seyyid ri-kâb ile cem'i idad kıhnub Medine-i Mehmed ağa bin seyyid Hüseyin müte­ Şumnuda biasına muvaffak olduğum kü­ velli kaymakamı tayin edilmiştir. Vak­ tüphaneye hasbeten liUâh ve taleben li- fın nâzın Daru's-Saâde ağalarıdır. mcrdalihi bitariki'l-Vakıf vaz'olınan kü- Sonradan Yenipazara tâbi külefçe tübün defteridir." köyünde bazı değirmenleri de vakıf et­ Kitaplar şu bölümlere ayrılmıştır: miştir. Tefsir, Haaşi, Ehâdis, Fıkıh, Usulü Camiinin giriş kapısı üzerindeki kitâ- Fıkıh, Fetâvâ, Kırâât, Nasayih, Akâid, besi şöyledir: Meâni, Nahv, Sarf, Adâb, Mantık, Hik­ met, Hey'et, Hendese ve Hesap, Lügati Kethudâ-yi Sadr-ı Ali, mültecâ-yı hâs-u Arabiyye, Kasaid, Farisiyye, Lügât-i Fa- âm risiyyc, Tıb, Coğrafya. 01 semiy'yi bânii Beytül Haram, zat-ı şerif Gayet güzel yazılmış, nefis bir suret­ iki defa kethüdalık mesned-i vâlâsını te ciltlenmiş bu eserler içinde ilim ve fen­ Eyledi ikbal-ü izzetle müjerref ol afif nin her koluna ait kitaplar vardır. Dinî 01 mühimsâz-ı umur-u din-ü devlet kim İlmî eserler yanısıra Felsefe, Astronomi, odur Geometri, Matematik, Tıb ve coğrafya ki­ Müori-i sünnet, muin-i hâdim-i şer-ı tapları da umumun istifadesine sunul­ münif muştur. Coğrafyaya ait eserlerin içinde Menşe-i pâk-i vücud-u olmagıyle öl kerim meşhur İslâm Coğrafyacısı İdrisî'nin, Si­ Eyledi âsâr ile bu beldeyi pâk-ü nazif cilya Kralı II. Roger için yazdığı Nüz- Yaptı ezcümle bu zîba mâbed-i pürnûru hetu'l Mü{tâ\ fi tht{râ\ı'lÂfâ\ adlı eseri kim bulunmaktadır. 603 sayfa tutan ve 70 ha­ Tarh-ı hob ve resmi mahbub u binası hem rita ihtiva eden bu nüshanın müstensihi rasîf Mısırlı Ali Echûri'dir. 963 Hicri, 1556 Habbezâ manzume-i nev mâbed-i dilkeş Milâdidic yazmıştır. Ketebesi şöyledir: bina Jl jâill oJl^ Jfr J^^j Kim seza Beytül Haram'a olsa manend u redif jwtSlJI j J^lj »_>J*^^ jXllı\ *tj 16) Kftbenin bânisi olan Hz. İbrahirain di­ ğer adı Halildir. Bu bakımdan Şerif Halil Pa­ şa onun adaşı oluyor. O kâbeyi bina ettiği gi­ İhtiva ettiği haritalar bakımından bi bu da bu mâbedi inşa etti demek istiyor. Osman Kes\ioglu

i

Res. 1 — Sofya'da Kadı Seyfullah efendi camii Banya- başı camii adiyle meşhur

II'i.'i.lp.U; I. -T i. Il.rulv'llliU,. • »• ••• •••'l'i

t •

Res. 2 — Filibe'de ayakta kalan camilerden Cuma camii

Vasıllar Dergisi VII. Osman Kes)(ıo%\u

tir.

li

>-5

Res. 3 — Filibe'deki Islâm-Türk âbidelerinden bir kaçı

Res. 3-a — Silistrede Bayraklı camiî Osman Kesl{ioğlu

Res. 4 — Şumnu'da Şerif Paşa camiî, medrese odaları

i! H i il -küfü

8.. LUjMeHV. TyM6yr>,-AwdHn« Choumen. La mosqu6e „Toumboui Res. 5 — Şumnu Şerif Paşa camiî

Va\ıflar Dergisi Vll. I"

Q a

Res. 6 — Şerif Paşa camiî avlusunda şadırvan Res. 8 - Şunınu Şeıif Paşa külüphane köşesi

JC&-.

Res. 7 — Şumnu Şerif Paşa camiî ön cephe \ «-

VII. BULGARİSTANDAKİ BAZI TÜRK VAKIFLARI VE ABİDELERİ 137

Hak bu kim Hubbül Vatan misdâkın Kitâbcyi devrin meşhur şairi Nimet icra eyledi yazmıştır. 1700 de İstanbul'da doğup Or­ Nâil-i ecr-i cezil etsin Hüdâvend-i lâtif duyu Hümayun kadısıyken 1772 de Şum- Vasfına tarhetti NÎMET dahi bir tarih-i nuda vefat eden bu şair, tarih söylemekle Hâb meşhurdur. Kitâbenin hattatı olan İbra­ Hemçû' nûr ihya olundu eami-i pâk-i him Namık, Tuhfetu'î Hattatinin kaydı­ Şerif. na göre 1771 de ölmüştür. Ketebchû İbrahim Nâmık - 1157 Rahmetli Y. Mimar Ali Salm ÜLGEN'In hatırasına

KONYA - BEYŞEHIR'DE ESREFOGLU SÜLEYMAN BEY HAMAMı

YILMAZ ÖNGE

Anadolu'daki ilk Türk' hamamları tulması lâzım gelen husus, diğer Türk olan Selçuklu hamamları, maalesef ye­ yapılarında da müşahade edileceği üze­ terli bir araştırma ve inceleme mevzuu re, herşeyden önce tabiîlik (tabiata ya­ yapılmamıştır. kınlık), organiklik, maksada: uygunluk, Hattâ tam olarak bilinmeyen Sel­ inşaat kolayhğı ve estetik problemleridir. çuklu devri Anadolu l'ürk Mimarisin­ Gayesi bakımından içe dönük bir den bahseden bazı neşriyata dahi Selçuk­ fonksiyona sahip olan Türk hamamları­ lu hamamlarına ya hiç yer verilmemiş, nın, çok sade ve mütevazi dış gröünüşle- ya da birkaç kelime ile tanıtılmaya çalı­ ri sanat ve mimarlık tarihçilerini gencl- şılmıştır. Halbuki, mimarî eserler arasın­ Ukle yanıltmıştır. da fonksiyonu dolayısıyla kendine has Anadolu'nun eski şehirlerinde, muh­ bir mimarî şekli ve inşaat tarzı olan ha^ telif devirlerde gerek külliyelerin bir marnlar, üzerinde dikkatle durulmayı parçası ve gerekse müstakil olarak in­ gerektiren yapılardır. şa edilmiş Türk hamamları, pek çoktur. Abidevî eserleriyle dünya mimarhk Hattâ zengin Türk evlerinin, konakla­ tarihinde büyük bir yer işgal eden klâsik rının ve saraylarının farklı bir bölümünü Yunan - Roma - Bizans devri sanatından de hamamların teşkil ettiğini biliyoruz. sonra, benzeri fakat bambaşka bir kudret ve kuvvetle büyük eserler verebilmiş Kısa bir müddet için dahi olsa bü­ ikinci sanatın yaratıcıları Türkler ol­ yük bir topluluğun Jconaklaması yani muştur. Bu bakımdan antik devrin abi­ vatma, oturma, yemek ve ibadet gibi ih- devî su mimarisini, bugün hâlâ ayakta tiyaçlarnmın giderilmesi için yapılmış ve kısmen foriiksiyonlarmı devam ettir­ Selçuklu kervansaraylarında, hamama da mekte olan klâsik Türk - Osmanh devri bir yer ayrılmış olduğunu görüyoruz. mimarisinin eserleri takib etmiştir. (Kayseri Tushisar Suhan Hanı). Daha sonra Niğde - Ulukışla Mehmet Paşa Ancak, yıkanma yeri, temizlik gaye­ Kervansarayında olduğu gibi Osmanh sinden başıka maksatlara da hizmet eden konaklama tesislerinde de bunu görü­ ve bu sebepten fonksiyonunun icab ettir­ yoruz. diği mimarî ve dekorasyona sahip antik devir hamamlarıyla, Türklerin yaüıızca Bugün Kayseri'de Honat, Tokat'ta temizlik için inş^a ettikleri hamamları Pervane ve Sultan, Konya'da Sahip Ata gerek cesamet ve gerekse mimarî ve de­ hamamları XIII. yüzyılda inşa edilmiş ve korasyon bakımından mukayese etmek nisbeten devrinin özelliklerini muhafaza muhakkakki hatah olur. Türk hamamla­ eden ve hâlâ (kullanılan Selçuklu hamam­ rının kritiği yapıhrken göz önünde tu­ larından birkaçıdır. 140 YILMAZ ÖNGE

Bunların yanı sıra Anadolu'nun üzere bir hamam daha mevcuttur. Sanat muhtelif şehirlerinde yıkılarak ortadan ve zarafet itibariyle bu da çok kıymetli kalkmış veya harabe halinde bulunan, eserlerdendir. Bakımsızlık, sanatı takdir- sonradan geçirmiş olduğu tamir ve tadil­ sizlitk yüzünden harabe teveccüh etmiş ve lerle devrinin hususiyetlerini kısmen veya etrafındaki Jcomşuları, saman koymak tamamen kaybetmiş pek çok Selçuklu ha­ için birçok yerlerinden delik açmışlardır. mamını biliyoruz. Bu icazkâr atalar müessesini şu halde gö­ Bu yazımızda XIII. yüzyılının son- rüp dc mütessir olmamak elden gelmi­ larıiıda inşa edilmiş ve iyi tanınmıyan yor" diye yazmaktadır. (IV) bir Selçuklu hamamı üzerinde durmak 1962 yılında yaptığım bir tetkik se­ istiyoruz. yahatinde Bcyşehirdeki eski eserleri do­ Beyşehir'de (Süleyman Şehirde) is­ laşırken bu hamamı görüp, bugün ayak­ mini bir beldeye veren Eşrefoğlu Süley­ ta olan kısımların hatah da olsa bir plâ­ man Bey tarafından (699 H. 1299 M.) nını ve kesiti çıkarmak, fotoğrafını tarihinde tamamlanan Ulu Camiin, muh­ çekmek imkânını buldum. teşem cümle kapısında, mermer üzerine Selçuklu sülüsüyle yazıirnış 696 H. - 1297 Beyşehir'de, üzerinde I. Sultan Ah- M. tarihli vakfiyesi mevcuttur. Bu vak­ med'in tamir kitabesini taşıyan eski ka­ fiyede "Bu mübarek mescidi yapan, ada­ le yapısı ile Eşrefoğlu Camii arasındaki leti ve hayrı çok Emir Eşrefoğlu Süley­ yolun batısında ve bedestenin karşısında man, îplikçi ve dokumacı hanını ve onun bulunan bu hamam, çevre zemininden ile büyük mescidin (camiin) etrafındaki itibaren 2,5 m. kadar toprağa gömülmüş dükkânları, büyük hamamı, arzın cemi- ve oldukça harap vaziyettedir. (Resim I) inden yirmi bap dükkânları ve zikredi­ İçerisi yukarıda Y. Akyurt Bey'in yazı­ len değirmenleri Ahbes köyünde iki göz sında da beyan edildiği üzere kısmen sa­ Selmes köyüpde iki değirmeni ve kur- manlık, ıkısmen çöplük ve küınes olarak bunda iki babı vakfetti" (I) denilmekte­ kullanılmaktaydı. Kadınlar ve erkeklere dir. mahsus çifte hamam olarak inşa edilen Eşrefoğlu hamamının bugün ancak bir İşte burada zikredilen büyük hamam kısmı mevcuttur. Bu kısmın ise kadınlara yazımızın mevzuudur. Bu hamam için mı, yoksa erkeklere mi ait olduğutıu ilk eski Konya Müze Müdürü merhum Yu­ bakışta katiyetle ayırdetmek mümkün de­ suf Akyurt, "Hamam ise hanın tam kar- ğildir. Ancak, mevcut yapının bedesten şısındadır. Kadın ve erkeklere mahsus iki tarafına açılan ve bugün toprağa gömül­ kısımdır. Harap bir halde olup içi saman müş halde bulunan giriş kapısına baka­ dolu olduğundan plânı alınamamıştır" rak erkekler hamamı olduğunu tah­ (II) demekte ve "Eşrefoğlu hamamı, ka­ min edebiliriz. Zira, bilindiği üzere çif­ dınlara ve erkeklere mahsus olmak üze­ te hamamlarda kadınlar kısmının ka­ re iki kısımdır. Hamam tam hanın gar­ pısı genellikle ve zaruret olmadıkça ana binde onbeş metre kadar mesafededir. Fevkâlade harap ve içi saman olduğun­ I. Türk tarih, Arkeologya ve Etnograf­ dan plânı alınamamıştır" diye tekrarla­ ya Dergisi: Sayı IV 1940. Beyşehir Kitabele­ maktadır. (III) ri Y. Akyurt S. 113 1945 tarihli (Beyşehir ve Eşrefoğul- II. Türk Tarih, Arkelogya ve Etnograf­ ya Dergisi: Sayı IV 1940. Beyşehir Kitabele­ ları) isimli küçük kitapçığında ise Ömer ri Y. Akyurt S. 113 Tekin Bey, "Bezzazlar hanının batı cihe­ m. Türk Tarih Arkeologya ve Etnograf­ ti yine Selçuk eserlerinden ve adı geçen ya Dergisi: Sayı IV 1940. Beyşehir Kitabele­ ri Y. Akyurt S. 113 cami vakıflarından büyük hamam namı IV. Beyşehir ve Eşrefogullan. Ömer Te­ ile anılan erkek-kadın iki kısım olmak kin - Recep Bilginer 1945 S. 31. KONYA - BEYŞEHİR'DE EŞREFOĞLU SÜLEYMAN BEY HAMAMI 141

yola veya meydana açılmamaktadır. Ma­ Soyunma kısmında, giriş kapısından mafih, yapıma ıkuzey cihetinde halen yol başka iki kapı daha mevcut olup bunlar­ haline getirilmiş ve kısmen bahçeli ev­ dan biri (VI) No. ile gösterilen sıcakhk lerle meskun arsada yapılacak bir sondaj kısmına, diğeride (III) No. ile gösteri­ ve hafriyat ameliyesi ile çıkabilecek diğer len soğukluk kısmına geçit vermektedir. kısımlara göre kesin bir hüküm vermek Hamamlarda ısı kaybına mani olunmak imkânı bulunabilecektir. için soyunma kısmı ile sıcaklık kısmı di­ Bu durumda, Eşrefoğlu hamamı için rekt olarak irtibatlandırılmadığı cihetle, bütün söyleyebileceklerimiz ayakta duran ilk bahsettiğimiz basık kemerli kapının bir kısma inhisar edecek demektir. sonradan açılmış olduğunu tahmin edi­ Plânda (I) No. ile gösterilen kısım yoruz. tahminimize göre mevcut kısmın girişi­ (III) Nö. lu kubbeli oda soğukluk­ dir. Sivri bir tonozun örttüğü bu metha­ tur. Plân itibariyle kareye yakın bir dik­ lin, dışarı açılan kapısı bugün toprak al­ dörtgen şekil gösteren bu kısım, çıkıntı­ tında kalmış, içerisi de takriben 1,5 m. lı bir etek silmesinden itibaren köşe üç- kadar molozla dolmuştur. Bu kısım, to­ kenleri ile geçilen onikigen üzerine 3,40 nozun tepesindeki bir gözden ışık almak­ m. çapında bir kubbe ile örtülmüştür. tadır. Girişin solunda ve karşısmdaki ka­ (Resim 3) Ancak bugün bu kubbe, kıs­ pıya göre iç simetriyi temin içi pahlı ola­ men çökmüş ve odanın içi molozla dol­ rak açıldığını tahmin ettiğimiz bir ka­ muştur. Bu odanın (IV) No. lu hacme pıdan (II) No. ile işâretlenmiş 7,5 rn. ça­ ve (V) No. lu sıcaklık hücresinde açılan pındaki kubbeli soyunma kısmına geçil­ biri basık diğeri sivri kemerli kapıların­ mektedir. Bu kapının karşısına rastlayan da, firuze sırlı tuğlaların bakiyeleri gö­ sağ taraftaki kapıdan da yine sivri tonoz­ rülmektedir. la örtülmüş (IV) No. lu odaya geçilmek­ (V) No. lu köşe hücresi vasıtasıyla, tedir. Burası halen kümes olarak kulla­ merkezi bir kubbe etrafında haçvarî bir nılmaktadır. şekilde tertiplenmiş sivri tonozlu, dört Soyunma kısmının büyük kubbesi eyvan ve köşelerde kubbeli birer halvet­ duvarlara ve köşelerde, üçgen kesitli plas- ten ibaret sıcaklık kısmına girilmektedir. tır şeklinde zemine kadar inen ayaklara Sıcaklığın bu şeması klâsik Osmanh ha­ istinat ettirilmiş sivri kemerH tromplara mamlarında da çok sık görülür. (İstan­ oturtulmuştur. (Resim 2) Soyunma ma­ bul Edirnekapı Mihrimah, Sultan Ah­ hallinin kare plânı, gerek bu tromplar met Ayasofya, Bayazıt hamamları gibi) ve gerekse bunların iki yanında yer alan Halvetlere, eyvanların arasındaki dar du­ üçgenlerle kubbenin dayirevî kaidesine var satıhlarına açılmış sivri kemerli köşe bağlanmıştır. Kubbe eteğinde basit bir kapıları ile geçilmektedir. (Resim 4) 5.25 silme mevcuttur. Kubbenin merkezinde m. çapındaki sıcaklık kubbesi, bu kapı dıştan içeriye doğru daralan bir ışık fe­ kemerlerinden itibaren genişliyerek yük­ neri boşluğu ve bunun etrafında asimet­ selen pantantifler ve eyvan kemerlerine rik bir şekilde tertiplenmiş üçlü gözler oturtulmuştur. Kubbenin merkezinde yi­ içeriyi aydınlatmaktadır. Soyunma kıs­ ne dıştan içeriye doğru daralan 90 cm mının taş döşemesi ve ortada mevcut ol­ çapında bir ışık feneri boşluğu vardır. duğunu tahmin ettiğimiz havuzu, harap Halvet kapılarının üstlerindeki pantantif- olmuştur. Evvelce duvar diplerinde çepe­ lerde ise baklava şeklinde, duvar sathın­ çevre dolaşan ve izlere göre 90 cm. gr- dan içerlek birer ayna görülmektedir. Bu nişliğinde olan soyunma sekilerinin hamamda görüldüğü gibi baklava veya (muhtemelen muhdes) bakiyeleri görül­ üçgen şeklindeki pantantif aynalarına mektedir. Selçuklu ve Beylik devri binalarının bil- 142 YILMAZ ÖNGE

hassa tuğla kısımlarında sık sık rastlan­ mıştır. İcabında bu pencere vasıtasıyla ve maktadır. Konya'da Sahip Ata Hanika- bir iki basamakla su deposuna inilebil- hında yine köje odalarının kapıları üze­ mektedir. Su deposunun tonozu yer yer rinde (Xlll.y.) üçgen seklinde, Sivrihi­ arzani ahşap gergilerle takviye edilmiş­ sar Şeydiler hamamı sıcaiklığında yine kö­ tir. Bu deponun bugün yıkılmış olan di­ şe hücrelerinin kapısı üzerinde (XlV.y.y.) ğer kısım boyunca da devam ettiği, izler­ baklava ve üçgen şeklinde (Resim 5) ay­ den anlaşılmaktadır. Deponun içi ve çev­ nalar mevcuttur. İlk nazarda bu çukur resi moloz dolu olduğundan kazan, kül­ satıhların evvelce çini v.s. plâklarla süs­ han ve cehennemlik kısımları hakkında lenmiş olduğu hatıra gelirse de, bu hu­ şimdilik birşey söyliyemiyoruz. Keza susta fikir verebilecek hiç bir örnek eh- mevcut hamamın kuzey hududunu teş­ mize geçmemiştir. kil eden (IV), (III), (V) No. lu odalar Orta Asya tuğla mimarisinin bir de­ ile (VI) No. lu sıcakhğm eyvanı dış ze­ vamı olaraik Anadoh'daki yapılarda ken­ min hizasına kadar toprakla dolduğun­ dini gösteren bu çeşit çökertme pantan- dan, duvarların diğer kısımda ne şekil­ tif aynalarının aynen stalaktit veya ma- de devam ettiği belli olmamaktadır. lakârî kabartma tezyinat gibi, boş satıh­ ların yeknesaklığını giderici, fakat daha Eirefoğ/u Hamamının tn^aî ve sade süs unsurları olduğunu zannediyo­ De\oraüj Özelltkjen : ruz. Enteresan olan husus, aradaki 300- Eyvanların özengi hizalarında ve 400 senelik bir zaman farkına rağmen, kubbe eteğinde basit içbükey profilli sil­ Selçuklu hamamları ile klâsik devir Os­ meler mevcuttur. manh hamamları arasında, inşaat gele­ neklerinin ve yapı şekillerinin icap ettir­ Birbirinin benzeri olan köşelerdeki diği bazı detaylar hariç, büyük bir fark halvetlerden ancak (V) ve (VII) No. kı­ görülmemesidir. Soyunma ve sıcaklık kı­ lara zorlukla girilebilmektedir. (VIII) ve sımlarının üsüerini örten kubbeler diğer (IX) No. lu halvederin kubbeleri çök­ üst örtüler arasında büyüklükleri ve yük­ müş ve'içleri molozla dolmuştur. seklikleri ile derhal kendilerini gösterir­ Bunlardan (V) No. lu hücre olduk­ ler. XIII. yüzyıhn birçok cami, mescit ve ça iyi durumdadır. Basit konkav bir etek hamam kubbeleri gibi Eşrefoglu hama- şilmesinden başlıyarak köşe üçgenleri ile mnun kubbeleri dıştan bir kasnak ve­ teşkil olunan onikigen üzerinde 2.70 m. ya tanburla çevrilmemiştir. Umumiyetle çapındaki bir kubbe ile örtülmüştür. (Re­ bu büyük kubbelerin oturduğu duvarlar sim 6) Bu hücrelerin sıcaklığa açılan kö­ diğer duvarlardan daha kahn olarak in­ şe kapıları dolayisiyle 3.00X3.00 m. eba- şa edilmişlerdir. Eşrefoğlu hamamınm dındaki kare plân ancak kapı üzerinden mevcut kısmında ise, soyunma kısmının itibaren düzgün bir şekil gösterir. (Re­ 7,50 m. çapındaki kubbesinin oturtuldu­ sim 7). (VII) No. lu odada, zeminden 30 ğu 80 cm. lik duvarlar ile halvetlerinde cm. yüksekliğinde çok basit iki mermer 2.70 m. çapındaki kubbelerin oturtuldu­ köşe kurnası mevcut ise de bunların son ğu 75 m. lik duvarlar arasında 5 cm. gi­ zamanlarda buraya konmuş olduğu bel­ bi çok az bir fark vardır. Buna rağmen lidir. bina yüzyıllara ve insan eliyle yapılmış Sıcakhğın batı hududunu, boydan tahriplere muvafakkiyetle göğüs gerebil­ boya sivri bir tonozla örtülmüş su depo­ miştir. Bunda da kullanılan malzemenin, su teşkil etmektedir. Bu depo sıcakhk bilhassa harcın rolü muhakkak ki büyük kısmı ile klâsik Osmanh hamamlarında olmuştur.. olduğu gibi bir pencere ile irtibatlandırıl- Dış ve iç duvarlar sıralı moloz taş- KONYA - BEYŞEHİR'DE EŞREFOĞLU SÜLEYMAN BEY HAMAMI 143

tan inşa edilmişlerdir. Bugün hamamm rın farklı renkler göstermesi hamamın üzeri ıkahn bir toprak tabakasıyla örtülü­ muhtelif tamirler geçirdiğini ifade et­ dür. Ancak yıkılan kısımlara bakarak bü­ mektedir. Keza bugün hamamda (Vll) tün kubbe ve tonozların 35 cm. kalınlı­ No. lu köşe halvetinde ve su deposuna ğında tuğla ile örülmüş olduğunu anlı­ bitişik eyvanda mevcut olan çeyrek dayi­ yoruz. re şeklindeki basit köşe kurnaları tahmi­ Üst örtü malzemesi olarak bugün gö­ nimize göre XIX.y.y. ikinci yansında bu­ rülen toprağın yerinde evvelce, tuğla kub- raya konulmuştur ve hamamın bu tarih­ ıbe ve tonozları örten bir sıva tabakası­ lere kadar kullanılmış olduğunu göster­ nın veya tuğla kaplamanın mevcut olma­ mesi bakımından da dikkate değer. sı lâzım geldiğini, benzeri örneklere kı­ Ancak, bugün mevcut olmıyan kısmın yasla söyleyebiliriz. ne zaman yıkıldığı hususunda şimdilik malûmatımız yoktur. Kubbelerin kısmen Soyunma kısmı dışta 95 cm. den iç­ veya tamamen yıkılmış olması yüzünden te 70 cm. ye daralan, sıcaklık kısmı da halvet ışıklıklarının tertibi hakkında da dışta 105 cm, den içte 90 cm. ye daralan birşey söylemek mümkün olmuyor. dayire şeklinde merkezî ıkubbe delikle­ rinden ışık almaktadır. Ancak bunlardan Duvarlar içine ufkî vaziyette yerleş­ sıcaklık kısmımn bu kubbe deliği üzerin­ tirilmiş 10 cm. çapında pişmiş toprak de ikinci bir kubbeciğin yükseltilmiş ola­ künkler ise sıcak ve soğuk suyu kurna­ bileceği ihtimal dahilindedir. Çünkü Os­ lara kadar getiriyordu. manlı hamamlarında bu şekilde kubbe- ciklere sık sık rastlanmaktadır. (Afyon Sıcakhk kısmının eyvanlarında tonoz Gedik Ahmet Paşa, İstanbul Ayasofya, özengileri ve köşe halvetlerinin duvarla­ Tokat Ali Pa^a hamamları gibi.) Soyun­ rı, sıva üzerine kalıp basma usûlü yapıl­ ma Jcubbesinin bu ışık deliği üzerinde yi­ mış fevkalâde enteresan tezyini bordür- ne benzeri örneklerden aldığımız ilham­ 1er ihtiva etmektedir ki, Eşrefoğlu hama- la, Jcârgir bir ışık fenerinin bulunduğunu tının bugün bilinen yegâne süslemesidir. söyleyebiliriz. (Resim 8-9). Bir kuşak şeklinde duvar­ larda dolaşan bu tezyinat en iyi şekilde Soyunma kısmı kubbçsindeki üçlü (VII) No. lu köşe halvetinde kalabilmiş­ gözler 24 cm. çapında pişmiş toprak tir. Bu kuşak, kubbenin istinat ettirildiği, künklerin H cm. ara ile kubbe örgüsü üçgenlerle teşkil edilmiş kasnağın 70 cm. arasına konulması ile meydana getirilmiş­ kadar altında dolaşmakta olup, 7 cm. lik tir. (Üç benek motifi) Muhtemelen bun­ bir bordüd ile bunun üstünde içleri ru- ların üzerinde cam fanuslar mevcut idi. milerle tezyin edilmiş ve tepeleri bir lâ­ Bu şekilde üçlü kubbe gözlerini başka le şeklinde nihayeticnen palmet motifle­ eserlerde de görüyoruz. (Avanos Sarı Hai­ rinden ibarettir. (Resim 10, Şekil 1). Bu nin (Xlll.y.y) kapah kısmının ve Sivri­ şekilde içi rumîlerle süslü ve yanyana sı­ hisar Seyitler Hamamı (XlV.y.y.) soyun­ ralanmış palmetlerden teşekkül eden tez­ ma kısmının kubbçsindeki gibi.) yini kuşaklan Anadolu'da ekseriya cami­ Hamamın ısınması için yer yer du>- lerin alçı mihraplarında, hamamlarda varlara yerleştirilmiş düşey vaziyette 15-20 türbelerin duvarlarında ve sandukaların­ cm. çapında pişmiş toprak künkler mev­ da, medreseknn dershanelerinde de gör­ cuttur ki, bunlara tüteklik veya tüfeklik mekteyiz. Benzeri olarak Akşehir Tura- diyoruz. Duvarların iç yüzlerindeki sıva­ bî Türbesi (XlV.y.y.) (Şekil 2) ve îs- lar yer yer harab olduğundan, bunlardan hakh'daki Çifte Hamamın soyunma kıs­ görebildiklerimizi plânda işaretlemiş bu­ mı duvarlarındaki dekorasyonu zikrede­ lunuyoruz. Sıvalar ve dökülen badanala­ biliriz. (XV.y.y.) (Şekil 3). Hi YILMAZ ÖNGE

Alttaki ince bordürde, merkezinde tifli kalıbın muhtelif şekillerde ve serbest yedi köşeli bir yıldızm bulunduğu bir olarak kullanılması ile üçlü, beşli yıldız tnadolyon ile bunun üstünde buluta ve­ kompozisyonları tatbik edilmiştir. (Resim ya enli bir yaprağa benziyen bir motif 11). Sıcakhk eyvanlarının tonoz özengi- ve bunları kuşatan stilize çiçeklerden iba­ ierinde ise yine sadece bu lâle motifli ka­ ret kompozisyon, muayyen aralıklarla lıplar yan yana bir sıra teşkil edecek şe­ tekrarlanmıştır. Bunlar arasındaki boşluk­ kilde ıkuUanılmıştır. (Resim 8) ların solunda stilize bir ibrik motifi, sa­ Sıva üzerine kalıp basma usûlüyle ğında ise yine çok stilize olarak, yürüyen kabartma tezyinatın yapılmasında, aynen bir hayvan üzerinde durarı bir insan (?) yazmacıhkta kullanılan ahşap oyma ka­ figürü ile bunun omuzu hizasında, için­ lıplardan istifade edildiği ve bunların sı­ de beş köşeli bir yıldız bulunan küçük va daha kurumadan duvar yüzüne bas­ madolyon yerleştirilmiştir. Bu dikkate de­ tırılmak suretiyle tezyinatın yapıldığını ğer motifler topluluğunun hangi fikri ifa­ biliyoruz. Hattâ bazen antik harabeler­ de ettiğini anlayamadık. Biz, burada eski den ele geçen ıkabartma motifli taşların tran, Asur, Eti ve Frig sanat eserlerinde bizzat kalıp olarak kullanıldığına dair ör­ sık sık rasrianan ,yürüyen hayvanlar üze­ nekler de elimizde mevcuttur. (Sivrihi­ rinde ayakta duran Tanrı figürleri ile bu sar'da Akdoğan Mescidinin alçi mihra­ kompozisyonun bir alâkası bulunabilece­ bında kalıp olarak kullanılmış işlemeli ğine işaret ederek, ilmî bir araştırma ve antik mermer parça, halen bu mescidin açıklamayı Türk Sanat Tarihçilerine bı- giriş kapısı üzerinde durmaktadır.) raıkmayı uygun görüyoruz. Şimdilik mu­ kayese için de Asur silindir mühürlerin­ Netice olarak, Beyşehir'deki Eşrefoğ- den ve Hitit kaya kabartmalarından (Şe­ lu Süleyman Bey Hamamı Selçuklu ha­ kil 4) birer örneği yazımıza ekliyoruz. mamları arasında dikkate değer bir ör­ nektir. Yapılacak araştırma ve hafriyat­ Bütün bu şekiller üç ayrı kahp ile tan sonra bu eser için muhakkak ki da­ meydana getirilmiştir. Alttaki figürlü ha fazla bilgi vermek mümkün olacak­ bordür takriben 17 cm. lik ayrı bir ka­ tır. Ancak şimdilik, bu eserin daha faz­ lıptır. Bunun üstündeki palmctli kompo­ la harab olmaması için lüzumlu tedbir­ zisyon ve palmetlerin tepelerindeki stili­ lerin alınmasının, hattâ kısmî restorasyo­ ze lâle motifi de ayiiı a,yrı kahplardır. nunun şart olduğunu belirtmemiz gere­ Hattâ palmetli sıranın daha yukarıların­ kiyor. da yer alan sıvalı satıhlara sadece lâle mo­ Yılmaz önge

ün

Resim 1 — Eşrefoglu Süleyman Bey Camii Minaresinden Hamamm ve Bedestenin Görünüşü

'\---

t.

•5 «.

Resim 2 — Soyunma kısmı köşe trompları

-1. ...v -ı ı Val^ı/lar Dergisi VII. Yılmaz Ötıge

Resim 3 -- Soğukluk kısmı kubbe üçgenleri

*.

S'

V

\ 1..*. .

•v.-j \

'Ifw,* s t. J>-

Resim 4 — Sıcaklık kısmı köşe halveti girişi Resim 5 — Sivrihisar - Şeydiler hamamı sıcaklık kısmı köşe halveti girişi Foto: E. Yurdakul

y.ıl{i!/ür Dergisi I II. Yılmaz Önge

'-ti' .-ÂK»

İÜ Mi

Resim 6 - Köşe halvetinde kubbe üçgenleri

0'- !>^\-• ••'

I _ ^^^^^^ • *

m

iv

İli

«MI

Resim 7 — Köşe halveti girişinin iç görünüşü Yılmaz Ön^e

il ••„ . .V. . .

!k •*iv -*-.

. 1* •

't » »İH

Resim 8 -- Sıcaklık kısmı eyvanlarında tonoz özengi profili ve süsleınesi

SES

Resim 9 — Köşe halvetinde duvar sıvaları üzerindeki kalıp basma siiVrgme . Yılmaz Önge

^4 i?* t.

1

im

m Si;

Resim 10 — Köşe lıahetinde duvar sıvaları üze-'indeki kalıp basma süsleme I .5^ "t r 3^; ••t n •

Resim 11 — Köşe halvetinde duvar sıvaları üzerindeki kalıp basma süsleme >

û O o 'O o

n Şekil: 1 — Konya - Beyşehir Eşrefoglu Süleyman Bey Hamamı sıcaklık Şekil 2 — Konya - Akşehir Torabi Türbesi duvarlarında sıva O: kısım köae halveUerinde duvar sıvası üzerine kalıp basma usulü ile süsleme. üzerine kalıp basma usulü ile süsleme. Şekil 3 — Afyon - Sultandagı (İshaklı) Çifte Hamamın soyunma kısmı duvarlarında sıva üzerine kalıp basma usulü ile süsleme.

<6 ;

,nıı

Asur Silindir Mühürü M.Ö. 7. y.y. Şekil 5 - Yazılı Kaya Hitit Kabartmaları. (Luvr Müzesi) M.Ö. 14. v.v. A V ± û

y/A 2ir m < "m

I i]

/

.. .. —/^/^ Jr:r------t-.''' ^\

-- '12

':'/••• : A

Konya - Beyşehir Süleyman Bey Hamamı plânı. O:

r

w

L • I

•mm>

A-A KESİTİ

Konya - Beyşehir Süleyman Bey Hamamı, kesit. A - A kesiti. Fazıl Ayanoğlu

13

ur

Ferhat Paşa (Musallû) Câmii. Plân No. 1

/5 (D -9

Kırımı

43

®

»•s Hamam

ti. l3/m/iCmmiı ®

7&

Ferhat Paşa'nın gizli kalan vakıflarım gösteren plân. No. 2 VaMlat Demişi Vll. Faz;! Ayanoğlu

I"' • ••I 55

Ros. 1 — Eyüp'te Ferhat Paşa Türbesi.

4*, ...

4

Res. 2 - Eyüp'te Ferhat Paşa Türbe kitabesi.

V.ıl^ıjlar Ucrj;ııı I II. Fazıl Ayaııoğ/u

fi

4^

Res. 3 — Çatalca'cla boş vakit namaza açık Mimar Sinan eserinden Ferhat Paşa Camii.

Res. 4 — Çatalca'da Mimar Sinan eserlerinden, beş vakit namaza açık bulunan Ferhat Paşa Câmii.

,^ V,ı\ı%ır ütr^.i! i li. FERHAT PAŞA VAKFİYESİ

•^y .^^^i, m

w 5

.^Vi<^ci^-U\ J^u ft • •

*

9 8 » ^

13 12

.^^^ \^İ,A, İL-İ ^«^Aİ; i ^

.ti ı r*. \ . A". • \ .

m

15 S

'•i I i '^' ''^ •i. •'i- Ti ıA- ^ ıl. "i

hi

4 ^%> J^. J?% .s) 5 ? -V 4-

o

s

•i

Vıik.ı.'lır Dergisi VII. FERHAT PAŞA VE GlZLÎ KALAN VAKIFLARI

FAZIL AYANOĞLU

Ferhat paşa on yedinci yüz yılın son­ "Ben, bunun olmasına razı değilim, larına doğru, Osmanlı imparatorluğu için zira onları cem edenlerde adalet yoktur. de yetişen yiğit ve anlayışlı askerlerden Ocağın bozulması benim zamanımda ol­ biri idi. Başlı başına bir kıymet olduğu masın" ° halde, bu güne kadar şahsı ve eserleri ü- Ferhat Paşa azledildi." Yerine Yusuf zerinde durulup çalışılmamış bir kahra­ Paşa yeniçeri ağası oldu. 3. Muradın arzu­ man ve büyük bir devlet adamı, bir asker, ları yerine getirildi ve Yeniçeri ocağı bu yaptığı vakıflara rağmen adı yanlışlıklar hükümdarın zamanında bozulmağa baş­ yüzünden, lâyıki veçhile hayır ile yad edi- ladı. Bir müddet sonra Ferhat Paşa Vali lemiyen bir hayırseverdi. ve Serasker oldu. Gürcistan, Revan, Nah- Ferhat paşa, daha ziyade Yeniçeri civan ve Teflis.i feth ve bunların kârala­ Ağası olduktan sonra dikkati çekmeğe rının tamirini de tamamlamak suretile başlamıştı. meşhur bir kahraman ve tedbirli bir ku­ mandan olduğunu isbat etti. Osmanlı Devletinin gerileme devri­ nin ikinci hükümdarı. Üçüncü Murat, Sultan Murat, yeniçeri isyanı sebebi- oğlu 3. Mehmed'in büyük sünnet düğü­ le Sadrıazam Sinan Paşayı azledip 2 A- nünde Yeniçeri Ağası Ferhat Ağayı mu­ ğustos 1591 (999) tarihinde Ferhat Pa­ hafızların nezaretine tayin etmişti'. Pa­ şayı bu makama getirdi.' Altı ay sonra dişah bu düğünde maharet gösteren san'- Cemaziyel ahirin altıncı günü azl edildi.* atçılar arasında halkı eğlendiren hıristiyan çacuklarından pek memnun kalmıştı. Dü­ 1. Hammer: 39. uncu kitap. Saiıife 108 ğün bittikten sonra bu çocuklar, kendile­ 2. Acemi oğlanları: Yeniçeri teşkilâtı rinin acemi oğlanı veya devşirme' sure­ için, kanuna elverişli olmak üzere Hristiyan çocukları arasından seçilir ve istanbul'a gön­ tiyle acemi oğlanı olmalarını istemişlerdi. derilirdi. Fâtilı Kanunnamesine göre. bu dev­ Hükümdar bu dilekleri kabul ederek Ye­ şirmeler ancak Anadolu köylüsüne bir kaç yıl niçeri Ağası Ferhat Ağayı çağırttı ve bun­ için verilir. Yeniçeri ortalarında er azalm- ca acemi oğlanları kışlasından alınır. Acemi ların yeniçeri devşirmesine ahnmalarını oğlanlarının noksanları da Anadolu köylüsün­ emretti ^ de bulunan devşirmelerle ikmal edilirdi. 3. Esas nizamı yeniçeriyan: Sahife 38 Ferhat Paşa : Zati kütüphanemde. 4. Eşkal defteri: Yeniçeri teşkilâtının en — "Bunların eşkâl defteri'^ne kayıt mühim defteridir. Devşirilen kimselerin el ve olunması kanuna muhaliftir, ocağın bo­ ayaklarında yüzünde ve vücudunda bulunan zulmasına sebep olur" dedi. fevkalâdekiler, başkasından ayırd edilmek için bu deftere kaydedilirdi. Sultan Murat dinlemedi: Yeniçeri 5 — Esas nizamı yeniçeriyan Sahife 39 Za­ ti kütüphanemde. eşkâl defterine kayıt olmalarım ferman 6. Esas nizamı yeniçeriyan: Sa. 39. etti. Ferhat Paşa şu cevabı verdi: 7. Hammer: Kırkıncı kitap 163 Sa. 146 FAZIL AYANOĞLU

İkinci Vezir ve Sadaret Kaymakamı ol­ on iki bin kul yazılması ferman olundu. du. Sultan Murat'ın ölümünden bir ay Ferhat Paşa yolculuk esnasmda Padişaha sonra 1594 (1003) Cemaziyel ahirinin al­ gönderdiği mektuplarında, beraberinde tıncı Perşembe günü tekrar veziri azam bulunan askerin azlığından bahs ederek oldu ve âsi Eflâk Prensine karşı hareket asker ve mühimmatın acele gönderilme­ edecek ordunun Seraskerliği de kendisi­ sini yazıyordu. İstanbul'da ise Bosnalı ne verildi. Bu tayin hiç şüphesiz Ferhat İbrahim Paşa, Ferhat Paşaya gönderile­ Paşanın rakibi bulunan Sinan Paşa tara­ cek mühimmatı geciktiriyor, bir taraftan fından hazırlanmış bir tuzaktı. da Padişaha, ordunun Ferhat Paşayı is­ Bu plâna göre Ferhat paşa Eflâk üze­ temediğini, ondan nefret ettiğini ve onun rine hareket ederken sipahileri ayaklan­ kumandansı altında muharebede gayret dırmak suretile askerin veziri âzami iste­ gösteremeyeceklerini Padişaha arz edi­ mediğini meydana çıkarmak ve sadaret yordu. Ayrıca Müftü Bostanzadeyi elde Kaymakamı Bosnalı Damat İbrahim Pa­ etmiş, Sinan Paşanın bir kaç bin altunu şa vasıtasiyle Padişahdan idam fermanını ile söz sahiplerini kandırarak ağız birhği almaktı. Nitekim Ferhat Paşa 1594 yapmış ve Padişahı ikna ederek Ferhat (1003) yılı Şabanının on ikinci günü se­ Paşanın azline ve Sinan Paşanın Sadra­ fer mühimmatını hazırlamakla meşgul zam olmasına karar verdirmişldir.'" olduğu günlerden birinde Sipahiler içe­ ride kalan ulüfelerinin verilmemesinden Ferhat Paşa 8 Temmuz 1595 ve 1 Ferhat Paşaya şikâyet ettiler. Ferhat Paşa Zilkade 1003 tarihinde Ruscuk'a geldi" cevaben: Tuna nehri üzerinden köprü yapılması­ nı emretti ve sekiz direkli "sâyeban'' dan "Vazifelerinizin Gence ve Tebriz bizzat inşaatı takip etti. Kısa bir zaman­ hazinelerinden verilmesi ferman olundu, da köprü kuruldu ve Paşanın harekete ve ülül emre itaat etmeyenler kâfir ve geçeceği bir sırada îstanbuldan kendisi­ avrederi de boş olur, bunu bilmzmisi- nin azl edildiği ve Sinan Paşanın Sada­ niz" dedi. Sipahiler Ferhat Paşanın başı rete getirildiği haberi gizUcc gelmiş oldu­ kesilmeyince ulufe almayız, dediler. Bilâ­ ğundan mühir hümayunı Satırcı Meh­ hare âsiler dağıtıldı. Bu isyanı tahrik met Paşaya bırakıp acele üç bin süvari ile edenlerin Arnavut Koca Sinan Paşa ile İstanbul'a doğru yola çıktı. Sinan Paşa Ceneviz mühtedisi Cağalazade Sinan Pa­ Şam askerlerine "Ferhat Paşanın başı şa Jcafadarları olduğu Padişaha arz edil­ benim, malı sizindir" demiş ve hazine­ di. Sinan Paşa hakkında, gözlerine mil sini yağma ettirmiştir. Ferhat Paşa Istı- çekiHp Karahisara nefy edilmesi ve sair­ ranca dağlarına doğru yol aldı ve İstan­ lerinin de haklarından gelinmesi için bul surları dışında Litrozda bulunan çift­ ferman sudu retmiş ise de padişahı bu liğine Zilhicce gurresinde vardı. Bu ara­ mil meselesinden vaz geçirdiler. Sinan da çiftlikde oturması için hattı şerif çık­ Paşa Malkaraya, Cağalazade Karahisa­ tı. Fakat çok geçmeden Bostancıbaşı çift­ ra ve bâisi fitnedir diye Siyavuş Paşa liği bastı ve Ferhad paşayı alıp Yedikule- Konyaya sürüldü. de hapsetti.

Ferhat Paşa Şabanın onyedinci gü­ Sinan Paşa Veziriazam olduktan son­ nü İstanbul'dan çıktı, Davut Paşada ordu ra Ferhat Paşanın öldürülmesi için uğ­ kurdu. Geceleyin askerler Paşa çadırı­ raşmaya başladı, baştanbaşa yalan olan nın tuğlarından birini yerinden çıkarıp ucundaki altın topu kırdılar.' Şabanın 8. Naima: Cilt 1 sahife 62. 9. Hammer: 41. kitap 201 sahife. yirmi birinci günü Davutpaşadan hare­ 10. Nâima: Cilt 1, sahife 123. ket ettikden sonra yolun geçtiği yerlerden 11. Hammer: 41. kitap sahife 201. FERHAT PAŞA VE GtZLt KALAN VAKIFLARI 147 iddialarda bulundu. "Eflâk Beyi Mihal Câmi yanmıştır. Ayrıca 1330 Rumî tarih­ ile gizli müttefik ve askerî islâmı idam li Aksaray yangınında da tekrar yanmış hususunda yekdil ve müttehittir deyu ve yeri bu gün arsa haline gelmiştir. Şeyh isnad..." ile küfür ve katline fetva aldı. Mahmudun mezarı camii arsasının içinde 1595 ve 1C04 seferinin beşinci günü bulunmaktadır. I. No.lu plânda Cümi ve Bosnalı ibrahim Paşa Ferhat Paşanın kat­ Mederesesinin vaziyeti görülmektedir. line ait hattı şerifi çıkarttı. Çobanbaşı Süleyman aga Yedikuleye gönderilip ak­ ÇATALCADA FERHAT PAŞA şam ile yatsı arasında Ferhat Paşa boğ- CAMİÎ : duruldu.'^ Ferhat Paşa'nın vakıfı bulunduğu bu Müverrih Nâima bu vak'a karşısın­ Câminin kitâbesi olmadığı gibi başka da "Ferhat Paşanın acem seferlerinde yerdede de inja tarihi bulunamamıştır 3 yaptığı hizmetler .karşısında bu suretle ve 4 No.lu fotoğraflarda görüldüğü mükâfat olundu. Merhum Sultan Murat, üzere güzel bir san'at eseridir. Mimar Si­ merhum paşanın kadrini bilip himaye nan yapmıştır. "Tezkeretül bünyan" da ederdi, lâkin Mehmet han safdil ve sâde "Merhum Ferhat Paşa Ruhiçün" denildi­ derim hile ve hud'a vadilerinde henüz ğine göre Camiin Fert Paşanın ölümün­ anlayışsız olmakla garaza mebni icad den sonra yapılmış olması muhtemeldir. edilen sözlere itimat buyurup ahval böy­ Çatalcada bu vakfa ait hayrat çoktur. le oldu" demek suretile doğruyu açıkla­ maktadır, BOLU'da Ferhat Pasa Camii . FERHAT PAŞANIN Tezkeretül bünyan'a göre bu Camii VAKIFLARI : Mimar Sinan yapmıştır.

Şeyh Ferhat Camii : Ferhat Paşanın gizli \alan t/a\tfları Ferhat Paşa'nın İstanbul'da yaptırdı­ Ferhat Paşanın Şehzadebaşı ile Lâ­ ğı vakıfların ilki "Şeyh Ferhat" ve "Mu­ leli arasında bulunan vakıfları etra­ salla" adlarını taşıyan camidir. Kumkapı- fındaki eski eserler 2 No.lu plânda sıra- da Musalla semtinde yapılmış olan bu ca­ sile şu şekilde gösterilebilir: mii Ihtifalci Ziya Bey "İstanbul ve Bo­ Kalenderhane Camii meydanında ğaziçi" adlı eserinde "Musalla medrese­ Hasan ağa medresesi (1), su.terazisi (2), si" olarak kayıt ediyor. Tezkeretül bün- Istanbulun işgaH sırasında düşmanların, yana göre Mimarı, Sinandır. içinde TürJc yiğitlerini öldürdükleri ka- Mabedin yanındaki Darülhadis ve rakolhane (3), Sağ köşede Letafet apart­ mektep (1106) 1694 tarihinde ölen Rei- manı (4), solunda Tulumbacılar kârha- sülküttap Mustafa efendinin hayratıdır. nesi (5), karşısında Yeniçeri furunu (6), Bu Camiin Şeyh Ferhat adile yad,edilişi onun karşısında Acemi Oğlanları Camii şöyle olmuştur. Ferhat Paşanın gördüğü (FATiH) (7), yanında Acemi Oğlanları bir rüyayı Şeyh Mahmut adında birisi hamamı (8), arkasında Acemi Oğlanları tabir ederek kendilerinin Veziriâzam ve Kışlası (9), Balaban ağa camii (10), aşa­ Sultana damat olacağını söylemiş ve söy­ ğıda Fevzipaşa caddesi ve Lâleli Camiin­ ledikleri olunca Paşa da Şeyh Mahmut den yukarı Molla Kestel Camii (11), için bu câmii yaptırmıştır. Fakat yanlış karşısında Çukur Çeşme (12) ve yakı­ olarak mabet "Şeyh Ferhat Câmii" adını nında Ferhat Paşa sarayı (13), Fevziye almıştır.

1781 - 1196 Ramazanının 13 cü gece­ 12. Naima: Cilt 1, sahife 68. si Cibali tarafından gelen bir yangında fırsat buldukça temas edilmekte ise de bun- 148 FAZIL AYANOĞLU caddesinin köşesinde Osman baba Tür­ FERHAT PAŞA TÜRBESI : besi (14), yanında kışla kapısı ve 61 inci solaklar bölüğü yer almaktadır (15). Fer­ Ferhat Paşa Türbesi Eyyüp Kazası­ hat paşa vakfiyesinde gösterilen yazılı va­ na zinet veren eserlerdendir. Revakh ant­ kıflar sırasile şu vaziyeti almaktadır: resi, sülüs yazılı kitâbesi, Zengin istalak- titli kornişleri ve içli dışlı müzeyyen A — Altmış bab oda pencereleri yüksek eserlerdendir. Kubbe­ B — Kahvehane, sinin "EsmaüIhüsna" yazıh mala kârı ka C — Buzhane lem işlerinin emsali nadir bulunur. Pen­ D — Yağhane cere üstündeki yazılar ve Ferhat Paşanın E — Kireçhane torunlarına ait küçük, küçük mermer F — Han ve 13 dükkân sandukalar örnek olacak san'at eserleri­ G — Medrese ve 12 oda dir. H — At değirmeni î — Ekmekçi fırını TÜRBESININ KAPI Devlet ve millete bu kadar büyük KITABESI : ; hizmetler yapmış, fazilet ve namusunun kurbanı olmuş, bu büyük devlet adamı­ Rihlet etti dâri ukbayı bakaya jadıman Sadrı azam Fâtiht Mülk! Acem cennet- nın yaptığı vakıfların zamanla ne hale mekân geldiğini biraz tetkik edelim. İki gez serdar olup İrana Turan fethine Suruhi serler başına tenk oldu ŞIraz (A) ile (E) harfine kadar adlarını İsfahan yazdığımız altmış oda, kahvehane, buz­ Fethedip nice vilâyet yaptı nice fcal'alar hane, yağhane ve kireçhancnin üzerlerin­ özi ve göri ImasU gence ve mülkü revan de bugün ev, apartman ve mağazalar var­ Re'yi sayible adüvden aldı ahir intikam Mat olup jahi acem bin özürle dedi aman dır. (F) harfinde işaret ettiğimiz han ile Akibet şehzadesin aldı satâhü sulhlie 13 dükkânın ve on iki odali medresenin Düjment dini bu üslub üzere kıldı bi nijan üzerinde harikzedegân apartmanları var­ Eyledi dinî mübia uğruna çok cehdü-gaza Oldu fethi hajredek âlemde mezkurUllisan dır. (H) ve (î) harflerile gösterilen at (KIrık) eylemek kıldı naslb değirmeni ve ekmekçi fırınınma gelince, Enbtyav ü evliyaya kalmadı çUn bu cihan bu binaların bulunduğu saha 187 yıl son­ Tenkimu ilhamile ilmt dedi tarihini ra kısmen Lâleli Camii arazisine kalb Eyledi Ferhat Paşa Adn-i âlide mekân edilmiştir. 1004 OSMANLı DEVRINDE ANADOLU CAMILERINDE RESTORASYON FAALIYETLERI

MUZAFFER ERDOĞAN

GİRİŞ rinde Anadolu'da anıtsal özellikle hiç bir me- bâninin yapılmadığı anlamına gelmemesi de Türk î'mar Tarihi'nde in§âî hareketler ka­ îcab eder. Filhakika başta Osmanlı hüküm­ dar restorasyon faaliyetlerinin de üzerinde darından bazıları olmak üzere hânedana men- önemle durulması îcab eden mes'elelerden bi­ sub bir çok kimseler ve bu arada bir takım risi olduğunu söylemeye hâcet yoktur. Şimdi­ vezirler, beyler, ağalar, zenginler ve sâirenin ye kadar muhtelif devirlere ârd Türk âbide­ de âbidevî mahiyette bu yolda faaliyet ibraz lerinin binaî ve inşâî durumları üzerinde bir ettiklerini unutmamak gerekir. Biz burada hayli araştırma mahsûlleri vücuda getirildi­ Anadolu'daki Osmanlı âbidelerinin yapılışından ği halde bunların san'atça ta'mirleri hakkın­ ziyâde tecdid, ta'mir ve muhafazaları üzerin­ da kâfi derecede inceleme ürünleri meydana de durmak istiyoruz. Bu tecdid ve muhafaza getirilmediği görülmektedir. Her ne kadar şe­ işlerinin bugünkü anladığımız mâ'nâda, yâ'ni hir, kasaba ve hattâ köylerimize dair hazırla­ (san'atça Ta'mir) şeklinde olup olmadığı mes'- nan bazı monografyalarda buralarda bulunan elesi henüz bütün vüzühiyle tebellür etmiş sa­ câmi, han, hamam, köprü ve şâire gibi çeşid- yılamaz. Elde suretleri mevcud olan belgele­ li eski Türk anıtlarının dolayisiyle ta'mirleri­ rin sayısı zamanla arttıkça ileride belki bu ne fırsat buldukça temas edilmekte ise de bun­ yolda kesin sonuçlara erişmek imkân dahili­ lar bizim bugünkü ihtiyaçlarımıza kâfi dere­ ne girebilecektir. Fakat bugünkü araştırma­ cede cevab vermekten bir hayli uzak bulun­ larımız bize bunun ancak bir (ta'mir) şekli- maktadır. Biz karşılaştığımız bu yokluk kar­ lanmız bize bunun ancak bir (ta'mir) şeklin­ şısında âbidelerimizin tarihî devirler zarfmda de olduğu kaatini vermiş bulunmaktadır. Bun­ ki restorasyon faaliyetlerinin de ihmâli asla dan dolayıdır ki, yazımızın umumî serlevha­ câiz olmadığına inanıyor ve bu inançla bu sını (Restorasyon Faaliyetleri) şeklinde tes- yolda nâtemam sayılması gereken ufak bir ör­ bit ettiğimiz halde fasıl başlıklarını hep (ta'­ nek vermek istiyoruz. mir hareketleri) ibaresi etrafında teksif et­ Bütün uluslarda olduğu gibi Türklerde de mek zorunda kalıyoruz. Böylelikle ileride biz­ tavattun ettikleri bütün ülke ve beldelerde ve den sonra bu yolda yapılacak incelemeler için bilhassa Anadolu'da tabiî ve beşerî bir takım de müsaid bir zemin hazırlamış olduğumuz âfetler sonunda harabiye yüz tutan eski ve yeni kanaatindeyiz. bir çok mebân-i muhtelife ve âbidat-ı müte- (Osmanlı devrinde Anadolu câmilerinde addideyi ta'mir ve ihya etmekten de kendi­ restorasyon faaliyetleri) genel başlığını taşı­ lerini men'edememişlerdir. Bunun biz Anado­ yan bu yazımızın esasını, henüz hiç bir yer­ lu'daki izlerini Selçuklarda, bunların inkırazın­ de yayınlanmamış tarihî belgeler teşkil et­ dan sonra teşekkül eden muhtelif Türk bey­ mektedir. Bugün mikdar itibariyle (120) ye liklerinde ve bilhassa müteakib zamanlardaki yaklaşmış bulunan bu vesikalarda şüphesiz devrelerde oldukça mebzûl bir şekilde gör­ bütün Anadolu câmilerinin ta'mirlerini aym mekteyiz. Bunlardan evvelkiler daha ziyade zamanda bir arada bulup görmek imkânsız­ mebâniyi doğrudan doğruya bina ve inşa et­ dır. Bunlar arasında kendileri mevcud oldu­ meye önem vermişler, sonuncular ise harab ğu halde ta'mirlerine âid belgelerine henüz olanları ta'mire ve mevcud olanları ise koru­ rastlayamadıgımız pek çok Anadolu câmii bu­ maya daha fazla ihtimam göstermişlerdir. İş­ lunduğu muhakkaktır. Zamanla bu yolda ya­ te Osmanlı idaresinde Anadolu î'mar bakımın­ pılacak tetkikler ilerledikçe bu boşlukta ken­ dan bu iki esas üzerinde daha ziyade gelişen diliğinden kapanmış olacaktır. Bu münâsebet­ bir durum ve yön arzetmektedir. Başka bir le yazımızın sonuna kronolojk bir şekilde ilâ­ ta'bir ile bu devrede âbidevî mâ'nâda mebâ- ve ettiğimiz bu belgelerde, Anadolu câmilerin­ ninin inşasımda ziyâde evvelce yapılmış olan­ de müşahede edilen ta'mir hareketlerinden ları tecdid, ihya ve muhafaza yolu tercih edil­ başka, şehir ve kasabalarımızın tarihlerine miş görülmektedir. Fakat bunun Osmanlı dev­ ışık tutan, Türk mimarlık tarihinin ve bilhas- İSO MUZAFFER ERDOĞAN

sa Türk vakıflar tarihi'nin karanlıkta kalan bir dakat gösterildiği söylenebilir. Bu cümleden çok hususlarını aydınlatan bir takım bâkir bil­ olmak üzere Alaşehir'de Şeyh Sinan câmii, giler göze çarptığını da bilhassa işâret etmek Küre'de Hoca Şemsüddin Câmii, Kastamonu'­ yerinde olur. da Nasrullah Câmi, Tokatta Takkeciler Câmii, zikredilmesi gerekir. I Umumiyetle Anadolu câmileri, Orta ve yo- ni çağ devrelerine göre bir dereceye kadar ANADOLU CAMİLERİNİN İNŞAİ kaba bir tasnife tâbi' tutulabilir. Buna göre ÖZELLİKLERİNE GENEL BİR BAKIŞ ortaçağda Anadolu câmilerinin ilk şekli pâye­ li; ikincisi ahşab istinadlı, üçüncüsü tek kub­ Asırlardanbcri müslüman Türk milletinin beli, dördüncüsü (T) biçimli, beşincisi dört en büyük ve en eski bir temeçküz ve tavat­ istinadlı, altıncısı bunların haricinde kalan tun mahali olmuş olan Anadolu, bir çok ba­ tipler diye altı gurupta ve yeni çağda ise in­ kımlardan üzerinde önemle durulması icftb tikal devri, Sinan ve muakkibleri devri ve eden bir durum arzetmektedir. Yeraltı ve yer­ yabancı tesirler devri diye üç üslûb devresin­ üstü servetleri ile başlı başına işlenmemiş bir de guruplandırmak bir dereceye kadar müm­ hazine değerinde olan bu aziz yurd toprak­ kün olabilir. Fakat itibarî olarak tasarlanan larının en önemli ihtiyacı, hiç şüphesiz, insan bu sınıflandırma hususları tam bir kat'iyetle bilgi ve emeğinin burada tam mâ'nâsiyle yer söyleyecek durumda olmadığımızı da açıkça alıp kök salmasıdır. Çeşidli turistik bölgele­ itiraf etmek îcab eder. riyle başlı başına bir âlem olan Anadolu; es­ ki' Türk anıdları bakımından da emsalsiz bir özelliği temsil etmektedir. Bu bakımdan bu­ II rada dinî mimariyi karakterize eden câmiler; ANADOLU CAMİLERİNİN TA'MİRLERİ tarihî ve cogrâfî durum ve keyfiyetleriyle, İn­ şaat plân ve malzemeleriyle, mimarî teşek­ Osmanlı devrinde Anadolu câmilerinin in­ kül ve tavazzu tarzlariyle birbirinden çok fark­ şaî özellikleri hakkında görüşlerimizi kısaca lı bulunan büyük bir tenevvü' arzetmektedir. işâret ettikten sonra bir parça da bunların Bundan dolayı mezkûr câmileri muayyen gu­ muhtelif vesilerie geçirdikleri ta'mirlerine te­ ruplar halinde bir arada toplayarak kesin bir mas etmek gerekir. Böyle bir onarma işine şekilde sınıflandırmak işi, şimdilik çok erken girişirken çalışmalarımıza dayanak olarak ya­ sayılan bir keyfiyet olur. İstanbul câmileri yınlanmamış tarihî vesikaları almayı ve bun­ için evvelce yapılan guruplandırma, daha doğ­ lardan çıkarabildiğimiz neticeleri sunmayı rusu sınıflandırma işini Anadolu câmileri için prensip itibariyle doğru buluyoruz. Her ne ka şimdilik tam bir kat'iyetle yapabilecek durum­ dar bu otantikk belgeler Anadolu'nun en üc­ da değiliz. Ancak konumuzu teşkil eden ta'mir ra köy ve kasablarına varıncaya kadar âde­ işlerinin Osmanlı idaresi zamanındaki ahval ta serpilmiş vaziyette olan bu câmilerin cüm­ ve şartlarını mümkün mertebe kavrayabilmek lesini tamamiyle içerisine alabilmekten uzak için bir parça olsun bunların inşaî özellikleri­ bulunuyorsa da yine önemli bir bölümünü çev­ ne kısaca temas etmek gerekiri Bilindiği ü^ resi arasına katabilmektedir. Bu itibarla bu re dini mimariyi karakterize eden câmiler, eksik kadro ve hüviyeti ile bile ta'mir işleri­ mescid ve medreselerle birlikte belli başlı ne dâir ileride yapılacak tetkikler için bir müslüman ülkelerinin bazı özelliklerini göste­ rehber olabileceğini ve bu yolda kendisini ta'- recek şekilde gelişmiş bulnmaktadır. Cogrâfî kib edeceklere nâtemam bir örnek teşkil ede­ ^bakımdan Arab âlemi ile yakın teması olan bileceğini tahmin etmekten kendimizi me'ede- güney doğu Anadolu'da bu bakımdan Emevi miyoruz. Yazımızın sonuna ilâve edip neşrin­ an'anesine bağlı kalınmakla beraber, Selçuk­ de fayda gördüğümüz yüzyirmiye yaklaşan bu luların getirdikleri yeniliklerin de ihmal edil­ tarihî belgelerde sık sık görüldüğü üzere mez­ mediğini söylemek gerekir. Bundan başka kûr câmilerin ta'mirlerine genellikle (hara- Anadolu'da 1071 tarihinden sonra yapılan ilk biyet) sebeb olmuş, bu ise zelzele-i azîme, câmilerin pâyeli olduğu görülmektedir. Ancak ihrak-ı azîm, şiddet i rüzgâr, kesret-i emtar, gerek iklim şartları, gerekse Türklerin yeni şiddet i şıta, istilâm Kefere gibi tabiî ve be­ san'at özelliklerini araştırmaları sebebi ile bu şerî âfetler yüzünden vücud bulmuştur. Yal­ basit örnek sür'atle değişerek gelişmiş bulun­ nız burada önemli bir noktayı işâret etmek maktadır. Ondördüncü asırda Anadolu'da çok yerinde olacaktır; Osmanlı devrinde Anadolu pâyeli câmilerin muhtelif şekillerde inşa edil­ câmilerinde gördüğümüz bu ta'mir hususla­ diğini söylemek gerekir. Ermenek, , Ti- rını bugünkü modem anlamdaki restorasyon i"e, Ereğli Ulu - câmileriyle Gaferyad câmii, faaliyetlerine tıpatıp benzetmek veya bunun­ Antalya'da Yivli-Minare ve Manisa, Sinop ve la mukayese etmek şimdilik çok erken sayı­ Milâs Ulu - câmileri bunun karakteristik mi­ lan bir keyfiyet teşkil edeceği kanaatindeyiz. sallerini teşkil ederler. Yeni çağa tekabül eden İleride arşivlerimizin modern bir sistem ve gö­ devirlerde, Anadolu câmilerinde çok kubbeli rüşle tanzim ve tasnifleri tamamlandıktan son­ ve içi pâyeli uîu-câmii örneğine kısmen sa­ ra böyle bir mimarî etüdün vücud bulması OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERt 151

belki mümkün olabilecektir. Bu sebebten ma­ enkazı kalmış bulunmaktadır. Kasabanın es­ kalemizin başlığı restorasyon faaliyetleri sek­ ki Phlomelium yerinde kurulduğu muhakkak­ linde tesbit ettiğimiz halde, münderecatı da­ tır. Bilindiği üzere burası Frikya ile Kapa- ha ziyâde ta'mirat hamleleri halinde gözden dokya arasındaki işlek yol üzerinde bir konak geçirmek zaruretini duymuş bulunuyoruz. Bu yeri olan küçük bir şehirdi. Şehir, Selçuklu­ hamleler ise belli başlı Anadolu şehir ve ka lardan sonra Akşehir'in siyasî hâkimleri ola­ sabalarının tarihî atmosferi ile birlikte göz­ rak Eşref oğullan ile Hamid ve Karaman den geçirilmeye mümkin mertebe gayret edil­ oğullarını görmekteyiz. Nihayet bir sürü ug miştir. raşmalardan sonra Yıldırım Bayezid tarafın­ *** dan Osmanlı toprakları miyanına ilhak edil­ miştir. Adını koyu renkli ve sathı tamamiyle çıp­ lak bir trakit kayası zirvesinde bulunan hisa- Akşehir islâmî eski eser bakımından bü­ rm harabesinden alan Afyon, çevresindeki ova yük bir zenginlik arzeder. Halen mevcud câ­ ile birlikte çok eski bir devirden beri insan­ mii ve mescidler arasında İplikçi câmii, Gü- lar tarafından iskân mahalli olarak seçilmiş­ dük-Minare câmii, Hasan Paşa câmii ima­ tir. Bundan başka coğrâfî durumu itibariy­ ret câmii ve Ulu câmii ile Altmkalem, le Anadolu'nun en önemli münakale merkez­ Çınaraltı, • Damh, Eski Kale, Ferruhşah lerinden sayılabilir. Bilindiği üzere bugün dört (Mahmud Hayran), Cevher İmre .Kalay­ demiryolu burada birleşmiş bulunmaktadır. cı, Kemerli, Kızılca, Kileci, Küçük Aya- Civarında ötedenberi geniş ölçüde haşhaş zi­ sofya, Tahta kale, Tellioğlu ve Yazıcı mes- raatı yapılmaktadır. Selçuk vezirlerinden Sa­ cidleri bulunmaktadır. Medreseler, hamamlar, hib Ata Fahrüddin Ali, Karamanh ve Moğol tekkeler, türbeler, mezarlıklar ve şâire ise ay­ tecavüzlerinden kurtulmak için hazinesi ile bir­ rıca incelenmeye değer eski eserler arasın­ likte buraya sığınmıştı. XIIL ncü asırda bu­ dadır. Karaman vali ve Akşehir kadısına hi rasının Germiyenogullarının eline geçtiği bi­ taben yazılan (1190) tarihli bir hüküm sure­ linmektedir. 832 (M: 1428) yılmda Afyon böl tinde Akşehir'deki Hasan Paşa câmiinin mü­ gesi, bütün Germiyan toprakları ile birlikte tevellisi olan Hacı Abdullah Efendi tarafın­ kesin olarak Osmanlı ülkesine ilhak edilmiş­ dan mezkûr tarihlerde ta'miratına teşebbüs tir. Bir aralık Hersek-zâde Ahmed Paşa ta­ edildiği anlaşılmaktadır (Karaman Ahk. Şky. rafından Mısırhlara karşı sefer üssü hizmetini Df. Bşb. Arş. No: 13, s. 329). Sırası gelmiş­ gördü. Osmanlı hâkimiyeti altında Anadolu ken Akşehir'e bağlı Azari köyü câmiine te­ eyâletine bağlı sancaklardan birine merkez ol­ mas etmek yerinde olacaktır. Karaman bey- du. 1833 senesinde Afyon'un Mısırlı İbrahim lerbeyisine ve Akşehir kadısına hitaben ya­ Paşa kuvvetleri tarafından işgal edildiği gö­ zılan bir hüküm suretinde takriben Hicri 1126 rülmektedir. Cumhuriyet devrinde Afyon bü­ tarihlerine doğru Azari sakinlerinden Hacı Hü­ yük î'mar hareketlerine sahne oldu. Bu ara­ seyin adında bir kimse bu câmiin harem du­ da Gedik Ahmet Paşa'nm 878 (M: 1578-1574) varını yıkıp taşlarını da kendi. evinin inşaa- gribinde yaptırdığı câmii ile müteaddid eski sında kullanmış olduğu zikredilmektedir. Bu âbideler ta'mir edildi. Şehirde mevcûd câmi', münasebetle câmiin mütevellisi tarafından medrese, tekke, hamam ve şâire Selçuklu, resmt makamlara baş vurulduğu ve olayın Germiyanlı ve Osmanlı devirlerinden kalma­ önüne geçilmek istendiği görülmektedir (Um. dır. Bunlar arasında Ulu-câmi' ile Gedik Ah­ Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 64, s. 383). med Paşa külliyesi, Mısrî ve Otpazarı câmii en önemli olanlarıdır: Karahisarısahib Paşa'- »% sına hitaben yazılan 1115 H: tarihli bir vesi­ Manisa'ya bağlı bir kaza merkezi olan kada Gedik Ahmed Paşa'nın câmii, bu tari Alaşehir'in milâddan evvel ikinci asırda Ber­ he tekaddüm eden yıllarda harabiyete yüz tut­ gama kralı Attalos I. tarafından kurulduğu tuğunu ve mütevelli vekili tarafından keşif ve bilinmektedir. Bizanslılar zamanında surlarla ta'mir ettirildiği görülmektedir. Bu esnada ke- çevrilen bu beldeyi, Osmanlı padişahı Yıldı­ şifnâme ile ta'mirat masrafları arasında bir rım Bayezid 1391 senesinde fethetmiştir. Yıl ayrılık husul bulduğuna şahid oluyoruz (Um. dirim Bayezid Alaşehr'i aldıktan sonra ora­ Şk. Ahk. Df. Baş. Arş. No: 39, s. 816). Afyon'­ da câmii, medrese, hamam ve diğer bazı bi­ da Kıle-zâde Süleyman Çavuş tarafmdan bi­ nalar yaptırmış ve belde hâsılatının bir kıs­ na edilen Otpazarı câmii de mütevUlisi tara­ mını bu hayratın lüzumlu masraflarına tahsis fından hjr ta'p^ire t^^jî tutulmuş ve by onar­ etmiştir. Başbakanlık Arşivi.nde bulunan bir ma esnasında Mendilci oğlu Ahmed admda bir belgede (Um'. Şk. Ahk. Bşb. Arş. No:' 84, s. şahsın fuzuli müdahelesi ile karşılaşmıştı (Um. 146). Alaşehir'de kâin Yıldırım Bayezid câmii Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 54, s. 587). ile medresesi ve hamamının mezkûr vakıf mü­ tevellisi tarafından ta'mir edildiğine temas ' *** edilmektedir. (1131) tarihli olub, Alaşehir ka­ Konya iline bağlı bir kaza merkezi olan dısına hitaben yazılan bu vesikadan Yıldırım Akşehir'de ilk çağlara âid ancak bazı duvar Bayezid evkafının mezkûr tarihte Sarayı Ce- 152 MUZAFFER ERDOĞAN

did-i Amire ağası Mustafa Ağa nezaretinde ney noktasını Ma'muriye kalesi civarında bu­ bulunuyordu. lunan Anamur burnu teşkil eder. Eski çağda dağlık Kilikya'nm bir liman şehri olan bugün­ A kü Anamur'un yanında eski Anamur, tarihi Strabon'un doğum yeri olan Amasya'nın bakımdan özel bir önem kazanmıştır. Ancak çok eski bir tarihte kurulduğunu muhakkak Roma İmparatoru Caligul'la tarafından bütün ad etmelidir. Pontüs krallarının hükümet mer­ Kilikya sahilleri Kommagene kralı Antiokkos kezi olduğunu bildiğimiz bu belde, bir aralık IV. e verilince Anamur'da onun idaresine geç Bizans'ın en ünlü kalelerinden birisi olmuştu. iniştir. Daha sonraları Anamur. İzorya'ya ka­ Bu sırada Jüstinyanüs tarafından âbideleri de tılmıştır. Bugün eski Anamur'da antik devir­ onarılmıştı. Pontüs havalisinin Türkler tara? den kalma düzensiz taşlardan yapılmış ve iyi fmdan işgal tarihi hakkında esaslı bilgi mev- korunmuş surlar vardır. Kalenin ikinci bir cud değildir. Bununla beraber Amasya'nın dış suru da dogu-batı istikâmetinden denize Melik Danişmend Gazi tarafından muhasara inmektedir. Her iki surun çevirdiği alanda bir ve zaptedildiği söylenebilir. Müteakiben Sel- tiyatro, bir odeion ve ne olduğu pek anlaşı­ çukUere, Eretna oğullarına ve nihayet Osman­ lamayan üçüncü bir yapı bulunmaktadır. Bun­ lılara geçmiştir. Osmanlı hâkimiyeti devrinde dan başka şehir sahasında bir su kemeri ile padişahlar ve şehzadeler şehire özel bir ilgi özel yapı harabeleri görülmektedir. Şehir sur­ göstermişlerdir. Selçuklular zamamndanberi larının dışında yükselen geniş nekropolde çok bir ilim merkezi olan Amasya, Osmanlı şeh iyi korunmuş, birbirinin yanında bir çok me­ zadlerine karargâh olduktan sonra daha faz­ zarlar bulunmaktadır. Burada islâm! devre âid la önem kazanmış ve Anadolu'nun beş büyük olmak üzere Çarşı câmii ve Akmescid ile Ma'­ kültür merkezinden biri olmuştur. muriye kalesi dahilinde bir Sslçuklu eseri ola­ rak Alâüddin câmii vardır. Başbakanlık Arşi­ Amasya'da muhtelif devirlere âid âsâr ve vinde rastlanılan bazı kayıdlarda Ma'muriye mebâniye kısmen rastlamak mümkindir. Hel- kalesinde 973 yılı başlarında bina olunan bir lenistik devirden kalma kalesi; evvelâ Bizans­ câmiin inşa safhaları ile Konya'da bu esna­ lılar, bilâhere Selçuklu ve Osmanlılar tara­ da temin edilen camcı ve demirci hususları fından ta'dil olunmuştur. Bugün metruk bir göze çarpmaktadır (Ahk. Df. Mİ. Df. Ts. No: halde bulunan Burmalı Minare câmii ile Amas­ 2775, s. 70, 74, 77 ve 160). Bu belgelerde câ­ ya valisi Seyfüddin Turumtay tarammdan in­ miin tasrih edilmemekle beraber bunun Alâ­ şa edilen Gök Medrese câmii, Selçuklu dev­ üddin câmii olması hatıra gelmektedir. rinden kalmadır. Osmanlılar devrinden kalma câmiler miyanmda Bayezid Paşa câmii 812 (1419), Yörgiç Paşa câmii 834 (1430), Sultan *** Bayezid câmii 891 (1486), Mehmed Paşa câ­ Anadolu'nun en kadim beldelerinden biri mii 891 (1486) ile Pazar câmii bulunmakta­ si olan Ankara, tarih boyunca çeşidli medeni­ dır. Bunlardan Sultan Bayezid câmii ile Meh­ yetlere sahne olmuş bulunmaktadır. Burası med Paşa ve Pir llyas câmileri 1939 senesin­ Orhan Gazi devrinde Süleyman Paşa tarafın­ deki zelzelede büyük hasara uğramıştır. Amas­ dan Osmanlı ülkesine ilhak edildiği anlaşılmak­ ya kadısına hitaben yazılan 1091 H. tarihli bir tadır. Selçuklu ve Osmanlı devirleri arasın­ belgeden öğrenildiğine göre, burada bulunan da bir de Ahiler şehir cumhuriyeti devri ol­ . Sultan Bayezid câmii daha evvelce de bir dep­ duğu söylenebilir. Köklerini bir zamanlar Bag- rem sonunda harab olmuş ve badehu mütevel­ dad'da inkişaf etmiş olan fütüvvet tarikatine lisi bulunan Ahmed tarafından yeniden ta'mir bağlamış olması muhtemel olan Ahilerin. Ana­ olunmuştur. Neticenin keşfi için İstanbul'dan dolu'ya geldikten sonra sınaî ve ticarî rol oy­ Hassa baş mimarı İsmail Ağa yönünden iti­ nadıkları görülmektedir. Ankara Ahi reisleri madı haiz bir mimar halifesi gönderilmiştir arasında en meşhurları Hüsameddin ile oğlu (Um. §k. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 9, s. 12). Şerefeddin bulunmaktadır. Bugün Ankara'da A bir hayli câıııii ve mescid vardır. Gerek Sel­ çuklu, gerekse Osmanlı devrine âid Adkara İçel vilâyetine bağlı olan bir kaza merke­ câmiileri, hükümdar eseri olmayıp ferdler, bil­ zi olan Anamur, civarındaki bir kaleye istina­ hassa Ahiler, sonra Osmanlı vezirleri tarafın­ den (Ma'muriye) ismiyle de ma'ruf bulun­ dan yaptırılmıştır. Hepsi de orta veya küçük maktadır. Deniz kenarında olan bu kale için­ mikyastadırlar. Ekserisinin inşaasmda kadim de harab bir câmii ile Hüseyin Gazi adlı bir mebâniye âid malzeme kullanılmıştır. Bir çok­ zatın mezarı mevcuddur. Kadım devirlerde An- larının üst kısımları ile minareleri yeşil ve­ morium ünvanıyla tanınmıştı. Bu kazanın ara­ ya kırmızı tuğladan olub, üzerleri ikisi hariç zisi kuzey batıdan güneye doğru uzanan bir kiremitli dam ile örtülmüştür. Ankara şehri dağın eteklerinden terekküb eylemektedir. Bu 1073 te müslümanlar eline geçmiş olmakla be dağdan bir çok nehirler akarak Akdeniz'e dö­ raber, burada XI. nci ve hattâ XII. nci asra külür. Arazinin alçak yerleri meskûn ve dağla­ âid bir câmii bilinmiyor. En eski câmiin hisar rı ormanlıktır. Anadolu yarım adasının en gü­ içinde, şimdi Alâüddin câmii adı verilen ma'- OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 153

bedin yerinde olduğu sanılmaktadır. Ankara gird harbini ta'kib eden yıllarda Türkler ta câmiilerinin en büyüğü ve belki de en fazla rafından ele geçirilen Aydın, Birinci Haçlı Mu- dikkate değer olanı Arslaniıâne câmii'dir. Ahi hurebesinden sonra tekrar Bizanslılara geç­ Şerefeddin camii olarak adlandırılan bu ma'- miş, fakat ikinci Kıhnç Arslan zamanın Sel­ bedin 1290 tarihli mihrabı; çini mozayik ve çuklu ülkesine muvakkaten ilhak olunmuştur. alçı kabartma olarak tezyin edilmiştir. Hâ­ Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Emirüsse- kim renkler firuze ve mor patlicandır. Dışarı­ vahil Emir Menteşe tarafından kesin olarak ya doğru bir çini, bir alçı olarak dört şeridin Bizans'tan anılmıştır. Bir müddet bunun da­ sıralandığı görülür. Şorba kadısına ve Ankara madı olan Sasa Bey hakimiyeti altında kal­ mütesellimine hitaben yazılan bir hüküm su- dıktan sonra Aydın oğullarına intikal eylemiş •retinde (Um. Şk. Ahk. D.f Bşb. Arş. No: 18. tir. Nihayet Aydm, ikinci Sultan Murad tara­ s. 105). Ankara'daki Ahi Şerefeddin câmii ile fından Osmanlı topraklan arasına katılarak imaret ve hanının ta'mirine temas edilmekte Anadolu eyaletine bağlı bir sancak merkezi olduğu gibi Ankara nâibine yazılan başka bir olmuştur (1426). Ondokuzuncu asır başlarında hükümde de mezkûr câmii mütevellisinin mal-i ise Karaosman oğullan eline geçmiştir. Bir vakıftan aldığı para ile ta'mirden kaçındığı müddet ise Yunan işgali altında kalan Ay­ görülmektedir (Um. Şk. Ahlî. Df. Bşb. Arş. dın, Anadolu'nun önemli bir kültür merkezi No: 39, s. 920). Eski Ankara câmiilerinden olarak tanınmaktadır. Sultanhisarı kazası nâ­ Kızılbey câmii, bugün mevcud değildir. Os­ ibine hitaben yazılan 1177 tarihli bir belgeye manlı devrinin ilk safhasında yapılan câmii- Anadolu'nun önemli kültür merkezlerinden bi­ lerin bir çoğu ve ezcümle Hacı Elvan ve imâ- risi olan Aydın şehri ile ilgili olması dolayi­ ret câmiileri Selçuklu izlerini az çok taşıdığı siyle burada kısaca temas etmek yerinde ola­ görülmektedir. Hacı Bayram câmii XIV. ncü caktır. Bu vesikada Sultanhisarı kazasına tâ­ asır ortasında Ankara civarında dünyaya ge­ bi' Dere köyünde bulunan Hacı Bayram câmii- len Hacı Bayram-ı Veli adına inşa edilmiş nin onanmıyle ilgili bazı hususlar göze çarp­ ve muhtemelen Mimar Sinan tarafından son­ maktadır (Anadolu Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 42, raları ta'mir olunmuştur. Yeni Câmii veya s. 185). Kurşunlu Câmii adı verilen Ceııabî Ahmed Pa­ şa câmii, Mimar Sinan tarafından yapılmış *** olup, Ankara'daki Osmanlı devri eserlerinin en mükemmel bir örneğini teşkil etmektedir. Eski Karasi beyliğinin merkezi olan Ba­ lıkesir'in ne zaman ve kimin tarafından ku­ **« rulduğu kat'iyetle bilinmemektedir. Bazı kim­ selerce şehrin Kara İsa Bey tarafından tesi. Milâddan evvel 300 tarihinde Seleukus I. edildiği rivâyet edilmektedir. Balıkesir ismi­ tarafından tesis edilen Antalcya, 921 tarihinde nin muhtemel olarak Palaco Kastro (Eskihi- Yavuz Sultan Selim yönünden Mısır memlûk- sar) adından geldiği de mevcud söylentiler lerinden alınarak Osmanlı devletine ilhak edil­ arasındadır. Bu havalide Selçukluların yeri­ miştir. Daha sonraları Haleb vilâyetine bağlı ne geçen Karasi beyliğinin uzun ömürlü bir bir kaza merkezi oldu. Birinci Dünya Harbi idare kuramadıkları malûmdur. Bu sebebdcn sonunda Fransızlar tarafından işgal edilmiş, bu bölge Orhan Gazi tarafından tamamiyle Ankara andlaşmasıyle Suriye, Fransız manda­ Osmanlı devletine ilhak edilmiş bulunmakta­ sına bırakılmış, 1928 de kurulan müstakil Ha­ dır. Genellikle ziraî bir ticaret merkezi ola­ tay devletinin merkezi olmuştur. Antakya'da rak bilinen Balıkesir'de Osmanlı devrinde Ha­ ondörde yaklaşan câmii var ise de o kadar san Paşa, llyas Paşa, Mustafa Paşa, Hadim önemi haiz sayılmazlar. Bunlar arasında Ulu Ağa ve Halil Ağa hanlariyle Yıldırım, Zağanos câmii ile Ca'fer Ağa ve Habibünneccar câmii­ Paşa ve İbrahim bey câmiileri yapılmış bulun­ leri bir dereceye kadar zikredilebilir. Antak­ maktadır. Balıkesir kadısına hitaben yazılan ya da kâin Câmii Kebir ile Ca'fer Ağa ve Ha­ 985 tarihli bir hüküm suretinden anlaşıldığı­ bibünneccar vakıfları mütevellisi olan Hacı na göre bu havalide mezkûr tarihlerde bir Hasan Efendiye hitaben yazılan 1134 tarihli deprem vukua gelmiş ve Zağanos Paşa câmii- bir hüküm suretinde mezkûr evkafa âid câmii- nin minberi ile direkleri ve kubbeleri çatla­ lerin zamanla harab olması dolayisiyle ona­ mıştı. Keza aynı deprem Yıldırim Han câmii- rımlarına lüzum ve ihtiyaç duyulduğu tesbit ni de bir hayli hasara uğratmıştı. Bu mak­ edilmiş bulunmaktadır (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. satla Hassa mimarlarından Mahmud Halife Arş. No: 89, s. 554). Balıkesir'e gönderilerek onarma iğine girişil­ mişti (Mm. Df, Bşb. Arş. No: 31, s. 280). Bundan başka Balıkesir Paşasiyle nâibine hi­ İlk ve orta çağların Tralleis'i üzerinde ku­ taben yazılan 1126 tarihli bir hüküm suretin­ rulan Aydın şehri Ege bğlgesinin ma'mur bel­ de ise "(Um. "Şk: Ahk-.-Df^ Bşb. Arş. No: 66. delerinden birisi olarak kabul edilmelidir. İs­ s. 90). Balıkesir'de İbrahim Bey tarafından tilâ ve zelzeleler yüzünden Tralleis'ten bugün bina edilen câmiin kura, mezarı ve müsekka- hiç bir eser kalmamış bulunmaktadır. Malaz- fatı olmaması dolayisiyle Zağanos Pâşa evka- 154 MUZAFFER ERDOĞAN fı mütevellisi tarafından bizzat ta'mir edildi­ fı civar köylerden birindeki Hüseyin Çavuş ği kayıd ve tesbit edilmiş bulunmaktadır. câmii'ne tahsisi cihetine gidilmişti (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 98. sh. 231). Tarak- A lıborlu (Safranbolu) da yanarak harab olan Osman Gazi devrinin sonlarına doğru Ko- Gazi Süleyman Paşa câmii ise mütevellisinin nuralp tarafından istilâya uğrayan Bolu'nun, gayreti ve ahalinin yardım ve muavenetleriy- Timur saldırısından sonra Isfendiyar oğulla­ le usulü veçhile ölçülüp biçilerek ortalama ola rının tecavüzüne ma'ruz kaldığı görülmekte rak üç yılda tecdidi mümkin olabilmişti (Um. dir. Çelebi Sultan Mehmed ile İkinci Sultan Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 96. s. 271). Bolu Murad tarafından bunların tardını müteakib nâibi ile voyvodasına hitaben yazılan bir hü­ Bolu'nun müstahkem mevkii durumu sona er­ küm suretinde 1126 yılı ortasına doğru Çağa miş sayılabilir. Eski çağlarda Bolu'oun Ka­ gölünün kuzeyinde Eski Çağa kasabasında radeniz Ereğlisi ile ticarî irtibatı bulunduğu hamamın yan hissesi buradaki Yıldırım Ba­ bilinmektedir. Bu istikâmette eski bir yolun yezid câmii evkafından olduğu anlaşılmakta­ izine hâlâ Bolu ovasının kuzey bölümlerinde dır (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 65, s. rastlanılmaktadır. 339). Bolu'da kadim çağlardan kalma san'at A eserleri pek görülmez. Yıldırım Bayezid dev­ rinde yapılan çifte minareli Eski Yeni câmii Niğde'nin 15 km. güney batısında ve Kı ile Belediye binası civarında bulunan Kadı câ­ zılcasu ırmağı kenarında bulunan Bor kasa­ mii ve Şemsi Paşa'nın imâret mahallesindeki basını, çok kadim devirlerdenberi meskûn bir İmâret câmii, Osmanlılar devrinde Bolu'da ya­ mevkii olarak kabul etmek gerekir. Bugüne pılan başlıca dinî mebâni arasmda bulunmak­ kadar eski adı hakkında kesin bir bilgi edi- tadır. Bunlara Bolu dağının Bolu ovasına in­ nilememiştir. Romalılar zamanında Bor ka­ diği boğazda kâin Karaköy'deki Karaköy câ­ sabasının önemli sayılabilecek medenî faali­ mii ile Bolu'nun cenubunda vâki yekdiğerine yete sahne olduğu ve bu uğurda pek çok üm­ yakın iki ılıcadan büyüğünün yanındaki Ilıca ran izleri gösterdiği söylenebilir. Bizanslılar câmii'ni de ilâve etmek yerinde olur. Bura­ zamanına âid bazı eski kilise bâkiyeleri gö­ da sırası gelmiş iken Timurtaş Paşa zâde rülmektedir. Bor kasabası; en karakteristik Mehmed Bey tarafından Bolu'da bina edilen ümran devresini Karaman oğullan idaresin­ ve umumiyetle tarihî belgelerde (Eski Yeni de iken göstermiştir. Esasen (Bor) ismi de Câmii) adı verilen âbideye temas etmek îcab kasabanın Türk âşiretleri tarafından bina olu­ eder. Evasıt-ı Receb 1102 tarihli olup, Bolu nup ondan evvel esaslı bir ümran faaliyetine nâibine yazılan bir hüküm suretinde bu câmi sahne olmadığını ifade etmektedir. Genel ola­ in 1079 yılında önemli bir deprem sebebi ilo rak suyu ve havası mu'tedil ve lâtif olup îlal- yıkıldığı anlaşılmaktadır. Bunun neticesinde dı ve Kayabaşı mahalleleri ile Cüci, Asmaz Halil ve Ömer adlarını taşıyan mütevellileri ve Okçu köyleri en meşhur mevkilerini teş­ ta'mire girişmişler ve tahminen yirmi bin kıy- kil etmektedir. Bunlara Kızılyer, Bunak. Ça- ye tutan kurşununu satarak bir kısmını kire­ kılbahçe. Manastır. Gümüşlü, Kaledışı. Altı De­ mitten olmak üzere ta'mir etmişlerdir. Bu ta'­ likli taş semtlerini de ilâve edebiliriz. Bor ka mir işi yapılırken mütevellilerin bazı yolsuz sabası dahilinde Selçuklu hükümdarı Sultan hareketlerde bulundukları ve Timurtaş Paşa'- Alâüddin'e âid büyük ve muhteşem bir câmi ya âid bu vakfın mahsullerini zimmetlerine ile Ramazan oğulları devrinde yapılmış Şeyh geçirdikleri anlaşılmaktadır (Um. §k. Ahk. Df. llyas câmii ve Sokullu Mehmed Paşa tarafın­ B^b.. Arş. No: 15. s. 218). dan inşa ettirilmiş olan çarşı içindeki câmii Bolu ile ilgili olmak üzere bir parça da bulunmaktadır. îsa Ağa, Mevlûd Ağa, Kasım Akçaşehir kazası muzafatından Aftondere kö­ Ağa câmii'leri de bunlara ilâve edilebilir. Sul­ yündeki Sultan Orhan câmii ile Seben (Çar- tan Alâeddün câmii'nin 1250 senesi başların­ şanba) kazasına bağlı Abdal karyesindeki Ga­ da harabiyete yüz tutması dolayisiyle Bor aha­ zi Müeyyid câmii'ne, Taraklıborlu'da yanarak lisinin müracaatı ile mevcud bulunan kayıd- harab olan Gazi Süleyman Paşa câmii'ne ve lara bakılmış ve tevliyetinin Seyyid Mehmed Çağa'daki Yıldırım Bayezid câmii'ne temas et­ adında bir şahıs üzerinde olduğu görülmüş­ mek yerinde olacaktır. Bunlardan Aftondere- tü. Durum vakfın evkaf nazırı olan Elhaç deki Sultan Orhan câmii zamanla harab ol­ Mehmed Said'e intikal ettirilmiş, vakfın mür muş ve onarımına vakfın müsaadesi kâfi gel­ saade ve tahammülü olmaması dolayisiyle ge­ mediğinden ta'miri için erbabı vazife de ruk rekli onarım masraflarının Bor ahalisince tes­ be ettirilmesi cihetine gidilmişti (Um. Şk. Ahk. viyesi uygun görülmüştü (Karaman Ahk. Şk. Df. Bşb. Arş. No: 63, s. ^79)^.Seben..kazası-^ Df. Bşb. Arş. No: 34. s. 80). Bu onarma faali­ na tâbi' Abdal :köyiindekı Gazi Müeyyid câmii yetinin geçirdiği merhaleler hakkında ne ya­ ise medrese ile birlikte aynı veçhile harab ol­ zık ki daha fazla bir bilgiye sahib değiliz. Bor muş ve adeta binasından hiç bir eser kalma­ kasabasında bu câmii'den başka bir de So­ mıştı. Bu sebebden mahlûl kalan galle-i vak­ kullu Mehmed Paşa'ya âid câmi de Hicri 1199 OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 155

yılında görülen ta'mire temas etmek lâzımdır. mü, Murad II. câmii bulunmaktadır. Mehmed Sokullu Mehmed Paşa'nm bu câmii sadarete II. zamanında hükümet merkezinin İstanbul'a bağlı evkaftan bulunmakta idi. Uzun zaman- nakli ile şehrin ikinci plânda kaldığı malûm- danberi bir onarma hareketine de şâhid olun­ dür. Sonradan yapılan bir kaç câmii ise Bey mamıştı. Bir aralık mütevellisi bulunan İbra­ ve Paşa'lann eseridir. Daha Murad II. nin him Han-zade Nu'man Efendi tarafından zamanında hükümeti sırasında yapılmış olan ta'miri taahhüd edilmiş ise de buna bir türlü Hamza Bey câmii bu cins eserlerdendir. Bur- başlamak imkânı bulunamamıştı. Biz bu ta'- sa'da Selim III. zamanında esaslı bir ta'mir mirata âid bazı tamamlayıcı bilgileri Bor ka­ gören Emir Sultan câmii ise istisnaî bir özel­ dısına hitaben yazılan bir hüküm suretinde liğe haiz bulunmaktadır. Bursa'da devlet er­ görmekteyiz (Karaman Ahk. Şk. Df. Bgb. Ars- kanı tarafından inşa edilen câmii ve mescidle- No: 19, s. 41). rin nev'i şahsına münhasır olanları çoktur. *% Bilhassa Timurtaş Pasa câmii ile Hayreddin Paşa câmii bunlar arasında bulunmakta­ Osmanlı Türkiye'sinin kuruluş devrine âid dır. Hüdavendigar eyâleti valisi olan Sü­ âbideleri, meşhur kaplıcaları ve geşidli tabii leyman Paşa imza ve mührü ile gönde­ güzellikleri ile ün kazanan Bursa'nm kadim rilen bir tahrirden anlaşıldığına göre (Da­ tarihine âid bilgilerimiz pek fazla sayılamaz. hiliye iradeleri, Bşb. Arş. No: 26532). Yıldı­ Şehrin bugünkü adı, kendisine ilk çağlarda rım Bayezid tarafından yaptırılan câmii Ke­ verilen Prusa isminden tahrif edilmiş olması bir, 1247 yılı başlarında ta'mirleri ve şadır- hatıra gelmektedir. Bursa; Romalılar ve Bi­ vari ve abdesthanelerine gelen Akçağlan suyu zanslılardan sonra Anadolu kıt'asmm fatihi mecralarının onarımları yapılmıştı (D. Bşm. olan Süleyman Şah bin Kutulmuş tarafından 1175, 5, 25, Bşb. Arş). Bursa kadısına hitaben fethedilmiştir. Nihayet Bursa şehri Orhan Bey yazılan aynı tarihli bir hüküm suretinden an­ zamanında Köse Mihal Bey tarafından Bizans laşıldığına göre Bursa'da kâin Selçuk Sultan Tekfurunca Osmanlı idaresine teslim edilmiş­ mescidinin kubbe ve minare kurşunları şid- tir. Osmanlı idaresine girdikten sonra Bursa det-i rüzgâr ve fırtma-ı azîme sebebi ile yı­ ehemmiyet kesbederek gittikçe biiyümüştür. kıldığından aynı evkaftan olan mihrablı köp­ Elimizde o zamandan kalma mufassal kronik­ rünün kereste bölümleri ile birlikte ta'mirle­ ler bulunmadığından ve ilk Osmanlı padişah­ ri yapılmıştı (Anadolu Ahk. Şk. Df. Bşb. Arş. ları zamanlarına âid resmi vesikalar ele geç­ No: 40 s. 196). Evkafı Hümayun nezaretinin mediğinden, Bursa'nm hangi esas ve şartlar padişaha sunulan 1279 tarihli bir takririnden dahilinde yeniden kurulup geliştiğini tesbit et­ anlaşıldığına göre, Bursa'da vukuu bulan bir mekte güçlük çekiyoruz. Ancak vücuda geti­ deprem sonunda büyük mikyasta hasara uğ rilen ma'bedler ile diğer bir takım hayır mü­ rayan Hayreddün Paşa câmii de eksiltmeye esseselerinin inşa tarihlerine bakılarak bazı çıkarılarak keşfi yapılmış ve ta'mir teşebbü­ tahminler yapabilmekteyiz. Orhan Bey'den süne girişilmişti (Dahiliye İradeleri, Bşb. Arş. sonra gelen hükümdarlar zamanında daha zi­ No: 33528). Bu münasebetle Bursa ile ilgili yade büyüyen Bursa, ondördüncü asrın sonun­ olmak üzere bir de Orhan Gazi kazasına da Anadolu'nun her bakımdan en büyük şe tâbi' Pazarköy (Krile) deki Yenişehir'de­ birlerinden birisi olmuştur. Murad Z. Bursa ki Orhan Gazı câmiilerine temas etmek hisarındaki câmii ile Çekirge'deki câmii yap­ yerinde olacaktır. Krile nâibine hitaben tırdığı gibi imâret, medrese ve han inşa et­ yazılan 1131 tarihli bir hüküm suretinde tirerek şehri î'mar eylemiştir. Yıldırım Baye- burada Sultan Orhan tarafından bina edi­ zid ise medrese, han, hamam, dârüşşifa ve len câmii zelzele ve şâir sebeblerle harab ol­ bir de zaviye yaptırmıştır. Timur istilâsından ması üzerine mütevellisi marifetiyle vakıf ma­ sonra çok zarar gören Bursa, Çelebi Mehmed linden ta'miri cihetine gidilmişti (Um. Şk. zamanında devlete merkez olmuştur. Bursa'­ Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 83, s. 62). Yenişehir nm î'mar tarihinde bunun ve Murad II. nin kazası nâibine yazılan 1177 tarihli bir hüküm büyük hisseleri olduğunu söylemeye hacet yok­ suretinden öğrendiğimize göre burada kâin tur. Filhakika Çelebi Mehmed Yeşil câmii ile olup, yanan Sultan Orhan câmii mezkûr ka­ türbeyi, meşhur medrese ile imâretini yaptır­ saba ahalisinden üç kişi tarafından î'mar edil­ dığı gibi oğlu Sultan Murad'da kendi adı ile mişti (Anadolu Ahm. Şk. Df. Bşb. Arş. No: tesmiye edilen câmii, medrese ve imâret in­ 42, s. 134). Bu esnada mezkûr câmiin ta'mir şa ettirmiştir. ve ihyası için Karacabey (Mihaliç) de bulu­ Bursa, bilindiği üzere Osmanlı saltanatı­ nan evkafından faydalanma cihetleri düşünül­ nın başlangıç devrine âid inşa san'atı bakı­ müş ve bu maksadla mezkûr vakıfların tes­ mından büyük önemi haiz bulunmaktadır. Mev- bit ve zabtı icra edilmişti (Anadolu Ahk. Şk. cud câmmileri burada kronolojik esaslar da­ Df. Bşb. Arş. No: 42, s. 61). hilinde uzun uzadıya tavsif edecek değiliz. An­ cak bir fikir vermek maksadiyle içlerinden ba • A zılarını burada kaydetmeyi uygun buluyoruz. Bunlar arasında Ulu câmii ile Orhan Gazi câ Güney doğu Anadolu'nun en büyük şehri 15Ö MUZAFFER ERDOĞAN olan Diyarbakir, Amid veya Karaâmid adla- rin, Selçukluların, İlhanlıların elinde idare edi­ riyle de ün kazanmış bulunmaktadır. Bura­ len Erzincan havalisi; Otlukbeli muharebesin­ sının daha ilk çağlardan itibaren ana yollar den sonra bir müddet yerli Sırgerdelerin elin­ üzerinde müstahkem bir şehir ve aynı zaman­ de kalmıştır. Erzincan ve çevresi nihayet 920 da mühim bir ticaret mevkii rolünü oynamak­ (M: 1514) yılında Yavuz Sultan Selim tara­ ta olduğu bilinmektedir. Bu beldenin en önem­ fından harbsiz olarak Osmanlı ülkesine ilhak li özelliklerinden birisi, hiç şüphesiz, şehri ta- edilmiştir, ötedenberi şiddetli depremlere sah­ mamiyle kuşatan muazzam surlara mâlik ol ne olduğu bilinen mezkûr beldenin mebanisi, maşıdır. Başta câmiiler olmak üzere Diyar- defalarca yıkılmıştır. Bu cümleden olarak Sel­ bekir'in medrese, han ve hamam nev'inden çuklu devrine âid Kilâbî Bey'in yaptırdığı Ulu büyük yapıları, şehrin her tarafına yayılmış câmii 1939 depreminde harab olmuştur. Bu durumda bulunmaktadır. Câmiilerin en büyü­ arada ayrıca Çadırcı ve HalilüUâh câmilerini ğü ve belki en eskisi şehrin hemen ortasında de bilhassa zikretmek îcab eder. Erzincan ve yer alan Ulu-câmii'dir. Rivayete göre bu ma'- çevresi câmileri arasında Molla Kendi veya- bed, sonradan müslüman ibadetgâhı haline hud Molla Ahmed câmii'nin önemi vardır. Bu çevrilmiş bir kiliseden ibâretti ve minaresi ise câmii Erzancan a tâbiî Molla Kendi köyünde- o tarihlerde çan kulesi bulunuyordu. Fakat dir. Erzincan kadısına hitaben yazılan bir hü­ bu söylentinin doğruluğu hakkında burada ke­ küm suretinden öğrendiğimize göre 1136 yı­ sin bir hüküm verilemez. Diyarbekir'in diğer lında bu câmii harab duruma gelmiş bulunu­ câmiilerinin ekserisi, şDhrin 1514 te Osmani - yordu. Bütün mürtezika arzusuna rağmen 1ar tarafından fethinden az sonra inşa edilmiş Molla Ahmed Bekrici tarafından yaptırılan bu bulunmaktadır. Minarelerinin maktaı, eski câmün ta'mirine şeyh ve vaiz olan Abdurrah­ olanlarında mııı-abba'. yenilerinde is2 müdev- man adlı bir şahıs engel olmuştu (Um. §k. ver olduğu görülür. Dış duvarlar bir tabaka Ahk. Df. Arş. No: 80. s. 686). kara bazalt ve bir tabaka beyaz kireç taşı ile yapılmıştır. Bu câmiilerin başhcaları Kasım A Padişah câmii ile Fâtih Paşa câmii ve Hüs- Bilindiği üzere birinci derece önemli yol­ rev Paşa, Pe/gamber, Sefa, iskender Paşa, ların düğüm noktasında bulunması ve mevki­ Ali Paşa, Behram Paşa, Melik Ahmed Paşa, inin savunmaya elverişli olması sayesinde asır­ Nasuh Paşa câmiileridir. Diyarbekir'deki Os­ lar boyunca askerî ve ticari önem kazanan manlı devri câmiilerinin ekserisinin bu devir Erzurum kasabası; Osmanlı İmparatorluğu­ valileri tarafından yaptırıldığını kaydetmek nun kuvvetli devirlerinde devletin şarka doğ­ gerekir. Bunlardan Fâtih Paşa câmii, Bıyıklı ru yaptığı hareketlerde üs hizmeti gördüğü Mehmed Paşa tarafından 1522 (H: 928) de in­ gibi bir yol şehri olması dolayisiyle de zaman şa edilmiştir. Cümle kapısı tezyinatlı bulunan zaman bir konak yeri ve faal bir münakale Behram Paşa câmii ise 1572 (H: 980) de bi­ merkezi olmuştur. Şehre esas teşkil eden mün- na edilmiş olup, Diyarbekir'de Osmanlı dev­ ferid tepe, üzerinde eski çağlardan beri iç ka­ ri câmiilerinin en önemlisi olarak kabul edil­ lenin bulunduğu mahal olarak gösterilir. mektedir (Ayrıca Bk: Muzaffer Erdoğan, Di­ yarbakır'da bir san'at eseri: Behram Paşa Erzurum'un tarih devirleri boyunca ma'- câmii, Tarih-Cografya Dünyası, Sayt: 7, 1959). ruz olduğu istilâlar, şehrin tarihi âbidelerini Diyarbekir valisiyle Amid nâibine hitaben ya­ d3 zarardan masun bırakmamıştır. Bir çel zılan 1174 tarihli bir hükümden Fâtih Mehmed eserler bu yüzden ortadan kalkmış olmakla Paşa câmii evkafının geliri bu tarihte gayet beraber, bugün mevcud olanlar bile yine çok az ve işlerinin ise hayli çok olduğu ve mü- dikkate değer durum arzetmektedir. Şehirde­ sekkafatının harab bulunduğu anlaşılmaktadır ki eski eserlerden bir kısmı Saltuklu, Selçuk­ (Diyarbekir Alık. Şky. Df. Bşb. Arş. No: 2. lu ve İlhanlı, djğer kısmı ise Osmanlı devrine s. 228). Keza Âmid kadısına hitaben yazılan âid bulunmaktadır. Ulu câmi Erzurumun en aynı tarihli bir başka hükümde ise Diyarbe­ büyük câmii olarak zikri gerekir. Bu câmün kir'de vâki Behram Paşa câmii evkafının tev­ 575 (M: 1179) da Saltuk oğlu Ebülfeth Mehmed liyet işlerinde görülen aksaklık dolayisiylo > tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Bunun şaa, ta'mir ve erbabı vezaif vazifelerinde te­ yanı başındaki Çifteminare yahud Medrese câ­ şevvüş vukuu bulduğuna temas olunmaktadır mii, yalnız Erzurum'un değil, bütün Türk-Ana- (Diyarbekir Ahk. Şky. Df. Bşb. Arş. No: 2 dolu âbidelerinin en dikkate değer olanların­ s. 230). dan birisidir. Buna bir bakıma Yakutiye med­ resesini de eklemek yerinde olur. Osmanlı «o devri binaları arasında Koca Sinan'ın eselerin- den olan Lala Mustafa Paşa câmii ile İbra­ Kadim tarihi hakkında esaslı bilgilerden him Paşa câmileri bilhassa zikri gerekir. Bun­ mahrum olduğumuz Erzincan'ın mazisi, bazı lardan Kıbrıs Fâtihi olan Lala Mustafa Paşa'- Ermeni kaynaklarına göre, milâddan evvelki nm burada inşa ettirdiği câmii zuhur eden bir devirlere kadar uzanmaktadır. Müteakib de­ yangın dolayisiyle tahribata uğramış, yangı­ virlerde Arabların, Bizanslıların, Mengücekle- na sebebiyet veren civardaki kahvelerin yık- ÜSMANLI DEVRÎNDE ANADOLU CÂMÎLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 157

tırıirnası cihetine gidihnişti (Um. Şic. Ahk. Df. eyâleti valisine hitaben yazılan H: 1132 tarih­ Rşb. Ar§. No: 92. s. 425). li bir hüküm suretinden öğrendiğimize göre 16 ncı asır sonlarına doğru otuz sene kadar Ba- bü.ssaade ağalığında bulunan Gazanfer Ağa'- Eski ve orta çağlarda Dorylaion adı ile nın burada evvelce inşa ettirdiği câmii ta'mir ma'ruf bir beldenin yerine kaim olan Eskişe­ edilmiştir (Um. §k. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: hir'in, bilhassa Bizans devrinde önem kazana­ 85. s. 99). rak imparatorların istiratğâhı ve eğlence yeri olduğu bilinmektedir. Şehir (708) tarihinde A Abbas bin Velid tarafından zabtedildikten bir Milâddan evvel onbirinci asırda lyonya müddet sonra Selçuklularm istilâsına uğramış göçlerinin başlangıcı sırasında Smyrna adı ile ve Türkler tarafından iskân edilmiştir. Dory­ tarih sahnesine çıkan İzmir; Lidyalıların, İran­ laion muharebesi adı ile tanınan çarpışma, ta­ lıların. Makadonyalıların, Romalıların ve Bi­ rihin ünlü savaşlarındandır. Dorylaion hara­ zanslıların elinde kalmış, Melikşah zamanm- belerinin varlığı ile ilgili olması muhtemel olan , da Anadolu Fatihi Süleyman bin Kutulmuş ta­ Eskişehir adı da bu zamandan kalmadır. Bi­ rafından fethedilmiştir. Daha sonraları Ay- lindiği üzere Osmanlı hâkimiyeti altında Es­ dınoğullan'mn idaresi altına girmiş ve nihayet kişehir, Anadolu eyâletine bağlı Sultanönü san­ Osmanlı İmparatorluğuna ilhak edilmiştir. Ku­ cağının merkezi, idi. Fakat büyük Anadolu eyâ­ ruluşundan itibaren sık sık deprem tehlikele­ leti inkısama uğradığı sırada burası bir san­ ri geçiren İzmir'de bir çok câmii var ise de cak merkezi halinde kalmıştı. Lületaşı ihraç hiç birisi İstanbul ve Bursa'dakiler gibi hü­ ve sevk merkezi olarak tanınan Eskişehir, bu­ kümdar veya vezirler tarafından yaptırılmış gün, kendi adının medlulünden çok farklı mo­ olmayıp daha ziyade ticaretle zenginleşmiş dern bir belde haline gelmiştir. Burada kadim yerlilerin eseri olan mütevazi' yapılardır. İz­ çağlara ûid kayda değer binalara pek rast­ mir câmilerinden en eskisi trenk kilisesinden lanmaz. Yeni açılan müze. civardan toplanmış bozma olan Hisar câmii idi. Buna Fazlizade, bazı heykel ve sütun başlıklarını ihtiva et­ Bıyıklı-zâde ve Sipahi Pazarı câmilerini de mektedir. Kasabada Selçuklu devrine izafe ilâve etmek yerinde olur. İzmir kadısına hita­ edilecek eser olarak Alâeddin câmii denilen ben yazılan 1100 tarihli bir hüküm suretinde kiremid örtülü ma'bedi görmekteyiz. Anado­ vuku' bulan bir deprem sonunda tamamen ha­ lu valisi ve Eskişehir kadısına hitaben yazı­ rab olan Fazli-zâde câmii'nin keşif ve ta'mi­ lan 1116 tarihli bir hüküm suretinde (Um. Şk. rine temas edilmektedir. Bu câmiin Darüssa- Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 39. s. 1306), minare­ ade Ağası nezaretinde olan evkaftan olduğu sine yıldırım isabet eden bu câmiin ta'mirine anlaşılmaktadır. Sürücü Ahmed Paşa'ya hi­ teşebbüs edildiği görülmektedir. Bunun gibi taben yazılan aynı tarihli diğer evkaftan İz­ Sultanönü mutasarrıfına hitaben yazılan baş­ mir'de kâin Bıyıklı-zâde câmiine âid bazı hu­ ka bir hüküm suretinde ise Eskişehir kasa­ suslar göze çarpmaktadır. Fazli-zâde câmii basına yarım saat mesafede Sultan Orhan gibi bu da depremden zarar görerek yıkılmış câmii'in ta'miri bahis konusu edilmekte ve ev­ bulunuyordu. Bu maksadla Haremeyn malin­ velâ işe dahilde başlandığı anlaşılmaktadır den alınan para ile ta'mirine girişilmişti (Um. (Anadolu Ahk. §k. Df. Bşb. Arş. No: 40. s. 31). Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 13, s. 221). 1169 Osmanlı devri câmilerinin başında bilhassa tarihli olup, İzmir mollası ile voyvodasına hi­ Kanunî Sultan Süleyman devri vezirlerinden taben yazılan başka bir hüküm suretinde ise Mustafa Paşa'nın 921 (M: 1515) de yaptırdığı İzmir'de ihya edilen Kurşunlu Han ile Sipahi Kurşunlu câmii bulunmaktadır. Pazarı arasında kâin câmiin şadırvan ve mu­ salla taşlarına temas edilmektedir (Um. Şk. *** Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 17, s. 169). ötedenberi Saruhan ili (Manisa) kazaları arasında sayılan Gördes kasabası, halıları ile kendisine büyük bir şöhret yapmış bulunmak­ İzmit, Türk hâkimiyetinden evvelki devir­ ta ve kadim Gorgos'a tekabül etmektedir. Es­ lere âid tarihî eserler bakımından çok fakir­ ki çağlarda burası müstahkem bir mevkii idi. dir. Bithynia krallarının ve Roma imparator­ Kalesi sonradan harab olmuştur. 1971 de bu­ larının yaptırmış oldukları binalardan hemen radan «ççen Evliya Çelebi, evvelce çok sağ­ hiç bir eser kalmamıştır. Türk devrinin bina­ lam olan bu kalenin bâkiyelerinden bahsetmek­ ları bakımından İzmit daha mes'un sayılabi­ te ve Ulu câmii ile beraber içerisinde de II lir. Bununla beraber bugünkü İzmit'te mev- aded câmiin bulunduğunu kaydeylemektir. Sarp cud câmii ve mescid sayısının on ikiyi geç­ bir yamaç üzerinde kurulmuş olan bu kasaba, mediğini söyleyebiliriz. Bunlardan beşi câmii büyük münakale yollarından uzak olması do- denilecek büyüklükte ise de ikisi harabdır. Câ- layısiyle son çağlarda fazla bir gelişmeye eri­ milerin en mühimi Evliya Çelebi'nin (Mahke­ şememiştir. Burası istiklâl Harbi sıralarında me Câmii) adını verdiği Pertev Paşa'nın on sürekli savaşlara sahne olmuşUu-. Anadolu altıncı asır ortalarında yaptırmış olduğu ve 158 MUZAFFER ERDOĞAN

bugün (Yeni Cuma Câmii) denilen eserdir. Kara Halil'i buraya kadı olarak ta'yin etmesi Yine Evliya Çelebi tarafmdan zikredilen câ- olmuştur. Çiniciliği ile büyük şöhret iktisab miler arasmda Mehmed Bey câmii 1894 te zel­ eden İznik'in ilk Osmanlı devri mimarisinin zele ile yıkılmış iken Abdülhamid II. tarafın­ en önemli merkezlerinden olduğunu bilhassa dan yeniden inşa ettirilerek Fethiye câmii di­ burada kaydetmeliyiz. Filhakika burada Os­ ye adlandırılmıştır, tzmit'in en eski câmii olan manlı mimarisinin Selçuklu an'anesini devam tepedeki Sultan Orhan câmii, şehrin Türkler ve Bizans tesirini kısmen aksettirdiği görül­ tarafından fethini müteakib kiliseden tahvil mektedir. Başlıca cami'ler arasında Ayasofya edilmiştir. Osmanlı hükümdarlarının seferler camii ile Hacı Özbek camii, Hacı Hamza Bey sırasında uğradıktan başka, av maksadiyle de camii, Yeşil Cami', Mehmed Çelebi camii, ziyaret ettikleri tzmit'te ve civarında bunlar Şeyh Kutbüddin camii, Eşrefzâde camii ve Ga­ tarafından bazı av köşkleri yapılmış idi. Bun­ zi Süleyman Paşa camii ve tekkesi bilhassa lardan Murad IV. ün, şehrin yukarı kısmın­ zikre değer. Orhan Gazi'nin oğlu olan . Süley­ da yaptırmış olduğu köşkten şimdi eser yok­ man Paşa'nın bu camiine aid rastladığımı/ tur. XIX. ncü asırda Mahmud 11. nin inşa bir vesikadan anlaşıldığına göre 1123 tarihle­ ettirdiği köşk sonradan Abdülaziz tarafından rine doğru mezkûr camiin harab olan sakfı yeniden yaptırılmış olup şimdi vilâyet kona­ ile kurşunları, camları, pencere demirleri mü­ ğı olarak kullanılmaktadır. tevelli bulunan Mustafa Halife tarafından Yukarıda kısaca temas eylediğimiz üze­ onarılmıştır (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: re izmit'in en önemli cami'lerinden birisi Per­ 57, Sh: 456). tev Paşa'ya aid olan ma'beddir. Kocaeli mu­ tasarrıfı ile İzmit kadısına yazılan 1131 tarih­ A li bir hükümden anlaşıldığına göre bu cami' Kastamonu isminin nereden geldiği kesin ile imaret, hamam ve han mezkûr tarihte dep­ olarak belli değildir. İsminin menşeini tesbit rem dolayısıyle harab olmuş ve ta'miri için hususunda karşılaşılan güçlüklerin başlıca İstanbul'dan neccar, duvarcı ve taşçılar gön­ sebebi, şehirden ancak mualıhar Bizans dev­ derilmiştir (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: rinde ve Türklerin Anadolu'yu istilâları sıra­ 81, Sh: 209). İzmit kadısına yazılan diğer bir sında bahsedilmekte bulunmasıdır. Bilindiği hükümden ise h: 1178 de İzmit'te kain olan bu üzere Anadolu'nun büyük bir kısmı gibi, Kas­ cami' ile Pertev Paşa evkafından olan imaret, tamonu havalisi de Malazgirt muharebesin­ sebil ve su yolunun ta'miri cihetine gidildiği den az sonra Türklerin hâkimiyeti altına gir­ öğrenilmektedir (Anadolu Ahk. Şky. Df. Bşb. meye başladı. Türk fütuhatının buralarda 1074 Arş. No: 42, Sh. 331). 1274 tarihli bir arz tez­ te başlamış olması ve bu hususta bilhassa kiresinden öğrenildiğine göre ise bu tarihte Danişmendlilerin rolü bulunması muhtemel­ Pertev Paşa camii yeni bir ta'mire daha tabi' dir. Bir müddet Bizans idaresine geçen Kas­ tutulmuştur (Dahiliye iradeleri, Bşb. Arş. No: tamonu havalisi, Hüsameddin Çoban kuman­ 27297). İzmit'in Pertev Paşa'ya âid olan bu dasındaki Selçuklu kuvvetleri tarafından ye­ camiinden sonra önemli ma'bedi, hiç şüphe­ niden ele geçirildi. Nihayet Fatih devrinde siz, Mehmed Bey camiidir. Babüsaade Ağası Osmanlı devletine ilhak edilen Kastamonu, nezaretinde olan bu cami'de 1108 ilâ 1133 ta­ Anadolu eyaletine bağlı bir sancak merkezi rihleri arasında aynı zatın adını taşıyan ha­ oldu ve az sonra Şehzade Cem buraya vali mam, şadırvan, çeşme ve su yolları ile birlik­ olarak ta'yin edildi. te onarım faaliyetlerine sahne olmuştur. Bu Kastamonunun eski eserleri arasında en esnada cami' ile hamamın zelzeleden harab göze çarpanı, inşası komnenoslara atfedilmek­ olduğu anlaşılmaktadır (Um. Şk. Ahk. Df. te olan kalesidir. Burada eski devirden hiç Bşb. Arş. No: 22, Sh: 90, 81, 322 ve 417, 89. bir eser kalmamış buulnmasına mukabil. Sh: 58). Türk hâkimiyeti devirlerine aid çok ve çeşidli eserlere raslanmakta ise de ekserisi harab ol­ A muştur. Zamanımıza kadar gelebilmiş Türk Bursa vilâyetine bağlı bir kaza merkezi eserlerinin en eskisi 671 (M: 1272 - 73) de inşa olan İznik kasabası, aynı zamanda sırasıyle edilmiş olan Yılanlı Darüşşifasıdır. Aynı de­ Antigonya, Nicea adlarıyle de ün kazanmış virden kalma en eski cami 672 (M: 1273 - 74) bulunmaktadır. Bizanslılar zamanında büyük de muhtemel olarak Çoban hanedanından Mu- bir ehemmiyet iktişab eden bu belde, Melik- zafferüddin Arslan tarafmdan yaptırılan Ata­ şah'm Anadolu ordularının kumandanı Süley­ bey camii'dir. Eski camilerden birisi de 754 man Şah tarafından ele geçirilerek kurduğu (M: 1353-54) de İbni Neccar tarafından yaptı­ devlete payitaht yapıldı. Haçlılar ve Bizanslı­ rılmış olan Eli-Güzel camiidir. Çandar oğulla­ lar arasında iki defa el değiştirerek Selçuklu­ rının son hükümdarı İsmail Bey'in eseri olan lara geçen iznik kasabasında Bizans devresi­ ve onun adını taşıyan cami'de önemlidir. Os­ ne kesin olarak nihayet vermek şerefi Orhan manlı devri eserleri arasında Kadı Nasrullah Gazi zamanmda Osmanlı Türklerine nasib bin Ya'kub'un çarşı ortasında inşa ettirmiş oldu. Orhan'ın İlk işlerinden birisi Çandarh olduğu Nasrullah camii 912 (M: 1516), Ya'kub OSMANLİ DEVRİNDE ANADOLU CÂMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERt 159

Ağa 954 (M: 1547), Ferhad Paşa (M: 1559-60) mii' ismiyle . de ma'ruftur. Kayseri'nin eski ve Sinan Bey 979 (M: 1571 72) camileri zikre­ camilerinden birisi de Külük Cami' denilen dilebilir. Bunlardan Atabey camii, gerek ha­ küçük bir mabeddir. Şehrin şimalinde ve sur­ riçteki manzarası ve gerek dahilî durumu iti­ lar dışında bulnan diğer bir manzume Hacı bariyle kafiyen eski şeklini muhafaza etme­ Kılıç cami ve medresesini ihtiva eder. Os­ miş ve müteaddid defalar ta'mir görmüştür. manlı devrine aid yapıların en eskisi kale Kitabesinde kimin tarafından bina edildiğine içinde Mehmed II tarafından eski bir mescid dair bir kayıd görülmemektedir. Atabey; bir yerine kaim olmak üzere yaptırılmış bir cami isim değil, bir ünvandır. Bilindiği üzere Da- idi. Şehirde bulunan Osmanlı eserlerinin en nişmendlilerin elinden burayı alan Selçuk hü­ ma'rufu (Kurşunlu) adı ile tanınan camidir. kümdarları, Kastamonu'yu Atabeylerle idare Onaltıncı asırda İstanbul'da ve Anadolu'da etmişlerdi. Bu itibarla camiin banisinin Hüsa- benzerlerine çok rastlanan bu marabbaî şe - meddin Çoban, daha doğrusu bunun haleflerin­ killi ve tek minareli cami', surlarla çevrilen den biris olması hatıra gelebilir. Kastamonu sahanın dışında bulunmaktadır. 994 (M: 1585) kadısına hitaben yazılan bir hükümden anla­ te Selim II tarafından kapudanı derya Hacı şıldığına göre Atabey camii'nin harab olması Ahmed Paşa tarafından'inşa ettirildiği söyle­ dolayısıle Ahmed III. devri başlarında ta'miri nir. Mimar Sinan'ın Hacı Paşa camii'nden cihetine gidilmişti. Yapılan keşifte camiin başka Kayseri'de bir de Osman Paşa camii mihrab duvarıyle iki taraftaki duvarları ha­ vardır. Bunlardan Hacı Paşa camii'nin Kur­ rab olduğu, tavan ve puşide kaliçeler bozul­ şunlu cami' olması kuvvetli bir ihtimal dahi­ duğu, sakfının çökmek üzere olduğu görül- lindedir. Şehirde mevcud diğer camilerin dik­ müşüt. Böylelikle mütevelli tayin edilen Ab­ kate değer olmadığı söylenebilir. Bunlardan durrahman adındaki şahsın ta'mir işine baş­ Hacı Ahmed Paşa camii 1109, 1114 ve 1200 yıl­ lamasına kolaylık gösterilmiş ve masrafları larında olmak üzere geçirdiği ta'mir faaliyet­ karşılamak üzere gerekli para'da temin edil­ lerinde bazı yerleri, taşra sofası sakfı, tema- mişti (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 39. Sh: men harab olan su yolu ile çatlayıp yarılan 262). Kastamonu'da Osmanlı devrinin en ba­ kubbesi ve taşra sakıfları ele alınmış ve bu riz ve dikkate değer eseri olan Ya'kub Ağa yolda gerekli malî ve inşaî tedbir ve çarele­ camii'de aynı seneler içinde böyle bir ta'mir re tevessülden geri kahnmamıştı (Um. Şk. İşine sahne olmuştur. Ne yazık ki Kanuni Ahk. Df. Bşb. Arş. No. 35 Sh: 430 ve No: 54. devrinde kilercibaşı olan Ya'kub Aga'nın bu Sh: 2). camiindeki yapılan ta'mir faaliyetinin özellik­ lerini burada teferruatiyle tesbit edecek du­ rumda değiliz (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. Aş. No: 39, Sh: 1237). Bilindiği üzere Konya, Anadolu'nun eski çagdanberi aynı adı taşımakta devam eden A şehirlerinden birisidir. Çevresinde tarihden evvelki devirlere aid iskân izlerine rastlanan Kadim çağiardanberi bir çok tarihi hâdi­ Konya'nın kadim tarihi hakkında pek az şey selere sahne olmuş bulunan Kayseri, eski eser­ bilinmektedir. Selçuklu hanedanından Kutul- ler bakımından da önemlidir. XIX ncu asırad muş oğlu Süleyman; Konya şehrini Martav- burayı gezen batı seyyahları, daah ziyade ka­ kokta isimli bir Bizans valisi elinden Gevele dim eserleri aramışlar ve bunlar üzerinde kalesi ile birlikte zabtetti. İznik'in fethine durmuşlardır. Halil Edhem Bey tarafından kadar Konya Anadolu Selçuklu devletien pa- islâmî eserler üzerinde durulmuş ise de asıl yitath oldu ve eski çağlarda erişemediği bir mimarî yönden incelenmesi Prof. Albert Gab- gelişme ve ümrana kavuştu. Haçlı seferleri ve riel'e nasib olmuştur. Kayseri'de bugün ayak­ Moğol akınları dolayisiyle bazı zayiata uğra­ ta duran bütün eski binaların münhasıran yan Konya, 1097 yılından itibaren yeniden Sel­ Türk hâkimiyeti devrinden kalmış olduğu söy­ çuklulara payitaht oldu ve bu devletin sonu lenebilir. Kayseri'deki bir takım eski camile­ gelinceye kadar merkezi olarak kaldı. Sel­ rin daha evvelki devir kiliselerinden tahvil çuklu hükümdarlarınnı büyüklerinden olan edilmiş oldukları şeklindeki iddialar yersiz Birinci Alaüddin Keykubad .zamanında Konya sayılmalıdır. için parlak bir mimarî devri en yüksek mer- Türk devri eserlerinden en mühimleri Da- ni gösteren bir ümran devri en yüksek mer­ nişmendliler ve Selçuklular zamanında inşa tebesine varmış bulunuyordu. Konya surları edilmişlerdir. Bunlara Osmanlı eserleri ilâve onun zamanında tamamlandı. Şehirde bir ta­ edilebilir. Bu tarih! binaların çoğu, çeşidli kım cami ve medreseler inşa olundu, ikinci sebebler yüzünden harabe halindedir. İçlerin­ Gıyaseddin Keyhüsrec zamanında Konya'daki de hâlâ kullanılan camilerin bazıları, sonra­ ümran hareketleri devam etti ise de çevrede­ dan yapılan acemice ta'mirler yüzünden asıl ki Babaî kıyamı ve Moğol tehlikesi bu hayır­ şekillerini kaybetmişlerdir. Kayseri'de mev- lı hizmetlerin önüne geçti. Bu devirde Celâlüd- cud Türk eserlerinin en eskisi Danişmendliler din Karatay ile Sahib Ata Fahruddin Ali'nin devrinden kalma Ulu Cami'dir ve Sultan Ca­ bıraktıkları mimarlık eserleri. Konya'nın 160 MUZAFFER ERDOĞAN

î"marı tarihinde önemli izler bırakmış bulun­ kesin olarak bilinmeyen Anber Reis camiinde maktadır. Selçuklu devri Konya'sında da mi­ bir Selçuklu devri eseri olarak görmek gere­ marlık bakımından büyük değer taşıyan eser­ kir. Selçuklu sarayında zaimüddar olan Şiha- ler bulunmaktadır. Konya'da bugün mevcud büddin Anber'in bu camii Konya surunun (es­ en kıymetli abidelerden bir kısmı Selçuklu ki kapı) denilen kaaplı kapısı önüne rastla­ hükümdarları, bazıları da onların çağdaşı o- makta idi. Tamamen yıkılıp yok olduktan son­ lan büyük şahıslar tarafından yaptırılmıştır. ra 1911 yılında Konya valisi Ârifî Paşa zama­ Bu eski yapılar arasınadn şüphesiz en mühim- nında bugünkü haliyle yeniden yapılmıştır. mi, şimdi hiç bir izi kalmamış olan Konya Habeşistan'dan getirilmiş ve sonra âzâd edil­ surlarıdır. Konya'daki cami ve mescidler ise, miş bir köle olması kuvvetle muhtemel olan Selçuklu, Karamanlı ve Osmanlı devirlerine Anber . Reis'in bu kadim camiine Turgud oğul­ aid olmak üzere, mikdar ve karakter itibariy­ larından Pir Hüseyin Bey (in 826 (M: 1422) ta­ le büyük bir bolluk ve olgunluk arzetmekte- rihinde bazı vakıflar tesis ettiği ve Karaman dir. Alaüddin camii başta olmak üzere Anber beylerbeyisi Deli Hüsrev Paşa'nın da bunu Reis camii, tplikçi camii, Kadı Izzeddin camii. esaslı bir surette, ta'mir ve bazı gelirler temin Kadı Mürsel câmii, Kasım Halife câmii, ettiği bilinmektedir (Karaman Ahk. Şky. Df. Lârende câmii, Şeyh Vefa câmii Sadrüd- Bşb. Arş. No: 9, Sh: 237; No: 12, 25-26 ve dini Konevi câmii, Meram câmU, Hacı 125) . Osmanlılar devrinde onarımına şahid Hasan camii, Süleymaniye (Sultan Selim) ca­ olduğumuz camilerden en mühimmi, şüphesiz, mii, Şerefeddin camii, Kapı camii. Kışla (Sa­ Süleymaniye ünvaniyle do ma'ruf olan Sultan ray) camii, Pirî Mehmed Paşa camii, Dursun- Selim carnii'dir. Konya'da Mevlânâ dergâhı­ oğlu camü, Ovalioglu camii, Nakiboğlu camii, nın batısında bulunan bu camii Osmaııh dev­ Aziziye câmii, Namık Paşa câmii bunlar ara­ ri mimarisinin muvaffak ojmuş eserlerinden sında ilk göze çarpanlardır. Mescidler ise birisi olarak görmemiz lâzımdır. Kanunî Sul­ adedce hayli kabarık bir yekûn tutmaktadır tan Süleyman'ın sağlığında inşasına başlanıl­ Başlıcaları arasında Abdülaziz, Abdülmümin. mış ve oğlu Selim 11 zamanında tamamlanan Akıncı, Alevî Sultan, Başara Bey, Bey He­ bu camiin hicrî 1101 tarihinde cevanibinde o- kim, Bulgurdede, sırçalı. Eflâtun, Erdemşah lan camları külliyen kırılmış, kubbelerinin (Kalecerb), Fahrünisa, Gazi Alemşah, Halka- kurşunları yerlerinden kalkmış ve kapı perde­ begûş, Hatuniye (Güdük Minare), Hoca Fakih, leri yok olmuştu. Rumeli kazaskeri Yahya Hoca Hasan, Hoca Ali, İç Kara Arslan, Nasuh Efendi'nin î'lâmı üzerine Konya'da harabiyete Bey, Şekerfuruş, Terceman, Turud, Devle Sul­ yüz tutan bu camiin ta'mirine karar verilmiş­ tan ve Zenburi mescidleri zikredilebilir. Biz ti (Üm. Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 14, Sh: burada bütün cami ve mescidlerin Osmani: 126) . Mevlânâ dergâhında postnişin olan Meh­ devrinde geçirdikleri onarım faaliyetlerini med Said Heradem Çelebi'nin bir tahriratın­ uzun uzadıya açıklayacak değiliz. Ancak eli­ dan anlaşıldığına göre 1266 tarihinde Konya'­ mizde sureti bulunan vesikalarda adı geçen da bulunan bu cami' ile yanındaki Mevlânâ camilerin mezkûr devre zarfındaki ta'mirleri- dergâhının kurşun bölümleri mükemmel dene­ ne kısaca temas etmekle yetineceğiz. Konya'­ cek derecede yeni bir ta'mir faaliyetine sah­ nın ve hattâ Anadolu'nun en eski camilerinden ne olmuştu( Dahiliye iradeleri, Bşb. Arş. No. birisi olan Alaüddin camii, muhtelif devirlerin 12388). Konya'da Osmanlı devri eserlerinin ta'dil, tevsi', tağyir ve tecdid izlerini ihtiva muvaffak olmuş örneklerinden birisi olan Şe- etmesi dolayısıyle plan yönünden simetrik e- ,rafeddin camii de zaman zaman ta'mir gören saslara uygun muntazam bir plan arzetme- camiler arasında bulunmaktadır. Bu camiin mektedir. önemli sayılabilecek ta'mirlerinden tarihî kaynakların verdiği bilgiye göre üç defa birisini Murad IH zamanında idrak eden bu yapıldığını da kabul etmek icab eder. Şerafed- ma'bedin tarih boyunca onarım işleriyle sair din'in Selçuklular devrinde yaşamış bir zat masraflarının bir vakitler bu cami' vakfından olması kuvvetli bir ihtimal dahilindedir. Bu­ olan Sille karyesi reayasının cizye, ispençe, nun bidayette Şerefeddin mescidi olması kuv­ öşür ve bennâk ve sair mahsulatmmdan kar­ vetli bir ihtimal dahilindedir. Bunun bidayet­ şılandığı görülmektedir (Tz. Ahk. Brv. Df. te Şerefeddin mescidi olarak zikredildiğini söy- Mİ. Df. Ts. Bşb. Arş. No: 21966, s: 205). Bu­ liyebiliriz. Yıkıldıktan sonra Karamanoğlu İb­ nun gibi Konya'nın Kızüviran nahiyesine bağ­ rahim Bey ve sonra da Konyalı Ank-zadeMeh- lı Saraycık karyesinin daha evvelce küblük med Çavuş tarafından yenisi yapılmıştır. Ma'­ mezriası olarak bu cami' evkafından olduğu bedin hiç bir yerinde banisinin, mimarının bilinmektedir (Üm. Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: adları ve inşa tarihini gösteren kitabe yoktur. 55, sh: 6). Hicrî 1083 yılı içinde Alaüddin ca- Cenub duvarında görülen (1046) tarihli kitabe miinin muhtelif bölümleri ta'mir ve termime yanlış olup sonradan konmuştur. 1299 (M: muhtaç hale gelmiş, bu maksâdla masrafları 1881) de Konyalı hayır severlerin yardımı ile karşılamak üzere Sille reayasının cizye izdi- bir ta'mir gördüğü muhakkak olduğu gibi 1124 yadı 'zabtolunmuştu (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. tarihine doğru geniş mikyasta bir kurşun tec­ Arş. No: 8, Sh: 217). Konya'nın ilk inşa tarihi did ve ta'mir işi yapılmıştır (Um. Şk. Ahk, OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 161

Df. Bşb. No: 59, Sh: 136). Konya'da bunun sis edilmiştir. Kütahya ile alâkalı olarak bir gibi Kalecik mahallesinde hayrat eshabmdan de Altuntaş nahiyesine tabi' Abie köyündeki Hacı Hasan Efendi tarafından bina edilen ca­ İncili Çavuş camiine temas etmek îcab eder. mi de Osmanlı devrinde ta'mir görmüş ma'- Kütahya naibine yazılan 1132 tarihli bir hü­ bedlerden birisidir (Karaman Ahk. Şky. Df. kümden anlaşıldığına göre bu cami' mezkûr Bşb. Arş. No: 9. Sh: 260 ve Şk. Df. 55. Sh': tarihte harabiyete yüz tutmuştu. İncili Çavuş 454). Keza Konya'nın Kışlg adı verilen semti tarafından yaptırıldığı söylenen bu camiin civarında bulunan bir camiin ta'miri de İ196 böylece ahali tarafından Hicrî 1132 yılı içinde tarihine doğru yapılmıştır (Karaman Ahk. ta'mirine girişilmiştir (Um. Şk. Ahk. Df. §ky. Df. Bşb. Arş. No: 17, Sh. 38). Keza Kon­ Bşb. Arş. No: 83. Sh: 248). ya'da Fakıh Dede mahallesinde Musa Hoca camii de hayrat esbabından Hacı Hasan ma'- «"« rifetiyle Hicri! 1160 senesinde onarılmıştır (Karaman Ahk. Şky. Df. Bşb. Arş. No: 3; Sh: Bir dağ eteğinde kurulan Matnisa, Saru­ 171). hanoğulları devrinde ovaya doğru inmeye başlamış, Osmanlılar zamanında ise tama­ men düzlüğe inerek genileşmiştir. On altıncı saırdan sonra Manisa bir sürgün yeri haline Malazgird muharebesinden az sonra Kü­ gelmiş, sadaret ve meşihat makamlarını ih­ tahya'da Kutulmuş oğlu Süleyman tarafından raz etmiş, kazaskerliğe yükselmiş bir çok ze­ zabtedilerek Dorylaion muharebesine kadar vat burada menfa hayatı geçirmişlerdir. Şe­ Selçuklu hâkimiyeti altında bulunmuştur. On­ hir Saruhan oğulları ve Osmanlılar zamanın­ dan sonra Germiyan oğlu idaresinde bir hayli da imar görmüş; orada cami, mescid, zavi­ müddet kalmıştır. Burada ilk çağdan kalma ye, medrese, han, hamam ve imaret gibi pek eser bulunmadığı gibi Türk hakimiyetinden çok binalar yapılmıştır. Büyük eserlerin çoğu evvelki orta çağa aid kalıntılar da azdır. Kü­ şehzadeler zamanına âiddir. Türklerin Mani­ tahya'da Germiyan oğlu eserleri arasında bu­ sa'ya yerleşmelerinden sonra yaptırdıkları lunan Yukarı Kale camii 779 (M: 1377) de mühim camiler şunlardır: llyas Bey mescidi, yaptırılmıştır. Bu tarihlerde bir Ahi reisi ta­ Saruhanoglu İshak Bey'in yaptırdığı Ulu ca­ rafından inşa ettirilen Kurşunlu Camii, mü- mi', Fatih'in oğlu Sultan Mustafa'nın Çaşnı- teakib devirlerde Kasım Paşa camii adı ile girbaşısı Sinan Bey'in yaptırdığı Çaşnigir Ca­ ün kazanmıştır. Osmanlı eserlerinden ise Yıl­ mii 879 (M: 1474), Hacı Yahya camii. Şehza­ dırım Bayezid tarafından inşasına başlanan de Şehinşah'ın anası Hüsnüşah adına yaptırdı­ ve Musa Çelebi tarafuıdan tamamlanan Ulu- ğı Hatuniye Camii 896 (M: 1490) Kanunî Sul­ Cami' başta gelir. Ve buna İshak Fakih câmii tan Süleyman'ın annesinin yaptırdığı Sultani­ ile Hisarbey yahud Saray camii, Karagöz Ah­ ye camii, İbrahim Çelebi camii. Lala Paşa ca­ med Paşa camii, Hatuniye camii, Seyyid Ali mii, Alaybeyi câmii, Fahrünisa Dilşikâr Paşa tarafından yaptırılan Alo Paşa camii'ni Hatun'un yaptırdığı Dilşikâr câmii ve Mu­ de ilâve etmek gerekir. Bunlardan başka radiye câmiidir. Bunlardan başka kitabe­ Takvacılar yahud Takyeciler camii ile Lala leri olmayan, yahud da bugün mevcud bu­ Hüseyin Paşa camii ve Arslan Bey camii ve lunmayan câmiler ise Akşemseddin, Gök- Kütahya'daki kitabesiz Osmanlı devri eserleri taşlı, defterdar Mahmud Paşa'nın yaptırdığı arasında sayılmalıdır Takyeciler camii, Kü­ Arabalay, Attar Ece, Recai, Şehzade Musta­ tahya muhafızlığında bulunan Timurtaş Paşa fa'nın yaptırdığı türbe. Nişancı Paşa, Ayni tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı devleti ilk Ali, Derviş Ali, Veli oğlu, İki Lüleli, Şeyh Fe- ümerasından olan Timurtaş Paşa İmrallı Fa­ narî, Müsellim ve Çatal camilerinden ibaret­ tihi Kara Ali Bey'in oğludur. Takkeciler camii tir. Manisa'da' Saruhanoğulları ve Osmanlılar 1175 (M: 1761) yılında Anadolu valisi Silâh- devrinde yetişen şahsiyetlere aid müteaddid dar Mehmed Paşa tarafından ta'mir ettiril­ türbeler olduğu gibi bir çok ta hamam ve ima­ miştir. Bu esnada abdest muslukları eklenmiş ret bulunmaktadır. Medreselerin çoğu şehza­ ve vakıfları da arttırılmıştır. Bu cami* sonra­ deler devrinden kalmadır. Manisa kadısına hi­ ları harab olduğundan 1250 (M: 1839) yılında taben yazılan iki vesikadan öğrendiğimize Kütahya Muaccilât nâzrı Salih Efendi ma'ri- göre Hicrî 1060 tarihinde Şehinşah Sultan'm fetiyle yeniden bir ta'mire tabi' tutulduğu gö­ bina eylediği câmi ile şadırvanın su yolları rülmektedir. Bizim burada bahsetmek istediği­ harab olmuş ve ta'mirine teşebbüs edilmişti miz onarma hareketi bunlardan başka olup (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 1, Sh. 123). Ahmed III devri ile ilgilidir. Filhakika Kü­ Keza kurşun bölümleri bozulan Çaşnigir tahya monlasma yaziain 1126 tarihli bir hü­ Camii bir ta'mir ameliyesine tabi' tutulduğu kümden anlaşıldığına göre (Um. Şk. Ahk. Df. gibi aynı zamanda Nif'te bulunan köprüye Bşb. Arş. No: 65, SH: 306). Kütahya'da yana­ böyle bir onarma işi uygulanmıştı (Um. Şk. rak harab olan Timurtaş Paşa camii'nin ta'mi- Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 21. Sh: 310). rine ittisalindeki ve civarındaki mezkûr vakıf mülhakatından olan dükkânların gailesi tah­ 162 MUZAFFER ERDOĞAN

Maraş, coğrafî vaziyet itibariyle bulundu­ Belen, yahud Bülent, yahud da Balık camii ğu bölgede pek ehemmiyetli bir. yol düğüm bulunmaktadır. Şehir içinde Menteşe beyliği noktası rolünü oynamış, eski devirlerdenberi devrine aid iki camiin en eskisi cenubda Hacı büyük bir ticaret merkezi hizmetini görmüştür. llyas camii olup 730 tarihinde Orhan Bey za­ Şehir; tarihî değer taşıyan eserler bakımın­ manında inşa edilmiştir. Kitabesinde camiin dan zengin değildir. Maraş'ın Camii Kebiri bânisi olan Salahaddin'in adı geçmektedir. kapısındaki Sultan Kansu Gavri zamanında Tuğla ile karışık taştan yapılmış duvarU ve Dulgadırlı Süleymanoglu Alâüddevle tarafın­ üzeri kiremid örtülü olan bu camiin yanında dan konulan kitabe (907) tarihi göstermekte­ bir merdiven minaresi bulunur. Diğer cami' dir. Bir yanında harab olmuş bir de imaretha­ Ahmed Gazi tarafından 780 (M: 1378) de şeh­ nesi mevcuttur. Alâüddevle'nin zevcesi Şemsi- rin şarkında yaptırılmış olan Ulu Cami' olup mah Hatun namına inşa edilen Hatuniye câmü bunun da bir merdiven minaresi vardır. Hicrî üzerinde ancak bir ta'mire delâlet eden kita­ 1060 tarihli bir hüküm suretinde Milas'ta ha­ be mevcuddur. Bundan başka Hicrî 1131 ta­ rab olan Ahmed Gazi camiinin tamirine te­ rihli bir vesikada Timur Paşa camii'nin adı mas edilmektedir. geçmektedir. Maraş Beylerbeyisi ile naibine hitaben yazılan bu hükümden anlaşıldığına *** göre Timur Paşa camii'pin suyuna bir müda­ Yıldırım Bayezid tarafından Kızılırmak hale vuku' bulmuştur (Üm. Şk. Ahk. Df; Bşb. ve Yeşilırmak havzasında Eretne Oğullarına Arş. No: 79; Sh; 243). âid topraklar ile beraber Osmanh mülküne il­ hak edilen ve Otlukbeli muharebesi ile bir hu­ *% dud olmaktan çıkan Osmanlı toprakları içinde Muğla vilâyeti dahilinde bir ilçe merkezi kalan Niksar;ın mimarî eserleri buradan ge­ olan Müas kasabasınnı ne zaman kurulmuş çen seyyahların az çok dikkatini çekmiş ve olduğu kesin olarak belli değildir. Burada yal- bilhassa A. Gabriel tarafından tetkik edilmiş­ mz Bizanslı bir müverrihin naklettiği efsane tir. Şehre hâkim bir tepe üzerinde bulunan ve hatırlanabilir. Bununla beraber şehrin ismi müteaddi burçları ihtiva eden hisar, bir orta helenistik devirden evvellere çıkmaktadır. çağ eseri olup muhtemelen kadim tahkimatın Malazgird zaferinden pek az sonra Anadolu'­ yerini almak üzere, Bizanslılar tarafından in­ nun hemen bütün garb sahilleri, komşu ada­ şa ve Türkler tarafından ta'mir edilmiştir. larla beraber, Türklerin ilk istilâ dalgasına Şehrin içindeki mimarî eserler az sayıda olup ma'ruz kaldı. Milas'ın hangi tarihte fethedil- büyük bir değer taşımaz. A. Gabriel bunlar diği hususunda bugün için kesin ve doğru bir arasında Ulu-Câmi İle Sungur Bey türbesi­ bilgimiz yoktur. Her ne kadar bölge, yeniden ni, Işıktekke, Karanlık Türbe'yi zikretmekte­ Bizans hakimiyeti altına girdi ise de Selçuk­ dir. Ulu cami' 540 (M: 1145) tarihine doğru lu imparatorluğunun hudud bölgesine yerleşti­ Çenepni-'zade Hasan Bey tarafından inşa edil­ rilen kuvvetli göçebe Türk kabileleri Bizans miştir. Evliya Çelebi buna Melik Gazi demek­ topraklarına sık sık aknılarda bulunmakta tedir. Seyyahın medhettigi ince ve uzun tuğla ve sahile kadar inmekte idiler. Latinlerin minare sonradan bir deprem sebebi île yıkıl­ mağlûbiyetinden sonra imparatorluk merkezi mış, yerine bir başkası inşa edilmiştir. Ana­ yeniden İstanbul'a nakledilince bölge kat'i ola­ dolu'nun en eski camilerinden sayılan bu eser rak Türk hâkimiyeti altma girdi. Bununla be­ müteakib devirlerde de müteaddid tebeddülata raber bu hakimiyetin hangi tarihte ve ne yol­ uğramıştır. Niksar'a bir de Keşfi Elhaç Os­ dan tesis edildiği iyice bilinmiyor. Menteşe man Efendi tarafından yaptırılan diğer bir beylerinin bu fütuhatı Selçuklular namına Osmanlı devri camii mevcuttur ki bunun bu­ yaptıkları ve ancak imparatorluğun yıkılma­ rada suret-i nişasına kısaca temas etmek fay­ sından sonra beyliğin müstakil devlet haline dalı olacaktır. Niksar kadısına hitaben yazı­ geldiği söylenebilir. Bu devirde burayı ziyaret lan 1130 tarihli bir hüküm suretinden anlaşıl­ eden İbni Batuta, Anadolu'nun en güzel ve en dığına göre Hacı Osman Efendi sağlığında büyük şehirlerinden birisi olduğunu söylemek­ elinde küllî mikdarda para bulunmaması do- te ve surlarıyle meydan ve bahçelerinin bol­ layısıyle bu camiin inşasını tam bir seyir da­ luğunu medhetmektedir. Bazı müellifler Men- hilinde devam edememiş ve ancak minaresi teşebeyligi devrinde Milas'ta önemli binalar ile alt pencerelerinin üst eşiğine kadar dört inşa edilmemiş olmasını, hükümdarların daha duvarını yaptırabilmişti. Kiremid ile muvak­ ziyade esas makarları olan Beçin'i süsleme­ katen örtülen sakfı ise kısa zamanda çürü­ ye himmet etmeleri ile izah etmekte, bu dev­ müş bulunuyordu. Nihayet hayır sahihlerinden re aid iki camiin surlar ile kaplı olan şehir dı­ Hacı Yusuf Efendi'nin gayret ve himmeti ile şında buulnuşunu da Türk hâkimiyeti kurul­ bu camiin inşaatına devam edilmiş ve harab duktan sonra eski Türk Hiristiyan nüfusa tah­ olan sakf vesairesi ise ta'mire tabı' tutulmuş­ sis edilmiş olamsı ihtimaline bağlamaktadır­ tu (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 76, Sh: lar. Hisarbaşı tepesinin teşkil ettiği eski şehir­ 99). de bir kiliseden çevrilmiş olması muhtemel A OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 163

. Pek eski devirlerdenberi bir iskân beldesi Kadim devirlerde Kabira, Diyopolis ve olarak tanınan Osmancığın, Malazgird muha­ Sebast gibi muhtelif adlar taşıyan Sivas şeh­ rebesinden sonra Türk hâkimiyetine girdiği ri; Türkler zamanında Anadolu'nun müstah­ bilinmektedir. Kızılırmak boyunda müstah­ kem, ma'mur ve ticaretgâh şehirlerinden biri kem bir köprübaşı yerini tutan bu mevkiin, haline gelmişti. Danişmentliler, Selçuklular, ne zaman ve ne sebeble şimdiki adını almış İlhanlılar zaamnında Rum eyaletine ve Kadı olduğunu kesin olarak söylemek imkânsız gi­ Burhanetdin devletine merkez olmuş ve Os­ bidir. Osmanlı devletinin kurucusuna "Osman­ manlı idaresine geçtikten sonra eyalet ve bi­ cık" denilmesi, bu kasaba ile Osman Gazi lâhare vilâyet merkezi ittihaz edilmişti. Si­ arasında çeşitli şekillerde münasebet kurulma­ vas ismi, ilk defa olarak Danişmentlilerle baş­ sına vesile yaratmıştır. Osmancık ismi bazan lamaktadır. Burayı Alparslan namına zabte- da kalenin Osman Gazi tarafından fethedilmiş den Danişment Gazi, sonraları Kapadokya'mn bulunması neticesi ile tefsir edilmiştir. Halk diğer şehirlerini de ele geçirerek Sivas mer­ rivayetleri arasında kalenin (Osman) adlı bir kez olmak üzere bu havalide kuvvetli bir Türk kumandan tarafından zabtedilmiş olduğu, devleti kurmuştur. Anadolu Selçukî devletinin yahud kumandanın askerleri arasında bu adı llhanîler tarafından tamamen söndürülmesi taşıyan bir kahramanın muhasara sırasında üzerine bunların ta'yin ettikleri valilerden De- şehid düştükten sonra kaleye gömüldüğü ve mirtan, Sivas'ı merkez yapmış ve bir hüküm­ mezarının Osman Dede türbesi diye ziyaret dar gibi burada ide-i ümur eylemiştir. Mısır'a edildiği ileri sürülmektedir. Bundan başka Os­ gider iken yerine vekil olarak brıaktığı kainbi- mancık adının burada yakında zamana kadar raderi Eretne (Erdana) zamanmda da Sivas canlı kalmış bektaşilik geleneklerine bağlan­ merkezlikte devam etmiştir. Kayseri kadıhgın- mış bulunduğu görülmektedir. da bulunan Burhaneddin Ahmed Eretna süla­ Osmancık'ın tarih sahnesinde işgal ettiği lesinden olan rakiblerini bertaraf ettikten yer daha ziyade Yıldırım Bayezid devri İle il­ sonra hükümdarlığmı î'lân etmiş ve bu müd­ gilidir. Bir aralık Yıldırım'ın burayı muhasara det zarfında Osmanlılar ve Karamanlılar baş­ ettiğine ve Sivas hükümdarı Kadı Burhaned- ta olmak üzere Mısır ile bir takım savaşlar din ile temasta bulunduğuna şahid oluyoruz. yapmıştır. Bir aralık Sivas kalesinin etrafına Bu esnaad onun tarafından Osmancık kalesi­ derin bir hendek kazdırmış ve burayı tahkim nin ta'mir edildiği ve içeriisne askerler yer­ etmişti. Kadı Burhanettin Ahmed'in katlin­ leştirildiği görülmektedir. Şehzadeliği sırasın­ den sonra onun nüfuz ve kudretini sürdürecek da uzun müddet Amasya valiliğinde bulunmuş derecede halefi olmadığından dolayı kuvvetli olan İkinci Bayezid burada bazı ümran işle­ bir hükümetin idaresine geçmek isteyen Si­ rine ön ayak olduğu söylenebilir. Osmancık vaslılar, 801 (M: 1398) de memleketi Osmanlı önünde kasabanın iki kısmını birleştiren Ko­ padişahı Yıldırım Bayezid'e teslim ederek bu­ yun Baba köprüsü ile türbesi bu meyanda zik­ nun büyük oğlu olan Emir Süleymam hâkim redilebilir. Osmancıklı Baltacı Mehmed Paşa'- nasbettirmişlerdi. Bundan sonra Sivas Timur- nın da burada bazı çeşmeler yaptırdığı bilin­ lenk'in hücumuna uğramış ve onun tarafından mektedir. Şeyh câmii, Ciğer câmii, Fatih dev­ ele geçirilmişti (803). Ankara muharebesin­ ri vezirlerinden Hızır beyzâde Mehmed Paşa den sonra sergerdelerden Mezid Bey Sivas'ı Câmii Osmanh devri eserlerinin başlıcalannı elegeçirmış ve burada bir imaret tesis ederek teşkil eder. Mahallî kadıya hitaben yazılan H: şehri î'mara başlamıştı. Onun bu emareti tak­ 1082 tarihli bir hüküm suretinde Osmancık'ta riben beş sene kadar sürmüş ve bu esnada Mehmed Paşa tarafından bina edilen camiin Çelebi Mehmed'e bağlanmaya mecbur olmuş­ kubbesi, mihrabı, duvarları harab olduğuna tu. Bu suretle Osmanlı idaresine giren Sivas, ve ta'miri için bazı teşebbüslere geçildiğine Rum eyaletinin merkezi yapılmıştır. Bu eya­ şahid olmaktayız (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. letin yedi sancağı arasında Sivas, Paşa san­ No: 7, Sh: 43). Aynı mahal kadısına yazılan cağı rolünü oynamıştır. başka bir hüküm suretinde ise buradaki Meh­ med Paşa camii ile han ve hamamının ta'mir- 670 (M: 1271) yılı Anadolu Selçukluları ta­ İcrine mütedair bazı hususlar göze çarpmak­ rihinde î'mar faaliyetleri ve medenî eserler tadır (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 86, bakımından mühim bir sene ad edilmelidi.r. Sh: 490). Bilindiği üzere hayır sahibi bir zat Bu sene içinde Sivas'ta Büruciye, Çidtemina- olan Mehmed Paşa, Amasya ve Tokad vali­ re, Gökmedrese (Sahibiye) gibi kıymeUeri cid­ liklerinde bulunmuş idi. Meşhur Yörgiç Paşa'- den yüksek eserler vücuda getirilmiş ve Sel­ mn torunu olan bu zat, Fatih Mehmed devrin­ çuklu ricali bu hususta adeta birbirleriyle re­ de Rumeli beylerbeyliğinde bulndu. Hicr' 889 kabet etmişlerdir. Bunlardan Çifteminate tarihinde vezaretten azl ve Şehzade Ahmed'e medresesi sahibi â'zam veya sahib-i Divan lala oldu. Hicri 904 te öldü. Amasya ve îstin- Şemsüddin Muhammed tarafından (670) te ya'da bazı eserleri mevcuttur (Bk: Mehmed yaptırılmıştır. Bunun sarih olmamakla bera­ Süreyya, Sicilli Osmanî, cild IV. Sh: 106, 652, ber Pervane medresesi olması muhtemeldir. İki minaresi vardır. Sivas'ta en iyi korunmuş olan Gökmedrese (Sahibiye). Konyalı Sahib 164 MUZAFFER ERDOĞAN

Ata Fahrüddin Ali tarafınan 670 yılında yaptı­ na dair bazı efsaneler mevcuttur. Cilâlıtaş rılmıştır. Bugün müze olan bu binanın med- çağında bile burasının meskûn olduğuna dair halinde karşılılch mescid ve darüdtedris bu­ rivayetler vardır. Burada en eski kavim ola­ lunmaktadır, îki minaresi vardır. Aynı zaman­ rak Hititleci görmekteyiz. Onları ta'kiben A- da cami', daha doğrusu mescid olarak kulla­ surlular, Fenikeliler, Geldaniler ve İranlılar nılan bu iki binanın hicrî 1131 tarihinde bir gelmişlerdir. İskender ile Şelefkusları ta'kiben ta'mir faaliyetine sahne olduğu görülmektedir. Romalıların ve bundan sonra Bizanslıların Sivas beylerbeyisi ile kadısına hitaben yazı­ eline geçen Tarsus, nihayet Abbasîler tarafın­ lan bir hüküm suretinde minarelerinin bazı dan zabtedilmiş ve Harunürreşid yönünden bölümü ile şerefeleri böyle bir onarım hare­ bazı imar faaliyetlerine sahne olmuştu. Ab- ketine erişmiştir (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb.'Arş. basilerin bir az zaif düştükleri bir sırada bu­ No: 84, Sh: 177). Sivas'ta bunlardan başka rası tekrar Bizanslıların idaresi altına gir­ inşa tarihi belli olmayan Ulu cami'in bir Sel­ miştir. Bir aralık Haçlı kuvvetlerinin işgali çuklu devri eseri olması kuvvetli bir ihtimal altında kaldıktan sonra Moğollarla Türkmen dahilindedir. Bu âbide 932 (M: 1525) de Meh- ve Memluk oymaklarının hakimiyetine girmiş med Paşa tarafından ta'mir edilmiştir. Sivas'­ ve 1378 yılından itibaren Ramazan oğulları taki Osmanlı devri camileri arasında Mey­ idaresi altında kalmıştır. Bozok aşiretinin kol­ dan, Kale, Ali Ağa, Mahkeme (Yeni Cami), larından olan bu Türk hânedanınm elinde Paşa, Hacı İzzet ve Said Paşa camileri en Tarsus'un her bakımdan geliştiğini görmekte­ mühimleri olarak sayılabilir. yiz. Bu devirde cami', medrese, han ve ha­ mam gibi sanat eserleriyle süslenen Tarsus, A Yavuz Selim'in Mısır seferi esnasında Os­ manlı devleti sınırları içerisine girmiştir. Eski ve Orta çağların Kolonya'sı yerine kaim olan Şarkîkarahisar'a adını veren kale Tarsus'un başlıca eski eserleri arasında harabesi, kasabanın şarkındaki münferid te­ Gözlükule büyüğünün rolü önemli ve büyük­ pe üzerinde bulunmaktadır. Bugün gayri mes­ tür. Buradaki Türk anıtlarının en eskisi ise kûn ve harab halde olan kale, esas itibariyle Dönüktaş yahud Donuktaş'tır. Kullanılan in­ imparator Jüstinyanüs tarafından ihya edil­ şaat malzemesi ve uygulanan inşaat tekniği, miş ve daha sonraları müslüman Türk valile­ mezkûr âbidenin Romalılardan kalma olabile­ ri yönünden ta'mir olunmuştur. Kasabanın ci­ ceğini göstermiştir. Hazreti İsa'nın ünlü hava­ varında zengin şap ocakları bulunmaktadır. risi Saint-Paulus'un doğum yeri olduğu söyle­ Malazgirt muharebesini müteakib Rumların nen Tarsus, hıristiyanlar arasında özel bir elinden çıkmış ve az sonra buraya Danişment mevki kazanmıştır. Bizanslılar zamanında bir oğullan yerleşmişlerdir. Daha sonraları Sal- çok savaşlara sahne olması dolayısıyle etra­ tuk ogularımn, Mengüç oğullarının, Eretna fı surlarla çevrilmişti. Eski taş köprünün Jüs- oğullarının, Akkoyunlu ve Karakoyunluların tanyanüs tarafından yaptırıldığı söylenir. As­ elinde kaldı. Nihayet şehir, Hicrî 878 (M: 1473) lında bir Ermeni kilisesi olduğu rivayet edi­ de Fatih Sultan Mehmed tarafından Uzun len çarşı içindeki Eski cami', Tarsus'un ilk Hasan'a karşı kazanılan zaferi müteakib, müslüman devri ma'bedi olarak kaydedilmeli­ Osmanlı imparatorluğuna ilhak olundu ve Er­ dir. Bundan sonra Ramazanoglu eseri olarak zurum eyaletine bağlı bir sancak merkezi ya­ Ulu Cami'i görüyoruz. Ayrıca Tarsus'ta (Ma­ pıldı. Şarkî Karalıisar'ın Osmanlı hakimiyeti kam-ı Şerif Camii), ve Küçük Minare camii altına girdiği sıralarda daha ziyade hiristiyan- de camiler arasında zikri icab eder. Bunlara larla meskûn olduğu söylenebilir. Evliya Çe­ bir de Ulaş nahiyesinde Namrun yaylağında lebi kasaba'da (42) cami' ve mescid bulundu­ Ahmed Paşa zade Seyyid Musa Bey tarafın­ ğunu kaydetmiştir. Karahisar'ın asıl şöhreti dan yaptıırlan câmii ilâve edebiliriz. (Um. cvvarindaW ma'den ocaWarvndan ç\kan sap­ §k. Ahk. Dî. B§b. Arş. No-. VI, shfe \\). tan ileri geldiğini kabul etmek lâzımdır. Fa­ tih Sultan Mehmed şap ocaklarını beytülmale Ill kaydettirmiştir. Şarkîkarahisar paşasına ve kadısına hitaben yazılan H: 1130 tarihli bir TARİHÎ BELGELERDE VAKIFLARLA hüküm suretinde Fatih Sultan Mehmed tara­ İLGİLİ HUSUSLAR fından burada inşa ettirilen cami' bitişiğinde­ ki mukdes bölümlere temas edilmekte ve do- Osmanlı devrinde Anadolu câmi'lerinde îayısıyle bu esnada camiin harabiyetine ve görülen onarma hareketlerini aksettiren ve vakfa zararı dokunduğuna işaret olunmakta­ şimdiye kadar hiç bir yerde yayınlanmamış dır (Um. Şk. Ahk. Df. Bşb. Arş. No: 75; Sh: bulunan tarihî belgelerde ta'mir işleriyle bir­ 152). likte vakıf ümuriyle de çok yakından ilgili bir takım hususlar göze çarpmaktadır. Vakıf­ ların tarihî seyir ve inkişafından ziyade Os­ Çok eski ve köklü bir tarihe maJik olan manlı devrindeki vakıf idare tarzı ve vakıf Tarsus'un Argoslular tarafından kurulduğu­ İstılahlarına teallûk eden hususlara aşağıda OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ' 165 kısaca temas edeceğiz. Buna bağlamadan ev­ Yazımızın en önemli dayanağı olduğunu vel (Vakıf) ta'biri üzerinde kısa bir giriş yap­ söylediğimiz yayınlanmamış bu tarihî vesika­ mayı burada uygun buluyoruz: Bir mülkü am­ larda ebnâiye, evlâdiye, fâsid, füzulî, lâzım menin menfaatma esas olarak tahsis etmek ve gayri lâzım, sahih ve gayr-i sahih, mual­ anlamına gelen vakıf müessesesi, en evvel lâk, muvakkat, muzaf, müneccer, müstesna dinî olarak başlamış ve zamanla insanî, me­ ve müşterek gibi bir takım vakıf çeşidlerinden denî ve içtimaî olmak üzere tenevvü' etmiş­ başka müstekillât, terike, istifa, vasiyet, mü- tir. İnsanlarm yaratılışlarının ilk devirlerin­ rafaa, siyanet-i vakıf, muhallefat-ı evkaf, de her şeyden evvel Allah'a karşı übudiyet kasr ı yed, niyabet, nezaret, îcar, mülkiyet, vazifelerini yalnız başlarına olduğu gibi bir tevliyet, müsekkafat, güzeşte, izdiyad, vazife, arada dahi yapabilmek için umumi bir ibadet rukbe, mâl-i vakf, ümur-ı vakf, icare-i muac­ yeri istemeleri tabiidir. Hak ve bâtıl bir dine cele ve müeccele, istifta, vakfiye-i mamulün- mütemessik olanların itikadları icabınca vü­ biha, akar, galle-i vakıf ve gallat, nükud-ı cuda getirecekleri ma'bedler elbette dinî va­ mevkufe, â'şarı- şer'iye, muhallefat, istida- kıflardan sayılır. Zira ma'bedler umumî vc ne, irad, inurabaha, zevayid-i vakıf, hüccet i kudsî yerlerden olup bunlara bütün halkın şer'iye, i'lâm, berat, ucarat, irs-i şer'î, def- iştirak hakları vardır. Ancak bu ibadethane­ ter-i evkaf nâzır-ı vakıf, hasbî nâzır, müte- ler ilk devirlerde muntazam ve muhteşem bi­ velli-i vakıf, mütevelliye i vakıf, müfettiş-i rer bina hâlinde değillerdi. Gayet basit, çok evkaf, müvella, vâris, mûris, bâni, evlâd-ı sade ve alelade şeylerdi. İnsanlarda medeni­ vakıf, muarrif, eshab-ı hayrat, hademe-i ev­ leşmek meyli, bedayi' muhabbeti, süs arzusu kaf, mürtezika-i vakıf, ehl-i vezaif, mucir, ilerledikçe ma'bedlere de birer intizam ve ih­ müstecir, vasıy-i muhtar, evlâd-ı uteka, kaim- tişam şekli verilerek yavaş yavaş bir takın, mekam-ı mütevelli ve saire gibi hususlarına âbideler meydana getirilmiştir. İnsanlar çoğa­ âid müteaddid vakıf isitlahları sık sık göze lıp teavün fikri yayılınca evvelâ mezarlıklar, çarpmaktadır. Bundan başka yine bu vesika­ yollar, kuyular, havuzlar, sarnıçlar, köprü­ larda Bâbussaade ve Dârüsaade Ağalariyle ler, çeşmeler, hanlar, kervansaraylar, ima­ Sadrıazam, Bostancı-başı ve Sarayı Cedid retler gibi hayır tesisleri vücuda getirilmiş­ ağası nezaretlerinde bulunan evkafın adları­ tir. Okuyup yazmanın lüzum ve ehemmiyeti na rastlanılmaktadır. İzmit'te Pertev Paşa ca­ anlaşılınca mektebler, medreseler, kütübha- mii ile imaret ve sebili, Bor'da Şehid Mehmed neler ve hastahaneler gibi vakıf eserleri tees­ Paşa (SokuUu Mehmed Paşa) camii, Kayseri'- süs etmeye başlamıştır. de Ahmed Paşa camii (Kurşunlu cami') sad­ razam nezaretinde olan vakıflar meyanmda Gâyet kısa ve sathî olmak üzere yaptığı­ zikredildigi gibi Konya'da Sulta Alâüddin, İz­ mız bu başlangıçtan maksadımız; Osmanlı mir'de Fazli-zade ve Bıyıldı-zade, Amasya'da devrinde Anadolu câmi'lerinde yapılan resto­ Sultan Bayezid ve Afyon'da Gedik Ahmed Pa­ rasyon faaliyetlerini bize ilk bakışta aksettir­ şa câmi'lerinin Dârüssaade ağası' nezaretin­ mekte olan ve yazımızın en esaslı ve sağlam de bulunan vakıflar arasında zikredildiği gö­ dayanağını teşkil eden tarihi belgelerde sık rülmektedir. Ayrıca Manisa'da Şehinşah Sul­ sık geçen vakıfla ilgili pek çok terimlerin iza­ tan camii ile şadırvanınnı, İzmit'te Mehmed hını kolaylaştırmak veya hiç olmazsa sıralan­ Bey ve Kastamonu'da Ya'kub Ağa câmi'leri­ masına müsaid bir zemin hazırlamak içindir. nin ve bir de Antakya'da Cami-i Kebir ile Ca'- Esasen burada vakıf müessesesinin tarihî se­ fer Ağa Habibünneccar câmi'lerinin Bâbüsaa- yir, inkişaf ve tekâmülünü uzun uzadıya izah de ağası nezaretinde; Geyve'de Elvan Beyza­ etmeye ne zaman, ne de mekân müsaiddir. de câmiinin Bostancılbaşı nezaretinde; Ala­ Bu itibarla burada ancak yazımıza mazbut bir şehir'de Yıldırım Bayezid câmi' ve medrese­ istinadgâh olan tarihî ves'kalarda zikredilen si ile Ayasluk'ta Gazi İsa Bey camiinin Sara­ vakıflarla ilgili bu terimleri sadece kaydet yı Cedid Ağası nezaretinde bulnudukları tas­ mekle iktifa edeceğiz. Bunların hukuk ve di­ rih edilmiştir. Bor'daki Sultan Alâüddin câ- ğer sosyal bilimler bakımından ta'rif, tefsir mii ise Evkaf-1 Hümayun nezaretinde ilhak ve izahlarını erbâbına bırakmayı yerinde bu­ olunanlar arasındadır. luyoruz. 166 MUZAFFER ERDOĞAN

YAYINLANMAMIŞ BELGELER

ra defteri mühürlcyüp kapuma göndere- sin. Amma harç hususunda gereği gibi Konya kadısına hüküm ki, ihimam idüp harcı gaybet ve israf olun­ Hâliya Ma'mûriyc Kelesinde bina maktan hazer idesin. olunan camii §eri£ maslahati için bir ne­ 10 Muharrem 973 fer haddad ve bir nefer cameı lâzım ve mühim olduğu ilâm olundu, imdi bü­ _ 3 - yürdüm ki hükm-i şerifim vardukta zik- rolunan deürcü ve bir nefer camcıyı bu Şehreminine hüküm ki, maslahata münasib olanlardan tedarik Hâliya Ma'mûriye kalesinde olan eyleyüp âlât ve esbablariyle Ma'mûriye câmii şerifin binası için oniki kantar kalesine gönderüR bina eminine teslim kurşun ve yirmi kantar yegseri ve on ettiresin ki varup anda âdet üzre işleyüp kantar mertek yekserisi ve yirmibeş aded lâzım olan ücretlerin harç akçasından sagisi yekserisi ve sekiz kıt'a pençere emininden taleb idüp alalar. demürleri ve otuz kıt'a fındık tahtası lâ­ 10 Muharrem 973 zım imiş. Satun alivirüp ve navlunla ge­ miye tahmil ittirüp mahhall-i mehıurc — 2 — gönderüp ve lâzı olan harcını görüp def- Ma'mûriye kalesi binası üzerine ta'- terüne kaydettiresün. yin olunan Baba Sancağı beyi Hüseyin 16 Muharrem 973 Bey dergâh-ı muallâma arz göndcrüp ka- le-i Ma'mûriye'de bina olunan câmii şerif _4- minaresiyle kubbe çıkup itmamı karib îstanbul Harc-ı Hassa eminine hü­ olmuş iken ve hamamdan camie gelicek suyunun dahi bazı keresteleri tedarik olu­ küm ki, nup mübaşeret üzere iken mahall-i mez- Tezkire varıcak ma'lûm ola ki hâli- bur sevâhil ve berriyelik yerde olmağın yâ Ma'mûriye kalesinde yapılan câmi-i ol cânibler ziyade kaht olup vâki' olan şerifin elli aded penceresine otuzar aded- huddama zahire emrinde külli zaruret den (180) aded sırça cam lâzım imiş. Sa­ çekilüp her veçhile iş işlenmeğe çâre ol- tun alivirüp bahasın virüp defterüne kay­ maduğu ecilden zamaniyle yapılup it­ dettiresün. mam bulması evlâ görülmeğin tehire ko­ nulup vâki' hal vkuu üzre arz olundu 27 Muharrem 973 dcyü bildirmişsin. İmdi mezbur câmi-i _ 5 _ şerif ve kubbe ve gayri mesarifi için hi- zâne-i âmircmmden filori ihraç olunup, Bahkesir kadısına hüküm ki. sen (ki eminsin, sana teslim olunup gön­ Bazı kuralarda zelzele-i azıme vâki' derildi. Büyürdüm ki hükm-i şerifim olup Zağnos Paşa Câmiinin minberi ve vardukta zikrolunan câmi-i şerifin ve yapma direkleri ve iki kubbesi yarılup kubbenin ve gayri lâzım olan yerlerin ve taşra kubbelerden beş kubbe dahi bir yaptırup ta'mir ittirüp ve vâki' olan ih­ veçhile yarılmıştır ki ol tarafta bina tec­ racatı defter ittirüp tamam olduktan son­ dide muhtaçtır. Zira mermer direkle- OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 167

rinden ayrılup ve minarenin jcrefcsi da­ mak bâbında emr-i şerifim ricasına arz ü hi ayrılup termime mchal yoktur dedik­ i'lâm eylediği ecildcn imdi şeyhülislâm­ lerinden gayri minare etrafında olan dan verilen fetvayı şerife mucibince eğer dükkânlar ve minareye karib olan sair sahih rukbeye muhtaç ise vech-i meşruh mahallât aahlisi namaz kılmaya havf üzre olan rukbe olunmak emrim şüru- edip ve imaret aburunun külliyen bir tuyle yazılmıştır. tarafı yıkilup ve türbesinin kubbesi yan- Safer 1060 lup bunda olan binalar bir üstad mimar olmayınca tecdidde kudretimiz yoktur _ 7 _ deyu cevab verip ve merhum Yıldırım Han câmiinin ekser yerleri harab olup Beçin kadısına hüküm ki, ve minaresi yuklup sonra küUî harca Südde-i saadetime mektub gönderüp muhtaçtır ve bazı mesacid ve muallimha- kaza-i mezbure tâbi' Kasaba-i Milâs'ta ne yııklup amelden kalup ve kasaba ve müteveffa Ahmed Gâzi bina eylediği câ- kurada sakin olanlarından kırk neferden mi-i şerifin hasbî nâzın ve yine kasaba-i ziyade âdem bina altında kalup ötesi şe­ mezbure ahalisinden bazı kimesneler hirde cuma namazı kılınmak müyesser meclis-i şer'a varup câmii mezbûr sekiz olmayup kasabadan hariç yerde olan mu­ seneden mütecaviz harabe müşrif olup sallaya çıkup kalmışlardır deyu tahmin evkat-ı hamse ve salat-ı cüma eda olun- olunmak için bir üstad mimar lâzım ol­ mamağla ta'mir ve termim olunup rukbe duğun bildirüp. bir üstad mimar gönde­ olunmak recasına arz etmeğin rukbe olun­ rilmek rica eyledügin ccilden büyürdüm masın büyürdüm ki vüsul buldukta sâ­ ki Hassa mimarlarından Mahmud Hali­ dır olan emrim üzre ta'mir ve termim fe vardıkta zikrolunan camilerin ve mu- ittirdikten sonra ehl-i vezâifin vazifelerin allimhanenin üzerine varup ve bilcümle beratları mucibince eda ittiresin, tecdide muhtaç olanları ve tecdide muh­ taç olmayup ta'miri lâzım olanları onat Evâsttt CemaziyiUevvel 1060 veçhile tahmin-i sahihle tahmin ittirüp pe mikdarr akçe ile tecdid vç ta'mir olu­ -8- nacağın bildiresin. Gergeç kadısına hüküm ki, 8 Receb 985 Kaza-i mezburde Karagöz câmii vakfı mütevellisi olan Mehmed arzıhal — 6- idüp câmi-i mezbur harâbe müşrif olup Manisa kadısına hüküm ki; ta'mire vakfın müsaadesi olmayup ruk­ be olunmasının cevazına şeyhülislâmdan Bâbüssaadetim ağası olan Hasan A- fetvayı şerifcsi olduğundan rukbe olun­ ğa südde-i saadetime mektub gönderüp mak babında hükm-i hümayunum rica kaza-i mezburede taht-ı nezaretinde vâki' eylediğin şart-ı vâkıf ve fetvayı şerife mu­ müteveffa Şehinşah Sultan bina eyledi­ cibince amel olunmak emrim olmuştur. ği cami-i şerif ve şadırvanın su-yoUarı Büyürdüm ki hükm-i şerifim vardukta harabe müşrif olup tamir ve termimi zi­ husus-ı ezbure mukayyed olup göresin. yade rnühirn olmağın ve lâkin bazı ki- C^mi-i mezbur haralje olup ta'ınirine mesneleç hilâfri şer' ve hilâf-ı şart-ı y^kıf muhtaç ise fetvayı şerife mucibince ruk­ vazife ihdas idüp irad ve mesarifin ihata be olunup amma ta'mirden sonra kimes- etmekle ve makulelerin vazifeleri viril- nenin vazifesine mâni' Dİunmayup şer'-i meyüp ve bihassabüşşer sair mürtezika- şerife muhalif kimesneye iş ittirmiycsin. nın vazifeleri rukbe olunup harabe müş­ rif olan mahaller ta'mir ve termim olun­ Evaiî-i Zilka'de 1032 168 MUZAFFER ERDOĞAN

— 9 — mun mütevellisi olan Seyyid Nasuh nam kimesne vakfın gallât ve mahsulâtını Sivas beylerbeyisine ve Osmancık eki ü bel'idüp ta'mire ve termime müsa­ kadısma hüküm ki, maha itmekle vakfa eyledüğin bildirüp Kasaba-i Osmancık'ta vâki' mütevef­ cami-i merkuun ta'ire muhtaç olan yer­ fa Koca Mehmed Paşa bina eyledügi ca­ leri maVifet-i şer'le ta'mir ve termim itti­ miin imam ve hatib ve sair mürtezika'.a- rilmek babında emr-i şerifim recasına arz rı südde-i saadetime mahzar gönderüp etmeğin hüküm yazılmıştır. câmi-i mezburun kubbesi ve mihrabı ve duvarları ayrılup ve kubbe önünde sofala­ Evail-i Muharrem 10S3 rın üstünde olan kubbeleri yıkilup tamir olunması lâzım gelmeğin mütevell-i sa­ -11- bık bina etmeğin sofaların üstünde bir mikdar yer kalup anı dahi yapmak üzre Derende kadısına hüküm ki, iken Hüseyin nam kimesne hileye sülük Orduy-ı Hümâyunuma mektub gön­ idüp mâl-i vakfı eki ü bel' etmek için derüp Ka.saba-i Derende'de vâki' mer­ mütevell-i sabık vakıf yapmadı, bana te- hum ve mağfurünleh Sultan Süleyman messük virin, ben yaptım deyu mütevel-i Han tâbeserahın bina eylediği câmi-i asıldan bir tarikle temessük alup müte- şerifin sakfı münhedim olup ta'mire velli-i sabık yapmak üzere iken cüz'i muhtaç olmağın Dede Mehmed nam ki­ nesne ile yaptırup vakfın vüs'ati olup mesne kendü mâlinden ta'mir etmek mu- rukbeye muhtaç değil iken ehli vezaifin rad itmekle orduy-ı Hümâyunuma arzo- vazifelerin bittemam virmcğe vakfın mü­ lunmasın iltimas eylediğin ecilden mâni-i saadesi var iken mal-i vakıfdan iki yüz şer'isi yoğise kendü mâliyle hasbetenliİla­ mikdarı kuruj mübaşire virdim deyu va­ hi taâlâ ta'mirine kimesne mâni' olmaya zifelerin noksan üzere virdiginden gayri deyu hüküm yazılmıştır. sene-i sabıkta vakfın Anbar nam karye­ den vakfa aid olan mahsulâtın ve bir göz Emil-i Rebiüîâhir IGSS değirmenin fuzuli zabt vakfa ve mücrtc- zikaya gadreylediğin bildirüp mezbur -12- Hüseyin minbaid ümur-ı vakfa karjma- mak bâbında emr-i şerifim verilmek re- Konya kadısına hüküm ki, casına mahzar eyledikleri ecilden malıal- Kaza-i mczbure tâbi' Sille nam kaar- linde şer'ile görülüp icrayı hakk olunmak ye reayası Divanı Hümayunuma arzıhal emrim olmuştur, deyu yazılmıştır. sunup sâkin olduğumuz karye-i mczbu­ Evâhir-i Rebiüîâhir M?^ re feth-i hakanîdenberu Sultan Alâüddin vakfı olmakla cizye ve ispençe ve öşr ve -10- bennâk ve sair mahsulâtımıza mütevelli olanlar alup şart-ı vâkıf üzre Konya'da Karaman beylerbeyisine ve Konya vâki' olan muamileyhin .câmi-i şerfi ta'­ ve İshaklı kadılarına hüküm ki, mirine ve hatibine ve mesarif-i lâzimesi- İshaklı kadısı orduya mektub gönde­ ne sarfolunup lâkin câmi-i mezburun rüp İshaklı kazasına tâ'bi' Derecine nam vakfı cüz'i olu ihata eylememek ile beş karyede vâki' Nasuh Bey bina eylediği vakit kıhnmayup ancak haftada bir cu­ câmi-i şerifin sakfı ve sağ tarafta vâki' ma namazı kılınup merhum ve mağfu­ olan duvarı harabe müşrif olup ta'mirc rünleh Sultan Murad Han isbe sarah gc- muhtaç iken medine-i Konya sakinlerin­ lüp câmi-i şerifin muattal idüği ma'lûm-i den olup meşrutiyet üzre vakf-ı merku­ hümayunları oldukta cvkat-ı hamse kıl- OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 169

mak için yine karye-i mezburede senede -13- 20000 akçe dahi ziyade ta'yin idüp hane Karaman beylerbeyisine ve Konya ve gayri tekâliften muaf olmak üzrc eli­ mollasına hüküm ki, mize hatt-ı hümayun ile emr-i şerif veril­ mekle vech-i meşruh üzere mahsulât ve Dârüssaadetim ağası olan Yusuf Ağa cizye vc ispençemiz canib-i vakfa eda dergâh-ı muallâma arz gönderüp taht-ı ve teslim iken muharrir Şerhî Mehmed nezaretinde olup Konya'da vâki' merhum (1052) senesinde Konya tahririne geldik­ Sultan Alâüddin bina eylediği cami-i şe­ te vakfı bozup cümle reayayı birer ve iki­ rif mürur-ı eyyam ile ekser mcvazi' ta'­ şer yaşında oğullarımızı ve amelmande mir ve termime muhtaç olmağın vakf-ı olanlarımızı cümle haraca yazmakla ta­ mezbur karyelerinden Sille nam karyenin hammülümüz yoktur, halimize merha­ reâyası izdiyad cizyesinden on akçe ile met olunup esamilerimiz tahrir defterin­ ta'mir olunmak üzere iki üç senelik cizye den ihraç olunmaz ise cümlemiz pera­ izdiyadları zaptolunup badehu ta'mir kende vc perişan oluruz deyu üslûb-i olunmak için hâlâ vakf-ı mez'jur mütc- sabık üzre vakfa reaya kaydolunmak bâ- velüsi olan Hacı Ahmed'in yedine em- bmda emr-i şerif rica eyledikleri ecilden ri-i şerifim verilmekle Konya sakinlerin­ hazine-i âmiremde mahfuz olan mcvlâ- den bir kimesne kendü maliyle bir ha­ nayı muamileyhin tahrir eylediği defte­ mam bina murad itmekle vâkıf-ı müşa­ re nazar olundukta Sille nam karyenin rünileyhin Medine-i Konya'da vâki' olan cizyehanelerini tahrir defteri mucibince harab sarayının taşlarını alup hamam bi­ (396) hane kaydolunduğu mestur ve mu- na etmek üzre hilsf-ı inha bir tarikle kayyed bulunmağın husus-ı mezbur 1054 emr alup-cami-i mezburun ta'mir ve ter- muharreminin 28 inci günü arzolunduk- mimine mâni' olup ümmet-i Muham- ta .Sultan Alâüddin vakfı olup ellerinde med'in edayı salât itmekte üsret çekme­ hattı hümayun ve müteaddid cvamir-i leriyle mezburun müceddeden bina ey­ şerife m olmakla hallerine merhameten lediği hamamına sarayı merkumdan bir tahrir deflerinden raf'olunup üslûp-ı sabık taş aldırılmamak bâbında emr-i şerifim üzrc vakfa vireler deyu emr-i şerif veri- verilmek ricasın i'lâm etmekle vech-i lüp hahya tecdid olunmak bâbnda inayet meşruh üzre amel olunmak için emrim rica etmeğin üslub-ı sabık üzre vakf-ı olmuştur deyu hüküm yazılmıştır. şerif tarafından zimmiyan merkumun Evâhiri §evml 1083 cizyeleri cem'olunup evkaf-ı mecbure mütevellisi yediyle şart-ı vâkıf üzre cami-i _14_ şerifin mesarifine sarfolunmak babında emrim olmuştur. Büyürdüm ki hükm-ı Amasya kadısına hüküm ki; şerifimle vardukta bu babda saadı rolan Amasya'da vâki' merhum Sultan emrim üzre amel idüp dahi minval-i Bâyezid câmii şerifi bundan akdem zel­ meşruh üzre defterden ihraç olunup ma- zelede münhedim olup hâlâ vakf-ı mez­ tekaddüdenberü viregeldikleri üzre ca­ bur mütevellisi olan Ahmed ziyde kad- nib-i vakfa bîkusur eda vc teslim eyledik­ rehu müceddeden bina ve tamir idüp lerinden sonra minbaid cizyedarlar ve ebniye itmam olmakla keşfolunmak için âhirden bir ferde dahi ü taarruz ittirilme- Âsitane-i Saadet'ten Hassa mimarbaşısı yüp vech-i meşruh üzre olan emri yerine olan İsmail ziyde mecdehu tarafından getüresiz deyu emr-i şerif yazılmak için bir mutcmedaleyh mimar halifesi ta'yin işbu tezkire verildi. olunup mütevelli-i vakf tarafından ta'yin olunan âdem ile birlikte varup ahali-i vi­ M CcmaziyiUevvel 1083 lâyetin ınüsin ve bîgaraz ihtiyarları mah- 170 MUZAFFER ERDOĞAN

zarında tamam hakk ü adi üzrc keşif — 17 — ve hüccet-i §er'iye olunup husus-ı mezbu- İzmir kadısına hüküm ki, re tekayyüd ve ihtimam birle hakıkat-i hal sıhhati üzre i'lâm olunmak üzere Da- Dârûssaade ağası Elhaç Mustafa Ağa rüssaade ağası olup vak£-ı mezbur nâzın arz göndcrüp İzmir'de vâki' Fazlî-zâde Yusuf Ağa tarafından verilen mühürlü câmii bundan akdem zelzele-i azîmede mektub mucibince yazılmıştır. bilküUiyc münhedim ve ta'mire muhtaç ve vakfın müsaadesi olmamakla tahtında Evâhir-i Zilkade 1091 vâki' icare-i muaccile vc müeccile ile vakftan îcar olunan dekâkin ve mehazin -15- müste-cirleri icare-i -nüeccilesin edadan imtina' ve muaccilelcrini dahi istifta et­ Ereğli kadısına hüküm ki; miş olmakla vakfın mütevellisi ol arsaları âhire îcara kaadir olur deyu şeyhülislâm­ Kaza-i mezburde nâibüşşer' olan dan fetvayı şerife verilmekle keşfine ta'yin Mustafa zîyde ilmehu orduyı hümayunu­ olunan İsmail ma'rifetiyle müste'cirlerden ma mektub gönderüp kasaba-i Ereğli'de icare-i müeccileyi edadan imtina' itmeyüp vâki' müteveffa Ali Paşayı Cedid bina ey­ icare-i müecciUesine mahsub ve binası lediği camiin bazı yerleri ve hamamı ta'- vakfm olmak üzre râzi olanlara temes- mir ve termime muhtcc olup ve kasaba sük virilüp ve câmii mezbur keşfine tâ'- sükunda vâki' yine paşayı müşarünileyhin yin olunan merkum İsmail ve mimar ma'­ Çeşme suyunun mecrası bozulup ahali-i rifetiyle keşif ve ne mikdar akçe ile ta'­ kasaba ve gelüp geçen ebnayı sebilin su­ mir olunur hüccet-i şer'iye olunup i'lâm ya ihtiyaçları olmağın ta'miri için hükm-i olunmak için hüküm yazılmıştır. hümayunum ricasma ahah-i kasabanın ilhakiyle arzetmeğin vakfın müsaadesi Evâstt-.t Rebiülâhir 1100 var ise mütevellisi izn-i şer'ile ta'mir ve termim eyleye deyu yazılmıştır. -18-

Evâsıt-t Zilka'de 1099 Maraş paşasına ve mollasına hüküm ki,

~I6- Kaza-i mezbûr müzafatından Be- hisni kasabasında Taş câmi-i şerifinin be- Ereğli kadısma hüküm ki; rat-ı şerifimle hatibi Seyyid İsmail gelüp Kaza-i mezburde nâib olan Ahmed câmi-i mezbûrun minberi hedmolmakla mektub gönderüp Ereğli kasabasında vakıftan müsaade var iken mütevellisi müteveffa Cedid Ali Paşa bina eylediği olan kimesne ta'mir itmeyüp taaddi ey­ cami' ve hamam ve çeşmesi on ve ondört lediğin câmi-i mezburun menberi müte- senedenberü harab olup vakfın müsaa­ velli-i merkume ta'mir ittirilmek bâbın- desi var iken mütevellisi İstanbul'da sa­ da emr-i şerifim rica emeğin vakfın mü­ kin olmakla ta'miriyle mukayyed olma- saadesi var ise ma'rifet-i şer'ile mütevel- yup kasaba ahalisinin ve ebnayı sebilin li-i merkume ta'mir ittirilmek için yazıU her veçhile müzayekaları olduğu ilhahla- mıştır. riyle arzetmeğin ma'rifet-i şer'ile keşif Evâil-i Cemaziyülevvel 1100 vc tahrir olunup vakfın müsaadesi var ise mütevellisi izn-i şer'ile ta'mir ve ter­ -19- mim ittirile deyu yazılmıştır. Sürücü Ahmed Paşaya ve İzmir ka­ Evâstt-t Zü\ddc 1099 dısına hüküm ki, CSMANLı DEVRINDE ANADOLU CAMILERINDE RESTORASYON FAALIYETLERI 171

Dâı'üssadetim Ağası Elhaç Mustafa Mehmcd ve mütevcili-i Şeyh Sadrüddin Ağa arz göndcrüp medine-i İzmir'de vâ­ şeyhi Şeyh Ali vc câmi-i mezburun ta'­ ki mütevaffa Bıyıklı-zâde Camii bundan miri vâcib olup vezayife vafa etmediği akdem vâki' olan zelzele-i azîmede bil- takdirce vezaifc sarfolunmayup ta'mir külliye münhedim olup ta'mirinc vakfm olunup vakfın müsaade olup cümle kifa­ müsaadesi olmamakla müceddeden ta­ yet eylediği surette bittarik-i evlâ ta'miri mir ve akçesi Haremeyn mâlinden veril­ lâzımdır, câmi-i mezbur ta'mir ve termim mek üzere hattı hümayun saadır olmak­ olunmak meşru'dur deyu bilfiil Rumeli la ta'miri için mahsus tayin olunan sara­ kazaskeri olan Mevlânâ Yahya î'lâm it- yı atîk teberdarlarından İsmail Halife vc meğin müşarünileyhin î'lâmı mucibince Scyyid Mahmud altı nefer âdemleri vc câmii mezbur şer'an ta'mir ve termim lüzumu mertebe neccaran ve rençberan olunmak meşru olmakla ta'mir ve termim ve sair iktizası mertebe câmi-i mezburun olunmak için yazılmıştır. tamirine lüzumu olanar sefer teklifi ile Evâhir-i Zilhicce 1101 rencide olunmamak babında emr-i şeri­ fim recasma i'lâm için vech-i meşruh üze­ -21 — re hüküm yazılmıştır. Bolu nâibine hüküm ki, Mektub gönderüp Timurlaş Bey ev­ Evâhir-i Receb 1100 lâdı mütevaffa Mehmed Bey evlâdından Osman nieclis-i şer'a varup ceddi Meh­ -20- med Bey medine-i Bolu'da bina eylediğü Konya Monlasına hüküm ki, Eski Yeni demekle maruf câmii 1079 se­ Senki mevlânayı mumaileyhsin, mek- nesinde zelzcle-i azîmedcn münhedim tub gönderüp medine-i Konya'da vâki' olup dâmii merkume evkafının tarih-i merhum ve mağfurünlch Sultan Süley­ mezburde mütevellileri olan ammi zade­ man câmi-i şerifi evkafının 1101 senesin­ si Halil ve Ömer nam kimesneler câmi-i de mütevellisi olan Seyyid Celâl nam ki- merkumun bervech-i tahmin 20000 vaki- mesne evkaf-ı mczburenin akaratmdan yc kurşununu füruht ve hasıl oîan seme­ olan hamam ve dekâkin ve sairin icara- ninden 1200 kuruş câmi-i mezkûre nef tından hasıl olan icarcyi istîfa ve defter­ tahta varuş kiremit olmak üzere ta'mir de mukayyed karyelerinin hasıl olan ica­ ittirüp ziyadesini ve câmi-i merkumun rı mürtezikadan bazılarıyle beyinlerinde evkafından senevi hasıl olan ikişer kese 1400 keyl hinta ve şâire ihizam idüp akçe mahsuli vakfı eki ül bel' idüp lâkin mütevelli-i mezburun iltizam idüp vc mezburan hâlâ Geyve kazasında sakin iltizamından mâ'dâ vakfın karyeleri gai­ olmalarıyle câmi-i mezburu her sene ta'­ lesinden 1600 keyl-i îstanbulî gaile ziya­ mir itmeyüp mürurı eyyam ile harabe desiyle deruhdcye tâlib olup hâlâ câmi-i müşrif olup namaz kıhnmayup iki du­ merkumun cevvanibinde olan camlan bil- varı şakk ve inhizama karib olup ve su­ külliye münkesir ve maklû' ve derun-ı yolları ve kenefleri ve harem havlisi da­ câmi' merkez-i huş-ü tuyur olup vc nice hi harab ve mezbelelik olup hâliya vak­ kubbelerinin kurşunları kalkup kar ve fa küllî gadrleri ve ta'mir ve termimde tc- yağmur cereyan itmekle vehn gelüp vc kâsülleri oldukları cemmi gafir vecem'-i kapularımn perdeleri kalmayup ta'mire kesir ihbar eylediklerin arzeylediğin ecil- eşşedd-i ihtiyaç ile muhtaç olmakla mü­ den vakfın hususunda emin zannolunur tevelli mezkûrun iltizamı müretezekanın bir kimesneyi tevliyete ihtiyar olunup tev­ vazifelerine ve ziyadesi câmi-i merkumun cih olunmak için mahzar eylesin deyu ta'mirine vefa itmek üzre medine-i Kon­ yazılmıştır. ya'da bilfiil mezun-ı bilifta olan Mcvlâna Et/âsıt-t Receb UOl 172 MUZAFFER ERDOĞAN

-22- de olan cisr dahi harab olmakla her bi­ rinin beşer yüz kuruş olmak üzre mâlin­ Şorba kadısına ve Ankara mütescl- den bin kuruş ifraz idüp kendü hayatın­ limine hüküm ki, da itmamı müyesser olmaz ise meblâğ-ı Ankara naibi mevlâna Mehmcd mek- merkum Hacı Mustafa nam kimesneye tub gönderüp medine-i Ankara'da vâki' teslim olunup dahi Mustafa vasi-i muh­ müteveffa Ahi Şerefüddin bina eylediği tar olup zikrolunan cami' ve cisri ta'mir câmi-i Şerirf ve imaret ve han evkafının eyleyüp hariçten daholunmamak bâbında evlâdiyct ve meşrutiyet üzere mütevellisi hüküm rica itmeğin vech-i meşruh üz- olan Seyyid Ahmed ile vakf-ı merkum . re şer'ile görülmek için yazılmıştır. mürtezikası meclisi şer"a varııp zikrohı- Evâhir-i Cemaziyülâhire 1107 nan cami' ve imaret ve hanın bazı yerle­ ri harabe müşrif olup termime muhtaç -24- olmakla bundan akdem hassa mimarı ve binaya vükuf ve şüuru olan bîgaraz ki- Ürgüp kadısına hüküm ki, mesneler ile üzerine vanlup şer'ile keşfo- Orduyı hümayunuma mektub gön- lundukta 850 .kuruşa tahmin ve hüccet derüp merhum ve mağfurünleh ceddim olunup mütevelli-i mezkûre tenbih olun­ Ebülfeth Sultan Mehmed Han bina ey­ muşken vakf-ı merkum mülhatından Şor- lediği câmii şerifin mürtezika ve cema­ ba Kazasına tâbi Scmizözü demek'e ma'- ati mecHs-i şer'a varup câmi-i mezbur is- ruf nahiyede vâki' Kayıviran nrım kar­ tilâ-i kefereden harabe müşrif olup ta'­ ye sükkânından Seyyid Ramazan nam ki- mir ve termime eşedd-i ihtiyaç ile muhtaç mesne mücerred evlâd-ı vâkıftanım deyu ve bu sene ta'mir olunmaz ise münhedim nahiye-i mezburede vakfın defterde mu- olnıası mukarrer olduğun bildirüp ol bâb- kayycd evkafı karyelerinin â'§âr-ı şer'iyc da hûkkm-i hümayunum ricasına ilhah- ve rüsumun bir kaç senedenberü cebren lanyle arzeylediğin ecilden ne mikdar ak­ ahz ve kendü mesarifine sarfetmeklc mür- çe ile ta'mir olunur, mahallinde keşif olu­ tezikanın vazifeleri verilmeyüp ve ima­ nup î'lâm olunmiak için yazılmıştır. rette tabhı taam olunmaduğundan mâ'dâ câmi' ve imaret ve hanının harabe müş­ Evâsıt-ı Zilhicce 1107 rif olan yerleri ta'mir olunmayup gadrol­ makla mezkvu'' Seyyid Ramazan mari­ -25- fetiyle davct-i şer' olundukta itâat-i şer' itmeyüp icrayı hakk olunmadugun bil- Geyve kadısına hüküm ki, dirüp hüküm verilmek recasıyle arzetme- Bağçe-i Hassa bostancıbaşısı olan ğin mahallinde şer'ile görülüp zabiti ma'- Mustafa arzıhal gönderüp nezaretinde rifetiyle zimmetinde zuhur eden mâli vak­ olaan evkaftan Geyve'de vâki' Mütevaf- fı vakfıçün alivirile deyu yazılmıştır. fa Elvan Bey zâde Sinan Bey câmi-i şe­ rifi harabe müşrif olup hâlâ ta'mir ve ter- Euâhir-i Zilhicce 1105 mim olmağla hassa mimar halifelerinden bir mimar halifesi ta'yin ve ta'mir olunan -23 — mahalleri hakk ve adi üzere şer'ile ke­ Manisa kadısına hüküm ki, şif ve defteri irsal olunmak bâbındajOTiy şerifim rica etmeğin hassa mimarı m^'ri-/, Medine-i Manisa'da sakin dergâh-ı fetiyle kemal-i hakk ve adi üzre şer'ile muallâm müteferriklarından Elhaç Ah­ keşif ve defter ve sıhhati üzre î'lâm ..eyle­ med gelüp medine-i merkumedc sakin men, bâbında yazılmıştır, i. olduğu evi kurbünde vâki' Çaşnigir câ- miin kurşunu fena bulup ve Nif canibin­ Evâut-t Reliüljevvel 1103 OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CÂMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 173

— 26 — -28- Kayseriye nâibine hüküm ki, Birgi ve Ayasluğ nâiblerine hüküm ki. Kaya hanım gelüp evlâdiyet ve meş­ rutiyet üzere mütevelliyesi olduğu Üskü­ Bilfiil Sarayı Cedid ağası Hüseyin dar'da medfun ceddi Elhaç Ahmed Pa- Ağa mühürlü arzıhal gönderüp nezare­ şa'nın Kayseriye'de vâki' câmi-i şerifi mü- tinde olan evkaftan taht-ı kazanızda vâ­ rur-ı eyyam ile harabe müşrif olup ta'mi- ki' mütevaffa Gazi İsa Bey camii müru- re vakfın müsaadesi yoğiken bazı kimes­ n eyyam ile harabe olup ta mir ve termi- neler hilafı şart-ı vâkıf muhdes vazife me muhtaç iken bazı kimesneler hilafı talebiyle taaddi itmeleri ile vakfa gadr ol­ §art-ı vâkıf usuli vakıftan ziyade kadı ve duğun bildirüp vakfın müsaadesi yoğise nâib arzları ve kendü arzıhalleri ile ve hilâf-ı şart ü defter muhdes vazife tale­ askeri ve nişan tarflarından berat ittirüp biyle rencide olunmamak emrim olmuş­ vazife ihdas itmeleriyle vakfın iradı me- tur. sarifine vefa eylemeyüp gadrolmakla §art-ı vâkıf mucibince nâzır-ı vakf arzıyle Et/â/iir-i Zilhicce 1109 olan mürtezikalardan gayri hilâf-ı nâzır-ı vâkıf olan muhdes vazifeler verilmeyüp vakfın izdiyadı câmi-i mezburun ta'mir ve — 29- termimine harç ve sarf eylemek babında Sarayı Cedidi âmirem ağası Ah­ hükm-i hümâyunum verilmek bâbında med mektub gönderüp taht-i nezeretinde inayet ricasına îlâm etmek vech-i meşruh olan evkaftan Ayasluğ'ta vâki' mütevaf­ ve şart-ı vâkıf mucibince amel oluna de- fa Gazi İsa Bey bina eylediğü câmiin ba­ yu yazılmıştır. zı mevazii zamanla harabe müvrif olup vakfın dahi ta'mire müsaadesi olmamak­ Evâhir-i Rebiülâhir 1108 la hassa kurşuncu ustalarından Hasan nam kurşuncu câmi-i mezburun üzerin­ de olan kurşun tahtaları ziyadedir, beher -27 — kurşun tahtası câmi-i mezburun üzerine yirmi ikişer vakiye vaz'olunduktan sonra İznikmid kadısına hüküm ki, izdiyad kalan kurşun bahasıyle harabe Mehmed ziyde kadrehu gelüp Bü- müşrif olan yerleri ta'mir olunur deyü büssade ağası nezaretinde olan evkaftan ta'miriçün izin taleb ve minval-i meşruh bilfiil mütevellisi olduğu İznikmid'de vâ­ üzere olması vakfa enfa' olmağın vakfa ki' Mehmed Bey câmii ve hamamı ve su­ mezbure mütevelli vekili olan kimesne yollarının ta'miri lâzım oldukta mürte- ma'rifeti ile Jceşif ve mezkûr kurşuncu zika-i vakıftan ve chl-i sûktan bazı ki­ Usta Hasan'a verildüğin bildirüp kimes­ mesneler muradları üzre toprak kadısına ne mâni' olmamak babında emr-i şeri­ keşfettirüp mâl-i vakfın idaatine bais olup fim ricasına arzetmeğin vech-i meşruh gadreylediklerin bildirüp ba'delyevm ol üzere yazılmıştır. makule keşif lâzım geldikte müfettişi Evâil Muharrem 1110 evkaf tarafından keşif ve hüccet-i şer'-iye olunup mezburların ol veçhile taadd ileri men'ü- def'olunmak bâbında hükmi rica -30- etmeğin vech-i meşruh üzre taadileri §er'- Ardahan kadısına hüküm ki, ile men'ü def olunan deyu yazılmıştır. Ardahan kalesi ahalisi gelüp kale-i Evâil-i CemaziyîUevvel 1108 mezbure dahilinde mütevaffa Ayas Paşa MUZAFFER ERDOĞAN bina eylediği câmii kebirin üç zira mik- mek babında hükm-i hümâyunum rica darı hiu-i ta'mirde kârgir bina olunma- etmeğin vech-i meşruh üzere ba'del ke­ yup mürun eyyam ile kesret-i cmtardan şif ve tahmin ta'mir ettirilmek için hü­ münhcdim olup meremmete muhtaç ol­ küm yazılmıştır. makla taraf-ı şer'den üzerine vanlup şer'-- Evâsıt-t Muharrem IIH ile keşfolundukta ancak 50 kuru§ ile ta'- mir olunur deyu tahmin ile şcr'ile keşif ve höccet olunup vakfm müsâadesi ol­ -33- makla şer'ile ta'mir olunmak için yazıl­ Kayseri nâibine hüküm ki, mıştır. Mütevaffa Hacı Ahmed Paşa evka­ Evâ/iir-i Şevval 1110 fının evlâdiyet ve meşrutiyet üzre müte- velUyesi olan Kaya hanım arzıhal idüp -31- vâkıf-ı mezbur medine-i Kayseriyycde Gedegara kazasında mezun-ı bilifta bina eylediği câmi-i şerifin bazı yerleri olan mevlânaya hüküm ki, ve taşra sofasının sakfı mürur-ı eyyam ile harabe müşrif ve suyolu dahi bilküUiye Gedcgara kasabasında vâki' mütevaf- harab olup cereyandan münkatı' olmağla fa Tâcüttin Paşa câmii şerifi evkafının mütevcUiye-i merkume için âhir diyarda müteveUisi olan Mehmed ziyde kadre- sakin olmagla tarafından ta'yin eylediği hu dergâh-ı muallgma gelüp câmii mer­ vekilleri ta'mir ve termime tekayyüd it- kumun su yolları ve dahi bazı mahalleri meleriyle bilküUiye harab olması mukar­ harabe müşrif olup ta'mire vakfın müsa­ rerdir. Câmi-i mezkûr mürtezikasından adesi olmadığını ve bu bâbda da'vasına imam ve hatip ve müezzinler ve müder­ muvafık şeyhüüslâmdan fetvayı şerife ve- ris vazifıeleri sülüs sülüsan üzre verilüp rildüğün bildirüp, sen ki Gedegara mü£- âhir mürtczikaya vazife verilmemek üzre tisinin, husus-ı mezbure müvellâ olup câ- mâl-i vakf ile ta'miri için medine-i mez­ mi-i merkumun imam ve hatibi ve müez­ bur ahalisinin iltimaslariyle deri devlet- zin ve fetih ümerasından ma'da mürtezi- medarıma arzolunmağın defterhane-i kanın vazifeleri ref'olunup hasıl olan gal- âmiremde mahfuz olan dcfter-i Mufas- le-i vâkıf ile harabe müşrif olan mahalle­ sal'a müracaat olundukta Kayseriyye san­ ri ma'ritel-i şer' ile ta'mir olunmak bâ- cağında Tomarza nam karyenin mâlikâ- bında vech-i meşruh üzre mütevcilâ olup ne ve divanisi Hacı Ahmed Paşa'nm ca­ şcr'ile görülmek için yazılmıştır. mi* ve imareti vakfı olduğu mestur ve Evâsıt-t Safer 1113 mukayyed bulunmağın mütevcUiye-i mer- kumenin zevci tarfından vekil-i şer'isi -32- Seyyid Ahmed Paşa meclisi şer de arzo- lunduğu üzere câmi-i merkumun taraf-ı Ürgüp kadısına hüküm ki, vakıftan ta'mir olunmasına müekkile-i Kaza-i mezbure tâ'bi' Damsa nam merkumenin rizasına takrir ve âmâde et­ karyede vâkiî müteveffa Taşgun Paşa câ- mekle ta'mir mezbur için Kay seriye â'ya- mi-i şerifi evkafının evlâdiyet ve meşru­ nındaıı İsmail'i vekil itmeğin minval-i tiyet üzre mütevellisi olan Mehmed ziy­ meşruh üzre sâbika Rumeli kazaskeri de kadrehu südde-i saadetime mcktub olan Seyyid Ali'nin î'lâmı mucibince gönderün câmi-i mezbur mürur-ı eyyam emr-i şerifim verilüp mezkûr İsmail', ta'­ ile harabe müşrif ve ta'mire muhtaç olup mir etmekle müteyelliye-i mezbure hasıl vakfın d^hi müsaadesi olmakla şer'ile j ke­ olan mâl-i vak file ta'miri için hâlâ Seyyid şif ve tahmin ve ta'mir ve termim ittiril­ Derviş'i vekil nasbetmeklc mukaddima OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CÂMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ; 175

saadır olan emr-i §erifim mucibince mü­ velli nasb ve güzeşte olan vakf-ı mezbu- ccddeden hükm-i hümâyunum rica eyle­ ranın muhasebesini görüp ba'dettahsil câ­ dikleri ecilden ahkâm kaydına müracaat mi-i merkumun ta'mirine harç ve sarfe; olundukta vech-i meşruh üzre cmr-i şe­ mek üzre emri şerifim verilmek ricasına rifim verildiği mestur ve mukayyed bu- ilhah eylediklerin arzeylediği ecilden mez­ lunma^m mukaddima saadır olan emr-i bur tevliyet ve nezaretin Nehranî Meh­ şerifim mucibince amel olunmak için hü­ med üzerinde olan nısıf hissesi mezkûr küm yazılmıştır. Abdurrahman'a tevcih ve mecmu-ı ma- halle-i vakfı müştereki Seyyid Hasan it- Evâhir-i jRebiüJâhir 1114 tifakiyel câmi-i merkumun ta'mirine sar- folunmak bâbında emr-i şerifim verilmek için bilfiil şeyhülislâm olan Esseyid Fey- -34- zullalr işaret etmeğin müşarünileyhin iş­ Kastamonu kadısına hüküm ki. reti üzere amel oluna deyu yazılmıştır. Sen ki meviânâyı mumaileyhsin, der Evâhir-i Muharrem 1115 gâh[-ı muallâma mektub gönderüb mı. dine-i Kastamonu'da vâki' mütevaft'a Atabey câmi-i şerifi ve medresesi evkaiı- -35- nm berat-ı şerifimle mütevelli ve nazır Karahisarı sahih kadısına hüküm ki, ve müderrisi olan Mevlâna Esseyyid Ha­ san ziyde ilmehu müşetereki Mehmed Kaza-i mezburde vâki' mütevaffa mâl-i vakfı eki ü bal'edüp camii mezbu- Gedik Ahmed Paşa câmi-i bundan akdem ru birlikte intifa' etmeleriyle ahali-i vilâ­ harabe müşrif oldukta mütevelliyesi vekili yetin ülema ve suleha ve meşayih ve eim- keşif ve ta'mir ittirüp lâkin ta'mirat-ı mez- me ve hütcba ve â'yân ve eşraf ve sair kûre sarfeylediginden izdiyat akçe ile ke­ ahaUsi ile câmi-i mezbure varılup müte- şif ve hüccet ittirüp vakfa gadrolmakla vclli-i mezkûr Esseyyid Hasan hâzır iken husus-ı mezbure vükufu olan bîgaraz keşif ve nazar olundukta mihrab duva- müslimin ile üzerine varılup câmi-i mez­ rıyle çıkup tareynin duvarı harab olup burun ta'miratına ne mikdar akçe sarfo- üzerinin kurşunu bozulup bârân olduk­ lunmuştur. Halâ kaimmekamı mütevelli­ ça câmi-i mezburun kapısundan mihraba yesi olan Elhaç Mustafa ma'rifet-i şer'ile varınca edayi salât olacak bir mahal ol- hakık üzere müceddeden keşif ve tahmin mayup tavan ve kirişleri .bozulup ve cüm­ ve müfredat üzere defter idüp mümza ve le yüz puşide kaliçelerin dahi bozulup bu mahtum defterin irsâleyleyesiz deyu Da- sene-i mübarekede dahi ta'mir olunmaz rüssaade ağası olup nâzır-ı vakf olan Ab­ ise vakfı çöküp bilküUiye münhedim mü­ durrahman Ağa tarafından mühürlü şahede olunduktan sonra evkaf-ı mezbu­ mektub verilmekle mucibince şer'ile gö­ re kura ve mezari' ve müsekkafat ve ira­ rülmek için yazılmıştır. dın ziyade olup hâlâda mezkûr hayrat Evâhir-i Şaban 1115 hemen bir senede hasıl olan mâl-i vakf-ı mezbur vefa eder deyu bilcümle icma' -36- ve ittifak itmekle kıdvetülcmasil v'elak- ran Abdurrahman ziyde kadrehu istikâ­ Ankara nâibine hüküm ki, metle ma'ruf ve diyanet ile mevsuf ve Medine-i Ankara'da vâki' Ahi Şere- husus-ı mezburun uhdesinden gelmeye füddin câmii evkafının meşrutiyet üzre kaadir olduğun her biri işbah ve ittifak mütevellisi Seyyid Abdülhâdi gelüp Me­ ve mezburun mütevelli olmasını iltimas dine-i Ankara'da sakin sâbika vakf-ı mez­ etmeleriyle mecbur Abdurrahman müte­ burun mütevellisi Seyyid Ahmed vakf-ı 176 MUZAFFER ERDOĞAN mezburun bazı harabe müşrif olan ma­ ile harabe müşrif olup eyyam-ı şitada ce- hallerin ta'mir iıtmek üzre mâl-i vakftan maat-i müslümin salât-ı hamsi ve cuma 1500 kuruş ahz ve ta'mir itmeyüp meb- idini edada üsret çektiklerini meclis-i lağ-ı merkumu kendü ümuruna sarf ve şer'a ihbar etmeleriyele taraf-ı şer'den da­ istihlâk ve mâl-i vâakf zimmetinde olmak­ hi âdem irsâl olundıkta filhakika harabe la bu dahi vakfiçin taleb eyledikte türlü müşrif olup meremmete muhtaç olduğun illet ve bahane ile vermekte muhalefet ba'delmüşehede haber vermekle vâki' hâ­ idüp mâl-i vakfa küllî gadretmekle hüc- li arzeylediği ecilden, sen ki miran-ı mu­ cet i şer'iyesi mucibince ver'ile görülüp maileyhsin, mahallinde görülüp elli. alt­ zimmetinde kalan mâl-i vakfı vakfiçin mış kuruş ile ta'mir olunur ise sen ta'­ bittemam ahverilmek bâbında şer'ile gö- mir eylemen için emir yazılmıştır. rüle deyu yazılmıştır. Evâhir-i Muharrem 1116 Evâsıt-ı Şevi/al 1115 -39 — -37- Anadolu valisine ve Eskişehir kadı­ Kastamonu kadısına ve mütesellimi- sına hüküm ki, nc hüküm ki, Elhaç Ahmed gelüp Eskişehir'de vâ­ Müteveffa Ali nam kimesnenin vâris­ ki' merhum Sultan Alâüddin Câmiin mi­ leri gelüp murisleri mütevaffayı merkum naresine yıldırım isabet edüp münhedim medine-i Kastamonu'da vâki' mütevaffa olmağla beş altı senedenberü minare-i Ya'kub Ağa câmii'nin mütevellisi iken mezburede ezan okunmayup vakıfta da­ câmi-i mezburun ta'mir ve termimi için hi müsaade olmadığın bildirüp ol bâbda nâzır-ı vakf Bâbüssaade ağası ma'rifetiy- istid'ay-ı inayet itmeğin üzerine varılup le hüccet-i jer'iye ile bir mikdar akçe sar- şer'ile müşahede ve muayene ve ne mik­ fedüp şer'ile muhasebesin görüp taraf-ı dar şey ile tamiri mümkindir. Hücceti vakftan 330 kuruş hakkı kalmakla vakıf­ üzre keşif ve î'lâm olunmak için yazıl­ tan almadan murisleri mezbur fevt olup mıştır. irs-i şer'ile bunlara intikal edüp yedlerin- Evâstt-ı Safer 1116 de halâ vakf-ı mezburun mütevellisi olup medine-i mezburede sakin kimesneden — 40- mâl-i vakftan şer'ile taleb eyledikte ver­ mekte taallül üzre olduğunu bildirüp Tokad nâibine hüküm ki, şer'ile görülüp icrayı hak olunmak ba­ Medine-i Tokad'da vâki' mütevaffa bında emr-i şerifim rica eyledikleri ecil- Melik Dânişmend Gazi'nin bina eylediği den vech-i meşruh üzre şer'ile alıverilmek câmi-i şerif evkafının mütevellisi olan Ab- için yazılmıştır. dürrahim zıyde salahu gelüp câmi-i mer­ kum harabe müşrif olup eşedd-i ihtiyaç âvâhir-i Muharrem 1116 ile ta'mire muhtaç ve vakfın müsaadesi olmağla mâl-i vakf ile ta'mir eylemek -38- murad eyledikte âhirden bazı kimesne- Bervech-i arpalık Kengırı sancağına 1er muhalefet eyledik^lerin bildirüp şer'­ mutasarrıf olana hüküm ki, ile keşif ve hâccet olunup mâl-i vakftan ta'mire muhalefet olunmamak babında Tuhut kadısı Mevlânâ Ahmed mek- hükm-i hümayunum rica etmeğin şer'ile tub gönderüp Tuhut kazasına tâbi' Yap­ görülmek için yazılmıştır. raklı nam karyede vâki' câmii şerifin bâ- nisi ma'lûm olmamakla mürur-ı eyyam Evâil-i Receb 1116 OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 177

-41- — 42- Mihahç kazası naibine hüküm ki, Karaman valisine ve Konya monla- Mihalıç kazasına tâ'bi' Çardak nam sına hüküm ki, karye ahalisi gelüp karye-i mezburede vâ­ ki' vakfiye-i mamulünbihada mukayyed Medinc-i Konya'da Kalecik mahalle­ nükud-ı mevkufe ve sair akaratının gai­ sinde vâki' mütevaffa Elhaç Hasan bina lesi mürtezika-ı vakfa vafi ve her veçhi­ eylediği cami' evkafmm mütevellisi olan le müsaadesi olup vakf-ı mezbur ma'mur Seyyid Nuh gelüpş vâkıf-ı mezbur Elhaç Hasan'm vakfınm tebdil ve tağyiri yedin­ iken hâlâ câmi-i mezbur vakfının müte­ de olmağla mütevaffa Mehmed Efendi velli ve hatibi olan Mustafa nam kimes­ demekle ma'ruf kimesne zimmetinde ne gerek asıl mâl-i vakf ve gerek hasıl mâl-i vakftan 1500 kuruş olmakla meb- olan gailesin ahz ve eki ü bel'idüp câmi-i lağ-ı merkumdan 1090 senesinde 870 ku­ mezburun iktiza eden mahallerin ta'mir ruş harç ve sarf ile câmi-i mezbur kür­ ve termim itmeyüp harabe müşrif olmak­ tünde 23 bâb odalı bir han bina ve vakf-ı la bunlar edayı saiatta küUî üsret çekme­ mezbure zam ve vakfiyet üzere zabt ve leriyle kendülerine gadreyelediğin bildi­ hasıl olan ücaratı mütevellisi yediyle cem' rüp husus-ı mezbur mahallinde şer'ile ge­ ve câmi-i mezbur mürtezikasın vazifele­ reği gibi tefahhus ve vâki' hali Asitane-i rine vcrilür iken han-ı mezburun sağ Saadetimize arz ü î'lâm olunmak bâbın­ canibinde her biri ana muttasıl ancak beş dâ hüküm rica etmeğin vech-i meşruh bâb odaları ve yine medine-i mezburda üzere şer'ile görülüp arz ü îlâm olunmak arasta sükunda vâki' hakkak dükkânı ve için yazılmıştır. hamamı mukabilinde bir bâb saraç dük­ Evâil-i Rebiülâhir illi kânı ve câmi-i mezbur kapısında ve At- pazarı kapısındaki iki dükkân câmi-i -43- mezburun vakfı olup vakıf tarafından zabtolunu iken müteveffiye Fatma binti Boyâbâd kazası nâibine hüküm ki, EUıaç Hasan'ın küçük oğlu Hasan'ın va­ Mektub gönderüp İcaza-i mezbur mu- sisi Mehmed marizzikr oda ve dükkân­ zafatından Söğüdler nahiyesine tâbi' Cu­ ları mezbur Fatıman'm muhallefatından ma nam karyede merhum Sultan Bâye- olmak üzere fuzuli zabteylemekle mura­ zid Han tâbe serah bina eylediği câmi-i faa olduklarında vech-i meşruh üzere şerifin mürur-ı eyyam ve kürur-ı â'vâm vakf olduğu §ühud-ı adul ile sabit ve vak­ ile harabemüşrif olup bcrf ü bârâna sak- fa hüküm birle hüccet verilmişiken alup fının medarı kalmayup cyyam-ı şitada de- taraf-ı vakıftan zabtedüp kat-ı niza' ve rununda edayı salât-ı hamseye imkân ol- f asl-ı husumet olunup bu makule bir vak'a mayup havf-i inhidamdan kaabil-i iskân şer'ile görülüp faslolunup hüccet-i şer'iye olmayup 60 adedi mütecaviz kura fuka­ verilen dâvâ'nın istîmai memnu' iken raları câmi-i mezbure muhtaç ve münha­ mezbur Hasan dahi fevt olmağla üvey sır olduğu cemm-i gafir ve cem'-i kesir karındaşı Miıstafa nam kimesne bana in­ mutemedalyh müslümanlar haber verüp tikal eder deyu hilaf-ı şer-i şerif taaddi istid'ay-ı inayet eylediklerin arzeylediğin eylediğin bildirüp hüccet-i şeriye muci­ ceildcn câmii mezburun harabe müşrif bince amel olunup men' ü def'olunmak ta'mira muhtaç olan mahalleri ve ne bâbındâ hüküm rica itmeğin dahi ü ni­ mikdar akçe ile ta'mir olunacak mimar za* ettirilmemek için yazılmıştır. ve ehl-i vükuf ma'difetiyle mahallinde şer'ile keşif ve hücceti üzere arzoluna de­ yu yazılmıştır. Evâstt-t Muharrem İlli Evâü-i Rebiülâhir İlli 178 MUZAFFER ERDOĞAN

dine-i mezburun bîgaraz kimesnelerden tefahhus ve sual olundukta mezbur Meh­ Sinop kadısına hüküm ki, med kcndü halinde müstakim ve vakf-ı Sinop ahalisinden cemm-i gafir mec­ mezburun hizmetinde müeiddü sâi ve şe- lîsi şer'a varup tnedine-i mezburede vâki' rait-i hidematı temamiyle râi ve vakf-ı merhum Sultan Alâüddin câmi-i şerifi mezburu ihya ve ma'mur etmeğin bezl-i ma'bed-i kadim olup lâkin ta'mir ve ter- makdur ve sa'y-i mevfuru zuhure eyledi­ rtıimine sarfolunacak vakfı olmamakla ğinden ma'dâ vazifelerini dahi tamamen câmi-i mezburenin mihrabı ile minberi­ verip vakf-ı mezbure bir veçhile gadri ol- nin üstünde olan kubbe harabe müşrif mayup daima himayet ve siyanet üzre o- olmakla kubbe-i üzgün ile taşlarının ek­ lup cümlesi râzi ve şakirlerdir deyu mez­ seri rahnedar olmakla maazallah münhe- burun hüsnühalini ve mezkûr Mendilci dim olduğu surette zikrbiunan mihrab oğlu Ahmed kendü halinde olmayup vak­ ve minber dahi harab olması mukarrer­ fı mezburun ta'mir ve termimine mâni' ol­ dir deyu vâki' hâli ilhahlar.ıyle arzeyledi- duğundan mâ'dâ itaat-i ferman itmtyüp gin ccileden ol tarafta kalyonlar inşasına her bar hilâf-ı vâki' teşekki eylemek âdet-i memur olan Mehmed ziyde mecdehu müstemirresidir deyu su-i halini meclis-i ma'rifeti ve ma'rifet-i şer'ile keşfolunup şer'de alâ tariküşşehade ihbar etmeleriy­ ta'mir ve termime muhtaç olan her neise le vâki' hali emri şerifim verilmek rica­ mümza defteri ile sıhhati üzre arz ü nâm sına ilhahlarıyle arzeylediğin ecilden hi­ için yazılmıştır, laf-ı şer'-i şerif taaddisi men'olunmak için yazılmıştır. EvâiU Cemaziyülâhır 1121 Evâhir-i Şa'ban 1111 -45- Karahisarısahib paşasına ve nâibine -46 — hüküm ki, Karaman^ .valisineve Konya monlası- Südde-i saadetime mektub gönderüp na hüküm ki, nefsi Karahisarısahib'de vâki' mütevaffa Medine-i Konya'da vâki' merhum Kule-zâde Süleyman Çavuş bina. eylediği Sultan Alâüddin-i Keykubad bin Sultan Otpazarı câmi-i şerifi vakfının naütevelli Alâüddin-i Keyhüsrev üsselçukî camii ev­ kaymakamı olan Mehmed nam kimesne kafının mütevellisi Seyyid Süleyman ge- meclis-i şer' a varup vakf-ı mezburun ba­ lüp Konya sancağında Sahra nahiyesin­ zı mevazii harabemüşrif olup şer'ile ta'­ de Sille civarında Küplük nam mezria mir ve termimine muhalefet olunmamak câmi-i mezburun defterde mukayyed ev­ üzere saadır olan emr-i şerifim mucibin­ kafından olup mezria-i merkume Sudir- ce taraf-ı şer'den mürasele verilüp ta'mir hemi nahiyesinde zeamet karyelerinden ve termime muhtaç olan bazı mevazii ta'- Saraycık nam karye kurbinde olup bun­ mire mübaşeret eyledikte vakf-ı mczbur- dan akdem Saraycık ahalisi kendi kar­ de alâkası olmayan Mendilci oğlu Ahmed yelerin bırakup gelüp zikrolunan vakıf nam kimesne havasına tabi' ahirin ümu- mezrianın harabesine ma'mur ve. anda ta­ runa karışmak üzere emri şerifim saadır vattun idüp mürur-ı eyyam ile Saraycık olmuş iken mezbur itaati emeri şerif et- karyesi deyu meşhur olmağla Saraycık meyüp evlâd-ı vâkıftan Mustafa oğlu nam nam karyee zeametine mutasarrıf olan kitîıesneleri alup deri devlet medrıma iş^ Mustafa ve müşterekleri zeametleri ak- tikâ için geldüğin bildirüp tarafeynin key- lamından olan Saraycık nam karyenin fiyct-i ahvali câmi-i mezburun imammı harabeleri mevcud iken vakfın defterde ve hatip ve sair mürtezikasmdan ve me- mukayyed mezria yerlerinin fuzuli öşr OSMANLİ DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 170

ve resmin ahzeyleyüp mahsuli vakfa gad- -48- rolundıığıın bildirüp Mgaraz müslimin ile İznik kadısına hüküm ki, mahalli nizam üzerine vanlup şer ile ke­ şif ve hüccet olunup vakfın defterde mu- Mustafa Halife gelüp İznik'te vâki' kayyed mezriası taraf ı vakıftan zabtetti- berat-ı şerifimle mütevellisi olduğu Gazi rilüp fuzuli ahzcyledikleri mahsul vakf Süleyman Paşa câmii'nin sakfı ve kurşu­ için alıvierilmek babında emri şerifim ri­ nu ve camları ve bazı mahalleri harab ca eyledüği ecilden defterhane-i Âmırem- ve pençere timurları olmayup edayı salât de mahfuz olan Ruznamçe-i hümayun ve mümkin olmayup 1120 senesinde müte- deftcr-i icmal ve mufassal'a ve evkafa mü­ velli-i mezbur nâzır-ı vakf ma'rifetiyle racaat olundukta Sahra nahiyesine tâbi' ta'mir vetermim ve câmi-i mczbure dö- mezria-i Küplük nezd-i karyc-i Sille vakf-ı şeyüp ve mürtezika-ı vakfın vazifelerin mesalihi camii Sultan Âlâüddin-i Keyku- tamamen verüp lâkin ta'miratı keşif olun- bad bin Keyhüsrev hasılı öşrü gallat ma maduğun bildirüp sen ki nâib-i mezbur- gayrihi 483000 ve kurayı âhir ile 207000 sun, şer'ile keşif ve hüccet ve arz ü î'lâm akçe bir icmal olup Mustafa veld-i İbra­ olunmak bâbında hükm i hümayunum ri­ him ve Mehmed arzetmeğin mucibince ca etmeğin vech-i meşruh üzre şer'ile ke­ amel olunmak için yazılmıştır. şif ve hüccet ve raz ü î'lâm olunmak için yazılmıştır. Evâhir-i Şa'ban 1121 Evâil-i Zilhicce 1123

-47- — 49 — Karaman valisine ve Konya monlası- Karaman valisine ve Konya naibine na hüküm ki, hüküm ki, Medine-i Konya'da vâki' mütevaffa Medine-i Konya sakinlerinden Emi­ Şerefüddin camii evkafının mütevellisi ne nam Hatun gelüp bundan akdem bu­ Seyyid Süleyman mektub gönderüp câ­ nun ceddin Elhaç Hasan medine-i mez- mi-i mezıbur medine-i mezburede mümir- burede binasın mübaşeret eylediği câmi-i rinnas mahalde vâki' ve evkat-ı hamsede şerif tamamen ta'mir olunmadan 1110 se­ cemaat-i kesire cem'olup evkafı kimesne nesinde fevt olmağla bunun oğlu olan nezaretinde olmayup mürur-ı eyyam iİe bunn babası Elhaç Mehmed babasının harabe yüz tutup sakfmın kurşunları yev- muhallefatından ifraz eylediği mâlinden men fi yevmen zarar gelüp idaat olun- 1500 kuruş ile câmi-i merkumu ta'mir mağla vakfın kura ve mezarii olmayup idüp yedinde 625 kuruş bâki' kalmağla lâkin sakfının ve cevanib-i erbeasında ör­ camii merkumun lâzım gelen ta'mir ve tülen kurşunlarının tahtaları kadimden termimine sarfolunmak üzere medine-i sengere vaz'olunmağla ayrılup mücedde- mezburede vekili Seyyid Nuh nam ki- den kifayet edecek tahta bulup ol veçhi­ mesneye teslim idüb badehu babası mez- le iktiza eden ta'mirinin mesarifi zikro- hur fevt olup mezbur Seyyid Nuh meb- lunan kurşunun izdiyanmdan vefa etmek­ lağ-ı merkumu maahlline sarfeylemyüp le vech-i meşruh üzere ta'mirine izn-i yedinde kalmağla meblağ-ı merkum ma­ mayunum verilmek recasına arzetmeğin halline sarfolunmak bâbında emr-i şeri­ ahali-i vilâyet ve eimme ve hüteba ma'­ fim rica eylediği ecilden şer'ile görülmek rifetiyle şer'ile Jceşf ve î'lâ eylemeniz için için yazılmıştır. yazılmıştır.

Evâhir-i Rebiülevvel 1122 Evâstt-t Rehiülâhir 112.4 18ü MUZAFFER ERDOĞAN

-50- müdahele olunmayup cami-i merkumun ta'mir ve termimine vakfolmak üzere ma­ Akçaşehiri Bolu kadısına hüküm ki, halli tashih olunmak babında Sivas eya­ Akça§ehir-i Bolu kazasına tâbi' Af- letine mutasarrıf vezir Abdullah Paşa ar- ton-ı Süflâ nam karyede vâki' merhum zetmeğiu vilâyet-i Rum hasından senede Sultan Orhan tâbe serahtınun câmiinin 10866 akça yazusu olan niyabet ve nısıf-ı berat-ı şerifimle imamı olan Mehmed badehava ve gayrinin mahalline mütevaf- Süddei saadetimize arzıhal idüp câmi-i fa Silâhdar Ömer Paşa'nın karye-i mer- mczbur mürur-ı eyyam ile harabe mü§- kumede bina eylediği câmiin ta'mir ve rif olup ta'mir ve termime vakfın müsa­ termimine vakfolmak için 1119 senesin­ adesi olmadığından edayı salât-ı mümkin de tevkii kalemiyle şerh verildiği, bilfiil olmayup rukbeye muhtaç olmakla câmi-i defter-emini olan Ebubekir arzetmeğin merkum tai'mir oluncayadeğin taraf-ı va-. vech-i meşruh üzere mukaddima verilen kıftau vazife taleb eylemeyüb rukbeye râ- emir mucibince Sivas defterhanesinde zi iken câmi-i merkumun hatibi ve sair Sunisa kazasına tâbi' Taşâbad nahiyesin­ mürtezikası râzi olmayıb câmii merku­ de F'idi nam Jcaryede Silâhdar Ömer Pa­ mun bilküUiye harab olmasına bâis ol» şa bina eylediği câmiin vakfı olmamakla duklarm bildirüp câmi-i merkum vakf-ı ta'miri için nahiye-i mezbure ve gayriden merkum mütevellisi ma'rifeti ve ma'ri- 108666 akça yazusu ile Sivas valilerinin fet-i §er'ile keşif ve Akçaşehir-i Bolu ka­ hası mülhakatından olan niyabet ve nısfı zası muzafatından Afton-ı Süflâ. nam badehava ve arus ve âdet-i ağnam-ı tı- karyede vâki' ve termime vakfın müsa­ marhayı sıphiyan ve merdan 1119 sene­ adesi olmamakla ta'mir için erbab-ı veza- sinde Sivas valisi vezir Abdullah Paşa'­ ife rukbe ettirmek üzere câmi-i merku­ nın arzı mucibince defterhane-i âmirem- mun imamı mezkûr Mehmed iltimas et­ de mahalli tevkii kalemeiyle tashih ve ta- mekle filhakika canib-i vakıftan ta'mire raf-ı vakıftan mahalline şerh verilüp ta­ müsaade olunmak için mütevellisi ma'ri­ rafından ve mütesellimler tarafından mü­ feti ve re'y-i hakimüşşer' ile rukbe emr-i dahele olunmamak için yazılmıştır. meşru'dur deyu Rumeli kazaskeri î'lâm Evâhir-i Safer 1126 etmekle ilâmları mucibince kadr-i kifa- yc tamiri için rukbe ittirile deyu yazıL -52- mıştır, ' Akhisan Saruhan kadısına hüküm ki. Evâstt-t Safer 1126 Akhisarı Saruhan kazasında vâki' mütevaffa Sarı Ahmed Paşa cârriii şerifi -51- evkafının halâ mütevellisi İsmail gelüp müteeffayı mezburun bina eylediği câmi-i Sivas valisine ve Sunisa kadısına hü­ şerif ve imaretinde bazı mahalleri müru- küm ki, n eyyam ile harabe müşrif ve ta'mire Taşâbad ma Karayaka kadısı mevlâ- muhtaç olmakla vakıfta müsaade var iken na Hüseyin südde-i saadetime mektub şer'ile ta'mir etmek murad edildikte as­ gönderüp Sunisa kazasına tâbi' Taşâbad habı a'razdan bazı kimesneler bivechi şer'i nahiyesinde Fidi nam katyede müteveffa ta'mirine mümaneat ve taaddi etmeleriy­ Silâhdar Ömer Paşa bina eylediği câmiin le ma'rifeti şer'ile ta'mirine muhalefet vakfı olmamakla karye-i merkum topra­ olunmamak bâbında hilâf-ı şer'i-i şerif ğında hasıl olan â'şâr-ı şer'iyeden mâdâ mümaneat ve taaddi ittirilmeye deyu ya­ mimirana hasıl kaydolunan nısıf niyabe­ zılmıştır. te ba'delyevm Sivas valileri tarafından Evâil-i Rebiülâhir 1126 OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 181

-53- ile tefahhus ve icrayı şer'olunmak babın­ Kütahya mollasına hüküm ki, da emri şerifim verilmek ricasın ilhah- Südde-i saadetime mektub gönderüp lanyle arz ve zikrolunan kırb elli kadar Kütahya'da vâki' müteveffa Timurtaş dekâkinin mutasarrıfları dekâkini mez- Paşa evkafının bilfiil beratı şerife müte­ kure için mülkümüzdür deyu dâvâ edüp vellisi olan kimesne ile sair mürtezikası Timurtaş Paşa evkafı mütevelhsi vakf ol­ meclis-i şer'a varup vâkıf-ı rhezburun ka- masını iddia eyledügin î'lân edüp dekâ­ za-i mezburda bina eylediği câmi-i şeri­ kin-i mezbur mülk yahud vakf olduğun fin kapu duvarına muttasıl 12 bâb kârgir sabit olmak hususu mahaUinde huzurım- kemer dükkân ve yine bir tarafında bir da şer'ile murafaaya muhtaç olmağın ma­ kârgir duvar üzerine mebni araları tah­ hallinde şer'ile görülmek üzre emr-i şe­ ta bölme' lZ bâb dükkân ve bunlardan rifim verilmek için Rumeli kazaskeri mâ'dâ Kara yapu ta'bir olunur kerniç ve olan Mevlâna Ahmed î'lâm etmeğin kersete ile mebni yine camii mezbur ci­ nâmları mucibince mahallinde şer'ile varında vâki' kırk elli bâb mikdarı de- murafaa ve icrayı hakk olunmak için ya­ kâkin müteveffayı mümaileyh bina ve zılmıştır. vakf ve gailesini câmi-i mezburun ta'mi- Evâstt-t Cemaziyülevvel 1126 rine ve sair mesarifine ve hademesine şart idüp müsekkafat-ı mezkûr icareteyn ile — 54 — icar olunur iken bundan akdem evlâd-ı vâkıftan vakf-r mezbure mütevelli olan­ Kapudan Paşa'ya ve Kale-i Sultani­ lar diyar-ı âhirde sakin olmalariyle vekil­ ye kazası nâibine hüküm ki, leri icareteeynin tarik-ı şer'-isini bilmek- Sen ki nâib-i mezkûrsun, Südde-i sa­ mekle bazı verdikleri temessüklerde ica- adetime mektub gönderüp Kale-i Sulta- re-i muaccile ve müeccilesin tasrih etme- niya'da vâki' Ebülfeth Sultan Mehmed yüp ve umur-ı vakıfta ademi tekayydle- Han câmi-i şerifinin vaizi ve evkafının rinden dekâkin-i mezbureyi ücare ile mut berat-ı şerifimle hasbî nâzın olan Şeyh sarrıf olanlar mülkiyet üzre zabt ve fus- Mahmud meclis-i şer'a varup halâ kale zuli birbirlerine mülkiyet üzre füruht merkum müstahfızlanndan . ve a'yan-ı edüp hilafı şer' ve mügayir-i şart-ı vâkıf müteagaUibeden bazıları birbirleriyle yek- taaddi üzreler iken halâ harik-i azim vâ­ dil ve yekcihet olmalariyle mücerred ta- ki' olmakla câmii mezbur ve dekâkin-i ma-i hamlarından nâşi câmi-i mezkûrun mezkûr muhterik olup salifizzikr kârgir evkafı ümuruna bilasened fuzuh karışub ve kemer ve dekâkinin kadimî vakıf bi­ vakfın kadimî kiremidhanesini bivech-i nasından gayri eser kalmayup hâlâ dekâ- şer'-î men' ve ta'til ve bihasbülkanun ba­ kini mezburundan müddeti mezbureden- zı yerleri taraf-i vakftan tapu ile almadan berü hilaf-ı şer' ve hİlaf-ı şart-ı vâkıf fu­ fuzuli zabt ve âhire vermeye dahi koma- zulî mülkiyet üzre zabtolunan dekâkin yup vakfa gadr üzre olduklarından mâ'­ şer'ile tefahhus ve ber mücib-i şart-ı vâ- dâ mezburların havalarına tâbi' olmadığı kıcanib- vakfa zabt ve câmi-i mezburun için mumailyh garaz idüp hilaf-ı şer'-i şe­ mürur-ı eyyam ile harab olup ta'mire rif taaddi üzre oldukların bildirüp ol bâb- muhtaç olan mahallerin ta'mir murad ey­ da hükm-i hümayunum verilmek ricası­ lediklerinde müstecirleri bilcümle bülkü- na vâki' hali ilhahiyle arzeylediğin ecil- müzdür deyu cevab edüp lâkin mülkiye­ den sen ki mirmiran-ı mumaileyhsin, ve te ellerinde bir sened-i şer'ileri olmayup mevlânayı mezkûrsun, hilâf-ı şer'-i şerif bivech-i şer'i niza'dan hali olmamalany- taaddi ettirilmeyüp ümur-ı vakfa müda- le vakf-ı mezburun ahvali muhtel ve câ­ heleden men'olunup bundan sonra mem­ mi-i şerif harab ve muattal olmakla şer'­ nu' ve mütenebbih olmazlar ise ahvalleri 182 MUZAFFER ERDOĞAN arz ü î'lâm olunmak için cmr-i şerif ya­ Akşehir kazasına tâbi' Azari nam zılmıştır. karyede vâki' câmi-i şerifin bilfiil müte­ vellisi südde-i saadetime arzıhal idüp kar­ Evâstt-t Cemaziyülevvel 1126 ye-i mezbure sakinlerinden Elhaç Hüse­ yin nam kimesne câmi-i merkumun ha­ — 55- rem duvarını hedm ve tahrib .ve taşlara Çağa kadısına ve Bolu naibine ve kendü binasına vaz'edüp kilâf-ı şer'-i şe­ Bolu hası voyvodasına hüküm ki, rif taaddi eyledüğin ve bu bâbda şeyhülis­ Çağa kasabasında vâki' merhum ve lâmdan fetvay-ı şerifleri olduğun bildirüp mağfurünleh Sultan Yıldırım Bâyezid fetvayı şerife mucibince amel olunup ic­ Han tâbe serahü câmi-i şerifi evkafının rayı hakk olunmak bâbında hükm-i hü­ bilfiil mütevellisi olan İbrahim gelüp Ça­ mayunum rica eyledikleri ecilden fetvayı ğa hamamının Kara Ali hissesi olan nısıf şerife mucibince mahallinde şer'ile gö­ hisse câmi-i merkumun evkafından ol­ rülmek emrim olmuştur. makla âhirden dahi olunmak icab etmez Emil-i Zil\a'de 1126 (Takribi) iken halâ Bolu sancağı Alaybeyisi olan Hasan bundan akdem hamamı merkum­ -57- dan vakfın nısıf hissesini Ali nam yeni­ Balıkesri Paşa sına ve nâibine hüküm çeriye kendü tarafından temessük ile fu­ ki. zuli icar etmekle taraf-ı vakfa bir nesne Bahkesri'de vâki' Zağnos Paşa ve vermeyüp gadrolunduğun bildirüp hama­ oğlu Mehmed Bey ve zevcesi Fatıma Ha­ mı merkumdan vakfın hissesine âhirden tun ve kızı Sitti Hatun evkaflarının bil­ dahi ü taarruz olunmayup taraf-ı vakf- fiil beratı şerifimle evlâdiyet ve meşruti­ tan zabettirilmek bâbında emr-i şerifim yet üzere mütevellisi olan İbrahim gclüp rica etmeğin defterhane-i âmiremde malı- bu mütevellisi olduğu evkafın ümurun fuz olan defter-i Evkafa müracat olun­ görüp ve ceddi mütevaffa İbrahim Bey'- dukta Bolu sancağında Çağa nahiyesinde in Balıkesri'de bina eylediği câmii şerif karye-i Çağa hamamının nısfı ki Kara vakfının mütevellisi olmayup ve iradını Ali hissesidir, Çağa câmiinin mesalihine dahi kabzetmiş değil iken câmii mezbu- vakıfdır. Eski defterde 624 akça kaydet­ ruu kura ve mezari' ve müsekkafatı ol­ miş nısfı hasıl 1150 akça olur mezkûr ha­ mayup ve iradını dahi kabzetmiş değil mam hasılından câmi-i mezburda yevmi iken câmii mezburun kura ve mezari' ve nim akça ile muarrif olan mutasarrıfı ba- müsekkafatı olmayup cümle mürtezika- berat-ı hümayun hasıl 183 deyu mestur sının vazifelerine meşruta nükud-ı mev- ve mukayyed bulunup ancak hamamı kufesi olmayup zikrolunan nükudun da­ mezkûrun tasarrufu müşarünileyhin vak­ hi muayyen mütevellisi olmamakla eki ü fından olmak üzre tahrir olunmakla ka­ itlaf olunup câmi-i şerif dahi harabe müş- dimden hamamı mezkûrun nısfı Çağa câ- rif olmakla ecdadı vakfı olduğuna bina­ mii tarafından mı zabtolunmuştur. Key­ en câmi-i şerifi kendü malinden ta'mir fiyet ne vech üzre ise mahallinde vükuf dahi cyledin, bizim vazifemizi ver deyu ve şüuru olan bîçaraz kimesnelerden ta- hilafı şer'-i şerif taaddi ve rencide eyle­ fahhus ve sıhhati üzre arz ü mazhar ile düğin ve bu bâbda da'vasma mütabık fet­ î'lâm olunmak için yazılmıştır. vayı şerifesi olduğun bildirüp mucibince Evâil4 CemaziyüUhire 1126 amel olunup men' ve def'olunmak bâbın­ da emr-i şerifim rica eyledüği ecilden fet­ -56- vayı şerifesi mucibince jer'ile taaddileri Karaman beyletbeyisine ve Akşehir men'olunmak için yazılmıştır. kadısına hüküm ki. EvâiU Zilhicce 1126 OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE ^RESTORASYON FAALİYETLERİ 183

-58- ümmet-i Muhammcd kimesneler olup câmi-i mezkûrun binası dahi bu hal üzrc Bervech-i arpalık Karahisanşarkî pa­ olmakla eyyamı şitada tesir-i matar vc şasına ve kadısına hüküm ki, selçten edayı salat mümkün olmayup vc Kvahisarşarkî'de vâki' Ebülfeth Sul­ vakfın dahi müsaade olmamakla ashabı tan Mehmed Han bina eylediği câmi-i şe­ hayrattan Elhaç Yusuf nam kimesne câ­ rifini mütevellisi Seyyid Mustafa gelüp mi-i mezkûrun bâkiyyesin mütevaffayı sabika câmi-i mezburun mütevellisi Zeyd merkumun hüccet-i şer'iye ile mülki müş- Efendi demekle ma'ruf kimesne ile Ömer terası olan harab mahallesi taşlarından ve ve sair oğuUeri ile câmi-i mezburun ha­ sair kerestesin dahi kendü malinden tek­ reminde vâki' arsaya ve duvarına mutta­ mil ve ihya eylemek üzre izin verilüp ki­ sıl kendüleri sakin olacak evler bina ve mesne mâni' olmamak babında estid'ayı ihdas ve kalıve dükkânları bina etmele­ inayet etmeğin mahalle-i mezburede ey­ riyle câmi-i mezburun eyyamı şitada kar yam ile harab ve nef'i olan eşçarı idaf vc ilka olunacak hali mevzi' bulunmayup idaat olunmasına müteayyin ve zikrolu- keresteleri çürüyüp câmiin harab olma­ nan câmii şerifin ta'mir ve tekmil ve ih­ sına bâis ve vakfa zarar-ı şer'isi olmakla yası lâzime-i zimmet ve diyanetten ol­ küUî gadr ve taaddi eylediklerin bildirüp makla zikrolunan taş ile câmi-i mezbu­ şer"ile görülüp muhdes ebniyelerin zarar ı run ihyasına talib o'.an Elhaç Yusuf'un şer'isi şer'ile def'olunmak bâbında hükm-i ve ta'mir ve termime ve ihyasına kimes­ hümayunum rica etmeğin mahallinde ne mümaneat ve hilafı şer'-i şerif renci­ şerile görülmek için yazılmıştır. de ettirilrriemek için yazılmıştır.

Evâhir-i RebİMİâhir 1130 Evâsıt-ı Cemaziyüelevvel 1130

-59- -60- Niksar kadısına hüküm ki, Tire kazası nâibine ve Aydın san­ Niksar'da Mahallei Cedid-de vâki' cağı muhasslı vekiline hküm ki, müteveffa Keşfî Elhaç Osman Efendi câ­ Medine-i Tire'de vâki' müteveffa miin şeyhi olan Ahmed mühürlü arzıhal Behram Kethüda bina eylediği câmi-i şe­ gönderüp mütevaffayı merkum bundan rifin su yolcusu olan kimesne gelüp câ- akdem kendü maliyle câmi-i mezkûrun rni-i mezburun su yolları harab olmakla çar duvarı tahtani pençerclerinin üst eşi­ bit sahibülhayr şehre karib vadiden ken­ ğine varıncayadeğin bina ve nükuda mü- dü maliyle kimesnenin mülkü olmayan zayekasından gayri eyyamı şita karib ol­ tariki amden câmi-i mezbure su icra et- makla salatı hamse ve ideyn eda olunmak tirüp ve etrafında olan menazil ashabın­ için alâ vechülâriye sakfını kiremid i!e dan .bazı kimesnelerin dahi suya muza- puşide edüp salatı hamse ve cuma ve yekaları oirftakla ziri mürur eden sudan ideyn bu ana değin zaruret ile eda olu­ bizim menzillerimize dahi su icra ile su nup lâkin câmi-i mezkûrun etrafı erba- yollarının ta'mirine sarfolunmak için be­ ası meksuf ve emtar ve selçten tesiren sak- her sene altmışar akça verelim deyu 1120 fı dahi çürüyüp edayi salat-ı hamsede kül­ senesinde teahhüd ve buna emretmeleriy- li muzayeka çekilüp ve mesafc-i baidede le bu dahi mezburların emirlerine bina­ vâki' câmie gitmekte küUî üsret mukar­ en mâ-i mezkûrdan mezburların menzil­ rer ve ahvalleri gayet mükedder olduğun lerine kanevat ile kifayet mikdarı su ic­ cemaati müslimin ve muvahhidnden cem- ra ve itmamı maslahat edüp emirleriyle mi gafir ve cem-i kesir iltimas ve filhak- masrufu olan altmış akçayı taleb eyledik­ ka câmi-i mezburun etrafı erbaası cümle te edada taallül ve muhalefet üzre olduk- 184 MUZAFFER ERDOĞAN ların ve bâbda hüccet-i şer'iyesi olduğun — 61- ve tarafından vakf-ı merkum mütevelli­ Damad-ı muhteremim İbrahim. Pa- si Ya'kub'u vekil eylediğin bildirüp şer' şa'nm tarafalarından Ürgüb kazasında ile görülüp alıverilmek babında hükmi Muşkura nam karyede bina murad eyle­ hümayunum rica etmeğin mahallinde dikleri câmi-i şerif binasma memur Hacı şer'ile görülmek için yazılmıştır. İbrahim'e hüküm ki. Şeyh Yunus gelüp Ürgüp kazası mahallatından Temenna Evâstt-t Receb 1130 mahallesinde vâki' müteveffa Receb nam yeniçerinin bina eylediği mescid-i şerifin -61- kemerleri sakatlanup beş altı senedenberi Adana valisine ve, Adana kadısına muattal ve edayı farizayı salat olunma- ve Tarsus naibine hüküm ki, yup vakfı dahi kalil olduğundan ta'mi- Scnki Tarsus naibi mumaileyhsin, rine vakfın müsaadesi olunmayup ancak mektub gönderüp Tarsus nevahilerinden kendi taşı kifayet etmekle yetmiş kuruş Ulaş nahiyesinde Nemrun yaylağına çı­ ile ta'mir ve termimi husulpezir olaca­ kan ahali meclis-i şer'a varup yine medi- ğın bildirüp ol bâbbda istidayı inayet et­ ne-i mezbure sakinlerinden müteveffa meğin ma'rifetinle görülüp vech-i ma'kul Ahmed Paşa zade Esseyyid Musa Bey de­ ile ta'mir eylemen için yazılmıştır. mekle ma'ruf kimesne yaylakı mezburda Karaçeşme mezriasında Çırçır Pınarı Evâü-i Receb 1131 kurbinde mutasarrıf olduğu mülkü üze­ rine izn-i hümayun ile hasbeten lilchüta- -63- alâ 29 sene mukaddem bir câmi-i şerif ve Kocaaeli sancağı mutasarrıfına ve Iz- kurbinde 18 bâb dükkân bina ve câmi-i nikmid kadısına hüküm ki, merkum vakfcdüp yaylak mahallinde üç ay mikdan birer kuruş ücare ile verilüp Kasaba-i İznikmid'de vâki' Pertev Pa­ hasıl olan gailesini câmi-i merkum hüd- şa evkafının evlâdiyet ve meşrutiyet üz­ damma vazife ta'yin ve cuma günlerinde re mütevellisi olan Ali südde-i saadetime emr-i şerif ile bey'ü şira ve cuma nama­ arzıhal edüp yine kasaba-i mezburede vâ­ zı kılmup cümlesi hoşnud ve raziler iken ki' evkaf-ı merkumun câmi-i şerif ve ima­ erbabı timardan bazı sipahiler 150 sene­ ret ve hamam ve hanın kazaen vâki' olan den mütecaviz Fındıkpınar mezriasına zelzeleden bazı mahalleri münhedim ve pazar dururmuş, beratımızda bâcı bâzâr harab olmakla evkaf-ı merkume malin­ yedimizde emrimiz vardır, zikrolunan den bina ve ta'miri için ücretleri vakfı pazarı kaldırup Fındıkpınar mezriasına mezburdan verilmek üzre Âsitane-i Sa­ naklettiririz deyu bîvech rencideden hâli adetimden ol tarafa beş altı neccar ve beş ohnamalariyle câmi-i merkumun ibtaji- nefer duvarcı ve üç dört taşçı rizalariyle ne bâis ve yaylak-ı mezbure çıkan üm- naklettirmekle ol tarafta bazı ahali- vi­ met-i Muhammed'e küUî taaddi olmakla lâyetten bazıları birbirleriyle müttefik ve •hallerine merhameten mezburların ol bizim binalarımızı yapsunlar, sonra vak­ veçhile olan taaddileri men'ü def ve ke- fın işini işlesünler deyu ta'mirinin ihla­ mafilevvel câmi-i şerifte edâyi salât ve bey' line bâis ve gadr ü taaddi ve mümaneat ü şira olunmak bâbında hükmi hümayu­ ettiklerini bildirüp salifizzikr neccar ve nuna verilmek ricasma ilhahlariyle arzey- taşçı ve duvarcı ve âherden dahi ü taar­ ledigin ecilden vech-i meşrûk üzre taad­ ruz ve vakf-ı mezburun ta'mirine müma­ dileri men'olunmak için yazılmıştır. neat olunmamak bâbında hükm-i hüma­ yunum rica itmeğin bu tarata zikrolunan Et/âil-i Cemaziyület/el 1131 neccar taifesinden mütevelli-i vakıf gö- OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 185

türmüş ise müdahele ve taarruz olunma- hürlü mektub verilmekle mucibince amel yup ve bundan sonra dahi ol tarafa sair olunmak için yazılmıştır. ebniye için her kim götürür ise gctüren âdemin binası tamam olmadıkça âhiri Evâhir-i Ramazan 1131 müdahale ettirilmek için yazılmıştır. -65- Evâstt-t Receb 1131 Asitane i Saadetimden Sabancı kasa­ basına varınca yol üzerindeki kadıira hü­ küm ki, -64- Müteveffa Rüstem Paşa evkafının îznikmid'de müteveffa Mehmed Bey evlâdiyet ve meşrutiyet üzre mütevellisi evkafı mütevellisi olan Mustafa'ya hü­ gelüp vâkıf 1 müşarünileyhin Sabancı ka­ küm ki. sabasında bina eylediği câmii şerif ve ima- ret-i âmire \e han ve hamam ve suyolla­ Vuku' bulan zelzele-i azîmede vâkıf-ı rı kazaen v&ki' olan zelzele-i azimedc ek­ merkumun îznikmid kasabasında bina seriya münhedim VR harab olup müced- eyledüği camiin sakfı ve cevanib-i erba- deden ve bazıları nısfüyet üzre ta'mire asında olan duvarları ve şadırvanı ve ayak. eşeddi ihtiyaç ile muhtaç olup ve kasa- çeşmeleri ve ana mülhak orta hamam de­ ba-i mezkûr mümirri nas olmakla ta'cil mekle ma'ruf hamam ve külhanı bilkül- üzre ta'mir ve termiminin iktizası oldu­ liye hcdmolmakla ta mir ettirilmesi mü­ ğu Sabancı kadısı tarafından î'lâm olun­ him ve ibadullah için elzem olduğun Îz­ dukta tarafı vakftan kâtib gönderilüp ba'- nikmid kadısı ma'rifet-i şer'ile tahrir ve delkeşif haberi gelüp ta'mir ve termime yedine hüccet-i şcr'iye verüp lâkin bir mübaşeret olmağile Asitane-i Saadetim­ veçhile müsaid olmayup istizaneile ta'mir den 12 nefer neccar tedarik ve irsal olu­ olunmaya muhtaç olmağın tarafda mev- nup lâkin ol havalide bina ve ta'mire cud olan kurşun noksanı ma'rifeti şer'­ muktazı ebniycnin kesreti olmakla vak­ ile değer bahasıyle füruht ve hasıl olan fın ta'miri için gönderilen 12 nefer nec­ sümeni ile câmiin ve sair mahallerin car her kangızın tahtı kazasına varup da­ vavz*-ı kadimi üzere ta'mirinc bir güne hil olur ise vüruduna mümaneat olunma­ evvel mübaşeret ve câm-i mezburun üze­ mak baâıbında emri şerifim rica etmeğin rin kiremid puşide idüp ve kurşun mez- vechi meşruh üzre neccarın mürur ve bur bahasından hasıl olan meblağı dahi üburlarma hilaf-ı şer'-i şerif rencide olun­ kifayet etmez ise ma'rifet-i şer'ile hasıl mamak bâbmda fermanı âlişanım saadır olan galle-i vakftan eda eyelemek üzre olmuştur. vakf için istidane eyleyüp ve kemal-i mer­ tebe istikamet ve vakf-ı şerifi siyanet üz­ Evâü-i Şdban 1131 re hareket idüp ba'dettamir vükuf-ı ta­ mı olan ahali-i mahalle ve hademe-i vakf -66- ve sair bîgaraz müslimin müvacehesinde keşif ve hüccct-i şer'i ye ittirüp dahil-i mu­ îznikmid kadısına hüküm ki, hasebe eylemen için bu tarafa irsal ve bir Babüssaadetim ağası olan Hasan ağa gün evvel tahrir olunduğu minval üzre südde-i saadetime arz gönderüp müşrü- ta'mire mübaşeret ve bir veçhile ihmal ve nileyhin tahti nezaretinde olup İznik- müsahele eylemeyüp ümur-ı vakıfta ke­ mid'de vaki' müteveffa Mehmed Bey bi­ mal-i mertebe sadakat üzere hareket eyel na eylediği cami' ve hamamı işbu senc-i yesin deyu nazırı vakf olup babüsaade- mübarekde kazaen vaki' olan zelzel-i tim ağası olan Hasan Ağa tarafından mü'. azimede mündehim olup ta'mir ve 186 MUZAFFER ERDOGAN

teıTnime eşedd-i ihtiyaç ile muhtaç olma- vakfı mezbûr mahsulünden ma'rifet-i şer' gm vakfı mezbur mütevellileri zikrolu- ile ve mütevellisi vekili marifetiyle ta'- nan cami' ve hamamın ta'miriçin taîyin mir ve ihyasına izn-i hümayununu müş'- olunan on nefer hamamcı ve dokuz nefer ir havi emr-i şerifim verilmek ricasına neccann beher nefere seksener akçe yev­ cemaat-i müslimin ilhahiyle vaki' hali ar- miyelerin bu tarafta gittikleri gündenbe- /eylediğin ecilden arzın mucibince mü­ rü eda edüp bir veçhile muhalefeti yoği- tevellisi vekili yedinde olan mâli vakftan ken amele-i mezburelerdcn bazıları ma - ta'mir olunmak için yazılmıştır. halli mezburc vardıklarında gaybct vefi- Et/ail-i ZU^a'de 1131 rar ve bazıları dahi mûtevelli-i mezbur yedinden âhir kimesneler almak murad idüp bu kadar mcsarifi kesire gittiğinden - 68 - ma'da eyyam-ı mübarekede camii şerif vc Karamürsel naibine hüküm ki, hamam ta'mir olunmayup vakfa gadro- lacagı zâhive nümayan olmakla vâkıf-ı Sen ki mevlânayı mumaileyhsin mezburun cami-i şerifi ve hamam tekmil Südde-i saadetime mektub gönderüp Üs­ oluncağa değin vakfm bu tarafta ücretiy­ küdar muzafatından kasaba-i Karamürsel le gönderdiği gerek neccarlanna ve gerek de sakin ülema ve suleha ve eimme ve hu- hamamcılarına bir ferdi müdahale etti- teba ve fukaraları meclis-i şer'a varup ka­ rilmeyüp vc neccaran ve hamamcılardan saba-i mezbûrede vaki' Karabâli bina ey­ dahi gaybet ve firar ederler ise ahz olun­ lediği camii şerifler bundan akdem vaki' dukta ol tarafta mimar vekili mukayese­ olan zelzeleden harab olmakla ibad-ı müs­ si üzre ücretleri verilüp izdiyad talebiyle limin mefruz olan evkatı hamseyi cemaat­ müdahale ve muaraza ittirilmemek ba­ le edada mutazarrır olduklarından ma'da bında istid'ayt inayet eyledüği ecilden her birleri sem-i ezana muhtaç olup evka­ vech-i meşruh üzre amel olunmak için tı hamse vaktında eda olunmayup her veç­ yazılmıştır. hile cami-i mezkûranın ta'mir ve termi- mc eşeddi ihtiyaç ile muhtaçlar ve vakıf­ Evasit-i Şa'ban 1131 larının dahi ta'mire müsaadesi olmakla mücerred mütevellilerinin tekâsüUeri se­ — 67 — bebiyle mütevellileri cami-i mezkûranı ta' Krüle Jtazasınîibine hüküm ki, mir ve termin etmeleri için vaki' hale hükmi hümayunum verilmek recasm il- Südde-i saadetime mektub gönderüp hahlanya arzeylediğin ecilden vech-i meş­ cennetmekân firdevsâ-şiyan merhum ve ruh üzere şer'ile görülmek için yazıl­ mağfurünleh Sultan Orhan tâbe scrahu mıştır. kasaba-i Krüle nam diğer Pazarköyü'nde bina eylediği cami-i şerifin mürur-ı ey­ Emil-i Zilka'de 1131 yam ile tavanı tahtalarının ekseri harab ve bakiyyesinin dahi inhidamiyle zararı — 69- ihtimaliyle cemaat-i müsliminin havfleri kemalde iken biemrullahütaalâ bundan Alaşehir kadısına hüküm ki, akdem vaki' olan zelzele de cami-i mez - Sarayı Cedidi âmirem ağası Mustafa kûr minaresinin şerefden yukaru misli südde-i saadetime mektub gönderüp ne­ ve kurşun külahı münhedim ve kurşunu zareti altında olup Alaşehir'de vaki' Yıl­ halâ cami-i mezkûrde mahfuz olmakla dırım Bâyezid evkafı mütevellisi olan İb­ tarafı vakftan akallı kalil mesarif ile ta'- rahim nam Jcimesne bundan akdem vâ- miri mümkin ve evvelkinden ziyade ah- kıf-ı müşarünileyhin nefs-i Alaşehir'de scn ve mergub olacağı nümayan olmakla olan cami' ve medresesini ve hamamının OSMANLı DEVRINDE ANADOLU CAMILERINDE RESTORASYON FAALIYETLERI 187 nice mevaziini ta'mir eyledim dcyu nice müsliminin dahi zaruretlerine hâis oldu­ ma'zûl kadılardan keşif hücceti olup ve ğun bildirüp şer'ile görülüp mezburun ciyevm meremta muhtaç olan mevazi' ha­ hilaf-ı şer'-i şerif ve kadime mügayir zâ- rabe müşrif olduğundan ma'dâ tarafı va­ hir olan vaz'ü taaddisi men' ve def vak­ kıftan alacağım vardır deyu hademe-i vak fının suyu kadimisi üzere cami-i merku- fin vazifelerin dahi vermekte cevr ü ezi­ me icra vakfa gadr olunmamak babam­ yet idüp ve bu makuleevkafı selatin rea: da hükm-i hümayunum rica eylediği ecil- yaları serbest olmakla bila emr-i şerif te­ den şerilc görülmek için yazılmıştır. kâlif talebiyele rencide olunmayalar deyu yedlerine ihsanım olan emr-i şerifin maz­ EvMr-i Zilf^a'de 1131 mununu icra ettirmemek için bâzı kimes- neler fukranın yedlerinden ahz ve bezes- -71- tana vaz'ü ihfa ve hilafı emri şerif müte- Sivas beylcrbeyisine ve Sivas kadısı- velli-i merkum fukarayı ehli örfe gamz nana hüküm ki, ve tecrim ittirüp hıfz ü hirascte kaadir ol- Südde-i saadetime mektub gönde- mayup nice müslim ve zimmi reayanın rüp nefsi Sivas'ta vaki' Sahibiye ve Per­ perakende ve rişan olmalarına vakfın ha-- vane medreseleri ve cami-i şerifleri ve mi­ rabına bâis olduğu tarafından î'lâm olun­ narelerinin bir mikdar yerleri ve şerefele­ makla mahallinde tefahhus ve sıhhati üzrc ri mürur-ı eyyam ile harabe müşrif ol­ Âsitane'ye arz u îlâm olunmak üzre vak­ makla ta'mir ve termime muhtaç ve zik- fın zimmi reayaları bu taraftan âdem ta'- rolunan vakıflarda müsaid olup ta'mir yin olunmasın iltimas eylemeleriyle be- ve termimine dahi nesne şart ve ta'yin vablardan birisi mübaşeretiyle mütevelli-i olunmuş iken mütevelli olanlar ta'mir ve merkumun hilafı vaki' ta'miratı ve reaya termim etmemeleriyle evkatı hamsede fukaralarına cevr ü eziyette mahallinde ezan-ı şerif okunmayup şürutı vakıf icra bîgaraz üsUminden sıhhati üzre tefahhus olunmamakla rninarelerin şerefeleri ta'­ ve sen arz ve ahalisi mazhar etmeleri ba­ mir ve termime muhtaç ve mühim ve bında emri şerifim verilmek ricasına arz- muktazi olmağın ma'rifet-i şer'ile keşif etmeğin vech-i meşruh üzre amel olun­ ve hüccet olunup mütevelli! vakıf ma'- mak için yazılmıştır. rifeti ve ma'rifeti şerile malî vakf ile ta'­ Evastt-t Zil\a'de 1131 mir ve termim olunmak için emr'i şeri­ fim verilmek recasına vaki' hali arzeyle- - 70 - diğin ecilden vech-i meşruh üzre ger'ile görülmek babında ferman-ı âlişanım Maraş beylcrbeyisine ve Maraş kaza­ saadır olmuştur. sında naibüşşer' olana hüküm ki, Medine-i Maraş'ta vaki' Timur Paşa Evahir-i Zilhicce 1131 camii vakfının halâ beratı şerifimle müte­ vellisi olan Şeyh Hasan südde-i sadetime -72- arzıhal idüp halâ mütevellisi olduğu ca- mi-i merkumun abdesthanesinde cari olı- Kütahya kazası nâibine hüküm ki, gelüp ibadullah abdest alup ve şurb u in­ Kaza-i mezbur müzafatından Altun- tifa' edegeldikleri kadimi suyunu Maraş taş' nahiyesine tabi' Abie nam karye ahalisinden Pekmez oğlu Ömer nam ki- ahalisi gelüp karyelerinde vaki' Incülü mesne mûtegallibeye istinad ile suyun bir Çavuş bina eylediği cami-i şerif harab ol- mikdarını cebren mecrayı kadiminden mağla salat-ı cuma ve ideyn âhir câmie ihraç ve fuzuli kendü menziline icra et- varmakta üsret çeküp ve kurbü civarla­ tirüp ol veçhile vakfa ^^adr ve cemaati rında olan kura halkına dahi lüzumu ol- 188 MUZAFFER ERDOĞAN makla karyeleri sipahileri ma'rifeti ve dahi mümkin olmayup vakfın dahi mü­ marifeti şer'ile cami-i mezburu kendileri saadesi olmamakla cami-i mezkûr kar­ ta'mir etmesine hilâf-ı şer'-i şerif âhirden ye-i ezkûrun münasib mahalline nakl ve mümaneat olunmamak babında emr-i ahali-i karye kendü malleriyle mücedde- şerifim rica eyledikleri ecilden vechi meş- den bina eylemeleri için izn-i hümayunu­ ruh üzre tamirine hilaf-ı şer' mümaneat mu havi emri şerifim verilmek recasma olunmamak için yazılmıştır. vaki' hali bililtimas arzeylediğin ecilden arzın mucibince müceddeden bir müna­ Evahir-i Muharrem 1132 sib cami-i şerif bina olunmak üzere nakl' ve kemali ihtimam ile bina olunup âhir­ -73- den mümaneat olunmaya deyu yazılmış­ Anadolu valisine hüküm ki. tır. Bilfiil Babüssadetim ağası olan Ha­ Evahir-i Recep 1132 san Ağa südde-i saadetime arz gönderüp müşarünileyhin tahtı nezaretinde olup __75__ Gazanfer Ağa'nın kasaba-i Gördes'te bi­ Tire kazası nâibine ve Tire mütesel- na eylediği cami-i şerif mürur-ı eyyam limine hüküm ki, ile harabe müşrif olmakla ta'mir ve ter- mim olunması eşcddi ihtiyaç ile muhtaç Tire'de vâki' müteveffa Lulfi Paşa olduğu kasaba-i mezbure ahaüsi îlam et­ cami-i şerifinin ve vakfının mütevcUii mekle vakf-ı mezburun külliyetli ta'mire kaymakamı olan İbrahim ziyde kadrehu müsaadesi olmayup ancak ta'mirinin gelüp bundan akdem Ya'kub nam kimes- ehemmi lüzumu olan mevzi'lerin bu se­ ne vakf-ı merkumun mütevelli vekili ol­ nelik ta'mir olunmak için halâ evlâdiyet makla vakfın camii, hamamı ve çeşmele­ ve meşrutiyet üzere evkaf-ı merkumun rinin su yolları ta'mir edildikten sonra mütevellisi olan Mustafa binnefs kemali vekâletten azl ve yerine Hüseyin nam ki- istikamet üzre ta'mirine ta'yin ve irsal o- mesne vekil oldukta ta'miratı keşif ve lunmakla vüsulünde bir ferd ta'mir ve muhasebesi görülüp kıbeli şer'den hüc­ termim'i ümur-ı vakfa müdahale ve mua- ceti şer'iye verilmiş iken halâ mezbur raza ittirilmemek babından sen ki vezir-i Hüseyin fevt olmakla merkum Ya'kub müşarünileyhsin, sana hitaben emr-i şe­ şirrete sülük eylemekle mücerred vakfın rifim verilmek ricasına arzetmeğin vech-i malin eki ü bel' etmek için tekrar ol hüc- meşruh üzere amel olunmak için yazıl­ cet-i şer'iyeye mügayir bîvechi şer'î bunu mıştır. ta'ciz ve vakfa gadr murad ve taaddi üz­ re olduğun bildirüp ol veçhile olan taad- Evastt-ı Cemaziyüelevvel 1131 disi men'ü def' olunmak babında hükm-i hümayunum rica itmeğin hilaf-ı şer' ta- addisi men'olunrnak için yazılmıştır. -74- Üsküdar kazası müzafatından Kara­ Evâsıt-ı Zilhicce 1132 mürsel nahiyesinde nabiüşer' olana hü­ küm ki; -76- Süddc-i saadetime mektub gönderüp Amasya'da vaki' Firuz Ağa ve Hüse­ nahiye-i mezbure ta'bi' Saraycık nam yin Ağa evkaflarının mtüevellisi Elhaç karye ahalisi meclis-i şer'a varup karye-i İbrahim'e hüküm ki, Tarih-i mezburda mezburda müteveffa Ferhad Ağa bina müetevellisi olduğun merkum Hüseyin eylediği camii şerif zelzele-i azimede Ağa Evkafının Şunisa'da vaki' cami-i şe­ münhedim olup ve arsası üzerine ebniye rif ve medresesi ma'rifetin ile ta'mir ve OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CÂMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 189

termim olunmak üzre bundan akdem şe- dü malinden 993,5 kuruş sarf ve bir ma­ refyafte-i sudûr olan ferman-ı âli ve keşif halli tamir edüp kusuru üzere hali kal­ hücceti mucibince tamir ve termim edüp makla cami'de edayı salat mezburlar tevliyet-i mezbure otuz üç senesinde âhi­ için vakıfın küUî müsaade var iken ha­ re verilmek iktiza itmeğin ta'mir ve ter- rab olan hamamdan ve gerek cümleye lü­ mimi kendün kemal-i sadakat ve istika­ zumlu olan hayratı vâkıfın battal ve hara­ met üzre itmam idüp bir türlü tckâsül bından cümlesi mutazarrır oldukların eylemeyüp ve ta'mir ve termim hususu­ bildirüp mali vakftan mütevelli-i mezbu­ na gerek 33 senesi mütevellisi vekili tara­ re marifet-i şer'ile ta'mir ettirilüp taaUül fından ve gerek taraafı âhirden bir ferdi ve muhalefet ettirilmemek babında hük­ müdahale ittirmeyüp itmamına-bezl-i mi hümayunum rica eyledikleri ecilden makdur eyleyesiz deyu evkafı merkuman şer'ile görülüp icrayı hakk olunmak için nazırı olup bilfiil babüssadetim ağası o- yazılmıştır. lan Hasan dâme ülüvvehu tarafından mühürlü mektub verilmekle mucibince Evastt-t Rebiülevvel 1133 amel olunmak için yazılmıştır. — 78- Evasıt-t safer 1133 Ürgüb kazası muzafatından Muşku- ra nahiyesi naibine hüküm ki, — 77- Kaza-i mezbure tabi' Ortahisar nam Sivas Beylerbeyisinc ve Osmancık karye ahalisi gelüp karye-i meezburece kadısına hüküm ki, vaki' câmi-i şerifde salât-ı cuma ve ideyn eda olunmakla lakin murur-ı eyyam ile Osmancık kazası ahalisi gelüp Os­ bazı mahalleri harab olup edayı salatta mancık kasabasında vaki' müteveffa Ko­ ümmeti Muhammed havf edüp merem- ca Mehmed Paşa vakfım iradı kesir iken mata muhtaç olmakla ta'mire muhtaç kasaba-i mezburede vaki' camii şerif ve olan mahalleri şer'ile keşif ve vukuu üze­ han ve hamam ve sair hayratı harabe re deri devletmedarıma arz ü ilâm olun­ müşrif olmalka kaza-i mezburda sakin mak babında emri şerifim rica eyledikleri mütevellisi ta'mir etmeyüp bundan ak­ ecilden vechi meşruh üzre amel olunmak dem tarafı şer'den üzerine vanlup şer'ile için yazılmıştır. görüldükte hamam-ı mezburun merema- tına ve hazinesine yüz kuruş ve iki hal­ Evahiri cemaziyülahire 1133 vetin suları cereyan eylemek için su yol­ larına kırk kuruş ve ta'miri bina için ik­ — 79- tiza eden iskeleye otuz kuruş ve camekân kubbesine ve keneif yapmasına 230 kuruş Bâbüssaadetim ağası nezaretinde o- ve camekân Önüne on kuruş ve külhan lan evkaftan Iznikmid'de vâki' Mehmed taşı duvarına otuz kuruş ve hanı mezbu­ Bey evkafının bervech-i teyid mütevelli­ run suyu cereyanına 200 kuruş ve sair mü­ sine hüküm ki, himmatı için 80 kuruş ve imarethane ta'­ Müteveffayı merkum Mehmed Bey'- miri için yetmiş kuruş ve camii şerifin bi­ in Iznikmid'de vaki' cami-i şerifi ve ha­ nasına iktiza eden iskelesi 30 kuruş ve ca­ mamı bundan akdem 1131 senesindeki mii şerifin sıvaşma ve duvaarına 180 kuruş zelzele-i azîmede bilkülliye münhedim ve vc. sair mesarifi için cem'an 4400 kuruş tarafı vakıftan müceddeden bina ve ihya keşif ve canib'i şer'den hüccet-i şer'iye ve­ olunması lâzım olup keşif ve hüccet olun­ rilmekle mütevelli kaymakamı olan Yah­ dukta vakf-ı mezburun iradı ancak mesa­ ya nam kimesne mezburun emriyle ken- rifi muayyenesiyle mürfezikanın vazifele- 190 MUZAFFER ERDOĞAN fine eda edüp izdiyad-ı vakf olmamakla -81- ber mucib-i keşif istidane ile akça almup câmi-i mezbur ile hamamı merkum Bozok Kadısına hüküm ki, müceddeden bina olunmasıçün nâzır-ı Süleyman gelüp hâlâ mütevellisi ol­ vakf tarafından mektub virilüp müced­ duğu babası veziri a'zam-ı sabık mütevef­ deden bina etmiş idi. Lâkin istidane ile fa Mustafa Paşa'nın Bozok'ta vaki' cami-i alınan akçanın beher sene tarafı vakıftan Şerifi vakfı kura ve mezarı olmayup mü­ murabahası verilmek lâzım geldikte bir sakkafat olup zevayid-i vakıftan mütevef­ veçhile edayı deyn mümkün olmayup fayı müşarünileyh kimesneye bir nesne hamamı mezbur bervech-i malikâne be­ vakf ve şaart etmiş değil iken bazı kimes- her sene 24000 akça icare-i müeccile ve neler hilâf-ı §art-ı vâkıf vakf-ı mezburun muaccile ile talibine icar olunup ve ha­ gallâtından almak üzre hilaf-ı şartı vakıf sıl olan muaccilesinden vakf-ı mezburun duagûy vazifesi ihdas ve berat ettirmele- deyni eda olunması vakf-ı şerife enfa' ol­ riyle ol veçhile galle-i vakıftan vazife ta- mağın hamam mezbur beher sene 24000 leb ve vakfa gadr murad eylediklerin ve akça icare-i müeccile ile suk-ı sultanîde babda da'vasına muvafaik şeyhülislâm­ müzayede olunup rağbet-i nas münkatı' dan fetvayı şerife verildüğin bildirüp mu­ oldukta karar dâde olan muaccilesi ve cibince amel olunup men'ü def olunmak nazırı vakf tarafına îlâm ve marifctleriy- babında hükmü hümayunum rica eyledi­ le talibine tarafı vakıftan kar olunup bu­ ği ecilden fetvayı şerife mucibince amel na kemal istikamet üzere sa'yeyleyesiz olunup hilafı şartı vakıf taaddileri men'o- deyu bilfiil Babüssaadetim ağası olup lunmak için yazıirntştır, nâzır-ı vakf olan Hasan Ağa tarafından mühürlü mektub verilmekle mucibince Evahir-i Rebiülevvel 1133 amel olunmak için yazılmıştır.

Evâhir-i Sa'ban 1133 -82 —

Amasya'da vaki' Firuz Ağa ve Hü­ _ 80 - seyin Ağa evkafının mütevellisi olan El- haç İbrahim'e hüküm ki; halâ mütevel­ Bozok Kadısına hüküm ki, lisi olduğun merhum Hüseyin Ağa'nın kasaba-i Sonisa'da bina ve ihya eylediği Süleyman ziyede mecdehu arzıhal carni-i şerifi mururı çzmine ile harabe idüp halâ mütevellisi olduğu babası ve- müşrif olup ta'mir ve termime muhtaç ol­ zir-i a'zam sabık müteveffa Mustafa Pa- duğu vükufı tamı olan mimaran haber şa'nın Bozok'ta vaki' camii kurbinde vermeleriyle halâ Amasya müftisi olan menzillere mutasarrıf olan bazı kimesne- zat fevt olup mevlânayı mumaileyh ve 1er menzillerinin kârizleri çirkâblarını Amasya kadısı ma'rifetleriyle ehemmi lü­ cami-i merkume duvarı dibine icra ve ol zumu olan mevzi'leri keşif ve tahrir ve veçhile cami-i şerif duvarına vehn iras hüccet-i şer'iye ittirüp hüccet bu tarfa ir­ edüp zarar ı şer'ileri olduğun ve babda sal idüp vakf-ı mezburun keşif ve ta'mi- davasına muvafık fetvayı şerife verildi­ ri umuruna ve mezburanın hususi saire^ ğin bildirüp mucibince şer'ile görülüp lerine Sivas beylerbiyisi ve Sonisa nahaibi zarar ve taaddileri şer'ile men' ve def o- taraflarından ve tarafı âhirden bir ferdi lunmak babında emr-i şerifim rica etme­ müdahale ittirmeysin deyu zrkrolunan ğin fetvayı şerife mucibince zarar ve evkafların nazırı olup bilfiil babüssaade­ teaddileri men' olunmak için yazılmıştır. tim ağası olan Hasan dame uluvvehu ta­ EvâsıUı Rebiülevvel 1133 rafından mühürlü mektub verilmekle OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 191

mucibilnce amel olunmak için yazılmış­ ve mutazarrır oldukların bildirüp mez- tır. burların vech-i meşruh üzre olan taaddi- leri men'ü def olunmak babında hükmi . Evâil-i Şevval 1133 hümayunum rica eyledikleri ecilden hi- lâf-ı şer'-i şerif kadime mugayir olan ta- addileri men'olunmak için yazılmıştır. -83- ; Sivas Paşasına ,ve Amasya kadısına EvâiU:Safer 1134 hüküm ki, Bilfiil Bâbüsaade ağası Hasan Ağa -85- südde-i saadetime arz gönderüp nezare­ tinde vaki' evkaftan Amasya'da vaki'- Antakya'da vaki' Cami-i Kebir ve müteveffa Hüseyin Ağa evkafından So- Ca'fer Ağa ve Hazreti Celilünecjar g^ev-^ nisa'da vaki' cami' mürurı eyyam ile ek­ kafları mütevellisi Elhaç Hasan Ziydc ser mevazii bilkülliye harabe müşrif ve kadrehuye hüküm ki; Mütevellisi oldu­ ta'mire muhtaç olmakla bundan akdem ğun salifizzikr evkafların iradı kalil olup cami-i merkurnun tamir ve termim ve ü- ancak ehl-i mürtezikanm vazifelerine mu.r ve hususlarına bâfermanı âli Amas­ vefa edüp camileri dahi mürurı eyyam ile ya mûftisi müvella olup ma'rifet-i şer'ile harabe müşrif ve ta'mirata eşedd-i ihtiyaç keşfolundukta ta'mir ve tcrmimi sekiz ile muhtaç olup ve ta'miratı cümleden yüz kuruş ile ancak husulpezir olup nok­ akdem ve ehem ve elzem olmakla zikro- san ile olmaz deyu mimaranın ihbarla- kınan camilerin ehemmi lüzumu olan rıyla sair müsliminin ittifak ve ittihadla- mahallerin kemayenbagi ta'mir ve ter­ rı hüccet-i şer'iye ve verilen arz mucibin­ mim edüp ve badctta'mir ehli mürtezika­ ce halâ mütevelli-i vakf Hacı İbrahim nm vazifeleri §er'ile nısıf rukbe olmak cami-i merkumun ta'mir ve termimine üzre eda ve badetta'mir ehli mürtezikanm izin ve tenbih olunup lâkin vakfın mü­ vazifeleri şer'ile nısıf rukbe olmak üzre saadesi olmamakla deyn-i mezbur eda eda edüp edayı deyn olduktan sonra ta- olununcayadcğin hademe-i vakfın nısıf mamiyle eda edüp ve mütevellisi olduğun vazifeleri verilüp ve nısf-ı âhiri cami-i Sultan Süleyman evkafından ve evkafı merkumun rukbesine alettcdric hare ü mezburlardan bir takrib ile muhdes as­ sarfolunmak üzre ve hademe-i vakf vazi­ kerî beratile vazife talev edenlere hilâf-ı feleri namiyle mütevelli-i vakf rencide o- §er-'i şerif kemali sadakat ye siyanet ede- lunmamaları için vech-i meşruh üzre a- siz deyu evkafı mczbure nâzın olup bil­ mel pliînmak için yazılmıştır. fiil Ebüssaadetim ağası olan Hasan Ağa tarafından mühürlü mektub verilmekle Evasft-t Zilhicce 1133 mucibince amel olunmak için yazılmış­ tır. -84- Evâil-i Safer 1134 Kâramürsel nâibine hüküm ki, Karamürsel ahalisi arzıhal gönderüp -86 — Karamürsel kasabasında vaki camii şeri­ fin kurbine bazı timurcu kıbtiyan taifesi Erzurum valisine ve mollasına hü­ küm ki, çcrgcler ile gelüp konup tavattun ve ca­ mi-i mezkûrun etrafmı telvis ve mezbele Sen ki Erzurum kadısı Mevlânâ Fey- ilka ve zararlarından ibadullah mütezzi zullah'sın, mektub gönderüp medinc-i ve edayı salat için gidüp gelmekte üsret Erzurum'da vaki' müteveffa Fatih-i 192 MUZAFFER ERDOĞAN

Kıbrıs Lala Mustafa Pa§a bina eyiedügi ve vaki' hali bililtimas arzeylediğin ecil­ cami-i şerifin civarında vakfı mezburun den, sen ki Mevlânayı muamileyhsin, ak­ zemini üzre mebni bulunan kahvehane­ çasın bu tarafa geldikte almak üzre zik- lerden ihrak zuhur edüp biddcfeay ca­ rolunan cami-i şerifin ta'miri iktiza eden mi-i şerifin Saçak ta'bir olunan mahalle mahallerini 250 kuruş ile ta'mir ettir­ sirayet ve ihrakı binnar ohnaga bais ve mek bâbında ferman-ı âlişanım saadır ol­ bedi ve her defa biner kuruş ta'mirine muştur. hare ve sarfolunmakla vakfın müsaadesi olmadığından tahribine müeddi ve ehli Et/â/iir-i Receb 1135 vezaifin vazifesi rukbe olunmayub vak­ fa gadrolduktan ma'dâ kahvehanelerin hedm ve kal'ine biddefeat evamir-i aliye -88- südur etmiş iken kahvehaneler ashabı Çıharşanba kadısına ve Bolu voyvo­ mütenebbih olmayup yine mügayiri fer- dasına hüküm ki, man-ı âli cami-i şerifin kurbinde vakf-ı Çarşanba kazasına ta'bi (?) -^"^ mezbur zemini üzre bazı kimesneler ta- nam karyede vaki' Hüseyin Çavuş bina- ma-ı hamları sebebiyle kahvehane ihdas eylediği cami-i şerifin imam ve hatibi o- eyledikleri cami-i şerifin imam ve hatibi lan Mehmed gelüp kaza-i mezburee tabi' ve ehl-i mürtezikası ve sair ahali-i belde JUl nam karyede vaki' Gazi Müey- haber vermeleriyle mukaddima saadır o- yid bina eylediği cami-i şerif ve medrese­ lan evamir-i aliyye mucibince mezkûr si mürur-eyyam ile harab ve eser-i bina­ kahvehaneler hedm ve minbaid cami-i sı kalmayup ol veçhile galle-i vakıf harab şerifin vakıf zemini üzre kurbinde kah­ ve rnahlûl olmakla yine kaza-i mecburde vehane icad ve bina olunmayub cami-i akrebi civarında (Î) ••Â-'^" nam karyede şerif vech-i meşruh üzre siyanet olmak vaki' Hüseyin Çavuş bina eylediği cami-i bâbında emr-i şerifim verilmek ricasına şerifin bir akça ve bir habbe vakfı olmak­ vaki' hali bililtimas arz eylediğin ecilden la müteveffayı mezbur gaazinin vakfı­ vech-i meşruh üzre görülmek için yazıl­ nın kaza-i mezburde değirmenlerinin mıştır, hasıl olan gailesinden merhum Hüseyin Çavuş'un cami-i şerifin imam ve hatibi Evâiit-t Cemaziytdâhire 11S4 olanlara ma'rifeti şer'ile ve berat-i şeri­ fimle vazife tayin olunup beratları muci­ -87- bince mutasarrıf ve edayı hidmet idüp dahi olunmak icab etmez iken âhir kaza Muşkıra cânibinde bina-emini olan sakinlerinden bazı kimesneler havalan- Mehmed'e hüküm ki, na tabi' bazı mütegallibe ile yckdil olma- Muşkıra ma'Ürgüp kadısı Mevlâna larıyle mücerred ta'ciz için ol değirmen­ Mehmed mektub gönderüp kaza-i mez- de bizim hakkımızdandır deyu müddea- buren tabi' Ortahisar nam karye ahalisi larını vechi meşruh üzre isbata kadir de­ bilcümle medis-i şer'a varup karye-i mez- ğiller iken hilafı defter ve mügayir-i be­ burede vaki' cami-i şerifte salat-ı cuma ve rat dahi ü niza'dan hali olmadıkların ve ideyn eda olunup lâkin mürun eyyam ile fetvayı şerifeleri olduğun bildirüp muci­ harabe müşrif olup edayi salatta havf ol­ bince amel olunup taadileri men'ü def makla bundan akdem ta'mire muhtaç olunmak bâbında hükm-i hümayunum mahalleri keşif ve flâm olunmak üzere rica etmeğin hilaf-ı şer' taaddi ettirilme­ saadır olan emr-i şerifim mucibince ehli mek için yazılmıştır, vükuf muvacehelerinde ma'rifeti şer'ile keşif ve hüccet-i şcr'iye olunduğu ihbar Et/âstt-t Şdban 1135 OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CÂMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 193

-89 — mütevelli sabık-ı mezbur Seyyid Ahmed zaman-ı tevliyetinde vâkıf-ı merJcumun Tarakluborlu kadısına hüküm ki, medrese ve cami' ve. müstekiUâtından o- Sen ki Hafız Mustafa'sın, mektup lan hamamını ta'mir etmeyüb ta'mire za­ gönderüp müteveffa Gazi Süleyman Pa­ ruri iken müstekiUatı vakıftan hasıl o- şa nın kasaba-i Tarakluborlu'da vaki' •^OO lan gallatı bilcümle ahz ü kabz edüp ve sene mütecaviz bina ve inşa eyledüği ca­ kendi medresede olmakla bir mikdarını mi-i Kebir ve ma'bed-i kadimi bu sene-i müderrislik vazifesi ve bir mikdarm tcv- mübareke recebinde bilkülliye muhterik Uyet ve nezaret vazifeleri deyu eki ü itlaf olup halâ edayı salât-ı cumadan hali ve edüp ve bir mikdarın dahi cami' ve mes- cemaat müteferrik olmalarıyle cami-i cid mürtezikalarına verüp ta'mirat için merkumun mütevellisi Musa vakfı mez- galle-i vakıftan nesne kalmayup medre- buru sadakat ve istikamet üzere ruiyet ve se-i mezkûre ve cami' ve mescid ta'mire vakfın dahi müsaid olmadığından bun­ muhtaç olmakla mezbur Seyyid Ahmed'­ dan akdem ahval-i bina ve sükufa vukufu in zamanında ta'mire ihtiyaçtan sonra olan müslimin ve mimaran ile cami-i hasıl olan gallatı vakfı ta'mire sarfetme- merkumun üzerine varılup tulü ve arzı yüp kendü vazifesi için eki ü itlaf ettiği mîzan-î müstakim üzre ma'rifet-i şer'ile ve mürtezikaya verdiği meşru' olmayup keşif ve mesaha olundukta alâ vaz'ülka- taaddi etmekle mezbur Seyyid Ahmed'- dim kiremid puşide ve battal tahta ve ke­ den Zaman lâzım gelmiş iken mezbur reste ile îmar olundukta ancak 1020 kuru­ fevt ve halâ kazai mezburde sakin varis­ şa üç senede tekmil olunacak deyu defter leri muhallefatın ahz ü vaz'üyed etmekle ve hüccet olunup mütevelli-i merkum ye­ halâ bu tevliyeti hasebiyle müteveffayı dine verilmekle müceddeden bina olun­ mezburun varisleri yedinde olan tereke­ masın müş'ir kasaba-i mezburenin üle- sinden tazmin ettirüp anınla vakfın ca­ ma ve meşayih ve umumen ahalisinin il- mi' ve mescid ve medrese ve hamamını hah etmeleriyle arzeyledigin ccilden ca­ ta'mir murad eyledikte verese-i mezkûre mi-i şerif-i mezkûrun vakfının müsaid bivech-i şer'-i tarafı vakfa reddi lâzım ge­ olmamakla bina-i cevami' ve mesacidde leni edada taallül ve muhalefet üzre ol­ olan kasaba-i mezbure sükkânı dahi ol dukların ve bu babda fetvayı şerife veril- ma'bed-i şerife varup edayı salaat mu'tad düğin bildirüp mucibince şer'ile görül' oldukları gibi müminin-i bünyan-ı mar- mek bâbında emri şerifim rica etmeğin sus birbirlerine muazıd olmaları dahi el­ fetvayı şerifesi mucibince şer'ile görülmek zem olmakla herkes kudreti mertebe için yazılmıştır. ianet eyleyüp ta'mirine mübaderet eyle­ meleri babında ferman-ı âlişanım yazıl­ Erâ/iir-i Zi\\dde 1135 mıştır. -91— . Evâstt-t Şa'batt 1135 Bervechi arpabk Kocaeli sancağı -90- mutasarrıfına ve Üsküdar kazası muzzafa- tmdan Ağaçlı nahiyesi naibine hüküm Kastamoni kadısına hüküm ki, ki; Nahiye-i mezbure ahalisi gelüp mer­ Kastamoni'de vaki' Atabey vakfının hum ve magf urünleh Sultan Bayezid Han berat-ı şerifimle mütevellisi olan Seyyid tâbe serahu evkafı mülhaktaından olup Mehmed gelüp vakfı mezburenin tevli­ iki yüz seneden mütecaviz bina olunan yet ve nezareti bundan akdem müteveffa cami-i şerifleri mürur-ı eyyam ile harabe Seyyid Ahmed'in mahlulünden kendüye müşrif olup bir veçhile içinde edayı sa- tevcih olunup hâlâ üzerinde olup lakin lat-ı cuma mümkün olmadığın bildirüp 194 MUZAFFER ERDOĞAN

kendü malleri ile ta'mir eylemek üzre olundukta muharrir kalemiyle tahrir o- izn-i hümayunum verilmek babmda emri lunduğu mestur ve mukayyid ve ta'mir şerifim rica eyledikleri ecilden vech-i ve termim için mezkûr şeyhin ve vaizin meşruh üzre amel olunmak için yazıl­ vazifesi dahi rukbe olunup kimesne ma­ mıştır. ni' olmamak üzere emr-i şerifim veril­ mek recasına bilfiil şeyhülislâm ve müfti- Evâsıt-ı Safer 1136 ülenam olan Mevlânâ Abdullah işaret et­ meleriyle Mevlânâyı müşraünileyhin işa­ -91- retleri mucibince amel olunmak için ya­ Erzurum valisine ve Erzincan kadı­ zılmıştır. sına hüküm ki, Evâil-i Cemaziyüelevvel 1136 Kaza-i mezbure tabi' Molla kendi nam karyede Molla Ahmed Bekrici bi­ -93- na eylediği cami-i şerif evkafının berat-ı şerifimle mütevellisi olan Seyyid Ahmed Sinop kadısına hüküm ki, gelüp zikrolunan câmi-i şerif mürur-ı ey­ Sinop kazası ahalisi südde-i saade­ yam ile harabe jnüşrif olup ta'mir ve ter- time âdem ve arzıhal gönderüp Sinop mimc eşeddi ihtiyaç ile muhtaç ve deru- sakinlerinden Hüseyin Ağa demekle ma­ nunda edayı salat bir veçhile mümkün ruf kimesne fevtinden sonra sülüs malim olmamakla vakfiye-i mamulünbiha ve vücuh-ı nebi üzre sarfoluna deyu vesiyet Şeyhülislâmdan verilen fetvayı şerife mu­ edüp musirrcn 1130 senesinde fevt olduk­ cibince vakfı mezburun bilcümle murte- tan sonra hâkim yine Sinop'ta sakin El- zikası rukbe olunup vazifelerinde zikro­ haç Ali nam kimesneyi tenfiz-i vasiyete lunan cami-i şerif ta'mir ve termim olun­ vasi nasb edüp ve Sinop'ta merhum Sul­ mak üzere cümle murtezika râzi olup tan Alâüddin cami-i şerifi kubbelerinin ancak murtezika-i vakıftan şeyh ve vaiz etrafında olan duvarlarının taşrasında olan Abdurrahman Efendi demekle ma'- kurşunu olmamakla kar ve yağmur sula­ ruf kimesne ber-mucibi şartı vâkıf zikro­ rı içerüye nüfuz edüp harab olması mu­ lunan cami-i şerifte edayı hizmet etmeyüp karrer olmakla halâ vası-i mezkûr sülüsi mügayiri şartı vâkıf medine-i Erzincan'­ mezburu cami-i merkumu ta'mirne sarf- da vaki' Külab Bey camii vakfı başka ve eylcdiklerinde taallül ve muhalefet eylcdü- Molla Ahmed Bekrici vakfı başka iken ğin bildi rüp yedinde olan Şeyhülislâm vazifesin Molla Ahmed Bekrici vakfın­ fetvayı şerifesi mucibince ma'rifet-i şer'ile dan alup Külâbî Bey camiinde meşihat icrayı hakk olunmak bâbında hükmi edüp şartı vâkıf icra olunmadığından hümayunum rica eyledikleri ecilden vec- ma'da rukbeye dahi razi olmayup zikro­ hi meşruh üzre mahallinde şer'ile görül­ lunan cami-i şerifin ademi ta'mirne bais mek için yazılmıştır. ve badi olduğun hususi mezburu cemmi gafir ve cem'-i kesir ihbariyle ber minvali Evastt-ı Ş(fban 1137 meşruh üzre Erzincan kazası naibi İbra­ him ilâm eylediğin bildirüp fetvayı şeri- fem mucibince mezburun vazifesi dahi — 94- rukbe olurıup hilaf-ı şer' ve mügayir-i Konya kazası naibine hüküm ki, fetvayı şerife mezburu ve âhiri bir veç­ Sen ki Konya kazası naibi Mevlânâ hile inad ettirilmeyüp camii mezbur ta'­ Elhaç EmruUah ziyde ilmehusun, südde-i mir ve termim olunmak babında emri saadetime mektub gönderüp medine-i şerifim rica ve deetrehane-i âmiremde Konya'da Fakih Dede mahallesinde vaki' mahfuz olan Defter-i Mufassal'a müracaat Musa Hoca camii demekle ma'ruf cami-i OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 195 jerifin cidar-ı erbeasına vehn târi oldu­ kafından nefs-i âmid'de vaki' Fatih Meh­ ğundan mada cami-i merkum zayyik o- med Paşa camii tevliyeti teyiden bâ hat­ lup ve ol mahallin cemaat-i kesiresi dahi tı hümayun buna tevcih ve beratı şerifim­ olmakla edayı salatta üsret olmaktan nâ- le üzerinde olup ve mehalline varduğında §i ashab-ı hayrattan Elhaç Hasan nam cami-i şerif evkafının iradı kalil ve veza- kimesne cami-i merkumu kendü maliyle yifi kesir vakfı mezburun müsakkafatı bina ve tevsi' murad etmekle cami-i mer­ harabe ve kura ve mezarii kaUl olmakla kumu ba'delhedm müceddeden bina ve kadimden olan ehli mürtezikanın berat­ tevsie izni muntazammin merkum Ha­ ları mucibince hidmetleri mukabelesinde cı Hasanın yedine emr-i jerifim verilmek müstehak oldukları vazifelerinin bir veç­ ricasına vaki' hali biliiltimas arzeylcdigin hile verilmesi mümkin olmayup ve cami-i ecilden meni-i §er'isi yoğise tevsi' ve inşa­ şerifin malzemesine sarfolunacak malî sına mümaneat olunmamak için yazıl­ vakf olmadığından naşi muamilcyhin da­ mıştır. hi medarı maaş olacak bir nesnesi olma­ yup bîkes ve ahi ve sahibfiraş ve muhilli Evâstt-t Zilkdde 1160 merhamet ve ahvali diğergûn olmakla ihdası vazife talebiyle taaddi ve vakfı şe­ -95 — rif ve sair, mürtezika-i vakfa gadrolmak­ İzmir mollasına ve voyvodasına hü­ la Defteri Hakanı ve Haremeyn muhase­ küm ki, besinde mevcud olan cami-i şerifin hin; Hacı Abdullah gelüp İzmir'de Kur­ tahrirden bu âna gelince maliye beratiyle şunlu Han ile Sipahi pazarı beyninde sa­ mutasarrıf olan mürtezikalarının dahi bıka Darüssaadetim ağası olan Mustafa vazifelerini bizim yedimizde olan askerî Ağa ta'mir eyledüği camiin şadırvanı ve berat-ı mucibince taksim edeUm deyu musalla taşı olmamakla bu kendü maliyle vakfı mezburede müsaade yok iken mez- ta'mir ve ihya etmekle muhtekir taifesin­ burler ol veçhile taaddi ve rencideden den bazıları arpa ve buğday ve sair teri- hali olmayup cami-i mezbur cvkafmm ıkeyi kadimden bey'oluna gelen pazar ye­ harabına bâdi ve hidmeti muattal olma­ rine götürmeyüp bargir ile zikrolunan şa­ sına bâis oldukların bildirüp muhdes va­ dırvan ve musalla etrafına götürüp vaz' zife talebiyle rencide olunmayup men' ü etmeleriyle ebnai sebilin mürur ve übur- def olunmak babında hattı hümayunum lanna mani' ve cami-i mezbure gelen ce­ rica etmeğin vakfı mezburun irad ve ne­ maat-i müslimin külli seddü bend olduk­ ması gerek maliye ve askeri taraflarından ların bildirüp hilaf-ı şer' zahir olan taddi- verilen berevat muciblerince edaya vâfi leri men' ü def oluna deyu hüküm yazıl­ ve kâfi midir ve mütevellisinin inhası mıştır, vâkıutabık mıdır; mahallinde mürte­ zika-i Vakf müvacehelerinde şer'ile görü­ Evdi-i Ramazan 1169 lüp sıhhat.ve hakikati adz ü flâm olun­ mak için yazılmıştır. — 96- Diyarbekir valisine ve Amid kazası Evâsa-t Receb im naibine hüküm ki, -97- Amidde vaki' Fatih Mehmed Paşa Amid kadısına hüküm ki, cami-i şerifi evkafının bilfiil beratı şeri­ fimle mütevellisi olan Ahmed Tcberdarı Sen ki Amid kadısı Bâzirgân-zade hassa-i sabık gelüp bu sabika tevberdarı Osman'sm, südde-i saadetime mektub hassa ocağı emekdarlarından olup hidme- gönderüp Amid'de vaki' Behram Paşa ca­ ti mukabelesinde haremeynüşşerefyn ev­ mii evkafının bervech-i iştirak mütevelli- 196 MUZAFFER ERDOĞAN

leri İbrahim sabi ve jeriki Ömer henüz Mehmcd Emin îlâmetmeğin îlâmı üzre tesviye-i ümurı vakfa ve ruiyct-i masla- amel olunmak için yazılmıştır. hât-i tevliyete kaadir olmayup iki üç sc- Evâhir-i Receb 1174 nedenberi kahtu gılâ sebeb ebi ile mucir ve hıüste'ciri olmadığından müşrif ve -98- münderis olan akar ve musekkafatının hacer ve §ccer vc senk ü sütunu ademi te- Kionya Mollasına hüküm ki, kayyüd-i hiraset ve nicesi mürtezika-ı Elhaç Mehmcd ve Hüseyin nam ki- vakftan mezbur Ömer'i itma' ve i'ka ile meıjeler gelüp medine-i Konya mahalla- hiyanetlerinden nâşi telef vezayi' ve inşa tından Sadirlcr mahallesinde Topal so­ ve ta*miri mesebe-i muallakta olup bu se- kağı nam mahalde sakin olup mahalle-i bebden erbabı v ezaifin dahi vazifeleri mczburede Yanık Mescidi demekle ma'- muhtel ve müşevveş olmakla vakf-ı mez- ruf mescidde bunların sakin oldukları bürun sabika nısıf hisse tevliyetine vâkı­ mahalli merkume mesafe baid olduğun­ fın şartı üzre mutasarrıf olan evladı vâ­ dan cemaati müsliminin edayı fariza-i kıftan ekber ve erşcd Esseyyid Mahmud salat için mescid-i mezbure varmada üs- Halife idare-i vakıfta kemali meharet ve ret olduğundan mahalle-i merkümede ki- basireti ve vakfın tanzim imareti husu­ mesnein mülki olmayup kcndü mülkleri sunda kudreti olmağla, sâbika üzerinde olan mahalle kendü malleriyle bir mes­ olan nısfı tevliyet-i vakfı mezbura tevcih cid-i şerif bina murad eylediklerin bildi- ve yedine berat verilmek ricasına bilil- rüp binasına muhalefet olunmamak ba­ timas arz ve vakf-ı mezburun yevmi 16 bında emr-i şerifim südurunu istid'a ey­ akça ile tevliyetini bundan esbah Mah­ ledikleri ecildcn kimesnenin mülkü ol­ mud ile Ahmed'in iştiraken üzerlerinde mayup ve bir ferde zararı şer'isi yok ise iken mezbur Mahmud'un kasrı yedinden kendü mülkü üzerine malî ile mescid'i hissesi Ahmed'e ba'dettevcih mezbur Ah­ şerif binasına muhalefet olunmamak ba­ med fevt olmakla mahlulünden oğulları bında ferman-ı âlişanım yazılmıştır. Scyyid Ömer ve Seyyid ibrahim an evla­ dı vâkıf her vechilemuhil ve müstehak Evâhtr-i Zilhicce 1174 olduğun Amid naibi Hasan arz ve tevcih ve beraat verilüp ba dehu âhirden Abdül- — 99 — gafur nam kimesne zuhur ve vakfın mü­ Mahruse-i Bursa'da vaki' Çelebi Sul­ tevellileri Osman ve Abdülvehhab sabi tan cami-i şerifi ve türbe-i münife ve med­ olmalarıyle Ruha ve Malatya ve Sivas rese-! celileri kubbeleri ve sair kârgirleri kazalarında vâki han ve hamam bilad-ı üzerlerinde mebsut kurşunlan şiddet-i sairede olduğundan Omurunu ruiyete ik­ rüzgâr ve kesret-i emtarın tesirinden naşî tidarları yoktur deyu iki akça ile bir baş­ rahnedar ve münhedim ve sair ebniyeleri ka tevliyet ihdas ve askeriden berat olun­ dahi müşrif harab olup cami-i şerif ile makla mezburan mahallinde hüsemsiyle medrese-i mezburede şadırvanlarına vc ba'dettarafi' vakıfın şartı üzre beratlarına abdesthanclerine Akçağlan suyu demekle idhaU ve askeri ruznamçesinden Abdül- zarif sudan ifraz ve icra eyledikleri su- gafurun kaydı ref'ü terkin olunup tev­ laren mecralarında mebsut kancvatları liyeti nıezbure merkumana iştiraken ib- mürurı ezmine ile fena bulup cereyanı ka ve müceddedcn berat verilüp hâlâ üze­ mümkün olmadığından suları münkatı' rinde olduğu Anadolu muhasebesinden ve ibadullahın suya vücuhla müzayekası ihraç olunmakla bu misillu nizai mahal­ olmakla merfu' kurşunlar mücedden kal linde hüsemesiyle ba'detterafi' arz ü îlâm ve mahallerine vaz' ü bast olunmak muk- olunmak için bilfiil Reisiülküttabım olan tazi olduğundan bundan akdem bilcüm- OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 197 le murtezika ve ahali-i mahalle iltimasla- mur kıhndığına binaen mesarifatı ta'- nyle kjbeli jcr'den üzerine varılup, ne miratı mezbure için eline verilen 139 ku­ mikdar mesarif ile ta'mir vücuda gelece­ ruş ile derun-ı cami' suretybı hitam olup ği kejif ve muayeneden sonra îlâm olu­ cami-i merkumun şiddeti şita takribiyle na deyu saadır olan emri alişana imtisalen haricinde vaki' bazı ta'mirat ile mekte­ canib-i şer'den ta'yin olunan Esseyyid Ali bin ta'miri evveli bahar hülulüne tevkif Efendi ile hassa mimarı kaaymakamı ve olunup ibtifa-i mesarifi olmak üzre meb­ hulefası ve sair ebniye ve sükuf ahvaline lağı mezburundan yedinde kalan 61 ku­ vukufu olan bigaraz müslimin ve su yol­ ruş kaza-i mezbur naibi ile cami-i mez- cu ve kurşuncu taifeleri ile ebniye-i mez- burun imamı kusurunu bizler yaptırıruz kûrenin cemi' mahallerine im'an-ı nazar deyu âhire alup mezbur Isaya on kuruş olundukta a'yan ve aşraf ve murtezikan-ı eda ve ma'dasının 33 kuruşunu naib ve vakıf ve ahali-i mahalle marifetleri ile ke­ 28 kuruşunu imamı mezbur eki ü bel' şif ve muayene eylediklerinde 2770 kuruş mubaderet etmeleriyle meblağı mezbur masraf ile ancak kaabil olur deyu haber merkumlardan tahsil ve mezbur Hacı verdiklerini deftera-ı esbak Rami Paşa­ İsa'ya teslim ve elyevm yedlerinde olan zadenin ihmal ve müsamahası ile bu ana 10 kuruş ile cümlesin evveli baharda ma­ değin müşrif harab ve rahnedar ve mas­ halli mezkure sarfedüp ziyde dahi gider rafı terakki ve ızdiyad bulup el'an bâran ise kendü malinden masraf ve hidmet-i vukuunda mihrab önünde namaz kılmak memuresini tekmil ederim deyu takrir ve mümkün olmayup bir müddet dahi ta'- istid'a etmeğin vechi meşruh üzre cami-i mirinde meks olunur ise kışın külliyen şerif ve haricinde vaki' mekteb ta'miratı' inhidamları mukarrer olup meblağı kes- için ita olunan akçadan tamaa binaen sireye badi olacağı muhakkak olduğu naib-i merkumun ve imamı mezkûrun' malum-ı devletleri buyuruldukta ecdadı aldıkları akça tamamen kendülerdcn is­ izatnlanna hürmet ve ümmeti Muham- tirdat ve ber mucib-i- emr-i âli mumailey­ mede dahi merhamet buyurulup inhi­ he teslim ve ta'mirata sarfettirilmek ba­ damdan evvel ta'mir burulmak recasıylc bında. vaki hali deri devletmedarıma îlam edi­ verin deyu bilcümle Bursa ahalisi iltimas Evasıt-ı Cemaziyülâhir 1175 ve ilhah etmeleriyle müsaade-i aliyycleri -101 - rica ve niyazında oldukları paye-i serir-i â'lâya î'lâm olundu. Baki ferman hazret-i Bursa kadısına hüküm ki, menlehülemrindir. Mehmed demekle maruf kimesne Bursa kadısı Mustafa gelup muamileyhin kaimmekâmı müte- tevellisi olduğu mahruse-i Bursa'da vaki' 20 Rebiülâhir 1175 Selçuk Sultan binti Mehmed Han mesci­ di şerifinin kubbesine ve sair kârgir olan -100- mahallerine mebsut kurşunları ve mi­ naresinin kurşun ve külâhı bu helalde va­ Sultanönü mutasarrıfına hüküm ki, ki' olan şiddet-i rüzgâr ve fırtına-i azi- Eskişehir kasabasına yarım saat me­ mc. sebebi ile münhedim ve telef olup safede fv) Jyic^ nam karyede vaki' muhtac-ı ta'mir olduğundan başka yine Sultan Orhan camiinin ta'mire muhtaç muşarunileyha vakfından Mihrabh Köp­ olan mahalleleri bundan akdem ba fer- rü demekle arif cisr-i kebirin dahi kere man-ı âli Eskişehir kasabası sükkanından te ile mebni mahallerinin ta'mir ve ter- Hacı îsa nam kimesnenin uhdesine ihale mimi lâzım ve mühim olduğuna binaen ve ma'rifetiyle ta'mir olunmak üzere me­ mumaileyh kendu malinden gereği gibi 198 MUZAFFER ERDOĞAN ta'mir ve termim ve tamir olunan ma­ merkum vakfından 7,5 kise akçaya ve ca­ haller cümle ma'rifeti ve ma'rifeti şer'ile mi-i merkumun ta'mirine sarfıttirdiklerin- üzerlerine vanlup keşif ve muayene ve den ma da hükkam dahi bigayr-i hakkin masrufu olan akça ümur-ı binaaya vâkıf tecrim ve rahnedar ve gadri küllî eyledik­ ustalar ma'rifetiyle bilmüvacehe hcsab ve lerin ve babda da'vasına muvafık fetvayı yedine tarafı şer'den hüccet-i şer'iye veril- şerifesi olduğun bildirüp yedinde olan ve­ düğin bildirüp ber mucib-i keşif masrufu saik muciblerince şer'ile görülüp icrayı ne ise galle-i vakıfdan ahz ü istifa ettiril­ şer've ihkak-ı hakk olunmak bâbında mek babında cmr-i şerifim sudurunu is- emr-i şerifim rica eylediği ecilden mahal­ tid'a ve istirham cyledü^i ecilden hüccet i linde şer'ile ihkak-ı hakk olunmak bâbın­ şer'iyesi mucibince şer'ile görü'.e deyu da emr-i şerifim yazılmıştır. emr-i şerif yazılmıştır. Evâil-i Ramazan 1176 Evasttı Zil\dde 1175 — 103- -102- Mihaliç naibine hüküm ki, Konya kadısına ve Konya müteselli- Yenişehir-i Bursa naibi Mehmed süd- mine hüküm ki, de-i saadetime mektub gönderüp medi­ Ülcmadan Mevlâna Seyyid Musa bin ne-i Yenişehiri Bursa vasatında Sultan Or­ Nuh gelüp ashabı hayrattan ceddi müte­ han'ın cevnibi erbeası kârgir ve sakfı ki- veffa Elhaç Hasan nam sahibülhayratın remid puşide ile bina eyledikleri câmii Medine-i Konya'da bina eylediği cami' şerifin müstekiUen ve mütevellisi kimes- ve mekteb ve çeşmesi vakıflarının ber vec- nenin nezretinde olmayup muhterik ol­ hi meşruta berti şerifimle mütevellileri makla pazarları eyyam-ı cumaya tesadüf olmagla zikrolunan camii şerif vakfını ettiğinden câmi-i mezkûr pazar yerine vakfiyesi ve şürutu başka ve çeşme ve kerib mahalde bulunup kurbinde salatı mekteb vakfının vakfiyesi ve şürutu dahi cuma ve ideyn eda olunur âhir câmi-i şe­ başka ve zevayidi batn-ı evvelde olan a'le- rif olmayup kasaba-i mezbure ahalileri­ mi evlâda meşruta olup ve cami-i mer­ nin ve sair kura ahalilerinin her halde kum ve çeşme-i mezbure vakıflarının çâmi-i mezkûre eşeddi ihtiyaçları oldu­ zevayidleri olmayup çeşme vakfının altı ğundan ta'mir ve ihya olunmak bâbın­ buçuk kise akça deyni olup ve cami-i da kasaba-i mezbure ahalileri bundan ak­ mezburde ta'mirine vakıfta bir türlü mü­ dem arzıhal birle istid'a ve hususi mez- saade yok iken medine-i mezbure sükkâ- bur mahallinde ma'rifeti şer'ile ruiyet nından evlâdı vâkftan derece-i saniyede olunup muktezayı hal deri devletmedrc olan mütegallibeden Hacı Mehmed ve arz ü î'lâm olunmak için saadır olan emr-i Hacı Ahmed nam kimesneler kasaba-i âlişanım ledelhusul sicil-i mahfuza b'delr mezbure sükkânından ecanibden Molla keyid cümle müvacehesinde feth ü kıra­ Ahmed ve Abdülgaffar ve Hacı Bekir at ve badehu câmi-i muhterik-i mezkûre ve Seyyid Hacı Mehmed ve sair havala­ vanlup ruiyet olundukta hal balâda taf­ rına tabi' kimesneler ile yekdil ve mücer- sil ve beyan olunduğu vech üzere oldu­ red izrar kasdiyle çeşme-i mezbure vak­ ğuna mumaileyhin dahi ilmi muhit ol­ fının zevayidi vardır ve ol zaviyedden ca­ mağın ol bâbda dukta Mihaliç nahiye­ mi-i merkumu sana ia'mir ettiririz deyu sinde • evkaf-1 merhum Orhan Han deyu sabika Karaman valisine istinaden hilaf-ı yazıldığı mahalde nefera ile karye-i Ga- şer'-i şerif ve mügayir-i vakfiye-i manrr linos nam diğer Karaağaç müşarüniley­ lünbiha ve şer'ile vâkıfa cebren ve kahrer hin evkafından olduğu mestur ve mukay- mumaileyhin kendü malinden ve çeşme-i yed bulunmağın defteri hakanîde mestur OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 199 olduğu üzrc Mihaliç'te olan vakıfı kim­ muhtacı ta'mir olan mahallerini ta'mir ve lerin zabtındadır ve keyfiyeti ve kemiye­ termim eylemek üzre vasiyet ve bunu hu­ ti nedir, görüp î'lâm eylemek babında susi merkume vası-ı muhtar nasb ü ta'- fcrman-ı âlişanım yazılmıştır. yin ve fevt olup sülüs dahi müsaid okna- makla müteveffayı mezburun sülüs ma­ Evânt-ı Receb 1177 lini ahz ve vasıyetliğin icra murad eyle­ dikte hilâf-ı şer-i şerif taallül ve muhale­ -104- fet olunmak îcab etmez iken yine karye-i Yenişehiri Bursa kazası naibine hü­ mezbureden müteveffayı mezburun oğul­ küm ki, ları Mustafa ve Elhaç Mehmed ve Ha­ san ve Ali ve Hüseyin nam kimesneler Yenişehiri Bursa kazası ahalileri ile kızları hatunlar müteveffayı mezbu­ lüp salat-ı cuma ve ideyn ve evkatı ham­ run vasiyetini tutmazız deyu hilaf-ı şer'-i seyi edaya muhtaç okİuklan Sultan ( şerif vermekte taallal ve muhalefet üzre han Gazi câmi-i şerifi geçen sene muh- oldukların ve bâbda dâ'vâsına muvafık terik olmakla binası için istirham olun­ şeyhülislâmdan fetvayı şerifesi olduğun dukta bina olunmayup kendü halinde bildirüp mucibince şer'ile görülüp icrayı kalmakla kaza-i mezkûr sâkinlerinden şer'e ve ihkakı hakk olunmak babında olup niyabete kudretleri olan Hacı Ah­ emr-i şerifim rica etmeğin mahallinde med Ağa ve Hancı Abdi Ağa ve Meh- şer'ile görülmek için yazılmıştır. med Ağa demekle ma'ruf kimesneler kendü mallerinden vakfa teberruan bina­ EvâiU Zil\a'de 1177 ya taahhüd eylediklerin bildirüp taahhüd- İcri üzere vakfa tebarruan kendü malle­ -106 — rinden binalarına izin ve ruhsatı ve ca- nib-i şer'den tenbih olunmasını havi emr-i Muğla kadısına ve Menteşe sancağı şerifim südurunu istirham eyledikleri mütescllimine hüküm ki, ccilden vech-i meşruh üzre amel olun­ Muğla kasabası sükkânından suleha- mak fermanım olmağın mezburlar ver- dan İmam Halil Halife gelüp Muğla ka­ vech-i muharrer taahhüd eyledikleri vâ­ sabasında merhum Şahidî Efendi mer- ki' ise taahhüdleri üzre câmi-i mezburu kad-ı şerifi kurbinde vâki' Hacı Süley­ kendü mallerinden vakfa teberrücn bina man câmi-i şerifi harab olup Cezayirli eylemeleri için izin ve ruhsatı havi ten- Hacı Ebubekir ta'mir edüp imamı sabikı bih-i ekid eylemek babında emr-i şerif Halil Halife mevcud iken Mehmed bin yazılmıştır. Ali nam kimesne imam yoktur deyu be­ rat ettirmekle ref'inden Halil Halifeye Evâhir-i Ramazan 1177 1168 senesi safeinde tevcih ve haliya be- rat-ı şerifimle üzerinde olup dahi îcab et­ -105- mez ikea mezbur Hacı Mehmed bîvechi Sultanhisan kazası nâibine hüküm şer'i ve bilâ berat ve sened fuzuli müda- ki, heleden hali olmadığın ve bâbda dâ'vâ­ sına muvafık fetvayı şerife verİldüğin bil­ Sultanhisarı kazasına tâbi' Dereköyü dirüp mucebince amel olunup mezbur nam karye sâkinlerinden sâdattan Seyyid Mehmed'i müdahele ettirmeyüp men' ü Mustafa südde-i Saadetime arzıhal edüp def'olunmak bâbında emrim rica etme­ karye-i merkume sâkinlerinden karında­ ğin mahallinde şer'ile kaydolunmak için şı Hacı Ahmed nam kimesne ölmeden yazılmıştır. evvel sülüs malinden hine karye-i merku- mede vâki' Hacı Bayram câmi-i şerifinin Evâhir-i Zilkdde 1177 200 MUZAFFER ERDOĞAN

-107- zi Ali Paşa'yı Atîk-in cevanii-i şeriflerin­ de işbu 1179 senesi evâh irinde vuku bu­ îznikmid kadısına hüküm ki, lan zelzele-i azimede ta'mir ve termimi- Nezaret-i Sadrazamîde âsûde olan ne bâ fermanı âh cevami-i mezkûreleri- evkaftan müteveffa Pertev Paşa evkafı­ nin binasına mübaşeret olundukta vakfı nın mütevcUi-i kaymakamı Ömer südde-i müşarünileyhin evkafı muktaalarında An- Saadetime arzıhal edüp müteveffayı mü­ ceste ve Filibe mukataalarının sülüs mal- şarünileyhin İznikmid kazasında vâki' lerinden işbu 1175 martı duhulünden 1179 câmi-i şerif ve imaret ve sebiU harabe senesi hitamına değin 5310 kuruş ve 1180 müşrif ve su yolları bozulup ta'mire muh­ senesi martına mahsuben 1062 kuruş ki taç olmakla tarafı vakıftan ta'triir olun­ cem'an 6372 kuruş istid'a birle rikâb-ı masın bundan akdem İznikmid ahahsi kâmıyaba arzıhal ve meblağ-ı merkum ve bilcümle hademe-i vakf arz ü mahzar nazır-ı müşarünil ileyh devletlü saadetlü birle iltimas ve evekaf müfettişi tarafın­ Babüssaade Ağası hazretlerinin dolabla- dan ta'yin olunan kâtib ve vakfı mezbur rında hıfz vakfı müşarünileyhin umur ü kâtibi ve İznikmid Mimarbaşısı Salih Ha­ hususunda iktiza eylediğinde verilmesi life ma'rifetiyle ve ma'rifeti şer'ile cüm­ bâbında şerfesudur bulan hattı hümayun le müvacehesinde keşif ve mesarifi î'lâm şevketmakrun mucibince bu defa vakfı ve ta'miri için saadır olan emr-i âli mu­ müşarünileyhin zuhur eden ta'mir ve ter- cibince ta'mir ve keşif ve mümza defter mimi için hala saadetlu ağayı müşarüni­ mucibince hesabını ruiyet ve yedine su- leyh hazretlerinin tarafı devletlerinden ret-i muhasebe veriljp bir türlü dahi îcab bittevliye zikrolunan meblağ-ı merkumu etmez iken dâ'vaya salhiyeti olmayan ev­ akhz u kaz edüp ve vakıfı müşarünileyh lâdı ütekadan bazıları tekrar keşif olun­ tarafına zuhur eden mahlulat muaccile- sun deyu iddia ile vakfı şerife ve muma­ sinden yine dolab-ı merkume eda ve tes­ ileyhe gadr murad eylediklerin bildirüp, lim eylem^Jc üzre işbu tahvil yed-i mü­ sen ki müfetti§-i mumaileyhsin, tarafın­ şarünileyh hazretlerine verildi. dan ve Hassa mimarbaşı tarafından mu'- Mütevelli-i vakf hâlâ temedaleyh kimesneler ta'yin ve mahal­ Elhaç İbrahim linde cümle ma'rifeti ve ma'rifet-i şer'ile tekrar keşif ve muayene ve ber mucibi 10 Şevval 11£0 keşif evvel fiyatı vaz' ve ta'mir olunan -109- mahalden mesarifi mümza defteriyle de- raliyeme î'lâm vebu makule dâ'va ve ni: Karamari valisine ve Akşehir kadısı­ za' peyda ile vakfı beyhude masrafa müb- na hüküm ki, telâ eden kimesnelerin şerr ü mazarrat­ Akjfehür'de vâki' Hasan Paşa câmi-i ları men'ü def olunmak bâbında size hi­ mütevellisi olan Elhaç Abdullah gelüp câ­ taben emr-i şerifim rica eyledikleri ccil- mi-i mezbur harabe müsrif olup ta'mir den vech-i meşruh üzre şer'ile görülmek etmek üzre iken kaza-i mezbur sakinle­ emrim olmuştur. rinden â'yândan Osman efendi demekle ma'ruf kimesne bunun bir re's bahdır Evâhir-i Muharrem 1178 atını çulu ve timur zincirli badendi ile hilâf-ı şer'-i şerif ahz ve âdemisi yedjjj©^ — 108- yirmi beş kuruş ve üç kuruşluk bir. as­ Bâ hattı hümayunı şevketmakrun tar gönderüp ve mezbur dütegaHibe ve bervech-i teyid mütcveUisi olduğum İs­ ccbabireden olmakla bir veçhile mukave- tanbul'da Divanyolun'da Dikilitaş kur- mete iktidarı olmayup külli gadr ve zulm" binde vâki' merhum ve ma^furunleh Ga­ -i sarih eylediğin ve bâbda dâ'vasına mu-' OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 201 vafık fetvayı şerife verildiğin ve tarafın­ tahkik alâ vechüssıhha Dersaadetime î'- dan birisini vekil eylediğin bildirüp fet­ lâm olunmak üzre emr-i şerif itası me- vayı şerifesi mucibince şer'ile görülüp nutre'yi âli idüği tahrir olunmakla vech-i mezburunun hilafı şer'-i şerif ve bigayr-i meşruh üzere i'sti'lâmı havi ferman-ı âli- hakkin aldığı utı tarafından vekili mer- şan yazılmıştır. kume alıverilüp bivech-i şcr'î taallül ve Evâstt-ı Safer 11% muhalefet ettirilmeyüp icrayı §er' ve ih- kakı hakk olunmak babında emr-i şeri­ -111- fim rica etmeğin mahallinde şer'ile görül­ mek için yazılmıştır. Bor kadısına hüküm ki, Evâhir-i Receb 1190 Bor kasabası ahalilerinin südde-i Sa­ adetime takdim eyledikleri bir kıt'a arzı- — 110- hallerinde nezareti sadrazamide olan ev­ kaftan müteveffa Şehid Mehmed Paşa'- Konya kadısına hüküm ki, nın Bor kasabasında kâin câmi-i şerifi Meşayihden Şeyh Fahrüddin Cema- müddeti vaciredenberü ta'mir ve termim leddin gelüp Kütahya sancağında Tav- olunmadığından müşrif harab ve mâil-i şanlu sakinlerinden olup Tavşanlu şeyhi inhidam ve türab olduğundan ta'mire kibarı evliyaüUahdan Keşfî eşşeyh Hacı eşeddin ihtiyaç ile muhtaç ve câmi-i mer­ Hüseyin Efendi zade eşşeyh Ahmed Kâ­ kum kasaba-i mezbure esvakı miyanında şif Efendi demekle mevsuf kaddese sır- vâki' ve evkatı hamsede cemaati kesire rehmlazizin sülâlelerinden bunun pederi ile meemlû olmakdan naşi cemaati müs- Elhaç eşşeyh HediyetuUah Şemsüddin limin itminanı bâl ile icrayısalatı mefru- Efendi demekle ma'ruf kimesne 1193 se­ ze edemediklerini müeyyid mahallinden nesinde haccı şerife azimet edüp ba'dele- vürud eden î'lâm ve mahzar muciblerin- da avdet ve esnayı rahda Konya kaza­ ce vakf-ı mezburun kaymakam-ı mütevel­ sına tâbi' olup Kışla nam mahalle dühu- lisi olan İbrahim Han zade Nu'man ile lünde eceh mev'uduyle vefat edüp karye-i evkaf müfettişi huzurunda ledelmurafaa mezbure toprağında vâki' çeyrek saat ta'mirine taahhüdü ilân olunmuş iken te- mikdarı mahalde bir dâmi-i şerif olup samüh birle ta'mirine mübaşeret olunma- müddet-i medidedenberü üzerinin puşi- yup ve bir sene dahi ta'miri terk olun­ desi ve iki tarafının duvarları yıkilup ha­ duğu surette küliiycn harab olacağı bedi- rabe müşrif olduğundan naşi edayı salat hi olduğu inha ve ma'rifeti şer' ve kay­ olunmaayup kimesnenin dahi zir-i destin­ makamı müteveUi tarafından âdemi ma'- de olmayup câmi-i mczburu enkazı mev- • rifeti ve vücuh ahali nezarederiyle ta'mir cudesi ile ta'mir ve müteveffayı muma­ ve termim ve meblağı masrufu sıhhat vc ileyhin üzerine türbe bina ve ihdas etmek hakikati üzre Deraliyyeye arz ü î'lâm murad eylediğin bildirüp ol bâbda hük­ olunmak bâbında meri şerifim sudurunu mi hümayunum rica ve divan-ı hümayu­ istirham eyledikleri ecilden ta'miri inha numdan sual olundukta harab olan câ- ve istirham olunan câmi-i mezkûr kay­ mi' kimin vakfıdır ve hâlâ derununda makamı mütevelli tarafından âdem ta'- edayı salat olunmaz mı? Olduğu suret­ yin ve ta'miri muktazi olan mahallerinin te kimin zabtındadır ve ta'mirine vakfın­ termim ve imarete vafî' meblağ tas- da müsaade yok mudur? Ve ne vakıttan- yir ve mübaşir ta'yini ile ta'mir ve berü müşrif harab olmuştur ve elhaleti termim olunup sarfolunan meblağ her hazihi ne mikdar ve ne makule ahcar neye baliğ olıır ise müfredat defteriylc mevcuttur? Ma'rifeti şer'ile muayene ve sıhhati üzre derliyyeye arz ü î'lâm olun­ erbabı vükuftan bittaharri sual ve ba'det- mak fermanım olmağın ber, minvali mu- 202 MUZAFFER ERDOĞAN harrer câmi-i mezkurun ziyade mesarif mi-i merkumu ta'til etmekle siyaneti lil- ile gadrden siyanet olunarak ta'mir ve vakf iki yüz senesi mahsulünden ta'mir termimi matlûb-ı mülûkânem olup ve ve termirn olunmak üzre emri celilüşşan kaymakamı mütevelli tarafından termirn süduru tahrir ve istid'a ve teftiş mahke­ ve imarına vâfı meblağ ile emin ta'yin mesinden ledessual nazareti âsafide âsu- olunan mübaşirim umaileyhe terfik ve de ashabı hayrattan Hacı Ahmed Paşa tesyir olunmagla mübaşir ma'rifeti ve vakfının kaymakamı mütevellisi Meh­ ma'rifeti şer' ve vücuhı belde nazaretiylc med Necib Bey ibni Osman Efendi camii- şeri£-i mezkûrun ta'miri mııktazi mecUs-i şer'-i münirde bâlâda tasrih olun­ olan mahallerini ziyade masruf ile gadr­ duğu üzre câmi-i şerif-i mezkûrun ta'- den siyanet olunarak ta'mir ve termimine mirine vâfi hâlâ yedinde mevcud derki- ihtimam ve dikkat ve hilafından tehaşi se-i vakf olmamakla işbu sene-i mübare- ve sarfolunan meblağ tahharri ve tetkik ke ramazan-ı şerifi gurresinde kaymaka­ ile her neye baliğ olur ise müfredat def- mı mumaileyh câmii şerifi tarafından mu' terleriyle sıhhati üzre Derialiyyen-.e arz temed âdem ta'yini ile ta'mir ve termime ü î'lâma mübaderet eylemen babında. taahhüd eylediği ba'dettescil î'lâm olun­ duğu evkaf müfettişi mahkemesi siciUn- Evâhir-i RebiülevveU19') de mukayyed idüği ihraç olmakla î'lâm-ı mezkûr kaydı nâtık olduğu veçhile kay­ -112- makamı mütevelli-i mezbur mukaddima Kayseriyye kazası naibine hüküm ki, huzurı şer'de vaki' olan taahhüdü üzre serian ol tarafa varup mukaddemce keş- Sen ki mevlânayı mumaileyh Eşşeyh folunduğu üzre câmi-i şerifin muhtacı Mehmed'sin, Bu defa deraliyeme vârid ta'mir olan mahallerini termim eylemek olan nâmında ve medine-i Kayseriyye üzre bu defa dahi taahhüdi sabıkını te- ahalisinin mahzurlarında medine-i mez- yiden taahhüd etmekle olcanibe ledelvü- burde sâkin bilcümle ülema ve suleha ve sul kaymakamı merkumun â'zârı vâ hi­ eimme ve hüteba ve şürefa ve umumen be iradiyle imrar-ı vakt eylemesine ruh­ ahali-i fukara meclis-i şer'de nezaret-i sad- sat gönderilmeyüp muktezayı teahhüd ve razımide asude medine-i merkumede kâ­ mukaddim olan keşfi üzre canib-i vakfı in Ahmed Paşa bina eylediği Kurşunlu şerifi siyanet ederek metaanet veçhile câ­ câmi-i şerifi mürurı eyyam ve reyh-i şe- mi-i mezburun bir saat evvel ta'mir ve did ve kesret-i bârân ile harabe müşrif itmamı hususna nezret ve ikdam ve tek­ ve münhedim ve kubbesine şükuk târı mili deraliyeme mahzar birle ilaam olun­ ve deunune selç ve bârân câri ve taşra ha­ mak fermanım olmağın kaymakamı valisinin sakıfları mütekessir ve mütead- merhum bu defa dahi taahhüdi sabikını liim olup bir sene dahi ihmal ve terk teyid aylediği ma'lumun oldukta ba'de- olunsa külliyen harab ve mesarif-i vâfi- zin â'zârı vahibesini isga ile imrar-ı vakt reye muhtaç olacağı cümle indinde iyan olunmasına iraet olunmayarak mukteza­ olmakla bundan akdem umumen ahali yı taahhüdü ve mukaddime olan keşf lisanında câmi-i merkum ancak 1500 ku­ üzre canibi vakf-ı şerif siyanet ettirilerek ruş ile ta'mir olacağı keşif ve tahmin ve kemali metanet üzre câmi-i şerifi mez­ î'lâm ve mahzarlariylc hakikati hal ifa­ kûrun bir saat akdem ta'mir ve itmamı de ve işbu sene-i mübarekde ta'mir olun­ emrine nezaret ve ikdam ve tekmilini mak üzre evkaf müfettişi tarafından î'lâm deraliyeme mahzarbirle ifade ve î'lâm ve olunmuş iken câmi-i merkumun müte­ hilafından ittıka-i tam olunmak bâbında vellisi Mehmed Necib scne-i âtiyede ta'­ mir ederim deyu mügayiri î'lâm iradı â'- zârı gayri ma'kule ile avk ü tehir ve câ­ Evâut-t Şevval 1200 OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 203

-113- -114- JBor ma' Kayı kazası naibine hüküm Ma'ruzı dai-i keminleridir ki, ki. Ntzaret-i Evkafı Hümayuna ilhak Hazret-i Mevlâna Efendimizin der- olunan evkaftan Bor kasabasında vâki' gah-ı feyzpenahları ve ittisalinde kâin Sultan Alâüddinin bina eyledü^i câmi-i Sultan Selim hazretlerinin câmi-i şerif­ §erif müşrif harab olub ta'mir ve tecdi­ leri kurşunlarının şürutı mufassala-i ma'- din de vakfının müsaadesi olmadıkından lume üzre ta'mirlerine irade-i hazret-i şa­ bahisle câmi-i şerif-i mezkûr kaza-i mez- hane talluk buyurulmuş ve bu defa sa- bur ahalisi taralarından ta'mir ve tecdi­ ye-i hazreti zillillahide pek çok vakt böy­ dine ruhsatı havi emri şerifim sudurunu le ta'mir-i külliyeye muhtaç olmayacak kasaba-i mezburede sâkin bilcümle üle- derecesinde gerek dergahı şerif ve gerek ma ve süleha ve eimme ve huteba ve sa­ câmi-i münif-i mezkûrun kurşunları ber- ir ahali meclis-i şer'de niyaz ve istid'a ey­ vechi dilhah metin ve müstahkem olarak ledikleri südde-i saadetime varid olan î'- işbu şubatın âhirinde residehüsn-i hitam lâmında cerh ü iş'ar olunmuş olmaktan bulmuş, ez gayri kurşun ve nakliye ücre­ nâşi askerî kuyuduna müracaat olunduk­ ti ve kurşuncu ve ocakçı mahiyesi mesa­ ta vakfı müşarünileyhin tevliyeti Seyyid rifi sairesiçün mukaddem ihsan bxtyuru- Mehmed bin Seyyid Mehmed Edib'in >lan 25000 kuruş ve meblağ-ı mezkûr ida­ üzerinde olduğu mestur ve mukayyed re etmediği cihetle istid'ayı sadikanamle olup husussı mezbur ecille-i ricali devle­ muahharen 18000 kuruş fazlasıyle idare ti aUyemden hâlâ evkaf-ı hümayunum etmiş ve mukaddem ta'mirlerinde ihtiyatı nazırı Esseyyid Elhaç Mehmed Said'e le- yedek olarak çend kıt'a kuruşun tahtsı delhavale müşarünilruh câmi-i şerifin ta'- terk ve dergahta birmünasib mahalle vaz' mirine vakfının müsaadesi ve tahmili ol­ olunarak ta'mir-i cüz'i vukunda sarf ile madığına binaen câmi-i şerifi mezkûrun bu derece ta'mir-i külliyeye muhtaç ol­ kaza-i mezbur ahalisi laflarından mesa- mamak kaide-i kadim ise de bundan ev- rifi teberrüen lilvakf olmak üzre ta'mi- evl elli bir tarihindeki ta'mirde bervechi rine ruhsatı havi Divanı Hümayunum­ muharrer yedek bırakmadıklarından bu dan emri şerif isdarıyle evkafı hümayu­ mertebe ta'miri külliyeye muhtaç oldu. num mülhakatı zimmeti defterlerine il- Biberin bu defa dahi kaadekadimi veç­ mühaeri itası iktiza edeceğini î'lâm ct- hile çend kıt'a cedid kurşun tahtası ihti­ meikle î'lâmı mucibince amel olunmak yatı alakonmuş ve Jcurşuncu Edhem Ağa fermanım olmağın divanı hümayunum­ kullarının ve ocakçısının şubat gayeti ve dan emri şerifim isdar ve ilmühaberi ita 66 senesi martı ihtidası itibariyle memuri­ olunmuştur, imdi husussu mezbur îlâm yeti rcside-i hüsni hitam olup mahiysinin olunduğu üzre olduğu halde câmi-i şerif-i tarih-i mezkurden kat'ına Konya kalemi­ mezkrun ta'mir ve termimyle mesarifi ne tarafı âcizeden ilmühaber verilmiş vf vakıası ahali merkume taraflarından merkum Adhem Ağa kulları dahi tarihi itasıyle ruhsat-ı aliyycm irzanı kılındığı arizamdan üç gün evvel diğer memuri­ ve mülhakat zimmeti defterlerine ilmü­ yeti olan Balıkesir canibine azimet etmiş haberi verildiği ma'lumun oldukta ber- idüği ve dergâh-ı şerif ve camii münif-i vechi muharrer amel ve harekt ve bu ve­ mezkurun kurşunları hiç bir ezmanda sile ile ahali ve fukaradan ta'mir masra­ böyle kavi ve müstahkem ta'mir görme- fı diyerek ziyaade akça tahsil olunmak yüp bu dahi zamanı hayrıyet nişanı haz­ misillû vasfı tecvizden gayetulgaye teha- reti hilfetpenahi efendimizin başkaca şi ve mucanebet eylemen bâbında. âsâryümn ü saadeti idüği beyaniyle has- seten teşekkürümü havi arizam terkimi- Evâhir-i Muharrem 1250 204 MUZAFFER ERDOĞAN ne iptidar olunmuştur. AUahm kerem ve lutfuyle saye-i muvafakatvaye-i hazreti-i lutfu ile manzur-ı ayni vekâletpenahileri şahanede câmi-i şerif-i mezkurun mukad- buyuruldukta ol bâbda ve her halde emr ü dimadahi hakipayı samı-iddaverilerine bu irade hazret-i menlehülemrindir. mazbata arz ü beyan olunduğu veçhile sene-i sabika ve bu sene-i mübarekede in­ Mehmed Said ibn-i Mevlâna bâmeşihat şaları haddi hitam olan onbeş kubbenin §üd sıva ve boyaları ile tezyinat-ı dahiliye 27 Cemaziyüeleuvel 12J66 ve hariciyeleri hüsni ikmal kılınmış olduğuna ve şu mahaller zeynetsaz-ı en- -115- zar-ı ahali olarak bunların derununda mütekaarribulhülûl olan mah-ı mezkur- Utufetlû Efendim hazretleri, de edayı salat-ı mefruze ve teşekkürat-ı Evkaf-ı hümayun nezareti ceUlesinin lazime ile veli nimetimiz efendimizin iz- manzur-ı âh buyurulmak için takdim kı­ diyad-ı ömr ü devlet ve terakki-i fürugı lman takririnde iztizan olunduğu veçhi­ mihr ü şevket ve saltanatı seniyyeleri ed'- le Evkaf-ı Hümayun hazine-i Cehlesi iyesini tekrar eylemeJi hakkında erzani-i mülhakatından sadresbak Merhum Pertev müsaade-i seneiyye arzısu cayegiri zamir Mehmed Paşa vakfı hayratından medine-i bulunduğuna ve henüz ta'miratına baş­ İznidde vâki' câmi-i şerifin ta'mir ve ter- lanan diğer beş kubbe câmi-i mezkurun mimine sarfiolunmuş olan 8691,5 kuru­ vasatmdan girüde vâki' olmasıyle bunla­ şun vakfı mevcudundan tesviye ve itası rın ameliyatı edayı salata mani' olama­ hakkında her ne veçhile emr ü ferman-ı yacağından başka saye-i şehinşahide ah­ hazret-i padişahı mütealük ve şerefsudur di karibade inşa ve ikmalleri memuli ka­ buyurulur ise ana göre hareket olunaca­ vi olduğu misillû zatiş evetsematı hazret-i ğı beyaniyle tezkire-i seneveri terkim kı­ ziUilhinin hemişe eşi'a nisan saha-i üm- lındı. niye ve âmâl-i teberrükât olan chvarı mer­ hamet ve şefekati seniyyelerinden bu bâb­ 23 Zilhicce im da dahi ahali-i merkumenin iktibası le- meat-i neyl-i amel eylemeleri hakkın­ -116- da müsaade-i celile-i şehriyarî bîderiğ bu- Devletlû utufctlû cfenıjim hazretleri, yurulması etrafı şamiletületrafı seniyye- den müsted'a bulunduğum mebni lütfen Bursa'da bulunan cevami-i şerifeden ve şu haheş-ü arzuyı umumiye merhame- Sultan Yıldırım Bâyezid Han hazretleri­ ten işbu mahi siyamda câmi-i şerifi mez- nin binakrdesi olan câmi-i Kebir vüs'at kurde ibkayısalat ve tertili duayi şehin- ve mevki cihetiyle ibadet ve cemiyetgâh şah-ı raa'delet âyât olmak üzre istihsali umumî bir ma'bedi kadim olarak evkatı müsade-i seniyeye inayeti aliyye-i hidivi- adiyede ve hususiyede ve eyyamı sıymda İcri sezâvâr ve câmi-i mezkûr ile ebniye-i orada ekser ahaU savf bste-i ibadet olup aliyc-i sairenin ber va-kf-ı matlubı âli tes- fakat ma'lumı alii deverileri buyuruldu- ri-i ta'mirat-ı mühimmelerinde Bursa gu üzre câmi-i şerif-i mezkûr üç sene mu- Evkaf müdiri faziletlû Elhaç Halil Efen­ ıkaddem münhedim ve rahnedar olmasıy- di dâileririin doğrusu ikdamat-ı saadika le derununda akdi süfufı ibadet ve isti- vc tekayyüdat-ı daimesi meşhud olduğun­ ma'ı mevaiz-i hayriyetmenkıbetten geçen dan hırzı bazuyı şevk ü iftihatı olmak sene ramazanı şeriflerde umum ahali üzre kendüsüne bir kıt'a taltifname-i âli-i mehcur ve mahrum olarak şurada bura­ dâverileri istar ve tisyar buyurulmak ni­ da müteferrikan edayı salat ile câmi-i yazına arıza-i mahsussa-i hendegânenin mezkurun husuli ma'muriyeti duasiylen terkim vc takdimine ibtidar kılınmıştır. atika pirayı iştigal oldukları halde allahın ÖSMANLt DEVRİNDE ANADOLU CAMİLERİNDE RESTORASYON FAALİYETLERİ 205

Olbâbda emr ü irade hazreti menchülem- hiltamında defterinini irsali ve vak^f-ı riiidir. mezkûrun 61 senesi muhasebesinde tc- beyyün eden 34400 bu kadar kuruş, faz­ Vâli-i vilâyeti Hüdavendi^âr lası mevcud olup sair senelerde dahi faz­ Süleyman la zuhuru memul idüğinden lâzım gelen 25 Receb im muhasebatının ruiyeti hususuna dair Ev- kaf-ı Hümayun nezaret-i Celilelisinin -117- takriri manzurı âli-i cenabı mülûkâne bu- yuruJmak için arz ü takdim kılınmış ol­ Utufctlû Efendim hazretleri, makla ber mücib-i takrir icrayı iktizası­ Bursa'da vâki' Hayreddin Pa§a câ- nın nezaret-i ' müşarünileyh'e havalesi mi-i şerifi vukubulan hareket-i arzda kül­ müvafık-ı emr ü ferman-ı hazret-i padi- liyen münhedim olduğundan mahallin­ şahî buyurulur ise tesviye-i icabına ibtidar de münakaşası bilicra keşfi olan 49169,5 olunacağı beyaniyle tezkir-i senâverî ter- kuruştan aşağı tâlib bulunduğu halde kimine ibtidar olundu. anın ve bulunmadığı surette mahalli mec­ lis ve evkaf müdiri ma'rifetiyle bitta'mir 9 Safer 1279 MANİSA MURADİYE CAMİİ VE KÜLLİYESİ

ERDEM YÜCEL

Manisa'da XVI. yüzyıl Türk Mima­ olduğu iddası da hatahdır. Çünkü Sul­ risinin en güzel ve en muhteşem eserle­ tan Murad III., sadece ilk camii şehzadie- rinden olan Muradiye camii, §ehre ha­ liğinde yaptırmış, bugünkü camii, med­ kim bir noktada, Spil dağı eteklerinde in­ rese ve imaret onun padişah olduğu yıl­ şa edilmiştir. (Resim 1) Camiin bulun­ larda inşa edilmiştir." duğu cihet, şehrin güneyine düşen Saru- Bugünkü kadar geniş bir sahayı kap­ han mahallesidir ve burası aynı zaman­ lamayan ve mevcut cemaatın da ihtiyacı­ da Saruhan devri eserlerinin büyük bir nı karşılamıyan ilk camiin, yıktırılarak kısmını bünyesinde barındırmaktadır. yerine yenisinin yapılmasına karar veri­ (Resim 2) lince şimdiki Muradiye Camiinin inşaa- Muradiye camii, medrese, imaret, sına H. 991 (1583) yılı muharrem ayında dükkânlar ve XIX. yüzyılda bunlara ilâ­ başlanmıştır. ve edilen kütüphane ile bir külliye teşkil Muradiye camiinin inşaası o devir eder. Geçirdiği tamir ve tadilâta rağmen için mühim bir hâdise olduğundan Ma­ orijinalliğini zamanımıza kadar muhafa­ nisa'dan başka İzmir, Bursa gibi civar vi­ za etmiş, müstesna eserlerden biridir. lâyetlerde bu yapıya karşı derin bir alâ- ıka uyanmıştır. Kezâ, mühimme defterle­ Muradiye camii, aynı yerde Sultan ri içerisinde, camiin inşaatında çalıştırıl­ Murad III (1546 - 1595) ün H. 991-994 mak üzere bir miktar taş ve sırık hamalı (1583-1585) yılları arasında inşa ettirdi­ tedariki için Bursa kadısına yazılmış bir ği ikinci yapıdır. fermana rastlanmaktadır. Ayrıca İzmir, İlk camii. Sultan Murad III, daha Manisa, Tire, Şart ve Nif kadılıklarına Manisa'da şehzade olarak bulunduğu sı­ hitaben yazıh fermanlarda da bu camiye ralarda inşa ettirmiştir. Bu camiin inşa taş taşımak için araba tedariki emrcdil- tarihi bu gün için meçhul ise de, Murad mektcdir.* IlI'ün tahta çıktığı H. 982 (1574) tari­ İnşaatın başlamasından bir müddet hinden önce yapılmış olduğu muhakkak­ sonra temeller atılıp duvarlar yükselme­ tır. Keza, Hazine-i Evrak kayıtlarında ye başladığı sıralarda, meçhul bir sebep­ bulunan bir vesika, camiin Sultan Mu­ ten dolayı faaliyete bir fasıla verilmişse rad IlI'ün şehzadeliği sırasında yapıldı­ de cami H. 994 (1585) yıh Zilhicce ayın­ ğını teyit etmektedir. Ayrıca tarihçi N:ai- da tamamlanmıştır. Fakat, külliyeyi teşkil ma, Sultan Murad IlI'ün yaptırdığı eser­ eden medrese, imaret, dükkân gibi yapı­ lerden bahsederken, Manisa'da camii şe­ ların tamamlanması ve manzumenin et- rif, yanında bir medrese icad, mücedde- ten imaret ve han, tabhane dahi yaptırdı­ 1. Naima tarihi. C. I. s. 106. lar demektedir.' Fakat Tarihçi Naima'- 2. Kâmil Su, Manisa Muradiye Camii ve nın Murad IlI'ün Manisa'daki eserlerinin Külliyesi, fst. 1940, s. 6-8, 3. Kâmil Su, Manisa Muradiye Camii ve hepsini şehzadeliği sırasında yaptırmış Külliyesi 1st. 1940. s. 11. 208 ERDEM YÜCEL

rafına kaldırım döşenebilmesi için inşaat Vaktiyle avlunun üç tarafının "U" H. 1001 (1592) yılına kadar devam et­ şeklinde medrese odaları ile çevrili bu­ miştir. lunduğu anlaşılmaktadır. Ne yazıktır ki, bunlar zamanımıza kadar gelememiş ve CAMtiN MlMARl : hiç bir iz bırakmadan yıkılmış, yerleri de avluya dahil edilmiştir. Vakıflar Ge­ Manisa Muradiye Camiinin mima­ nel Müdürlüğünün 1956 yılı onarım faa­ rı olarak bir çok kaynaklar Mimar Si­ liyeti sırasında avlunun ortasına ve cüm­ nan'ı gösterirlerse de, bu tarihte Sinan'ın le kapısının karşısına devrinin mimarî artık ihtiyarladığı bir hakikattir. Keza İs­ stiline uygun sekizgen plânlı, geniş sa- tanbul haricindeki inşaatları kendi yanın­ çakh bir şadırvan ilâve edilmiştir. (Re­ da yetişen ve yarattığı ekolü benimsemiş sim 4) mimarlara terk etmiş olduğunu da bugün artık biliyoruz. Meselâ H. 985 (1577) yı­ Muradiye Camiinin plânı oldukça lında Balıkesir'in en mühim eserlerinden basittir. Cümle kapısından girilince orta­ Yıldırım ve Zağanos Paşa camilerinin bir da merkezi kubbenin örttüğü kare plânh zelzele neticesi yıkılması üzerine, bunla­ bir mekân, bunun doğu, batı ve güneyin­ rın tamirini Mimar Mahmud Ağa'nm de­ de üstleri kubbemsi yarım çapraz tonoz­ ruhte etmiş olması bu hususu açıkça lar ile örtülü dikdörtgen kısımlar bulun­ göstermektedir. maktadır. Bu plân tarzı bize, tik Devir Osmanlı Mimarisinde tatbik edilen, yan Muradiye camiinin plânı. Mimar Si­ mekânh cami tipini hatırlatmaktadır. nan'ın diğer eserleri ile mukayese edildiği Buna rağmen Muradiye camiini, üç yarım zaman oldukça değişik bir şekil göste­ kubbe ile desteklenen merkezi kubbçli rir. Fakat Sinan, eserlerinde o kadar çok camilerin bir varyasyonu gibi de mütalaa varyasyon denemiştir ki, bu plân o- etmek mümkün olacaktır. nun stiline uymuyor diyemeyiz. Bu ara­ da, plânın Sinan'a ait olması, fakat aynen Muradiye Camiinin en gösterişli kıs­ tatbik edilmiyerek değişikliğe maruz mını, şüphesiz ziyaretçide kuvvetli bir te­ kalması da ihtimal dahilindedir. sir bırakan, ön cephe görünüşü teşkil et­ mektedir. Beş bölümlü son cemaat yeri­ Muhakkak olan bir nokta vardır ki o nin arkasından yükselen, plâstik, olarak da, camiin inşasına Mimar Mahmud A- belirtilmiş, büyük kemer tamamen ön ğa'nın başlaması ve onun âni ölümü üze­ cepheye hakim vaziyettedir. (Resim 5) rine de, yerine Hassa mimarlarından Bu kemerin iç dolgusu, alternatif olarak Mehmed Ağa'nın tayin edilmesidir. Bu kırmızı beyaz taşlardan örülmüş, sivri tayini Hazine-i Evrak kayıtlarında Sul­ kemerli, yuvarlak alçı şebekeli iki sıra tan Murad IlI'ün 3 Sefer 994 (1585) ta­ pencere ve üçgen köşelikler ile hafifletil- rihli fermanından anlıyoruz.* miştir. Üst sırada beş, alt sırada da altı pencere bulunmaktadır. Kemerin üstü, CAMİlN MİMARÎ YAPISI : iki taraftan aşağıya doğru inen bir merdi­ Muradiye külliyesinin etrafı kesme ven gibi kademelendirilmiştir. taştan alçak avlu duvarları çevrili olup bu duvarların kuzey, güney, ve batı yön­ 4. Camiin mimarları olan Mahmud ve Mehmed Ağaların hayatları hakkında tam lerinde muhtelif kapılar açılmıştır. Kül­ bir malûmatımız yoktur. Sadece bazı Hazine-i liyenin esas girişi kuzeyde, cami ile med­ Evrak kayıtlarında isimlerinden bahsedilmek­ rese arasında ve üzerinde Kelime-i şaha­ tedir. Meselâ (Bu sırada Manisa'da yapılan camiin mimarı Mahmud öldü. Sinan camii it­ det yazılı bulunan basık kemerli bir kapı­ mama erişmek için Mimar Mehmed'i tayin dır. (Resim 3) ettirdi) gibi. Erdem Yücel

Resim 1 — Muradiye Camiinin umumî görünüşü (Vakıflar Gnl. Md.lük Arşivi)

,•//// '' f-

-1

Resim 2 — Muradiye külliyesi ve civarı (Vakıflar Gnl. Md.lük Arşivi)

VüMlar Dergisi VII. .0

ts,

Resim 3 — Muradiye külliyesinin ana giriş kapısı. Resim 4 — 195ü yılında camiin cümle kapısının karsısında yapılan şadırvan (insa sırasında^ Resim 5 — Muradiye Camiinin kuzey cephesi (onarmıdan önce) (Vakınar Gnl. Md lük Arşivi) Resim 6 — Muradiye Camiinin portali Resim 8 — Muradiye Camii minaresinin şerefe ve petel< Icısmı Re&vm 1 — Muradiye Camiinin minare pabuçu (Onarımdan öace^ rı I

M m mi m w

•••• t .•.VAVW

MWI asa i , fak». I A

Resim 9 — Muradiye Camiinin batı ve güney cepheleri. Resim 10 — Muradiye Camiinin batı cephesi (Onarımdan sonra) (Onarımdan önce) Erdem Yücel

• •o • ••• •••• »•••« •••O »•••I »•••< • ••• >•••• ••<• • ••• • •••

• •• o»»••• • •••• A••' • • •• • •• •• •• ••• • •••

• 9 • ••o >e*o» •••• • ••• eee*« •• • •• •«• • ••• »••••1 •• «•»• ••• I • ••• ••••• • •e»*l • ••.V• • 4 • 1

Resim 11 — Muradiye Camiinde pencere sistemi

• ••• «••e • ••• ^1

4 .

• '...••Jr

Resim 12 — Muradiye camiinin kubbesi ve köşe kuleleri (Vakıflar Gnl. Md.liik Arşivi)

Vjl^ıflar Dergisi VII. Resim U - Muradiye Camiinin doğu revakı (Onarımdan önce) Resim 14 - Muradiye Camii kubbesinin iç görünüşü (Onarımdan önce) Erdem Yücel

'M Yâ

5^

V4

=8 ^

If. i)

9^ •SI :§< E ^ « :3 U — 4) "d •O 1^

.'..3:: Erdem Yücel

r

03

İM o. r- « .i.

u — o

S O 5^1

I 00 .§ tn

s: .rz X t/ı

m t:

Vasıllar Dergisi VIL Erdem Yücel

R?sim 10 — Muradiye Medresesi ve kütüphanesinin güneyden görünüşü. (Vakıflar Gnl. Md. lük Arşivi)

m

ı

Resim 20 - Muradiye İmareti ve önündeki dükkânlar (Onarımdan önce) (Vakıflar Gnl. Md. lük Arşivi)

Va\tflttT Dergiti Vll. Erdem Yücel

• r

W

i i

Manisa - Muradiye Camii A-A Kesiti. Erdem Yücel

•---m

\ ı V/,

• ı < N f

\ 1

Va\tiUr Dergiıi VII. yık yik yhv .AK ,A-.J

ıl • I i /i IV E / I

-tr l c7 o I ;|\ ^'it |^

D.

• ^5 ^ ^ Mı )^<. H ;| ( jl 1 l ı»i.-t-^.r--.--.:lLL:-:.---::.]j.v.^::..i

Manisa — Muradiye Külliyesi Medresesi Plân Projesi 72 DOĞAN KUBAN büyük hanlar mevcut olmuştur.'"* Ana- kası kendi fiziki bütünlüğünü biçimlen- dolunun küçük büyük bir çok şehrinde direbilmiştir. çarşılann oldukça düzenli bir organizas­ ^1 Anadolu Türk şehirleri doğal fizikî yona sahip olması, esnaf loncalarının kö­ çevreden keskin sınırlarla ayrılmazlar. kü çok eskiye giden örgütleşmesinin Bizans ve Selçuk şehirleri surlar içindey­ bir ifadesidir. Ayni şekilde, geçici pazar diler. Bazı bölgelerde, özellikle doğuda, yerleri, şehirle köy ve göçebe arasındaki Erzurum, Sivas gibi şehirlerde surlar ilişkilerin, günümüze kadar devam eden Osmanlı devrinde de kısmen ayakta tek ifadesi olmuştur. kalmıştır. Fakat 15. Yüzyıldan sonra, ^Anadolu şehrinin anıtsal bir karak­ büyük Anadolu şehrinin surlar dışına teri olduğu söylenemez. Camilerin çev­ taştığını kabul etmek gerekir. Bir çok şehirlerin daha başından surları olma­ resinde, içkalcde, belki tek tük kalan şe­ mıştır.'*" Bu durum, şehirlerin biçimsel hir surları çevresinde anıtsalhk bulunabi­ gelişmelerini, serbestlik yönünde, büyük lir. Fakat, büyük külliyeler bile, bir Go­ ölçüde etkilemiştir. Kastamonu gibi bir tik kilise, bir Rönesans sarayı veya bir şehrin çevreyle adeta değişik bir bitki Kuzey Avrupa Belediye yapısı gibi, bi­ örtüsü gibi kaynaşmasında sur dışındaki linçli bir kendini ilân etme kaygısında gelişmenin rolü çoktur. değillerdir. Ancak yerleri ve kütleleriyle şehir fizyonomisinde bir yer işgal eder­ Çok eski bir yerleşme geleneğine ler. Türk şehrinin genel organizasyonu sahip bir ülkede, sekizyüz yılhk bir Müs­ ve silueti, doğal bir gelişme sürecinin ifa­ lüman tarihi olan Anadolu - Türk şehri, desi olduğu, geometrik değil, fakat ade­ doğal çevre ile insan yapısı arasında ku­ ta biyolojik karakterde ilkeler onun rulabilecek ahenk için güzel bir örnektir. gelişmesinin idare ettiği için, şehrin fizi­ Çeşidi coğrafî ve tarihî, bölgesel koşulla­ ki görünüşü, içinde yaşayan toplumun ra çeşitli mimarî 'vision'iar tekabül etse örgütleşmesini katıksız belirtmektedir. de, her seferinde, şehir ayni fonksiyonel Şehir siluetinin iki hakim elemanı var­ elemanları ayni strüktür "bchavior'unu dır: idarî ve askeri örgütleşmenin ifade­ gösterir. Bu şehirlerde bulduğumuz bi­ si olan içkale (Ankara'da, Kastamonuda, çim ve fonksiyon ilişkisi modern şehir- Tokatta, Amasyada, Mardinde Alanya- cilerin bugünün şehrinde bulamadıkla­ da olduğu gibi); dinî sembol olarak ca­ rı bir mükemmelliğe erişmişti. Bölgesel mi. Selçuk devrinden sonra, şehir surları k:oşullann sınırları içinde, hepsi, sokak­ gittikçe önemini kaybettiğinden, henüz larının yapısı, organik bir örtü gibi ara­ eski surlarını koruyan Sinop, Diyarıba- zi üzerinde yatay yayılmaları, konutla kır gibi birkaç şehir dışında, surlar şe­ yeşilin karışması ve camilerin hakim ol­ hir siluetinin önemli bir elemanı değil­ duğu siluetleriyle, ayni yerleşme esprisi- dir. Konutlar siluetin homojen kaneva- sını örer ve bu hakim elemanlara fon 108. Bursadaki Koza Hanı, İpek hanı erken teşkil ederler. Osmanlı toplumunun ol­ örneklerdir. Muhtemelen Selçuklular devrin­ dukça heterojen yapısının aksine, şehir de de başka başka mesleklere tahsis edilen hanlar vardı. Elâki, Şemsi Tebrizinin Konyaya oturmuş ve homojen hale gelmiş bir teks- ikinci defa geldiği zaman 'şeker tüccarları türe sahiptir. Ne farklı din ve mezhep- kervansarayına' indiğini yazar. Cl. Huart tet- İrri, ne zengin ne fakiri bu şehirlerin cUmesi, Les saints de derviches tourneurs. Paris, 1918-22. s. 69. dış görünüşünde ayırmak kabil değildir. 109. Örneğin Bursa'nm şehir surlan hiç ol­ Ancak 19. Yüzyılın ikinci yarısından mamıştır. Bak; sonra, aynhklar meydana gelmiştir. De- Gabriel, A., Une Capital Turque> Brousse, Paris, 1958. I, s. 8. Amasya, Kastamonu 16.yy. nebihr ki, Anadoluda her kültür taba­ dan itibaren surlar dışmda gelişmiştir. ıE3

^ 1 '

! I I'

/D ıt_n M 1/

.":::"iQ.:v:;:;;:::::to!::;;::;:::::ks:::::::::::iK:v::::::^3>;. 'i i I !\ •i ! ! ! \ \:::::-:::M

X5İ

i !

•;: ..,.:^;..iQ. lif ) I /İİV /i rı

Manisa — Muradiye Külliyesi İmareti Plân Projesi MANİSA MURADİYE CAMİİ VE KÜLLİYESİ! 209

Camiin bu cephe görünüşü bize ilk olan minarelerin kaideleri kare bir plan nazarda Mimar Sinan'ın İstanbul Edir- gösterir ve papuç kısmı üzerinde de Türk nekapı'daki Mihrimah Camiini hatır­ üçgenleri görülmektedir. (Resim 7) Göv­ latmaktadır. de farisilerini ayıran şakuli ince kabart­ Muradiye Camiinin son cemaat yeri, ma bordürler minareleri daha ince ve süs­ narin altı mermer sütunun sivri kemerler lü bir şekilde görünmesini sağlamakta­ ile birbirine bağlanması ile meydana gel­ dır. Bu şekil Mimar Koca Sinan'ın Is- miş beş bölümden ibarettir. Sütün başhk- tanbuldaki Sokullu Mehmet Paşa (Ka­ ları stalaktitlidir. Her bölümün üstü se­ dırga) ve Ayasofya camilerinin de mina­ kizgen kasnakh küçük birer kubbe ile relerinde tatbik edilmiştir. Bordürler örtülü olmasına ragmen, girişi diğerlerin­ şerefenin biraz aşağısında kesilir, tez­ den ayırmak maksadıyla ortada bir ayna yini kemercik ve ufkî kordonlarla birbiri­ tonoz kullanılmış ve bu değişiklik revak ne bağlanmak suretiyle bir kuşak teşkil cephesinde de bir kademe farkı ile teba­ ederler. Bunun üstünde dört sıralı stalak- rüz ettirilmiştir. tit çıkmalarla, müşebbek korkuluklu şe­ refe yer ahr. Petek kısmında ise gövdede Son cemaat döşemesi yassı sekizgen görülen şakuli ince kabartma bordürler, blok taşlardan meydana getirilmiştir. Bu külah altına kadar yükselerek yine sivri taşlar arasında Antik devre ait, üzerinde kemercikler ve ufki kordonlarla birbirle­ Grekçe yazılar bulunan bir levha da göze rine bağlanırlar. Bu kemercikler içine çarpar. kırmızı taştan bazı aynalar da yerleştiril­ Portalin yanlarında, aralarda stalak- miştir. (Resim 8) titli mihrapcıklar bulunan parmaklıklı, dikdörtgen ikişer pencere sıralanır. Bu Diğer cepheler, zeminden başlaya­ pencerelerin üstlerine ayet yazılı nefis rak tonozlu saçak profili altına kadar yük­ çini panolar yerleştirilmiştir. Son cemaat selen, sivri kemerli sathî nişlere ayrılmış­ yerinin cephesinin nihayetlerinde de basık tır. (Resim 9) * Bunların içine; alt katta kemerli küçük minare kapıları bulunur. 5. Cümle kapısı üzerinde: Oldukça sade bir profille çerçevelen­ "Tarakabe ilâzitazemt-ı velcebevûl il miş bulunan portal nişi, yanlarda kum rahmaniyye ve tarakkabe ila rabbi aimilkî vel saati motifli sütüncelerin üstünden itiba­ melekûtil sullaniyye abdükül muhtedirü- bil iz­ zeti subhaniye esseUltanül âzam malikil alem ren stalaktitli bir örgü ile nihayetlenir. ZiUullahi alâkaffetil ünem mevlâ mülâkilarabl Nişin ortasında, iki renkte ve lâle motif­ vel acem es sultan ibn sultan ebül muzaffer li taşlardan yapılmış, basık kemerli gi­ es sultan Murad Han ibn Sultan Selim han halle dalla hiç taalâ saltanatı mi ilen tika it riş kapısı ile bunun yanlarında etrafı deverain üs sisa hazel cami'ül rafivl bUnyan" yine profilli bir çerçeve ile kuşatılmış sta­ Cümle kapısmm sağ tarafındaki hüc­ laktitli birer niş bulunur. Giriş kapısının renin üzerinde: üstünde iki satırlık inşa kitabesi (Resim "Maliki feyzi bahrü gevheri cud şadı miki Hicaz-ü Rumu Irak camii cümlei kemâl 6) yan nişin üstünde de ayet panoları yer olur. Vekat fil biglayet-i şekli muharremül ka­ almıştır."* ram assena ihdal Teşrinevet samie" Camiin kuzey cephesinin iki nihaye­ Cümle kapısının sol tarafındaki hücre­ nin üzerinde: tinde birer şerefeli iki minare yer almak­ "Yaptı bir camii bülend da fûk, geldi tadır. Minarelerin her ikisi de, zamanla bir ehlidil ziyaret için dedi tarihi kebet-ül taşlarının erimesi yüzünden tehlike arz üşşah" 6. Camilerde dış cehpelerin, taşıyıcı sis­ ettiği için, 1956 yıhnda devam eden ona­ teme uygun olarak, kemerli sathî nişlere ay- rım faaliyeti sırasında yıktırılmış ve ye­ rlıması ve bun'-mn pencere sistemiyle hafif­ niden aslına uygun o/arak inşa edilmiş­ letilmesi Sinan'ın İstanbul'da insa ettirdiği tir. Tophane Kıltç Ali Paşa, Rüstem Paşa, Mesih Paşa, Süleymaniye, Şehzade camilerinde de Zeminden itibaren yüksekliği 30 m. benzeri şekilde görülmektedir. 210 ERDEM YÜCEL

basit bir silme ile çerçevelenmiş ve kır- kâr mahfeline çıkışı sağlayan ikinci bir mızı-beyaz taşlarla süslü, sivri kemerli kapı daha vardır. (Resim 13) müşebbek ahnlıklan olan, demir par­ Camiin orta mekânı, 28.50 m. yük­ maklıklı dikdörtgen pencereler; ikinci sekliğinde, 10.80 m. çapında ve kasna­ sırada ise yine iki renkli taştan sivri ke­ ğında 18 pencere bulunan merkezi bir merli çift pencereler yerleştirilmiştir. Bun­ kubbe ile örtülüdür. (Resim 14) Güney­ ların da üstünde nişlerin kemer içlerini deki mihrap çıkıntısında ve yan kanat­ dolduran yuvarlak gözlü alçı şebekeler larda ise kubbemsi yarım çapraz tonozlu yer almıştır. (Resim 10) bir örtü sistemi kullanılmıştır. Bu tonoz- Ancak mihrap çıkıntısının bulundu­ larm merkezi kubbeyi taşıyan büyük ke ğu kısımda ikinci sıra pencereler, yine merler ile birleştiği noktaların ise yerden sivri kemerli fakat daha yüksek tek pen­ yükseklik 18.50 m.dir. cere olarak değişiklik gösterir. Yan cep­ Camiin kesiti tetkik ediUrse, iç me­ helerde de kapıların üstlerine isabet eden­ kânda, zeminden itibaren bir kademelen- ler, sivri kemerli sağır alınbkları olan^ me ve daralmanın olduğu kolayca fark parmakükh çift dikdörtgen pencere şek­ olunur. Bu darahna 3.20 m. yüksekliğin­ linde yapılmıştır. Nişlerin arasındaki bi­ de ve aşağıdan yukarıya doğru hafifçe rinci ve ikinci sıra pencereler, kırmı­ meyilli kubbe kasnağında bilhassa kendi­ zı - beyaz taşların alternatif olarak ter­ ni gösterir. Böylece hafifçe sivrilen kubbe tiplenmesi ile burmalı bir korniş mey­ ile birlikte iç hacim olduğundan fazla dana getirilmiştir ki bu iki renJcli korniş yüksek görünüşe sahiptir. daha yukarıdaki saçak profili ile beraber camiin doğu, güney ve batı cephelerinde Merkezi kubbe, pantantifler vasıta- . bir kuşak gibi dolaşmaktadır. Tonoz kas- sıyla duvar payelerine istinat eden, dört nağma isabet eden, saçak profili üstünde­ büyük, sivri kemere oturmaktadır. Dış­ ki sivri kemerli pencereler ise alt pence­ ta ise bu duvar payelerinin üzerlerinde relere göre oldukça küçük tutulmuş ve sekizgen plânlı dekoratif köşe kuleleri çok sathî dikdörtgen panolar içinde yan vardır. Kuzey cihette, kubbeyi taşıyan yana sıralanmıştır. (Resim 11) Camiin büyük kemer, cephe duvarına dilimli ke­ dış görünüşü üzerleri kubbecikli ve içleri merlerle bağlanan masif payelere oturtul­ boş olan dört adet dekoratif köşe kulesi­ muş; bu payeler de ayrıca sivri kemerli nin ortasında, pencereli bir kasnakla tonozlarla yan duvarlara bağlanmak sure­ kuşatılmış merkezi kubbe ile tamamlan­ tiyle, giriş kapısının iki yanında birer maktadır. (Resim 12) küçük cyvancık teşkil edilmiştir. Bu ey­ vanların içerisinden son cemaat yerine Camiin, doğu ve batı cephelerinde bakan pencereler açılmıştır. zemin katla yan girişleri hazırlayan bir­ birinin eşi revakh galeriler vardır. Bu ga­ Kuzey duvarının kütlevî görünüşü­ lerilerin cephelerini dört köşe mermer nün, içten eyvan ve kemerlerie hafifletil­ ayaklara oturan üç Bursa kemeri teşkil et­ mesi, burada yer alan müezzinler mahfe- mekte olup, bunların da üzeri az meyil­ linin zarif görünüşü camiin iç güzelliğine li .kurşun kaph, ahşap bir çatıyla örtül­ tesir eden başlıca faktörlerdir. müştür. Toprak zeminden dört basamakr Camiirı içerisi adeta bir sanat meşhe­ la yükseltilmiş olan bu yan revakların, ridir. Mihrap duvarı, çinilerle süslenmek, ayaklan arasına mermerden alçak mü­ kubbe, tonoz, kemer ve pencerelerin et­ şebbek korkuluklar yerleştirilmiştir. Bu rafı kalem işleri ile tezyin edilmek sure­ galerilerin arka cephelerinde, batıda iki tiyle mhnarî elemanların güzelliği bir pencere ile bir yan kapı, doğuda ise hün­ kat daha artmıştır. MANİSA MURADİYE CAMİİ VE KÜLLİYESİ 211

Portalden girişte camiin en gÖze çar­ bir sıra baklava ve paknet bordürlü etek pan yeri mihrap ve etrafındaki zengin çi­ silmesi ile üzeri nakışlı, sekizgen bir ni dekorasyondur. Kapı ve pencerelerde kasnak ve piramidal bir külah ile şekil­ olduğu gibi beyaz mermer bir profille çer­ lendirilmiştir. Altta ise sivri kemerli bir çevelenmiş mihrap, ton»z özengi hizasın­ geçit açılmıştır. (Resim 16) da dolaşan stalaktitli malakarî kornişe ka­ Muradiye camiinin en dikkat çekici dar yükselir. Poligonal bir plân gösteren kısımlarından biri olan hünkâr mahfeli mihrap nişinin iki yanında, kum saati güney-doğu köşeye inşa edilmiştir. Bu­ motifli başlık ve kaideleri olan iki somaki raya, doğu cihetindeki yan revaktan, du­ sütünçe mevcuttur. Profilli, mermer mih­ varlar içine yerleştirihniş taş merdivenler rap çerçevesi ile stalaktit niş örtüsü arasın­ ile çıkılmaktadır. Mermerden olan mah­ da kalan satıhlar kırmızı veya yeşil renkli feli, duvarlardaki özengiler ile iki müsta­ kalan satıhlar kırmızı veya yeşil renkli kil sütuna oturtulmuş üç sivri kemer ta­ zemin üzerine altın yaldızla yazılmış ve şımaktadır. sekoratif yazılı rozetlerle süslenmiştir. Mahfelin korkuluk levhaları, oyma Mikrabın üstüne yine mermerden oyma şebekeli itnce mermerlerden yapılmıştır. palmetli bir taç ve bunun yukarısında Mahfelin mihrabı ise, gayet sade ve üzeri çini bir ayet panosu ile nihayedenir. (Re­ kemerli bir nişten ibarettir. sim 15) Hünkâr mahfelinin tavanı, fevkâlâ» Mihrabın yanlarındaki zemin pen­ de güzel malakâri sıva işleri İhtiva et­ cerelerinin üstünde, stilize çiçek ve pal- mektedir. Burada altın yaldız ile kırmızı met motofli bordürlerle ç;erçevclcnmi§ ve siyah renkler bir arada ahenkli bir şe­ çini panolar içine, lacivert zemin üzerine kilde kullanılmıştır. Mahfel zeminin al­ beyaz renkte sülüsle Ihlas-ı Şerif yazıl­ tındaki ahşap tavan ise kare şeklinde mıştır. iki bölüme ayrılmıştır. Bölümlerin etrafı Bunun yukarısında yine mihrap nişi­ kırmızı, siyah, yeşil, mavi ve altın yal­ ni bir kuşak gibi saran çini fatiha suresi dız renkli madalyonlar, çinlemanîler, yer ahr. İkinci sıradaki sivri kemerli hatayi ve rumi çiçek ve yapraklardan iba­ pencereler, fevkalâde şekillerle tezyin ret üç sıra bordürle çerçevelenmiş; ortada edilmiş alçıdan revzenlerle süslenmiştir. kalan kısımlara da, içleri yine aynı şekil­ Bunların etrafındaki duvar satıhları yine de doldurulmuş geometrik motiflerden renkli çiçek ve yaprakların serpiştirildiği ibaret bir örgü işlenmiştir. (Resim 17) lambrileri ihtiva eder. Camiin kuzey-doğu ve kuzey-batı Camiin güney batı duvar payesinin duvar payelerinin arasında yer alan mü­ önünde yer alan mermer oyma rnimber ezzin mahfeline, yine ön cephe duvarı de fevkalâde bir sanat eseridir. Basık ke­ içerisine yerleştirilmiş taş merdivenler merli kapısı üzerindeki ahnlıkta, Keli- vasıtasıyla çıkılmaktadır. Dikdörtgen mc-i Şahadet kapı çerçevesinin hemen planh, üç cepheli lolan mahfilin, uzun üzerinde iki sıra stalaktitli bir korniş ile cephesi mihrap duvarına karşıdır ve bu palmetlerden ibaret bir taç bulunmakta­ cephede mahfil dört adet, köşeli mermer dır. Mimberin, yekpare mermerden oy­ ayağın taşıdığı, üç kaş kemere oturtul­ ma müşebbek korkuluklarının altındaki muştur, îki yandaki dar cehpelerde aynı üçgen sahalara, geometrik şebekelerden tarzda birer kemer buulnmaktadır. Mah-. bir madalyon yerleştirilmiş bunun altın­ felin etrafı mermerden alçak bir korku­ da da dilimli üç ayrı kemer açılmıştır. lukla çevrilmiştir. Köşk kısmı, köşeli dört mermer sütun Zamanımıza kadar hiç bozulmadan, üzerine oturan sivri kemerlerin taşıdığı, iyi bir şekilde gelen bu mahfil zemininin 212 ERDEM YÜCEL

altındaki ahşap tavan, üç dikdörtgen bö­ re, camiin iç tezyinatına bu tarihte baş­ lüme ayrılmıştır. Bu bölümlerin her biri lanmış ve tezyinat işi için hassas nakkaş­ aynen hünkâr mahfilinde olduğu gibi larından Mehmet Halife ile birlikte 12 kırmızı zeminli altın yaldızh hatayi ve nakkaş îstanbuldan Manisa'ya gönderil­ rozetlerin birbirini takip ettiği ince bor- miştir. dürler ile smırlanmıştır. Dikdörtgen saha­ Camiin duvarları evvelce tamamen ların içerisi birbirine gçemc geometrik şe­ klâsik devrin kalem işleriyle kaplı bulu­ killer ve rumilerle doldurulmuştur. nuyordu. Bu kalem işleri sonradan kıs­ men dökülmüş ve yerleri barok üslûpta CAMit-N ÇiNl, KALEM İŞl, yeni nakışlarla süslenmiştir. Son restoras­ VE AHŞAP TEZYİNATI : yonda bunların yerine aslına daha uygun Muradiye camiinin dahili görünü­ tezyinat yapılmıştır. şüne, başta çinileri olduğu kadar kalem Kubbe merkezinde yer alan madal­ işleri, malakârilerde bambaşka bir hava yonun tam ortasında, lacivert zemin üze vermektedir. rine beyaz sülüs hat ile bir ayet yazılmış­ Camiin en güzel çini panoları, mih­ tır. Ayrıca kubbe eteğinde de palmet mo­ rabın bulunduğu kısma raslamaktadır. tifleriyle süslü bir kuşak dolaşmaktadır. Bilhassa mihrap duvarı ile bunun iki ya­ Kasnak pencerelerinin etrafında yeni ke­ nındaki sahalar, yukardaki stalaktitli sil­ nar suları yapılmış,- aradaki sağır kısım­ meye kadar tamamen XVI. .y.y. İznik işi larda (orijinal) bulunan kandil motifleri çinilerle kaplanmıştır. Burada stilize edil­ ihya edilmiştir. miş motiflerin yanı sıra, naturalist bir çi­ çek dekorasyonu kendini göstermektedir. Kubbeyi taşıyan büyük kemerlerin Başta XVI. y.y. çinilerinin en karakteris­ iç yüzlerinde rumiler ve çiçekler ihtiva tik vasfı, kabartma mercan kırmızı­ eden bir büyük bir küçük madalyonlar sı olmak üzere, çeşitli renkler ihtiva alternatif olarak sıralanmıştır. Pantantif- eden bu parlak zeminli panolar üzerinde, lerin etrafını kırmızı zemin üzerinde ha­ lâleler, güller ve kıvrık dallar bir sıra ha- tayi tarzda yaprak ve çiçekler bulunan hnde birbirlerini takip ederler. Ayrıca bu bir bordür çevrilmektedir. Bu pantantif- panolar parlak yeşil renkli bordürler ile lerin ortasında etrafı rumi tezyinat ile de sınırlanmışlardır. Ve bu bordürler üze­ süslenmiş, lacivert zemin üzerine sülüs rinde de rumileri andıran uçları sivri, hatla cihar-ı yârin isimleri yazıh rozetler kıvrık stilize yapraklar (palmctler) görül­ yerlcştirilrniştir. Keza sivri kemerli fev- mektedir. kânî pencerelerin etrafları yine rumi dol­ gulu şeritler ve palmetli taçlarla tezyin Dışarıda son cemaat yerinde ve içe­ edilmiştir. ride mihrap yanındaki alt pencerelerin üstünde lâcivert üzerine beyaz sülüs hat­ Camiin ahşap işçiliğine en güzel ör­ la yazılmış ayetleri ihtiva eden çini kita­ nek olarak, portalin orijinal iki kanatlı, beler bulunmaktadır. Bu kitabeleri çer­ fildişi, bağa ve sedef kakmalı ceviz ağa­ çeveleyen kırmızı zeminli bordûr üzerin­ cından yapılmış kapısını gösterebiliriz. de beyaz rozetler, şakâyikler, güller ve (Resim 18) Her kanat, altta ve üstte kü­ çin bulutlan alternatif bir şekilde yer alır­ çük, ortadaki büyük ve sade profille çer­ lar Motiflerin konturları lâcivert, yaprak­ çevelenmiş üç dikdörtgen ayna ile süs­ lar yeşil, rozetler ile şakayık çiçeklerinde lenmiştir. Bunlardan üstteki aynanın içi ise yeşil ve mavi rtnkler kullanılmıştır. kabartma harflerle süslü ayet panosudur. Sutan Murad Ill.'ün H. 993 (1585) Etrafında sedef kakma kpçük beşgenler­ tarihli bir fermanından anlaşıldığına gö­ den ibaret bir geometrik çerçeve vardır. MANİSA MURADİYE CAMİİ VE KÜLLİYESİ! 213

Orta pano çok muntazam ve sık ola^ cephelerde odalar yer alır. Odaların üst­ rak işlenmiş geometrik bir şebeke tezyi- leri, yüksekliği 6 m. çapları 3.70 m. olan natmı ihtiva eder. Muhtelif şekillerin iç­ kubbelerle Örtülmüştür. İçlerinde bir c- leri fildişi, sedef ve bağa kakma'.ıdır. Bu cak ve dolap nişleri bulunan bu odalarda panonun merkezinde, üzeri yine geomet­ altta, mermer söveli dikdörtgen, üîtte rik motiflerle süslü yarım küre şeklinde sivri kemerli, alçı şebekeli pencereler var­ ahşap bir kabara vardır. (Maalesef sağ dır. kanattaki kabara zamanla düşmüj ve ye­ Avluyu çeviren revakların cephele­ rine dövme demirden basit bir kabara rini, baklava başlıkh, narin sütunlar il konulmuştur.) bunları birbirine bağlayan sivri kemerler Alttaki küçük pano da, orta pano­ teşkil eder. Üzerleri kubbeli olan revak- ya benzer ve aynı teknikte bir başka geo­ 1ar, sadece giriş ve darülkurranın önünde metrik desenle süslenmiştir. Bu panonun ayna tonozları taşırlar. Medresenin güney altında ve üst panonun yukarısında, döv­ cihetinde dışarı doğru çıkıntı yapan me demirden, üzeri altın yaldızlı kuşak­ 7.40X7.50 m. ebadında bir darülkurra lar mevcuttur. Panoların arasında da, iç­ vardır. Üstü 7.50 m. çapında ve yüksekli­ leri rumilerle süslü ve üzerleri yaldızlı ği 12 m. olan tromplu bir kubbe ile örtü­ yine dövme demirden beşer rozet sıra­ lü darülkurra, iki yanındaki üçer oda ile lanmıştır. Kapının kilit takımı da benze­ medresenin güney hududunu teşkil eder. ri şekilde süslenmiştir.' Kanatların orta­ (Resim 19) İçeride, kemerli bir niş orta­ sındaki orjinal ahşap bini, harap olduğun, sında mukarnaslı bir mihrap ile duvarla­ dan, bunun yerine üzeri rokoko üslupta rın üst kısmında renkli camlarla süslü, oymalarla süslü başka bir bini konul­ geometrik şebekeli küçük alçı pencereler muştur. vardır. Ayrıca avlunun ortasında 1956 yılı KÜLÜYEYt TEŞKİL EDEN restorasyonunda ilâve edilen on köşeli DİĞER YAPILAR : mermer bir havuzu vardır ki, bugün Ma­ MEDRESE : nisa Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan Sultan Murad Ill.'ün ilk camii ya­ bu medresenin avlusuna güzel bir görü­ nında bulunan ve bilâhare içerisindeki nüş kazandırmıştır. müridlerin dine aykırı bazı hareketlerde bulunmalarından dolayı yıktırılmasına İMARET : karar verilen bir zaviyenin yerine Mu­ Külliyenin doğu cihetinde yer alan radiye Medresesinin inşaasına karar ve­ imaretin inşaatı 1585 yılında nihayete er­ rilmiştir. miştir. Cami ile imaret arasındaki saha­ Plan itibariyle yanındaki medreseye da yer alan medresenin temelleri 1585 yı­ benzeyen bu yapı 45.50X37.20 m. ebadm- lından sonra atılmıştır. Klâsik Osmanlı dadır. İmaretin ortasında, kare planh bir medreselerinin plân şekli bu medresede avlu ile bunun dört tarafını çeviren bak­ aynen tatbik edilmiştir. Yapı 30.65X lava başhkh, ince nârin sütunlu revak- 37.50 m. ebadında dikdörtgen bir saha 1ar bulunmaktadır. Revakların gerisih- üzerine kesme taş ve tuğladan inşa edil­ miştir. Giriş kapısı medresenin batı cep- 7. R.M. Riefsthal'in "Turkish Architectu­ hesindedir. Buradan kubbeli ve tonozlu re in Southwestern Anatolia 1931." isimli ese­ revaklarla dÖrt tarafı çevrili, dikdörtgen rinin 21. sayfasında bahsettiği ve fotoğrafını koyduğu bu kapı üzerindeki dövme demirden bir avluya girilmektedir. Revakların ge­ ejder motifli kapı tokmaklan maalesef kaybol­ risinde, sadece kuzey, güney ve doğu muştur. 214 ERDEM YÜCEL

de, kuzey güney ve doğu cihetlerinde av­ men üstünde sivri kemerli küçük pence­ luyu "U" şeklinde saran mutfaklar, ye­ relerle kütüphane aydınlatılmıştır, inşa mekhaneler, erzak depoları sıralanmış­ malzemesini taş ve tuğlalar teşkil etmek­ tır. Bunların üzcrleridıştan sekizgen kas- te olup, bunlar da düzensiz bir şekilde naklı, kubbelerle örtülmüştür. Mutfakla­ sıralanmıştır. rın içerisinde büyük ocaklar ile bir dc Manisa Muradiye camiinin restoras­ çeşme bulunmaktadır. Kubbelerinde yonu nisbeten uzun bir geçmişe sahiptir. tuğladan yapılmış sekiz köşeli birer ay­ Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından dınlık feneri vardır. İmaretin kuzey cep­ ilk defa 1946-48 yılları arasında cami hesinde ve yapıya bitişik olarak, külliyeye restore edilmeye başlanmışsa da, bir müd­ ait, basık tuğla tonozlu on bir dükkân in­ det sonra, bazı idarî sebeblerden dolayı şa edilmiştir; (Resim 20) Dükkânlardaki onarım yanda bırakılmıştır. Aradan ge­ işçilik ve malzeme, imaret ile aynı oldu­ çen beş altı yıl zarfında inşaat, muattal ğundan, her iki yapının aynı zamanda bir halde kalmış ve nihayet 1955 yılında inşa edilmiş olmaları çok muhtemeldir. yeniden onanma başlanırken bu defa Dükkânlardan sekiz tanesi İmaretin ku­ görev İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü zey duvarına bitişip oluk üç tanesi de Y. Mimarlarından Süreyya Yücel'e tevdi medrese ile imaret arasında kalan avlu edilmiştir. Bu tarihten sonra yapılan res­ önündedir. torasyon neticesinde camiin cephesinde­ ki kesme taş işleri, dahildeki döşemeler KÜTÜPHANE : ele alınmış iki minare tehlike arz ettiğin­ Külliyenin güneyinde, medrese ile den yıkılarak yeniden inşa edilmiş ve bu cami arasındaki avluda yer alan kütüp­ arada yarıda kalan kalem işleri tamam­ hane, Karaosmanoğullanndan Hüseyin lanmıştır. Ağa tarafından yaptırılmıştır.* İnşasına Çalışmalar sırasında avlunun ihata ait emir ise 15 sefer 1221 (1812) tarihli­ duvarları, cami önündeki şadırvan ile ba­ dir.' tı ve doğu cihetlerindeki revaklar yeniden Sekizgen bir plâna sahip olan kütüp­ inşa edilmiştir. Bundan başka Muradiye hanenin üzeri, 7 m. çapında bir kubbe camiinin külliyesini teşkil eden diğer ya­ ile örtülmüştür. (Resim 19) Kütüphaneye pılarda ele ahnmış ve Manisanın bu kıy­ beş basamakla çıkılan ve kuzey cephede metli eserleri, orijinal hüviyetine kavu­ önü çapraz tonozlu küçük bir revakla ör­ şan bir külliye olarak meydana çıkmıştır." tülü, sahanhktan girilir. Doğu, güney vc batı cepheler /dıştan sağır bırakılmış o- 8. Çağatay Uluçay — İbrahim Gökçen, lup, bunları iç yüzlerine sivri kemerli Muradiye Valııflan Manisa Vakıflar ve Hayır­ lar, Manisa 1946, S. 220. dolap nişleri yerleştirilmiştir. Diğer dört 9. Erdem Yücel, Manisa Muradiye Camii cephede, altta dikdörtgen ve bunun he­ Restorasyonu. Artitekt 1964, S. 315, s. 88-90 MOSTAR'IN TÜRK DEVRİ KÜLTÜREL VE TARİHÎ ANITLARI *

HIVZİYA HASAaSIDEDİÇ Çeviren: İSMAİL EREN

Mostar şehri ve kültürel anıtları hak­ an 47 câmi olduğu anlaşılmaktadır. Ba- kında beş monografi ve çeşitli dergilerde buna ve Musalla'daki câmiler dahil ol­ yayınlanmış bir çok inceleme mevcuttur*. mak üzre biz, yalnız 37 câmi tesbit et­ Fakat bu eserlerde, Mostar şehri tarihî ve meğe muvaffak olduk. Evliya Çelebi'nin •kültürel anıtlarına ait değerli ve entere­ zikrettiği on câmii şimdilik tesbit etmek san bilgiler ihtiva eden Evliya Çelebi ve mümkün değildir. Fransız PauUet'nin Seyahatnameleri, mu­ 37 câmiden 23 ü Neretva nehrinin hafaza olunan Mostar vakıfnameleri, sol cihetinde bulunup, bunlardan 16 sı bü­ Mostar Şer'iye Mahkemesinin sicilleri ve yük, dördü ise küçük minarelidir. Üçü diğer Türk kaynaklarından faydalanıl- ve Musalla ise minaresizdir. Neretva neh­ mamıştır. rinin sağ cihetinde 13 câmi bulunup bun­ Biz, elimizde mevcut olan bütün kay­ lardan dokuzu minareli, dördü ise mina­ naklara istinaden, Mostar şehrinde Türk resizdir. Bütün bu câmilerden halihazır­ idaresi devrinde inşa olunan bütün tarihî da yirmisi iyi bir şekilde muhafaza olun­ anıtlar hakkında bilgi vermeğe çalışaca­ muş, altısı yıkılmağa mâlidir, on câmi ise ğız. • Bu inceleme, Sarayevo Şarkiyat Ens­ titüsünün organı olan Prilozi za oriyentalnu I. DİNÎ ANITLAR filologiyu (X-XI.; 1960-1961, Sarayevo 1961, s. 149-177) dergisinde yayınlanmıştır. Yazar, Mos- XV. yüzyılın ikinci yansından baş- tar'daki ortodoks ve katolik mâbedleri ve okul­ lıyarak 1878 yıhnda vukubulan Avustur- larından da kısaca bahsetmektedir. Biz bura­ ya-Macaristan muvakkat işgaline kadar da yalnız Türk anıtlarına ait olan kısımları, Mostar şehri dahilinde 36 câmi, 2 Orto­ tercüme ettik. I.E. ' 1. Karl Peez, Mostar und seine Kulturk- doks ve 1 katolik mabedi inşa olunmuş­ reis, Leipzig 1891; Luka Grciç Byelokosiç, Mos. tur. tar nekad i sad /Eski ve yeni Mostar/, Belg rad 1901; Robert Michel. Mostar, Praga 1909; a) C â m i l e r Dr. Vladimir Çoroviç, Mostar I nyegova pra- voslavna opstlna /Mostar ve ortodoks beledi­ 1664 yılında Motar'ı ziyaret eden Ev­ yesi/. Belgrad 1933; Hamdiye Kreşevlyakoviç, liya Çelebi, şehirde 45 câmi mevcud ol­ Esnafi 1 obrti ju Bosni Hertseglvtni (14(3-1878), duğunu Seyahatnâmesinde zikretmekte­ II, Mostar /Bosna ve Hersek'te esnaf ve za­ naatlar 1463-1878, II, Mostar/, Zagreb 1951. dir'. Daha sonar inşa olunduğu için o 2. Evliya Celebi, Putoptti-Odlomtsl u yu- tarihte Mostar'da Hacı İbrahim Çevre ve goslavensklm zemlyama. Praveo I komentar na. Ali Paşa Rizvanbeyzâde'nin camileri pisao Hazim Şabanovlç /Seyahatnâme-Yugos- lavya ülkelerine ait kısımları (hırvatçaya) çe­ mevcud değildi. Evliya Çelcbi'nin iddia­ viren ve gerheden Hazim Şabanoviç/, cilt II, sı doğru olduğu takdirde, Mostar'da cem'- Sarayevo 1957, s. 245. 216 HiVZlYA HASANDEDİÇ

muhtelif tarihlerde tamamen yıktırılmış­ Adı geçen eserlerin idaresi için Mos­ tır. tar çarşısında 42 dükkânı, Blato nahiye­ Mostar camilerinin banileri arasın­ sine tâbi Kncşpolyc köyünde altı değir­ da, en küçük zanaatçı ve tüccar olduğu meni, iki çeltik değirmenini, iki tabak- gibi, Osmanlı Devleti'nin en yüksek mev­ hâneyi. Buna suyu üzerinde bulunan bü­ kilerini işgal eden rical da mevcuttur. O tün değirmenleri, Mostar'da biraz arazi devirde ilim ve edebiyat sahalarında, Bos­ ve nakit olarak 300 000 Osmanlı dirhemi na ve Hersek'teki diğer şehirlere tefevvuk vakfetmiştir. Bugün Karagöz Bey Câmii eden Mostar'da, münevver sınıfına ' men­ devletin himayesi altında bulunmakta­ sup olan beş kişi de çeşitli eserler vak­ dır'. fetmiştir. Mostar vâkıfları arasında bir Câmi, 13.40X13.40 m. boyundadır. kadın da mevcuttur. 2. Kosf^i Mehmed Pa^a Câmii. Mos- Bütün Mostar camileri, yontulması tar'ın en eski kısmındaki Malo (Küçük) ve üzerinde süslemeler yapılabilmesi için Tepe adını taşıyan meşhûr Mostar paza­ gayet müsait taşlardan inşa olunmuştur. rının 20 metre kadar güneyinde bulun­ Üç câmi kubbeli olup Türk mimarisinin maktadır. Bu muhteşem ve kâgir câmi şaheserlerinden addolunmaktadır. Diğer Neretva nehrinin kayaları üzerinde inşa camilerin ise basit çatılan vardır. olunmuştur. Minaresi ise beş metre ka­ /. Karagöz Bey Câmii. Mostar şeh­ dar nehrin kenarına yakındır. Câmi kub­ rinde olduğu gibi, bütün Hersek bölge­ beli olup mimarî üslûp bakımından Ka­ sinde de en m»nümantal bir camidir. Bu ragöz Bey Câmiine benzemektedir; yal­ câmi kubbeli olup bir sıra stalaktitlerle nız hiçbir tezyinata sahip değildir. süslenmiş yüksek ve ince bir minaresi var- Bu câmii, Sadrazam SokuUu Lala dir. Câmii 965 (1557) yılında Zaim Meh­ Mehmed Paşa'nın 1604-1606 yılları ara­ met Bey bin Ebu Saadet adında birinin sında ruznamecisi bulunan ve 1605 de tı­ inşa ettirdiği, kapısının üzerinde bulu­ mar defterdari olan Koski Mehmed Pa­ nan kitabeden anlaşılmaktadır. şa yaptırmıştır*. Câmi, kapısının üstün­ Adı geçen Zaim Mehmet Bey'in de bulunan kitabeye göre 1027 (1617) yı­ menşei hakkında şimdilik emin bilgilere lında inşa olunmuştur. Mehmed Paşa'nın sahip değiliz. Rivayete göre, kendisi Mos­ babasının adı Mustafa; Mahmud ve Ah­ tar civarında bulunan Potok'ta dünyaya met adında da iki kardeşi olduğu vakıf­ gelip burada da bir mescit yaptırmıştır. nâmesinden anlaşılmaktadır. Mahmud o Zaim Mehmet Bey Mostar'da Karagöz devirde Mostar'ın en tanınmış âlimlerin­ lâkabı ile tanınmıştır. Muhammed Bey, den biriydi. Hacı Yusuf ve Süleyman adında üç oğlu Mehmed Paşa, câmi bitişiğinde bir olduğu, vakıfnâmesinden anlaşılmaktadır. de medrese yaptırmıştır. Bu eserlerin ida Câmi kitabesinde, bir vezirin kardeşi ol­ 3. Aliya Naınetak, Karacözbek I nyegovo duğu belirtilmektedir. doba /Karagöz Bey 've Devri/. —Novi Behar Vn., Sarayevo 1933, s. 36-41. Mostar Evkaf Zaim Mehmed Bey, camiden başka idaresinde mahfûz bulunan Karagöz Bey va­ bir mescit, üç mektep (Mostar, Konyits kıfnamesinin orjinali, 977 yılı Ramazan ayı­ ve Potok'da), medrese, imaret, misafirha­ nın iptidasında (7. 11-16. II, 1570) yazılmıştır; Evliya Çelebi, adı geçen eser, s. 247. E. Çe­ ne, üç köprü (Konyits, Buna üzerinde ve lebi, Karagöz Bey câmii kitabesinin bir kıs­ Luştitsa'da), dört han (Mostar, Konyits, mını Seyahatnamesinde kaydetmiştir. Çiçevo ve Potok'ta), inşa ettirmiştir. Da­ 4. Dr. Safvet Bey Başagiç, Znamenltl Hrvaii, Bo$nyai$l i HertsegovtsI u turksok tsa- ha sonra bu vakfın geliriyle Blagay'da bir revinl /Türk İmparatorluğunda meşhur Hırvat, hamam yaptırılmıştır. Boşnak ve HerseklilerĞ, Zagreb 1931, s. 46. MOSTAR'IN TÜRK DEVRi KÜLTÜREL VE TARİHÎ ANITLARI 217

resi için Mostar, Suhi Dol ve Vrapçiçi'- vakıfnamesinden öğrenmekteyiz. Bu câ­ de muazzam gayr-i menkûl mülk ve na­ mii de devletin himayesi altında bulun­ kit olarak 2CO.O00 akçe vakfetmiştir. Ca­ maktadır'. mi, devledn himayesi altında bulunmak­ Câminin ebadı 10.20X9.80 metredir. tadır'. Câmi, 12.40X12.40 m. ebadmdadır. 4. Keyvan Kâhya Câmii. Halihazır­ da Mostar'ın en eski câmii olup. Eski 3. Nasuh Ağa Vuçyakoviç Camii. Köprünün civarındaki Veliko (Büyük) Mostar şehrinin üçüncü kubbeli câmiidir. Tepe'de bulunmaktadır. Câminin 960 Mimarlık sanatı bakımından Karagöz (1552) yılında inşa olunduğu, kapı üze­ Bey ve K»ski Mehmed Paşa Camilerin­ rindeki kitabeden anlaşılmaktadır\ den sonra geUr. Fakat Nasuh Ağa câmii bambaşka bir mimarî üslûbe sahiptir. Ma­ Keyvan Kâhya, Blagay vc Gabela'da reşal Tito ve Braça Bayat caddelerinin teş­ da birer câmi, Çitluk (Çiftlik) vc Reçit- kil ettiği köşede bulunmakladır. Kapı sa'da birer sarnıç yaptırmıştır. Bunitsa vc üzerindeki kitabede caminin, 935 (1518) Rodobolya suları üzerinde bulunan köp­ yılında inşa olunduğunu yazıyorsa da, ki­ rülerin tamiri ve Mastarın ana caddele­ tabe ve yazı şekilleri nazarı itibara alın­ rine kaldırım yapılması vakıfnamesinde dılı takdirde bu kitabenin XVI. yüzyıla öngörülmüştür. Bu hayır sahibinin, ikti­ ait olmadığı görülmektedir. Nitekim doğ­ sadî bir karakter taşıyan yüzlerce eser ruluğuna hiç şüphe etmediğimiz Nasuh meydana getirmekle Mostar'ın ekonomik Ağa vakıfnâmesiyle bu kitabe arasında bakım.dan gelişmesi için büyük yardımı tam 36 yıllık bir fark vardır. olmuştur.

Binaenaleyh, mevcut kitabe daha Keyvan Bey, yüksek devlet mevkile­ sonraki bir devirde konulduğu için ve ca­ rinde hizmet görmüş, bir müddet de Bos­ minin tam inşa tarihi bilinmediğinden na Vilâyeti kâtibi olmuştu. 1569/70 yılın­ tahminî bir tarihin yazıldığı neticesine da Mostar'da vefat eden Keyvan Bey, câ­ varıyoruz". mii yanında defnolunmuştur". • Bu caminin banisi olan Nasuh Ağa*- nın menşei bakında şimdilik mcvsûk bil­ 5. Hivziya Hasandediç, Koski Mehmed- paşina camiya i vakuf u Mostaru /Mostar'da gilere sahip değiliz. Rivayete göre aslen Koski Mehmed Paşa câmii ve vakfı/. Glasnik Lyııbıışkalı olup burada da bir câmi yap­ Vrhovnog islamskog staryeşinstva u (gvis) tırmıştır. Ağa ünvanına sahip olması, bir FNYR. Sarayevo 1952. s. 146-156; Evliya Çe­ lebi, adı geçen eser, s. 145. hizmette bulunduğuna delâlet etmekte­ 6. Melımed Muyezinoviç, TurskI natpisi dir. Bugün dahi Mostar'da ikâmet eden XVI. viyeka ft inekoliko myesfa Bosne i Hert- ahfadı, aynı soyadını (Vuçyakoviç) taşı­ segovine /Bosna ve Hersek'in bir kaç yerin maktadır. Mostar ve Lyubuşka'daki ca­ de bulunan XVI. yüzyıla ait Türk kitabeleı-i/. —Prizoli za oriyentalnu filologiyu, Sarayevo milerden başka Nasuh Ağa, iki mektep 1953, s. 459. yaptırmış ve vakfının gelirleriyle Rado- 7. Nasuh Ağa Vuçyakoviç'in vakıfnâmesi, bolya ve Trebijat'daki köprülerin tamir Cemaziyelahar 972 nin sonunda (26. 12. 1564-4. 1.1565) yazılmıştır. Bu vakıfnâmenin fotoko­ olunmasmı tayin etmiştir. pisi Mostar Evkaf Dairesinde, suretleri ise Adı geçen eserlerin idaresi için câmii Sarayevo Evkaf Müdürlüğünde mahffızdur. 8. M. Muyezinoviç, adı geçen eser, s. 465- civarında 28 dükkân, Radobolya ve Lyu- 466. buşka ilçesine tâbi Studenitsa'da bir çok 9. Hivziya Hasandediç, Dva kronograma değirmen ve nakit olarak 123.000 dirhem o smrti mostarskog dobrotvora Çeyvana-kef- hode /Keyvan Ketlıüda'nın vefaUna dair iki vakfetmiştir. Bütün bu hususları günü­ tarih/. —Prilozi za oriyentalnu filologiyu VI- müze kadar muhafaza olıınan orijinal VII. (1956-57), Sarayevo 1958. s. 275-282. 218 lllVZlYA HASANDEDİÇ

Adı geçen eserlerin idaresi için Key- Câmii yanında bugün dahi harabele­ van Bey, yüzü mütecaviz dükkân, Büyük ri görünen bir medrese yaptırmıştır. Bu Tcpe'de bir çok fırın, Gabelâ'da 22 dük­ iki eser 1620 yıbndan önce inşa olunmuş­ kân, Yasenitsa ve Studenitsa sularında bu­ tur. Vakıfnâmesi ortada bulunmadığın­ lunan birçok değirmen ve nakit olarak dan câmi ve medresenin idaresi için vak­ 150.000 dirhem vakfetmiştir. Bütün bu fettiği mülkün nevi ve mikdarı şimdilik hususlar, iki nüsha halinde muhafaza olu­ bilinmemektedir. Câmi devletin himaye­ nan orjinal vakfiyesinde belirtilmiştir'". si altındadır. Gereken bütün restorasyon Mostar'daki camiini devlet himayesi altı­ işleri tamamlanmıştır. na almıştır. Câmi, 9.65X9.65 metre ebadında- Cami 12.60X10.20 m. boyundadır. dır. 5. ibrahim Ağa Şariç Camii. Mos- 7. Köse Yahya Hoca Câmii. Cum­ lar'ın güneyindeki Luka adlı mahallede huriyet Meydanı (Trg. Republike), eski bulunmaktadır. Caminin yanında yine adı ile Musalla'da bulunan bu câminin Luka adını taşıyan Şariç'in büyük hare­ minaresi taştandır. Câmi 1620 den önce mi mevcuttur. inşa olunmuştur. 1663 yılına ait sicilde Cami, kapı üzerinde bulunan kita­ Köse Yahya Hoca veya yalnız Köse Ho­ beye göre 1043 (1637) yılında İbahim ca mahallesi zikrolunmaktadır". Câminin Bey Şariç tarafından yaptırılmıştır. Va- vakıfnamesi muhafaza olunmadığından kıfnâmc ve sair vesikalar orta.da bulun­ hayır sahibinin diğer vakıfları hakkında madığından câminin idaresi için bırak­ şimdilik bir bilgimiz yoktur. tığı mülkün nevî ve mikdarı hakkında Mamafih, bir rivayete göre bu câmii, şimdilik bir bilgimiz yoktur." 1937 yılında câmi haziresinde yaptırılan Câmi haziresinde kitabesiz iki taşlı hususî bir türbeye naşı naklolunan, Meh- bir büyük lâhît vardır. Rivayete göre bu­ med Ağa Kreho adında zenginin biri rada câminin bânisi İbrahim Ağa med- yaptırmıştır. Bu zatın 1174 (1760) yılın­ fûndur. Baş ucundaki taş üzerine 1051- da vefat ettiği kabir taşındaki kitabede 1614 yılı oyulmuştur. Eğer bu rivayet doğ­ belirtilmektedir. Binaenaleyh bu rivaye­ ru ise, câminin bânisi 1614 de, yâni câmi­ tin doğru olmadığı bu şekilde anlaşılmak­ nin inşasından dört yıl sonra vefat etmiş­ tadır. Ancak Mehmed Ağa vaktiyle bu tir. Bu câmi de devletin himayesi altın­ câmii tamir ettirdiğinden veya bir mülk da bulunmaktadır. Câminin ebadı 10.70X10.70 metredir. 10. Hivziya Hasaiıdediç. Zadujblne Çey- vana kethode u Hertsegovlnli Key van Kethü- 6. Ruznaineci ibrahim Efendi Ca­ da'nın Hersek'teki vakıfları/. —Prilozi za ori- yentalnu filologiyu V. (1954-55), s. 275-286; Ha­ mii. Mostar şehrinin önemli anıtlarından san Nametak, Geyvan kethoda-mostarski dob- biri olup, Kresina ve Braça Feyiç cadde­ rovtor /Mostar'm hşyır sahibi Keyvan Kethü­ lerinin teşkil ettiği köşede bulunmakta­ da/. Novi Behar. 1935, s. 317-319. dır. Câminin, zarif ve stalaktiderlc süs­ 11. Evliya Çelebi, adı geçen eser, s. 246. 12. Dr. S. Başagiç, adı geçen eser, s. 68. lenmiş minaresi ve fevkalâde tezyinath 13. Evliya Çelebi, adı geçen eser, s. 243. pencereleri vardır. Bânisi Ruznameci İb­ 14. Kyosa (Köse) ailesi, aslen Nevesinye rahim Efendi, IV. Sultan Murad (1623- ilçesine tabi Brataç köyündendir. Bu hususu, sahibi bulunduğum vakıf kredilerine ait bir 1640) ın vak'anüvisiydi. Kendisi, adı ge­ defterden öğrenmekteyiz. Bu aile efradı ara­ çen sultanın sarayında epeyi itibarlı ve sında Selim Köse adında birinin de adı geç­ nüfuzlu bir zattı". İbrahim Efendi, Mos- mektedir. Kendisinin 1128 (1716) yılında Mos­ tar'da ilk suyolunu yaptırmakla şchr^ te­ tar'm Hacı Meho mahallesinde ikâmet edip, Hacı Ahmet Bey Lakişiç vakfından kredi ile miz içme suyu temin etmiştir". para aldığı bilinmektedir. MANİSA MURADİYE CAMİİ VE KÜLLİYESt 21U vakfettiğinden bu rivayet meydana çık­ rında Tsernitsa'dır.'* Bugün dahi iyi bir mıştır. durumda bulunan bu câmi, çn geç XVII. yüzyıhn ortalarına doğru inşa olunmuş­ Bu cami 1937 yılında esaslı bir şe­ tur. kilde tamir edilmiş ve günümüze kadar muhafaza olunmuştur. Câminin ebadı 11X10 metredir. Câminin ebadı 9.45 X9.45 metredir. //. Hacı Ahmed Bey La\i{iç Câmii. Türk idaresi devrinde en son kurulan 8. Set/ri Hasan Câmii. Neretva suyu­ Mostar mahallerinden biri Rişitsa veya nun hemen sağ Jcenannda, İbriham Ağa Lakişina'dır. Buradaki kagir minareli câ­ Şariç câmii karşısında bulunmaktadır. mii 1061 (1649/50) yıhnda bugün dahi Kagir minaresi oldukça yüksektir. Mostar'da ahfadı bulunan Hacı Ahmed Bu câmii 1030 (1621) yıhndan önce Bey Lakişiç bin Hacı Hüseyin inşa ettir­ Sevri Hacı Hasan bin Hacı Veli yaptır­ miştir. mıştır. Bu husus, aynı yıl içinde tanzim Muhafaza olunan vakıf nâmeye göre ve tasdik ettirdiği vakıfnamesinden anla­ câminin idaresi için Hacı Ahmed Bey. şılmaktadır. Câminin idaresi için Raşta- nakit olarak 200.000 akçe, iki değirmen ni köyünde 30 çapalık bağ ve nakit ola­ ve Priyeçka çarşısında bir kaç dükkân rak 100.000 akçe vakfetmiştir'*. Devlet bu vakfetmiştir". Bugün dahi iyi bir durum­ câmii de himayesi altına almıştır. da bulunan bu câmii devlet, himayesi al­ Cami, 10.70X10.70 metre cbadında- tına almıştır. dır. Câmi, 10.50X10.50 metre cbadında­ 9. Tabaçitfa (Tabakhane) Câmii. dır. Mostarlı Muhammed Muslibegoviç'in İZ. Dervif Pofa Bayezidağazâde Câ­ elinde bulunan Salih îçerİiç'in orjinal va- mii. Mostar'ın Podhum mahallesinden ne­ kıfnâmesine göre bu câmii, eskiden beri şet eden bu câminin bânisi Derviş Paşa, Mostar'da ikâmet eden Kurt ailesi ecda­ Türk devrinde hem devlet adamı ve ku­ dından biri yaptırmıştır". Bu câmi, Ne­ mandanı, hem de büyük bir şâir ve hayır retva suyunun sağ tarafında tabakhane ve sahibi olarak temayüz etmiştir. Kendisi Keyvan Bey hamamı civarında bulun­ 1592 ve 1601 yıllarında iki defa Bosna maktadır. Vakıfnâmesi muhafaza oluna- madığından ne banisi, ne de inşa tarihi 15. Hasan Nametak, Mostar«ke câmiyo i nyihovi vakufl /Mostar câmi ve yakınan/. hakkında bir bilgimiz vardır. Bu câmi -Novi Behar, 1936 (X.), s. 271-274, 1030 yılı Mostar'da Tabatçitsa (Tabakhane) adı ile Cemaziyelevvelin iptidasında (24. 3-2. IV. 1620) meşhurdur. Çünkü vaktiyle tabakhane ci­ yazılmış olan Sevri Hacı Hasan vakıfn&mesi- varında bulunmakta ve umumiyetle ta­ nin orjinali Mostar'daki katolik manastırında mahfûzdur. baklar esnafı mensupları bu camide ibâ­ 16. Hivziya Hasandediç, Tabaçitsa cami- det etmekteydiler. Bu câmi, en geç XVII. ya u l\floslaru /Mostar'daki Tabaçitsa (Tabak­ yüzyıhn ortasında inşa edilmiştir. Türle hane) câmii/. Halen yayınlanmamıştır. idaresinin sonlarına doğru ise esaslı bit 17. Bu tamiri 1878 Avusturya-Macaristan muvakkat işgalinden önce Mostar'ın tanınmış şekilde tamir olunmuştur", kişilerinden olan Arif Efendi Kaytaz kendi pa­ rasıyla yaptırmıştır. Câmi, 11.90X9.70 metre cbadındadır. 18. H. Kreşevlyakoviç. adı geçen eser, s. 98. 10. Hacı Metni Câmii. Kagir fakat 19. 1801 yılı Receb ayının iptidasında (14. küçü minareli olan bu câmi, Tsernitsa 12-23. 12. 1669) yazılmış olan bu vakfiyenin or­ jinali Mostar'da müstahdem bulunan Esad La- mahallesinde bulunmaktadır. Bu câmii, kişiç'da; sureti ise Sarayevo'da Vakıflar Mü­ aslen Hersek kalelerinden Klyuç civa­ dürlüğünde mahfûzdur. 220 IIIVZİYA HASANDEDİÇ

valisi de olmujtur. Derviş Paşa 1592 yı­ naresi de kâgir ve oldukça yüksekli. Ri­ lında Podhum mahallesinde kagir mina­ vayete göre câmi için malzeme Riçina'- reli bir camii ve çevresinde mektep, med­ dan temin olunmuştur". Vakıfnamesi rese ve kütüphane yaptırmıştır. Muhafaza muhafaza olunmadığından, vakfedenin olunan orjinal vakıfnameye göre. Derviş idaresi için bıraktığı mülkün nev'i ve Paşa bu eserlerin idaresi için Mostar'da mikdarı şimdilik bilinmemektedir. dokuz dükkân, Buna suyu üzerinde beş Vaktiyle bu câmide birkaç tamir ve taşlı bir değirmen vc nakit ola.'ak 130.000 tadil yapılmıştır. İlk tadilat 9İ3 (1507/8) dirhem vakfetmiştir.*" yılında icra olunmuş ve büyük bir ihti­ Değerli bir şâir olan Derviş Paşa, bir mâle göre o vakit ya genişletilmiş veya çok şiirleri ile Türk divan edebiyatını zen- yeniden inşa olunmuştur. Son defa aha­ ginleştirmiştir. 1603 yıhnda Budin altın­ li tarafından tamir ettirilmiştir. Toplanan da bulunan Margaret adasında şehit düş­ ianeye ait orjinal vesikalar Mostar Evkaf müştür."' Câmisi devletin himayesi al­ Dairesinde mahfûzdur. Bu vesikalarda tındadır. Ebadı 10.75X10.75 metredir. ianede bulunanların adlan ve verdikleri paranın mikdarı kayıtlıdır. Bu vakfın ge­ 13. ve H. Laf o ve Baba Be{ır Ca­ liriyle câmi civarında henüz tarihini bil­ mileri. Mostar'ın Zahum mahallesinde bu­ mediğimiz bir hamam yaptırılmıştır. Ha­ lunan bu iki caminin minareleri kâgir mam 1896, câmi de 30 Aralık 1949 ta­ olup, günümüze kadar iyi bir şekilde mu­ rihinde yıktırılmıştır. hafaza olunmuştur. İkisine de ait hiç biı vesika mevcut olmadığından, ne bânileri, 2. Hacı Bali Câmii. 1612 tarihinden ne de inşa tarihleri hakkında bir bilgimiz önce yaptırılan bu câmi, 1950 yıhnm ya­ vardır. Rivayete göre Ali Bey Lafo, Mos- zında yıktırılmıştır. Brankovast semtin­ tarlı Bakamoviç ailesine mensuptur. Ge­ deki Braça Şişiç ve Braça Şariç caddele­ veze olduğundan kendisine Lafo lâkabı ri arasındaki boş yerde bulunuyordu. Mu­ takılmıştır. Her iki caminin mahalleleri hafaza olunan vakıf nâmeye göre Hacı 1663 yılına ait sicilde zikrolunduğuna gö­ Bali, camiden başka Mostar'da bir mek­ re, bu tarihten önce yaptırılmış oldukları tep, Borka nahiyesinde bir kervansaray, anlaşılmaktadır. Bu camiler günümüze Glavatiçevo ve Konyits'de Neretva suyu kadar iyi bir şekilde muhafaza olunmuş üzerinde birer köprü inşa ettirmiştir. Da­ vc halen devletin himayesi altındadır­ ha sonra bu vakfın geliri ile câmi yanın­ lar. da bir de medrese yaptırılmıştır. Bütün bü eserlerin idaresi için Ha­ Lafo'nun câmisi 11.95X10.90, Baba cı Bali, Mostar'da dokuz dükkân ve na­ Beşir in ise 12.60X9.30 metre ebadında- kit olarak 300.000 akçe vakfetmiştir. Câ- dır. Şimdiye kadar zikrolunan bu 14 câ- 20. Derviş Paşa'nın vakıfnamesi 1001 yı­ lı Rebülahırınm ortalarına doğru (15. 1. - 24. miden başka vaktiyle Mostar şehri dahi­ 1. 1593) yazılmıştır. Orjinali Mostar Evkaf İda­ linde aşağıda belirteceğimiz câmiler de resinde, sureti ise Sarayevo Evkaf Müdürlü­ mevcuttu. ğünde mahfûzdur. Caminin inşasına ait tarih Derviş Paşa tarafından yazılmış ve vakıfnâ- /. Sinan Pa^a Câmii. Atik adı ile mesinin sonuna ilâve olunmuştur. meşhur olduğuna göre Mostar'ın ilk vc 21. Dr. S. Başagiç, Kratka uputa u proş- lost Bosne I HerJsegovine /Bosna ve Hersek cn eski camisi olduğu anlaşılmaktadır. tarihine kısa bir methal/. Sarayevo 1900, s. 1476 yılında inşa olunan bu câmi", Ne- 194-198. retva nehrinin hemen sol kıyısında bu­ 22. H. Kreşevlyakoviç, adı geçen eser. s. 63. günkü Prvi May Meydam'nda bulunmak­ 23. L. Ly. Byelokosiç, adı geçen eser, s. laydı. Mostar'ın en geniş câmisi olup mi­ 13. MOSTAR'IN TÜRK DEVRİ KÜLTÜREL VE TARİHÎ ANITLARI 221

mi etrafmda bulunan küçük bir kabris­ nehrinin hemen sol kıyısında bulunmak­ tanda Mostar'm işgalinden önce vefat taydı. Oldukça yüksek kâgir minaresi eden bir kaç ordu mensubu ile 2 Ağus­ vardı. 1592 yıhnda yazılan Derviş Paşa'- tos 1878 tarihinde şehid olan Mostar müf­ nın vakıfnâmcsinde bu câminin imamını tüsü Mustafa Sıtkı Efendi Karabey med- şahitler arasında görmekteyiz. Binaen­ fûnlardı". aleyh bu câmi 1592 yılından önce yaptı­ rılmıştır. Bânisi olan Mehmed Kâhya, ü. Hüseyin Havace Camii. Mareşal Türk devletinde yüksek mevkilerde bu­ Tito ve Huso Masliç caddelerinin birleş­ lunmuş ve Hersek'i idare etmiştir. Câmi­ tiği yerde bulunuyordu. Küçük fakat ka­ nin temelleri bugün dahi görülmektedir. gir minareli olan bu caminin hiç bir dış ve iç tezyinatı yoktu. 1633 yılına ait Mos­ 7. Nezir Ağa veya Spila'da\i Câmi. tar sicilinde Hüseyin Havace mahallesi XVI. yüzyılın ikinci yarısında inşa olu­ zikrolunduğuna göre, caminin bu tarih­ nan bu câminin, Neretva nehrinin sağ ten önce yaptırıldığı anlaşılmaktadır. tarafında en eski câmi olduğu zannedil­ Harp sıralarında bu cami Almanlar mektedir. Rivayete göre bânisi Neziı tarafından depo, bir zaman için de ahır Ağa, Nasuh Ağa Vuçyakoviç'in damadı olarak kullanıldığından epeyi harap ol­ idi. Mimarlık sanatı bakımından kıymet­ muştu. Rivayete göre caminin bânisi, li bir eserdi. Bu câminin bulunduğu yer, Mostarlı olan Momiç ailesinden neşet et­ Neretva ve Radobolya vadilerine kısmen miştir. Caminin avlusunda bulunan eski hâkimdir. Etrafında bulunan küçük kab­ bir sarnıçın harabeleri 1947 yılının ilkba­ ristanda bir kaç Mostar kapudanı med- harına kadar görünmekteydi. Bu tarihte fundu. 1950 yılının yazında yıktırıl­ hem sarnıçın harabeleri, hem de câmi ta­ mıştır"". mamen yıktırılmıştır. 5. Kotla Câmii. Luka mahallesinin 4. Fatma Kadın Camii. Kagir mi­ güney kısmında bulunan bu câmii, 1768 naresi kare plânlı olan bu câmi, 1947 yı­ yıhndan önce, Mostarlı Kotla ailesi ecda­ lının yazında yıktırılmıştır. Mareşal Ti­ dından biri yaptırmıştır. Câminin diğer to ve Demiroviç caddelerinin teşkil ettik­ bir adı da Çelebi Câmiidir. Büyük bir leri köşede bulunmaktaydı. Rivayete gö­ ihtimale göre Çelebi adında biri tarafın­ re Fatma Kadın, Mostar saat kulesini de dan bazı tamirler yaptırılmış veya bu adı yaptırmıştır. 1633 yıhna ait Mostar sici­ taşıyan biri bu câmide imamlık vazifesi­ linde Fatma Kadın mahallesi zikrolun- ni ifâ etmiştir. 1942 yıhndan beri câmi maktadır. Binaenaleyh câmi, bu tarihten harap bir haldedir. Sağlam kalan mina­ önce yaptırılmıştır^". resi devletin, himayesi altındadır. 5. Memi Havace Camii. 1951 yılın­ Bu câmi civarında "Hacı Sofası" da yıktırılan bu câmi, Tsarina semtinde adında bir yer vardı. Burada umumiyetle ki Mladen Balord ve Braçe Kırpo cadde­ 1878 yılına kadar hacî, gazi ve ahibaba- leri araSmda bulunmaktaydı. Küçük fa­ kat kâgir minareli olan bu câmi, Memi 24. Hacı Bali vakıf nâmesi 1021 yılı Rebi- Havace adı ile bilinmekteydi. Şimdilik iilevvelin iptidasında (2-11 Mayıs 1612) yazıl­ mıştır. Bir sureti Sarayevo Evkaf Müdürlü­ elimizde hiç bir vesika bulunmadığından, ğünde mahfûzdur. bânisi bakında bir bilgiye sahip değiliz, 25. H. Nametak, Fatfma kadun camiya 1633 yıhndan önce inşa olunmuştur, çün­ u Mostaru /Mostar'da Fatma Kadın Câmii/. —-Narodna uzdanitsa takvimi, 1938 (VL), s. 46- kü adı geçen sicilde Memi Havace ma­ 48. hallesi zikredilmektedir. 26. H. Nametak, Dva dobrolvora u Mos­ taru /Mostar'da iki hayır sahibi/. —Narodna 6. Kâhya Mehmed Camii. Neretva uzdanitsa yıllığı, Sarayevo 1942, (X). s. 68-71. 222 HİVZİYA HASANDEDİÇ

ların uğurlama ve Jcarjılamalan tertip Elde mevcut olan bir tarihe göre 1023 olunurdu. Bu yerin tarihî bir önemi ol­ (1614) yılında Şeyh Efendi adında biri duğundan kanaatimizce muhafazası ge­ de Mostar'da câmi yaptırmıştır. Bu câ­ rekmektedir. minin adı tarihte zikrolunmadığından Mostar'ın bilinen veya bilinmiyen câmi- 9. Haftz Havace Camii. 1932 yılın­ lerdcn biri olup olmadığı henüz tesbip da yıktırılan bu cami. Mareşal Tito ve edilememiştir'". Risto Miliçeviç caddelerinin teşkil ettiği köşede bulunuyordu. Bu câmi hakkında 1593 yılına ait olan Derviş Paşa'nın yegâne bilgimiz, 1633 yılından önce inşa vakıfnâmesinde Mostar'da Koca Bey ve edildiğidir. Vakıflar İdaresi câmi yerinde Emir adında iki câmi daha zikrolunmak- yeni bir bina yaptırmıştır. Minaresi i:c ta ise de diğer vesikalarda adları geçme­ Çaplyin kasabasına naklolunup oradaki mektedir. Binaenaleyh büyük bir ihtimâ­ câmiye ilâve olunmuştur. le göre yukarıda adı geçen 36 câmiden ikisinin adı Koca Bey ve Emir'dir. 10. Ali Havace Camii. Ralyevina mahallesinde bulunan bu caminin temel­ b) M e s c i d 1 e r leri bugün dahi görülmektedir. Bir va­ kitler bu mahalle kesif bir şekilde mes- Bizdeki mescitler umumiyetle mina­ kân olup buradaki câmii yaptıran Ali reye ve çoğu minbere sahip değildir. Bi­ Havace adını taşımaktaydı. Bugün bu ca­ lindiğine göre Mostar'da cem'an 11 mes­ minin civarı meskûn olmadığı halde, cit inşa olunmuştur. Bunlardan yalnız Mostar şehrinin en güzel ve en romantik Kamber Ağa, Hacı Hüseyin Kotlo, Ba- bölgelerinden biri olarak sayılmaktadır. yezit Hoca ve Hacı Veli mescitlerinin kü­ çük minareleri vardı. Anlaşıldığına göre, Bânisi hakkında şimdilik hiç bir bil­ Bosna ve Hersek'in diğer bölgelerinde giye sahip değiliz. Yalnız camisinin 1633 küçük minareli mescitlere nadiren tesa­ yılından önce inşa olunduğu, Mostar si­ düf olunduğundan bu nev'i mescitler cilinden anlaşılmaktadır. Mostar şehrine has olan eserlerdir'". Mes­ citler, mütevazi binalar olup hiç bir tez­ 1687 yılında Stoyan Yankoviç Mos­ yinata sahip değildirler. tar şehrini eline geçirdiği sırada, gerek câmi, gerekse mahallesi epeyi hasara uğ­ Mostar mescitlerinden altısı, günü­ ramıştı". Bir yıl sonra camiyi Derviş Paş- müze Jkadar iyi bir şekilde muhafaza şa Çengiç tamir ettirmiştir". 1922 yılın­ olunmuş, diğerleri ise kısmen veya tama­ da vuku bulan yangında harap olunca men harap bir halde bulunmaktadırlar. tamamen terkolunmuştur. 1932 de Yab- 27. Bu olayı Osman Nuri Haciç, "Ago lanitsa'ya nakolunan minaresi bugün da­ Şariç" adlı hikâyesinde işlemiştir. hi orada bulunmaktadır. 28. L. G. Byelokoslç, adı geçen eser s. 16. 29. Hivziya Hasandediç, Dva kronograma 11. Tere Yâhya Câmii. Neretva'nın o smrti mostarskog dobrotvora Çeyvana ket- hode /Mostar hayır sahibi Keyvan Kethüda'- hemen sol kenarında bulunuyordu. Kâgir nın vefatına dair iki tarih/. —Prilozi za olri- olan bu câminin taştan yapılmış zarif ve yentalnu filologiyu. VI-VII. (1956-57), Saraye­ yüksek bir minaresi vardı, Câminin hiç vo 1958. s. 275-2B2. bir tezyinatı olmadığı halde mimarlık sa­ 30. 1594-95 yılında Bana Luka'da inşa olu­ nan Defterdar Hasan (Arnaudiya) câmisinin natı bakımından değerli bir eserdi. Bâni­ de küçük bir minaresi vardır. Bk: Aliya Bey- si Tere Yahya ve vakfı hakkında hiç bir tlç. Banya Luka pod turskom vladavinom, ar- bilgiye sahip değiliz. 30 Aralık 1954 ta­ hitekturaÜ terltoriyalnt razvoy grada u XVII. rihinde vuku bulan yangında harap ol­ vlyeku /Türk idaresi devrinde Bana Luka. XVII. yüzyılda şehrin mimarisi ve gelişmesi. muştur. —Naşe Starinel. Sarayevo 1953. s. 106. MOSTAR'IN TÜRK DEVRİ KÜLTÜREL VE TARİHÎ ANITLARI 223

J. Yafuz Sulta/t Selim Mescidi. Bi­ bir bilgimiz yoktur. Halihazırda harap rinci Sultan Selim (1512-1520) devrinde bir haldedir. inşa olunan bu mescit, Neretva'nın he­ 6. Yahya Esjel Mescidi. 200 metre men sol kıyısmda, meşhur Eski Köprü kadar Arşinoviç mescidinin güneyinde, civarında bulunmaktadır, Mostar'ın en Neretva nehrinin hemen sağ kenarında eski mescidi olduğu gibi günümüze ka­ bulunmaktadır. Kâgir ve geniş olan bu dar muhafaza olunan en eski bir mima­ mescit ve bânisi hakkında hiç bir bilgi­ rî anıt olarak da sayılmaktadır. Bu mes­ ye sahip değiliz. Bugün bu mescit bir cit bir çok defa tamir olmuştur. Mescitte müessesenin yazıhanesi olarak kullanıl­ bulunan bir kitabeye göre son tamiri 1882 maktadır. yılında yapılmıştır. Bu mescidin yerinde kubbeli ve minareli büyük bir caminin 7. Çevro Mescidi. Prethum mahal­ inşa edilmesi için bir plân hazırlandığı lesinin en güney kısmında bulunan bu halde, gerçekleştirilmesine hiç bir vakit mescidi, 1686 yıhndan biraz önce Mos- teşebbüs olunmamıştır'". Mescit, devletin tar tüccarlarından İbrahim Ağa Çevro himayesi altında bulunmaktadır. yaptırmıştır. Muhafaza olunan vakıfna­ mesinden anlaşıldığına göre, İbrahim 2. Kürtçü Ahmed Mescidi. Byciu- Ağa mescidinin idaresi için Priyeçka çar­ şin'de bulunan bu mescit, XVI. yüzyılı­ şısında bir kaç dükkân vakfetmiştir, öte­ nın ikinci yarısında Ahmet adında bir den beri bu mescit harap bir haldedir. kürkçü tarafından yaptırılmıştır. Elli yıl­ dan beri kapah olup harap bir haldedir"". 8. Ali Pa^a Rizvanbegoviç Mescidi. Mescit haziresinde bulunan sarnıçm ha­ Luka mahllesinde Neretva'nın hemen sol rabeleri bugün dahi görülmektedir. kıyısında bulunmaktadır. Muhafaza olu­ nan vakıfnâmeye göre mescit, 1847 yıhn­ 3. Bayezid Hoca Mescidi. Braça Şa- dan biraz önce yaptırılmıştır". Mostar riç ve Braça Bayat caddelerinin teşkil et­ şehrinin en geniş kâgir mescidi addolun­ tikleri köşede Bayezid Havace adında bir maktadır. mescidin hai-abeleri görülmektedir. 1612 9. Kanber Ağa Mescidi. Lukfı ma- ' yılında yazılan Hacı Bali vakıfnâmesin- hailesinde Komadin köprüsünün hemen de Bayezid Havace mahallesinin adı geç­ bitişiğinde bulunan bu mescit 1913 yıbn- tiğine göre, bu mescitin o tarihten önce da yıktırılmıştır. inşa olunduğu anlaşılmaktadır. Mescidin taştan yapılmış zarif bir küçük minaresi 10. Hacı Veli Mescidi. Brankovats ve sarnıçın harabeleri, bugün dahi görül­ mahallesinde, Braça Lakişiç ve Braça mektedir. Knejiç caddelcîinin teşkil ettikleri köşe­ de bulunan bu mescit de • 1950 de yıktı­ 4. Hacı Hüseyin Kotlo Mescidi. Lu- rılmıştır. ka semtinde bulunan bu mescid, 1633 yı­ 11. Babunc^da bulunan Mescid. Bu­ lından önce Hacı Hüseyin Kotfo adında gün harap bir haldedir. biri tarafından yaptırılmıştır. Mostar'da Bu üç mescid ve bânileri hakkında minaresi muhafaza olunan yegâne mes­ hiç bir bilgiye sahip değiliz. cit olup devletin himayesi altında bulun­ maktadır. 31. Câmi ve minaresinin inşasına ait plân­ lar bugün Mostar Şehri Arşivinde mahfûzdur. 5. Ztrâi (Arfinoviç) Mescidi. Pret- 32. H. Kreşevlyakoviç. adı geçen eser. hum mahallesinin iptidasmda, Komedin s. 10. 33. Ali Pa§a vakıfnamesinin orjinall, Sa- köprüsüne giden yolun yakınında bulun­ rayevo Bölge Müzesi memurlarmdan İzzet Riz- maktadır. Mescit ve bânisi hakkında hiç vanbegoviç'de bulunmaktadır. 224 HIVZlYA HASANDEDİÇ

Evliya Çelebi, çarşıdaki Ahmet Efen­ mevcuttu''"'. 1878 yılında vuku bulan iş­ di çeşmesinin karşısında bulunan Hacı galden önce ise 40 mektep vardı^°. Mek­ Ali adında bir mescid zikretmekte ve ka­ teplerin hepsi mütevazı ve tek katlı bi­ pısı üzerindeki kitabeyi de kaydetmek­ nalar olup hiç bir tezyinatları yoktu. tedir". Bu kitabeye göre mescid, 1016 (1607) yılında yaptırılmıştır. 2. Medreseler Mostar'da Karagöz Bey, Derviş Pa­ c) T e We l e r şa Bayezidağazâde, Ruznameci İbrahim Ali Paşa Rizvanbegoviç, Luka ma­ Efendi, Koski Mehmed Paşa, Keyvan hallesinde bulunan camii bitişiğinde, se­ Kethüda ve Hacı Bali medreselerinin mahane, misafirhane ve şeyhe ait olan mevcut olduğu bilinmektedir. Bütün bu odadan müteşekkil bir de tekke yaptır­ medreseler, aynı adı taşıyan camilerin bi­ mıştır. Vakıfname gereğince Ali Paşa'- tişiğinde kurulmuş ve mimarî üslûp ba­ nın Mostar'da vakfettiği her 34 hanenin kımından vaktiyle bu bölgede tesis olu­ icarından şeyh ve dervişlere birer riyal (25 nan medreselere benzemekteydi. Bu med­ kuruş), Liştitsa'daki her bir değirmenin­ reseler 4-10 küçük ve bir büyük odadan den 100 er okka un ve camisi etrafında mütevekkil olup .küçüklerinde talebeler bulunan bağlarm bütün hasılâtı tayin ikâmet etmekte- büyüğü ise dershane va­ olunmuştur. Bugün bu tekke tamamen zifesini görmekteydi. harap bir haldedir. Medreselerin çatılan kurşunla örtü­ lüydü. Her odanın birer müstâkil büyük II. EĞİTİM MÜESSESELERİ ocağı da vardı. XIX. Yüzyılın ikinci yansına Jcadar, 1. Karagöz Bey Medresesi. Mostar'­ Mostar'da müslüman eğitim müessesele­ da kurulan en eski medrese olup 1570 yı- rinden yalnız mektep ve medreseler mev­ hndan biraz önce inşa olunmuştur. Bu cuttu. hususu, aynı yıl içinde tasdik olunan va­ /. Me\tepler kıfnamesinden öğrenmekteyiz. Medrese­ nin idaresi için Karagöz Bey, nakit ola­ Mostar'da mektebin ilk zikri, 1554 yı­ rak 100.000 dirhem vakfetmiş, müderris lma ait olan Keyvan Ketiıüda'nın vakıf­ ve diğer müstahdemlerin ücretlerini vc namesinde geçmektedir. Camii bitişiğin­ medresede ikâmet eden talebelerin mas­ de yaptırdığı mektebi için Keyvan Ket­ raflarını tayin etmiştir. Medrese altı oda­ hüda, vakıfnamesinde muallimler de ta­ dan müteşekikil olup, dördü talebeler, bi­ yin etmiştir. Mamafih, Mostar'da bu ta­ ri dershane ve diğeri de kütüphane için rihten daha önce de mekteplerin mevcut tahsis olunmuştu. olduğuna muhakkak bir nazarla bakıl­ maktadır. 1465 den 1878 e kadar, Mos­ 2. Derviş Pa^a Bayezidağazâde tar'da kurulan mektep âdedi hakkında Medresesi. Muhafaza olunan vakıf nâme­ henüz tam bir malûmatımız yoktur. Bi­ sinden anlaşıldığına göre, 1601 yılından linenler arasında en önemlileri: Kara­ biraz sonra inşa olunmuştur. Çünkü Der­ göz Bey, Keyvan Bey, Derviş Paşa Ba- viş Paşa, bu vakıfnâmesinde Pothum ma- yezidağazâde. Hacı Bali, Hacı Ahmed 34. Evliya Çelebi, adı geçen eser, s. 247. Bey Lakişiç ve Spahiç mektepleriydi. 35. Fra Petar Bakula, Schematismus to- Spahiç mektebi hariç, diğerleri aynı adı pographfce historicus custodiae provincialis et taşıyan camilerin bitişiğinde bulunmak­ vicarlatus apostolici in Hercegovlna, Split 1867. taydı. Fra Petar Bakula'nın kaydına gö­ s. 105, 36. L. G. Byelokosiç, adı geçen eser, s. re. 1867 yılında Mostar'da 23 mektep 24. Hwziya Hasandedıç

.1

E "3 c

O

1 01

fai^».7ar £)frg;« V//. Hıvziya Hasaiıdediç

I

• V l Ih

V

,1: fl..- rr rr

'.ÜS»:: Res. 3 — Mostai 'da eski köprü ve kuleler

4İ{

- -»

Res. 4 — Mostar'da eski köprü Rcs. 5 — Mostar'da eski köprü Res. 6 — Mostar da eski köprünün krokisi ...ff ^^^1^:^,

w-'. 7 •-< • .

Res. 7 — Mostar'da eski köprü civarının aksonometrisi Hıvziya Hasandediç

iSjJÜ' *U: C^AJJ;

Res. 8 — Mostar'da eski köprü kitabesi Res. 10 — Mostar köprüsü sağ kulesi (Evilya Çelebi den)

^Yt A:— Res. 9 — Mostar'da eski köprü kitabesi (Evliya Çelebi den, Res. 11 — Mostar köprüsü sol kulesi

Va\t'.lar Dergıti VII. «

Ti

Res. 12 — Mostar köprüsünün nöbet yeri

I •ine T'- rr

Res. 14 — Mostar'da Karagöz Mehmst Bey camiî t :0k 4.

Res. 13 — Mostar'da eski köprü civarındaki çarşı Hifziya Hasattdediç\

120 106S 12C

Res. 15 — Moslar'da Karagöz Mehmet Bey camiî plânı

i A

U 1 i s t

Res. 16 — Mostar'da Karagöz Mehmet Bey camiî kesiti Va\tflar Dergisi VII. Htvziya Hasatıdediç'

Res. 17 — Mostar'da Karagöz Mehmet Bsy camii çeşmssi

Res. 18 — Mostar'da Koski Mehmet Paşa camiî

rr t \\ı\ı:i,ır Oersısı VII. Hwziya Hasandediç

3A

r 2 3

Res. 21 — Mostar'da Nasuh Aga î-^v. •"- Vuçyakoviç camiî

T

Res. 19 — Mostar'da Koski Mehmet Paşa camiî (1), fi'' Medrese (2) ve Mağaza (3) plânı

Res. 20 — Mostar'da Koski Mehmet Paşa camiî ve medresesi

Rcs. 22 — Mostar'da Keyvan Rcs. 23 Keyvan Kethüda camii kitâbesi Kethüda camiî

Va\tllar Dergisi VII. Res 24 — Keyvan Kethüda'nın mühürü Res. 25 — Radobolya suyu üzerinde Keyvan Kethüda köprüsü (Eğri Köprü) \ V-

{,-:h,il at

.A

Res. 26 — Keyvan Kethüda'nın vefatına dair tarih

^^^^-'^rr^î

• -I» \1

>^-V»: • y. li^ ^Jİ.* 4jLju- J I (.J ^ .JJ,>- *ll 4 '

Res. 27 — Mostar'da İbrahim Res. 28 — îbrahim Ağa Sariç camiî kitâbesi Ağa Sariç Camiî Res. 29 — Mostar da Ruznameci Res. 30 — Ruznameci Ibrahim Efendi Ibrahim Efendi camiî i . camiî penceresi

4

Res. 31 — Mostar da Ruznameci İbrahim Efendi Medresesi Res. 32 — Mostar da Ruznameci İbrahim harabeleri Efendi Medresesi önündeki çeşme j jj^ı *Li w-::— -r I ' i,

Res. 33 — Mostar da Hacı Ahmet Bay Lakişiç Camii Res. 34 Hacı Ahmet Bey Lakişiç camiî kitâbesi

1 - ...tî

Res. 36 — Mostar da Sinan Paşa (Atik) camii kitâbesi (Evliya Çelebi'den)

.'>• KM

Res. 35 — Mostar'da Derviş Paşa Res. 37 — Mostar'da Nezir Bevazıtaiîa/ade camiî Ağa camii minaresi Kotla camiî minaresi Hıvziya Hasandediç

m

Res. o9 — Mostar'da Mustafa Eyüboviç (Şeyh Yuyo) türbesi Res. 40 — Mostar'da Mehmet Ağa Kreho türbesi

İL ü

Ay

Res. 41 — Mostar'da Neretba nehri kenarında mağazalar ' Res. 42 — Mostar'ad saat kulesi

ra\ılUı Dergisi Vll. Res. 44 — Mostar da çıkan «Neretva» gazetesi ; (Sayı 1, 2 Şubat 1876)

- H E P E T B A "

w.. l>.r»>.«ı ., ,.,,c.t f.. •<. ... ,,»„ • loar.rı. • ut t.» j... ı,„,ı, „ „,„, j,, . • o C I A !• .V ,, »j.,„,

" "" * '* ^ ' ' '•' =• • * "i o.or w««ı. ,nm., OA.... Mj'l». t.- »Ol. ., .,, »İl i-..,., 1» r.ıj !«;« „ , „ , .„,nıt,, .„ ••t. T* r.r.. ,P, nro...o, „. o^-y.,. 2 ro, !•<:« «... o,,,,

Res. 45 — «Neretva» gazetesinin Sırpça başlığı

Mostar da Bi§ç2viç Köşkü (XVII. yüzyılın sonu) Htvziya Hasandediç

Res. 46 — Mostar civarındaki Buna köyünde Ali Paşa, Rızvanbegoviç camiî, mektebi (sağda) ve imam evi (solda^

li

till

Res. 47 — Mostar civarında Buna suyu Res. 48 — Buna köyünde Ali Paşa Rızvanbeğoviçin sarayı civarındaki tekke

Vasıllar Dergin VII.

* Hıvziya Hatandediç

•••• A.î'V. .^^--•;.aı,,ş ,,^'JIÇ;^,.J.W- ;^

Res. 49 — Çaplin civarında Trebiyat köyünde Ali Paşa Rızvanbegoviç kulesi — Rekonstruksyon (C. PaLsch'den) .

3^

Res. 51 — Ali Paşa Rızvan Begoviçin mührü

V

Res. 50 - Bana Luka'da Ferhat Paşa camiî yanında Ali Paşa Rızvan Begoviç kabri

i;ılt^ı;/,ır Dergin VII. MOSTAR'IN TÜRK DEVRÎ KÜLTÜREL VE TARİHÎ ANITLARI 225

hailesinde bulunan camii bitişiğinde ku­ mevcuttu. Bu müessese Buka Medresesi rulacak olan medresenin itmamma ka­ adı ile meşhurdu". dar, tedrisatm Mostar'da bulunan dört Adı geçen yedi medreseden günümü­ câmide yapılmasını tayin etmiştir. Med­ ze kadar yalnız Karagöz Bey medresesi resenin idaresi için Derviş Paşa nakit ola- muhafaza olunup aynı adı taşıyan cami­ raJc 36.000 dirhem vakfetmiş ve müder­ nin bitişiğinde bulunmaktadır. Çoktan rise günlük ücret olarak 10 dirhem tah­ beri bu medresede tedrisat yapılmamak­ sis etmiştir. Bu medrese dört talebe oda­ taydı. İkinci Cihan Harbi'nin başlangı­ sı ile bir dershaneden müteşekkildi. 1912 cından itibaren son zamanlara kadar bir yılında yıktırılmıştır. mesken olarak kullanılmaktaydı. Medre­ 3. Ruznameci ibrahim Efendi Med­ se binası devletin himayesi altında bulun­ resesi: 1612 yılı civarında inşa olunan bu duğu halde, korunması için günümüze medrese, aynı adı taşıyan caminin karşı­ kadar hiç bir tedbir alınmamıştır. sında bulunmaktaydı ve onbir odadan ibaretti. Bunlardan ikisi dershane, doku­ 3. Matbaalar zu talebe odalarıydı. Mostar'm en büyük Don Frana Miliçeviç'in teşebbüsü ve en güzel medreselerinden biri olan bu üzerine Mostar'da bir de matbaa kuru­ medresenin avlusunda şadırvan da var­ lup, başlangıçta Vukodol semtinde bulu­ dı. 1944 yılında yıktırılmıştır. Temelleri nan piskoposun konağı bitişiğindeki bi­ bugün dahi görülmektedir. nada, 1872 yıhnın Eylül ayı içinde faali­ 4. Kos\i Mehmed Paıa Medresesi. yete geçmiştir. . 1620 yıh civarında inşa olunan bu med­ 1878 yılına Jcadar bu matbaada yir­ rese on odadan ibaret olup, biri dersha­ miden fazla dinî ve dile ait eserler, bir­ neye, diğerleri de talebelerin ikâmetine kaç takvim ve Robinson Kruzoe roma­ tahsis olunmuştu. 1918 yıhna kadar faali­ nının tercümesi başıirhıştır. yette bulunan bu medrese de 1951 yılın­ da yıktırılmıştır'\ • 37. Hivziya Hasandediç, Koski Mehmed- paşina zaKladnltsa I vakuf u Mostaru / Mos; 5. Key vatı Bey Medresesi. 1558 yı­ tar'da Koski Mehmed Paşa vakıfnâmesi ve lına ait olan Keyvan Bey vakıfnamesin­ vakfı/. —GVİS u FNRY, Sarayevo 1952, s. de zikrolunmadığına göre, bu yıldan son­ 152-153. ra inşa olunduğu anlaşılmaktadır. 1930 38. Vaktiyle Mostar'da üç medrese daha mevcuttu: Mostâr'lı Ahmed Ağa. Dgryssaade yılında yıktırılan bu medrese, bir dersha­ ve Havı Veli medreseleri. Bünlardân ilki 1654 ne ve talebelerin ikâmeti için dört oda­ yılından önce inşa olunmuştur. (Bk: H. Kre- dan müteşekkildi. şevlyakoviç, adı geçen eser, 's.; 128). İkincisi ise 1648 yılından önce yapılmıştır. Bk: Mu- 6. Hact Bali Medresesi. Aynı adı ta­ hammed A. Muyiç Polojavy Tsigana u yugos- lavenskim zemlyama pod osmanskom v!a$çu şıyan caminin karşısında bulıuımaktay- /Osmanlı hakimiyeti devrinde Yugoslavya ül­ dı. 1021 (1612) yıhna ait olan Hacı Ba­ kelerindeki çingenelerin durumu/. —Prilozi za li vakıfnâmesinde zikri geçmediğine gö­ oriyentalnu filologiyu, III-IV., Sarayevo 1952- 53„ s. 150; Şeyh Hacı İsmail Efendi adında re bu tarihten sonra kurulduğu anlaşıl­ biri de Mostar'da bir medrese yaptırmıştır, maktadır. Bu medrese dört oda ve bir înşa tarihini henüz tespit edemedik. 1119 (1701) dershaneden müteşekkildi. 1912 yılında yılında esaslı bir şekilde tamir olunmuştur. yıkünlmıştır. Aynı yıl içinde bu medresede adı geçen §eyh Hacı ismail Efandi'nin oğlu Şeyh Hacı İbra­ him, müderrislik vazifesini ifa etmiş ve 1716 7. Bu\a Medresesi. Karagöz Bey ve yılında Tepe'deki Buka medresesine naklolun- Mareşal Tito caddelerinin teşkil ettikleri muştur. (Mostar Şehri Arşivi'nde mahfûz bu­ köşede bir Dar ül-hadis ve Dar-ül-kurra lunan 95 No. lu yazma). 226 HIVZÎYA HASANDEDİÇ

1876 yılında müstakil Hersek Vilâ­ Malo (Küçük) Tepe'de bulunmaktadır. yeti kurulunca Sarayevo'daki Bosna Vi­ Kitabesinde belirtildiğine göre, bu türbe, lâyeti Matbaasının yardımı ve malzeme­ 1293 (1876) yılında yaptırılmıştır. Şeyh si ile Mostar'da da bir Vilâyet Matbaası Mahmud Baba'nın kabri, türbenin orta- teessüs etti. Suhodolina semtinde bulu­ sındadır. Üzerinde bir lâhit ve iki şahi­ nan Ali Paşa Rizvanbegoviç'e ait olan es­ de taşı mevcuttur. Baş ucunda ve türbe­ ki sarayın zemin katında faaliyet göste­ nin kapısı üzerinde bulunan kitabelere ren bu matbaada, vilâyetin resmî organı göre Şeyh Mahmud Baba 980 (1572) yı­ olan "Neretva" gazetesi Türkçe ve Sırp­ hnda vefat etmiştir*". ça olarak yayınlanmıştır. 2 Şubat 1876-16 2. Şeyh Yuyo (Mustafa Eyüpoviç) Arabk 1876 tarihleri arasında bu gazete­ Türbesi. Luka semtindeki İbrahim Ağa nin cem'an 38 sayısı çıkmıştır*. Şariç Câmii karşısında bulunan bu tür­ beyi, 1247 (1831) yılında AU Paşa Riz- 4. Kütüphaneler vanbegoviç - Stoçeviç yaptırmıştır. Altı Mostar'da iki umumî kütüphanenin sütun üzerinde, taştan yapılmıs,yanm da- kurulduğu bilinmektedir. Bunlardan bi­ yire şekUnde kemerlere demir kafesli bir ri Karagöz Bey, diğeri ise Derviş Paşa kubbe oturtulmuştur. Bu türbede Mostar Bayezidağazade tarafından kurulmuştur. müftüsü, müderrisi ve verimli müellif Daha geçen yüzyılda Derviş Paşa kütüp­ olan Mustafa Eyüpoviç - Şeyh Yuyo hanesi, Karagöz Bey kütüphanesine ilhâk (1651-1707) medfûndur". olunmuştur. 1950 yıhnda bu kütüphane 3. Şeyh Derviî tsha\ Türbesi. Kü­ de Sarayevo'daki Gazi Hüsrev Bey kütüp­ çük Gümrük kabristanının tepesinde bu­ hanesine nakolulunmuştur. Karagöz Bey lunan bu türbe, Mostar'daki türbeler ara­ kütüphanesinde altı büyük dolap el yaz­ sında en iyi tanzim edilmiş olanlardan ması mevcut olup, bunlar arasında ma­ biridir. Eski türbe harap olduğundan 1933 hallî müelliflerin bir çok otoğrafları var­ yılında İbrahim Efendi Ribitsa yenisini dır. yaptırmıştır. Türbe kâgir olup düz, çi- Umumî kütüphaneler meyanında, mentolü kaph bir çatı ile örtülüdür. Baş Mostar'da bir çok hususî kütüphane de ucunda bulunan şahide taşındaki kitabe­ mevcuttu. Çünkü Mostar şehri, Türk ha­ ye göre. Şeyh Derviş Ishak 1150 (1737) kimiyeti devrinde Bosna ve Hersek'te do­ yıhnda vefat etmiştir. ğu kültürünün en kuvvetU merkezlerin­ Rivayete göre, kendisi aslen Maca- den biri sayılmaktaydı. ristanh olup, bir harp sırasında Mostar'a gelerek yerleşmiştir. Yerli halkın inancı III. TÜRBELER na göre kendisi evliyadan olup, bazı ke­ rametlerde bulunmuştur. Mostar'da cem'an yedi türbe inşa olunmuştur ki, bunlardan üçü günümü­ 4. Mehmed Ağa Kreho Türbesi. 1174 ze kadar muhafaza olunmuş, diğerleri ise (1760) yılında inşa olunan bu türbe, Mu- yıktırılmıştır.. Türbeler ekseriyetle ulema ve evliya, bazan da muhtelif hayır sahip­ 39. K. Kreşevlyakoviç, Ştampariye u Bos- nl i Hertssgovini za furskog vremena (1529- leri için yaptırılmıştır. Halk da, kendi 1878). /Türk devrinde Bosna ve Hersek'te Mat­ tarafından herhangi bir sebeple yararhk baalar/. —Graca za poviyest knipevnosti Hr- gösterenlerin, kabirleri üstüne- türbe yap- vatske, cilt 9. Zagreb 1920, s. 38-41. ürmış, bazılarını da ziyaretgâh haline ge 40. H. Hasandediç, adı geçen eser, s. 156. 41. Daha fazla bilgi için bk.: Dr. Hazim tirmiştir. Şabanoviç, Mustafa b(in) Yusuf Alyubr Al- Mostart. —Prilozi za oriyentalnu fililogiyu 1. Şeyh Mahmud Baba Türbesi. Vin-IX. (1958-59), Sarayevo 1960. s. 27-35. MOSTAR'IN TÜRK DEVRt KÜLTÜREL VE TARİHÎ ANITLARI 227

salla'daki Köse Yahya Havace camii ci- IV. KÖPRÜLER varmda bulunmaktaydı. Fakat 1937 yıhn- Mostar'da bir kemerli iki köprü da Evkaf İdaresi cami etrafında bulunan mevcuttur. Bunlardan biri Ncrctva neh­ bütün kabirleri başka bir yere nakledip, ri, diğeri ise Radobolya suyu üzerindedir. bunlarm yerine bir kaç modern dükkân Eski devirlerde, ikisi de birinci derecede inşa etti. O tarihte bu türbe de câmi yanı­ önemli ulaştırma vasıtaları idi. Üç asır­ na naklolundu. dan fazla bir zamandan beri güneyden Bu türbenin sekiz sütunu olup, üze­ kuzeye ve aksi yöndeki ticaretin tümü rinde taştan yapılmış yarım dayire şeJc- bunların üzerinden yapılmaktaydı. Asır­ linde kemerleri vardı. Fakat üstü tama lar boyunca ikisi de Türk ordusunun en men açıktı". çok kullandığı köprülerden olup, orta ve Türbede iki kabir mevcuttur. Büyük batı Dalmaçya bölgelerinde harekatta bir ihtimale göre ikincisi Mehmed bulunan bütün birliklerin ve levazımatı- Ağa'nın zevcesine aittir. nm nakh buradan yapılmaktaydı. 5. Şeyh Mustafa Yusufoviç Türbesi. 1. Es\i Köprü. Neretva nehri üze­ 1940 yıhnda yıkılan bu türbe, Donya rinde, bir kemerli olan bu köprü, Mos- (Aşağı) malıallcdeki Jcabristanda bulun­ tar şehrinin en monumantal mimarî anı­ maktaydı. Türbenin dört sütun üzerin­ tı ve Türk devri mimarlık sanatının şa­ de, taştan yapılmış küçük bir kubbesi heseridir. Bugün bu köprü Mostar'ın en vardı. Kabir taşlarındaki kitabede bu şey­ cazip eserlerinden biridir. Bugünkü Mos­ hin hüviyetine dair bir bilgi mevcut de­ tar'ın ilk temelleri, bu köprü civarmda ğildir. atılmıştır. Köprü sayesinde Mostar, bü­ tün dünyada meşhur olmuş ve köprü şeh­ 6. Şeyh Opiyaç Türbesi. Luka ma­ rin sembolü haline gelmiştir. hallesindeki caminin üst kısmında, bu­ gün tamamen metrûk bir halde olan Eski köprünün inşasından önce, da­ "Opiyaçevina" kabristanı mevcuttur. Ri­ ha güneyde zincirler üzerinde yapılmış vayete göre burada bugün dahi temelleri bir ahşap köprünün zikrine ilk defa 3 görülen Şeyh Opiyaç türbesi, bilinmiycn Nisan H52 tarihli bir Dubrovnik mek­ bir şahıs tarafından bir Jcaç asır önce yap­ tubunda tesadüf etmekteyiz. Kâtip Çele- tırmıştır. Kendisinin âlim, dindar ve ev­ bi'nin belirttiğine göre köprü, zincirler liyadan olduğu zannedilmektedir". üzerinde olduğundan epeyi sallanmakta ve üzerinden, büyük bir korku ile geçil­ 7. Nuriye Hantm Türbesi. Luka mekteydi". mahallesindeki Ali Paşa Rizvanbegoviç câmiinin hemen bitişiğinde bulunmak­ XVI. yüzyıhn ortalarına doğru, bu taydı. Kabir taşlarında hiç bir kitabe köprü harap olduğundan Mostar ehaUsi, mevcut olmadığından, burada medfûn daha iyi ve sağlam bir köprünün inşası olan Hatun hakkında da bir bilgiye sa­ için Kanunî Sultan Süleyman'a baş vur­ hip değiliz. muşlardır. Buna binaen 1557 yıhnda köp­ Ali Paşa tekkesinin sabık şeyhi bu­ rünün temelleri atılmış ve inşası tam do- lunan Salih Efendi Şehoviç'in ifadesine göre, bu türbede Ali Paşa Rizvanbegoviç'- 42. Aliya Nametak, islamski kulturni spo- menltsl turskoga perloda u Bosni i Hcrtsego- in zevcelerinden Nura (Nuriye) hanım vlnl /Bosna ve Hersek'in Türk devri islâm kül­ medfûndur. Vaktiyle bu türbe halk tara­ tür anıtları/. Sarayevo 1939; s. 32-33. fından ziyaret olunurdu ve hakkında bir 43. Uspomena na kisnu dovu /Bir yağ­ mur duası hâtırası/. —Maarif salnâmesi, 1312 çok rivayet mevcuttu. Türbenin temelle­ (1894-95), s. 1-4. ri bugün dahi görülmektedir. 44. Kari Peez, adı geçen eser, s. 32. 228 HIVZlYA HASANDEDİÇ

kuz yıl sürmüştür. 1566 da tamamlanan temel bir baskından korunabilmesi için köprünün mimarı Hayruddin'dir. etrafında muhafızların bulundurulması gerekiyordu. Bu sebepten zincirler üze­ Eski köprünün mimarlık san'atı ve rindeki ahşap köprü ile beraber kuleler tarihî bakımdan etraflı bir şekilde ince­ de yapılmıştır. Bunların ilk zikri XV. lenmiş olduğu bir çok eser mevcuttur". yüzyılın ortasında yazılan bir mektupta 2. Kriva Çupriya (Eğri \öprü). geçmektedir". Radobolya suyu üzerinde, Neretva nehri Köprünün sol tarafındaki kulenin ile birleştiği yerden 100 metre kadar be­ adı "Hertseguşa" idi. Neretva'nın sağ ci­ ride, taştan yapılmış, bir kemerli olan bu hetinde bulunan kulelin ise bugün ne köprü; "Eğri köprü" adı ile meşhurdur. adı, ne de yeri bilinmektedir. İlk defa 1558 yıhna ait Key van Kâhya'- nın vakıfnamesinde zikrolunmaktadır. Eski köprü ve Hersek Bölge Müze­ Burada aynen şÖylc denilmektedir: "Ke­ si binası arasında, Neretva'nın kıyısında za Radobolya suyu üzerinde bulunan bulunan eski "Hertseguşa" kulesinin ha­ köprünün idaresi için vakıf gelirlerinden rabeleri bugün dahi görülmektedir ki, sarfolunacaktır". Buna binaen bu köprü­ burada Mostar şehrinin ilk temelleri atıl­ nün adı geçen hayır sahibi tarafından mıştır. 1558 yıhndan daha önce yaptırıldığı ve Neretva köprüsünden daha eski olduğu Evliya Çelebi'nin belirttiğine göre, sarih bir şekilde anlaşılmaktadır. Anane­ bugünkü Neretva köprüsünün 1566 yı­ ye göre Neretva köprüsü yapıldığı vakit lında tamamlanmasıyla bitişiğindeki ku­ örnek olarak Eğri köprü alınmıştır". leleri de Kanunî Sultan Süleyman yap­ tırmıştır. Evliya Çelebi 1664 yılında Mos- Türk hakimiyeti devrinde Radobol­ tar'ı ziyaret ettiği sırada bu kulelerde ya suyu üzerinde henüz sayısını tespit muhafızlar ve gereken silâh mevcutu. Bu edemediğimiz daha bazı küçük köprüler kaleleri, 1603 yılında vefat eden Mostar'- inşa edilmiştir. Oruçeviç adlı taştan ya­ lı Şâir Derviş Paşa da Mostar'a ait bir yılmış küçük bir köprü. Eğri köprünün şiirinde zikretmektedir. altında, şimdiki demir köprünün yerin­ Eski köprünün sol tarafında bulunan de bulunuyordu. Zahum mahallesinde bir kitabeye göre, o cihetteki kule 1087 taştan yapılmış iki küçük kemerli Ralye- (1676) yıhnda inşa edilmiştir'". 1878 yı­ viç adındaki köprü, bugün dahi hizmet­ lında vuku bulan işgale kadar bu kule, te bulunmaktadır.' baruthane olarak kullanılmaktaydı. Bu Kari Pecz, Mostar'daki suyolunun kulenin de adı "Hertseguşa" olduğuna inşasından bahsederken suyolunun Rado­ göre aynı adı taşıyan eskisinin hemen ya­ bolya üzerinde bulunan fevkalâde pito­ nında yaptırılmıştır. 1237 (1821/22) yı- resk 20 köprü altından geçirildiğini be­ lirtmektedir.- 1882 yıhnda tamamlanan 45. Eski Köprü hakkında bk.: Aliya Na- Musalla'daki köprünün temelleri, 1876 metak, Mostarski stari most /Mostar'in Eski da atılmıştır", Köprüsü/, Sarayevo 1932; Muhammed Aykiç, Starı most u Mostaru /Mostar'da Eski Köp­ rü/, Mostar 1936; Yuray Neidlıart ve Cemal V. MOSTAR KULELERİ Çeliç, Stari most u Mostaru /Mostar'da Eski Köprü/, Sarayevo 1953. Neretva nehri üzerindeki köprünün 46. Hivziya Hasandediç, Krlva çupriya na inşa edilmesiyle Mostar, strateji bakımın­ Radobolyi /Radobolya üzerinde Eğri Köprü/. dan Önemli bir yer olmuştur. O devirde — Sloboda, Mostar 1954, No. 22 ,(359). 47. Kari Peez, adı geçen eser, s. 42. bu köprü, Neretva'nın orta ve aşağı mec­ 48. Dr. K. Yireçek, adı geçen eser, s. 79. rasında yegâne köprü olduğundan, muh­ 49. A. Nametak, adı geçen eser, s. 11. MOSTAR'IN TÜRK DEVRİ KÜLTÜREL VE TARİHÎ ANITLARI 229

lında Mostar mütesellimi Mustafa Cema- Adı geçen kulelerin hepsi surlarla loviç'in bu kuleye taştan bir çatı yaptır­ birbirine bağlıydı. Bunların kapıları ka­ dığı, kulede bulunan bir kitabeden an­ pandıktan sonra şehre hiç kimse giremez­ laşılmaktadır. di. Mostar'ın şehir surları 1840 yılına ka­ dar muhafaza olunduğu halde, daha o va­ Köprünün sag tarafındaki kulede kit yer yer harap obnuş ve bir çok gedik­ muhafızlar ikâmet etmekte, zemin kat ise ler açılmıştı". hapishane olarak kullanılmaktaydı. înşa tarihi henüz tespit olunamamıştır. Fakat "Hertseguşa" kulesi hariç, diğerleri­ Evliya Çelebi'nin 1664 yılında Mostar'ı nin stratejik karakteri vardı. Bunlarm ziyaret ettiği sırada mevcuttu. 1878 yıhn- anahtarları, civarlarında ikâmet eden aile­ da vuku bulan işgale kadar adı "Çelovi- lerde bulunur ve tevarüs edilirdi. na" idi. Bu isim, aslen Mostarlı olan, Bosna veziri San Mustafa Paja Çeliç'e Bütün kuleler, 1878 yılında vuku bu­ affolunmaktadır. 1951 yılında ikisi de lan Avusturya işgalinde harap ve metrûk- esaslı bir şekilde, restore edilmiştir"'*. tu. Günümüze kadar muhafaza olunan üç kule hariç, diğerleri 1878 yıhndan bi- Bugünkü Mostar'm bir kısmını çe­ rab sonra yıktırılmıştır. viren surlarda da kuleler mevcuttur. Bun­ İhtiyarların anlattıklarına göre. Eski lardan ikisi Suhodolina'da konak civarın­ köprünün kapısı 1878 de Viyana müzesi­ da, Byeluşina'da Kürkçü Ahmed câmii ne naklolunmuştur. Bu kapı muhtemelen civarında, Luka'da Kamber Ağa Mescidi bugün dahi orada bulunmaktadır. civarında. Büyük Tepe'de Ramiç sokağı­ nın önünde, Suhodolina altında Puziç sokağının önünde*^ Tabaçitsa Câmii ci­ 50. îvan ZdravkoviÇ. Opravka kula kod varında, Tscrnitsa mahallesinden Eski starog mosta u Mostaru /Mostar'da Eski Köp­ köprüye giden yol üzerinde", Riçina'da rü civarındaki kulelerin tamiri/. — Na§e Sta- rine I., Sarayevo 1953, s. 141-143. Potharem sokağı önünde", Liska cadde­ 51. Puzig sokağının önündeki, kule, ilk de­ sinde", Zahum'da Ali Bey Lafo Câmii- fa 1554 yılına ait olan Keyvan Kâhya vakıf­ nin yukarısında, Şemovtsa'da,"" Tikva namesinde zikrolunmaktadır. Hayır sahibi'nin Sokağı önünde**, Prethum'da Aşikoviç vakıfnamesinde aynen şöyle denilmektedir: Sokağı önünde*' ve Aşağı mahallede Çık­ "Peçinanm (Mağara) üstündeki kale kapıla­ rı önünde ve amme yolu boyunca bulunan 34 rık üstünde de birer kule mevcuttu. Hep­ bâb dükkânını vakfetmiştir". Büyük bir ihti­ si yollar üzerinde inşa olunmuş, üç met­ mâle göre. Büyük Tepe'de Ramiç sokağmm re kadar genişliğinde ve bir buçuk adam önündeki kulede 1554 yılından önce yaptırılmış­ tır. İkisi de köprünün civarında bulunup bu boyu yüksekliğinde geçitleri vardı. Kule şekilde köprüye giden yol korunmaktaydı. Bir altındaki geçitlerde akşamları kapanılan belgeye göre 1174 (1760) yıhnda Keyvan'Bey ve sabahları, açılan sağlam kemerli kapı­ mahallesindeki kulenin kâhyası, Ahmed oğlu İbrahim Haziriç adında biriydi. (Bk: Mostar lar mevcuttu."* Şehir surlarında kulesiz Şehir Arşiyi'nde mahfûz R-28 No. lu yazma). üç yan kapı daha bulunmaktaydı. 52. Bu kule "Şaranpov" adı ile meşhur­ dur. Hum bayırının eteğinde, Türk dev­ 53. L. G. Byelokosiç, adı geçen eser, s. 7. rinde, taştan yapılmış bir kule bugün da­ 54. L. G. Byelokosiç, adı geçen eser, s. 7. hi mevcuttur. Fakat hakkında hiç bir bil­ 55. Bu kule "Şabiç" adı ile bilinmekteydi. giye sahip değiliz. Büyük bir ihtimâle 56. L. G. Byelokosiç, adı geçen eser, s. 7. göre bu kulenin ödevi, batıdan gelen yol­ 57. Bu kulenin fotoğrafı Mostar Şehti Ar­ şivinde mevcuttur. lan kontrol altına almaktı. Çünkü Türk 58. Fra Petar Bakula, adı geçen eser, devri boyunca köprüye en büyük tehlike s. 7. bu yönden gelmekteydi. 59. 1842 yılma ait S.D. Magazini, s. 30-31, 230 HIVZlYA HASANDEDİÇ

VI. ÇEŞME VE ŞADIRVANLAR na'daki Devoyaçka voda (Kız suyu) dan gelmekteydi. Biricisinin altmış kadar XVII. yüzyılının 25. yılına kadar, akmtısı olup, Mostar'ın batı ve doğu kıs­ Mostar'da ne suyolu, ne de çeşme mevcut­ mının bazı yerlerinin suyunu temin et­ tu. Bu sebepten ehali, Neretva ve Rado-" mekteydi. İkincisinin ise yalnız onbeş bolya nehirlerinden sU temin etmektey­ akıntısı olup. Tsarina semtini ve Branko- di. O vakte kadar Mostar şehrinin bazı vats mahallesinin bir kısmının suyunu te­ hayır sahipleri, câmi hazineleri ve yol min etmekteydi. Fakat Avusturya işga­ kavşaklarında bulunan fıçılan bütün gün linden sonra bu memba ihmal edildiğin­ su ile doldurmak için hususî sakalar ta­ den harap olmuştur*^. yin etmişlerdir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde kay- Muhafaza olunan vakıfnamelere gö­ detiğine göre Mostar hayır sahiplerinden re bu nev'i müstahdemler, Keyvan Ket­ Ruznameci İbrahim Efendi, Mostar'da ilk hüda ve Nasuh Ağa Vuçyakoviç vakıfla­ suyolunu yaptırmış, pirinç künklerle su­ rında mevcuttu. Bu vazifeyi ifa etmek yu Eski köprüden Neretva nehrinin sol için, sakaların bir dirhem günlük ücret­ tarafına geçirerek câmi, medrese ve ha­ leri vardı. Mostar şehrinin 1630 yıhnda mamlara tevzi ettirmiştir."' Herhalde o suyoluna kavuşmasıyla adı geçen vakıf­ vakit, Mostar'da ilk çeşme ve şadırvanlar lardaki sakalık hizmetine de son veril- da yaptırılmıştır. miştir*". Rahime binti Abdullah adında Mos- 1. Çeîmeler tarh bir hanım, Karagöz Bey Camii ha- ziresinde bulunan fıçının bütün gün su Mostar şehri dahilinde yaptırılan ile dolu olmasını temin edene, 1042 (1633) çeşmelerin ne tam adedi, ne de yerleri yıhnda vakfettiği 2500 akçenin faizinin bilinmektedir. Evliya Çelebi, Ahmed verilmesini tayin etmiştir*\ Mostar'ın bir Efendi hanı civarında, aynı isimde bir kaç yerinde bulunan fıçılar işlek yol'ar­ çeşme zikretmekte ve kitabesini kaydet­ da duvarlar içine yerleştirilmişti. mekte ise de, bu kitabeden çeşmenin inşa tarihi anlaşılmamaktadır." Hüseyin Havace, Bayezid Havace, Hacı Veli ve Kürkçü Ahmed câmilerinin Seyahatnâme, Mostar'da bir çeşmenin hazirelerinde bulunan sarnıçları, herhal­ mevcudiyetine ait bilinen en eski kaynak de hayır sahiplerinin kendileri yaptır­ olmasına rağmen Evliya Çelebi'nin ziya­ mıştır. Bu cümilerde ibadet edildiği müd­ retinden otuz yıl kadar önce şehirde su­ detçe, sarnıçlardaki su mevcut olup civar yolu bulunduğuna göre daha önce de çeş­ mahallelerde ikâmet eden halk da bura­ meler yapılmıştır. Ruznameci Camii ci­ lardan su temin etmekteydi. Bayezit Ho­ varında bulunan iki çeşmeden biri, bu­ ca ve Kürkçü Ahmed mescitlerindeki sar­ gün restore edilmiştir. Vaktiyle Tere Yah­ nıçların harabeleri bugün dahi görülmek­ ya, Memi Havace, Köse Havace, Hüse- tedir. 60. Muhammed A. Muyiç. Sfari Mostars- 1863 yılında Suhodolina semtindeki kl vodovod /Mostar'ın eski suyolu/. —Na§e kız okulu havlusunda yaptırılan bir sar­ Starine II. Sarayevo 1955, s. 191. nıç, 2.850 kuruşa malolmuştur. Adı ge­ 61. H. Kreşevlyakoviç, adı geçen eser, s. çen okul faaliyette bulunduğu müddet 112. 62. Kız okulundaki sarnıçın inşaatına ait içinde, sarnıç da hizmette bulunmuştur**. belgeler Mostar Şehir Arşivi'nde mahfûz bu­ Türk hakimiyeti devrinde, Mostar'­ lunup henüz kaydı yapılmamıştır. 63. Kari Peez, adı geçen eser, s. 44. da iki suyolu yapılmıştır. Bunlardan biri 64. Evliya Çelebi, adı geçen eser, s. 243. Radobolya mecrasından, diğeri ise Tsari- 65. Evliya Çelebi, adı geçen eser, s. 247. MOSTAR'IN TÜRK DEVRİ KÜLTÜREL VE TARİHÎ ANITLARI 231 yin Havace, Mchmed Kethüda, Fatma Ruznameci ve Hafız Havace şadır­ Kadın ve Hafız Havace camileri önünde vanları hariç, diğerleri Neretva nehrinin de çeşmeler mevcuttu. sol yakasında bulunuyorlardı. Bunların adı halk türkülerinde de geçmektedir: Fra Petar Bakula'nm kaydetiğine gö­ re, 1867 yıhnda, Mostar'ın bütün mahal­ Mostar'da al şadırvanda lelerinde cem'an yetmişbeş zarif çeşme Mostarhlar abdest alıyorlar. vardı". VII. HAMAMLAR 1266 (1805) yıhnda Karagöz Bey Ca­ mii önünde yaptırılan bir çeşmenin kita­ Mostar'da inşa olunan iki hamam­ be ve kemerli nişi bugün dahi görühnek- dan biri bugün dahi kısmen ayakta dur­ tedir. maktadır; diğeri ise daha geçen yüzyılın sonunda yıktırılmıştır. Sinan Paşa ve Keyvan Bey vakıflarına ait olan bu ha­ 2. Şadırvanlar mamları ilk defa 1664 yılında Mostar'ı zi­ İstisnasız cami, medrese, tekke ve yaret eden Evliya Çelebi zikretmektedir. hamam avlularında inşa edilen şadırvan­ Binaenaleyh ikisinin de bu tarihten önce lar, bu binaları daha da güzelleştirir ve inşa edildiği anlaşılmaktadır. buralarda bir şark havası yaratırdı. 1. Sinan Pasa Hamamı. Tırg Prvog Mimarî üslûp bakımından Mostar şa­ Maya (1 Mayıs) meydanında, Neretva'- dırvanları, Bosna ve Hersek bölgelerinde nın hemen sol kıyısında ve Sinan Paşa bulunan şadırvanlara benzerdi. Bu şadır­ Câmii bitişiğinde bulunmaktaydı. 1869 vanların suyu, küçük bir havuzdan büyük yılında yıktırılan bu hamamın suyu Ne­ bir havuza dökülür; buradan da altı ve­ retva nehrinden temin olunmaktaydı. ya sekiz musluktan akardı. Bütün Mostar 2. Keyvan Bey Hamamı. Neretva şadırvanlarının üstünde, kemerlerle biri- nehrinin sağ tarafında, Tabakhâne Câmii birine bagh olan altı veya sekiz sütünün civarında bulunan bu hamam, Bosna ve taşıdığı kurşun örtülü piramidal birer ça­ Hersek bölgelerindeki hamamlara benze­ tı vardı. mektedir. Suyu Radobolya ırmağından te­ Şimdilik bilindiğine göre Mostar'da min olunmaktaydı. Epeyi vakitten beri yalnız Karagöz Bey, Koski Mehmed Pa­ kullanılmadığı halde binasının büyük bir şa, Keyvan Bey ve Hafız Havace Camile­ kısmı gayet sağlam olduğundan günümü­ ri ile Ruznameci İbrahim Efendi medre­ ze kadar muhafaza edilmiştir. Bir müd­ sesinin şadırvanları mevcuttu. Medrese şa­ det için ticarî bir depo olarak kullanıl­ dırvanı Mostar'ın en zarf, en büyük ve mış, şimdi ise restore edilmektedir**. en eski şadırvanıydı. Bugün Mostar'da Mostar'ın bütün halkı bu iki hamam­ yalnız Karagöz Bey ve Koski Mehmed dan faydalanıyordu. Ayrıca her bir müs- Paşa şadırvanları ayakta kalmıştır ki, bun­ lüman evinde asgarî bir hamamcık da lardan ilki halâ kullanıbnakta, ikincisi vardı*' ki, bunlardan bazıları günümüze ise 1951 yılının iptidasından itibaren terk- olunmuştur. Ruznameci medresesi, Key­ 66. Fra Petar Bakula, adı geçen eser, s. van Bey ve Hafız Havace câmilerindeki • 120. şadırvanların yıktırılışlan epeyi eskidir. 67. H. Hasandediç, adı geçen eser s. 148. 68. Mostar hamamları hakkında daha faz­ Koski Mehmed Paşa Câmii şadırvanının, la bilgi için bk.: Hamdiya Kreşevlyakoviç. 1781 yılında inşa olunduğu kitabesinden Banye u Bosni i Hertsegovinl, 1463-1916, /Bos­ anlaşılmaktadır. Diğer şadırvanların inşa na ve Hersek'te hamamları 1463-1916/, Sara- yevo>1952, s. 82, ff. tarihleri ise henüz tespit olunamamıştır". 69. Evliya Çelebi, adı geçen eser, s. 247. 232 HIVZlYA HASANDEDİÇ kadar muhafaza olunmuştur. Mimarlık ve çan saati da vardır ki, Mostar şehrin­ san'atı bakımından Mostar hamamcıkları de bir saatin mevcudiyetine ait ilk bili­ kendilerine has bir üslûba sahip oldukla­ nen malûmattır. İşgalden önce muvakkit- rından, numunelik olarak bir kaçını mu­ hanenin iki saati ve Keyvan Bey vakfın­ hafaza etmek gerekir. dan ücret alan bir memuru vardı.

VIII. SAAT KULESİ VE IX. HAYRÎ VE SOSYAL MUVAKRİTHANE MÜESSESELER Braça Bayat caddesinde, iyi muhafa­ Mostar şehrinin en büyük hayır sa­ za olunmuş, eski bir saat kulesi mevcut­ hiplerinden biri olan Mehmed Bey Ka­ tur. Mâzisi hakkında hainiz Evliya Çele- ragöz, camii bitişiğinde birer misafirhâ- bi'nin Seyahatnamesinde malûmat vardır. ne ve imaret de yaptırmıştır ki, burada Kendisi bu saat kulesini tavsif ederken, her bir yolcu, günün her saatinde mecca- Kazzazlar çarşısında bulunduğu ve çan nen ikâmet eder ve yemek yiyebilirdi. sesinin üç saatlik mesafeden işitildigini İmarette yemek, genellikle misafirler için belirtmektedir.'" hazırlanır, artanı da mahallî fakir fıka- raya dağıtılırdı. Vakıfnâmede koşulan bir Mostar'daki saat kulesinin inşaatına şart gereğince imaretin her günkü ihti­ dair Mostar'lı Zineta (Ziynet) Şukaliç'- yacı için 32,5 dirhem sarfolunurdu ki, bu den aşağıdaki halk türküsünün bir var­ meblâğın o devirde yüksek bir değeri yasyonunu kaydettik: vardı. Mahalle\i hammlar arasında Bu iki müessese 1570 yılından önce Şarlç \adtn yemin etti yaptırılmıştır. Çünkü aynı yıl içinde tas­ Dinim ve imanım haJ^ı için dik olunan vakıfnamede kayıtlan mev­ ve iehr-i "Ramazan haWi için cuttur. Hayır sahibi, eski adetler gereğin­ Mostar'da birer me\tep, minare ce bir misafirin misafirhanesinde yalnız ve büyü\ saat J^ulesi yaptıracağım ]{i üç gün ve üç gece ikâmet edebileceğini Sesi düzlü\ Bi{ça, tayin etmekteydi. Velagiç ve Blagay {e/ıri .ötesinden ijidilsin Şayet Bifina olmasaydı ı , Türk hakimiyeti devrinde, Mostar'­ "Nevesinye dahi ididir di". da birer askerî ve sivil hastahanc mevcut­ tu. Güney ordugâhında bulunan askerî Bu türküye göre, saat kulesini Şariç ha&uıhanedeki yatak adedi, 1878 işgali ari­ ailesine mensup bir hanım yaptırmıştır. fesinde 200 e yükseltilmişti". Sivil has­ Büyük bir ihtimale göre Tsarina mahal­ tahanc ise 1888 yılında tren istasyonu ci­ lesinde bulunan bir cami de aynı hanı­ varında yapılan yeni binaya naklolunun- mın eseriydi. Silâh yapmak için 1917 yı- caya kadar Meydan'da, Sinan Paşa Câmii hnda saat kulesindeki çan alınmış, fakat civarında bulunuyordu. günümüze kadar başkası yerleştirilme- miştir. Saat kulesi bugün devletin hima­ Fra Petar Bakula, 1867 yıhnda Mos­ yesi altındadır. tar'da bir eczanenin de bulunduğunu kay­ Keyvan Bey'in kendi camii hazire- detmektedir". Ancak bu eczanenin bu- sindc kurduğu bir muvakkıthane, .1878 yı­ . 70. Evliya Çelebi, adı geçen eser, s. 248. lında vuku bulan Avusturya işgalinden 71. Bu türkünün diğer bir varyasyonu sonra da bir müddet faaliyette bulunmuş­ Kari Peez'in Mostar hakkındaki eserinde ya­ tur. 1558 yılında tasdik olunan Keyvan yınlanmıştır, s. 33. 72. Kari Peez, adı geçen eser, s. 74. Bey vakıfnâmesinde, Mostar'daki eserleri 73. Fra Petra Bakula, adı geçen eser, için vakfettiği eşya listesinde birer kum s. 105. M0STAR7N TÜRK DEVRİ KÜLTÜREL VE TARİHÎ ANITLARI 233

lunduğu yeri henüz tespit edemedik. As­ Avusturya işgalinde Mostar'da aşağı­ kerî hastahanenin bitişiğinde de bir ecza- da belirteceğimiz hanlar da mevcuttu: hane mevcuttu''. Mareşal Tito caddesindeki Karagöz Bey câmii civarında Şeva hanı, Tsernitsa ma­ X. HANLAR hallesinde Çadıo hanı Büyük Tepe'de Mostar şehrinin gelişmesiyle hanların Haa Selimoviç hanı ve Yusovina'da Ne­ da inşasına başlanmıjtı. Mostar hanları, zir Ağa Câmii civarında Hindin han. mimarî üslûp bakımından Bosna ve Her- "Avrupa" hanı hariç, diğerleri 1878 işga­ sekteki hanlara benzemekte olup, zemin linden biraz sonra kapatılmış, geçen yüz­ katta atlar için ahırlar, üst katta da yol­ yılın sonuna kadar ise yıktırılmıştır. cuların ikâmeti için odalar mevcuttu. Mostar hanlarının çoğunda çeşmeli geniş XI. MESKENLER, İŞ VE İDARE avluları da vardı ve buraya caddeden gi­ BİNALARI rilirdi. Mostar'da bir çok enteresan eski Mostar'da ilk bilinen han, 1558 yıhn- mesken ve iş yeri vardır. dan biraz önce Keyvan Kâhya tarafından Meskenler arasında en önemlisi, Ne- yaptırılmıştır. Kuyumculuk'da Peçina retva nehrinin hemen sol kıyısında, Biş- (Mağara) akında bulunan bu handa, her çeviç sokağında Bi{çeviç (Halcbin) köş­ yolcu ve misafir ikâmet edebiliyordu. küdür. XVII. yüzyılın sonunda yapılan Hancısı misafirlere hayvan yemini ehven bu köşk, Türk devrinin en zarif ve en fiyatla satmağa mecburdu. eski meskenini teşkil etmekte ve bugün Mehmed Bey Karagöz de camii ci­ devletin himayesi, altında bulunmaktadır. varında 1570 yıhndan önce bir han yap­ Braça Feyiç caddesindeki Lyubuşak tırmıştır. Ancak, bu han hakkında baş­ köşkü, Kaytaz caddesindeki Ali Kaytaz'ın ka bir bilgiye sahip değiliz. Evliya Çele­ hanesi, Osman Cikiç caddesindeki Mus- bi, çarşıda, Ahmed Efendi çeşmesi ve Ha­ limbegoviç'in hanesi ile Mostar âlimi ve cı Ali Ağa mescidi civarında bulunan bü­ müftüsü olan Mustafa Eyüpoviç'in Mey- yük bir handan bahsetmektedir" ki, bu­ dan'da yaptırdığı binayı da devlet, hima­ nun hakkında da başka bir bilgimiz yok­ yesi altına almıştır. Mustafa Eyüpoviç, tur. binayı Mostar'da hizmet gören müftüler Adı geçen hanlardan başka, Mostar'­ için yaptırmıştır. Bu hususu, binada bu­ da bugünkü Millî Tiyatro binası karşı­ lunan bir kitabeden öğrenmekteyiz". sında, Çardagiya adında epeyi büyük ve İş yerleri arasında en önemlisi olan muntazam bir han vardır ki, Ali Paşa tabakhane, Neretva'nın sol kıyısında. Rizvanbegoviç idaresi zamanında bunu Eski köprü civarında bulunmaktadır. İn­ kendi tasarrufunda bulunduruyordu.'" Ci- şa tarihi bilinmemekle beraber, 1664 yı­ noviç hanında halk işgal arifesinde sık lında faaliyete bulunduğunu Evliya Çe!e- sık toplanarak Avusturya'nın gelişini mü­ zakere ederdi. 74. Kari Peez, adı geçen eser, s. 74. Kuyumculuk civarında, Kuluk soka­ 75. Evliya Çelebi, adı geçen eser, s. 247. ğında bulunan bir eski han da, Türk ida­ 76. Bu mevkide 1669 yılında bir kervan­ saray mevcuttu. Ahmed Bey Lakişiç vakıfna­ resi devrinde yaptırılmıştır. 1878 yılından mesinde iikri geçen bu kervansarayı, 1608-9 sonra "Avrupa" adı ile tanınan bu han, yıhnda Koski Mehmed Paşa yaptırmıştır. zemin katta üç dükkân, üst katta ise iki 77. Onbir beyitten ibaret olan bu tarihî, Hamza Süleyman Efendi Fuziç yazmıştır. Ken­ odadan müteşekkil olup bugün restore disinin yazmış olduğu daha bazı Türkçe tarih edilmiş durumdadır. ve beyitler, terekesinde bulunmuştur. 234 HIVZtYA HASANDEDİÇ bi kaydetmektedir. Bu tabakhane, Bosna kil etmektedir. Bu anıtların sayısı eski ve Hersek Cumhuriyetinden günümüze devirde Mostar'da epeyi yüksekti. Bugün kadar muhafaza olan yegâne tabakhane­ dahi Mastor'ın kenar köşe kabristanların­ dir. da bu taşların bir çoğu muhafaza olun­ muştur. Bu anıtların mimarlık san'atı ve Mostar şehrinin bütün hayır sahip­ tarihi bakımından bizim için değeri var­ leri, Radobolya suyunda değirmenler yap- dır. Kabir taşlanndaki kitabeler, entere­ ünp eserlerinin idaresi için vakfetmişler­ san ve önemli bilgiler ihtiva etmektedir'". dir. Bu değirmenlerin bir kısmı günü­ müze kadar muhafaza olunmuştur. Rado- bolya'da bir de çeltik değirmeni yaptı- rıhnıştır". Suhodolina'da Ali Paşa Rizvanbego- viç'in yaptırdığı bir vali konağı da var­ dı. Avusturya işgalinde, Mbstar'da Türk 78. Hamdiya Kreşevlyakoviç, Gradska privreda 1 esnafi u Bosni i Hertsegovini 1463- devrinden kalma iki gazino, telgrafhane 1851 /Bosna ve Hersek'de şehir ekonomisi ve ile postahane, gümrükhane, vergi, kadas­ esnanarı. 1463-1851/, Sarayevo 19S1, s. 199: tro, öşür ve bazı daireler daha vardı". L. G. Byelokosiç, adı geçen eser, s. 5. 79. Kari Peez, adı geçen eser, s. 148. 80. Hivziya Hasandediç, O potrebi prau- XII. KABİR TAŞLARI çavanya nalpisa sa musllmanskih nadröbnih ipomenika /Müslüman kabir amtlarındaki ki­ Bosna ve Hersek'de eski müslüman tabelerin incelenmesi ihtiyacı hakkında/. —Na- kabir taşlan, ayrı bir anıt gurubunu teş­ rodna pravda, Sarayevo 1941, s. 43-44. VAKIFLARIN KURDUĞU GÜÇLÜ BANKA

Hayırsever ve alicenap atalarımızın mal, mülk ve paralarını bütün yar­ dıma muhtaç kimseler emrine ve hayrına tahsis etmeleri ile Vakıflar teessüs etmiştir.

Bu üstün insanlık vasıflarına haiz Türk büyüklerinin asırlar boyunca pa­ ra olarak kurdukları 1069 vakfın teker teker değil tek elden ve bu günkü mo­ dern para işletmeciliği esasları dahilinde daha iyi daha yeterli bir şekilde çalıştırılmasını teminen 19S4 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kurulmuştur.

Bankanın sermayesini teşkil eden bu vakıfların gayet rantabl modern Bankacılık işletme ve düşüncesiyle nemalandırılmış ve Banka 13 sene gibi kısa bir zamanda Vakıflara 31.295.175.— lira temettü vererek her biri bir sanat âbidesi olan ecdat yadigârı pek çok kervansaray, cami, hanın bakım, onarım ve ihyasına imkân vermiş ve aş ocaklarında fakir fukaraya verilen sıcak ye­ mek bedellerine katılmak gibi sosyal görevlere iştirak etmiştir.

Bankanın fonksiyonlarını genişletmek Vakıf Emlâk ve işletmelerin idare ve işletilmesini deruhte etmek. Banka imkânlarını artırmak ve Banka per­ sonelini daha verimli çalışmalara sevk etmek amacıyla 6219 sayılı Kanunun tadili de Hükümetçe uygun görülmüş ve hazırlanan kanun tasarısı TBM. Mec­ lisine sevk olunmuş ve yeni 979 sayılı kanun kabul edilmiştir. Bu Kanuna gö­ re Vakıflar Genel Müdürlüğü ile mülhak Vakıflar lüzum görecekleri gayri menkuller ile işletmeleri daha rasyonel bir şekilde idare idame ve işletilmek üzere Bankaya devredeceklerdir.

Bankaya yeni Kanunla tahvil çıkarma yetkisi de verilmiştir. Ayrıca bu kanunla Banka mazbut ve mülhak Vakıfların Bankacılık hizmetlerini ve Va­ kıflar Genel Müdürlüğünün veznedarlık işlerini de deruhte etmektedir.

Türkiye Vakıflar Bankası halen 86 şube ile yurt hizmetindedir. Halkımı­ zın daimi teveccüh ve güvenine mazhar olan Türkiye Vakıflar Bankası 1967 yılı sonunda mevduatını 635 milyonun üzerine çıkarmıştır.

Türkiye Vakıflar Bankası her gün artan mevduatını diğer imkânları ile de birleştirerek tüccar, sanayici, ihracatçının emrine tahsis etmiş ve memleke­ timizin ekonomik ve ticarî hayatında müsbet ve etkileyici tesirlerini bütün vatan sathına yaymıştır.

Türkiye Vakıf iar Bankası memleketin turizm dâvasına da eğilmiş ve İs­ tanbul'da Taksim'de büyük bir otelin inşa ve işletmesine önayak olmuştur. 8371. M' ilk bir arsa üzerinde hazırlanan projeye göre 22 katlı 416 odalı ve 736 yataklı olarak inşa edilecek bu otelin yapılabilmesi için Banka T.C. Va­ kıflar Genel Müdkriüğü, İş Bankası, T.C. Emekli Sandığı ve Güneş Sigortanın da iştiraki ile bir Anonim Ortaklık kurmuştur.

Türkiye Vakıflar Bankası ayrıca özel sektör teşebbüslerine de turizm sa­ hasında büyük yardımcı-olmuş ve Hükümetimizce AİD yolu İle temin olunan 80 milyon liralık fonun basiretli bir tutum ve görüşle özel sektöre intikalini sağlamıştır.