OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU'DA OĞ UZ BOYLARI

FARUK DEM İ RTAŞ

Osmanlı devrinde Anadolu'da ya şıyan Türk aşiretleri aras ında biz- zat bu aşiretleri meydana getirmi ş bulunan Oğuz boylarını rı adları nı taşı yan muhtelif kabilevi mahiyetlerde te şekküllere rastgelinmektedir. Nitekim bu Oğuz boy ad ın ı taşıyan teşekküllerden Kay boyuna men- sup bulunanlar hakkı nda ayr ı bir yaz ı haz ırlam ış ve orada bu Kay ı unsurlar ının ait oldukları kabilenin tarihi hayatiyle Anadolu'nun iskân tarihindeki rolünde ne gibi mânalar ta şıdıkları n ı göstermeğe çal ışmıştık. Bu yaz ımızda ise Türk edebiyat ı nı n büyük üstad ı Fuzülrnin Bayad'ı n- dan başlıyarak Karkın boyuna kadar olan Bozoklu Oğuz kabilelerinin yine adı geçen devirde, fakat bilhassa XVI. ve XVII. as ırlarda Ana- dolu'da ya şıyan teşekkülleri hakk ında malûmat verme ğe çalışacağı z. ( Bak ı nız : Osmanlı devrinde Anadolu'da Kay ılar, Belleten, say ı : 47 ). Akkoyunlular' ın Bayındzr'ından başlıyarak Selçuklular' ın Kınık boyunda nihayet bulan Uçoklu kabilelerin te şekkülleri (Belleten'in bunu taki- bedecek olan say ısında) ayr ıca görülecektir. Ş u halde mevzu iki k ısım halinde ele al ınmış bulunuyor ki, bunda ne ameli bir kolayl ık ve ne de tarihi bir şarta riayet mevzuubahis de ğildir. Yaln ız daha hususi bir sebep olmadığı için yaz ımızda, görüldü ğü gibi Oğuz kabile nizam ına riayet olunmuştur. Konumuzun esas kaynaklar ını, Osmanl ı imparatorlu ğunun zengin ve çeşitli arşiv malzemesi te şkil etmektedir. Bu ar şiv materyalleri ara- sında bilhassa büyük bir k ısmı XVI. asra ait bulunan arazi ve nüfus (maliye) tahrir defterlerinin bu mevzuun ele al ınması nda en mühim rolü oynad ığını burada belirtmek laz ımdır. Bu itibarla mevzuun muh- teviyatında umumiyetle defterlerden elde etmi ş olduğumuz bilgiler hâkim bulunmaktad ır. Yine Osmanl ı arşi yine ait, bir k ısmı neşredilmiş bulunani mevzuumuzla ilgili müteferrik vesikalar, yaz ımızı n ikinci esasl ı kaynağını teşkil ediyor. Arşiv dışında olan tarihi ve di ğer sahalardaki eserlere gelince, bunlardan mevzuda mühim hususiyetler meydana getirecek bilgiler elde edilmi ş olduğu akla gelebilir. Fakat yaz ı mızda bu çeşit kaynaklardan hemen hiç fay dalanmam ış bulunuyoruz ki, bunu biraz da tabii kar şılamak gerektir. Çünkü, Türk göçebe te şekküllerinin Anadolu'da siyasi bir unsur halinden ç ıkmış bulundukları devirlerde bu A. U. D. T. C. F. Dergisi F. 21

• 322 FARUK DEM İRTA Ş

arşiv dışında kalan eserler onlardan ne şekilde bahsedebilirlerdi? Görü lüyor ki yaz ımı z, tamamiyle ar şiv kaynaklar ı sayesinde meydana gele- bilmiştir. Konumuzun esasını teşkil eden arşiv malümat ı, Oğuz etnolojisinde ve Anadolu'nun iskân tarihinde mühim rnânâlar ta şımaktadır. Fakat zikredilen bu mühim mevzular ın henüz esasların ın dahi ortaya konma- mış oldu ğu bir devirde bu ar şiv kaynaklarından elde edilen bilgilerden sadece bahisle iktifa edilmesinde arzu edilen gaye ve maksad ın hâsıl olamıyacağı da bedihi idi. Bu sebeple bu hususu gözönüne alarak bu bilgilerin Türk tarih ve etnolojisiyle Anadolu'nun iskân tarihinde ne gibi bir kıymefi haiz bulunduklar ını da göstermeğe çalıştık ki, bu bizim için oldukça zahmetli ve h ırpalay ıcı bir mesai olmuştur. Esasen evvelce edinilmiş istikrarl ı bilgileri olmayan ve bu sebeple henüz bir mevzu haline gelmemiş bulunan bâkir bir sahada bu şekilde bir mesaiye giriş- menin ne kadar yorucu ve üzücü şartlara mütevakk ıf bulunduğu malûmdur. IL BAYAD Osmanlı devrinde, bilhassa XVI. ve XVII. as ırlarda Anadolu'da ehemmiyetli te şekküllerine rastlanan Oğuz kabilelerinden birisi de Ba- yadlar'dır. Hemen tamamiyle Anadolu'nun do ğu ve güney bölgelerin- deki Türkmen grubu aras ında yaşıyan Bayadlar, bu grubu meydana getiren Halep Türkmenleri, Dulkad ırlı ve Bozulus gibi başlıca üç ile dahil bulunuyorlar.

1. Haleb Türkmenleri Bayad' ı Haleb Türkmenlerine dair Kanuni devrinde yaz ılmış en eski defter- de; bu ilin üçüncü boyu (Tâife) olarak zikredilen Bayadlar, yirmi oymak (ceırdiat)'tan müteşekkildir °. Defterde bunlar ın birincisi olarak zikredilen, Cemaat- ı Ordu-yı Halil Bey b. Bozca oymağını n gerek taşı- dığı addan ve gerek kabilevi yap ılış bakımından ad ını aldığı Halil Beyi'n aile efrad ından meydana geldi ği ve aristokratik bir mahiyet arzetti ği anlaşılıyor. Filhakika, bu oyma ğın adı aras ında geçen ordu kelimesinin, tabii eski ve bugünkü manalariyle ilgili olarak bilhassa siyasi sahada rol oynam ış Türkmen aristokrasisinin aile ve akrabas ım ifade mahiyetinde bir mânâ alm ış olduğu hakkında defterlerde, bu gör- düğümüz gibi daha birçok misallere tesadüf edilmektedir 2. Diğer taraf- tan esasen yirmi dört evden ibaret olan bu cemâattan 12 ki şinin beg unvanını taşıması, onun aristokratik mahiyette bir aile oyma ğı olduğunu pek güzel ifade etmektedir. Defterde bu beg unvanı nı taşıyan şahıslar- dan ikisinin bu aile oymağına adını vermi ş olan Halil Bey'in karde şi ve amcasj olduklar ına işaret edilmektedir. Yine defterde Halil Bey'in babası olarak gösterilen Bozca ile Memlükler devrinde Simali Suriye'- deki Türkmen boylarından birisi olan Bozcalular arasında 3 bir münasebet

o OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU'DA OĞ UZ BOYLARI 323 tesisine şimdilik bir imkân bulam ıyoruz. Yaln ız bildiğimiz tek şey Haleb Türkmenleri aras ındaki Bayad kolunun XVI. asr ın ilk yarısında Bozca ailesi taraf ından idare edilmiş olduğudur. Fakat bu zikredilen asr ın ikinci yarısı için aynı şeyi söylemek kabil olmuyor. Çünkü, bu devre ait defterlerimiz art ık bu boy beyi ailesinden bahsetmemektedirler. Şüp- hesiz bu hâdise Osmanl ı devletinin Türk göçebe unsurun ıın siyasi mahiyet ve hususiy etini kuvvette muhafa etti ği bölgelerde yeni bir nizamı tatbik etmi ş olmasiyle ilgilidir. Defterde bu Bayad boy beyi ailesi oymağı ndan sonra bu te şekkülün en büyük oymak"' olan Pehlivanlı cemaati zikrediliyor. Defterimizin yaz ılmış olduğu zamanda yani Kanuni devrinin ilk yıllarında 268 nüfusdan ibaret olan bu oymak, yine o zaman ad ını taşidiği Pehlivan'ın torunu Davud Kethüda karde şleri Hacı Süleyman ve Sentemür (Esentemür ?)'ün men şur sahibi oldukları ve on- ların oğullarının da Sipahiıdde bulundukları kaydedilmektedir. Bu menşurların, bu oymak kethüda ailesine Memlük devleti taraf ından verilmiş olduğu hakkında izahat vermeğe ihtiyaç yoktur. Oyma ğın nü- fusu, Kanuni devrinin ilk y ıllarını müteakip zamanlarda da artmakta devam etmiş ve bu sebeple bu cemâat muhtelif şubelere ayr ılmak mec- buriyetinde kalm ıştır. Kanuni devrinin ortalar ında 505 vergi nüfusuna malik bulunan Pehlivanlı cemaatinin .' nüfusu ayn ı devrin bitiminden birkaç yıl sonra 787 ki şiye yükselmiştir 5. Oyma ğın mühim bir kısmı da Haleb Türkmenlerinin Sivas' ın cenup taraflar ına (Yeni il) yayla ğa çıkan teşekkülleri aras ında bulunuyordu ki, bu şube, XVI. asrın sonlarında aynı yerlere yayla ğa çıkan Çaiaşh ve Ali Beyli cemaatlarını kendisine 0. tabi k ılmıştı Bu oymak bir taraftan nüfusunun mütemadiyen artmas ı neticesinde, di ğer taraftan boya tâbi olan di ğer oymakları da kendisine tâbi kılmak suretiyle XVII. asırda büyük bir te şekkül haline gelmi ştir. İşte, bu Bayad oymağı nın gerek nüfusu ve gerek kabilevi bünye ve teşkilâtında husule gelen inki şaf, onun Kâtip Çelebi'nin yeni Türkman- ı Haleb boyları hakk ında tanzim etti ği listesinde 7 yer almas ına sebep olmuştur. II. Viyana muhasaras ı ndan sonra Avusturya ve müttefikleri ile yapmakta oldu ğu mücadelelerde a ğır kay ıplara uğrıyan devlet, bu kayıplarını telafi hususunda Anadolu'daki a şiretlerden de istifade etme ğe karar vermi ş ve hattâ bu seferlere i ştirakleri kararla ştırılan aşiretler hakkında bir de defter tanzim edilmi ştir. Bu deftere göre bizim Pehli- yanlı oymağı da muhtelif beylerin kumandas ında olarak ad ı geçen sefere i ştirake memur edilmi ştir 8. Burada bu beg unvaniyle zikredilen şahı sların aslında beg ailesine değil, bir kethüda ailesine mensup olduk- ları yukarıda vermiş olduğumuz malümattan anla şıl ır. Oymağı n, bu 1101 senesi seferine i ştirake memur edilmesinden sonraki senelerde Yeni il'de Mamalu ve Cirid aşiretleriyle birlikte karga şalıklar çıkarm ış bulundukları haber verilmekte 9 ve bat ıl ı seyyahlar ın ifadelerine nazaran daha sonralar ı Bozok mıntakasına gelerek orada sakin olmaya ba şla- dıkları anlaşılmaktadır 10. 324 FARUK DEM İ RTA Ş

Bayad oymakları ndan burada bahsedebilece ğimiz diğer birisi de Reyhanl ı aşiretidir. Kanuni devrinde 26 vergi nüfusundan müte şekkil küçük bir oymak halinde bulunan bu cemaat, asr ın ikinci yar ısı nda 112 vergi nüfusuna yükselmiştir. Di ğer taraftan 93 evlik bir şubesi de ayn ı devirlerde Sivas' ın cenubundaki Yeni il'de yaşamakta idi. Bir taraftan nüfusunun mütemadiyen artmas ı, diğer taraftan baz ı oymakların kendisine iltihak etmesiyle bu oymak, müteakip as ırlarda Pehlivanlı aştreti gibi büyük bir te şekkül mâhiyetini almıştır. XVIII. asrı n ortalarında müstakil bir hale gelmi ş bulunan bu aşiret, yaz ın kendisine tâbi cemaatlerle Rum'da (Sivas) yaylamakta ve k ışın da Haleb civarında Erihâ ovas ı nda k ışlamakta idi ". Bu a şiretten bahse- den bat ılı bir seyyah, nüfusu hakk ı nda 3000 rakam ın' Nermekte- dir '2. Yine ayn ı seyyah ona tâbi oymaklar hakk ı nda da malümat veri- yor. Bu malümattan anla şılı yor ki, Reyhanlı aşireti di ğer teşekküllere mensup baz ı oymakları da kendi tâbiiyeti alt ına alm ıştır. XIX. asr ın sonlarına doğru güney Anadolu'daki aşiretleri devlet otoritesi alt ı na almak ve onlar ı yerleştirmek gayesiyle te şkil edilen Fırka-i Islahiye'nin sivil komiserliğini yapmış olan Cevdet Paşa, Ma' ruzat'ında bu kuvvetin harekât ve faaliyetinden bahsederken Reyhanl ı aş1reti hakk ında da malümat vermektedir. Bu malûmata göre, Reyhanl ı aşireti F ırka-i Islâhi- ye'ye karşı gelmemiş, bilâkis onun yan ında yer alarak, gerek Gâvur Da ğları'nda ve gerek Kozan o ğulları üzerine yap ılan harekatta mühim hizmetler görmü ştür 13 . Fırka-i Islahive'nin harekat ın' tatil etmesini mü- teakip Cevdet Pa şa'n ı n teşebbüsiyle bu aşiret Amik ovas ındaki kışla- ğı nda iskân ettirilerek Reyhanl ı kasabas ı tesis olunmuş ve boybeyisi Mürsel oğlu Mustafa Bey'e de pa şalık rütbesi verilmiştir 14 . Bayad boyuna mensup olan oymaklardan birisi de Karkın adını taşımaktad ır. Filhakika, bu adda bir O ğuz boyunun rrievcudiyeti malûm olduğundan bunun, Bayad boyunun tâbiiyeti alt ı na girmiş, ona ait bir oymak olduğu şeklinde ilk bakışta kolay ca bir hükme varmak müm- kündür. Fakat bu ad ı n kaymi bir mâna ifade etmedi ği ve bu addaki bir şahı stan geldi ği defterimizdeki bir işaretten sarih olarak anla şılıyor. Bu işarete göre, oymak bu ad ı , kethüdas ı Tanrıverdi'nin babas ı Kar- kın'dan almıştı r". Bayad kabllesinin bu bahsettiklerimizden ba şka, İldiklii, Peçilü, Yabanlu, Melek Hac ılu ve Gdzdceklii gibi oymakları da hep şahı s adlar ı taşımaktad ır. Bu boy, XVI. asrı n ikinci yarısında bir taraftan nüfus art ışı, diğer taraftan kendisine yeni oymaklar ın iltihakiyle boy kadrosunu geni şletmiş ve bu sebeble Haleb Türkmenleri'nin Beğdili kabilesinden sonra en büyük te şekkülü olmu ştur. Haleb Türkmenleri'ne dair 978 tarihli bir defterde Bayad kabilesinin oymak kadrosu mevcu- dunun 56 y a yükselmiş bulunduğu görülmektedir. Fakat bu boyun gerek nüfusu, gerek kabilevi bünyesinde husule gelen inki şaf, onun XVII. ası r başlarında parçalanma ve da ğılmasında âmil olan en mühim sebeplerden birisi olmu ştur. Bu sebeple XVII. as ırda boy mâhiyetindeki OSMANLI DEVR1NDE ANADOLU'DA O ĞUZ BOYLARI 325 kabilevi te şkilatını muhafaza edemiyen Bayadlar' ı n bir k ısmı başka bölgelere göç etmi ş, diğer bir kısmı da Güney Anadolu'nun muhtelif yerlerinde yerle şme& başlamıştır. Ona ait üçüncü bir k ısmı ise teşki- lâtsız bir halde yine Haleb Türkmenleri aras ında eski asayişini devam ettirme ğe çalışmıştır. Bayadlar'a dair baz ı küçük oymaklara, yine XVI. as ırda Şam ve Trablusşama civarı nda yaşıyan Türkmen aşiretleri aras ı nda tesadüf edilmektedir. Bunlardan Şam mıntakasında yaşıyan oymak, çok küçük olup, ancak 39 ev kadard ır '6. Trablusşam eyaletine ba ğlı Hı sn nahiyesinde bulunan di ğer oymak ise, Hama Bayadı adı nı taşımakta, 23 ve 64 evlik iki şubeye ayr ılmış bulunmaktad ır ". Bayadlar'ın gerek büyük bir teşekkül halinde Haleb Türkmenleri aras ında bulunmas ı, gerek küçük oymaklar şeklinde Şam ve Trablusşam Türkmenleria ara- sında yaşaması, bu kabilenin yak ı n mâzide Suriye ile olan co ğrafi münasebetini ifade etmektedir ki, biraz a şağıda buna yeniden temas ederek, bu kabilenin yak ı n mâzide tek bir te şekkül halinde Suriye'de yaşadığını görtermeğe çal ışacağız. 2. Dulkadırlı Bayadları (Şam Bayadı) Kaynaklarda umumiyetle Şam Bayadı adiyle an ılan Dulkad ırlı Bayadlar ı, bu ilin iki mühim yay ı lma sahası olan Bozok ve Yeni il mıntakalar ı nda yaşamaktad ır. Ulus'un Mara ş mıntakası nda bulunan teşekkülleri aras ında ise, bu adda ancak bir oyma ğa rastgelinmektedir 18 . a) Bozok:. 949 tarihli Bozok sanca ğı defterirıe göre, bu m ıntakada yaşıyan Şam Bayadı kabilesi, başta onun muhtelif yerlerde yayl ıyan Hızın ı adlı büyük oymağı olmak üzere Kızıl Donlu, Kü temürlü, Şeyhlü, Şereflü, Eğlenlü ye Şam Bayadı adların ı taşıyan oymaklardan müte• şekkil bulunmaktad ı r 19 . Bu kabile ad ı geçen defterin tetkikinden anla- şıldığına göre, umumiyetle iki cepheli bir hayat ya şamaktad ır. Yani yazın Bozok'ta muhtelif ekinliklerde çiftçilik yapan, bu kabile, umumi- yetle kışı n Arabistan'da k ışlamaktad ır ki, kendisine Şam Bayadı . tes- miye olunmasının sebebi de buradan gelmektedir. b) Yeni İl: Bu ilde yaşıyan Şam Bayadı kolu ancak beş altı oy- maktan ibaret bulunmaktad ı r. Bu oymaklardan Tatar Alili oymağı hariç, diğerleri Bozok m ıntakas ı nda ya şıyan Şam Bayadı cemaatlar ı nı n şubelerinden meydana gelmi ştir 20. Dulkad ırlu Ulusu arasında Bayad boyuna mensup te şekküllerin bu- lunması, şüphesiz bu kabilenin adı geçen ilin te şekkül ve faaliyetinde rol oynadığı nı göstermektedir. Maamafih biz bu hususu kuvvetle ifade eden baz ı tarihi delillere de malik bulunuyoruz. Akkoyunlular' ın hususi bir tarihi olan Kitdb- ı Diydrıbekrigye'den elde etti ğimiz bir kayda göre Karabey Zülkad ır, Nasır Hüseyin Bey Bayad ve Abdi Bayad maiyet- lerinde bulunan 800 evlik bir halk ile Karacada ğ havalisinde sakin bu- lunuyorlar. Uzun Hasan Bey'in müttefikleri olan bu şahıslar, Rüstem 326 FARUK DEMİRTA Ş

Tarhan. kumandas ındaki Karakoyunlu ordususun Akkoyunlu ülkesine yürüdüğünü haber al ınca maiyetlerindeki halkla beraber F ırat'ı geçerek Şam taraflar ına yöneliyorlar ; Uzun Hasan Bey, bunlar ı geri çevirmek için Şehzâde Halil ve Mehmed (Oğurlu)'i arkalarından gönderiyorsa da bu teşebbüs bir netice vermiyor 21. Ebubekir Tahrani'nin bu kayd ında adı geçen Karabey Zülkad ır, tabii bu addaki aileye mensup bir şahıs- tan başkası değildir. Bu itibarla Bayadlar'ı n Dulkadırlı ailesinden bir beyin maiyetinde bulunmalar ı, onları n bu beyli ğin faaliyetinde mühim bir âmil olduklarını gösterdikten ba şka, Dulkadırlı ailesinin kendilerine mensup bulunaca ğını da ima eder gibi görünmektedir. Filhakika Dulka- dırlı ailesinin O ğuz'un Bozok kolundan olduğu ve hattâ bu kolun gü- ney Anadolu'daki te şekküllerine başlık ettiği biliniyorsa da 22, adı ge- çen kolun hangi kabilesine mensup oldu ğu, henüz meçhul bulunmakta- dır. Bu sebepla Ebubekir Tahranrnin yukar ıda zikretti ğimiz kaydından Dulkadırlı ailesinin Bayad kabIlesine mensup olaca ğı şeklinde bir hüküm çıkarmam ız ne kadar zay ıf olursa olsun yine ehemmiyetlidir ". Yine bu müellif taraf ından Dulkad ı r oğullarının maiyetlerinde bulunan a şIretler, Şam Türkleri ve Şam Türkmenleri şeklinde zikredilmektedir ki, Bezmü Rezm sahibi Aziz Astarabâdt de kendi zaman ında Sivas ve Kayseri taraflarında yaylağa çıkan Türkmenler hakk ında ayn ı kelimeleri kullan- maktadır 24 . Yukarıda bahsettiğimiz bu tarihi kay ıt olmasa bile Dulka- dırlı Uslusu aras ındaki Bayadlar'ın, bahsedildi ği gibi Şam Bayadı adını taşımaları, bu kabilenin XIV. asr ın sonları ile XV. asırdaki Dulkadırlı Türkmenleri aras ında ehemmiyetli bir mevkie sahip bulundu ğunu gös- termektedir. Vermi ş olduğumuz bu kısa malümat Dulkad ırlı Beyli ği'nin Suriye coğrafi men şeli Türkmenler taraf ından meydana getirilmi ş oldu- ğunu da ifade etmesi bak ımından şüphesiz mühimdir.

3. Bozulus Bayadlar ı Bu il arasında, XVI. asırda, biri as ıl Bozulus'ta, diğeri yine onun Dulkadırlı teşekkülleri arasında olmak üzere, Bayadlar'a ait ancak iki oymağa tesadüf edilmektedir. Bu oymaklardan birisi de i şaret edildi ği gibi, Bayad boyunun Dulkadırlı Uulusu arasındaki şubesine ait bulun- maktad ır. Halbuki XV. asr ın başında Suriye'de yaşıyan Bayadlar'dan mühim bir kısmın. Memlfik ümeras ından Emir Çikem'in zulüm ve tegal- lübüne dayanam ıyarak Akkoyunlu beyi Karayülük Osman'a iltica ettik- lerini Ebubekir Tahrani ve ondan naklen Hasan Rumlu gibi müverrih- ler haber vermektedirler 25. Yine bu birinci müellif, Uzun Hasan Bey'in Rüstem Tarhan kumandas ındaki Karakoyunlu ordusuyle Mardin civa- rında yaptığı meydan muharebesinde Bayadlar'ın da bulunduklarını ve Akkoyunlu ordusunun sol kolunda yer ald ıklarını bildirmektedir. Bayad- lar'ın Akkoyunlu İ/i'nin teşekkül ve faaliyetinde mühim bir rol oynad ık- larını kuvvetle ifade eden bu gibi tarihi bilgilere sahip bulundu ğumuz halde bu ilin en ehemmiyetli bir bakiyesi olan Bozulus'ta", ancak 100 OSMANLI DEVR İNDE ANADOLU'DA O Ğ UZ BOYLARI 327 evlik bir Bayad oymağına rastlanmas ı nı, mühim kısmı nı n Akko- yunlu imparatorlu ğunun teşekküllü ile ilgili olarak İran'a göç etti ği şeklinde izah etmek mümkündür. Çunkü Safevi devri müverrihleri güzelce şah'ların hizmetinde Bayadlar' ın da bulunduklarını haber ver- mektedirler. Fakat bu müverrihlerin bu Bayadlar'ı, Kızılbaş kabilelerin- den biri olarak zikretmelerl, 27 , bizi şüphe ve tereddüde dü şürmektedir. Bu sebeple Akkoyunlu Bayadlar ı'mn Safevi devri kaynaklar ı nda kızıl- baş bir kabile olarak gösterilen Bayadlar olamıyacağı ve bunların belki Musullu, Pürnek gibi Akkoyunlu teşekküllerinden meydana gelmi ş bu- lunan, Safevi hizmetindeki Türkmen zümresine dahil bulunduklar ı hatıra gelmektedir. 4. Meşgul olduğumuz devirde Irak-1 Arab ülkesinde bu kabileye mensup, ancak Karaca Bayad adlı ufak bir oymağa tesadüf edilmekte- dir 2s. Bu itibarla, zaman ımızda Musul ile Ba ğdad aras ında yaşadığı haber verilen Bayad İli'nin 29 , mazisi hakk ında kat'l bir şek söyliyemi- ceğiz. Yaln ız yukarıda gördüğümüz Karaca Bayad adlı küçük oymak, belki bununla alakal ı olabilece ği gibi, Haleb Türkmenleri arasındaki Bayad koluna mensub baz ı oymakların bu ili meydana getirmik olma- sı da mümkündür. Osmanl ı kaynakları nda yine bu ülkede, Ba ğdad eyaletine tabi Bayad adlı bir sancak'tan bahsolunmaktadir 3°. Bu sancak, adın ı idare merkezi olan Bayad adlı bir kaleden alm ıştır ki, bu ad

Selçuklular devrinde de bilinmakte idi 31 . 5. Bayad boyunun adiyle ilgili çok küçük bir oymak da Yörükler arasında yaşamaktad ır. 25 vergi nüfusuna malik olan bu kçüçk oymak, Uşak mıntıkasında yaşıyan Bozgu ş adlı büyük bir aşirete tâbi bulun- maktad ır 32 . Bu oymağın taşıdığı ad ın kaymi bir mana ifade etmediğini ve bir şahı s adından gelmiş olduğunu kuvvetle tahmin etmekteyiz 33 . İşte, Osmanlı devrinde Anadolu'da ya şıyan Bayad'lar hakkında arşiv ve diğer tarihi kaynaklardan elde etti ğimiz mahlmat, bu bahset- tiklerimizden ibraret bulunmaktad ır. Vermiş olduğumuz bu bilgilerden anlaşılıyor ki, Osmanl ı devrinde bu boya mensup bulunan te şekküller, hemen tamamiyle Türkmen uluslar ı aras ında yaşamaktad ır. Yine bu malumattan, muhtelif Türkmen illeri aras ında yaşıyan Bayadlar'ın yakın bir mazide muayyen bir co ğrafi sahada ve tek bir te şekkül halinde yaşamış bulunduklar ı neticesi kolayca ç ıkarılabilir. Bu coğrafi sahan ın yukarda da işaret edildiği gibi, Suriye oldu ğunda ve Bayadlar'ın XIV. asırda tek bir te şekkül halinde ad ı geçen ülke dahilinde yaşamış bu- lunduklarında şüphe yoktur. XIV. asr ı n sonlar ında yazılmış Memlükler devrine ait olan müellifi meçhul bir in şa kitabında cenubi Anadolu ile Suriye'de yaşıyan Türkmen boy ve uluslar ı hakk ında bir liste mevcut- tur :34 . Bu listede Bayadlar da ( Bayadiyyee ) zikrediliyor ki 35, bunlar o devirde şüphesiz çok kuvvetli bir te şekkül halinde idiıer. Bu Bayadlar'ın o zamanlar di ğer kabilelerle birlikte Sivas taraflarına yaylağa çıkarak Kad ı Burhaneddin devleti topraklar ında 328 FARUK DEM İ RTA Ş

mühim kargaşalıklar husule getiren Şam Türkmenleri arasında ehem- rniyetli bir yer tuttuklar ı yine bu vermi ş olduğumuz malümattan anla- şı labilir 36 . Tabiatiyle k ışlamak için Suriye'ye döndükleri zaman, orada da bazı hadiseler ç ı karıyorlard ı. Nitekim XV. asrı n Mı sı rlı müellifle- rinden Tanr ı Berdi, Bayadlar'ın Av şar ve İnallu boylariyle beraber Suriye'de baz ı hadiseler ç ı kard ıkları n ı haber vermektedir '". Gerek bu müellifin bu hususta vermi ş olduğu mahimattan ve gerek Kalka şendrnin bir ifadesinden 38 , Bayadlar' ı n umumiyetle Şam ve Trablusşam aras ı n- daki mı ntakada ya şadı kları anlaşılı yor. Bu Bayadlar'dan mühim bir kı sm ını n XV. as ır başları nda Emir Çikem'in zulüm ve istibdad ına da- yanam ıyarak Karayülük Osman Bey'e iltica ettiklerini yukar ı da söyle- miştik. Bu suretle Bayadlar XV. asırda cenubt ve do ğu Anadolu'da gelişen Türkmen faaliyetine kuvvetli bir şekilde iştirak ederek büyük bir k ısmı Suriye'den ayr ılmıştı r. Fakat bu ayr ılık keyfiyeti toplu bir şekilde de ğil, muhtelif kı sı mlar halinde olmuştur ki bu, onların XVI. asırda muhtelif uluslar arası nda parçalanm ış bir halde bulunmas ına sebep olmu ştur. Safevi hizmetindeki Bayadlar'ın, bir k ı smı eski Akko- yunlu ulusu'ndan kalmış olduğu gibi, bilhassa k ızı lbaş olan k ı smın da Dulkadirlt ili'ne tabi bulunan Bayadlar'ı n Sivas taraflar nda yayla ğa çıkan şubesi taraf ından meydana getirilmi ş olması mümkündür 39. Yu- karı da bahsedildi ği gibi XIV. ası rda tek bir te şekkül halinde bulunan Bayadlar, şüphesiz Mo ğul istilas ı neticesinde bat ı ya göç eden Türk- menler'e dahil bulunuyorlard ı. Fakat Bayadlar'a ait Anadolu'daki yer adları 4°, onlardan mühim bir k ısmın da Tuğrul Bey'in çocuklar ı ara- sı nda bulundu ğunu ve müstakbel Türkiye'nin fetih ve iskan ı nda rol oynad ığın ı ifade etmektedir. İşte, büyük şair Fuzüli'nin Bayad' ı hakkında şimdilik söylenebilecek sözler bu bahsettiklerimizden ibaret bulunmaktad ır. Şüphesiz arşiv ve diğer kaynaklar üzerinde yap ılmakta olan çal ışmalar ilerledikçe Dede- korkut ve Fuzüli gibi, daha ziyade manevi sahada yüksek ş ahsiyetler yeti ştirmi ş olan Bayad boyu hakkında yeni bilgilere sahip bulunaca ğı z.

—NOTLAR— Kayıt I. 2 Mesela, yine ayn ı il'e dahil olduğunu ileride görece ğimiz Köpekli Ava şart boyunun, ilk oyma ğı da ayn ı defterde : Cemaat-t Ordu-yt Eminlik Beg b. Durak şeklinde kaydedilmektedir. Bu oyma ğa dahil olan şahıslar, Bayad boyunun ordu kelimesiyle zikredilen birinci oyma ğında oldu ğu gibi umumiyetle beg unvan ı n ı taşımaktad ırlar. Memlük devrinde şimali Suriye'deki Türkmen ümeras ından biri olan Sakals ız Oğlu'nun ( bk. Halil Zahiri, Zubdet iil-Memâlik, n şr. P. Ravaisse, Paris, 1897, s. 105 ), aynı defterde ( yaprak 280 a ), yaln ız, Cemaat-ı Ordu-yi Sakalstzl ı adlı 72 evlik bir teşekkülüne rastgeliyoruz. Yine bu ordu kelimesinin eski Ramazanl ı boy beylerinin adları ile zikredilen oymaklar OSMANLI DEVR İNDE ANADOLU'DA O Ğ UZ BOYLARI 329 hakkı nda da kullan ıldığı nı görürüz. Meselâ bu beylerden Ku ştemir Bey'in ailesi defterde, Cemacit- ı Ordu-yı İlyas Beg b. Ali Beg b. Ku ş- temür şeklinde zikredilmektedir ki, bu aile oyma ğı 925 tarihinde 45 evden ibaret bulunuyordu ( defteri, Ba şvekâlet Ar şivi, nr. 69. yp. 151 b-b). Yine ayn ı devletin ümerâs ından Özer Bey'in o ğlu Ahmed Beyin'de ailesi defterde : Cenfiat- ı Ordu-yı Ahmed Beg b. Ozer tarz ı nda kaydedilmiştir ki, bu zat 928 tarihinde Özer - baz ı Osmanlı vesika ve kaynaklarında yanlış olarak Uzeyr - sanca ğın ı n beyi bulunuyordu ( bk. Ozer sancağı def. nr. 110). Yine Ramazanl ı beylerinden Dündar, Emir Melek, Hac ı, Kosun ve Elvan beylerin de aile cemâatlar ı defterlerde ordu kelimesiyle ifade edilmi ştir. Bu ordu kelimesiyle zikredilen ve aristokrasinin adlar ını taşıyan bu cemâatlar, Bayad boyunda olduğu gibi, umumiyetle boy mahiyetindeki te şekküller aras ında bulunmakla ve defterlerde bu te şek kllerin daima birinci oymak' şeklinde kayde- dilmektedir. Bu sebeple bu ordu kelimesinin boy beyinin emrinde bulunan bütün boya şâmil olaca ğı şeklinde bir ihtimal de hat ırı- mıza gelmiştir. Fakat kelimenin boylartn yal ınız verdi ğimiz misaller- de görüldüğü gibi umumiyetle beg unvanl ı şahıs adlarını taşı yan bi- rinci oymaklarma verilmekte oldu ğu defterlerde sarih bir şekilde gös- terilmiştir. Meselâ yukarıda kendisinden bahsetmekte oldu ğumuz Bayad teşekkülü defterlerde daima taife şeklinde zikredilmekte ve ona ba ğlı oymaklarda vesika k ı smında görülece ği gibi Ordu-yı Bayad veyahut Ordu-yı Halil Bey b. Bozca şekillerinde de ğil, Tabi-i Tâfie•i Bay ad tarz ı n- da kaydedilmektedir. Keza Ramazanl ı ulusuna tâbi büyük te şekülleren birisi olan Ulaş kabilesi defterlerde boy kelimesiye zikredilmektedir. Fakat bu tesekkülü kurmuş olan Ulaş ailesi yine bu boyun ilk oyma ğ'-ı olarak: Cemiiat• ı Ordu-yı İlyas b. Ulaş şeklinde zikrediliyor ki bu aile XVI. as ırın başların da 41 evden ibaret bulunuyordu. Yine ayn ı boyda yal ı nız bu Ulaş oğlu İlyas Bey ailesi değil, 17 evden ibaret olan Temir Beg aile- si (Cenfat- ı Ordu-yı Sevindik Beg b. Mustafa) aileleri de vard ı r. Bu sebeble ordu kelimesi bu boy beyine tabi olan bütün kabileyi ifade etmiş olsaydı , yalı nız bu üç küçük oymak hak ında kullanılması icabe- decekti. Yukar ıda da işaret edildiği gibi kâbilenin umumi mahiyetini ifade eden tâfie veya boy kelimeleri kullan ılmıştır. (Daha aç ık bir fikir edinmek için vesika kı smında ve Avşar boylarına dair neşrettiğimiz kayıtlara bak ınız). Ordu kelimesinin burada boy beyinin mayetini (nöker) ifade eden bir tabir mi oldu ğu da hat ıram ıza gelmiştir. Fakat yukar ı da da işaret edildi ği gibi bu adla zikredilen cemâtlar ın isim cedvellerinde daima beg unvanl ı şanı slara tesadüf edimesi bu ke- lime ile boy beyi ailesinin kastedilmi ş olduğuna hiçbir şüpe bırakmıyor. b Bk. Halil Zâhiri, ayn ı eser, s. 105. 4 Haleb def. Bşb. Arş., nr. 397. Tapu Kadastro Umum Müdürlü ğü Arşivi, no. 37. 6 Kayıt V. 330 FARUK DEMİRTA Ş

Cihanniimâ, nşr. Ibrahim Müteferrika, s. 593. 8 Ahmet Refik, Anadolu'da Türk A şiretleri, İstanbul 1930 - Türkiyat Ens. yayımı - s. 85 - 86. 9 Ahmet Refik, aynı eser, s. 127 - 128. 1 ° Hasluck, Christianity and under the Sultans, Oxford, 1929, c. Il, s. 481. 1 ° Ahmet Refik, aynı eser, s. 216 - 217, vesika 241. 12 Hasluck, aynı eser, c. Il, s. 480. Ma'râzat, nşr. TTEM, cüz 87, s. 291, 292. " Ayn ı eser, cüz 88. Bk. kay ıt I. Kay ılar'a dair olan yaz ı mı zda Osmanl ı devrinde Oğuz boy adlarının birer şahıs adı olarak kullan ıldığına işaret ederek, bu adları taşıyan göçebe te şekkül ve yer adlar ının mutlaka ta şıdıkları addaki Oğuz boylar ına mensup olamıyacakları üzerinde ısrarla durma- mızda ne kadar hakl ı olduğumuz, bu misalle daha iyi anla şılıyor. Maa- mafih bu hususta daha calibi dikkat misalleri, Oğuz boy adlarının birer sahıs adı şeklinde kullan ılması başlığı altında haz ırlamakta olduğumuz bir yaz ıda verilecektir. 18 Kay ıt IL 17 Kay ıt III. 18 Kay ıt IV. " Kayıt IVb. 20 Kay ıt V. 21 Kitâb- ı Diyârıbekriyye. Biz bu mühim eserin T. T. K. Yay ım Uz- manı Adnan Erzi'de bulunan müstensah bir nushas ından faydaland ık. 22 Bk. Mükrimin Halil Yinanç, İslâm Ansiklopedisi, Dulkad ırlılar mad. , cüz 28. 23 Sayın hocam Prof. M. H. Yinanç, bir konu şmamızda bazan, Dul- kadırlı ailesinin Av şarlar'a mensup olacağı kanaat ında bulunduğunu söylemiştir. 24 Nşr. Kilisli Rifat, s. 293. 25 Diyârıberiyye; Hasan Rumlu, Ahsen üt-Tevârih, Nuriosmaniye kütüphanesi yazm., nr. 3317, yap, 8 a. 28 Bu ulus hakkındaki yaz ımıza bak ınız (D. T. C. Fakültesi Dergisi, c. VII, sayı 1. 27 Hasan Rumlu, bize Tahmasb devri ümeras ı arası nda Emir Şah Beg Ahsen üt-Tevitrih, neşr. C. N. Seddon Baroda, 1931, s. 360)' Sü- leyman Beg (s. 401) ve Hac ı Üveys Beg (s. 466) Bayad beylerinin bulunduğunu haber vermektedir. Yine bu hükümdar devrindeki Safev İ ümerası arasında Şeyh Beg ve Ali Sultan adlı Bayad beylerinin de bulunduğunu bizim kaynaklardan ö ğreniyoruz (Celal zade Mustafa, Tabakat iil-Memâlik, Üniversite ktp. yazm. Nr. yap. 125 a) Hasan Rumlu, Şah Tahmasb zaman ında Bayadlar'ın Rumlu Av şar ve Kaçar- lar'la birlikte koruculuk vazifesinde bulunduklar ından da bahsetmekte- OSMANLI DEVRINDE ANADOLU'DA O ĞUZ BOYLARI 331 dir (s. 466). Tabiatiyle bu Bayadlar, kız ılbaş olmasalardı koruculuk hizmetinde kullandmalorma imkân bulunm ıyacaktı. Bu böyle olmasa bile Bayadlar'ın Kuzaz ve Girmzit m ıntakalarında oturduklar ını ve on bin çadırdan müteşekkil bulunduklarını kaydeden İskender Mün şi, on- ların kızılbaş kabilelerinden birisi olduklar ını bilhassa tasrih cder (Târth-i ;Mem - Arâ-yi Abbâsi, Tahran, 1314) Bu Bayadlar'ın Şah Abbâs zaman ında Lurlar'la yaptıkları mücâdeleler hakk ında bk. Şeref Hân Bidlisi, Şerefnâme, nşr. M. Avni, Mısır, s. 81, 82. Za Kayıd VI. 23 Ziya Gökalp, Küçük Mecmua, sayı 29, s. 3 ; Köprülü Zâde Fuad, Oğuz Etnolojisi Hakk ında Notlar, Türkiyat Mescmuas ı, I, s, 200. 3° Ahmed Refik, bu Bayad sancağının adını kavmi mânada anl ıya- rak ona dair olan bir vesikay ı Anadoluda Türk A şiretleri adlı kitabın- da neşretmiştir (s. 5). 973 tarihini ta şıyan bu vesika Bayad (sancağı) beyinin Basra'n ın muhafazas ına memur edildi ğine dairdir. Kâtip Çelebi (Cihanniiına, s. 455) ve bilhassa Evliya Çelebi (Siyahatname, IV, s. 390), bu sancak ve onun ad ald ığı Bayad kalesi hakkında malümat vermek- tedirler. " Şeref Han' ın sözlerine göre, Selçuklu devrinde Bayad kalesinin hâkimi bulunan Türk Emin Luristan üzerine müteaddid defalar ak ınlar yapmakta idi (Şerefnâme, s. 60). Hülâgfı'nun Bağdad üzerine yürü- yüşü esnasında Cüveyni tarafından zikredilen bu Bayad kalesi hakkın- da (bk. Târih-i Cihângüşâ, GMS, III), bu eserin nâ şiri Mirza Muhammed Kazvini mufassal malümmat vermi ştir (aynı cilt, haşiyeler kısmı). 32 Kayıd VII. Bayad kabile adının bir şahıs adı şeklinde kullan ıldığı hakkında, bundan önceki bir notumuzda haz ırlamakta oldu ğumuzu haber verdi- ğimiz Oğuz Boy Adlar ının Birer Şahıs Ad ı Şeklinde Kullan ılması adlı yazımızda tarihi kaynaklar ile defterlerden elde etti ğimiz birçok misal- lerle birlikte mufassal maliimat verilmi ştir. 34 Kitâbu İcâbet is-Sâil ilâ Ma'rifet ir-Resâil, Paris, Bibl. Nati. arapça yazmalar, nr. 4437, yap. 47. XIV. asr ın sonlarında güney Anadolu ile Suriye'de yaşıyan muhtelif Türkmen boy ve uluslar ına dair bu in şa kitabında bulunan listeyi Kalka şendi'nin aynen kendi kitab ına geçir- diği anlaşılıyor (Krş. Şubb u/-A' şâ, Kahire, 1915, VII, s. 281). Beni bu listeden haberdar eden Dr. Osman Turan'a müte şekkirim. 35 Gösterilen yer. " Bezm ü Rezm, s. 293. XIV. asrın sonlarında Sivas taraflar ına yaylağa çıkan bu Şam Türkmenleri'nin bilhassa o bölgede bulunan Moğul kabileleri için ciddi bir tehlike te şkil ettiği, Aziz-i Asterâbâdrnin sözlerinden anlaşılıyor. Daha bat ıda Kayseri taraflar ında Ciçoklu Türk- menler ve Sivas taraflar ı nda Bozoklu kabileler taraf ından sıkıştırılmakta olan Moğullar, onların hücumlarına karşı Kadı Burhaneddin'in himaye- sine sığınmakta idiler. 332 FARUK DEMIRTA Ş

37 En-Nticum nşr. Popper, VI, s. 557. 39 ASUbb id - A 'şd, VII, s. 281. 39 Safevi devrinde Iran'da bulunan Bayadlar'ı n Kastamonu bölge- sinden geldikleri şeklindeki bir mütaleadan (bk. Walther Hinz. Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, trc. T. Bıy ıklıoğlu, 1948, T. T. K. Nşr., s. 68), burada ancak garip ve manas ız bir iddia diye bahsedilebilir. °J Şimdilik bk. Köylerimiz, s. 92. III ALKA EVLI

Kaşgarlı Mahmud'da Alka Bölük ve Reşidüddin ile ondan naklen diğer müellfilerin eserlerinde Alka Evli şeklinde zikredilen bu O ğuz boyunun, bu adlar alt ıda bir te şekkülüne, hattâ yer adlar ına defterlerde tesadüf edemedik. Bununla beraber bu boya ait mühim te şekküllerin Anadolu'ya geldiklerine ve bu iiikeain iskan ında rol oynad ı klarına şüphe yoktur. Çünkü, yapm ış oldu ğumuz arast ı rmalara göre, bu boyun zikri geçen adlar alt ındaki kabile ve yer adlar ına yaln ız Anadolu'da değil, Iran ve Hatezm'deki kabile ve yer adlar ı arasında da rastgeline- miyor. Diğer taraftan Yaz ıcı oğlu Ali Efendi, İ bnü Bibi tercemesinde bu kabile ad ının Halka Evli olarak de ğişik bir şeklini veriyor ', bu ve onunla ilgili Halka Avlu, Halkal ı gibi baz ı yer adlar ı Anadolu'da bugün bile mevcuttur 2. Anadolu'daki yer adlar ı hakkında arşiv malze- mesi üzerinde yap ı lacak, daha esasl ı ve müşterek çal ısmalar neticesinde Alka Evli ve onun kat'i bir surette tesbit edilecek de ğişik şekilleri altında birçok yer adlar ını n ve hattâ belki de baz ı oymaklar ı n mevcut olduğunu göreceğiz. Fakat, bütün bunlar Alka Evli kabilesinin boy mahiyetindeki teşkilâtı n ı, ihtimal daha Maveraünnehir'de iken muha- faza edemiyerek parçaland ığı 3 ve bu parçalanmadan has ıl olan baz ı kısımları n yeni adlar ald ıkları, diğer bir k ısmının ise eski ad ını veya onun değişik şekillerini muhafa ederek, yerle ştikleri yerlere bazan bu adlarını vermiş oldukları şeklinde bir söz söylememize mâni de ğildir.

1 N şr. Houtsma, III, s. 204. 2 Şimdilik bk. Köglerimi ı, s. 316. 3 Fahreddin Mübarek Şiih' ı n Türk kavimleriyle O ğuz kabilelerinin adlar ı n ı ihtiva eden listesinde (Tarih-i Fahreddin Mübfirek Şah, nşr. Denison Ross, London, 1927, s. 47), Alka Evli ad ı na tesadüf edilmemesinin böyle bir hadise ile ilgili olmas ı pek m ıı htemeldir. IV KARA EVLI

Oğuz an'anesine göre, bundan önce bahsedilen Alka Evli kabile- siyle karde ş çocuklar ı olan bu boyun, meşgul olduğumuz devirlerde Anadolu'da hiçbir te şekkülüne rastgelemedik. Bununla beraber Anado- OSMA NLI DEVRİ NDE ANADOLU'DA O Ğ UZ BOYLARI 333 lu'da bu boyun ad ı nı taşıyan baz ı yer adlar ına tesadüf edilmektedir. Dahiliye Vekilli ği'nin neşretmiş olduğu Koylerimiz adlı esere göre, bugün Anadolu'da Kara Evli adında yedi köy bulunmaktad ı r Defter- lerde biz bunlardan ayr ı olarak Sivas'ta bu boyun ad ı nı taşıyan iki köye tesadüf ettik 2 . Kastamonu defterlerinde bu adda görmü ş olduğu- muz köy, Dahiliye Vekilli ği'nin eserinde de zikredilmi ştir. Ebulgazi'nin nakletti ği Türkmen rivayetlerinde Kara Evliler'e de yer verilmektedir. Fakat bu rivayetlerde Kara Evli kabilesine bir Oğuz teşekkülü nazariyle bak ı lmamahta, men şei Ka şkaçura adl ı bir şahsa bağlanmaktad ır 3 . Ebulgazi'nin ilave etti ğine göre bu kabilenin yurdu Amu suyunun k ıyısında ve Acı Deniz'in yak ın ında bulunuyormuş 4 .

Köylerimiz, s. 410. 2 Bşb. Arş. nr. 79, yap. 309 b . 3 Şecere-i Tertikime, T. D. K. Nşr. yap. 53 b. 4 Gösterilen yer.

V YAZIR

XVI. asırda Anadolu'nun muhtelif yerlerinde bu boya mensup baz ı oymaklara tesadüf edilmektedir.

1. Yörükler arasında Yazır oymakları : Yörük koluna dahil bulunan Yaz ır teşekküllerinden en mühimmi Teke sanca ğında, Elmalı'da yaşamaktadır Sarı ve Kara sı fatlar ıyle iki şu- beye ayrı lm ış bulunan bu oymağın, ayrıca Özkend adl ı bir köy de mey- dana getirmiş olduğu anlaşılıyor 2 . Diğer taraftan yine bu m ıntakada Yaz ır adını taşıyan iki köy de bulunmaktad ı r ki 3, bütün bunlar Teke sanca- ğında oldukça ehemmiyetli bir Yaz ır mevcudiyetinin yerleşmiş olduğunu göstermektedir. Teke m ıntakas ı nda yerleşmiş bulunan ve XVI. as ırda bile bir iki oyma ğına tesadüf edilen Yaz ırlar, kanaatımı zca Selçuklu devletinin ink ıraz devirlerinde İsparta - Denizli bölgesinde ya şı yan Uç Türkmenleri'ne dahil bulunmu ş olan bu addaki büyük bir kabilenin bir bakiyesidir. Çünkü, bu zikredilen Uç Türkmenleri'nin yurtlar ı nda da, aynı devirlerde Yaz ır adlı 141 evlik bir oymak yaşadlğı gibi 4 , bugün Anadolu'da bulunan bu addaki 16 köyden 5 i de yine bu Türkmenlerin yurtları nda bulnnmaktad ır 5 . Diğer taraftan defterde, Teke'de ya şı- yan bu Yaz ır oymağı n ın tâbii olarak gösterilen Ali Müciriddin adl ı bir cemaatin di ğer bir şubesine de Hamid sanca ğında tesadüf edilmektedir. Bütün bunlar bat ı Anadolu'yu açan Uç Türkmenleri aras ında oldukça kuvvetli bir Yaz ır teşekkülünün bulunmu ş olduğunu ifade etmektedir. Keza Uç Türkmenleri'nin fethettikleri sahalarda da Yaz ır adlı yer adla- rı nın mevcudiyetine rastlanmaktad ır. Yörükler aras ında üçüncü bir Yaz ır varl ığı na Yörükleri aras ında tesadüf edilmektedir. XVI. asrın ortalarında 42 eve malik bulunan bu oymak, Çukurçak adl ı bir 334 FARUK DEMİRTAŞ

köyde sâkin bir halde gösterilmektedir 6 , Bugün Yazırlar'a ait gerek defterlerde ve gerek di ğer eserlerde görebildi ğimiz yer adları bu bo- yun Anadolu'nun fetih ve ilk iskan ında bulunmuş • olduğuna şüphe brakm ıyor.

2. Türkmen illeri aras ındaki Yazır varlığı : Türkmen çevresinde Yaz ır varlığına yalmz Dulkadırlı ulusu ars ında rastlanmaktad ır. Fakat Dulkadırlı ulusu arası ndaki bu Yaz ır mevcudiyeti de ancak birkaç oyma ğa irıhisar ediyor. Bu Yaz ır oymaklarından ikisi Dulkadırlı ulusunun en büyük te şekküllerinden birisi olan Karacalz veyahut diğer adiyle Anamash boyuna tabi bulunmaktad ır 7. Biri 49, diğeri 46 vergi nüfusu kadar olan bu oymaklar ı n, bugün Hatay vilaye- tine tabi bulunan Ba ğras kazas ında k ışladıkları defterlerde haber veril- mektedir. Dulkadırlı defterlerinde müstakil olarak zikredilen di ğer bir Yaz ır oymağı ise, Birecik'te, Maz ı Dağı'nda kışlamakta ve Elbistan'da yaylamaktad ır. Yaz ır adını taşıyan diğer iki küçük oymak da Dulkadırlı ulusunun Bozok mıntakasında yaşıyan teşekkülleri aras ında bulunmaktad ır 8. Yine bu mıntaka ile ona komşu olan yerlerde bu adda bazı köylere de te- sadüf edilmektedir. İşte, defterlerden Yaz ılar hakk ında, elde etmiş olduğumuz bilgiler bunlardan ibarettir. Bu kabilenin XVI. as ırda Anadolu'da yaşıyan Türkmenler aras ında da çok zaif te şekküllerine tesadüf edilmesi, ona ait kalabal ık bir kitlenin bir bat ıya göç etmiyerek Harezm'deki eski yurtlar ında kalmalarından ileri gelmi ştir. Fılhakika daha Harezm Şahlar devrinde siyasi bir unsur halinde faaliyette bulundu ğu gördüğü- müz bu Yaz ır şubesi, o kadar kalabal ı k bir halde bulunuyor ki, bu yüzden o zaman ın tarihçileri ba şlı başına bir kavim nazariyle bak- mışlardır 9. XII. asırdan muayyen bir bölgeye kendi ad ım veren bu Harezm Yaz ırları '°, umumiyetle Moğul istilası ndan müteessir olm ıyarak eski yerlerinde kalm ışlardır. Bu sebeple Ebül - Gazi'nin nakletti ği Türk men rivayetlerind Yaz ırlar'a ehemmiyetli bir yer verilmi ştir ". Bununla beraber bu kabileye ait baz ı oymakların Dulkadırlı ulusu arasında bu- lunması, bu ilin meydana getirilmesinde Yaz ırlaı•'ın da bir rol oyna- dıklarını göstermektedir.

Kayıt I. 2 Bu köyün ad ını Dahiliye Vekilliginin Köylerimiz adl ı eserinde bulamad ık. 3 Köylerimiz, s. 774. 4 Kay ıt IL Köylerimiz, gösterilen yer. 6 Koy ıt IIL 7 Kay ıt IV a. s Kay ıt IV b. 9 Barthold, Türkmen Tarihi (Bu yazı da, bu eserin Abdülkadir İnan taraf ından yapılan ve T. T. K. tarafından neşredihnek üzere bulunan türkçe tercemesinden isti- fade edilmiştir). o ı Barthold, ayn ı eser. 11 şecere-i Terdkime, yap. 44 b., 45 a.; Barthold, aynı eser. OSMANLI DEVR İ NDE ANADOLU'DA O ĞUZ BOYLARI 335

VI DÖ Ğ ER Defterlere göre, bu boyun en mühim şubesi Haleb Tiirkmenlerr ne dahil bulunmaktad ır. Bu Döğer şubesinden başka Bozulur ile Kerkük, Sis (Kozan) ve Şam civarında yaşıyan aşiretler aras ında da bu adda baz ı oymaklara tesadüf edilmektedir. 1. Haleb Türkmenleri arası nda ya şıyan Döğer şubesi Kanun! devri- nin ilk yıllarında Haleb Döğeri ve Hama Döğeri adlariyle iki k ısma ayrılmış bir halde bulunuyor. Bunlardan Korkmaz ve Mahmud Kethü- dalara tabi olan Haleb Döğeri cemdatı, 230 evden meydana gelmiştir. Hama Döğeri kısmı ise biri 163, diğeri Demircili adiyle 36 evlik iki oymağa ayrılmıştır °. Yine Kanuni devrine ait, fakat yukar ıdakinden biraz daha sonra yaz ılmış bulunan diğer bir defterde 2 , bu Döğer şube- sinin Haleb Döğeri kı smı da iki oymak halinde gösterilmi ştir. Hama Döğeri bu defterde de yine iki k ısı m halinde bulunuyor ki, bunlardan yukarıda Demircili adını taşıdığını söylediğimiz küçük oymak, burada da yine bu adla zikredilmiş ve Hama taraflar ında yaşadığı kaydedil- miştir. Haleb Türkmenleri hakkı nda XVI. asrın ikinci yarısında yaz ılmış bulunan defterlerden, bu Döğer şubesinin gerek nüfusunda ve gerek kabilevi yapılışında bir inki şafın husule geldiği anlaşılıyor. Bunlardan Tp. Kd. U. Md. Arş. de bulunan mufassal bir deftere göre', şubenin Haleb Döğeri kısmı üç oymağa ayrılmıştır. Bunlardan 14 evlik bir oyma- ğın Yellüce adlı bir yerde yerle ştikleri kaydedilmektedir. Buna müvazi olarak Hama Döğeri kısmı da beş oymak halinde bulunmaktad ır. Ilk iki defterde Hama Döğerleri'nden bir oymak halinde gördü ğümüz Demircili cemaati, bu son defterde Demircilii Döğeri adı n ı taşımaktad ır. Bu Döğer şubesi hakkında kaynaklarda verilen son bir haber, XVII. asr ın sonla- rında Hama ve Humus taraflar ında yerleştirilmek istenen a şiretler ara- sında ona mensup bazı oymakların da bulundu ğuna dairdir 4 . Fakat bu iskân teşebbüsünün tam bir muvaffakiyetsizlikle neticelendi ği malüm bulunduğundan Döğerler'in bir müddet daha eski ya şayışlarını devam ettirdikleri ve nihayet cenubi Anadolu'nun baz ı yerlerinde yerle ştikleri kat'i bir sekilde söylenilebilir. 2. Bozulur arasındaki Döğer mevcudiyeti, bu ile ait defterlerde iki oymak halinde gösterilmi ştir. Bu oymaklardan Şahverdi Kethüda'ya ait olan cemaat, Kanuni devrinde 165 evden müte şekkil bulunuyordu. Hac ı Hamza Kethüda'n ın emrinde olan di ğer oymak ise, nüfus bak ımı ndan çok daha ehemmiyetsiz olup, ancak 30 ev kadard ır 5. Döğerler, biraz a şağıda bahsedilece ği gibi Akkoyunlu Beğliği ile XV. asrın başlarında şiddetli mücadelelerde bulunmu şlardır. Fakat zik- redileceği gibi Bozulus arası nda Döğerlere aid bazı unsurların mevcu- diyeti, bu kabilenin Akkoyunlu faaliyetine i ştirak etti ğini gösteriyor ki, 336 FARUK DEM İRTAŞ

şüphesiz bu keyfiyet Akkoyunlu muvaffakiyetlerinin bir imparatorluk meydana getirmesiyle ilgilidir. 3. Kerkük, Şam ve Sis (Kozan) mıntakalarında yaşıyan Döğer teşek- külleri, ancak birer küçük oymak mâhiyetinde bulunuyor. Bunlardan Kerkük m ıntakasında yaşıyan oymak, gerçi tâife olarak zikredilmi şse de ancak 45 eve maliktir. Keza Kanuni devrinde Do ğan Kethüda'ya tâbi bulunan ve Şam mı ntakas ı nda yaşıyan Döğer oymakı da bu kadar vergi nüfusuna sahiptir 6 . Kozan m ıntakasında yaşıyan oymak da nüfus bakımından ayn ı mahiyette olup 53 vergi evinden ibaret bulunmaktad ır. Bu sonuncusu defterlerde Döğerlii şeklinde zikredilmekte ve Kozan m ın- takasının büyük teşekküllerinden birisi olan Savc ı Hacılı kabilesine tâbi bir cemaat şeklinde gösterilmektedir'. 4. Urfa sanca ğına ait defterlerde bu m ıntakada ya şıyan aşiretler arasında Döğerli adlı mühim bir kabilenin mevcudiyetinden bahsedil- mektedir. Fakat, kalabal ık nüfuslu oymaklara malik bulunan bu büyük kabile, yine defterlerde Kürt men şeli olarak gösteriliyor 8 . Bu teşekkü- lün Döğerli adını taşıması, aşağıda k ısaca temas edece ğimiz gibi Döğer boyunun Urfa bölgesini de içine alan siyasi faaliyetiyle ilgilidir. Döğerler görüldüğü veçhile tahrir defterlerimizde okadar kuvvetli akisler yapamamış oldukları gibi esasen yer ad ı şeklinde de pek az hatıra b ırakm ışlardır, Fakat buna mukabil bu kabilevi, tarihi kaynak- ların şahadetiyle, siyasi sâhada ba şlı başına rol oynamış nadir Oğuz teşekküllerinden biri olarak tan ıyoruz ki, bu husustaki hüviyetini a şağıda umumi bir şekilde anlatma ğa çal ışacağız. Kaynaklardan elde etti ğimiz malümattan anla şıldığına göre, XV. asrın başları nda Urfa ve R ı kka mıntakalarını ihtiva eden Dö ğer Beğliği- nin esası, Salim adında bir şahsın daha evvelki asr ın sonları nda yaptığı faaliyete ilgili görülmektedir. Tanr ı berdi, 785 y ılı vakaları arasında Salim ed-DögerVnin Haleb'den geldi ğini ve sultandan ikram görerek hil'at giydi ğini ve kendisine tablhâne emirli ği tecih olundu ğunu bildirmektedir ". Bu şahsın, Sultan Berkuk ile Emir Minta ş arasındaki mücadelede de rol oynad ığını Mı sı rlı müelliflerin bu hususta verdikleri makimattan ö ğreniyoruz ". XIV. asr ın ikinci yarısında Suriye'de ya şıyan Türkmen boy ve uluslar ı hakkında müellifi meçhul inşa kitabındaki listede Döğerler bu Salim Bey adl ı şahsın cemaati şeklinde zikredil- miştir 12. Döğerler'in XIV. asr ı n ikinci yarısında siyasi bir mâhiyet ka- zanmalar ında Salim Bey'in kardeşi Bahadır Hacı'mn da âmil olduğu anlaşılı yor. Kaynaklarda, bu Döğer emin Salim Bey'in, D ımışk Hoca, Gökçe Musa ve Hasan Bey adl ı üç oğlundan bahsedildi ğini görmekte- yiz. Ebubekir Tahrani, bunlardan D ı mışk Hoca'n ın sahip bulunduğu ülkenin, Urfa, Siverek, Harran, R ıkka, Suruç ve Cur şehir ve kasaba- larını ihtiva etti ğini ve kendisinin yirmi bin evlik bir ilin başında bulun- duğunu haber vermektetir ". Ayn ı müellif, arap kablIelerinden Beni Kilâb ve Beni ,,S'âdi'ye mensup on bin çad ırlık bir kuvvetin de D ımışk Hoca'- OSMANLI DEVR İNDE ANADOLU'DA O ĞUZ BOYLARI 337 nın emrinde bulundu ğunu bu sözlerine ilave etmektedir. Yine Ebubekir Tahranrnin sözlerinden anla şıldığı na göre, Karayülük Osman Bey'in en belli başlı hası mlarından birisi olan D ımışk Hoca, buna mukabil Kara Yusuf'un dostu ve müttefiki bulunmaktad ır. Hattâ Kara Yusuf Bey, Memlûkler taraf ı ndan serbest bırakıldıktan sonra ülkesine giderken Dımışk Hoca'n ın yanına da u ğram ış ve ona kı sa bir müddet misafir olmuştur. Kara Yusuf'un ülkesini geri almak maksadiyle Timurlu şehzade Ebubekir'le yapt ığı mücadelelerde bu Döğer beyliğinden de yard ım gördüğü anlaşı lıyor. Hattâ D ımışk Hoca'nı n karde şi olan Gökçe Musa'- nın Kara Yusuf'un bu mücadelelerine i ştirak etti ği, Hasan Bey Rumlu'- nun bir kayd ından istidlal edilmektedir ". Döğerler'in Karakoyunlular ile olan dostluklar ı Kara Yusuf'un halefleri zaman ında da devam etmi ş- tir. Akkoyunlu hükümdarı Karayülük Osman Bey, en tehlikeli has ım- larından birisi olan Memlük ümeras ı ndan, Emir Çikem'e Amid surlar ı önünde kazand ığı muzafferiyetin arefesinde D ımışk Hoca'n ın Arap emiri Nuayir taraf ı ndan öldürüldü ğü ve yerine karde şi Gökçe Musa'n ın geçi- rildiği haberini almış ve bunun üzerine derhal Urfa üzerine yürülmii ştüri5. Döğer beyliğinde zuhür eden bu mühim hadiseden istifade eden Kara- yülük Osman, Urfa'y ı kolayca ele geçirmi ş ve bu şehri kendi maiye- tinde bulunan Dımışk Hoca'nın amcas ı oğlu Yağmur b. Bahad ır Hacı 'ya vermiştir ni. Fakat Karayülük, çok geçmeden bu şehri, kendisine maiye- tindeki bin evlik bir halkla mühim hizmetlerde bulunmu ş olan Yağmur Bey'in elinden alarak ülkesine katm ıştı r. Bu suretle beyli ğin mühim merkezlerinden birini kaybeden Döğerler, Rıkka ve Ca`ber m ı ntakala- riyle iktifa etmek mecburiyetinde kalm ışlardı r. Ya ğmur Bey Urfa'y ı Korakoyunlular'ın yardımiyle geri almak için harekete geçmi ş ise de 17. muvaffak olamamıştır Ebubekir Tahranrnin sözlerine göre Döğer emiri Gökçe Musa Karayülük ile bar ışmış ve hattâ onun Karakoyunlu hükümdarı İ skender Mirza ile Şehkendi'nde yaptıkları muharebeye o ğlu kumandasında bir yardımcı kuvveti göndermiştir. Fakat muharebenin en kızgın bir zaman ında bu Döğer yardımcı kuvveti, Karakoyunlu saf- larına geçmek suretiyle Akkoyunluluar' ın bozulması na âmil olmuştur. Yine aynı müellifin bu Şehkendi muharebesi hakk ında vermi ş olduğu malâmattan, Karakoyunlu safında yer alm ış bulunan Kerkük ve Tok emiri Ceneklü ) Hasan ad ında bir şahsın maiyetinde Dö ğer ümerasının bulunduğunu öğreniyoruz. Fakat bu şahsın diğer bir Döğer emiri olduğu hakkında kaynaklarda bir kayda rastgelemedik. Bununla beraber, bizim yukar ıda Osmanlı devrinde Kerkük m ıntakasında ya şa- dığından bahsetti ğimiz Döğer oymağının bu bölgedeki eski bir Döğer faaliyetiyle ilgili oldu ğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Kaynaklar ın haber verdiklerine göre Salim Bey'in üçüncü o ğlu Hasan Bey ve torunu EmIrze, Memlük devletinin hizmetinde bulunmu şlardır. Tanrıberdi, 836

A. Ü. D. T. C. F. Dergisi F. 22 338 FARUK DEMIRTAS

senesi hâdiseleri aras ında sultan ın, Türkmen ümerasından birisi olan Hasan Bey b. Salim ed-Döğerr yi hil'atled ığını ve kendisine yüz kaftan, yüz yay, yüz sadak ve 30 at verdikten sonra, Buhayra nâibli ğine tayin ettiğini bildirmektedir ". Hasan Bey ve o ğlunun aynı zamanda Ca`ber'in de mütevellisi bulunduklarını Tanr ıberdi'nin bu kayd ından öğreniyoruz. Hasan Bey daha sonralar ı Humus, Hama ve Adları naibliklerinde de bulunmuştur ". Tanrıberdi, yine Memlük hizmetinde bulunan Türkmen ümerası arasında Döğer kabilesine mensup, Emir Mehmed, Yâr Ali ve Kat ı J.; (Kutlu?) adl ı bazı şahı slardan bahsetmektedir ki 20, bun- ların Salim Bey ailesiyle olan al,srabal ıkları nın mâhiyeti hakk ında ayn ı müellif hiçbir açıklamada bulunmam ıştır. Vermiş olduğumuz bu malûmattan, Döğerler'in Memlükler devrinde Suriye'de ehemmiyetli bir siyasi mevkie sahip bulunduklar ı anlaşılmış oluyor. Döğer emin Dım ışk Hoca'nın emrinde bulunan ilin yirmi bin ev olduğu hakk ındaki Ebubekir Tahrani'nin sözleri, bu kabilenin ne kadar kalabal ık bir nüfusa malik bulundu ğu üzerinde bir fikir verir. XV. as ır tarihçilerinden Şemseddin Cezari'nin Artuklu ailesinin Döğer- ler'e mensup olduğu şeklinde bir iddiada bulunmu ş olduğu malümdur ". Halbuki bu meşhur ailenin sikkelerinde görülen damgalar vas ıtasiyle Kay ılar'a mensup oldukları, kat'i bir şekilde tayin edilmi ş bulunmak- tadır 22 . Bu sebeple Şemseddin Ceza/1'11in bu Döğer - Artuklu münase- betini bu kabilenin kendi zaman ında Urfa m ıntakası nda hâkim bulun- ması neticesinde ç ıkarmış olduğuna hükmetmek icabediyor. Prof. M. H. Yinanç, Döğer beylerinin Ca'ber'i Osmanl ı devrinde de muhafaza ettiklerini söylemektedir ki 23, bu hususta defterlerde bir kayda rasgelemedik. Osmanl ı müverrihlerinden Ne şri, Süleyman Şah' ın Ca'ber'de bo ğulması hâdisesinden sonra maiyetindeki ilin ahvali hak- kında malûmat verirken bunlardan bir k ısmının Ca'ber'de yerle ştiği ve kendi zaman ında onların neslinin el'an oraya hâkim bulundukları şek- lindeki ifadesiyle tabii. bizim Döğer beyliğini kastetmektedir 24. Fakat Kâtip Çelebi'nin eski Türkman- ı Haleb hakkı ndaki listesinde Ca'ber'de Döğerler'in yerine Av şarlar'ı n gösterilmesi 25 , bir zühul eseri olsa gerektir. —NOTLAR—

Kay ıt 1. 2 Nr. 397. 8 Nr. 37. 4 Ahmet Refik, And. Türk A şr., s. 107. Bk. Bozulus hakk ında, D. T. C. Fakültesi Dergisi, c. VII, sayı 1; kayıt II. ° Kay ıt III, IV. Kay ıt V. 8 Mesela, Bşb. Arş., 976 tarihli ve 965 nr. l ı Urfa sanca ğı defte- rinde bu aşfret : Cemâat-ı Ekrâd-ı Tâife-i Döğerli şeklinde zikredilmek- tedir (yap. 165 a. vd.) Teşekkülün vergiye tabi şahıs adları arasında: Bayram, Gündoğmu ş, Budak, Ya ğmur, Kaya, Mamaş, Sarı, Tanrıverdi, Durmuş, Dündar ve Satılmış gibi türkçe isimlere tesadüf edilmektedir. OSMANLI DEVR İNDE ANADOLU'DA O ĞUL BOYLARI 339

Hattâ yine bunlar aras ında Karkın gibi (yap. 116 a.) O ğuz boy adla- rını taşıyan şahıslar da bulunmaktad ır. 9 Bu memuriyet hakkında bk. ( İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, s. 348). I° En-Niicam üz Wire, V, s. 372. 1 ' ibn ül-Furat, Beyrut, 1936, s. IX, s. 269, 270, 271 ; En-Nücüm az- -Wire, V, s. 542-543. 12 Yap. 47. Bu listenin Kalkaşendrde bulunan kopyas ında Döker adı, nüsha veya matbaa yanl ısı olarak Ed-Dülgeriyye şeklinde zikre- dilmiştir (Şubb iil-A'sâ, VII, s. 281). Keza Kâtip Çelebi'nin eski Haleb Türkmenleri hakkındaki listesinde de bu kabilenin ad ı yine bu Salim Bey'e tâbi bir halde gösterilmi ş olmakla beraber Zekeriyye şeklinde yazılmıştır. (Cihanniimâ, s. 593). 13 Kitab- ı Diyaribekriyye. 14 XIV. asrın sonlarına doğru Erzurum bölgesinde ba şlı başına siyasi faaliyetde bulunmu ş olan ve daha sonralar ı kaynaklarda Kara- koyunlu ulusunun en mühim teşekküllerinden birisi şeklinde gösterilen Doharlu adlı bir Türkmen kabilesi bulunmaktad ır. Bu kabilenin taşıdığı adın Döğerlü kelimesinin değişmiş bir şekli mi oldu ğu hatıra geliyor. Fakat şimdilik bu ihtimali daha kuvvetli bir hale koyacak ba şka bir delile malik bulunmuyoruz. 15 Rumlu, bu kaydında (yap. 11 b.), Kara Yusuf'un Şehzade Ebu- bekir'le yapt ığı 1406 yılındaki ikinci sava şta Miranşah'ın Emfr Musa Döğer'in kölesi taraf ından öldürüldü ğünden bahsetmektedir. 19 Tanrı berdi, 806 yılı hadiseleri aras ında Câ'ber nâibi Emir Sey- feddin D ımışk Hoca'nın Emir Nuayır b. Hay yâr taraf ından ramazan ı n 17 sinde (29 Mart 1404) öldürüldü ğünü, sebep ve tafsilât vermeden kay- detmektedir. (Bk. En-Naci-1m üz-Zahire, VI, s. 162). :7 Kitab- ı Diyarbekrigye. Diyaribekriyye. Tanrıberdi, bu Döğer beyinin oğluyla birlikte vebadan öldüğünü 817 yılı hâdiseleri aras ında kaydetmektedir. (En-Na ci-1m., VI, s. 342). 19 En-Nacam üz-Zahire, VI, s. 682. 20 Havadis ad-Dallar, s. 55, 279. 21 En-Niicum üz-Zdhire, VII, s. 203, 398. 22 Köprülü, is. Ans., Artuk O ğulları md. cüz. VIII. 29 Köprülü, Ad ı geçen makale. 24 ts. Ans.. md., cüz. XXI. 29 Nesri Tarihi, nşr. F. R. Unat, M. Altay Köymen, T. T. K. s. 60, 61. 29 Cihannümâ, s. 593. 340 FARUK DEM İRTA Ş

VII. DODURGA Defterlerde Dodurga, Todurga, Toturga, Doturga gibi, muhtelif im- lâlarda yaz ılan bu Oğuz boyunun, Anadolu'da mühim te şekküllerine tesadüf ediyoruz. Bunlardan Sivas ve Tarsus bölgelerinde ya şıyan ehemmiyetli Dodurga şubeleriyle Ankara m ıntakasında bulunan Dodurga oyma ğı göçebe hayat ın ı tamamiyle terketmek üzere bulunuyorlar. Bozu- lur ve Dulkadırlı illerine dahil bulunan Dodurga teşekkülleri ise henüz eski yaşayışları nı devam ettirmektedirler. 1. Sivas bölgesinde yaşıyan ve defterlerde Ulu Yörük adı verilen ulus aras ındaki Dodurga mevcudiyeti, bu ilin di ğer şubeleri gibi kabi- levi mâhiyet bak ı mı ndan bölük ad ını taşımaktadır °. Bölük kelimesinin bu il dahilinde müstakil ve büyük te şekküller hakk ı nda kullan ıldığı anlaşılıyor ki, bu hususta o kadar yayg ı n bir tabir de ğildir. Bu sebeple kelimenin, bu Ulu Yörük ulusu için bir hususiyet arzetti ğini kaydetmek şüphesiz yerinde olur. Ahmed ve Terken kethüdalara tabi olan bu Dodurga şubesi muhtelif k ışlaklarda sakin bir halde bulunmaktad ır. Aslı nda ana boydan ayr ılmış bir kısım olduğu anlaşılan bu Dodurga bölüğünün bu suretle ayr ı ayrı kışlaklarda yerle şmesi, onda kabilevi bir inkişafı n doğması na sebep olmu ştur. Bölüğün muhtelif k ışlaklarda sakin bulunan oymaklar ını n vergiye tabi nüfuslar ı oldukça fazlad ır. Bunlardan 220 evlik Hacılar adlı oymak, Ahi Yusuf zaviyesinin vak ıf toprağında oturmaktad ır. Bölü ğün ad ını taşıyan diğer bir oymak ise Amasya'da Sar ı Kurşun köyünde yerleşmiş bir halde bulunuyor. Bu Dodurga bölüğü hakk ında burada kaydedilebilecek di ğer bir husus da, onun muayyen bir mıntakada toplu bir halde sakin olmas ı keyfiyetidir. Eserini XIV. asr ın sonlarında yazmış bulunan Aziz-i Asterabadi, Zâra ile birlikte Dodurga adl ı idari bir bölgeden bahsediyor ki 2, bu bölge ile hiç şüphesiz yukar ıda gördü ğümüz Dodurgalar'ı n oturduklar ı yer kastedilmiştir. Herhalde Dodurgalar'ın XIV. asırda Zâra'ya kom şu olan bir yerde XVI. asra nazaran çok daha kalabal ık bir halde yaşamalar ı, bulundukları mı ntakanın o zamanlar kendi adlariyle an ılmasına sebep olmuştur. 2. Ba şbakanl ık Arşivi'nde bulunan Adana bölgesine ait bir defter, bizi bu bölgenin Tarsus m ıntakas ında yaşıyan kabileler aras ında, mü- him bir Dodurga teşekkülünden haberdar etmektedir. Defterde onun hakkında elde etti ğimiz bilgilere göre, bu te şekkül, Esenlü-yi Bozca Dodurga ve Esenlü-yi Ertene Beg adlariyle umumiyetle iki k ısma ayrılmıştır. Defterde bu ikinci k ısım bazan Esenlü-yi Ertene Beg Dodur- gası şeklinde de zikredilmi ştır 2 . Teşekkülün her iki k ısmında da geçen Esenlü kelimesi, hiç şüphesiz asl ı nda bir şahsi ifade etmektedir. Nitekim teşekkülün ilk zikredilen, Ceındat-i Ordu-yi Bozca Dodurga adlı oyma- ğı da bu Esenlü'nün ailesini ifade etmektedir. Tabii bu ad, bu Dodurga OSNANLI DEVR İNDE ANADOLU'DA OĞ UZ BOYLARI 341

şubesini idare etmiş, fakat defterimizin zaman ında ya şamıyan bir boy beyine aittir. Yine te şekkülün birinci kısm ında zikredilen Bozca adiyle ikinci kı smında geçen Ertene kelimesinin bu ikinci Esenlü ad ı ndaki boy beyinin çocuklar ını ifade etti ğinde şüphe yoktur. Defterlerde bu ikinci kısma adın ı vermiş olan şahs ı n ismi gösterildi ği gibi Ertene (4;,-.A şek- linde yazılmıştır. Bu kelime herhalde bugün telaffuz şekli henüz kat'i ve doğru bir şekilde tesbit edilmemi ş bulunan ve bu sebeple muhtelif tarzlarda okunan Ertena ad ı nı n diğer bir yaz ılış şeklinden başka bir şey olmasa gerek. Fakat maatteessüf defterlerde bu kelimenin Ertene şeklinde mi yoksa Eretne tarz ı nda mı telaffuz edilece ği hakkında hiçbir işarete tesadüf edemedik. Bu Dodurga şubesinin k abilevi mahiyetine gelince : Yukar ıda zikret- tiğimiz eski Adana defteri'ne göre, bu te şekkül 34 oymaktan meydana gelmiştir, Bu oymaklardan ba şka Uzamış ve Kuzu adl ı iki köyün de bu Dodurga şubesine ait oldu ğu anlaşılıyor. Teşekkülün her iki kısm ında, yani Esenlü-yi Bozca ve Esenlü-yi Ertene kolları na dahil olan cemâatlar sayı bakı mından hemen hemen birbirine müsavidir Nüfuslar ı pek o kadar fazla olmayan bu oymaklar, ayr ı, ayrı ekinliklere sahip bulunmaktad ı rlar ki, bundan teşekkülün umumiyetle yar ı göçebe bir hayat sürdü ğü neticesi kolayca ç ı kar ılabilir. Hattâ II. Selim devrine ait bir defterde bu teşekkülün art ı k yerleşik hayata tamamiyle intibak etmi ş olduğu- nu görüyoruz. Defterde şubenin Be ş A şık ve Davud cemaatlar ına mensup bazı şahı sların, ulemadan ve sülehâdan olmalar ı dolay ısiyle Avarız- ı Divâniyye ve Tekalif-i Urfiyyeden kadimden muaf olduklar ı şeklinde bir kay ıt mevcuttur. Bu kay ıt Anadolu'daki Türk a şiretleri ara- sı nda ilim ve din adamlar ı nı n bulundu ğunu ve aşiretler hakk ında da maddi sahâda olduğu gibi, manevi hususta da ileri bir kültür faaliye- tinden bahsedilebileee ğini gösteren delillerden biri olmas ı hasebiyle mü- himdir 4. Aynı bölgedeki di ğer komşu boy ve a şiretler aras ında da tesadüf edilen bu ilim ve din adamlar ını n, bu Dodurga şubesinin yerle- şik hayata geçmesinde rol oynam ış bulunmaları pek tabiidir. 3. II. Selim devrine ait Bozulos defterine göre, bu il aras ındaki Do- durga mevcudiyeti altı küçük oymaktan ibaret bulunmaktad ır 5 . Aynı deftere göre Hamza ve karde şi Abdi kethüdalar ile Veli ve Şahin kethüdalara tabi bulunan bu oymaklar ın aslında Dulkadırlı ili'ne men- sup bulunduklar ı anlaşılıyor. Nitekim Kanuni devirne ait bir Dulkadırlı defteri, bu oymakları kendi aşiretleri aras ında zikretmekte, fakat k ışlak ve yaylaklar ı n ı n Diyaribekir'de bulundu ğunu da haber vermektedir 6 . 4. Anadolu'nun orta ve bat ı bölgelerinde ya şı yan, aşiretler aras ında bu boya mensup, ancak iki küçük oyma ğa raslanabilmiştir. Bunlardan 17 ev kadar olan oymak, Ankara Yörükleri arasında yaşamakta ve Kanuni devrinde kendi ad ını taşıyan bir köyde sakin bulunmaktad ır '. Bu oymağın meydana getirdiği Dodurga köyü bugün de mevcut bulun- 342 FARUK DEM İRTA Ş

maktad ır Aksaray m ıntakasında yaşıyan ve Atçeken ulusu'na dahil bulunan Dodurga oymağı ise nüfus bak ımından çok daha az ehemmi- yetlidir. 9 —NOTLAR —

I Kay ıt I. 2 Be.= ü Rezm, s. 276. 3 Kay ıt Il. 4 Kay ıt II. Osmanlı devrinde Anadolu'nun di ğer bölge ve mınta- kalarında yaşıyan aşiretler aras ında da alim, müderris, kad ı, fakih gibi yüksek din ve ilim adamlar ının mevcudiyeti hakk ında arşiv kaynakla- rında mühim kayıtlara tesadüf edilmektedir. İmam ve hatib gibi daha ziyade umuma hitabeden ve o zamanlar ı n hakiki birer ö ğretmenleri olan şahı slar ise, yaz ımızın vesikalar k ısm ında da görülece ği üzere, en ufak oymaklarda dahi bulunmaktad ır. İmam ve hatiblerin iptidai din ve kültür bilgisiyle mücehhez olmad ıkları ve o zamanki manevi hayatta ehemmiyetli bir mevkie sahip bulunduklar ı hakkı nda uzun izahata gi- rişmeğe lüzum yoktur. Fakat onlar hakk ında böyle bir söz söylen- mese dahi göçebe çocuklar ının din ve kültür bilgisini en iptidai şek- liyle de olsa nas ıl ve nereden elde ettikleri bile bir mesele oldu ğu gibi, esasen bu şahıslar' aşiretler aras ı nda oldukça mütekâmil bir kültür faaliyetinin meucut oldu ğu hakkında bir delil olarak gösterecek de ği- liz. Çünkü yukarıda da haber verildi ği gibi aşiretler arasında alim, müderris, kad ı gibi yüksek din adamlar ı bulunmakta ve bunlardan devlet ilmi ve idari sâhalarda istifade etmektedir. Hattâ pek calibi dikkattir ki, a şiretlerin siyasi bir unsur olarak ehemmiyetlerini kaybet- miş oldukları ve göçebe te şkilat ve müesseselerinin tamamiyle y ıkılmış bulundu ğu devirlerde dahi baz ı aşiretlerin bugün birçok köy ve kasabalarımızı n henüz başaramadığı ilk öğretim davasını tamamiyle halletmiş ve ekseriyetle okur yazar bir hale gelmi ş oldukiarı hak- kında vesikalar bile mevcuttur ( mesela, Boynu Inceli cemaati hakk ında bk. , Ahmet Refik, Anadolu'da Türk A şr., s. 173 - 74. ). Bu kısa izahata bile Osmanl ı devrinde Türk kültür faaiiyetinin yaln ız muayyen bir zümre veya s ınıfa inhisar etmedi ğini göstermektedir. Ana- dolu'daki Türk kültür faaliyetin içtimat hayat ın tekâmülüne tâbi olarak inkişaf etmiş olduğu, onun muayyen bir sınıf veya zümre taraf ından sun'i bir şekilde meydana getirilmedi ği malüm olsa bile bu hususta tafsilath ve etrafl ı bilgiye sahip de ğiliz. Bu sebeple aşiretler aras ı nda da bir manevi kültür faaliyetinin mevcut oldu ğu hakkında yapacağımız bir tetkik bize, Anadolu'daki Türk manevi hayat ını n nasıl başladığı ve ne şekilde bir tekâmül geçirdi ği üzerinde yap ılacak çal ışmalarda mu- hakkak faydal ı bir rol oyn ıyacaktır. Tabiatiyle aşiretler aras ında ileri seviyede bir kültür faaliyetinin mevcut oldu ğu, bu hususta yapaca ğı- mızı haber verdi ğimiz bir tetkikle daha esasl ı bir şekilde anlaşıldıktan sonra, XVI. asırda Türk imparatorlu ğunun ana vatan topraklar ındaki köylerinde dahi mekteplerin bulunduğu hakkında verilen haberlerde OSMANLI DEVRINDE ANADOLU'DA O Ğ UZ BOYLARI 343 hayret edilecek bir taraf kalm ıyacaktır. Osmanlı devrinde Anadolu'- daki Türk aşiretleri hakk ında mütekâmil bir kültür faaliyetinin mevzuu- bahis olabilece ğini kısa bir şekilde belirtme ğe çalışırken bu hususta mandut birkaç vesikaya dayanmad ığım ızı da kaydetmeliyiz. Bu notu- muzda şu hususu da kısaca işaret etmeden geçmiyelim ki, a şiretler arasındaki bu din ve ilim adamlafi, ilim aleminin, ehemmiyet ve faaliyeti hakkında pek az malümata sahip bulundu ğu, fakat Türkmen dedeleri veya Kolonizatör Türk Dervi şleri adlariyle tan ıdığı zümrenin mensupla- rından başkası de ğillerdir. Anadolu'nun Türkleşmesinde birinci derecede âmil olan göçebe aristokrasi yan ında yine umumiyetle bu içtimai s ı nıfa mensup şahıslardan meydana gelmi ş bulunan dini zümre de mevzii yerleşmelerde rol oynam ıştır. Bu din adamlar ı bilhassa XIV. ve XV. asır- larda aşiretler aras ında o kadar ehemmiyetli bir nüfuz ve mevkie sahip idiler. ki, göçebe aristokrasisi ve habileleri bile Hacılı, Hocalz, Fakzlz, Hoca Hacılı, Hatıblı, İmaınlz ve Kad ılı gibi dini tabir ve meslek adlar ı almışlardır. Bu şahıslardan baz ıları nın göçebe aristokrasisinin zay ıfla- dığı veya ortadan kalkm ış olduğu devirlerde siyasi sahneye at ılmış bulundukları malümdur. Selçuklu ça ğı nı n Baba İshak'', Osmanl ı devrin- deki Celal, Süğlün Koca, Baba Zünnün, Kalender Şah ve nihayet Safevi ailesinin bu zümrenin siyasi sahaya at ılmış en belli başlı sima- ları olduklarını biliyoruz. 5 Kay ıt III. 6 Nr. 402. Kay ıt IV. 8 Köylerimiz, s. 219. 9 Kay ıt V.

yılı YAPIRLI

Kâşgarrnin Oğuz kabileleri listesinde ad ı geçmeyen bu boy, Reşi- deddin'de Yapt ı-11 1, Yazıcı oğlu'nda Yapt ırlı 2, Yapurlu 3 ve Ebulgazi'de Yap ır 4 şeklinde zikredilmiştir. Defterlerde bu ad ı geçen müelliflerin zikrettikleri adlar alt ında hiçbir göçebe te şekküle tesadüf edemedik. Yalnız Dulkadırlı uhısa'nun en mühim teşekküllerinden birisi olan Cirid boyuna ba ğlı cemâalar aras ı nda ad ı, defterlerde: ,b J.) gibi', noktaları değişik ve bazan noktas ız şekillerde yazılmış, oldukça ehemmiyetli bir oymak bulunmaktad ır. Bu oymağın adını ifade eden kelimenin de ğişik noktalı şekillerdeki imlas ının her defterde bulunmas ı ve bunlar aras ında Bay ır şeklinin daha fazla olu şu, bizi onun Yab ır suretinde okunmas ı nda tereddüde dü şürmektedir. Maa- mafih Bay ır kelimesin burada ne gibi bir mana ifade edebilece ği de bir sualdir. Tabiatiyle Bay ır kelimesinin Yab ır adı nın değişmiş bir şekli olabilece ği filologlar taraf ı ndan tayin olunursa bu husustaki tereddüt ortadan kalkaca ğı gibi, bu ad altında Yap ırlı boyuna mensup di ğer baz ı teşekküllerden de bahsetmek imkan ı hasıl olacaktır. 344 FARUK DEMIRTA Ş —NOTLAR- Nşr. Berezin, s. 2 Selçuknâme, Topkap ı Saray ı ktb. yazm. , nr. 1390, yap. 13 b. 3 Tevtirill•i .41-i Selçuk, nşr. Houtsma, III, s. 205. 4 Şecere-i Terâkime, yap. 216, 246. Dülkadiriyye def. Bş b. Ar ş , nr. 402, yap. 182 a vd.; Tp. Kd. U. Md. Ar ş ., nr. 116, yap. 114 b. vd.

IX AV Ş AR Av şar boyunun birkaç bak ımdan Türk tarihinde büyük rollar oy- namış bulunması itibariyle ilim aleminin dikkat nazar ı nı çoktan kendi üzerine çekmi ş bir Oğuz kabilesi oldu ğu malûmdur. Filhakika Av şar- lar'ın XVI. asırdan son zamantara kadar yak ın doğu'da vukubulmuş olan büyük siyasi hadiselerde rol oynam ış bulunması, tarihte büyük bir şöhret kazanmas ı na sebep olmuştur. XIV. as ırda Suriye'de siyasi bir unsur halinde olan Av şarlar, Anadolu'nun Mo ğul hâkimiyetinden kurtarılmasında mühim bir rol oynayan Suriye ( Şam) Türkmenleri aras ında bulunmaktad ır. Bu Türkmen faaliyeti neticesinde Anadolu'ya gelen Avşarlar' ı n bir kısmı bu ülkenin şark ve cenup taraflar ı nda yurt tutmuşlar, diğer bir k ı smı da doğu Anadolu'da kurulan ve İran'da inkişaf eden büyük siyasi faaliyetlere i ştirak ederek pek uzun sürecek olan siyasi bir maceraya at ılm ışlard ır. Calibi dikkattir ki, bu kabile Akkoyunlu devletinin siyasi faaliyetinde mühim bir mil olurken, di ğei taraftan bu devleti y ı kmay ı gaye edinen ba şka bir siyasi te şekkülün tessüs ve inkişafı nda da rol oynamak mahiyetini göstermi ştir. Nihayet Avşar- lar, XVIII. asr ın ortaları nda İran'da kendi adlariyle an ılan bir devlet kurmak suretiyle tarihte en büyük siyasi rollerini oynam ış bulundular. Şayan ı hayrettir ki bu kabile, muhtelif zaman ve mekanlarda as ırlarca süren siyasi faaliyetine ra ğmen boy ad ını daima muhafaza etmi ştir. Diğer taraftan kendilerine has edebi bir naz ım ve müzik şekline sahip olmalariyle de Avşarlar, hakikaten kabilevi te şkilat ve an'anelerini muhafaza etmek hususunda büyük bir titizlik göstermi şlerdir. İşte, bu hususiyetleriyle bu Oğuz kabilesi âdeta ba şlı başına bir kavim manza- rası arzetmi ştir. Av şar boyunun bu en belli ba şlı hususiyetlerini birkaç cümle ile de olsa tebarüz ettirmekten maksad ımız onun aşağıda ele alaca ğımız teşekküllerine ilim aleminin dikkat nazarlar ı nı çekmek ve bu teşekküllerin mensup bulunduklar ı kabilenin en belli başlı husu- siyet ve faaliyetlerinde bir hisseleri oldu ğunu şimdiden haber vermektir. İşte Bşb. Arş. ile ve Ankara Tp. Kd. U.Md. Ar ş. ndeki tahrir defter- lerinden elde etti ğimiz malûmata göre, bu kabile hem Türkmen, hem de Yörük grupları aras ında teşekküllere malik bulunmaktad ır. Fakat Yörük grubu aras ı ndaki Av şar mevcudiyeti ancak birkaç oyma ğa inhisar ediyor. Buna mukabil bu boyun, Türkmen illeri aras ında ehem- miyetli teşekkülleri vard ır. OSMANL İ DEVR İNDE ANADOLU'DA O Ğ UZ BOYLAR İ 345

1 — Yörükler arasında Avgarlar Yörükler aras ında yaşıyan en mühim Av şar şubesi Uşak mıntaka- sında bulunyor ı . 970 tarihli Kütahya defterine göre bu Av şar şubesi, boy adı nı taşıyan 4 cemâattan müte şekkildir. Ayn ı defterin başka bir yerinde bu te şekküle bağlı bir oymağı n adı zikredilmiyen bir köyde yerleştiği kaydilmektedir. Yörük grubu aras ında Av şar adın ı taşıyan diğer bir oyma ğa da, Ayd ın m ı ntakas ındaki aşiretler aras ında tesadüf edilmektedir. 25 vergi evi kadar olan bu oymak, cemaat- ı Av şarlu ve Balabanlu gibi mürekkep bir isim ta şımaktadır 2 . İşte XVI. asra ait defterlerde Anadolu'nun bat ı taraflar ındaki a şiret- ler arasında görebildiğimiz Avşar mevcudiyeti bunlardan ibaret bulunmaktad ır.

2 — Türkmen illeri arasında Avgarlar : Türkmen illeri aras ı nda yaşıyan Avşarlar do ğu ve güney Anado- lu'nun muhtelif bölgelerinde bulunan ba şlıca üç ulusa dahil olmaktad ırlar. A) Halep Türkmeni Av şarları : Bu ile dahil olan Av şarlar umumiyetle iki tâife (boy) halinde bu- lunuyorlar. Bu iki boydan ayr ı bir de müstakil Av şar Oymak' vard ır. a) Köpeklü Av şarı : Kanuni devrine ait olan en eski defterde Haleb Tiirkmenleri ara- sındaki Avşarlar' ın bu kolu, biraz yukarı da da işaret edildiği gibi, boy mahiyetinde bir teşekkül olarak zikredilmektedir. Bu boy, ad ı geçen deftere göre, ba şta teşekküle ad ı nı vermi ş olan Köpeğin ailesi (ordusu) cemâatı olmak üzere, 15 oymaktan müte şekkildir 3. Tâifenin birinci oymağı olarak bahsedilen ve boy be ği ailesini teşkil eden bu Köpeklii Av şarı oymağı 71 vergi evine maliktir. Ayn ı deftere göre, bn oyma ğın başında o zamanlar Durak Beg o ğlu Eminlik Beğ bulunuyordu. Boya adını vermiş olan Köpe ğin oğlu veya torunu bu oymağın ad cetvelinde zikredilmiştir. Ayn ı deftere göre boyun ikinci oymak' olarak 37 evlik Köçeklii adlı cemâat gelmektedir. Boyun üçüncü oyma ğı olarak Sulu Beğlü cemâatı zikrediliyor ki, bu cemâat ın ad aldığı şahı s o zaman hayatta bulunuyordu. Bu Av şar te şekkülünün burada bahsedilebilecek oymakları ndan birisi de Sekiz adını taşıyan cemâatt ır. Filhakika bu oymağın adı Anadolu'daki Türk aşir etlerinin kabilevi adlar ında sayı sıfatını kullandıklari hakkında nadir misallerden biri olarak görünüyor. Bununla beraber kelimenin bir şahıs adı olması ihtimali bizce daha galiptir. XVI. asr ın ortalarına doğru 65 vergi evinden ibaret olan bu Sekiz oymağı aynı asrın sonlarında birkaç şubeye ayrılmış ve bunlar- dan birisi Suruç kazas ı ndaki Şeyh Çoban köyünde yerle şmistir. Yine ona bağlı şubelerden baz ıları da Sivas' ı n cenubundaki yeni il'de yurd tutmuşlardır 4 . Defterlerde bu boyun mühim oymaklar ından birisi olarak Alplu adlı bir cemâatdan bahsedilmektedir. Kanuni devrine ait, en eski defterde iki küçük şube halinde bulunan bu oymak daha sonraki, 346 FARUK DEMIRTA Ş

devre ait defterlerde üç şube halinde görünüyor. Bu oymak tâbi bu- lunduğu Av şar boyunun Haleb Türkmenleri'ne bağlı diğer te şekküller gibi, XVII. asr ın başında, dağılmasiyle Alplu Av şarz adiyle müstakil bir cemaat haline gelmi ştir. Bu cemaat hiç şüphesiz Safeviler devrinde, İran'daki Av şar ili'nin bir oymağı olan Alplu teşekkülünün muhaceret etmiyerek eski yerle- rinde kalan bir bakiyesidir. Köpeklü Av şarı boyunun Yeni İrde ancak Sekiz Av şarı ve Delüler adlı oymaklar ı na mensup baz ı şubeler bulunmaktad ır 6. Bozulus'da ise biri 303, diğeri 94 vergi evine tâbi olmak üzere bu boya mensup iki mühim oymağa tesadüf edilmektedir ki, bunlar Bozulus'un Şam Türk- menleri grubuna dahil olarak gösterilmi şlerdir. Bu Av şar teşekkülünün alm ış olduğu Köpekli s ıfatı na gelince: bu kelime hiç şüphesiz XV. asr ın başlarında Güney Anadolu'da baz ı siyasi faaliyetlerde bulunmu ş olan Türkmen ümeras ı ndan Hüseyin ve Eslemez Beğlerin babalar ı Köpeğin adından gelmektedir. Hattâ ayn ı devirlerde bu teşekkül Türkmân ül-Köpekiyyes ya Cema-at-i ibnü Köpek' şekille- rinde Memlük kaynaklar ında zikredilmektedir. Bu Av şar teşekkülüne ait baz ı oymaklar ın XVII. asırdan itibaren batı illerine göç etmeye ba şlayan Türkmenler aras ında bulundukları anlaşılıyor. XVIII. asra ait bir vesikada Bal ıkesir m ıntakasında sâkin bulunan Türkmen oymakları arasında Mihaliç kazas ında oturan Köpeklü Av şan cemaati da zikredilmi ştir b) Gündüzlü Av şarı : Haleb Türkmenleri'ne dahil bulunan bu ikinci Avşar teşekkülü, Kanuni devrine ait en eski deftere göre, sekiz oymaktan müte şekkildir. Bu oymaklardan üçü tâbi bulundu ğu teşekkülün ad ı ile anılmakta, di ğer 5 oymak da Yamanlu, Olmu şlu, Yuvac ıklu, Bekmezlu, Döneklü gibi adlar taşımaktad ır n. Bu Avşar teşekkülünün şüphesiz bir şahıs adı olan Gündüzlü keli- mesini kimden ve ne gibi bir sebeple ald ığı hakkı nda gerek defterler de, gerek diğer kaynaklarda bir k ıyda rastgelemedik. Osmanl ı müverrih- lerinin Adana bölgesinin fethinde rol oynam ış, Ramazanlu Beğliği ümerasından birisi olarak gösterdikleri Gündüz Be ğin 12 bu Av şar teşekkülüne ad ını vermiş olması ihtimali bizce pek zay ıf görünüyor. Safeviler devrinde İran'daki Av şar ilinin en büyük şubelerinden birisini de Gündüzlü adı nı taşıdığı malûmdur 13. Hiç şüphesiz, bu bizim Gündüzlü Av şarı ile İran'daki Gündüzlü aşireti, ayn ı teşekkülün muh- telif kollarıdır. Yukar ıda Köpeklü Av şarı'na tâbi Alplu oymağını n İran'daki Av şar iline bağlı bu addaki te şekkülün bir şubesi olduğunu söylemiştik. Diğer taraftan yine lran'daki Av şar şubelerinden biri olan İzmir yahut Eymir oymağının küçük bir teşekküllüne yine Haleb Türk- menleri arasındaki Av şar oymakları arasında rastgeliyoruz. Bütün bu OSMANLI DEVRINDE ANADOLU'DA OĞ UZ BOYLARI 347 misaller Safevi devrinde Iran'da ya şıyan Av şar ilinin büyük bir kısmı- nı n Anadolu'dan gitmi ş oldukları hakk ındaki kanaat ımızın bir kısım delillerini teşkil etmektedir. c) Av şar oymağı Halep Türkmenleri aras ındaki üçüncü Av şar mevcudiyetini teşkil eden bu oymak, XVI. asr ın sonlarında 158 vergi evinden ibaret bulu- nuyordu. Defterlerdeki kay ıtlara göre, Memlfikler devrinde dirlik tasar- ruf etmiş olan bu Av şar oymağı Osmanlı devrinde de baz ı hizmetlere karşılık olarak bu dirliği muhafaza etmiş, aynı zamanda avdrız- ı divâ- rwiye ve tekâlif-i örfiyyeden de muaf tutulmu ştur 14 . XVI asırda Halep Türkmenleri arasındaki Av şar mevcudiyeti i şte bu gördüklerimizden ibaret bulunmaktad ır. Fakat bu Av şar teşekkülleri XVII. asrın başında içtimai ve iktisadi sebeplerle kabilevi te şkilâtını muhafaza edemiyerek parçalanmaya ve da ğıtmaya mecbur olmu şlardır. Bu parçalanma ve da ğılma neticesinde XVII. as ırdan itibaren Halep Türkmenleri arasında kalmış bulunan Avşarlar yeni adlar alt ında sah- neye çıkmışlardır. Vesikalar, bu te şekküllerden birisi olarak Receplü Av şarı adlı bir cemaattan bahsediyorlar. XVII. as ırdan itibaren Halep Türkmeuleri'nin en mühim Av şar subelerinden biri haline gelmi ş bulu- nan bu teşekkülün, XVI. asr ın sonlarında hayatta olan Recep kethüda tarafından 15 meydana getirildi ği anlaşılıyor. Bu teşekkül XVII. asırda o kadar büyük bir şöhrete mâlik olmuş idiki Kâtib Çelebi bile Halep Türkmenleri arasındaki Avşarları, bu teşekülle tanımaktadır ". XVIII. asra ait vesikalar bu te şekkülden bahsetmekte devam ediyorlar. Bu vesikalara göre, Receplü Av şarı cemâatı Rıkka'ya iskânları emrolunan Türkmen şubeleri arasında bulunmaktad ır. Fakat boy beğlerinin bizzat Istanbul'a kadar gelerek yapt ığı teşebbüsler neticesinde bu te şekkül Zamantı irmağı havalisinde yerle şmek müsadesini alm ıştır '7. Fakat mü- teakip vesikalar, bu te şekkülün iskân olunmay ı arzu ettiği yerde de rahat durmıyarak Kayseri, Develü, İncesu mıntakalarındaki köy ve kasaba- lara taarruz ettiklerini ve bu sebeple tekrar R ıkka'ya iskân olunmala- rına karar verildiğini bildiriyorlar ". Fakat, bu sırada devletin, Türk- men aşiretlerini Rıkka mı ntakasında yerleştirmek hususundaki te şeb- büsleri tam bir muvaffakiyetsizlikle neticelenmi ş bulunduğundan Receplü Av şarı hakkındaki bu karar da tatbik edilememi ş ve eski yerlerinde kalan bu teşekkül yeni hâdiseler çıkarmıştır ". Bugün Kayseri' nin doğusundaki Pınarbaşı kazası nda yerle şmiş bir halde bulunan Avşar- ların büyük bir kısmı, işte bu Receplü Aysan teşekkülünden meydana gelmiştir. Vesikalarda XVII. as ırda teşekkül eden Bahrili Av şarı ve Kara Gündüzlü Aysan gibi bazı cemâatlar da zikredilmektedir 2° . Fakat bunlar Receplü Av şarı gibi mevcudiyetlerini uzun zaman muhafaza edememişlerdir. 348 FARUK DEMİRTAŞ

B) Dulkadırlı Avsarları : Dulkadzrlı ulusuna dahil bulunan Av şarlar, başta bu ulusun as ıl yurdu olan Mara ş bölgesi olmak üzere, Kozan, Kars (Zülkadiriye) Bozok ve Yeni il m ıntakalarında yaşamaktad ır. 1. İmanlu Avşar' Maraş bölgesinde yaşayan Avsarlar, İmanlu Avsar ı adlı bir teşek- kül halinde bulunuyorlar. Kanuni devrine ait mufassal Dulkad ırlı vilâ- yeti defterine göre, bu boy irili ufakl ı 24 oymaktan müte şekkil bulunu- yordu 21 . Umumiyetle şahıs adları taşıyan ve ayrı ayrı kethüdalara tâbi bulunan bu oymaklar ı n yaylak ve k ışlakları muhtelif yerlerde bulun- maktadır. Defterde Boyun birinci oymak' olarak zikredilen 140 evlik Bedil Av şarz cemaati ile yine boya mensub bulunan di ğer bazı oymak- lar beriyye, yani çölde k ışlamakta ve Maraş sancağının muhtelif yerle- rinde yaylamaktad ır. Yine boya mensub olan birkaç oymak da Diyâr- bekir vilâyetinde sakin bulunmaktad ırlar. Baz ı defterde İmanlu Avsarz boyu, devlete verdi ği ddet-i ağnam, resm-i yaya vesaire gibi mutad vergilerden başka, bir de adet-i salgun-z boy be ği adlı bir resim ver- mektedir. XVI as ırda boy mahiyetinini muhafaza eden te şekküllere ait defterlerde, boy be ğlerinin kendi boylar ı ile olan hukuki durumlarının oldukça mütekâmil mâli esaslar ile de tayin edilmi ş olduğunu ifade eden birçok kay ıtlara tesadüf ediyoruz. Defterlerde, bu Salgun- ı boy beği adlı vergiden başka bir de kıst-ı boy beği şeklinde okunan bir resimden de bahsolunuyor ki bu da o zamanlar di ğeri gibi devlet tara- fından alınmakta idi. XVI. asrın birinci yar ısında umumi mahiyetini incelemiye çalıştığı- mız bu Avşar teşekkülü, asrı n ikinci yarısından itibaren kabilenin ha- yat ve teşkilatını muhafaza edemiyerek parçalanm ış ve kendisine men- sub oymklaarın bir kısmı kışlak veya yaylaklar ında yerleşmişlerdir. Bu mühim hâdiseyi bize bildiren 971 tarihli deftere göre, boyun bir k ısmı Sivas' ın cenubundaki Yeni il'e ağlanmış, diğer bir kısmı da Gazianteb şehrinde ve ona tâbi köylerde yerle şmiştir. Safeviler devrinde Iran'da ya şıyan Avşar ilinin oymaklar ından biri şeklinde gösterilen 22 Imanla (İnanlu) cemâat ı, hiç şüphesiz bizim yuka- rıda tetkik etmi ş olduğumuz Imanla Aysan boyunun bir şubesidir. Iran'da bulunan bu İmanlu oymağının asıl teşekkülünden ne zaman ayrıldiğı hakkında şimdilik kat'1 bir makimat ımız yoktur. Minorsky'nin zikretti ği Şahseven an'anelerine bak ılırsa 2' bu teşekkülün XVII. as ırda Anadolu'yu terketmi ş olduğuna hükmetmek icab eder. Fakat biz İran'- da bulunan İmanlu şubesinin çok daha evvel bu ülkeye gitmi ş oldu- ğu kanaat ında bulunuyoruz. Çünkü Minorsky tarafından zikredilen bu İmanlu şubesine mensub oymakların adları, bizim İmanlu Avşarı'na tâbi olan oymaklar ın adlarına uymamaktadır. Diğer taraftan Şahseven an'anesine göre, bunlar Anadolu'yu XVI. asr ıs sonlarında terketmişler- OSMANLİ DEVR İNDE ANADOLU'DA O Ğ UZ BOYLAR İ 349 dir. Buna göre, bu asr ın birinci yarısına aid defterlerde bu te şekküle tesadüf etmemiz laz ı m gelecekti. Bu sebeble büyük bir a şiret grubunu içine alan bu an'anenin bu şubeye şamil olam ıyacağı kat'i olarak söylenebilir.

2. Kozan mıntakası Avşarları Dulkadırlı iline dahil olao Av şarları n Kozan (Sis) mı ntakası nda yaşı - yan şubesi, ehemmiyetli bir te şekkül halinde bulunmaktad ır. Bu m ıntakada ait defterlerde kabile veya tâi f e şeklinde zikredilen bu Av şar şubesi, ayn ı zamanda bu sancakta O ğuz boy ad ını taşıyan yegane bir te şekkül olarak görünüyor. 929 tarihli bir deftere göre, Dulkad ırlı Ayşarladnı n bu mühim şübesi 28 oymak tan müteşekkildir. Ayn ı deftere göre bu oymakların büyük bir k ısmı muhtelif ekinliklerde zirâat etmektedirler. Bu mıntaka hakk ındaki daha muahhar defterlerlerde bu çiftçilik yapan oymaklardan bahsedilmemesi hiç şüphesiz onların tamamen göçebe- likten ç ı karak topra ğa yerle şmelerinin bir neticesir. Zaten bu Av şar şubeninin burada üzerinde durulacak en belli ba şlı hususiyeti de bu mıntakan ın iskanında oynad ığı roldür. 3. Kars ( Zülkadiriye ) deki Av şar oymakları s Kars Kadirli sancağında Dulkadırlı iline bağlı büyük boyların ehem- miyetli teşekkülleri bulundu ğu halde Av şarlar'ın ancak iki küçük oyma- ğına tesadüf edilmektedir. Bunlardan 41 evlik olan Av şar oyma ğı An- dırın'da kışlıyarak zirâat etmektedir. Di ğer 42 ev vergi nüfusuna malik olan diğer Av şar oymağı ise, Gençlik adlı büyük bir boya tâbi bir şekilde yaşamaktad ır 25 . 4. Bozok Avşarları Dulkadırlı ulusunun en mühim yayılma sahalardan birisi olan bu mıntakada, bu ilin tesekkülünde mühim bir âmil olan Av şarlar'ın da ehemmiyetli bir şubesinin bulunmas ı pek tabildir. Nitekim Kanuni dev- rine ait bir defterde bu m ı ntakadaki Av şar şubesinin muhtelif oymaklara malik, bir kabile mahiyetinde bir te şekkül oldu ğu haber verilmektedir. Fakat bu defterin ba ş tarafından mühim bir k ısmı eksik olduğundan bu mühim Av şar şubesinin kabilevf mahiyeti hakk ında tam bir maltimata sahip bulunmuyoruz. Bu defterde bu Av şar şubesine mensub, ancak bir- kaç oymağın nüfus ve yurdlarm ı öğrenmek kabil oluyor 26 . Bununla beraber defterin bu Av şar subesinden biraz yukar ıda da işaret edildi ği gibi, bir kabile yani muhtelif oymaklara malik bir te şekkül şeklinde bahsetmesi, bu m ı ntakadaki Av şar mevcudiyetinin ehemmiyetli bir mik- tarda bulunmuş olduğu ifade etmesi bak ımından bizi oldukça tatmin etmiştir. 5. Yeni il: Yeni il'de yaşayan Av şar şubesi, yukar ıda da işaret edildi ği gibi Maraş bölgesinde bulunan Imanlu Av şarı boyunun bir kısım oymakla- rından meydana gelmiştir 27. Maraş bölgesindeki boyun oymaklar ı ara- 350 FARUK DEMİRTA Ş

sında olduğu gibi, burada da Bedil Av şarı cemaati nüfusunun çokluğu ile göze çarpmaktad ı. Bu mühim oymak XVII. asr ın başlarına inhilal eden Yeni il'in bat ıya göç eden te şekkülleri aras ında bulunmuş ve An- kara civarı nda yurd tutmu ştur. Bunlar ın asıl büyük kısımları Bala kazası dahilinde yerleşmişlerdir. Ankara'n ı n Dikmen tarafında bulunan Muğan gölü civar ı ndaki bir yerin Bedil Av şarı adını taşı ması, bu oymağa mensub bir şubenin oraya yerleşmiş olduğun göstermektedir. Bedil Av- şarı'na mensub baz ı şubelerin Kandalu Aysan, 13 '111 Beğ Av şar!, ve Tâifi ) Av şarı gibi, adlar ta şımış oldukları nı görüyoruz. C) Bozulus Av şarları : Bozulus'a dair yaz ımızda bu ilde Oğ uz boyları na ait baz ı şubelerin mevcud oldu ğundan bahsetmi ş ve onların ulusun Diyârbekir, Dulkadırlı ve Şam Türkmenleri gibi üç gurubunda da bulundu ğunu söylemiştik. Daha ziyade küçük küçük oymaklara ayr ı lmış bulunan bu şubelerin en mühimlerinden biriside Av şar boyuna mensubdur. Bozulus'ta ya şayan Av şar şubesi, umumiyetle bu ilin Dulkadırlı gurubuna dahil bulunmak- tadır. Asıl Bozulus arasında ise, ancak bir iki av şar oyma ğına tesadüf edilmektedir. Ulusun Dulkadırlı k ısmında bulunan Av şarlar küçük kısım- lara ayrılmış büyük bir oymaktan ibarettir. II. Selim devrinde yaz ılmış olan Bozulusa ait bir defterde bu ile dahil olmu ş kalabal ık nüfuslu Av- şar teşekkülleri görülüyor ki 28 , bunların büyük bir kısmı Suriye Türk- menleri'ne mensub bulunmaktad ır. Bu teşekküllerden Mehmed Kethüda'- ya tâbi bir halde gösterilen Av şar cemaati 633 evli ve 171 bekârdan müteşekkildir ki oyma ğı n umum vergiye tâbi nüfusu 804 ki şiye baliğ olmaktadır. Ayn ı defterde 130 evlik di ğer bir oyma ğın Kaz ıklz Av şarı adı yle anıldığı nı görüyoruz. Bunlardan ba şka Kara Mehmed Kethüda'ya tabi 131 kişilik, Hac ı Kethüda'ya ba ğlı 57 ve Duymu ş Kethüda'nın em- rinde 41 vergi nüfuslu Av şar oymakları da vard ır. Bozulus'ta bulunan gerek Diyârbekir ve gerek Dulkadırlı ile Şam Türkmenleri'ne mensub bulunan Av şarlar'ı n bir kısmı ilin XVII. asrın başlarında garb bölgele- rine göçen büyük te şekkülleri aras ında bulunmuş ve umumiyetle Kara- man eyaletinde yurd tutmu ştur 29. Daha ziyade Şam Türkmenlerine ait bazı Av şar oymakları ise ulusun di ğer bir k ısım teşekkülleri ile beraber eski yerlerinde kalm ıştır. Vesikalarda Bozulus Mandesi adı verilen bu kısım XVIII. asrın başında Rıkkaya iskanları emrolunan Türkmenler arasında bulunmu şlardır. Fakat yerle ştikleri mahallerden her defas ında Anadolu'ya kaçan Bozulus Mandesi cemaatleri, k ısım kısım garb illerin- de bulunan as ıl uluslarına iltihak etmişlerdir ki, bunlar aras ında Av şar- lar da bulunuyordu. Bozulus hakkkındaki yaz ımızda muhtelif kav ıni ve siyasi te şekkül- lerinin bu ile dahil olmalar ı keyfiyetinin Akkoyunlu faaliyeti ile ilgili olduğunu söylemiştik. İşte, Av şarlar'ın da Bozulus'a dahil bulunmaları bu Akkoy unlu siyasi faaliyeti neticesinde olmu ştur. Kaynaklardan bu OSMANLI DEVRINDE ANADOLU'DA O Ğ UZ BOYLARI 351 hususta elde ettiğimiz malisımata göre Av şarlar Akkoyunlu faaliyetine Uzun Hasan Bey devrinde i ştirak etmişlerdir. Kudretli bir be ğin ortaya çı karak siyasi muvaffakiyetler kazanmas ı ve buna muvazi olarak mai- yetinin maddi ihtiyaçlarını temin hususunda da milli an'aneye riayet ettiğini gören ve anl ıyan muhtelif Türk teşekküllerinin, şüphesiz siyasi, kaymi ve iktisadi telâkkiler sebebiyle onun bayra ğı altında toplanma- ları Türk tarihinde daima görülen bir vak ıadır. İşte, bu hususiyetleri Uzun Hasan Beyin şahsında gören Anadolu'nun güney bölgeleri ile Suriye'de bulunan Türkmen Be ğleri onun maiyetine girmeye ve bay- rağı altında toplanm ıya başlamışlardır. İşte, Av şarlar da Akkoyunlu ulusuna bu devirde dahil olmuşlar ve Karakoyunlular'la yap ılan müca- delelere iştirak etmi şlerdir. Akkoyunlular'la Karakoyunlular aras ında 1457:yılında Mardin civarı nda yapılan büyük muharebede Av şarlar da Mansur Beyin emrinde olarak Akkoyunlu ordusunun sol kolunda mevki almışlardır. Eserinde bu muharebeyi tafsilâtla anlatan Ebubekir Tah- rani, Avşar emtri Mansur Beyin bu sava şta büyük yararl ıklar göster- adl diğini söylemektedir 30. Yine bu muharebeye Kutbegülü ı diğer bir Av şar teşekkülü de iştirak etmiştir ki bu mühim teşekkülden aşağıda ayrı ca bahsedilecektir. Mansur Bey daha sonra Otlukbeli Mu- harebesi'ne de i ştirak "etmi ş 31, imparatorluk devrinin en büyük ümera- sından biri olmuştur. Celâleddin Del/Vâfli, Mansur Beyi Hamza Bey adlı bir şahısla beraber ulu emirlerden olduklar ını ve kalabal ık bir mai- yetle Arz'a geldiklerinden bahsediyor ki 32 bu ikinci şahsın da diğer büyük bir Av şar emin olduğu anlaşılıyor. Akkoyunlu devletinin y ıkıl- ma devirlerindeki hadiseler s ırasında yine Av şar beğlerinden biri ola- rak ad ı geçen Mansur Bey, herhalde yine bu zat olmal ıdır. Nitekim Prof. Köprülü'nün de bu iki ad ın ayni şahsi ifade etti ği kanaatında bulunduğu anlaşılıyor 33. Yine bu devirlerde Piri Bey adl ı diğer bir Avşar emirinin şehzadeler aras ı ndaki saltanat mücadelelesinde rol oynadığı görülmektedir 34. Akkoyunlu devletinin siyasi faaliyetinde rol oynam ış bulunan Av- şarların bir kısmı Safeviler hizmetine girmi şler, diğer bir kısmı da Anadolu'da Bozulus aras ında kalmıştır. Yalnız burada şu noktayı kısaca belirtmek isteriz ki, Safevi hizmetinde bulunan ve kaynaklarda yedi kızılbaş kabilesinden biri olarak zikredilen Av şarlar, kanaatımızca Akkoyunlu Av şarlar'dan apayrı bir teşekküldür. Bu Safevi k ızılbaş Av şar teşekkülünün Akkoyunlu devrinde Sivas ve Erzincan taraflar ında bulunduğunu ve Safevi devletinin kurulmas ı neticesinde İran'a geldik- lerini sarih olarak ifade edebilecek baz ı deliller vard ır. Mesela, Safevi devletinin kurucusu Şah İsmail, 906 yılında doğu Anadolu'ya yapmış olduğu bir .propaganda seyahat ında Erzincan'a da u ğramış ve etrafta bulunan k ızılbaş kabileleri yan ına toplam ıştır. Genç kızı/baş baş- buğunun Ercincan'da yapt ığı bu içtimada bulundu ğundan bahsedilen k ızılbaş kabileleri aras ında Avşarların da adı geçmektedir 35. 352 FARUK DEMİRTAŞ

Avşarlar'ın başka adlardaki te şekkiilleri Herhangi büyük bir kaymi şubeye mensup, muhtelif te şekküllerin siyasi ve iktisadi sebepler alt ında ait oldukları şubenin ad ını bıraka- rak yeni adlar almaları, Türk kavm1 tarihinde daima tesadüf edilen bir vâkıadır. Bu sebeple Av şar boyunun bu şekilde bazı teşekküllerinin mevcut olup olmadığı hakkında bir araştırma yapmam ız yerinde bir hareket olacakt ır. Nitekim, bu gaye ile yapm ış olduğumuz araştırmalar neticesinde bu boya ait böyle bir te şekkülün mevcut olduğunu gördük ki, bu da biraz yukar ıda Akkoyunlu hizmetinde bulunmuş olduğunu söylediğimiz Kutbe ğilü aşiretidir. XV. as ırın Mısırlı tarihçilerinden Tan- rıberdi, 812 yılı hac:liseleri aras ı nda Haleb nâibi Demirtaş'ın bir Arap emin ile olan mücadelelerinden bahsederken onun müttefikleri aras ında Türkmen ümerâsından Av şar kabilesine mensup Kutbe ği oğlu Mehmed adlı bir şahsi zikretmektedir 36 . Bu kayıtla Kutbeğilü kabilesinin bir Av şar teşekkülü oldu ğunu öğreniyor ve ne zaman meydana geldi ğini tayin etmek imkân ına sahip bulunuyoruz. Ayn ı müellif 839 yılı hâdise- leri aras ı nda yine bu Kutbeği oğlu Mehmed'in, Köpeko ğlu Eslemez ve ve Memlfik ümerâs ından Can Beg SCıfi ile ittifak ederek Malatya'y ı muhasara ettiklerinden bahsetmektedir 37 . Burada zikredilen Eslemez b. Köpek'in de diğer bir Av şar emin olduğunu ve bu beğin babasının adınını taşıyan bir te şekkülün Osmanl ı devrinde Haleb Türkmenleri arasında yaşadığından yukarıda bahsetmi ştik. Halil Zâhiri, Gazze'den Diyârbekir'e kadar yay ılmış bulunan Türkmen boy ve ulusları hakkında vermi ş olduğu listede bu Av şar teşekkülünü de zikretmektedir 38 . Bu Kutbeğilü kabilesinin Uzun Hasan zaman ından itibaren Akkoyunlu hiz- metinde bulunmuş olduğunu, Ebubekir Tahranrnin bir kaydına daya- narak yukar ıda söylemiştik. İşte, XVI. asra ait vesikalardan, o as ırda Anadolu'daki Av şar mevcudiyeri hakk ında elde ettiğimiz malümat bunlardan ibarettir. XVIII. ve XIX. asırlarda Anadolu'nun muhtelif yerlerinde da ğınık bir halde yaşıyan ve kendilerinden muhtelif sebeplerle bahsedilvn Av şarbr, yukarıda muhtelif iller aras ında yaşadıklarını gördüğümüz bu addaki büyük teşekkülerin bakiyeleridir, Av şarlar hakkı nda yukarıdanberi vermiş olduğumuz malâmattan anla şılacağı üzere bu kabile Dulkad ırlı beyliğinin teşekkül ve inkişafında büyük bir rol oynam ış ve pek tabii olarak da bu siyasi ie şekkülün, Maraş, Kozan, Kayseri, Bozok 39 ve Sivas mıntakalar ının XIV. asırdan itibaren başlıyan ikinci iskânında oynadığı mühim rollerde büyük bir hissesi olmuştur. Diger taraftan Balep Türkmenleri'ne mensup olan Av şarlar ise, Halep, Antep, Urfa ve Hatay bölgelerinde iskân faaliyetinde bulnnduktan sonra, Sivas'ta (Yeni il), Kayseri'de ( Pınarbaşı ) ve Zamantı taraflar ında da yerleşmiş- lerdir. Avşarların doğu anadolu'nun türkleşmesinde en büyük rolü oynamış bulunan Akkoyunlu ulusn arasında ehemmiyetli şubelerinin dahil bulunmasıyle tatabiatiyle bu iskânda da mühim bir hissesi olmu ş-

OSMANLI DEVR İNDE ANADOLU'DA OĞUZ BOYLARI 353 tur. Ahlren Bozulus'un garb bölgelerine göç etmesi, orta ve garbI Anadolu'da yerle şmesiyle, bu ile dahil olan Av şarlar'ın onun bu faali- yetinde de bir rolü olmu ştur. SafevI Kız ılbaş Av şarlar'ının İran'daki yerleşik Türk halkı arasındaki hisselerinin büyük oldu ğu malümdur. Bunların XV. asrı n başında Sivas ve Erzincan taraflar ından İran'a girmiş olduklarını yukarı da söylemiştik. Bu sebeple Av şarlar'ın adı geçen her iki bölgede de göç etmeden önce iSkan hususunda bir rol oynadıkları muhakkakt ır. XVI. asırda Anadolu'nun garb taraflar ında yaşayan ve umumiyetle Yörük adı nı taşıyan aştı-etler aras ında bu boya ait de baz ı oymakları n bulunması ve aynı yerlerde Av şar adını taşıyan birçok yer adlar ının mevcudiyeti 40, Av şaralr'ın Anadolu'nun fethinde ve bu ülkenin ilk iskanında rol oynadıkları na hiç şüphe bırakmıyor. Diğer taraftan, Zengiler, Karamanl ı ve Germiyanl ı devletlerinin de bu kabileye mensup, teşekküller tarafındun kurulmuş olduğu, Prof. Fuad Körülü tarafından ortaya at ılımış bulunmaktad ır 41 . işte, bütün bun- lardan çı karılacak diğer mühim bir netice vard ır ki, o da Oğuz boylarının umumiyetle muhtelif zaman ve mekanlarda mühim rol- ler oynıyabilecek kadar pek kalabal ık nüfuslu teşekküller olma- larıdır. Bu husus için tetkik etmi ş olduğumuz Av şar boyu, an- laşılacağı üzere, pek güzel bir misal te şkil etmektedir. Türk kavimleri hakkında umumt mahiyette malûmat veren eski müelliflerin bu kavim- lerden yalnız Oğuzlar'ı n ayrı ayrı kablIelerden bahsetrnelerinin sebep ve amili budur. Bu sebeple yine bu müelliflerden baz ılarının heı bir Oğuz boyunun yüz bin hâneye yak ın bir fazIal ıkta olduğu hakkındaki sözlerini de pek fazla mübalagal ı bulmamalıdır. Oğuz boylarını n daha Siriderya k ıyılarında iken başlıyan ve şehir hayatına kadar tekâmül et- miş bulunan iskan faaliyetleri, bu kav ınin islam dünyasına hâkim olma- siyle çok geniş bir sahada asırlarca devam etmi ştir ki, hiç şüphesiz bu büyük faaliyet, ona mensup kabllelerin kalabal ık nüfuslu olmalariyle ilgilidir. Bu sebeple Anadolu'da dört as ırdanberi iskân faalifetivde bu- lunmuş olan Oğuz kabIlelerinin birçoklar ına ait XVI. asırda yine aynı ülkede teşekküllerin yaşamakta olmas ı, yine bu boylar ın nüfusça çok olmalarından ileri gelmiştir. Adı geçen as ırda Anadolu'nun muhtelif yerlerinde büyük iller halinde yaşıyan Türk göçebe nüfusu yerli Türk halkının nüfusu karşında pek ehemmiyetsiz bir rakam ifade eder. Bu hususu Osmanl ı devrinde Anadolu'nun nüfusu hakk ında yapılacak çalışmalar neticesinde rakamlarla tâyin etmek mümkün olacakt ır. —NOTLAR-

' Kayıt L 2 Kay ıt II. 3 Kayıt. III a. 4 Kay ıt IV. 5 Köprülü, İs. Ans. Av şar md. , caz XI. s Kayıt V a. Tanrıberdi, En-Aradım üz-Zâhire, nşr. Popper, VI, s. 364, 736. Tanrıberdi, VI, s. 201. 9 Halil Zâhirf, s. 105. A. O. D. T. C. F. Dergisi F. 23 354 FARVK DEMIRTAŞ

i° Kamil Su, Balıkesir civarında Yörük ve Türkmenler, s. 65-66. Kelime burada Göbekli Av şarı şeklinde okunmuştur. " Kay ıt III b. 12 A şık Paşazâde, s. 225 ; Sadeddin,II, s. 48. 13 Köprülü, Av şar md. 14 Tp. Kd. Ars. , Nr. 37. 15 Ahmed Refik, Anadolu'da Türk A şiretleri. , s. 47. 16 Cihanniimâ, s. 593. 17 Ahmed Refik, And. Trk. A şr. , s. 176-177. 18 Ahmed Refik, s. 186, 209. 19 Ahmed Refik, s. 209-210. 20 Ahmed Refik, s. 47, 82, 112. 2: Kay ıt IV a. 22 Köprülü, Av şar md. 23 El. , IV Şah Seven md. 24 Kay ıt, V b. 23 Kay ıt IV c. 26 Kay ıt IV ç. 27 Kay ıt V b. 28 Kay ıt VI 29 Ahmed Refik, Anda, Trk. A şr. , s. 219. 30 Diyâribekriyye. 31 Hasan Rumlu. 32 Arznâme, Milli Tetebbular Mec. , V, s. 298. 33 Köprülü, Av şar md. 34 Hasan Rumlu, Baroda nşr. , s. 27. 35 Hasan Rumlu, s. 41. 36 En-Nücüm iiz-Zâhire, VI, s. 736. 37 En-Nücüm üz-Zâhire, VI, s. 225. 33 Zubdatu Ke şf il-Memâlik, s. 105. 39 Bu adın Oğuzlar' ın on iki kabilesini ifade eden Bozok kelimesiyle aynı olduğu malümdur. Fakat Yozgat m ınatkasına bu adın verilmesi, düşünüldüğü ve iddia edildi ği gibi Anadolu'nun fethini müteakip olan yerleşme zaman ında olmamıştır. Eğer böyle olsayd ı bu kelimeye, bu mıntakadan çok bahsetmi ş bulunan Selçuklu devri kaynaklarında tesa- düf etmemiz laz ımgeleeekti. Buna mukabil bu m ıntakanın bu adı ne za- man ve ne gibi bir sebeple alm ış olduğunu kat'l olarak tesbit etmi ş bu- lunmaktayız. XIV. asırda Maraş bölgesinde te şekkül eden Dulkadırlı Türk- men beyli ğinin umumiyetle O ğuzlar'ın Bozok koluna mensup kabileler tarafından meydana getirildi ği ve bu sebeple bu siyasi teşekkülün tarih- lerde, Bozoklu şeklinde tesmiye edildiği malümdur. İşte bu mıntaka, Dul- kadırlı devletinin XV. asrı n ortalar ına doğru buraya hakim olmas ı ile kendisine mensup Bozoklu Türkmenler'in aynı yerde yerleşmelerinden bu adı almıştır. Nitekim bu mıntakaya ait defterlerde bu tarihi ve etno- OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU'DA O ĞUZ BOYLARI 355 lojik hadisenin akislerini ifade eden birçok kay ıtlara tesadüf edilmektedir. 4° bk. Köylerimiz, s. 12, 67. 41 Av şar md. ; aynı müellif, Les Origines de l'Empire Ottoman, s. 43. 42 Tevârilı-i Türkmanigye, M. E. B. Kütüphanesi, (Ankara), yap. 21.

X. KIZIK—ÇARUKLU

Reşideddin ve ondan naklen Yaz ıcıoğlu ile Ebulgazi tarafından bir Oğuz boyu olarak zikredilen Kızık adını n, Kaşgarlı'nın listesinde mevcud olmadığı malümdur. Yine bu sonuncu müellif, bilindi ği üzere, bazı hususlarda öteki Oğuz kabilelerine uymad ıkları mülâhazasiyle diğer iki boyu da kendi listesine almam ıştır. Bunlara mukabil o, Taruklu adlı bir boy adı zikretmektedir ki bu da di ğer Oğuz boyları listelerinde bu- lunmamaktad ır. Bu Çaruklu ad ının diğer Oğuz boyları listelerinde görü- len Yap ırlı, Karkın ve Kızık kabilelerinden hangisini ifade etti ği hak- kında yukarıda adı geçen müellifler hiçbir aç ıklamada bulunmuyorlar. Maamafih bizi bu hususta as ıl miişkilâta uğratan cihet Ka şgarlı'nın zik- rettiği bu Çaruklu boyunun damgası'ndan bahsetmemiş bulunmasıdır. Eğer bu müellif, Çaruklu boyunun damga'sını zikretmiş olsaydı biz bunun diğer eserlerde ad ı geçen üç kableden hangisine ait oldu ğunu kolayca bulabilecektik. Diğer taraftan Kaşgarlı'nın listesindeki Oğuz boy adları sırası an'aneye göre tanzim edilmi ş olan diğer listelere uymamakta- dır 4. Bu sebeple bu taraftan da bu meselenin haline gidilmek mümkün olmuyor. Calibi dikkattır ki, Fahreddin Mübârek şah'ın, Türk kavimleri hakkındaki listesinde ad ı geçen Oğuz boy adları arasında bu üç ka- bileden hiçbirisi zikredilmemiştir. Bu üç kabileden biri olan Yaparlı veya Yaparlı teşekkülüne bu adlar alt ı nda defterlerde tesâdüf edil- memiştir. Buna mukabil, aşağıda görülece ği üzere, Kızık adl ı göçebe teşekkül ve yer adlar ı olduğu gibi, Çarık ve onun mü ştakları olan Çarıklı ve Çarıklar adlı yer adları ve birde oymak vard ır. Acaba bu Çarıklı yer adları Anadolu'da hiçbir izine tesadüf edilemiyen Yaparlı boy unu mu ifade etmektedir ? Kızık boyunun Reşideddin ve di ğer müel- liflerde Kas şgarlı'da zikredilmiyen Karkın kabilesiyle Yıldız Han'ın oğul- ları şeklinde bir arada gösterilmeleri bunlar ı Divdtz sahibi tarafından Halaç telâkki edilmelerinde bir manay ı haiz olabilir ? Maamafih biz bu me- selenin hallinde bu ikinci sualin bir rol oyn ıyacağına kâni bulunmuyoruz. Bunları sırf bu meselede her türlü ihtimali dü şünmek mecburiyetinde ol- duğumuzu göstermek için zikrettik. Bütün bunlara binaen bu meselenin hallinde bir de filolojiye ba ş vurmak lüzumu kal ıyor. Gerçekten, umumi- yetle bizde bu yoldan gidilmiş ve Çarıklı =-- Çarık = Kızık arasında fo- netik bir benzeyi ş olduğuna işaret edilerek bu iki kelimenin ayn ı boyu ifade etti ği kabul olunmuştur. Fakat her iki kelime aras ındaki manâ ayrılığı nın sebebi bunu kabul eden müellifler taraf ından izah edilme- 356 FARUK DEMİRTA Ş

miştir. Malüm oldu ğu üzere Reşideddin ve ondan naklen diğer müellifler tarafından Kızık adı : güçlü, savaşta gayret gösterici şekillerinde manâlan- dırılmıştır 2 ki, bu bizim Çarık kelimesinden anlad ığımız mânâdan görül- düğü gibi tamamen ayrıdır. Maamafih bu husus için buradaki Çarık kelime- sinin bildiğimizden apayr ı bir manâ ta şıdığı veya Kızık şeklini almış olan ayn ı kelimenin Reşideddin taraf ından yeniden mânalandırıldığı gibi izah yolları bulmak mümkündür. Anadolu'da hem Kızık ve hem Çarık ile ondan türeyen Çarıklı ve Çarıklar gibi, göçebe teşekkül ve yer adlar ının bulunduğuna da- ir bir suale de bu boyun her iki ad ı da taşıdığı ve bunun muhtelif zaman ve mekanlarda oldu ğu cevabı verilebilir. Hattâ O ğuz boyların aid unsurların Anadolu'ya hep birden veya bir zamanda de ğil, muhtelif kitleler halinde ayr ı ayrı zamanlarda gelmelerinin, kelimenin Anadolu'da bu iki şekilde bulunması nda bir amil olabilece ği dahi hatırımıza gel- mektedir. Fakat bu izah tarzlar ının bizi tam mânâsiyle tatmin etmedik- lerini de kaydetmemiz gerektir. Hülâsa, bu meselenin sarih bir şekilde ayd ınlatılabilmesi için yeni vesikaları beklemekten ba şka yapılacak bir şey yoktur. Tabii Çarık-Kızık kelimeleri aras ında filolojik bir rnünase- betin mevcut bulunduğu kat'i bir şekilde ortaya konulacak olursa bu mesele de kendili ğinden halledilmi ş bulunur. XVI. asırda Kızık boyuna aid teşekkiiller. Osmanlı devrinde Anadolu'da Kızık boyuna mensup bulunan te şek- küller, defterlerden elde etti ğimiz malümata göre, Haleb ve Şam Türk- menleri aras ında yaşıyan oldukça büyük iki oymaktan ibarettir. Bun- lardan ayrı olarak Kırık veya Kırıklı adlı bir teşekkül Adana bölge- sinde, Kızı klı adlı büyük bir kabile de XVII. asırda İran'da yaşamaktadır. 1. Haleb Tiirkmenleri arası nda bulunan Kızık teşekkülü Kanuni devrine aid en eski defterde biri 162, di ğeri 16 vergi evine mâlik olmak olmak üzere iki k ısım halindedir 3. Yine Kanuni devrinde yaz ılmış müteakib bir defterde bu cemaat 265 vergi nüfusu olan büyük bir teşekkül halinde gösterilmi ştir 4 . 978 tarihli defterde ise bu Kızık oyma- ğının vergi nüfusu hakk ında verilen rakam bizi şaşırtacak kadar fazlad ır. Bu rakama göre Kızık oymağı 667 vergi nüfusuna, yani 486 hâne ve 232 mücerrede yükselmi ştir ki, buna göre bu cemâat ın nüfusu otuz kırk y ıl içinde iki misli artm ış demektir 5. XVII. asrın ortalar ına doğru bu Kızık şubesi hakkında defterlerden öğrenebildi ğimiz son malûmat, onun Oturak Kızık ve Göçer Kızık adlariyle iki k ısma ayrılmış bulunduğuna dairdir. Fakat maalesef bu defterde Oturak ve Göçer Kızıklar'ın nüfuslar ı hakk ında bir rakam kaydedilmemiştir. Maamafih bu durumu nüfusun daha fazla artmas ı ne- ticesinde meydana geldi ği kuvvetle söylenebilir. 1022 tarihli bir vesika- dan anlaşıldığına göre, bu Kızık teşekkülünün bir kısmı bat ı illerine göçen Türkmen ulusları arasında bulunmuş ve di ğer oymaklarla birlikte bu bölgede yurd tutmu ştur 6. Bu Kızık oymağı aynı bölgeye gelmiş OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU'DA O Ğ UZ BOYLARI 357 olan diğer Türkmen şubeleriyle beraber 1100 senelerinde Anadolu'da ayaklanmış bulunan Gedik adlı sergerdenin tenkiline memur edilmi ştir 7. Diğer bir vesikadan Haleb Türkmenleri aras ında bulunan teşekkülün 1101 senesinde Avusturya üzerine yap ılacak olan sefere memur edil- diğini öğreniyoruz. Bu te şekkül Hacı Zekeriya o ğlu iksaf Beg, Kara Kethüda oğlu Bekir Beg ve K ızık Mehmed Oğlu'nun emrinde olarak memur edildikleri bu sefere di ğer Türkmen şubeleri gibi iştirak etmiş- lerdir 8. Haleb Türkmenleri arasındaki bu Kız ık şubesini XVIII. asırdaki vesikalar haremeyn üş-şerifeyn aşiretlerinden birisi olarak zikretmek- tedirler 9 . 2. Bu adda di ğer bir oymak, yukar ıda da işaret edildiği gibi, XVI. asırda Şam bölgesinde yaşıyan Türkmen aşiretleri aras ında bulunmak- tadır. Kanuni devrinde yaz ı lmış Şam vilayetine aid bir defterde, bu Kızık oymağı 66 vergi evi olarak gösterilmi ştir ". 3. Ramazanlu ulusuna bağlı büyük boylardan birisi olan ve Adana'- n ın şimalinde, Seyhan'ı n sol kıyısında yurd tutmuş bulunan Dündarlu boyunun oymakları arasında Kırıklı adl ı bir teşekkül bulunmaktad ır H. Adana bölgesine ait görmü ş olduğumuz üç defter, bu ad ın Kıııklz şek- linde okunmasına imkân vermemektedir. Bununla beraber bu şeklin Çarık - Kız ık münasebetinde mutavass ıt bir yer tutmu ş olacağı ihtimali hatıra gelmektedir. Di ğer taraftan, bu Dündarlu boyunun Niğde taraf- larında bulunan oymaklar ı arasında Çarıklı adlı küçük bir oymağa da tesadüf edilmektedir". Defterlerde Çarzklı, Çarıklar, Çarık gibi yer adları görülmüştür. Fakat bu adda zikretti ğimiz küçük oymaktan başka hiçbir göçebe te şekküle tesadüf edemedik 13 . Kırıklı ve Çarzklı adlarını taşıyan teşekküllerin, görüldü ğü gibi, aynı boyun oymaklar ı halinde bulunmaları, Çarzk - Kızık kelimeleri aras ındaki etimolojik münasebetle- rin tayininde belki bir kiymet ifade edebilir. Dündarlı boyu arasında bulunan Kırık veya Kırı klı adını taşıyan teşekkül, 925 tarihli Adana defterine göre, 112 vergi evine mâliktir. Yine ayn ı defterde bu kabile- nin, 18 evlik diğer bir k ısmı Kirikli adiyle zikredilmektedir. 954 tarihli diğer bir Adana defterinde ayn ı teşekkülü vergi nüfusu 318 kişiyi bulmuş büyük bir cemaat halinde görüyoruz. Dündarlı boyunun yard tutmuş bulunduğu mı ntakadaki İbrişim ve Akçasaz adl ı ekinlikle- rin bu Kırıklı cemaat ına aid oldu ğu Adana sanca ğına aid başka bir defterde haber verilmektedir. Dündarl ı boyuna komşu olan Kara İsalu kabilesinin sâkin bulundu ğu mıntakada da Kırıklu adlı bir köyün bu- bunması, bu aştretin oldukça ehemmiyetli bir te şekkül olduğunu gös- termektedir. 4. XVII. asrın ortalarında bu boya mensub mühim bir te şekkülün Iran'da Safeviler hizmetinde bulundu ğu hakkındaki bilgimizi Evliya Çelebi'ye borçluyuz. Bu büyük Türk seyyah ı 1065 yılında elçilikle Vandan Tebrize giderken Iran uç merkezlerinden birisi olan Harir ka- sabasına geliyor. Bu kasaba hakk ında malü'mat verirken Harir Sultan!

358 FARUK DEMİ RTA Ş

(sancak beyi) nin bir Türkmen oldu ğunu ve Kızıklı kabilesine mensup bulunduğunu söylemektedir. Evliya Çelebi ad ını zikretmedi ği bu sancak beyinin 7000 kadar adam ıyle Şehrizordan Aceme gitti ğini ve Şahtan iklil giyerek Sultan olduğunu bu sözlerine ilâye etmektedir 14. Bu Kızı/zil kabilesinin İran'a giderek Safeviler hizmetine girmesi şüphesiz XVII. asrın başlarında olmuştur. Mali ve idari türlü bas- kılar altı nda pek bunalm ış bulunan Anadolu'nun doğu ve güney bölge- lerindeki Türk illeri XVII. asr ın başlarında inhilal ederek da ğılmış, bir k ısmı bat ı ellerine göç ettikleri gibi, di ğer bir kısmı da İran'a giderek Cüzelce Şahların hizmetine girmi şlerdir. Bu sebeble Akkoyunlular' ın pek kanlı mücadeleler pahas ına büyük bir kısmını türkleştirdikleri şark bölgeleri, buralardaki Türk unsurlar ının İran'a ve bat ı bölgelerine göç etmeleriyle bu bak ı mdan ad ı geçen bölge hemen, hemen eski şekline yakın bir hal alm ıştır. Hattâ o kadar ki şark bölgelerinde Türk ulusla- rının bıraktıkları bölgeleri işgal eden Kürd aşiretleri hareketlerini bat ı- ya doğru inkişaf ettirerek Konya bölgesine kadar gelmi şler ve geni ş çölün muhtelif yerlerinde yurd tutmaya muvaffak olmu şlardır.

—NOTLAR—

'

ulusun boy mâhiyetindeki te şekküllerinin en büyüğüdür. Bu sebeple Haleb Türkmenleri'ne ait, defterlerde bu Beğdili boyu daima ilkönce zikredilmiştir. Yine bundan dolay ıdır ki, ona mensup baz ı oymaklara bugün bile cenubi Anadolu ile Suriye'de tesadüf etmek kabil olmak- tadır 2 . Kanuni devrinin ilk y ıllarında yazı lmış bir deftere göre, Beğdili boyu o zaman k ırk oymaktan müteşekkil bulunuyordu 3 . Yarım asır sonraya ait bir deferde ise, ona dahil bulunan oymak adedinin altm ışa yükseldiğini ve nüfusunun artm ış olduğunu görüyoruz 4. Diğer taraftan yine bu zamanlarda Yeni 11'deki Yaban Eri teşekkülleri aras ında ve Bozulus'un Şam Türkmenleri gurubunda bu Beğdili kabflesine ait mühim şubeler de bulunuyordu ki, bunlar as ıl boya dahil olan bazı oymak- ların kollarından meydana gelmi ştir 5. Boyun nüfusu ve kabilevi bünyesi II. Selim devrinden itibaren de artmakta ve inki şaf etmekte devam etmi ş ve XVII. asırda pek büyük bir te şekkül mahiyetini alm ıştır. XVII. asırda birçok Türkmen boy ve uluslar ının dağılmaları na, muhtelif yerlere yerleşme ve göç etmelerine mukabil bu kabile boy hayat ını ve teşkilâ- tını muhafaza etmi ş ve hatta bunlardan istifade ederek yaylak ve kışlak yapt ığı sahayı genişletmeğe muvaffak olmuştur. Müverrih Naima'n ın sözlerine göre, Haleb'den Diyarbekir'e kadar uzanan sahan ın en güzel yaylaklar ına sahip bulunan Beğdili Türkmenleri reayan ın ekin- liklerini davarlarına çi ğnetiyorlar ve di ğer taraftan devlete edâ etmeleri lazımgelen vergilerini de vermekten imtina ediyorlard ı 6 . Bu sebeple 1039 yılında Bağdad'ın geri al ınmasına memur edilen sadrazam Hüsrev Paşa, Haleb'den hareket etmeden önce mühimce bir kuvvet göndererek bu kabileyi tedib ettirmi ş ve irdri'ye olan borçlarına mukabil on bin koyun ve yüz katar develeri'ni zaptettirmi ştir 7. Bu hâdiseden çeyrek as ır sonra Anadolu'dan geçen bir seyyah ın, Beğdili boyunun nüfusunun on iki bin çadır olarak kaydetmesi 8 , bu kabilenin daha büyük hadiseler çı karabilecek bir kuvvet ve ehemmiyette bir te şekkül olduğunu gösterir. Filhakika bu kabileye ait kaynaklar ımızda verilen sön haberler aras ında ona mensup olan Bozkogunlu ve Kara Şeyhlü gibi oymakların, 1100 senesinde Elbistan üzerine yürüyerek kasabay ı kırk gün muhasara alt ı - na aldıklarından ve birçok insan ve mal kayb ına sebep olduklar ından bahsedilmektedir 9. Fakat imparatorluk idaresinin bu s ıralarda aşiretlerle yakında meşgul olmaya başlamış bulunması, bu kabilenin bu gibi yeni hadiseler çıkarmasına meydan vermemi ştir. Bilâkis, verilen haberlere göre, bu kabile bir taraftan 1101 y ılı nda açılan Avusturya seferine i şti- rake 10, ve diğer taraftan R ıkka mıntakasında yerleşmeğe memur edilmiştir. Fakat devletin, Anadolu'nun cenup ve do ğu taraflarındaki aşiretlerin yerleştirilmesi hakkındaki teşebbüsü, iskân mıntakası hususunda gayet isabetsiz oldu ğu gibi, hotbince bir mâna ta şımakta idi. Bu sebeple 1101 yılında Rıkka'nın cenubundaki Beliç suyu kenar nda di er Türkmen ı ğ 11, şubeleriyle birlikte yerle ştirilmiş bulunan Be ğdili cemaatlan aynı y ılda iskân mıntakalarından kaçarak Sivas taraflar ına gitmişlerdir ". OSMANLI DEVRINDE ANADOLU'DA O Ğ UZ BOYLARI 361

Devlet, Rıkka'dan kaçan Beğdili ve diğer Türkmen şubelerine mensup bulunan cemâatlar ı Anadolu 'daki kaçt ı kları mıntakalar- dan geri getirterek tekrar Rıkka m ı ntakas ına yerleştirmi ştir, fakat onlar ın eski hareketlerini tekrar etmelerine de bir türlü mani olamamıştır. Türk a şiretlerini R ıkka mıntakası nda yerle ştirmekle, hem onların şer ve mazarrat ı ndan kurtulaca ğın ı ve hem urban e şkıyâsm ın tecavüzünden pek harap bir hale gelmi ş olan ve bu sebeple " miriye bir nesne hâsıl olm ıyan„ bir yerin şenleneceğini ümit eden devlet, aynı zamande yine bu te şebbüsü ile bu sıralada faaliyet ve tecavüzle- rini arttırm ış bulunan Arap kabilelerine kar şı bir muvazene urısurunun meydana gelece ğine de karı! bulunuyordu. Fakat bütün bunlara mukabil Türk aşiretlerinin yerle şik bir halde R ıkka mıntakas ının iklim ve hayat şartlar ına intibak edemiyece ğini hiçbir zaman dü şünmemiş - veya dü şü- nememi ş - ve üstelik de bizzat kendi vesikalar ın ın haber verdikleri gibi, onların yerleşmiş bulunan k ısı mları üzerine a ğır vergiler tahmil etmi ş- tir 13 . Nihayet bu iskân te şebbüsünde muvaffak olam ıyacağını yarım asırlık bir uğraşmadan sonra anlam ış bulunan devlet, bundan vazgeçe- cek aşiretlerin istedikleri yerlerd ı yerleşmelerine göz yummaya ba şla- mıştır. Işte, Rıkka'da di ğer Türkmen şubeleri gibi, bir türlü yerle şmek istemiyen Be ğdili oymakları , devletin bu gözyummas ından istifade ederek cenübi Anadolu'nun muhtelif yerlerinde, bu arada bilhassa Antep, Hatay ve Çukurova bölgelerinde yava ş yavaş verleşmeğe baş- lamıştır. 2 — Bozulur arasındaki Be ğdili şubesi, bu il hakkında kanuni dev- rinde yazılmış olan deftere göre, iki yüz evlik bir oymaktan ibaret bulunmaktadır m . Bozulus'un asıl Akkoyunlu teşekkülleri arus ı nda zik- redilen bu oymak, bahsi geçen devirde, İ smail kethüda'n ın emrinde bulunuyordu. III. Selim zaman ında Bozulur aras ındaki Beğdili mevcudi- yeti yedi oymaktan müte şekkildir " . Hemen tamamiyle, Do ğan adlı bir kethüdan ı n emrinde olan bu Beğdili oymaklar ı nı n en büyü ğü 151 ve en küçüğü de 7 vergi nüfusuna malik bulunmaktad ır, Bozulur arasındaki Be ğdili şubesi, hiç şüphesiz, Akkoyunlu faaliyetin- de bulunan bu addaki çok daha büyük bir şübenin ufak bir bakiyedisidir. Akkoyunlu faaliyetine i ştirak etmiş olduğunu bildiğimiz ", Be ğ didlerin asıl mühim bakiyeleri ise, me şgul olduğumuz devirlerde Safevi hizmetinde bulunmakta idiler ". 3. Dulkanırlı ulusu arası nda yukarıda da işaret edildi ği gibi, bu kabileye mensup bir te şekküle rastgelemedik. Buna mukabil bu ilin yayılma sâhalarında Beğdili boyuna ait baz ı yer adlar ının mevcudiyeti göze çarp ıyor. Bunlardan köy mâhiyetinde olan birisi Bihisni'de 18 , bir mezraa şeklinde olan di ğer bir yer ad ı da Bozok'ta bulunmaktad ır '`'. Dulkadırlı ulusuna ait XVI. asr ı n sonları nda yaz ılmış bir defterde bu kabileye mensup, 33 ki şilik - bir oymaktan bahsedilmektedir. Fakat, Ke- mer'de bir tarlada k ışlıyan ve muhtelif yerlerde yayl ı yan bu Beğdili 362 FARUK DEMIRTA Ş

oymağının, sipâhi ve sipdhizade olup, bu mıntakaya diyar-ı şarktan geldiği aynı defterde kaydedilmektedir 20. 4. Ramazanlı ulusuna dahil bulunan Beğdili şubesi, defterlerimizin yaz ılmış olduğu devirlerde umumiyetle İçel mıntakasındaki muhtelif köylerde tamamiyle yerle şmiş bir halde bulunuyor. Bu şubeden yalnız İçel mı ntakas ında yaşıyan 56 evlik bir oymak, Kanuni devrinde henüz göçebe hayat ını muhafaza etmekte idi. Tarsus m ıntakas ındaki Kosun boyuna tabi olan 54 evlik di ğer bir Beğdili oyma ğı da adı geçen devirde muhtelif ekinliklerde ziraat etmekte, fakat henüz tam mana- siyle yerleşmemiş bulunmaktad ır ". Umumiyetle İçel ve Tarsus m ınta- kalarınca yerle şen Beğclili'lerin. şimalde, Lârende ve Ere ğli mıntakala- rında da iskân faaliyetinde bulunduklar ı anlaşılıyor. —NOTLAR — ° Kitaba icabet is-Sâil, yap. 47 ; Kalkaşendi, VII, s. 282. Halil Zahi- ri, yaln ız kabllenin ad ını zikretmiştir (s. 105). 2 Ali Rıza, Cenupta Türkmen Oymaklarz, Ankara, 1931, Ks. I, s. 5 ; Ks. V, s. 106 ; Sözlü Bilgi. 3 Kaz ıt I. 4 Tp. Kd. Ar ş., Nr. 37, yap. 5 a vd. 5 Tp. Kd. Ar ş. , Nr. 158, yap. 113 a, 101 a-b ; Nr. 561. yap. 115 a- 119 b, 125 b. 6 Tarih, bsm. 1280, III, s. 7-8. Gösterilen yer. Hasluck, Cristianity and Islam önder the S'ultans, II, p. 480 P. Russel's'den naklen). 9 Ahmet Refik, And. Türk A şr., s. 79. 1 ° A. Refik, aynı eser, s. 84. ıı Ayn ı eser, s. 101. 12 Gösterilen yer. 13 Ayn ı eser, s. 108-109, 202, 204. 14 Bozulus hakk ında. 15 Kay ıt III. 16 Mükrimin Halil Yinanç, Ans. , Akkoyunlu md., caz IV. 17 Hasan Rumlu, Şah Tahmasb' ın kendisiyle mücadele halinde bulunmuş olan karde şi Elkas Mirza'nın adamlarından, bu kabileye mensup, Bereket adl ı bir şahsı zikretmektedir (s. 315). I. Abbas' ın Bağdad seferi esnas ında Kerkük yak ı n ında, Tok'ta bulunan Beğdili kabilesi reisi Gündoğmuş Beğ'in bu hükümdara arz ı inkıyad ettiği ve .,S'ahseven olarak onun sultanlar ı arası na katı ldığı şeklinde Târih-i Abbasi'de bir kay ıt bulunmaktad ır (bk. Minorsky, Eİ, IV, Şah- seven md.) , bu kayıt Be ğdili kabilesinin XVII. asrın başlarından itiba- ren Safeviler kat ında ehemmiyetli bir mevki elde etme ğe başlaması ile ilgili görünüyor. Fakat Beğdili kabilesine mesup bir şubenin XVI. ve XVII. asırlarda Kerkük m ıntakasında oturduğuna dair defterlerde bir kayda rastgelemedi ğimiz gibi böyle bir şubenin Türk topraklar ından gittikleri hakk ında da yine bizim kay naklarda bir malümata tesadüf edemedik. İran'daki Beğdili şubesine mensup, baz ı şahısların I. Abbas' ın 363 OSMANLI DEVRİNDE ANADOLU'DA O ĞUZ BOYLARI halefi Şah Safi zaman ında bazı memuriyetlerde bulunduklar ını görüyoruz. Mesela bu kabileye mensup olan Nakdi Han Küh-Giluye hakimli ğinde bulunmuş ve onun 1048 yılında vefat ı üzerine yerine yine Beğdili'den Zeynel Bey tayin edilmiştir. ( Zeyl - i Tdrih - i Alenz 4 71rd-yi Abbâsi, s. 215). Yine bu kabileve mensuh, Haydar Bey isminde bir şahıs ayn ı devirde, Feraşhdne Dadurgalığı memuriyetinde bulunuyordu (ayn ı eser, s. 278). Bu Beğdili şubesine ait mühim bir k ısmın bugün Küh-Giluye'de yaşıyan A ğaçeri kabilesi oymakları arasında bulundu ğu haber verilmektedir (Mes'ut Keyhân, Coğrafya-i Mufassal-z Iran, II, s. 88). 18 Dulkadırlı defteri, Tp. Kd. Ar ş. , nr. 116, yap. 210 a. 19 Bezok def., B şb. Ar ş, nr. 218, yap. 210 a. 20 Tp. Kd. Ar ş. nr. 116, yap. 309. 21 Kay ıt Il a-b. XII K ARKIN

Bu boy, bilindiği üzere, Ka şgarlı Mahmud'un baz ı hususlarda di ğer boylara uymad ıkları ve bu sebeple Halaç tesnıiye olundukları mütalaa- siyle 1 eserindeki Oğuz kabileleri listesine dahil etmedi ği iki teşekkül- den birisidir. Ka şgarlı Mahmud'un bu mütalaas ı, şüphesiz Oğuz - Halaç kavmi münasebetleri için pek mühimdir. Bununla beraber bu büyük almin bu husustaki mütalaas ı, bu kabile hakk ında yaz ımızda bir yer ayırmamıza ve ona dair elde etti ğimiz bilgilerden burada bahsetmemize mani değildir. Çünkü, bu kabIleye mensup te şekküllerin, me şgul oldu- ğumuz devirlerde, di ğer Oğuz boyları şubeleriyle yan yana bir halde yaşaması, onun Oğuz kavmine yalnız an'ane ile de ğil, fiili bir şekilde de bağlı olduğunu göstermektedir. Bir taraftan muhtelif Türkmen ulus- ları arasında teşekükllere sahip bulunan Karkzn boyunun, diğer taraf- tan kendisine ait bilhassa Anadolu'nun bat ı bölgelerinde oldukça kuv- vetli yer adlar ıda rastlanmas ından bu kabilenin O ğuz kavmi tarihinde ne kadar ehemmiyetli bir rol oynad ığı neticesi kolayca ç ıkarılabilir 2. Defterlerden Karkın boyu hakkında elde etti ğimiz maltimata göre, bu kabIleye ait te şekküller hemen tamamiyle Anadulu'nun do ğu ve gü- ney bölgelerinde yaşıyan Türkmen uluslari aras ı nda bulunmaktad ır. Bu suretle bu boy, Haleb Türkmenleri, Dulkadırlı, Ramazanlz illeriyle Bo- zulus'un teşekkül ve faaliyetinde rol oynam ış bulunmaktad ır. 1. Haleb Türkmenleri arasında yaşıyan Karkın şubesi, Kanuni devrinde üç oyma ğa ayrılmış bir halde yaşamaktadır 3. Bunlardan Yar Ahmed Kethüda'n ın emrinde olan birinci oymak, 193 vergi nüfusuna malik bulunmaktad ır. Defterde vilayetin do ğu taraflar ında sakin bulunduğu kaydedilen ikinci oymak, 71 vergi nüfusuna sahiptir. Üçüncü oymak ise bundan daha küçük olup, ancak 41 vergi nüfusundan ibarettir ki, defterde bunun Deveciler adını taşıdığı kay- dedilmektedir. Karkın adında diğer bir oyman, ayn ı ilde yaşıyan 364 FARUK DEMiRTA Ş

Bayad boyuna tâbi bulunuyordu ki, ta şıdığı adı n bu addaki bir şahıstan geldi ğini yaz ı mızı n Bayad kısm ında söylemiştik. Haleb Türkmenleri hakkında 978 tarihini ta şıyan başka bir defterde yine üç oymak halinde gördüğümüz bu Karkın şubesinin, 180 vergi evine sahip bir şekilde gösterilen birinci oyma ğının Ayıntab ve Rumkale taraflar ında bulunduğu ; 38 ev kadar olan ikinci oyma ğının ise Köprü Çenesi adlı bir yerde yerleştiği haber verilmektedir'. Bu Karkın şube- sinin XVII. asırdaki durumu hakk ındaki maltimatimız, onun Oturak Karkın ve Göçer Karkın olmak üzere iki k ısma ayrılmış bulunduğundan ibarettir 5 . 2. Dulkadırlı ulusu arasındaki Karkzn şubesi, bu kabilenin Haleb Türkmenleri arasındaki te şekkülünden daha ehemmiyetlidir. Fakat bu Karkın şubesi de toplu bir halde de ğil, dahil bulunduğu ilin muhtelif yay ılma sahalar ında küçük k ısı mlara ayrılmış bir halde bulun- makladır. Bu k ısımlardan en mühimmi Dulkadırlı ulusunun en belli başlı boylarından birisi olan Dokuz k abilesine tâbi bulunmaktad ır 6 . Fakat, bu kısım da tek bir te şekkül halinde kalmam ış, en büyüğü 27 ev kadar olan altı küçük oymağa ayrılmıştır. Bunların, tâbi bulunduklar ı boyun kışlak karargâh ı olan Kargılık nahiyesinde k ışladıkları, defterde kayde- dilmektedir. Burada bu Karkın oymakları hakkında söylenebilecek diğer mühim bir söz de onların dahil bulundukları Dokuz boyu aras ında yegâne Oğuz kabile adı nı taşıyan cemâatler olmalar ıdır. Bu sebeple Dulkadırlı beyliği'nin ilk siyasi faaliyetleri aras ındaki hâdiselerde rol oynamış bulunan Başan Bey'in adını da taşıyan ( Başanlu ) bu Dokuz boyunun, bu Oğuz kabilesi taraf ından meydana getirilmi ş olması kuv- vetle muhtemeldir. Defterlerde Dulkadırlı iline tâbi olan bu Karkın şubesinin diğer bir oymağı da müstakil olarak zikredilmektedir. Fakat bu oy mağın asıl calib-i dikkat olan taraf ı onun dini bir mesle ğin mensubu bulunduğu manzarasını arzetmesidir. Defterden bu oymak hakk ında elde ettiğimiz malâmata göre, 19 ev kadar olan bu cemâat, Dede Kark ın adı nda bir tarikat adam ının zâviyesine hizmet etmektedir'. Bu Karkın cemâ- atından 9 ev, Dede Kark ın zâviyesinin hizmetine bakmakta ve di ğer 9 ev de yine adı geçen zâviyenin kurbandârân'Ilk vazifesiyle mükellef bulun- maktad ır. Fakat defterde bu zâviyenin nerede bulundu ğu hakkında hiçbir kay ıt yoktur. Dulkad ırlı iline dahil bulunan Kark ın şubesinin iki oymağı da Kars (Kadirli) sancağında yaşamaktadır. Bunlardan birisi 82, diğeri de 80 eve malik, oldukça büyük oymaklard ır 9 . Şubenin diğer bir oymağına da Bozok m ıntıkasında tesadüf etmekteyiz i 0. Yine bu adı geçen mıntakaya tâbi olan Ç ıbuk kazasında Karkın adında bir köy bulunmaktadır ki, bu köy XVI. asırda Tecirli boyundan bir oyma ğa ait bulunmakla idi. Dulkadırlı ulusunun Yeni il'deki teşekkülleri ara- sında da Taklu Kark ın adı nda küçük bir oymak ya şamaktadır ". 3. Bozulus'a dahil olan Karkın şubesi, ikisi bu ilin asıl Bozulus kısmında, biri yine onun Dulkadırlı aşiretleri kısmında olmak üzere üç OSMANL1 DEVRİNDE ANADOLU'DA O ĞUZ BOYLARI 365 oymaktan ibaret bulunmaktad ır. Bunlardan il'in asıl Bozulus kısmına tâbi olan Karkın oymaklar ı, Kanuni devrinde Hasan Kethüda'n ı n em- rinde bulunmaktadı r. Dulkadırlı kısmı ndaki oymağı ise yine ayn ı devirde Gündo ğmus adlı bir kethüda idare etmektedir 12. II. Selim dev- rinde Bozulus arasındaki bu Kark ın şubesi, yine üç oymak halinde bulunmakta, fakat buna mukabil nüfuslar ında bir art ış husule geldiği görülmektedir. 4. Adana vilâyeti tahrir defterlerinde Osmanl ı devrindeki Rama- zanlı ulusu bakiyeleri aras ında Karkın boyuna ait baz ı oymaklara da rastgelinmektedir. Bunlardan Kanuni devrinde 14, IL Selim zaman ı nda 24 eve malik olan bir oymak, Tarsus m ıntakası nda yaşıyan Kosun boyuna tâbi bulunmaktad ır. Diğer bir Karkın oymağı da yine Rama- zanlı ulusunun büyük boyları ndan birisi olan Diindarlu kabilesine tâbi oymaklar arasında yaşamaktad ır 13. Yine aynı devirde Teke sanca- ğında bu kabileye ait küçük bir oymağın yaşamakta oldu ğunu görü- yoruz 14. Bu küçük oyma ğın, adı geçen mıntakaya göç eden Ramazanlı ulusu teşekküllerine dahil bulunmuş olması pek muhtemeldir. Karkın kabilesinin Osmanlı devrinde toplu bir halde de ğil, gö- rüldüğü gibi parçalanmış bir şekilde bulunmaktad ır ki, bu keyfiyet, anlaşılaşağı üzere Türkmen siyasi faaliyetinin muhtelif bölgelerde ayr ı ayrı kısımlar halinde cereyan etmesinden ileri gelmi ştir. Karakoyunlu hükümdar ı Sultan Cihân Şâh'ı n Horasan hükürndan Ebû Said ile olan mücadeleleri esnas ı nda, bu ikinci hükümdarı n üme- râsı arasında Baba Hasan Gark ın adlı, bu kabileye mensup bir şahsın da adı geçmektedir 15. Bir müddet Astarâbâd valili ğinde bulunan bu zat, Karkın boyunun herhalde Harzem Türkmenleri aras ı nda yaşamış olan bir şubesine mensup bulunuyordu.

—NOTLAR-

1 Bk. Diveinü Lügüt it-Türk, trc. Besim Atalay, 111, s. 415 - 416. 2 Fakat yine Kâ şgarl ı . Mahmud taraf ından ayn ı mütalaa sebebiyle listesine al- er madığı, Reşideddin ve diğer müelliflerden ad ının Yap ırlz olduğunu öğrendiğimiz di ğ kabile hakk ında bu şekilde bir ifadede bulunamad ığı mız rnalfimdur (bu kabileye ait kısma bk.). 3 Kay ıt I. 4 Tp. Kd. Arş, Nr. 37, yap. 31 b. 33 a. Haleb defteri, B şb. Arş., Nr. 773. 6 Kay ıt IL 7 M. H. Yinanç, Dulkadırlılar, tas. Ans , cüz 28. Say ı n hocamdan ö ğrendiğime göre, Ba şan Bey ailesi bugün dahi Mara ş'ta meveudiyetini muhafaza etmektedir. Kay ıt II a. 9 Kayıt H b. °° Kay ıt II c. 11. Kay ıt ç. 12 Bk. Bozalus hakk ında, D. T. C. Fakültesi Dergisi, VII, Sayı 1. 13 Kayıt ZIL 14 Kay ıt IV. 13 Diyîtribekrigye; Hasan Randu, yap. 70 b.