Madde ve Mananın Fethi

T.C. Eskişehir Valiliği Şehir ve Değer Araştırmaları Dergisi Nisan 2021 - Yıl: 01 - Sayı: 02

ISSN: 2757-5306

Erenler nefesidir devletimiz Onun için fitneden olduk selamet

Yunus Emre Madde ve Mananın Fethi

T.C. Eskişehir Valiliği Şehir ve Değer Araştırmaları Dergisi Nisan 2021 - Yıl: 01 - Sayı: 02

T.C. ESKİŞEHİR VALİLİĞİ ADINA SAHİBİ Erol AYYILDIZ Vali

DERGİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Mehmet KOCABIÇAKOĞLU İl Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Feride TURAN

BİLİM DANIŞMA KURULU Prof. Dr. Osman KÖKSAL Prof. Dr. Mehmet Erol ALTINSAPAN Prof. Dr. Mehmet Mahur TULUM Prof. Dr. Haşim ŞAHİN Prof. Dr. Kemal YAKUT Doç. Dr. Adem KOÇ Dr. Öğretim Üyesi Hasan YILMAZYAŞAR Dr. Cezmi KARASU

YAYIN KURULU Şennur AZADE Mustafa ÖZÇELİK Ahmet URFALI Adem YEŞİL Feride TURAN Burcu COŞGUN OVALI Samet KARAKOÇ

YUNUS EMRE SAYISI EDİTÖRLERİ Prof. Dr. Haşim ŞAHİN Feride TURAN Burcu COŞGUN OVALI

GRAFİK TASARIMI VE DÜZENLEME Burcu COŞGUN OVALI

İLETİŞİM Eskişehir Valiliği, [email protected] / Tel: 0 222 214 2778

BASKI Sistem Ofset,

FOTOĞRAF VE MİNYATÜRLER Eskişehir Valiliği Arşivi, Ahmet EFE

KAPAK FOTOĞRAFI Ali Samet KARAKOÇ

Yayınlanan yazıların sorumluluğu imza sahiplerine aittir. Yazara telif ücreti ödenmez.

YAYIN TÜRÜ: 3 Aylık Yerel Süreli Yayın ISSN: 2757-5306 İÇİNDEKİLER NİSAN 2021

ERENLER NEFESİDİR DEVLETİMİZ YUNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNDE ULEMA-MEŞAYİH İLİŞKİLERİ YUNUS EMRE PERSPEKTİFİNDEN KORKU VE UMUT / YUNUS’UN ÇAĞINDA ANADOLU: 04 eROL ayyıldız Rauf Kahraman ÜRKMEZ 70 146 MODERN İNSAN KİŞİLİĞİNİN ELEŞTİRİSİ SELÇUKLULAR, MOĞOLLAR VE SUFİLER 206 F. Arzu BEYRİBEY Kemal Ramazan HAYKIRAN OSMANLI DEVLETİ YUNUS EMRE DİVANI’NDA TÜRKÇE İSLAMİ TERİMLER TÜRKİYE SELÇUKLU, BEYLİKLER VE TÜRKÇEYİ RESMÎ DİL VE BİLİM DİLİ YAPTI EMEK ÜŞENMEZ 78 YUNUS EMRE VE MODERN İNSAN OLGUSUNA 08 ERKEN OSMANLI DÖNEMİ’NDE AHİLER Erhan AFYONCU 152 YÖNELİK PSİKODİLBİLİMSEL BİR YAKLAŞIM Haşİm Şahİn 222 YUNUS EMRE DİVANI’NIN DİLİ Zeynep Z. Sonkaya YuNUS EMRE (BİR ALINTISI ÖGESİ OLAN TAMLAMALAR AÇISINDAN BAKIŞ) 10 Mustafa Tatcı Erdoğan BOZ 96 ESKİŞEHİR SEMASINDA ÜÇ YILDIZ: 156 MANEVİ DANIŞMANLIK İLKELERİ BAĞLAMINDA MEVLANA Yunus Emre, Nasreddİn Hoca, 246 YUNUS EMRE VE RİSÂLETÜ’N-NUSHİYYE YUNUSÇA YAŞAMAK, SEVMEK, ÖĞRENMEK… VE YUNUS EMRE DÜŞÜNCESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Mustafa ÖZÇELİK ADLI ESERİNE GENEL BİR BAKIŞ Leyla İPEKÇİ 100 Fatma Zehra ŞİMŞEK 28 Kemal YAVUZ NASREDDİN HOCA DESTANI Mehmet Mahur Tulum 250 YUNUS EMRE VE “SEVGİ” SÖZÜ YUNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE YUNUS EMRE (ks) DİVANI KAHİRE (MISIR) NÜSHASI AHMET UrFALI 110 170 DEĞERLER EĞİTİMİ VE MANEVİ DANIŞMANLIK YUNUS’UN ÇAĞI’NDA SELÇUKLU KÜLTÜR VE MEDENİYETİ 42 EMEK ÜŞENMEZ Fatma Zehra YILDIZ Tülay METİN 256 YUNUS EMRE’Yİ ARAYIŞ: HALKIN DİLİYLE SESLENMEK: YUNUS EMRE’DE GÖÇ KAVRAMI “BİR SİNEK BİR KARTALI YERE VURDU Adem KOÇ 116 180 YUNUS EMRE ŞİİRLERİNDE GÖRSEL ARKA PLAN SİVRİHİSAR ULU CAMİİ YALAN DEGİL GERCEKTİR BEN DE GORDUM TOZUNU” Burcu COŞGUN OVALI M. EROL ALTINSAPAN 262 48 Yunus Arİfoğlu YUNUS EMRE’YE ULUSLARARASI BAKIŞ (Dün-Bugün-Yarın) Emrah BEKÇİ 126 186 YUNUS’UN NAZMINDA TARİH OLGUSU VE TARİHÎ DERİNLİK ESKİŞEHİR’DE YUNUS ÇAĞINDA BİR ZAVİYE: FENÂDAN BEKÂYA EMSALLERİ VE MİSALLARİYLE Osman KÖKSAL Sultan Abdullah Bedevî (Ks) ZAvİyesİnİn Yerİ 268 52 KÂMİL BİR İNSAN MODELİ “YUNUS EMRE HAZRETLERİ” YUNUS EMRE VE MEHEMMED HÜSEYİN ŞEHRİYAR’IN NİZAMETTİN ARSLAN Talha SERT YARATICILIĞINDA “YALAN DÜNYA” KAVRAMI 134 YUNUS EMRE’NİN MESAJLARININ SOSYAL VE SİYASAL ARKA PLANI Tamİlla ABBASHANLI ALİYEVA Cezmİ KARASU MİHALIÇÇIK’TA BULUNAN YAŞAYAN YUNUS EMRE: Azerbaycan’da Düzenlenen 192 YUNUS EMRE MEZARININ NAKİLLERİ 272 62 Yaşayan Yunus Emre Uluslararası Konferansı’ndakİ ROMAN KAHRAMANI OLAN YUNUS EMRE’DE Çağhan Sarı İlmî Makaleler Hakkında İnceleme YAZARI GÖRMEK: DERTLİ DOLAP 142 YUNUS EMRE ZAMANINDA ANADOLU’NUN SİYASİ Tamİlla ABBASHANLI ALİYEVA Yasemİn ULUTÜRK SAKARYA 202 DURUMUNA KISA BAKIŞ (1220-1318) BİZİM DİLİMİZ KUŞ DİLİDİR Ayşe ATICI ARAYANCAN ferİde turan 288 Eli, halkı incitmekten; gönlü, hırs ve emelden; dili, boş sözlerden bağlayan; gözü, bütün insanlığı bir tarağın dişleri gibi eş gören bütün erenlerimizin nefesi; organların şahitlik edeceği bir gün için henüz vakit varken, henüz nefes alıp vermekteyken yüzü ak, kalbi pak; fütüvvette, mertlikte gözü pek olmak hususunda bizlere ahirete uzanan bir vizyon sunmaktadır.

Ayrılıkların, çatışmanın, ölümlerin, bütünleyici olarak ele almaya gayret ettik. Zira EROL AYYILDIZ zulümlerin karanlığa boğduğu 13. Yüzyıl Ana- dönemin şartlarını anlamadan, ne Yunus’u ne de dolu’sunda birer ümit ışığı olan erenlerimiz; diğer erenlerimizi layıkıyla anlamış sayılamayız. Eskİşehİr Valİsİ gönülleri karanlıklardan aydınlığa çıkaracak İsmi ne olursa olsun Yunus Emre’nin “Ete sağlam bir manevi cepheyi tesis etmiştir. “Bir kemiğe büründüm Yunus diye göründüm” şeklinde olalım, iri olalım, diri olalım” diyen Hacı Bek- 2021 yılı münasebetiyle bu toprakların vatan kılınmasında, önce gönüllerin ifade ettiği gibi bütün erenlerimiz aynı ruh ve taş-ı Veli, damla değil umman olmayı öğütleyen manaya ses ve nefes olmuşlardır. Toplumda fethedildiği kurucu değerlerimize dair millî hafızamızı tazelemeyi bir fırsat Hz. Mevlana, “Gelin tanış olalım” diyen Yunus barışı ve huzuru tesis etmenin, herkesin kendi bilmekteyiz. Emre, Kuruluş’un manevi lideri Şeyh Edebali, içinde çıkacağı ve yol alacağı bir iç yolculukla akabinde İstanbul’un Fethi’nin manevi rehberi mümkün olduğuna dair ufuk çizmişlerdir. Yunus Akşemseddin Hazretleri ve daha nice erenlerin misali “Önümce kuyu kazanı Hak tahtın ağdırsın unus Emre bir şiirinde “Erenler nefesi- diğer bütün erenlerimiz; bu topraklara birlik aynı yönü işaret eden çağrısı asırlar boyunca gö- onu / Ardımca taşlar atanı güller nisâr olsun ona” dir devletimiz / Onun için fitneden olduk ruhunu ekmişlerdir. Gönlü akılla buluşturan, nül memleketinde yankılanmaktadır. diyerek iyiliğe iyiliğin her kişinin kârı; kötülü- selâmet” der. Burada “devlet” kavramını maddeyi mana ateşinde eriten; kapısı her türlü 2021 yılı münasebetiyle bir kez daha rahmet, ğe iyiliğin ise er kişinin, ancak gönül erinin kârı isterY siyasi bir yapı olarak isterse baht, talih, bü- sevgisizliğe, kötülüğe ve ötekileştirmeye kapalı şükran ve minnetle yâd ettiğimiz Yunus Emre, olduğunu; kerem sahibi olmayı bizatihi yaşantı- yük saadet, maddi-manevi mevki anlamlarıyla değerler dünyamızı yeşertmişlerdir. Tercih hak- Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evran şahsında bu larıyla göstermişlerdir. “Kogıl ayruk sözü sen seni ele alalım, bizim “devlet”imiz; “Bizim Yunus”un kının gönlü kırıklardan yana kullanıldığı, ön- toprakların vatan kılınmasında, önce gönülle- gözle / Senin suçun ile sen seni yüzle” diyen Yu- da veciz bir şekilde ifade ettiği gibi “erenler ne- celiğin gariplere verildiği fütüvveti esas alarak rin fethedildiği kurucu değerlerimize dair millî nus gibi ayruğun, yani başkalarının kusurlarını fesi”dir. Kelime, her anlamıyla millî manevi de- savaşların, istilaların harap ettiği gönülleri ma- hafızamızı tazelemeyi bir fırsat bilmekteyiz. Eli, bırakıp kendi iç muhasebemizi yapmak, kendi ğerlerimize açılan bir kapıya çıkacaktır. Bunu mur etmiş; onanmış ve donanmış kılmış, gönül halkı incitmekten; gönlü, hırs ve emelden; dili, hatalarımızla yüzleşmeye bir çağrıdır bu. Onlar Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli ve Ahi Evran yaralarına merhem olmuşlardır. boş sözlerden bağlayan; gözü, bütün insanlığı güzel ahlâkı süslü öğütten çıkararak yaşanır bir yılı ilan edilen, içinde bulunduğumuz yılda her Horasan erenlerinin ektiği fütüvvet tohum- bir tarağın dişleri gibi eş gören bütün erenleri- hâle getirmeye bütün insanlığı davet etmişlerdir. zamankinden dahi iyi idrak ediyoruz. ları Anadolu’da ahilik şeklinde boy vermiş; mizin nefesi; organların şahitlik edeceği bir gün Bu bağlamda Eskişehir, manevi bereketini or- Bilindiği üzere 2020-2021 Anma ve Kutla- “elini, belini, dilini korumak” şeklinde beliren için henüz vakit varken, henüz nefes alıp ver- taya koyan değerleriyle iyiliklerin, güzelliklerin ma Yıl Dönümleri UNESCO 40. Genel Kon- ahlâk ilkesi sosyal, ekonomik, siyasi boyutları mekteyken yüzü ak, kalbi pak; fütüvvette, mert- neşvünema bulduğu ve Kuruluş’un değerlerini feransı’nda Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli ile geniş perspektifte bir “yaşama edebi”ni inşa likte gözü pek olmak hususunda bizlere ahirete bağrına basmış bir şehirdir. Hikmetli nasihat- ve Ahi Evran’ın da isimleri mevcuttur. Yunus etmiştir. Vicdanını kendi üzerine gözcü ko- uzanan bir vizyon sunmaktadır. leriyle Nasreddin Hoca, huzurun mimarları Emre’nin Vefatının 700. Yıl Dönümü, Hacı yan; kalbi ’a, kapısı yetmiş iki millete açık Bu bakımdan gönüllerin fethedildiği bir Şeyh Şehabeddin Sühreverdi, Şeyh Şucaeddin Bektaş-ı Veli’nin Vefatının 750. Yıl Dönümü olan bu “yaşama edebi”nin gereği olarak sadece medeniyetin izinde, ikinci sayısını Yunus Em- Veli, Aziz Mahmud Hüdayi; destanlarla dolu ve Ahi Evran’ın Doğumunun 850. Yıl Dö- mesleki anlamda başarılı bireyler değil, aynı za- re’nin ruh iklimine doğru bir gönül yolculu- hayatıyla Seyyid Battal Gazi, davasının esası nümü olan 2021 yılının asıl önemi ise bizlere manda değerleriyle kuşanmış bir ruh güzelliği ğuna atfeden “Fetih ve Medeniyet” dergimiz- sevgi olan bir yönetim mirasının manevi lide- yaklaşık 13. yüzyılı işaret etmesidir. Kılıç ses- hedeflenmiştir. de Yunus’u sadece hayatı ve eserleri ile değil ri Şeyh Edebali ile birlikte Eskişehir dendi mi lerinin yükseldiği bir dönemde yaşayan bu ve içinde yaşadığı dönemin sosyal, siyasi şartlarını akla şüphesiz Yunus Emre gelmektedir. 4 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 5 Bilindiği üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerin- nadan duymaya, her zamankinden gür bir sesle de Yunus Emre’ye ait olduğu ileri sürülen me- duyurmaya azmettik. Zira onun sesine, nefesine zarlar vardır. Memleketin her köşesi bağrında her zamankinden daha çok ihtiyaç duyan 21. Yunus için bir mezar hazırlamıştır. Meçhul bir yüzyıl insanına, çağın buhran ve bunalımlarına mezarın ona ait olabilme ihtimalinden bile mil- dair Yunus Emre bir çıkış kapısı göstermektedir. letimiz huzur bulmuştur. Ancak “Yunus ben- O, kibrin ve kinin boy vermediği ve asla yeşer- dedir” diyen toprakların Eskişehir’de olduğunu mediği bir değerler dünyasının sesidir:

öncelikle Anadolu irfanı söylemektedir. Nite- Yâ Hazreti Sultan Yunus Emre Hat: Necmettin Okyay kim gerek 6 Mayıs 1949 Cuma günü ve gerek- Adımız miskîndir bizim düşmanımız kimdir bizim se 24 Mayıs 1970’teki Yunus Emre’nin mezar gerekir. Nitekim çocuklarımız ne söylediğimize Onun sözleri bugün gönül memleke- Biz kimseye kin tutmayız kamu âlem yârdır bize nakillerinde, on binlerce insan Anadolu’nun her değil ne yaptığımıza bakacak; söylediklerimizi timizde hâlâ yankı buluyor. Devr-i zaman yerinden gelmişler; helvalarıyla, tekbirleriyle, değil hayata geçirdiklerimizi örnek alıp tekrar içinde; devirler, çağlar boyunca mana ile ilahileriyle bu büyük Hak âşığına hiçbir yerde Onun “kamu âlemi yâr görme”sinde, hiç edeceklerdir. söylenmesi için yüreğimizi ortaya koyduk. görülmeyen törenler yapmışlardır. Diğer taraf- kimseye kin tutmamasında, “Yaradılanı Yara- Modernitenin bütün aygıtlarıyla küresel bo- Cumhurbaşkanlığımızın himayelerinde, Kültür tan âriflerin kabirlerinin gönüllerde olduğuna dan’dan ötürü” hoş gören bakış açısında üstüne yutta kendini gösterdiği çağımızda maddeye, ve Turizm Bakanlığımızın koordinesinde Eski- inanırız. Erenlerin hayat coğrafyalarında ayak titrediği “gönül” kavramını iyi anlamak gerekir. salt başarıya odaklanan modern insanın günde- şehir Valiliği olarak; ilgili yerel, ulusal ve ulus- izi bulunan yerlerdeki makam türbeleri bizlere Bir şiirinde “İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar mine Yunus ve nice erenlerimiz amellerin niyet- lararası tüm kuruluşlarla iş birliği içinde Yunus “Bizim Yunus”un “Ölürse ten ölür, canlar ölesi ise” diyen Yunus Emre bir kez bile gönül yı- lere göre değerlendirildiği bir değerler dünyasını Emre ile ilgili çalışmalarımızı yıl içine yayarak değil” sözünü hatırlatmaktadır. kan kişinin iki cihanda da bedbaht olacağından getirerek bakışlarımızı “iyi niyet”e ve hüsnüzan- hayata geçirmeyi hedefledik. Devr-i zaman Eskişehir dendi mi hatırımıza Yunus Emre, bahseder. Bu sözler, hümanizmin çok ötesinde na çekmektedir. Kıyafetlerin, insan bedeninin ve içinde “Bizim Yunus” ve “Türkçe Yılı” adıyla Yunus Emre dendi mi hatırımıza “gönül şehri” ve merkezine “Yüce Yaratıcı”nın getirildiği bir mekânların güzelliğine, estetiğine, uyumuna en anılacak 2021’de onun mana denizinden cev- sevginin eseridir. Zira Yunus bir şiirinde “Hak düşer: ileri teknolojilerle odaklanmış modern dünya- herleri bir kez daha ortaya koyarak medeniyet durağı gönülde, âyâtı var Kur’ân’da” demekte ve da Yunus ve tüm erenlerimiz; ruhun güzelliği, dili olan güzel Türkçemizle kalıcı bir eser bırak- insan gönlünü yüceltmesinin temelinde gönül Girdim gönül şehrine daldım onun bahrine ahengi ve dinginliğine; kendini sorgulayanların, mayı istedik. evinin asıl sahibine olan hürmetin yattığını vur- iç âlemindeki gereksiz yükleri atabileceğine dair Bu vesileyle “Bizim Yunus” ve “Dünya Dili Aşk ile seyrederken iz buldum can içinde gulamaktadır. yol haritasını ve kültür kodlarımızı elimize ver- Türkçe” etkinliklerini himaye eden Cumhur- mektedir. Bu bakımdan Yunus gibi değerlerimi- Yunus Emre, kültürümüzde temsil ettiği başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a şük- Şehrin kültür ve değerlerini ortaya zin şiirleri, eserleri; edebî değerlerinin üstünde değerler bakımından önemlidir. Alçak gönül- ranlarımızı arz ediyoruz. Yunus’un sesinin gür çıkaracak güzellikler üretmek gayreti içindeyiz. lülüğün kibre, sabrın öfkeye, sadakatin ihanete, bir anlam ifade etmektedir. Deyim yerindeyse bir şekilde duyurulması için Kültür ve Turizm Eskişehir’e hizmet etmeyi mukaddes bir yük doğruluğun fesada, cömertliğin cimriliğe, sa- birer -yaşam koçu- olan erenlerimize -işi, yaşı- Bakanlığımız başta olmak üzere yüreğini ortaya ve ibadet kabul ediyoruz. Zira Eskişehir’e mimiyetin riyaya galip geldiği değerleri temsil ne olursa olsun herkesin ihtiyacı vardır. İşte koyan yerel, ulusal ve uluslararası tüm kuruluş- hizmet etmek bizim için aynı zamanda etmektedir. Bu noktada dostluğumuzu, kardeş- bundandır ki Yunus Emre gibi şahsiyetlerin lara; “Bizim Yunus”un ve yaşadığı dönemin iyi Nasreddin Hoca’mıza, huzurun mimarları liğimizi, birlik ve beraberliğimizi pekiştirecek disiplinler arası değerlendirilmesi, onların eser- anlaşılmasına çok kıymetli araştırma ve yazıla- Şeyh Şahabeddin Sühreverdi, Şeyh Şucaeddin bir güçtür. İnsanlığa “Sövene dilsiz gerek, döve- lerinin farklı alan ve disiplinlerde ele alınması rıyla dergimize katkı sunan saygıdeğer akade- Veli, Aziz Mahmud Hüdayi’ye; Seyyid Battal ne elsiz gerek” sözünde; şiddete şiddetle karşılık gerekmektedir. Fetih ve Medeniyet dergimizin Gazi’ye, Şeyh Edebali’ye, Yunus Emre’ye ve bu vermemeyi, akl-ı selimi tavsiye ederken gön- ikinci sayısında Yunus’a ve Yunus’un yaşadığı misyen ve yazarlarımıza, Fetih ve Medeniyet’in toprakların bağrından çıkardığı daha nice de- lünde “Kötülüğü en güzel bir şekilde sav” İlahi döneme doğru bir gönül yolculuğuna çıktığımız yayınlanmasında emeği geçen her yüreğe teşek- ğerlerine hizmet etmek demektir. emri vardır. Issız gönüllere girmek, gariplere gibi ona ve dönemine -mümkün mertebe- farklı kürü borç biliyoruz. 2021 UNESCO “Yunus Emre Anma ve öncelik vermek, gönüllere girmenin yollarını perspektiflerden bakmaya dikkat ettik. Yunus Gönüllerin fethedildiği bir medeniyetin Kutlama Yılı” ve Cumhurbaşkanlığımızın Ge- aramak için Yunus Emre’den öğrenecek çok Emre’nin biz evlatlarına vasiyeti de zira bu yön- izinde aynı manaya kapı aralayan aynı maya ile nelgesi ile 2021 “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” şeyimiz var. Bu bakımdan “Yunus” demek yet- dedir. O, bir şiirinde şöyle der: yoğrulmuş halisane niyetlerle hazırladığımız kapsamında onun arı duru Türkçesiyle “Bu ma- mez; “Yunus” olmak, onun “cümle âlemi kardeş Fetih ve Medeniyet’in -Yunus misali- gönül nadan duyan gelsin” dediği ve her biri bir mana gören” bakış açısına sahip olmak ve gönül me- Yûnus senin sözlerin manadır bilenlere gözüyle okunması ümidiyle selam ve saygılarımı denizi olan şiirlerindeki davetine uyarak bu ma- deniyetimizin değerlerini hayatımıza geçirmek Söyleyeler sözünü devr-i zamân içinde sunarım. 6 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 7 Türkçenin Osmanlı Dönemi’nde bu sahada- XV. yüzyılda Matematik sahasında yazılan ki yükselişi asırlara göre incelendiğinde daha iyi eserlerde yüzde 18 oranında iken her asırda anlaşılır: oranını artırarak önce XVI. yüzyılda Farsçayı, XV. yüzyılda 35 Arapça, 10 Farsça, 7 Türkçe; imparatorluğun sonuna doğru da Arapçayı geçerek bu sahada hâkim dil hâline gelmiştir. XVI. yüzyılda 172 Arapça, 59 Türkçe, 42 Farsça; Coğrafya sahasında ise imparatorluğun XVII. yüzyılda 139 Arapça, 41 Türkçe, 1 Farsça; başından sonuna kadar Türkçenin hâkimiyeti XVIII. yüzyılda 221 Arapça, 101 Türkçe, 2 vardır. Osmanlılar zamanında yazılmış 1628 Farsça; coğrafya eserinden 1542’si, yani yüzde 95’i OSMANLI DEVLETİ XIX. yüzyılda 137 Arapça, 123 Türkçe; Türkçedir. Tarihçilikte de durum coğrafya gibidir. Astronomi ve Matematik sahasındaki XX. asrın başlarında 41 Arapça, 173 Türkçe. oranlar küçümsenmemelidir. Çünkü Araplar, TÜRKÇEYİ RESMÎ DİL VE BİLİM DİLİ YAPTI Bu tasnif, yazarları ve bu yazarların yaşadığı bu sahalarda yaptıkları çalışmalarla dünya çağlar belirlenmiş eserlere göredir. Yazarı ve bilim tarihine damgalarını vurmuşlar ve güçlü 1* yazıldığı dönemi bilinmeyen 854 eserin ise bir gelenek meydana getirmişlerdir. Bu yüzden Erhan AFYONCU 554 Türkçe, 241 Arapça, 59’u Farsçadır. Türkçe Osmanlı Dönemi’nde aynı gelenek devam etmiş XV. yüzyılda Astronomi sahasında yazılan ancak Türkçe her yüzyılda bu bilim dallarında eserlerde yüzde 13 oranında iken her asırda gelişmesini sürdürmüştür. Osmanlı Dönemi’nde kullanılan dil Osmanlıca değil “Eski Türkçe”dir. oranını artırarak önce XVI. yüzyılda Farsçayı, imparatorluğun sonuna doğru da Arapçayı Osmanlı’dan önceki Türk devletlerinde geçerek bu sahada hâkim dil hâline gelmiştir. yazılan bilimsel eserlerde Türkçenin adı bile Matematik sahasında yazılmış kitaplarda da yoktur. Nitekim Osmanlılardan çok önce aynı gelişmeyi görürüz. Osmanlı Dönemi’nde yaşamış iki büyük Türk âlimi, İbn-i Sina ve smanlılar, Türkçeyi devletin ilk Osmanlılar ise Türkçeyi ilk dönemlerden yazılmış 1114 Matematik eserinin yüzde Farabi’nin eserlerinin Arapça olduğunu unut- dönemlerden itibaren resmî dil itibaren resmî dil olarak kabul edip 48’i Arapça, yüzde 50’si Türkçedir. Türkçe mamak gerekir. olarak kullandılar. Edebî ve bilimsel yazışmalarında kullandılar. Edebî ve bilimsel Osmanlıca Diye Bir Dil Var mı? Oeserlerdeki Arapça ve Farsçanın hâkimiyeti ise eserlerdeki Arapça ve Farsçanın hâkimiyeti Osmanlı Dönemi’nde kademe kademe azaldı ve de Osmanlı döneminde kademe kademe Türkçe bir bilim dili oldu. azaldı. Osmanlı İmparatorluğu’nda Astronomi Osmanlıca, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kullanılan ve Arap harfleri ile sahasında yazılmış eserlerin incelenmesi bu yazılmış Türkçedir. Ayrı bir dil değildir. Bu konudaki en büyük yanlışlık kendi dilimizi durumu açıkça gösterir. farklı bir dil gibi isimlendirmektir. Osmanlı Dönemi’nde kullanılan dil Osmanlıca değil Türkçe Resmî Dil Oldu “Eski Türkçe”dir. Osmanlılardan önce Türkiye Selçuklularının Bir Bilim Dili Olarak Türkçe Bazı yazarların eserlerinde aşırı derecede Arapça ve Farsça kullanarak kitaplarını resmî dili Farsça idi. Daha sonra kurulan - Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma liklerde de bu devam etti. Bunun uzun süre bu anlaşılmaz hâle getirmelerinden hareket edenler Osmanlıcayı farklı bir dil gibi takdim Merkezi tarafından hazırlanan Osmanlı şekilde gittiğini görüyoruz. Örneğin Hamidoğ- ederler. Devletin resmî yazışmaları incelendiği zaman elkablar çıkarıldığında kullanılan Astronomi Literatürü Tarihi’ne göre Osmanlı lu Hüseyin Bey’in 1377’de I. Murad’a Niş’in dilin anlaşılmasında fazla bir güçlük yoktur. Ancak ortaya yeni çıkan bir problem döneminde yazılmış 2286 Astronomi eserinin Osmanlı Türkçesi’ni anlamayı iyice zorlaştırmıştır. Bu da son 30 yılda dildeki sadeleşme fethini kutlamak için gönderdiği tebrik-nâme 986’sı yani yüzde 43’ü Arapça, 1058’si ise sonucunda günlük yaşamda kullandığımız kelime sayısının azalmasıdır. 1960’lı yılların Farsçadır. Karamanoğlu Mehmed Bey’in Kon- Türkçedir. Türkçenin yüzdesi 46’dır. Diğerleri başında kullanılan Türkçe ile Osmanlı Dönemi’nde kullanılan Türkçe kıyaslanırsa arada ya’yı aldığı zaman Türkçeyi resmî dil ilan etmesi ise Farsça veya üç dilin ikisi veya üçünün ortak de bir sonuç vermemişti. olarak kullanılarak yazılanlardır. fazla bir fark olmadığı anlaşılacaktır. Bu konuda doğru olan, Osmanlı Dönemi’ndeki Türkçeye Osmanlıca değil “Eski Türkçe” demektir. 1 Prof. Dr., Milli Savunma Üniversitesi Rektörü 8 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 9 Aydın bir gönülle ana dili Türkçeyi hakikatin dili hâline getirdi. Evde, sokakta ve pazarda konuşulan sözler onun kalemiyle semaya kanatlandı. “Dil hikmetin yoludur!” diye bayrak açtı.

hammedîleşti. Sözü Kur’an, özü Kur’an hâline Hak âşıkı Niyâzî-i Mısrî (ö. 1694) bu sebeple geldi. Kendi içinde değişip derinleşirken çev- “Niyâzî’nin dilinden Yûnus durur söyleyen!” resindekileri de değiştirdi. Yükseldiği gönül dedi. YuNUS EMRE burcunda dilimizin ve İslam’ın içini yakaladı. İlahi sevgiden nasibi olmayan kişilerin “Benden benliğim gitti, hep mülkümü dost tut- anlamadığı bir nükte de şu idi ki bu aşk ve mana tu.” deyip nefsinin fâni, Cenâb-ı Hakk’ın bâkî dilimizi tesis eden zat, ümmî idi. Evet o bir olduğunu ispat ve ilan etti. Yollar içinde bir yol, ümmî idi. “Medreseler müderrisinin okumadığı kullar içinde bir kul olduğunu bildi. Bir doğan 1* aşk dersini” okumuştu. Tanrı dostlarının gezdiği Mustafa Tatcı idi, terbiye edilip Tapduk koluna kondu. Çokluk en yüksek burçlarda gezindi, gönlünü dil eyledi. Tûr’undan birlik nûruna yol buldu. Yol tecrübe- Kendisi aradan çıkmış, “Yaradan” kalmıştı. Bu lerini söze döktü. İnsanlığın Hakk’a ve hakikate sebeple Yunus; dilimizin gönlü, gönlümüzün Yunus Emre, aziz milletimizin sevgilisi olmuş bir aşk ve gönül adamıdır. O, dönmesi gerektiğini söyledi. İncitmeden, kırma- dili oldu. insanlığa asırlardan beri hayat üfleyen bir nefes; Cenâb-ı Hakk’a ve Resûlüne dan dökmeden konuştu. Bir , bir ana şefka- Yunus, bize bir kâmilin eşiğinde nefsinin olan sevgimizin tercümanı olmuş bir sestir. tiyle öğütledi. Aşk imamının arkasında namaza durmuş, gönlü cemaat olmuştu. Başka bir göz, nasıl terbiye edildiğini, o eşiğe basmadan yani başka bir kulak, başka bir dil ile görüp duyuyor hiçbir gönlü incitmeden nasıl geçileceğini yaşa- ve konuşuyordu. O bize sevmemizi, sevgi yoluy- yarak gösterdi. Tapduk Emre’nin şahsında aşk Urum Diyarında Bir Aşk Hocası Bu miras, putlaştırılan bütün sahte düşünceler- la Hakk’a ulaşmamız gerektiğini öğretti. Türkçe yolunun, tevhit ve makamının adresini den kurtulup insanlığın yeniden inşa edilmesini konuştu, bizim aşk ve mana dilimiz oldu! An- verdi. Sevenlerine en gizli sırlarını açtı. İki de- sağlayacak biricik gerçektir, başka bir şey değil. nizi birleştirenlerle yüz yüze gelmemizi sağladı! 240-1320/1 yılları arasında yaşayan Yu- nemizden öğrendiğimiz Türkçeye mana elbisesi Nefsimizle tanıştırdı, gönlümüzle barıştırdı. nus Emre medeniyet tarihimiz açısından Burada konumuz olan Yunus Emre de in- giydirdi. Kendisi aşkın rengine boyanmıştı, ko- çok önemli bir şahsiyettir. Çünkü o, tarihte sanlığı düştüğü yerden kaldıranlardan biridir. nuştuğu dili de kendi rengine boyadı. Aydın bir Yunus kapıya kadar gelip de direnenlere, dı- kendini aşan bütün bilgeler gibi zihinlerde, gö- Yunus; varlığının, hakikatinin ve dininin aslın- gönülle ana dili Türkçeyi hakikatin dili hâline şarıda gezenlere içerledi; acıdı. İslam’ın kural- 1 dan uzaklaşan insanlığın kendine gelmesi için getirdi. Arapça bilmeyen insanımıza hakikati larından ve Allah’a ulaştırma yollarından öte nüllerde ve ana dili Türkçe’de yeniliklere imza atanlardandır. bazı değerleri yeniden yorumladı. Her Hak ârifi Türkçe anlattı. İnsanımızı halktan Hakk’a, tak- bir bilgi alanı vardı. Yolcuları, “Takılma!” diye gibi o da bazı yanlışları yerinden söküp yerine litten gerçeğe davet ederken ümmîlerin diliyle uyardı: “Şerîat tarîkat yoldur varana/Marifet İnsanı yeniden inşa etmek, zamanı ana getir- yepyeni değerler koydu, yaşadı, söyledi ve ken- “oku” gönderdi. Onun izinden yürüyenler onun hakikat ondan içeri” diye öğütledi. O, içeri gi- mek; insanlığın fikirlerini, hayallerini ve rüya- dimize gelmemiz için gönüllerimizi sarstı gitti. davetine uydular, iyi birer “okuyucu” oldular. renlerdendi. Söyledikleri içeriden derlediği eşi larını geliştirmek, insanlığı düştüğü yerden alıp Yunus Emre, Rum’un (Anadolu’nun) ser- Sözleri dilden dile, gönülden gönüle yayıldı. benzeri olmayan inci gibiydi. Taklit değildi, kaldırmak, onu hakka ve hakikate hazırlamak, veri Tapduk Emre’nin yanında yetişti. Hayatta Onun gönül kitabından söylediklerini duyup özünden derlediği gerçeklerdi. Bizim de tahkike kulluk bilinciyle donatıp Allah’a layık hâle ge- “odunculuk” veya “su taşıyıcılığı” (sakalık) gibi tefekküre dalanların kulaklarına can suyu kaç- dönmemiz gerektiğini, ilimden irfana; sûretten manaya geçmemizi istiyordu. “Hakikatin mana- tirmek... Gerçekte peygamberlerin ve onların basit görebileceğimiz bir görevle sınandı. İçini tı. Evde, sokakta ve pazarda konuşulan sözler sını şerh ile (açıklayarak) bilmediler!” diye ikaz izinden giden Hak dostlarının ve aydınlanmış sabırla süsledi. Nefsini İslam’ın ahlakıyla, aş- onun kalemiyle semaya kanatlandı. “Dil hikme- ediyor, temelsiz bilgilerimizi havuza atıyordu. gönüllerin misyonu ve insanlığa mirası budur. kıyla, irfanı ve güzellikleriyle tanıştırdı; değişti, tin yoludur!” diye bayrak açtı, önümüzden gitti. Arkasından gelenlerin üslubu oldu. Sonraki Gözü çobanda, gönlü yabanda gezenleri nefsini 1* Dr. Öğretim Üyesi, Gazi Üniversitesi, Türk Dili değişti, değişti… Değiştikçe derinleşti! Hakikat bilmeye çağırıyordu. “İlim ilim bilmektir, ilim ve Edebiyatı Öğretmenliği Ana Bilim Dalı pınarı olan Tapduk Emre’den kandıkça Mu- gelenler onun izine basarak yürüdüler. Büyük 10 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 11 kendin bilmektir!” yahut “İlm okumanın manası değil içimizde aramayı öğretti. Nereye dönersek kişi Hakk’ı bilmektir!” diyerek, gerçek bilginin O’nun yüzünü göreceğimizi, parmağımızın nefsimizi ve Rabbimizi bilmek olduğunu öğre- değdiği havanın, aldığımız nefesin, varlığı bir tiyordu. Suyu kendi benliğimizin kuyusundan derya gibi nuruyla kaplayanın “O” olduğunu çıkaracağımızı, Leyla’nın da Şîrîn’in de içimiz- öğretti. “Sen ve ben” denen yerde Allah’ın id- de olduğunu bildiriyordu. Gönül testimizin ke- rak edilemeyeceğini “Gir gönüle bulasın Tûr/ mal sahiplerinin ağızlarından akan çeşmelerden Sen ben demek defterin dür” diyerek Cenâb-ı yaşarken doldurulması gerektiğini, “Bin yıl dahi Hakk’ın kâmil insanların gönlünde tecelli etti- durursa kendisinin dolmayacağını”, dünün ve ğini anlattı. “Her davadan geçen kişinin Hak’tan yarının olmadığını söylüyordu. İnsanı şimdiki yana uçacağını” müjdeledi. Dünyevi sıkıntılarla ana davet ediyor, vaktin çocuğu olmamızı ikaz daralan gönlümüz onun zaman ve mekânlar ediyor; dem bu demdir, diyordu. aşan ilahileriyle genişledi. Binbir ihtiras, şehvet O, dünya ambarındaki buğdayı elinin tersiy- ve kin çamuruna bulaşan doğamızda çırpınıp le itti. Ölü gönülleri dirilten “nefes”e, ilahi “him- duruyorduk. “Bu bendeki ben” diyenin “O” ol- met”e talip oldu. Himmet gönül mahzenindeki duğunu öğretti, gönül darlığından kurtulduk. hazine idi. “Bana seni gerek seni!” dedi, içindeki Yunus bizi çok sözden kurtardı. İnsanın nef- sultana ulaştı. Yüzünü Hakk’a çevirdi. Gönlünü sinden Allah’a yolculuk yapabilmesi için gayrete, yere, çokları bire indirdi! Bir yokluk ve tevazu sevgiye ve bilgiye ihtiyacı olduğunu söyleyerek abidesi oldu. Yolda yürümeyi bilmeyenlere yol yükümüzü aldı. “Ete kemiğe büründü, Yûnus tarif etti. diye göründü!” İnsanın kendini gerçekleştirme- Bizim bütün derdimiz var olmak içindi. si, noksanlıklarından kurtulup tamamlanmış bir “Kimde varlık var ise gitmez gönül darlığı!” diye varlık hâline gelmesi için aşktan başlaması ge- tembih etti. Bizi varlığın özüyle tanıştırdı. İs- rektiğini anlattı. Aşksızları aşka davet etti. Seve- lam’dan, imandan ve ihsandan uzak bir hayat nin, sonunda sevgili olacağını bildirdi. Kısacası yaşayan kişinin işinin zor, ilahi tecelliye mazhar Yunus “Gelin tanış olalım” diyerek aynı özden olan âşıkların gönüllerinin “Tûr” olduğunu biz geldiğimizi hatırlattı, bizi özümüzle tanıştırdı. ondan öğrendik. Hasılı, sevgi öğretmenimiz Yunus bize sev- Yunus, 13. asrın sonlarında bir saba meltemi meyi, sevince insan olacağımızı öğretti; öğret- gibi esti, içimizi serinletti. Can kulağımızı açıp meye de devam ediyor. bilmediğimiz, görmediğimiz illerden haberler getirdi. Onun getirdiği haberlerle kulağımız Tarihi Aşan Yunus duydu, can gözümüz açıldı, gönlümüz şad oldu. Varlığı “Dağlar ile taşlar ile seherlerde kuşlar Yunus Emre, Türk milletinin yüzyıllar için- ile” bir bütün olarak kucaklamak gerektiğini; de yetiştirmiş olduğu en büyük ve en önemli “Hakk’ı gerçek sevenlere cümle âlem kardeş şahsiyetlerden birisidir. O, İslam’ın getirdiği gelir” düşüncesini biz onun anlattıklarından aşk ve irfan nuruyla aydınlanan bir Türk mu- Sözüm ay gün için değil sevenlere bir söz yeter öğrendik. Hak’tan başka ne vardır, kalma tasavvıfıdır. Yunus yazmış olduğu ilahileriyle gümân (şüphe) içinde” diyen Yunus, bize “ka- sevgimize ses, ölü gönüllerimize nefes olmuş Sevdiğim söylemez isem sevmek derdi beni boğar rıncaya ulu nazarla bakmayı” öğretti. Kulağı- abidevi bir insandır. Bu kutsal gönüllü insanın mıza “Miskîn Yûnus gözün aç bak iki cihân Cenâb-ı Hakk’ın sevgisiyle ortaya koyduğu dopdolu Hak!” diye fısıldadı, varlığın Hak ile düşünceleri ve yaygın şöhretine rağmen hayatı var olduğunu anladık. Yaradan’ı orada, burada hakkındaki bilgilerimiz çok azdır. Anadolu’nun 12 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 13 ve Azerbaycan’ın bağrında pek çok makam Müddet-i Ömr 82 /Sene 720” şeklinde bir ifa- En eski kaynaklardan itibaren Yunus Em- Divan’ındaki bir beyitten öğrendiğimize bırakarak gerçek mezarını gizleyen; kendisini, deye rastlanmaktadır. Bu belgeden anlaşılacağı re’nin adı ve mahlası daima “Yunus Emre” göre Yunus Emre evlenmiş ve bu evlilikten ço- sevenlerinin kalbinde sırlayan Yunus Emre’nin üzere Yunus Emre, H. 648/M. 1240 veya 1241 olarak anılmıştır. Şairimiz, şiirlerinde mahlas cukları olmuştur. Söz konusu beyit şöyledir: hayatını, vefatından çok sonraları yazılmış senesinde doğmuş, 82 (Miladî hesapla 80 veya olarak “Yunus Emre”den başka “Yunus, Âşık menâkıbından çıkarabilmekteyiz. 81) yıllık bir ömürden sonra H. 720/M. 1320 Yunus, Biçare Yunus, Koca Yunus, Yunus De- Bunda dahi verdin bize oğul u kız çift ü helâl Tarihî hayatı ve şahsiyeti hakkında pek az veya 1321 senesinde vefat etmiştir. Diğer ta- dem, Tapduk Yunus, Miskîn Yunus, Derviş raftan Yunus Emre, Divan’ında çağdaşları olan şey bildiğimiz Yunus Emre; Anadolu Selçuklu Yunus” gibi isimleri kullanmaktadır. Yunus Em- Ondan dahi geçdi arzûm benim âhım didâr için Mevlana Celaleddin-i Rumî (ö. 1273) Ahmed Devleti’nin dağılıp Anadolu’nun çeşitli bölge- re’nin “Emre” lakabı da çok tartışılmış; bu ke- (Yâ Rabbi! Bu dünyada bize bir kız bir oğlan Fakih (ö. 1221), Seydi Balum (?) ve ( lerinde küçük büyük Türk Beylikleri’nin ku- limenin barış, huzur, sakin olmak anlamındaki (iki evlat) ile helal (eş) verdin. Ben –senin rı- Gazi devrinde 1326-1356 yıllarında yaşadığı rulmaya, 13. yüzyıl ortalarında Osmanlı Bey- “amır”dan; sevmek anlamındaki “amramak” veya bilinen) Geyikli Baba’dan söz ederek yaşadığı zan için- onların sevgisinden de geçtim. Benim liği’nin filizlenmeye başladığı 14. yüzyılın ilk “imrenmek”ten geldiğini söyleyenler olmuştur. dönemle ilgili ipuçları verir. Bütün bunların ya- âhım, inleyişim, zikrim cemalini görmek için- Yine bu kelimeye “âşık, şair, birader, kardeş, ata- çeyreğinde Orta Anadolu havzasında doğup nında bazı beyitlerinde “Yağmacı Tatar”lardan dir.) bek, lala, ahi” gibi çeşitli anlamlar da verilmiştir. yaşamış Türkmen kocası bir erendir. Yunus’un bahsetmesi, Yunus’un yaşadığı zamanı dile ge- Yunus’un hayatıyla ilgili önemli kaynaklar- Bazı araştırmacılar “âşık, mübtela, matlûb, mer- yaşadığı yıllar; Anadolu Türklüğünün Moğol tirmesi açısından önemli belgelerdir. Bazı araş- dan birisi olan “Bektaşî Vilâyetnâme”sinde Hacı gûb…” karşılıkları üzerinde durmakla beraber akın ve yağmalarıyla, iç kavga ve çekişmelerle, tırmacıların onu Yıldırım Bâyezîd (1389-1402); Bektaş-ı Veli’nin Yunus’a buğday yerine nefes bu kelimenin bir kişinin adı değil bir zümre- siyasi otorite zayıflığıyla, kıtlık ve kuraklıklar- Orhan (1326-1360) veya Murâd (1360-1389) vermek istemesi üzerine Yunus, “Ben nefesi nin lakabı olduğunu vurgulayanlar da olmuştur. la perişan olduğu yıllardır. 13. yüzyılın ikinci devirlerinde yaşadığını iddia etmesi doğru de- neyleyeyim, eşim ve çocuklarım var!” diyerek Son zamanlarda başta Andreas Tietze ve Semih yarısı, sadece siyasi çekişmelerin değil mu- ğildir. Yunus Emre Osman Gazi’nin saltanat erenler nefesinin kıymetini takdir edemeden ve Tezcan olmak üzere “emre” kelimesinin “yoldaş” kaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim ve Hazret-i yıllarında olgunluk yaşlarını idrak etmiş, 1320/1 bilmeden reddeder. Onun bu sözlerinden evle- anlamındaki Farsça “hem-râh/hem-reh”ten bo- Peygamber’in sünnetindeki düşüncelere aykırı yılında vefat etmiştir. nip çocuklarının olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca zularak geldiğini söyleyenler de bulunmaktadır. bâtıni mezhep (yol) ve inançların yaygın ola- Yunus Emre’nin nerede doğduğu, medrese Başbakanlık Arşivi’ndeki 871 sayılı Def- Kelime; Osman Fikri Sertkaya’ya göre Türk- rak yaşanmaya başlandığı bir zamandır. İşte eğitimi görüp görmediği, nereleri dolaştığı, ge- teri’nde H. 924/M. 1519 tarihli bir belgede Yu- çe’deki “barış, sakin olmak, huzur” anlamına ge- böyle bir ortamda Mevlana Celaleddin-i Rumî, çimini neyle temin ettiği konularında elde kesin nus’un oğlunun adı İsmail olarak geçmektedir. len “amır” kelimesinin değişimiyle “emre” hâline Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evran-ı Veli, Ahmed bilgiler yoktur. Bunların yanında bağlı olduğu Söz konusu belgede adı geçen Yunus, gerçekten gelmiştir. Biz de kelimenin amra-mak veya im- Fakih gibi İslam’ın ve Türklüğün güler yüzü tarikatı, mürşidi ve mürşidinin kimliği yeterli Bizim Yunus ise İsmail de oğlu olabilir. Fakat re-mek yani “sevmek, arzulamak” anlamındaki olan gönül dostu bilgelerle birlikte Yunus Emre, olarak bilinmediği gibi aile hayatı, çoluk çocu- bu belgedeki bilgiler Bizim Yunus’a çok uzaktır. Kur’an ve Hazret-i Peygamber’in hükümlerine ğunun var olup olmadığı konuları da bilinme- kökenini göz ardı etmeden “emrullah”ın veya Yunus Emre’den bahseden en eski kaynaklar, aykırı olan her türlü inanç ve uygulamaya karşı mektedir. “hem-râh”ın kısaltması olan “emrâh”tan “Emre” hâline gelmiş olabileceğini düşünüyoruz. Bun- onun ümmî olduğunu belirtir. 16. asır tezkire- gelerek ilahi sevgi ve irfana dayalı insan eğiti- Yunus Emre şimdi Eskişehir’in Mihalıç- dan ötesi yeni belgelerle konuşup yazmayı ge- cilerimizden Âşık Çelebi, Yunus’un medresede mini, güzel ahlakla ilgili düşüncelerini, gerçek çık ilçesine bağlı Sarıköy’de -şimdiki adıyla rektirmektedir. başarılı olamayıp Tanrı mektebinde yani tekke- İslam’ı ve dinimizin özünü ifade eden tasavvufi Yunus Emre Mahallesi’nde- doğmuştur. de, bir kâmil insan huzurunda ders gördüğünü, hakikatleri işleyerek birlik ve dirliğimizin temi- Kaynaklardaki tutarsızlıklar sebebiyle Yunus Yunus Emre, kendisinden sonra daha çok, kısaca “Gerçi okuma yazması yoktur amma ninde önemli görevler ifa etmiştir. Emre’nin nerede doğup yaşadığı ve nerede ve- “Yunus Emre” veya “Âşık Yunus” isimleriyle ta- mana okulunda bilgiyi, ölümsüz dirilerin yaz- fat ettiği çok da belirgin değildir. Bu sebeple de nınmıştır. Kendisi, adının “Yunus” olduğunu bir Risâletü’n-Nushiyye (Öğüt Kitabı) adlı dığı kitabı okumuştur.” cümlesiyle ifade eder. 1945’li yıllardan sonra Eskişehir ve Karamanlı yerde şöyle hatırlatır: mesnevisinin sonundaki: “Söze târîh yedi yüz Bektaşi geleneği de Yunus’u ümmî kabul et- Yunus araştırmacıları arasında uzun ve gerek- yedi idi/Yûnus cânı bu yolda fedâ idi” (Bu eser, mektedir. hicrî yedi yüz yedi senesinde yazıldı. Yunus, ca- siz tartışmalar meydana gelmiştir. Kaynakların Yûnus çağırırlar adım gün geçdikçe artar odum nını bu yolda feda etti.) beytinden Yunus Em- verdiği bilgiler onun Orta Anadolu’da bir yer- Yunus’un ümmî ve hâlli bir kişi oldu- re’nin M. 1307 tarihinde hayatta olduğu anlaşıl- de yaşadığını bu beldenin büyük bir ihtimalle İki cihânda maksûdum bana seni gerek seni ğunu söyleyen başka bir mutasavvıf da Niyâzî-i Sarıköy (Yunus Emre Mahallesi) olduğu söy- maktadır. Yine Adnan Erzi tarafından Bayezıt (Benim adıma Yunus derler. Gönlümde- Mısrî’dir. Mısrî, Yunus’un “Çıktım erik dalına” lenebilir. Yunus Emre Köyü bugün Eskişehir’in Devlet Kütüphanesi’nde bulunan bir yazma ki aşk ateşi gün geçtikçe artıyor. Yâ Rabbi! İki şiirinin “Bir sinek bir kartalı salladı urdu yere/ Mihalıççık ilçesi sınırları içinde bir mahalledir. eserde (bk. Nu: 7912): “Vefât-ı Yûnus Emre / âlemde maksadım sensin. Bana sadece sen ge- Yalan değil gerçekdir ben de gördüm tozunu” reksin!) beytini şerh ederken bilginlerin gözüne sinek 14 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 15 kadar görünmeyen âriflerden bahseder, ümmî Yûnus Emrem oldu fakîr ecel kisvesini dokur Hazretleri, Tapduk Yunus’un halifesidir. Tap- Daha sonraları “Osmanlı Şiiri Tarihi”ni 5 ârifleri yüceltir, eşyanın gerçeğini bilmeyen Gönül kitâbından okur eline kalem almadı duk Yunus Hazretleri’nin mübarek gözlerine yazan Gibb, Yunus’la ilgili dikkati çekici ilk zâhidleri eleştirir, bu arada Yunus’un da ümmî ak düşmüştü ve ümmî idi. Tasavvuf ilminde makaleleri yazan Rıza Tevfik,6 “Osmanlı Mü- âriflerden olduğunu söyler: “Bu beyit bazı yetki ve tevhit bilincinde zamanında tek idi. Emrem ellifleri”ni kaleme alan Bursalı Mehmet Tahir,7 ve makam sahiplerinin ve ilimde kâmil geçinen Bütün bu sebeplerden ötürü hakikatte böy- Yunus Hazretleri önceleri erdemli bir bilgin ve “Sefine-i Evliyâ” adlı eserin yazarı Hüseyin Vas- dünya leşi kuzgunlarının, tarikat ehli inkârcıla- le kimselere hakîm (hikmet sahibi) denilir. Zira müftü idi. Tevbesine sebep bu idi ki Tapduk Yu- sâf8 ve bu zatların izinden giden diğer bazı araş- rının hâllerini ve görünüşte hor, hakir ve fakir, çok büyük marifetlere sahiptir. Felsefecilerin nus’un dervişlerinden birine bir fetva gerekmiş- tırmacılar; Yunus’un okuma yazma bilmediğini, miskin gezen ârifler gürûhunun kemallerini hikmet adını verdikleri sözler hakikatte hikmet ti. Derviş, Müftü’den fetva talep eyledi. Müftü medrese eğitimi görmediğini kabul etmişlerdir. beyan eder. Yani bunların zâhirlerinin yokluk değildir. Zira mümin ve kâfir o sözlerde eşittir dahi sufiye fetva verdi. Derviş Şeyh’e gelip: Bu araştırmacılardan Hüseyin Vassâf, Yunus’un ve düşkünlüklerini görüp alaycı bir üslupla on- ve o sözler vehim ve hayal afetinin kötü eserle- -Sultanım! Müftü’den fetva aldım, dedi. bir “kâmil bir ümmî” olduğunu belirterek şöyle lara bazı sualler eyleyip onlardan birisi bunla- rinden kurtulmuş sayılmaz.” (bk. Ferâhu’r-Rûh, Şeyh okuyup dervişe: der: “Okuyup yazması yoktur. Kâmil bir ümmî rın gözüne “sinek” kadar görünmeyip âriflerle C. III, Bursa 2002, s. 438-9). idi. Ledün (hakikat) ilmi ona malum olmuş, konuşmaya başladıklarında sinek misali olan -Müftü fetvayı yanlış vermiş, var fetvasını 9 baştan sona hakikate ait söz söylemiştir.” fakir derviş, şahin misali olan zâhir bilginini İsmail Hakkı’nın “Çıktım erik dalına” düzeltip yeniden yazsın, dedi. Derviş Müftü’ye kartal gibi kaldırıp yere vurduğunu beyan eder. şiirinin açıklamasındaki görüşü de şöyledir: gelip Şeyh’in cevabını söyledi. Müftü: Mehmed Fuad Köprülü “Türk Edebiyatın- “Yunus Emre öncelerinde sakin olduğu şehrin Yani gözde hor olan derviş, azamet ve şöhret -Şeyh’in senin ümmîdir, fetvayı ne bilir? Ben da İlk Mutasavvıflar” adlı eserinde Yunus’un sahibi olan ve zâhir ilminde faziletli ve kâmil müftüsü imiş. Onu taşra müftüleri sananların medrese eğitimi konusunda kesin bir şey söy- 2 ana varayım, fetva yanlıştır demek ne demektir, olan falan efendiye galip olup onu alt etti diye görüşleri doğru değildir. Ayrıca Bursa’da Şiblî göstereyim, dedi! Hemen kalkıp zaviyesine ge- lememekle birlikte onun “okumuş” olması ihti- beyan eder. Yunus’un “Ben de gördüm tozu- Mahallesi mescid hareminde medfun olup Şeyh lip dervişlere: mali üzerinde ısrar eder. Köprülü yukarıda ismi nu” dediği Azîz’in (k.s.) kendinin de böyle bir Yunus denilen kimseye dahi Yunus Emre’dir anılan kaynaklardaki hüküm ve görüşleri şu -Şeyhiniz burada mıdır, diye sordu. Derviş- hadise yaşadığını bildirmek istemesindendir. diyen (Niyâzî-i Mısrî!) isabetli bir görüş ortaya cümleyle özetler: “Bugün elde bulunan bütün 3 ler: Zira kendileri de ümmî ve zâhirde de fakir hâlli koymamıştır.” belgelere göre Yunus Emre’yi ümmî bir derviş -Buradadır, dediler. Müftü Yunus gazab ile 10 olup nice zâhidler, âbidler ve âlimler ona küçük Görüldüğü üzere Bursalı İsmail Hakkı bu sa- saymak icap ediyor.” Köprülü’ye göre Yunus Şeyh’in huzuruna girdi. Şeyh: düşürmek gayesiyle bazı sorular sorduklarında tırlarında Yunus’un eğitimli bir müftü olduğunu âriftir ve ârifler ilham yoluyla bilgi elde ederler. Yûnus (k.s.), onların sorularına cevap verdikten ima ederek Ferahu’r-Rûh’taki görüşlerinden -Müftü oğlum, hoş geldiniz, bizim falan Böyle olmakla birlikte Köprülü, Yunus’un eline sonra kendileri de zâhir bilginlerine bazı suâller farklı bir görüş ortaya koymaktadır. Hemen dervişe bir fetva vermişsiniz, o fetva yanlış ol- kalem almadığı hakkındaki itirafını ve eski kay- yönelttiklerinde bu bilginlerin kendine cevap belirtelim ki İsmail Hakkı’nın Yunus Emre’nin muş, onu düzeltiverin, dedi. nakların bu husustaki ifadelerini açık bir şekil- vermede âciz kaldıklarını açıklar.” 11 müftülüğüyle ilgili rivayeti daha önce yazılan Müftü: de kabul etmez. Köprülü bu noktada şunları Bursalı İsmail Hakkı “Ferahu’r-Rûh” adlı belli başlı kaynaklarda anılmamıştır. Aynı bilgiyi -Siz ümmîsiniz. Sanırım sana fetvayı oku- Muhammediyye şerhinin “hikmet konusunu biz 18. asırda yaşayan İbrahim Has’ın (ö. 1762) madılar. Nereden bildin yanlış olduğunu? Fet- 5 Wilkinson Gıbb, Osmanlı Şiir Tarihi (History Of ele aldığı bir bölümde Yunus’un ümmî fakat Ottoman Poetry), I-II, (haz. Ali Çavuşoğlu), Ankara 1751’de telif ettiği erenlerle ilgili tezkiresinde vaya senin gibi âdemin yanlıştır demesi ne de- hakîm (hikmet sahibi) bir mutasavvıf olduğunu görüyoruz. İbrahim Has’a göre Yunus Emre ta- 1999, s. 114. mekdir? Şeyh şöyle dedi: 6 Rıza Tevfik, Yûnus Emre Hakında Biraz Daha belirttiği hâlde “Çıkdım erik dalına” şerhinde savvuf yoluna bağlanmadan önce medrese öğre- Tafsilat, Büyük Duygu Mecmûası, Nu: 10-13, onun tasavvuf yoluna girmeden önce müftülük nimi gören bir müftüdür. O şunları söyler: -Bu mesele falan kitabın falan yerinde yazılı- yaptığını söyler: “Anadolu’da medfun olan Yu- dır. Mesele şu vecihledir, böyle değildir, bu fetva Temmuz 1329 (1913); Abdullah Uçman, Rıza Tev- “Rivayet olunur ki Şeyh Emrem Yunus (k.s.) fik’in Tekke ve Halk Edebiyatı İle İlgili Makaleleri, nus Emre demekle meşhur olan mübarek zatın yanlıştır. Git ilgili bölümüne bir bak. Müftünün Ankara 1983, s. 36. menkıbelerinde yazılıdır ki ebcedi bilmez ve 2 Bursavî bu sözleriyle gençliğinde bazı görüşle- dahi o konu hatırına geldi. Bildi ki fetva yanlış- 7 Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. hece (Arap) harflerine dili dönmezdi. Böyley- rin karşı çıktığı Niyâzî-i Mısrî’yi kasdetmektedir. tır. Müftü dönüp Tapduk’a: I, Tıpkı Basım, (haz. M. Tatcı, C. Kurnaz), Ankara Bk. Mustafa Tatcı, Burc-ı Belâda Bir Merd-i Hu- ken yine gaybî lisana sahiptir. Nazmettiği ma- -Fetva sizin buyurduğunuz gibidir. Ben ver- 2000, s. 192. rifetler Türkçe yazan kimseye nasip olmamıştır. dâ-Niyâzî-i Mısrî, İstanbul 2012, s. 103. 8 Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, İstanbul 1990, C. 3 Bursalı İsmail Hakkı, Şerh-i Ebyât-ı Yûnus Emre, diğim fetvada hata etmişim, deyip Şeyh’in aya- I, s. 137. Ve ondan sonra gelip marifetleri nazmedenlerin 4 Süleymaniye/Esad Efendi BI., Nu: 1521/2, vr. 40b. ğına düştü ve irade getirip bende oldu.” 9 Hüseyin Vassâf, Sefine-i Evliyâ, C. I, s. 137. hepsi onun sofrasından beslenmişlerdir. Yunus Söz konusu metin için bk. Mustafa Tatcı, Yûnus 10 Mehmed Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Emre hazretleri (k.s.) buyurmuşlardır: Emre Şerhleri, İstanbul 2008, s. 198. Bursalı’nın bu- 4 İbrahim Hâs, Erenler Kitabı-Tezkiretü’l-Hâs, Mutasavvıflar, Ankara 1976, s. 271. rada ima yoluyla eleştirdiği kişi Niyâzî-i Mısrî’dir. (haz. Mustafa Tatcı vd.) İstanbul 2017, s. 101. 11 Mehmed Fuad Köprülü, A.g.e., s. 273. 16 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 17 söyler: “Ümmî bir derviş ufak nefesler ve ilahiler Faruk Kadri Timurtaş’a göre ise Yunus ümmî yazsa bile -Yunus Divanı’nın başındaki- hemen değildir. O, düzenli bir eğitimden geçmiştir. hemen beş yüz beyti aşan uzun bir mesnevi par- Araştırmacı, şairimizin Divan’ından hareketle çasını mümkün değil yazamazdı. Lakin onun bu hükmü vermekte ve “Yunus büyük ihtimalle 15 Bize dîdâr gerek dünya gerekmez hece harflerini telaffuz edememesi (yani Arapça tahsilini Konya’da yapmıştır.” demektedir. Bize mana gerek dava gerekmez harfleri okuyamaması) iddiası nasıl bir ifrat eseri Yunus’un Konya’da öğrenim gördüğü düşün- ise bu saf dervişi tam manasıyla okumuş, med- cesi, şüphesiz Divan’ındaki Mevlana ve Konya rese görmüş bir adam saymak da bir tefrit ese- ile ilgili birkaç beyitten kaynaklanmaktadır. Şu ridir.”12 M. Fuad Köprülü Yunus’u geniş olarak da bir gerçektir ki 13. asırda Konya, Türklerin incelediği “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıf- Anadolu’yu fethinden sonra sürekli işlenmiş, bir lar” adlı eserinin bir başka bölümünde daha açık ilim ve eğitim merkezi hâline getirilmişti. bir ifadeyle Yunus’un okumuş olduğunu belirte- Bazı araştırmacılar, Yunus Emre’nin rek “O devrin ilmî ve felsefi sistemlerine Yunus ümmîliğini Hazret-i Peygamber’in ümmîliğine Divanı’nda yer yer açık işaretler vardır. Onları benzetirler. Buna göre bir sufi Hz Peygamber’in gördükten sonra Yunus’un ümmîliği hakkındaki özellikleriyle donanmak için Yunus gibi “Ümmî geleneksel bilginin hiçbir zaman tarihî bir haki- benem Yûnus benem” diyebilir. “Tomar-ı Tu- kat sayılamayacağı büsbütün anlaşılır.” der.13 ruk-ı Aliyye” adlı eserin yazarı Sâdık Vicdânî, Abdülbaki Gölpınarlı’ya göre Yunus, Bostan ümmî olmadığı hâlde Yunus’un Hazret-i Pey- ve Gülistan’ın yazarı Sâdî’den ve Mevlana’dan gamber’in sıfatıyla sıfatlanmak için “ümmî” tercümeler yapacak kadar Farsça biliyordu. İyi kabul edildiğini söyler: “Peygamber Efendimiz Hazretleri gerçekte ümmî bir nebi fakat ilk bir eğitim görmüştü. Devrindeki medrese öğre- ve son bütün ilimleri bilen, kâinatın efendisi, nimini tamamlamış olup olmaması konusu tam varlığın tek iftihar kaynağıdır. Kâinatın Fahri olarak cevaplanamasa da Yunus, iyi bir öğrenim- Efendimize has bir özellik olduğundan ayrı bir den geçmiştir. Abdülbaki Gölpınarlı, Divan’daki üstünlük olan ümmî unvanını -gerçekte ümmî bilgilerden hareketle Yunus Emre’nin Konya’da olmadıkları hâlde- sufi ve şeyhler arasında mah- eğitim görmüş olabileceğini tahmin eder ve las olarak kullananlar olmuştur. Meşhur Şeyh şöyle der: “Şurası muhakkak ki Yunus okumuş Yunus Emre bunlardandır.”16 yazmış, dil bilir, zamanının bilgilerini elde etmiş bir adamdır. Ümmî oluşu bir masaldan ibarettir. Bu tartışmalardan anlaşılacağı gibi Yunus’un Bu masalı uyduranlar, onun sözlerindeki anla- öğrenimi konusunda iki zıt görüş vardır. Söz mı anlamayan kişilerdir. Mesela o “Ümmî be- konusu problem onun şiirlerinde de görülür. nem Yunus benem dörttür anam dokuz babam” Yunus bazı beyitlerinde okumadığını söyler: derken okuma yazma bilmediğini değil dört unsura mensup olduğunu söylemiştir. Dokuz Ne elif okudum ne cim varlıkdandır kelecim babası, dokuz kat göktür. Dört anası da dört Bilmeye yüz bin müneccim tali’im ne yıldızdan unsur!”14 gelir 12 Mehmed Fuad Köprülü, A.g.e., s. 273. 13 Mehmed Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara 1976, s. 296. Buradaki görüş 15 Faruk Kadri Timurtaş, Yûnus Emre Dîvânı, An- eserin bir de 334. sayfasında tekrar edilmektedir. kara 1986, s. 15. 14 Abdülbaki Gölpınarlı, Yûnus Emre ve Tasavvuf, 16 Sâdık Vicdanî, Tomar-ı Turuk-ı Aliyye, Tarîkat- s. 100-101. Aynı yazar, Yûnus Emre, Risalata’l-Nus- ler ve Silsileleri, (haz. İrfan Gündüz), İstanbul 1995, hiyya ve Dîvân, İstanbul 1965, s. XIX. s. 155. 18 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 19 Ben ne elif, ne de cim (ebced) okudum. Söz- İlm ile hikmet ile kimse ermez bu sırra Yunus Emre için önemli olan “gönül kitabı” de- Baba’dan aldığımız hakikat bilgilerinin manala- lerim Cenâb-ı Hakk’ın ilhamıdır. Yıldız ilmiyle Bu bir acâib sırdır ilme kitâba sığmaz diği mürşid-i kâmil yüzünden iç tecrübeleriyle, rını saçtık.) uğraşan yüz bin astrolog benim talihimin hangi (İlim tahsil etmekle, hikmet (felsefe) oku- yaşanarak elde edilen ledün (hakikat) ilmi oku- Gerçekten de Yunus ilden ile yürüyüp dost yıldıza bağlı olduğunu yani gönlümden dilime makla eşyanın sırrına kimse eremez. Hakk’ın maktır. Sonuçta Yunus herhangi bir medrese sırrını aradığını, Urum’da (Anadolu ve Rume- dökülen doğuşların kaynağını bilemez. vuslat sırrı şaşılacak bir sırdır, ilme ve kitaba sı- eğitiminden geçmiş olsa bile, o, bilgiyi tasavvufi li’nde), Şam’da kendisi gibi bir “garîb” bula- ğacak bir şey değildir. Zahirî bilgilerle ve kitap birer anlam yükleyerek ele alır. Şunu da unut- madığını; gurbet ilinde âşık olup Mecnûn gibi mamak gerekir ki Yunus, Farsçanın edebiyat dili Yerde gökde bu aşk ile aşkdan gelir bu söz dile okuyarak bu sır elde edilemez.) dolaştığını; Şam ve Yukarı İller’deki Nahcivan, kabul edildiği bir ortamda, medrese eğitimin- Bî-çâre Yûnus ne bile ne kara okudu ne ak Tebriz, Şirvan, Şamahı, Gah gibi bölgeleri gör- den geçmiş olsaydı herhâlde Farsça veya Arap- Okumagıl ilmin yüzün ilme amel eyle güzin dükten sonra Rûm’da yani Anadolu’nun bazı Yer ve gök aşk ile dopdoludur. Benim sözle- ça yazar yahut en azından Türkçe ile bu kadar Aç gönülden bâtın gözün âşık mâşûk hâline bak illerinde kışlayıp baharda Tapduk Emre’ye geri rim de dilime aşktan gelir. Biçare Yunus ne kara, güçlü eserler veremezdi. Onun büyüklüğü biraz (İlmi yani kitabi bilgileri yüzeysel okuma. döndüğünü bildiren şiirler yazmıştır: ne ak (kitap) okudu! O, bu kadar sözü nereden da düzenli eğitimden geçmemiş olmasına, bel- Allah katında en makbul olan ilimle yani haki- bilsin? ki de geleneğin kabul ettiği üzere ümmîliğine kat ilmiyle uğraş. Gönül gözünü aç da sevenle Yunus birkaç yerde de “usûl-i dîn” okuduğu- bağlanabilir. Ben yürürüm ilden ile dost sorarım dilden dile sevilenin hâlini anla!) nu belirtir. O “usûl-i dîn” ile hadis, fıkıh ve ke- Yunus’un bilgisi ilahi aşk ve ahlaka dayalı, Gurbetde hâlim kim bile gel gör beni aşk neyledi lam gibi ilahiyat ilimlerini kastetmektedir: seyr ü sülûk, halvet ve zikir tecrübeleri yaşana- (Ben ilden ile gezer, dilden dile dostumu so- İlm okumak bilmeklik kendözünü bilmekdir rak elde edilmiş; cezbeye ve vecde dayalı vehbî rar dururum. Bu gurbet ilinde hâlimi kim bilir Pes kendözün bilmezsen bir hayvândan betersin ve kalbî bir bilgidir. Hakikat bilgisinin öğrenimi Benim gibi mücrim kul var iste bir dahi bul ki? Gel beni bir gör, aşk ne hâle koydu.) (İlim öğrenmekten maksat kendini bilmek- de ancak ve nihayet bir insan-ı kâmil ile yolcu- Dilimde ilm-i usûl gönlüm de dünya sever tir. Sen kendini bilmezsen bir hayvandan beter- luk yapmakla mümkündür. Yunus ve onu takip (Benim kadar günahkâr bir kul arasan da sin.) eden pek çok sufi şair, kendi yaşadıkları çağın Gurbet ilinde yürürüm dostu düşümde görürüm bulamazsın. Öyle ki Hakk’ın varlığını binbir kültürünü şifahen alıyorlar ve tecrübe edip ya- delil ile ispat etmeye çalışan usûl ilmiyle ilgili Uyanıp Mecnûn olurum gel gör beni aşk neyledi İlim ilim bilmekdir ilim kendin bilmekdir şıyorlardı. İşte bütün bu hususları göz önünde ne kadar bilgi varsa onları -sanki biliyormuşum (Gurbet ilinde yürürüm. Dostu düşümde Sen kendini bilmezsin ya niçe okumakdır bulundurarak Yunus’un tahsilini yetiştiği tekke gibi- dilime dolamışım; gönlümü dünyaya bağ- görürüm. Uyanınca Mecnûn olurum. Gel beni (İlim, bilinmesi gereken gerçek bilgiyi, Hak ve çevre içinde düşünmenin gerekliliğine inanı- lamışım! Yeryüzünde böyle ikiyüzlü bir günah- bir gör ki aşk ne hâle koydu.) ve hakikati bilmektir. Bilmek ise kendini yani yoruz. Bu konuda tasavvufi terbiyeden anlama- kâr daha var mıdır?) nefsini bilmektir. Ey kitaplarda hakikat arayan yan ve hakikat bilgisini zevk etmeyen amatör kişi! Sen kendini bilmezsen bu okudukların ne araştırmacıların dedikodularının bir kıymeti Gezdim Urum ile Şam’ı Yukarı illeri kamu yoktur. Mescid ü medresede çok ibâdet eyledim işe yarar ki?) Çok istedim bulamadım şöyle garîb bencileyin Aşk oduna yanuban ondan hâsıla geldim Yunus’un medrese öğrenimi konusunda Bazı beyitlerinden anladığımız kadarıyla (Anadolu’yu, Şam’ı ve Yukarı iller denilen (Mescid ve medresede çok ibadet ettim ama söyledikleri bunlardır. Bu ifadelerden hareketle Yunus Emre Maraş, , Şam, Bağdat, Teb- Kuzey Azerbaycan’daki bütün şehirleri gezdim. ben asıl aşk ateşine düşünce meydana geldim, “Yunus şurada, şu kadar okumuştur.” şeklinde riz, Şiraz, Nahcivan gibi Türk illerinin pek çok Çok aradım, çok istedim ama benim gibi kim- yeniden doğdum.) kesin bir şey söylemek zordur. Aslında Yunus’u beldesini gezip görmüş, hatta “Yukarı İller” de- sesiz birini bulamadım) diği Azerbaycan (Gah)’a kadar gitmiştir. Vardı- Yunus Emre bazı beyitlerinde dünya ilim- yetiştiği kültür çevresi içinde düşünmek gerekir. İndik Rûm’u kışladık çok hayr u şer işledik ğı illerde aşk ve irfana susamış gönüllere Tapduk lerini öğrendikten sonra bunlardan vazgeçerek Medrese eğitiminin kitabi olması karşısında, Uş bahâr geldi geri göçdük elhâmdülillah Emre sırrını ifşa eden mutasavvıf şöyle demiştir: ilahi aşka yöneldiğini ima etmektedir. Bu tür tekke eğitiminin çoğunlukla şifahi olduğu bir (Yukarı İller’den Anadolu’ya tekrar geldik. beyitlerden çıkarabileceğimiz sonuç şudur: İlmi gerçektir. Yunus’un eserinde, sıradan insanla- Burada kışı geçirdik. İyi kötü, pek çok işler yap- yüzünden okumakla hiçbir şey öğrenilmez, gö- rın elde edemeyeceği kitabi bilgilerin bulundu- tık. Allah’a hamdolsun ki bahar gelince de geri Vardığımız illere şol safâ gönüllere döndük.) nül gözünü açmak gerekir. İlim öğrenmekten ğu da bir gerçektir. Fakat bu bilgilerin mutlaka Baba Tapduk mânâsın saçdık elhamdülillâh Yunus’un ne kadar kaldığı belli olmamakla gaye, ilahi ilimdir. İlim, insanın kendi aslını yani medreselerden nakil yoluyla elde edilebileceğini iddia etmek de doğru değildir. Gerçekte “Gö- (Allah’a hamd olsun ki gittiğimiz şehirlere, birlikte Anadolu’dan Suriye’ye, Irak’tan ’a, “Hakk’ı” bilmesinden ibarettir. Nahcivan’dan Azerbaycan’a kadar geniş bir nül kitabından okur, eline kalem almadı” diyen oradaki ilahi zevk içindeki gönül ehline Tapduk 20 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 21 coğrafyada seyahat ettiği bir gerçektir. Diğer gimiz yoktur. Bu konuda daha önce araştırma Yunus, Divan’ında erkânıyla ilgili olarak taraftan Bursalı Üftâde Hazretlerinin sohbetle- yapan bazı kişiler delil göstermeden, sadece ri- açıkça bir şey söylemez. Mesela Hacı Bektaş-ı 17 rinden derlenen “Vâkıât”ında ve Bolulu Him- vayetlerden hareketle Yunus’un Bektaşî, Mev- Veli’den söz etmez. Buna karşılık bazı nutukla- 18 met Efendi’nin Âdâb-ı Hurde-i Tarîkat’inde levî, Nakşî, Halvetî, Rifâî veya Kâdirî olduğu- rında Mevlana’nın ismi dört yerde geçer. Ancak verilen bilgilere göre Yunus, bir zaman Tapduk nu yahut da olabileceğini söylemişlerdir. Bütün Mevlana’dan bahsettiği yerlerde kendisinin bu Emre’nin yanından ayrılmıştır. Burada şu hu- bu tarikatler içinde Yunus’un yaşadığı yıllarda tarikate bağlı olduğuna dair herhangi bir ima sus da gözden uzak tutulmamalıdır: Bazı sufiler Anadolu topraklarında henüz teşekkül etmeye yoktur. Yunus başka bir beytinde de Sarı Saltuk nefis terbiyesine yöneldiklerinde seyahat ederek başlayan birkaç erkân vardır. Mevlevîlik, Bek- ve onun mürşidi kabul edilen Seyyid Mahmud-ı tecrübelerini arttırmaya çalışmışlardır. Tasav- vuf terbiyesinde bu bilinçli seyahat “selmana taşîlik, Kâdirîlik, Rifâîlik. Halvetiyye’nin öncüsü Hayranî’nin Üveysi yolla feyz aldığı Ahmed çıkmak” diye tabir edilir. Selmana çıkmak; al- olan Zâhidîlik ise Azerbaycan’da teşekkül etmiş Rifâî Hazretleri’ni Ahmed-i Kebîr lakabıyla çakgönüllü olmaya, çileye tahammül etmeye, olmakla beraber henüz Anadolu’da yaygınlaş- anarak şöyle der: Allah’ı zikretmeye ve varlığa karşı dikkatli yaşa- mamıştır. maya dayalı yoğun bir terbiye yöntemidir. Sel- Sarı Saltuk, Tapduk Emre ve Yunus Emre Ol Seyyid Ahmed Kebîr müyesserdi ana nûr mana gönderilen derviş manevi uykudan daha bu erkânlardan mutlaka birine mensup idiler erken uyanıp Allah aşkı ve nefs bilgisiyle daha fakat bu erkân hangisiydi? Iyâlleri cümle şîr ol hulku merdân kanı erken tanışır. Yunus’un seyahati de böyle bir se- O Ahmed Kebîr lakaplı Ahmed er-Rifâî’ye bebe bağlıdır. Yunus’un şiirleri içinde Abdülkâdir Geylânî Dedesi Hazret-i Peygamber, ravzasında bir nur Yunus Emre’nin Anadolu’nun çeşitli yerle- Gah’ta Eski Oğuz Kabristanı’ndaki Hazretlerine bir atıf yoktur. Yunus mahlaslı şiir- beden olarak tecelli etmişti. Onun çocuklarına rinde olduğu gibi Azerbaycan’ın Gah bölgesinde Yunus Emre ve Tapduk Emre Makamı lerin birinde “Abdülkâdir gibi bir er bulunmaz.” de bir makamı vardır. Yunus, Tapduk Emre’siz denmektedir. Bu şiir 14 ve 15. asırlarda yazılan ve dervişlerinin hepsi de bir arslan (Hazret-i düşünülemeyeceğine göre mürşid ve mürid bu divanlarda yoktur. Söz konusu övgü şiiri büyük Ali) sırrına mazhardır. O, Hazret-i Ali yaratılışlı makamda da birlikte yaşamakta ve yaşatılmak- miştir. Söz konusu fütuhat yıllarında en etkili bir ihtimalle Yunus’un ardıllarından olan “Âşık Hak dostu da bu âlemden göçtü. 19 tadır.” zümre alperen sufiler idi. Kaynaklarda kendi- Yunus”a aittir. Yunus Emre bir beytinde feyz aldığı zatların Anadolu’nun ve Rumeli’nin Müslüman lerinden Abdâlân-ı Rûm, Kalenderân-ı Rûm, Yunus ve Tapduk Emre’nin (Halvetîlik ön- isimlerini şu şekilde sıralamaktadır: Türkler tarafından fethinde en önemli etken Bacıyân-ı Rûm ve Ahîyân-ı Rûm diye bahsedi- cesi) Zâhidîlik ile irtibatı bugüne kadar de- ribât ve zaviyelerle bunların yaşaması ve yaşa- len zümreler hiç şüphesiz birer sufi teşkilatıdır. ğerlendirilmemiş ve hep göz ardı edilmiştir. tılması için kurulan vakıflardır. Fütuhatla birlik- Burada ismi anılan Hacı Bektaş-ı Veli, Seyyid Yûnus’a Tapduğ u Saltuğ u Barak’dandır nasîb Tapduk Emre’nin hâlihazırda Azerbaycan’da te gazi dervişlerle alperenlerin uç noktalardaki Mahmud-ı Hayranî, Sarı Saltuk, Barak Baba, Çün gönülden cûş kıldı ben niçe pinhân olam yaşayan Halvetiyye’nin öncüsü olan kâmil in- imaret ve vakıf faaliyetleri devam etmiş, bunun Tapduk Emre ve onun yetiştirdiği Yunus Emre sanlarla bağlantısını gösteren bir silsile yoksa da (Yunus’a manevi nasip Barak Baba’dan, Sarı neticesinde de fethedilen topraklar üzerinde gibi şahsiyetler de Anadolu ve Rumeli’nin mad- Tapduk Emre ile ilgili arşiv bilgileri ve Azerbay- Saltuk’tan ve Tapduk’tan gelmiştir. Onların soh- mühim bir İslami ve tasavvufi tesir vücuda gel- di ve manevi fütuhatında bulunmuş Abdâlân-ı 20 can’ın Gah bölgesindeki makamı bu silsilenin beti bereketiyle aşk gönülden taştı. Ben bu cez- Rûm teşkilatından birer Türk sufisi idiler. Bu bir tarafıyla Yukarı illerle (Kuzey Azerbaycan), beyle kendimi nasıl gizleyebilirim ki?) erenlerin birer Rûmili Abdâlı olduğu kesin ol- 17 Azîz Mahmûd Hüdâyî, Vâkıât-ı Üftâde, Selima- bir tarafıyla Güney İlleri’yle (Güney Azerbay- makla birlikte mensup oldukları erkân konu- Yunus’un Tapduk Emre, Barak Baba ve Sarı ğa Ktp. Hüdâyî Yz. Nu. 574, s. 274. can), diğer yönüyle de Rumeli’yle bağlantılı ol- 18 Himmet Efendi’ye göre Yûnus, bir gün doğru sunda bilgimiz yetersizdir. Ne ki tarikatların Saltuk’tan nasiplendiğini belirttiği beyti sanıldı- duğunu ima etmektedir. Bu konudaki bilgiler odun bulma gayretiyle dağda fazla oyalanıp tekkeye yeni oluşmaya başladığı yani tasavvufun tarikat- ğı gibi manevi bir bağlılığın göstergesi değildir. Tapduk Sultan’ın “Halvetiyye’nin İmamı” diye geç gelmiş, şeyhinin celallenmesi neticesinde, “Be- lar vasıtasıyla yaşanmaya başlandığı bir dönem- Bu konudaki belge ve bilgiler bir başka çalışma- anılan İbrahim Zâhid-i Geylânî (13. asır) ve 21 nim istikâmetimden şeyhimin haberi yok.” diyerek de bundan doğal bir şey de olamazdı. mızda geniş olarak tartışılmıştır. Hemen işaret tekkeyi terk etmiş üç günden sonra da aslını idrâk üstadı Şeyh Şehâbeddîn-i Tebrizî (ö. M. 1302) edelim ki yukarıdaki beyit Yunus Emre’nin Sarı ederek tekrar geri gelmiştir. Bk. Bolulu Himmet Bu çerçevede Yunus Emre’nin benimsediği Hazretleriyle irtibatlı olabileceğine delalet ede- Saltuk ve Barak Baba’nın Tapduk Emre zavi- Efendi, Adâb-ı Hurde-i Tarîkat, (Vahdet Aynası ki- manevi yol (tarikat) hakkında çok kesin bil- bilir. Tapduk Emre’nin Anadolu’da yaşadığı tabı içinde, haz. Tahir Hafızalioğlu), İstanbul 2001, yesine ziyaretleri sırasında hizmetlerinde bulu- s. 140. 20 Ömer Lütfi Barkan, Aynı yer. “İstila Devrinin mekânın hiç şüphesiz Yukarı İller (Azerbaycan) 19 Meşedihanım Nemet, Azerbaycan’da Pirler, Bakı Kolonizatör Türk Dervîşleri ve Zâviyeler”, Vakıflar ve Rumeli ile irtibatı vardır. 21 Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Divânı, H Yayınları, 2010, s. 162. Dergisi, S. 2, 1942, s. 270-304. İstanbul 2019, bk. Giriş. 22 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 23 Veli’ye derin bir etkisi vardır. Bu etkiyi anlamak siz avını kendi ayağına bekleyen yuva kuşu yani İki kişi söyleşir Yûnus’u görsem diye için sadece Hacı Bektaş-ı Veli’yi anlatan Vilâ- baykuş zannetmeyin.) Biri eydür ben gördüm bir âşık kocayımış yetnâme adlı esere bir göz atmak yeterlidir. (İki kişi Yunus Emre’yi görsem, tanısam Yunus Emre, şiirlerinde doğrudan Hacı Sordum Hakk’ı bir kâmile sende bulasın dedi ol diye kendi aralarında konuşur. Biri diğerine Bektaş’tan söz etmez. Fakat Vilâyetnâme’de, Rûm’un serveri Tapduk uş ben bu yolun bîgânesi der ki ben Yunus’u gördüm, ihtiyar bir Allah Yunus’un mürşidi Tapduk Emre’nin Hacı Bek- âşıkıymış!) taş-ı Veli’nin halifesi olduğu söylenir. Yunus bu esere göre evvela Hacı Bektaş-ı Veli’ye, daha (Hakk’ı bir kâmile sordum. Dedi ki onu sen sonra da Tapduk Emre’ye gitmiş ve “Tapduk’un sende bulursun, başka bir yerde arama. İşte, Âşık Yûnus sözlerin muhâl diye söylemez huzurunda” kemal bulmuştur. Anadolu’nun manevi önderi Tapduk’tur. Ben de Ma‘nâ yüzin gösterir bu şâirler kocası Şu bir gerçektir ki Yunus Nallıhan’daki za- bu manevi yolun cahiliyim.) (Âşık Yunus, -hakikatin- sözlerini söylemek viyesinde insanların manevi eğitimini yaptıran mümkün olmadığı için söyleyemez. Bu şairler Tapduk Emre adlı bir gönül erine bağlıdır.22 Yu- Menâkıpnâme’ye göre Yunus’un Tapduk kocası mananın -kendisini değil- sadece yüzünü nus bu gerçeği Divan’ının on sekiz ayrı beytinde Emre dergâhında kırk yıl hizmet ettiği söylenir. yani kabuğunu gösterir.) dile getirir. Özellikle şu beyitler, Yunus’un, Tap- Bu rivayetteki kırk sene hizmet inancı esasen Bu beyitlerden hareketle Yunus’un uzun bir duk Emre’nin dervişi olduğunun birer delilidir: manevi olgunluğun zorlu bir süreç olduğunu, ömür sürdüğünü anlamak mümkündür. Ne var sabır gerektirdiğini gösterir. ki bu uzun ömürlü Hak dostunun nerede ve- Tapduğ’un tapusunda kul olduk kapusunda Yunus Emre’yle ilgili en çok tartışılan konu- fat ettiği ve mezarının nerede bulunduğu ke- Yûnus miskîn çiğ idik pişdik elhamdülillah. lardan birisi de vefatı ve mezarının nerede oldu- sin olarak bilinmemektedir. Nihayetinde onun mezarı veya makamı, bazı tarihî kaynaklarda (Biz, Tapduk Emre’nin huzuruna varıp ona ğudur. Bayezid Devlet Kütüphanesi’ndeki tarihî bir belgeye göre Yunus Emre, M. 1320/1 yılında veya halk rivayetlerinde çeşitli yerleşim mer- mürid olduk. Allah’a hamd olsun çiğ iken piş- kezlerinde gösterilegelmiştir. Yunus’u çok seven tik.) 82 (Miladi yıl hesabıyla 80-81) yaşındayken ve- Yunus Emre’nin Dutçu (Duzcu) fat etmiştir. Mısralarında kendisini “Şairler ko- halk ona birçok makam ve mezar yakıştırmıştır. Köyündeki Makamı cası” veya “Âşık Koca” ibareleriyle tanıtır: Bunlar Eskişehir’e bağlı Mihalıççık’ın Yunus Aşk sultânı Tapduk durur Yûnus gedâ bu kapıda Emre Mahallesi (eski ismiyle Sarıköy), Kara- nup sohbetlerinden istifade etmesi sonucunda man, Kula ve ’ın Ortaköy ilçe- Gedâlara lutf eylemek hem kâidedir sultâna söylenmiştir. Kaldı ki Saltuknâme’ye göre Sarı si sınırları içinde kalan Ziyarettepe’deki mezar Saltuk ile Tapduk Emre görüşmüşlerdir. Tarihî veya makamlardır. Bursa’daki Yunus’a ait olduğu bazı kaynaklara göre Barak Baba, Sarı Saltuk’un (Aşk sultanı Tapduk’dur. Yunus onun kapı- söylenen mezar ise Âşık Yunus adlı bir başka halifesi, Anadolu ve Rumeli’nin fütuhatında sında kuldur. Kölelere iyilikle muamele etmek mutasavvıf şaire aittir. Şairin bunlardan başka bulunmuş Abdâlân-ı Rûm’dan iki Türk sufisi- sultanların kuralıdır.) Erzurum Dutçu (Duzcu) Köyü’nde, Ke- dir. Şimdiki bilgilerimizden hareketle Yunus’un çiborlu’da, Afyon Sandıklı’da, Ünye ve ’ta Yûnus bir doğan idi kondu Tapduk koluna Tapduk Emre, Barak Baba ve Sarı Saltuk’tan bir yol üzerinde ve hatta Azerbaycan’ın Gah bahsettiği beytin arka plandaki tarihî gerçeği Ava şikâre geldi bu yuva kuşu değil bölgesinin Oncallı kentinde makamları bulun- izah etmek mümkün görülmemektedir. (Yunus alıcı bir doğan kuşu gibiydi. Tap- maktadır. Yunus Emre’nin Bektaşi olabileceği konu- duk’un koluna konup avlanmaya geldi. Onu Yunus’tan bahseden en eski kaynaklar- sunda da çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Bazı dan Vilâyetnâme’de,23 Nefahatü’l-Üns’te24 ve kaynaklarda Hacı Bektaş-ı Veli’ye bağlanan Yu- 22 Tapduk Emre’nin Nallıhan’da yaşadığı artık elde- nus, Hacı Bektaş’ın Ahmed Yesevî’yle ilgisinden ki son belgelerle kesinleşmiştir. Bu konudaki tartış- ötürü Yesevî takipçilerinden kabul edilmiştir. malar yersizdir. Konuyla ilgili son bir çalışmamız için 23 Abdülbaki Gölpınarlı, Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Gerçekten de Ahmed Yesevî’nin Hacı Bektaş-ı bk. Mustafa Tatcı, Yûnus Emre’nin Mürşidi Tapduk Velî, Vilâyetnâme, İstanbul 1958, s. 48-49. Emre, Ankara 2019. Kula’daki Yunus Emre’ye Atfedilen Makam 24 Lâmiî, Nefahât Tercümesi, s. 91. 24 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 25 Yunus’un Sarıköy’deki 1970 Senesinde Yapılan Anıt Mezarı

Karaman’da Yûnus Emre Câmii İçinde Yûnus Emre Makamı Yunus’un Sandıklı’daki Makamı

Şakâyık Tercümesi’nde25 onun Kütahya Su- bir mekândan üstün olması söz konusu değildir. “Mekânın şe- yu’nun Sakarya Nehri’ne karıştığı yer yakınında refi orada ikamet edendendir.” sözüyle de teyit edildiği üzere, (Porsuk), yani Sarıköy’de yattığı söylenmektedir. üstünlük o mekânın manasında ve ruhunda gizlidir. Şu hâlde Bir Türkmen ereninin bu kadar yerde mezar Yunus’un makamından ve mezarından maksat manasıdır. Ona ve makamının bulunması hayli düşündürücü- izafe edilen kabir ve makamlarda bu mananın yaşanması ve ya- dür. Şüphesiz mezar olarak gösterilen yerlerin şatılması önemlidir. Dolayısıyla bir Hak dostunun mezarı kadar bir tanesi gerçek mezar, diğerleri ise makamdır. manevi makamlara mazhar olduğu güzergâhın da kıymeti var- Yunus’un bu kadar yerde yattığının söylenmesi, dır. milletimizin Yunus Emre’yi ne kadar çok sevdi- Nihayet bilinmelidir ki Yunus Emre, aziz milletimizin sev- ğini göstermektedir. gilisi olmuş bir aşk ve gönül adamıdır. O insanlığa asırlardan Burada akla “Mezar mı önemlidir, makam beri hayat üfleyen bir nefes; Cenâb-ı Hakk’a ve Resûlüne olan mı?” diye bir soru takılabilir. Gerçek şu ki bir sevgimizin tercümanı olmuş bir sestir. Yunus, bu yönüyle değer- erenin mezarının aslı kadar makamı da önem- lendirilmelidir. Gerçekte Yunus Emre gibi ölümsüzlerin bizim lidir. Zira maksat Cenâb-ı Hakk’ın o insanın için önemli olan yönleri, fikirleridir. “Ölen hayvan durur âşık- gönlünde tecelli etmesidir. Kaldı ki “Göklerin lar ölmez” veya “Ol dost ile benim işim ölüp dahi bitmeyiser” ve yerin nuru olan Allah’ın” tecelli etmediği bir diyen yüce gönüllü bir insanın mezarıyla ilgili yersiz tartışma- mekân da yoktur. Bu sebeple bir mekânın diğer Yunus’un Ortaköy Ziyarettepe’deki Makamı lar yapmak doğru olmasa gerektir. Onu hakikaten anlayanlar; “Yunus’un mezarı toprakta değil, gönüllerdedir.” düşüncesinden Erzurum Duzcu Köyünde Yûnus’un hareket etmişlerdir. 25 Mecdî, Şakâyık Tercümesi, s. 78. ve Tapduk Emre’nin Makamı 26 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 27 derviş mi idi? Bunların da uzun uzadıya düşü- Gûş-ı hûş aç tuy şikâyetler ider nülüp araştırılması gerekir. Sonra halkın gözüne Ayrılıklardan hikâyetler ider ve gönlüne girmesi, sözleri ve şiirleri ile insanları diyerek5 eserine ayrılıklardan bahsederek şikâ- doğru yola sevk etmesi, saygınlığı Yunus’u yetle başlangıç yapacaktır. yüceltmiştir. O devir dervişlerinin gezginliği, ha- nikahlarda toplanmaları3 gibi hususların gözler- den kaçmaması gerekir. Gerçekte Yunus; Mev- Bundan sonraki devlet ve toplum hayatını lana Celaleddin-i Rumî, Sultan Veled, Ahmed adım adım takip eden ve içinde yaşayan Yunus Fakih, Gülşehri gibi o devir hayatını yaşayan, kendi verdiği bilgilere göre, Mevlana dergâhında YUNUS EMRE VE RİSÂLETÜ’N-NUSHİYYE toplumu en iyi şekilde gözlemleyip değerlendi- tahsildedir. Bu durumunu; ren ve ne yapılması gerektiğini bilen bir şairdir. Onun hayatına ve onun yaşadığı zamana baktı- Mevlâna Hudâvendigâr bize nazar kılalı ADLI ESERİNE GENEL BİR BAKIŞ ğımız zaman Yunus’un 1240 yılında doğduğunu Anun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır görürüz. Aynı yılda Gülşehri de doğmuştur. O zaman Mevlana Celaleddin-i Rumî otuz üç, Sul- beytinde dile getirmektedir.6 Bu açıdan bakın- Kemal YAVUZ tan Veled de on üç yaşındadır ve Hoca Ahmed ca onun Mevlana dergâhı ile Konya medresele- Fakih’ın ölümüne on on iki sene vardır. 1240 yı- ri arasında gidip gelen ve tahsiline devam eden lından sonraki Selçuklu devletinde ise karışıklık- bir derviş olduğunu belirtmek gerekir. Bu devre Risâletü’n-nushiyye bir anahtar durumundadır. lar durmayacaktır ve bu Yunus ile Gülşehri’nin onun hazırlık devresidir; hatta o, doğduğu, Selçuklu ordusunun Moğollara yenil- Onun şiirlerini bu anahtarı kullanmak sayesinde anlayabiliriz. diği, İsyanı ile başlayan karışıklıkla- Mevlâna sohbetinde saz ile işret oldu rın ilk zamanlarıdır. II. Gıyaseddin Keyhusrev Ârif ma’nâya taldı hem biledür ferişte7 zamanında başlayan bu kargaşa ve karışıklıklar devam edecek ve on üçüncü yüzyılın ikinci ya- beytinden öğrendiğimiz kadarı ile Mevlana unus Emre Türk edebiyatında mes- ceğini düşünmek gerekir. Yunus bu eserinde bir rısında hep çalkantılı bir toplum hayatı yaşana- meclisindedir. Mevlana Celâleddin 17 Aralık nevi vadisinde eser veren şairlerimizin vaiz gibidir. Bu açıdan bakınca onun toplumda caktır. Hatta Elvan Çelebi’nin verdiği bilgilere başında gelir. Kutadgu Bilig, Kitâbu önemli bir kişi olduğunu da düşünmek gerekir. 1273 tarihinde Hakk’a vasıl olduğu vakit Yunus göre Selçuklu sultanlarından IV. Kılıçarslan bile otuz üç yaşındadır. Mevlana’nın kaybını ise, Mesâcidi’ş-şerîfeY adındaki mesnevilerden son- Acaba Yunus ne idi? Yoksa eski kam, bahşı ve Sultan Hanı’nda öldürülmüştür.4 O zaman Yu- ra XIV. yüzyılın başında 1307 yılında yazdığı ozan geleneğinin dervişliğe yakın bir değişimi nus ile Gülşehri yirmi altı yaşındadırlar ve top- Fakıh Ahmed Kutbuddîn Seyyid Sultan Risâletü’n-nushiyye, bilindiği kadarı ile, edebiya- mi idi? Çünkü kam, bahşı ve ozanların Türk lumdaki kargaşadan haberdardırlar. Celaleddin-i Necmüddin tımızda üçüncü mesnevidir. Yunus bu eserinde boyları içinde önemli bir yeri vardı. İnsanların Rumî Mesnevi’yi yeni yazmaya başlayacak ve Mevlâna Celâlüddin ol kutb-ı cihân kanı devrinin şartlarını gözetir ve ona göre konuşur. dertlerine derman bulmak onlara verilmiş gibi Mesnevî-i Manevî adlı meşhur eserinin daha ilk Çünkü o devir Anadolu’su bunlara muhtaçtır. idi, doktorluktan tutun da toplumun bütün beytinde, -Muinî bunu iki beyitte tercüme eder-; İnsanlar sefil; Moğol zulmü, Baba İshak isya- dertlerine bunlar çare buluyor, bir noktada halkı beytinde üzülerek dile getirdiği gibi gördüğü, nı,2 Baba İlyas çocuklarının takibi, devletin bildiği büyük şahsiyetleri de zikreder. Yukarıda teselli ediyorlardı. Korkut gibi bunlar da Nâle-i neyden işitgil yâ bu ney karışık durumu, şehzadeler mücadelesi ve devlet aynı rolü oynamakta idiler. Bu açıdan bakınca idaresinde bulunan kimselerin keyfî tutumları Kim neden ağlar neden köyner bu ney Yunus’un toplumda itibar sahibi saygın bir yeri- göz önüne alınırsa Risâletü’n-nushiyye’nin o de- 5 Kemal Yavuz; Muînî’nin Mesnevî-i Murâdiyyesi nin bulunduğunu düşünmek gerekir. vir toplumunda ne kadar geçerli olup tesir ede- -Mesnevi Tercüme ve Şerhi C. I-II, S.Ü. Mevlâna Acaba o da Batı Anadolu ve Sakarya kıyı- Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları: 2, Konya 1*Prof. Dr., Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, larından, Kızılırmak taraflarından Erzurum’a 3 Prof. Dr. Ali Alparslan; A.g.m. 2007 s. 43, 29. Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 4 Prof. Dr. Mertol Tulum; Târîhî Metin Çalışma- 6 Mustafa Tatcı; Yunus Emre Divanı II, Ankara 2 Prof. Dr. Ali Alparslan; Âşık Paşa’da Tasavvuf, İ. Ü. kadar bütün Anadolu’yu gezen, gezdiği yerlerde larında Usul, Nâme-i Kudsî, (Menâkıbu’l-Kudsiy- 1990, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1280, s. 82, 83. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, halkın derdine çareler arayan ve halk tarafından ye’nin) Yayımlanmış Metninden Derlenen Verilerle 7 Yunus Emre Divanı, tıpkıbasım, Kültür Bakanlığı Temmuz 2012, sayı XII, s. 143-156. sevilen ve adına makamlar, mezarlar yapılan bir Birinci Kitap, Konya, s. 244. Yayınları: 1362, vr 68a. 28 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 29 12 Halka söz söyleme lüzumunu duyacak, toplumda bir yol gösterici olacaktır. Işka döyemedi özüm gensüzin söylerin sözüm caktır. Şerh edebiyatımıza bakınca Kutadgu Sözlerini aşkla gönülden, kendi deyimi ile nefesler şeklinde söyleyecektir. Yûnus senün uşbu sözün âlemlere destân ola Bilig’de “aça söylemek” şeklinde bir başlangıç (58b) olarak karşımıza çıkan bu durum, on dördün- Böylece nefes terimini şiir anlamında ilk defa o kullanacak ve şiirimizin adını cü yüzyılın ilk çeyreğinde Gülşehri’nin Mes- NEFES koyacaktır. nevî’den tercüme ve şerh ettiği beş hikâye ile Yûnus bu sözleri çatar sanki balı yağa katar görülür. Türk edebiyatında Mesnevî şerhi olarak Halka meta‘ların satar yüki gevherdür tuz degül verdiğimiz beyitler8 Yunus’un çevresini de gös- Yunus Emre bu zamanda ömrünün altmı- Muînî ile devam eder, daha sonra ise Yunus’un termektedir. Artık Bektaşi tarikatına paralel şıncı yılına gelmiştir. Hayatını medrese ve tek- şathiyesinin şerhleri ve başka şerhler ile on altın- olarak Sultan Veled Mesnevi’nin altıncı def- kede geçirdiği ömrünü, beyitlerinde anlatır. Yunus böylece yüzyıllar aşıp cı yüzyıldan itibaren gelişerek varlığını sürdürür. terine hatime yazmış, Mevlevi tarikatının ku- gelen sözlerini gönlünden geldiği şekilde ifade Ayrıca Yunus Emre Türk edebiyatında bildiği- ral ve kaidelerini koyarak Mevlevilik’i kurmuş, miz kadarı ile ilk nazire yazarıdır. Bundan son- Şeyh ü dânişmend veli cümlesi birdür yolı etmiş ve şiirlerinin kıymetliliğini anlatmak- Hüsameddin Çelebi de bu tarikatın ilk şeyhi tan geri kalmamıştır. Ancak onun şiirleri, çok ra Ahmedî, Şeyhoğlu Mustafa, Hoca Dehhanî Yûnus dervişler kulı Tapduk gibi serveri var olarak posta oturmuştur ve tarih 1274 yılını içten ve çok samimi olarak söylenmesine rağ- gibi şairlerimiz de bu yolda şiirler yazacaklardır. göstermektedir. Türkçenin on dördüncü yüzyıl- men okuyucuya hemen açılmaz, yalnız gönülleri Bütün bunların yanında Yunus iyi ve kötü daki üçüncü büyük şairi Âşık Paşa ise iki yaşın- Tapdugun tapusında kul olduk kapusında aydınlatan ve dirilten bir ışık gibidir. Bu şiirleri yönleri ile toplumu gözetleyen, gördüğü eksik- dadır. İki sene sonra da 13 Mayıs 1276 tarihinde Yûnus miskin çig idi bişdi elhamdülillah herkes anlayamaz, onları anlamak için Yunus’un likleri ve bozuklukları dile getiren bir tenkitçi Bey’in oğlu Mehmed Bey vezir olarak geçtiği yollardan geçmek gerekir. Bununla ilgili olarak da karşımıza çıkar. Selçuklu devletinin Türkçe ile ilgili aldığı kararı olarak o; bir fermanla duyuracak ve “defterler dahı Türk- Yûnus’a Tapduğ u Saltuğ u Barak’dandur nasîb çe yazılacaktır”9 emri ile devrin yazar ve şairleri- Çün gönülden cûş kıldı ben nice penhân olam Müsülmânlar zamâne yatlu oldı ni Türkçe yazmaları için yönlendirecektir. Eser- Yûnus bu kuş dilidür bunı Süleymân bilür Halâl yinmez harâm kıymatlu oldı lerini Farsça yazan Sultan Veled 1290 yılından beyitlerinde11 medrese ve tekke eğitiminden Girçek âşık bu yolda ne kılasın sizer mi sonra Türkçe gazeller yazacak ve İbtidaname ile (119a) geçtiğini, devrinin ilimlerine yabancı kalmadı- Okınan Kur’ân’a kulak dutılmaz Rebabname adlı mesnevilerinde Türkçe beyitlere ğını kendisi anlatmaktadır. O bütün bu kaza- yer verecek, böylece Türkçenin şairleri içinde yer Şeytânlar semirdi kuvvatlu oldı nımlar sonunda halka söz söyleme lüzumunu İlm ü amel sözi degül Yûnus dili söyledügi alacaktır. Devrin hem şair ve hem yazarı olarak duyacak, toplumda bir yol gösterici olacaktır. Dil ne bilür dost habarın bin dost-ıla niçe birem görülen Fahreddin bin Mahmud manzum ve Sözlerini aşkla gönülden, kendi deyimi ile ne- Harâm ile hamîr dutdı cihânı mensur olarak karşımıza çıkan Behcetü’l-Hadâik fesler şeklinde söyleyecektir. Böylece nefes te- Fesâd işler iden hürmetlü oldı adındaki eserini Kayseri bölgesinde, tarih 1286 rimini şiir anlamında ilk defa o kullanacak ve Işksuzlara virme öğüt öğüdünden alur değül yılını gösterirken Yeşilhisar’da yazacaktır.10 Gül- şiirimizin adını NEFES koyacaktır. Işksuz âdem hayvân olur hayvân öğüt bilür de- şehri 1301 yılında Farsça yazdığı Feleknâme adlı Kime kim Tanrı’dan habar virürsen Didüm uşbu nefesi âşıklar hükmi-y-ile ğül (115b) eserini Kırşehir Beyi Gazan Han’a sunacak ve Kakır başın salar hüccetlü oldı Türkçenin devrin üç şairinden ikincisi olarak Bahıllıksuz er gerek bir karâra durası (201a) 1317 yılında Mantıku’t-tayr adlı eserini verecek, Yûnus bu cezbe sözlerin câhillere söylemegil Şâkird üstâd ile arbede kılur Türkçe için çalışacak ve kendi deyimi ile artık Bîçâre Yûnus’ı gör derd ile hayrân olmuş Türkçeyi hiç bırakmayacaktır. Oğul ata-y-ıla izzetlü oldı Anun her bir nefesi şehd ü şekkere benzer gibi kendine tenbihleri de vardır. 8 Mustafa Tatçı, A.g.e. s. 10, 308, 396. Yunus Emre edebiyatımızda şathiye adı ve- Fakîrler miskinlikden çekdi elin 9 Erdoğan Merçil; Türkiye Selçukluları Devrinde beyitlerinde bu durumu anlatacaktır. Ayrıca şii- rilen kapalı şiiri de ilk söyleyen şairlerinden- Türkçe’nin Resmî Dil Olmasını Kim Kabul Etti? rini öven Yunus, bu şiirin nasıl bir şiir olduğunu dir. Onun çektiği bu çığır Kaygusuz ’dan Gönüller yıkuban heybetlü oldı Belleten, C. LXIV, Türk Tarih Kurumu Basıme- da; vi-Ankara 2000, s. 51-57. //Yazıcızade Ali; Selçuk- Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerine kadar nâme, Topkapı Sarayı Revan Ktp. Nu. 1390, v. 404b. uzanacak ve başka şairlerimizde de yankılana- 10 Mustafa Koç; Anadolu’da İlk Türkçe Telif Eser, 11 Yunus Emre Divanı, tıpkıbasım, Kültür Bakan- 12 Bakınız: Yunus Emre Şerhleri, haz. Necla Pekol- bilig, bahar 2011/sayı 57, 159- 174. lığı Yayınları: 1362, vr. 68b, 161ab, 140 a. cay – Emine Sevim, Kültür Bakanlığı/Ankara 1991. 30 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 31 Peygamber yirine geçen hocalar ikisi insanda mücadele, savaş hâlindedir. Kısaca dokuz kişi gelmiştir ve bunlar cehenneme gark O, doğumundan ölümüne Bu halkun başına zahmetlü oldı söylersek Risâletü’n-nushiyye insanı konu edi- olmuşlardır. Orada mukim ve mukarreb olacak- kadar geçen zamanda hayatının nir. Yaratılışla insan ele alınır. Besmele her şeyin lardır (3b). Dört kişi de can ile gelmiştir ve bu dörtte üçünü bu karışıklık ve başıdır. İlk olarak besmele ile toprak getirilmiş, dört kişi ile gelen dîdâra müstagrakdır (3b). Dutılmaz oldı peygamber hadisi kargaşalar içinde geçirmiştir; sonra su hazırlanmış, üçüncü olarak yel ile bun- Kısaca Yunus bu kısımda insan vücudunu Halayık cümle Hak’dan utlu oldı belki şairin ömrünün huzur lar karıştırılmış, dördüncüde ise ateş gelerek ve yaratılışını ele almış, insanı meydana getiren içinde geçen zamanı hayatının bunları kızdırıp pişirmiştir. Sonra can verilmiş cüzler, anasır-ı erbaa denen dört ana unsur ve ve buna da “suret” diye ad konmuştur (1b-2a). Yûnus gel âşık-ısan tevbe eyle son yirmi senesidir. Bu devrinde hususiyetleri üzerinde durmuş; bunlardan han- Bu beş şeyle insana şunlar verilmiştir: Top- Nasûha tevbe ucı kutlu oldı Yunus kendine düşen vazifeyi gisinin cehennem, hangilerinin cennette ola- en iyi şekilde yapmış, mensubu rakla verilenler; kanaat, tevekkül, sabır, hulk, ga- caklarını bildirmiş, bunlara tabi olanın da on- bulunduğu millete öğütler nimet olmuştur. Safâ, sehâvet, nazar ve asıl su ile larla birlikte bulunacaklarını, böylece cennet ya beyitlerinde toplumun yaşayışını dile getirir ve vermiş, bunları kitap hâline verilmiştir. Yelden; riya, yalan, hevâ ve nefis ol- da cehenneme gideceklerini anlatmıştır. Aslın- sonunda tevbeye döner.13 O başka şiirlerinde de muştur. Tama’, buşı (öfke), kibir, hased de ateşle getirmiş ve Risâletü’n-nushiyye da Yunus için mühim olan insanın kendini bilip verilmiştir. Edep, hayâ, izzet ve vahdet de can ile aynı durumları dile getirir. Buna, tanımasıdır. O; adlı eserini yazmıştır. Yunus bu sağlanmıştır (2ab). eserinde karşımıza bir nasihatçı İnsan bunlarla kalmamıştır. Ona akıl, , Dânişmend okır dutmaz derviş yolın gözet- olarak çıkar. Azîm cihân-durur gönül cihânı mez hidayet verilmiştir. İnsan bunlarla kemal bul- muş, olgunluğa erişmiştir. Seni izler isen göresin anı (4b) Bu halk öğüd işitmez sağır hemân olısar Akıl: Allahu taalanın kadimliği pertevin- lerimiz gerek Yusuf Has Hacip ile Edip Ahmet dendir. Akıl, akl-ı maâş, akl-ı maâd ve akl-ı küllî Yükneki, gerekse Hoca Ahmed-i Yesevî ve bu- beytinde bunu açıkça dile getirmektedir. Yu- Gitdi begler mürveti binmişler birer atı olmak üzere üç türlüdür. Bunlardan akl-ı maâş nun yolundan giden Yesevî dervişleri ve hikmet nus nefsi de şu beyitle vermeye çalışır: Yidügi yoksul eti içdügi kan olısar dünya tertibini, akl-ı maâd ahiret, akl-ı küllî de şairleri hep nasihat yolunu seçmişler ve halkı Allahu taâlâ marifetini bildirmektedir (2b-3a). iyiye doğruya çekmeye çalışmışlardır. Bu bir Dokuz bindür bu nefsün haşarâtı 14 İmân: Allahu taalanın hidayet pertevinden- beyitlerinde de rastlamak mümkündür. noktada İslam dininin de emridir. İnsanların sa- dir. Üç türlü iman vardır. Bunlar: ilme’l-yakîn, Müdâm eğerlüdür bunlarun atı (5a) adeti ve her iki dünyada kurtuluşu, iyi ve doğru Yukarıda işaret ettiğimiz gibi o, doğumun- ayne’l-yakîn, hakka’l-yakîndir. Birincisi akılda, dan ölümüne kadar geçen zamanda hayatının yolda olmaları ile mümkündür. Onun için Pey- ikincisi gönülde, üçüncüsü ise canda yer tut- derken nefsin haşerata benzediğini ve atlarının dörtte üçünü bu karışıklık ve kargaşalar içinde gamber “din nasihattir” buyurmuştur. Yukarıda muştur (3a). Hidayet imandan, iman da akıldan eğerlenip hazırlandığını bildirir. Atlarının eğerli geçirmiştir; belki şairin ömrünün huzur içinde da işaret ettiğimiz gibi bu eserler Kaşgar, yani ayrılmaz. Hayâ da akla tabidir. Hidayet Allahu olması her an harekete geçmeye hazır olmaları geçen zamanı hayatının son yirmi senesidir. Hakaniye Türkçesi mahsulleri idi. taâlânın muhabbet pertevindendir. Kur’ân’da demektir. “Bunların yüzleri karadır; bunlardan Bu devrinde Yunus kendine düşen vazifeyi en Yunus bunlardan dil olarak ayrılacak ve altı “Önce biz severiz, sonra kul sever.” buyrulmak- sakın, sözünü tutma. Nefsin sözünü tutmazsan iyi şekilde yapmış, mensubu bulunduğu millete yüz beyte yakın olan Risâletü’n-nushiyye adlı tadır (3a). canın nurlarla dolar” der. Nefis Hakk’ı bilmez, öğütler vermiş, bunları kitap hâline getirmiş ve eseri ile Batı Türkçesi’nde ilk nasihat kitabını İnsanın ebediyette gideceği iki yer vardır. ona yoldaş olup giden de Hakk’a ulaşamaz. Risâletü’n-nushiyye adlı eserini yazmıştır. Yu- yazacaktır. İşte Yunus’u bu açıdan ele almak ge- Bunlar cennet ve cehennemdir. Cennet Allahu Çünkü nefiste kibir vardır ve askerinde de dü- nus bu eserinde karşımıza bir nasihatçı olarak rekir. Zaten o Divan’ında da bu eserindeki gibi taâlânın fazlı, cehennem ise adli pertevindendir zen yoktur (5a). çıkar. pek çok beyit ve şiiri ile nasihat yolunu seçe- (3a). Nefsin dokuz oğlu vardır. İşleri nifak ve şirk- Risâletü’n-nushiyye adından da anlaşılacağı cektir. Dört unsurun her biri yine Hakk’ın pertev- tir. Büyük oğlu tama’ olup, imanı dünya sevmek- üzere bir öğüt kitabıdır. Yunus’tan önceki şair- Mefâîlün mefâîlün feûlün vezninde yazı- lerinden hâsıl olmuştur. tir. lan Risâletü’n-nushiyye mesnevi nazım şekli ile Toprak, Allahu taâlânın nuru; su, hayatı, yel, 13 Faruk Timurtaş; Yunus Emre Divanı, İstanbul yazılmıştır ve XIV. yüzyıla girerken ilk mesnevi 1989, Kültür Bakanlığı Yayınları 1000 Temel Eser heybeti; od (ateş) da hışmı pertevindendir (3ab). Neyi sever isen îmânun oldur Dizisi: 72, s. 213, 214. olarak görülür. Şair eserini 1307 yılında yazmış- Toprak ve su cennette yerlidir ve bunlarla on 14 Faruk Timurtaş; Yunus Emre Divanı, İstanbul tır. Eserin başında konu olarak “insanın yaratı- üç kişi gelmiştir. Bunlar cennete gark olmuştur Nice sevmeyesin sultânun oldur (6a) 1978, s. 38. lışı” işlenir, sonra da “nefis” ve akıl anlatılır. Bu (3b). Ateş ile yel cehennemde yerlidir. Bunlarla 32 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 33 Yunus bazen akılla nefsi karşılaştırır. Akıl Şu kim ki yoldaşına hıyânet kıla üstündür. Nefsle akıl birbirinin zıddıdır ve onlar Kime yoldaş olursa lânet bula (32b-33a) vücut ülkesinde savaş hâlindedir. İkisinin de or- duları vardır. Nefs aklı dinlerse sapıtmaz. Yunus; Gerçekte insanın yoldaşı yine kendidir. Doğ- ru olursan kendini kurtarırsın. Buçuk gün durmayan aklun katında Hased edenin haberi hemen belli olur. Ne lâyıkdur didüm şah hazretinde (6a) Hasedçinin gönlü dardır. O hep pişmanlıktadır ve bir anda helâk olur. Seneler boyu neşesi beytinde “Akıl yanında kuşluğa kadar durama- yoktur, bu kaygı ile bir şey yemez. Onların yanın Hakk’ı bilmesi mümkün olmaz, böylele- hasedlerinden bir faydaları olmaz. Gözleri ve ri şâha layık değildir.” demektedir. Akıla gelen, gönülleri hep başkalarının malındadır ve bu akılla iş yapan kurtulmuştur. Bunlar için endişe bir kaidedir. Onların bu hâlinden halk ürker ve ve kedere yer yoktur. bütün şer ehli bu hâlden ders alır. Tama’ nefsin büyük oğludur. Emrinde bin er vardır ve her birisi mübârizdir. Onlar zindan Anun-uçun dirliği nedem içinde bekçileridir ve yürekleri demirdendir. Tama’, Olur bin kez helâk bir dem içinde (33a) hırs ehlinin yeri cehennemdir. Bunlara aldanan bugün yarın diyerek ömrünü geçirir ve kendini unutur. Yunus bu meseleyi bir şahsın ağzından Buhl, cimrilik ne kötü bir şeydir. O Kârûn’un hikâye ederek anlatır. huyudur ve onunla birlikte zikredilir ve bahillik, cimrilik mutlak bir beladır. Kârûn imanını verdi Kanaate gelince kanaat fakrla gelir, dünyayı fakat malını vermedi. Bahîl, cimri adamda Kârûn sevmemek işin başıdır. huyu vardır. Toprak derece derece yutarken bile Kârûn malından vazgeçmemiştir. Önce topu- Ko sevme dünyeyı kim kala senden ğuna, sonra dizine ve beline, nihayet boğazına Dilersen dilemezsen ala senden (31b) kadar yerin kendisini yuttuğunu gördü de yine malından birazcık zekât, öşür vermedi. Sonunda yer yuttu. Ona malı ateşten bir zincir olarak boy- Süleymân’dan ilerü olmayasın nuna dolanır, herkes onun kim olduğunu sorar Hakîkatdur cihânda kalmayasın (32a) ve ona ibretle bakar. İşte bütün cimriler, bütün bahîller bunun gibi olacaktır (34a-35b). Pâdişâhun hikmeti gör n’eyledi Buhl ve hased, cimrilikle kıskançlık seni yol- Kibir de ne kötü şeydir. Kibir sahipleri ken- Od u su toprag u yile söyledi dan ayırdı; gayretin çalışıp çabalamaların neye dilerinden başkalarını beğenmezler, hep yük- Bismillâh diyüp götürdi topragı yaradı. Hased etmekten kim fayda gördü, sen sek yerlerde oturup aşağı inmek istemezler. Bu Ol arada hâzır oldı ol dagı nasibine bak, hatta onu bile bırak; o, o kadardır. günahtır. Toprag-ıla şuyı bünyâd eyledi Ana âdem dimegi ad eyledi Zekâtsuz hayvânât, sadakasuz mâl Sana uğratma kibrün endişesin Ne berhurdâr ola bunun gibi hâl (32a) Uyarsan kibire ırağa düşesin Yil gelüp ardınca debitdi anı Andan oldı cism-i âdem bil bunı Suçu yok kişinün bağlanmaz eli Nice tahta binenler yire düşdi Yunus Emre, Risaletü’n Nushiyye’den Dolaşur kendüye bil kendü fi‘li (32b) Nice benem diyene sinek üşdi (11a) 34 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 35 Kibr içine düşenler Hak’tan ıraktır. Hak’tan bir insandır. O insanı belalardan korur, bu saa- Yunus öfkenin insanı kötü hâllere beyitlerinde öfkeyi hırsıza benzetir. “Öfke hırsız ırak düşenlerin ise imanı yoktur. Kibirlenme- dettir. Kibrin zıddı aşaklık yani tevazudur, alçak sürüklediğini bildirir. Öfkeyi herkesten öne çı- gibidir. Girdiği evi yağmalar, kolayına ne gelirse yi, kibirleneni kullar sevmez. Devlet diler isen gönüllü olmaktır. kan, kan dökücü, kimsenin kendisine katlana- onu yapar. Onun yaylası da kışlağı da vücut olur. kapıda dur, hilat ister isen hizmet et. Sen seni madığı, heybetinden denizi yakan, vardığı yerde Sen o zaman neredesin? Vücut denen ev ona beğenirsen ırak düşersin. O zaman lanete yol- başlar kesen bir insana benzetir. Ona uyan da kaldı; bu hâl zulmete düşmendir. İnsan karan- İden alçaklık ol gence sataşdı daş olursun. Kibirden ve sonu gelmez istekler- onun gibi olur. Kısaca; lıkta oturur mu?” diyen Yunus sonunda “Akıl ve Yüce yir gözleyen rence sataşdı den fayda yoktur. Eğer yanmamak istersen kibir akıl adamları düzenlik ve safânın nerede bulun- denen şeyi yak, yok et. Kendinle gelme ve onu duğunu sorarlar. Öfkenin olduğu yerde bunlar Aşak varan kişi devlet iletdi Buşı dirler bana kim bahâdırın kapının dışında bırak. yoktur. Öfkenin hakkından ancak akıl gelir” der. Ana kim yitiser uzadı gitdi Tekebbür sahiplerinde nazar arama, onların Düzenlik bozmağa her dem hâzırın (20a) gönülleri de yoktur. Hâlbuki Hakk’a giden yol Aşaklık âlemün bünyâdı oldı Yunus öfkeden sonra sabrı ele alır. Öfke ge- gönülden geçer. Bütün seçilmiş kullar gönül sa- beyti ile öfkeyi vermeye çalışır. Öfkenin geldiği lince sabır yok olur; düzenlik ve safâ da ortadan hibidir. Kibirden vazgeçen Hakk’a dönmüş de- Ki her ne var-ısa ana düzildi (18a) yerde fayda yoktur. Bastığı yerde ot bitmez. Yine kalkar. Öfkenin zararı ancak sabırla önlenir. mektir. Alçak gönüllülük ve kanaat güzel arkadaştır. öfkenin ağzından “Benim kılıcım yalnız başka- Sabır sayesinde öfke yok olur. Sabırla ülfet eden, Ne istersen onlarda bulunur. Bütün iller ve şe- larına değildir, arkadaşımı da boğarım, öfke ola- arkadaşlık yapan neşe içindedir. Ahiret de sabır Çü sensin düşmenün dostun kim ola hirler bunlar sayesinde şenlendi. Bundan dostlar rak sana buyururum. Sözümü tutarsan imansız sayesinde elde edilir. Sabır bütün bozuk şeyle- Yavuz huyun senün sana havâle (13ab) sevindi, düşman ise yağmaya kalktı. Bunlar akıl olursun” der. Öfke aklı kovar ve imanı giderir, ri mat eder ve düzeltir. Sabırlı kişinin nasibi de sayesinde olur ve akıl herkesi devlete ulaştırır. imanlı olmak isteyen bundan uzak durmalıdır. çoktur. Bu beş günlük ömür bu harca yitmez İşini mutlaka akla danış ve devlete kavuş. Deniz Yusuf peygamberin hâline bir bak; o, sabırla devlete erdi ve sabır sayesinde nice hâllere, ne Sağır mı kulagun niçün işitmez (14a) alçaktır; alçak olan, deniz gibidir; orada incilere Buşı kimde ise îmânı gider kavuşulur. İmân gerek-ise var anı gider (20b) nimetlere kavuştu.

Niçin bunları duymazsın. Kibir içine düşen İşitdün Yûsufı ol çâh içinde şirk ile dopdoludur. Böyleleri gaflet uykusunda- Yûnus alçaklığı yavlak beğendün Öfkenin geldiği yerden iman gider. Böyle Sabır-ıla dururdı ol âh içinde (27b) dır. Kibir ve nefse uymak seni gütmesin, bunlar Kıyâs et sen seni ne kadar indün (19a) insan nefsin eridir, işi gücü sapıklıktır. Allah seni yutacak ejderhadır. korusun bu insana yakışmayan bir hâldir. Yunus bunun üzerinde çok durur. Devam edersek; Sabır ile Yûsuf nereye irdi diyen Yunus bundan memnundur. Ki sabrun acısı halvâya irdi (28b) Nice kibr ü hevâ uşada seni Risâletü’n-Nushiyye’nin 168-207. beyitleri15 Ölüm evrânı bir gün yuda seni (15a) Sakıngıl buşıdan gizleni-turur (19a-22b) öfke ile ilgilidir. Kibirden sonra öf- Sabrın ne olduğunu sabır sahibi bilir. O arşa keyi ele alıp işleyen Yunus bu kısımda da kib- Yüzi gözi dâ’im tozlanı-turur (20b-21a) erer ve bütün hünerler sabır içinde gizlidir. Ev- Çabuk davran ve kibir tuzağına tutulma. ri işler ve alçak gönüllülüğe yer verir. O, “Sen liya olsun enbiya olsun hepsinin yolu sabırdan herkesin önünde yüzünü yere koy, kibir sahiple- Kibir öğüdünü tutarsan tevazunun ne olduğu- Kimün dôst hil‘atından dâdı yokdur geçmiştir. nu bilemezsin. Kibirlenenler cehennemde yer- ri bundan uzaktır. Onun için hizmetleri yoktur. Buşı almış anı küşâdı yokdur (20b-21a) leşmişlerdir, bu yüzden onların din içinde yeri Sen alçak gönüllülükle insanlara sebil olmaktan Nebîdür ger velî sabıra uğrar yoktur. usanma ve güzideleri, seçilmişleri yabana atma. Eger sen de varursan sabr-ıla var (29b) Onlar insanlık için çalışmışlardır; sen de çalış.” beyitlerinde buşuyu yani öfkeyi vermeye çalışan demektedir. Yunus, kaynak olarak Mesnevî’ye gider ve; Tekebbürler yiri siccin içinde diyen Yunus; “Sabır gözet azîz ol; eğer onu Anunçun olmadı hîç dîn içinde (15b) Gâfil olma evüne ogrı gele beklersen manaya, hikmete gerçeğe kavuşursun. Katı uyur isen dîvârı dele Sabırla Tûr’a varır ve mirâca çıkarsın. Zaten Dini olan kişinin kibri yoktur. Akıl da kibir- 15 Yunus Emre Divanı, tıpkıbasım, Kültür Bakan- Ev issi uyhuda ogrı kavanur mirâca varan da sabırla varmıştır.” şeklinde öğüt lığı Yayınları / 1363, Klasik Türk Eserleri Dizisi den uzak durmayı emreder. Akıl adalet sahibi Tâcil tutar anı uyana sanur (22b) verir. Gerçekten Peygamber aleyhisselam mirâ- /18. Ankara 1991. ca giderken Tûr’a uğramıştır. 36 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 37 Yunus eserinde tezatla yürür. Bundan sonra letü’n-nushiyye’nin geniş açılımı ve Yunus’un gö- buhl, cimrilik ile cömertliği verir. Buhl, cimrilik nül hâllerinin dile getirildiği eserdir. ne kötü şeydir. Bahîl kazandığını kendine bile Aşkın huzurunda sermaye geçersizdir. Şâhın vermez, kendisinin yemesini bile istemez. Sen huzurunda varlık edeb değildir. Sahî, cömert Nite ki bu gönlüm evi aşk elinden taşagelir aklın yolunu seç, ona uyarsan yolda kalmazsın. olarak varırsan aşkı bulursun. Terk tamam olun- Akıl; kulağını açıp sehâvetin, cömertliğin oldu- Nice yüksek yürür isem aşk başımdan aşagelir ca aşkta kalırsın. Zaten cömertliğin karşılığını ğu yere gitmeni ister. Dünya leştir; bahîller onu aşk bağışlar ve çeşit çeşit işler, aşk hâlleri içinde görünce başına üşüştüler. vardır. Seni senden iyi kimse bilmez. Ömrünü bo- İt-durur rûz u şeb dünyaya taleb şuna geçirme, aklını başına devşir. Gözün gö- Ed-dünyâ cîfetün tâlibhâ kilâb (39a) rürken nefsini kendi hâline bırakma, bütün işler dünyada yapılır. Çıkacağın uzak yol için yükünü Sen cömertlerden ol. Onlar ebedî diriliği, buradan yükle. Burada yapılmayan iş öteki ta- sonsuz hayatı istediklerinden dünyayı sevme- rafta hiç yapılmaz. Sağır mısın sana söylüyorum, diler. Ebedî âlem gözlerine göründü ve onları oradan önce burada hesap ver ve şüpheye düş- baştan ayağa aşk kapladı. Gözleri Hakk’a açıldı. meden Hakk’a ulaş. Bu hâlleri yalnız sahîler, eli Hak hazinesinden rahmet saçıldı ve onlar sevgili açık kimseler, cömertler duydu. Onun için bun- yolunda hepsini verip ona kavuştular (39a-40b). ların Hakk’a kavuşması sâbit oldu.

Sehâvet sahibi o yolda yüz bin yol yüğrü- Sahî bir kişidür uçmaga bakmaz ğün geçmiş ve mükafata, ödüllere kavuşmuştur. Ki tâc u hulleye hûriye akmaz (40b) Sekiz cennet sehâvet sahipleri, cömertler için bezenmiştir. Sahî terk ehlidir. Terk ehli için Sehâya sen Yûnus virdünse adun cennet, hûrî, taht, köşk asıl gaye değildir. Ona müşâhade, cemalullah, Allah’ın tarafı parlar Eyt imdi n’eyledün bu yolda n’itdün (42b) durur ve Hak’tan başka yere, bir an bile bak- 16 maz. Mî’râc’daki gibi “gözü ne kaydı ne saptı.” Kin ve gıybet de insan için felâkettir. Bun- Dünyanın manası aşağı demektir; yücelik iste- ların olduğu yerde sonuç kötülenme, kötüle- yen ona dönüp bakar mı? me; ayıplama ve ayıplanmadır. Gaybet edende dostluk arama ve gaybet ehli aşkın dostu ola- Yüce yirde-durur dostu görenler maz. Kimde gaybet varsa sonucu utanmak ve Neye kayıksunlar gönül virenler (40a) üzülmektir. Gaybet edene büyük azap vardır (43b-44b). Nider iki cihânı dosta giden Aşık dur sermaye gel bâzar iden (41a) Eger var-ısa aklun gaybeti ko Ki gaybet koyanun haznesi tolu (44a) Yunus’un bu beyitleri divanının da özetidir. Kısaca belirtmek gerekirse Yunus Dîvânı, Risâ- Hakk’ın kapısından hüccet dileyen maksadı- na ulaştı. Eğer buğz, kin ve gaybetle; onu bunu 16 Kur’an, Necm suresi, 17. âyet. 38 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 39 Sahî terk ehlidir. Terk ehli için Gözi yok kişinün sevmek nesidür Togurlık cümlesinden üstün uzar şiirlerinde de köpüren ve coşan bir dil kullanır. cennet, hûrî, taht, köşk asıl Gönül kul olsa gözün fitnesidür (48a) Togurlık besleyenler arşda gezer (52a) Bu sebeple ondaki nasihat dili akıldan gelir. Bu gaye değildir. Ona müşâhade, dil Risâletü’n-nushiyye’de kullandığı dildir. Di- van’ında ise gönül dilini, sanat dilini kullanır. cemalullah, Allah’ın tarafı parlar Göz oldur ki müdâm ol cânı göre Ögüdi cümle togrulıkdan alur durur ve Hak’tan başka yere, bir Bu anlatımda kelimelere derin manalar yükler. Farîzadur kula sultânı göre (48ab) Togurlık dirliği ebedî kalur (52ab) Ayrıca Yunus Emre’nin Risâletü’n-nushiyye’si an bile bakmaz. Mî’râc’daki gibi insana dönüktür. Öğütler verir. Bir bakıma Ata- “gözü ne kaydı ne saptı.” Dünyanın Baş ve can gözü vardır. Can gözü asla dünya Doğrular için ezel ebed muhaldir. On- betü’l-Hakâyık gibidir. Hırs, tama’, gaybet, yalan manası aşağı demektir; yücelik işinde değildir. Buna sahip kişi hatadan uzaktır. lar için zâhir, bâtın ve hicâb yoktur. Doğru vs. gibi konuları işlemek bakımından bu esere isteyen ona dönüp bakar mı? Can gözün açılmadı ise gözün yok ve sen uy- olan müşâhede görür. Doğru canlar doğruluğa benzer. Bundan başka olarak Hacı Bektaş-ı Veli kudasın demektir. Ömrün geçmiş hâlâ uyanmı- âşıktır, sevgiliyi bulanlar doğrulukla bulurlar Hazretlerinin Makâlât’ı da aynı konuları işler. 17 İnsan, iyi ve kötü hasletlerin tanıtımı, iyiliği yorsun. Kin ve gaybet suyuna kanmış değilsin. (52ab). çekiştirmekle gün geçirmezsen her şeyden kur- alıp kötülüğü bırakma bu eserlerin ortak yanı- Kin damarın hâlâ yoyulup, yok olmadı, elinde Kısaca belirtmek gerekirse Yunus’un açık, tulursun. Gıybet ve bugz kirdir, pisliktir. Kabın dır. Burada söz insanadır. Bu bakımdan Yunus ne varsa gaybete harc oldu; gel kinden geç ve anlaşılır, manası derin ve geniş, akıcı dilinin pas ve kirini yıkadıktan sonra layık olanı ve ya- Risâletü’n-nushiyye’si ile kendini de gözden ge- sabra uy. yanında bir de nasihat dili vardır. Bunu kışanı oraya koy da gönlünü temiz tut. Bu, kat- çirir ve aklın karşısında kendini hesaba çeker. Kur’ân’da “Görmeden söylemek bühtandır, eserlerine bakınca hemen anlarız. 1307 yılında ran tulumuna bal koymak gibidir; hâlbuki sev- Kendi nefsinde tatbik ettiği bu şeyleri başkala- büyük iftirâdır” buyuruldu. Boş söz, mâlâyâ- yazdığı Risâletü’n-nushiyye’si nasihat dilinin giliye kavuşmak nezaket, temizlik ve güzellikten rına da öğütler. Âşık Paşa bile Garib-nâme adlı ni söylemekte kimseye izin yoktur. İşte söz o eseridir. O; bu eserinde milletin gönlüne, kal- geçer. (43b-44b) eserini genişleterek bu öğütler doğrultusunda zaman helaldır. Söylersen Hakk’ı söyle, başka bine, iç ve dış dünyasının ışıklarını gönderir. yazar. Aslında o devrin şairleri Yunus, Gülşehri söze izin yoktur. Başkasının haberi kimseyi ilgi- Böylece insanı insan yapan değerlerin yüceliğini ve Âşık Paşa eserlerinde aynı şeyleri anlatırlar; Gerek sen zengi vü pası yoyasın lendirmez, herkese kendi pazarı farizadır. Onu en mülayim, en yumuşak şekilde anlatmaya ça- hatta bunlara Hacı Bektaş-ı Veli de katılır. An- Sana lâyık mıdur anı koyasın (44b) bunu bırak da sen seni güt; kendine bak ve su- lışır. Yalnız o değerleri değil insanı aşağıya dü- cak sunuş şekilleri farklıdır. çunu anarak tevbe et. şüren, ayaklar altına alan ve kıymetsizleştiren Özet olarak Divan’ını da hesaba katarsak, şeyleri de birer birer sayar döker. Alçak gönüllü- Yunus ifadesinde gayet açıktır. Verdiği ör- Yunus’un bütün şiirleri ile ilgili olarak on seki- lüğün yüceliğini söylerken; kibrin kötülüğünü, nekleri halkın yaşayışından getirir. Kogıl ayruk sözi sen seni gözle zinci yüzyıl şairi Ahmed Hasib’in şu beyti ile cömertliği dile getirirken; cimriliğin durumunu onu değerlendirmek gerekir: Senün suçun ile sen seni yüzle(49b) zıt bir üslupla anlatarak ortaya koyar ve insanlık İnsana gerçeği göstermeyen gaybet ile kindir. dersi verir. Risâletü’n-nushiyye bu zıtlıklarla yü- Bunlara uyarsan kör olur, düşmanı dost sanırsın. Ayrugı söyleyen kendin unudur rür. Bu eserin dili akıl dilidir; tane tane anlattığı Kamusı aşka dâirdir bütün iklîmi sâyirdir Velâkin kalbi hâyildir rumuz-ı sırr-ı rûhânî18 Kin ile gaybet seni sevgiliden uzaklaştırdı. Gö- Ki zîrâ suçludur âsî hûludur (50a) için durgundur. Ona göre gönül padişahtır. Onu züne mil çekti ve nurunu yaktı. Gözü yok kişi nefis ve akıl ele geçirmeye çalışır. Akıl gönlü ele sevemez, göz devamlı cana bakar ve asıl sevgi- geçirmişse vücut ülkesi emniyettedir. Akıl değil diyen Ahmed Hasib, Yunus ile ilgili doğru ve Ko ayruklar sözini sen seni güt liye, gerçek sultana bakmak; hep onunla olmak, de nefis zaptetmişse bu ülke harabeye dönecek- yerinde bir tespitte bulunmuştur. Ancak Risâle- insana ilahi bir emirdir (47b). Kınama kimseyi sen işit öğüt (50b) tir. İnsanı da mamur eden, bayındır hâle getiren tü’n-nushiyye bir anahtar durumundadır. Şiirle- akıldır, onda medeniyet vardır. Nefiste ise yıkı- rini bu anahtarı kullanmak sayesinde anlayabi- Gözi görmez kişi sevgüden ırak Başkasının yediği senin karnını doyurmaz, cılık bulunur, bu sebeple nefsin elde ettiği yerler liriz. Türkçenin büyük şairi olan yüce Yunus’u viraneye döner. Gerçekte medeniyetin varlığını, vefatının 700. yıl dönümünde rahmet ve min- Kanı dost kandasın sen gözün aç bak (47b) kimse için kendini yoyup, heba edip harcama. Kendi amelini görseydin kimseyi anmaya mecal Yunus bu şekilde ortaya koyar. Akıl dili ile nasi- netle anıyoruz. bulamazdın. İnsana gıybet ve kinin verdiği za- hat eder ve tek tek yumuşak söyler. Ancak bazı Koyan kıymet göz olur her neseye rarı kimse vermez. Böylelerinin gönlü dardır ve 18 Göker İnan; Hasîb’in Silkü’l-leâl-i Âl-i Osmân 17 Yazımızda verdiğimiz varak numaraları, Kültür İsimli Manzum Tarihinde Fatih Devri, İn- Ki kıymetsüz kim ola bâha saya bunlar gamlıdırlar. Sen akıl padişahını dinle ve Bakanlığı tarafından 1991 yılında tıpkıbasımı celeme-Metin, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, basıl- doğru ol (51ab). yayımlanan Yunus Emre Divanı’na aittir. mamış doktora tezi, İstanbul 2019. 40 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 41 Yazma Esere Ait Bilgiler Bulunduğu Yer Mısır Milli Kütüphanesi Envanter No 187 Adı İlâhiyât-ı Hazret-i Yunus Emrem kuddise sirruhu’l-azîz Müstensih/İstinsah Yeri Hüseyin Zâhid Varak Sayısı 56 YUNUS EMRE (ks) DİVANI Satır Sayısı ve Ebatları 21 16x21,5 KAHİRE (MISIR) NÜSHASI İstinsah Yılı 1184/1770

1* EMEK ÜŞENMEZ Yunus Emre Divanı Kahire (Mısır) nüshasının ilim ve kültür hayatındaki önemi, diğer Yunus Emre Divanlarında olmayan şiirleri ihtiva etmesidir. Bu da bize gösteriyor ki eldeki mevcut Yunus Emre Divanı nüshalarında geçen şiirlerden Yunus eydür ben yanarım daha başka, daha farklı Yunus Emre şiirleri de mevcuttur. Mecmuada 278 şiir Hakk’ın rahmetin umarım yer almaktadır.

III. asır Anadolu sahası edebî yazı ve bizim Divan adını verdiğimiz Yunus Emre dilinin en güçlü temsilcilerinden biri Divanları da çok defalar müstensihler eli ile kuşkusuz şair ve mutasavvıf Yunus çoğaltılarak istinsah edilmiştir. Yunus Emre’nin Emre’dir. Onun çağdaşları arasında yer alan yaşadığı devirden çok sonra istinsah edilmiş X Divanları olduğu gibi kendi dönemine yakın Sultan Veled, Hoca Dehhanî ve Gülşehri de tıpkı Yunus Emre gibi Anadolu Türkçesi tarihli Divanlar da mevcuttur. Burada esas (Oğuzca) ile coşkun, lirik şiirler yazmışlardır. olan Divanlar içindeki Yunus Emre şiirleri ve bunların birbirleri ile olan ilişkileridir. Yunus Emre gerek yaşadığı dönem gerekse XVIII. asrın hemen ikinci yarısında müteakip asırlar içinde halkın gönlünde 1184/1770’te istinsah edilmiş olan işbu müstesna bir yer edinmiş; işbu vesile ile onun saf, Yunus Emre Divanı’nın müstensihi Hüseyin lirik, coşkun şiirleri asırlardır okunagelmiştir. Hâl Zâhid’dir. Divan 56 varaktan mürekkep olup böyle olunca Yunus Emre şiirlerinin derlendiği her varak 21 satır üzerine inşa edilmiştir. Yunus Emre Divanı Kahire (Mısır) nüshasının ilim ve 1* Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Dil kültür hayatındaki önemi, diğer Yunus Emre Merkezi Başkanlığı, Yeni Türk Dili, emek.usenmez@ Divanlarında olmayan şiirleri ihtiva etmesidir. istanbul.edu.tr Bu da bize gösteriyor ki eldeki mevcut Yunus Bu yazı, 2008 yılında Aksaray Üniversitesi Emre Divanı nüshalarında geçen şiirlerden tarafından düzenlenen I. Uluslararası Yunus Emre daha başka, daha farklı Yunus Emre şiirleri de Sempozyumu’nda okunan bildirinin gözden mevcuttur. Mecmuada 278 şiir yer almaktadır. geçirilmiş-genişletilmiş şeklidir. 42 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 43 Yunus Emre Divanı Kahire nüshası 1b varağı kayıtlı ilk Yunus Emre şiiri şöyledir: nefsi yenmekle ancak mümkün olabileceğini Benlik davasından usandığını ve bunu terk Tokadî Efendi adlı bir zattan alınan kelam-ı Beyâzlu bu derde aceb dermân ola mı terennüm eder: etmek gerektiğini her fırsatta dile getiren Yunus kibar ile başlar. Emre mecmuada kayıtlı bir şiirde “terk etmek, Yohsa bu derd içinde gam şöyle kala mı Ey cümle halkın ilâhı nice bulam Mevlâm seni vazgeçmek” temasını şöyle dile getirir: Kamunun peşt-i penâhı nice bulam Mevlâm seni Ey dost aşkın denizine girem gark olam yürüyem Kelâm-ı Tokadî Efendi Artdı bu benim derdim derd denizine daldım İki cihân meydân ola devrânım sürem yürüyem Derdin içinde kaldım Mevlâm elim ala mı Sana sığınurum ey Hak hiç ilimle amelim yok “Zâhidin zikrile fikri lâdadır illâdadır Yüzüm kara günahım çok nice bulam Mevlâm seni Girem denize gark olam ne elif ne mîm dâl olam Dertdir benim yoldaşım düni güni hâldaşım Gönlümüz ammâ bizim ol yâr-i müstesnadadır” Dost bağında bülbül olam güllerin direm yürüyem Dostdan ayrılan başım şâd oluben güle mi Yeyüp içüp doymağla dürlü donlar giymeğle Dâim nefse uymağla nice bulam Mevlâm seni Bülbül oluben ötem gönül alup cânlar ötem Devamında eserin 127 kâğıttan olduğu Dertdir dervişin işi dertlü olur derviş kişi ifadesi yazılıdır. Aynı varakta ayrıca kütüphane Başumı aluben tutam yoluna virem yürüyem Derdi olmayan kişi dertlü hâlin bile mi Ömrüm geçti hiç bilmedim ilimle amel kılmadım mührü ve “Mecâmî’u Türkiyyi-i Tal’at” kaydı yer alır. Aklıyla hem-dem olmadım nice bulam Mevlâm Şükür gördüm dîzârını unutdum küllî varımı Zamâne âşıkları beğenmezler Yunusı seni Bu benlik senlik şârını terkini uram yürüyem Yunus Emre şiirleri 2a varağında başlar. İlk Her âşık bahrî olup ummânlara dala mı şiirden önce mecmuanın başlığı mahiyetinde Başka bir şiirde Yunus Emre pişmanlık ve Söyle gel ey Yunus söyle var dâim Hakkı zikreyle olan “İlâhiyât-ı Hazret-i Yunus Emrem kuddise Yunus der aşk orası bîçâreler bîçâresi nedamet dolu bir yakarışla Mevla’yı bulmanın Bize bu yol irşâd eyle nice bulam Mevlâm seni sirruhu’l-azîz” kaydından sonra mecmuadaki Sende derdin çâresi dermânın soram yürüyem 44 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 45 Yunus Emre Divanı Kahire nüshasında şair mahlası olarak Yunus, “Yunus miskîn olmuş fakîr” Muhammed’in ashâbı hep yârenleri Yunus Emre, Âşık Yunus, Yunus Emrem gibi ifadeler kullanılmıştır. “Ey Yunus Emrem cehd eyle” Hâzır olmuş gördüm ânda anları “Yunus Emre dosta gider” Devre girmiş tabakât Adenleri Allâh dirler bir meclise uğradım “Yunus Emrem ilinden aşk söylenür dilinden” “Miskîn Yunus’un adı...” Derviş Yunus çok şükür hakkıyla hakka irdim “Yunus kim öldürür seni viren alur yine cânı” Yunus Emre gerçek sevgilinin, hakiki aşkın Ben gider oldum yoluma bir nazar eylen hâlime Muhammed’in nurun urur gördüm peşindedir. Onun şiirlerinde hak olan sevgili Çâre yokmuş ölmedin ben menzilime giderin “Yunus âşık oldun ise âşıklara uydun ise” Ebubekir Ömer Osman Ali hem mecaz ötesidir. Mecazlardan geçen ancak hakka erişir. Vasıl olmak isteyenlerin yegâne muradı Menzil ırak değil yakın îmânın şeytândan sakın “Yunus bir fikr eyledi garîb gönlüni eğledi” Allâh dirler bir meclise uğradım aşk-ı hakikidir. Yunus bu hususu şu sözlerle Helâl eyle âhiret hakkın ben menzilime giderin “Yunus sana bir gün gele cânun gide tenün kala” dilden dile getirmiştir: Derilüben güller yakasız don giydireler “Dervîş Yunus’un ellerde vasfı söylenür dillerde” **** Gelmez yola göndereler ben menzilime giderin “Derviş Yunus bu sözü anlayana söyledi” Cemâlin nûrı göründi gözlerim ayırmam ayrık Gaflet ile beni menzilde koyar Murâdım maksûdum sensin dahi dem urmam ... Anda zebâniler gele aceb hâlüm nice ola Benim kanmaz uyhum neyledin beni ayrık Mecmua sonunda yer alan iki şiir sırası ile Dilüm nice cevâb vire ben menzilime giderin şöyledir: Cehennem odına lâyık eyleyen Yüce yüce dağlar aşdım nice menzil gezüp geçdim Hâlet ile bana bir ‘aşk yöneldi Yunus Emrem aşka yanar dünyâyı ardına atar Benim kanmaz uyhum neyledin beni Visâlinden hayât açdım ayrı olmayam ayrık Allâh dirler bir meclise uğradım Allah emri bize yiter ben menzilime giderin Tutun kulak nakl eyleyem size Muhammed gündüzin olurdu sâim Aşkın ile doluyorlar tûtî vü kumru bülbüller Allâh dirler bir meclise uğradım Giceler ihramı giyerdi dâim Melekler hüsnine hayrân çağıram durayım ayrık Yunus Emre Divanı Kahire nüshasında şair mahlası olarak Yunus, Yunus Emre, Âşık Yunus, Yunus Emrem gibi ifadeler kullanılmıştır: Gerek ümmet itsin tut anın huyun Seni cândan seven cânlar cânâna irdiler anlar Münâdîler çağrışup nâre başlar Benim kanmaz uyhum neyledin beni Ayân oldı şu meydânlar sekr demâdemim ayrık “Zamâne âşıkları beğenmezler Yunusı” Hâli hâlince tesbîh ider kuşlar “Ey bîçâre Yunus Emre” Secde ider dağlar taşlar ağaçlar “Âşık Yunus sen özge elin kaldır sür yüzüne” Muhammed gündüzin ta’âm yemezdi Bu Yunusa safâ nazar görmekden kıl ey mesrûr Allâh dirler bir meclise uğradım Mübârek başın yastığa komazdı Yüzünde hak nûrun gördüm gayrıdan sürmeyem “Yunus bunda geldin mi bâzarlığın gördün mi” ayrık “Âşık Yunus yanar ortada” Münâdî sözüne kulak tutarlar Sen yatup uyursun ol uyumazdı “Yunus işin figân olur anun ile hakkı bulur” Miskin Yunus, Allah emrinin mutlak Arşın etrâfında sâf sâf melekler Benim kanmaz uyhum neyledin beni “Kendiyü bilen kendiden çün kendüsidir ey Yunus” gerçekleşeceğini, her nefsin ölümü tadacağını ve O meclisde kabûl olur dilekler gidilecek son durağı “menzil” olarak niteler: “Yunus Emre’nin ne gelür elinden” Allâh dirler bir meclise uğradım Yunus eydür kanı ananla atan “Yunus Emrem sözlerin cân u gönülden değilse” Kimdir bu dünyâda murâda yeten “Miskîn Yunus’un teşvîşi...”

46 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 47 “O; Türkçenin içinde uçan bir yıldız olmayı, öyle görünmeyi tercih etmiştir. Kendisine seçtiği adıyla çok manalı bir yerde bulunmama sembolüdür. Gelenek onu yedi, sekiz mezarda yatar gösterir. Hangisinin hakiki mezar olduğu tarihçiler için hakiki mesele olmuştur. Fakat bunu gereği gibi bildiğimiz zaman dahi onu oraya bağlayamayız. Şüphesiz Sakarya YUNUS EMRE’Yİ ARAYIŞ: kıyılarında doğdu. Fakat her yerde doğmuşa benzer.” Sokrates, Dante, Petrarca, Erasmus ve Pascal insanlar arasına bu sefer onları irşat için yeniden gibi pek çok önemli Batılı şahsiyet karşısında girmesi; bütün bu kaybolma, kapanma, yeniden ve “BİR SİNEK BİR KARTALI YERE VURDU konumlandırılmaya çalışılmıştır. Ayvazoğlu bu başka bir hüviyetle doğma hikâyesi, hep bu adın açıdan “Bizde olmadığı düşünülen ne varsa, kim etrafında toplanabilecek vakıalardır.” diyerek YALAN DEĞİL GERÇEKTİR BEN DE GÖRDUM TOZUNU” varsa Yunus’ta aranıp bulunmaya çalışılmıştır.” Yunus Emre’nin arayışının bu topraklara ifadesinde bulunmaktadır. dayandığını, ona bir kimlik atfedilecekse bu 1* Yunus Emre modern fikir ve düşünce kadim coğrafyada aramak gerektiğine işaret Yunus Arifoğlu akımlarıyla da ilintilendirilmiştir. Modern etmiştir. Yunus Emre, Moğol hükümranlığı altında makam hırsıyla taht mücadelesini pek çok ideoloji Yunus’u kendi düşüncesinin Yunus Emre’yi herhangi bir fikrî çerçeveye dayanağı hâline getirmiş ve onu bu şekilde sokmak mümkün müdür, sorusu ekseninde verenlere şahitlik ettiği gibi, bu dönemin bunalımlı zamanlarında arifleri yok tanımlamaya çalışmışlardır. Bundan dolayı Okyay, “Ne hümanizm ile ne de bizim sayan âlim anlayışına da şahitlik etmiş ve bunların yenilgisini anlatmıştır. Kibirle Yunus; Türkçü, İslamcı, Alevi, Sünni, sosyalist kültürümüze yabancı bir isimle izah etmek doğru yeryüzünde yürüyenlerin akıbetini bir kartal temsil ederken, bir sinek gibi ve hümanist olarak görülmüştür. Ayvazoğlu, değildir.” ifadesinde bulunmaktadır. Meselenin görünen garip gurebanın bu kartalı nasıl yere serdiğini de ifade etmektedir. “Yunus-ı bîçârenin omuzlarına ne kadar ağır daha iyi anlaşılabilmesi için iki medeniyetin bir yük yüklenmişti!” diyerek her kesimce ona kendi kavramlarıyla mukayese edilebileceğini yüklenilen ağır misyona işaret etmiş ve “Bir belirtmekte ve bunun farklı kültürlerdeki Yunus Emre’yi Arayış konu olmuş hem de modern zamanlarda bu medeniyet tasfiye edilirken ayaklarının altındaki kavramayı kolaylaştırmasından başka bir anlam aşadığımız zamanın sorunları bizi şathiyeden hareketle yeni yorumlar yapılmış ve zeminin kaydığını hisseden ‘bağrı başlı’ aydınların ifade edemeyeceğini de eklemektedir. Bize ait tarihe ve orada bir arayışa sevk ediyor. Yunus Emre’nin misyonu ve yükü arttırılmıştır. tutunmaya çalıştıkları can simidiydi o.” diyerek olan bir değere başka bir tecrübeyle oluşmuş bir Günün koşulları tarihî tecrübeye Yunus Emre paylaşılamamış, her hizip onu koca medeniyette başka birisi yokmuşcasına bir kavramı atfetmenin hiçbir anlamı olmayacağı eğilmeyiY bir ihtiyaç olarak ortaya çıkarıyor. kendi düşünce evreninin bir parçası hâline ge- anlam yüklenildiğine işaret etmiştir. ortadadır. Okyay, Yunus Emre’nin insan Geçmişte yaşamış güçlü şahsiyetler de tirmeye çalışmıştır. Ayvazoğlu, “Ancak kalın sis Tanpınar, Yunus Emre için “O, hüviyeti sevgisinin kaynağının, “İslam düşüncesi ile tecrübenin bir parçası olarak yeniden ele perdesi ardındaki hayatının ve farklı yorumlara kolayca nüfus kâğıdına sığmayanlardandır.” Oğuz yiğitliğinin ideal bir senteze ulaşmasından alınıyor. Yunus Emre; yaşadığı coğrafya, zaman, elverişli şiirinin onun arkasına saklanarak ide- ifadesinde bulunmaktadır. Tanpınar’ın Yunus doğduğunu” ve bu şekilde hareket etmenin “her düşünce dünyası ve şiirleriyle arayışımızın bir olojik kavga vermeyi kolaylaştırdığını” ifade et- Emre’yi arayışı bizzat Yunus Emre’nin kendi Türk münevverinin bir borcu olduğunu” ifade parçası hâline gelmiş ve her kesimce ona ayrı mekte “ve her ideolojik gurubun Yunus’un şiiriyle hikâyesiyle başlamaktadır. Tanpınar onu Yunus etmektedir. ayrı misyon yüklenmiştir. Yaşadığı dönem, kendi düşünce dünyasını tahkim etmek istediğini” Peygamber’in hikâyesiyle de eşleştirmekte, Yunus Emre’nin arandığı yerlerden birisi coğrafya dikkate alınarak ona dair bir yorum belirtmektedir. Bu bakımdan Yunus Emre’nin “O, bir balığın karnında günlerce kalan ve orada de yaşadığı ve medfun olduğu coğrafyadır. inşa edildiği gibi şiirlerinden hareketle de şahsiyeti ve şiirleri üzerinden menfi bir durum pişmanlık yaşları döktükten sonra ışığa dönen Anadolu’nun pek çok yerinde Yunus ona misyon yükleyenler olmuştur. Onun da söz konusu olmaktadır. insandır. Bu macerayı karanlığın yuttuğu ve Emre’ye ait çok sayıda mezarının olması güncelliğini koruyan “Çıkdım erik dalına” Tarih, bir yönüyle medeniyetlerin çatışma karanlıktan dönen insan diye hülasa ederiz. Yunus paylaşılamamasından ileri gelmektedir. Genel adlı şathiyesi ise hem geçmişte pek çok şerhe alanı hâline de gelmiştir. Büyük şahsiyetleri bu adı benimsemekle şüphesiz bu peygamberin eğilim, Yunus Emre’nin Sakarya çocuğu olduğu çilesini ve talihini benimsemiş oluyordu. Filhakika yönünde, Sarıköylü olduğu ve burada doğduğu 1* Doç Dr.., Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat yarıştırma ve karşıtlarını tarihten inşa etmede Tapduk Emre’ye intisabı, dergâhında kalışı, Fakültesi, Tarih Bölümü Yunus Emre de öne çıkmaktadır. Yunus Emre, düşünülmektedir. oradan ayrılışı, tekrar gelişi ve nihayet izin alıp 48 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 49 Tanpınar “O Türkçenin içinde uçan bir yıldız olmayı, Yunus Emre, güçlü bir şahsiyet olarak özellikle son yüzyılın bunalımı öyle görünmeyi tercih etmiştir. Kendisine seçtiği adıyla içerisinde can simidi hâline gelmiş ve bu bakımdan üzerinde durulmaya değer çok manalı bir yerde bulunmama sembolüdür. Gelenek görülmüş; kimliği, düşüncesi, yaşadığı zamanı ve coğrafyası irdelenmiştir. onu yedi, sekiz mezarda yatar gösterir. Hangisinin hakiki mezar olduğu tarihçiler için hakiki mesele olmuştur. “Hâl ve gönül ehli bazı Fakat bunu gereği gibi bildiğimiz zaman dahi onu oraya zayıf ve fukaralar vardır ki Yunus Emre’nin bu şathiyesini diğer temsil ederken, bir sinek gibi görünen garip şiirleriyle birlikte düşünmek gerekir. Böylece gurebanın bu kartalı nasıl yere serdiğini de ifade bağlayamayız. Şüphesiz Sakarya kıyılarında doğdu. Fakat görünüşlerindeki zayıflık her yerde doğmuşa benzer.” diyerek Yunus Emre’yi mekân bir anlam bütünlüğü meydana gelir. Yedi asır emektedir. üstü görmekte, onu bir mekâna sığdıramamaktadır. itibarıyla sivrisineğe öteden insanın kendisini bilmesini gerektiğini Yunus Emre nice zahid, âbid ve âlimlerin dile getiren Yunus Emre, bu kadim coğrafyanın Gönüllerde yaşamayı hedefleyen, ölümü önemse- benzerler ancak Allah’ın mağlup etmek gayesiyle kendisine çeşitli sualler yankılanan sesi olmaya devam etmiştir. meyen, “Ölen hayvandurur âşıklar ölmez” diyerek yönelttiğinde cevap verdiğini, ancak onun sual- kavî ve metîn sıfatlarına Matrix’te de değinilen Delphoi’deki “Kendini ölümsüzlüğünü ilan eden bir sufiye mezar aramak da lerine zâhir ulemasının cevap veremeyerek âciz mazhar olarak, batınî Bil” vurgusu Yunus’ta “Sen kendini bilmezsin, beyhude bir uğraştır, düşüncesinden hareketle ona bir kaldıklarına bizzat şahitlik etmiştir. ya nice okumaktır” ile yeni bir yoruma sahip mekân aramanın gereksizliğine de vurgu yapılmak- bakımdan kuvvetlidirler. Bursevî, “Hâl ve gönül ehli bazı zayıf ve olmuştur. Fuzûlî, “Aşk imiş her ne varsa âlemde tadır. Ve bazı görünüşleri kuvvetli fukaralar vardır ki görünüşlerindeki zayıflık / İlm bir kıyl u kâl imiş ancak” derken aynı itibarıyla sivrisineğe benzerler ancak Allah’ın kişiler vardır ki gerçekte iç yankının sesi olmaya devam etmiştir. Yunus kavî ve metîn sıfatlarına mazhar olarak, batınî Bir sinek bir kartalı salladı urdı yere Emre insanı merkeze alarak Allah ile insan hâlleri boştur. Dışarıdan bakımdan kuvvetlidirler. Ve bazı görünüşleri arasındaki bağa temas etmiş ve bu dengede Yalan değil gerçekdür ben de gördüm tozını bakıldığında kartal gibi kuvvetli kişiler vardır ki, gerçekte iç halleri insanın kendisini bilmekten daha öte bir boştur. Dışarıdan bakıldığında kartal gibi cüsseli cüsseli ve kuvvetli ancak anlamın olmadığını da seslendirmiştir. Beşerî Çağdaş yazarlar, klasikleşen bütün yazarlar gibi ve kuvvetli ancak içleri gayet zayıftır; zira tevhid çabadan ilahi doruğa ulaşan aşk, böyle bir Yunus Emre’nin şathiyesinin de, günün bütün sorun- içleri gayet zayıftır; zira kuvvetiyle melekût metanetini bulamamış ehli bakışa sahip olanı yormazmış şeklinde yerleşik larına hitap eden güncelliğini kaybetmeyen bir şiir tevhid kuvvetiyle melekût dedikoducular, hâl ehli karşısında acziyete bir algıya da dönüşmüştür. olduğu düşüncesindedirler. Yunus Emre’nin şathiye- metanetini bulamamış ehli düşüp mağlup olurlar.” demektedir. İbrahim sini farklı şekilde okumanın mümkünlüğü üzerinde Hakkı Erzurumî de, “Harabat ehline hor bakma dedikoducular, hâl ehli duran Ayvazoğlu “Şerh geleneğinde bu metin sadece Mısrî şiirin, “Nefislerini alçaltarak yokluk şakir / Defineye malik viraneler var” ifadesiyle tasavvuf bağlamında okunabilir, bu birincil ve asli oku- karşısında acziyete düşüp ve fakirlik elbisesi altında kendilerini gizleyen bu geleneğin insana bakışını özetlemektedir. ma”dır, ifadesinde bulunmaktadır. Şeyhzade, Niyazi-i mağlup olurlar.” hakîr dervişlere alaycı bir yolla bazı sualler Yunus Emre, güçlü bir şahsiyet olarak Mısrî ve Busrevî şathiyeyi tasavvufi bir eser olarak şerh yönelten şahin misali âlimlerinin, özellikle son yüzyılın bunalımı içerisinde can etmişlerdir. gözlere sinek kadar görünmeyen bu ariflerin simidi hâline gelmiş ve bu bakımdan üzerinde Yunus Emre’nin şiirleri, ortaya çıktığı zamanın cevaplarıyla, kartalın sineğe avlanması gibi durulmaya değer görülmüş; kimliği, düşüncesi, bağlamından bağımsız olarak çağın güncel yakalanıp yere vurulduğunu anlattığını” ifade yaşadığı zamanı ve coğrafyası irdelenmiştir. sorunları karşısında yeniden okunup bir anlam ederken de insanın haddini bilmesi gerektiğini Yunus Emre yaşadığı dönemi, toplumu ve hayatı; yüklenebilmektedir. Bu bakımdan da her ideolojinin öğütlüyordu. sahiciliği, sadeliği, dili ve ifadesinin gücüyle dile onu kendi düşüncesine temel yapması da mümkün Yunus Emre yaşadığı tecrübeyle bu getirmiştir. Bundan dolayı Ayvazoğlu, Yunus hâle gelmektedir. Ayvazoğlu, eski metinlerin her dizeleri ele almıştır. Yaşadığı dönemde Moğol Emre’nin “hiç eskimeyen bir şair” olduğunu zaman ve zeminde farklı bir şekilde okunup yeniden hükümranlığı altında makam hırsıyla taht belirtmektedir. Yunus Emre yaşadığı çalkantılı değerlendirilebilineceğinin üzerinde durmakta ancak mücadelesini verenlere şahitlik ettiği gibi, zamanlarda şahit olduğu durumlar karşısında “şirazesini muhafaza etmek şartıyla” notunu da bu dönemin bunalımlı zamanlarında arifleri insanı öne çıkarmış, esas olanın insan olduğunu eklemektedir. Yavuz da, “Şerh geçmişe, yorumsa bugüne yok sayan âlim anlayışına da şahitlik etmiş şiirlerinde vurgulamıştır. Yerelden evrensele aittir.” diyerek şiirlerinin güncel zaman içerisinde yeni ve bunların yenilgisini anlatmıştır. Kibirle bir sesleniş gibi yankılanan şiirleri onu öne yorumlara sahip olabileceğine işaret etmektedir. yeryüzünde yürüyenlerin akıbetini bir kartal çıkarmıştır.

50 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 51 “İlim ilim bilmekdür, ilim kendün bilmekdür, Yaşadığı dönem; Moğolların yangın yerine Sen kendüni bilmezsin, yâ nice okımakdur.” çevirdiği, Selçuklu’nun dağıldığı, beyliklerin birbirine girdiği, kuraklık ve kıtlığın baş gös- terdiği, en önemlisi de batıl fikirlerin ve inanç- Makalemize konu olan Yunus Emre Haz- ların gönülleri kararttığı bir zamandır. Bu ka- retleri takriben 13-14. yüzyıllarda yaşamış bir ranlığın en zifiri anı yakın zamanda doğacak FENÂDAN BEKÂYA EMSALLERİ VE MİSALLARİYLE gönül sultanı, saf bir Anadolu dervişi, yanık bir olan Osmanlı medeniyetinin aydınlığının âdeta âşıktır. Eskişehir’in Sivrihisar ilçesine bağlı Sa- bir tasdik işaretidir. Umudun yittiği, takatlerin rıköy’de doğdu. 82 yaşında bedeninin toprak ol- bittiği, çaresizliğin hâkim olduğu bir dönemdir. KÂMİL BİR İNSAN MODELİ duğu düşünülse de kendi deyişiyle “ölen hayvan Lûtf-i İlahiyle çağdaşları sayılabilecek Mevlana imiş âşıklar ölmez” düsturuna iman ettiğimiz Hazretleri, Hacı Bektaş-i Veli, Şeyh Edebali, için hâlen yaşamaktadır. Mezarının çeşitli yer- Geyikli Baba, Ahmed Fakih, Tapduk Emre ve “YUNUS EMRE HAZRETLERİ” lerde olduğu rivayet edilmiştir. Zaten asıl defin emsalleri; çağın harap gönüllerini onarıp âdeta yeri yüzlerce yıldır dirilttiği samimi gönüllerdir. olan sancılardan yeni bir doğuma hazırlık yap- Geçmiş bütün zamanların en büyük şair ve tılar. Bu şekilde bir faziletler medeniyeti olan, Talha SERT mutasavvıflarından birisi de Yunus Emre’dir. rahmet ve bereket toplumunu istikbale ilmek Hatta ona gelecek zamanların da en büyükle- ilmek dokuyarak hazırladılar. Hepsi birer örnek şahsiyet, kâmil insan ve üsve-i hasene karakter Burada asıl tefekküre layık olan, kimin ölü olduğu sorusudur. Yaşadığı hâlde rindendir dense yeridir. Hayatı hakkındaki bil- oldular. Asıl olana, tam olana ve yeryüzüne gel- hissiz, ruhsuz, duyuşsuz kalan çağımız insanı mı; yoksa Yunus Emre Hazretleri giler, şöhreti kadar kesin değildir. O kelimenin tam anlamıyla bir efsanedir (Kanar, 1992: 7). miş en mükemmel insan olan Râsul (S.A.V)’e ve emsalleri mi? ram olup, cüzler şeklinde bütünü işaret ettiler. Menkıbevi hayatı tarihsel araştırmalarının Mevlana Hazretleri buyurur: “Güneş ve aya bak önüne geçmiştir. Nihayetinde Yunus Emre çağ- onlar birbirini sevgiyle kucaklar, hizmet edebil- lar aşmış, bedensel hayat süresinin çok ötesine mek adına bir olurlar.” O hâlde insan olmanın Ben yürürüm yane yane anlatanı hoş görme bahtiyarlığı gösterenlerden sonsuzluğa yelken açmış, bakiliğe akmıştır. Aşk boyadı beni kane Allah razı olsun; göstermeyenlerin canları sağ, gereği sevgidir, birlik olmaktır. Mahlûkata hiz- Yunus Emre’nin tarihî kişiliği menkabeler Ne akilim ne divane yolları doğruluk olsun. Yunus Emre Hazretle- met, merhamet ve hassas bir duyuştur. içinde kaybolup gitmiştir. Kaynaklar ondan Gel gör beni aşk neyledi rinin izinde bir girizgâh yapmayı görev telakki bahsederken daima rivayetleri aktarmaktadır. ederek dua ile başlamayı hem sünnet hem de Bu sebeple Yunus’un hakiki kimliğini araştı- “Yir gök yaradılmadın Hak bir gevher eyledi elzem gördük. Çünkü bahsedilen yüce insanı- llah (C.C)’ı anarak ve Rasulûllah rırken menkabelerden hareket etmek zaruri ol- Nazar kıldı gevhere sızurdı dür eyledi” nın istikameti, düsturu ve ruh-u manevisi gereği (SAV)’ı hatırlayarak başlanan her işin maktadır (Tatcı, 2014: 9). Çağlar aşan bir şah- Yunus Emre Hazretleri, köyünde çiftçilik yaptı- onun sünnetini yaşatmak üzerimize bir vebal hayır ve berekete vesile olduğu iman ve siyet olan Yunus kabına sığmaz, kaynağı sonsuz ğı esnada kıtlıktan dolayı erzak almak için Hacı olmaktadır. Çöldeki kumlar adedince yıldız inancı ile dolu gönüllere selam olsun. Deryada bir nehir; uçsuz bucaksız bir derya olarak karşı- Bektaş-i Veli dergâhına gitmiş, giderken “Boş A bulunan bir kâinatta tek bir trafik kazası dahi damla mesabesinde, Hz. İbrahim (A.S)’e su mıza çıkmaktadır. Varlığını en zor dönemlerde, giden boş döner.” sözünü duyarak dağlardan olmadan, bozulmayan bir ahengin içinde, olan taşıyan karınca misali, acz makamının elverdi- hatta günümüzde dahi hissettirmiş, yol göster- alıç toplamıştır. Dergâhta ondaki istidadı ve ahenge kalbi dâhil edip mükemmel olana ram ği ve olan takatimizce, var olanı ancak hiçlikle meye devam eden eylemsel bir rehberdir. Bura- inceliği sezen Hacı Bektaş Hazretleri alıçları olmak, tefekkür ufkunu açmak adına Yunus gö- tasdik etmek hüsnüniyetimizdir. Güneşin ayı, da asıl tefekküre layık olan, kimin ölü olduğu kabul buyurur, ona iltifat eder. Birkaç gün mi- nüllülük hele de çağımızda olmazsa olmaz bir ayın geceyi aydınlatması gibi kaynağımız tek, sorusudur. Yaşadığı hâlde hissiz, ruhsuz, duyuş- safir eder, dönüş vakti geldiğindeyse Yunus’a yolumuz bir, Lûtf-i İlahi ile yansımamız renk vazife, hasretle aranılan bir durumdur. Berekete suz kalan çağımız insanı mı; yoksa Yunus Emre “Buğday mı, himmet mi istersin?” diye sorulur. renktir. Kusur, yanlış varsa bizden; güzellik, vesile, sadaka-i cariyeye kapı olur inşallah. Başta Hazretleri ve emsalleri mi? Yunus sorunun sırrından gafil “Buğday isterim, fakire, sonra okuyanlara şifa ve selamet getir- hoşluk varsa O’ndandır. Anlatılanın hatırına “Ben gelmedim daviyüçün, benim işim seviyüçün himmeti ne yapayım!” der. Dönerken aklı başına mesini yüce Allah’tan niyaz eyleriz. gelerek himmet almak için Bektaşi dergâhına 1* Öğretim Görevlisi, Yalova Üniversitesi, talha-sert@hotmail. Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.” com tekrar döner. Himmet ister ancak Hacı Bek- 52 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 53 taş-i Veli artık onun nasibinin Tapduk Emre “Taptuk’un tapusunda, kul olduk kapısında, dergâhında olduğunu, anahtarı oraya verdik- Yunus miskin çiğ idik, piştik elhamdülillah.” lerini söyler. Bunun üzerine Yunus’un Tapduk dergâhına gittiği ve burada “hizmet et, nasibi- ni al” denmesiyle Tapduk dergâhında hizmete Kâinatta her şey zıddı ile kaimdir. Râsulul- başlayarak nice çileler sonunda “Yunus Emre” lah’ı Ebu Bekir (R.A) gördü imanı arttı, “dün- olarak anılmaya başladığı, nice şiirler okuyup yanın en güzel insanı” dedi. Ebu Cehil gördü tarikat terbiyesine erişerek yanıp piştiği riva- küfrü arttı. Hâşâ “ne kadar çirkinsin” dedi. Göz yet edilmektedir. Yunus belli bir müddet sonra bakar lâkin kalp görür. Celal olmadan cemalin, Tehî görmen kimseyi hiç kimse boş değil kalbî terakkilerin bir türlü olmadığından buna- kahır olmadan lûtfun, ölüm olmadan hayatın, lır ve dergâhtan ayrılır. Yolda bir grup dervişle hiçlik olmadan varlığın, hastalık olmadan sağ- Eksiklik ile nazar erenlere hoş değil karşılaşır. Onlarla yolculuk etmeye başlar, akşam lığın, madde olmadan mananın ve bunlar gibi olunca içlerinden biri dua eder ve ortaya bir sof- birçok tezat olmadan elde olanın kıymeti an- ra gelir, sonraki akşamlar da böyle devam eder. laşılamamaktadır. Yunus Emre bünyesinde te- Ey Yûnus Hakk’ı bilen söylemez hergiz yalan Sıra Yunus’a gelince çekinir, Yaradan’a sığınır ve zatlık ve karşıtlıkları cem etmiş, hayat felsefesi İkilik ile gelen doğru yol bulmuş değil “Allah’ım ben de bir manevi hâl yok ama onlar olarak bunları bir etmiş, zıtlıkları birleştirirken kim hürmetine dua ettilerse ben de onun hür- gönülleri, ruhları ve ayrılıkları da yaklaştırmış- metine istiyorum.” der. Bu sefer her akşamdan tır. Mevlana Hazretlerinin nazarlarına mazhar (tehî: boş / hergiz: asla) fazla olarak üç sofra iner. Diğer dervişler de olan Yunus asıl sülûkünü nice çilelerle Tapduk Yunus gibi şaşırır ve bunun hikmetini sorarlar. Emre Hazretleri dergâhında eşiğe yüz sürerek Yunus önce onların anlatmasını ister. Onlar da tamamlamıştır. Hiçlikteki rahmet ve aczi kabul- Tapduk dergâhında 40 yıldır bıkmadan usan- lenmekteki hikmeti hazmederek nefs tezkiyesi madan hizmet eden bir Yunus varmış, onun ve kalp tasfiyesiyle nice gönüllerin gerçek var- hakkı için isteriz, derler. Bunu duyan Yunus’a lığa ermesine vesile kılacak asli hüviyetine ka- ikinci kez yol gözükür ve nedamet ateşi içini vuşmuş, Yunus Emre Hazretleri olmuştur. Kılıç bu sefer bir başka yakar. Dergâha dönen Yunus boynu olanın boynunu keser, gölge gibi yerde pişmanlığını ve affını nasıl göstereceğini düşü- olanaysa yok mesabesindedir. Yunus Emre nürken Tapduk Emre Hazretlerinin hanımı ile Hazretleri de girdiği nurlu yoldaki yokluğun kapıda karşılaşır. Durumunu ona anlatır. Hanı- aslında varlığın kapısı olduğunu birçok çilelerle mın telkiniyle eşiğe başını koyar ve beklemeye hem kalben hem aklen idrak etmiş, kapıya ba- başlar. Artık gözünün feri olmayan ancak gönlü şını koymuş ve hem kapıcıya hem de tüm kapı- güneş gibi yanan Tapduk Emre evden çıkarken ların ve yolların sahibine teslim olmuştur. Yesevi eşiğe başını koyan; nedamet, aşk ve teslimiyet Hazretlerinin deyişiyle âşıkların sünnetidir diri ateşiyle tutuşmuş Yunus’a ayağı takılır. Tapduk ölmek. Emre hanımına dönüp “Kim bu?” der. “Yunus” cevabı üzerine “Bizim Yunus mu?” deyince Yu- “Aşkın âşıklar öldürür nus Emre gönülde olduğunu anlar. Bizim olan Yunus’un buraya kadar yaşadığı merhalelerde Aşk denizine daldırır neler geçirdiğini iyi tahlil etmek ve okumaya Tecelli ile doldurur çalışmak gerekiyor. Sabır, tahammül, azim, aşk, Bana seni gerek seni” hatada ısrar etmemek, benliği bertaraf edip acz ve dert kapısını terk etmemek bizim olmanın, ölmemenin sırları olsa gerek. 54 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 55 Yunus Emre Hazretleri bahsettiğimiz tüm görmek icap eder. Bu ilahi teselsülü anlamaya “Derviş Yunus gel imdi “Sohbet canı semirtir hem âşıkın ömrüdür bu merhaleler sonucunda terakki ettiği yerde, çalışmak insan olma hususiyetinin bir borcu Ummanlara dal imdi Hakk Çalab’ın emriyle erenin himmetidir” kâinatın sessiz ve sözsüz şiirlerini yani kevnî olsa gerektir. Yunus hangi ilmi tahsil etmiş, ne ayetlerini kalp gözüyle okumuştur. Kâinat ki- okumuş, ne bilmiştir, neyi araştırıp ezberlemiş- Ummana dalmayınca tabının sayfalarını çevirmeye ve ibret ışıkları- tir; bu hâl nasıl, ne ile olmuştur? Sen derviş olamazsın.” İnsanlar güzelliğin meczubudur. Yunus nı görmeye başlamıştır. Bundan sonra neye ve Emre Hazretleri ise güzelliğin ete kemiğe bü- nereye yönelse İlahi kudreti hissetmiş; sözle- rünmüş, kelimelere dökülmüş, hayata aks etmiş Yunus Emre Hazretleri sırtında kırba ile ri ruhlara ferahlık, sadırlara şifa veren ilahiler “Kadılar mollalar cümle geldiler, hâlidir. Bulunduğu çağda bitap gönüllere te- insanlara su dağıtır; sırtı yara olur kimseye dert olarak gönüllere nakşedilmiştir. Allah (C.C)’ın Kitapların hep bir yere koydular. selli, zamanından sonrasına ise hiç sönmeyen yanmaz, acısını rahmet bilir, hizmetine şevk- tasarrufu ve kader sırrı neticesinde kimi hafi bir kandil olmuştur. “Tasavvufun o derin sevgi Sen bu ilmi kimden aldın dediler. le devam ederdi. Yine dağda odun keserken kalan, kimi irşat eden veliler arasında hem hâl gücünü, bağışlama ve hoş görme ilkelerini onun Bir kâmil mürşide varmasan olmaz.” etrafına vahşi hayvanlar toplanır, ona yardım hem de kâl ile istikamet ehli tayin edilmiştir. şiirlerinde yeterince ve doyuncaya kadar bulmak ettikleri olur, onlarla hâl lisanıyla konuşurdu. Yunus genel kanı olarak mektep görmemiş bir mümkündür (Kayaer, 2010).” Bir gün Yunus Emre Hazretleri ormanda odun çiftçi olarak düşünülmektedir. Az da olsa bazı “Hayat nedir?” sorusunun cevabını en iyi Yunus âdeta ölümsüzlük suyunu içmiş, ne- keserken sultan olduğunu anladığı biri yanına kaynaklara göre de tahsil görmüş, medrese eği- mezar taşları verir. Dünya makam ve apoletleri fes-i Rahmani ile her dem taze kalmış; hep ara- yaklaşır ve ona doğru bir kese altın atar. Yunus timi almış biridir. Hangisi doğru olursa olsun dünyaya ait ve kısa bir süreliğine geçerlidir. nılanı, kaybedileni, beklenileni insanlığa arma- bunun ne olduğunu sorunca sultan “Bu, her ka- Yunus’un elde ettiği makam ne sadece ilimle ne Yunus ve emsallerinin makamları ise bâki ve ğan etmiş bir velidir. Ayet-i kerimede buyrulur: pıyı açan altındır.” der. Yunus bu arada içinden de çalışmayla olacak bir makam değildir. Tap- aslidir. Peki, bu hâle nasıl gelinir? Sorunun üze- “Her kim bir canı ihya ederse bütün insanları altının mahiyetini geçirince ağaçlar ve taşlar bir duk Emre Hazretleri bir mecliste, artık Bizim rine ciltler dolusu kitaplar yazılabilecek olsa da ihya etmiş gibi olur...” (el-Mâide,32) Veliler ba- anda altın oluverir. Sonrasında “Her şey hâliyle Yunus olan, nice zahmet çekip yaptığı her işi bu sorunun en kısa ve öz cevabı herhâlde mu- zen elektrik akımının trafoya fazla gelmesi ve güzel.” deyiverince hepsi eski hâline döner. “Hz. aşkla yapan malum üzere bir odun parçasını bile habbet ve istikamet ehli olabilmektir. Bu iki du- patlatabilmesi gibi bir anda, -Hallac-ı Man- Ali’ye bir gün bir fakir gelir ve ısrarla bir şeyler dümdüz “eğri olan doğru yere yakışmaz” deyip ruma riayet eden, uyan ve ehil olan pek azdır. sur’da olduğu gibi- bazen de yavaş yavaş ilahi te- ister; verecek bir şeyi olmayan sahabi efendimiz tek tek toplayan ve kahrın da hoş lütfun da hoş Lakin böyle olunamasa bile olanlarla birlikte cellilerin hikmet ışıklarını sunmuşlardır. Yunus ısrarına dayanamaz ve eline bir parça kum alıp, sırrına eren Yunus Emre’ye “Kilidini açtık, söyle olmak zaruridir. Ayet-i kerimede geçtiği üzere Emre Hazretleri ılık ve sakin akan bir memba üfleyip fakir kişiye verir. Şaşkınlıkla olanı bi- Yunus!” der. Yunus Emre’nin gönül perdeleri “Sadıklarla (Salihlerle) beraber” olunmaya gay- gibi kaynağı hiç kurumamış, debisi değişmemiş, teni anlayamayan fakir kişi bu sefer de bu ilmi kalkar, kalp gözü açılır; ilahi cezbe ile o gün- ret etmek gerekir. Hadis-i şerifte buyrulduğu kurak yürekleri yeşertmiştir. Dere kenarında kendisine öğretmesi için yalvarır. Hz. Ali efen- den çağlar aşarak, tüm dünyaya ulaşacak olan üzere “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” Kelam-ı ki- oturan birine bir bardak su vermek güzeldir an- dimiz her ne kadar olumsuz cevap verse de ba- nefesini sonsuz bir ilham ile akıtmaya başlar. barda geçtiği üzere misk dükkânına giren, misk; cak çölde susuzluktan telef olacak birine su ver- şından ayrılmayan zata durumu anlatır. “Eline Mahir bir dalgıç denizin üstündeki güzellikleri lağım çukuruna dalan, necaset kokar. Tarihimiz mek hem hayati bir ihtiyaç hem de kurtuluş ve bir parça kum al, Fatiha Suresi’ni oku ve içine görür, sonra deryanın derinliklerine dalar, nice ve coğrafyamızın bereketi sadece doğası ve ha- selamete vesiledir. İşte Yunus da çölde bir saki üfle.” der. Dediğini yapan fakir kişinin elindeki hazineler keşfeder, güzellikler bulur, âdeta yeni vası değil nice yüce şahsiyeti bizlere armağan gibi asırlardır sayısız kurak çölü eşsiz vahalara kum değişmez. Bunun hikmeti sorulunca, Hz. bir dünyaya açılır. Ancak yüzme bilmeyen biri etmesinden ileri gelmektedir. Bunlardan sade- döndürmüştür. Verdiğimiz emsalin dünya haya- Ali “Bu bir kalp farkıdır.” diyerek hülasa eder. sadece denizin yüzeyini temaşa edebilir. Anne ce birisi olan Yunus Emre Hazretleri dahi bu tında karşılığı bu kadar elzem ve değerliyse bir Anlaşılacağı üzere çağlar ayrı olsa da gönüller karnındaki çocuk o karanlık ve sıkışık yeri cen- bereketin en önemli şükür vesilelerindendir. de ebedî âlem için olan değeri tefekkür etmek ve maksatlar benzerdir. Ödenen bedeller fark- net sanır, ayrılmak istemez. O yüzden göreme- O bir ve ben olmayı bırakıp bizliğe, sevgi ve gerekir. Yunus güncelliğini hiç kaybetmeden her lı, bulunan hazineler aynıdır. Gardıroplar farklı, diğini, hissedemediğini ya da anlayamadığını beraberliğe, oradan da birre ermiştir. “Sevdi- gün yeniden insanlığın bam teline dokunmaya tasalar ve vuslatlar aynıdır. Şekiller, mekânlar reddetmekten ziyade hazmetmenin yollarına ğiniz şeylerden infak (Allah yolunda vermek) devam eden yüce bir gönül eridir. farklı; hissiyatlar ve manalar aynıdır. Tüm bun- bakmak gerekir. Mevlana Hazretleri buyurur etmedikçe siz birre eremezsiniz, mamafih her ları birleştiren müşahhas durum ölüm, mücerret ki ehlullahın sözleri İsrafil (A.S) sura üflemesi ne infak eyleseniz şüphesiz Allah onu da bi- olan ise manevi âlemdir. O hâlde Yunus husu- “Dağ ne kadar yüksek ise yol onun üstünden aşar gibi dirilticidir. Nice şairler gelip geçmektedir. lir. (Al-i İmrân/92) “İman etmedikçe cennete siyetinde beraber olunan kişi ve ortamlara bina- Yunus Emre’m yolsuzlara yol gösterir ve hoş eder” Ancak bunlardan pek azı benimsenip asırlarca giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman en kalbî kıvam ve manevi tecellilerin ne kadar hatırlanmaktadır. Bundaki Hikmet-i İlahi’yi etmiş olmazsınız.” (Hadis-i Şerif ) elzem olduğu, nasıl olduğu, ne olduğunu uzun uzun tefekkür etmek gerekmektedir. 56 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 57 Allah (C.C) inancı ve Peygamberimiz dir. “Âşıkların sünnetidir diri ölmek” sözü ve (S.A.V.)’e olan aşkın neticesi ortaya çıkan Yu- 63 yaşında mezara benzer bir yere girerek, vefat nus gibi gönüllerin unutmadığı, hayatın tam da edene kadar buradan çıkmadan irşadına devam merkezine kondurduğu bir gerçek sıkça karşı- etmesi bunun hâl ile tasdikidir. Yaşayış eserleri Yâr yüreğim yâr gör ki neler var mıza çıkmaktadır. Bu kavram ölüm gerçeğidir. ve manevi tecellileri de bunun şahididir. Yunus Ecdadımız dahi bu gerçeği unutmamak adına Emre Hazretleri de ölüm ve sonrasını hayatın Bu halk içinde bize güler var çarşıların ortasına, cami bahçelerine, mahalle en önemli gerçeği olarak görür. “Ölmeden ev- aralarına yani hayatın en canlı olduğu mekân- vel ölünüz.” hadis-i şerifi düsturuna uymuştur. lara mezarlıkları yapmışlar ve ölümle hayatı Yunus’un anladığı ölüm ile bizim anladığımız Ko gülen gülsün hak bizim olsun cem ederek ölümden doğan bir hayat anlayışı ölüm kavramlarına da değinmek gerekir. Yunus Gâfil ne bilir Hakk’ı sever var ortaya koymuşlardır. Bu vesileyle her daim he- için ölüm bir son değil âdeta yeni bir doğum, sap sorucu, hizaya getirici otomatik bir sistem kavuşma hatta Mevlana hazretlerinin buyurdu- ile fazilet timsali bir medeniyet ortaya çıkmıştır. ğu üzere bir düğün yani şeb-i arustur. Anlaşıl- Bu yol uzaktır menzili çoktur Günümüzde ise ölümsüz bir hayat anlayışı, gö- dığı üzere ölüm onun için bir müjde ve vuslattır. zükmeyen uzak mezarlıklar, hatırlanmayan bir Maşukun aşığına, aşığın maşukuna kavuşma se- Geçidi yoktur derin sular var son dayatılmış ve benimsenmektedir. Sonucun- vincidir. Hâl böyle olunca ölüm ile hayat arasın- da da malum olduğu üzere bunalımların, pat- da bir odadan diğerine geçmek kadar basit bir lamaların, adaletsizliklerin, hayâ ve değer yok- çizgi kalmaktadır. Daha da ötesi âşık için ölüm, sunluğunun baş gösterdiği memnuniyetsiz bir maşuka varmada bir engeldir. Yani istenebile- düzen oluşmaktadır. Manasız madde, ruhsuz cek, sevilen bir durumdur. Asıl ölümse kalbin insan, hissiz akıl; fani ve baki felaketlere kapı hissiz, İlahi tecellileri duymayan, aşksız ve ka- aralar hâle gelmektedir. “Ölümü düşünmek ha- rarmış bir hâle gelmesidir. İbrahim bin Ethem yatı diriltmektir.” Kelam-ı kibarda geçen bu söz Hazretleri’nin buyurduğu gibi kalbin ölmesi- kütüphanelere sığmayacak nitelik ve hacimde dir. Kalbi ölü olan da zaten insan, yani yeryüzü bir kaynaktır. halifesi olan en şerefli mahlûk olma yetisinden Kalpte Allah’tan gayrı bütün istekleri yok et- mahrum hâle gediği için değersiz ve esfel-i safi- mek... Bu, isteğe bağlı (iradi) ölümdür; mecburi lin hükmündedir. Günümüz temel meselesi de (zorunlu) ölüm (son nefesle ölüm) değildir. Bu Yunus ve emsallerinin mensubu olduğu ahsen-i şekilde kendi iradesiyle ölenler, mana âleminde takvim sıfatının tekrar hatırlanmasıdır. Tam da yeni bir yaşantıya kavuşurlar. Âb-ı hayat deni- burada ölüm bu hatırlatmaların en acı ve soğuk len ölümsüzlük suyu da işte budur. (Cebecioğlu, olanı da olsa en etkilisidir. 2014: 383). Doğan ölecek, yaşayış ölümün baş- langıcı… Soluk alışımız bizi yaşatmakta ama “Gelin bugün yanalım, yarın yanmamak için, her soluk alıp verdikçe ömrümüz tükeniyor; Ölelim ölmez iken, yine ölmemek için.” yaşayışın başlayışı, ölümün habercisi… (Gölpı- narlı, 2017: 55). Yunus Emre Hazretleri’nin de çokça beslen- Yunus Emre Hazretleri eserlerini yazmamış diği, coğrafyalarımız ayrı olsa da feraseti icabı veya toplamamıştır. Divan’ı ve sözleri onu se- bu topraklardaki manevi istidadı gören ve bu- venler tarafından dimağlara nakşedilmiş, gönül- raya dervişleriyle, eserleriyle, fikirleriyle büyük lere yazılmış ve çağlar ötesi bir hayat bulmuştur. hizmetleri olan Ahmet Yesevi Hazretleri ölümü Onun eserleri kadar ona ithaf edilen birçok söz ve şiir de bulunmaktadır. Yunus’un buradaki Ahmet EFE öldürenler kervanının önemli temsilcilerinden- 58 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 59 derdi acaba söylediklerini aktarmak mıdır? Ya- rahmetle gönüllerde ve dualarda yer bulmuş, “Hoş gör ki hoş görülesin.” hadis-i şerifi muktezasınca bir hayat yaşamıştır. şantısını yansıtmak mıdır? Yoksa sadece aşkını çıkmaz sokaklara bir kapı olmuştur. Bunu da Bu hâli nice edip içinde onu sevilir, hatırlanır ve ölümsüz kılmış; her daim saf bir şekilde yaşamak mıdır? Bunların hepsin- arz-ı endam değil arz-ı hâl ile yapmıştır. rahmetle gönüllerde ve dualarda yer bulmuş, çıkmaz sokaklara bir kapı den belki biraz belki çokça bulunsa da aslolan Yunus’un bir derdinin olduğudur. Derdi olanın olmuştur. Bunu da arz-ı endam değil arz-ı hâl ile yapmıştır. duygusu, duygusu olanın düşüncesi, düşüncesi “Bu dünya olmaz payidar; aç gözünü, canın uyar, olanın da icraat ve faaliyeti bulunur. Bu yüzden Gel ol bana yoldaş ve yâr, gel dosta gidelim gönül.” Yunus da inandığını tam olarak, hakkıyla yaşa- mış; onun derdiyle yanıp o ateşle etrafını ısıt- Yunus Emre sadık bir derviş, eşsiz bir sa- mıştır. Hâl böyle olunca ölüm, hayat, dert, zevk natkâr, derin bir mütefekkirdir. Nice filozofun, bakıldığında hayırlı bir duadır. Yunus Emre de Azrail alır canımız kurur damarda kanımız aynileşmiştir. Söylediği hak, yaptığı hoş, yolu felsefe ile kafa yoran düşünürün içinden çıka- milletin gönlüne bir dert bırakma, bir ateş yak- Yayıcağız kefenimiz saranlara selam olsun doğru ve selametli kılınmıştır. Söz de sükût da madığı sıkıntıların, bunalımların, ölüm-yaşam ma çabasındadır. Bu, dert edineni hem yakar Sözdür söylenir araya kimse döymez bu yaraya nazar da aynı etkiye sahip hâle gelmiştir. Aklı gibi kavramların hepsini ferah bir şekilde ve sa- hem olgunlaştırır hem de pişirip yüce bir ruh kı- İltip bizi makbereye koyanlara selam olsun besleyen ilim, ruhu besleyen irfan, bedeni bes- liklerini yormadan çözmüştür. Bunu din, aşk ve lar. Derdin kendisi aslında dermandır da arayana leyen gıda aynı dili konuşmuştur. Asr-ı Saadet hoşgörü üçlemesi ile yapmıştır. Şiirleriyle hem bulmayı, bulana bırakmamayı öğretir. Bu vesi- Bunda hep gelenler gider hergiz gelmez yola gider yıldızlarının buyurduğu gibi boğazdan geçen yol gösterir; iyiye, manaya ve güzele davet eder leyle Allah hem bu satırları okuyanların hem de Bizim hâlimizden haber soranlara selam olsun lokmanın zikri duyulur olmuştur. Yani yolların hem de günlük hayatın buhranlarını ferahlatan cümle ümmetin derdini rahmet, yolunu bereket, Âşık oldur Hakk’ı seve Hak derdine kıla deva hepsi yolun sahibine varmıştır. “Sen çıkınca ara- çözümler sunar. Ölümü dahi vuslat, bir tefer- gönüllerini beraber kılsın. Mevlana Hazretleri- Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun dan kalır seni Yaradan” sözü kabilinden denize ruat olarak gören bir kişi için hiçbir dert, tasa nin buyurduğu üzere “Şems bana bir tek şey öğ- Miskin Yunus söyler sözü kan yaş ile doldu gözü akan bir nehir, artık deniz olmuştur. İnsan da ol- üzücü, korkutucu ya da yıkıcı olamaz. Ulaştığı retti: Dünyada bir tek kişi üşüyorsa Celaleddin Bilmeyen ne bilsin bizi bilenlere selam olsun* duğu mekânın, zamanın ve hissiyatın vitrinidir. kimselere de bu fikriyatı aşıladığı için eserleriy- sen ısınma hakkına sahip değilsin, ben o günden le halkı aynı zamanda rehabilite etmiştir. Dö- beri ısınamıyorum.” felsefesi ve hissiyatı gereği Kaynakça “Canını aşk yoluna vermeyen âşık mıdır? neminin koşulları düşünüldüğünde buna çok bir kalbî rikkat nasip etsin. İslam’ın güler yüzünü fazla ihtiyaç vardır. Günümüzde de materyalist, temsil edebilen iyilik, hüsnüniyet ve diğerkâm CEBECİOĞLU, Ethem, (2014), “Tasavvuf Cehd eyleyip o dosta ermeyen âşık mıdır?” sığ ve maddeci akımlar karşısında Yunus Emre, bir gönül versin. Hepimizi ölümü öldürüp rah- Deyimleri Sözlüğü” Otto Yayınları, Ankara, s. üstatları ve takipçileri yıkılmaz bir kale gibi dur- met insanının doğmasına, fazilet timsali mede- 383. maktadır. Hâlen tercih edilir olması; sözleri ve niyet ölçülerine kavuşmaya vesile olacak nesiller Yunus Emre inandığı gibi yaşamış, yıllarca GÖLPINARLI, Abdulbaki, (2017),“Yu- şiirlerinin sığınılacak bir liman, bir deniz feneri yetiştirmeye aracı kılsın. Satırlarımız sadırlara hak yolunda halka hizmet etmiş, milyonlarca nus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri” Türkiye İş olması, âdeta yaşayanlara meydan okurcasına bereket, şifa ve rahmet olsun. Vesile olanlardan gönle girmiş, binlerce şiir söylemiştir. Zama- Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s. 55. nın ötesinde, mekânı aşan, mümtaz-yüce bir canlı kavramına yeniden hayat vermesi bunun Hak Teâlâ razı olsun, hizmetlerini Rahmet-i KANAR, YÜKSEL, (1992), “Yunus Emre şahsiyet; eşsiz bir ve gönül eri olmuştur. en önemli göstergesidir. Rahman’a uygun sadaka-i cariye eylesin. Yunus Şiirlerinden Seçmeler” Morpa Kültür Yayınları, Hâlık’ın nazarıyla mahlûka bakmış, Yaratan’dan Emre Hazretleri’nin de ruhu manevilerinden feyz almayı nasip etsin. Rabbimiz rahmet eylesin. İstanbul, s. 7. ötürü yaratılanı hoş görmüştür. Onun için en “Yunus öldü diye salâ verirler İzlerini her daim bizlere rehber kılıp ayırmasın. KAYAER, Aydın. (2010). Yunus Emre’nin önemli ölçü Hakk’ın kaidesi, Nebi (S.A.V.) Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez.” sünneti ve sâlihlerin düsturudur. Gül bahçesin- Dünya’sında İnsan Allah İlişkisi. Yüksek Lisans de gül kokmayı, gül olmayı, gül tabiatını varlı- Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi SBE. Biz dünyadan gider olduk kalanlara selam olsun ğına nakşetmiş; dikenlerden incinmemiş aksine Sofilere dert çekmek aşkın anahtarıdır. Dert Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun TATCI, Mustafa (2014),“ Yûnus Emre Dî- dikenlere katlanmayı, onları gülün hatırına sev- Hakkı, varlığı bulma; ona ulaşma derdidir. Bu van-ı İlâhiyât” H Yayınları, İstanbul, s. 9. meyi bir lezzet hâline getirmiştir. “Hoş gör ki minvalde bir yola giren âşık o yolda belli manevi Ecel büke belimizi söyletmeye dilimizi *Ayet-i Kerime’ler için bakınız; “Elmalılı hoş görülesin.” hadis-i şerifi muktezasınca bir hâller yaşar, yanar yıkılırsa yolun büyükleri ona Hasta iken halımızı soranlara selam olsun Muhammed Hamdi Yazır Kur-an’ı Kerim Türk- hayat yaşamıştır. Bu hâli nice edip içinde onu “Allah derdini arttırsın.” diye dua ederler. Bu Tenim ortaya açıla yakasız gömlek biçile çe Meali” sevilir, hatırlanır ve ölümsüz kılmış; her daim söz zahiren bir beddua gibi dursa da batınına Bizi bir arı veçhile yuyanlara selam olsun 60 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 61 vekili Ord. Prof. Dr. İsa Habibbeyli yazmıştır. “Ön Söz”den birkaç cümleyi sizlerle paylaşmak istiyoruz: “XIII. yüzyıllığın yetirdiği tasavvuf şairi Yunus Emre tekçe Türk halkının değil Türk-İslam kültürünün büyük intibah şairi olmuştur. Bu şairin hayat ve yaratıcılığına ithaf olunmuş ‘Yaşayan Yu- YAŞAYAN YUNUS EMRE: nus Emre’ Uluslararası Konferansı’nın düzenlenmesi müstakil Azerbaycan’ın elde ettiği uğurlardan biri gibi değerlendirilebilir. Yunus Emre’nin ortaya koyduğu felsefi şiirler Türk insanının düşüncesin- Azerbaycan’da Düzenlenen Yaşayan Yunus Emre Uluslararası de, hayat tarzında yeniliğin, barışın izlerini ya- ratmıştır. Zaman zaman insanların hafızasından geçerek gelen bu şiirler şairin sesinin ve sözünün Konferansı’ndakİ İlmî Makaleler Hakkında İnceleme ölmezliğinden, ebedîliğinden haber vermektedir. Ne idi bu ilahilerin sırrı, sihri ki insanlar asırlar bo- 1* Tamİlla ABBASHANLI ALİYEVA yunca onun sihrinden çıkamıyordular? Sihir şu idi: İlahi varlığa yakın olmanın yolları, onun varlığına Şairin hedefi yüce Allah’ın ölçülerine uygun akıllı, imanlı, iradeli, varlığını inam, insanların kalp evinde, gönül dünyasında Allah sevgisi oluşturmak, onarlı Hak yolun adavet insanlık için feda eden insan yetiştirmektir; insanın mutluluğu için çalışmaktır. Sayın Ord. Prof. İ. Habibbeyli Azerbaycan’da etmek, Hakk’a bağlamak onun ilahi şiirlerinin esas Ona göre şair sözünün maksadı insanın kalbini inşa etmektir; ona gönül gözünü Yunus’un yaratıcılığı ile araştırmaların başlanması konusu idi. Kendi içinde Hakk’ı bulmak, insanları tarihini XX. asrın başlangıcına bağlamıştır. Yazı- açmak, ona doğru yolu, hakikati göstermektir. sevmek ve sevilmek. Onun sesi var gücü ile insanları yor ki A. Şaik, S. Mümtaz, İ. Hikmet, A. Rüs- sevgiye sesleyen ilahi bir ses idi” (Habibbeyli, 2013: temova, B. Nebiyev vs. Yunus Emre yaratıcılığı 3). 013 yılı Aralık ayında Azerbaycan’ın ile ilgili değerli ilmî eserler yazmışlardır. Bilim başkenti Bakü şehrinde büyük Türk şairi Ord. Prof. İ. Habibeyli makalesinde Yunus insanı İ. Habibbeyli; Yunus Emre’nin Azerbay- Yunus Emre’nin hayat ve yaratıcılığı ile il- Emre’nin 700 yıl önce günümüze uzayan ortak can’ın Gah bölgesindeki mezarından da sohbet 2gili Yaşayan Yunus Emre Uluslararası İlmî Kon- dil köprüsünden de söz açmıştır. Yazıyor ki Yu- açmıştır. Aynı zamanda “Yaşayan Yunus Emre” ferans düzenlendi. Konferansı Azerbaycan Millî nus’un yazdığı sade ilahiler Türk dilinin güzelliği- Uluslararası Konferansı’nın Azerbaycan’da İlimler Akademisi (AMEA) adına Edebiyat ni ortaya koymuş, bu dilin geniş imkânlara malik düzenlenmesine de önem vermiştir. Onun fikrin- Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyetinin Bakü’de- olduğunu söylemiştir. Türkçe zamanın fırtınala- ce bu konferans ortak Türk değerlerinin forma- ki Sefirliğinin Kültür ve Tanıtma Müşavirliği, rına göğüs gererek insandan insana, zamandan laşmasına büyük armağan olacaktır. Dünyanın TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı zamana geçip gelmiş; bugün de değerini koruyup gerginlik içinde çırpındığı bu günlerde “Yaşayan Başkanlığı), Yunus Emre Türk Kültür Merkezi saklamıştır. Bilim insanı; Yunus kim idi, sorusu- Yazarı Anar, Yard. Doç. Dr. Mustafa Tatcı, Yard. Yunus Emre” Konferansı’nın düzenlenmesi dost- birlikte düzenlemişti. na şairin kendi diliyle cevap vermiştir: “Bazıları Doç. Dr. Gülbahar Aşurova, Prof. Dr. Teymur luk, birlik köprülerinin daha da genişlemesine, Yunus’un şair, bazıları mistik bir derviş, bazıla- Konferansta konuşulan makaleler 845 say- Kerimli, Prof. Dr. Muharrem Kasımlı, Doç. Dr. kuvvetli olmasına yardım edecektir. rı hümanist olduğunu söylerler. Yunus ise kendisi falık kitapta yayımlanmıştır. Kitabın redaksiyon Arif Memmedov, Yunus Emre Kültür Merkezinin “Yaşayan Yunus Emre” Uluslararası Konfe- hakkında şöyle demiştir: heyetinde Azerbaycan’ın tanınmış bilim insanları Başkanı Seriye Gündogdu vardır. Yaşayan Yunus ransı’na Azerbaycan’dan 44, Türkiye’den 5, Öz- vardır: Ord. Prof. İ. Habibbeyli, Prof. Dr. K. Ab- Emre makaleler toplusunun ilmî editörü Doç. Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için, bekistan’dan 8, Rusya’dan 2, Kazakistan’dan 2, dulla, Türkiye Cumhuriyetinin Bakü’deki Kültür Dr. Huraman Hümbetova’dır. Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya gel- Kırgızistan’dan 1, Fransa’dan 1, Kosova’dan 1, ve Tanıtım Müşaviri Seyit Ahmet Arslan, Halk Makaleler toplusuna ön sözü Azerbaycan Millî dim” Gürcistan’dan 1 bilim insanı katılmıştı. Bu kon- feransta Yunus Emre yaratıcılığı çeşitli konular İlimler Akademisinin Vitse-Prezidenti, Nizami (Habibbeyli, 2013: 4) 1* Prof. Dr., Muş Alparslan Üniversitesi, İletişim Fa- Adına Edebiyat Enstitüsünün Başkanı, Millet- üzere ele alınmıştı. Konferansın ilk konuşmacısı kültesi Dekanı 62 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 63 Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı, Azerbay- Nesimî: Nazım Hikmet: ve sofizm, didaktik konular, hümanizm, ilahi aşk, can’ın dünyaca tanınmış yazarı, araştırmacı Anar Ben mülk-i cihan, cihan benim ben, Ne ölümden korkmak ayıp, ölüm, din gibi. Aynı zamanda Yunus Emre’nin Bey idi. Anar Bey’in Yunus sevgisi Azerbaycan’ın eserlerinin başka şairlerin eserleri ile karşılaştırıl- Ben hakiki- mekân, mekân benim ben… Ne de düşünmek ölümü. ünlü şairleri Resul Rıza ve Nigar Refibeyli’den ması veya Yunus Emre roman kahramanı vs. Anar Bey’in fikrince Yunus aynı zamanda geçmiştir. Onlar Anar Bey’in anne babası idi. Her Azerbaycan şairi, Fuzulî de Anadolu şairidir. Fu- Birkaç makalede okurlarımızı Azerbaycan’da iki şair Yunus sevgisini Anar Bey’e küçük yaşların- Fuzulî: zulî Azerbaycan’da okulların ders kitaplarına gire- düzenlenen konferansta bilim insanları, araştır- dan aşılamıştılar. Hatta Türk dünyasının büyük Aşk imiş her ne varsa âlemde, bilirse, Yunus neden girmiyor? macı, şair ve yazarların Yunus Emre’nin yara- şairlerinden Nazım Hikmet, Resul Rıza ile yakın İlim bir geylü gull imiş ancak. tıcılığındaki çeşitli konular üzere hazırladıkları Anar Bey makalesinin sonunda Yunus Em- arkadaş idi; her Azerbaycan’a gelişinde Resul Rı- makalelerle tanış edeceğiz. Bu makaleleri ince- re’nin yaratıcılığını Azerbaycan edebiyat tari- za’nın evinde kalır; güneş Hazar’dan kalkana lerken karşımıza bu konular çıktı: Yunus Emre Yunus: hi kitaplarına yazmak, döne döne söylemekte kadar evlerinde şiir, edebiyat sohbeti olurdu. Bu Yaratıcılığında İnsan; Yunus Emre’de Din; Yunus Geldin, geçtin bilemedim, ve bunun Azerbaycan Türkleri için şeref borcu sohbetlerin baş konusu ise Türk edebiyatı, Türk Emre’de Ölüm; Yunus Emre’de Tasavvuf, Yunus saymaktadır. Anar Bey makalesini Yunus Em- şiiri, Türk âşık şiiri ve Yunus Emre idi. Anar Bey Ah neyleyim, ömrüm seni. Emre’de Sofizm; Yunus Emre’de Hümanizm; Yu- re’nin şiirine nazire ile bitiriyor: “Gel… Gör Beni Aşk Neyledi” makalesinde kar- nus Emre’de Aşk; Yunus Emre’de Sevgi Felsefesi; şılaştırmalı bilimin imkânlarını kullanarak Yunus Ağabeyim Ağa: Geçip gitti ömrüm benim, Yunus Emre’de Maneviyat; Yunus Emre’de Ahlak; Emre’yi Türkiye ve Azerbaycan şairleri ile kıyas- Yeller esip geçmiş gibi. Yunus Emre Roman Kahramanı vs. lamıştır: Efsus ki, yârim gece geldi, gece gitti, Hiç bilmedim ömrüm nice geldi, nice gitti… Ömrün sonu kaçılmazdır, “Yaşayan Yunus Emre” Konferansı’nda konu- Yunus Emre: şulan başka makaleler ise en fazla Yunus Emre’nin Bu kıyaslamalardan sonra Anar Bey Yunus Felek kefen biçmiş gibi. Geldi geçti ömrüm benim, karşılaştırmalı edebiyat yönünden araştırılma- Emre’yi Azerbaycan’ın çok ünlü şairi Samet Vur- Ol yel esip geçmiş gibi. sıdır. Bu karşılaştırmada Yunus Emre ve Türk gun’la kıyaslıyor: İstedim deryada üzem, Hâlâ bana öyle geldi, dünyası, Yunus Emre’nin başka şairlere etkisi ve Kartal tek göklerde süzem. çeşitli dillere tercümesinden söz açılacaktır. Bir göz yumup açmış gibi. Yunus: Öyle bildim ölümsüzem, Konferansa takdim edilen özetler Rus ve İn- Yeri, yeri yalan dünya Ab-ı hayat içmiş gibi. giliz dilindedir. Konferansta Yunus Emre’nin ya- İşbu söze hak tanıktır, Yalan dünya değil misin? ratıcılığında insan amili hakkında ilk konuşma Bu can göğse konuktur. Yedi yol boşalıp yine, Yıllar geçti bir an gibi, yapan Elmira Abbasova’dır. Bilim insanı, Yunus Bir gün olur uçar gider, Emre’nin insan sevgisi hakkında şunları yazmak- Dolan dünya değil misin? Cellat yoktur zaman gibi. Kafesten kuş uçmuş gibi. tadır: “İnsanlığa yüksek değer veren Yunus Emre Hayat bir uykuymuş deme, kendisi insanlığın gönlünde yaşayan bir bilgedir. Samet Vurgun: Bize gelir “olmuş” gibi. Şair yüzyıllardır insanlığı sevgiye, mutluluğa, kar- Âşık Paşa: Bir yandan boşalır, bir yandan dolur, “Yaşayan Yunus Emre” adı altında Büyük Türk deşliğe çağırmıştır. Y. Emre yıldızların parlaklığın- Nazenin bu ömrümüz bir göz yumup açmış gibi, Sırrını vermiyor sırdaşa dünya… Şairi Yunus Emre’nin hayat ve yaratıcılığı ile ilgi- da da, bütün doğal amillerin ve canlıların güzelli- Geldi geçti, duymadık bir kuş konup uçmuş gibi. Anar Bey Yunus Emre şiirlerindeki ölüm ko- li uluslararası konferansta en fazla Azerbaycan’ın ğinde insan ve Tanrı sevgisini görmüştür: nusunu ele alırken onu Nazım Hikmet’le kıyas- bilim insanları araştırmalar yapmışlar. Konferan- Gözüm seni görmek için, sa dünyanın çeşitli ülkelerinden 70’e yakın bilim Yunus: lamıştır: Elim sana ermek için. insanı katılmıştı. Konuşma dili Türkiye Türkçesi, Evel benim, akır benim, Azerbaycan Türkçesi, Rusça, Fransızca; Özbek, Bir gün canım yolda koyam, Yunus: Canlara can olan benim. Kazak, Kırgız, Tatar Türkçeleri ve Slavyanca idi. Yarın seni bulmak için. Gözsüz beni nasıl görsün, Vakit’inize hazır olun, Yunus Emre’nin şiirlerindeki çeşitli konular ele (Abbasova, 2013: 24) Gönüllere giren benim. Acel vardır gelir bir gün. alınmıştır. Örneğin Yunus Emre’nin yaratıcılığın- E. Abbasova “Tanrı’ya ulaşmanın yolu insanın da insan amili, Y. Emre’de ahlak konusu, tasavvuf kendinden başlar.” diyerek fikrini daha da derin-

64 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 65 leştirmek için Batılı bilginlerin fikirlerine başvur- de insan sevgisini dervişlik ve Tanrı sevgisi ile bir Allah’ın insanda sevmediği davranışlardan biri de tekebbürdür. Yunus Emre de maktadır. Örneğin V. S. Lyamin ve Frensis Tom- arada götürmüştür. tekebbürü olanları sevmez, Yunus’a göre insan mütevazı olacaktır. Çünkü insan pson. Makalenin yazarı her iki Avrupalı bilim Hacı Siracettin’in “Yunus Emre’ye Göre, varlık âleminde yoktur, kül âleminde vardır. İnsanın dış görünüşü onun manevi insanının fikirleri ile Yunus Emre’nin fikirlerinin İnsanın Değeri ve Onu Terbiye Metotları” adlı üst üste düştüğünü söylüyor. Yukarıda isimleri makalesinde hem insan hakkında hem de onun dünyasının aynasıdır. İnsanın kalbi Allah’ın evidir. Eğer insanın kalbinde Allah zikir olunan Lyamin ve F. Tompson yazıyor ki terbiye üslupları hakkında geniş, felsefi, anlam- sevgisi yoksa onun kalp evi ışıksızdır, karanlıktır. “İnsanın hayatı, talihi, hatta her bir canlının var- lı fikirler vardır. Otuz sayfaya yakın makalede lığı, davranışı feza cisimleri tarafından idare olu- araştırılan konular hakkında önce başlıklar ve narak kâinatın kanunlarına tabidir” (Abbasova, açıklamalar vardır. Örneğin “Kur’an-ı Kerim’e namus ve edep. Hacı Siracettin Yunus Emre’nin makalesinde Yunus’un insan sevgisini bir başka 2013: 25). Göre İnsan”, “Yunus Emre’ye Göre İnsan”, “İn- insan sevgisi hakkındaki fikirlerine böyle yekûn kontekstte ele almıştır. Yazar önce sevgi mefhu- E. Abbasova’ya göre Yunus Emre’nin felsefi san Bir Devlettir”, “Tamah Kılıcı İnsanı Keser”, vuruyor, sonucu şöyle dile getiriyor: “Şairin hedefi munu açıklamakta ve bununla ilgili ünlü bilim dünya görüşünde kâinat makro âleme, insan ise “Tekebbür İnsanı Kendi Gönlünden Kovar” vs. yüce Allah’ın ölçülerine uygun akıllı, imanlı, iradeli, insanlarının fikrine istinat etmektedir. Örneğin mikro âleme benzetilir; çünkü uzvu âlemin bir Hacı Siracettin Yunus Emre’nin insan hak- varlığını insanlık için feda eden insan yetiştirmek- yazar adlı bilim insanın sevgi ile ilgili sıra amilleri, organizmanın azaları ve dâhili mu- kındaki düşüncelerine dayanarak şunları dile tir; insanın mutluluğu için çalışmaktır. Ona göre fikirlerine müracaat etmektedir: “Bütün kâinat hiti ile kıyaslanıyor. Yunus Emre’ye göre nehirler getirmektedir: “Yunus Emre’nin insan ve onun şair sözünün maksadı insanın kalbini inşa etmektir; sevginin eseridir. Sevgiye bigâne olabilecek dünyada damarlardaki kanla, yüce dağlar düşünen beyinle değeri ile bağlı düşünceleri, insanın tanıtılması ve ona gönül gözünü açmak; ona doğru yolu, hakikati hiçbir zerre yoktur.” S. Sadiyev yazıyor ki: “Yunus kıyaslanmaktadır. Dinî şiirlerinde felsefi fikirler terbiye edilmesi ve terbiye edilmesi ile bağlı bel- göstermektir” (Siracettin, 2013: 281). Emre’ye göre insan yaratılış itibarıyla zarif ama Peygamber hadislerine, Kur’an-ı Kerim’in surele- li ölçüleri Kur’an-ı Kerim’in buyrukları esasında Bilim insanı Kemale Necefova “Yunus Em- entrikaya meyillidir, aynı zamanda nefse maliktir. rine ve ayetlere istinat ediyor. Sofi şair Yunus Emre şekillenmiştir, onlara bağlıdır, onlarsız doğru an- re’nin Lirikasında Hümanizm” adlı makalesinde Yunus’un fikrince, içinde böyle duygu olan insanın doğanın bütün güzelliklerinden Tanrı mihrabını laşılmaz. Yunus Emre Risaletü’n Nüshiyye eserini Yunus’un insan sevgisinden söz açmaktadır. Araş- ahlakını zenginleştirmek mümkündür. Tabii ki bu görmektedir, bu da şairin insan sevgisindedir. Bi- insan varlığının gerçeklerine ithaf etmiştir. O bu tırmacının fikrince Yunus Emre’de Tanrı sevgisi zor iştir ama mümkündür. Sofi felsefesine göre ruh lim insanın fikrince Yunus Emre düşüncesine yal- risalesinde insanı tanımak ve İslami esaslar üzerine kadar insan sevgisi de büyüktür. Şaire göre insanı ve nefis birbirine bağlıdır. Ruh büyüdükçe nefis kü- nız Türk milletinin değil bütün insanlığın ihtiyacı terbiye etmek için önemli ölçüler vermiştir” (Sira- sevmek Allah’ı sevmektir. Şaire göre insanın kal- çülür, nefis büyüdükçe ruh küçülür.”Makalenin vardır. Şairin insan sevgisine verdiği önem, onun cettin, 2013: 252). bini kırmak en büyük günahtır. Aynı zamanda yazarı diyor ki Allah’ın insanda sevmediği dav- insan sevgisinin temelinin yine Allah sevgisine da- ranışlardan biri de tekebbürdür. Yunus Emre de Hacı Siracettin Yunus Emre şiirlerinde insan insanı üzmek Allah’a karşı çıkmaktır. Kâmil in- yanmasıdır. tekebbürü olanları sevmez, Yunus’a göre insan sevgisinden söz açarak Yunus’un insan sevgisini san Allah zerresinin timsalidir. Kâmil insan ruhu- mütevazı olacaktır. Çünkü insan varlık âleminde Diğer bilim insanları da örneğin Özbekis- Kur’an-ı Kerim’deki kurallara göre söylediğini be- nu kurtarmaya çalıştığında günahlardan uzaktır, yoktur, kül âleminde vardır. İnsanın dış görünüşü tan’dan, Azerbaycan’dan Doç. Dr. Hacı Siracet- lirtmektedir. Yunus Emre’ye göre insan tekebbür- odur ki, insan yüce varlık gibi Allah’ın bir zerresi- onun manevi dünyasının aynasıdır. İnsanın kalbi tin, Doç. Dr. Kamale Necefova, Doç. Dr. Sadi den, haset ve kinden uzak olacak; dedikodu ya- dir (Necefova, 2013: 502). Allah’ın evidir. Eğer insanın kalbinde Allah sevgisi Sadiyev, Özbekistan’dan Prof. Dr. Maksut Asa- pan rahmet bulmayacak, insanın nefsi Müslüman K. Necefova bu makalesinde Yunus Emre’nin yoksa onun kalp evi ışıksızdır, karanlıktır. Yunus’a dov, Kırgızistan’dan Doktora Öğrencisi Altınbek olacak, dünya ebedî değil ahret gerçektir, mal ve şiirlerinde ölüm konusunu da ele almıştır. O, Yu- göre kalp kırmak büyük günahtır, kırılan gönül- İsmailov vs. makalelerinde Yunus Emre’nin hü- mülk yalandır vs. Hacı Siracettin yazıyor ki Yunus nus’un şiirlerindeki ölüm konusunu incelerken lerin onarımı mümkünsüzdür (Sadiyev, 2013: manizminden sohbet açmışlar. Hacı Siraceddin’in Emre insanı doğa özellikleri ile kıyaslıyor, örneğin Gölpınarlı’nın fikirlerine de istinat etmiş ve şöy- 572). S. Sadiyev’in fikrince, Yunus Emre’nin in- makalesi “Yunus Emre’ye Göre İnsanın Değeri ve doğadaki dört önemli unsur: toprak, su, rüzgâr, le bir sonuca gelmiştir: “Yunus Emre’nin ölümden san sevgisi İslam’ın temel prensiplerinden kaynak- Onu Terbiye Metotları”, A. İsmailov “Yunus Bize ateş. Bilim insanı diyor ki insan toprak gibi sa- konuşması hiç de onun karamsar olduğu kanaatine lanmaktadır. Sevmeği ve Sevilmeği Öğretir”, K. Necefova “Yu- bırlı, izzetli, şerefli, iyilik yapan, çalışkan olmalı gelinmez. Y. Emre’nin ölüm hakkındaki fikirleri so- nus Emre’nin Lirikasında Hümanizm”; S. Sadi- ve sonucu O’ndan beklemelidir. İnsan su gibi te- fizmde cismin ölmesi, canın ise ebedî olması fikrine Özbekistanlı bilim insanı Prof. Dr. Maksut yev “Yunus Emre Şiirinde İnsan” adlı makalelerde miz, cömert, vuslata kavuşturan olacaktır. Rüz- dayanır. Y. Emre, dünyanın geçici olduğuna, ölü- Asadov “Yunus Emre Sanatında Kâmil İnsan” bilim insanları Yunus Emre yaratıcılığındaki in- gâr gibi yalancı, riyakâr, sabırsız; ateş gibi şehvete mün de hak olduğuna inanmaktadır” (Necefova, adlı makalesinde önce kâmil insan ifadesini açma- san amilini, hümanizmi çeşitli yönleriyle araştır- düşkün, tamahkâr olmayacaktır. Yunus’a göre 2013:503). ya çalışmaktadır ve bunun için çeşitli kaynaklara mışlar. Gürcü bilim adamı Mirza Buskviadze ise başvurmuştur. Örneğin kâmil insan nazariyesinin insanların manevi dünyasında kendine yer bu- Sadi Sadiyev “Yunus Emre Şiirinde İnsan” adlı “Yunus Emre’nin Dünya Görüşü” adlı makalesin- lan dört unsuru da ruh getirmiştir: İzzet, vahdet, temsilcilerinden olan Azizittin Nesefi’ye istinat 66 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 67 Azizittin Nesefi; kâmil insan için dört önemli şeyden konuşuyor. Bunlar güzel söz, fikirlerden esinlenerek kendi yorumuyla cevap Yunus Emre’ye göre insan mukaddes yaratıl- güzel amel, güzel huy ve güzel marifettir. Eğer bunlar varsa her insana kâmil vermektedir. Örneğin “İnsan, vücudundaki kay- mış varlıktır. Onu bir yaratan vardır, onun yara- gıdan nasıl temizlenir?” sorusuna şöyle cevap tılmasında bir neden vardır. Y. Emre felsefesinde insan demek mümkündür. Kâmil olmak; insanın hem içinde hem de dışında belli vermektedir: “Yunus’a göre bunun iki yolu vardır: her bir yaratılışın maksadı, gayesi olduğu gibi in- oluyor. Bu bağlamda insan hayatının her döneminde, her anında örnek olabilecek 1. Allah’a boyun eğip ona yalvarmak. 2. Duyguyu sanın da yaratılışının maksadı vardır. En büyük kâmil insan Allah’ın resulü olan Hazret-i Muhammed Peygamber’dir (SAV). tutsak edip özgürlüğü sınırlayan yalan dünyadan ve maksat, insanlığın ne olduğunu anlamaktır. Bir dünya mülkünden ayrılmak. insan bir insanı seviyorsa bu aynı zamanda insan- lığı sevmek demektir” (Pala, 2007). Dersin şeyhin aşkına yalıncak baş açık, Yunus Emre eserlerinde insanın iç dünyasını ediyor. Diyor ki Nesefi; kâmil insan için dört fena makamıyla eşittir” (Asadov, 2013: 96). Er var dirlik dirilmiş, yalıncak aç değil. açarak tahlil etmiş, kâinatın en değerli canlısı olan önemli şeyden konuşuyor. Bunlar güzel söz, güzel Özbek bilim insanına göre Yunus Emre der Maalesef bütün hayatını dünya mülkünü çoğalt- insanın manevi dünyasını tanıtmaya çalışmıştır. amel, güzel huy ve güzel marifettir. Eğer bunlar ki on sekiz bin âlemden murat sensin; bu yalan makla, dünyanın eteğine yapışmakla geçiren insa- O insanın ruhu ile beraber nefsini de öğrenmiş- varsa her insana kâmil insan demek mümkündür. dünyadan, onun geçici isteklerinden vazgeç. Ken- noğlu o şeylerden ayrılabilir mi?” (İsmailov, 2013: tir. Türk dünyasının filozof şairi Yunus Emre ve Kâmil olmak; insanın hem içinde hem de dışın- dini, benliğini ara. Kendine bak, kalbini dinle. 321). onun ölmez eserleri ebedî yaşayacak, bütün dün- da belli oluyor. Bu bağlamda insan hayatının her İşte o zaman kalbin aşktan, kavuşma lezzetinden ya insanları onun hümanizminden ilham alarak döneminde, her anında örnek olabilecek kâmil A. İsmailov insanın manevi dünyasında- kendilerine çekidüzen verecek, bu eserler çok in- rahatlık bulur. Yazar diyor ki tasavvufa göre bü- ki iyi ve kötü hisleri açmış; bunları Yunus’un insan Allah’ın resulü olan Hazret-i Muhammed tün âlem Allah’ın nurunun tecellisidir. Hakk’ın sanı arındırarak onların kalbinde en ulvi duygular Peygamber’dir (SAV) (Asadov, 2013: 94). şiirlerindeki fikirlerle karşılaştırarak insanlığa Y. uyandıracaktır. cemali bu nurda gizlidir. Mey bu nuru ifade eden Emre’nin felsefi, müdrik fikirleriyle meydan oku- M. Asadov fikirlerine devam ederken bir baş- simgedir. Ünlü tasavvuf uzmanı N. Kamilov şuna maktadır. Gerçekten A. İsmailov Yunus’un müd- Kaynak:2 ka bilim insanı İ. Hakkul’un fikirlerine de istinat “simgenin simgesi” demektedir. Bu konuda ha- rik fikirlerinin toplandığı okyanusa başvurmuş, Abasova, Elmira (2013). Yunus Emre Yaratıcı- etmiştir. M. Asadov kâmil insan nazariyesine bir dis-i şerifte şöyle denilmektedir: “Ey Ahmet (Mu- oradaki değerli fikirleri inciler olarak kavas gibi lığında İnsan Amili, İlim ve Tahsil Y. Bakı ilave de etmiştir: “Hak âşıklarının, tasavvuf yo- hammet SAV) benim huzurumda dostlarım için birer birer toplamıştır. luna giren salikin zorluk çekerek kâmillige özen- bir şarap var. Ne zaman (dostlarım) onu içerler- Asadov, Maksut (2013). Yunus Emre Sanatın- mesinin nedeni aslında Hz. Muhammed Peygam- se mest olurlar, eğer mest olurlarsa mutlu olur- Sonuç olarak Yunus Emre hayatı, yaratıcılığı da Kamil İnsan. İlim ve Tahsil Y. Bakı ile ilgili Azerbaycan’da düzenlenen konferansta çe- berin (SAV) özelliklerine sahip olmak, bedensel lar. Eğer mutlu olurlarsa talep ederler. Eğer talep Habibbeyli, İsa (2013). Ön Söz. İlim ve Tahsil şitli konular ele alınmıştır; bu konuların başında ve manevi kâmil olmakla Hakk’ın cemaline vasıl ederlerse bulurlar. Eğer bulurlarsa tövbe ederler. Y. Bakı ise dünyaya hümanizmle meydan okuyan, bütün olmaktır” (Asadov, 2013: 94). Eğer tövbe ederlerse kurtulurlar. Eğer kurtulurlar- Hacı Siracettin (2013). Yunus Emre’ye Göre, dünyayı hümanizm adlı müdrik sözle kucaklayan sa ulaşırlar. Eğer ulaşırlarsa onlarla benim aramda İnsanın Değeri ve Onun Terbiye Metotları. İlim M. Asadov Yunus’un kâmil insan hakkındaki Yunus Emre’nin altından daha değerli fikirlerle hiçbir fark kalmaz” (Hakkulov, 1995). ve Tahsil Y. Bakı nazariyesinden konuşurken bunları ele almıştır: insanlara mesajlar göndermesidir. A. İsmailov bu Klasik edebiyatta hiçbir insanın Hz. Muhammed Kırgızistan’dan gelen Doktora Öğrencisi Al- fikri güzel ifade etmiştir. Eğer insanlar Yunus’un Hakkulov İ. Ç. (1995). Özbek Tasavvuf Peygamber (SAV) derecesine ulaşmayacağı vur- tınbek İsmailov “Yunus Bize Sevmeyi ve Sevilmeyi dediği gibi kötü düşüncelerden arınsalar onlar Şirinin Şekillenmesi ve Gelişimi. DDA Y. Taşkent gulansa da Yunus Emre; insanın bütün kusurla- Öğretir” adlı makalesinde bir başka yöntem kulla- yeni yola koyulduklarını hissederler. Onlar da İsmailov, Altınbek (2013). Yunus Bize Sevme- rını düzelterek güzellikleri kazanacağını, manevi narak Yunus’un insan sevgisinden söz açmaktadır. Yunus gibi öbür dünyaya “ölmeden” diri giderler. yi ve Sevilmeği Öğretir. İlim ve Tahsil Y. Bakı ve ahlaki açıdan yükselerek Hz. Muhammed’in Altınbek İsmailov Yunus Emre’nin eserlerindeki Gerçekten kendini bulan, Allah’ın ebedî aşkına Necefova, Kemale (2013). Yunus Emre’nin (SAV) varisi olabileceğini kaydetmiştir (Asadov, önemli fikirler hakkında önce sorular hazırlayıp kavuşan can ölür mü? Yunus Emre sevgi dolu Lirikasında Hümanizm. İlim ve Tahsil Y. 2013: 95). sonra ise onlara cevap veriyor. Sorular şöyledir: göğsüyle bizi kucaklayarak şöyle demiştir: Sadiyev, Sadi (2013). Yunus Emre Şiirinde İn- İnsanoğlu ne zaman azaptan kurtularak mutlu M. Asadov Hz. Muhammed Peygamber Gelin tanış olalım, san. İlim ve Tahsil Y. (SAV) “Fakirlik gururumdur” sözünden istifade oluyor? İnsan, vücudundaki kaygıdan nasıl temiz- İşi kolay kılalım. ederek bu sözün tasavvufla uğraşan insanların şi- lenir, onu nasıl çıkarır? İnsan “yılanın zehrinden 2 Kaynakta isimlerini verdiğimiz makaleler, 2013 yı- arı olduğunu söylüyor ve diyor ki fakirlik yoksul- acı” olduğunu bilerek nasıl yalan dünyaya bağla- Sevelim, sevilelim, lında Azerbaycan’ın Başkenti Bakü şehrinde düzen- nır, ondan kopmak istemez? Düşünce nedir, vs. lenen “Yaşayan Yunus Emre Uluslararası İlmî Konfe- luk anlamında değildir; bu, Allah’a karşı fakirlik, Dünya kimseye kalmaz… muhtaçlıktır. Aynı zamanda “fakirlik makamı, Bilim insanı bu sorulara Yunus’un şiirlerindeki ransı”nda okunmuş ilmî makalelerdir ve kitap hâlinde basılmıştır. 68 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 69 leri merkeze alınarak bu hususa ilişkin bir takım lerinde zaman zaman toplumun aksayan yönle- örnekler verilecek ve bir karşılaştırma yapma rine de değinerek bunlara dair çeşitli çözümler imkânı sunulacaktır. getirmişler; ideal ve sağlıklı bir sosyal bünyenin inşası için gayret sarf etmişlerdir. Yunus Emre de gerek müritlerinin eğitimi için 1307’de kale- Yunus Emre’nin İçinde Yaşadığı Topluma 4 Dair Bazı Gözlemleri me aldığı Risâletü’n-Nushiyye’si gerekse yüzyıl- lardır gönüllere ve hafızalara kazınmış bulunan Benzeri pek çok düşünür gibi Yunus Em- Divân’ı5 ile bu husustaki en tipik örneklerden re’nin de ifade ve düşünceleri, yaşadığı çal- biridir. YUNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNDE kantılı dönemin istikrarsız sosyoekonomik ve Söz gelişi Yunus Emre, bir şiirinde Müslü- siyasal yapısından etkilenmiştir. Dolayısıyla man toplumu oluşturan çeşitli kesimlerin içinde üretim-tüketim, varlık-yokluk, sevinç-hüzün, bulunduğu kötü duruma dikkat çekmekte ve ULEMA-MEŞAYİH İLİŞKİLERİ çalışma, çaba, toplum içinde yaşama kuralla- bu durumun sosyal bünyeyi sarstığına değin- rına uyma, inanç, sevgi, dostluk, evlilik ve aile mektedir. Örneğin Müslümanlar çoğunlukla gibi gerçek hayat sorunları ile yüzleşen Yunus 1* harama meyletmekte, fesat çıkaranlar hürmet Rauf Kahraman ÜRKMEZ Emre’nin şiirlerinde, “…çarşı pazardan tarla ta- görmekte, medreselerdeki şakirtler üstatları ile rımına, mezarlık seyrinden kolay zenginliklere, söz kavga etmekte, hocalar halkın başına sıkıntı çı- değerinden susuş sorumluluğuna kadar her alanda karmakta, dinin kaynakları olan ayet ve hadisle- ‘İlim ‘ilim bilmekdür ‘ilim kendin bilmekdür toprağının, zamanının, toplumunun özelliklerine 2 re gereken önem verilmemekte, Allah ve dinin Sen kendüni bilmezsin yâ niçe okumakdur uygun gerçek bir yaşantı var”dır. emirleri hatırlatıldığında bazı insanlar kızıp da- Yunus Emre’nin yaşadığı dönemde tasavvuf rılmaktadır. Bu nedenle söz konusu hatalardan ve onun kurumsallaşmış şekli olan tarikatlar ha- pişmanlık duyulması ve samimi bir şekilde töv- yatla ve toplumla içi içe bir mahiyet arz etmek- 6 be edilmesi (tevbe-i nasûh) gerekmektedir. teydi. Tekke ve zaviyeler kapılarını halka açık Giriş biyografik bilgi paylaşmaması, söz konusu eleş- tutmakta; hükümdar, emir, ahi, tüccar, âlim vb. Yine Yunus Emre’ye göre doğru Müslümana tirilerin ve yaklaşımların gerçekliğini ve geçer- devlet ve toplumun her kesiminden/katmanın- artık zor rastlanmaktadır. Danişmentler okuduk- limlerle sufiler1 arasındaki karşılıklı liliğini anlama hususunda araştırmacının işini dan insanlar sohbet, sema ve zikir meclislerine larına/öğrendiklerine, dervişler ise tarikatlarının ilişkiler ve tartışmalar bütün bir tasav- zorlaştırmaktadır. Fakat biz Yunus Emre’nin katılabilmekteydi. Hatta konargöçer zümreler esaslarına uygun davranmamaktadır. vuf tarihi boyunca kesintisiz süregelmiş yaşadığı zaman dilimi ve coğrafyadaki ule- için tarikatlar, soyut birtakım tasavvufi amaçlar Halka nasihat kâr etmemektedir. Mert ve ve bu durum bütün boyutları ve zenginliği ile ma-meşayih ilişkilerine dair muasır kaynaklarda ve zevkler peşinde koşmaktan çok, bir sosyal cömert yöneticiler günden güne azalmakta,  3 tasavvuf literatürüne yansımıştır. Bir XIII-XIV. geçen olay ve olgulardan hareketle bu eleştiri- hayat tarzı manasına gelmekteydi. Dolayısıyla yoksullar daha da ezilmekte ve haram-helal yüzyıl sufi şairi olan Yunus Emre de (ö. 1320 lerin ve yaklaşımların yürürlükte olduğunu ve öğütleri ve örnek davranışları ile hem mürit ve gözetilmemektedir. Bütün bunlara rağmen, [?]) bazı şiirlerinde âlimlerin –sufiyane tabirle hayatta bir karşılığının bulunduğunu görüyoruz. müntesiplerini hem de içinde yaşadıkları top- İy Yûnus imdi senün ‘ışkıla geçsün günün zâhir ulemasının, özellikle fakihlerin– kendisi- Zira tasavvuf tarihi açısından âdeta bir maya- lumu ıslah edici, zorlukları hafifletici, problem- 7 ne yönelik eleştirilerini ve yaklaşımlarını günde- lanma dönemi olan XIII. yüzyıl Anadolu’sunda, Sevdügün kişi senün cânuna cân olısar lere çözüm üretici, arabulucu, yol gösterici vb. me getirmektedir. O, bu eleştiri ve yaklaşımlar ilmî çevrelerle tasavvufî çevreler arasında yoğun diyen Yunus Emre, maruz kalınan sıkıntıların roller üstlenen kimi sufi şair ve müellifler eser- karşısında kendi anlayışını tanıtmaktan/savun- ilişkiler yaşanmış; isimleri ve künyeleri belli olan çözüm kaynağına işaret ederek etrafına ümit maktan da geri durmamıştır. Ne var ki gerek ta- kimi sufiler ve âlimler birbirlerine karşı –Yunus aşılamaktadır. rihî şahsiyetinin, hakkındaki menkıbelerle iç içe Emre’nin şiirlerindekilere benzer– eleştiriler 2 Rauf Mutluay, “Yunus Emre’de Gerçek Hayat So- runları”, Uluslararası Yunus Emre Semineri Bildiri- 4 Mustafa Tatcı, Risâletü’n-Nushiyye (Tenkitli Me- geçmiş durumda bulunması gerekse şiirlerinde getirmiş ve yaklaşımlar geliştirmişlerdir. Bu du- ler, Baha Matbaası, İstanbul 1971, s. 196-197. tin), MEB Yayınları, Ankara 2005. değindiği âlim ve fakihlere dair herhangi bir rum iki zümre arasında zaman zaman gerilim 3 Ahmet Yaşar Ocak, “Selçuklular ve Beylikler Dev- 5 Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Divânı (Tenkitli Me- ve mücadelelerin yaşanmasına yol açmış, kimi rinde Düşünce”, Türkler, VII, ed. Hasan Celâl Gü- tin), MEB Yayınları, Ankara 2005. 1* Dr. Öğretim Üyesi, Zonguldak Bülent Ecevit zaman da yerini karşılıklı anlayışa bırakmıştır. zel-Kemal Çiçek-Salim Koca, Yeni Türkiye Yayınla- 6 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 373. Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi ve rı, Ankara 2002, s. 431. 7 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 73-74. Sanatları Bölümü Aşağıdaki satırlarda Yunus Emre’nin ilgili şiir- 70 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 71 âşık mâşuku için canını verebilmeli, âkil olan fani dünyayı arzulamamalı, âdem Gökden inen dört kitâbı günde bin kez okurısan lerini çekinmeden dile getirdiklerini belirtir.17 (kâmil kişi) ömrünü kulluk bilinciyle geçirmeli; ârif olan neyin kâr, neyin zarar Erenlere münkirisen dîdâr ırak senden yana12 XIII-XIV. yüzyıl Anadolu’sunda, Hacı Bektaş-ı getireceğini iyi bilmeli; âlim olan ilmiyle amel etmeli ve âbid olan ibadetlerini Veli’nin (ö. 1247 [?]) önde gelen halifelerinden Devletlüler sever bizi her dem sorar hâlümüzi Hacım Sultan’ın Uşak’ta ve Mevlana Cela- samimi bir biçimde yerine getirmelidir. Bu çerçevede gönül Allah’ın her şeyi Kördür münkirlerün gözi görmeyiser dervîşleri13 leddin-i Rumî’yi (ö. 1273) derinden etkileyen yerli yerince yaratması sırrını (hikmet) tefekkür etmeli, gözler ise hep ilahi aşk Şems-i Tebrizî’nin (ö. 1247[?]) Konya’da uğra- 18 ile yaşarmalıdır. şeklindeki beyitlerinde ise dervişleri eleştiren, dığı saldırıları dikkate aldığımızda, bu tür bir tasavvufa muhalefet eden, erenlere münkir olan duruma Yunus Emre gibi şiirleri/düşünceleri ve dervişleri sevmeyen kişilerin –belki de “dört dilden dile yayılan birinin de maruz kalması ih- kitâbı günde bin kez” okuyanlardan hareketle timal dâhilindedir. Yunus Emre, başka bir şiirinde daha derunî Arif-Münkir kimi âlimlerin– marifetten mahrum kalacakla- rını, Allah’ın müminlere vadettiği görünüşü/te- bir yorum ve yaklaşım geliştirerek karşıt kavram Arif tanıyan, bilen, hâlden anlayan gibi an- Hâl Ehli-Kâl Ehli cellisi olan “dîdar”dan uzak düşeceklerini beyan kanıtı ile âşık, âkil, âdem, ârif, âlim, âbid tipleri- lamlara gelmektedir. Arifin bilgisine marifet Tasavvuf literatüründe hâl ehli-kâl ehli etmektedir. Bir karşılaştırma yapma adına Bire- nin ideal vasıflarının ne olması gerektiğine ışık denir. Tasavvufta tüm varlık ve olayların mahi- şeklinde bir ayrım göze çarpmaktadır. Hâl ehli; cik, Besni ve Kâhta’da kadılık görevinde bulu- tutmaktadır. Buna göre âşık mâşuku için canını yeti hakkındaki bilgiye marifet adı verilmiş; arif gerçeği bulanlar, marifete erenler, bu şekilde nan Rifâî şeyhi Muhammed b. Ali b. es-Serrâc verebilmeli, âkil olan fani dünyayı arzulamama- ile âlim arasında açık bir ayrım yapılmıştır. Zira birliği (tevhid) yaşayan kimselerdir. Kâl ehli ise ed-Dımaşkî’nin (ö. 1346), bu husustaki iddialı lı, âdem (kâmil kişi) ömrünü kulluk bilinciyle âlim zihnî faaliyetle mutlak surette bilen, arif ise manevi hâllere sahip olmayan, işin sadece lafını uyarısına bakabiliriz. Zira es-Serrâc’a göre veli- geçirmeli; ârif olan neyin kâr, neyin zarar getire- ahlaki ve manevi arınma sayesinde sezgi gücü eden, söylediğini yapmayan, söylediği yalnız söz- leri inkâr ve tenkit edenlerin görüşlerine itibar ceğini iyi bilmeli; âlim olan ilmiyle amel etme- ve deruni tecrübe ile öğrenen/anlayan kişidir. de kalan kimselerdir. Bu çerçevede hâl ilmi ya- li ve âbid olan ibadetlerini samimi bir biçimde edilmemeli ve onlardan uzak durulmalıdır. Zira şama ile ilgili, içe ait ilim yani tasavvuf iken; kâl Bu durumda âlimin zıddı cahil, arifin zıddı ise 14 onlar dine çok büyük zarar vermektedirler. yerine getirmelidir. Bu çerçevede gönül Allah’ın münkirdir.9 Bu çerçevede Yunus Emre, ilmi şer’î ilimler ve fıkıhtır. Dolayısıyla tasavvuf her şeyi yerli yerince yaratması sırrını (hikmet) Yunus Emre’nin şiirlerinde cahil, münafık ve teorik/nazari olmaktan ziyade pratik/amelî bir İy Yûnus ‘ârifisen anladum bildüm dime tefekkür etmeli, gözler ise hep ilahi aşk ile ya- münkir zümresi ile âşık, arif ve derviş zümre- ilimdir. Ayrıca tasavvufta kâl, hâle dönüşmedik- 8 şarmalıdır. Tut miskînlik etegin âhir sana gerekdür. si arasında şöyle bir ayrım ve gerilim de göze çe makbul görülmemiştir. Hâlin de kâl ile olanı 19 Bunlar Yunus Emre’nin ulema-meşayih iliş- diyerek mutlak surette bilen âlim ile ahlaki ve çarpmaktadır: daha makbul ve muteberdir. Yunus Emre’nin kilerine dair serdettiği şiirlerini anlamaya zemin manevi arınmayı bir gereklilik olarak gören arif Câhil münâfık münkir cümle ‘aklına şâkir düşünce dünyasında da bu tür bir ayrım göze oluşturması açısından altı çizilmesi gereken arasındaki geleneksel ayrıma katılmaktadır. Zira ‘Âşıklar dîdâr sever ‘ârifler niyâz ile15 çarpmaktadır. Zira o, bir beytinde fıkıh âlimle- hususlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira buradaki “miskînlik”, Allah karşısında aczini ve rinden (fakı) birine şöyle seslenmektedir: yukarıda Yunus Emre’nin kendi bakış açısı ile yokluğunu bilme, gerçek zengin olan Allah’a İkilikden geçemedün hâli kâlden seçemedün Dânışmânun câhili onamaz dervîşleri 20 idealize edip dikkatimize sunduğu tiplerden biri karşı mutlak ihtiyaç içinde bulunma hâli an- Dervîşile dânışmân yavlak arışgan olur16 Hak’dan yana uçamadun fakîlık oldı sana fak olan âlimler (ulema), onun tasavvuf anlayışına lamında dervişliğe tekabül etmektedir. Yunus Aşk deryasına dalan Yunus Emre, aşkı inkâr yönelik bazı eleştiriler getirmektedirler. Aşağı- Emre, eden ve dünya münevver olduğu hâlde gözleri Mevlana Celaleddin-i Rumî’nin babası Bahâeddin Veled (ö. 1231), bir sohbet meclisin- daki satırlarda bu eleştirileri ârif-münkir, hâl Yûnus sözin tak kılan görmedi münkir olan kör olan kimi münkirlerin, onu öldürme niyet- 10 de kendisine itiraz eden Hanefi fakihi Cemâ- ilmi-kâl ilmi ve ilahi aşk-ilim kavramları ekse- ‘Ömrin zulmete salan ma’rifet yohsulıdur 12 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 27. leddin Mahmûd el-Hasîrî’yi (ö. 1238) kâl ilmi- ninde ele almaya çalışacağız. 13 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 362. Yûnus imdi söyle Hak’ı münkir dutar sana dakı 14 Muhammed b. Ali b. es-Serrâc, Tuffâhu’l-Ervâh 17 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 277, 280, 289. Bişür kotar Hak hânını ‘ârifler datsun duzumı11 ve Miftâhu’l-İrbâh, trc. Nejdet Gürkan-Mehmet 18 Rauf Kahraman Ürkmez, Selçuklular Zamanında Necmettin Bardakçı-Mehmet Saffet Sarıkaya, Kitap Anadolu’da Tasavvufî Zümreler, Çizgi Kitabevi Ya- 9 Süleyman Uludağ, “Ârif”, DİA, III, İstanbul 1991, Yayınevi Yayınları, İstanbul 2015, s. 94-95. yınları, Konya 2020, s. 193-195, 270. 8 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 344. Krş. Mustafa s. 361. 15 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 323. 19 Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve De- Tatcı, Yûnus Emre Divânı (Tahlil), MEB Yayınla- 10 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 40. Tak: Özür, kusur. 16 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 72. Dânışmân (Dâ- yimleri Sözlüğü, Rehber Yayınları, Ankara 1997, s. rı, Ankara 2005, s. 404-405, 410-412, 418, 421-436, 11 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 334. Dutar sana nişmend): Âlim Onamak: Doğru ve uygun bulmak 314, 422. 438. dakı: Özür, kusur bulur. Hân: Sofra. Yavlak: Çok Arışgan: Mücadeleci. 20 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 131. Fak: Tuzak. 72 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 73 ne saplanıp kalmakla ve okuduğu bilgilerle (mecâli) Allah’a kavuşmaya (visâl) sarf etmeyi Miskîn Yûnus zehr-i kâtil ‘ışk elinden tiryâk olur gururlanıp etrafa saldırmakla suçlar. Bahâed- önermektedir. Ona göre bu da ancak Allah dı- ‘İlm ü ‘amel zühd ü tâ’at pes ‘ışksuz helâl olmaya33 din Veled’e göre bu bilgiler bir gün yokluğa şındaki her şeyden (kamu) vazgeçmekle müm- 26 Tasavvuf teorik/nazari karışacaktır. Bu nedenle o, el-Hasîrî’yi gönül kündür. Zira Allah’ı tefekkür etme (dost fik- Yunus Emre, olmaktan ziyade pratik/amelî yaprağından ebediyete kadar hatırında kala- reti) dışındaki faaliyetler kîl ü kâlden başka bir “Dört kitâbun ma’nîsin okıdum tahsîl kıldım şey değildir.27 Yunus Emre şu çağrıda da bulun- 34 bir ilimdir. Ayrıca tasavvufta cak bir sayfa ezberlemeye davet eder. Bu mü- ‘Işka gelicek gördüm bir ulu heceyimiş.” nasebetle alıntılanan beyit ise durumu net bir maktadır: kâl, hâle dönüşmedikçe biçimde özetlemektedir: diyerek aşkın ilim karşısındaki üstünlüğüne ve makbul görülmemiştir. Terk idelüm kâl ü kıylı isteyelüm togrı yolı kendisinin aşka yönelişinin kuru bir iddia ol- Ey fakîh! Sen, Tanrı için aşk bilgisini öğren Hem bulalum gevher kânın cevher alan gelsün madığına işaret etmektedir. Böylece aşka ina- Hâlin de kâl ile olanı daha 28 Çünkü ölümden sonra helal, haram ve vacip berü nan, aşkta karar kılan ve aşk uğrunda ölümü makbul ve muteberdir. kalmaz21 göze alan35 Yunus Emre, bu hususta kendisini ‘Işk etegin tutmak gerek ‘âkıbet zevâl olmaya Yunus Emre’nin düşünce ayıplayanlarla ve gülüp geçenlerle âdeta istihza ‘Işkdan bir elif okıyan kimseden su’âl olmaya dünyasında da bu tür bir Yunus Emre’nin şiirlerinde de bu men- etmektedir: kıbede anlatılanlara benzer düşüncelerin var- ayrım göze çarpmaktadır. ‘Işk didügün bilürisen ‘ışka gönül virürisen lığı göze çarpmaktadır: İy beni ‘ayıblayan gel beni ‘ışkdan kurtar ‘Işk yolına mâl ne olur cân dahı muhâl olmaya Ger elünden gelmezse söyleme fâsid haber İy çok kitâblar okıyan sen kim dutarsın bana dak İy dost bunca kıyl u kâl ne maksûd hod bir haber Tâ bilesin sırrı ‘ıyân gel ‘ışkdan okı bir varak22 ‘Âşıklarun ahvâli ma’şûk katında biter durur 36 Yâ bunca cüst ü cû nedür görene bir nazar durur29 Sözün var ana söyle benüm elümde ne var Dükelinden bu ‘ışk yakın Yûnus hatâ kılma sakın İlahi Aşk-İlim Yâr yüregüm yâr gör ki neler var 23 ‘Işkdan su’âl sorılıcak cevâb viresi hâl gerek Klasik Türk edebiyatının en büyük şairle- Bu halk içinde bize güler var rinden biri olan Fuzûlî’ye (ö. 1556) göre, ilim Ne gelmegün gelmek durur ne bilmegün bilmek tahsil etmekle yüksek pâyelere erişmek imkân- Ko gülen gülsün hak bizüm olsun 37 durur sız bir arzudur. Âlemdeki her şey aşktır; ilim ise Gâfil ne bilür Hakk’ı sever var Son menzilün ölmek durur tuymadun ‘ışkdan sadece bir kîl ü kâlden ibarettir.30 Yunus Emre bir eser24 kendisini Allah’tan her vakit aşk dersini okuyan Dervîş olan kişiler deli olagan olur bir talebe olarak görmektedir.31 Fakat müder- ‘Işk neydügin bilmeyen ana gülegen olur Yunus Emre’ye göre gönüllere tesir eden risler bu dersi okuyamadıkları için konuyu an- 32 arifin alametlerinden biri de sözünde de- lamaktan acizdirler. İlahi aşkla âdeta sermest Gülme sakın sen ana eyü degildür sana dikodu ve kuru/boş lafın (kîl ü kâl=denildi olan Yunus Emre, Fuzûlî’den yaklaşık iki buçuk Kişi neyi gülerse başa gelegen olur38 dedi) bulunmamasıdır.25 Yunus Emre kîl ü asır önce şu hükme varmıştır: kâli bırakmayı; bütün kuvvet, fırsat ve imkânı Dört kitâbı şerh iden bulmadı ‘ışka çâre 26 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 137. Ne begler ne sultânlar ne müderris ne kâdî39 27 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 155. 21 Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, trc. 28 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 277. Kân: Kaynak, Tahsin Yazıcı, Remzi Kitabevi Yayınları, İstanbul memba. 1986, s. 104. 29 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 74. Cüst ü cû: Ara- 33 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 23. 22Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 130. ‘Iyân: Açık, mak, araştırmak. 34 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 125. gözle görülür. 30 Hasibe Mazıcıoğlu, Fuzûlî ve Türkçe Divanı’n- 35 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 40-41, 46, 263. 23 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 141. Dükeli: dan Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 36 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 40. Herkes, her şey. 1992, s. 228. 37 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 90. 24 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 43. 31 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 44. 38 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 104. 25 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 22. 32 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 60. 39 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 358. 74 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 75 Âlimlere günahlı derdinin dermanını soran Emre’nin bu yönüyle de yaşadığı döneme ayna ve onlardan “…yine Çalap” cevabını40 alan Yu- tuttuğunu memnuniyetle müşahede etmiş bulu- nus Emre’ye göre, âşık dilini bilmeyen “ya de- nuyoruz. Bu yazıyı onun bir temennisi ile biti- lidir ya da dehrî”dir. Yani manevi şeylere inan- riyoruz: mayan bir maddecidir. Mürşidinin Kur’an-ı Sultan II. Abdülhamid Tarafından Verilen Kerim olduğunu belirten Yunus Emre, “şeriat Şîrîn hulklar eylegil tatlu sözler söylegil 1 Ekim 1899 (25 Cemaziye’l-evvel 1317) ehli”nin -fakihlerin, bir anlamda kâl ehlinin– Sohbetlerde Yûnus’ı hergiz unutmayalar Tarihli Berat aşkla ulaşılan menzillere erişemeyeceğini de be- lirtir.41 Tasavvufta şeriat ehli kavramı ile dinin Kaynakça zâhir hükümlerine, amel ve itikada ait hususlara Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, trc. titizlikle riayet eden kişiler kastedilmektedir. Tahsin Yazıcı, Remzi Kitabevi Yayınları, İstan- Yunus Emre onlara şu tavsiyelerde bulunmak- bul 1986. tadır: Ahmet Yaşar Ocak, “Selçuklular ve Beylik- ler Devrinde Düşünce”, Türkler, VII, ed. Hasan Dadarsan ‘ışk dadından geçesin zâhir dînden Celâl Güzel-Kemal Çiçek-Salim Koca, Yeni Ayrulıgun odından ol vakit kurtulasın42 Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 429-438. Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve İy çok kitâblar okıyan sen kim dutarsın bana dak Deyimleri Sözlüğü, Rehber Yayınları, Ankara Tâ bilesin sırrı ‘ıyân gel ‘ışkdan okı bir varak43 1997. Hasibe Mazıcıoğlu, Fuzûlî ve Türkçe Diva- Sen fakîhsün ben fakîr sana tanumuz yokdur nı’ndan Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yayınları, İhlâsıla gelürsen bizden nesne ütersin44 Ankara 1992. Muhammed b. Ali b. Es-Serrâc, Tuf- ‘Şeyh ü dânişmend ü fakı gönül yapan bulur Hak’ı fâhu’l-Ervâh ve Miftâhu’l-İrbâh, trc. Nej- Sen bir gönül yıkdunısa gerekse var yüz yıl okı45 det Gürkan-Mehmet Necmettin Bardakçı- Mehmet Saffet Sarıkaya, Kitap Yayınevi Yayınları, İstanbul 2015. Hâtime Mustafa Tatcı, Risâletü’n-Nushiyye (Tenkit- Yunus Emre, kendisinden sonra gelip ilahi li Metin), MEB Yayınları, Ankara 2005. aşk mevzusunda mısralar dizecek pek çok sufi Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Divânı (Tahlil), şairi derinden etkileyen müstesna bir şahsiyettir. MEB Yayınları, Ankara 2005. O, ulema-meşayih ilişkileri açısından her za- Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Divânı (Tenkitli man ve zeminde örneklerine rastlanacak türden Metin), MEB Yayınları, Ankara 2005. tipleri ve bu tiplerin neden olduğu gerilimleri Rauf Kahraman Ürkmez, Selçuklular Za- Sivrihisar kazasının Sarıköy’ünde bulunan Yunus Emre Zaviyesi şiirlerinde değişik açılardan ele almıştır. Yunus manında Anadolu’da Tasavvufî Zümreler, Çizgi Vakfının zaviyedarlık görevini yütüren Yakub Bey vefat edince, Kitabevi Yayınları, Konya 2020. mahallinden yapılan müracaat üzerine evkaf kayıtlarına başvurulurak 40 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 31. Rauf Mutluay, “Yunus Emre’de Gerçek Ha- 1317 (1899) senesinde oğlu Mustafa’ya bu görevin devredilmesi. 41 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 29. yat Sorunları”, Uluslar arası Yunus Emre Semi- Mustafa’nın tıpkı babası gibi, geliri vakıf arazilerinin öşründen 42 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 272. neri Bildiriler, Baha Matbaası, İstanbul 1971, s. karşılanmak üzere gelip geçen yolcuları ağırlamasının, onlara yiyecek 43 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 130. ‘Iyân: Açık, 188-200. içecek ikram ederek hizmeti eksiksiz olarak en güzel şekilde devam gözle görülür. 44 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 245. Ütmek: Ka- Süleyman Uludağ, “Ârif”, DİA, III, İstanbul ettirmesinin kendisine bildirilmesi. zanmak 1991, s. 361-362. 45 Tatcı, Yûnus Emre Divânı, s. 393. 76 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 77 Çeşitli bilim dallarının, sanat ve meslek Lügati’t-Türk takip eder. Divan-ı Hikmet, kollarının özel kelimeleri olarak tanımladığımız Atebetü’l Hakâyık ve Kur’an Tercümeleriyle terim sözü, Latince “sınır, son” anlamına gelen birkaç tarla satış senedi dönemin diğer terminus kelimesine benzetilerek derlemek eserleridir. fiilinin eski şekli olan termek fiilinden -im eki Türkistan’dan Anadolu’ya göç eden Türkler getirilerek türetilmiştir. Türk Cumhuriyetlerinde büyük bir kültür ve medeniyeti de bu sahaya ise bu terim Rusçadaki biçimiyle temrin olarak taşımış oldular. Türk yazı dilinin tarihî gelişimi kullanılmaktadır (Zülfikar, 1991: 20). içerisinde Karahanlı Türkçesinden sonra Türkiye’de terim çalışmaları son yıllarda Batı Türkçesi teşekkül etmeye başlamıştır. YUNUS EMRE DİVANI’NDA TÜRKÇE İSLAMİ TERİMLER hareketlilik kazanmıştır.2 Terim çalışmaları Batı Türkçesinin ilk dönemini Eski Türkiye konusunda Türk Dil Kurumu lokomotif vazifesi Türkçesi (Oğuz Türkçesi, Eski Anadolu görmektedir. “Türk Dil Kurumu terim türetmek, Türkçesi) oluşturur. Türkistan’dan Anadolu’ya terim soruşturmaları yapmak, terim sözlükleri gelen Türklerin büyük çoğunluğunu Oğuzlar yayımlamak konularında ülkemizde öncülük oluşturduğu için bu devir Türkçesine Oğuz

1* etmekle kalmamış; bunların yayılmasında, Türkçesi de denilmiştir. Konu hakkında Mustafa EMEK ÜŞENMEZ tutunmasında da görev almıştır.” Türk Dil Özkan’ın değerlendirmesi şu şekildedir: Kurumu bugüne kadar ortalama yetmiş tane Yunus Emre çoğu zaman dinî terimleri Türkçeleştirirken onları açıklayıcı, tefsir- “XI. yüzyıl ve sonrası Orta Asya Türklüğü için terim sözlüğü hazırlamıştır: Yasa Dili Sözlüğü, devamlı bir göç devridir. Bir kısım Türk kolları vârî ifadelerle ele almaktadır. Mesela “secde” sözüne “yüz yire urmak” derken Yazın Terimleri Sözlüğü, Tiyatro Terimleri orada kendilerini muhafaza ederken bir kısım “abdest”i “eli suya urmak”, “zikir”i “tesbih okumak”, “sabah namazı”nı “irte Sözlüğü, Sinema ve Televizyon Terimleri Sözlüğü, Türk boyları da batıya doğru göç ettiler. Batıya göç namazı” şeklinde söylemektedir. Tarım Terimleri Sözlüğü gibi (Zülfikar, 1991: edenler de çeşitli yönlere ayrıldılar. Kimisi kuzeyi 11). takip etti ve Karadeniz’in kuzeyine gitti. Bir kol Kafkaslarda konakladı; bir kol güneye indi, bir Yunus Emre’ye Kadar Türkçe Giriş açıklanmaktadır: “Bir bilim, sanat, meslek başka kol Anadolu’ya girdi. Böylece büyük kitleler Yazılı belgeler kıstas alınmak kaydıyla miladi hâlinde göç eden Türk boyları İran, Azerbaycan, Terim Nedir? dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan kelime, ıstılah” (2005:1959). VIII. yüzyıldan bu yana takip edebildiğimiz Kafkasya, Suriye, Irak, Mısır, Anadolu ve Rumeli’ye Türk dili, tarihî gelişim süreci içerisinde Eski yayıldılar. Bu geniş coğrafi yayılış, o zamana kadar Türkçe Sözlük’te yapılan bu açıklamadan da Türkçe döneminin bir alt dalı olarak Karahanlı Orta Asya’da tek bir yazı dili hâlinde devam eden erim sözü ile genel konuşma ve yazı anlaşılacağı üzere terim sözünde bir öze aitlik, Türk dilinde bazı farklılaşmalara sebebiyet verdi dili dışında kalan ve belli bir uzmanlık belli bir alan içerisindeki anlam ve anlamlardan Türkçesi devrini yaşamıştır. Türkler kitleler ve Türkçe birtakım dallanmalara uğradı. Ancak isteyen, genel konuşma ve yazı dili söz edilmektedir. Aynı kelime terim anlamı hâlinde VIII. yüzyıldan itibaren İslam dinine dışındaki anlamın dışında özel bir anlam içeren ile genel anlamından ayrılmakta ve ait olduğu girmeye başlamışlardır. Türk tarihinin kronolojik her kol bir yazı dili kurma imkânı bulamadı, bu T süreci esas alındığında Türk milletinin devlet yüzden dilleri sadece konuşma dili olarak kaldı. ifade anlaşılmaktadır. Bir başka ifade ile terim terim dünyasındaki anlamı ile o sahaya özgü belli bir alana ait özel anlamlı kelimeler olarak anlam taşımaktadır. olarak İslamiyet’e girmesi X. yüzyıla tekabül Bazı sahalarda ise meydana getirilen yazı dilleri eder. Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han gelişme imkânı bularak günümüze kadar devam açıklanabilir. “Özel bir bilgi ya da etkinlik alanına, bir bilim, zamanında gerçekleşen bu hadise, Türk dil ve etti. Ancak gelişme imkânı bulan Türk dili kolları uygulayım ya da uzmanlık dalına özgü sözcük. Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan edebiyatında şekil ve içerik açısından İslami da taşıdıkları özellikler bakımından birbirinin Terimler uzmanlar arasında etkin bir bildirişim Türkçe Sözlük’te terim şu ifadelerle yönde değişme ve gelişmelere yol açmıştır. aynısı olmadı. sağlanması için gerekli, temel nitelikli ögelerdir. Karahanlılar döneminin ilk eseri, Yusuf Has 1* Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Dil Genel dilde geçerli olan çok anlamlılığa karşın Anadolu Türklüğünün büyük bir kısmını Oğuz Hacip’in kaleme aldığı Kutadgu Bilig’dir. Bunu Merkezi Başkanlığı, Yeni Türk Dili, emek.usenmez@ terim alanında tek anlamlılığa yöneliş görülür. boyları oluşturmaktaydı. Oğuzlar Anadolu’ya Kaşgarlı Mahmud’un meşhur eseri Divanü istanbul.edu.tr Bu olguya bağlı olarak daha hızlı bir yenileniş kendileriyle birlikte edebî geleneklerini de Bu yazı, 2008 yılında Aksaray Üniversitesi getirmişlerdi. Böylece Anadolu’da Oğuz şivesine süreci ve yaratım etkinliği gözlemlenir” (Vardar, 2 Türkiye’deki terim çalışmaları hakkında kapsamlı tarafından düzenlenen I. Uluslararası Yunus Emre dayalı yeni bir yazı dili gelişmeye başladı” (Özkan, Sempozyumu’nda okunan bildirinin gözden 2002: 192). bilgi için bkz: Hamza Zülfikar, Terim Sorunları ve 2000: 38). geçirilmiş-genişletilmiş şeklidir. Terim Yapma Yolları, TDK Yayınları, Ankara, 1991. 78 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 79 Yunus Emre’nin yaşadığı devirde Türk diline itibar edilmiyordu. Arapça hizmeti son derece büyüktür. Bu dil, İslami Türk yalındır:4 ve Farsça bu yüzyılda ilim ve edebiyat dili olmuştu. Selçuklu devletinin medeniyetinin o devirde taşıdığı bütün zenginliği Ömrüm beni sen aldadun yıkılmasından sonra Anadolu’da kurulan beylikler Arapça ve Farsçaya fazla içine alan ve aksettiren millî bir dildir. Türk Ah nideyim ömrüm seni önem vermemişlerdir. İşte bu noktada Anadolu’da yetişen bazı şairler Türk halkının bütün duygu, heyecan ve düşüncelerini, bütün iç zenginliğini en iyi şekilde verebildiği için Beni deprenimez kodun dilini âdeta yeniden inşa ederek ona hayat kazandırmışlardır. Âşık Paşa, Ahmed de son derece samimi ve bizdendir. Yunus sade bir Ah nideyim ömrüm seni Fakih, Sultan Veled, Hoca Dehhani, Şeyyad Hamza bunlardan bazılarıdır. Bu dil kullandığından halk onu yüzyıllar boyunca dönem şairleri içinde Yunus Emre’nin ayrı bir yeri vardır. severek okumuştur, bugün de severek okumaktadır. Türk milleti Yunus’ta kendi öz dilini ve kendi iç Benüm varum hep sen idün dünyasını bulmaktadır” (Timurtaş, 1989: III). Canum içinde can idün XIII. Yüzyıl Anadolu’sunda vardır. Bunlardan birincisi Yunus Emre’nin Yunus Emre üzerine doktora çalışması Hem sen bana sultan idün şiirlerindeki temadır. Halkı doğru yola çağıran yapan Mustafa Tatcı eserinde şairin Türkçesine Yunus Emre’nin Dili Ah nideyim ömrüm seni (322) XIII. yüzyıl Anadolu’suna baktığımız zaman Yunus Emre barışın, sevginin, cömertliğin, dair bazı bilgiler vermektedir. Tatcı, Yunus’un Yunus Emre’nin dili Eski Oğuz Türkçesi’dir. göze çarpan önemli olaylardan birisi de büyük kardeşliğin, deyim yerindeyse insanlığın timsali asıl dehasının nedenini şöyle açıklamaktadır: olmuştur. Bu yönü ile Yunus’un şiirlerini Yunus’un yaşadığı yüzyıl Türk dil tarihi Moğol istilasıdır. Moğolların Anadolu’yu yakıp “Yunus’un asıl dehası, Türkçeyi sanatkârâne okuyanlar ondan büyük zevk almışlardır. Öyle açısından bir geçiş aşamasıdır. Bir taraftan Eski yıkması, Anadolu’daki otorite boşluğu halkı bir üslupla kullanmasında aranmalıdır. O âdeta ki Yunus Emre yedi yüz yılı aşkın bir zamandır Türkçe izleri, diğer taraftan yeni yeni şekillenen çaresiz bırakmıştır. İşte bu sıralarda Türkistan Türkçe tasavvuf ve ıstılah dilinin kurucusudur. sadece bu topraklarda değil evrensel anlamda Eski Anadolu Türkçesi izleri Yunus’un coğrafyasından Rum iline gelen Horasan Türkçe Yunus’un kalemiyle estetikleşmiş, ebedîleşmiş bütün dünyada sevilerek okunmaktadır. Bu şiirlerinde yer almaktadır. Başka bir ifadeyle erenleri halkı birlik ve dirliğe çağırmışlardır. ve canlanıp yayılmıştır” (Tatçı, 2005: 67). Hoca Ahmed-i Yesevî’nin başlattığı bu çığırın durum Yunus’un şiirlerinin iç yapısıyla ilgilidir. bu dönem şairlerinin hemen hemen hepsinde Ahmet Bican Ercilasun, Eski Oğuz Anadolu’daki büyük temsilcilerinden birisi de Yunus Emre’nin dili Batı Türkçesinin ilk benzer özellikler söz konusudur. Yunus Emre’de Türkçesinin en büyük ismi olarak Yunus Yunus Emre’dir. devresini teşkil eden 13. yüzyıl Oğuz Türkçesidir. arkaik izler taşıyan çok sayıda kelime vardır. Emre’yi gösterir ve şair hakkında şunları söyler: Yunus Emre’nin yaşadığı devirde Türk Eski Anadolu Türkçesi diye adlandırdığımız Necmettin Hacıeminoğlu’nun dediği gibi “Şiirlerini aruz ve heceyle yazan Yunus, tasavvuf diline itibar edilmiyordu. Arapça ve Farsça bu bu dönemin 13, 14 ve 15. yüzyılları geçiş onun ifadesi eski Türk cümlesinin devamıdır heyecanını en derinden duyan ve hissettiren; duygu yüzyılda ilim ve edebiyat dili olmuştu. Selçuklu aşamasıdır. Bu dönemde yazılan eserlerde (Hacıeminoğlu 1976: 148-160). Aşağıdaki şiir ve heyecanlarını çok sade ve akıcı bir dille anlatan devletinin yıkılmasından sonra Anadolu’da olduğu gibi Yunus’un eserlerinde de dil iki örnekleri konuyu aydınlatıcı niteliktedir: Türk dil ve edebiyatının müstesna şahsiyetidir. kurulan beylikler Arapça ve Farsçaya fazla önem yönden karşımıza çıkmaktadır. 13. yüzyılda Türkçe onun dilinde dupduru bir su gibidir: Parlak, vermemişlerdir. İşte bu noktada Anadolu’da Anadolu bozkırlarında Türk dilini pürüzsüz bir anlaşılır fakat coşkun” (Ercilasun, 2004: 443). yetişen bazı şairler Türk dilini âdeta yeniden şekilde kullanan Yunus Emre iletilerini halka 4 Yazıdaki şiir örnekleri Mustafa Tatcı’nın hazırlamış inşa ederek ona hayat kazandırmışlardır. anlatmada halkın dilini kullanmıştır. Yunus’un Yunus Emre denilince Anadolu akla gelir. olduğu Yunus Emre Divanı’ndan alınmıştır. Şiir Âşık Paşa, Ahmed Fakih, Sultan Veled, Hoca Onun şiirleri süssüz, gösterişten uzak ve oldukça sonundaki numaralar sayfa numarasına işaret şiirlerindeki dil XIII. yüzyıl halk Türkçesidir. etmektedir. Çalışmanın Yunus Emre’de Türkçe Dehhani, Şeyyad Hamza bunlardan bazılarıdır. samimidir. Yunus’un şiirlerinde Anadolu insanı “Eski Anadolu Türkçesi denilen bu devrenin İslami Terimler kısmındaki şiir örnekleri ise Faruk Bu dönem şairleri içinde Yunus Emre’nin ayrı kendi benliğini bulmuştur. Yunus Emre’nin en büyük temsilcilerinden olan şairimiz, dilimizi Kadri Timurtaş’ın hazırlamış olduğu Yunus Emre bir yeri vardır. Mustafa Özkan’ın (Özkan 2000: amacı insanlara faydalı olmaktır. İnsanlara son derece güzel kullanıp işleyen, geliştiren büyük Divanı’ndan alınmıştır. Faruk Kadri Timurtaş, Yunus 184) ifade ettiği gibi Yunus’un elinde Anadolu faydalı olmak isteyen bir kişi öncelikle seslendiği Emre Divanı, İstanbul 1972. Bu neviden bir ayrım bir sanatkârdır. Dili eşsiz bir kudret ve hünerle Türkçesi yüksek bir ifade gücü kazanmıştır. toplumun dilini bilmeli, o dilden konuşmalıdır. yapılmasının nedeni terim seçiminde Faruk Kadri kullanan Yunus’un şiirlerinde Türkçe en güzel 13. yüzyılın bu büyük mutasavvıfının Eğer şair topluma farklı bir dilden sesleniyorsa Timurtaş’ın hazırlamış olduğu Divan’da kelime 3 şeklini almıştır. Dilimizin millî sesini, millî okunuşları ve devrin dil hususiyetlerinin yakından edebiyat ve dil tarihimizde iki önemli yeri amacına ulaşmakta sıkıntıya düşer. Fakat Yunus çehresini ve dehasını o devirde en iyi aksettiren gözetilmesi olmuştur. Diğer taraftan Mustafa halktan biriydi ve o, halkın dilini kullandı. Bu 3 Bu konuyla geniş bilgi için bakınız: Necmettin sanatkâr Yunus Emre’dir. Onun dili en güzel, en Tatcı’nın klasik edebiyat bağlamında Yunus Emre yüzdendir ki Anadolu halkı Yunus’u ve şiirlerini Hacıeminoğlu, “Yunus’un Türkçesi” (Yunus Emre halis Türkçedir. Yunus halkın dilini en canlı, en Divanı üzerine tenkitli metin hazırlayarak doktora İle İlgili Makalelerden Seçmeler, Haz. Hüseyin sevdi. Yunus’un şiirlerinde ifadeler çok açık ve çalışma yapması terimler bahsinden daha öncesinde Özbay, Mustafa Tatcı), Kültür Bakanlığı Yayınları, ışıklı ve en sıcak şekilde kullanmıştır. Türkçenin yani Yunus Emre’nin şiirlerinin içerik vb. yönlerden Ankara 1991. bir edebiyat ve kültür dili olmasında Yunus’un ele alınmasında tercih edilmiştir. 80 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 81 Yunus Emre’nin dili Eski Oğuz Türkçesi’dir. Yunus’un yaşadığı yüzyıl Türk Ne oran u kıyâs ne nakş u nişân dinin talimatını ve esaslarını öğrenme ihtiyacı dil tarihi açısından bir geçiş aşamasıdır. Bir taraftan Eski Türkçe izleri, diğer Ne miyân u kenâr nihâyetün var. (116) duydukları, binaenaleyh ana kaynak Kur’an-ı taraftan yeni yeni şekillenen Eski Anadolu Türkçesi izleri Yunus’un şiirlerinde Yunus Emre’yi üstün bir mutasavvıf olarak Kerim’i anlamak için kendi dillerine çevirmek yer almaktadır. Başka bir ifadeyle bu dönem şairlerinin hemen hemen hepsinde niteleyen Nihad Sami Banarlı’nın şairin dili istedikleri şüphesizdir (Toplaoğlu, 1978: 1). hakkında söylediği şu sözler konunun bütünlüğü benzer özellikler söz konusudur. Yunus Emre’de arkaik izler taşıyan çok sayıda Yapılan Kur’an tercümeleri genellikle satır açısından dikkate değerdir: altı olup bire bir kelime karşılıkları verilmiştir. kelime vardır. Necmettin Hacıeminoğlu’nun dediği gibi onun ifadesi eski Türk “...Böylelikle, Anadolu’da XIII. asırda başlayan Bilindiği üzere ilk Kur’an tercümesi Farsçaya cümlesinin devamıdır. ve bir daha yerini hiçbir yabancı dile bırakmayan olmuştur. Rivayetlere göre bu tercüme işlemi Hz. Türkçenin bu kati zaferinde Yunus Emre’nin Peygamber dönemine kadar götürülmektedir aziz hizmeti vardır. Ancak Yunus Emre Türkçesi, (Ata, 2004:IX). bazılarının yanlış olarak söyledikleri gibi bir öz Kur’an’ın bütün olarak Farsçaya ilk tercümesi Türkçe değildir. Bu dil ortak İslam medeniyeti ise Samanîler devrinde (875-999), hükümdar içinde öteden beri gelişmeye başlamış ve bu ortak Samani Mansur İbni Nûh (hükümranlığı 961- Kişi gerek çok bile ol gerek öğüt ala medeniyet dillerinden Türkçeleştirilmiş kelimelerle 976)’un buyruğu üzerine Buhara’da yapılmış Menzile irsem diyen belürsin hazin hazin zengin bir İslami Türk Dili’dir” (Banarlı 1983: ve bunda Taberî’nin hacimli Kur’an Tefsiri 335). esas alınmıştır. Bu tercüme metni herhangi bir Bu yol yavlak uzakdur dünya ana duzakdur ek açıklamaya yer vermeksizin kelime kelime Bu duzaga ugrayan komaya kılavuzın (238) İslami Terimlerin Türkçeleşmesi yapılan bir tercümedir (Ata, 2004:IX). Kur’an-ı Kerim’in Anadolu Türkçesine Niçe çagırdısa ün taşra çıkmaz Türk dilinin tarihî gelişimi içerisinde tercümeleri, Selçuklular devletinin dağılışından Kodı çagırmagı ayruk çagırmaz İslami içerikli metinler önemli bir yer tutar. Bunda şüphesiz tek ve en büyük etken İslam sonra kurulan beylikler devrinde başlamıştır. Bu ilk tercümeler, satır arası kelime kelime Yukaru bakar ol çâh agzı ırak dinidir. Genel olarak X. yüzyılda İslam dini tercümeden ziyade tefsirli tercüme şeklinde Aşagada makâmı taş u toprak (366) ile tanışan Türkler bu yeni dinin vecibelerini ve gerekliliklerini öğrenmek için çeşitli yollara yazılmıştır. Bunlar umumiyetle kısa bazı başvurmuşlardır. Bu yollardan en başta geleni surelerin tefsirleridir (Topaloğlu, 1978: 2). Kuşlarıla turgıl bile 5 Kıl namazı imam ile bilindiği üzere Kur’an tercümeleridir. Türklerin Yapılan Kur’an tercümelerindeki dinî Yalvar günahın gel dile mensubu oldukları yeni din bu tercümeleri terimlere verilen Türkçe karşılıklardan bazıları Tanla seher vaktinde tur (140) yapma zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Zaten şu şekildedir: (Üşenmez, 2006: 94-96). İslami terimlerin Türkçeleşme mazisi Kur’an Yunus’un şiirlerinde Arapça ve Farsça kelimeler de Açgan: Fettah mevcuttur. Fakat Yunus Emre bu kelimeleri Türkçe söyleyiş tercümelerine dayanmaktadır. adakın kıl-: İkamet (Namazı tam erkânı ile özelliğine uydurmuştur. Bu yüzden Yunus Emre’deki Arapça İslamiyet’in resmen devlet dini olarak kabul kılmak) ve Farsça kelimeler okuyucuya ağır gelmez. Yunus’un edilmesi, X. yüzyılda Karahanlılar zamanında kullandığı bu Arapça ve Farsça kelimeler dinî-tasavvufi gerçekleşmiştir. Türklerin toplu olarak adakın tur-: Kıyam (Ayakta durmak, kıyam içeriklidir ki bu kelimelerin çoğu Karahanlı Türkçesi İslamiyet’i kabul etmelerinin hemen ardından, etmek) eserlerinde de kullanılmaktaydı. Kur’an’ı anlamak, manasına nüfuz edebilmek adırmak: Furkan ( Hakkı batıldan ayırt etme) Yunus Emre’ye ne gam âşık melâmet bed-nâm ve esaslarını layıkıyla öğrenebilmek için Türkçe Küfrüm îmâna şol dem anda degişüp geldüm. (195) çevirisine ihtiyaç duymuş oldukları şüphesizdir. adırmak küni: Yevmü’l- faşl (Hüküm günü) Türklerin X. asrın ortalarında, İslam dinini agırlıg mezgit: Mescid-i Haram Ne Ka’be vü ne mescid ne rükû ne sücûd toplu bir hâlde kabul etmelerinden sonra bu yeni agırlıg küşüşlük: İzzet Hakk’ıla dâim becid olur münâcâtumuz. (155) 5 Burada Kur’an tercümeleri sözü ile kastedilen, alkış: Selam satır arası tercümelerdir. 82 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 83 arıg Sübhan: (Münezzeh ve takdis etme) bir ök: Vahit irinç: Nimet ögdülmiş: Hamid (Hamda layık, Allah’ın arıg ay-: Tesbih (Tesbih etmek) bir Tanrı: Allah İsa esleri: Havariler adlarından) arıg: Kuddus (Allah’ın adlarından) bit-: İbadet (ibadet etmek) Katıksız: İhlas sahibi, halis örtgen: Gafur arıg Tanrı: Sübhan Allah bitgen: Mümin (ibadet eden) katıksız kılıglı: Günahtan arınmış ruzı bergen: Rahman (Allah’ın adlarından, rızıklandıran) arıglık: Sübhan (Münezzeh olma) bitgen kunçug: Mümine (ibadet, iman eden keçürgen: Afuvv sakış küni: Kıyamet arın-: Tetahhur (boy abdesti almak) kadın) ked rahim: Rahim (Allah’ın adlarından, rahmet sakış kılguçı: Hasib arıt-: Tenkiye (günahtan arıtmak) bitigli: Mümin (inanan, iman eden) eden) sawçı: Peygamber arka suwı: Nutfe (meni) bitmek: İman ken işlig: Vasi (Allah’ın adlarından, sahibi) seç-: Vahyetmek artmak: Fazl (lütuf) bitig: Kur’an-ı Kerim kesilmiş: Farz sergen: Sabırlı artatır: Fesad (fitne, fesat) bodun: Ümmet kezigli: Vesvese sermek:Sabır artuk kat-: İşrak (şirk koşmak) boguzlagu: Kurban kın: Azap sewünçi: Müjde atanmış öd: Ecel borgu: Sur, kıyamette üflenecek boru kışmak: Sapıklık, dalalet sezinç: Şüphe, zan az amelka üküş bergen: Şâkir boynagu: Mütekebbir (kibirlenen) kidinki: Ahiret son saray: Ahiret azka üküş bergen: Şekur (Allah’ın boyun berigli: Müslüman kidinki kün: Ahiret adlarından) bulgak: Fitne kirtgünmek: İman soyurkamak: Rahmet bagırsak: Rauf (Şefkatli, Allah’ın adlarından) burhan: Put kirtgünmiş: Mümin şükr öte-: Şükretmek barlama-: Allah’ın varlığını ikrar etmemek buyrulmuş: Farz kirtgüngen: İman eden tamug: Cehennem baş kötürgen: Âlî (büyüklük taslayan) bütügli: Mümin kop-: Kıyam etmek, haşrolmak tanıglı: Kâfir, iman etmeyen berkistürmek: İbret bütün işlig: Hakim (Allah’ın adlarından) kopmak: Ahiret tanmaklık: Küfr belgü: Ayet bütün söz: Hikmet koparıl-: Diriltilmek, haşredilmek Tanrı: Allah belgülüg nişan: Mucize ceza küni: Yevmü’d-din (hesap günü) könügli: Hidayete eren Tanrı tuta: Billahi, Allah adına belgüsüz: Gayb çın: Hak (doğru, gerçek) köndürgen: Doğru yola sevk eden (Hâdî) Tanrıda adın but: Put berk bıçıg: Yemin edgü körklüg va’de: Cennet köni işlig: Hakim (Allah’ın adlarından) Tanrıka yan-: Tövbe etmek berk Emin: güvenilir emgek: Eza, eziyet, sıkıntı köni yol: Hidayet Tanrıka yangan: Ermiş, evliya beş namaz: Salihat erklig bolmış: Dost (Allah) könül urgan: Mütevekkil (Tevekkül eden) Tanrın bilgen: Dindar bilgen: Habir, alim (Allah’ın adlarından) esenlik: Selam körksüz yazuk: Hayasızlık Tapmakka: Allah bilgil: Elâ (Bak! Dikkat et!) eşitgen: Semi (Allah’ın adlarından) köyürgen ot: Cehennem ateşi Tapug: İbadet bilmez: Cahil et-öz: Nefs küç kıldaçı: Zalim Tapungu: Allah bilmezlik: Cahiliyet ew bodnı: Ehl-i beyt küçlüg ugan: Kadir (Allah’ın adlarından) Tenlemek: Takdir bilig bilmez kişi: Ümmi ewürmek: Ceza küdezgen: Hafız (Allah’ın adlarından) tokuş-: Cihat etmek biliglig: Âlim gurdın kopgu: Haşr, dirilme munsuz: Ganiyy törüt-:Yaratmak biligsiz: Cahil ıdılmış: Peygamber, elçi saknuk: Muttaki (Takva sahibi) törütüpli: Yaratan biligsizlik: Cehalet idi: Allah ogramak: Niyet törütteçi: Yaratıcı bi-namaz bol-: Hayz (kadınlar için âdet idi tuta and: Allah hakkı için okıgu: Kur’an-ı Kerim törütgen: Yaratan dönemi) igitgen: Allah okımak: Dua tüzün: Halim (Allah’ın adlarından, yumuşak huylu) bir idi: Ahad (Tek Allah) ile yüzlüg: Münafık ortak kat-: İşrak (Allah’a şirk koşmak) 84 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 85 ugan: Kadir (Allah’ın adlarından, Muktedir) yük: Günah, günah yükü “Assı” sözü umumiyetle Eski Türkçede ve erken dönem Eski Anadolu Türkçesi ukgan: Habir (Allah’ın adlarından, haberdar) yüksek: Aliyy (Allah’ın adlarından, yüce) metinlerinde kullanılan bir kelimedir. Kelimenin asıl anlamı fayda, kâr, kazanç ulug: Kebir (Allah’ın adlarından; yüce, en yükün-: Secde etmek anlamlarındadır. Kelime; Yunus Emre’nin şiirlerinde terim anlamı kazanarak büyük) yüknügli: Sacid, secde eden manevi kâr, sevap, iyilik, hayır anlamlarını karşılayacak dinî terminoloji ulug kün: Kıyamet günü yun-: Boy abdesti almak içerisinde kullanılmıştır. ulug bahşişlıg: Rahman (Allah’ın adlarından) ulug yazuk: Büyük günah Görüldüğü üzere Kur’an tercümeleri ile üküş bergen: Vahhab birlikte Arapça kelimelerin hepsine Türkçe üküş örtgen: Gaffar (Allah’ın adlarından, karşılıklar verilmiştir. Böylelikle İslami Yunus Emre Divanı’ndaki Türkçe İslami Terimler bağışlayıcı) terimlerin Türkçeleşmesi sağlanmıştır. Aynı kelime genel dilde normal anlamı içerisinde Yunus Emre Divanı’nda tespit edebildiğimiz Benlik: Nefsaniyet, enaniyet ülüg: Nasip, kısmet düşünülürken İslami terim olarak dinî İslami terimler şunlardır: İsrafil üni: Korkunç ses, zecre Terk eylegil ten tertibin gider senden benlik terminoloji içerisinde değişik bir terim anlamı adın yad kıl-: Zikretmek kazanmıştır. Ağaç at: Tabut, sal İçün imaret olmadın taşundağı ma’mur nedür yakın tiriglik: Dünya hayatı Yunus Emre’nin yaşadığı çağa gelene kadar (33/4) yalavaç: Peygamber yazılan belli başlı eserlerde Kur’an tercümeleri Su getüreler yumağa kefen saralar komağa 6 Beş karış bez: Kefen yalgan söz: İftira ile oluşturulan İslami terimler gerek Türkistan Ağaç ata bindüreler teneşire düşdi gönül gerekse Anadolu sahasında yazılan eserlerde (87/14) Beş karış bez-durur tonum ılan çıyan yiye yanmak: Tövbe fazlaca vücut bulmamıştır. Mesela Kutadgu tenüm yanluk: İnsan Bilig, Atabetü’l Hakayık gibi eserler her ne Yıl geçe obrıla sinüm unıdulup kalam bir gün yaraglıg: Hak, gerçek kadar Türkçe yazılmışsa da Kur’an tercümeleri Alçakda tur-: Alçak gönüllü olmak, mütevazi olmak (115/4) yaragsız: Batıl ile mukayese edildiğinde bu eserlerin bahsi yaralgan: Bari (Allah’ın adlarından) geçen terimler açısından son derece zayıf Yol oldur ki toğrı vara göz oldur ki Hakk’ı göre olduğu söylenebilir.7 Fakat burada dikkati çeken Bilür: Arif yarlıg ıd-: Vahiy göndermek Er oldur alçakda tura yüceden bakan göz değül bir nokta vardır. O da Divan-ı Hikmet ve Hoca (93/3) Ya bildüğünden eyit ya bir bilürden işit yarlıg ıdmak: Vahiy Ahmed-i Yesevî’dir. Hoca Ahmed-i Yesevî’nin Teslimün ucun dutup hiç sözi uzatmayalar yarlıka: Affetmek, bağışlamak (Allah’ın affı) şiirleri de tıpkı Yunus Emre gibi saf, arı duru (34/2) yarlıkaglı: Rahim bir Türkçe ile kaleme alınmıştır. Gerek muhteva Assı: Manevî kâr, sevap yarukluk: Nur gerekse şekil ve söyleyiş biçimi bakımından Her kanda ki gözin baka Çalap hazırdur Hoca Ahmed-i Yesevî’nin Anadolu’daki en yaruk yol: Şeriat mutlaka Birlige bit-: Tevhide ulaşmak, ikilikten büyük takipçisi kuşkusuz Yunus Emre’dir. Yine Şol can ki tapmadı Hakk’a assısı yok ziyandadur kurtulmak yatgu yer: Mezar, kabir bu devirde Dehhani, Şeyyad Hamza, Âşık Paşa (36/5) Geçdüm hod-bin ilinden el çekdüm dükeliden yazuk: Günah, suç, hata vb. şairlerin dili de Yunus Emre ile yakınlık yazuk kök: Günahlardan arınmak göstermektedir.8 “Assı” sözü umumiyetle Eski Türkçede Ol ikilik bâbından birliğe bitüp geldüm (99/3) ve erken dönem Eski Anadolu Türkçesi yek: Şeytan 6 Türkistan sözü ile kastedilen, Batılıların Orta Asya metinlerinde kullanılan bir kelimedir. Kelimenin yeti kat kök: Gökyüzü, sema dedikleri büyük Türk coğrafyasıdır. asıl anlamı fayda, kâr, kazanç anlamlarındadır. Biş on arşun biz: Kefen 7Kelime örnekleri ve geniş bilgi için bkz: yinçke körügli latif: Latif (Allah’ın Kelime; Yunus Emre’nin şiirlerinde terim Şol bir biş on arşun bizi kefen ideler eğnüme Emek Üşenmez, Karahanlı Türkçesi Sözlüğü, adlarından) (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Dumlupınar anlamı kazanarak manevi kâr, sevap, iyilik, Dikem şol dünya tonların geyem hey dost diyü yok söz: İftira Ünv., Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya 2006. hayır anlamlarını karşılayacak dinî terminoloji diyü (138/4) 8 Abdulbaki Gölpınarlı, Yunus Emre ve Tasavvuf, yulug: Fidye içerisinde kullanılmıştır. İstanbul, 3. baskı s. 116. 86 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 87 Biti: Amel defteri Din ulusı: Evliya, Allah dostu Emanet ıssı: Allah (bütün canların sahibi) Gönül gözi: Kalp gözü Biti sunula elüne itdüğün gele yoluna Anun gibi din ulusı haç öpdi çaldı nakusı Azrail ne kişidür kasd idesi canuma Üçüncisi marifet can gönül gözin açar Tanuklar bile bulına dostun düşmenün andadur Sen dahı var bütünü sı gel bu vücudun oda yak Ben emanet ıssı-yla anda bitrişüp geldüm Hak mana sarayına arşa değin yücesi (164/5) (23/6) (73/6) (99/9)

Gönül hücresi: Kalp, Allah’ın evi Biti-: Kısmet olmak, nasip olmak. Dört tekbir namaz: Cenaze namazı Er: Derviş, veli Anun nûrı karanuyı sürer gönül hücresinden İşidün iy yarenler kıymetlü nesnedür ışk Oğlan gider danışmana salâdur dosta düşmana Bu tevhid tonını geyen varlığın yoklığa sayan Bes karanuluk nûr-ıla bir hücreye nite sığar Şol dört tekbir namaz ile dahı tamam kılam bir Değmelere bitinmez hürmetlü nesnedür ışk İşbu yolda kâim turan bellü bilün ol er-durur (41/3) gün (115/3) (75/1) (37/7)

Günah yu-: Yapılan hayırlı amellerden ötürü Bitmez sagınç: Sonsuz dünya istekleri Dünya sevüsi: Dünya sevgisi, masiva Eren: Veli, Allah dostu günahlardan arınmak, temizlenmek, ibadet vb. Yüz bin yıllık ömr ile henüz kuşlık olmadın Bakma dünya sevüsine aldanma halk gövüsine Kıymetin tutar-ısan neye değer işbu dem hayırlı amellerle günahları affettirmek. Dönüp didar arzusına ol Hakk’a yüz tutmak Geçdük bitmez sagınçdan yeksan yağmaya Okına Kur’an u Yâsin kulak urup dinleyesin virdük (78/6) gerek (82/7) Erenlerin ma’nisin almaya satmayalar (34/5) Tağca günahlar yuyasın tanla seher vaktinde tur (28/6) Büt sı-: Gönüldeki putları kırmak, Gönülde Ecel serhengi: Azrail Esri-: İlahi aşka düşerek sarhoş olmak Allah’tan başka bir şeye yer vermemek Çalab viribiye sana bir gün ecel serhengini Çünkim beni esritdün can u gönül iletdün Evvel kapu şeriat emr ü nehyi bildürür Anun gibi din ulusı haç öpdi çaldı nakusı Gele görine gözüne azdura benzün rengini Ayırma beni senden bulışdum ayrılmazın Yuya günahlarunı her bir Kur’an hecesi (164/3) Sen dahı var bütünü sı gel bu vücudun oda yak (163/1) (122/5) (73/6) Eksiklü: Günahkâr, kendini kulluğa layık Evliya eli al-: Bir Allah dostuna intisap Hak Çalab: Allah Can alıcı: Azrail görmeyen etmek El bağlamışdur kamusı Hak Çalab’dandur Can alıcı hod geliser emaneti vir diyiser Yunus bu halk içinde eksiklüdür Hak bilür Alun evliya elini toğru varun Hak yolını umusı Divane olmış çağrur dervişlik bühtan bana Ben emaneti ıssısına vireyim andan varayım Ma’ni budur bellü beyan bildüm diyen Nökerli kızdur kimisi alınmadın çoklar yatur (6/8) (109/3) bilmeyiser (38/6) (50/8)

El yu- (dünyadan): Masivadan el etek Çalap: Allah Hak yol: Allah yolu, doğru yol çekmek, kendini Allah’a vermek Eyü amel: Sevap, hayır Her kanda ki gözin baka Çalap hazırdur Evliyaya münkirler Hak yolına âsıdur Bu Yunus eydür mabudum fena dünyadan el Tanla turup başun kaldur ellerüni suya daldur mutlaka yudum Nefsün düşmandurur öldür nefs hemişe ölse Ol yola âsı olan gönüllerün pasıdur (47/1) Şol can ki tapmadı Hakk’a assısı yok ziyandadur İki cihanda muradum gel varalum Muhammed’e gerek (80/2) (36/5) (155/7) Hakkı sevici: Veli, derviş Gönli gin: Derviş, geniş gönüllü N’ola Yunus sevdi-y-ise çokdur Hakk’ı seviciler Dap-: Secde etmek Elü suya ur-: Abdest almak Ben dervişem diyen kişi işbu yola âr gerekmez Sevenleri köyer didi anun için boynın eğer Kudret suret yapmadın ferişteler dapmadın Tanlacak turı gelgil elüni suya urgıl Derviş olan kişilerün gönlü gindür dar (41/6) Âlem halkı dönmedin ilerü yola geldüm Üç kez salavat virgil andan bakgıl güneşe gerekmez (65/1) (104/10) (156/2) 88 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 89 Hece (hece taşı): Mezar taşı Karanu: İnsandaki kibir, riya gibi kötü Namaza diril-: Namaz kılmak için Salaca: Ölü taşıma tahtası Başuma dikeler hece ne irte bilem ne gice vasıflar toplanmak Geldi salacam sarılur dört yana salâ virilür Âlemler ümidi hoca sana ferman olam bir gün Anun nûrı karanuyı sürer gönül hücresinden Geldi salacam sarılur dört yana salâ virilür İl namazuma dirilür Allah sana sundum elüm (115/5) Bes karanuluk nûr-ıla bir hücreye nite İl namazuma dirilür Allah sana sundum elüm (100/6) sığar(41/3) (100/6)

Issı: Allah Sağ müsülman: Mümin, sağlam Müslüman Nefs göline tal-: Nefsin isteklerine göre Eyde sana emaneti Issı diler tapşurayın Keleci: Söz, dinî bakımdan değeri taşıyan İşidün iy ulular âhır zaman olısar söz, hikmetli söz hareket etmek, azmak, yoldan çıkmak Ala senden emaneti ide senünle cengini (163/2) Beğler azdı yolından bilmez yoksul hâlinden Sağ müsülman seyrekdür ol da güman olısar Keleci bilen kişinin yüzüni ağ ide bir söz (35/1) Sözi bişirüp diyenün işini sağ ide bir söz (59/1) Çıkdı rahmet gölinden nefs göline talmışdur İç: Gönül, kalp dünyası (48/4) Terk eylegil ten tertibin gider senden benlik Sekiz uçmağ: sekiz cennet Kendüzüni bilmeyen: Câhil, gaflette olan adın Od u su vü toprak vü yil: Yaratılışın dört ana Kişi bile söz demini dimeye sözin kemini İçün imaret olmadın taşundağı ma’mur nedür İy kendüzüni bilmeyen söz ma’nisini bulmayan maddesi Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ide bir söz (33/4) Hak varlığın ister isen ilm içinde Kur’an’dadur Bu vücudun sermayesi od u su vü toprak vü yil (59/5) (46/4) Her biri aslına gider gâfil olmak nendür senün İkilik: Allah’ı birleyememe durumu (79/3) Sevü: İlahi aşk, muhabbet İkilikden geçemedün hâli hâlden seçemedün Kibr ivine gir-: Kibirlenmek Eydür isem eya gönül kanı farz u kanı sünnet Dostdan yana uçamadun fakılık oldı sana fak Bir dem gelür İsî gibi ölmişleri diri kılur Ölesi gün: Ecel vakti, ölüm zamanı, Allah’ın Eydür ki yok teşviş yine bu sevüye amel irmez (73/4) Bir dem girer kibr ivine Firavn-ıla Hâmân takdir ettiği ölüm anı (61/6) olur (40/8) Hergiz ölümin sanmaz ölesi günin anmaz Bu dünyadan usanmaz gaflet ögin almışdur İrte namazı: Sabah namazı Sin: mezar (48/2) Namaz kıl yarağ olsun ahretde gerek olsun Kulavuz: Allah dostu, mürşit, hak yol Gice gündüz oğlancıklar söyler iken bülbül gibi gösterici Sinlende çırağ olsun tur irte namazına (146/5) Ayrılmışlar anaları sinlerini bekler yatur Ölmezdin öndin öl-: Ölmeden önce ölmek, Bu yol yavlak uzakdur dünya ana duzakdur (50/6) “Mutu kable ente mutu” ölmeden önce ölünüz Bu duzağa uğrayan komaya kulavuzın (117/3) Kalem çal-: Allah’ın ezelde yazdığı kadere mealindeki hadis-i şerif işaret eden bir deyim olup geçmişte kaderin Kevser havzına talanlar ölmezdin öndin Sorucı: Sorgu meleği Allah tarafından yazılmasına delalet eder. Kutlu: Mübarek, kutsal ölenler Sorucı gelür yir yırtup sorar Tanrı’n kimdür Çoklar Yunus’a dir nice ışk esrükligi Ağız ağızdan kutludur ola ki sözünüz duta Nefsini düşman bilenler konar Tûbâ tallarına diyü Nitsün ezel bezmünde eyle çalındı kalem Ben yüz bin yıl söyler-isem sözüm kulağına (161/6) İşbu canum anı tuyup sünüklerüm sıza-durur (105/9) girmez (61/8) (54/4) Ömrin yavı kıl-: Ölmek Kalıb: Ceset Mumsuz bal: Şeriat Sabahın sinleye vardum gördüm cümle ölmiş Sur ur-: Kıyametin kopacağı zaman İsrafil yatur Âdem yaradılmadın can kalıba girmedin Mumsuz baldur şeriat tortsuz yağdur tarikat aleyhisselamın Sur adlı boruya üflemesi Her biri bîçare olmış ömrin yavı kılmış yatur Şeytan lanet olmadın arş-ıdı seyran bana (8/5) Dost-ıçün balı yağa pes niçün katmayalar (51/1) (34/4) 90 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 91 İsrafil sûrın urıcak mahlukat turu gelicek9 Tanrı buyrugın tut-: Allah’ın emirlerine Turu gel-: Haşrolmak, ölülerin mezardan Yavuz endişe: Kötü düşünce, şer düşünce Senün ününden artuk ün hiç kulağum işitmeye uymak kalkması. Sanatün yiğreği çün namaz imiş hoş pîşe 10 (2/7) Müsülmanam diyen kişi şartı nedür bilse gerek İsrafil sûrın urıcak mahlukat turu gelicek Namaz kılan kişide olmaz yavuz endişe Tanrı’nun buyrugın tutup beş vakit namaz Senün ününden artuk ün hiç kulağum işitmeye (156/1) Şeriat oğlanları: zahitler kılsa gerek (80/1) (2/7) Şeriat oğlanları nice yol eyde bize Yavuzluk: Şer, kötülük Uçmak: Cennet. Hakikat denizinde bahri oldum yüzerem Tanrı’n kimdür: Men Rabbike? Yavuzluk eyleme sakın ecel sana senden yakın (95/7) Âşık mı diyem ben ana Tanrı’nun uçmagın seve Sorucı gelür yir yırtup sorar Tanrı’n kimdür Niçelerün aslın kökin yurd eyleyüp boza-durur Uçmak dahı tuzagımış mümin canların diyü (54/2) tutmaga(1/4) Şol gün: Ecel anı, ölüm vakti İşbu canum anı tuyup sünüklerüm sıza-durur Uçmak kelimesi cennet anlamına gelmekte Anma mısın şol güni sen gözin nesne görmez (54/4) olup kelime esasen Soğutçadan Türkçeye Yazu: Amel defterinde yazılı günah ve ola geçmiştir. Karahanlılar zamanında yapılan ilk sevaplar Düşe sûretün toprağa dilün haber virmez ola Tanuk: Şahit. Kur’an tercümelerinde ve erken dönem Eski Varıcağız terazuya Hak kendü bakar yazuya (148/1) Biti sunula elüne itdüğün gele yoluna Anadolu Türkçesi tarihî metinlerinde sıkça Ne diyem tağlar eriye ol korkular kim andadur Tanuklar bile bulına dostun düşmenün andadur kullanılan bir kelimedir. Bu kelime genellikle (23/5) Tamu: Cehennem (23/6) cehennem anlamındaki “tamu” sözüyle birlikte Yidi yir yidi göki tağları denizleri kullanılır. Yunus Emre uçmak sözünün yanında cennet sözünü de sıklıkla kullanmaktadır. Yazuk: günah Uçmağ-ıla tamuyı cümle vücudda bulduk Tapu kıl-: Kulluk etmek Yazugum çok günah öküş yürür idüm dünyada (76/3) Yunus’a Hak açdı kapu Yunus Hakk’a kıldı tapu Yanlış sanu: Suizan, kötü niyet hoş Bâki devlet benimkiymiş ben kul iken sultan Eger gerçek âşık-ısan boynundağı menşur nedür İtdüklerimün hisabın sorayım andan varayım Tanrı: Allah oldum (96/6) Hak yolına sâdık-ısan yanlış sanu tezvîr nedür (109/6) Âşık mı diyem ben ana Tanrı’nun uçmagın seve (33/1) Uçmak dahı tuzagımış mümin canların Tesbih oku-: Zikretmek, Allah’ı zikretmek Yensiz gönlek: Kefen tutmaga(1/4) Ağar pervaza kuşlar tesbih okur ağaçlar Yarağ eyle-: Ahiret hazırlığı yapmak Şunlar ki çokdur malları gör nice oldı hâlleri Himmet alan kardaşlar tur irte namazına Yunus gözün görürken yarağun eyle bugün Sonucı bir gömlek giymiş anun da yokdur Yunus Emre’nin şiirlerinde belki de en (146/3) yenleri (170/2) sık tekrar edilen kelimelerden birisi Tanrı’dır. Gelmedi anda varan girü gelesi değül (85/8) Türklerin İslamlıktan önce kullandıkları bu Yirden tur-: Haşrolmak, ölülerin mezardan kelime İslamiyet’in kabulü ile birlikte de Tevhid tonı gey-: Allah’ı birlemek Yarın: Kıyamet günü, hesap günü kalkması. kullanılmaya devam etmiştir. Özellikle Kur’an Bu tevhid tonını geyen varlığın yoklığa sayan Eğer gerçek kul imişsem ana kullık kılayıdum İsrafil sûrını ura hep mahlukat yirden tura tercümelerinde çok fazla rağbet görmüştür. İşbu yolda kâim turan bellü bilün ol er-durur Ağlayadum bu dünyada yarın anda gülem diyü Derilüben haşre vara kadı anda Sübhan ola Yunus Emre Tanrı kelimesinin yanında Hak, (37/7) (137/3) (6/2) Çalab, Hak Çalab, Allah, Huda, Mevla, İlah vb. adları da kullanmaktadır. Tortsuz yağ: tarikat Yarlıga-: Bağışlamak, affetmek Yüceden bak-: Hor görmek, gururla bakmak 9 Çeviri yazı işaretleri kullanılmamıştır. Mumsuz baldur şeriat tortsuz yağdur tarikat Hak Çalabum hak Çalabum sencileyin yok Yol oldur ki toğrı vara göz oldurki Hakk’ı göre 10 Birinci rakam şiir; ikinci rakam ise beyit Çalabum numarasına işaret etmektedir. Beyit örnekleri için Dost-ıçün balı yağa pes niçün katmayalar Er oldur alçakda tura yüceden bakan göz değül Günahlarumuz yarlıga iy rahmeti çok Çalabum bkz: Faruk Kadri Timurtaş, Yunus Emre Divanı, (34/4) (93/3) İstanbul 1972. (103/1) 92 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 93 Yunus Emre’nin şiirlerinin en belirgin özelliklerinden birisi de İslami terimlerin mutasavvıflardan farklı bir yere ve öneme sahiptir. KORKMAZ, Zeynep (1994), “Eski Türk Türkçeleştirilmesi ve Türkçe söylenmesidir. Burada şu noktaya dikkat etmek Yunus Emre’yi farklı kılan şeylerin en başında Yazı Dilinden Yeni Yazı Dillerine Geçiş Devri gerekir. Yunus Emre her şeyi Arapça aslından bozarak Türkçeleştirmemiştir. şüphesiz onun sade dili gelmektedir. Bu sade ve Özellikleri”, TDAY-Belleten 1991, Ankara: dil gerçeğinin altında da Yunus Emre’nin pek s. 55-64. Onun şiirlerinde uçmak kelimesinin yanında cennet, tamu kelimesinin yanında çok dinî terim, hadis ve ayeti Türkçeleştirmesi; KÖPRÜLÜ, Fuad (1991), Türk Edebiyatında cehennem; Tanrı, Çalap, Hak Çalap, Issı kelimelerinin yanında Allah, Rab, İlah, onlara Türkçe libası giydirmesi yer almaktadır. İlk Mutasavvıflar, Ankara: Diyanet Yay. Mevla kelimeleri de pek tabii olarak kullanılmaktadır. KÖPRÜLÜ, Fuad (2005), Türk Edebiyatı Kaynakça Tarihi, Ankara: Akçağ Yay. AKALIN, Şükrü Haluk Türkçenin Teknik ÖZKAN, Mustafa (2000), Türk Dilinin Terim Zenginliği, Türkiye Bilişim Haftası, 3 Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi, Yüzi kara: Günahkâr, mücrim kelimeleri de pek tabii olarak kullanılmaktadır. Eylül 2003, “Teknik Bir Dil Olarak Türkçe”. İstanbul: Filiz Yay. Âşıklar maksuda ire ârifler dost yüzin göre Yunus Emre bir kavramı veya terimi BANARLI, Nihad Sami (2000), Resimli ŞAHİN, Hatice (2003), Eski Anadolu Türk Edebiyatı Tarihi I-II, İstanbul: MEB Yay. Türkçesi, Ankara: Akçağ Yay. Şöyle mücrim yüzi kara ben n’ideyin n’eyleyin değişik ifadelerle kullanmaktadır. Anlatılmak (133/6) istenilen şey tek fakat söyleyiş şekilleri farklı BANARLI, Nihad Sami (2002), Türkçenin TATCI, Mustafa (2005), Yûnus Emre Divân olabilmektedir. Mesela kefen sözü için bazen beş Sırları, İstanbul: Kubbealtı Yay. ve Risâletü’n-Nushiyye, İstanbul: Sahhaflar Yay. karış bez, bazen biş on arşun biz, bazen de yensiz DİLÇİN, Cem (1983), Yeni Tarama TİMURTAŞ, Faruk Kadri (Tarihsiz), Eski Yüzi yire ur-: Secde etmek gönlek tabirlerini kullanmaktadır. Yine aynı Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu Yay. Türkiye Türkçesi, Ankara: Akçağ Yay. şekilde Allah dostları için er, din ulusı, Hakkı Yüzümi yire uruban kapulara toğru turuban ERASLAN, Kemal (1998), Dîvân-ı TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1989), Tarih sevici, mürşit, kulavuz gibi farklı deyimlerin Şükrane canum virüben senden dilerem Hikmetten Seçmeler, Ankara: Kültür Bakanlığı İçinde Türk Edebiyatı, İstanbul: Boğaziçi Yay. kullanıldığını görmekteyiz. ümmetüm (192/5) Yay. TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1972), Yunus Yunus Emre çoğu zaman dinî terimleri ERCİLASUN, Ahmet Bican (2004), Emre Divanı, Ankara: Tercüman 1001 Temel Türkçeleştirirken onları açıklayıcı, tefsir-vârî Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Eser. Sonuç ifadelerle ele almaktadır. Mesela secde sözüne Ankara: Akçağ Yay. Şiirleriyle asırlardır insanlığa mesaj veren yüz yire urmak derken abdesti eli suya urmak, TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1982), “Yunus’un Yunus Emre’nin dilinin sadeliği ve güzelliğinin zikiri tesbih okumak, sabah namazını irte GÖLPINARLI, Abdulbaki (2015), Yunus Dili Üzerine Notlar”, II. Milletlerarası Türk etkisi ile onun şiirlerinde millî bir terminolojiden namazı şeklinde söylemektedir. Emre ve Tasavvuf, İnkılap Yay. İstanbul. Folklor Kongresi Bildirileri, Ankara: s. 405-412. söz etmek mümkündür. O, şiirlerini Türkçe Yunus Emre pek çok dinî terimi de HACIEMİNOĞLU, Necmettin (1991), TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1989), Yunus söylemiş ve pek çok inanç kavramını da benzetmeler yoluyla Türkçeleştirmektedir. “Yunusun Türkçesi”, Yunus Emre İle İlgili Emre Divanı, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay. Türkçeleştirmiştir. İlk bakışta söylenmesi kolay Mesela şeriat için mumsuz bal, tarikat için de Makalelerden Seçmeler, (Haz. Hüseyin Özbay- TÜRK DİL KURUMU (2005), Türkçe gibi görünen deyim ve ifadeler onun şiirlerini tortsuz yağ benzetmelerini yapmaktadır. Mustafa Tatcı), Ankara: Kültür Bakanlığı Yay: Sözlük, Ankara: TDK Yay. süsleyen taç gibidirler. 148-160. Yunus Emre’nin şiirlerinde kullanılan dinî ÜŞENMEZ, Emek (2006), Karahanlı Yunus Emre’nin şiirlerinin en belirgin ifadelerden Türkçe asıllı olmayan kelimeler de KORKMAZ, Zeynep (1981), “Anadolu Yazı Türkçesi Sözlüğü, (Yayımlanmamış Yüksek özelliklerinden birisi de İslami terimlerin Türkçeleşmiştir. Mesela namaz, oruç, Allah, Dilinin Tarihî Gelişmesinde Beylikler Devri Lisans Tezi) Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Türkçeleştirilmesi ve Türkçe söylenmesidir. İlah, Azrail, İsrafil, melek, Hak, salavat gibi Türkçesinin Yeri”, VII. Türk Tarih Kongresi, Bilimler Enstitüsü, Kütahya. Burada şu noktaya dikkat etmek gerekir: kelimeler Yunus Emre’nin yaşadığı devirde C.II, Ankara: s.583-589. VARDAR, Berke (2002), Açıklamalı Yunus Emre her şeyi Arapça aslından bozarak Türkçeleşmiş olan kavramlardır. Bu kavramlar KORKMAZ, Zeynep (1984), “Anadolu’da Dilbilim Terimleri Sözlüğü, İstanbul. Türkçeleştirmemiştir. Onun şiirlerinde uçmak bugün olduğu gibi o dönemde de herkes Türkçenin Yazı Dili Oluşu ve İlk Öncüleri”, kelimesinin yanında cennet, tamu kelimesinin tarafından çok rahatlıkla anlaşılan sözlerdir. Türk Dili, S. 390-391, Ankara: s. 272-278. ZÜLFİKAR, Hamza (1991), Terim yanında cehennem; Tanrı, Çalap, Hak Çalap, Issı Sorunları ve Terim Yapma Yolları, Ankara: Yunus Emre dili ve şiirlerindeki anlamla kelimelerinin yanında Allah, Rab, İlah, Mevla TDK Yay. sadece yaşadığı devirde değil bugün dahi diğer 94 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 95 1. Arapça Kurala Göre Oluşturulmuş 2. Farsça Kurala Göre Oluşturulmuş Tamlamalar Tamlamalar Divan’da Arapça kurala göre oluşturulmuş Divan’da Farsça kurala göre oluşturulmuş toplam 25 tamlama vardır. Bu tamlamaların toplam 90 tamlama vardır. Bu tamlamaların da- dağılımı şöyledir: òÀããuél-òÀã (2), úulıél-óaú ğılımı şöyledir: Àlem-i vaódet (1), Àyet-i kül (1), (1), yehdiél-lÀhü limen yeşÀé (1), eneél-óaú (8 aãl-ı maèden (1), aãl-ı mekÀn (1), aãòÀb-ı süf- ), fiél-óÀl (1), óaúúaél-yaúìn (2), èayneél-yaúìn fe (1), ãÀóib-i keyvÀn (1), àayr-ı sen (1), ãırÀù-ı (2), òÀããuél-òavÀã (1), el-úalbü mineél-úalbi müstaúìm (1), ãÿret-i insÀn (1), ãÿret-i pür- (1), fevúaél-èulÀ (1), rabbüél-èÀlemìn (1), imÀ- maènì (1), bÀd-ı bahÀr (1), baùn-ı óÿt (1), beyÀ- meél-mütteúìn (1), òıtÀmüél-mürselìn (1), niôÀ- bÀn-ı òarÀb (1), cebbÀr-ı èÀlem (1), cebbÀr-ı YUNUS EMRE DİVANI’NIN DİLİ müél-èÀlemìn (1), hümÀél-ekmelìn (1). vaút (1), cebraéil-i mürsel (1), derd-i èÀşıú (1), Arapça kurala göre oluşturulmuş tamlama- derviş-i dervìşÀn (1), deryÀ-yı nihÀn (1), dev- ları kendi içinde şöyle tasnif edebiliriz: rÀn-ı rÿzigÀr (1), devr-i rÿzigÀr (1), dürr-i ye- tim (1), èahd-i sÀbıú (1), èÀlem-i keret (1), èalì (BİR ALINTISI ÖGESİ OLAN TAMLAMALAR AÇISINDAN BAKIŞ) i. Dinî Terim ve İfadeler: yehdiél-lÀhü li- men yeşÀé, el-úalbü mineél-úalbi, úulıél-óaú, küll-i óÀl (1), èÀlim-i deyyÀñ (1), èaliyy-i mur- 1* eneél-óaú, niôÀmüél-èÀlemìn, òÀããuél-òavÀã, taøì (1), èaúl-ı kül[l] (1), èazm-i sefer (1), ebÿ- Erdoğan BOZ hümÀél-ekmelìn bekr-i ãıddìú (1), ehl-i millet (1), èilm-i bÀùın (1), èilm-i ledün (1), èilm-i óikmet (1), èömer-i ii. Kişi Ad ve Sıfatları: rabbüél-èÀlemìn, imÀmeél-mütteúìn, òıtÀmüél-mürselìn òaùùÀb (1), èömr-i fÀnì (1), faòr-ı Àlem (1), hüş- Yunus Emre Divanı’nda geçen Arapça ve Farsça kurallara göre yapılmış bir yÀr-ı àÀfil (1), kÀn-ı ãafÀ (1), kerim-i lem yezel Kalıp Sözler: óaúúaél-yaúìn, èayneél- iii. (1), leylì-yi mecnÿn (1), manãÿr-ı baàdÀdì (1), alıntı ögesi olan tamlamaların, hem sayı hem de yerindelik bakımından devrin yaúìn, òÀããuél-òÀã, òÀããuél-òavÀã, fevúaél- mevc-i èÀcÀyib (1), muùìè-i óaú (1), nefs-i cüzèì şartlarına, şairin durumuna ve hedef kitleye uygun olduğunu söyleyebiliriz. èulÀ, fiél-óÀl (1), nÿr-ı ilÀhì (1), òÀãã-ı òavÀã (1), õerre-i Arapça kurala göre oluşturulmuş tamlama- [ ] miŝúÀl (1), óükm-i revÀn (1), pÀdişÀh-ı lÀ-yezÀl ların sayısının, yaklaşık 150 yapraklık ve 204 ğuz Türkçesinin Anadolu sahasındaki rinden ayırt edilemeyen “Yunuslar” ortaya çık- (1), raómÀn-ı raóìm (1), rızú-ı èömr (1), sem-i şiirlik bir divan için yok denecek kadar az ol- ilk evresi Eski Anadolu Türkçesi olarak mıştır. baãÀret (1), sìmurà-ı úÀf (1), sulùÀn-ı cihÀn (1), duğunu söyleyebiliriz. Mevcut tamlamaların bilinir ve kendi içinde üç döneme ayrı- Bugün Yunus Emre Divanı olarak bilinen şeydÀ-yı raómÀn (1), şeyùÀn-ı racìm (1), terk-i O da devrin şartlarına ve işlenen konuya bağlı lır: Selçuklu Dönemi (13. yy.), Beylikler Döne- birçok yazmada farklı Yunuslara ait şiirlerin bir dünyÀ (1), ùÀlib-i èilm (1), ùıfl-ı nÀ-reste (1), mi (14. yy.) ve Osmanlı’ya Geçiş Dönemi (15. araya getirildiği bilinen bir gerçektir. Dolayı- olarak çok gerekli görülebilecek dinî terim ve ùÿl-ı emel (1), vefÀdÀr-ı rÀz-daş (1), yÿsuf-ı yy.) Bu ilk evreyi daha sonra Osmanlı Türkçesi sıyla Yunus Emre’nin dili hakkında nesnel bir ifadeler, kişi ad ve sıfatları ve kalıp sözlerden kenèÀn (1), zì-bahr-i nihÀyetsüz (1), zehr-i úÀtil (16-20. yy.) takip eder ve son evre ise (20-21. şeyler söyleyebilmek zordur. Bununla birlikte oluştuğu görülüyor. Sonuç olarak Arapça ku- (2), taòt-ı süleymÀn (2), óükm-i sulùÀn (2), yy.) Türkiye Türkçesidir. eldeki en eski yazmalara bakarak görece daha rala göre oluşturulmuş tamlamaların Yunus’un mühr-i süleymÀn (2), devr-i zamÀn (2), deryÀ-yı 13. yüzyılda Anadolu’da oluşmaya başlayan nesnel tespitlerde bulunmak mümkündür. dilini değerlendirirken olumsuz bir öge olarak èummÀn (2), çarò-ı felek (2), óallÀc-ı manãÿr Türk yazı dilinin en önemli temsilcisi kuşkusuz Biz bu yazıda Divan’da2 geçen ve bir alın- görülemeyeceği açıktır. (3), genc-i nihÀn (4), Àb-ı óayÀt (5) Yunus Emre (1241-1321)’dir. O bir mutasavvıf tı ögesi olan Arapça ve Farsça kurallara göre Aşağıya Arapça kurala göre oluşturulmuş şair olarak İslam tasavvufunu, geniş halk kitle- oluşturulmuş tamlamalardan yola çıkarak Di- tamlamalardan birkaç örnek alıyoruz: Farsça kurala göre oluşturulmuş tamlamala- lerine halk diliyle ulaştırmış olması bakımından van’ın dili hakkında bir değerlendirmede bulu- rı kendi içinde şöyle tasnif edebiliriz: önemli bir yere sahiptir. Bu konudaki başarısı nacağız. sensüz iki cihÀn benüm zindÀn görinür gözüme i. Kişi Ad ve Sıfatları: aãòÀb-ı süffe, ãÀóib-i elbette kullandığı dile bağlıdır. Şiirlerinin sevi- Alıntı ögesi olan bu tamlamalar; sayı, ye- senüñ èışúuñla bilişen gerek òÀããuél-òÀãdan ola keyvÀn, cebbÀr-ı èÀlem, cebbÀr-ı vaút, ceb- lip dilden dile dolaşması, onu taklit etmek is- rindelik, hedef kitleye uygunluk vs. açılardan raéil-i mürsel, dürr-i yetim, èÀlim-i deyyÀñ, teyen onlarca şairin çıkmasına neden olmuştur. ele alındığında şairlerin dili hakkında bir fikir úulıél-óaú didi çalap sözi ùoàru diyene èaliyy-i murtaøì, ebÿ-bekr-i ãıddìú, èömer-i Bunlardan bir kısmının mahlas olarak “Yunus” verebilir. bugün yalan söyleyen erte utanasıdur òaùùÀb, faòr-ı Àlem, kerim-i lem yezel, manãÿr-ı adını almasıyla, zaman içinde neredeyse birbi- baàdÀdì, pÀdişÀh-ı lÀ-yezÀl, raómÀn-ı raóìm, 2 Bu yazıdaki beyitler, Süleymaniye Kütüphanesi dervìş eneél-óaú derse nola èaceb mi sulùÀn-ı cihÀn, yÿsuf-ı kenèÀn, zì-bahr-i nihÀ- 1* Prof. Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Fatih Bölümü Nu. 3889’da kayıtlı yazmadan alın- hep varlıú óaúúuñdur èalì küll-i óÀl yetsüz, óallÀc-ı manãÿr Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mıştır. 96 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 97 ii. Dinî Terim ve İfadeler: Àlem-i vaódet, Àyet-i sen[den]dürür aããı ziyÀn ne iş gele bundan baña kül, ãırÀù-ı müstaúìm, beyÀbÀn-ı òarÀb, derd-i èÀşıú, derviş-i dervìşÀn, deryÀ-yı nihÀn, èahd-i rızú-ı èömri temÀm eyledi henÿz sÀbıú, èÀlem-i kesret, èaúl-ı kül[l], èilm-i bÀùın, şeş cihet olmadın tutduàı kisvet èilm-i ledün, èilm-i óikmet, èömr-i fÀnì, hüşyÀr-ı Sultan Abdülaziz Tarafından Verilen àÀfil, kÀn-ı ãafÀ, mevc-i èÀcÀyib, muùìè-i óaú, bÀúì tertìblerümi şeró ideyüm 18 Mayıs 1863 (29 Zilkade1279) nefs-i cüzèì, nÿr-ı ilÀhì, óükm-i revÀn, sem-i èinÀyet mevcÿdı sem-i baãÀret Tarihli Berat baãÀret, şeydÀ-yı raómÀn, şeyùÀn-ı racìm, terk-i dünyÀ, ùÀlib-i èilm, ùÿl-ı emel, taòt-ı süleymÀn, anuñ gibi maèşÿúanuñ òaberin kim getürür óükm-i sulùÀn, deryÀ-yı èummÀn, genc-i nihÀn, cebraéil-i mürsel ãıàmaz şöyle olındı işÀret Àb-ı óayÀt, mühr-i süleymÀn iii. Kalıp Sözler: èalì küll-i óÀl, òÀãã-ı [òavÀã], 3. Farsça-Arapça Kurala Göre Oluşturul- õerre-i miŝúÀl muş Karışık Tamlama Divan’da Farsça-Arapça kurala göre oluştu- iv. Edebî İfadeler: bÀd-ı bahÀr, leylì-yi me- rulmuş toplam 1 tamlama vardır: kerìm –i õüél- cnÿn, sìmurà-ı úÀf celÀl (1) v. Diğerleri: aãl-ı maèden, aãl-ı mekÀn, àayr-ı sen, ãÿret-i insÀn, ãÿret-i pür-maènì, baùn-ı óÿt, bir avuç ùopraàa sunca úìl u úÀl devrÀn-ı rÿzigÀr, devr-i rÿzigÀr, èazm-i sefer, neye gerek iy kerìm-i õüél-celÀl ehl-i millet, rızú-ı èömr, ùıfl-ı nÀ-reste, vefÀdÀr-ı rÀz-daş, zehr-i úÀtil, devr-i zamÀn, çarò-ı felek. Sonuç olarak Yunus Emre Divanı’nda ge- Farsça kurala göre oluşturulmuş tamlamala- çen Arapça ve Farsça kurallara göre yapılmış rın sayısının -yukarıda da açıkladığımız üzere- bir alıntı ögesi olan tamlamaların hem sayı hem bir divan içinde oldukça az olduğunu söyleyebi- de yerindelik bakımından devrin şartlarına, şa- liriz. Yine mevcut tamlamaların devrin şartlarına irin durumuna ve hedef kitleye uygun olduğu- ve işlenen konuya bağlı olarak çok gerekli nu söyleyebiliriz. Dolayısıyla bu ögeler Yunus görülebilecek dinî terim ve ifadeler, kişi ad ve Emre’nin duru ve arı Türkçesi için bir eksiklik sıfatları, kalıp sözler, edebî ifadelerden oluştu- olarak görülemez. ğunu görüyoruz. Burada diğerleri olarak aldığı- mız tamlamaların da bir bütünün parçası olarak Kaynakça görülmesi gerekir. Sonuç olarak Farsça kurala Babacan, Vasfi (2017), Yunus Emre’nin Ri- göre oluşturulmuş tamlamaların Yunus’un dilini saletü’n-Nushiyyesi ve Divanı, Doruk Yayınları, değerlendirirken olumsuz bir öge olarak görüle- İstanbul. meyeceğini belirtmeliyiz. Gölpınarlı, Abdülbaki (1965), Yunus Emre, Aşağıya Farsça kurala göre oluşturulmuş Risalet el-Nushiyye ve Divan, İstanbul. tamlamalardan birkaç örnek alıyoruz: Tatcı, Mustafa (1990), Yunus Emre Divanı 1277 (1861) yılında Sultan Abdülaziz’in tahta çıkmasıyla bütün Àb-ı óayÀt çeşmesi èÀşıúlaruñ viãÀlidür (Tenkitli Metin), Kültür Bakanlığı Yayınları, beratlar yenilenmektedir. Bu uygulama çerçevesinde Sivrihisar Ankara. Günyüzü kazasına bağlı Sarıköy’deki Yunus Emre Zaviyesi ãoóbeti èışúla ider ãuãamışları yaúmaàa Timurtaş, Faruk Kadri (1980), Yunus Emre Vakfında mahsulden alınan öşür karşılığında zaviyedarlık görevini Divanı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. yürüten Yakub’un müracaatı üzerine bu görevi yürütmeye devam evvel daòı bu èaúl u cÀn senüñle aãl-ı mekÀn Uysal, İdris Nebi (2014), Yunus Emre Divanı edebileceğine dair yeni beratın kendisine verilmesi. Àhır yana sensin mekÀn uş varuram senden yaña (Karaman Nüshası), Kesit Yayınları, İstanbul. sensin baña cÀn u cihÀn sensin baña genc-i nihÀn 98 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 99 ve geçmişten değil “sonsuz şimdi”den bahsetti- prim vermediğinden, farklı olanlar hâkim olana ğimin altını da çizeyim. benzemek suretiyle ayakta kalabilir ancak. Yunus Emre Anadolu’dan çıkmış, etrafa se- Zihninde ve gönlünde başkası (ağyar) fik- yahat etmişse de yine Anadolu’da kalmıştır. Ni- rinden kurtulanın ise bir başka kimliğe, sıfata tekim “Baba Tapduk manasını saçtık elhamdü- ihtiyacı kalmaz. “Öteki” olmayınca “ben” de or- lillah” derken kendisi gibi gönül yolcularına iz tadan kalkar. Ki bizdeki vakıf medeniyeti ma- sürmeleri için bıraktığı işaretlerin gerçek talip- lum; ben’ci değil, sen’ci bir kültürdür. Mülkü lerin nezdinde sayısız olduğunu belirtir. Anado- -varlığı- kendi benliğine izafe etmeyen, nefsin- lu’nun başta tarif ettiğim anlamında Doğu’dan de Hak sırrını bulanların kültürü. Batı’dan gelerek buluşan Hak dostlarının kimi YUNUSÇA YAŞAMAK, SEVMEK, ÖĞRENMEK… Varlığın Hak’la kaim olduğu bilgisini kendi divan bırakmış, kimi risale, kimi şiir, hikâye, ila- gerçeğinde ispat ettikçe almaya değil vermeye hi... Bir kısmı mimari şaheserler vücuda getir- dayalı bir bereket ve feyiz pınarından fışkırır miş. Bir kısmı hat, tezhip, minyatür, derken bir anlam. Yunusça işte; ağyâr (öteki) değil, yâr kül- kısmı da insan yetiştirmiş. Adım attığımız her türüdür. Elbette ölçüleri vardır ama gönülde sı- 1* belde bu velilerle kaim. Leyla İPEKÇİ nırı yoktur. Anadolu’nun iç yaşantısındaki “yâr” Sinan Ümmi’den Emir Sultan’a, Aziz Mah- kültürü, başlı başına bir güzel sanattır; tevhid mut Hüdayi’den Şaban-ı Veli’ye, Eşrefoğlu Ru- sanatıdır. mi’den Mevlana’ya, Niyazi Mısri’den Hacı Bay- Bir toplumun nefsi hangi mertebedeyse konuştuğu dilin seviyesi o vasattadır. ram’a, Yunus Emre’ye… Hiçbiri kendilerinden Yâr kültürü alanlar “Her kim bana ağyâr ise Hak Tanrı yâr olsun ona” diyen Yunusların kül- Dili hangi seviyedeyse gönül medeniyeti de o kadardır. müstakil bir felsefeyi pazarlama hedefi gütmüş değillerdi, şan şöhret peşinde koşarak filozof türünü yaşatmaktadır. Yâr kültürü, çevrede yaşa- veya ideologlar gibi kendi düşüncelerini akım yanları diri bir nefes etrafında merkezde topla- hâline getirmiş de değillerdi. Örgüt kurarak yan bir yaşantı biçimidir. “Güzel sanat”ın kalbi nadolu’yu maddi ve manevi seferleri- İşte Yunusça, bizimle konuşan ve bizimle susan devlet işlerinde kontenjan kapma yarışında ise bu yaşantı üzere, işte bu arifane yöntemle her mizin ana teması, ana buluşma noktası Anadolu’nun ümmi dilidir. Gönül dilidir. hiç değillerdi. çağda gümbür gümbür atmaktadır. olarak tanımlıyorum. Coğrafi mekân İçine girdikçe bu saklı Yunusça hazinemizin Onlar kalp ilmini, vahiy gerçeğini ve insan Ehlinin dediği gibi; içine Hakk’ı koymadan değil mecaz olarak kullanıyorum. Sevdiğimiz sadece ses olarak değil üslup, tavır, sanat, siyaset olma sırrını nefislerinde mürşid-i hakiki deni- yapılan hiçbir icra, gerçekleşen hiçbir davranış yerdirA Anadolu. Bizi seven, barındıran, içine alan ve edep olarak hayatın hemen her alanında canlı len üstatlarıyla (ki Resulullah’ın emanetinin ta- modeli ister toplu ister ferdî olsun, aşk ve irfan yerdir. Sevgilimizdir. Âşık ve maşukların buluş- olduğunu ama tanımlanmak için kısmen hır- şıyıcısı) yaşamış, idrak etmiş ve biricik sesleriyle gerçeğine bizi yaklaştıramıyor. İtikadî bilgi ve ma noktası... Gözümüzün nurudur. kasının altında bizi beklediğini fark ettim. Yu- bize tecrübelerinden damıttıklarını ifade eden uygulamaya dayanan din ise vaiz üretiyor ama Hangi kapıyı açıp çıksak yine içerideyizdir nus’un açtığı yolda hayatımızın tamamına izini canlı eserler bırakmışlardır. İnsan olma yolculu- mana insanı ve gönül eri çıkaramıyor malum. bu gönül coğrafyasında ki bunun sırrı işte Yunus düşüren, canlı bir evrensel üslubun ipuçlarını ele ğunun ipuçlarını armağan etmişlerdir. Gerçeği sözde bırakıyor, “vücud”da ve yaşantıda Emre ve gönül çocuklarının hayatımıza bıraktı- aldığım Yunusça yaşamaya dair kitap bugünlerde *** canlandıramıyor. ğı Türkçe mirastır. Bir dil, sadece iletişim kur- okurla buluşmak üzere. En güzel sanat elbette insan olmaktır. Fakat mak için değil hakikati kendi içinden ve eşya- İşgal ve sömürgeciliğe dayalı hümanist kül- nefsimizi kâmil makama ulaştırmadan (Müs- dan okuyarak anlamlandırmak, derinleşmek ve Yunus derken tarihî bir kişiden değil iki bin- tür; bu tevhid kültürünü toplumsal düzlemde lüman etmeden) “güzel ahlâk” adına çok söz- gönlümüzdeki sırrı (katmanlı gerçeği) belli bir den fazla gönül çocuğu doğuran bir üslup ile kül- tecrübe etmediğinden, ikilikler (zıtlıklar ve gö- ler sarf ediyor, yaşantımızda ispat edemiyoruz. üslupla ifade edebilmek için konuşulur. Amaç; tür ve sanatın, siyaset ve sosyolojinin her alanına receli algılar) üzerine bir medeniyet kurmuştur. Sanat zevkini olgunlaştırmış, tevhid neşvesini kitaptan aktarılan bilgiden ötesini gönülden gö- sirayet eden ve tüm bir gönül coğrafyamıza hayat İnsancı olmayı daha ziyade ben’ci olmaya indir- bilen, öğrendiğini kendine dönüştürerek mesle- nüle öğrenmek yani ana dilimizde yaşadığımız veren bir külli manadan bahsettiğimin altını çi- geyen bu algı yüzünden tahakküm etmek üzere manayı kendi içimizden çıkarıp okuyabilmektir. zeyim öncelikle. Yine Yunus derken, toplumsal bir “öteki” kurgulamak zorundadır. Ürettikleri ğinde veya yaşantısında icra etmek üzere tecrü- düzeyde sadece dilin değil yaşantı üslubumuzun siyasi terimler “çokluktaki birlik” (kesrette vah- beye hürmet edenlerin sayısı azalıyor. Kim kim- lerden diye bakarak yargıda bulunmak suretiyle 1* Yazar sembolü olan bir üslup okulundan söz açtığımı det, vahdette kesret) algısının tatbikatına da 100 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 101 cemaatlerin ve toplulukların menfaatine odak- lanan bir din anlayışı ise gönülleri fethedemiyor. Varlığın Hak’la kaim olduğu bilgisini kendi gerçeğinde ispat ettikçe Tevhid sanatımızdaki muhteşem örnekleri almaya değil vermeye dayalı bir bereket ve feyiz pınarından fışkırır dahi yorumlayamaz hâle gelmişiz. Kalp tecrübe- anlam. Yunusça işte; ağyâr (öteki) değil, yâr kültürüdür. Elbette ölçüleri miz Yunusça birikimi zevk etmeye ve kuşatma- ya yetmemiş. Neyi bilmediğimize dair bir oku- vardır ama gönülde sınırı yoktur. Anadolu’nun iç yaşantısındaki “yâr” ma yapabilirsek, neyi talep etmemiz gerektiğini kültürü, başlı başına bir güzel sanattır, tevhid sanatıdır. fark edebilirsek yeni nesillere sağlam bir emanet bırakmanın sorumluluğunu da almış oluruz. *** İşte yukarıda dediğim gibi, Yunusça yaşan- tıya dair hazırladığım kitap bu yolda bir çabayı kayda geçirmek içindi. İçimize ve dışımıza olan yolculuklarda, kendini bilme ve terapi yöntem- lerinde, yaşantımızın saklı yüzlerinde, toplum- sal olayların hayatımıza tezahüründe, savaşta ve barışta, siyaset meydanında ve uluslararası diplomaside, aile ve kadın-erkek ilişkilerinde, kültür-sanatta ve özellikle edebiyatta Yunusça yaşayan ruhun sosyolojik bir kardeşliğin ötesin- den ele aldığım bu kitabın yazılması yaşantıyla belirlendiği için uzun yıllara dayandı. Gönüllerde adı konulmamış bir “Yunus Okulu”nun her yaştan ve her kültürden katı- lımcıyla giderek kurulmakta olduğunu gözlem- liyordum. Anadolu aşk ve irfan geleneğimizde Yunus ve onun takipçisi iki bin küsur arifin nutk-ı şeriflerini bugün okuyup şerh ederken her seferinde farklı anlamlar vererek manayı ka- natlandıran “Yunus’u yutmuş Yunus”lara ihtiya- cımız vardı. Yunusça’nın babası dediğim ve hem akademik olarak hem de “kuş dili” olarak bu gö- nül dilini kendisinden işittiğim bir hocam vardı. Vahiy dilini bu toprakların kesintisiz zikri olan gönül dilimize yansıtarak iç dünyamıza nefes veren Hak erenlerin divan ve şiirlerini onun canlı şerhlerinden işitmeye başlayınca ben de Yunus Okulu’nun bir talebesi oluverdim. Bir yazar olarak kendimizi ifade ettiğimiz kelime- lerin anlamını genişleterek kanatlandırmak, ge- lecek nesillere emanet bırakmaya vesile olmak 102 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 103 gibi bir niyetle bu mektepte gönülden okumaya lersek “Baba Tapduk manasını saçmaya” gönül Yunusça yaşantı üslubu için aşkı anlatan en söylemediğini, kastettiğimiz anlamda bir şair başladım. coğrafyasına dağılıyorlar. güzel sanat diyebilirim. Varlığın hakikati aşk... olmadığını, hele entelektüel hiç olmadığını söy- Meğer Yunusça bizi zahirde de kanatlandı- Yıllardır yazılarımda altını çizerim; bir top- Aşk da insanın sırrı... Kalbinden Rabbine kişiye lediğimde bazı çevirmenler bunu anlayamıyor- racakmış! Yunus’u “Türkçe’nin Cebraili” olarak lumun nefsi hangi mertebedeyse konuştuğu di- özel, biricik sır... Aşk ki bizim mayamızın sır- du. Hâlbuki Yunus mürşidinden görünen Hak niteleyen hocamla birlikte devletin yurt dışında lin seviyesi o vasattadır. Dili hangi seviyedeyse rında “Canım sana feda ya Resulullah” sözleriyle sırrının aynasında seyr ü sülûk gördükçe nef- açtığı ve Yunus Emre adını uygun bulduğu mer- gönül medeniyeti de o kadardır. Maneviyatı nefsini Hak’ta fani kılmak anlamındadır. sinin kademelerinde yükselmiş ve mutmainne kezlerde Yunus’u anlatmaya acizane 2014’ten bu tevhid gerçeğiyle anlamını bulmayan bir mede- Kalp insanın en mahrem yeridir ki bu sırrı seviyesinden itibaren söz söylemeye başlamıştı. yana gidip duruyorum. niyetin, insanın evrensel değerlerini ihya ede- ancak en mahremde barındırmak gerekir, der Bu benliksiz makamda söylenen sözlere şiir de- ğil ilahi denmesinin bir sebebi de buydu. Yunus Emre Enstitüsü ve TİKA (Türk İş- meyeceğinden yola çıkarak yaşayan bir kültürün büyükler. Yunusça’dan öğrendiğim yöntemler- birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) gibi dilini arifane mertebe seviyesine çıkarmakla den biri “hakikat şiiri”nin insandan okunmasıy- “Kiminin nefsi bu bilgiyi şu nefis merhale- bugünün ruhunu nasıl dirilteceğimizden dem dı evet. Çünkü “varlığın en kâmil hâli insandır.” sinden alır ve o ilhamla Davud heykelini yapar, kurumların aracılığıyla Avusturya’dan Rusya’ya, vururum. Yunus Emre aşkı böyle bir kâmil mürşidden öğ- kimi bu merhaleden alır, kimi de zirveden alır Tunus’tan Belçika’ya, Makedonya’dan Bosna renmiş ve sonrakilere şiir aracılığıyla emanetini Süleymaniye’yi yapar” diyordu hocam. Yunus Hersek’e, Karadağ’dan Azerbaycan’a, Kazakis- Yunus vesilesiyle konuşma yapmaya gittiği- bırakmıştır. Gelgelelim Yunus, kendi adına söz Okulu’nda onun gibi yüzlerce arifi kastettiği- tan’a, Doğu’ya ve Batı’ya Yunus Emre ve tasav- miz pek çok ülkede Yunus Emre Enstitüsün- söyleyen bir düşünür değildi, tırnak içinde ba- mizde ise onun sokakta konuşulan, bağda bah- vuf üzerinden pek çok konuşma ve buluşmaya de Türk dilini ve kültürünü öğretmeye çalışan ğımsız bir şair de değildi. O ve onun gibi Hak çede konuşulan bir gündelik hayat dilini miraç katılma fırsatını hocam vesilesiyle buldum. kardeşlerin canla başla çalıştığını gördüm. Ana dilimizi öğretme vesilesiyle gönül dilimizin sul- dostları birer şahsiyetten öte, manadırlar. Sure- ettirerek ona derinlikler kazandıran bir veli ol- Üzerime düşen tanıklıkları, gözlemleri, mane- tine tapılan, felsefesine methiyeler düzülen biri duğunu içine daldıkça anlayabiliriz. viyat yollarını ve bunların tevhid diliyle birleş- tanlarının her devirde canlı sözlerine bugünün sesiyle yeni manalar verecek bir sistem kurar ve de değildir Yunus, çünkü tüm Muhammedîler mesiyle doğan iç yolculukları kayda geçirmek Dünyadaki Yunus ve tasavvuf konuşmaları- dünyanın pek çok yerinde Yunusların yetişme- gibidir, yani nefsinden söylememiştir. mızda kültür ve sanatın içinden evrensel değer- boynumun borcuydu. sine katkıda bulunurlar, diye dua ediyordum. Diğer Hak erenler de kendilerine müstakil leri haiz tevhid üslubunu nasıl çıkardığımızı an- 80’lerden beri medyanın, kültür-sanat ve Yunus’un tabiriyle “Tapduk manasını saçmaya” benlik atfederek söz söylemez, söyleyemezler. latırken kendimizden evrensel örnekler veriyor sosyolojinin içinde kavrulan, otuz beş yıldan devam ederler. Çünkü bugün -hâşâ- İslam’ı te- Mürşidi Tapduk ona “Söyle Yunus’um söyle” ta- ve “güzel sanat” diyordum. Hat, minyatür, tez- fazla medyada kalem oynatan bir yazar olarak rörist eylemler uygulamaktan ibaret göstermeye limatını verdiğinde ilham düğmesine basmıştır. hip diyordum; musiki, ilahi diyordum; divan-ı şunu da paylaşmam farzdır: Yunusça dediğim çalışan küresel aktörler karşısında aşk ve irfan Onunla rabıtası, Yunus’u bütün ondan önceki- ilahiyat diyordum. Ama Meragi’yi, Itri’yi, Sinan bu ümmi gönül dilimiz, sadece kitap karıştırıp geleneğimizin ruhunu yansıtabilmek acil önem lere de bağlamış, ezeli ve ebedi an’a getirmiş- Ümmi’yi, Ruşeni’yi, Dede Efendi’yi, Matrakçı bilgi öğrenerek ve alıntı yaparak değil gönül- arz ediyor. Bizim de işte buradan hareketle farklı tir. Yunus, Tapduk’un nefesinin bereketiyle söz Nasuh’u, Tanburi Cemil’i, Sadettin Kaynak’ı, den gönüle yaşayarak öğreniliyor. Yunusça üs- kültürlerde ve coğrafyalardaki konuşmalarımız- söyler. Onun dizeleri Hak âşıklarına gerek yolu Alâeddin Yavaşca’yı zevk etmeyi ne kadar bili- lubu nefsimizden geçirerek ve kendi manamıza da maksadımız hep aynıydı: İnsanlığın derman ve usulü öğretmek, gerekse aşk ve irfan telkin yordum ki? dönüştürerek öğrenmek bizim mayamızdaki bulacağı evrensel bir “güzelleşme reçetesi”ni etmek için asırlardır okunmaktadır. Sanat seviyemiz “emmare nefis”ten olu- tabiri caizse ledün dilinin metaforlarını -yani Yunusça doldurmak... “Yunus Okulu” dediğim, Yunusça dediğim şan bir küresel kültürden ibaretti. Buna bir de Yunusça’yı- sökebilmenin tek yoludur. Bu da “Varoluşun hakikati aşk, insandan okunur. Yu- bu sembollü anlatımın hayatımızdaki karşılık- kendimize kültürel olarak yabancılaşmamızı dediğim gibi başta entelektüel veya akademik nus Emre de mürşidi Tapduk Emre’den okumuştur. larını onu anma yılında ne kadar yakalayabiliyo- ekleyin. Mesela Mozart, Goethe, Dostoyevski birikimle başlasa da buna dayanmıyor. İçimizde Onun şiirleri aşkın her daim canlı olduğunun is- ruz? Nefsimizin mertebesi; gerçeği yani “emin vesaire bize ’den, Mısri’den daha aşina ve dışımızda, (enfüste ve afakta) tavırlarımızda patıdır.” İşte yurt dışında konuşmalarda böyle bilgi”yi kâmil makamda alamadığından vehim geliyordu. Gençlere Yunus deyince zorlanıyor- ve eşyada bir canlı bilgi birikimini gerektiriyor. diyerek, buradan hareketle açıyordum kitabımı. veya sanrı, belki de en iyi ihtimalle çağrışımlar, lardı ama Harry Potter deyince bildik, sevimli Kısacası kültürümüzdeki kendini bilme ve aslı- Aşk ve irfan geleneğimizde mürid-mürşid iliş- sezgiler üzerine kuruyor. İcra ettiğimiz sanat da bir dost görmüş gibi yakınlaşıyorlardı. Yunusça na dönme eğitiminde seyr ü sülûk çıkararak bir kisinin şiire ve hayata yansıması deyince Yu- doğal olarak o merhaleden zuhur ediyor. üslup ise bir arayış sanatı değildir. Emin belde Tapduk’tan külli manayı emanet alıp, nefsinde nus’tan açılış yapmak verimli oluyordu. Çünkü Nutk-ı şerif irad edenlerin oturup zihinsel misali, kesin bilgidir; sanatçı onu kendi içinden yaşayıp dönüştürenler Yunus olabiliyor. Yani Yunus’un dizeleri; meşrebi, kökeni ne olursa bir çalışmayla, düşünüp taşınarak şiir yazma- çıkarır. Kendinde olanı çıkarırken aslına ulaşır. kendini okuyanlar! Ardından da Yunusça söy- olsun herkese kendi kitabını açmayı, sayfalarını dığını kavradıkça Yunus’un zihinden bir söz Tevhid sanatı bu anlamda vuslatın remzidir. çevirmeyi vadeder. 104 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 105 Kendi hakikatimizin nuruna kavuşmak suretiyle Hakkı bir’lemeye giden bir ipucudur. Önümce kuyu kazanı Hak tahtın ağdırsın onu *** “Cenab-ı Rabbül-âlemin’in sırrını senin anla- Ardımca taşlar atanı güller nisâr olsun ona yacağın dille anlatmasına Yunusça denir!” Bir se- ferinde hocam “dilin tercümanı gönüldeki mana- dadır” derken bu sözleri sarf etmişti. Bende bunun yankısı, tercüme işine dalmaya cesaret etmek oldu. Yunus, artık Eskişehir’den dünyaya açılmalı ve Yunusça kendinden kendine tercüme edilmeliydi. Evet Yunus’u dünya vatandaşlarının anlayacağı bir dile yani İngilizceye muhakkak çevirmeli ve evren- sel insanın gerçeğine ait terimlerin her dilde can- lanmasına bu tercümelerle teşvik etmeliydik, vakti gelmişti. Yıllarca kelimeleri kökenleriyle anlamlandır- dım. Bir kelimenin peşinden giderek kitaplar, an- siklopediler, kadim bilgiler karıştırarak evde masa başında çıktığım upuzun yolculuk beni Yunusça’ya kadar getirmişti. Ama kelimeler her şeyden önce köken demekti. Kökten gövde ve sınırsız ek çıksa da kök hep çekirdek gibiydi, özünde “ben” vardı. Başıma gelen en müthiş mucizeler hep kelime- lerden neşet etmişken hocamın bir sözü bendeki köken algısını kökünden kesti attı: “Yunus’taki dil duyarlılığı hassaten kelimenin kökeniyle ilgili de- ğil ana dili Türkçe olan atalarımızın anlamasıyla il- gilidir.” Evet, bu sözleri burada anahtardı: Demek ki hangi ana dilde olursa olsun dil birikiminden, yaşantı tecrübelerinden, kaynağından çekilen ne- festen gelen bir yankıyla doğuyordu Yunusça. Kö- kenden değil. Ama anlamın kökenden geldiğini nasıl inkâr ederim, diyerek önce biraz bocaladım. Hocam ise sözlerini daha da açıyordu: “Erenler kelimenin ekine sapına bakmaz, mahrecine bakar.” Evet, kökende değil gırtlaktan çıkan sesin içinde gizliydi hakikatin anlamı. Yunusça zaten buydu. Bir kelime terkibinden binbir anlam çıkarıyordu ortaya. Anlamı kökende değil sesin içinden çıktığı nefeste bulmak! İşte bu, bütün entelektüel maka- 106 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 107 Bugünlere dek yapılan tercümelerin en büyük sorunu, Yunusça’yı içinden söke- yordu. Aslında hocam böyle durumlarda yaptığı peşinden giderek tevhid ilminin iç yüzüne İbn meyen yorumlardan çevrilmiş olmasıydı. Gerçek şu ki seyr ü sülûk görmeyen- gibi, İsevî makamdan Muhammedî makama ge- Arabi’nin nefesinden dalmaya başlamıştım. lerin Yunus uzmanı olarak ortaya çıkarak dizelerdeki metaforları ve remizli dili çişi örneklendirerek, mana tabir ederek anlattı. Yıllar içerisinde içe doğru yolculuğum Ana- Tenzih ve teşbih gerçeğini “bir”lemeyi örnekler- çözebilmesi mümkün olamıyordu. dolu erenlerinin gönül diline, bu ledün Türk- le açtı. Ve Yunus’un “Erenler dua kıldı, nûr bana çesine evrilmeye başlayacaktı. Mürekkebi hiç Îsâ oldu” dizesini yorumladı. Ama mistik muha- tükenmeyen kıyısız bir kelime deniziydi içine tabımız bu tercümeyi vicdanında neye dönüştür- daldığım. Bir romancı olarak kalem ile kâğıt ara- leleri rafa kaldırıyordu. Yunusça bize her dilde şekilde, sade ama derin olarak anlamı barındır- dü, bilemeyecektik. sında, kelime ile harf arasında, seven ile sevilen işitilebilir, hatta işitiliyor, demekti. İngilizce veya mak suretiyle tercüme edilebilirdi. Hangi dilde Belki vahiy derken nefsini kâmile makamına arasında mesafelerim hayatta da kapanıyordu, başka dilde bir kelimeye yepyeni, katmanlı an- seyr ü sülûk yapıyorsan sen o dilin Yunus’u ol- getirdiğinde Cibril’leşmiş akıldan yani akıl me- sanatta da. lamlar verebilir; onu gönül dilinde doğurabiliriz, duğunda konuştuğun dili kanatlandırıyor, kâ- lekesi olan Cebrail’inden müjdeyi alma marifeti- Hak erenlerin Yunusça dediğim sözleri mu- demekti. Yunus’un yaptığı gibi... mil makama eriştiriyordun. Yunus’un Türkçeye ni; nefsin ruh, kalp, akıl ve sır olmasını; zatından yaptığı gibi... İşte İngilizceye tercüme de böyle hakkak ki her seviyede hakikati anlattığından Bugünlere dek yapılan tercümelerin en büyük sıfatına tecelli etmesini değil “baba, oğul, kutsal ipuçlarını izleyenler her dilde seviyelerine göre sorunu, Yunusça’yı içinden sökemeyen yorum- olmalıydı. Nitekim ortaya pek çok eser çıktı. Bu- ruh” üçlemesinden mülhem bambaşka bir şeyi günlerde yayınlanmak üzere. işitebilirdi. Fakat geçenlerde bir gün, bir şiirin lardan çevrilmiş olmasıydı. Gerçek şu ki seyr ü anlıyordu. Bizim bilemediğimiz... Farklı Hris- tercümesini çalışırken ölçüyü çevirmen arkada- sülûk görmeyenlerin Yunus uzmanı olarak or- *** tiyan mezheplerindeki İsa veya Meryem algısı şıma koyuverdim. “Bak, bu şiirde hiçbir kelime taya çıkarak dizelerdeki metaforları ve remizli Aynı günlerde uluslararası bir entelektüel ve birbirinden farklıydı zaten. ile ilgili kimse sana bu olmamış, şu kelime daha dili çözebilmesi mümkün olamıyordu. Hocamın ilim adamı olan ünlü Hristiyan mistiğiyle sohbet İşte çeviri esnasında vahiy derken, tenzih iyi anlamı karşılar diyemez!” Şaşırıp neden öyle “içerden” konuştuğunu, her seferinde dizelere ettik. Doğrusu çok ilginç bir deneyim oldu bana. ve teşbih derken; rahman, rahmet derken veya diyorsun, diye sormadı. Çünkü o da farkındaydı: daha geniş anlamlar vererek şerh ettiğini işitmiş Kendisi bir tevhid ehli olarak izlediği hocamı ayan-ı sabite derken; insan-ı kâmil, Hazreti İn- Kelime terkipleri öyle cuk oturmuştu ki, anlamı olmak, bize bir vebal yüklemişti. tanımak istemişti. “Biz de sufiler gibi tevhid al- san derken, -hadi geçtim bunları- Hak derken, kendi içinden öyle bir ses ile çıkarmıştı ki her Emaneti muhafaza etmenin ilk yolu; ken- gısıyla insanlığa bakıyoruz.” dedi. Varlığı bütün gönül derken bizim ne kastettiğimizi tercüme şeyin yerli yerinde olduğunu işitirken anlıyor- dimize dönüştürerek, nefsimizden geçirerek olarak görmekten, ’den, Yunus’tan, edecek anlamlar pek çok dilde yoktu. Bütün duk. Gönlümüze dokunuyordu dizeler. Hatta yaşantımıza, tavırlarımıza, ilişkilerimize, sanatı- Mevlana’dan konuşuyorduk. bu kelimelerin tercüme edilecek dilde olma- Yunus’un sözlerini bilmeyen biri, bu şiiri okur- mıza Yunusça üslup katmaktı. Bugünün sesiyle, Derken hocam soruverdi: “Madem her şey dığından yepyeni kavramları halkın konuşma ken bunun İngilizce olarak yazıldığını düşünür- ruhuyla güncellemekti. Belki Yunus’un dizeleri dâhil ve madem varlığın dışına çıkmak vahdet- dilinden devşirip dönüştürerek kullanmak ge- dü. Hangi dilde olursa olsun Muhammedî sırrı -ledün diliyle döküldüğünden- tam olarak ter- ten bakınca mümkün değil, sizin için Hz. Mu- rekecekti. Yunusça tercüme için ne kadar müt- barındıran kelimeler ehlinin dilinde kendilerinin cüme edilemezdi ama İngilizceyle veya başka bir hammed (SAV) bunun neresinde?” Bir saniye hiş bir keşif oldu bu bana. Çünkü asıl tercümeyi metaforuna dönüşüyordu. dille gönülde yeniden doğurulabilirdi. Kelimeleri tereddüt etmeden cevap verdi: “İsa’nın içinde.” hocamın tabiriyle Türkçenin Cibrili (vahiy dilini Yunusça, her çevrildiği dilde yine kendini tercüme etme çabasında olanlar için tam bir seyr Türkçeye tercüme ederek dirilten) Yunus Emre Tercümelerden tecrübe etmiştim ki “Mu- örtecek maharetteydi. Hak erenler hakikati her ü sülûk imkânıydı bu. İşte bu inançla çevirilere hâlen yapıp durmaktaydı. Hak erenlerin sözleri hammed kavramı” bir dilin kültüründe veya koşulda örtüyorlardı. “Emin bilgi”yi dilin için- en başından başlayacaktık. Birkaç arkadaşımla muhakkak ki kökten eke, gövdeden mastara her kalbinde mevcut değilse o dilde gerçeğin gönül deki imkânlarla muhafaza ediyorlardı. Anlama birlikte bu işi üstlendik. seviyede hakikati anlatıyor; ipuçlarını izleyenler göğünden kelimelere inmesi mümkün değildi. dalınca sesi öne çıkarıyorlardı, sese odaklanınca her dilde seviyelerine göre işitebiliyordu. Kelimeleri tercüme etmek değil yeni bir dilde Gerçi İsa aleyhisselam dahi kendisinin miracı- anlamı derinleştiriyorlardı. Velayet sırrı elan bu- anlamı içerden doğurmak onların maharetiyle nı tamamlarken yükseleceği bir mertebe daha Ustaca tercümelerle bana ulaşan Fransızca luşmalarımızın ana merkezi Anadolu’da gönlü- mümkün olmaya başladı. Konuşma dilini kat- kaldığını biliyordu. Bir romanımın ana izleği İbn Arabileri, İngilizce Mevlanaları okurken müzün dili Yunusçadan konuşuyor ve susuyordu. manlı hâle getirerek kast edilenleri kanatlandır- olduğu için rahatlıkla söyleyebilirdim; Yuhan- kalbim küt küt atmıyor muydu? Hatta yirmi yıl Kuşlar ötüyor, hakikat kuş diliyle örtülüyor- mak, genişletmek, derinleştirmek kimine tercü- na İncili’nde uzunca anlatıldığı gibi şöyle der kadar önce sadece İbn Arabi’yi rahmetli Mah- du. Yunusça üslup her dilde, her gönül mede- me yaptırıyordu; kimine roman yazdırıyordu ya İsa mealen: “Ben gitmezsem, O, Hakikat Ruhu mut Kanık’ın Fransızcadan çevirisinden okuya- niyeti kademesinde ve her alanda capcanlıydı. da şiir. gelemez, o beni taziz edecektir.” İsa peygamber rak oruca, namaza başlamamış mıydım? Tercüme Üzerindeki örtüyü atanlar tarafından icra edil- Yunusça, hangi dile çevrilecekse o dilin gün- dahi neyi henüz ispat edemediğini ve önünde dahi olsa, olduruyordu işte. Kelime arayışlarım meyi bekliyordu. delik hayatında konuşulan dili kanatlandıracak varacağı mertebe (Zat mertebesi) olduğunu bili- beni bir surenin bir ayetine götürmüş, o ayetin 108 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 109 rağmen o; büyük bir “davi” yerine, gayesinin rındırmaz. Kin, fitne, hasetlik gibi kötü duygu- sadece insanlar arasında sevgiyi hâkim kılmak lar kalbe girince gönül oradan ayrılır; kendine olduğunu ifade etmiştir. Onun hedefi, gayesi hiçbir kötülüğün bulaşamayacağı güzellikler “gönül yapmak”tır. ülkesine göç eder. “Her gün yeniden doğmak’’ diyerek dünden Mustafa Tatcı, Yunus’un şiirlerinde “maddi bugüne, bugünden yarına yeni ufuklara yol al- değerler ve kuvvet değil manevi kuvvet ve değer- mıştır. “Her gün yeniden doğmak’’ deyişi, iki lerin ön planda olduğunu” belirtir. Bu sebeple bir günü eşit olan insanın zararda olduğunu belir- mutasavvıf olarak Yunus, insanı sürekli manevi ten bir inancın Yunusça ifade edilişidir. Mevla- değerlerin kaynağı olan “iç”e çağırır. “İç”ten mu- YUNUS EMRE VE “SEVGİ” SÖZÜ na, bu anlayışı “Dünle beraber gitti cancağazım rat ettiği ise “kalp” / “gönül”dür. ne varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek Diğer organlar ilhamını gönülden alır. İnsan, lazım.’’ sözleriyle pekiştirir. gönlü sayesinde yaratılmışların en şereflisi olur, Azmi Bilgin, Yunus Emre için “Sadece ken- melekleşir. İnsanı anlamlandıran, ruhunu kıpır- di dönemindeki Anadolu Türklüğünün değil tüm datan, duygu dünyasının kapısını açan gönlüdür. insanlığın sorunlarına, korku ve kaygılarına çare İnsanın içindeki gökyüzü, gönülle aydınlanır. AHMET UrFALI bulmaya çalışmış; ıstıraplı kitlelere umut aşılayıp Işığı başka gönüllerde yeni aydınlıklar doğurur. onları sevgiye, kardeşliğe çağırmıştır.” der. Müj- Kalp, gönülden dolayı vücudun bir parçası ol- gan Cunbur, Yunus Emre’nin “insanlara sevmeyi manın ötesine geçerek sırlar âlemine yükselir. Ve nice güzellikler, iyilik ve doğruluklar; çiçekli ve sevgi kazanmayı öğreten okul” olduğu üzerin- “Her gün yeniden doğmak’’ deyişi, iki günü eşit olan insanın zararda olduğunu bahçeler olup varlık âleminde yer bulur. de durur. Mustafa Özçelik ise Yunus Emre’nin belirten bir inancın Yunusça ifade edilişidir. “sadece bir şair değil aynı zamanda bir tefekkür İnsan gönül kulağıyla duyar, gönül gözüy- insanı, bir münevver, bir yol gösterici” olduğunu le görür, gönülleri hoş tutar, gönülden bağla- vurgular. nırsa gönüllere girer, birlik âlemindeki gerçeği kavrar, mutlak varlığı içinde hissederek huzura 1. “Her dem yeniden doğarız / Bizden kim vurgu yapılarak güzellik, iyilik ve doğruluğun, Yunus Emre, “her gün yeniden doğma”nın erer, olgunlaşır. İnsan bağışlanan bilgi, hikmet usanası” akıl ve ruh birlikteliğinin önemi üzerine durul- sırrına kavuşmuş bir ulu kişi olması nedeniyle ve erdemle hayatın zorluklarına, çaresizliklerine muştur. tekrara düşmeden, insanlara usanç vermeden çözümler bulur. İnsan, dünya güzelliklerinin sevgi dünyasının kapılarını güzel söz anahtarını Yunus Emre, 700 yıldan beri Türk ve dünya şükrünü eda ederek nimetinin bereketini artırır. unus Emre, asırlardan beri Türk kullanarak açmaktadır. milletinin sesi olarak bütün insanlığa insanlarına sevgi, kardeşlik ve hoşgörü konu- Yunus Emre, İslam’ın şartlarından olan na- hitap etmiş; sevgi, hoşgörü, barış, kar- larında bir gönül insanı olarak seslenmektedir. maz kılmak ve Hacca gitmek ile gönül kırmak, deşlik gibi kalıcı duyguları gönüllere nakış nakış Yunus Emre, “Her dem yeniden doğarız / Biz- 2. “Girdüm gönül şehrine daldum anun gönül yıkmak eylemlerini karşılaştırarak bir so- Y den kim usanası” sözleri ile yeni ve taze oluşunu bahrine’’ nuca ulaşmaya çalışır: işlemiştir. Bu bakımdan Yunus Emre, Türk ru- korumaktadır. O, yaptıkları, sözleri, şiirleriyle hunun bütün insanlığa ve evrene açılan kapısı- Yunus Emre’nin şiirlerinde gönül en çok, dilden dile dolaşmış; gönülleri fethetmiş, “gö- dır. Tanrı’nın insandaki yegâne tecelligâhı olarak “Bir kez gönül yıkdunısa bu kıldugun namaz degül nüller yapmış”tır. En buhranlı dönemlerde iç anlam ve kutsiyet kazanmıştır. Kendi ifadesi ile 13. yüzyıl Anadolu’nun gerçek bir aydınlan- karışıklıklar ve Moğol zulmü ile yakılıp yıkılan Yitmiş iki millet dahı elin yüzin yumaz degül’’ “Çalab’ın tahtı” olan gönül bir mekân olarak yo- ma dönemidir. Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Ahi Anadolu insanına moral vererek manevi destek Evran ve Yunus Emre bilge ve ulu kişilikleri ğun şekilde işlenmiştir. olmuştur. dizelerinde görüleceği gibi gönül yıkarak kılınan ile zorluğun mengenesine sıkıştırılan Anadolu Gönül, dünya dillerinde sadece Türkçede Anadolu Türkçesini gönüllerde yaşatmış namazın namaz olamayacağını söyler. Türk insanına ümit ve müjdeler vererek hem bulunan bir sözcüktür. Ruhun derinliklerin- ve sevdirmiş, sarayın ve medresenin Arapça millî birliği kurmuşlar hem de kurtuluşa ulaş- de yeşeren binbir baharın adıdır gönül. İnsan, “Yûnus Emre dir hoca gerekse var bin hacca ve Farsçayı ön planda tuttuğu bir zamanda malarına vesile olmuşlardır. Bunun yanı sıra Allah’a gönül yoluyla ulaşır. Zira gönül, Allah şiirlerini Türkçe ve yaşayan halk dilinde Hepisinden eyüce bir gönüle girmekdür” bütün insanlığı ilgilendiren evrensel değerlere inancının bulunduğu yerdir. Bu yüzden gönül söylemiştir. Böylece seslendiği gönüllerde taht * arıdır, durudur; hiçbir olumsuzluğu içinde ba- 1 Eğitimci, Şair, Yazar kurmuştur. Halk üzerinde bu derecede etkisine 110 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 111 Bin kere Hacca gitmek yerine bir gönüle gir- Yunus Emre Türkçenin söz üstadıdır. O, di- tır. Allah insanı muhatap aldı, onunla konuştu. demektedir: “Yunus’un tasavvuf felsefesi ve ede- menin daha üstün olacağını ifade eder. Feride limize öyle bir genişlik vermiştir ki en zor ta- İnsana akıl ve söz verildi. Bu yüzden insana biyatındaki mühim rolü Türk zevkinin hususi Turan “Yunus’un insan gönlüne gösterdiği hür- savvuf kavramlarını herkesin anlayabileceği bir eşref-i mahlûkat denildi. dehası doğrultusunda tasavvufu millî unsurlarla metin, gönül evinin asıl sahibine olan aşktan ile- konuma getirmiştir. Bu durum, Türkçenin asır- Allah, insandan söz aldı. Yaratıcı’nın, “Ben birleştirmesi ve zevk bakımından Acem tasavvufi ri geldiğini” ifade eder. Onun sevgisinin “cümle lar öncesinden bu yana duru bir anlatımının da Rabbiniz değil miyim?” sorusuna bütün insan- eserlerinden tamamıyla ayrı bir tasavvufi edebiyat âdem”le sınırlı kalmayıp “cümle âlem”e taştığını örneği olmuştur: lar, “evet” karşılığını verdiler. İnsanı bu söz ve vücuda getirmesindedir. Bu edebiyatın doğmasın- vurgular. Allah’la yaptığı bu sözleşme değerli kıldı. Türk- da onun başarısını, sanatkâr dehasıyla asırların hazırladığı birtakım birikimleri ve çeşitli unsur- “Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı, men bilgesi Yunus sorar: ları büyük bir başarı ile telif ve terkip etmesinde 3. “Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı” Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ide bir söz ve millî zevki temsil edebilmesinde bulur. Yunus bu Yunus Emre menkıbelerinin biri onun söze “Ey sözlerin aslın bilen gel de bu söz nerden gelir? hususiyetleri ile tarihe ve zamana âdeta meydan nasıl başladığını, dilinin nasıl çözüldüğünü ve Kişi bile söz demini demeye sözin kemini Söz aslını anlamayan sanır bu söz benden gelir.” okumuştur.” sözlerinin nasıl inci cevahir saçtığını anlatır: Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ide bir söz N. Sami Banarlı “Yunus Emre, halk diliyle ta- Günlerden bir gün Anadolu erenleri Tapduk savvuf edebiyatının en büyük şairidir. Daha Orta Emre’nin tekkesine geldiler. Büyük bir kalabalık Sorusunun cevabını da kendisi verir: Asya asırlarında Ahmet Yesevi ile başlayan halk oldu. Meclis kuruldu. Mecliste Yunus-ı Gûyen- Yûnus imdi söz yatından söyle söz gâyetinden “Söz karadan aktan değil, yazıp okumaktan değil tasavvuf şiiri; Türkistan, Horasan ve Anadolu’da de derler bir kimse vardı. (Guyende; söyleyici, Key sakın o şeh katından seni ırak ide bir söz” Bu yürüyen halktan değil, Hâlik âvâzından gelir.” yüzyılı aşan bir işleniş çağından sonra en üst se- söyleyen) Yunus da orada idi. Tapduk Emre viyesine Yunus Emre’de varmıştır.” derken tarihin coşku içinde kendinden geçerek Gûyende’ye Gönül, güzelin peşindedir ve o güzelliği di- süzgecinden damlayan gerçekleri ifade etmiştir. “Yunus, söyle!” dedi. Gûyende işitmedi. Tekrar Hz. Ali buyurdu: “Ya söyleyen, öğreten bilgin liyle ifade eder. Güzel sözün kötü söze üstünlü- Yunus Emre şiirindeki bu güzelliği, duruluk “Yunus, sohbet eyle işitelim!” dedi. Yunus-ı Gû- ol ya da dinleyen, belleyen öğrenci; üçüncüsü ğünü Yaradan buyurur: “Gördün ya Allah hoş ve açıklığı sehl-i mümteni ve sebk-i Türki edebî yende yine işitmedi. Üçüncüsünde de Gûyen- olma.” Söz, anlayan için bir mana ifade eder. bir sözü nasıl bir misal yaptı. Güzel söz kökü sanatlarıyla güçlendirmiştir. Yunus Emre yalın de’den haber çıkmayınca bu sefer ikinci (Bizim) Sözü anlamayan, onu yanlış yorumlayarak te- (yerde) sabit, dalları havada hoş bir ağaç gibidir. fakat güçlü ve derin söyleyişi ile anlaşılması en Yunus’a dönüp: “Yunus, vakit oldu, o hazinenin vil etmeye götürür. Kişinin beyanı kendini ayan Yemişlerini Rabbinin izniyle her dem verir. Ve güç tasavvuf hakikatlerinin her birini ustalıkla kilidini açtık, nasibini alıverdin, sen söyle! Bu eder. Sözdür canın nimeti. Söz aynadır, insanın Allah insanlara böyle misaller verir ki kavra- ifade etmiş, kendi adı ile anılabilecek bir eda ve mecliste sohbet eyle. Hünkâr varlığının nefesi içini yansıtır. İnsan sözünden tutulur. Söz; akılla yıp düşünsünler. Kötü bir sözün misali de pis üslup geliştirmiştir. yerine geldi.” dedi. Yunus’un gönlü açıldı, gözle- yol alır, duyguyla sevinir veya hüzünlenir. Yeni rinden perde kalktı, coşku denizine düştü. Dili bir ağaç gibidir ki toprağın üstünde cüsselen- kapılar açar, yeni ümitler doğurur. Sevgi onunla çözüldü, şiirler söylemeye başladı. İlahi haki- miş, varlığını sürdürme imkânı yoktur.” (İbra- taçlanır, nefret kör kuyulara düşer. Söz, söyleye- 4. “Ben gelmedim dava için, benim işim katlerin sırlarından, inceliklerinden öyle sohbet him,24-25-26) nin dilinde hem zulümdür hem kurtuluş... “Söz sevi için” eyledi ki işitenler hayran kaldılar. Ömür Ceylan, Yunus Emre’nin sözü bir, Allah bir” kelamı bir söz medeniyetine işa- Yunus Emre’nin yaşadığı yıllarda Anado- Velayet-name’de de Yunus Emre’nin söz üzerine şunları söylüyor: “Yunus, fani bedenleri ret eder. İnsanları kaynaştıran, bir arada tutan; lu’nun henüz manevi bütünlüğü kazanılamamış, söylemeye başlaması şöyle belirtilir: Hacı Bek- diri kılan sözün aynı zamanda bütün bir hayatı sözdür. Burada söz alınır, söz verilir. Bütün millî birlik dağılmış, Selçuklu devlet yapısı taht taş Veli’nin “Himmet hazinesinin ağzını açtık, düzenlediğine -varlığın temelinde nasıl ki söz var- sözlerin anasıdır, esasıdır ilahi söz. kavgaları sebebiyle temelinden sarsılmış, Mo- nasibini verdik, söyle!” demesi ile aşka gelen sa- kâinatın akışını da söz sayesinde sürdürebildi- Mustafa Tatcı, Yunus Emre sözünün çağlar ğol orduları her yanı ezip geçmiştir. Büyük bir Yunus’un dili açıldı, gözlerinden ve gönlünden ğine inanır. Bu bakımdan anlamlı seslere dönüşen üstü olduğunu vurgular: “Şiir ve söz ülkemizin kuraklık ise yurdu kasıp kavurmakta, öte yan- perde kalktı. Şevk denizine düştü. Ağzını açıp her nefes; âdeta mukaddes ruhtan üfürülmüş, ilk sultanı olan Yunus Emre, dilimiz için olduğu ka- dan kıtlık ve yoksulluk had safhada hüküm sür- inci ve cevahir saçtı. nefha ile beşer iradesinin buluştuğu anın ürünü- dar İslam tasavvufu için de büyük bir tecrübedir. mektedir. Genç Osmanlı beyliği henüz taze bir dür.” Yunus Emre’nin şiirlerinde üstün bir anlatım Yunus’un mucizesi kuruluş çağında olan bir yazı fidan olarak boylanmaktadır. Kinin, mevki ve gücünün bulunduğunu görmek mümkündür. O, Allah, evreni sözle yarattı: “Kün fe yekun” dilinin ‘çağlar üstü’ en mükemmel örneğini verme- mansıp ihtirasının at oynattığı; kardeşin karde- bir sözle yeri göğü hayran etmek niyetindedir: (Ol, dedi ve oldu.) Bu yüzden söz kutsaldır. Her sinde aranmalıdır. Bu sebeptendir ki Yunus, Türk- şe düşman olduğu o yıllarda Yunus sanki insan- yaradılış sözle başladı. İnsanla Allah arasındaki çenin zaferidir.” ları bütünleyici, birleştirici bir potada kaynatıp ilişki sözle sağlanır. Ve her vahiyde Allah insana Fuad Köprülü, Yunus’un Türkçeyle meyda- birbirine kaynaştırıcı unsur olarak gösterilmiş “Uş yine geldim ki bunda sır sözün ıyan eyleyim seslendi. İnsanda dile gelen söz, Yaradan’ın ira- na getirdiği bu yeni sanat şeklinin zevk itiba- bir Tanrı lütfu, bir Tanrı ihsanı ve armağanı, bir Bir söz ile yeri göğü cümlesin hayran eyleyim” desidir. Söz, insanlara verilen en büyük bağış- rıyla tamamen Türk olduğu vurgusuyla şöyle Tanrı rahmetidir. 112 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 113 Müjgan Cunbur da konuyla ilgili ola- Sevgi, topluma huzur ve kardeşliği getiren bir- rak şunları kaydeder: “O türlü iç ve dış etkilerle leştirici unsurdur. parçalanmış, sükûn ve huzura muhtaç bir yurda Kutlu Elçi “Birbirinizi sevmedikçe iman et- Sultan Abdülmecid Tarafından Verilen elinde sevgi, dilinde barış reçeteleriyle sevmeyi, se- miş olmazsınız.” derken toplumsal dayanışma, vilmeyi aşılamak; kini yok etmek, sevgiye dayalı bir barış ve huzur kaynağının sevgiden geçtiğini 21 Nisan 1841 (28 Safer1257) barış düzeni kurmak için dünyaya gelmiştir.” ifade buyurmuştur. İnsanda kin, nefret gibi kötü Tarihli Berat Mehmet Kaplan, Yunus Emre’nin duyguların da bulunduğu bir gerçektir. Bu duy- “Ben gelmedim davi için, benim işim sevi için gularını yenmesini bilenler “insan-ı kâmil” dere- Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim.” cesine yükselir. sözünden hareketle “Davi ve sevi, birbirinin İnsan kendisine bahşedilen akıl sayesinde zıddı olan iki kelime. Birincisi savaş, ikincisi barışı sevgiyle nefreti, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, da içine alan aşktır. Dost, her zaman gönülde ağır- güzel ile çirkini ayırt edebilir; bunlar arasında lanır. Onun için gönüller yapar. Gönül de özellikle tercihte bulunabilir. Bu tercihin olumlu yönde gönüller şeklinde ele alınarak birdenbire genişledi- olması insanı yüceltip saygın hâle getirir. ğini görüyoruz.” açıklamasını yapar. Sevgiden rahmet doğar. Yaradan’ın bağışla- Yunus Emre’de görülen davi ve seviyi, “kaos” ması ve yardımı sevginin hüküm sürdüğü top- ve “kozmos” kavramlarıyla da açıklamak müm- lumların üzerindedir. Evrendeki her şey insan kündür. Kaos ve kozmos kelimeleri daha çok fen için yaratılmış, insanın emrine verilmiştir. Asıl bilimlerinde kullanılan iki terim iken sosyal bi- olan insanın bu şuura sahip olarak hamd ve şük- limciler tarafından da toplumsal olayları yorum- rünü sevgi ile donatıp Hak rızasını kazanmaktır. lamak için gündeme getirilmiştir. Kaos, düzen- İnsan; hamlığını pişirmeli, oradan da içindeki sizliği; kosmos ise düzenliliği ifade etmektedir. kin, nefret gibi kötü duyguları söküp atmalıdır. Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi Folklor Sevgi, sözle güzelleşir. Sevgi diliyle söylenmiş Enstitüsü Mitoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. bir söz bütün evreni aydınlatmaya kâfidir. Seyfeddin Rızasoy; Oğuzlarda “kozmos”un, “Oğuz” diye adlandırıldığını ifade eder. Düzen- “Kişi bile söz demini lilik, düşünce ve uygulamasının Türk milletinin Demeye sözün kemini Evkâf Nezâretine bağlı vakıflardan Sivrihisar Günyüzü kazasına bir özelliği olduğu vurgulanır. N. Sami Banar- Bu cihan cehennemini bağlı Sarıköy’de bulunan Yunus Emre Zaviyesi Vakfının başında, lı’nın Yunus Emre’yi “Türk düşünüşünün Ana- öşür vergisi karşılığı mutasarrıf olan Seyyid Derviş Mustafa dolu’daki ilk büyük şairi” olduğunu belirtmesi de Sekiz uçmak ede bir söz” bulunuyordu. Vefat edince yeri boşaldı, sürdürdüğü hizmet yarım bu yüzdendir. Yunus Emre, sevginin hem fert kaldı. Bahsedilen yer mamur bir köy iken, halkı dağıldığından Yunus hem de toplum üzerinde sağlayacağı sinerjinin Yunus Emre’nin deyişiyle güzel bir söz, dün- farkında olan bir sanatçı olarak bu alanın millet ya cehennemini cennete çevirir. Kavga yerine Emre Türbesi’nin dışında tüm binalar bakımsızlıktan yıkılarak hayatına vereceği geniş imkânları sonuna kadar sevgi ve barış, kötülük yerine iyilik, çirkinlik harap oldu. Vakfa ait tarlalarda çeltik ekilir, çıkan mahsul satılarak kullanmıştır. yerine güzellik, ayrımcılık yerine bütünlük; kin, zaviyenin hizmetlerinde kullanılırdı. Şimdi hayvan otlatılan arazi Yunus Emre, bütün insanlığa sevgi diliy- haset, düşmanlık yerine hoşgörü tavsiyesin- ve zaviye bakımsız olduğu için yolcu ve ziyaretçilerin korunmaları le seslenir. Bilgi, sevgi, kanaat ve imanın yo- de bulunan, olumlu kavramları tercih ederek ihtiyaçlarının görülmesi işi yapılamamaktadır. Bu beratta türbenin ğurduğu; biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir bunları davranışa dönüştürmenin olgun insan bakımı, misafirlerin ikameti ve ihtiyaçlarının görülmesi için birkaç varlık olan insan davranış ve sosyal ilişkilerde- olmanın gereği sayan Yunus Emre; insan cev- oda inşa edilmesi şartıyla merhum Seyyid Derviş Mustafa’dan boşalan ki tutumuyla değerlendirilir. İnsanın en temel herinin özünü keşfetmiş, bir ulu gönül insanıdır. zaviyenin zaviyedarlığına Kâdirî tarikatına mensup Sivrihisarlı Şeyh vasfı, gönlündeki sevgidir. Gönlünde sevgi Onun çağrısı, sözündeki sevgi ve yüksek insani Mustafa el-hâc Yakub’un getirildiği yazılmıştır. olmayanlar, insan olma özelliğini kaybederler. değerler 21. yüzyılın buhranındaki insanlığa da Sevgi, insanlara doğuştan verilen bir duygudur. müjdeler sunmaktadır. 114 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 115 tasavvurunda bu hususları somutlaştırabilmektir. iş, bundan böyle olmaz, o kilidin anahtarını İşte Yunus Emre’yi başarıya ulaştıran ve bir olgu Tapduk Emre’ye sunduk. Ona gitsin, nasibini olarak çağlar boyu onun gibi şiirler söylemeye ondan alsın.” der. Yunus, Tapduk Emre’ye gider özendiren dilidir. Hocası Tapduk Emre’nin ve Hünkâr’ın selamını iletir. Tapduk, selamını adlandırmasıyla da halk arasında da kabul gören alır: “Safa geldin, kademler getirdin, hâlin bize “Bizim Yunus” olmuştur. malûm oldu, hizmet et, emek ver, nasibini al.” Tarihî kişiliği menkıbelerle iç içe giren der. Yunus, Tapduk Emre’nin tekkesinde odun Yunus Emre’nin destani hayatına dair ilk ve çeker, yaş ağaç kesmez, eğri odun getirmez, kırk en geniş bilgi Uzun Firdevsî’nin (ö. 918/1512) yıl hizmet eder. O hazinenin kilidi açılır, nasibi HALKIN DİLİYLE SESLENMEK: yazdığı sanılan Vilâyetnâme-i Hacı Bektâş-ı verilir ve Yunus Emre’nin gözünden perde Velî’de yer almaktadır (Tatçı, 2013: 600). kalkar, söylemeye başlar. Söylediği nefesler Abdülbâki Gölpınarlı’nın incelediği Vilâyet- büyük bir divan olur (Gölpınarlı, 2000: 47-48). YUNUS EMRE’DE GÖÇ KAVRAMI nâme’de Hacı Bektaş-ı Veli ile Yunus Emre Görüldüğü üzere Yunus Emre, Hacı arasında geçen anlatıya göre Yunus Emre, Bektaş-ı Veli ve Tapduk Emre kapısında git gel 1* Sivrihisar’ın güneyinde Sarıköy’de yaşayan ve yaşadığı dönemde “alıç-buğday-nefes” arasında Adem KOÇ ekincilikle uğraşan yoksul biridir. Bir yıl kıtlık kalmıştır. Dinî metinler incelenirken özellikle “Halkın dilini kullanmak”, “halka seslenebilmek”, “halk dili” gibi ifadelerden olmuştur ve ekin alamamıştır. Hacı Bektaş’ın terminolojiye dikkat etmek ve sembolik dile vasfını o da duymuştur. Bir öküze alıç yükleyip hâkim olmak gerekir. Vilâyetnâme’de anlatılana anlaşılması gereken sadece Türkçe yazmak değildir. Halkın sosyokültürel Karahöyük’te yaşayan Hacı Bektaş’ı ziyaret göre Yunus’un dünyasında “buğday” ve “nefes” yaşamını ve geleneksel dünya görüşünü içeren retoriği şiire yansıtabilmek ve gider. Hünkâr’a “Yoksul bir adamım, ekinimden neyi temsil etmektedir? İşte Yunus Emre’nin halkın tasavvurunda bu hususları somutlaştırabilmektir. bir şey alamadım, yemişimi alın, karşılığını Türkçesi, şiirlerinin retoriği bu noktada lûtfedin; ehlimle, ayalimle aşkınıza yiyeyim.” oluşmaya başlamıştır. Buğday, “dünyayı, dünya der. Hünkâr, emreder ve alıcı yerler. Bir iki gün nimetlerini, maddiyatı, geçiçiliği”, nefes ise Giriş: Türkmen obaları Anadolu’da yerleşim ve yeni yanında kalan Yunus, memleketine dönmek “manevi âlemi, himmeti, gönül gözünü, kanaati” u çalışmamızda Türklerin Oğuzların yurda alışma sürecinde sıkıntılar yaşamıştır. ister. Hünkâr, bir derviş gönderir ve buğday sembolize etmektedir. göçebe hayat tarzından Anadolu’da Yunus Emre’nin, şiirlerinde hep bir kaygı içinde mı, nefes mi istediğini Yunus’a sordurur. Yunus Yunus Emre’nin Tapduk Emre’nin yanında yerleşik hayata geçişlerinde yaşadıkları insanları birliğe, beraberliğe davet etmesi; “Ben nefesi ne yapayım, bana buğday gerek.” tamamladığı eğitimle birlikte şiir dili bu şekilde değişime/dönüşüme Yunus Emre’nin etkisi dünyanın faniliğini, taca-tahta önem vermenin der. Hünkâr’a bildirirler ve Hünkâr tekrar: oluşmuştur. Kaygılarının temelini burada aramak B yersizliğini, gönül yapmanın önemini, yolculuk “Her alıcın çekirdeği başına on nefes verelim.” üzerinde duracağız. Yunus Emre’nin yaşadığı gerekir. İlk hareket noktası “buğday ve nefes”tir. Yunus’a bunu söylediklerinde “Ehlim var, ayalim dönemdeki Anadolu’ya bakıldığında sürekli ve göçü hatırlatması dikkatimizi çekmiştir. Bu çalışmada ön plana çıkan Yunus Emre’deki Çağdaşı olan Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, var, bana buğday gerek.” der. Bunun üzerine bir hareketliliğin olduğu açıkça görülecektir. kaygı neydi? Neden Yunus bu kadar kaygı Nasreddin Hoca, Seyyid Mahmud-ı Hayrani, öküze buğday yüklerler ve Yunus yola düşer. Moğol istilası nedeniyle Anadolu’ya göç eden içindedir? Tematik olarak şiirini kurgularken Ahi Evran gibi çeşitli kültür çevrelerine Fakat köyüne yaklaştığında “Ne olmayacak ve fikrî dünyasını işlerken neden “göç”ü çok 1* Yrd. Doç. Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, seslenen tasavvuf ehli yanında Yunus Emre’yi iş ettim ben. Vilâyet erine vardım, bana nasip fazla kullanmıştır? Tüm bu soruların cevabı için Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı farklı kılan ve onu ön plana çıkaran hususlar; sundu, her alıcın çekirdeği başına on nefes verdi, psikolojik, sosyal, kültürel, fikrî ve tasavvufî arka Bölümü, Türk Halk Edebiyatı Ana Bilim Dalı, şiirlerindeki saf Türkçesi, konuları ve kurgusu, kabul etmedim. Verilen buğday birkaç gün plana bakmak gerektiği kanısındayız. [email protected] yenir, biter. Bu yüzden o nasiplerden mahrum Bu çalışma yazarın “Yunus’un ‘Göç’ü”, X. Uluslararası halkın dilini kullanabilmesidir. “Halkın dilini kaldım. Döneyim, tekrar varayım, belki gene Yunus Emre Sevgi-Bilgi Şöleni Bildirileri (06-08 kullanmak”, “halka seslenebilmek”, “halk dili” himmet eder.” diye düşünüp tekrar tekkeye Konargöçer Kültürden Anadolu’da Yerleşik Mayıs 2010) (Ed. Erdoğan Boz), 2011, Eskişehir: gibi ifadelerden anlaşılması gereken sadece Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Yayınları, gelir. Buğdayları indirir: “Erenler, bana himmet Hayata Dönüşüm ve Yunus Emre: Türkçe yazmak değildir. Halkın sosyokültürel ss.607-620 olarak yayımlanın çalışmasının gözden ettiği nasibi versin, buğday gerekmez bana.” Destan devrinin yaşandığı, konargöçer geçirilmiş ve yeniden düzenlenmiş biçimidir. yaşamını ve geleneksel dünya görüşünü der. Halifeler Hünkâr’a bildirirler. Hünkâr “O kültürün hâkim olduğu ve sürekli mücadelelerin içeren retoriği şiire yansıtabilmek ve halkın 116 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 117 yer aldığı, gücün-kuvvetin-varlığın ön planda yazıya geçirildiği düşünülen Dede Korkut mücadeleye son verme kaygısının çok yoğun Bildük gelen geçerimiş konan girü göçerimiş tutulduğu dönemden Anadolu’da yerleşik hikâyelerinde de “içtimai hayata hâkim olan olduğunu görmekteyiz. Konargöçer kültüre Işk şerbetin içerimiş her kim bu maniden tuyar hayata geçiş süreci sanıldığı gibi birdenbire ve İslami inançlardan ziyade, töre ve yasalardır.” sahip, mücadeleci, hırslı, haksızlığa tahammül (YED 28-8, 299-7) kolay olmamıştır. (Yıldırım, 1998: 197) Konargöçer kültürün edemeyen insan topluluğunun yerleşik hayata geçişte yaşadığı psikolojik sarsıntıya Yunus, Konargöçer kültürün hâkim olduğu bir yaşandığı dönemde boylar arasında mutlak bir telkinleriyle çare olurken toplumu dönüştürme gibi ifadelere Divan’ın birçok yerinde rastlarız. dönemde halkın hayat anlayışına bakacak olursak bağlılık ve dayanışma vardır. Yunus Emre’nin çabası içindedir. Bu yol uzun, meşakkatli ve birçok tuzakla bu yaşam tarzını düzenleyen bazı anlayışlar yaşadığı dönem Anadolu’da artık İslami bir doludur. İnsana güvenilir bir yoldaş gerekir. göreceğiz. “Bu hayatı tanzim eden ana faktör inanç sistemi hâkimdir. Töre ve yasaların Konargöçer kültüre sahip halkın sözlü İnsana en büyük kılavuz “akıl”dır. Artık bir tabiatın kendisidir. Hayat tarzı devamlı hareket yerini İslami akideler almış/almaya başlamıştır. kültürde öğrendiği ve kendisinin de içinde kahraman, han ya da kağanın korumasına değil ve mücadeleye dayanır. Bu da sürekli kuvvetli Halk konargöçer kültürden yerleşik hayata bulunduğu başkalarıyla mücadele artık bitmeli “akıl”ın kılavuzluğuna ihtiyaç vardır. olmayı ve kalmayı gerektirir. Buradan da esas geçmiş ve yaşam tarzına alışma devresindedir. ve yerleşik hayatla birlikte kendi soyundan olan unsurun kuvvet, yani maddi kuvvetin olduğunu Yunus’un yaşadığı bu dönemde Anadolu’da diğer insan tipleriyle barış içinde yaşamalıydı. Yunus Emre, kurduğu fikrî dünyasında belli görmekteyiz. Tabiat şartlarıyla ve çevredeki sürekli mücadeleler vardır. Anadolu ayrıca Bu nedenle Yunus, insan için mücadele edilecek bir seviyeye gelen halkı için Risaletü’n Nushiyye topluluklarla devamlı mücadele konargöçer Moğol istilasına uğramıştır. Birlik ve beraberlik en büyük varlığın yine kendisi olduğunu; adlı eserinin “Fî-Tarîfi’l-Akl” (Tatçı, 2008b: 36- kültüre sahip halka savaşçı, mücadeleci, sert, bir yana sürekli çekişmeler vardır. Faruk kendini, benini yenen insanın iyi bir “derviş” 37) adlı bölümde nesirle aklın kılavuzluğunu da hareketli bir karakter kazandırmıştır.” (Yıldırım, Sümer’in tespitiyle Anadolu’da halk arasında olacağını, dervişlikte postun-tacın öneminin çok manidar şekilde göstermiştir. Akıl ve iman 1998: 196) Bu nedenle yaşam tarzıyla birlikte üç insan tipi vardır: “Şehirli, köylü ve göçebe” olmadığını, gerçek dostun Allah olduğunu, sembolik olarak üç gruba ayrılmış; “toprak, davranış ve psikoloji de tabiat şartlarının (Sümer 1971, Yıldırım, 1998: 197’den). İşte Allah’a ulaşmakta en büyük kılavuzun da Hz. su, hava, ateş” iyi ve kötü özellikleriyle kendi gerektirdiği mücadeleci ruhla şekillenmiştir. bu insan tiplerinin bu manzarada birlik ve Peygamber olduğunu söyler ve kişileri kendi içinde ordu düzenine sokulmuş ve mücadele beraberliğinden/dayanışmasından söz edilmesi benliğiyle mücadeleye sevk eder. ettirilmiştir. Ruh ve nefis mücadele içindedir ve Destan devrinde ve konargöçer kültürde mümkün olmayacaktır. Hem siyasi hem de akıl ruhun kılavuzudur. Yunus, nesir bölümünün şam, kaman, bahşi, ozan geleneğinde cemiyetin içtimai alandaki çekişmeler Anadolu halkı sonunda iki bölüğün özelliklerini de sıraladıktan üzerinde çok büyük etkisi olan, her türlü Andan yigrek ne vardur kişi bile kendözin arasında ciddi sarsıntılara sebep olmaktadır. sonra: problemin çözümünde yardımcı olan ulu Kendözin bilen kişi kamulardan ol güzin Yunus Emre’nin de içinde bulunduğu “Anadolu şahsiyetlerin varlığını biliyoruz. Bu dönemde (YED 247-1) “İmdi bilgil ki kangı bölükdensin? Kangısınun Abdalları, Anadolu Gazileri, Anadolu Ahileri önemli olan sözdür. Yani kişinin verdiği söz sözin dutarsın anun bölügindensin.” diyerek ve Anadolu Bacıları gibi Horasan mayalı çok önemlidir. Dede Korkut hikâyelerinde Terk idesin taht u tâcı bilesin itdüğün göçi kişiyi aklın kılavuzluğuna bırakır. Netice olarak erenler, Osmanlıların kuruluşunda önemli aktarıldığı üzere “Ol zamanda biglerün alkışı Muhammed Hak yalvarıcı şefaatçimiz andadur Yunus’a göre “nefis” askerlerinden kurtulmak, rol oynadıkları gibi, dinî hayatımızın da alkış karkışı karkış idi, duaları müstecab olur (YED 44-7) “ruh” ve “akıl”ın çizdiği “aşk” yolunda ilerlemek başlıca üniter kişileridirler.” (Güzel 2006: idi.” (Ergin, 1997: 11) Mücadele ve savaşlar gerekecektir. 202) Yunus Emre’nin bu çalışmaları sırasında Tanrı adına yapılır. Hanların, kağanların Ele getürdügüni miskinlere harceyle yalnız olmadığını, çağdaşı diğer din ulularıyla Mücadelede bütün kötülüğü eritecek engin Tanrı tarafından gönderildiğine inanılır ve Niçe çok yaşarısan sonucı ölüm vardur Anadolu’yu eğitmeye çalıştıklarını görüyoruz. bir “gönül” gereklidir. Yunus’un bu gönül/ destanlarda da (Oğuz Kağan gibi) bu ilahi (YED 51-4) “Türklük binasının yapılaşmasında; yapı gönülsüz tarifi tasavvuf tarihinin en önemli görevi kahramanların ağzından duyarız. (Elçin, taşlarını Yunus Emre, ustabaşılığını Hacı tanımlarındandır. Destan devri ve konargöçer 1998: 95) Oğuz Kağan Destanı’nda belirtildiği Yerleşik hayata geçen Anadolu insanına gerçek Bektaş, iç mimariyi Mevlana, statiği Ahi Evran, kültürün mücadeleci ruhuna bağlı olarak ortaya üzere “töre konuşunca han sustuğu” için göçü hatırlatır. Gerçek âlemden bu dünyaya göç harçlarını ise Nasreddin Hoca oluşturmaktaydı. çıkan “öc alma, kin, savunma, saldırı” en temel (Gökdağ-Üçüncü, 2007: 59) bu dönemlerde ve edildiğini ve konanın göçtüğünü, asıl menzile (Güzel, 2006: 319) Bu nedenle oluşturdukları psikolojik durumlardır. Yunus’un bu tanımı/ kültürel çevrede hayatı tanzim eden gücün töre geri gidileceğini vurgular: çekim alanıyla birlik ve beraberliği tesis ederek telkini, millî hafızada yer eden ve bahsini ve yasalar olduğunu söyleyebiliriz. Anadolu’da Müslüman Türk birliğine katkıda ettiğimiz duyguların erimesini, yok olmasını Bildük gelenler geçdiler gördük konanlar göçdiler 1 Türklerin önceki inanç sistemleriyle birlikte bazen yanlış yorumlamaya da yol açacak bulunmuşlardır. 2 İslami tesirin de bulunduğu, Yunus Emre’nin Işk şarabın içen cânlar uymaz göçmeğe konmaga dönüşümünü sağlamıştır: Yunus Emre’nin şiirlerinde Anadolu yaşadığı dönemi de içine alan ve Osmanlı (YED 1-10) manzarasındaki bu insan tiplerinin aralarındaki Devleti’nin kuruluşundan sonraki dönemde 2 Bu konu başka bir çalışmamızda yer alacaktır. 118 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 119 Eger devlet gerekse akla danış düşünce sistemine göre kurduğu bir düzeni Yunus Emre’nin Fikrî Dünyasında Göç: “Göçgünci” ifadesi konan-göçen insanı Mürebbisüz ilerü varmaya iş (RN 180) cemiyete kabul ettirmeye çalışması, bir teklifle Yunus Emre’nin şiirlerinden kendisinin de ifade eder. Yunus, gerçek âlem ile bu dünya ortaya çıkması; diğerinin ise cemiyette birliği gezgin bir kişi olduğunu anlıyoruz. Dolayısıyla arasında gidilip gelineceği hususunu bu terimle ve bütünlüğü sağlayan değerlere zaten sahip karşılamıştır. Konargöçer kültürde yaylak ve Dervîş gönülsüz gerekdür sögene dilsüz gerekdür göçebe Türk halkı arasında dolaşarak onların olmasıdır.” (1998: 199) diliyle yine onlara kendi fikrî dünyasını, ideal kışlak arasında gidilip gelinecektir. Bazen de Dögene elsüz gerekdür halka berâber gerekmez Bırakılan birçok alışkanlığın/geleneğin insan ve derviş tipini aktarmaya çalışmıştır. zorunlu olarak yeni otlaklar ve yaşanılacak (YED 111-2) yerine İslami akidelerle dolu yeni bir dünya tesis Şiirlerinde geçen Rum, Şam, Kayseri, Tebriz, memleket aranacak, savaş nedeniyle zorunlu göç Üstelik İslam’ın şartlarından olan oruç ve etme, bu nedenle de onların anlayacağı terimlerle Sivas, Nahcıvan, Şiraz, Bağdad gibi birbirine gerekecektir. Bu göçlerin geri dönüşü olmaz. namazı övüp öğütlerken (YED 109-4, 136-1) ve kelimelerle onların gönlüne girme Yunus’un uzak diyarları gezerek gerçek Dost’u arar. Âdeta Yunus, bunu bilir. Gerçek âleme geri dönüşün gönül yıkmanın namaz ibadetinin kabulünü en büyük amacıdır. Ancak sözlü kültüre sahip göç kültürüne hâkim Türk halkına gerçek göçün olmasını ister. engelleyeceğini vurgulayarak “gönül”ü ve “gönül halkın Yunus’un telkin ettiği “akıl”a, “gönül”e ne için yapılması gerektiğini lisan-ı hâliyle Yunus, yaşamı hakiki menzile gidilen yapmayı” çok üstün tutar. Bunun nedeninde ulaşması kolay olmayacaktır. Yunus Emre’nin aktarmaya çalışmıştır. yolculuk olarak değerlendirir ve bu nedenle Anadolu Türk’ünü “kinden, nefretten, ayrılıktan; halk arasında sevilmesi ve yüzyıllardır insanları “Ölmek” sözünün anlamında yok olmak menzile ulaşmak için ölmek gerekir. Ona göre affedici, muhabbet ehli, gönül eri” derviş tipi etrafında toplayabilmesinin en önemli nedeni da bulunduğundan tasavvufi ıstılahta ölümün; ölmek yok olmak değil, “sevgiliye, dosta ulaşma” hâline getirme çabası olduğunu düşünüyoruz. olarak onların diliyle, kültürüyle onlara geçici, yalan dünyadan gerçek dünyaya göçmek vesilesidir. Bu nedenle de “hakiki aşkı arayan, Çünkü İslami akidelerin uygulanması için halkın yaklaşması olduğunu düşünüyoruz. Çünkü dolayısıyla, ölmek yerine ‘göçmek, göçünmek’ Dost’a ulaşmak isteyen” âşık için bir ölümsüzlük istenilen insan tipine sokulması gerekecektir: Yunus konargöçer halka bildiği “göç” üzerinden yahut ‘yürümek’ sözü kullanılır. (Gölpınarlı, müjdesi verir: bu dünyayı ve ahireti göstermeye çalışır. Kervan 2004:126) Konargöçer kültürde “ölüm”ü düzmeyi, yol hazırlığı yapmayı, kılavuzu, yol Bir kez gönül yıkdunısa bu kıldugun namâz degül tabiatla da birlikte düşündüğümüzde “her Ko ölmek endîşesin âşık ölmez bâkidür izlemeyi, çadır kurmayı, tabiatı çok iyi bilen şeyi kaybetmek, yok olmak” anlamına gelir. Yitmiş iki millet dahı elin yüzin yumaz degül bu halka yine onun anlayacağı dille fikirlerini Ölmek senün nen ola çün cânun İlâhîdür (YED 166-1) Yunus onların fikrî dünyasına “ölmek” yerine aktarır. “göç etmek, yürümek, uçmak, varmak” gibi (YED 33-1) Sert, mücadeleci, öç almak isteyen, dünya sözcüklerle “hakiki menzile ulaşmayı, Dost’a Konargöçer kültüre sahip Oğuz Türklerinin varlığını bekleyen Anadolu halkını “aşk” kavuşmayı” yerleştirmek gayesindedir. Bu sayede Ölümden ne korkarsın korkma ebedî varsın dünyasını yansıtan Dede Korkut hikâyeleri ile gemisine bindirir; “akıl”ı kılavuz, “gönül”ü “ölümsüzlüğün sırrı”nı vermek ister. Yaşamın Çün kim işe yararsın bu söz fâsid davîdür yerleşik hayata geçmiş ve medeniyet değişiminin yoldaş eyler. Başkalarıyla mücadele yerine sonunun ölüm olduğunu da hatırlatır: ıstırabını yaşayan Anadolu Türk’ünün yaşadığı halkı kendi şahsıyla, özüyle, benliğiyle, hırsıyla (YED 33-2) travmaya çare olmaya çalışan Yunus Emre’nin mücadeleye sevk eder: Ne gelmegün gelmek durur ne bilmegün bilmek şiirini inceleyen Dursun Yıldırım, Yunus Yapılan yolculukta yaratıcıya/menzile ulaşma Emre’nin mücadelesi hakkında önemli bir durur Yoldaş olalum ikimüz / Gel dosta gidelüm gönül ve onun huzuruna varmadan önce dünyayı, çözümlemede bulunmuştur: Son menzilün ölmek durur tuymadun ışkdan bir dünyalığı terk etmek; Hakk’ın huzurunda Hâldaş olalum ikimüz / Gel dosta gidelüm gönül. “İnsan yapısında var olan dürüstlük, doğruluk, eser (YED 28-7) gerçek ölümsüzlüğe ulaşmak için sağlıklı iken (YED 160-1) iyilik ve saygı gibi kıymetler her iki cemiyette ölebilmeyi öğütler. Bu ölüm bedenen ve ruhen de önem taşımaktadır. Ne var ki göçebe Oğuz Cân bedenden uçıcak menzilinden göçicek yok olmak değil dünyayı manen terk etmek, Türklerinde görülen bu değerler cemiyette Biz bu cihandan göçelim / Ol dost iline uçalım nefsi yok etmektir: Ol cihâna geçicek göze iyân olasın (YED 261-5) hükmünü sürdürmektedir. Oysa Anadolu Arzu hevadan geçelüm / Gel dosta gidelüm gönül Türklerinde medeniyet değişmeleri ve çeşitli (YED 160-6) Kişi Hak’ı bilmek gerek Hak haberin almak istikrarsızlıklar yüzünden bu değerler altüst Bârî koyuban kaçmasan / Göçgünci gibi göçmesen gerek olmuş bir durumda görülmektedir. Bu düşünce, Kulaguz olgıl sen bana / Gönilelüm dostdan yana Ölüm şarabın içmesen / Âh nideyim ömrüm seni Yunus’un hareket noktası olur ve gördüğü bu Zindeyiken ölmek gerek varup anda ölmez ola (YED 384-6) boşluğu kendi düşünce sistemi ile doldurmaya Bakmayalum öne-sona / Gel dosta gidelüm gönül (327-7) çalışır. Bize göre en önemli fark, Yunus’un kendi (YED 160-7) 120 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 121 Konargöçer kültürde göç için gerekli en da öneminin olmadığını belirterek hırsı Cân odur kim Hak’a ire ayak odur yola gire Hak erenlerin canları sıkıldığı ve yalnızlıktan önemli araç; at, deve, katır gibi hayvanlardır. köreltmeye çalışır. Gerçek aşka talip olunmasını Er oldur alçakda tura yüksekden bakan göz degül kurtulmak istedikleri zaman “yâ Dost!”, “Hâk Yunus bu tür hayvanları şiirine alırken yapılan ister: (YED 166-3) Dost!” demeleri gibi Yunus yalnız olduğunu manevi yolculukta bir binit olarak sunar. Göç hissettiğinde, dünyanın geçiciliğinden, kültürüyle ilgili terimleri Yunus’ta sadece Göç yolunu çizerken gerçek aşka erenlerin insanların sahte yüzlerinden bıktığında yollara 3 Göçün göğe doğru şiirinin yapı malzemesi olarak görmekteyiz. Gel imdi gel kanâata gâfil olma tîz bin ata göğe yükseldiğini belirtir. düşer, gerçek Dost’u arar. “Allah kuluna kâfi değil olduğu kanısındadır: Zira göçer halk atın hedefe ulaşmada ne kadar Olmaya kim ecel yite fâsid ola satu-bâzâr mi?” (Kur’an-ı Kerim: 39 Zümer Sûresi-36) hızlı olduğunu bilir. Bu kültüre sahip halk için (YED 83-2) ayetince gerçek Dost’a sığınmak ister. en önemli zenginlik kaynağı da yine at, katır, Erenler gelüp geçtiler dünyayı koyup göçdiler Sufilere göre insanın asli vatanı ruhlar deve ve koyun, keçi sürüsüne sahip olmaktır. âlemidir. İnsan buraya geçici yani misafir olarak Her kimde ışk varısa ayruk ne sıgar ol yire Havâya agup uçdılar bular hümâdur kaz degül Yunus, Allah aşkıyla dolan bir gönülde bunların (YED 166-2) gelmiştir. O, bu âlemde gariptir; ruh daima Dost döşegine geçemez at u katır yâhûd deve asli vatanı olan melekût ve ruhaniler âlemini (YED 2-7) özlemektedir. (Uludağ, 2001:148) Mevlana’nın İskender Pala, “gurbet”i gariplik, “yabancılık, Mesnevi’sinde ilk beyitten itibaren gerçek yabancı bir yerde bulunma hâli, yâd el, yabancı âlemden geçici âleme yapılan yolculuktan Hayvancılıkla uğraşan konargöçer halkın memleket; tasavvufta gerçek irfana vakıf bahsedilir. İnsanoğlu bu geçici dünyada sürekli çok iyi bildiği “kesik süt”ü (ak teleme) ve “yeni olmadan evvel Allah yolunda yürüyenlerin kendi ıstırap içindedir ve gerçek âleme geri döneceği gelini” nur yüzlüler için benzetme unsuru olarak vatanlarında alıştıkları âdetlerle uğraşmaları, ve gerçek sevgiliye kavuşacağı günün arzusu kullanır: kendilerini meramlarına erişmekten alıkoyacağı içindedir:3 korkusuyla vatanlarını terk ile seyahate çıkmalarıdır.” (Pala, 1995: 207) şeklinde verir. Yunus bilmez kendü hâlin Hak Çalap söyledür Andanberû günildûm dost ile bile geldüm dilin Pala’nın açıklamasında tasavvufi bir yolculuktan, göçten söz edebiliriz. Yunus Emre aşk ile yollara Pes bu âleme çıktum bir acep hâle geldüm. Bir niçesi yini gelin ak teleme yüzler yatur düşmüş, gurbete çıkmış, gerçek Dost’u aramıştır. (YED: 196-1) (YED 82-9) Gezgin Yunus daha önce de belirttiğimiz gibi Divan’ının birçok yerinde diyar diyar gezdiği Ol dost açtı gözümü, gösterdi kendözümi; Göçer kültürde gidilip gelinecek bir yol illerden bahseder: Gönüldeki râzumı söyledüm dile geldüm. vardır. Her defasında halk bu yolu kullanır (YED: 196-2) ve konup göçtüğü güzergâhı iyi bilir. Yunus Ben yürürüm ilden ile dost sorarım dilden dile güzergâhı fikrî dünyasına göre çizer. Gerçek Yunus, bu beyitleriyle başlayan şiirinde de Gurbetde hâlüm kim bile gel gör beni aşk neyledi âlemden dünyaya yapılan yolculuktan sonra gerçek dostu, Allah’ı över ve Dost’a kavuşma (YED 404-3) geri gidilecek/konulacak yeri, izlenilecek yolu arzusundadır. kendince belirtir: Fenâ sarâyından göçüp bekâ sarâyına geçüp Dost; yâr, sevgili, arkadaş, ahbap, muhabbet, Âşık kılar dün-gün âhı vurur Hak’a dogrı râhı Işkın şarâbından içüp konsa gerek şimden girü sevgi ve tasavvufi ıstılahta kulun Allah’ı (YED 286-6) Her dem gönül seyrengehi gönli Mirâcdur âşıkun sevmesinden önce Allah’ın ezelde kulunu (YED 146-5) sevmesi ve dost edinmesi (Uludağ, 2001: 109- Togaldan bagrumı togradı gurbet 110) dir. Sızar tamar ciger kanı tamardan (YED 263-3) Dervîşlerün hâlleri Hak’a gider yolları Mecnun oluban yüriyem yüce tagları büriyem 3 Gök Tanrı ve Atalar kültüyle bağlantılı olduğunu Arş’da na’lin dönderdi Üveys’i dervîşlerün düşündüğümüz bu telakkinin Yunus Emre’nin Mûm olubanı eriyem yanam hey dost diyü diyü. (YED 149-2) şiirinde daha detaylı bir araştırma konusu olarak (YED 291-5) ele alınması gerektiğinden burada üzerinde durmayacağız. 122 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 123 Düz bir yer, gergi-sabitleyici, çadır dayağı ve Kaynakça Eski Türk inanışlarıyla da bağlantılı olan “göğün çadır olması, göğün örtüsü gibi malzemeleri kullanır. Yerin göğün ELÇİN, Şükrü. 1998. Halk Edebiyatına kutsiyeti” telakkisi Yunus’ta da yer alır. Yunus kültür öğesi olarak çadırın yaradılışına telmihte bulunarak göçer kültüre Giriş, Ankara: Akçağ. nasıl kurulduğunu da bilmektedir. Düz bir yer, gergi-sabitleyici, çadır ait bu malzemeleri yine şiiri için yapı malzemesi olarak kullanır: ERGİN, Muharrem. 1997. Dede Korkut dayağı ve örtüsü gibi malzemeleri kullanır. Yerin göğün yaradılışına telmihte Kitabı, C.I, Ankara: TDK Yayınları. bulunarak göçer kültüre ait bu malzemeleri yine şiiri için yapı malzemesi ESİN, Emel. 2006. Türklerde Maddi olarak kullanır. Düz döşedüm bu yirleri çöksü urdum bu tagları Kültürün Oluşumu, İstanbul: Kabalcı. Sayvân eyledüm gökleri girü tutup duran benem GÖKDAĞ, Bilgehan Atsız-ÜÇÜNCÜ, (YED 193-4) Gurbet ilinde yürürem / Dostı düşümde görürem Yunus yerküreyi beklenecek durak, göğü de Kemal. 2007. Başlangıcından Günümüze Türk Uyanup Mecnûn oluram / Gel gör beni ışk neyledi ona çadır, sayvan yapar. Yunus’a göre gerçek Destanları, Ankara: Akçağ. (YED 404-5) durak, varılacak menzil Arş’tır, gerçek Dost’un Yir benümdür gök benümdür Arş benüm GÖLPINARLI, Abdülbaki. 2004. Yunus turdı girdi yola kamu gurbetleri bile bahçesidir. Gör niçesi germişem sayvânumı (YED 389-7) Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Kendü cigerüm kanıla vasf-ı hâlüm yazar Âdem yaradılmadın cân kalıba girmedin Atasözleri, İstanbul: İnkılap. Şeytân lanet olmadın Arş’ıdı sayvân bana oldum (YED 222-11) Sonuç: GÖLPINARLI, Abdülbâki. 2000. Vilâyet- (YED 12-5) Buraya kadar konargöçer Türk halkının nâme Manâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî, Bu dünya gurbettir. Bu nedenle Hak yaşam telakkisiyle yine onların çok iyi bildiği İstanbul: İnkılâp Kitabevi. âşıklarına azap verir. Sadece konulacak, bir Uçdum bir hoş yire kondum bu dünyâyı bâki kültürel bağlamı Yunus’un yorumuyla gördük. GÜZEL, Abdurrahman. 2006. Dinî- süre beklenilecek yerdir. Bu cihana gelmeden sandum Konargöçer kültürü çok iyi gözlemleyen Yunus, Tasavvufî Türk Edebiyatı, Ankara: Akçağ. evvel Dost ile vade kılınmıştır ve bekleme İy yârânlar ben usandum kondum gine göçer oldum halkı kendi anlayacakları dille çok güzel eğitmiş zamanı bitince, vade tamama erince gerçek (YED 208-6) PALA, İskender. 1995. Ansiklopedik Divan ve dönüşüme çok büyük katkıda bulunmuştur. vatana gidilecektir. Yunus bu bekleme süresinin Şiiri Sözlüğü, Ankara: Akçağ. “Göç, göçmek, göçgünci, yol, yoldaş, çetr, bitmesini istemektedir: Gerçek aşkı bulan Yunus, Dost’a ulaşmıştır SÜMER, Faruk. 1971. “Yunus Emre ve onun bahçesine konaklayacağı çadırını sayvan, at, deve, katır” gibi sözcükleri şiiri içinde kendi fikrî dünyasına uygun şekilde yeniden Çağında Türkiye’nin Siyasal, Sosyal ve Kültürel kurduğunu söyler: Tarihine Genel Bir Bakış”, Uluslararası Yunus Bu dünyeye gelen kişi âhir yine gitse gerek şekillendirmiş ve anlamlandırmıştır. Gerçek Görün görün bu devleti bu ışkıla beşâreti Emre Semineri Bildirileri, İstanbul: Akbank Müsâfirdür vatanına bir gün sefer itse gerek göçün ne olduğunu ve nereye yapıldığını sürekli Yayını. (YED 139-1) Dost bâgınun içinde ben ışk çadırın kurdum bugün tekrarlamıştır. Hakk’a giden yolda dünyalık Va’de kılduk ol dostıla biz bu cihana gelmedin (YED 240-4) hırsından azad olmuş, aşkın aracılığıyla tertemiz TATCI, Mustafa. 2008 (a). Yunus Emre Pes ne kadar eglenevüz ol vademiz yitse gerek bir gönülle gerçek menzilden gözünü ayırmayan Dîvânı Tenkitli Metin, İstanbul: H Yayınları. (YED 139-2) Anadolu Türk’üne ulaşmak için yanmış Geh beyâban (u) harâb u geh serâb u geh türâb TATCI, Mustafa. 2008 (b). Risâletü’n- tutuşmuştur. Nushiyye Tenkitli Metin, İstanbul: H Yayınları. Bu noktada Yunus’un kullandığı “sayvan” Geh gine ma’mur olam geh çetr ü geh sayvân olam Anadolu’da yerleşik hayata geçiş aşamasında TATCI, Mustafa. 2013. Yûnus Emre, İslam sözcüğüne dikkat etmemiz gerekir. Sayvan (YED 201-36) konargöçer kültürden, geldiği yeni topraklarda Ansiklopedisi, İstanbul: Türk Diyanet Vakfı, ss. ‘saye-ban’; “gölgelik, şemsiye, büyük çadır” yerleşik hayatın getirdiği durağan yaşama uyum 600-606. anlamındadır. Zira göç eden ya da tarım Eski Türk inanışlarıyla da bağlantılı olan sürecinde Türk boylarının kendi soyundan diğer ULUDAĞ, Süleyman. 2001. Tasavvuf kültürüyle ilgilenen halk için sayvan önemlidir. “göğün çadır olması, göğün kutsiyeti”4 telakkisi insanlarla yaşadığı dinî, fikrî, sosyal ve kültürel Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı. Bir süre mola verecek insan için bir gölgelik Yunus’ta da yer alır. Yunus kültür öğesi olarak problemleri çözmede Yunus Emre’nin etkileyici, gerekir. Gerçek âlemden bu dünyaya yapılan çadırın nasıl kurulduğunu da bilmektedir. ikna edici ve yol gösterici bir dille telkin ettiği YILDIRIM, Dursun. 1998. Türk Bitiği, yolculukta dünya geçici bir yerdir. İnsan bir nefes ve tesis etmeye çalıştığı fikrî dünyasını anlamaya Ankara: Akçağ. almak için beklemektedir. Yolculuğa devam 4 Türk Çadırı için bkz. “El-Kubbe El-Türkiyye” çalıştık. edecek ve gerçek menzile geri dönülecektir. (Esin 2006. 124-153) ve ‘Kerekû, Günlük ve Yurt’ için bkz. “Türk Kubbesi” (Esin 2006: 154-177). 124 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 125 ler, her yana dehşet saçmışlardı. Kösedağ Yenil- kıntısı, hastalıklar ile boğuşmakta idi. Tabir gisi (641 H. 26 Haziran 1243)4, Selçuk İmpara- yerinde ise karanlıkta bir saman çıngısını dahi torluğu’nu temelinden sarsmıştı. II. Gıyâseddin umut sanacak hâlde idiler. Türkmen halk peri- Keyhusrev’in ölümünden sonra ülkede yer yer şan bir vaziyette idi. Bu dönemde halkı en çok isyanlar çıkmış, beyler bağımsız kalmışlar, bir- etkileyen konu ise kıtlık olmuştu. Şimdi kısaca birlerine düşmüşler, Moğol kumandanı Baycu5 Yunus Emre’nin de gezdiği, hatta atalarının ya- bir kere daha Diyar-ı Rum’a yürümüş, 1256’da şadığı coğrafyada kuraklıktan kaynaklanan kıt- Konya yakınlarındaki savaşta Selçuklu ordu- lığa bakalım. sunu bozguna uğratmıştı. Anadolu’da taht için Diyar-ı Rum’un iklim ve tabiat şartları, kardeş kavgası başlamıştı. YUNUS EMRE’YE ULUSLARARASI BAKIŞ devrin kaynaklarına sınırlı şekilde yansımıştır. Sonunda iki kardeş IV. Rükneddin Kılıcars- Özellikle sulama imkânlarının az olduğu yöre- lan6, II. İzzeddin Keykavus7 ülkeyi paylaşma- lerde, tarım ve hayvancılık ister istemez tabiat (Dün-Bugün-Yarın) yı kararlaştırdılar. Fakat Pervâne Muineddin şartlarına tabi olmuştur. Yağmurlar normal yağ- Süleyman8, Moğolların yardımıyla Rükned- dığı zaman insanlar olağan nispette ürün elde 1* din’in üstünlüğünü sağladı; İzzeddin Bizans’a ediyor, yiyeceğini sağlıyor, hatta bir miktar da Emrah BEKÇİ kaçtı. Rükneddin, bütün devlet işlerini eline gelecek kötü günler için ayırabiliyordu. Birkaç almış olan Pervâne Muineddin Süleyman’ı or- ay veya bir yıl süren kuraklık zamanlarında, ha- Devrin ıstırabının yudum yudum içildiği bir hengâmede halkın içine girip tadan kaldırmak istiyordu. Bunu anlayan Muî- zırda duran yedek zahire ve yiyecekler meseleyi diyar diyar, köy köy dolaşmış; bugünkü değil yarın varacağımız yerin sahibini neddin, 1265’te Rükneddin’i öldürttü; yerine iki çözümleyebiliyordu. Fakat iki ve daha çok sene buçuk yahut altı yaşında oğlu III. Gıyâseddin üst üste kuraklık olursa o zaman yeterli ürün tanıtmak için didinerek halkı teselli etmişti. 9 Keyhusrev’i getirdi. elde edilemiyor, gerçekten de halkı etkileyen kıtlıklar oluyordu. Genel iklim araştırmaları ve Devlet erkânı bu hâlde iken Diyar-ı Rum uzun süreli halk gözlemcilerinin verilerine göre sakinleri ağır vergiler, huzursuzluk, yiyecek sı- apatalım cism’i zamanın gözlerini… Diyar-ı Rum Selçuklu Sultanı I. Alâeddin 7 yılda bir kıtlık olabiliyordu. Derin bir nefes alalım… Ruhumuzun Keykubad2 31 Mayıs 1237 senesinde Kayseri’de 4 Sivas’ın Zara ve Suşehri ilçele- Kaynaklardan bilinebildiği kadar, Anado- aklını maziye seyahate hazırlayalım… Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü, huzurun- ri arasında kalan bir dağdır. Kösedağ Sa- lu’da zaman zaman kuraklıklar ve kıtlıklar ola- da bulunan yabancı elçiler için büyük bir ziyafet vaşı burada yapılmıştır. (26 Haziran 1243) KZamana yolculuk ederek mazide cismin dil- bilmektedir. Bu türden kuraklıklar ve kıtlıklar leriyle konuşmuş, mücadele etmiş, günümüze verdi ve bu ziyafette yediği kuş etinden zehir- Rakım 2800 metredir. 5 Baycu Noyan Batı Moğol orduları kumandanı. Selçuklu devri kaynaklarında da yankı bulabi- ruhumuzun şifası olan sözler bırakmış insanlar- lenerek o gece öldü. Yerine oğlu II. Gıyâseddin Besud/Beshud kabilesinden olup Cengiz Han’ın ko- liyordu. Mesela 1243’te Anadolu’nun orta ke- Keyhusrev3 geçti. Aradan geçen 6 sene Diyar-ı la tevafuk olmak mümkün mü? Hatta o vakit- mutanlarından Jebe’nin akrabası. simlerindeki bazı kıtlıklar kaynaklara yansımış- lerdeki acıları, gözyaşlarını, sohbetleri, savaşları Rum Selçuklu Devleti misakında yaşayan halk 6 1249-1254 (Üçlü), 1257-1262 (İkili), 1262-1266 tır. Bizans kaynakları da bu tarihlerdeki büyük görmek, “İnsanlık nereden nereye gelmiş, hayret I. Alâeddin Keykubad’ın idareciliğini çok aradı. (Tek olarak) Türkiye Selçuklu Sultanı ve II. Gıya- kıtlığı ve Rum diyarının servetinin Menderes ve olunacak bir şey.” diyerek tefekkür etmek, kısaca- seddin Keyhüsrev’in oğlu. Tarihler 1243 senesini gösteriyordu. Moğol- 7 1246-1249 (Tek olarak), 1249–1254 (Üçlü), Gediz vadilerindeki sulama ile yapılabilen zira- sı maziye tanıklık etmek ne güzel olurdu! lar Sivas’a yürümüşler, Sivas kadısının şefaatiyle 1254-1257 (Tek olarak), 1257-1262 (İkili) Türki- at sebebiyle oraya aktığını belirtirler. Halı, kilim Şimdi sizlerle maziye beraber bir yolculuk ye Selçuklu Sultanı ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ve para edebilecek ne varsa yanlarında getiren halka dokunmamışlar, şehri üç gün yağma et- büyük oğludur. yapalım. Günümüz Anadolu’sundan, Diyar-ı mişler, oradan Kayseri’ye geçmişler, erkekleri kı- 8 Anadolu Selçuklu Dönemi devlet adamı. II. Gıya- Türkler, en çok canlı hayvan alıp memleketleri- Rum olan XIII. asırdaki yaşama bir göz gez- lıçtan geçirmişler, kadınlarla çocukları alıp yola seddin Keyhüsrev’in vezirlerinden Mühezzebüddin ne götürüyorlardı. dirip bu geniş coğrafyada inanan ve ümidini çıkmışlardı. Yolda yürüyemeyenleri öldürmüş- Ali ed-Deylemî’ nin oğludur. Kösedağ Muharebe- kesmeyen, ruhlara şifa olan “Yunus Emre” ile si (1243) sonrasında Mugan’daki Moğol komutanı Öyle anlaşılıyor ki kıtlık muhtemelen bü- tanışalım. Evvela uzak devlet mazimize bir göz 2 1220-1237 arasında Anadolu Selçuklu Sultanı, I. Baycu Noyan ile barış görüşmelerine giden babası- yükbaş hayvan varlığına ağır darbe vurmuştur. nın yanında bulundu. gezdirelim. Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğlu. 1270’li yıllardaki kuraklık Mevlevi kaynakla- 3 1237-1246 arasında Anadolu Selçuklu Sultanı, I. 9 1266-1282 Anadolu Selçuklu Sultanı, IV. Rük- 1* Yazar-Yönetmen Alaeddin Keykubad’ın büyük oğludur. neddin Kılıcarslan’ın oğlu. 126 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 127 “The ” dergisinin Nisan 1959 tarihli nüshasında, “Yunus Emre: In Memoriam” (Yunus Emre’nin Hatırasına) başlıklı on üç sahife yer tutan bir yazı çıkmış ve bu yazı ayrıca bir broşür hâlinde de intişar etmiştir. Bu yazıda 25 Mayıs 1957 yılında Sarıköy’de, Yunus’un kabrinde yapılan muhteşem anma merasimi anlatıldıktan sonra onun hayatı, şahsiyeti ve Divan’ı hakkında malumat ve şiirlerinden misaller verilmiştir.

lerin de bulunduğunu gerek vakfiyelerdeki isim cak tek limanın Allah olduğu üzerinde durmuş, ve kayıtlardan gerekse Vilayetname’den anlı- zamanın ruhuna Yaratıcı’nın yeryüzünde maz- yoruz. Mesela Sineson, böylesi Hristiyan köy- lum olan hiçbir milleti yalnız bırakmayacağını lerinden birisi idi. Bu arada Aksaray civarı gibi vurgulayıp çaresizlik içerisinde bulunan Türk- bazı bölgelerdeki Hristiyan nüfusun ülkenin menlere umut ışığı olmuştur. diğer kısımlarına göre daha çok bulunduğu da O, yakın tarihimizde İstiklal Marşı’mızın şa- söylenebilir. Kayseri ve Konya yöresindeki bazı 11 iri Mehmed Akif Ersoy’un 1915’te Çanakkale Hristiyan köyleri vakfiyelerde de zikrediliyor. için kaleme alıp Türk milletinin ruhunda sön- Kırşehir yöresi için XIII. yüzyılın ikinci ya- meyen sızıya su serpen “Çanakkale Şehitlerine” rısında tafsilatlı bilgi veren Cacaoğlu Vakfiyesi, isimli şiiri gibi umut aşılamıştır. bu yöredeki nüfusun tamamen Türk olduğuna işaret ediyor. Buna karşılık yöresinde- “Yunus Emre, bulunduğu zaman içerisinde, ki köy isimlerinden önemli bir kısmının XII. hatta ‘bugün’ dediği bir zaman dilimi için ruhu- yüzyılda eski Hristiyan adlarını taşımaları da muza tercüman olmuş ve şöyle demiştir: dikkati çekiyor.12 rında yankılar bulmuştur. Eflaki’nin Menâ- Selçuklu döneminde köy nüfusuna dair sa- kıbü’l-Ârifîn’inde bu kıtlığın Konya yöresiyle dece Vilayetname’de kayıt bulunuyor. Buna göre *** Bugün sohbet bizim oldu bize bizim diyen gelsin ilgili yankılarını görebiliyoruz. Hatta Hacı Bek- mezra ile ağıl türünden iki küçük iskânın bir- Kısaca üzerinde durmuş olduğum Yunus İçirdi aşk bize şehdin nûş eyleyip yutan gelsin taş Veli Vilayetnamesi’ne göre Yunus Emre’nin leştiği Sulucakarahüyük’te ancak 7 ev vardı. Bu Emre’nin yaşadığı yakın dönemine ve kendi sahneye çıkışı da işte bu kıtlık dolayısıyladır. yedi hanedeki yaklaşık toplam nüfus, Yunus-ı yaşam dönemi ile ilgili olarak tarihsel olarak Bu aşk meydanı içinde çağırdım bir avaz ettim Mukri’nin ailesinin sayısı olan altışar nüfustan 1270’te Bektaş Veli’nin henüz sağ olduğu sı- zihnimizde belirecek bir resim çizmeye gayret Müezzinlik bizim oldu imam oldum uyan gel- 42 nüfus eder. Sulucakarahüyük, daha sonraki radaki bu kıtlık İç Anadolu yöresi halkını, dola- ettim. Lâkab-ı diğer “Türkmen Kocası” olan sin senelerde gelişmekle beraber XIII. yüzyılın ilk yısıyla Yunus Emre’nin ailesini de etkileyecektir. Yunus Emre, bu zorlu şartlar ve coğrafyada (şehd: bal / nûş eylemek: içmek) yarısında (1240’larda) bu durumda idi. Bazı Vi- kendisini yetiştirmiş, Divan’ında ve naklen söz- 1299-1300 yıllarındaki kıtlık ise Aksarayi’nin layetname nüshalarında ise hane sayısı 12 olarak lü olarak aktarılan sözlerinde Türkçe olarak tüm eserinde çok ayrıntılı anlatılır. Onun yazdığına 10 ‘Aşk meydanına bizim gibi aşkın şerbeti- da belirtiliyor. Türkmen obalarında yaşayan insanların ruhları- göre Anadolu’nun merkezî kesimlerini bu kıtlık ni içen gelsin, bize bizim diyen gelsin.’ diyen na şifa olmuştur. büyük ölçüde etkilemiş, felakete yol açmıştır. Yunus Emre’nin yaşadığı dönemde Türklerin Yunus’a biz de ‘Bizim Yunus’ diyerek onun bu oturduğu kabul edilebilecek, Türkçe isim taşı- Yunus Emre dizeleriyle tüm yaşayan insan- çağrısına uyuyor ve mevsimler boyu her dem Peki, bu olumsuz hadiseler vücuda gelir iken yan köyler hayli çoktur. Yazılı kaynaklardaki lara bir göz ile bakmış, kurtarıcının ve sığınıla- baharı yaşayarak güle bülbül olmaya devam edi- buralarda yaşayan halk kitlelerinin nüfus bilgi- köy isimlerinin yaklaşık dörtte üç kadarı (%75) yoruz.”13 leri aşağı yukarı ne kadardı? İşte bu hadiseyi de Türkçedir. Bu arada %25 kadar Hristiyan köy- 11 Celadeddin Karatay Vakfiyesi, O. Turan, Belleten, şekillendirmek için Diyar-ı Rum’un insan dağı- XII (1948) s.17-170). 13 Feride Turan, Girdim Gönül Şehrine, Eskişehir lımına genel olarak bakalım. 12 VGM, Defter 58 1, s. 349, Danişmend Gazi Vak- 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı, Eskişe- 10 Ankara İl Halk Kitaplığı, No. 115,1257. fiyesi. hir, 2014, s. 19, 20. 128 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 129 Yunus Emre’yi “garp” dediğimiz, yani Batılı Lyman MacCallum’dür. Yunus Emre Divanı, bilim insanları da tetkik etmiş ve üzerinde dur- onun yatağının başucu kitabı olmuştur ve on- muşlardır. Batıda Yunus’u ilk tanıtanlardan cid- dan mutlaka birkaç şiir okumadan yatmadığını Sen sanmadığın yerde di bir müsteşrik ve gayretli bir ilim adamı olan söylemiştir. Yunus Emre’ye dair Burhan Toprak Nâgâh açıla perde Amerikalı Dr. J. K. Birge’dir. Yıllarca süren uzun tarafından kaleme alınmış uzun bir yazıyı İngi- mesai ve tetkik neticesinde bu zat ayrıca İngiliz lizceye tercüme etmiş ve bu yazı “The Muslim Derman erişe derde edebiyatına “Bektaşilik” adlı bir eser kazandır- World” dergisinin Nisan-1947 tarihli nüshasın- mıştır. 1933 yılında, Amerika’da Princeton Uni- da yayınlanmıştır. Bu yazıya yazdığı ön sözde Allah görelim n’eyler versty tarafından neşrolunan “The Macdonald Lyman MacCallum ezcümle şöyle demektedir: Presentation Volume” adlı eserde Yunus Emre “Takribi 1275-1350 aralarında yaşamış olan Yu- hakkında uzun bir makale çıkartmıştır. Bu, İn- nus Emre, Osmanlı Türk şairlerinin en eskisidir. Gündüz olalım sâ’im giliz dilinde meşhur E. J. W. Gibb’in 1900 yı- Hayatı hakkında, şiirlerinden istintaç edilen key- Gece olalım kâ’im lında neşrolan “A History of Ottoman Poetry” fiyetlerden başka pek az şey bilinmektedir. Bu şiir- adındaki meşhur eserinden sonra bu mevzuda lerin çoğunun mevsukiyeti bile şüphelidir. Divan Allah diyelim dâim çıkan ilk yazıdır. Yazının sonunda verilen ve üç hakkında bilinen malumatı hayat tecrübesi ve Allah görelim n’eyler sayfa tutan bibliyografya çok dikkate layıktır. iştiyak madenidir; içinde çok az araştırmalar ya- Makale “Yunus Emre-Türkiye’nin Büyük Halk pılmış olan bu maden, bir Hristiyan’ın gönlünde Şairi” unvanını taşımaktadır ve şu sözlerle baş- çok derin ve sıcak hisler uyandıracak hazinelerle lar: doludur.” sözleriyle yazısını bitirmektedir. “The “Bir şairin dehasının âlemşümul olmasının Muslim World” dergisinin Nisan 1959 tarih- bir ölçüsü, her hâlükârda insanların onu kendile- li nüshasında, bu satırların yazarının imzasıyla rinden saymalarıdır. Bu ölçüye göre Yunus Emre, “Yunus Emre: In Memoriam” (Yunus Emre’nin Türk edebiyatının belki de en büyük siması ola- Hatırasına) başlıklı on üç sahife yer tutan bir rak meydana çıkar. Muhtelif tarikatlara mensup yazı çıkmış ve bu yazı ayrıca bir broşür hâlin- dervişler, onun kendilerinden olduğunu belirtecek de de intişar etmiştir. Bu yazıda 25 Mayıs 1957 şekilde şiirlerinden parçalar söylerler. Abdülkadir yılında Sarıköy’de, Yunus’un kabrinde yapılan Hazretlerinden bahsetmiş olması, onun Kadiri muhteşem anma merasimi anlatıldıktan son- tarikatına mensup olma ihtimalini akla getirir. ra onun hayatı, şahsiyeti ve Divan’ı hakkında Hz. Mevlana’dan bahsedişi, onun Mevlevi oldu- malumat ve şiirlerinden misaller verilmiştir. Bu ğuna işaret sayılmıştır. Bir şiirinde geçen bir cüm- yazılardan başka bir de “Numen” adlı derginin le onun Hurufi olduğu neticesinin çıkarılmasına 1960 yılı 7 numaralı nüshasında E. L. Walsh vesile olmuştur. Türk Folkloru Cemiyeti mecmu- tarafından “Yunus Emre, On Dördüncü Asır ası, Ahilerden bahseden bazı kıt’alar neşretmiştir. Türk Halk Şairi” adlı on altı sahifelik bir yazı Çok şümullü olan Bektaşi tarikatı ise onu bilhassa neşrolmuştur. Yine Numen dergisinin 8 Ocak kendilerine mensup addeder, onun gerçek hayatı 1961’de çıkan nüshasında “Yunus Emre” adlı bir hakkında elimizde Bektaşi kaynaklarından başka yazı çıkmıştır. malumat pek mevcut değildir. Nihayet son yılların Başka bir oryantalist Prof. Dr. Annemarie edebiyat sahasında Yunus, büyük halk şairi olarak Schimmel de Yunus Emre ile çok meşgul ol- kabul edilmiştir…” muştur. Bu şiirlerin adlarını aşağıda veriyoruz: Diğer bir Yunus Emre âşığı, Türkiye’de do- “Lyric des Ostens”, München, 1952. (Bun- ğup büyümüş ve hayatının mühim kısmını bu dan sonra eser dördüncü defa basılmıştır.) Ahmet EFE memlekette çalışmakla geçirmiş Kanadalı F. 130 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 131 “Şol Cennetin Irmakları”, “Sen Bunda Garip halkın evinde, bahçesinde bağında, harmanında bizlerin üzerine ve nesilleri yetiştiren ailelerin Cahen, Claude, Preottoman , London mi Geldin?”, “Gel Gör Beni Aşk Neyledi” (Bu dağında, çay kenarlarında aşk ve sevgisinde saklı omuzlarına sorumluluk yüklemektedir. “Z Ku- 1968 (Türkçesi: Osmanlılardan Önce Anado- üç şiir aynı vezin ve kafiye ile Almancaya çevril- olarak halk tarafından terennüm edilmesi onun şağı” dediğimiz nesle onların anladığı, sevdiği ve lu’da Türkler, çev. Y. Moran), İstanbul, 1979. miş ve hepsi basılmıştır.) Türkiye için neler ifade ettiğini gösterir. Yunus uğraştığı alanlara Yunus Emre bir şifa gibi zerk Gibb, E. J. W. A History of Ottoman Poetry, Şu şiirler de henüz basılmamış olanlar: ayrıca açtığı ifade tarz ve beyan zenginliği saha- edilmeli; bu konuda “Z Kuşağı”nın düşüneceği, sında kendinden sonra gelen mutasavvıf ve şair- Yol. 1, London, Lowe and Brydone, 1900. 1. “Ya İlahi, Ger Sual Etsen Bana” yapacağı, nakledeceği projeler çoğaltılmalıdır. ler için bir istikamet de göstermiştir. Sonrakiler Yunus Emre yedi asırdır ruhumuzda ya- Gölpınarlı, Abdülbaki, Yunus Emre Divanı, 2. “Şeyhimin İlleri” de Yunus tarzını taklit ederek yazmışlardır. şamaktadır. En önemlisi kendimizden biridir. C. 1, Ahmet Halit Kitapevi, İstanbul, 1936. 3. “Taşlar ile Dağlar ile.” Daha nice bin asırlar yaşaması milletimizin var- Yunus halkın kendisi, halkın hocası, halkın Köprülü, Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mu- 4. “Bana Seni Gerek Seni”. dervişi olmuştur. Yunus ilim ve tasavvufu ile lığına ve kadim tarihine delalettir. Yunus Emre tasavvıflar, İkinci Baskısı, Diyanet İşleri Baş- Ayrıca bazı şiirlerinden seçmeler tercüme edebî şahsiyeti ile insanı insan bilen kıymeti ile dün de bizimdi, bugün de bizim, yarın da hep olunmuştur. Bundan başka Prof. Dr. Schimmel hülasa her şeyi ile halkın içindedir ve bu belki bizim olacaktır. Çünkü o, “Bizim Yunus” olarak kanlığı, 1966. “Drei türkisehe Mystikes: Yunus Emre, Kaygu- Yunus için ilahi bir mazhariyettir. Bizim kazan- gönüllere adını kazımıştır. MacCallum, Lyman, “Yunus Emre”, Müs- suz Abdal, Sultan Abdal” adlı bir eser kale- mamız lazım gelen husus Yunus’u ve onun var- lim World, Vol. XXXVI., April 1946. me almıştır. (Mitteilüngen die Deutsch Türkis- lığını bulup meydana çıkarmak olsa gerek. Bir Kaynakça Schimmel, Annemarie, “Yunus Emre”, Nu- chen Gesellschaft, Bonn, October 1962) ve bu köylü çocuğu olan Yunus bugün bir halk adamı Ahmed Eflaki, Menâkıbü’l-Ârifîn (Ariflerin eser de yayınlanmıştır. olarak sevgilisinin peşinden hâlâ diyar diyar do- Menkıbeleri) I-11, çev. Tahsin Yazıcı, İstanbul, men, Vol. VIII, Fasc. 1, January 1961. 1964-1966. Görüldüğü üzere Yunus gibi bir dahi hak- laşmaktadır ki onu halk arasında kıymetlendi- Schimmel, Annemarie, Drei türkice Mysti- Anonim, Tevârih-i Al-i Selçuk, haz. F. Nafız kında konuşmak kolay değil. Çünkü Yunus ren sebeplerden birisi de budur. kes: Yunus Emre, , Pir Sultan Uzluk, Ankara, 1952. tek cepheli değildir. Onun tasavvuf ve edebiyat Devrin ıstırabının yudum yudum içildiği bir Aşıkpaşazade, Tevârih-i Al-i Osman, haz. Abdal, Mitteilüngen dee Deutsh-Türkischen tarafı olduğu kadar bir felsefi yönü, Bektaşilik hengâmede halkın içine girip diyar diyar, köy Atsız, İstanbul, 1949. Gesellschaft, Bonn, 1962. görüşü olduğu kadar ahilik tarafı da vardır ve köy dolaşmış; bugünkü değil yarın varacağımız Barkan, Ömer, Kolonizatör Türk Dervişleri, Yunus’ta Melamilik kırıntıları da mevcuttur. Ta- yerin sahibini tanıtmak için didinerek halkı te- Schimmel, Annemarie, Lyric des Ostens, Vakıf Dergisi, sayı: 2, Ankara, 1942. savvufi yönünün yanındaki aşk ve Allah yönü, selli etmişti. O, bu gayretleri sırasında Müchen, 1952. Baykara, Tuncer, Anadolu’nun Selçuklular ferdiyetin yanında insanlık yönü de vardır. Walsh, Joh n R, “Yunus Emre: A 14 th Cen- Devrindeki Sosyal ve İktisadi Tarihi Üzerinde Onun insanı niçin sevdiğini ifade eden şu Dağ nice yüksek olsa, yol onun üstünden aşar, Araştırmalar, Ege Üniversitesi Yayını, İzmir, tuary Turçkish Hymnodist”, Numen, Vol. VII, mısraları kaydetmeden geçemeyeceğim: Yolsuzlara Yunus Emrem yol gösterir, hoş eyler. 1990 . Fasc. 2-3, December 960. _ , Türkiye Selçukluları Devrinde Konya Ocak, Ahmet Yaşar, Yunus Emre, Kültür ve “Elif okuduk ötürü, Şehri, Konya, 1999. Turizm Bakanlığı, Ankara, 2012. Pazar eyledik götürü, diyerek devrinin zulmü ile âdeta alay etmiş, her _ , Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş I: Yaratılmışı severiz, baş olanın ve kendisini yükseklerde bilenin üze- Anadolu’nun Türk Devri İdari Taksimatı, An- Regnier, Yves, “Quatre poemes”, Uarche, Yaradan’dan ötürü.” rinden toplumun silindirinin geçeceğini söyle- kara, 1988, 1999. Mars-Avril 1946, Ndlr Edition de Paris. yerek halka, bedbahtlığını unutturmak gibi sos- _ , Selçuklular ve Beylikler Çağında , Regnier, Yves, Poemes - Yunus Emre, Paris, derken Yunus burada insan sevgisinin maya- yal bir hakikati ortaya koymuştur. İstanbul, 2007. GLM, 1949. sının Yaratan’da olduğunu ifade ediyor. Öte Yunus Emre hem yaşadığı çağa hem de gü- Bekçi, Emrah, Sevelim Sevilelim Yunus yandan Yunus, tasavvufu Türkçe mısralarla nümüze seslenmiştir. Bizler de Türkmen Koca- Emre, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, Regnier, Yves, Le divan par Younous Emre, halka götüren ve insanların gönüllerine sokan sı’nın âtiye çığlıkları olup mumyalanmış bir ma- 2014. Paris, Gallimard, 1963. insan olarak “millî dahi” diyebileceğimiz bir ruf gibi Türk milletinin istikbalinde kendinden Bekçi, Emrah, Ne Olursan Ol Yine Gel, Sofi Huri, “Yunus Emre-In Memoriam”, şahsiyettir de. Türk dili ve hecesi ile Türklüğü söz ettirmeliyiz. Bu bir vatan ve kadim ataları- Mevlâna, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, II. Baskı, koruyan haşmetli bir varlık olması da ayrıca Müslim World, Vol. XLIX, April 1959. mızdan günümüze kadar taşıdığımız ruhumuzu Ankara, 2014. söylenebilir. Bu bakımdan Türk milleti Yunus’a Turan, Feride, Girdim Gönül Şehrine, Eski- besleyen bir mirastır. Bekçi, Emrah, Bir Can Var Canında O Canı pek çok şey borçludur. XXI. yüzyıl teknoloji çağıdır. Türk milletini Ara, Seyyid Burhaneddin Tirmizi, Beyazıt Ya- şehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajan- Yunus’un mısralarını halka mal etmesini bil- gelecekte temsil edip baki kılacak olan neslimiz yınları, Kayseri, 2015. sı, Eskişehir, 2014. miş olması; onun asırlar boyunca halkın içinde, teknolojinin içerisine doğmuştur. Bu vaziyet 132 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 133 Azerbaycan folklorunda dünyanın fani başkalarının yaratıcılığında “yalan-fani” dünya olmasına ait örnekler var. Örneğin Karabag kavramı izlenilmiştir. hakimi İbrahim Han’ın oğlu Cavat Han’ın Yazımızda adından belli olduğu gibi, Türk ölümüne yazılmış ağıtta fani-yalan dünya dünyasının çok ünlü şairleri Y. Emre ve M. hakkında böyle denilir: Şehriyar’ın yaratıcılığındaki “yalan dünya” Beni gözü yaşlı koyup o taya gedirsen, kavramını ele alacağız. Yani bu fenadan göçüp ügbaya gedirsen... Sevgi ve Ayvaz Gökdemir, “Yunus Emre (Klasik Edebiyat Kütüphanesi, 126) Güldeste” adlı kitabın ön sözünde onun Eskişehir’in Sarıköy adlı bölgesinde doğduğunu Eski Türk edebiyatında Alp Er Tonga’nın yazıyor (Emre 1992: 10). Bugün Eskişehir’de YUNUS EMRE VE MEHEMMED HÜSEYİN ŞEHRİYAR’IN ölümüne yazılmış ağıt var. Orada da dünyanın onun mezarı bulunmaktadır ve 1949 yılından fani, yalan olduğunu dile getirilir. bugüne kadar her sene orada Yunus Emre Alp Er Tonga öldü mü, YARATICILIĞINDA “YALAN DÜNYA” KAVRAMI hatire günleri geçirilir. Son yıllarda onun Dünya yiyesiz kaldı mı? Karamanlı olduğu da iddia edilir. Hatta Y. 1* Talih öcün aldı mı, Emre’nin Azerbaycan’ın Kah adlanan bölgesinde Tamİlla ABBASHANLI ALİYEVA Artık yürek yırtılır. Oğuz ormanı denilen yerde Taptık’la yan yana mezarı var ve her gün o yörenin insanları bu (Seferli, Halilov, 1982: 18) mezarı ziyaret ediyorlar. Yani birçok yerlerde Balasagunlu Yusuf’un “Kutadku bilik” onun mezarı olduğu söylenilir. Buna göre de At ölüm endişesin! eserinde de Odkurmuş ölümsüz hayat uğrunda Türk dünyasının ünlü şairi B. Vahabzade bu mücadele ediyor (Seferli, Halilov, 1982: 27). çok mezarı olan büyük Yunus, Hazreti Yunus “Kitab-ı Dede Korkut” kitabında Dede hakkında bu sözleri diyor: Korkut böyle diyor: “Onlar dehi bu dünyaya gelip Her gün kazılır çünkü gönüllerde mezarı, ster folklor numunelerinde isterse eski ölümlü yaratılmışlar, yaşamak için hayat haddi göçtü. Ecel aldı, yer gizledi, fani dünya yine kaldı. Otlarda, çiçeklerde ve güllerde mezarı. edebiyatımızda, destanlarımızda dünyanın var (Elbeyzade 1996: 67). Bilgamıs “hayat Gelimli, gedimli dünya, son ucu ölümlü dünya.” Efsane mi, gerçek mi bu insan, nece insan, fani olması, dünya malının dünyada kalması haddi” sırrını açmağa çalışır. Yoluna devam XI. yy. Azerbaycan şairi Mehseti Gencevi’nin İhakkında çok sayıda örnekler var. Hatta eski ediyor, “ebedî hayat çiçeğini” buluyor ama yine Varlık sesidir o kopmuş Türk’ün kopuzundan de rubailerinde “yalan dünya” kavramı bir başka edebiyat örneklerimizde fani, yalan dünyaya de istediğine nail olmuyor. N. Gencevi’nin tarzda işlenmiştir. Örneğin; (Emre, 1992: 11) karşı ebedî, ölümsüz dünya için mücadele “İskendername” eserinde (Nizami, 1972: 7) Bu dünya bir kızıl kuzeye benzer, Evet, Yunus’un mezarı çiçeklerde, otlarda ve etmişler. Örneğin Türklerin ana kitabelerinden gösterilir ki İskender de ab-ı hayat suyunu bir de onu seven Türk halkının kalbindedir. sayılan “Bilgamıs” destanında Bilgamıs dostu aramağa gidiyor. Bu işte ona Hızır da yardım Suyu gâh şiirindir, gâh da ki zeher. Enkidu’nun ölümünden kederlenir; dünyanın ediyor. Onlar ab-ı hayat suyunu buluyorlar, Çok da öğünme ki, uzundur ömrün, Çok eskiden bu yana Yunus’un okuyup yazma bilmediği fikri ileri sürülmüştür. Özü fani, ölümlü olduğunu düşünür ve ölümsüz İskender yine de bu sudan içemiyor, Hızır içiyor. Ecel köhleninde hazırdır yeher de bazen şiirlerinde buna ait sözler işletir. Ama hayat için yollara düşür. Bu hakta Prof. Dr. Bir Rum efsanesinde denilir ki İlyas’la Hızır (Emre, 1992: 9) Celil Nağıyev’in (Nagıyev 2004: 95) ve Prof. birlikte çeşmeye gidiyorlar. Sofra açıp yemek onun medrese eğitimi aldığını söyleyen beyitleri Bu örneklerin sayını çok sayıda artırmak Dr. E. Elibeyzade’nin (Elibeyzade 1996: 67) yiyorlar, birden ellerindeki kuru balık suya düşer de vardır. Halk onun hakkında demiştiler ki olar. Mesela 11-12. yy. Azerbaycan şairlerinden kitaplarında ilginç ilmî fikirler var. Yani Bilgamıs ve dirilir. Her ikisi içer, ebedî hayat kazanırlar. okuyup yazar değil ama Tanrı mektebinde Katran Tebrizi, H. Tebrizi, H. Şirvani, N. dünyanın ölümlü olduğunu görüyor, bununla Arap efsanesinde ise Hızır’la İlyas bu sudan okumuştur. Bazen şairin özünün okuma Gencevi; 13-14. yy. edebiyatında İ. Nesimi; mücadeleye kalkıyor. E. Elibeyzade yazıyor içiyorlar, yerini kimseye söylemiyorlar. İskender yazma bilmiyorum demesi, onun eğitimsizliği 15-16. yy. Şah İsmayıl Hatayı, M. Füzuli; 17- ki Tanrı Utnapişti Bilgamıs’a der ki insanlar de içemiyor. Yani buradan çıkan sonuç bir daha değil mütevazı olmasına işarettir. Yunus’un 18 yy. Vidadi, Vagıf; 19. yy. Natevan, Zakir, dünyanın fani olduğunu, insanların bu dünyada şiirlerinden onun eğitim aldığı; Arap, Fars Âşık Elesger; 20. yy. edebiyatında H. Cavit, A. misafir olarak yaşadığını söylüyor. dillerini iyi bildiği; İslam ilmini, İslam tarihini 1* Prof. Dr., Muş Alparslan Üniversitesi, İletişim Fa- Cavad, S. Vurgun, M. Araz, B. Vahabzade ve kültesi Dekanı çok iyi benimsediği ortaya çıkıyor. İhtimal ki 134 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 135 Yunus Emre şiirlerinde çok konuyu ele alır. Onun Yüce Tanrı, Hazret-i ediyor. Her an servetin insana faydası yok, insanları ayıltmağa çalışır. Onlara diyor ki tahtına Muhammed Peygamber (SAV), sufilik, dervişlik, ilimlerin faydası, hümanizm ardınca hepsi bu dünyada kalacak ve bu dünya tacına güvenme. Bu kara toprak herkesi ağuşuna fanidir, diyor. Şair açıktan açığa “Sevme dünya alır: Padişahı da, hizmetçiyi de... Kimseye fark yani yetmiş iki milleti sevmek, ona kul olmak, dostluk, sadakat, doğa malını” diyor: koymuyor: hakkında şiirlerini heyecansız okumak olmuyor. Bir de onun fani dünya-yalan Tutmaz olur tutan eller, Kimi cavan, kimi koca, dünya felsefi konsepsiyası dikkati çekiyor. Çürüyer danışan diller. Kimi vezir, kimi hoca, Sevip kazandığın mallar, Gündüzleri olmuş gece, Varislere kalır bir gün. Onlar kimi çoklar yatar. Yunus o dönemin ilim merkezi sayılan Konya’da Şaire göre dünya malı dünyada kalacak. Veya: (Emre, 1992: 18) okumuş, Mevlana ile de burada tanışmıştır. O Yani isteyirsen İskender gibi bütün dünyaya medrese eğitimi görmüş, tekkede sufi terbiyesi sahip ol, hiç fark etmez, hepsini bu dünyada- Yunus Emre’m bunu söyler, Veya: almıştır. Şair seyahati çok sevmiş; Rum’u, Şam’ı, yalan dünyada koyup gedeceksen. Şair açıktan Aşkın deryasını boylar. Yatar Şeyhi-danişmend, yukarı elleri dolaşmıştır. Şairin maddi ve manevi açığa demiyor ki bu dünyadan sadece temiz ad Bu yüce köşkler, saraylar, Kemikler toprağa bend, dünyasında İslam inancı vardır. O, şiirlerinde götüreceksen. Üstü örtülü şekilde diyor ki eğer Viran olup kalar bir gün. İmanı olsa hemderd, Allah sevgisini terennüm etmiştir. varın-devletin, servetin varsa, insanlara el tut, (Emre, 1992: 15) Küsse nedir bunlara. Yunus Emre şiirlerinde çok konuyu ele onlara yardım et. Dinimiz de zaten bunu diyor. alır. Onun Yüce Tanrı, Hazret-i Muhammed Şairin fikrine göre, onsuz da bugün üstünde Yunus fani dünya konusundan yazarken (Emre 1992: 19) Peygamber (SAV), sufilik, dervişlik, ilimlerin esdigin, kimseye vermeye kıyamadığın servetin bazen ümitsizliğe kapılmaktadır. İnsanların söz Y. Emre’nin “Yalancı dünyaya konup faydası, hümanizm yani yetmiş iki milleti sen ölen gibi talan olacak: dinlemez olduğunu söylüyor: göçenler” şiiri o kadar felsefi anlamlı bir şiirdir sevmek, ona kul olmak, dostluk, sadakat, doğa Talanlar servetin, malın, Yunus miskin bu öğüdü, ki sadece bunun hakkında birkaç makale yazmak hakkında şiirlerini heyecansız okumak olmuyor. Özgeler alar halalın, Özüne versen yey idi. mümkündür. Şair burada dünyaya “yalancı Bir de onun fani dünya-yalan dünya felsefi dünya” diyor. Düşünürsen şaire hak veriyorsun. Senden sonra kalan malın, Bu indiki mahlûkata, konsepsiyası dikkati çekiyor. Önce Yunus der Dünya yaratılandan beri hep ölümle mücadele Sana hayrı, nefi olmaz. Öğüt fayda vermez ola! ki “At ölüm endişesin...” Neden böyle diyor? ettiler, ölümsüz hayat aradılar ama kimse bir Yunus büyük ermiştir, büyük filozoftur. Yunus (Emre, 1992: 16) şey yapamadı. Dünya malına özendiler; saraylar, insanlara diyor ki bu dünyanın ebedî olmadığına Bu dünya yiyesiz kalar, Aynı zamanda diyor ki insan ölenden sonra köşkler diktiler ama hepsini burada koydular ve inanın, hepimiz yalancı dünyadayız, zaman Varı, malı hezel olar. sadece iyi emelleri (amelleri) yaşayacak: gittiler. İlim okudular, irfan sahibi oldular; tuti tamam olanda hepimiz kervanı sürüp gideceğiz. dilli, dünya güzeli oldular; yine göçtüler, gittiler. Sepelener dünya boyda, Yanlarıma düşe elim, Yani Mehseti’nin dediği gibi “Ecel köhleninde Şair bunları bir bir tarif eder. Der: Gelip yıganı tapılmaz Danışmaya öten dilim. hazırdır yeher.” Yunus’un fikrince ölüm Tanrı’ya Yalancı dünyaya göçüp gidenler, Karşıma gele emelim, kavuşmaktır, ölüm ebediyetin başlangıcıdır: (Emre, 1992: 13) Ne söylerler ne bir haber verirler Neyleydimse görem bir gün At ölüm endişesin, Şair birkaç şiirinde servet konusuna dokunur. Kabri üste dürlü otlar biterler, Âşık ölmez, bağidir. Örneğin “Bu dünyaya gelen adam” şiirinde böyle (Emre, 1992: 17) Ne söylerler, ne bir haber verirler.. Ölüm aşigin neyi, diyor: Yunus’un hümanizmi, ermişliği, filozofluğu (Emre 1992: 20) Bir nuru-ilahidir. Kazandığın bol gümüşler, ondadır ki mesajı açık açığına vermiyor; mecazi Canına ceza vermişler, dilde, üstü örtülü şekilde fikirlerini söylüyor. Şair mezarda yatan insanları bir bir bizlere takdim ediyor. Sanki diyor: Bak, bu yiğit çok Ölmekten ne korkarsan, Sabah orda her birisi, Yunus herkese aynı gözle bakıyor. Onun bu fikirleri Yunus’u Tanrı’ya ulaştırır, yaklaştırır. masum ve yakışıklı idi, tatlı dili vardı. Bu ise Ölsen Hakk’a vararsan. Akrep olup çalsın gerek Yüce Tanrımız da insanlara fark koymuyor; diyor padişah idi, başında tacı vardı, şimdi ise toprağa Bil ki, ebedi varsan, (Emre, 1992: 14) ki kim olursan ol, sen benim için sadece kulsan. gark olmuş. Bak, bunlar çocuklardır; altı, yedi Bu söz cefeng davadır Yunus döne döne servet konusuna dayanır. Yunus fani dünyadan konuşurken bu konuyu yaşlarında... Bunlar bezirgân, bu Hoca... Hepsi (Emre, 1992: 12) Bu konu, fani dünya konusu ile birbirini takip da ele alır. Şiirinin dili, kalbinin hümanizmi ile bu toprağın altında sakince uyuyor. Ve ne bir 136 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 137 haber, ne bir söz... Şair “Bu dünyaya gelen adam” umutla bakmıştır. O daima sosyal adaletsizliğe, Heyderbaba bulakların yarpızı, şiirinde bir daha, insanların bu dünyada misafir eşitsizliğe karşı mücadele etmiştir. Şehriyar Bostanların gülbeseri, karpızı, olduğunu söylüyor: yaşadığı dönemden dara ireli gederek sosyal Çerçilerin ağ nabatı, sakızı. Bu dünyaya gelen adam, problemlerin kökünü, nedenini araştırmağa İndi de var, damağımda dad verir, İtkin geden günlerimden yad verir. Ahır bir gün gede gerek, çalışmıştır. Şair sosyal haksızlığı, yalancılığı, riyakârlığı reddetmiş; adalete, ulviyete ses (Şehriyar, 1993: 24) Bir misafirdir vatanına, vermiştir. Bütün bunlar Şehriyar’ı Yunus’la Azerbaycan Türkçesi şairin doğma dilidir. Bir gün sefer ede gerek bağlamıştır çünkü o da Yunus gibi hümanist O, Azerbaycan’ın geçmişi, bugünü ve geleceği (Emre, 1992: 21) ideayalar carcısı idi. Yunus gibi onun da fikri hakkında ihtirasla yazıyor; Azerbaycan Evet, Hazret-i Yunus, Derviş Yunus, Sofi bu idi: Sevelim, sevilelim. Yaratılanı sevelim Türk’ünün mertliği, cesareti, cömertliği ile onur Yunus, filozof Yunus “insan ve hayat”, “insan ve Yaratan’dan ötürü... duyuyor. O; şiirlerinde Azerbaycan’ın doğal ölüm”, “insan-ölüm-iyilik”, “insan-ölüm-servet” Şehriyar da Yunus gibi mütefekkir, filozof güzelliklerini, aşılmaz yüce dağlarını, yemyeşil fikirlerine bir filozof gibi aydınlık getiriyor ve şairdir. Onun da Yunus gibi hayat felsefesi ormanlarını, gür nehirlerini, verimli tarlalarını diyor: Her şey bu dünyada kalacak, senin adını eşitlik, adalet, barış, insan sevgisi, manevi över. O; konuyu ustalıkla seçer, sözlerle bu dünyada yaşatan servetin olmayacak, iyi yüceliktir. Onun felsefi şiarı böyledir: Kendin ihtiyatla yanaşır, onları değerli mücevher gibi amellerin olacak. için değil başkaları için yaşa, yarat. Ferdiyetçi süslemektedir. Dilinde benzetmeler, mecazlar, istiareler var; atasözleri, meseller var. Onun için Kadim Azerbaycan toprağının yetiştirdiği olma; halka, insanlara yakın ol. İnsanları, hayatı dinimiz çok önemlidir. ünlü şair Mehemmed Hüseyin Şehriyar da duy; ince zevkli, zarif düşünceli ol. Hayatı güzel Yunus’la bir dönemde yaşamasa da, onu görmese ve muhkem temeller üzerinde kur. Halkının Şehriyar’a dünya şairi diyorlar. Bu, ona de onun eserlerinden faydalanmış ve “yalan örf-âdetine saygı ile yaklaş. H. Billuri yazıyor ve yaratıcılığına verilmiş en büyük değerdir. dünya” kavramı ile tam anlamında Yunus’un ki bütün bunlar Şehriyar’ın temizlik felsefesi, O, dünya şairi olsa da bu adı ona Azerbaycan manevi evladı, öğrencisi olmuş; onun hümanizm eskinin güzel cihetlerine esaslanan, geleceğe kazandırıp. Şehriyar’ı Azerbaycan toprağı adlı pınarından su içmiştir. çağıran; zekâ, kemal felsefesidir (23). yetiştirip Şehriyar edip. Şair, vatanı Azerbaycan’ı ve onun incisi Tebriz’i canı, kanı kadar sever: M. Şehriyar ülkesinin en zıddiyetle Şehriyar 1905 (1906) yılında Azerbaycan’ın döneminde yazıp yaratmıştır. Onun yaratıcılığına güzel şehirlerinden olan, İstanbul’un Tebriz’dir, âleme yayılmış sesi, çok iyi beled olan, şairin eserlerini çok güzel kardeşi Tebriz’de doğdu. Şairin çocukluğu Şems’in ana yurdu, Rum’un Ke’besi, inceleyen bilim insanı Höküme Billuri, M. Heyderbaba Dağı’nın yamaçlarında, Hoşginabi Tebriz’dir, tarihler görmüş ihtiyar, Şehriyar hakkında yazıyor: “Şehriyar ülkesinin köyünde geçti. Şair dünya şöhretli eseri olan Onun dünya boyda ezemedi var, “Heyderbabaya Selam” şiirinde çocukluk yıllarını mürekkep dönenimde halkın dertlerini, ihtiyaç Tebriz, inkılâplar ocağı Tebriz, hatırlıyor. Şairin ilk aşkı uğursuz olmuş, hatta ve isteklerini bütün kalbi, varlığı ile duymuş; Aslanlar, şahinler oylağı Tebriz! Şair mezarda yatan insanları bir sosyal hayattan uzakta kalmamıştı. Şehriyar’ın bunun üstünde şair sürgüne gönderilmiştir. Şair (Şehriyar, 1993: 25) bir bizlere takdim ediyor. Sanki büyüklüğü de mehz bunda idi. O gücünü halkın, ömrünün sonuna dek ilk aşkına sadık kalır. İlk M. Şehriyar’ın yaratıcılığında “yalan dünya” diyor: Bak, bu yiğit çok masum vatanın ve genellikle beşeriyetin mutlu geleceğine şiiri 1929 yılında Tahran’da yayımlandı, büyük kavramının özel yeri var. Hatta onun “Yalan hasredeceğini genç yaşlarından karara almıştı. şöhret kazandı. Şairin “Heyderbabaya Selam” ve yakışıklı idi, tatlı dili vardı. Bu Dünya” şiiri ayrıca bir makalenin konusudur. Görkemli söz ustası bu sanat âmâlına ömrünün şiiri sadece Azerbaycan Edebiyatı’nın değil dünya ise padişah idi, başında tacı vardı, Şair bu şiirine Tikmetaşlı Hasta Kasım’dan bir sonuna dek sadık kaldı” (Şehriyar, 1993: 22). edebiyatının nadir incilerindendir. Eser İran, şimdi ise toprağa gark olmuş. örnek getirmiştir: H. Billuri’nin fikirlerinde bir megam insanı Türkiye, Azerbaycan ve Irak’ta defalarca basılmış; Bu dünya fanidir, fani, Bak, bunlar çocuklardır; altı, yedi özüne celp ediyor: Şehriyar beşeriyeti düşünür; halkın en sevdiği eserler listesine girmiştir. Ünlü yaşlarında... Bunlar bezirgân, bu Yunus da beşeriyeti, yetmiş iki milleti düşünür; Türk âlimi Ahmet Ateş eser hakkında böyle Bu dünyada kalan hanı? Hoca... Hepsi bu toprağın altında Şehriyar’ın hayat ve yaratıcılık yolu zıddiyetli, yazıyor: “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra umum Davut oğlu Süleyman’ı, sakince uyuyor. Ve ne bir haber, inişli yokuşlu olmuştur. Şair ne kadar acı günler Türk edebiyatında böyle bir eser yazılmamıştır.” Kızıl tahtan salan dünya. ne bir söz... yaşasa da umutsuzluğa kapılmamış, yarına Şairin bu eseri döneminin ansiklopedisidir: (Şehriyar, 1993: 26) 138 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 139 Şehriyar’a göre bu dünyanın yiyesi yoktur. Şehriyar: Hanı mülke menim deyen? düşünmelerine mani olmayıp. Her ikisi “yalan O da Yunus gibi, Tikmetaşlı Hasta Kasım gibi Ne kandın kim gül ekendir, Köşkü saray beğenmeyen? dünya” kavramını aynı tür anlamış ve birbirine bu dünyaya “yalan dünya” diyor. Şair diyor ki benzeyen beyitler, mısralar yazmışlar. Sadece bir Kim kılınc tek kan dökendir? İndi bir evde yatarlar, ey dünya, seni ferzaneler (âlim, müdrik insanlar) Teymur hayla kürekendir, farkları var ki Yunus’un dilinde “yalan dünya” attı ama divaneler tuttu. Bu dünya sanki bir eşya; Daş olupdur üstünleri. Çengiz canın alan dünya. kavramı sanki daha fazla okşanarak çıkıyor, biri alır, biri satar. Şehriyar’ın aşağıdaki beyti ile (Emre, 1992: 35) bakmayarak ki onun döneminde de Anadolu (Şehriyar, 1993: 31) Y. Emre’nin örnek getirdiğimiz beyti birbirine Her iki şaire göre ölüm bir kervandır, gelir, oldukça zor ve zıddiyetli bir dönem yaşıyordu. Şehriyar da Yunus gibi diyor ki dünyaya çok benziyor: insanları alır, geder: Ama Şehriyar’ın “yalan dünya” kavramı daha aldanmayın, o sanki güzel bir kadın gibi güzelliği, Şehriyar: serttir. Onun da yaşadığı dönem zıddiyetli bir serveti ile seni aldatabilir ve şimdiye dek çokları Yunus: Seni baykuşlar alkışlar, dönem idi. Sanki Şehriyar’da sert, eleştirici onun güzelliğine aldandı; onu beş elle tutmağa Sürdüm ömrümü geçirdim, Deli viraneni hoşlar, ifadeler daha çok işlenmiştir. Bu küçük farklara çalıştı, maalesef ecel yetende bu dünyaya fani Dolan akıla seni boşlar, Canım hasrete uçurdum. bakmayarak her iki Türk şairin “yalan dünya” deyip kervanını ebedî dünyaya sarıp sürdü: İçi boşla dolu dünya Ecel şerbetin içirdim, kavramı; dünyayı beş elle tutanlara, tamahın Yunus: (Şehriyar, 1993: 27) Elveda, dünyam, elveda. kulu olanlara, öbür dünyayı düşünmeyenlere, Hanı veliler, nebiler? (Emre, 1992: 36) beş yiyip fakir komşusuna yarım vermeyenlere Y. Emre: Geldi geçti cümle bular. çok güzel bir mesajdır. Yunus da, Şehriyar da Şehriyar: Dünya dostun düşmanıdır, Ağız açıp kara yerler, “yalan dünya” kavramı ifade olunan şiirleri ile Maksat o canlar canıdır, Birin-birin udsun gerek Ben gördüğüm kervan çatıp, göçüptür, insanlara diyor: Mal da, mülk de bu dünyada Bil ki, bu dünya fanidir, (Emre, 1992: 32) Ayrılığın şerbetini içiptir, kalacak. Onları korumak, onların sayısını Dünyanı terk etsen, gönül Ömrümüzün göçü burdan geçiptir, artırmaya ihtiyaç yok. İyilik edin. Bu dünyada (Emre, 1992: 28) sizin adınızı mal mülk değil iyilik ve temiz ad “Seni baykuşlar alkışlar” ve “Dünya dostun Şehriyar: Geçip-gedip geder-gelmez yollara, yaşatacak. Çalışın, iyilik edin. düşmanıdır” fikirleri okuyucuya çeşitli ifadelerle Sana Harunlar aldandı, Tozu konup bu taşlara, yollara anlatılsa da fikirler aynıdır: Dünya iyi insanlara Kızıldan telli kallandı. (Şehriyar, 1993: 37) Kaynakça değer vermiyor. Eğer dünya dostun düşmanıysa Batıp zulmata kuylandı, Her iki şairin fikrince ecel, ölüm kervanı Azerbaycan Klasik Edebiyatı Kütüphanesi ve onu baykuşlar alkışlarsa demek dünyanın Olup telli kalan dünya hiç kimseye fark koymuyor; istediği zaman gelir; (1982), 20 Ciltte 1.Cilt, “Elm” Y., Bakı. düzeni bozulmuş. Bunu gören müdrikler (Şehriyar, 1993: 33) yaşlıyı, genci alıp gidiyor: Elibeyzade, Elmeddin (1996), Kadim dünyaya hem yalancı hem de fani değecekler. Şehriyar “Heyderbabaya Selam” şiirinde bu Yunus: Dünyamızın Ulu Kitabı. Genclık Y. Bakı. Şehriyar da, Tikmetaşlı Hasta Kasım dünyanın kimseye kalmayacağını, çok “benim, da, Yunus da bu dünyaya ezemetli şahların, Kimi cevan, kimi koca, Emre, Yunus (1992), Güldeste, Yazıcı Y., benim” diyenlerin gelip geçtiğini söylüyor: Bakı. hükümdarların gelip gittiğini derler: Kimi vezir, kimi hoca. Heyderbaba, dünya yalan dünyadı, Gencevi (1972), Nizami Seçilmiş Eserleri, 3. Yunus Emre: Süleyman’dan, Nuh’tan kalan dünyadı, Gündüzleri olmuş gece, Cilt, s. 6-7. Tanrı gönderipti bizi, Oğul doğan, derde salan dünyadı. Onlar kimi çoklar yatar (38) Seferli, Elyar, Halil Yusufov (1982), Kadim Bu dünyanı görün diye. Her kimseye her ne verip alıpdı, Şehriyar: ve Orta Asırlar Azerbaycan Edebiyatı. Maarif Y., Dünya özü bir şey değil, Eflatun’dan bir kuru ad kalıpdı. Bakı. Mülkü-Süleyman ne imiş? (29) Ahılların yetmiş kefen çürüdüptür, “Kitab-ı Dede Korkut” (1988), Bakı, Yazcı. (Şehriyar, 1993: 34) Ahılları dünya kamı kiridip, M. Şehriyar (1993), Yalan Dünya, Azerbaycan Tikmetaşlı Hasta Kasım: Şehriyar’ın son iki mısrası Y. Emre’nin bu Kız gelinler et-canların eridip... Ansiklopediye Neşriyatı, Bakı. Bu dünya fanidir fani, fikirleri ile seslenmektedir: (Şehriyar, 1993: 39) Nağıyev, Celil (2004), Kadim Şark Edebiyatı Bu dünyada kalan hanı? Kimin çok idi malları, Davut oğlu Süleyman’ı, Gör nece oldu halları. Hem Yunus Emre’nin hem Mehemmed Tarihi, Asya Y., Bakı. Hüseyin Şehriyar’ın yaratıcılığındaki “yalan Refibeyli, Nigar (1993), Seçilmiş Eserleri, Kızıl tahttan salan dünya? Ahırda bir göynek geymiş, dünya” kavramını inceledikçe görüyoruz ki Azerneşr, Bakı. Onun da yoktu yönleri. (Şehriyar, 1993: 30) ne dönemler ne mesafeler onların aynı cür 140 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 141 ramanın gerçek bir kişi olması, romana ayrı bir için hayatlarının dönüm noktası hâline gelmiş- özellik katmaktadır. Zira “roman demek, başki- tir. İşte böyle bir ortamda önce kendisine sonra şinin serüveni demekti[r].”2 Romanın tamamını insanlığa rehber olan eserleri ile varlık gösteren ele geçiren başkişi, diğer kahramanlardan ayrı bir Yunus Emre, yazarlara ilham kaynağı olmuştur. role sahip olur. Bu rol sayesinde okuyucu, ken- Yazarlar bu kaynağı kimi zaman sadece tarihî bi- disini başkişi ile pek çok yönden özdeşleştirerek yografik bir roman yazmak için kullanmış, kimi “yeni dünya”nın yeni kahramanı hâline gelir. zaman insanlığın meselelerinde aydınlatıcı olan Okuyucunun üzerinde bu denli tesiri olan bir bakış açısını ortaya çıkarmak için ele almış, kimi kahraman ise elbette ki yazarı tarafından ayrı bir zaman da genç kuşaklara örnek olması için bu ROMAN KAHRAMANI OLAN YUNUS EMRE’DE YAZARI GÖRMEK: kefede değerlendirilecek ve romana baştan aşa- kaynağa eserlerinde yer vermiştir.4 ğı sahip olacaktır. Dolayısıyla “roman başkişile- Yunus Emre’yi konu alan romanlardan ba- ri romancının esas ürünleridir, romanın varoluş zıları şöyledir: Nezihe Araz’ın Dertli Dolap sebebidirler; roman, onlara hayat vermek için DERTLİ DOLAP (1961); Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Benim yazılır. Bundan dolayı roman başkişileri hakkın- Adım Yunus Emre (1980); Ahmet Efe’nin Yunus 1* da genelleme yapmak doğru değildir; her roman (1981); Özgen Keskin’in Yunus Emre Var Yar’ına başkişisi, bir birey olarak varlığını sürdürür ve Yasemİn ULUTÜRK SAKARYA (2009); Mehmet Önal’ın Hak Çalabım (2010); özel bir ilgi ile incelenmesi gerekir.”3 Emine Işınsu’nun Bir Ben Vardır Bende Benden Romanda Yunus Emre’nin dünyaya dair olan bu duyguları cana bürünmekte, Başkişinin mezkûr öneminin bir kat daha İçeri (2011); İskender Pala’nın Od – Bizim Yunus Yunus’un Yunus Emre’ye dönüşünde geçirdiği cünûn, fünûn ve sükûn dönemleri arttığı roman türü ise biyografik romanlardır. Bu (2011) gibi… roman türünde başkişi, romanı çekip çevirerek bölüm olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu romanlardan biri olan Dertli Dolap, Ne- diğer kahramanların da hayatlarına sirayet eden zihe Araz’ın biyografik anlamda kaleme aldığı âdeta bir mıknatıs rolü ile olay örgüsünün oda- eserlerden yalnızca biridir. Bir süre Kenan Rı- ğında yer alan kişi olarak okuyucunun karşısına fai’nin tedrisatında bulunan Nezihe Araz; Fatih oman, edebiyatın mihenk taşlarından lanan her yazarın kurgu ile gerçeklik arasındaki çıkar. Bu bağlamda pek çok eserde söz konusu Sultan Mehmet, Mevlana, Muhammed bin Ab- biridir. Hem Türk hem de dünya ede- o ince çizgiyi son derece hassas bir şekilde işle- rolü üstlenmiş olan tarihî kişilerden biri, Yunus dullah, Sarı Saltuk, Aziz Mahmud Hüdâyî gibi biyatında yazarların oldukça sık tercih mesi gerektiği tartışılmaz bir hakikattir. Nite- Emre’dir. Menkıbevi hayatı ile gönüllere nakşol- tarihî kişilerin hayatlarına da dokunmuş; onları ettiği türlerden biri olan roman, çeşitli konu ve kim kurgunun ağır basması romanın inandırıcı- muş bir kahraman olan Yunus Emre, yer aldığı R da başkişi ilan ettiği çeşitli eserlere imza atmıştır. kişileri ele alarak onları kurmacanın dünyasına lığına şüphe düşürebileceği gibi gerçekliğin ağır romanlarda ana kahraman olmuş, roman onun taşır ve okuyucuya yeni bir dünya sunar. Bu “yeni basması da romanı kuru bir tarih kitabı hâline üzerine kurulmuş ve anlatılmak istenen sadece Nezihe Araz, Ankara milletvekillerinden dünya”da atılan her adım ise okuyucuyu, kimi dönüştürebilmektedir. o olmuştur. Daha çok, hayatı hakkında var olan Rifat Araz’ın kızıdır. Ankara Üniversitesi Dil zaman tarihî gerçeklerden kimi zaman da ta- Son dönemde sıklıkla tercih edilen bu tür- sınırlı bilgi ve yaşadığı dönemdeki tarihî olayla- ve Tarih Coğrafya Fakültesini bitirdikten son- rihî kişilerden yola çıkılarak oluşturulmuş kurgu de yazar, olay örgüsünü somutlaştırmak adına rın bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bu romanlar ra Behice Boran’ın asistanı olur. Behice Boran dünyasına dâhil eder. Tarihten beslenen bu tür tarihî bir mekânı, olayı, kişileri yahut belirli bir hem tarihî hem de biyografik roman olma özel- üniversiteden atılınca Nezihe Araz da doktora romanlara tarihî roman denilmekle birlikte, ro- zaman dilimini seçerek eserini oluşturur. Roma- liğine sahiptir. yapmak için İstanbul’a gelir. Burada yaşadığı manın tarihîlik boyutu çeşitli tartışmalara sebep nın söz konusu unsurlardan müteşekkil olması, olaylardan dolayı akademisyenlikten uzaklaştığı olmaktadır. Bu tartışmalardan bazıları tarihî ro- Yunus Emre’nin yaşadığı dönem, Moğol isti- okuyucunun ruhunu o dönemde bir yolculuğa vakit Kenan Rifai ile tanışır ve tasavvufa yöne- manın yazılma süresi, yazarının ele aldığı olaya lalarının Anadolu’yu tarumar ettiği bir dönem- çıkarmakla birlikte ele alınan tarihî gerçeklik ile lerek ona intisap eder. Nihayetinde hayata bakışı şahit olma durumu ve kurgunun romanda yer dir. Ardından yaşanan kaos ortamı ve hayatta romanın inandırıcılığına da büyük katkı sağla- alış şekli olarak sıralanabilir. Tartışma konusu kalma mücadelesi ise sağ kalmayı başarabilenler maktadır. 4 Mustafa Özçelik, Tarihi Bir Roman Kahramanı her ne olursa olsun, tarihi malzeme olarak kul- 2 Mehmet Tekin, Roman Sanatı I, Ötüken Neşri- Olarak Yunus Emre, Erişim Tarihi: 04.03.2021. Tarihî romanda gerçekliği sağlayan unsur- yat, İstanbul 2008, s. 84. https://www.tyb.org.tr/mustafa-ozcelik-tari- 1*Dr. Öğr. Üyesi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi, lardan biri olan şahıs kadrosu içerisinde başkah- 3 Philip Stevick, Roman Teorisi, Çev. Sevim Kantar- hi-bir-roman-kahramani-olarak-yunus-em- [email protected] cıoğlu, Akçağ Yayınları, Ankara 2004, s. 173 re-42683h.htm 142 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 143 ‘Benim adım Dertli Dolap Dertli Dolap romanı ise Nezihe Araz’a göre “ne bir tarihtir, ne bir biyografi. Suyum akar yalap yalap’ diyen o.”9 Bu kitap Yunus Emre’nin kendi söyleyişlerinden çıkarılmış bir hayat öyküsüdür.” Yazar bu tarifi ile Yunus Emre’yi roman kahramanı olarak Dertli Dolap şiirinin tamamına bakıldığında sıradanlaştırmaktan ziyade gönüllerin kahramanı olarak yüceleştirmeyi Yunus Emre’nin poetikası görülecektir. Şiirde geçen dolap, dertlidir. Çünkü tıpkı insanoğlu tercih ettiğini göstermektedir. gibi kendi özünden uzaklaştırılarak farklı bir dünyaya getirilmiştir. Yabancı olduğu bu yeni dünyaya alışmaya çalışan dolap, “Derdim var- dır inilerim” diyerek mutsuzluğunu, huzursuz- ve dünya görüşü büsbütün değişir.5 Bu tahavvül Anadolu’yu karış karış gezmiş ve her köşede Yu- luğunu, alışamamışlığını dile getirir. Romanda ise onun kapılarını Yunus Emre’ye açar. nus Emre’yi görmüş, onunla hemhâl olmuştur. da Yunus Emre’nin dünyaya dair olan bu duy- Dertli Dolap romanı ise Nezihe Araz’a göre Zamanla gittiği, gördüğü, dokunduğu, yediği, iç- guları cana bürünmekte, Yunus’un Yunus Em- “ne bir tarihtir, ne bir biyografi. Bu kitap Yunus tiği her şeyde onu hissetmeye başlayan yazar asıl re’ye dönüşünde geçirdiği cünûn, fünûn ve sükûn Emre’nin kendi söyleyişlerinden çıkarılmış bir olanın Yunus Emre’nin hâliyle hâllenmek oldu- dönemleri bölüm olarak karşımıza çıkmaktadır. hayat öyküsüdür.”6 Yazar bu tarifi ile Yunus Em- ğunu da idrak etmiştir. “İşte bunun üzerine başı- Cünûn döneminde kendisi ile mücadele içerisine re’yi roman kahramanı olarak sıradanlaştırmak- mı aldım, dağlara kaçtım. Sanki Yunus’tan kur- giren, “Ey Tanrım, Tanrım! Varsan, birsen, güç- tan ziyade gönüllerin kahramanı olarak yüceleş- tulmak istiyordum. Gördüm ki o benim içimde lüysen… Biraz da beni gör, beni!”10 diyerek Ya- tarifsiz bir saltanatla mekân tutmuş, ondan kaçıp tirmeyi tercih ettiğini göstermektedir. Nitekim radan’ı sorgulayan Yunus; fünûn döneminde kurtuluş yok. Demi gelmiş, vakit dolmuş olma- romanın hemen başında yer alan “Başlarken” adlı intisap ettiği Tapduk Emre’nin dergâhında, bölümde zamanın ve mekânın üstünde bir şahsi- lı… Bir gün Uludağ’dan Bursa’ya indim. Dertli 8 dervişlik yolunda nefsi ile mücadele eder. Sükûn bu dönüşümü, kendi hayatında da yaşamıştır. yet olduğuna inandığı Yunus Emre’yi anlatırken Dolap’ı orada yazmaya başladım.” diyerek ro- döneminde ise kemale eren, pişen Yunus Emre Nitekim Yunus Emre ile hemhâl olduktan son- aslında Anadolu, hatta tüm insanlığın ışıklı se- mana dair önemli olan bu notu okuyucuları ile daha önce baksa da göremediği nice yaratıl- ra ondan uzaklaşmak için Uludağ’a çıkan yazar, rüvenini anlatmak istediğini belirten yazar, “Gü- paylaşmaktan çekinmemiştir. Zira okuyucunun mışı artık görmeye başlar. Ardından Tapduk rücu eden aslı inkâr edemeyeceğini fark ettiğin- cümüz yetmemiş ve istediğimizi başaramamış- roman kahramanında kendisine dair bir şeyler 7 bulması lüzumluyken yazarın kendi iç dünya- Emre’nin “Tanrı’yı cümle yaratılmışta sevecek- de Bursa’ya, yaşadığı şehre dönmüş ve hakikat ile sak bu sadece bizim yetersizliğimizle ilgilidir.” 11 diyerek Yunus Emre’yi diğer tarihî kişilerden sındaki eksikliği kendi kahramanıyla doldurması sin” düsturu ile gördüklerini Allah adına, O’nu yüzleşmenin ehemmiyetini idrak etmiştir. ayrı tuttuğunu ortaya koyar. hem Yunus Emre’nin ruha şifa veren tarafıyla yansıttığı için sevmesini öğrenerek Sarıköy’e geri Hülasa yazar, roman boyunca Yunus Emre’yi hem de yaşadıkları tahavvülün örtüşmesi ile il- döner. Bu dönüş, insanoğlunun hayat yolculuğu Romanın başında, “Dertli Dolap Nasıl Yazıl- anlatırken âdeta kendisini de anlatmıştır. Kenan gilidir, denilebilir. ile örtüşmektedir. Topraktan gelen insan, öldü- dı” başlığı altında eserine bu ismi neden verdiği- Rıfai ile tanışmadan önceki hayatında sahip ol- ni anlatan yazar, küçüklüğünde kendisine Yunus Yine bu bölümde yazar, eserine verdiği ismi ğünde yine toprağa döner. Dolayısıyla her bitiş duğu bakış açısı ve değerleri ile sonraki hayatın- Emre’nin Dertli Dolap ilahisinin söylenerek uyu- kendisinin değil Yunus Emre’nin belirlediğini aslında bir başlangıçtır. Bu gerçeği fark eden in- da yer alan tasavvufi geleneğe bağlılık ve talebe- tulduğundan bahsederek onunla dostluğunun de şöyle ifade eder: san da mutlaka aslına rücu edecektir. Romanda liği, onun Yunus Emre’de kendisini bulmasına çok eskilere dayandığını anlatır. Yunus Emre “Dertli Dolap Yunus Emre’nin hayat öyküsü- ise Yunus Emre’nin söz konusu yolculuğu başla- vesile olmuştur. Dolayısıyla bu eserinde, Yunus ile ilgili bir eser kaleme almaya karar verdiğinde ne verdiğim addır. Bu adı çok seviyorum. Ama dığı yerde bitirdiği vakit eski Yunus olmaması; Emre’nin hayat öyküsünü yazarken bir nevi ken- buluş benim değil, elbette Yunus’un. var ile yokun, baş ile sonun aynı noktayı temsil di aslına dönüşünü kaleme almış ve belki de ona 5 Mad. Fatma Nezihe Araz, İslam Ansiklopedisi, ettiğini göstermektedir. Yazar Yunus Emre’deki olan vefa borcunu ödemek istemiştir, kim bilir… Müellif Abdullah Uçman, Türkiye Diyanet Vakfı Ya- yınları, 2016, C. Ek-1, s. 107. 6 Nezihe Araz, Dertli Dolap, Atlas Kitabevi, İstanbul 9 A.g.e., s. 5. 1969, s. 10. 10 A.g.e., s. 14. 7 A.g.e., s. 10. 8 A.g.e., s. 4. 11 A.g.e., s. 132. 144 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 145 Hayatın varoluşsal zorluklarının zamanımızda şanssızlık, kaybediş, değersizlik olarak algılandığı bir ortamda aslında yaşantısal sorunlar; tüm bireylerin yaşantılarına dairdir. Çözüm ise Yunus’un bakış açısına göre bireyin kendisini iç kaynaklarıyla besleyerek arayışı ve cevapları gene kendi içinde bulabilmesinden geçmektedir.

insanları “ötekileştirme” kaygısından ileri götü- Batıcılığın yani “Modernite’nin” getirdi- rerek öncelikle kendini tahlil edebilme, ardın- ği birçok yeni kavram ve ulaşılması gereken dan özeleştiri yapabilme kapılarını aralayarak hedefler dâhilinde, iktidar ve gücü elinde bu- YUNUS EMRE PERSPEKTİFİNDEN nihayetinde insanlık geleceği adına daha büyük lunduran birimlerce oluşturulan kurallara bağlı faydalara vesile olabilecektir. olan günümüz “Modern İnsanı” bu çerçevede Yunus’un “Yetmiş iki millete kurban ol kendisine empoze edilen “En İyi” olma yolunda MODERN İNSAN KİŞİLİĞİNİN ELEŞTİRİSİ âşıkısan” sözüyle belirttiği şekilde gönlündeki çaba göstermektedir. sevgiyle tüm insanlığı aynı değerde görüp şef- Mükemmeliyetçilik, rekabet, iç dünyadan zi- 1* katle bakarak, farklılıkları bir kenara bırakan yade dış dünyaya odaklanmaya yönelik hedefler, F. Arzu BEYRİBEY bir yaklaşım ile günümüzün “Normal” ini daha performansa paralel ödüller ile gittikçe bireysel- Yunus’un “Yetmiş iki millete kurban ol âşıkısan” sözüyle belirttiği şekilde gönlündeki derinlikli araştırmak, şahısların bu normale karşı leştirilen kişiler, çoğunluk yararı ve toplumsal sevgiyle tüm insanlığı aynı değerde görüp şefkatle bakarak, farklılıkları bir kenara bırakan algı ve tutumlarını hassas bir şekilde saptamak, fayda gibi sağduyu temalarından uzaklaşmak- bir yaklaşım ile günümüzün “Normal” ini daha derinlikli araştırmak, şahısların bu normale “Kişilik Organizasyonları”nın tanı ve tedavi pa- tadırlar. Değerli ve güvende hissetmek, kabul rametrelerinin de gözden geçirilmesine destek görmek amacıyla maddi göstergelere daha çok karşı algı ve tutumlarını hassas bir şekilde saptamak, “Kişilik Organizasyonları”nın tanı ve sağlayabilecektir. ihtiyaç duyan bireylerde, araştırmalar da gös- tedavi parametrelerinin de gözden geçirilmesine destek sağlayabilecektir. termektedir ki depresyon, kaygı bozukluğu, Modern İnsan Kişiliği ve bitkinlik, tükenmişlik vb. ruhsal rahatsızlıkların u çalışma ile temelde, günümüz Psikiyat- Bilimsel bilginin süreç içerisinde, zaman Yunus Emre Bağlamı görülme sıklığı artmaktadır. ri anlayışının “Kişilik Organizasyonları” zaman yardım sağlamada kısıtlı kalabildiği; Geleneksel Psikolojik yaklaşımların tersine Küreselleşme ile sosyal ve kültürel değerlerin açısından literatürdeki tasnifinin yeni bir sonsuz bir uzam içerisinde gelişen insan ya- güncel yaklaşımlar, bireyin ancak diğer insanlar yerini insanların algısını “siyah-beyaz” şeklinde gözle, Yunus Emre’nin “İnsan İdesi”ndeki ko- pısına, bilimin araçsallaştırılması ile sağlanan ve çevresi tarafından tanımlandığı çerçevede 2 uç noktada değerlendirmeye zorlayan, olgu- Blaylaştırıcı unsur ve özgül kanalından da destek desteğin yanında bireyin gelişimine paralel, anlam bulabildiğini savunmaktadır. Bu sebeple lardan ders çıkartmak yerine olaylara odaklana- alarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çünkü doğru karar ve tercihleri ile değerler sisteminin doğar doğmaz işleyen biyolojik ve genetik yapı rak toplumlarda zihinsel olarak “Borderline” bir Yunus Emre Felsefesi, yaşadığı dönem itibarıyla de destek olabildiği gözlemlenmektedir. Bu ma- dışında, bireyin yapılanmasında çok etkili olan yapıya evrilen bir tutum oluşturmaktadır. edindiği tecrübelerle de bireyin zor şartlar al- nada “Psikolojik Kuramlar”ın oluşturulması es- bir de sosyal çevre faktörü bulunmaktadır. De- Hayatın varoluşsal zorluklarının zamanı- tında dahi olsa kişinin kendi benlik ve değerler nasında birey psikolojisine tamamen nörolojik ğişmenin doğası sayesinde kolektif hayatta mızda şanssızlık, kaybediş, değersizlik olarak örüntüsündeki farkındalığa vurgu yaparak kar- açıdan bakan yaklaşımların eleştiri alması gibi algılandığı bir ortamda aslında yaşantısal sorun- şılaştığı zor durum ve şahsi hâllerle ilgili çıkış bulunan bireyin davranışı bu düzlemde yaşam kişilik organizasyonları vb. tasnifsel ayrımlarda lar; tüm bireylerin yaşantılarına dairdir. Çözüm yolları bulabileceğini belirtmektedir. tarzı, düşünce sistemi vb. şekillerde başkalaşarak da sadece geleneksel bilimsel paradigmalar ile etkilenen, etkilendiği durumları yorumlayan, ise Yunus’un bakış açısına göre bireyin kendisini 1* Klinik Psikolog, Memorial Bahçelievler Hastanesi, değerlendirme yapılmaması noktasında, buna tepkileriyle bu yapılara kendisi de etkide bulu- iç kaynaklarıyla besleyerek arayışı ve cevapları İstanbul, [email protected] paralel bir hassasiyetin gösterilmesi yarar sağ- gene kendi içinde bulabilmesinden geçmekte- Teşekkür: Yüksek Lisans Tezimi oluşturan “Yunus Emre nan bir konumda yer almaktadır (Narter, 2003). Perspektifinden Modern İnsan Kişiliğinin Eleştirisi” layabilecektir. Zamanla hız kazanan bilimsel gelişmeler, dir. adlı çalışmama planlanma aşamasından, tamamlanma İnsan vücudunun beden-ruh olarak karşı- globalizasyon, ülkeler arası ekonomik rekabetin Deepak Chopra’nın belirttiği üzere “Mü- aşamasına dek değerli destekleriyle ve hayat felsefeme lıklı iletişim hâlinde olduğunu kabul eden şair, gittikçe artan bir zeminde şekilleniyor olması; kemmel olmak sıkıcıdır, kusurlarınızın ve zayıf- bilgin ışığıyla katkılarından dolayı değerli Danışman Hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel’e teşekkürlerimi bunu “alet-usta” bağlamında nitelendirerek in- bu sosyal çevrede yaşayan bireyin de duygu, dü- lıklarınızın olması eksiklik değildir; tam tersine sunmayı bir borç bilirim. sanın içindeki cevheri ortaya çıkarma yolundaki şünce ve davranımları şartlara göre ayakta ka- gerçek ve bütün olmaktır.” bakış açısı ile “Modern çabasına kıymet vermektedir. Çünkü bu çaba, labilmek için şekillenen bir seyir izlemektedir. İnsan” ya da bilimsel paradigmalara dayalı tüm 146 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 147 tasnifler açısından, ontolojik ve epistemolojik Yunus Emre Bakışından Çoğulluk, eşyanın hakikati için yollara düşen, işi sanatla sıyla herkesi kapsayan, ne teknoloji ne makine- yapılanmalara dair birtakım sorular sorulması Tolerans ve İnsancılık İdesi değil sanatı yapanla, nakışla değil nakkaşla olan leşmeye bağımlı kalmadan zamansızlığın anah- yararlı olabilecektir. Batıdaki felsefe, kültür ve edebiyat tarihinde bir kişidir. Bu yolda, hak sırrının peşine düşmüş, tarını sevgide bulan böylece de birlik, beraberlik “Sıradan düşünmemenin sıradan olmayan- Yunus benzeri ve amaçları açısından kendisiyle sabırla aradığına ulaşmış, şiirlerinde öğretici- ve yaşama sevinci getiren bir yol olmasıyla ör- lardan ışık alarak” gerçekleştirilebileceği gibi karşılaştırılabilir olan Albertus Magnus, Aqui- lik ile de doğal bir söyleyiş içindedir (Üstüner, nektir (Özen, 2017). alışılagelen ekonomik, sosyal, toplumsal, birey- nolu Thomas, Meister Eckhardt gibi bazı düşü- 2013). sel yapılanma ve tanımlama ve hedefler içinde nür ve yazarlardan bahsedilmiştir. Türkiye’de ise Yunus Emre, usta bir sanatçı olmasının yanı Sonuç Yunus Emre’nin zamanlar ötesi farklılık taşıyan felsefe açısından geniş görüşlülüğü ve bağımsız sıra sözün değerini bilen, insanlık anlayışının Yunus’a küçükken söylenen “Kuyudan ge- söylemlerini değerlendirmek fayda sağlayabile- kişiliği açısından kendisi ile benzer bir yaklaşım, en üst noktasına ulaşan ama gene de dünyadan len, suyun sesi sanırsın ama öyle değil. Çünkü cektir. ne yazık ki pek bulunmamaktadır. Avrupa’da kopmayan; dünyayı iyisi kötüsü, doğa ve canlıla- ne kuyu kuyudur; ne de su, su...” cümlesinde de Bireyin olay, kişi ve kavramları Yunus’un kendisiyle karşılaştırılabilecek filozofların çoğu, rıyla kabul eden örnek bir şahsiyettir (Uyguner, belirtildiği üzere insanın harman yığınında bu- belirttiği şekilde kuşatan, seven, ötekini dik- Haçlı Seferi propagandasını yaparken çoğulcu- 1997). lunan bir buğday tanesi gibi olduğunu keşfede- kate alan bakış açısıyla görünenin de ötesine luk, tolerans kavramlarından yaşadığı dönem Yunus’a göre, insanı iyi ya da kötü bir tara- rek görünenin arkasındakini sezmesi esas amaç odaklanarak değerlendirebilen bakış açısının, itibarıyla bahsetmesiyle birlikte, o dönemin fa yönlendiren sevgi olduğundan kişinin sevdi- olmalıdır. insanı beslendiği kaynaktan koparmadan düşüncel seviyesinin üzerinde, bu kavramların ği şey neyse ona mana bulunacağına inanarak Nasıl ki Yunus “Beri gel barışalım, yâd isen gelecekte daha ileriye taşıyabilme ihtimali içerik olarak belirginleşmesini sağlamıştır (T. C. “Neyi seversen, imanın odur, / Niçe sevmeyesin olabilecektir. bilişelim” dizesiyle insanın özüyle “Öteki”ni bu- Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012). sultanın odur. ” dizeleriyle anlatmaktadır (Tatcı, luşturma bilincini öne çıkartmış ise öz ile “öte- Kişilik bozukluklarının güncel tasnifi Clo- “Öteki”ni tanıyarak, geçerli kılma açısından 2004). ninger’in Psikobiyolojik Modeli’ne dayanmak- ki”ni buluşturma; tarihte her dönemde, her tür- çoğulculuk fikrini toleranstan ayrı değerlendi- Sevginin mucizeleriyle ilgili olarak; tadır (Cloninger ve ark. 1993). Bu modele göre lü gelişmenin ön koşulu olmuştur. remeyiz. Yunus Emre bu dizeleri ile insan ve • kişilik iki temel elemandan, mizaç ve karak- Sevgi sevdikçe çoğalacak, Yunus’un bağdaşımcı düşüncesi nazarında, dünya anlayışını belirtmektedir. • terden meydana gelmektedir. Mizaç; yenilik Mutluluğa mutluluk, huzura huzur kata- kişinin kendisini nasıl değerlendiriyorsa “öteki- arayışı, ödül bağımlılığı, zarardan kaçınma ve “Yetmiş iki millete, suçum budur, hak dedim, cak, ni” de öyle değerlendirmesi gerektiğini, dört ki- sebatkârlık özelliklerinin kendine özgü bir bi- Korku hıyanettir, ya ben neden kızarım, • Hoşgörüyü getirecek anlayışı güçlendire- tabın iletisine bağlı olarak insan olma temelinde leşiminden meydana gelirken karakter; kendini Bu cümle canda oynayan, damarlarında kay- cek, buluşmanın önemini, böylece “ortak vicdan” du- yönetme, kendini aşma ve iş birliği özelliklerinin nayan, • Hayatla barış sağlatacak, yarlılığını özendirmiştir. bir yansımasıdır. Burada bahsi geçen “Modern Külli dillerde söyleyen, külli dili diyen benim.” • İnsanı, doğayı ve tüm canlıları kucaklaya- 21. yüzyılın başında en çok kullanılan terim- İnsan Kişiliği”nin karakter yapılanması kendini Birçok milletten hak ile kastedilen, o millet- caktır (Özen, 2017). lerden biri postmodern toplumdur. Postmodern yönetme açısından yüksek bir işlevsellik düze- toplumda modern toplum bakış açısındaki akıl lerin her türlü kültür ve dinî duruşunu olağan Yaşadığı dönemde Yunus Emre’nin iki yinde iken ne yazık ki kendini aşma ve iş birliği yerine sezginin, aklın ötesinde bir anlama çaba- kabul ederek tolerans göstermek manasındadır. önemli işlevi üstlendiğini söyleyebiliriz: Bun- özelliklerinin gelişmediği bir görünüm arz et- sının; bilim ve teknolojiye bel bağlama yerine Aynı zamanda çoğulculuğu kabul etmenin bazı lardan bir tanesi, halka yaşadıkları zor siyasi ve mektedir. Belki de modern dünyanın rekabetçi insanlarca olumlu karşılanmadığını düşünen düşünsel olana odaklanmanın, kanıtlar ile ge- koşulları içinde kendini aşma ve iş birliği özel- toplumsal şartlarda bakış açısıyla rahatlama, in- Yunus, korkmadığını ve korkuya kapılmanın rekçelendirme yerine algısal hiper gerçekliğe ve likleri gelişmiş kişiler daha başarısız olmakta ve san olduğunu hatırlatma çabası; diğeri ise yeni ihanet sayılacağını da dile getirmiştir. Çünkü imgelere vurgu yapmanın; uyum ve davranışsal doğal seçilim gereği bu açılardan sınıfta kalmış bir siyasal ve yazınsal dil şeklinde devam eden kendisi insanın yaratılışına uygun olan insancı- tutarlılık yerine farklılık ve fragmantasyonun, bireyler daha ön plana çıkarak günümüz “Capi- Türkçenin gelişmesine dair katkılarıdır (T.C. lık fikrinin, kendince tüm dillerde söylendiğin- farklılıkların tanınması ve hoşgörünün, çok tal”lerinde baskın bir nüfus oluşturabilmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012). den herkesin Tanrı’yı tanıyarak ona gitmesinden etnisiteli toplumun öne çıkarıldığı gözlemlen- Yunus Emre’nin felsefesinde ağırlıklı olarak Yunus insan sevgisi, hoşgörü, ölüm konuları- mektedir. ötürü tüm dillerin O’nu söylediğinden emindir. nı derin bir şekilde işlemeye çalışmış; büyükle- vurgu yaptığı bu iki karakter özelliğinin, “Ken- “Tevrat ile İncil’i Zebur ile Furkan’ı, dini Aşma” ve “İş birliği Yapma”nın modern in- “On sekiz bin âlem, halkı cümlesi bir içinde, re saygı, küçüklere şefkat, yoksullara merhamet Bunlardaki beyanı, cümle vücutta bulduk san kişilik yapısında ne derece yer aldığı ve söz Kimse yok birden, artık söylenir dil içinde” yayılmasını arzu etmiş; insanlığı sevgiye, iyiye, konusu eksikliğin Yunus’un öğretisi ile gideri- (T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012). doğruya davet etmiştir (Yavaşlı, 2010). Sen seni ne sanırsan ayrığı da onu san lebilme imkânı olup olmadığının ele alınması “Bir lokma bir hırka” felsefesinden çok, “ça- Onun gönlü, sözü, özü sevgi olup geçmişten Dört kitabın manası budur, eğer varısa” amaçlanmıştır. lış, kazan, ye, yedir” felsefesine sahip olan Yunus, günümüze ve geleceğe akan, evrensel bakış açı- 148 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 149 “Batmış dünya malına, bakmaz ölüm hâ- Yaşadığımız hayatta zamana meydan okuyan line” dizesinde Yunus, doyumsuz insan tipini eşsiz bir güç örneği olan sevginin esin kaynağı eleştirerek toplumsal dayanışma için çaba gös- ile yüreklere dokunarak ilerleyebilmenin tılsı- termeye çağırır; “hakikat aşkı” ise özü itibarıyla mından faydalanmamak düşünülemez. Farkın- millet-din gibi kavramları aşarak evrensel sev- dalığın ve gerçek uyanışın yolu ancak buradan giye ortam hazırlar. Çünkü bu aşk, insanı beşerî geçebilir. Çünkü insan sadece bu yolla farklı diye Sultan II. Ahmed Tarafından Verilen bağlardan kurtaran, eşitleştiren, “dağa düşüp kül tabir edilenlerin dâhil değerini görebilecektir. 17-27 Mart 1732 (21-30 Ramazan 1144) eyleyen, gönüllere yol eyleyen, sultanları kul ey- Amacımız eğer insana, yeni nesillere, hatta Tarihli Berat leyen, denizleri kaynatıp kayaları söyleten” güç- doğaya hizmet etmek ise insanı, varoluşu, evre- tedir. ni, geçmişten geleceğe uzanan daha derinlikli ve Amacı olan yetkin insan ülküsü yolunda Yu- farklı paradigmalar ile değerlendirme çalışmala- nus; “Yunus sen toprak ol eren yolunda, / Erenler rı; bu yönde atılacak daha sağlam adımları mey- menzili arştan uludur” diyecek kadar insan se- dana getirebilecektir. Eğer bu öğrendiklerimizi verlik, kapsayıcılık uğruna her türlü özveriye de yaşamda uygulayabilirsek dünya şimdi bizimle hazırdır. Bu öğretinin söylediği sözler ise “an- çok daha iyi bir yer olacaktır. layana”dır. Çünkü sözünü, özünü kötülüklerden arındırmayan; insanlığa ulaşamayanlardan esir- geyecek ve tüm hoşgörüsüne karşın onları söz Kaynakça söylemeye değer bulmayacaktır. Cloninger, C.R., Svrakic D.M., Przybeck İnsanoğlunun kimlik, kişilik oluşturma; T.R., (1993), A Psychobiological Model Of elindeki birikimleri kullanarak bunları öğretiye Temperament And Character, Arch Gen Psy- dönüştürüp çevresine katkıda bulunma ve niha- chiatry, Sayı: 50, ss. 975-990. yetinde de bunları kalıcılaştırma gayesi mutlaka Narter, M., (2003), Türkiye’de Yeni Bir Bil- meyvesini verecektir. gi Biçimi Olarak Sosyal Temsiller, İstanbul Yaşadığımız coğrafyada Mevlana Celaled- Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji din, Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre; hü- Dergisi, Dizi: 3, Sayı: 7. manizm kavramını bulundukları dönemlerin Özen G., (2017), Sevgi Filozofu Yunus değişken koşullarına rağmen insanlık tarihine Emre, İstanbul: Eğlenceli Bilgi Yayınları. destek oluşturmak amacıyla hayatlarına geçi- Tatcı, M., (2004), Risaletü’n Nushiyye, rip yaşatmaya çalışan kişiler olmuşlardır. Bu İkinci Baskı, İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı gibi insanlar aslında insanoğluna daha güzel bir Yayınları, ss.1-18. hayat sunabilmek için her bireyin içerik üretip T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, (2012), elde edilenin olumlu inşasına ve değişmesine Yunus Emre, Anma ve Armağan Kitapları Di- sürekli katkıda bulunabileceği bir dünya için il- zisi, Ankara, ss. 7, 9, 102, 107, 143-469. ham vermektedirler. Uyguner, M., (1997), Yunus Emre Yaşamı Sivrihisar Günyüzü kazasına bağlı Sarıköy’de bulunan Yunus Yaşamla aramızdaki uyum, yaşamın ne “üs- Emre Zaviyesinin zaviyedarı Abdülcelil iken vefatıyla yerine tünde” ne de “altında” olmadan, “içinde” yitip Sanatı Yapıtlarından Seçmeler, Ankara: Bilgi savrulmadan, “dışında” kalıp kurumadan var Yayınevi, ss. 24-62. Abdülkerim’in zaviyedar olarak tayin olunması. Adı geçen zaviyede olabildiğimizi gösterir. Günümüz insanının öz- Üstüner, K., (2013), Yunus Emre Şiirleri hizmetlerin Abdülkerim tarafından ifası, vakfın ruhuna ve amacına lediği bir “hâl” olan bu durum; kendimizle ya- ve Açıklamaları, İstanbul: Etkileşim Yayınları, kimsenin gölge düşürmemesi için bu beratın kendisine verilmesi. şamayı başarabilmek, birlikte olduğumuz insan- ss.11- 37. lardan yaşam alarak onlara da yaşam verebilmek Yavaşlı, A., (2010), Ben Yunus Emre, 1. Baskı, demektir. İstanbul: Bulut Yayınları, ss.12, 25. 150 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 151 Yunus Emre, ben merkezci ve kendi çıkarları için çevresine zarar verebilen, empatiden uzak davranış biçiminin tam karşısında yer almaktadır. Onun hayat felsefesinde bireylere kendilerinin gözünden bakabilen ve öznel yaşantılarını da dikkate alarak olayları yorumlayan, yargılamayan ve onları YUNUS EMRE VE MODERN İNSAN OLGUSUNA anlamaya çalışan bir bakış açısı YÖNELİK PSİKODİLBİLİMSEL BİR YAKLAŞIM bulunmaktadır. Zeynep Z. Sonkaya1*

Yunus Emre’nin eserlerindeki psikodilbilimsel iletiler insanoğluna daha güzel bir hayat sunabilmek için her bireyin içerik üretip elde edilenin olumlu inşasına ve değişmesine sürekli katkıda bulunabileceği bir dünyanın şifrelerini sunmaktadır. ve toplumsal fayda gibi sağ duyu temalarından gittikçe uzaklaşmaktadır (Beyribey, 2018). Ha- “Tevrat ile İncil’i Zebur ile Furkan’ı, yatın varoluşsal zorluklarının, şanssızlık, kaybe- il, insanların toplumsal yaşamını sür- layısıyla düşünce ve kültürlerin gelecek nesillere Bunlardaki beyanı, cümle vücutta bulduk dürebilmesi için duygu, düşünce ve is- aktarılması konusunda dili derinlemesine diş ve değersizlik olarak algılandığı bir ortamda; Sen seni ne sanırsan ayrığı da onu san teklerini bir başkasına aktarmada baş- inceleyen Dilbilim ile bireyin özelliklerini en aslında yaşantısal sorunlar, tüm bireylerin ya- vurduğu işaretler dizgesidir. Bireyin toplumsal detaylı şekilde ele alan Psikoloji biliminin şantılarına dairdir. Çözüm ise Yunus Emre’nin Dört kitabın manası budur, eğer varısa” D eserlerindeki psikodilbilimsel iletilerin doğru alanda varlığını sürdürebilmesi, en yakınından etkileşimi sonucu ortaya çıkan Psikodilbilim alt en uzak çevresine kadar varlığını hissettirebil- alanına önemli görevler düşmektedir. Bu an- yorumlanmasında saklıdır, yani bir anlamda bi- Benzer şekilde “Batmış dünya malına, bak- mesi, düşünce ve isteklerini iletebilmesi dil ile lamda hümanizm kavramına özel bir vurgu ya- reyin kendisini iç kaynaklarıyla besleyerek arayı- maz ölüm halına” dizesinde de Yunus, günümüz mümkün olmaktadır (Bayazıt, 2019). Ayrı- pan Yunus Emre’nin perspektifinden günümüz şı ve cevapları yine kendi içinde bulabilmesidir. toplumlarındaki doyumsuz “modern insan” ti- ca millî kültür de yeni nesillere dil aracılığı ile “modern insanı”na yönelik eleştiriler ve çözüm Nitekim “Beri gel barışalım, yad isen birleşelim” pini eleştirerek onları toplumsal dayanışma için öğretilmektedir. Nitekim Alperen (2001), dilin önerilerinin psikodilbilimsel açıdan incelenmesi dizeleriyle insanın özüyle “öteki”ni buluşturma çaba göstermeye davet etmektedir (Karacoşkun, bu özelliğini “Dil öğrenmek aslında sözcükle- oldukça önemlidir. bilincine dikkat çeken Yunus’un “öz” ile “öteki”- 2013). Zira Yunus’taki “hakikat aşkı” özü itiba- rin anlamını yansıttığı kültürü öğrenmektir.” ni buluşturma bilinci, tarihin her döneminde her Günümüz toplumlarında “modernite” adı riyle, millet-din gibi kavramları aşarak evrensel şeklinde ifade etmektedir. Bu anlamda aktarıla- türlü gelişmenin ön koşulu olmuştur (Göktaş, verilen sistemin getirdiği hedefler ve kurallar sevgiye ortam hazırlamaktadır. Çünkü bu aşk, cak olan iletilerin nasıl algılandığı ve aktarıldığı 2015). Yunus Emre’nin bu bağdaşımcı düşünce- doğrultusunda modern insan da kendisine daya- insanı beşerî bağlardan kurtaran, eşit duruma konusu oldukça önem kazanmaktadır. Zira her si, kişinin kendisini nasıl değerlendiriyorsa “öte- tılan “en iyi” olma yolunda çaba göstermektedir. getiren, “dağa düşüp kül eyleyen, gönüllere yol eyle- birey kendi düşünceleri doğrultusunda yorum kini” de öyle değerlendirmesi gerektiğini, dört Mükemmeliyetçilik, rekabet, iç dünyadan ziya- yen, sultanları kul eyleyen, denizleri kaynatıp, ka- yaparak bilgiyi aktarma yoluna gitmektedir. Do- kitabın iletisine bağlı olarak insan olma temelin- de dış dünyaya odaklanmaya yönelik hedefler, de buluşmanın önemini, böylece “ortak vicdan” yaları söyleten” güçtedir. performansla doğru orantılı ödüller ile gittikçe 1* Dr., Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakül- duyarlılığını özendirmektedir: Yunus Emre, ben merkezci ve kendi çıkarları bireyselleştirilen bu insan tipi, çoğunluk yararı tesi, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü 152 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 153 Gün geçtikçe sevgiyi doğru şekilde anlamlandıramayıp derinliksiz ve sıradan Yapılan araştırmalar göstermektedir ki kişile- yapabilmesine olanak tanıyacak ve nihayetinde bir yaşamla karşı karşıya kalan günümüz modern insanının zamanla çaresiz, rin kendilerine ve diğer insanlara dair duygula- günümüz “normal”ini daha derinlikli inceleme yalnız ve içinde yaşadığı çevreye yabancılaştığı, bununla birlikte mutsuz bir rında bir korelasyon bulunmakta olup birey ken- fırsatı verecektir. hayata yöneldiği düşünüldüğünde Yunus’un sevgiye bakış açısının psikolojik disine dair olumlu duygulara sahipse bunu karşı taraf için de sürdürebilmektedir (Narter, 2003). katkısı oldukça önemlidir. Yine kişi eğer olumsuz bir benlik algısına sahip- Kaynakça se diğer insanlara karşı olumsuz yargılara daha Alperen, N. (2001), Türkçe Okuma ve Yazma yakın olabilmektedir. Bu da göstermektedir ki Eğitimi Rehberi. Ankara: Alperen Yayınları. için çevresine zarar verebilen, empatiden uzak bakabileceğini ifade etmektedir (Kaval, 2013). birey öncelikle kendisini tanımak, hoş görmek Bayazıt, Z. Z. (2019), Yabancı dil olarak davranış biçiminin tam karşısında yer almakta- Ona göre herhangi bir ayrım yapmadan, tüm in- ve öz benliğine saygı duymak için çalışmalı, son- Türkçe öğrenen bireylerin yaptıkları sözdizimi dır. Onun hayat felsefesinde bireylere kendileri- sanlara aynı kıymetle bakan ve kendini kalplerin rasında ise bunu diğer insanlar için de sürdüre- hatalarının incelenmesi. Ana Dili Eğitimi Der- nin gözünden bakabilen ve öznel yaşantılarını da imarına adayan insan; ancak ve ancak kendisiyle bilmelidir. Nitekim Yunus’un, gisi, 7(1), 130-140. dikkate alarak olayları yorumlayan, yargılamayan olan hesaplaşmasını tamamlayarak, nefsinin esiri Beyribey, F. A. (2018), Yunus Emre Pers- ve onları anlamaya çalışan bir bakış açısı bulun- olmaktan kurtularak kendini bilmiş insan sevi- “İlim ilim bilmektir pektifinden Modern İnsan Kişiliğinin Eleştirisi. maktadır (Karacoşkun, 2015). Bu bakış açısının yesine ulaşacaktır (Yılmaz, 2013). Bu anlamda İlim kendin bilmektir Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Üsküdar temelinde dışlamamak, hata ve kusurlara rağ- özünde umut ve üretkenlik taşıyan, verme eği- Üniversitesi: İstanbul. men sevmek, vererek mutlu olmak, karşılıksız limiyle insanlara güvenle bakabilen, nihayetinde Sen kendini bilmezsen fedakârlık ve olayları geniş bir perspektiften de- kişinin kendi benliği dışına çıkarak diğer insan Ya nice okumaktır.” Göktaş M. (2015), İnsani Değerlerin ğerlendirme yatmaktadır. ve varlıklarla birlikte bütün olabilmesini sağla- İnşasında Yunus Çağrısı, Ordu: Büyükşehir yan bir bakış açısı; ötekileştiren ve insan potan- Belediyesi Kültür Yayınları, Mayıs Bülteni, s. 49. Yaşadığı dönemin değişken koşullarına rağ- dizeleri tam da bu noktada üstün, olgun, anlamlı siyelini geride bırakan yaklaşımlardan çok daha men her zaman hümanizm kavramını ön planda bir hayat sürmek için karşımızdakilerden önce, Karacoşkun, M. D. (2013), Mutluluktan Öte yapıcı bir işlev üstlenebilecektir. tutan Yunus Emre’nin eserlerindeki psikodilbi- düşünce süzgecimizi kendimize çevirmemizin Bir Sırra Ermek, Yunus’un Şiirleri Bağlamın- limsel iletiler insanoğluna daha güzel bir hayat Yunus’un da belirttiği gibi insanın hayatla gerekliliğini vurgulamaktadır. da İşlevsel Boyutuyla Sevgi ve Mutluluk sunabilmek için her bireyin içerik üretip elde uyumu, yaşamın “içinde” yitip savrulmadan, “dı- Çözümlemeleri, Düşünce-Yorum Sosyal Bilim- Gün geçtikçe sevgiyi doğru şekilde anlam- edilenin olumlu inşasına ve değişmesine sürekli şında” kalıp kurumadan olabilmelidir. Günümüz ler Araştırma Dergisi, C: 6, Sayı: 11, ss. 91-103. landıramayıp derinliksiz ve sıradan bir yaşamla katkıda bulunabileceği bir dünyanın şifrelerini modern insanının özlediği bir “hâl” olan bu du- karşı karşıya kalan günümüz modern insanının Karacoşkun D. (2015), Yunus Emre’nin sunmaktadır. Eserlerinde Tanrı’nın yarattığı in- rum, insanın kendisiyle yaşamasını başarabilmesi zamanla çaresiz, yalnız ve içinde yaşadığı çevreye Şiirleri Bağlamında Ahlak Eğitiminin İnsandaki sanı yücelten, bulunduğu ortamdaki yanlışlıkla- anlamına gelmektedir. İnsanda başlayıp insanda yabancılaştığı, bununla birlikte mutsuz bir haya- Temel Dayanakları, Ordu: Büyükşehir Belediye- rı ve bozuk düzeni eleştiren, insanlara doğru ve biten, insanı temel alan, dışlayıcı özellikleri ta yöneldiği düşünüldüğünde Yunus’un sevgiye si Kültür Yayınları, Mayıs Bülteni, s. 71. dürüst yolu göstermeye çalışan Yunus Emre’nin, bulunmayan “yalın insan” anlayışının her toplum bakış açısının psikolojik katkısı oldukça önem- Kaval, M. (2013), Yunus Emre ve Mevlâ- insan hayatına katkıda bulunmaya çalışan tüm için zaman üstü bir değerde olacağı aşikârdır. lidir. Zira Yunus Emre, zor şartlar altında olsa na’nın Eserlerinde İnsan ve Tekâmülü, Uşak bilim çevrelerince değerlendirilmesi gereken İnsanlığın giderek daha da bilinçlendiği dahi kişinin kendi benlik ve değerler örüntüsün- Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6/2, ss. bir bakış açısı bulunmaktadır. Nitekim dünyaya konulardan olan insan ilişkileri, insanların deki farkındalığa vurgu yapmakta ve zorluklar 101-122. gönüller yapmaya gelen bu eşsiz insan, bireyin birbirlerine olan tüm etki ve tepkilerini karşısında her daim bir çıkış yolunun olduğu- yaratılışındaki bütünlüğü göstermeye çalışmak- Narter, M. (2003), Türkiye’de Yeni Bir Bil- kapsamakta olduğundan hem çevreden nu belirtmektedir. İnsan vücudunun beden-ruh tadır. gi Biçimi Olarak Sosyal Temsiller, İstanbul etkilenmekte hem de çevreyi etkileyebilmek- olarak karşılıklı iletişim hâlinde olduğunu kabul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergi- Yunus’a göre âlem, fıtratındaki mükemmeli- tedir. Bu anlamda kalıplaşmış davranışlara eden şair, insanın içindeki cevheri ortaya çıkarma si, Dizi: 3, Sayı: 7. yeti yaşatan ideal insanın aşkıyla var olmaktadır. zorlanan günümüz modern insanı, kendisi- yolundaki çabasına kıymet vermektedir. Çünkü Yılmaz, Ö. (2013), Zaman ve Mekânı Aşan Şair,“Yunus ışkunla kâimdür bu âlem /Anunçün ni toplum içinde yalnız hissedebilmekte, di- bu çaba, insanları “ötekileştirme” kaygısından Söylemleriyle Yunus Emre’de İnsan Anlayışı, devr ider devrân içinde” dizeleriyle insanın ancak ğer insanlara ve en önemlisi de öz benliklerine ileri götürerek öncelikle kişinin kendi iç dün- Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilim- aşk sayesinde yetkinliğe ulaşabileceği ve yalnız- yabancılaşabilmektedirler (Beyribey, 2018). yasını tahlil edebilmesi, sonrasında ise özeleştiri ca bu bilgi sayesinde “yetmiş iki millete bir gözle” ler Dergisi, 14 (Özel Sayı), ss. 153-168. 154 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 155 Manevi danışmanlık uygulaması ile, manevi ve toplumsal bunalımların buluştuğu ortak noktalarda bireylerin anlam krizlerine yardımcı olmak ve sorunları ile başa çıkmalarına yardımcı olmak hedeflenmektedir. Buradan hareketle manevi danışmanlık; danışanın öncelikle kendini tanıyıp anlaması, gerçekçi bir benlik kazanması, kendini olduğu gibi kabul edip gizil güçlerini geliştirmesi ve bunlara bağlı olarak kendisiyle ve çevresiyle uyumlu ve mutlu MANEVİ DANIŞMANLIK İLKELERİ BAĞLAMINDA MEVLANA olmasını amaçlamaktadır. Counseling” olarak isimlendirilen ve genelde neği devam ettirmesi, manevi desteğin kurum- “Manevi Danışmanlık” olarak Türkçeye çevrilen sallaşma olmaksızın bir yardımlaşma faaliyeti VE YUNUS EMRE DÜŞÜNCESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ bu hareket, ilk olarak Batı’da ortaya çıkmıştır. olarak başladığını ve sürdürüldüğünü göster- 10 1* Başlarda tamamen Hristiyan faaliyeti olarak mektedir. ortaya çıktığı için, ilk kavramlar da Hristiyan Fatma Zehra ŞİMŞEK 6 Manevi danışmanlık uygulaması ile, mane- kültürüyle alakalıdır. “Pastoral Care” ifadesi de vi ve toplumsal bunalımların buluştuğu ortak Aşk insana dünyanın tüm zevk ve kederinden kendini soyutlayıp sadece âlemi, papaz ya da rahiplerin kilise dışında dinî danış- noktalarda bireylerin anlam krizlerine yardımcı âlemdeki varlığını, dünyaya geliş amacını ve Allah’a kul olmayı anlatır. İnsanların ma ve rehberlik hizmetinde bulunmalarını ifade 7 olmak ve sorunları ile başa çıkmalarına yardım- çağımızda bu kadar fazla depresyon ve strese maruz kalmalarının sebebi, anlam eder. 20. yüzyıla gelindiğinde ise papaz ile kişi cı olmak hedeflenmektedir.11 Buradan hare- arayışı içinde olmaları ve bu arayışı aşk ve maneviyatla doyuramamalarından arasındaki psikolojik bağlılık din adamlarının ketle manevi danışmanlık; danışanın öncelikle dikkatini çekmiş ve daha bilimsel yapılması ge- kaynaklanmaktadır. kendini tanıyıp anlaması, gerçekçi bir benlik rektiğine inanılarak manevi danışma psikolojisi 8 kazanması, kendini olduğu gibi kabul edip gi- yani pastoral psikoloji ortaya çıkmıştır. zil güçlerini geliştirmesi ve bunlara bağlı olarak İslam kültüründe manevi danışmanlık I-MANEVİ DANIŞMANLIK, YUNUS VE MEVLANA kendisiyle ve çevresiyle uyumlu ve mutlu olma- geleneğine bakıldığında ise Hz. Peygamber’in sını amaçlamaktadır.12 3 tebliğ ve irşat görevini yerine getirirken bireysel 1- Manevi Danışmanlık ve Gelişim Süreci gelinmiştir. Maneviyatı, “karşılanması gereken Ülkemizde uygulanan manevi danışmanlığa olarak veya grupla manevi danışmanlık yaptığı İnsan; sosyal, psikolojik ve biyolojik bir ihtiyaç” olarak gösteren Abraham Maslow’un bakıldığında öncelikle hastanelerde uygu- görülmektedir.9 Sahabenin, Hz. Peygamber’e varlık olması nedeniyle varlık âlemi içerisinde “kendini gerçekleştiren kişiler” araştırmasına lanmak istenen manevi bakımın söz konusu kadar maneviyat konusu çok fazla araştırılma- gelerek dinî ve dünyevi konularda danışması ve bütün bilim dalları insanı kendi anlayışlarıyla 4 olduğu görülür. Tıbbi tedavi, sosyal bakım ve 2 mış ve bu konuya fazla ilgi de gösterilmemiştir. onun da danışan kişilerin kişisel özelliklerini değerlendiren bakış açıları sunmuştur. 19. yüz- psiko-sosyal hizmetler bu hizmetin önemli par- dikkate alarak çözümler üretmesi, Hz. Peygam- 13 yılda psikoloji bilimi ilerlemiş, bununla birlikte Batı’da manevi danışmanlığın ilk örnekleri, çasıdır. Bunun yanı sıra kronik hastalığı olan kilisede yapılan itiraf ve günah çıkarma uygula- ber dönemi sonrasında ise sahabenin bu gele- insanı anlamlandırmada varoluşun ayrılmaz bir insanlara, engellilere ve yaşlılıktan kaynaklı sağ- ması ile başlamıştır. Bilindiği gibi bu gelenekte parçası olan ve insanın derinliklerinden gelen lık sıkıntısı yaşayan kişilere yönelik maneviyat kişi günahlarını bir perde arkasından anlatarak 6 Ömer Faruk Söylev “Türkiye’de Dini Danışma ve maneviyat gerçeği reddedilmiş ve görmezden 5 arınmaya çalışır. “Pastoral Care” ve “Pastoral Rehberlik -Alanları İmkanları ve Yöntemleri- (Di- yanet İşleri Başkanlığı Örneği)”, Uludağ Üniversitesi 10 A.g.m., s. 1278. 1 *Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni, Doktora 11 Merve Reyhan Baygeldi, “Türkiye’de Modern Öğrencisi, Konevi Anadolu Lisesi, Selçuklu, Konya. 3 Suat Cebeci, Dini Danışma ve Rehberlik, DİB Ya- Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Bu makale Fatma Zehra Şimşek’in Manevi Danış- yınları, İstanbul, 2016, s. 57. Tezi), Bursa, 2014, s. 51. Sorunlara Dini Bir Çözüm Olarak Manevi Danış- manlık İlkeleri Bağlamında Mevlana ve Yunus Emre 4 A.g.e., s. 57. 7 A.g.t., s. 52. manlık Uygulaması: Mevcut Durum ve Öneriler”, Düşüncesinin Değerlendirilmesi adlı yüksek lisans 5 Turgay Şirin, “Bilişsel Davranışçı Psikoterapi Yak- 8 A.g.t., s. 22. Analiz Dergisi, Nisan 2018, S. 234, s. 8. tezinden derlenmiştir. laşımıyla Bütünleştirilmiş Dini Danışmanlık Mode- 9 Mebrure Doğan, “Hastane Örneği Üzerinden Ma- 12 Söylev, “Türkiye’de Dini Danışmanlık ve 2 Hatice Kılınçer, Manevi Danışmanlık ve Rehber- li”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, nevî Danışmanlık ve Rehberlik Hizmetlerine Genel Rehberlik” , s. 63. lik Uygulama ve Teori Alanları, Editör: Ali Ayten, Haziran, 2013, Sakarya, (Yayımlanmamış Doktora Bir Bakış”, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, Aralık 13 http://www.manevibakim.com/bilim_alanlari/ Dem Yayınları, İstanbul, 2017, s. 19. Tezi), s. 22. 2017, s. 1278. manevi_bakim/index.asp , 02.01.2017. 156 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 157 Yunus Emre; halkın bağrından çıkan, 2- Yunus Emre ve Hayatına Genel Olarak met ettiği, Yunus’un ise Bolu civarında yaşadığı onların diliyle hemhâl olan, tasavvuf Bakış yazar.21 Bu konudaki genel kanı ise Yunus’un erbabı bir kişilik olup aynı zamanda Yunus Emre; halkın bağrından çıkan, onla- Sivrihisar’ın köylerinden Sarıköy’de doğduğu ve orada da öldüğü yönündedir.22 insan sevgisini en güzel biçimde dile rın diliyle hemhâl olan, tasavvuf erbabı bir kişi- lik olup aynı zamanda insan sevgisini en güzel Yunus Emre’nin ümmi olduğu yani okuma getiren bir halk şairidir. Şiirlerini 15 biçimde dile getiren bir halk şairidir. Şiirlerini yazma bilmediği konusundaki rivayetler günü- derinlik, incelik, açıklıkla ve aynı derinlik, incelik, açıklıkla ve aynı zamanda ma- müze kadar ulaşmaktadır.23 Yunus, bazı şiirle- zamanda manevi yücelikle yazmış; bu nevi yücelikle yazmış; bu sayede halkın gönlün- rinde “Ne kara, ne ak okuduğunu” , “Eline kalem sayede halkın gönlünde taht kurmuş ve de taht kurmuş ve asırlar boyu artan bir ilgiyle almadığını” , “Elif cim okumadığını” , “Ak üstüne eserleri takip edilmiştir.16 kara yazmadığını” söyler.24 Bu sözlerden hare- asırlar boyu artan bir ilgiyle eserleri takip Yunus Emre’nin yaşadığı dönem XIII. yüz- ketle Yunus’un okuma yazma bilmediği düşü- edilmiştir. yıl ile XIV. yüzyılın ilk çeyreği arasını kapsayan nülmüştür. Bir başka görüşe göre ise Yunus’un Anadolu’nun hem siyasi hem de sosyal yönden bilgiyi gerçeğe ulaşmak için bir vasıta saydığın- en çalkantıda olduğu dönemlerdir.17 XIII. yüz- dan, dervişliğin vermiş olduğu tevazudan, ken- destekli bütün hizmetler bu örnek kalıbına girerler. yıl ve sonrası asırlarda Anadolu; Moğol istilası- dini bir şey bilmez olarak görmesinden ve bil- Maneviyat denilen olgu; tıp ve sosyal hizmetlerle na uğramış, taht kavgaları yaşamış ve ekonomik gisine güvenip gururlanmamasından bu şekilde bütüncül ve birleştirici bir rol oynayarak insanların buhranlara düşmüştür.18 Yunus Emre’nin ya- şiirlerinin olduğu ve bunun neticesinde ümmi 25 ruhsal yönden iyileşmelerine, iyimser bakmalarına ve şadığı dönemlerin bu asırlara rastladığı, şiirle- olduğunun düşünüldüğü yönündedir. XX. böylelikle hastalıklarını yenmelerine ya da bunlarla rinden anlaşılmaktadır. Çünkü bazı şiirlerinde yüzyılda Yunus’un şiirlerine yapılmış olan araş- 14 barışık olmalarına yardımcı olur. XIII. yüzyılın ortalarında Selçuklu’yu yenerek tırmalara bakıldığında Yunus’un medrese eği- timi gördüğü; felsefe, hadis, fıkıh, Arapça, dört Manevi danışmanlık ve rehberlik sürecinde bazı halka eziyetler eden Moğollardan Tatar diye 19 kitap gibi birçok konuda bilgili ve ilim sahibi temel ilkeler bulunmaktadır. Bunlar; saydamlık, say- bahsetmektedir. olduğu görülmektedir.26 Yunus Emre ümmi ol- gınlık, koşulsuz kabul, empatik yaklaşım, somutluk, saydı Divan’ın başında bulunan ve beş yüz be- baskısız danışma atmosferi oluşturma, tabilik, tutar- “Işkun çeri saldı benüm gönlüm evi iklîmine yiti aşan uzun bir eser yazması çok da mümkün lılık, örnekleme ve güven olarak sayılabilir. Etkili bir olmazdı. manevi danışma ortamının gerçekleşebilmesi, bu il- Cânumı esîr eyledün n’ider bana yagı Tatar” kelerin yerine gelmesine bağlıdır. Yunus Emre döneminde birçok mutasavvıf yaşamış ve Yunus da bunların sohbetlerinde Aynı dönemde yaşamış olan Yunus Emre ve Mev- Bektaşi Vilayet-namesinde, Yunus Em- bulunarak onlardan etkilenmiştir. Birçok tari- lana’nın eserlerine bakıldığında manevi danışmanlı- re’nin Sakarya çevresinde Sarıköy’de doğduğu 20 kat, Yunus’u bu yüzden sahiplenmiştir. Çünkü ğa dair pek çok bilgi ve örneğin var olduğu görülür. yazılıdır. Şakayık tercümesinde ise Tapduk Yunus bazen bir Mevlevi dergâhında semaya Yaşadıkları döneme ışık tutan bu iki bilge şahsiyet, Emre’nin Sakarya nehrine yakın bir yerde ika- katılmış, bazen bir Nakşi tekkesinde nefes al- insanları dinî-dünyevi konularda aydınlatarak onla- 15 Naci Ebiller, Yunus Emre-Hayatının İngilizce, mış, bazen de Bektaşi sohbetlerine katılmıştır.27 ra her zaman manevi destek sağlamışlardır. Burada Almanca, Fransızca Tercümeleriyle, İstanbul Emek öncelikle Yunus Emre ve Mevlana’nın hayatlarından Maatbaası, İstanbul, 1991, s. 4. 21 Soyaldı, A.g.m., s. 106. kısaca bahsettikten sonra manevi danışmanlığa dair 16 A.g.e., s. 4. 22 A.g.m., s. 106. 17 İhsan Soyaldı, “Yunus Emre Divan’ında Dört bu iki öncü şahsiyetten seçilen bazı örnek konular 23 Yesirgil, A.g.e., s. 6. Dini Terim”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 24 A.g.e., s. 6. çerçevesinde konu açıklanmaya çalışılacaktır. Dergisi, 2006, S. 6, s. 104. 25 Abdülbaki Gölpınarlı, Türk Klasikleri Yunus 18 Soyaldı, A.g.m., s. 104. Emre, Varlık Yayınları, İstanbul, 1952, s. 8. 19 Cevdet Kudret, Yunus Emre Halk Şiirinde Üç 26 Yesirgil, A.g.e., s. 7. Büyükler 1, İnkilap Kitabevi, İstanbul, 1985, s. 5. 27 Erhan Yetik, “Yunus’un Tasavvuf Anlayışı”, On- 14 http://www.manevibakim.com/bilim_alanlari/mane- 20 Nevzat Yesirgil, Yeditepe Türk Klasikleri Yunus dokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, vi_bakim/index.asp , 02.01.2017. Emre, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 1963, s. 6. , 1995, S. 5, s. 157. 158 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 159 Fakat Yunus herhangi bir tarikatın kurucusu dünyaya gelmiştir.34 Belh’in Emiri olan Ruknet- Mevlana’nın eğitimi konusunda Şems ile karşılaşması da etkilidir. Mevlana’nın olmamıştır. O mahir bir derviş ve Türk Tasav- tin’in kızı Mümine Hatun’un35 soyunun ise Hz. hayat hikâyesine bakıldığında Şems-i Tebrizî’nin özel bir yerinin olduğu vuf Edebiyatı’nın en güçlü ve büyük simaların- Ali’ye dayandığı kaynaklarda bildirilmektedir. görülmektedir. “Hamdım, piştim, yandım” diyen Mevlana, Bahaeddin Veled ve dan biri olmuştur.28 Yunus Emre aynı zamanda Mevlana’nın çok ciddi bir eğitim gördüğü Seyyid Burhaneddin ile bilgi boyutunu tamamlamıştı ama manevi yolculuğunda eserlerinde Mevlana Celaleddin ’den bah- ve tasavvufi bir eğitimden geçtiği kaynaklarda sederek hem onun ilim halkasına katıldığını be- net bir şekilde görülmektedir.36 Mevlana’nın ilk henüz son durağa erişememişti. lirtmiş hem de yaşadığı döneme işaret etmiştir. mürşidi babası Bahaüddin Veled’dir. Babasının Yunus Emre’ye atfedilen ve asırlar boyu terbiyesinde yetişen Mevlana Celaleddin, henüz 42 onun fikir ve düşüncesini insanlara aktaran “Ri- daha küçücük çocukken olgunlaşmış ve muha- bir yerinin olduğu görülmektedir. “Hamdım, rında rahatsızlanan Mevlana’nın hastalığı kırk 48 saletü’n–Nushiyye” ve “Divan” isminde iki tane keme sahibi olmuştur.37 Mevlana Celaleddin piştim, yandım” diyen Mevlana, Bahaeddin Ve- gün sürmüştür. 1273 Aralık ayının 16’sında eseri bulunmaktadır. çocuk denilecek yaşlarda bile zamanını yalnızca led ve Seyyid Burhaneddin ile bilgi boyutunu Mevlana biraz daha iyi durumdadır ve akşama 49 İslami ilimlerin tahsiline ve din eğitimine har- tamamlamıştı ama manevi yolculuğunda henüz kadar yanına gelenlerle konuşmuştur. Her sö- 43 cayarak günlerini riyazetle geçirmiştir.38 Belh’te son durağa erişememişti. Mevlana’nın Şems zünün vasiyet olduğu o gün yine Mevlana’nın 3- Mevlana Celaleddin Rumi ve Hayatına iken Mevlana Celaleddin’in Atabek ve Lala ile karşılaşması onun manevi hayatında değiş- başında Mesnevi’yi yazdırmış olduğu değerli 44 Genel Bir Bakış denilen hocalarından birisi de babasının mürit- tirici ve şiddetli bir tesir bırakmıştır. Mevla- öğrencisi Çelebi Hüsamettin, Sevgili oğlu Sul- Mevlana’nın babasının ismi Bahaüddin lerinden olan Seyyid Burhanettin Muhakkik-i na’ya bu denli etki eden Şems-i Tebrizî’nin çok tan Veled, yakın dostları ve sarayın iki doktoru Veled, annesinin ismi ise Mümine Hatun’dur. Tirmizî olmuştur.39 Mevlana’nın babası Ba- iyi bir tahsil gördüğü “Makalat” adlı eserinden bulunmaktaydı.50 Nihayet 17 Aralık Pazar günü Mevlana’nın ataları Özbekistan sınırında Afga- haüddin Veled, Mevlana 24 yaşındayken vefat anlaşılmaktadır. Şems; çok yer dolaştığı, belli Mevlana sükût ve sakinlik içerisinde son nefe- nistan’ın Belh şehrinde XIII. yüzyılın başlarında etmiştir. Babasının vefatından sonra müritleri bir yerde bağlanıp kalmadığı için “Şems-i Pe- sini vererek vuslatını gerçekleştirmiştir. Hak- 29 ikamet etmekteydi. Mevlana Celaleddin Rumi tarafından ulu ve pir olarak tanımlanmış olan rende (Uçan Şems)”, kâmil bir kişi olduğu için kın ve hakikatin güneşi olan Mevlana bu fani 30 45 30 Eylül 1207’de Belh şehrinde doğmuştur. Mevlana; babasının yerine geçerek vaazlara baş- de “Kâmil-i Tebrizî” olarak bilinmiştir. Şems dünyadan geçerek ölümsüz dünyada batmamak Mevlana’nın asıl ismi ise Muhammed Celaled- lamış, fetva işleriyle uğraşmıştır.40 Mevlana’yı büyük bir veli olduğu hâlde şehirlerde tanınma- üzere yeniden doğmuştur.51 Bundan sonraki se- 31 din’dir. müridi kabul eden Seyyid Burhanettin onun dan gezmiş, kerametlerini ve kendini herkesten nelerde Mevlana’nın ölümü “Şeb-i Arus” olarak saklamış, seyahatlerinde medrese ve tekkelerde Mutasavvıf ve büyük bir âlim olan Mevla- zahirî ilimleri de öğrenmesini istemiştir. Bu- isimlendirilmiştir. Yani “Düğün Gecesi”… nun üzerine Mevlana, iki yıl Şam ve Halep’te misafir olmamış, şeyhlere mahsus olan kıyafet- Mevlana’nın başta Mesnevi olmak üzere, na’nın babası Bahaüddin Veled, henüz iki yaşın- 46 dayken babası Hüseyin Hatibî’yi kaybetmiştir.32 eğitim görmüştür. Mevlana, Şam’dan Konya’ya leri de giymemiştir. Divan-ı Kebir, Fihi Ma Fih ve Mecâlis-i Seb’a Bahaüddin Veled insani olarak çok yüksek va- döndüğünde Seyyid Burhaneddin’in yanındaki Mevlana’nın aile hayatına bakıldığında; isminde kitapları bulunmaktadır. sıflara sahip olan bir zat idi. Üstün bir bilgiye ve hücreye girerek kırkar gün olmak üzere üç çile ilk olarak Gevher Hatun ile evlenmiş, Gevher Muhammedî bir ahlaka sahipti.33 Kötülüklerden geçirmiş ve bu süre zarfını sadece ibadet ve te- Hatun’dan Sultan Veled ve Alâeddin isminde Hiç şüphesiz ki Yunus Emre ve Mevlana’nın kaçınır, herkese iyilik eder, etrafındaki insanları fekkürle geçirerek ilahi sırlara açılmış bir gönül çocuklar dünyaya gelmiştir. Gevher Hatun’un kültürümüze katkıları inkâr edilemez. Onların 41 imansızlıktan korunmak için uyarıp sohbetler ve arınmış bir nefis ile dış dünyaya dönmüştür. vefatından sonra Mevlana; Kerra Hatun ile ev- bilgi birikimleri, bilgelikleri ve ferasetleri çağ- tertip ederdi. Mevlana’nın babası Bahaüddin Mevlana’nın eğitimi konusunda Şems ile lenmiş, bu evlilikten Emir Muzafferüddin Alim ları aşarak insanlığa hitap etmiştir. Yunus ve 47 Veled’in, Mümine Hatun’dan bir kız ve iki oğlu karşılaşması da etkilidir. Mevlana’nın hayat Çelebi ve Melike Hatun dünyaya gelmiştir. Mevlana’nın eserlerine bakıldığında manevi hikâyesine bakıldığında Şems-i Tebrizî’nin özel Mücadeleli, hüsranlı yıllar birbirini danışmanlık konusunda oldukça fazla örneğin kovalamış; Mevlana artık yaşlanmış, öleceğini olduğu görülmektedir. Konu sınırlandırması 28 A.g.m., s. 157. 34 Şimşekler, A.g.e., s. 21. hissetmiş ve bu âlemden göçeceğine dair şiir- neticesinde bazı konular çerçevesinde bunlar- 29 Ed. Nuri Şimşekler, Konya’dan Dünya’ya Mev- 35 Yeniterzi, A.g.e., s. 2. ler yazmaya başlamıştır. Kasım ayının başla- lana ve Mevlevilik, Karatay Belediyesi Yay., Konya, 36 Şimşekler, A.g.e., s. 24. dan birkaçı açıklanmaya çalışılacaktır. 2007, s. 21. 37 Yeniterzi, A.g.e., s. 5. 42 Şimşekler, A.g.e., s. 25. 30 Şefik Can, Mevlana Hayatı Şahsiyeti Fikirleri, 38 A.g.e., s. 6. 43 Yeniterzi, A.g.e., s. 7 Ötüken Yayınları, İstanbul, 1995. 39 A.g.e., s. 6. 44 Yaylalı, A.g.e., s. 97. 48 Kamil Yaylalı, Mevlana’da İnanç Sistemi, Selçuk 31 Emine Yeniterzi, Mevlana Celaleddin Rumi, 40 Galip Atasağun, Mevlana Celaleleddin-i Rumi 45 Can, A.g.e., s. 47. Üniversitesi Yayınevi, Konya, 1987, s. 115. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1995, s. 1. ve Mesnevi’de Bahsettiği Dinler, Selçuk Üniversitesi 46 A.g.e., s. 47. 49 Atasagun, A.g.e., s. 26. 32 A.g.e., s. 2. Yayınları, Konya, 2001, s. 7. 47http://konya.kutuphane.gov.tr/TR-144012/mev- 50 Yaylalı, A.g.e., s. 116. 33 Can, A.g.e., s. 33. 41 Yeniterzi, A.g.e., s. 6. lana39nin-hayati.html, 24/01/2021. 51 Yeniterzi, A.g.e., s. 13. 160 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 161 II- MANEVİ DANIŞMANLIK İLKELERİ BAĞLAMINDA YUNUS EMRE VE kalmadan Allah’ın sevgisine sığınmayı tavsiye tur. Yunus’un bu konudaki öğretilerinden biri MEVLANA DÜŞÜNCESİNDEN ÖRNEKLER eden Yunus, Allah sevgisi varken başka sevgi- de insanın kendisi için istediğini “ayruğu” yani lerle gönüllerin doldurulmamasını tavsiye eder. başkası için de istemesidir. Yunus, empatik bir 1- Manevi Danışmanlık İlkeleri Bağlamın- Yunus bütün bunları anlatırken, kendi nefsine bakış açısı sergileyerek insanların birbirlerine da Yunus Emre Düşüncesinden Örnekler yönelik olarak konuyu anlatmakta ve böylece karşı olan sevgi tomurcuğunun hep yeşermesini Yunus Emre’nin felsefesi aşksız olamaz. ibadetin önemini empatik bir yaklaşımla ele al- istemiştir: Çünkü Yunus Emre, düşüncesini ve felsefesini maktadır. Konuyu anlatırken saydam ve içten bir aşk üzerine kurmuştur. Ezel de ebed de aşk ile dil kullanan Yunus, böylece ibadetin değerini var olmuştur ve var olmaya devam edecektir. muhatabına net bir şekilde yansıtmaktadır. Sen seni ne sanursan ayruga da anı san Yunus Emre’nin şiirlerinde aşk anlayışına ba- 55 Dört kitâbun ma‘nîsi budur eger varısa kıldığında tüm sıkıntıların, dertlerin, üzüntü- Yunus Emre muhatabına lerin dermanını aşka bağlayarak “Mala mülke Yûnus sen kendüni görme güven vererek; empatik, dünyaya gönül verip de mutsuz, huzursuz olma; ‘İbâdet kıl mahrûm kalma İnsancıl bir yaklaşımla konuyu ele aldığı gö- Allah aşkına dayan ki dünyanın ve kendinin ya- saydam ve somut ifadelerle Gayrısına gönül virme rülen Yunus’un insan sevgisi bağlamında anlat- ratılış gayesini anla!” diyerek insanların bu nok- aşkı anlatarak idraklere aşkı tıklarına bakıldığında biz dili kullanması onun Allah sevgüsi var iken53 tada oluşacak sıkıntılarına rehberlik ettiği gö- yerleştirmiş ve bu sayede daha iyi anlaşılıp benimsenmesini sağlamıştır: rülür. Yine şiirlerinden çıkarılan genel sonuca insanlara ilahi aşk konusunda göre içinde aşk olan bir gönülde kötülük esamesi Yunus Emre’de manevi danışma konusuna görülmeyeceğini belirten Yunus, bunlara karşı rehber olmuştur. önemli olan bir diğer konu ise insan sevgisidir. Gelün tanşuk idelüm işi kolay tutalum kalkan ve terapi olarak aşkı önermektedir. 56 Yunus’un kullandığı sevgi dili ve yumuşak ifa- Sevelüm sevilelüm dünyâ kimseye kalmaz deler, onun Yunus olmasını ve yüzyıllar boyunca ‘Işk da‘vîsin kılan kişi hîç anmaya hırs u hevâ gönüllerde yer edinmesini sağlamıştır. Manevi ‘Işk evine girenlere ayruk ne meyl ü ne vefâ aynı zamanda stresin ortadan kalkması ilahi danışmanlık sürecinde de kullanılan dilin yu- Yunus tüm bu güzel hasletlerin insanın psi- Girçek ‘âşık olan kişi anmaya dünyâ-âhiret aşkla sağlanabilir. Yunus Emre muhatabına gü- muşak olması, danışmanın sevecen olması ve kolojisine olumlu katkıda bulunduğunu anla- ‘Âşık degüldür ol kişi yüriye ‘izzeti kova ven vererek; empatik, saydam ve somut ifade- insancıl bir tavır takınması danışma sürecinde tarak insanlara karşı düşmanlık ve kötü niyet Her kim ‘izzetden geçmedi ‘âşıklık bühtândur ana lerle aşkı anlatarak idraklere aşkı yerleştirmiş sorunların daha kolay çözümlenmesini sağlar. beslemenin kişiyi mutsuz ettiğini bildirmiştir. Hergiz girdügi yok durur ‘ışkıla ‘izzet bir eve 52 ve bu sayede insanlara ilahi aşk konusunda reh- Yunus Emre, sevgi diliyle insanlara sevip se- Yunus Emre insan sevgisini anlatırken anlatı- ber olmuştur. vilelim mesajı verirken Allah’ın kulun gönlünde mında; koşulsuz kabul ve saygınlık gibi ilkelerin Yunus’a göre ancak bir insanda ilahi aşk öne çıktığı gözlemlenirken, etkili iletişim beceri- Yunus Emre’de manevi danışmanlık konu- olduğunu hatırlatır ve birbirimizin gönlünü kır- varsa dünyanın sevgisi ve sıkıntısı gönlünde sini de en güzel şekilde kullandığı göze çarp- sunda örnek alınacak bir başka konu ise ibadet- mak yerine gönül almamız gerektiğini öğütler. yer almaz, içindeki aşktan dolayı gönül huzuru maktadır. Bu bakımdan da manevi danışmanlık ler konusudur. İbadetlerle manevi huzur bulan Yunus dünyaya geliş amacını da “Gönüller yap- ve mutluluğu oluşur. Yine insanda bulunan açısından örnek olacak bir anlatım sergilemiştir. büyüklenme ve kin, insanları huzursuz ve mut- Yunus, dünyanın sıkıntısından ve kederinden maya geldim” şeklinde açıklar: suz eder. Yunus bunun ilacının da yine Allah aşkı ibadetler sayesinde sıyrılmıştır ve Allah aşkı Yunus Emre’de manevi danışmanlık konu- ile mutluluğa ermiştir. İnsanlara da sıkıntılara sunda son olarak ele alınacak konu ise ölüm- olduğunu, çünkü Allah aşkı olan gönülde kin ve Ben gelmedüm da’vîyiçün benüm işüm seviyiçün karşı ibadetle başa çıkmayı tavsiye eden Yunus, dür. Yunus Emre’nin ölümü içtenlikle anlatıp kibrin bulunamayacağını söyler. Yani Yunus’a 54 stresi önleme yöntemi olarak ibadet etmeyi Dostun evi gönüllerdür gönüller yapmaga geldüm sahiplenmesinin arkasında, ölümden korkan göre insanda bulunan kötü huyların tedavisi ve 57 önermiştir. Yunus, evrendeki her nesnenin her Yunus geçmişi mevcuttur. Kasvet, kötümser- 52 Mustafa Tatcı, Yunus Emre Divanı Tenkitli Me- daim durmaksızın Allah Teâlâ’yı zikrettikle- Yunus; yaşadığı dönemden bu döneme kadar tin, Kültür Bakanlığı Yayınları, Klasik Türk Eserle- rini anlatarak “Ey insan sen ne durursun” der 55 299/6. sevgi, hoşgörü ve barışın simgesi ve sesi olmuş- ri/14, Ankara, 1990, 2/1-7. (Bundan sonra Yunus ve insanın kalbinin Allah’ı anmakla, O’na dua 56 103/5. Emre Divan’ından seçtiğimiz beyitler Tatcı’nın ese- etmekle mutmain olacağını şiirlerinde vur- 57 Aliye Çınar, “Yunus Emre Düşüncesinde Hayat rinden; önce şiir numarası, ardından beyit numarası 53 238/5. ve Ölüm Teması”, X. Uluslararası Yunus Emre Sevgi şeklinde belirtilerek alıntı yapılacaktır.) gular. İbadetlerin manevi hazzından mahrum 54 179/2. Bilgi Şöleni 6-8 Mayıs 2010, s. 158. 162 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 163 lik ve arayış içinde ölümlü insanın yasını tutan Batmış dünyâ mâlına bakmaz ölüm hâline ram olan aşkı farklı nesne ve olaylarla somut- Aşk; her an göklere uçmaktır, yüzlerce perdeyi Yunus; ölüme önceleri korkak ve ürkekçe yak- laştırmış, idraklere sunmuştur. Aşk Mevlana ile yırtmaktır! Aşk, önce kendini nefsinin isteklerin- 58 İrmiş Kârûn mâlına zihî iş düşvârlıgı laşmıştır. Böylece insan psikolojisinin ölüme aydınlanmış fakat bir yandan da girift bir yapıya den kurtarmak, nefsani yollarda yürümekten ayak Bu dünyâ kime kaldı kimi ber-hûrdâr kıldı 63 karşı en savunmasız hâlini yansıtan Yunus, ön- dönüşmüştür. Bu girift yapı Mevlana ile bir- çekmektir! Dünyayı yok saymak, görmemezlikten 62 ceden hayata tutku ile bağlıdır ve hayatın bütün Süleymân’a kalmadı anun ber-hûrdârlıgı likte tüm dünyanın çözmekten zevk duyduğu gelmektir; geldiği ve tekrar gideceği âlemi düşün- 59 çelişki ve zaaflarını yaşamıştır. Yunus’un ölüm bir olgu hâline gelmiştir.64 mek, kendini anlamaya, bilmeye çalışmaktır!66 korkusunu yaşaması ve anlatması, bu duyguyu Mevlana’ya göre aşk, âşıkların ibadetidir. Mevlana’ya göre aşk; insanı her şeyden, ken- yaşayan kimselerin kendilerini Yunus’ta görme- Yunus Emre, şiirlerinde insanları dünya gaf- Hakka ulaşmak için tek yolun aşk olduğunu di benliğinden bile soyutlar. Varlık âleminde yok lerini sağlamıştır. Yunus olgunluk çağlarında letinden uyandırmaya çalışır. Asıl mekânın ahi- ölümü tanımış, benimsemiş ve âdeta ölüme âşık ret olduğunu her fırsatta dile getirerek insanları bildiren Mevlana, Allah aşkını isteyen kişinin olmayı gösterir. Aşk insana dünyanın tüm zevk olmuştur.60 dünyanın çekiciliği ve cazibesine karşı uyarır. kendinden geçip Hakk’ın rızasına göre yaşama- ve kederinden kendini soyutlayıp sadece âlemi, “Nidelüm bu dünyayı? Ben âşıklardanım, aşk ete- sı gerektiğini şöyle anlatır: Ey Hak aşığı! Şunu âlemdeki varlığını, dünyaya geliş amacını ve Al- ğine dayandım” der. Bu dünyanın imtihan için iyi bil ki senin yolun Hakk’ın rızasını aramak lah’a kul olmayı anlatır. İnsanların çağımızda bu Koyup gel nakş u nigâr nakşa yol virme zinhâr yaratıldığını bildiren Yunus, başa gelen sıkın- yoludur! Dostun dileğini, isteğini arıyorsan sana kadar fazla depresyon ve strese maruz kalmala- Nakşıla yola giren ‘âkıbet dünyâ sever tılara da bundan dolayı katlanmak gerektiğini kendi dileğini, kendi isteğini aramak haramdır! rının sebebi, anlam arayışı içinde olmaları ve bu söylerken dünyayı “Kahır Evi” olarak nitelendi- Bütün ruhlar ona âşıktır. Bu yüzdendir ki aşk, arayışı aşk ve maneviyatla doyuramamalarından Dünyâyı bırak elden dünyâ hicâb bu yolda rir ve Allah’a tez elden tövbe edilmesi gerekti- Hak âşıklarının ibadethanesidir. Onun aşkı dağ kaynaklanmaktadır. Sevgi (aşk); insanın ha- Biz velîden nebîden eyle işitdük haber ğini söyler. Yunus’a göre insanın dünyaya olan başından da aşağı değildir. Biz dağ başına ulaşınca yatını değerli kılan, insanı güzel davranışlarda Yâ sevgil dünyâ dutgıl yâ gelgil yol iletgil bağlılığından vazgeçip Allah’a yönelmesi ölüm işimiz bitmiş demektir. 0 hakikat dağındaki ma- bulunma konusunda harekete geçiren bir yaşam korkusu ile baş etmenin bir yöntemidir. Bunun- ğarada bir aşk dostu vardır ki can onun güzelliği enerjisidir ve anlam arayışı açısından da vaz- İki da‘vî bir ma‘nî bu yolda sıgmaz dirler 65 67 la birlikte Yunus, insanın iyilik yaparak bir ömür ile kendini bulur. geçilmez bir konudur. İşte bu sebeptendir ki Geç mahlûk tâ’atından göz ırma dost katından geçirmesi neticesinde ölüm korkusundan emin manevi danışmanlıkta “ilahi aşk” kavramı son 61 Mevlana’ya göre aşk öyle bir duygudur ki Aldanma fânî nakşa fânî nakşı n’iderler olacağı mesajını da vermektedir. insanı kendinden, isteklerinden ve dünyadan derece önemlidir ve rehberliğin fonksiyonla- rından olan önleyici rehberlik68 çerçevesinde ele Yunus Emre ölüm konusunda kendi korku- soyutlayarak sadece Rabbin rızasını kazanmaya, alınması gerekmektedir. Her insanı derinden sarsabilecek üzücü bir larını, bunlarla başa çıkma yöntemlerini ve en nereden gelip nereden gittiğini sorgulamaya hadise olarak ölüm, Yunus’u da elbette etkile- nihayetinde ölümün güzelliklerini anlatırken yöneltir. Ayrıca Mevlana’nın aşkla ilgili vurgu- Mevlana’da manevi danışmanlık konusunda miştir. Fakat Yunus bu fikri psikolojik olarak olabildiğince açık ifadeler kullanarak saydamlık ladığı bir diğer nokta ise aslında aşkın insanın ele alınabilecek bir diğer konu ise ibadetlerdir. bastırmak yerine kabullenip güzelliklerini gör- ve somutluk ilkelerince hareket etmiştir. Muha- kendini sorgulayıp anlama ve kendini bilme İbadet etmek; kulluğun bilincinde olup kulun meyi tercih etmiştir. Yunus’a göre insanlar dün- tabın duygularına tercüman olması neticesinde faaliyeti olduğudur. Aşk, insanın birey olarak acziyetinin farkına varmasını sağlar. Mevlana yanın güzelliğine aldanıp baki hayat yerine fani de empatik bir yaklaşımla konuyu ele almıştır. “Ben kimim?” sorusuna cevap verir. Aşk kişinin eserlerinde ibadetlerin hepsine tek tek değine- dünyayı tercih edebiliyorlar. Oysaki bu dünya- birey olmasını ve kendini gerçekleştirmesini; rek ibadetlerin manevi boyut ve hazzını uzun dan kimler geldi, kimler geçti. Ne güçlüler, ne buna bağlı olarak kendi gücünün ve değerinin uzun anlatmıştır. Burada konuyu uzatmamak zenginler geçti. Hiçbiri dünyadan bir zerre bir 2- Manevi Danışmanlık İlkeleri Bağla- farkına varmasını sağlar. Bu bağlamda aşk ve adına Mevlana’nın “Sevgili” ile buluşması olarak şeyi yanında bulundurarak göç etmedi. Yanında mında Mevlana Düşüncesinden Örnekler aşkı anlayıp anlatabilmek manevi danışmanlık gördüğü namazı örnek verebiliriz: götürdüğü tek şey iyi veya kötü amelleriydi. O Yunus Emre gibi Mevlana’nın düşünce ve noktasında oldukça önemli bir faaliyettir: Acaba, Allah aşkıyla mest olanların namazı yüzden insan dünya hayatını ahirete yani ölüme felsefesi de aşksız olamaz ve anlatılamaz. Bun- doğru mudur, sen söyle! Zira mest olan ne zama- hazırlık olarak geçirmelidir. dan dolayı konumuz değerlendirilirken ön- 63 Emel Sünter Yalçın, “Mesnevi’de Aşk”, Türk İs- nı bilir ne de mekânı! Acaba, bu kıldığım ikinci celikle Mevlana’nın aşk anlayışını anlamak ve lam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, rek’at mıdır, yoksa dördüncü rek’at mıdır? Acaba 58 İskender Pala, “Yunus Emre’de Ölüm Düşün- konuya bu çerçevede bakmak faydalı olacaktır. Mevlana Özel Sayısı, 2007, s. 223. hangi sureyi okudum?.. Çünkü heyecandan dilim cesi”, Uluslararası Mevlana Sempozyum Bildirileri, Mevlana’ya bakıldığı zaman aşkı metaforik bir 64 A.g.m., s. 223. Ankara, 1995, s. 531. bakışla ele aldığı görülür. Böylece soyut bir kav- 65 Şefik Can, Divan-ı Kebirden Seçmeler, Ötüken 66 Divan-ı Kebir, C. 3, s. 28. 59 Çınar, A.g.m., s. 158. Yayınları, İstanbul, 2000, C.I, s. 236. (Bundan sonra- 67 Abdülkerim Bahadır, İnsanın Anlam Arayışı ve 60 Pala, A.g.m., s. 532. ki Divan-ı Kebir alıntılarımız Şefik Can’ın Divan-ı Din, 4.B, İnsan Yay, İstanbul, 2002, s. 105. 61 391/1-4. 62 361/2-4. Kebirden Seçmeler eserinden yapılacaktır.) 68 Suat Cebeci, Dini Danışma ve Rehberlik, s. 32. 164 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 165 tutulmuştur!69 diyen Mevlana, âşığın Rabbiyle Mevlana’nın anlatımlarında manevi danış- buluşması olan namazın verdiği heyecanı ve bu manlık konusunda örnek alınabilecek diğer heyecandan dolayı namazını karıştırdığını anla- bir konu ise ölüm konusudur. Ölüm düşüncesi tır. Kendi hayatından örnekler veren Mevlana, insanı çaresiz ve aciz bırakan, bununla birlikte empatik bir dil ve içtenlikle duygularını aktarır. insanın psikolojisini altüst eden bir kavramdır. Mevlana ibadetlerde asıl önemli olan husu- Manevi danışmanlık noktasında da insanların Kur’ân kelâmım dedi gönüle evim dedi sun ihlas, samimiyet ve Allah’a yakınlık olduğu- en çok yardıma ihtiyaç duydukları konuların Gönül ev ıssın bilmez âdemden tutmayalar nu Hz. Musa (A.S.) ve çobanın hikâyesini an- başında gelmektedir. Bu bağlamda ölüm konu- latarak öğütler. Hikâyeye göre Hz. Musa (A.S.), sunda Mevlana felsefesine bakıldığında yardım- bir çobanın “Allah’ım neredesin? Senin elbiseni cı pek çok iyileştirici unsurun olduğu görülmek- (ıssı: sahip) yıkayayım, elini öpeyim.” diye feryat ettiğini tedir. görür ve Hz. Musa (A.S.) “Sen ne yapıyorsun? Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları Küfre düştün, hiç Allah’ın eli ayağı olur mu?” nasıl anlatıyor: Beni kamışlıktan kestiklerinden diye kızar ve çobanı söylediklerine pişman eder, beri feryadımdan erkek kadın, herkes ağlayıp in- çoban bir daha Allah’a içinden gelerek samimi- ledi. Ayrılıktan parça parça olmuş kalp isterim ki yetle yakarmaz. Bunun üzerine Allah’tan Hz. iştiyak derdini açayım. Aslından uzak düşen kişi, Musa’ya (A.S.) uyarı gelir: “Kulumuzu bizden yine vuslat zamanını arar.71 Mevlana’nın Mes- ayırdın. Sen ulaştırmaya mı geldin, yoksa ayır- nevi’ye başlangıcı bu beyitlerle olmuştur. İnsanı maya mı?”70 diye seslenilir. Bu hikâyede de gö- ney’e benzeten Mevlana insanın bu dünyada asıl rüldüğü gibi ibadetlerde asıl olan samimiyet ve vatanından uzakta olduğunu ve “Sevgili”sinden içten gelerek yapılmasıdır. Mevlana ibadetlerde ayrı kaldığını anlatarak dünya hayatını Yaratan’a ihlas ve samimiyeti anlatırken manevi danış- kavuşmayı beklemek, ölümü ise O’na kavuşmak manlıkta da örnek alınacak şekilde anlatarak yani vuslat olarak nitelendirir. Mevlana’nın bu- hikâyeleme ve örnekleme yöntemine başvurmuş ve rada insanı ney’e benzeterek, benzetme yönte- böylece daha iyi anlaşılarak zihinlerde konuyu mine başvurması muhatabının konuyu daha iyi daha iyi canlandırmıştır. anlamasına katkı sağlamıştır. Mevlana insanlara manevi arınma ve ruh- “Bizim ölümümüz her ne kadar sana matem sal terapi yolu olarak ibadet etmeyi gösterir. olursa da aslında Hak’la buluşma vakti olduğu için Mevlana’ya göre ihlas ve samimiyetle, Allah’a bizim en neşeli, en mutlu zamanımızdır. Çünkü sığınarak yapılan ibadetler kulu dünyanın dert bu dünya bizim zindanımızdır. Zindanın harap ve tasasından uzaklaştırır ve Allah’a daha çok oluşu, yıkılışı zindandakileri sevindirir. Yani bi- yaklaştırır. Böylece mana âleminde derinleşen zim bedenimiz, ruhumuz için bir zindan kesilmiş- insan, ruhi olarak arınmış hâle gelir. Mevlana tir. Ölüm bedeni yıkınca, toprağa düşürünce, ruh ibadet konusunu anlatırken konuyu içtenlik, sa- zindandan kurtulacak; Hakk’a kavuşacaktır.”72 mimiyet, örnek gösterme ve empatik yaklaşım diyen Mevlana ölmeyi ikinci kez doğmak ola- gibi manevi danışma ilkelerince ele alarak okur- rak nitelendirir. Mevlana ölümü Hak ile buluş- ları tarafından kolaylıkla benimsenmiştir. ma olarak görmüş, ölüm anının en neşeli ve en mutlu zamanı olduğunu bildirmiştir. Ölüm ile 69 Divan-ı Kebir, C. 3, s. 361. ruhunun beden hapsinden kurtulduğunu an- 70 Adnan Karaismailoğlu, Mesnevi, C. II, 1720- latan Mevlana’nın bu anlatımında manevi da- 1751. (Bundan sonraki Mesnevi alıntılarımız, Kara- ismailoğlu’nun Mesnevi’sinden; önce cilt numarası, 71 Mesnevi, C. I, 1-5. ardından beyit numarası verilerek yapılacaktır.) 72 Divan-ı Kebir C. I, s. 100. 166 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 167 nışma ilkelerinden saydamlık ilkesini görmek Sonuç Kaynakça Soyaldı İhsan, “Yunus Emre Divan’ında mümkündür. Mevlana duygularını olduğu gibi Birer hoşgörü abidesi olan Yunus Emre ve Atasağun Galip, Mevlana Celaleddin-i Dört Dini Terim”, Fırat Üniversitesi İlahiyat insanlara anlatarak ölümü en yalın ve en içten Mevlana her ne koşulda olursa olsun insanları Rumi ve Mesnevi’de Bahsettiği Dinler, Selçuk Fakültesi Dergisi, 2006, S. 6. duygularıyla anlatmıştır. Mevlana’ya göre in- insan olduğunu için sevmiş, benimsemiş ve on- Üniversitesi Yayınları, Konya, 2001. Söylev Ömer Faruk “Türkiye’de Dini Da- san ölümü kabullenmeli, hayat kadar doğal ve lara yol göstererek rehberlik etmiştir. İnsanlara Bahadır Abdülkerim, İnsanın Anlam Arayı- nışma ve Rehberlik-Alanları İmkanları ve Yön- olması gereken bir olgu gözüyle değerlendirme- rehberlik ederken insanların diline, dinine, ırkı- şı ve Din, 4.B, İnsan Yay, İstanbul, 2002. temleri-(Diyanet İşleri Başkanlığı Örneği)”, lidir. Mevlana’ya göre aslında ölüm anı, insanın na bakmadan; onları hiçbir şekilde ayırmadan Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Baygeldi Merve Reyhan, “Türkiye’de Mo- kendini gerçekleştirmesi ve insan olmasının yine Yunus’un söylemiyle “Cümle yaradılana (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Bursa, 2014. amacına ulaşma noktasıdır. Bu bağlamda Mev- dern Sorunlara Dini Bir Çözüm Olarak Mane- bir göz” ile bakarak hareket etmişlerdir. Yunus Sünter Yalçın Emel, “Mesnevi’de Aşk”, Türk lana, insan hayatının en güzel şekilde değerlen- vi Danışmanlık Uygulaması: Mevcut Durum ve ve Mevlana’da bulunan hoşgörü; sorgulamadan, İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Der- dirilerek Yaratıcı’ya karşı ve yaratılanlara karşı Öneriler”, Analiz Dergisi, Nisan 2018. suçlamadan, baskı yapmadan ve ayıplamadan gisi, Mevlana Özel Sayısı, 2007. sorumlulukların yerine getirilerek geçirilmesini insanları kucaklamalarını sağlamıştır. “Gel ne Can Şefik, Mevlana Hayatı Şahsiyeti Fikir- Şimşekler Nuri, Konya’dan Dünya’ya Mev- öğütler. Böyle bir hayat neticesinde ise ölümden olursan ol yine gel” diyen Mevlana’nın sözünde leri, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1995. lana ve Mevlevilik, Karatay Belediyesi Yay., korkmak yersizdir. Çünkü ölüm, aslında yeni- olduğu gibi insanları koşulsuz kabul ve saygınlık Can Şefik, Divan-ı Kebirden Seçmeler, Ötü- Konya, 2007. den bir doğumdur. Ölüm ebedî bir hayata yeni ilkesince benimsemişlerdir. ken Yayınları, İstanbul, 2000, C. I. bir başlangıçtır. Ölüm Sevgili’ye kavuşmaktır… Şirin Turgay, “Bilişsel Davranışçı Psikoterapi Yunus Emre ve Mevlana’nın anlatımlarına Cebeci Suat, Dini Danışma ve Rehberlik, Yaklaşımıyla Bütünleştirilmiş Dini Danışman- Ölüm günümde tabutum götürülürken bende bu bakıldığında ülkemizde yeni gelişmekte olan DİB Yayınları, İstanbul, 2016. lık Modeli”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilim- dünyanın derdi, gamı var; dünyadan ayrıldığıma manevi danışmanlık konusuna pek çok nok- Çınar Aliye, “Yunus Emre Düşüncesinde ler Enstitüsü, Haziran, 2013, Sakarya, (Yayım- üzülüyorum sanma, bu çeşit şüpheye düşme! Sakın, tadan kaynaklık edebilecek unsurların olduğu Hayat ve Ölüm Teması”, X. Uluslararası Yunus lanmamış Doktora Tezi). öldüğüm için bana ağlama; “Yazık oldu, yazık anlaşılmaktadır. Yunus ve Mevlana hem kişilik Emre Sevgi Bilgi Şöleni 6-8 Mayıs 2010. oldu!” deme. Eğer nefse uyup Şeytan’ın tuzağına olarak bir danışmanda bulunması gereken va- Tatcı Mustafa, Yunus Emre Divanı Tenkitli düşersem, işte hayıflanmanın sırası o zamandır! sıfları taşırken hem de empatik yaklaşım, so- Doğan Mebrure, “Hastane Örneği Üzerin- Metin, Kültür Bakanlığı Yayınları, Klasik Türk Cenazemi görünce “Ayrılık, ayrılık!” deme! 0 vakit, mutluk, koşulsuz kabul, tabilik ve tutarlılık gibi den Manevî Danışmanlık ve Rehberlik Hiz- Eserleri/14, Ankara, 1990. metlerine Genel Bir Bakış”, Cumhuriyet İlahi- benim ayrılık vaktim değil “buluşma, kavuşma” danışma ilkelerini de anlatımlarına yansıttıkları Yaylalı Kamil, Mevlana’da İnanç Sistemi, yat Dergisi, Aralık 2017. vaktimdir! Beni toprağın kucağına verdikleri za- görülmektedir. Bu bağlamda bu alanda yapı- Selçuk Üniversitesi Yayınevi, Konya, 1987. man sakın “Veda, veda!” deme! Çünkü mezar, öteki lan çalışmalarda ve faaliyetlerde, kültürümüz Ebiller Naci, Yunus Emre-Hayatının İngi- Yeniterzi Emine, Mevlana Celaleddin Rumi, âlemin, cennetler mekânının perdesidir!73 için çok önemli yere sahip olan Yunus Emre ve lizce, Almanca, Fransızca Tercümeleriyle, İstan- Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1995. Mevlana ölüm konusunu insanlara empatik Mevlana’nın eserlerindeki eşsiz anlatımlardan bul Emek Matbaası, İstanbul, 1991. Yesirgil Nevzat, Yeditepe Türk Klasikleri Yu- bir yaklaşımla açıklamış, aynı zamanda olabil- faydalanılarak bu alana kazandırılmaları gerek- Gölpınarlı Abdülbaki, Türk Klasikleri Yunus nus Emre, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 1963. diğince saydam ve yalın ifadelerle insanların mektedir. Çünkü kültürümüze yön veren ve ön- Emre, Varlık Yayınları, İstanbul, 1952. cülük eden şairler, ozanlar, filozoflar ve kanaat Yetik Erhan, “Yunus’un Tasavvuf Anlayışı”, idraklerine sunmuştur. Ölüm fani iken tecrü- Karaismailoğlu Adnan, Mesnevi, C. II, be edilemeyişinden insanlar için anlaşılmaz ve önderleri; bu ülkenin yaşantıları ile eserlerini, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi şiirlerini, bestelerini ve söylemlerini yoğurmuş- 1720-1751. soyut bir kavramdır. Bu bakımdan Mevlana Dergisi, Samsun, 1995, S. 5. lar; bu ülkenin hislerini yansıtmışlardır. Onların Kılınçer Hatice, Manevi Danışmanlık ve ölümü, benzetme ve hikâyeleştirme yöntemiyle http://konya.kutuphane.gov.tr/TR-144012/ eserlerine bakıldığında sevgi, saygı, adalet, hoş- Rehberlik Uygulama ve Teori Alanları, Editör: anlatarak idraklere benimsetmeye çalışmıştır. mevlana39nin-hayati.html, 24/01/2021. görü, insanlık, aşk gibi pek çok insani eyleme Ali Ayten, Dem Yayınları, İstanbul. Aynı zamanda Mevlana, manevi danışmanlık http://www.manevibakim.com/bilim_alan- karşılık bulmak mümkündür. Kudret Cevdet, Yunus Emre Halk Şiirinde hususunda ölüm ve ölüm gibi soyut kavramların lari/manevi_bakim/index.asp, 02.01.2017. nasıl anlatılması gerektiği konusunda örnek bir Üç Büyükler 1, İnkilap Kitabevi, İstanbul, 1985. http://www.manevibakim.com/bilim_alan- anlatım şekli sergilemektedir. Pala İskender, “Yunus Emre’de Ölüm Dü- lari/manevi_bakim/index.asp, 02.01.2017. şüncesi”, Uluslararası Mevlana Sempozyum Bildirileri, Ankara, 1995. 73 Divan-ı Kebir, C. 1, s. 425-426. 168 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 169 zin nedeni Yunus Emre’nin Divan’ında yer alan Risaletü’n Nushiye: H.707/ M.1307 yılın- ve kendisi hakkında yazdığı düşünülen beytinde da ‘öğütler kitapçığı’ anlamına gelen, mesnevi 707 tarihine gönderme yapmış olmasıdır. nazım şekliyle ele alınan bu eser manzum ve Tarih dahi yedi yüz yedi idi didaktik tarzda bir nasihatnamedir. Anadolu’da mesnevi nazım şekliyle yazılan ilk müstakil na- Yunus canı bu yolda kodu idi sihatname olan12 bu risalenin 562 beyit ile 600 Buradaki yedi yüz yedi tarihi ile ilgili; Yu- beyit arasında olduğuna dair farklı yazmalar nus Emre’nin doğumuna, müritlik tarihine ya mevcuttur. Risale, İslam ahlakını konu edinmiş da ölümüne işaret edebileceği ileri sürülmüştür. olmakla beraber tasavvufun temel ilkelerini de Bu üç ihtimal arasından en güçlüsü ise müritlik 13 içermektedir. YUNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİ VE tarihi olarak gözükmektedir.8 Divan: Yunus Emre’nin tanınmasına vesile Yunus Emre’nin doğduğu yer hakkında da olan, en güzel şiirlerinin yer aldığı, sanatçı kişi- farklı rivayetler mevcuttur. Doğumuna işaret MANEVİ DANIŞMANLIK liğini ortaya koyduğu eseridir. Çoğunlukla ilahi- eden herhangi bir belge olmamasına rağmen lerin yer aldığı bu eserde na’t, şathiye, münacat, ölümünden sonra yazılan Vilayetname/Mena- 1* mi’raciye türleri de yer almış ve genellikle hece kıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli’de yer alan bir kayda Fatma Zehra YILDIZ ölçüsü kullanılmıştır.14 Yunus Emre bu eserinde göre Eskişehir’e bağlı Sarıköy’de doğmuştur.9 ayetlerden, hadislerden, Kur’an-ı Kerim’in pey- Bilgiler elimize uzun süren sözlü gelenekten gamberler hakkında verdiği bilgilerden; velile- sonra ulaştığı için doğumu ve yaşadığı yer ile Yunus’un “sevilen”e göre “Neyi sever isen imanın odur” şeklinde ifade ettiği üzere rin, sufilerin ve erenlerin hikâyelerinden; klasik ilgili farklı söylemler de mevcuttur. Şeyh İsmail imanı konumlandırması bakımından “dost” ve “dostluk” kavramları önemlidir. İslami edebiyata geçmiş olan Leyla-Mecnun Hakkı Ispartalı olduğunu, Erzurum dolayların- ile Ferhat-Şirin gibi âşıklardan; İran, Yunan ve da ise Erzurumlu olduğunu savunan rivayetler Hint mitolojilerinden ve yaşadığı zamanın olay- vardır.10 Şakayık mütercimi Bolulu olduğunu ri- larından bahsetmektedir.15 oğuda mezhep ayrılıkları kanlı hadise- bir bilgi yoktur. Ancak yaklaşık olarak yaşadığı vayet etmiş ancak Fuat Köprülü, Bektaşi anane- sinde Yunus’un Sivrihisarlı olduğunu çok güzel Kısaca Yunus Emre’nin hayatı ve eserleri lere neden olurken, mevki kavgaları ar- dönemin arka planı hakkında birtakım bilgilere 11 4 hakkında verdiğimiz bu bilgilerden sonra asıl tıp iltizam ve müsadere yüzünden halk ulaşmak mümkündür. bir şekilde açıklamıştır. Yunus Emre’nin hayatı bilindiği üzere tasavvuf yolculuğu ile geçmiştir. konumuza, değerler eğitimi ve manevi danış- ezilirken, derebeylikler artıp sınıflar sınırlandı- Yunus Emre’nin yaşadığı dönem hakkında Drılırken, toprağı elinden alınan halk esir olup Ancak biz bu kısa makalemizde hem değerler manlık bağlamında Yunus Emre’nin eserlerinin elimizde bulunan en güvenilir kaynak Risaletü’n toprakla beraber satılırken, Haçlı seferleri para eğitimi kapsamında hem de manevi danışman- incelenmesine geçebiliriz. Nushiye adlı mesnevisinin sonunda yazan 1307 ve cennet adıyla her yeri kana bularken Yunus lık kapsamında eserlerini ve fikirlerini değer- tarihidir. Bu tarih baz alındığında 82 yaşında öl- Emre Orta Anadolu’da yaşamış ve kendini ta- lendireceğimiz için tasavvuf yolculuğuna çok 2 düğü düşünülen Yunus Emre 1239-1321 yılları Değerler Eğitimi ve Yunus Emre savvufa vermiştir. Yunus Emre, İslam tarihinin değinmeyip ona atfedilen eserleri vermeyi ye- arasında yaşamıştır.5 Diğer araştırmalarda ise farklı zaman ve mekânlarında yaşamış, farklılık- terli buluyoruz. Değer TDK’de ilk anlam olarak “Bir şeyin larla beraber hem kendi zamanını hem sonraki Selçuklu döneminin son, Beylikler döneminin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir 6 Yunus Emre’nin ilahileri Anadolu ve Rume- 3 ilk zamanlarına denk gelen (M) 1250-1320 şeyin değdiği karşılık, kıymet” şeklinde, yedin- dönemleri aydınlatmış sufilerden biridir. Yunus li’nin en ücra köşelerine kadar yayılmış, asırlar Emre’nin yaşadığı tarih ve yer hakkında kesin yılları arasında, hicri olarak ise yedinci asrın ci tanımda ise “Bir ulusun sahip olduğu sosyal, boyu dilden dile dolaşmış ve bizlere kadar ulaş- sonu ile sekizinci asrın ilk çeyreğinde yaşadığı kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini kap- 1*Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmeni, Yüksek düşünülmektedir.7 Hicri takvime değinmemi- mıştır. Günümüze kadar ulaşan ve ona atfedilen Lisans Öğrencisi, Bayraklı Ticaret Borsası Ortaoku- iki eseri vardır: lu, İzmir 4 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, (Yunus Emre) akt. 12 Refika Ertunç “Yunus Emre’nin Risâletü’nnush- 2 Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Hayatı ve Dilaver Düzgün, 235. 8 Fındıkoğlu, A.g.e., s. 235. iyye’sindeki Ahlaki Değerler’’, Yüksek Lisans Tezi, Bütün Şiirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5 Talat Halman, A’dan Z’ye Yunus Emre, YKY 9 Halman, A.g.e., s. 10. Elazığ, 2016, s.17. 2019, s. 5. Yayınları, İstanbul, 2003, s. 10. 10 Fındıkoğlu, A.g.e., s. 236. 13 Halman, A.g.e., s. 33. 3 Ahmet Yaşar Ocak, Yunus Emre, Kültür ve Turizm 6 Ocak, A.g.e., s. 183. 11 Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvı- 14 Ertunç, A.g.e., s.16. Bakanlığı, Ankara, 2012, s.183. 7 Fındıkoğlu, A.g.e., s. 235. flar, DİB Yayınları, Ankara, 1976, s. 265. 15 Gölpınarlı, A.g.e., s. 35. 170 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 171 Bir toplumun sahip olduğu her şeyi değer olarak görmek mümkündür. Bu Yunus Emre insanların görünüşlerine bak- gönüldaş, iyi anlaşılan kimse, düşman karşıtı” değerler örf, âdet, gelenek ve göreneklerle genç nesillere aktarılmış; böylece madan onlarla bütünleşmeyi ve samimi davran- olarak tanımlanmıştır. Dostluk ise “dost olma toplumun yapısı korunmuştur. Değerlerin korunmasında eğitimin payı büyüktür. mayı öğütlemiştir. İnsana verilen değeri; insanı durumu, dostça davranış” anlamlarına gelmek- Yaratıcı’ya ulaştıracak yol olarak tarif etmiştir. tedir. Dostluk Yunus Emre’de; Eğitim, toplumun değişmesini ve gelişmesini sağlamanın yanı sıra kültürel değer- Ona göre insanı küçültücü davranışlar; insan- Ben bir aceb ile geldim kimse hâlim bilmez benim lerin yeni kuşaklara aktarılmasını da üstlenir. Genç nesillere kültürel değerlerin lara yüksekten bakmak, kindar olmak, bencil Ben söylerim ben dinlerim kimse dilim bilmez be- aktarılması ve çağdaş olguların öğretilmesi toplumun refahı için şarttır. davranışlardır. Buradan Yunus Emre’nin insan nim 23 haklarına ve değerlerine saygısını anlarız. Benim dilim kuş dilidir benim ilim dost ilidir Yunus Emre’nin şiirlerinde değerler eği- Ben bülbülüm dost gülümdür bilin gülüm solmaz sayan maddi ve manevi ögelerin bütünü” olarak değerlere vurgu yaparak ahlaki değerlere sahip, timini ele alırken MEB’de yer alan değerlerin benim tanımlanmıştır.16 Tanımdan anlaşılacağı üzere iyiliğe dikkat eden; medeni, sorumluluk sahibi TDK’deki tanımlarından sonra Yunus Emre’nin dizeleriyle can bulmuştur. O; dostun ikramın- bir toplumun sahip olduğu her şeyi değer olarak vatandaşlar ortaya çıkarmaktır.”19 Kültürel de- şiirlerine yer verilecektir. dan sonra yüreğin ölmez olduğunu, dönüp dolaşıp dostu bulduğunu sade ama çarpıcı bir görmek mümkündür. Bu değerler örf, âdet, ge- ğerlerin toplum tarafından kabul görmesi ve Adalet, sözlükte “Yasalarla sahip olunan şekilde ifade etmiştir. Ancak Yunus Emre ar- lenek ve göreneklerle genç nesillere aktarılmış; genç nesillere aktarılması çok önemlidir ancak hakların herkes tarafından kullanılmasının sağ- kadaşlığa, dostluğa önem vermesinin yanında böylece toplumun yapısı korunmuştur. Değer- dikkat edilmesi gereken nokta; değerlerin dura- lanması, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözet- lerin korunmasında eğitimin payı büyüktür. ğan bir yapıya sahip olmayıp kişilere bağlı bu- onların seçimine de önem vermiş ve bu konuda me, herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı Eğitim, toplumun değişmesini ve gelişmesini lunmamasıdır. Bir kültürün yapısı inceleneceği şiirlerinde uyarılarda bulunmuştur. olanı verme, doğruluk” olarak tanımlanmıştır. sağlamanın yanı sıra kültürel değerlerin yeni zaman toplumun geçirdiği süreçlerin, değer ya- Adalet toplumlarda huzur ve güven için gerekli Neyi sever isen imanun oldur kuşaklara aktarılmasını da üstlenir. Genç ne- pılarının ve şu anda mevcut bulunan toplumsal 20 olduğundan değerler eğitimi kapsamına alın- Nice sevmeyesin sultanun oldur sillere kültürel değerlerin aktarılması ve çağdaş rollerin bilinmesi gerekmektedir. mıştır. Kültürümüzde var olan adalet anlayışının dizelerinde ve olguların öğretilmesi toplumun refahı için şart- Değerler eğitimi kapsamında birbirinden tır.17 izlerini Yunus Emre’nin şiirlerinde de görmek- Gözü görmez kişi sevgiden ırak farklı değer tanımlama ve sınıflandırmalarının teyiz. Özellikle Risaletü’n Nushiye adlı eserinde Kanı dost kandasın sen gözün aç bak Bir kültürün, bir toplumun bireylerinin pay- olduğunu görüyoruz. İnsani değerler eğitimi İslami erdemlerin getirisi bir ahlaki yapıya sa- dizelerinde insanın sevdiği, yakınlık hissettiği laştığı tercihleri ifade eden değer kavramında programında Kulaksızoğlu ve Dilmaç beş ev- hip olan toplumun niteliklerinden bahsettiğini kişilerden etkilendiğini dile getirmiştir. Yunus vurgulanması gereken nokta “ortak kabul” ol- rensel değerin “sevgi, hakikat, iç huzur, doğru ve devlet adamlarına nasihatlerde bulunduğunu Emre’nin şiirlerinde dostu ve dostluğu sık sık malıdır. Toplumsal değerler ise nesiller boyun- davranış ve şiddetten kaçınma” olduğunu ifade görmekteyiz. Adaleti ile tanınan Hz. Ömer’i görmekteyiz. Ancak burada “dost” kavramının ca aktarılagelen toplumun ortak kabulleridir. etmişlerdir.21 MEB’in belirlediği temel on değer yad ederek adalete gönderme yaptığı; arka planında İslam ahlak literatürünü görmek Değerler eğitimi, toplumda kabul görmüş ortak ise adalet, dostluk, dürüstlük, öz denetim, sabır, gerekir. Allah’ın inananların dostu olduğunu değerlerin aktarılmasını ya da ortak tercihler saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik ve yar- ‘Ömer-i Hattâb’ıla çok ‘adl ü dâd işledüm 22 bildiren ayetlerde insanlara, müminlere ve Pey- oluşturmasını amaçlayarak bireylerin tercihleri- dımseverliktir. Oglıla fısk içinde hadde basılan benem gamber’e yardımcı olacak, onları koruyacak, ba- ne yol göstermektedir. Diğer bir ifade ile değer- dizeleri ve “Ali ile urdum kılıç Ömer ile adl ey- 19 Mustafa Zülküf Altan, “Çoklu Zeka Kuramı ve ğışlayacak, karanlıklardan aydınlığa çıkaracak ler eğitimi; bireyin diğer insanlarla iletişiminde, Değerler Eğitimi”, Pegem Eğitim ve Öğretim Der- ledim” dizesi örnek olarak verilebilir. Adaletin karşılaştığı olaylar ve durumlarda ne yapması, yücelik olduğunu bildiren dizelerini de burada olan gerçek dostun Allah olduğu; insanların bu gisi, , 2011, Cilt: 1, Sayı: 4, s. 53-57. anlamda Allah’tan başka dostları bulunmadığı nasıl davranması gerektiğini gösteren eğitim 20 Ertan Özensel, “Sosyolojik Bir Olgu Olarak yazmak yerinde olacaktır. modelidir.18 Değer”, Değerler Eğitimi Dergisi, Konya, 2003, 1 ifade edilmekte; böylece onların gerçek ve ebedî Esir olmuş kişisin niçe yıldan (3), s. 217-239. dost olarak Allah’ı bilmeleri, O’na dayanıp gü- Değerler eğitiminin amacı “saygı, sevgi, so- 21 Adnan Kulaksızoğlu, Bülent Dilmaç, “İnsani Akıl adl ıssı bir ulu kişidir venmeleri öğütlenmektedir. Yine müminlerin rumluluk, erdem, cesaret, azim ve adalet gibi Değerler Programı”, M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Dostluk kavramını anlamak için önce dost kardeş olduğu (el-Hucurât 49/10), vaktiyle on- Eğitim Bilimleri Dergisi, İstanbul, 2000, S. 12, s. kelimesinin anlamını bilmek gerekmektedir. lar birbirine düşman iken Allah’ın gönüllerini 16 www.tdk.gov.tr 199-208. Dost TDK’de “sevilen, güvenilen yakın arkadaş, 17 Hüseyin Öztürk, Eğitim Sosyolojisi, 8. baskı, 22 http://ttkb.meb.gov.tr/meb_iys_dosy- kaynaştırmasıyla dost ve kardeş olduklarını (Âl- Hatiboğlu Yayınları, Ankara, 1993. alar/2017_07/18160003_basin_aciklamasi-pro- 23 İbrahim Agah Çubukçu, “Yunus Emre’nin Felse- i İmrân 3/103) bildiren ayetlerde de dostluktan 18 Hasan Bacanlı, “Değer, Değer Midir?”, Eğitim- gram.pdf (MEB, Basın Açıklaması, 2017 Temmuz, fesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, ve öneminden bahsedilmektedir. Tasavvufi bo- Bir-Sen, 2011, Yıl: 7, Sayı: 19, s. 18-21. Erişim Tarihi: 14 Şubat 2021). Ankara, 1981, Cilt: XXV. yutta ise başta Gazzâlî’nin İhyâ’ü ‘ulûmi’d-dîn 172 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 173 Doğruluğun toplumsal bakımdan dönüştürücü ve iyileştirici bir güç olduğuna da değinen le imtihan ettiği bildirilmekte; bunları sabırla Okınan Kur’ân’a kulak tutulmaz Yunus Emre’nin daha nice dizeleri dürüstlüğün çare olduğunu, iyi olmanın dürüstlükten karşılayanların ebedî kurtuluşa erecekleri müj- Şeytânlar semirdi kuvvetlü oldı geçtiğini yani dürüstlüğün baş tacı olduğunu göstermektedir. delenmektedir. Konuya tasavvufi açıdan bak- tığımızda ise Cüneyd-i Bağdadî tasavvufun Gönül tolu zulmetdür işledügi bid’atdür dayandığı temellerden birinin sabır olduğunu Bu niçesi ümmetdür Kur’ân yolına girmez 25 söylemektedir. Son olarak; eseri olmak üzere daha sonraki ahlak ve tasav- maktadır. Yunus Emre’nin şiirlerinde Hakk’ın Allah’ın sabredenlerle birlikte olacağı bir de- Bilürem anı(öfkeyi) iyü adı yoktur vuf kitaplarında dostluk konusu dinî, tasavvufi sevdiği bir özellik olduğu ve Allah’ın doğruları Ki şerde hiç anun irşadı yoktur 24 ğerler dünyasını şiire döken Yunus Emre elbette ve kısmen felsefi yaklaşımlarla ele alınmıştır. sevdiği vurgulanmaktadır. Zira bu her şeyden şu ayeti de biliyordu: “Ey o bütün iman edenler Her hâlükârda kelimenin anlamından yola önce ilahi bir emirdir. “Öyle ise emrolunduğun sabr ü salât ile yardım isteyin, şüphe yok ki Allah Benim gibi kişiye izzet itmez çıkarsak Yunus’un “sevilen”e göre “Neyi sever gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi/153). Cevab verir bana öğüt işitmez dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşma- isen imanın odur” şeklinde ifade ettiği üzere Saygı, sözlükte “değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.” imanı konumlandırması bakımından “dost” ve yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir Asana urdum (ol) yakamı duttu “dostluk” kavramları önemlidir. (Hud Suresi/112) şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya Bana karşı durur Hakk’ı unutdı Dürüstlük, doğruluk ile eş anlamlı olup Doğruluğun toplumsal bakımdan dönüştü- sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram” şek- dizelerinde saygı, bize değişen ruh hâlleri kar- TDK’de “doğru, dürüst, doğru olana yakışır rücü ve iyileştirici bir güç olduğuna da değinen linde, Sevgi ise “insanı bir şeye veya bir kimseye şısında korunması gereken bir tavır olarak su- davranış, adalet, düşüncenin gerçekle uyuşma- Yunus Emre’nin daha nice dizeleri dürüstlüğün karşı yakın, ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten nulmuştur. sı, yargı ve önermelerin gerçeğe uygun olması” çare olduğunu, iyi olmanın dürüstlükten geçti- duygu” olarak tanımlanmıştır. Yunus Emre’nin Sorumluluk, TDK’de “kişinin kendi davra- şeklinde tanımlanmıştır. Dürüst bireylerin oluş- ğini yani dürüstlüğün baş tacı olduğunu göster- neredeyse bütün şiirlerinde saygı ve sevginin nışlarını veya kendi etki alanına giren herhangi turduğu toplum; saydamlığın, huzurun ve güve- mektedir. yer aldığını görmekteyiz. Okuru çok sıkmamak bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, sorum, mesu- nin can bulduğu bir toplumdur. Kültürümüzde Gör imdi doğruluk bir neler eyler adına birkaç dizesini vermeyi yeterli görüyoruz. liyet” şeklinde tanımlanmıştır. Yunus Emre so- İslam’ın emirlerinde, atasözleri ve deyimlerde Yıkar gıybet evin kara yer eyler Sevmekle ilgili; gördüğümüz dürüstlüğü Yunus Emre’nin rumluluk konusunu daha çok kulluk kapsamın- Ey dost seni sevelden aklım gitti kaldım ben şiirlerinde de görürüz. da ele almış, şiirlerinde bunu yansıtmıştır. Sadıkdur doğrulukta iyü kişi Irmakları seyredip denizlere daldım ben Bu dünyâya gönül viren sonucı pişmân olısar Neyise zahirün batınun oldur Doğruluk eyü ider yavuz işi Dünyâ benüm didükleri hep ana düşmân olısar Neyise endişen ol yana yoldur Sabır, TDK’de ilk anlamı “acı, yoksulluk, Bir zerre aşkın odu kaynatır denizleri haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses Düştüm aşkın oduna tutuşuban yandım ben İy dostını düşmân dutan gaybet yalan söz söy- Kamuya togru dersin togruyısan çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi, dizesi sevmenin seyran edilecek kadar güzel, ya- leme Bulınmaz togrulık sen egriyisen dayanç”, ikinci anlamı “olacak veya gelecek bir kacak kadar güçlü olduğunu dile getirmektedir. Bunda gammâzlık eyleyen anda yiri tar olısar dizeleri kişinin dürüst olduğu, karşısındakileri şeyi telaş göstermeden bekleme” şeklinde ta- Yunus Emre’nin şu dizeleri ve nice dizesi sevgi- dizelerinde görüldüğü üzere Yunus Emre de dürüst bildiğini anlatmaktadır. Bu bakımdan nımlanmıştır. Tapduk Emre’nin kapısında yatan den, sevmekten bahseder. Yalnız onun sevgisi- yapılan davranışların sonuçlarına dikkat çekerek aslında dürüst kimselerin bir özelliğini dile ge- Yunus sabrın iki hâlini de bizzat yaşamış ve şiir- nin motivasyon kaynağı, “Yaradan”dır. O bütün insanlara sorumluluklarını hatırlatmıştır. tirmektedir. lerine bunu yansıtmıştır. Yunus Emre, yaratılmışı “Yaradan’dan ötürü” sevmektedir. Bu Kimde kim togrulık var bilgil kim öldürür ‘âr Sabır gerek sana her hâl içinde sevgi nedeniyle ona “cümle âlem” kardeş gibi Vatanseverlik, (yurtseverlik); millî gurur, gelmektedir. millî kimlik, vatanı-milleti sevme, koruma hatta İki cihâna yarar girçek er ser-mâyesi Sabırsızlar kalır kal içinde Ki sevdüğünden öte menzilün yoktur vatan ve millet için ölmek anlamlarına gelmek- dizelerinde ve “Erenler pîş edinmiş sabr ile kana- tedir. Bir ülkenin güçlü olması için vatandaşları- İnce Sırât köprüsi genez imiş bu yolda Asıl ma’ni budur söze keleci yoktur ati” dizesinde sabrı işlemektedir. Nitekim sabır, nın birlik-beraberlik duygusu içinde vatanlarını Dosta giden kişinün togrulıkdur çâresi Kur’an-ı Kerim’de de geçmektedir. Ayetlerde Sevginin ayrılmaz bir parçası olan saygı ise sevmeleri ve korumaları kaçınılmaz bir zorun- dizelerinde olduğu gibi doğruluk kavramı iki genellikle sabrın önemi üzerinde durulmakta, Yunus Emre’nin şiirlerinde öncelikle dinî de- luluktur. Yunus Emre şiirlerinde vatan sevgisin- cihanı kapsayan bir değer olarak karşımıza çık- sabırlı davrananlar yüceltilmektedir. Kur’an’da ğerlere dairdir: den bahsetmiş, gurbetin acı tadını anlatmıştır. Allah’ın insanları korku, açlık, yoksulluk, ya- 24 Mustafa Çağrıcı, Dostluk, TDV İslâm Ansiklo- 25 Mustafa Çağrıcı, Sabır, TDV İslâm Ansiklope- Ancak onun bahsettiği vatan daha çok ruhlar pedisi, 9. Cilt. İstanbul,1994, s. 511-513. kınların ölümü, ürün kaybı gibi musibetler- disi, 35. Cilt, İstanbul, 2008, s. 337-339. âleminden ayrılış, dünyaya meyil şeklinde olsa 174 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 175 da bir vatan olgusunu burada zikretmemiz için Manevi danışmanlık için Jürgen Schwing gibi) veya eylemsel (ziyaret gibi) çözüm bulma ğini şiirlerinde dile getiren Yunus Emre, kulun yeterli görünüyor. “manevi rehberlik”, “manevi yönlendirme”, etkileşimlerini (iyileştirme, destekleme, uzlaş- Allah Aşkı ile yanması gerektiğini ancak bu şe- 30 Doğalı bağrımı doğradı gurbet “manevi refakat” kelimelerini kullanmış hatta tırma vb.) içerir.” kilde “insan” olabileceğini yine şiirleriyle bizlere hümanistler için kavramı daha da genişleterek anlatmıştır. Yunus Allah aşkına erişenin sahip Sızar tamar ciğer kanı damardan Tanımlardan anlaşılacağı üzere manevi da- “derin dinleyiş” ya da “varoluşsal dinleyiş” ifa- nışmanlık ve rehberliğin psikolojinin alt dalı olması gereken karakter özelliklerinden, Allah’ 28 delerini kullanmıştır. Manevi danışmanlığın olarak danışma ilke ve tekniklerini özümsemesi a itaat etmekten, ne gelirse Allah’tan geldiğini Vatan oldu diken gurbet gülistan farklı tanımlarının olması ve makalemizde hep- gerekmektedir. Diğer taraftan manevi danış- bilerek razı olmaktan bahsederek bunun insanı Ağu içmek yeğ oldu ney-şekerden sine yer veremeyeceğimiz için biri öz, biri kap- manlık yapacak kişinin hem psikoloji konula- olgunlaştırdığına değinmiştir. dizelerinde görüldüğü üzere -asıl vatandan- do- samlı olacak şekilde iki tanım vermeyi yeterli rında hem de dinî konularda belirli bir bilgi bi- Yunus Emre’nin şiirlerinde hayata anlam ve ğum ile başlayan bir ayrılık söz konusudur. buluyoruz: rikimine ve yetkinliğe sahip olması kaçınılmaz amaç yükleyen ölüm ile ilgili fazlaca öge bulun- Yürür idim anda pinhan Hak buyruğu vermez “Dinin kapsama alanına giren hususlar- bir zorunluluktur. maktadır. Ölüm korkusunu dile getirdiği; aman da problemi veya problemleri olan özel ilgi ve Yunus Emre’nin eserlerinde manevi danış- Ko ölmek endîşesin ‘âşık ölmez bâkîdür Vatanımdan ayırdılar bu dünyaya düştü gönül bilgiye muhtaç kişilerin bu alanda yetişmiş, uz- manlığı inceleyecek olursak; dinin insana bir Ölmek senün nen ola çün cânun İlâhîdür manlık hüviyeti de kazanmış görevlilere müra- yüce varlık sunmasından hareketle ilahi aşkı, caatları üzerine kendilerine dinin öğretileri ve hayata bir amaç ve anlam vermesinden hareket- Manevi Danışmanlık İlkeleri ve Yunus Emre Ölümden ne korkarsın korkma ebedî varsın esasları paralelinde verilen hizmettir.”29 le ölüm ve ahiret hayatını, insanın hayatını dü- Sosyal, psikolojik ve biyolojik ihtiyaçları zenlemesinden hareketle ibadetleri ve son ola- Çün kim işe yararsın bu söz fâsid da’vîdür “Yetkin ve yetişkin bir din adamının veya ge- olan insanı konuşurken duygu, düşünce, inanç rak toplumsal düzeni sağlamasından hareketle dizeleri örnek olarak verilebilir. Ölüm ile ilahi nel olarak ‘inanç’ konularına önem veren bir ki- ve davranışları ile bir bütün olarak değerlen- ahlakı ele almak yerinde olacaktır. aşkı birlikte ele aldığı şiirinde ölümü, dirmek gerekir. Son yıllarda bilimsel anlamda şinin hem kendi hem de danışanlarının inanç ve Yunus Emre, şiirlerinde sık sık ilahi aşka yer Sabâhın sinlere vardum gördüm cümle ölmiş yatur insanın ihmal edilen din ve maneviyat yönü kültürel kaynaklarını (dinsel içerik, sembol, üye vermiştir. Bunu; Her biri bî-çâre olup ‘ömrin yavı kılmış yatur gündeme gelmeye başlamıştır. Ancak bilinen olunan gruplar vb.) kullanarak danışanlarla bir- bir gerçek olarak din ve bunun bağlamında likte (ortaklaşa) onların (sosyo-politik ve eko- Dervîşler Hakk’un dostı cânlarıdur Hak mesti Vardum bunlarun katına bakdum ecel heybetine maneviyat insanın yaratılışından beri varlığını nomik şartlarını da içine alacak biçimde) temel ‘Işk şem‘ini yakdılar pervâne olan gelsün Niçe yigit murâdına irememiş ölmiş yatur sürdüren bir olgudur. Psikoloji alanında 1960 ‘inanç’ etkinliğini doğrudan (örneğin yaşamı öncesinde din-sağlık konusunda sınırlı sayıda anlamlandırmada güçlük, sonluluk gibi konular; ‘Işkdur Hakk’un varlıgı yir ü gök ma‘mûrlıgı Yimiş kurd kuş bunı keler niçelerün bagrın deler araştırma mevcutken sonrasında psikolojik ve nihai değerlerle ilgili şüpheler vb.) ya da dolaylı ‘Işk bizi pertev itdi her biri birimüzden Şol ufacık nâ-resteler gül gibice solmış yatur fiziksel olarak dinin etkisi araştırılmaya başlan- (ruh sağlığı ile ilgili terapötik konularda iyileş- mıştır.26 Abraham Maslow maneviyata yönelik Yûnus eydür iy sultânum ‘ışk odına yandı cânum tirme, engelliler örneğinde olduğu gibi destek- Topraga düşmiş tenleri Hakk’a ulaşmış cânları ilk adımları atmış, din ve maneviyatın bir gerek- Virsen eger dermânını ayruk cânum ölmez benüm leme, iş bulma gibi konularda olduğu gibi yol Görmez misin sen bunları nevbet bize gelmiş yatur lilik olduğunu vurgulamış, arkasından ruh sağlı- gösterme, kişisel büyüme ve gelişme konuların- dizelerinden anlamak pek tabi mümkündür. ğı ve maneviyat konusunda yapılan çalışmaların da bakımda bulunma ve evlilik gibi sorunlarda Aşkın ezelden beri olduğunu; Esilmiş incü dişleri dökilmiş saru saçları sayısı artmaya başlamıştır.27 Din ve maneviyatın uzlaştırma vb.) olarak engelleyen ya da ilgilen- Çün ezelden Yûnus senün ‘ışkıla esridi cânun Bitmiş kamu teşvişleri Hak varlıgın almış yatur psikolojinin konusu olması ise bu çabaların so- diren sorunlara yönelik belirli kurallar çerçeve- Dergâhına her dem anun vâlih ü hayrân kala dur nucu olarak 1980’leri bulmuştur. sinde yürütülen yapılandırılmış sözel (görüşme Gitmiş gözünün karası hîç işi yokdur turası Ezelden bileyidüm Elest’de Belâ didüm Kefen bizinün pâresi sünüge sarılmış yatur 28 Jürgen Schwing , “Hayatın Sonunda Manevi Re- Ol kadîmî denizden sil olup akup geldüm 26 Hatice Kılınçer, “Manevi Danışmanlık ve Reh- hberlik’’, Manevi Rehberlik ve Ben Ötesi Psikolojisi berlik Üzerine: Psikoloji, İlahiyat ve Tıp Alanlarında Üzerine Paylaşımlar (Ed. Prof. Dr. Robert Frager), dizeleriyle anlatmıştır. Ezelden beri var olan Yûnus ‘âkilisen bunda mülke sûret bezemegil Maneviyat ve MDR Algısı”, Manevi Danışmanlık Kaknüs Psikoloji Yayınları, İstanbul, 2019, s. 155. aşkın âlemin sebebi olduğunu ve devam edece- Mülke sûret bezeyenler kara toprak olmış yatur ve Rehberlik Teori ve Uygulama Alanları, Ed. Ali 29 Ömer Faruk Söylev “Türkiye’de Dini Danışma ve dizeleriyle anlatmıştır. Ölüm her mutasavvı- Ayten, 1. Baskı, Dem Yayınevi, İstanbul, 2017, s. 19. Rehberlik -Alanları İmkanları ve Yöntemleri- (Di- 30 Üzeyir Ok, ‘‘İnanç Bakım ve Danışmanlığı: Bir fın değindiği bir konu olarak karşımızda durur 27 Kerim Yavuz, “Günümüzde Güven Problemi yanet İşleri Başkanlığı Örneği)”, Uludağ Üniversitesi Model Geliştirme Denemesi’’, Ed. M. Bulut, 1. Din ancak Yunus Emre ölümü, ölüm korkusunun ve Din” Sosyal Bilimlerde Güven (Ed. F. Erdem), Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora hizmetleri Sempozyumu: Bildiriler, Diyanet İşleri insanın hayatına etkisini şiirlerinde çok güzel Ankara: Vadi Yayınları, s. 27-52. Tezi), Bursa, 2014, s. 59. Yayınları, Ankara, 2008, s. 560. 176 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 177 bir şekilde işlemiştir. Bu korku; yaşayışta insanı Yatsu namâzına ol hâzır hâzırları sever Kâdir Gölpınarlı, Abdülbaki, Yunus Emre Hayatı İnsanın doğumundan itibaren ölümden sonra yaşatmayı sağlayacak iyiliğe yö- Îmânun eksügin bitür îmân pîş-rev olsa gerek ve Bütün Şiirleri, Türkiye İş Bankası Kültür başlar hayat yolculuğu ve her hayat nelten, hırsı yenen, herkesi bir gösteren, “Herkes Yayınları, İstanbul, 2019. Her kim bu sözden almadı biş vakt namâzı kılmadı yolculuğunun sonu ölümdür. Ölümü mezarda birdir” dedirten bir korkudur. Halman, Talat, A’dan Z’ye Yunus Emre, Bilün müsülmân olmadı ol Tamu’ya girse gerek YKY Yayınları, İstanbul, 2003. anlamlandıramayan insanlar her zaman İnsanın doğumundan itibaren başlar hayat yolculuğu ve her hayat yolculuğunun sonu Kılınçer, Hatice, “Manevi Danışmanlık ve Yunus Emre cemaatle namaz, duanın mahi- rehberliğe ihtiyaç duymuşlardır. Bugün ölümdür. Ölümü anlamlandıramayan insanlar Rehberlik Üzerine: Psikoloji, İlahiyat ve Tıp yeti, sabır, oruç hac gibi ibadetlere yer vermiştir. manevi danışmanlıkla yapılmaya çalışılan her zaman rehberliğe ihtiyaç duymuşlardır. Bu- Alanlarında Maneviyat Ve MDR Algısı”, Ma- İbadetler sadece dinî bağlamda değil insanın gün manevi danışmanlıkla yapılmaya çalışılan nevi Danışmanlık ve Rehberlik Teori ve Uy- rehberliği zamanında Yunus Emre sorumluluk üstlenmesi, yerine getirip getirme- rehberliği zamanında Yunus Emre şiirleriyle gulama Alanları, Ed. Ali Ayten, 1.Baskı, Dem mesine göre ödül ve cezanın olması, insanın şiirleriyle yapmıştır. yapmıştır. Yayınevi, İstanbul, 2017. koskoca evrende muhatap kabul edilmesi açı- Köprülü, Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mu- Düzensizlik ve belirsizlik insanları rahatsız sından önem taşımaktadır. tasavvıflar, DİB Yayınları, Ankara, 1976. eden, yerine göre kaygılandıran bir unsurdur. Sonuç olarak Yunus Emre bizim kültürümü- Kulaksızoğlu, Adnan ve Bülent Dilmaç, “İn- Dinin insana sağladığı faydalardan bir tanesi de zü yaşamış ve yansıtmış, mutasavvıf bir şairdir. sani Değerler Programı”, M.Ü. Atatürk Eğitim hayatını düzenleyecek şekilde ibadetlerin olma- Onun eserlerinde var olan kültürel unsurlardan sıdır. Manevi danışmanlık ve rehberlikte ibadet Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, Sayı: 12, İs- faydalanmak hem manevi danışmanlık için hem önemli bir yere sahiptir. Yaradan’a kulluk bilin- tanbul, 2000. de değerler eğitimi için önem taşımaktadır. Yu- ciyle yapılan ibadetler kişiye huzur vermekte ve Ocak, Ahmet Yaşar, Yunus Emre, Kültür ve nus yaşadığı zamanın bağlamında dili ustalıkla yaşamın getirdiği kaygılardan uzaklaştırmak- Turizm Bakanlığı, Ankara, 2012. kullanmış, kültürümüzde yer alan dinî ve millî tadır. Yüce bir varlığı kabul etmenin neticesi Ok, Üzeyir, “İnanç Bakım ve Danışmanlığı: değerleri işlemiştir. Kültürümüzde çok önemli olarak yerine getirilmesi gereken davranışları Bir Model Geliştirme Denemesi”, Ed. M. Bu- bir yere sahip olan Yunus Emre, yine kültürü- ibadet olarak tanımlarsak Yunus Emre’nin şiir- lut, I. Din Hizmetleri Sempozyumu: Bildiriler, müzden beslenen manevi danışmanlık ve de- lerinde kulluk bilinciyle ibadetlerin ele alındığı- Diyanet İşleri Yayınları, Ankara, 2008. ğerler eğitimi için geçmişten günümüze ışık nı görürüz. Öztürk, Hüseyin, Eğitim Sosyolojisi, tutmaya devam etmektedir. Hatiboğlu Yayınları, 8. baskı, Ankara, 1993. Müsülmânam diyen kişi şartı nedür bilse gerek Özensel, Ertan, “Sosyolojik Bir Olgu Olarak Tanrı’nun buyrugın tutup biş vakt namâz kılsa Değer’’, Değerler Eğitimi Dergisi, 1 (3), Konya, gerek Kaynakça Altan, M. Z. , “Çoklu Zeka Kuramı ve 2003. Schwing, Jürgen, “Hayatın Sonunda Mane- Tanla turup başun kaldur ellerüni suya daldur Değerler Eğitimi”, Pegem Eğitim ve Öğretim Hem şeytânun boynını ur hem nefs dahı ölse gerek Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 4, Malatya, 2011. vi Rehberlik”, Manevi Rehberlik ve Ben Ötesi Bacanlı, Hasan, “Değer, Değer Midir? ”, Psikolojisi Üzerine Paylaşımlar, (Ed. Prof. Dr. Kılurısan tan namâzın Hak’la ola hem niyâzın Eğitim-Bir-Sen, Yıl: 7, Sayı: 19, 2011. Robert Frager), Kaknüs Psikoloji Yayınları, İs- Âhiretde ‘izz ü nâzun varup anda bulsa gerek Çağrıcı, Mustafa, Dostluk, TDV İslâm tanbul, 2019. Ansiklopedisi, 9. Cilt. İstanbul, 1994. Söylev, Ömer Faruk, “Türkiye’de Dini Da- Öyle namâzın kılasın her ne dilersen bulasın Çağrıcı, Mustafa, Sabır, TDV İslâm nışma ve Rehberlik -Alanları İmkanları ve Yön- Tamu’dan âzâd olasın kullar âzâd olsa gerek Ansiklopedisi, 35. Cilt, İstanbul, 2008. temleri- (Diyanet İşleri Başkanlığı Örneği)”, Çubukçu, İ. Agah, “Yunus Emre’nin Fel- Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ol ikindiyi kılanlar arı dirlik dirilenler sefesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Bursa, 2014. Olardur Hakk’a irenler her dem anlar irse gerek Dergisi, Cilt: 25, Sayı: 1, Ankara, 1981. Yavuz, Kerim, “Günümüzde Güven Prob- Ertunç, Refika, “Yunus Emre’nin Risâletü’n lemi ve Din”, Sosyal Bilimlerde Güven, Ahşam durur üç farîza tagca günâhun arıda Nushiyye’sindeki Ahlaki Değerler”, Yüksek Li- (Ed. F. Erdem), Vadi Yayınları, Ankara, 2003. Eyü ‘amellerün sinde şem ü çerâg olsa gerek sans Tezi, Elazığ, 2016. www.meb.gov.tr Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, Yunus Emre, www.tdk.gov.tr (Akt. Dilaver Düzgün), 2014. 178 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 179 mı?’ sualini, bilmezlikten gelerek sormuş; Yunus da ‘Dağda eğri odun çok; lakin senin kapında odunun bile eğrisi yakış- maz!’ cevabını vermiş.” “Doğru” ve “eğri” kavramlarına mecazi anlamından Fransız çizgi ustalarından önce bir çizgi olarak bakmak gerekir. Türk Dil Kurumu Ingres: “Çizmeyi öğrenmem Güncel Türkçe Sözlük’te doğru kelimesinin temel an- lamı “Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, 30 yıldan fazla zamanımı eğri ve çarpık karşıtı.” şeklindedir. Eğri kelimesinin te- aldı, boyamayı öğrenmek mel anlamı ise “Doğru veya düz olmayan, bir noktasın- ise yalnızca 3 gün” der. 3 YUNUS EMRE ŞİİRLERİNDE da yön değiştiren, çarpık, münhani, doğru karşıtı”dır. Çizgi, temsil ettiği fikri Çizginin ilk kullanımıyla ilgili olarak alfabenin ge- yansıtır. Bu bakımdan lişiminden çok önce, iletişim için çizgi resimlerle ger- GÖRSEL ARKA PLAN çekleştiği söylenmektedir.4 Görsel tasarım açısından ise sanatçı çoğunlukla, çizgi bir noktanın başlangıç noktasından bir bitiş nok- belli amaçlar için onu 1* Burcu COŞGUN OVALI tasına kadar izlediği yolun ortaya çıkardığı görsel etki- kullanır. Çizgiler, görsel dir. Çizgi ögesi somut bir kavram gibi görünse de elle tutulan bir varlık olmadığından aslında soyut bir ögedir. sanatlarda olduğu gibi dil Yunus Emre; aşkın sesi olan dizelerini tabiat unsurlarıyla donatarak görsel bir Bu bakımdan çizginin tanımı ona nereden baktığımıza ve edebiyatta da belirli bir şölene de dönüştürmüştür. Bu şölenin zihinde canlandırdığı çağrışımlar, insanı göre değişiklik gösterecektir. Çizginin bir başlangıç ve amaç için kullanılmakta; bir iç yolculuğa götürmektedir. bir de bitiş noktası vardır. İfade yerindeyse çizginin tüm doğru ve eğrilik, insanlara hayatı bu iki nokta arasında geçer. Bu açıdan bakıldı- ğında çizginin iki noktayı birleştiren bir yol olduğunu yahut bir işe, tutuma Eğriler Eğri ile Doğrular Doğru ile söyleyebiliriz.5 Bu da demek oluyor ki esasında bir “yol” atfedilebilmektedir. olan çizginin mecazi olarak insanların “davranış, tutum, Yani Ingres’in çizgiler ürk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar ki- “Bir yerde ölüp bes, niye min yerde mezarı? gidiş veya davranış biçimi; uydukları ilke, sistem, usul, tabında Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü; Her gün kazılır çünkü gönüllerde mezarı. tarz, tarik” hakkında imge olarak kullanılması kaçınıl- için dediğini insanların Yunus Emre hakkında şunları der: “ Yu- mazdır. Yaşam da nihayetinde başlangıç ve bitiş noktası yaşamda tuttuğu yol için nus asırlardan beri, mürşidine tam bir bağlılık Otlarda, çiçeklerde ve gönüllerde mezarı” bulunan bir çizgi, yol ve yolculuktan ibarettir. Başlangıç göstermekT suretiyle en yüksek mertebelere erebilmiş ifade edersek kişinin ve bitiş arasındaki bu çizginin “doğru” mu yoksa “eğri” bir derviş timsali olarak tanınmıştır. Divan’ında çizgisini belirlemesi yıllar Yaradan’dan ötürü bütün yaratılmışı seven mi olacağına bir yol ayrımında insan karar verir. Eğri- Tapduk Emre’ye karşı beslediği derin ve çok samimi bir Hak âşığıdır Yunus. Kendisinin de sıklık- alır. Yunus da dizelerinde sevgi ve bağlılığı gösterecek parçalara sık sık rast- lik-doğruluk çizgisinin bir yol ayrımında kişilerin ko- la vurguladığı gibi bir “derviş”tir. Bu bakımdan lanmaktadır.”2 numlarını Yunus Emre bir şiirinde şöyle dile getirir: “doğru yola gelmeye” şiirlerinin ana eksenini dinî-tasavvufi hakikatle- davet ederken bu yolda Hayatı hakkındaki bilgiler, bir damlanın bir rin oluşturması kaçınılmazdır. Ancak onun şiiri- ummana karışması gibi menkıbelere karışmıştır. nin arka planına, fonuna bakmak şiirini anlam- “Eğriler eğri ile doğrular doğru ile yapılması gerekenlerin Mezarı ise Bahtiyar Vahapzade’nin şu dizeleriy- landırmada farklı bir bakış açısı sunabilecektir. Yalan yalanı sever gammâzlar gammâz6 ile” bir süreç, tasavvuf dilinde le belirttiği gibi asırlar boyunca gönüllerde ka- Şiirlerine geçmeden onun hakkındaki bir rivayeti “seyr ü sülûk” ile mümkün zılmaktadır: bu bakış açısıyla ele almaya çalışalım: “Yunus Sa- 3 https://sozluk.gov.tr/ olacağını ifade etmektedir. 1* Grafik Tasarımcısı, Eskişehir Valiliği Özel Kalem karya ormanlarından yaz kış dergâha odun taşıyor- 4 Vedat Özsoy, Görsel Sanatlar Eğitimi (Birinci Baskı), Pe- Müdürlüğü du. Rivayete göre bir gün Tapduk Emre, Yunus’un gem Akademi, Ankara, 2015, s. 3. 2 Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıf- getirdiği odunlara bakarak hepsinin düz ve kuru 5 A. Ayaydın- V. Özsoy, Görsel Tasarım Öge ve İlkeleri lar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Türk Tarih olduğunu görünce ‘Dağda hiç eğri odun kalmamış (Birinci Baskı), Pegem Akademi, Ankara, 2016, s. 38. Kurumu Basımevi, Ankara, 1993, s. 268. 6 Fitneci, münafık, iftiracı, dedikoducu 180 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 181 Elbette bu “eğri” ve “doğru” insan tasnifinin için kullanılmakta; doğru ve eğrilik, insanla- Yunus’un şiirlerinin arkasında, tabiat bütün cömertliği ile fon oluşturmaktadır. arka planında “Emrolunduğun gibi dosdoğru ra yahut bir işe, tutuma atfedilebilmektedir. İlahi bir tasarımın unsurları olan dağlar, ormanlar, çiçekler, kuşlar ve gökyüzünden ol.” (Hud Suresi/112) ilahi kelamıyla çizilen bir Yani Ingres’in çizgiler için dediğini insanların oluşan manzara; canlı renklerle bezenmiş bir tabloyu andırmaktadır. inanç çizgisini görmek gerekir. Doğruluk, doğru yaşamda tuttuğu yol için ifade edersek kişinin olmak, “sırat-ı müstakim” üzere doğru bir istika- çizgisini belirlemesi yıllar alır. Yunus da dize- mette bulunmak anlamlarının yanı sıra “doğru” lerinde “doğru yola gelmeye” davet ederken bu çizgisinin ve çizgilerin görsel bir anlatım unsuru yolda yapılması gerekenlerin bir süreç, tasavvuf köpükten yaratılması Hakanî Mehmet Bey’in Sözlüğünde imgenin anlamları şöyledir: 14 olarak anlam değerleri de söz konusudur. Ni- dilinde “seyr ü sülûk” ile mümkün olacağını ifa- Hilye-i Saadet’inde de anlatılmıştır.10 tekim çizgi, ilk anlatım unsurudur. Çizgi ile de etmektedir: 1. Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özle- türlü etkiler yaratılabilir, çeşitli psişik durumlar Yunus’un şiirlerinin arkasında, tabiat bütün nen şey, hayal, hülya. oluşturabilir. Çizgi niteliklerinin tek düze oluşu cömertliği ile fon oluşturmaktadır. İlahi bir ta- 2. Genel görünüş, izlenim, imaj. “Egriligün koyasın togrı yola gelesin sarımın unsurları olan dağlar, ormanlar, çiçekler, ve kompozisyon içinde tekrarı bütünde birliğe 3. Duyu organlarının dıştan algıladığı bir kuşlar ve gökyüzünden oluşan manzara; canlı doğru götürür bizi. Eğri bir çizgi, kendi etrafın- Kibr ü kîni çıkargıl erden nasîb alasın” nesnenin bilince yansıyan benzeri, hayal, imaj. da bükülerek bir takım dalgalı yüzeyler yarata- renklerle bezenmiş bir tabloyu andırmaktadır. 4. Duyularla algılanan, bir uyaran söz konu- bilir. Bütün bu hareketler ise gözü oyalar. Eğri Fakat “bütün bu unsurlar Yunus’un şiirinde ken- su olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar, karakterli çizginin ani yön değişmeleri heyecan, di dünya görüşüne uygun olarak yeni bir öz, yeni hayal, imaj. hareket ve tereddüt uyandırır; kararsızlık yaratır. Dağları Muhkem Kıldı bir biçim kazanırlar. O, kafasındaki dünyayı inşa O Deniz Köpüğünden etmek için tabiat unsurlarından sadece yapı mal- Dil aracılığıyla yeni bir dünya kurabilmenin Zira beklenmedik değişimlere uymakta insan 11 yapısı görü yoluyla da olsa daima güçlük çeker.7 zemesi olarak faydalanır.” Nitekim Yunus Em- önemli araçlarından biri de imgedir. Aşağıdaki Görüldüğü üzere eğrilik gözü oyalayan, ani yön re’nin şiirlerinde insana ve doğaya ait motiflerin şiir mevsimsel değişimi, doğanın canlanmasını değişimleriyle kararsızlık ve güçlük oluşturan Yunus Emre; aşkın sesi olan dizelerini ta- sıkça karşımıza çıkması onun insana ve doğaya anlatırken imgesel bir anlatımla şiirin içinde biat unsurlarıyla donatarak görsel bir şölene de olan yaklaşımıyla yakından ilişkilidir. O, sevdiği yeni bir dünya kurmuş; aslında bu yeni dünyada bir görsel anlatım unsuru olabilmektedir. 12 dönüştürmüştür. Bu şölenin zihinde canlandır- her şeyde Allah’tan bir iz görür. baharın gelişi gibi manevi bir uyanışa, canlanışa Fransız çizgi ustalarından Ingres: “Çizmeyi dığı çağrışımlar, insanı bir iç yolculuğa götür- işaret etmiştir. Edebiyatımızda ve tasavvuf gele- öğrenmem 30 yıldan fazla zamanımı aldı, Dış dünyanın, duyumsamaların ve mektedir. Bu yolculuk bazen -aşağıdaki beyitte neğinde tıpkı insanlar gibi doğada yer alan in- boyamayı öğrenmek ise yalnızca 3 gün” der. izlenimlerin zihinde resimsel bir değer olduğu gibi- yaratılışa kadar uzanmaktadır: san dışındaki varlıkların da bir karakteri olduğu Çizgi, temsil ettiği fikri yansıtır. Bu bakımdan kazanması şiirde “imge” kavramıyla açıklan- 13 düşünülmüş; insan-iman-Allah ilişkisini daha sanatçı çoğunlukla, belli amaçlar için onu kul- “Yidi deniz yaratdı ol gevher tamlasından maktadır. Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe 8 canlı anlatabilmek için semboller kullanılmıştır. lanır. Nitekim her görsel tasarımın söylemek Tagları muhkem kıldı ol deniz köpüginden” 10 İbrahim, Dilek, Mitolojilerde ve Türk Destan- Denizin cömertlikle, toprağın ise alçakgönüllü- istediği bir şey vardır. Bunun da temel fikri Beyitte geçen köpüğün yaratılıştaki önemi larında Köpük, TÜRK DÜNYASI / TURKISH 15 9 WORLD, Dil ve Edebiyat Dergisi / Journal of Lan- lükle özdeşleştirilmesi gibi. vurguda saklıdır. Çizgiler, görsel sanatlarda üzerinde durmak gerekir. Köpük, yaratılmışla- guage and Literature, Sayı/Issue: 46 (Güz-Autumn Aşağıdaki şiirde de bülbülün aşkla coşması, olduğu gibi dil ve edebiyatta da belirli bir amaç rın özünü oluşturduğunu göstermesi bakımın- 2018) - IS SN: 1301-0077 Ankara, TURKEY, DOI nefesinin canlar bağışlaması tasavvufi anlamlar dan dikkate değerdir. Yalnızca dondurulmuş Numarası/DOI Number: 10.24155/tdk.2018.81, s. 7 Mustafa Aslıer, Erol Eti ve Mümtaz Işıngör, taşımakla birlikte sadece “cümle âdemi” değil köpükten yeryüzünün yaratıldığı; cevherden 67-90. Temel Sanat Eğitimi - Resim Teknikleri - Grafik “cümle âlemi” kardeş gören Yunus’un bülbülle Resim, Ankara, 1986, s. 11-12. ortaya çıkan köpüğün en üst kısmından bütün 11 Dursun Yıldırım, Dede Korkut ve Yunus Emre’de dertleşmesi bu tablonun konusunu oluşturmak- 8 A. Ayaydın, - V. Özsoy, Görsel Tasarım Öge ve âlemi kaplayan gökyüzünün, alt kısımlarından Hayat, Tabiat, Tanrı ve Ölüm, İstanbul Üniversitesi İlkeleri (Birinci Baskı), Pegem Akademi, Ankara, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı C. XX, tadır. ise Cennet, Cehennem ve diğer unsurların ya- 1973, s. 37-47. 2016, s. 45. ratıldığına dair klasik edebiyatımızda çeşitli 9 Burcu Coşgun Ovalı, Güzel Sanatlar Fakültelerinin 12 Kadir Kaplan, Yunus Emre’nin Şiirlerinde İnsan WEB Siteleri Üzerine Bir İnceleme: Ege Bölgesi rivayetler anlatılır. Klasik Türk şiirinde gördü- ve Doğa / Human And Nature In The Poems Of 14 https://sozluk.gov.tr/ Üniveristeleri Örneği, Yayınlanmamış Yüksek ğümüz köpük-yaratılış ilişkisi, yaratılışı izaha Yunus Emre, Üniversitesi Sosyal Bilimler 15 Kadir Kaplan, Yunus Emre’nin Şiirlerinde İnsan Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal çalışan kimi İslam bilginlerinin eserlerinde de Enstitüsü Dergisi (ERZSOSDE) XI-I: 155-166 ve Doğa / Human And Nature In The Poems Of Yunus Emre, Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Bilimler Enst., Sanat ve Tasarım Ana Bilim Dalı, yer almaktadır. İslam mitolojisinde karaların [2018] , 2021, s.20. 13 Doğan Aksan, Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, Şafak Enstitüsü Dergisi (ERZSOSDE) XI-I: 155-166 Matbaası, Ankara, 1993, s. 32. [2018] 182 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 183 Yine yaz günleri geldi Kudret haznesi açıldı Görsel algılama sürecinde anlamlandırma Coşgun Ovalı, Burcu, Güzel Sanatlar Söyle bülbülcügüm söyle ‘Âleme rahmet saçıldı bireyin sosyokültürel durumu, estetik değerle- Fakültelerinin WEB Siteleri Üzerine Bir İnceleme: Hulle tonları biçildi ri ve içinde bulunduğu toplumun değerleri ile Ege Bölgesi Üniveristeleri Örneği, Yayınlanmamış Cümle çiçekler zeyn oldı 18 Söyle bülbülcügüm söyle doğrudan ilişkilidir. Yunus Emre de bu şiirde Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Söyle bülbülcügüm söyle doğaya bakarken ilahi aşkın coşkunluğu içinde Sosyal Bilimler Enst., Sanat ve Tasarım Ana Bilim doğayı anlamlandırmış ve gördüğü resmi keli- Dalı, Afyonkarahisar, 2021. Şeyhüm andadur ben bunda melerle çizmiştir. Gafletten uyanmaktan, her Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe An- Kış çıkıcak irdi bahâr Cânum karâr kılmaz tende diyarın cennete dönmesinden, ağaçların yeşil el- siklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, 33. Baskı, Ankara, 2017. Cânunı gafletden uyar Zârılıgum dün ü günde bise giymesinden bahsederken kullandığı nefes, Söyle bülbülcügüm söyle şeyh, kudret hazinesi, rahmet ve sufilerin giy- Dilek, İbrahim, Mitolojilerde ve Türk Des- Cennet’e döndi her diyâr dikleri özel elbise olan hulle19 ifadelerinde onun tanlarında Köpük, TÜRK DÜNYASI / TUR- Söyle bülbülcügüm söyle değerler dünyası ile doğrudan ilişkili imge dolu KISH WORLD, Dil ve Edebiyat Dergisi / Kanadunı aça bilürsin bir betimleme dikkati çekmektedir. Journal of Language and Literature, Sayı/Is- Açuban uça bilürsin Görsel sanatlar yaşantımıza canlılık ve- sue: 46 (Güz-Autumn 2018) - IS SN: 1301- Yaşıl ton geydi agaçlar Deryâlar geçe bilürsin rir, bizi hassas yapar, kim olduğumuza ve neye 0077 Ankara, TURKEY, DOI Numarası/DOI inandığımıza ilgi duymamızı; kendimize ve Number: 10.24155/tdk.2018.81, s. 67-90. Pervâz urup uçar kuşlar Söyle bülbülcügüm söyle toplumumuza ayna tutmamızı sağlar. Görsel sa- Kaplan, Kadir, Yunus Emre’nin Şiirlerinde Nefesün cânlar bagışlar natlar her bireyin benzersizliğiyle, özgünlüğüy- İnsan ve Doğa / Human And Nature In The Yuvandan yavrun aldılar Poems Of Yunus Emre, Erzincan Üniversitesi Söyle bülbülcügüm söyle le, kişilikli birey olmanın yüceliği ile ve yaratıcı Seni dîvâne kıldılar hayaller kurma ile ilgilenir.20 Aynı hayal boyutu Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (ERZSOS- Zamân böyl’olur didiler şiirde “imge” kavramıyla karşımıza çıkmaktadır. DE) XI-I: 155-166 [2018] Köprülü, Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mu- ‘Işkıla eylegil cûşı Söyle bülbülcügüm söyle Bazı düşünürlere göre beynin bellek bankasında sadece imgeler depolanmaktadır.21 Bu bağlam- tasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Gider gönlünden teşvîşi da disiplinlerarası bakış; imgenin imkânlarıyla Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1993. Geçdi yâ ‘ömrümün varı Çıkuban gül-zâra karşu şiirde kurulan bu yeni dünyanın “doğru” an- Özsoy, Vedat, Görsel Sanatlar Eğitimi Kor gidersin bu gül-zârı lamlandırılmasında, “doğru” yorumlamasında (Birinci Baskı), Pegem Akademi, Ankara, 2015. Söyle bülbülcügüm söyle Yûnus’un mûnisi yârı önemli katkılar sunacaktır. Uludağ, Süleyman, Hırka, TDV İslâm An- siklopedisi, 17. Cilt, İstanbul, 1998, s. 373-374. Söyle bülbülcügüm söyle Uçar, Tevfik Fikret, Görsel İletişim ve Grafik Kuru dikende gül biter Kaynakça Tasarımı (Dokuzuncu Baskı), İnkılap Kitabevi, Hasretinden gine yiter Şiirde zikredilen tek renk “yeşil” ise de gülzar, Aksan, Doğan, Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, Şa- İstanbul, 2014. bülbül, çiçekler ile bir bahar betimlemesi göz- fak Matbaası, Ankara, 1993. Dertli m’oldun benden beter Yıldırım, Dursun, Dede Korkut ve Yunus ler önüne serilmiş; bu rengârenk tabloya “pervaz Aslıer, Mustafa, Eti, Erol ve Işıngör Mümtaz, Emre’de Hayat, Tabiat, Tanrı ve Ölüm, İstan- Söyle bülbülcügüm söyle urup uçan kuşlar” bir hareket katmıştır. Ağaç Temel Sanat Eğitimi -Resim Teknikleri- bul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve motifi dünyadan cennete yükselen, sürekli deği- Grafik Resim, Ankara, 1986. Edebiyatı C. XX, 1973, s. 37-47. şim ve gelişim içindeki yaşayan evreni semboli- Ayaydın, A.-Özsoy, V., Görsel Tasarım Öge Yunus Emre, Yûnus Emre Dîvânı, Haz: Bülbül ‘âşık durur güle 16 ze eder. Yeşil renk İslamiyet’te kutsal alan ve ve İlkeleri (Birinci Baskı), Pegem Akademi, Mustafa Tatcı, Kültür Bakanlığı Yay (E-Kitap; 17 ‘Âşıkun hâlin kim bile mekânların vazgeçilmez rengidir. Ankara, 2016. ISBN 978- 975-17-3342-9). https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf (Erişim Güle karşu hoş ‘ışkıla 18 A.g.e., s. 60. 19 Süleyman Uludağ, Hırka, TDV İslâm Ansiklope- Tarihi: 09/03/2021). Söyle bülbücügüm söyle 16 Tevfik Fikret Uçar, Görsel İletişim ve Grafik Tasa- rımı (Dokuzuncu Baskı), İnkılap Kitabevi, İstanbul, disi, 17. Cilt, İstanbul, 1998, s. 373-374. https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 2014, s. 42. 20 Vedat Özsoy, Görsel Sanatlar Eğitimi (Birinci 10/03/2021). 17 A.g.e., s. 56. Baskı), Pegem Akademi, Ankara, 2015, s. 31. 21 A.g.e., s. 3. 184 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 185 Yunus Emre, İslam Tarihi’ne hakkıyla vâkıftır. Sevgilinin sevgilisi Hz. Peygamber, “Muhammed, Ahmed, Mustafa, Fahr-i Âlem, Resûl, Habîb, Nebî” vesâir isim ve sıfatlarıyla hem âlemlerin hem İslamiyet tarihinin varlık sebebi olarak Yunus’un en büyük hazinesidir. Ali, Hamza, Hasan, Hüseyin üzerinden sergilediği tarihî duyarlılık ondaki Ehl-i Beyt rabıtasının; Ebûbekir, Ömer, Osman’a atfen yürüttüğü nitelemeler râşid halifeler YUNUS’UN NAZMINDA TARİH OLGUSU VE TARİHÎ DERİNLİK (çâr-yâr-ı güzîn) devrine ilişkin tarihî vukufiyetin açık göstergesidir. bir kaynak olarak kullanmayı sürdürmüştür. ‘Âceb şu yîrde var m’ola şöyle garîb bencileyin Anadolu ve Balkanlarda, hatta Azerbaycan Bağrı başlu gözü yaşlu şöyle garîb bencileyin üzerinden Kırım’a uzanan geniş sahadaki Türk kitleleri üzerinde zamanın tüm inkilabâtına Gezdüm Urum’ıla Şam’ı, yukaru illeri kamu 4 Osman KÖKSAL1* rağmen yüzyıllardır bütün şöhret ve nüfuzunu Çok istedüm bulamadum şöyle garîb bencileyin” koruyan Yunus’un3 söz ustalığındaki gücünü, *** Sakarya boylarından Sarıköylü Yunus; kahramanlarını Asya-yı Vüstâ’dan Deşt-i kendi öğretisini oluşturup sunarken konularına “Kanda bulam isteyüben iy gönül seni kandasın Kıpçak’a kadarki tüm (Yukarı) Türkeli, Nahcivan’dan Şam’a, Rûm’a ve Hicaz’a uygun tarihî karakterleri büyük bir vukufiyetle Kanda virâne varısa va’llahi gönül andasın seçip kullanışında da açık biçimde görmekteyiz. uzanan Arap, Acem, Roma diyarını kuşatan coğrafyada cevelan eden insanlık Kayseri Tebriz ü Sivas Nahcuvan u Maraş Şiraz Bu konuda o, uzun bir takvim aralığında tarihini süzgecinden geçirmiş olmanın rahatlığı ile seçmektedir. Gönül sana Bağdad yakın âlemlerde dîvândasın”5 peygamberlerden, tasavvuf dünyasının büyük *** ustalarından, müspet ya da menfi icraatlarıyla 1** “Ol Meclisün âşıkları İbrâhim Edhem’dir biri eşeriyet için bir doğru yol (sırât-ı temelde bir “olgun insan (insan-ı kâmil)” modeli şöhret bulmuş ve muhtelif devirlerde hükümran Belh Şehri gibi bin ola her gûşede vîrânesi”6 olmuş tac u taht sahiplerinden, aşk uğruna müstakîm) sunan son semavi dinin oluşturmak için uğraş veren tasavvufi anlayış da Bu iklim zenginliğinden ötürü Sakarya kaynağı vahy-i ilahinin, bu yolun canını feda edenlerden, şark ve garbın müslim- boylarından Sarıköylü Yunus; kahramanlarını kendi tedrisat ve terbiye müfredatında, tarihi Bsınırlarını belirlerken bir ibret ve tecrübe gayrimüslim bilge ve hikmet sahiplerinden Asya-yı Vüstâ’dan Deşt-i Kıpçak’a kadarki tüm menbaı olarak zaman zaman tarihî rivayetlere civarında yaşayan Hz. Hud’un elçi olduğu Âd kavmi oluşan çok zengin ve cezbedici bir karakter (Yukarı) Türkeli, Nahcivan’dan Şam’a, Rûm’a yer verdiği hepimizin malumudur.2 Vahyî ile kardeşi Hz. Salih’in elçi tayin edildiği Şam- portföyüne sahiptir. ve Hicaz’a uzanan Arap, Acem, Roma diyarını Hicaz arasındaki Semud kavminin başına gelenler kuşatan coğrafyada cevelan eden insanlık 1* Prof. Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen (Kuran, 11/59-60, 11/60-69, 53/50-51, 69/1-7), Yunus’un bu kadar geniş yelpazeli, renkli ve tarihini süzgecinden geçirmiş olmanın rahatlığı Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Hz. Lût’un elçi olduğu Ölü Deniz kıyısındaki ünlü tarih kahramanlarını mesajını sunarken Bu yazı, daha önce, farklı bir formatla “X. Sodome ve Gomore ahalisinin yaşadıkları (Kuran dizelerinde kullanması; onun insanoğlunun ile seçmektedir. Yunus Emre, İslam Tarihi’ne Uluslararası Yunus Emre Sevgi ve Bilgi Şöleni (6-8 15/57-79 ve diğer yerlerde), Hz. İbrahim’le Bâbil küre üzerinde kendi çağına kadar süren hayat hakkıyla vâkıftır. Sevgilinin sevgilisi Hz. Kralı Nemrud’un mücadelesi ve hüsranı (Kuran Peygamber, “Muhammed, Ahmed, Mustafa, Mayıs 2010)”ne bildiri olarak sunulmuş ve Bildiriler serüvenini oldukça geniş bir coğrafi düzlemde kitabında yayımlanmıştır. 2/124-127, 130-133 ve diğer yerlerde), Mısır’da Fahr-i Âlem, Resûl, Habîb, Nebî” vesâir isim takip ettiğini de göstermektedir. Yunus 2 Gerçekten Kur’an’ın çeşitli surelerinde İsrailoğulları ve Hz. Musa’ya karşı savaş açan ve sıfatlarıyla hem âlemlerin hem İslamiyet peygamberlerle elçilik ettikleri kavimler arasındaki Firavn’un Kızıl Deniz’de boğuluşu (Kuran, 26/52- “tanış olduğu” tarihî coğrafyanın sınırlarıyla tarihinin varlık sebebi olarak Yunus’un en ilişkiler bağlamında veya başka sebeplerle zaman 68, 44/22-31 ve diğer yerlerde), Kâbe’yi yıkmaya ilgili ipuçlarını kendi dizelerinde şöyle ve mekâna oturmamış olmakla birlikte muhtelif gelen ve “fil ashâbı” olarak adlandırılan Ebrehe’nin göstermektedir: 4 Yûnus Emre Dîvânı II, Tenkitli Metin, (Neşr. Dr. topluluklara ilişkin kıssa ya da ustûre (hikâye) türü kuvvetlerinin Mekke yakınlarında yok oluşu (Kuran Mustafa Tatcı), Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara tarihî rivayetler bulunmaktadır. Nuh Peygamberin 105/1-5), VII. yüzyıl başında İran’la savaşa tutuşarak 3 Yunus’un Anadolu tasavvufundaki yerine ilişkin 1990, 277/1-2 (Müteakip dipnotlarda ‘dîvân’ kavminin başına gelen ve halk literatüründe “Nuh önce yenilip sonra galip geleceği bildirilen Romalılara bu değerlendirmenin ayrıntısı için özellikle bkz., kısaltmasıyla verilecektir). Tufanı” olarak bilinen hadise (Kuran, 11/25-49, ilişkin haberler (Kuran, 30/2-4) ve benzeri örnekler Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 5 Dîvân, 278/1-6 69/11-12 ve diğer surelerde); Yemen’de Hadramût bunlar arasındadır. Ankara 1993, s.278-285. 6 Dîvân, 406/4 186 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 187 büyük hazinesidir. Ali, Hamza, Hasan, Hüseyin Yunus Emre, Hak aşığı bir mutasavvıf ozan Gâh bir Gâzi olam Efrengile ceng eyleyem *** üzerinden sergilediği tarihî duyarlılık ondaki olarak aşkını şiirine dökerken hikâyesi halkın Geh dönem Efreng olam nisyânıla isyân olam İy dünyaya aldanan hayırla ihsan kanı Ehl-i Beyt rabıtasının; Ebûbekir, Ömer, diline düşmüş ve bir kısmı aşkıyla fena bulmuş Unuttun ahreti şefkatla îmân kanı Osman’a atfen yürüttüğü nitelemeler râşid bazı yalın aşk kahramanlarını da deyişlerine Gâh bir mechûl olam merdûd olam Nemrûd olam halifeler (çâr-yâr-ı güzîn) devrine7 ilişkin tarihî konuk eder. Ferhad ve Şirin, Leylâ ve Mecnûn, Geh varam Ca‘fer olam Tayyâr olam perrân olam İbrâhîm Halîl geldi Kâbe’ye bünyâd urdı vukufiyetin açık göstergesidir. Kur’an’da ismi Yusuf u Zeliha (Züleyha) bu dünyada aşkın geçen tüm peygamberleri, öne çıkmış mucizevi en bildik tarihî (mitolojik) kahramanlarıdır. Oglına bıçak çaldı İsmâil kurban kanı özellikleriyle hikmet dolu dizelerine konuk O, bunlarla yetinmeyip Cahiliye devri Geh yıkam gâhi yakam yir yüzünü perrân idem ettiği gibi, adı ilahi vahiyde anılmamış ancak Araplarının maceracı aşk şairi Anter’i, Fars Geh varam ‘arşa çıkam hem şâh olam sultân olam Şeddâd bir uçmak yaptı Nemrud göge ok atdı varlığına inanılan isimsiz nebileri anmayı da dünyasının sembolik kahramanları Rüstem ve Kârun’ı da yir yuttı Âdil Nuşirvan kanı ihmal etmez: Feridun’u birer değer olarak şiirine taşımıştır. Degmeler bu sırra irmezler ledünnîdir ‘azîz “Yüz yigirmi dört bin cânlar canum içinde Bunun yanında işi “sevgi” olan Yunus’un bî- Hızr’ı koyup yolda ben kerrûbıla gerdân olam Kim ki istedi buldu kullugı tamâm oldu karar gönülleri uslandırıp karar-gîr kılmak; Gizli Muhammed cânı dahi içerü bizden Key Mısr’a sultân oldu Yûsuf-ı Ken‘ân kanı onları hırs, kibir ve mâsivâdan arındırmak *** Niçe bir Cercîs ü Bercîs olam u Mirrih olam Yüz bin peygamber gele hiç şefâ‘at olmaya için bazı menfi karakterlere de başvurduğu Niçe bir Câlinus u Bukrat olam Lokmân olam. Resûl mi‘raca agdı gökden yire nûr yagdı Vay eğer olmazısa Allah’un ‘inâyeti”8 görülmektedir. Firavn, Hâmân, Harâmî, Habîb’üm diyü ögdi ol Fahr-i cihân kanı Onun Tasavvuf Tarihi’nin uluları içerisinden Nemrûd ve Şeddat gibi… Böylece tabiatı gereği seçtiği isimler arasında Bâyezid-i Bistâmî, kahramanlar etrafında örgülenen tarihi, Yunus Bu tokuz arslan u yidi evren ü dört ejderhâ Cüneyd-i Bağdadî, Geyikli Baba (Hasan), kahramanlarını kullanarak şiirine taşımakta; Bunlarla ceng idem Rüstem olam destân olam Ebû Bekr’ile Ömer yüzlerinden nûr tamar İbrahim Edhem, Ma‘rûf-ı Kerhî, Mevlana, onlar üzerinden sembolize ettiği tarihî olaylarla Sînesi tolu Kur’an Osmân-ı Affân kanı Necmeddin Kübrâ, Saltuk, Seydi Balum, Seyyid söylemindeki mana derinliğini, ikna gücünü Bir demî âsûde bir dem gaflet ile hurd u hâm yükseltmektedir. Gerçi onun karakterler Ahmed-i Kebîr, Şeyh Şiblî, Tapduk Emre ve Bir demî âşüfte olam Mecnûn olam hayrân olam Bineridi Düldül’e belinde Zülfikârı üzerinden dizelerine taşıdığı tarih, kendi usul ve Üveys(-el Karânî) bulunmaktadır. Ancak bunlar Erenler açdı dîni Tanrı Arslanı kanı içerisinde Hz. Peygamber’den sonra, Divan’ında yöntemi içerisinde zaman ve mekâna bağlanmış Geh muti‘ olam Hudânun emrine bin cân ile en çok andığı isim Hallâc-ı Mansûr’dur.9 Onun disipline olaylar zinciri özelliği taşımaz. Ancak Geh dönem ‘âsî olam Musî olam İmrân olam Çalap Tanrı’nın hâsı Hazretde geçer nâzı Hallâc’ı bu kadar öne çıkarışını, hem aşkı söyleyeceğini sembollere, remizlere taşıyarak yolunda canını veren bir model mutasavvıf oluşu söylemeyi yol edinmiş tasavvuf edebiyatının bu Peygamber’in ‘âmmusu Hamza Pehlevân kanı hem de Yunus’un kendi tasavvuf düşüncesinin, geleneğini, büyük ustası Yunus’un sürdürmesi Geh varam Dâvud olam çıkam Süleyman tahtına Mansûr’un “vahdet-i vücûd” felsefesine yakınlığı tabiidir. Yunus’un söylemindeki tarihî zenginliği Geh yine güm-râh olup vaslı koyup hicrân olam. Cüneyd-i Bağdâdî vü Şiblî vü Ma‘rûf-ı Karhî iki manzumesinden seçerek kısalttığımız şu ile izah etmek kabildir. İki örnek: Anlar vardı bu yolı şimdi ol erkân kanı dizeleriyle somut olarak örnekleyelim: “Mansur’layın dâra beni, şöyle ‘ıyân göster seni Dâr olam girdâr olam berdâr olam Mansûr olam 10 Kurban kılayın bu cânı ‘ışka münkir olmayayın” Cân olam hem ten olam hem în olam hem ân olam Bâyezîd-i Bestâmî yidi kat gök seyrânı *** Bu fenâ mülkinde ben niçe niçe hayrân olam Ol erenler sultânı gevher-i ma‘den kanı “Bizim meclis mestlerinün demleri Ene’l-Hak olur Niçe bir handân olam yâ niçe bir giryân olam Dem olam Âdem olam ‘âlem olam ‘âlemde ben Bin Hallâc-ı Mansûr gibi en kemîne dîvânesi”11 Dem olam bî-dem olam hem nâm olam hem nân 7 Hz. Peygamber’den sonraki râşid halifeler devri Gâh batn-ı Hût içinde Yûnus’ıla söyleşem olam Dobruca’da kendi adıyla anılan Babadağ’daki (632-661)’nin kahramanları olan dört halifenin Geh çıkam ‘Arş üstine bir cân olam Selmân olam türbesinde medfun Balkanların gizemli şeyhi Baba Tasavvufî literatürdeki karşılığı “dört yâr (çâr yâr-ı Saltuk (Sarı Saltuk/Saltuk el-Türkmânî) ve ondan Yûnus’a Tapduk u Saltug u Barak’dandur nasîb güzîn)”dir. da Barak Baba’ya uzanan tasavvuf silsilesini açıkça 12 8 Dîvân, 233/3, 380/7 Gâh duzâhda yanam Firavn’ıla Hâmân’ıla Çün gönülden cûş kıldı ben niçe pinhân olam belirtmektedir. Saltuk Baba üzerine etraflı bir 9 Hallâc, divânda otuz bir ayrı yerde zikredilmektedir. Gâh cennetde varam Gılmân’ıla Rıdvan’ıla inceleme olarak bkz., Ahmet Yaşar Ocak, : 10 Dîvân, 269/7 12 Dîvân, 201/1,5,6,14,15,16,18,19,23,24,25,32 Popüler İslâmın Balkanlar’daki Destanî Öncüsü, 11Dîvân, 406/5 ,33,35,41. Son beyitte Yunus, Tapduk Emre’den Ankara 2003. 188 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 189 Geçti bunlarun çagı dünyâ kahrun ocagı dünyasının miladi II. yüzyılda hayat sürmüş Ebû’l-Müslim Necefî sâhib-i kırân kanı (131-201) doğumlu bir başka ünlü hekim ve filozofudur. Onun, bilim peşinde Bergama’dan İskenderiye’ye, oradan Roma’ya Bir gönül ele getür ferâgât ol geç otur uzanan yolculuğu; vefatında geride bıraktığı Gelin bugün yanalım yarın yanmamak için Konya şehrinde yatur ol iki sultân kanı dört yüz civarında eseri, insan vücudunun Ölelim ölmez iken yine ölmemek için mükemmeliyeti üzerindeki ilahi kudrete Fâkih Ahmet kutbi’d-dîn Sultân Seyyid Necmü’d- dikkat çeken bilimsel-felsefi yaklaşımları dîn beşer hafızasındaki tazelik ve saygınlığını hep korumuştur. İslam dünyasının ünlü filozof Tartalım günahımız arttıralım âhımız Mevlânâ Celâlü’d-dîn ol kutb-ı cihân kanı hekimi Lokman ise Kuran’da adı geçen, daha Edelim hesabımız hesap olmamak için doğrusu adına “sûre” bulunan bir bilge şahsiyet Ol Seyyid Ahmed Kebîr müyesserdi ana nûr olarak yeterli şöhrete sahiptir.15 16 ‘Iyalleri cümle şîr ol hulk-ı merdân kanı13 Böylelikle “Dört kitabın mânası”nı birlikte düşünüp çözümleyebilen Yunus, farklı devirler Erenlere gidelim eteklerin tutalım ve dünyaların tarihinden seçtiği bu tür tarihî İki manzumesinden seçerek aldığımız son Bugün öyle edelim yolda kalmamak için şahsiyetler üzerinden, tarihî tecrübeyi vahdeti örneklerin bir kez daha gösterdiği gibi Yunus, esas alan mesajının kaynağı ve dayanağı olarak geniş bir zaman ve mekân derinliğinde sahip kullanma başarısını da göstermektedir. olduğu tarihî birikimi bazı sembol şahsiyetler üzerinden dizelerine taşımak suretiyle, söyleminin mana gücünü arttırarak zirveye taşımıştır. Müslüman ve Hristiyan dünyanın 15 Lokman Suresi olarak adlandırılan 31. Surede ortak büyüğü Cercis14 ile üç ayrı devrin üç ulu “Andolsun, biz Lokman’a ‘Allah’a şükret’ diye hikmet verdik.” şeklinde takdim edilen Hz. Lokman, hekimi Câlinus (Galenos Klaudios), Bukrat oğluna (oğlu üzerinden insanlığa) şöyle öğüt (Hippokrates) ve Lokman’ı aynı beyitte vermektedir: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü, buluşturabilme ustalığı biraz da bu birikime ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür. Yavrum! bağlıdır. Bunlardan meşhur İyon hekimi Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa Hippokrates, milat öncesi IV. yüzyıl (MÖ 460- ve bir kayanın içinde yahut göklerde ve yerin içinde 370) tabip ve filozofudur. Tıbbın babası sıfatını bile olsa Allah onu çıkarır getirir. Yavrum! Namazı taşır ve tıbbiyelilerimiz mesleki yeminlerini dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına hâlâ onun üzerinden ederler. Galenos, Grek gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde 13 Dîvân, 396/1-15 böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, hiçbir kibirliyi 14 Cercis, İslami inanışta Kur’an’da adı geçmeyen sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol. (Konuşurken) sesini peygamberler arasında anıldığı gibi, Hristiyan alçalt. Çünkü seslerin en çirkini şüphesiz eşeklerin inancında da Hz. İsa şeriatının temsilcilerinden sesidir!” Kur’an-ı Kerim Meâli, 31/12-19 (Diyanet kabul edilir. III. yüzyıl sonlarında (284) Filistin’de İşleri Başkanlığı Yay.) Ankara 2006, s. 411. Söz Remle kasabasında doğduğu söylenir. Filistin, Suriye, konusu öğütlerin tasavvufi terbiyenin de temel Musul ve Güneydoğu Anadolu’nun pek çok yerinde değerleri olduğu düşünülürse Hz. Lokman, tasavvufu temsilî kabirleri ve makamları bulunmaktadır. vahye dayalı İslam’a bağlayan karakter olarak da Roma İmparatoru Diocletion’un zulmüne uğramış, seçilmiştir. inanışa göre üç defa öldürüldüğü hâlde tekrar 16 Bir beyitinde; dirilmiş, dördüncüde şehit olmuştur. Hrıstiyan “Dört kitabun ma‘nîsin okıdım tahsîl kıldum toplumları arasında “Gergi”, “Gorki”, “Georgi”, ‘Işka gelicek gördüm bir ulu heceyimiş” demek suretiyle “George” şeklinde yazılıp söylenilen şahıs isimleri; Yunus, dört kitap vurgusunu Divan’ının muhtelif Saint George Kiliseleri bunun adını taşır. Süryaniler yerlerinde tekrarlamaktadır. Bkz., Dîvân, 91/4, arasında da özel isim olarak yaygındır. 124/9, 299/6, 171/3. 190 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 191 YUNUS EMRE’NİN MESAJLARININ

SOSYAL VE SİYASAL ARKA PLANI Yunus Emre Türbelerinin Bulunduğu Yerler

1* Öncelikle Yunus Emre’nin türbe/mezar ya Türbesi” olarak bilinen makam 20-25 yıl kadar Cezmİ KARASU da makamlarının olduğu yerleri topluca gözden önce yerel idareciler tarafından Yunus Emre geçirelim. Değerlendirme ve bağlantıları daha Türbesi olarak değiştirildi. Bu değişiklik şöyle Vuslatını yollarda arayandır. Merkezlere, şehirlere yolu düşmüş olabilir ancak sonra yapacağız. Yunus Emre Türbesi/meza- gerekçelendirildi: “Tarihimizde Şehmuz adıyla onu sahiplenenler çoğunlukla göçer Türkmenler, “Uc Etrakı”dır. Uclarda yaşayan rı veya makamı olduğu iddia edilen çok sayı- bilinen bir kişilik yoktur. Bu isim olsa olsa Şeyh Türkmenlerin aynı dönemde kendisini hissettirmeye başlayan Osmanlılara da yer vardır. Bunların bulunduğu yerleri şöyle Yunus’tur. Şeyh Yunus ise olsa olsa Yunus Em- meyletmeleri birlik ve kardeşlik mesajlarının hedefini bulduğunu göstermektedir. sıralayabiliriz: re’dir. Nitekim Yunus bir şiirinde ‘Gezdim Urum • Eskişehir’in Mihalıççık ilçesi, Yunus Emre ile Şam’ı’ diyor. Buradaki Urum o dönemdeki Rum Mahallesi Pontus İmparatorluğu’dur. O hâlde bu türbe Yunus Tarih yazımlarında genellikle tek odaklı bir da ele alacağız. Belki de elinizdeki dergide “En Emre türbesidir.” Kuşkusuz içinde birçok tutar- • Karaman/Yunus Emre Camii avlusu bakış açısı göze çarpar. Örneğin Anadolu Sel- Yunus’suz” yazı olacaktır. Yazıda birkaç toplum- • sızlıklar barındıran gerekçe ile Yunus Emre tür- çuklularını anlatıyorsak sahnede sadece onlar sal arka planı olan sorunun cevabı aranacaktır. Bursa belerine bir yenisi eklenmiş oldu. vardır, eş zamanlı olarak Bizans İmparatorluğu Kutu içindeki bu soruları yazının sonunda tek- • Aksaray ile Kırşehir arası Yukarıdaki harita Yunus Emre türbeleri- sadece savaş vs. gibi olaylarda sahneye girer, çı- rar soracağım: • Manisa; Kula ile Salihli arasında Emre nin/makamlarının yerlerini topluca göstermek kar. Ya da Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu an- Sultan Mahallesi amacıyla yapılmıştır. Ortada görülen taralı böl- latırken etraftaki tekfurların kaybolmakta olan • Erzurum, Duzcu Mahallesi ge Anadolu Selçuklularının egemenlik alanını merkezî Bizans idaresinin yerini dolduran yerel -Yunus Emre’nin mesajının • özerk yöneticiler olmasına dikkat edilmez. Ana- toplumsal ve siyasal bir yönü var mıdır? Isparta’nın Gönen ilçesi göstermektedir. dolu Selçuklu ailesinin son ferdinin 1325’te öl- -Bu mesaj kendi döneminde • Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesi Kırşehir-Aksaray arasındaki türbe hariç ol- mesi ile hanedanın ve dolayısıyla devletin sona Anadolu’nun yaşadığı ağır krizlerin • Sivas yakınında bir yol üstü mak üzere diğer türbelerin egemenlik alanının erdiği yazılır. Buna karşılık Osmanlı Kuruluş aşılması yönünde bir yön göstericilik kenarlarına yakın olduğu dikkat çekecektir. • ’ın Niksar ilçesi tarihlerinde artık bu yıllarda Selçuklu ailesinin içermekte midir? • Coğrafya olarak Anadolu çanağının dış kenar- adı bile geçmez. Benzer örnekleri (hem de yüz- Azerbaycan’ın Kah Rayonu larını oluşturan bölgeler; denize paralel uzanan -Birlik çağrısı sadece tasavvufi • lercesi ilave ederek) çoğaltmak mümkündür. anlamda bir birliğe mi işaret etmektedir? Ordu’nun Ünye ilçesi dağ silsilelerinin iç eteklerinde bulunmaktadır- Bu giriş, yazının geri kalanının daha Yoksa Anadolu’da dağınıklığın Yunus Emre türbesi olarak en son “tahsis” lar. kolay anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Zira ya- giderilmesi yönünde bir davet anlamı edilen Ordu/Ünye’deki türbedir. Tahsis keli- Yunus Emre’nin bu kadar çok sayıda türbe zıda Yunus Emre’yi tasavvufi çerçevenin dışın- da var mıdır? mesini bilinçli olarak kullandık. Burada daha ya da makamının bulunması onun halk nez- 1*Dr. Cezmi Karasu önce mevcut bulunan ve halk arasında “Şehmus dinde ne derecede sevildiğinin bir göstergesi 192 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 193 olarak yorumlanır. Şüphesiz halkın ona sevgisi Hamdullah Kazvini tarafından düzenle- yerleşimleri ise Anadolu Selçuklu Devleti’nin tünlüğü bozan bir organizasyon değildi. Çünkü ve kabullenişinde hiç tereddüt yoktur ve belki nen 1339 yılına ait İlhanlı bütçesinde ise Ana- sınır bölgelerinde Türkmen unsurların toplan- yukarıda adı geçen kişiler kendisine verilen böl- her bir şehrimizde makamı olsa yeridir. Biz o dolu’nun vergi gelirlerinin 3.600.000 dinar dığı kuzey, batı ve güney uc bölgelerini ortaya gede birer yerel yönetici konumundaydılar ve nedenle bu türbe ve makamların yerlerini daha (36.000.000) gümüş dirhem olduğu kaydedil- çıkarmıştır. Uclara yerleştiklerini gördüğümüz merkeze bağımlı olarak hareket etmekteydiler. 2 bu Türkmen boyları da kaynaklarda genellik- Bu nedenle Anadolu Selçuklu sınırları Bizans’a fazla oyalandığı, daha derin izler bıraktığı yer- mektedir. Selçuklu idaresinin artık tamamen le “Etrâk-i Uc” (Uc Türkleri) veya “Türkme- karşı korunmuş, ayrıca fetihlere devam edil- ler olarak kabul edeceğiz. Çünkü Yunus Emre ortadan kalktığı, beylik parçalanmalarıyla Ana- nü’l-Uc” (Uc Türkmeni) adıyla kullanılmıştır. mişti. Bizans uc bölgelerinde bulunan Gıya- hakkındaki rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla o, dolu’nun bir karmaşa yaşadığı bir döneme ait seddin Keyhüsrev, Rükneddin Süleymanşah ve Anadolu’yu Türkmenlerin bulunduğu Azerbay- olan bu son rakam 1243 yılına oranla 100 misli Anadolu’da kurulan uc bölgelerine 3 Türkmenler; Karadeniz, , Safranbo- can gibi kuzey-doğu coğrafyaları, kendi deyişiy- bir artışı ifade etmektedir. Elimizdeki kaynak- bakıldığında karşımıza ilk olarak Danişmend lu’da ve Batı Anadolu’da Bizans’a karşı başarılı le “yukarı illeri”; güney Türkmenlerinin bulun- larda Anadolu ekonomisinin 100 katı bir geliş- Taylu’nun oğlu Gümüş-tekin Ahmed Gazi mücadeleler vererek yeni kale ve yerleşim yerleri duğu yerleri, kendi deyişiyle “Şam’ı” gezmiştir. me gösterdiğine ilişkin bir bilgi yoktur. Tersine tarafından fethedilen Sivas şehri çıkmaktadır. fethetmişlerdi.8 (Hac muradıyla Kutsal Toprakları da ziyaret kaynaklarımız Moğol devrinin zulüm karakte- Zamanla Tokat, Niksar, Turhal, Çorum, Amas- ettiğine dair rivayetler bulunmaktadır.) rinin Anadolu’yu yoksullaştırdığı konusunda ya ve Malatya gibi şehirleri de içine alan bu Kılıç Arslan’ın ülkeyi oğulları arasında bu uc bölgesinin yöneticisi konumundaki Ahmed Gezdiği, gördüğü yerlerde muhtemelen tek- fikir birliği içerisindedirler. Her ne kadar dö- şekilde paylaştırmasının yanı sıra Anadolu’nun Gazi; Trabzon Rumları, Ermeniler ve Haçlılarla keleri de ziyaret etmiştir. Ancak mesajını daha nemin enflasyonist gelişimi konusunda fazlaca idari yapısında karşımıza dört ana bölge mücadele etmek suretiyle, Anadolu’nun fethe- 9 çok bu “uclarda” yaşayan ve çoğunluğu göçer bir bilgi sahibi değilsek de yine de bu rakamlara çıkmaktadır. Bu bölgeler şu şekilde sıralanabilir: bir hayat tarzı süren Türkmen aşiretler arasında dilmesi ve Türk yurdu hüviyetini kazanmasında dayanarak ekonomik anlamda da bir zulüm ile 5 büyük öneme sahiptir. 1-Anadolu Selçuklularının başşehri olan vermiştir. 10 karşı karşıya bulunduğumuzu ifade edebiliriz. Konya’yı merkez alan “Yunan Vilayeti” , II. Kılıç Arslan, sağlığında Türk devlet yapı- Burada zikrettiğimiz “uc” Selçuklular zama- Nitekim bizzat Moğollar da bazı vergi kitabele- 11 2-Sivas merkezli “Danişmendiye Vilayeti” , nında bir teşkilatlanma biçimi olarak bu bölge- rinde vergi toplanmasında da zulüm yapıldığını sında görülen “ülkenin hanedan mensuplarının lerde kurulmuş olan yönetim alanlarıdır. Şimdi 4 ortak yönetiminde olduğu” ilkesi doğrultusun- 3-Diyarbakır, Urfa, Musul, Halep gibi yer- itiraf etmektedirler. 6 de “Uclar” adını verdiğimiz bölgeleri gözden da, Anadolu Selçuklu topraklarını on bir oğlu lerden oluşan “Güneydoğu Türkmen Bölgesi”, 1071 Savaşı ardından öncesine 7 geçirelim. Buradaki bilgiler Kuruluş Osmangazi arasında paylaştırmıştı. Bu bölünme siyasi bü- oranla daha büyük sayılarla yerleşmek üzere kitabımızdaki ilgili bölümlerden özetlenmiştir. Anadolu’ya gelen Türk unsurlar, kendi yaşam- 5 Salim Koca, Anadolu Türk Beylikleri Tarihi, Kara- 8 Ali Sevim, Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi (Fetih, Sel- Yunus Emre’nin yaklaşık olarak 1241-1320 yıl- çuklu ve Beylikler Dönemi), TTK, Ankara, 1989, s. larını sürdürebilecekleri alanlara yerleşmeye deniz Teknik Üniversitesi Yayınları, Trabzon, 2001, ları arasında yaşadığı düşünülmektedir. Bu yıllar s. 14–15. 135–136. başlamışlardır. Bu doğrultuda özellikle akın ise Anadolu Selçukluları içinde Babailer İsya- 6 Nitekim aşağıda Osman Bey’in ilk yaptığı düzen- 9 Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Ta- geleneklerini sürdürebilecekleri bölgeleri ken- lemelerden birisinin elde edilen yerleri etrafındaki rihi, C. I, Cem Yayınevi, İstanbul, 1977, s. 83. nı ile başlayan Kösedağ Savaşı ile devam eden 10 “Karaman Sahası” ya da “Eski Yunan Vilayeti” ola- karışıklık ve Moğol istilası devirlerine tesadüf dilerine yurt olarak seçmişlerdir. Onların bu yakınlarına ve alplara dağıttığını göreceğiz. 7 Türk devlet geleneğinin esaslı bir parçası olan rak da geçen ve Alaiye, Konya, Larende (Karaman), etmektedir. 2 Zeki Velidi Togan, “Moğollar Devrinde Anado- toprakları paylaştırma anlayışını Osman Gazi’de ’ten oluşan bölge; Aksaray, Niğde, Kayseri Moğol istilasının Anadolu için “genel bir lu’nun İktisadi Vaziyeti’’, Türk Hukuk ve İktisat Ta- de göreceğiz. Kılıçaslan’ın yaptığı bu paylaşıma ve bir ara Ankara’nın da katıldığı bölgeyi ifade et- göre Kutbeddin Melikşah’a Sivas ve Aksaray, Rük- mektedir. Yukarıda sözünü ettiğimiz gibi başşehir felaket” anlamına geldiği söylenir. İzleyebildiği- rihi Mecmuası, c.I (1931),s.21 vd. 3 Selçuklu Sultanının yılda 1.200.000 dinar, 500 neddin Süleymanşah’a Tokat ve çevresi, Nureddin olan bölge, merkeziyet usulü ile Selçuklu’nun divan miz kadarıyla Selçuklu hanedanı Kösedağ Sava- Sultanşah’a Kayseri ve çevresi, Mugiseddin Tuğrul- parça ipek, 500 deve vb. ödemek ve Moğollar ken- dairesi hâlinde idare ettiği bölge idi. Buranın mer- şı’ndan sonra sadece siyasal iktidarı yitirmekle şah’a , Muizzeddin Kayserşah’a Malatya, kez oluşu yalnızca idari düzenin değil aynı zamanda di topraklarında iken ne zaman at, yiyecek ve başka Gıyaseddin Keyhüsrev’e ve Kütahya civa- kalmamış, aynı zamanda elindeki ekonomik ihtiyaçları olsa onları sağlamak zorunda oldukla- kuzeyden güneye, doğudan batıya pek çok yolun ke- rı, Nasrüddin Berkyarukşah’a Niksar ve Koyluhisar, sişme noktası olarak sosyokültürel açıdan da merkez gücü de yitirmiştir. Kösedağ Savaşı öncesinde rı yolunda kayıtları da vardır. Bkz: William l.Lan- Nizameddin Argunşah’a , Arslanşah’a Niğ- olmayı gerektiren bir mevkide bulunmaktaydı. ve sonrasında büyük yatırımlar niteliğinde bu- ger- Robert P Blake, “Osmanlı Türklerinin Doğuşu de, Sancarşah’a Niğde ve güney uc bölgesi verilmiş; 11 “Rum” sahası da denilen bu bölge; Kayseri, Si- lunan cami, kervansaray, medrese, hastane vb. ve Tarihsel Arka Planı” Söğüt’ten İstanbul’a (der: oğullarını “melik” unvanıyla bu bölgelere atamıştı. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teş- vas, Niksar, Tokat, Sinop ve Çorum çevrelerini içine sanat yapılarının yaptırıcılarına (banilerine) ba- Oktay Özel-Mehmet Öz ), İmge Kitabevi, Ankara 2005, s. 201. kilâtına Medhal, TTK, Ankara, 1988, s. 118; İbn alan idari bölgeydi. Danişmendiye olarak adlandı- kılacak olursa bu söylediklerimizi doğrulayacak 4 Vasiliy Wladmiroviç Barthold, ‘’İlhanlılar Dev- Bîbî, Selçuknâme, Terc. Mükrimin Halil Yinanç, rılmasının sebebi ise Selçuklu hâkimiyetinden önce bir tabloyla karşılaşırız. rinde Mali Vaziyet’’, Türk Hukuk ve İktisad Tarihi Haz. Refet Yinanç-Ömer Özkan, Kitabevi, İstanbul, bu bölgenin Danişmendliler elinde bulunmasından Mecmuası, c.I (1931) s.138. ayrıca Spuler, s.341 vd. 2007, s. 20. kaynaklanmaktaydı. 194 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 195 “sağ ve sol” olmak üzere iki kol hâlinde örgüt- bölgelerinde değil burayı idare edebilecek daha lenmişti.13 Sağ Kol Uc Vilayeti, merkezi Kasta- geride bulunan büyük şehirlerdi. Her iki yöne- monu’daki Sağ-Kol Uc Beylerbeyliği’nden; Sol- tici grubu sefer zamanında Uc Türklerinden Kol Uc Vilayeti de Ankara ve kimi zaman da topladıkları birliklerle savaşa katılırlardı. Ayrıca Kütahya merkezlerine bağlı olarak Sol-Kol Uc “kul ve nöker”lerden oluşan şahsi birlikleri de Beylerbeyliği’nden idare edilmekteydi.14 mevcut idi. Uc Beylerbeyi başta olmak üzere Kuruluş amacına bakıldığında, uc “Uc Ümerası”; servetlerine oranla halka ziya- bölgelerinin daha çok askerî bir görev ile kurul- fet vermek, tanınmış şair ve âlimleri sofralarına duğu görülmektedir. Çünkü onların esas faali- alarak onlara iyilik etmek görevleri arasında yer yetleri, yeni arazilerin fethi ve sınırların Hristi- almaktadır. Uc beyinin yanında ise görevi ucta yan saldırılarına karşı korunması idi. Bu da uc alınan kararları sultana iletmek olan bir naib bölgelerinin idari olmaktan çok, askerî ve siyasi yani vekil olduğu söylenmektedir.16 bir yapı olarak değerlendirilmesini gerektirir. Selçuklu’nun merkezî otoritesine bağlı olan Uc Beylerbeyleri, Anadolu Selçuklularına uc beyleri Sultan’a vergilerini ödemekle yüküm- bağlı olarak sultandan aldıkları yetki ile yeni lüydüler. Ancak merkez bölgelere göre daha yerler fethederek topraklarını ve hâkimiyet- serbest hareket etmeleri dolayısıyla onların lerini genişletebilmekteydiler. Ancak burada vergi ödemelerini aksattıkları ya da vergilerini sözünü ettiğimiz hâkimiyetin gerçek sahibi ödemeksizin hareket ettikleri de olmaktaydı. Ucların Nüfuz Alanları Anadolu Selçuklu hükümdarları idi. Ucların Çünkü özellikle merkezî otoritenin zayıfladığı (Yeşil taralı alan sağ kol ucu, kırmızı taralı alan sol kol ucu göstermektedir.) yöneticileri konumundaki bey ve Beylerbeyiler dönemlerde, uc beylerinin taht kavgası gibi du- Anadolu Selçuklularının öncü kuvvetleri olarak rumlarda kardeşlerden birinin tarafını tutmak 4-Kastamonu’dan Ankara’ya ve oradan Af- 1243 yılı ile başlayan Moğol baskısı ile Ana- hareket etmekteydi ve devletin açtığı seferlerde yoluyla yönetimin değişmesinde pay sahibi ol- 17 yonkarahisar üzerinden ’ya kadar uza- dolu’daki Selçuklu otoritesi sarsılmış, yönetim uc beylerine müracaat edilmekteydi. Bu bölge- dukları bilinmektedir. Mesela II. Kılıçarslan’ın nan “Uc Vilayetleri” sahası. Moğol valilerinin eline düşmüştür. Bu valiler lerdeki şehirlere merkez tarafından kadı tayini oğlu Melikşah, babasının veliaht olarak Gıya- Batı Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük Selçuklu şehzadelerini kontrolleri altına ala- yapılmakta, kullanılan paralar Sultan’ın adına seddin Keyhüsrev’i belirlemesi ardından Uc katkıları olduğunu gördüğümüz uc sahasının rak, daha önceden oluşturulan bu Selçuklu ida- basılmaktaydı. Ayrıca hutbe yine Sultan adına Türkmenlerinin desteğini alarak merkeze karşı 15 18 görevlerinden biri Selçuklu yönetiminin Bi- ri taksimatını kullanmak suretiyle Anadolu’yu okunmaktaydı. isyan etmişti. Buna benzer ortamları kullana- zans ile olan mücadelesinde Batı Anadolu’nun parçalamaya çalışmışlardır. Moğol baskı ve zul- Uc Beyleri denilen ve başında bulundukla- rak kendi nüfuzlarını artırmaları ve ödemekle güvenliğinin sağlanması idi. Uc bölgelerine münden kaçan Türk gruplar da uc bölgesi olarak rı boyların yöneticileri olan kişiler, çoğunlukla yükümlü oldukları vergiyi ödememeleri de -za- yerleştirilen Türk unsurlar, millî geleneklerini kasabalarda bulunmaktaydılar. Her ne kadar man zaman- karşılaşılan bir durumdu. koruyan ve merkeze çok sıkı bağlarla bağlana- adlandırdığımız yerlere doğru hareket ederek mayacak kimselerdi. Bu özellikleriyle düşman buraların Türkleşmesine katkıda bulunmuşlardı. boyların başında hareket etseler de göçebe re- Uc bölgelerini yöneten Beylerbeyiler, tıpkı saldırılarını önlemekte ve ileriye doğru hare- Bu sayede Türkmenler uc bölgelerinin hâkim isi durumunda değillerdi. Bunların bağlı oldu- her boyun başında gördüğümüz Beyler gibi bir ketleri ile düşman ülkeler içine giriyorlardı.12 unsuru hâline gelmişlerdir. ğu Uc Beylerbeyi de daimî olarak şehirlerde boya mensup olsalar da fiilen boy beyi sıfatına I. Alaeddin Keykubad ile devlet otoritesi bu oturmaktaydı. Ancak bulundukları şehirler uc sahip değillerdi. Çünkü yukarıda da değinildiği bölgelerde artırılmış, onlara yeni görevler tahsis Uc Bölgelerinin İdari Yapısı gibi Beylerbeyi adını taşıyan kişiler büyük şe- edilerek merkez ile aralarında bir uyum mey- Selçuklu hâkimiyeti altındaki Anadolu’da uc 13 Eski Türk geleneğinde güneşin doğduğu tarafa hirlerde yaşamaktaydılar ve doğrudan köylerle dönülmek suretiyle doğuya ön, batıya arka, kuzeye 19 dana getirilmişti. Ancak Keykubad’ın hâkimi- ya da göçebelerle ilgileri yoktu. sahası, Sinop ve Kastamonu’dan başlayarak An- sol ve güneye sağ denilmekteydi. Böylece kurulan yetinin son yıllarında uclarla merkez arasındaki talya’ya kadar uzanan bölgeyi ifade etmekteydi. devletlerin idari taksimatı da belirlenen bu yönlere uyum bozulmuştu. Bu saha genel olarak batı, kuzey ve güney uc göre yapılmaktaydı. 16 Bkz. Mustafa Akdağ, A.g.e., s. 104. bölgelerinden oluşmaktaydı. Batı ucları ise eski 14 Mustafa Akdağ, A.g.e., s. 83-84; Salim Koca, 17 Fuad Köprülü, A.g.e., s. 76. 12 Fuad Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Türk devlet geleneğinin bir uygulaması olarak A.g.e., s. 15. 18 Ali Sevim, Yaşar Yücel, A.g.e., s. 137. TTK, Ankara, 1994, s. 73. 15 Salim Koca, A.g.e., s. 16. 19 Mustafa Akdağ, A.g.e., s. 104-105. 196 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 197 XIII. asrın başlarında Anadolu’daki Türk- lu’da yaptığı tahribatla birlikte uc bölgelerinin Bu sebeple konargöçer Türkmenler açısından tiği bilgisi vardır. Ancak o bir “dergâh ehli” ol- menlerin en yoğun yaşadıklarını gördüğümüz yapısı da değişmeye başlamıştır. Çünkü tercih sebebi olmuştur. maktan çok “yol ehli” kişiliğe sahiptir. Vuslatını batı ucları diye tabir edilen sağ kolda Beylerbeyi Moğol yönetiminin Anadolu’da uygulamaya Sosyal yaşantılarını daha iyi anlayabilmek yollarda arayandır. Merkezlere, şehirlere yolu olarak Kastamonu merkezindeki Hüsameddin çalıştığı yeni idarede uc bölgelerinin merkezle için Türkmen grupların yerleşimlerine de bak- düşmüş olabilir ancak onu sahiplenenler çoğun- Çoban bulunmaktaydı. Yine aynı dönemde sol bağlantıları zayıflatılmıştır. Böylece uc mak gerekir. Genellikle göçebeliğin hâkim lukla göçer Türkmenler, “Uc Etrakı”dır. Ana- kolun başında ise Ankara’da oturan Seyfeddin bölgesinde güçlü olarak görülen Çoban oğulları olduğu yaşam tarzında yaylak ve kışlak ol- dolu Selçuklu Devleti’nin merkezi Konya daha Kızıl (Emir Kızıl) Beylerbeyi sıfatıyla yer al- ve Germiyanlıların eski önemlerini kaybetme- mak üzere iki yerleşim bulunmaktaydı. Bu- çok Farsça söyleyen bir şehirli olan Mevlana’yı maktaydı.20 leri sağlanacaktı. Bu doğrultuda Moğol idare- nun yanında uc bölgelerinde ayrıca göçebeliği sahiplenirken Yunus Emre kendisini Türkmen- Sağ-Kol Uc Beylerbeyliği Hüsameddin si, kendilerine karşı gelen uc bölgelerinin bağlı bırakarak köy, kasaba ve şehirlere yerleşenler lere daha yakın bulmuş, onlara kendisini daha Çoban’dan sonra oğullarına geçmiştir ki bun- bulunduğu Beylerbeyilik kurumunu ortadan de vardı.23 Uc bölgelerinde devam eden fetih iyi ifade edebilmiştir. Merkeze en yakın yerdeki lardan biri de Alp Yürek’tir.21 Buna mukabil kaldırmıştır. Eskişehir Pazarı ile ilgili kayıtlarda faaliyetleri ile elde edilen toprakların büyük türbesi Aksaray-Kırşehir arasında bu bölgede Sol-Kol Uc Beylerbeyliği Emir Kızıl’dan son- olduğu gibi merkezî idarenin tutumunun artık çoğunluğu konargöçerliği bırakarak bu şekilde Hacı Bektaş Veli etkisi dikkate alınmalıdır. ra kendi oğulları yerine Selçuklu Veziri olan Germiyanlılar aleyhine dönmeye başlaması Os- yerleşik hayata geçenler sayesinde Türklerin 1280’lerden itibaren Anadolu’da, özellikle Fahreddin Ali’nin oğullarına kalmıştır. Bunlar man Bey’in işini kolaylaştıran bir başka olgudur. elinde kalmıştır. de merkezlerde gittikçe artan Moğol baskısı bir aynı zamanda Sahib Ata oğulları olarak da bi- 1277 sonrasında ucta yaşanan bu merkezî otori- Uc bölgelerinin yeni fethedilen yerler olması umutsuzluk manzarası ortaya çıkarmıştır. Bu linmektedir. Bu geçiş sol kolun merkezinin de- te eksikliğini en iyi değerlendiren kişi şüphesiz dolayısıyla buralarda yerleşime açılan büyük nedenle de merkez dışında pek çok yerde yerel ğişimini beraberinde getirmiş, böylece merkez Osman Gazi olmuştur. şehirlerden söz etmek doğru değildir. O hâlde beylikler ortaya çıkmaya başlamıştır. Anadolu’da Ankara’dan Afyonkarahisar’a taşınmıştır. Daha fethedilen yerin elde kalmasını sağlayacak, bir uclarda beyliklerin ortaya çıkması ve mülkün sonra Germiyanoğullarının başında bulunan Uc Bölgelerinin Sosyoekonomik Yapısı başka deyişle hâkimiyetin sembolü olacak yer- bölünmesi ile Yunus Emre’nin uclarda dolaşıp Alişîr ailesi ile birlikte sol kol merkezi Kütah- Selçuklular tarafından uc bölgelerinin; lerin elde edilmesi gerekir ki bu da kalelerdir. birlik ve kardeşlik mesajları vermesi örtüşür. ya’ya geçmiştir.22 Kütahya’nın erken Osmanlı denizlere paralel dağların iç kısımlarında bir hat XI. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak XIII. Yunus Emre dergâhta oturarak mesajlarını döneminde değişik konulardaki önemini daha olmak üzere kurulduğunu yukarıda belirtmiştik. yüzyıl sonlarına, hatta XIV. yüzyılın başlarına divanı yoluyla yayabilir miydi? Elbette, böyle yol sonra göreceğiz. Böylelikle Selçuklu, uc bölgeleri sayesinde kadar Anadolu’da devam eden fetih hareketle- mümkündü. Nitekim kendi çağındaki birçok Bizans’ın gün geçtikçe zayıfladığı dönemde sınır güvenliğini sağlayabilmiştir. Ayrıca bu rinde kalelerin elde edilmesi; Anadolu’nun da gönül eri böyle bir yolu seçmiştir. Ancak uclarda batı bölgelerde bulunan uc beyleri, kendilerine bölgelere yerleştirilen Türkmenler sayesinde elde edilmesi gibi algılanmaktadır.24 Fetihten yaşayan Türkmenlerin aynı dönemde kendisini istedikleri kadar asker sağlayabilecek Türkmen fetih yoluyla başta Bizans olmak üzere, güneyde hemen sonra kale içine yerleşilmesi suretiyle bu hissettirmeye başlayan Osmanlılara meyletme- unsura sahip oldukları hâlde Bizans’tan yete- Ermeni Kontluğu ve kuzeyde Trabzon Rum bölgelerde Türk yerleşimi sağlanmıştır. Osman- leri birlik ve kardeşlik mesajlarının hedefini bul- rince toprak kazanımı elde etmemişlerdi. Bu İmparatorluğu’ndan toprak kazanımları elde lı’nın ilk dönemi olan Osman ve Orhan Gaziler duğunu göstermektedir. durum, beylerin sultanın izni olmadan arazi edilmişti. zamanında da bu şekilde yapılmıştır.25 Bu söylediklerimizin daha esaslı bir sağla- kazanmaya yetkilerinin olmaması ile açıkla- Uc bölgelerine yerleşenlerin Selçuklu ması da şudur: nabilir. Sultana göre bu beylere verilecek daha yönetimi tarafından getirilenler ve Moğol Yunus Emre Neden Uclarda Dolaştı? Osmanlılar Rumeli’ye geçtikten sonra Kare- fazla yetki; beylerin elde ettikleri arazilerle bir- baskısından kaçarak gelen Türkmenler Yunus Emre hakkındaki rivayetlerde Tap- si, Saruhan, Aydın ve Karaman beylikleri ahalisi likte güçlenecekleri, bunun sonucunda artan olduğu görülmektedir. Bu Türkmen grupları duk Emre dergâhında uzun zaman hizmet et- olan Türkmenleri Evlad-ı Fatihan olarak Ru- nüfuzları ile sultana karşı hareket edebilecekleri Orta Asya’dan gelen konargöçer yaşam meli’ye yerleştirmiş ve bu yeni fethedilen top- anlamına gelmekteydi. Ancak Moğol istilası- tarzlarında kendilerine en uygun noktalar 23 Fuad Köprülü, A.g.e., s. 77. rakların şenlendirilmesi, Türkleştirilmesi ve İs- nın Selçuklu yönetimi ve dolayısıyla Anado- olarak Anadolu’daki uc bölgelerini görmüşler 24 Tuncer Baykara, “Anadolu’nun İlk Türk İskânın- lamlaştırılması için seferber etmiştir. Bu sayede da Kaleler”, XII. Türk Tarih Kongresi (12–16 Eylül ve buralara yerleşmişlerdir. Bu bakımdan sadece Müslümanları değil gayrimüslimleri de 20 Bkz. Mustafa Akdağ, A.g.e., s. 104-105; Salim 1994), Kongreye Sunulan Bildiriler, TTK, Ankara, Koca, A.g.e., s. 16. uc bölgelerinin baskın unsuru konargöçer 1999, C. III, s. 665. kucaklayan Yunus Emre düşüncesi Osmanlıla- 21 Yaşar Yücel, XIII–XV. Yüzyıllar Kuzey–Batı Türkmenlerdir. Ayrıca bu bölgeler, bilhassa 25 Tuncer Baykara, “Osmanlılar ve Şehir Hayatı”, rın “İstimalet (dinî hoşgörü)” politikası ile vücut Anadolu Tarihi: Çoban-Oğulları, Candar-Oğulları Moğol tehdidi altındaki Anadolu’da merkezî XIII. Türk Tarih Kongresi (4–8 Ekim 1999), Kong- bulmuştur. Beylikleri, TTK, Ankara, 1980, s. 40. otoritenin nispeten gevşek olduğu bölgelerdir. reye Sunulan Bildiriler, TTK, Ankara, 2002, C. III 22 Salim Koca, A.g.e., s. 17. / III, s. 4 198 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 199 Yunus Emre’nin birkaç mısrası ile yazımızı sonlandıralım: Dost bana gelsin demiş benim kaydımı yemiş Ne versen elin ile şol varır senin ile İş bu yüzüm karasın teberrükler düzerem Ben disem inanmazsın varıcağaz göresin Acep şu yerde var mı ola Tez çıkarırlar fevkal’ulaya Şöyle garip bencileyin Bil İsa gibi dünya yakanı Yunus bu kuş dilidir bunu Süleyman bilir Gönülde pas oturur anda seni yitürür Bağrı başlı, gözü yaşlı Gerçek eren bu yolda ne dediğin sezerem İçeru Şah oturur girimezsin göresin Şöyle garip bencileyin Tez indirirler tahtesseraya **** Şol Karun gibi dünya kovanı Bir gez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil Biçare miskin Yunus aşktan dava kılursın Gezdim Urum ile Şam’ı Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil Dosttan haber gelicek yüz sürüyü varasın Yukarı elleri kamu Âşık olanın nişanı vardır **** Çok istedim bulamadım Melamet olur belli beyanı Can odur kim Hakk’a ere ayak odur yola gire Benim bunda kararım yok ben bunda gitmeğe Şöyle garip bencileyin Er odur alçakta dura yüksekten bakan göz değil geldim İlm ü amele olmagıl mağrur Bezirganem metâ’ım çok alana satmağa geldim Hey Emrem Yunus biçare Hak kabul etti kefen soyanı Doğru yola gittin ise er eteğin tuttun ise Bulunmaz derdine çare Ben gelmedim dava için benim işim sevi için Bir hayır da ettin ise birine bindir az değil Var imdi gez şardan şara Kodu atlası geydi palası Dostun evi gönüllerdir gönüller yapmağa geldim

Şöyle garip bencileyin İbrahim Edhem sırdan duyanı Yunus bu sözleri çatar sanki balı yağa katar **** Dost esriği deliliğim âşıklar bilir neliğim Halka metâ’ların satar yükü güherdir tuz değil Dilsizler haberini kulaksız dinleyesi Çün Mansur gördü ol benem dedi Degşürüben ikiliğim birliğe yitmeğe geldim Dilsiz kulaksız sözün can gerek anlayası Od’a yaktılar işittin anı **** Mana bahrine daldık vücut sırrını bulduk Ol hâcemdir ben kuluyam dost bağçesi bülbülüyem Dinlemeden anladık anlamadan dinledik Od’a yandırttın, külün savurttun İki cihan serteser cümle vücutta bulduk Ol hâcemin bağçesinde şad olup ötmeğe geldim Gerçek erin bu yolda yokluktur sermayesi Öyle mi gerek seni seveni

Yedi gök yedi yeri dağları denizleri Yunus Emre âşık olmuş ma’şûka derdinden ölmüş Biz sevdik âşık olduk sevildik maşuk olduk Zinhar ey Yunus gördüm demegil Uçmak ile Tamu’yu cümle vücutta bulduk Gerçek erin kapısında hâlüm arz etmeğe geldim Her dem yeni dirlikte sizden kim usanası Dâra çekerler gördüm diyeni

**** Gece ile gündüzü gökte yedi yıldızı Yaptığımız değerlendirmeler ışığında -ve Yetmiş iki dil seçti aramıza söz düştü Ben bunda garip geldim ben bu ilden bîzâram Levhte yazılan sözü cümle vücutta bulduk tabii ki Yunus Emre’nin ölümsüz nefesleri göl- Ol bakışı biz baktık yermedik ‘âm-ü hası Bu tutsaklık tuzağın demi geldi üzerem gesinde- yazının başındaki soruları tekrar soru-

Musa’nın ağdığı Tur’u yohsa Beytü’l Ma’mûru yoruz: Ey Yunus imdi veli yerde gökte dopdolu Ben bu aşk kitabını okudum tahsil kıldım İsrafil çaldığı sûru cümle vücutta bulduk Her bir taşın altında bir İmranoğlu Musi Hâcet değildir bana aga kara yazaram **** -Yunus Emre’nin mesajının toplumsal ve Aşk bezirganı sermaye canı Dört kitabın manası tamamdır bir elifte Tevrat ile İncil’i Zebur ile Furkan’ı siyasal bir yönü var mıdır? Bunlardaki beyânı cümle vücutta bulduk Bahadır gördüm cana kıyanı Bâ dedirmen siz bana bâ diyicek azaram -Bu mesaj kendi döneminde Anadolu’nun

yaşadığı ağır krizlerin aşılması yönünde bir Yunus’un sözleri hak cümle dediği saddâk Zehi bahadır can terkin urur Yetmiş iki millete suçum budur Hak dedim yön göstericilik içermekte midir? Kılıç mı keser himmet giyeni Korku hıyanetedir ya ben niçin kızaram Ne gördüysen kamu Hak cümle vücutta bulduk -Birlik çağrısı sadece tasavvufi anlamda **** bir birliğe mi işaret etmektedir? Yoksa Kamusun bir gör kemterin er gör Şeriat oglanları niçe yol eyde bana Eğriliğin koyasın doğru yola gelesin Anadolu’da dağınıklığın giderilmesi Alçak görmegil palas giyeni Hakikat deryasında bahri oldum yüzerem Kibr ü kini çıkargıl erden nasip alasın yönünde bir davet anlamı da var mıdır?

200 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 201 tedir. Bu bağlamda Moğolların Anadolu’ya geli- Kaleleri onartıp, ordusunu kuvvetlendirerek şi ve siyasi çevreler ile olan ilişkilerini özetlemek hazırlık yapan I. Alâeddin Keykubat bu arada gerekirse 1218 yılında Moğollar, Harzemşahlar Moğollar ile diplomasi yönetimi ile dostane ile yaşanan Otrar olaylarında elçilerinin öldü- ilişkiler kurmaya çalıştı. 1232 yılında Moğol rülmesinin ardından Mavearünnehir’den baş- Hanı’na elçi göndererek tabiiyetini ve vergi ve- layarak tüm İslam dünyasında yağma, talan ve receğini bildirdi. Fakat Moğol Hanı onu biz- istila ile dehşet saçmaya başladı. Harzem’de zat huzuruna çağırdı. Daha sonra Moğol Hanı yaptıkları katliamlar sebebiyle kitleler hâlinde Ögedey, Kazvinli Şemşeddin Ömer’i bir yarlık YUNUS EMRE ZAMANINDA ANADOLU’NUN SİYASİ kaçan halk batıya doğru göç etmeye başladı. ile I. Alâeddin Keykubat’ın yanına gönder- Türkistan merkezli başlayan bu göçler, Mavera- di. Yapılan görüşme sonrasında sultan elçinin nünehir ve Horasan bölgelerinden batıya doğru teklifleri doğrultusunda hediyeler tertip edip DURUMUNA KISA BAKIŞ (1220-1318) ve Anadolu’ya ulaştı. 1220-1237 yılları arası- Moğol Han’ın teklifini kabul etmek zorunda na denk gelen bu süreçte Anadolu’da Selçuklu kaldı. 1237 yılında I. Alâeddin Keykubat’ın ani tahtında I. Alâeddin Keykubat bulunmaktaydı. ölümünün ardından Selçuklu tahtına oturan 1* Kitleler hâlinde kaçan Türkmen gruplar arasın- II. Gıyaseddin tıpkı selefi gibi o da Moğollara Ayşe ATICI ARAYANCAN da mutasavvıflar, tacirler, müderrisler, Türkmen bağlılığını bildirmek zorunda kaldı. Bu arada babalar yer almaktaydı. O dönemin hükümdarı Moğol saldırılarından kaçan Türkmenler Ana- Yunus Emre’nin yazdıklarını, düşüncelerini ve manevi dünyasını anlayabilmek I. Alâeddin Keykubat gelenlerin tamamını hi- dolu’ya gelmeye devam etmekte ve Doğu Akde- için onun yaşadığı Anadolu’da Moğol istilası sürecini, siyasi olayları ve gelişmeleri maye edip içtenlikle kucakladı. Bu gelen Türk- niz ve Güneydoğu Anadolu’da Türkmenler üst anlamak gerekmektedir. men babalar ve mutasavvıflar; Anadolu’da bu- üste yığılmaktaydı. Çünkü Selçuklu yönetimi lunan ve yeni gelen, henüz İslamlaşma sürecini başarılı bir iskân politikası yürütemediği için tamamlayamamış Türkmen kitleler üzerinde bu bölgeler yeni gelen Türkmen kitleler ile etkili olurken Anadolu Selçuklu ve Moğol siya- dolmakta ve yerleşik halk ile uyumda zorlan- rta Çağ İslam müverrihlerinden İbnü’l anlamlı bir şekilde dile getirir. Aynı şekilde Er- seti üzerinde söz sahibi olmayı başardılar. maktaydı. Dolayısıyla Selçuklu topraklarında iç Esir eserinde “Moğol istilasını yazmak- meni Psikoposu Stepanos, 1225 senesi olaylarını Bu arada Moğolların Anadolu’yu istilasına isyanlar ve karışıklıklar baş göstermekte, kont- tan yıllarca kaçındım. Bu olayı yazma- anlatırken “Onların yaptıkları hakkında hiçbir önlemler alan I. Alâeddin Keykubat hazırlıkla- rol sağlanmakta zorlanılmaktaydı. Başta Babaî yı hiç istemiyordum. Bazen yazmanın gereğine şey söylememek daha doğru olur. Çünkü insan ra başladı. Öncelikle göçlerin yoğun yaşandığı İsyanları’nı bastırmakta zorluk çeken Selçuklu O yönetimi sınırlardaki askerî birliklerin yardı- inanır ve bir adım ileri atar, sonra vazgeçip iki dili ile bunları ifade etmek mümkün değildir.” Doğu Anadolu sınırları dâhil; Konya, Sivas, Er- adım geri gerilerdim. İslam’ın ve Müslümanla- şeklindeki sözlerinden Anadolu’da yaşanılan zurum, Kayseri’deki kale surlarını tamir ettirdi. mıyla isyanı bastırdı. Bu arada Erzurum do- laylarında sınır birlikleri isyanı bastırmak için rın ölüm haberini ve başlarına gelen bu büyük zulüm, buhran ve çöküşü ifade etmektedir. İşte Ardından Amasya, Erzincan ve Malatya gibi Malya Ovası’na gittiğinden sınırda güvenlik felaketi yazmak kime kolay gelebilir? Kim bu Yunus Emre’nin yaşadığı dönem de Anadolu’da kalelerin surlarını sağlamlaştırıp, tamir ettirerek sağlanamadı ve 1243 yılında Babaî İsyanları ne- büyük felaketin yazılması ve anlatılmasını ko- Moğol istilasının olduğu ve Türk İslam dünya- savunmaya dayanıklı hâle getirdi. Nihayet Mo- deniyle Selçukların zayıf düşmesini fırsat bilen lay görebilir? Keşke annem beni doğurmasaydı, sının, halkın, mevcut otoriter yönetimlerin ciddi ğollar 1231 yılında Anadolu topraklarına girdi. Moğollar, Baycu Noyan komutasında Anado- keşke bu büyük felaketten önce ölüp gitseydim! bunalımlar yaşadığı döneme denk gelmektedir. Bir grup Moğol askeri Sivas yakınlarında bu- lu’ya girerek Erzurum’u ele geçirdi. Kösedağ’da Adım, sanım unutulsaydı da bu hadise ile karşı- lunan Rahatoğlu Kervansarayı’na kadar ilerle- Yunus Emre kendi dönemindeki diğer mane- yapılan savaşta Selçuklular yenildi. Moğollar laşmasaydım ve bu olayı yaşamasaydım!” sözleri vi önderler gibi büyük Moğol felaketi sırasında yip, halkın mallarını yağmalayıp canlarına kast etti. Bu haberler üzerine I. Alâeddin Keykubat Erzurum’u alıp, yakıp yıktıktan ve halkı kılıç- ile anlatmaya çalışırken aslında Moğol istila- Türk halkının kurtuluşunda sabrı, hoşgörüsü ve önemli ve güvendiği emirlerinden Kemaleddin tan geçirip Horasan, Irak, Fars ve Kirman böl- sının İslam ve Türkmen dünyasında meydana söylemleri ile umut oldu; geniş kitlelere moral Kamyer’i büyük bir kuvvetle bölgeye göndermiş gelerinden asker toplayarak; 40 bin kişilik bir getirdiği korkunç zulmü ve yaşanılanları çok oldu. Yunus Emre’nin yazdıklarını, düşünceleri- ise de Selçuklu ordusu gelmeden Moğollar böl- süvari kuvveti ile birlikte yağma talan yaparak ni ve manevi dünyasını anlayabilmek için onun 1* Doç.Dr., Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Fen geyi terk etti, Erzurum’a kadar takip edilen Mo- Anadolu coğrafyasının içlerine kadar yavaş ya- yaşadığı Anadolu’da Moğol istilası sürecini, si- Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Ortaçağ Ana Bi- ğol ordusuna ulaşılamayınca takipten vazgeçile- vaş ilerledi; önce Sivas, daha sonra Kayseri’yi lim Dalı, [email protected] yasi olayları ve gelişmeleri anlamak gerekmek- rek Gürcistan’a yönelindi. ele geçirdi. Kayseri’yi kuşatan Moğollara karşı 202 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 203 Onun yaşadığı, dinî ve edebî mahsullerini verdiği yüzyıl; sosyal ve siyasi le mücadele ettiği, devlet adamları ve beylerin Kaynaklar düzenin temelden bozulduğu, Selçuklu sultanlarının kontrolü kaybettiği, Moğol hırsları uğruna harcadıkları hanedan üyeleri ve Abûl Farac, Gregory (Bar Hebraeus), istilası yanında Haçlı Seferleri’nin başladığı, büyük olayların yaşandığı süre Moğollar ile iş birliği, sosyoekonomik çökün- Abû’l-Farac Tarihi, C. II, Çev. Ömer Rıza tü, halkın perişan hâlleri gibi birçok etmen bir zarfında buhran ve sıkıntı içinde kıvranan insanların ruhi-manevi asayiş ve Doğrul, TTK, Ankara, 1999. sükûna muhtaç oldukları bir dönemdir. Dolayısıyla bu süreci iyileştiren, halkın arada yer aldı. Nihayetinde 1318 yılında V. Kı- lıç Arslan’ın ölümü Selçuklu hanedanının sonu İbn-i Bibi, El Evâmirü’l-Alâiyye fi’l-Umu- yaralarını saran düşünce; tasavvuf düşüncesi ve Yunus Emre’nin ana dilleri oldu. Dolayısıyla 1328 yılında ölen Yunus Em- ru’l-Alâiyye (Selçuknâme), I-II, hzl. Mürsel Türkçeyi kullanarak halka verdiği mesajlar olmuştur. re’nin tüm yaşamı Selçuklu hanedanının çöküş Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, süreci ve Anadolu’da beyliklerin kurulduğu 1996. sürece denk gelmektedir. Yaşadığı dönemde İbnü’l Esîr, el-Kâmil Fi’t Tarih Tercümesi, Moğol baskısı ile baş etmeye çalışan Selçuklu Çev. Abdülkerim Özaydın-Ahmet Ağırakçal, hanedan üyelerinin yanı sıra siyasi buhran içe- C. II, İstanbul, 1991. Emir Samsamüddin Kaymaz ve Subaşı Fah- bars ve Altınordu Hükümdarı Berke Han ile risinde, ekonomik sıkıntılarla canı ve malı ile reddin Ayaz komutasında direnen şehir halkı ittifak kurarak Moğollara karşı mücadele etti. tehdit altında yaşayan; üstüne kıtlık ve doğal Koca, Salim, “Moğol İstilâsına Karşı Sultan Hajukoğlu Hüsam adlı bir Ermeni’nin ihaneti II. İzzeddin Keykâvus’un Moğollara karşı ver- afetler ile zor durumda kalan Anadolu halkına I. Alâeddîn Keykubâd’ın Güvenlik Politikası”, nedeniyle ele geçirildi ve şehir tahrip edilerek diği Anadolu’daki son büyük mücadelesi Sul- İslami anlayışı ile birlikte sabrı, sevgiyi, hoşgö- SDM., Berikan Yayınları, Ankara, 2011, s. 345- katliam yapıldı. Bu korkunç ve feci istila kar- tan Hanı Savaşı’dır. Çok fazla kan dökülen bu rüyü, umudu, erdemi ve güçlü olmayı gösterme- 377. şısında Anadolu’da bulunan birçok kişi Halep’e savaşta Selçuklu Hükümdarı ve ordusu yenildi. ye çalıştı. Zor durumda kalan halkın sevgisini Köprülü, Mehmet Fuad, Türk Edebiyatında kaçtı fakat birçoğu yakalanarak yağmaya uğradı Bu yenilgiden sonra Moğollar tahta IV. Kılıç kazanan Yunus Emre’nin şiirleri ve söyledikleri İlk Mutasavvıflar, Alfa Yayınları, İstanbul, 2014. ya da öldürüldü. Öyle ki Selçuklu Sultanı da ça- Arslan’ı çıkardılar ve 1259 yılı Moğol Mengü dilden dile dolaştı ve Türkmen halkına manevi reyi kaçmakta buldu. Nitekim Moğol zulmün- Han’ın ölümüne kadar Anadolu, Moğolların güç kattı. Ocak, Ahmet Yaşar, Babaîler İsyanı. Alevî- den kaçan II. Gıyâseddin Keyhüsrev ve annesi kontrolü altında kaldı. Daha sonra Moğollar Sonuç olarak Moğolların Anadolu’yu istila- liğin Tarihsel Alt Yapısı Yahut Anadolu’da İs- de Halep’e gitmek üzere iken Çukurova Ermeni yarlıg vererek Selçuklu tahtına IV. Rükneddin sı tam da Yunus Emre’nin yaşadığı; buhranlara, lâm-Türk Heterodoksisinin Teşekkülü, Dergah prensi Hetum tarafından yakalanıp Moğollara Kılıç Arslan’ı hükümdar, Bahaüddin Tercüman’ı ölümlere, siyasi mücadelelere ve diğer olayların Yayınları, İstanbul, 2000. teslim edildi. Bu arada Antalya’da bulunan Sul- ise vezir olarak atadı. II. İzzeddin Keykâvus’tan olduğu döneme denk gelmektedir. Bu nedenle Özdemir, Hacı Ahmet, “Moğol İstilasının tan, vezir Mühezzebüddin Ali, Amasya kadısı sonra gelen Selçuklu hükümdarları Moğol o şahit olduklarını kendine özgü derin manalar Sebepleri”, Türkler, VIII, Editör: Hasan Celal ile birlikte Baycu Noyan’ın yanına gidip 360 bin Hanları tarafından kukla şeklinde tahta oturtul- yüklü mecazi ve metaforik bir dil kullanarak in- Güzel, Salim Koca, Kemal Çiçek, YTY, Anka- dirhem,10 bin koyun, bin deve ve sığır, ağır ver- du. Selçuklu devlet adamları onlara itaat etme- san ve tasavvuf üzerinden dönemin birçok duy- ra, 2002. giler vererek; barış anlaşması yaparak Konya’ya nin yanında onların gönderdikleri yarlığa göre gusunu anlatmaya çalışmıştır. Nitekim onun ya- döndü. Fakat Moğol saldırıları sürekli devam yönetimde yer alabildi. şadığı, dinî ve edebî mahsullerini verdiği yüzyıl; Özgüdenli, Osman Gazi, “Moğollar”, DİA, 2005, ss. 225-229. etti; halkın üzerinde vergi baskısı yanında ağır Bu süre zarfında Anadolu’da I. Alâeddin sosyal ve siyasi düzenin temelden bozulduğu, sosyolojik, ekonomik ve psikolojik etmenler ço- Keykubat Dönemi’nde sağlanan siyasi birlik Selçuklu sultanlarının kontrolü kaybettiği, Mo- Piskopos Stepanos, “Piskopos Stepanos Ve- ğalırken insanlar kime güvenecekleri konusunda Moğolların bölgeye gelmesi ve Kösedağ hezi- ğol istilası yanında Haçlı Seferleri’nin başladığı, kayinamesinden Alıntı”, Ermeni Kaynaklarına büyük olayların yaşandığı süre zarfında buhran endişe yaşadı. Halk her ne kadar Selçuklu hâki- metinden sonra yavaş yavaş dağıldı. Selçuklu Göre Moğollar, Haz. A.G. Galstyan, Çev. İlyas ve sıkıntı içinde kıvranan insanların ruhi-ma- miyeti ve yönetimine tabi olsa da Moğol baskısı Devleti’ne vassal olan devletler bağlılıklarını Kamalov, İstanbul, 2005. nevi asayiş ve sükûna muhtaç oldukları bir dö- altında yaşamlarını sürdürmek zorundaydılar. bırakırken bölgeye gelen Türkmenler Anado- nemdir. Dolayısıyla bu süreci iyileştiren, halkın Tokuş, Ömer, “Moğol Hâkimiyetinde Ana- II. Gıyâseddîn Keyhüsrev Kösedağ’dan lu’nun birçok yerinde beylikler kurulmaya baş- yaralarını saran düşünce; tasavvuf düşüncesi ve dolu ve Anadolu’da Moğol Noyanlarının İsyan- hemen sonra ağır yükümlülüklerle sağlanan ladı. Moğollara tabi olunan ve Selçuklu’nun Yunus Emre’nin ana dilleri Türkçeyi kullanarak ları”, Türk Dünyası Araştırmaları, C.117, S.230, barışın ardından gelen geçici sessizlik dönemi, son dönemlerinde sırasıyla tahta geçen III. Gı- halka verdiği mesajlar olmuştur. Anadolu’da- 2017, ss.177-208. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğlu II. İzzeddîn yaseddin Keyhüsrev, II. Gıyaseddin Mesud ve ki Türkmenler arasında yaşayan Yunus Emre Uyumaz, Emine, Sultan I. Alâeddîn Keyku- Keykâvus’un 1246’da başa geçmesine kadar de- III. Alaaddin Keykubat (1298-1302) Moğollara kargaşa, endişe ve korkunun yanında onların bad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasî Tari- vam etti. II. İzzeddîn Keykâvus Anadolu’daki tam teslim oldular. Özetle bu dönem Selçuklu yaşadıkları travmaları aktarmış; halkın acılarını hi (1220-1237), TTK, Ankara, 2003. Türkmenleri kullanarak, Memlûk Sultanı Bay- hükümdarlarının ve şehzadelerin birbirleriy- dindirmeye çalışan bir misyon yüklenmiştir. 204 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 205 İslam dünyasının diğer bölgelerindeki sıkıntılardan dolayı ilmî faaliyetlerini sürdüremez hâle gelen âlim ve mutasavvıflar Anadolu’ya gelmeye başlamışlardı. Bu da Anadolu’nun kültürel açıdan zenginleşmesini sağlamaktaydı. Anadolu Selçuklu sultanlarının âlim ve mutasavvıfları himaye eden politikaları bu göç hareketini daha da arttırmaktaydı.

I. Mesud; babası gibi Haçlılara karşı büyük Sultan Alaeddîn Keykubad zamanında Anado- KORKU VE UMUT kahramanlıklar göstermişti. Onun zamanında lu Selçuklu Devleti, önemli siyasal ve ekonomik Konya, Selçukluların merkezi hâline gelmişti. gelişmeler kaydetti. Karadeniz kıyısında Sinop Böylelikle Selçuklular Anadolu’da imar faali- ve Akdeniz kıyısında Antalya limanlarını ele YUNUS’UN ÇAĞINDA ANADOLU: SELÇUKLULAR, MOĞOLLAR VE SUFİLER yetlerine de başlamış oluyorlardı. Bir taraftan geçirmek suretiyle önemli ticaret yollarına sahip Haçlılarla mücadeleye devam ediyorlar, diğer oldu.5 1* Kemal Ramazan HAYKIRAN taraftan da Anadolu’da yeni bir düzen oluştu- Anadolu Selçuklularının bu yükselişine kar- ruyorlardı. Mesud zamanında Anadolu’da Sel- şın İslam dünyasının genelinde ise yoğun bir çukluların gücü iyice hissedilir olmuştu. Ancak kargaşa ikliminin hâkim olduğu görülmekteydi. Haçlı, Moğol saldırıları ve Anadolu birliği için ciddi bir tehdit oluşturan esas dönüşüm II. Kılıç Arslan ile yaşanacaktı. II. Bir zamanların altın kenti olan Bağdat, Abbasi Babailerin, hadisenin ‘Celâli’ bir tecellisi; İbnü’l Arabî, Mevlânâ ve Yunus’un da Kılıç Arslan, Haçlılarla mücadeleyi sürdürür- Halifeliğinin içine sürüklendiği mezhep çatış- ‘Cemâli’ bir tecellisi olarak zuhur ettiği görülecektir. ken, 1176’da Miryokefolon Savaşı’nda Bizans’ı malarından yaşanmaz bir hâl almıştı. Gazneli ağır bir yenilgiye uğrattı ve bu savaş ile artık ve Karahanlı devletleri de taht kavgaları yü- Türklerin Anadolu’da kalıcı olduklarını göster- zünden istikrarlarını kaybetmişlerdi. Selçuklu miş oldu. XIII. yüzyıla gelindiğinde Anadolu ihad Sami Banarlı’nın “Yunus Emre, Köşkü gökyüzüne yükselmişti hanedanının merkezi olan İran’da büyük sultan Selçukluları, Haçlı seferlerini atlatmış, gücünü Melik Şah’ın ölümüyle düzen bozulmuş, ülke Anadolu’daki Türk düşünüş edebiyatı- Ey Keyhüsrev onun yerini almış durumdasın ispatlamış ve Anadolu’yu bölgenin en parlak ve kargaşa ortamına sürüklenmişti. Anadolu’da nın ilk büyük şairidir.” diye tanımladığı 3 Söyle o köşk nerede? Kayser ise sanki hiç yaşa- cazip coğrafyası hâline getirmişlerdi. ise siyasi düzeni sağlayıp duruma hâkim olan Yunus Emre sadece Türk tasavvuf düşüncesi- 2 N madı” Şeyh Evhadüddîn Kirmânî’nin Selçuk- I. İzzeddin Keykavus’un, ülkenin sürüklendi- Anadolu Selçukluları, ticaret yolları üzerinde nin değil Türk kültürünün önemli bir temsilcisi lu sultanı Keyhüsrev’e yazdığı bu mısraları XII olma özelliğini geçen asırlara rağmen hâlâ ko- ği kısa fetret devrini aşıp da tahta geçmesinden olan Anadolu’nun ticaretini de kontrollerine ve XIII. yüzyılda Anadolu’da yaşanan değişimi sonra Anadolu Selçukluları büyük bir sıçrama almışlardı. Böylece Anadolu Selçuklularında rumaktadır. Bu büyük âşık ve düşünürü anlamak açık bir biçimde ortaya koymaktaydı. Malazgirt onun yaşadığı dönemi hakkıyla kavramaktan göstermeye başladı. Anadolu’da kalıcı oldukları hem siyasi istikrarın sağlanmasıyla huzur te- Zaferi ile kapıları Türklere açılan Anadolu’nun 4 geçmektedir. “Ben bir usanmaz ozanım / Derdim tüm dünya tarafından anlaşıldıktan sonra Sel- min edilmiş hem de ticareti kontrollerine ala- Türkleşmesinde esas etken kuşkusuz Türkiye çuklular, başta Konya olmak üzere Anadolu’da rak maddi refah sağlanmıştı. Bu özellikleri ile vardır inilerim” sözleri ile ifade ettiği gibi dertli Selçuklularının kurucusu Süleyman Şah oldu. bir çağın şahidi olan Yunus sadece kendi der- büyük imar faaliyetlerine girişmişlerdi. İmar Anadolu tam bir cazibe merkezi hâline gelmişti. 1071 Malazgirt zaferinden sadece dört yıl faaliyetlerinin en yoğun yaşandığı dönem ise Durum böyle olunca İslam dünyasının farklı dini değil bütün insanlığın derdini sahiplenmiş sonra 1075’te Anadolu’nun kuzey ucuna ka- bir kuşatıcılığa sahipti. Şahit olduğu çağın yaşa- Keykavus’un kardeşi olan Sultan I. Alaeddîn coğrafyalarından Anadolu’ya doğru bir nüfus dar ulaşmış ve Bizans’ın doğudaki ilk payitah- Keykubad’ın zamanıydı. Bu dönemde Selçuk- hareketi başlamıştı. İslam dünyasının diğer böl- nanları onda bu merhamet ve kuşatıcılığı zuhur tı olan İznik’i fethederek burayı kendine baş- ettirmişti. lular en parlak dönemlerini yaşamaktaydılar. gelerindeki sıkıntılardan dolayı ilmî faaliyet- kent yapmıştı. Böylelikle Türkiye Selçukluları lerini sürdüremez hâle gelen âlim ve mutasav- Selçukluların Anadolu’su; olarak anılan bu devlet bambaşka bir kültürü 3 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İs- vıflar Anadolu’ya gelmeye başlamışlardı. Bu da “Kayserin ayağının altında yer eksilmekteydi Anadolu’ya taşımaya başladı. Anadolu’daki dör- tanbul, 1996, s.104. düncü sultanı olan Kılıç Arslan’ın oğlu, Sultan 4 Ahmet Yaşar Ocak, Ortaçağlar Anadolu’sunda İs- 1* Dr. Öğr. Üyesi, Aydın Adnan Menderes Üniversi- lâm’ın Ayak İzleri: Selçuklu Dönemi, İstanbul, 2011, 5 Ahmet Yaşar Ocak, Ortaçağlar Anadolu’sunda İs- tesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü 2 Evhadüddîn-i Kirmanî, Rubailer, s. 277 s. 251. lâm’ın Ayak İzleri: Selçuklu Dönemi, s. 252. 206 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 207 Anadolu’nun kültürel açıdan zenginleşmesini Selçuklular; Konya, Sivas ve Kayseri gibi sağlamaktaydı. Anadolu Selçuklu sultanlarının büyük şehirlerde güçlü bir şehir hayatı oluştur- âlim ve mutasavvıfları himaye eden politika- muşlardı. Buralarda kalabalık bir nüfus ve tüm ları bu göç hareketini daha da arttırmaktaydı. unsurları ile şekillenmiş canlı bir şehir hayatı İslam âlimlerinin Anadolu’ya gelmeleri ve bu- göze çarpmaktadır. Bu tarihlerde Selçuklular rada faaliyet göstermeleri Selçuklu sultanları- sayesinde Anadolu’nun çekim merkezi olmasıy- nın da arzuladığı bir şeydi. Çünkü Selçuklular la pek çok farklı milletten insan, bu şehirlerde Anadolu’da siyasi, askerî ve ekonomik açıdan görülmektedir. Anadolu Selçuklu şehirlerinde bir hâkimiyet kurmuşlardı ama kültürel açıdan Arap ve Fars kökenli ulema, tacir ve bürokrat- zayıftılar. Anadolu’nun kadim kültürü hâlâ daha lar vardı. Meşhur seyyah İbn-i Batuta, 14. yüz- güçlüydü. Anadolu’da kültürel açıdan da hâkim yılın ilk yarısında gezdiği Anadolu’da, Arap ve olmayı burada kalıcı olmanın gereği olarak gö- Fars kökenli ulema ve bürokratların varlığından ren Selçuklular, mensup oldukları kültür dün- bahseder. 12-15. yüzyılda şehirlerde kimi yerde yasını Anadolu’ya taşıyacak ve burada hâkim az, kimi yerde çok olmak üzere gayrimüslimler kültür olmasına hizmet edecek olan Müslüman de (Rum, Ermeni; nispeten daha az Yahudi ve âlimlerin gelişini destekleyen politikalar yürüt- Avrupalı tüccarlar) İzmir, Konya, Bursa, Sivas mekteydi. Selçuklular, Anadolu’da iyiden iyiye gibi bazı Anadolu kentlerinin değişmez sakin- yerleşip güçlü bir devlet oluşturduktan sonra si- 10 yasal ve sosyal hadiselerin savuramayacağı güçlü leri idiler. Neyi sever isen imanın odur bir toplum yapısına ihtiyaç duymaktaydı. Sul- Anadolu’nun Türkleşmesi ve bunun sonu- Nice sevmeyesin sultanın O’dur tan I. Gıyaseddîn Keyhüsrev’in ikinci saltana- cu olarak da İslamlaşma süreci en net biçimde tı zamanında Selçuklu Devleti’nde köklü idari Türklerin Anadolu’da oluşturdukları imar fa- reformlara giderken, toplum hayatında dirlik ve aliyetleri ve bunun tesisini sağlayan vakıf ku- 6 düzeni sağlayacak bir yapılanmaya da gitmişti. rumlarından anlaşılmaktadır. Anadolu’da Türk XII. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’da şehirlerinin oluşması ile vakıf teşkilatının şekil- demografik üstünlüğün Türklere geçtiği açıkça lenmesi eş zamanlı bir süreçtir.11 Vakıflar; esas 7 görülmektedir. Kentlerde nüfus Türklerin le- olarak imaret, çok sonraları külliye genel terimi hinde artarken, Türk nüfusun büyük çoğunlu- içinde yer alan medrese, şifahane, cami, zaviye ğu ise hâlâ kırsalda konargöçer hayatı devam 8 ve sosyal ve dinî amaçlı binaları yapıp işletme ettiriyorlardı. Şehirlere yerleşen Türkmenler yahut öğrencilere burs verme, fakir hastaları ise şehir hayatına çabuk adapte olmuşlar, tica- tedavi ettirme, mühtedilere mali açıdan yardım ri faaliyetlere başlamışlardı. Kayseri, Sivas gibi etme, sakat hayvanları iyileştirme vb. birtakım Anadolu’nun önemli şehirlerinde ticari hayatın sosyal hizmetler ve faaliyetleri finanse eden çoğunlukla Türklerin elinde olduğu, Reşîdüd- 12 9 mali, idari bir mekanizmadır. dîn’in mektuplarından açıkça görülmektedir. XIII. yüzyılın başların itibaren Anadolu’ya 6 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. farklı tasavvuf akımlarına ve tarikatlara mensup 320. 7 Mehmet Ersan, Selçuklular Zamanında Anado- lu’da Ermeniler, Ankara, 2007, s. 247. 10 Tuncer Baykara, Türkiye’nin Sosyal ve İktisadî 8 Tuncer Baykara, Türkiye’nin Sosyal ve İktisadî Ta- Tarihi (XI.XIV.Yüzyıllar), s.120; Ahmet Yaşar Ocak, rihi (XI.-XIV. Yüzyıllar), Ankara, 2000, s. 79. Ortaçağlar Anadolu’sunda İslâm’ın Ayak İzleri: Sel- 9 Zeki Velidi Togan, “Reşîdüddîn’in Mektuplarına çuklu Dönemi, s. 260. Göre Anadolu’nun İktisadi ve Medeni Hayatına Ait 11 Ahmet Yaşar Ocak, Ortaçağlar Anadolusunda İs- Kayıtlar”, İ.Ü., İktisat Fakültesi Mecmuası, c. 15, lâm’ın Ayak İzleri: Selçuklu Dönemi, s. 268. 1953, s. 45. 12 A.g.e., s. 269. 208 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 209 şeyh ve dervişler gelip yerleşmeye başlamışlar- ğolların Orta Asya’yı, çok geçmeden de İran lak devirlerinin son demlerini yaşamaktaydı. olan Gürcülerin ülkelerine girip oraları harap dı. Bu sufiler, Anadolu’da kendilerine geniş bir ve Irak’ı istila etmeleri birçok mutasavvıf ve 1230 yılında Sultan, tarihçilerce talihsiz olarak etmişti.16 etki alanı oluşturabilmişlerdi. Halk tarafından âlimi Anadolu’ya itti. Kübrevîye, Yesevîye gibi kabul edilen bir askerî çıkışta bulunmuştu. Sul- Sultan’ın başlangıçtaki tavrı aslında Mo- büyük bir sevgi ile karşılanan bu sufiler siya- Orta Asya; Sühreverdîye, Rıfaîye gibi Irak kö- tan Alaeddîn, Harzemşahlı Devleti’nin üzerine ğollara bir gözdağı vermişti. Fakat sonrasında si iktidarın da desteğini almışlardı. Bu destek kenli kentli Sünnî tarikatlar, Anadolu’ya gelen yürümüş, yapılan Yassıçemen Savaşı ile Har- yapılan hatalar, Moğolların Anadolu’ya girişine karşılıklı idi. Sufilerin varlığı, iktidarın gücünü tarikatların başında gelir. Ayrıca bu sayılanların zemşahlı Devleti’ni ortadan kaldırmıştı. Böy- zemin hazırlamıştı. Sultan Alaeddîn, Moğol- ve meşruiyetini arttırdığı için iktidar da sufile- dışında Haydarîye, Kalenderîye ve Vefâîye gibi lelikle devletin doğusunda sorun kaynağı olan lardan kaçan ve ’ta oturmakta bulunan rin varlıklarını güçlendirecek ve halk nezdin- hem kırsal hem kentli çevrelere hitap edebilen bir devleti ortadan kaldırmış oluyordu. Fakat Hârezmlileri Erzurum ovasına yerleştirmişti. de meşrulaştıracak, zengin bir manevi desteğe tarikatlar da buraya akın etti. İkinci grup tari- Selçukluları daha büyük bir sorun bekliyordu. Moğollar bunu haber alınca ovaya yürüyüp bir ulaşmalarını sağlayacak her türlü desteği ver- katlar, 13. yüzyılda Moğol istilasının harekete Harzemşahlı Devleti’nin ortadan kalkması ile kısmını kılıçtan geçirdiler. Bu saldırıdan kurtul- mekteydi. geçirdiği kalabalık göç kafileleriyle birlikte kır- Selçukluların doğudaki komşusu Moğollar ol- mayı başaranlar etrafa dağıldı. Moğol ordusu Farklı çehre ve görüntüye sahip değişik dil- sal kesimdeki Türkmen toplulukları arasında muştu. Moğol tehdidi karşısında savunma süre- Erzurum’dan Ahlat’a geldi. Şehir dışında birkaç leri konuşan, değişik kıyafetler giyen bu muta- tutunabildiler. Çünkü bunlar İslam’ı yeni kabul cine girmişti. Konya ve Sivas kalelerini tamir et- gün kalıp geri çekildi. Ahlat Beyi, Moğollarla savvıflar, sufiler, şeyhler ve dervişler sözü edilen etmiş yahut yaşadıkları sosyal hayat tarzının tirmiş, Alâiye’yi almış, Moğollara karşı Halife’yi arayı bozan ve devlete gerçekten bir yük olan göç dalgalarıyla kentlere ve kırsal kesimlere (yarı göçebelik) gereği, henüz yüzeysel olarak korumak için Musul’a asker yollamıştı. Aslında Hârezmlileri, merkezî bir yer olan Kayseri’ye yerleştiler. Böylece İslam dünyasının öteki coğ- İslamlaşmış olduklarından İslam’ı yerleşik ahali Sultan, Celâleddin Hârezmşah’a yaptığı ham- gönderdi, Alaeddîn de Erzincan, Amasya ve rafyalarından gelen, züht ve takva anlayışının kadar özümseyebilmiş değillerdi. Zaten bu in- lenin Moğolları başına musallat edebileceğini Lârende vilayetlerindeki araziyi ıktâ yoluyla ağır bastığı, ahlakçı bir karaktere sahip kentli sanlar için tasavvuf, bir hayat tarzı olmasının öngöremeyecek kadar basit düşünmemekteydi. beylerine verdi. Alaeddîn, bir yandan iç işleriy- (yüksek)13 ve kırsal (popüler) tasavvuf anlayışı dışında, soyut birtakım mistik hedeflere ulaş- Bu hamleyi de Moğolları durdurmak ve halkına le uğraşırken bir yandan da 1232’de Eyyübi- Anadolu topraklarında kendisine yer bulmaya mak anlamı taşımıyordu. güven vermek için yapmıştı. Gücünü göstererek lerin hücumunu püskürtmek için Eyyubilerin başladı. Bu tarikatlardan Kübrevîye tarikatı, kent- hem halkına güven aşılamış hem de yaklaşan Anadolu’daki müttefiklerinden olan Harput Moğollara gözdağı vermek istemişti. Bunda ba- Tasavvuf akımlarına mensup çeşitli tarikat- li ve Asya kökenli bir tarikat olup mutasav- Beyi’nin üstüne yürüyerek şehri almıştı. Pek şarılı da olmuştu. Çünkü bu olaydan sonra on lara bağlı şeyhler ve dervişler Ahlat, Erzurum, vıf Necmeddîn Kübrâ tarafından kurulmuştu. çok cephede savaşan ve bir denge politikası yıl boyunca Moğollar, Anadolu’ya girememişti. Sivas, Tokat, Amasya, Kırşehir, Kayseri ve Kon- Kübrevîye, Anadolu’ya onun yanında yetişmiş yürütmek zorunda olan Sultan Alaeddîn bu ya gibi devrin önemli merkezlerinde ve yakın olan Sadreddîn-i Hamevî, Seyfeddîn-i Baherzî, Hârezmli Sultanı bir Moğol kervanını yağ- süreci gayet iyi yönetmişti. Fakat Anadolu’da çevrelerinde faaliyet gösteriyorlardı. Bunlar Baba Kemâl-i Hocaefendi gibi şahsiyetler ta- ma etmiş, bununla da yetinmeyip Moğol elçi- tansiyon giderek yükselmekteydi. Nihayetinde 13. yüzyıl Türkiye’sinde çok renkli bir tasav- rafından getirildi. Bunlar Moğolların önünden lerini öldürmüştü. Bu olay Moğol imparatoru Sultan 1237 yılında vefat etmiş, yerine Sultan vuf ortamı yarattılar. Farklı kılık kıyafetleriyle kaçarak müritleri ile Anadolu’ya sığınmışlardı. Cengiz Han’ı çok sinirlendirmişti. Bunun üze- II. Gıyaseddin Keyhusrev geçmiş ve Selçuklular çarşı pazar gezip vaazlar veren, ilahiler söyle- Tarikat şeylerinden özellikle Necmeddîn Razî rine o zamana kadar doğu ile ilgilenen Moğol- için talihsiz günler başlamıştı. yen, ayinler düzenleyen; yaratılış, tanrı, insan ve ile Bahaeddîn Veled’i anmak gerekir. Kübrevîye, lar, ani bir şekilde batıya yönelmişlerdi. Moğol Keyhüsrev Anadolu’ya sığınan Hârezmlilere kâinat hakkında değişik düşünceler ileri süren Anadolu’da asıl bunlar aracılığıyla yayılmıştır. askerî güçleri çok kısa bir zamanda Hârezm’i ve karşı kötü davranmış, beylerinden birini hapse Necmeddîn Razî önce Kayseri’ye gelerek bu- ondan sonra İran’ı zapt etmişlerdi. Sonrasında bu cezbeli insanlar halkın ilgisini çekmekteydi. 15 attırmıştı. Beyin hapishanede ölümü Hârezm- XIII. yüzyılda göçlerle Orta Çağ Türkiye’sine rada I. Alaeddîn Keykubad ile görüşmüş, sonra da Anadolu kapılarına dayanmışlardı. Hâ- lilerde bir panik yarattı. Rastladıkları köyleri dışarıdan taşınmış olan tasavvuf, o dönemde Sivas’a giderek orada meşhur eseri “Mirsad-ül rezmlilerin bir kısmının Anadolu’ya göçmesi ve yağmalayarak kaçmaya başladılar. Arkalarından neredeyse tüm Müslüman kesimi içine almış- İbad”ı yazmıştır. bir aralık Celâleddin Hârezmşah’ın bu ülkeden gönderilen Selçuklu ordusunu da püskürtmeyi tı. Başka bir deyimle bu dönemde İslam demek geçişi Moğolların Anadolu’ya akınlarına hız başardılar. Bunların bir kısmı Halep ve Şam ta- 14 verdirdi. Sivas’a kadar gelen Moğollar şehri ya- tasavvuf demektir. Yaklaşan Tehlike Moğolların Ayak Sesleri raflarına yayıldı, bir kısmı da Erzurum’a yürüdü. kıp yıkmışlar, bulduklarını yağma etmişler, Sel- Devlet için dış tehditleri cesaretlendiren ve ül- Anadolu Selçuklu Devleti’nin burada tu- 1230 yılı itibarıyla bütün İran ve Azerbay- çuklu ordusu yetişinceye kadar çekilip gitmiş- kede bir istihlâk unsuru olan Hârezmliler, böy- tunması ve gelişmesi sonrasında özellikle Mo- can’ı hâkimiyetleri altına alan Moğolların batı- lerdi. Ordu, Moğolları bulamayınca onlarla bir lelikle bir anarşi unsuru hâline gelmişti.17 ya doğru ilerleyişleri devam etmekteydi. Moğol 13 A.g.e., s. 272. tehdidi altındaki Anadolu Selçukluları da par- 15 Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ, İstanbul, 1995, 16 Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ, s. 5. 14 A.g.e., s. 272. s. 5. 17 Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ, İstanbul, 1999, s. 5. 210 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 211 Bir taraftan Moğol akınlarının Anadolu iç- derviş zümrelerinin kahir çoğunluğu Anado- lerinde belirmesi, diğer taraftan Selçuklu oto- lu’ya yönelmişlerdi. Öncesinde de Anadolu Sel- ritesinin sarsılmaya başlaması, özellikle önceki çukluların düşünürlere yönelik davetkâr politi- sultan kadar başarılı bir sultan olmayan Key- kaları ve yaşanan bu göç sürecinin neticesinde hüsrev’in yol açtığı kargaşa ortamı Anadolu’yu XIII. yüzyılın başlarında Anadolu’da çok zengin yaşanılmaz bir hâle getirmişti. Bir de Hârezm- ve renkli bir fikrî ortam oluştu. XIII. yüzyılda lilerin kargaşa yaratan faaliyetleri huzursuzlu- Müslümanlar arasında mevcudiyeti olan ne- ğu daha da arttırmaktaydı. Doğuda başlayan redeyse bütün düşünce akımlarının tesirini ve Bu dünyaya inanma dünyayı benim sanma Moğol istilası pek çok Türkmen boyunun Ana- güçlü temsilcilerini Anadolu’da görmek müm- dolu’ya doğru göçmesini beraberinde getirmiş- kündü. Anadolu dışında şekillenen fikir akımla- Niceler benim demiş giderler ham bez ile ti. Düzenin bozulması ve sultanın başarısızlığı rının Anadolu’da görülüyor olmasının yanında neticesinde Selçuklu devleti doğudan gelen bu güçlü bir fikrî altyapıya sahip olan bu coğrafya akınlara karşı yeterli önlem alamamış ve Ana- kendi fikrî akımlarını da oluşturmuştu. Türkler, dolu’da büyük bir kargaşa ortamı oluşmuştu.18 ana yurtları olan Türkistan’dan sonra Anado- Bunların yanında Selçuklu bürokrasisini oluş- lu’da da XIII. yüzyılda özgün ve köklü bir kültür turan Fars kökenli memurların Türkmen halka havzası oluşturmayı başarmışlardı. kötü davranması, halkta devlete karşı büyük XIII. yüzyıl Anadolu’sunda akla gelen ilk bir tepki oluşmasını beraberinde getirmişti. isim kuşkusuz Mevlana Celaleddîn Rumî’dir. Nihayetinde ise Selçukluların sonunu getirecek Bu coğrafyanın adıyla da anılan Rumî’nin şe- büyük bir isyan meydana gelmişti. Babâiler İs- killendirdiği sonraki yıllarda “Mevlevîlik” olarak yanı olarak anılan bu isyan Anadolu’nun sos- anılacak olan sufi ekol Anadolu’da şekillenen yal dokusunu derinden etkilediği gibi Selçuklu bu çağın etkin ve belirleyici bir sufi ekolüydü. devletinin çöküş sürecini de başlatan önemli bir Yine aynı tarihlerde Konya’da Sadreddîn Ko- olay oldu. nevî tarafından temellendirilen Ekberîlik hare- keti de Anadolu’nun sosyokültürel koşullarının Moğol İstilasında Anadolu oluşturduğu fikrî hareketlerdendi. Her iki eko- lün de merkezi Konya idi ve neredeyse bütün Moğollar gelmezden önce Anadolu’da ol- 20 Müslüman coğrafyada tesiri hissedilmekteydi. dukça canlı ve hareketli bir kültürel ortam bu- Bunlardan başka Anadolu’da Yesevilik, Küb- lunmaktaydı. Anadolu Selçukluları XIII. yüzyı- revilik, Babaîlik, Bektaşilik, Kalenderilik, gibi lın başlarında Yakın Doğu’nun en güçlü devleti güçlü tasavvufi hareketler de kendisini göster- durumundaydı. Anadolu Selçuklu sultanlarının mekteydi.21 Bu sufi akımların bir kısmı Orta Anadolu’da siyasi ve iktisadi istikrarı sağlama- Asya bozkır geleneğini temsil ederken bir kısmı larının ardından siyasi ve mezhebî çekişmelerin da Fars kültüründen beslenmekteydi. Diğer bir içinde kıvrılan diğer Müslüman coğrafyalardaki kısmı ise Bağdat-Basra ekolünün temsilcisi du- âlimler ve mutasavvıflar için Anadolu tam bir rumundaydı. Farklı eğilimleri temsil eden bu cazibe merkezine dönüşmüştü.19 Asya içlerin- de başlayan Moğol akınlarının önünden kaçan 20 Mustafa Akkuş, İlhanlıların Anadolu’daki Dini 18 Mehmet Ersan, Türkiye Selçuklu Devleti’nin Siyasetleri, s. 100. Dağılışı, s. 100. 21 Mikail Bayram, “Selçuklular Zamanında Ana- 19 Mikail Bayram, “Türkiye Selçukluları Dönemin- dolu’da Bazı Yöreler Arasındaki Farklı Kültürel Ya- de Bilimsel Ortam ve Ahiliğin Doğuşu” Türkiye pılanmalar ve Siyasi Boyutları, Türkiye Selçukluları Selçukluları Üzerine Araştırmalar, Konya 2003, s. 61. Üzerine Araştırmalar, s. 7-8. 212 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 213 na vardığında Baycu çadırda yoktur. Yasa gereği edebî iklim Moğollardan sonra bambaşka bir Moğol istilası ile birlikte Orta Asya ve diğer bölgelerden birçok Türk boyu onu hanımı karşılar ve ona yemek ikram eder; seyir almıştı. Bu coğrafyada fikrî gelişim seyri Anadolu’ya doğru hareket etmişti. Yaşanan bu göç hareketi, Anadolu’da yemekte şarap da vardır. İmam şaraptan içme- bir kategoriye tabi tutulacaksa bunun mihenk dinî, iktisadi ve kültürel hayatı önemli oranda etkilemişti. yince Baycu’nun hanımı niye içmediğini sorar. noktası mutlaka Moğol istilası olmalıdır. Çün- İmam “Allah onu haram kıldı.” der. Baycu’nun kü Moğollar gelişleri ile eskisine bir daha dö- hanımı “Biz içiyoruz ama.” der. İmam “Siz kâ- nüşü olmayan bambaşka bir ortama zemin ha- firsiniz, içersiniz.” cevabını verir. Baycu’nun ha- zırlamışlardı. zümreler bir taraftan İslam ile yeni yeni tanışan Devleti’nde oldukça etkin olan Mevlevîlik tari- nımı buna karşılık “Allah katında siz mi daha 1242’de Baycu Noyan kumandasındaki otuz Türkmenlerin bu yeni dini içselleştirmelerini katının kurulmasına neden olacaktır. makbulsünüz yoksa biz mi?” diye sorar. İmam bin kişilik bir Moğol ordusu, Erzurum’a gele- sağlarken diğer taraftan da kendi fikrî eğilimleri Türklerde eski dinî inanış şekillerini bün- “Elbette ki biz.” der. Baycu’nun hanımı bu sefer rek şehri aldılar. Halk kılıçtan geçirildi. Bunun çerçevesinde toplumu teşkilatlandırıyorlardı. yesinde barındıran, İran etkisinden uzak, halka de “Peki, o zaman Allah niye size değil de bize üzerine Kösedağı’na varan Selçuklu ordusu, Bu zümreler aynı zamanda Anadolu insanının daha yakın, sade bir forma bürünen bu tasav- zafer nasip etti?” sorusunu sorar. İmam “Biz Moğolların Erzincan’ın Akşehir beldesine git- siyasi unsurlarını da oluşturuyordu. Birbirlerin- 23 vuf anlayışının göç eden Türkmenler yolu ile ve O’nun emirlerine uymaz olduk. O’nun yolun- tiklerini haber aldılar. Tecrübeli kumandanlar, den farklı kültürel ortamların ve sosyoekonomik Anadolu’da açılan medreselerle yayılması sağ- dan çıktık. O da ceza olarak bizim karşımızda ordunun savunma durumunda kalması ve Mo- sınıfların oluşturduğu bu zümrelerin arasındaki lanmıştır. Bu anlayışta mürşide, genelde “baba, sizi güçlendirdi.” şeklinde cevap verir. İşte Me- ğolların üstüne gitmemesi fikrindeydi. Fakat farklı dinî tavırlar, dahası kültürel eğilimler, ata, dede” şeklinde hitap edilirken Anadolu’ya nakıbü’l Ârîfîn’de geçen bu hikâyede imamın tecrübesizler veya şöhret sevgisine kapılanlar, aralarındaki çatışmanın temelini oluşturmak- verdiği cevap İslam dünyasının önemli bir kıs- 22 gelen tarikat önderlerine bilhassa I. Alaed- Moğollara hücum etmek istiyorlardı. Sultan taydı. Devletin yönetim mekanizmasına da 24 dîn Keykubad döneminde olmak üzere devlet mının Moğollara bakışını da ortaya koymak- Gıyaseddîn de bu fikre uymuştu. 26 Haziran müdahil olan bu zümreler saltanat tayininden tarafından vakıf arazileri verilmiştir. Bunun tadır. Uzun bir süredir işlerin olması gerektiği 1243 Cuma günü (6 Muharrem 641) Selçuk- kadı ve vali tayinine kadar pek çok konuda aktif neticesi olarak belli aileler zamanla maddi ve gibi gitmediği İslam dünyasında Moğolların lu ordusu, Kösedağı’na vardı. İmparatorluğun rol alıyorlardı. manevi güçlere sahip olarak toplum içerisinde gelişi kendilerine verilen bir ceza olarak algılan- akıbetini kesin olarak tayin eden savaş başladı. Moğol istilası ile birlikte Orta Asya ve diğer önemli mevkilere gelmişlerdir. mıştı. Moğolların Asya içlerinden yükselerek Selçuklu ordusu, korkunç bir bozguna uğradı. bölgelerden birçok Türk boyu Anadolu’ya doğru kısa süre içinde dünya tarihinin en büyük kara Gıyaseddîn, darmadağın olan ordunun için- hareket etmişti. Yaşanan bu göç hareketi, Ana- imparatorluğunun sahibi olmaları Müslüman de şaşkın bir hâle düşmüştü. Kıyafetini değiş- Moğollar Anadolu’da dolu’da dinî, iktisadi ve kültürel hayatı önemli dünyayı derinden etkileyen büyük bir gelişmey- tirip Tokat’a kaçmak suretiyle ancak canını oranda etkilemişti. Anadolu’ya gelen Türk boy- “Selçuklu ordusu karşısında zafer kazanan di. Müslümanlar neredeyse tüm siyasi güçlerini kurtarabildi.25 Moğollar, ellerine geçen sayısız ları beraberlerinde eski inanç, âdet, örf ve ge- Baycu Noyan, Selçuklu hanedanının da payi- Moğollar karşısında kaybetmişlerdi. Önce ganimetleri paylaşarak Sivas’a geldiler. Sivas leneklerini de Anadolu’ya getirmişlerdi. Göç tahtı terk ettiğini duyunca gayet vakur bir bi- doğuda Müslüman devletlerin yok olmaları, kadısı Kırşehirli Necmeddîn, daha öncesinden eden boylarla birlikte bazı tarikatlara mensup, çimde Konya içlerine doğru ilerlemeye başla- akabinde Selçukluların Moğol hâkimiyetine Hârezm’de bulunmuş ve Moğollardan bir payi- vahdet-i vücut ilkesine bağlı sufiler de Anado- mıştı. Bu esnada sultansız kalan ahali aralarında boyun eğmeleri, nihayetinde de Bağdat’taki ze ve yarlığ26 almıştı. Baycu’yu hediyelerle kar- lu’ya gelmişlerdi. Bunların en önemlileri, farklı tüm mallarını toplamaya başlamışlardı. Şehirde Abbasî halifesinin Hülâgü tarafından hunhar- şıladı ve bunları gösterdi. Bunun üzerine Mo- bir profil çizen Muhîyiddîn Arabî ve Sadreddîn kalan tek Selçuklu komutanı olan Nizameddîn ca katledilmesi ile siyasi bir dağılmışlığın içine ğollar, halka aman verdiler. Fakat şehri üç gün Konevî gibi kişiler tarafından temsil edilmiştir. Ali, bu toplama işini organize etmişti. Cuma düşen Müslüman dünya büyük bir travma ya- yağma etiller. Oradan Kayseri’ye gittiler. Şehir- İran etkisinde gelişen Kübrevîlik, Sühreverdîlik namazında hatip de halka, içinde bulunulan şamaya başladı. İşte bu travma ortamı içinde deki erkekleri tamamıyla kılıçtan geçirdiler. Ka- gibi tarikatlar ise Konya, Kayseri, Tokat, Amas- durumu ve tek kurtuluş yolunun mallarından İslam dünyasında Moğollara karşı birbirinden dınlarla çocukları alıp yola çıktılar. Yolda yaya ya gibi şehirlerde; Necmeddin Razi, Bahaeddin vazgeçmek olduğunu anlatan etkileyici bir hut- oldukça farklı tutumlar gelişti. Moğol hareket- yürüyemeyenleri öldürdüler. Moğollarla başa Veled gibi kişiler tarafından temsil edilmiştir. bede bulunur. Bunun üzerine tüm ahali varını liliğinin yol açtığı devinim de eklenince her ne çıkamayacaklarını anlayan Selçuklular, yıldan Bu iki tarikat sonrasında iç içe geçerek Osmanlı yoğunu getirip Nizameddîn Ali’ye verirler. Ni- kadar bir istila devri olsa da Moğollar devrinde zameddîn Ali ise toplanan paraları teslim etme- Müslümanlar arasında çok canlı bir fikrî ortam 23 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, şekillenmişti. Karşıtlıkları da barındıran bu s. 432. 22 Ahmet Yaşar Ocak, “Ortaçağlar Anadolu’sunda si için imam efendiyi görevlendirmişti. İmam, 24 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Toplum Kültür ve Entelektüel Hayat”, Ortaçağlar dört katır yükü altını Baycu Noyan’a şehrin affı ortam pek çok yeniliğin de ortaya çıkmasının s. 432. Anadolusu’nda İslam’ın Ayak Sesleri: Selçuklular karşılığı olarak götürür. Fakat Baycu’nun çadırı- sebebini oluşturmaktaydı. Ön Asya’da fikrî ve 25 Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlâna, s. 5. Dönemi, İstanbul 2011, s. 250-251. 26 Moğolca ferman 214 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 215 Moğollar Anadolu’da otoriteyi tam manasıyla kurduklarına kanaat getirdikten Moğol istilasının başladığı dönemlerde iç etkilediği gibi kültürel canlılığa da yön vermişti. sonra Anadolu’dan ayrıldılar. Moğolların gidişinden sonra Anadolu’da hanedan çekişmelerle, dış mücadeleler ile uğraşan bölge Moğol hâkimiyeti ile tek bir siyasi yapıya ka- üyeleri arasında kardeş kavgası başladı. ülke yönetimleri yöneticilik vasıflarını kaybet- vuşan bu geniş coğrafya, siyasi olarak tek elden miş; isyanlara müsait bir yapı içinde teşkilatlan- yönetilmenin getirdiği bir yenilik ile tüm istila mış orduları ile İslam ülkeleri böylesine güçlü ve yağma faaliyetlerine rağmen kültürel bir ha- istilacıları durdurmayı başaramamışlardı. reketliliği de yaşamaya başlamaktaydı.29 XIII-XIV. yüzyıllarda Yakın Doğu’da var- İslam kültürü açısından bakıldığında ise 27 yıla ağır bir vergi vermeye razı olarak uzlaştılar. bütün kaleleri yıktılar. lık gösteren sosyal yapıları, bunlar arasındaki Ön Asya’da İlhanlı hâkimiyetinin oluşması ve Artık Anadolu Selçukluları, Moğollara tâbi bir Moğollar Anadolu’da otoriteyi tam ma- ilişkileri, kültürel ve dinî yapıları algılamak ve Abbasi Halifeliği’nin ilgası oldukça olumsuz devlet hâline gelmişti. nasıyla kurduklarına kanaat getirdikten sonra tanımlamak oldukça zordur. Bunun temel se- bir gelişmeydi. Müslümanlar bu istila ile telafi Kösedağ Savaşı’yla birlikte artık Tür- Anadolu’dan ayrıldılar. Moğolların gidişinden bebi siyasi dalgalanmalara paralel olarak sınır- edemeyecekleri bir kayba uğramışlardı. Sün- kiye Selçuklularının siyasi gücü dağılmış, sonra Anadolu’da hanedan üyeleri arasında ların, bu sınırları belirleyen kültürel kimliklerin nî hilafetin düşürülmesiyle sonuçlanan süreçte Anadolu’da tam bir kargaşa ortamı hâkim kardeş kavgası başladı. Nihayet Rükneddîn’le sürekli değişiklik göstermesidir. Kaçınılmaz Maveraünnehir, Horasan, Irak, Rey, Hârizm, olmuştu. Selçuklu ülkesi iç kargaşalıklara gark İzzeddîn ülkeyi paylaşmayı kararlaştırdılar. olarak siyasi haritaların, hâkimiyet alanlarının Buhara, Semerkand, Merv, Nîşâbur, Tûs, Gaz- oldu. Artık Anadolu’da hâkim güç Moğollardı. Ama vezir Muineddîn Pervâne, Moğollara baş- değişmesi; devletlerin sınırlarının sürekli da- ne ve Isfahân gibi İslam medeniyetinin önemli Bunu kabullenemeyen Türkmen Beyleri ise vurdu. Moğollar tekrar Anadolu’ya geldiler ve ralıp genişlemesi hatta yok olup yerlerine yeni şehirleri ve nihayetinde de hilafet merkezi olan otoriteye karşı isyan etmeye başlamışlardı. Rükneddîn’in üstünlüğünü sağladılar, İzzeddîn devletlerin kurulması ister istemez bu coğraf- Bağdat düşmüş; buralarda ilmî canlılığı temsil 30 Sadece otoriteye karşı isyan etmiyor, münferit ise İstanbul’a kaçtı. Rükneddîn bütün devlet yalarda yaşayan toplumların kültürel ve sosyal eden kurumlar tahrip edilmişti. Reşîdüddîn’in yerlerde kendi hâkimiyet alanlarını oluşturabil- işlerini eline almış olan Muineddîn’i ortadan durumlarını etkilemekteydi. Bu süreçlerin hızlı ifadesiyle, yüz binlerce nüfusu olan şehirlerde 31 mek adına birbirleri ile de çatışıyorlardı. Köse- kaldırmak istediyse de Moğollarla bir olan Mu- bir biçimde yaşanması da yaşanan kültürel deği- yüz kişi dahi kalmamıştı. Kütüphaneler tahrip dağ Savaşı’ndan sonra Baycu Noyan Anadolu ile ineddîn 1265’te Rükneddîn’i öldürttü, yerine iki şimlerin izlenmesini zorlaştırmaktadır. Bu açı- edilmiş, eserler yakılmıştı. fazla ilgilenmemiş, Azerbaycan’a geri çekilmişti. buçuk veya altı yaşındaki oğlu III. Gıyaseddîn dan Orta Çağ’ın tamamında ama özellikle de Tüm bu olumsuzluklara rağmen Yakın Do- Aşağı yukarı on yıl Anadolu’da Moğol varlığı Keyhusrev’i tahta çıkardı. Artık bu tarihten söz konusu dönemde Yakın Doğu toplumlarının ğu’da oluşan İlhanlı hâkimiyeti, her şeyden önce çok yoğun bir biçimde hissedilmedi. Moğollar sonra Anadolu, Moğol hâkimiyeti altında kar- kültürel yapılarına ilişkin genel geçer hükümler geniş coğrafyaları tek bir siyasi yapı içinde top- Selçuklu yöneticileri üzerinden hâkimiyetlerini gaşa ve istikrarsızlığa boğulmuş bir görünüme vermek imkânsızdır. Her mekânı farklı zaman ladığından tüm aksaklıklarına rağmen siyasi bir devam ettirdiler. sahip olmuştu. periyotları içinde, ayrı ayrı değerlendirmek istikrar sağlayabilmişti. Ayrıca Uzak Asya ile 28 1256 yılında yaşanan gelişmeler üzerine gerekmektedir. Ön Asya arasında köprü olmuşlar ve doğuya İlhanlı hâkimiyeti ile başlayan süreç, Yakın ait kültürel birikimin Yakın Doğu’ya taşınma- Baycu Azerbaycan’dan tekrar Anadolu içlerine İstilanın Sonuçları girdi ve Konya yakınlarında tekrar Selçuklu or- Doğu’nun demografik ve kültürel yapısını cid- sını sağlamışlardır. İlhanlılar, farklı bir kültür dusu ile karşı karşıya geldi. Yapılan savaşı şüphe- Moğol istilası İslam dünyasında birçok böl- di anlamda bir değişime zorlamıştı. Bölgenin coğrafyası ile karşılaşmanın şaşkınlığını yaşa- siz ki Moğollar kazandı. Bu tarihten sonra artık gede üretim, ticaret ve posta örgütlenmelerini yerli bir unsuru olmamakla birlikte İlhanlı- mışlardı. Bu, kendi kültürlerinden daha derin Selçuklularının başkenti de Moğol tahakkümü bozmuştur. Kültür, sanat ve ticaret yönünden lar bir manada Yakın Doğu’nun farklı kültürel bir kültürdü. Bu gerekçelerle uzunca bir zaman altına girmişti. Moğol otoritesi Gıyaseddîn Asya’da birçok şehrin yıldızı sönerken göçebe eğilimlerini aynı siyasi çatı altında toplamış- hâkimiyeti altına aldıkları coğrafyada köklü bir Keyhüsrev’in hapisteki oğlu IV. Rükneddîn Kı- unsurların yanında, Moğol bozgunundan dolayı tı. İlhanlıların hâkimiyet alanında birbirinden sistem kuramamışlardı. İlhanlı varlığı, mevcut lıçarslan’ı tahta çıkardı. Muineddîn Süleyman, şehirli esnaf ve zanaatkâr da bulundukları şehir farklı birden fazla kültür havzası bulunmak- durumu radikal ölçülerde değiştirmediği pervânelik makamına geldi. Baycu Konya’nın ve kasabaları terk ederek kitleler hâlinde daha taydı. Bunlar Anadolu, İran, Horasan ve Irak-ı gibi Yakın Doğu kültürü ve gündelik yaşamı batısında, şehre dört saatlik bir mesafede bulu- güvenli bölgelere göç etmişlerdir. Bu gelişme- Acem’di. Birbirinden farklı kültürel değerleri, açısından olumlu yönleri de olmuştur. Moğol- nan Kızılviran’da oturmakta; Rükneddîn de ya- lerle doğrudan bir ilişkisi bulunan Anadolu’nun eğilimleri olan bu coğrafyalar; siyasi olarak bir- ların İpek Yolu’nun neredeyse tamamına olan nında bulunmaktaydı. Moğollar uzun bir müd- Türkleşmesi, tarihin bir dönemine yön vermesi birleri ile çekişme hâlindeydiler. Bu havzalarda- det Anadolu’da kaldılar. Giderlerken Selçuk bakımından önemlidir. ki siyasi rekabet, halkları sosyoekonomik olarak 29 Osman Gazi Özgüdenli, “Moğollar”, DİA, XXX, padişahlarının mezarları bulunan kaleden başka s. 225. 27 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, 30 Osman Özgüdenli, “Moğollar”, s. 226. s. 438. 28 Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu, s. 186. 31 Reşîdüddîn, Camîü’t-tevârih, II, s. 208. 216 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 217 Müslümanlar arasında tasavvufi düşünce, seyyid ve zahidlerin oluşturduğu âlimler gru- sağlayacak bir düzen oluşturmakta zorlanmıştı. sadece Moğol baskısından sığınılacak bir liman budur. İkinci grup, hiçbir düzeyde ne siyasetle Bu zorluğu aşmada İlhanlılar iki temel unsur- olmamış; bunun da ötesinde Moğol baskısına ne de siyasetçiyle ilişkiye girmeyi kabul etme- dan faydalandılar. Birincisi İran’ın eski bürokrat yen gruptur. Diğeri ise toplumdan koparak ta- ailelerinin siyaset tecrübesi, diğeri de kendileri- karşı direnişin organize olmasını sağlayan bir mamen uzlet hayatını tercih etmiş zahidlerin ne yakın duran tasavvufi akımların halk üzerin- sistemi de şekillendirmişti. Moğollara karşı oluşturduğu gruptur.34 Moğolların ilk dönem- deki tesiriydi. Moğollar daha ilk akınlarından ayaklanmaların çoğunda tasavvufi gruplar hep leri daha çok akın ve istilalarla geçtiği için yerli itibaren Müslüman toplumlar üzerinde tasav- ön planda olmuştur. unsurların hemen hepsinin tepkisini kazanmış- vufi grupların ne denli etkili olduğunu kavra- lar ve korku salmışlardı. Bu bağlamda Moğollar mışlardı. Tasavvufi grupları ikna etmeden İslam diğer sosyal unsurla olduğu gibi mutasavvıflarla dünyası üzerinde bir hâkimiyet kuramayacak- da iyi ilişkiler oluşturamamışlardı. Hatta örgüt- larını, onları kendi saflarına çekmeden Moğol lü ve toplum üzerinde etkili yapılarından ötürü ilerleyişine karşı muhalefeti engelleyemeye- tasavvufi gurupları kendi hâkimiyetlerini oluş- ceklerini anlamışlardı. Tasavvuf, İslam dünyası hâkimiyetleri İpek Yolu’nun doğusu ile batısı ayaklanmaların çoğunda tasavvufi gruplar hep turmanın önünde bir tehdit olarak algılamışlar içinde örgütlü ve hiyerarşik bir yapı üretmişti. arasında bir bağlantıya dönüşmüş, böylelikle ön planda olmuştur. Daha ilk Moğol akınları ve onları takibata almışlardı. Tasavvufun önemli Moğollar, İslam dünyasında şeyhlerin yönlen- İslam uzak Asya’ya Moğollar çağında ulaşırken zamanında 637/1239’da Buhara’da Ebû’l-Ke- isimlerinden olan ve Kübreviyye tarikatı ku- dirdiği bir kültür ve toplum hayatı ile karşılaş- Çin ve Hindistan kültür ürünleri de Ön Asya’da rem ed-Derânî adında bir şeyh, Moğollara karşı 32 rucusu Necmeddîn Kübrâ ve Attar, Moğollar mışlardı. Şayet bu teşkilatlı yapıyı yanlarına çe- kendini göstermiştir. direnişe kalkışmış ve ilk başta başarı da elde et- tarafından öldürülen önemli sufilerin başında kebilirlerse hiyerarşik olarak bölge halkı kendi mişti. Bunun üzerine şeyhin etrafındaki taraf- İlhanlı Dönemi’nin, Yakın Doğu düşün- geliyorlardı. Necmeddîn-i Dâye ise Moğol taki- hâkimiyetlerini tanımış olacaklardı. Eğer bunu tarları artmıştı. Bu gelişmeden Moğol komutanı ce ve kültür hayatına en önemli katkısı ta- binden kaçıp Anadolu’ya sığınmıştı.35 başaramazlarsa da karşılarında güçlü bir muha- savvufi düşüncenin canlanması olmuştur. Carmugan Noyan haberdar olduğunda durumu lefet bulacaklardı. Bu gerçeği daha Hülâgü za- Tasavvufun bu çağda gelişmesini İslam tarih- kontrol altına alması için Buhara’ya yeni bir Moğolların ilk yayılma dönemleri Cengiz Han’dan başlayarak Hülâgü’nün saltanatının ilk manında kavrayan Moğollar, tasavvufi gruplarla çileri; Müslümanların bilgi sisteminin yıkılması Şıhne atamıştı. Bunun da çözüm olmaması 36 iyi ilişkiler kurmaya başlamışlardı. Bu olayın sonucu bir içe kapanma yaşadıklarını âdeta üzerine Buhara’ya bir ordu göndermiş, şeyhi ve yıllarına kadar devam eden süre tam anlamıyla siyasi sonuçları olduğu kadar kültürel sonuçları baskı ve zulüm altında bir öğrenilmiş çaresizlik etrafındakileri öldürmüştü. Bu, tasavvufi grup- bir istila ve tahrip dönemiydi. Bu süreç İslam olmuştur. İlhanlılar tasavvuf ve dolayısıyla İslam psikolojisi ürettiklerini, bunun bir sonucu olarak larla Moğolların ilk ciddi karşılaşmasıydı. Mo- dünyasında telafisi olmayan hasarlar oluştur- kültüründen etkilenirlerken tasavvuf sistemi içi- tasavvufun geliştiğini söylemişlerdir. Moğol is- ğol hâkimiyeti süresince de sufi gruplarla Mo- muştu. Müslümanların kutsal mekânları ve ne de Moğollar üzerinden pek çok Asya kökenli tilasının rasyonel bir zihinle çalışan İslam med- ğolların irtibatı hiç kopmamıştı. Sufiler sosyal bilim merkezleri yok edilmişti. Tus’ta bulunan unsur karışmış, tasavvuf kültürünün zenginleş- resesini sarstığı bir gerçektir. Bunun karşısında hareketlilikleri ile de sadece Moğol karşıtlığının ve Şiîlerce kutsal kabul edilen sekizinci imam mesini sağlamıştır.37 Moğollarla mutasavvıflar savunma psikolojisi içinde tasavvufun geliştiği değil aynı zamanda Moğol yandaşlığının da Ali er-Rıza b. Musa (203/818)’nın kabrinde arasındaki ilk olumlu ilişki 643/1245 yılında de kısmen doğrudur. Fakat buna eklenmesi ge- örgütleyicileri durumundaydılar. Sufi grupların 618/1220’de gerçekleşen yıkım, daha Cengiz Halil b. Bedreddin el-Kürdî’nin birçok müritle reken bir durum da şudur ki İlhanlı hâkimiyeti Moğollar karşısındaki tutumları; meşrepleri ve Han zamanında Moğolların İslam dünyası- birlikte Moğol yönetimini tanıması olarak kabul sayesinde Hind-Sind ve Çin’in mistik gelenek- bulundukları yerler gibi faktörlere göre deği- nın kutsal mekânlarına karşı ilk tahrip girişimi 38 33 edilir. Bâtıni bir derviş olan bu zat kayıtlarda leri ve ritüelleri Yakın Doğu’ya taşınmış, burada şiklik göstermekteydi. İlhanlılar devrinde sufi olmuştu. Bunun arkası da gelecekti. Bu yıkım kesin olarak zikredilmese de kuvvetle muhtemel İslam tasavvufuna eklemlenmiş ve tasavvufun hareketleri, İlhanlı yönetimi ile ilişkileri bağla- süreci Moğolların siyaseten duruma hâkim bir Kalenderî şeyhiydi. Kürdî şarap içmekte, es- zenginleşmesini sağlamıştır. mında üç farklı grupta toplamak mümkündür: olup İlhanlı Devleti’nin kurulmasıyla durulma rar kullanmakta ve namaz da kılmamaktadır.39 Müslümanlar arasında tasavvufi düşünce, Birinci grup, yönetici zümre üzerinde etkin evresine girmişti. Askerî ve siyasi hâkimiye- Moğolların safına geçtikten sonra şeyh kendine sadece Moğol baskısından sığınılacak bir liman rol oynadığı gibi zaman zaman vali ve emirleri ti sağlayan İlhanlı yönetimi devletin devamını olmamış; bunun da ötesinde Moğol baskısına tehdit edebilecek kadar elinde güç bulunduran 36 A. K. Lambton, vd, Cambridge History of Iran, karşı direnişin organize olmasını sağlayan bir 34 Hanefi Şahin, İlhanlılar Döneminde Şiîlik, s. 225. V, 627. sistemi de şekillendirmişti. Moğollara karşı 33 J I.P. Petrushevsky, “The Socia- Economic Con- 35 Ahmet Yaşar Ocak, “Ortaçağlar Anadolu’sun- 37 J.J. Saunders, and , New Zea- dition of Iran under The Il-Kans” The Cambirdge da Toplum ve Kültür ve Entelektüel Hayat (1071- land 1977, s. 35. History of İran, V, The Saljuq and Mongol Periods, 1453)”, Ortaçağlar Anadolusu’nda İslam’ın Ayak 38 Hanefi Şahin, İlhanlılar Döneminde Şiîlik, s. 225. 32 Zebihullah-î Safâ, İran Edebiyatı Tarihi, II, s. 56. ed. A. Boyle London 1968, s. 489. İzleri: Selçuklular Dönemi, İstanbul 2011, s. 284. 39 Hanefi Şahin, İlhanlılar Döneminde Şiîlik, s. 226. 218 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 219 İlhanlılar karşısında İslam’ın nihai Moğollar arasından da taraftar bulmuştu. Mo- bu mutasavvıf, Teküder’in hükümdarlığında en rafyasında tehlikeye düşmesinden kurtarma- zaferi Gâzân Han Dönemi’nde ğolların Türkmenlere karşı yürüttüğü akınlarda büyük yardımcısı olmuştu. Öyle ki Teküder ona sı ve ister istemez gelişme hâlinde olan diğer 45 yaşanmıştır. Gâzân Han’ın da yer almıştı. Münferit bir örnek olan bu zat “baba” diye seslenmekteydi. Tasavvufi grupla- dinlerin yükselişini engellemesiydi. Gâzân’ın daha sonra dervişleri ile birlikte Türkmenler rın etkisi ile İslamiyet artık İlhanlı sarayındaydı Müslüman olmasının büyük sonuçlarından birisi 649/1294 yılında İslam’ı kabul tarafından katledilmiştir.40 Bundan sonra Mo- ve İlhanlıların Müslüman bir hükümdarı vardı. de istila sürecinde yaşanan tahribatın giderilmesi ederek Müslüman olması ğollarla ilişki kuran sufi zümre ise Muhammed Fakat bu sağlam altyapısı olmayan, koşulları he- yönünde yoğun bir imar faaliyetinin başlaması İslam’ın paganizm ve bölgenin Derbendî ve Hoca Yakup b. Mahdum Cihanyan nüz oluşmamış bir değişimdi. İlhanlı sarayında oldu. Ülkenin köy ve ekin alanlarının yeniden diğer tüm inançları karşısında adlı iki Rufâî şeyhidir. Bu artık köklü ilişkilerin hâlâ daha güçlü olan Budist zümreler ve Moğol yapılanması için mali desteklerde bulundu. başlangıcını oluşturmaktaydı. İlhanlı Devle- geleneklerine bağlı Noyanlar Müslüman bir hü- Bu tür yerleri yenileyenlerin oranın sahibi

apaçık bir zaferiydi. Müslüman ti’nin kurulup Ön Asya hâkimiyetini sağladığı kümdar istemiyorlardı. Onların faaliyetleri ne- olacağını resmen tanıdı. Terk edilmiş ve yıkıntı olan hükümdarın ilk işi İslam’ın dönemlere rastlayan bu zatlar Hülâgü’ye kendi ticesinde isyan ile Argûn Han, Teküder’i halet- hâline gelmiş birçok yer bu şekilde yenilendi.48 temellerini güçlendirmek ve tarikatlarına ait ayinlere ve sohbetlere katılma miş ve onun yerine hükümdar olmuştu. Devletin Gâzân’ın Müslüman olmasının nihai sonucu, izni vermişlerdir.41 Böylelikle Rufâîlik İlhanlılar İslamlaşmasına dönük bu ilk deneme başarısız- İlhanlı hükümdarlığının Müslüman olmayan onu İlhanlı Devleti’nin resmî arasında etkili olma imkânı da bulmuştu. lıkla sonuçlanmıştı.46 Fakat şunu görmek lazım Moğollarla ve onların hâkimiyet merkezleriyle inancı kılmak oldu. Gâzân’ın ve Erken dönem tasavvufun güçlü tarikatla- ki İlhanlıların İslam’a ve Yakın Doğu’nun yerel olan son ilişkisini kesmesiydi. Bu da İran’ın Müslüman emirlerinin iktidarı rından Rufâîlik, İran ve Anadolu başta olmak kültür unsurlarına yaklaşımları Hülâgü’den baş- yeniden bağımsızlığını kazanması ve Selçuklular ele geçirmelerinden sonra İslam üzere tasavvufun kendini gösterdiği tüm coğ- layarak kademeli biçimde olumlu yönde gelişme gibi Türk asıllı Müslüman padişahların hâki- 42 göstermekteydi. miyeti dönemine geri dönüş demektir. Böylece medeniyeti, taze bir nefes alıp rafyalarda görülen etkin bir tarikattı. Hülâgü ile başlayan süreçten sonra anılan tarikat İlhan- İlhanlılar karşısında İslam’ın nihai zaferi Müslümanlar fatihlerini fethetmiş oldular. yeniden canlandı. lılar arasında da kendine bir zemin bulmuştu. Gâzân Han Dönemi’nde yaşanmıştır. Gâzân İşte İslam dünyasında böylesine bir Öyle ki Teküder’in Müslüman olmasında da Han’ın 649/1294 yılında İslam’ı kabul ederek hareketliliğin yaşandığı dönemin bir şahsiyeti bu tarikatın etkili olduğu bilinir.43 Hatta Ah- Müslüman olması İslam’ın paganizm ve olan Yunus Emre her ne kadar yaşanan bu sosyal med adını da tarikatın kurucusu olan Ahmed bölgenin diğer tüm inançları karşısında apaçık ve siyasal olaylarda adına pek rastlanmasa da bu Rufâî’den esinlenerek benimsediği de bilinmek- bir zaferiydi.47 Müslüman olan hükümdarın ilk süreçten etkilenen ve düşünceleri ile de sürece tedir. Hülâgü’nün sarayına girip çıkan ve saray- işi İslam’ın temellerini güçlendirmek ve onu muhatap Anadolu insanına etki eden bir dü- da ayinlerini gerçekleştiren Rufâi grupları daha İlhanlı Devleti’nin resmî inancı kılmak oldu. şünürdü. Bu koşullar altında yaşamış olduğun- çocukluğundan itibaren Teküder’i etkilemişler- Gâzân’ın ve Müslüman emirlerinin iktidarı ele dan dolayıdır ki Yunus; savaşa, kavgaya karşıy- di. Teküder İlhanlı tahtına geçtiğinde onun en geçirmelerinden sonra İslam medeniyeti, taze dı. Dostluğu ve sevgiyi, birlikteliği salık verirdi. önemli danışmanı Şeyh Abdurrahman olmuş- bir nefes alıp yeniden canlandı. Bu olay Müs- Onun çağdaşı olan Muhyîddin Arabî ve Mev- tu.44 Aynı zamanda Teküder’i Müslüman yapan lümanlar açısından sosyal ve dinî olmak üzere lana Celaleddîn-i Rûmî gibi büyük mutasavvıf- iki farklı yönden önem taşıyordu. Sosyal önemi; ların da aynı ruh hâli ile hareket ettikleri görül- 40 Nadia Eboo Jamal, Survining The Mongols, Moğol hükümdarı Gâzân Han’ın Müslümanlığı mektedir. Mustafa Kara hocanın da ifade ettiği Nizârî Quhistânî and the Continuity of Ismaili Tra- dition in Persia, London 2002, s. 45. ile artık Müslümanlar Moğolların İslam’a aykı- gibi: “Haçlı, Moğol saldırıları ve Anadolu birliği 41 Nadia Eboo Jamal, Survining The Mongols, rı katı kurallarına uymak yerine İslamî kurallara için ciddi bir tehdit oluşturan Babailer, hadisenin Nizârî Quhistânî and The Continuity of Ismaili Tra- dayanan kendi geleneklerine göre sosyal hayat- ‘Celâli’ bir tecellisi; İbnü’l Arabî, Mevlana ve Yu- dition in Persia, s. 46. larını düzenleyebileceklerdi. Yaşanan değişimin nus’un da ‘Cemâli’ bir tecellisi olarak zuhur ettiği 42 Ahmet Yaşar Ocak, “Ortaçağlar Anadolu’sun- dinî önemi ise İslam dinini kendi kadim coğ- görülecektir.” da Toplum ve Kültür ve Entelektüel Hayat (1071- 1453)”, Ortaçağlar Anadolusunda İslam’ın Ayak İz- leri: Selçuklular Dönemi, İstanbul 2011, s. 285. 45 Reşîdüddîn, Câmi’ut-Tevarih, c. II, 788. 43 Mustafa Akkuş, İlhanlıların Anadolu’daki Dini 46 Bertold Spuler, İran Moğolları, s. 92. Siyasetleri, s. 252. 47 Osman G. Özgüdenli, Moğol İranında Gelenek 44 A. Bausani, “İlhanlı Hakimiyeti Altında İran’da ve Değişim: Gâzân Han ve Reformları (1295-1304), 48 Osman G. Özgüdenli, Gâzân Han ve Reformları, Gâzân Han Din”, s. 266. s. 333. s. 95. 220 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 221 Civanmertliğin, kahramanlığın ön yatan değeri de ortaya koymaktadır. planda tutulduğu gençlik teşkilatları Yüzyıllar boyunca İslam-Türk toplumunda sosyal dayanışmanın, birlik ve beraberliğin, olarak kökenleri Sâsânîler devrine iktisadi kalkınmanın, siyasi istikrarın en önemli kadar uzanan ve fityân, şâtır, ayyâr unsurlarından birisi olarak kabul edilen Ahilik ve rind gibi isimlerle adlandırılan teşkilatının kökeni fütüvvet teşkilatına dayanır. bu toplulukların özellikle Abbasiler Arapça bir kelime olan fütüvvet; genç, yiğit anlamına gelen fetâ kelimesinden türetilmiştir.3 Fetâ; genel devrinin ortalarına doğru fütüvvet anlamıyla gençlik, kahramanlık, cömertlik, şecaat, TÜRKİYE SELÇUKLU, BEYLİKLER VE ERKEN OSMANLI DÖNEMİ’NDE grupları olarak teşkilatlanmalarını iffet gibi erdemleri ifade etmek için İslam öncesi 4 tamamladıkları söylenebilir. Arap toplumunda da yaygın olarak kullanılmıştır. Kelime, cesur ve kahraman yiğit delikanlı anlamında AHİLER Şakik ibn Süheyl’in, cömertlik, yüce gönüllülük, misafirperverlik anlamlarında da, VI. yüzyılın ikinci 1* yarısında yaşamış olan Hatem et-Tâ’î’nin şiirlerinde Haşİm Şahİn geçmektedir.5 Teşkilatın özünü oluşturan bu erdemler Hak Teala yabancılara, gariplere şefkat ve merhamet gösteren, her gelen sadece Arap toplumunda değil farklı isimler altında ve geçene yardımını esirgemeyen, onlara kucak açan, misafirleri kendi İran ve Türk toplumlarında görülür. akrabalarıymışçasına bağrına basan bu dervişlere en güzel mükafatı İslam fetihleriyle birlikte, devletin sınırları versin! O geceyi huzur içinde geçirdik; içimiz rahat, bedenimiz dingin…” genişlemeye başlayınca bu yapılanma da başta İran ve Irak coğrafyası olmak üzere değişik bölgelerde İbn Battûta varlığını ve yayılmasını sürdürmüştür. Civanmertliğin, Giriş kahramanlığın ön planda tutulduğu gençlik teşkilatları olarak kökenleri Sâsânîler devrine kadar hiler; Türkiye Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı Devleti’nin uzanan6 ve fityân, şâtır, ayyâr ve rind gibi isimlerle ilk devirlerinde sosyal hayatın şekillenmesinde büyük adlandırılan bu toplulukların özellikle Abbasiler önemeA sahiptirler. Toplumsal hayatın temel dinamikleri arasında devrinin ortalarına doğru fütüvvet grupları olarak yer alan ve teşkilatlanmış bir yapı olarak zuhur eden Ahiliğin teşkilatlanmalarını tamamladıkları söylenebilir. temeli ise İslam öncesi döneme kadar uzanır. Arapça “kardeşim” 3 Haşim Şahin, “Selçuklular Döneminde Ahiler”, Anadolu anlamına gelen ahi2 kelimesi bir anlamda, bu teşkilatın özünde Selçuklu ve Beylikler Dönemi Uygarlığı, I, ed.: Ahmet Yaşar Ocak, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2006, s. 1* Prof. Dr., Anadolu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü. 299. Bu yazı Haşim Şahin’in aynı adlı çalışmasının gözden geçirilmiş 4 Franz Taeschner, “İslam Ortaçağında Futuvva”, şeklidir. İFM, 15/1-4, (1953-1954), s, 205-206; Deodaat Anne 2Teşkilata ismini veren bu kelime üzerinde geçmişten bugüne pek Breebaart, The Development end Structure of The Turkish çok tartışma yapılmıştır. Bazı araştırmacılar kelimenin aslının eli açık, Futuwah Guilds, (Doktora Tezi), Princeton Universty cömert manasındaki “akı” kelimesinden türediğini iddia ederlerken 1961, s. 5; Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, bazıları ise bu görüşe itiraz etmekte ve kelimenin Arapça anlamını Ankara 1989, s. 4; Süleyman Uludağ-Ahmet Yaşar Ocak, savunmaktadırlar. Kısa bir süre önce İbn Battûta Seyahatnamesi’ni “Fütüvvet”, TDV İslam Ansiklopedisi, 13, İstanbul 1996, notlandırarak yayınlayan A. Sait Aykut ise, teferruatlı açıklamalardan s. 261; Şahin, “Selçuklular Döneminde Ahiler”, s. 300. sonra, kelimenin bir grubu idare eden reis, aga, ağa kelimesinin 5 D.A. Breebaart, s. 7. bölgesel şiveyle söylenişi olan ahı şeklinde okunması gerektiği 6 Teşkilatın kökenlerinin Sâsânîlerle ilgisi hakkında bk.: kanaatine varmıştır. (Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, Mohsen Zakeri, Sâsânid Soldiers in Muslim Society: The Seyahatname, İbn Battûta Seyahatnâmesi, c. 1, giriş kısmı, İstanbul Origins of Ayyârân and Futuwwa, Wiesbaden 1995. 2004, s. LVI-LIX ) 222 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 223 Bu gençlik teşkilatlarının oluşmaya Yine benzer erdemleri paylaştıkları Horasan tamamen İslam inancı ile bağlantılıydı ve oluşunun üzerinden tam yirmi yıl geçtikten başladıkları dönem ve sahip oldukları değerler Melâmetiyye’si de fütüvvet zümrelerinin “Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akraba ve sonra, 1207’de kendisini Bağdat’taki ve diğer hakkında, eserini sonradan kaybolmuş olan tasavvufa meyletmelerinde etkili olmuştur. yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, şehirlerdeki fütüvvet gruplarının tek lideri 18 ve Sâsânîler devrinde yazılan Ayin-nâme fenalığı ve haddi aşmayı yasaklar. Tutasınız diye ilan etti. Kendisinin liderliği dışındaki bütün öğüt verir.” (Nahl, 90) ayeti fütüvvet ehli için teşekkülleri yasakladı ve bu tip teşekkülleri adlı eseri model almak suretiyle 1082-1083 Nâsır Lidînillâh ve Fütüvvet Teşkilatının temel düstur hâline geliyordu.14 Halifenin bu sahte fityan olarak niteledi. yıllarında kaleme alan Kâbus b. İskender’in Kurulması Kâbusnâme’sinde oldukça fazla bilgi bulmak konuda bir diğer yardımcısı da İbn Hartabirtî Ardından İmamiye şiasına meylederek Fityân teşkilatlarının bu şekilde dağınık bir 15 mümkündür. X-XI. yüzyıllarda Taberistan idi. İbn Hartabirtî, Sülemi’nin eserinden fütüvveti on iki kola ayırdı ve bu esaslar yapı arz ettikleri dönemde, Abbasi Halifesi ve Cürcân’da hüküm sürmüş olan Ziyâriler esinlendiği açıkça görülen Tuhfetü’l-Vesâyâ çerçevesinde fütüvvetin kaidelerini ve Nâsır Lidînillâh (1180/1225), siyasi ve sosyal hanedanının sahip olduğu civanmertlik motifi adlı eserinde, fütüvvet esasları hakkında muhteviyatını belirledi. Halifenin başlangıçta durumu her geçen gün biraz daha bozulan devlet bu eserde işlenilen ve Sâsânî geçmişine vurgu bilgiler verdikten sonra “Ulu Tanrı’nın O ve değil de aradan yaklaşık yirmi yıl geçtikten otoritesinin yeniden teşekkülü için dağınık yapılan konulardan birisidir.7 ümmetinin takva sahipleri için halk ettiği sonra fütüvvet teşkilatını devletleştirirken hâlde bulunan bu birliklerden yararlanmayı fütüvvet hırkası”nın Miraç Gecesi’nde Cebrâil İmamiyye’ye geçişinin nedeni, A. Yaşar Ocak’ın Bazıları mesleki dernekler olarak, bazıları düşünmüş; bu birliklere bir çekidüzen vermeye tarafından Hz. Muhammed’e giydirilmesinden yerinde tespitiyle “herhâlde daha IX ve X. ise sportif ve yardımlaşma amaçlı kurulan karar vermişti. Bu amaçla daha halifeliğinin ve bu hırkanın Hz. Ali ve Selman-ı Fârisî yüzyılda Horasan Melâmetiyyesi çerçevesinde bu fütüvvet gruplarının üyelerinin büyük ikinci yılında, 1182’de, X. yüzyıldan beri yoluyla Halife Nâsır’a kadar ulaşmasından ilk fütüvvet ideolojisini temsil eden şahsiyetlerle çoğunluğunu yoksul kesime mensup, alt 16 Bağdat’ta var olan ve Nikâbetü’l-Fütüvvet bahsetmekte, böylece Halife Nasır’ın bağlantılı olarak o zamanlar, fütüvvet teşkilatı tabaka şehirli erkekler oluşturuyordu. Bunların 11 adıyla bilinen asi tabiatlı bir fütüvvet koluna fütüvvet teşkilatının meşru reisi olduğunu ilan muhitlerinde bu eğilimi açıkça tespit edip seçkinlerle aile bağları yoktu, pek çoğu da zaten üye olmak, bunların reisi Şeyh Abdülcebbar b. etmekteydi. böyle bir tercihin gerekliliğine inanması”19 buna karşıydı. Buna karşın birbirlerine çok Yusuf. b. Salih el-Bağdadi’nin elinden fütüvvet Halife Nâsır, Hanbeli fakihlerin fütüvvet olmalıdır. Buna göre fütüvvet anlayışında bağlıydılar ve bu bağlılıkları bazen birbirleri elbisesi giymek ve fütüvvet tasından içmek kurumuna egemen olduğu ilk on yılda, kısmen Hazreti Ali’nin şahsında toplanan kahramanlık, için aile bağlarını kesebilecek kadar kuvvetli suretiyle teşkilata dâhil oldu.12 Halifeliğinin 8 de olsa istikrar sağlamayı başardı. Onun bu yiğitlik, cesaret, dindarlık gibi erdemler önemli olabiliyordu. Bu gruplar merkezî iktidarın 20 ilk on yılında, fütüvvet konusunda onun en dönemde isyancı ve başıbozuk ayyârlara karşı bir yer tutuyordu. Bu dönemden itibaren zayıfladığı dönemlerde siyasi otoriteye ve büyük destekçileri Bağdat’ta egemen hukuk izlediği politika, onları karşılarına almaktan yazılan fütüvvet-nâmelerde Hz. Ali ön planda toplum düzenine karşı çıkıyorlar, bu şekilde yorumu hâline gelmiş olan Hanbeli mezhebine 9 ziyade içlerine girerek görüş ve fikirlerini tutulacak ve “Ali’den başka er, Zülfikar’dan bir kaos ortamı da meydana getiriyorlardı. mensup fakihler oldu. Nâsır kendi otoritesini benimsemek, bu sayede onlarla yakınlaşıp başka kılıç yoktur” sözü fütüvvetin temelini Fakat bu birlikler, IX-X. yüzyıldan itibaren pekiştirmek için önde gelen Hanbeli fakihleri idareye kazandırmak şeklindeydi.17 Böylece hem teşkil edecektir.21 Yine fütüvvete girişin gitgide daha geniş bir kitleye hitap etmeye Şeyh Abdülmuğis, Şeyh el-Latif el-Bağdâdî ve fityanı meşru hâle getirip yer üstüne çıkarmayı 13 sembolü olarak üç unsur belirlenmiştir: Hz. başlayan tasavvufi zümrelerle ilişki içerisine Şeyh İbn Mi’mâr’dan oldukça faydalandı. hem de grubun iç birliğini ve sosyal denetimini girmeye başlamış ve sahip oldukları erdemleri Bu isimlerden bilhassa İbn Mi’mâr, Kitabü’l- devlete kazandırmayı planlıyordu. Nasır, 18 Aynı eser, s. 41. Kur’an ve sünnet ile birleştirerek fütüvvet Fütüvvet adlı eserinde Nâsır’ın fütüvvet topraklarını Arap akınlarından ve işgallerinden 19 A. Yaşar Ocak, Türk Sufîliğine Bakışlar, İstanbul gruplarına dinî bir mahiyet kazandırmışlardır. anlayışının esaslarını belirlemiş ve fütüvvet korumak amacıyla savaşan Türk ordusuyla 1996, s. 187. Fütüvvet teşkilatının esaslarını belirleyen ilk konusunda onun en büyük yardımcı ve destekçisi aynı safta yer alan Suriye’deki Ahdâs fütüvvet 20 Moojan Momen, An Introduction to Shi’i Islam, eser olarak Ebû Abdurrahman es-Sülemî’nin, olmuştur. İbn Mi’mar’a göre fütüvvetin kökeni teşkilatını istisna tutarsak bu amacına ulaştı ve Yale Unv. Pres, New Haven&London 1985, p. 90. 10 21 Fütuvvetnameler ve içerikleri hakkında bk.: Risaletü’l-Fütüvve adlı eseri zikredilebilir. fütüvvet gruplarının büyük kısmını çevresinde 11 Herbert Mason, Two Statesman of Medieval Burgâzî, Fütüvvet-Nâme, (“Burgâzî ve Fütüvvet- 7 Aynı eser, s. 3. Islam: Vizir Ibn Hubayra and Caliph an-Nâsir li topladıktan sonra, fütüvvet zümresine dâhil Nâme’si”), haz.: Abdülbaki Gölpınarlı, İFM, XV/1- 8 Kamer-ul-Huda, Şihabeddin Ömer Sühreverdî, Din Allâh, Mouton-The Hague-Paris 1972, s. 119. 4 (1953-1954), ss. 76-153; Şeyh Seyyid Gaybî oğlu Hayatı, Eserleri, Tarikatı, çev.: Tahir Uluç, İstanbul 12 F. Taeschner, s. 222; Kamer-ul Huda, s. 40; İsmet 14 İbn Mi’mâr, Kitâbü’l-Fütüvvet, haz.: Mustafa Şeyh Hüseyin, Fütüvvet-Nâme, haz.: Abdülbaki 2004, s. 39. Kayaoğlu, “Halife en-Nasır’ın Fütüvvete Girişi ve Bir Cevad, Muhammed Takiyyüddin el-Hilâlî vd., Gölpınarlı, İFM, XVII/1-4 (1955-1956), ss. 27- 9 Lloyd Ridgeon, The Search for the Perfect Man; Fütüvvet Buyrultusu”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Bağdat 1958, s. 152; A. Breebaart, s. 71. 123; A. Gölpınarlı, “Fütüvvet-Nâme-i Sultânî ve The Political and Cultural İmportance of the Sufi Fakültesi Dergisi (AÜİFD), c. XXV (Ankara 1981) 15 A. Breebaart, s. 70-71. Fütüvvet Hakkında Bazı Notlar”, İFM, XVII/1-4 Concept of The Perfect Man in Iran Society, Japan s. 221; V. Gordlevski, Türkiye Selçuklu Devleti, terc.: 16 İbn Hartabirtî, Tuhfat al-Vasâyâ, haz.: Abdülbaki (1955-1956), ss. 127-155; Razavî, Fütüvvet-Name, 1992, p. 46-47. Azer Yaran, Ankara 1988, s. 195; N. Çağatay, s. 17- Gölpınarlı, “İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet haz. Rahşan Gürel, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 10 Eserin Türkçe’si için bk.: Sülemî, Tasavvufta 18. Teşkilatı” içinde, s. 230. M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1993, Fütüvvet, haz.: Süleyman Ateş, Ankara 1977. 13 H. Mason, s. 127; K. Huda, s. 39,43. 17 K. Huda, s. 41. 1-167. 224 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 225 27 Fütüvvete girişin sembolü olarak üç unsur belirlenmiştir: şalvarı ve bir fütüvvet buyrultusu verip kısa bir Şeyh Sühreverdî, başta Sultan süre sonra da İzzeddin Keykavus’un fütüvvete Hz. Âdem’i ve tarımı sembolize eden pamuk; Hz. Ali’yi İzzeddin Keykavus olmak kabul töreni için bizzat Şeyh Sühreverdî’yi ve savaşçılığı sembolize eden deri ve Hz. Muhammed’i ve Konya’ya gönderdi. Şeyh Sühreverdî, başta üzere, bütün devlet büyükleri ve sufiliği, saflığı, duruluğu sembolize eden yün. Sultan İzzeddin Keykavus olmak üzere, bütün komutanların katıldığı bir törende, devlet büyükleri ve komutanların katıldığı bir sultanın ve diğer devlet ileri törende, sultanın ve diğer devlet ileri gelenlerinin gelenlerinin fütüvvete giriş törenlerini fütüvvete giriş törenlerini icra etti. Törende, âdet icra etti. Törende, âdet gereğince, gereğince, Keykavus’a fütüvvet elbisesi giydirildi Âdem’i ve tarımı sembolize eden pamuk; Hz. hediye olarak göndermesi halifeye harekete ve “Allah’ı seviyorsanız bana tâbî olunuz ki Allah Keykavus’a fütüvvet elbisesi Ali’yi ve savaşçılığı sembolize eden deri ve geçmek için istediği zemini hazırlamış oldu. da sizi sevsin ve yardım etsin.” (Al-i İmran, 31) giydirildi ve “Allah’ı seviyorsanız Hz. Muhammed’i ve sufiliği, saflığı, duruluğu Halife, bu jestin karşılığı olmak üzere pek çok mealindeki ayet okunarak k’as-mürüvvet/ka’s-ı bana tâbî olunuz ki Allah da sizi sembolize eden yün.22 hediyelerle birlikte, 1207’de Şeyh Sühreverdî’yi 28 fütüvvet içirildi. sevsin ve yardım etsin.” (Al-i İmran, siyasi elçi sıfatıyla Mısır ve Suriye’ye gönderdi. Halife Nâsır Lidînillâh, fütüvvet ehlinin Sultan İzzeddin Keykavus’un fütüvvet Şeyhi, Melik Eşref adına Kadı Necmeddin 31) mealindeki ayet okunarak k’as- imam ve müktedâsı sıfatıyla diğer Müslüman teşkilatına dâhil olmasıyla Türkiye Selçuklu Halil el-Hamevî karşıladı. Görüşme sırasında mürüvvet/ka’s-ı fütüvvet içirildi. devletlerin hükümdarlarına ve fütüvvet ehline Devleti yönetim bazında resmen fütüvvet Şeyh, kadıya fütüvvet teşkilatı ve Abbasi kendi adına şalvar giydirilmesi, şedd kuşatılması, teşkilatına girmiş oluyordu. Halife tarafından Devleti için oynadıkları roller hakkında bilgi şerbet içirilmesi ve ok atılması hakkında elçiler sultana gönderilen ve fütüvvetin gereklerini, verdikten sonra fütüvvet gruplarının artık başı veya mektuplar göndermek suretiyle fütüvveti adabını, erkânını içeren fütüvvet buyrultusu bize 23 olmayan, düzensiz, kargaşacı ve hizipçi gruplar her tarafta yaymaya çalıştı. Bu konuda en dönemin fütüvvet anlayışının temel dinamikleri olarak kalamayacağını; buna karşın halifenin büyük destekçisi ise ünlü mutasavvıf Şeyh ve Hz. Ali’nin bu anlayıştaki yerini göstermesi söz konusu grupların gelişmesini sonuna Şihabeddin Ömer es-Sühreverdî oldu. bakımından da önemlidir. Fütüvvet-nâme’ye göre kadar desteklediğini açıkça dile getirdi. Şeyh Halifenin siyasi danışmanlığını yapan Hz. Ali fütüvvetin reisidir. O, Hz. Muhammed Sühreverdî’nin anlattıkları oldukça büyük ilgi Şeyh Sühreverdî çok sevilen, saygı duyulan tarafından kardeş olarak kabul edilmiş bir kişi ve kabul gördü, kendisine pek çok hediyelerle ve sözü dinlenen birisiydi. Üstelik tam da olup bütün insanlardan farklı olarak sadece birlikte melik unvanı da verildi.25 Nâsır’ın istediği şekilde, fütüvvet grupları ile ona fütüvvet verilmiştir. Peygamberlik soyunu şeriat arasındaki ilişkiyi vurgulayan ve fityanın da devam ettiren kişi olan Hz. Ali, Allah’ın kendi dışındaki gruplarla aynı bütünün parçası Fütüvvet Teşkilatının Anadolu’ya Girişi kendisinden başka er ve kılıcından başka kılıç olduğunu seslendiren özel bir tasavvufi-dinî olmadığı şeklinde övdüğü kişidir.29 Bu hasletler Bu olaydan yaklaşık yedi yıl sonra Türkiye ideolojiyi benimsiyordu.24 Hz. Ali’den başlayan bir silsileyle Halife Nasır’a Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus, 1214’te gönderilmiş, Halife de “insanların seçkini, Halife, sadece dağınık fütüvvet gruplarını Sinop’u ele geçirince fethi müjdelemek ve İslam’ın büyüğü, dine güç veren bilgili ve adil bir araya toplayarak iç düzeni sağlamanın halifenin ihsanına mazhar olmak amacıyla sultan, devletin önderi, milletin tacı, kâfirlerin ve yeterli olmayacağı kanaatindeydi. Bu teşkilat hocası Şeyh Mecdüddin İshak’ı, birçok hediye müşriklerin düşmanı, mücahitlerin önde geleni, sayesinde, bütün İslam âleminde tek lider olmayı ile halifeye gönderdi ve halifeden fütüvvet 26 Rum ülkesinin meliki Ebu’l-Muzaffer Keykavus ve fütüvvet teşkilatını diğer İslam ülkelerine şalvarı istedi. Şeyh Mecdüddin İshak de yaymayı düşünüyordu. Bu sırada Eyyûbî Bağdat’ta çok iyi karşılandı. Halife pek çok 27 H. Mason ve K. Huda, İbn Bîbî’nin,176-180 Sultan İzzeddin Keykavus vasıtasıyla hükümdarı Melik Eşref ’in vurduğu bir turnayı hediye ile birlikte fütüvvet hırkası, fütüvvet arasında tam metnini verdiği bu buyrultunun, fütüvvet teşkilatının resmen İbn Mi’mâr’ın Kitabü’l-Fütüvvet’inin bir kopyası 22 L. Ridgeon, p. 47. olduğunu ifade etmektedirler. (Bk. H. Mason, s. 123; Anadolu’ya girmesi, Türk kültür 23 İbnü’l-Esir, El-Kâmil fi’t-Târih (İslam Tarihi), c. 25 Aynı eser, s. 55. K. Huda, s. 56) tarihi açısından da bir dönüm 11, haz.: A. Ağırakça-A. Özaydın, İstanbul 1987, s. 26 İbn Bîbî, El-Evâmirü’l-Alâ’iye fi’l-Umuri’l- 28 Salim Koca, Sultan I. İzzeddin Keykâvus (1211- noktası olarak kabul edilebilir. 401. Alâ’iye (Selçuk-nâme), c. I, haz.: Mürsel Öztürk, 1220), Ankara 1997, s. 65. 24 K. Huda, s. 38, 53-55. Ankara 1996, s. 176. 29 İbn Bîbî, I, s. 177. 226 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 227 Gerçekten de Şeyh Sühreverdî, Selçuklu başkentine vardığında kendisini seyahatinde de hedefine ulaşmış; son derece yüzyılda bu isimle anılmaya başlandığı tam karşılayan Alaeddin Keykubad’ın yanında Bahaeddin Veled de vardı. Muhteşem itibar gördüğü iktidar çevresini, başta Celaleddin olarak bilinmemektedir. Ahi ismiyle bilinen bir karşılamadan sonra Alaeddin Keykubad, Şeyh Sühreverdî’ye iltifat edip hapiste Karatay olmak üzere fütüvvet teşkilatına dâhil ilk şahıs, 1216-1217 tarihlerinde Antalya’da 37 iken onu rüyasında gördüğü ve kendisine saltanat müjdeleyen kişi olduğunu etmek suretiyle daha da genişletmiştir. Şeyh yazılmış bir vakıfnâmede adı geçen Ahi Sühreverdî, Anadolu’daki görevini tamamlayıp Eminüddin Mahmud b. Yusuf, ikinci Ahi söyledi. Bahaeddin Veled de “Sühreverdîler hem Ebu Bekir’e mensuplar hem de Bağdat’a dönerken Sultan Alaeddin Keykubad, 1262-1263 tarihlerinde Divriği’de ölen Ahi akrabalarımızdandırlar.” diyerek halifenin elçisine verdiği değeri ifade etti. Zincirli Han’a kadar kendisine eşlik etmiş Abdurrahman, üçüncü Ahi ise on üçüncü yüzyıl ve Malatya’ya kadar onunla gitmesi için başlarında Konya’da yaşayan Ahi Natur’dur.40 murahhaslar göndermiştir.38 Yaşadığı yerin adından hareketle, kürkçülük b. Keyhüsrev b. Kılıç Arslan’a ibadet ve taat gönderdi. Anadolu’ya ikinci defa gelen Şeyh Böylece halef-selef iki Selçuklu sultanı mesleğine mensup olduğunu tahmin ettiğimiz şartlarını yerine getirmek, imamlık görevini Sühreverdî’nin, yeni Selçuklu Sultanını tarafından da siyasi veya dinî kaygıların da Ahi Natur, Mevlana’nın babası Bahaeddin 30 bildirmek” için gönderilmiştir. etkilemek için daha önce Bağdat’ta tanıştığı etkisiyle büyük bir kabul gören teşkilat, sadece Veled’in müridi olup Kürkçüler Hamamı’nda 33 yaşıyordu ve yüz on yaşında hâlâ hayattaydı.41 Fütüvvetnâme’de her ne kadar dinî ve yakın bir dostluk kurduğu Bahaeddin iktidar çevreleri arasında yayılmakla kalmamış; Veled’in nüfuzundan da istifade etmeye çalıştığı Ahilik adı altında tüccarlar, ulema, zanaatkârlar, Ahi Natur’dan sonraki dönemde, Ahiliğin motiflere ağırlık veriliyorsa da, Sultan İzzeddin 34 Keykavus’un teşkilata girerken dinî kaygılardan düşünülebilir. sufiler ve halk arasında kabul görmüştür. her geçen gün biraz daha yayılmasına paralel ziyade siyasi çıkarlarını ön planda tuttuğu Gerçekten de Şeyh Sühreverdî, Selçuklu Bilhassa Sultan Alaeddin Keykubad’ın olarak bu unvanın daha sık kullanılmaya anlaşılmaktadır. Zira bu dönemde art arda başkentine vardığında kendisini karşılayan vefatından kısa bir süre sonra başlayan Moğol başlandığı görülmektedir. Bu dönemde Ahilikle yaşanan kardeş kavgaları, ülkenin bütünlüğüne Alaeddin Keykubad’ın yanında Bahaeddin istilasının yarattığı kaos ortamında toplum bağlantılı olarak adından en fazla söz ettiren ve siyasi istikrarına zarar verdiği için31 Selçuklu Veled de vardı. Muhteşem bir karşılamadan nezdinde siyasi iktidardan ziyade, Ahilerin ve şahsiyet, Moğol istilası öncesinde Anadolu’ya Devleti de otorite boşluğu açısından Nasır’ın sonra Alaeddin Keykubad, Şeyh Sühreverdî’ye Ahi liderlerinin mücadelesi ön plana çıkmıştır. gelen ve Ahilik teşkilatının kurulmasında ve ilk dönemlerindeki Abbasi Devleti’nden farklı iltifat edip hapiste iken onu rüyasında Merkezî otoritenin her geçen gün gücünü yapılandırılmasında belki de en büyük paya bir görüntü çizmemektedir. İşte, siyasi istikrarı gördüğü ve kendisine saltanat müjdeleyen yitirmesinin bir neticesi olarak meydana gelen sahip olup ileriki dönemde Ahilerin piri yeniden yakalamayı hedefleyen Sultan I. kişi olduğunu söyledi.35 Bahaeddin Veled de Babâiler İsyanı (1240) ve Kösedağ yenilgisi olarak anılacak Şeyh Nasirüddin Mahmud el- İzzeddin Keykâvus da, Halife Nâsır’ın izlediği “Sühreverdîler hem Ebu Bekir’e mensuplar (1243) sonrasında Anadolu’nun kasaba ve Hoyî’dir. Yaşadığı dönemde bu ismi kullanıp yöntemi izlemiş; siyasi otoritesini yerleştirmede hem de akrabalarımızdandırlar.”36 diyerek köylerinde merkezî otorite neredeyse tamamen kullanmadığı bilinmemekle beraber, ileride ve yaymada bu dinî ve sosyal dayanışma halifenin elçisine verdiği değeri ifade etti. kaybolmuş, bu otorite boşluğunu hemen her yaygın olarak Ahi Evran adıyla tanınacak olan müessesesini bir vasıta olarak kullanmak Bahaeddin Veled ile Şeyh Sühreverdî arasında yerde kurulan Ahi birlikleri doldurmuştur. Türkmen babası Şeyh Nasirüddin Mahmud istemiştir.32 Sultan İzzeddin Keykavus vasıtasıyla başlayan yakınlaşmanın, bir anlamda, ilerleyen el-Hoyî âdeta Ahilikle özdeşleştirilmiştir. M. Fuad Köprülü’nün Ahi Ören adıyla zikrettiği42 fütüvvet teşkilatının resmen Anadolu’ya girmesi, dönemlerde Şeyh Sühreverdî’nin şahsında Selçuklu Dönemi’nde Anadolu’da Ahiler Türk kültür tarihi açısından da bir dönüm temsil ettiği Ahilik ile Bahaeddin Veled’in Ahi Evran, nisbetinden de anlaşılacağı üzere noktası olarak kabul edilebilir. soyundan gelen Mevlevîlik arasındaki yakın Birçoğu Moğol istilasından kaçarak Azerbaycan’ın Hoy kasabasındandır. Ahi Anadolu’ya yerleşen ve daha önce Harezm, Evran, 1171 yılında doğmuş, Horasan ve Sultan I. İzzeddin Keykavus’un ölümünden ilişkinin çekirdeğini de oluşturduğu söylenebilir. Horasan, Rey, Buhara ve Hoy gibi şehirlerde Maveraünnehir’de eğitim gördükten sonra, sonra Türkiye Selçuklu tahtına çıkan Sultan Şeyh Sühreverdî bu ikinci Anadolu yaşadıkları dönemlerde esnaf ve sanatkârlıkla 1205 yılında Bağdat’tan yola çıkarak yanında I. Alaeddin Keykubad âdet olduğu üzere, uğraşan Ahi zümreleri kurdukları zaviyeler Muhyiddin-i Arabî, Ebu Ca’fer Muhammed halifeye bağlılığını arz edince Nasır, bu fırsattan 39 33 Ahmed Eflâkî, Menâkibu’l-Arifîn (Ariflerin sayesinde fikirlerini yaymışlardır. Bununla el-Berzaî ve Evhadüddin Hamid el-Kirmanî yararlanarak yeni yönetimin kurulu düzeni Menkıbeleri), c. I, haz.: Tahsin Yazıcı, İstanbul 1995, birlikte Anadolu’da Ahiliğin ilk defa hangi gibi dönemin önemli sufileri bulunduğu hâlde dağıtmayacağına dair garanti almak için Şeyh s. 177-180. Sühreverdî’yi bir kez daha Selçuklu Sarayı’na 34 H. Şahin, “Selçuklular Döneminde Ahiler”, s. 40 Mehmet Akif Erdoğru, “Anadolu’da Ahiler ve 301. 37 İbn Bîbî, I, s. 251. Ahi Zâviyeleri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 30 İbn Bîbî, I, s. 177-178. 35 İbn Bîbî, I, s. 248-252; Emine Uyumaz, Sultan I. 38 E. Uyumaz, s. 80-81. sayı: 4 (İzmir 2000), s. 38. 31 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, 6. Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti 39 V. Gordlevski, s. 197; N. Çağatay, s. 48; Sebahattin 41 Eflâkî, I, s. 196. Baskı, İstanbul 1998, s. 225 vd. Siyasî Tarihi (1220-1237), Ankara 2003, s. 79-81. Güllülü, Ahi Birlikleri, Ankara 1977, s. 25-70; Yusuf 42 M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk 32 S. Koca, s. 61. 36 Eflâkî, I, 208. Ekinci, Ahilik, Ankara 1993, s. 6-8. Mutasavvıflar, 8. Baskı, Ankara 1993, s. 214. 228 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 229 Anadolu’ya gelmiş; Kayseri’ye yerleşerek burada bölgelerde faaliyet göstermeye başladıklarını adı verilen teşkilatın temellerini attı. Kırşehir’de İsa gibi okumuşuz ve onun sırrına ermişiz.”55 Ahi teşkilatının ilk nüvesini kurmuştu.43 O, ifade etmektedir.48 kurulan teşkilat Kayseri’de daha önce kurulmuş cevabını verdiği rivayet edilir. Eflâkî’nin 1227 yılında Sultan Alaeddin Keykubad’ın olan teşkilata nazaran daha sistemli bir yapı arz sözünü ettiği bu menkıbe; o devirdeki Ahilerin 44 Babailer isyanından yaklaşık üç yıl sonra, davetiyle Konya’ya gidinceye kadar Kayseri’de 1243 yılında Türkiye Selçuklu Devleti etmiş ve bundan sonraki dönemde Ahiliğin tamamının dönemin en fazla itibar gören ve dericilik/debbağlıkla meşgul olmuştu. Kösedağ Savaşı’nda Moğollara karşı ağır bir yönetim merkezi olarak Kırşehir, kurucu piri desteklenen grubu olan Mevlevîler ile yakın Bu dönemde Alaeddin Keykubad’ın Ahilere hezimete uğrayınca Anadolu’da idare fiili olarak da Ahi Evran kabul edilmiştir. Hayatının ilişkide bulunmadıklarını, Ahilerden bazılarının karşı mültefit tavrının da etkisiyle teşkilat başta olarak Moğolların eline geçti. Moğol saldırıları geri kalanını Kırşehir’de geçirdiği anlaşılan semaya karşı çıktıklarını, aynı zamanda Ahilerin Ahi Evran, burada Tabsira, Menâhic-i Seyfi, okuma oranının yüksekliğini göstermesi başkent Konya olmak üzere bütün Anadolu’da sırasında meydana gelen kargaşada pek çok 52 hızlı bir yayılma gösterdi.45 Ancak Alaeddin Ahi öldürülmüş veya esir edilmişti. Kayseri’ye Metailü’l- İman gibi eserlerini kaleme almıştır. bakımından da mühimdir. Bir toplantı Keykubad’ın öldürülmesi ve II. Gıyaseddin yapılan saldırılarda49 esir edilenler içerisinde Ahi Evran tarafından Kayseri, Konya sırasında, yakın dostlarından Alâeddin Siryanus Keyhüsrev’in tahta çıkması, teşkilatın devlet Ahi Evran’ın karısı ve teşkilatın kadın kolları ve Kırşehir gibi şehirlerde örgütlenen Ahi Mevlana’ya, Ahi Ahmed’in “Biz de Mevlana’nın nezdindeki konumunu olumsuz etkiledi. reisi Fatma Bacı da bulunuyordu.50 Loncaları sadece adı geçen bu şehirlerdekilerle âşıklarındanız.” dediğini söylediğinde, Mevlana “Sus!, o nasıl ölü efendi âşıktır ki mâşuku onu Babasının politikalarına muhalif bir politika 1245 yılında II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in sınırlı kalmamıştır. Selçuklu topraklarında benimseyen yeni Sultan, onun dostlarına da onunla aynı dönemde yaşayan ve Ahi unvanını tanımıyor, bunlar bize mahrem değillerse de bize ölümüyle saltanat nâibi sıfatıyla idareyi ele 56 pek iyi gözle bakmıyordu. Nitekim Türkmen taşıyan pek çok kişiden söz edilebilir. Bunlardan mahrum da değiller” sözleriyle cevap vererek geçiren Celaleddin Karatay hapisteki Ahileri, Ahi Ahmed’e karşı nasıl bir tavır içerisinde zümreleri üzerinde yoğun baskı kurmaya bu arada Ahi Evran’ı da serbest bırakmıştı. bazıları Mevlevî çevrelerle yakın ilişki çalıştığı, çok sayıda Türkmen’i öldürttüğü içerisindeyken bazıları ise Mevlana’ya karşı kin olduğunu göstermiştir. 46 Şehabeddin Sühreverdî eliyle fütüvvet kaynaklarca sabit olan Vezir Sadeddin Köpek’in teşkilatına dâhil olan Celaleddin Karatay’ın başa ve düşmanlık beslemişlerdir. Mesela kendisi gibi Ahi Ahmed ile ilgili olarak anlatılan bir başka de tesiriyle Ahileri de takibata aldırdı, babasının gelmesi Ahiler açısından çok olumlu sonuçlar babası da Ahi adını taşıyan Ahi Kayser oğlu Ahi menkıbe, Mevlevîler ile yakınlık konusunda yakın çevresinde yer alan Ahileri yakalatıp hapse Çoban, Mevlana’nın muhibbi ve dostlarından bazen Ahilerin bizzat birbirlerine karşı nasıl doğurmuş, Konya ve civar illerde teşkilatın 53 attırdı. Hapse atılanlar arasında Ahi Evran da üyeleri hızla artmıştır. birisiydi. Yine Mevlana’ya yakınlığıyla bilinen düşmanca davranabildiklerini göstermesi vardı. Kendisi de bir Türkmen olan Ahi Evran’ın Ahi Bedreddin şehrin ileri gelenleri arasında bakımından hayli ilginçtir. Ahi Ahmed, Taceddin yine çoğunluğu Türkmenlerden oluşan Ahilerle Sultan II. İzzeddin Keykavus da Ahilerle iyi sayılıyordu.54 Mu’tez ve Ziyaeddin Vezir hankâhlarının birlikte takibe uğrayıp tutuklanması çok ilişkiler kurmuş, Ahi Evran ile birlikte saldırılar şeyhi öldüğünde, yerine Mevlana’nın müridi sırasında Konya’yı terk eden diğer Ahileri Buna karşın dönemin Konya’sındaki iki Ahi doğaldır. Bu baskıda Türkmen şeyhi olan Baba liderinden birisi olan Ahi Ahmed’in Mevlana Çelebi Hüsameddin’in getirilmesine şiddetle İlyas’ın isyan etmesinin de rolü büyüktür.47 M. Konya’ya çağırmıştı. Konya’ya dönen Ahi Evran, karşı çıkınca Ahi Türk’ün ve Ahi Beşlşâre’nin Letâif-i Hikmet adlı eserini sultana sundu. ile yıldızı pek barışmamıştı. Bu anlaşmazlığın Bayram; isyana devletin içinde bulunduğu kaos temelinde Ahi Ahmed’in sema ayinlerine büyük babalarının sülalesine mensup olan Ahi ortamından son derece rahatsız olan Ahilerin de Ancak onun Konya’daki ikameti çok uzun Kayser, Ahi Çoban, Ahi Muhammed Sebzvarî sürmedi. Zira Şems-i Tebrizi’nin ölümünden karşı çıkması yatıyordu. Şehrin itibarlı, sözü katıldığını ve isyan bastırıldıktan sonra, yapılan geçen iki Ahisinden birisi olan Ahi Ahmed’in gibi Ahiler kılıçlarına sarılarak Ahi Ahmed’i takibat sırasında pek çok Ahinin yakalanıp Mevlana’nın oğlu Alaeddin Çelebi’nin ve bazı ve yanındaki “küstah rindleri” öldürmek için Ahilerin sorumlu tutulmaları üzerine Ahi bir gün Mevlana’nın oğlu Alâeddin Çelebi’ye öldürüldüğünü, bir kısmının hapse atıldığını “Ben bir eşek yükü kitap okudum fakat bu üzerlerine yürümüşler; Mevlana bu kargaşaya Evran bir daha dönmemek üzere Konya’dan 57 ve bir çoğunun da uzak bölgelere kaçarak bu kitaplarda semanın mübah olduğuna dair hiçbir hiç müdahale etmemiştir. Fütüvvet-nâmelerde ayrıldı ve Hacı Bektaş Veli’nin yaşadığı belirtilen Ahilik kaidelerine pek uymasa da bu Kırşehir’e yerleşerek51 burada Ahiyân-ı Rum şey görmedim.” dediği, Alâeddin Çelebi’nin de 43 Mikail Bayram, Ahi Evren, Tasavvufî “Ahi bir eşek gibi okudu, onun için bilemedi, biz durum, Ahilerin iktidara yakın zümrelerle ilişki Düşüncenin Esasları, Ankara 1995, s. 18. 48 Mikail Bayram, “Baba İshak Hareketinin Gerçek içerisine girme noktasında birbirleriyle çatışma 44 Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr, c. V, İstanbul 1277, Sebebi ve Ahi Evran İle İlgisi”, Diyanet İlmi Dergi, öldürüldüğünü ileri sürmektedir. Bk. M. Bayram, içerisine girebildiklerini görmek bakımından s. 63. XVIII/2 (Mart-Nisan 1979), s. 76. Ahi Evren, s. 22. güzel bir örnektir. 45 Ahmed Eflakî, Menâkıbü’l-Arifin (Ariflerin 49 Kayseri saldırısının betimlemesi için bk.: İbn 52 Bu üç eser hakkında bk.: M. Bayram, Ahi Evren, Menkıbeleri), c. 1, haz.: Tahsin Yazıcı, İstanbul Bibi, II, s. 73-75. s. 75-85. Konya’daki Ahileri yöneten iki Ahi reisinden 1995, s. 188-189. 50 M. Bayram, Ahi Evran, s. 23. 53 Eflâkî, II, s. 128; H. Şahin, “Selçuklular diğeri olan Ahi Ahmedşah’ın durumu ise 46 O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 51 Dönemin kaynaklarından birisi olan ve Mevlevî Döneminde Ahiler”, s. 303. 408-409. çevreleriyle yakınlığı bilinen Eflâkî’de benzer bir 54 Eflâkî, I, s. 352-353; Claude Cahen, Osmanlılardan 55 Eflâkî, I, s. 473. 47 İsyan hakkında bk.: A. Yaşar Ocak, Babaîler kayda rastlanmamasına rağmen, M. Bayram, Şems-i Önce Anadolu, terc.: Erol Üyepazarcı, İstanbul 2000, 56 Eflâkî, I, s. 415. İsyanı, 2. baskı, İstanbul 1996. Tebrizi’nin bizzat Ahi Evran ve yandaşları tarafından s. 312. 57 Eflâkî, II, s. 341-345. 230 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 231 ilkinden çok daha farklıydı. Ahi Ahmedşah, yakın ilişki içerisinde olan Ahi Mahmud’un Her meslek grubu kendisine ait şehrin diğer ileri gelenleriyle birlikte 1304 1277 yılında meydana gelen ve Cimri adı, devrinin tabibi Sâdeddin Mes’ud’un; Canik loncalarda faaliyet göstermeye, yılında katledilmişti.67 58 Hadisesi olarak bilinen olayda Alaeddin ve Samsun taraflarına tedavi için gittiği sırada misafir ağırlamaya, yolculara Siyavuş’un Karamanoğlu Mehmed Bey ile Sultan Gıyâseddin Mes’ud’un ilk saltanatı Beylikler Devrinde Ahiler birlikte Konya’yı kuşattıkları isyan sırasında zamanında Evkaf ve İşraf nazırı olarak görev ve kimsesizlere hizmet etmeye yanındaki Ahilerle birlikte şehri savunmaya yapan İmâdeddin Zencânî’ye yazdığı mektupta, başlamış; gerektiğinde sadece Selçukluların son döneminde her geçen gün 59 kalkacak; 1291 yılında ise İlhanlı hükümdarı memlekette özlediğini söylediği kişiler arasında sufiyane bir hayat sürmeyi tercih biraz daha artan Moğol baskısı Ahileri birbirine Geyhatu’yu Konya’yı yağmalama kararından yer almaktadır.63 daha da yaklaştırmış, bunların birlik ve teşkilat 60 ederken bulunduğu bölgeye ve vazgeçirebilecek kadar etkin birisiydi. Üstelik anlayışlarını daha da güçlendirmiştir. Her Dönemin önde gelen Ahilerinden bir diğeri, konuma göre, bazen siyasi idarenin Sultan Veled’in sevgisini kazanacak kadar da Sultan Veled’in yakın dostu Bayburtlu Ahi Emir meslek grubu kendisine ait loncalarda faaliyet Mevlevî çevrelerine yakındı. Nitekim Ahi Ahmed idi. Bayburd’un reislerinden birisi olan en üst noktalarında da görevler göstermeye, misafir ağırlamaya, yolculara Ahmedşah, Sultan Veled’in ölümünden sonra Ahi Emir Ahmed zenginliği, hayırseverliği, üstlenmişlerdir. ve kimsesizlere hizmet etmeye başlamış; Ulu Ârif Çelebi’nin müridi oldu ve bütün güngörmüşlüğü ve büyüklerin sohbetine gerektiğinde sadece sufiyane bir hayat sürmeyi akraba ve çocuklarını da aynı yola sevk etti. tercih ederken bulunduğu bölgeye ve konuma 61 erişmesiyle tanınırdı. O, Ulu Arif Çelebi Bunlar arasında oğlu Ahi Ali de vardı. Bayburd’a gittiği sırada kendisine hizmetini göre, bazen siyasi idarenin en üst noktalarında Konya’daki Ahi reislerinin en güçlüsü olan görmüş, bu arada Mevlevîliğe intisâb etmiş, da görevler üstlenmişlerdir. Selçuklu idaresinin Ahi Ahmedşah’ın çevresindeki Ahilerin sayısı ayrıca kadın erkek bütün Bayburd halkının da fiilen sona ermesinden sonra Anadolu’da onun siyasi gücü nispetinde daha da arttı. Mevlevîliğe girişine vesile olmuştu.64 Eflâkî’nin, kurulan irili ufaklı beyliklerin topraklarında 1294’te Ahi Ahmedşah’ın kardeşi öldüğünde Ahi Ahmed’in ağzından anlattığı; Ulu Arif da Ahilerin yoğun olarak teşkilatlandıkları, cenazesine on beş bin kişi katıldığına dair ve Mevlevîliğin övüldüğüne dair65 sözler bu dönemin kaynaklarında açık bir şekilde gözler verilen bilgiler, mübalağalı olsa da Ahiler dönemde Ahilerin Mevlevîlerle yakın ilişki önüne serilmektedir. üzerindeki nüfuzunun derecesi hakkında içerisinde olmak istediklerinin önemli bir Ancak Ahilerin bazı istisnalar haricinde bir fikir sahibi olmayı mümkün kılmaktadır. göstergesidir. genel anlamda siyasi eğilimlere veya birlik Ahi Ahmedşah’ın bu nüfuzu 1298 yılında Bu dönemde yaşayan ve Mevlevîlerle yakın kurmaya pek de yanaşmadıklarını kabul etmek öldürüldüğünde meydana gelen olaylarda ilişki içerisinde olan Ahiler sadece bunlarla gerekir. Zorunlu olmadıkça, herhangi bir siyasi daha belirgin bir şekilde hissedilmektedir. sınırlı değildir. Eflâkî; eserinin değişik yerlerinde birlik oluşturmak, siyasi birliklere dâhil olmak, Zira bu olay halk ve idare arasında derin bir Ahi Muhammed Divâne, Ahi Muzafferüddin, yönetimle içli dışlı yahut iktidar muhalifi olmak üzüntü uyandırmış olmalı ki dükkânlar yedi Akşehirli Ahi Musa, Ahi Muhammed Bey, Ahi genellikle benimsedikleri bir davranış tarzı gün süreyle kapatılmış ve Selçukluların yeni Sıddık ve onun oğlu Ahi Mustafa isimlerinden değildir. Pek çok örnekte de görüldüğü gibi Sultanı Alaeddin Keykubâd b. Feramurz onun söz eder.66 Bu dönemde Konya dışında, Aksaray Ahilik daha ziyade iktisadi hayat içerisinde intikamın alınmasına izin vermiş, birkaç ay ön plana çıkan bir sivil toplum kuruluşu ya 62 civarında yaşayan bir başka Ahi Ahmed’den sonra da katiller yakalanıp öldürülmüşlerdi. söz edilmektedir. Müsameretü’l-Ahbâr’ın da bir sosyal yardım müessesi olarak faaliyet Selçuklu devrinin önde gelen Ahilerinden yazarı Aksarayî’nin akrabası olan bu şahıs, göstermekteydi. Ahilerin iktidar çevreleriyle birisi de Ahi Mahmud’dur. Saray çevresiyle Moğolların bölgedeki valisi İrencin Noyan’ın yakın olmalarının kökeninde, çevrelerinde saldırısı sırasında Aksaray’ı ağabeyi Ali Melik çok sevilen Ahi şeyhlerinin nüfuzundan 58 Cimri İsyanı hakkında bk.: Osman Turan, ile birlikte savunmuş fakat sonunda yenilerek yararlanmak isteyen iktidarın bu yöndeki Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 558 vd.; Erdoğan çabalarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara C. Cahen, bu anlamda Ahilerin normalde fazla 63 Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında 1993, s. 161-162. siyasi kabiliyete sahip olmayan esnaf teşkilatı 59 C. Cahen, s. 313; Osman Turan, Selçuklular Resmî Vesikalar, Ankara 1988, s. 163. Zamanında Türkiye, s. 566-567. 64 Eflâkî, II, s. 609. 60 Eflâkî, II, s. 184-186; C. Cahen, s. 313. 65 Eflâkî, II, s. 484-486. 67 Kerîmüddin Mahmud Aksarayî, Müsâmeretü’l- 61 Eflâkî, II, s. 346. 66 Eflâkî, II, s. 449, 457, 488-489, 504-505, 559- Ahbâr, terc: Mürsel Öztürk, Ankara 2000, s. 247- 62 C. Cahen, s. 314; A. Breebaart, s. 111. 560. 248. 232 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 233 durumunda olduklarını, karışıklık zamanında 1332 sonlarına doğru Suriye’nin Lazkiye türlü imkân sağlanmıştır. Antalya, seyyahın önlendi ve sonuçta üç gün birisi, üç gün diğeri bazen ön plana çıktıklarını ve bazen de düzenli Limanı’ndan bindiği bir Ceneviz gemisiyle Ahi teşkilatı ile tanıştığı şehirdir. Bir sonraki misafir etmek kaydıyla anlaşmaya vardılar.76 ordunun eksikliklerini tamamladıklarını ifade Hamidoğulları idaresindeki ’ya gelen İbn durağı olan Burdur’da onu yine Ahiler, Ahi Bıçakçı Ahmed’e misafir olduktan sonra etmektedir.68 Ahilerin Kırşehir ve Ankara Battûta, Anadolu seyahatine bu önemli liman içlerinden birinin bağında kurbanlar keserek 74 Alaeddin Eratna Bey, seyyahı kendi sarayında bölgesinde bir savunma hattı meydana kentinden başlamıştı. Alanya’dan Antalya’ya karşılamışlardır. İbn Battûta’nın Antalya misafir etmek istedi. Ancak Ahi Çelebi “Daha getirmek suretiyle Ahi Hüsameddin ailesinin geldiğinde ise daha önce hiç karşılaşmadığı bir ve Burdur’daki gözlemleri Hamidoğulları bizim misafirimiz olmadılar.”, demek suretiyle Ankara Ahi Devleti adıyla bir devlet kurduğu olayla karşılaştı. Seyahatnâme’sinde anlattığına topraklarında Ahi teşkilatının konumuna dair 69 araya girince Alaeddin Eratna Bey Ahi bilinmektedir. Beylikler devrinde Anadolu’daki göre Antalya’da bir şeyhin zaviyesinde misafir fikir vermesi bakımından hayli önemlidir. Çelebi’nin sözünü dinlemek zorunda kaldı.77 Ahi birlikleri hakkında en önemli bilgiler, Ahi olarak gittiğinde sırtında yıpranmış bir elbise, Seyyahın Burdur’dan sonraki durağı İbn Battûta’nın muhtemelen biraz da abartarak zaviyelerinde kaldığı süre zarfında teşkilatın başında keçe külah bulunan bir genç gelmiş ve Selçukluların eski, Karamanoğullarının yeni naklettiği bu olay, Ahi Çelebi’nin, misafirini geleneklerini yakından görme imkânına sahip kendisini misafir eden şeyhe İbn Battûta’yı işaret başkenti Konya olmuştur. Konya’da onu aynı bölgenin hükümdarına dahi vermediğini, olmuş Tancalı meşhur seyyah İbn Battûta ederek bir şeyler söylemişti. Şeyh, İbn Battûta’ya zamanda büyük bir tekkenin şeyhliğini de yapan Ahilerin misafir etme konusunda, gerektiğinde ile Kadı Burhaneddin devrinin âlimlerinden dönerek adamın onu yemeğe çağırdığını İbn Kalemşah adlı Ahi reisi ağırlamıştır.75 Ahi birbirleriyle kavga edecek ya da bölgenin Esterâbadî’nin eserlerinde yer almaktadır. söylediğinde seyyah, adamın çok yoksul birine İbn Kalemşah, Selçukluların yıkılışından sonra hükümdarına bile karşı koyabilecek derecede benzediğini, kendisini ağırlayabilecek gücü bu bölgede kurulan Karamanoğulları Beyliği hassas olduklarını göstermesi açısından olduğu yoksa onu zor durumda bırakmak istemedikleri İbn Battûta’nın Gözünden Beylikler içinde de Ahilerin faaliyetlerini sürdürdüklerinin kadar, Ahi hiyerarşisini ve gerektiğinde Ahilerin cevabını verdi. Şeyh gülerek bu adamın dericiler/ Döneminde Ahilik ve Ahi Zaviyeleri en güzel örneğidir. iktidar üzerindeki etkisini anlamak bakımından debbağlar zümresine mensup Ahi gruplarından Konya’dan sonraki durak olan Sivas’ta da ilginç ve güzel bir örnektir. İbn Battûta üzerine ayrıntılı bir biyografi ve cömertliğiyle tanınan birisi olduğunu, iki meydana gelen olay Ahilerin misafirperverlik İbn Battûta Aksaray’da Emir Eratna’nın çalışması hazırlayan Ross E. Dunn, İbn yüz adamı olduğunu, gündüz kazandıklarını 72 uğruna neleri göze alabildiklerini göstermesi vekili Ahi Şerif Hüseyin’i ziyaret ettikten sonra Battûta’nın Anadolu’ya geldiği zaman, yani gece misafirleri için harcadıklarını söyledi. Moğol işgalinin meydana getirdiği kargaşa Ahi reisi, akşam namazından sonra gelip bakımından oldukça ilginçtir. İbn Battûta, Eratnaoğulları Beyliği’nin sınırları dâhilindeki döneminde Ahilerin, kentsel birlik ve onları dergâha götürdü. İbn Battûta’nın gittiği Eratnalılar Beyliği idaresindeki Sivas’a varır bir diğer şehir olan Kayseri’ye giderek şehrin en varmaz daha atından bile inmeden Ahi Bıçakçı büyük zaviyesinin sahibi Ahi Ali’nin zaviyesine savunmayı korumaya yardım etmek gibi sivil zaviyede karşılaştığı manzara dönemin Ahi 78 70 Ahiler Eratnaoğulları bir işlevi yerine getirdiklerini ifade eder. Bu zaviyelerinin niteliği hakkında önemli bilgiler Ahmed’in yoldaşları tarafından karşılanmıştı. misafir olmuştur. topraklarında idari mekanizma içerisinde de Ahi birliklerinden her birinin genellikle bir de ihtiva etmektedir. Seyyah dergâha girer Bunlar seyyahın kendilerine misafir olmasını görev almışlardır. Aksaray’ı idare eden Ahi takke ve özel şalvardan oluşan kendine has girmez muhteşem bir manzarayla karşılaşmış, istiyorlardı. Bu teklifi kabul eden İbn Battûta ve Şerif Hüseyin bunun en belirgin örneğidir. kıyafeti vardı ve üyeler eğlenme, yemek ve Anadolu’nun en güzel halı ve kilimleriyle arkadaşları, Ahi Bıçakçı Ahmed’in yoldaşlarıyla Bir diğer örnek ise Erzincan hâkimi Ahi Ayna sohbet için düzenli olarak Ahilerin evinde ya döşeli, Irak camından yapılmış sayısız avizeyle biraz ilerlediklerinde bu kez karşılarına rütbece Bey’dir. Ahi Ayna Bey, şeklen Eratnalılara bağlı da zaviyesinde toplanırlardı. Yeni üyelerini genç süslü zaviye İbn Battûta’nın gönlünü âdeta ilkinden daha üstün ola Ahi Çelebi’nin adamları gibi görünse de 1362 yılında ölümüne kadar işçi ve zanaatkârlardan toplayan bu birlikler fethetmişti. Muhteşem bir ziyafetin ardından çıktı. Bunlar, misafir etme hakkının kendilerinde müstakil bir şekilde Erzincan’ı idare etmiştir.79 mesleki çizgiler üzerinde örgütlenmişlerdi. Yine gece yarısına kadar süren sohbetler, eğlenceler, olduğunu söyleyince iki taraf kavgaya tutuşup de o çağda faaliyet gösteren meslek localarından raks ve dualar onun hayranlığını bir kat daha birbirlerine bıçak çektiler. Kavga büyümeden Bu dönemde Ahilerin yoğun olarak farklıydılar. Toplantı ve kabul törenleri, namaz artırmıştı.73 yaşadıkları ve aktif siyasete dâhil oldukları 71 74 “… Burdur’a hareket ettik. … burada yöre ve dinî gelenekleri içine katmıştı. İbn Battûta’nın Ahilerle münasebeti sadece hatibinin evinde konakladım. Ahı yiğitler toplanıp beyliklerden bir diğeri Kadı Burhaneddin Antalya ahileri ile sınırlı kalmamıştır. Gittiği yanlarında kalmamızı istedilerse de hatip buna 68 Claude Cahen, “İlk Ahiler Hakkında”, Belleten, her şehirde Ahiler tarafından karşılanmış, razı olmadı. İçlerinden birinin bağında ziyafet 76 İbn Battûta, I, s. 416-417. hazırladılar, kurbanlar kestiler. Bizimle tanışmaktan 77 Aynı yerde. L/197 (1987), s. 600. Ahi geleneğinin gereği olarak hemen her Ahi 69Ahmed Tevhid, “Ankara’da Ahiler Devleti”, duydukları sevinç gerçekten hayret vericiydi! 78 Kemal Göde, “Eratnalılar Devri (1327-1381)’nde TOEM, III/19 (1331), s. 1202-1204; A. Breebaart, zaviyesinde üç gün boyunca misafir edilmiş, Onlar bizim dilimizi bilmiyor, biz de onların Anadolu’da Ahilik”, I. Uluslar arası Ahilik Kültürü s. 114. en iyi şekilde ağırlanmış ve rahatı için her dilinden anlamıyorduk; aramızda bir tercüman da Sempozyum Bildirileri (13-15 Kasım 1993), Ankara 70Ross E. Dunn, İbn Battûta’nın Dünyası, terc.: bulunmuyordu! Ama onlarla tam bir günümüzü 1996, s. 69; Aynı yazar, Eratnalılar (1327-1381), Yeşim Sezdirmez, İstanbul 2004, s. 162. 72 İbn Battûta, I, s. 404; R.E. Dunn, s. 161. geçirdik hiç sıkılmadan!” (Aynı eser, I, s. 404). Ankara 1994, s. 38. 71 R. E. Dunn, s. 162-163. 73İbn Battûta, I, s. 404. 75Aynı eser, I, s. 412-413. 79 K. Göde, Eratnalılar, s. 67, 120. 234 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 235 Eserini Osmanlı Devleti’nin kuruluş Ahiler, Osmanlı Devleti’nin kurulduğu döneminde yazdığı bilinen Âşık Paşa, coğrafya olan Söğüt, Eskişehir, Bilecik, Bursa, Hak’tan cihana açılan beş kapı arasında Mudurnu gibi şehirlerde faal olmuşlar; “esnaf velîsi olan Ahi”nin ismini de daha başlangıcından itibaren beyliğin siyasi saymaktadır. Âşık Paşa’nın tasvirine gelişimine zaviyeler kurmak, fetihlere katılmak, göre Ahi; cömertliğin, geleni hoş bir esnaf örgütlerini kontrol altında tutmak ve şekilde ağırlayıp eli boş göndermemenin, nizam vermek suretiyle katkı sağlamışlardır. Hak yolunda dosdoğru olup günah işlememenin, yolunu şaşırana üşenmeden bu bölgede yoğun olarak toplanmasının başlıca devrinde olduğu gibi Osmanlı toplumunda yolunu göstermenin, misafir karşısında nedenlerindendir. Köylerde, kasabalarda da Ahilerin sahip oldukları fonksiyonu toprak gibi mütevazı olup kibirden ve ve uclarda kurulan Ahi teşkilatları mevcut sürdürdüklerini anlamak bakımından hayli Kırşehir Âşık Paşa Türbesi kinden uzak durmanın sembolüdür. yerleşmelerin gelişmesine katkı sağladıkları gibi, önemlidir. Nitekim aşağıda anlatılacağı üzere kurdukları zaviyeler vasıtasıyla yeni köylerin İbn Battûta’nın Mudurnu dağlarında karşılaştığı kurulması ve iskânında da birinci derecede rol Ahilerin tavrı, Âşık Paşa’nın tavsifine tıpatıp Devleti’dir. Bu beylik bünyesinde adından en Şah Melik vasıtasıyla Çoban Oğulları Beyliği oynamışlardır. Bu süreçte Ahiler yerel halkla uymaktadır. fazla söz ettiren Ahi reisi, Kadı Burhaneddin’in ve Ahi Şorve vasıtasıyla da Candaroğulları dostane ilişkiler kurmuşlar, din ve mezhep veya payitahttaki en büyük yardımcısı ve destekçisi topraklarında faaliyet göstermişlerdir.84 Ahiler, Osmanlı Devleti’nin kurulduğu ırk farkı gözetmeksizin hemen herkese yardım olan Ahi İsa’dır.80 Ahi İsa ölünceye kadar Kadı coğrafya olan Söğüt, Eskişehir, Bilecik, Bursa, ve dostluk elini uzatmışlar, bu sayede toplumsal Burhaneddin’e hizmet etmiş, onun için savaşmış, Mudurnu gibi şehirlerde faal olmuşlar; daha Osmanlı Devleti’nin Kuruluş barışın gelişmesine katkı sağlamışlardır. hapiste yatmıştır. Bu beylikteki diğer Ahiler başlangıcından itibaren beyliğin siyasi gelişimine Döneminde Ahiler arasında Kadı Burhaneddin’in muhalifi olup Büyük bir dayanışma ve birlik şuuru içinde zaviyeler kurmak, fetihlere katılmak, esnaf Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde ona karşı girdiği bir komplonun açığa çıkması bulunan Ahi birlikleri Anadolu’nun Batı ucunun örgütlerini kontrol altında tutmak ve nizam 81 Ahiler, savaşlardaki cengâverlikleriyle hemen üzerine öldürülen Ahi Nevruz, Ahi Nasireddin, hızlı bir şekilde Türkleşme ve İslamlaşmasına vermek suretiyle katkı sağlamışlardır. Ömer kendisi için güzel bir zaviye yaptırılan Ahi her kesimin saygı ve beğenisini kazanmış sağladıkları katkıyı Osmanlı topraklarında Lütfi Barkan, Osmanlı Devleti’nin kuruluş Adilşâh,82 Ahi Muhammed ve Ahi Nureddin’in gazi-alplerle özdeşleştirilmişlerdir. Teşkilat da devam ettirmişlerdir. Eserini Osmanlı döneminde mevcut olan bu Ahi zaviyelerinin isimleri sayılabilir. Ahiler, Ahi Hasan, Ahi mensuplarının Osmanlı beyleri nezdinde büyük Devleti’nin kuruluş döneminde yazdığı bilinen çoğunun kökeninin Osmanlı öncesi dönemde 85 87 83 Ahilerin Şemseddin vasıtasıyla Osmanlı Beyliği; Ahi iltifat gördükleri bilinmektedir. Âşık Paşa, Hak’tan cihana açılan beş kapı aranması gerektiğini ifade eder. Osman Gazi devrinden itibaren Osmanlı arasında “esnaf velîsi olan Ahi”nin ismini de Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde topraklarında faaliyet gösterdikleri, döneme dair saymaktadır. Âşık Paşa’nın tasvirine göre Ahi; 80 Aziz b. Erdeşir-i Esterebâdî, Bezm ü Rezm, çev.: adı Ahilik ile en fazla ilişkilendirilen şahsiyet bilgi veren kaynaklarda Ahi unvanını taşıyan Mürsel Öztürk, Ankara 1990, s. 226-233; Yaşar cömertliğin, geleni hoş bir şekilde ağırlayıp eli Osman Gazi’nin kayınpederi Şeyh Edebalı’dır. kişilerin zikredilmesinden anlaşılmaktadır. Yücel, Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti (1344- boş göndermemenin, Hak yolunda dosdoğru Osman Bey’in başlattığı, ileride Orhan Bey Osmanlı Beyliği’nin uc’da yer alması, Ahilerin 1398) ve Mutahharten ve Erzincan Emirliği, Ankara olup günah işlememenin, yolunu şaşırana ve I. Murad tarafından devam ettirilecek, Ahi 1983, s. 50. üşenmeden yolunu göstermenin, misafir şeyhleriyle yakın ilişki kurma politikası devletin 81 Hakkında bk. Bezm ü Rezm, s. 241-272; Y. Devleti’nin Kuruluşunda Ahiler”, Osman Gazi karşısında toprak gibi mütevazı olup kibirden Yücel, s. 63-71. ve Dönemi, Bursa 1996; Haşim Şahin, “Osmanlı 86 82 Bezm ü Rezm, s. 289-294. Devleti’nin Kuruluş Döneminde Dini Zümreler ve kinden uzak durmanın sembolüdür. 87 Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda 83 Osmanlı Beyliği’nin ilk döneminde Ahiler ve (1299-1402)”, yayınlanmamış doktora tezi, İstanbul: Âşık Paşa’nın bu tasnifinde Ahileri Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ahi zaviyelerinin fonksiyonları konusunda İbn Marmara Üniversitesi, 2007, s. 175-205. yerleştirdiği konum, Selçuklu ve Beylikler ve Temlikler I: İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Battûta Seyahatnamesinde çok orijinal bilgiler 84 Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Dervişleri ve Zâviyeler”, VD, II (1942), s. 292; vardır. (s. 428-437) Bunlardan bazıları hakkında bk. Araştırmalar I: Çobanoğulları Beyliği-Candar Mesela Osmanlı öncesi dönemde kurulan zaviyelere M. Fuad Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Oğulları Beyliği.., Ankara 1991, s. 11. 86 Âşık Paşa, Garib-nâme, haz.: Kemal Yavuz, örnek olarak, Eskişehir bölgesi hakkında bk.: Halime 5. Baskı, Ankara 1994, s. 89-93; A. Breebaart, s. 85 Osman Çetin, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 2000, I/II, 641, Doğru, XVI. Yüzyılda Sultanönü Sancağında Ahiler 114; ve Muallim Cevdet, Osman Çetin, “Osmanlı Ahiler”, Osman Gazi ve Dönemi, Bursa 1996, s. 109. 647. ve Ahi Zaviyeleri, Ankara 1991, s. 37-39. 236 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 237 kuruluşunda mistik bir algının oluşması ile zaman mülkünü oğulları arasında paylaştırmak Herkes gece ve karın bir araya getirdiği sıkıntıdan dolayı öleceğini düşünürken son neticelenmiş,88 bu anlayışın ilk dönemdeki için yapılan toplantıya başkanlık ettiği bir hamle ile atına atlayan İbn Battûta, uzaktan kulübeyi andıran evlerden birinin 93 sembol ismi ise Şeyh Edebalı olmuştur. Bazı yönündeki rivayetler, adı geçen Ahi şeyhinin kapısına dayanarak hem kendisini hem de arkadaşlarını kurtarmayı başardı. araştırmalarda Şeyh Edebalı’nın bir Ahi şeyhi Osmanlı yönetimi nezdindeki itibarını ortaya olduğu teması yaygın olarak işlenmekte ise koyması bakımından dikkate değerdir. Onun bu Vardıkları yer yaşlı bir şeyhin sarp bir yol geçidine kurduğu bir tekkeydi. Seyyah de onun Ahi değil de Vefaî şeyhi olduğu artık toplantıya yanında diğer şeyhler de olduğu hâlde ve arkadaşları bu tekkeye sığınmak suretiyle dondurucu soğuktan ve açlıktan 89 daha somut olarak bilinmektedir. Ancak bu katılıp kardeşler arasında bir nevi ara buluculuk kurtulmuşlar, burada bir zikir meclisine de şahit olmuşlardı. durum onun Ahilerle herhangi bir ilgisinin görevini üstlenmiş olması, sadece onun değil bulunmadığı şeklinde de yorumlanmamalıdır. şahsında Ahiler zümresinin iktidar nezdindeki Şeyhin etrafındaki sufilerin pek çoğunun, hatta konumunu göstermesi bakımından da kardeşinin bir Ahi reisi olduğu bilinmektedir. mühimdir. Müteakip dönemde de bu nüfuzunu 90 Kardeşi Ahi Şemseddin, yeğeni Ahi Hasan ve muhafaza ettiren Ahi Hasan’ın Orhan Gazi ile önemli kaynağımız, yukarıda eserine sıklıkla Hatun’u ziyaret etmiş, atının hastalanması Şeyh Mahmud onun Ahilerle münasebetinin en birlikte savaşlara katıldığı bilinmektedir. Orhan başvurulan İbn Battûta’dır. İbn Battûta sebebiyle kırk gün kaldığı bu şehirden hareket 91 güzel örnekleridir. Gazi Bursa’nın fethi için yola çıktığı sırada Şeyh “Anadolu’daki Türkmen beylerinin en ulusu” ettiğinde ise belki de seyahatinin en zor Şeyh Edebalı’nın kardeşinin oğlu olan Mahmud ile birlikte Ahi Hasan’ın da yanında olarak nitelediği Orhan Bey’i ziyaret etmek kısımlarından birisi başlamıştı. İznik’ten sonraki Ahi Hasan, Osman Gazi ve Orhan Gazi olmasını ısrarla istemiş, Ahi Hasan savaş amacıyla geldiği Bursa’da Anadolu’nun diğer ilk mola yeri Geyve’de de bir Ahi zaviyesinde sırasında Bursa Kalesi’nin surlarına çıkan ilk bölgelerinde olduğu gibi yine Ahiler tarafından konaklayan ve gittiği hemen her yerde Ahiler devirlerinin en meşhur Ahi reislerinden 94 birisiydi. Taşköprîzâde, Osman Gazi devri şahıs olarak Orhan Gazi için neden bu kadar karşılanmış ve aşure gününe rastlayan bir tarihte tarafından en iyi şekilde misafir edilmeye dervişleri arasında saydığı Ahi Hasan’ın; ibadete önemli bir kimse olduğunu ispatlamıştı. Ahi muhtemelen Şeyh Edebalı’nın kardeşi olan alışan İbn Battûta, bir sonraki durağı olan düşkün, zühd sahibi, duası makbul, kerâmet ehli Hasan, Âşıkpaşazâde ve Neşrî’nin ifadelerinden Ahi Şemseddin’in zaviyesinde, iftarda leziz bir Yenice/Taraklı’ya ulaştığında da hemen bir 99 ve feyiz kaynağı bir şahsiyet olduğunu ifade anlaşıldığına göre fetih sırasında en ön saflarda ziyafet, güzel sesli hafızların okuduğu Kur’an Ahi zaviyesi aradıklarını yazmaktadır. Seyyah, 92 savaşmış ve kalenin burcuna ilk çıkan Osmanlı ve Konyalı Vâiz Mecdüddin’in verdiği etkili bir Taraklı’dan sonraki durağı olan Göynük’te eder. Ahi Hasan’ın, Osman Gazi vefat ettiği 95 askeri olmuştu. Orhan Gazi, Ahi Hasan’ın bu vaazdan sonra yapılan sema ve raks eşliğinde yaşlı bir Hristiyan kadının evinde geceledikten 98 88 Halime Doğru, XVI. Yüzyılda Eskişehir ve gayretini karşılıksız bırakmamış; savaştan sonra muhteşem bir misafirlik geçirmişti. Ahi sonra parayla tuttuğu bir kılavuzdan kendilerini Sultanönü Sancağı, İstanbul 1992, s. 35. Bursa’ya yerleşen bu gözü pek Ahi önderi için Şemseddin’in zaviyesinde geçirilen misafirlik, Muturnî/Mudurnu’ya götürmesini istemişti. 89 Aldo Gallotta, “Oğuz Efsanesi ve Osmanlı Dârü’s-Sâ’ade yakınında bir zaviye yaptırmış, Ahi zaviyelerindeki işleyişi göstermesi Ancak bulduğu kılavuzun bir sahtekâr olduğu Devleti’nin Kökenleri: Bir İnceleme”, Osmanlı 96 pek çok araziler vakfetmiştir. Orhan Gazi bakımından güzel bir örnektir. çok vakit geçmeden anlaşılmıştı. Kılavuz aynı Beyliği (1300-1389), ed.: Elizabeth Zachariadou, 1332 yılında İznik’i ele geçirince burada da yine İstanbul 1997, s. 56-57; Vefailik için bkz.: Haşim Bursa’da Orhan Bey’i ziyaret edip verdiği dağda belki otuz defa dolaştırdıktan sonra Ahi Hasan adına bir tekke inşa ettirmiştir.97 Şahin, Dervişler ve Sufi Çevreler, İstanbul: Kitap hediyeleri aldıktan sonra İznik’e doğru yola paralarını alıp kaçtı ve onları kış ortasında karlı Yayınevi, 2017, s. 63-80. Orhan Gazi döneminde Osmanlı çıkan İbn Battûta İznik yolu üzerindeki Kürle tepelerde yarı yolda bıraktı. Herkes gece ve karın 90 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, s. topraklarında yaşayan Ahiler hakkında en (Gürle) kasabasında yine Ahi yiğitlerinden bir araya getirdiği sıkıntıdan dolayı öleceğini 530; A. Gallotta, aynı makale, s. 57; Mehmet Topal- düşünürken son bir hamle ile atına atlayan İbn Kamil Çolak, “Osmanlı Devleti’nde Ahi Zaviyeleri”, birisinin zaviyesinde misafir olmuş, İznik’e Battûta, uzaktan kulübeyi andıran evlerden Osmanlı, c. IV, ed.: Güler Eren-Kemal Çiçek, 93 Âşıkpaşazâde, 36; Neşrî, I, 147. vardığında Orhan Bey’in hanımı Nilüfer Ankara 1999. 94 Âşıkpaşazâde, 29; Neşrî, I, 133. birinin kapısına dayanarak hem kendisini hem 91 Âşıkpaşazâde, Târih, neşr.: Âli Bey, İstanbul 1332, 95 Âşıkpaşazâde, 29; Neşrî, I, 131. 98 İbn Battûta, I, 428. İbn Battûta’nın tekkesinde de arkadaşlarını kurtarmayı başardı. Vardıkları s. 29; Neşrî, Kitâb-ı Cihannümâ, I-II, haz.: Mehmed 96 Âşıkpaşazâde, 30; Neşrî, I, 135, 147; Taşköprîzâde, misafir kaldığı Ahi Şemseddin’in, yukarıda sözü yer yaşlı bir şeyhin sarp bir yol geçidine kurduğu Altay Köymen, Ankara 1983, I, 131-135; O. Çetin, 24; Mecdî, 23; Âlî, Künhü’l-Ahbâr, V, Dersaadet edilen Şeyh Edebalı’nın kardeşi ve Ahi Hasan’ın bir tekkeydi. Seyyah ve arkadaşları bu tekkeye babası Ahi Şemseddin olduğu ifade edilmektedir. “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Ahiler”, s. 111. 1295, s.38; Ekrem Hakkı Ayverdi, Osmanlı sığınmak suretiyle dondurucu soğuktan ve 92 Taşköprîzâde, Osmanlı Bilginleri, eş-Şakâiku’n- Mimarisinin İlk Devri, , I, Baha Matbaası, İstanbul Ancak Osman Gazi devrinde yaşadığı bilinen Ahi Nu’mâniyye fî ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye, 1966, s. 49; Irene Beldiceanu, “Başlangıçlar: Osman Şemseddin’in Orhan Gazi döneminde hâlen hayatta açlıktan kurtulmuşlar, burada bir zikir meclisine terc.: Muharrem Tan, İstanbul 2007, s. 24; Nişancı ve Orhan”, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, I, haz.: olup olmadığı konusunda diğer kaynaklarda şimdilik de şahit olmuşlardı. Böylelikle ölümden son Mehmed Paşa, Târih, İstanbul 1290, s. 98; Mecdî, Robert Mantran, terc.: Server Tanilli, İstanbul 1995, bir bilgiye rastlanmamıştır. Dolayısıyla burada sözü anda kurtulan seyyah ve arkadaşları, ertesi gün Hadaiku’ş-Şakaik, neşr.: Abdülkadir Özcan, İstanbul s. 37-38. edilen Ahi Şemseddin’in başka bir kimse olması da 1989, s. 23. 97 Âşıkpaşazâde, 42; Neşrî, I, 163. muhtemeldir. 99 İbn Battûta, I, 430-433. 238 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 239 huzur dolu ortamını, zaviyelerde yapılan ilmî âyende ve revendeye yani gelip geçen yolculara faaliyetleri, dinî törenleri ve Ahi geleneklerini hizmet etmelerinin yanı sıra Sakarya üzerinde göstermesi bakımından en önemli kaynak bulunan bir köprünün hizmetini de üstlendikleri niteliği taşımaktadır. Ahi zaviyelerinin bu anlaşılmaktadır.104 Süleyman Paşa, aynı şekilde derece yaygın olması ve bunun merkezî iktidar Ahi Çoban Zaviyesi için de vakıflar tahsis etmiş; açısından hiçbir mahsurunun görülmemesi, Göynük’te ise Ahi zümresine mensup olan Ahi Ahilerle sultanların ilişkilerinin yakınlığını Ali için Gölözü’nde bir mezra ve bir değirmen ortaya koyması cihetiyle de ayrıca mühimdir. vakfetmişti. Yıldırım Bayezid tarafından da Diğer kaynaklarda verilen bilgiler, Orhan beratı yenilenen bu vakıf daha sonraki dönemde Gazi devrinde yaşayan Ahilerin sadece İbn Ahi Ali’nin evlâdından Ahi Mahmud oğlu Battûta’nın bahsettikleriyle sınırlı olmadığını Ahi Ahmed ve Ahi Ahmed oğlu Ahi Ahmed tarafından tasarruf edilmiştir.105 Beypazarı’nda göstermektedir. Orhan Gazi devrine ait bir 106 vakfiye kaydında ismi zikredilen Hacı Karaoğlan ise Ahi Hacı için Ova Mezrası’nı vakfetmiştir. adıyla da bilinen Osman bin Yusuf bu devirde Süleyman Paşa gibi, gerek Ahilere ve gerekse yaşayan Ahilerden birisidir.101 Adı Osman Gazi diğer dinî zümrelere bol ihsanlarda bulunan ve Orhan Gazi devri mutasavvıfları arasında babası Orhan Gazi, bu hayırsever oğlunun ani sayılan Hacı Karaoğlan’a ait İznik suru içinde ölümü üzerine onun anısına, yaklaşık 1361 mescid ve imaret bulunmaktaydı. Orhan yılı civarında İznik’te yaptırdığı zaviyenin İbn Battûta’nın anlatıları, cuma namazı vaktinde Mudurnu’ya inerek yine bir Gazi’nin İznik’teki bu zaviye için yaptırdığı yönetimini Karaoğlan lakabını taşıyan Osman Osmanlı devrinin ilk Ahi zaviyesinde konakladılar. Seyyah, Mudurnu’nun vakfiyede Hacı Karaoğlan’ın, “herkesin sevgilisi, b. Yusuf ’a bırakmıştır. Bu vakıf daha sonra adı ardından kısa süre önce Osmanlı hâkimiyetine giren büyüklerin iftihar edeceği bir şahsiyet” olarak geçen şahsın oğlu Ahi Mustafa tarafından idare yıllarında Ahilerin en ücra 102 107 Bolu’da da Ahilerin sıcak bir karşılamasından sonra100 tavsif edilmesi dikkat çekicidir. edilmiştir. köylere ve dağ başlarına bölgeden ayrılıp, ileride eserinin en güzide sayfalarını Orhan Gazi’nin büyük oğlu Süleyman Bursa’da, Tophisar denilen bölgenin kadar yayıldıklarını, Ahi ayıracağı Ahilerin bu ikramlarını kafasının bir köşesine Paşa’nın Geyve’de Ahur Köyü’nü evladlık olarak yakınlarında zaviyesi bulunan Ahi Tuzcı zaviyelerindeki ocakların yazarak yoluna devam etmiştir. vakfettiği Ahi Hacı bu devirde yaşayan Ahilerden Orhan Gazi döneminde yaşadığı bilinen bir kış boyu yandığını, İbn Battûta’nın anlatıları, Osmanlı devrinin ilk birisidir. Ahi Hacı’nın ölümünden sonra bu köy diğer Ahi şeyhidir. Ahi Tuzcı Zaviyesi için yıllarında Ahilerin en ücra köylere ve dağ başlarına Mevlânâ Tâceddin Tokâdî ve Ahi Âdil, daha Orhan Gazi’nin kızı Hatice Hatun bir bölgeyi Ahilerin yardımseverliğini, 108 kadar yayıldıklarını, Ahi zaviyelerindeki ocakların sonra da Ahi Âdil’in oğlu Ahi Ali tarafından vakfetmiştir. Ahi Tuzcı Zaviyesi ile ilgili bu 103 gariplere karşı babacan kış boyu yandığını, Ahilerin yardımseverliğini, tasarruf edilmiştir. Hayırsever kişiliği ile vakıf, bu dönemde Ahilerle yakın ilişki içerisinde tavırlarını, dinî yaşantılarını, gariplere karşı babacan tavırlarını, dinî yaşantılarını, tanınan Süleyman Paşa’nın Ahilere vakfettiği olanların hanedanın sadece erkek üyeleri araziler bunlarla sınırlı değildi. O, Ahi İlyas olmadığını ortaya koyması bakımından dikkat misafirperverliklerinin sınır misafirperverliklerinin sınır tanımazlığını, zaviyelerin ve Ahi Hızır’a da ihsanlarda bulunmuş, Geyve çekicidir. Orhan Gazi, Harmankaya’da da Ahi tanımazlığını, zaviyelerin 100“Bôlî’de Ahı yiğitlerinden birinin tekkesinde konakladık. ’ında kurdukları zaviyelerinde faaliyet Sevindik için bir arazi vakfetmiştir.109 H. Doğru, huzur dolu ortamını, Âdet gereği tekkenin bütün bölümlerinde ocaklar kış boyu yanar. gösteren bu iki Ahi şeyhi için Yılan Karyesi’ni Sivrihisar nahiyesinde bulunan zaviyelerden Dergâhın her kısmına ayrı ocak yapılmıştır. Hepsinin bacası var, vakfetmiştir. Her iki Ahinin zaviyelerinde bazılarının Orhan Gazi dönemine ait olduğu zaviyelerde yapılan ilmî duman çıkıp gidiyor. Onlara “bahârî” ismini vermişler. … kanaatindedir. Buna göre Kepen köyünde faaliyetleri, dinî törenleri ve Tekkeye vardığımızda ocakları yanar bulduk. Hemen 101 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Orhan Gazi’nin, üstümüzdekileri çıkararak tek kat elbiseyle kaldık, ateşin karşısında Vefat Eden oğlu Süleyman Paşa İçin Tertip Ettirdiği Ahi geleneklerini göstermesi ısındık. Ahı derhal çeşitli yemek ve meyvelerden getirdi. Hak Teala Vakfiyenin Aslı”, Belleten, XVII/107 (1963), s. 439. 104 Hüdâvendigâr Livası Tahrir Defteri, I, 490-491. bakımından en önemli yabancılara, gariplere şefkat ve merhamet gösteren, her gelen 102 İ. H. Uzunçarşılı, “Süleyman Paşa Vakfiyesi”, s. 105 Hüdavendigâr Livası Tahrir Defteri, I, 585-586. ve geçene yardımını esirgemeyen, onlara kucak açan, misafirleri 439. 106 Hüdavendigâr Livası Tahrir Defteri, I, 702. kaynak niteliği taşımaktadır. kendi akrabalarıymışçasına bağrına basan bu dervişlere en güzel 103 Hüdâvendigâr Livası Tahrir Defteri, I, haz.: 107 I. Beldiceanu, aynı makale, s. 38. mükafatı versin! O geceyi huzur içinde geçirdik; içimiz rahat, Ömer Lütfi Barkan-Enver Meriçli, Ankara 1988, s. 108 Hüdâvendigâr Livası Tahrir Defteri, I, 49. bedenimiz dingin…” (İbn Battûta, I, 437). 402. 109 Hüdavendigâr Livası Tahrir Defteri, I, 578. 240 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 241 H. Doğru, Sivrihisar nahiyesinde bulunan zaviyelerden bazılarının Orhan Gazi döneminde de yenilenmiştir. Mesela Eskişehir dönemde Rumeli coğrafyasında varlığı bilinen dönemine ait olduğu kanaatindedir. Buna göre Kepen köyünde bulunan Ahi yakınlarındaki Sultandere köyünde bulunan bir diğer ahi zaviyesidir. Paşa Zaviyesi ve Holanta köyünde bulunan Ahi Orta Zaviyesi muhtemelen Ahi Bilice Zaviyesi, yine Eskişehir’e bağlı Anadolu sahasında ise Yıldırım Bayezid ’nin merkez köylerinden Yukarısöğüt Orhan Gazi devrine ait olmalıdır. devrine ait Mudurnu’da, sonraki yüzyıllarda köyünde bulunan ve Ahi Turdu’ya verilen isimleri muhtemelen değişmiş olup ilk isimleri Güzel Abdal Zaviyesi, Bilecik kazasına bağlı bilinmeyen ancak hepsi de padişahın nişanına Güllüviran köyündeki Ahi Yunus Zaviyesi, yine sahip Ahilere ait bazı vakıf arazilerinden Ahilere vakfedilen araziler olarak Eskişehir/ bahsedilebilir. Ahi İbrahim’e Sağ Karyesi’nde bulunan Ahi Paşa Zaviyesi ve Holanta köyünde önde gelen devlet adamlarından olup 116 Döğenci köyündeki Ahi Gündüz Çiftliği, verilen 6 mudluk arazi, Ahi Bayezid oğlu Ahi bulunan Ahi Orta Zaviyesi muhtemelen Orhan Osmanlı’da ilk vezirliğin kurulmasında önemli Kınık köyünde bulunan ve Demirci Ahi 110 İsmail’in çiftliği, Timurhan Ahi’nin arazisini Gazi devrine ait olmalıdır. rol oynayan Çandarlı Kara Halil de I. Murad Mahmud’a vakfedilen çiftlik, Akçam köyünde 113 işleten Ahi oğlu Musa, Kilisa Kovan Karyesi’nde Ahilerle Osmanlı idaresinin yakın ilişkileri devrinin Ahilerindendi. Ankara’da yaşayan Budak oğlu Ahi Mehmed’e vakfedilen çiftlik, Ahilerin, şehri herhangi bir çatışma olmaksızın Ahi İlyas oğlu Ahi Ayvaz’a ait olan ve Hace I. Murad devrinde de devam etmiştir. Sultan İnönü/Karalar köyünde Ahi Hoca’ya vakfedilen Fakih’in kullanımında olan 7 mudluk arazi,121 1362 yılında I. Murad’a teslim etmiş olmaları 117 I. Murad’ın dinî zümreler içerisinde bilhassa bir çiftlik bunlar arasında sayılabilir. I. Murad Karacaağaç Karyesi’nin gelirini vakfettiği Ahıcık Ahilerle dostluk kurduğu bilinmektedir. padişahın Ahiler nezdindeki yüksek itibarını devrinde Eskişehir’de kurulan ve sultanın 122 göstermektedir.114 Padişahın tahta çıktığı Zaviyesi bunlardan bazılarıdır. Aynı bölgede, Saltanatının ilk yıllarında meydana gelen bir iltifatına mazhar olan zaviyelerden bir diğeri Yenice’ye tabi Firuz divanı da yine Yıldırım karışıklığı Ahilerin yardımı sayesinde bastırmayı sırada büyük yardımlarını gördüğü Ankara Ahi Fahreddin Zaviyesi’dir.118 bölgesi Ahileri için de araziler vakfettiği de Bayezid tarafından Ahi Eşref ’in zaviyesine başaran I. Murad’ın Ahi Musa’ya verdiği Ahiliğin sadece Anadolu’da değil Rumeli’de vakfedilmiştir.123 Sivrihisar nahiyesinde zaviyesi 1366 tarihli bir vakıfname ve icazetnamede bilinmektedir. Muhtemelen devleti kendisine teslim eden şahıs olan Ahi Şerefeddin’e ve de yayıldığı ve hatta bizzat padişah tarafından bulunan Ahi Asıl’ın da onun nişanıyla bazı yer alan “…Ahilerimden kuşanduğum kuşağı Ahi zaviyeleri yaptırıldığı, Yıldırım Bayezid’in arazileri tasarruf ettiği kayıtlıdır.124 Ahi Musi’ya (Musa’ya) kendü elümle kuşadub Ahi Hüsam’a Ayaş’ta yarım çiftlik bir mezrayı 115 Dimetoka’nın Kasaplar Mahallesi’nde bizzat Magalkara’da (Malkara’da) Ahi diktim ve bu vakfetmesi bu çerçevede değerlendirilebilir. ’un Anadolu akını sırasında inşa ettirdiği Ahi Denek Zaviyesi örneğinde Karaman’da kendisine mukavemet gösteren Ahî Musâ veya evlâdlarından kimesneyi ihtiyâr Sultan I. Murad, bunların haricinde muhtelif açıkça görülebilmektedir.119 Yıldırım Bayezid, idüb ya akrabalarından veya güğeygülerinden bölgelerdeki Ahi zaviyeleri için de araziler grupların ikisinin reisi de Ahi unvanını Ahi Denek için yaptırdığı bu zaviyeye pazar taşıyorlardı. Ahi Teberrük ve Ahi Mürüvvet Ahîlik icazetin virüb bizden sonra yerümüze Ahî vakfetmiş, bu vakıflar daha sonraki padişahlar 120 içinde yaptırdığı bir başhaneyi vakfetmiştir. isimlerini taşıyan bu iki Ahi önderi Karaman- sen ol diyeler ki bunlar fevt olduktan sonra şer‘ ile Gelibolu’da bulunan Ahi Devle Zaviyesi bu sâbit ve zâhir ola… ” ifadesi111 padişahın da bir 113 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, s. 561; Tatarlarına mensuptu. Timur, Yıldırım Ahi şeyhi olabileceği şeklinde yorumlanabilir. a.mlf., “Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Hayreddin 116 Ahi Gündüz için, I. Murad, Göl kazasına tabi Bayezid’in ordusunda yer alan Kara-Tatarları Paşa”, Belleten, XXIII/91 (1959), s. 438. Burada sözü edilen Ahi Musa’nın, Yıldırım Ak-Ova mezrasında da bir çiftlik vakfetmiştir (Bk.: kendi safına çektiği sırada adı geçen bu iki Ahi 114 Saffet Sarıkaya, “Osmanlı Devleti’nin İlk Hüdavendigâr Livası Tahrir Defteri, I, 328). reisi de taraf değiştirmişlerdi. Ancak daha sonra Bayezid devrinde Ermeni-Pazarı’na tâbî Asırlarında Toplumun Dinî yapısına Ahilik 117 H. Doğru, Ahiler ve Ahi Zaviyeleri, s. 46, 50, Timur’un Kara-Tatarları kendisiyle birlikte Değecik-eşen Karyesi’nin ve Beypazarı’na tâbî Açısından Bir Bakış”, Osmanlı, IV, ed.: Güler Eren- 58-62; aynı yazar, Sivrihisar Nahiyesi, 1997, s. 95. 112 götürme isteğine Ahi Teberrük gayet saygılı bir Soku Mezrası’nın gelirlerinin bağışlandığı Kemal Çiçek, Ankara 1999, s. 393. 118 “… Murad Hüdâvendigâr nişanı ile Kepen köyünde Ahi Musa ile aynı kişi olup olmadığı ise 115 Muallim Cevdet, Zeyl alâ Fasl (el-Ahiyyeti’l- 4 mudluk yer, 5 pâre yer, Dokuz Ağacı mezrâsında iki Fityân) et-Turkiyye fî Kitâbi’r-Rıhleti’l-İbn mudluk yer, üç pâre yer, Kuyucak’ta bir mudluk bir pâre 121 Müjgan Cumbur, “Şer’iye Sicillerine Göre bilinmemektedir. Battûta, İstanbul 1932, s. 241. Ankara bölgesinde yer ve aynı köyde 5 pâre yer vakfa bağışlanmıştır. 1465’te Mudurnu Esnafı”, I. Uluslar arası Ahilik Kültürü Ahilerin sayısı hayli fazladır. Osmanlı hükümdarları İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya göre dönemin Ahi Hasan tasarruf ediyordu. 1481’de Ahi Hasan Sempozyumu Bildirileri 13-15 Ekim 1993 Ankara), tarafından Ahilere tahsis edilen evladlık vakıflar Ankara 1996, s. 28. uzun süre varlığını sürdürmüş, daha sonra gelen oğullarından kimse kalmayınca burası Ahi Hasan’ın 110 Halime Doğru, XV. ve XVI. Yüzyıllarda 122 Kenan Ziya Taş, “XVI. Yüzyılda Bir Vakıf ve padişahlar tarafından da desteklenmiştir. Mesela kızının oğlu Pir Ahmed’e sadaka olunmuştur…” (H. Sivrihisar Nahiyesi, Ankara 1997, s. 106. Ayaş’ta bulunan Ahi Bayezid zaviyesi bunlardan Doğru, Sivrihisar Nahiyesi, s. 52). İlim Merkezi Mudurnu”, VD, c. XXVI (1997), s. 111 Ahmet Refik, Türkiye Tarihi, İstanbul birisidir. Bu zaviyeye Ahi Bayezid’den sonra sırasıyla 119 T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 190-191; 100. 1342/1928, s. 175; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı oğlu Ahi Elvan, onun oğlu Ahi Mehmed ve kardeşi M. A. Erdoğru, aynı makale, s. 45. 123 Kenan Ziya Taş, Tapu Tahrir Defterlerine Göre Tarihi, I, s. 531; T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, Yusuf, Ahi Mehmed’in oğulları Ahi Şehzade ve 120 T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 191. 16. Yüzyılda Bolu Sancağı, (Doktora Tezi), Ankara İstanbul 1952, s. 162, 173-174; O. Çetin, “Osmanlı Ahi Ahmed ve en sonunda da Ahi Yusuf tasarruf Ahi Denek zaviyesi ilerleyen dönemde de varlığını 1993, s. 198. Devleti’nin Kuruluşunda Ahiler”, s. 112. etmişlerdir. Ankara bölgesindeki Ahiler için yapılan sürdürmüştür. Mesela, 925 yılında Ahi Kasım’ın 124 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA). Tapu 112 Hüdavendigâr Livası Tahrir Defteri, I, 171, 702. vakıflar için bk.: M. Cevdet, aynı eser, s. 230-246. elinde bulunan zaviyenin geliri 1080 akçadır. Tahrir Defteri, nr. 453, s. 87a. 242 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 243 Bayram âdeta bir yardımlaşma, şekilde itiraz ederek Anadolu’da kalmayı başarmış, bulunmaktadır. Oraya geldiğimizde bize çeşit Ahiler Türkiye Selçuklu ve Beylikler ve daha sonraki dönemde Çelebi Mehmed ile Musa çeşit yemek, meyve ve tatlı sundular. Sonra türkü erken Osmanlı döneminde toplum hayatının birlik ve beraberlik gösterisi Çelebi arasında yapılan savaşta Çelebi Mehmed söylemeye raks etmeye başladılar. Bunların güzel şekillenmesinde, yeni ele geçirilen toprakların şeklinde kutlanmıştı. Bayram saflarında yer alan Kara-Tatarların bir bölüğüne davranışları ve ikramı hayretimizi bir kat daha imar ve iskânında, yeni köyler kurulmasında, günü seyyah ve arkadaşları bu zat kumanda etmişti.125 artırmıştı. Saatler sonra gecenin bitiminde onları büyük şehirlerde iktisadi faaliyetlerin nizamında, camiye gittiklerinde, Ahi Osmanlı topraklarında Ahilerin etkisinin daha tekkelerinde bırakıp ayrıldık.” zaman zaman da savaşlarda önemli roller üstlenmişlerdir. Ahi zaviyeleri sosyal yardım ve yiğitlerinin davul-zurna ve sonraki dönemlerde de devam ettiği bilinmektedir. Ahilerin bayramlardaki faaliyetleri Mesela Çelebi Mehmed devrinde ilk önce Bursa konusunda da yine İbn Battûta’nın vermiş dayanışmanın, kardeşliğin merkezi olarak faaliyet borularıyla, kendi mesleklerini subaşısı, daha sonra da hem onun hem de oğlunun olduğu bilgiler çok önem taşımaktadır. İbn göstermişlerdir. Ahiler gündüz çalışmışlar, siyasi gösteren bayraklarıyla veziri olan meşhur Hacı İvaz Paşa’nın babası Battûta’nın Denizli’de Ahi Sinan’ın zaviyesinde kaygı taşımayan bir hayat sürmüşler, kazançlarının hazırlandıklarını; tepeden Tokatlı Şeyh adıyla da tanınan Ahi Fahreddin konakladığı tarih bir Ramazan Bayramı’na denk bir kısmını zaviyeleri için harcamışlar, bir 126 kısmını da yoksullara dağıtmışlardır. Ahiler tırnağa silah kuşandıklarını Bayezid idi. gelmişti. Bayram âdeta bir yardımlaşma, birlik ve beraberlik gösterisi şeklinde kutlanmıştı. güçleri yettiği nispette geleni gideni ağırlamışlar, görmüş ve her sanat erbabının Bayram günü seyyah ve arkadaşları camiye giydirmişler, gerektiği takdirde misafirin altına Ahi Zaviyelerinde Gündelik Yaşam yanında koyun, öküz ve ekmek gittiklerinde Ahi yiğitlerinin davul-zurna binek vermişlerdir. Ahiler sadece zaviyeler inşa yükleri taşıdıklarına şahit XIV. yüzyıl Anadolu’sunun önemli bir kesiminde ve borularıyla, kendi mesleklerini gösteren etmekle kalmamışlar, bunların yanı sıra özellikle büyük şehirlerde mahalle, cami, mescit ve idari olmuştu. Taşınan kurbanlıklar yer alan Ahi zaviyelerinin gündelik hayatına dair en bayraklarıyla hazırlandıklarını; tepeden tırnağa önemli kaynak İbn Battûta’nın Seyahatnâme’sidir. birimler de kurmuşlar; buralarda da toplumun mezarlıkta kesilmiş, silah kuşandıklarını görmüş ve her sanat İbn Battûta; Antalya’da, Anadolu’nun en güzel erbabının yanında koyun, öküz ve ekmek refah düzeyini artırmak için çalışmışlardır. Bu pişirilerek fukaraya dağıtılmış, halı ve kilimleriyle döşenmiş, Irak camından yükleri taşıdıklarına şahit olmuştu. Taşınan sayede toplum hayatında bir canlılık meydana böylece bayram kutlamaları mamul sayısız avizelerle aydınlatılmış pırıl pırıl kurbanlıklar mezarlıkta kesilmiş, pişirilerek gelmiş; toplumsal dayanışma, birlik ve beraberlik daha da artmıştır. Ahilerin çevreyi ekip biçmeleri; kabristanda başlatılmıştı. bir Ahi zaviyesinde misafir edilmiştir. Zaviyede fukaraya dağıtılmış, böylece bayram kutlamaları bulunan Ahilerin sırtlarında kaba, ayaklarında kabristanda başlatılmıştı.128 Burada bahsedilen evler, ahırlar, mescitler inşa ederek yerleşik mest, bellerinde iki arşın uzunluğunda bıçak motifler; sözü edilen yüzyılda uygulanan hayata katkıda bulunmaları bu canlılığın somut asan ve başlarında da altta yün bir takke, onun gelenekleri ve erdemleri, Ahi zaviyelerinde örnekleridir. üzerinde de bir arşın uzunluğunda, iki parmak bayramların nasıl karşılandığını, hangi erdemlere Ahiler; zaviyelerinin bulunduğu her genişliğinde uzun serpuşlar bulunmaktadır. öncelik verildiğini görmek açısından son derece yerde misafirperverlikleriyle, gelen geçene Burada verilen bilgiler XIV. asır Anadolu’sunda önemlidir. Ahilerin teşkilat yapısı göz önüne yardım etmeleriyle ve ellerinde ne varsa diğer bir Ahi tekkesinin yapısı, yaşam tarzı ve tekkede alındığında Osmanlı topraklarında da çok sayıda insanlarla paylaşmalarıyla tanınmışlardır. yaşayan dervişlerin giyim kuşamları hakkında bazı mevcut oldukları bilinen Ahi zaviyelerinde de Bunların temelinde sahip oldukları erdemler çıkarımlar yapmaya imkân vermektedir. Seyyah, benzer uygulamaların yapıldığı şeklinde bir yatmaktadır. Bu erdemler Ahiliğin temelini Antalya’da misafir edildiği tekkedeki faaliyetleri şu tahmin yürütülebilir. oluşturur ve bir kimsenin Ahi olabilmesi için bu 127 şekilde anlatmaktadır: şartları yerine getirmesi gerekir. Bu erdemleri “… Yiğitler burada toplandıkları vakit serpuşlarını ifade edebilmek için geçmişten günümüze Sonuç çıkarıp önlerine koyarlar. ‘Zerdânî’ cinsinden güzel pek çok fütüvvetnâmeler kaleme alınmıştır. bir takke veya buna benzer bir şey kalır başlarında. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminin Ahiler; Bektâşîlik, Melâmîlik, Halvetîlik Meclisin tam ortasında misafirlere ayrılmış bir peyke önemli aktörleri arasında yer alan Ahiler merkezî ve Mevlevîlik gibi tarikatlar içerisinde yer otoritenin güçlenmesiyle birlikte sadece esnaf edinmek suretiyle hemen her kesimden insana 125 Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, SAD, 1 teşkilatı olarak faaliyet göstermeye başlamışlardır. hitap edebilmişlerdir. Hükümdarın olmadığı (1969), s. 129-133. zamanlarda bazı Ahilerin şehrin fiilî idaresini 126 T. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 28. 127 İbn Battûta, I, 405. 128 İbn Battûta, I, 410. eline aldıkları da bilinmektedir. 244 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 245 Eskişehir’i bu listeye ekleyebileceğimiz başka Gaziler Serdarı Battal Gazi büyük isimlerle bir “büyük adamlar galerisi”ne Bu bağlamda ilk olarak tarihî dönem dönüştürür. itibarıyla hem Yunus Emre’den hem de Bu listeye eklenmesi gereken üç isim daha Nasreddin Hoca’dan önce yaşayan Battal vardır. Hatta en başta onlardan söz edilmelidir. Gazi adından söz etmek istiyoruz. Çünkü Çünkü bunlar Anadolu coğrafyasındaki etkileri Anadolu, Türklerin bu coğrafyaya ilk geldikleri itibarıyla adları Eskişehir’le sembolleşen ve asırlardan itibaren tam anlamıyla bir gaza bu şehre asıl mana ve değerini kazandıran yurdu olmuştur. Çünkü fetihler birbirini takip ESKİŞEHİR SEMASINDA ÜÇ YILDIZ: isimlerdir. Bunlardan biri bu topraklarda ederek Anadolu adım adım bir Türk-İslam doğmuş, yetişmiş, daha sonra Anadolu’ya mal coğrafyasına dönüşürken elbette ki baskın olmuş sevgi, hoşgörü, merhamet anlayışımızın ve aşkın ruh, gaza ruhuydu. Bu da Eskişehir Yunus Emre, Nasreddİn Hoca, Battal Gazİ sembolü olan Yunus Emre; diğeri hikmet, nükte merkezli tarih okumasını önce Battal Gazi’yle ve tebessüm geleneğimizin en sembol ismi yapmayı gerekli kılmaktadır. 1* Nasreddin Hoca; üçüncüsü ise milletimizin Tarihî malumata göre kimi araştırmacılar, Mustafa ÖZÇELİK gaza ruhunu temsil eden Battal Gazi’dir. İşte onu 717-740 yılları dolaylarında, Emevîler’in milletimizin “sevgi, hikmet ve kahramanlık” Bizans’a karşı yürüttükleri mücadelelerde olarak özetlediğimiz karakteristik özellikleri rol oynamış bir kahraman olarak görürler. Milletimizin “sevgi, hikmet ve kahramanlık” olarak özetlediğimiz karakteristik bu üç isimde en kâmil manasını bulur. Biz bu Kimilerine göre ise Abbasiler döneminde coğrafyada Malazgirt’ten bu yana var olmuş; özellikleri bu üç isimde en kâmil manasını bulur. yaşamıştır. Battal Gazi, soyu itibarıyla Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti farklı şekillerde anlatılsa bile Türk kültür adında üç büyük devlet kurabilmişsek bunların tarihindeki anlatıma göre Malatya serdarı temel taşlarını asıl olarak bu üç büyük isim Hüseyin Gazi’nin oğlu olarak Malatya’da teşkil eder. Bu yüzden onları bu şehrin doğmuş; hayatı Anadolu’nun bir Türk-İslam skişehir, “eski” kelimesinin “Çok Bey, Anadolu Selçuklu Sultanı tarafından semasındaki en parlak yıldızları olarak görmek yurdu olması için Bizanslılara karşı yaptığı zamandan beri var olan, üzerinden gönderilen fermanla aşiret reisliğinden çıkarak gerekir. Dahası onların aydınlatıcılığı, etkileri gazalarla geçmiştir. Hatta bu gazalar İstanbul zaman geçmiş olan, kadim” anlamı uç beyi olunca 1289 yılında hâkimiyet sahasına bu şehirle sınırlı kalmamış; tarihî kişiliklerinin kuşatmasına kadar uzanır. Onun son gazası ise Edikkate alındığında bu sıfatı fazlasıyla hak eden Eskişehir de girmiş olur ve asıl hikâye bundan menkıbevi kişiliğe de dönüşmesiyle birer bugün kendi adını taşıyan Seyitgazi çevresinde bir şehirdir. Zira kuruluşu M.Ö. 3000 yıllarına, sonra başlar. Çünkü Eskişehir, Karacahisar’da menkıbe kahramanı olmuşlar ve Eskişehir’den olur ve şehadeti de burada gerçekleşir. Böylece Paleolitik (Eskitaş) dönemine kadar gider. Tursun Fakih tarafından okunan bağımsızlık Anadolu’ya, Kafkaslardan Balkanlara çok geniş Eskişehir önce Selçuklu, ardından Osmanlı bir coğrafyada tanınır hâle gelmişlerdir. Bu süreçte bu topraklarda Hititler, Frigler, hutbesi ile Osmanlı Devleti’nin asıl kuruluş Devleti süreçlerinde Battal Gazi’nin temsil Lidyalılar, Persler, Romalılar ve Bizanslılar hikâyesinin başladığı bir şehre dönüşür. ettiği gaza ruhunun en canlı olduğu yerlerin hüküm sürerler. Bu durum, evrensel insanlık tarihi açısından bakıldığında bu şehir için elbette önemli bir duruma tekabül eder. Büyük Adamlar Galerisi Bu şehrin bir de bize ait bir tarihî hikâyesi Mekânlar, insanla değer kazanır. Onun için vardır. Buna göre Selçuklu Hükümdarı derler ki “Şerefü‘l-mekân bi‘l-mekîn” yani “bir Alparslan’ın 1071’de Malazgirt Savaşı’nı mekâna şerefini üzerinde yaşayan insanlar ka- kazanmasından sonra Türklere bütün Anadolu zandırırlar.” Konuya böyle bakıldığında Eskişe- kapıları açılınca 1074’te Eskişehir de bir hir ve civarında yaşayan Osman Gazi’den, Şeyh Türk-İslam şehri özelliği kazanır. Bu fethin Edebalı’ya, Tursun Fakih’ten, Ahi Şemseddin’e, ardından Osmanlı beyliğinin kurucusu Osman Şeyh Şücaeddin Veli’den Hızır Beye kadar 1* Eğitimci, Şair,Yazar birçok büyük isimden söz etmek gerekir. Bu da 246 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 247 değil manaya, öze, kalbe bakan bir yorum devam etmiştir. başında gelir. dönüşmüştür. kazanmıştır. İkinci önemli rolü ise bu seyahatleri Sonuç olarak söyleyecek olursak Eskişe- Fakat Battal Gazi, sadece kılıcı ile yani sa- Diğer yandan nasıl Battal Gazi modern esnasında Türk beyliklerinin Osmanlı Beyliği hir coğrafyası Battal Gazi’nin gaza ruhuyla, dece Alpliği, zekâsı, bedenî gücü ile önem zamanlarda değerler dünyasından koparılarak etrafında toplanarak bir birlik oluşturmasına Nasreddin Hoca’nın hikmet ve tebessüm an- taşımaz. Battalnâme okunduğunda görülür ki salt bir savaşçı kimliğine dönüştürülmüşse olan katkısıdır. Zira o felsefi muhtevalı vahdet-i layışı ile ve Yunus Emre’nin sevgi diliyle inşa o aynı zamanda dört kutlu kitabı (Kur’an, İncil, Nasreddin Hoca da salt bir mizah adamına vücut anlayışını aynı zamanda bir “sosyal birlik” edildiği bir coğrafya olmuş; burada Osman- Zebur ve Tevrat) okumayı bilen, din ve tasav- dönüştürülmüştür. Oysa şiir Yunus Emre’de, fikrine dönüştürmüştür. lı devletinin kuruluş hikâyesi gerçekleşmiştir. vuf konusunda da bilgili bir isimdir. İşte Battal hikâye Mevlana’da hakikatin anlatımı için nasıl Yunus Emre’yi daha da önemli ve etkili kılan Gazi’nin böyle bir şahsiyet olması, onu karşımıza bir araç ise Nasreddin Hoca’da da fıkra bir araçtır. bir diğer yönü ise kullandığı Türkçe ve bu dili Dolayısıyla bu isimleri de Osmanlı’nın manevi aynı zamanda eren olarak da çıkarır. Bu iki vas- Onun fıkraları zahirde güldüren, batınında kullanma şeklidir. Türkçe onunla zenginleşmiş, kurucuları olarak görmek gerekir. fı birleştirdiğimizde ise hem bileği güçlü, hem ise düşündüren metinlerdir. Temel amacı ise o gelişmiş bir dile dönüşerek Anadolu Burada şunu da söyleyeyim. Konuyu, bilgi bakımından donanımlı bir gaziden söz et- travma yıllarında zihinleri ve gönülleri karışmış edebiyatının kurucu dili olmuştur. Meseleyi başlığımız gereği bu üç isimle sınırlı tuttuk. mek gerekecektir. O, bu yönüyle de ileride Yunus insanları sağlıklı bir düşünceye, iyimser bir bakışa Osmanlı devletinin kurulması çerçevesinde ele Fakat adlarından bahsedilmesi gereken daha Emre’nin mana rengine boyayacağı bu toprak- yöneltmektir. Daha da önemlisi ise onun daha alacak olursak Yunus’un dili ile de yeni kurulacak pek çok büyük isim vardır. Mesela Ahilik ların sembol ismi olur. Bu özeliğiyle de bütün bir sonra kurulacak Osmanlı devletinde yöneticilerin devletin kültür ve sanat hayatının inşasında anlamında da Eskişehir önemli bir coğrafyadır. Anadolu’da askerlerin kendisini örnek aldığı bir fethettikleri toprakları ilim, hikmet ve tebessümle örneklik ve önderlik yapmış olduğu görülür. Zira Yine Ede Balı ve Tursun Fakih de fıkıh (hukuk) şahsiyete dönüşür. Tarihî kişiliği de menkıbevi mayalaması; bu devletin dil, düşünce ve sanat fethedilen bir yerin vatana dönüşmesi ve burada anlamında Ahiliğin yeşerttiği Eskişehir anlatımlarla daha zengin bir anlama bürünür. bakımından bir medeniyet inşasında oynadığı kurulacak devletin uzun ömürlü olabilmesi için toprağında derin hatıraları olan isimlerdir. temel roldür. orada dil ve bu dili kullanan şairler/yazarlar Ama yine o üç isme dönecek olursak bir kez Bozkırın Tebessüm Güneşi: Nasreddin aracılığı ile bir edebiyat ve kültür hayatının Hoca Sarıköy’ün Ulu Dervişi Yunus Emre inşa edilmesi gerekir. Nitekim Yunus’un daha söyleyelim ki bunlar ister şiir söylesin ister hikâye-fıkra anlatsın isterse gazaları destanlaşsın Eskişehir semasında sözünü edeceğimiz Yunus Emre de (1240-1320) tıpkı iki büyük da önemli katkıları olan bu süreçte Türkçe, ikinci yıldız isim ise Nasreddin Hoca’dır. (1208- isim gibi diliyle, din ve tasavvuf anlayışı ile evren- Osmanlı devletinin resmî diline dönüşmüş; isterse kurdukları Ahi ocaklarıyla iş-meslek 1284) Bilindiği üzere hayatının önemli bir kısmı sel insanlık görüşleriyle bu Anadolu yapısını Es- her ne kadar imparatorluk sürecine girilince örgütlenmesini yapsınlar hepsinin müşterek Akşehir’de geçmiştir ve türbesi oradadır. Ne kişehir başlangıçlı inşa eden o yapıya temel di- Arapça ve Farsça Selçuklu dönemindeki gibi gayesi Anadolu’nun vatan kılınmasıdır. Her biri var ki doğumu Sivrihisar’ın bugün kendi adını reklik eden bir isimdir. O da Nasreddin Hoca Türkçeyi gölgelese bile Türkçenin devlet dili kendi ilgi-bilgi alanı ve kabiliyeti doğrultusunda taşıyan Hortu (Nasreddin Hoca) köyünde olmuş, gibi her ne kadar başka şehirlerimizin de ona olmasının önüne geçememiştir. Divan şairleri, bu vatan inşasında rol oymamışlardır. Ama eğer devlet erbabı Türkçeden kopsa bile adına millet ilk gençlik yıllarını da burada geçmiş, ilk medrese sahiplenme iddiaları varsa da bir Sakarya hav- Anadolu için gaza, sevgi ve hikmet coğrafyası zası şairidir. Doğumu Mihalıççık ilçesine bağlı dediğimiz geniş kitle Türkçeyi yaşatmış ve bu eğitimini de Sivrihisar medreselerinden almıştır. diyeceksek işte bu üç kavramı sembolleştiren Sarıköy’de olmuş, ilk gençlik yıllarını burada dille oluşturduğu atasözleri, deyimler, masallar, Nasreddin Hoca’nın temsil ettiği mana ise isimler Eskişehir ile aidiyeti olan Yunus Emre, geçirmiştir. Menkıbeye göre ise yolu önce Hacı hikâyeler, destanlar ve türkülerle bugünlere ilim, hikmet ve felsefedir. Hoca, birer demir leb- Bektaş’a çıkmış, oradan manevi eğitimi için Na- gelmesini sağlamıştır. İşte bu süreçte belki en Nasreddin Hoca ve Battal Gazi’dir. Bu da lebi olan bu kavramları fıkraları (nükteleri) ile yu- llıhan Emre köyündeki Tapduk Emre’ye gönder- çok Yunus Emre şiiri bu misyonu üstlenmiştir. Eskişehir’i daha bir özel anlama bürünen muşatır, ilgi çekici hâle getirir. Böylece yaşadığı o ilmiştir. Bu yüzden Yunus Emre var oldukça Türkçe, bir şehir yapmaktadır. zor yıllarda -ki Yunus’la çağdaştır- her bir fıkrası Menkıbe, onun bu irfan ocağında kırk yıl Türkçe var oldukça da Yunus Emre var olmaya bir özlü mesaja dönüşerek eğitim değeri kazanır. süren eğitiminden sonra kendisine şiir söyleme Hayata küsmüş, yaşama gücünü kaybetmiş insan- izni verilerek Anadolu’ya gönderildiğini söyler. lar onun fıkraları ile âdeta rehabilite olup, kendil- Şiir onda da bir tebliğ, telkin ve irşad aracıdır. eriyle yüzleşerek yeniden derlenip toparlanmaya Onun tarihsel misyonu bu anlamda üç açıdan ele başlamışlardır. Böylece o çağda Mevlana hikâye- alınabilir. İlki Vahdet-i vücut düşüncesini halkın leriyle; Yunus Emre şiirleriyle ne yapmış, hangi da anlayabileceği bir dille anlatarak İslam’ı samimi misyonun insanı olmuşlarsa Nasreddin Hoca bir dil ve etkili bir üslupla anlatmasıdır. Böylelikle da fıkralarıyla aynı misyonun bir insanı olarak İslam, Arap ve Fars coğrafyalarından algı, anlayış Anadolu’yu aydınlatan bir tebessüm güneşine ve yaşanma noktasında daha derinlikli, şekle 248 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 249 6. Metin bir bütünlük arz eder. Herhangi bir ko- pukluk söz konusu değildir. 7. Nasreddin Hoca’nın dîniye sınıfa mensupluğu bu metinle müşahhas olarak teyit edilir. 8. Nasreddin Hoca’nın nüktedanlığının menşei- ni bildirmesi bakımından önemlidir. 9. Nasreddin Hoca’yı Selçuklu dönemine tarih- ler. İşin meraklı tarafı bu dinî hikâyenin bir memorat NASREDDİN HOCA DESTANI olarak merhum dedem el-Hâc İmâm Hasan Tu- lum’dan bir çocukluk masalı hâlinde hafı- Nasreddin Hoca’nın Doğduğu Ev zamda kalması! Ufak tefek değişiklikler- le birlikte, yıllar sonra, çocukluğumda

1* dinlediğim bir masalı bu defa da bir Mehmet Mahur Tulum yazılı metne dayandırarak Eskişehir Valiliğinin yayın organı “Fetih ve Medeniyet” dergisinde yayımlaya- cak olmak bana ayrı bir heyecan Kişi o ki Hak’la dura! veriyor. Buradan, başta Eskişe- hir Valisi Sayın Erol Ayyıldız olmak üzere dergide emeği geçen herkese teşekkürü borç bilirim. 013 Nisan’ında, Sivrihisar’da Nasreddin 1. Metnin dış yapısıyla ilgili olarak, hece Hoca’ya ait olduğunu düşündüğümüz ve vezniyle kâğıda dökülmüş olmasına rağmen bu düşünceyi yine Sivrihisar’dan Konya’ya aa bb cc … kafiye düzeniyle mesnevi özelliği Nasreddin Hoca’nın Evi 2nakledilen Hoca’nın kızı Hatun’a ait mezar ta- gösterir. şındaki yeni bilgilerle karşılaştırarak yeniden 2. Yine metnin dış yapısıyla ilgili olarak, ilk değerlendirdiğimiz taş sandukanın Eskişehir 9 beyit alışılmadık biçimde 9’lu hece vezniyle Arkeoloji Müzesi’nde tertip edilen bir konfe- yazılmıştır. Bunun değerlendirilmesi alan uz- ransla kamuoyuna duyurulması üzerine hâlen manlarına bırakılmıştır. Ankara’da ikâmet eden ve tarafıma gönderdiği 3. Bundan sonra, metin sonuna kadar bir şecereden de anlaşıldığı üzere Nasreddin Ho- takım aksamalarla birlikte 8’li hece vezniyle de- ca’nın ahfadından olan Behzat Güner Başara vam eder. Beyefendi hemen bunun ardından şahsi kütüp- 4. Metnin iç yapısıyla ilgili olarak, metni hanesinde sakladığı “Nasreddin” başlıklı ve eski belirli bir dil dönemine oturtmak mümkün de- alfabeyle bir hayli bozuk bir yazıyla kaleme alın- ğildir. Eskinin -özellikle de Eski Anadolu Türk- mış bir destanı yollamıştı. çesi’nin- izlerini taşımakla birlikte zaman akışı içinde aktarıla geldiği ve orijinal dilin, dil içi Aşağıda verilen metni kurduktan sonra var- gelişme ve değişmelere boyun eğdiği aşikârdır. Nasreddin Hoca’nın Oğlu Nasreddin Hoca’nın dığım sonuçları şu şekilde sıralayabilirim: 5. Bütün bunlara rağmen metnin halk Ömer’in Sivrihisar Ulu Kızı Fatma’nın Camii’ndeki Mezar Taşı Akşehir Müzesi’ndeki 1*Prof. Dr., Anadolu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, diliyle yazıldığı birçok karineden hareketle Mezar Taşı Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü söylenebilir. 250 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 251 Şimdi sizleri “Nasreddin Destanı”yla baş Eğer, büker, pekiştirir. Bir “Elham” u “Kul hüvallâ”; Dört sarıklı yarım Hoca; başa bırakmak istiyorum. Haydi koyun gelir cana. Sarığı başta görünce Düşmüş Nasrî bir Ocak’a; NASREDDİN DESTANI Başta bir Enbiyâ Molla. Yenmişinden semiz olur; Demişler ki: “Biz de olduk; Akşam yiyen bakar durur. Mâdem olduk, yolu bulduk. Mevtaya gülünmez, töredür; Ak sakallı bir ermiş pîr; Şam ya Horasan’dan gelir Lâkin elimizden ne gelür? Böyle yayılmış ya sanı; Biz de yerüz o koyunu; Kimse bilmez iş sırrını. Hele bir çarşıya çıka; Sen budunu, ben boynunu. Her nice gülen biz olsak da; Ta’zîm durur şol reâyâ. Haydi ben de saklayayım; Vallah billah güldüren Hoca. Sonra dörtlü bir duacık; Hikâyet ardın diyeyim. Bir kaş çatıp da bakmasın; Koyun kalkar çabucacık.” Bir hikâyet geldi aklıma; Gözü, gözün deler hasmın. Yazdım, Hocam aklınla yaşa. Bir söylenti halk içinde; Deyip düzülmüşler yola; Suya “Dur!” der, sular durur; Halk ne bilsin, gerçek hem ne! Kiminde ip kimi bıçakla. Hem gülerim, hem de ağlarım; Taşa “Ur!” der, kalkar urur. Okuyan gülmezse kızarım. Belki derviş tedbîr deyü; Yaz ortası toprak çatlar; Derviş olmadığı bir gün; Belki artsın deyü ünü. Yağmur diler otlar patlar. Kesip yenmiş koca koyun. Selçuklu’nun parlak devri; Şam şak şakır ilmi fenni. Baba Şüc’ derler adına; Belki kendü şâyi etmiş; Bakmışlar ki Nasrî yemez; İlim imanda bir derya. Bilmem belki de hakkatmış. “Orucum” der, elin değmez. Bilimsize kişi denmez; Okumaza kız verilmez. Bakışı sert, özü yumşak; Hüseyin, Mansur, Nesimî; Neyleseler, ı-ıh caymaz; Böyle Türk hem kalmadı çak. Bir de bizim çömez Nasrî. Kararından aslâ kaymaz. İlim irfan her bir yanda; “Yap!” dediği hayır dolu; İlme hürmet arş’âlâda. Dört arkadaş, Nasreddin bir; Güler durur, fıkır fıkır; “Yapma!”sı şer‘ ü şan yolu. Üç de çömez, çömezler bir. Oynar durur, şıkır şıkır. O zamanın mektepleri, ‘Iktın tutan âbâd olmuş; Şimdi mâzî meselleri. Omuz silken berbâd olmuş. Duymazlar mı söylentiyi! “Bu Nasrî’de bir dellik var; Ye, duâla, dirilt, ne iyi! Biz üç yeriz, o hep güler. Medreseler bilü arar; O pîr, rahmet, bey, Selçuklu; Hem ilmi hem dîni tutar. Bir koyunu varmış, toklu. Hepsi yeni saruk sarmış; Biri üç yer, biri bakar; O devirde saruk hakmış. Vallah kıyamet kopar.” Her ocakta dervişânı; Derviş-hânesinde saklı; Dolayında mürîdânı. Derler ki o ermiş kişi. Çömez kıdem alır sonra; Neyse koyun, üç pay olur; Yahni, sahan, biraz tandur. Akşam yermiş de koyunı; Saruk rütbeye emâra. Alır mürîdlerin bir bir; Sabah toplayıp artanı. 252 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 253 Haydi kavurma da olmış; Der ki: “Kardaş deyü uydum; Yüzene der: “Yüzül hırbo!” Bir şâhidim kaldı koyun; Yenmez bu baş, biraz yanmış. Haram eşiz görüp durdum. Onu da sen dilsüz kodun.” Tutanaysa: “Tutuksun.” der, Derken bir hışm gelip derviş; Koyun iner üç mideye; Boğazına dili akar. Deyüp keser ifadeyi; Canlanmaya gelir sıra. Ahra bakar; koyun yenmiş. Çift el bağlı, boyun eğri. Sıra gelir mi Nasrî’ye; “Aman bu baş kemüğidür? Ne koyun var, ne kılları; Nasrî, bir çıkardım içre. Derviş kızgın, cezâ hazır, Der ki: “Gülünç ola Nâsır. Bu bacak sağ, yok sol uştur? Var sen düşün, derviş halı! “Ya sen n’ettin, çömez Nasrî! Sırt kemüği yüksek konsun; Bir gülünç ol ki hem öyle, Kurar yüce dîvânı da; Sana neden güvendimdi? Şu tırnak yerine girsün. Gel gör ki kinli dev güle.” Dördün eyler önde sıra. Yazık ola, yazık sana! Beyni nerde? Beyni? Beyni? Kişi o ki, Hak’la dura. Kedi kapmış, nerde boynı?” Bütün başlar öne eğik; Yüreğinde Nasrî bir top; Der ki: “Toklu!” “Biz n’eyledik?” Ben yok isem, hakkım vardı; Fırlar çıkar; hop, hop, hop, hop. Bir şamata, bir şakırtı; Hakkımı zâtın sayardı. Tamam olur, iskalâtı. Biri çıkar der ki: “Kestik.” Hop hop başlar oynamağa; Hakkım yıkıp, hakkım aldın; Haydi hep birlikte duâ: Yedik. Üste duan ettik. Güç yetmez ki, Nasrî dura. Saruk verdim, sen çıkardın. “Salli ‘alâ!, Salli ‘alâ! N’eyledikse o madrabaz; Bugün derviş hakkı yutan; “Tanrım! Tanrım! Şükür sana, Salli ‘alâ!, Salli ‘alâ! Canlanmadı. Duâmız az. Yarın hakkı yutar toptan. Etme koyun, canlansana! Ne dilerdim bundan başka.

Siz ki ermiş kişisiniz; De bakalım, sen n’eyledin? Akşam olur, derviş gelür; Duâ a’lâ bilirsiniz. Kasvet bolken yer yüzünde; Bizi yerüp, sel çıkarur.” Nesin tutup, neden yedin?” Bitmez servet, neş’e bende. Neyleseler çaba boşa; Sizle birlik dua etsek; Deyince o Nasrî Can’a; Nasrî boynı büker yana. Düşer kamu bir telâşa. Tokluyu da bir diriltsek.” Kimi gitmiş, kimi kopmış;

“Hocam, billah, ne el urdum; Ne bedlikler kimi yapmış. Ne koyunda cân u et var; Dedikte çatılır kaşlar; Ne kemükte bir hayat var. Ne satırın tutup kırdum. Ermiş duasına başlar. Bed-dilidüm derken kişi Duânın bini bir para; Gâh göbeği çalkap durur; Eylik tahtı oldu işi.” Olmadı bir, bir, bir daha. Bir haşlar ki dört çömezi; Gâh kaşığı şak şak urur. Karabiber geçer tuzı. Bir, ki, üç, beş n’eylense boş; Nûr içinde kamu yata! Koyun çoktan çömez olmuş. “Nasrî, hâl ne? diyen ele; Birin çeker, sorar: “N’ettin?” Dört yiğidi, koyun, Ata. Der ki: “Demem. Derviş bile.” Batar üçü kara yasa; “Bıçağımı, Hocam, sürttüm.” Biri hariç, Nasrî Hoca. Ermiş başı dik dururmış; Onlar yedi âfiyetle; “Kesik ol!” der; kesilir o; Ben köşemde güldüm hâle. Nâsı Nasreddin kılurmış. 254 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 255 YUNUS’UN ÇAĞINDA SELÇUKLU KÜLTÜR VE MEDENİYETİ

Tülay METİN 1* Şüphesiz şiirler; bir medeniyet, bir aidiyet inşa eder. Yunus Emre, şiirlerinde Bu türbe Selçuklu Mimarisi özelliğiyle sekiz sütunlu, yay- Selçuklu medeniyetinin derinliğini, zenginliğini muhteşem ifadelerle ortaya van kubbeli, sütunlar arası kemerli, etrafı açık, kabrin üzeri Selçuklular zamanında halk koymuştur. Selçukluların ustalıkla işledikleri ahşaba, taşa ve çinilere Yunus’un mermerden Rumi Palmet motif işlemeli sekizgen tarzında olup cennetin sekiz kapısını temsil etmektedir. arasındaki dayanışma ve şiirleri nefes olmuştur. uyum gerek yazılı kaynaklarda gerekse kültür, sanat ve mimari elçukluların hüküm sürdükleri toprak- yanında Türklerin hüküm sürdüğü bir coğrafya- ıstıraplarını, sıkıntılarını gidermeye çalışmıştır. alanında ahenkle ihya ve inşa larda faaliyet gösteren mutasavvıflar, da yaşamıştır Yunus. Bir asır öncesi, toprakları Türklerin ortak şuuruna tercüman olmuştur. Eserle- ettikleri eserlerde gözler önüne dervişler, ilim ve irfan sahibi kimseler üç Haçlı Seferine maruz kalan Selçuklular, kısa ri ile dönemin kültürel durumunu, sosyal yapısını ve serilmektedir. Selçukluların yaşam tarzları ve fikirleri ile etkili olmuşlar- sürede toparlanmışlar ve büyük bir güç olarak psikolojik hâlini ölümsüz kılmıştır. S Türkiye tarihinde önemli başarılara imza atmış- Türkiye’de bıraktıkları olağanüstü dır. Bunlardan biri de mutasavvıf şair Yunus Yunus Emre’nin mürşidi Anadolu erenlerinden Emre’dir. 1240-1320 yılları arasında yaşadı- lardır. Gerek maddi gerekse manevi eserleri ile Tapduk Emre’dir. Yunus Emre, ondan aldığı feyiz ile ve muhteşem kültürel mirasları ğı rivayet edilen Yunus Emre, Türk kültür ve Türk-İslam medeniyetinin yüksek bir noktasına aşk ağırlıklı tasavvuf anlayışını şiirleri vasıtasıyla çev- ile tüm yaşanılanları hissetmek medeniyet tarihinin en önemli şahsiyetlerden- yerleşmişlerdir. Ancak XIII. yüzyıl ortalarında resine yaymaya çalışmıştır. Allah ve insan sevgisini, mümkündür. Selçukluların meydana gelen Moğol saldırıları, Babaî isyanı İslam ahlakını gezip dolaştığı farklı coğrafyalarda an- dir. Türkiye Selçuklu ülkesinde yetişen Yunus, insanlara ön yargısız bakmaları, çağın ruhunu anlayabilmemizi sağlayan büyük gibi hadiseler nedeniyle devlet siyasi bakımdan latmayı gaye edinmiştir. Yunus, Selçuklular zamanın- bir değerdir. Ortaya koyduğu eserleri; zamanın sancılı bir döneme girmiştir. Bu olaylar Anado- da halkın kendisi olmuştur. Halk da Yunus’ta kendini sosyal adaleti ve din hürriyetini bulmuştur. Onun adının Anadolu’nun pek çok yerin- dilinin, fikrinin ve zihin dünyasının tezahürü- lu’da sosyal hayatın karmaşık bir vaziyet alma- sağlamaları Anadolu’da Türk de yaşıyor olması halkın duygularına dokunmuş ol- dür. Yunus Emre dünyaya geldiğinde Türklerin sına sebep olmuş, halk üzerinde derin etkiler hâkimiyetinin, Türk-İslam kültür bırakmıştır. Buna rağmen kültür ve medeniyet masındandır. Yunus Emre’nin yaşadığı Selçuklu çağı Anadolu’da sağlam bir şekilde yerleşmelerinin alanında yaşanan ilerlemeler devam etmiştir. adaletin, hoşgörünün, ihtiramın ve tahammülün şöh- ve medeniyetinin kuvvetlenmesinde ve hâkimiyetlerini kurmalarının üzerinden bir Anadolu’ya dışarıdan gelen ve Anadolu’da ye- ret bulduğu çağdır. Bu dönemin sembollerinden olan ve kalıcı olmasında önemli rol asırdan fazla bir zaman geçmişti. Anadolu’nun tişen âlimler, şeyhler ve dervişler ile dinî ve kül- Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli gibi Yunus Emre de İs- oynamıştır. Türkiyeleşme sürecinin tamamlandığı, dört bir türel hareketlilik artmıştır. Sosyal bakımdan ise lam’ın özünde yatan sevgi ve hoşgörü anlayışıyla her 1* Prof. Dr., Bolu Abant İzzet Baysal Üniversi- kargaşanın yaşandığı böyle bir ortamda dünyaya kesimden insanı kucaklamıştır. “Yaratılanı hoş gör tesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü gelen Yunus Emre halka ilaç olmuş; halkın Yaratan’dan ötürü” şiarıyla beslenen eserlerinde insan 256 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 257 unsurunu öne çıkarmış ve gönüllere dokunmuş- neminde Anadolu’da birçok yerde medrese inşa Emre’nin hamurunun yoğrulduğu yer ise onun birlikler göndermiştir. Bu sırada meydana gelen tur. İşte bu değerlerle Selçuklular zamanı ortak edilmiştir. Medreselerde ders veren en yüksek asıl memleketi olan Eskişehir’dir. Bugün Tür- karışıklıklar nedeniyle şehir harap hâle gelmiştir. yaşama iradesinin, kültürün ve medeniyetin rütbeli ilim adamları müderrislerdi. Müderris- kiye’nin büyük şehirlerinden olan Eskişehir; Bizans birlikleri de kayıplar vermiştir. İmparator timsali olmuştur. İnsanlığın, adaletin, hoşgörü- ler genellikle belirli bir ilim dalında, bazen de İç Anadolu’nun kuzeybatısında, Sakarya Nehri Manuel, Bizans Dönemi’nde Dorylaion adıyla nün ve saygının hikâyesi bu dönemde yazılmış- birden fazla alanda uzmanlaşmış; iyi yetişmiş havzasında yer alır. Roma, Selçuklu ve Osmanlı anılan kaleyi yeniden inşaya başladıysa da bu tır. Selçuklular zamanında halk arasındaki daya- ilim adamlarıydı. Yunus Emre’nin “Âlimler zamanında Orta Anadolu’yu Marmara, Ege ve gelişmeler iki taraf arasında anlaşmazlık konusu nışma ve uyum gerek yazılı kaynaklarda gerekse müderrisler medresede buldular. / Ben harâbât Akdeniz sahillerine bağlayan yolların kesiştiği olmuştur. Bunun üzerine Manuel, 1176 yılında kültür, sanat ve mimari alanında ahenkle ihya içinde buldum ise ne oldu” dizelerinden med- kavşak noktası olmuştur. En eski insan yerleş- büyük bir ordu ile bizzat sefere çıkmak zorunda kesi Paleolitik Dönem’e kadar giden Eskişehir kalmıştır. Miryokefalon Savaşı’nda mağlup olan ve inşa ettikleri eserlerde gözler önüne seril- reselere vâkıf ancak medrese eğitimi almadığı bölgesi tarihte birçok medeniyete ev sahipliği Manuel, II. Kılıç Arslan ile imzaladığı anlaşma mektedir. Selçukluların Türkiye’de bıraktıkları anlaşılmaktadır. Zamanının âlimlerinin ve mü- yapmıştır. Eskişehir, Anadolu’da Türklerin ilk gereğince Dorylaion’da yaptığı istihkâmı yıkıp olağanüstü ve muhteşem kültürel mirasları ile derrislerinin Allah’ı medresede ilim yoluyla bul- ele geçirdikleri yerlerdendir. Malazgirt Zafe- burayı boşaltmıştır. Bu metruk ve yıkık olan yer, tüm yaşanılanları hissetmek mümkündür. Sel- duklarını belirtirken kendisinin harâbât içinde ri’nden kısa süre sonra fethedilmiştir. Bundan yerleşim için uygun olmadığından Türkler ya- çukluların insanlara ön yargısız bakmaları, sos- bulduğunu ve bunda şaşılacak bir şey olmadığını ifade etmiştir. sonra süratle batıya doğru ilerleyen Tük boyları kın civarda iskâna elverişli olan yeni bir mekân- yal adaleti ve din hürriyetini sağlamaları Ana- Eskişehir’e yerleşmeye başlamışlardır. Ancak I. da şehir kurmuşlar ve buraya Eskişehir adını Selçuklular zamanında Anadolu’da Türk nü- dolu’da Türk hâkimiyetinin, Türk-İslam kültür Haçlı Seferi’nde Eskişehir yakınlarında mey- vermişlerdir. Bölge tamamen Türk kontrolüne fusun artmasıyla birlikte Türkçe XIII. yüzyılda ve medeniyetinin kuvvetlenmesinde ve kalıcı dana gelen çatışmalar nedeniyle şehir tekrar geçmiştir. Selçuklular Eskişehir’i Bizans’a karşı yazı ve edebiyat dili olarak gelişmiş ve yaygınlık olmasında önemli rol oynamıştır. Şüphesiz Bizans’ın eline geçmiştir. Türkler şehrin gü- yapılan akınlarda üs olarak kullanmışlar. I. Gıyâ- kazanmıştır. Türkçe yazan şairler çoğalmıştır. şiirler; bir medeniyet, bir aidiyet inşa eder. Yu- neyine doğru çekilmek zorunda kalmışlardır. I. seddin Keyhüsrev, I. İzzeddin Keykavus ve I. Özellikle uçlardaki Türkmenler tarafından ku- nus Emre, şiirlerinde Selçuklu medeniyetinin Haçlı Seferi’nden sonra İznik’in kaybedilmesi Alâeddin Keykubad dönemlerinde Bizans uçla- rulan beyliklerde pek çok Türkçe eser telif ve derinliğini, zenginliğini muhteşem ifadelerle üzerine Selçuklular, başkenti Konya’ya taşımış- rı yoğun bir Türkmen nüfusuna sahip olmuştur. tercüme edilmiştir. Yunus Emre’nin de eserle- ortaya koymuştur. Selçukluların ustalıkla işle- lardır. Selçuklu-Bizans sınırı Eskişehir-Seyitga- 1204-1261 yılları arasındaki İstanbul’daki Latin rinde kullandığı dil Türkçedir. Osman Turan’ın dikleri ahşaba, taşa ve çinilere Yunus’un şiirleri zi arasındaki hat boyunca uzanıyordu. Bu böl- hâkimiyeti Bizans’ı iyice zayıflatmış ve uçların ifadesiyle “Yunus Emre dâhiyane kudretiyle, nefes olmuştur. gede çok sayıda Türkmen aile yaşıyordu. Sultan Türkleşmesini kolaylaştırmıştır. Eskişehir’in İlahi ve tasavvufi aşkıyla Türkçenin şaheserini I. Mesud (1116-1155) Dönemi’nde de Haçlılar gaza ve cihada açık uç bölgede bulunması nede- Yunus Emre’nin bilgi derinliğine baktığı- vermiş; asırlarca Anadolu Türklerinin iman ve ve Bizans’la yapılan savaşlarda Eskişehir bölge- niyle birçok gazi ve derviş bu tarafta yoğunlaş- mızda belli bir eğitime sahip olduğu düşünül- zevkine tercüman olmuştur.” si çatışma alanı olmaya devam etmiştir. Bölge mıştır. Özellikle, Yunus Emre’nin doğduğu yıl- mektedir. Bununla birlikte onun okuma yazma üzerinden Bizans topraklarına devam eden lara denk gelen Moğol baskılarının arttığı XIII. bilmediği söylenmektedir. Kendi eserlerinde Yunus’un Coğrafyası: Selçuklular Türk akınlarını durdurmak için Anadolu’ya yüzyılın ilk yarısında Türkistan ve Horasan’dan de ümmi olduğunu belirtir. Ancak bunun ger- Zamanında Eskişehir geçen İmparator Manuel, Konya’ya kadar iler- kaçıp gelen binlerce Türkmen’in başlıca yerleş- çekliği konusunda farklı görüşler vardır. Onun Yunus Emre’nin, Eskişehir’in Sivrihisar leyerek 1146 yılında şehri kuşatmış fakat başarı- me alanı Eskişehir civarı olmuştur. XIII. yüzyı- eğitim almadan bu şekilde eserler meydana ge- ile Mihalıççık ilçeleri arasında kalan, şimdi- sız olarak geri dönmek zorunda kalmıştır. 1147 lın ikinci yarısından itibaren bölgede önemli bir tirmesinin mümkün olamayacağı bazı araştır- ki adı Yunus Emre Mahallesi olan Sarıköy’de yılında ise Anadolu’ya geçen Alman Haçlı or- Türk nüfusunun varlığına işaret edilir. Moğol macılar tarafından ifade edilir. Yunus Emre’nin doğduğu kabul edilir. Onun mezarı da bura- duları Eskişehir yakınlarında ağır bir yenilgiye hâkimiyeti döneminde bölgenin Türkleşmesi eğitim aldıysa hangi eğitim aşamasından geç- da bulunmaktadır. Yunus Emre, Divan’ındaki uğratılarak imha edilmişlerdir. II. Kılıç Arslan yanında imar faaliyetlerine de devam edilmiş- tir. Anadolu’da yeni teşekkül eden diğer şehirler tiğini bilmiyoruz. Selçuklular zamanında eği- bazı beyitlere ve menkıbelere göre pek çok yer (1155-1192) Dönemi’nde İmparator Manuel, 1160 yılında Eskişehir yakınlarında Türkmen- gibi Eskişehir de Müslüman Türk toplumunun tim, temel eğitim ve meslek veya ihtisas eğitimi gezmiştir. Bu nedenle veya şöhretinden dolayı ler tarafından ağır kayıplara uğrayarak geri çe- özellikleri ile şekillenmiştir. Böylece Türk-İs- olmak üzere iki aşamadan oluşuyordu. Temel onunla aynı adı taşıyan başkalarına ait türbe ve kilmek zorunda kalmıştır. Selçuklularla Bizans lam kültür ögelerini bünyesinde barındıran yeni eğitim toplumun tamamını ilgilendirip genel- makamlar Yunus’a atfedilir. Yunus, Anadolu’da arasında sınır bölgesi olmaya devam eden Es- bir görünüm kazanmıştır. Eskişehir’in idaresi- likle mekteplerde veya mescitlerde veriliyordu. gezdiği gibi Anadolu’nun çevresini de dolaş- kişehir, bu dönemde sayıları yüz bini aşan Türk ni elinde bulunduran Vali Cacaoğlu Nureddin Meslek sahibi olmayı sağlayan veya ileri düzey mıştır. Azerbaycan, Balkanlar, Suriye, Irak ve nüfusunun yığıldığı bir saha olarak karşımıza 1272 yılında burada çeşitli imar faaliyetlerinde bilgilerin verildiği yüksek öğretim ya da ihtisas İran coğrafyasında gezip dolaşan Yunus Em- çıkmaktadır. Türklerin bölgede gerçekleştirdiği bulunmuştur. Selçuklu hâkimiyetinin iyice za- eğitimi olarak adlandırılan eğitim ise medrese- re’nin Nahcivan, Şam, Bağdat, Tebriz ve Şiraz akınları durduramayan Manuel, Anadolu’ya yıflaması ve devlet yapısının çökmesiyle birlikte lerde verilmekteydi. Selçuklular ve Beylikler dö- gibi beldeleri gördüğü anlaşılmaktadır. Yunus 258 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 259 uç bölgelerde bulunan beyler bağımsızlıklarını ilân etmişlerdir. Bunlardan biri de Eskişehir civarındaki kalabalık Türkmen gruplarını etrafında toplamayı başaran Osmanlılardır. Eskişehir bölgesi 1290’lar- dan itibaren uç beyliklerinden biri olan Osmanlıların ilk faaliyet alanlarını teşkil etmiştir. Hatta Osmanlı kroniklerinde 1291’de Karacahisar’ı fetheden Osman Gazi adına Cuma hutbesinin burada, bayram hutbe- sinin de Eskişehir’de okunduğuna dair bilgiler vardır. Selçuklular zamanında ve ilk dönem Osmanlı kaynaklarında Eskişehir’i içine alan bölge için Sulta- nöyüğü, Sultan Eyüğü, Sultan Eyüki adları kullanıl- mıştır. I. Haçlı Seferi’nde I. Kılıç Arslan’ın Haçlılara karşı verdiği mücadelede buradaki tepeye karargâhını kurduğu ve bu sultana nisbetle Sultan(h)öyüğü adını aldığı düşünülmektedir. Ya da Konya’yı savunan bir ön olması nedeniyle Sultanönü adıyla anılmış olması da mümkündür. Sultanönü’nün Selçuklular Döne- Selçuklulardan günümüze gelen en önemli yapılardan biri de Sivrihisar Ulu Camii’dir. mi’nde sübaşılık olarak idare edildiği ve merkezinin Camii, Selçuklular ve Beylikler döneminde inşa edilen ahşap direkli ve tavanlı camiler de Eskişehir vilayeti olduğu anlaşılmaktadır. arasında yer alan, nadir ve eşsiz yapılardandır. XII. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’ya ge- len seyyah el-Herevî Kitabu’z-Ziyarât adlı eserinde “Sultanönü” adıyla Eskişehir’den bahsetmiştir. Şehrin ilçesinde bulunan Seyyid Battal Gazi Külliyesi temeli birlik ve beraberliğe dayanan; iyiliği, Selçuklu ülkesinin sınırında, gayrimüslim toprakla- yapılmıştır. Seyyid Battal Gazi’nin 740 yılın- doğruluğu, yardımlaşmayı, tevazuyu, cömertliği rının kenarında yer aldığını belirtir. Seyyah; harabe da Afyon-Eskişehir arasında Bizans ile İslam ilke edinen bu toplumdan çıkmıştır. Bu ilkele- hâline gelmiş kemerlerinin altında berrak, sıcak, tatlı orduları arasında yapılan savaşta şehit düşen rin yaygınlaşmasında zaviyelerin rolü büyüktür. ve faydalı bir su aktığını ve bu suyun eşsiz olduğunu Emevî komutanlarından Abdullah Ebû’l-Hü- Nitekim Eskişehir ve çevresinde Selçuklulardan ifade etmektedir. O dönemde şifalı olduğu anlaşılan seyin el-Antakî olduğu rivayet edilir. Külliyenin Osmanlılara 100’ün üzerinde zaviye yapıldı- Selçuklular zamanında bu suyla şifa bulmak için her taraftan hastalar buraya içinde cami, çilehâne, Seyyid Battal Gazi Tür- ğı bilinmektedir. Bunlardan biri ilk Ahilerden gelirdi. Herevî’nin bahsettiği şifalı su, bugün Eskişe- besi, Ümmühan Hatun Türbesi ve Medresesi, olan meşhur mutasavvıf Şeyh Şehâbeddin Ebû Eskişehir’de cami, türbe, hir sınırları içerisinde Sakarılıca köyü içerisinde yer Kadıncık Ana Türbesi, Çoban Baba Türbesi yer Hafs Sühreverdî’nin adına yaptırılmış zaviyedir. medrese, zaviye, han, köprü, alan kaplıca olmalıdır. Günümüzde insanlar tedavi almaktadır. Sühreverdî’ye izafe edilen bu zaviyede ona ait değirmen gibi dinî ve sosyal olmak ve şifa bulmak için buraya gelmektedirler. Eskişehir, Selçuklular zamanında “uç” tabir makam-türbe olduğu iddia edilir. Diğer zaviye- lerden bazıları ise Ahî Mahmud Zaviyesi, Şeyh yapılar inşa edilmiştir. Bugün Selçuklular zamanında Eskişehir’de cami, türbe, edilen yer olması nedeniyle fetih ve iskân için medrese, zaviye, han, köprü, değirmen gibi dinî ve geçiş noktası olmuştur. Bundan dolayı da şeyh- Abdullah el-Bedevî Zaviyesi, Ak Doğan Zavi- Eskişehir-Odunpazarı’nda yer sosyal yapılar inşa edilmiştir. Bugün Eskişehir-O- lerin, dervişlerin etrafında toplanan çok sayıda yesi, Devlethan Zaviyesi, Şeyh Çoban Zaviyesi alan Alaeddin Camii önemli dunpazarı’nda yer alan Alaeddin Camii önemli bir Türkmen göçüyle bu bölgede iskân ve imar fa- ve Osman Zaviyesi’dir. bir yapıdır. XIII. yüzyılın yapıdır. XIII. yüzyılın ortalarında yapıldığı tespit aliyetleri yoğunluk kazanmıştır. Eskişehir, Ana- Selçuklulardan Osmanlılara ve Cumhuriyet’e edilen caminin bânisi belli değildir. Selçuklulardan dolu’da Ahilik teşkilâtının oluştuğu ilk yerlerden uzanan tarihsel süreçte Eskişehir, köklü tarihiyle ortalarında yapıldığı tespit günümüze gelen en önemli yapılardan biri de Sivri- olması nedeniyle de büyük öneme sahiptir. Bir- farklı zenginlikleri ve güzellikleri barındıran bir edilen caminin bânisi belli hisar Ulu Camii’dir. Camii, Selçuklular ve Beylikler lik ve beraberlik, dürüstlük ile birleşerek Ahilik şehirdir. Kültür, sanat ve medeniyete dair sahip değildir. döneminde inşa edilen ahşap direkli ve tavanlı cami- kültür ve ahlâkı ortaya çıkmıştır. Ahiliğin, Türk olduğu tarihî değerler ve mekânlar ile ön plana ler arasında yer alan, nadir ve eşsiz yapılardandır. toplumunun mayasını oluşturan en temel kurum çıkmış önemli şehirlerimizdendir. I. Gıyâseddin Keyhüsrev Dönemi’nde, Seyitgazi olduğunu söylemek mümkündür. Yunus Emre, 260 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 261 Yunus Çağından SİVRİHİSAR ULU CAMİİ

1* M. EROL ALTINSAPAN Camiyi 1274 yılında yenileten Mikail bin Abdullah, Sultan II. İzzeddin Keykavus zamanında müstevfi (maliye nazırı) olan Emineddin Mikail ile aynı kişidir. Emineddin Mikail, 1259’dan sonra saltanat naipliğine getirilmiştir. Karısı Gürcü Hatun ile birlikte Mevlana’nın müritlerindendir. Mevlana onun konağına gider ve sema ederdi.

arşı içinde, Camii Kebir Mahallesi’nde, Kağnı Pazarı Meydanı’nın batısında yer alır. Anadolu Selçuklu döneminin en önemli Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen Ç ahşap direkli camilerinden olan yapının en planlı yapının harimi mihrap duvarına eski kitabesi H.629/M.1231-32 (Kitabe-1) paralel altı sahınlıdır. Sahınları tarihini taşımakla birlikte yapı, bugünkü birbirinden ahşap sütunlara atılmış biçimine H.673/M.1274 (Kitabe-2) tarihinde 3 kirişler ayırır. (Çizim: 1)2 kavuşmuştur. Emir Celaleddin Ali Bey (Kitabe-1), Kitabe-14 Mikail bin Abdullah (yenileten, Kitabe-2), 1* Prof. Dr., Anadolu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. Çizim 1: Sivrihisar Ulu Camii Rölöve Planı Taymiş oğlu Hacı Habib (minareyi yaptıran Bu çalışma “Altınsapan E. ve Parla C., (Altınsapan, 1999’dan) Kitabe-3) yapının bugüne ulaşan mimarisinin Eskişehir Selçuklu ve Osmanlı Yapıları banileridir. 1, Eskişehir 2004, s. 289-308” kitabının Sivrihisar Bölümü’nden derlenmiştir. 3 Erol Altınsapan, Ortaçağ’da Eskişehir ve 2 Cephe ve iç mekân fotoğrafları “Sinan Çevresinde Türk Sanatı (11.-15. Yüzyıllar Ünal Sivrihisar İlçe Merkezinde Türk Mimarisi), Anadolu Üniversitesi, Eskişehir Mimarisi (1988 Sonrası Onarımları) 1999, s. 34. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi Eskişehir, 4 Erol Altınsapan, A.g.e., s. 34. 2018”den alınmıştır. 5 Erol Altınsapan, A.g.e., s. 43 Kitabe-25 262 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 263 İlk6 yapının banisi Sivrihisar’lı kadı leşker (kadıasker) Emir Celaleddin Ali Bey’dir.7 1256 yılında Moğolların tahttan indirdiği II. İzzeddin Keykavus’un taraftarı olduğu gerekçesiyle Muineddin Pervane’nin tutuklatıp Moğollara teslim etmesi üzerine şehit edilmiştir.8 Emir Celaleddin Ali Bey’in hayatı hakkında başka bir bilgi bulunamamıştır. Kitabe-36 Camiyi 1274 yılında yenileten Mikail bin Abdullah, Sultan II. İzzeddin Keykavus zamanında (1249-62) müstevfi (maliye nazırı) olan Emineddin Mikail ile aynı kişidir. Emineddin Mikail, 1259’dan sonra saltanat naipliğine getirilmiştir.1262 yılında II. İzzeddin Keykavus tahttan indirildikten sonra devleti ele geçiren Muineddin Pervane’nin, görevden alamadığı vezir Sahib Ata Fahreddin Kitabe-6 a ve b14 dışındaki ikinci kişidir. 1266 yılında III. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta çıktığında da TASVİR Minare kapısı dışındaki kapı ve pencerelerin Kitabe-412 Kitabe-513 makamını korumuştur. Karısı Gürcü Hatun Yapının tüm cepheleri dışa taşkın tümü dikdörtgen biçimlidir. Basık kemerli ile birlikte Mevlana’nın müritlerindendir. saçaklıdır. Doğu cephede dışa çıkıntılı “Sölpük minare kapısının üzerindeki dikdörtgen levhada Mevlana onun konağına gider ve sema Mescidi” olarak adlandırılan bölümün, doğu beş satırlık inşa kitabesi vardır. (Kitabe-1) Doğu 4-5 numaralı kitabeler yapının geçirdiği ederdi. Düzenlenen gece toplantılarına 11 cephe ekseninin iki yanında birer kapı yer cephenin güney köşesinde yer alan dikdörtgen onarımları belirtmektedir. Cami bugün tüm vezir hanımları katılır, Mevlana alır. Kapılardan güneydeki diğerine oranla prizma kaideli, silindirik gövdeli, tek şerefeli, sağlam ve ibadete açıktır. Yapının kuzey ve Emineddin’in karısına Hatunların Şeyhi daha dardır. Kapıların ortasına, eksenin biraz piramidal külahlı minare kaidesinin doğu batı cephelerinde geç dönemlerde yapılmış derdi. 1277 yılında Karamanlıların Konya’yı kuzeyine bir pencere açılmıştır. Kapılarla yüzündeki dikdörtgen levha üzerine iki satırlık dükkânlar onarım sırasında kaldırılmıştır. ele geçirmeleriyle Tokat’a kaçmak isterken ortadaki pencere üzerine birer küçük pencere minare kitabesi yerleştirilmiştir. (Kitabe-3) Kaymaz Kervansarayı’nda yakalanarak Tarihsiz minber kitabesine göre, (Kitabe-6 yerleştirilmiştir. Dışa çıkıntı yapan bu bölümün Doğu cephenin kuzeyindeki kapının öldürülmüştür.9 a-b) Muhammed oğlu Hasan-Büyük Hoca güney cephe ekseninin batısında birer alt ve üzerinde dörder satırlık iki tamir kitabesi muhtemelen minberin sanatçısıdır. üst pencere bulunur. Kuzey cephesi sağırdır. bulunmaktadır. Üsteki kitabe levhası kare, 1409 yılında caminin minaresini Kuzeydoğu köşesi aşağıdan yukarıya doğru alttaki dikdörtgen biçimlidir. (Kitabe4-5) yaptıran yerel bir şahsiyet olduğunu pahlanmıştır. Bu bölümün kuzeybatı köşesinin Üsteki kitabenin hemen güneyinde, figürlü düşündüğümüz Taymiş Oğlu Hacı Habib hemen bitişiğinde bir kapı yer alır. Bu kapının bezemeli bir devşirme malzeme dikkati çeker. hakında hiçbir bilgiye rastlanmamıştır.10 kuzeyine yan yana iki pencere açılmıştır. “Sölpük Mescidi” diye adlandırılan bölümün güneyinde Kuzey cephede, batı köşeden başlayıp 6 Erol Altınsapan, A.g.e., s. 44 11 637/1274 (kitabe2), 1 Recep 812/ 9 Kasım 1409 cephenin ortasına kadar gelen, sonradan inşa 7 Erol Altınsapan, A.g.e., s. 34 (minare yapımı; kitabe3), 843/1439-40 sonradan inşa edilmiş minare bulunur. edilmiş tek sıra dükkânlar yer alır. Dükkânların 8 Erol Altınsapan, A.g.e., s. 34 (kitabe4), 1192/1778 (kitabe5), 9 Erol Altınsapan, A.g.e., s. 34. 12 Erol Altınsapan, A.g.e., s. 44. bittiği yerde, bugünkü kadınlar mahfiline 10 Erol Altınsapan, A.g.e., s. 34. 13 Erol Altınsapan, A.g.e., s. 45. 14 Erol Altınsapan, A.g.e., s. 46 açıldığı için “kadınlar kapısı” olarak adlandırılan 264 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 265 Eminüddin Mikail’in onarım kitabesinin Güney duvarda, doğudan üçüncüyle bulunur. Batı ve kuzey kapılar birbirine benzer altıgen biçimli motifler bulunur. Bu motiflerin yer aldığı basık kemerli giriş kapısı bulunur. dördüncü pencereler arasında altıgen cepheli biçimde yapılmıştır. içerisi kıvrık dal ve rumilerden oluşan bitkisel (Kitabe-2) özgün olmayan mihrap nişi yer alır. Mihrap Kuzey kapının üzerindeki inşa kitabesinin bezemelerle doldurulmuştur. Taht kısmının iki yanında, üst üste iki kare pano içerisinde ajur Kapının üzerinde enine dikdörtgen nişi üç yandan beş silme ile altı şeritten oluşan üst satırının doğusunda on, batısında on iki tekniğinde yapılmış geometrik geçmeler dikkati biçiminde üç satırlık kitabe levhası ile iki çerçeve içerisine alınmıştır. Kavsarası altı sıra dilimli birer gülbezek yer alır. Gülbezeklerin çeker. Doğudaki alt panoda baklava motifi, üst yanında geometrik motifli birer kabara mukarnas dolgulu mihrap nişinin iki yanında doğusunda on, batısında oniki kollu yıldız panoda bir merkezde birleşen kırık çizgilerin bulunmaktadır. Cephe tümüyle sağırdır. silindirik gövdeli sütunceler bulunmaktadır. merkezli birer kabara bulunur. oluşturduğu bir sekizgen yer alır. Batıdaki Batısında, bugün dükkânlar arasında kalmış Doğu kapının lentosunun üzerinde üç sıra Mihrabın batısında on bir basamaklı minber alt panoda yarım sekizgenlerin oluşturduğu mukarnas dolgulu kavsara yer alır. Kavsara iki dar bir avlu içerisinde, saçak altı iki sıra testere bulunur. Minberin taht kısmının üzeri piramidal bir sekizgen motifi bulunur. Üstteki panoda, yanda zar başlıklı sütuncelere oturur. Kalıplama dişi dolgulu üçgen alınlıkla nihayetlenen batı külah ile örtülüdür. 1924 tarihinde yıkılan doğudaki üst pano bezemesinin tekrarlandığı tekniğinde alçı süslemeli mihrabı çevreleyen cephe yer alır. Cephede eksenin kuzeyinde bir Sivrihisar Kılıç Mescidi’nden getirilen 1244 görülür. Minber kapısının kasası üç yönden en dıştaki birinci şeritte sülüs karakterde yazı, kapı, güneyinde dikdörtgen biçimli iki pencere tarihli minber, yapının özgün minberi değildir. Ayete’l Kürsi yazılı bir şeritle çevrelenmiştir. ikinci şeritte üzüm salkımları ve dallarından bulunur. Altta, dikdörtgen biçimli bir şeritle Harimin kuzey ve batı duvarlarında kadınlar oluşan bitkisel motifler, üçüncü şeritte geçmeli sınırlandırılmış pano içerisinde aynı paralelde Basık kemerli kapı, kuzey cephedeki kapı mahfili yer almaktadır. Mahfile kuzeybatı beşgenlerden oluşan beş ve on kollu yıldız simetrik olarak yan yana yerleştirilmiş sekizgen ile aynı biçimde düzenlenmiştir. Farklı olarak köşeyle kuzey cephedeki kapının iki yanında motifleri, dördüncü şeritte ikinci şeritteki, biçimli dört rozet bulunmaktadır. Kapı kanatları kapının üzerinde üç sıra mukarnas dolgu bulunan ahşap merdivenlerle çıkılır. beşinci şeritte ise üçüncü şeritteki süslemeyi kapatıldığında, sivri kemer biçimi oluşturan bir bulunmaktadır. Caminin güney cephesinde, tekrar eden motifler kullanılmıştır. minare kaidesinin batısında bir kapı vardır. Doğu cephedeki kapının önündeki iki şerit ile taçlanırlar. Sivri kemer iki yandan kaval Mihrap köşelerinde ve nişin üzerinde, Cephede eşit aralıklarla yerleştirilmiş sekiz kanatlı ikinci kapıya beş basamaklı bir merdiven silme biçimli birer sütunceye oturur. Kanatlar, ile ulaşılmaktadır. Yapının güneyinde, kapı üçüncü şeritteki bezeme tekrarlanmıştır. üst üste yerleştirilmiş dikdörtgen biçimli üçer pencere bulunur. Kapı ve pencerelerin üzerinde Mihrap kavsarasını balıksırtı motifli, kademeli birer pencere daha yer alır. Güneybatı köşe seviyesinden yükseltilmiş korkuluklar ile bölümden oluşur. Alttaki ikişer bölümde iç içe iki kaval silme çevreler. Ayrıca ikinci şeritte, mihrap dikdörtgen, üstteki bölümlerin alt kesimlerinde duvarı aşağıdan yukarıya doğru pahlanmıştır. harim kısmından ayrılmış, bugün İslam İlimler nişinin iki yanında ve üstünde, eksenlerde yer iç içe üç, üst kesimlerinde bir dikdörtgen biçimli Kapıyla alt pencereler dikdörtgen, üst pencereler Derneği Kütüphanesi olarak kullanılan “Sölpük alan on dilimli çerçeveler içerisine alınmış, onar çerçeve yer alır. Üstteki dikdörtgen çerçeveler kare biçimlidir. Mescidi” bulunmaktadır. dilimli üç kabara yer alır. Mihrap nişinin iki içerisine minber ustasının adı yazılmıştır. Camide kullanılan sütunların altmış üçü Bir aydınlanma feneriyle ışıklandırılan iç yanında yer alan balıksırtı motifli sütuncelerin Doğudaki kanadın batı kenarı üstte ve altta düz, ana mekânda; dördü, cami ile bütünleşmiş olan mekân, altmış yedi silindirik gövdeli ahşap başlıkları yivlidir. ortada kaval biçimli üç silme ile nihayetlenir. Sölpük Mescidi’nde yer alır. Mihrap duvarına sütun üzerine kirişlemesi üstten kaplamalı Minber gövdesiyle kapı kanatlarında gerçek Bu kenar, kanatlar örtüldüğünde batı kanadının paralel ilk iki sırada on üçer, diğer dört sırada ahşap tavan ile örtülüdür. kündekari, korkuluklarında ajur tekniğinde üzerine gelmektedir. Kapı kanatlarında yer alan on ikişer sütun yer almaktadır. Aksiyal düzende Moloz taş, duvarlarda düzensiz kesme taş, süslemeler görülür. Minberin iki yanındaki ajur bölümlerin ve şeritlerin tümü kitabe panosu eşit aralıklarla yerleştirilmiş sütunlar doğu-batı portallerle minare kaidesinde düzenli kaplama tekniğindeki korkuluklarının birbiri içerisine dâhil kıvrık dal, rumi ve palmetlerden oluşan doğrultusundaki ana kirişleri, ana kirişler kuzey- olarak tuğla, saçak altının testere dişlerinde geçmiş altıgenlerden oluşan bezemeleri, geniş girift bitkisel bezemelidir. Delikli akantus birer dikey şeritle ortadan ikiye ayrılmıştır. güney doğrultusundaki daha küçük boyutlu mermer, kapı çerçevelerinin kaplamalarıyla yapraklı korint ve bitkisel motifli sütun başlıkları Şeritlerde simetrik yerleştirilmiş dört sekizgenin devşirme malzemedendir. Ahşap sütunlar; kirişleri taşır. Ana kirişlerden kuzeyden bir ve kitabe levhalarında ahşap, kirişlemesi üsten meydana getirdiği dört kollu yıldız motifi kazıma tekniğinde halat, baklava, palmet, ikincisinin güney, güneyden ikincisinin kuzey kaplamalı tavan ile sütun, kiriş, pencere, kapı bulunur. Sekizgenlerin içerisinde, bir merkezde eşkenar dörtgen, zigzag motifleriyle bezenmiştir. yüzüne yerleştirilen konsollarla tavan, orta kasa ve kanatlarıyla kadınlar mahfilinde, birleşen dört palmetle rumilerden oluşan bir Mihrap önünde yer alan iki sütunun üzerindeki sahnın iki yanında doğu-batı doğrultusunda Sölpük Mescidi’nin korkuluklarında ve gerçek kademelendirilmiştir. Mihrap önündeki Korint bezeme yer alır. Minberin korkuluk, aynalık kalem işi tekniğinde yapılmış palmet, gülbezek, kündekari minberde alçı, mihrapta kalıplama ve taht kısmını belirleyen sınırlar kıvrık dal, başlıklı iki özgün sütun, oyma ve kabartmalar üçgen, baklava, zigzag ve hayat ağacı motifleri tekniğinde sıva, iç ve dış duvarlarda demir, rumi ve palmetlerden oluşan bitkisel bezemeli ile bezenmiştir. Kapı ve pencere açıklıkları, dış kırmızı, yeşil ve siyahla boyanmıştır. Sütun pencere parmaklıklarında kullanılmıştır. şeritlerle çevrelenmiştir. Aynalıklarda, birbiri cephelerdeki düzenlerini biçim ve boyut olarak gövdelerinde üsttekilerin yeşil olduğu birer içerisine geçmiş kırık şeritlerin oluşturduğu kare içeriye yansıtırlar. Caminin bezemeleri batı ve kuzey kapıyla sıralı kırmızı ve yeşil renklerden oluşturulmuş mihrap, minber, sütun gövde ve başlıklarında çerçeveler içerisinde dört kollu yıldız, baklava ve iki sarmal yiv yer alır. 266 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 267 ESKİŞEHİR’DE YUNUS ÇAĞINDA BİR ZAVİYE: Şeyh Abdullah Bedevî Zaviyesinin Şeyh Abdullah Bedevî Zaviyesi Sultan Abdullah Bedevî (Ks) ZAvİyesİnİn Yerİ Bulunduğu Yerden Şehrin Görünüşü Çevresindeki Harap Binalar Türkmenlerin yerleştikleri önemli bir bölge hâli- 1* ne gelir. Bu uç bölgelere göç eden Türkmenlerin NİZAMETTİN ARSLAN başında bulunan şeyh ve dervişler; yerleştikleri yerleri imar etmek, arkadan gelecek göçebelere Arşiv belgelerinde, konu hakkında yazılan yazı ve makalelerde zaviyenin yurt açmak ve yerli halka İslam’ı öğretmek ama- 4 Karapınar Mahallesi’nde bulunduğundan bahsedilmekle beraber yeri cıyla tekke ve zaviyeler açarlar. Zaviye, tarikat mensubu dervişlerin bir şeyhin bilinmemekteydi. Yaptığımız araştırmada Sultan Abdullah Bedevî zaviyesinin idaresinde topluca yaşadıkları; ayende ve revende- Karapınar Mahallesi Esin Sokak, Köşebaşı Sokak ve Mescit Sokak arasında ye (gelip geçen yolcular) karşılıksız yiyecek, içecek kalan adada bulunduğunu tespit ettik. ve barınacak yer sağlanan; yerleşim merkezleri ile yol üzerinde bulunan bina yahut bina topluluğunu 5 skişehir’in ilk yerleşim alanı günümüzde kurarken bu metruk mahalde değil, buradan üç ifade etmektedir. Selçuklu Dönemi’nde Eskişehir merkezde açılan ilk zaviyeler Şeyh Şehabeddin Zaviyenin Karapınar Mahallesinde Şarhöyük adıyla anılan Şehr Öyüğünde kilometre daha güneyde, günümüzde Odunpa- Olduğunu Belirten Bir Belge Dorlion adıyla kurulmuş ve Bizans’ın zarı denilen mevkide inşa etmişlerdir. Selçuklu Sühreverdî ve Sultan Abdullah Bedevî zaviyele- hâkimiyetinde bulunuyordu. Tarihî süreç içeri- Sultanı II. Kılıç Arslan iyice yaşlanınca 1186 ridir. Bu iki zaviyenin türbe kısımları ile yine o E döneme ait Alaeddin Camii (orijinal hâli değişti- sinde Emevi ve Abbasi orduları ile Bizanslılar yılında Anadolu Selçuklu Devleti’ni on bir Harap bir hâle gelmesi için iyimser bir yak- arasında bu bölgede yoğun mücadeleler yaşan- rilerek tamamen yeniden inşa edilmiş olsa da) gü- oğlu arasında paylaştırdığında Ankara merkez laşımla inşa tarihinden itibaren en az 25-30 mıştır. İlk kez 708 yılında Emevi Halifesi I. Ve- nümüze ulaşmış, halkın ibadet ve ziyaretine açık- olmak üzere Çankırı, Kastamonu ve Eskişehir; yıl geçmesi gerekir. Vakfiye 1261 tarihli ol- lid zamanında Mesleme b. Abdülmelik bölgede tır. Taşrada ise Yunus Emre zaviyesi ve kayıtlarda oğullarından melik Muhyiddin Mesud’un ida- ismi geçmeyen 13. yüzyıla ait zaviye kalıntılarını duğuna göre bu tarihten 30 yıl geriye gider- hâkimiyet kurmuş, bu vesileyle İslam kaynakla- resine verilmiştir.3 2 görmek mümkündür. sek zaviyenin 1230’lu yıllarda inşa edildiği rında şehrin adı zikredilmiştir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1246) dev- Konumuz olan Şeyh Abdullah Bedevî zaviye- söylenebilir. Kaynaklarda zaviyenin vakfın- 1176 yılında II. Kılıç Arslan Miryokepha- rinde yaşanan Babai İsyanı (1240) ve hemen sinin kuruluş tarihi bilinmiyor. Ancak Cacaoğlu dan, türbedarlarından bahsedilmekle beraber lon’da Bizanslıları ağır bir yenilgiye uğratınca sonrasındaki Kösedağ Savaşı (1243) Anado- Nureddin Bey’in vakfiyesinde, harap durumdaki kuruluşuna ve burada görev yapan postnişin- Bizanslılar şehri (Dorlion) boşaltmaya mecbur lu’da nüfus hareketliliğini canlandırmış ve Mo- zaviyenin yeniden inşa edildiğinden bahsediliyor.6 lere dair bilgiler bulunmamaktadır. kalmışlar, şehir bir süre boş ve metruk hâlde ğolların baskısıyla batıya doğru uç bölgelere çok Abdullah Bedevî zaviyesi; arşiv belgele- kalmıştır. Sonrasında Selçuklular şehri yeniden 4 Adalıoğlu, A.g.e,. s. 22. rinde Seydi Abdullah, Şeyh Abdullah el-Be- sayıda halk göç etmiştir. Selçuklu hükümdarları 5 Mehmet Topal-Kamil Çolak, “Eskişehir Zaviyelerine devî, Sultan Abdullah gibi isimlerle anılmak- 1 Araştırmacı-Yazar doğudan gelen kalabalık Türkmen gruplarını uç Dair Tespitler”, Tarihte Eskişehir, Osmangazi Üniver- 2 Hasan Hüseyin Adalıoğlu, “Selçuklular Zamanın- bölgeleri denilen Türk-Bizans sınırlarına sevk sitesi Yayınları, Eskişehir 2020, s. 64. tadır. Hatta 1803 tarihli bir belgede “nam-ı da Eskişehir ve Bölgedeki Selçuklu İzleri” Tarihte ediyorlardı. Eskişehir ve civarı, göç eden bu 6 İhsan Sungu, “Eskişehir Kitabeleri”, Türk Tarih diğer Akdoğan” olarak ifade edilmekte, XVI. Eskişehir, Osmangazi Üniversitesi Yayınları, Eskişe- Arkeologya ve Etnografya Dergisi, Devlet Matbaası yüzyıla ait vakıf kayıtlarında da bu şekilde hir, 2020, sayfa 17. 3 Adalıoğlu, A.g.e., s.18-22. İstanbul 1934, S. 2, s. 263. 268 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 269 geçmektedir.7 Zaman içinde isimler değişebil- sıra Sultan Abdullah Bedevî zaviyesine de uğ- mektedir. Mesela yine merkezde, Odunpaza- ramış, gezisi hakkında yazdığı makalede zaviye rı’nda bulunan Hâce Nasreddin zaviyesi8 19. için “Abdullah Bedevî’nin zaviyesi harap olmuştur. yüzyıla ait bir belgede Şeyh Nasreddin,9 günü- Ancak nam-ı diğer Akdoğan ismiyle yeniden yapıl- müzde ise Şeyh Nusreddin olarak anılmaktadır. mış bir türbe bulunmaktadır. Bu türbe Eskişehir’in Bedevîlik, Seyyid Ahmed Bedevî’ye (ks) yukarı semtinde Karapınar Mahallesi’nde müsta- nispet edilen bir tarikattır. Ahmed Bedevî (ks) kil küçük bir binadır. Civarında temel, direk vesai- re bakiyesi görülmektedir. Bu zaviyenin vazifedarı 1200 yılında Fas’ta doğmuştur. Yüzünü Afrika 14 Bedevîleri gibi örttüğü için el-Bedevî, cesur ve Edebali türbedarı Ali Efendi’dir.” diyor. Bura- Cacaoğlu Nureddin Beyin Vakfiyesinde Şehrin ve Zaviyenin Adının Geçtiği Bölüm dan 1934 yılında zaviyenin temel, direk gibi ka- (… Vâkıfın meşhur olması sebebiyle ismi belirtilmeksizin Sultan’yüğü şehrinde bina ettirdiği mescidin idarecilerine… Adı geçen şehirde yıkık atılgan olduğu için de el-Attâb ve Ebü’l-Fit- dökük harabe durumdaki 17 mescidi yeniden yaptıran vâkıfın bina ettirdiği mescidlerin idarecilerine... Yine vakfedenin meşhur olması sebebiyle yan lakaplarıyla tanınır. Küçük yaşta ailesiyle lıntılarının hâlâ mevcut olduğu anlaşılmaktadır. ismi belirtilmeksizin adı geçen şehirde yaptırdığı mescidlerin idarecilerine... Zâhid, âbid, sâlik vâkıfın Şeyh Abdullah Bedevî’ye ait yeniden birlikte hacca gider, gençlik döneminde zahirî Yukarıda da bahsedildiği gibi arşiv belge- yaptırdığı tekkenin idarecilerine... Allah vâkıfın vakfını kabul etsin. Nimetleriyle şereflendirsin.) ilimlerle meşgul olur. 1230 yılında manevi ha- lerinde, konu hakkında yazılan yazı ve ma- yatındaki birtakım değişiklikler üzerine insan- kalelerde zaviyenin Karapınar Mahallesi’nde lardan uzaklaşarak dünya kelamı etmemeye ve bulunduğundan bahsedilmekle beraber yeri açığa çıktığını söylediler.16 Ayrıca “Burada ya- Arap Dede demesi de bizim bu düşüncemizi meramını işaretle anlatmaya başlar. Gördüğü bilinmemekteydi. 2013 yılında “Eskişehir Kita- tan zat kimdir bilmiyoruz. Ama büyüklerimiz desteklemektedir. Veya burada postnişinlik bir rüya üzerine Abdülkadir Geylânî (ks), Sey- beleri” ve “Odunbazarın Suskunları” isimli ça- Arap Dede derlerdi. Bu mezarın üzerinde bina yapmış bir şeyhe ait olmalıdır. Hatta burada bir yid Ahmed er-Rıfâî (ks) gibi büyüklerin kabrini lışmalarımızda belki mezar taşı ve kitabesi var- vardı. Biz buraya devamlı gelir, dua eder, temiz- hazirenin olması bile muhtemeldir. ziyaret için Irak’a gider. 1236-37’de Irak’tan Mı- dır umuduyla adı geçen mahallede yaptığımız liğini yapardık. Ufak tefek yıkık döküklerini de Ecdad yadigârı ve şehrin tapu kütüğü olan 10 sır’a gelerek Tanta’ya yerleşir. araştırmada Sultan Abdullah Bedevî zaviyesi- beylerimiz onarırdı. Hıdrellez günü mahalle halkı böyle mekânların gelecek kuşaklara sağlam ve Bedevîlik, Tanta kasabasında Seyyid Ah- nin Karapınar Mahallesi Esin Sokak, Köşebaşı burada toplanır, dualar edilirdi. Gelenler evlerinde sağlıklı bir şekilde aktarılması; insanlığımız, med Bedevî (ks) tarafından XIII. asrın ikinci Sokak ve Mescit Sokak arasında kalan adada yaptıkları yiyeceklerden getirir, birbirimize ikram tarihimiz, kültürümüz açısından evlatlarımıza çeyreğinde kurulmuştur.11 Onun tarikat silsi- bulunduğunu tespit ettik. Tarihî süreç içerisinde ederdik. Hıdrellez günü böyle şeyler yapıldığı için bırakabileceğimiz en değerli miras yanında boy- lesi, Şeyh el-Berrî ve Ebu Nuaym el-İsfahânî diğer zaviye arsalarında olduğu gibi burada da burada yatan zata Hıdır Dede de deniyordu. 25- numuzun da borcu olsa gerektir. zaviye arazisi işgal edilip etrafına binalar inşa 30 yıl önce bir yangın çıktı, buradaki evler yan- yoluyla Ahmed er-Rıfâî’ye (ks) ulaşıyorsa da 15 17 onu Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî’nin (ks) müridi ka- edilmiş. Zaviyenin bulunduğu alan, binaların dı. O sırada türbe de yandı, sadece mezar kaldı.” Kaynakça: bul edenler de vardır. Bundan dolayı Bedevîyye arkasında bahçe kısımlarında bulunduğundan diye belirttiler. Yanan binaların enkazı hâlâ dur- Başkanlık Osmanlı Arşivi MAD.d 18333. Şâzeliyye’nin bir kolu olarak değerlendirilmiş- gözlerden uzak kalmıştır. maktadır. 2014 yılında can güvenliği ve emniyet Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi Defter 12 tir. Zaviyeye komşu olan mahalle halkıyla yap- açısından Odunpazarı Belediyesi tarafından et- 03646.00074; 03620.00028; 0363.000185; rafları sac levhalarla çevrilmiştir. Eskişehir Şeyh Abdullah Bedevî zaviyesinin, tığımız görüşmede zaviyeden geriye kalan tür- 03623.00224. arşiv belgelerinde ve şehri ziyaret eden gezgin- beyi çevreleyen evlerin 25-30 yıl önce çıkan Sultan Abdullah Bedevî zaviyesinden Hasan Hüseyin Adalıoğlu, “Selçuklular Za- lerin anılarında Karapınar Mahallesi’nde oldu- bir yangın sonucu yandığını, bu sırada türbe günümüze ulaşan sadece kabirdir. Etrafı moloz manında Eskişehir ve Bölgedeki Selçuklu İzle- ğu belirtilir.13 İhsan Sungu; 1934 yılında Eski- binasının da yandığını, yanan binalar tekrar inşa taşla örülü, 275x155x55 cm ölçülerinde bulunan ri” Tarihte Eskişehir, Osmangazi Üniversitesi şehir’i ziyaretinde bazı cami ve türbelerin yanı edilmediğinden türbeden geriye kalan mezarın kabrin baş ve ayak taşında kitabe bulunmuyor. Yayınları, Eskişehir, 2020. Zaviyeyle ilgili bir belgede “Eskişehir’de definhân İhsan Sungu, “Eskişehir Kitabeleri”, Türk 18 olan Sultan Abdullah Hazretleri” cümlesinden Tarih Arkeologya ve Etnografya Dergisi, Dev- 7 M. Topal-K. Çolak, A.g.e., s. 67. 14İhsan Sungu, A.g.m., s. 263 . 15Evkaf Nezaretinden Hüdavendigâr vilayetine kabrin zaviyeyi ilk kuran ve ihtiyati bir yakla- let Matbaası İstanbul 1934, Sayı 2. 8 BOA MAD. d 18333 şımla Ahmed Bedevî (ks) Hazretlerinin der- 9 Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi Defter yazılan 31 Ağustos 1888 tarihli yazıda özetle: Mehmet Topal-Kamil Çolak, “Eskişehir 03646.00074. “Eskişehir nahiyesinde Sultan Alaaddin, Şeyh vişlerinden olan Sultan Abdullah Bedevî’ye Zaviyelerine Dair Tespitler”, Tarihte Eskişehir, 10 Mustafa Kara, “Ahmed el-Bedevî”, DİA, İstanbul Nasreddin, Ahi Kılınç, Şeyh Şehabeddin, Karagöz ait olduğunu düşünüyoruz. Mahalle halkının Osmangazi Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 1989, Cilt 2, sayfa 47. Ahmed Paşa, Ahi Mahmud, Şeyh İsa, Abdülaziz 2020. 11 Ramazan Muslu, “ Osmanlı Toplumunda Tasav- ve Edebalı vakıflarının arazilerinin mütevellilerinin 16 İsmail Taşan, 70 yaşında, emekli; Ahmet Kabak Mustafa Kara, “Ahmed el-Bedevî”, DİA, İs- vuf (18.yy)”, İnsan Yayınları, İst.2004, s. 557 izni ve senedlerde mührü olmaksızın Hristiyanlara 67 yaşında emekli; Ali Ilgın 61 yaşında emekli. tanbul 1989, Cilt 2. 12 Kara, A.g.e., s. 48. satılarak üzerlerine bina ve hanelerin inşa edildiği 17 Nurten Taşan, 61 yaşında ev hanımı; Nuran Şek- Ramazan Muslu, “Osmanlı Toplumunda Ta- 13 Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi Defter bildirildiğinden bu konuda tahkikat yapılması” er, 72 yaşında, ev hanımı. savvuf (18.yy)”, İnsan Yayınları, İstanbul 2004. 03620.00028; 0363.000185; 03623.00224 istenmektedir. VGMA Defter 3646.74. 18 VGMA 03603.00185. 270 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 271 Yunus Emre’nin “Risalet-ün Nushiyye” ve “Divân”ı olmak üzere iki bilinen eseri vardır. Bunların haricinde Müstakîmzade Süleyman Sadeddin’in Mecelle- tü’n-nisâb’ının “Emre” maddesinde bir eseri daha olduğu yazmaktadır. Pierre Seghers’in Yunus Emre’nin şiirlerini tercüme ettiği bir betikte kaleme aldığı ön söz dikkat çekicidir. Seghers’e göre Batı dünyası, Yunus Emre ile 1438-1458 yılları arası, Osmanlı’da bir hapishanede kalan İtalyan mahkumun çevirileri MİHALIÇÇIK’TA BULUNAN sayesinde tanışmıştır.

da bazı bilgiler aktarmaktadır. Bu kaynağa göre Uzun Firdevsî’nin anlatımında Yunus Em- YUNUS EMRE MEZARININ NAKİLLERİ Yunus Emre Konya’da da bulunmuş, Mevlana re’nin Sarıköy’de yaşayan bir çiftçi iken buğday ile görüşmüştür. Yunus’un tahsil hayatı Kon- almak üzere Hacı Bektaş’a gittiği bilgisi vardır. 7 1* ya’da geçmiştir. İhtiyarlık çağını ise doğduğu Hacı Bektaş’ın buğday yerine “nefes” vermeyi Çağhan Sarı köy olan Eskişehir Sarıköy’de geçirmiş ve orada teklif etmesine rağmen Yunus Emre buğday is- 8 Mahşerî bir kalabalık. Fakat ne gürültü var ne patırtı. Hiçbir kalem, bu ilahi vefat etmiştir. Köprülü, Yunus Emre’nin XIII. ter. Hacı Bektaş’tan aldığı buğdaylarla köyüne yüzyılın son yarısında Sivrihisar civarında yahut giderken tercihini kusurlu görür ve Hacı Bek- sükûn ve sükûtu anlatamaz. Sırtlarda taşınan kurbanlık koyunlarda bile ses Sakarya suyu civarında yaşadığını nakletmekte- taş’ın yanına tekrar gelerek nasip ister. Hacı seda yok. Herkes muntazam saflar hâlinde, âdeta kendinden geçerek törenin dir.9 Ahmet Hamdi Tanpınar ve Sezai Karakoç Bektaş-ı Veli, bunun üzerine “Bundan sonra başlamasını bekliyor… da Yunus Emre’nin Sakarya Nehri’nin kıyısında olmaz. Biz o kilidin anahtarını Tapduk Emre’ye yaşadığını kabul etmektedir.10 1943 yılında dö- verdik, varsın nasibini ondan alsın.” der ve onu nemin Vakıflar Umum Müdürlüğü Teftiş Heye- Tapduk Emre’ye gönderir. Tapduk Emre’nin Giriş Karaman Tarihi’ni esas alarak Yunus Emre’nin ti Reisi Halim Baki Kunter, Maarif Vekilliğine yanında talebeliği böylelikle başladığı kaydedil- babasını Horasan’dan Anadolu’ya gelen Kirişçi müracaat ederek Türkiye genelindeki kütüpha- mektedir.13 Tapduk Emre’nin dergâhı Sarıköy’e üyük Türk ozanı Yunus Emre, Anado- Baba namıyla tanınan İsmail olduğunu açıkla- nelerde Yunus Emre ile ilgili bütün belge, eser yakın kabul edilebilecek bir yer olan Nallı- lu’da XIII. yüzyılın son dönemi ile XIV. maktadır.4 ve kayıtların toplanmasını sağlamıştır.11 Adnan han’daki Emre Sultan köyündedir. Kadim kay- yüzyılın ilk döneminde yaşamıştır. Be- Yunus Emre’nin hayatı hakkında ilk önem- Saygun 1946 yılında Yunus Emre Oratoryo- naklar Yunus Emre’nin buradaki öğrenim süre- yazıt Devlet Kütüphanesi’nde bulunan belge- li çalışma, 1919’da birinci baskısı yapılan Ord. su besteleyerek büyük şairin değerlerini sahne sini sembolik bir ifade olarak kırk sene şeklinde B 12 14 ler ışığında Prof. Dr. Adnan Sadık Erzi, “Emre, Prof. Dr. M. Fuad Köprülü’nün “Türk Edebi- sanatlarına taşımıştır. belirtmektedir. sene 720. Müddet-i ömür 82” şeklindeki kayıttan 5 yatında İlk Mutasavvıflar” adlı eseridir. 1933 yola çıkarak Yunus Emre’nin miladi 1240-1241 Yunus Emre’nin “Risalet-ün Nushiyye” ve 2 yılında Burhan Toprak, Yunus Emre Divanı’nı yılında doğduğunu tespit etmektedir. Bu ta- “Divân”ı olmak üzere iki bilinen eseri vardır. yayınlamıştır.6 1936 yılında Abdülbaki Gölpı- rih uluslararası platformda kabul görmüş ve 7 Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Hayatı ve Bü- Bunların haricinde Müstakîmzade Süleyman UNESCO tarafından 1991 yılı, doğumunun narlı, Yunus Emre hakkında kapsamlı bir çalış- tün Şiirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İs- Sadeddin’in Mecelletü’n-nisâb’ının “Emre” mad- 750. yıl dönümü nedeniyle Yunus Emre Yılı ola- ma hazırlamıştır. Abdulbaki Gölpınarlı, Uzun tanbul, 2006, s. XXX. desinde bir eseri daha olduğu yazmaktadır.15 rak kabul edilmiştir.3 Cahit Öztelli, Şikâri’nin Firdevsî tarafından derlenen Bektâşi Vilâ- 8 Gölpınarlı, A.g.e, s. XXXI. Pierre Seghers’in Yunus Emre’nin şiirlerini ter- 9 M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Muta- yet-Nâmesi ile Yunus Emre’nin hayatı hakkın- cüme ettiği bir betikte kaleme aldığı ön söz dik- ∗ savvıflar, Akçağ Yayınları, Ankara, 2007, s. 251. 1 Uzm. Öğretmen, Özel Acarkent Doğa IB Anado- 4 Anadol, A.g.e, s. 4. 10 Mustafa Özçelik, Eskişehir’den Portreler, Eskişe- lu Lisesi, [email protected] 5 Fahri Yetim, Yunus Emre’nin Kabri ile İlgili Gö- hir Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı, Eskişehir, 13 Mustafa Tatcı, “Yûnus Emre” maddesi, İslam 2 Cemal Anadol, Gönüller Sultanı Yûnus Emre, Ka- rüşler Üzerine, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi 2013, s. 10. Ansiklopedisi, C.43, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınla- mer Yayınları, İstanbul, 1993, s. 3. Sosyal Bilimler Dergisi, Haziran 2005, C. 6, S.1, s. 11 Halim Baki Kunter, Yunus Emre Bilgiler-Belge- rı, İstanbul, 2013, s. 600. 3 Rıdvan Aras, Mihalıççık ve Köyleri, Favori Yayın- 172. ler, Eskişehir Valiliği, Eskişehir, 1991. s. 27. 14 Özçelik, A.g.e, s. 10. cılık, Ankara, 2021, s. 215. 6 Aras, A.g.e., s. 213. 12 Aras, A.g.e., s. 213. 15 Anadol, A.g.e, s. 63. 272 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 273 kat çekicidir. Seghers’e göre Batı dünyası, Yunus ların olduğu Karaman’daki türbedir.18 Karama- deliller bulunan Yunus Emre’nin Azerbaycan’da 2. 6 Mayıs 1949 Tarihindeki Nakil 23 Emre ile 1438-1458 yılları arası, Osmanlı’da bir noğlu İbrahim Bey’den Yunus Emre tarafından da türbeleri bulunmaktadır. Eskişehir’in Mihalıççık27 ilçesinde günü- hapishanede kalan İtalyan mahkumun çevirileri Larende-Karaman’da bir zaviyenin satın alın- Eskişehir Sarıköy’deki Yunus Emre’nin müzdeki adıyla Yunusemre Mahallesi’nde sayesinde tanışmıştır.16 dığı iddiası ileri sürülmektedir. İ. Hakkı Kon- mezarına dair bilgiler altı asır öncesine kadar olan (Sarıköy) tarihî mezar Eskişehir-Anka- Yunus Emre hakkında kadim kaynaklar- yalı’ya göre buradaki zaviye Yunus Emre’nin uzanmaktadır. Bektaşi Vilayet-Nâme’sinde Yu- 19 ra demiryolunun hemen kenarında, geniş bir da destansı ögeler içeren anlatımların detaylı oğlu tarafından yapılmıştır. Evliya Çelebi’nin nus’un Sarıköy’de yattığı ifade olunurken, Uzun mezar odasının kalıntısı hâlindedir. Yaklaşık incelenmesine girmeyerek sadece tasviri ile ilgili Seyahatname’sinde de buradaki mezardan ba- Firdevsî’nin bu kaynağı 1481-1501 yılları ara- kuzey-güney istikametinde uzanan bu yapıda, bir hususu aktaralım. Yunus Emre’nin tespit his olunur. Edirneli Mecdi Efendi, Yunus Em- sı derlediği göz önüne alındığında Sarıköy’e dıştan dışa 4x4,90 metre ölçülerindeki birinci edilebilen ilk temsilî portresi, 1929 yılında Va- re’nin Bolu’da yattığını ifade etmesine rağmen dair malumatı XIV. yüzyıla kadar götürmek- odanın girişi doğuya açılmaktadır. Buna bitişik kit gazetesinde yayınlanmıştır. Münif Fehim kadim kaynaklarda Bolu’da bir kabir veya ma- tedir. Kütahya’da Vahit Paşa Kütüphanesi’nde 6x12 metre ölçülerindeki ikinci odanın kapısı, tarafından Halk Bilgisi Derneğinin düzenledi- 20 kam yeri gösterilmemektedir. Bursa’da Niyazi bulunan, 1506’da yazıldığı bilinen Menâkıb-ı ilk oda kapısının yanında ve güney yönünde- ği Yunus Emre Günü için çizilen portredir. Bu Mısrî’nin rüyasından hareketle Yunus Emre’nin Evliyâ’da; Baba Yusuf-ı Hakkıykın’ın 1507’de dir. İkinci odanın içerisinden geçilerek girilen portre, 1948 yılında Yedigün dergisinde Alâet- mezarı olduğu iddia edilmiş ancak Abdülbaki yazdığı Kitâb-ı Mevhûbı-Mahbûb’da ve Lâmi’î ve kapısı yine güneye açılan 6,60x7,80 metre tin Gövsa’nın kaleme aldığı “50 Türk Büyüğü” Gölpınarlı ve Mustafa Tatcı; Bursa’daki mezar- tarafından kaleme alınan “Nefahât Terceme- ölçülerindeki mekân, Yunus Emre’nin kabir yazı dizisi için yine Münif Fehim tarafından da yatanın Yunus Emre’ye gönül vermiş, Âşık si”nde Sarıköy işaret edilmektedir.24 Şemseddin 28 renklendirilerek tekrar çizilmiştir. Günümüz- odasıdır. Günümüze ulaşan hâlinde mezar taşı Yunus mahlası kullanan başka biri olabileceğini Sami, eseri Kâmûsü’l A’lâm’da Yunus Emre’nin bulunmamaktadır. de yaygın şekilde kullanımda olan Yunus Emre 21 17 vurgulamışlardır. Muhtelif tarihlerde derle- Porsuk Nehri’nin Sakarya Nehri’yle karıştığı portresi, Fehim’e ait olan çizimdir. Sarıköy, Sakarya Meydan Muharebesi esna- nen iddiaları sıraladığımızda Yunus Emre’nin mahalde bir zaviye ve çilehane kurarak ibadet 29 30 sında Yunan işgaline uğradı. Yunan askerle- mezarı olduğu yerler; Keçiborlu, Aksaray Orta- ve riyazetle meşgul olduğu ve vefatı sonrasın- 1.Yunus Emre’nin Mihalıççık’taki köy, Afyon Sandıklı, Manisa Kula, Eğridir, Tire, da burada defnedildiğini yazmaktadır.25 Ab- 22 Mezarı Hakkında Görüşler Ünye, Erzurum Tuzluca’dır. Kaynaklarda Batı dülbaki Gölpınarlı, M. Fuad Köprülü, Adnan 27 Yazımızda da değindiğimiz eski kaynaklarda Anadolu civarında yaşadığı yönünde kuvvetli Sarıköy’den bahisle Sivrihisar ismi geçmektedir. 18 Miladi 1320-1321 yılları arasında vefat Sadık Erzi ve Nihad Sami Banarlı gibi alanında Mart 1946’da alınan bir kararla Sarıköy-Yunusem- ettiği kabul edilen Yunus Emre’nin Anadolu’da mümtaz ilim insanlarının Sarıköy üzerinde gö- re-, Sivrihisar’dan alınarak Mihalıççık’a bağlanmıştır. muhtelif bölgelere yayılmış birçok türbesi 18 Karaman iddiası ile ilgili bir parantez açılması rüş birliği etmiş olmaları ve zikredilen kaynak- Kararın gerekçesi arasında köyde bulunan demiryolu bulunmaktadır. Kaynaklardaki anlatım elzemdir. Engin Karakoç tarafından 2017 yılında istasyonunun Sivrihisar’a takriben 40-45 kilomet- ları ilmî tenkitlerle değerlendirmeleri önemlidir. re iken Mihalıççık ilçe merkezine yakınlığının 20- İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü- farklılıklarının yanı sıra Anadolu insanının Sarıköy’deki zaviye ile ilgili arşiv kayıtları da ya- 22 kilometre mesafede olması, köydeki hanelerin Yunus’un ortaya koyduğu değerler manzumesine sünde hazırlanan “Yunus Emre Hakkında Yazılmış yınlanmıştır.26 gündelik ve ekonomik işlerde Sivrihisar ilçe merkezi sahip çıkmak, onunla hemşehriliği paylaşmak Kitaplarla İlgili Açıklamalı Bibliyografya Denemesi” yerine Mihalıççık ilçe merkezini tercih etmeleri başlıklı tezde maddi hatalar göze çarpmaktadır. Bib- gibi naif duygularla hareket edilmesi Yunus gösterilmiştir. BCA, Fon Kodu: 30.11.1.0., Yer liyografya denemesi olarak hazırlanan tez, bu çalış- 23 Meşhedihanım Nimet, “Azerbaycan’da Tapduk Kodu: 181.9.19 / 2. Ayrıca karar için bkz. BCA, Fon Emre’nin nerede yattığı sorusuna yanıt manın kaynak aldığı Prof. Dr. Yılmaz Önge’nin ve Baba ve Yunus Emre’nin Mezarları”, Türk Yurdu, Kodu: 30.11.1.0., Yer Kodu: 181.9.19 / 3, (Ek-6) aramayı güçleştirmektedir. Elbette yazımızın Prof. Dr. Fahri Yetim’in -bilhassa türbeler ile ilgili Temmuz 1992, c. 12, s. 36-39. 28 Yılmaz Önge, “Yunus Emre’nin Makamları konusu, Eskişehir’de bulunan mezarın iki kez olması hasebiyle- çalışmalarından istifade etmemiş- 24 Gölpınarlı, A.g.e., s. XXXII. (Anıt-Mezarları)”, Vakıf Haftası, S.8, s. 104. nakledilmesi ile ilgili olmasından ötürü bu tir. Tezin on birinci sayfasında yer alan “1.2.3. Yunus 25 Köprülü, A.g.e., s. 251; Yetim, A.g.e., s. 179. 29 15 Ağustos 1921’de ilçe merkezine giren Yunan başlık altında Anadolu’nun en kıymetli isimleri Emre’nin Mezarı” başlıklı bölümde çelişkili ifadeler 26 Eskişehir Müze Müdürlüğünde bulunan Sarı- birlikleri, Porsuk üzerinde köprü kurarak Sarıköy’ü köy’deki zaviye ile ilgili belgeler 2013 yılında Eski- işgal etmişlerdir. 20 Eylül 1921 günü 3. Kolordunun arasında yer almış Yunus Emre’nin mezarının vardır. Birinci paragrafta yazar, mezarın kesin olarak nerede olduğu bilinmemektedir, ifadesini kullandık- şehir Valiliği tarafından hazırlanan Yunus Emre bro- 33. Süvari Alayına bağlı Türk askerleri, Yelken- nerede olduğu sorusuna yanıt aramayacağız. şüründe yayınlanmıştır. Belgelerin transkripsiyonu tepe sırtlarındaki Yunan birliklerini püskürterek tan sonra on ikinci sayfada Eskişehir’deki mezara Yalnızca diğer mezarlar hakkındaki bilgilere Anadolu Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Mihalıççık’a girmişlerdir. T.C. Genelkurmay -1946’daki araştırmayla bir kabrin olduğu ispat edil- göz atacağız. Prof. Dr. Mehmet Topal tarafından yapılmıştır. Sul- Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi, Türk İstiklal Har- mesine rağmen- doğru olmamakla itham etmekte ve tan II. Ahmet tarafından verilen 17-27 Mart 1732 bi, C.II/5-2, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1973, Yunus Emre’nin mezarının bulunduğu ille- “Elimizdeki ilk kaynak belgeler, Karaman’da olduğu- tarihli berat, Sultan Abdülmecit tarafından verilen s. 328. rimiz arasında Eskişehir’den sonra ciddi bulgu- nu ispat ve ilan ediyor.” demektedir. 21 Nisan 1841 tarihli berat, Sultan Abdülaziz tara- 30 Aras, A.g.e., s. 210. Ayrıca Millî Mücadele 19 Anadol, A.g.e, s. 22. fından verilen 18 Mayıs 1863 tarihli berat ve Sultan Dönemi’nde Eskişehir için bkz: Ali Sarıkoyuncu & 20 Age, s. 22. II. Abdülhamit tarafından verilen 1 Ekim 1899 ta- Selahattin Önder & Mesut Erşan, Millî Mücadele’de 16 Aras, A.g.e, s. 215. 21 Yetim, A.g.m, s. 173. rihli berat için bkz: T.C. Eskişehir Valiliği İl Kültür Eskişehir, Eskişehir Osmangazi Yayınları, Eskişehir 17 Aras, A.g.e, s. 214. 22 Anadol, A.g.e, 22-29; Yetim, A.g.m, s. 174-175. ve Turizm Müdürlüğü, Yunus Emre, Eskişehir 2013. 2002. 274 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 275 ri köydeki 34 haneyi, mektebi ve camiyi ateşe Gerçekleştirecek anma törenleri için geniş bir vermiş; Yunus Emre’nin türbesindeki bütün eş- alana ihtiyaç duyulabileceği için daha yüksek yaları ve tezyinatı çaldıktan sonra türbeye dina- bir sahaya mezarın nakli, vilayet makamın- mitle saldırdıkları tespit edilmiştir.31 ca uygun görüldü. Mezar ve anıtın inşası için Eskişehir Özel İdaresi’nden 50.000 liralık bir Tahrip edilen türbenin akıbeti, Halim Baki ödenek ayrıldı. Anıtta Türk mimarisini simge- Kunter’in girişimleri neticesinde değişti. 1944 yılında dönemin Eskişehir Valisi Daniş Yur- leyen bir çeşme, çeşmenin gerisinde de mezar dakul, Sarıköy’de bir Yunus Emre anıtının inşa yeri planlandı. Mezarın yüksekte tutularak, çeş- 32 meden su almak için gelenlerin mütemadiyen edilmesi için çalışmaların talimatını verdi. 35 25 Mayıs 1944 günü Yüksek Mühendis Tev- bir saygı duruşunda bulunmaları düşünüldü. fik Madakbaş ile Ressam Midhat Utku, Sarı- İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi öğretim köy’de türbe civarında projelendirme çalışma- üyelerinden Yüksek Mimar Asım Mutlu ve larına başladılar.33 Türbenin demiryoluna altı Süsleme Sanatları Şubesi Şefi Kenan Temizan 36 metre mesafede olması, anıtla beraber mezarın projeyi hazırladılar. Anıt mezarın yapımına biraz daha geriye alınması lüzumunu gösterdi.34 1946 yılında başlanıldı, anıt çeşme ile 1949 yı- lında tamamlandı.37 31 Talat Yazalan, Türkiye’de Yunan Vahşet ve Soy Anıt olarak hazırlanan ikinci mezarın in- Kırımı Girişimi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı 1947 Yılı Yunus Emre Mezarının Nakli Töreninin Tertip Komitesi Yayınları, Ankara, 1994, s. 29. şaatı sırasında Yunus Emre’nin kabri üzerinde 32 Türbenin yapımı ile sözlü tarih çalışmasında antropolojik bir inceleme yapıldı. 28 Haziran aktarılan rivayete burada değinmeliyiz. 2013 yılında 28 Haziran 1946 Cumartesi günü, saat 9.30’da Halim Baki Kunter, Adnan 1946 Cumartesi günü, saat 9.30’da Halim Baki Eskişehir Yunus Emre Mesleki Teknik Anadolu Saygun, Etnografya Müzesi Müdür Muavini Kemal Güngör, Müzeler Genel Lisesi öğrencileri tarafından hazırlanan ve internet Kunter, Adnan Saygun, Etnografya Müzesi veri ortamında bulunan ve sözlü tarih çalışması Müdür Muavini Kemal Güngör, Müzeler Ge- Müdürlüğü personeli Raci Temiz, fotoğrafçı Hasan Bıçakçı, Eskişehir Bayındırlık niteliğinde bulunan kayıtta, söz konusu tarihte Yu- nel Müdürlüğü personeli Raci Temiz, fotoğrafçı Müdürü Fasih Onarman, Maarif Müdürlüğünden bir personel ve Müteahhit nus Emre köyünde ikamet etmekte olan yaşlılarla gö- rüşüldüğü görülmektedir. Kayıtta konuşan ve bugün Hasan Bıçakçı, Eskişehir Bayındırlık Müdürü Yüksek Mühendis Mesud Gün’den oluşan heyet; harap hâldeki türbeye geldi. hayatta olmayan Gürbüz Sarı; türbenin yanından Fasih Onarman, Maarif Müdürlüğünden bir Mihalıççık Kaymakamı, Jandarma Komutanı ile Sarıköy imamıyla köyün muhtarı geçen demiryolunun Yunus Emre’yi rahatsız personel ve Müteahhit Yüksek Mühendis Me- ettiği, köy sakinlerinin rüyasında beliren Yunus’un da heyete dâhil oldu. Türbenin ve mezarın vaziyeti fotoğraflarla tespit edildikten taşınmak istediğinin halk arasında anlatılageldiğini sud Gün’den oluşan heyet; harap hâldeki türbe- ifade etmektedir. Kayda erişmek için bkz: https:// ye geldi. Mihalıççık Kaymakamı, Jandarma Ko- sonra Kur’an-ı Kerim okundu. Naaşın çıkarılması işlemine başlanıldı. www.youtube.com/watch?v=ctN-4UxMEqE. Bu mutanı ile Sarıköy imamıyla köyün muhtarı da çalışma esnasında, ikinci nakil tarihinde -24 Mayıs heyete dâhil oldu. Türbenin ve mezarın vaziyeti 1970- törende bulunan ve Yunus Emre köyüne üç kilometre mesafedeki Hamitoğlu Çiftliği’nde ika- fotoğraflarla tespit edildikten sonra Kur’an-ı met etmekte olan Birgül Elüstü ile görüşüldü. 1954 Kerim okundu. Naaşın çıkarılması işlemine baş- Yunus Emre’nin I. Kabri doğumlu Birgül Elüstü de annesi ve babasından lanıldı. İki saate yakın bir süre sonunda iskelete dinlediği kadarıyla birinci naklin gerekçesini halk ulaşıldı. İskeletin başının sağ eli üzerinde bir arasında anlatılan bu rivayeti bildiğini, yine halk ara- 38 sında trenlerin kabrin mevkiinde raydan çıktığının hâlde yattığı görüldü. Kemal Güngör, kemik- konuşulageldiğini aktarmaktadır. (Birgül Elüstü ile lerin inceleme ve ölçüm işlemlerini tamamladı. görüşme, 16 Mart 2021) Kur’an-ı Kerim okunarak mezarın kapatılması- 33 Kunter, A.g.e., s. 38. na geçildi. Antropolojik incelemenin ardından 34Türbenin hemen yanından geçen demiryolunda seyreden trenlerin Alman mühendislerin görev 1947 Yılı Yunus Emre yaptığı yıllardan kalma bir gelenek olarak Sarı- 35 Kunter, A.g.e., s. 38. köy’den geçerken Yunus Emre’ye saygı duruşu ma- 36 Önge, A.g.m., s. 104. Mezarının Naklinden Görüntü hiyetinde düdük çaldıkları anlatılagelmiştir. Mustafa 37http://www.eskisehir.gov.tr/yunus-emre(Son Eri- Özçelik, Bizim Yunus, Eskişehir Valiliği, Eskişehir, şim: 09.03.2021) 2010, s. 230. 38 Kunter, A.g.e., s. 41. 276 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 277 Kemal Güngör, detaylı bir rapor hazırladı.39 mıştı.43 Nihayet 6 Mayıs 1949’da birinci nakil İşlemlerin bütün aşamalarında fotoğraflama ile gerçekleştirildi. albüm oluşturuldu. Kabrin açılması ile ilgili bil- 40 Türbenin birinci nakli başlığında yeni bir giler Eskişehir yerel basınında yayınlandı. bulguya değinmeliyiz. Değerli gazeteci-yazar Gazeteci Murat Bardakçı, 10 Haziran 2012 Nezihe Araz, Anadolu Evliyaları isimli kitabın- tarihli Habertürk gazetesinde yayınlanan yazı- da naklin, devlet makamları tarafından büyük sında Yunus Emre’nin Eskişehir’deki kabri ile bir gizlilik içerisinde gerçekleşmesinin istendiği, ilgili gerçekleşen arkeolojik çalışmaya değin- bu usulle hareket edilirken üstelik haberleşme mektedir. Bardakçı’nın “1940’lı Yılların Ham- ve iletişim olanaklarının son derece yetersiz ol- letler’i Yunus Emre’nin Mezarını Açıp Kafa- duğu bir devirde civar illerden binlerce insanın tasıyla Resim Çektirmişler” başlıklı yazısında gelmesiyle gizli olması hedeflenen naklin büyük 44 7 Mayıs 1949 Hür Millet Gazetesi Sadun Tanju’nun “Adnan Saygun’larda Çay bir merasime dönüştüğünü aktarmaktadır. 4 Mayıs 1949 Sakarya Gazetesi 45 Sohbetleri” isimli kitabından naklettiği bilgilere Bu anlatım, birçok yazıda tekrarlanmaktadır. 41 Araz’ın anlatımının destansı nitelikler barındırdı- göre kemiklerin bir sene boyunca başka bir Örneğin gazeteci Ali Baş’ın Anadolu gazete- ğını ortaya koymaktadır.48 Eskişehir yerel basının- yerde muhafaza edildiği, 1949 yılında resmî du- sinde 26 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanan “Yu- dan Yunus Emre’nin türbesinin nakline dair haber- yuru olmadan inşaatı tamamlanan anıt mezara nus Emre’nin Mezarındaki Sır!’ başlıklı köşe leri takip ediyoruz: Sakarya gazetesinin 4 Mayıs nakledildiğini aktarmaktadır.42 Ancak kemikle- yazısında 6 Mayıs 1949 tarihindeki naklin gizli yapılması talimatına rağmen halkın yoğun ilgi- 1949 tarihli sayısının birinci sayfasının dördüncü ve rin sandukaya alınarak eski mezara konulduğu siyle gerçekleştiğine,46 bu sebeple her 6 Mayıs beşinci sütunlarında “Büyük Şair ve Mütefekkirimiz Kunter’in ve yerel basının anlatımlarıyla sabittir. tarihinde Yunus Emre Türbesi’nde anma töre- Yunus Emre için dinî bir tören yapılacak” haberi var- 49 Yunus Emre’nin türbesinin birinci naklini ninin düzenlendiğini nakletmektedir.47 Ancak dır. Haber metninde Yunus Emre için bir süreden Ankara ve İstanbul’dan katılımlarla genişleyen törende hazır bulunmuş Halim Baki Kunter’in beri Sarıköy’de inşa edilmekte olan anıtın tamam- bir heyet huzurunda 18 Mayıs 1948 tarihinde anlatımı ile Ankara Millî Kütüphane’nin gazete landığı, törene İstanbul ve Ankara’dan gelecek he- yapılması düşünülmüş ancak türbe inşaatının arşivinde bulunan gazete nüshaları, Nezihe yetlerin hazır bulunacakları ifade edilmektedir. Yine yetişmemesinden ötürü nakil 1949’a bırakıl- haberin devamı olarak gazetenin ikinci sayfasında 43 Kunter, A.g.e., s. 48. Yunus Emre Derneği Eskişehir Temsil Heyeti’nin 44 Nezihe Araz, Anadolu Evliyaları, Atlas Kitabevi, 39 Raporun tam metni için bkz: Kunter, A.g.e., s. İstanbul, 1984, s. 82. hazırladığı program yer almaktadır. Programa göre; 42-46. 45https://eskisehir.ktb.gov.tr/TR-156957/yu- “1. Mezarın nakli sırasında yalnız mûtad veçhile 40 “Yunus Emre’nin Mezarında Yapılan Kazı Çok nus-emre-kulliyesi-ve-turbesi.html (Son Erişim: bir dinî tören yapılacaktır. (Esas tören, büyük şairin İyi Netice Verdi”, Kunter, A.g.e., s. 47. 09.03.2021) 41https://www.haberturk.com/yazarlar/mu- 46http://www.anadolugazetesi.com/makale/ yurt çapındaki önemi nazara alınarak abidenin rat-bardakci/749556-1940li-yillarin-ham- yunus-emre-nin-mezarindaki-sir-.html (Son Eri- noksanlarının ikmali tarihine bırakılmıştır.) letleri-yunus-emrenin-mezarini-acip-kafatasi- şim: 09.03.2021). Gazeteci Hüseyin Güven, 6 Mayıs 2. Dinî töreni müteakip toplu bir şekilde Yunus yla-resimcektirmisler (Son Erişim: 09.03.2021) 2020 tarihinde Eskişehir Yenigün gazetesinde ya- 42 Söz konusu yazıda, Sadun Tanju’nun Yunus Emre yınlanan “Mihalıççık Yunusemre, Sarıköy ve Tarihi” Emre’nin yeni anıtı ziyaret edilecek ve kendi Derneğinin kuruluş sürecine dair anlatımları da yer başlıklı yazısında ilk naklin tarihini 6 Mayıs 1949 şiirlerinden parçalar okunacaktır. almaktadır. Halim Baki Kunter’in başkanlığında, olarak verirken Araz’ın anlatımına değinmemek- Tanju’nun genel sekreterliğindeki derneğin üyele- tedir. Bkz: http://esyenigun.com/makale/mihalic- 6 Mayıs 1949 Halkçı Porsuk Gazetesi ri arasında Şevket Aziz Kansu da vardır. Mezarın cik-yunusemre--sarikoy-ve-tarihi-/ (Son Erişim: 48 Nezihe Araz’ın çalışmasında halktan derlediği bil- açılması esnasında Kansu, asistanı Kemal Güngör’ü 09.03.2021) gilerin kaynak olarak kullanıldığı açıktır. Bu çalışmanın görevlendirerek kendisi hazır bulunmamıştır. Gün- 47 Yunus Emre’nin her 6 Mayıs’ta anılmasının ne- yazarı, 1989 İstanbul doğumludur. Ancak kendisi Yunu- gör’ün tespitlerine göre kabirde bulunan naaş, altı deni, Mihalıççık Belediye Meclisinin aldığı karardır. semreli’dir. Çocuk yaşlarından itibaren aile büyüklerinden asırlık bir Türkmen iskeletidir. Mezarın toprak sat- Belediye türbenin nakline müteakiben bu kararı almış ve Yunusemre Mahallesi’nde yaşayan büyüklerinden aynı hına asırlar geçmesine rağmen oldukça yakın olduğu ve ilçedeki en büyük caddenin ismini Yunus Emre aktarımı dinlemiştir. tespit edilmiştir. Caddesi yapmıştır. Sakarya, 14 Mayıs 1949, s. 1. 49 Sakarya, 4 Mayıs 1949. (Ek -1) 278 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 279 3. Aynı gün törenden sonra verilecek öğle kır 6 Mayıs günü saat 09.00’da eski mezarın başında Kur’an-ı Kerim’in yemeğini Ankara’dan, İstanbul’dan ve şehrimiz- okunmasıyla tören başladı. Eskişehir Müftüsü Abdullah Toprak’ın Kur’an den katılan heyetler Mihalıççıklıların davetlisi tilavetiyle mezar açıldı, sanduka dışarı çıkarıldı. Mihalıççık Belediye Başkanı olarak yiyeceklerdir. Mecid Ertürk, neftî renkte örtüyü sandukanın üstüne örttü. Sanduka, saat 11.00 4. Ankara ve İstanbul’dan gelecek zevat 5 Ma- civarında tekbirler ve ilahiler eşliğinde anıt mezara taşındı. Alınan tedbirlere yıs Perşembe günü Sarıköy’e hareket edecekler ve rağmen görevlilerin beklediği kalabalık bin civarı iken törene on beş bini 5-6 Mayıs gecesi (yani muvasalat ve avdette) tren

vaziyetine göre birer gece misafir edilecektir.50 aşkın insan geldi. ’den, Sandıklı’dan, Bolu’dan ve Anadolu’nun birçok Programın detayları incelendiğinde, naklin yerinden dahi katılımların olduğu görüldü. gizlilik esasıyla olmadığı açıktır. Ancak tören programının radyo ve basın tarafından ilan veya açıkta geçirdi.54 6 Mayıs günü saat 09.00’da anlatımında heyecanı yansıtan kısımlar şöyledir: edilmesi durumunda katılımın çok yüksek olacağı, eski mezarın başında Kur’an-ı Kerim’in okun- gelenlerin barınma ve yemek ihtiyaçlarının “Tören yalnız dinî mahiyette olduğundan -köy- masıyla tören başladı. Eskişehir Müftüsü Ab- karşılanamayacağı, hatta izdiham yaşanacağı lülerin ekonomik durumu düşünülerek- küçük çap- dullah Toprak’ın Kur’an tilavetiyle mezar açıldı, düşüncesiyle mümkün mertebe merasimin ta tertiplenmiş ve gerek gazeteciler gerekse yurdun sanduka dışarı çıkarıldı. Mihalıççık Belediye mahallî tören olarak kalması tavsiye edildi. Bu diğer illerinden heyetler davet olunmamıştı. Buna Başkanı Mecid Ertürk, neftî renkte örtüyü san- sebeple Eskişehir gazeteleri hariç İstanbul ve rağmen ilgili zevatın bana verdikleri malumata 51 dukanın üstüne örttü. Sanduka, saat 11.00 civa- Ankara’da gazetelerinde haber yayınlanamadı. göre büyük Yunus’un hayranı olan köylüler, daha üç rında tekbirler ve ilahiler eşliğinde anıt mezara Tören günü yayınlanan Halkçı Porsuk gazetesi, gün evvel Sarıköy’e akın ederek eski ve yeni me- taşındı. Alınan tedbirlere rağmen görevlilerin birinci sayfa sağ altta dördüncü ve beşinci sütun- zarı ziyarete başlamışlar… Dikkat ettim her taraf beklediği kalabalık bin civarı iken törene on beş da “Yunus Emre İçin Bugün Sarıköy’de Bir Tören insanla dolu. Mahşerî bir kalabalık. Fakat ne gü- bini aşkın insan geldi.55 Bolvadin’den, Sandık- Yapılacak” haberini duyurdu. Haber metninde rültü var ne patırtı. Hiçbir kalem, bu ilahi sükûn lı’dan, Bolu’dan ve Anadolu’nun birçok yerinden türbenin Sakarya Savaşı sırasında tahrip olduğu, ve sükûtu anlatamaz. Sırtlarda taşınan kurbanlık 7 Mayıs 1949 Sakarya Gazetesi dahi katılımların olduğu görüldü.56 Sayın Vali Daniş Yurdakul’un büyük yardımları koyunlarda bile ses seda yok. Emniyet tertibatı da ve İl Genel Meclisinin ayırdığı tahsisatla yapılan Eskişehir yerel basınında törenin yankıları gayet güzel alınmış. Herkes muntazam saflar hâ- Yunus Emre Derneği üyesi anıt mezara nakil olacağı bildirildi.52 Gazete ikin- ilerleyen günlerde de sürdü. 7 Mayıs 1949 ta- linde, âdeta kendinden geçerek törenin başlamasını rihli Sakarya gazetesi, töreni “Sarıköy’de Yapı- bekliyor… Saat, tam 11.10… Tabut eller üzerinde Cemal Oğuz Öcal’ın anlatımıyla ci sayfasında tören programına ve büyük şairin “Kulum Diye mi” şiirine de yer verdi.53 lan Yunus Emre Töreni Pek Muhteşem oldu…” yürümeye, kurbanlar kesilmeye başladı. Allah ses- Regaip Kandili’ne denk gelen manşetiyle duyurdu. Manşetin hemen altında- leri göklere yükseliyor; heyecandan yerinde dura- Tören için Ankara’dan gelen heyet 5 Ma- 6 Mayıs’taki törene Vilayet ki spotta “(Yunus Emre Derneği)nin tertiplemiş mayan halk tabuta koşmak, hiç olmazsa tabutun yıs akşamı saat 23.00 civarında Sarıköy’e vardı. olduğu dinî törene on binden fazla insan katıldı.” üzerindeki yeşil çuhaya elini dokundurabilmek için protokolü haricinde Eskişehir Heyet Sarıköy’de ciddi bir kalabalık tarafından ifadesi yer aldı. Üç tam sütundan tören ile ilgi- can atıyor. Buna mani olmanın imkânı yok. Çünkü Demokrat Parti Milletvekili karşılandı. Heyet geceyi Mihalıççık’ta geçirirken li detaylar aktarıldı. Yunus Emre Derneği üyesi esen hava ülûhiyet havasıdır… Nihayet, gözyaşları civar il, ilçe ve kasabalardan gelen binlerce insan Kemal Zeytinoğlu’nun da Cemal Oğuz Öcal’ın anlatımıyla Regaip Kan- içinde büyük insanı, ebedî şairimizi, ebedî medfe- Sarıköy istasyonunda, kahvelerde, ağaç altlarında katıldığı bilgisi verilmektedir. dili’ne denk gelen 6 Mayıs’taki törene, Vilayet nine terk ediyoruz. Mahşerî kalabalık bu sefer anı- protokolü haricinde Eskişehir Demokrat Parti ta hücum ediyorlar. Bunların biricik arzuları şu: 50 Sakarya, 4 Mayıs 1949, s. 2. Milletvekili Kemal Zeytinoğlu’nun da katıl- Aziz ve mübarek ölünün mezarı kapanırken ka- 51 Kunter, A.g.e., s. 49. Milli Kütüphane ve İstanbul dığı bilgisi verilmektedir.57 Öcal’ın gazetedeki pak taşlarına ellerini sürebilmek… Defin merasimi Beyazıt Devlet Kütüphanesi gazete koleksiyonlarında 58 1949 yılı Mayıs ayına ait sayılarda tören öncesinde bir saat 11.30’da bitti.” habere rastlanılmamıştır. 54 Kunter, A.g.e., s. 50. Cemal Oğuz Öcal’ın aktarımına göre iki 52 Sakarya, 6 Mayıs 1949, s. 1. 55 Kunter, A.g.e., s. 50. yüz ellişer kişiden oluşan 41 saf hâlinde Cuma 53 Tören programının vilayetten hazırlanarak matbu 56 Anadol, A.g.e., s. 21. hâlde gazetelere verildiği anlaşılmaktadır. 57 Sakarya, 7 Mayıs 1949, s. 1. 58 Sakarya, 7 Mayıs 1949, s. 1. 280 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 281 namazı kılınırken öğleden sonra verilen yemek den sonra Yunus Emre’nin buradaki istirahati BCA, Fon Kodu: 490.1.0.0., Yer Kodu: 599.74.1 tenin dördüncü sayfasında devam eden haber için 157 koyun, 1 kuzu, 1 sığır ve yüzlerce tavuk yirmi bir sene sürdü. Nakilden iki sene sonra metnine göre nakil töreninin programı iki gün 59 kesildi. Yine 7 Mayıs 1949 tarihli Hür Millet Sarıköy’ün ismi Yunus Emre köyü olarak değiş- içinde kesinleşip ilan edilecektir. Ancak belirti- 63 gazetesi ise törene dair detayları nispeten aktar- tirildi. len süreyi takiben sayılarda program hakkında mayarak sadece yalın bir haber metniyle yetindi. haber yoktur. 14 Mayıs 1970 tarihli Milli İrade Gazete, üçüncü ve dördüncü sütunları kapsaya- 3. 24 Mayıs 1970 Tarihindeki Nakil gazetesi “Büyük Halk Şairi ve Gerçek Halk Aşığı cak şekilde “Büyük Türk Şairi Yunus Emre’nin Yunus Emre’nin türbesinin noksanlarını ta- Yunus Emre 24 Mayıs’ta Yapılacak Törenle Anıla- Bir Sanduka İçerisinde Bulunan Kemikleri Dinî 68 mamlamak ve bir külliye hâlinde yapılandırmak cak” manşetini atarak programı açıkladı. Törene Bir Törenle Yeni Yapılan Anıt Mezarına Konuldu” için 1964 yılında bugün yattığı üçüncü meza- Millî Eğitim Bakanı ve ilim insanlarının davet başlığı bulunmaktadır. Törenin mahallî boyutta rının inşaatı başladı.64 İkinci mezarın daha gü- edileceği aktarılmaktadır. Haber metninde 13 kalmasıyla ilgili “Esas tören büyük şairin yurt ça- neyinde ve aynı eksende baldaken tipi bir tür- Mayıs günü vilayette Vali Mustafa Karaer’in baş- pındaki değerine uygun olarak Anıtın noksanları- kanlığında Millî Eğitim Müdürü Ferit Çanoğlu, nın ikmalinde yapılacağı için bu defa yalnız dinî be inşa edildi. Yeni yapı bir kenarı dıştan dışa Halk Eğitim Başkanı Süleyman Alkan, Turizm bir tören iktifa edilmiştir.” cümlesiyle açıklamak- 2,75 metre genişliğinde sekizgen plan üzerine Derneği Başkanı Reşit Zeytinoğlu, Bayındırlık tadır. 60 zeminden 3,5 metre yükselen köşe ayakları- Müdürü Ayhan Bakkalcı ve gazeteciler İsmail Ali Törenin akisleri bu haberlerle sınırlı değildir. na oturtulmuş; leğet kemerlerin taşıdığı, geniş 65 Sarar ile İsmail Sadık’tan müteşekkil bir heyetin Sakarya gazetesi, Cemal Oğuz Öcal’ın Yunus saçaklı bir tavanla örtülüdür. Türbenin zemi- tören hakkında toplantı gerçekleştirdiği bilgisi Emre Derneği Başkanı Halim Baki Kunter ile ni 10 cm yüksekliğinde olup ayak ve kemerler edinilmektedir. Bu haberden bir hafta sonra 21 yaptığı söyleşiyi 11 Mayıs 1949 tarihli sayısında kesme taş kaplama, tavan, saçaklar ve basık kü- Mayıs 1970 tarihli sayıda manşetten hazırlıkların yayınladı. Söyleşide kendisine yöneltilen soru- lah örtüsü betonarme üzerine sıvadır. Türbenin tamamlandığı okurlara duyuruldu. “Büyük Halk ları yanıtlayan Kunter, Yunus Emre’nin hayrete ortasında dört kademeli bir kaide üzerine beyaz Halim Baki Kunter’in Birinci Nakilden Sonra Anıt 66 şayan tarafı nedir sorusu üzerine: mermerden işlenmiş masif sanduka vardır. Mezarın Albümünü CHP Genel Sekreterliğine Ozanı ve Düşünürü Yunus Emre İçin Gerekli Bütün Takdim Etmesine Dair Arşiv Belgesi Hazırlıklar Tamamlandı” manşetiyle çıkan sayıda “Yunus Emre’nin asıl hayrete şayan olan tarafı, Yunus Emre’nin türbesinin ikinci nak- program şöyledir: onun daha hayatta iken şu hakikatleri şiirlerinde li 24 Mayıs 1970 tarihinde gerçekleşti. Nakil BCA, Fon Kodu: 30.11.1.0., Yer Kodu: 181.9.19 / 3 ifade etmiş olmasıdır. Büyük şair, eserlerinin bir ile ilgili Eskişehir yerel basınından Milli İra- “Saat: 10-10.45, Büyük halk ozanı ve düşü- yerinde: Küllî dillerde söyleyen, külli dilli diyen be- de gazetesi Mayıs ayı boyunca haberler yapa- nürü Yunus Emre’nin yeni kabrine nakil töreni. nim… Başka bir şiirinde de şöyle diyor: Yunus! Se- rak gelişmeleri aktardı. 2 Mayıs 1970 tarihli Saat: 10.45-10.55, Eskişehir Valisi Mustafa Ka- nin sözlerin devr-i zaman içinde!... Yine başka bir sayısında “YUNUS EMRE İçin Ön Çalışmalar raer’in açış konuşması. Saat: 10.55-11.05, Millî şiirinde: Adımı Yunus taktım, sırrımı âleme çak- Hızlandı” manşetini atan gazete haber alt met- Eğitim Bakanlığı Kültür Müsteşarı Mehmet 69 tım, Bundan ileru dahi dilde söylenen benim!... İşte ninde “Hedef <>nin bir Önder’in konuşması. Saat: 11.05-11.15, Halim 61 büyük şairimizin şayan-ı hayret olan taraf…” an önce kurulması…” cümlesine yer verdi. Baki Kunter’in konuşması. Saat: 11.15-11.25, Tören sonrasında 24 Haziran 1949’da Halim Yunus Emre’nin türbesinin bahçesine dinlenme Milli Kitaplık Genel Müdürü Müjgân Cum- Baki Kunter, Yunus Emre Derneği tüzüğünün yerleri ve müze yapılarak bir külliyenin inşası bur’un konuşması. Saat: 11.25-11.45, Abdülba- bir nüshasıyla beraber türbenin fotoğraflarının konusunu gündeme getiren gazete, gelecek sene ki Gölpınarlı’nın konuşması. Saat 12.00-14.00, olduğu albümü Cumhuriyet Halk Partisi Ge- olan 1971 yılında Akbank’ın bir Yunus Emre Yunusemre köyü camiinde Yunus Emre ruhuna 62 70 nel Sekreterliğine takdim etti. Birinci nakil- günü düzenleyeceğini bildirmektedir.67 Gaze- Mevlidi Şerif. Saat 14.00-14.45, Yemek.” Gazetenin haberinde öğleden sonra şehir 59 Sakarya, 7 Mayıs 1949, s. 2. 63 Aras, A.g.e., s. 201; Hikmet Önpeker, Büyükşe- merkezinde de Yunus Emre sergisi ve konfe- 60 Hür Millet, 7 Mayıs 1949, s. 1. hir Eskişehir, Hicret Kitabevi, Eskişehir (Basım yılı ransının gerçekleştirileceği duyurulmaktadır. 61 Sakarya, 11 Mayıs 1949, s. 3. yok), s. 65. 62 BCA, Fon Kodu: 490.1.0.0., Yer Kodu: 599.74.1 64 http://www.eskisehir.gov.tr/yunus-emre (Son / 1. (Ek-5) Devlet Arşivleri Başkanlığındaki künye- Erişim: 16.03.2021) 68 Milli İrade, 14 Mayıs 1970, s. 1. si verilen dosyada derneğin tüzüğü mevcut olmakla 65 Önge, A.g.m., s. 104. 69 Eskişehir üzerine değerli çalışmaları bulunmakta- beraber Kunter’in bildirdiği albüme dair bulgulara 66 Önge, A.g.m., s. 104. dır. rastlanılamamıştır. 67 Milli İrade, 2 Mayıs 1970, s. 1. Yunus Emre’nin Kabrinin Bulunduğu Sarıköy’ün 70 Milli İrade, 21 Mayıs 1970, s. 1. Sivrihisar’dan Mihalıççık’a Bağlanması Kararı 282 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 283 Manşetin sol üst köşesinde türbede bulunan nıtma Bakanlığının katkısı ile yapılan yeni kab- çeşmenin, sağ üst köşede de Vali Mustafa Kara- rin çevresinde dikilecek ağaç ve kurulacak tesislerle Ulusal Basında Yunus Emre’nin Kabrinin 24 Mayıs 1970’de Nakledilmesi er’in fotoğrafı bulunmaktadır. Ertesi gün çıkan niteliğinde bir Milli İrade’nin sayısında, ana sayfanın sol alt hâline getirileceğini açıklamıştır.” 75 köşesinde iki sütun hâlinde “Eskişehir Turizm 24 Mayıs günü nakil, yoğun bir kalabalıkla ve Tanıtma Derneği Çağrısı: Pazar Günü Yunus gerçekleşti. Tören TRT tarafından kayda alın- 71 Emre’de Buluşalım” başlığıyla Dernek Başka- dı.76 Milli İrade gazetesi 25 Mayıs 1970 tarihli nı Reşit Zeytinoğlu’nun demeci bulunmak- sayısında okurlarına töreni “Büyük Ozanı Seven tadır. Zeytinoğlu, Pazar günü sabah 07.30’da Binlerce Kişinin Katıldığı Dünkü Muhteşem Ta- şehir merkezinden Yunus Emre istasyonuna rihi Törenle: <> Yeni Kabrine Nak- tren kaldırılacağı bilgisini de vermektedir. Tö- ledildi” manşetiyle duyurdu.77 Tören konuşma- renden önceki günkü sayısında Milli İrade’nin larına müteakip programın harfiyen uygulandığı sürmanşeti “Dalga Dalga Büyüyen İlgi Dünden tören ulusal basında da ilgi gördü. Hürriyet ga- 72 İtibaren Heyecana Büründü” şeklindedir. “ Yu- zetesinin “Yunus Emre Yeni Mezarına Nakledil- nus Emre İçin Düzenlenen Büyük Tören Yarın di” başlıklı haberi şöyledir: Yapılıyor” manşetinin altındaki spotta dönemin “Büyük düşünür ve halk ozanı Yunus Emre, dün Millî Eğitim Bakanı, Eskişehir Anadolu Üni- muhteşem bir törenle yeni anıt mezarına nakledil- 25 Mayıs 1970 Tarihli Hürriyet Gazetesi 23 Mayıs 1970 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi versitesinin temeli olan Eskişehir Ticaret Aka- miştir. Tören saat 10.20’de eski mezarının noter demisinin ve Marmara Üniversitesinin kurucu huzurunda açılmasıyla başlamış ve iki mezar ara- rektörü Prof. Dr. Orhan Oğuz’un tören için sına dizilmiş gençlerin elleri üzerinde Yunus Emre 73 geldiği haberi verilmektedir. Aynı gün ulusal yeni mezarına götürülürken ortalık tekbir sesle- basında da türbenin nakil haberleri yer almakta- riyle inlemiştir. Vali Mustafa Karaer yaptığı açış dır. Cumhuriyet gazetesinin Sadık İsmail imzalı konuşmasında Yunus Emre’nin kişiliği üzerinde haberinde nakledilecek türbenin fotoğrafı da durmuştur. Onu takiben de Millî Eğitim Bakanı yer alarak “Yunus Emre, İkinci Kez Nakledili- Prof. Dr. Orhan Oğuz bir konuşma yapmıştır.”78 74 yor” başlığıyla okurlara duyurulmaktadır. Na- Hürriyet’in haberinde nakil esnasında bir kil günü ise Milliyet gazetesi, türbenin Yunus kare fotoğraf da yer almaktadır. Yunus Emre Emre köyüne bakan hizasından bir fotoğrafı ve müzesi olarak 1974 yılında Kültür Bakanlığı Yunus Emre’nin bir tasviri ile “Yunus’un Mezarı tarafından ziyarete açılırken 1982’de bir kül- 23 Mayıs 1970 Tarihli Milli İrade Gazetesi Bugün Naklediliyor” haberine yer vermektedir. tür evi, cami ve şadırvan eklendi.79 Ek binalar Milliyet’in haber metninin ikinci paragrafında ile müze arasına 1984 yılında Yunus Emre’nin törene ait detay sunulmaktadır: bronz heykeli konularak yapı tamamlandı.80 “Bir noter huzurunda yapılacak nakil esnasında Yunus Emre’nin naaşı, medeni bir plaka ile kaplı yeni sandukasına yerleştirilecek; bunu konuşmalar, şiirler ve okunacak mevlid izleyecektir. Daha sonra 75 Milliyet, 24 Mayıs 1970, s. 4. hazırlanan geleneksel Yunus Emre pilavı konukla- 76 TRT Arşivinde bulunan kayıttan elde edilen fo- ra dağıtılacaktır. Eskişehir Valiliği, Turizm ve Ta- toğraflar (Ek-8) 77 Milli İrade, 25 Mayıs 1970, s. 1. 71 Milli İrade, 22 Mayıs 1970, s. 1. 78 Hürriyet, 25 Mayıs 1970, s. 3. 72 Ek-7 79 https://eskisehir.ktb.gov.tr/TR-156957/yu- 73 Milli İrade, 23 Mayıs 1970, s. 1. nus-emre-kulliyesi-ve-turbesi.html (Son Erişim: 74 Cumhuriyet, 23 Mayıs 1970, s. 3; Türbenin nakil 17.03.2021) öncesi mermer sandukasız hâli (Ek- 6) 80 Önge, A.g.m., s, 104. 25 Mayıs 1970 Tarihli Milli İrade Gazetesi 284 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 285 24 Mayıs 1970 Tarihinde Gerçekleşen İkinci Nakle Dair TRT Arşivinde Yer Alan Kayıttan Ekran Görüntüleri genelindeki pandemi nedeniyle ikinci nakil için Özçelik, Mustafa, Bizim Yunus, Eskişehir İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin ga- Valiliği, Eskişehir, 2010. zete koleksiyonuna müracaat ile sınırlı kalındı. Tatcı, Mustafa, “Yûnus Emre”, İslam Buradaki eski kataloglarda Mayıs 1970 yılına Ansiklopedisi, C.43, Türkiye Diyanet Vakfı Ya- ait Sakarya ve İstikbal gazetelerinin de mevcut yınları, İstanbul, 2013, ss. 600-606. olduğu bilgisine rağmen yeni kataloglarda söz T.C. Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi konusu yıla ait adı geçen gazetelerin kopyaları- Dairesi, Türk İstiklal Harbi, C.II/5-2, Genel- nın bulunmadığı bilgisi verildi. Devlet Arşivleri kurmay Basımevi, Ankara, 1973. Başkanlığında yaptığımız çalışmalarda da taşın- Yazalan, Talat, Türkiye’de Yunan Vahşet ve ma işlemlerine ait evraklara rastlanılamadı. Te- Soy Kırımı Girişimi, Genelkurmay ATASE mennimiz odur ki seneler içerisinde yeni belge- Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1994. lerle bu çalışmanın muhtevası genişletilecektir. Yetim, Fahri, “Yunus Emre’nin Kabri ile İl- gili Görüşler Üzerine”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Haziran Kaynakça 2005, C. 6, S.1, ss. 171- 186. a) Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi c) Gazete DEĞERLENDİRME ve bazı yazılı kaynaklar rivayet olunan anlatımı BCA, Fon Kodu: 30.11.1.0., Yer Kodu: Cumhuriyet Her yıl 6 Mayıs’ta düzenlenen Yunus Em- sürdürmektedir. Ancak bu kararın ona yaraşır 181.9.19 Milli İrade re’yi anma günüyle yüzlerce misafiri ağırlayan bir anıt mezar yapmak, mezarda yapılacak tö- BCA, Fon Kodu: 490.1.0.0., Yer Kodu: Milliyet Yunus Emre köyü, 1994-2014 yılları arası belde renler için alan oluşması amacıyla düz ve yük- 599.74.1 Halkçı Porsuk statüsünde olup belediye teşkilatına da sahipti. sekçe bir sahaya nakletmek arzusu Eskişehir Hür Millet Bugün mahalle olarak Mihalıççık’a bağlı Yunus Valisi Daniş Yurdakul tarafından alındığı gö- b) Telif ve Tetkik Eser Hürriyet Emre Mahallesi’nin sürdürmekte olduğu tarihî rülmektedir. Yine birinci naklin gizlilik ve sıkı Anadol, Cemal, Gönüller Sultanı Yûnus Sakarya ve kültürel miras, sadece yurt içinde değil yurt tedbirler içerisinde yapıldığı Yunus Emreliler ve Emre, Kamer Yayınları, İstanbul, 1993. d) Elektronik ve Diğer Kaynak dışında da büyük önem arz etmektedir. Çünkü bazı yazılı kaynaklarda aktarılırken gazete arşi- Aras, Rıdvan, Mihalıççık ve Köyleri, Favori https://eskisehir.ktb.gov.tr/TR-156957/yu- büyük şair Yunus Emre, eserleriyle Türk dünya- vindeki bulgularla ve Kunter’in eserindeki anla- Yayıncılık, Ankara, 2021. nus-emre-kulliyesi-ve-turbesi.html sıyla da sınırlı kalmayarak uluslararası bir okur tımla doğru olmadığı anlaşılmaktadır. İzdiham Araz, Nezihe, Anadolu Evliyaları, Atlas Ki- http://www.anadolugazetesi.com/makale/ kitlesine ulaşmış, milyonlarca gönle girmiştir. olmaması adına İstanbul ve Ankara basınına tabevi, İstanbul, 1984. Gölpınarlı, Abdülbaki, Yunus Emre Hayatı yunus-emre-nin-mezarindaki-sir-.html Çalışmanın ana başlığı nedeniyle yurt içeri- haber verilmezken Eskişehir yerel basını geliş- ve Bütün Şiirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Ya- https://www.tyb.org.tr/yunus-emrenin-kab- sindeki diğer türbe ve makamları her ne kadar meleri öncesiyle ve sonrasıyla takip etmiş, ya- yınları, İstanbul, 2006. ri-nasil-tasinmisti-10417h.htm inceleyememiş olsak da bu türbe ve makamların pılacak törenin programını iki gün öncesinden Köprülü, M. Fuad, Türk Edebiyatında İlk https://www.haberturk.com/yazarlar/mu- Yunus’un ömrü içerisinde uğradığına dair bul- Eskişehirlilere duyurmuştur. Birinci nakle ait Mutasavvıflar, Akçağ Yayınları, Ankara, 2007. rat-bardakci/749556-1940li-yillarin-hamlet- guların olmadığı coğrafyalara kadar uzanmış fotoğraflar, Halim Baki Kunter’in istifade et- leri-yunus-emrenin-mezarini-acip-kafatasiy- Kunter, Halim Baki, Yunus Emre Bilgiler – olması; Türk insanının gönlünde onunla hem- tiğimiz kitabında bulunmaktadır. Mükerrer ol- la-resimcektirmisler Belgeler, Eskişehir Valiliği, Eskişehir, 1991. şehrilik payesini paylaşmak, onun manevi de- maması adına daha önceki çalışmalarda yayın- http://www.eskisehir.gov.tr/yunus-emre Önge, Yılmaz, “Yunus Emre’nin Makamları ğerler manzumesini sürdüren nesil olma iddia- lanmamış, yerel basına ait nüshaların olmasını https://eskisehir.ktb.gov.tr/TR-156957/yu- (Anıt-Mezarları)”, Vakıf Haftası, S.8, ss. 103- sında yer alabilmek içindir. tercih ettik. Yine bu noktada bir hususu açalım: nus-emre-kulliyesi-ve-turbesi.html 116. Eskişehir Mihalıççık’taki mezar nakille- Bilhassa görüldüğü üzere ikinci nakilde istifade http://esyenigun.com/makale/mihalic- Önpeker, Hikmet, Büyükşehir Eskişehir, rinde, metinde de vurguladığımız gibi gerekçe edilebilen tek yerel gazete Milli İrade’dir. Maa- cik-yunusemre--sarikoy-ve-tarihi-/ Hicret Kitabevi, Eskişehir (Basım yılı yok) ve nakil hakkında halk anlatımları ile bulgular lesef Milli Kütüphane dijital koleksiyonunda 70 Birgül Elüstü ile Görüşme, 16 Mart 2021. Özçelik, Mustafa, Eskişehir’den Portreler, arasında doğal farklar bulunmaktadır. Bilhassa yaşını doldurmamış gazete sayıları paylaşılma- (1954 Yunus Emre Köyü Hamitoğlu Çifliği Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı, birinci naklin gerekçesi olarak Yunus Emreliler maktadır. Çalışmanın hazırlandığı tarihte yurt Doğumlu) Eskişehir, 2013. 286 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 287 Mananın sırlandığı, gizli bir dildir kuş dili. Yunus Emre’nin “Mevlânâ Hudâvendgâr bize Öyle ki Yunus’un çağdaşı Gülşehrî’nin “Mantı- nazar kılalı / Anun görklü nazarı gönlümüz ayna- ku’t Tayr” adlı eserinde belirttiği gibi hem “değ- sıdur (47/4)” şeklinde bahsettiği Hz. Mevlana; me nâdân” hem de “değme hakîm”ler, yani her her devrin bir Süleyman’ı, gizli ilim ve dillere cahil, her âlim anlayamaz. Gülşehrî her âlimin sahip yol göstericileri olduğunu belirtmektedir. anlamamasına dayanak olarak Kur’an-ı Kerim’i Bu hususta karınca gibi yem peşinde koşmayı gösterir ve “Her ilim sahibinin üstünde daha değil Süleyman’ı aramayı öğütler: “Sen bir ka- iyi bilen birisi vardır.” ibaresinin yer aldığı Yusuf rıncaya benzersin, tane toplamak için koşup dur- Suresi 76. ayete telmihte bulunur. maktasın. Fakat behey azgın, Süleyman buracıkta, sen ne arıyorsun? Tane arayana tane, tuzaktır. Fa- kat Süleyman arayan, hem Süleyman’ı bulur hem Sözi kaçan degme nâdân anlaya taneyi elde eder. Bu âhir zamanda kuşlara bir an Mantıku’t-tayr’ı Süleymân anlaya BİZİM DİLİMİZ KUŞ DİLİDİR bile birbirlerinden aman yoktur. Devrimizde de Süleyman var: Bizi sulha kavuşturur, zulmümüzü Anlamaya hikmetin degme hakîm giderir.” (3704-3707)4 1* Zîra fevka külli zî-‘ilmin ‘alîm” (4425-4426)3 ferİde turan Görklü (güzel, mübarek) nazarı, Yunus’un gönlüne ayna olan Mevlana; Hz. Süleyman Bu dili anlasa anlasa “Süleyman” anlar. Yu- Vefası ve bekası olmayana bel bağlar aşktan bî-haber kimseler. Akılsızca, kıssasını hatırlatarak Süleyman’ın (A.S.) büyük nus’un da dediği gibi şuursuzca ve sabırsızlanarak... Alıcı bir kuş olur onların hevesleri, fani divan çadırı kurulduğunda bütün kuşların onun ömrü kapıp parçalar. Oysa fena’dan beka’ya kanat açmaktır aşk. Bu “sır”lı huzuruna geldiğini söyler. Onu kendilerinin Yunus bu kuş dilidür bunı Süleyman bilür macerada “Kanatlandık kuş olduk uçtuk el-hamdüli’llâh” diyebilmektir dilini anlar, sırrını bilir bir zat bulup huzuruna Gerçek âşık bu yolda ne kılasın sezerem (95/9) Yunus misali. Yolun sonu bilinmez ama “yolculuk” daima âşıklarındır. canla başla bir bir koşmuşlardır. Bütün kuşlar ötmeyi bırakmışlar, fasih (açık, güzel) bir suret- Kur’an-ı Kerim’in Neml Suresi 16. ayetinde te Süleyman’la (A.S.) konuşmaya başlamışlardır. geçen “mantıku’t-tayr” (kuş dili) ibaresi, tasav- Süleyman Kuş Dilin Bilir Dediler Hz. Mevlana’nın burada aynı dili konuş- vufi hakikatlerin sırlandığı bir remiz olarak kul- maktan kastettiği şey bambaşkadır. “Nice Hindli, lanılmış, bu yolda üretilen edebî eserlerin de il- Süleyman Var Süleyman’dan İçeri nice Türk vardır ki dildeşdirler. Nice iki Türk de ham kaynağı olmuştur. “Süleyman Davud’a vâris vardır ki birbirlerine yabancı gibidirler.” diyerek oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi mahremlik (yakınlık) dilini hatırımıza düşürür. şkın lisanıdır kuş dili. Manayı gizlemek Menzili ırak bu yolun bu yola kim varası ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu 2 Ona göre gönül birliği dil birliğinden, aynı dili için aşksızlardan, kuşlarda sır olmuştur. Müşkili çok bu yolun bunı kim başarası (172/1) apaçık bir lütuftur.” mealindeki ayette Süleyman Yedi gök altında, yedi deniz üstünde konuşmaktan daha iyidir. Zira gönülden sözsüz, diyerek yolun güçlüğü hakkında “talip”leri uya- peygamber (A.S.) kuşların dilini bilen kişi ola- yedi vadiyi aşmak ve Kaf dağına ulaşmak için işaretsiz, yazısız yüzbinlerce tercüman zuhur rak bildirilir. Hatta ona verilen diğer nimetler 5 A rırken Türkiye Türkçesi ile tekke ve halk şiirinin eder (1202-1208). İşte kuş dili bu noktada çırpınanların dilidir. Peki, bu maceraya “talip” temelini atan Yunus Emre; arı duru Türkçesiyle “her şeyden (nasip) verildi” şeklinde özetlenir- “birliğin” dili olmuş, bütün kuşlar “Süleyman”la olan kuşların içinde hangisidir ruhumuz? Ten bu yol ve yolculukta “benim dilim kuş dilidir” ken “kuş dili” vurgulanır. Diğer nimetlerle bir- dildaş ve sırdaşlarını bulmuştur. kafesimizin içindeki can kuşu; talibi olduğu diyerek manayı sırlamış, mananın yüzünü ört- likte “kuş dili”nin kaynağı şüphesiz Allah’tır. Şiirlerini Türkçe ve Farsça yazdığı için “Zül- uzun ve çetin yoldan geri dönenlerden mi olacak müştür. Kuş dili bilmek, Allah’tan bir “lütuf ”tur. 6 lisaneyn” yani “iki dil sahibi” şeklinde anılan yoksa yolda duranlardan, menzile varanlardan Benim dilüm kuş dilidür benüm ilüm dost ilidür mı? Sorunun cevabı, maceranın seyrinde... Ben bülbülem dost gülümdür bilün gülüm solmaz 4 Mesnevi, Mevlâna, Çev. Veled İzbudak, Gözden Evvela -Yunus’un da dediği gibi- “bir kuş olup benüm (111/2) 3 Yazımızda belirtilen beyit numaraları, Kemal Ya- Geçiren: Abdülbaki Gölpınarlı, II. Cilt, Millî Eğitim uçmak” gerek... Zorlu bir yola düşmek gerek... vuz’un Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Bakanlığı Yayınları: 771, İstanbul, 1990, s. 284-285. 2 Yazımızda şiir ve beyit numaralarını belirttiğimiz Genel Müdürlüğü tarafından 2007’de yayınlanan 5 A.g.e. s. 97. 1* Türkolog, Eğitimci-Yazar, Eskişehir Valiliği Proje Yunus Emre şiirleri Faruk Kadri Timurtaş’ın 1972’de “Gülşehri’nin Mantıku’t-tayr’ı (Gülşen-nâme) -Me- 6 Günay Kut, Ali Şîr Nevâî, TDV İslâm Ansiklope- Sorumlusu, [email protected] hazırladığı Yunus Emre Divanı’na aittir. tin ve Aktarma-” eserine aittir. disi, 2. Cilt, İstanbul, 1989, s. 449-453. 288 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 289 Kimsenin anlamayacağı “muğlak”, kapalı söz söylemenin yanı sıra bazen de Bu manevi yolculuğun, tasavvuf dilinde “seyr Bunların yanı sıra mesela “dört” rakamı; dört susulur, “hâmûş” olunur, Hz. Mevlana gibi... O; birçok gazelinin sonunda “Hâmûş- ü sülûk”un, mesela hakikat kapısıyla ilgili ola- çeşit ruha (nebatî-hayvanî-insanî-sultanî) ve in- rak Türklüğün tertemiz pınarı Hoca Ahmed sanın “ruh”, “akıl”, “kalp” ve “nefis” latifelerinden kon!”, “Hâmûş-bâş!” der. Yani “Sus! Sessiz ol!” diye seslenir gönlüne. Zira susmak 12 Yesevi; tevazu, kanaat, kimseyi incitmemek gibi meydana gelişi gibi birçok manaya işaret eder. yürek ister, derin ve heybetli denizler susar ancak. Aşk bir hâl dilidir haddi zatında. özelliklerin eyleme dönüştürülmesi gerektiği- Görüldüğü üzere sözün dışında da hayata dair, Susmadaki sırrı bilemez aşkı bilmeyen. Sevmek sessizliktedir çünkü. Bütün bu ni söyler.10 Yunus’la yaklaşık bir çağda yaşayan hayatın içindeki her nesneyi “seyr ü sülûk”a dâ- remizler, bütün bu sırlar, esasında bir iç yolculuğun mahremiyetini muhafaza Hacı Bektaş-ı Veli “Makâlât” adlı eserini “dört hil eden bir bakış açısı mevcuttur. etmektedir. Bu yolda bazen susulur, bazen mana perdelenir. kapı ve kırk makam”ı açıklamak için yazmıştır. Tasavvuf felsefesine göre hayata geçirilen ve Makâlât’ta mesela marifetin makamları arasın- içselleştirilen bu kavramlar, İslam binasının aşa- da; edep, sabır, kanaat, ilim sahibi ve cömert ol- malarını göstermektedir. Bu binanın temelinde Ali Şîr Nevâî’nin “Kuş tili birle tekellüm eylegey Yunus bu dilin “şeriat ehli”nden çok ırak bir ise şeriat, yani İslam dininin esasları yer almak- 7 mak yer almaktadır. Alçakgönüllülük, hoşgörü (295)” dizesinde kuş dili ile konuşmamız gerek- menzilde olduğunu söylerken “şahsi” bir görüş- sahibi olmak, hayırsever olmak, dünyadaki her tadır. “Şeriat-tarikat-marifet-hakikat” şeklinde tiğini vurgulamasının şüphesiz tasavvufi anlam- ten öte tasavvufi bir anlayışı dile getirmektedir. yaratılmışın kendinden emin olması vasıfları ise sıralanan bu dört kapıyı İslam binasının bün- ları vardır. Tasavvufun gizli ve sembolik dilidir Nitekim Yunus’un şiirleri her şeyden evvel ta- hakikatin makamlarındandır.11 Bu özelliklerin yesinde değerlendiren bir bakış açısı da İmam 13 “kuş dili”. Bu gizliliğin iki yönü bulunmaktadır: savvufi bir yol ve yolculuğa dairdir: eyleme dökülmesi ve davranışa dönüşmesi uzun Şafi’nin şu ifadelerinde yer almaktadır: Birincisi, bu anlayışa karşı olanlardan gizlemek. bir manevi yolculuğu (seyr ü sülûk) beraberin- İkincisi tasavvufun yüksek hakikatlerini anlama Şeriat ehli ırak iremez bu menzile de getirmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Hem fakih14 ol hem de sufî,15 sakın olma sadece ve taşımaya kabiliyeti olmayan “nâ-ehil” kim- Ben kuş dilin bilürem söyler Süleyman bana Yusuf Suresi 15. ayette de nefis “olanca gücüyle biri! selerin akıl ve idrak sürçmesi yaşamaması için (8/7) 8 kötülüğü emreden” yönüyle ele alınmaktadır: Şüphesiz ben Allah hakkı için öğütlerim seni gizlemek. Bu nedenlerdir ki Niyazi-i Mısrî de “Nefsimi ak pak gösteremem. Çünkü nefs, Rabbi- Sade fakih, katı kalpli takvadan nasiplenmemiş “Mantıku’t-tayr’un lûgat-ı muğlakından söylerüz Tasavvuf edebiyatında sıklıkla karşımıza çı- min merhamet ettiği durumlar hariç, olanca gü- kişi, / Herkes anlamaz bizi bizler muammâ olmışuz” kan “Şeriat-tarikat-marifet-hakikat” şeklindeki 9 cüyle kötülüğü emreder. Ama Rabbim çok affedici, Sade sufi, zır cahil, nasıl ıslah olur böyle biri.” (76/4) demiştir. bu söylem birliği Yunus’un da şiirinin ana ek- çok esirgeyicidir.” Kimsenin anlamayacağı “muğlak”, kapalı söz senini oluşturmaktadır. Tasavvuf ehlinin kastet- Tasavvuf kültüründe sadece kelimelere değil Yunus Emre; yine tasavvufi anlayışın bir söylemenin yanı sıra bazen de susulur, “hâmûş” tiği dereceleri anlatmak için kullanılan bu dört renk, eşya ve şekillere de “dört kapı kırk ma- gereği olarak “menzile ermenin” tek başına ola- olunur, Hz. Mevlana gibi... O; birçok gazelinin kavram “dört kapı” şeklinde ifade edilerek sem- kam”a dair çeşitli anlamlar yüklenilmiştir. Bu mayacağını, “er eteğini tutmanın” şart olduğunu, sonunda “Hâmûş-kon!”, “Hâmûş-bâş!” der. Yani bollerle anlatılmıştır. Esasında Yunus Emre de hususta özellikle giysiler ve tarikatlara ait taçlar aksi takdirde “Allah’a erilemeyeceğini” vurgular: “Sus! Sessiz ol!” diye seslenir gönlüne. Zira sus- “dört kapı”yı dervişliğin olmazsa olmazları ara- çok önemlidir. Mesela tacın dört dilimli ve kırk mak yürek ister, derin ve heybetli denizler susar sında saymıştır: dallı olması demek; kırk adet menzil ile nefsi Kendü bilişiyle kişi hiç irişe mi menzile ancak. Aşk bir hâl dilidir haddi zatında. Susma- değiştirmeye ve yüksek ahlaka erişmeye; sâli- Allah’a iremez kalur er eteğin dutmayınca (151/2) daki sırrı bilemez aşkı bilmeyen. Sevmek ses- Dervişün dört yanında dört ulu kapu gerek kin hakikat yolculuğunda dört kapı üzerine kırk sizliktedir çünkü. Bütün bu remizler, bütün bu Kancanı bakar-ısa gündüz ola gicesi (164/8) makamı geçmesine; bir gün ve gecede kılınan O; bir şaha kul olmak, bir eşiğe yaslanmak, sırlar, esasında bir iç yolculuğun mahremiyetini namazların toplam rekât sayısına işaret eder. bir kuş olup uçmak gerek derken uzun bir yolu muhafaza etmektedir. Bu yolda bazen susulur, Dervişin ulaşması gereken “makam”lar ise işaret etmekte; zorlu bir yolculuğa kapı arala- bazen mana perdelenir. her kapının içerisindeki on basamaklı merdiven 10 Kadir Özköse, Ahmed Yesevi’nin Hikmetlerinde maktadır: olarak düşünülmüş, böylece tasavvufi düşüncede Dört Kapı ve Kırk Makam Anlayışı/The Concept of 7 Yazımızda belirtilen beyit numaraları; Mustafa önemli yeri olan “dört kapı kırk makam” tabiri Four Doors And Forty Maqaams In The Wısdoms 12 Ramazan Muslu, Türk Tasavvuf Kültüründe Tari- Canpolat’ın Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek metaforlarla açıklanmıştır. Bu bakımdan Yu- of Ahmed Yesevî, Akademiar Dergisi Yıl: 2017 (Ha- kat Kıyafetleri ve Sembolik Anlamları, EKEV Aka- ziran),S. 2, s. 99-133. Kurumu Türk Dil Kurumu tarafından 1995’te yayın- nus Emre “Şeriat ehli ırak iremez bu menzile” demi Dergisi Yıl: 12 (Yaz 2008) Sayı: 36 s. 43-66. lanan Ali Şîr Nevayî Lisânü’t-Tayr eserine aittir. 11 Hüseyin Özcan, Hacı Bektaş Veli’nin Eserlerinde 13 Abdullah Kahraman, Yunus Emre Dîvânı’nda 8 H. Kâmil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarî- derken şeriattan hakikate uzanan bir manevi ve Bektaşî Erkânnâmelerinde Dervişin Nitelikleri, Şerîat, Tarîkat, Hakîkat ve Marîfet (Dört Kapı), Ko- katlar, Ensar Neşriyat, İstanbul 1998, s. 153. yolculukta kuş dilinin bulunduğu konumu vur- Turkish Studies - International Periodical For The caeli İlahiyat Dergisi c. 1, S. 1, Mayıs 2017, s. 1-18. 9 Niyazi-i Mısri Divanı, haz. Kenan Erdoğan Akçağ gulamaktadır. Languages, Literature and History of Turkish or 14 Fıkıh (din, şeriat) ilminin üstadı. Yay., 3. Baskı, Ankara 2019, s. 217. Turkic Volume 7/1 Winter 2012, p.1695-1705. 15 Tasavvuf ehli, mutasavvıf. 290 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 291 Kanatlandık Kuş Olduk Uçtuk El-Hamdüli’llâh Altmışka ‘ömr koyganda kadem nım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul Kuş tilin şerh itkeli yondum kalem (3509) ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip bana Bir şaha kul olmak gerek hergiz ma’zul olmaz ola inansınlar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar.” Bir işik yaslanmak gerek kimse elden almaz ola (152/1) Kuşların macerasını çocukluğundan beri Lisanü’t Tayr’ın başkahramanlarından Bir kuş olup uçmak gerek bir kenara geçmek gerek elinden düşürmediği bir kitaptan dolayı biliyor- Hüdhüd de esasında Kur’an-ı Kerim’in Neml Bir şerbetden içmek gerek içenler ayılmaz ola (152/2) dur aslında. Hiç hatırından düşürmediği bu ma- Suresi’nden aşina olduğumuz bir kuştur. Hatta cerayı Ferîdüddin-i Attâr’ın “Mantıku’t Tayr” Yunus Emre şiirlerinde kendi deyimiyle “yolsuzlara bu sureye “Hüdhüd Suresi” de denmektedir. eserinden defalarca okumuştur. Kaleme aldığı yol göstermiş” (43/6), “Biz bu yoldan üşenmedük erenler- Buna göre Hz. Süleyman’ın ordusunun bir eserleriyle Çağatay sahasında ve Türk dili tari- den usanmaduk” (43/2) diyerek bu yolda çırpınan kuşlar- bölümü kuşlardan oluşuyordu. O; peygamber hinde haklı bir yer edinen şair; Mantıku’t Tayr’ı dan bir kuş olmuştur. olmanın yanı sıra ordunun içinde bir kuş bile Türkçeye çevirmek için kalem yontmuş ancak Hangi çağda, nerede yaşamış olursa olsun bütün eksildiğinde bunun farkına varan disiplinli kurguda ve şahıslarda yaptığı değişikliklerle bir komutan, tüm dikkati halkının üzerinde erenlerin ortak lisanıdır kuş dili. Yunus’un çağdaşı ve esere kendi mührünü vurmuştur. Ahi Evran’ın dervişlerinden olan Gülşehrî de kuş dilini olan duyarlı bir yöneticidir. Bir gün güçlü ve “Türkî” suretinde söylemiş, İranlı meşhur şair ve mu- Sadece Farsça şiirlerinde “Fânî” mahlasını büyük ordusunu teftiş ederken Hüdhüd’ü tasavvıf Ferîdüddin Attâr’ın tasavvufta “vahdet-i vücut” kullanan Nevâî, “kuş dili” anlamındaki “Lisanü’t göremez. Surede haberci yönüyle ön plana felsefesini alegorik bir şekilde ele alan “Mantıku’t Tayr” Tayr” eserinde bir istisna yaparak “Fânî” mah- çıkan Hüdhüd’ün ordudan izinsiz ayrılması, adlı eserine nazire yazmıştır. lasını kullanır. Taleb’den başlayıp Fenâ’ya doğru diğer askerlere kötü bir örnek olabilirdi. Bu yükselen bir yolculuğun anlatıldığı mesnevide bakımdan Hz. Süleyman (A.S.) “onu ya ağır “Fânî” mahlasının seçilmesi elbette manalıdır. cezaya çarptıracak” ya da Hüdhüd “mazeretini Mantıku’t-tayr’ı ki ‘Attâr eyledi belgeleyen açık bir kanıt” getirecektir. Nitekim Pârisîçe kuş dilini söyledi (4408) Kuşların “sâlik”, aşmaları Kuşların padişahı Sîmurg’a ulaşmak için Kaf gereken vadilerin ise “nefis dağına doğru kanat açan kuşlar; sırasıyla “talep, getirir de… Anı Türkî sûretinde biz dakı mertebeleri” olduğu bir iç aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret, fakr u fena” Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip “Ben, dedi, se- Söyledük bülbül gibi Tañrı hakı (4409) yolculukta ulaşılması gereken vadilerini aşmalıdır. Tasavvufi düşünceye ait te- nin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe’den sana mel kavramların adını taşıyan bu vadilerin her çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim.” (Neml “Sîmurg” kim olabilir? Bu Gülşehrî, Attâr’ın Farsça söylediği kuş dilini, ken- biri, insanın bir zaafını ve nefsin mertebelerini Sûresi/22). Bir hükümdara onun bilmediği bir sorunun kesin cevabı, kuşların temsil eder. Kuşlar ise “sâlik”ler, yani tasavvuf şeyi söylemek, önemli ve doğru haber getirmek, disinin de “Türkî suretinde” bülbül gibi söylediğini yol göstericisi Hüdhüd’dedir. ifade ederek hem Türkçeyi hem de kendi üslubunu yoluna girmiş kimselerdir burada. gerçekten de mazereti kanıtlayan açık bir delil övmüştür. Dönem itibarıyla Türkçenin tercih edilmesi O’ndan bahsederken kullandığı Hikâyede kuşlardan bazıları bu uzun ve çe- hükmündedir. ayrıca manalıdır. Bundan yaklaşık iki asır sonra yine bir “Ol yakın sizge vü siz andın tin yola dair bir mazeret sunar. Kimisi yolda bir Hüdhüd, kuşların Sîmurg’a kavuşma ma- Türkçe âşığı, Türkçeyi Farsçadan üstün tutarak “Man- yırak”, yani “O yakın size vadiye takılıp kalır, kimisi de kaybolur. Sonun- cerasının anlatıldığı hikâyelerde de hakikatten tıku’t Tayr”ı bir de “Nevaî Tarzı” ile dillendirecektir. ve siz ondan ırak” ifadesi da yüzlercesinden ancak “doğru” kuşlar “fena” haber veren ve rehber kimliği ile yer alır. Gül- Üstelik Farsçanın resmî dil olarak hüküm sürdüğü, Bakara Suresi’nin 186. ayetini vadisinden “beka” mülküne ulaşır ve Sîmurg’a şehrî; Hüdhüd rehberliğinde Kûh-i Kaf ’a, yani Fars edebiyatının zirveye ulaştığı, aydınların Farsça şiir hatırlatır bize: “Kullarım sana kavuşur. Kaf dağına erişilip Sîmurg’u görmek için kanat yazmayı meziyet saydıkları bir ortamda onun Türkçe ıs- beni sorarlarsa, bilsinler ki Kuşların “sâlik”, aşmaları gereken vadilerin çırpılan bu yolculuğa dair sembolleri şöyle açık- rarı, Türk dili ve edebiyatı tarihimizdeki yeri ve hizme- ise “nefis mertebeleri” olduğu bir iç yolculukta lar: tinin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde ulaşılması gereken “Sîmurg” kim olabilir? Bu Hüdhüd ü kuşlar u sîmurg misâl İster Farsça ister Arapça ister Türkçe konuşsun bü- sorunun kesin cevabı, kuşların yol göstericisi ‘Akl u hulk u Tañrı’ya kıldı mesel (16) duasını kabul ederim. Artık tün erenleri, gönülde ve sırda kuş dili birleştirir; birbi- Hüdhüd’dedir. O’ndan bahsederken kullandığı rine ayna kılar. Kendisine mahsus “Nevaî Tarzı” ile kuş onlar da davetimi kabul edip “Ol yakın sizge vü siz andın yırak”, yani “O yakın Demek ki Mantıku’t Tayr; Hüdhüd’ün akla; dilini konuşan Ali Şîr Nevâî ise altmış yaşına girdiğinde bana inansınlar ki doğru yolda size ve siz ondan ırak” ifadesi Bakara Suresi’nin kuşların halk’a, Sîmurg’un da “Tanrı”ya mesel bu dili şerh etmek için kalem yonttuğunu söyler bize: yürüyenlerden olsunlar.” 186. ayetini hatırlatır bize: “Kullarım sana beni kılındığı hikâyelerden ibarettir. Ali Şîr Nevâî de sorarlarsa, bilsinler ki ben, şüphesiz onlara yakı- Lisanü’t Tayr mesnevisinde “Başıda zîver hidâyet 292 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 293 güçlü düşman biriktirse de asla doğru bildiği muhataplarıdır hepsi. “Haddinden fazla” sahip Sûreti eylemegil ma‘niye büt yoldan ayrılmamıştır.17 oldukları Allah vergisi güzellikleri, variyetleri Gül bugün togdı vü yarın öldi dut (287) Sadece otuz kuşun Sîmurg’a ulaştığı bu sır- ile övünür de övünürler. Hakikatten haber veren lı yolculukta, geçilmesi gereken derin vadilerin Hüdhüd böyle insanlar hakkında ne söylemiş, Güle aşkıyla tanıdığımız ve bir damlacık özelliklerini vererek hikâyeler anlatır Nevâî. bakalım. Gerçi biz “insan” dedik ama o, böylele- göğsünde kıyametler koparan bülbül; gülden ri için “âdem değil”dir der. Kuşların, aradıkları Sîmurg’un yine kendileri ayrılamaz. Ali Şîr Nevâî’nin eserinde de aynı olduğunu öğrenmesiyle tasavvufta “vahdet-i mazeret, bu sefer “Nevâi Tarzı”yla tekrarlanır. vücut” felsefesinin açıklandığı bu hikâyede Âdem olgan zîb-i zâhirdin dimes Bu bir Farsça “otuz” manasındaki “si” ile “kuş” anla- Kim ki andın fahr iter âdem imes (631) Andın ayru ‘âşık u dîvâne-min “yolda durma” mındaki “murg” kelimelerinin birleşmesinden ‘Akl u hûş u sabrdın bîgâne-min (648) macerasıdır. Hüdhüd meydana gelmiş “Sîmurg”un kullanılması bo- Âdem olan görünüşten, süsten bahsetmez. şuna değildir. Kim ki onunla övünür, o vakit âdem değildir. “Ondan ayrı âşık ve divaneyim. Akıldan, bu yolun meşakkatli Tûtî de “zâhir” sebeplerden rahatını bozmak is- olduğunu söyler yolun Eserde “Yâdıma mundak kilür bu mâcerâ” şuurdan ve sabırdan bigâneyim” der bülbül. temeyenlerden. Saraylarda nazeninler elinden Hüdhüd de buna karşılık onun aşk zannettiği dizesiyle ifade edildiği gibi bu bir “macera”dır. beslenir çünkü. Hüdhüd ona verdiği cevapta en başında. Hep beraber duygunun bir “heves” olduğunu lafı dolandır- Hatta bu bir “yolda durma” macerasıdır. “hod-perestî” (kendine tapan) ve “hod-pesendî” bir düş kurup yola düşerler. madan, bulandırmadan açık açık söyler. Kesin- Hüdhüd bu yolun meşakkatli olduğunu söyler (kendini beğenen) kelimeleriyle çok isabetli bir Sîmurg’dan ayrı düşmenin likle “aşk değildir”. yolun en başında. Hep beraber bir düş kurup kişilik analizi yapmıştır: melali içinde her birinin payına; yola düşerler. Sîmurg’dan ayrı düşmenin melali kavuşmaya dair yüz hayal düşer. içinde her birinin payına; kavuşmaya dair yüz ‘Işk imestür bu hevesdür ser-be-ser Hod-perestî-sin özünün ‘âşıkı hayal düşer: Ger hevesdür munça bes ey bî-haber (657) Hod-pesendî-sin mezemmet lâyıkı (589) tâcıdın”(317) diyerek Hüdhüd’ün başında hidayet tacı taşıdığı söyler. O, hidayet tacı ile süslenmiş bir Boldı ol kuşlarga hicrândın melâl Ey aşktan bî-haber kişi! Aşk sandığın şey akıldır. Onsuz Sîmurg’a erişilmez. Hidayetin “Hak Vasldın her birge tüşti yüz hayâl (540) Kendinden başka kimseyi sevmeyen ve be- baştan başa hevesten ibarettir. Çünkü yanından yoluna, doğru yola kılavuzlama” anlamına uygun ğenmeyen, bencil insanları canlandırır tûtî. Ro- ayrılamadığın, fani bir varlıktır. Ömür bahçe- düşecek şekilde Hüdhüd, kuşların sorularına ce- Her gönle ayrı ayrı yansıyan hayallerle ma- lünün hakkını da verir. Gülşehrî’nin Mantıku’t sinde “vefa”sı ve “beka”sı yoktur onun. Yılda beş vaplar verir. ceraya başlanmıştır. Lakin bir müddet sonra Tayr’ında, bülbülün özür beyan ettiği bölümde gün açılır, on gün geçmeden toprak üstüne sa- Hüdhüd’ün kullandığı “sûret-perest” ifadesi de çılır. Nevâî, bu eserinde bütün isteğinin sadece aralarından vazgeçenler vardır. Mesela “tâvûs” dikkat çekicidir. Ömrü az güllerin sûretinden Gül bahçesi bir yana, viranelerden ayrılama- Allah’a kavuşmak olduğunu ifade eder. Zira Li- kuşu, Allah’ın kendisine haddinden fazla ver- manaya eremeyen bülbüle “Sûrete tapan, sûre- yanlar da vardır. Baykuş gibi… Viranede hazine sanü’t-Tayr bir edebî eser, bir şiir olmanın çok diği güzelliğini, süsünü gerekçe gösterir: te ehemmiyet veren” manasındaki bu kelime ile beklemeyi Kaf dağına gitmeye tercih eden bay- ötesinde Ali Şîr Nevâî’nin de bir kuş olup yola seslenir. “Ey sûret perest! Manada mest olan, kuş; Gülşehrî’nin “Mantıku’t Tayr”ında “Türkî düştüğü, fenadan bekaya yükselen bir yolculuktur. Tinri birmiş hüsn ü zibâlıg mana sûreti neyler” surette” yani Türkçeyle şöyle der: Bu eseri yazmadan yıllar evvel büyük “hürmet ve Haddin artug zîb ü ra’nalıg mana (625) takdir beslediği Abdurrahman Câmî’nin irşadı ile Genc-ile vîrâneyi terk itmeyem Nakşibendî tarikatına intisap etmiş”16 ve bu tasav- Ne kışın u ne yazın görmek gerek Hikâyede tâvûsun rolü; “sûret”le övünen, Genci koyup Kûh-ı Kaf ’a gitmeyem (1472) vufi yolculukta geri dönen kuşlardan olmamıştır. “sûret”e bakan, şekilci insanlardır ve bu bakış Güllerün ‘ömri azın sormak gerek (281) Devlet yönetiminde üst düzey görevlerde de bu- açısı sadece güzellikle sınırlı değildir aslında. Niçe sûret âhir iy sûret-perest Sîmurg’a ulaşmak istemeyen baykuşu Yunus lunan Nevâî, ülkede birçok yolsuzlukla mücadele Kılık kıyafetten, servet ve nüfuza uzanan bir Sûreti n’ider olan ma‘nîde mest (282) Emre de şiirinde metafor olarak kullanır ve etmiş; haksızlığa uğrayanları korumuştur. Sayısız çizgide “sûret”e göre hükmünü verenlerdir. “dünya sevenleri” bu kuşa benzetir: “Oyaladı o çokluk kuruntusu sizleri.”18 ayetinin Sözlerinin devamında ise vazifesi gereği bül- Kişi gerek bile anı hem uyanık ola canı 16 Kemal Eraslan, Çağatay Şiiri, Türk Dili Dergisi, Bilürsin dünya seveni baykuş gibi yabandadur Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri) Sayı: 415-416- 17 Kemal Eraslan, A.g.m. büle de rehberlik eder ve doğru yolu gösterir 417 /Temmuz-Ağustos-Eylül 1986, s. 564-718. 18 Tekâsür (102) Suresi, 1. ayet Hüdhüd. Sûreti manaya put eyleme, der. (23/3) 294 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 nİsan 2021 FETİH VE MEDENİYET 295 Yunus Emre, dervişlerin yoluna girmek is- Sayı: 415-416-417 /Temmuz-Ağustos- Eylül teyenler iki temel özelliğe sahip olmalıdır, 1986, s. 564-718. der: Bunlardan biri “sıdk” (doğruluk), diğe- Kahraman, Abdullah, Yunus Emre Dîvân’ın- ri de Hak’tan gayrı her şeyi gönülden sürmek. da Şerîat, Tarîkat, Hakîkat ve Marîfet (Dört “Hak’tan gayrı” derken kastedilen, dünyaya dair Kapı), Kocaeli İlahiyat Dergisi c. 1, S. 1, Mayıs her şeydir. Nitekim başka bir dizesinde “Dünyâ 2017, s. 1-18. seven dervîş değil, dervîşligi olmaz kabul” diye Kut, Günay, Ali Şîr Nevâî, TDV İslâm An- vurgular şair. Yani makam, servet gibi dünyevi siklopedisi, 2. Cilt, İstanbul, 1989, s. 449-453. hırslardan arınmış; her türlü gösteriş ve ego ya- Mesnevi, Mevlâna, Çev. Veled İzbudak, rışından azade olacak. Yani sözün özü hiç kim- Gözden Geçiren: Abdülbaki Gölpınarlı, II. seyi ve hiçbir şeyi Allah kadar sevmeyecek, hele Cilt, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları: 771, İs- Allah’tan çok hiç sevmeyecek. O’nun sevgisini tanbul, 1990. her şeyin üstünde tutacak. Bir atasözü der ki: Muslu, Ramazan, Türk Tasavvuf Kültürün- “Bal bal demekle ağız tatlanmaz.” Bir güzelliği de Tarikat Kıyafetleri ve Sembolik Anlamları, söylemek yeterli değil, hayata geçirmeli. Aksi EKEV Akademi Dergisi Yıl: 12 (Yaz 2008) takdirde sözde kalır. Dervişlik ise hâl işidir. Kâl Sayı: 36 s. 43-66. (söz)e gelmez. “Hak’dan özge nesneyi gönlüm- Niyazi-i Mısri Divanı, haz. Kenan Erdoğan den sürdüm” diyen değil, “gönlünden süren” ki- Akçağ Yay., 3. Baskı, Ankara, 2019. 19 Özcan, Hüseyin, Hacı Bektaş Veli’nin Eser- şidir derviş. lerinde ve Bektaşî Erkânnâmelerinde Dervi- Vefası ve bekası olmayana bel bağlar aşktan şin Nitelikleri, Turkish Studies - International bî-haber kimseler. Akılsızca, şuursuzca ve sabır- Periodical For The Languages, Literature and sızlanarak... Alıcı bir kuş olur onların hevesleri, History of Turkish or Turkic Volume 7/1 Win- fani ömrü kapıp parçalar. Oysa fena’dan beka’ya ter 2012, p.1695-1705. kanat açmaktır aşk. Bu “sır”lı macerada “Kanat- Özköse, Kadir, Ahmed Yesevi’nin Hikmet- landık kuş olduk uçtuk el-hamdüli’llâh” diyebil- lerinde Dört Kapı ve Kırk Makam Anlayışı/The mektir Yunus misali. Yolun sonu bilinmez ama Concept of Four Doors And Forty Maqaams “yolculuk” daima âşıklarındır. In The Wısdoms of Ahmed Yesevî, Akademiar Dergisi Yıl: 2017 (Haziran), S. 2, s. 99-133. Turan, Feride, Girdim Gönül Şehrine, Eski- Kaynakça şehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajan- Canpolat, Mustafa, Ali Şir Nevayî Lisâ- sı, Eskişehir, 2014. nü’t-Tayr, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Yavuz, Kemal, Gülşehri’nin Mantıku’t-tayr’ı Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, (Gülşen-nâme) -Metin ve Aktarma- , T.C Kül- 1995. tür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Ya- Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe An- yımlar Genel Müdürlüğü, Ankara, 2007. siklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, 33. Yılmaz, H. Kâmil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Baskı, Ankara, 2017. Tarîkatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1998. Eraslan, Kemal, Çağatay Şiiri, Türk Dili Yunus Emre Divanı, haz. Faruk. Kadri Ti- Dergisi, Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri) murtaş, Tercüman 1001 Temel Eser, Kervan Ki- tapçılık Basın Sanayi ve Ticaret A.Ş., 1972. 19 Feride Turan, Girdim Gönül Şehrine, Eskişehir https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf (Erişim 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı, Eskişe- Tarihi: 09/03/2021). hir, 2014, s. 48. 296 FETİH VE MEDENİYET nİsan 2021 Yunus Emre’nin “Risâletü’n Nushiyye” Adlı Eseri