Aydoğan KARA DOKTORA TEZİ 2019 1990 SONRASI TÜRK ŞİİRİNDE GERÇ ŞİİRİNDE SONRASI TÜRK 1990 ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA DALI BİLİM SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AYDOĞAN KARA DOKTORA TEZİ ANKARA, 2019 T.C.

EKLİK ALGILARI EKLİK

T.C.

ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

1990 SONRASI TÜRK ŞİİRİNDE GERÇEKLİK ALGILARI

DOKTORA TEZİ

AYDOĞAN KARA

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

DR. ÖĞR. ÜYESİ CENGİZ KARATAŞ

DANIŞMAN

ANKARA, 2019 ONAY SAYFASI

Aydoğan KARA tarafından hazırlanan “1990 Sonrası Türk Şiirinde Gerçeklik Algıları” adlı tez çalışması, aşağıdaki jüri tarafından oy birliği / oy çokluğu ile Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda Doktora tezi olarak kabul edilmiştir.

Unvan, Ad, Soyad Kurum İmza

Dr. Öğr. Üyesi Cengiz KARATAŞ AYBÜ, TDE

Prof. Dr. İbrahim TÜZER AYBÜ, TDE

Prof. Dr. Mustafa KURT Gazi Ü., TDEE

Prof. Dr. Nurullah ÇETİN Ankara Ü., TDE

Prof. Dr. Münire Kevser BAŞ AYBÜ, TDE

Tez Savunma Tarihi:

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda Doktora tezi olması için gerekli şartları yerine getirdiğini onaylıyorum.

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Seyfullah YILDIRIM

BEYAN Bu tez çalışmasının kendi çalışmam olduğunu, tezin planlanmasından yazımına kadar bütün aşamalarda patent ve telif haklarını ihlal edici, etik dışı davranışımın olmadığını, bu tezdeki bütün bilgileri akademik ve etik kurallar içinde elde ettiğimi, bu tezde kullanılmış olan tüm bilgi ve yorumlara kaynak gösterdiğimi beyan ederim; aksi takdirde tüm yasal sorumluluğu kabul ediyorum. 16/01/2020

İmza : Adı SOYADI : Aydoğan KARA

ağa’ya ve emmi’ye hep öyle oldukları için...

TEŞEKKÜR

Tezimin her aşamasında şahsıma olan güveni ve özgürleştirici telkinleriyle bilgi ve tecrübelerini paylaşan değerli danışman hocam Dr. Öğr. Üyesi Cengiz KARATAŞ’a teşekkür ederim. Ayrıca; doktora hayatımızın her aşamasında yanı başımda olduğunu bildiğim ve kendilerine yakın olmanın kıvancını yaşadığım, çok kıymetli iki dosta, Dr. İsmail SÜPHANDAĞI ile Merve Sevda SELVİ’ye, yüzü sonsuza dönük bir muhabbetle şükranlarımı sunarım…

Özet 1990 Sonrası Türk Şiirinde Gerçeklik Algıları

Varlığı görme biçimi, ya gerçeklik ya hakikat düzleminde kalınarak mümkün olur. İlki, bir algısal bakış açısına, ikincisi doğrudan kabule denk düşer. Sanat da bu iki yoldan biriyle biçimlenir. Birincisinde sanatın bir araştırma ve kavrama çabasına karşılık geleceği; ikincisinde ise zaten mutlak olanın bilgisine sahip olunduğu düşüncesiyle bir aktarıma, ideal bir yansıtma çabasına girileceği açıktır. Bu çalışmada gerçeklik kavramı merkeze alınmış ve sahici sanatın gerçeklikle ilişkili olması gerektiği savunulmuştur. Bu bağlamda, sanattaki gerçeklik, “estetik dolayımlama”, “şahsî tecrübe”, “realiteye uygunluk (sahicilik)”, “niyet ve bilinç”, “tutarlılık” ilkelerine bağlı olarak açıklanmıştır. “Kuşak” meselesi de ele alınan konulardan biridir ve kuşak kavramı yerine “temsil değeri” öne çıkarılmıştır. Ardından, 1990’dan bugüne uzanan süreçteki Türk şiirinin genel seyri araştırılmıştır. Türk şiirinin bu süreci için, “varoluşu sorgulayan, lirik-imgeci”, “entelektüel / düşünceyi merkez alan, lirizm karşıtı, metafiziği dışlayan” ve “deneysel / deneysel nitelikli” şiir çizgileri tespit edilmiştir. Ayrıca poetik yönelimler bağlamında “Yeni Hece Şiiri / Yeni Hececi Şiir”, “Neo-Epik Şiir”, “Deneysel / Somut / Görsel Şiir” değerlendirilmiştir. Tezin ana bölümünde ise “temsil değeri” taşıdığı savunulan on (10) şairin sanatı, Mehmet Kaplan’ın Eklektik Tahlil Yöntemi ile çözümlenmiştir. Çalışmanın temel amacı, şairlerin eserlerindeki gerçeklik algılarını saptamaktır. Anahtar Kelimeler: 1990’larda Türk şiiri, 2000’lerde Türk şiiri, 2010’larda Türk şiiri, gerçek, gerçeklik, hakikat, şahsî tecrübe.

2

Abstract Reality Perceptions In Turkish Poetry After 1990

The way of seeing existence is possible by staying in the plane of reality or vérité. The first corresponds to a perceptual perspective and the second directly to acceptance. Art is shaped in one of these two ways, too. First in, art would correspond to a research and comprehension effort; in the second, it’s clear that an attempt to reflect on the ideal is reflected in the thought that the knowledge of the absolute is already possessed. In this study, “reality” concept was taken to the center and it has been argued that authentic (real) art should be related to reality. In this context, the reality in art has been explained based on the principles of “aesthetic transformation / conversion”, “personal experience”, “accordance with real (authenticity)”, “intention and consciousness”, “consistency”. “Generation” matter is also one of the issues and “representation value” is emphasized instead of “generation” concept. Then, general course of Turkish poetry in the period from 1990 to today has been researched. For this process of Turkish poetry, “questioning existence, lyrical-imaginative”, “intellectual / centered on thought, anti-lyric, excluding metaphysics” and “experimental / experimental quality” poetry lines were determined. In addition, “New Syllable Poetry / New Syllabist Poetry”, “Neo-Epic Poetry”, “Experimental / Concrete / Visual Poetry” was evaluated in the context of poetic orientations. In the main part of the thesis, the art of ten (10) poets who are claimed to have “representation value” were analyzed with Mehmet Kaplan’s Eclectic Analysis Method. The main purpose of the study is to determine the perceptions of reality in works of the poets. Keywords: Turkish poetry in 1990s, Turkish Poetry in 2000s, Turkish Poetry in 2010s, real, realty, vérité, personal experience.

ii

İÇİNDEKİLER

ÖZET ...... i ABSTRACT ...... ii İÇİNDEKİLER ...... iii GİRİŞ ...... 1 “GERÇEK”, “GERÇEKLİK” VE “HAKİKAT” ...... 1 1.1. Kavram - Tanım ...... 1 1.2. İslâm Literatür ve Düşüncesinde “Gerçeklik” ve “Hakikat” ...... 4 1.3. Gerçeklik ve Hakikat’in Ne’liğine (Mahiyetine) Dair ...... 6 1.4. Gerçeklik Dolayımında Batı Felsefe ve Sanatının Genel Seyri ...... 10 1.5. Sanatta Gerçeklik ...... 20 1.5 1. Sanatsal Gerçekliğin Ontolojik Hüviyeti ...... 20 1.5.2. Sanatsal Gerçekliğin Temel İlkeleri ...... 23 1.5.2.1. Estetik Dolayımlama ...... 23 1.5.2.2. Şahsî Tecrübe ...... 26 1.5.2.3. Realiteye Uygunluk (Sahicilik) ...... 27 1.5.2.4. Niyet ve Bilinç ...... 28 1.5.2.5. Tutarlılık ...... 29 2. YÖNTEM ...... 31 2.1. Mehmet Kaplan’ın Eklektik Tahlil Yöntemi ...... 31 3. “KUŞAK” MESELESİ VE TEMSİL DEĞERİ ...... 35 3.1. Kuşak Kavramı ...... 35 3.2. Temsil Değeri ...... 40 4. 1980 KUŞAĞI TÜRK ŞİİRİNİ HATIRLAMAK ...... 44 1. BÖLÜM ...... 48 1990’LARDAN BUGÜNE MODERN TÜRK ŞİİRİ ...... 48 1.1. Poetik Yönelimler ve Manifestolar ...... 54 1.1.1 Yeni Hece Şiiri / Yeni Hececi Şiir ...... 55

iii

1.1.2. Neo-Epik Şiir ...... 57 1.1.3. Deneysel / Somut / Görsel Şiir ...... 61 1.1.3.1. Deneysel Şiir için Gerçeklik Perspektifi ...... 70 1. BÖLÜM ...... 75 TEMSİL DEĞERİYLE ON ŞAİR VE ŞİİR-GERÇEKLİK İLİŞKİSİ ...... 75 2.1. NECMİ ZEKÂ ...... 76 2.2. ENİS AKIN ...... 92 2.3. OSMAN ÇAKMAKÇI ...... 108 2.4. MEHMET CAN DOĞAN ...... 121 2.5. ÖMER ERDEM ...... 144 2.6. HAYRİYE ÜNAL ...... 159 2.7. MEHMET BUTAKIN ...... 181 2.8. SEYYİDHAN KÖMÜRCÜ ...... 189 2.9. ERCAN YILMAZ ...... 199 2.10. ÖMER ŞİŞMAN ...... 209 SONUÇ ...... 221 KAYNAKÇA ...... 232

iv

v

GİRİŞ

“GERÇEK”, “GERÇEKLİK” VE “HAKİKAT”

1.1. Kavram - Tanım

Bilimsel kavramlaştırmalarda Batı literatürü baskın ve genelgeçer kabul edildiğinden, gerçek ve hakikat gibi derinlikli ve gönderim alanı epeyce geniş olan kavramlarda da doğrudan doğruya Batı felsefesinin belirlediği literatüre başvurmak, yanıltıcı bir kolaylık nedeni olabilir. Bu bakımdan öncelikle gerçek kavramının Türkçedeki köken bilimsel geçmişini, kullanımını ve Türklerin İslamlaşmasıyla beraber Arapçadan aldığı “hakikat” sözcüğünü irdelemek daha sağlıklı bir çıkış noktası olabilir. 11. yüzyıla kadar “kerti, kirtü, köni” sözcükleriyle karşılanan “gerçek” ve “hakikat” kavramları, İslamlaşma etkisiyle “hakikat” kelimesinin baskınlığında arkaikleşmeye yüz tutar. 14. yüzyılda “kirtü” kökünden “gerçek” sözcüğü türer ve sıkça kullanılan “hakikat” kelimesine karşın Türkçe açısından direnç, “gerçek” sözcüğüyle sağlanır. Yine hakikat kelimesinin alındığı süreci izleyen metinlerde Farsçadaki “rast” sözcüğü de kullanıma girerek Türkçedeki “gerçek” ile “doğru” kavramlarını karşılar (İsi, 2015: 181). TDK sözlüğünde gerçek kavramı;

yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat; / gerçeklik; / doğruluk; / yalan olmayan; / bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, özbeöz, hakiki, reel; / aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici; / temel, başlıca, asıl; / doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan; / yapay olmayan” / “düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan” (Akalın vd, 2019: 930).

karşılıklarıyla tanımlanır. Gerçeklik kavramı ise; “gerçek olan, var olan şeylerin tümü, hakikat, hakikilik, şeniyet, realite, reellik” biçiminde belirlenerek nesnel, somut, görünür, algılanabilir, değişmez olana; aynı zamanda da metafizik olmayana karşılık gelir. Ancak tanımlamalarda, kavramların birbirinin yerine geçecek şekilde kullanıldığı, farklarının belirtilmediği açıktır. Bu durum, günlük hayatta ve kavram ayrımı gözetmeyen, genel bir dille örülü metinlerdeki kullanımlara uygundur. TDK sözlüğünde hakikat kavramı, ad olarak “gerçek” ve “gerçeklik”; zarf olarak da “gerçekten” kelimeleriyle karşılanır. Söylenen karşılıklar, esaslı ve ayırıcı bir anlamı işaretlemez. Orhan Hançerlioğlu’nun Felsefe Sözlüğü’nde “gerçek” ile “hakikat” kavramları arasında anlamsal ayrımlara gidilir. Hançerlioğlu; “gerçek” kavramının bilinçten bağımsız, somut ve nesnel oluşuna vurgu yapar: “Gerçek deyimini özellikle hakikat ve hakikî deyimlerinden titizlikle ayırmalıdır. Gerçek, somut ve nesnel olarak var bulunandır. Hakikat’se, gerçeğin bilinçteki yansısıdır” (2002: 131-132). Gerçek kavramından başkalığının özellikle vurgulandığı aynı sözlükte hakikat kavramı; “Hakikat, gerçeğin kendisi değil, yansısıdır ve düşünceyle nesnesi arasındaki uygunluğu dile getirir. Hakikat kavramı, felsefe alanında çok önemlidir ve özdekçilikle düşüncecilik arasındaki kavganın baş konusudur.” (2002: 150) şeklinde temel bir ayrımla ifade edilir. Böylece hakikat kavramının sadece Batı felsefesi bağlamdaki karşılığı esas alınarak teolojik kabuller dolayımındaki kullanımlarına değinilmediği görülür. Ahmet Cevizci de gerçek’in duyulur- görülür olanı karşıladığı; gerçekliğin de somut olandan hareketle belirlendiği bilgisini verir. Ek olarak; gerçeklik kavramının inanç, Tanrı, ruh ve ideal nesnelere ilişkin bir kullanımının da olduğunu belirtir: “(…) Ve nihayet, gerçeklik terimi, bireyin gerçekten varolduğuna inandığı ve gerçek varlığın ayrılmaz bir parçasını oluşturduğunu düşündüğü Tanrı, ruh ve ideal nesneleri de içerecek şekilde kullanılmaktadır” (1999: 378). Cevizci; “doğruluk ve gerçeklik” anlamındaki kullanımlarının da olduğunu bildirdiği hakikat kavramını ise; “(…) gerçekte bir şeyin kendi özü içinde örtüsünü açarak vukua gelmesi ve insanın bunun farkında olması durumu. Varlığın gizinden çıkarak olagelmesi ve insanın bunun bilincinde olması hâli.” (1999: 395) şeklinde tanımlar. Bu tanım, fenomenolojik bir yorumlamaya yakındır. Bu tanımlamalara bakıldığında, gerçek, gerçeklik, sahih, doğru ve hakikat gibi kavramların yeterince seçik karşılıklara oturtulmadığı sonucuna varılır. Özdemir İnce, Şiir ve Gerçeklik adlı kitabında “gerçek” sözcüğünün başka dillerdeki kökeninde yatan somut ve nesnel oluşa vurgu yapar. Buna göre; “gerçek” kelimesi, Hint- Avrupa kökenli dillerdeki mal ve mülkiyet anlamlarına gelen “re” sözcüğünün, Latinceye mal ve şey anlamlarına gelen “res” biçiminde geçmesiyle oluşur. Çeşitli Batı dillerinde bu kelime “res” sözcüğünden kaynak bulur: Fransızcada “rien, réel, réaliser, realite”; İngilizcede “real, realize, reality”; Almancada “real, realist, realisieren” sözcükleri, “res” sözcüğünden türer (1985: 53-54). Öyleyse, “realite” kelimesinin görünen ve beş duyu organından en az biriyle algılanabilen bir kavram olduğu ve mevcut varlığı gösterdiği açıktır.

2

Yılmaz Onay’ın aktarımıyla Hasan Erkek, Latince ve Fransızcadan hareket ederek “vérité” sözcüğünün Türkçede “hakikat”i karşıladığını söyler ve bunu “verili gerçek” olarak anlar (Onay, 2012: 113). “Verili olma” ifadesi, aktarımı ima eden ve kişiyi edilgen kılan bir bilgilenme sürecini akla getirir. Hasan Erkek, sahicilik kelimesini ise “authenticité” (otantiklik) sözcüğüyle karşılar ve Türkçe kullanımdaki turistik terim olma durumundan şikâyet ederek “authenticité”nin “içtenlik, bozulmamışlık” anlamının da var olduğunu hatırlatır. “Authenticité”ye yakın bir başka sözcük de “açık yüreklilik ve içtenlik” anlamlarına gelen “sincérité”dir ve her ikisi de daha çok anlatımın niteliğine işaret eder. Oysa sahicilik konusunda öne çıkan, içeriktir. Dolayısıyla yazar, yine gerçekçilik sözcüğüne duyulan ihtiyaca bağlı olarak “gerçekleri saklamamak, onları ortaya çıkarmak” ilgisinden hareketle bir yazarın “sahici tutum”undan söz edilebileceğini ifade eder. Yılmaz Onay, burada “gerçekçilik” kavramının yalnızca sosyalizme özgüymüş gibi algılanarak Erkek’in de “aradığı şey için” “gerçekçilik” yerine “sahicilik” kavramında karar kılmasından yakınır. Buna karşılık Onay, “yalanın karşıtı nedir?” diye sorar ve sözcüklerin birbirini ne dereceye kadar karşıladığını irdeler. “Yalanın karşıtı nedir?” gibi bir soruya herkesin “gerçek”, ya da eski dilde olsa “hakikat”, diyeceğinden eminizdir. Oysa “sahici” (dolayısıyla “hakiki”) diye yanıtlamak gramer açısından da (sıfat olması nedeniyle) anlamca da uygun değildir. Yani Onay, sözcüklerin sıfata kaçmayan anlamlarına odaklanır. Bu bağlamda; “gerçek” sözcüğünün sıfata hiç kaçmayan kesin isim hâlinin “gerçeklik” olduğunu ve “sahicilik” ile benzerlik içinde anlaşıldığını fakat “sahicilik”in “hakikat”i karşılamadığını dikkate sunar (2012: 116-117). Gerçekten de kavramsal düşünmelerde önemli ve geçerli olan sözcüklerin ad durumundaki karşılıkları olmalıdır. Çünkü bir dildeki adlar, temelde nesnel anlamlara gönderme yapar. Sıfat hâlindeyse öznel algılarla yüklenmeleri kaçınılmazdır. Öyleyse bu kaynaklar ve değerlendirmeler ışığında; bizdeki kullanım farklılıklarına ayrıca dikkat kesilmek ve esasen kavramsal karşılığına odaklanmak şartıyla Türkçedeki “gerçek” ve “gerçeklik” kelimelerinin daha çok, somut ve nesnel duyumlar dünyasına bağlı bir algıyla ilgili olduğu; kavramın Hint-Avrupa kökenli dillerde de benzer anlam alanını işaret ettiği açığa kavuşur. “Vérité” ve “hakikat” kavramları beraberce düşünüldüğünde de algısal ve öznel yorumlamaların dışındaki kesin ve mutlak bir gönderim alanına vurgu yapıldığı anlamı çıkarılabilir. Bu noktada idealist tasavvurların; eşya ve fizik âlemin ötesinin yoklanıldığı anlaşılır. Çoğu zaman gerçek ve gerçekliğe dair tüm çetrefilli algı, bu ayrımın yapılmamasından doğar. Buna bağlı olarak gerçekliği açımlamaya ve belirginleştirmeye yönelen “sahih, sahici, sahihlik, sahicilik, hakiki, hakikilik” vb. sıfat ya da sıfat iması içeren kavramlar, devreye girer. Öyleyse adların belirliliğine karşın sıfatların tanımları ve işaret

3 edilenleri güçlendirmeye, vurgulamaya, belirginleştirmeye, anlamaya dönük olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Nihayet sözlük anlamları bağlamında şu çıkarımlara varılabilir: Gerçek; insan bilincinden bağımsız, somut ve nesnel olarak var olan her şeydir. Hakikat; nesnel gerçekliğin bilinçteki, kendine uygun kavramsal yansısıdır (Gürkan, www.anadoluaydinlanma.org). Ancak; “Felsefede kullanılan hakikat kavramının ifade ettiği semantik bağlam aslında felsefenin değil, kadim dinlerin söyleminde ortaya çıkan tanrısal mahiyetin tezahürü için daha uygun bir kullanıma karşılık gelir” (Erdem, 2012: 23). Dolayısıyla gerçeklik ve hakikat kavramlarını birbirinden ayırırken din, felsefe, Doğu-Batı, vahye dayanma, nesneyi esas alma gibi ana etken ve kaynaklar düzleminden sapmadan çıkarımlarda bulunma zorunluluğu doğar.

1.2. İslâm Literatür ve Düşüncesinde “Gerçeklik” ve “Hakikat”

“Hakikat” kelimesi, “gerçek, sabit ve doğru olmak, gerekmek; bir şeyi gerçekleştirmek” gibi anlamlara gelen “hakk” kökünden türetilmiştir. Araplarda “hakikati himaye etme” tabiri yaygın olarak kullanılır ve buradaki hakikatten genellikle ırz, namus, vefa, dostluk, bayrak, sancak gibi değerler kastedilirdi. Kavram, Kur’an-ı Kerim’de geçmez fakat bir hadiste yer alan “hakikatü’l-îmân” terkibinde “hâlis, künh, mahz” sözcükleri ile açıklanır. Diğer bazı hadislerde ise “hakikat”in “en doğru, en mükemmel olan” şeklindeki anlamı öne çıkar (Çağrıcı, 1997: 177). “Hakikat” kavramı, İslam felsefesi tarihinde, çoğunlukla ontolojik1 bir kavram olarak ele alınır. Farabi, “şeyin hakikati”ni “bir şeyin kendine özgü varlığı” diye açıklar. Hakikat konusuna ilk defa metafiziğinde önemli bir yer veren İbn-i Sina’ya göre ise her şeyin bir hakikati vardır ve o şey bu hakikatle kendi kendisi olur. Bu anlamda hakikat, filozofun “özel varlık (el-vücûdü’l-has)” diye adlandırdığı ve “somut varlık ile (el-vücûdü’l-isbâtî)” karıştırılmaması hususunda uyarıda bulunduğu şeydir. Yine İbn-i Sina’ya göre; hakikat, her bir varlığın kendisi için gerekli olan ve ona belli bir gerçeklik değeri kazandıran özelliğidir. Hakikati olmayanın ne dış dünyada ne de zihinde herhangi bir gerçekliğinden söz edilebilir. İbn-i Sina’nın idealist anlayışına göre; hakikat, zihinde hâsıl olan ve kavranabilen gerçeklik, vücut ise ona sonradan katılan bu gerçekliğin zihin dışında sabit olan varlığıdır. Gazzali’ye göre ise Allah, hem zatı hem de sıfatları itibariyle zorunlu varlıktır. Mahiyetsiz ve hakikatsiz bir varlık düşünülemez; mahiyet yok olunca hakikat, hakikat yok olunca da zat ortadan

1 Buna karşın, Batı felsefesinde “gerçeklik” kavramı, epistemolojinin konusu olarak ele alınır. 4 kalkar. Bu sebeple Allah’ın varlığı ve zatı gibi mahiyeti ve sıfatları da hakikattir (Çağrıcı, 1997: 177). Klasik kelam kitapla