TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE ANADOLU BEYLİKLERİ TARİHİ

TARİH LİSANS PROGRAMI

PROF. DR. MUHARREM KESİK

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ TARİH LİSANS PROGRAMI

TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE ANDOLU BEYLİKLERİ TARİHİ

Prof. Dr. Muharrem Kesik

ÖNSÖZ

Bu elinizdeki çalışma Türkiye Selçuklu Tarihi ve Anadolu Beylikleri alanlarında bilgi veren kaynak ve araştırma eserlerden yararlanılarak yazılmıştır. Çalışmanın başlıca iki konusundan biri olan Türkiye Selçuklu Siyasi Tarihi; bu dönemde hüküm süren sultanların önemli faaliyetlerinin yer aldığı bölümler halinde hazırlanmıştır. Diğer ana konu Anadolu Beylikleri ise, Beylikler’in isimlerinin yer aldığı başlıklar halinde verilmiştir. Kitabın başında yer alan Süleymanşah, I. Kılıç Arslan ve I. Mesud Dönemi başlıkları, genelde bu konular çok iyi bilinmediği için biraz daha ayrıntılı işlenmeye çalışılmıştır. Böylece öğrencilerin derse hazırlanmada kolaylıkla kullanabileceği bir ders kitabı haline getirilmeye çalışılmıştır. Metni hazırlarken daha önce yazmış olduğumuz makale, bildiri, madde ve kitaplardan faydalandığımız gibi bu alanda söz sahibi Prof. Dr. Osman Turan, Prof. Dr. Faruk Sümer, Prof. Dr. Erdoğan Merçil, Prof. Dr. Işın Demirkent ve Prof. Dr. Abdülkerim Özaydın gibi değerli tarihçilerin eserlerinden yararlandık. Bu eserin ortaya çıkmasında katkıları olan öğrencilerime ve özellikle Şeyhmus Nayır’a teşekkür ederim. Ayrıca bu ders kitabının siz değerli AUZEF öğrencilerimize ulaştırılmasında emeği geçen tüm AUZEF çalışanlarına teşekkürü bir borç bilirim.

I

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ...... I İÇİNDEKİLER ...... II KISALTMALAR ...... VII YAZAR NOTU ...... VIII 1. TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NİN KURULUŞU VE SÜLEYMANŞAH DÖNEMİ ...... 1 1.1. Bizans ile İlişkiler ve Devletin Kuruluşu ...... 8 1.2. Drakon Suyu Antlaşması ...... 10 1.3. Süleymanşâh’ın Kilikya Seferi ...... 12 1.4. Süleymanşâh’ın Antakya’yı Fethi ve Ölümü ...... 13 2. EBÛ’L-KASIM DÖNEMİ ...... 24 3. SULTAN I. KILIÇ ARSLAN DÖNEMİ (1093-1107) ve TÜRKİYE SELÇUKLU TAHTINDA SALTANAT MÜCADELESİ ...... 42 3.1. İznik’e Gelişi ve Tahta Oturması ...... 49 3.2. Bizans’a Karşı İlk Mücadele ve İzmir Beyi Çaka ile İlişkileri ...... 50 3.3. Kılıç Arslan-Bizans İttifakı ve Çaka Bey’in Bertaraf Edilmesi ...... 51 3.4. Malatya Kuşatması ...... 52 3.5. Kılıç Arslan ve Haçlılar ...... 53 3.5.1. Haçlı Seferleri’nin Nedenleri ve Haçlıların Anadolu’ya Gelişi ...... 53 3.5.2. Haçlılarla Yapılan İlk Mücadele ...... 55 3.5.3. Düzenli Haçlı Ordularının Anadolu’ya Gelmesi ve İznik’in Kaybı (18 Haziran 1097) ...... 56 3.5.4. Dorylaion Savaşı (30 Haziran 1097) ...... 59 3.5.5. Ereğli Yakınındaki Savaş ...... 60 3.5.6. I. Haçlı Seferinden Sonra Anadolu ve Kılıç Arslan’ın Faaliyetleri ...... 61 3.5.7. Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi’nin Bohemund’u Esir Alması (1100) ...... 62 3.5.8. 1101 Yılı Haçlı Seferleri ...... 63 3.6. Kılıç Arslan’ın Dânişmendliler ve Büyük Selçuklulara Karşı Mücadelesi ...... 67 3.6.1. Kılıç Arslan-Dânişmend Gümüştegin Gâzi Mücadelesi ve Kılıç Arslan’ın Malatya’yı Ele Geçirmesi ...... 67 3.6.2. Kılıç Arslan’ın Doğu’da Genişlemesi ve Büyük Selçuklu Devleti ile Münâsebetleri ...... 68 3.7. Sultan Kılıç Arslan’ın Şahsiyeti ...... 71 3.8. Sultan I. Kılıç Arslan’ın Ölümünden Sonra Türkiye Selçuklu Devleti’nin Durumu ...... 72 3.8.1. Sultan I. Kılıç Arslan’ın Eşi Ayşe Hâtun ile Oğlu Tuğrul Arslan’ın Malatya’ya Gelmesi ve Tuğrul Arslan’ın Hükümdarlığının İlân Edilmesi ...... 72 3.8.2. Bizans Kuvvetlerinin Türklere Saldırısı, Emîr Hasan’ın Karşı Harekâtı ve Mağlubiyeti ...... 73 II

3.9. Melikşah (Şahinşah)’ın Hükümdarlık Devri...... 75 3.9.1. Melikşah (Şahinşah)’ın Bizans İmparatoru İle Barış Yapması ...... 75 3.9.2. Sultan Melikşah (Şahinşah)’ın Bizans’a Karşı Yeni Bir Seferi (1113) ...... 75 3.9.3. Türkiye Selçuklu-Bizans Mücadelesi ve Aleksios’un Akşehir Seferi (1116) ...... 80 4. SULTAN I. MESUD DÖNEMİ (1116-1155) ...... 91 4.1. Sultan Mesud’un Hapisten Kurtularak Saltanat Mücadelesine Girişmesi ve Türkiye Selçuklu Tahtını Ele Geçirmesi ...... 98 4.2. Anadolu’da Üstünlüğün Dânişmendliler’in Eline Geçmesi ...... 100 4.2.1. Sultan Mesud ile Dânişmendli Emîr Gazi Arasındaki Münasebetler ...... 100 4.2.2. Sultan Mesud-Melik Arab Mücadelesi ...... 101 4.3. Sultan Mesud ile Dânişmendli Melik Muhammed Arasındaki Münâsebetler ...... 103 4.4. Anadolu’da Üstünlüğün Yeniden Türkiye Selçuklularının Eline Geçmesi ...... 105 4.5. Türkiye Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu Arasındaki Münasebetler (1118-1155) ...... 106 4.5.1. Sultan Mesud ile İmparator Ioannes Komnenos Arasındaki Münasebetler (1118-1143) . 107 4.5.2. Sultan Mesud ile Manuel Komnenos Arasındaki Münasebetler (1143-1155) ...... 113 4.6. II. Haçlı Seferi Orduları Karşısında Sultan I. Mesud ve Selçuklular ...... 118 4.7. Sultan I. Mesud’un Ermeniler Üzerine Düzenlediği Seferler ...... 119 4.7.1. İmparator Manuel’in II. Toros’a Karşı Selçuklulardan Yardım İstemesi ve Sultan Mesud’un Birinci Kilikya Seferi ...... 119 4.7.2. Sultan Mesud’un İkinci Kilikya Seferi ...... 120 4.8. Sultan Mesud’un Ölümü ve Şahsiyeti ...... 121 5. II. KILIÇ ARSLAN DÖNEMİ (1155-1192) ...... 130 5.1. Dânişmendli Yağıbasan ile II. Kılıç Arslan Arasındaki İlişkiler (1155-1164) ...... 137 5.2. Sultan II. Kılıç Arslan’ın İstanbul’a Düzenlediği Diplomatik Ziyaret ...... 140 5.2.1. İstanbul Antlaşması ...... 142 5.2.2. Türklerin Gerçekleştirdiği İlk Uçuş Denemesi ...... 144 5.3. Sultan II. Kılıç Arslan-Melik Yağıbasan Mücadelesinde Son Perde ...... 146 5.4. Sultan II. Kılıç Arslan’ın Dânişmendlileri Ortadan Kaldırma Teşebbüsü ve Nûreddin Mahmud ile İlişkiler ...... 147 5.5. Myriokephalon Savaşı (1176) ...... 148 5.6. Dânişmendlilerin Yıkılışı ve Salahaddin Eyyubî ile İlişkiler ...... 151 5.7. Ermenilerle ilişkiler ...... 152 5.8. Sultan II. Kılıç Arslan’ın Ülkesini İdarî Bakımdan 11 Oğlu Arasında Taksimi ...... 154 5.9. Sultan II. Kılıç Arslan ve III. Haçlı Seferi ...... 155 6. SULTAN I. GIYASEDDİN KEYHÜSREV VE II. SÜLEYMANŞAH DÖNEMLERİ ...... 165 III

6.1. Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev Dönemi (I. Saltanatı 1192-1197) ...... 171 6.2. II. Rükneddin Süleymanşâh Dönemi (1197-1204) ...... 171 6.2.1. Gürcistan Seferi ve Saltuklu Beyliği’nin Yıkılışı ...... 172 6.2.2. Tarihî Kişiliği ...... 174 6.3. III. Kılıç Arslan Dönemi (1204-1205) ...... 175 6.4. I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in İkinci Saltanat Dönemi (1205-1211) ...... 175 6.4.1 Antalya’nın Fethi ...... 177 6.4.3. Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in Laskaris ile Savaşı ve Ölümü ...... 185 6.4.4 Tarihî Kişiliği ...... 186 7. I. İZZEDDİN KEYKÂVUS DÖNEMİ (1211-1220) ...... 193 7.1. Sinop’un Fethi ...... 200 7.2. Antalya’nın Geri Alınışı ...... 201 7.3. Ermeniler ile İlişkiler ...... 201 7.4. Eyyûbîler ile İlişkiler ve Sultanın Ölümü ...... 202 7.5. Tarihî Kişiliği ...... 203 8. I. ALÂEDDİN KEYKUBÂD DÖNEMİ (1220-1237) ...... 212 8.1. Moğollara Karşı Alınan Tedbirler ...... 219 8.2. ’nın Fethi ...... 219 8.3. Bazı Emîrleri Cezalandırması ...... 220 8.4. Ermeniler Üzerine Düzenlenen Sefer ...... 221 8.5. Eyyûbîler ve Artuklular ile İlişkiler ...... 223 8.6. Mengücüklerin Erzincan-Kemah Kolunun Ortadan Kaldırılışı...... 223 8.7. İlk Deniz Aşırı Sefer: Suğdak Seferi ...... 224 8.8. Yassıçimen Savaşı ...... 225 8.9. Moğolların Doğu Anadolu’ya Saldırıları ...... 226 8.10. Eyyûbîler ile İlişkiler ve Harput Artuklu Melikliği’nin Ortadan Kaldırılışı ...... 227 8.11. Sultanın Ölümü ve Tarihî Kişiliği ...... 228 9. II. GIYASEDDİN KEYHÜSREV DÖNEMİ (1237-1246) ...... 235 9.1. Babaî İsyanı ...... 246 9.2. Kösedağ Savaşı ...... 247 10. KÖSEDAĞ SAVAŞI’NDAN YIKILIŞA KADAR TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ ...... 257 10.1. Müşterek Saltanat Dönemi...... 263 10.2. İzzeddin Keykâvus’un Müstakil Saltanatı...... 264 10.3. ’yı Moğol İşgalinden Kurtaran Hatîp (1256) ...... 265 IV

10.4. Rükneddin Kılıç Arslan ile II. İzzeddin Keykâvus’un Saltanatı ...... 267 10.5. Muînüddin Süleyman Pervâne Dönemi ...... 268 10.6. Sultan Gıyâseddîn II. Mes‛ûd Dönemi (1284-1296/1302-1308) ...... 272 11. SALTUKOĞULLARI BEYLİĞİ ...... 283 12. MENGÜCÜKLÜ BEYLİĞİ ...... 302 12.1. Erzincan-Kemah Kolu ...... 309 12.2. Divriği Kolu...... 312 13. DÂNİŞMENDLİ BEYLİĞİ ...... 322 13.1. Dânişmend Gazi’nin Etnik Kimliği ve Nesebi ...... 329 13.2. Dânişmendliler’in Bayburt Şehrini Ele Geçirmeleri ...... 334 13.3. Dânişmend Gazi’nin Antakya Prinkepsi Bohemund’u Esir Edişi (1100) ...... 336 13.4. 1101 Yılı Haçlı Seferleri ve Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gazi ...... 338 13.5. Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gazi’nin Malatya’yı Fethi (18 Eylül 1102) ...... 339 13.6. Antakya Prinkepsi Bohemund’un Serbest Bırakılması ve Dânişmend Gazi ile Sultan I. Kılıç Arslan Arasında Anlaşmazlık ...... 340 13.7. Emîr Gazi ...... 342 13.8. Melik Muhammed (1134-1142) ...... 345 13.8.1. Melik Muhammed’in Keysun (Göksün) Şehrini Kuşatması (1136-1137) ...... 348 13.8.2. Melik Muhammed’in Şublas Kalesi’ni Kuşatması (1137) ...... 349 13.8.3. Melik Muhammed’in Aynüddevle’yi Uzaklaştırması ...... 350 13.8.4. Melik Muhammed’in Kilikya ve Karadeniz Bölgesi’ne Yaptığı Akınlar ...... 350 13.8.5. İmparator Ioannes Komnenos’un Niksar Kuşatması (1139-1140) ...... 350 13.9. Melik Yağıbasan Dönemi (1142-1164) ...... 354 13.10. Dânişmendliler’in Yıkılış Dönemi’nde Bizans İmparatorluğu ile İlişkileri (1164-1178) ...... 357 14. ARTUKLU BEYLİKLERİ VE DİĞER BEYLİKLER...... 368 14.1. Emîr Artuk b. Eksük’ün Anadolu’daki Faaliyetleri ...... 374 14.2. Hısn-ı Keyfâ Artukluları (1102-1232) ...... 375 14.3. Mardin Artukluları (1106-1409) ...... 378 14.3. Moğol İstilasından Sonra Artuklular ve Yıkılışları ...... 386 14.4. Harput Artukluları ...... 387 14.5. Çaka Beyliği ...... 388 14.6. Dilmaçoğulları Beyliği ...... 392 14.6.1. Muhammed Bey ...... 392 14.6.2. Togan Arslan (1104-1137) ...... 393

V

14.6.3. Hüsâmüddevle Kurtî (1137-1143) ...... 393 14.6.4. Yakut Arslan (1143-1145) ...... 394 14.6.5. Devletşah (1145-1192) ...... 394 14.6.6. Hüsâmeddin Tuğrul (1192-?) ...... 394 BİBLİYOGRAFYA ...... 402 KAYNAK ESERLER ...... 402 ARAŞTIRMA ESERLERİ ...... 405

VI

KISALTMALAR

Age Adı geçen eser Agm Adı geçen makale a.mlf Aynı müellif AÜDTCF Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Bk/bk. Bakınız C. Cild Çev. Çeviren Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Ed/ed.. Editör EI2 Encylopedia of Islam, Second Edition hak. Hakkında haz. Hazırlayan İA İslâm Ansiklopedisi İÜEF İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Krş./krş. Karşılaştırınız Ktp. Kütüphane/Kütüphanesi nr. Numara nşr. Neşreden s. Sayfa SAD Selçuklu Araştırmaları Dergisi Sy. Sayı TAD. Tarih Araştırmaları Dergisi TD Tarih Dergisi TED Tarih Enstitüsü Dergisi THİTM Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası TM Türkiyat Mecmuası TOEM Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası trc. Tercüme/Tercüme eden TTK Türk Tarih Kurumu vd. ve devamı/ve diğerleri vr. Varak vs. vesaire yay. Yayınlayan/yayınları

VII

YAZAR NOTU

Değerli öğrenciler, Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Tarihi adlı dersimizde başarılı olabilmeniz öncelikle bu kitabı dikkatli bir şekilde okuyup anlamanıza bağlıdır. Dikkatli okumalar yapıp, özetler çıkartmak suretiyle ders kitabınızda yer alan Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular, Değerlendirme Soruları, Uygulama Soruları, Uygulamalar gibi başlıklar altında her bölümde vermiş olduğumuz soruları titizlikle incelemenizi ve cevaplarını bulmaya çalışmanızı uygulamaları ise yerine getirmenizi tavsiye ederiz.

VIII

1. TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NİN KURULUŞU VE SÜLEYMANŞAH DÖNEMİ

1

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

1.1. Bizans ile İlişkiler ve Devletin Kuruluşu 1.2. Drakon Suyu Antlaşması 1.3. Süleymanşah’ın Kilikya Seferi 1.4. Süleymanşah’ın Antakya’yı Fethi ve Ölümü

2

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Süleymanşah Anadolu’ya nasıl geldi? 2. Türkiye Selçukluları nasıl kuruldu? 3. Drakon Suyu Antlaşması’nın önemi nedir? 4. Türkiye Selçukluları’nın kuruluş dönemi için en önemli kaynak hangisidir ve yazarı kimdir? 5. Süleymanşah’ın, askerlerin atlarının ayaklarını ters nallatmasının sebebi ne olabilir?

3

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

1.1. Bizans ile İlişkiler ve Süleymanşah’ın Bizansla Ders notlarının okunması ve Devletin Kuruluşu ilişkileri ve Türkiye dipnotlarda atıf yapılan Selçukluları’nın kuruluşunun araştırma eserlere ulaşılması kavranması

1.2. Drakon Suyu Türkiye Selçuklu Ders notlarının okunması ve Antlaşması Devleti’nin Bizans harita üzerinde çalışılarak tarafından tanınmasını sağlayan Drakon Suyu anlaşmasının yapıldığı koşulların belirlenmesi

1.3. Süleymanşah’ın Kilikya Süleymanşah’ın Kilikya Ders notlarının okunması ve Seferi seferinin nedenlerinin dipnotlarda atıf yapılan anlaşılması araştırma eserlere ulaşılması

1.4. Süleymanşah’ın Antakya’nın fethi ile Ders notlarının okunması ve Antakya’yı Fethi ve Ölümü Süleymanşah’ın gücünün dipnotlarda atıf yapılan artması, Suriye Selçuklu araştırma eserlere ulaşılması Melik’i ile Haleb hakimiyeti için yaptığı savaşın analiz edilmesi ile bölgedeki güçler dengesinin değişiminin kavranması

4

Anahtar Kavramlar

 Süleymanşah  Aleksios Komnenos  Drakon Suyu Antlaşması  Alexiad  Antakya  Tutuş  Artuk Bey

5

Giriş

1071 sonrası Anadolu’nun fethinde görev alan Süleymanşah, Bizans’a karşı başarılı bir şekilde mücadele etmiş, Batı Anadolu ve Orta Anadolu’da hâkimiyetini sağlamıştı. Drakon Suyu Antlaşması ile Bizans boğazın Anadolu yakasındaki topraklarını kaybetmiş ve Türkiye Selçukluları’nın kuruluşunu onaylamış oluyordu.

Anadolu’da Selçuklu Devleti ve İlk Beylikler

6

1. Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu Ve Süleymanşâh Dönemi

Büyük Selçuklu Sultanı , Malazgirt Savaşı’nı kazandıktan sonra savaş sırasında esir edilen İmparator Romanus Diogenes ile bir antlaşma yaptı. Aslında antlaşma şartları, büyük bir savaş kaybetmiş olan Bizans’ın hak ettiğinden daha hafif yaptırımlar içermekteydi. Ancak Romanus’un yokluğunda İstanbul’da ileri gelen devlet adamları onun üvey oğlu Mikhail VII. Dukas’ı tahta çıkardılar. Alp Arslan tarafından serbest bırakılan Romanus ile yeni Bizans İmparatoru Mikhail’in kuvvetleri arasında geçen mücadeleleri Romanus kaybedince hayatını kurtarmak için keşiş kıyafeti giyerek kendini tutuklayan Romalı kumandana: “İşte artık benden endişe etmenize gerek kalmamıştır. Zira ben bundan sonra manastıra çekileceğim. Mikhail imparatorunuz olsun ve Allah ona yardım etsin!” dedi.1 Fakat bu sözler onun hayatını kurtarmasına yetmedi. Zira İstanbul yönetimi önce onun gözlerini oydu, sonra da ölüme terk etti. Romanus işkence edilerek öldürüldü. Sultan Alp Arslan, onun feci şekilde öldürüldüğü haberini alınca çok kederlenmiş ve “Romalılar’ın Allah’ı yoktur. Selçuklular ile Romalılar arasında imzalanmış olan dostluk ve ittifak yemini bugün bozulmuş oldu.” diyerek yapılan antlaşmanın artık hükmünün kalmadığını ilan etti.2 Sultan, antlaşma bozulduğu için Anadolu’ya karşı yürütülen fetih hareketlerine devam etmek suretiyle kumandanlarına Anadolu’ya akınların sürdürülmesini emretti. Nitekim Emir Kapar (Kebîr), Murat Suyu yörelerinde fetihlere girişti.3 Böylece Türk akıncı kuvvetleri kendilerine karşı koyabilecek hiçbir ciddi askerî güçle karşılaşmadan Anadolu içlerine doğru ilerleyerek kısa zamanda kıyılarına kadar kolayca ilerlediler. Artık bir millet halinde, sel gibi akmakta olan Türkler, bu kez bir istilâ ve yağma amacında değildiler, fethettikleri bölge ve yörelerde yerleşmeye başladılar. Zaferden sonra Yukarı Fırat’ta Erzurum merkez olmak üzere, Saltuklular (1072-1202), Aşağı Fırat’ta Erzincan-Şebinkarahisar şehirleri arasında Mengücükler (1080-1228), Sivas başkent olmak üzere Orta Anadolu’da Dânişmendliler (1080-1178), ve Erzen’de Demleçoğulları (1084-1393), Van Gölü havzasında Sökmenliler (Ahlatşahlar) (1110-1207), Diyarbakır’da Yınaloğulları (İnaloğulları) (1098- 1183), Harput’ta Çubukoğulları (1085-1113) ve Hasankeyf, Mardin ve Harput merkez olmak üzere Güneydoğu-Anadolu’da Artuklular (1102-1409) adlarıyla Türk beylikleri kuruldu ve bu devletler Anadolu’nun bir Türk yurdu haline gelmesinde önemli tarihî roller oynadılar.

Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu’da kurulan siyasî teşekküller arasında hiç şüphe yok ki en önemlisi Türkiye Selçuklu Devleti’dir. Sultan Alp Arslan’ın ölümü üzerine çıkan saltanat mücadelesinde Kutalmış Bey’in Büyük Selçuklular tarafından hapiste tutulan oğulları Süleymanşâh ve kardeşleri bir fırsatını bularak serbest kalıp Anadolu’ya gelmişlerdir.4

1 Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi Ve Papaz Grigor’un Zeyli, (trc. Hrant Der Andreasyan), Ankara 1987, s. 144. 2 Urfalı Mateos, s. 144. 3 Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi (Başlangıçtan 1086’ya Kadar), Ankara 1988, s. 76. 4 Osman Turan, “Süleymanşah I”, İA, XI, 202. 7

Antakya’da bulunan Süleymanşah’ın Temsili Heykeli

Kaynak: http://www.panoramio.com/photo/103602675

Süleymanşâh kendisine katılan Horasan Türkmenleri ile önce Antakya üzerine yürüdü fakat burayı fethedemedi. Sonra Konya’ya gelerek burayı Martavkusta’dan aldı ve Konya yakınında bulunan Gavele (Gevele) Kalesi’ni de Romanus Makri’den aldı.5 Süleymanşah bu civarda daha ismini bilemediğimiz pek çok kaleyi ele geçirerek bu bölgede hâkimiyet icra eden kumandan ve valilere üstünlük sağlayarak İznik önlerine kadar geldi.

1.1. Bizans ile İlişkiler ve Devletin Kuruluşu

Bizans İmparatorluğu bu dönemde iç karışıklıklar ve Anadolu’daki otoritesini neredeyse tamamen kaybetmesi nedeniyle Süleymanşâh’ın İznik’i fethi (1075) pek zor olmadı. Böylece Kutalmışoğlu Süleymanşâh İznik’i başkent6 yaparak Anadolu’da ilk Türk devletini kurmuş oldu. Anadolu’da Süleymanşâh tarafından kurulan ilk Türk devletine bazı

5 Anonim Selçuknâme, s. 36, trc., s. 23. 6 Azîmî, s. 16, trc., s. 23. 8 tarihçiler “Anadolu Selçuklu Devleti”, kimi eski tarihçiler de kaynaklarda geçtiği üzere Rum Selçukîleri (Anadolu Selçukluları) adını vermektedirler. Ancak Selçukluların Anadolu’da devlet kurdukları 1075-1078 yılları arasında Bizans Devleti “Anadolu” (Anatolikon Theması) terimini Eskişehir-Konya arasında yer alan bir askerî bölge (Thema) için kullanmakta idi. Bugünkü anlamda kullanılan Anadolu Yarımadası’na ise, Asia Minor (Küçük Asya) deniliyordu. İkinci Haçlı Seferi’ne (1147-1148) katılan Papaz Odo de Deuil,7 Anadolu’da Selçuklu Türkleri’nin yaşadığı topraklar için, yazdığı eserinde “Turchia” (Türkiye) tabirini kullanmıştır. Bu tarihi kayıttan anlaşılmaktadır ki Sultan I. Mesud’un saltanatı zamanından itibaren artık Selçuklular’ın yaşadığı Anadolu topraklarına “Türkiye” denilmeye başlanmıştır. Bu yüzden Süleymanşâh’ın Anadolu’da İznik başkent olmak üzere kurduğu devlete “Türkiye Selçuklu Devleti” denilmesi daha doğru olacaktır. Bizans Devleti’nin Rumeli ve Anadolu orduları kumandandanları olan Nikephoros Bryennios ve Nikephoros Botaniates, İmparator Mikhail Dukas’a karşı isyan ederek imparatorluklarını ilan ettiler. Kütahya’dan İstanbul’a yürüyen Botaniates, yanında tuttuğu ve Sultan Alp Arslan’a karşı isyan ettiği için sultandan kaçarak Bizans’a sığınmış Selçuklu Meliki Erbasgan’ı İznik’te bulunan Süleymanşâh’a gönderip ittifak önerisinde bulundu. Süleymanşâh, Bizans topraklarındaki durumunu güçlendirmek ve meşruiyet kazandırmak için Botaniates’in teklifini kabul etmek suretiyle onun yardımına 2.000 kişilik bir askeri kuvvet gönderdi.8 Böylece Türk kuvvetleriyle daha da güçlenen Botaniates, 1078 yılında, Bizans tahtını ele geçirip imparator oldu. Onun bu başarısında büyük rol oynayan Selçuklu askerleri Üsküdar’da deniz kıyısında kurdukları çadırlarda konaklamaktaydılar. Yeni imparator çok geçmeden bu Türk kuvvetlerini Rumeli topraklarında hâlâ taht iddiasında bulunan Bryennios’a karşı da gönderdi. Öte yandan Bizans’ın bu karışık durumundan faydalanan Süleymanşâh, İznik’te kurduğu devletinin sınırlarını Marmara-Karadeniz ve Akdeniz yönlerinde genişleterek kısa zamanda Bursa ve yörelerinden başka, Kocaeli Yarımadası’nı da ele geçirerek9 Üsküdar ve Kadıköy’e doğru ilerledi. Hatta Üsküdar’da Harem-Salacak civarında oluşturduğu gümrük daireleri ile boğazdan gelip geçen gemilerden vergi almaya başladı. Süleymanşâh’ın Türkiye Selçuklu Devleti’ni kurması ve başarılı fetihlerde bulunması sonucu 1080 yılında Azerbaycan’dan kalabalık Türk kitleleri, Anadolu’ya âdeta bir sel gibi akmaya başladı. Böylece bu topraklarda Türk nüfusu hızla çoğaldı. Ayrıca Bizans’ta bitip tükenmek bilmeyen siyasî ve ekonomik buhranların meydana getirdiği huzursuzluklar sebebiyle, Ermeni, Süryani, Gürcü vb. gibi çeşitli ırklardan oluşan yerli halklar Süleymanşâh’ın yönetimini benimsedikleri gibi büyük arazi sahiplerinin hizmetinde çalışan ve tutsak muamelesi gören köylü sınıfı da Süleymanşâh’ın uyguladığı mîri toprak rejimi nedeniyle, Selçuklu yönetiminde hürriyetlerini elde ettiler ve toprak sahibi oldular.10

Yeni bir devlet kurmaya çalışan Kutalmışoğulları’nın büyük Türkmen kitlelerine dayanarak, Anadolu’da süratle nüfuzlarını arttırmaları ve güç kazanmaları, merkeziyetçi bir politika izleyen Sultan Melikşâh’ı tedirgin ettiği için Anadolu’yu ve Kutalmışoğulları’nı itâate

7 Odo de Deuil, De Profectione Ludovici VII in Orientem, (trc. Virginia Gingerick Berry), New York 1948, s. 87. Krş. Kesik, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I. Mesud Dönemi (1116-1155), Ankara 2003, s. 118. 8 Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 81-82. 9 Ebu’l-Ferec, I, 331. 10 Osman Turan, “Süleyman-şâh I”, İA, XI, s. 207; Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 82. 9 almak için gönderdiği Emir Porsuk idaresindeki Büyük Selçuklu ordusu muhtemelen 1078 yılında İznik önlerine geldi. Her iki taraf arasında meydana gelen çarpışmalar neticesinde Kutalmış’ın büyük oğlu Mânsur öldürüldü; ancak Büyük Selçuklu Emîrî Porsuk bunun dışında başka önemli bir sonuç elde edemeyerek geri dönmek zorunda kaldı. Büyük Selçuklular’ın bu başarısızlığında Kutalmışoğulları ile arasında ittifak ilişkisi bulunan Bizans’ın yardımının da etkisi olduğu anlaşılıyor.11 Böylece Süleymanşâh, Emir Porsuk’a karşı Bizans İmparator’u ile ittifak halinde bulunarak onu başarısızlığa uğrattı ve bu sayede Büyük Selçuklular’a karşı Anadolu’daki durumunu korudu. Bizans Devleti tahtı üzerindeki mücadeleler durmak bilmiyordu. Bu durum da en çok henüz devletlerini yeni kurmuş olan Türkiye Selçukluları’nın işine geliyordu. Nitekim İmparator Botaniates’i tanımayan Nikephoros Melissenos, Süleymanşâh ile işbirliği yaparak Denizli ve Ankara taraflarındaki kent ve kaleleri Türkiye Selçuklu Devleti’ne verdi. İmparator Botaniates, Süleymanşâh’ın bu tutumuna karşılık hemen gönderdiği Bizans kuvvetleri ile Türkiye Selçuklu başkenti İznik’i kuşattıysa da Eskişehir taraflarında Melissenos’la birlikte olan Süleymanşâh’ın vakit kaybetmeden harekete geçmesi sonucu kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. Nikephoros Melissenos beraberinde Selçuklu kuvvetleri olduğu halde Kadıköy’e kadar ilerlediyse de daha çabuk davranan Aleksios Komnenos Bizans tahtını ele geçirerek imparatorluğunu ilan etti (1081).12

1.2. Drakon Suyu Antlaşması

Mevcut yeni durum Selçuklular’ın Anadolu’nun her tarafına yayılmalarına ve henüz fethedilmemiş bazı yeni yerlerin de ele geçirilmesine katkı sağladı. Bu arada yeni imparator ile herhangi bir antlaşma ve ittifakta bulunmayan Süleymanşâh, beraberindeki Selçuklu kuvvetleri ile kısa zamanda İstanbul Boğazı’na kadar olan Anadolu yakasındaki toprakları da ele geçirdi. Artık Bizans Devleti ile Selçuklu Türkleri arasında boğazın suları sınır olmuştu. Selçuklular az bir çabayla gemi tedarik edip Avrupa yakasına da geçebilir, hatta İstanbul’u bile alabilirlerdi. 13 İmparator Aleksios’un kızı Anna Komnenos’un tuttuğu kayıtlardan anlaşıldığı üzere Süleymanşâh İstanbul’un karşı kıyısında yani Harem-Salacak-Üsküdar sahilinde oluşturduğu karakollar ve gümrük daireleri ile boğazdan gelip geçen gemilerden vergi almaya bile başlamıştı. İmparator Aleksios, birkaç gece baskını ile Türkleri boğazdan uzaklaştırmaya çalıştıysa da bunu başaramadı. Tam da bu sıralar da Bizans İmparatorluğu, Balkanları istilaya başlayan Normanlar ile uğraşmaktaydı. İmparator için Balkan cephesi daha fazla aciliyet kazandığından Süleymanşâh ile antlaşma yoluna gitti. İki taraf arasında yapılan diplomatik temaslar sonucunda 1081 yılı Haziran’ında Drakon Suyu Antlaşması yapıldı. Bu antlaşmaya göre Selçuklular “Drakon” adı verilen bir dereye kadar Bizans ile olan sınırlarını geriye çekeceklerdi. Drakon, bazı tarihçi ve coğrafyacılara göre, bugünkü Maltepe’deki

11 Turan, agm, XI, 207-209. 12 Turan, agm, XI, 209; Sevim, age, s. 84-85; Abdülkerim Özaydın, “Anadolu Selçukluları”, Siyasi-Dini- Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, İstanbul 1994,VIII, 103; Muharrem Kesik, 1071 Malazgirt, Zafere Giden Yol, İstanbul 2013, s. 155-157. 13 Willermus Tyrensis, s. 78-79. Krş. Turan, agm., XI, 211. Willermus, “Süleymanşâh’ın boğazlardan Suriye’ye kadar uzunluğu 30, genişliği 10 veya 15 gün süren Anadolu’ya ve bütün şehirlerine sahip oldu. Gemileri olsaydı Türkler İstanbul’u da alabileceklerdi” demektedir. 10

Dragos Tepesi,14 kimilerine göre de Kocaeli sınırları içindeki Kırkgeçit Deresi’dir.15 Drakon Suyu Antlaşması, Bizans’ın Türkiye Selçuklu Devleti’ni ve onun başındaki Sultan Süleymanşşâh’ın saltanatının tanınması ve her iki devletin 1081 yılındaki sınırının belirlenmesi bakımından önemlidir. Süleymanşâh bu antlaşma uyarınca İmparator Aleksios’dan kaynak tarafından “hediye” olarak tanımlanan yüklü miktarda para almış ve her iki tarafta birbirine askerî yardım sözü vermiştir. Nitekim Süleymanşâh’ın “Yağmur” adlı bir beyin idaresinde gönderdiği yardımcı kuvvetler Aleksios’un, Normanların meşhur lideri Bohemund’a karşı verdiği mücadelede önemli rol oynamıştır.16

Drakon Vadisi

Süleymanşâh, İznik ve İzmit şehirlerini fethederek bu bölgelerde hüküm sürmeye başladı ve böylece her taraf Türklerle dolmuş oldu. Bu gelişmelerden haberdar olan Abbasi Halifesi ona sancak ve diğer hâkimiyet alametleri göndererek onu sultan ilan etti.17

Süleymanşâh’ın kumandanlarından Karategin Bey de Çankırı, Kastamonu ve Sinop

14 Bu görüş için bk. Turan, “Süleyman-şâh I”, XI, 210. 15 Anna Komnenos, s. 126. Krş. Turan, agm., XI, 209; Özaydın, İslâm Tarihi, VIII, 103-104. Erdoğan Merçil’e göre (Müslüman Türk Devletleri, s. 107); bugünkü Maltepe’de Dragos Tepesi’nin batısından İzmit Körfezi’ne dökülen küçük çay; Abdülkerim Özaydın’a göre (İslâm Tarihi, VIII, 103) İzmit Körfezi’ne dökülen küçük Dragos (Drakon, Kırkgeçit) Çayı; W. Ramsay’e göre (The Historical Geography of Asia Minor, çev. Mihri Pektaş, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası, İstanbul 1961, s. 205); İzmit Körfezi’ne dökülen Kırkgeçit Deresi; Chalandon’a göre (Alexis Comnene, I, Paris 1910-1912, s. 72, 75); Bozburun Yarımadasını ayıran çay; Osman Turan’a göre (Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993, s. 62); bugünkü Maltepe’de Drakos (Orhan Tepe) Tepesi ve onun yanındaki bir derenin sözkonusu olabileceğini söyler. 16 Özaydın, İslâm Tarihi, VIII, 104. 17 Turan, agm., XI, 210. 11

şehirlerini fethetmişti.18 Bugün Çankırı’da medfun bulunmaktadır.

1.3. Süleymanşâh’ın Kilikya Seferi

Süleymanşâh, Bizans İmparatoru Aleksios ile 1081 yılında Drakon Suyu Antlaşması’nı yaptıktan sonra dikkatini güneye yöneltti. Burada önce Ermenilerle sonra da Büyük Selçuklularla mücadeleye girdi.

Bizans Devleti XI. yüzyılın başlarından itibaren Doğu Anadolu’yu işgal ederek buradaki küçük Ermeni krallıklarını kaldırıp Sivas ve bölgelerinde iskân ettirmişlerdi. Selçuklu akınları ve fetihleri de Ermeni halkının biraz daha batıya doğru kaymasına neden oldu. Yani Ermeniler Fırat kıyılarında, Toroslar’da, Kilikya’da, Malatya, Maraş ve Urfa gibi bölge ve şehirlerde yoğunlaştılar. Bizans’ın Ermenileri göçe zorlaması ve daha önemlisi Ortodoksluk mezhebine girmeleri konusunda baskı ve işkenceler yapmaları Ermenileri Rumlara karşı düşman bir hâle getirmişti. Anadolu’nun savunmasına karışmayan Ermeniler, zaman zaman Türkleri bir kurtarıcı olarak karşılayıp, Bizans Devleti’ne karşı milli ve dini nefretlerini sürdürmüşlerdi. Bilindiği gibi Malazgirt Savaşı’nda da Selçuklular karşısında savaşmayarak toptan savaş meydanını terk etmişler Bizans ordusunu ve imparatorunu kaderleriyle baş başa bırakmışlardı. 19 Bizans’ın çöküşünden ve Türklerin Bizans Devleti karşısında elde ettiği başarılardan yararlanan Ermeniler Fırat bölgesinde tutunarak bir takım prenslikler kurmuşlar ve bu şekilde Türkiye Selçukluları’nın Doğu’da ve Güney’de Türk- İslam ülkeleri ile bağlantılarını kesecek bir duruma gelmişlerdi.

Türklere karşı Malatya-Antakya hattının savunması ile görevlendirilen Ermeni vali Philaretos, Malazgirt Savaşı’nda ciddi bir mücadelede bulunmayarak Romanos Diogenes’e ihanet etmiş ve savaştan sonra da Romanus’un yerine Mikhail Dukas’ın imparatorluğunu tanımayıp bağımsız hareket etmeye başlamıştı. Mikhail’in büyük karışıklıklar içinde geçen hükümdarlığı sırasında Türklerin Anadolu’daki faaliyetlerinden de faydalanan Philaretos, Kilikya bölgesinin en önemli şehirleri olan , Mamistra ve Anazarba (Anazarva)’yı eline geçirdiği gibi onun kumandanlarından biri de 1077 yılında Urfa’yı (/Ruha) Bizanslıların elinden aldı. 1078 yılında Antakya halkı, kendilerini Türklere karşı korur ümidiyle onu buraya davet edip hâkimiyeti altına girdiler. Bu sayede Philaretos’un egemenlik sahası Toroslar’dan Urfa’ya kadar uzanan oldukça geniş bir alanı içine almaktaydı.20

Philaretos, Bizans’ın başına Aleksios’un geçmesi üzerine ona bağlılık arz ederken tedbirli davranarak Haleb’in Müslüman hâkimi Şerefü’d-devle Müslim’e haraç ödemek suretiyle Müslümanları idare etmeye çalışıyor ve aynı zamanda Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah ile de iyi ilişkiler kurmaya çabalıyordu.21 Philaretos, Süleymanşâh ve devletinden gelebilecek tehlikelere karşı da Sultan Melikşâh’a daha yakın duruyordu.

Türkiye Selçuklu Devleti’nin doğusunda kurulan Ermeni Prensliği’nin, Büyük

18 Turan, agm., XI, 212. 19 Turan, agm., XI, 212. 20 Urfalı Mateos, s. 147-150, 156-158, 160-161; Ebu’l-Ferec, I, 330-331. 21 Turan, agm., XI, 213; Özaydın, İslâm Tarihi, VIII, 105. 12

Selçuklu Devleti Sultanı Melikşah’ın desteğini kazanması ve Büyük Selçuklu Devleti tahtında oturan Mikailoğulları ile ailevî bir hesabı olan Süleymanşâh, Bizans ile arasında yaptığı Drakon Suyu Antlaşması sonrasında bu bölgeye sefere çıkmayı uygun buldu. Süleymanşâh 1082 yılında Kilikya (Çukurova) bölgesindeki tarihi Tarsus şehrini fethetti. Süleymanşâh’ın Tarsus’u fethettikten sonra Trablusşam’ın Şiî hâkimi Kadı İbn Ammar’a elçi gönderip kendisinden yeni fethedilen bu şehir için kadı ve hatip talep etmesi Büyük Selçuklular ile ailevi ve siyasi rekabet sebebiyle Abbasiler yerine Şiî Fatımîleri tanıdığını ortaya koymaktadır.22 1083 yılında ise aynı bölgede olup Ermenilere ait Adana, Misis (Mamistra, Masisa), Anazarba (Dilekkaya) ve Kilikya’daki diğer şehir ve kasabaları fethetti. 23 Süleymanşâh, Kilikya seferini tamamladıktan sonra İznik’e döndü.

1.4. Süleymanşâh’ın Antakya’yı Fethi ve Ölümü

1084 yılı içinde Philaretos’un Urfa’da kumandan olarak bıraktığı oğlu Barsam (Barsama) ile arası açılmıştı. Bu yüzden babası tarafından tutuklanan Barsam, Antakya kalesine hapsedildi. Fakat Barsam, babasının Urfa’da bulunduğu sırada Antakya Kalesi’nin Müslüman şahnesi İsmâil ile babası aleyhine bir ittifak kurup hapisten çıktı; İznik’e giderek Süleymanşâh ile görüştü ve Antakya’yı ona teslim etmek istediğini bildirdi.

Antakya Kalesi’nden Bir bölüm

Kaynak: http://www.nkfu.com/wp-content/uploads/2015/05/antakya-kalesi.jpg

Süleymanşâh en kıymetli kumandanlarından Ebû’l-Kâsım’ı İznik’te yerine vekil bırakırken, Anadolu’nun Selçuklulara tâbi olan bölgelerine ayrı ayrı valiler gönderdi. Sonra da Antakya’ya doğru hareket etti. Bu arada Dânişmendli Emîri Gümüştekin Ahmed Gazi, Ermeni Gabriel’in elindeki Malatya’yı sıkıştırıyor, Türk kumandanlarından Emîr Buldacı

22 Turan, agm., XI, 213; Özaydın, İslâm Tarihi, VIII, 106. 23 Turan, agm., XI, 213. 13

Elbistan ve civarını fethediyordu. Anlaşıldığı kadarıyla bu faaliyet Türk kumandan ve beyleri tarafından koordineli olarak yapılmıştı. Çünkü bahsi geçen bölgede Philaretos’un hâkimiyet sahası içinde yer almaktaydı. Anlaşılan Philaretos’un elindeki askeri gücün parçalanması hedeflenmişti. 24 Süleymanşâh, hareketinin etrafta duyulmasını önlemek için geceleri yol alarak gündüzleri vadilerde gizlenmişti. Süleymanşâh, Antakya üzerine yürüdüğü anlaşılmaması için askerlerinin atlarını ters nallatmış ve böylece civardaki casusların gözetim ve denetiminden kurtulmuştu. 25 Anonim Selçuknâme’ye göre, 26 Süleymanşâh, askerini gemisiz olarak Fırat Nehri’nden geçirmiştir. Anna Komnene’ye göre 12 gece süren bir yürüyüşün ardından Antakya’ya varmıştır. 27 Aksarayî ise 5 günlük yürüyüşten sonra Antakya’ya ulaştığını belirtmektedir.28 12 Aralık 1084 günü şehire Müslüman şahne İsmail’in yardımıyla gizlice giren Selçuklu kuvvetleri büyük bir engelle ya da zorlukla karşılaşmadan Antakya’yı ele geçirdiler. Ancak Philaretos’un bazı adamları ve onlara bağlı kuvvetler iç kaleye sığınarak Süleymanşâh’ın birliklerine karşı koydular. Bu yüzden iç kale bir aylık bir kuşatmanın ardından 12 Ocak 1085 günü Selçuklulara teslim oldu. 29 Süleymanşâh şehiri antlaşmalı olarak ele geçirdiğinden halka gayet iyi davrandı, 30 esirleri serbest bırakarak, askerinin evlere girmesini ve Antakya halkının kızları ile evlenmelerini yasakladı. Fethin bir sembolü ve şehrin İslâm şehri olduğunun göstergesi olması nedeniyle Büyük Mar Cassianus Kilisesi’ni camiye çevirdi ve 17 Aralık 1084 günü şehirde ilk Cuma namazı kılındı. Bizans’ın ve Ermeni yönetici Philaretos’un baskı ve zulmünden usanmış şehrin Ermeni ve Süryani halkı bu fethe çok sevindiler31 ve Sultan Süleymanşâh’tan izin alarak Meryem Ana ve Aziz Cercis adlı kiliseleri yaptırdılar.32

Süleymanşâh, Şahne İsmâil ile iç kaleyi teslim eden kumandanı görevinde bıraktı ve şehrin fethini çevrede bulunan komşu hükümdar ve beyler ile Sultan Melikşâh’a gönderdiği fetihnâmelerle bildirdi. 300 kişilik 33 bir süvari kuvveti ile şehri fetheden Süleymanşâh, askeri kuvvetini merkezden çağırdığı diğer birliklerle takviye ederek Ayntâb, Hârim, Dülûk, Tellbaşir, Ra’ban, İskenderun ve Süveydiye (Samandağı)’yi de fethetti. Philaretos’a gelince; Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh’ın huzuruna çıkarak Müslümanlığı kabul etmiş ve sultan tarafından kendisine verilen Maraş’a gelerek burada hayatını sürdürmüş ve 1090 yılından

24 Urfalı Mateos, s. 164. Krş. Turan, agm., XI, 213-214; Merçil, Müslüman-Türk Devletleri, s. 108; Özaydın, İslâm Tarihi, VIII, 108-109. 25 Anonim Selçuknâme, s. 36, trc., s. 24. 26 Bk. Aynı yer 27 The Alexiad, (Elizabeth Anna Sophia Dawes), London 1928, s. 153; Krş. Özaydın, İslâm Tarihi, VIII, 107; Merçil, Müslüman-Türk Devletleri, s. 108. 28 Müsâmeretü’l-ahbâr ve müsâyeretü’l-ahyâr, (Osman Turan), s. 19. 29 Ebu’l-Ferec, (I, 331), Antakya’nın fethi için, Süleymanşâh’ın birtakım gemiler hazırlattığını söyler. 30 Urfalı Mateos, s. 161. 31 Ebu’l-Ferec, I, 331. 32 Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, I, Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944, s. 123; Özaydın, İslâm Tarihi, VIII, 108. 33 Urfalı Mateos, s. 161; Azîmî, s. 19, trc., s. 24. 14

önce burada ölmüştür.34

Antakya Surları

Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/3/3a/AntiochRamparts.jpg

Haleb emiri Şerefüd-devle Müslim b. Kureyş, Antakya’nın eski hâkimi Philaretos’tan 30.000 altın tutarında vergi almaktaydı. Müslim b. Kureyş, Süleymanşâh’a haber göndererek Philaretos’tan almakta olduğu bu cizyeyi (vergiyi) göndermesini istedi. Müslüman bir şehir ve o şehrin Müslüman hükümdarından cizye istemek İslâm hukukuna göre mümkün olacak bir şey değildi. Tabiatıyla Süleymanşâh bu teklifi reddetti. 35 Böylece iki taraf arasında savaş kaçınılmaz bir hal aldı. Süleymanşâh ile Müslim b. Kureyş 20 Haziran 1085 (24 Safer 478) tarihinde Haleb ile Antakya arasında yer alan Kurzahil mevkiinde karşı karşıya geldiler.36 Şerefüddevle’nin beraberinde Harput (Elazığ) yakınlarında bir beylik kurmuş olan Çubuk Bey’de bulunuyordu. Aslında Çubuk Bey, Philaretos’un kurmuş olduğu devletin parçalanışı sırasında Harput şehrini ele geçirmiş sonradan bugünkü Tunceli yöresini de hâkimiyeti altına alarak gücünü artırmıştı. Kurzahil Savaşı sırasında emrindeki çok sayıda Türkmen ile birlikte Süleymanşâh’ın tarafına geçti. Bu sebeple Şerefüd-devle Müslim, bozguna uğratıldı ve ileri gelen 400 adamı ile birlikte öldürüldü Süleymanşâh zaferden sonra Haleb şehrine yürüdü ve

34 Ebu’l-Ferec, I, 333. Krş. Yinanç, Türkiye Tarihi, s. 123; Turan, Türkiye, s. 69; Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları, Ankara 1989, s. 112; Merçil, Müslüman-Türk Devletleri, s. 108; Özaydın, İslâm Tarihi, VIII, s. 109. 35 Aksarayî, s. 20. 36 Azîmî, s. 20, trc., s. 25. 15 burayı kuşattı. Bu sırada Şerefüd-devle’nin naaşı Haleb kapısı önünde defnedildi. Süleymanşâh’ın Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh’a tâbi’ Haleb Emiri Şerefüd-devle ile savaşıp onu öldürmesi ve sonra Haleb’i kuşatması artık Büyük Selçuklularla onu karşı karşıya getiriyordu. Haleb’de Şerefüddevle tarafından bırakılan vekil Emir Şerif Ebû Ali Hasan, bir taraftan Haleb’i Süleymanşâh’a karşı savunurken diğer taraftan da hem Sultan Melikşâh’a hem de Suriye Selçuklu Meliki Tutuş’a mektup yazarak şehri teslim almak üzere ya bizzat gelmelerini ya da şehri kurtarmak üzere güçlü bir ordu göndermelerini istedi. Süleymanşâh ise hem şehri kuşatıyor hem de Haleb etrafındaki Şeyzer, Kefertâb ve Ma’arratünnu’man ve Kınnesrin kalelerini ele geçirmişti. Tutuş da Haleb’i almak istiyordu. Bu nedenle hemen harekete geçerek Haleb’e doğru yola çıktı. Tutuş’un beraberinde Selçukluların ünlü kumandanı Artuk Bey de bulunuyordu. Sonuçta Melik Tutuş ile Sultan Süleymanşâh 4 Haziran 1086 (18 Safer 479) günü Haleb’e üç mil uzaklıkta yer alan Aynü Seylem mevkiinde savaşa girişti. Bu savaşta Süleymanşâh’ın yanında yer alan Çubuk Bey savaş başlayınca yine taraf değiştirdi ve bu kez de Tutuş’un tarafına geçti. Mağlup olan Süleymanşâh, Tutuş’un eline geçmek istemediği için intihar etmeyi tercih etti. Başta veziri Hasan b. Tahir olmak üzere askerinin önemli bir kısmı da esir oldu. Ayrıca oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan, Melikşâh tarafından Isfahan’a götürülerek burada gözetim altında tutuldu.37 Urfalı Matheos, Süleymanşâh’ın savaş sırasında Tutuş’un askerleri tarafından öldürüldüğünü söyler. Melik Tutuş zafer sonrasında savaş meydanını adamlarıyla gezerken kana bulanmış bir cesedi göstererek “Bu Süleymanşâh’ın cesedi” demiştir. Adamları onu nasıl tanıdığını sorunca “Ayaklarından tanıdım çünkü biz Selçukoğulları’nın ayakları birbirine benzer.” cevabını vermişti. Melik Tutuş ayrıca Arslan Yabgu ile ’in oğulları arasındaki siyasi mücadeleye temas ederek “Biz size zulmettik, sizi kendimizden uzaklaştırdık.” diyerek ağlamıştı. Süleymanşâh’ın cenazesi Haleb’te Şerefüd-devle’nin yanına defnedildi.

Süleymanşâh, 1071 yılında kazanılan Malazgirt Savaşı sonrasında Anadolu’da ilk Türk devletini kurma başarısını gösterdi. Pek çok bölge, şehir ve kalelerin fatihi olarak Anadolu’nun bir “Türk Yurdu” haline gelmesinde ve bugünkü Türkiye’nin temellerinin atılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu yüzdendir ki “Anadolu Fatihi” ve “Gazi” unvanları ile anılmıştır.

37 Işın Demirkent, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, Ankara 1996, s. 2. 16

Uygulamalar

Faik Reşit Unat’ın hazırladığı Tarih Atlası’ndan Türkiye Selçuklu-Bizans sınırlarını inceleyiniz.

Osman Turan’ın Selçuklular Zamanında Türkiye adlı eserinden Süleymanşâh ile ilgili kısmı okuyunuz.

17

Uygulama Soruları

1. Bizans kaynaklarından Alexiad’ın Türkiye Selçukluları için önemi nedir? 2. Türkiye Selçukluları hangi anlaşma sonucunda Bizans tarafından tanınmıştır? 3. Aynü Seylem Savaşı hangi tarihte ve kimler arasında yapılmıştır?

18

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Türkiye Selçukluları’nın kuruluş sürecinin incelendiği bu bölümde Süleymanşah’ın Bizans ile ilişkileri incelenmiş, Antakya’nın fethinden sonra Suriye Selçukluları ile yapılan mücadele ve Süleymanşah’ın fetih siyaseti üzerinde durulmuştur.

19

Bölüm Soruları

1- 1071 yılında kazanılan Malazgirt Zaferi sonrasında Türkler Anadolu’da bir takım beylikler kurmaya başladılar. Aşağıdakilerden hangisi bu beyliklerden birisi değildir? A) Saltuklular Beyliği B) Mengücükoğulları beyliği C) Artukoğulları Beyliği D) Karamanoğulları Beyliği E) Dânişmendliler Beyliği

2- Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu’da kurulan siyasî teşekküller arasında en önemlisi hangisidir? A) Saltuklular Beyliği B) Mengücükoğulları beyliği C) Artukoğulları Beyliği D) Ahlatşahlar Beyliği E) Türkiye Selçuklu Devleti

3- Selçuklular’ın Anadolu’da kurdukları ilk devletin adının doğru yazılışı aşağıdaki şıklardan hangisinde verilmiştir? A) Anadolu Selçukluları B) Rum Selçukluları C) Rum Selçukîleri D) Türkiye Selçuklu Devleti E) Konya Sultanlığı

4- Aşağıdaki şıklardan hangisinde Drakon Suyu Antlaşması’nın önemi belirtilmiştir? A) Türkiye Selçuklu Devleti’nin lehinde olmuştur. B) Bizans İmparatorluğu lehinde olmuştur. C) Süleymanşah’ın ilk antlaşmasıdır. D) Aleksios’un ilk antlaşmasıdır. E) Türkiye Selçuklu Devleti tanınmıştır.

5- I- İznik’in Fethi II- Antakya’nın Fethi III- Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu IV- Drakon Suyu Antlaşması V- Misis’in Fethi Süleymanşah’a ait yukarıdaki faaliyetlerden hangisi diğerlerine göre daha az öneme sahiptir? A) I B) II C) III D) IV E) V

20

6- Süleymanşah’ın Anadolu’da kurduğu devletin başkenti aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Konya B) İstanbul C) İzmit D) İznik E) Bursa

7- “Emîr Porsuk idaresindeki Büyük Selçuklu ordusu muhtemelen 1078 yılında İznik önlerine geldi. Her iki taraf arasında meydana gelen çarpışmalar neticesinde Kutalmış’ın büyük oğlu Mânsur öldürüldü; ancak Büyük Selçuklu Emîrî Porsuk bunun dışında başka önemli bir sonuç elde edemeyerek geri dönmek zorunda kaldı. “ Acaba Büyük Selçuklu Devleti niçin Türkiye Selçuklu Devleti’ne müdahale etmek ihtiyacı duymuştur? A) Anadolu’da hızla güç kazanıp nüfuzlarını arttırmaları yüzünden B) Bizans ile işbirliği yapmalarından C) Anadolu’nun fethini istemediklerinden D) Türkiye Selçukluları’nı sevmediklerinden E) Sultan Melikşah emrettiği için

8- Süleymanşah Kilikya Seferi’ni kimler üzerine düzenlemiştir? A) Ermeniler B) Osmanlılar C) Fatımîler D) Rumlar E) Mısırlılar

9- Aşağıdakilerden hangisi Süleymanşah’ın fethettiği yerlerden biri değildir? A) Antakya B) İznik C) Misis D) Tarsus E) Erzurum

10- I- Drakon Suyu Antlaşması = Bizans İmparatorluğu II- Antakya’nın Fethi = Ermeniler III- Kurzahil Savaşı = Müslim b. Kureyş IV- Aynü Seylem Savaşı = Melik Tutuş V- İznik Kuşatması = Ermeniler Yukarıdaki eşleştirmelerden hangisi yanlıştır? A) I B) II C) III D) IV E) V

21

11- “Süleymanşah’ın ölümünden sonra, özellikle Anadolu’nun bazı kesiminde, Marmara Denizi ve Adalar Denizi bölgesinde vuku bulan olaylar hakkında hemen hemen bütün bilgimizi Bizans tarihçisi Anna Komnena’ya borçlu bulunmaktayız.” Yukarıdaki açıklamaya bakarak aşağıdakilerden hangisi söylenilebilir. A) Selçuklu tarihi İçin Anna Komnena’nın bir önemi yoktur. B) Bu dönem için farklı kaynaklar kullanılabilir. C) Anna Komnena, bu dönemin aydınlatılmasında çok önemlidir. D) Anna objektif bir yazar değildir. E) Anna daha çok Bizans Tarihi’ni aydınlatır.

CEVAPLAR 1-D 2-E 3-D 4-E 5-E 6-D 7-A 8-A 9-E 10-E 11-C

22

Kaynakça

Anna Komnene, Alexiade. Règne de l’empereur Alexis I Comnène (1081-1118), (nşr. ve trc. Bernard Leib), Paris 1937-45, I-III, (İng. Elizabeth Anna Sophia Dawes), The Alexiad, London 1928, (trc. Bilge Umar) Alexiad Malazgirt’in Sonrası, İstanbul 1996.

Anonim Selçuknâme, (nşr. ve trc. Feridun Nafiz Uzluk), Ankara 1952.

Demirkent, Işın, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, Ankara 1996.

Ebu’l-Ferec (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, (çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1987, I-II.

İbnü’l-Esîr, İzzeddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebu’l-Kerem Muhammed b. Abdulkerim b. Abdulvâhid eş-Şeybanî, el-Kâmil fî’t-târîh, (nşr. Carl Johan Tornberg), Beyrut 1979, (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, X-XI.

Kesik, Muharrem, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I. Mesud Dönemi (1116- 1155), Ankara 2003.

Merçil, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2006.

Sevim, Ali, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi (Başlangıçtan 1086’ya Kadar), Ankara 1988.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993.

______, “Süleymanşah I”, İA, XI, 202.

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi Ve Papaz Grigor’un Zeyli, (trc. Hrant Der Andreasyan), Ankara 1987.

Yinanç, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, I, Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944.

23

2. EBÛ’L-KASIM DÖNEMİ

24

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

2. Ebû’l-Kasım Dönemi

25

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Türk tarihinin ilk donanmasını kurma teşebbüsünde bulunan Ebu’l-Kasım’ın amacı ne olabilir? 2. Ebû’l-Kasım döneminde Türkiye Selçuklu-Bizans ilişkileri nasıl gelişti?

26

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

2. Ebû’l-Kasım Dönemi Süleymanşah’dan sonra Ders notlarının okunması ve Türkiye Selçuklularının dipnotlarda atıf yapılan Bizans ve Büyük Selçuklu araştırma eserlere ulaşılması Devleti ile ilişkileri ve Ebû’l-Kasım’ın tarihi rölünü saptayabilmek

27

Anahtar Kavramlar

 Ebû’l-Kasım  Emîr Porsuk  Büyük Selçuklu  İznik  Donanma

28

Giriş

Süleymanşah Antakya seferine çıkarken İznik ve civarını Ebû’l-Kasım adlı bir emire bırakmıştı. İmparator, Selçuklular’ın içine düştüğü bu buhranlı dönemden faydalanıp kaybettiği toprakları geri alırken, bir yandan da Sultan Melikşah’ın bölgeye Ebûl-Kasım’ı kontrol etmek için Emir Porsuk’u gönderdi.

29

2. Ebû’l-Kâsım Dönemi

Süleymanşâh’ın ölümünden sonra, özellikle Anadolu’nun bazı kesiminde, Marmara Denizi ve Adalar Denizi bölgesinde vuku bulan olaylar hakkında hemen hemen bütün bilgimizi Bizans tarihçisi Anna Komnena’ya borçlu bulunmaktayız. Onun eseri bilhassa kronolojik bakımdan çok karışık olmasına rağmen, Türkiye tarihinin aşağı-yukarı kırk yıllık bir kısmı (1080-1118) için tek kaynak olmak vasfını taşımaktadır.

Süleymanşâh 1084 yılı Aralık ayı içinde Antakya’yı fethetmek için yola çıkarken İznik ve civarını Ebû’l-Kâsım adında bir Türk beyine bırakmıştı. Antakya’nın fethi sırasında “Karategin” adında bir Türk beyi Karadeniz kıyısında Sinop’u fethetti (1085 başı). Burada bulunan altın ile büyükçe bir imparatorluk hazinesi bu Türk beyinin eline geçti. Ancak Süleymanşâh’ın Tutuş karşısında mağlup olarak intihar etmesinden sonra bu durumdan istifade eden imparator Aleksios’un Türkler’in eline geçmiş olan Karadeniz kenarındaki sahil şehirlerini geri almaya muvaffak olduğu anlaşılmaktadır. İmparator Aleksios, Sultan Melikşah’ın gönderdiği Siaus (Çavuş veya belki de Siyavuş) şeklinde kayd olunan bir elçisini kandırarak kendi tarafına çekmeyi başardı. Nitekim Sinop’a giden Siaus, Melikşah’ın mektubunu göstererek Karategin’i Sinop’u terk etmeye ve ele geçirdiği hazineleri de imparatorun adamlarına bırakmayı kabul ettirdi. Böylece Sinop tekrar Bizans’a teslim oldu. Ancak durum her tarafta aynı değildi.

Süleymanşah’ın ölüm haberi, onun çeşitli bölgelere tayin etmiş olduğu Türk beylerinin bağımsız hareket etmelerine sebeb oldu. Bunlardan devletin merkezi olan İznik’i elinde bulundurduğu için en nüfuzlusu olan Ebû’l-Kâsım rivayete göre kendisini sultan ilan ettiği gibi, kardeşi Ebu’l-Gazi’ye de Kapadokya emirliğini bıraktı.

Becerikli ve gayet hırslı bir kimse olan Ebû’l-Kâsım, bundan sonra Marmara sahillerine akınlar yaparak bütün Bithynia’yı yağmalamaya başladı. İmparator Aleksios bunun üzerine evvelce Süleymanşâh’a uygulamış olduğu taktiğe müracaat ederek Türk akıncılarını sahilden geri sürdü ve Ebû’l-Kâsım’ı barış istemeye zorladı. Ancak Ebû’l-Kâsım anlaşma görüşmelerini devamlı olarak uzatmakta olduğundan imparator nihayet İznik üzerine bir kuvvet gönderdi. Bu kuvvetin başına Türk asıllı Tatikios (Tetik?)’u geçirmişti. Ayrıca Sultan Melikşah’ın da İznik’i itaat altına almak üzere Emir Porsuk kumandasında 50 bin kişilik bir kuvvet gönderdiği haberi geldi. Fakat Tatikios böyle büyük bir kuvvetle başa çıkamayacağını düşünerek İstanbul’a çekilmek zorunda kaldı.

Ebû’l-Kâsım’ın bundan sonra da faaliyetlerine devam ettiği anlaşılmaktadır. Herhalde Porsuk, kuvvetleriyle henüz uzakta bulunuyor veyahut Ebû’l-Kâsım onun gelişini başka bir şekilde yorumluyordu. Ebû’l-Kâsım’ın bu kez de Marmara Denizi’nin güney sahilini ele geçirmek istediği görülüyor. Nitekim o küçük bir donanma kurmayı planladı ve bu amaçla sahilde bulunan Kios (Gemlik) şehrini fethederek burada gemiler yaptırmaya başladı. Ancak Aleksios, bunun imparatorluk için yarattığı tehlikeyi kavrayarak hemen harekete geçti. Bütün donanmasını Manuel Butumites’in emrine vererek Ebû’l-Kâsım’ın donanmasını imha etmekle görevlendirdi. Karadan da Tatikios kumandasında büyük bir kuvvet Türklerin üzerine sevk edildi. 30

Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos (1081-1116)

Kaynak: http://www.fordham.edu/halsall/basis/AnnaComnena-Alexiad.asp

Her iki kuvvetin de üzerine gönderilmesinden endişelenen Ebû’l-Kâsım, üstün Bizans donanmasına karşı koyamayacağını düşünerek Kios’tan geri çekildi. Butumites süratle gelerek Ebû’l-Kâsım’ın herhalde henüz kızakta bulunan gemilerini yaktı. Pek az sonra da Tatikios kara yolundan yetişerek mevzi aldı. Ebû’l-Kâsım’ın çekildiği Halykat veya Kyparisson mevkiinde Bizanslılar ile Türkler arasında on beş gün süreyle ufak tefek çarpışmalardan başka büyük bir savaş yapılmadı. Neticede Tatikios savaşa karar vermek zorunda kaldı. Savaş bir kısım Türk askerinin ölmesi, esir edilmesi, daha çoğunun ise bütün eşya ve teçhizatını bırakarak kaçması ile neticelendi. Ebû’l-Kâsım güçlükle İznik’e ulaşabildi. Bütün bu olayların oluş şekli ve tarihi hakkında kesin bilgilere sahip değiliz. Ancak Bizans’daki başka olaylara bakarak Emir Porsuk’un gelişinin 1090 yılı sonlarında olması muhtemel görünmektedir.

31

Anna Komnena’nın ünlü eseri Alexiad’ın Bilge Umar tarafından yapılan çevirisi. Bu eser ilk dönem Türkiye Selçukluları için en önemli Bizans kaynağıdır.

Kaynak: https://www.kitapambari.com/u/kitapambari/img/c/a/l/alexiad-malazgirt-in-sonrasi- imparator-alexios-komnenos-doneminin-tarihi20111003111453.jpg

1090 yılı ortalarında Ebû’l-Kâsım, Kios’ta mağlup olduktan sonra İznik’e çekilmişti. Ancak Emir Porsuk’un Anadolu içinde bağımsız davranan muhtelif Türk beylerini itaat altına aldıktan sonra İznik’e yaklaşmakta olduğu bu sıralarda Aleksios, Ebû’l-Kâsım’a haber göndererek onu İstanbul’a davet etti. Bizans İmparatoru anlaşıldığına göre İznik hâkimi Ebû’l-Kâsım’ı Porsuk’a karşı bir ittifak teklif etmek amacıyla İstanbul’a davet etmişti. Ayrıca bir taraftan da Türklerin elinde bulunan İzmit’i ele geçirmek istiyordu. Ebû’l-Kâsım İstanbul’da gayet iyi karşılandı. Hemen her gün kendisine ziyafetler veriliyor, hipodromda şerefine at ve araba yarışları tertip olunuyor ve İstanbul’da ikamet süresi birçok neden ile uzatılmaya çalışılıyordu. İki taraf arasında barış ve ittifak görüşmeleri yapıldığı esnada, İmparator Aleksios donanma kumandanı Eustathios Kymineianus’u yapı malzemesi, mimarlar ve işçileri yüklediği gemileriyle İzmit’e yolladı. Bunlar İzmit müstahkem mevkiini kontrol altına alacak yeni bir kale inşa etmekle görevlendirilmişlerdi. Kalenin inşası bittikten sonra Aleksios, Ebû’l-Kâsım’a pek çok hediyeler ve bir de “Sebastos” unvanı vererek onu İznik’e uğurladı. Ebû’l-Kâsım olan biteni öğrendiği zaman bu durumu kabul zorunda kaldı. Çünkü bu sırada Emîr Porsuk, artık İznik önüne gelmiş ve imparatorun yardımına muhtaç 32 olmuştu.

Emîr Porsuk İznik’i üç ay muhasara etti. İmpatarator’un hareket şekline ve hilekârlığına çok içerlemiş bulunan Ebû’l-Kâsım bu müddet içinde kendi imkânları ile Porsuk’un kuvvetlerine karşı İznik’i korudu. Ancak sonunda yardım istemek için imparatora başvurmak zorunda kaldı. Bizans imparatoru bu sırada Peçeneklere karşı büyük bir mücadele içindeydi. Bu cepheden ayıracak kuvveti olmamasına rağmen Ebû’l-Kâsım’a yardım zorunluluğunu hissetti. Çünkü İznik, Emîr Porsuk’un eline geçecek olursa Büyük Selçuklu Devleti’nden kurtarıp almak hemen hemen imkânsız hale gelecekti. Bunun için yeniden bir hileye başvurdu. Küçük bir kuvveti imparatorluk sancakları, imparatorun önünde taşınması alışılmış olan süslü alametleri vermek suretiyle Ebû’l-Kâsım’a yolladı. Bu yardım yoluyla Porsuk’u geri çekilmeye zorlamayı ve imkân ortaya çıkarsa İznik’i kendi adına zapt etmeyi umuyordu. Bu küçük Bizans kuvveti muhtemelen deniz yönünden şehre girdi, imparator gayesinin ilkine kolaylıkla ulaştı. Bizanslılar surlar üzerine çıkıp imparatorluk sancaklarını ve imparatorun alâmetlerini göstererek savaş naraları atmaya başlayınca Porsuk, İmparator’un bizzat geldiği düşüncesiyle kuşatmayı kaldırdı. İznik bu suretle kuşatmadan kurtulunca, yardıma gelen kuvvetler, sayılarının pek az oluşu ve Ebû’l-Kâsım’ın henüz tamamıyla kuvvetten düşmemiş olması nedeniyle, İmparator’un planının ikinci safhasını gerçekleştiremeyeceklerini anlayıp geri dönmeyi tercih ettiler.

Emîr Porsuk’un başarısızlığı üzerine Büyük Sultan Melikşâh’ın İznik’in zaptından vazgeçmediğini ve buraya kıymetli kumandanlarından Urfa emîri Bozan’ı gönderdiğini görüyoruz. Anna Komnena bu münasebetle Melikşâh’ın kendisiyle ittifak etmek üzere, İmparator’a yeniden müracaat ettiğini kaydetmektedir. Neticede İmparator Aleksios da Selçuklu Sultanı’nın yanına bir elçi heyeti göndermiş, fakat bunlara verdiği talimatta müzakereleri uzatarak Melikşah’ı oyalamalarını tembihlemişti. Ancak bu heyet daha yolda iken Melikşâh’ın ölüm haberini almış ve geri dönmüştü. Sultan Melikşâh’ın 19 Kasım 1092’de öldüğü bilindiğine göre, Bizans elçi heyetinin buna yakın bir tarihte yola çıkağı kabul olunabilir. Bu durumda Bozan’ın İznik önüne gelişini de aynı yılın (1093) ortalarına ve hattâ ikinci yarısına koymak herhalde hatalı olmayacaktır.

Öte taraftan Emîr Bozan, İznik önüne geldi, şehri hücumla zabt etmek için birbiri arkasına yaptığı teşebbüsler, Ebû’l-Kâsım’ın şiddetli müdafaası ve imparatordan istediği yardımı elde etmesi sayesinde bir türlü netice vermedi, imparator bu sırada Peçenekler’i Kumanlar’ın yardımı ile imha etmiş olduğu için biraz olsun ferahlamış bulunuyordu. Bizans Levunion galibiyetinden (Nisan 1091) sonra sadece İzmir hâkimi Çaka (Çakan) Bey’le uğraşmak zorundaydı. Bozan bu şekilde İznik’i zapt edemeyeceğini anlayınca muhasarayı kaldırarak karargâhını Lopadion (Ulubat) yanında bulunan Lampe Irmağı kenarına nakletti.

33

İznik Surları Yenişehir Kapısı MS. I. yüzyılda İmparator Cladius zamanında yapılmıştır.

Kaynak: http://guzeliznik.blogsayfasi.com/tag/surlar/

Ebû’l-Kâsım’ın bu sıralarda artık bağımsız olarak hüküm sürme imkânının yok olduğunu fark ettiği anlaşılmaktadır. Herhalde İmparator’un kendisine ne maksatla yardım ettiğini anlamış olacaktır. Belki de imparator ile Melikşah arasında bir anlaşma yapılacağını da haber almıştı. Bu sebeble doğrudan doğruya Büyük Sultan’a müracaatla İznik bölgesinde onun valisi sıfatıyla tasdik edilmeyi ümit ederek büyük hediyeler hazırladı ve kardeşi Ebû’l- Gazi’yi İznik’te yerine vekil bıraktıktan sonra İsfahan’a doğru yola çıktı. Anna Komnena, onun on beş katır yükü altın ile Sultan’ın yanına gittiğini kaydetmektedir. Ancak Ebû’l-Kâsım bütün rica ve ısrarlara rağmen Melikşah tarafından huzura kabul edilmemiş ve kendisine Anadolu işinde tam yetki verilmiş olan Bozan ile anlaşması bildirilmiştir. Bu şekilde arzusuna ulaşamayan Ebû’l-Kâsım uzun süre bekledikten ve sıkıntı çektikten sonra Bozan’ı bulmak için harekete geçti. Ancak yolda Bozan’ın gönderdiği ikiyüz kişilik bir müfreze tarafından yakalanarak kendi yayının kirişi ile boğdurulmuştur. Anna Komnena’ya göre, bu iş Bozan’ın değil, sultanın verdiği emirler ile olmuştur. Bu olayın Melikşah’ın Bağdad’a gitmek üzere hareketinden pek kısa bir süre önce ceryan ettiği tahmin olunabilir (muhtemelen Eylül/Ekim 1092).

34

Uygulamalar

Süleymanşah devrinde Türkiye Selçukluları sınırlarını harita üzerinde inceleyiniz.

İmparator Aleksios Komnenos döneminde Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu’nun durumunu araştırınız.

35

Uygulama Soruları

1. Ebû’l-Kasım’ın Bizans ile ilişkilerini tartışınız? 2. Ebû’l-Kasım döneminde Gemlik’teki Türkiye Selçuklu Donanması’na karşı Bizans’ın faaliyetleri hakkında bilgi veriniz? 3. Büyük Selçuklu Devleti’nin Ebû’l-Kasım döneminde Türkiye Selçukluları’na karşı izlediği politika hakkında bilgi veriniz?

36

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Ebû’l-Kasım’ın İznik’in hakimi olduktan sonra Bizans’a karşı sınırlarını genişlettiğini, İmparator Aleksios Komnenos ve Sultan Melikşah’ın bölgeyi konrtol altına alma çabalarını, Türkiye Selçukluları’nın ilk donanmasının kurulduğunu inceledik.

37

Bölüm Soruları

1- “Süleymanşah’tan sonra yerine geçen Ebu’l-Kasım, küçük bir donanma kurmayı tasarladı ve bu amaçla sahilde bulunan Kios (Gemlik) şehrini zapt ederek burada gemiler yaptırmaya başladı. Ancak Aleksios, bunun imparatorluk için yarattığı tehlikeyi kavrayarak derhal faaliyete geçti. Bütün donanmasını Manuel Butumites emrine vererek Ebu’l-Kasım’ın donanmasını yakmakla görevlendirdi, karadan da büyük bir kuvvetle Tatikios Türklerin üzerine sevk olundu.” Yukarıdaki açıklamalara bakarak hangisi söylenemez? A) Ebu’l-Kasım’ın faaliyetleri Türkiye Selçukluları’nın ilk denizcilik faaliyetleri arasında yer alır. B) İmparator Aleksios, Türk denizciliğinin bu zamanda gelişmesine engel olmuştur. C) İmparator Aleksios, Anadolu’daki gelişmeleri iyi takip etmekteydi. D) Süleymanşah’ın ölmesine rağmen Anadolu’daki Selçuklu ilerlemesi devam etmekteydi. E) İmparator Aleksios, Selçukluları bir tehlike olarak görmüyordu.

2- Ebu’l-Kasım’ın İstanbul’a gidişinin asıl nedeni aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) İmparator davet ettiği için B) İstanbul’u merak ettiği için C) Büyük Selçuklu Ordusu’na karşı yardım almak için D) Antlaşma yapmak için E) İmparatorla konuşmak için

3- Emîr Porsuk idaresindeki Selçuklu Ordusu Ebu’l-Kasım’ın hâkimiyeti altındaki ………… şehrini kuşattı. Cümlesinde boş bırakılan yere getirilmesi gereken kelime aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Bursa B) İzmir C) İznik D) İzmit E) Konya

4- Ebu’l-Kasım’ın değerli hediyelerle Büyük Selçuklu Sulatanı Melikşah ile görüşmeye gidiş nedeni aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Savaşmak için B) Dostluk için C) Şikâyet için D) İttifak için E) Affını istemek için

38

5- Ebu’l-Kasım, Sultan Melikşah ile görüşmeye giderken İznik’te yerine ………… vekil olarak bıraktı. Cümlesinde boş bırakılan yere getirilmesi gereken kelime aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Emîr Bozan B) Mesud C) Arab D) Ebu’l-Gazi E) Ebu’l-Fidâ

6- Aşağıdakilerden hangisi Ebu’l-Kasım’ın faaliyetlerinden biri değildir? A) Sultanlığını ilan etti. B) Sultan Melikşah’ın yanına gitti. C) Gemlik’i ele geçirdi. D) İlk Selçuklu donanmasını oluşturmaya çalıştı. E) İznik önünde Büyük Selçuklu ordusunu mağlup etti.

7- Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, Türkiye Selçukluları üzerine değerli kumandanlarının idaresi altında iki ayrı ordu göndermiştir. İznik’i kuşatan bu orduların gerçekte amacı aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak belirtilmiştir? A) Bizans Devleti ile ilişkisini kesmek B) Süleymanşah’ın oğullarından birini sultan ilan etmek C) Türkiye Selçuklu Devleti’ni kontrol altına alabilmek D) Bizans ile ittifak sağlamak E) İstanbul yolunu açmak

8- Aşağıdaki Selçuklu kumandanlarından hangisi İznik’i kuşattı? A) Aksungur B) Bozan C) Savtegin D) Dânişmend Gazi E) Saltuk

9- Ebu’l-Kasım’ın yerine İznik’te kardeşi ………… hükümdar oldu. Cümlesinde boş bırakılan yere getirilmesi gereken isim aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Ebu’l-Gazi B) Bozan C) Muhammed D) Ebu’l-Kasım E) Karategin

39

CEVAPLAR 1-E 2-C 3-C 4-E 5-D 6-E 7-C 8-B 9-A

40

Kaynakça

Anna Komnene, Alexiade. Règne de l’empereur Alexis I Comnène (1081-1118), (nşr. ve trc. Bernard Leib), Paris 1937-45, I-III, (İng. Elizabeth Anna Sophia Dawes), The Alexiad, London 1928, (trc. Bilge Umar) Alexiad Malazgirt’in Sonrası, İstanbul 1996.

Demirkent, Işın, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, Ankara, 1996.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993.

41

3. SULTAN I. KILIÇ ARSLAN DÖNEMİ (1093-1107) ve TÜRKİYE SELÇUKLU TAHTINDA SALTANAT MÜCADELESİ

42

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

3.1. (Kılıç Arslan’ın) İznik’e Gelişi ve Tahta Oturması 3.2. Bizans’a Karşı İlk Mücadele ve İzmir Bey’i Çaka İle İlişkiler 3.3. Kılıç Arslan-Bizans İttifakı ve Çaka Bey’in Bertaraf Edilmesi 3.4. Malatya Kuşatması 3.5. Kılıç Arslan ve Haçlılar 3.5.1. Haçlı Seferleri’nin Nedenleri ve Haçlıların Anadolu’ya Gelişi 3.5.2. Haçlılarla Yapılan İlk Mücadele 3.5.3. Düzenli Haçlı Ordularının Anadolu’ya Gelmesi ve İznik’in Kaybı (18 Haziran 1097 3.5.4. Dorylaion Savaşı (30 Haziran 1097) 3.5.5. Ereğli Yakınındaki Savaş 3.5.6. I. Haçlı Seferinden Sonra Anadolu ve Kılıç Arslan’ın Faaliyetleri 3.5.7. Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi’bin Bohemund’u Esir Alması (1100) 3.5.8. 1101 Yılı Haçlı Seferleri 3.5.8.1. Lombard-Fransız-Alman Ordularıyla Mücadele ve Merzifon Savaşı (5 Ağustos 1101) 3.5.8.2. Fransız Ordusuyla Mücadele ve Konya Yakınındaki Savaş (Ağustos 1101) 3.5.8.3. Fransız ve Alman Ordularıyla Mücadele ve Ereğli Savaşı (5 Eylül 1101) 3.6. Kılıç Arslan’ın Dânişmendliler ve Büyük Selçuklulara Karşı Mücalesi 3.6.1. Kılıç Arslan-Dânişmend Gümüştegin Gâzi Mücadelesi ve Kılıç Arslan’ın Malatya’yı Ele Geçirmesi 3.6.2. Kılıç Arslan’ın Doğu’da Genişlemesi ve Büyük Selçuklu Devleti İle Münâsebetleri 3.6.2.1. Musul’un Ele Geçirilmesi (22 Mart 1107) 3.6.2.2. Kılıç Arslan’ın Çavlı ile Savaşı ve Ölümü (Temmuz 1107) 3.7. Sultan Kılıç Arslan’ın Şahsiyeti 3.8. Sultan Kılıç Arslan’ın Ölümünden Sonra Türkiye Selçuklu Devleti’nin Durumu 3.8.1. Sultan I. Kılıç Arslan’ın Eşi Ayşe Hâtun ve Oğlu Tuğrul Arslan’ın Malatya’ya Gelmesi ve Tuğrul Arslan’ın Hükümdarlığının İlân Edilmesi 3.8.2. Bizans Kuvvetlerinin Türklere Saldırısı, Emîr Hasan’ın Karşı Harekâtı ve Mağlubiyeti 3.9. Melikşah (Şahinşah)’ın Hükümdarlık Devri 3.9.1. Melikşah (Şahinşah)’ın Bizans İmparatoru ile Barış Yapması 3.9.2. Sultan Melikşah (Şahinşah)’ın Bizans’a Karşı Yeni Bir Seferi (1113) 3.9.3. Türkiye Selçuklu-Bizans Mücadelesi ve Aleksios’un Akşehir Seferi (1116)

43

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Kılıç Arslan Anadolu’ya nasıl geldi? 2. Haçlı seferi hangi amaç doğrultusunda meydana geldi? 3. Kılıç Arslan-Danişmendli İlişkileri bu dönemde nasıldı? 4. Kılıç Arslan’ın Musul Seferinin amacı ve sonuçları Türkiye Selçuklularını ne şekilde etkiledi? 5. Sultan Melikşah (Şahinşah) kimdir, onun döneminde Türkiye Selçuklularının Bizans ve Dânişmendliler ile ilişkileri nasıldı?

44

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

3.1. İznik’e Gelişi ve Tahta Kılıç Arslan’ın esaretten Ders notlarının okunması ve Oturmas kurtulup, hangi koşullarda dipnotlarda atıf yapılan tahta çıktığının tespit araştırma eserlere ulaşılması edilmesine çalışılması

3.2. Bizans’a karşı ilk Kılıç Arslan’ın tahta Ders notlarının okunması ve mücadele ve İzmir Bey’i çıktıktan sonra Bizans ve dipnotlarda atıf yapılan Çaka ile İlişkiler Çaka Bey’e yönelik araştırma eserlere ulaşılması faaliyetlerinin öğrenimi

3.3. Kılıç Arslan-Bizans Çaka Bey-Kılıç Arslan Ayrıca tarih atlasından Ege İttifakı ve Çaka Bey’in ilişkilerinin saptanması Adaları ve Batı Anadolu Bertaraf Edilmesi bölgesinin taranması

3.4. Malatya Kuşatması Selçuklular’ın doğuya doğru Ders notlarının okunması ve ilerlemesinin nedenleri ve dipnotlarda atıf yapılan bölgede egemenliklerini araştırma eserlere ulaşılması kabul ettirme çabalarının belirlenmesi

3.5. Kılıç Arslan ve Haçlılar Haçlı seferlerinin nasıl Ders notlarının okunması ve başladığı, Türkiye dipnotlarda atıf yapılan Selçuklularını nasıl etkileği, araştırma eserlere ulaşılması bölgedeki ilerleyişe ne gibi Atlas yardımıyla Haçlıların etkileri olduğunun tespit geçtiği yolların not edilmesi edilmesi

3.6. Kılıç Arslan’ın Kılıç Arslan’ın doğuya Ders notlarının okunması ve Dânişmendliler ve Büyük doğru genişlerken izlediği dipnotlarda atıf yapılan ve Selçuklulara Karşı yol ve karşılaştığı sorunların araştırma eserlere ulaşılarak Mücadelesi anlaşılması

3.7. Sultan Kılıç Arslan’ın Türkiye Selçukluları’nın en Ders notlarının okunması ve Şahsiyeti önemli hükümdarlarından dipnotlarda atıf yapılan biri olan Kılıç Arslan’ın araştırma eserlere ulaşılması kişiliğinin hükümdarlığı döneminde karşılaştığı zorluklarla nasıl şekillendiğinin kavranması

3.8. Sultan Kılıç Arslan’ın Sultan Kılıç Arslan’ın Ders notlarının okunması ve Ölümünden Sonra Türkiye ölümünden sonra yaşanan dipnotlarda atıf yapılan Selçuklu Devleti’nin otorite boşluğunun araştırma eserlere ulaşılması

45

Durumu saptanması

3.9. Melikşah (Şahinşah)’ın Kılıç Arslan’dan sonra tahta Ders notlarının okunması ve Hükümdarlık Devri geçen oğlu Melikşah’ın dış dipnotlarda atıf yapılan siyaseti özet olarak araştırma eserlere ulaşılması incelenmesi

46

Anahtar Kavramlar

 İznik  Kılıç Arslan  Haçlılar  Pierre l’Hermite  Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gazi  1101 Haçlı Seferi  Malatya  Bohemond  Musul  Çavlı  İlgazi  Melikşah (Şahinşah)

47

Giriş

I. Haçlı seferi ile Batı Anadolu’daki Türk ilerleyişi geçici bir süre durdurulmuş, ilk denizci Türkmen Beyliği’nin faaliyetlerine son verilmişti, dahası İznik kaybedilmişti. Ancak Kılıç Arslan tüm bu olumsuzluklara rağmen devleti yeniden toparlayıp ve Anadolu’da fetihlerine kaldığı yerden devam etti. 1101 yılında doğruca Anadolu’ya yönelen yeni bir haçlı seferini Dânişmendliler ve diğer Türk emirlerinin ittifakıyla yenen Kılıç Arslan gücünü daha da artırmıştı.

48

3. Sultan I. Kılıç Arslan Dönemi (1093-1107)

3.1. İznik’e Gelişi ve Tahta Oturması

Babası Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu olan Süleymanşah b. Kutalmış b. Arslan b. Selçuk, Suriye seferine giderken Kılıç Arslan’ı, kardeşi Kulan Arslan (Dâvûd) ile birlikte götürmüştü. Babasının 479/1086’da Tutuş’la yaptığı Aynü Seylem’deki savaşta ölümü sonrası vezir Hasan b. Tahir, kardeşi ve annesiyle birlikte Kılıç Arslan’ı Antakya’ya götürmüşse de, Sultan Melikşah 1087 ilkbaharında çıktığı Suriye seferinde Antakya’ya gelip onları ailevî rekabetin birer takipçisi olabilir düşüncesiyle Isfahan’a götürdü ve ölümüne kadar hapiste tuttu.38 Türkiye Selçukluları’nı bu suretle altı yıl hükümdarsız bırakan Sultan Melikşah’ın Kasım 1092’deki ölümü, Kılıç Arslan’a kardeşiyle birlikte kaçarak39 Anadolu’ya dönme fırsatı verdi. Kılıç Arslan, eskiden babasına tâbi olan Orta Anadolu’dan büyük bir kuvvet 40 toplayarak 1093 başlarında 41 İznik’e geldi. Kılıç Arslan’ın Anadolu’ya gelirken yanında Yabgulu Türkmenleri’nden oluşan büyük bir ordunun bulunduğuna yönelik kayıtlar da vardır.42

Süleymanşah’ın İznik’ten ayrılışı ve ölümünden sonra Anadolu Türkleri başsız kalmış, zaten feodal bir yapıda olan göçebe türkmenler kendi boy beyleri idaresinde daha özgür bir konuma geçmişlerdi. Süleymanşah’ın yerinde kalan Ebû’l-Kâsım ise, Bizans imparatorluğu ile mücadeleye devam etti. Ancak Sultan Melikşah’ın ona karşı Urfa Emîri Bozan’ı göndermesi, Ebû’l-Kâsım’ı zor durumda bıraktı. Bunun üzerine o, sultana itaatini belirtmek amacıyla, yerine kardeşi Ebû’l-Gâzi’yi bırakarak Isfahan’a gitti. Ancak Melikşah, Ebu’l- Kâsım’ı huzuruna kabul etmedi. Hüsran içinde Anadolu’ya dönen Ebû’l-Kâsım, Bozan tarafından yakalanarak yayının kirişiyle boğduruldu. 43 Sultan Melikşah’ın ölümü üzerine Bozan’ın Anadolu’dan ayrılması, Bizanslılara İznik’e hücum etme imkânı vermişti.

Süleymanşah’ın oğulları İznik’e varınca Türkler onları büyük bir sevinçle karşıladılar. Ebû’l-Gâzi, sorun çıkarmadan ailenin mirâsı olan İznik’i kendilerine teslim etti. Kılıç Arslan, emîrlerinden Muhammed’i başkumandan makamına getirdi ve sultan sıfatı ile Süleymanşah’a tâbi bulunan diğer feodal Anadolu beylerinin de hükümdarı oldu. Bu sırada İzmir bölgesinde Çaka Bey; Sivas, ve Niksar’da Dânişmendli Beyliği; Ereğli, Aksaray ve civarında Hasan Bey; Erzincan ve civarında Mengücüklü Beyliği; Erzurum ve çevresinde Saltuklu Beyliği, Elbistan ve Maraş bölgesinde Emîr Buldacı; Harput ve civarında ise, Çubuk Bey gibi

38 Coşkun Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VIII, 218; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 95-96, Işın Demirkent, “Kılıçarslan I”, DİA, XXV, 396. 39 Turan, Sultan Berkyaruk’un bu buhranlı durumda (Melikşah’ın ölümünü müteakip başlayan sultanlık mücadeleleri) onu İznik’e gönderdiği kayıtlarının da ‘kaçma’ eylemiyle çelişmediğini belirtmekte (Türkiye, s. 96). 40 Demirkent, Türkiye Selçuklu Hükündarı Sultan I. Kılıç Arslan, s. 15; Abdülkerim Özaydın, “Kılıç Arslan”, İslam Tarihi: Fetihten Sonra Anadolu’da Kurulan İlk Türk Devletleri, VIII, 118. 41 Demirkent, agm., XXV, 397; a.mlf., age., s. 15; Özaydın, agm., VIII, 118; Turan, Kılıç Arslan’ın 1092’de İznik’e geldiğini söyler (age., s. 96). 42 Turan, age., s. 96; Alptekin, agm., VIII, 223. 43 Turan, age., s. 87; Alptekin, agm., VIII, 219; Demirkent, age., s. 14. 49 mahallî Türk aile ve hükümdarları, hüküm sürüyorlardı.44

3.2. Bizans’a Karşı İlk Mücadele ve İzmir Beyi Çaka ile İlişkileri

Başlangıçta Kılıç Arslan’ın hâkimiyet alanı İznik ve çevresini kapsar görünmektedir. İzmit ve Gemlik daha Ebû’l-Kâsım zamanında kaybedilmiş, İzmit körfezi sahilleri boydan boya Bizanslılar’ın eline geçmiş durumdaydı. Kılıç Arslan bir taraftan babasının ölümünden beri dağılmış bulunan devletin birliğini kurmaya çalışırken bir taraftan da Bizans’a karşı sürdürülen mücadeleye devam etmek kararındaydı. 45 Zira Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos (1081-1118) Balkanlar’daki başlıca sorunları olan Peçenekleri 1091 ilkbaharındaki Levunion savaşında, Kumanları ise, 1094 yılında yenerek Avrupa’da barışı ve hâkimiyeti tesis etmiş, böylece Asya topraklarındaki gelişmelerle ilgilenme fırsatını bulmuştu.46

Diğer yandan İzmir Beyi Çaka47 ise, İmparator Aleksios Komnenos’un Balkanlar’da sürekli savaş halinde olmasını fırsat bilerek beyliğini genişletmişti. Bizans İmparatorluğu tahtına gözünü diken Çaka, bunun için iki yönlü bir harekâtın gereğini düşünmüş ve 1091’deki Levunion yenilgisine kadar Peçeneklerle ittifak etmişti. Çaka, müttefikinin bu yenilgisine rağmen cesaretini kırmamış, İstanbul’u fethetme planında yeni ittifak arayışına girişmiş ve 1093 yılında İznik’e gelmiş olan Kılıç Arslan’a yönelmişti.48

44 Turan, age., s. 97; a.mlf., agm., VI, 682; Demirkent, age., s. 15. 45 Turan, age., s. 97; Demirkent, age., s. 15. 46 Demirkent, age., s. 5-6. 47 Malazgirt zaferini takiben Anadolu’nun fethi işine girişen Selçuklu kuvvetlerinden ayrı olarak yapılan Anadolu savaşlarında, gençliğinin ve tecrübesizliğinin kurbanı olarak 1078 yılında Bizanslı kumandan Aleksandros Kabalika’ya esir düşen ve zamanın Bizans İmparatoru Nikephoros Botaneiates’e takdim edilmiş bu asil Türk beyi, imparator’un derhal gözüne girmiş ve asalet rütbesi kazanmıştır. Bizans kültürü ve dilini de öğrenen Çaka Bey, 1081 yılında Aleksios Komnenos’un imparatorluğunu ilan etmesiyle mevkiini kaybedince, İstanbul’dan kaçıp İzmir taraflarına gelerek siyasî faaliyetlere girişmişti. Bu bölgeye daha önce gelen Türkleri etrafında toplayarak bir beylik tesis eden Çaka, Bizans’taki tecrübesinden ve Rumlar’la ilişkilerinden faydalanarak tedarik ettiği ustalarla hazırlattığı donanması ile Urla, Foça ve Sakız Adası’nı Bizanslılardan aldı. Çaka, bu atılımıyla Türk tarihinde denizcilik hareketine girişmiş olan ilk Türk beyidir (Turan, age., s. 87-92; Alptekin, agm., VIII, 220-222; Demirkent, age., s. 6-8; Ayrıca Çaka Bey’in faaliyetleri için bkz. Akdes Nimet Kurat, Çaka Bey: İzmir ve Civarındaki Adaların İlk Türk Beyi (1081-1096), Ankara 1987, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları). 48 Turan, age., s. 93; Anna Komnene’nın Aleksiad’ından aktarımla Çaka’nın planından son derece emin olduğunu, hatta imparatorluk unvân (Basileus) ve alâmetleri taşımaya başladığını belirtir (aynı yer). 50

Çift Başlı Selçuklu Kartalı

Kılıç Arslan’ın, İznik’e gelişini49 takip eden günlerde, Bizanslılar’ın saldırıya geçerek Marmara sahillerini işgale başlamaları karşısında, yıllardır Bizansla savaşmakta olan İzmir Beyi Çaka ile dostane ilişkilere giriştiği ve bu sebeple onun kızıyla evlendiği anlaşılıyor. Böylece Bizans İmparatorluğu’na hem Ege, hem de Marmara sahilleri üzerinden saldırıya geçebilecekti. Bu sebeple İlhan (İlkhanès) unvânı taşıyan başkumandanı Muhammed’i, bir Selçuklu birliğinin başında, Marmara’nın güney kıyısında bulunan Bizans şehir ve kalelerini zapt etmek üzere yolladı. İlhan Muhammed, Ulubat Gölü ve Kapıdağ havalisini istila etti. İmparator Aleksios Komnenos Türk kuvvetlerine karşı denizden bir kuvvet gönderdiyse de İlhan, gölün girişinde Bizanslılar’a şiddetle hücum etti ve bozguna uğrattı. Fakat imparatorun karadan gönderdiği büyük ordu, İlhan’ı mağlup ve esir etti. Bir süre sonra serbest kalan İlhan, İznik’e döndü. Böylece Bizans’a karşı yürütülen ilk girişim sonuçsuz kaldı.50

3.3. Kılıç Arslan-Bizans İttifakı ve Çaka Bey’in Bertaraf Edilmesi

Kılıç Arslan’ın güney Marmara yörelerini hâkimiyeti altına alma çabalarının sürdüğü bu ilk yıllarda, müttefiki İzmir Beyi Çaka ise, İzmir’den hareketle karadan Çanakkale Boğazı’na doğru ilerledi. 51 Boğazda gümrük daireleri bulunan ve İstanbul’un emniyetini sağlayan ’u muhasara etti. Adaları alıp İstanbul’u tehlikeye sokan Çaka’nın bu kararlı hareketi imparatoru telaşlandırmaktaydı. Bununla birlikte kısa bir süre önce Marmara’nın güneyine başkumandan İlhan Muhammed’i yollayarak bu bölge ile Çanakkale havâlisini kendisine ait sayan Kılıç Arslan da sultan sıfatı ile kendisine tâbi olmasını beklediği 52 Çaka’nın bu cüretkâr tutumundan dolayı endişelenmekteydi.

Sultan ile kayınpederi Çaka’nın aralarının bu sebeple açılmasına ümit bağlayan ve bu durumdan ustalıkla faydalanmasını bilen imparator Aleksios Komnenos, Çaka’ya karşı

49 Sultanın bu sıralar yaşının 20 civarı olduğu düşünülüyor (Turan, age., s. 96; a.mlf., agm., VI, 682; Demirkent, age., s. 15). 50 Turan, age., s. 97; Demirkent, age., s. 16-17; Alptekin, agm., VIII, 223. 51 Demirkent, age., s. 17; Demirkent, Çaka’nın bu hareketinde muhtemelen damadı Kılıç Arslan’ın da kendisini destekleyeceğini hesapladığını belirtmektedir (bk. aynı yer). 52 Turan, agm., VI, 682. 51

Amiral Dalassenos komutasında bir donanma sevk ederken, genç sultana da Çaka’ya karşı kışkırtıcı bir mektup göndererek onunla anlaşmayı gerekli görüyordu: “Haşmetli Sultan Kılıç Arslan bilirler ki sultanlık makamı sana babadan intikal ediyor. Akraban Çaka imparator unvânını alarak görünüşte Roma İmparatorluğu’na karşı silahlanıyor. Fakat bu bir bahaneden ibarettir. Gerçekten o tecrübe ve malûmatı ile Romalılar’ı idare edemeyeceğini ve bu kadar büyük bir imparatorluğa hâkim olamayacağını bilir. Bu sebeple onun tüm hazırlıkları sana yönelmiştir. Şu halde aklın varsa buna imkân vermezsin. Ümitsizliğe kapılmak için sebep yok, ancak dikkat gerekiyor; aksi takdirde sultanlığından olursun. Bana gelince, onu Tanrı’nın yardımıyla Roma topraklarından süreceğim. Senin menfaatlerini düşündüğüm için de, sana kendi otorite ve gücünü düşünmeni tavsiye edeceğim. Onu derhal yola getir; ya barış ile ya da reddederse kılıç ile.”.53

Selçuklu sultanı bu fırsatı kaçırmayarak, hudutları içinde addettiği bölgelerde genişlemeye çalışan Çaka Bey’e karşı ordusu ile harekete geçince,54 Çaka Bey denizde ve karada iki ateş arasında kalmamak için Kılıç Arslan’ın yanına giderek onun gerçek amacını öğrenmek istedi. Kılıç Arslan kayınpederini görünce onu dostlukla karşıladıysa da sonra öldürttü55 (1095).56

3.4. Malatya Kuşatması

Malatya, Rum ortodoks dinine girmiş bulunan Ermeni Gabriel’in elindeydi ve şehrin Bizanslıları sevmeyen Süryani ve Ermeni halkı, Gabriel’in zulmünden de fazlasıyla rahatsızdı. Hatta halkın adaletlerinden dolayı Türk taraftarı olmaları, Aleksios Komnenos’un bunların İstanbul’daki kiliselerini yıkmasına ve papazlarını kovmasına sebep olmuştu.57 Bu ortamın yanı sıra şehrin doğu İslâm dünyasına açılan stratejik bir noktada bulunması durumu da, Kılıç Arslan’ı Anadolu’da genişleme politikasını benimsemiş olan Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi’den önce şehrin fethedilmesi gerekliliğine itiyordu.

Kılıç Arslan batıda İmparatorlukla yaptığı barış ile emniyeti sağladıktan ve İznik’te yerine İlhan’ı bıraktıktan sonra ordusuyla Malatya üzerine yürüdü. Sultan, şehiri kuşatarak şiddetli hücumlara geçti (1095). Eski sur ve burçların yanı sıra, şehrin Gabriel tarafından kuvvetlendirilmiş olması, mancınıklarla dövülmekte olan surların uzun süre dayanmasına olanak veriyordu. Bu sebeple muhasara uzun sürmekteydi. Şehirin Süryani ve Ermeni halkı

53 Demirkent, age., s. 17-18; Turan, age., s. 97-98; Alptekin, agm., VIII, 224. 54 Böylece Aleksios Komnenos balkanlarda serbest kalmak, Kılıç Arslan da doğu siyasetinde söz sahibi olabilmek için de anlaşmaya mecbur kalıyorlardı (Turan, age., s. 94). 55 Turan, age., s. 98; Alptekin, agm., VIII, 224; Demirkent, age., s. 18; Ayrıca Alexiade’dan aktarımla Kılıç Arslan’ın kayınpederine bir ziyafet tertiplediği ve ziyafetin sonlarına doğru sarhoş olup (Turan, agm., VI, 682) kendi kılıcıyla Çaka’nın boynunu vurduğuna yönelik aktarımlar da vardır (Alptekin, agm., VIII, 224). 56 Alptekin bu olayın 1093 yılında geçtiğini belirtir (agm., VIII, 224). Ancak saltanâtının ilk yıllarında Bizans’la savaş halinde olduğu düşünülürse bu yıldan daha sonra olmuş olmalıdır; Turan, Kılıç Arslan’ın 1096’daki Malatya kuşatmasına Bizans’la barış yapmadan gitmiş olamayacağı için bu olayın 1095’te olması gerektiğini belirtir (Türkiye, 98). Demirkent de muhtemel tarihi 1095 olarak verir (agm., XXV, 397); Özaydın da 1095 tarihini verir (agm., VIII, 119). 57 Turan, s. 141. 52 sultana teslim olmak istiyordu. Kılıç Arslan, şehirin teslimi için vezirini, Süryani patriki ile temasa geçirdi. Gabriel teklifi reddettiği gibi sultanla anlaşmaya taraftar olan Süryani patriğini de öldürttü. Böylece kuşatmanın uzaması ve şehrin savaşarak düşürülmesi gerekiyordu. Buna da az bir zaman kalmıştı ki, Haçlı ordularının Selçuklu sınırlarına girdiğine dair gelen haberler, sultanın kuşatmayı bırakıp topraklarını müdafaa için dönmesine sebep oldu (1097).58

3.5. Kılıç Arslan ve Haçlılar

3.5.1. Haçlı Seferleri’nin Nedenleri ve Haçlıların Anadolu’ya Gelişi

XI. asrın son yıllarına doğru bilhassa dinî, sosyal ve iktisadî sebeplerle ortaya çıkan bu hareket, batı Avrupa’da Vatikan Kilisesi’nin önderliğinde başlatılmıştır. Din perdesi altında Papalık müessesesinin teşviki ile geri medeniyetli ve ilkel halk kitleleri harekete geçirilerek müslümanlara karşı büyük bir istilâ harekâtı başlatılmıştır. Papazlar, Hz. İsa’nın doğum yeri olan Kudüs’ün ve kutsal saydıkları makamların, müslümanlar tarafından kirletildiğini, Kudüs’e giden hristiyanlara zulüm ve işkence yapıldığını öne sürerek böylesine mukaddes bir şehrin, müslümanların elinden alınması gerektiğini ifade ediyorlardı. Hâlbuki kutsal topraklar, uzun süredir Hıristiyan hacı adayları tarafından ziyaret ediliyordu. Bu konuda onlara müslümanlar tarafından mâni olunmak şöyle dursun, zorluk bile çıkartılmıyor, hatta yardım ediliyordu. Filistin’de kendilerine ayrılmış hastaneler ve ikamet merkezleri bulabiliyorlardı.59

Haçlı Seferine Katılan Şövalyeler (XIV. Yüzyıl)

58 Demirkent, Kılıç Arslan’ın Malatya’yı ilk kuşatmasını 1097 ilkbaharına, yani Keşiş Pierre l’Hermite’nin idare- sinde toplanmış disiplinsiz kitlenin 1096 Ekim’indeki imhası sonrasına koyar (age., s. 23-24; agm., XXV, 397). Turan ise, bu tarihte Selçuklular’ın halen kuşatmayı sürdürmekte olduğunu ve Keşiş Pierre l’Hermite’nin ordusunu İlhan Muhammed (veya Kulan Arslan)’in yok ettiğini belirtirken, Kılıç Arslan’ın Malatya’ya ilk seferini 1095 yılında yaptığını belirtmektedir (age., s. 96; agm., VI, 683). Özaydın da Kılıç Arslan’ın Çaka’yı 1095 yılında öldürdükten ve imparatorlukla anlaşarak batıyı emniyet altına aldıktan sonra, Malatya’ya yürüdüğünü belirtir (agm., VIII, 119). Alptekin de (agm., VIII, 225) sultanın, İznik’te yerine İlhan Bey’i bıraktıktan sonra 1095 yılında ordusuyla Malatya’ya yürüdüğünü belirtir. 59 Özaydın, agm., VIII, 119-120. 53

İslâmın giderek Hıristiyanlık aleyhine evrensel bir din haline gelmesi, Malazgirt zaferinden çok kısa bir süre sonra Anadolu, Suriye ve Filistin’in Müslüman Türk hâkimiyetine geçmesi, İznik’in başkent olduğu bir Türk devletinin kurulması ve Çaka Bey’in İzmir’de tesis ettiği kuvvetli bir donanma ile Bizans’ı tehdit etmesi gibi etkenler, Avrupa’da Türklerin Bizans engelini aşıp, Rumeli ve sonrasında Avrupa’nın daha da iç bölgelerine doğru yayılması endişelerini doğurmaktaydı.60

Piyer Lermit İdaresinde Gelen Haçlı Ordusu’nun (1096) Güzergâhı.

Kaynak: Işın Demirkent, Sultan I. Kılıç Arslan, Ankara 1996.

Diğer yanda Bizans İmparatorluğu Anadolu’daki Türk ilerleyişini durduramıyordu. Peçenekler, Selçuklular ve Çaka’ya karşı yürütmek mecburiyetinde olduğu mücadele ve korku dolu yıllarda Aleksios Komnenos, Türklere karşı koyacak askerî gücünün yetersizliğinden dolayı, daha 1089 yılında61 Papa II. Urbanus ile temasa geçmişti. Aleksios, İmparatorluğun geleneksel politikasına da uyarak, ordusunu kuvvetlendirmek maksadıyla Batı’dan ücretli asker yardımı istemekteydi. Böylece imparatorun hizmetindeki güçlü ordularla yapılacak bir kaç sefer, belki de Anadolu’daki Türk kudretini kırabilirdi. Ancak Papa Urbanus, İmparator’un isteğini farklı açıdan değerlendirdi. Durumun, Avrupa’nın yararı için kullanılabileceğini düşünen Papa, bu çağrıyı Batı’nın kavgacı, hiçbir otorite tanımayan ve uyguladıkları şiddetle her tarafı teröre boğan şövalyelerini, topraksız köylülerini, aç ve sefalet

60 Özaydın, agm., VIII, 120. 61 Demirkent, age., s. 20; Turan (age., s. 99) ve Alptekin (agm., VIII, 225) 1091 yılını verirler. 54 içinde yaşayan herkesi, para ve toprak sahibi olacakları düşüncesini aşılayıp, zengin Doğu’ya askerî bir sefer düzenlemeye teşvik ederek değerlendirdi. Böylece dinî motifin itici bir faktör olarak kullanıldığı, fakat tamamen siyasî amaçlı olan Haçlı hareketi, papanın 1095 yılında Clermont Konsili’nde yaptığı çağrı ile fiilen başladı.62

3.5.2. Haçlılarla Yapılan İlk Mücadele

Haçlı seferine çıkan ilk ordu, Keşiş Pierre l’Hermite’in idaresinde toplanmış Fransız, Alman ve İtalyanlardan oluşan disiplinsiz ve çapulcu büyük bir kitleydi. Aleksios Komnenos, Ağustos 1096’da İstanbul’a varan orduyu derhal Anadolu yakasına geçirdi ve Yalova yakınındaki Kibotos karargâhına yerleştirdi. Böylece Haçlılar 1096 sonbaharında Türkiye Selçuklu Devleti sınırlarına ulaşmış bulunuyorlardı.63 Bu Haçlı kitlesi, derhal çevre arazilere yağma akınları yaparak erkek, kadın, çocuk, Müslüman, Hıristiyan demeden, önlerine çıkan herkesi vahşice öldürmeye başladılar. 64 Eylül sonlarına doğru aralarında papaz ve piskoposların da bulunduğu 6000 kişilik bir Alman-İtalyan birliği, kumandanları Rinaldo’nun idaresinde yola koyulup İznik civarındaki Kserigordon adlı kaleyi ele geçirdiler.65 Durumu öğrenen sultan Kılıç Arslan, “İlhan” unvânını taşıyan başkumandanını66 büyük bir kuvvetle kaleyi geri almak üzere gönderdi. Kalenin ihtiyacı olan su, kale dışındaki bir kuyu ile vadideki bir kaynaktan sağlanıyordu. Selçuklu ordusu 29 Eylül’de Haçlıların pusu kurarak yaptıkları saldırıyı püskürttükten sonra hemen kuyu ve kaynağı işgal etti. İlhan kumandasındaki Selçukluların bu saldırısı karşısında kaleye çekilmek zorunda kalan Haçlılar kısa zamanda susuzluk çekmeye başladılar ve kuşatma altından kurtulamayacakları endişesi ile umutsuzluğa düştüler. Sekiz günlük ölümcül susuzluktan sonra Rinaldo, içinde bulundukları perişan duruma daha fazla dayanamayacaklarını anlayıp teslim olmaya karar verdi. Kale teslim edildi ve İslâm’ı kabul etmeleri koşuluyla esir alınanlar dışındaki tüm Haçlılar kılıçtan geçirildiler.67

62 Demirkent, age., s. 20. 63 Demirkent, age., s. 21. 64 Turan, age., s. 99. 65 Demirkent, age., s. 21. 66 Demirkent, age., s. 21; Turan, bu Selçuklu kumandanının Anna Komnena’ya göre İlhan, İbnü’l-Kalânisî’ye göre ise Dâvûd, yani sultan’ın kardeşi Kulan Arslan olabileceğini belirtir (age., s. 99); Özaydın ise, bu kişinin Kılıç Arslan’ın kardeşi Dâvûd olduğunu belirtir (agm., VIII, 120). 67 Demirkent, age., s. 22. 55

Haçlıların Karargâh Kurduğu Kibotos Kalesi.

Bu sırada Kibotos’taki karargâhta, Kserigordon Kalesi’nin alınmasından kaynaklanan heyecan ve sonrasında Rinaldo’nun ordusunun akıbeti öğrenilince de panik ve telaş duyguları peşisıra yaşanmıştı. Bununla beraber, sızan haberlerden Türklerin Kibotos üzerine yürümekte oldukları anlaşılıyordu. Pierre l’Hermite’in İstanbul’da bulunmasından dolayı yapılması gereken hamle ile ilgili kumandanlar ikiye bölünmüşlerdi. Bir kısmı Pierre l’Hermite’in dönüşünü beklemek, büyük bir kısmı da intikam duygularıyla Türklerin üzerine yürüyerek savaşılması gerektiğini düşünüyorlardı. Nitekim çoğunluğun düşüncesine sadık kalındı ve 20.000’den fazla 68 Haçlı askeri karargâhtan ayrılarak İznik yönünde ilerlemeye başladı. Haçlılar’ın yürüyüş planından haberdar olan Türkler ise, Drakon adlı bir köy yakınında pusuda düşmanı bekliyorlardı. Haçlılar ormanlarla kaplı, Drakon vadisine girdikleri yerde Türklerin pususuna düştüler. Türklerin, gizlendikleri ağaçların arasından başlattıkları ok yağmurunu, açık alandaki Haçlılar’ın üzerine taarruz etmeleri izledi. Şövalyelerin cesaretli dirençleri, ordunun panikleme ve telaş ile başlayan dağılma sürecine engel olamadı. Tüm Haçlı ordusu kısa bir süre içinde dehşete düşmüş bir şekilde karargâha kaçmaya başladı. Ormana veya deniz kenarında buldukları eski bir saraya kaçabilenlerin dışındaki tüm Haçlılar kılıçtan geçirildi (21 Ekim 1096). Durumu öğrenen imparatorun, Haçlılardan geriye kalan az sayıdaki yaralı kılıç artığı savaşçıları toplamak için gemiler göndermesi üzerine, Selçuklu ordusu İznik’e çekildi.69

3.5.3. Düzenli Haçlı Ordularının Anadolu’ya Gelmesi ve İznik’in Kaybı (18 Haziran 1097)

Pierre l’Hermite’in komutasındaki Haçlıların imha edilmesi, Türklerin kendilerine

68 Demirkent, age., s. 22; Turan, bu olaylarda öldürülen Haçlılar’ın 60.000 kişi olduğunu ifade eder (age., s. 99). 69 Demirkent, age., s. 23. 56 olan güvenini yükseltmiş, gurur ve cesaretlerini arttırmıştı. Bu ilk başarı, aynı zamanda Selçuklular’ın Haçlıları küçümsemesine ve sonra gelecek olan Haçlı ordularının da sonlarının, öncekiler gibi olacağını düşünmelerine yol açmıştı.70 Sultan Kılıç Arslan, Malatya seferine çıkarken hanımını, çocuklarını ve hazinesini İznik’te bırakmaktan dolayı hiç bir endişe duymamıştı. Sultanın bu şekilde davranışı, ancak adamlarının başlangıçta ona bu konuda verdikleri bilgilerin yetersiz ve yanlış olmasıyla açıklanabilir.71

İlk Haçlı birliklerinin, İlhan idaresindeki Selçuklu birlikleri tarafından imha edilmesi üzerine Avrupa’da, prens ve dükler, şövalyeler ile ağır zırhlı ordulardan oluşan yeni bir askerî harekâtın başlamasına neden oldu. “Birinci Haçlı Seferi” olarak adlandırılan bu harekâta katılan prens ve dükler şunlardır:

- Fransa kralı I. Henri’nin kardeşi Vermandois kontu Hugues - Toulouse kontu Raimond de Saint Gilles - Aşağı Lorraine kontu Godefroi de Bouillion - Flandre kontu Robert - İngiltere kralı Fatih William’ın oğlu Normandia kontu Robert - Robert Guiskard’ın oğlu Norman reisi Toranto hâkimi Bohemund ve yeğeni Tancred.72

Öncekinin aksine tam bir disiplin halinde bulunan ve savaş kabiliyeti yüksek şövalyelerden oluşan bu orduların sayısı ile ilgili olarak yerli ve yabancı kaynaklar, yüzbinlerle ifade edilen rakamlar verilmektedir.73

1096 sonbaharından itibaren birbiri ardına İstanbul’a gelmeye başlayan Haçlı reislerinin gerçek amaçlarının Doğu’da kendilerine devletler kurmak olduğunu anlayan ve böyle bir girişimin Bizans açısından yaratacağı tehlikeyi önlemek isteyen Bizans İmparatoru Aleksios, Haçlı şövalyelerinden Batı âdetlerine uygun şekilde kendisine vasallık yemini etmelerini istedi. Buna göre Haçlılar, Türkler’den geri alınacak eski devlet arazisini Bizans’a teslim edecekler ve imparatorluk sınırları ötesinde kuracakları Haçlı devletlerinde de, Bizans’ın yüksek hâkimiyetini tanıyacaklardı. Buna karşılık Aleksios da Haçlılara sefer boyunca ihtiyaçlarını kaşılamak konusunda söz veriyordu. 74 Antlaşma sonrası 1097 yılı ilkbaharında Anadolu yakasına geçirilen Haçlı orduları, Pelekanon’daki karargâhta toplandılar ve buradan hareketle İznik önüne geldiler. İznik, 4970 metre uzunluğundaki 144 kuleli sağlam surlar ve göl suları ile çevrilen oldukça korunaklı bir şehirdi. Bu sırada Sultan Kılıç Arslan’ın, ordusuyla birlikte Malatya’yı kuşatıyor olmasına rağmen İznik’te kuvvetli bir Türk garnizonu

70 Turan, age., s. 99; Demirkent, age., s. 24. 71 Demirkent, age., s. 24. 72 Özaydın, agm., VIII, 121; Demirkent, age. s. 24-25. 73 Turan, age., s. 100; Turan, Haçlı tarihçisi Foucher de Chartes’in 100.000’i ağır zırhlı asker olmak üzere kadın ve çocuklarla 600.000, Mathieu’nun 500.000 ve Azîmî’nin 300.000 ifadelerini de notlarında vermektedir (aynı yer). 74 Turan, age., s. 100; Demirkent, age., s. 25. 57 bulunmaktaydı.75

İznik’in Haçlılar Tarafından Kuşatılması.

Kaynak: Işın Demirkent, Sultan I. Kılıç Arslan, Ankara 1996.

Haçlı ordularının peşpeşe Anadolu’ya geçip İznik önüne gelmeye ve muhasara etmeye başlamaları üzerine garnizon, sultana durumu bildirdi. Derhal ordusunun bir kısmını önden İznik’e gönderen Kılıç Arslan, kuşatmayı kaldırarak başkentine dönmek için hemen yola çıktı. Fakat çok geç kalmış, Haçlı ordularının şehri kuşatmasından sonra İznik’e ulaşabilmişti (21 Cemâziyelevvel 490/6 Mayıs 1097). Kılıç Arslan şehre girişi sağlayabilmek için güney surları kaşısındaki Kont Raimond de Saint Gilles’in ordusuna hücum etti. Bütün gün süren şiddetli savaşın neticesinde, Haçlıların sayıca üstünlüğü karşısında kuşatmayı yaramayıp daha fazla kayıp vermek istemeyen Kılıç Arslan, İznik garnizonuna: “Bundan böyle kendiniz için en doğru bulduğunuzu yapın!” şeklindeki talimatını gönderdikten sonra geri çekildi.76

Surların önündeki kuşatmada ise, Türklerin yağdırdıkları oklar Haçlıların zırh ve miğferlerine tesir etmiyordu. Buna rağmen garnizon, göl tarafından aldığı yardım ile dayanmaya çalıştı. Ancak Bizanslılar’ın Gemlik’te inşâ ettirdikleri hafif gemiler, arabalar vasıtası ile İznik Gölü’ne indirilince, şehrin yardım alınan göl yolu da kesilmiş oldu. Garnizon, gölde Bizans gemilerini görüp, imparatorun Haçlılara tam destek verdiğini farkedince, teslim olmaktan başka çarenin kalmadığını anladı. Haçlıların 19 Haziran günü yapmayı düşündükleri genel taarruzdan bir gece önce teslim olundu ve Peçeneklerden oluşan

75 Demirkent, age., s. 25. 76 Demirkent, agm., XXV, 397; Turan, age., s. 100; Ayrıca Turan, Kılıç Arslan’ın daha Malatya’dan dönerken Haçlıları küçümsediğini, onların da keşiş Pierre’nin akıbetine uğrayacaklarını düşündüğünü ve İznik garnizonuna gönderdiği bir mektupla müdâfileri cesaretlendirdiğini belirtir (bk. aynı yer). 58

Bizans birlikleri şehre alındı. Şehrin yönetimi kumandan Manuel Butumites’e verilirken, imparator, Türk esirlerine çok iyi davranarak, onların fidye karşılığı serbest kalmalarına izin verdi. Esirler arasında bulunan sultanın hanımı, hükümdarlara yaraşır şekilde, kocasından kendisini nerede teslim alacağı haberi gelinceye kadar misafir olarak ağırlanmak üzere İstanbul’a gönderildi. Haçlılar, İznik’in tekrar Bizans’ın eline geçmesini mektuplarla Avrupa’ya bildirince, bu gelişme Hristiyan dünyasında çok büyük sevinç yarattı.77

İznik Surlarından Bir Bölüm

Kaynak: https://www.flickr.com/photos/gezginbekir/6795539825/in/photostream/

3.5.4. Dorylaion Savaşı (30 Haziran 1097)

Sultan Kılıç Arslan, İznik önünden çekildikten sonra, Haçlı ordularına karşı koyabilmenin, topyekün bir Türk ittifakı gerektirdiğini görerek, Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi ile Kayseri emîri Hasan beyi süratle yardıma çağırdı. 78 Haçlılar İznik’in alınışından sonra, ordunun ihtiyaçlarının karşılanmasının daha rahat olacağı düşüncesiyle, ordularını iki gruba ayırarak ve arada bir günlük mesafe bırakarak yürütmeye karar verdiler. Haçlılar’ın Dorylaion (Eskişehir)’a doğru ilerleyişini haber alan Kılıç Arslan, kuvvetlerini Eskişehir önlerindeki tepe ve yamaçlara yerleştirdi. Haçlı ordusunun ilk grubu bölgeye gelip kamp kurdu. Sabah saatlerinde Türkler savaş naraları atarak kampa hücuma geçtiler. Selçuklu askerleri düşmana süratli atlarıyla saldırıyor, ok ve mızrak yağdırıyor, eski taktiklerine göre derhal ricat ediyorlardı. Haçlılar ilk kez karşılaştıkları bu muharebe taktiği ile şaşırıyor ve çok

77 Turan, age., s. 100-101; Demirkent, age., s. 27-28; Alptekin, agm., VIII, 226; Turan ve Alptekin şehrin teslim edil-me tarihini 26 Haziran 1096 olarak verirlerken (Turan, s. 26; Alptekin, agm., VIII, 226) Turan, Haçlılar’ın ordu-suyla birlikte olan Peçeneklerden müteşekkil ordunun 40.000 kişiden oluştuğunu ve sultan’ın esir alınan karısının Çaka’nın kızı olduğunu bildirir (bk. aynı yer). 78 Turan, age., s. 101; Demirkent, age., s. 28-29; Alptekin, agm., VIII, 226. Demirkent, Kılıç Arslan’ın Suriye’deki Halep Selçuklu meliki Rıdvan ve Dımaşk emîri Tuğtegin’den de yardımcı birlikler istemiş olabileceğini, ancak onlar yetişemeden Haçlılar’la savaşa tutuşmak durumunda kaldığını ifade eder (age., s. 29). 59

ölü veriyorlardı. Esasen böyle büyük bir Türk ordusuyla yeniden karşılaşacaklarını zannetmemişlerdi. Tamamen kuşatılmış oldukları ve ümitlerinin bitmekte olduğu sırada, ikinci Haçlı grubu hızla yetişerek öğle saatinde savaş alanına ulaştı. Bu kez şaşkınlık sırası Türklerde idi. Kılıç Arslan, savaş alanında çarpışanların, Haçlı ordularının tamamı olduğunu sanmıştı. İki ordunun birleşmesi önlenemeyince, Haçlılar’ın kudreti ve direnci artarak karşı saldırıya geçtiler. Ayrıca baştan aşağı zırhlı ve uzun mızraklı şövalyeler karşısında, oklarının tesir etmemesi ve yiğitçe savaşmalarına rağmen, Türkler üstünlük sağlayamadılar. Kılıç Arslan fazla kayıp vermemek ve askerlerinin Haçlı orduları tarafından kuşatma içine alınmasını önlemek amacıyla, ordusunu hızla geri çekti. Sultanın ve beylerin çadırları, içlerindeki para ve mallarla birlikte, ganimet olarak Haçlıların eline geçti (30 Haziran 1097).79

Türkler, kahramanca dövüşmelerine ve yüksek savaş kabiliyetlerine rağmen, Haçlıların sayıca çok daha fazla olmalarından dolayı, üstünlük sağlayamamışlardır. Bu müthiş muharebeye şahit bir Haçlı yazarı “Türklerin metânet, kahramanlık ve savaş kabiliyetlerini kim tasvir edebilir” demektedir. Aynı yazar yine Türkler için “Eğer Hristiyan olsalardı şüphesiz kudret, cesaret ve muharebe ilminde kimse onlarla boy ölçüşemezdi.” diyerek hayranlığını ilave eder.80

Dorylaion Savaşı’nın yapıldığı yer

3.5.5. Ereğli Yakınındaki Savaş

Sultan Kılıç Arslan, kendilerinden çok fazla olan Haçlı ordularına karşı doğrudan savaşa tutuşmanın başarı sağlamayacağını anladıktan sonra, gerilla yöntemleri ile engelleme taktiği uygulamanın daha yararlı olacağına karar verdi. Haçlılar’ın Anadolu’da geçecekleri yol üzerindeki bütün su kaynaklarını tahrip ederek ve her türlü yiyecek maddesini yok ederek,

79 Turan, age., s. 101-102; Demirkent, age., s. 29-30; Alptekin, agm., VIII, 226. Turan, eserinde savaşın 4 Temmuz 1097 tarihinde yapıldığını söyler (age., s. 102); makalesinde ise, Haçlılar’ın Anadolu’da kalma düşüncesinde olma-malarının da Kılıç Arslan’ın çekilme kararında etkin olabileceğini ifade eder (agm., VI, 684). 80 Turan, age., s. 102; Demirkent, age., s. 30-31; Ayrıca Haçlı Seferleri ile ilgili geniş bilgi için bkz. Işın Demirkent, Haçlı Seferleri, İstanbul 2004. 60 bunların yürüyüş koşullarını zorlaştırmaya ve böylece güçlerini kırmaya çalıştı. Haçlılar, Eskişehir’de bir iki gün kaldıktan sonra, Bizanslıların kılavuzluğuyla Akşehir (Philomelion) üzerinden Konya’ya (Ikonion) yürüdüler. Türkler tüm yol boyunca uzanan bölgedeki yerleşim mahalleleri gibi Konya’yı da boşaltmışlardı. Haçlılar, tahrip edilmeden kalan Meram’da birkaç gün dinlendikten sonra Ereğli’ye (Heraklea) doğru yola devam ettiler. Kılıç Arslan son bir darbe vurmak üzere Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi ve Kayseri emîri Hasan ile birlikte Ereğli yakınında Haçlı ordularının önüne çıktı. Ancak Bohemund kumandasındaki bölüklerin derhal saldırıya geçmeleri üzerine, mukavemet edemeyeceği bir meydan savaşına girmeyi doğru bulmayarak geri çekildi (Temmuz 1097).81

Haçlılar, Ereğli’den Kayseri’ye doğru yürüyüşe geçerken, Tancred ve Baudouin kumandasında ana ordudan ayrılan iki grup, güneye dönerek Çukurova (Kilikya)’ya indiler ve burada Türklerin elindeki Tarsus, Misis, Adana şehirlerini zaptettiler. Ana grup ise, Kayseri civarında emîr Hasan’ın bölge topraklarını savunma amaçlı müdâfaasıyla karşılaştılar. Ancak Haçlıları durduramadığı gibi, askerleriyle birlikte çekilmek zorunda kaldığı dağ eteklerinde şehit oldu; onun kahramanca çarpışarak öldüğü bu dağa bugün de “Hasan Dağı” denilmektedir ki bu dağda onun nâmına yapılan bir takım türbe ve ziyaretgâhlar mevcuttur.82 Haçlılar bu çatışmadan sonra yollarına Kayseri, Göksun ve Maraş üzerinden devam ederek Anadolu’yu terk ettiler ve 1097’nin Ekim ayında Antakya önüne geldiler.83

3.5.6. I. Haçlı Seferinden Sonra Anadolu ve Kılıç Arslan’ın Faaliyetleri

Haçlı seferleri Türkleri, hemen hemen tamamıyla fethettikleri Anadolu’da, geri çekilmeye ve Orta Anadolu bölgesinde toplanmaya mecbur etti. Aynı şekilde Kılıç Arslan’ın da dört yıldır yeniden kurarak genişletmeye çalıştığı devleti, başkenti İznik’i de kaybetmesi ile sarsıldı. Haçlı Seferi’nin oluşturduğu fırsattan faydalanan Bizans İmparatoru, derhal gönderdiği ordu ve donanma ile Batı Anadolu kıyı bölgelerini ele geçirdi. İzmir’de Çaka’nın oğlu ve Efes’te Tanrıbermiş’in beyliklerine son verildi. Kıyı şehirleri alındıktan sonra Bizans orduları, Lidya bölgesindeki Alaşehir ve Denizli’yi işgal ederek Türklerin, Menderes vadisinden Bolvadin ve Akşehir’e çekilmelerine sebep olmuşlar, böylece Selçuklu Devleti’nin batı sınırının Eskişehir-Antalya hattına kadar gerilemesine sebep olmuşlardır. Çukurova’nın kaybı ise, Toroslar’a sığınmış bulunan Ermeni beylerinin yavaş yavaş buraları, Akdeniz sahillerine yeniden hâkim olan Bizans’ın elinden alarak Kilikya Ermeni Krallığı’nı kurmalarına imkân verdi.84 Ayrıca Haçlı seferinin sonucu olarak Urfa, Antakya (1098) ve daha sonra Kudüs’te (1099) birer Haçlı devleti kuruldu. Kıyı bölgelerinden uzaklaşıp Orta Anadolu’da toplanan Türkler için görünüşteki bu olumsuz gerileme hali, Selçuklular’ın bütünleşerek kısa sürede kendilerini toparlayıp güçlenmeleri sonucunu doğurdu. Kılıç Arslan,

81 Demirkent, age., s. 31-32; a.mlf., agm., VIII, 397; Turan, age., s. 103; Alptekin, agm., VIII, 227. 82 Demirkent, age., s. 32; Turan, age., s. 104; Turan, teyid edilememekle birlikte, Kılıç Arslan’ın Büyük Selçuklu sultanı Berkyaruk’a emîr Buldacı’nın idaresinde elçi heyeti gönderip Haçlılara karşı yardım istediğine yönelik bir rivayetin de mevcudiyetini belirtir (bk. aynı yer). 83 Demirkent, age., s. 32; Özaydın, agm., VIII, 122; Turan, agm., VI, 684. 84 Turan, agm., VI, 684-685; Demirkent, age., s. 32-33; a.mlf., agm., XXV, 397; Alptekin, agm., VIII, 227-228. 61

İznik kaybı sonrası Konya’yı başkent yaptı ve böylece Anadolu’nun ortasında köklü bir yerleşme süreci başladı.85

Kılıç Arslan’ın, I. Haçlı Seferi sonrası, ülkesinin uğradığı ziyanın telâfisine çalışması ve batı sınırları için Bizansla mücadele vermesi yanında, Avrupa’dan durmadan akıp gelen irili ufaklı Haçlı gruplarına karşı da savunma yapması gerekiyordu. Bunlar arasında en önemlisi 1099 yılında Danimarka kralının oğlu Sven’in önderliğindeki Haçlılardı. Kılıç Arslan 15.000 kişiden oluşan bu orduyu Akşehir ile Ilgın arasında tamamen yok etti.86

3.5.7. Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi’nin Bohemund’u Esir Alması (1100)

Kılıç Arslan’ın batıdaki güçlüklerle uğraşmakta olduğu dönemde, Haçlılar karşısında onun kadar hırpalanmayan Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi, bu durumdan faydalanarak 1100 yılında, henüz Gabriel’in elinde bulunan ve daha önce Kılıç Arslan’ın kuşatmış olduğu Malatya’ya hücum etti. Gabriel ise, ona karşı koyabilmek için Antakya prinkepsi Bohemund’u, şehri kendisine vereceği vaadi ile yardımına çağırdı. Fakat Bohemund’un gelişinden haberdar olan Dânişmend Gümüştegin Gâzi, Malatya yakınlarına vardığı sırada onu baskına uğratarak esir aldı ve Niksar Kalesi’ne hapsetti. Bohemund’un esareti Haçlılar tarafında büyük üzüntüye sebep olan, Türkleri ise çok sevindiren bir gelişme olmuştur.87

Bohemund’un temsili resmi.

Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/2/24/Bohemond_I_of_Antioch.jpg

85 Demirkent, agm., XXV, 397. 86 Demirkent, age., s. 33. 87 Turan, agm., VI, 685; Demirkent, age, s. 33-34; Bohemund’un savaş alanından kaçmayı başaran bir askeri, Urfa’ya gidip şehrin Haçlı hâkimi Baudouin’e haber vermesi sonucu o, derhal askerleriyle birlikte Malatya’ya gider. Baudouin’in gelmekte olduğunu duyan Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi Malatya kuşatmasından vazgeçerek, kazandığı ganimet ve esirleriyle birlikte kendi topraklarına çekilir (bk. aynı yer). 62

3.5.8. 1101 Yılı Haçlı Seferleri

Birinci Haçlı Seferi’nin Kudüs’ün zaptıyla sonuçlanması Avrupa’da büyük bir sevinç ve heyecan yaşanmasına sebep oldu. Urbanus’un halefi Papa II. Pascalis yeni bir sefer için yoğun bir faaliyet başlattı. Clermont Konsili’nden sonra Avrupa’da aralıksız sürdürülen haçlı propogandası bazı küçük grupların kara veya deniz yoluyla akın etmelerini sağlamaktaydı. Hristiyan dünyasının, Kudüs ile hâkim oldukları diğer toprakları ellerinde tutabilmesi için, çok sayıda insana ihtiyacı vardı. Doğu’ya giden dük ve kontlar, bu sebeplerle birlikte istedikleri üstünlüğü sağlayabilmeleri için, Avrupa’dan askeri destekler istiyor, güçlü orduların bölgeye gelmeleri için çaba sarf ediyorlardı.88

Papa II. Pascalis’in yeni Haçlı Seferi için Avrupa’nın güçlü krallarına yaptığı çağrı karşılık bulmamıştı. Fakat Birinci Haçlı Seferi nasıl onlarsız başarıya ulaştıysa bu sefer de tecrübeli liderlerin idaresindeki askerlerle başarıya ulaşabilirdi. Gerçekten de 1101 yılı Haçlı Seferlerine katılan üç büyük ordu da dükler, kontlar ve din adamlarının liderliğinde yola çıkmıştı.89 Birbirlerinden ayrı olarak hareket etmek suretiyle Anadolu’ya gelen üç ordunun ilki Milano başpiskoposu Anselm de Buis’in idaresinde Lombardlar, Kont Etienne de Blois’in emrindeki Fransızlar ve Alman hükümdarının marşalı Konrad’ın kumandasındaki Almanlardan; ikinci ordu Nevers kontu II. Guillaume’un kumandasındaki Fransızlardan, üçüncüsü ise, Aquitania dükü IX. Guillaume’un kumandasındaki Fransızlar ile Bavyera dükü IV. Welf’in idaresindeki Almanlardan oluşmaktaydı.90

3.5.8.1. Lombard-Fransız-Alman Ordularıyla Mücadele ve Merzifon Savaşı (5 Ağustos 1101)

Toulouse kontu Raimond’un kılavuzluğunu ve Bizans kumandanı Tzitas’ın kumandanlığını yaptığı 500 kişilik Peçeneklerden oluşan Bizans birliğinin rehberliğindeki Lombard, Fransız ve Almanlardan oluşan ilk ordu, imparator Aleksios Komnenos tarafından Anadolu yakasına nakledildi (Haziran 1101). Lombardlar hem kendi reisleri kabul ettikleri Bohemund’u esaretten kurtarmak, hem de Anadolu’nun kuzey kesimlerini zapt etmek amacıyla Kibotos ve İzmit’teki karargâhlarını terk ederek harekete geçtiler. Sayıları yüzbinlerle ifade edilen Haçlılar’ın amaçları “Hacılar Yolu” adıyla bilinen ve İznik-Osmaneli- Gölpazarı-Nallıhan-Ayaş üzerinden Ankara’ya ulaşmak ve sonrasında Niksar’a gitmekti91.

88 Özaydın, agm., VIII, 122-123; Demirkent, age., s. 34-35. 89 Özaydın, agm., VIII, 123. 90 Demirkent, age. s. 35; Özaydın, agm., VIII, 123. 91 Demirkent, age., s. 36; 63

Lombard-Toskana’lı bir asker

Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/8/85/Crusade1101.JPG

Kılıç Arslan’ın bu boyutta bir orduyla tek başına savaşması mümkün değildi. Haçlıların bu kez Dânişmendli topraklarına doğru ilerlediği yönündeki uyarılarıyla sultan, Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi’yi de kendisiyle birlikte Haçlılara karşı mücadele etmesini sağladı. Ayrıca sonraki katılımlarından görüldüğü gibi Kılıç Arslan tüm Doğu Anadolu ve Kuzey Suriye beylerini de alarma geçirdiği söylenebilir.

Harran beyi Karaca, Seruc Artuklu emîri Belek b. Behram ve Halep Selçuklu meliki Rıdvan b. Tutuş yardıma gelerek Çankırı’da toplandılar. Kılıç Arslan, büyük Haçlı ordularına karşı savunulamayacağını düşündüğü Ankara kalesini boşalttı ve bölgeyi tahrip ederek Haçlıların önü sıra geri çekilip Çankırı’ya ulaştı. Haçlılar Ankara önüne geldiler ve kaleyi ele geçirdiler. Burasını Bizans’a teslim ettikten sonra, Tzitas’ın da güvenlik nedeniyle Haçlı ordularını mümkün olduğunca Bizans arazisinden yürütmesiyle Çankırı’ya vardılar. Kılıç Arslan’ın yol boyu arazi tahribi yüzünden açlıkla da mücadele etmek zorunda kalarak yürüyen ordular, Çankırı’da toplanmış bulunan Türkleri görünce savaşa girişmediler ve kuzeye yönelip Bizans arazisinden yola devam ederek Amasya’ya doğru ilerlediler.92

Kılıç Arslan’ın Çankırı’ya kadar genel bir taarruza geçmemiş olması, uyguladığı yıpratma taktiğiyle ilgilidir. Zira ordusu tüm katılımlarla 20.000’e anca ulaşmışken Haçlılar 200.000’in üzerindeydi. 93 Bundan sonraki iki hafta boyunca açlık çeken ve saldırılar karşısında temkinli olarak birbirine yakın saflar halinde yürüyüşlerini sürdüren Haçlılar, 2 Ağustos günü Merzifon civarında bir ovaya ulaştılar. Oldukça güçten düşmüş bir halde stresli yürüyüşlerini sürdürüyorlarken, tepelerden Türk atlılarının naralarla saldırıya geçmesi, onları derhal her türlü eşya ve arabayı yığarak müdafaa pozisyonu almaya zorladı. Türk atlıları

92 Demirkent, age., s. 37-39; a.mlf., agm., XXV, 397-398; Özaydın, agm., VIII, 124. 93 Demirkent, age., s. 38; Osman Turan, bu ordunun 300.000 kişiden oluştuğunu söylemektedir (“Kılıç Arslan I”, İA, VI, 685). 64 rüzgâr gibi atılıyor ve ok yağdırıyorlardı. 94 Kendilerinden on kat kalabalık olan Haçlı ordularını, aralıklarla süren çatışmalardaki üstün savaş yetenekleri sonucu bozan Türkler, Haçlılar’ın cesaret, yiğitlik ve sadâkatleriyle ünlü şövalyelerini, bu erdemlere yakışmayacak bir şekilde kaçmak durumunda bırakmış, yakalananları kılıçtan geçirmiş, pek çok esir ve ganimet elde etmiş; sonuç olarak kesin bir zafer kazanmışlardı (5 Ağustos 1101). Haçlı ordusunun beşte dördü imha edildi, kaçabilen Haçlı reisleri Bizans’a ait Sinop’a sığınarak sahilden zorlu yürüyüşlerle İstanbul’a dönebildiler. Bunlar 1102’de, deniz yoluyla Filistin’e varabilmişlerdir.95

3.5.8.2. Fransız Ordusuyla Mücadele ve Konya Yakınındaki Savaş (Ağustos 1101)

Birinci orduya yetişmek amacıyla İstanbul’dan geçirildikten sonra Ankara’ya gelen Nevers kontu II. Guillaume’in idare ettiği Fransız Haçlı ordusu, önündeki ilk ordunun izini bulamadı. Bu durumda daha fazla kuzey veya doğu yönüne giderek Türk topraklarına girmenin kendisi için tehlikeli olacağını düşünerek Kulu-Cihanbeyli üzerinden Konya’ya gitme kararı aldı. Böylece orada ilk ordu ile temasa geçebilecekti.

Fransızların yürüyüşünden haberdar olan Kılıç Arslan, Dânişmend Gümüştegin Gâzi ile birlikte müthiş bir hızla hareket ederek dağ yolları ve patikalardan güneye indi. 13 Ağustos’ta Konya yolu üzerinde yakaladığı orduya saldırmasına rağmen henüz dinç ve yıpranmamış olan Haçlıları durduramadı. Nihayet Konya önüne ulaşıp surlara saldırılara geçen Haçlılar, dört yıl öncesine göre müstahkem hale getirilen surları ve kuvvetlendirilen garnizonu ile Konya’nın alınamayacağını anladılar. Bundan sonra birinci ordudan da haber alamayınca daha fazla vakit kaybetmeden Antakya’ya doğru yola koyuldular. Ancak Haçlılar’ın önü sıra geri çekilen Kılıç Arslan, Haçlıların susuzluk ve açlıkla pençeleştikleri yürüyüşlerinin üçüncü gününde, aniden ortaya çıktı. Tüm gün süren Türk saldırıları sonunda Haçlılar’ın tümü kılıçtan geçirildi (Ağustos 1101). Yalnızca Kont Guillaume, bazı asiller ve şövalyeler kaçarak kurtulmuş ve Antakya’ya ulaşabilmişlerdir.96

94 Demirkent, age., s. 39-40; Turan, eski Türk taktikleriyle savaşan Türk atlılarının vur-kaç taktiği uyguladıklarını ve pusu kurarak ani baskınlar yaptıklarını belirtiyor ve Türklerin bu dönem Göktürk’lerde olduğu gibi örgülü uzun saçları olduğunu Albert d’Aix’e dayanarak ifade ediyor (Türkiye, s. 140). 95 Demirkent, age., s. 41-42. 96 Demirkent, age., s. 42-44. 65

1101 yılı Haçlı Seferi Ordularının Anadolu’da Takip Ettiği Yollar.

Kaynak: Işın Demirkent, Sultan I. Kılıç Arslan, Ankara 1996.

3.5.8.3. Fransız ve Alman Ordularıyla Mücadele ve Ereğli Savaşı (5 Eylül 1101)

Nevers kontuyla yapılan savaş sürmekte iken Aquitania dükü IX. Guillaume’un kumandasındaki Fransızlar ile Bavyera dükü IV. Welf’in idaresindeki Almanlar’dan oluşan üçüncü Haçlı orduları, İmparator Aleksios’un tavsiyesi ile 1097’deki Haçlıların izlediği yolla Konya istikâmetinde ilerlediler. Bu durumdan haberdar olan Kılıç Arslan, gerekli önlemleri aldı; Haçlıların geçecekleri bölgedeki kuyu, sarnıç ve kaynakları kullanılmaz hale getirdi, yol boyunca uzanan tarlalardaki tahılları yaktırdı ve büyük ordulara direnme imkânı olmayan yerleşim merkezlerini de boşalttırdı.

Kılıç Arslan, bu sıralarda ikinci Haçlı ordusuyla mücadele etmekte olduğu için IX. Guillaume ve IV. Welf’in idaresindeki orduların ilerleyişine müdahelede bulunacak durumda değildi. Ayrıca Ağustos’ta peşpeşe iki Haçlı ordusunu imha etmiş bulunan Türk ordusunun kısa da olsa dinlenmeye ihtiyacı vardı. Böylece Kılıç Arslan bir yandan da Amasya civarından henüz dönememiş Türk ordularının diğer kısmıyla da buluşmak niyetiyle, Haçlılar’ın önü sıra Ereğli yönünde geri çekildi. Kuzeyden gelen Türk beyleriyle de birleştikten sonra tüm ordusunu Ereğli ırmağı kenarında pusuya yatırdı.

Haçlılar Konya üzerinden yürüyüşlerine devam ederek, Ereğli’nin batısındaki Akgöl ovasına ulaştılar. Açlık ve susuzluk sıkıntısı çeken Haçlılar, Ereğli ırmağına varınca derhal su kenarına koşuştular. Fakat ırmağın karşı kıyısında pusuda beklemekte olan Türkler, birden 66 bire ortaya çıkıp suya yaklaşan herkesi ok yağmuruna tutmaya başladılar. Haçlılar neye uğradıklarını anlamadan Kılıç Arslan, Dânişmend Gümüştegin Gâzi, Karaca ve diğer beylerin kumandasındaki atlılar hücuma geçerek kısa sürede Haçlıları çembere aldılar. Savaş alanında kalanların tamamı kılıçtan geçirildi. Çarpışmayı bir tepeden izleyen Aquitania dükü Guillaume, 400 kişilik atlı birliğiyle birlikte kaçtı. Böylece dağlara kaçıp hayatlarını kurtarabilenler hariç tüm ordu imha edildi (5 Eylül 1101).97

1101 yılı Haçlı Seferleri’ne karşı kazanılan başarı, Türk milletinin Anadolu’daki varlığı ve geleceği bakımından bir dönüm noktası olmuştur. Birinci Haçlı Seferi sonrası, Bizansla ve Doğu sınırlarındaki Türk beyleriyle ilişkilerini iyi şekilde yürütmek ve devletini yeniden düzene sokup siyasî gücünü kuvvetlendirmek çabası içindeki Kılıç Arslan ve Anadolu Türkleri için yeni bir Haçlı seferi darbesi, bu çaba ve güçlenme gayretlerini kırabilirdi. Hatta Türkleri Orta-Anadolu’dan bile uzaklaştırmaya zorlayabilir, dağılmalarına sebep olabilirdi. Bu sebeple 1101 yılı başarıları Anadolu’nun artık bir Türk yurdu olduğunun ispatı olması gibi çok önemli bir anlam taşımaktadır. Bundan böyle İstanbul’dan Suriye’ye uzanan çapraz yol, gerek Bizans gerekse de Batı dünyasının Haçlı ordularına kapanmıştı.98

3.6. Kılıç Arslan’ın Dânişmendliler ve Büyük Selçuklulara Karşı Mücadelesi

3.6.1. Kılıç Arslan-Dânişmend Gümüştegin Gâzi Mücadelesi ve Kılıç Arslan’ın Malatya’yı Ele Geçirmesi

Haçlılara karşı Kılıç Arslan ile Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi arasındaki ittifak, haricî tehlikenin ortadan kalkmasından sonra bozuldu. Haçlı tehlikesinin savuşturulmuş olmasının yanı sıra, imparator Aleksios Komnenos’un da Haçlıları tehlikeli bulmaya başlaması ve bu sebeple Kılıç Arslan’la onlara karşı bir anlaşma yapması, sultanın dikkatini doğuya yöneltmesi adına iyi bir fırsattı. Çünkü Kılıç Arslan’ın meşguliyetini değerlendiren Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi, 1102’de Malatya’yı fethetmiş, böylece Anadolu’nun hâkimiyeti adına Selçuklu-Dânişmendli rekâbeti hız kazanmıştı.99

Kılıç Arslan Bizans imparatoruyla anlaşıp Batıda emniyeti sağladıktan sonra Doğu Anadolu siyaseti için tasarladıklarını uygulama fırsatı buldu. Haçlıların baskısı altındaki Elbistan Ermenileri’nin daveti üzerine sefere çıktı ve şehri fethetti (1103). Maraş’ı da Haçlı baskısından kurtarıp kontrolü altına aldıktan sonra, Bohemund’un Niksar’da hapiste olmasından istifade ile Antakya Haçlıları üzerine sefer yapmaya karar verdi. Sultan Kılıç Arslan, Halep Meliki Rıdvan ile de anlaştıktan sonra Antakya’ya yürümekte iken, Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi’nin Bohemund’u 100.000 dinar fidye karşılığında serbest bıraktığını, diğer Haçlı prensi Richard’ın fidyesi için de Bizans imparatoruyla müzakereye

97 Demirkent, age., s. 44-46. 98 Demirkent, age., s. 46-47. 99 Turan, age., s. 105, Alptekin, agm., VIII, 229. Turan, Aleksios’un fiilî işgalinde bulunan Marmara sahilleri, İzmir bölgesi ve Antalya havalisini sultanın terkettiğini, bununla birlikte imparatorun da diğer bölgeleri Türklere bırakmış bulunduğunu ifade eder (Aynı yer). 67 giriştiğini öğrenince, Antakya seferinden vazgeçti. 100 Kılıç Arslan, hem Türkiye sultanı olması, hem de müttefiki olması dolayısı ile Dânişmend Gümüştegin Gazi’den alınan fidyenin yarısını istediyse de red cevabı aldı. Böylece Kılıç Arslan, Gümüştegin’in Malatya’yı fethi ile artan nüfuzu ve Haçlı prenslerini serbest bırakması hadiseleri üzerine Dânişmendli gücünü kırma gereğini gördü. 1103 yılında Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi üzerine yürüdü ve onu bozguna uğrattı.101

Sultan Kılıç Arslan karşısında yenildikten sonra fazla yaşamayan Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi 1105 yılında öldü. 102 Bunun üzerine sultan, Yağısıyan b. Gümüştegin’in elindeki Malatya’yı muhasara etti. Yağısıyan, 1105 yılının 28 Haziran’ından 2 Eylül’üne kadar surları mancınıklarla dövdürten Kılıç Arslan’a mukâvemet edemiyeceğini anlayınca, hayatına dair teminât alarak şehri sultana teslim etti. 103 Böylece Kılıç Arslan, doğuda genişleme siyasetini de gerçekleştirmeye başlamış oldu.

3.6.2. Kılıç Arslan’ın Doğu’da Genişlemesi ve Büyük Selçuklu Devleti ile Münâsebetleri

Türkiye Selçuklu sultanı’nın Malatya’yı da devleti sınırları içine katmasından sonra, doğuya yayılmak için Dânişmendliler’in teşkil ettiği engeli kaldırması, Selçuk’un torunları Arslan Yabgu ve Mikâil oğulları arasındaki ailevî rekabet ve mücadelenin yeni bir safhaya girmesine sebep oldu. Babası Süleymanşah gibi Kılıç Arslan’ı da doğu yönünde genişlemeye sevkeden ailevî rekabet ve üstünlük davâsı dışında bir diğer sebep de, İslâm medeniyeti sınırları içersinde gelişen Doğu’nun, bu devirde henüz Orta Anadolu’ya nazaran daha ileri bir medeniyete sahip olmasıydı.104 Sultan’ın doğuya doğru ilerleme kararı, onun Haçlılara karşı savaşı yeniden ele alacağını öğrenen Müslüman halkı da sevindirmiş, bölgede hüküm süren ve hepsi de Büyük Selçuklu Devleti’ne tâbi bulunan Türk Beyleri arasında da itibarını yükseltmişti.105

Büyük Selçuklu Devleti’ndeki Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasındaki saltanât mücadeleleri de Kılıç Arslan’a imkânlar veriyordu. Zira Berkyaruk ölmüş (1104), bunun sonucunda da yeni sultan Muhammed Tapar (1105-1118), Musul bölgesine hâkim olan vali

100 Turan, age., s. 106-107; ayrıca Bohemund’un serbest bırakılması ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Demirkent, age. s. 50-52. 101 Turan, age., s. 107; Demirkent, Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi’nin Haçlı reislerini serbest bırakmasının islâm dünyası adına yapılan çok yanlış ve düşüncesiz bir hareket olduğunu, Kılıç Arslan’ın bu yüzden onu cezalandırdığını vurgulamaktadır (age., s. 52). Alptekin (agm., VIII, 229) ve Özaydın (agm., VIII, 127) ise fidyenin yarısını vermemesi üzerine onu bozguna uğrattığını ifade ederler. 102 Turan, age., s. 107; Alptekin (agm., VIII, 229) ve Özaydın (agm., VIII, 127), Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gâzi’nin ölümünün 1104 yılında, Demirkent ise (age., s. 52), 1105 veya 1106 yıllarından birinde olmuş olabilece-ğini ifade ederler. 103 Turan, age., s. 107; Kılıç Arslan’ın Malatya’yı ele geçirmesi tarihleri ile ilgili araştırma eserler hemfikir olmamakla birlikte Demirkent (age., s. 52) ve Özaydın (agm, VIII, 127) 1105 veya 1106’da gerçekleşmiş olabileceğini söylerlerken, Alptekin (agm., VIII, 229), 1106 tarihini vermektedir. 104 Turan, age., s. 107. 105 Demirkent, age., s. 53-54. Bu beyler Âmid’de Yınal oğlu İbrahim, Siirt’te Kızıl Arslan, Erzen’de Alptegin, Harput’ta Çubuk oğlu Muhammed, Meyyâfârikîn’de Ziyâeddin Muhammed’dir (aynı yer). 68

Çökürmüş’ün yerine Çavlı Sakavu’yu atamıştı. Doğu’daki bu karışıklıklar esnasında Meyyâfârikîn hâkimi Ziyâeddin Muhammed, sultanı Meyyâfârikîn’e davet etti. Şehri teslim alan Kılıç Arslan iktâ olarak Elbistan’ı vererek onu kendisine vezir yaptı. Babasının kölesi ve kendi atabegi Humartaş’ı da Meyyâfârikîn’a vali tayin ettikten sonra Erzurum Saltuklu ve Ahlat Sökmenli beylikleri dışında tüm Doğu Anadolu beyleri sultana tâbii olup, Haçlılara karşı sultan Kılıç Arslan’ın idaresine girmekten memnun oldular.

Kılıç Arslan bundan sonra bu Türk beyleriyle birlikte Urfa Haçlı Kontluğu üzerine yürüdü ve 1106 yılında Urfa’yı kuşattı. Şehrin sağlam surlarını aşmanın zor olduğunu fark ettiği bir sırada Musul valisi Çökürmüş’ün ’daki adamları, şehirlerini teslim etmek üzere kendisini çağırınca, Kılıç Arslan Urfa kuşatmasını kaldırarak Harran’a gitti ve şehri teslim aldı. Bu çağrı onun güneydoğudaki genişleme politikasına uygun olmasına rağmen birkaç gün sonra burada hastalanması sonucu Kılıç Arslan, Malatya’ya dönmek zorunda kaldı.106

3.6.2.1. Musul’un Ele Geçirilmesi (22 Mart 1107)

Kılıç Arslan’ın Doğu Anadolu hâkimiyeti Türkiye Selçukluları ile Büyük Selçukluları komşu yapmış ve Kutalmış’tan beri süregelen rekabet ve hâkimiyet mücadeleleri tekrar canlanmıştı. Sultan Muhammed Tapar, Musul eyaletini Çökermiş’in elinden alıp, Çavlı’yı oraya tayin etti. Çavlı, Çökürmüş’ü öldürünce Musul ileri gelenleri onun küçük yaştaki oğlu Zengi’ye itaat ettiler. Çavlı, Musul’u muhasara edince şehir ona karşı direndi ve Zengi’nin adamları Malatya’daki sultan Kılıç Arslan’a haber göndererek Musul’u kendisine teslim edeceklerini bildiriyorlardı. Bunun üzerine sultan derhal Musul üzerine hareket etti. ’e ulaştığında Çavlı, Musul’dan ayrılmak zorunda kaldı. Kılıç Arslan, bir süre Nusaybin’de kaldı ve ordusuna katılacak birliklerin yeterli sayıya ulaşmasını bekledi. Bu sırada Çökürmüş’ün askerleri ile Musul ileri gelenlerinden oluşan bir heyet Kılıç Arslan’dan Musul’da kendilerine dokunulmayacağına yönelik teminat alıp biat ettiler. Hep birlikte Musul’a yürüdüler ve böylece Kılıç Arslan 22 Mart 1107 günü Musul’a girdi.107

Sultan Kılıç Arslan şehre girince Çökürmüş’ün oğlu ve adamları onu merasimle karşıladı-lar. Sultan da onlara hil’at giydirdi. Musul’da tahta oturan Kılıç Arslan Büyük Selçuklu sultanı Muhammed Tapar adına okunan hutbeye son verip kendi adına okuttu. Böylece Büyük Selçuklu tahtı adaylığını açıkça ilan eden Kılıç Arslan, kaleyi teslim aldıktan sonra halka zulüm gibi gelen bazı vergileri kaldırdı. Şehrin yönetiminde yeni atamalarda bulunduktan sonra her türlü fitneyi önlemek amacıyla “Kim başkası aleyhinde konuşursa, söyleyeni öldürürüm.” şeklindeki fermanını yayınladı. Böylece Musul’u tamamen kontrolü altına aldı.108

106 Turan, age., s. 108; Demirkent, age., s. 54; Alptekin, agm., VIII, 230. 107 Alptekin, agm., VIII, 230; Özaydın, agm., VIII, 129; Turan, age., s. 108. 108 Özaydın, agm., VIII, 129; Turan, age., s. 108. 69

3.6.2.2. Kılıç Arslan’ın Çavlı ile Savaşı ve Ölümü (Temmuz 1107)

Kılıç Arslan Nusaybin’e geldiği sırada Musul’dan ayrılan Çavlı, sultanın Güneydoğu Anadolu’daki genişlemesinden rahatsız olan Artukoğlu İlgazi ile birlikte Sincar’a, oradan da Rahbe’ye gitmişti. Halep Selçuklu Meliki Rıdvan b. Tutuş, bu sırada Emîr Çavlı’ya bir mektup göndererek Haçlılara karşı işbirliği teklif etti. Çavlı da Rıdvan’a, Musul’a yeniden hâkim olabilmesi için kendisine askerî yardımda bulunmasını ve bundan sonra Halep’i tehdit etmekte olan Haçlılara karşı birlikte hareket edebileceğini bildirdi. Bu şartlarla yapılan anlaşmayı kabul eden Rıdvan, Antakya hâkimi Tancred ile barış yaptıktan sonra derhal askerleri ile birlikte Çavlı’ya katıldı.109

Çavlı’nın büyük bir ordu ile yürümekte olduğunu öğrenen Kılıç Arslan, 11 yaşındaki oğlu Melikşah (Şahinşah)’ı melik tayin edip anasıyla beraber Musul’da bıraktıktan ve kaleyi Bozmış adlı kumandanına bıraktıktan sonra, anlaşma gereği Bohemund’la mücadelesi için Aleksios’a verdiği askerlerini de çağırarak şehirden ayrıldı. İki taraf Habur nehri sahilinde karşılaştı. Kılıç Arslan’ın kuvveti rakibine nazaran daha azdı ve Bizanslılarla birlikte bulunan askerleri henüz gelmemişti. Bunu fırsat bilen Çavlı derhal hücuma geçti ve yaz sıcağı altında muharebe başladı. Başlangıçta Kılıç Arslan üstünlüğü elde tutuyordu. Fakat Kılıç Arslan’ın tâbiiyetine giren Doğu Anadolu beyleri şimdi eski metbûları Büyük Selçuklu tarafına geçiyor, böylece Kılıç Arslan’ın saflarının bozulmasına yol açıyorlardı. Sultan Kılıç Arslan buna rağmen savaşta olağanüstü bir cesaret örneği göstermiş ve düşman üzerine bizzat kendisi yürümüştür; Çavlı’nın sancaktârının kolunu kesmiş, hatta bizzat Çavlı’ya yetişip kılıç sallamış, fakat darbesi zırhını aşamamış ve ona bir zarar verememişti. Bu sırada Çavlı’nın ordusu taarruza geçip Kılıç Arslan’ın ordusunu bozguna uğrattı. Kılıç Arslan bu durum karşısında saltanât davasına giriştiği sultan Muhammed Tapar’a esir düşmemek için, şiddetli ok yağmuru altında atını Habur nehrine sürüp karşıya geçmek istedi. Ancak atı ve kendisinin zırhlı olması nedeniyle boğularak can verdi (Temmuz 1107).110

Kılıç Arslan’ın cesedi birkaç gün sonra Habur’un Şemsâniyye köyü yakınlarında bulundu. Cenazesi Meyyâfârikîn’a götürüldü ve defnolundu. Meyyâfârikîn valisi bulunan atabegi Humartaş ona orada “Kubbetü’s-sultan” adıyla meşhur olan bir türbe yaptırdı. Daha sonra oğlu sultan Mesud, 538/1143-44 yılında babasının mezarını Konya’ya nakletmek istemişse de Bizans’ın istila tehlikesinden dolayı geri götürülüp tekrar türbesine kondu.111

109 Özaydın, agm., VIII, 129-130. 110 Özaydın, agm., VIII, 130-131; Turan, age., s. 109; Alptekin, agm., VIII, 231; Demirkent, agm., XXV, 398. Demirkent söz konusu savaşın tarihini 13 Temmuz 1107 olarak verirken (aynı yer), Turan 14 Haziran 1107 (aynı yer), Özaydın ise, 3 Haziran 1107 olarak verir (aynı yer). 111 Turan, age., s. 109; Alptekin, agm., VIII, 231; Demirkent, agm., XXV, 398. 70

Meyyâfârikîn-Silvan Kalesinden bir bölüm ve burçların üzerine yapılan evler.

Kaynak: http://www.silvanresimleri.com/

Çavlı, Kılıç Arslan’a karşı elde ettiği zaferden sonra Musul’u ele geçirdi. Bozmış, sultanın karısı ve küçük oğlu Tuğrul Arslan’ı alarak Malatya’ya götürdü. Çavlı ise, Kılıç Arslan’ın büyük oğlu Melikşah (Şahinşah)’ı yakalayıp sultan Muhammed Tapar’a gönderdi.112

3.7. Sultan Kılıç Arslan’ın Şahsiyeti

Türkiye Selçuklu sultanı, ondört yıllık saltanat devresinde çok büyük olaylarla karşılaşmış, Haçlı Seferleri ve Bizans karşısında varlığı tehlikeye düşen Anadolu Türklüğü’nü bu yeni vatanında yaşatmak kudretini göstermiştir.113

Sultanın beklenmedik fakat kahramanca ölümü, Türkler arasında unutulmaz bir acı hatıra olarak yaşamıştır. İbnü’l-Esîr, Araplar arasındaki tarihî ölümler gibi Kılıç Arslan’ın da ölümünü “Türkler için meşhur bir ölüm” olarak kaydeder. Anadolu’da Bizans ve Haçlılara karşı uzun bir mücadele devresi yaşadığı, bir İslâm ve Hristiyanlık savaşı içersinde bulunduğu halde, onun başka din ve örflere mensup tebaası kendisine bağlı idi. Bu sebeple çağdaş Ermeni tarihçisi Mateos, Kılıç Arslan için “Ölümü Hristiyanlar için bir yas oldu. Zira bu hükümdar çok âlicenap ve hayırsever biri idi.” şeklinde ifadeler kullanarak onun bir hükümdar ve insan olarak üstün özelliklerinin altını çizmektedir. Nitekim Elbistan Ermenileri, dindaşları olan Haçlıları değil, bu sultanı tercih etmişler ve idaresine girmişlerdi. Aynı şekilde ilk Malatya kuşatmasında da şehrin Süryanileri, Gabriel’i bertaraf edip Kılıç Arslan’ın

112 Turan, age., s. 110. Turan, Kılıç Arslan’ın dört oğlu olduğunu ve bunların Şahinşah, Mesud, Arap ve Tuğrul Arslan olduğunu ifade eder (Türkiye, s. 111). 113 Alptekin, agm., VIII, 232. 71 hâkimiyetinde yaşamayı istiyorlardı.114

Kılıç Arslan, Haçlı Seferleri karşısında oğlu sultan I. Mesud, II. Kılıç Arslan, Atabeg Nureddin Mahmud, Salahaddîn Eyyubî ve Baybars gibi İslâm dünyasının başarılı gâzisi olarak Türk-İslâm tarihinde seçkin bir mevkiye sahip bir kahramandır.115

3.8. Sultan I. Kılıç Arslan’ın Ölümünden Sonra Türkiye Selçuklu Devleti’nin Durumu

3.8.1. Sultan I. Kılıç Arslan’ın Eşi Ayşe Hâtun ile Oğlu Tuğrul Arslan’ın Malatya’ya Gelmesi ve Tuğrul Arslan’ın Hükümdarlığının İlân Edilmesi

Emîr Çavlı Sakavu, Kılıç Arslan karşısında kazandığı zaferden sonra doğruca Musul’a yürüdü ve hiçbir mukavemetle karşılaşmadan şehre girdi. Esasen İbnü’l-Esîr ve Ebu’l-Ferec de Kılıç Arslan’ın burada bıraktığı adamlardan hiç kimsenin Çavlı’ya karşı koymaya cesaret edemeyeceğini kaydetmişlerdir. 116 Çavlı, Bozmuş’tan kalenin teslimi, Musul’dan almış olduğu herşeyin iadesini ve kimlerle geldiyse onları da yanına almak suretiyle sulh içinde geri dönmesini istedi.117 Bozmuş çaresiz bu istekleri yerine getirdi. Şehre tamamen hâkim olan Çavlı, hutbeyi yeniden Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar adına okutmaya başladı ve Kılıç Arslan’ın bir miktar askerle Musul’da bıraktığı oğlu Melikşah (Şahinşah)’ı da İsfahan’a Sultan Muhammed Tapar’ın yanına gönderdi.118 Emîr Bozmuş, sultanın en küçük oğlu Tuğrul Arslan ile annesi Ayşe Hâtun’u alıp Malatya’ya götürdü. Sultan I. Kılıç Arslan’ın hanımı Ayşe Hâtun burada oğlu Tuğrul Arslan’ı hükümdar ilân ettirdi.119 Oğlu henüz küçük yaşta olduğu için şehrin idaresini eline aldı. O, bir müddet sonra bu şehirde bulunan İl-Arslan ismindeki genç bir emîr ile anlaşarak, Bozmuş’u öldürttü.120 Böylece Bozmuş’tan kurtuldu ve sonra da İl-Arslan ile evlendi. Fakat yeni kocası Malatya halkına çok baskı yapıp büyük miktarda altın topladı.121 Bu durum karşısında oğlu Tuğrul Arslan ile gizlice anlaşan Ayşe Hâtun, Bizans’a kaçmak üzere olan İl-Arslan’ı yakalatıp hapsetti.122 Daha sonra bu emîrin öldürüldüğüne dair şayialar çıkardılar, herkes onun öldürüldüğünü zannetti. Bu emîri bir yıl sonra da Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’a gönderdi.123 Sultan Muhammed Tapar, İl-Arslan’ın kendisine gönderilmesi üzerine, elinde esir olarak tuttuğu Kılıç Arslan’ın oğlu

114 Turan, age., s. 110. 115 Turan, age., s. 111. 116 İbnü’l-Esîr, X, 430, trc., X, 345; Ebu’l-Ferec, II, 347. 117 Ebu’l-Ferec, II, 347. 118 İbnü’l-Esîr, X, 430, trc., X, 345; Ebu’l-Ferec, II, 349. 119 Süryani Mikhail, III, xv,10, s. 194 vd; Ebu’l-Ferec, II, 349. 120 Süryanî Mikhail, aynı yer; Ebu’l-Ferec, II, 349. 121 Süryanî Mikhail, aynı yer; Ebu’l-Ferec, II, 349. 122 Süryanî Mikhail (aynı yer), İl-Arslan’ın altın toplamak hususunda şehir halkına birçok fenalıklar yaptığını ve Romalılar ülkesine gitmek için bir bahane aradığını kaydeder. Osman Turan (Türkiye, s. 149) ise, onun tam Konya’ya gidecekken yakalanıp hapse atıldığını söyler ve kaynak göstermez. 123 Süryanî Mikhail, aynı yer; Ebu’l-Ferec, aynı yer. 72

Melikşah (Şahinşah)’ı Malatya’ya gönderip sultan ilân ettirdi.124

Malatya Kalesi Battal Gazi Burcu

Kaynak: http://malatyatezhaber.blogcu.com/eskimalatya-nin-roma-surlari/12745236

Melikşah (Şahinşah) bir süre sonra Konya’ya gelip,125 burada Türkiye Selçuklu tahtına çıkarak hükümdarlığını ilân etmiş ve kardeşleri Mesud ile Arab’ı hapsettirmiştir. Melikşah (Şahinşah) Malatya’da bulunan bazı emîrlerin desteği ile Konya tahtına hâkim olabilmiştir.

3.8.2. Bizans Kuvvetlerinin Türklere Saldırısı, Emîr Hasan’ın Karşı Harekâtı ve Mağlubiyeti

Türklerin içinde bulunduğu bu durumu değerlendirmek isteyen Bizans İmparatoru Aleksios I. Komnenos, Norman Hükümdarı Bohemund’la barış antlaşması yaptıktan (Eylül 1108) hemen sonra Eumathios Philokales adlı bir subayı Antalya valiliğine tayin etmek suretiyle emrine askerî birlikler verip Türklerle mücadele için Anadolu’ya gönderdi. Eumathios, emrindeki kuvvetlerle Abydos’a126 gelip deniz yoluyla Atramytion (Edremit)’e ulaştı ve Türklerin bulunduğu yeri tespit ettirdi. Onların bu sırada Lampe’de127 kaldıklarını öğrenince, ordusundan bir birliği onların üzerine gönderdi. Bu birlik Türklere hiç beklemedikleri bir anda saldırınca girdikleri bu çatışmayı pek fazla zorluk çekmeden

124 Ebu’l-Ferec, II, 349. 125 Ebu’l-Ferec (II, 349), onun yıllarca Malatya’da kaldığından bahseder, fakat Konya’ya gidip de burada tahta çıktığına dair herhangi bir bilgi kaydetmez. Yine aynı müellifin kaydından anlaşıldığına göre (II, 351), Ayşe Hâtun’un Belek Gazi’nin desteğiyle 1114 yılında Malatya’ya yeniden hâkim olması Melikşah (Şahinşah)’ın bu sırada Malatya’da bulunmadığı izlenimini vermektedir. 126 Çanakkale Boğazı’nın Anadolu kıyısında, Nara burnu üzerinde, İlkçağ’da ve Ortaçağ’da çok büyük stratejik önem taşıyan tarihi kent (Besim Darkot, “Çanakkale”, İA, III, 333-334). 127 Ulubat (Lopadion) civarında bulunan bir nehir (bk. Ramsay, s. 176, n. 5). 73 kazandılar (muhtemelen 1109 yılı başları).128

Ancak bu ani baskın sonucunda Türklere akıllara durgunluk verecek zulümler yaptılar. Devrin çağdaş yazarı ve aynı zamanda İmparator Aleksios’un kızı olan Anna Komnene dahi babasının askerleri tarafından icra edilen bu vahşi hareketleri eserinde yazmaktan kaçınmamış ve yapılan işin gaddarca olduğunu vurgulamıştır.129 Bizans’lı askerlerin bu baskın sırasında daha yeni doğmuş bebekleri bile acımadan kaynar kazanların içine atmak suretiyle öldürmeleri, çok sayıda insanı kılıçtan geçirmeleri ve bir o kadarını da esir etmeleri Türkler arasında büyük acılara neden oldu. Buradan sağ kurtulabilenler kara elbiseler giymek suretiyle yas tuttular ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde yaşayan Türkleri bu siyah giysiler içinde ziyaret ederek başlarına gelen bu felâketi onlara anlatmak suretiyle Bizans’a karşı yardım istediler.

Kapadokya (Kappadokia) Emîri Hasan uğranılan bu felaketin intikamını almak için etraftan asker topladı ve kuvvetlerinin sayısı 24.000’e ulaşınca da Bizans kumandanı Eumathios’un üzerine yürüdü. 130 Bu sırada Alaşehir’de bulunan Eumathios, yaptıklarının cevapsız kalmayacağını bildiğinden Türkler tarafından her an bir saldırıya uğramak endişesiyle devamlı surette adamlarını uyanık tutmaya, etrafı kolaçan etmek üzere gönderdiği keşif birliklerinin ardından öncekileri denetleyecek ikinci birlikler göndererek ani bir baskına uğramamak için çaba gösteriyordu. Nitekim onun gözcülerinden biri Türk ordusunun gelişini uzaktan görmüş ve durumu kendisine haber vermişti. Türklerle savaşı göze alamayan Bizans’lı kumandan derhal bütün adamlarına ve kalede bulunan herkese gizlenmelerini herhangi bir gürültü patırtı çıkarılmamasını emrederek bulundukları kaleye boş ve terkedilmiş görüntüsü verdirmeye çalıştı. Kısa bir süre sonra Emîr Hasan ordusuyla gelip kaleyi kuşattı. Bu kuşatma üç gün süreyle devam etti. Ancak kalede herhangi bir hayat belirtisi göremeyen Emîr Hasan’ın burada daha fazla kalarak vakit kaybetmek istemediği, onun, düşmanının sayısı hakkında herhangi bir bilgisi olmadığı ya da Lampe’ye saldıran kuvvetlerin sayısına aldanıp düşmanını pek önemsemediği ve tedbiri elden bıraktığı anlaşılıyor. Zira Hasan Bey, ordusunu üçe bölerek 10.000 kişilik bir kuvveti Kelbianus ovasına,131 bir kısmını İzmir’e ve Nymphaion (Kemalpaşa)’ya, geri kalan kısmını da Khliara’ya 132 ve Bergama’ya yolladı. Kendisi de İzmir’e giden birliklerin başına geçti. Türk ordusunun üçe ayrıldığını gören Eumathios, bütün birliklerini Türkler üzerine gönderdi. Önce Kelbianus ovasına gitmekte olan Türk kuvvetlerine yetişerek gün doğarken aniden saldırdılar ve onları mağlubiyete uğratıp pek çoğunu öldürdüler. Türkler tarafından esir alınan kişileri de kurtardılar. Sonra da İzmir ve Kemalpaşa’ya doğru gitmekte olan birlikleri mağlubiyete uğrattılar. Türk askerlerinin birçoğu öldürülürken bir o kadarı da esir edilmişti. Kaçmaya çalışan pek az kişi de Menderes

128 Anna, bu olayın Bohemund’la barış antlaşması yapıldıktan bir süre sonra meydana geldiğini ifade ediyor. Söz konusu barış 1108 Eylül’ünde yapıldığına göre, muhtemelen bu Bizans saldırısı 1109 yılında gerçekleştirilmiştir (age., s. 357, 359, trc., s. 438, 440.). 129 age., s. 360, trc., s. 441. 130 Anna Komnene, s. 361, trc., s. 441. 131 Küçük Menderes ovası (Ramsay, s. 111, 121-122; Besim Darkot, “Menderes”, İA, VII, 710). 132 Bugün iline bağlı Kırkağaç ilçesi (Ramsay, s. 125-126, 229). 74

ırmağında boğuldu133. Üstüste aldıkları bu galibiyetlerle cesaretleri iyiden iyiye artan Bizans kuvvetleri Khliara ve Bergama üzerine gönderilmiş olan Türk kuvvetlerinin peşine düştüler. Ancak muhtemelen bu durumu haber alan Türkler Bizans takibinden kurtularak geri dönmüşlerdir. Bizans kuvvetleri de Türklere yetişemeyince Alaşehir’e, Eumathios’un yanına gelerek kazandıkları zaferleri anlattılar. Bu durumdan son derece memnun kalan Bizans’lı kumandan da onları ödüllendirdi. Yukarıda bahsettiğimiz Emîr Hasan’ın bu seferi de muhtemelen 1109 yılında yapılmıştır.

3.9. Melikşah (Şahinşah)’ın Hükümdarlık Devri

3.9.1. Melikşah (Şahinşah)’ın Bizans İmparatoru İle Barış Yapması

Bir müddet sonra Sultan Melikşah (Şahinşah)’ın Bizans üzerine birlikler gönderdiğini görmekteyiz. Kimin ya da kimlerin idaresi altında olduğunu bilemediğimiz bu Türk birliklerinin bir kısmı Synaos’a 134 kadar, bir kısmı da Küçük Menderes vadisi-ovasından geçerek ilerlediler. Bu durumu haber alan Bizans’ın o sıradaki Alaşehir valisi Kostantinos Gabras, emrindeki birliklerle Kelbianus ovasında Türk askerlerinin karşısına çıktı. Yapılan savaş sonrasında Türkler mağlubiyete uğradılar.135

Sultan Melikşah (Şahinşah), ordusunun uğradığı yenilgiyi öğrenince derhal imparatora elçiler göndererek iki taraf arasında barış yapılmasını istedi. Sonuçta her iki taraf arasında bir barış antlaşması yapıldı.136

3.9.2. Sultan Melikşah (Şahinşah)’ın Bizans’a Karşı Yeni Bir Seferi (1113)

Bizans’la yapılan barıştan kısa bir zaman sonra Melikşah (Şahinşah) yaklaşık 50.000 kişilik bir ordu hazırladı. İmparator Aleksios Gelibolu (Kallipolis)’da bulunduğu ve ayaklarından rahatsız olduğu bir sırada Türklerin bu hazırlığını haber aldı ve hemen ülkesinin çeşitli yerlerinde bulunan askerî birliklere toplanma emri verdi. Bizans ordusu derhal Byzantion ile (Harem-Salacak) arasından boğazı geçti. Çeşitli bölgelerden gelen askerî birlikler de orduya katıldı. İmparator, yakın adamlarının da kendisine katılması için bir süre daha burada bekledi. Ancak ayağındaki şiddetli ağrılar da bir türlü dinmek bilmiyordu. İmparator burada beklerken Türklerin İznik’e saldırdığı haberi geldi. Aleksios’un İznik vâlisi Eusthatios Kamytzés tarafından imparatora gönderilen mektupta Türklerin İznik’e düzenlediği saldırı hakkında ayrıntılı bilgi veriliyordu. İmparator, adamlarının morallerinin bozulmaması ve kendilerine olan güvenlerini yitirmemeleri için ayağındaki ağrıları belli etmemeye özen gösteriyor ve onları cesaretlendirecek şeyler söylemeyi de ihmal etmiyordu.

133 Anna Komnene, s. 361-362, trc., s. 441-443. 134 Şimdi kurumuş olan Simav Gölü (Ramsay, s. 160). 135 Anna Komnene, s. 370, trc., s. 451. 136 Anna’nın, babasının Norman hükümdarı Bohemund’la yaptığı antlaşmanın maddelerini ayrıntılı bir şekilde yazıp da Şahinşah ile yapılan barışın şartlarından hiç söz etmemesi bu barışın çok kısa sürüp, uygulama safhasına bile geçmemiş olması veya yapılan barışın hemen hemen eşit şartlar içermiş olmasından kaynaklandığı düşünülebilir (Bk. Alexiad, s. 348-358, trc., s. 420-438). 75

Bir müddet sonra Aigialoi137 denilen yere gelen Aleksios, buradan deniz yoluyla Kibotos’a138 geçmek niyetinde idi.

İmparator Aleksios, Kibotos’a vardığı zaman bir haberci huzuruna gelerek 40.000 kişilik büyük bir ordunun başında bulunan güçlü Türk emîrlerinin birliklerini bölmüş bulunduklarını, kiminin İznik ve civarındaki yerlere hücum ettiklerini, Emîr Monolug ile Anna’nın adını zikretmediği139 bir diğer kumandanın da kıyı bölgesini yakıp yıktığını haber verdi. Bunlardan başka haberci, Türk birliklerinin İznik gölü civarını ve Bursa (Prousa) ile Apollonias’ı140 yağmaladığını ve bu çevrede bir yerde ordugâh kurduklarını, elde ettikleri ganimetleri de oraya yığdıktan sonra daha ileriye doğru harekâtlarını sürdürerek Lopadion (Ulubat)’u ve civarını yağma ederek Kyzikos’a141 kadar ilerlediklerini bildirdi. Ulak yine sözlerine devamla imparatora, Türklerin Kyzikos kentini deniz kıyısından giriştikleri bir harekâtla ele geçirdiklerini kentin vâlisinin en ufak bir direniş bile göstermeden burayı Türklere terk ederek utanç içinde kaçtığını, Kontogmen142 ve Emîr Muhammed idaresindeki birliklerin Lentiana143 yoluyla Poimanenon (Manyas)’a kadar ilerlediklerini ve buradan bol miktarda ganimet ve çok sayıda esir ele geçirdiklerini söyledi.

İmparator Aleksios Komnenos’un Sikkesi

Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/7/7d/Histamenon_nomisma- Alexius_I-sb1776.jpg

Ancak Türkler, buralarda kadın, çocuk ve yaşlıları yani askerî sınıfa mensup olmayan halkı kılıçtan geçirmeyip sadece esir almayı tercih etmişlerdir. Haberci, ayrıca Emîr Monolug’un yöre halkı tarafından Barenos (Biga çayı, Kocabaş çayı) denilen ve İbidos adı verilen bir dağdan144 akıp gelen çayı geçerek kıyıya saptığını Parion145 ve Çanakkale boğazı

137 Muhtemelen ’nın kuzeyinde bulunan bir yer (Ramsay, s. 203). 138 İzmit körfezinin güneyinde bulunan Hersek yakınlarında bir yer (Ramsay, s. 228 n. 3-229). 139 Aslında Anna bu kumandanın ismini hatırlayamamış ve o kısmı boş bırakmıştır. Herhalde daha sonra yazmayı düşünmüştü (Bk. age., s. 375, trc., s. 458.). 140 Ulubat (Apolyont gölü) gölünde bir yarımadacık üzerinde bulunan kenti yöresi; dolayısıyle bu gölün (Apollonia gölünün) yakınları (Ramsay, s. 135-136, 196). 141 Şimdi Belkıs olarak bilinen ve Kapıdağı yarımadasının kıstağındaki kalıntıların oluşturduğu tarihi kent (Ramsay, s. 128, 180; Besim Darkot, “Balıkesir”, İA, II, 276). 142 Bu isim yalnızca Anna Komnene tarafından zikrediliyor (age., s. 375-376, trc., s. 458-459). 143 Manyas dolaylarında bir bölge ve bir kentcik (Ramsay, s. 171-172). 144 Kaz dağının kuzey komşusu olan İda dağıdır (Ramsay, s. 227-228). 76 kıyısındaki Abydos üzerinden gittiğini, beraberinde çok sayıda esir olduğu halde ama herhangi bir mukavemetle karşılaşmadan ve kan dökmeden Edremit ve Khliara’dan geçip gittiğini söyledi.146 Türklerin faaliyetleri hakkındaki bu malumâtı alan İmparator Aleksios Komnenos, o sırada Bizans İmparatorluğu’nun İznik Duks’u olan Kamytzes’e mektuplar göndermek suretiyle ona; yanına 500 kişilik bir kuvvet alarak Türkleri izlemesini ve onların faaliyetlerini mektupla kendisine bildirmesini ancak onlarla herhangi bir çatışmaya girmemesini emretmişti. İmparatordan aldığı bu talimât üzerine İznik’ten çıkan Kamytzes, Kontogmen ve Emîr Muhammed idaresindeki Türk kuvvetlerine Aorata147 yakınında ulaştı, fakat Aleksios’un emrinin aksine hareket ederek, derhal Türk kuvvetlerine hücum etti.

Şüphesiz imparatorun hareketinden haberdar olan Türkler, karşılarında 500 kişilik Kamytzes kuvvetlerini değil imparatoru ve ordusunu bekliyorlardı. Bu nedenle Kamytzes’in bu ani saldırısına uğradıkları zaman ilk anda karşılarındaki kuvvetleri imparatorun bizzat idare ettiği Bizans ordusu zannederek hemen ağırlıklarını bırakarak geri çekilmeye başladılar. Ancak bu sırada Bizans hizmetinde paralı askerlik yapan (Oğuz veya Peçeneklerden) bir Türkün,148 Selçuklu kuvvetleri tarafından esir alınıp da ondan, kendilerine saldıran birliğin Kamytzes kuvvetleri olduğunu öğrendiklerinde hemen dağların çevresinde dolaşıp davul çalmak ve yüksek sesle bağırmak suretiyle geri çekilmekte olan Türk kuvvetlerine toparlanıp karşı saldırıya geçme komutu verildi. Bunun üzerine az önce bahsi geçen Aorata’nın eteğine çok yakın olan ovaya döndüler ve orada toplandılar.

Bütün bunlar olurken Kamytzes, Türklerden elde ettiği ganimetle güvende olacağı Poimanenon’a gitmek yerine Aorata yöresinde oyalanıp vakit kaybedince 149 durumdan haberdar olan Türk kuvvetleri başkumandan Muhammed’in idaresinde, Türklerin geri dönebileceğini tahmin edemeyen Bizans kuvvetlerine aniden hücum ettiler. Bu beklenmedik saldırı karşısında bozularak kaçmaya başlayan Bizans askerlerinden pek azı Kamytzes’in yanında kalarak onunla beraber sonuna kadar mücadeleye devam etmiştir. Tabii bunların büyük bir kısmı Türk kuvvetlerince yok edildi. Kamytzes ise yanında kalan bir avuç kadar adamıyla150 hâlâ ümitsizce direnmeye devam ediyordu. Sonuçta bindiği atı yaralanınca yere düştü. Yeğeni Katarodon kendi atını ona verdiyse de o, bu ata binmeyi başaramayarak kılıcını çekmek suretiyle etrafını saran Türk askerlerine rastgele sallamaya başladı.

Onun artık kurtuluştan ümidini keserek son bir intihar saldırısına giriştiğini gören ve bu Bizans kumandanını önceden de tanıyan Selçuklu Emîri Muhammed onun etrafını saran

145 Marmara denizi kıyısında, bazı ilginç kalıntıları günümüze ulaşmış bir İlkçağ ve Ortaçağ kenti. Çanakkale ili, Biga ilçesi Balıklıçeşme bucağına bağlı Kemer köyünün 1 km. kadar doğusunda, Kemer kalesi denilen yer (Umar, Alexiad, trc., s. 459, n. 5). 146 Anna Komnene, s. 375-376, trc., s. 458-459. 147 Bugünkü yeri tam olarak belli değildir. Ancak Ramsay (s. 228) Manyas civarında olduğunu kaydeder. 148 Anna, “Skyte” (Skythian) olarak kaydeder (age., s. 376, trc., s. 459). 149 Anna’nın ifadesine göre, bu sırada Kamytzes, Aorata yöresinde elde ettiği ganimet ve tutsaklarla uğraşıyordu. Herhalde bunların taksimatına çalışıyordu (age, s. 376, trc., s. 460). 150 Anna, “Kamytzes’in kendisi, İskitler’le, Keltler’le, Bizans’ın daha cesur olanlarının tümü ile yiğitçe çarpıştılar.” diyerek Kamytzes’in emrindeki kuvvetlerin İskit, Kelt ve Bizanslılardan meydana geldiğini de ortaya koyar (age., s. 376, trc., s. 460). 77 adamlarına durmalarını emretti. Sonra hem kendisi hem de yanında bulunan adamları atlarından indiler. Muhammed, Kamytzes’e doğru ilerleyerek ona: “Ölmeyi yaşamaya tercih etme! Elini uzat bana ver, kurtulacaksın” dedi. Kamytzes etrafını saran askerlerin çokluğunu ve bunlara karşı koymanın imkânsızlığını farkedip, intihar etmekten vazgeçerek mantıklı olan şeyi yani Emîr Muhammed’in dostluk elini tutarak yaşamayı tercih etti.151 Emîr Muhammed onu bir ata bindirtti ve kaçmasına engel olmak için ayaklarını da bağlattı.152 Kamytzes ve emrindeki birlik, Türkler tarafından bozguna uğratılırken, Bizans imparatoru da Türk askerlerinin pususuna düşme korkusundan dolayı yolunu değiştirerek düşmanlarının tahmin etmeyeceğini düşündüğü İznik, Malagina 153 ve Basilika 154 denilen yer üzerinden yani Olympos (Uludağ)’ın vadi geçitleri ve aşılması güç keçi yollarından geçerek Alethina’ya155 ardından da Akrokos’a156 ulaştı. İmparator burayı Türklerden önce işgal etmek için acele ediyordu. Aleksios bu bölgede Karmeli Türkler157 ile karşılaştı ve onlar karşısında derhal savaş düzeni aldı. Bizans ordusunun öncü birliklerine Konstantinos Gabras ve Monastras, artçı birliklerine de savaş tecrübeleri yüksek olan Tzipoureles ile Ampelas komuta ediyordu. İmparatorun kendisi ise Bizans kuvvetlerinin ortasında ve Phalankslar’ın başında idi.

Türkler, İmparator idaresindeki bu kalabalık Bizans ordusuna herhalde bir şey yapamayacaklarını anladıklarından ve topluca kılıçtan geçirilmemek ve hayatlarını kurtarabilmek için düzlük alandan süratle dağılarak vadinin içinde bulunan sazlıklara sığındılar ve bir kısmı da vadinin aşağısına doğru geri çekildi. Ancak bunların bir kısmı Bizans kuvvetleri tarafından öldürüldü, bir kısmı da esir alındı. Bu sırada sazlığın ortasında bulunan Türkler güvenlikte oldular.

Ancak sazlık dışındaki Türkleri yok eden Bizanslılar bu defa da bunlara saldırmaya başladılar. Bu yerin bataklık oluşu ve saz örtüsünün kalınlığı (yüksek oluşu) nedeniyle oraya giremediler ve Türkleri buradan çıkarmaya da muvaffak olamadılar. Fakat bir müddet sonra imparator, askerlerine tüm sazlığın etrafını çevirmelerini ve sonra da sazlığı ateşe vermelerini emretti. Böylece ateşten kaçmaya çalışan ve dolayısiyle sazlık dışına çıkan Türkler, ya kılıçtan geçirildi ya da esir edildi. Burada hemen şunu ifade edelim ki, bu olayların yegâne kaynağı olan Anna’nın ifadesinden “Karmeli Türkler” diye adlandırılan bu insanların akıncı bir Türk birliği mi yoksa yaylalara dağılan göçebeler mi oldukları anlaşılamamaktadır. Ancak şurası açık bir şekilde görülüyor ki, Karmeli Türkler sayıca Bizans ordusu ile mukayese bile edilemeyecek bir azınlığa sahipti ve muhtemelen de bunlar sivil, yani halktan bir

151 Emîr Muhammed’in, Türklerin kundaktaki masum bebeklerini bile acımadan kaynar kazanlara doldurup yakan düşmanına böyle bir şekilde muamele etmesi, yüce bir davranış ve güzel bir derstir. 152 Anna Komnene, s. 377, trc. s. 460. 153 İlçe merkezi Osmaneli kasabasının çok yakınında bulunan tarihi kentcik (Ramsay, s. 216, 221-226). 154 Ramsay (s. 229), bu yeri İnönü civarındaki dağ belinin geçildiği noktada aramak lazım geldiğini kaydeder. Ancak, Umar aynı fikirde değildir. Bk. age., s. 460 n. 4. 155 Ramsay (s. 229), Kütahya ile Eskişehir arasında olması gerektiğini ; Umar (age., s. 461 n. 1) , Domaniç-Emet arasında veya Tavşanlı yakınlarında olabileceğini kaydeder. 156 Ramsay’in ifadesinden Emet civarında bir yer olduğu anlaşılıyor (Bk., s. 229). 157 Ramsay (s. 229), Karme’yi Soma’nın yakınındaki Germe olarak kaydederken, Umar (s. 461 n. 5), bu Türklerin Pisidia ile Galatia sınırında bulunduğu sanılan Karma köyünden gelmiş olabileceklerini söyler. 78 topluluktu.158

Selçuklu kuvvetleri başkumandanı Muhammed, Karmeli Türklerin başına gelenleri öğrenince Bizans imparatorunun peşine düştü ve onu takip etmeye başladı. Sonunda Emîr Muhammed, Bizans ordusunun artçı kuvvetlerine yetişerek önce Kumandan Ampelas idaresindeki artçı birliği ile savaşa tutuştu. Bu savaş eski bir köy yıkıntısının yakınında cereyan ediyordu. Anna’nın “çok yiğit bir savaşçı” olarak nitelendirdiği Emîr Muhammed attığı bir okla Ampelas’ın atını yere serdi. Atla birlikte yere düşen Ampelas, Selçuklu askerlerince öldürüldü. Ardından diğer bir artçı birliği kumandanı olan Tzipoureles’in atı Türk oklarına hedef oldu ve yere düşen kumandan kılıç darbeleri ile can verdi. 159 Emîr Muhammed, Bizans ordusunun ana kuvvetlerinin yardıma koşmasına fırsat vermeyerek bu ani saldırıdan sonra hemen geri çekildi. Anna’nın Türk kuvvetlerinin Bizans artçılarına ani bir baskın yapıp, bunların kumandanlarını da öldürmek suretiyle geri çekilmelerini, Türklerin Bizans artçı kuvvetleri içinde yer alan ağırlıkları korumakla görevli askerlerce bozguna uğratılıp, kaçırttırıldığı şeklindeki ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır.160

Bu savaş sırasında Kamytzes esir olarak Türklerin yanında bulunuyordu. İki taraf arasında meydana gelen çatışma sırasındaki kargaşa anını iyi değerlendiren Kamytzes bir fırsatını bularak kaçtı, yolda rastladığı ve tepeden tırnağa silahlı olan bir Norman veya Frank askeri ona bir at vererek kaçmasını kolaylaştırdı ve sonunda Alaşehir ile Eğrigöz arasındaki ovada ordugâh kurmuş olan imparatorun yanına geldi.161 Aleksios, emrini dinlememesine rağmen bu kumandanını gayet iyi karşıladı ve onu kurtardığı için Tanrı’ya şükür duâsı bile etti. Sonra Kamytzes’i başkente yollayarak ona: “Çektiklerinin ve gördüklerinin tümünü anlat ve bizimkilere Tanrı’nın yardımıyla sağ olduğumuzu bildir.” dedi. Bu sırada Kamytzes’in üzerinde Türk elbiseleri vardı. O, İstanbul’a da bu kıyafetlerle gitmiştir.

Öte yandan İmparator Aleksios, artçı birlikleri kumandanları Ampelas ve Tzipoureles’in öldürülmüş olmalarından dolayı son derece üzüntü duymuş ve “iki verdik bir aldık” demiştir.162 Aleksios, Türklere karşı bir şey elde edemeyeceğini anlayarak emrindeki birlikleri Georgios Lebounes’e ve diğer bazı kumandanlarına bırakarak İstanbul’a geri dönmüştür.

Türkiye Selçukluları ile Bizans İmparatorluğu arasında cereyan eden bu mücadeleler 1113 yılında meydana gelmiştir.

158 age., s. 377, trc., s. 461. 159 Anna, Alexiad’ta bu Bizans ordusu artçı kuvvetleri kumandanları Ampelas ve Tzipoureles’in kendi birliklerinin toplanmasını ve savaş düzeni almalarını beklemeden Emîr Muhammed’in ordusuna saldırdıklarını dolayısiyle bu iki kumandanın büyük cesaretinden ve gözü karalıklarından dem vurur, ayrıca mağlubiyetin bu hatadan kaynaklandığını ima etmeye çalışır. Ne gariptir ki, daha önce bu iki kumandan için büyük bir savaş tecrübesine sahip olduklarını kaydeder (s. 377, trc., s. 461.). Aslında bütün bunlar Anna’nın mağlubiyete bir bahane uydurma çabasından başka bir şey değildir. Kaldı ki, Emîr Muhammed, Bizans kuvvetlerine önceden haber vererek değil aniden saldırmıştır (s. 378, trc., 462). 160 age., s. 378, trc., s. 462. 161 Alexiad, aynı yer. 162 Bizans İmparatoru “bir aldık” diyerek herhalde Kamytzes’in Türklerin elinden kurtulmasını kastediyor. 79

3.9.3. Türkiye Selçuklu-Bizans Mücadelesi ve Aleksios’un Akşehir Seferi (1116)

Türkiye Selçuklu Hükümdarı Melikşah (Şahinşah), 1114 yılında Bizans üzerine bir sefer düzenlemiştir. Belki de o, Aleksios’un Filibe’de oluşundan faydalanmak ve Anadolu’da kaybedilen yerleri geri almak istiyordu.

İşte bu amaçla, büyük bir ordu oluşturdu. Bu gelişmeleri haber alan İmparator Aleksios ise komşu ülkelerden yardımcı birlikler ve paralı askerler toplayarak Türkiye Selçukluları’nın başkenti Konya üzerine bir sefere çıkmak istedi. Ancak ayaklarındaki mâlum ağrılar yeniden nüksetmişti ve değil sefere çıkmak yürümesine bile engel oluyordu. Sonunda yatağa düşen Aleksios plânladığı seferden vazgeçmek zorunda kaldı. Selçuklular ise, İmparator’un ayağındaki ağrıları bahane ederek Türk ordusunun karşısına çıkmaya cesaret edemediğini belirtip, onu korkaklıkla suçladılar. Hatta bu durum Türkler arasında tam bir espiri konusu oldu. Kendi aralarında bir kişiyi yatağa yatırıp ayaklarından ızdırap çeken imparator rolünü oynatırlarken bir kaç kişi de komik sözlerle hekimlerin ve bakıcıların taklidini yaparak diğer arkadaşlarını güldürüyorlardı. Bütün bunları hem imparator hem de Bizans askerleri biliyorlardı.

Bizans İmparator’u bir müddet sonra ayaklarındaki ağrıların hafiflediğini hissedince hemen daha önce plânladığı sefere çıkabildi. Damalis üzerinden geçerek Kibotos ile Aigialoi arasındaki körfez bölümünü aştı. Kibotos’u geçip Lopadion’a vardı ve burada birlikleriyle, yardıma çağırdığı ücretli askerlerin gelişini bekledi. Bütün birlikler toplandığında da yola çıkarak İznik gölünün yakınında bulunan Aziz Georgios üzerinden İznik’e ulaştı. Burada üç gün kaldıktan sonra aynı yolu takip ederek geri döndü ve Ulubat köprüsünün kuzey tarafına vardı. Sonra Karyks denilen pınarın163 yakınında ordugâhını kurdu. Bu sırada Türk kuvvetleri Lentiana’lıların kenti164 ucundaki ovaya ve Kotoiraikia165 denilen yöreye akın düzenlemekle meşguldüler. İmparatorun ordusuyla beraber üzerlerine doğru ilerlemekte olduğunu haber aldıklarında derhal pek çok sayıda ateş yaktılar. Böylece düşmana çok kalabalık bir ordu oldukları izlenimi vermeye çalışıyorlardı.

Gece karanlığında yanan bu çok sayıda ateş Bizans İmparatoru’nu yanılgıya düşürdü. İmparator, gün doğar doğmaz Türklerin bulunduğu ovaya doğru aceleyle bir baskın yapmak istedi, ancak burada pek çok cesetle karşılaştı. Hâlâ yaşamakta olan birkaç Bizanslı da vardı. İmparator bu duruma son derece üzüldü. O, daha sonra Poimanenon yakınında ordugâhını kurduktan sonra hemen hafif donanımlı askerlerden seçkin bir birliği Türkleri izlemekle görevlendirdi.

Onlara izlemeleri gereken yolu da bildirdi. Bizans kuvvetleri yöre halkının Kellia

163 Yeri tespit edilemedi. 164 Bu yer tam olarak belirlenememiştir. Ancak Poimanenon (Eski Manyas) yakınlarında olduğu biliniyor (Ramsay, s. 171-172). 165 Ramsay (s. 172) bu yerin Lentiana’ya yakın bir yerde olduğunu kaydeder. 80 dediği bir yerde166 Türk askerlerine yetişerek onların büyük bir kısmını öldürdüler, bir kısmını da esir ettiler. Daha önce Türklerce ele geçirilmiş ganimetleri de alarak geri döndüler. İmparator alınan bu galibiyete çok sevindiyse de emrindeki tüm kuvvetlerle beraber Ulubat’a geri döndü. Burada üç ay boyunca bekledi. Bunun nedeni mevsimin yaz olması aşırı sıcaktan dolayı yollarda susuzluk çekme tehlikesi ve biraz da henüz onlara katılamamış bir ücretli asker birliğinin kendilerine katılmasını beklediklerindendi. İmparator beklediği birliğin gelmesiyle oradan ayrılarak kuvvetlerini Uludağ sırtlarına yerleştirerek Malagina bölgesindeki Aera’ya167 geçti ve burada üç gün kaldı. Bu sırada devamlı olarak adamlarından Türklerin harekâtı hakkında bilgi alıyordu. Burada konakladığının üçüncü gününün sabahı Aleksios’a gelen haberci Türklerin Aziz Georgios Burcu’na kadar gelmiş bulundukları, üç saat sonra gelen ikinci haberci ise, Türk kuvvetlerinin pek yakında olduklarını, öğleyin gelen ve üstü başı kan içinde olan üçüncü haberci Türklerin hemen ardından gelmekte olduklarını bu nedenle tehlikenin çok yakına geldiğini imparatorun ayaklarına kapanarak haber verdi.

İmparator bu son haberden sonra yanındaki subayları ve askerleri ile birlikte silahlandılar ve atlara binerek İznik yolunu tuttular. Bu sırada Türk birlikleri bir Gürcü’yü esir etmişler ve ondan Aleksios’un üzerlerine doğru gelmekte olduğunu öğrenmişler ve dağ yollarından geriye doğru çekilmeye başlamışlardı. İşte bu geri çekilme esnasında Strabobasileios ve Mikhael Stypeiotes komutasındaki Germioi sırtlarında168 pusuya yatmış olan Bizans birliklerinin ağına düştüler. Türklerin geldiğini gören Bizans askerleri birdenbire ovaya inerek Türk askerlerine saldırdılar ve onları zorlu bir mücadeleden sonra mağlubiyete uğrattılar.169 Bundan sonra İmparator İzmit’e geri döndü. Burada Türkler üzerine yeni bir sefer yapmak için hazırlanan imparator bir müddet sonra İzmit’ten yola çıktı. Bizans ordusu Gaita 170 denilen yere vardığında hafif donanımlı askerleri ana ordudan ayırarak hızlı bir şekilde önden gönderdi.

İmparator Dorylaion’da konakladıktan sonra Santabaris’e171 geldi. Burada Kamytzes idaresindeki bir birliği Polybotos (Bolvadin)’a ve Kedrea’ya 172 saldırmak üzere gönderdi. Kedrea, Poukheas173 adlı bir Türk beyi tarafından fethedilmiş çok güçlü bir hisardı. İmparator Aleksios, Stypeiotes adlı bir kumandanını da Amorion’daki174 Türklerin üzerine gönderdi.

166 Kellia, Hellen dilinde “Şaraphaneler” demektir (Kellion’un çoğulu). Ancak, Anadolu kökenli ve “(Kuwa)-Ela Güzel Geçit” anlamında Kela adının Hellenleştirilmiş biçimi de olabilir. Dinar’ın eski adı Kelana (Kelaina) ile de bir ilgisi olabilir (Umar, age., s. 481 n. 1.). 167 Malagina hakkında geniş bilgi için bk. Ramsay, s. 221-226, 228-229. 168 Bu yer tam olarak tespit edilemedi. Ancak Uludağ’ın doğusundaki dağ dizisi olabilir. Bk. Umar, s. 483 n. 1. 169 Anna Komnene, s. 393, trc., s. 482-483. 170 İznik’ten Lefke/Osmaneli’ne giden yolun üzerinde bir köy (Ramsay, s. 220.). 171 (Nakoleia) sınırları içinde, bugün Bardakçı köyü diye anılan ve Seyitgazi’nin 12 mil ilerisinde bulunan bir köydür. Günümüzde anayol üzerinde bulunmayıp, Kırka ile Çifteler arasında tam orta yerde, önemli yolların arasında kalmıştır. Bk. Ramsay, s. 156 n. 78, 186 n. 19, 236 n. 34, 256 n. 23, 259 n. 25, 499. 172 Afyon’un kuzeydoğusundan 44 km. ileride bulunan Bayat kasabasının 3 km. kadar batısında, şimdi Asar Kümbet Kale denilen kalenin bulunduğu yer (Ramsay, s. 256-257 n. 23.). 173 Yalnızca Anna tarafından zikredilen (s. 398, trc., s. 489) bu ismin Türkçe’deki doğru karşılığını bilemiyoruz. Belki “Boğa” olabilir. 174 Afyon iline bağlı Emirdağ’ın 12 km. kadar doğusunda Hamzahacılı ve Hisar köylerinin yakınında bir tarihî şehir (Besim Darkot, “Ammuriye”, İA, I, 411-412). 81

Ancak, Bizans ordusu içinde yer alan iki İskit (paralı asker) gizlice Poukheas’ın yanına kaçtılar ve ona Kamytzes’in yapacağı saldırıyı haber verdiler, ayrıca İmparatorun gelmekte olduğunu da bildirdiler. Türk Beyi de gece yarısı hisarı boşalttı ve soydaşlarıyla birlikte oradan uzaklaştı. İmparator Bolvadin’e ulaşmak ve oradan da Konya üzerine yürümek niyetinde idi. Ancak tam bu sırada Selçuklular’ın Anadolu’nun bütün tarla ve ovalarını ateşe verdiklerini, insanlar ve atlar için büyük bir yiyecek kıtlığının söz konusu olduğunu öğrendi.

Diğer taraftan Kuzey bölgelerine hâkim olan Türklerin (Dânişmendliler) de imparatora karşı harekete geçtiği haberi geldi. İmparator bu durum karşısında tam bir tereddüt yaşadı. Sonunda Philomelion (Akşehir) üzerine yürümeye karar verdi.175 Türklerle giriştiği bazı ufak çaplı çatışmalardan sonra İmparator Kırk Şehitler gölüne176 vardı ve ertesi gün de Mesanakta hisarını177 işgal etti. Oradan da Akşehir’e geçti ve burasını saldırıyla aldı. Ardından da ana ordusundan çeşitli birlikleri ayırıp talan icra etmeleri ve Türklerin elindeki esirleri kurtarmaları için Konya çevresinde bulunan kasabaların üzerine gönderdi. Ne tuhaftır ki, imparator bu noktadan sonra geldiği yolu izlemek suretiyle geri dönmek üzere hareket etmiştir. Anna, babasının bu hareketini de, onun Tanrı’ya danıştığını ve böyle hareket etmesini Tanrı’nın istediğini belirterek izah eder! Tanrı, Akşehir üzerine yürümesini ama Konya’ya gitmemesini buyurmuştu. Herhalde bu nedenle geri dönüyordu!178

İmparator Aleksios, ülkesine doğru ilerlerken onun karşısına herhangi bir Türk kuvveti çıkmıyordu. Ancak Emîr Monolug, İmparator!u her iki yandan emrindeki orduyla izlemekte, pusular kurmakta ve saldırıya geçmek için uygun bir zemin ve durum aramakta idi. Ancak bu durumdan haberdar olan Bizans ordusu tedbirli yol aldıklarından Türklere böyle bir fırsat vermiyorlardı. 179 İki taraf arasında bu olaylar meydana geldiği sırada Türkiye Selçuklu Devleti’nin genç hükümdarı Melikşah (Şahinşah), Monolug’un yanına geldi ve Bizans ordusunun artçı birliğine saldırdı. Aynı zamanda Selçuklu Emîrleri’nin bir kısmına da düşman ordusunun diğer bölümlerine saldırmalarını emretti. Bizans ordusunun sağ kanadına Anna’nın eşi Nikephoros Bryennios, sol kanadına da kardeşi Andronikos komuta ediyordu. Bir süre sonra çatışmanın göğüs göğüse çarpışmaya dönüştüğünü gören Nikephoros Bryennios, Bizans ordusunun bir yenilgiye uğramasından korkarak emrindeki birliklerle artçıların yardımına koştu. Sonuçta Selçuklu kuvvetleri bozulup kaçmaya başladı. Sultan Melikşah (Şahinşah) da yanında yalnızca Şarabdâr’ı olduğu halde yüksek bir yerde yapılmış bir kiliseye sığındı. Ancak onları üç İskit ve Oğuz (Bizans ordusundan üç ücretli Türk askeri) savaşçısı takip etmekteydi. Bunlar onun kim olduğunu bilmiyorlardı. Belki de Sultan’ın kurtulmasında bu etkili olmuştu. Fakat yanındaki Şarabdâr’ı esir düşmekten kurtulamadı. Bu savaşta Selçuklu ordusundan çok sayıda asker şehit ve birçoğu da esir olmuştu.180

Bizans ordusu gündoğumuyla birlikte tekrar harekete geçerek Ampoun’a181 doğru yola

175 Anna Komnene, s. 399, trc., s. 490. 176 Eber gölü. Bk. Umar, s. 492 n. 1-2. 177 Akşehir gölünün güneybatı ucu (Ramsay, s. 151-152). 178 Alexiad , s. 399, trc., s. 490. Krş. Ramsay, age., s. 81-82. 179 Anna Komnene, s. 401-402, trc., s. 493. 180 Anna Komnene, s. 403, trc., s. 495. 181 Ramsay (s. 82 n. 1, 150), bu yerin şimdiki Ambanaz olduğunu kaydediyor. 82 koyuldular. Buraya vardıkları zaman Melikşah (Şahinşah)’ın emrindeki Türk ordusu dört bir yandan Bizans kuvvetlerine karşı hücuma geçti ise de önemli bir sonuç elde edemeden geri çekildi. Sultan Melikşah (Şahinşah) kumandanlarına danıştıktan ve onların da fikrini aldıktan sonra ertesi gün İmparator Aleksios I. Komnenos’a barış teklifinde bulundu. Anna, Bizans ordusunun durumunu görmezlikten gelerek bu barış teklifini babasının başarısıymış gibi göstermektedir.182 Oysaki Türk askerlerinin düşmanı tam bir çember içine almışken, sayıca da üstün iken imparatorun kaçacak bir yeri olmayıp beklemekten başka bir çaresi kalmamışken Sultan Melikşah (Şahinşah)’ın böyle bir karara varması, ancak kardeşi Mesud’un hapisten kurtulup Dânişmendliler’in yardımını temin ederek kendi üzerine geldiği haberini almış olması ile açıklanabilir.

İmparator yanında akrabaları ve silahlı özel bir birlik olduğu halde Augustopolis183 ile Akronios184 arasındaki ovada Sultan Melikşah (Şahinşah)’ı karşıladı. Sultanın beraberinde de Emîr Monolug, diğer bazı beyler ve muhafız birliği bulunmakta idi.185

Sultan Melikşah (Şahinşah) ve maiyyeti, İmparator tarafından bir gece misafir edildiler. Ertesi gün iki hükümdar arasında antlaşma imza edildi (1116),186 sonra İmparator, sultana yüklü miktarda para armağan etti. Ayrıca onun emîrlerine de çok cömertçe davranarak önemli armağanlar verdi.187

182 Türkler çepe çevre sardıkları Bizans ordusuna Ampoun’da aniden saldırıyorlar. Sonra savaş alanından çekiliyorlar, ertesi gün de gidip Bizans imparatorundan barış koşullarının ne olacağını soruyorlar. Böyle bir şeye inanmak imkânsızdır. Bizans ordusu zaten geriye dönüş yolunda olup sadece canını kurtarma derdine düşmüştü. Türk ordusu tarafından kıstırılmış olup, barış koşullarını tespit edecek durumda değildi. 183 Muhtemelen bugünkü Sultandağ kasabası (Ramsay, s. 82, 194). 184 Bugünkü Afyonkarahisar (Ramsay, s. 90-91, 150-151, 217.). 185 Anna (s. 405, trc., s. 497), Sultan Şahinşah’ın İmparator Aleksios’la bu buluşması sırasında Türk hükümdarının atından inerek imparatorun ayağını öptüğünü (!) ifade ederse de bu büyük bir yalan olup, yine onun babasını yüceltme gayretlerinden başka bir şey değildir. Zaten eserinin tamamında buna benzer abartılı ifadeler yer almaktadır. 186 Anna doğrudan doğruya 1116 tarihini vermez. Ancak zikrettiği diğer olayların tarihlerinden ve zaman belirten ifadelerinden Akşehir seferinin ve iki taraf arasında yapılan bu antlaşmanın tarihi ortaya çıkmaktadır (age., s. 392, 397, 400, trc., s. 481, 486, 491). 187 Anna Komnene, s. 406, trc., s. 498. 83

Uygulamalar

Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin XXV. cildinde Işın Demirkent tarafından yazılan, “Kılıç Arslan I” maddesini okuyunuz.

Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin XIV. cildinde Işın Demirkent tarafından yazılan, “Haçlılar” maddesini okuyunuz.

84

Uygulama Soruları

1. Kılıç Arslan İznik’i kimden nasıl devraldı? 2. I. Haçlı Seferi Türkiye Selçuklularını nasıl etkiledi? 3. 1101 yılı Haçlı seferi orduları nasıl bertaraf edilmiştir? 4. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra yerine kim geçti?

85

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Haçlı seferlerinin Anadolu’daki Türk ilerleyişini bir süre geciktirmesi, Batı Anadolu’da ilk kez ortaya çıkan Türkmen deniz gücünün faaliyetleri, İznik’in kaybından sonra başkentin Konya’ya taşınması, 1101 yılı Haçlı Seferi’nin Anadolu’daki Müslüman emirlerinin ittifakı sayesinde bertaraf edilmesi incelenmiştir.

86

Bölüm Soruları

1- Aşağıdakilerden hangisi Sultan I. Kılıç Arslan’ın faaliyetlerinden biri değildir? A) Haçlılarla mücadele etti. B) Malatya’yı kuşattı. C) Musul’u ele geçirdi. D) Emîr Bozan’ı yenilgiye uğrattı. E) Dânişmend Gazi ile savaştı.

2- Sultan I. Kılıç Arslan’ın, kayınpederi Çaka Bey’i öldürtme nedeni aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Bizans’a tâbi olduğu için B) Başarısız olduğu için C) Kendisine rakip gördüğü için D) Bizans istediği için E) Karısı istediği için

3- Aşağıdakilerden hangi olay Sultan I. Kılıç Arslan’ın Malatya Kuşatması’nı kaldırmasına yol açtı? A) Bizans’ın saldırısı B) Haçlıların İznik’i kuşatması C) Haçlıların İzmit’i kuşatması D) Büyük Selçukluların Anadolu’ya girmesi E) Çaka Bey’in öldürülmesi

4- Aşağıdakilerden hangisi Haçlı Seferleri’nin düzenlenme sebeplerinden biri değildir? A) Avrupa’da ekonomik problemlerin yaşanması B) Bizans’ın zayıf durumda olması C) Selçukluların Anadolu’da hızla ilerlemeleri D) Bizans İmparatoru’nun Avrupa’yı yardıma çağırması E) Selçukluların Bizans ile iyi ilişkiler geliştirmesi

5- Aşağıdakilerden hangisi I. Haçlı Seferi’nin sonuçlarından biri olamaz? A) İznik kaybedildi. B) 1101 orduları Türkler tarafından mağlup edildi. C) Pierre l’Hermite ordusu mağlup edildi. D) Dorylaion’daki savaşta Haçlılar, I. Kılıç Arslan’ı geri çekilmek zorunda bıraktı. E) Sultan I. Kılıç Arslan tahtını kaybetti.

6- Aşağıdakilerden hangisi Dorylaion Savaşı’nda Selçuklu Ordusu’nun savaş meydanını terk etme nedeni sayılabilir? A) Haçlıların yardımına ikinci bir ordunun gelmesi ve sayıca çok üstün olmaları B) Sultan I. Kılıç Arslan ile Melik Dânişmend gazi arasındaki geçimsizlik C) Türk Ordusu’nun yorgun olması 87

D) Selçukluların korkması E) Sultan I. Kılıç Arslan’a, bir türlü beklediği yardımın gelmemesi

7- Birinci Haçlı Seferi sonunda, Türkiye Selçuklu Devleti’nde yaşanan en önemli değişiklik aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Hükümdar değişti. B) Başkent değişti. C) Savaş taktiği değişti. D) Silahlar değişti. E) Kumandanlar değişti.

8- Birinci Haçlı Seferi’nin Kudüs’ün zaptıyla sonuçlanması Avrupa’da büyük bir sevinç ve heyecan yaşanmasına sebep oldu. Urbanus’un halefi Papa II. Pascalis yeni bir sefer için yoğun bir faaliyet başlattı. Clermont Konsili’nden sonra Avrupa’da aralıksız sürdürülen haçlı propogandası bazı küçük grupların kara veya deniz yoluyla akın etmelerini sağlamaktaydı. Hristiyan dünyasının, Kudüs ile hâkim oldukları diğer toprakları ellerinde tutabilmesi için, çok sayıda insana ihtiyacı vardı. Doğu’ya giden dük ve kontlar, bu sebeplerle birlikte istedikleri üstünlüğü sağlayabilmeleri için, Avrupa’dan askeri destekler istiyor, güçlü orduların bölgeye gelmeleri için çaba sarf ediyorlardı. Bu nedenle aşağıdaki seferlerden hangisi düzenlenmişti? A) I. Haçlı Seferi B) II. Haçlı Seferi C) 1101 Yılı Haçlı Seferi D) III. Haçlı Seferi E) IV. Haçlı Seferi

9- Aşağıdakilerden hangisi 1101 Yılı Haçlı Seferi’nin sonuçlarından biri olamaz? A) 1101 yılı Haçlı Seferleri’ne karşı kazanılan başarı, Türk milletinin Anadolu’daki varlığı ve geleceği bakımından bir dönüm noktası olmuştur. B) Birinci Haçlı Seferi sonrası, Bizans’la ve doğu sınırlarındaki Türk beyleriyle ilişkilerini iyi şekilde yürütmek ve devletini yeniden düzene sokup siyasî gücünü kuvvetlendirmek çabası içindeki I. Kılıç Arslan ve Anadolu Türkleri için yeni bir Haçlı seferi darbesi, bu çaba ve güçlenme gayretlerini kırabilirdi. C) Bu ordulara karşı Türklerin yenilgi alması Türkleri Orta-Anadolu’dan uzaklaştırmaya zorlayabilir, dağılmalarına sebep olabilirdi. D) 1101 yılı başarıları Anadolu’nun artık bir Türk yurdu olduğunun ispatı olması gibi çok önemli bir anlam taşımaktadır. Bundan böyle İstanbul’dan Suriye’ye uzanan çapraz yol, gerek Bizans gerekse de Batı dünyasının Haçlı ordularına kapanmıştı. E) 1101 Yılı Haçlı Seferi orduları Anadolu’da durdurulamasaydı mutlaka Doğu’daki Türkler ve Müslüman Beyler yardıma gelirdi.

88

10- Sultan I. Kılıç Arslan ve Dânişmend Gazi arasındaki antlaşmazlığın asıl sebebi aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Bohemund’un serbest bırakılması B) Dânişmend Gazi’nin Elbistan’ı Kılıç Arslan’a vermemesi C) Dânişmend Gazi’nin kızını Kılıç Arslan’a vermemesi D) Ailevi bir mesele yüzünden E) Malatya’nın ele geçirilmesi yüzünden

CEVAPLAR 1-D 2-C 3-B 4-E 5-E 6-A 7-B 8-C 9-E 10-E

89

Kaynakça

Alptekin, Coşkun, “Türkiye Selçukluları”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VIII, 218-233.

Demirkent, Işın, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, Ankara 1996.

______, “1101 Yılı Haçlı Seferleri”, Prof. Dr. Fikret Işıltan’a 80. Doğum Yılı Armağanı, İstanbul 1995, s. 17-56.

______, “Kılıçarslan I”, DİA, XXV, 396-398.

______, Haçlı Seferleri, İstanbul 2004.

Darkot, Besim, “Ammuriye”, İA, I, 411-412.

Ebu’l-Ferec (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, (çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1987, I-II.

İbnü’l-Esîr, İzzeddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebu’l-Kerem Muhammed b. Abdulkerim b. Abdulvâhid eş-Şeybanî, el-Kâmil fî’t-târîh, (nşr. Carl Johan Tornberg), Beyrut 1979, (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, X-XI.

Kesik, Muharrem, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I. Mesud Dönemi (1116- 1155), Ankara 2003.

______, “Melikşâh”, DİA, XXIX, 58-59.

Kurat, Akdes Nimet, Çaka Bey: İzmir ve Civarındaki Adaların İlk Türk Beyi (1081- 1096), Ankara 1987.

Özaydın, Abdülkerim, “Anadolu Selçukluları”, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, İstanbul 1994, VIII, 86-241.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993

90

4. SULTAN I. MESUD DÖNEMİ (1116-1155)

91

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

4.1. Sultan Mesud’un Hapisten Kurtularak Saltanat Mücadelesine Girişmesi ve Türkiye Selçuklu Tahtını Ele Geçirmesi 4.2. Anadolu’da Üstünlüğün Dânişmendliler’ın Eline Geçmesi 4.2.1. Sultan Mesud İle Dânişmendli Emîr Gâzi Arasındaki Münasebetler 4.2.2. Sultan Mesud-Melik Arab Mücadelesi 4.3. Sultan Mesud ile Dânişmendli Melik Muhammed Arasındaki Münâsebetler 4.4. Anadolu’da Üstünlüğün Yeniden Türkiye Selçuklularının Eline Geçmesi 4.5. Türkiye Selçuklu Devleti İle Bizans İmparatorluğu Arasındaki Münasebetler (1118-1155) 4.5.1. Sultan Mesud İle İmparator Ioannes Komnenos Arasındaki Münasebetler (1118-1143) 4.5.1.1. İmparator Ioannes Komnenos’un Denizli (Laodikeia)’yi Geri Alması (1119) 4.5.1.2. İmparator Ioannes’in Uluborlu ()’yu Ele Geçirmesi (1120) 4.5.1.3. Imparator Ioannes Komnenos’un Kardeşi Isaakios’un İsyan Ederek Türklere Sığınması 4.5.1.4. İmparator Ioannes Komnenos’un Çukurova ve Suriye Üzerine Birinci Seferi (1137-1138) 4.5.1.5. İmparator Ioannes Komnenos’un Suriye Üzerine İkinci Seferi ve Ölümü 4.5.2. Sultan Mesud İle Manuel Komnenos Arasındaki Münasebetler (1143-1155) 4.5.2.1. Manuel Komnenos’un İstanbul’a Dönerek Bizans Tahtına Çıkması 4.5.2.2. İmparator Manuel Komnenos’un Konya Kuşatması (1146) 4.6. II. Haçlı Seferi Orduları Karşısında Sultan I. Mesud ve Selçuklular 4.7. Sultan I. Mesud’un Ermeniler Üzerine Düzenlediği Seferler 4.7.1. İmparator Manuel’in II. Toros’a Karşı Selçuklular’dan Yardım İstemesi ve Sultan Mesud’un Birinci Kilikya Seferi 4.7.2. Sultan Mesud’un İkinci Kilikya Seferi 4.8. Sultan Mesud’un Ölümü ve Şahsiyeti

92

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. II. Haçlı Seferi’nin Türkiye Selçuklularına etkileri nelerdir? 2. Türkiye Selçuklu-Bizans ilişkileri Sultan Mesud döneminde nasıldı? 3. Sultan Mesud-döneminde komşu devletler ilişkiler nasıldı?

93

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

4.1. Sultan Mesud’un Türkiye Selçuklularında Ders notlarının okunması ve Hapisten Kurtularak Saltanat yaşanan taht kavgasında dipnotlarda atıf yapılan Mücadelesine Girişmesi ve Bizans ve Dânişmendlilerin araştırma eserlere ulaşılması Türkiye Selçuklu Tahtını Ele etkisinin belirlenmesi Geçirmesi

4.2. Anadolu’da Üstünlüğün Dânişmendlilerin desteği ile Ders notlarının okunması ve Dânişmendliler’ın Eline tahta çıkan Sultan Mesud’un dipnotlarda atıf yapılan Geçmesi bu dönemde Anadolu’daki araştırma eserlere ulaşılması üstünlüğü Dânişmendlilere geçişinin kavranması

4.3. Sultan Mesud ile Sultan Mesud’un Ders notlarının okunması ve Dânişmendli Melik Dânişmendli Melik dipnotlarda atıf yapılan Muhammed Arasındaki Muhammed ile araştırma eserlere ulaşılması Münâsebetler mücadelesinin incelenmesi ve üstünlüğü ele geçirme çabalarının anlaşılması

4.4. Anadolu’da Üstünlüğün Sultan Mesud’un Ders notlarının okunması ve Yeniden Türkiye Dânişmendli taht dipnotlarda atıf yapılan Selçuklularının Eline kavgalarına müdahale edip araştırma eserlere ulaşılması Geçmesi kendi gücünü kabul ettirmesinin incelenmesi

4.5. Türkiye Selçuklu Sultan Mesud’un Bizans’a Ders notlarının okunması ve Devleti İle Bizans karşı faaliyetlerinin dipnotlarda atıf yapılan İmparatorluğu Arasındaki belirlenmesi ve incelenmesi araştırma eserlere ulaşılması Münasebetler (1118-1155)

4.6. II. Haçlı Seferi Orduları II. Haçlı seferinde Sultan Ders notlarının okunması ve Karşısında Sultan I. Mesud Mesud’un izlediği stratejinin dipnotlarda atıf yapılan ve Selçuklular belirlenmesi araştırma eserlere ulaşılması

4.7. Sultan I. Mesud’un Kilikya Ermeni Krallığı- Ders notlarının okunması ve Ermeniler Üzerine Türkiye Selçuklu dipnotlarda atıf yapılan Düzenlediği Seferler ilişkilerinin analiz edilip, araştırma eserlere ulaşılması anlaşılması

4.8. Sultan Mesud’un Ölümü Türkiye Selçukluları’nı takip Ders notlarının okunması ve ve Şahsiyeti ettiği ihtiyatlı siyasetle dipnotlarda atıf yapılan Anadolu’da yeniden söz araştırma eserlere ulaşılması sahibi yapan Sultan

94

Mesud’un kişiliğinin belirlenmesi

95

Anahtar Kavramlar  Dânişmendliler  Emîr Gazi  Melik Muhammed  II. Haçlı Seferi  Ioannes Komnenos  Manuel Komnenos  Konya Kuşatması

96

Giriş

Dânişmendlilerin desteği ile tahta çıkan Sultan Mesud, Emîr Gazi’nin yardımıyla kendisine isyan eden Melik Arab’ı bertaraf etmişti. Ancak Emîr Gazi’nin ölümünden sonra Sultan Mesud Dânişmendliler ile arasındaki ilişkilerde güçler dengesini sağlamıştı. Ayrıca Anadolu’dan geçen II. Haçlı Seferi orduları ile başarılı şekilde mücadele edip, Bizans’a karşı sınırlarını genişletmeyi başardı.

97

4. Sultan I. Mesud Dönemi (1116-1155)

4.1. Sultan Mesud’un Hapisten Kurtularak Saltanat Mücadelesine Girişmesi ve Türkiye Selçuklu Tahtını Ele Geçirmesi

Mesud’un hapisten kurtulması ile ilgili olarak biri Süryani Mikhail diğeri de Ebu’l- Ferec’e ait olmak üzere birbirine yakın iki ayrı bilgi mevcuttur. Süryani Mikhail, Melikşah (Şahinşah)’ın bir generalinin (emîrinin) ona isyan ederek Mesud’u hapisten çıkardığını ve onu Dânişmendli Emîr Gazi’nin yanına götürdüğünü, burada Mesud’un sultan ilân edildiğini, Melikşah (Şahinşah)’ın birçok altınla beraber İstanbul’dan (gerçekte Afyonkarahisar’dan) dönerken onu tuzağa düşürüp, önce esir ettiklerini sonra da gözlerini kör ettiklerini kaydeder. 188 Ebu’l-Ferec ise, Bizans İmparatoru’nun yanından dönmekte olan Melikşah’ı (Şahinşah), Dânişmendli Emîr Gazi’nin pusuya düşürdüğünü ve onu yakalayıp gözlerini kör ettirdiğini, bunun üzerine de Malatya’daki emîrlerin Mesud’u hapisten çıkarıp sultan ilân ettiklerini kaydeder.189 Bu iki bilgiden çıkardığımız ortak noktalar şunlardır: Mesud’un sultan olmasında en büyük rolü kayınpederi Dânişmendli Emîr Gazi’nin üstlenmiş olması, Mesud’un hapisten kurtarılmasında ona bazı Selçuklu emîrlerinin yardımcı olduğu ve nihayet Melikşah (Şahinşah)’ın yakalanıp gözlerine mil çekildiğidir. Ancak Ebu’l-Ferec’in verdiği bilgiye karşılık devrin çağdaş müellifi Anna Komnene’nin kaydından da anlaşıldığına göre, Mesud önce hapisten kurtarılmış, daha sonra Emîr Gazi’nin askerî desteği ile Melikşah (Şahinşah)’ı yakalayıp esir etmeye muvaffak olabilmiştir.190 İmparator ile barış antlaşması yapmış ve neredeyse onun ordugâhından ayrılmak üzere olduğu bir sırada Aleksios, kardeşi Mesud’un tahta geçmek amacıyla ve bazı beylerin de kışkırtması ve yardımıyla Melikşah’a (Şahinşah) bir komplo düzenlediğini öğrenince, sultana kendisine karşı yöneltilmiş komplo hakkında daha ayrıntılı bilgiler edininceye dek yanında biraz daha kalmasını tavsiye etti. Ancak Melikşah (Şahinşah) bu sözlere aldırmayarak kendi bildiği gibi hareket ederek buradan hemen ayrılmak ve kardeşinin üzerine yürüdü. Kendisine verilen yüklü miktarlardaki parayı alarak Konya’ya gitmek üzere yola koyuldu.191

Sultan Melikşah (Şahinşah) Konya’ya doğru yol alırken bir taraftan da yöreyi gözlemlemeleri için önden keşif kolları çıkarmıştı. Oysa bu keşif kolları, şimdiden güçlü bir orduyla oraya varmış bulunan Mesud’un kendisine rastladılar ve Melikşah (Şahinşah)’a karşı onun tarafına geçtiler. Sonra da geri dönerek Melikşah (Şahinşah)’a, yaptıkları keşif sırasında kimseyi görmediklerini, yollarının emniyetli ve açık olduğunu bildirdiler. Melikşah (Şahinşah) bunları işitince rahat etti ve onlardan hiç kuşkulanmadı. Böylece ileride kendini

188 Vekayinâme, III, xv,10, s. 195. 189 Abû’l-Farac Tarihi, II, 349-350. 190 Alexiad, s. 406-407, trc., s. 498-501. 191 Sultan Melikşah (Şahinşah)’ın bir gece uyurken gördüğü rüya başına gelecekleri sanki ona önceden bildiriyordu. Rüya aynen şöyle idi: Sultan yemeğini yerken bir fareler kalabalığı çevresini sarmıştı ve yemekte olduğu ekmeği elinden kapmaya çalışıyorlardı; onlara karşı iğrenerek davranırken ve onları kovalamaya girişmişken, birdenbire bu fareler aslanlara dönüşüvermişti ve onu yere sermişlerdi. Uyanınca bu düşünü yanında giden imparatorun subayına anlattı ve bunun ne anlama gelebileceğini sordu. Subay da ona: “Fareler ve aslanlar senin düşmanındır.” dedi. Ama Sultan ona inanmadı ve önlem almaksızın aceleyle yolculuğunu sürdürdü (Bk. Anna Komnene, s. 406, trc., s. 499). 98 bekleyen tehlikeden habersiz ve tedbirsiz ilerlerken birdenbire kendini düşmanın karşısında buldu. İki taraf arasında savaş başladı.

Melikşah (Şahinşah)’ın yakın zamanda öldürtmüş olduğu Asan Katoukh’un (Emîr Hasan) oğlu Gazi (Gazes) saflardan öne fırlayarak Sultan Melikşah (Şahinşah)’a mızrağıyla vurdu. Melikşah (Şahinşah) hışımla dönerek Gazi’nin ellerinden mızrağı çekip aldı ve ona: “Kadınların da artık bana karşı kullanmak üzere mızrak taşıdığından haberim yoktu.” diyerek onunla alay etti. 192 Bundan sonra da durumun tamamen kendi aleyhinde olduğunu gördüğünden hemen oradan uzaklaştı. Amacı İmparator Aleksios’un yanına gitmekti. Ancak onun yanında bulunan ve çoktan beri Mesud’un yandaşı olan Poukheas, onu engelledi. Gerçekte bu kişi onu imparatorun yanına dönmeyip, hafif bir sapma ile Tyragion’a193 girmeye yönlendirirken, Melikşah (Şahinşah)’a tuzak kuruyor ve onun kuyusunu kazıyordu.

Melikşah (Şahinşah) bir çocuk gibi, Poukheas’ın sözüne inandı ve Tyragion’a gitti. Burada bulunan Rumlar imparator ile aralarında yapılan barış antlaşmasını bildiklerinden onu çok iyi karşıladılar. Ancak Mesud ve beraberindeki kuvvetler çok geçmeden kale önünde göründüler ve surları tümüyle çevreleyip, kuşatma savaşını başlattılar. Melikşah (Şahinşah), surların üstünden eğilip, kendi soydaşlarına öfkeli tehditler savurdu ve onlara imparatorun Rum birliklerinin gelip baskın vermek üzere olduğunu, eğer savaşmayı bırakmazlarsa başlarına şunun geleceğini, bunun geleceğini söyledi. Hisarda bulunan Rumlar ise, Türklere karşı cesaretle direniyorlardı. Bu durum karşısında Poukheas, Melikşah (Şahinşah)’a hisar halkını yiğitçe direnmek için daha da cesaretlendireceğini söyleyerek surlardan aşağıya indi; ama tam tersine onları tehdit etti ve Dânişmendli Beyliği’nden bile, daha birçok birliğin oraya gelmek üzere yolda bulunduğunu, eğer Türklerin eliyle kurban edilmek istemiyorlarsa, teslim olmaları ve kapıları Türklere açmaları gerektiğini söyledi. Onlar da bir yandan Türk birliklerinin kalabalığından dolayı dehşete düşmüş oldukları için bir yandan da Poukheas’ın öğütlerine akılları yattığı için, Türkleri içeriye aldılar. Bunlar Sultan Melikşah (Şahinşah)’ı yakaladılar ve gözlerini kör ettiler (1116). 194 Konya’ya getirildiği zaman, olayı dadısına anlattı. O da bunu Melikşah (Şahinşah)’ın karısına anlattı. Böylece Melikşah (Şahinşah)’ın tam kör edilmediği haberi Mesud’un kulağına kadar gitti. Mesud bu duruma son derece kızarak, ünlü bir bey olan Elegmon’a195 emir vererek onu eski Şâmanî usulüne ve Selçuk âdetine göre kanı akıtılmaksızın bir yay kirişi ile boğdurttu (1117). 196 Şayet babasının ölümünde 11 yaşında bulunduğu rivâyeti doğru ise bu sırada onun 21 yaşında olduğu anlaşılmaktadır. Melikşah (Şahinşah) altı yıl kadar Türkiye Selçuklu tahtında kaldı. Genç ve tecrübesiz oluşu ve adamlarının ihaneti onun sonunu hazırladı. Sultan Mesud, hapisten kurtulduğu sırada Malatya’da bulunan diğer kardeşleri Arab ve Tuğrul Arslan’a

192 Anna Komnene, s. 406-407, trc., s. 499-500. 193 Muhtemelen ilçe merkezi Ilgın’ın yerinde ya da o civarda bir yer (Ramsay, s. 151). 194 Anna Komnene, s. 407, trc., s. 500; Süryani Mikhail, III, xv, 10, s. 195; Ebu’l-Ferec, age., II, 350. Krş. Deguignes, s. 66; Turan, Türkiye, s. 160. 195 Yalnızca Anna Komnene tarafından kaydedilen bu ismin Türkçedeki doğru karşılığı nedir bilemiyoruz. Ancak Osman Turan bu ismin, üşenmez, çalışkan manasına gelen “Erinmek” ya da “Erikmek” olabileceğini belirtir (age., s. 160 n. 30.). 196 Bk. Mehmet Fuad Köprülü, “Türk ve Moğol Sülâlelerinde Hanedan Azasının İdamında Kan Dökme Memnuiyeti”, THTD, Ankara 1944, I, 1-9. 99 dokunmamıştır.197

4.2. Anadolu’da Üstünlüğün Dânişmendliler’in Eline Geçmesi

4.2.1. Sultan Mesud ile Dânişmendli Emîr Gazi Arasındaki Münasebetler

Dânişmend Gazi’nin ölümünden sonra yerine geçen oğlu Gümüştekin Gazi Bizans ve özellikle Haçlılar ile yapılan savaşlarda Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan’ın müttefiki olarak önemli bir rol oynadı. Her iki hükümdar diğer Türk beyleri ile beraber, 1101 yılında Anadolu’ya giren Haçlı ordularına karşı başarı ile savaştılar.198 Bu olaylardan bir yıl sonra Gümüştekin Gazi’nin, Sultan I. Kılıç Arslan’ın da ele geçirmek istediği Malatya’yı fethetmesi (18 Eylül 1102/3 Zilhicce 495) ve yaklaşık üç yıldır elinde esir olarak tuttuğu Antakya Prinkepsi Bohemund’u fidye karşılığı serbest bırakması (1103), ayrıca bölgede yeni güçlü bir Haçlı ittifakının oluşmasından endişe duyan I. Kılıç Arslan tarafından hoş karşılanmadı.199 Bu nedenle sultan, Gümüştekin Gazi’nin üzerine yürüdü ve Maraş yakınlarında onu hezimete uğrattı. 200 Bu bozgundan bir süre sonra (1104) Gümüştekin’in Sivas’ta ölümü ile Dânişmendliler büyük bir sarsıntı geçirdiler ve onun çocukları arasında taht kavgaları yaşandı. Bu arada da Kılıç Arslan Malatya’yı Dânişmendliler’in elinden aldı (2 Eylül 1105 veya 1106).201

Dânişmendliler’in başına ise, bütün kardeşlerini öldürten Emîr Gazi (1105-1134) geçti. Fakat I. Kılıç Arslan’ın ölümü Anadolu’daki güç dengesini yeniden bozdu. Emîr Gazi başlangıçta Türkiye Selçukluları’nı metbû tanıdıysa da I. Kılıç Arslan’ın 1107 yılında ölümü üzerine meydana gelen iktidar boşluğundan ve onun oğulları arasında başlayan taht kavgalarından faydalanarak hâkimiyet sahasını genişletmeye ve Dânişmendliler’i eski gücüne kavuşturmaya çalıştı. I. Kılıç Arslan’ın oğulları arasındaki taht mücadeleleri sırasında, aynı zamanda dâmadı olan Mesud’u destekledi. Daha önce de bahsedildiği gibi Mesud onun sayesinde Türkiye Selçuklu tahtına çıktı. Böylece Dânişmendliler, Anadolu’da çok önemli bir güç haline geldiler. Bunda en büyük etken Sultan I. Kılıç Arslan’ın genç yaşta ve beklenmedik bir anda ölümüdür.

197 Ebu’l-Ferec, II, 350. 198 1101 Yılı Haçlı Seferleri konusunda daha geniş bilgi için bk. Demirkent, “1101 Yılı Haçlı Seferleri”, s. 17- 56. 199 Krş. Işın Demirkent, “Antakya Prinkepsi Bohemund’un Esir Alınması Niksar’da Hapsedilmesi ve Serbest Bırakılması (1100-1103)”, Niksar’ın Fethi ve Dânişmendliler Döneminde Niksar Bilgi Şöleni Tebliğleri, Niksar 1996, s. 3-7. 200 İbnü’l-Kalânisî, s. 143; Urfalı Mateos, s. 261. Krş. Turan, s. 107, 145; Özaydın, “Dânişmendliler”, s. 470. 201 Süryani Mikhail (III, xv, 9, s. 191vd.) ve Ebu’l-Ferec (II, 345) 2 Eylül 1106 tarihini kaydeder. Ancak Dânişmend Gazi’nin 1104’de öldüğü kabul edilirse bu tarihin 2 Eylül 1105 olması gerekir. Turan (Türkiye, s. 107, 146), bu tarihi 1105 olarak verirken Demirkent (Kılıç Arslan, s. 52-53) ve Özaydın (“Dânişmendliler”, s. 470) her iki yılı da yani 1105 ve 1106 yılını kaydetmek suretiyle bu konuda kesin bir karara varmanın mümkün olmadığı görüşündedirler. 100

Malatya’da Bizans Döneminden Kalma Surlar

4.2.2. Sultan Mesud-Melik Arab Mücadelesi

Sultan Mesud’un, Türkiye Selçukluları ile Dânişmendliler arasında çekişme mevzuu olan Malatya şehrinin Emîr Gazi tarafından alınması sırasında ona yardım edip bir ittifak oluşturması ve babası I. Kılıç Arslan’ın siyasetine ters düşmesini bir ihanet olarak değerlendiren kardeşi Ankara ve Kumana 202 meliki Arab, 30.000 kişilik 203 bir ordu toplayarak, bu sırada Emîr Gazi’nin de Artuklular ile mücadele etmesinden faydalanıp kardeşi Türkiye Selçuklu Sultanı Mesud’un üzerine yürüdü.

O, muhtemelen Mesud’un Dânişmendliler’le ittifak kurmasını ve Malatya’yı onlara teslim etmesini bahane ederek Türkiye Selçuklu tahtını ele geçirme gayreti içine girmişti204. Kaynaklardaki bilgilerin yetersiz oluşu nedeniyle nerede yapıldığını bilemediğimiz iki kardeş arasındaki bu ilk savaşı kazanan Melik Arab oldu. Mesud ise, yardım almak ümidiyle İstanbul’a Bizans İmparatoru II. Ioannes Komnenos’un yanına gitti.205 Mesud, İstanbul’da imparator tarafından son derece iyi karşılandı. Ioannes ona bir askerî birlik ile yüklü miktarda altın verdi. İmparator Ioannes’den istediği yardımı alan sultan önce kayınpederi Emîr Gazi’nin yanına gitti. Sonra iki hükümdar kuvvetlerini birleştirerek bu arada Mesud’un yokluğundan faydalanarak Konya’yı kuşatmış olan206 Melik Arab’ın üzerine yürüdüler. İki taraf arasında yapılan savaşı, bu defa Melik Arab kaybetti ve Kilikya Ermeni hâkimi I. Toros

202 Kumana veya komana. Geçmişte Anadolu’da bu isimle anılan iki yer mevcuttur. Biri Tokat’ın 9 km. kuzeydoğusunda, Almus yolu kavşağındaki Gömenek (Gümenek) köyünün yerinde, diğeri de Kapadokya (Kappadokia)’nın güneyinde, Kataonia bölgesindeki Komana’dır ki, kalıntıları Adana ili Tufanbeyli ilçesi merkez bucağına bağlı Şar köyü ile içiçedir. Bizim bahsettiğimiz Kumana, Gömenek köyünün yerindekidir. Bk. Umar, Tarihsel Adlar, s. 458. Krş. Turan, Türkiye, s. 135 n. 79. 203 Süryani Mikhail, III, xvı, 2, s. 223. 204 Cahen, s. 106. 205 Süryani Mikhail, aynı yer; Ebu’l-Ferec, II, 360. 206 Süryani Mikhail, aynı yer. 101

(Thoros)’un (1100-1129) yanına kaçtı (1126).207

I. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra Anadolu’daki Selçuklu topraklarını bir bir kendi sınırları içine alan Emîr Gazi, artık Anadolu’da en önemli güç haline geldi. Dâmadı Sultan Mesud’a bıraktığı Konya ve çevresi hariç Malatya’dan Sakarya’ya kadar uzanan topraklar üzerinde hâkimiyet sağladı. 1129 yılında Ankara, Çankırı, Kastamonu ve Karadeniz sahillerini kontrol altına aldı208. Emîr Gazi ve Sultan Mesud, sahil civarında yaptıkları akınlar sırasında Zinin adlı bir kaleyi kuşattılar, ancak zaptına muvaffak olamayınca kaledeki haçlılardan 4.000 dinar alıp onlarla sulh aktettiler.209 Emîr Gazi 1134 (528) tarihinde öldü.210

207 Süryani Mikhail, aynı yer; Ebu’l-Ferec, Aynı yer. Krş. Turan, s. 168-169; Erdoğan Merçil, “Bizans’ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1994, s. 712-713. 208 Ebu’l-Ferec, II, 363; Anonim Süryani, s. 89-90. Krş. Runciman, II, 173; Yinanç, “Dânişmendliler”, İA, III, 470; Özaydın, “Dânişmendliler”, agm., s. 470. 209 Süryani Mikhail, III, xvı, 5, s. 233. Süryanî Mikhail (aynı yer), bu kalenin adını “Zynyn” olarak kaydeder. 210 Azîmî, s. 49, trc., s. 58; Süryani Mikhail, III, xvı, 4, s. 237; Ebu’l-Ferec, II, 367; Anonim Süryani, s. 99-100. Krş. Chalandon, II, 88; Turan, s. 172; Cahen, s. 217; Merçil, s. 255; Özaydın, agm., s. 470; Irene Melikoff, “Danishmendids” , EI2, II, 110; Yinanç, agm., s. 470. 102

Sultan I. Mesud’un bakır sikkesi

4.3. Sultan Mesud ile Dânişmendli Melik Muhammed Arasındaki Münâsebetler

Emîr Gazi’nin Muhammed, Yağıbasan, Yağan ve Aynüddevle isimlerinde dört oğlu vardı. O ölünce yerine Muhammed geçti.211 Ancak kardeşlerinden Aynüddevle ile Yağan buna karşı isyan ettiler.212 Melik Muhammed, Yağan’ı 1135’te öldürttü,213 fakat diğer kardeşi Aynüddevle, onun elinden kurtularak Malatya’ya kaçmayı başardı.214 Emîr Gazi’nin ölümü ve onun oğulları arasında çıkan taht mücadeleleri sonucu Dânişmendliler’in düştükleri bu zor durumdan istifade ile Emîr Gazi’nin dâmadı olarak Sultan Mesud da Dânişmendli

211 Süryani Mikhail, II, aynı yer; Anonim Süryani, s. 275; Ebu’l-Ferec, II, 367. 212 Süryani Mikhail, III, xvı, 4, s. 238; Ebu’l-Ferec, Aynı yer. 213 Ebu’l-Ferec, II, 367. Krş. Turan, s. 173; Özaydın, agm., s. 471. 214 Ebu’l-Ferec (Aynı yer), Aynüddevle’nin, Malatya’ya Muhammed tarafından götürüldüğünü kaydeder. Krş. Turan, s. 173; Özaydın, agm., s. 471. 103 topraklarından pay almaya çalışıyordu. Bu durumdan yararlanmak isteyen bir başka kişi de Bizans İmparatoru Ioannes olmuştu. O, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud ile bir ittifak aktetti 215 ve ondan aldığı kuvvetlerin yardımı ile Dânişmendliler’in hâkimiyeti altındaki Çankırı’ya taarruz etti. 216 İsyan eden kardeşleri, Bizans İmparatoru Ioannes ve onu destekleyerek Dânişmendliler’i zayıflatmaya çalışan eniştesi Mesud üçgeninde sıkışan Melik Muhammed, çareyi Sultan Mesud’u Bizans ile yaptığı ittifaktan koparmakta buldu. Bu nedenle eniştesine yazdığı bir mektupta Bizans İmparatoru ile yapılan ittifak yüzünden Türk çıkarlarının zarar gördüğüne işaret ediyordu. 217 Aynı milletten oldukları için aslında birbirleriyle savaşmak değil ittifak yapmak gerektiğine dikkat çekiyor ve onu Bizans’ın yanından ayrılarak kendi tarafına geçmekle en doğrusunu yapacağına inandırmaya çalışıyordu. Bir gece Sultan Mesud imparatorun yanında bulunan kuvvetlerini geri çekti ve Bizanslılar bu yüzden güç durumda kaldılar. Onlar kuşatmayı kaldırarak Rhyndakos (Kirmastı çayı) kıyısına çekilmek zorunda kaldılar.218

Ancak imparatorun geri çekilmesinden sonra Türk kuvvetleri kısa sürede zaptedilen yerleri yeniden ele geçirdi.219 Ioannes’in 1137 (531)’deki Kilikya seferi220 sırasında Melik Muhammed ile Sultan Mesud da bu durumdan istifade ile Bizans topraklarında fetihlere devam etmişlerdir. Onlar bu arada Karadeniz sahillerine ve Sakarya boylarına kadar ilerlediler.221

215 Kinnamos, s. 14; Niketas, s. 13. Krş. Finlay, s. 172; Chalandon, II, 89; Deguignes, IV, 69; Merçil, s. 256. 216 Turan (s. 173), Çankırı vâlisinin o sırada hayatta olmadığı için şehri karısının müdafaaya çalıştığını kaydeder. Ancak kaynak göstermez. 217 Niketas, s. 13. 218 Kinnamos, s. 14-15; Niketas, s. 13. 219 Niketas, s. 13-14. Krş. Yinanç, agm., s. 471. 220 Ioannes’in, Kilikya Seferi hakkında geniş bilgi için bk. Niketas, s. 14-20. Krş. Le Beau, XVI, 21-46. Bizans imparatorunun bu seferi hakkında hocam Prof. Dr. Işın Demirkent, Bizans, Haçlı, Ermeni ve İslamî kaynakları kullanmak suretiyle oldukça geniş bilgi verir (Urfa, II, 116-129). 221 Niketas, s. 20-21. Krş. Deguignes, IV, 70. 104

Dânişmendli emiri Melik Muhammed Döneminde Dânişmendli-Türkiye Selçuklu Sınırları

Sultan Mesud, muhtemelen Bizans İmparatoru’nun Dânişmendliler’in eski merkezi Niksar’ı kuşattığı 222 sırada da (1140) kayınbiraderi Muhammed’e yardım etmiştir. 223 Dânişmendli hükümdarı ile eşit bir siyasî kudrete sahip olduğu görülmektedir. Bütün bunlara rağmen Mesud, yine de Türkiye Selçukluları’nı dedesi Süleymanşah ve babası I. Kılıç Arslan devirlerinde olduğu gibi Anadolu’nun en güçlü devleti haline getirmek için uygun ortamı beklemekteydi. Onun beklediği bu fırsat ancak Melik Muhammed’in 6 Aralık 1142 (15 Cemaziyelevvel 537) tarihinde Kayseri’de ölümüyle geldi.224

4.4. Anadolu’da Üstünlüğün Yeniden Türkiye Selçuklularının Eline Geçmesi

Melik Muhammed’in ölümü üzerine hanedan mensupları arasında başlayan taht

222 Kinnamos, s. 21 vd.; Niketas, s. 22-24 ; Süryani Mikhail, III, xvı, 9, s. 249. 223 Turan, s. 177; Yinanç, agm., s. 471. 224 Azîmî (s. 56, trc. s. 65) ve İbnü’l-Kalânisî (s. 275), 536-1141/1142; İbn Hamdûn (XII, vr. 179a) ve İbnü’l- Esîr (XI, 92, trc. XI, 89), 537-1142/1143; Süryani Mikhail (III, xvı, 10, s. 253), 6 Aralık 1143; Ebu’l-Ferec (II, 376), yalnız 1143; Papaz Grigor (s. 296) ise, 1143/1144 yılını kaydeder. Tüm bu kayıtlardan kesin bir tarih belirlemek mümkün değildir. Ancak Azîmî, İbnü’l-Kalânisî ve İbnü’l-Esîr’in kayıtlarında yer alan 1142 yılı ile yalnız Süryani Mikhail’in kaydettiği gün ve ay birleştirilirse, 6 Aralık 1142 tarihi ortaya çıkar ki, bu tarih, olayların akışına uygun düşmektedir. Krş. Runciman, II, 219, Cahen, s. 109; Demirkent, Urfa, II, 130, n. 571; Merçil, age., s. 121. Turan (Türkiye, s. 17-179), Melik Muhammed’in 6 Aralık 1143’te öldüğünü sonrasında Sultan Mesud’un, Aynüddevle’nin hâkimiyetindeki Malatya’yı 17 Haziran 1143’te kuşattığını kaydetmek suretiyle, Muhammed’in ölüm tarihinde kronolojik hataya düşer. Zaten Süryani Mikhail’in kaydettiği yılın yanlış olduğu, Melik Muhammed’in ölümünden sonra meydana gelen olayları 1143 yılının başlarında (17 Şubat) göstermesinden anlaşılıyor (bk. Vekayinâme, III, xvı, 10, s. 253). 105 kavgalarına müdahale eden sultan, dâmadı 225 Zünnun’u destekledi ve özellikle bu son gelişmelerden hoşnut olmayarak 1143 yılında, önce Sivas’a, Yağıbasan ve onunla evlenen hâtun üzerine yürüdü. Yağıbasan, Mesud’tan korkarak dağlara çekildi. Sultan, Sivas’ı zapt ve tahrip ettikten sonra hemen Malatya üzerine yürüdü. Mesud, oğlu Şahinşah’ı Ankara, Çankırı ve Kastamonu valiliğine tayin etti.226 Zamantı’ya kaçmış olan Zünnun, kayınpederi ve hâmîsi Türkiye Selçuklu Sultanı Mesud’un desteğiyle Kayseri’ye gelerek buraya yeniden hâkim oldu.227 Bu gelişmeler birbirine rakip olan iki kardeşi, yani Aynüddevle ile Yağıbasan’ı ittifak yapmaya mecbur etti. Ancak Yağıbasan’ın Sivas’ta, Aynüddevle’nin Malatya’da ve Zünnun’un da Kayseri’de hüküm sürmesiyle artık Dânişmendliler fiilen üç kola ayrılmış oldular. Sultan Mesud, dâmadı Zünnun dışındakilerle mücadelesini, onları itaat altına alıncaya kadar sürdürdü. Sultan Mesud, Emîr Gazi zamanında Dânişmendlilerin eline geçen Malatya’yı düzenlediği üç ayrı sefer sonunda hâkimiyet altına aldı.

Dânişmendlileri hâkimiyeti altına almış ve hem de dağılmaktan kurtardığı ülkesini Anadolu’nun en güçlü devleti konumuna getirmiştir.228 O, bütün bunları gerçekleştirirken sadece Dânişmendliler ile değil aynı zamanda Anadolu’ya gelen kalabalık Haçlı orduları ile ve 1071’den beri devamlı surette Türkler’i Anadolu’dan atmaya çalışan Bizans İmparatorları ile de mücadele etmek zorunda kalmıştı. Sultan Mesud, Dânişmendli melikleri içinde kendisine en fazla karşı çıkan ve mücadele eden Sivas Meliki Yağıbasan ile bundan sonra iyi ilişkiler içerisine girmiş, onu kızı ile evlendirmek suretiyle kendine dâmat edinmiştir. Ayrıca 1153’te Yağıbasan ile birlikte Ermeniler üzerine bir sefer bile düzenlemiştir.229 Aksarayî,230 “Danişmendoğlu Yağıbasan ile Mesud dostluk dairesinde geçinmeye başladı” diyerek Sultan Mesud’un son yıllarında Yağıbasan ile iyi ilişkiler içerisinde olduğunu göstermektedir.

4.5. Türkiye Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu Arasındaki Münasebetler (1118-1155)

Türkiye Selçuklu Sultanı Melikşah (Şahinşah), tahtını kaybetmeden önce Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos ile bir antlaşma yapmıştı. Antlaşmanın yapıldığı 1116 tarihinden Aleksios’un ölümüne (1118) kadar Türkiye Selçukluları ile Bizans İmparatorluğu arasında herhangi bir savaş ya da çatışma görülmez.

225 Niketas, s. 80. 226 Yinanç, agm., s. 472. 227 Ebu’l-Ferec, II, 376. 228 Cahen, s. 109. 229 Süryanî Mikhail, III, xvııı, 1, s. 310; Ebu’l-Ferec, II, 391. Krş. Turan, s. 191; Merçil, s. 257; Ersan, s. 32-33; Yinanç, agm., s. 472. 230 Müsâmeretü’l-ahbâr, s. 29, trc., s. 126. Krş. Nikedî, vr. 146 b. 106

4.5.1. Sultan Mesud ile İmparator Ioannes Komnenos Arasındaki Münasebetler (1118-1143)

4.5.1.1. İmparator Ioannes’in Denizli (Laodikeia)’yi Selçuklular’dan Geri Alması (1119)

Bizans İmparatoru Aleksios, 15 Ağustos 1118 tarihinde hastalanarak öldü.231 Yerine, daha imparator henüz ruhunu teslim etmeden oğlu Ioannes Geçti. 232 Bu durumdan faydalanmak isteyen Türkler, askerî birliklerle Bizanslılar tarafından işgal edilen yerleri geri almaya başladılar. Türkler bu harekât sırasında Denizli ve civarını ele geçirdiler. Fakat yeni imparator, İstanbul’da üzerine oynanan oyunları bozup, tahtını sağlama aldıktan 233 sonra babasının Anadolu’daki Türklere karşı izlediği siyaseti devam ettirerek 1119 ilkbaharında234 ilk seferine çıktı. Alaşehir’e kadar ilerleyen imparator, burada etrafına kazıklarla çit çekerek ordugâh kurdu ve başkumandan Aksukhos’u, 235 öncü kuvvetleriyle beraber Alaşehir’den Denizli’ye gönderdi. Aksukhos da buraya gelerek şehri kuşattı. Bu sırada Denizli’yi katıldığı birçok savaşta ün kazanmış tecrübeli kumandan Alpkara236 savunmakta idi. Ancak bu Türk emîri, Bizans kuvvetlerinin sayıca üstün olması ve bundan sonra imparatorun idare ettiği kuvvetlerin de gelmesiyle fazla direnemeyerek şehri Bizanslılara teslim etmek zorunda kaldı. Burada bulunan sekizyüz kişilik Türk garnizonu serbestçe çıkıp gitti. Böylece Denizli Bizanslıların eline geçmiş oldu. 237 İmparator şehrin etrafını surlarla çevirtti ve gerekli gördüğü diğer düzenlemeleri de yaptıktan sonra İstanbul’a geri döndü.238

231 Anna Komnene, s. 423, trc. s. 520; Niketas, s. 5; Süryani Mikhail, III, xv, 12, s. 204; Ebu’l-Ferec, II, 355. İslâm kaynakları bu olayın sadece yılını (511-1117/1118) kaydederler (İbnü’l-Kalânisî, s. 199; Azîmî, s. 33, trc. s. 41; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 532, trc. X, 423). Krş. Chalandon, II, 1. Urfalı Mateos (s. 265), bu tarihi bir yıl geç (1119/1120) olarak kaydeder. 232 Ioannes Komnenos (1118-1143). Onun tahtı nasıl ele geçirdiği hakkında bk. Komnene, s. 425, trc., s. 522; Niketas, s. 3-4. Krş. Chalandon, II, 1-10. 233 Bu konuda geniş bilgi için bk. Süryani Mikhail, aynı yer. ; Niketas, s. 3-8. Krş. Chalandon, aynı yer. 234 Niketas, s. 8. Krş. Chalandon, II, 46. 235 Aslen bir Selçuklu Türkü olan bu Bizans kumandanı hakkında geniş bilgi için bk. Işın Demirkent, “Komnenos Hanedanının Büyük Başkumandanı: Türk Asıllı Ioannes Aksukhos”, Belleten, c. LX, (Ankara 1996), sa. 227, s. 59-72. 236 Demirkent, agm., s. 65. Yalnız Bizans kaynaklarınca kaydedilen bu Selçuklu emîrinin adının Türkçe’deki tam karşılığının ne olduğunu bilemiyoruz. Bu adı Kinnamos (s. 7) “Pikharas” ve Niketas (s. 8), “Alpikharas” olarak kaydeder. Ayrıca bk. Moravcsik, II, 65. 237 Kinnamos, s. 5 vd. Krş. Chalandon, II, 46-47; Vryonis, s. 117 vd.; Demirkent, agm., s. 65. 238 Kinnamos, s. 6; Niketas, s. 8. Süryani Mikhail (Vekayiname, III, xv, 12, s. 205), Bizans İmparatoru Ioannes’in 1119 yılında Türkler üzerine bir sefer yaparak onlardan üç kaleyi aldığını kaydetmek suretiyle Bizans kaynaklarının verdiği malumâtı doğrular. Krş. Ebu’l-Ferec, II, 356. 107

Laodikeia Antik Kenti

4.5.1.2. İmparator Ioannes’in Uluborlu (Sozopolis)’ yu Ele Geçirmesi (1120)

Ioannes, Türk akınlarına son vermek ve onları hazırlıksız yakalamak düşüncesiyle Selçuklular üzerine yeni bir sefere çıktı. İmparatorun bu defaki hedefi Uluborlu idi. Bu şehir sarp bir tepe üzerinde, ulaşılması güç bir mevkiide bulunduğu için zaptı son derece zor olan bir yerdi.239 Çok dar olan bir geçidin dışında buraya hiçbir yönden hücum edilemiyordu. Bir savaş makinesini yukarı çekmek imkânsız olduğu gibi bir kuşatma savaşı için gerekli aletlerin yerleştirilmesi de mümkün değildi. Küçük gruplar halinde ilerlemedikleri takdirde askerlerin şehre yaklaşmaları çok zordu. Bu nedenle İmparator Ioannes, bir savaş hilesine başvurdu ve atlı kuvvetlerini Paktiarios adlı bir subayının komutasına vererek 240 ona, devamlı surette Uluborlu civarında dolaşarak surlara saldırı düzenlemesi emrini verdi.

239 Kinnamos, s. 6. 240 Niketas, s. 8. Kinnamos (aynı yer), imparatorun Paktiarios ve Dekanos adlı iki mızrakçısını çağırarak bunlardan askerleriyle beraber şehre hücum etmeleri emrini verdiğini kaydeder. 108

Uluborlu Kalesi ve Alâeddin Keykubad Camii

Kaynak: http://www.fotografturk.com/alaaddin-camii-ve-uluborlu-kalesi-p61403

Böylece kaledeki Türkler, Bizans kuvvetlerinin tamamının Paktiarios’un emrindeki askerlerden ibaret olduğunu zannedecekler ve tedbirsiz çıkışlarında, imparator tarafından şehir yakınında çalılıklarla kaplı patikaların gerisinde gizlenmiş asıl Bizans kuvvetlerinin ağına düşüp çember içine alınmak suretiyle yok edileceklerdi. Paktiarios aldığı emri başarı ile uyguladı. Türkler bu şekilde aldanarak bir kaç kez kaleden çıktılar. Sonunda bu çıkışlarından birinde kaçan Bizans birliğini takip ederek herhalde kaleyi düz alana bağlayan geçilmesi güç araziyi de aştılar. Ancak pusuya yatmış olan Bizans kuvvetlerinin ortaya çıkması ve kaçanların ise birden bire geri dönmeleri sonucu çember içine alındılar.

Bu sırada Bizans askerleri şehrin kapılarını zaptettikleri için Uluborlu kalesine dönmeleri de mümkün olamadı. Bu Türk kuvvetlerinden atları çok süratli olan pek az kişi hariç diğerleri ya esir düştüler veya kılıçtan geçirildiler. Böylece Uluborlu gibi çok müstahkem bir mevkii Bizanslıların eline geçmiş oldu (1120).241 Bizans ordusu bundan sonra Beyşehir gölü civarına ve oradan da Antalya’ya kadar ilerleyerek bu güzergâh üzerinde, başta Hierakoryphite242 kalesi olmak üzere birçok kaleyi Türklerin elinden aldı.243

241 Niketas’ın, imparatorun İstanbul’a geldikten sonra burada fazla kalmayarak Türkler üzerine yeniden sefere çıktığı şeklindeki kaydı dikkate alınırsa bu seferin tarihi 1120 olmalıdır. Bk. Historia, s. 8. Krş. Le Beau, XVI, 7; Finlay, s. 172; Chalandon, II, 48; Runciman, II, 172; Turan, Türkiye, s. 161. 242 Antalya yakınında yeri bilinmeyen bir kale (bk. Ramsay, s. 424, 470). 243 Kinnamos, s. 7; Niketas, s. 9. Krş. Chalandon, II, 47-48; Turan, Türkiye, s. 161. 109

Uluborlu Kalesi’nden Bir Başka Kesit

Kaynak: http://www.panoramio.com/photo/9282446

Ancak İmparator, Peçeneklerin Balkanlar’da Makedonya ve Trakya’ya yaptıkları yeni akınlar nedeniyle derhal İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. 244 Süryanî Mikhail’in kaydına göre,245 Selçuklu kuvvetleri, 1131 yılında, Batı Anadolu’ya akın ederek Uluborlu kalesini kuşattılar. Ancak çok müstahkem olan kalenin geri alınması mümkün olmadı. Bu nedenle onlar, civarı yağma ederek geri döndüler.

4.5.1.3. İmparator Ioannes Komnenos’un Kardeşi Isaakios’un İsyan Ederek Türklere Sığınması

1130 yılında Bizans İmparatoru Ioannes, daha önce Dânişmendiler’in elinden aldığı Kastamonu ve sahil bölgesinin Türkler tarafından tekrar geri alınması üzerine bu bölgeye yeni bir sefer düzenledi. O, sahilde bir kaleyi henüz ele geçirmişti ki, İstanbul’dan, kardeşi Isaakios’un kendisine karşı isyan ederek Bizans tahtını ele geçirmeye çalıştığı haberi geldi. Son derece nazik olan bu durum karşısında imparator, seferi iptal ederek derhal geri döndü. Isaakios ise hükümdarlığı ele geçirme teşebbüsünün başarısızlıkla neticelenmesi üzerine Ioannes’in önünden kaçarak önce Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud’a sonra da Dânişmendli Hükümdarı Emîr Gazi’ye sığındı.

Bu gelişmeden son derece mutlu olan Emîr Gazi de ona gereken itibarı gösterdi ve bir

244 Kinnamos, s. 7-8; Niketas, s. 9-11. Süryani Mikhail, Peçenek yerine Kumanlar adını kullanarak bu Türk kavmi ve Ioannes’in bunlar üzerine düzenlediği sefer hakkında bilgi verir. Bk. Vekayinâme, III, xvı, 2, s. 206 vd.. Krş. Chalandon, II, 48-51. 245 Vekayinâme, III, xvı, 5, s. 232 vd. 110 süre sonra onu Trabzon dükü Konstantin Gabras’ın yanına gönderdi. Emîr Gazi, Çukurova seferinden dönüp Malatya’ya geldiği zaman Sultan Mesud ve Trabzon’da bulunan Isaakios da Malatya’ya gelerek kış mevsimini burada geçirdiler. Isaakios daha sonra buradan Ermeni Leo’nun yanına gitti, onun kızıyla evlendi ve imparatora karşı onunla anlaştı. Ermeni Leo, Bizanslılar’a ait kaynaklarda adı belirtilmeyen bazı yerleri işgal etti. Ancak bir süre sonra Leo ile arası açılan Isaakios, oğlu Ioannes’i de yanına alarak buradan kaçıp Sultan Mesud’un yanına geldi ve ona sığındı.246

4.5.1.4. İmparator Ioannes Komnenos’un Çukurova ve Suriye Üzerine Birinci Seferi (1137-1138)

İmparator Ioannes 1137 yılında büyük bir ordu ile Çukurova ve Suriye üzerine sefere çıktı. O, yolu üzerinde bulunan ve Sultan Mesud’a ait yerleri de yakıp yıkarak ilerledi247 ve İlkbahar’da Toroslar’a ulaştı. İmparator Ermeni Leo’nun (1129-1137) kuvvetlerini geri püskürttükden sonra Tarsus, Adana ve Misis (Mamistra)’i zaptetti. Anazarba ve Antakya’yı ele geçirdi. 248 Sonra Çukurova üzerinden Müslüman topraklarına girdi ve bir haftalık kuşatmanın ardından Bizâa’yı teslim aldı. İmparator, Müslüman topraklarına saldırırken Süryanî Mikhail’in kaydına göre, 249 Sultan Mesud, Adana, Keysun ve Maraş bölgelerine girerek buralarda talan icra etmişti. Ioannes, Kilikya’ya dönünce ordusunun bir kısmını Mesud’un üzerine gönderdi250 ise de Sultan Mesud, imparatorun bölgeye geri dönüşünden önce buradan ayrılmıştı. Süryanî Mikhail’in kaydına göre,251 Bizans İmparator’u kışı burada geçirdikten sonra sultan ile bir anlaşma yaptı (1138) ve İstanbul’a geri döndü.

Sultan Mesud, Ioannes’in başarısızlıkla sona eren Niksar kuşatmasından sonra Uluborlu’yu kuşattı. Türk akıncıları Antalya civarına kadar ilerledi.252

4.5.1.5. İmparator Ioannes Komnenos’un Suriye Üzerine İkinci Seferi ve Ölümü

Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos 1142 yılı İlkbahar’ında Antakya’yı ele geçirmek ve oradan Kudüs’e sefer etmek emeliyle İkinci Suriye Seferi’ne çıktı. Ancak o, gerçek niyetini gizleyerek etrafa seferin amacını, birinci seferinde Kilikya’da zaptettiği Emeni topraklarını emniyet altına alarak bunların birbirleri ile ve Bizans’la bağlantılarını

246 Niketas, s. 20-21; Süryani Mikhail, III, xvı, 4, s. 230; Ebu’l-Ferec, II, 363. Krş. Chalandon, II, 84; Turan, s. 171. 247 Urfalı Mateos, s. 290. Krş. Chalandon, II, 114. Süryanî Mikhail (III, xvı, 5, s. 232), İmparator Ioannes’in 1131 yılında Kilikya üzerine yürüdüğünü, bu sırada sınırlarda karşısına çıkan Türklerin büyük bir kısmını kılıçtan geçirdiğini ve onlara ait iki kaleyi de zaptettiğini kaydeder. Ancak Ioannes’in bu tarihte Kilikya üzerine seferi bulunmadığından bu kayıt herhalde onun 1137 seferi ile ilgilidir. 248 Daha geniş bilgi için bk. Runciman, II, 174-175; Demirkent, II, 119-120. 249 Vekayinâme, (III, xvı, 8, s. 246). 250 Kinnamos, s. 20; Niketas, s. 20. Krş. Demirkent, trc., s. 18 n. 37. 251 Süryani Mikhail, III, xvı, 8, s. 245. Krş. Ebu’l-Ferec, II, 374. Ayrıca bk. Niketas, s. 20. Runciman (II, 180), barışı Sultan Mesud’un rica ettiğini ve bir miktar tazminat ödediğini kaydeder. 252 Kinnamos, s. 22. Krş. Chalandon, II, 181; Turan, s. 177. 111 güçlendirmek olarak bildirmişti.253 Ioannes’in bu seferinin ilk hedefi ise Türkiye Selçukluları olmuştur. Çünkü Sultan Mesud, imparatorun başarısızlığa uğrayarak Niksar önünden çekilişinden faydalanarak Uluborlu’yu kuşatmış ve bölgede yağma akınlarında bulunmuştu. Bu nedenle Ioannes, önce Selçuklular üzerine yürümek istedi. Ancak o, buraya gelmeden Türkler geri çekildi.254 Bunu gören imparator, Batı Anadolu yolundan ilerleyerek Antalya’ya ulaştı. Bu civarda bulunan Beyşehir (Karalis, Pusguse) gölünde255 küçük ama müstahkem adalarda yaşayan Hristiyan halkın Selçuklular’a tâbi olduğunu gören Ioannes, onlara baskı yaparak gölün eskiden beri Bizans’a ait olduğunu söyleyerek ya kendi tâbiyeti altına girip emirlerine uymalarını veyahut da bunu kabul etmezlerse adaları boşaltıp Selçuklu topraklarına iltihak etmelerini söyledi. Gerçekte imparatorun amacı onları buradan çıkarmak değil Selçuklular’la olan ticarî ilişkilerini ve onlara olan bağlılıklarını kesmekti.

Beyşehir gölündeki adalarda yaşayan bu Hıristiyan halk uzun bir süredir kayıkları kullanarak Selçuklu Türkleri ile ticarî ve kültürel ilişkiler içine girip onların dostluğunu kazanmışlardı. Göl halkı, Türklerle olan bu münasebetleri neticesinde zamanla Türk âdet ve geleneklerini de benimsemişlerdi. Şimdi ise imparatorun bu teklifi karşısında son derece hiddetlenerek ona itaat etmedikleri gibi küfürler de savurarak çok sert karşılık verdiler. Bu duruma çok kızan Ioannes, adamlarına emir vermek suretiyle gezi ve balıkçı kayıklarını kalaslarla birbirine bağlattırarak sallar yaptırdı. Üzerlerine savaş makineleri ve silâhlar yükletti. Sonra da sallarla adalardaki kalelerin önüne doğru yol aldı. Bu salların bir kısmı, gölde yol alırken çıkan fırtınalarda sürüklenip parçalandı, üzerindeki yük ve askerler de suya gömüldü. 256 Ancak buna rağmen adalar Bizans kuvvetlerince zaptedildi. 257 Bundan sonra Bizans ordusu yürüyüşünü sürdürürken Antalya’da İmparator Ioannes’in büyük oğlu Aleksios258 öldü.

İmparator, oğullarından Andronikos ve Isaakios’u, ağabeylerinin cenazesini deniz yoluyla İsatanbul’a götürmekle görevlendirdi. Yolda Andronikos da ölünce, İsaakios her iki cenazeyi de İstanbul’a götürdü ve kendisi de orada kaldı. Ioannes, iki oğlunu kaybetmesine rağmen küçük oğlu Manuel ile birlikte yoluna devam ederek İçel (Isauria) ve Kilikya’yı hızla geçip Suriye’ye yöneldi. 1143 yılı Mart’ında yaban domuzu avına çıkan İmparator Ioannes Komnenos, kaza ile aldığı zehirli bir ok yarasından kurtarılamayarak öldü (8 Nisan 1143).259

253 Niketas, s. 24-25. Krş. Demirkent, II, 131. 254 Bk. Demirkent, trc., s. 19 n. 40. 255 Hakkında bilgi için bk. Ramsay, s. 398, 424, 433 vd. 256 Kinnamos, s. 22. 257 Niketas, s. 24-25. Krş. Chalandon, II, 181-182. Bizans kaynağı, zaptedilen bu adalarda yaşayan Hristiyan halka nasıl muamele yapıldığını ve akibetlerinin ne olduğu hakkında bilgi vermez. Ancak onların imparator tarafından esir alındığı ya da Türkiye Selçuklu sınırlarına sürgün edildiği tahmin edilebilir (Krş. Turan, s. 177). 258 Aleksios, İmparator Ioannes’in dünyaya gelen ilk oğlu olup, babası tarafından kırmızı pabuçlar ve imparatorluk purpuru ile taltif olunmuştu. Bk. Niketas, s. 11, 25. Krş. Chalandon, II, 182-183. 259 İbnü’l-Kalânisî, s. 277; Papaz Grigor, s. 296; Kinnamos, s. 28 vd.; Niketas, s. 30; Süryani Mikhail, III, xvı, 10, s. 254; xvıı, 1, s. 258; Sıbt, XIII, vr. 265b; Ebu’l-Ferec, II, 377. Krş. Chalandon, II, 193; Runciman, II, 184; Turan, s. 177; Demirkent, II, 133; Merçil, s. 121. 112

Böylece onun İkinci Suriye Seferi de başarısızlıkla sona ermiş oldu.260

4.5.2. Sultan Mesud ile Manuel Komnenos Arasındaki Münasebetler (1143-1155)

4.5.2.1. Manuel Komnenos’un İstanbul’a Dönerek Bizans Tahtına Çıkması

Bizans İmparatoru Ioannes, ölmek üzereyken o sırada yanında bulunan küçük oğlu Manuel (1143-1180)’in kendi yerine imparator olmasını vasiyyet etti.261 Babasının ölümü üzerine, bu haberin İstanbul’da bulunan ağabeyi Isaakios’un kulağına gitmesini ve Bizans tahtını kaybetmek istemeyen Manuel süratle imparatorluk başkentine hareket etti. Hatta o, tahtını garanti altına almak üzere babasına ve kendine sadık olan adamlarından Büyük Domestikos Ioannes Aksukhos ile Khartularios Basileios Tzintzilukes’i önden İstanbul’a gönderdi.262 Yeni imparator Manuel’in İstanbul’a dönerken Türkiye Selçuklu topraklarından izin almaksızın geçmeye teşebbüs etmesi üzerine bu sırada Malatya kuşatmasıyla meşgul olan 263 Sultan Mesud’un muhasarayı kaldırarak ülkesine dönmesine neden oldu. Manuel, başkente dönmeyi başardı ise de kuzeni Andronikos Komnenos ile eniştesi Theodoros Dasiotes, Selçuklular tarafından esir edilerek Konya’ya sultanın yanına götürüldüler.264

Sultan Mesud, İstanbul’daki taht değişikliğinden faydalanarak Bizans topraklarına akınlarda bulundu. Manuel ise tahtını Aksukhos sayesinde garanti altına alıp İstanbul’daki işleri yoluna koyduktan hemen sonra Sultan Mesud üzerine harekete geçerek Melangeia265 şehri civarında bulunan Türklere saldırdı. Ayrıca Melangeia’nın tahkimi ve yeniden inşası için gerekeni yaptıkdan sonra rahatsızlığı nedeniyle başşehre geri döndü.266

260 İmparator Ioannes Komnenos’un ölümü Niketas Khoniates tarafından tafsilatlı olarak anlatılır. Bk. Historia, s. 26-30. 261 Niketas, s. 29. 262 Niketas, s. 33. Krş. Finlay, s. 178; Runciman, II, 184; Demirkent, agm., s. 67. Ioannes Aksukhos, süratle İstanbul’a gelerek bu sırada hiçbir şeyden habersiz imparatorluk sarayında oturan Isaakios’u tutuklayarak hapsetti (Niketas, aynı yer). Manuel’in imparatorluğu ele geçirmesinde Aksukhos’un oynadığı önemli rol hakkında daha geniş bilgi için bk. Chalandon, II, 192-197; Demirkent, agm., s. 66-67. 263 Kinnamos, s. 31. 264 Niketas, s. 34. Niketas (aynı yer), bunların avlanırken ordudan uzaklaşarak bilmeden Selçuklu topraklarına girip yakalandıklarını kaydeder. Yine Niketas’ın kaydına göre bu iki asilzâde, Manuel tarafından fidye ödenmeden kurtarılmıştır. Bunlardan Andronikos Komnenos (1183-1185) sonradan imparator olmuştur (Historia, aynı yer). 265 Melangeia, İznik’in güneydoğusunda olup Dorylaion’a giden askeri yol üzerindeki ilk Bizans karargâhı idi ve çok eskiden beri kullanılmaktaydı. İmparatorların Anadolu seferleri sırasında Anatolikon ve Thrakesion Themaları’nın birlikleri orduya Melangeia karargâhında katılırlardı (Demirkent, trc. s. 31 n. 17). 266 Niketas, s. 35. Onun geri dönüşünde rahatsızlığı kadar çok sevdiği kız kardeşi Maria’nın ağır hasta olması da etkilidir (Kinnamos, s. 36-38. Krş. Chalandon, II, 248). 113

Ioannes Komnenos’un Ölümü ve oğlu I. Manuel Komnenos’u Veliaht Tayin Etmesi (Haçlı Tarihçisi William of Tyre’nin eserinden bir ayrıntı)

Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Manuel_I_Komnenos

4.5.2.2. İmparator Manuel Komnenos’un Konya’yı Kuşatması (1146)

1145 yılında Sultan Mesud Bizans’ın Isauria eyaletinde bulunan Prakana267 Kalesi’ni fethetti. Bu fetihle Bizans’ın Suriye ile bağlantısı tehdit altına girmiş oluyordu. 268 Topraklarının Suriye ile olan bağlantısının kesilmesine son derece kızan İmparator Manuel, bir süre sonra Rhyndakos ovasında karargâh kurdu. İmparator Manuel, babasının Andolu siyasetine devamla Türklerle mücadeleyi sürdürdü. Dânişmendli Melik Muhammed’in ölümünden sonra Anadolu’da üstün duruma yükselen ve Bizans’a karşı serbest kalan Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud’un biran önce durdurulup gücünün kırılması gerektiğini düşünerek Selçuklu toprakları üzerine bir sefer tertip etti. O, Türk topraklarını işgal etmek niyetiyle Ulubat’da ordusuna asker topladı. Burada yeterince hazırlık yaptıkdan sonra harekete geçti. Manuel çok hızlı hareket ediyordu. Çünkü onun niyeti Türkler hiçbir şeyin farkına varmadan birdenbire karşılarına çıkıp gencinden yaşlısına kadar hepsini yok etmekti.269 1146 Yazında yola çıkmış olan Manuel, Lydia içinden geçerek Menderes nehri kenarında ve Phrygia’da bulunan şehirlere kadar ilerleyerek bunları Selçuklu tehlikesinden kurtardı.270

Manuel, Uludağ’ı geçip Pithekas’a kadar ilerledi ki, burada daha önce güçlü bir kale yaptırmıştı, Manuel ordusundan ayırdığı bazı kuvvetlerin idaresine kumandanlar tayin etmek suretiyle bunları ordugâhlarının çok yakınında bulunan Türkler üzerine gönderdi. Bunlar Türkleri mağlup edip bolca ganimet ele geçirdiler ve geri çekilen Türk kuvvetlerini de bir süre izledikten sonra sevinçli bir şekilde imparatorun yanına döndüler. Ancak bu arada Orta Anadolu’nun batısında bulunan Thrakesion temasına giren Türklerin karşısına Bizanslılardan

267 Prakana’nın bugünkü mevkii kesin olarak belirlenememiştir. Ancak Silifke’den Lykaonia bölgesine giden yol üzerinde ve Selçuklu-Bizans sınırına yakın bir yerde olması muhtemeldir (Demirkent, trc., s. 33 n. 21). 268 Niketas, s. 34. Krş. Chalandon, II, 248; Runciman, II, 220. 269 Kinnamos, s. 38. 270 Niketas, s. 36. Krş. Chalandon, II, 249; Turan, s. 180. 114 hiçkimse çıkamadı. İmparator tarafından buraya, ordu toplamak üzere gönderilen Theodoros Kontostephanos adlı kumandan henüz oraya varmamıştı. Türk kuvvetleri Kelbianus (Küçük Menderes vadisi) bölgesine kadar etrafı tahrip ederek ilerlediler ve büyük bir ganimetle geri döndüler.271 Bu duruma çok kızan imparator, acele ile başkent Konya’ya doğru harekete geçti.

İmparator Akşehir’e varınca burasını hücumla zaptetti ve şehrin tamamını yaktı. Burada uzun zamandan beri hapiste kalmış olan bazı Bizanslılar’ı da serbest bıraktı. Türklere ait mallara da el koydu. Sonra Mesud’un ordugâh kurduğu yeri tespit edince, ordusuyla birlikte hareket etti ve Adrianupolis şehrinden geçerek Gaita’da272 ordugâhını kurdu. Ertesi gün birliklerini toplayıp ilerledi. Zaten iki ordu da birbirine çok yakındı. İmparator az sonra Türk ordusu ile karşı karşıya geldi ve her iki taraf arasında savaş başladı.273 Selçuklular kalabalık Bizans ordusuna karşı bir şey yapamayacaklarını anladıklarından geri çekilmeye başladılar. Onları takip eden Bizans ordusu, Türklerden bazılarını öldürdüler ve bir kısmını da esir aldılar. Manuel, bundan sonra Konya üzerine yürüdü (1146). Çünkü sultan, başkent Konya’ya kadar geri çekilmişti.274

Sultan Mesud Konya’da gerekli tedbirleri aldıktan ve şehri savunmaya hazır hale getirdikten sonra kapalı bir yerde kuşatılmış bir şekilde kalmanın şehir ve kendisi için tehlikeli olacağını düşünerek, ordusunun bir kısmını şehrin arkasındaki yamaca yerleştirdi ve kendisi de yanındaki diğer askerleri ile birlikte Konya ile Kaballa275 kalesi arasında coğrafî konumuna güvendiği bir dağa, yani şehrin sağ tarafında mevzilendi. 276 Sultan şehrin savunmasını da karısının idaresine bıraktı.277

271 Kinnamos, s. 39 vd.; Niketas, s. 36. Krş. Chalandon, II, 249. 272 Bugün Üçhüyük denilen ve Akşehir-Konya yolu üzerinde, Akşehir’e 14 km, Konya’ya 96 km mesafede bulunan yer (Bk. Demirkent, trc. s. 35 n. 30). 273 Kinnamos, s. 42; Niketas, s. 36. 274 Kinnamos (aynı yer), Sultan Mesud’un bozgun halinde Konya’ya kadar kaçtığını kaydeder. Bu, çekiliş Türk savaş taktiğine uygundur. Ancak, Bizans ordusunun sayıca üstün oluşu sultanın bir meydan savaşını göze alamadığını göstermektedir. 275 Kaballa veya Kabala, Konya’dan 11 km kuzeybatıda Tekeli Dağ (Geveli Dağ)’ın zirvesinde bulunan kaledir (Bk. Demirkent, trc., s 36 n. 31). 276 Kinnamos, s. 42. Niketas (s. 36), imparatorun Konya’ya sefer yaptığı sırada Sultan Mesud’un Aksaray’a kaçtığını; Anonim Selçuknâme (s. 38, trc., s. 24-25) ise, Kayseri’de bulunduğunu kaydeder. 277 Kinnamos, s. 46. Krş. Turan, s. 181. Niketas (s. 36), Konya surları üstünde savunmayı, Mesud’un kızlarından birisinin, rivayete göre de sultanın, İmparator Manuel’in kuzeni Ioannes Komnenos ile evli olan kızının idare ettiğini kaydeder.

115

İmparator Manuel Komnenos ve eşi Maria

İmparator Manuel, Kaballa’ya gelince, hemen saldırıya geçmeyip kısa bir süre bekledi. Çünkü o, sultanın nerede olduğunu bilmiyordu. Mesud’un şehrin sağındaki birliklerin başında olduğunu farkedince buraya doğru hücuma hazırlandı. Ancak imparatorun subayları bu hareketten dolayı huzursuz oldular. Zira onlar Türklerin sayılarının bu kadar az olamayacağını ve çok sayıdaki Bizans ordusuna karşı sultanın dışarı çıkıp savunma yaparak kendini tehlikeye atmayacağını, görünen askerlerin sadece sultanın öncü birliklerinden ibaret olduğu inancında idiler. Onlar bu işte bir hile sezinliyorlardı. Kuşkusuz bu durum askerleri korkuya da sevkediyordu. Bizans ordusu sonunda saldırıya geçti. Bu ilk saldırı ile Türk kuvvetleri bozulup dağılmaya başladı. Türkler bu ilk saldırı karşısında geri çekilmeye başladılar. Bizanslılar kaçanları takip ettiler. Bu da ordularının bölünmesine ve zaman kaybetmelerine neden oldu. Bizans ordusunun arkada kalan ikinci bölümü ilerledi ama bunlar birdenbire Türk askerlerinin pususuna düştüler ve püskürtüldüler. Burada imparator, şehirden uzaklara doğru kaçan Türk birliklerini takiple uğraştığından Konya içindeki garnizon da dışarı çıkıp savaşa katılınca Bizanslılar neye uğradıklarını şaşırdılar.

İmparator, ordusunun düştüğü durumu öğrenince bazı subaylarını en kısa yoldan buraya gönderdi. Fakat yardıma gelen birlikler de durumu düzeltmeye yetmedi. İmparator da oraya ulaştığı zaman hezimetin çok yakın olduğunu görerek bir hile ile mağlup olmak üzere olan ordusunu kurtarmaya çalıştı. Ordusu içinden Bempitziotes adlı bir askerini yanına çağırıp ona başındaki miğferi çıkartıp bunu eliyle havada her yöne doğru sallamasını emretti. O, böyle yaparak kendi ordusuna sultanın esir edildiğini ilân edip dağılıp mağlup olmalarını engellemeye ve karşı tarafın da maneviyatını bozmaya çalışıyordu. Nitekim yaptığı hile işe yaradı ve Bizanslı askerler birden bire cesarete gelerek, kendilerini kuvvetle tazyik eden Türkleri geri püskürttüler. Hava kararınca iki taraf savaşa ara verdi. Bizanslılar ertesi gün şafak söker sökmez oradan hareketle Konya önünde tekrar karargâh kurdular ve askerler şehrin etrafını kuşattılar. Ancak kısa bir süre sonra Manuel, şehrin girilemez olduğunu anladı. Ayrıca Sultan Mesud’a yardımcı kuvvetler geldiği haberlerini ve dönüş yolunun Türkler 116 tarafından kesilmekte olduğunu farkederek kuşatmadan vazgeçti ve oradan ayrılmaya karar verdi. Ancak öncelikle adamlarına şehir civarında bulunan her şeyi yağma ve tahrip ettirdi. Bu talan sırasında Türk mezarlığında bulunan ölülere ait cesetler dışarı çıkarılmak suretiyle insanlık dışı hareketler de sergilendi.278 Anonim Selçuknâme’ye göre,279 imparator bir Cuma günü Konya’da katliâm yaparak 280 yedi bin müslümanın şehid olmasına neden oldu. Niketas,281 imparatorun, askerlerine mezarlara dokunmalarını yasakladığını, Kinnamos ise,282 Manuel’in şehrin yakınında bulunan her şeyi tahrip ve yok ettiğini, Bizans ordusunun Türk mezarlarını tahrip ederek mümkün olduğunca çok cesedi mezarından dışarı çıkardığını ancak imparatorun, sultanın annesine ait mezardaki cesedin hakarete uğramasını istemediği ve onun mezarının toprağının rahatsız edilmemesini emrettiğini kaydeder. Bu doğru olsa bile Manuel’in, Türklerin mezarlarına karşı girişilen talana göz yumduğu hatta bu emri kendisinin verdiği açıkça anlaşılmaktadır. Manuel, buradan geri çekilmeye başlayınca tekrar İmparator Manuel Komnenos, Türklerin Tzibrelitzemani 283 olarak adlandırdıkları bir geçide vardıklarında, Sultan Mesud da Dânişmendliler’den beklediği yardımın gelmesi284 ile kendini yeterince güçlü hissetti ve Bizans ordusunu yakalamak üzere harekete geçti. İmparator kendi hayatını kurtardı ancak emrindekilerin çoğu Sultan Mesud tarafından imha edildiler.285

Bizans ordusu, Konya’dan kendi topraklarına varıncaya kadar Türkler tarafından ağır kayıplara uğratıldı. Sultan Mesud onlara ait yedi kaleyi fethetti ve içindeki askerleri öldürttü. Bir müddet sonra imparatorun atını aldığı yeğeni Andronikos, Türklere ait binicisiz bazı atları toplayarak ordugâha döndü. Manuel, buradan İstanbul’un yolunu tuttu. İmparator ordusuyla Rhyndakos nehrine vardığı sırada Sultan Mesud’un elçileri gelerek Manuel’e sultanın barış isteğini bildirdiler. Elçi heyetinin başında birçok savaşta ün kazanmış Süleyman (Solemas) adlı emîr bulunmakta idi. Her iki taraf arasında yapılan görüşmeler sonunda Selçuklular’ın Prakana kalesini ve daha önce Bizans’dan aldıkları bir kaç kaleyi geri vermesi şartıyla barış yapıldı.286 Görüldüğü üzere büyük umutlarla çıkılan bu sefer de öncekilerden pek farklı bir şekilde sonuçlanmamıştır. Daha sonra Sultan Mesud’un imparatora barış teklifinde bulunması

278 Kinnamos, s. 45 vd. 279 s. 38, trc., s. 25. 280 Eğer bu kayıt doğru ise, katliâm Konya’da değil, muhtemelen şehir civarında gerçekleştirilmiştir. 281 Historia, s. 36. 282 Khronographia, s. 45 vd. 283 Şüphesiz bu yerin Türkçe yazılışı böyle değildir. Ancak Kinnamos’un kaydında (s. 47) bu şekilde geçmektedir. Türkçe’deki tam karşılığını tespit etmek mümkün olmadı. Buna rağmen Konya-Beyşehir yolu üzerinde ve Konya’nın 10 km batısındaki dar geçit olması muhtemeldir (Bk. Demirkent, trc., s. 39 n. 36). Kinnamos’un ifadesine bakılırsa bu geçit çok dar bir geçit olmalıdır (Bk. Khoronographia, s. 47) 284 Anonim Selçuknâme’nin bu olayı anlatırken “Kayseri yolundan bir ordu geldi” kaydı Dânişmendlilerin yardıma geldiğini göstermektedir (s. 38, trc. 25). Süryani Mikhail’in (III, xvıı, 6, s. 275) “Sultan, Bağdat, Horasan ve diğer memleketlerden Türk emîrleriyle askerlerini topladı” kaydı, herhalde İkinci Haçlı Seferi karşısında sultanın Abbasî halifesi, Büyük Selçuklu sultanı ile diğer Türk hükümdar ve emîrlerinden yardım istemesi ile ilgili olmalıdır. 285 Kinnamos, s. 54. Anonim Selçuknâme’de yer alan (s. 38, trc., s. 25), 20.000 Bizans askerinin esir edilmesi, bu savaş sonucunda gerçekleştirilmiş olmalıdır. Ayrıca Selçukname, bunların hepsinin boyunlarının vurdurulduğunu da kaydeder (Bk. Aynı yer). 286 Kinnamos, s. 66 vd.; Niketas, s. 34; Süryani Mikhail, III, xvıı, 6, s. 275. Krş. Chalandon, II, 257; Turan, s. 182. Odo (s. 55), iki hükümdar arasında yapılan bu barışın on bir yıl geçerliliği olduğunu kaydeder. 117

Avrupa’dan gelen Haçlı orduları ile ilgili olmalıdır. Turan,287 İmparator Haçlıların gelişiyle, iki taraf arasında sonradan yapılan barış arasında bir ilgi kurmak mümkündür. Ancak Manuel’in geri çekilişini Haçlılara bağlamak herhalde doğru değildir. Büyük bir ihtimalle o, Dânişmendliler’in ve diğer bazı emîrlerin Selçukluların yardımına gelmesi ve dönüş yolunun tamamen kesilmesi ihtimalinden dolayı geri dönmüştür. Bundan sonra Sultan Mesud’un ölümüne kadar (1155) Manuel, bir daha böyle bir sefere teşebbüs etmedi. Hatta Bizans arazisine giren Ermenileri cezalandırmakta aciz kalınca, sultana yüklü miktarlarda para ve hediyeler göndererek ondan Ermeniler üzerine sefer tertip etmesini istedi. Sultan, Ermenilerin Selçuklu topraklarına da yağma ve akınlarda bulunduklarından bu teklifi olumlu karşılayıp Manuel ile anlaşarak Ermeniler üzerine seferler düzenledi.

4.6. II. Haçlı Seferi Orduları Karşısında Sultan I. Mesud ve Selçuklular

Atabeg Zengî’nin 1144 yılında Urfa Haçlı Kontluğu’nu ortadan kaldırması Avrupa’da büyük bir heyecan yarattı ve yeni bir Haçlı seferinin tertiplenmesine sebeb oldu. Bu Haçlı seferinin başında Alman Kralı III. Konrad ve Fransa Kralı VII. Louis bulunuyordu, önce Alman Kralı İstanbul’a ulaşmış ve daha sonra İmparator Manuel tarafından Anadolu’ya geçirilmişti. Almanlar’ın emrine verilen kılavuzlar bu orduyu yanlış yollara sevkettiler. Türkler’in takipettiği bu Alman Ordusu 26 Ekim 1147’de Dorylaion (Eskişehir) civarında Selçuklu Ordusu tarafından ağır bir mağlubiyete uğratıldı. Bu durumu bizzat Konrad’dan öğrenen Fransız Kralı İznik’ten sonra Efes-Denizli-Antalya yolunu izledi. Fransızlar da Denizli-Antalya arasındaki yolda Türkmenler’in hücumu ile ağır kayıplar verdiler. Ordunun kalan kısmı güçlükle Antalya’ya ulaşabildi. Fransa Kralı VII. Louis ve asilzâdeler ve pek çok ileri gelen kimse buradan Bizans’ın sağladığı gemilere binmek suretiyele Antakya’ya ve oradan da Suriye’ye gittiler. Parası olmadığı için gemilere binemeyen Haçlı ordusunun Antalya’da kalan kısmı Antakya’ya karadan ilerlemek zorunda kaldı. Bu Haçlıların perişan durumu Türkler’in onlara yardım etmelerine sebep oldu. Türkler’in bu iyilikseverliği karşısında 3000’den fazla Hıristiyan kendi isteğiyle Müslüman oldu.

287 Türkiye, s. 182. 118

II. Haçlı Seferi Orduları’nın İstanbul’a Gelişini gösteren 15. Yüzyılın ikinci yarısına ait bir duvar resmi

Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/c/c0/Arrivée_des_croisés_à_Constantinopl e.jpg

4.7. Sultan I. Mesud’un Ermeniler Üzerine Düzenlediği Seferler

Doğu Roma İmparatoru Ioannes, 1137-1138’de Kilikya’ya düzenlediği seferden dönüşünde esir almış olduğu Ermeni I. Leon ve ailesini İstanbul’a götürmüştü. Bu hâdisenin vukuundan I. Leon’un oğlu II. Toros’un İstanbul’dan kaçıp tekrar Kilikya’ya geldiği 1145 yılına kadar geçen sürede, Kilikya Ermeni hâkimiyetinin durumu pek açık değildir. Ancak bu sırada Kilikya’da tek güçlü Ermeni sülalesi olarak, Doğu Roma’ya her zaman sadık kalmış olan Hetumlular bulunuyordu.

İstanbul’daki esaretten kaçarak gizlice Kilikya’ya ulaşan II. Toros, kısa zamanda burada kendine sadık Ermenileri etrafına toplayıp Kilikya Ermenilerinin başına geçti (1145) ve etrafındaki kaleleri ele geçirmeyi başardı.

4.7.1. İmparator Manuel’in II. Toros’a Karşı Selçuklulardan Yardım İstemesi ve Sultan Mesud’un Birinci Kilikya Seferi

II. Toros, İstanbul’dan kaçıp tekrar Kilikya’ya geldikten sonra kısa sürede etrafına topladığı adamlarıyla güçlenmeye başlamış, Haçlıların da yardımıyla Doğu Romalı Kumandan Andronikos karşısında kazandığı başarıdan sonra (1152) Misis’i de elde etmiştir.73 O, özellikle Bizans’tan ele geçirdiği topraklar ile prensliğinin arazisini genişletmeye çalıştı. II. Toros, Tarsus’u hücumla ele geçirdikten sonra, denize kadar uzanan bölgede hâkimiyetini tesis etmeye çalışıyordu. Ermeni hâkiminin bu yayılma hareketi Doğu Roma İmparatoru 119

Manuel’i, Sultan Mesud ile andlaşma yapmaya itti. Esasen II. Toros’un zaman zaman Selçuklu topraklarına saldırması, hatta bu saldırıları sırasında 3000 Türk’ün ölümüne neden olması ve gittikçe güç kazanmasından dolayı, Sultan Mesud da kendi çıkarları açısından, II. Toros’a karşı Doğu Roma ile ittifakı uygun görüyordu. Selçuklu Sultan’ı, imparatorun gönderdiği para ve hediyeleri kabul ettikden sonra Dânişmendli Yağıbasan’ı da yanına alarak ordusuyla harekete geçti (1153). Başlangıçta büyük korkuya kapılan Ermeniler, daha sonra dağlara çıktılar ve geçitleri tutup mukavamete başladılar. Bu durum karşısında ilerlemek istemeyen sultan, II. Toros’a elçi gönderip, “Biz senin memleketini tahrip etmek için gelmedik. Bize itaat edip, cebren almış olduğun toprakları imparatora iade et, o zaman bize bir evlat ve dost olacaksın” dedi. Hiç beklemediği bu durum karşısında son derece sevinen II. Toros, sultanın elçilerini günlerce alıkoyduktan sonra kendisi de onlarla beraber bir elçi gönderdi ve sultana: “Bir hükümdar olan sizlere gönül rızası ile itaat ediyoruz. Çünkü siz bizim gelişmemizi hiç bir vakit kıskanmadığınız gibi topraklarımızı da tahrip etmediniz. Fakat bizim memleketimizi Romalılar’a [Bizanslılar’a] vermek hususuna gelince, bunu asla kabul edemeyiz” şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine sultan, II. Toros’a baskı yapmadı, bir dostluk ve ittifak ahidnâmesi yazdırıp bunu yeminle tasdik ettikten sonra bir elçi vasıtasıyla Ermeni hâkimine gönderdi ve hiç kimseye zarar vermeden geri döndü.

4.7.2. Sultan Mesud’un İkinci Kilikya Seferi

Doğu Roma imparatoru ertesi yıl 1154’de, Sultan Mesud’a tekrar elçi ve bir öncekinden daha büyük miktarda altın ve gümüş göndererek, “Ermenilere karşı olan öfkemi teskin etmek için onların kalelerini yık, kiliselerini yak ve bütün memleketlerinin ateşe verilmesini emret. Yüreğim ancak bu suretle rahat edecektir.” diyerek Selçuklu sultanını yine sefere teşvik etti. Bunun üzerine kendi çıkarlarını da gözönünde bulunduran Sultan Mesud, 1154 yılı İlkbahar’ında büyük bir ordu ile bir yıl önceki seferinden daha hazırlıklı olarak harekete geçti. Önce Misis, ardından da Anazarba üzerine yürüdü. Ancak bu kaleleri ele geçiremeyince Tell-Hamdûn üzerine yürüdü. 27 Mayıs 1154 günü bu kaleye taarruz ettiler. Ancak tam bu sırada korkunç bir gürültü ile beraber şiddetli bir fırtına koptu. Birçok ağaç, kökünden koparak devrilirken bir taraftan da dolu yağdı ve ekinlerle bağları tahrip etti.

Sultan Mesud ordusuyla burada bulunduğu sırada oğlu Kılıç Arslan’ın adamlarından olan Yakup Beğ’i, 3000 askerle Antakya topraklarına akın yapmakla görevlendirdi. Yakup Bey, Amanos dağı ile sahil arasında bulunan dar bir geçitten geçtikten sonra Templier şövalyelerinin ve Ermeni II. Toros’un kardeşi Stefan’ın baskınına uğrayarak askerleriyle birlikte şehid oldu. Bu haber Selçuklu karargâhında büyük üzüntü yarattı. Diğer taraftan Kilikya’da ve Konya’da ortaya çıkan veba salgını ve şiddetli fırtına Selçuklu ordusunu çok zor bir duruma soktu. Hastalık bütün orduya yayılmış, atların ve katırların çoğu telef olmuş, sağ kalan at ve katırların diz kapakları düşmüştü. Bu yüzden sultanın hâcibi de aralarında olmak üzere sağ kalan askerlerin büyük kısmı yaya kaldı. Selçuklu ordusu ağırlıklarını, silâhlarını bırakarak geri çekilmeye başlayınca Ermeniler de dağlardan inerek takibe başladılar, zaman zaman saldırıya geçerek Türklerin bir kısmını şehid ettiler, geride bırakılan ağırlıkları ve silâhları ele geçirdiler. Ermeniler, Selçukluları Develi’ye kadar takip ettikten sonra geri döndüler. Sultan Mesud, Toros ile anlaşma yapmak zorunda kaldı. Böylece Sultan 120

Mesud’un Kilikya’ya yaptığı ikinci sefer tabii afetler yüzünden Selçuklular’a bir şey kazandırmadığı gibi çok sayıda insan, hayvan, silâh ve techizat kaybına yol açtı.

4.8. Sultan Mesud’un Ölümü ve Şahsiyeti

Sultan Mesud hayatının son askerî seferini Kilikya’daki Ermeniler üzerine yaptı (Mayıs-Haziran 1154). Sultan bu seferden döndükten sonra hastalandı. On ay süren bir rahatsızlık devresinden sonra da 1155 (550) tarihinde öldü.288

Papaz Grigor’un,289 sultanın memleketine döndükten sonra on ay yaşadığı kaydına bakılırsa Mesud’un 1155 yılı Nisan ayı sonlarında veya Mayıs ayı başında vefât ettiği söylenilebilir.290 İbnü’l-Kalânisî‘nin,291 Şaban 550 (Eylül-Ekim 1155)’de meydana gelen bir olayı anlatırken II. Kılıç Arslan’dan “Konya hükümdarı” olarak bahsetmesi de Sultan Mesud’un bu tarihten önce öldüğünü gösterir ki, bu da Papaz Grigor’un kaydına uygun düşmektedir. Mesud Konya’da Alâeddin Camii avlusunda bulunan türbede (Künbed-hâne)292 medfûndur.293

Sultan Mesud’un, Kılıç Arslan,294 Dolat (Devlet)295 ve Şahinşah296 adlarında üç oğlu297 ve Dânişmendli Zünnûn, Dânişmendli Yağıbasan, Musul Atabegi Nureddin Mahmud ve Müslüman olan Bizans imparatorunun yeğeni Ioannes ile evli olan 298 fakat isimleri kaynaklarca kaydedilmeyen299 dört de kızı vardır.300

Kilikya seferinden gelince hastalanan Sultan, ölümünün yaklaştığını hissederek devlet erkânı ve ileri gelen emîrlerinin huzurunda tahtından inerek yerini, son yıllarda tüm seferlerinde yanında bulunan Elbistan meliki oğlu Kılıç Arslan’a bıraktı.301 Mesud, onun önünde eğilerek yeni sultanı ilk selamlayan ve ona biat eden kişi oldu. Sultan Mesud, diğer oğulları ve dâmatlarına da Kılıç Arslan’a tâbi kalmak koşuluyla bir takım yerlerin idaresini

288 Kesik, Sultan I. Mesud, s. 114, n.539. 289 Papaz Grigor’un Zeyli, s. 312. 290 Cahen, (Anadolu’da Türkler, s. 112), Nisan 1155 tarihini verir. 291 Zeylü Tarihi Dımaşk, s. 333. Ayrıca bk. Çay, s. 25. 292 Bu türbe hakkında geniş bilgi için bk. Hakkı Önkal, Anadolu Selçuklu Türbeleri, s. 185-206. 293 Turan, Türkiye, s. 195. 294 İbnü’l-Kalânisî, s. 332; Papaz Grigor, s. 312; İbnü’l-Azrak, vr. 181b; Niketas, s. 80; Süryanî Mikhail, aynı yer; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 210, trc. XI,179; Ebu’l-Ferec, II, 393; Sıbt, XIV, vr. 14b; Nikedî, vr. 146b; Anonim Selçuknâme, s. 38, trc., s. 25. 295 İbnü’l-Kalânisî, s. 333. 296 Kinnamos, s 199; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 317, trc. XI, 258. İbnü’l-Esîr, (Aynı yer), bu ismi “Şahân-şâh” olarak kaydeder. 297 Papaz Grigor, s. 312 vd.; Anonim Selçuknâme, s. 38, trc., s. 25. Niketas (s. 79), Sultan Mesud’un birçok oğlu olduğunu kaydeder. 298 Niketas, s. 23, 80; Süryani Mikhail, III, xvıı, 12, s. 297; xvııı, 1, s. 297; Ebu’l-Ferec, II, 388. 299 Müneccimbaşı (s. 44,trc., s. 54), Sultan Mesud’un Nureddin Mahmud ile evlendirdiği kızının adını Selçuka Hâtun olarak kaydetmiştir. 300 Niketas (s. 79), Sultan Mesud’un birçok kızı olduğunu kaydetmiş, fakat sayı vermemiştir. 301 Papaz Grigor, s. 312; Niketas, s. 80; Anonim Selçuknâme, s. 38, trc.25; Ebu’l-Ferec, II, 393. İbnü’l-Esîr (el- Kâmil, XI, 210, trc., XI, 179), Sultan Mesud’un ölümünden sonra yerine oğlu Kılıç Arslan’ın geçtiğini kaydeder. 121 bıraktı. Buna göre: Küçük oğlu Şahinşah’a, Ankara, Çankırı ve Kastamonu bölgelerini; dâmadı Dânişmendli Zünnûn’a, Kayseri ve civarını; bir diğer dâmadı Dânişmendli Yağıbasan’a, Sivas ve Amasya topraklarının idaresini verdi. 302 Ortanca oğlu Dolat’ın idaresine nerelerin verildiği hususu kaynaklar tarafından kaydedilmemiştir.

Sultan Mesud, akıllı, adaletli, sabırlı, tedbirli, ileri görüşlü ve dindar bir hükümdar idi. Belki de o, bu özelliklerinden dolayı Türkiye Selçuklu tahtında 39 yıl (1116-1155) gibi uzun bir süre oturmuştur. Bizans oyunlarını aklı ve ileri görüşlülüğü ile zamanla hükümdarlıkta babasının ölümünden tahta çıkıncaya kadar yaşadığı olaylar ve bu süre içinde elde ettiği tecrübeyle, bertaraf etmeyi bilmiş, adaletiyle kendi milletinden olmayan insanları bile etkilemiştir. Özellikle Beyşehir gölündeki adalarda yaşayan Hıristiyanların kendileri gibi Hıristiyan olan Bizans İmparatoru II. Ioannes’e tâbi olmayı reddetmelerinden, hatta zor kullanan imparatora şiddetle karşı koyarak, Sultan Mesud’a bağlı kalmayı tercih etmelerinden anlaşılmaktadır. Sultan Mesud’un sabırlı bir insan olması, dağılma noktasına gelmiş olan Türkiye Selçuklu Devleti’nin toparlanmasını, yeniden güç kazanmasını ve zamanla Anadolu’da en kudretli devlet haline gelmesini sağlamıştır. Dânişmendlilere karşı izlediği siyasetle ne kadar ileri görüşlü birisi olduğu ortaya çıkmaktadır. Haçlı ordularının Anadolu’ya doğru yürüyüşe geçmesi nedeniyle Bizans İmparatorluğu ile barış yapıp daha bu ordular İstanbul’a ulaşmadan gerekli tüm önlemleri alması, İmparator Manuel Komnenos’un Konya kuşatması sırasında Bizans ordusunu, içeride sıkışıp kalmamak için şehrin dışında karşılaması, savaşlar sırasında gereksiz kahramanlık gösterilerinden kaçınması, onun tedbirli yanını ortaya koyduğu gibi bir kumandan olarak askerî bilgisini ve becerisini de açığa çıkarmaktadır. Camiler yaptırması, fethettiği topraklarda minberler kurdurup, buralara İslâm’ı anlatmak üzere halifeden hatipler taleb etmesi, hayır müesseseleri yaptırması da onun dindarlığını göstermektedir.

İbnü’l-Azrak’ın verdiği bilgiye göre, 303 Sultan Mesud, 538 (1143/1144) yılında kumandanlarından Emîr Bahâeddin Ebu Kâlicâr el-Alevî’yi, Meyyâfârikîn’de bulunan babası I. Kılıç Arslan’ın nâşını Konya’ya getirmek üzere görevlendirdi. Emîr Bahâeddin, Kılıç Arslan’ın nâşını Âmid (Diyarbakır)’e kadar getirmesine rağmen daha sonra tâbutu Meyyâfârikîn’e geri götürerek eski yerine defnetti. Tâbutun geri götürülme nedenini tam olarak bilemiyoruz. Fakat sebep ne olursa olsun Sultan Mesud’un babasının tâbutunu Konya’ya nakletmek istemesi onun babasına karşı olan saygı ve vefâsını göstermektedir.

Sultan Mesud, babasının tahtını elde ettiğinde Türkiye Selçuklu Devleti, Konya ve civarıyla sınırlı idi. Bununla birlikte küçük kardeşi Tuğrul Arslan da Konya’dan bağımsız olarak Malatya’da hüküm sürmekte idi. Anadolu’da adeta iki ayrı Selçuklu Devleti bulunuyordu. Sultan Mesud önce kayınpederi Emîr Gazi’nin yardımıyla kardeşlerinden kurtulmuş tahtını sağlamlaştırdıktan sonra Emîr Gazi’ye bağlı olarak hâkimiyetini sürdürmüş, ancak onun 1134’te ölümüyle bağımsızlığını elde ederek, Dânişmendliler’le eşit bir konum

302 Papaz Grigor, s. 313; Niketas, s. 80; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 317, trc. XI, 258. Krş. Turan, Türkiye, s. 192. Kinnamos (s. 200), II. Kılıç Arslan’ın saltanatı sırasında onu, Kayseri, Amasya ve Kapadokya’nın hâkimi olarak gösterir. 303 Tarihu Meyyâfârikîn, vr. 158a. 122 elde etmiştir. Dânişmendli kayınbiraderi Melik Muhammed’in 1142’de ölümü üzerine meydana gelen taht kavgalarından da istifade ile topraklarını ve nüfuzunu arttırarak Türkiye Selçuklu Devleti’ni Anadolu’nun en güçlü devleti haline getirmiştir. Türkleri devamlı surette Anadolu’dan atmak emelini güden Bizans’ın hayallerini gerçekleştirmesine fırsat vermeyerek, 1147-1148 yılları arasında Anadolu’ya gelen Haçlı ordularına ağır darbeler indirip, bu toprakları onlara mezar yapmak suretiyle Anadolu’nun Türk vatanı olarak kalması için büyük bir emek sarfetmiştir. Türkiye Selçuklu Devleti’nde ilk kültür ve imâr faaliyetleri de Sultan Mesud ile birlikte başlamıştır. Mesud, babası I. Kılıç Arslan gibi, zor günler geçiren ve sorunlu bir devleti devralmış ancak buna karşın oğlu II. Kılıç Arslan’a Anadolu ve çevresine hükmeden, ordusu güçlü olan, zengin bir devlet bırakmıştır.

İkinci Haçlı Seferi’ne katılmış olan Papaz Odo de Deuil’ün,304 Anadolu’dan geçişleri sırasında Türklerin hâkimiyeti altındaki bölgelerden “Turchia” (Türkiye) şeklinde bahsetmesi ilginçtir. Bu kayıt ile Sultan Mesud devrinden itibaren artık Türklerin yaşadığı bölgelere Turchia ismi verildiği anlaşılmaktadır.

304 Ludovici VII, s. 87. 123

Uygulamalar

Harita üzerinde Dorylaion’u (Eskişehir) inceleyiniz.

Muharem Kesik’in Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud 1116-1155 adlı eserini okuyunuz.

124

Uygulama Soruları

1. Sultan Mesud Türkiye Selçuklu tahtına nasıl geçti, kimlerle mücadele etti? 2. Sultan Mesud döneminde Türkiye Selçuklu-Dânişmendli İlişkileri hakkında bilgi veriniz? 3. Anadolu’dan geçen II. Haçlı Seferi Orduları karşı Türkiye Selçukluları nasıl mücadele etmiştir? 4. Sultan Mesud döneminde Türkiye Selçuklu Devleti’ni kısaca değerlendiriniz?

125

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu bölümde, Sultan Mesud’un bir yandan Dânişmendliler bir yandan da Bizans ile mücadele edip Anadolu’da üstünlüğü elde etme çabaları ve II. Haçlı Seferi ordularıyla mücadelesi incelenmiştir.

126

Bölüm Soruları

1- Sultan I. Mesud ile kardeşi Melik Arab arasındaki mücadelenin sebebi aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Toprak sorunu B) Sınır çatışması C) Üstünlük mücadelesi D) Taht mücadelesi E) Başkalarının kışkırtmaları

2- Aşağıdaki olaylardan hangisi Sultan I. Mesud Dönemi olaylarından biri olamaz? A) Konya kuşatması B) Malatya kuşatması C) III. Haçlı Seferi D) Kilikya Seferi E) Melik Arab’la mücadelesi

3- Aşağıda verilen olaylardan hangisi Sultan Mesud’un Anadolu’da en güçlü hükümdar haline gelmesini sağlamıştır? A) Konya Kuşatması B) Haçlıları yenmesi C) Kilikya Seferi D) Melik Muhammed’in ölümü E) Emîr Gazi’nin ölümü

4- I. İkinci Haçlı Seferi Orduları’nın mağlup edilmesi - 1147/48 II. İmparator manuel’in Konya’yı Kuşatması - 1146 III. Melik Muhammed’in ölümü - 1142 IV. Sultan I. Mesud’un ölümü - 1155 V. Sultan I. Mesud’un tahta çıkışı - 1118 Yukarıda Sultan I. Mesud Dönemi’ne ait olarak verilen olaylardan hangisinin tarihi yanlış yazılmıştır? A) I B) II C) III D) IV E) V

5- Sultan I. Mesud, aşağıda şıklarda isimleri verilen tarihî şahsiyetlerden hangisi ile çağdaş sayılamaz? A) Manuel Komnenos B) Nureddin Mahmud Zengi C) Alp Arslan D) Emîr Gazi E) III. Konrad

127

6- Sultan I. Mesud zamanında Bizans İmparatorlarının Türkiye Selçuklu Devleti’ne karşı izledikleri siyaset aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Dostça B) Düşmanca C) Selçuklu Devleti’nin siyasi varlığını kabul eder bir siyaset D) Başkent Konya’yı ele geçirerek Selçuklu’yu Anadolu’dan atmak E) Selçukluları egemenlik altına almaya çalışmak

7- Selçuklu başkenti Konya 1146 yılında Bizans İmparatoru …………… tarafından kuşatıldı. Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) Aleksios B) Phokas C) Butumites D) Ioannes E) Manuel

8- “Atabeg Zengî’nin 1144 yılında Urfa Haçlı Kontluğu’nu ortadan kaldırması Avrupa’da büyük bir heyecan yarattı ve …………… Haçlı Seferi’nin düzenlenmesine neden oldu.” Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) Birinci B) İkinci C) Üçüncü D) Dördüncü E) Beşinci

9- Sultan I. Mesud, son askerî seferini kime karşı gerçekleştirmiştir? A) Bizans İmparatorluğu B) Zengîler C) Ermeniler D) Dânişmendliler E) Haçlılar

10- Aşağıdakilerden hangisi Sultan I. Mesud’un oğullarından birinin adıdır? A) İzzeddin B) Mesud C) Süleyman D) Arab E) Şahinşah

CEVAPLAR 1-D 2-C 3-D 4-E 5-C 6-D 7-E 8-B 9-C 10-E

128

Kaynakça

Abdülkerim Özaydın, “Dânişmendliler”, DİA, VIII, 471-473.

Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, (çev. Yıldız Moran), İstanbul 1984.

Ebu’l-Ferec (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, (çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1987, I-II.

Merçil, Erdoğan, “Bizans’ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1994, s. 709-721.

Demirkent, Işın, “Antakya Prinkepsi Bohemund’un Esir Alınması Niksar’da Hapsedilmesi ve Serbest Bırakılması (1100-1103)”, Niksar’ın Fethi ve Dânişmendliler Döneminde Niksar Bilgi Şöleni Tebliğleri, Niksar 1996, s. 3-7.

Kinnamos, Ioannes, Epitome Historiarum, CSHB, (nşr. Ingmar Meinecke), Bonn 1836, (Frs., Jacqueline Rosenblum), Chronique, Paris 1972; trc. Işın Demirkent, Ioannes Kinnamos’un Historiası (1118-1176), Ankara 2001.

Kesik, Muharrem, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I. Mesud Dönemi (1116- 1155), Ankara 2003.

Köprülü, Mehmet Fuad, “Türk ve Moğol Sülâlelerinde Hanedan Azasının İdamında Kan Dökme Memnuiyeti”, THTD, Ankara 1944, I, 1-9.

Khoniates, Niketas, Historia, (çev. Fikret Işıltan), Ankara 1995.

Runciman, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, (çev. Fikret Işıltan), Ankara 1992, II.

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi Ve Papaz Grigor’un Zeyli, (trc. Hrant Der Andreasyan), Ankara 1987.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993.

129

5. II. KILIÇ ARSLAN DÖNEMİ (1155-1192)

130

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

5.1. Dânişmendli Yağıbasan ile II. Kılıç Arslan Arasındaki İlişkiler (1155-1164) 5.2. Sultan II. Kılıç Arslan’ın İstanbul’a Düzenlediği Diplomatik Ziyaret 5.2.1. İstanbul Antlaşması 5.2.2. Türklerin Gerçekleştirdiği İlk Ucuş Denemesi 5.3. Sultan Kılıç Arslan-Melik Yağıbasan Mücadelesinde Son Perde 5.4. Sultan II. Kılıç Arslan’ın Dânişmendlileri Ortadan Kaldırma Teşebbüsü ve Nûreddin Mahmud ile İlişkiler 5.5. Myriokephalon Savaşı (1176) 5.6. Dânişmendlilerin Yıkılışı ve Salahaddin Eyyubî ile İlişkiler 5.7. Ermenilerle İlişkiler 5.8. Sultan II. Kılıç Arslan’ın Ülkesini İdari Bakımdan 11 Oğlu Arasında Taksimi 5.9. Sultan II. Kılıç Arslan ve III. Haçlı Seferi

131

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1. II. Kılıç Arslan döneminde Nureddin Mahmud Zengî ile ilişkiler nasıldı? 2. Myriokephalon Savaşı nasıl gerçekleşti? 3. Salahaddin Eyyûbî’nin II. Kılıç Arslan’a yönelik politikası nasıldı? 4. Kılıç Arslan ülkesini neden 11 oğlu arasında paylaştırdı? 5. III. Haçlı seferinde II. Kılıç Arslan’ın Haçlılara yönelik politikası nasıl şekillendi?

132

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

5.1. Dânişmendli Yağıbasan .Dânişmendli Yağıbasan ile Ders notlarının okunması ve İle II. Kılıç Arasındaki II. Kılıç Arslan arasındaki dipnotlarda atıf yapılan İlişkiler (1155-1164) hakimiyet mücadelesini araştırma eserlere ulaşılması kavramak

5.2. Sultan II. Kılıç Kılıç Arslan’ın kendisine Ders notlarının okunması ve Arslan’ın İstanbul’a karşı kurulan ittifakı dipnotlarda atıf yapılan Düzenlediği Diplomatik parçalama teşebbüslerinin araştırma eserlere ulaşılması Ziyaret analiz edilmesi

5.3. Sultan Kılıç Arslan- Yağıbasan’ın Ders notlarının okunması ve Melik Yağıbasan Dânişmendlileri yeniden dipnotlarda atıf yapılan Mücadelesinde Son Perde eski gücüne kavuşturma araştırma eserlere ulaşılması çabalarının incelenmesi

5.4. Sultan II. Kılıç Eyyûbi-Türkiye Selçuklu Ders notlarının okunması ve Arslan’ın Dânişmendlileri ilişkilerinin belirlenmesi ve dipnotlarda atıf yapılan Ortadan Kaldırma bu ilişkilerin kavranması araştırma eserlere ulaşılması Teşebbüsü ve Nûreddin Mahmud İle İlişkiler

5.5. Myriokephalon Savaşı Malazgirt’ten sonraki en Ders notlarının okunması ve (1176) önemli Selçuklu-Bizans dipnotlarda atıf yapılan mücadelesinin öneminin araştırma eserlere ulaşılması belirlenmesi Haritada Myriokephalon Savaşı’nın yerinin belirlenmeye çalışılması

5.6. Dânişmendlilerin Eyyûbilerin Anadolu Ders notlarının okunması ve Yıkılışı ve Salahaddin politikalarının incelenmesi dipnotlarda atıf yapılan Eyyubî İle İlişkiler ve Dânişmendlilerle olan araştırma eserlere ulaşılması ilişkilerinin kavranması

5.7. Ermenilerle İlişkiler Türkiye Selçuklu-Ermeni Ders notlarının okunması ve ilişkilerinin kavranması dipnotlarda atıf yapılan araştırma eserlere ulaşılması

5.8. Sultan II. Kılıç Kılıç Arslan’ın neden ülkeyi Ders notlarının okunması ve Arslan’ın Ülkesini İdari oğullları arasında dipnotlarda atıf yapılan Bakımdan 11 Oğlu Arasında paylaştırdığının anlaşılması araştırma eserlere ulaşılması Taksim ve bunun incelenmesi

5.9. Sultan II. Kılıç Arslan III. Haçlı Seferine katılan Ders notlarının okunması ve ve III. Haçlı Seferi Alman İmparatoru ile dipnotlarda atıf yapılan

133

Türkiye Selçukluları araştırma eserlere ulaşılması ilikilerinin saptanması

134

Anahtar Kavramlar  Manuel Komnenos  Myriokephalon  III. Haçlı Seferi  Salâhaddin Eyyubî  Dânişmendliler  Yağıbasan

135

Giriş

II. Kılıç Arslan tahta geçtikten kısa bir süre sonra Dânişmendli-Bizans ittifakı ile zor günler geçirmiş, sonunda Manuel Komnenos ile anlaşıp Danişmendlileri ortadan kaldırmıştı. Ardından Salahaddin Eyyubî ile ile Doğu Anadolu’nun hakimiyeti için mücadele eden Kılıç Arslan, iktidarının sonlarına doğru ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırmıştı ancak bu sırada III. Haçlı seferine katılan Alman İmparatoru’nun Anadolu’ya gelmesi ile onlarla mücadele etmek zorunda kaldı.

136

5. Sultan Iı. Kılıç Arslan Dönemi (1155-1192)

Babasının yerine sultan olarak Türkiye Selçuklu tahtına oturan II. Kılıç Arslan’a kardeşleri itiraz ederek saltanat davasına giriştiler. Bunun üzerine Kılıç Arslan önce Devlet adındaki kardeşini bertaraf etti. Ancak diğer kardeşi sultanın elinden kurtularak babası Sultan I. Mesud’un hayattayken onu melik tayin ettiği Ankara ve Çankırı taraflarına kaçtı.

5.1. Dânişmendli Yağıbasan ile II. Kılıç Arslan Arasındaki İlişkiler (1155-1164)

II. Kılıç Arslan’ın saltanatının hemen başlarında, babası zamanında düzelmiş olan Dânişmendliler ile olan ilişkiler yeniden bozuldu. Bunun nedeni Yağıbasan’ın, Anadolu’da Dânişmendli hâkimiyetine son vererek Bizans dâhil bölgedeki tüm siyasî güçleri dize getiren Sultan I. Mesud’un ölümüyle meydana gelen kargaşadan faydalanarak kaybettiği toprakları geri almak istemesi idi.

Sivas Meliki Yağıbasan, hiç vakit kaybetmeyerek Sultan II. Kılıç Arslan’ın kardeşi Şahinşah’ı, yeğenleri Zünnûn ve İbrahim ile Malatya emîri Zülkarneyn’in de desteğini sağlayarak büyük bir kuvvetle Kayseri üzerine yürüdü ve burayı ele geçirdi. Sultan II. Kılıç Arslan, Yağıbasan’ı durdurmak için derhal harekete geçtiyse de din âlimlerinin araya girerek her iki hükümdarı da savaş yapma fikrinden vazgeçirmeleri sonucu Türk kanı akıtılması engellenmiş oldu. Ancak iki taraf arasında yapılan ateşkese rağmen Dânişmendli Yağıbasan Zengîlerden Nureddin Mahmud’un teşvikiyle yeniden Selçuklu topraklarına saldırmak suretiyle iki Türk devleti arasındaki ateşi körükledi. Yağıbasan, Sultan Kılıç Arslan’ın melikliği döneminde idare ettiği Elbistan’a girerek bölge halkından 70.000 kişiyi kendi ülkesine götürdü. Sultan ona yetişmeye çalıştıysa da Yağıbasan normal yolları tercih etmediği için tâkibattan kurtuldu. Kılıç Arslan Kayseri’ye geldiği zaman onun sert tabiatından korkan halk derhal yanına gelerek itaat arzetmiş, sultan da yanına gelmiş olanları götürmeyeceğine dair yeminli teminat vermiştir. 305 Yağıbasan kendi ülkesine götürdüğü Hristiyan ahaliyi emniyet içerisinde yerleştirdikten sonra geri dönerek Sultan Kılıç Arslan karşısında karargâhını kurdu. Bu olaydan sonra da din adamları araya girip her iki tarafı savaştan ve kardeşkanı akıtmaktan men etmeye çalıştılar. Ancak onların çabaları bu defa sonuçsuz kaldı. Yağıbasan ile II. Kılıç Arslan’ın kuvvetleri Şaban 550 (Ekim 1155) tarihinde306 Aksaray’da karşı karşıya geldiler. Savaşı kaybeden Yağıbasan, Sultan II. Kılıç Arslan’a barış teklif etmek zorunda kaldı. Kılıç Arslan Yağıbasan’a güvenmediği ve bu meseleyi kökünden halletmek istediği için kendisine yapılan sulh teklifini kabul etmek istemedi. Fakat din âlimlerinin sultanın ayaklarına kapanarak Müslüman kanı dökmemesi yönündeki yalvarışlarına daha fazla dayanamadı ve barışa razı oldu. Ancak yapılan anlaşmanın maddelerini bir bir dikte ettirmeyi de ihmal etmedi. Papaz Grigor,307 Sultan II. Kılıç Arslan’ın, Yağıbasan tarafından götürülen Hristiyanların iadesini antlaşma metninde talep etmediğini kaydeder. Süryani

305 Papaz Grigor, s. 314. 306 İbnü’l-Kalânisî, s. 333; Papaz Grigor, s. 314; Ebu’l-Ferec, II, 391. Krş. Turan, s. 198; Cahen, s. 112; Çay, s. 25. 307 Zeyl, s. 315. 137

Mikhail’in kaydına göre308 bu iki Türk hükümdarı arasında 1158 yılında bir barış ve dostluk antlaşması yapılmıştır. Sultan Kılıç Arslan, Kayseri Meliki Zünnûn ile de bir dostluk antlaşması yapıp onu amcası Yağıbasan’a karşı kışkırttı.309 Aslında Sultan Kılıç Arslan’ı din adamlarından ziyade eniştesi Nureddin Mahmud Zengî’nin Selçuklu topraklarına tecavüzü, barışa mecbur etmişti. 310 Nureddin’in bu tecavüzünden başka Kilikya’daki Ermeniler de Maraş’a saldırdılar.311 Sultan Kılıç Arslan, Yağıbasan ile yaptığı bu sulh sayesinde Ermeniler ve Zengîler ile mücadele etme fırsatı buldu ve onları yeniden itaat altına aldı.

XII. Yüzyılda Bizans askeri yolları.

Kaynak: Abdülhaluk Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası, İstanbul 1984.

Bizans İmparatoru Manuel, Selçuklular’ın Anadolu’daki genç hükümdarına ağır bir darbe indirmek maksadıyla yeni bir ittifak tesis etti. 1157’de Bafra ve Ünye’yi topraklarına katmış olan Yağıbasan, bu yerleri Bizans’a iade edip ittifaka dâhil oldu. Sultan II. Kılıç Arslan’ın eniştesi Zünnûn ve Dânişmendlilerin Malatya hâkimi Zülkarneyn’in de yer aldığı bu ittifak karşısında Kılıç Arslan Bitinya emîri Süleyman’ı imparatora göndererek antlaşma teklifinde bulundu. Papaz Grigor’un kaydına göre,312 1160 yılında Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan, Elbistan ve buraya bağlı yerleri Yağıbasan’a terk etmiş buna karşılık aralarında bir barış imzalamışlardır. Şüphesiz sultan bu barış ile onu İmparator Manuel’in

308 Vekayinâme, trc. Hrant Der Andreasyan, Süryani Patrik Mihail’in Vekayinâmesi 1042-1195, Ankara 1944, TTK’da basılmamış tercüme, s. 183 (Ermenice metinden). 309 Süryani Mikhail, aynı yer. 310 Nureddin Mahmud Ayntâb ve Ra’bân’ı işgal etmiştir. Geniş bilgi için bk. Turan, 199-200; Çay, s. 26. 311 Geniş bilgi için bk. Turan, s. 199. 312 Zeyl, s. 329. Krş. Süryani Mikhail, trc., s. 185 (Ermeniceden). Ancak Süryani Mikhail (aynı yer), Papaz Grigor’dan farklı olarak bu barış ile Yağıbasan’ın zaptettiği yerleri Sultan Kılıç Arslan’a geri verdiğini kaydeder. 138 kurduğu ittifaktan ayırmaya çalışıyordu. Ancak daha sonraki gelişmelerden de anlaşıldığına göre bu barış çok kısa sürmüştür.

Malatya meliki Zülkarneyn 555 (1160) yılında313 ölünce yerine oğlu Muhammed geçti ve Kılıç Arslan’a tâbi olarak Malatya’yı idare etti.

Sultan II. Kılıç Arslan, Erzurum Saltuklu hükümdarı İzzeddin Saltuk’un kızı ile nikâhlandı. Sultanın eşi kayınpederi İzzeddin Saltuk tarafından zengin çeyizlerle Erzurum’dan Konya’ya gönderilmişti. Bunu haber almakta gecikmeyen Yağıbasan, Kılıç Arslan’a olan düşmanlığı sebebiyle gelin alayının yolu üzerinde pusu kurdu. Kafile pusu kurulan yere geldiğinde ise saldırıya geçerek gelini ve onun çeyizi olan malları ele geçirdi. Sonra Kılıç Arslan’ın hanımı olan bu gelini yeğeni Kayseri Meliki Zünnûn ile evlendirmek istedi. Ancak gelinin Kılıç Arslan’a nikâhlı olması ve İslâm dinine göre başka biri ile evlenmesi caiz olamadığından din adamlarından buna bir çözüm yolu bulunmasını istedi. Din adamları da gelinin dininden dönmesi halinde nikâhının düşeceğini söylediler. Bunun üzerine gelin hanım zorla dininden çıkarıldı sonra da yeniden İslâmiyet’e döndürüldü. İşte bu hile-i şer’iyye sonucunda Zünnûn ile evlendirildi.314

Yağıbasan’ın yaptıkları Sultan II. Kılıç Arslan’ı çok kızdırdı. O, derhal ordusuyla Yağıbasan’ın üzerine yürüdü. Her iki ordu arasında uzun süren çatışmalar çok kan dökülmesine neden oldu. Sonunda Sultan Kılıç Arslan Bizans ordusu tarafından desteklenen Dânişmendli kuvvetleri karşısında mağlup olmaktan kurtulamadı (1162). 315 Yağıbasan, sultanın karargâhını ele geçirip altın tahtlarını ve diğer kıymetli eşyasını aldı. Aralarında bir mütareke imzalanınca aldıklarını sultana geri verdi.316 Bu olayın 1164 veya 1165 yıllarında meydana geldiğine dair rivâyetler de vardır. 317 Bizans İmparatoru Manuel, her iki Türk hükümdarına da gizliden adamlar göndererek aralarındaki mücadeleyi körüklüyordu. Onun amacı şüphesiz birbirleri ile savaşa tutuşmuş olan Dânişmendlilerden ve Selçuklulardan tamamen kurtulabilmekti. Ancak o, Kılıç Arslan’ı kendisi için daha tehlikeli bulduğundan Yağıbasan’a para ve silah yardımında bulunmaktaydı.318 Kılıç Arslan, Yağıbasan karşısında mağlup olunca, onunla bir mütareke imzaladıktan sonra Bizans’tan yardım istemeye karar verdi.319

313 Süryani Mikhail (XVIII, 7, trc.,s. 188), 1162 yılında öldüğünü kaydeder. 314 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, trc., XI, 257. Süryani Mikhail’in Vekayinâme’sinin (s. 190) Ermenice metninde bu olay biraz daha farklı anlatılır. Buna göre, Sultan Kılıç Arslan Saltuk’un kızı ile evlenmek istemiş ancak Saltuk kızını Yağıbasan’ın isteği üzerine Malatya emîri ile evlendirmiştir. İşte bu duruma kızan Kılıç Arslan, Yağıbasan üzerine yürümüş ve mağlup olup savaş meydanından firar etmiştir. 315 Süryani Mikhail (s. 189-Ermenice Metin) bu olayın tarihini 1161 olarak kaydetmiştir. 316 Süryani Mikhail, s. 190 (Ermenice Metin). Süryani müellifi (bk. aynı yer) antlaşma isteğinin Yağıbasan’dan geldiğini kaydeder. 317 İbnü’l-Esîr, trc., XI, 257-258. 318 Niketas, s. 81. Kinnamos (Epitome Historiarum, CSHB, nşr. Ingmar Meinecke, Bonn 1836, s. 199-200), İmparator Manuel’in Çankırı-Ankara meliki ve Kılıç Arslan’ın kardeşi Şahinşah ile Kayseri, Amasya ve Kapadokya hâkimi Dânişmendli Yağıbasan’a mektuplar yazarak onları sultana karşı kışkırttığını kaydeder. 319 Papaz Grigor, s. 334; Niketas, s. 81; Kinnamos, s. 204 ; Süryani Mikhail, XVIII, 8, trc., s. 188 ; Ebu’l-Ferec, II, 399. 139

5.2. Sultan II. Kılıç Arslan’ın İstanbul’a Düzenlediği Diplomatik Ziyaret

Sultan II. Kılıç Arslan Anadolu’daki rakipleri ve özellikle de Yağıbasan’a karşı kesin bir üstünlük kurabilmek için Bizans İmparatoru’nun tarafsızlığını sağlamak zorunda idi. Bu nedenle o sırada yanında bulunan Bizanslı Christopher’i İmparator Manuel’e göndererek İstanbul’a gelmek istediğini bildirdi.320 Bu isteği Manuel Komnenos tarafından kabul edilip, sultanın güvenliği hususunda yeminli teminat verilince Kılıç Arslan 1162321 yılında müttefiki ve aynı zamanda Musul atabegi Nureddin Mahmud Zengî’nin kardeşi olan Emîr-i mîrân Nusretüddin’i de beraberine alarak322 1000 kişilik323 bir süvâri kuvveti ile İstanbul’a doğru hareket etti.

Sultan İstanbul’a ulaştığında İmparator Manuel, Batı’da Macarlar üzerine düzenlediği seferden henüz dönmüştü.

Niketas’ın kaydından324 Manuel’in Sultan II. Kılıç Arslan’ı İstanbul dışında karşıladığı anlaşılmaktadır. İmparator, sultan gelmeden önce onu karşılamak ve İstanbul halkının sevinç çığlıkları arasında II. Kılıç Arslan ile birlikte şehre girmek için bir karşılama ve şehre giriş töreni hazırlatmıştı. İmparator bu konuda hiçbir masraftan da kaçınmamış, düzenlenecek törenin en ince ayrıntıları bile düşünülmüştü. Ancak Kılıç Arslan’ın İstanbul’a ulaştığı sıralarda meydana gelen deprem ve sonrasında ortaya çıkan şiddetli fırtına düzenlenecek “muhteşem karşılama merasimi”nin fiyaskoya dönüşmesine neden olmuştur. Çünkü İstanbul’da depremle beraber birçok bina yıkılmış ve şehir halkı depremin meydana getirdiği ölüm korkusu ile can derdine düşmüştü. Bir diğer Bizans kaynağı Kinnamos ise, 325 imparatorun saraydan Ayasofya Kilisesi’ne kadar uzanan mesafede bir tören yürüyüşü plânladığını fakat Lukas adındaki din adamının buna karşı çıktığını ve nihayet gece meydana

320 Süryani Mikhail, Khronik, (nşr. ve trc. J.B. Chabot), Chronique de Michel le Syrien, Patriarche jacobite d’Antioche (1116-99), Paris 1899-1924, (trc. Hrant Der Andreasyan), Suryani Patrik Mihail’in Vekayinâmesi 1042-1195, Ankara 1944, II, (TTK’da henüz yayımlanmamış tercüme), II, 190. Süryani Mikhail (bk. aynı yer), Christopher’in sultanın divan reisi olduğunu kaydeder. 321 Papaz Grigor (Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi (952-1136) Ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), trc. Hrant Der Andreasyan, Ankara 1987, s. 334), bu olayı Ermeni takviminin 610. yılı (9 Şubat 1161-8 Şubat 1162) olaylarının sonunda zikrettiği için bunun 1162 yılında gerçekleşmiş olabileceğini söyleyebiliriz. Süryani Mikhail, II, 190; Ebu’l-Ferec, (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, (çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1987, II, 399. Krş. Turan, s. 201, n. 12; Çay, s. 38; Cahen, Pre-Ottoman . A general survey of the material and spritual culture and history 1071-1330, London 1968, (çev. Yıldız Moran), Osmanlılardan Önce Anadoluda Türkler, İstanbul 1984, s. 114; Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1993, s. 125. İbnü’l- Esîr (İzzeddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebu’l-Kerem Muhammed b. Abdulkerim b. Abdulvâhid eş-Şeybanî, el-Kâmil fî’t-târîh, (nşr. Carl Johan Tornberg), Beyrut 1979, XI, 317, (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, trc., XI, 258), bu tarihi 560/1164-1165 olarak kaydeder. Ancak Papaz Grigor ve Süryani Mikhail, çağdaş kaynaklar olduğu için 1162 tarihinin daha doğru olduğunu kabul ettik. 322 Papaz Grigor (s. 334), Sultan Kılıç Arslan’ın Emîr-i mîrân’ı rehin aldığını kaydeder. 323 Süryani Mikhail, II, 190; Ebu’l-Ferec, II, 399. 324 Historia, (çev. Fikret Işıltan), Ankara 1995, s. 81. 325 Historia, Epitome Historiarum, CSHB, (nşr. I. Meinecke), Bonn 1836, s. 206, trc. Işın Demirkent, Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176), Ankara 2001, s. 150. 140 gelen depremin herşeyi altüst ettiğini kaydeder.

Müslüman bir hükümdar için, baştan sona Hristiyan motifleriyle bezenmiş326 bir tören yapılmasına karşı çıkan din adamları bu depremin kendi inançlarınca “kâfir” saydıkları Kılıç Arslan’ın yüzünden meydana geldiğini iddia ettiler. Onu karşılamak için bir tören düzenlenmesinden dolayı Tanrı’nın gazaba gelerek kendilerini deprem felâketi ile cezalandırdığını öne sürdüler327 ve bu düşünceye imparatoru da inandırmaya çalıştılar.

Deprem nedeniyle ortaya çıkan kargaşa ve şiddetli fırtına geçit töreninin yapılmasına engel olduğundan bu merasim iptal edildi. 328 Manuel, Sultan Kılıç Arslan’ı onun tahmin ettiğinden daha da iyi karşıladı. Bu durum Kılıç Arslan’ı son derece sevindirdi ve Yağıbasan karşısında uğradığı mağlubiyetin moral bozukluğunu az da olsa unutmasına ve imparatorun yapacağı yardımdan emin olmasını sağladı. İmparator, sultanı sanki eskiden beri aralarında hiçbir savaş ve husûmet bulunmamış, yıllardır Türkler’le iyi ilişkiler içinde bulunuyormuşcasına dostça ve son derece sıcak karşıladı. Ayrıca Manuel sultanın rahat etmesi ve bütün isteklerinin yerine getirilmesi için elinden gelen gayreti gösterdi.329

Sultan Kılıç Arslan, Bizans İmparator’u ile görüştükten 330 sonra Bizans sarayında kendisine ayrılan odaya yerleşti.331 Kinnamos332 Sultan Kılıç Arslan’ın İstanbul’da kaç gün kaldığından bahsetmez. Niketas,333 onun İstanbul’da uzun bir süre kaldığını kaydederse de herhangi bir rakam vermez. Sultan, İstanbul’da Süryani Mikhail’e göre334 80 gün, Ebu’l- Ferec’e göre335 8 gün kalmıştır. Ferdinand Chalandon336 bu sürenin 24 gün olduğunu kabul ederken Georg Ostrogorsky, 337 üç ay kaldığını kaydeder. Osman Turan 338 ve Erdoğan

326 Niketas, s. 81. 327 Niketas, aynı yer. Kinnamos, s. 206, trc., s. 150. 328 Abdulhalûk Çay (s. 39), deprem ve fırtınadan hiç söz etmeyerek törenin iptalini sadece din adamlarının hükümdara yaptığı baskıya bağlar. 329 Niketas (s. 81), İmparator Manuel’in, Sultan II. Kılıç Arslan’ı etkilemek için elinden gelen her şeyi yaptığını çünkü onun, sultanın gelişi ile Bizans İmparatorluğu’nun Doğu’daki durumunun düzeleceğini ve kendi gücünün daha da artacağını düşünmekte olduğunu kaydeder. 330 Kinnamos (s. 205-206, trc., s. 149-150), bu görüşme sırasında imparatorun oturduğu tahtı, üzerindeki elbise ve mücevherleri uzun uzadıya anlatır ve bu muhteşem taht üzerinde oturan imparatora nazaran Sultan Kılıç Arslan’ın mütevazı bir tabureye oturduğunu kaydeder. 331 Işın Demirkent (trc. 150, n. 8), Sultan Kılıç Arslan’a sarayda tahsis olunan yerin Mukhrutas adıyla tanınan Selçuklu mimarisi ve süslemesiyle 1150 yılından önce Selçuklu ustaları tarafından inşa edilen, büyük taht salonunun yanındaki müstakil bina olabileceğini kaydeder. Bu konuda daha geniş bilgi için bk. Işın Demirkent, “Türk Yaşamının Bizans’a Etkilerinden Birkaç Örnek”, Tarih Boyunca Türklerde Ev ve Aile Semineri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi, İstanbul 2001, s. 148-152. 332 Historia, s. 207, trc.,s. 151. 333 Aynı yer. Çay, sehven olsa gerek Niketas’ın Sultan Kılıç Arslan’ın İstanbul’da 80 gün kaldığını kaydettiğinden bahseder (s. 39, n. 79). Ancak biz Niketas’da böyle bir kayda rastlamadık. Bk. s. 81-83. 334 Vekayinâme, II, 191. 335 Abû’l-Farac Tarihi, II, 399. 336 s. 464. 337 Bizans Devleti Tarihi, (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1991, s. 361. 338 Türkiye, s. 201. 141

Merçil 339 Süryani Mikhail’in kaydını kabul ederek sultanın İstanbul’da 80 gün kaldığını belirtir. Sultan II. Kılıç Arslan devri üzerindeki çalışmasıyla tanıdığımız Abdulhalûk Çay ise,340 80 günlük sürenin oldukça uzun bir zaman olduğunu belirterek 24 günlük sürenin daha muhtemel olduğu düşüncesindedir. Bize göre de bu 80 günlük süre oldukça uzun görünmektedir. Ebu’l-Ferec’in 8 gün kaldığına dair kaydı daha mantıklı geliyor. Çünkü Kılıç Arslan’ın tahtının tehlikede olduğu bu dönemde Konya’dan bu kadar uzun bir süre ayrı kalması uzak bir ihtimaldir.

Kinnamos’un kaydına göre, 341 Bizans İmparatoru Manuel Komnenos, Sultan Kılıç Arslan’ı İstanbul’un güneyindeki Büyük Saray’da gezdirmiş, at yarışları, sıvı ateş gösterileri ve adına tertip ettiği yemeklerle sultanı büyülemeye çalıştı.

İstanbul’da kaldığı sürede sultana her gün altın ve gümüş tabaklar içinde iki kere yemek gönderiliyor ve yemek yedikleri bu kaplar kendisine hediye ediliyordu. 342 Bizans İmparatoru Manuel bunların dışında sarayın salonlarından birinde sultana vermek üzere, birçok altın ve gümüş para, birbirinden güzel giysiler, gümüş vazolar, altın kadehler, değerli kumaşlar ve mücevherler hazırlattı. Daha sonra da bunları sultana hediye etti. 343 Sultan İstanbul’da kaldığı son gün imparatorla aynı sofrada yemek yedi. Yemekten sonra da sofrada bulunan bütün takım ve tezyinat eşyası ve çeşitli hediyeler Kılıç Arslan’a takdim edildi.344 Bizans imparatoru yalnızca sultana hediyeler vermemişti, aynı zamanda sultanın beraberinde gelen 1000 kişilik maiyetine de çeşitli hediyeler sundu. 345 Kılıç Arslan, imparatorun bu yardımına çok sevindi. Tabi bu yardımlar karşılığında imparatorun istekleri doğrultusunda, her iki taraf arasında bir antlaşma da yapıldı.

5.2.1. İstanbul Antlaşması

1162 yılında346 Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan ile Bizans İmparatoru Manuel Komnenos arasında imzalanan antlaşmanın şartları şöyle idi:

1) Sultan Kılıç Arslan, ölünceye kadar Bizans’ın dostlarına karşı dostça davranacak; düşmanlarını kendi düşmanı olarak kabul edecek ve bunlarla mücadele hususunda Bizans’a yardımcı olacaktı. Yani gerektiğinde imparatorun emrine askerî kuvvet gönderecekti. 2) Sultan, önemli şehir ve kaleleri Manuel’e verecekti. 3) Manuel’in bilgisi olmadan başka devletlerle bir antlaşma imzalamayacak, Avrupa’da olduğu kadar Anadolu’da da Manuel’in yaptığı seferlere yardımcı kuvvetler gönderecekti.

339 “Bizans’ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1994, s. 713. 340 II. Kılıç Arslan, s. 39 n.79. 341 s. 207, trc.,s. 150-151. 342 Süryani Mikhail, II, 188; Ebu’l-Frec, II, 399. 343 Kinnamos, s. 291, trc., s. 209; Niketas, s. 83; Ebu’l-Ferec, II, 399. Krş. Merçil, “Bizans’ta”, s. 713. 344 Süryani Mikhail, II, 191; Ebu’l-Ferec, II, 399. 345 Ebu’l-Ferec, II, 399. 346 Aslında bu antlaşmaya konu olan maddeler 1161 yılında Sultan Kılıç Arslan tarafından Bizans İmparatoru Manuel’e teklif edilmiş ancak yazıya dökülmemişti. Bk. Kinnamos, s. 201, trc., s. 146. 142

4) Türkiye Selçuklu Devleti’ne bağlı Türkmen aşiretlerinin Bizans topraklarına yaptıkları akınları önleyecekti.347

Sultan İstanbul’a Yağıbasan’a karşı yardım temin etmek üzere gitmişti. Sultan ile imparator arasında mutlaka Yağıbasan ve hâkimiyeti altındaki topraklar üzerinde pazarlık yapılmış olmalıdır.

Kinnamos,348 imparator ile sultan arasında yapılan antlaşmadan büyük bir tedirginlik duyan ittifak üyesi Türk hükümdarlarının imparatorun huzuruna İstanbul’a elçiler göndererek sultan ile barışmak istediklerini kaydeder. Bu nedenle Manuel, elçileri sultan ile görüştürmüştür. Yine Kinnamos’un kaydına göre,349 sultan elçilerin isteklerini kabul etmiştir.

Kinnamos ve Niketas 350 Sultan Kılıç Arslan’ın İstanbul’dan ayrıldıktan sonra İmparator Manuel ile imzaladığı bu antlaşmaya sadık kalmadığını kaydederler. Aslında Bizans İmparatoru Manuel ile Sultan Kılıç Arslan’ın babası Sultan I. Mesud arasında 1146 yılında bir antlaşma yapılmış, sonra Sultan Mesud’un ölümüne (1155) kadar bir daha iki hükümdar arasında herhangi bir savaş meydana gelmediği gibi karşılıklı yardımlaşmalar da devam etmişti. Örnek vermek gerekirse, Bizans İmparator’u çeşitli hediyelerle ve yüklü miktarda paralar gönderdiği Sultan Mesud’dan Kilikya’daki Ermeniler üzerine askerî bir sefer düzenlemesini ve onları cezalandırmasını istemişti. Bu isteği kendi siyasetine de uygun bulan Mesud, 1153 yılında yanına dâmadı Yağıbasan’ı da alarak Kilikya üzerine yürümüştü. Ardından Bizans İmparatoru’nun yeniden hediyeler ve paralar göndermesi üzerine ikinci bir sefer daha düzenlemişti. 351 Ancak Sultan Mesud’un yerine oğlu II. Kılıç Arslan geçince durum değişti. Türkiye Selçuklu tahtı üzerinde hak iddia eden kardeşleri ve Selçuklu topraklarından pay almaya çalışan Danişmendli melikleri ile çetin bir mücadeleye girmek zorunda kalan Kılıç Arslan’ın ve dolayısıyla Türkiye Selçuklu Devleti’nin durumundan faydalanmak isteyen imparator daha önce yaptığı anlaşmayı bozarak Türkiye Selçuklu Devleti ve II. Kılıç Arslan aleyhine güçlü bir ittifak kurmuş ve bu ittifaka Dânişmendli melikleri ve II. Kılıç Arslan’ın kardeşlerinin yanısıra Musul atabeği Nureddin Mahmud Zengî’yi de dâhil etmeyi başarmıştı.

Gerçekte ilk karşı harekete geçen Kılıç Arslan değil İmparator Manuel olmuştu. O halde şimdi Sultan Kılıç Arslan’ın, rakipleri ile ittifaklar kurmak suretiyle tahtını ve devletini tehlikeye sokan Bizans İmparatoru Manuel’den yaptıklarının hesabını sormak istemesi son derece normal ve beklenen bir hareket olmalıdır.

Böylece sultan, Bizans’ın yardımıyla önce kendi milletinden olan ama saltanatına karşı çıkan Dânişmendlileri ortadan kaldırmış, daha sonra da babası zamanında imzalanan

347 Kinnamos, s. 207-208, trc., s. 151; Niketas, s. 83. Krş. Çay, s. 40-41. 348 s. 208, trc., s. 151. 349 Bk. Aynı yer. 350 Historia, s. 207, 291-292, trc., s. 150, 209. 351 Sultan Mesud’un bu seferleri hakkında geniş bilgi için bk. Mehmet Ersan, Türkiye Selçukluları Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Ankara 2000, s. 31-33; Muharrem Kesik, Sultan I. Mesud Devri Türkiye Selçukluları Tarihi 1116-1155), Ankara 2003, s. 88-90. 143 barış antlaşmasını bozan Bizans İmparatoru’nu cezalandırmak yoluna gitmişti. İşte bu nedenle Niketas’ın “…İmparatora karşı yükümlü olduğu hürmet ve riâyeti silkip attı. Bir zamanlar güçlükler içinde kaldığında imparatora göstermiş olduğu bütün saygı ve itibarı artık kendisi ondan bekler oldu. Barbarlara özgü bir davranışla, durumu ile beraber tavrını da değiştirdi. İhtiyacı olduğu zaman gerektiğinden fazla itaatkâr idi. Yükselişe geçince en yükseğe ve de hemen uçmak istedi. Terazideki şans kefesi ağır basmaya başlayınca hemen tutumunu değiştirdi. Çiviyi çiviyle sökerek imparatorun karşısında susmuş ve bir süre ona sâdık kalmıştı. Bu arada ona imparator tarafından hiçbir kötü muamele yapılmamıştı. İmparator ona kendisini “oğlu” olarak görmek şerefini bahşettiği cihetle üzerine hattâ imparatorluk parlaklığının akisleri vurmuştu. Birbirlerine yazdıkları mektuplarda imparator ona “oğlum” diye hitap ediyor, sultan da imparatora “baba” diyordu. Ama bütün bunlara rağmen birbirlerine gerçek dostlukla bağlı değildiler. Resmî ittifaklara riâyet edecek kadar bile değil. Kılıç Arslan yatağından taşan bir ırmak gibi Bizans Devleti üzerine yayıldı ve önüne çıkan herşeyi beraberinde sürükledi. Zehir saçan bir ejderha gibi ağzını bizim şehirlerimize doğru açarak bunlara kötülüğünün zehirini fışkırttı. Ancak İmparator Manuel açılan yarıkları suların çarparak gerilediği, ordusunun aşılmaz duvarıyla kapadı. Yahut da canavarı altın gücüyle sâkinleştirdi ve onun gözlerini barışseverce yumarak yağma hırsını bir kenara bırakmasını ve etrafı yakıp yıkmamasını sağladı” sözleriyle sultana yönelttiği eleştirilerde tamamıyla haksızdır. Çünkü Türkiye Selçuklu Devleti’ni zayıflatmak için elinden gelen her şeyi yapan bu kişiye karşı Sultan II. Kılıç Arslan’ın başka türlü davranması beklenemez.

Bu antlaşma Sultan II. Kılıç Arslan’ın aleyhine hükümler taşımasına rağmen neticeleri incelendiğinde Türkiye Selçuklu Devleti’nin yararına oldu. Bizans’a göndereceği yardımcı kuvvetler karşılığında sultan, Anadolu’daki rakiplerine karşı serbestçe hareket etme imkânı buldu.352 Bizans engeli ortadan kalkınca da rakiplerine üstünlük sağladı.

5.2.2. Türklerin Gerçekleştirdiği İlk Uçuş Denemesi

Sultan İstanbul’da kaldığı süre zarfında İmparator Manuel’in kendisi için düzenlediği ziyafetlere ve gösterilere katıldı. Bunlar içinde en fazla ilgi gösterdiği Roma İmparatorluğu’na has bir gelenek olan “Araba (At) Yarışları” olmuştur. Bu yarışlardan birinde çok ilginç bir olay meydana gelmiştir ki, bu olay Türk ve Dünya Bilim Tarihi açısından son derece önemlidir. Ne Yazık ki, bu döneme ait eser yazmış araştırmacılar bu güne kadar bu konu üzerinde durmamışlardır.353 Birazdan ayrıntılarını da göreceğimiz üzere kaynaklara akseden bilgilere göre, Türklerin bu ilk uçuş denemesi şimdiye kadar kabul edilen bilgileri de değiştirecek mahiyet arz etmektedir. Çünkü bu güne kadar tarihimizde ilk uçuş denemesinin Osmanlı Padişahı IV. Murad zamanında (1623-1640) Hezârfen Ahmed Çelebi354 tarafından gerçekleştirildiği kaydedilmekte idi.

352 Cahen, s. 114; Çay, s. 41, n. 81; Merçil, “Bizans’ta”, s. 714. 353 Osman Turan (Türkiye, s. 201-202; a.mlf., “Kılıç Arslan II”, İA, VI, 690), bu olaydan hiç bahsetmezken Abdulhalûk Çay (s. 39, n. 79) da bu olayı iki üç satır ile dipnotuna taşımış fakat ayrıntı ve önemi üzerinde durmamıştır. Ferdinand Chalandon, Alexis Comnène. Les Comnène, Jean II Comnène et Manuel I Comnène, Paris 1910-1912, II, 464. 354 Hakkında bilgi için bk. Mustafa Kaçar, “Hezarfen Ahmed Çelebi”, DİA, XVII, 297. 144

Sultan Kılıç Arslan ve İmparator Manuel bir gün İstanbul’da bir at yarışı izlediği sırada yarış meydanında bulunan bir sütuna çıkan Türklerden biri stadyum üzerinde uçacağını haykırdı. Bizanslılar önce onun bir sihirbaz olduğunu zannettiler. Ancak sonradan üzerindeki giysilerden ve uzun uzadıya beklemesinden sihirbaz olmadığının farkına vardılar. Bu Türk, belki de Bizanslıların kendileri için sergiledikleri ilginç gösterilere karşılık kendi hünerlerinden örnek vermek istiyordu. Stadyumda bulunan yüksek bir kaleye çıkmış bu Türk Niketas’ın kaydından 355 anlaşıldığı kadarıyla çok uzun ve bol, içine takılan çemberlerle şişirilmiş beyaz bir elbise giymişti. Bu kayıttan onun bu günkü paraşüte benzer bir kıyafet içine girdiği anlaşılıyor. Adam, öne doğru eğilmiş vaziyette rüzgârın uçuş için müsait yönde esmesini beklemekte iken aşağıdaki kalabalık, bu mucit Türk’e karşı sabırsızlık göstererek “Haydi uç”, “Haydi yelkeni aç”, diye bağırıyorlardı. Bazıları da “Bizi daha ne kadar bekleteceksin”, “Rüzgârı daha ne zamana kadar ölçeceksin” diye bağırıyordu. İmparator Manuel ise, bu arada bir adamını görevlendirerek Türk’ü bu niyetinden vazgeçirmeye çalışmış ise de bunu başaramamıştır. Niketas’ın kaydına göre,356 izleyiciler arasında bulunan sultan da bir taraftan bu adamı için endişe ediyor, diğer taraftan da gururlu bir beklenti içinde sonucu görmek istiyordu. Yukarıda bir kuşun kanatlarını çırpması gibi kollarını aşağı-yukarı doğru hareket ettiren Türk bir süre sonra kendini boşluğa bıraktı. Ancak bu uçuş denemesi başarıya ulaşamadı ve adam aşağı düşerek öldü. Sultan Kılıç Arslan, hem bu cesur Türk’ün ölümünden hem de Bizanslılar’ın huzurunda yapılan bu uçuş denemesinin başarısızlığa ulaşmasından dolayı büyük bir üzüntü duydu. İstanbul halkı ise, bu başarısız uçuş denemesini hatırlatarak çarşıda pazarda ve her yerde Türklerle alay ediyorlardı. Bu durum imparatorun kulağına gidince sultanın kalbinin kırıldığını anlayarak bu tür küstahlıklara son vereceği konusunda ona teminat verdi. Görüldüğü gibi Türklerin, XVII. yüzyılda Osmanlılar zamanında değil daha XII. yüzyılda Selçuklular zamanında uçuş denemeleri yaptıkları anlaşılıyor. Tespit edilebildiği kadarıyla bu ilk uçuş denemesini yapan Türk’ün daha önce başarılı olduğu, burada sadece bir gösteri yapmak için uçtuğu anlaşılıyor. Uçuş için yeterli rüzgârın olmaması veya başkent halkının hemen atlayışı gerçekleştirmesi konusunda aceleci davranması da bu denemenin başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep olmuş olabilir.

Burada Bizans İmparatoru Manuel tarafından son derece iyi karşılanan Kılıç Arslan İstanbul’da seksen gün gibi uzun bir süre kaldı.357 İstanbul’da umduğundan fazlasını bulan ve istediği yardımı da alan Sultan Kılıç Arslan, Konya’ya dönerek vakit geçirmeden Yağıbasan’dan intikam almak ve nikâhlı karısını elinden aldığından dolayı onu ve yeğeni Zünnûn’u cezalandırmak için harekete geçti. 358 Hısn-ı Keyfâ Artuklu Hükümdarı Kara Arslan, Mardin Artuklu Hükümdarı Necmeddin Alpı, Erzen ve Bitlis emîri Fahreddin Devletşah da onunla birlikte Yağıbasan’a karşı Sivas üzerine yürüdüler. Niketas’ın

355 Historia, s. 82. 356 Historia, Aynı yer. 357 Bu konu hakkında geniş bilgi için bk. Niketas, s. 81-83; Kinnamos, s. 205-208. Krş. Çay, s. 38-41; Erdoğan Merçil, “Bizans’ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1994, s. 713-715. 358 İbnü’l-Esîr, trc., XI, 257-258; Ebu’l-Ferec, II, 399. Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993, s. 17; a. mlf., “Kılıç Arslan II”, İA, VI, 690; Faruk Sümer, “Saltuklular”, III, s. 414; Cahen, s. 119. 145 kaydından,359 sultanın ordusunun Yağıbasan’ın kuvvetlerine göre çok daha kalabalık olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle Yağıbasan Sivas’tan kaçarak yardım sağlamak amacıyla damadı Çankırı Selçuklu meliki Şahinşah’ın yanına gitti.360 Bu arada Kılıç Arslan da Yağıbasan’ın merkezi Sivas’ı işgal etmişti. Ancak O, Yağıbasan ile savaşma imkânını bulamadı. Çünkü yardım almak amacıyla Şahinşah’ın yanına gitmiş olan Yağıbasan 4 Ağustos 1164 tarihinde orada öldü.361 Yağıbasan Dânişmendliler’in nüfuzlu hükümdarlarından biri idi. Cesur ve ileri görüşlü, hayırsever ve azimli bir insandı. Niksar’da yaptırdığı medresenin hazîresinde medfundur. Sivas ve Niksar’da cami, medrese, türbe ve imârethaneler yaptırmıştır.

5.3. Sultan II. Kılıç Arslan-Melik Yağıbasan Mücadelesinde Son Perde

Ayrıca imparator Sultan’a büyük para yardımı yapmış; bu anlaşmadan sonra II. Kılıç Arslan ülkesine dönmüştü (1162). O bu suretle Anadolu’daki rakiblerine karşı da serbestçe hareket etmek imkânını sağlamış oluyordu. Sultan’ın İstanbul’da bulunduğu sırada ise Yağıbasan boş durmamış, Harput ve Çemişkezek gibi bölgeleri istilâ ederek buranın halkını Kemah’a doğru sürmüştü (1163). Kılıç Arılan’ın ilk işi Yağıbasan’ın üzerine yürüyerek Sivas’ı işgal etmek oldu. Ayrıca Artuklu hükümdarları Kara Arslan ve Necmeddin Alpı ile Dilmaçoğulları emiri Fahreddin Devlet-şâh da Yağıbasan’a karşı harekete geçmişler, ancak Atabeg Nûreddin Mahmûd b. Zengi’nin Artuklulara elçi göndererek, Haçlıların saldırıları sırasında Müslümanların birbirleri ile savaşmasının doğru olmadığını bildirmesi, Artuklular ile Danişmendliler’in bir anlaşma yapmalarına sebeb olmuştu. Yağıbasan, daha sonra belki de yardım istemek için, damadı olan Şahinşah ile birleşmek üzere Çankırı’ya gitti ve orada öldü (3 Ağustos 1164). Yerine yeğeni İbrahim’in oğlu İsmail geçti.

359 Historia, s. 83. 360 Süryani Mikhail (aynı yer), sultanın gücü karşısında korkan ve yaptıklarından dolayı mahcup olan Yağıbasan ile Kılıç Arslan arasında bir barış yapıldığından bahseder. 361 Niketas, s. 83; Süryani Mikhail, XVIII, 10, trc., s. 196; Ebu’l-Ferec, II, 400. Krş. Çay, s. 42. 146

Niksar Kalesi Surlarından Bir Bölüm

Kaynak: http://img.photobucket.com/albums/v501/utkuh/kale/tokat.jpg

5.4. Sultan II. Kılıç Arslan’ın Dânişmendlileri Ortadan Kaldırma Teşebbüsü ve Nûreddin Mahmud ile İlişkiler

Sultan II. Kılıç Arslan için Yağıbasan’ın ölümü, kendisine karşı olanları ortadan kaldırmak hususunda büyük bir fırsat olmuştu. Önce kardeşi Şahinşah’ın Çankırı ve Ankara bölgesindeki, sonra da Danişmendli Zünnûn’un Kayseri ve Zamantı’daki hâkimiyetine son verdi (1169). Şahinşah ve Zünnûn için Atabeg Nureddin Mahmûd’a sığınmaktan başka yapacak bir iş kalmamıştı. Nureddin Mahmûd Artuklular ve Sivas Danişmendli emiri İsmail’i de kendi tarafına çekerek Sultan’a karşı bir ittifak meydana getirmiş, gerek Zünnûn ve gerekse Şahinşah’ın haklarını müdafaa etmek istemişti. Daha sonra Sivas’da şiddetli bir kıtlık oldu, şehrin hâkimi İsmail durumu iyi idare edemeyince, halk ayaklanarak onu öldürdü ve yerine Zünnûn’u davet etti. Zünnûn, Atabeg Nureddin Mahmûd’un desteği ile Sivas’ta tahta oturdu (1172). Bu durum Sultan II. Kılıç Arslan’ın Nureddin’in üzerine yürümesine sebeb oldu. Yine araya giren büyükler bu iki Türk devletinin barış yapmasında etkili idiler. Anlaşmaya göre; Nureddin Mahmûd aldığı bütün yerleri Kılıç Arslan’a geri verecek, buna mukabil Zünnûn da Sivas’da hüküm sürecekti (1173). Atabeg Nureddin Mahmûd’un 1174 yılında ölümü ile Anadolu’daki durum II. Kılıç Arslan’ın lehine değişti. O sür’atle harekete geçerek başta Sivas ve Niksar olmak üzere bütün Danişmend illerine hâkim oldu (570/1174- 75). Sultan’ın kardeşi Şahinşah ve Zünnûn ise kurtuluşu Bizans’a sığınmakta buldular.

147

5.5. Myriokephalon Savaşı (1176)

Öte taraftan Macaristan ve Avrupa’da meşgul bulunan Bizans imparatoru Manuel, II. Kılıç Arslan’ın düşmanlarını ortadan kaldırarak kuvvetlenmesini hoş karşılamıyor, ayrıca Batı Anadolu’daki Türkmen akınlarından rahatsız oluyordu. Bu nedenle bir savaş hazırlığı içine girmiş, sınırlarda tahkimata ve yıkılan kaleleri yeniden yaptırmağa başlamıştı. Buna karşılık Sultan II. Kılıç Arslan barış antlaşmasının yenilenmesini istemişti, imparator ise Zünnûn ve Şahinşah’a ülkelerinin geri verilmesi gibi ağır teklifler ileri sürerek anlaşmayı güçleştiriyordu. Nitekim imparator bu maksatla yeğeni Andronikos Vatatses’i bir ordu ile Paflagonya (Anadolu’nun kuzeyinde, Sinop, Çankırı gibi şehirlerin dâhil olduğu bölge)’ya göndererek Zünnûn’a ülkesini geri vermek istedi. Bizanslılar’ın Eylül 1176’daki bu Paflagonya seferi Niksar surları önünde tam bir hezimetle sonuçlandı. Andronikos Vatatses’in başı bir zafer nişanesi olarak Sultan II. Kılıç Arslan’a gönderildi. İmparator ise Türkleri Anadolu’dan atmak maksadıyla Fransız, Alman, İngiliz, Macar, Sırp, Gürcü, Kuman (Kıpçak) ve Peçenekler’den oluşan büyük bir ordu ile harekete geçmişti. Selçukluların Anadolu’dan kesin olarak atılması amacını güden meşhur Mryokephalon Savaşı öncesinde Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan, Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’a Süleyman adlı bir elçisini göndererek savaş değil barış yapmak istediğini bir kez daha bildirmişti. Ancak tıpkı Romanos Diogenes gibi o da Selçuklu sultanının korkusundan böyle bir teklifte bulunduğunu zannederek çeşitli milletlerden derlenen çok sayıdaki askerine güvenip, açık kapı bırakmayarak « Barış şartlarının Konya’da görüşülebileceğini » söyleyerek zaferden ne kadar çok emin olduğunu belirtmek istemiş ama yine selefi Romanos gibi büyük hüsrana uğramıştı.362 Oysaki sultanın elçisi Süleyman Bey geldiğinde savaşın ne demek olduğunu iyi bilen tecrübeli Bizans Kumandanları Türkler tarafından yapılan bu teklifin dikkate alınması için imparatora epey ricada bulunmuşlardı. Ancak mağrur imparator tam üç kez tekrarlanan barış talebini II. Kılıç Arslan’ın korkaklığına ve savaşı kazanma ümidi taşımadığına yordu.363

362 Niketas, s. 124. Krş. Çay, II. Kılıç Arslan, s. 68. 363 Çay, Kılıç Arslan, s. 67-68. 148

Myriokephalon Geçidi’nde Pusu Kuran Selçuklu Askerlerini Gösteren Gustave Doré’un çizimi

Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/8/82/Crusades_surprised_by_turks.jpg

Bizans Ordusu, Balıkesir, Sardes, Alaşehir, Laodikeia (Denizli), Khonai (Honaz), Lampis (Dazkırı), Dinar, Sozopolis (Uluborlu) üzerinden Homa’ya ulaştı. Konya’ya doğru ilerlemeye çalışan Bizans ordusu Eğridir Gölü’nün kuzeyindeki Kufi Çayı yakınında “Myriokephalon” denilen dar ve sarp bir geçite girdi, işte bu dar geçitte Bizans ordusu Sultan II. Kılıç Arslan’ın kurduğu pusuya düştü. Yapılan savaşta Türk ordusu Bizans ordusunu müthiş bir bozguna uğrattı (17 Eylül 1176).

149

Myriokephalon Savaşı Krokisi.

Kaynak: Abdülhaluk Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası, İstanbul 1984.

Bilindiği üzere savaşların ardından antlaşma yapılması pek meşhur ve aynı zamanda kaçınılmaz bir uygulama idi. Ancak hemen şunu da belirtmeliyiz ki, Türkler savaş meydanlarında başarılı oldukları kadar antlaşma yapmada aynı oranda başarılı değillerdi. Önemli bir zaferin ardından çoğu kere o kazanılan galibiyete yaraşır düzeyde bir antlaşma yapılamazdı. Türk hükümdar ve beylerinin genel bir zaafiyeti olarak karşımıza çıkan bu durumun benzer örneklerine Türkiye Selçuklu Devleti’nde de rastlamaktayız. Bu örneklerin başında hiç şüphesiz Myriokephalon Savaşı sonunda yapılan antlaşma gelmektedir. Sultan II. Kılıç Arslan’ın tüm barış taleplerini geri çeviren Bizans İmparatoru Manuel Komnenos, 1176 yılında, çok sayıda askerden oluşturduğu ordusu ile Türkiye Selçuklularını ve Türkleri Anadolu’dan silip atmak istiyordu. Ancak iki taraf arasında 17 Eylül günü cereyan eden savaşı Sultan II. Kılıç Arslan kazanmış ve Manuel akşama kadar süren savaşta artık Selçuklu ordusunun eline esir düşme noktasına gelmişti. Selçuklu ordusu tarafından etrafı çepeçevre kuşatılan İmparator Manuel, çaresiz olarak Sultan II. Kılıç Arslan’a barış teklifinde bulunmuştu. Sultan adeta kapana sıkışmış bir fare durumundaki İmparator Manuel’i ve yanındaki az sayıdaki subay ve askeri tamamen ele geçirip tutsak etmek yerine imparator ile antlaşmaya vararak herkesi şaşkınlığa çeviren bir karar almış oldu. Devamında da hafif şartlar öne sürerek bir barış imzalaması, elde edilen zaferin nimetlerinden yararlanamaması sonucunu doğurdu. İmparator Manuel tutsak düşmekten ve büyük bir ihtimalle imparatorluğunu kaybetmekten kurtulmanın bedeli olarak İstanbul’a döndüğünde sadece 100.000 altın, 100.000 gümüş fidye gönderecek, savaş öncesi Eskişehir ve Sublaion’da (Menderes nehri kaynağında Uluborlu’nun doğusunda) kurduğu istihkâmı yıktıracak ve Türk topraklarından ayrılıncaya kadar bir Türk müfrezesi kendini ve adamlarını koruyacaktı. Esir

150 düşmesi kesin olan imparatorun serbest bırakılmasının nedeni hala tarihçiler tarafından tartışılmaktadır. Yapılan antlaşma o kadar komik şartlar içeriyor ki, sultanın bir toprak kazanımı dahi bulunmamaktadır. Nitekim Sultan Kılıç Arslan’ın verdiği bu karardan memnun kalmayan Türkmenler antlaşmayı dikkate almaksızın Bizans ordusu ve askerlerine saldırıya devam etti. İmparator Manuel ülkesine döndükten sonra bu antlaşma şartlarına dahi uymadı ve kendisini antlaşmaya uymaya davet eden Sultan II. Kılıç Arslan’ın elçisine “güç şartlar altında verilen bir sözü yerine getirmeye kendini mecbur hissetmediği” cevabını verdi.364 İmparator Manuel, kendi durumunu Malazgirt savaşında yenilen İmparator Romanos Diogenes ile karşılaştırarak, onun Türklere tutsak düştüğünü, hâlbuki kendisinin ise, serbest olarak barış yaptığını ifade ederek Romanos Diogenes’den daha şanslı olduğunu düşünüyordu. Yine de uğradığı ağır mağlubiyet, Manuel’in tüm enerjisini yitirmesine ve melankolik bir ruh yapısına sürüklenmesine neden olmuştur.

Ancak II. Kılıç Arslan’ın kazandığı bu zafer, dâima Türkleri Anadolu’dan atmak isteyen Bizanslıların hayallerine son veriyor, artık üstünlüğün tekrar Selçuklulara geçtiğini gösteriyordu. Sultan II. Kılıç Arslan bu galibiyeti fetihnâmeler ile komşu hükümdarlara ve Abbasî Halifesi el-Müstazî bi-Emrillâh (1170-1180)’a bildirdi, bu haber Bağdad’da sevinçle karşılandı. Ayrıca Sultan kazandığı zaferi Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa’ya bildirerek ona ittifak teklif etti.

5.6. Dânişmendlilerin Yıkılışı ve Salahaddin Eyyubî ile İlişkiler

Sultan II. Kılıç Arslan Bizans’ı mağlub ederek batı yönündeki tehlikeden kurtulduktan sonra doğuda istediği gibi hareket edebileceği ortama kavuşmuş oluyordu. Nitekim bu durum önceleri Sultan’ın düşüncesine uygun düştü ve o dört aylık bir kuşatmadan sonra 25 Ekim 1178’de Malatya’ya girerek Danişmendlilerin bu koluna son verdi. Ancak bu sırada ortaya yeni bir rakib çıktı, bu da Nureddin Mahmûd’un yerini alan Salahaddin Eyyubi idi. Bu ça- tışmayı ilk başlatan da Sultan Kılıç Arslan oldu. O Ra’ban Kalesi’nin geri verilmesini istiyordu. Salahaddin Eyyubî bu isteği reddetti ve ayrıca Sultan II. Kılıç Arslan’ın gönderdiği ordu Eyyubî kuvvetleri tarafından mağlup edildi (575/1179). Kılıç Aralan bu kez Hısn Keyfâ ve Diyarbekir Artuklu Hükümdarı Nureddin Muhammed’e karşı harekete geçti. Sultan bu hareketine ailevî bir mazeret de gösteriyor, kızına kötü davranan damadını cezalandırmak ve çeyiz olarak verdiği birkaç kaleyi geri almak istediğini ileri sürüyordu. Nureddin Muhammed’in Salahaddin Eyyubî’ye sığınması ve onunla müttefik olması iki büyük hükümdarı tekrar karşı karşıya getirdi. Muhtemel bir savaşı Selçuklu veziri İhtiyârüddin Hasan önlemiş, hatta onları Ermenilere karşı birleştirmiştir. Bu iki hükümdarın birleşmesi ve ardından Salahaddin Eyyubî’nin Ermeniler üzerine harekete geçmesi hareketi üzerine direnç gösteremeyeceğini anlayan Ermeni Prensi III. Rupen (1175-1187) barış teklifinde bulunmuş ve bu talep uygun görülmüştü (1180).

364 Bu savaş ve sonunda meydana gelen gelişmelerin ayrıntıları için bk. Çay, II. Kılıç Arslan, s. 68-88. 151

Manuel Komnenos’un Papa III. Eugen’e III. Haçlı Seferi Hakkında Mektubu

Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Manuel_I_Komnenos

Bizans İmparatoru Manuel Komnenos ise Myriokephalon antlaşmasını tam olarak uygulamadı, sadece Sublaion kalesini yıktırdı. Bu sebeble Sultan Kılıç Arslan akınlarını Batı Anadolu’ya yönlendirdi. Rivayete göre, 1177’de Ege Denizi’ne kadar ulaşan bir akından ve 1180’de İmparator Manuel’in ölümünden sonra Bizans arazisine Türkmen baskısı son derece artmış ve Türklere karşı koymak imkânsızlaşmıştı. Sonuçta Uluborlu. Kütahya ve Eskişehir civarı Türkler tarafından fethedildi. Bizans’da ise İmparator II. Aleksios Komnenos (1180- 1183)’un ölümü ile tahta I. Andronikos Komnenos geçmişti. Bu imparator devrinde (1183- 1185) Anadolu’da sık sık isyanlar meydana gelmiş, bu sebeble Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’dan yardım istenmişti. II. Kılıç Arslan bu fırsattan yararlanarak 40 bin kişilik bir ordu göndermiş, bu Selçuklu kuvveti ve Türkmenler Rodos adasının karşısındaki Likya sahillerine kadar birçok yerleri zapt etmişti. Selçuklu Devleti’nin doğusunda ise Azerbaycan’dan Anadolu’ya doğru Türkmen göçleri devam ediyordu.

5.7. Ermenilerle ilişkiler

II. Kılıç Arslan’ın Dânişmendli Yağıbasan ile anlaşmazlık ve mücadelesi (Ekim 1155) ve eniştesi Musul Atabegi Nûreddin Mahmud’un bir takım düşmanca hareketleri sırasında,

152 bunu fırsat bilen Toros’un kardeşi Stefan, Maraş Selçuklu Emîrinin bir Ermeni köyüne saldırmasını bahane ederek kardeşinin destek ve yardımından yoksun olarak 1156 yılında, Ermeni kaynaklarında da şiddetle kötülenen bir hareket sonucunda, Maraş’ı işgal ile Ermeni ve diğer Hrıstiyanları öldürüp mal ve mülklerine el koymuş ve şehri yakıp yıkmıştır. Bunun üzerine II. Kılıç Arslan, derhal harekete geçti. Stefan ise bir kısım halkı ve Salibhioğlu Mar Dionysius adlı şehir papazını alarak Maraş’tan kaçmak zorunda kaldı. Şehre giren sultan hiçbir zorlamada bulunmadı. Ermenilere herhangi bir kötü hareket ve davranışta bulunmadı. Daha önce kaçıp, bu kez geri gelen Ermenilerin bağ ve tarlalarını geri verdi. Sadece Ermeni halkını kışkırtıp isyana zorlayan bir papazı idâm ettirdi. Kılıç Arslan, ordusuyla Göksun’a geldiği zaman Ermeni hareketleri sebebiyle kaçan halkı, yeniden davetle eski yurtlarına yerleştirdi.365

Öte yandan Behisni Selçuklu beyinin, sultanın “Hıristiyanlara karşı merhametle hareket etmesi” hususunda vermiş olduğu buyruğu yerine getirmemesi ve vergileri artırması üzerine, bir kısım Ermeniler, gizlice Stefan’ı şehre davet etmişlerse de aralarındaki bir Ermeninin ihbarı sonucunda, Behisni’den kaçmak zorunda kalmışlardı. Ermeni ve Süryanî kaynaklarında ifade edildiği üzere, bunu haber alan “Alicenab sultan, onları, yeniden yurt verdi ve topraklarına getirtip yerleştirdi, boşalmış olan şehir yeniden canlandı”. Kılıç Arslan, daha önceleri Toros’tan aldığı Pertus kalesi önlerine geldiği zaman artık direnmenin yersizliğini anlayan Stefan, isyanı bırakıp sultana itaatini bildirdi, sultan da bu önemli kaleyi, kardeşi Toros’un onayıyla ona dirlik olarak geri verdi; böylece Ermeni isyan hareketleri sebebiyle Maraş ve dolaylarında ortaya çıkan huzursuzluğu bertaraf ettikten sonra kuvvetleriyle birlikte geri döndü (Ağustos 1157). Bununla birlikte Kılıç Arslan, devletinin güney sınırlarını Ermeni saldırılarından korumak amacıyla, Sencerşâh’ı Ereğli’ye, Argunşâh’ı Niğde’ye ve Tuğrulşâh’ı da Elbistan’a, melik olarak atamıştır.

Ermeni prensi Mhleh Khodoron’un 1175’de Sis’de öldürülmesi üzerine, yerine geçen II. Rupen (1175-1187), Bizans’ın, Kılıç Arslan’a yenilmesi (1176 Myriokephalon Zaferi) sonucunda, Misis ve Adana kentlerini işgal ettikten başka, para ödemek suretiyle Kilikya’da hayvanlarını otlatıp kışlayan göçebe Türkmenlere saldırılarda bulunmuştur. Bunun üzerine harekete geçen sultan, Eyyubî Hükümdarı Salâhüddin Eyyubî’nin de destek ve yardımını sağladı. Böylece Kılıç Arslan ve Salâhüddin, Ermenilere karşı askerî harekâta giriştiler. Salâhüddin, 1180 yılı yazında, Maraş yönünden Ermeni topraklarına girdi. Salâhüddin ve Kılıç Arslan’a karşı direnmeye cesaret edemeyen Ruben, aldığı Türkmen tutsaklarını salıverme ve tazminat ödeme karşılığında barış isteğinde bulundu. İsteği kabul edilip barış yapıldıktan sonra Selçuklu ve Eyyubî kuvvetleri memleketlerine döndüler.

Sultan Kılıç Arslan devrinde, Azerbaycan’dan Anadolu’ya kesif bir Türkmen göçü vuku bulmuştur (1085). Birkaç yıl Doğu ve Orta-Anadolu’da çeşitli olaylar çıkartıp geniş çapta yağma ve istilâ hareketlerinde bulunan Türkmenler, Ermeniler’le de çarpışmışlar, onlardan çok sayıda tutsak almışlardır. Ortaya çıkan bu karışıklıklar sebebiyle harekete geçen yöresel Türk beylikleri hâkimlerinin izlemeleri sonucunda, sayıları beş bin civarında olan bu Türkmenler, reisleri Rüstem Bey’in yönetiminde, Malatya, Kayseri ve yörelerinden ayrılıp Maraş yönünden Ermeni

365 Sevim, Selçuklu-Ermeni ilişkileri, s. 30-31. 153 krallığı sınırlarını geçtiler. 1187 yılında, Sis kentine kadar ilerleyen Rüstem Bey, Baron Leon (Levon) tarafından ağır bir yenilgiye uğratıldı ve kendisi de çarpışmalar sırasında öldürüldü.

Bu Türkmenlerden Rüstem Bey idaresindeki 5 bin kişilik bir grup Maraş yönünden Ermeni topraklarına girdiler ve 1187’de Sis (Kozan)’a kadar ilerlediler, ancak Baron Leon kumandasındaki Ermeniler tarafından bozguna uğratıldılar. Bizans cephesinde ise imparator Manuel’in tam olarak anlaşmayı uygulamadığı, sadece Sublaion kalesini yıktırdığı görülüyor. Bu sebeble Sultan Kılıç Arslan akınlarını Batı Anadolu’ya gönderdi. Rivayete göre 1177’de Ege Denizi’ne kadar ulaşan bir akından ve 1180’de imparator Manuel’in ölümünden sonra Bizans arazisine Türkmen baskısı son derece artmış ve bunlara mukavemet imkânsızlaşmıştı.

Neticede Uluborlu. Kütahya ve Eskişehir civarı Türkler tarafından fethedildi. Bizans’da ise İmparator III. Aleksios’un ölümü ile tahta Andronikos Komnenos geçmişti. Bu imparator devrinde (1183-1183) Anadolu’da sık sık isyanlar vuku’ bulmuş, bu sebeble Selçuklu Sultanı’ndan yardım istenmişti. II. Kılıç Arslan bu fırsattan yararlanarak 40 bin kişilik bir ordu göndermiş, bu Selçuklu kuvveti ve Türkmenler Rodos adasının karşısındaki Likya sahillerine kadar birçok yerleri zaptetmişti. Selçuklu Devleti’nin doğusunda ise Azerbaycan’dan Anadolu’ya doğru Türkmen göçleri devam ediyordu.

5.8. Sultan II. Kılıç Arslan’ın Ülkesini İdarî Bakımdan 11 Oğlu Arasında Taksimi

Sultan II. Kılıç Arslan 1155’ten beri aşağı-yukarı otuz yıldır hüküm sürdüğü siyaset sahnesinde artık yorulmuş ve görevini gereği gibi yapamaz hâle gelmişti. O da, eski Türklerde devletin haneden azasının müşterek malı sayılması geleneğine uygun olarak, Türkiye Selçuklu Devleti’ni onbir oğlu arasında idarî açısıdan taksimetti(muhtemelen 1186). Buna göre, Büyük oğlu Kutbüddin Melikşah’a Sivas ve Aksaray’ı, Rükneddin Süleymanşah’a Tokat ve Karadeniz’e kadar uzanan toprakları, Muhyiddin Mesudşah’a Ankara merkez olmak üzere Çankırı ve Eskişehir’e kadar uzanan bölgeyi, Nureddin Mahmud Sultanşah’a Kayseri ve civarını, Mugîsüddin Tuğrulşah’a Elbistan’ı, Muizzüddin Kayserşah’a Malatya’yı, Nâsırüddin Berkyarukşah’a Niksar ve Koyulhisar’ı, Nizâmeddin Argunşah’a Amasya’yı, Sencerşah’a Ereğli’yi, Arslanşah’a Niğde’yi, en küçük oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev’e de merkezi Uluborlu(Borgulu) olmak üzere Konya’nın doğusundan Kütahya’ya kadar uzanan toprakları verdi. Kendisi de Konya’da sultan olarak hüküm sürmeğe devam etti. Bu onbir şehzade sâhib oldukları topraklarda melik unvanı ile bağımsız hareket ediyorlar, sadece “sultan” unvanı kullanmıyorlardı. Devletin sınır topraklarında bulunan Tokat ve çevresinin hâkimi Melik Rükneddin Süleymanşâh, Muhyiddin Mes’ûdşah ve Gıyâseddin Keyhüsrev Bizans içlerine akınlar yaparak Selçuklu hududlarını genişletiyordu. Süleymanşâh, Karadeniz sahillerinde faaliyette bulunmuş ve Samsun’u almıştı. Ankara Meliki Muhyiddin Mes’ûdşah Kastamonu taraflarında, Gıyâseddin Keyhüsrev de Batı Anadolu’da etkili olmuşlardı. Ancak bütün bunlara rağmen kardeşlerin Selçuklu tahtına hâkim olabilmek için birbirleri ile yaptıkları mücadele devletin zayıf düşmesine ve ihtiyar sultanın üzüntülü günler geçirmesine sebep oluyordu.

154

5.9. Sultan II. Kılıç Arslan ve III. Haçlı Seferi

Eyyûbî Hükümdarı Salahaddîn Eyyûbî’nin Kudüs Haçlı Krallığı’na karşı 26 Haziran 1187 tarihinde Taberiyye Gölü kenarında Hattin denilen yerde kazandığı büyük zafer, Avrupalı Hıristiyanların yeni bir Haçlı Seferi düzenlemesine neden oldu. Bu seferin başında Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa bulunuyor ve Haçlı ordusunun sayısı hakkında verilen bilgiler 200 ile 600.000 arasında değişiyordu. Bu Haçlı ordusuna karşı Salahaddin Eyyubî Bizans İmparatoru II. Isakios Angelos (1185-1195) ile anlaşıyordu (1189). Buna göre iki devlet, I. Andronikos zamanında aktedilen, “Alman ordusunun geçmesine engel olmak” hükmünü içeren ittifak anlaşmasını yenilediler. Alman imparatoru ile Kılıç Arslan arasında da eski bir dostluk bulunuyordu. Ancak Bizans, Salahaddin Eyyubî ile yaptığı anlaşmaya rağmen, bu büyük Haçlı ordusuna boyun eğmek zorunda kalmıştı. F. Barbarossa ve emrindeki ordu 1190 Mart’ında Çanakkale Boğazı’ndan Anadolu’ya geçerek Alaşehir ve Denizli üzerinden Selçuklu ülkesine girdi. Aslında Friedrich Barbarossa idaresindeki Alman Haçlı ordusu Müslüman toprakları işgal etmek üzere yol alıp da Edirne’ye vardığı zaman Sultan II. Kılıç Arslan ile oğullarının en büyüğü ve Ankara Meliki Melikşâh’ın elçileri ayrı ayrı Alman İmparatoru ile görüşerek ona hükümdarlarının mektubunu iletmişler ve Alman ordusunun Anadolu’da Selçuklu topraklarından serbestçe geçmesi ve yanlarında getirdikleri paralarla askerin erzak ve diğer ihtiyaç maddelerini satın alabilmeleri konusu üzerinde bir antlaşma yapmışlardı (Şubat 1190). Ancak yapılan bu antlaşmaya rağmen Sultan Kılıç Arslan’ın bu sırada ülkeyi 11 oğlu arasında taksim etmiş olmasının doğurduğu olumsuzluklar ve istikrarsızlık nedeniyle ülke Sultan II. Kılıç Arslan ve oğlu Melikşâh arasında iki başlı olarak idare ediliyordu. Sultanın kendi çocukları arasındaki iktidar mücadelesi ve babalarına karşı sergiledikleri itaaatsizlikler nedeniyle devletin otoritesi iyice sarsılmış durumda idi. Yaşca en büyük melik, Melikşâh ile babası arasında yaşanan problemler nedeniyle Almanlar ile yapılan antlaşmaya uyulamayacaktı. Nitekim 3 Mayıs günü, daha önceden Myriokephalon Savaşı’nın cereyan ettiği noktada Türkler ile Haçlılar arasında ufak bir çarpışma yaşandı.

155

Alman İmparatoru Friedrich Barbarosa

Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/5/53/Barbarossa.jpg

Alman Haçlı ordusu, Akşehir’e gelinceye kadar, Türkiye Selçuklu Devleti’nin siyasî otoritesini pek fazla dinlemeyen Türkmenler, yol boyunca her fırsatta Almanlara saldırarak bu orduyu hırpalamaya ve yormaya çalıştılar. Yapılan bu saldırılar karşısında Selçuklu Devleti’nin elçileri “Türkmenlerin hiç bir kanuna ve devlete itaat etmeyen, komşu beldeleri yağmaya alışık bulunan bir kavim olup Sultan II. Kılıç Arslan ile de savaşmaktan çekinmediklerini” belirterek her iki hükümdar arasında imzalanan antlaşmanın bozulmaması için çaba gösterdiler. Fakat bu defa da Ankara Meliki Kutbeddîn Melikşâh ve müttefiki olan Türkmen reisi Rüstem’in idaresi altındaki kuvvetlerin Akşehir ovasında ordugâh kurmuş olan Alman Haçlı ordusuna saldırmaları, artık anlaşma şartlarını uyulamaz hale getiriyordu. Kıtlık ve yorgunluktan dolayı hırpalanan Almanlardan bazıları Türklere sığınarak dinlerini bile değiştiriyor, bazıları da açlıktan ölen atlarını keserek etini yemek suretiyle hayatta kalmaya çalışıyorlardı. Acımasız savaş koşulları her iki tarafdan da çok sayıda insanın hayatını yitirmesine yol açtı. Haçlılardan önemli bir asilzâde de bu çarpışmalarda yara almıştı. 1190 Mayıs’ında cereyan eden bu mücadelenin ardından sayıca çok üstün olan Alman kuvvetlerine karşı bir sonuç elde edemeyen Selçuklu kuvvetleri Ilgın’dan Konya’ya doğru çekilerek nihâî savaşı Konya önünde yapmaya karar verdiler. Haçlılar ise, yola devam etmekle Selçukluları bu yaptıklarından dolayı cezalandırmak arasında biraz konuyu tartışıp hareket tarzlarını belirlemeye çalıştılar. Sonuçta Konya’yı kuşatarak antlaşma şartlarını ihlal eden Selçukluları cezalandırmaya karar verdiler. Selçuklular ise hemen savunma tedbirleri alarak, şehir 156 savunmalarında çok sık gördüğümüz bir tedbire başvurarak Konya şehri surları önlerinde hendekler kazmak suretiyle ve düşmanın geçmesini güçleştiren engeller oluşturarak savunma tedbirlerini en üst seviyede gerçekleştirme gayreti içine girdiler. Askerin bir bölümünü de şehir surları dışında düşmanla savaşmak ve kalenin içinde tamamen sıkışıp hapsolmamak için konuşlandırdılar. Şehir kuşatıldığında (17 Mayıs 1190) ise, daha çok kaleden bir yağmur misali fırlatılan oklarla Almanları durdurmaya çalıştılar. Almanların dış surlara karşı düzenledikleri ilk saldırılar başarı ile savuşturuldu. Ancak sayıca çok çok üstün olan Alman kuvvetleri karşısında uzun sure direnemeyen Selçuklular şehrin iç surlarına doğru çekilmek zorunda kaldılar. Almanlar ise, dış surları aşarak Konya’nın çarşılarını yağma etmek suretiyle ihtiyaç duydukları her şeyi alarak çok sayıda insanı öldürdüler ve şehri tahrib ettiler. Sonuçta o vakte kadar babasını dinlemeyerek kendi bildiğini yapan Melikşâh, babasından bu işe bir çare bulmasını rica etti. Sultan II. Kılıç Arslan da İmparator Friedrich’den bir kez daha barış taleb etmek zorunda kaldı. Almanlar daha fazla Konya’da oyalanmak istemiyorlardı. Ancak Selçukluların önceki sözlerini tutmamaları nedeniyle onlara pek güvenmiyorlardı.

Ortaçağ Sakson el yazmasında İmparator Friedrich Barbarossa’nın Ölümü

Kaynak: https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Emporer_Frederic_I_death.jpg

Alman imparatoru asıl amacının Kudüs’ü kurtarmak olduğunu ve iki tarafın boşuna kayıblar verdiğini söyleyerek bu teklifi kabul etti. Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa, Selçukluların barış teklifini kabul ederek antlaşmanın teminatı olarak ve yol boyunca Selçuklulardan kendisine herhangi bir saldırıda bulunulmayacağına dair 25 Selçuklu kumandanını rehin istemiş, o sırada Konya’da dizginleri elinde tutan Melik Melikşâh da en nefret ettiği ve hep kurtulma plânları yaptığı 25 emîri Almanlara teslim etmiş ve Haçlıların

157 onları öldürmesi için de Türkmenlerin bu orduya saldırmasını sağlamıştı. Sonuçta yapılan antlaşmanın şartlarına uymayan Selçukluları cezalandırmak isteyen Alman İmparatoru, sözkonusu kumandanların tamamını öldürtmüştür. Haçlı ordusu Mayıs ayı sonunda Konya’dan ayrıldı. Friedrich Barbarossa daha sonra Silifke çayında boğuldu (10 Haziran 1190).

II. Kılıç Arslan’ın son günlerinde oğulları arasındaki taht mücadelesi amansız bir şekilde sürmüş, ona tahakküm edenler, hatta kendini sultan ilân edenler dahi olmuştu (Melikşâh gibi). Nihayet Sultan Kılıç Arslan 1193 Ağustos’unda hastalandı ve muhtemelen seksen yaşında iken Konya’da öldü. Öldüğü sırada veliahdı olan en küçük oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev Selçuklu tahtına geçti.

Sultan II. Kılıç Arslan Devrinde Türkiye Selçuklu Devleti’nin sınırları (1190)

158

Uygulamalar

Abdülhaluk Çay’ın, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası adlı eserini okuyunuz.

Myriokephalon Savaşı hakkında bilgi veren akademik makaleleri belirleyip okuyunuz (sadece Türkçe yazılmış olanların internet ortamında taranıp okunması yeterlidir).

159

Uygulama Soruları

1. Kılıç Arslan döneminde Dânişmendliler ile ilişkiler hakkında kısaca bilgi veriniz? 2. Myriokephalon Savaşı’nın Anadolu Türk tarihi açısından önemi nedir? 3. Kılıç Arslan’ın ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırmasının sebebini ve bunun etkilerini değerlendiriniz? 4. Türkiye Selçuklu-Eyyubi ilişkileri Kılıç Arslan döneminde nasıl bir yön almıştır?

160

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

II. Kılıç Arslan’ın Dânişmendlileri tarih sahnesinden nasıl sildiği, kendisine karşı kurulan ittifakı dağıtması, Bizans karşısında kazanılan büyük zafer: Mryokephalon Savaşı, Eyyûbilerle yaşanan anlaşmazlıklar, ülkeyi 11 oğlu arasında pay edip olası bir taht mücadelesindeki yıpranmayı en aza indirmeye çalışması ve III. Haçlı seferinde Alman İmparator’u ile yaşanan mücadelenin analizi ele alınmıştır.

161

Bölüm Soruları

1- Aşağıdakilerden hangisi Sultan II. Kılıç Arslan’ın 1162 yılında İstanbul’a gidiş nedenidir? A) Savaşmak için B) Aleyhine oluşturulan ittifakı bozmak için C) Yardım ve dostluk için D) İttifak kurmak için E) Hesap sormak için

2- Bizans İmparatoru Manuel Komnenos, Mryokephalon Savaşı öncesinde Sultan II. Kılıç Arslan’dan 1162 antlaşmasına uymasını ve Anadolu’daki Türk beylerine topraklarını iade etmesini istiyordu. Mryokephalon Savaşı’nın gerçek sebebi aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak yazılmıştır? A) Türkleri Anadolu’dan atmak B) Dânişmendlilere yardım etmek C) Haçlılara destek sağlamak D) Toprak elde etmek E) Selçukluları barışa zorlamak

3- I. Melik Yağıbasan ile savaştı. II. Ülkeyi idari yönden oğulları arasında taksim etti. III. Üçüncü Haçlı Seferi onun saltanatı zamanında yapıldı. IV. Kilikya Ermenileri üzerine sefer düzenledi. V. Antalya’yı fethetti. Yukarıdaki olaylardan hangisi Sultan II. Kılıç Arslan devrinde gerçekleşmemiştir? A) I B) II C) III D) IV E) V

4- Aşağıda isimleri verilen beyliklerden hangisi Sultan II. Kılıç Arslan devrinde ortadan kaldırılmıştır? A) Saltukoğulları B) Mengücükoğulları C) Dânişmendoğulları D) Artukoğulları E) Karamanoğulları

5- Sultan II. Kılıç Arslan ile Melik Dânişmend arasındaki mücadelenin gerçek sebebi aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak belirtilmiştir? A) Kıskançlık B) Kan davası C) Sınır anlaşmazlığı D) Uyuşmazlık E) Üstünlük mücadelesi

162

6- “Sultan II. Kılıç Arslan ülkesini ………… bakımdan 11 oğlu arasında taksim etti.” Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) Askerî B) Siyasî C) İdarî D) İktisadi E) Ticarî

7- Sultan II. Kılıç Arslan aşağıdakilerden hangisi ile savaşmamıştır? A) Manuel Komnenos B) Melik Yağıbasan C) Melik Zünnûn D) Nureddin Mahmud Zengî E) Theodoros Laskaris

8- I. Myriokephalon Savaşı II. Üçüncü Haçlı Seferi III. Dânişmendli Beyliği’nin Yıkılışı IV. 1162 İstanbul Antlaşması V. Sinop’un fethi Yukarıda verilen olaylardan hangisi Sultan II. Kılıç Arslan Dönemi’ne ait değildir? A) I B) II C) III D) IV E) V

9- Aşağıdakilerden hangisi Sultan II. Kılıç Arslan’a karşı saltanat mücadelesinde bulundu? A) I. Mesud B) Melik Şahinşah C) I. Süleymanşah D) Melik Arab E) Melik Alâeddin

10- Sultan II. Kılıç Arslan devrinde gerçekleşen en önemli olay aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Melik Muhammed’in ölümü B) Manuel Komnenos’un ölümü C) İstanbul Antlaşması D) Myrikephalon Savaşı E) Şahinşah’ın ölümü

CEVAPLAR

1-B 2-A 3-E 4-C 5-E 6-C 7-E 8-E 9-B 10-D

163

Kaynakça

Abdülhaluk Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası, İstanbul, 1984.

______, II. Kılıç Arslan, Ankara 1987.

Cahen, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, (çev. Yıldız Moran), İstanbul 1984.

Ebu’l-Ferec (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, (çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1987, I-II.

Merçil, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1993.

______, “Bizans’da Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1994.

İbnü’l-Esîr, İzzeddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebu’l-Kerem Muhammed b. Abdulkerim b. Abdulvâhid eş-Şeybanî, el-Kâmil fî’t-târîh, (nşr. Carl Johan Tornberg), Beyrut 1979, (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, X-XI.

Kinnamos, Ioannes, Epitome Historiarum, CSHB, (nşr. Ingmar Meinecke), Bonn 1836, (Frs. Jacqueline Rosenblum), Chronique, Paris 1972; trc. Işın Demirkent, Ioannes Kinnamos’un Historiası (1118-1176), Ankara 2001.

Ersan, Mehmet, Türkiye Selçukluları Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Ankara 2000.

Ostrogorsky, George, Bizans Devleti Tarihi, (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1991.

Turan, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993

______, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993.

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi Ve Papaz Grigor’un Zeyli, (trc. Hrant Der Andreasyan), Ankara 1987.

164

6. SULTAN I. GIYASEDDİN KEYHÜSREV VE II. SÜLEYMANŞAH DÖNEMLERİ

165

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

6. SULTAN I. GIYASEDDİN KEYHÜSREV VE II. RÜKNEDDİN SÜLEYMANŞAH DÖNEMİ (1197-1204) 6.1. Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev (I. Saltanatı 1192-1197) 6.2. Sultan II. Rükneddin Süleymanşah (1197-1204) 6.2.1. Gürcistan Seferi ve Saltuklu Beyliğinin Yıkılışı 6.2.2. Tarihi Kişiliği 6.3. III. Kılıç Arslan Dönemi (1204-1205) 6.4. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in İkinci Saltanatı Dönemi (1205-1211) 6.4.1. Antalya’nın Fethi 6.4.2. Ermeniler ile İlişkiler 6.4.3. Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Laskaris ile Savaşı ve Ölümü 6.4.4. Tarihi Kişiliği

166

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ikinci saltanat döneminde İznik Rum Devleti ile Türkiye Selçuklu Devleti arasındaki ilişkiler nasıldı? 2. Rükneddin Süleymanşah’ın Gürcistan’a sefere çıkmasının başlıca nedeni nedir?

167

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

6.1. Sultan I. Gıyaseddin I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Ders notlarının okunması ve Keyhüsrev Dönemi (I. ilk saltanatı ve tahttan nasıl dipnotlarda atıf yapılan Saltanatı 1192-1197) indiğinin saptanması araştırma eserlere ulaşılması

6.2. II. Rükneddin Sultanın Gürcistan seferine Ders notlarının okunması ve Süleymanşah (1197-1204) kadar olan faaliyetlerinin dipnotlarda atıf yapılan belirlenmesi araştırma eserlere ulaşılması

6.2.1. Gürcistan Seferi ve Gürcistan seferinin Ders notlarının okunması ve Saltuklu Beyliğinin Yıkılışı nedenlerinin ve sonuçlarının dipnotlarda atıf yapılan anlaşılması araştırma eserlere ulaşılması

6.2.2. Tarihi Kişiliği Sultanın icraatlarında Ders notlarının okunması ve karakterinin oynadığı rölün dipnotlarda atıf yapılan belirlenmesi araştırma eserlere ulaşılması

6.3. III. Kılıç Arslan Dönemi III. Kılıç Arslan’ın kısa Ders notlarının okunması ve (1204-1205) süren iktidarının ve Türkiye dipnotlarda atıf yapılan Selçuklularında iktidarın araştırma eserlere ulaşılması nasıl değiştiğinin saptanması

6.4. I. Gıyaseddin I. Gıyaseddin’in Türkiye Ders notlarının okunması ve Keyhüsrev’in İkinci Selçuklu tahtına nasıl dipnotlarda atıf yapılan Saltanatı Dönemi (1205- çıktığının kavranması araştırma eserlere ulaşılması 1211)

6.4.1. Antalya’nın Fethi Antalyanın fethinin Ders notlarının okunması ve sebeplerinin incelenmesi dipnotlarda atıf yapılan

168

araştırma eserlere ulaşılması

6.4.2. Ermeniler ile İlişkiler I. Gıyaseddin devrinde Ders notlarının okunması ve Kiliklya Ermeni Krallığı dipnotlarda atıf yapılan arasındaki siyasi ilişkilerin araştırma eserlere ulaşılması nasıl geliştiğinin belirlenmesi

6.4.3. Sultan I. Gıyaseddin İznik Rum Devleti-Türkiye Ders notlarının okunması ve Keyhüsrev’in Laskaris ile Selçuklu ilişkilerinin dipnotlarda atıf yapılan Savaşı ve Ölümü kavranması ve Alaşehir araştırma eserlere ulaşılması savaşının incelenmesi

6.4.4. Tarihi Kişiliği İkin kez tahta geçen Sultanın Ders notlarının okunması ve uzun bir gurbet hayatından dipnotlarda atıf yapılan sonra yeniden hükümdar araştırma eserlere ulaşılması olmasıyla icraatlarında karakterinin oynadığı rölün belirlenmesi

169

Anahtar Kavramlar  Gıyaseddin Keyhüsrev  Rükneddin Süleymanşah  Haçlı Seferi  Kraliçe Tamara  Gürcistan Seferi  Antalya’nın Fethi  Aleksios  Theodoros Laskaris  Alaşehir Savaşı

170

6. Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev Ve Iı. Rükneddin Süleymanşah Dönemi (1197-1204)

6.1. Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev Dönemi (I. Saltanatı 1192-1197)

I. Gıyâseddin Keyhüsrev ilk tahta çıkışında beş yıl hükümdarlık yaptı. Başlangıçta onun hükümdarlığına pek itiraz olmamış, bu arada en ihtiraslı melik, Kutbeddin Melikşâh da ölmüştü. Daha sonra Gıyâseddin Keyhüsrev’in İmparator III. Aleksios (1195-1203)’un tüccarları hapsetmesi üzerine, Bizans ile arası açılmış ve bir sefer tertiplemişti. Sultan, Menderes nehri vadisi boyunca Frigya’daki (Antiokheia) şehrine kadar ilerlediği bu seferde, özellikle Karia ve Tantalus halkından beşbin esir alarak bunları nüfusu azalmış olan Akşehir bölgesinde yerleştirmiş, onlara yeniden hayat kurmaları için her türlü yardımı yapmış ve beş yıl vergiden muaf tutmuştu. Kendilerine karşı gösterilen iyi muameleden dolayı bu halk çok memnun olmuş, Bizans ile yapılan anlaşmadan sonra da ülkelerine dönmemişti. Hattâ daha başkaları da Selçuklu topraklarına kendi arzuları ile göçetmişti (muhtemelen 1197 yılının başları).

Öte taraftan Tokat Meliki Rükneddin Süleymanşâh’ın Konya’ya ve sultanlığa hâkim olmak için hazırlıklar yaptığını görmekteyiz. O önce babasını zehirlediği ve annesinin Hıristiyan olduğu iddiaları ile Gıyâseddin Keyhüsrev’i yıpratmaya çalışmış, sonra da diğer kardeşlerine, hükümdar olduğunda onları yerlerinde bırakacağına dair sözler vererek kendi tarafına çekmişti. Sonunda kendini yeterince güçlü hissettiğinde Rükneddin Süleymanşâh Konya üzerine yürüdü. Onun Konya’yı muhasarası dört ay kadar sürmüş, bu sırada halk Gıyâseddin Keyhüsrev’e sâdık kalarak şehri savunmuştu. Ancak zaman geçtikçe kuşatma altındaki Konya şehrindeki halkın sıkıntıları arttı ve ümitleri azaldı, bu yüzden şehrin ileri gelenleri durumu sultana arz ederek ondan aldıkları izinle Süleymanşah’la barış görüşmelerine başladılar. Süleymanşâh’a Sultan Gıyâseddin’in elçileri, muhasaradan vazgeçer ve geri dönerse sefer masrafının (Nalbaha) üç taksitle karşılanacağını bildirdiler. Ancak o, bunu kabul etmedi. Elçiler bu kez kalenin teslim şartlarını konuşmak zorunda kaldılar. Süleymanşah’dan sultana, çocuklarına, taraftarlarına ve hazinesine dokunmayacağı ve istediği yere gitmekte serbest olacağı hususunda güvence ve yemin-nâme (ahid-nâme) vermesini istediler. Süleymanşâh ise başkenti almakta kararlı olduğunu bildirdi. Gıyâseddin Keyhüsrev de bu karardan haberdâr edildi. O Konya halkının çektiği sıkıntıyı bizzat yaşadığı için şehri terkedeceğini bildirdi, iki taraf arasında anlaşmanın imzalanmasından sonra Gıyâseddin Keyhüsrev acele olarak şehri terk etti ve bir süre Anadolu’da dolaşarak İstanbul’a gitti.

6.2. II. Rükneddin Süleymanşâh Dönemi (1197-1204)

II. Rükneddin Süleymanşâh muhtemelen 21 Eylül 1197 (7 Zilkade 593)’de Konya’ya girerek Selçuklu tahtına oturdu. Onun ilk faaliyeti kardeşleri üzerine olmuş; Argunşâh’ın elinden Amasya’yı, Nâsırüddin Berkyarukşah’dan da Niksar bölgesini almıştı. Elbistan meliki Tuğrulşâh da bu olaylardan sonra derhal kendisine bağlılığını bildirmişti, öte yandan Selçukluların taht mücadelelerinden yararlanan Ermeni Prensi II. Leon (1187-1219) ülkesini genişletmiş, hattâ Kayseri civarına kadar ulaşan akınlar yapmıştı. Süleymanşâh bu harekete 171 karşılık vermek üzere Ermeniler’in Lampron bölgesi hâkimi Oşin ile birleşerek II. Leon’u tekrar Toroslar’ın güneyine atmıştı (1199).

Daha sonra II. Süleymanşah Selçuklu topraklarını genişletmeğe ve Anadolu’da Türk birliğini kurmaya çalıştı. Bu maksadla önce Malatya meliği olan kardeşi Muizzeddin Kayserşâh’a karşı harekete geçti. Kayserşâh kayınpederi olan Eyyubî hükümdarı Melik Âdil’e dayanarak bağımsızlığını sürdürüyordu. Ancak o bu kez II. Süleymanşâh’a karşı mukavemet edemedi, Malatya Haziran 1200 tarihinde Süleymanşâh’ın idaresi altına girdi. Süleymanşâh ayrıca Harput’da hüküm süren Artuklu koluna hâkimiyetini kabul ettirdi. Selçuklu Sultanı bu işler ile meşgul iken imparator III. Aleksios tüccarların mallarına el uzatmaktan vazgeçmediğini göstermiş, bu kez de Samsun’a gelen gemilere baskın yaptırarak birçok ticaret malını yağmalatmıştı (1201).

Kars Micingirt (Micingert) Kalesi

Kaynak: http://karsagidiyorum.com/wp-content/uploads/2014/02/micingirt2.jpg

6.2.1. Gürcistan Seferi ve Saltuklu Beyliği’nin Yıkılışı

Öte taraftan Kraliçe Thamara (1184-1211) zamanında Gürcüler, kuzeyden gelen Türk kabilelerinden Kıpçaklar ile ittifak etmişler ve kuvvetli duruma gelerek civar bölgeleri istilâya başlamışlar, bu arada Erzurum’a kadar uzanan bir akın yaparak Kars’ı ele geçirmişlerdi. Nihayet bu duruma son vermek için Rükneddin II. Süleymanşâh harekete geçti ve önce Erzurum’a uğradı. Sultan civar hükümdarları ve bu arada Saltuklu hükümdarı Melikşâh’ı da Gürcistan seferi için huzuruna çağırmıştı. Ancak Melikşâh’ın Sultan’ın huzuruna gitmekte geç kalması Süleymanşâh’ın onu hapsetmesine ve böylece Saltuklu Devleti’nin ortadan kalkmasına sebep oldu (23 Mayıs 1202). Erzurum’un idaresi ise Melik Mugiseddin 172

Tuğrulşâh’a verildi. Süleymanşâh daha sonra Gürcistan’a hareket etti, bu arada adı geçen sefere hissi bazı olayların, Kraliçe Thamara’nın Süleymanşâh ile evlenmek istemesinin de sebep olduğu kaynaklar tarafından söz konusu edilmiştir. Süleymanşâh ayrıca bu sefer sırasında Thamara’ya da bir mektup göndererek İslâmiyet’i kabul etmeyen hiç kimsenin yaşamasına müsaade etmeyeceğini bildirdi. Thamara da bu olay üzerine askerini topladı ve Kıpçakların da yer aldığı bu orduyu Selçuklular üzerine gönderdi. Türk ordusu Micingert (Micingirt) Kalesi civarında karargâh kurmuş iken, Gürcüler buraya bir baskın yaptılar. Bütün çabalara rağmen Selçuklu ordusu toparlanamadı. Ayrıca Sultan’ın Çetrdarı’nın atının tökezlemesi ve Çetr’in yere düşmesi daha büyük bir paniğe ve Selçuklu ordusunun ağır mağlûbiyetine sebep oldu. Gürcüler birçok Türk askerini öldürdüler ve ordugâhtan sayısız ganimet ele geçirdiler, esir olanlar arasında Erzincan Mengücüklü Hükümdarı Behrâmşâh da bulunuyordu. O, daha sonra fidyesi ödenerek esaretten kurtarıldı. Süleymanşâh ise Erzurum’a çekilmek zorunda kaldı.

Sultan II. Süleymanşah’ın altın dinarı (önyüz)

173

Sultan II. Süleymanşah’ın altın dinarı (arka yüz)

Sultan II. Süleymanşâh bir süre Anadolu’daki diğer Türk beyliklerine hâkimiyetini kabul ettirmek ve kardeşinin elinden Ankara’yı almak için uğraştı. Bu sırada Artuklulardan Mardin hâkimi Artuk Arslan Eyyûbîlere karşı Süleymanşâh’tan yardım istedi (1202). Eyyûbîler’den Sumeysat hâkimi Melik Efdal da amcası Melik Âdil’e karşı yine Selçuklu Sultanı’nın yardımına sığınıyor ve ona tâbi olmayı kabul ediyordu (599/1202-3). Melik Mes’ûd ise Ankara’da hüküm sürüyor, özellikle batı ve kuzey yönünde hâkimiyetini genişletiyor, Çankırı, Kastamonu, Bolu ve Eskişehir gibi bölgelerde de sözü geçiyordu. II. Süleymanşâh’ın kardeşini üç yıl kadar Ankara’da muhasara altında tuttuğu rivayet ediliyor. Nihayet iki taraf anlaşmış, Mes’ûd Ankara’yı bırakarak uç bölgelerindeki bir kaleye gitmeye razı olmuştu. Nitekim o bu maksadla yanında iki oğlu olduğu halde Ankara’dan ayrılmış, fakat muhtemelen onu kendisine kuvvetli bir rakip gören II. Süleymanşâh tarafından yolda öldürtülmüştür. Ancak Süleymanşâh da bu olaydan sonra çok yaşamamış, yeni bir Gürcistan seferine giderken yolda hastalanarak (Kulunç) ölmüştür (6 Zilkade 600/6 Temmuz 1204).

6.2.2. Tarihî Kişiliği

Süleymanşah yaklaşık 8 yıl süren saltanatı sırasında ülkesinde birliği sağlamış, ülkesinin sınırlarını doğuda Gürcistan’a, kuzeyde Karadeniz sahillerine kadar genişletmiş, Mengücüklü, Artuklu, Eyyûbî hükümdarlıklarını ve Kilikya Ermeni krallıklarını kendine tâbi kılmıştır. Süleymanşah, yüksek devlet adamlığı özelliklerine sahip, engin kültürlü ve şair bir

174 hükümdardı. Diğer birçok Türk hükümdarı gibi o da âlim, şâir ve sanatkârları korumuştur.366

Gürcüce bir el yazmada Kraliçe Tamara’nın el yazısıyla attığı imza

6.3. III. Kılıç Arslan Dönemi (1204-1205)

II. Rükneddin Süleymanşâh’ın ölümünden sonra henüz ergenlik çağına erişmemiş olan oğlu III. İzzeddin Kılıç Arslan Selçuklu tahtına geçirildi. Ancak bu çocuk yaştaki sultan, sekiz ay kadar hüküm sürebildi. Selçuklu tahtını ikinci kez olmak üzere I. Gıyâseddin Keyhüsrev ele geçirdi.

6.4. I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in İkinci Saltanat Dönemi (1205-1211)

Gıyâseddin Keyhüsrev, Konya’yı kardeşi Süleymanşah’a bıraktıktan sonra uzun ve maceralı bir hayat yaşadı. Dokuz yıl sürecek bir gurbet hayatına başlayan Keyhüsrev, Konya’dan Sis (Kozan)’e gitmiş ve orada Ermeni Kralı Leon tarafından karşılanmış ve gayet iyi ağırlanmıştı. Buradan da Elbistan’a hareket ederek buranın meliki olan kardeşi tarafından adeta bir sultan gibi karşılanmıştı. Hatta kardeşi Elbistan’ın idaresini ona bırakmayı teklif ettiyse de Gıyâseddin kardeşine teşekkür ederek bu teklifi kabul etmeyerek Malatya’ya gitti. Burada hüküm süren kardeşi Malatya Meliki Kayserşâh da onu törenle karşıladı. Buradan Haleb’e uğradı ve daha sonra Âmid (Diyarbakır) ve Ahlat yoluyla Karadeniz sahiline çıktı. Buradan da bir gemiye binerek İstanbul’a gitti. Bizans başkentinde İmparator tarafından törenle karşılanan Gıyâseddin’e 10.000 altın tutarında bir ödenek sağlandı.367

Gıyâseddin Keyhüsrev bir süre sonra İstanbul’da Bizans’ın ileri gelenlerinden Manuel Mavrozomes’in kızı ile evlendi. Ancak Haçlıların İstanbul’u işgali sırasında buradan ayrılarak Menderes vadisine hâkim olan kayınpederinin yanına gitti (l204). Selçuklu ülkesinde ise bu

366 Özaydın, İslâm Tarihi, VIII, 154. 367 Özaydın, age., s. 155. 175 arada başka plânlar yapılıyordu. Sultan’ın henüz çocuk yaşta olmasından hoşlanmayan ve daha önce Selçukluların hizmetine girmiş Danişmendli Melik Yağıbasan’ın oğulları Muzaffereddin Mahmûd, Zahîreddin İli ve Bedreddin Yûsuf Selçuklu Devleti’nin kuderetli emîri Mubârizeddin Ertokuş ile anlaşarak Gıyaseddin Keyhüsrev’i Konya tahtına davet için Hâcib Zekeriya’yı gizlice onun yanına gönderdiler. Kardeşi Rükneddin II. Süleymanşah’ın ölüm haberini alan Gıyâseddin Keyhüsrev bu çağrıya uyarak kayınpederi ve oğulları ile beraber harekete geçti. Ancak İznik Rum Devleti hükümdarı Theodoros Laskaris, III. Kılıç Arslan ile antlaşmış olduğundan onlara topraklarından geçiş izni vermedi. Fakat iki taraf arasında süren müzakereler sonucunda Gıyâseddin’in iki oğlu ile Hâcib Zekeriya’yı rehin bırakmak suretiyle Laskaris’ten izin alınabildi. Uc Bölgelerdeki emîrlerin koruması altında önce eskiden meliklik yaptığı Uluborlu’ya ulaştı, Hâcib Zekeriya ve beraberinde bulunan Selçuklu Melikleri İzzeddin ve Alêddin de bir yolunu bulup rehin tutuldukları yerden kaçarak Gıyâseddin’in yanına geldiler. Keyhüsrev, Uluborlu’da hazırladığı bir ordu ile Konya üzerine yürüdü ve şehri bir ay kadar muhasara ettiyse de başarılı olamadı. Gıyâseddin Keyhüsrev muhasarayı terk ederek Ilgın’a çekilmişti ki, beklenmedik bir gelişme onun kaderini olumlu yönde etkiledi. Aksaray ile Konya şehirleri arasındaki geleneksel rekabet, önce Aksaray’da sonra da Konya’da adına hükümdar olarak hutbe okunmasını sağladı. Fakat Konyalılar yine de III. Kılıç Arslan’a dokunulmamasını şart koşarak Keyhüsrev’i şehre davet etmişlerdi. Gıyaseddin Keyhüsrev, yeğenine Tokat’ın idaresini vererek bu isteği yerine getirdi ve Receb 601 (Şubat 1205) tarihinde Konya’ya girerek Selçuklu tahtına oturdu.

Sultan I. Gıyâseddin sözünde durmamış ve III. Kılıç Arslan’ı Tokat’a göndermeyerek ortadan kaldırdı. Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev, Şâm’da bulunan hocası Mecdeddin İshâk’ı Konya’ya davet etti. Bu davet üzerine Konya’ya gelen Mecdeddin’i büyük bir törenle karşılayan sultan onu Malatya’ya melik tayin ettiği oğlu İzzeddin Keykâvus’a hoca tayin etti. Ortanca oğlu Alâeddin Keykubâd’ı Tokat’a, küçük oğlu Celâleddin Keyferidun’u Koyluhisar (Koyulhisar)’a melik tayin etti. Fakat II. Kılıç Arslan devrinde yaşanan tecrübelerden ders alınarak meliklere bağımsız hareket etmek yetkisi verilmedi. Daha sonra doğudaki Artuklu ve Eyyûbî Melikleri, Mengücük oğulları gibi bazı hükümdar ve beyler Türkiye Selçuklu Devleti’ne tâbi olduklarını bildirdiler.

Haçlıların İstanbul’u işgali sırasında Bizanslılar’ın Anadolu’da iki devlet kurduğunu görüyoruz. Theodoros Laskaris 1206’da İznik ve civarına hâkimiyetini tanıtırken, Karadeniz sahillerinde faaliyet gösteren ve Trabzon’u merkez yapan Komnenoslar (1204-1461) bu konuda daha başarılı olmuşlardı. Ancak İstanbul’un işgali ve Komnenosların Karadeniz’deki yayılma hareketleri Anadolu’daki transit ticaretinin tamamen durmasına yol açmıştı. Bu bakımdan Gıyaseddin Keyhüsrev ve Theodoros Laskaris bir anlaşma yaptılar. Trabzon’a hâkim olan Aleksios Komnenos’un Amisos (Samsun)’u almak istemesi üzerine gelen şikâyetler, Selçuklu sultanının harekete geçmesine ve onu mağlub etmesine sebep oldu. Böylece ticaret yolunun emniyeti sağlandı. Ayrıca Sultan, kayınpederi Manuel Mavrozomes’e Denizli, Honas ve Menderes vadisini kapsayan bölgenin idaresini vermiş, adı geçen şahıs Türkmenler ile kendisine verilen bu bölgede faaliyette bulunmuştu.

176

6.4.1 Antalya’nın Fethi

Anadolu Yarımadası ve Akdeniz Bölgesi’nin en güzel ve en eski yerleşim yerlerinden biri olan Antalya, Hristiyan kaynaklarında Attalia, Adalia ve Satalia isimleriyle kaydedilmiştir368. Tarih boyunca Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu, Araplar, Türkler ve Avrupalılar’ın egemenliği altında kalmıştır. Kurucusunun Bergama Kralı II. Attalos olduğu kabul edilen369 Antalya, Türkler’in Anadolu’ya gelişinden önce Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altında bulunuyordu. Türkiye Selçukluları, Sultan I. Kılıç Arslan’ın 1107 yılında beklenmedik bir şekilde ölümü 370 sonrasında onun oğulları arasında başlayan taht mücadeleleri ile bir süre sarsıntı geçirmiş ise de iktidarı elde eden Sultan I. Mesud (1116- 1155) devrinde kuruluşunu tamamlayarak Anadolu’ya hâkim büyük bir güç haline gelmiştir. Sultan I. Mesud, Bizans İmparatorluğu’nun güney toprakları ile bağlantısını kesmek amacıyla sık sık Ege ve Akadeniz Bölgeleri’ne akınlar düzenlemekte idi. İşte bu siyasetin bir parçası olarak da Antalya’ya karşı Selçukluların ilk ciddî girişimleri başlamış oldu. İslâm Ansiklopedileri’nde yer alan Antalya maddelerinde Selçuklular’ın Anadolu’da fetih hareketlerine başlamalarından sonra Antalya’nın Süleymanşah tarafından kısa süreli olarak ele geçirildiği ve Süleymanşah’ın fethinden sonra şehrin 1103 yılına kadar Selçuklu hâkimiyetinde kaldığı şeklindeki kayıtlar doğru olmayıp Süleymanşah’ın Antakya’yı fethi konusu ile karıştırılmış olmalıdır.371

368 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993, s. 285, n. 42. 369 Bk. Besim Darkot, “Antalya”, İA, I, 459-462. 370 Bk. Işın Demirkent, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan, Ankara 1996, s. 56-61; Abdülkerim Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1118), Ankara 1990, s. 61-64; Muharrem Kesik, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I. Mesud Dönemi (1116-1155), Ankara 2003, s. 7-8. 371 Besim Darkot, “Antalya”, İA, I, 460; Feridun Emecen, “Antalya”, DİA, III, 233. 177

Antalya’nın ilk Valisi Mübarizeddin Ertokuş’un temsili resmi

Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos, 15 Ağustos 1118 yılında ölünce, Selçuklular bu taht değişikliğinden istifade ederek Denizli ve civarını ele geçirdiler. Fakat yeni imparator, Ioannes Komnenos 1119 yılında giriştiği bir askerî hareket ile Denizli’yi, 1120 yılında da Uluborlu (Sozopolis)’yu Türklerin elinden aldı. Bizans ordusu Bununla da yetinmeyerek Beyşehir gölü civarına ve oradan da Antalya’ya kadar ilerleyerek bu güzergâh üzerinde bulunan başta Hierakoryphite 372 Kalesi olmak üzere birçok kaleyi Türkler’den aldılar. 373 Süryanî Mikhail’in kaydına göre,374 Selçuklu kuvvetleri 1131 yılında Batı Anadolu’ya akın ederek Uluborlu Kalesi’ni kuşattılar. Ancak çok korunaklı olan kalenin geri alınması mümkün olmadı. Bu nedenle onlar civarı yağma ederek geri döndüler. Sultan I. Mesud, İmparator Ioannes’in başarısızlıkla sona eren Niksar kuşatmasından sonra 1141 yılında Uluborlu kalesini bir kez daha kuşattı ve Türk akıncıları Antalya civarına kadar ilerledi.375

372 Antalya yakınında yeri tam olarak tespit edilemeyen kale (bk. W. M. Ramsay, The Historical Geography of Asia Minor, çev. Mihri Pektaş, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, İstanbul 1961, 424-470). 373 Geniş bilgi için bk. Kesik, Sultan I. Mesud, s. 50-52. 374 Khronik, (nşr. ve trc. J. B. Chabot), Chronique de Michel le Syrien, Patriarche Jacobite d’Antioche (1116- 99), Paris 1889-1924, III, xvı, 5, s. 232 vd. 375 Kinnamos, Epitome Historiarum, CSHB, (nşr. Ingmar Meinecke), Bonn 1836, s. 22. Krş. Ferdinand Chalandon, Alexis Comnène. Les Comnène, Jean II Comnène et Manuel I Comnène, Paris 1910-1912, II, 181; Turan, Türkiye, s. 177; Kesik, s. 59. 178

Mübarizeddin Ertokuş Medresesi

Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos 1142 yılı İlkbahar’ında Antakya’yı ele geçirmek ve oradan Kudüs’e ulaşmak emeliyle II. Suriye seferine çıktı. Ioannes’in bu seferinin ilk hedefi ise Türkiye Selçukluları olmuştur. Çünkü Sultan Mesud, imparatorun başarısızlığa uğrayarak Niksar önünden çekilişinden faydalanıp Uluborlu’yu kuşatmış ve bölgede yağma akınlarında bulunmuştu. Bu nedenle Ioannes, önce Selçuklular üzerine yürümek istedi. Ancak o, buraya gelmeden Türkler geri çekildi. 376 Bu durum üzerine imparator Batı Anadolu yolundan ilerleyerek Antalya’ya ulaştı. Bu civarda bulunan Beyşehir (Karalis, Pusguse) gölünde küçük ama korunaklı adalarda yaşayan Hristiyan halkın Selçuklulara tâbi‛ olduğunu gören Ioannes onlara baskı yaparak gölün eskiden beri Bizans’a ait olduğunu söyleyeip, ya kendi tâbiyeti altına girip emirlerine uymalarını veyahut da bunu kabul etmezlerse adaları boşaltıp Selçuklu topraklarına iltihak etmelerini söyledi. Gerçekte imparatorun amacı onları buradan çıkarmak değil Selçuklularla olan ticarî ilişkilerini ve onlara olan bağlılıklarını kesmekti. Beyşehir gölündeki adalarda yaşayan bu Hristiyan halk uzun süredir kayıkları kullanarak Selçuklu Türkleri ile ticarî ve kültürel ilşkiler içine girip onların dostluğunu kazanmışlardı. Göl halkı, Türkler ile olan bu münasebetleri neticesinde zamanla Türk âdet ve geleneklerini de benimsemişlerdi. Şimdi ise imparatorun bu teklifi karşısında son derece hiddetlenerek ona itaat etmedikleri gibi küfürler savurarak çok sert karşılık verdiler. Bu duruma çok kızan Ioannes, adamlarına emir vererek gezi ve balıkçı kayıklarını kalaslarla birbirine bağlattırarak sallar yaptırdı. Üzerlerine savaş makineleri ve silahlar yükletti. Sonra da sallarla adalardaki kalelerin önüne doğru yol aldı. Bu salların bir kısmı gölde yol alırken çıkan fırtınalarda sürüklenip parçalandı, üzerindeki yük ve askerler de

376 Kesik, s. 60. 179 suya gömüldü.377 Ancak buna rağmen adalar Bizans kuvvetlerince zaptedildi.378 Bundan sonra Bizans ordusu yürüyüşünü sürdürürken Antalya’da İmparator Ioannes’in büyük oğlu Aleksios öldü.

II. Haçlı Seferi’nin önemli kaynaklarından biri olan Willermus Tyrensis, bu zamanda Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud’un, Antalya şehrinden vergi almakta olduğunu kaydeder.379

II. Haçlı Seferi sırasında Anadolu’ya giren Fransız Haçlı ordusu Alman Haçlı ordusunun uğradığı büyük hezimeti öğrenince, Selçuklu topraklarına girmekten korkarak Bizans’a ait olan Anadolu’nun batısındaki (Ege) topraklarından ilerleyerek Antalya’ya gelmiş ve burada bir süre konaklamışlardı.380

Sultan II. Kılıç Arslan tahta çıktığında Kayseri dâhil bütün Kapadokya,381 Amasya ve Malatya Selçukluların elinde idi. Ege Havzasında ise, Türk orduları, Frigya (Göller Bölgesi’nin kuzeyi, Denizli, Afyon, Kütahya ve çevresi)’da Denizli (Laodikia) şehri ve civarını yağma etmişlerdi.

Trabzon dâhil Sinop’dan Rize’ye kadar olan Karadeniz sahil kesimi (Pontus Eyaleti), Paflagonya (Kastamonu ve çevresi) ile Antalya ve yöresi Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altında idi. Çukurova (Kilikya) Ermeni Hâkimi II. Thoros (Toros)’un egemenliğinde bulunuyordu. Ancak Tarsus ve çevresinde(Selevcia Theması) çok az bir toprak parçası Bizans’ın elinde kalmıştı.382

Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’un 1180 yılında ölümü, Sultan II. Kılıç Arslan’a Anadolu’nun Batı ve Güneybatısındaki topraklara bir sefer düzenleme imkânı sağladı. Kılıç Arslan 1182’de Uluborlu (Sozopolis) ve civarındaki kaleleri fethetti. Ardından Selçuklu kuvvetleri Antalya’yı da uzun bir süre kuşattı. Ancak Manuel’in yerine geçmiş olan İmparator Aleksios’un 1183 yılındaki ölümü Bizans’ta taht kavgalarına sebep olmuştu. Alaşehir’de bulunan Ioannes Komnenos’un oğulları bu taht kavgasında Sultan II. Kılıç Arslan’dan yardım istediler. Sultan 40.000 kişilik bir ordu göndererek bunlara destek verdi. Böylece taht kavgası Türkler’in Ege Denizi’ne ulaşmalarını sağladı. Diğer yandan Antalya kuşatmasından bir sonuç alamamakla beraber, Sultan II. Kılıç Arslan bu seferiyle birçok Bizans şehirlerinin kendi istekleriyle Selçuklu hâkimiyetine girmelerini de sağladı.383

377 Kinnamos, s. 22. 378 Kesik, s. 60. 379 Historia Rerum in Partibus Transmarinis Gestarum, (trc. Ergin Ayan, Willermus Tyrensis’in Historia Rerum in Partibus Transmarinis Gestarum (Denizaşırı Bölgelere Yapılan Seferlerin Tarihi)Adlı Eserinin XVI. XVII. Ve XVIII. Kitaplarının Türkçe Çevirisi), İstanbul 1994, (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) s. 55 vd. 380 İkinci Haçlı Seferi hakkında geniş bilgi için bk. Kesik, Sultan I. Mesud, s. 77-98. 381 Kapadokya (Capadocia), Tuz gölünden Fırat’ın yukarı bölümüne kadar olan bölge. Kuzey sınırını Kızılırmak, Güney sınırını ise Çukurova, Maraş, Elbistan ve çevresi oluşturur. 382 Abdulhaluk Çay, II. Kılıç Arslan, Ankara 1987, s. 18. 383 Turan, Türkiye, s. 214. 180

Türkiye Selçuklu Devleti sınırları içinde II. Kılıç Arslan devrinden itibaren ticarette bir canlanma gözlenir. Bu dönemde ticaret kervanları için çok önemli bir gereksinim olan Kervasarayların yapılmaya başlanması, Anadolu’nun daha ma‛mur hale gelmesi ve II. Rükneddin Süleymanşah’ın da tacirleri koruyan bir siyaset izlemesi Anadolu’da güvenli bir ticaret hayatının gelişmesine yardımcı olmuştur. Ancak Türkiye Selçukluları’nın denizlerde söz sahibi olamayışı, kendilerini denizaşırı ülkelere ulaştıracak bir limanlarının olmayışı, Anadolu toprakları üzerinden gerçekleştirilen ticaretten yeterince yararlanamamalarına neden olmakta idi. I.Gıyâseddîn Keyhüsrev devrinde (1192-1197/1205-1211) Türkiye Selçukluları Anadolu toprakları üzerinde yoğunlaşan uluslararası ticaret yollarının ekonomik öneminin farkında olarak takip ettiği politikayı da buna göre düzenlemeye başlamıştı. İşte bu nedenle Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev, önemli bir ithalat ve ihracat limanı olan Antalya’yı ele geçirmeye çalışmıştır.384

Latinlerin İstanbul’u işgalinden (1204) sonra Aldo Brandini adında bir İtalyan Antalya’nın idaresini eline geçirmişti.385 Türkiye Selçukluları’nın dışında kendileri için çok önemli bir liman şehri olan Antalya ile Kıbrıs Krallığı da ilgilenmekte idi. Haçlılar Kıbrıs adasına 1191’de yerleştikden sonra gıda maddelerini tedarik etmek gayesi ile Anadolu sahilleri ile sıkı ticarî münasebetler içinde idiler. Türkler ile Bizanslılar arasında meydana gelen savaşlardan faydalanarak Antalya’da hâkimiyet kuran Aldo Brandini’yi Kıbrıs Kralı, bir tâbii olarak Gautier de Monbeliard’ın kumandasında gönderdiği askerî bir kuvvet ile koruyordu. 386 Bu gelişmeler Mısır-Türkiye-Avrupa üçgeninde yürütülen ticarî faaliyetleri olumsuz yönde etkiledi.

Bir gün Türkiye Selçuklu hükümdarı I. Gıyâseddîn Keyhüsrev, âdeti üzere Mezâlim Dîvânı’nda (dâdgâh) adaletin te’sisine çalışırken bir gurup tüccar huzuruna girerek, yakalarını yırtıp sultanın önünde yer öptüler ve “Ey yüce sultanımız; biz Horasan, Irak ve çevresinden bir tüccar kafilesiyiz. Çoluk çocuklarımızın helal yiyeceklerini kazanmak üzere başımızı tehlikelere koyduk, zorlu yolculuklara katlandık. Mısır’dan İskenderiye’ye geçtik. Frenklerden ve yabancılardan çeşitli ma’mul maddeler satın aldık. Oradan bir gemi ile Antalya kıyılarına geldik. Frenk hâkimleri bize birçok eziyetler verdiler. Paradan, maldan neyimiz varsa hepsini zulm ile gasbettiler ve Konya’da oturan âdil sultanınız size adalet gösterir, halinizi ona anlatırsanız asker çeker, sizin derdinizin dermanını bulur, mallarınızı yağmadan kurtararak size geri verir, diyerek bizimle alay ettiler” dediler. İşte bu durum Sultan Gıyâseddîn Keyhüsrev’in Antalya üzerine bir sefer düzenlemesine ve bu şehri fethetmesine yol açtı.387

Tüccar kafilesinin anlattıklarına çok sinirlenen Sultan Gıyâseddîn Keyhüsrev, etrafa

384 Turan, Türkiye, s. 283. 385 Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara 1988, s. 117. 386 Turan, Türkiye, s. 284; a.mlf., “Ortaçağda Türkiye Kıbrıs Münasebetleri”, Belleten, (Ankara 1964), c. XXVIII, sy. 110, s. 214-215. 387 İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâ’iyye fî’l-umûri’l-Alâ’iyye, (tıpkıbasım haz. Hasan Adnan Sadık Erzi), Ankara 1956, s. 95-97; trc. Mürsel Öztürk, el-Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye Selçuk Name, Ankara 1996, s. 115- 117. Krş. Turan, Türkiye, s. 284; Tuncer Baykara, I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1164-1211) Gazi-Şehit, Ankara 1997, s. 36; Erdoğan Merçil, Türkiye Selçukluları’nda Meslekler, Ankara 2000, s. 153. 181 emirler yağdırarak kısa sürede büyük bir ordu hazılattı. Sultan 1206 yılı sonlarında Antalya’yı kuşattı. Muhasara makineleri ile kale burçları tahrip edildi. Fakat şehrin düşeceği sırada Aldo Brandini’nin Kıbrıs Kralı Gautier de Montbeliard’dan yardım alması kuşatmanın sonuçsuz kalmasına neden oldu. Sultan ordusunu geri çekti. Ancak askerlerini dağlara ve yollara yerleştirerek Antalya’yı uzaktan tazyik ve takip ediyordu. Surlardan dışarı çıkanları esir alıyor ve şehri teslime zorluyordu.388 İbnü’l-Esîr’de yer alan bir kayda göre389 bu kuşatmadan dolayı sıkıntı içine düşen şehir halkı, âdil Türk idaresini tercih ettikleri için Selçuklu sultanına gizlice adam göndererek Selçuklulara yardım edeceklerini bildirdiler390. Bu suretle şehir halkı ile Haçlı idareciler arasına şüphe ve ayrılık girince Selçuklu Emîrleri derhal sultana durumu bildirerek gelmesini rica ettiler. Sultan bir askerî birlik ile Konya’dan yola çıkarak 4 Mart 1207 (2 Şaban 603) tarihinde Antalya’ya ulaştı. Şehrin Bizans’lı ahalisi ile anlaştıktan sonra derhal harekete geçerek şehri yeniden kuşatma altına aldı. Mancınıklar ve muhasara makineleri kurularak şehir sıkıştırılmaya başlandı. İki taraf arasında çok şiddetli çatışmalar oldu ve sonunda Konya Sipahîlerinden Hüsâmeddîn Yavlak Arslan, sultanın sancağını surlar üzerine dikmeyi başardı. Nihayet Selçuklu askerleri hücuma geçerek surların içine girdiler. Kale kapılarını açtılar ve ordu şehri ele geçirdi. Böylece 5 Mart 1207 (3 Şa‛bân 603) günü391 Antalya şehri Selçuklular tarafından fethedilmiş oldu. 392 Haçlılar esir alındı. Sultan Gıyâseddîn’in ikinci kez tahta çıkışında etkin bir rol oynamış olan Emîr Mübârizeddîn Ertokuş Antalya subaşılığına getirildi. Böylece Mübârizeddîn Ertokuş,393 Selçuklular devrinde Antalya’nın ilk valisi oldu 394 ve 22 yıl gibi uzun bir süre görevinde kalarak Antalya civarındaki fetihlerde ve özellikle de 1221 yılında Alâiyye (Kalanoros Kalesi)’nin fethinde önemli bir rol oynadı.395 Sultan Gıyâseddîn Keyhüsrev daha sonra şehre kadı, imam, hatip ve müezzinler tayin etti. Kale ve burçları tamir ettirerek silah ve erzak ile doldurdu. Selçukluların Antalya’yı fethi Türkiye’nin iktisadî yönden gelişiminde büyük bir rol oynamıştır. Bu suretle Selçuklular ilk kez Sultan Gıyâseddin devrinde ve Antalya’nın fethinden sonra Haçlılar ile ticârî antlaşmalar yaptılar.396 Nitekim Sultan İzzeddîn Keykavus, Kıbrıs Kralı Hugues’ya bir elçi göndermiş ve ondan da Ocak 1214 tarihli bir cevap almıştır. Burada Kral’ın altı yıldan (1207) beri iki taraf arasında devam eden bir dostluktan söz etmesi iki taraf arasındaki ilk antlaşmanın Sultan I. Gıyâseddîn Keyhüsrev zamanında yapıldığını göstermektedir. Buna

388 Ebu’l-Ferec, Abu’l-Farac Tarihi, (trc. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1987, II, 488. 389 el-Kâmil fî’t-târîh, (nşr. Carl Johan Tornberg), Beyrut 1982, XII, 252, trc. Abdülkerim Özaydın, İslâm Tarihi İbnü’l-Esîr El Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi, İstanbul 1987, XII, 209. 390 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fî’t-târîh, XII, 252, trc., XII, 209; Ebu’l-Ferec, II, 488. Krş. Baykara, I. Gıyaseddin, s. 38; Osman Turan, “Keyhüsrev I”, İA, VI, 617. 391 İbnü’l-Esîr, XII, 252, trc. XII, 209; Ebu’l-Ferec, II, 488. Anonim Selçuknâme (nşr. ve trc. Ferudun Nafiz Uzluk, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi , Ankara 1952, s. 41, trc., s. 27), Gıyâseddin Keyhüsrev’in ikinci defa saltanata oturmasından iki yıl sonra Antalaya’yı fethettiğini kaydederek sadece olayın tarihini verir. 392 Aksarayî (Müsâmeretü’l-ahbâr ve müsâyeretü’l-ahyâr, nşr. Osman Turan, Ankara 1944, s. 32; trc. Mürsel Öztürk, Kerîmüddin Mahmud-i Aksarayî Müsâmeretü’l-Ahbâr, Ankara 2000, s. 25), Sultan Gıyâseddîn Keyhüserev’in Antalya’yı fethettiğini söyler başka da bir malumât vermez. 393 Mübârizeddîn Ertokuş hakkında geniş bilgi için bk. Osman Turan, “Selçuk Devri Vakfiyeleri II. Mübârizeddin Er-Tokuş ve Vakfiyesi”, Belleten, (Ankara 1947), c. XI, sy. 43, s. 415-429. 394 İbn Bîbî, El Evamirü’l-Ala’iye, s. 99, trc.119. Krş. Turan, Türkiye, s. 284. 395 Turan, “Selçuk Devri Vakfiyeleri II”, s. 419. 396 Geniş bilgi için bk. Turan, Resmî Vesikalar, s. 109-146. 182 göre her iki ülke tacirleri serbestçe ticaret yapabileceklerdi.

Sultan Gıyâseddîn şehirdeki işleri düzene koyduktan sonra ordusu ile Konya’ya döndü. Yolda Düden mevkiine gelince ganimetlerden devlet payı olan beşte birleri tahsil etmelerini ve elinden malları alınan ve o zamana kadar hayvanları Hass ahırdan kendileri de Hass matbah’dan iaşe edilmekte olan tüccar kafilesinin verecekleri bilgiye göre, defterlere yazılmasını zarar ve ziyanlarının ödenmesini, noksan kalırsa Emîr Mübârizeddîn’in yanında kalan ganimetten ve yine eksik kalırsa hazineden tamamlanmasını emretti. Sultan bununla da yetinmeyerek, tüccarın her birine durumlarına göre hil‛at ve nafaka vermiş ve “Bu günden sonra bütün Rûm (Anadolu) ülkelerinde ne ticareti yapılırsa yapılsın ve oradan hangi tüccar geçerse geçsin giden (bâc), geçiş ücreti (ubur), ilave ve fazla rüsumdan muaf tutulmuştur” diye ferman çıkarmıştı. Sultan böylece ticarete âit bâc ve geçiş vergilerini kaldırdı.397 Buradan Türkiye Selçukluları’nın ticarete ne kadar büyük bir önem verdikleri anlaşılmaktadır. I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in ölümünden (1211) sonra onun oğulları İzzeddîn ve Alâeddîn arasında yaşanan taht kavgalarından yararlanan Antalya’nın Hristiyan halkı isyan ederek muhafızları öldürüp şehre hâkim oldular. Kardeşi Alâeddîn’i mağlup ve esir eden yeni Selçuklu Hükümdarı I. İzzeddîn Keykâvus bir ay süren bir kuşatmadan sonra 22 Ocak 1216 tarihinde şehri tekrar geri almayı başardı.398 Böylece Türkiye Selçukluları Güney’de önemli bir ticaret limanı ve şehrine sahip oldular. Sonra Antalya Türkiye Selçuklu Sultanları’nın kışlak merkezi haline gelmiştir.

Antalya’nın fethi ile Türkler Akdeniz yolunu açarak bu şehri Avrupa ve Mısır ile yapılan ticaretin merkezi, Selçuklu donanmasının üssü haline getirdiler. Ona “Dârü’s-sugur” (Serhad şehri) ve “Dârü’l-İzz” (Onurlu belde) lâkaplarını verdiler.399

397 İbn Bîbî, (tıpkıbasım), s. 100-101; trc. I, 120-121. Krş. Turan, Türkiye, s. 285.; Merçil, Meslekler, s. 153-154. 398 İbn Bîbî, s. 141-145; trc., s. 162-167. Krş. Turan, Türkiye, s. 307-312; Salim Koca, Sultan I. İzzeddin Keykâvus (1211-1220), Ankara 1997, s. 35-38. 399 Turan, Vesikalar, s. 14, metin s. 19-20; a. mlf., “Selçuklu Devri Vakfiyeleri II”, s. 427, levha XLI. 183

I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Antalya’daki temsili heykeli

Kaynak: http://static.panoramio.com/photos/large/56869625.jpg

6.4.2 Ermeniler ile İlişkiler

Sultan’ın ticarî gelişmeye verdiği önem Güneydoğu Anadolu’da da kendini gösterdi. Ermeniler’in buradaki yolları devamlı olarak tehdit etmesi, Sultan’ı Maraş yönünde harekete geçirdi. Maraş Selçuklu hâkimiyetinde iken şimdi Eyyûbiler’in idaresi altına girmişti. Gıyâseddin Keyhüsrev bu şehri tekrar Selçuklu toprakları içine kattı (605/1208-1209) ve buradan Ermeniler üzerine yürüyerek bazı yerleri ele geçirdi. Bunlardan biri de daha önce Selçuklular tarafından feth edilmiş bulunan fakat sonra tekrar Ermeniler’in idaresine geçen Pertus Kalesi idi. Ermeniler Eyyûbiler’in aracılığıyla Sultan ile bir barış yaparak ona tâbi oldular. Ermeni II. Leon bu anlaşmaya bir süre sadık kalmış ve Sultan I. Gıyâseddin adına para bastırmıştı.

184

İznik Rum İmparatoru I. Theodoros Laskaris

Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/e/e0/Theodore_I_Laskaris_miniature.jpg

6.4.3. Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in Laskaris ile Savaşı ve Ölümü

İznik’deki Bizans Devleti gittikçe kuvvetlenmekte olup, İstanbul’daki Haçlılar ile bir anlaşma yapan Sultan Gıyâseddin bu durumu hoş karşılamıyordu. Nitekim daha önce kendisini İstanbul’da ağırlayan eski Bizans İmparatoru III. Aleksios’un İznik tahtı için kendisine müracaat ederek damadı I. Laskaris’den şikâyetçi olması sultan için bir fırsat yaratmıştı. Sultan görünüşte III. Aleksios’u tahta geçirmek maksadıyla harekete geçti. Selçuklu ve Bizans orduları Denizli-Ladik arasında ve Menderes kenarındaki Antiokheia’da karşılaştılar. Bizans ve İslâm kaynaklarına göre savaş iki şekilde sonuçlanmıştır. Bizans kaynaklarına göre galip gelen taraf İznik Rumları olmuştur, özellikle İbn-i Bîbî’ye göre ise, Türkler önce düşmanı mağlup etmiş, kaçanları takibe başlamış ve yağmaya dalmıştır. Bu kargaşa ortamından yararlanan bir Frank askeri Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’i şehit etmiştir. Sultan’ın ölüm haberi Selçuklu ordusunun paniğe kapılmasına ve mağlubiyetine sebep oldu (23 Zilhicce 607/7 Haziran 1211). Ancak her iki tarafın ağır kayıplar vermesinden savaşın neticesinin ortada olduğu anlaşılıyor. Selçuklu esirleri arasında büyük Emîr Seyfeddin Ayaba da bulunmaktaydı. Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev’in cenazesi Alaşehirli Müslümanların yardımıyla İslâm mezarlığına defnedildi. Sultanı şehit eden Frank askeri Theodoros Laskaris tarafından öldürüldü. Daha sonra iki taraf arsında yapılan antlaşma uyarınca Sultanın naaşı Konya’ya getirilerek Kümbethane’ye defnedildi (14 Muharrem 608/28 Haziran 1211).

185

Gevher Nesibe Hatun Dârü’ş-şifâsı

6.4.4 Tarihî Kişiliği

Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev, uzun boylu, kuvvetli ve cesur bir hükümdar olup iyi bir eğitim görmüştü. Dindar bir hükümdar olup Pazartesi ve Perşembe günlerini oruçlu geçirirdi. Divân-ı Mezâlim’e bizzat başkanlık ederek şikâyetleri dinlerdi. Yılda bir defa şer’î mahkemelere giderek kendisi hakkında şikâyet olup olmadığını kontrol ederdi. Âlimleri ve kâdıları korurdu. Kızkardeşi Gevher Hatun’un vasiyeti üzerine Kayseri’de Şifâiyye ve Gıyâsiyye adıyla bir hastane ve tıp fakültesi yaptırmıştı. Dânişmendliler tarafında yaptırılmış olan Kayseri’deki Ulu Camii de tamir ettirdi. Yollarda zarara uğrayan tüccarın mallarını devlet hazinesinden tazmin ettirmesi, ticareti teşvik ve himâye açısından önemlidir.

Gevher Nesibe Hatun Dârü’ş-şifâsının (Hastanesi) Kitabesi

186

Uygulamalar

Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev dönemi hakkında ayrıntlı bilgi için aşağıda künyeleri verilen kitapları okuyup, Antalya’nın fethi ve Alaşehir Savaşı’nı araştırınız:

Selim Kaya, I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve II. Süleymanşah Dönemi Selçuklu Tarihi (1192-1211), Ankara 2007.

Tuncer Baykara, I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1164-1211) Gazi-Şehit, Ankara 1997.

Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993.

187

Uygulama Soruları

1. Rükneddin Süleymanşah döneminde yapılan Gürcistan Seferi’ni kısaca değerlendiriniz? 2. Türkiye Selçukluları’nın Antalya’yı fethetmelerinin iktisadi sonuçları nelerdir, araştırınız? 3. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ilk saltanatı ve sürgündeki hayatı hakkında bilgi veriniz? 4. Alaşehir Savaşı hangi tarihte kimlerle yapıldı?

188

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Rükneddin II. Süleymanşah döneminde Selçukluların Gürcistan seferi ile doğuya doğru genişlemeye başladığını ve Gıyaseddin Keyhüsrev’in, II. saltanatında Antalya’nın fetheni gerçekleştirerek önemli bir ticaret limanını Selçuklu Devleti’ne kazandırdığını öğrenmiş olduk.

189

Bölüm Soruları

1- Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in I. Saltanat Dönemi’ne kardeşlerinden hangisi son verdi? A) II. Kılıç Arslan B) Mugiseddin Tuğrulşah C) Celâleddin Kayserşah D) Rükneddin Süleymanşah E) Argunşah

2- Antalya, Türkiye Selçuklu Sultanlarından …………………… döneminde fethedildi. Cümlesinde boş bırakılan yere getirilmesi gereken kelime hangi şıkta doğru olarak verilmiştir? A) II. Kılıç Arslan B) II. Süleymanşah C) I. Gıyâseddin Keyhüsrev D) I. İzzeddin Keykâvus E) I. Alâedddin Keykubâd

3- Aşağıdaki şıklardan hangisinde Antalya’nın Fethi’nin sonucu doğru olarak yazılmıştır. A) Türkiye Selçukluları Güney’de önemli bir ticaret limanı ve şehrine sahip oldular. B) Türkiye Selçukluları Kuzey’de önemli bir ticaret limanı ve şehrine sahip oldular. C) Türkiye Selçukluları Denizlerde egemenlik sağladı. D) Türkiye Selçukluları Akdeniz’e tamamen egemen oldu. E) Antalya kısa sürede elden çıktı.

4- Aşağıdakilerden hangisi Gürcü Kraliçesi Thamara ile Sultan II. Rükneddin Süleymanşah arasında meydana gelen savaşın nedenlerinden biri olabilir? A) Sınır çatışması B) Yanlış anlaşılma C) Gürcü kuvvetlerinin Erzurum ve Kars’ı tehdit etmesi D) Rükneddin Süleymanşah’ın Gürcülerden hoşlanmaması E) Bizans’ın tahrik etmesi

5- I. İki taraf da ağır kayıplar verdi II. Savaşın neticesinin ortada olduğu anlaşılmaktadır. III. Selçuklu esirleri arasında büyük Emîr Seyfeddin Ayaba da bulunmaktaydı. IV. Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev’in cenazesi Alaşehirli Müslümanların yardımıyla İslâm mezarlığına defnedildi. V.Sultanı şehit eden Frank askeri Theodoros Laskaris tarafından öldürüldü. VI. Daha sonra iki taraf arsında yapılan antlaşma uyarınca Sultanın naaşı Konya’ya getirilerek Kümbethane’ye defnedildi Yukarıda altı madde halinde sonuçları verilen savaşın yapıldığı yer hangi şıkta doğru olarak verilmiştir? A) Antiokheia B) Konya C) Eskişehir D) Çanakkale E) Myrokephalon 190

6- Aşağıda isimleri verilen beyliklerden hangisi Sultan II. Rükneddin Süleymanşah zamanında yıkılmıştır? A) Dânişmendliler B) Saltuklular C) Artuklular D) Çaka Beyliği E) Mengücükler

7- Sultan II. Rukneddin Süleymanşah, aşağıdakilerden hangisi karşısında başarılı olamamıştır? A) Bizans İmparatoru B) Saltuklu Beyliği C) Gürcü Kraliçesi D) Dânişmendli Beyliği E) Büyük Selçuklu Sultanı

8- Aşağıdakilerden hangisi Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in ikinci kez Konya tahtına oturmasını sağlayan devlet adamlarından biri değildir? A) Muzafferüddin Mahmud B) Bedreddin Yusuf C) Mübârizeddin Ertokuş D) Seyfeddin Ayaba E) Zahîreddin İli

9- I. Antalya’nın fethi II. Menderes’deki Rum halkın Akşehir’e göç ettirilmesi III. İznik Rum Devleti ile Antiokheia Savaşı IV. Ermenilerden Pertus kalesinin alınması V. Sinop’un fethi Yukarıda verilen olaylardan hangisi Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev dönemine ait değildir? A) I B) II C) III D) IV E) V

10- Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev, uzun boylu, kuvvetli ve cesur bir hükümdar olup iyi bir eğitim görmüştü. Dindar bir hükümdar olup Pazartesi ve Perşembe günlerini oruçlu geçirirdi. Divân-ı Mezâlim’e bizzat başkanlık ederek şikâyetleri dinlerdi. Yılda bir defa şer’î mahkemelere giderek kendisi hakkında şikâyet olup olmadığını kontrol ederdi. Âlimleri ve Kâdıları korurdu. Yukarıda yer alan bilgiye bakarak Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev hakkında hangisi söylenebilir? A) Sinirli bir karaktere sahip B) Acımasız C) Bilgili D) Hukuku pek dikkate almaz E) İleri görüşlü

CEVAPLAR

1-D 2-C 3-A 4-C 5-A 6-B 7-C 8-D 9-E 10-C 191

Kaynakça

Aksarayî, Müsâmeretü’l-ahbâr ve müsâyeretü’l-ahyâr, nşr. Osman Turan, Ankara 1944, s. 32; trc. Mürsel Öztürk, Kerîmüddin Mahmud-i Aksarayî Müsâmeretü’l-Ahbâr, Ankara 2000.

Özaydın, Abdülkerim, “Anadolu Selçukluları”, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, İstanbul 1994, VIII, 86-241.

Çay, Abdulhaluk, II. Kılıç Arslan, Ankara 1987.

Darkot, Besim, “Antalya”, İA, I, 460.

Merçil, Erdoğan, Türkiye Selçukluları’nda Meslekler, Ankara 2000.

Emecen, Feridun, “Antalya”, DİA, III, 233.

İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâ’iyye fî’l-umûri’l-Alâ’iyye, (tıpkıbasım Hasan Adnan Sadık Erzi), Ankara 1956, s. 95-97; trc. Mürsel Öztürk, el-Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye Selçuk Name, Ankara 1996, I-II.

İbnü’l-Esîr, İzzeddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebu’l-Kerem Muhammed b. Abdulkerim b. Abdulvâhid eş-Şeybanî, el-Kâmil fî’t-târîh, (nşr. Carl Johan Tornberg), Beyrut 1979, (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, X-XI.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993.

______, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara 1988.

______, “Ortaçağda Türkiye Kıbrıs Münasebetleri”, Belleten, (Ankara 1964), c. XXVIII, sy. 110, s. 214-215.

______, “Keyhüsrev I”, İA, VI, 617.

______, “Selçuk Devri Vakfiyeleri II. Mübârizeddin Er-Tokuş ve Vakfiyesi”, Belleten, (Ankara 1947), c. XI, sy. 43, s. 415-429.

Kaya, Selim, I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve II. Süleymanşah Dönemi Selçuklu Tarihi (1192-1211), Ankara 2007.

Koca, Salim, Sultan I. İzzeddin Keykâvus (1211-1220), Ankara 1997.

Baykara, Tuncer, I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1164-1211) Gazi-Şehit, Ankara 1997.

192

7. I. İZZEDDİN KEYKÂVUS DÖNEMİ (1211-1220)

193

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

7.1. Sinop’un Fethi 7.2. Antalya’nın Geri Alınışı 7.3. Ermeniler ile İlişkiler 7.4. Eyyûbîler ile İlişkiler ve Sultanın Ölümü 7.5. Tarihi Kişiliği

194

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1. Izzeddin Keykavus’un fetihlerinde ticaretin geliştirilmesi mi etkliydi? 2. Antalya ikinci kez nasıl feth edildi? 3. Eyyubîler ile ilişkilerde Kuzey Suriye’nin etkisi nedir?

195

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

7.1. Sinop’un Fethi Sinop’un hangi nedenlerle Ders notlarının okunması ve fethedilmesinin anlaşılması dipnotlarda atıf yapılan araştırma eserlere ulaşılması

7.2. Antalya’nın Geri Alınışı Antalya’nın niçin ikinci kez Ders notlarının okunması ve alınmasına ihtiyaç dipnotlarda atıf yapılan duyulduğunun belirlenmesi araştırma eserlere ulaşılması

7.3. Ermeniler ile İlişkiler Bu dönemde Ermenilerle Ders notlarının okunması ve ilişkilerin analiz edilerek dipnotlarda atıf yapılan daha iyi anlaşılması araştırma eserlere ulaşılması

7.4. Eyyûbîler ile İlişkiler ve Selçuklu-Eyyubi ilişkilerinin Ders notlarının okunması ve Sultanın Ölümü kavranması dipnotlarda atıf yapılan araştırma eserlere ulaşılması

7.5. Tarihi Kişiliği İzzedin Keykavus’un tarihi Ders notlarının okunması ve kişiliğinin daha iyi dipnotlarda atıf yapılan anlaşılması araştırma eserlere ulaşılması

196

Anahtar Kavramlar  Sinop  Antalya  Haleb  Eyyûbiler

197

Giriş

İzzeddin Keykavus, kardeşi Alaeddin Keykubad ile taht için mücadele etti. Sinop ve Antalya gibi iki önemli limanı fethederek ticaretin gelişmesini sağlamaya çalıştı. Ancak Halep hakimiyeti için Eyyubilerle mücadele edip geri dönmek zorunda kaldı.

198

7. I. İzzeddin Keykâvus Dönemi (1211-1220)

Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev şehid düştüğü zaman ardında İzzeddin Keykâvus, Alâeddin Keykubâd ve Celâleddin (İbrahim) Keyferidun adlarında üç erkek çocuk bırakmıştı. Ülke başsız kaldığı için devlet ileri gelenleri derhal Kayseri’de toplanarak hangi meliki tahta çıkaracaklarını müzakere etmişler sonuçta da Malatya Meliki İzzeddin Keykâvus üzerinde karara vararak onu Kayseri’ye davet etmişlerdi. Nitekim I. İzzeddin Keykâvus Kayseri’ye gelerek Selçuklu tahtına oturdu (6 Safer 608/20 Temmuz 1211). Ancak Tokat meliki olan Alâeddin Keykûbâd da hükümdarlık iddiası ile ortaya atıldı. Amacına ulaşabilmek için Erzurum meliki olan amcası Tuğrulşah’ı, uc beyi Dânişmendli Zahîreddin İli ve Ermeni Prensi II. Leon’u da kendi tarafına çekerek İzzeddin Keykâvus’u Kayseri’de kuşattı. İzzeddin Keykâvus şiddetle karşılık verdiyse de kuşatma uzadıkça halkın hoşnutsuzluğu arttı ve şehrin durumu gittikçe kötüleşti. Sultan büyük bir çaresizlik içinde adamlarına ne yapılması gerektiğini sorduğunda, Kayseri valisi Celâleddin Kayser’in müttefikleri birbirinden ayırmak yolundaki teklifi kurtuluş reçetesi oldu. Celâledddin Kayser gizlice görüştüğü Ermeni prensini çeşitli hediye ve vaatlerle Alâeddin Keykubâd’ın yanından uzaklaştırmayı başardı.400 Daha sonra Tuğrulşâh’ın da ülkesine dönmesi Alâeddin Keykûbâd’ın kuşatmayı bırakarak Ankara’ya çekilmesine sebep oldu. Bu arada Dânişmendli Zahîreddin İli de Niğde’ye giderek Alâeddin Keykubâd adına faaliyetlerini sürdürdü. I. İzzeddin Keykâvus bu tehlikeyi atlattıktan sonra Konya’ya geldi ve Abbasî halifesi en-Nâsır li-dinillâh’a ve civar hükümdarlara cülusunu bildiren mektuplar gönderdi. Ayrıca sultanı tebrik için de çeşitli ülkelerden elçiler geldi. Bunlar arasında İznik imparatoru Theodoros Laskaris’in elçisi de vardı, o yirmi bin dinar ve birçok hediyeler göndererek barış teklif ediyor, bu teklifin uygun görülmesi ile iki taraf arasında belirlenen sınırların ihlal edilmemesi şartıyla bir antlaşma yapılıyordu.

Sultan I. İzzeddin Keykâvus ilk iş olarak kardeşi Alâeddin ile olan mücadelesini sonuçlandırmak istedi. O Ankara’da oturdukça Selçuklu tahtı için bir engel teşkil edecek ve sultan hiçbir iş yapamayacaktı.

Nihayet Sultan Konya’da ordusunu topladıktan sonra Ankara üzerine yürüyerek şehri muhasara etti. Bu muhasaranın kışın da devam etmesi şehir halkını güç durumda bıraktı. Sonunda Alâeddin Keykubâd, serbest bırakılması ve şehir halkına dokunulmaması şartıyla kaleyi teslime razı oldu. Sultan bu şartları uygun görerek Ankara’ya girdi (609/1212-1213); fakat kardeşini serbest bırakmak sözünü yerine getirmeyerek Alâeddin Keykubâd’ı Malatya yakınındaki Minşar (Masara) kalesine hapsettirdi. Sultan I. İzzeddin Keykâvus, daha sonra kardeşi Melik Alâeddin Keykubâd’ı öldürmek istediyse de buna hocası Şeyh Mecdeddin İshâk engel oldu.

İzzeddin Keykâvus Selçuklu ülkesinde duruma hâkim olduktan sonra, babası gibi ticarî yönden Anadolu’nun kalkınmasına önem vererek Kıbrıs Kralı Hugue ile bir ticaret anlaşması imzaladı (1214). Daha sonra Venedikliler ile de bir ticari anlaşma yapıldı.

400Abdülkerim Özaydın, “Anadolu Selçukluları”, İslâm Tarihi, İstanbul 1994, VIII, 159. 199

7.1. Sinop’un Fethi

Akdeniz’deki ticaretin güven ve emniyetinin sağlanmasına karşın Karadeniz’de durum bu şekilde değildi. Anadolu’daki iki Bizans devleti Karadeniz’e hâkim olmak üzere idiler. Sultan Karadeniz ticaret yollarını da emniyete almak için harekete geçti. Kuzeydeki Samsun ve Sinop limanları sadece Türkiye’nin ihracat ve ithalatı için değil uluslararası ticeret için de çok önemli merkezlerdi. Bu yüzden Sultan İzzeddin Keykâvus Karadeniz’de bir ticaret limanı kazanmak gayesiyle Sinop üzerine yürüdü. Ayrıca Trabzon Komnenos Devleti imparatoru Aleksios da bu şehri almak istiyordu. Sultan daha sefere çıkmadan önce Sinop hakkında bilgi almış ve şehrin ancak uzun bir kuşatmadan sonra ele geçirebileceğini anlamıştı. İzzeddin Keykâvus Sinop’a doğru ilerlerken bu sırada yakınlarda bulunan Aleksios da yanında 500 kişi ile ava çıkmış ve Türklere esir düşmüştü.

Sinop Kalesi Surlarından Bir Bölüm

Kaynak: http://www.sinopkulturturizm.gov.tr/TR,74872/kaleler.html

Sultan beraberinde Aleksios olduğu halde Sinop önüne gelerek burayı muhasaraya başladı. Daha sonra Behrâm adındaki bir kumandanın bin kişi ile şehrin deniz bağlantısını keserek gemileri yakması; halkı güç durumda bırakmıştı. Neticede Aleksios’un serbest bırakılması ve sultanın vassalı olması, halktan da isteyenlerin şehirden ayrılmasına izin verilmesi şartıyla bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşmaya göre Aleksios, her yıl Selçuklu Devleti’ne 12.000 Dinar, 500 at, 2.000 sığır, 1.000 koyun ve kendi hazinesine giren her cins maldan 50 yük hediyeyi göndermeyi ve ihtiyaç halinde de askerî yardımda bulunmayı da kabul etti. Trabzon Komnenos Devleti antlaşma tarihinden Moğol İstilası’na kadar Türkiye Selçukluları’na tâbi’ olarak hüküm sürdüler. Böylece Selçuklu ordusu 3 Kasım 1214 tarihinde Sinop’a girdi. Ertesi gün şehre giren sultan, bir süre burada kalmış, şehrin imarı, iskânı ve ticarî gelişmesi için çalışmalarda bulunmuştur. Böylece Sinop’ta Cami ve medrese yapımına başlanarak 8 ay gibi kısa bir zamanda tamamlandı. Daha sonra sultan ordusuyla Sivas’a

200 gelerek Sinop’un fethinde hizmet veren beylerine değerli hediye ve hil’atler401 verdi. Ayrıca İzzeddin Keykâvus Sinop’un fethi sebebiyle “Sultânü’l-gâlib” unvanını aldı.

Sinop Kalesi Deniz Surları

Kaynak: http://www.sinopkulturturizm.gov.tr/TR,74872/kaleler.html

Öte taraftan Ermeniler, İzzeddin ve Alâeddin kardeşler arasındaki taht mücadelesinden yararlanarak Lü’lüe (Ulukışla), Ereğli ve Larende kalelerini ele geçirmişlerdi. Sultan Sinop’u feth ettikten sonra düzenlediği bir seferle (619/1215-16), sözkonusu kaleleri yeniden ele geçirmiş ve Ermenileri Toroslar’ın güneyine atmıştı.

7.2. Antalya’nın Geri Alınışı

Selçuklu tahtı için yapılan mücadele sırasında, Antalya’nın Hıristiyan halkı bir gece isyan ederek Selçuklu muhafızları öldürdüler ve şehre hâkim oldular. Sultan Sinop’u aldıktan ve Ermenileri geriye püskürttükten sonra Antalya üzerine sefere çıktı. Selçuklular şehri karadan ve denizden kuşattılar. Neticede bir ay süren kuşatmadan sonra Antalya Türkler tarafından tekrar fethedildi (30 Ramazan 612/22 Ocak 1216).

7.3. Ermeniler ile İlişkiler

Ermeni Leon Haçlılar’ın elindeki Antakya’yı işgal ederek 402 onlarla anlaşmazlığa düşmüştü (1216). Ermeniler ile Haçlılar arasında çıkan anlaşmazlıklardan yararlanmak isteyen Sultan I İzzeddîn Keykâvus 1216 yılı baharında Maraş üzerine hareketle Yabanlu Ovasında ordugâh kurdu. Sultan bir taraftan da Haleb hükümdarı Melikü’z-Zâhir’e haber göndererek ordusu ile Ermeniler üzerine yürümesini istedi. Tereddüt içinde olan Melikü’z- Zâhir’i bu seferden vazgeçirmek isteyen Ermeniler Melikü’z-Zâhir’e hediyeler gönderdiler.

401 Bk. Mehmet Şeker, “Hil’at”, DİA, XVIII, 22-25. 402 Simbat, s. 77. 201

Melikü’z-Zâhir’in Ekim 1216’da ölmesi üzerine yerine geçen oğlu Melikü’l-Azîz’in küçük yaşta olmasından dolayı emîrler kararsız kaldılar. Bazı emîrler Selçuklu sultanının yardımına gittiler. Sultan İzzeddîn Keykâvus, Maraş Emîri Nusretüddîn ile beraber Ermeni topraklarına girdi. Selçuklu ordusu Ceyhan vadisindeki Çınçın ve Haçin (Saimbeyli) kalelerini zaptetti. Sonuçta Selçuklu ordusuyla Ermeni ordusu Keban kalesi önünde karşı karşıya geldi. Yapılan savaş sonunda Selçuklu ordusu Ermeni ordusunu ağır bir mağlubiyete uğrattı. Ermeniler çok kayıp verdiler ve yine çok sayıda Ermeni esir olarak Selçuklular’ın eline geçti. Bunların içinde önemli Ermeni Baron ve kumandanları da bulunuyordu. Ermeni Prensi Leon ise bu yenilgi üzerine Sultan I. İzzeddîn Keykâvus’a derhal bir heyet göndererek ona pek çok hediye sunarak anlaşma yollarını aradı. Bu diplomasi girişimleri sonucunda ancak 1218 yılında sultan ile anlaşma yapmaya muvaffak oldu. Buna göre Ermeniler Selçuklular’a tâbi olacaklar, ihtiyaç halinde beş yüz asker ve yıllık 20.000 dinar haraç gönderecekler ve bazı sınır kalelerini iade edeceklerdi. Sultan da buna karşılık Sis (Kozan) hâkimiyetini bir fermanla Leon’a vereceğini açıkladı. Ayrıca bu antlaşma Anadolu-Suriye arasındaki ticaret yolunun güvenliğini de sağlıyordu.403

Antlaşma şartlarının kabulünden sonra Selçuklu Emîri Ziyâeddîn Kara Arslan, hâkimiyet menşûru ve hil‛atını Leon’a takdim etmek için Sis (Kozan)’e gitti. Burada sultanın menşûru törenle okundu. Ermeni Kralı Leon antlaşmaya sadık kalacağına dair yemin etti ve ödemeyi taahhüt ettiği haracın yarısını Türk elçisi ve Ermeni heyetiyle Kayseri’ye gönderdi. Sultan da Ermeni esirlerine at ve hediyeler vererek onları serbest bıraktı. Ermeni Kralı, sultana tâbi olduğundan bastırdığı paraların bir yüzünde Arapça yazı ile Selçuklu sultanının adı diğer yüzünde de Ermenice yazı ile kralın ismi bulunuyordu. Ayrıca Sis’de Selçuklu sultanı adına hutbe okunuyordu.404

7.4. Eyyûbîler ile İlişkiler ve Sultanın Ölümü

Selçuklu sultanı bundan sonra Erzincan Mengücüklü Beyi Fahreddin Behramşâh’ın kızı Selçuk Hâtûn ile evlendi. Haleb hükümdarı Melik Aziz’in yaşının küçük olması bu şehri ele geçirmek isteyen civar beylerin hevesini artırıyordu.

Öte taraftan bir kısım Haleb beyleri de İzzeddin Keykâvus’u şehre davet ediyorlardı. Sonunda İzzeddin Keykavus, Eyyûbiler’den Sumeysat hükümdarı Melik Efdal ile şehri ona bırakmak, buna mukabil sultana tâbi olmak şartıyla bir anlaşma yaptı. Daha sonra bu iki müttefik Haleb’e doğru ilerledi. Yol üzerindeki Merzuban, Ra’ban ve Tell-bâşir kaleleri alındı (Haziran 1218). Fakat bu sonuncu kalenin Maraş emîri Nusretüddin’e teslim edilmesi, Melik Efdâl’i sultanın Haleb’i ona vermeyeceği hususunda tereddüde sevketti. Sultanı istemeyenler de aleyhde propagandaya başlamışlardı. Ayrıca Melik Aziz’in atabeği Şihâbeddin Tuğrul da Diyarbekir’de hüküm süren Melik Eşref’e durumu yazarak yardım istiyordu. Melik Eşref Mardin Artuklu hükümdarı Artuk Arslan ile birleşerek Haleb’e doğru yürüdü. Selçuklu ordusundan Mübârizeddin Behrâmşâh idaresinde bin kişilik bir öncü birliğinin Melik Eşref

403 Süryani Mikhail, s. 297; Simbat, s. 77-79. Krş. Turan, s. 312-316; Merçil, Müslüman-Türk Devletleri, s. 138; Özaydın, VIII, s. 162-163. 404 Turan, s. 315-316; Ersan, s. 51-52. 202 tarafından mağlup ve esir edilmesi, Melik Efdal’ın Melik Eşref tarafına geçmesi, büyük ölçüde casusluk ve karşı propaganda hareketi (Sultan’ın Haçlılar ile anlaştığı gibi hususlar), İzzeddin Keykâvus’un bir ihanete uğradığı düşüncesiyle Menbic’den geri dönmesine neden oldu. Melik Eşref bir süre sultanı takip etmiş ve onun ele geçirdiği kaleleri geri almıştı (Ağustos 1218).

Sultan İzzeddin Keykâvus bu mağlubiyete çok üzülmüş, bu sefere taraftar olmayan beylerden dahi şüphelenmiş ve bazılarını bir eve kapatarak yaktırmıştı. Nihayet bir intikam seferi için hazırlıklara başladı, Artuklulardan Diyarbekir hâkimi Nâsıreddin Mahmûd ve Erbil hâkimi Muzaffereddin Gök-böri gibi bazı hükümdar ve beyler ile anlaştı. Adı geçen bu hükümdarlar Selçuklu sultanına tâbi oldular. Sultan İzzeddin Keykâvus ordusu ile harekete geçip Malatya’ya ulaştı ise de, hastalığının (verem) şiddetlenmesi daha ileri gitmesine engel oldu ve Viranşehir’de öldü (616 Şevval/10 Aralık 1219-7 Ocak 1220).

Sivas Şifaiye (Dârüşşifa) Medresesi Avlusunda Bulunan Sultan I. İzzeddin Keykavus Türbesi

Kaynak: http://tarihtenfotograflar.blogspot.com.tr/2016/05/

7.5. Tarihî Kişiliği

Cenazesi Sivas’ta yaptırmış olduğu Dârü’ş-Şifâ’da toprağa verildi. 35-40 yaşlarında ölen Sultan İzzeddin sağlam bir iradeye sahip zekî bir devlet adamıydı. Onun devrinde adalet, emniyet, bolluk ve refah vardı. Uyguladığı politika ile Türkiye’yi dünyaya ve denizlere açan sahil ve limanlara kavuşturmuştu. Yaptığı antlaşmalarla ticaretin gelişmesini sağlamış, Haçlıların İstanbul’u işgaliyle ortaya çıkan durumdan çok iyi istifade etmiş, gerçekleştirdiği 203 fetihlerle devletin nüfuz ve kudretini komşuları üzerinde hissettirmiştir. Komnenosları, Ermenileri, Eyyûbîleri ve Artukluları kendine tâbi kılmıştır. Diğer Selçuklu hükümdarları gibi iyi bir eğitim görmüş, engin ve yüksek bir kültüre sahip olmuş, Farsça şiirler yazmıştır. Âlim ve şâirleri korumuş, onlara dâima saygı göstermiştir. Sivas’taki Dârü’ş-Şifâ ve Dârü’s-Sıhha adlı hastane ve Tıp Fakültesi onun tarafından yaptırılmıştır (1217).

Sivas Şifaiye (Dârüşşifa) Medresesi

Kaynak: http://tarihtenfotograflar.blogspot.com.tr/2016/05/

204

Uygulamalar

Osman Turan’ın Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar adlı eserinde yer alan ticari anlaşma metinlerini okuyup bu dönemdeki Selçuklu ticaret politikasını değerlendiriniz.

205

Uygulama Soruları

1. Sinop’un fethinin Türkiye Selçuklularına kazandırdıkları nelerdir? 2. Sultan İzzeddin Keykâvus Türkiye Selçuklu tahtına nasıl geçti kısaca değerlendiriniz. 3. Türkiye Selçukluları I. İzzeddin Keykavus döneminde hangi devletlerle ticari anlaşmalar yapmıştır?

206

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu bölümde I. İzzeddin Keykavus döneminde Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuzey ve güney yönündeki genişleme faaliyetleri ile bunların sebepleri ve sonuçları belirlenmeye çalışılmıştır.

207

Bölüm Soruları

1- Sultan I. İzzeddin Keykâvus aşağıdakilerden hangisiyle saltanat mücadelesi yapmak zorunda kaldı? A) Celâleddin Keyferidun B) Mugiseddin Tuğrulşah C) Alâeddin Keykubâd D) Rükneddin Süleymanşah E) Gıyâseddin Keyhüsrev

2- Aşağıdakilerden hangisi Sultan I. İzzeddin Keykâvus devrinde gerçekleşmemiştir? A) Sinop’un Fethi B) Antalya’nın geri alınışı C) Eyyubîler ile savaş D) Ermeniler ile mücadele E) Bizans ile mücadele

3- Sultan I. İzzeddin Keykâvus’un son seferinde Eyyubîlerden almaya çalıştığı şehir aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak gösterilmiştir? A) Mardin B) Şam C) Haleb D) Musul E) Antakya

4- Sultan I. İzzeddin Keykâvus’u kendi kumandanlarını yaktırmak suretiyle cezalandıracak kadar kızdıran olay aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Kumandanların savrukluğu B) Kumandanların mağlup olması C) Kumandanların birbirleri ile irtibat halinde olmayışı D) Kumandanların kendisine ihanet ettiği şüphesi E) Kumandanların verilen emirleri yanlış anlaması

5- I. Diğer Selçuklu hükümdarları gibi iyi bir eğitim görmüştür. II. Farsça şiirler yazmıştır. III. Âlim ve şâirleri korumuş, onlara dâima saygı göstermiştir. IV. Sivas’taki Dârü’ş-Şifâ ve Dârü’s-Sıhha adlı hastane ve Tıp Fakültesi onun tarafından yaptırılmıştır. V. Sivas Ulucamii’ni de o yaptırmıştır. Yukarıda verilen bilgilerden hangisi Sultan I. İzzeddin Keykâvus’a ait olamaz? A) I B) II C) III D) IV E) V

208

6- Sultan I. İzzedddin Keykâvus hangi usul ile saltanat tahtına geçti? A) Veliahtlık B) Saltanat mücadelesi C) Kurultay kararı D) Feragat (hakkından vazgeçme) E) Vekâlet

7- Aşağıdaki âlimlerden hangisi Sultan I. İzzeddin Keykâvus’un hocalığını yapmıştır? A) Mecdeddin İshâk B) Mevlânâ C) Sadreddin Konevî D) Muhyiddin Arabî E) Şemseddin Tebrizî

8- Akdeniz’deki ticaretin güven ve emniyetinin sağlanmasına karşın Karadeniz’de durum bu şekilde değildi. Anadolu’daki iki Bizans Devleti Karadeniz’e hâkim olmak üzereydiler. Sultan I. İzzeddin Keykâvus, Karadeniz ticaret yollarını da emniyete almak için harekete geçti. Yukarıda anlatılan olayın devamında hangi Karadeniz şehri fethedildi? A) Trabzon B) Samsun C) Ordu D) Sinop E)

9- Sultan I. İzzeddin Keykâvus, Sinop’un fethi sebebiyle “…………….…” unvanını aldı. Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yere getirilmesi gereken kelimeler hangi şıkta doğru olarak verilmiştir? A) Sultânü’l-Bahr B) Sultânü’l-Gâlip C) Sultânü’l-Kâhir D) Sultânü’l-A’zam E) Sultânü’l-Mu’azzam

10- Aşağıdakilerden hangisi Sultan I. İzzedin Keykâvus’un 1216 yılında Ermeniler üzerine bir sefer düzenlemesinin nedenidir? A) Sınır ihlâli B) Ticaret yollarına saldırı C) Haçlılar ile işbirliği D) Ermeniler ile Haçlılar arasındaki antlaşmazlık E) Eyyubîler ile Selçuklular arasındaki antlaşmazlık

209

CEVAPLAR 1-C 2-E 3-C 4-D 5-E 6-C 7-A 8-D 9-B 10-D

210

Kaynakça

Özaydın, Abdülkerim, “Anadolu Selçukluları”, İslâm Tarihi, VIII, İstanbul 1994.

Merçil, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2006.

Koca, Salim, I. İzzeddin Keykâvus (1211-1220), Ankara 1997.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993.

211

8. I. ALÂEDDİN KEYKUBÂD DÖNEMİ (1220-1237)

212

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

8.1. Moğollara Karşı Alınan Tedbirler 8.2. Alanya’nın fethi 8.3. Bazı Emîrlerin Cezalandırılması 8.4. Ermeniler Üzerine Düzenlenen Sefer 8.5. Eyyûbiler ve Artuklular ile İlişkiler 8.6. Mengücüklerin Erzincan-Kemah Kolunun Ortadan Kaldırılışı 8.7. İlk Deniz Aşırı Sefer: Suğdak Seferi 8.8. Yassıçimen Savaşı 8.9. Moğolların Doğu Anadolu’ya Saldırıları 8.10. Eyyûbiler ile İlişkiler ve Harput Artuklu Melikliği’nin Ortadan Kaldırılışı 8.11. Sultanın Ölümü ve Tarihi Kişiliği

213

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1. Alâeddin Keykûbad döneminde Türkiye Selçuklu-Moğol ilişkileri nasıldı? 2. Alâeddin Keykûbad’ın bazı emîrleri cezalandırmasının sebebi nedir? 3. Alâeddin Keykûbad döneminde Bizans ile ilişkiler nasıl gelişti?

214

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

8.1. Moğollara Karşı Alınan Orta Doğu ve Anadolu’ya Ders notlarının okunması ve Tedbirler doğru ilerleyen Moğol dipnotlarda atıf yapılan tehlikesine karşı ne gibi araştırma eserlere ulaşılması tedbirlerin alındığının belirlenmesi

8.2. Alanya’nın fethi Alanya’nın fethinin Ders notlarının okunması ve sebelerinin saptanması dipnotlarda atıf yapılan araştırma eserlere ulaşılması. Ayrıca harita üzerinde Alanya’nın yerinin belirlenmesi

8.3. Bazı Emîrlerin Alaeddin Keykubad’ın Ders notlarının okunması ve Cezalandırılması iktidarına engel olmaya dipnotlarda atıf yapılan çalışan nüfuzlu emirlerin araştırma eserlere ulaşılması bertaraf edilmesi ile Selçuklularda hükümdarlık anlayışının saptanması

8.4. Ermeniler Üzerine Türkiye Selçuklu-Ermeni Ders notlarının okunması ve Düzenlenen Sefer ilişkilerinin belirlenmesi dipnotlarda atıf yapılan araştırma eserlere ulaşılması

8.5. Eyyûbiler ve Artuklular Doğu Anadolu’da hakimiyet Ders notlarının okunması ve ile İlişkiler mücadelesindeki dengeler ile dipnotlarda atıf yapılan Harput Artuklularına nasıl araştırma eserlere ulaşılması son verildiğinin belirlenmesi

8.6. Mengücüklerin Türkiye Selçuklularının Ders notlarının okunması ve Erzincan-Kemah Kolunun doğu doğru ne şekilde dipnotlarda atıf yapılan Ortadan Kaldırılışı yayıldıklarının kavranması araştırma eserlere ulaşılması

8.7. İlk Deniz Aşırı Sefer: Kırım’ın Suğdak limanına Ders notlarının okunması ve Suğdak Seferi yapılan seferin analiz edilip dipnotlarda atıf yapılan sonuçlarının kavranması araştırma eserlere ulaşılması

8.8. Yassıçimen Savaşı Moğol tehlikesi ile Ders notlarının okunması ve birbirlerine yakınlaşan dipnotlarda atıf yapılan Türkiye Selçukluları ile araştırma eserlere ulaşılması Harzemşah ilişkilerinin nasıl

215

gergin bir hal alıp savaşın nedenlerinin belirlenmesi

8.9. Moğolların Doğu Moğol akınlarına karşı Ders notlarının okunması ve Anadolu’ya Saldırıları sultanın aldığı tedbirlerin dipnotlarda atıf yapılan analizi araştırma eserlere ulaşılması

8.11. Sultanın Ölümü ve Alaeddin Keykubat’ın nasıl Ders notlarının okunması ve Tarihi Kişiliği öldüğünün belirlenmesi dipnotlarda atıf yapılan araştırma eserlere ulaşılması

216

Anahtar Kavramlar  Moğollar  Alanya  Celâleddin Harezmşâh  Yassıçimen  Kırım  Suğdak

217

Giriş

1220 tarihinde tahta geçen Sultan Alâeddin Keykûbad’ın saltanatı döneminde en önemli sorun Moğolların Anadolu ve Suriye’ye doğru yaklaşmasıydı. Bu dönemde Akdeniz kıyısındaki Alanya ile Karadeniz’de Kırım yarımadasındaki Suğdak’ın fethi gerçekleşti. Otoritesini sarsan bazı emîrleri cezalandıran sultan Moğolların amansız düşmanı Celâleddin Harezemşah ile yakın ilişkiler kurdu ancak Celâleddin ile yapılan Yassıçimen Savaşı, olası bir ittifaka engel oldu. Onun döneminde Türkiye Selçukluları, gücünün zirvesinde bulunuyordu.

218

8. I. Alâeddin Keykubâd Dönemi (1220-1237)

I. İzzeddin Keykâvus öldükten sonra geride vârisinin bulunmadığı, oğlu varsa bile muhtemelen çok küçük yaşta olduğu anlaşılıyor. Bu sebeple devlet büyükleri bir süre aralarında Selçuklu tahtına kimin çıkacağı hususunu müzakere ettiler. Erzurum Meliki Tuğrul-şâh, Koyluhisar hâkimi ve küçük kardeşi Melik Celâleddin Keyferidun ve nihayet hapiste bulunan Âlâeddin Keykubâd tahta çıkarılması düşünülen adaylar idi. Sonunda Seyfeddin Ayaba, Mübârizeddin Çavlı ve Şerefeddin Muhammed gibi devlet adamları üstün özelliklerinden dolayı Alâeddin Keykubâd’ın tahta çıkarılmasını uygun gördüler. Ancak Emîr Seyfeddin Ayaba, Melik Alâedddin’i hapse götürenin kendisi olduğunu ve şimdi de onu hapisten çıkaran adam olup kendini affettirmek istediğini söyleyince diğer devlet adamları onun bu isteğini uygun buldular ve yeni hükümdarı tutuklu bulunduğu yerden çıkaraıp Konya’ya getirme görevi Seyfeddin Ayaba’ya verildi. Böylece İzzeddin Keykâvus’un yüzüğünü yanına alan Emîr Seyfeddin Ayaba, Alâeddin Keykubâdı, bu sırada tutuklu bulunduğu Kezirpert Kalesi’nden çıkararak Sivas’a getirdi. Melik Alâeddin Keykubâd burada tahta çıkartıldı. O Sivas’dan Selçuklu başkentine gelinceye kadar geçtiği yerlerde merasim ile karşılanmış, ayrıca Konya’da da ikinci kez muhteşem bir karşılama töreni yapılmıştı. Abbasî halifesi Nasır li-dinillah da Şeyh Şıhâbeddin Ömer Suhreverdi ile hil’at ve menşur gibi saltanat alametleri gönderdi.

8.1. Moğollara Karşı Alınan Tedbirler

Alâeddin Keykubâd tahta çıktığı sırada Moğol istilâsı Asya’yı ve Doğu Avrupa’yı kasıp kavuruyordu. Sultan Moğollar’ın Anadolu’ya girme tehlikesine karşı bazı tedbirler aldı, hudûd kalelerini ve ayrıca Konya, Kayseri ve Sivas gibi şehirlerin surlarını yeniden inşa ettirdi. Konya surları çok kısa zamanda 618/1221 yılında tamamlandı. Bu arada Abbasî Halifesi de sultana elçi göndererek Moğollara karşı savaşmak üzere iki bin kişilik bir yardım kuvveti istemişti. Âlâeddin Keykubâd Moğollar ile dostane münasebetler kurmayı daha uygun buluyor, fakat asker göndermek konusunda, zayıf bir durumda olduğu sanılmasın diye, Bahâeddin Kutluğca kumandasında beş bin kişilik bir kuvveti Bağdad’a gönderiyordu. Ancak bu sırada Moğollar’ın Bağdad’ı istilâdan vazgeçmeleri üzerine Halife bu Selçuklu birliğini geri göndermişti.

8.2. Alanya’nın Fethi

Alâeddin Keykubâd, Konya surlarını tamamladıktan sonra Yaz’ı Kayseri’de geçirerek Alâiye (Alanya) seferine çıkmıştır. Bu arada Kalonoros adıyla bilinen Alâiye, Kyr Vart (Kir Farid) adında Bizanslı olması muhtemel bir şahıs idaresinde idi. Onun kardeşi de Antalya ile Alâiye arasında yer alan Alara Kalesi’ne hâkimdi. Sultan ordusu ve Antalya’dan gelen deniz kuvvetleri ile kış mevsiminde kaleyi kuşattı. Selçuklu ordusunun bu kuşatması iki ay sürmüş, nihayet Sultan son bir hücumla şehrin alınmasını istemişti. Bu bakımdan gece gördüğü bir rüyayı şiirle ifade ederek kumandanlara aksettirmiş, ayrıca askerlere para ve hediyeler dağıtarak onların maneviyatlarını yükseltmiştir. Ancak Kyr Vart, Selçukluların bu son hücumu karşısında fazla mukavemet edemeyeceğini anlamış, Antalya Sübaşısı Mubârizeddin

219

Ertokuş aracılığıyla sultana anlaşmak istediğini bildirmişti. Neticede iki taraf arasında bir anlaşma sağlandı, buna göre; Sultan Alâeddin kaleyi teslim alarak Kyr Vart’ın kızı ile evlenecek, ona Alanya’ya karşılık Akşehir beyliği ve birkaç köyün mülkiyeti verilecekti. Böylece Sultan Akdeniz sahilindeki bu kaleye kendi adına nisbetle “Alâiye” denilmesini, yeniden imarını ve burada bir tersane inşasını emretti (1221). Sultan bundan sonra kışı geçirmek üzere Antalya’ya gitmiş ve bu yolculuk esnasında Alara kalesi de Türklerin eline geçmişti.

Alanya Kızıl Kule

Kaynak: http://maviayy.com/uploads/images/KIZILKULE_1.jpg

8.3. Bazı Emîrleri Cezalandırması

Türkiye Selçuklu Devleti’nde bu arada bazı emîr ve beylerin sultanları tahta çıkartmakta rol oynamaları sebebiyle kuvvet ve kudretlerinin artmış olduğu görülüyor. Hattâ bunlardan bazılarının zenginliklerinin ve harcamalarının sultandan fazla olduğu rivayet ediliyor. Bunlar arasında Seyfeddin Ayaba, Zeyneddin Başara, Mubârizeddin Behrâm-şâh ve Bahâeddin Kutluğca da dikkati çekiyorlardı. Sultan bu emîrlerin durumundan özel meclislerde şikâyetçi oluyor, bu suretle iki taraf arasında yapılan dedikodular ortalığın daha fazla karışmasına sebep oluyordu. Nihayet emîrler Kayseri’de gizli bir tertible sultanı tahttan uzaklaştırmak ve yerine kardeşi Celâleddîn Keyferidun’u geçirmek istediler. Ancak bu hazırlık Nâib Hokkabazoğlu Seyfeddin vasıtasıyla öğrenilerek sultana bildirilmiş, böylece plân suya düşmüştü. Bu kez Sultan Alâeddin Keykubâd karşı bir plân hazırladı ve kışı

220 geçirmek üzere gittiği (1223) Antalya’dan Kayseri’ye döndükten sonra bunu uyguladı. Yirmidört kişi olduğu rivayet edilen bu emîrlerin bazıları öldürüldü, bazısı da hapse atıldı ve malları müsadere edilerek hazineye alındı. Böylece Sultan ile beyler arasındaki nüfuz çatışması Alâeddin Keykubâd lehine sona ermiş oldu.

Alanya Kalesi’ndeki Bizans Şapeli

8.4. Ermeniler Üzerine Düzenlenen Sefer

Türkiye Selçukluları’nın ticarete verdiği önemin Alâeddin Keykubâd devrinde de devam ettiğini görüyoruz. Ermeniler tarafından soyulan tüccarların şikâyeti üzerine sultan bunlar üzerine bir sefer tertiplemeye karar verdi. Kral Leon’un 1219 yılında ölümü sonrasında kızı İsabelle (Zabil)’in Antakya Haçlı Prinkepsi IV. Bohemund’un oğlu Philippe ile evlenmesi nedeniyle Haçlılar Ermeni topraklarını işgal etmekteydiler. Haçlılara engel olmak isteyen bazı Ermeni asilzâdeleri Philippe’i tutukladılar. IV. Bohemund’un askerî bir sefer düzenlemek isteğine Papa ve Haçlılar karşı çıkınca Bohemund da Türkiye Selçuklu Sultanı I. Alâeddîn Keykubâd’a ittifak teklifinde bulunarak beraberce Ermeniler üzerine sefer düzenlemeyi kararlaştırdılar. Buna karşılık boş durmayan Ermeniler de Halep Eyyubî Hükümdarı Şihâbüddîn Tuğrul ve Kıbrıs Haçlı Krallığı ile bir ittifak kurdular (1225).405

405Ebu’l-Ferec, II, s. 521. Krş. Turan, s. 343, 347; Sevim s. 37. 221

Alanya Tersanesi

Sultan Alâeddîn Keykubâd, Emîr Çavlı ve Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev’in kayınpederi Mavrozomes kumandasında karadan, Emîr Mübârizeddîn Ertokuş kumandasında da denizden kuvvetler gönderdi. Mübârizeddîn Ertokuş, Manavgat, Anamur gibi bazı kıyı kalelerini Ermeni ve Rumlar’dan aldı ve Silifke’ye kadar ilerleyerek büyük bir başarı elde etti. Karadan ilerleyen Selçuklu kuvvetleri ise Göksu vadisinden Silifke’ye, buradan da Maraş ve Ceyhan ırmağı vadisinden Çukurova’ya doğru ilerlemekteydi. Ermeni Baronu Konstantin Pali Silifke ve bazı kaleleri teslim etme vaadiyle Haçlılardan oğlu Hetum da Silifke’deki Hospitalier ve Tempelier şövalyelerinden yardım istemişlerse de olumlu cevap alamamışlardı. Bu arada ilerleyişini sürdüren Selçuklu ordusu İçel, Silifke ve Çınçın (Maraş) kalelerini ele geçirmişti. Çok zor durumda kalan Kral Hetum, sultana barış teklif etti. Sultan Alâeddîn Keykubâd da bu teklifi kabul etti. Bu yeni antlaşmaya göre; Ermeniler, Selçuklu tâbiiyetini kabul ediyor ve birçok önemli kale ve şehirleri Selçuklular’a bırakıyor, sultan istediği takdirde 1500 kişilik bir Ermeni kuvvetini yardıma göndermeyi vaadediyor, her yıl ödenen vergiyi iki katına (40.000 dinar) çıkarıyor ve Sultan adına hutbe okutup para bastırıyordu. Bundan başka Namrun (Lampron) Senyörü Konstantin de bir miktar askerle Selçuklu hizmetine girecekti. 406 Yapılan antlaşma şartları öncekilerle karşılaştırıldığında pek çok maddenin aynı olduğu gözden kaçmıyor ancak gönderilen asker sayısında üç misli, haraçta da iki misli artış söz konusu olduğundan şartların Selçuklular tarafından biraz daha ağırlaştırılmış olduğunu ve Anadolu-Suriye ticaret yolunun emniyetinin sağlandığını söyleyebiliriz.

406 Sevim, s. 37. 222

8.5. Eyyûbîler ve Artuklular ile İlişkiler

Âmid Artuklu hükümdarı Melik Mes’ûd, Selçuklulara tâbi iken, Eyyûbîler arasındaki rekabetten yararlanarak kendini emniyete almaya çalışmış, bu sebeple devrin kudretli simalarından Mısır Eyyûbî Hükümdarı Melik Kâmil’e tâbi olmuştu. Ayrıca o Moğollar’ın önünden kaçan Sultan Celâleddin Hârezmşah ile de bir ittifak yapmıştı. Bu olay önce Eyyûbiler’den Melik Eşref’in canını sıkmış ve Sultanı, Melik Mes’ûd’a karşı harekete geçmeğe teşvik etmişti. Nihayet Sultan 1226 baharında ordusunu Malatya’da topladı, kendisi orada kalırken orduyu yine iki kola ayırarak harekete geçirdi. Birinci kol Emîr Çavlı ile Adıyaman ve Kâhta’ya, ikinci kol da Esedüddin Ayaz kumandasında Çemişkezek üzerine gidecekti. Adı geçen kalelerin muhasara edilmesi, Melik Mes’ûd’un bu kez Melik Eşref’e başvurmasına sebeb oldu. Melik Eşref de Selçuklu Sultanı’ndan sefere son vermesini istedi. Bu istek sultanı son derece kızdırmış ve Selçuklu ordusu harekâtına devam etmişti. Neticede Selçuklu ordusu Eyyubî ve Artuklular’ın onaltıbin kişiden oluşan ordusunu bozguna uğrattı. Kâhta, Hısn Mansur (Adıyaman ve Çemişkezek Selçuklu topraklarına dâhil edildi (1226). Sultan Selçuklu ordusunun bu başarılarına rağmen yaklaşan Moğol tehlikesini görmüş, bu nedenle Eyyubiler ile dostane ilişkiler kurmuş ve Melik Âdil’in kızı Gâziye Hatun ile evlenmişti (1227).

8.6. Mengücüklerin Erzincan-Kemah Kolunun Ortadan Kaldırılışı

Öte taraftan 1225 yılında Anadolu’nun doğusunda iki taht değişikliği görüyoruz. Erzincan Mengücük Hükümdarı Fahreddin Behramşâh ölmüş, yerine oğlu Dâvudşâh, Erzurum’da ölen Selçuklu Mugîseddin Tuğrulşâh’ın yerine de oğlu Cihânşâh geçmişlerdi. Bu yeni hükümdarlardan Dâvudşâh ailesinin yıllarca sürdürdüğü siyaseti terk ederek bazı tertiblere girişiyor ve Selçuklular’a tâbi olmaktan kurtulmak istiyordu. Onu bu hevesinden vazgeçirmek isteyen emrindeki beylerin uyarılarına da kulak asmadı. Buna karşılık Dâvudşâh bu beylerin bazılarını hapsetti, geri kalanlar ise Alâeddin Keykubâd’a başvurdular. Sultanın onlara karşı davranışlarından başına gelecekleri sezen Dâvudşâh kıymetli hediyelerle Kayseri’ye gitti ve tekrar Selçuklular’a tâbi olduğunu bildirdi. Ancak o Erzincan’a döndükten sonra rahat durmamış, bu kez de Erzurum Meliki Cihânşâh’ı kışkırtmağa, Celâleddin Hârezmşah ve Eyyûbiler ile bağlantı kurmağa çalışmıştı. Bu durumu haber alan Alâeddin Keykubâd bu ittifakın bir araya gelmesinden önce sür’atle bir ordu hazırlayarak Erzincan’a gönderdi. Dâvudşâh’ın Sultan ile görüşmek isteği reddedildi ve kendisine iktâ’ olarak verilen Akşehir ve Ilgın bölgesine gönderildi. Bu suretle Mengücüklü Beyliği, Divriği kolu dışında, ortadan kaldırıldı (625/1228). Ayrıca yine aynı hanedandan Şebinkarahisar (Kögonya) hâkimi ve Dâvudşâh’ın kardeşi Muzaffereddin Muhammed de Emîr Mubârizeddin Ertokuş idaresindeki Selçuklu ordusuna mukavemetin faydasızlığını anlayarak kendisine iktâ’ olarak verilen Kırşehir’e gitmişti. Erzurum Meliki Cihânşâh da kıymetli hediyeler ile sultana tâbi olduğunu bildirdi. Alâeddin Keykubâd, Eyyûbiler ile olan dostane ilişkilerini bozmamak için şimdilik ona dokunmamıştı.

223

8.7. İlk Deniz Aşırı Sefer: Suğdak Seferi

Moğollar, 1223 yılı başlarında Kırım sahilinde bir büyük ticaret merkezi olan Suğdak’ı işgal etmişlerdi. Bu fırsattan yararlanan Trabzon’daki Komnenoslar’ın Suğdak’da yerleşmeğe çalışmaları Sultan Alâeddin Keykubâd’ın deniz aşırı bir sefer tertiplemesine sebeb oldu. O bu maksatla Kastamonu ve çevresinin uc beyi Hüsâmeddin Çoban’ı görevlendirdi. Hüsâmeddin Çoban emrindeki orduyu gemilere bindirip Suğdak şehrine ulaşmış ve burayı ele geçirmişti. O daha sonra Kıpçak ve Rus hükümdarlarına elçiler gönderip, Selçuklulara tabi olmalarını iste- di. Neticede her iki hükümdar da hediyeler göndererek Selçuklu Sultanına tâbi olduklarını bildirdiler. Emîr Çoban Suğdak’ı dinî bakımdan da teşkilatlandırmış ve bir miktar asker bırakarak geri dönmüştür (1227). Buradaki Selçuklu hâkimiyeti uzun sürmemiş, muhtemelen 1039 yılında tekrar Suğdak’a gelen Moğollar burayı ele geçirmişlerdir. Komnenoslar, Müslümanların ticaretini baltalamak ve Selçuklulara zarar vermek için Karadeniz’deki Türk ve Müslüman gemilerini yağmalamışlardı. Bu yüzden Sultan Alâeddin denizden ve karadan Trabzon üzerine ordu sevketti. Selçuklu ordusu Trabzon’u şiddetle muhasara etmiş, şehir düşmek üzere iken kötü hava şartları ve gece karanlığının bastırması kesin neticenin alınmasını engellemiş ve Türklerin çekilmesine sebepolmuştur (1228).407

Kırım’daki Suğdak Kalesi

Kaynak: http://sagavoyages.com/media/uploads/2015/07/28/sudak_min.jpg

407 Ayrıntılı bilgi için Emine Uyumaz, Sultan I. Alâeddin Keykubâd Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Siyasi Tarihi (1220-1237), Ankara 2003.

224

8.8. Yassıçimen Savaşı

Sultan Celâleddin Hârezmşâh, Moğollar önünden kaçarak Azerbaycan’a ulaşmış ve Tebriz şehrini başkent yaparak bu bölgede yerleşmişti (1225). O daha sonra Alâeddin Keykubâd’a elçi göndererek dostluk kurmak istemiş, başlangıçta iki taraf bunu büyük bir istekle gerçekleştirmeğe çalışmışlardı. Ancak Celâleddin’in Şevval 626 (Ağustos 1229)’da Ahlat’ı şiddetle muhasara etmesi ve Erzurum Meliki Cihânşâh’ın ona tâbi olması bu dostluğun bozulmasına yol açtı. Ayrıca Cihânşâh’ın Celâleddin’i, Melik Eşref’in de Alâeddin’i kışkırtması bu iki Türk devleti arasında meydana gelecek bir savaşı kaçınılmaz hâle getiriyordu. Sultan Alâeddin; Celâleddin Hârezmşâh’a hem elçi hem de mektub göndererek Ahlat’ı kuşatmaktan vazgeçmesini istemiş, bu sırada Moğollar ile anlaşmak gerektiğini öne sürerek yine de Ahlat kuşatmasını terkederse onunla beraber Moğollar’a karşı savaşabileceğini belirtmişti. Fakat Celâleddin bir türlü Ahlat’ı almak sevdasından vazgeçmiyordu. Alâeddin Keykubâd onun bu davranışlarından kendi ülkesinin de muhtemel bir istilâ tehlikesi altında bulunduğunu düşünerek Celâleddin’e karşı birleşmek üzere Eyyûbiler’e elçi gönderdi. Ayrıca onikibin kişilik bir kuvveti de Erzincan’a sevketti, öte taraftan Eyyûbî ordusu Melik Eşref kumandasında ilerlerken, Sultan da ordusuyla Kayseri’den harekete geçerek Sivas’a yürüdü, iki ordu Kızılırmak kenarında karargâh kurmuştu. Selçuklu ordusu onikibin öncü ve yirmibin de sultanın emrinde olmak üzere otuzikibin, Eyyûbiler’in de onbin kişilik kuvveti vardı. Hârezmşâhlar ordusu hakkında ise kırkbin ile onbin arasında değişen sayılar veriliyor.

Sultan Celâleddin 14 Mayıs 1230’da Ahlat’ı ele geçirerek zamanın bu önemli medeniyet merkezini tahrip etmişti. Daha sonra Cihânşâh’ın mektupları ile Celâleddin, Selçuklu-Eyyûbî ittifakına karşı harekete geçti. O sırada Moğollar aleyhinde birleşmesi gereken bu iki Türk ordusu, kaderin bir cilvesi olarak, Erzincan Akşehir’inde Yassıçimen ovasında karşılaştılar. Üç gün süren savaşta Selçuklu öncüleri önce bir baskına uğrayarak ağır kayıplar vermişlerse de, sonradan toparlanarak durumu lehlerine çevirdiler. Nihayet 28 Ramazan 627 (10 Ağustos 1230)’de Hârezm ordusu ağır kayıplar ve çok sayıda esir vererek mağlup olmuştu. Selçuklu ordusuna esir düşenler arasında, Hârezmli büyük kumandanlar ve Cihânşâh da bulunuyordu. Sultan Celâleddin ise önce Malazgird ve Ahlat’a oradan da Azerbaycan’a kaçmıştı. Bu iki büyük Türk devleti, kuvvetlerini birleştirip Moğollar’a karşı kullanacakları yerde, birbirlerine karşı denemişler bu da Hârezmliler’in tarih sahnesinden silinmesine yol açmıştı. Sultan Alâeddin Keykubâd ve Melik Eşref bu galibiyetten sonra Erzurum’a yürüdüler. Erzurum’da bulunan Cihânşâh’ın kardeşi ve adamları şehri savunmaya çalıştılarsa da, sonuçta Cihânşâh’ın aff edilmesi ve hiç kimseden geçmişin hesabının sorulmaması şartıyla anlaşmayı tercih ettiler. Böylece Sultan Alâeddin Erzurum’a hâkim oldu. Bir rivâyete göre Cihânşâh öldürüldü. Melik Eşref ise Erzurum’da sultandan ayrılarak Ahlat’a gitti. Alâeddin Ahlat’ın hâkimiyet menşurunu ona vermişti.408

408 Ayrıntılı bilgi için Bkz. Uyumaz, Alâeddin Keykubat Devri, Ankara 2003. 225

8.9. Moğolların Doğu Anadolu’ya Saldırıları

Öte taraftan zayıf duruma düşen Celâleddin Hârezmşâh’ı izleyen Moğollar, 1231 yılında Doğu Anadolu’ya girdiler, burada hüküm süren Eyyûbîler ve Artuklular onlara karşı koyamamış ve bölge Moğollar tarafından tahrib ve yağma edilmişti. Hattâ bir Moğol birliği Sivas ve Malatya yakınlarına kadar ilerledi. Buna karşılık Sultan Alâeddin, Kemâleddin Kâmyâr’ı Sivas’a gönderdi. Kemâleddin, Erzurum bölgesi kumandanı Mubârizeddin Çavlı ile birleşti. Moğollar’ı bu bölgeye Gürcüler’in gönderdiği düşünülerek Selçuklu ordusu Gürcistan sınırına yürüdü, buralarda bazı kale ve şehirleri ele geçirdi. Selçuklu ordusuyla mücadele edemeyen Gürcü Kraliçesi Rosudan, Kemâleddin Kâmyâr’a barış teklifinde bulunarak Selçuklu tabiiyetine girmiş oldu. Ancak Moğol akınının Sivas’a kadar ilerlemesi, Sultan Alâeddin Keykubâd’ı bazı önlemler almağa yöneltti. Sultan, önce 630 (1232) yılında Moğol Hanı Ögedey’e bir elçi göndererek onunla barış yaptı, sonra da başıboş durumda bulunan Doğu Anadolu’ya hâkim olmayı plânladı. Bu maksatla da Kemâleddin Kâmyâr 1232 (veya 1233) yılında önce Ahlat’ı, sonra Van, Bitlis ve çevresini Selçuklu toprakları içine katarak buralarda savunma tedbirleri alındı, kaleler tamir edildi. Ayrıca sultanın emriyle Ahlat bölgesi sübaşısı Sinaneddin Kaymaz, ülkede başıboş dolaşan ve soygunlar yapan Hârezmli askerlerin liderleri ile görüştü. Bu görüşme sonunda başta Kayır Han olmak üzere Hârezmli Beyler ve onların idaresindeki on iki bin kişi Selçukluların hizmetine girdi.

Bir Moğol Süvarisi

Kaynak: http://minimongol.tumblr.com/post/30402492794/aetherodactyl-mongol-warriors-by-ganbat

226

Moğol Piyadesi

Kaynak: http://www.slaughterbootcamp.com/wp-content/uploads/2012/06/Mongol-Warrior- Armor1.jpg

8.10. Eyyûbîler ile İlişkiler ve Harput Artuklu Melikliği’nin Ortadan Kaldırılışı

Selçukluların Ahlat’a egemen olması, daha önce bu şehri elinde bulunduran Eyyûbîler’i harekete geçirdi. Mısır hükümdarı Melik Kâmil diğer Eyyûbî meliklerini etrafında topladı. Onun emrinde 100.000 kişi civarında bir ordu bulunuyordu. Bu Eyyûbî ordusu Haleb- Kayseri kervan yolunu izleyerek Anadolu’ya doğru ilerledi. Selçuklu sultanı da yine 100.000 kişiyi aşan bir ordu ile karşı tedbirler aldı ve Eyyûbîler’in geçeceği geçit ve boğazları tuttu. Melik Kâmil bu durum karşısında Besni ve Hısn-ı Mansûr (Adıyaman) yönünde çekilmek zorunda kaldı. Onun bu çekilişine bazı aleyhde propagandalar da sebeb olmuştu. Ancak Harput Artuklu hükümdarı (İzzeddin Ahmed veya Hızır)’ın kendi ülkesinden Anadolu’ya gidişin daha kolay olduğunu belirtmesi üzerine Melik Kâmil bu tarafa yöneldi. Sultan Alâeddin de ordusunu o yöne gönderdi. Harput önünde meydana gelen savaşta Selçuklu ordusu Eyyûbileri mağlup ettikten sonra adı geçen şehri kuşattı. Bu muhasara yirmi dört gün sürmüş, sonuçta Harput Selçuklulara teslim olmak zorunda kalmıştı (Zilkade 631/Ağustos 1234). Böylece buradaki Artuklu kolu da sona ermiş oldu. Bu sırada Suveyda (Siverek)’da bulunan Melik Kâmil, savaşın kaybedildiğini haber alınca Mısır’a döndü. Alâeddin Keykubâd 632(1235) yılında Eyyûbîler’in idaresi altındaki ülkelere ikinci bir sefer tertipledi, kendisi Malatya’da kalmış yaklaşık 50.000 kişilik Selçuklu ordusunu Kayseri sübaşılığına tayin ettiği 227

Kemâleddin Kâmyâr kumandasında Güneydoğu Anadolu’ya göndermişti. Bu Selçuklu ordusu iki kol halinde hareket etmiş, birinci kol Urfa’yı kuşatırken ikincisi de Siverek, Rakka ve Harran’ı ele geçirmişti. Nihayet kuşatma sonunda Selçuklular Urfa’ya sahip olmuşlardı. Ancak bir süre sonra Melik Kâmil’in karşı harekete geçtiği ve dört ay içinde bütün bu yerleri tekrar geri alarak, yağmalattığını ve tahrip ettiğini görüyoruz. Ayrıca Selçuklular ile beraber ona karşı savaşmış olan Mardin Artuklu Hükümdarı Necmeddin I. Gazi’nin ülkesi de bu istiladan kurtulamadı (1235 yılı sonu/1236 yılı başı). Alâeddin Keykubâd Eyyûbîlerin bu istilasına Tâceddin Pervâne kumandasında bir ordu göndererek cevap verdi. Selçuklu ordusu Âmid’i kuşattı, bu sırada Selçuklu ordusunda yer alan Kayır Han kumandasındaki Hârezmli askerler Mardin ve Musul Eyyûbîleri’nin hâkim olduğu beldeleri yağmaladılar. Selçuklu ordusu Âmid’in sağlam surları karşısında başarılı olamadı ve geri çekilmek zorunda kaldı (634/1236).

8.11. Sultanın Ölümü ve Tarihî Kişiliği

Sultan Alâeddin Keykubâd Âmid’i almak arzusundan vazgeçmiyor ve bu maksatla Kayseri’de büyük bir ordu topluyordu. Bu sırada Moğol Büyük Kağanı Ögedey’in elçileri geldiler (1236). Ögedey Han, Sultan Alâeddin’e kendi cihan hâkimiyetini kabul etmesi suretiyle onunla barış içinde yaşamak istediğini bildiriyordu. Sultan da bu teklifi kabul ederek Ögedey Han’a hediyeler gönderilmesini emretti. Ayrıca o Âmid’e karşı yapılacak sefer için hazırlıklarını sürdürüyordu, bu arada Melik Kâmil dışındaki bütün Eyyûbî Melikleri sultan ile anlaşma yapmışlardı. Onlar Melik Kâmil’in kendi ülkelerini alacağı düşüncesiyle Selçuklu Sultanı ile birleşmişlerdi. Alâeddin Keykubâd bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra Hârezmli, Ermeni, Rum, Gürcü, Frank, Rus, Kıpçak ve Kürtlerden oluşan ordusuna Kayseri’nin Meşhed ovasında bir geçit resmi yaptırdı. Bu arada küçük oğlu İzzeddin Kılıç Arslan’ı veliahd ilân etmiş ve bütün devlet ileri gelenlerine bu veliahdlığı kabul için yemin ettirmişti. Daha sonra Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü huzurunda bulunan yabancı elçiler için büyük bir ziyafet verdi ve bu ziyafette yediği kuş etinden zehirlenerek o gece öldü (4 Şevval 634/1 Haziran 1237).

Sultan Alâeddin Keykubâd siyasî başarılarının yanısıra ülkesinin iktisadî ve kültür yönünden de gelişmesine önem vermiş, yaptığı seferler ile ticaret yollarının güvenliğini sağlamış ve bu maksadla birçok kervansaray inşa ettirmişti. O, ilim ve kültür ile uğraşanları korumuş, Moğollar önünden kaçan Türkistanlı ve İranlı âlim, şâir ve sanatkârlara kucak açmıştı. Sultan Alâeddin, büyük imâr faaliyetlerinin yanısıra kendi adına Beyşehir gölü üzerinde Kubâdabâd, Kayseri civarında da Keykubâdiyye saraylarını yaptırmıştı. Bu büyük sultana Abbasî Halifesi de yazdığı menşûr ve mektuplarda “Sultanül-a’zam” (En büyük Sultan) unvanıyla hitap ediyordu.

228

Uygulamalar

Harita üzerinde Kırım’ın Suğdak Limanı ile Yassıçimen’i bulunuz.

Diyanet İslam Ansiklopedi’sindeki “Keykubad I” maddesini okuyunuz.

229

Uygulama Soruları

1. Alâeddin Keykûbad döneminde Moğollara karşı nasıl bir tedbir alındı? 2. Alâeddin Keykûbad-Celâleddin Harezemşâh ilişkileri nasıldı? 3. Hârezmşâhlarla yapılan Yassıçimen Savaşı’nın nedeni nedir? 4. Kırım’ın Suğdak Limanı’na yapılan seferin nedenleri ve sonuçları nelerdir?

230

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu bölümde, Anadolu’ya yaklaşan Moğol tehlikesine karşı Alâeddin Keykûbad’ın aldığı önlemler, Alanya ve Suğdak gibi iki önemli limanın feth edilmesi, Selçuklulara komşu diğer devletlere Selçukluların gücünün kabul ettirilmesi konuları ele alınmıştır.

231

Bölüm Soruları

1- Sultan I. Alâeddin Keykubâd tahta çıktığı sırada Moğol istilâsı Asya’yı ve Doğu Avrupa’yı kasıp kavuruyordu. Sultan, Moğolların Anadolu’ya girme tehlikesine karşı bazı tedbirler aldı. Bu tedbirler aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir. A) Sınır kalelerini, Konya, Kayseri, Sivas gibi şehirlerin surlarını yeniden inşa ettirdi. B) Moğollar üzerine güçlü ordular gönderdi. C) Bizans Devleti ile bir ittifak sağladı D) Anadolu’daki tüm beyleri Moğollara karşı mücadele etmeye çağırdı. E) Abbasî halifesi ile birlikte Moğollara karşı tedbirler aldı.

2- Aşağıdaki yerlerden hangisi Sultan I. Alâeddin Keykubâd devrinde fethedilmiştir? A) Kıbrıs B) Sisam C) Alanya D) Kemer E) Kaş

3- I. Ermeniler, Selçuklu tâbiiyetini kabul ederek birçok önemli kale ve şehirleri Selçuklulara bırakacaktır. II. Sultan istediği takdirde 1500 kişilik bir Ermeni kuvvetini yardıma gönderecektir. III. Her yıl ödenen vergiyi iki katına (40.000 dinar) çıkaracaktır. IV. Ermeniler Sultan adına hutbe okutup para bastıracaktır. V. Ermeniler bulundukları yerden daha güneye göç edecektir. Yukarıda maddeleri verilen Sultan I. Alâeddin ile Ermeniler arasındaki antlaşmanın hangi maddesi yanlış yazılmıştır? A) I B) II C) III D) IV E) V

4- Sultan I. Alâeddin Keykubâd devrinde aşağıdaki beyliklerden hangisine son verildi? A) Saltuklular B) Artukluların Mardin Kolu C) Mengücüklülerin Erzincan-Kemah Kolu D) Dânişmendlilerin Malatya Kolu E) Dânişmendlilerin Kayseri Kolu

5- Türkiye Selçukluları’nın ilk deniz aşırı seferi ………………… Seferi’dir. Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdaki şıklardan hangisi getirilmelidir? A) Alanya B) Alara C) Antalya D) Suğdak E) Kırım

232

6- Sultan I. Alâeddin Keykubâd’ın bazı emîrlerini cezalandırma nedeni aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Disiplinsizlik göstermeleri B) Başarısız olmaları C) Askere kötü davranmaları D) Sultanı tahttan indirmek istemeleri E) Eyyubîler ile işbirliği yapmaları

7- Aşağıdakilerden hangisi Sultan I. Alâeddin Keykubâd’ın 1225 yılında Ermeniler üzerine bir sefer düzenlemesinin nedenidir? A) Sınır ihlâli B) Ticaret adamlarına saldırı C) Haçlılar ile işbirliği D) Ermeniler ile Haçlılar arasındaki antlaşmazlık E) Eyyubîler ile Selçuklular arasındaki antlaşmazlık

8- Sultan I. Alâeddin Keykubâd, Selçuklu ordusunun Eyyubîler karşısında kazandığı başarılara rağmen yaklaşan Moğol tehlikesini görmüş, bu nedenle Eyyubiler ile dostane ilişkiler kurmuş ve Melik Âdil’in kızı ………………… ile evlenmişti (1227). Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdaki şıklardan hangisi getirilmelidir? A) Selçuka hatun B) Melike Hatun C) Terken Hatun D) Gâziye Hatun E) Ayşe Hatun

9- Aşağıdakilerden hangisinde Sultan I. Alâeddin Keykubâd zamanında Mengücüklerden alınan topraklar gösterilmiştir? A) Alanya-Alara B) Antalya-Antakya C) Erzincan –Divriği D) Erzincan-Şebinkarahisar E) Şebinkarahisar-Kemah

10- Sultan I. Alâeddin Keykubâd, 1230 yılında meydana gelen Yassıçimen Savaşı’nda ………………… ile karşı karşıya geldi ve onu ağır bir yenilgiye uğrattı. Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdaki şıklardan hangisi getirilmelidir? A) Ogeday Han B) Melik Kâmil C) Baycu Noyan D) Thedoros Laskaris E) Celâleddin Hârezmşah

CEVAPLAR

1-A 2-C 3-E 4-C 5-D 6-D 7-B 8-D 9-D 10-E

233

Kaynakça

Cahen, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, (çev. Yıldız Moran), İstanbul 1984.

Ebu’l-Ferec (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, (çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1987, II.

Merçil, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2006.

Özaydın, Abdülkerim, “Anadolu Selçukluları”, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, İstanbul 1994, VIII, 86-241.

______, “Anadolu Selçukluları”, İslâm Tarihi, VIII, İstanbul 1994.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993.

Uyumaz, Emine, Sultan I. Alâeddin Keykubâd Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Siyasi Tarihi (1220-1237), Ankara 2003.

234

9. II. GIYASEDDİN KEYHÜSREV DÖNEMİ (1237-1246)

235

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

9.1. Babaî İsyanı

9.2. Kösedağ Savaşı

236

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. II. Gıyâseddin Keyhüsrev Türkiye Selçuklu tahtına nasıl geçti? 2. Türkiye Selçukluları’nın Kösedağ Savaşı’na kadar olan doğu politikası nasıldır? 3. Saadeddin Köpek’in Türkiye Selçuklu Devleti siyasi hayatındaki etkisi nelerdir?

237

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

9.1. Babaî İsyanı Babaî İsyanı’nın sebeb ve Ders notlarının okunması ve sonuçlarının incelenip dipnotlarda atıf yapılan kavranması araştırma eserlere ulaşılması

9.2. Kösedağ Savaşı Moğollara Anadolu Ders notlarının okunması ve hakimiyetini sağlayan dipnotlarda atıf yapılan Kösedağ Savaşı’nın hangi araştırma eserlere ulaşılması şartlar altında gerçekleştiğinin belirlenmesi

238

Anahtar Kavramlar

 Moğollar  Saadeddin Köpek  Baba İshak  Kösedağ Savaşı

239

Giriş

II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in tahta çıkmasından sonra Saadeddin Köpek adlı bir emir neredeyse tüm Selçuklu politikasına yön vermeye başlamıştı. Ancak onun sultanı devirip yerine geçmek istediği anlaşılınca idam edilip bu tehlikeli duruma son verildi II. Giyâseddin Keyhüsrev döneminin en önemli olaylarından biri olan Babaî İsyanı’nın bastırılmasındaki güçlük, Moğollarda Selçukluların zayıfladığının işareti olarak algılanmış, bu durum Moğollara Anadolu’ya girmeleri için bir mani olmadığını göstermişti. Kösedağ Savaşı’nda mağlup olan Selçuklular, yıkılışına kadar Moğol hâkimiyetinde kaldılar.

240

9. II. Gıyâseddîn Keyhüsrev Dönemi (1237-1246)

Sultan I. Alâeddîn Keykubâd 4 Şevvâl 634 (1 Haziran 1237) günü yediği bir av etinden sonra aniden rahatsızlanarak vefât etti. Onun ani ölümü akıllara zehirlenmiş olduğu ihtimalini getirmektedir. Zaten bazı kaynaklar onun oğlu Gıyâseddîn tarafından öldürüldüğünü kaydetmektedir. Sultan ölmeden hemen önce oğlu Melik İzzeddîn Kılıç Arslan’ı veliaht tayin etmişti. Sa‛deddîn Köpek’in409 onun üç oğlundan II. Gıyâseddîn’in tarafını tutmuş olması, ona “seni mutlaka tahta geçireceğim” diyerek söz vermesi ve sonra işlediği cinayetlere baktığımızda Gıyâseddîn’i bu işe teşvik edip ona yardım ettiği hatta bu fikrin dahi ondan çıkmış olabileceği ihtimali pek uzak görünmemektedir. Herkes Melik İzzeddîn Kılıç Arslan’ın hükümdar olacağını tahmin ederken II. Gıyâseddîn’in adamları ellerini daha çabuk tutarak henüz sultanın cenazesi sarayda iken Melik Gıyâseddîn’i Keykubâdiye’den Kayseri sarayına götürdüler ve onu tahta çıkardılar. Diğer meliklerin adamlarından gelebilecek saldırılara karşı da sarayın kapılarını sıkı sıkı kapattılar. Bu oldubitti karşısında diğer emîrler ve devlet adamları bir müddet tereddüt geçirmişlerse de sonunda çareyi II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’e biat etmekte buldular. Hiç şüphesiz yeni hükümdarın tahta çıkmasında başrolü oynayan Sa‛deddîn Köpek, Türkiye Selçuklu Devleti yönetiminde bir anda önemli bir konuma yükseldi. O, şimdi Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’i tahta çıkaran adam olarak yeni hükümdarın en güvenilir ve en sadık adamı idi. Sa‛deddîn Köpek, II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in yanından bir an olsun ayrılmayarak ona icraatında sürekli olarak akıl hocalığı yapmaktaydı. Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in kardeşleri İzzeddîn Kılıç Arslan ile Rükneddin, Eyyûbî Hükümdarı Melik Âdil’in kızı Gâziye Hatun’dan dünyaya gelmişlerdi. Gıyâseddîn Keyhüsrev ise, Kir Fard (Kyr Vart) adlı bir Rum Beyi’nin kızından doğmuştu(Bu hanım sonradan müslüman olup Mahperi adını almıştır). Sa‛deddîn Köpek bu durumu öne sürerek Türkiye Selçukluları’nın hizmetinde bulunan Hârizm askerlerinin reisi olan Kayır Han’ın kendi saltanatının sıhhati açısından bir tehlike oluşturabileceğini söyleyerek onun tutuklanarak hapsedilmesinin uygun olacağını belirtti. Bu fikri sultan tarafından benimsenince de derhal Kayır Han’ı yakalattırarak Zamantı (Pınarbaşı) kalesinde hapsettirdi. Kayır Han bir müddet sonra hapiste öldü. Bu olayı öğrenen diğer bütün

409 Sa‛deddîn Köpek (ö. 1239 ?), Türkiye Selçuklu Sultanları I. Alâeddîn Keykubâd ve II. Gıyâseddîn Keyhüsrev devri mimar, tercüman, emîr ve devlet adamıdır. Sa‛deddîn Köpek’in doğumu, çocukluğu, gençliği ve Türkiye Selçuklu sultanlarının hizmetine nasıl girdiği hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Sonradan yaptırmış olduğu kervansarayın kitâbesinde adı Köpek bin Mehmed (Muhammed) olarak kaydedilmiştir. Köpek Türkçe bir isimdir. Yaygın olmamakla beraber özel ad olarak kullanıldığı kaynaklarca tespit edilmektedir. (Mesela, Artuklularda da bu adı taşıyan bir Türk beyi vardı, bk. İbnü’l-Ezrâk, 183 b-184 a, 190 b) Kitâbeye baktığımızda bu devlet adamının asıl isminin “Köpek”, “Sa‛deddîn”in ise lâkabı olduğu anlaşılmaktadır. Kaynaklarda onunla ilgili ilk bilgilere Sultan I. Alâeddîn Keykubâd zamanında anlatılan olaylar arasında rastlamaktayız. O, Sultan I. Alâeddîn’in Doğu’da Eyyûbîlere karşı düzenlediği bir seferde Harput civarında 1226 yılında meydana gelen bir savaşta Selçuklu ordusunun sol kanat kuvvetlerinin kumandanı idi. Mengücek Beyliği’nin Erzincan kolunun hükümdarı Dâvudşâh, Sultan I. Alâeddîn Keykubad’a tâbi‛ olduğunu arzetmek üzere Kayseri’ye geldiğinde (1225-1228 arası) sultan kendisine o sırada tercümanlık görevinde bulunan Sa‛deddîn Köpek tarafından kaleme alınan bir ahidnâme vermişti. Bundan sonra İbn Bîbî’nin kayıtlarına göre, Sa‛deddîn Köpek’i bu dönemde Emîr-i Şikâr ve mimar olarak görmekteyiz. Sultan I. Alâeddîn Keykubâd Beyşehir gölü yakınlarındaki meşhur Kubâdâbâd Sarayı’nı ona yaptırtmıştı (1228).

241

Hârizm beyleri ve askerleri Türkiye Selçuklu hükümdarının hizmetinden çıkarak Kayseri’yi terk ettiler. Onlar Doğu’ya doğru çekilirlerken aynı zamanda Selçuklu topraklarını da yağma ettiler. Bunun üzerine Sultan Gıyâseddîn Keyhüsrev Emîrü’l-ümerâ Kemâleddin Kâmyâr komutasında bir ordu gönderdi. Ancak bu ordu Hârizmliler karşısında mağlup oldu. Çok zekî bir adam olan Sa‛deddîn Köpek, işe önce kendisine rakip olabilecek adamları ortadan kaldırarak başlamayı uygun buldu. Sultanın atabeği Şemseddîn Altunaba, devletin iyi idare edilmediğini farkederek bazen “bu Köpek’i sultanın yanından uzaklaştırmak lazımdır” diyordu. Sa‛deddîn Köpek bu sözleri duymuş ve II. Kılıç Arslan ve Süleymanşah devrinden beri devlete hizmet eden yaşlı atabeği öldürtmüştü. Bu ilk kurbandan sonra sıranın kendine geldiğini farkeden Tâceddîn Pervâne çareyi iktâ‛ı olan Ankara’ya kaçmakta buldu. Sâhip Şemseddîn İsfahanî, Saltanat Nâibi Emîrü’l-ümerâ Kemâleddin Kâmyâr’a “Sultana gidip onu bu siyasetinden vazgeçirmezsek Köpek’in zulmü daha tehlikeli bir hal alacaktır” demiş ancak Kemâleddin Kâmyâr bu sözlere hiç bir karşılık vermeyerek sadece susmakla yetinmiştir. Bütün bu olaylar olurken Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev saltanatını düşünüyor ve özellikle meşrû veliaht kardeşi İzzeddîn Kılıç Arslan’dan çekiniyordu. Sa‛deddîn Köpek bu durumu da kullanarak sultandan aldığı bir fermân ile İzzeddîn Kılıç Arslan’ın annesini Ankara’ya gönderip yayının kirişi ile boğdurttu. Çocukları Kılıç Arslan ile Rüknedddîn’i de Borgulu kalesine bizzat kendisi götürerek hapsetti. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in henüz erkek çocuğu olmadığı için onların hayatlarına dokunmadı. Fakat sultanın erkek çocukları dünyaya gelince Mübârizeddîn Armağanşâh adlı bir emîri Borgulu kalesine göndererek onları öldürmekle görevlendirdi. İzzeddîn Keykavus’un atabeği olan Armağanşâh, Kılıç Arslan’ı ve Rükneddin’i öldürmeye kıyamamış ve bu durumu sultandan ve Sa‛deddîn Köpek’ten gizleyerek emri yerine getirmeden geri dönmüştür.

242

Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’e ait bir dinar

Sa‛deddîn Köpek öldürmek için sürekli fırsat kolladığı Tâceddîn Pervâne hakkında bazı dedikodular duymuştu. Güya Tâceddîn Pervâne Ankara’ya giderken Akşehir’de şarkıcı bir cariye ile gayri meşrû bir ilişkide bulunmuştur. Bu durumu değerlendirmek isteyen Sa‛deddîn Köpek derhal zinâ yapan kimseye recm (taşlanarak öldürülmek) cezası gerekir diye bir fetvâ almış ve sultan da bu fetvânın icabına göre hareket edilmesi yönünde bir fermân verince Tâceddîn Pervâne’nin idâm fermanını imzalamış oldu. Sa‛deddîn Köpek vakit kaybetmeden Ankara’ya gelerek fetvâ ve fermânı din adamları huzurunda okumuş ve Tâceddîn Pervâne’nin Ankara Meydanı’nda recm edilerek öldürülmesini sağlamıştı. İktidar dizginlerini eline geçiren ve sultanı istediği gibi yönlendiren Sa‛deddîn Köpek’ten artık diğer devlet adamları ve emîrler korkmakta ve huzursuzluk duymakta idi. Hatta bu sırada çok ciddî bir görevde bulunmayan fakat daha sonraki yıllarda Türkiye Selçuklu Devleti’nin kaderine tesir edecek olan büyük emîr Celâleddîn Karatay da Köpek’den gelebilecek bir belaya karşı görevini bırakarak bir köşeye çekilmişti. Sa‛deddîn Köpek, Büyük Emîr Kemâleddin Kâmyâr’ı ortadan kaldırmak için fırsat kollamakta idi. Köpek’in gücü günden güne artmakta idi ancak siyasî alanda herhangi bir başarısı yoktu. Kamuoyunun nazarında kendini 243 yüceltecek önemli bir zafer elde etmek istiyordu. İşte bu sıralarda Eyyûbîler’in zayıf ve parçalanmış durumu ona bu imkânı sağladı. Sa‛deddîn Köpek, Melikü’l-ümerâ unvânıyla ordunun başına geçerek Eyyûbîler’in hâkimiyeti altında bulunan ve Sultan I. Alâeddîn Keykubâd devrinde ele geçirilememiş olan Sümeysât (Samsât) kalesini kuşattı. Şehir Selçuklu kuvvetlerine direnecek bir durumda olmadığından idareyi elinde bulunduran Hristiyanlar Sümeysât’da bulunan çok meşhur ve uğurlu saydıkları Haçlarına dokunulmaması şartıyla kaleyi teslim ettiler (Zilkaade son Cuma’sı 635/14 Temmuz 1238). Civarda bulunan bazı kaleler de ele geçirildi. Bu seferden dönünce eski ve büyük emîrlerden olan Hüsâmeddîn Kaymerî’yi işlemediği bir suçla itham ederek Malatya’da tutuklattı. Çok serveti olan bu emîrin mallarına da el koydu. Sümeysât’ın ele geçirilmesinden sonra nüfuzunu bir kat daha arttıran Saadeddin Köpek artık uzun süredir kendisi için ciddi rakip ve büyük bir tehlike olarak gördüğü başarılı kumandan ve tecrübeli bir devlet adamı olan Kemâleddîn Kâmyâr’dan kurtulmanın zamanının geldiğini düşünerek onu Konya yakınlarında bulunan Gavele (Gevele) kalesine göndererek orada öldürttü. Böylece Sa‛deddîn Köpek’e dur diyecek hiç bir kimse kalmamıştı. Şimdi ise hedefi tahtda oturmakta olan Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev idi. Artık sultanı bir oyuncak gibi kullanmak Sa‛deddîn’i tatmin etmiyordu. Onun yerine geçebilmenin hesapları içine girmişti. Bu çok tehlikeli bir iş idi. Çünkü II. Gıyâseddîn’in yerine oturabilmesi için Türkiye Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarı Süleymanşâh’ın soyundan gelmiş olmak zorunluluğu vardı. Yani kan bağı ile bağlı bir hânedan üyesi olması gerekiyordu. Aksi takdirde bu sülâleye çok bağlı olan halkın böyle bir şeyi kabul etmesi mümkün değildi. Bütün bunları gâyet iyi bilen ve çok zekî bir adam olan Sa‛deddîn Köpek bu iş için de bir çözüm buldu. Annesi Şehnâz Hâtun’un babası ile evlenmeden önce Sultan I. Gıyâseddîn Keyhüsrev ile gayr-ı meşrû bir ilişkisi olduğunu ve annesinin evlendiği adamla gerdeğe girdiğinde I. Gıyâseddîn’den iki aylık hâmile olduğunu ve nikâhdan yedi ay sonra dünyaya geldiğini, yani I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in gayr-i meşrû çocuğu olduğunu iddia ediyordu. Ayrıca hızını alamayarak devamla devletin kötü gidişinin ve yapılan hataların sorumlusu olarak Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’i gösteriyor ve onun Abbâsî Halîfeleri’nin sancağını değiştireceğini ve onları tanımayacağını da iddia ediyordu. Halbu ki Abbasî Halifelerinin siyah renkli sancaklarından dolayı siyah çetr kullanmakta olan Türkiye Selçukluları, Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev zamanında Sa‛ddîn Köpek’in tavsiyesi ile mavi çetr kullanmıştı. Bu iddialar halkın ve tabiki tahtta oturan sultanın tepkisine yol açtı. Nihayet Sa‛deddîn Köpek’in ne kadar tehlikeli bir adam olduğunun farkına varan Sultan Gıyâseddîn Keyhüsrev çok güvendiği hassa(özel) kölelerinden birini gizlice Sivas sübaşısı Hüsâmeddîn Karaca’ya gönderip Sa‛deddîn Köpek’in ortadan kaldırılmasını emretti. Böylece sultanın Emîr-i Candâr’lık (Muhâfız Kıtası Kumandanlığı) makamına getirttiği Hüsâmeddîn Karaca, Gıyâseddîn’in bulunduğu Kubâdâbâd Sarayı’na giderken kendisinin şehre geceleyin gireceğini haber verdi. Sultanın yanına gitmeden önce özellikle Sa‛deddîn Köpek’e misafir olarak onun güvenini kazanmaya çalıştı. Ona izni olursa sultanın hizmetine girmek istediğini bildirdi. Ertesi günün sabahında Sa‛deddîn Köpek sultanın huzuruna çıktığında ona Hüsâmeddîn Karaca’nın yanında olduğunu ve el öpmek istediğni bildirdi. Emîr-i Candâr Hüsâmeddîn Karaca günden güne Sa‛deddîn’in güvenini kazandı. Hüsâmeddîn Karaca, onu öldürmek için hazırladığı plânı uygulama alanına koydu. Sa‛deddîn Köpek’in de bulunduğu bir ziyafet sırasında bir bahane ile dışarıya çıkan Hüsâmeddîn Karaca adamları ile birlikte

244

Köpek’in dışarı çıkmasını beklemeye başlamış ve bir süre sonra Köpek dışarda görününce ayağa kalkarak ona saygı gösterir gibi davranmış ve arkasını döndüğünde elinde gizlediği sopa ile başına vurmaya çalışmış ancak sopa Köpek’in omuzuna gelince arkasına dönen Köpek Hüsâmeddîn Karaca’nın gırtlağına sarılmıştır. Bu durum üzerine Emîr-i Alem (Bayraktar) Togan, kılıcı ile Sa‛deddin’i yaraladı. Köpek can havliyle kendini sultanın Şaraphânesine atabildi. Bu durumu gören Şarabdâr yanındaki adamlarıyla birlikte Sa‛deddîn Köpek’i öldürdüler. Çağdaş Fransız müellifi Vinsent de Beauvais, Sa‛deddîn Köpek’in Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’i ip ile boğarak onun tahtını ele geçirmek istediğini, fakat bu girişimin Mergedac (muhtemelen sultanın hristiyan kayınbiraderi Kir Kedid) adlı bir emîrin müdahalesi ile buna engel olunarak Köpek’in öldürüldüğüne dair kaydı da İbn Bîbî’deki gelişmeleri destekler durumdadır. Sa‛deddîn Köpek’in cesedi herkese ibret olsun diye demir bir kafes içinde Kubâdâbâd Sarayı’nın kale burcuna asıldı. Sa‛deddîn Köpek burada daha önce haksız olarak öldürttüğü Kubâdâbâd Müşrifi Kemal’i asmıştı. Bu defa Kemal’in cesedi indirilip onun katili olan Sa‛deddîn Köpek’in cesedi asıldı. Halk onun cesedini görmek için toplanmıştı ki, bu sırada kafesin bağı koparak seyre gelen birinin başına düşerek onun ölümüne neden olmuştu. Bu durumu gören sultan, Sa‛deddîn Köpek için “Mel‛ûn ölümünden sonra da insan öldürmeye harîstir.” dedi. Onun ölüm tarihini kesin olarak bilememekle birlikte Temmuz 1238’deki Sümeysât seferinin ardından gelişen olaylar dikkate alındığında 1238 yılı sonları veya 1239 yılı başları muhtemel görünmektedir.

Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev adına Sivas’ta darp edilen gümüş dirhem

Sa‛deddîn Köpek hakkında en geniş bilgiyi veren müellif olma özelliğine sâhip İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâiyye fî’l-Umûri’l-Alâiyye adlı eserinde onun işlediği cinayetler ve kötü işler yanında yaptığı olumlu işlerden de bahsetmiştir. İbn Bîbî’ye göre Sa‛deddîn Köpek halka iyi davranan, mazlumlara yardım edip zâlimleri şiddetle cezalandıran, herkese adaletle muamele eden, zengin-fakir, yabancı-yakın arasında fark gözetmeyen biridir. Özellikle İktâ‛ sâhiplerinin çiftçilerden haksız vergi almalarını önlediği için onlar tarafından çok sevilmiştir. 245

Toplum içinde çok sert olduğundan herkes ondan çekinirdi. Çok cömert ve hoşsohbet idi. Bütün bu özelliklerine rağmen Hârizmliler’e karşı takip ettiği politika ile çok değerli devlet adamlarını öldürterek devletin temellerini sarsmıştır. Bu nedenle Türkiye Selçuklu Tarihi’nde kötü bir şöhret yapmış ve uğursuz bir kişi olarak tanınmıştır. XVII. yüzyılın ünlü Osmanlı tarihçilerinden Müneccimbaşı, ondan “Habîs Köpek” diye bahseder. O, ayrıca Sa‛deddîn Köpek’in yaradılışdan soysuz, müfsid ve hased bir emîr olduğunu da kaydeder.

Sa‛deddîn Köpek, 633-634 (1236-1237) yıllarında Konya’ya 22 km uzaklıkta ve Aksaray-Konya karayolundan 5 km içerde Tömek köyü yakınında yaptırdığı Kervansaray, “Zazadin Han” (Sa‛deddîn Köpek Hanı) diye meşhurdur. Bu kervansarayın kitâbesinde Sa‛deddîn’in adının “Köpek” (Köbek) olarak kaydedilmesi bu kelimenin hakaret anlamı içermediğini gösterir. Bazı araştırmacılar kitâbede yer alan Köpek kelimesinin “P” değil de “B” ile yazılmasından dolayı ismin belki de Kübek veya Köbek olabileceğini kaydederlerse de bu durumun kitâbenin Arapça olarak yazılması ve Arapça’da “P” harfinin bulunmayışı ile ilgili olduğu açıktır. Farsça olarak kaleme alınan el-Evâmirü’l-Alâiyye’de de “B” harfi ile yazılmışsa da İbn Bîbî, içinde “P” harfi olan diğer özel isimleri de “B” ile yazmıştır. Kervansarayın ismi olan Zazadin ise Sa‛deddîn’in halk arasında söylenen bozuk şeklidir.

9.1. Babaî İsyanı

Moğolların önünden kaçan Türkmenlerin genellikle toplandıkları ilk bölge Güneydoğu Anadolu idi. Selçuklu, Hârezmli ve Eyyûbî askerleri bu bölgede sık sık faaliyet gösteriyorlardı, Bu arada bölgede yaşayan toplulukların ekonomik ve sosyal durumlarının kötü olması, yeni kabul ettikleri İslâmiyetin inceliklerinin tam anlamıyla özümsenmemiş ve siyasî ortamın uygunluğu bir isyana zemin hazırlıyordu. Nitekim Baba Resul lakabıyla anılan Baba İlyas Horasanî adındaki bir Türkmen babası bu durumdan yararlanarak peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkıyor ve kötü şartlar içinde hayatını sürdürmeye çalışan Türkmenleri kolayca etrafına topluyordu. Bir süre sonra Baba İlyas Amasya’ya giderek orada faaliyetine devam etti. Fakat Gıyâseddin Keyhüsrev’in askerleri tarafından Amasya kalesinde kuşatıldı. Bu durumu haber alan ve bu sırada Kefersud ya da Adıyaman’da bulunan, Baba İlyas’ın Halifelerinden Baba İshâk isyanı başlatarak müridlerini Gıyâseddin Keyhüsrev’e karşı ayaklanmağa davet etti (1240). Onun müridlerinin yaptığı davete uyan Kefersud, Kâhta ve Adıyaman taraflarındaki Türkmenler de ayaklanarak harekete geçtiler, kendilerine uymayanları öldürmeğe, etrafı yağma ve tahribe giriştiler. İsyancıların üzerine Malatya sübaşısı Muzaffereddin Ali-şir iki sefer yaptı ise de, mağlub olmaktan kurtulamadı. Âsiler Sivaslıları da yenilgiye uğrattıktan sonra Baba İlyas’a kavuşmak üzere Tokat ve Amasya taraflarına doğru ilerlediler. Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev, Kubadâbâd Sarayı’na doğru kaçarken, âsilerin üzerine Amasya sübaşısı Armağan-şah’ı gönderdi. Armağanşah, Baba İlyas’ı ortadan kaldırmağa muvaffak oldu ise de, Baba İshâk ve taraftarları karşısında mağlup oldu ve hayatını kaybetti. Kendilerine Baba İlyas’dan dolayı “Babaî” denilen bu âsiler Konya’ya doğru ilerlediler. Neticede Necmeddin Behramşah kumandasındaki 60.000 kişilik Selçuklu ordusu, Kırşehir’in Malya sahrasında bu asileri karşıladı. Selçuklu öncü kuvvetlerini teşkil eden Hristiyan askerlerin bu âsilerin ilk saldırılarını etkisiz hâle getirmesi, öteki askerlere de cesaret vermiş ve İsyancı Türkmenler bu savaşta Baba İshâk da dâhil olmak 246

üzere bütünüyle yok edilmiştir (638/1240).

9.2. Kösedağ Savaşı

Bu olaydan sonra Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev Selçuklu ordusunu Kayseri’de toplayarak Meyyâfârıkîn üzerine sevketti. Ayrıca Şâm Eyyubî Hükümdarı Melik Salih de Melik Mu’azzam kumandasında yardımcı kuvvet göndermişti. Bu müttefik ordu yine Eyyûbîler’den Şıhâbeddin Gazi idaresindeki Meyâfârıkîn’i kuşattı. Ancak gittikçe yaklaşan Moğol tehlikesi ve Abbasî Halifesi el-Mustansır (1226-1242)’ın araya girmesiyle iki taraf anlaştı. Buna göre, Şıhâbeddin Gazi Selçuklulara tâbi oluyordu (1241). Öte taraftan Selçuklu sınırlarında dolaşan Moğol ordusunun başına aynı yıl içinde Baycu Noyan tayin edilmişti. Moğollar Babaî İsyanı sırasında Selçukluların zayıf durumunu ve sultanın korkak ve beceriksiz biri olduğunu anlamışlardı. Nitekim 1242 yılı Sonbaharı’nda Baycu Noyan Selçuklu ülkesine girerek Erzurum üzerine yürüdü, şiddetli bir muhasara ve savaşların ardından şehri işgal ve tahrib etti.

Erzurum’un Moğollar tarafından işgali üzerine artık tehlikenin Anadolu kapılarına dayandığı anlaşılmış ve bu maksadla tedbirler alınmağa başlanmıştı. Bu tedbirlerden birisi, sultanın Eyyûbiler ve çevredeki hükümdarlara elçi ve para göndererek askerî yardım istemesi idi. Bu yardıma sadece Haleb hükümdarı Melik II. Nâsır Salâhaddin (1237-1260) cevab vermiş ve 2.000 kişilik bir kuvvet göndermişti. Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev Selçuklu ordusunu Kayseri’de toplayarak Sivas’a doğru hareket etti. Bu Selçuklu ordusu 70.000 kişi civarında idi. Türk askerlerinin yanı sıra ücretli Kıpçak, Frank ve Gürcü askerleri de orduda yer alıyordu. Sivas’da 10.000 kişilik bir kuvvetin de katılmasıyla Selçuklu ordusunun sayısı 80.000’e ulaşmıştı. Tecrübeli ve aklı başında devlet adamları ordunun Sivas’da kalarak Moğol kuvvetlerinin yıpranmasının beklenilmesini teklif ettiler. Buna karşılık her zaman olduğu gibi tecrübesizler ileriye doğru gidilmesini istemişlerdi. Sultan ise onlara uyarak harekete geçti. Baycu Noyan kumandasındaki Moğollar da Sivas’a doğru ilerliyorlardı. Bu orduda Gürcüler ve Ermeniler de bulunuyordu. Selçuklu ordusu ise Sivas’ın seksen km. doğusunda Kösedağ denilen yerde ordugâh kurmuştu ve savaş bakımından bulunduğu yer çok uygundu. Ancak yine tecrübesiz kumandanlar burada Moğol saldırısını karşılamak yerine, yirmi bin kişilik bir Selçuklu kuvveti ile hücuma geçtiler. Moğollar bu hücum karşısında önce geri çekilmişler, sonra da geri dönerek Selçuklu kuvvetine saldırmışlar ve onları maglub etmişlerdi. Bu mağlubiyet Selçuklular’da genel bir panik havası yarattı, bazı kumandanlar da kaçmayı tercih ettiler. Kaçanlardan biri de beceriksiz ve korkak Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev idi. Esas Selçuklu ordusu daha savaşa girmeden mağlub olmuştu (14 Muharrem 641/4 Temmuz 1243). Moğollar da bu firarı anlayamamışlar, Selçukluların bir savaş taktiği sanmışlardı. Daha sonra durum anlaşılmış ve onlar Selçuklu ordugâhından büyük ganimet elde etmişlerdi. Selçukluları Kösedağ savaşında mağlub eden Baycu Noyan bundan sonra Sivas’a ilerledi. Sivas kadısı Necmeddin, Moğol istilası sırasında Hârezm’de bulunduğu için onların neler yaptığını bizzat görmüştü. Bu bakımdan şehrin ileri gelenleri ve kıymetli hediyeler ile Moğollar’ı karşılayarak itaatini bildirdi. Yine de şehir Baycu Noyan’ın emriyle üç gün yağma edildi. Fakat halkın canına dokunulmadı. Kayseri’dekiler ise, Moğolların şehri kuşatmaları üzerine başarı ile karşı koydularsa da şehir muhafızlarından Hüsâm adlı bir 247

Ermeni dönmesinin ihaneti durumu değiştirdi ve Moğollar şehre girmeğe muvaffak oldular. Tabii ki Kayseri onlara mukavemetinin cezasını feci şekilde ödeyerek yağma tahrip ve katliama uğradı. Moğollar Azerbaycan’a dönüşte, Erzincan’ı da işgal ve tahrip ettiler. Artık Anadolu’dan Suriye yönünde göç ve kaçış başlamıştı. Kaçanlardan biri de yine Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev idi ve canını kurtarmak için muhtemelen İstanbul’a gitmeyi düşünmüştü.

Selçuklu Devleti tam manasıyla başı-boş bir manzara arzederken, Vezir Mühezzibüddin Ali ve Amasya kadısı Moğollar ile barış yapmağı tasarladılar ve onların peşinden Azerbaycan’daki Mugan ordugâhına gittiler. Burada Moğollar ile yapılan görüşmeler sırasında Vezir, Selçukluların sayısız kale ve askerlere sahip olduğunu söyleyerek Anadolu’ya kolaylıkla hâkim olunamayacağını ifade etti. Neticede Selçukluların Moğollar’a yılda 360.000 dirhem (gümüş) para, on bin koyun, bin sığır, bin deve vermesi kararlaştırılarak iki taraf arasında bir barış yapıldı. Böylece bu iki devlet adamı Moğol istilâ ve tahribini ilk anda önlemeğe muvaffak oldular. Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev ise barış girişimlerini duyduğu zaman Konya’ya dönmüştü. Bu barış Konya’da bir bayram havasının yaşanmasına sebeb oldu. Tabii bu antlaşmanın bir de Moğol Hanınca tasdiki gerekiyordu. Bu maksatla Batı Moğolları’nın hükümdarı olan Batu Han’a çok değerli hediyeler ile Şemseddin İsfahani başkanlığında bir elçi heyeti gönderildi. Selçuklular ile Moğollar arasındaki antlaşma yeniden düzenlenerek imza edildi. Bu elçi heyeti memlekete döndüğü sırada başarılı devlet adamı Vezir Mühezzibüddin Ali öldü ve onun yerine Şemseddin İsfahani vezir tayin edildi. Kösedağ bozgunu Selçuklular’a tâbi olan devletlerde de haliyle kopmalara yol açmıştı.

Sultan II. Gıaseddin Keyhüsrev’in annesi Hunad Hatun tarafından yaptırılan Hunad Hatun Külliyesi

Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/3/31/Hunat_Hatun_Külliyesi.jpg

248

II. Gıyâseddin Keyhüsrev zamanında, Selçuklu ordusunun Kösedağ’da, Temmuz 1243’de Baycu Noyan kumandasındaki Ermeni ve Gürcülerin de yer aldığı Moğol ordusu tarafından bozguna uğratılması üzerine Moğollar, bütün Türkiye’ye hâkim olmakta güçlük çekmediler. Türkiye Selçuklu Devleti’nin uğradığı bu felâket nedeniyle ülkede devlet düzeni bozuldu. Bozgundan sonra Kösedağ’dan süratle kaçan sultan, Tokat, Ankara ve Antalya’ya, sonra da Konya’ya gelmiş, annesi ise, kızı, cariyeleri ve hazinesiyle birlikte Kayseri’ye ulaşmıştı. Fakat sultanın annesi burada da kendilerini güvencede hissetmeyerek Kilikya üzerinden, birçok Selçuklu ileri gelenleri ve zenginlerinin sığındıkları Haleb’e gitmek amacıyla, Kayseri’den ayrıldı. O, Kilikya’ ya ulaşıp Selçuklu vasalı Kral Hetum’a başvurarak Haleb’e gitmek için izin istemişse de onun bu isteği yerine getirilmemiştir. Hetum ve babası Konstantin Pali, Moğolların güvenini kazanabilmek için, misafirleri durumunda olan sultanın aile mensuplarını, “Filan ve falan şahsiyetler bizim yanımızdadırlar, haber gönderin de size teslim edelim” diye bir mektupla başvurdukları Baycu Noyan’a teslim etmekten geri kalmamışlardır.410 Kilikya Ermenileri ayrıca, güya öç alma amacıyla, yine Kilikya yoluyla Haleb’e gitmekte olan Selçuklu tâcirlerinin mal ve paralarına el koydukları gibi, birtakım Türk kadınlarını da Moğollara peşkeş çekmişlerdi. Kral Hetum’un babası Konstantin Pali’nin ağır armağanlarla Kösedağ savaşından önce, Kayseri’de bulunan Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev’e gelip Ermeni krallığı adına bağlılığını tekrarlayarak Moğollara karşısında bütün Ermeniler’in kendisine yardımcı olacakları hususunda söz vermesine rağmen yenilgiden sonra Selçuklu sultan ailesine ve diğer Türklere yapılan bu insanlık dışı hareketleri, özellikle çağdaş Süryanî müellifi Ebu’l-Ferec,411 “Bu son derecede nefret uyandıran ve çirkin hareket, bütün hükümdarların nazarında hiçbir şekilde uygun görülmüyordu.” ifadeleriyle şiddetle kınamıştır. Kösedağ felâketinden sonra bağlılıktan çıkarak güya öç alma hırsıyla Selçuklulara cephe almış bulunan Kilikya Ermeni krallığına karşı bir sefer düzenlemenin zamanı çoktan gelmiş bulunuyordu. Ermeniler’i koruyup gözetmelerine rağmen Batı Moğolları hükümdarı Batu Han’dan gerekli izin alındıktan sonra Isfahanlı Şemsüddin, Şerefüddin Mahmud, Seyfüddin Torumtay ve Sırâcüddin Sarıca kumandasında Konya’dan hareket eden Selçuklu ordusu, Namrun Ermeni Senyörü Konstantin’in de destek ve yardımlarıyla Ereğli üzerinden geçerek Babaron dağından Çukurova’ya ulaştı. Beraberlerinde çok sayıda Frank askeri bulunan Konstantin ve Simbat, direnişlerini sürdürmekte idiler. Bu arada meydana gelen müthiş seller ve çamur deryası nedeniyle Selçuklu atlı ve yaya kuvvetlerinin hareket kabiliyetleri tükenmiş, yiyecek sıkıntısı da baş göstermişti. Bu sırada, Alâiye’de oturmakta olan sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in ölüm haberinin gelmesi ve ağırlaşan iklim şartlarının yarattığı olumsuz durum sebebiyle ordunun geri dönmesi gerekmişti. Sultanın ölümünden habersiz olan Hetum ile Savaş tazminatı ödenmesi, yapılan zarar ve ziyanların karşılanması, Ermenilerin işgal ettikleri yerler ile Tarsus’a karşılık Bragana (Prakana) Kalesi’nin teslimi, eskiden olduğu gibi, yıllık vergi ödenmesi, yeniden Selçuklu vasalliğinin kabulü şartlarıyla bir barış antlaşması imzalandı. Selçuklu ordusu 1246 yılında Konya’ya dönmüştür. Fakat daha sonra meydana gelen ve Türkiye Selçuklu devletini ciddi biçimde sarsan iç ve dış olaylar sebebiyle Ermeniler, bu antlaşmaya uymadılar ve Bragana kalesini de yeniden işgal ettiler. Böylece tâbi Kilikya Ermeni Krallığı’nın kesin olarak Selçuklu tâbiiyetine alınması mümkün olamamıştır. Kilikya Ermeni kralları, Kösedağ

410 Ebu’l-Ferec, II, s. 542. 411 age., II, s. 543. 249 savaşından sonra Türkiye Selçuklu sultanları adına hutbe okutmadıkları gibi, para da bastırmamışlar, böylece onların tâbiiyetinden çıkmışlardır, Türkiye Selçuklu Devleti’nin yönetimini ellerine geçiren Moğollar ile Memlüklere tâbi olmuşlar, bu şekilde yöresel yönetimlerini sürdürmeye çalışmışlardır.

Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev, Selçuklu ordusu Tarsus’da kuşatma ile meşgul iken, Alâiyye’de bulunuyordu ve içki içtiği bir sırada aniden fenalaşarak öldü (1245 yılı sonu).

250

Uygulamalar

Sa‛deddin Köpek’in isminde yer alan “Köpek” bir hakaret takısı mı yoksa normal bir isim midir? Araştırınız.

251

Uygulama Soruları

1. Babaî isyanının sebep ve sonuçları nelerdir? 2. Kösedağ Savaşı’nın Anadolu tarihi için önemi nedir?

252

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

II. Gıyâseddin Keyhüsrev dönemiyle birlikte bozulmaya başlayan devlet yönetimi, Sa‛deddin Köpek’in olumsuz faaliyetleri sonucu bir çok değerli emir görevden el çektirilmiş ya da öldürülmüştü. Moğol isttilası öncesi yetişmiş önemli devlet adamlarının kaybı Babaî isyanının bastırılmasını zorlaştırmış ve Kösedağ mağlubiyetine giden yolu açmıştır.

253

Bölüm Soruları

1- Aşağıdakilerden hangisi Sadeddin Köpek’in ölümüne neden olduğu devlet adamlarından biridir? A) Şemseddin Altunaba B) Celâleddin Karatay C) Seyfeddin Ayaba D) Süleyman Bey E) Zahîreddin İli

2- Aşağıdaki olaylardan hangisi Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev devrinde meydana gelmiştir? A) Antalya’nın Fethi B) Haçlı Seferleri C) Suğdak Seferi D) İzzeddin Keykâvus İsyanı E) Babaî İsyanı

3- Aşağıdaki olaylardan hangisi Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev devrinde meydana gelmemiştir? A) Babaî İsyanı B) Kösedağ Savaşı C) Moğolların Anadolu’ya hâkim olması D) Sadeddin Köpek’in katli E) Sultanönü Savaşı

4- Aşağıdakilerden hangisi Sultan II. Gıyâseddin’in başarısızlığında etkili olmamıştır? A) Devlet işlerine önem vermemesi B) Sadeddin Köpek’i önemli bir konuma getirmesi C) Moğollara karşı gerekli tedbirleri almaması D) Korkak olması E) Sultan I. Alâeddin’in oğlu olması

5- Selçukluların hezimeti ile son bulan ………………… Savaşı 1243 yılında Moğollara karşı yapılmıştır. Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) Konya B) Myrokephalon C) Yassıçimen D) Kösedağ E) Suğdak

6- Aşağıdakilerden hangisinde Babaî İsyanı’nın temelinde yatan sebep doğru olarak verilmiştir? A) Ticarî B) Toprak sorunu C) Sosyal-Ekonomik ve dinî D) Siyasî E) Askerî-idarî

254

7- Baba Resul lakabıyla anılan ……………… adındaki bir Türkmen babası Türkiye Selçuklu Devleti’nin kötü idare edilmesinden yararlanarak peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkıyor ve olumsuz şartlar içinde hayatını sürdürmeye çalışan Türkmenleri kolayca etrafına topluyordu. Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) Baba İlyas B) Baba Hüseyin C) Baba Resul D) Baba İshak E) Baba Hasan

8- Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kilikya Ermenileri üzerindeki egemenliği hangi olay ile sona ermiştir? A) Sultan I. Alâeddin Keykubâd’ın ölümü B) Yassıçimen Savaşı C) Otlukbeli Savaşı D) Kösedağ Savaşı E) Koyunhisar Savaşı

9- Aşağıdakilerden hangisi Sadeddin Köpek’in öldürülme nedenidir? A) Tecrübeli devlet adamlarını öldürtmesi B) Devleti kötü idare etmesi C) Halkın memnuniyetsizliği D) Savaşlarda başarısız olması E) Sultan II. Keyhüsrev’in yerine göz dikmesi

10- Kösedağ Savaşı’nı kazanan Moğol kumandanının adı aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Toku Noyan B) Baycu Noyan C) Alıncak Noyan D) Mengü Noyan E) Tudavun Noyan

CEVAPLAR 1-A 2-E 3-E 4-E 5-D 6-C 7-A 8-D 9-E 10-B

255

Kaynakça

Kaymaz, Nejat, Anadolu Selçuklu Sultanlarından II. Giyâsü’d-Dîn Keyhüsrev ve Devri, Ankara 2009.

Kesik, Muharrem “Sâdeddin Köpek”, DİA, XXXV, 392-393.

Merçil, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2006.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993.

256

10. KÖSEDAĞ SAVAŞI’NDAN YIKILIŞA KADAR TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ

257

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

10.1. Müşterek Saltanat Dönemi 10.2. II. İzzeddin Keykâvus’un Müstakil Saltanatı 10.3. Konya’yı Moğol İşgalinden Kurtaran Hatîp (1256) 10.4. Rükneddin Kılıç Arslan ve II. İzzeddin Keykâvus’un Saltanatı 10.5. Muînüddin Süleyman Pervâne Dönemi 10.6. Sultan Gıyâseddîn II. Mesûd Dönemi (1284-1296 /1302-1308)

258

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1. Muînüddin Süleyman Pervâne döneminde Türkiye Selçukluları’nın Moğollar ve diğer komşu devletlerle ilişkileri nasıldı? 2. Karamanoğlu Mehmed Bey’in Türkçe konusunda dîvanda aldığı kararın sebebi nedir? 3. Moğollar Türkiye Selçuklu Devleti’ne hakim olduktan sonra ortaya çıkan Türkmen isyanları hangileridir?

259

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

10.1. Müşterek Saltanat Bu dönemde deneyimli Ders notlarının okunması ve Dönemi devlet adamlarının devleti dipnotlarda atıf yapılan nasıl ayakta tutmaya araştırma eserlere ulaşılması çalıştıklarının kavranması

10.2. II. İzzeddin Sultan II. İzzeddin’in Ders notlarının okunması ve Keykâvus’un Müstakil Moğollar ve Selçuklu dipnotlarda atıf yapılan Saltanatı devlet adamları ile ilişkileri araştırma eserlere ulaşılması konusunun kavranması

10.3. Konya’yı Moğol Anadolu içlerinde ilerleyen Ders notlarının okunması ve İşgalinden Kurtaran Hatîp Moğollarla yerel halk dipnotlarda atıf yapılan (1256) arasındaki ilişkilerin araştırma eserlere ulaşılması saptanması

10.4. Rükneddin Kılıç II. İzzedin Keykavus’ın Ders notlarının okunması ve Arslan ve II. İzzeddin saltanatı elde etmeye dipnotlarda atıf yapılan Keykâvus’un Saltanatı çalışırken izlediği araştırma eserlere ulaşılması politikanın belirlenmesi

10.5. Muînüddin Süleyman İktidarı elinde toplayan Ders notlarının okunması ve Pervâne Dönemi Süleyman Pervane’nin dipnotlarda atıf yapılan Türkiye Selçuklularının, araştırma eserlere ulaşılması Memluk ve Moğollara karşı izlediği politikanın belirlenip kavranması

10.6. Sultan Gıyâseddîn II. Selçuklu uç bölgelerinde Ders notlarının okunması ve Mesûd Dönemi (1284-1296 Osmanlılarında içinde dipnotlarda atıf yapılan /1302-1308) bulunduğu Anadolu araştırma eserlere ulaşılması beyliklerinin kuruluşu ve Moğol idaresinin Anadolu’da en üst seviyeye çıktığı bu çalkantılı dönemin kavranması

260

Anahtar Kavramlar  Moğollar  Muinüddin Pervane  Memlükler  Sultan Baybars  Elbistan Savaşı  Abaka Han

261

Giriş

Kösedağ Savaşı’ndan sonra Türkiye Selçuklu Devleti tahtına çocuk yaştaki sultanların çıkmasıyla devletin otoritesi zayıfladı, Müinüddin Süleyman Pervâne gibi güçlü devlet adamlarının kendilerini göstermeleri ile Selçuklu sultanları ismen iktidar sürüyorlardı. Moğollar Türkiye Selçuklularını her alanda özellikle de siyasi alanda egemenlikleri altına almışlardı. Türkiye Selçukluları’nın iktidarlarının sonlarında Anadolu Beylikleri ortaya çıkmaya başlamıştı.

262

10. Kösedağ Savaşı’ndan Yıkılışa Kadar Türkiye Selçuklu Devleti

Gıyâseddin Keyhüsrev öldüğü zaman geride on bir yaşında İzzeddin Keykâvus, dokuz yaşında Rükneddin Kılıç Arslan ve yedi yaşında Alâeddin Keykubâd olmak üzere üç oğlu kalmıştı.

Bu melikler içinde Gürcü Hâtun’dan doğan Alâeddin Keykubâd veliahd olmasına rağmen devlet ileri gelenleri İzzeddin Keykâvus’u Selçuklu tahtına çıkardılar. Bu sırada Güyük Hân (1246-1249)’ın Moğol tahtına çıkması nedeniyle Sultan II. İzzeddin, Moğolistan’a davet edildi, fakat onun yerine kardeşi Kılıç Arslan’ın gitmesi kararlaştırıldı. Kısa bir süre sonra devlet ileri gelenleri arasında üstünlük mücadelesi başladı. Bu mücadle sonunda Vezir Şemseddin İsfahanî rakiplerini bertaraf ederek duruma hâkim oldu. Ayrıca Şemseddin İsfahanî sultanın annesi Berdüliye Hatun ile evlendi, buna Beylerbeyi Şerefeddîn Mahmûd itiraz ettiyse de ortadan kaldırıldı. Böylece vezir iki yıl süre ile Türkiye Selçukluları’nın kaderine hâkim oldu. Ancak Moğolistan’a giden Rükneddin Kılıç Arslan’ın oradan sultan olarak dönmesi, Şemseddin İsfahanî’nin talihini değiştirdi. O yanına II. İzzeddin Keykâvus’u alarak kaçıp isyan etmek istedi ise de, erdemli ve ileri görüşlü bir devlet adamı olan Emîr Celâleddin Karatay ortaya çıkarak ona engel oldu. Çok geçmeden Moğollar tarafından vezir tayin edilen Bahâeddin Tercüman Moğol askerleri ile Konya’ya geldi ve Şemseddin İsfahanî öldürüldü (Mart 1249).

10.1. Müşterek Saltanat Dönemi

Rükneddin IV. Kılıç Arslan, Moğol Hanı’nın yarlığı ile sultanlığın kendisinde olduğunu öne sürerken, Celaleddin Karatay üç kardeşin aynı anda tahta oturmasını, hutbe ve sikkede doğum sırasına göre isimlerinin kullanılması suretiyle bir anlaşma teklif ediyordu. Sonunda İzzeddin Keykâvus ile Rükneddin Kılıç Arslan’ın askerleri Konya’daki Ruzbe ovasında karşılaştılar, savaşı İzzeddin Keykâvus kazanmış (1 Rebi 647/14 Haziran 1249) böylece Celâleddin Karatay’ın teklifi uygulanmağa başlanmıştı. Celâleddin Karatay da üç kardeşe birden “atabeg” oldu. Ancak Türkiye Selçuklu Devleti ileri gelenlerinin kişisel çıkarlarını her şeyden üstün tutmaları, devletin durumunun düzelmesine olanak tanımıyordu. Bir taraftan Selçuklu Devleti tayinler yapıyor, öte taraftan Moğol hanlarına hediyeler ile gidip memuriyet koparanlar ortalığı karıştırıyor, bu durum, ileri gelen devlet adamlarının birbirlerine düşmesine neden oluyordu. Bu da Selçuklu Devleti’nin günden düne zayıflamasına yol açıyordu. Öte yandan Moğollar, II. İzzeddin Keykâvus’u ısrarla Moğolistan’a huzurlarına çağırmaktaydılar. II. İzzeddin, tam yola çıkmıştı ki, Celâleddin Karatay’ın ölüm haberi geldi (28 Ramazan 657/11 Kasım 1254). Bu olay üzereine zaten gitmeye pek gönüllü olmayan İzzeddin Keykâvus bu bahaneyle oraya gitmekten vazgeçti ve yerine küçük kardeşi Alâeddin Keykubâd’ı gönderdi. Ancak bu karışık ortam içinde Alâeddin Keykubâd da kendini kurtaramadı. Moğol Hanı Mengü (1251-1260)’den yarlığ alarak tek başına sultan olması ihtimali rakiblerini harekete geçirmiş ve Alâeddin Keykubâd Erzurum’da iken zehirlenerek öldürülmüştü (1254). Böylece geride sadece iki sultan kaldı. II. İzzeddin Keykâvus içkiye ve eğlenceye fazla düşkün olduğundan devlet ileri gelenleri tarafından pek fazla tutulmuyordu. İşte bu nedenle Kılıç Arslan Konya’dan kaçırılarak Kayseri’de tahta 263

çıkarıldı. Daha sonra iki tarafın arasında anlaşma sağlanamayınca savaş kaçınılmaz hale geldi. Yapılan savaştan İzzeddin Keykâvus zaferle çıktı(1254). Rükneddin Kılıç Arslan önce Amasya’ya sonra da Burgulu kalesine gönderilerek hapsedildi.

Müşterek Saltanat döneminde üç sultan adına darp edilen sikke.

Kaynak: http://altaycoins.com/sikke_detay.asp?rnd=NDU=&dil=MQ

10.2. İzzeddin Keykâvus’un Müstakil Saltanatı

Bu devirde Moğol kumandanları Anadolu’ya sık sık elçiler göndererek antlaşma dışında paralar istiyor ve bunu da alıyorlardı. Selçuklu Devleti, Moğol hükümdarlarından Altun Orda Devleti’nin kurucusu Batu Han’a elçi ve 100.000 dirhem yollayarak bu gibi olaylara engel olan bir yarlığ aldı. Ancak bu olay Baycu Noyan’ı kızdırmıştı, ayrıca ikinci bir olay onun Anadolu’ya gelmesine sebeb oldu. Bu da Moğol Büyük Hanı Mengü Kaan (1251- 1260)’ın İran ve batı ülkelerinin idaresini kardeşi Hülâgû (1256-1264)’ya vermesi idi. İlhanlı Devletinin kurucusu Hülâgû Azerbaycan’daki Mugan’ı kışlak olarak kullanmak istemiş, bu bakımdan Baycu da kendisine uygun bir yer bulmak için tekrar Anadolu’ya girerek Aksaray’a kadar ilerlemişti. Neticede Selçuklu devlet adamları arasında yine iki görüş ortaya çıktı. Bazıları Baycu Noyan’a Anadolu’da kışlak verilmesine taraftar iken, diğerleri savaşmağı uygun görüyorlardı. Sonunda savaşa karar verildi. Vezir İzzeddin Arslandoğmuş kumandasındaki Selçuklu ordusu Sultan Hanı (Aksaray) önünde Baycu Noyan’a karşı girdiği savaşı kaybetti (23 Ramazan 654/14 Ekim 1256).

264

Denizli Akhan. İki kitabesi bulunan Han’ın kapalı olan kısmı 1253 yılında, avlu 1254’de tamamlanmıştır.

Kaynak: https://www.flickr.com/photos/sinandogan/8139640104/

10.3. Konya’yı Moğol İşgalinden Kurtaran Hatîp (1256)

Sultan II. İzzeddîn Keykâvus, 15 Ekim 1256 günü yapılan Aksaray yakınındaki Sultan Hanı Savaşı’nda Moğollar karşısında Selçuklu ordusunun mağlup olduğu haberini alınca perişan bir vaziyette karısını, şarap-sâlâr’ı Hüsâmeddîn Aktaş’ı ve Hıristiyan dayılarını alarak Antalya ve Alanya (Alâiye) taraflarına gitti. Bu vaziyette başsız kalan Konya’nın muhafazası, sokak takımının şehirde çıkardığı gürültüleri teskin ve Moğol askerine erzak ve hediyeleri temin için muharebeden kaçan Ustâdu’d-dâr Nizâmeddîn Ali b. İl-almış’a kaldı. Başkente gelip hazırlıklara başladı. Selçuk ordusu mağlup olup sultan da payitahtı terk edince Konya halkı Moğol korkusu ile şehrin kapılarını kapadılar. O gün Cuma günü olduğu için şehrin hatîbi kendisine ve karısına ait kıymetli eşyayı alarak câmiye gitti; mimbere çıktı ve halkı heyecana getiren, fedâkarlığa davet eden şu hitabede bulundu: “Ey Müslüman cemaat! Bu düşman felaketine uğradık; malınızı harcıyarak bunla canınızı, aile ve çocuklarınızı satın alınız.” dedi sonra kendisi ve halk ağladı ve herkes elinde bulunanı esirgemedi. Bu suretle topladığı şeylerle birlikte, henüz şehre girmemiş, uzak bir yerde bulunan, Baycu’nun otağına gitti. Baycu ava çıktığı için bunları zevcesi hatuna takdim etti. Hatun hediyeleri kabul ederek ona yemek ve içki vermek istedi: fakat hatîp içmeyince sebebini sordu. O da bunun kendisine haram olduğunu söyledi. Hatun bunu kimin haram kıldığını sorunca, Allah’ın Kur’ân’da haram ettiğini bildirdi. Hatun “O halde neden bize yasaklamadı” deyince hatîp “siz kâfirsiniz biz ise, Müslümanız ondan” dedi. Hatun, “O halde Allah’ın indinde siz mi daha hayırlısınız biz mi ?” diye sordu. Hatîp “Şüphesiz biz” cevabını verdi. Hatun, “Öyle ise neden Tanrı size karşı bize yardım ediyor?” deyince Hatîp: “Üzerinizde mücevherli nefis bir elbise var, bunu yakınına mı, yoksa sana uzak birisine mi hediye edersin?” diye sorunca, Hatun yakınına hediye edebileceğini söyledi. Hatîp bu defa da “Eğer onu kaybeder veya yıpratırsa ne 265 yaparsın” diye sordu. O da: “Bundan vazgeçerim” dedi. Bunun üzerine hatîp: “İşte İslâmiyet de bu cevher gibidir. Allah bizi onunla şereflendirdi; fakat biz ona riâyet etmediğimiz için bize kızdı ve bizi, sizin kılıçlarınızla vurdu” dedi. Bunun üzerine hatun ağladı. Ve:

“Bundan sonra ben senin kızın olayım, sen de benim babam ol”. Hatîp:

“Müslüman olmadığın sürece buna imkân yoktur.” dedi.

Bunun üzerine hatun Müslüman olup onu yanında oturttu. Bu esnada Baycu avdan gelince hatîp onu karşılamak için kalkmak istedi. Hatun: “Sen artık onun kayınpederi olduğun için onun sana gelmesi ve hizmet etmesi gerekir” dedi. Baycu otağa girince hatun ona: “Bu benim babam oldu” dedi. Baycu onun aşağısında oturdu ve hürmette bulundu ve karısına, “Ben Konya’yı alırsam sana vereceğime Allah’a ahdetmiştim” dedi. Hatun da, “Ben onu bu babama hediye ettim” dedi. Bunun üzerine şehrin kapılarının açılmasını emretti; ahalisine emniyet verdi ve Tatarlardan korunması için her kapısına bir emîr(şıhne) tayin etti ve ihtiyaç zamanında ancak elli kişi halinde şehre girip kimseye dokunmadan çıkmalarını emretti ki, bu Allah’ın gizli bir lûtfu idi.” Bir Selçuklu kaynağı, ustadü’d-dâr Nizâmeddîn Ali b. İl-almış’ın dört katır yükü ağırlığında mücevherat ve değerli hediyeler götürerek şehri Moğol belasından kurtardığını ifade eder. Mevlevî kaynakları ise, Baycu’nun Konya’yı kuşattığı bir sırada Mevlânâ’nın şehirden çıkarak gösterdiği keramet sonucu, Baycu’nun kuvvetlerini geri çekip muhasarayı kaldırdığını rivayet ederler.412

Sivas’ta Bir Selçuklu Eseri Eğriköprü

Baycu Noyan ise şehri tahribe yemin ettiği için, dış surları yıkmakla yetinmiş, böylece de yeminini yerine getirmişti. Ayrıca Sultan II. İzzeddin Keykâvus’u yanına çağırdı, hattâ peşinden asker gönderdi ise de İzzeddin Keykâvus İznik İmparatoru II. Laskaris’e sığınmağı tercih etmişti. Böylece Baycu’nun da uygunu ile Selçuklu tahtına Rükneddîn Kılıç Arslan geçti (16 Safer 655/5 Mart 1257).

412 Turan, Resmî Vesikalar, s. 69-70. 266

10.4. Rükneddin Kılıç Arslan ile II. İzzeddin Keykâvus’un Saltanatı

IV. Kılıç Arslan Selçuklu tahtına oturduğunda Konya civarında ordugâh kurmuş olan Baycu Noyan ile bir barış antlaşması yapıldı. Bu yeni sultanın tek başına saltanatı ancak bir kaç ay sürdü. İlhanlı Hükümdarı Hülâgû Bağdat üzerine yürüyeceği zaman, Baycu’yu da bu sefere çağırdı. Baycu’nun yokluğu, II. İzzeddin Keykâvus’un İznik İmparatoru II. Theodoros Laskaris (1254-1258)’den sağladığı yardımla Konya’ya girmesine ve tahta oturmasına imkân verdi (3 Mayıs 1257). IV. Kılıç Arslan bu durumda önce Kayseri’ye çekildi, sonra II. İzzeddin Keykâvus’a karşı koyamayacağını anlayınca İlhanlı sultanına başvurdu ve tekrar sultanlık yarlığı elde etti. Bundan sonra iki taraf tekrar saltanat mücadelesine girdiler, bu mücadele sırasında IV. Kılıç Arslan Moğollar’dan yardım alıyordu. Bütün bu mücadeleler yaşanırken en büyük zararı ve tahribatı gören şüphesiz Anadolu’nun zavallı halkı idi. Öte yandan Alâeddin Keykubâd ile Moğollar’a gönderilen Selçuklu elçi heyeti dört yıllık bir yolculuktan sonra Anadolu’ya dönebilmişti. Bu heyeti oluşturan yetkililer, yolculuk esnasında da birbirleri ile geçinememişlerdi. II. İzzeddin Keykâvus sultanlığını sürdürebilmek için Merağa’da bulunan Hülâgû’nun huzuruna çıkmak zorunda kaldı (656 Şaban/Ağustos 1258). Neticede Hülâgû, Mengü Kaan’ın devleti iki sultanın idare etmesini bildiren ve ayrıca Selçuklu ülkesini ikiye bölen yarlığını uygulamaya karar verdi. Mengü Kaan, Kızılırmak batısında Sivas’dan Bizans sınırına kadar olan yerleri II. İzzeddin Keykavus’a; Sivas’dan Moğol sınırına kadar olan bölgeleri de IV. Kılıç Arslan’a vermişti. Her iki Sultan da bu yarlığı uygulamak üzere anlaştılar. Bu sırada Muineddin Pervane devlet adamı olarak kendini göstermiş ve ön plana çıkmıştı. Ayrıca burada yapılan anlaşma ile Selçuklular Moğollar’a yıllık haraç olarak 200.000 dinar (20 tümen), kıymetli kumaşlar, 500 at ve 500 katır verecekti.

Aksaray’daki Sultanhanı

Kaynak: http://static.panoramio.com/photos/large/53222482.jpg 267

10.5. Muînüddin Süleyman Pervâne Dönemi

Muînüddin, Hülâgû’nun Suriye seferine çıkmadan önce Büyük Kağan Mengü’nün yarlığı gereğince II. İzzeddin Keykâvus ile IV. Kılıç Arslan’ı Tebriz’e çağırarak ülkeyi ikiye taksim etmesi sırasında (4 Şâban 657/27 Temmuz 1259) önemli rol oynadı ve taksimden sonra Sâhib Ata, II. İzzeddin Keykâvus’un vezirliğine getirilirken kendisi IV. Kılıç Arslan’ın veziri oldu. 659’da (1261) Sâhib Ata’yı kendi yerine IV. Kılıç Arslan’ın vezirliği teklifiyle yanına çekti.

II. İzzeddin Keykâvus, Moğollar’a yıllık haraç vermek istemedi ve Hıristiyan dayıları ile eğlenceye daldı. Buna karşılık IV. Kılıç Arslan ve Muineddin Süleyman Pervane Moğollar ile işbirliği yapıyor ve onları II. İzzeddin Keykâvus aleyhine kışkırtıyorlardı. Nihayet Moğollar’ın Alıncak Noyan idaresindeki bir ordusu Konya üzerine yürüdü. II. İzzeddin Keykavus Antalya’ya çekilirken, ona bağlı Selçuklu ordusu Moğollar’a karşı savaşa girişti ve mağlup oldu. II. İzzeddin Keykâvus bu sırada komşu devletlerden yardım istedi ve 1260’da Ayn Calut’da Moğollar’ı mağlup eden Memluk Sultanı Baybars’a başvurdu. Fakat bu yardım gerçekleşmeden Moğol baskısı karşısında II. İzzeddin Keykâvus Antalya’dan gemiye binerek İstanbul’a kaçmak zorunda kaldı(1262). O İstanbul’u tekrar Latinler’den geri almağa muvaffak olan VIII. Mikhail Palaiologos (1259-1282) tarafından çok iyi karşılandı. Böylece Selçuklu Devleti’nin iki sultan tarafından idare edilme devri sona erdi ve ülkeye tek başına IV. Kılıç Arslan hâkim oldu. II. İzzeddin Keykâvus ise daha sonra Altın Orda hükümdarının yanına götürülmüş ve 1279 veya 1280’de Kırım’da ölmüştür.

Böylece IV. Kılıç Arslan’ın rakipsiz kalmasını sağlayan Muînüddin Süleyman, onu Konya’ya giderek tek başına Türkiye Selçuklu tahtına çıkması için teşvik etti. Baycu Noyan da IV. Kılıç Arslan’ın hükümdarlığını Malatya’da ve diğer bazı vilâyetlerde kabul ettirmeye çalıştı. Muînüddin Süleyman, bu tarihten sonra devlet üzerindeki kontrolünü gittikçe artırarak iktidarı tamamen eline geçirdi. Moğol baskısının en şiddetli döneminde İlhan ve kumandanlarının güven ve dostluklarını kazanması, itibar ve gücünün daha da artmasına ve kısa zamanda siyasî rakiplerini ortadan kaldırarak mutlak bir otorite kurmasına yol açtı. Her ne kadar tahtta IV. Kılıç Arslan oturuyorsa da gerçekte devleti yöneten kişi Muînüddin Süleyman Pervâne idi.

268

Konya Selçuklu Sultanları Türbesi’nde (Kümbethane) Selçuklu Sultanlarının Sandukları

IV. Kılıç Arslan ile Süleyman Pervâne 663 (1265) yılında İlhanlı tahtına çıkan Abaka Han’ın yanına giderek kendisini kutladılar ve değerli hediyeler sundular; bu arada Sinop’u Rumlar’ın elinden kurtarmak istediklerini söyleyip ondan izin aldılar. Anadolu’ya dönüşlerinde sultan Konya’da kalırken Süleyman Pervâne Tokat, Niksar ve Samsun yörelerinden topladığı askerlerle Sinop üzerine yürüdü ve şiddetli bir kuşatmayla şehri ele geçirip kiliseye çevrilmiş olan camileri yeniden ibadete açtı (664/1266). Fetihnâmelerle bütün İslâm ülkelerine ve Abaka Han’a duyurulan bu zafer onun nüfuzunu ve kudretini daha da artırdı. Süleyman Pervâne bu gücüne dayanıp Kılıç Arslan’dan Sinop’un kendisine temlik edilmesini istedi ve sultan, Abaka Han’ın desteğini sağlamış olan Pervâne’ye boyun eğmek zorunda kaldı; şehrin ona verildiğini gösteren temliknâmeyi de meşhur tarihçi İbn Bîbî kaleme aldı. Pervâne bu olaydan sonra arasının açıldığı Kılıç Arslan’ı Abaka Han’a kötülemekten geri durmadı ve onu ortadan kaldırıp tahta küçük yaştaki oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev’i geçirmeyi planladı. Bu arada Abaka Han’a Kılıç Arslan’ın Memlük sultanı ile birlikte hareket ettiğini bildirdi. Abaka da ona kendisini Anadolu’da İlhan’ın nâibi olarak gördüğünü söyleyip sultanın ortadan kaldırılması için izin verdi. Çok geçmeden Pervâne’nin tertibiyle IV. Kılıç Arslan öldürüldü (664/1266) ve yerine III. Gıyâseddin Keyhüsrev tahta çıkarıldı. Pervâne önemli makamlara kendi adamlarını yerleştirmişti; kızını da yeni sultanla evlendirdi. Ancak daha önce yerini verdiği Vezir Sâhib Ata hâlâ makamını korumaktaydı ve Süleyman Pervâne için önemli bir rakipti. Bu sebeple Pervâne onu, İlhanlı hükümdarına karşı eski sultan II. İzzeddin Keykâvus ile iş birliği yapmakla suçlayarak tevkif etti. Vezir bu durumdan, Tebriz’e kaçan küçük oğlunun hadiseyi Abaka Han’a anlatması ve ondan bir yarlık getirmesi sayesinde kurtulabildi. Sâhib Ata’nın Abaka Han’ın nazarında yeniden itibar kazanması Süleyman Pervâne’ye duyulan güvenin sarsılmasına yol açtı.

269

Süleyman Pervâne, devlet içinde mutlak otorite kurmak düşüncesiyle Moğollara yaranmaya çalışırken rakip gördüğü devlet adamlarını çok defa Memlük Sultanı Baybars veya II. İzzeddin Keykâvus ile işbirliği yapmakla suçlardı. Ancak Abaka Han nezdinde itibar kaybetmeye başladığını anlayınca bu defa kendisi Baybars’a gizlice bir mektup göndererek Moğolları Anadolu’dan çıkarmak için onunla iş birliğine hazır olduğunu bildirdi. Bu sırada Abaka Han, aralarındaki anlaşmazlıkları halletmek üzere Pervâne’yi ve Moğol kumandanlarını huzuruna çağırdı. Tebriz’e giden Pervâne, Abaka Han’a bağlılığını arzetti ve bazı Noyanların Anadolu’da işledikleri zulümlerden halkın şikâyetçi olduğunu söyledi. Abaka Han, Acay ve Samagar Noyanları geri çağırıp yerlerine Tudavun ve Toku Noyanları gönderdi ve bütün Selçuklu beylerini onların emrine verdi. Süleyman Pervâne’nin Tebriz’e gittiği sırada Hatîroğlu Şerefeddin ile diğer bazı beyler Moğollar’a başkaldırdılar ve Memlük Sultanı Baybars’a haber yollayıp onu Anadolu’ya davet ettiler; ancak Baybars o yıl gelmesinin mümkün olmadığını bildirdi. Bu arada 30.000 kişilik bir Moğol ordusu Anadolu’ya geldi ve isyanı bastırdı (Cemâziyelevvel 675/Ekim 1276). Hatîroğlu Şerefeddin, idamından önce yargılanması sırasında Muînüddin Pervâne’nin de Baybars’la mektuplaştığını açıkladı ve bu durum daha sonra Pervâne’nin idamında büyük rol oynadı.

Muinüddin Süleyman Pervâne tarafından 1270 yılında Tokat’ta yaptırılan medrese.

Sultan Baybars, Anadolu’yu Moğol istilâsından kurtarmak için 675’te (1277) 30.000 kişilik bir kuvvetle Halep’ten yola çıktı ve Nisan ayında Elbistan ovasına ulaştı. Burada yapılan savaşta Tudavun ve Toku Noyanların kumanda ettiği 15-16.000 kişilik Moğol ordusu

270 kesin bir yenilgiye uğradı (10 Zilkade 675/15 Nisan 1277). Moğol saflarında yer alan Muîneddin Pervâne’nin emrindeki Selçuklu askerleri ciddi biçimde savaşmadıkları gibi ya taraf değiştirmiş ya da kumandanlarıyla birlikte Memlük ordusuna esir düşmüş yahut teslim olmuşlardı; Pervâne’nin oğlu ve torunu da bunların arasındaydı. Muînüddin Pervâne savaşın neticesini gördükten sonra Kayseri’ye kaçtı ve ailesiyle birlikte burada bulunan III. Gıyâseddin Keyhüsrev’i yanına alarak Tokat’a gitti. Sultan Baybars ardından Kayseri’ye yöneldi ve halkın sevinç gösterileri arasında şehre girdi; hemen arkasından da Pervâne’ye haber gönderip huzuruna gelmesini bildirdi. Fakat Pervâne on beş gün süre isteyip bu arada Abaka ile temasa geçmeye çalıştı. Pervâne’nin ikiyüzlü siyasetini anlayan ve ayrıca Abaka Han’ın büyük bir orduyla Anadolu’ya yaklaştığını duyan Baybars ordusunda erzak sıkıntısının da başlamasıyla birlikte Suriye’ye çekildi. Onun çekilmesinden sonra Abaka Han, Erzincan-Divriği yoluyla Elbistan’a ulaştı; Pervâne’de III. Gıyâseddin Keyhüsrev ve Vezir Sâhib Ata ile birlikte onun yanına gitti. Savaş meydanını gezerken Moğol kumandan ve askerlerinin cesetleri yanında Selçuklu cesedine rastlamayan Abaka Han çok öfkelendi ve Muînüddin Pervâne’yi Memlük sultanıyla iş birliği yapmakla suçladı. Pervâne her ne kadar Baybars’ın gelişinden haberinin olmadığını söylediyse de o sırada yanlarında bulunan Emîr İzzeddin Aybeg, Abaka’ya onun Memlük sultanıyla sürekli haberleştiğini ve kendisini Anadolu’ya gelmesi için teşvik ettiğini açıkladı. Abaka Han, Kongurtay Noyan’ı Anadolu’nun idaresiyle görevlendirip Muînüddin Pervâne ile Sâhib Ata’yı yanına alarak Azerbaycan’a döndü; yolda uğradığı bütün şehir ve kasabaların yağmalanması ve halklarının öldürülmesi emrini verdi. Moğollar’ın bu intikam seferinde 200.000 Türk’ü öldürdüğü rivayet edilir. Mallarına el konulan ve iktâları geri alınan Muînüddin Pervâne, İlhanlı hükümdarlarının yazlık merkezi olan Aladağ’a varıldığında yargılandı. Savaşta öldürülen Toku ve Tudavun Noyanların eşlerinin ağlamasından etkilenen Abaka Han, bazı kumandanlarının da ısrarıyla Muînüddin’i yakınlarıyla birlikte 1 Rebîülevvel 676’da (2 Ağustos 1277) idam ettirdi. Ermeni tarihçisi Hayton, Muînüddin Pervâne’nin cesedinin Moğol gelenekleri uyarınca ikiye ayrıldığını ve yenildiğini yazar. İlhanlı devlet adamı Şemseddin el-Cüveynî, Pervâne’nin ölümünden duyduğu üzüntüyü, “Süleyman artık yok, şeytanlar özgür” diyerek ifade etmiştir.

Muînüddin Pervâne taht kavgalarının sürdüğü, Moğol zülüm ve sömürüsünün arttığı, devlet otoritesinin sarsıldığı bir dönemde mahirâne siyasetiyle ülkeyi uzunca bir süre refah içerisinde idare etmeyi başarmıştır. Onun öldürülmesinden sonra Moğollar malî baskılarını daha da artırmışlardır. Ancak Muînüddin’in Moğollarla ve Memlükler’e karşı güttüğü istikrarsız ve dürüst olmayan siyaset, bu arada ihtirasları yüzünden kendine rakip gördüğü devlet adamlarını, kumandanları ve hatta sultanı ortadan kaldırması hem şahsına hem devlete çok pahalıya mal olmuş, sonuçta Süleyman Pervâne bir devrin kuruluşu kadar çöküşünü de hazırlayan kişi olarak tarihe geçmiştir. 1277-1322 yılları arasında Sinop’ta hüküm süren Pervâneoğulları Beyliği onun çocukları tarafından kurulmuştur.

271

Sultan III. Giyaseddin adına Sivas’da darp edilen sikke

Kaynak: http://altaycoins.com/sikke_detay.asp?rnd=NDM=&dil=MQ

Ön Yüz Arka Yüz

Es-sultan’ül azam giyâsüddünya veddin Keyhüsrev Daire motifi içinde “el-mülkü lillah”; dışında bin Kiliç Arslan

Süleyman Pervâne âlimleri korumuş, medrese ve zâviyelerde huzur içinde eğitim yapılmasını sağlamıştır. Tokat’ta müridi olduğu Fahreddin İrâki için bir hankah, halen faal durumda bulunan ve kendi adıyla anılan bir hamam, bugün müze olarak kullanılan bir şifâhâne (Gökmedrese), Kayseri’de bir medrese ve Merzifon’da bir cami yaptırmış, Trabzon Komnenosları’nın işgali (1261) sırasında tamamen yıkılan Sinop’taki Alâeddin Camii’ni ihya ettirmiştir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Fîhi mâ fîh adlı eserini yakın dostu ve müridi olan Muînüddin Pervâne’ye sunmuştur. Mevlânâ’nın kabri üzerine bir türbe yapılması emrini verenler arasında Muînüddin Pervâne ve eşi Gürcü Hatun’un da olduğu rivayet edilir.

10.6. Sultan Gıyâseddîn II. Mes‛ûd Dönemi (1284-1296/1302-1308)

II. İzzeddîn Keykâvüs, Moğollar karşısında tahtını ve Türkiye’yi terkederek İstanbul’a gitmiş ve daha sonra Hülâgu’nun baskısı ile hapse atılmış ve nihayet Baybars ile Bereke Han’ın ittifakları üzerine Altın-Ordu’nun Balkanlar’a gönderdiği bir ordu sayesinde kurtarılmıştı. Eski Sultan İzzeddîn Keykâvüs Altın-Ordu başkenti Saray şehrine gidip Han’ın kendisine iktâ‛ olarak verdiği Suğdak ve Solhad şehirlerinde ailesi ve erkânı ile yaşadı. II. İzzeddîn Keykâvüs’ün Gıyâseddîn Mes‛ûd, Rükneddîn Kılıç Arslan, Rükneddîn Geyümers, Alâeddin Siyavuş ve Ferâmürz adlarında beş oğlu vardı ve bu çocuklar da onun yanında bulunuyordu. İbn Bîbî, İzzeddîn Keykâvüs’ün İstanbul’a giderken büyük dedesi I. Gıyâseddîn Keyhüsrev gibi orada daima tekrar tahtını kazanacağı ümidini taşımış ve bu ümidi oğullarına da aşılamıştı. Kırım’da bulunduğu sırada oğullarından Gıyâseddîn Mes‛ûd’u kendine veliaht seçmiş ve ölürken de oğlunun sultan olması halinde na‛şının Konya Alâeddîn Camii avlusunda bulunan atalarının türbesine (Kümbed-hâne) defnedilmesini vasiyet etmiştir. 272

Sultan II. Mesud’a Ait Gümüş Dirhem

Kaynak: http://www.izmirnumismatik.org/makaleler/mesud.html

Gıyâseddîn Mes‛ûd, Kırım’da babasını kaybedince 679 (1280) yılında deniz yoluyla Sinop’a geldi. Kastamonu uc beyi olan Çoban oğlu Muzaffereddîn Yavlak Arslan onu alıp önce Moğol Vâlisi Samagar Noyan’a sonra da Abaka Han’a götürdü. Abaka, Erzurum, Erzincan ve Sivas şehirlerini içine alan Doğu Anadolu Bölgesi’ni Mes‛ûd’a tahsis etti ve bir müddet onu yanında tuttu. Türkiye Selçuklu topraklarını Sultan III. Gıyâseddîn Keyhüsrev (1266-1284) ile II. Gıyâseddîn Mes‛ûd arasında paylaştırdı. Ancak III. Gıyâseddîn Keyhüsrev buna razı olmayınca Kongurtay, Sultan Gıyâseddîn ile Vezîr Fahreddîn Ali’yi yanına alarak Ahmed Teküder’in huzuruna gitmek üzere yola çıktılar. Tam bu sırada Ahmed Teküder, Kongurtay’ın Argun ile birleşerek kendi hanlığı aleyhinde faaliyette bulunduğunu öğrendi ve Argun-Kongurtay ikilisine karşı mücadele başlattı. Bu durum yolculuğun yarıda kalmasına neden oldu. Bir süre sonra Gıyâseddîn Keyhüsrev Han’ın merkezine ulaşmayı başardı. Ancak bu defa da Ahmed Teküder’in mücadeleyi kaybedip Argun’un Han olması plânlarını bozdu. Yeni hükümdar Argun Han, Tebriz’de bekleyen Mes‛ûd’u Türkiye Selçuklu Sultanlığı’na tayin etti. III. Gıyâseddîn Keyhüsrev 682 (1284) yılında öldürüldü. Tebriz’den ülkesine sultan olarak dönen Gıyâseddîn Mes‛ûd Zilka‛de ayı sonlarında (Şubat 1284) törenle tahta çıktı. Devlet erkânı ve emîrler, huzurunda yer öperek ona tâbi‛ oldular. Sultan II. Mes‛ûd’un tahta çıkışı Konya’da bir bayram havası yarattı.

Sultan Mes‛ûd’un Konya tahtını devralması uzun zamandır rahat yüzü görmeyen halk için bir ümit ışığı olmuştur. Ancak Sultan II. Mes‛ûd da kendinden önceki hükümdarlar gibi “Gölge Sultan” olmaktan öteye gidememiştir. Bu devirde fiilen bir devletden söz etmek mümkün değildir. Putperest Moğol kumandanları ile İlhanlılar adına Anadolu’yu idare eden vâlilerin arzu ve zulümleri ülkeye egemen olmuştur. Sahip Ata ve Pervâne Muinüddîn Süleymân’ın yeğeni İzzeddîn Muhammed gibi devlet adamları da Moğolların siyâset ve menfaatlerine uygun hareket etmek zorunda kalmışlardır. Türkiye Selçuklu Devleti hem İlhanlılar’a haraç ödemekte hem de Anadolu’da bulunan Moğol şehzâde ve kumandanlarının 273 idaresindeki orduların ihtiyaçlarını karşılamak zorunda bırakılıyordu. Bu nedenle Anadolu’ya Moğol ordularının gelmesi halktan alınan vergilerin artması, açlık ve sefâlet demekti. Anadolu halkı bir tarafdan Moğollar’ın baskısı sonucu toplanan vergileri ödemek bir tarafdan Türkmen saldırılarına dayanmak ve diğer taraftan da Selçuklu devlet adamlarının yolsuzluklarına katlanmak zorunda idi.

684 (1285) yılında Türkmenleri cezalandırmak için Argun Han, kardeşi Geyhatu idaresinde 20.000 kişilik bir kuvveti Anadolu’ya gönderdi. Bu ordunun masrafları halktan toplanan vergilerle karşılanmıştı. O yılı Erzincan’da geçiren Geyhatu ertesi yıl (685/1286) buradan hareketle Sivas ve Kayseri üzerinden Aksaray’a geldi. Ordunun bu hareketi ile halkın pek çoğu evlerini terk ederek mağaralara saklandılar. Bu duruma sinirlenen Geyhatu Konya üzerine yürümüş ancak Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled ile görüşmesi onun Konya halkına zarar vermeden geri dönmesini sağlamıştı.

Argun Han’ın emriyle öldürülen eski sultan III. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in annesi, Argun’dan III. Gıyâseddîn’in iki oğlu ile Sultan II. Mes‛ûd arasında devletin paylaştırılmasını istedi. Bu hâtun Türkmenlerle de işbirliği içine girerek Anadolu’da huzursuzluk çıkardı. Sonunda Argun Han’ın isteği üzerine Sultan II. Mes‛ûd, III. Gıyâseddîn’in annesini ve iki oğlunu Emîr-i Dâd Nizâmeddîn ile birlikte 4 Receb 684 (5 Eylül 1285) tarihinde Argun Han’a göndermiş, burada yapılan muhakeme sonunda bu iki çocuğun III. Gıyâseddîn’e âit olmadığı anlaşılmış ve başları kesilerek Türkmenler’e gönderilmiştir.

Germiyan Türkmenleri Beyşehir bölgesini yağma ettiklerinden dolayı Sultan Mes‛ûd, Moğol ve Türk askerleri ile bu Türkmenler’e karşı harekete geçti. Germiyan ili uc bölgesi işgal edildikten sonra 16 Kasım 1287 tarihinde Konya’ya ve oradan da Kayseri’ye döndüler. Daha sonra Şehzâde Geyhatu ve Sultan Mes‛ûd birlikte Karamanlılara karşı hareket ettiler. Karamanlı Türkmenler sarp dağlara kaçtılar. Moğol-Selçuklu ordusu 9 Zilhicce 686 (15 Ocak 1288) Lârende’yi ve Karaman topraklarını tahrip ettiler. Karaman Türkmenleri ve Eşrefoğulları durumun kendi aleyhlerine döndüğünü farkederek Sultan II. Mes‛ûd’dan özür dileyip itaatlarını arz ettiler. Germiyanoğulları da Konya’ya gelerek Sultan II. Mes‛ûd ile barış yaptı. Argun Han Vezîr Sahip Ata Fahreddîn Ali’yi huzuruna çağırarak ondan daha fazla vergi ödenmesini istedi. Bu durum Anadolu halkının daha fazla ezilmesi anlamına geliyordu. İhtiyar vezîr üzgün ve hasta bir halde Konya’ya geri döndükten sonra 25 Şevval 687 (22 Kasım 1288) Pazartesi günü öldü.

Sahip Ata Fahreddîn Ali’nin yerine gönderilen Fahreddîn Kazvînî, Anadolu’ya gelir gelmez eski vergileri arttırmakla kalmayıp yeni yeni vergiler de ihdâs etti. Sonunda topladığı ağır vergilerle halkı isyan noktasına getirdi. Bu zâlim vezîr hakkında kendisine ulaşan şikâyetleri değerlendiren Argun Han 690 (1291) yılında Fahreddîn Kazvînî’yi Tebriz Meydanı’nda idam ettirdi.

Sultan Mes‛ûd ayaklanan Eşrefoğulları’na karşı hareket etti. Bu sırada Konya’nın korumasız kaldığını gören ayak takımı şehre saldırarak hanları ve konakları soyup para ve mal topladılar. Kargaşa ancak Sultan Mes‛ûd’un geri dönmesiyle sona erdi. Bu tarihlerde Erzincan’ın büyük bir kısmı deprem nedeniyle yıkıldı. Amasya ve Niksar’da sel felâketi oldu. 274

Fahreddîn Kazvînî’nin idamından sonra Argun Han’ın Yahûdî asıllı vezîri Sa‛düddevle, Anadolu’ya vezîr olarak Şemseddin Ahmed Lâkûşî’yi gönderdi. Bu vezîrin beraberinde gelen Kılavuzoğulları adlı çete Anadolu’da büyük zulümler yaptı. Vezîr Sahip Ata Fahreddîn Ali’nin ölümünden sonra hem Anadolu halkı üzerindeki baskı ve zulümlerini arttırdılar hem de devlet kademelerindeki yüksek dereceli makamlara kendi adamlarını yerleştirdiler.

1291 yılında Argun Han’ın ölümü üzerine Anadolu Genel Vâlisi Şehzâde Geyhatu merkeze dönerek tahta çıktı. Anadolu’da malî işler Yavlak Arslan’ın oğlu Nâsıruddîn’e teslim edildi. Onun hem Moğolları hem de halkı memnun eden yönetimi Anadolu’ya biraz da olsa nefes aldırdı. Nâsıruddîn, Geyhatu’nun da güvenini kazanmıştı. Ancak Geyhatu’nun Anadolu’dan ayrılması bir süredir sinmiş olan Karamanoğulları’nı harekete geçirdi. Onlar Konya üzerine yürüyünce buradakiler Denizli’deki Sahip Ata’nın torunundan yardım istediler. Denizli’den yardım kuvvetleri yola çıkmışken Sultan Mes‛ûd’un kardeşi de Kayseri’den bir kuvvetle Konya’ya geldi. Ancak bu kuvvetler Karamanoğulları’nı engellemeye yetmedi. Sonunda Geyhatu Moğol ordusu ile Anadolu’ya girdi. Sultan Mes‛ûd onu Kayseri’de karşıladı ve bu haber Konya’daki halkı rahatlattı. Moğol-Selçuklu kuvvetleri Lârende’yi alıp Türkmenler’i öldürdüler ve şehri ateşe verdiler. Sonra buradan hareketle isyan halindeki Eşrefoğulları topraklarına, Denizli ve Menteşe iline kadar olan sahalarda yağma ve kıtal yaparak ganimet ve esirlerle Konya’ya döndüler ve buradan da Kayseri’ye gittiler.

Sultan II. Mes‛ûd’un kardeşi Kılıç Arslan Kastamonu’ya giderek oranın hâkimi Çoban oğlu Yavlak Arslan ve Türkmenlerle birlik olarak saltanat iddiasında bulundu. İlhanlı Hükümdarı Geyhatu, Karaman, Eşref ve Menteşe Beyleri’ne karşı giriştiği cezalandırma harekâtını tamamladıktan sonra Kılıç Arslan ve Yavlak Arslan’a karşı 691 (1292) yılında bir ordu sevketti. Bu ordunun başında Sultan II. Mes‛ûd, Mücîreddîn Emîrşâh ve Vezîr Necmeddîn ile Moğol Kumandanları Anit, Göktay ve Giray bulunuyordu. Her iki taraf arasında yapılan savaş sonunda Moğol-Selçuklu ordusu üstün geldi. Kastamonu Beyi Muzaffereddîn Yavlak Arslan öldürüldü.

Geyhatu’nun hânlığı zamanında da Anadolu halkı ağır vergiler ödemek zorunda bırakıldı. Bir ara hanlığı Baydu ele geçirdi ise de onun kötü idaresine Gazan Han son verdi. Gazan Han’ın Müslüman bir hükümdar olması Anadolu halkının manevî yönden rahatlamasını sağladı. Fakat Moğol Noyanları’nın sık sık isyan etmesi halkı canından bezdiriyordu. Gazan Han’ın 1296 yılında Anadolu vâlisi olarak tayin ettiği Toğaçar Noyan, Anadolu’da, özellikle de eski Dânişmendli topraklarında halktan çok miktarda paralar toplayarak onlara kötü muâmele etti. Gazan Han da onu öldürmek üzere Baltu ve Arap Noyan’ları Anadolu’ya gönderdi. Toğaçar öldürüldü ama bu defa da Baltu, Gazan Han’a karşı isyankâr tavırlar içine girdi. Gazan Han onu bir kaç kez Tebriz’e çağırdı ise de o, her defasında bir bahane uydurarak bunu reddetti ve ayrıca Tebriz’e gitmek isteyen Sultan II. Mes‛ûd’a da engel oldu. Fakat Mücîreddîn Emîrşâh Gazan Han’ın huzuruna giderek ona her şeyi anlattı.

Baltu’nun kendisine isyan ettiğini anlayan Gazan Han 1296 yılında Anadolu’ya bu

275 defa Kutluğşâh idaresinde 30.000 kişilik bir ordu gönderdi. Baltu mağlup olunca sığındığı Ermeni kralı tarafından yakalanıp Gazan Han’a gönderildi. Gazan onu Tebriz meydanında idam ettirdi. Baltu, isyanı sırasında II. Mes‛ûd’u zorla yanında tuttuğundan Gazan Han tarafından suçlu olduğu düşünülmekte idi. Bu nedenle Kutluğşâh onu Tebriz’e gönderdi. Sultan II. Mes‛ûd Gazan’a Baltu’nun kendisini zorla yanında tuttuğunu anlattıysa da sadece canını kurtarabildi. Tahtını ise kaybetti. Mes‛ûd’un ilk hükümdarlığı onüç yıl sürdü. Gazan Han 1296 yılında onu Hemedan’a sürgüne gönderdi. O, burada perişan bir hayat sürdü.

Sultan II. Mes‛ûd’un yerine yeğeni III. Alâeddîn Keykubâd geçti. III. Alâeddîn 1298’de tahta çıktığından Konya tahtı iki yıl boş kaldı. III. Alâeddîn Keykubâd devrinde de karışıklıklar, isyanlar ve zulümler devam etti. Bu dönemde Sülemiş adlı bir Moğol Noyanı Gazan Han’a karşı isyan etti ancak o da Baltu gibi Tebriz’de feci bir şekilde öldürüldü. Sultan III. Alâeddîn Keykubâd çok kötü bir idare sergiledi ve o da Moğol Noyanları gibi halktan paralar topladı. 1302 yılında tahttan indirildi ve yerine Sultan II. Mes‛ûd ikinci kez Türkiye Selçuklu tahtına çıkarıldı. Türkiye Selçukluları’nın son hükümdarı olan Mes‛ûd’un ikinci saltanatı o kadar sönük geçmiştir ki, onun 708 (1308) yılındaki ölümü bile önemli bir olay olarak görülmediğinden kaynaklarca dikkate alınmamıştır. Bu nedenle Türkiye Selçuklu Devleti’nin onunla mı? Yoksa bir başka hükümdar ile mi? Sona erdiği tam olarak aydınlatılamamıştır.

276

Uygulamalar

Müşterek saltanat dönemi ve Kösedağ Savaşı sonrası Türkiye Selçuklu-Moğol ilişkileri hakkında ayrıntılı bilgi için Nejat Kaymaz’ın Pervane Muînüddin Süleyman adlı eserini okuyunuz. Ayrıca Muharrem Kesik’in Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde yer alan, “Mesud II”, DİA, XXIX, S.342-344 ve “Pervâne”, DİA, XXXIV, 245-246.; “Pervâneoğulları, DİA, XXXIV, 245-246. Maddelerini okuyunuz.

277

Uygulama Soruları

1. Bu dönemde ortaya çıkan Anadolu Beylikleri’nin Moğollarla ve Bizans ile ilişkileri nasıldı? 2. Moğolların Türkiye Selçuklu Devleti üzerindeki etkisini değerlendiriniz? 3. Siyavuş (Cimri) Olayı hakkında bilgi veriniz?

278

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu’da oluşan Moğol baskısını, Türkiye Selçukluları’nın artık yavaş yavaş iktidarlarını kaybedip Moğol hakimiyetine girdiklerinin, Muînüddin Süleyman Pervane’nin Moğol ve Memlük çatışmasından yararlanıp iktidarını nasıl sürdürdüğünü, Anadolu Beylikleri’nin bu zor ve karışık dönemde nasıl ortaya çıktıklarını inceledik.

279

Bölüm Soruları

1- Türkiye Selçukluları’nda “Müşterek Saltanat” formülünü ortaya atan devlet adamı aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak gösterilmiştir? A) Seyfeddin Ayaba B) Celâleddin Karatay C) Sadeddin Köpek D) Şemseddin Altunaba E) Zahîreddin İli

2- 14 Ekim 1256 tarihinde Sultan Hanı (Aksaray) önündeki savaşta Baycu Noyan’a mağlup olan Sultan II. İzzeddin Keykâvus’u Baycu Noyan yanına çağırdı, hattâ peşinden asker gönderdi ise de İzzeddin Keykâvus İznik İmparatoru II. Laskaris’e sığınmayı tercih etmişti. Acaba sultanın böyle hareket etmesini sağlayan temel etken aşağıdakilerden hangisidir? A) Öldürülmekten ya da tutsak edilmekten korktu B) Laskaris’in davetini geri çevirmek istemedi C) Tahtı kardeşi Rükneddin Kılıç Arslan’a bıraktı D) Moğolların emri altına girmek istemedi E) Sultan olmak istemiyordu

3- Süleyman Pervâne, Moğollar nezdinde elde ettiği güce dayanıp Sultan Kılıç Arslan’dan Sinop’un kendisine temlik edilmesini istedi. Sultan, Abaka Han’ın desteğini sağlamış olan Pervâne’ye boyun eğmek zorunda kaldı. Pervâne bu olaydan sonra arasının açıldığı Kılıç Arslan’ı ortadan kaldırıp tahta küçük yaştaki oğlu III. Gıyâseddin Keyhüsrev’i geçirdi (1266). Acaba Pervâne böyle hareket ederek ne elde etmeyi amaçlamış olabilir? A) III. Gıyâseddin’den intikam almak istemiş olabilir B) Kılıç Arslan’dan intikam almak istemiş olabilir C) Moğollara yaranmak istemiş olabilir D) Devlet üzerindeki bütün kontrolü kendi üzerinde toplamak istemiş olabilir E) Moğollardan gizli bir emir almış olabilir

4- Moğollar, Muinüddin Süleyman Pervâne’yi hangi sebeple katlettiler? A) İhânetini tespit ettikleri için B) Az çabaladığı için C) Tek başına hükümdar olmak istediği için D) Moğollarla işbirliğine yanaşmadığı için E) Moğollara saygısızlık yaptığı için

5- Anadolu’yu Moğolların istilasından kurtarmak için bölgeye sefer düzenleyen meşhur Memlük Sultanı aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Sultan Mahmud B) Salahaddin Eyyûbî C) Sultan Kalavun D) Kansu Gavri E) Sultan Baybars

280

6- Selçukluların Kösedağ Savaşı’ndan sonra bir türlü toparlanamayışlarının ana nedeni ne idi? A) Devletin başına güçlü ve kabiliyetli sultanların geçmeyişi B) Moğolların çok güçlü oluşu C) Eyyubîlerin entirikaları D) Bizans’ın müdahalesi E) Halkın yeterince vergi vermek istemeyişi

7- Türkiye Selçuklu Tarihi’nde bir döneme adını veren ünlü devlet adamı aşağıdakilerden hangisidir? A) Zahîreddin İli B) Dânişmend Gazi C) Seyfeddin Ayaba D) Şemseddin Altunaba E) Muinüddin Süleyman Pervâne

8- Aşağıdakilerden hangisi Kösedağ Savaşı sonrasında Anadolu’da yaşanan olumsuzluklardan biri sayılamaz? A) Sık sık yaşanan taht kavgaları B) Moğolların ağır vergiler alması C) Anadolu halkının zulüm görmesi D) Devlet adamlarının makam elde etmek için birbiri ile mücadele etmeleri E) Uc beylerinin Moğollara karşı mücadele etmesi

9- Türkiye Selçuklu Devleti’nin son hükümdarı ……………………’dur/dır. Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) I. Mesud B) II. Mesud C) III. Mesud D) II. Alâeddin Keykubâd E) III. Alâeddin Keykubâd

10- Aşağıdakilerden hangisi Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılış nedenlerinden biri değildir? A) Kösedağ Savaşı’nda alınan mağlubiyet B) Devlet adamlarının birbiri ile uğraşması C) Türkmenlere karşı ikinci sınıf vatandaş muamelesi gösterilmesi D) Önemli devlet adamlarının öldürtülmesi E) Orduda ücretli asker kullanılması

CEVAPLAR 1-B 2-A 3-D 4-A 5-E 6-A 7-E 8-E 9-B 10-E

281

Kaynakça

Özaydın, Abdülkerim, “Anadolu Selçukluları”, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, İstanbul 1994, VIII, 86-241.

Sevim, Ali, “Keyhüsrev III”, DİA, XXV, 351-352.

Cahen, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, (çev. Yıldız Moran), İstanbul 1984.

Sümer, Faruk, “Anadolu’da Moğollar”, SAD, I, Ankara 1970, 1-147.

______, “Keykâvus II”, DİA, XXV, 356.

______, “Kılıcarslan IV”, DİA, XXV, 404-405.

Kramers, Johannes Heindrik, “Muin-üd-din”, İA, VIII, 556-557.

Kesik, Muharrem, “Mesud II”, DİA, XXIX, S.342-344.

______, “Muînüddîn Süleyman Pervâne”, DİA, XXXI, 91-93

______, “Pervâne”, DİA, XXXIV, 245-246.

______, “Pervâneoğulları, DİA, XXXIV, 245-246.

Merçil, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2006.

Kaymaz, Nejat, Pervane Muînüddin Süleyman, Ankara 1970.

Öden, Zerrin Günal, “Türkiye Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddîn Mesud Hakkında Bazı Görüşler”, Belleten, (Ankara 1997), sy. 231, s. 237-300.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993.

______, “Sa‛deddîn Köpek”, İA, 32-35.

______, “Keyhüsrev II”, İA, VI, 620-622.

282

11. SALTUKOĞULLARI BEYLİĞİ

283

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

11. SALTUKOĞULLARI BEYLİĞİ

284

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1. Saltuk Bey kimdir? 2. Saltuklularının hakim oldukları bölgeler hangileridir?

285

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

11. Saltukoğulları Beyliği Saltuklu Beyliği’nin Ders notlarının okunması ve kuruluşu ve Anadolu’da yer dipnotlarda atıf yapılan alan diğer beyliklerle araştırma eserlere ulaşılması ilişkilerinin kavranması

286

Anahtar Kavramlar  Malazgirt Savaşı  Saltuk Bey  İzzeddin Saltuk  Tepsi Minare  Gürcüler

287

Giriş

Doğu Anadolu’nun Türk-İslam yurdu olmasında önemli işler başaran Saltuklular Türkiye Selçukluları, Gürcüler, Artuklular ve diğer beyliklerle mücadele etmişlerdir. Bölgenin imarına da katkıda bulunan Saltukluların en önemli mimarı eseri Tepsi Minare’dir.

288

11. Saltukoğulları Beyliği

Türkiye Selçuklu Devleti ve İlk Anadolu Beylikleri

Sultan Tuğrul Bey zamanında (1040-1063), 1057 ve 1059 yıllarında Erzurum, Erzincan ve Kemah’tan sonra Sivas’a kadar akınlar yapan çok kalabalık bir Türkmen kitlesinin başında Ermeni kaynaklarının 413 “Samukh” ve Bizans kaynaklarının “Samuk” olarak adlandırdıkları bir kumandan bulunuyordu. İslâm kaynakları ve özellikle İbnü’l- Adîm,414 Anadolu’daki akın ve fetih hareketlerinde önemli rol oynayan Afşin, Ahmedşah, Dilmaçoğlu Muhammed, Tutuoğlu (Duduoğlu veya Tutı oğlu) gibi kumandanların isimlerini sayarken 1069 (462) yılı olayları ile ilgili beyler arasında Sanduk adlı bir Türkmen beyinin de bulunduğunu kaydeder. Ermeni, Bizans ve Arap kaynaklarınca birbirine yakın ama farklı farklı kaydedilen bu adın Saltuk (Salduk) olduğu anlaşılıyor.415 İbnü’l-Esir,416 ondan Ebu’l- Kasım olarak bahsediyor. Bu da onun asıl adının Saltuk, künyesinin ise Ebû’l-Kâsım olduğunu gösteriyor. Saltuk, Türkçe bir isim olup “bırakmak”, “salıvermek” manasına geliyor.417 Saltuk, Malazgirt Zaferi’nden önce de Anadolu’da faaliyet göstermiş Malazgirt Savaşı’nın hemen öncesinde Bizans öncü kuvvetlerini mağlup etmiş ve Malazgirt Savaşı’na katılan beyler arasında yer alarak zaferin kazanılmasının ardından muhtemelen savaştan önce de faaliyet gösterdiği Erzurum, İspir, Oltu, Tercan, Micingerd, Bayburt ve Kaçmaz gibi şehir

413 Urfalı Mateos, s. 110. 414 Zübdetü’l-Haleb, II, 25. 415 Turan, Doğu Anadolu, s. 3-6. Faruk Sümer (Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, Ankara 1998, s. 22, n.15), bu görüşe katılmaz. Bu ismin yazılışı ve okunuşu hakkında kaynak ve araştırma eserlere dayalı geniş bir yorum için bk. Süleyman Tülücü, “Malazgirt Savaşı’na Katılan Türk Beylerinden Sunduk Bey”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, (Erzurum 1999), sayı 13, s. 271, n.8. 416 el-Kâmil, trc. XI, 257. 417 Sümer, Türk Beylikleri, s. 18. 289 ve kalelere hâkimiyet sağlayarak bu bölgede ilk Türk beyliklerinden biri olan Saltuklu Beyliği’ni kurmuştur.418

Erzurum’da Saltuklulardan Kalma Üç Kümbetler

Saltuklu Beyliği’nin kuruluşundan yaklaşık yüzyıl sonra eserini kaleme alan Zahîrüddîn Nîşâpûrî, Malazgirt Zaferi’nden sonra Sultan Alp Arslan’ın Anadolu’nun fethiyle görevlendirdiği beyler arasında Emîr Saltuk’u da zikreder ve Erzurum ile çevresinin kendisine iktâ edildiğini ve bu bölgenin Saltuk tarafından fethedildiğini kaydeder.419

Saltuk Bey’den sonra yerine Ali adındaki oğlu geçti. Büyük Selçuklu Sultanı ile kardeşi Muhammed Tapar arasında Mart-Nisan 1103’te Azerbaycan’daki Hoy şehri önünde saltanat için yapılan savaşın sonunda mağlup olan Melik Muhammed Tapar Ahlat’a çekilince Saltuklu Emîri Ali Bey de ona katıldı. Muhammed Tapar ile Sultan Berkyaruk aralarında bir antlaşma yaparak hâkimiyet alanlarını belirlediler. Böylece Erzurum ve civarı da Melik Muhammed Tapar’ın egemenlik alanı içinde kaldı (1104). 1121 yılında Gürcüler üzerine Artukoğlu İlgazi’nin idaresinde düzenlenen ve başarısızlıkla sonuçlanan sefere Saltuklu Emîri Ali Bey de katılmıştı.

Ziyâeddin Gazi, Erzurum’daki Kale Camii ve Tepsi Minare’yi yaptıran Saltuklu

418 Turan, Doğu Anadolu, s. 4-6. Saltuklular Beyliği hakkında daha geniş bilgi için bk. Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993, s. 2-52; Faruk Sümer, Türk Beylikleri, s. 15-45; Abdülkerim Özaydın, “Saltuklular” DİA, XXXVI, 54-56; Ali Öngül, “Saltuklular”, Türkler, Ankara 2002, VI, 461-476. 419 Selçuk-nâme, (nşr. İ. Afşar) Tahran 1332, s. 27-28; Reşîdüddin, Câmi’u’t-tevârih (nşr. A. Ateş), s. 38-39. 290 emîridir. Artuklulardan Hüsâmeddin Timurtaş (1122-1154)’ın kızıyla evlenmiş ve bu evlilikten Necmeddin Alpı ve Cemâleddin Sevti adlarında iki erkek çocuk dünyaya gelmişti. Ziyâeddin gazi 1132 yılında ölünce yerine Ali Bey’in oğlu İzzeddin Saltuk geçti. İzzeddin Saltuk’un kızlarından biri Ahlatşahlar’dan II. Sökmen, diğer bir kızı da Dilmaçoğulları’ndan Togan Arslan’ın oğlu Fahreddin Devletşah ile evlenmişlerdi.

1154 veya 1153 yılında Ani Emîri Fahreddin Şeddâd, Gürcülere karşı şehri savunamayacağını bildirerek şehri satın alması için İzzeddin Saltuk’a haber gönderdi. Gerçekte bu, Fahreddin Şeddâd’ın İzzeddin için hazırladığı bir tuzaktı. Fahreddin Şeddâd, daha önce İzzeddin Saltuk’un kızıyla evlenmek istemiş ancak reddedilmişti, o da intikam almak için bu yola başvurarak bir taraftan İzzeddin’e şehri sana vereceğim derken diğer taraftan da bir günlük uzaklıkta bulunan Gürcü Kralı Dimitri’yi de Ani’ye davet etmişti. Saltuklu Emîri şehri teslim almak için Ani’ye geldiği zaman Kral Dimitri ani bir baskın vererek Türklerden pek çok kişiyi şehit etmiş ve pek çoğunu da esir olarak almıştı. Bu tutsaklar arasında İzzeddin Saltuk Bey de bulunmaktaydı. Saltuklu Emîri, damadı Ahlatşahı II. Sökmen ve Artuklu hükümdarlarının girişimleri sonucunda 100.000 dinar fidye ödemek koşuluyla esaretten kurtarılabildi.

Önemli Saltuklu Eserlerinden Olan Erzurum’daki Tepsi Minare

Kaynak: http://www.tarihiyapilar.org/wp-content/uploads/2015/10/1066677-erzurum-saat- kulesi.jpg 291

Gürcülerin 1161 yılında Ani’yi zaptetmeleri sonucu İzzeddin Saltuk ve Saltuklu emîrinin damadları Fahreddin Devletşah, II. Sökmen, Kars ve Sürmeri Beyleri ile birleşerek Temmuz 1161 tarihinde Gürcülere karşı harekete geçtiler. Artuklulardan Necmeddin Alpı da onların peşinden yola çıktı. Ancak bu birleşik Türk ordusu Necmeddin Alpı’nın yetişmesini beklemden Ağustos 1161’de Ani’yi kuşattı. Durumdan haberdar olan Gürcü Kralı III. Giorgi, kumandası altındaki orduyla Türklere hücumetti. Bu arada önceden Gürcülere esir düştüğünde bir daha onlara karşı savaşmayacağına dair sözünü hatırlayan İzzeddin Saltuk âni bir karar ile askerini alarak hemen geri döndü. Onun bu hareketi ve Necmeddin Alpı’nın gelmesi beklenilmeden saldırıya geçilmesi yüzünden Türk Ordusu Gürcüler karşısında ağır bir yenilgi almasına neden oldu. Gürcülerin eline sayılamayacak kadar çok ganimet ve 9.000 esir geçti. Esirler arasında Saltuk’un üvey oğlu Bedreddin de bulunuyordu. Mağlubiyet haberini duyan Necmeddin Alpı da Malazgirt’ten ülkesi Meyyâfârıkîn’e geri döndü. 1162 yılında Gürcülerin Dovin’i ele gecirmeleri sonucunda harekete geçen Türk ordusu içinde İzzeddin Saltuk’un da bulunduğu rivayet edilmektedir. Irak Selçuklu Sultanı Arslanşah, Azerbaycan Atabegi İldeniz, Ahlatşahı II. Sökmen, Dilmaçoğlu Fahreddin Devletşah ve Emîr Arslan-Apa b. Aksungur Ahmedilî’nin katılımlarıyla oluşturulan bu müttefik ordu 1163 yılında Gürcistan’ı istila ederek Kral III. Giorgi’yi ağır bir yenilgiye uğrattı.

Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan, İzzeddin Saltuk’un kızı ile evlenmek istemiş, Saltuklu emîri de bunu kabul etmişti. II. Kılıç Arslan ile nikâhı kıyılan gelin hanım zengin bir çeyiz ile Erzurumdan, Konya’ya yola çıkmış; ancak sultan II. Kılıç Arslan bu sıradaki en azılı rakibi Dânişmendli Yağıbasan gelin alayının yolunu kesmiş, gelini kaçırarak yeğeni Kayseri Meliki Dânişmendli Zünnûn ile evlendirdi. Bu iş dinen caiz olmadığı için gelin hanım önce zorla dinden çıkartıldı böylece nikâhı düştüğü için Melik Zünnûn ile evlendirildi. Bu olay Sultan II. Kılıç Arslan ile Melik Yağıbasan arasındaki mücadelenin daha da alevlenmesinde neden oldu. İzzeddin Saltuk’un bu olay karşısında nasıl davrandığı kaynaklarda belirtilmemiştir.

Nisan 1168 yılında ölen II. İzzeddin Saltuk’un yerine oğlu Nâsıreddin Muhammed geçti. Onun devrinde Saltuklu sınırları Tercan’dan başlayıp Tahir Gediği’ne kadar uzanmakta olup, Erzurum, Bayburt, Avnik, Micingerd (Micingird), İspir, Oltu gibi şehir ve kasabaları bu sınırlar içinde yer almaktaydı. 1189 yılında basılmış bir sikkesinden Nâsıreddin’in Irak Selçuklu Sultanı III. Tuğrul ve asıl iktidarı elinde tutan atabey Kızıl Arslan’a tabi olduğu anlaşılmaktadır. 1183/1184 veya 1193 yıllarında gerçekleştirildiği tahmin edilen Gürcülerle Saltuklular arasında Erzurum önünde meydana gelen savaşı, Kraliçe Thamara’nın kocası David’in kumandası altındaki Gürcü kuvvetleri kazandılar. İki gün süren çetin mücadelenin ardından mağlup olan Saltuklular Erzurum’a kapandılar. Gürcülerde şehri kuşatmayıp aldıkları ganimetleri yeterli bulup geri döndüler. Nâsıreddin 1190 veya 1191’de öldü.

292

Erzurum Ulu Camii

Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/c/c9/Erzurum_Ulu_Camii_dış_görünüm.jp g

Erzurum’daki Ulu Camii Nâsıreddin Muhammed tarafından yaptırılmıştır. Yerine kardeşi Mama Hatun geçti. Salâhaddin Eyyûbi’nin yeğeni Takiyüddin Ömer Ahlat’ı ele geçirdiği ve Malazgirt Kalesi’ni kuşattığı sırada Mama Hatun askerleri ile onun yardımına gelmişti (Ekim 1191). Daha sonra Mama Hatun, Eyyûbilerden Mısır ve Suriye hükümdarı Melik I. Adil (1200-1218)’e müracaat ederek evlenmek istediğini ve bu konuda aracılık çöpçatanlık yapmasını istedi. Nablus emîri Fâriseddin Meymûn el-Kasrî onunla evlenmek istediyse de, bu sırada (1200/1201) Mama Hatun tutuklandığı için bu evlilik gerçekleşmedi. Mama Hatun’un Tercan’da kervansaray ve Türbesi bulunmaktadır.

293

Erzincan’ın Tercan ilçesindeki Mama Hatun Hanı

Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/1/1a/Tercan%2Chan1.jpg

Mama Hatun’dan sonra Saltuklu Beyliği’ni Nâsıreddin Muhammed’in oğlu Alâeddin Melikşah yönetti. Türkiye Selçuklu Sultanı Rükneddin II. Süleymanşâh, 1202 yılında Gürcistan Kraliçesi, Thamara üzerine bir sefer düzenledi ve Erzurum’a doğru yürüdü. Alâeddin Melikşâh onu karşılamaya çıktıysa da, Süleymanşâh kendisini kusurlu karşıladığı bahanesiyle 25 Mayıs 1202 tarihinde onu yakalatıp hapsettirdi. Saltuklu Beyliği böylece bu tarihte sona ermiş oldu. Selçuklu Sultanı bu bölgenin idaresini Muğîseddin Tuğrulşâh’a verdi. Saltuklu ailesinden bazı emîrlerin sonraki yıllarında Erzurum-Kars arasında Micingerd (Micingird) köyünde ve ayrıca Çemişkezek’te hüküm sürdükleri rivayeti de vardır.

294

Tercan’daki Mama Hatun Türbesi

Kaynak: http://2.bp.blogspot.com/- iJaxzbpE9Ak/VEuxAz2YhkI/AAAAAAAAB9M/4b4ZLMsSbLA/s1600/Mama%2BHatun%2 BK%C3%BCmbeti.jpg

295

Uygulamalar

Faruk Sümer’in Selçuklu Araştırmaları Dergisi’nin III. sayısındaki “Saltuklular” adlı makalesini okuyunuz.

Saltukluların hâkim oldukları bölgeleri harita üzerinde belirleyiniz.

296

Uygulama Soruları

1. Saltukluların önemli mimari eserleri nelerdir? 2. Saltuklu-Gürcü ilişkileri hakkında bilgi veriniz? 3. Saltuklu-Türkiye Selçukluları ilişkilerini kısaca değerlendiriniz?

297

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Saltuklu Beyliği’nin kısa süren siyasi hayatında hangi emîrlerin başa geldiği, önemli mimari eserleri ve kimlerle mücadele ettikleri üzerinde durulmuştur.

298

Bölüm Soruları

1- Aşağıdaki şehirlerden hangisi Saltuklu Beyliği’nin egemenlik kurduğu yerlerden biri değildir? A) Oltu B) Tercan C) Kemah D) İspir E) Erzurum

2- Saltuklular daha çok kimlerle mücadele etmek zorunda kalmışlardır? A) Selçuklular B) Rumlar C) Moğollar D) Gürcüler E) Ermeniler

3- Saltuklu Beyliği aşağıda isimleri verilen hükümdarlardan hangisi tarafından yıkılmıştır? A) II. Kılıç Arslan B) I. Alâeddin Keykubâd C) II. Rükneddin Süleymanşah D) I. Gıyâseddin Keyhüsrev E) II. Gıyâseddin Keyhüsrev

4- Aşağıdaki Türk Beylikleri’nden hangisi Malazgirt Zaferi’nin hemen sonrasında kurulan beyliklerden biridir? A) Aydınoğulları B) Saltukoğulları C) Candaroğulları D) Eretnaoğulları E) Ramazanoğulları

5- Aşağıdakilerden hangisi Erzurum’daki Kale Camii ve Tepsi Minare’yi yaptıran Saltuklu emiridir? A) Ziyâeddin Gazi B) Saltuk Bey C) Mama Hatun D) II. İzzeddin Saltuk E) Emîr Gazi

299

6- “Erzurum’daki Ulu Camii, Saltuklu Hükümdarı Nâsıreddin Muhammed tarafından yaptırılmıştır.” Yukarıda verilen bilgiden çıkarılabilecek en doğru sonuç aşağıdaki şıklardan hangisinde açıklanmıştır? A) Nâsıreddin Muhammed savaşlara katılmamıştır. B) Nâsıreddin Muhammed sadece mimarî ile uğraşmıştır. C) Saltuklular cami dışında bir eser bırakmamışlar. D) Saltuklular erzurum’a çok değer vermişler. E) Nâsıreddin Muhammed’in dindâr ve hayırsever olduğu anlaşılıyor.

7- Aşağıdaki Saltuklu hükümdarlarından hangisi diğerlerine göre farklıdır? A) II. İzzeddin Saltuk B) Saltuk Bey C) Mama Hatun D) Nâsıreddin Muhammed E) Ziyâeddin Gazi

8- Aşağıdaki hükümdarlardan hangisi diğerlerine göre farklıdır? A) II. İzzeddin Saltuk B) Yağıbasan C) Saltuk Bey D) Nâsıreddin Muhammed E) Ziyâeddin Gazi

9- Aşağıdaki şıklarda yer alan tarihî şehirlerden hangisi diğerlerine göre farklı sayılır? A) Oltu B) Tercan C) Kayseri D) İspir E) Erzurum

10- Saltuklular, aşağıdakilerden hangisi ile ilişkide bulunmamışlardır? A) Akkoyunlular B) Türkiye Selçukluları C) Büyük Selçuklular D) Gürcüler E) Eyyubîler

CEVAPLAR 1-C 2-D 3-C 4-B 5-A 6-E 7-C 8-B 9-C 10-A

300

Kaynakça

Öngül, Ali, “Saltuklular”, Türkler, Ankara 2002, VI, 461-476.

Özaydın, Abdülkerim, “Saltuklular” DİA, XXXVI, 54-56.

Sümer, Faruk, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, Ankara 1998.

______, “Saltuklular”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, (Ankara 1971), III.

Turan, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993.

301

12. MENGÜCÜKLÜ BEYLİĞİ

302

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

12.1. Erzincan-Kemah Kolu

12.2. Divriği Kolu

303

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1. Mengücük Gazi kimdir? 2. Mengücüklülerin Türkiye Selçukluları ve Gürcüler ile ilişkileri nasıl gelişmiştir?

304

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

12.1. Erzincan-Kemah Kolu Türkiye Selçukluları’nca Ders notlarının okunması ve 1228 tarihinde yıkılışlarına dipnotlarda atıf yapılan kadar siyasi tarihlerinin araştırma eserlere ulaşılması incelenmesi

12.2. Divriği Kolu Divriği Ulu Cami’nin yapılış Ders notlarının okunması ve dönemi ve tarih sahnesinden dipnotlarda atıf yapılan çekildikleri döneme kadar araştırma eserlere ulaşılması siyasi hayatlarının anlaşılması

305

Anahtar Kavramlar  Mengücük Gazi  Fahreddin Behramşah  Gürcüler  Alâeddîn Keykubâd  Eyyubîler  Melik Eşref  Celâleddin Hârezmşah

306

12. Mengücüklü Beyliği

Doğu Anadolu’da fetihlerde bulunmuş Türk beylerinden biri de Mengücük Gazi’dir. Hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz Mengücük Gazi’nin isminin Türkçe Mengü ve cük (cek) küçültme veya sevgi ekinden meydana geldiği anlaşılmaktadır. Mengü, ebedî, sonsuz manasına gelmektedir. Türkçe’de Mengü ile kurulmuş çok sayıda isim yer almaktadır. Mengü Çor, Mengü Bars (Mengü Pars), Mengü Birti, Mengü Timur bunlardan bazılarıdır.420

Câmi’u’t-tevârih adlı eserini XIV. yüzyılın başlarında yazmış olan Reşîdüddîn’e göre,421 Mengücük, Alp Arslan’ın Malazgirt Savaşı’nda bulunmuş Artuk, Saltuk, Dânişmend, Çavuldur gibi beylerinden biri olup zaferden sonra Erzincan, Kemah ve Şebinkarahisar (Kögonya) şehirlerini fethetmiştir.

XII. yüzyıl müelliflerinden olan Zâhîrüddîn Nîşâpûrî,422 (Mengücük) Ahmed Gazi’nin Sultan Alp Arslan tarafından Anadolu’nun fethine gönderilen kumandanlar arasında bulunduğunu ve sultanın, Erzincan, Kemah, Divriği ve Şebinkarahisar şehirlerini kendisine iktâ ettiğini kaydederek bu durumu te’yit eder.

XVII. yüzyılın tanınmış Osmanlı tarihçisi Müneccimbaşı, Cami’u’d-düvel adlı Arapça eserinde,423 Sultan Alp Arslan’ın Erzincan, Kemah, Şebinkarahisar ve havalisini 1071-1072 (464) yılında Mengücük Gazi’ye temlik ettiğini kaydeder. Müneccimbaşı kaydının devamında Mengücük Gazi’nin çok akıllı, cesur ve tedbirli bir bey olduğunu ve ölünceye kadar Rumlara, Abhaz (Abaza) ve Gürcülere karşı cihad yaptığını, bu savaşlarda bazen Dânişmend Gazi ile birlikte hareket ettiğini yazar. Türkiye Selçuklu Tarihi’nin meşhur kaynaklarından Müsâmeretü’l-ahbâr adlı eserin yazarı Aksarayî’nin424 1101 yılında Anadolu’ya giren Haçlı Ordularına karşı, Dânişmend Gazi’nin Erzincan ve Divriği melikinden de yardım istediğini belirtmesi Müneccimbaşı Ahmed Dede’nin kaydının doğru olduğunu göstermektedir.

Mengücük Gazi’nin nerede, nasıl ve hangi tarihte öldüğünü bilmiyoruz. 1118 yılında hayatta olmadığına göre bu tarihten önceki bir yılda vefât ettiği anlaşılıyor. Divriği’de bulunan ve Mengücükoğulları beylerinden olan Şahinşah (Şâhânşâh)’ın türbe kitabesinde Mengücük Bey, “el-Gazi” ve “eş-şehîd” sıfatları ile anılır ve hânedanın ilk şahsiyeti (atası) olarak gösterilir. Bu durum da gösteriyor ki, Mengücük Gazi, muhtemelen Anadolu’da kâfirlerle mücadele ederken şehit düşmüştür. 425 Meşhur Selçuklu tarihçisi İbn Bîbî, 426 el- Evâmirü’l-Alâiyye adlı eserinde Mengücük’ü “Gazi” unvanı ile kaydetmiştir.

Nitekim Arapça kaynaklarda Türkiye Selçuklu Sultanı Süleymanşâh’ın 1085 yılında

420 Faruk Sümer, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, Ankara 1998, s. 1, n. 1. 421 Câmi’u’t-tevârih (nşr. A. Ateş), Ankara 1999, II. 39. Krş. Sümer, Türk Beylikleri, s. 2. 422 Selçuk-nâme, Tahran, 1332, s. 22-28 423 (nşr. ve trc.Ali Öngül), Selçuklular Tarihi, Anadolu Selçukluları ve Beylikler, II, trc., s. 212. Krş. Sümer, Türk Beylikleri, s. 2. 424 Müsâmeretü’l-ahbâr, s. 27. 425 Sümer, age, s. 2; Sakaoğlu, Mengücekoğulları, s. 45. 426 el-Evâmirü’l-Alâiyye, I, 91. 307

Antakya seferine giderken yanında götürdüğü Türk beyleri arasında İbn Mencik adlı bir Türk beyinin 300 süvari ile bulunduğu kaydedilmiştir. Türkçe olan Mengücük kelimesinin Arap kaynağında427 Arapça olarak “Mencik” şekline bürünmesi son derece doğaldır. Kelimenin “İbn Mencik” şeklinde yazılması (Mencikoğlu) gösteriyor ki, bu sefere Mengücük Gazi’nin kendisi değil oğlu katılmıştır.428

Kemah’ta Karasu kıyısında bulunan Melik Gazi Türbesi, 429 Mengücük Gazi’ye atfedilir. Ancak türbedeki kitabede hem Mengücük Gazi’den hem de torunu Behrâmşâh’ın oğlu Selçukşah’tan söz edilmektedir. Selçukşah, babası Behrâmşah henüz hayatta iken 1191 (587) yılında müstakil bir beydi. Ölüm tarihi kesin olarak belli değilse de XIII. yüzyılın başlarında vefât ettiği kabul edilebilir. Bu durumda Mengücük Gazi Türbesi’ni yakın benzerleri ile karşılaştırarak tarihlendirmek daha doğru olur. Mengücük Gazi’nin vefat yılları, Türkler’in Anadolu’da tutunma devresinde kaldığından bu zamanda böyle bir yapının inşâ edilmesi zayıf bir olasılık olacağından, türbenin XII. yüzyılın sonları ile XIII. yüzyılın başlarından kalma ve Selçukşah’a ait olabileceği düşüncesi ağır basmaktadır. 430 Evliya Çelebi431 de türbeyi “Melik Gazi Sultan” adı ile anar ve burasının bir ziyaret yeri olduğundan bahseder.

Faruk Sümer,432 bu türbenin alt katında bir mumya ile içinde kemikler bulunan dört tabutun mevcudiyetinden söz etmektedir.

Kemah’ın kuzeybatısında Karasu kıyısında Melik Gazi’ye atfedilen bir kümbetin Farsça kitâbesinde 433 Mengücük Gazi hakkında şu ifadelere yer verilmiştir; “Âlim, âdil, ülkeler fetheden, halkın sığınağı; Erzurum, Erzincan, Kemah, Diyarbekir ve bunların kalelerini alan, dinsizlerin ciğerlerini dağlayan, boyunlarını kılıçla vuran Mengücük Gazi… Allah rûhunu şâd eylesin, kabrini nurlandırsın, günahlarını bağışlasın…” Kitâbede Mengücük Gazi’nin Erzurum ve Diyarbekir bölgelerini fethettiğine dair bilgi, herhalde onun Malazgirt Zaferi’nden önce giriştiği akınlara ait hatıraların bir ifadesi olmalıdır.

Mengücük Gazi ve evladına ait türbelerin Kemah’ta bulunması Mengücük Gazi’nin başkentinin burası olduğunu gösterir ve aynı zamanda Mengücükoğulları Beyliği’nin ilk merkezine de işaret eder.

Mengücük Gazi’nin yerine oğlu İshak Bey hükümdar oldu. Artuklu Hükümdarı Belek Gazi Mengücüklü topraklarına saldırarak Dersim ve Palu’yu ele geçirdi. İshak Bey de Belek Gazi’nin Haçlılar üzerine düzenlediği bir seferden yararlanarak 1118 yılında Malatya

427 İbnü’l-Adîm, Zubdetü’l-Haleb, II, 87. 428 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri, s. 56; Sakaoğlu, s. 45. Burada “İbn Mencik” ile Mengücük Ahmed Gazi kastedilmişse, Mengücük onun değil babasının adı da olabilir (Bk. Turan, Doğu Anadolu, s. 56, n.4). 429 Bu türbe hakkında geniş bilgi için bk. Sakaoğlu, Mengücekoğulları, s. 51-54. 430 Hakkı Önkal, Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara 1996, s. 46-54. Krş. Necdet Sakaoğlu, Türk Anadolu’da Mengücekoğulları, s. 54. 431 Seyahatnâme, İstanbul 1314, II, 378. 432 Sümer, age, s. 3. 433 Ali Kemalî, Erzincan, İstanbul 1932, s. 241-242; Turan, Doğu Anadolu, s. 57; Sümer, age., s. 2. Necdet Sakaoğlu, Mengücekoğulları, s. 47; Özaydın, İslâm Tarihi, VIII, 36. 308 bölgesini yağmaladı. Belek Gazi ona karşı 1120 yılında harekete geçti, tek başına Belek Gazi ile baş edemeyeceğini anlayan İshak Bey, Bizans’ın Trabzon Dükası Konstantin Gabras’dan yardım istedi. Belek Gazi ise Dânişmendli Emîr Gazi ile bir ittifak yaptı. İki taraf arasındaki mücadele Gümüşhane’nin Şiran ilçesinde meydana geldi. Bu savaş sonunda İshak Bey ve Konstantin Gabras hem mağlup hem de tutsak düştüler(1120). İshak Bey Dânişmendli Hükümdarı Emîr Gazi’nin damadı idi. Bu yüzden İshak Bey’i serbest bıraktı. Onun bu davranışı Belek Gazi ile arasının açılmasına neden oldu. Bu yenilgi sonrasında İshak Bey, muhtemelen Dânişmendlilerin egemenliği altında hüküm sürdü ve 1142 yılında ölümü üzerine Dânişmendliler Kemah’ı ele geçirdiler. Ancak aynı yılın 6 Aralık’ında da Dânişmendli hükümdarı Melik Muhammed’in vefatı üzerine Mengücükler başkentleri Kemah’ı geri almayı başardılar.

İshak Bey’den sonra Mengücüklü Beyliği, Erzincan-Kemah ve Divriği olmak üzere iki kola ayrıldı.

12.1. Erzincan-Kemah Kolu

Bu kolun ilk hükümdarının kim olduğu bilinmediği gibi aynı zamanda merkezin Kemah’dan Erzincan’a ne zaman taşındığı kesin olarak bilinmiyor. Belki de 1142 yılında şehir Dânişmendlilerin eline geçince bu iş gerçekleşti. Mengücüklerin Erzincan koluna hükmeden Davud Bey, 1151 yılında karısı tarafından yayının kirişi ile boğdurulmuş ve bu sırada Divriği’de hüküm süren kayınbiraderi Süleyman Bey’i yanına çağırarak onunla evlenmişti. Böylece Süleyman’ın her iki kolu da bir süre idare ettiği anlaşılıyor. Bir Süryani Kaynağı, Dânişmendlilerden Sivas Meliki Yağıbasan’ın 1163 yılında Kemah’a giderek burada bulunan âsi emîri öldürdüğünü kaydeder. Muhtemelen Dânişmendliler tarafından öldürülen bu emîr, Süleyman Bey’dir. Bu olayda sonra Erzincan koluna Davud’un oğlu Fahreddin Behramşah (1164-1225)’ın hâkim olduğunu görmekteyiz. Behrâmşah çok uzun yıllar burada hüküm sürmüş ve ülkesini gayet güzel idare etmiştir. Erzincan onun devrinde önemli bir kültür ve ticaret merkezi haline gelmişti. Behramşah, Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’a tâbi olarak hüküm sürdü. Türkiye Selçukluları ile iyi ilişkiler kurdu ve Sultan II. Kılıç Arslan’ın kızlarından biriyle evlenerek sıhriyet yoluyla Selçuklu ailesine akraba oldu. Hatta Sultan II. Kılıç Arslan’ın arasının açık olduğu oğlu Kutbettin Melikşah ile sultanı barıştırmaya çalışmıştı. Bunu başardı da ancak baba ile oğlun arası yeniden açıldı.

309

Erzincan-Kemah Mengücük Meliklerinin Kümbetleri (Melik Türbesi)

Behramşah 1202 yılında Türkiye Selçuklu Sultanı II. Rükneddin Süleymanşah’ın Gürcüler üzerine düzenlediği sefere katıldı. Ancak bu sefer sonunda meydane gelen savaşta Selçuklu ordusu ağır bir yenilgi aldı ve kahramanca savaşmasına rağmen sonucu değiştiremeyen Behramşah da Gürcülerin eline esir düştü. Gürcü Kraliçesi Thamara ona iyi davrandı ve fidye karşılığı serbest bıraktı. Daha sonraki dönemlerde de Behramşah’ın Türkiye Selçuklu Devleti’ne bağlılığı devam etti ve kızı Selçuka Hatun’u Türkiye Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvüs ile evlendirdi. Behramşah uzun bir saltanat dönemi (yaklaşık 60 yıl) yaşadıktan sonra 1225 yılında vefat etti. Kesin bir bilgi olmamakla birlikte Erzincan yakınlarındaki Aşağı köyünde defnedilmiş ve burada bulunan kitabesiz türbe “Melik Fahreddin Türbesi” olarak bilinmektedir. O, ilim adamları ve ediblere değer veren ve eğitim müesseleri kuran bi tarihî şahsiyetti. Behramşah’ın Erzincan’da yaptırdığı bir medrese bugüne ulaşamamış olsa bile XVI. yüzyılda da varlığını sürdürmekteydi.

310

Bir başka açıdan Kemah Melik Türbesi’nin Görünümü

Fahreddin Behramşah’ın üç oğlu bulunuyordu. Bunlardan Selçukşah, babasının zamanında Kemah’ı idare ediyordu. Ne zaman öldüğü bilinmiyor. Muzaffereddin Muhammed, Şebinkarahisar hâkimi idi. Behramşah’ın ölümünden sonra beyliğin başına bir başka oğlu Dâvudşah geçti. Bu hükümdar ilim ve kültürle uğraşan ve âlimleri koruyan biriydi. Ancak Türkiye Selçuklu Devleti’ne karşı babasının siyasetini sürdürmedi ve Sultan I. Alâeddin Keykubâd’a karşı bazı gizli oluşumların içine girerek bu devletin egemenliğinden kurtulmak istedi. Tecrübeli bazı devlet adamları kendisini uyardılarsa da onları dinlemedi ve bazılarını öldürttü bazılarını da hapse attırdı. Bu beylerden bir kısmı da kaçarak Sultan I. Alaeddîn Keykubâd’ın yanına sığındılar ve ona durumu anlattılar. Sultan da hemen Mengücüklü Emîrine mektup yazarak tutuklu bulunan beylerin serbest bırakılmasını, mallarının iade olunarak kendisine gönderilmelerini istedi. Dâvudşah çaresiz kalarak sultanın talebini yerine getirdi ve güven tazelemek için yanına değerli hediyeler alarak Kayseri’de bulunan Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın yanına gitti. Selçuklu Sultanı Dâvudşah’ı son derece iyi karşılayarak aralarında antlaşma yaptılar. Sultan bir ahidnâme yazdırarak Dâvudşah’ın Selçuklu Devleti’ne bağlı kalması halinde kendisine dokunulmayacağına ve yardımda bulunulacağına dair sözverdi. Ancak Dâvudşah, ülkesine döndükten kısa bir süre sonra yeniden Sultan aleyhine faaliyetlerde bulunmaya başlayarak Selçuklulardan Erzurum Meliki Cihânşah’a bir mektup yazarak ona Sultan Alâeddîn Keykubâd’a karşı birleşmek teklifinde bulundu. Bunun dışında Eyyubîler’den Melik Eşref ve Sultan Celâleddin Hârezmşah’dan yardım istedi. Ancak bu girişimlerinden bir sonuç elde edemeyince yeniden Sultan Alâeddin ile anlaşmanın yollarını aramış hatta oğullarını rehine olarak Türkiye Selçuklu sultanına göndermiş ancak bütün bunlara rağmen Sultan Alâeddin Keykubâd bu defa onun bu 311 yaptıklarını cezasız bırakmayarak Erzurum Selçuklu Meliki Cihanşah’ın üzerine bir sefere çıktığını belirterek gerçek niyetini gizlemiş ve bu seferde yardım için yanına gelip sultanın ordusuna katılan Dâvudşah tutuklanarak Erzincan ve Kemah ele geçirmek suretiyle Ekim 1228 tarihinde Mengücüklerin bu bölgedeki egemenliklerine son vermiştir. Dâvudşah’a Akşehir ve Ilgın iktâ olarak verildi. Kardeşi Muzaffereddin Muhammed’in elindeki Şebinkarahisar da Sultan Alâeddin Keykubâd’ın ileri gelen kumandanlarından Mübârizeddin Ertokuş tarafından kuşatıldı. Muzaffereddin Muhammed bir iktâ karşılığında kaleyi Selçuklulara teslim etmeye razı oldu. Böylece Mengücüklerin Erzincan-Kemah kolu yıkılmış oldu.

12.2. Divriği Kolu

Divriği kolunun ilk hükümdarı Süleyman Bey’di. Süleyman Bey muhtemelen 1162 yılında ölmüş ve yerine de oğlu Şahinşah geçmiştir. Şahinşah’a ait sikkelerden anlaşıldığı kadarıyla Divriği Kolu, Türkiye Selçuklu Sultanları II. Kılıç Arslan (1155-1192) ve Rükneddin II. Süleymanşah (1197-1204)’a bağlı idi. Yine bu sikkelerden ve Divriği’de yaptırdığı türbesinin kitâbesinden ölüm tarihinin 1197 (h.593) yılından sonraki bir tarihte olduğu anlaşılıyor. Kitâbesinde Arapça unvanlardan başka Alp, Kutluk, Tuğrul ve Tegin gibi Türkçe unvan ve lakaplar da bulunmaktadır. Şahinşah’tan sonra yerine Süleyman adındaki oğlu hükümdar oldu ve bunun yerine de oğlu Ahmedşah geçti. Ahmedşah Divriği’de bulunan ve Mengücükler Dönemi’nin en meşhur eseri Divriği Ulucamii’ni yaptıran Türk beyidir. 1228 yılında inşâ olunan bu camiin hemen bitişiğinde yer alan Divriği Dârüş-şifası’nı da Ahmedşah’ın karısı ve aynı zamanda Fahreddin Behrâmşah’ın kızı Turan Melek Hatun yaptırmıştır. Divriği Kalesi’nin de Ahmedşah ve oğlu Melikşâh tarafından yeniden inşâettirildiği ve zaman zaman da tamir olunduğu bu kaleye ait kitabelerden anlaşılıyor. Ahmedşah 1243/4 (641) yılında öldü ve yerine Melik Salih geçti. Melik Salih’in ne zaman öldüğü ve bu beyliğin hangi tarihte son bulduğu bilinmiyor. İlhanlı Sultanı Abaka Han’ın 1277 yılında Anadolu’ya geldiği zaman Divriği’ye uğradığında, kaynaklar Mengücük Hanedânı’ndan bahsetmezler, buna göre Mengücüklerin bu kolu adı geçen bu tarihten önceki bir yılda yıkılmış olmalıdır.434

434 Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993, s. 55-74; Faruk Sümer, Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, Ankara 1998, s. 1-14; Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2006, s. 274- 278; Abdülkerim Özaydın, İslâm Tarihi, İstanbul 1994, VIII, 141-154; Ali Öngül, “Mengücekler”, Türkler, Ankara 2002, VI, 452-460. 312

Divriği Ulu Camii ve Darü’ş-şifâsı

Kaynak: http://www.arikbasikoyu.com/images/ulu-camii-main-img.jpg

Divriği Ulu Camii’nden bir detay

313

Divriği Ulu Camii’ne ait bir kitabe detayı

Divriği Darü’ş-şifâsı’nda Selçuklu Kartalı

314

Uygulamalar

Mengücüklüler ve diğer Doğu Anadolu Türk Beylikleri hakkında bilgi veren aşağıdaki kitapları okuyunuz. Bu beyliklerin bölgenin imarına katkısını değerlendiriniz.

Faruk Sümer, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, Ankara 1998.

Necdet Sakaoğlu, Türk Anadolu’da Mengücekoğulları, İstanbul 2005.

Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993.

315

Uygulama Soruları

1. Mengücük Gazi’den sonra yerine kim geçti; bu hükümdar devrinde Mengücüklülerin komşu devletlerle ilişkileri hakkında bilgi veriniz? 2. Mengücüklülerin Erzincan-Kemah kolunun Türkiye Selçukluları ile ilişkileri hakkında bilgi veriniz? 3. Mengücüklülerin bölgenin imarına katkıları nelerdir, hangi önemli mimari eserleri yapmışlardır?

316

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Mengücük Gazi’nin kimliği ve beyliğin kuruluşu, ilgili kaynaklar yardımıyla belirlendikten sonra, Mengücüklüler’in Türkiye Selçuklu, Eyyûbi ve Celâleddin Harezmşah ile ilişkileri ele alınmıştır.

317

Bölüm Soruları

1- Aşağıdakilerden hangisi Selçuklular zamanında Doğu Anadolu’da fetihlerde bulunmuş Türk beylerinden biridir? A) Mengücük Gazi B) Aydın Bey C) Ebu’l-Kasım D) Çaka Bey E) Tanrıvermiş Bey

2- I. Dânişmend Gazi II. Artuk Bey III. İlgazi IV. Mengücük Gazi V. Saltuk Bey Yukarıda isimleri verilen Türkmen beylerinden hangisi Kemah’ta hüküm sürmüştür? A) I B) II C) III D) IV E) V

3- Divriği’de bulunan ve Mengücükoğulları beylerinden olan Şahinşah (Şâhânşâh)’ın türbe kitabesinde Mengücük Bey, “el-Gazi” ve “eş-şehîd” sıfatları ile anılır ve hânedanın ilk şahsiyeti (atası) olarak gösterilir. Yukarıda verilen bilgiye bakılarak Mengücük Gazi için hangisi söylenebilir? A) Sultan Alp Arslan’ın yakın silah arkadaşıdır. B) Şahinşah, Mengücük’ün torunudur. C) Mengücük Gazi, kâfirlerle savaşırken ölmüştür. D) Mengücük Gazi, pek fazla savaşmamıştır. E) Mengücük Gazi Kemah’ı fethetmiştir.

4- Kemah’ın kuzeybatısında Karasu kıyısında Melik Gazi’ye atfedilen bir kümbetin Farsça kitâbesinde Mengücük Gazi hakkında şu ifadelere yer verilmiştir; “Âlim, âdil, ülkeler fetheden, halkın sığınağı; Erzurum, Erzincan, Kemah, Diyarbekir ve bunların kalelerini alan, dinsizlerin ciğerlerini dağlayan, boyunlarını kılıçla vuran Mengücük Gazi… Allah rûhunu şâd eylesin, kabrini nurlandırsın, günahlarını bağışlasın…” Kitâbeye bakılarak Mengücük Gazi hakkında aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Bilgili bir kişidir. B) Adaletli bir kişidir. C) Halkın müracaat ettiği birisidir. D) Kâfirlere karşı savaş veren birisidir. E) Bağımsız birisidir.

318

5- Mengücüklülerin Erzincan-Kemah Kolu aşağıda isimleri verilen hükümdarlardan hangisi tarafından yıkılmıştır? A) II. Kılıç Arslan B) I. Alâeddin Keykubâd C) II. Rükneddin Süleymanşah D) I. Gıyâseddin Keyhüsrev E) II. Gıyâseddin Keyhüsrev

6- Aşağıdaki şıklarda isimleri verilen hükümdarlardan hangisi diğerlerine göre farklıdır? A) Mengücük Gazi B) Behrâmşah C) İshak Bey D) Şahinşah E) Saltuk Bey

7- Aşağıdaki şıklarda yer alan tarihî şehirlerden hangisi diğerlerine göre farklıdır? A) Erzincan B) Kemah C) Divriği D) Malatya E) Şebinkarahisar

8- Mengücükoğulları aşağıdakilerden hangisiyle savaşmamıştır? A) Dânişmendliler B) Artuklular C) Selçuklular D) Gürcüler E) Ramazanoğulları

9- Ahmedşah, Divriği’de bulunan ve Mengücükler Dönemi’nin en meşhur eseri ……………………………’ni yaptıran Türk beyidir. Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) Divriği Ulucamii B) Süleymâniye Camii C) Malatya Ulucamii D) Konya Alâeddin Camii E) Selimiye Camii

319

10- “Mengücükoğulları, uzun yıllar ………………… Devleti’nin egemenliği altında hüküm sürdü.” Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) Osmanlı B) Eyyubî C) Zengî D) Büyük Selçuklu E) Türkiye Selçuklu

CEVAPLAR 1-A 2-D 3-C 4-E 5-B 6-E 7-D 8-E 9-A 10-E

320

Kaynakça

Öngül, Ali, “Mengücekler”, Türkler, Ankara 2002, VI, 452-460.

Merçil, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2006.

Sümer, Faruk, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, Ankara 1998.

Müneccimbaşı, Şeyh Ahmed b. Lutfullah el-Mevlevî, Cami’ü’d-düvel, (nşr. ve trc. Ali Öngül, Câmiu’d-Düvel Selçuklular Tarihi Anadolu Selçukluları ve Beylikler), İzmir 2001, II.

Sakaoğlu, Necdet, Türk Anadolu’da Mengücekoğulları, İstanbul 2005.

Turan, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993.

321

13. DÂNİŞMENDLİ BEYLİĞİ

322

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

13.1. Dânişmend Gazi’nin Etnik Kimliği ve Nesebi

13.2. Dânişmendlilerin Bayburt Şehrini Ele Geçirmeleri

13.3. Dânişmend Gazi’nin Antakya Prinkepsi Bohemond’u Esir Edişi (1100)

13.4. 1101 Yılı Haçlı Seferleri ve Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gazi

13.5. Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gazi’nin Malatya’yı Fethi (18 Eylül 1102)

13.6. Antakya Prinkepsi Bohemund’un Serbest Bırakılması ve Dânişmend Gazi ile I. Kılıç Arslan Arasında Anlaşmazlık

13.7. Emîr Gazi

13.8. Melik Muhammed (1134-1142)

13.8.1. Melik Muhammed’in Keysun (Göksün) Şehrini Kuşatması (1136-1137)

13.8.2. Melik Muhammed’in Şublas Kalesi’ni Kuşatması (1137)

13.8.3. Melik Muhammed’in Aynüddevle’yi Uzaklaştırması

13.8.4. Melik Muhammed’in Kilikya ve Karadeniz Bölgesi’ne Yaptığı Akınlar

13.8.5. Bizans İmparator’u Ioannes Komnenos’un Niksar Kuşatması (1139-1140)

13.9. Melik Yağıbasan Dönemi (1142-1164)

13.10. Dânişmendliler’in Yıkılış Döneminde Bizans İmparatorluğu İle İlişkileri (1164- 1178)

323

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1. Dânişmend Gazi kimdir? 2. Malazgirt Savaşı’na katılan Türkmen beyleri arasında Dânişmend Gazi de yer alıyor muydu? 3. Dânişmendliler’in Anadolu’nun Türk-İslâm yurdu olmasına yönelik katkıları nelerdir? 4. Dânişmendlilerden günümüze kadar ulaşan mimari eserler hangileridir?

324

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

13.1. Dânişmend Gazi’nin Kaynaklar ve araştırmalar Ders notlarının okunması ve Etnik Kimliği ve Nesebi eserler yardımıyla dipnotlarda atıf yapılan Dânişmend Gazi’nin kim araştırma eserlere ulaşılması olduğunun belirlenmesini sağlamak

13.2. Dânişmendlilerin Dânişmendli-Bizans Ders notlarının okunması ve Bayburt Şehrini Ele ilişkilerinin kavranması ve dipnotlarda atıf yapılan Geçirmeleri Dânişmendlilerin batıya araştırma eserlere ulaşılması doğru genişlemeleri

13.3. Dânişmend Gazi’nin Dânişmendlilerin Haçlılarla Ders notlarının okunması ve Antakya Prinkepsi ilişkilerinin analiz edilmesi dipnotlarda atıf yapılan Bohemond’u Esir Edişi ve yaptıkları gazaların araştırma eserlere ulaşılması (1100) anlaşılması

13.4. 1101 Yılı Haçlı Anadoluya gelen Haçlı Ders notlarının okunması ve Seferleri ve Dânişmend ordularına karşı dipnotlarda atıf yapılan Gümüştegin Ahmed Gazi Dânişmendlilerin, Türkiye araştırma eserlere ulaşılması Selçukluları ve diğer beyliklerle ittifak kurmaları

13.5. Dânişmend Anadolu’da üstünlüğü Ders notlarının okunması ve Gümüştegin Ahmed geçirme faaliyetlerinin ve bu dipnotlarda atıf yapılan Gazi’nin Malatya’yı Fethi amaçla yaptıkları fetihlerin araştırma eserlere ulaşılması (18 Eylül 1102) kavranmasını sağlamak

13.6. Antakya Prinkepsi Haçlıların, Anadolu’da ki Ders notlarının okunması ve Bohemund’un Serbest üstünlük mücadelesinden dipnotlarda atıf yapılan 325

Bırakılması ve Dânişmend yararlanıp, liderlerinin araştırma eserlere ulaşılması Gazi ile I. Kılıç Arslan serbest kalmasını Arasında Anlaşmazlık sağlamalarının incelenmesi

13.7. Emîr Gazi Emîr Gazi döneminde Ders notlarının okunması ve Dânişmenli hâkimiyetinin dipnotlarda atıf yapılan güçlenmesini incelenmesi araştırma eserlere ulaşılması

13.8. Melik Muhammed Dânişmendlilerin güçlerini Ders notlarının okunması ve (1134-1142) koruma gayretleri ve dipnotlarda atıf yapılan Türkiye Selçukluları ile araştırma eserlere ulaşılması yapılan mücadelelerin anlaşılması

13.9. Melik Yağıbasan Türkiye Selçuklularının Ders notlarının okunması ve Dönemi (1142-1164) artan gücü ve baskısı dipnotlarda atıf yapılan karşısında Dânişmendlilerin araştırma eserlere ulaşılması buna karşı olan tepkilerinin kavranması

13.10. Dânişmendlilerin Dânişmendlilerin ayakta Ders notlarının okunması ve Yıkılış Döneminde Bizans kalma çabalarında Bizans’a dipnotlarda atıf yapılan İmparatorluğu İle İlişkileri karşı izledikleri politikanın araştırma eserlere ulaşılması (1164-1178) anlaşılması

326

Anahtar Kavramlar  Malazgirt Savaşı  Dânişmend Gazi  Haçlılar  1101 Haçlı Seferi  Türkiye Selçuklu  Bizans  Sultan Mesud  Melik Muhammed  Yağıbasan  II. Kılıç Arslan  Malatya  Niksar

327

Giriş

Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’da kurulan beyliklerin en önemlisi olan Dânişmendliler, Anadolu’da üstünlüğü elde etmek için Türkiye Selçukluları ve Bizans ile mücadele etmişlerdir. I. Haçlı seferi ve ardından doğruca Anadolu’yu işgal eden 1101 yılı Haçlı Ordularına karşı Türkiye Selçukluları ve diğer beyliklerle ortak hareket ederek Anadolu’yu savunmuşlardır.

328

13. Dânişmendli Beyliği

13.1. Dânişmend Gazi’nin Etnik Kimliği ve Nesebi

Dânişmend Gazi’nin hayatı hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Kaynaklarda adı Melik-i Muazzam Dânişmend Ahmed Gazi (Taylu) b. Ali et-Türkmânî olarak geçmekte olup etnik menşei hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir.

Ortaçağ’ın en güvenilir tarihçilerinden İbnü’l-Esîr,435 Dânişmend’in asıl adının Taylu olduğunu, Türkmenlere öğretmenlik yaptığı ve zamanla hükümdarlığa kadar yükseldiğini, İbn Bîbî, 436 Dânişmendli hânedânı hakkındaki rivâyetlerin çelişkili olduğunu, Aksarayî, 437 Dânişmend’in Malazgirt Zaferi’nden sonra Niksar, Tokat, Sivas, Elbistan ve civarını ele geçirdiğini, Reşîdüddîn Fazlullah-ı Hemedânî 438 de onun Malazgirt Savaşı’na katılan ve zaferin kazanılmasında önemli rol oynayan kumandanlardan biri olduğunu söyler. Diğer Farsça eserlerde de Malazgirt Zaferi’nden sonra Kayseri, Tokat, Sivas, Amasya ve Niksar’ın Dânişmend Gazi’ye tahsis edildiği, onun bu bölgeyi fethederek oraya yerleştiği belirtilmektedir. Birinci Haçlı Seferi hakkında bilgi veren Fulcherius Carnotensis 439 “Danisman”, Albertus Aquensis,440 Birinci Haçlı Seferi’nin en önemli kaynaklarından biri olan eserinde Dânişmend Gazi’den “Türk Hükümdarı Donimannus”, XII. yüzyılda yaşamış olan bir başka Haçlı Seferi tarihçisi ve Sûr başpiskoposu olan Willermus Tyrensis 441 de “Kudretli Türk Emîri Dânişmend” diye söz ederek Dânişmendliler’in Türk asıllı bir Hanedan olduğunu ortaya koymaktadırlar. Dânişmend Gazi’nin çağdaşı Ermeni tarihçisi Urfalı Mateos ise, eserinin bir yerinde442 onun menşe itibariyle Ermenistanlı (Ermenistan’da doğmuş) veya aslen Ermeni olduğunu söylerken başka bir yerinde 443 ondan “Sivas’ın ve bütün Rum memleketinin sahibi bulunan İran’lı Emîr Dânişmend” şeklinde bahsederek menşei hakkında çelişkili bilgi vermektedir. XIII. yüzyılın Ermeni tarihçilerinden Vardan444 da muhtemelen Urfalı Mateos’u kaynak olarak kullandığı için aynı bilgileri tekrarlamaktadır. Süryanî Mikhail 445 , “Tanouşman (Danışman) adlı bir Türk Emîri Kapadokya’ya saldırıp Sivas,

435 el-Kâmil, trc., X, 247. M. Halil Yinanç (Anadolu’nun Fethi, s. 94), bu bilginin Dânişmend kelimesinin Arapça’ya tercüme ve izâhından doğmuş olduğunu ve doğruluğunun tamamen şüpheli hatta yanlış olduğunu belirtir. Krş. el-Muhaymid, Ali b. Salih, el-Danişmendiyyûn ve cihaduhum fi’l-bilâdi’l-Anadol, İskenderiye 1414/1994, s. 16. 436 el-Evâmiru’l-Alâiyye, Fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name), I, (Haz. Mürsel Öztürk), Ankara 1996, 11. 437 Müsâmeretü’l-ahbâr, s. 17. 438 Reşîdüddin, Câmiü’t-tevârîh, (nşr. A. Ateş), Ankara 1999, II, 33-34. 439 Fulcherius Carnotensis, Gesta Francorum Iherusalem pregrinantium, RHC occ, 1-35, s. 368 ve devamı trc., Mc Ginty, s. 81, M. E., Fulcher of Chartes. Chronicle of the , Oxford 1941; trc., R. Ryan, Fulcher of Chartes. A History of the Expedition to 1095-1127, Knoxville 1969, s. 134. 440 Albertus Aquensis, Liber Christianae Expeditionis pro Ereptione et Restitutione Sanctae Hierosolymitanae Ecclesiae, RHC occ, IV-VII/28, s. 525. 441 A History of Deeds Done Beyond the Sea, s. 411-412. 442 Vekâyinâme, s. 225. 443 Vekâyinâme, s. 205. 444 Cihan Tarihi, (trc. Hrant Der Andreasyan), “Türk Fütuhatı Tarihi”, Tarih Semineri Dergisi, İstanbul 1937, I/2, s. 188. 445 Vekayinâme, II, 30. 329

Kayseri ve kuzey bölgelerine hâkim oldu.” Ermenice nüshada ise,446 “Alp Arslan zamanında Danışman adlı bir emîr Türklerin arasından çıkıp Kapadokya memleketine geldi; Sivas ve Kayseri’yi zaptedip memlekette hâkimiyet kurdu; Danışman hânedânının başlangıcı böyle oldu” diyerek onun Türk asıllı bir emîr olduğunu ifade etmektedir. Bizans tarihçilerinden Niketas Khoniates, 447 Dânişmendli Melik Muhammed’den (Dânişmend Gazi’nin torunu/1134-1142) bahsederken “Persarmenyalı Tonismanios” adını kullanmaktadır. Persarmenie kelimesi eskiden Azerbaycan’ı ifade ederdi. Niketas eserinin bir başka yerinde448 de “Bizans şehirlerinin en tehlikeli düşmanı, cesur ve dik başlı kimseler olan Dânişmendliler’in aslen Arsakiler (M.Ö. 250-M.S. 225 tarihleri arasında İran’da hüküm süren Eşkâniyân) hânedânına mensup bulunduğunu belirtir. İbn Hamdûn,449 İzzeddîn İbn Şeddâd450 ve İbn Şıhne451 ise Dânişmend Gazi’nin Türkiye Selçuklularının ilk hükümdarı Süleyman Şâh’ın dayısı olduğunu söylerler.

Mükrimin Halil Yinanç tarafından özellikle Urfalı Mateos’un ve Çamiçyan’ın kaydına452 dayanılarak Dânişmend Gazi’nin İslâm Dini’ni sonradan kabul eden Ermeni asıllı biri olduğu da iddia edilmişse bu iddia, zamanında çürütülmüş453 ve bugün artık onun Türk aslından geldiği konusunda herhangi bir şüphe kalmamıştır. Zaten yukarıda sıraladığımız kaynak bilgileri de durumu gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Ancak onun ismi ya da isimleri ve hangi tarihler arasında hüküm sürdüğü konularındaki tartışmalar ve ihtilaflar bu dönem üzerinde çalışma yapan tarihçiler arasında sürüp gitmektedir. Yani kaynaklar tarafından kaydedilen Dânişmend Gazi, Ahmed Gazi ve Gümüştegin Gazi’nin kim ya da kimler olduğu meselesi. Aslında Dânişmendliler alanında bugüne kadar en önemli çalışmalardan birini yapan ve bu konuya son derece vâkıf olan meşhur Selçuklu tarihçisi Prof. Osman Turan, 1971 yılında yayımlanan, önemli eserlerinden Selçuklular Zamanında Türkiye adlı çalışmasında bu soruna çözüm getirmiştir. Turan’a göre;454 Dânişmend adı bir lâkaptan ibaret olup isim değildir. Ahmed Gazi ve Gümüştegin Gazi aynı kişilerdir. Çünkü Türkler İslâmiyeti kabul ettikten sonra bu dinin etkisiyle İslâmî isimler almaya başladılar, ancak Türk adlarını da terketmediler. Her iki ismi birlikte kullandılar. Bunun örnekleri oldukça fazladır. Mesela, Selçuk Bey’in büyük oğlu Arslan Yabgu’nun İslâmî adı İsrâil’dir. Selçuk Bey’in torunlarından ve Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucularından olan Çağrı Bey’in İslâmî adı Dâvud’dur. Onun oğlu ünlü Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan’ın İslâmî adı Muhammed’dir. İşte bu örneklerde olduğu gibi Dânişmend Gazi’nin de Türk adı “Gümüştegin”, İslâmî adı da “Ahmed”‘dir. O halde Gümüştegin, Dânişmend Gazi’nin oğlu değil bizzat kendisidir. İbnü’l-

446 Vekayinâme, II, 31-32. 447 Niketas Khoniates, Historia, (çev. Fikret Işıltan), Ankara 1995, s. 18. 448 Historia, s. 32. 449 Tevârihu’s-sinîn, TSMK, III. Ahmed nr. 2981, vr. 156 a. 450 el-A‛lâku’l-hatîre fî zikri ümerâi’ş-Şâm ve’l-Cezîre, TSMK, Revan, nr.1564, I, vr. 66 a. 451 el-Dürerü’l-müntehab fî târihi memleketi Haleb, (nşr. E. Serkis) Beyrut 1909, s. 197. 452 Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi, s. 225. Turan, Türkiye, s. 119, n. 31 (Çamiçyan’dan naklen) Krş. Vardan, s. 188. 453 İsmail Hâmi Dânişmend, Türk Tarih Kurumu Başkanlığına Açık Mektup, İstanbul 1945, s. 1-66; Turan, Türkiye, s. 119, n. 31. 454 s. 116-117. 330

Esîr’in kaydettiği 455 Taylu ise Gümüştegin Ahmed Gazi’nin babasının Türk adıdır. Dânişmendnâme’de kaydedilen “Ali” de Gümüştegin Ahmed Gazi’nin babasının İslâmî adıdır. Ancak burada hemen akıllara bir soru geliyor. İbnü’l-Esîr’in kaydında geçen “Gümüştegin b. Dânişmend Taylu” ifadesi nasıl açıklanacak? Aslında bu kayıt yukarıda verdiğimiz bilgileri bozmak yerine daha da destekliyor ve sağlamlaştırıyor. Çünkü İbnü’l- Esîr, bu kaydı, Selçuklu ve Dânişmendlilerin 1101 yılında Anadolu’ya giren Haçlı ordularına karşı verdikleri mücadeleden bahsederken bildiriyor. Yani bir isim olmadığını söylediğimiz “Dânişmend” lâkabını Gümüştegin Ahmed Gazi’nin babası Taylu Ali de taşımaktadır. Dânişmendliler tarihinin daha sonraki olay ve kaynak kayıtlarını da dikkate alarak söyleyebiriz ki, buradan bu ailenin “Dânişmend” lâkabıyla meşhur olup anıla geldiği anlaşılıyor. Arapça kaynaklardaki İbn Dânişmend (Dânişmendoğlu) ifadesi de yerini tam olarak bulmaktadır. Kaynaklar hükümdarların isimlerinden çok ailenin adını zikretmişlerdir. Yani bu aile ya da bu hanedan Gümüştegin Ahmed Gazi’nin babasının lâkabından dolayı Dânişmend ya da Dânişmendoğulları olarak anılmıştır.

İbnü’l-Esîr, 456 Dânişmendlilerin Malatya şehrini fethinden önce esir ettikleri Haçlı Prinkepsi Bohemund’un serbest bırakılması konusunda bilgi verirken “Dânişmend bu sene Antakya Hükümdarı Bohemund’u serbest bıraktı” demektedir. Oysaki Aynı müellif, daha önceki kaydında bu ismi Gümüştegin b. Taylu (Taylu oğlu Gümüştekin) olarak belirtmiştir. Buradan şu sonuca varmak mümkün; Gümüştegin Ahmed Gazi de babasının lâkabı olan Dânişmend’i kullanmaktaydı ya da babasının lâkabından dolayı ona da Dânişmend denilmekte idi. Günümüz tarihçilerinden bazıları Dânişmendliler Beyliği’nin kurucusu Dânişmend Gazi’nin 1084 veya 1085 yılları civarında vefat ettiğini ve yerine oğlu Gümüştegin Gazi’nin geçtiğini belirtirler ve bunun da 1104 yılındaki ölümüne kadar hükümdarlığını sürdürdüğünü ve 1101 Yılı Haçlı orduları ile savaşan, Malatya’yı fetheden, Bohemund’u serbest bırakan ve nihayetinde Sultan I. Kılıç Arslan ile antlaşmazlığa düşerek onunla savaşan kişiyi Gümüştegin Gazi olarak gösterirler. Ancak yukarıda yaptığımız açıklamalardan anlaşılacağı üzere Dânişmendliler Beyliği’nin kurucusu ve ilk hükümdarı “Dânişmend” lâkaplı Gümüştegin Ahmed Gazi’dir. Haçlılarla mücadele eden, Malatya’yı fetheden, Bohemund’u yakalayıp sonra da fidye karşılığı serbest bırakan ve Sultan I. Kılıç Arslan ile savaştıkdan sonra 1104 yılında vefat eden Dânişmendli hükümdarı Dânişmend Taylu Ali’nin oğlu Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gazi’dir. Zaten hiçbir kaynak 1084 yılı veya 1085 yılı civarında ölen bir Dânişmendli hükümdarından ya da Dânişmend Gazi’nin ölümünden bahsetmez. Bu sadece bu görüşü öne süren tarihçilerin Süryanî Mikhail’in “1085 tarihinde Tanouşman (Dânişmend) adlı bir Türk Emîri Kapadokya’ya hücum edip Sivas, Kayseri ve Kuzey taraflarına egemen oldu.” kaydından457 hareketle böyle bir tarihi muhtemel olarak ve kaynak desteğinden mahrum olarak bildirirler. Oysaki 1104 yılında vefat eden Dânişmendli hükümdarının adını Urfalı Mateos, Süryani Mikhail, Ebu’l-Ferec, Müverrih Vardan, gibi kimi çağdaş kimi muahhar (daha sonraki dönem) kaynakları Dânişmend olarak bildiriyor. 458 Dahası Dânişmendlilere âit olup Niksar’da bulunan Yağıbasan Medresesi

455 el-Kâmil fî’t-târîh, X, 300, trc., X, 247. 456 el-Kâmil fî’t-târîh, X, 345, trc., X, 281. 457 Vekayinâme, II, 30. Krş. Özaydın, İslâm Tarihi, VIII, 51. 458 Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi, s. 225; Vekayinâme, s. 51; Abû’l-Farac Tarihi, II, 345; Cihan Tarihi, s. 189. 331 kitâbesinde 459 Dânişmendli Hükümdarı Yağıbasan’ın baba ve dede adı “el-Melikü’l-Âdil Nizâmü’d-dünyâ ve’d-dîn ebû’l-Muzaffer Yağıbasan b. Melik Gazi b. Melik Dânişmend Gazi” olarak sıralanıyor. Görüldüğü gibi bu kitâbe herhangi bir şüpheye mahal bırakmayacak kadar açık bir şekilde meseleye ışık tutmaktadır. Kitâbeden kesin olarak 1142-1164 yılları arasında Dânişmendli hükümdarı olan Yağıbasan’ın babasının adının Melik Gazi (Emîr Gazi), dedesinin adının da Melik Dânişmend olduğu ortaya çıkmaktadır.

Kaynaklardaki bilgilerden anlaşıldığına göre Azerbaycan’da Arrân ve civarında yaşayan bir Türkmen ailesine mensup olan Dânişmend Gazi, Türkmen emîrleriyle beraber kâfirlere karşı cihad ediyordu. Sultan Alp Arslan’ın 1064 yılında çıktığı Kafkasya seferi sırasında diğer Türkmen beyleriyle ordugâha giderek Selçuklu ordusuna yol gösterdi. Bu tarihten itibaren Sultan Alp Arslan’ın hizmetine girdi. Bilgeliği, cesareti, yiğitliğiyle onun dikkatini çekti ve en güvenilir emîrleri arasına girdi. O, muhtemelen Malazgirt Savaşı’na da katıldı.

Sultan Alp Arslan savaşa katılan emîrlerinden Anadolu’da fetihlerde bulunmalarını istemiş ve fethedecekleri yerlerin kendilerine ikta edileceğini bildirmişti. Zaferin ardından fetihlere girişen beyler, Anadolu’nun muhtelif şehirlerini fethederek buralarda kendi adlarıyla anılan beylikler kurmuşlardı. Bunlar arasında Dânişmend Ahmed Gazi de bulunmakta idi. XII. yüzyıl müelliflerinden Zahîrüddîn Nîşâbûrî460, Malazgirt Zaferi’nin ardından Sultan Alp Arslan’ın Erzurum ve civarını Saltuk Bey’e, Mardin ve Harput yörelerini Artuk Bey’e, Erzincan, Kemah ve Şebinkarahisar’ı Mengücük Gazi’ye, Maraş ve civarını Emîr Çavuldur’a, Sivas, Tokat, Amasya ve Kayseri’yi de Dânişmend Gazi’ye iktâ ettiğini söyler.

Kayseri Kalesi

459 Kamil Şahin, Danişmendliler Döneminde Niksar (1071-1178), Niksar 1999. Kitabın ekler bölümü; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Türk Tarihi Vesikalarından Tokat, Niksar, Zile, Turhal, Amasya Vilayeti ve Kaza ve Nahiye Merkezlerindeki Kitabeler, İstanbul 1928, s. 59. 460 Zahîreddin Nişabûrî, Selçuknâme, Tahran 1332, s. 25. 332

Dânişmend Ahmed Gazi Malazgirt Zaferi’nden sonra Sivas’a geldiğinde şehri harap halde bulmuştu. Çünkü imparator Malazgirt seferi sırasında burayı tahrip etmişti. Dânişmend Gazi fazla bir mukavemetle karşılaşmadan Sivas’a girdi ve Dânişmendli hanedanını kurdu. Daha sonra Sivas’ı bir üs olarak kullanarak Çavuldur, Tursan(Turasan), Kara Doğan, Osmancık, İltegin ve Kara Tegin adlı emîrleriyle Amasya, Tokat, Niksar, Kayseri, Zamantı, Elbistan, Develi ve Çorum’u zaptederek Dânişmendli topraklarına kattı.461

Dânişmend Gazi’nin beyliği hangi tarihte kurduğunu bilmiyoruz; fakat Süryani Mikhail’in kaydına bakılırsa 462 1085 tarihinde kurulduğu anlaşılıyor. Ebu’l-Ferec’in kaydından anlaşıldığına göre 463 Süleymanşâh Antakya’nın fethiyle meşgulken (1085 yılı Kasım’ında) Dânişmendoğlu İsmail adında bir emir Sivas, Kayseri ve Karadeniz’in bir bölümünde (Kastamonu, Çankırı ve civarı) hüküm sürüyordu.

Çorum Kalesi

Kaynak: http://www.panoramio.com/photo/40902595

XVII. yüzyılın tanınmış tarihçilerinden Müneccimbaşı, 464 Malazgirt Savaşı’nda gösterdiği hizmetten dolayı Sultan Alp Arslan’ın bizzat Dânişmend Gazi’ye Sivas, Niksar, Elbistan, Malatya gibi şehirleri iktâ‛ ederek onun idaresi altına verdiğini ve bu toprakları

461 Selçuknâme, aynı yer; Reşidüddin, age, s. 38; Aksarayî, Müsâmeretü’ l-ahbâr, trc. s. 17; Yinanç, Anadolu’nun Fethi, s. 58, 74. 462 Vekayinâme, s. 30. 463 Abû’l-Farac Tarihi, I, 331. 464 Câmi’ü’d-düvel, (nşr. ve trc. Ali Öngül), Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah Câmiu’d-Düvel Selçuklular Tarihi II Anadolu Selçukluları ve Beylikler, İzmir 2001, s. 128, trc. 144. 333 vergiden muaf tuttuğunu, ayrıca Doğu Roma İmparatorluğu’ndan ele geçireceği yerlerin de kendisine âit olacağını, sultanın ailesinden hiçbir kimsenin Emîr Dânişmend’in ülkesine müdahale ve saldırıda bulunmayacağına dâir yemin ve taahhüt ettiğini kaydeder. Müneccimbaşı465 ayrıca Sultan Alp Arslan’ın bu yemin ve taahhüdüyle ilgili bir belge yazıp Dânişmend Gazi’ye verdiğine dâir bir bilgi de kaydeder.

13.2. Dânişmendliler’in Bayburt Şehrini Ele Geçirmeleri

Bayburt şehri Anadolu’nun kuzeydoğusunda, Çoruh Vadisinde sarp bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Şehrin kim tarafından ve ne zaman kurulduğu bilinmiyor. Bayburt, kaynaklarda Payberd, Paypert, Paipurth, Baiburt, Bâbirt gibi isimlerle kaydedilmiş, Türkiye Selçuklu Sultanı II. Mesud 466 adına 1291 yılında basılan bir parada Baypırt olarak yazılmıştır.467 Bizans (Doğu Roma İmparatorluğu) zamanında Haldia Thema(tema)’sına bağlı olan şehrin kalesi İmparator Justinianos devrinde (527-565) tamir görerek tahkîmâtı sağlanmıştır. Bayburt bu dönemde Baiberdon olarak adlandırılıyordu.468 Arapların fetihleri sırasında Ermeni Bagrat sülâlesinin hâkimiyeti altında bulunan Bayburt ve civarı Türklerin Anadolu üzerine düzenledikleri ilk fetih hareketleri içinde yer almıştır. Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in (1040-1063) Anadolu Seferi sırasında (1054) Bayburt, Çoruh nehri ve Karadeniz dağlarına (Parhar) kadar uzanan topraklarda Selçuklu kuvvetlerinin hücumlarına uğradı. Ancak fethedilemedi. Türkler, bu bölgeyi kesin olarak Malazgirt Zaferi sonrasında ele geçirebildiler. Şehir bazen Dânişmendlilerin, bazen Saltukluların, bir ara da Doğu Roma İmparatoru I. Aleksios Komnenos (1081-1118)’un Trabzon Dukası olan Theodoros Gabras’ın hâkimiyeti altına girmiştir. 1081 yılında Doğu Roma tahtına oturan I. Aleksios, kendine muhâlif ve rakip olmasından çekindiği Theodoros Gabras’ı İstanbul’dan uzaklaştırmak düşüncesi ile Trabzon Dukalığı’na tayin etmişti. Haldialı asîl bir aileden çok zeki ve cesur bir kumandan olan Gabras Trabzon’da yarı müstakil sayılabilecek bir beylik kurunca Türklere karşı bu bölgelerde devamlı surette savaşmış çoğu zaman üstünlük elde etmiştir. Dânişmendliler ile de çok şiddetli savaşlar içine giren Gabras, Şebinkarahisar’ı Dânişmendlilerin elinden almıştır.469

465 Aynı yer. 466 Sultan II. Mesud hakkında geniş bilgi için bk. Muharrem Kesik, “Mesud II”, DİA, XXIX, 342-344. 467 Osman Turan, “Bayburt”, İA, II, 365; İsmet Miroğlu, “Bayburt”, DİA, V, 225-226. 468 Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993, s. 40. 469 Anna Komnene, s. 261-262, 340-341. Krş. Turan, Türkiye, s. 134. 334

Bayburt Kalesi

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Bayburt_Kalesi

Birinci Haçlı Seferi’nin sonucu olarak Türklerin Anadolu’da toprak kaybı ve uğradığı sarsıntıdan faydalanmaya çalışan Bizans, Türklere karşı genel bir taarruza geçmek suretiyle sahil bölgelerinden içerlere doğru ilerleme kaydetti ve bu faaliyetler çerçevesinde Trabzon Dukası Gabras da Dânişmendlilerin elindeki Bayburt kalesini zaptetti. Haçlılara karşı girişilen mücadelelerin ardından Dânişmendli Gümüştegin Gazi, oğlu İsmâil’in kumandasındaki bir orduyu kaybedilen Bayburt’u kurtarmak amacıyla Gabras üzerine yolladı. 1098 yılında Çoruh nehri kenarında ordugâhını kuran İsmâil, üzerine gelen Rum ordusunu mağlup etti ve onların lideri olan Theodoros Gabras’ı öldürdü. Bayburt bu şekilde Bizans işgalinden kurtarılarak yeniden Dânişmendli hâkimiyeti altına alınmış oldu.470 Ancak Bayburt’un Dânişmendlilerin idaresi altında ne kadar zaman kaldığı bilinmiyor. Bayburt’da Dânişmendlilere ait bir esere rastlanmamıştır. Sadece Bayburt yakınlarında Dânişmend adlı bir köyün varlığını biliyoruz. Dânişmendlilerin Bayburt hâkimiyeti muhtemelen kısa sürmüştür. Bunda bölgenin Dânişmendli merkezine uzak olması, Bayburt yakınlarında Saltuklular ve Mengücüklüler Beyliklerinin bulunması ve Dânişmendlilerin Türkiye Selçukluları, Bizans, Ermeniler ve Artuklularla uğraşmak zorunda kalmalarından dolayı bu bölgelerle yeterince ilgilenemedikleri anlaşılmaktadır.

470 Komnene, s. 350, trc., 341. Turan, Türkiye, s. 136 ; a. mlf., Doğu Anadolu Türk Devletleri, s. 40-41. 335

13.3. Dânişmend Gazi’nin Antakya Prinkepsi Bohemund’u Esir Edişi (1100)

Sultan I. Kılıç Arslan’ın Malatya’dan geri çekilmesi üzerine bu defa da 1098 yılında471 Dânişmendli Hükümdarı Gümüştegin Sivas’tan hareket ederek Yaz mevsiminin yaşandığı aylarda Malatya’yı yağma edip, tarım mahsullerini yok etmiş ve Kış mevsimi yaklaşıncaya kadar burada bu faaliyetlerini sürdürdükten sonra Sivas’a geri dönmüştü.

Dânişmendliler muhtemelen Sivas’ı fethettiği yıldan itibaren Malatya’yı da fethetmek için uğraşmış ancak muvaffak olamamışlardı. Dânişmendliler’in Malatya’yı zapt etmek istemelerinin sebebi belki de Sultan Melikşâh’ın Anadolu’yu kendi hâkimiyeti altına almak üzere Porsuk ve Bozan’ı bu bölgeye sevk etmesi, ayrıca Malatya hâkimi Gabriel’in Bağdat’a giderek Sultan Melikşâh’ın himâyesini elde etmiş olmasıydı472.

Üç yıl devam eden kuşatma sonunda Gümüştegin Gazi’ye mukavemet edemeyeceğini anlayan Gabriel, Ermenilere karşı anlayışlı davranan Antakya Prinkepsi Bohemund’dan yardım istedi.473 Yardıma geldiği takdirde şehri ona teslim edeceğini ve kızı Morphia’yı kendisine eş olarak vereceğini bildirdi.474

Antakya Prinkepsi Bohemund, aldığı bu haber üzerine Malatya’yı ele geçirme gayesiyle 1100 yılı Ağustos ayında harekete geçti. Onun yanında kuzeni 475 Richard de Salerno da vardı.

Fakat Ermeniler, Franklar’n Malatya’ya yerleştikten sonra kendilerini buradan uzaklaştıracaklarından korkarak Gümüştegin Ahmed Gazi’ye Bohemund’un yardıma geldiğini gizlice haber verdiler. Ayrıca Gabriel de, Bohemund’u davet ettiğine pişman olmuştu. Bu yüzden onu hemen şehre sokmayıp Gümüştegin Gazi gelinceye kadar oyalamak istiyordu.

471 Turan, Türkiye, s. 136. 472 Turan, aynı eser, s. 133. 473 Urfalı Mateos, s. 205; Fulcherius Carnotensis, I, 35, s. 368 vd., trc. Mc Ginty, s. 81, trc. Ryan s. 134, vd.; Albertus, VII, 27-29, s. 524-526, trc. Hefele, II, s. 26-29. Krş. Demirkent, Urfa, I, 67. 474 Süryani Mikhail (Vekayinâme, s. 47), Gabriel’in Malatya’yı Haçlılara vereceğine dair üç kez yemin ettiğini belirtiyor. Muhtemelen O, şehrin Dânişmendliler tarafından her kuşatılışında Haçlılardan yardım istiyor. Ancak tehlike geçince de bu sözünü unutuyor olmalıdır. 475 Urfalı Mateos (Vekayiname, s. 222) Richard’ı, Bohemund’un kızkardeşinin oğlu olduğunu (yeğeni) kaydeder. 336

Bohemund’un esir olarak tutulduğu Niksar Kalesi Zindanı

Dânişmend Gazi, Haçlılara karşı, Malatya ovası civarında adamlarının bir bölümünü pusuya yatırdı ve kalan kısmı ile birlikte, durumdan habersiz, güven içinde ilerleyen Bohemund’un kuvvetlerine Aksu vadisi yakınındaki dağlık bölgede (Gafina) aniden saldırdı. 476 Şiddetli bir savaşın sonunda Haçlılar ve Ermeniler kılıçtan geçirildiler. 477 Her şeyden önemlisi de Haçlılar’ın efsanevî lideri Bohemund ile onun kuzeni Richard de Salerno esir edildi.478

Gümüştegin Gazi’nin Bohemund karşısında kazandığı zafer ve Bohemund’un esir edildiği haberi Müslüman belde ve ülkelerde özellikle Horasan bölgesinde büyük sevince yol açtı. Hristiyanları ise büyük bir üzüntü ve korkuya sevk etti.

Haçlı liderlerinin başına gelenler savaş meydanından kaçmayı başaran bir Haçlı şövalyesi tarafından Urfa Kontu Baudouin’e haber verilince, yanındaki az sayıda kuvvetle ve

476 Urfalı Mateos, s. 205, Urfalı Mateos (aynı yer) Bohemund ve Richard’ın akılsızca hareket ettiğini askerlerin her türlü zırh ve harp malzemelerini terk etmiş bir vaziyette sanki bir cenaze alayını takip eden kadınlar gibi yürüdüklerini, silah ve techizatlarını uşaklarına taşıttırdıkları için savunmasız ilerlediklerini kaydeder. 477 Albertus Aquensis (VII, 27-29, s. 524-526, trc. Hefele, II, 26-29), Bohemund’un yanındaki kuvvetin 300 şövalyeden ibaret olduğunu söylerken Gümüştegin Gazi’nin Haçlılara 500 süvari ile saldırdığını kaydeder. Bu savaşta Ermeni Piskoposları olan Antakya Piskoposu Giprianos (Cyprien) ile Maraş Piskoposu Grigores de öldürüldüler. Bunlar Bohemund’un yanında bulunuyorlardı ve ondan çok lütuflar görüyorlardı (Urfalı Mateos, s. 205). 478 Bohemund’un tutsak edilişi hak. İbnü’l Kalânisî, Zeylü Tarihi Dımaşk, (nşr. Amedroz), Beyrut 1908, s. 138; Azîmî, trc., s. 32; Urfalı Mateos, aynı yer; İbnü’l-Esîr, X , 203 vd.; İbnü’l-Adîm, Zübde, II, 145; Anonim Süryani Vekayinâmesi, (nşr. Jean-Baptiste Chabot), Chronicon (syriacum) ad annum chr. 1203/4 pertinens, Corpus Scriptorum Christianorum Oriantalium, Paris 1918, (trc. Arthur Stanley Tritton), “The First and Second from an Anonymos Syriac Chronicle”, JRAS, January s. 69-101, April s. 273-305, (London 1993), s. 74; Krş. Demirkent, Urfa I, 67; a. mlf., “Antakya Prinkepsi Bohemund’un Esir Alınması Niksar’da Hapsedilmesi ve Serbest Bırakılması (1100-1103)”, Niksar’ın Fethi ve Danişmendliler Döneminde Niksar Bilgi Şöleni Tebliğleri, Niksar 1996, s. 4; Özaydın, “Dânişmendliler”, DİA, VIII, 470. 337

Antakya’daki Haçlılar Bohemund’u kurtarmak için yola koyuldu. Ancak elindeki kıymetli esirleri kaybetmek istemeyen Gümüştegin Gazi Malatya kuşatmasını kaldırarak Sivas’a geri dönmüştü. Boudouin üç gün süre ile Türkleri takip etti. Ancak Dânişmendliler’e ait olan arazide bir pusuya düşmemek için Malatya’ya geri döndü. Gabriel Türk kuşatmasından kurtulmanın sevinci içinde şehrin idaresini Baudouin’e teslim etti. Baudouin de Gabriel ile anlaşarak şehrin savunmasına yardımcı olmak üzere adamlarından 50 şövalyeyi Malatya’da bırakarak Urfa’ya döndü.479

Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gazi, Bohemund ve Richard’ı zincirle bağlayarak önce Sivas’a sonra da Niksar’a götürdü ve burada hapsetti (493/Ağustos 1100).480

Urfalı Mateos, bu olayların tarihini Ermeni takviminin481 549. yılı (24 Şubat 1100-22 Şubat 1101) olarak kaydeder.

13.4. 1101 Yılı Haçlı Seferleri ve Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gazi

1096 yılında Avrupa’lı Hristiyan topluluklarının gerçekleştirdiği Birinci Haçlı Seferi’nin başarıya ulaşması nedeniyle ve aynı zamanda Doğu’da kurulan Haçlı devletciklerinin idarecilerinin sürekli Avrupa’dan yardım istemeleri ve yine ilk Haçlı Seferi’ne katılıp geri dönen kimselerin Doğu’daki zenginlikleri anlatmaları gibi nedenlerle Avrupa Hristiyan Dünyası Papa II. Pascalis’in teşvikleri sonucu yeni ordular hazırlayarak bunları Anadolu üzerinden Doğu’ya göndermeyi kararlaştırdı.482 Sonuçta 1101 yılında ard arda Anadolu’ya gelen üç büyük Haçlı Ordusu Ağustos-Eylül 1101 tarihleri arasında Merzifon, Konya ve Ereğli’de yapılan savaşlarla Dânişmend Gazi ve Sultan I. Kılıç Arslan tarafından çok büyük hezimetlere uğratıldı.

Burada uğranılabilecek herhangi bir başarısızlık Türkler tarafından Anadolu’nun bir bölümünün daha kaybedilmesi anlamına gelecekti ki, bu da Haçlılar’ın moral bulmasına belki de II. Haçlı Seferi’nin Haçlılar’ın zaferi ile sonuçlanmasına neden olabilirdi. Bu savaşlar sırasında alınılabilecek mağlubiyetler Orta Anadolu’nun Dânişmendli yurdunun, Türkiye Selçuklu Devleti başkenti Konya’nın kaybedilmesine neden olabilirdi.

479 Albertus Aquensis, VII, 27-29, s. 524-526, trc. Hefele, II, s. 26-29. Krş. Demirkent, Urfa, I, 67-68 480 Azimî, Tarih, (nşr. ve trc.Ali Sevim), s. 26, trc., s. 32; İbnü’l Kalânisî, s. 138; Urfalı Mateos Vekayinâmesi, s. 204-205; Vardan, Türk Fütuhatı Tarihi (889-1269), trc. Hrant Der Andreasyan, Tarih Semineri Dergisi, I, İstanbul 1937, s. 188; Süryanî Mihail, Vekâyînâme, s. 46-47; Anonim Süryani Vekayinâmesi, (trc. Arthur Stanley Tritton) “The First And Seconds Crusades From an Anonymous Syriac Chroniclee”, Journal of Royal Asiatic Society, January 1933, s. 74; Ebu’l-Ferec, age., II, 341 vd; Gaffarî, Tarihi Cihanârâ, (nşr. Hasan Nurâki), Tahran 1343, s. 132; İbnü’l-Esir, el-Kâmil, X, s. 248; İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-Haleb, II; s. 145; Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, (çev. Fikret Işıltan), Ankara 1992, I, s. 247-249; V. B. Stevenson, The Crusaders in The East, Cambridge 1907, s. 7; el-Gâmidî, Gümüştekin, s. 17-18; Demirkent, “Antakya Prikepsi Bohemund’un Esir Esir Alınması”, s. 4; a. mlf, Sultan Kılıç Arslan, s. 34; a.mlf., Urfa Haçlı Kontuğu, I, 67. 481 Urfalı Mateos, s. Aynı yer. 482 Işın Demirkent, “1101 Yılı Haçlı Seferleri”, Prof. Dr. Fikret Işıltan’a 80. Doğum Yılı Armağanı, İstanbul 1995, s. 23-24; el-Gâmidî, Gümüştekin, s. 25. vd; Muharrem Kesik, “Dânişmend Gümüştekin Ahmed Gazi (öl. 1104)” Müjgân Üçer’e Armağan, İstanbul 2011, s. 373-381. 338

Yani 1097’deki I. Haçlı Seferi’nin bir devamı niteliğinde olan 1101 Yılı Haçlı Orduları ile yapılan mücadele Dânişmend Gazi ve Kılıç Arslan için Anadolu’da var olma mücadelesiydi. Kaybedildiği takdirde tamiri mümkün olmayan sonuçlar doğurabilirdi. Neyse ki, Türk Beyleri 3 orduyu da imha etmeyi başardılar. Anadolu’dan Haçlı Orduları değil sadece bunlara komuta eden asilzâdeler geçip güneye inebildiler. Ancak perişanlık içinde, binbir güçlükle ve korku içinde. Sayıları yüz binleri bulan bu ordular Anadolu’da başarılı olup Türk kuvvetlerini mağlup ederek güneye doğru ilerleyişlerini sürdürselerdi, Haçlı Devletleri kuvvet bulacak Halep, Dımaşk gibi yerler büyük tehdit altına girecekti.

13.5. Dânişmend Gümüştegin Ahmed Gazi’nin Malatya’yı Fethi (18 Eylül 1102)

Dânişmend Gümüştegin Gazi, 1101 yılında Anadolu’ya giren Haçlı Ordularına karşı Sultan I. Kılıç Arslan ile birlikte başarıyla karşı koyup bu tehlikeyi savuşturduktan sonra Malatya’yı muhasara etti. Gabriel, Malatya halkına karşı daha merhametsizce davranmaya başladı. O, insanları öldürüp mallarına el koyuyordu. 483 Gabriel kızı Morfia (Morphia)’yı Kudüs kralının kızkardeşinin oğlu olan Urfa Kontu Baudouin de Bourg ile evlendirmişti.484 İşte bu nedenle Gabriel, damadı Baudoin de Bourg’dan yardım istemiş, ancak Gabriel vassâllik statüsüne bağlı kalmayarak bağımsız hareket etme eğiliminde olduğundan veya Türk emîrlerinden korktuğu için ona yardımcı olamamıştır.485

Gabriel’in zulmü dayanılmaz boyutlara ulaştığından dolayı iki asker şehri Dânişmendliler’e teslim etti. Gümüştegin Gazi de 18 Eylül 1102 486 Çarşamba günü Malatya’ya girdi.

Sultan Kılıç Arslan ve Gümüştegin Gazi tarafından ard arda düzenlenen kuşatmalar ve Ermeni hâkimi Gabriel’in kötü idaresi sonucu büyük ızdıraplar çeken açlık ve yokluğun pençesinde kıvranan Malatya halkı, şehrin Gümüştegin Gazi’nin eline geçmesi sonucu rahat bir nefes alabildi.487

Gümüştegin Ahmed Gazi’nin emri uyarınca, askerler şehre girince halka dokunmadılar, sadece şehirde değerli gördükleri şeylere el koydular. 488 Dânişmend Gümüştegin Gazi, halka gayet iyi davrandı ve onların evlerine dönmelerini sağladı. Sonra

483 Süryani Mikhail, s. 47. 484 Süryani Mikhail, s. 47; Anonim Süryani Vekayinamesi, trc. Tritton, s. 75; Willermus Tyrensis, s. 249. Krş. Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu, I, 81. Bu evlilik hak. geniş bilgi için bk. Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu, I, 80-81. 485 Süryanî Mikhail, Vekayinâme, s. 46-47; Runciman, Aynı eser, II, s. 32; Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu, s. 65. 486 Abû’l-Farac, II, 342. Süryani Mikhail (s. 47), Bu tarihi 18 Eylül 1102 Çarşamba günü olarak veriyor. Ancak 1101 yılı 18 Eylül’ünün Çarşamba gününe rastlaması bu tarihin 18 Eylül 1101 olabileceğini düşündürür. Krş. Turan, Türkiye, s. 142. Ancak Dânişmend Gazi’nin 1101 yılı Eylül ayı başlarında (5 Eylül) Haçlılara karşı mücadele ettiği unutulmamalıdır. Özaydın, 18 Eylül 1102 tarihini kabul etmiştir (DİA, VIII, 470). 487 Süryani Mikhail (Vekayinâme, s. 49), Dânişmend Gazi tarafından şehrin üç yıl kuşatıldığını ve bu dönemde Malatya’da şiddetli açlık meydana geldiğini, pahalılığın arttığını ve alım gücünün düştüğünü kaydeder. 488 Süryani Mikhail, s. 48. 339 kendi ülkesinden gıda maddeleri, tohumluk bitki, damızlık hayvan ve Malatya halkı için gerekli olan diğer şeyleri getirterek halka dağıttı. 489 Zindanlarda mahkûm olarak tutulan kimseleri serbest bıraktı ve onlara topraklarını geri verdi. Gabriel ise, ölüm cezasına çarptırıldı.

13.6. Antakya Prinkepsi Bohemund’un Serbest Bırakılması ve Dânişmend Gazi ile Sultan I. Kılıç Arslan Arasında Anlaşmazlık

Antakya Prinkepsi Bohemund ile kuzeni Richrad de Salerno’nun esir alınmasından sonra meydana gelen gelişmeler, o zamana kadar Haçlılar’a karşı birlikte cihat eden iki Türk hükümdarını kısa sürede karşı karşıya getirdi. Bohemund’un esir düştüğünü öğrenen Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos, bu tehlikeli düşmanı kontrol altına almak için seferber oldu ve Gümüştegin’e haber gönderip onu kendisine teslim ettiği takdirde 260.000490 Bizans altını (Bizantios) vermeyi vaat etti. Bu müzâkerelerden haberdar olan Türkiye Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan, Gümüştegin’e hem Anadolu Sultanı hem de müttefiki olduğunu söyleyerek Bizans İmparatorundan alınacak bu fidyenin yarısının kendisine verilmesi gerektiğini bildirdi.

Bizans İmparatoruna teslim edilmekten korkan Bohemund ise Gümüştegin’e kurnazca yaklaşıp eğer Aleksios’un teklifini reddeder ve bunun yarısı kadar bile meblağa razı olursa Antakya Prinkepsliği, Urfa Kontluğu ve Kudüs Krallığı’nın kendisiyle ittifak tesis edeceğini ve Bizans hâkimiyetindeki bazı toprakları ele geçirmesine yardımcı olacağını, Antakya’nın eski hâkimi Yağısıyan’ın ailesini serbest bırakacağını söyleyerek onu ikna etti. Bunun üzerine Bohemund Urfa, Antakya ve Sicilya’daki dost ve akrabalarına haber gönderip kurtulması için gerekli olan 100,000 altının toplanıp Malatya’ya getirilmesini istedi.

Sonunda Dânişmendli Gümüştegin Gazi, Bohemund’un dost ve akrabalarının getireceği daha az fidyeyi kabul ederek 1103 yılı (Mayıs 1103) Paskalya yortusundan kısa bir müddet önce onu Malatya’da serbest bıraktı.491 Burada onun Bizans İmparatorunun teklif ettiği daha fazla miktarı kabul etmemesi, Malatya’yı fetheden Dânişmend Gazi’nin, Sultan Kılıç Arslan ile kaçınılmaz bir mücadeleye gireceğini bilmesi ve bu mücadelede Aleksios’a

489 Süryanî Mikhail, Vekayinâme, s. 47-48; Anonim Süryânî Vekayinâmesi, s. 75; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 248- 249; Abû’l-Farac, Aynı eser, II, s. 341-343; Cahen, Osmanlılar’dan Önce Anadolu’da Türkler (trc. Yıldız Moran), 99-102, İstanbul 1979; Stevenson, The Crusades in The East, s. 73. 490 Albertus Aquensis, RHC occ, IV, IX, 33-36, s. 2. Ordericus Vitalis, Historia ecclesiastica, nşr. ve trc. M. Chibnall, The Ecclesiastical History of Orderic Vitalis, Oxford 1980, V, (s. 354) bu paranın miktarını 100.000 altın olarak kaydeder. O, ayrıca Dânişmend Gazi’nin güzel ve akıllı kızı Melaz’ın hapisteki Haçlı liderini çok beğendiği için onlara yardım ederek babası tarafından serbest bırakılmasını sağladığını ve Melaz’ın da Antakya’ya giderek Roger ile evlendiğini bildiren inanılması pek zor destansı bir hikâye anlatır. Geniş bilgi için bk. Demirkent, “Antakya Prinkepsi Bohemund’un Esir Alınması…”, s. 6; Turan, Türkiye, s. 143, n. 99. 491 Azimî, Tarih, s. 375; Urfalı Mateos, Vekayinâme, s. 221;Vardan, Cihan Tarihi, s. 188; Anonim Süryani Vekayinâmesi, s. 75; İbnü’l-Esir, el-Kâmil, X, 281; Abû’l-Farac, Aynı eser, s. 341-343; Müneccimbaşı, Câmi’ü’d-Düvel, s. 208; Stevenson, The Crusades in The East, s. 74; Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II, 31- 32; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 144. Işın Demirkent 1103 yazında serbest kaldığını belirtir. (Demirkent, “Antakya Prinkepsi Bohemund’un Esir Alınması…”, s. 5) Urfalı Mateos, Richard’ın Bizans İmparatoruna teslim edildiğini söyler. Buna karşılık Bizans İmparatoru Aleksios’un da Dânişmend Gazi’ye büyük hediyeler gönderdiğini kaydeder (Vekayinâme, s. 222). 340 güvenmediğinden paranın miktarını önemsemeyip Haçlılarla arasını düzeltmeye çalıştığı ve Kılıç Arslan’a karşı Haçlılara yanaşmaya çalıştığı şeklinde bir düşünce ile izah edilebilir. Ancak daha sonra görüleceği gibi bu plân işe yaramayacaktır.

Bohemund Antakya’ya döner dönmez Müslümanların hâkimiyetindeki topraklara saldırıya geçti. Pek çok Müslüman öldürdüğü gibi vergi adıyla mallarını müsadere etmek suretiyle ödediği fidyenin kat kat fazlasını çıkardı. Bundan dolayıdır ki, İbnü’l-Esîr haklı olarak: “Gümüştegin bu hatalı hareketiyle Müslümanlara yaptığı iyiliklerin silinip yok olmasına sebep oldu.” diyerek onu tenkit eder.492

Bu sırada Haçlıların zulüm ve işkencesinden bıkan Ermenilerin daveti üzerine Elbistan’ı zaptederek onları Haçlı zulmünden kurtaran Kılıç Arslan, Antakya üzerine sefere hazırlanırken Gümüştegin Gazi’nin Bohemund’u yüz bin altın fidye karşılığında serbest bıraktığını öğrendi. Kılıç Arslan buna çok öfkelendi. Hem parayı kaybetmiş hem de aleyhinde güçlü bir ittifak oluşmuştu. Gümüştegin Gazi’nin, Sultan I. Kılıç Arslan’ın da ele geçirmek istediği Malatya’yı fethetmesi (18 Eylül 1102/3 Zilhicce 495) ve yaklaşık üç yıldır elinde esir olarak tuttuğu Antakya Prinkepsi Bohemund’u fidye karşılığı serbest bırakması (1103), bölgede yeni güçlü bir Haçlı ittifakının oluşmasından endişe duyan I. Kılıç Arslan tarafından hoş karşılanmadı. 493 Bu nedenle sultan, Antakya Seferi’nden vazgeçerek Gümüştegin Gazi’nin üzerine yürüdü ve Maraş yakınlarında onu hezimete uğrattı (Zilka‛de 496/Ağustos 1103). 494 Gümüştegin Gazi bu olaydan bir yıl sonra Sivas’ta vefat etti (1104). 495 İbnü’l- Kalânisî 496 Sultan Kılıç Arslan’ın ülkesinden Antakya üzerine sefere çıktığını ve Maraş yakınlarına kadar ilerlediğini, onun bu sefer haberinin, 1103 Ağustos’unda Suriye’ye ulaştığını ve Sultan’ın buradan Haleb’e haber göndererek ordusu için ihtiyaç malzemelerini karşılamak üzere tâcirlere izin verilmesini istediğini kaydeder. Sultan bu sırada Bohemund’un serbest bırakıldığını haber alınca bölgedeki Haçlıların direncini artıracak bu olay üzerine Antakya seferinin anlamını yitirdiğini düşünmüş olmalıdır.497

Aksarayî498 her iki Türk hükümdarı arasındaki mücadelenin sebebini biraz daha farklı olarak kaydetmiştir. Bu Selçuklu tarihçisine göre; 1101 Yılı Haçlı ordularına karşı girişilen mücadelelerden önce Dânişmend Gazi’nin Sultan I. Kılıç Arslan’a Haçlıların mağlup edilerek Anadolu’dan uzaklaştırılması halinde yerine getireceğini taahhüt ettiği sözleri tutmamasıdır. Aksarayî’ye göre, Dânişmend Gazi daha önce söz verdiği 100.000 dinarın yerine 100.000 dirhem göndermiş, kızını sultana verme konusunda son derece ağır davranmış ve Kılıç Arslan’ı sürekli oyalayarak kızının çeyizini hazırlamakla meşgul bulunduğunu Elbistan’ı da ancak düğün günü vereceğini bildirmesi iki taraf arasındaki dostluğun yavaş yavaş

492 İbnü’l Esîr, el-Kâmil, X, 281. 493 Krş. Işın Demirkent, “Antakya Prinkepsi Bohemund’un Esir Alınması…”, s. 3-7. 494 İbnü’l-Kalânisî, Aynı eser, aynı yer; Urfalı Mateos, s. 261. Krş. Turan, Türkiye, s. 107, 145; Özaydın, DİA, “Dânişmendliler”, s. 470; Demirkent, “Antakya Prinkepsi Bohemund’un Esir Alınması…”, s. 5. 495 İbnü’l-Kalânisî, Aynı eser, s. 143; Aksarayî, Aynı eser, s. 28; Urfalı Mateos, s. 225; Vardan, Aynı eser, s. 189; Osman Turan, Aynı eser, s. 107. 496 İbnül’l-Kalânisî, Aynı eser, aynı yer. 497 Demirkent, “Antakya Prinkepsi Bohemud’un Esir Alınması…”, s. 5. 498 Müsâmeretü’l-ahbâr, s. 27, trc., s. 21. 341 bozulmasına neden olmuştu. Tabii ki, Haçlı Prinkepsi Bohemund’un serbest bırakılması da bardağı taşıran son damla olarak görülmektedir.

Yine aynı müellifin kaydına göre,499 Sultan I. Kılıç Arslan kendisine yollanan 100.000 dirhemi Dânişmend Gazi’ye geri göndererek, “Benim onun dirhemine ya da dinarına ihtiyacım yok. Ben para için değil İslâm’ı korumak için yardım ettim” diyerek kırgınlığını dile getirmişti.

Urfalı Mateos,500 onun 23 Şubat 1104-21 Şubat 1105 tarihleri arasında Ebu’l Ferec İbnü’l-İbri 501 ise 1105-1106 yılında öldüğünü söylerler. Vardan ise, 502 1104 yılını vermektedir. 503 Kabri Niksar’da olup türbesi kitâbesizdir. Tokat’ta Garipler Camii olarak bilinen camiin de onun tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. On iki oğlu vardı. 504 Gümüştekin Gazi dindar ve iyi bir insandı. Halka çok iyi davranırdı. Hıristiyanlar bile ondan övgü ile söz ederlerdi. Örnek vermek gerekirse, dönemin çağdaş kaynağı Ermeni müellif Urfalı Mateos, 505 Dânişmend Gazi için; “O, iyi bir adam, memleketi imâr edici ve Hristiyanlara karşı çok merhametli bir kişi idi. Onun tâbiiyyetinde bulunan Hristiyanlar onun ölümü için büyük mâtem tuttular. Ülkesini ma‛mûr ve yaşanılır hale getirmek için çok çalıştı.” demektedir.

Gümüştegin Gazi’nin ölümü üzerine, Kılıç Arslan yıllar önce göz diktiği Malatya’yı ele geçirmek için seferber oldu. 28 Haziran 1105 (veya 1106) tarihinde başlattığı muhasarayı şehri zaptedinceye kadar sürdürdü. Şehrin kuzey doğusunda kurduğu muhasara âletleri ve mancınıklarla birkaç şiddetli hücumda bulunduktan sonra Dânişmend Gazi’nin oğlu Yağısıyan (başka bir rivayete göre İsmâil b. Dânişmend’in oğlu Sungur) şehri teslim etmek zorunda kaldı (2 Eylül 1105 veya 1106).506

13.7. Emîr Gazi

Dânişmend Gazi’den sonra beyliğin başına, Büyük oğlu Emîr Gazi bütün kardeşlerini öldürmek suretiyle geçti. O, başlangıçta Selçuklulara tâbi olduysa da Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan’ın 1107 yılında ölümü üzerine onun oğulları arasında meydana gelen taht

499 Aksarayî, Müsâmeretü’l-ahbâr, s 28, trc., s. 21. 500 Vekayinâme, s. 225. 501 Abû’l-Farac Tarihi, II, 345. 502 Cihan Tarihi, s. 189. Krş. Yinanç, “Dânişmendliler”, İA, III, 469. 503 Turan (Türkiye, s. 146.), bu tarihin yanlış olduğunu ve doğrusunun 1105 olması gerektiğini savunur. 504 Urfalı Mateos, Aynı eser s. 225; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Sivas Şehri, İstanbul 1928, s. 51; Runciman (II, 89) onun 1106 yılında öldüğünü söyler. 505 Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi, s. 225. 506 Abû’l-Farac, age., II, s. 345; Müneccimbaşı, Aynı Eser, s. 209. Krş. Runciman, Aynı Eser, II, s. 89-90; Ernst Hongimann, “Malatya”, İA, VII, 236; Mükrimin Halil Yinanç, “Dânişmendliler”, İA, III, 469; Osman Turan, Aynı Eser, s. 107; el-Muhaymid, Dânişmendiyyûn, s. 107. Süryani Mikhail (III, xv, 9, s. 191vd.) ve Ebu’l-Ferec (II, 345) 2 Eylül 1106 tarihini kaydeder. Ancak Dânişmend Gazi’nin 1104’de öldüğü kabul edilirse bu tarihin 2 Eylül 1105 olması gerekir. Turan (Türkiye, s. 107, 146), bu tarihi 1105 olarak verirken Demirkent (Kılıç Arslan, s. 52-53) ve Özaydın (“Dânişmendliler”, s. 470) her iki yılı da yani 1105 ve 1106 yılını kaydetmek suretiyle bu konuda kesin bir karara varmanın mümkün olmadığı görüşündedirler. 342 mücadelelerinden yararlamak suretiyle Anadolu’da egemen bir güç haline geldi. 1119 Mayıs’ında 7.000 kişilik bir ordu ile Antakya üzerine bir akın düzenledi ve daha sonra Antakya Prinkepsi Roger’i bozguna uğrattı. Artuklulardan Belek Gazi ile ittifak yaparak Mengücüklü İshak Bey ve Bizans’ın Trabzon Dükü Konstantin Gabras’ı karşı Bayburt yakınlarında Serman (Şiran) denilen yerde ağır bir yenilgiye uğratarak rakiplerini esir etti. Böylece Mengücüklü İshak Bey uzun süre Dânişmendlilerin egemenliği altında hüküm sürdü. Emîr Gazi, Malatya’yı ele geçirmek istiyor ancak buraya hâkim olan Selçuklulardan Ayşe Hatun’un Belek Gazi ile evli olmasından dolayı bir türlü Malatya’ya saldırmayı göze alamıyordu. Belek Gazi’nin 1124 yılında ölümü üzerine beklediği fırsatı yakalamış oldu. 13 Haziran 1124 yılında Malatya’yı kuşattı. Altı ay süren bir kuşatmanın ardından 10 Aralık 1124 tarihinde şehri Ayşe Hatun ve oğlu Melik Tuğrul Arslan’ın elinden aldı.507 Bundan sonra Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud’a karşı isyan eden I. Kılıç Arslan’ın oğullarından Melik Arab’a karşı damadı olan Sultan I. Mesud’u destekleyerek Melik Arab’la savaşmış ve bu Selçuklu şehzadesinin çıkardığı isyanın bastırılmasında etkin rol oynamıştır. Böylece Anadolu’nun en güçlü beyi haline geldi. 1129 yılında Ankara, Çankırı, Kastamonu ve Karadeniz sahillerini kontrol altına aldı.

Sivas Ulu Camii Minaresi

Emîr Gazi 1130 yılında Ermeni Kralı I. Leon’un yardım isteği üzerine Çukurova

507 Kesik, I. Mesud, s. 38. 343 bölgesine hareketle Aynızarba (Anazarva/Dilekkaya Kalesi)’yı işgal eden Antakya Prinkepsi II. Bohemund’u yenilgiye uğrattı. 1131 yılında yeniden Çukurova seferine çıkarak Ermeni Kralı Leon ile bir antlaşma yaparak yıllık haraç vermeyi kabul ettirdi. Bu sırada Dânişmendli hükümdarının güneyde bulunmasından istifade eden Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos, Kastamonu yöresini işgal etti. Bu durum üzerine Kastamonu üzerine yürüyen Emîr Gazi 1132 yılında burayı Bizans’dan geri almayı başardı.

Emîr Gazi’nin elde ettiği bu başarılardan sonra Abbâsî Halifesi Müsterşid (1118-1135) ile Büyük Selçuklu Sultanı Sencer (1118-1157), ona “Melik” unvânının tevcih edildiğini gösteren bir menşûrla birlikte davullar, bir altın gerdanlık, bir altın âsâ ve dört siyah sancak göndererek bölgedeki hâkimiyetini tasdik ettiler.508 Ancak elçilik heyeti geldiğinde Emîr Gazi ölüm döşeğinde idi ve bir kaç gün sonra 1134 (528) tarihinde öldü.509 Bu yüzden merâsim oğlu Melik Muhammed’e yapıldı. Elçiler merasimden sonra geri döndüler.

Sivas Ulu Camii İç Görünüm

508 Süryanî Mikhail, s. 103 (Hrant trc.). 509 Azîmî, (s. 49, trc., s. 58) onun 528 (1133/1134) yılında öldüğünü kaydeder, ay ve gün belirtmez. Süryanî Mikhail, (III, xvı, 4, s. 237) ve Ebu’l-Ferec (II, 367), 1135 yılını kaydederler. Krş. Chalandon, II, 88; Turan, s. 172; Cahen, s. 217; Merçil, s. 255; Özaydın, agm., s. 470; Irene Melikoff, “Danishmendids”, EI2, II, 110; Yinanç, agm., s. 470; Solmaz, age., s. 149. 344

Süryanî Mikhail’e göre, 510 Emîr Gazi, zâlim, kâtil ve birçok karısı olan sefîh bir adamdı. Adı geçen müellif, Emîr Gazi’nin ölümünden birkaç gün önce bir kadın getirttiğini ve Malatya halkına onu karşılamak için sokakları süslemeleri emrini verdiğini ve daha başka keyfî şeyler yaptığından bahseder. Süryanî müellifi yine onun hakkında “Emîr Gazi, cesur, kuvvetli ve hilekâr bir adamdı. Bizans Devleti’ne akınlar düzenleyip burada bulunan Türk âsîleri kılıçdan geçirmiştir. Bundan dolayı devletinin sınırları içinde sürekli bir âsâyiş hüküm sürmüştür. Hırsızları ve yağmacıları fena halde sindirmişti. O, askerleri çok severdi. Emîr Gazi, öldüğü esnada bir arslan gibi kükremişti.” demektedir.511

Süryanî Mikhail eserinin bir başka yerinde, Malatya Meliki Nâsırüddîn Muhammed’ten bahsederken Emîr Gazi’nin Mar Bar Çauma Manastırı’ndan alınan vergileri çok fazla arttırdığını kaydeder. 512 İşte bu kayıttan anlaşılıyor ki, Süryanî Mikhail, Emîr Gazi’yi “zâlim, kâtil” diye eleştirirken hissî davranmıştır. Asıl nedenin Mar Bar Çauma Manastırı’ndan alınan vergiler olduğu ortaya çıkıyor. Zira sonradan Malatya Meliki olan Nâsirüddîn Muhammed’in çok kötü bir idareci olmasına rağmen Mar Bar Çauma Manastırı rahiplerince sevildiği ve destek gördüğü, Emîr Gazi’nin koyduğu vergilerin miktarını düşürmesinden kaynaklanmıştır. Süryanî Mikhail’in böyle bir idareci hakkında övücü sözler sarfetmesi meseleyi izah eder. Yine Süryanî Mikhail’in Emîr Gazi’yi öven sözler de sarfetmesi hisleriyle vicdanı arasında kaldığını gösterir. Süryanî Mikhail tarafından Emîr Gazi’ye atfedilen “hilekâr” olma vasfı ise, onun savaş hilelerine fazlasıyla vakıf biri olduğu şeklinde yorumlanabilir.

Emîr Gazi’nin Hıristiyanların inançlarına karşı saygılı olduğu anlaşılıyor. Süryanî Mikhail’in kayıtlarında yer alan bir bilgiye göre, 513 1132 yılında Malatya’da bir İranlı, Hıristiyanları aşağılamak için Hıristiyanlarca kutsal sayılan Haç’ı tenasül uzvunun ucuna takmıştı. Bu durum karşısında galeyana gelen Hıristiyan ahâli derhal bu adamı şehrin valisine şikâyet ettiler. Vali de bu adamı Hıristiyanlara teslim ederek, ona uygun buldukları cezayı vermelerini istedi. Hıristiyan halk bu adamın yüzünü siyaha boyayıp onu bir eşeğin üstünde Malatya şehrinin sokaklarında dolaştırdılar. Dânişmendli Hükümdarı Emîr Gazi, bu adamın yaptıklarını duyunca ona dayak attırdıktan sonra kendi ülkesinden kovarak sınırdışı etmiştir.

13.8. Melik Muhammed (1134-1142)

Emîr Gazi’nin Muhammed, Yağıbasan, Yağan ve Aynüddevle isimlerinde dört oğlu vardı. O ölünce yerine Muhammed geçti.514 Ekim 1135 tarihinde Malatya’ya girdi ve burada hâkimiyetini sağladı. Onun kendi ülkesinde tam bir hâkimiyet elde etmesini istemeyen Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud, Muhammed’i Bizans İmparatoru Ioannes’in Kastamonu ve Çankırı üzerine hareketini haber vererek onu korkutmaya ve durdurmaya çalıştı.515 Bu

510 Vekâyinâme, s. 103. 511 Süryanî Mikhail, aynı yer. 512 Vekayinâme, s. 238-239. 513 Vekâyinâme, s. 100. 514 Süryani Mikhail, II, aynı yer; Anonim Süryani, s. 275; Ebu’l-Ferec, II, 367. 515 Süryanî Mikhail, s. 104. 345 sırada Melik Muhammed’in kardeşlerinden Aynüddevle ile Yağan ona karşı isyan ettiler.516 Melik Muhammed, Yağan’ı 1135’te öldürttü,517 fakat diğer kardeşi Aynüddevle, onun elinden kurtularak Malatya’ya kaçmayı başardı518 ve burada talan icra etti. Aynüddevle daha sonra Elbistan ve Ceyhan’a egemen oldu. Ancak Melik Muhammed 1137 yılında Elbistan ve Ceyhan bölgesine gelerek burayı kardeşi Aynüddevle’nin elinden alarak onu bu topraklardan ve Malatya’dan uzaklaştırdı.519 Aynüddevle, Melik Muhammed’in eline esir düşmemek için süratle kaçarak Hısn-ı Ziyâd’a geldi ve burada da fazla durmayarak güvendiği kimselerin evinde kalarak gizlenip Amid’e ulaştı ve sonunda Urfa Kontu Joscelin’e sığındı.520 Ebu’l- Ferec’in kaydından burada da fazla kalmayıp sürekli yer değiştirdiği anlaşılıyor.521

Kayseri Kölük Camii

Süryanî Mikhail’in kaydına göre, 522 Melik Muhammed uzun süredir harap bir durumda bulunan Kayseri kalesini tamir ettirerek korunaklı bir yer haline getirdi ve burayı kendisi için bir üss yaptı. 523 Emîr Gazi’nin ölümü ve onun oğulları arasında çıkan taht mücadeleleri sonucu Dânişmendliler’in düştükleri bu zor durumdan istifade ile Emîr Gazi’nin

516 Süryani Mikhail, III, xvı, 4, s. 238; Ebu’l-Ferec, Aynı yer. 517 Süryanî Mikhail, s. 104; Ebu’l-Ferec, II, 367. Krş. Turan, s. 173; Özaydın, agm., s. 471. 518 Süryanî Mikhail, Aynı yer; Ebu’l-Ferec (Aynı yer), Aynüddevle’nin, Malatya’ya Muhammed tarafından götürüldüğünü kaydeder. Krş. Turan, s. 173; Özaydın, agm., s. 471. 519 Süryanî Mikhail, s. 112. 520 Süryanî Mikhail, s. 112. Ebu’l-Ferec, II, 374. 521 Bk. Aynı yer. 522 Vekayiname, s. 105 (Ermenice trc.). 523 Ebu’l-Ferec, II, 367. 346 dâmadı olarak Sultan Mesud da Dânişmendli topraklarından pay almaya çalışıyordu. Bu durumdan yararlanmak isteyen bir başka kişi de Bizans İmparatoru Ioannes idi. O, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud ile bir ittifak aktetti524 ve ondan aldığı kuvvetlerin yardımı ile Dânişmendliler’in hâkimiyeti altındaki Çankırı’ya taarruzda bulundu. 525 İsyan eden kardeşleri, Bizans İmparatoru Ioannes ve onu destekleyerek Dânişmendliler’i zayıflatmaya çalışan eniştesi Mesud üçgeninde sıkışan Melik Muhammed, çareyi Sultan Mesud’u Bizans ile yaptığı ittifaktan koparmakta buldu. Bu nedenle eniştesine yazdığı bir mektupta diğer bazı hususların yanı sıra özellikle Bizans İmparatoru ile yapılan ittifak yüzünden Türk çıkarlarının zarar gördüğüne işaret ediyordu. 526 Aynı milletten oldukları için aslında birbirleriyle savaşmak değil ittifak yapmak gerektiğine dikkat çekiyor ve onu Bizans’ın yanından ayrılarak kendi tarafına geçmekle en doğrusunu yapacağına inandırmaya çalışıyordu. Muhammed için Mesud’u ikna etmek kolay olmadı ama yine de bunu başardı. Bir gece Sultan Mesud imparatorun yanında bulunan kuvvetlerini geri çekti ve Bizanslılar bu yüzden güç durumda kaldılar. Onlar kuşatmayı kaldırarak Rhyndakos (Kirmastı çayı) kıyısına çekilmek zorunda kaldılar. 527 İmparator kışı burada geçirdikten sonra Dânişmendli hâkimiyeti altındaki Kastamonu ve Çankırı şehirlerini kuşattı. Sonuçta Çankırı’yı zapteden Ioannes, burada ele geçirdiği Türk esirleri de İstanbul’a gönderdi. Ancak imparatorun geri çekilmesinden sonra Türk kuvvetleri kısa sürede zaptedilen yerleri yeniden ele geçirdi. 528 Ioannes’in 1137 (531)’deki Kilikya seferi529 sırasında Melik Muhammed ile Sultan Mesud da bu durumdan istifade ile Bizans topraklarında fetihlere devam etmişlerdir. Onlar bu arada Karadeniz sahillerine ve Sakarya boylarına kadar ilerlediler.530

524 Kinnamos, s. 14; Niketas, s. 13. Krş. Chalandon, II, 89; Deguignes, IV, 69; Merçil, s. 256. 525 Turan (s. 173), Çankırı vâlisinin o sırada hayatta olmadığı için şehri karısının müdafaaya çalıştığını kaydeder. Ancak kaynak göstermez. 526 Niketas, s. 13. 527 Kinnamos, s. 14-15; Niketas, s. 13. 528 Niketas, s. 13-14. Krş. Yinanç, agm., s. 471 529 Ioannes’in, Kilikya Seferi hakkında geniş bilgi için bk. Niketas, s. 14-20. Bizans imparatorunun bu seferi hakkında bk. Işın Demirkent, Urfa, II, 116-129 530 Niketas, s. 20-21. Krş. Deguignes, IV, 70. 347

Melik Muhammed’in bakır sikkesi

13.8.1. Melik Muhammed’in Keysun (Göksün) Şehrini Kuşatması (1136-1137)

Dânişmendli Hükümdarı Melik Muhammed 1136/1137 yılında531 büyük bir ordu ile Maraş bölgesine gelerek Keysun’u kuşattı. O, bağbozumu zamanında (22-23 Ekim) köyleri ve manastırları tahrip etti. Keysun (Göksun)’u altı gün süre ile kuşattı.532 Ancak şehre karşı istihkâm yaptırmadı. Mancınık da kurdurmadı ve herhangi bir saldırıda bulunmadı. Altı gün boyunca Göksün Çayı’nın suyunu kestirdi, bahçeleri bozdurttu ve kalenin çevresinden ganimet toplattırdı. Surların içinde kalan şehir halkı ise onun bir türlü saldırıya geçmemesinden dolayı sinirli ve gergin bir bekleyiş içine girdi. Hatta canlarından ümidi kesen pek çok kişi şehrin savunması için bulundukları dış surları terkedip kaçtılar. İdareciler ve din adamları kaçmaya ve canını kurtarmaya çalışan halkı güçlükle ikna edebildiler. Onlar okudukları ilâhilerle, kendilerine yardım edeceğini vaad etttikleri haçlarla ve duâlarla halkı dayanmaya ve şehri savunmak konusunda motive etmeye çalıştılar.533 Nedendir bilinmez ama Melik Muhammed, askerlerine şehre hücum etmeleri konusunda emir vermedi. Zaten onun

531 Urfalı Mateos, s. 287. 532 Urfalı Mateos, Aynı yer. 533 Urfalı Mateos, Aynı yer. 348

Keysun önüne geldiğinde istihkâm yaptırmaması ve mancınıklar kurdurmaması Keysun’u kesinlikle ele geçirmek amacıyla oraya gelmediğini göstermektedir. Herhalde onun amacı biraz yağma ve talan yaparak düşmanlarına zarar ve gözdağı vermek idi. Belki de Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos bölgeye yaklaşmakta olmasaydı, Melik Muhammed’in tutumu farklı olabilirdi. Daha uzun bir süre Keysun önünde bekleyip halkın bıkkınlıktan ve korkudan teslim olmasını sağlayabilirdi.

Melik Muhammed sonunda altı gündür kuşatmakta olduğu Keysun’u İmparator Ioannes Komnenos’un kalabalık bir ordu ile yaklaşmakta olduğu haberinin gelmesi üzerine Cuma günü terkederek geri döndü.534

Urfalı Mateos 535 , İmparator Ioannes Komnenos’un Keysun’a gelişini, Melik Muhammed’e karşı şehrin yardımına geliyormuş gibi anlatmaktadır. Oysa ki, İmparator Ioannes, Keysun’a Melik Muhammed’i buradan uzaklaştırmak amacıyla gelmiyordu. Onun asıl amacı bu şehirdeki Ermenileri cezalandırmaktı. Buraya girişinden sonra yaptığı icraatlar açıkca bunu göstermektedir. Çünkü Urfalı Mateos’un da kaydettiği gibi,536 Bizans imparatoru, Ermeni Prensi Leon’un hâkimiyetine son vermiş ve onun topraklarını zaptetmiştir. Leon’u esir ederek İstanbul’a göndermiştir.537 İmprator Ioannes Komnenos, Keysun’u zaptettikten sonra Bizaa’yı kuşatmış (Nisan 1138) bu sırada Keysun (Maraş) Senyörü Baudoin kuvvetlerinin büyük bir kısmı ile birlikte imparatorun yardımına gidince şehrin boşalması ve ve savunmasız kalması nedeniyle Halk Ra’ban, Besni (Behisni) ve Rumkale’ye kaçtığından Keysun şehri bomboş bir hale düşmüştü. Bu sırada Artuklu Kara Arslan, imparatorun önünden kaçıyormuş gibi yaparak çok sayıda askeriyle Ra’ban’a geldi. Keysun şehrinde bulunanlar, onun Melik Muhammed ve adamları zannederek büyük bir korku içine düşerek geceleyin şehri terkettiler. Ertesi sabah Türk askerleri Keysun’dan kaçmakta olan bir kişiyi tutarak ondan şehrin savunmasız olduğunu öğrendiler. Bunun üzerine 30 Türk askeri buraya gelerek şehri ve kapılarını ateşe verdiler ve derhal oradan uzaklaştılar.538

Urfalı Mateos, 539 Dânişmendliler’in Garmir-Vank manastırını, kiliseyi, rahiplerin hücrelerini yaktığını, tahta ve taştan yapılmış haçları kırdığını, demir ve bakır haçları ise ganimet olarak aldıklarını, mabedde bulunan minberleri devirip paramparça ettiklerini, güzel işlemeli kapısını ve değerli saydıkları şeyleri ganimet olarak aldıklarını kaydeder.

13.8.2. Melik Muhammed’in Şublas Kalesi’ni Kuşatması (1137)

1137 yılında Dânişmendli Hükümdarı Melik Muhammed Şublas (Sublaion) 540 kalesinin üzerine yürüdü ve burayı kuşattı. Kaleye çok sayıda hücum düzenledi, yağmur gibi

534 Urfalı Mateos, s. 289. 535 Bk. Aynı yer. 536 s. 290; Papaz Grigor, s. 293. 537 Bu konu hakkında geniş bilgi için bk. Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 125-128. 538 Papaz Grigor, s. 294-295. 539 s. 289. 540 Ed. Dulaurier, bu kalenin, Niketas Khoniates’in “Soubleon” olarak kaydettiği kale olduğunu söyler. Bk. Papaz Grigor’un Zeyli, s. 293 n.4. Bu kalenin yeri ve ismi hakkında geniş bilgi için bk. Solmaz, s. 165, n. 728. 349 ok yağdırdı ancak ele geçiremedi. 541 Bu nedenle kuşatmaya son vererek Gulla 542 denilen dağların tepelerine doğru çekildikden sonra kendi ülkesine geri döndü.

13.8.3. Melik Muhammed’in Aynüddevle’yi Uzaklaştırması

532 (1137) yılında Melik Muhammed kardeşi Aynüddevle’yi yanından kovdu ve onun hâkimiyeti altında bulunan Elbistan ile Ceyhan civarındaki toprakları elinden aldı. Devlet de önce Hısn-ı Ziyad’a (Hanzid) sonra Amid (Diyarbakır)’e gitti ve sonra da Haçlı Kontu Joscelin’in yanına gitti.543 O belli bir yerde durmayarak sürekli yer değiştiriyordu.

13.8.4. Melik Muhammed’in Kilikya ve Karadeniz Bölgesi’ne Yaptığı Akınlar

534 (1139) yılında Melik Muhammed Kilikya bölgesinde akınlarda bulunarak Bizans hâkimiyetindeki Bahgai (Vahka=Feke) ve Gabnoupert veya Gabnupirath (Geben, Gobon= Keban) adındaki kaleleri ele geçirdi. 544 Melik Muhammed güneydeki faaliyetlerini tamamladıktan sonra yine aynı yıl içerisinde Karadeniz sahilinde bulunan Kasinos (Casianus) ülkesini fethetti. Burada bulunan serveti yağma ederek halkını esir etti ve hepsini köle olarak sattı.545

13.8.5. İmparator Ioannes Komnenos’un Niksar Kuşatması (1139- 1140)

Bizans İmparatoru Ioannes, Suriye seferinde iken Dânişmendli Melik Muhammed ile Sultan Mesud Bizans arazisinde fetih hareketlerine devam etmişlerdi. İmparator İstanbul’a döndükten sonra 1139 yılı İlkbahar sonunda546 ordusuyla Ulubat’dan harekete geçti. Onun hedefi Anadolu’da kendisi için daha tehlikeli gördüğü Dânişmendliler idi. İmparator bir süre sonra Dânişmendli topraklarına girdi. Bu sıralarda artık kış mevsiminin etkileri yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Özellikle bu sene kışın sert geçmesi imparator ve ordusunu güç durumda bıraktı. Onlar yolda ilerlerken yiyecek maddeleri tükendi ve binek hayvanlarının bir kısmı da telef oldu. Onları gizlice takip eden ve durumun farkına varan Türk birlikleri, Bizanslılar üzerine saldırarak mallarını yağmalıyorlardı. Bu baskınlar sırasında iş sık sık açık savaşa da dönüşüyor ve her seferinde Bizans ordusu bozuluyordu. Niketas’ın şu ifadesi bize Türklerin bu tarz savaşta ne kadar usta olduklarını göstermektedir: 547 “Türkler atlarının süratine güvenerek yoğun bir bulut gibi ansızın Bizanslıların üzerine çöküyor ve onlar daha

541 Papaz Grigor, s. 293. 542 Gulla için Ed. Dulaurier, “Antitoros silsilesinin bir kısmı olsa gerektir” der. Bk. Papaz Grigor’un Zeyli, s. 293 n. 5. 543 Ebu’l-Ferec, II, 374. 544 Süryanî Mikhail, s. 115; Ebu’l-Ferec, II, 375; Kumandan Simbad, (Vekayinâme, s. 54), Gemirler (Kızıldağ)’ı da ekler. Demirkent, Urfa, II, 131, n. 578. Krş. Osman Turan, Türkiye, s. 175. 545 Süryanî Mikhail, Aynı yer; Ebu’l-Ferec, Aynı yer. Krş. Turan, Aynı yer 546 Niketas, s. 22. Süryani Mikhail (III, xvı, 9, s. 249), 1141 tarihini kaydeder. Ancak bu, imparatorun İstanbul’a dönüş tarihidir. 547 Historia, s. 22. 350 mızraklarını kullanamadan rüzgâr gibi ortadan kayboluyorlardı.” İmparator savaş atlarının kaybını telâfi etmek için bütün orduyu dolaşarak en iyi durumdaki atları toplayıp bunları mızrakla savaşmayı bilen Bizanslılara ve Latinlere dağıttı. Böylece adamlarına, Türklere karşı biraz daha etkili olma imkânını sağladı. Bundan sonraki çarpışma sırasında yayalar da, atlıların arkasında sayılarını olduğundan fazla göstermek amacıyla savaş flamalarını yükseğe kaldırdılar. Türkler bu mızraklı saldırı karşısında düşmanlarına fazla zarar veremeyeceklerini anladıklarından geri çekildiler.548 İmparator bundan sonra Dânişmendlilerin eski merkezi olan Niksar’ın önüne kadar gelerek burayı kuşatma altına aldı (1140).549 Burada ve civar şehirlerde bulunan Hristiyanların ihanetinden endişe duyan Türkler, böyle zor bir anda onları sürekli kontrol altında tutmaya çalıştılar.550 Süryani Mikhail’in,551 “iki ordu altı ay birbirine karşı karargâh kurmuş vaziyette kaldı.” kaydından imparatorun herhangi bir saldırıda bulunmadan Niksar’ı altı ay muhasara ettiği anlaşılmaktadır. Ioannes bundan sonra şehre saldırdı ve iki taraf arasında birçok çarpışma vuku buldu.552 Uzun süren kuşatma ve savaşlar nedeniyle Bizans ordusunda yorgunluk, hayvan ve yiyecek madde sıkıntısı çekilmeye başlandı. Bir çarpışma öncesi imparator, İtalya’dan gelmiş ünlü bir şövalyenin savaşa atsız katıldığını görünce, yanında at süren yeğeni Ioannes’e üstünde bulunduğu Arap atını bu İtalyan’a vermesini emretti. Ancak emre uymayan yeğen, imparatora itiraz ederek İtalyan şövalyeyi düelloya davet etti. Fakat imparator kararında dayatınca Ioannes de atını şövalyeye vermek zorunda kaldı ve hışımla başka bir ata binerek, süratle Türklerin tarafına yöneldi. Onların yanına geldiğinde mızrağını ters çevirdi, miğferini çıkardı ve Türklerin safına geçti. Ioannes daha sonra da Konya’ya giderek Müslüman oldu ve Sultan Mesud’un kızı ile evlenerek Konya’da yerleşti.553

548 Niketas, s. 22-23. 549 Kaynaklar imparatorun, Niksar’ı ne zaman kuşatma altına aldığını tarih vererek açık bir şekilde ortaya koymamışlardır. Bu nedenle Bizanslılar ile Türkler arasında daha önce cereyan eden savaşların 1139 yılı Kış aylarında meydana geldiği ve imparatorun 1141 yılı başında İstanbul’a döndüğü düşünülürse onun Niksar’ı 1140 yılı başında muhasara altına aldığı söylenilebilir. Bk. Runciman, II, 180. 550 Süryani Mikhail (aynı yer), “…İmparatorun adını düşünmeden ağzına alan karşısında kılıcı görüyor ve çocukları ile evi gaspediliyordu…” diyerek durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır. Krş. Ebu’l-Ferec, II, 376. 551 Vekayinâme, aynı yer. Krş. Ebu’l-Ferec, II, 376. Ayrıca bk. Chalandon, II, 180. 552 Niketas, s. 23. Bu çarpışmalardan birinde imparatorun küçük oğlu Manuel’in babasının haberi olmadan ve tedbirsizce Türklerin yoğun olduğu bir yerde mızrağıyla saldırıya geçmesi üzerine Ioannes, ordusunun önünde oğlunu övmüşse de az sonra çadırında bu yaptığından dolayı onu azarlamış ve dövmüştür (Niketas, aynı yer. Krş. Kinnamos, s. 22 vd. 553 Niketas, s. 23. Krş. Runciman, II, 180. Kesik, I. Mesud, s. 58-59. 351

Niksar Ulu Camii

İşte kuşatmanın en sıcak anında imparatorun yeğeninin karşı saflara geçmesi, Bizans ordusunun maneviyatını bozarken Türklerin morallerinin ve dayanma gücünün artmasına neden oldu. İmparator bu olaydan sonra yeğeninin Türklere Bizans ordusunun kötü durumu hakkında bilgi vereceğini, kuşatmanın aleyhine dönebileceğini ve artık bir netice elde edemeyeceğini anlayarak muhasaraya son verdi ve 13 Ocak 1141 (2 Cemâziyelâhir 535) günü İstanbul’a ulaştı.554 O, geri çekilişini karşı tarafa hissettirmemeye çalıştı ise de bu fayda vermedi. Geri dönüş yolunda Türkler, Bizans ordusunun ardçılarına devamlı saldırmak suretiyle uzun süre onların peşini bırakmadılar. Kaynaklarda, İmparator Ioannes’in Niksar kuşatması sırasında Sultan Mesud’un Dânişmendlilere yardım ettiğine dair açık bir bilgi yoktur. Ancak imparatorun yeğeninin Bizans saflarını terkederek Sultan Mesud’a sığınması bize onun bu kuşatmada Melik Muhammed’e destek verdiğini göstermektedir.

1141 yılı Ekim ayında Dânişmendliler Bet, Zabar (Zabar Manastırı, Bat Kayna, Beit Qenayê) manastırlarına hücum ettiler ve buraları yağma ettiler. Mayıs ayında ise bunun intikamını almak isteyen Haçlılar harekete geçtiler Zobatra555 (Zubtara) ve Arka’ya gelerek, birçok Türk’ü öldürüp çocuklarını ve kadınlarını esir aldılar. Bu durumu haber alan Türkler süratle Hısn-Ziyad (Hanzid)’dan hareket ederek Haçlı topraklarına saldırdılar. Abhdahar (Abdaher) dağında? İlerleyen bir Hristiyan kafilesi ile karşılaşan Türkler bunların mallarına el koyarak kendilerini de esir almaya çalışırlarken Haçlı ordusunun çok yakınlarda olması

554 Niketas, s. 24; Süryani Mikhail, III, xvı, 9, s. 249; Ebu’l-Ferec, II, 376. Krş. Le Beau, XVI, 47-50; Finlay, s. 160-161; Chalandon, II, 177-180; Runciman, II, 180, 218; Cahen, s. 108; Turan, s. 176-177. 555 Turan (Türkiye, s. 176.) Zibatra olarak kaydeder. 352

üzerine bunları serbest bırakarak acele ile geri dönmek zorunda kaldılar.556

Azîmî’nin kaydına göre, 557 Melik Muhammed, Şevvâl 535 (Mayıs-Haziran 1141) tarihinde Maraş bölgesine girerek burada ismi kaydedilmemiş bir kaleyi fethetmiş ve Haçlılar’ın Dânişmedli topraklarına karşı yaptıkları tecavüzün bir cevabı olarak bu kale halkını tutsak edip beraberinde götürmüştür.

Sultan Mesud, muhtemelen Bizans imparatorunun Dânişmendlilerin eski merkezi Niksar’ı kuşattığı 558 sırada da (1140) kayınbiraderi Muhammed’e yardım etmiştir. 559 O, özellikle Emîr Gazi’nin ölümü sırasında meydana gelen karışıklıklardan yararlanmaya çalışmış ancak Muhammed’in kendisini ikna etmesi ile iki devlet arasında yeniden ittifak ortamı oluşmuş, bu dönemde Ermeni ve Haçlılar ile başarılı mücadeleler yapılmış, özellikle de Bizans’a karşı birlik ve beraberliklerini koruyarak İmparator Ioannes’in emellerine set çekilmiştir. Mesud’un bu dönemde bağımsızlığını kazandığı ve artık Anadolu’da Dânişmendli hükümdarı ile eşit bir siyasî kudrete sahip olduğu görülmektedir. Bütün bunlara rağmen Mesud, yine de Türkiye Selçukluları’nı dedesi Süleymanşah ve babası I. Kılıç Arslan devirlerinde olduğu gibi Anadolu’nun en güçlü devleti haline getirmek için uygun ortamı beklemekteydi. Onun beklediği bu fırsat ancak Melik Muhammed’in 6 Aralık 1142 (15 Cemaziyelevvel 537) tarihinde Kayseri’de ölümüyle geldi. Onun ölüm tarihi hakkında kaynaklarda birbirini tutmayan kayıtlar yer almaktadır. Melik Muhammed’in ölüm tarihini Azîmî 560 ve İbnü’l-Kalânisî, 561 536-1141/1142 yılı; İbn Hamdûn 562 ve İbnü’l-Esîr, 563 Cenâbî564 ve Müneccimbaşı565 537-1142/1143 yılı; Süryanî Mikhail,566 6 Aralık 1143 tarihi; Ebu’l-Ferec,567 yalnız 1143 yılı; Papaz Grigor ise,568 1143/1144 yılı olarak kaydeder. Tüm bu kayıtlardan kesin bir tarih belirlemek mümkün değildir. Ancak Azîmî, İbnü’l-Kalânisî ve İbnü’l-Esîr’in kayıtlarında yer alan 1142 yılı ile yalnız Süryani Mikhail’in kaydettiği gün ve ay birleştirilirse, 6 Aralık 1142 tarihi ortaya çıkar ki, bu tarih, olayların akışına uygun düşmektedir.569 Osman Turan,570 Süryanî Mikhail’e dayanarak Melik Muhammed’in 6 Aralık 1143’te öldüğünü kaydettikten sonra Sultan Mesud’un, Aynüddevle’nin hâkimiyetindeki Malatya’yı 17 Haziran 1143’te kuşattığını ifade etmek suretiyle, Muhammed’in ölüm tarihinde kronolojik hataya düşer. Zaten Süryani Mikhail’in kaydettiği yılın yanlış olduğu, Melik Muhammed’in ölümünden sonra meydana gelen olayları 1143 yılının başlarında (17

556 Ebu’l-Ferec, II, 376., Süryanî Mikhail, s. 116. 557 Azimî Tarihi, s. 55, trc., s. 64. 558 Kinnamos, s. 21 vd.; Niketas, s. 22-24 ; Süryani Mikhail, III, xvı, 9, s. 249. 559 Turan, s. 177; Yinanç, agm., s. 471. 560 Azîmî Tarihi, s. 56, trc., s. 65. Krş. Yinanç, Aynı yer. 561 Zeylü Tarihi Dımaşk, s. 275. 562 Tarihu İbn Hamdûn, XII, vr. 179 a. 563 El-Kâmil, XI, 92 ; trc., XI, 89. 564 “Cenâbî’ye Göre Dânişmendliler”, (nşr. Muharrem Kesik), s. 253. 565 Câmi’ü’d-düvel, II, 136, trc.154. 566 Vekayinâme, III, xvı, 10, s. 253. 567 Abû’l-Farac Tarihi, II, 376. 568 Zeyl, s. 296. 569 Krş. Runciman, II, 219, Cahen, s. 109; Demirkent, Urfa, II, 130, n. 571; Merçil, age., s. 121. 570 Türkiye, s. 177-179. 353

Şubat) göstermesinden anlaşılıyor.571

Muhammed, babası Emîr Gazi ve dedesi Gümüştekin kadar olmasa bile yine de çok başarılı bir hükümdar idi. Çünkü babasının ölümü ile ortaya çıkan karışıklıklara son vermiş Bizans İmparatorluğu’nun zaptettiği Batı Karadeniz topraklarını geri almış, imparatorun Niksar önünden eli boş olarak dönmesini sağlamış, Ermeni ve Haçlılara karşı başarı ile mücadele etmiştir. Süryanî Mikhail’in kayıtlarından anlaşıldığına göre572 Melik Muhammed, İslâm Hukuku’nu uygulayan, içki içmeyen, Müslüman halka saygı gösteren, adaletle hükmeden, tedbirli ve ileri görüşlü bir hükümdar idi. Bu yüzden Melik Muhammed dindarlığı ve hayırseverliği ile ün salmıştı. Kayseri şehrini imar ettikten sonra devamlı bu şehirde yaşamış yani burayı başkent olarak kullanmıştır. Süryanî Mikhail’in573 Melik Muhammed’in bu şehri imar edişi hakkında bilgi verirken şehrin bir kısmını ayırdığını ve burada binalar yaptırdığını ve bu binalar yapılırken eski kiliselerin mermerlerinin kullanıldığını ifade eder. Bu kayıttan onun burada Kayseri Ulu Camii yanında bazı devlet daireleri ve hükümet konağı (saray) yaptırmış olabileceği anlaşılıyor.

Melik Muhammed’ten sonra gelenlerin hiçbirinin iktidarı, karışıklıkları tam anlamıyla durdurmaya ve devletin eski sınırlarına hâkim olmasına yetmemiştir. Aksine Dânişmendliler bu dönemde üç kola ayrılmışlardır.

13.9. Melik Yağıbasan Dönemi (1142-1164)

Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud’un 1155 yılında ölümü üzerine tahta oğlu II. Kılıç Arslan geçti. Bu olay, Türkiye Selçukluları karşısında kaybettiği toprakları geri almaya çalışan Dânişmendli Yağıbasan’ı harekete geçirdi. Yağıbasan, Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’un Sultan II. Kılıç Arslan aleyhine kurduğu ittifaka da katılarak imparatorun yardımını temin etti. Melik Yağıbasan bu desteğe karşılık 1157’de Dânişmendli sınırlarına kattığı Bafra ve Ünye’yi Bizans’a iade etti. Bizans İmparatoru Manuel Komnenos, Musul Atabegi Nûreddîn Mahmûd Zengî, Dânişmendli beyleri Yağıbasan, Zülkarneyn ve Zünnûn, Sultan II. Kılıç Arslan’ın kardeşi Ankara ve Çankırı Meliki Şâhinşâh gibi Türkiye topraklarında hâkimiyet icrâ eden hükümdarların oluşturduğu ittifak karşısında, tahtını korumakta zorluk çeken Sultan II. Kılıç Arslan, bu birliği mutlaka dağıtmalıydı. Aksi takdirde bu ittifaka karşı başarı kazanması mümkün değildi.

571 Bk. Vekayinâme, III, xvı, 10, s. 253. 572 Vekâyinâme, s. 103. 573 Vekâyiname, s. 103. 354

Niksar’da Yağıbasan Medresesi

İşte bu nedenle Sultan Kılıç Arslan, Bitinya Emîri Süleyman’ı imparatora göndererek antlaşma teklifinde bulundu. Papaz Grigor’un kaydına göre,574 1160 yılında Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan, Elbistan ve buraya bağlı yerleri Yağıbasan’a terk etmiş buna karşılık aralarında bir barış imzalamışlardır. Şüphesiz sultan bu barış ile onu İmparator Manuel’in kurduğu ittifaktan ayırmaya çalışıyordu. Ancak daha sonraki gelişmelerden de anlaşıldığına göre bu barış çok kısa sürmüştür.

Niksar’daki Yağıbasan Medresesi’nin Restorasyon Öncesi Durumu

Sultan II. Kılıç Arslan, Erzurum Saltuklu hükümdarı İzzeddin Saltuk’un kızı ile nikâhlanmıştı. Sultanın eşi zengin çeyizlerle Erzurum’dan Konya’ya gönderilmişti. Bunu haber alan Yağıbasan, Kılıç Arslan’a olan düşmanlığı sebebiyle gelin alayının yolu üzerinde

574 Papaz Grigor, s. 314. 355 pusu kurarak gelini ve çeyizini ele geçirdi. Sonra gelin hanımı, yeğeni Kayseri Meliki Zünnûn ile evlendirmek istedi. Ancak gelinin Kılıç Arslan’a nikâhlı olması ve İslâm dinine göre başka biri ile evlenmesi câiz olmadığından din adamlarından buna bir çözüm yolu bulunmasını istedi. Din adamları da gelinin dininden dönmesi halinde nikâhının düşeceğini söylediler. Bunun üzerine gelin hanım zorla dininden çıkarıldı sonra da yeniden İslâmiyet’e döndürüldü. İşte bu hile-i şer’iyye sonucunda Zünnûn ile evlendirildi.575

Yağıbasan’ın yaptıkları Sultan II. Kılıç Arslan’ı çok kızdırdı. O, derhal ordusuyla Yağıbasan’ın üzerine yürüdü. Her iki ordu arasında uzun süren çatışmalar çok kan dökülmesine neden oldu. Sonunda Sultan Kılıç Arslan Bizans ordusu tarafından desteklenen Dânişmendli kuvvetleri karşısında mağlup olmaktan kurtulamadı (1162). 576 Yağıbasan, sultanın karargâhını ele geçirip altın tahtlarını ve diğer kıymetli eşyasını aldı. Aralarında bir mütâreke imzalanınca aldıklarını sultana geri verdi.577 Bu olayın 1164 veya 1165 yıllarında meydana geldiğine dair rivâyetler de vardır.578

Bizans İmparatoru Manuel, her iki Türk hükümdarına da gizliden adamlar göndererek aralarındaki mücadeleyi körüklüyordu. Onun amacı, şüphesiz birbirleri ile savaşa tutuşmuş olan Dânişmendlilerden ve Selçuklulardan tamamen kurtulabilmekti. Ancak o, Kılıç Arslan’ı kendisi için daha tehlikeli bulduğundan Yağıbasan’a para ve silah yardımında bulunmaktaydı.579 Sultan II. Kılıç Arslan Anadolu’daki rakipleri ve özellikle de Yağıbasan’a karşı kesin bir üstünlük kurabilmek için Bizans imparatorunun tarafsızlığını sağlamak zorunda idi. Bu nedenle o sırada yanında bulunan Bizanslı Christopher’i İmparator Manuel’e göndererek İstanbul’a gelmek istediğini bildirdi.580 İmparator bu isteğe olumlu cevap verince de İstanbul’a gitti.581 Burada imparator ile bir antlaşma imzaladı. İmparatordan yeterince taviz koparabilmek için ele geçirdiği takdirde Dânişmendli Yağıbasan’ın merkezi olan Sivas’ı da Manuel’e vermeyi vaad etti. Kinnamos,582 imparator ile sultan arasında yapılan antlaşmadan büyük bir tedirginlik duyan ittifak üyesi Türk hükümdarlarının imparatorun huzuruna İstanbul’a elçiler göndererek sultan ile barışmak istediklerini kaydeder. Manuel, elçilerin sultan ile görüşmelerine izin vermiştir. Yine Kinnamos’un kaydına göre,583 sultan elçilerin

575 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 317, trc., XI, 257. Süryani Mikhail’in Vekayinâme’sinin (s. 190) Ermenice metninde bu olay biraz daha farklı anlatılır. Buna göre, Sultan Kılıç Arslan Saltuk’un kızı ile evlenmek istemiş ancak Saltuk kızını Yağıbasan’ın isteği üzerine Malatya emîri ile evlendirmiştir. İşte bu duruma kızan Kılıç Arslan, Yağıbasan üzerine yürümüş ve mağlup olup savaş meydanından firar etmiştir. 576 Süryani Mikhail (s. 189-Ermenice Metin) bu olayın tarihini 1161 olarak kaydetmiştir. 577 Bu konu hakkında geniş bilgi için bk. Turan, Türkiye, s. 197-201; Abdülhaluk Çay, II. Kılıç Arslan, Ankara 1987, s. 24-39. 578 İbnü’l-Esîr, XI, 317, trc., XI, 257-258. 579 Niketas, s. 81. Kinnamos (s. 199-200, trc., 145), İmparator Manuel’in Çankırı-Ankara meliki ve Kılıç Arslan’ın kardeşi Şahinşah ile Kayseri, Amasya ve Kapadokya hâkimi Dânişmendli Yağıbasan’a mektuplar yazarak onları sultana karşı kışkırttığını kaydeder. 580 Süryani Mikhail, II, 190. Süryani Mikhail (bk. aynı yer), Christopher’in sultanın divan reisi olduğunu kaydeder. 581 Papaz Grigor, s. 334; Niketas, s. 81; Kinnamos, s. 204, trc., 148-149; Süryani Mikhail, II, 188; Ebu’l-Ferec, II, 399. 582 s. 208, trc., 151. 583 Bk. Aynı yer. 356 isteklerini kabul etmiştir.

İstanbul’da umduğundan fazlasını bulan ve istediği yardımı da alan Sultan Kılıç Arslan, Konya’ya dönerek vakit geçirmeden Yağıbasan’dan intikam almak ve nikâhlı karısını elinden aldığından dolayı onu ve yeğeni Zünnûn’u cezalandırmak için harekete geçti.584 Hısn- ı Keyfâ Artuklu Hükümdarı Kara Arslan, Mardin Artuklu Hükümdarı Necmeddin Alpı, Erzen ve Bitlis emîri Fahreddin Devletşah da onunla birlikte Yağıbasan’a karşı Sivas üzerine yürüdüler. Niketas’ın kaydından,585 sultanın ordusunun Yağıbasan’ın kuvvetlerine göre çok daha kalabalık olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle Yağıbasan Sivas’tan kaçarak yardım sağlamak amacıyla damadı Çankırı Selçuklu Meliki Şahinşah’ın yanına gitti.586 Bu arada Kılıç Arslan da Yağıbasan’ın merkezi Sivas’ı işgal etmişti. Ancak O, Yağıbasan ile savaşma imkânını bulamadı. Çünkü yardım almak amacıyla Şahinşah’ın yanına gitmiş olan Yağıbasan 4 Ağustos 1164 tarihinde orada öldü. 587 Niksar’da yaptırdığı medresenin hazîresinde medfundur.

1142 yılında Muhammed’in ölümü ile Dânişmendli tahtında çıkan mücadelelere katılan Yağıbasan iktidarı ele geçirip Dânişmendli Beyliği’ni eski gücüne ulaştırarak yeniden Anadolu’ya hâkim bir güç haline getirmeyi amaçlamış bu uğurda her türlü yola başvurmuştur. O, Sultan Mesud’a karşı herhangi bir başarı elde edememişti ama Mesud’un ölümünden sonra Türkiye Selçuklu Devleti’nin yeni sultanı II. Kılıç Arslan’ın karşısında önemli başarılar elde etti. Hatta Bizans İmparatoru ile kurulan ittifak, Sultan II. Kılıç Arslan tarafından bozulmasaydı ve sultan, imparatorun yardımını elde etmeseydi belki de Yağıbasan amacına ulaşabilirdi. Bizans ile yapılan ittifakın bozulması kadar onun zamansız ölümü de giriştiği mücadelede başarısız olmasına neden olmuştur. Onu Dânişmendli Beyliği’nin son güçlü hükümdarı olarak kabul etmek herhalde yanlış olmaz.

13.10. Dânişmendliler’in Yıkılış Dönemi’nde Bizans İmparatorluğu ile İlişkileri (1164-1178)

Yağıbasan’ın ölümünden sonra Dânişmendliler, Sultan II. Kılıç Arslan karşısında hiç bir varlık gösteremedikleri için Suriye bölgesinin güçlü Türk Hükümdarı Atabeg Nûreddîn Mahmûd b. Zengî’ye sığınmak zorunda kaldılar. Nûreddîn de tıpkı Bizans imparatoru gibi II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’da toprak kazanarak daha fazla güçlenmesini istemediğinden onlara arka çıkarak Sultan Kılıç Arslan’ın Dânişmendli topraklarını işgal etmesine müsaade etmedi. Nûreddîn ile ciddi bir savaşı göze alamayan Kılıç Arslan çaresiz, atabeg ile anlaşmak zorunda kaldı. Ancak Nûreddîn Mahmûd’un 569 (1174) yılında ölümü ona yıllardır beklediği fırsatı verdi. Sultan II. Kılıç Arslan derhal harekete geçerek Malatya dışındaki Dânişmendli

584 İbnü’l-Esîr, XI, 317, trc., XI, 257-258; Ebu’l-Ferec, II, 399. Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993, s. 17; a. mlf., “Kılıç Arslan II”, İA, VI, 690; Faruk Sümer, “Saltuklular”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, (Ankara 1971), III, s. 414; Cahen, s. 119. 585 Historia, s. 83. 586 Süryani Mikhail (aynı yer), sultanın gücü karşısında korkan ve yaptıklarından dolayı mahcup olan Yağıbasan ile Kılıç Arslan arasında bir barış yapıldığından bahseder. 587 Niketas, s. 83; Süryani Mikhail, II, 196; Ebu’l-Ferec, II, 400. Krş. Çay, s. 42. 357 topraklarını istilâ etti. 1175 yılında Dânişmendlilerin Sivas kolunu ortadan kaldırdı. Dânişmendli hükümdarı Zünnûn ise bu defa Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’a sığınmak zorunda kaldı.588 Sultan II. Kılıç Arslan’a karşı saltanat mücadelesi veren kardeşi Şahinşâh da aynı yolu tercih etti. Bizans imparatoru Türkiye Selçukluları’na karşı önemli bir denge unsuru oldukları için Dânişmendlilerin kaybettikleri topraklara yeniden hâkim olmalarını istiyordu. Ancak bir tarafdan da artık Sultan Kılıç Arslan’a karşı kışkırtacağı ve savaş meydanına süreceği bir güç kalmadığından bizzat kendisi hazırlıklara girişiyordu. Güçlü bir ordu oluştururken Selçuklu sultanından, kardeşi Şahinşâh’a ve Dânişmendlilere ait toprakların iadesini istiyordu. Sultan 17 Eylül 1176 tarihindeki büyük karşılaşma (Karamıkbeli /Myriokephalon) öncesinde defalarca barış talebinde bulunmuş ancak o, her seferinde Dânişmendli topraklarının iadesini talep ettiğinden anlaşma sağlanamamıştı. İmparator, Mikhail Gabras kumandasındaki bir orduyu Paphlagonia’ya gönderdi. Kinnamos’a göre589 bu sırada Amasya Bizans’a katılmak istiyordu. Mikhail, imparatorun emri uyarınca yanındaki birliklere ek olarak Trabzon ve Ünye etrafındaki köylerden de asker toplayacak ondan sonra Amasya üzerine gidecekti. Gabras Amasya’ya varınca şehirdekiler onu içeri davet ettiler ancak o, şehre girmeye cesaret edemedi. Çünkü II. Kılıç Arslan tarafından gönderilmiş ordu da Amasya yakınlarında ordugâh kurmuştu. Gabras bu işde bir hile sezinlediğinden şehirdekilere güvenmiyordu. Bu nedenle bir türlü şehre girmek konusunda cesaret gösteremedi. Şehir halkı ise Bizanslı kumandanın kendilerine sahip çıkmayacağını ve şehrin II. Kılıç Arslan tarafından zaptedilme ihtimaline karşı Türk askerleri ile irtibata geçerek şehri Selçuklulara teslim ettiler.590 Aslında Niketas’ın kaydına bakılırsa591 Amasya’daki halk ile yönetim arasında bir anlaşmazlık olduğu açıktır. Amasya halkının şehre Selçukluların hâkim olmasını istedikleri ve buna karşın Yağıbasan’ın karısı olan hatunun ise şehri Zünnûn’a teslim etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Zira imparator, Zünnûn’u Bizanslı Kumandan Gabras ile beraber bu bölgeye göndermiş olmalıdır. Ancak şehir halkı Zünnûn ile birlikte Bizans birliklerinin bölgeye ulaşması neticesinde Yağıbasan’ın hanımının bu işleri ayarladığını düşündükleri ve iyi bir idareci olmadığını bildikleri için Zünnûn’u şehre sokmadılar. İşte bütün bu olaylardan dolayı şehre karşı herhangi bir harekete girişemeyen Gabras savaşmadan ordusunu alarak geri döndü. İmparator bu durumu haber aldığında Mikhail Gabras’ı Amasya’nın kaybından ve gösterdiği korkaklıktan dolayı suçlu bularak ayaklarına zincir vurmak suretiyle saraydaki hapishanede hapsetti. Ancak bir sure sonra da onu affederek eski görevine iade etti. 592 Aslında kaynaklarda olayların özet olarak verilmesi ve Mikhail Gabras’ın Amasya üzerine gönderilişi ile Andronikos Batatzes’in Niksar üzerine gönderilmesi olaylarının birbirine karıştırıldığını ve tarihçilerin 593 de bu iki ayrı olayı birleştirerek

588 Niketas, s. 84. 589 Historia, s. 293, trc., 210. 590 Kinnamos, s. 296, trc., 212. 591 Historia, s. 84. 592 Kinnamos, s. 299, trc., 214. 593 Osman Turan, Türkiye, s. 207; Işın Demirkent, Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176), Ankara 2001, s. 212 n. 8. Yalnız Abdulhaluk Çay, bu konu hakkında doğru tespitlerde bulunmuştur (Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası Sultan II. Kılıç Arslan ve Karamıkbeli (Myriokefalon) Zaferi, İstanbul 1984, s. 72). 358 anlatmaları sonucunu doğurmuştur. Ancak Kinnamos’un verdiği bilgiler594 sayesinde bunların birbirinden farklı olaylar olduğunu anlayabiliyoruz. Diğer tarafdan İmparator artık II. Kılıç Arslan ile savaş yapmak konusunda kesin kararını vermiş olduğundan Konya üzerine yürümekteydi. O, bir tarafdan da 30.000 kişilik595 bir kuvveti kız kardeşi Eudokia’nın oğlu Andronikos Batatzes’in komutasında Dânişmendli Zünnûn ile birlikte Niksar’a gönderdi.596 Kinnamos597 her ne kadar bu ordunun Niksar’ın Bizans’a katılmak istediği için gönderildiğini söylese de imparatorun Selçuklular için yeni bir cephe açmak istediği ve iki koldan saldırıya geçerek Selçukluların gücünün bölünmesini sağlamaya çalıştığı çok açıktır. Bizans ordusu şehir önünde karargâhını kurduğu sırada Selçuklular bir hileye başvurarak Hristiyanlar tarafından yazılmış havası verdikleri bir mektubu bir okun ucuna geçirerek Batatzes’in karargâhına fırlattılar. Mektupta “Beraberinizde getirdiğiniz Zünnûn adlı bu emîr gerçekte size ihanet ediyor. O, ırkdaşları olan Türklerle haberleşmektedir. Sizi mahvetmeye hazırlanıyor” denilmekteydi. Bu hileye kanan Bizanslılar korku içinde geri dönmeye kalkıştılar. Ancak onları takip eden Türkler, “İmparator Manuel öldü” diyerek onların morallerini bir kat daha bozdular ve iki taraf arasında gerçekleşen çarpışmalar sonunda çok sayıda Bizans askeri öldürüldü. Bu mücadeleler sırasında imparatorun yeğeni olan Bizans’lı kumandan Batatzes de öldürüldü(1176). Onun kesik başı Karamıkbeli savaşının cereyan ettiği sırada bir mızrağın ucuna takılarak Bizans ordusuna gösterilmek suretiyle imparator ve Bizans ordusunun moralinin bozulması sağlanmaya çalışıldı. 598 Melik Zünnûn ise Selçukluların elinden kurtulmayı başararak Kuzey’e doğru kaçtı ve daha sonra İmparator Manuel ile buluştu.599

Sultan II. Kılıç Arslan, Manuel Komnenos’u 17 Eylül 1176 tarihinde Myriokephalon Savaşı’nda büyük bir yenilgiye uğrattıktan sonra 25 Ekim 1178’de Malatya’yı da Dânişmendlilerin elinden alarak bu Türk beyliğini tamamen ortadan kaldırmış oldu. 600 Dânişmendlilerin yıkılmasından sonra Yağıbasan’ın üç oğlu Muzafferüddîn Mahmûd, Zâhirüddîn İli ve Bedrüddîn Yûsuf Selçukluların hizmetine girerek sınır boylarında Bizanslılarla savaşmışlar ve ayrıca I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in ikinci kez tahta geçişinde önemli rol oynamışlardır.

Bütün bu bilgileri aktardıktan sonra anlaşılıyor ki, Dânişmendliler Anadolu’da Türkiye Selçukluları’na karşı giriştikleri üstünlük mücadelesinde sık sık Bizans İmparatorluğu’nun yardımına müracaat etmiştir. Ancak Dânişmendlileri ve Türkiye Selçukluları’nı Anadolu’dan uzaklaştırıp Horasan bölgesine sürmek isteyen Bizans, Anadolu’da ittifak halinde olan bir Türk gücüne karşı savaşmak istemediğinden bunların aralarındaki mücadeleyi körüklemiş bazan da her iki tarafı birbirine kışkırtmıştır. Türklerin aralarındaki mücadelelerde güç

594 Historia, s. 293, 296, 300, trc., 210, 212, 215. 595 Süryanî Mikhail, II, 246. Krş. Çay, age., s. 72. 596 Kinnamos, s. 300, trc., 215. 597 Historia, aynı yer. 598 Niketas, s. 126. 599 Süryanî Mikhail (II, 247), onun Grekler (Romalılar) tarafından yakalanarak muhakeme edilmek üzere imparatora götürüldüğünü kaydeder. 600 Özaydın, DİA, VIII, 473. 359 dengesinin bozulduğu anlarda derhal zayıf olanı destekleyerek bunların birbirlerini eşit oranda zayıflatmaları gayesini gütmüştür. Böylelikle birinin diğerine ezici bir üstünlük sağlamasını engellemek istemiştir. Bizans imparatorlarının Anadolu’ya sefere çıktığında ise her zaman güçlü olanın üzerine hücum ettiğini görüyoruz. Ancak Bizans’ın Anadolu’ya yönelik büyük çaplı taarruzlarında hem Dânişmendliler hem de Türkiye Selçukluları ittifak halinde hareket ederek Bizans’ın, emeline erişmesine imkân tanımamışlardır. Buna en güzel iki örnek İmparator Ioannes’in Niksar Kuşatması ile Manuel’in Konya Kuşatma’sı gösterilebilir.

Bu arada Dânişmendlilerin de Bizans imparatorlarına isyan eden kumandan ve prensleri himâye ettiğini görmekteyiz. Şüphesiz Dânişmendlilerin bu hareketle amaçladıkları iki şey vardı; birincisi Bizans’ı zayıflatmak ikincisi de Anadolu’da yeni topraklar elde etmek. Ancak bütün bunlar bir yana ortaya çıkan en önemli sonuç şudur ki; Şayet Dânişmendliler ve Türkiye Selçukluları ve hatta Anadolu’daki diğer Türk beylikleri aralarındaki üstünlük mücadelesini bir tarafa bırakıp güçbirliği etmek suretiyle topyekun Bizans’a yüklenmiş olsalardı, Bizans İmparatorluğu’nun ömrü bu kadar uzun olmayacaktı.

360

Uygulamalar

Muharrem Kesik’in Dânişmendliler (İstanbul 2017, Bilge Kültür Sanat Yay.) adlı kitabını okuyunuz

Mükrimin Halil Yinanç’ın Milli Eğitim Bakanlığı İslâm Ansiklopedisi III. cildinde yer alan “Dânişmendliler” maddesi ile Abdülkerim Özaydın’ın Diyanet İslâm Ansiklopedisi VIII. cildinde yer alan “Dânişmendliler” maddesini okuyunuz.

Ayrıca, kitabın sonunda yer alan bibliyografyada Dânişmendliler ile ilgili makale ve kitablardan yararlanarak Dânişmendlilerin kuruluşlarından yıkılışlarına kadar geçen önemli tarihi olayları (kronolojiyi) yazınız.

361

Uygulama Soruları

1. Dânişmendlileri, Anadolu Türk tarihi açısından önemli kılan hususlar nelerdir? 2. Dânişmend Gümüştekin Ahmed Gazi döneminde Haçlılarla yapılan mücadele ve Türkiye Selçukluları ile olan ilişkiler hakkında bilgi veriniz? 3. Melik Muhammed döneminde Dânişmendli Beyliği’nin siyasi faaliyetleri hakkında bilgi veriniz? 4. Yağıbasan devrinde Dânişmendli-Türkiye Selçuklu İlişkileri nasıldı? 5. Dânişmendli-Bizans ilişkilerini değerlendiriniz?

362

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Anadolu’nun Türk-İslâm yurdu olmasında önemli payı olan Dânişmendlilerin Türkiye Selçuklu, Nureddin Mahmud ve diğer beyliklerle olan ilişkilerini, Bizans ile olan mücadelelerini inceleyip tarihi olaylarını kavramaya çalıştık.

363

Bölüm Soruları

1- Malazgirt Zaferi’nden hemen sonra Orta Anadolu’da hangi Türk Beyliği kurulmuştur? A) Saltuklu B) Dânişmendli C) Artuklu D) Mengücüklü E) Çaka Beyliği

2- Aşağıdakilerden hangisi Dânişmendlilerin en güçlü hükümdarlarından biridir? A) Emîr Gazi B) Zünnûn C) İsmail D) Yunus E) Aynüddevle

3- “…………………… Malatya’yı 1102 yılında fethetti.” Cümlesinde boş bırakılan yere hangi hükümdarın adı getirilmelidir? A) Emîr Gazi B) Dânişmend Gazi C) Melik Gazi D) Yağıbasan E) Aynüddevle

4- “Dânişmend Gazi, Haçlıların Antakya Prinkepsi …………………’u/i/ı tutsak etmeyi başardı.” Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) Baudouin B) Bohemund C) Frank D) Joscelin E) Manuel

5- Dânişmendli Beyliği aşağıda isimleri verilen hükümdarlardan hangisi tarafından yıkılmıştır? A) II. Gıyâseddin Keyhüsrev B) I. Alâeddin Keykubâd C) II. Rükneddin Süleymanşah D) I. Gıyâseddin Keyhüsrev E) II. Kılıç Arslan

364

6- Emîr Gazi’nin yerine geçen oğlu Melik Muhammed zamanında da Dânişmendliler eski gücünü devam ettirdiler. O, 1139-1140 yılında Niksar’ı kuşatan İmparator Ioannes’i buradan eli boş gönderdi. Haçlılar ve Ermenilere karşı başarıyla savaştı. Kayseri şehrini yeniden imar ederek burayı kendine merkez edindi. Yukarıdaki parçaya bakarak Melik Muhammed hakkında aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Melik Muhammed döneminde Dânişmendliler biraz zayıfladı. B) Melik Muhammed, Niksar’ı başarıyla savundu. C) Haçlılara karşı başarılı oldu. D) İmar işlerine önem verdi. E) Ermeniler karşısında başarılı oldu.

7- Dânişmendliler Beyliği hangi hükümdarının ölümünden sonra üç kola ayrıldı? A) Dânişmend Gazi B) Melik Yağıbasan C) Emîr Gazi D) Melik Muhammed E) Aynüddevle

8- Aşağıdaki tarihî şehirlerden hangisi diğerlerine göre farklıdır? A) Niksar B) Malatya C) Kayseri D) Sivas E) Erzurum

9- Aşağıdaki şıklarda isimleri verilen hükümdarlardan hangisi diğerlerine göre farklıdır? A) Dânişmend Gazi B) Melik Yağıbasan C) Emîr Gazi D) Artuk Bey E) Melik Muhammed

10- Emîr Gazi’nin elde ettiği bu başarılardan sonra Abbâsî Halifesi Müsterşid (1118- 1135) ile Büyük Selçuklu Sultanı Sencer (1118-1157), ona …………….. unvânının tevcih edildiğini gösteren bir menşûrla birlikte davullar, bir altın gerdanlık, bir altın âsâ ve dört siyah sancak göndererek bölgedeki hâkimiyetini tasdik ettiler. Cümlesinde boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) Sultan B) Kral C) Pâdişah D) Melik E) Nâib

CEVAPLAR 1-B 2-A 3-B 4-B 5-E 6-A 7-D 8-E 9-D 10-D

365

Kaynakça

Çay, Abdulhaluk, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası Sultan II. Kılıç Arslan ve Karamıkbeli (Myriokefalon) Zaferi, İstanbul 1984,

Özaydın, Abdülerim, “Dânişmendliler”, DİA, VIII, 471-473.

Cahen, Claude, Osmanlılar’dan Önce Anadolu’da Türkler, (trc. Yıldız Moran), İstanbul 1979.

Ebu’l-Ferec (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, (çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1987,I-II.

Işın Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1118-1146), Ankara 1990, I-II.

______, “1101 Yılı Haçlı Seferleri”, Prof. Dr. Fikret Işıltan’a 80. Doğum Yılı Armağanı, İstanbul 1995.

______, “Antakya Prinkepsi Bohemund’un Esir Alınması Niksar’da Hapsedilmesi ve Serbest Bırakılması (1100-1103)”, Niksar’ın Fethi ve Danişmendliler Döneminde Niksar Bilgi Şöleni Tebliğleri, Niksar 1996.

İbnü’l-Esîr, İzzeddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebu’l-Kerem Muhammed b. Abdulkerim b. Abdulvâhid eş-Şeybanî, el-Kâmil fî’t-târîh, (nşr. Carl Johan Tornberg), Beyrut 1979, (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, X-XI.

İsmet Miroğlu, “Bayburt”, DİA, V, 225-226.

Kinnamos, Ioannes, Epitome Historiarum, CSHB, (nşr. Ingmar Meinecke), Bonn 1836, (Frs. Jacqueline Rosenblum), Chronique, Paris 1972; trc. Işın Demirkent, Ioannes Kinnamos’un Historiası (1118-1176), Ankara 2001.

Kesik, Muharrem, Dânişmendliler (1085-1178) Orta Anadolu’nun Fatihleri, İstanbul 2017.

______, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I. Mesud Dönemi (1116-1155), Ankara 2003.

______, “Dânişmend Gümüştekin Ahmed Gazi (öl. 1104)” Müjgân Üçer’e Armağan, İstanbul 2011.

Müneccimbaşı, Câmi’ü’d-düvel, (nşr. ve trc. Ali Öngül), Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah Câmiu’d-Düvel Selçuklular Tarihi II Anadolu Selçukluları ve Beylikler, İzmir 2001.

Khoniates, Niketas, Historia, (çev. Fikret Işıltan), Ankara 1995.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993

366

______, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993.

______, “Bayburt”, İA, II, 365.

______, “Kılıç Arslan I” , İA, VI, 681-687.

______, “Kılıç Arslan II”, İA, VI, 688-703.

Runciman, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, (çev. Fikret Işıltan), Ankara 1992, II.

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi Ve Papaz Grigor’un Zeyli, (trc. Hrant D. Andreasyan), Ankara 1987.

Yınanç, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, I, Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944.

______, “Dânişmendliler”, İA, III.

367

14. ARTUKLU BEYLİKLERİ VE DİĞER BEYLİKLER

368

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

14. ARTUKLU BEYLİKLERİ ve DİĞER BEYLİKLER 14.1. Emîr Artuk b. Eksük’ün Anadolu’daki Faaliyetleri 14.2. Hısn-ı Keyfâ Artukluları (1102-1232) 14.3. Mardin Artukluları (1106-1409) 14.3.1. Belek Gazi 14.3.2. Moğol İstilasına Kadar Artuklular 14.3.3. Moğol İstilasından Sonra Artuklular ve Yıkılışları 14.4. Harput Artukluları 14.5. Çaka Beyliği 14.6. Dilmaçoğulları Beyliği 14.6.1. Muhammed Bey 14.6.2. Togan Arslan (1104-1137) 14.6.3. Hüsâmüddevle Kurtî (1137-1143) 14.6.4. Yakut Arslan (1143-1145) 14.6.5. Devletşah (1145-1192) 14.6.6. Hüsâmeddin Tuğrul (1192-?)

369

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1. Artuk Bey’in, Anadolu’nun fethine katkıları nelerdir? 2. Artuklu-Haçlı ilişkileri nasıl gelişmiştir. 3. Çaka Bey’in Bizans ile ilişkileri nasıldı? 4. Çaka Bey hakkında bilgi veren en önemli kaynak hangisidir?

370

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

14.1. Emîr Artuk B. Artuk Bey’in Anadolu’nun Ders notlarının okunması ve Eksük’ün Anadolu’daki fethine katkıları ve Bizans ile dipnotlarda atıf yapılan Faaliyetleri ilişkilerinin kavraması araştırma eserlere ulaşılması

14.2. Hısn-ı Keyfâ Hısn-ı Keyfa Artuklularının Ders notlarının okunması ve Artukluları (1102-1232) Türkiye Selçuklu, Eyyûbiler dipnotlarda atıf yapılan ve Haçlılarla ilişkilerinin araştırma eserlere ulaşılması belirlenmesi

14.3. Mardin Artukluları Mardin Artuklularının Ders notlarının okunması ve (1106-1409) yıkılışlarına kadar siyasi dipnotlarda atıf yapılan tarihlerinin analizi ve araştırma eserlere ulaşılması kavranması

14.5. Çaka Beyliği Çaka Bey’in Batı Ders notlarının okunması ve Anadolu’da Bizans ile dipnotlarda atıf yapılan denizlerdeki mücadelesinin araştırma eserlere ulaşılması anlaşılması ve tarihi öneminin belirlenmesi

14.6. Dilmaçoğulları Beyliği Bitlis ve Erzen’de Üç asır Ders notlarının okunması ve hüküm süren dipnotlarda atıf yapılan Dilmaçoğullarının siyasi araştırma eserlere ulaşılması hayatlarının incelenmesi

371

Anahtar Kavramlar  Malazgirt Savaşı  Artuk Bey  Sökmen  İlgazi  Belek  Haçlılar  Türkiye Selçuklu  Eyyûbi  Moğollar  Timur  Ahlat  Çaka Bey  Batı Anadolu

372

Giriş

Artuk Bey, Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’nın fethinde etkin rol oynamıştı. Oğulları Sökmen ve İlgazi Artuklu hanedanı adına Hısn-ı Keyfa ve Mardin’de birer emîrlik kurmuşlardı. Batı Anadolu’da ise Çaka Bey, bir donanma meydana getirmiş denizlerde gazalarda bulunuyordu. İlk denizci Türkmen beyliği onun zamanında kuruldu. Güneydoğu Anadolu’da ise Dilmaçoğulları Bitlis ve Erzen merkezli olarak kurulup bölgenin önemli kültür merkezleri arasına girmelerinde rol oynadılar.

373

14. Artuklu Beylikleri Ve Diğer Beylikler

14.1. Emîr Artuk b. Eksük’ün Anadolu’daki Faaliyetleri

Oğuzların Döger boyuna mensup olan Zahîrüddin Artuk Bey, 1063 yılında kendisine bağlı Türkmenlerle Sultan Alp Arslan’ın hizmetine girdi. Muhtemelen Malazgirt Savaşı’nda da sultanın ordusunda kumandanlık görevinde bulundu.601 Savaştan sonra Bizans İmparatoru Romanos ile imzalanan antlaşmanın hükmünü yitirmesi üzerine Alp Arslan’ın emriyle Orta Anadolu’da Yeşilırmak ve Kızılırmak havzalarında fetihler yaptıktan sonra Sakarya Irmağı’nı geçerek İzmit’e kadar ulaştı. Alp Arslan’ın ölümü ve kardeşi Kara Arslan Kavurd’un saltanat iddiasıyla harekete geçmesi üzerine merkeze çağrıldı ve Kavurd’un isyanının bastırılıp Melikşâh’ın tahta geçmesinde önemli rol oynadı. Daha sonra tekrar Anadolu’ya dönen Artuk Bey, Kutalmışoğulları, Tutak, Afşin, Dilmaçoğlu, Muhammed, Duduoğlu gibi Selçuklu melik ve emîrleriyle birlikte Anadolu’da akınlarda bulundu. Bizans’a karşı isyan edip İstanbul’a hücuma hazırlanan ücretli Norman askerleri kumandanı Roussel (Urselius)’ın yakalanması konusunda Bizans’ın yardım isteğini kabul ederek Roussel’ı mağlup edip esir almayı başardı.602 Ancak Artuk, bir süre sonra Anadolu’daki fetih görevinden alınıp İran-Irak sınır bölgesindeki Hulvan’a tayin edildi (1076) ve ayrıca Ahsâ ve Bahreyn’de isyan eden Karmatîleri takiple görevlendirildi.603 Her nereye gönderildiyse hep başarılı oldu. Artuk Bey, Haziran 1083’te Sultan Melikşâh’ın emriyle Mervânoğulları 604 ailesinin yönetimindeki Diyarbekir Bölgesi’nin fethiyle görevlendirilen Fahrüddevle Muhammed b. Cehîr’in maiyetinde sefere katıldı; fakat Fahrüddevle ile anlaşmazlığa düştüğü için emrindeki kuvvetlerle onun yanından ayrılarak Sincar’a çekildi.

Ebu’l-Ferec’e göre; 605 Sultan Melikşâh, Emîr Artuk’a haber göndererek Türkmen ordularını toplamasını ve savaşa hazırlamasını emretti. Mervanî Reisi Nâsırüddevle Mansûr, durumdan haberdar olup Sultan Melikşâh’ın, üzerine bir ordu göndermeye hazırlandığını anlayınca Arap Emîr Şerefüdddevle Müslim b. Kureyş’den yardım istedi. Emîr Artuk Bey, Âmid (Diyarbakır) yakınlarına gelince Müslim b. Kureyş de emrindeki ordu ile ona yaklaştı. Şerefüddevle, Emîr Artuk’un ordusunun çok güçlü olduğunu görünce Artuk’a bir adamını göndererek “Ben de, Mervanoğlu Nâsırüddevle Mansûr da sultanın bendeleri (köleleri) olduğunuza göre bu savaş niçin yapılıyor? Siz geri dönün biz de geri dönelim ve aramızda sulh olsun” dedi. Emîr Artuk bu teklifi olumlu karşıladıysa da beraberindeki Türkmenler, savaş ve sonunda elde edilecek ganimet uğruna o kadar yol teperek ve hazırlık yaparak bölgeye geldikten sonra hiçbir kazanç elde etmeden geri dönmeyi mantıklı bulmayarak Emîr Artuk’un kararını dinlemediler.606 Artuk savaşa mecbur oldu ve sabahın erken saatlerinde Şerefüddevle Müslim’in adamlarına saldırdılar. Türkmenler, Araplardan çok sayıda askeri

601 Ali Sevim, Ünlü Selçuklu Komutanları, Ankara 1990, s. 46. 602 Ali Sevim, “Artuk b. Eksük”, DİA, III, 414; a.mlf., “Artukluların Soyu ve Artuk Bey’in Siyasi Faaliyetleri”, Belleten, XXXVI /101 (1962); s. 121-146. 603 Geniş bilgi için bk. Sevim, Ünlü Selçuklu Komutanları, s. 50-58. 604 Hakkında geniş bilgi için bk. Abdurrahim Tufantoz, “Mervâniler”, DİA, XXIX, 230-232. 605Abû’l-Farac Tarihi, I. 330. 606 Sevim, age., s. 61. 374

öldürdüler. Şerefüddevle, bunlarla başa çıkamayarak Âmid şehrine Mervanoğlu Nâsırüddevle’nin yanına kaçtı. 607 Türkmenler çok sayıda ganimet elde ettiler. Sonra aralarında bazı ayrılıklar çıktı ve Âmîd surları önünden çekilip gittiler.

Sultan Melikşâh tarafından Diyarbakır’ın zaptına gönderildiği halde Şerefüddevle ile anlaşmak suretiyle bölgeyi terke kalkıştığından dolayı sultanı kızdıran Emîr Artuk, Melikşâh’tan uzak durmayı tercih ederek Suriye Selçuklu Meliki Tutuş’un yanına doğru yola koyuldu. Musul’a vardığı zaman Sultan Melikşâh iki asilzâde ile şahane bir hil’at, bir at, bir fermân ve 5.000 dinar göndererek gönlünü almak ve yeniden hizmetine girmesini sağlamak istedi. Emîr Artuk, Melikşâh’ın gönderdiği asilzâdelere: “Siz sultanın hizmetinde bulunan bir takım düşmanlarımsınız ve siz sultanın bana karşı samimiyet göstermesine imkân vermezsiniz. Ben Kutalmışoğlu Süleyman’a karşı hareket ediyorum. Onun sultana ait memleketleri tahrip etmesine imkân vermeyeceğim” diyerek cevap verdi. Bu olay Sultan Melikşâh ile arasının iyice açılmasına neden oldu. Bu yüzden Emîr Artuk, Selçukluların Suriye Meliki Tâcüddevle Tutuş’un emrine girerek onun Haleb yüzünden Türkiye Selçuklu Sultanı Süleymanşâh ile Aynü Seylem denilen yerdeki savaşında Tutuş’un yanında yer alarak savaşın kazanılmasında önemli rol oynadı.

Artuklular, Hısn-ı Keyfâ (Hasankeyf), Mardin ve Harput kolu olmak üç kol halinde hüküm sürdüler.

14.2. Hısn-ı Keyfâ Artukluları (1102-1232)

Artuk Bey’in oğlu Muîneddin Sökmen, Emîr Çökürmüş tarafından kuşatılan Musul hâkimi Musa’ya yardım etmesi karşılığında 10.000 dinar ve Hısn-ı Keyfâ kalesini almıştı. Bu şekilde Sökmen’in burada hüküm sürmeye başlaması ile Artukoğulları’nın Hısn-ı Keyfâ ya da “Sökmeniyye” adı verilen kolu kurulmuş oldu (1102). Sökmen 1104 yılında Artuklu ailesinden Ali’nin idaresi altındaki Mardin’i ele geçirdi. 7 Mayıs 1104 tarihinde Çökürmüş ile birlikte Haçlılara karşı mücadele ettiği Harran Savaşı’nı kazandı. Bu savaşta Haçlılar ağır bir yenilgiye uğratılırken Urfa Haçlı Kontu II. Baudouin ile yeğeni Joscelin de esir edildi. Bu olaydan kısa bir süre sonra Sökmen Dımaşk Hâkimi Tuğtekin’den aldığı davet üzerine bu şehre doğru giderken Ekim 1104’te yolda hastalanarak öldü. Yerine önce oğullarından İbrahim geçti ancak onun 1108’de ölümü üzerine diğer bir oğlu Rükneddin Dâvud geçti.

607 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, trc. X, 125. 375

Artuklu Kartalı’nın yer aldığı Diyarbakır Kalesi Yedi Kardeş Burcu

Dâvud önce Harput ve Palu’yu (1122/1123) sonra da Siirt ve çevresini (1131) ele geçirdi. Dâvud’un bu yayılmacı siyaseti ve aynı zamanda Türkmenler üzerindeki nüfuzu Mardin Artukluları’ndan Timurtaş’ın Atabeg İmâdeddin Zengî ile güç birliği yapmasına neden oldu. Bu ikili karşısında tutunamayan Dâvud mağlup oldu ve 22 Temmuz 1144 günü öldü. Yerine de oğlu Fahreddin Kara Arslan geçti. Atabeg Zengî Kara Arslan’ın kardeşi Arslandoğmuş’u destekleyince o da Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud’tan yardım istedi. O, Atabeg Zengî’ye karşı Urfa Kontu II. Joscelin ile anlaştı ve daha sonra Gerger ve Harput’u ele geçirdi (1150). Zengî’nin oğlu Nureddin Mahmud ile dostluk kurmaya çalıştı ve onunla birlikte Haçlılara karşı başarı ile mücadele etti (1164). 23 yıl süren hükümdarlığının ardından 12 Temmuz 1167’de vefât etti. Yerine oğlu Nureddin Muhammed geçti.

376

Artuklular’ın önemli merkezlerinden Hasankeyf (Hısn-ı Keyfâ) Artuklu köprüsünden ayakta kalanlar

Kaynak: http://www.goturkey.com/en/place/detail/hasankeyf

Nureddin Muhammed, Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın kızı ile evli olmasına rağmen bir şarkıcı kadına âşık olarak eşine kötü davranması adıgeçen Selçuklu hükümdarı ile arasının açılmasına neden oldu (1181). Sultan II. Kılıç arslan dâmadının üzerine asker çekince Nureddin Muhammed de Salahaddin Eyyubî’ye sığınmak zorunda kaldı. Bundan sonra Nureddin Muhammed Salahaddin ile birlikte önce Musul’u kuşattılar sonra da Âmid üzerine yürüdüler. Salahaddin Eyyubî 29 Nisan 1183 günü Âmid’i ele geçirerek Nureddin Muhammed’in idaresine bıraktı. Nureddin Muhammed 1185 yılında öldü. Yerine geçen oğlu Kutbeddin II. Sökmen de Eyyubîlere bağlı olarak hüküm sürdü ve Eyyubîlerden Melik âdil’in kızı ile evlenmek suretiyle aradaki bağları daha da kuvvetlendirdi. Ancak 1200 yılında genç yaşta öldü. Ancak o, kardeşi Nâsıreddin Mahmud’u sevmediği için Ayaz adındaki bir memlukünü kızkardeşiyle evlendirip veliaht tayin etmişti. Bu yüzden yerine Ayaz geçti ancak o, birkaç gün hüküm sürebildi. Bu durumu onaylamayan ileri gelen emîrler Nâsıreddin Mahmud’u beyliğin başına geçirdiler. Nâsıreddin Mahmud bazen Türkiye Selçukluları’na bazen de Eyyubîlere bağlı olarak ölüm tarihi olan 1222 yılına kadar hüküm sürdü. Yerine oğlu Melik Mesud geçtiyse de Eyyubî Hükümdarı melik Kâmil önce Âmid’i sonra da Hısn-ı Keyfâ’yı zaptederek Artukluların bu kolunu ortadan kaldırdı (1232). Melik

377

Mesud Moğollar tarafından öldürüldü.

Hasankeyf’den başka bir görünüm

14.3. Mardin Artukluları (1106-1409)

Artuk Bey’in oğullarından Necmeddin İlgazi Nisan 1105 tarihinde Bağdâd Şahneliği görevinden azledildikten sonra yeğeni İbrahim’in elinden Mardin’i alarak burada Mardin Artuklu Beyliğini kurdu. Büyük Selçuklu Devleti’nin Musul Emîri Mevdûd da İlgazi’ye Harran şehrini verdi. Ancak Musul Emîri Mevdûd kumandasında Haçlılara karşı düzenlenen sefere davet edilen İlgazi, Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’a kırgın olduğu için sefere bizzat katılmayıp oğlu Ayaz’ı bir miktar askerlşe gönderdi (1111-1113).

378

Diyarbakir Silvan İlçesinde Bulunan Artuklu Yapısı Malabadi Köprüsü

Emîr Mevdûd’un 1113 yılında ölümünden sonra yerine tayin edilen Aksungur el- Borsukî, Mardin’e uğrayarak İlgazi’den Haçlılara karşı yapılacak sefere katılmasını istedi. İlgazi de daha önce yaptığı gibi oğlu Ayaz kumandasında bir birliği yardıma gönderdi. Aksungur Urfa Haçlı Kontluğu’na karşı giriştiği mücadelenin ardından İlgazi’nin oğlu Ayaz’ı hapsederek Mardin ve çevresini yağmaladı. Bu durum üzerine İlgazi, Sultan Muhammed Tapar’ın oğlu Mahmud’un da yer aldığı Aksungur’un ordusuna saldırarak oğlu Ayaz’ı kurtardı. Bu yenilgi üzerine Sultan Muhammed Tapar, İlgazi’yi tehdit etti o da Dımaşk Hâkimi Tuğtekin ile anlaştı. İlgazi bir ara Humus Hâkimi Hayır Han’ın eline esir düştüyse de bu durumdan çabuk kurtuldu(1115). Haleb Emîri Lü’lü öldürülünce, şehir halkı İlgazi’ye haber göndererek ondanHaçlıların işgali tehlikesine karşı şehri korumasını istediler. İlgazi bu isteği olumlu karşılayarak 1117 yılında Haleb şehrine egemen oldu. Böylece Suriye Selçuklu Devleti’nin Haleb Kolu yıkılmış oldu.

İlgazi Haleb’in idaresini oğlu Timurtaş’a vererek Mardin’e döndü. Bundan sonra Haçlılara karşı mücadeleye başlayan İlgazi beraberinde Dilmaçoğulları’ndan Togan Arslan’ın da bulunduğu 20.000 kişilik bir orduyla hareket ederek Tell Afrin’de 28 Haziran 1119 tarihinde Antakya Prensi Roger’in kumandası altındaki Haçlı Ordusu’nu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bundan sonra ise, 14 Ağustos 1119 günü Tell Danis’te Haçlı Kralı II. Baudouin’in idare ettiği orduyu mağlup etti. Ancak Burc-ı Hab’da yapılan üçüncü savaşta Haçlılara karşı tam bir üstünlük sağlayamayarak Mardin’e döndü.

379

Mardin Kalesi ve Zinciriye Medresesi

Gürcü Kralı IV. David, Kıpçak kuvvetleriyle birleşerek Tiflis şehrini sıkıştırmaya başlamıştı. Tiflis’teki Müslümanlardan gelen yardım çağrıları üzerine 1121 yılında Selçuklu Sultanı Mahmud, İlgazi’yi Gürcüler üzerine düzenlenecek bir seferle görevlendirdi. Haçlılar karşısında gösterdiği başarıyı burada tekrarlayamayan İlgazi, Ağustos 1121 tarihinde Gürcüler karşısında ağır bir yenilgi aldı. Buna rağmen sultan bu desteğinden dolayı kendisine Meyyâfârıkîn(Silvan)’i iktâ olarak verdi. İlgazi, Gürcü seferinden döndükten sonra Haleb’deki oğlu Süleyman’ın isyanı ile karşılaştı ve burayı kontrol altına alan İlgazi, şehrin idaresini bu defa yeğeni Bedrüddevle Süleyman’a verdi. Kısa bir süre sonra Haçlılar Haleb’i kuşatınca onlarla geçici bir barış yaptı. Sonra Haçlılara karşı hazırlık yapmaya başladı ve yanında yeğeni Belek b. Behrâm ve Dımaşk Atabegi Tuğtekin olduğu halde Haçlıların elindeki Zerdana kalesi üzerine yürüdü ancak yolda hastalandı ve 19 Kasım 1122 tarihinde öldü.

380

Önemli Artuklu eserlerinden Artuklu Ulu camii’nin Minaresi ve Mardin Ovası. Şehirin simgesi olan güvercinler

14.3.1. Belek Gazi

İlgazi’nin ölümünden sonra oğullarından Timurtaş Mardin’e, Süleyman ise Meyyâfârıkîn’e egemen olmuş Haleb’e de yeğeni Bedrüddevle Süleyman hâkim olmuştu. Ancak bu dönemde Artukoğullarının ve Anadolu’nun en güçlü beyi Artuk Bey’in torunu Nûrüddevle Belek b. Behrâm idi. Belek Gazi, Harput, Palu ve Dersim bölgesinde egemenlik kurmuşdu. Sultan I.Kılıç Arslan’ın 1107 yılında ölmesi üzerine dul kalan eşi Ayşe Hatun ile 1113 yılında evlenerek Malatya’yı da hâkimiyet alanına katmıştı. Mengücükoğulları’ndan İshak Bey ile arası iyi değildi. Bu Türk Beyine karşı Dânişmendlilerden Emîr Gazi ile ittifak kurarak 1120 yılında İshâk Bey ile müttefiki Trabzon Dükası Konstantin’in ordusunu Şiran’da ağır bir mağlubiyete uğrattı. 1122 yılında Serûc yakınlarında Haçlılara karşı savaştı ve onları da ağır bir yenilgiye uğratarak Urfa Kontu Joscelin de Courtenay ile Birecik Senyörü Galeran’ı da tutsak olarak ele geçirdi. Daha sonra Gerger’deki Ermenilerin yardımına gelen Kudüs Kralı II. Baudouin de Belek Gazi tarafından yenilgiye uğratılarak esir edildi.

381

Belek Gazi’nin Temsili Heykeli-Harput

Kaynak, http://www.elazig.bel.tr/foto_galeri.php?CID=26

Belek Gazi 30 Haziran 1123’de Haleb’i işgal etmek suretiyle şehri Haçlı tehlikesinden kurtarmış oldu. Bu arada Baudouin ve diğer Haçlılar onun şehir dışında bulunmasından ve Ermenilerin yardımından istifadeyle Harput’ta tutuklu bulundukları yerden kurtularak Harput’u ele geçirmişlerdi. Durumdan haberdar olur olmaz hemen yola düşen Belek, Harput’un imdadına yetişerek şehri haçlıların elinden kurtardı ve esirleri yeniden yakalayarak bu defa onları önce Harran’a sonra da Haleb’e gönderdi (1124). Belek Gazi daha sonra Menbic’deki Haçlıları kuşattığı sırada 6 Mayıs 1124 günü kaleden atılan bir okun kendisine isabet etmesi sonucu şehid oldu.

382

Mardin Ulu Camii

14.3.2. Moğol İstilasına Kadar Artuklular

Belek’den sonra Atuklular bölgede üstünlüklerini yavaş yavaş kaybettiler. Belek’in beklenmedik ölümü sırasında Mardin Artukluları’nın başında Hüsâmeddin Timurtaş Bey bulunuyordu. Haleb de onun idaresi altındaydı. Timurtaş, burada tutuklu bulunan Haçlı Kralı Baudouin ile bir antlaşma yaparak onu serbest bıraktı. Ancak Baudouin bir süre sonra yanına Müslüman beylerden müttefikler de bulmak suretiyle Haleb şehrini kuşattı. Timurtaş’dan bir fayda gelmeyeceğini anlayan şehir halkı Musul Emîri Aksungur el-Borsukî’yi yardıma çağırarak Haçlı kuşatmasından kurtuldular. Böylece Ekim 1124 tarihinden itibaren Haleb’deki Artuklu hâkimiyeti sona ermiş oldu.

Timurtaş, kardeşi Süleyman’ın ölümünden sonra Meyyâfârıkîn’i idaresi altına aldı (1124/1125). Yeni Musul Emîri İmâdeddin Zengî’nin Nusaybin’i ele geçirmesine engel olamadı ve Timurtaş Zengî’nin vasali haline geldi. Timurtaş 1146 yılında Zengî’nin ölümü üzerine hemen harekete geçerek onun işgal ettiği bazı yerleri kurtarmaya çalıştı. Hani, Re’sülayn, Silvan ve Harput gibi şehirleri geri aldı. Zengî’nin oğlu Seyfeddin Gazi bu yerlerden bir kaçını geri almaya muvaffak oldu. Daha sonra iki taraf arasında anlaşma yapıldı. Diyarbakır’da hüküm sürmekte olan İnaloğulları da Timurtaş’a tâbi oldular. Bundan sonra Haçlılara karşı başarıyla savaşan Timurtaş, Sümeysat, Kefersüd ve Bire’yi onların elinden aldı.

383

Mardin Ulu Camii Kapı Mihrabındaki Taş İşçiliği

Kaynak: http://4.bp.blogspot.com/- vYv4zf6JwRY/VKsH98uBeSI/AAAAAAAAAB4/qCx6O4GgCiE/s1600/145364_cp.jpg

Timurtaş Bey, 19 Ocak 1154 günü Mardin’de öldü. Oğullarından Necmeddin Alpı yerine geçti. O, beyliğinin ilk yıllarında Hısn-ı Keyfâ Artuklu Hükümdarı Fahreddin Kara Arslan ile anlaşmazlığa düştüyse de sonradan onunla uzlaşarak birlikte Âmid’e karşı bir kuşatma düzenlediler ama başarılı olamadılar. Dânişmendli Yağıbasan, Artuklu topraklarını istilaya kalkışınca Necmeddin Alpı ve Kara Arslan, Yağıbasan’ın başkenti Sivas’a kadar yürüdüler. İki taraf arasında çıkması muhtemel savaşı Haleb Atabegi Nûreddin Mahmud’un müdahalesi önledi. Bundan sonra Necmeddin Alpı, Haleb Atabegi Nûreddin Mahmud’un Haçlılara karşı cihad çağrısına uyarak 1164 yılında Haçlılara karşı düzenlenen sefere katıldı. Müttefik Türk kuvvetleri Artah’da Antakya Prinkepsi Bohemund ve Trablus Kontu Raimond’un komutasındaki Haçlı ordusunu 12 Ağustos 1164 günü ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaş sonunda Harim Türklerin eline geçti ve Bohemund ile Raimond başta olmak üzere pek çok ileri gelen Haçlı reisi esir olarak ele geçirildi.

384

Kızıltepe-Dunaysır (Koçhisar) Ulu Camii

Kaynak: http://www.mardinhotel.com/kiziltepe-kochisar-ulu-camii/

Necmeddin Alpı’nın 1176 yılında ölümü üzerine yerine oğlu Kutbeddin II. İlgazi geçti. Eyyubî Hükümdarı Salahaddin’e karşı Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın himâyesini kabul eden İlgazi, Harran, Darâ ve Nusaybin gibi Artuklu şehirlerini Eyyubîlere kaptırdı. Hısn-ı Keyfâ Artuklular’ı ile kurulmuş olan iyi ilişkiler bu dönemde daha da gelişti. İlgazi 1184 yılında ölünce yerini oğlu Hüsameddin Yavlak Arslan aldı. Ancak o küçük yaşta olduğundan beyliğin idaresini memlûklerinden Nizâmeddin Alpkuş’un elinde idi. Bu dönemde de Mardin Artuklulları için tehlike olmaya devam eden Eyyubî Hükümdarı Salahaddin, Meyyâfârıkîn’i ele geçirdi (Ağustos 1185). Salahaddin’in ölümünden sonra Alpkuş bu şehri geri almayı başardı (1193). Mardin Artukluları, Salahaddin Eyyubî’nin ölümüne rağmen Eyyubîlerin boyunduruğundan kurtulamadılar ve sonunda 1202 yılında yapılan antlaşma uyarınca yıllık haraç vermek, hutbe ve sikke’de yeni Eyyubî Hükümdarı Melik Âdil’in ismini zikretmeyi kabul ederek Eyyubîlere tâbi oldular. Yaklaşık 1201 yılında Yavlak Arslan’ın ölmesi üzerine yerine kardeşi Artuk Arslan geçti. Nizâmeddin Alpkuş’un vesayetinden kurtulabilmek için 1204/1205 yılında onu öldürttü. Onun devrinde Mardin Artukluları bazen Türkiye Selçuklularına bazen de Eyyûbîlere tâbi olarak varlığını sürdürdü. Artuk Arslan 1239 yılında ölünce yerine oğlu I. Necmeddin Gazi geçti.

385

14.3. Moğol İstilasından Sonra Artuklular ve Yıkılışları

Necmeddin Gazi’nin Moğollara tâbi olmayı kabul etmemesi yüzünden Mardin Moğollar tarafından kuşatıldı. Bu kuşatma sırasında 1260 yılında Necmeddin Gazi öldü. Yerine geçen oğlu Melikü’l-Muzaffer Kara Arslan, Moğolların egemenliğini kabul ederek onlarla bir antlaşma yaptı. Böylece hem hanedanın ömrü uzamış hem de Mardin şehri Moğol felaketinden kurtarılmış oldu. Kara Arslan 1292’de öldü ve yerine önce Şemseddin Dâvud (ö. 1294) sonra da II. Necmeddin Gazi geçti. İlhanlı Hükümdarı Gazan Han bağlılığından dolayı Diyarbekir Bölgesi’yle Diyâr-ı Rebîa’nın idaresini II. Necmeddin Gazi’ye verdi (1302). Daha sonraki yıllarda Necmeddin Gazi, kızı Dünya Hatunu İlhanlı Hükümdarı Olcaytu Han ile evlendirerek Moğollarla olan ilişkilerini akrabalık boyutuna taşıdı (1309).

Günümüze Ulaşamayan Kızıltepe’de Rasathane ya da Gözetleme Kulesi

Necmeddin Gazi Ağustos-Eylül 1312 tarihinde öldü. Mardin Artukluları’nın son zamanlarına doğru Melikü’z-zahir Îsa hükümdar oldu (1376/77). Bu Artuklu beyi 1384 yılında Karakoyunlulardan Kara Mehmed’e yenildi. Daha sonra Timur’a tâbi oldu. Ancak bu hükümdar tarafından esir edilerek 3 yıl boyunca Sultaniyye’de hapsedildi. Daha sonra affedilerek Mardin’e gönderildi. Akkoyunlu Hükümdarı Kara Yölük Osman’ın Mardin’i kuşatması üzerine Îsa, Türkmen beyi Çeküm’den yardım istedi ve sonra onunla birlikte Kara Osman’ı Âmid’de kuşatma altına aldılar. Şehrin dışında yapılan savaşta Çeküm Bey ve Îsa, Akkoyunlular tarafından öldürüldüler (Nisan-Mayıs 1407). Îsa’nın yerine geçen oğlu Şehâbeddin Ahmed, Mardin’i koruyamayacağını anlayınca şehri Karakoyunlulardan Kara Yusuf Bey’e teslim etti (1409). Melik Şehâbeddin Ahmed Musul’a gönderildi. Kısa bir süre sonra da öldü(1409). Böylece Mardin Artuklu Beyliği yıkılmış oldu.

386

Meyyafârıkîn-Silvan Ulu Camii önemli bir Artuklu Yapısıdır. Cami, Eyyûbiler Döneminde tamir edilmiştir.

Kaynak: http://www.diyarbakirkulturturizm.org/Yapit/Details/ILCELER/44/Silvan-Ulu- Cami/281

14.4. Harput Artukluları

Belek Gazi, Harput, Palu ve Dersim bölgesinde egemenlik kurmuşdu. Onun ölümünden sonra Harput ve civarı Hısn-ı Keyfa Artuklularına geçti. Hısn-ı Keyfâ Artuklu Hükümdarı Nûreddin Muhammed’in 1185 yılında ölümüyle kardeşi İmâdeddin Ebû Bekr, Harput ve civarında Arukluların üçüncü kolunu kurdu. Ebû Bekr 1204 yılında ölünce yerine oğlu Nizâmeddin İbrahim geçti. Bundan sonra da oğlu Hızır geçti. Uzun ömürlü olamayan bu Artuklu şubesinin son hükümdarı Hızır Bey’in oğlu Nûreddin idi. Harput Artuklu Beyliği, 1234 yılında Türkiye Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd’ın bölgeye gönderdiği bir ordunun Harput’u ele geçirmesi sonucu ortadan kalktı.608

608 Artuklular hakkında bilgi için bk. Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993, s. 133- 240; Ali Sevim, “Artuk b. Eksük”, DİA, III, 414-415; Coşkun Alptekin, “Artuklular”, DİA, III, 415-418; Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2006, 243-250; Fahameddin Başar, “Artuklular”, İslâm Tarihi, İstanbul 1994, VIII, 242-266. 387

Harput Kalesi

Kaynak: http://dagakactim.blogspot.com/2013/11/orta-anadolu-notlari-2.html

14.5. Çaka Beyliği

İzmir ve çevresi ile Ege sahilindeki adalarda egemenlik tesis ederek Bizans İmparatorluğu’nu tehdit eden Çaka, hem bu bölgeye hâkim olan Türk Bey’idir hem de ilk Türk deniz savaşçısıdır. Ne yazık ki, hakkında pek fazla bilgi yoktur. Onun varlığından ancak meşhur Bizans tarihçisi Anna Komnene’nin yine kendisi kadar meşhur eseri Alexiad (Aleksiad)’ta kaydettiği bilgiler sayesinde haberdar olabiliyoruz. Ondan bahseden bir başka kaynak da Dânişmendnâme’dir. Bu kaynağa göre Çaka Bey,609 Oğuzların “Çavuldur” boyuna mensup bir Türk beyidir.610

609 Dânişmendnâme’de Çaka, Aleksiad’da ise, Tzakhas (Çakhas, Çakas) olarak kaydedilmiştir. Bu ismin Çaka mı, yoksa Çakan mı, olduğu konusunda ihtilaf vardır. Bu isim üzerinde çalışma yapan İbrahim Kafesoğlu, bu adın doğru telaffuzunun Çakan olması gerektiği sonucuna varmıştır (bk. “Selçuklu Çağındaki İzmir Türk Beyi’nin Adı: Çağa mı, Çakan mı?”, Tarih Dergisi, sy. 34, İstanbul 1984, s. 55-60; Lazslo Rasonyi, Tarihte Türklük, (çev. Hamit Zübeyr Koşay, Türkan Andaç, Nurer Uğurlu), İstanbul 2007, s. 133). 610 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 88. 388

Çeşme’deki Çaka Bey Anıtı

Kaynak: http://www.erolsasmaz.com/foto/b/1461178770.jpg

Çaka Bey, Malazgirt Savaşı’ndan sonra Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın Anadolu’nun fethiyle görevlendirdiği beylerden biri idi ve Dânişmendnâme adlı esere göre, Sultan Turasan’ın maiyetinde bulunuyordu. Sultan Turasan emrindeki 20.000 kişilik askerî kuvvetle Dânişmend Gazi’den ayrılıp yanında Çaka, Kara Tona ve Hasan Hoşâvendî olduğu halde Kayseri’den İstanbul’a kadar akınlar düzenledi. Ancak onların bu faaliyetleri bir deniz savaşında son buldu. Muhtemelen Çaka Bey bu sıralarda Bizanslı Kumandan Kabalika Aleksandr’a esir düştü (1078). Bizans İmparatoru Nikephoros Botaneiates ona “protonobilissimos” unvanı ile bazı imtiyazlar tanıdı ve hediyeler verdi. Anna Komnene’ye göre Çaka Bey, sarayda Homeros’u okuyup anlayacak kadar Bizans dilini ve Bizans savaş metodlarını öğrendi. Dahası Bizans tahtına göz diktiği belirtilen Çaka Bey’in denizciliğe önem vermesinin sebebi İstanbul’u ele geçirme plânına dayandırılmaktadır. 611 Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos’un tahta çıkışından sonra Çaka Bey’in İzmir’i ele geçirdiğini görmekteyiz. Ancak onun İstanbul’dan neden ve hangi şartlar altında ayrıldığını ve hangi tarihte İzmir’e egemen olduğunu bilemiyoruz. Anna’nın kayıtlarından Aleksios’un tahta çıkışından sonra onun elinden rütbe ve imtiyazlarının alındığı ve bu nedenle İstanbul’dan ayrılarak Ege kıyılarına geldiği anlaşılıyor. Çaka Bey, İzmir’de gemi yapımından anlayan birinin de yardımıyla 40 adet gemi inşâ edip İlk Türk Deniz Donanması’nı oluşturarak Bizans’a karşı fetihlere başladı.

611 Mücteba İlgürel, “Çaka Bey”, DİA, VIII, 187. 389

Türkiye Selçuklu Sultanı Süleymanşâh’ın Büyük Selçuklular’la Halep önlerinde giriştiği mücadelede 1086 yılında ölümü üzerine İznik’te yerine vekil olarak bıraktığı Ebû-l Kâsım ile birlikte Bizans’a karşı hareket etti. 1086 yılında İzmit’e yaptığı saldırıya donanmasıyla katıldı ve Balkanlar’da yaşayan Peçenek Türklerini de kendi yanına çekerek onlarla ittifâk kurup Bizans’ı ele geçirmek için ortak bir plân tasarladı. Fakat merkeziyetçi bir politika izleyen Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh’ın Porsuk adlı bir emîrin idaresinde İznik’e gönderdiği ordu Çaka’nın plânlarını alt-üst etti. Ebû-l Kâsım, Bizans ile anlaşmak zorunda kaldı.

Çaka Bey yine de mücadelesinden vazgeçmeyerek Urla ve Foça’yı ele geçirdi. Sonra Midilli ve Sakız adalarını feth ederek Sisam ve Rodos’a kadar hâkimiyetini genişletti.612 Bizans tarafından adaları kurtarmak üzere Niketas Kastamonites komutasında gönderilen bir donanmayı mağlubiyete uğrattı. Çaka Bizans’ın yolladığı filoda yer alan gemilerin çoğunu ele geçirdi. Bu Çaka Bey’in ilk deniz galibiyetidir. Bizans, ona karşı bu kez daha güçlü bir donanma yolladı. Konstantinos Dalassenos kumandasında ilerleyen Bizans Donanması Sakız adasında meydana gelen kara savaşında Çaka Bey, tarafından mağlup edildi.

Çaka, savaştan sonra Konstantinos Dalassenos ile yaptığı görüşmede, İstanbul’da iken kendisine verilen imtiyaz ve rütbeleri geri istediğini kızının da imparatorun oğlu ile evlenmesi isteğini belirtti. Çaka Bey, bu talebi gerçekleştirilirse adaları imparatorluğa iade edeceğini ekledi. Fakat iki taraf arasında bir anlaşma gerçekleşmediği için, Çaka Bey kuvvet toplamak üzere İzmir’e döndü. Konstantinos Dalassenos ise, taze kuvvetlerle Sakız kalesine saldırıp burayı geri aldı. Ancak Midilli’de başarısız oldu.613

Çaka Bey, Balkanlar’da Bizans’ın rakibi olan Peçeneklerle yeniden temasa geçerek bir ittifâk arayışı içine girmiş öte yandan Bizans’ın hizmetinde bulunan Anadolu Türkleri’ni de kendi hizmetine davet etmişti. 614 O muhtemelen 1090 yılında Sakız adasını geri aldı. Bizans’ın Sicilya ile savaş halinde olmasından istifade ederek Sisam adası ile Rodos’u geri aldı. Onun Peçeneklerle oluşturduğu ittifâka İznik’deki Ebû’l-Kâsım da katılmıştı. Bu üçlü ittifâk karşısında sıkışıp kalan Bizans İmparatoru Aleksios, Kumanlarla anlaştı. Çaka Bey ise bilinmeyen bir sebeple Bizans’a karşı girişilecek ortak mücadeleye katılmaktan vazgeçti. Yalnız kalan Peçenekler, Kumanların saldırısı sonucu çok büyük kayıplar verdiler 615 (29 Nisan 1091). Çaka Bey, kendini “İmparator” (Basileios) ilân ederek donanmasını güçlendirdi ve kızını Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan ile evlendirdi. Amacı iyi bir asker olan Sultan I. Kılıç Arslan’ın desteğini sağlamaktı. Ancak İmparator Aleksios’un Çaka Bey’in tüm faaliyetlerinden haberi oluyordu.

Çaka’nın daha fazla güçlenmesini istemediği için 1092 yılı baharında Midilli’yi geri almak üzere karadan Ioannes Dukas idaresinde bir ordu, denizden ise Kostantinos Dalessenos

612 Zonaras, s. 165. 613 Anna Komnene, s. 229-234. Krş. İlgürel, agm., s. 187. 614 Aleksiad, s. 248. 615 Anna Komnene, s. 252-258. Krş. Rasonyi, Tarihte Türklük, s. 198; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 92. 390 komutasında bir büyük donanmayı Çaka Bey’in üzerine yolladı. Çaka Bey, Midilli adasının savunmasını kardeşi Yalvaç (Galabatzès)’ a bırakıp kendisi de mücadele etmek üzere adanın dışında hazırlık yaptı.616 Bizans ordu ve donanmasının üç ay süre ile devam eden kuşatması başarılı olamamıştı ama Çaka Bey, askerlerinin adayı sağ sâlim terk etmeleri şartıyla Midilli’yi Bizans’a bıraktı. Ancak Bizanslı kumandanlar verdikleri söze uymayarak Türkler adayı boşaltırken âniden hücuma geçip Çaka’nın donanmasını tahrip ettiler. Kısa süre sonra Sisam adası da Bizans’ın eline geçti.617

Bizans İmparatoru Aleksios’un yaptığı son müdahaleye rağmen pes etmeyen Çaka Bey kısa zamanda “Dromon” adı verilen hücum gemileri ile çifte kürekli ve üç kürekli gemilerden oluşan yeni bir donanma hazırlamaya başladı. Bu arada Midilli, Sakız, Sisam ve Rodos’ta tekrar egemenlik sağladı. Çaka Bey’in fetihleri Çanakkale Boğazı yönünde gelişme kaydetti. Çaka, karadan sefere giriştiği Edremit’i ele geçirip Abydos’u kuşattı. O, muhtemelen Trakya üzerinden İstanbul’a ulaşmaya çalışıyordu. Çaka Bey hızla nüfuz ve kudret kazanmakta idi. Artık İzmir ve civarı ile adalarda sıkıca tutunmuş kuzeye doğru yani Bizans arazisine doğru hızla yayılmakta idi. Onun bu hızlı ilerleyişi dâmadı Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan’ı da kaygılandırmaktaydı. Türkiye Selçukluları, Anadolu’da kendilerinden daha güçlü bir devlet istemiyorlardı. Zaten devletlerinin doğusunda Dânişmendliler Beyliği hızla güç kazanmakta ve I. Kılıç Arslan’ı tedirgin etmekte idi. Aynı oluşumun bir benzerinin Batı’da boy vermesini istemiyordu. I.Kılıç Arslan, Çaka Bey’in ülkesini kendi yayılma alanı olarak görüyordu. Bu durumun farkında olan İmparator Aleksios, Çaka Bey ile I. Kılıç Arslan’ın arasını bozarak kayınpeder ile dâmadın Bizans’a karşı birlikte hareket etme ihtimâlini ortadan kaldırmaya ve bu iki rakibin birinden kurtulmaya ya da bunların birbirini zayıflatmasını sağlamaya yönelik faaliyete geçti. İmparator, nispeten daha iyi ilişkiler içinde olduğu Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan’a yazdığı mektupta şu sözlere yer veriyordu: “Şanı Büyük Sultan Kılıç Arslan! Biliyorsun ki, sultanlık sana baba mirası olarak geçmiştir. Oysa senin kayınpederin Çaka görünüşte Roma (Bizans) Devleti’ne karşı silâhlanıyor ve kendisine İmparator (Basileus) dedirtiyor. Ama besbelli ki, bu bir aldatmacadır. Aslında öylesine büyük deneyim sahibi bulunan ve son derece bilgili bir kişi olan Çaka, kendisinin Rumlar üzerinde Basileus’luğa hiçbir hakkının bulunmadığını ve bu kadar büyük bir devletin başına geçmesinin imkânsız olduğunu biliyor, kurduğu bütün tezgâh sana yönelmiştir. Bu durum karşısında sen ne onu başıboş bırakmalısın ne de cesaretini yitirmelisin; yapman gereken, tahtından (hâkimiyetinden) yoksun bırakılmamak için uyanık durmaktır. Bana gelince, ben Tanrı’nın yardımıyla onu Rum ülkesinin sınırlarından kovarım; seni de kendi çıkarın için, ülkelerini ve egemenliğini uyanıklıkla korumaya ve olabilirse barışçı yollardan, o bunu istemezse silâhla, onu yeniden kendi buyruğuna almaya davet ederim.”618 İmparatorun kışkırtmaları kısa sürede meyvelerini verdi. İki Türk hükümdarı arasındaki akrabalık ilişkilerine rağmen birbirine düşman oldu. I. Kılıç Arslan ordusu ile Çaka Bey’e karşı harekete geçerken bir Bizans Donanması denize açıldı. Abydos’ta bulunan Çaka Bey bu gelişme üzerine dâmadı I. Kılıç Arslan ile konuşmaya karar verdi. Çaka’nın görüşme teklifini

616 Anna Komnene, s. 265-266. Krş. Akdes Nimet Kurat, Çaka Bey, Ankara 1987, s. 63. 617 Anna Komnene, s. 267-268. Krş. Kurat, age., s. 67. 618 Anna Komnene, s. 270. 391 kabul eden I. Kılıç Arslan, tertip ettiği bir ziyâfet sırasında Çaka’yı öldürttü. (Muhtemelen 1095). 619 Böylece İmparator Aleksios, çok önemli bir düşmanından kurtulmuş oldu. Sultan I. Kılıç Arslan ise daha henüz emekleme devresinde olan Türk denizciliğine büyük bir darbe indirmiş oldu. Ayrıca hem Bizans’ın ömrünün biraz daha uzamasına neden oldu hem de 1097 yılında Haçlılar’a karşı girişmek zorunda kalacağı büyük mücadelede önemli bir müttefikini kendi elleri ile yok etmiş oldu.

14.6. Dilmaçoğulları Beyliği

14.6.1. Muhammed Bey

Güneydoğu Anadolu’nun Artuklular’dan sonra en uzun ömürlü Türkmen beyliği olan Dilmaçoğulları, kaynaklarda Dilmaç, Dimlaç, Togan Arslan ve el-Ahdab (Kambur) oğulları olarak da geçmektedir. XII. yüzyıl boyunca daha çok Bitlis ve Erzen’i merkez edinen Dilmaçoğulları yüzyılın sonlarına doğru sadece Erzen’den oluşan bir egemenlik sahasına sahiptiler. Kısa bir süre de Van Gölü’nün güney kıyısında bulunan Vestân (Gevaş) ve Aras Nehri’nin doğusunda yer alan Duvin’e hâkim oldular. Kaynak bilgilerinin yetersiz oluşu nedeniyle bu beyliğin kim tarafından, ne zaman ve nasıl kurulduğunu bilemiyoruz. Beyliğin kurucusu olarak kabul edilen Dilmaçoğlu Muhammed Bey’in Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın kumandanlarından biri olduğu ve bu hükümdar zamanında (1063-1072) Anadolu’ya akınlar yapan Afşin, Sanduk, Ahmedşah ve Türkman et-Türkî gibi beylerle birlikte bulunduğu, Malazgirt Savaşı’na katıldığı ve zaferden sonra Anadolu’nun güneydoğusunda fetihlere devam ettiği, konunun uzmanı tarihçiler tarafından ifade edilir. Ancak kaynaklarda bu bilgileri doğrulayacak bir kayıt mevcut değildir.620

Dilmaçoğlu Muhammed Bey, 1076 yılında Ahmedşah’la birlikte Haleb Mirdasî Emîri Sâbık’ın kardeşiyle giriştiği iktidar mücadelesinde Sâbık’a yardımcı olmak için Suriye’ye geçmiş ve Sâbık’ın kardeşi Vessâb mağlup edilmişti. Bundan sonra Dilmaçoğlu Muhammed’in Suriye Selçuklu Melikliği’ne tayin edilen Tâcüddevle Tutuş’un hizmetine girdiğini görmekteyiz. Ancak Tutuş’un o sıralarda Türkmen emîrlerinin en nüfuzlularından biri olan Emîr Atsız’ı öldürtmesi 621 , diğer Türkmen beylerinin Tutuş’a olan güvenini sarstığından başta Afşin Bey olmak üzere Türkmen beylerinin Tutuş’un hizmetini ve Suriye bölgesini terkiyle sonuçlanmıştır. Bu Türkmen beyleri Suriye’den hareketle yolları üzerindeki bölgeleri yağmalayarak Diyâr-ı Bekr bölgesine gelmişlerdi. Muhtemelen bunların içinde Dilmaçoğlu Muhammed de bulunmaktaydı. XI. yüzyılın sonlarına doğru Muhammed’in halefi Hüsâmüddevle’nin Erzen, Bitlis ve Vestân şehirlerinin hâkimi olarak görülmesi Dilmaçoğlu Muhammed’in Diyâr-ı Bekr bölgesine giden Türkmen beyleriyle birlikte olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir.622

Sonuç olarak Dilmaçoğulları Beyliği 1079-1080 yılı civarında Vestân ve civarında

619 İlgürel, agm., s. 188; Demirkent, I. Kılıç Arslan, s. 18. 620 Adnan Çevik, “Dilmaçoğulları”, Türklük Araştırmaları Dergisi, İstanbul 2002, sy. 12, s. 115-120. 621 Urfalı Mateos, s. 169. Krş. Sevim, Ünlü Selçuklu Komutanları, s. 44. 622 Çevik, agm, s. 121-124. 392

Dilmaçoğlu Muhammed tarafından kurulmuş olup onun ölümünden sonra da oğlu ya da kardeşi olabilecek Hüsâmüddevle Alptekin’in idaresine girmiş, Hüsâmüddevle de önce Bitlis’i sonra da Erzen’i ele geçirmek hâkimiyet alanını genişletmek suretiyle beyliğe asıl merkezlerini kavuşturmuştur. Kaynaklar XII. yüzyıl boyunca Dilmaçoğulları beylerini Erzen ve Bitlis hâkimi olarak zikrederler, bu asrın sonlarında Bitlis elden çıktığı için Erzen beyleri olarak tanımlanırlar.623

14.6.2. Togan Arslan (1104-1137)

Hüsâmüddevle Alptekin’in ölümünden sonra yerine oğlu Togan Arslan geçti. Önceleri Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan’a tâbi idi, onun 1107 yılında ölümü üzere Sökmenlilere tâbi oldu. Kısa bir süreliğine bağımsız hareket edebildiyse de Artukoğullarından İlgazi’nin egemenliğini kabul etti. Bu Türk beyi ile birlikte Haçlılara ve Gürcülere karşı mücadele etti. Mardin Artuklu Hükümdarı İlgazi’nin 28 Haziran 1119 tarihinde Haçlılar karşısında kazandığı Tell-Afrin savaşında önemli rol oynadı. Ancak yine İlgazi ile birlikte Gürcülere karşı Ağustos 1121’de yapılan savaş ağır bir yenilgi ile sonuçlandı. Togan Arslan’ın Artuklulara tâbi olması ve Meyyâfârıkîn bölgesinden bazı yerleri zaptetmesi, Sökmenlilerden İbrahim’i kızdırdığı için adıgeçen hükümdar Togan Arslan üzerene bir sefer düzenleyerek onu yenilgiye uğrattı ve Bitlis’i kuşattı(1124). Fakat bu kuşatmadan sonuç alamadı. Bundan sonra Togan Arslan, egemenlik sahasını genişletmek isteyen Hısn-ı Keyfâ Artukluları’ndan Rükneddin Dâvud(1108-1144) ile mücadeleye girdiğini görüyoruz. Dâvud da Bitlis’i kuşattıysa da bir netice elde edemedi. Togan arslan 1133 yılında Hums hâkimi Kırhan’ın isteği üzereine onun yardımına giderek Haçlılara karşı savaştı. Musul Atabegi İmâdeddin Zengî, Sökmenliler’den İbrahim’in kızını istemişti. Aynı kıza daha sonra Togan Arslan da oğlu için talip olunca buna kızan Atabeg Zengî, Sökmenliler’in egemen olduğu Ahlat üzerine yürürken bir kısım kuvvetlerini de Bitlis’e gönderdi. Ancak togan Arslan, Zengî’nin askerlerini çok iyi karşılayarak onlara 10.000 dinar verdi ve böylece ülkesini önemli bir tehlikeden kurtarmış oldu(1134). Togan Arslan bir rivayete göre 1134’de, diğer bir rivayete göre ise, 1137 yılında ölmüştür.

14.6.3. Hüsâmüddevle Kurtî (1137-1143)

Togan Arslan’dan sonra yerine oğlu Hüsâmüddevle Kurtî geçti. Kurtî daha babasının sağlığında Gürcülere karşı yapılan seferlere katılmıştı. Nitekim Ermeni tarihçisi Vardan’ın kaydına göre Kurtî 1130 tarihinde Dovin’i ele geçirmiş ve ertesi yıl Saltukluluların ülkesine saldıran Gürcü Kralı İvane’yi ağır bir yenilgiye uğratmıştı. Muhtemelen bu başarılarından dolayı Saltuklu Emîri İzzeddin Saltuk (1132-1168), kızını Kurtî ile evlendirdi. O, saltanatının son yıllarına doğru Irak Selçuklu Sultanı Mesud’un kardeşi Selçukşah’ın ve Hısn-ı Keyfâ Artuklu Hükümdarı Rükneddin Dâvud’un baskıları sonunda bir başka Artuklu hükümdarı Mardin Artuklu beyi Timurtaş’ın himayesini kabul etti. Kurtî 1143 yılında öldü.

623 Çevik, agm, s. 126-127. 393

14.6.4. Yakut Arslan (1143-1145)

Yerine kardeşi Yakut Arslan geçti. O, Hısn-ı Keyfâ Artuklularından Rükneddin Dâvud’un tehditkâr tutumu karşısında kardeşi Devletşah’ı Atabeg Zengî’ye göndererek ondan yardım istedi. Ancak Yakut Arslan, Devletşah geri dönmeden vefât etti.

14.6.5. Devletşah (1145-1192)

Yakut Arslan’ın yerine kardeşi Devletşah geçti. Anadolu’daki Türk emîrlerinin Ani’yi zapteden Gürcülere karşı düzenledikleri 1161 yılındaki sefere katıldı. Ancak Gürcü Kralı III. Giorgi, bu birleşik Türk ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Devletşah kızını Hısn-ı Keyfâ ve Harput Emîri Kara Arslan’ın oğlu Nâsıreddin ile evdirmişti. Yine Devletşah, Kara Arslan ve Mardin Emîri Necmeddin Alpı ile güçlerini birleştirerek Çemişkezek çevresini yağmaladılar ve Dânişmendliler’den Yağıbasan’a karşı yürümek suretiyle Sivas sınırına kadar ilerlediler (1164). Ancak Atabeg Nûreddin Mahmud, bir elçi göndererek “Haçlılara karşı cihad ediyorken Müslümanların birbiriyle savaşması doğru mudur?” diyerek onları aralarındaki mücadeleyi derhal bitirmeleri konusunda uyarmıştır. Bu yüzden Artuklular ve Dânişmendliler anlaşmak zorunda kaldılar. Devletşah da böylece ülkesine geri döndü.

Gürcülerin Dovin şehrinde yaptıkları zulüm nedeniyle Irak Selçuklu Sultanı Arslanşah, Azerbaycan Atabegi İldeniz ve aralarında devletşah’ın da yer aldığı diğer pek çok Anadolu emîrinin katıldığı bir sefer düzenlendi (Temmuz 1163). Bu birleşik Türk ordusu Gürcüleri ağır bir yenilgiye uğratarak kaybedilen yerleri geri almayı başardı.

Devletşah ile Mardin Artuklu Hükümdarı necmeddin Alpı arasındaki dostluk bir süre sonra bozuldu. İki taraf arasında bir savaş çıkmak üzereyken Devletşah, Necmeddin Alpı’ya bağlılığını bildirmek suretiyle bu çıkması muhtemel savaşı önledi (1175).

Devletşah’ın ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte geç devir bir kaynağın kaydına göre 1192 yılında vefât etmiştir. Onun ölümü üzerine Ahlatşah Emîri Begtimur Bitlis’i zaptetti.

14.6.6. Hüsâmeddin Tuğrul (1192-?)

Devletşah’ın ölümünden sonra oğlu Hüsâmeddin Tuğrul, Dilmaçoğullarının elinde kalan son kale Erzen’de hüküm sürmeye başladı. Hârezmşahların son sultanı Celâleddin Mengübirti’nin Erzen’i ele geçirmek istemesi üzerine Dilmaçoğlu Tuğrul Bey, Sultan Celâleddin Hârezmşah’a tâbi olmak kaydıyla Erzen ve çevresini elinde tutmaya devam etti. Tuğrul Bey’in bundan sonraki siyasî faaliyetleri ve ne zaman öldüğü bilinmemektedir. Moğulların Anadolu’yu egemenlikleri altında tuttukları süreçtede Dilmaçoğullarının başında kimlerin bulunduğu bilinmiyor. İlhanlı Hükümdarı hülâgû’nun Mardin ve Diyârbekir’i ele geçirmek üzere gönderdiği ordu Erzen ve civarını da yağmaladı. İlhanlı Devleti’nin 1336 yılında çöküşü üzerine Anadolu’daki beyler Moğol tahakkümünden kurtulmuş oldular ancak, bu defa da kendi aralarında mücadeleye giriştiler. Siirt üzerinde Artuklular ile Eyyûbîler arasında yaşanan mücadelelerden bıkan halk Dilmaçoğulları’ndan celâleddin’i buraya davet 394 ettiler. Celâleddin de aldığı davet üzerine kardeşini Siirt’e göndererek buranın idaresini ele aldı. Celâleddin’in daha sonra kızkardeşini Eyyubîlere vererek onlarla iyi ilişkiler kurdu.

Timur’un Doğu Anadolu Seferi (1394) sırasında Dilmaçoğulları’nın başında Sultan Ali adında birisinin bulunduğu anlaşılıyor. Sultan Ali, Timur’un Anadolu’ya gelişi üzerine onu karşılıyarak bağlılığını bildirdi ve böylece ülkesini yağma ve tahribattan kurtarmış oldu. Yaklaşık üç asır Erzen ve Bitlis’te hüküm süren Dilmaçoğulları Beyliği, Akkoyunluların hüküm sürdüğü dönemde (1378-1508) tarih sahnesindeki yerini kaybetti.624

624 Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2006; Fahameddin Başar, “Dilmaçoğulları”, İslâm Tarihi, İstanbul 1994; Ali Sevim, “Dilmaçoğulları”, DİA, IX, 301-302; Adnan Çevik, “Selçuklular Zamanında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Hüküm Sürmüş Bir Türkmen Beyliği: Dilmaçoğulları”, Türklük Araştırmaları Dergisi, (Eylül 2002), İstanbul 2002, sy. 12, s. 115-162. 395

Uygulamalar

Artukluların hâkim oldukları Mardin, Diyarbakır ve Harput’ta günümüze kadar gelen mimari eserlerin bir listesini çıkarınız.

396

Uygulama Soruları

1. Artuk Bey, Sökmen ve İlgazi hakkında kısaca bilgi veriniz? 2. Artuklular hangi tarihte nasıl yıkılmıştır? 3. Belek Gazi kimdir, Haçlılar ile yaptığı mücadele hakkında bilgi veriniz. 4. Çaka Bey’in Batı Anadolu’daki faaliyetleri nelerdir Türkiye Selçuklu ve Bizans ile ilişkileri hakkında bilgi veriniz 5. Bitlis ve Erzen’de üç asır hüküm süren Dilmaçoğulları hakkında kısaca bilgi veriniz

397

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kurulan Türkmen beyliklerinin birbirleriyle ve diğer Türk devletleri ile olan ilişkilerinin kavranması, bölgenin kültür hayatına katkıları konuları üzerinde durulmuştur.

398

Bölüm Soruları

1- Aşağıdakilerden hangisi Artukluların egemen olduğu sahalardan biri değildir? A) Mardin B) Diyarbakır C) Halep D) Harput E) Micingerd

2- Artuklular denildiği zaman aşağıdakilerden hangisi akla gelmez? A) Görkemli sanat eserleri B) Belek Gazi C) Artuk Bey D) Mardin ve Harput E) Emîr Gazi

3- Aşağıdakilerden hangisi bir Artuklu hükümdarı değildir? A) Artuk Bey B) İlgazi C) Sökmen D) Kara Arslan E) Dâvud

4- Artuklular aşağıdakilerden hangisi ile ilişkide bulunmadılar? A) Nureddin Mahmud Zengî B) Olcaytu Han C) Salahaddin Eyyubî D) II. Kılıç Arslan E) Dânişmend Gazi

5- Aşağıdakilerden hangisi Mardin Artukluları’nın yıkılmasına neden olmuştur? A) Selçuklular B) Eyyûbîler C) Zengîler D) Karakoyunlular E) Akkoyunlular

6- Artuklular aşağıdakilerden hangisi ile savaşmamışlardır? A) Selçuklular B) Zengîler C) Eyyubîler D) Haçlılar E) Ramazanoğulları

399

7- Aşağıdaki hükümdarlardan hangisi Haçlılarla mücadelede ön plana çıkan Artuklu hükümdarlarından biri değildir? A) Artuk Bey B) İlgazi C) Belek Gazi D) Sökmen E) Kara Arslan

8- Timurtaş 1146 yılında Zengî’nin ölümü üzerine hemen harekete geçerek onun işgal ettiği bazı yerleri kurtarmaya çalıştı. Hani, Re’sülayn, Silvan ve Harput gibi şehirleri geri aldı. Zengî’nin oğlu Seyfeddin Gazi bu yerlerden bir kaçını geri almaya muvaffak oldu. Daha sonra iki taraf arasında anlaşma yapıldı. Diyarbakır’da hüküm sürmekte olan İnaloğulları da Timurtaş’a tâbi oldular. Yukarıda verilen bilgiye bakarak Artuklu hükümdarı Timurtaş hakkında aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Zengî’nin ölümü, Artuklulara kaybettikleri bazı toprakları geri alma fırsatı sağladı. B) Hani, Silvan, Harput şehir ve kaleleri Timurtaş’ın egemenlik sahası içindeydi. C) Zengî’nin ölümünden bir süre sonra Artuklular ile Zengîler arasında bir anlaşma yapıldı. D) İnaloğulları, Timurtaş Bey’e tâbi idi. E) Timurtaş, Seyfeddin Gazi’ye hiç toprak kaptırmamıştır.

9- Belek Gazi bir …………………… hükümdarıdır. Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) Artuklu B) Saltuklu C) Dânişmendli D) Mengücüklü E) Osmanlı

10- I. Haçlılara karşı başarıyla mücadele ettiler. II. Eyyubîlere boyun eğmek zorunda kaldılar. III. Mardin, Hısn-ı Keyfâ, Harput gibi merkezlerde beylikler kurdular. IV. Gürcüler karşısında pek başarılı olamadılar. V. Türkiye Selçukluları’na hiçbir zaman boyun eğmediler. Yukarıda Artuklular ile ilgili olarak verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? A) I B) II C) III D) IV E) V

CEVAPLAR 1-E 2-E 3-A 4-E 5-D 6-E 7-A 8-E 9-A 10-E

400

Kaynakça

Alptekin, Coşkun, “Artuklular”, DİA, III, 415-418.

Başar, Fahameddin, “Artuklular”, İslâm Tarihi, İstanbul 1994, VIII, 242-266.

Çevik, Adnan, “Dilmaçoğulları”, Türklük Araştırmaları Dergisi, İstanbul 2002, sy. 12, s. 115-120.

Sevim, Ali, Ünlü Selçuklu Komutanları, Ankara 1990.

______, “Artukluların Soyu ve Artuk Bey’in Siyasi Faaliyetleri”, Belleten, XXXVI/101 (1962); s. 121-146.

______, “Artuk b. Eksük”, DİA, III, 414-415.

Kurat, Akdes Nimet, Çaka Bey: İzmir ve Civarındaki Adaların İlk Türk Beyi (1081- 1096), Ankara 1987.

Merçil, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2006, 243-250.

Ebu’l-Ferec (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, (çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1987, II.

İbnü’l-Esîr, İzzeddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebu’l-Kerem Muhammed b. Abdulkerim b. Abdulvâhid eş-Şeybanî, el-Kâmil fî’t-târîh, (nşr. Carl Johan Tornberg), Beyrut 1979, (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, X-XI.

Kafesoğlu, İbrahim, “Selçuklu Çağındaki İzmir Türk Beyi’nin Adı: Çağa mı, Çakan mı?”, Tarih Dergisi, sy. 34, İstanbul 1984, s. 55-60.

Rasonyi, Lazslo, Tarihte Türklük, (çev. Hamit Zübeyr Koşay, Türkan Andaç, Nurer Uğurlu), İstanbul 2007.

İlgürel, Mücteba, “Çaka Bey”, DİA, VIII, 187.

Turan, Osman Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993, s. 133-240.

______, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993.

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi Ve Papaz Grigor’un Zeyli, (trc. Hrant Der Andreasyan), Ankara 1987.

401

BİBLİYOGRAFYA

KAYNAK ESERLER

Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, (haz. Erdoğan Merçil), İstanbul 1977, II.

Aksarayî, Kerîmüddîn Mahmûd, Müsâmeretü’l-ahbâr ve müsâyeretü’l-ahyâr, (nşr. Osman Turan), Ankara 1944, (trc. Mehmet Nuri Gençosman) Selçukî Devletleri Tarihi, Ankara 1943; (trc. Mürsel Öztürk), Müsâmeretü’l-ahbâr, Ankara 2000.

Albertus Aquensis, Liber Christianae Expeditionis pro Ereptione, Emundatione et Restitutione Sanctae Hierosolymitanae Ecclesiae, RHC occ, IV, (trc. Hermann Hefele), Albert von Aachen. Geschichte des ersten Kreuzzuges, II, Jena 1923.

Anna Komnene, Alexiade. Règne de l’empereur Alexis I Comnène (1081-1118), (nşr. ve trc. Bernard Leib), Paris 1937-45, I-III, (İng. Elizabeth Anna Sophia Dawes), The Alexiad, London 1928, (trc. Bilge Umar) Alexiad Malazgirt’in Sonrası, İstanbul 1996.

Anonim Selçuknâme, (nşr. ve trc. Feridun Nafiz Uzluk), Ankara 1952.

Anonim Süryani Vekayinâmesi, (nşr. Jean-Baptiste Chabot), Chronicon (syriacum) ad annum chr. 1203/4 pertinens, Corpus Scriptorum Christianorum Oriantalium, Paris 1918, (trc. Arthur Stanley Tritton), “The First and Second Crusades from an Anonymos Syriac Chronicle”, JRAS, January s. 69-101, April s. 273-305, (London 1993).

Aynî, Bedrüddin Ebu Muhammed Mahmud b. Ahmed, Ikdü’l-cümân fî tarihi ehli’z-zamân, Süleymaniye Ktp. Hacı Beşir Ağa, nr. 456.

Azîmî, Azimî Tarihi, (yay. Ali Sevim, Azimi Tarihi Selçuklularla İlgili Bölümler), Ankara 1988.

Bündârî, Zübdetü’n-Nusra ve nuhbetü’l-’usra, (nşr. Martijn Theodoor Houtsma), l’Histoire des Seldjoucides, Leiden 1889, (trc. Kıvâmeddin Burslan), Irak Ve Horasan Selçukluları Tarihi, İstanbul 1943.

Cenâbî, el-‘Aylemü’z-zâhir fî ahvâli’l-evâil ve’l-evâhir, (haz. Muharrem Kesik, Cenâbî Mustafa Efendi’nin el-‘Aylemü’z-zâhir fî ahvâli’l-evâil ve’l evâhir Adlı Eserinin Anadolu Selçukluları İle İlgili Kısmının Tenkidli Metin Neşri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1994.

Ebu’l-Ferec (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, (çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1987, I- II.

______, Tarihu muhtasari’d-düvel, (nşr. Antun Salihanî el-Yesû‘î), Beyrut 1890.

Ebu’l-Fidâ’, el-Muhtasar fî ahbâri’l-beşer, İstanbul 1286, II.

402

Ebû Şâme, Şihâbüddîn Abdurrahman b. İsmail el-Makdisî, Kitâbü’r-ravzateyn fî ahbâri’d- devleteyn en-Nûriyye ve’s-Salâhıyye, (nşr. Muhammed Hilmi Muhammed Ahmed), Kahire 1956, I/1.

Gaffârî, Ahmed b. Muhammed Kâdı, Târîh-i Cihân-ârâ, (nşr. Hasan Nurâkî), Tahran 1343.

Hüseyin Hüsâmeddin, Amasya Tarihi, İstanbul 1330.

İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâiyye fî’l-Umûri’l-Alâiyye, (tıpkıbasım, Hasan Adnan Sadık Erzi) Ankara 1956, (trc. Mürsel Öztürk), el Evâmirü’l-Alâiyye fi’l-umuri’l-Ala’iyye (Selçuk Name), Ankara 1996, I-II.

İbn Cübeyr, Ebü’l-Hüseyin Muhammed b. Ahmed b. Cübeyr, Rihle, Leyden 1907.

İbn Hamdûn, Ebu’l-Me’âli Muhammed b. Hasan, Kitabu’t-Tezkire, Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., III. Ahmed nr. 2948/XII.

İbn Şeddâd, İzzeddîn Muhammed b. Ali b. İbrahim, el-A’laku’l-hatîre fî zikri ümerâi’ş-Şâm ve’l-Cezîre, (nşr. Yahyâ Zekeriyyâ Abbâre), Dımaşk 1991, I/2.

İbn Şeddâd, İzzeddin, Târihü’l-Meliki’z-Zâhir (nşr. Ahmed Hutayt), Beyrut 1403/1983; (trc. Şerefüddin Yaltkaya), Baypars Tarihi, Ankara 2000.

İbn Tağriberdî, Cemâleddîn Ebi’l-Mehâsîn Yûsûf b. Tağriberdî el-Atâbekî, en-Nücûmü’z- zâhire fî mülûki Mısr ve’l-Kahire, tarihsiz, V.

İbnü’l-Adîm, Kemâleddin Ebu’l-Kasım Ömer, Zübdetü’l-Haleb min Tarihi Haleb, (nşr. Sami ed-Dehhan), Dımaşk 1954, II.

______, Buğyetü’t-taleb fî tarihi Haleb, (nşr. Ali Sevim), Bugyat At-Talab Fî Târîh Halab, Selçuklularla İlgili Haltercümeleri, Ankara 1976.

İbnü’l-Esîr, İzzeddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebu’l-Kerem Muhammed b. Abdulkerim b. Abdulvâhid eş-Şeybanî, el-Kâmil fî’t-târîh, (nşr. Carl Johan Tornberg), Beyrut 1979; (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, X-XI.

______, et-Tarihu’l-bâhir fî’d-Devleti’l-Atâbekiyye, (nşr. Abdulkadir Ahmed Tuleymat), Kahire 1963.

İbnü’l-Azrak el-Fârıkî, Ahmed b.Yusuf b. Ali, Tarihu’l-Fârıkî (Tarihu Meyyâfârıkîn), British Museum, Or. nr. 5803, (nşr. Bedevî Abdullatif Avad), Kahire 1959; (nşr. Ahmet Savran), Tarihu Meyyâfârikîn ve Âmid (Artuklular Kısmı), Erzurum 1987.

İbnü’l-Kalânisî, Ebû Ya’lâ Hamza b. Esed et-Temîmî, Zeylü Tarihi Dımaşk, (nşr. Henry Frederick Amedroz), Beyrut 1908.

İbnü’l-Verdî, Zeynüddin Ömer b. el-Verdî, Tetimmetü’l-Muhtasar fî ahbâri’l-beşer (Tarihu 403

İbni’l-Verdî), (nşr. Ahmed Rıf’at el-Bedravî), Beyrut 1970, II.

İbnü’s-Sukâî, Tâli Kitâbi Vefeyâti’l-a’yân, (nşr. ve trc. Jacqueline Sublet), Dımaşk 1974.

Kadı Ahmed Negîdî, el-Veledü’ş-şefîk, Süleymaniye Ktp., Fatih nr. 4518.

Kazvînî, Hamdullah b. Ebû Bekr Ahmed Müstevfî, Târîh-i Güzîde, (nşr. Edward Browne), Tahran 1339.

______, Zafernâme, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, nr. 2042.

Kinnamos, Ioannes, Epitome Historiarum, CSHB, (nşr. Ingmar Meinecke), Bonn 1836, (Frs. Jacqueline Rosenblum), Chronique, Paris 1972; trc. Işın Demirkent, Ioannes Kinnamos’un Historiası (1118-1176), Ankara 2001.

Müneccimbaşı, Şeyh Ahmed b. Lutfullah el-Mevlevî, Cami’ü’d-düvel, (nşr. ve trc. Ali Öngül, Câmiu’d-Düvel Selçuklular Tarihi Anadolu Selçukluları ve Beylikler), İzmir 2001, II.

Khoniates, Niketas, Historia, (çev. Fikret Işıltan), Ankara 1995.

Nüveyrî, Şihâbüddin Ahmed b. Abdülvehhâb en-Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb fî fünûni’l-edeb, (nşr. Said Abdülfettah Âşûr), Kahire 1985, XXVII.

Odo de Deuil, De Profectione Ludovici VII in Orientem, (trc. Virginia Gingerick Berry), New York 1948.

Reşîdüddin Fazlullâh-ı Hemedânî, Cami’u’t-tevârih, (nşr. Abdülkerim Alioğlu Alizâde), Bakü 1957.

Sıbt İbnü’l-Cevzî, Şemseddin Ebu’l-Muzaffer Yusuf b. Kızoğlu b. Abdullah, Mir’âtü’z- zamân fî târihi’l-A’yân, Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. III. Ahmed nr. 2907/XIII-XIV.

Simbat, (Kumandan Simbat), Vekayinâme,(trc. Hrant Der Andreasyan), çeviri nr. 68, s. 56, (TTK’da henüz yayımlanmamış tercüme).

Simon de Saint Quentin, Bir Keşişin Anılarında Tatarlar ve Anadolu 1245-1248, (çev. Erendiz Özbayoğlu), Antalya 2006.

Süryani Mikhail, Khronik, (nşr. ve trc. Jean-Baptiste Chabot), Chronique de Michel le Syrien, Patriarche jacobite d’Antioche (1116-99), Paris 1899-1924, (trc. Hrant Der Andreasyan), Suryani Patrik Mihail’in Vekayinâmesi 1042-1195, Ankara 1944, II, (TTK’da henüz yayımlanmamış tercüme).

Şükrullah, Behcetü’t-tevârîh, Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., nr. R. 1538.

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi Ve Papaz Grigor’un Zeyli, (trc. Hrant Der Andreasyan), Ankara 1987.

404

Willermus Tyrensis, Historia Rerum in Partibus Transmarinis Gestarum, (trc. Ergin Ayan, Willermus Tyrensis’in Historia Rerum in Partibus Transmarinis Gestarum (Denizaşırı Bölgelere Yapılan Seferlerin Tarihi) Adlı Eserinin XVI. XVII. ve XVIII. Kitaplarının Türkçe Çevirisi), İstanbul 1994, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).

Vardapet Vahram, Tarih, (trc. Hrant Der Andreasyan), çeviri nr. 69, s. 12, (TTK’da Henüz Yayımlanmamış Tercüme).

Vardan Vartapet, Cihan Tarihi, (trc. Hrant Der Andreasyan), “Türk Fütuhatı Tarihi”, Tarih Semineri Dergisi, İstanbul 1937, I/2.

Yâkût el-Hamevî, Mu’cemü’l-büldân, Beyrut 1955, I.

Zehebî, Şemseddin Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed, Tarihu Düveli’l-İslâm, Mısır 1974, I-II.

ARAŞTIRMA ESERLERİ

Ahmed Tevhîd, Meskûkât-ı Kadîme-i İslâmiyye Kataloğu, İstanbul 1321, IV.

Alptekin, Coşkun, “Türkiye Selçukluları”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1992, VIII, 218-233.

______, “Türkiye Selçukluları’nın Kestirdikleri İlk Paralardan Örnekler”, Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız Armağanı, İstanbul 1995.

______, “Belek b. Behram”, DİA, V, 402-403.

Arık, Feda Şamil, “Selçuklular Zamanında Anadolu’da Veba Salgınları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara 1991.

Artuk, İbrahim, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Teşhirdeki İslamî Sikkeler Kataloğu, İstanbul 1971, I-II.

Aslanapa, Oktay, Türk Sanatı II, Anadolu Selçuklularından Beylikler Devrinin Sonuna Kadar, İstanbul 1973.

Ataoğlu, Mustafa Remzi, “Selçuklu Artuklu Münâsebetlerine Toplu Bir Bakış”, Prof. Dr. Fikret Işıltan’a 80. Doğum Yılı Armağanı, İstanbul 1995.

Aykut, Nezihi, “Some Coins of Mas’ud I, Qilijarslan II, and the Maliks”, American Journal of Numismatics, New York 1995-1996, (The American Numismatic Society), sa. 7-8.

Baykara, Tuncer, Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, Ankara 1985.

______, Gıyaseddin Keyhüsrev (1164-1211) Gazi-Şehit, Ankara 1997.

Bernhardi, Wilhelm, Konrad III, Leipzig 1883. 405

Bezer, Gülay Öğün, “Türkiye Selçukluları’nın Güneydoğu Siyaseti ve I. Haçlı Seferinin Bunun Üzerindeki Etkileri”, Türklük Araştırmaları Dergisi, İstanbul 2002, sy. 12, s. 79-113.

Bosworth, Clifford Edmund, İslâm Devletleri Tarihi, (çev. Erdoğan Merçil-Mehmet İpşirli), İstanbul 1980.

Brand, Charles, “Turkish Element in , eleventh-twelfth centuries”, Dumbarton Oaks Papers, 43 (1989).

Cahen, Claude, La Syrie Du Nord A L’époque Des Croisades Et La Principauté Franque D’Antioche, Paris 1940.

______, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, (çev. Yıldız Moran), İstanbul 1984.

______, “Baghras”, EI2, I.

Chalandon, Ferdinand, Alexis Comnène. Les Comnène, Jean II Comnène et Manuel I Comnène, Paris 1910-1912, I-II.

Çay, Abdülhaluk Mehmet, II. Kılıç Arslan, Ankara 1987.

Çayırdağ, Mehmet, “Kayseri’de Pervâne Bey Medresesi”, VD, XXVI (1997), s. 225-236.

Çevik, Adnan, “Dilmaçoğulları”, Türklük Araştırmaları Dergisi, İstanbul 2002, sy. 12, s. 115-162.

Darkot, Besim, “Ammuriye”, İA, I, 411-412.

______, “Antalya”, İA, I, 459-462.

______, “Harput”, İA, V/1, 296-299.

______, “Sinop”, İA, X, 684-685.

Deguignes, Joseph de, Hunların, Türklerin, Moğolların ve Daha Sair Tatarların Tarih-i Umûmîsi, (Hüseyin Cahid), İstanbul 1924, IV.

Demirkent, Işın, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1118-1146), Ankara 1987,II.

______, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan, Ankara 1996.

______, Haçlı Seferleri, İstanbul 2004.

______, “Haçlı Seferleri Dönemi Kalelerinden Râvendân”, Belleten, Ankara 1992, LVI, sa. 216.

______, “1101 Yılı Haçlı Seferleri”, Prof. Dr. Fikret Işıltan’a 80. Doğum Yılı Armağanı, İstanbul 1995, 17-56. 406

______, “Komnenos Hanedanının Büyük Başkumandanı: Türk Asıllı Ioannes Aksukhos”, Belleten, Ankara 1996, c. LX, sa. 227, s. 59-72.

______, “Haçlılar”, DİA, XIV, 525-546.

______, “Kılıçarslan I”, DİA, XXV, 396-398.

______, “Haçlı Seferlerinin Mâhiyeti ve Başlaması”, Haçlı Seferleri ve XI. Asırdan Günümüze Haçlı Ruhu Semineri, İstanbul 1998.

______, “Antakya Prinkepsi Bohemund’un Esir Alınması Niksar’da Hapsedilmesi ve Serbest Bırakılması (1100-1103)”, Niksar’ın Fethi ve Dânişmendliler Döneminde Niksar Bilgi Şöleni Tebliğleri, Niksar 1996, s. 3-7.

______, “Türk Yaşamının Bizans’a Etkilerinden Birkaç Örnek”, Tarih Boyunca Türklerde Ev ve Aile Semineri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi, İstanbul 2001, s. 148-152.

Donuk, Abdülkadir, “26-30 Ağustos 1922 Ta’arruzu ve Turan Taktiği”, TED, İstanbul 1982, sa. 12, s. 459-498.

Duran, Remzi, Selçuklu Devri Konya Yapı Kitâbeleri, Ankara 2001.

Dussaud, René, Topographie Historique De La Syrie Antique Et Médiévale, Paris 1927.

Elisséeff, Nikita, Nur Ad-Din Un Grand Prince Musulman De Syrie Au Temps Des Croisades, Damas 1967, I-III.

Emecen, Feridun, “Antalya”, DİA, III, 232-236.

Erkiletlioğlu, Halit, Türkiye Selçuklu Sultanları ve Sikkeleri, Kayseri 1996.

Ersan, Mehmet, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Ankara 2007.

Finlay, George, History of The Byzantine and Greek Empires, London 1854.

Gibb, Hamilton Alexander Rosskeen, “The Career of Nur-ad-din”, A History of The Crusades, (Ed. Kenneth M. Setton), Madison-London 1969, I.

Grousset, René, Histoire Des Croisades Et Du Royaume Franc De Jérusalem, Paris 1935, II.

Güler, Oğuz, “Anadolu Selçuklu Hükümdarlarının Tasvirli Sikkeleri ve Kayseri Selçuklu Darphanesi”, Selçuklular Devrinde Kültür ve Medeniyet, Kayseri 1992.

Halaçoğlu, Yusuf, “Bağrâs”, DİA, IV.

Eldem, Halil Edhem, Düvel-i İslâmiyye, İstanbul 1927.

407

______, Kayseriye Şehri, İstanbul 1334.

Hillenbrand, Carole, “Sa’d al-Dīn Köpek”, EI2, VIII, 705.

Hinrichs, Johann Conrad, Münzen Der Seltchuken Anatoliens, Bremen 1992.

Honigmann, Ernst, Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı, (trc. Fikret Işıltan), İstanbul 1970.

______, “Urfa”, İA, XIII.

______, “Tel-Bâşir”, İA, XII/1.

İlgürel, Mücteba, “Çaka Bey”, DİA, VIII, 187.

İsmail Gâlip, Takvîm-i Meskûkât-ı Selçûkiyye, Ankara 1971.

Kaçar, Mustafa, “Hezarfen Ahmed Çelebi”, DİA, XVII, 297.

Kafesoğlu, İbrahim, “Selçuklu Çağındaki İzmir Türk Beyi’nin Adı: Çağa mı, Çakan mı?”, Tarih Dergisi, sy. 34, İstanbul 1984, s. 55-60.

Kaşgarlı, Mehlika Aktok, Kilikya Tabi Ermeni Baronluğu Tarihi, Ankara 1990.

Kaya, Selim, I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve II. Süleymanşah Dönemi Selçuklu Tarihi (1192- 1211), Ankara 2007.

Kaymaz, Nejat, Pervane Muînüddin Süleyman, Ankara 1970.

______, Anadolu Selçuklu Sultanlarından II. Giyâsü’d-Dîn Keyhüsrev Ve Devri, Ankara 2009.

Kesik, Muharrem, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I. Mesud Dönemi (1116-1155), Ankara 2003.

______, At Üstünde Selçuklular, Türkiye Selçukluları’nda Ordu ve Savaş, İstanbul 2011.

______, 1071 Malazgirt, Zafere Giden Yol, İstanbul 2013.

______, “Cenâbî’ye Göre Türkiye Selçukluları”, Tarih Dergisi, İstanbul 2000, sy. 36, s. 213-260.

______, “Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın İstanbul’u Ziyareti ve Türklerin Tarihteki İlk Uçuş Denemesi (1162)”, Belleten, LXVI /247, (Aralık 2002), Ankara 2003, s. 839-848.

Koca, Salim, I. İzzeddin Keykâvus (1211-1220), Ankara 1997.

______, “Türkiye Selçuklu Devleti Hükümdarlarının Aldıkları ve Kullanılan Hâkimiyet

408 ve Hükümdarlık Sembolleri” Üçüncü Millî Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri, 20-22 Mayıs 1993, Konya, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırma Merkezi, 1994, s. 149-161.

Konyalı, İbrahim Hakkı, Âbideleri Ve Kitabeleri İle Niğde Aksaray Tarihi, İstanbul 1974, I- III.

______, Âbideleri Ve Kitabeleri İle Konya Tarihi, Konya 1964.

Köprülü, Mehmet Fuad, “Türk ve Moğol Sülâlelerinde Hanedan Azasının İdamında Kan Dökme Memnuiyeti”, THTD, Ankara 1944, I, 1-9.

Köymen, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi (İkinci İmparatorluk Devri), Ankara 1991, V.

______, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi Alp Arslan ve Zamanı, Ankara 1992, III.

______, “Süleyman Şah ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu”, Belleten, sayı 218, Ankara 1993, s. 287-301.

Kramers, Johannes Heindrik, “Kara Arslan”, İA, VI.

______, “Muin-üd-din”, İA, VIII, 556-557.

Kugler, Bernard, Studien Zur Geschichte Des Zweiten Kreuzzuges, Amsterdam 1973.

Kurat, Akdes Nimet, Çaka Bey: İzmir ve Civarındaki Adaların İlk Türk Beyi (1081-1096), Ankara 1987.

Küçükdağ, Yusuf, Selçuklular ve Konya, Konya 1994.

Le Beau, Charles, Histoire du Bas Empire, Paris 1824-1836, XVI.

Lowick, Nicholas, “Fars’daki Selçuklu Hâkimi Resultegin’in Bir Altın Sikkesi”, (çev. Erdoğan Merçil), Tarih Dergisi, İstanbul 1975, sa. 28-29, s. 55-62.

Melikoff, Irene, “Danishmendids”, EI2, II, 110.

Merçil, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2006.

______, “Bizans’ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1994, s. 709-721.

______, “Türkiye Selçukluları”, Türkler, VI, Ankara 2002, s. 863-906.

Miroğlu, İsmet, “Bayburt”, DİA, V, 225-226.

Moravcsik, Gyula, Byzantinoturcica, Leiden 1983, I. 409

Nersessian, Sirarpie Der, “The Kingdom of Cilician Armenia”, A History of The Crusades, (ed. Kenneth M. Setton), Madison, Milwaukee, London 1969,II.

Nicholson, Robert Lawrence, Joscelyn III And The Fall Of The Crusader States 1134-1199, Leiden 1973.

Ostrogorsky, George, Bizans Devleti Tarihi, (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1991.

Öden, Zerrin Günal, “Türkiye Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddîn Mesud Hakkında Bazı Görüşler”, Belleten, (Ankara 1997), sy. 231, s. 237-300.

Öngül, Ali, “Mengücekler”, Türkler, Ankara 2002, VI, 452-460.

______, “Saltuklular”, Türkler, Ankara 2002, VI, 461-476.

Önkal, Hakkı, Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara 1996.

Özaydın, Abdülkerim, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1118), Ankara 1990.

______, “Anadolu Selçukluları”, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, İstanbul 1994, VIII, 86-241.

______, “Dânişmendliler”, DİA, VIII, 471-473.

______, “Kılıcarslan II”, DİA, XXV, 399-403.

Phillips, Jonathan, The First Crusades, Origins and İmpact, Manchester 1997.

Ramsay, William Mitchell, The Historical Geography of Asia Minor, (çev. Mihri Pektaş), Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası, İstanbul 1961.

Rasonyi, Lazslo, Tarihte Türklük, (çev. Hamit Zübeyr Koşay, Türkan Andaç, Nurer Uğurlu), İstanbul 2007.

Röhricht, Reinhold, Geschichte des Königreichs Jerusalem 1100-1291, Innsbruck 1898.

Runciman, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, (çev. Fikret Işıltan), Ankara 1992, II.

Sakaoğlu, Necdet, Türk Anadolu’da Mengücekoğulları, İstanbul 2005.

Sevim, Ali, Anadolu Fâtihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, Ankara 1990.

______, Suriye ve Filistin Selçukluları, Ankara 1989.

______, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi (Başlangıçtan 1086’ya Kadar), Ankara 1988.

410

______, Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Ankara, 1983.

______, “Timurtaş”, İA, XII/1, 370-372.

______, “Keyhüsrev III”, DİA, XXV, 351-352

Sönmez, Zeki, Başlangıcından 16. Yüzyıla Kadar Anadolu Türk-İslam Mimarisinde Sanatçılar, Ankara 1989.

Spuler, Bertold, İran Moğolları, Siyaset İdare ve Kültür İlhanlılar Devri 1220-1350, (trc. Cemal Köprülü), Ankara 1987.

Sümer, Faruk, Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları, İstanbul 1999, II.

______, “Selçuklular Devrinde Türkiye’de Madenler”, Türklük Araştırmaları Dergisi, İstanbul 1989, M. Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları.

______, “Anadolu’da Moğollar”, SAD, I, Ankara 1970, 1-147.

______, “Keykâvus II”, DİA, XXV, 356.

______, “Kılıcarslan IV”, DİA, XXV, 404-405.

Şahin, Kamil, Danişmendliler Döneminde Niksar (1071-1178), Niksar 1999.

Şeker, Mehmet, “Hil’at”, DİA, XVIII, 22-25.

Şeşen, Ramazan, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, İstanbul 1998.

______, Salâhaddin Eyyûbi ve Devri, İstanbul 2000.

______, Salahaddin’den Baybars’a Eyyubiler-Memlüklüler (1193-1260), İstanbul 2007.

Taşdemir, Mehmet, “Besni”, DİA, V.

Tufantoz, Abdurrahim, “Mervâniler”, DİA, XXIX, 230-232.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993.

______, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1993.

______, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993.

______, Selçuklular ve İslâmiyet, İstanbul 1993.

______, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara 1988.

______, “ Kılıç Arslan I” , İA, VI, 681-687.

411

______, “ Kılıç Arslan II”, İA, VI, 688-703.

______, “Sa‘deddîn Köpek”, İA, 32-35.

______, “Keyhüsrev II”, İA, VI, 620-622.

______, “Selçuk Devri Vakfiyeleri III. Celâleddin Karatay Vakıfları ve Vakfiyeleri”, Belleten, XLV (1948), s. 17-171.

______, “Ortaçağda Türkiye Kıbrıs Münasebetleri”, Belleten, (Ankara 1964), c. XXVIII, sy. 110, s. 209-227.

Tülücü, Süleyman, “Malazgirt Savaşı’na Katılan Türk Beylerinden Sunduk Bey”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, (Erzurum 1999), sayı 13, s. 269-276.

Umar, Bilge, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İstanbul 1993.

Unat, Faik Reşit, Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Klavuzu, Ankara 1988.

Uyumaz, Emine, Türkiye Selçuklu Devleti’ne Gelen ve Giden Elçiler, İstanbul 2011.

______, Sultan I. Alâeddin Keykubâd Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Siyasi Tarihi (1220-1237), Ankara 2003.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Sivas Şehri, İstanbul 1928.

______, Anadolu Türk Tarihi Vesikalarından Tokat, Niksar, Zile, Turhal, Amasya Vilayeti ve Kaza ve Nahiye Merkezlerindeki Kitabeler, İstanbul 1928.

Ülkütaşır, Mehmet Şakir, “Sinop’ta Selçukîler Zamanına Ait Tarihî Eserler”, Türk Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergisi, sy. 5, İstanbul 1949, s. 115, 140-143, 146-147.

Waas, Adolf, Geshichte Der Kreuzzüge, Freiburg 1956, I.

Walter, Besant, The The City of Herod And Saladin, London 1888.

Vryonis, Speros, The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and the Process of Islamisation from the Eleventh Throught Century, Berkeley-California 1971.

Yinanç, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, I, Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944.

412