ALEX CALLİNİCOS ARİFE KÖSE ATİLLA DİRİM AYSİM TÜRKMEN BARIŞ UZUN BEHÇET ÇELİK BÜLENT SOMAY CENGİZ ALĞAN CEYDA AKAŞ KABADAYI DOĞAN AKHANLI DOĞAN TARKAN FERHAT KENTEL HÜSEYİN ÇAKIR İBRAHİM SEDİYANİ KELEMET ÇİĞDEM TÜRK KORHAN GÜMÜŞ MELİH MOL MUSTAFA ARSLANTUNALI NABİ YAĞCI NİHAT KENTEL NİL MUTLUER OHANNES KILIÇDAĞI OZAN TEKİN RONİ MARGULİES SİNAN ÖZBEK ŞEMSİ DİNÇ ŞENOL KARAKAŞ ÜMİT İZMEN YALÇIN ERGÜNDOĞAN YAPRAK ZİHNİOĞLU

NİSAN 06/ MAYIS2012 TL KDV DAHİL8 AYAKLAR BAŞ OLACAK!

MaDEM Kİ MESuT YEĞEN İLE CİNSELLİĞİMİzİN ERMENİSİN… KÜRT SORuNu ÜzERİNE MİLLÎ OLMaK MİLLİYETÇİ SINIRI

İKİ uLuSLu ÜLKE bÜLENT SOMaY: FERhaT KENTEL: KORhaN GÜMÜŞ: SOL DİYE bİR ŞEY buRaSI TÜRKİYE! GÜNDELİK haYaTTaN KENTLERDE SINIF SİYaSETİNİN YOKTuR bİz VE öTEKİLERE DaİR aFORİzMaLaR RESMÎ SİYaSETLE buRKuLMaSI 2 bu SaYIDa

GÜNCEL 23 Marksist Devlet Düşüncesi: 43 De vta fabula narattur: Drm İktidarsız Toplum Brlğnn Uçsuz Bucaksız Hkâyes Snan Özbek Mustafa Arslantunalı

45 Hayvan Özgürleşmes İnsan Özgürleşmesdr Yalçın Ergündoğan

KENTSEL DöNÜŞÜM

3 KCK Bahane, Hedef BDP! Şems Dnç 4 AKP’nn İk Yüzü Şenol Karakaş NİSAN 6 Hükümetin İki Zihniyeti 06/ MAYIS2012 Hüseyn Çakır ISSN: 2146-448 7 Mesut Yeğen le Söyleş Arfe Köse Z Yayıncılık ve Tanıtım 11 Orta Derecede İnglzce Blen SOSYaLİzM TaRTIŞMaLaRI 48 Kentsel Dönüşüm: Hizmetleri Ltd. Şti. Bülent Arınç Syasetn Askıya Alınması İbrahm Sedyan Korhan Gümüş Adres 25 Marx ve Odun Toplama Hakkı Ozan Tekn 51 Kentlerde Sınıf Syasetnn Resmî Büyükparmakkapı Sok. Syasetle Burkulması Din ve Başkaldırı İlişkisi 16/3 Beyoğlu - 26 Korhan Gümüş (555) 637 24 50 Barış Uzun Dönüştürülen Kent www.altust.org Eleştirel Düşünce Üstüne 53 27 ve ‘Modern’ Kent [email protected] Birkaç Söz Aysm Türkmen Nab Yağcı Sahibi 29 Sol Diye Bir Şey Yoktur Bülent Somay 54 Yoksulluğun Kaynağı Arife Köse Nhat Kentel

Sorumlu Yazıişleri Müdürü GÜNDELİK haYaT KÜLTÜR Burak Demir

Reklam Sorumlusu Ozan Tekin (555) 637 24 50

Görsel Tasarım ve Uygulama 14 Arap Baharı ‘Emperyalzmn Gül Dönmez Oyunu’ mu? Doğan Tarkan Baskı: 17 Ekonomk Krz Sona mı Eryor? 30 Burası Türkye! Gündelk Hayattan Sena Ofset Ambalaj Alex Callncos Bz ve Öteklere Dar Aforzmalar Matbaacılık San. ve Tic Ltd. Şti. Ferhat Kentel Litros yolu 2.Mat. Sit. B Blok Kat: 6 Çerkesler: Özgürlük No: 4NB7-9-11 Topkapı - İstanbul CİNSİYETÇİLİK 33 Mücadelesnden Soykırıma 0212 613 03 21 Kelemet Çğdem Türk

Ulusal süreli yayın, 34 Madem k Ermensn… Ohannes Kılıçdağı Yeryüzünde Cennet Hayal: 2 ayda bir yayınlanır. 56 Bir Üzüm Dalı Bekler Charles Fourer 36 Ceyda Akaş Kabadayı Yaprak Zhnoğlu Nksar ve Çemşkezek: Genel Da¤›t›m ‘Soykırım Yalanları’ 58 37 Caht Küleb’nn İk Yurdu Cengz Alğan Ron Margules 38 Jön Türklerin İnsanlık Suçları, 60 Çağının Br Tanığı: YazI KuRuLu : Osmanlı’da Etnik temizlik Charles Dckens 200 Yaşında Ferda Keskin, Ferhat Kentel, Melh Mol Mustafa Arslantunalı, Neslihan Şık, Özden Dönmez, Roni Margulies, Sinan Özbek, Tolga Tüzün, Ümit İzmen, Yaprak Zihnioğlu

DaNIŞMa KuRuLu: Arus Yumul, Avi Haligua, Behçet Çelik, 40 Vasul Struma ya da Bülent Somay, Dilek Kurban, Eren 18 Tarladan Yönetm Kuruluna: İnsanlığın İflası 61 Bzden Olmayanların Keskin, Hayko Bağdat, Işın Eliçin, İrvin Çalışma Hayatında Kadın Doğan Akhanlı Acıları, Hkâyeler Cemil Schick, Kerem Kabadayı, Ümt İzmen 42 Portre: Salmen Gradowsk Behçet Çelk Nabi Yağcı, Nil Mutluer, Ömer Madra, 20 ‘Mllî Olmak’ Bzden Sonra Gelenler Blsn 62 Stalnst Rusya’nın Panaroması: Ragıp Zarakolu, Selim Deringil, Cnsellğmzn Mllyetç Sınırı Dye… Yaşam ve Yazgı Semih Gümüş, Yalçın Ergündoğan Nl Mutluer Atlla Drm Doğan Tarkan GÜNCEL 3 KCK bahane hedef bdP! Bu iddianame hukuksal bir metin değil. Bu, Kürt sorununda belirgin bir tutumun hukukî terimlerle süslenerek ifade edildiği bir metin.

Şemsi Dinç sergileyenlerin de, bilerek ve isteye- tarafından gasp edilmesinden sonra Bununla da kalınmıyor. BDP ile bir- rek terör örgütünün emellerine sinsi- yapılan basın açıklamaları ve yürü- likte kurulan platformlarda yer alan, KCK Türkiye Meclisi’nin İstanbul’daki ce hizmet ettiğini kanıtlamak. yüşler savcı tarafından yasadışı ilan seçim Bloğundan demokrasi plat- ediliyor ve bunlara katılanlar ya KCK formlarına kadar tüm eylem zemin- örgütlenme ve faaliyetleriyle ilgili da- Hatta Ragıp Zarakolu’nun ulusla- üyesi ya da bilerek ve isteyerek “te- leri iddianamenin mantıksal sonucu vanın iddianamesi hazırlandı. 2403 rarası prestijini kullanarak “terör rör” propagandası yapan bir suçlu olarak suçlu ilan ediliyor. Mantık çok sayfalık iddianamede, Prof. Büşra örgütü”ne sempati yaratmak istediği oluyor. En iyi ihtimalle kandırılmış, özlü: BDP, KCK’nin siyasî uzantısı, Ersanlı hakkında 22,5 yıl, Ragıp Za- bile iddianamenin konusu. Savcıya “büyük bir yanılgı içinde” olan ama BDP ile işbirliği yapanlar, örneğin se- rakolu hakkında 15 yıl hapis cezası göre yıllar içinde verdiğiniz müca- yine de “teröre” destek veren bir şüp- çimlerde BDP’nin desteklediği aday- isteniyor. deleyle, insan hakları için sürdürdü- heli oluyor. ların kampanyasını destekleyenler ğünüz mücadeleyle oluşan etkinizi KCK davalarının binlerce tutuklusu de suçlu. Örneğin, 12 Haziran 2011 sadece savcının sınırlarını çizdiği bir Bu iddia, özellikle BDP’nin Siyaset var. Belediye başkanları, belediye seçimlerinde İstanbul 1. Bölge adayı alanda kullanabilirsiniz! Akademisi derslerine katılanlar açı- meclis üyeleri, BDP İl Başkanları ve Sebahat Tuncel’e oy veren 93,313 kişi, sından daha belirgin bir hale geliyor. yüzlerce BDP üye ve yöneticisi tu- Yine de hakkını yememek gerek, id- KCK’ya yardım ve yataklık yapmış Siyaset Akademisi’nde ulusal sorun, tuklu. dianame, bazı BDP’lilerin ve Kürt görülüyor. Mardin’de Ahmet Türk’e demokratik özerklik, Bask modeli halkının talepleri için mücadele eden oy veren 60,023 kişi de öyle. “Terör örgütü”ne sempati gibi herhangi bir konuyu tartışan, o bazı insanların, bir yanılgı içinde ol- Tüm BDP seçmenleri, KCK’nin siyasî İddianamenin özü, BDP’nin KCK’nin konuyu anlatan, dinledikleri hakkın- duğunu söylüyor. Yanılgı içinde olan- uzantısı olduğu iddia edilen BDP organik bir parçası olduğunu kanıt- lar, bilmeden KCK’ye yardım ediyor, da not alanlar savcı tarafından doğ- rudan “terör örgütü”nün propagan- adaylarına oy verdiği için KCK’dan lamaya ayrılmış. Bu iddianın kanıtı bilmeden KCK propagandası yapıyor! dasını yapmış sayılıyor. yargılanmalı. Bazılarımız oyumuzu ise, telefon dinlemeleri. Bir suç iş- BDP’yi siyasal alanın “yanılgı içinde” verdiğimize Savcı lendiğine dayanak yapılacak hemen İddianame, tüm bir BDP faaliyetini dışına itmek Bey’i ikna edebilirsek, daha düşük hiçbir delilin gösterilmediği iddiana- siyasal alanın dışına itmek isteyen bir ceza alarak kurtulabiliriz. me, esas olarak siyasî bir iddiayı ka- Açık olan şu: Bu iddianame hukuksal bir siyasî eğilimin ürünü. BDP üyesi nıtlamaya adanmış. Bu iddia ise açık bir metin değil. Bu, Kürt sorununda olmak, BDP yöneticisi olmak, BDP Çözüm istemeyen devletin alanda, siyasî partiler yasasına uy- belirgin bir tutumun hukukî terim- toplantılarına katılmak, BDP eylem- belgesi gun bir şekilde faaliyet gösteren BDP lerle süslenerek ifade edildiği bir lerine katılmak, BDP KCK’nin organik KCK iddianamesi, Kürt sorununda üyelerinin, ama sadece BDP üye- metin. Örneğin, Hatip Dicle’nin mil- uzantısı olarak ilan edildiği için, suç çözüm istemeyen devletin belgesi leri değil, Kürt halkıyla dayanışma letvekilliğinin Yüksek Seçim Kurulu kapsamında tanımlanıyor. olarak okunmalıdır. Bu belgenin, Yargıtay Başsavcılığı’na gönderilme- si, Başsavcılığın gereğini yapmasının istenmesi de, KCK davasının BDP’yi kapatmak için başlatılan hamlenin bir evresi olduğunu gösteriyor. 12 Haziran seçimlerinin iki kazananı vardı: Biri AKP, biri de BDP, Kürt hal- kı. BDP, AKP’yi gerileten, Kürt illerinde yenen tek güç olarak öne çıktı. Kürt so- rununun hem dile getirilmesinde hem de çözümün tartışılacağı platformlar- da temel muhatap olarak öne çıktı. AKP, bükemediği bileği öpmesini öğ- renmeli ve Kürt sorununda çözümden söz edenler, BDP’ye asla dokunmama- lı. Binlerce BDP’linin tutuklanması, Newroz etkinliklerinin de gösterdiği gibi korkmaktan vazgeçmiş bir halkın özgürlük mücadelesini engelleyemedi. Tayyip Erdoğan acele etse iyi olacak. Böyle giderse müzakere edeceği bir BDP bulamayacak! 4 MİLLİYETÇİLİK, IRKÇILIK, SOYKIRIM

aKP’nin iKi yüzü Bir partiyi, üstelik yüzde 50 oranında oy alan bir partiyi, sınıfsal kökenlerinden kopartarak tanımlamaya çalışan kodlamalar, yıllardır hayalî düşmanlar yaratıyor.

Şenol Karakaş başka gelişme ve bu gelişmelere olan tüm çarpıtılmış kodlardan kur- geçen sarsıcı süreçten başlamak bir ulusalcı cenahın verdiği tepkiler, tulmak. Bu kodların ortak özelliği, zorunluluk. AKP’nin karakteri konusunda poli- AKP’yi anormal olarak tarif edilme- AKP bir burjuva partisidir. Bu, AKP Durduk yere gökten düşmedi bu tik bir muamma yaratıyor. Özellikle si. Olağanın dışında bir parti olarak ile ilgili hem çok şey açıklayan hem AKP. 12 Eylül darbesinden sonra ilk dönem icraatları arasında yer en önemli AKP kodlaması, bu parti- de hiçbir şey açıklamayan bir tespit. 2000’li yılların başına kadar, kısa- alan Kıbrıs politikasının statükocu nin özel bir gündemi olduğu hissini cası Özal döneminden sonra Tür- Bir yandan çok şey açıklıyor: AKP devlet çizgisinden farklı olması gibi. de uyandıran, AKP’nin şeriatçılığı. liderliğini nobranlığını, İdris Naim 2007’de bir askerî muhtıraya muha- kiye ekonomik ve siyasal kriz içeri- Şeriatçı kodlamasının yetmediği Şahin’i, 2023 projesi süslemesiyle tap olması gibi örneğin. Anayasa sinde debelendi, durdu. Toplumda yerde, devreye AKP’nin faşizmi gi- anlatılan büyük sermayenin hedefle- Mahkemesi tarafından kapatılmaya 12 Eylül darbesinin etkilerinden riyor. ri doğrultusunda adım adım ilerleyi- çalışılması, parlamenter çoğunlu- sıyrılmak yönünde başlayan deği- şin acısını işçi sınıfından çıkartışını, ğundan yola çıkarak istediği kişiyi Yine de AKP’liler sevinmeli bu kod- şim isteği, Kürt silahlı mücadelesi- KCK tutuklamalarını, herbiri bir di- cumhurbaşkanı seçtirme hakkının lamalara. Çünkü daha fenası var nin şiddetlenmesi, Kürt hareketinin ğerinden iddialı açılımların kofluğu- gasp edilmeye çalışılması ya da sırada: AKP’nin emperyalizmin iş- yığınsallaşması, askerî vesayetin nu, askerî harcamalarda dünyanın azınlık vakıflarına ve okullarına iliş- birlikçisi olduğunu vurgulayan BOP su götürmez ağırlığı, faili meçhul- on beşincisi olmasını, “Afedersiniz kin kısıtlı da olsa demokratik iyileş- eşbaşkanlığı ayrı bir tanım. Sırada ler gibi bir dizi gelişmeyle paralel Rum” özlü nefret söylemini, umarsız tirmeler geliştirmesi gibi. ise cemaatlerle anormal bir ilişkisi ilerledi, ama bu değişim isteğine kentsel dönüşüm hırsına eklenmiş olduğunu da kapsayarak üretilen parlamenter yanıt, her seferinde AKP’nin karakteri konusunda kafa benzersiz bir inşaat patlaması facia- ‘sivil vesayet’ kurucusu olarak AKP karışıklığı yaratan en önemli hadi- egemen sınıfın siyasal bölünmüş- sını, nükleer santral kurma hırsını, var. Kendi rejimini kuran AKP, ken- se ise, Ergenekon tutuklamaları ve lüğünün bir ifadesi olarak okunma- KESK’e yönelik özel gıcığını, hemen di derin devletini kuran AKP, oto- dava süreci. Cunta girişimlerinin, sı gereken koalisyon hükümetleri tüm akarsuların tepesine hidroe- riter eğilimlerin yeni kalesi olarak genelkurmay başkanlarının, hatta oldu. DSP-ANAP-MHP koalisyonu, lektrik santral kurma tutkusunu… AKP. 4 Nisan’da gerçekleştiği gibi 12 Eylül koalisyonlar döneminin sonu oldu. Liste daha da uzatılabilir. İşsizlik darbesinin muzaffer komutanları- Bir partiyi, üstelik yüzde 50 ora- Kara Çarşamba, o güne kadar Cum- eklenebilir, gelir adaletsizliği ekle- nın AKP’nin iktidar olduğu dönem- nında oy alan bir partiyi, sınıfsal huriyet tarihinde yaşanan en büyük nebilir, yine sermayenin ihtiyaçları- de yargılanması kafa karışıklığını kökenlerinden kopartarak tanım- ekonomik kriz olarak sisteme çok na cevap veren bizzat Başbakan’ın daha da şiddetlendiriyor. lamaya çalışan bu kodlamalar, yıl- büyük bir şiddetle çarptı. Halk bir dillendirdiği “üç çocuk” perspektifi lardır hayalî düşmanlar yaratıyor. gecede yüzde 25 fakirleşti. Gecelik eklenebilir. AK Parti’nin “anormalliği” Bu yüzden, AKP’yi anlamaya ça- faizler %7500 seviyelerine tırmandı, AKP’nin burjuva partisi olması, bu Bu kafa karışıklığından kurtulma- lışırken öncelikle 2001 Şubat krizi borsa çöktü. Haftalarca gösteriler, listeyle kanıtlanıyor. Ama bir dizi nın ilk yolu, AKP’ye dair üretilmiş ya da tarihe Kara Çarşamba olarak protestolar ve çatışmalar yaşandı. GÜNCEL 5

28 Şubat darbesiyle perçinlenen girimlerine karşı toplumsal muha- askerî vesayet/egemen sınıfın bö- lefeti örgütlemeye çalışan “Yetmez lünmüşlüğü/parlamenter bölün- ama Evet”çileri tek kalemde AKP’li müşlük üçgeni, egemen sınıf açı- ilan etmesi, olsa olsa AKP’ye haya- sından ürkütücü boyutlara ulaştı. lini bile kuramayacağı bir misyonu Emek örgütlerinin gösterileriyle yüklemek anlamına gelir. “esnaf eylemleri” adı verilen esas AKP’nin ilk seçimlerden sonra aynı olarak işsiz kalan küçük işletme anda attığın üç adımdan ikincisi, işçilerinin radikal eylemleri, orta egemen sınıfın güvenini kazanmaya sınıfların dağılma eğilimiyle birleş- dönük oldu. Bunu, egemen sınıfın tiğinde egemen sınıfın toplumu yö- taşra bakkalı olarak değil de küre- netmesini sağlayan tüm kayışlarda sel düzeyde ciddiye alınan bir güç kopma ihtimali, aşağıda, milyonlar- olma hedefine uygun olarak Avrupa ca yoksul arasında yaşanan öfkeyle Birliği üyeliği yönünde istekli ham- aynı anda şekillendi. leleri, bankacılık sistemini disiplin AK Parti’nin üç adımı altına alan icraatları, orta sınıfları sakinleştirip egemen sınıfa yaklaş- Sınıflı toplumlarda ilk sözü egemen tıran siyasetleri ve yeni liberal eko- sınıflar söyler. Onun partileri, ordu- nomik programı aynen uygulamaya su, polisi değil! Egemen sınıf açı- devam ettiğini kanıtlamasıyla yaptı. sından ideal olan ise iş yerlerindeki AKP’nin kapatılması gündeme gel- askerî disiplini gölgeleyecek olan diğinde Rahmi Koç’un AKP’yi de sakin bir toplumsal yaşam ve den- “yolda bulmadıklarını” söyleyerek kolunun bağlanmasına ve her sefe- aldığı sermayenin bazı blokları, bu geli siyasettir, ekonomik ve siyasî sahiplenmesi, bu güvenin bir işare- rinde sonuçları önceden belirlen- cumhuriyetin kalıpları altında şe- istikrardır. Bu da egemen sınıfların tiydi. miş bir müsabakaya çıkılmasına killenen merkez medya AKP’yi ve orta sınıfları ve orta sınıflar aracılı- neden oluyor. onun temsil ettiği kitleleri genetik Bu iki adımın önemli bir ortak özel- ğıyla mülksüz yığınları dengeli bir olarak reddettiği için, AKP değişim liği, PKK’nin de uzun süreli ateşkes AKP, burjuva politikasını normal- yaşamın sürekliliğine ikna etmesiy- isteyen insanların adresi olarak gö- ilan ettiği döneme rastlaması ne- leştiriyor. Taktığı ulusalcı gözlükler le mümkün oluyor. 21 Şubat krizi, rülüyor. AKP liderliği demokrat ol- deniyle, toplumda bir sakinleşme, nedeniyle okuduğunu anlamaktan işte tüm bu ikna araçlarının parça- duğu için değil, burjuva politikasını normalleşme ve geleceğe dair belir- muzdarip olanlara, politikayı güzel- landığı, belirsizliğin hüküm sürdü- normalleştirmezse yaşama imkânı sizlikten önemli ölçüde kurtulma- leştirdiğinden değil, normalleştirdi- ğü bir dönemin başlangıcı olarak olmadığı için, Dersim katliamı ne- nın verdiği rahatlama duygusunun ğinden söz edildiğini bir kez daha siyasî krizi daha da şiddetlendirdi. deniyle devlet adına özür diliyor. egemen sınıfın aradığı istikrara te- hatırlatmakta fayda var. Erdoğan’ın Kriz sonrası yapılan seçimlerde, Sonra, burjuva politikasının normal kabül etmesidir. Bir Tokat mitingin- yeni liberal politikaları uygularken koalisyon hükümetinin en çok oy olan sınırlarında, Uludere katliamı- de Erdoğan’ın “Zam yap, sen yap!” milyonlarca işçiden nasıl oy aldığı alan partisi, seçmenler tarafından nın ardından komutanları selamlı- pankartıyla karşılanması atı alanın sorusunun yanıtı burada gizli. Ya- eşi benzeri olmayan bir şekilde ce- yor, Kürt halkından özür dilemiyor. Üsküdar’ı çoktan geçtiğini göste- nıtın bir başka bölümü ise AKP’nin zalandırıldı ve DSP yüzde 1,2 oy Ahmet Türk’e yumruk atılmasından ren trajik bir gösteriş olmanın öte- alternatifinin koalisyon hükümeti, aldı. Diğer iki koalisyon partisi de sonra, istisnasız tüm emniyet çalı- sinde, halk yığınlarının bir önceki hem de CHP-MHP koalisyonu ya da seçim barajını aşamadı. AKP sanki şanlarını Newroz’a müdahaleden dönemin kaotik politik ortamından bir askerî darbe olarak görülmesin- uzaydan gelmiş gibi, yüzde 34,28 dolayı tebrik ediyor. oranında oy alarak tek başına ikti- duyduğu derin rahatsızlığı da ifade de yatıyor. AKP hakkındaki çarpık kodlamalar, dar oldu. ediyor. Özetle, anormal olan AKP değil. şeriatçı, cemaatçi, sivil vesayetçi ol- Cumhuriyetin, bir idamlar cumhu- AKP, 2002 seçimlerinden zaferle AK Parti ve değişim duğu iddiaları AKP liderliğini son riyeti olması anormal olan. Erme- çıktığı andan beri üç adımı birden rüzgârı derece memnun ediyordur. Bazı sol- niler ve Kürtlerin mezarlığı olan bir atmaya çalışıyor. İlki, askerî vesa- cuların “Eğer AKP durdurulmazsa Burada devreye AKP’nin atmaya cumhuriyet. Askerî darbeler cum- yetten paçasını kurtarma adımı. saltanat rejimi hortlayacak ya da çalıştığı üçüncü adım giriyor. Dün- huriyeti. Kapatılan sendikalar cum- AKP’nin askerî vesayetle uzlaşa- ABD’nin planları doğrultusunda yada kapitalizme karşı öfkenin anti- huriyeti. Laiklik maskesi altına giz- bileceğini iddia edenler şurada Türkiye’nin bağımsızlığı tasfiye edi- kapitalist hareketle vücut bulduğu, lenen dini inançlar üzerinde şiddet yanılıyor: Askerlerin AKP ile uz- lecek” iddiaları o kadar anlamsız ki, savaşa karşı öfkenin milyonlarca uygulayan bir cumhuriyet. Askerler laşmak gibi bir niyetleri yok. İsmet geniş kitleler arasında yankı bulma- insan katıldığı savaş karşıtı radikal cumhuriyeti. Diktatörler cumhu- Berkan’ın Asker Bize İktidarı Verir sı tümüyle imkânsız. AKP’ye karşı koalisyonlarla örgütlendiği, 11 Eylül riyeti. Başbakan asanlar cumhu- mi? kitabında özetlediği gibi, 28 tüm özgürlüklerin sınırsız ölçüde sonrasında ABD’de “benim adıma riyeti. Deniz Gezmişleri asanların, Şubat’ın yarım kalmış darbesini genişlemesi taleplerinin yerine savaşma” kampanyasının gündemi Hrant Dink’i öldürenlerin, Varlık tamamlamak isteyen cuntacılar sü- “sol” tarafından bu türden cumhu- belirlediği, Irak işgaline karşı tüm Vergisi’ni çıkartanların, 6-7 Eylül rekli darbe planı yapmaya, hatta riyet savunularının öne sürülmesi, dünyada on milyonlarca insanın vahşetini planlayanların cumhuri- bu planların somut adımlarını da AKP’ye karşı kazanma şansına sa- ayağa kalktığı dünyada, Türkiye’de yeti. atmaya başladılar. Balyoz dava- hip tek siyasetin, özgürlükçü bir sı- de milyonlarca insan değişim arzu- sında anlatılan hikâye, o yılların nıf mücadelesinin önüne köhnemiş luyordu, geçmişin pisliklerinden ve Çarpık kodlamaların hikâyesidir. barikatlar kuruyor. “Sol”un değişim krizin etkisinden kurtulmak istiyor- sonucu isteyen tabanın yanında değil de AKP’nin askerî vesayetle kapışmak du. AKP’nin, bu değişim isteğinin Bu cumhuriyetten kazanımı olan cumhuriyetin, yani mevcut devletin zorunda kalması, AKP liderliği- yarattığı rüzgârı arkasına aldığını tek toplumsal kesim, Türk burjuva- yanında yer alması, AKP’nin karşı- nin bir devlet örgütlenmesi olarak göremeyenler, seçimlerde özellik- zisi. Burjuvazi açısından kazanım- sına anlamlı bir muhalefet inşa edi- orduyla sorunu olduğu anlamına le işçi ve emekçilerin yoğun olarak larla dolu bir cumhuriyet bu. Burju- lememesi sonucuna yol açıyor. gelmiyor. AKP, ordunun darbe yap- yaşadığı bölgelerde AKP’nin aldığı vazinin bekçiliğini yapan sivil-asker masına karşı, orduya karşı değil! oyları sadece makarna, beyaz eşya bürokrasi açısından da kazanımlar- Bu anaokulu bilgisinden mahrum ve kömür “hediyeleri”ne bağlayan- la dolu bir cumhuriyet. Bu sivil-as- olan mutat ulusalcı zevatın darbe lar, AKP’ye karşı muhalefetin elinin ker bürokrasi, bu bürokrasinin güç 6 GÜNCEL

Hüseyin Çakır

Ne oluyor, neden oluyor sorusu so- rulmaya devam edilirken, çok farklı görüşler varmış gibi görünüyor olsa hüKümetin da, olup bitenler iki zihniyetin çatış- ması etrafında toplanıyor. Birinci zihniyet değişim, ikinci zih- niyet değişime şu ya da bu gerekçe- lerle karşı çıkma ve direnme. iKi zihniyeti Her iki zihniyetin militan, kemikleş- miş, radikal savunucusu ve taraftarı yok. Olsaydı, devrim, karşı devrim, “Anadolu Baharı” gibi şeyler olurdu. Bu nedenle değişim süreci dura kal- ka, tökezleyerek, sürünerek ilerliyor. Süreci her iki zihniyetin aktörlerin- den çok, somut durumlarda/olay- larda her iki zihniyet etrafında yer alışlar belirliyor. Bir olayda değişimden yana olanlar, başka bir olayda statükodan yana olabiliyor. Vesayetçi, otoriter devle- tin ideolojik, siyasî ve ekonomik ya- pılanması çözülüyor. Bütün gürültü vesayetçi devletin değiştirilmesin- den çıkıyor. Nereye kadar değişim Değişime karşı direnç noktası, de- ğişimin nereye kadar yapılıp ya- pılamayacağında düğümleniyor. Devletin nereye kadar değişeceği, konusunda problem yaratmayacak demokratikleşme ve radikal değişi- “Mücadele” stratejisinde, askerî devlet kurumlarının içinde ortaya bir yol izlemesine izin veriyor. mi engellemek için iki zihniyet ta- operasyonların yanında hukuk yo- çıkan kavganın asıl nedeni. Değişim rafından şantaj olarak kullanıyor. lunun devre girmesiyle, sonu başı radikal dönüştürücü adımlar atıla- Kürt meselesi Olumlu adımlar atılmıyor değil, belli olmayan tutuklamalar ortamı rak yapılmadığı, yapılamadığı için, Devletin nereye kadar değişeceği ama sorunun derinliğine göre atılan provokosyonlara açık hale getirdi. süreç devletin çüzülmesi biçiminde meselesinde iktidarın tutumu yeni adımların anlamı silikleşiyor. İktidarın Meclis’i devre dışı bıraka- ilerliyor. Siyasal iradenin kapsamlı, anayasa ile ortaya çıkacak. Toplum- rak gizli müzakere/pazarlık yapma takvime bağlanmış bir değiştirme, İktidar, muhalefet, devletin silahlı ve sal mutabakatın ortak keseni neresi yöntemi, Meclis’teki Kürt muhalefe- dönüştürme programı yok. En çok sivil kurumları Kürt sorunu üstünden olacak, devletin yeniden yapılanma- tini işlevsizleştirdi, demokratik ka- patırtı gürültü nerede ortaya çıkıyor- değişim ve demokratikleşme pozis- sının demokratik, katılımcı zemini tılımcı yoldan sorunun çözümünün sa, yönünü oraya dönüyor ve böylesi yonlarını tanımlıyor. Her iki zihniyet nasıl belirlencek? İktidarın, muha- tıkanmasına yol açtı. durumları bugüne kadar hiç iyi yö- de, çözümsüzlüğü gerginleştirmek lefetin ve Kürt muhalefetinin yeni netemediğini gördük. Ergenekon’un için, milliyetçiliği, şovenizmi, milita- Muhalefetsiz iktidar, kendi içinden anayasanın felsefesinde temel hak ve darbecilerin yargılanmasıyla sı- rizmi propaganda malzemesi olarak muhalefeti üretiyor. Bu muhalefet ve özgürlükler, devletin yeniden ya- nırlı bir reform ve demokrasi anlayı- kullanıyor. Demokratik çözüm süre- bugün çok açık olarak ortaya çık- pılanmasının sınırları konusundaki şı, devletin demokratik dönüşümü- cinin önü tıkanıyor. mıyor/çıkamıyor. Ancak iki zihni- tutumları değişimin yönünü belirle- nü sağlamıyor. yeti de içinde barındıran iktidar, yecek. Yeni anayasanın değişim de- Mücadele-müzakere iktidara yakın olan ve bu yakınlık İktidarın demokratikleşme, “ileri rinliği Kürt sorunun kalıcı çözümü- stratejisi demokrasi” sözlerinin dayandığı so- yoluyla rant dağıtımından aslan nün başlangıcı olacak. İktidarın “müzakere-mücadele” mutlaşmış hedefleri yok. En önemli- payını alanlarla bunu seyredenler stratesinde, “mücadele” boyutu si, demokratikleşme sorunun önünü Her şey Kürt meselesine gelip daya- arasındaki çatlak, siyasal olarak “güvenlik” boyutuyla bütünleşti- açacak “esas sorun”, “ana engel” nıyor. Sorunun iki muhatabı arasın- Kürt sorununa “mücadeleci-müza- ğinde başka “zinde güçler” devreye nedir sorusuna net cevabı yok. Belki da gizli müzakerelerin ortaya çıkma- kereci” farklılığı olarak çıkıyor. Bu giriyor. Değişim ve demokratikleşme de bu nedenle, değişimin toplumsal sından sonra, bu sürecin şeffaf ve iki zihniyet muhalefet partilerinde, karşıtlarının alanlarını genişletme dinamikleriyle siyasal iktidar ara- kamuoyu önünde sürdürülmesi top- sol muhafette, devletin silahlı, sivil ve karşı manevralar yapma ola- sındaki güvensizlik duvarı büyüyor. lumsal desteği artıracaktır. Tepeler- bürokrasisinde, iş dünyasında, sivil nakları artıyor. Siyasal olarak izahı Reformlarda frene basılması iktidarı den bakanların “görmeme” haline toplum kurumlarında, aydınlar ara- mümkün olmayan eylemler kaçı- devletin içine çekiyor ve devleti yö- karşın, kamuoyu araştırmaları top- sında, her yerde, her durumda, her nılmaz hale geliyor. İktidar içinden neten bir iktidar yerine, devleti pay- lumun %67’sinin Kürt sorununun olayda, yeniden harmanlanıyor, sar- “müzakere-mücadele” tarafları ara- laşan görünüm ortaya çıkıyor. müzakere yoluyla çözümünü istedi- kaç gibi bir o yana, bir bu yana gidip sında “müzakereler devam edecek”, ğini gösteriyor. geliyor. Radikal demokratik değişimden “teröristlerle müzakere olmaz” açık- yana siyasal muhalefetin olmama- Kürt meselesi hem sebep, hem so- lamaları aynı gün içinde gelebiliyor. Tabandan gelen basınç müzakere sı, iktidarın hem oy hesabı yapa- nuç. Değişim ve demokratikleşmede Bu durum, iki zihniyetin bir durum- zihniyetini dayatmayı başarabildiği rak, hem değişim karşıtı güçlerle Kürt sorunu hem engeleyci olarak dan ötekine ne kadar kolay geçebil- güne kadar bu sarkacı izlemeye de- sertleşmeden, iktidar paylaşımı kullanılıyor, hem iktidar savaşında diğini gösteriyor. vam edeceğiz. GÜNCEL 7

İKİ uLuSLu bİR ÜLKE İhTİMaLİ GözE aLINMaLI Mesut Yeğen ile söyleşi

Bu toprakların kadîm sorunla- l Arife Köse: 2011’de yayımlanan çok yakın gibi görünüyordu, bugün Beyan edilen çok belli. Kürt siya- rından birisi olan Kürt sorunu, Son Kürt İsyanı adlı kitabınızın ön- ise bu noktadan epey uzaklaşmış setinin tanıma meselesine dair tarafların üzerinde anlaştığı ger- sözünde “Fırtına dinmiş görünüyor. gibi görünüyoruz. Ama şimdi geriye iki büyük talebi var: Birincisi, çek bir çözüm bulunana kadar Kürt meselesinde geçmişe nazaran dönük olarak vakıf olduğumuz bil- “Kürdistan’ı, o olmadı Kürt şehir- ‘sorun’ olarak kalmaya devam iyi zamanlardayız. Geçmiş derken giler şunu gösteriyor: Cumhuriyet lerini, seçilmiş Kürtler yönetecek”, edecek. Sorunun adı aynı olun- öyle uzak geçmişi... o feci doksan- hükümeti, MGK, yani aslında dev- yani özyönetim. İkincisi, Kürtçe’nin ca içeriğinin de aynı kaldığını ları bile kastetmiyorum. Çok daha let, Kürt meselesini başka bir biçim- eğitim dili olması ve bölgesel bir sanıyoruz belki, ama yanılıyo- yakın bir geçmişe, sadece birkaç de ele almanın imkânlarını araştır- resmî dil olarak kabul edilmesi. ruz. Bu sorun, çözülmediği her sene öncesine nazaran iyi zaman- mış, burada kendince bir etüt de Kürtlerin tanıma kısmında talepleri gün kronikleşiyor, derinleşiyor, lardayız” diyorsunuz. Bugün hâlâ yapmış. Her ne kadar çok başarılı bunlar, devletin önerisi ise Kürtçe- en önemlisi daha fazla cana mal aynı ümide ve tespite sahip misiniz? olmasa da ortada yeni bir etüt var, nin seçmeli ders olması, özyöneti- oluyor. Dolayısıyla sorunu çöz- Mesut Yeğen: Aynı ümidi taşıyo- bu belli. min ise Kürtlerin istediği biçimde mekten kaçtığımızda olduğumuz rum, ama oradaki analiz doğrulan- olmayıp sadece yerel yönetimlere yerde durmuş olmuyoruz… Peki l Hangi açılardan başarısız bulu- dı mı derseniz, kısmen evet, kısmen bir takım yetkilerin devredilmesiyle yıllardan beri etrafından dönüp yorsunuz? hayır. Şunu söylemeye çalışmıştım: sınırlı kalması. Dolayısıyla tanıma durduğumuz ve bir türlü içinden Devlet, Cumhuriyet dönemi boyun- Benim anladığım 2011 civarında siyasetinde talep edilen ile önerilen çıkılamayan Kürt sorununun çö- ca Kürt meselesiyle Kürtlerin hakla- devlet, esas olarak kısmî, zayıf bir arasında büyük bir makas var. Ve zümünde hangi noktadayız? Çö- rını tanımamak ve Kürtleri tepele- tanıma siyaseti ve PKK’yi çok fazla hükümet şu ana kadar bu makası zümün önündeki engeller neler? mek, yani tenkil etmek vasıtasıyla onurlandırmayacak ya da çok fazla kapatmamak konusunda kararlı. Kürt sorununu çözmek ne de- meşgul oldu. Cumhuriyet’in Kürt bir prestijle buluşturmayacak tür- Ama ben bunun sadece hükümetin mek? Tüm bu soruları, Son Kürt meselesi siyaseti 1990’lara kadar bu den bir af siyaseti karşılığında si- fikri olduğunu sanmıyorum. Bence İsyanı, Devlet Söyleminde Kürt iki sütun üzerine yükseldi. 2007’de lahsızlandırma işini halledebilece- bu MGK’da 2007’de kararlaştırılmış Sorunu ve Müstakbel Türk’ten ise, doksanlarla birlikte başlayan ğini düşündü. Anladığım kadarıyla bir siyaset. 2007’den beri devlet bu Sözde Vatandaşa kitaplarının bir sürecin tekamül ettiğini söyle- planlarını bunun üzerine inşa etti. zayıf tanıma siyaseti karşılığında yazarı, İstanbul Şehir Üniversite- miştim. Bu yeni sürecin esasını da Ancak bu yeni siyaset pek de başa- PKK’yi bir şekilde silahsızlandırma- si öğretim üyesi Mesut Yeğen ile şu oluşturuyordu: artık tanımamak rılı olmadı. Dolayısıyla günümüzün ya çalışıyor. konuştuk. olacak iş değil, Kürtlerin haklarının sorusu, PKK’ye çok prestij kazan- l Dünyada bu tür süreçlerin çözü- bir şekilde tanınması ve tenkilden dırmayacak türden bir af ve zayıf müne dair örnekler, silah bırakma vazgeçmek gerekiyor. Bugün şunu tanıma siyasetinin ötesinde bir yere ve müzakere etme pratikleri var. söyleyebilirim, 2007’de tenkilden geçebilecek miyiz, geçemeyecek mi- AK Parti’nin bunları bilmemesi vazgeçmeye ve tanımamayı sorgu- yiz sorusudur. 2011 Haziran’ından mümkün değil. Dolayısıyla AKP’nin lamaya binaen oluşturulan yeni bugüne kadarki süreçte hükümet ve sözünü ettiğiniz kararlılığı ancak bir siyaset, yeni paradigma bugün de devlet bunun ötesine geçmeyeceği- tercih olabilir. Bu tercihin altında devam ediyor. Ama bu yeni siyaset ni beyan etti. Ancak geride kalan yatan etkenler nelerdir? içerisinde taktik değişiklikler, tak- süreç bu geçmeme halinin devlet ve İki şeye referansla sorunuza cevap tik savrulmalar var. hükümet açısından hayırlı netice- vermeye çalışayım. Birincisi Kürt l ler üretmeyeceğini gösterdi. En son Ne gibi mesela? meselesinin niteliğiyle, ikincisi ise Newroz’da yaşadıklarımız da gös- 2011 Haziran seçimlerinden önceki AK Parti’nin Kürt meselesini etüt terdi ki örneğin artık Diyarbakır’ı halimizi ve şimdiki halimizi düşü- etme biçimi ile ilgili. İkincisiyle yasakla, baskıyla yönetmenin nün. 2011 seçimleri öncesinde dev- başlayacak olursak, AK Parti Kürt imkânı kalmamıştır. let ve PKK arasında görüşmeler ger- meselesini önceki hükümetlerden çekleşiyordu ve Kürt meselesinin l Bu zayıf tanıma politikasının farklı olarak şöyle etüt etti: “Cum- silahlı mücadele kısmının çözümü sınırları nelerdir? huriyet Kürtlere gereğinden fazla 8 GÜNCEL

haşin davrandı ve kimliklerini tüm- Türkiye’yi Kürtlerden ve Türklerden l Nasıl gelişti bu süreç? gayrimüslimleri Türkleştiremeye- den yadsıyarak gururlarını kırdı. mürekkep iki uluslu ve iki bölgeli ceğini düşündüğü ya da Türkleş- Şunu görmek lazım: 1940’lar ve Dolayısıyla, en azından Kürtlerin bir federal devlete götürür. tirmek istemediği için onları etno- 60’lar arasında sadece hükümetle- kırılmış gururunu onaracak düzey- dinsel kimlikleriyle tanıdı. Ama bu l Ama 1924’e kadar anayasal ve ri yönetenler, rejimin kurucuları ve de bir tanıma siyaseti ve buna eşlik tanımanın da bedelini ödetti onla- pratik düzeyde böyle iki uluslu bir onları takip eden birinci kuşak değil, edecek bir şefkat siyaseti ile Kürtler ra. Lozan ile birlikte gayrimüslimle- durum vardı. uluslararası kamuoyu da Kürt me- mevcut temsilcilerinden, yani BDP selesinin bittiğine, Kürtlerin adım rin kültürel hakları tanındı, ama bu Evet, aslında 1918-24 arasında dev- ve PKK’den koparılabilir.” Bence adım Türkleşmeye başladığına ve hakların tanınmış olmasının bedeli let aklı tam da bu durumu tanıdı. AK Parti böyle bir hesap yaptı ve Kürtlerin buna gönüllü biçimde rıza onlar için ayrımcılık oldu. Ülkenin Yani dünya savaşı sonrasındaki MGK’yı da bu siyasetin geçerliliği- gösterdiğine ikna olmuştu. Manzara her yerinde ve her düzeyde ayrım- birkaç sene boyunca gittiğimiz ne ikna etti. Bu siyasette, bu etütte 1960’dan sonra değişmeye başladı. cılığa maruz kaldı gayrimüslimler. yer tam da özerk ya da federal bir yanıldı AK Parti. AK Parti’nin öner- 1958’de Baasçı darbe Irak’ta Kürtlerin Kürtler ise Türkleştikleri oranda Kürdistan’dı. Ancak devlet bir nok- diği bu çözüm 80’lerin ortasında, önünü açtı. Akabinde 1960 darbesi ve ayrımcılıktan nasiplerini almadı- tada bunu engelleyebilecek gücü 90’larda gelseydi belki bir karşılığı ardından solun gelişimi Türkiye’de lar, ama Kürtlüklerinden mahrum olabilirdi. Kürtler belki BDP-PKK olduğunu hissetti. Gücünü kullana- Kürtlerin önünü açtı. Kentleşme ve kalarak. Cumhuriyet’in böyle bir çizgisinden kopup daha rejim içi bir rak ilerlemenin o yönde olmasına sanayileşme insanları yeni deneyim- etnik siyaseti vardı. Bir dönem aktörün etrafında toplanabilirdi. engel oldu ve 80 sene bir anlam- lerle buluşturdu. Bütün bu siyasî ve Osmanlı’ya tabi olarak yaşamış Ama geçmiş olsun, köprünün altın- da başarılı bir engelleme siyaseti sosyolojik gelişmelerin ardından Müslümanlar Cumhuriyet’in mute- dan çok sular aktı. Dolayısıyla, bi- izledi. Kürtler ve Türkler 1920’ler Kürtlük denen şey aslında tarihe geri ber ve makbul vatandaşları olma rincisi AK Parti etütte yanıldı. Kürt- civarında neredeyse eşit kültürel döndü. Önce Kürt solu, sonra PKK hakkına sahip oldu; şüphesiz dil- ler ne bu zayıf tanıma siyasetine ve siyasî haklara sahip olacakken, çıktı ortaya. Bu irade ve sözünü et- lerini unutarak. Gayrimüslimler ise onay verdi, ne de Kürtler açısından ‘Kürtler yoktur’ fikriyle 80 yıl geçir- tiğim sosyolojik koşullar birleşince, Lozan’da elde ettikleri farklı kalma mesele basitçe bir şefkat meselesi. dik. Bu da şu demek: Cumhuriyet’in Cumhuriyet’in 80 sene önce hallet- hakkının bedelini her düzeyde ay- Bir şefkat meselesi olduğu taraf var, Kürtler ve Türklerden oluşan bir tim dediği şey Kürt sorunu olarak bü- rımcılığa maruz kalarak ödedi. ama Kürtler için bu mesele daha Türkiye fikrinin reddine dayanan tün cesametiyle önüne dikildi. l Tanıma siyasetindeki tartışma- ziyade bir haysiyet meselesi. Yani siyaseti kısmen başarılı oldu, çün- l 1924 sonrasında da Ermeniler lara dönersek, bu konuda yaygınca Kürtler Kürtlüklerinin olduğunca kü 1920’lerde ‘Kürtler ve Türkler Ermeni kimlikleri, Rumlar Rum ifade edilen bir görüş Kürtlerin sü- hacimli bir şekilde tanınmasını isti- iktidarı paylaşacak’ önermesinden kimlikleriyle tanınırken, Kürtlerin bu rekli verilenden fazlasını istedikleri, yor. Dünyada ulusal kimliklerin bu sonra 80 yılı Kürtlerin Kürtlükleri- statüde bile tanınmayıp doğrudan duracakları noktayı bilmedikleri hacimde tanınmasının çok temel nin inkâr edilmesiyle geçirdik. Bu yok sayıldıklarını görüyoruz. Bunun yönünde. Bu konuda ne düşünüyor- biçimleri var. Eğitim gibi, yayın gibi anlamda, inkâr siyaseti, iki uluslu nedeni neydi? sunuz? alanlarda o dilin kendisini ifade et- bir siyasî yapıyı reddetme siyaseti mesinin önünü açmak bunlardan başarılı oldu, ama ancak 1990’lara Bu tamamen Müslimlik gayrimüs- Şu ana kadar Kürtlere tanınan hak- bir tanesi. Şimdi Türkiye’de henüz kadar. limlik ayırımıyla ilgili. Cumhuriyet, lar ortada. Tanınan en radikal hak bu kısma gelinmiş değil. Kürt me- selesinin niteliği ile ilgili kısma gelecek olursam, AK Parti ve MGK Kürtler ve Türkler 1920’ler civarında neredeyse eşit bence Kürt meselesinin niteliğini ya kültürel ve siyasî haklara sahip olacakken, ‘Kürtler yoktur’ doğru anlamış değiller ya da fazla- sıyla doğru anlamışlar. fikriyle 80 yıl geçirdik. Bu da şu demek: Cumhuriyet’in l Nasıl? Kürtler ve Türklerden oluşan bir Türkiye fikrinin reddine Fazlasıyla doğru anlamış olabi- dayanan siyaseti kısmen başarılı oldu. lirler. Şöyle ki, Kürt meselesinde demin dediğim çizgide radikal bir tanıma adım atacak olursanız şöyle bir gerçekle karşı karşıya kalırsınız: burası iki uluslu bir devlete döner. Ya işin buraya gideceği bilindiği için MGK ve AK Parti bu yolu açmak istemiyor ya da Kürtlerin bu ülke- de ikinci bir ulus olabileceklerine dair bir inançları yok, dolayısıyla Kürtçe eğitim gibi, özyönetim gibi haklarının tanınmasını ‘gereksiz’, ‘aşırı’ buluyorlar. Ben daha ziyade birincisinin geçerli olduğunu dü- şünüyorum. Yani bu ülkede devlet, hükümet şunu apaçık biliyor; bu tanıma siyaseti hacimli bir şekilde takip edilirse, yani Kürtçe eğitim ve özyönetim talepleri kabul edilirse, mevcut ulus anlayışımızı da değiş- tirmezsek, yirmi sene sonra ulaşa- cağımız şey iki uluslu bir ülkedir. Kelimenin gerçek anlamıyla va- tandaşlık esaslı bir ulus fikrini be- nimsemediğimiz takdirde, sözünü ettiğim türden bir tanıma siyaseti, GÜNCEL 9

bir sonuç vermez. Üstelik Kürtler aslında bu siyaseti daha önce takip etti. Devlet ise bu siyasetin önünü açmak bir yana, bu siyasete taham- mül bile etmedi. Legal Kürt siyase- tine ya da ılımlı Kürt siyasetçilerine bile bu devlet tahammül etmedi ve bu tahammülsüzlüğün neticesinde bugün PKK gibi bir silahlı örgütle karşı karşıyayız. Ben Kürtlere dö- nük ‘ne versen daha fazlasını isti- yorlar’ yaklaşımının kökeninde bu tür bir zihniyetin yattığını düşünü- yorum. l Ucundaki ışığın bazen yanıp ba- zen söndüğü o tünele nasıl yeniden girebiliriz peki? Çözümü konuşmaya nasıl başlayabiliriz? Son birkaç senedir içinde bulun- duğumuz o tünelin dışına çıkma- dığımızı, o tünelin içinde hareket ettiğimizi düşünüyorum. Ümitsiz değilim, ancak öngöremediğimiz, kestiremediğimiz ihtimaller her za- man karşımıza çıkabilir. Özellikle Suriye’deki, Irak’taki gelişmelere bağlı olarak Türkiye’de Kürt mese- lesinde bambaşka bir kanala sıçra- yabiliriz. Ama gördüğüm kadarıyla Gördüğüm kadarıyla Kürtler ve Türkler birbirleriyle Kürtler ve Türkler birbirleriyle çatış- maya niyetli değil. Çatışmayı savu- çatışmaya niyetli değil. Çatışmayı savunanlar var, ama nanlar var, ama egemen olanlar on- egemen olanlar onlar değil. Türkler bu işin çözümünü büyük lar değil. Türkler bu işin çözümünü büyük oranda devlete, AK Parti’ye, oranda devlete, AK Parti’ye, Kürtler de PKK’ye, BDP’ye Kürtler de PKK’ye, BDP’ye bırak- bırakmış durumda. mış durumda. İnsanlar kendi siyasî temsilcilerine güveniyor. Kürtler arasında ‘ayrılalım’ diyen eğilim TRT 6. Hükümet, eğitim meselesin- ve onların temsilcileri o sınırı aşıp ülkeyi yönetmeyi en fazla hak eden de, Türkler arasında ‘Kürtleri şu ha- de seçmeli dersin ötesine geçme- gitmek, devirmek yerine, o sınırın insanlar bakın şöyle bir mutedil ritadan silelim’ diyen eğilim de çok meye kararlı görünüyor. Kürtçe’nin etrafından dolaşmayı uygun buldu. tavır sergiledik, devlet topuyla tan- güçlü değil. Ancak bu hal bu şekil- medeniyet dili olup olmadığını sor- Böyle yapmalarının da bir sebebi kıyla karşımıza çıktı, onun üzerine de devam ettirilemez. Türkiye’nin gulayan bir anlayış var karşımız- var. Tarihsel olarak muhafazakârlar, çıkmak yerine etrafından dolaştık bu şekilde geçirilecek bir 10 senesi da. Şimdi bu koşullarda Kürtlere dindarlar herkesten daha fazla ve bakın iktidara geldik. Siz Kürt- daha olduğunu düşünmüyorum. öyle çok fazla hak falan verildiğini, kendilerini bu ülkenin sahibi ola- ler boyunuza posunuza bakmadan Hiç rahat olmamak, bu işi bir iki yıl Kürtlerin de bunlarla yetinmediğini rak hissediyor. Bizim demokrasi direngen olmakta neden bu kadar içinde çözmek gerekiyor. söylemek ampirik olarak mümkün kültürümüzde de bunun bir karşı- ısrar ediyorsunuz?” Bence tipik bir l görünmüyor. İkincisi, demokrasi lığı olduğunu kabul etmek lazım. iktidara yakın muhafazakâr ente- Nasıl bir çözüm olabilir bu? dediğimiz şey bence tam da vatan- Eninde sonunda burası bir çoğun- lektüel ve siyasetçinin kafası böyle Benim aklıma, bütün aktörlerin daşın aldığından daha fazla hakkı lukçu demokrasi kültürüne sahip. çalışıyor. Sıradan muhafazakârları yeni anayasa tartışmaları etrafında istemesiyle ilgili bir durumdur. De- Dindarlar, muhafazakârlar ülkeye kastederek söylemiyorum. Bence o kendileri açısından riskli gördük- mokrasi, geleceğin belirsiz olduğu, baktıklarında hep şunu görüyorlar: kesimde, başka birçok insan gibi, leri adımları atmalarından başka toplumun nereye gideceğinin, nere- “Biz burada büyük bir çoğunluğuz benim de güvendiğim, önemsedi- bir şey gelmiyor. Hükümetin de ye evrileceğinin belirsiz olduğu bir ama devlet bu çoğunluğa uygun ğim başka tür ayrışmalar, farklılaş- BDP-PKK’nin de kendileri açısın- rejimdir. Demokraside yurttaş her davranmıyor, devlet bu çoğunluğun malar yaşanıyor. Ancak Kürt me- dan riskli gördükleri bazı adımları şeyi isteyebilir. Yani yurttaşların elinde değil”. Dolayısıyla 28 Şubat selesi muhafazakârların beklediği atmaları gerek. bir kısmı kalkıp ‘biz ayrılacağız’ da sonrasında geliştirdikleri tavır, ref- jestin gösterilmesi için çok uygun l Ne tür adımlar? diyebilir, böyle bir hakka da sahip- leks bence esas olarak bununla il- bir mesele değil. tirler. Yurttaşın hep daha fazlasını giliydi. Devleti kendi devletleri ola- Devlet bu ülkenin eninde sonun- l Neden? istediğini, arsızlaştığını söylemek rak gördükleri için, bu engeli yıkıp da iki uluslu bir ülke olabileceği demokrasiye inanmamaktır. Ama geçmektense, aşıp geçmek, bu sı- Kürtlerin etrafından dolaşacağı bir ihtimalini göze almalı. Bu ülke bence burada başka bir mesele var. nırları zorlamak gibi bir yol benim- engel yok ortada. Kürtler sayıca çok içinde başka bir ulusun varlığını sediler. Bu serüveni yaşamış din- azlar. En başarılı oldukları parla- kabul etmeyi tahayyül edebiliriz. l Nedir o? dar ve muhafazakârlar ve onların mento seçimlerinde 36 milletvekili Ama henüz bu tahayyülün çok Türkiye 28 Şubat sonrasında temsilcileri Kürt meselesine ve Kürt aldılar. Kürtlerin hepsinin oyunu uzağında duruyoruz. Bu uzağında çok temel bir dönüşüm yaşadı. siyasetine fazlasıyla kendi özgül se- alsalar 70-80 milletvekili belki çı- durmak hasebiyle de hükümetin 28 Şubat’ta devlet Türkiye’nin rüvenlerinden bakıyorlar. Ve şöyle karacaklar. Muhafazakârların gös- ya da devletin atabileceği radikal muhafazakârlarına bir sınır gös- düşünüyorlar muhtemelen: “Biz terdiği o ‘etrafından dolaşma’ stra- adımlar bizi gerçekten iki uluslu terdi. Dindarlar, muhafazakârlar bu ülkenin en kalabalık kesimi, bu tejisini Kürtler denemek istese bile bir Türkiye’ye taşıyabilir. Devletin 10 MİLLİYETÇİLİK,ORTAK YASTAN IRKÇILIK, SOYKIRIMÇIKAN UMUTTA BULUŞALIM muhakkak bu riski alması, biraz zaten konuşuluyor ve biliniyordu. 24 Nisan bir kin günü değil. Bir küfür günü de değil. Gelin, önce o gün Kürtlerin sağduyusuna, biraz da Ve bu adımlar büyük ihtimalle bir ne oldu, onu paylaşalım. dünyanın gidişatına güvenmesi ge- takvime bağlanmıştı. Bu noktada 1915 yılının o gününde Anadolu’nun en eski halklarından Ermenilerin rek. BDP-PKK de bence benzer bir ben bir uzlaşma olduğunu düşü- 250 kadar aydını apar topar evlerinden alınıp Çankırı Ayaş’a, dönüşü risk almalı. Orada alınması gereken nüyorum, ama dediğim gibi zaten olmayan bir yola sürüldü. Mebusu, doktoru, çevirmeni, öğretmeni, risk şu: “Silah bırakıldığında, silah- film burada kopmadı. Gerçi sürece gazetecisi, yazarı, sanatçısı bütün bu insanlar hem bir halkın sesi ların zorlayıcı özelliği, tehdit kapa- tümüyle vakıf da değiliz. Ama görü- hem de Osmanlılık düşünün neferiydi. Meşrutiyet sonrasının özgür ve sitesi ortadan kalktığında, Kürtler nen o ki, müzakereler neticesinde eşit günlerine inanmışlardı. Düşleri, dönüşsüz yollarda kendileriyle adına bir şey elde edemeyiz” fik- PKK’nin taleplerini karşılayan bir birlikte kayboldu gitti. metin oluşmuş durumda. Anladığı- rinden uzaklaşılmalı. Yani “silahlar Sesini yitiren bir toplumun başka neyi kalır ki geriye? Çoluk çocuk, mız kadarıyla asıl sorun müzakere olmadan da, Kürtlerin sivil gücüyle genç yaşlı, kafilelerle Ermeni halkı Anadolu’un dört bir bucağından metinlerinin, mutabakat metninin de Kürtlerin temel hakları savunu- çöllere sürüldü. Evin erkekleri öldürüldü, kiliseler, okullar harabeye statüsü olmuş. Yani kim tarafın- labilir, elde edilebilir” fikrine biraz döndü. Mal mülk el değiştirdi. O korkunç kırımın sonunda Ermenilerin dan imzalanacak, imzalanacak mı güvenilmeli. “Silah ortadan kalktı- varlığından geriye sadece yasaklı fısıltılar kaldı. ğında bu devletten hiçbir şey ala- imzalanmayacak mı gibi sorunlar Anadolu’daki tahribat geride kalan Müslümanları yıllar boyunca mayız” şeklindeki kestirmeci ana- var. Müzakerenin ses kayıtlarına etkiledi. Birçok vicdanlı Müslüman ellerinden geldiğince Ermeni lizden vazgeçilmeli. Orada da yine baktığımızda PKK’nin taleplerini komşularını kurtarmaya çalışmıştı. Sonra suskunluğa herkes katıldı. hem Türkiye’nin sağduyusuna hem bildirdiğini, MİT’in de talepleri ka- de dünyanın gidişatına biraz güve- ğıda geçirdiğini görüyoruz. O ses Susulunca unutulmadı ama. İnkâr edildikçe yok olmadı. Aksine yara nilmeli. Kürtçe eğitimin olduğu ya kaydından MİT’in ya da devletin bu iltihaba döndü, çözümsüzlükte kemikleşti. da Kürt şehirlerinin Kürtlerin seç- taleplere karşı ne dediğini anlamı- Ömrünü Türk-Ermeni Anadolu halklarının barışına adayan ve tiği insanlar tarafından yönetildiği yoruz. Ama bu metnin Kandil’e git- bu uğurda canından olan Hrant Dink, yarayı sarmanın gereğini ve bu arada silahların konuşmadı- tiğini, Kandil’in bir küçük düzeltme hatırlatmış, “Bugün hâlâ unutmayı savunanlar, aslında sadece ğı bir ortamda 10 yıl geçirebilirsek, yaptığını, sonra tekrar geldiğini ve geçmişten değil, gelecekten korkanlardır. Unutulmamış geçmiş, tüm bunlar insanlara çok daha do- akabinde imzalanma sürecinin ko- geleceğin de teminatıdır” demişti. Bir de hayali vardı: “Bir 24 ğal meseleler olarak görünecektir. nuşulduğunu ve filmin orada kop- Nisan’da bu topraklarda hep birlikte tüm bu insanları hatırlamak, tuğunu biliyoruz. Burada da söy- ruhları şad etmek, acıda ortaklaşarak sevinçler üretebilmek, l Ama PKK defalarca ateşkes ilan lenen şu: “Başbakan ya bu metni yalnızca Ermeni halkının duyduğu ıstırabı dindirmekle kalmayacak, etti. Üstelik dünyadaki örneklerine imzalasın ya da bu işin arkasında Türkiye’nin de demokratikleşmesinin ta kendisi olacaktır.” baktığımızda örneğin silah bırak- olduğunu ifade eden bir beyanda Ülkemiz için el ele yapabileceklerimiz var. Gelin, bu 24 Nisan’da mak IRA’nın bir takım güvenceler bulunsun”. Büyük olasılıkla Başba- meydanları dolduralım. Geçmişteki bu büyük acıya ortak bir yasla aldıktan sonra yaptığı bir şeydi. kan bunu yapmayı kabul etmemiş sahip çıkalım. Ve bir kez de ortak yastan çıkan umutta buluşalım. Devlet hiçbir adım atmazken gibi görünüyor. Ama devlet açısın- PKK’ye ‘silah bırak’ çağrısı ne kadar dan mesele sadece imza mesele- rasyonel olabilir? si mi, yoksa talepler meselesi mi, 24 Nisan, 19:15’te, Taksim’de Tabii, müzakerenin başlamasının bunu bilemiyoruz. Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Girişimi önkoşulu olarak PKK’den silah bı- l Yukarıda Türkiye’nin bir 10 yıl rakmasını talep etmek bence de daha böyle devam edemeyeceğini makul değil. Ama devlet bunun söylemiştiniz. Eğer devlet bu şekilde ötesine geçti zaten ve silah bırak- devam etmeyi tercih ederse bunun madan PKK ile müzakereye baş- sonuçları ne olabilir? ladı. Silah bırakma, müzakereler Halen süregitmekte olan ayrışma koptuktan sonra retorik olarak çok süreci derinleşir tabii. Bir müddet- seslendirilen bir şey olmaya başla- tir Türkler ve Kürtler kader birliği dı. Ondan önce hem Öcalan’la hem etme halinden uzaklaşıyor. Bir on Avrupa’da Sabri Ok’la görüşüldü sene daha silahların tehdidi altın- ve bu sırada bırakın PKK’nin silah da yaşamaya devam edersek, bir on bırakmasını, bütün kadroları dağ- sene daha “Kürtler kendi dillerin- da duruyordu. Dolayısıyla devlet o de eğitim görmesin” fikrinde ısrar aşamayı geride bırakabildi. Ancak edersek, oluşacak ilk netice mevcut PKK’nin de “bütün anayasal hak- ayrışmanın derinleşmesi olur tabii. lar tanındıktan sonra silah bıraka- Ama bundan da önemlisi, bölgede- cağım” gibi bir ısrarının olmaması ki muhtemel gelişmeler bu ayrışma gerekir. Bu süreç onu da çok fazla ikliminde yaşamayı çok riskli kılı- BAZI YARALAR kaldırmaz. Ama müzakerelerin yor. Bölgede yaşanabilecek bir bü- ZAMANLA İYİLEŞMEZ akışına baktığımda, müzakereler yük altüst oluş durumunda bu ay- 24 NİSAN 1915 silah bırakma meselesinde değil, rışma iklimi hızla halklar arası bir hangi hakların tanınacağında ve kopuş ve çatışma durumuna evrile- bu hakların kayda geçirileceği bel- bilir. Bu Türkiye için, hem Türkler genin statüsünün ne olacağında hem Kürtler için, büyük bir felaket düğümlendi. Çünkü orada karşılıklı olur. Bunun muhakkak önünü al- bir takım adımlar atıldığı taktirde mak gerekiyor. PKK’nin çatışma olabilecek alanla- rın dışına çekilmesi, akabinde ül- kenin dışına çekilmesi ve ardından da silahlarını muhtemelen KDP’ye geçici olarak teslim etmesi ve tüm- den silahsızlanıp Türkiye’ye dön- mesi söz konusuydu. Bu tür adımlar GÜNCEL 11

Orta dereCede ingilizCe bilen bülent arınç Kürtçe kökenli “bülent” kelimesi, “yüksek, yüce, ulu” anlamına gelir. Kürtçe “bılınd” kelimesi Türkçe’ye “bülent/bülend” şeklinde geçmiştir.

İbrahim Sediyani “Parti”, Latince. *** “Parti”, Latince. “Millet”, Arapça. 28 Şubat postmodern darbe sürecin- “Fazilet”, Arapça. Bülent Arınç, 25 Mayıs 1948 tarihinde de Refah Partisi kapatılmış. Marmara bölgesinin Bursa şehrinde “Vekil”, Arapça. “Parti kapatmak”, pek bir sevim- “Şubat”, Kürtçe. dünyaya gelmiş. “Parlamento”, İtalyanca. sizce. “Darbe”, Kemalistçe. “Mayıs”, Latince. *** *** “Postmodern”, Latince. “25 Mayıs 1948”, Gregoryen takvi- Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Fazilet Partisi de aynı akıbete maruz mi. Meclisi Adalet Komisyonu ve Türkiye- “Müslüm Gündüz – Fadime Şa- kalıp Anayasa Mahkemesi tarafın- “Tarih”, Arapça. AB Karma Komisyonu’nda çalışmış. hin”, biz Elâzığlıların komşu dan kapatılmış. Malatyalılara karşı tarih boyunca “Marmara”, Yunanca. “Millet”, Arapça. “Akıbet”, Arapça. elde ettiğimiz tek üstünlük. “Bursa”, Yunanca. “Meclis”, Arapça. “Maruz”, Arapça. *** “Şehir”, Farsça. “Adalet”, Arapça. “Mahkeme”, Arapça. Kapatılan Refah Partisi’nin yerine “Dünyaya gelmiş”, leylekçe. “Komisyon”, Latince. kurulan Fazilet Partisi’nden 18 Nisan “Anayasa Mahkemesi”, kimse bil- 1999’da ikinci kez milletvekili seçil- miyor nece. *** “Avrupa Birliği”, bilmece bildirme- miş. *** Lise eğitimini Manisa kentinde almış ce. “Nisan”, Kürtçe. ve Manisa Lisesi mezunuymuş. “Türkiye Büyük”, gülmece güldür- Daha sonra Adalet ve Kalkınma Par- “Manisa”, Yunanca. mece. “Refah”, Arapça. tisi kurulmuş ve ona katılmış. “Kent”, Yunanca. “Lise”, Fransızca. “Mezun”, Arapça. *** 1970 senesinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirip avukat ol- muş. “Sene”, Arapça. “Angora”, Yunanca. “Engurî”, Farsça. “Üniversite”, Latince. “Hukuk”, Arapça, ama buradaki Kemalistçe. “Fakülte”, Latince. “Avukat”, İtalyanca. *** Manisalı olduğu için memleketi Manisa’da serbest avukatlık yapmış. “Serbest”, Kürtçe. “Memleket”, Arapça. “Manisalı”, Tarzanca. Refah Partisi’nden milletvekili seçi- lerek 1995’te parlamentoya girmiş. “Refah”, Arapça. 12 GÜNCEL

“Parti”, muhafazakâr demokrat ve kesen, tanımadığı bir şeyi yargıla- Latince. yan herkesin yaptığını o da yapıyor: Nezaketsizlik! “Kalkınma”, abdestli kapitalizm ve Türkçe. Aslında “nezaketsizlik”, yaptığı şey için kullanılabilecek en hafif kelime. “Adalet”, rafa kaldırıldı ve Arapça. Ancak ben yine de üç sebepten dola- *** yı en hafif kelimeyi kullandım: AK Parti Hükûmeti’nin başlattığı ve Birincisi, babam yaşında bir insan önce “Kürt Açılımı”, sonra “Demok- olduğu için. Yani yaşına hürmeten. ratik Açılım”, en nihayetinde de “Millî İkincisi, sevdiğim ve değer verdiğim Birlik ve Beraberlik Projesi” adını bir insan olduğu için. Ve bugüne verdiği paket başta Kürt halkı olmak kadar, kalbimde ona karşı sevgi ve üzere tüm halk nezdinde büyük ümit muhabbet dışında hiçbir duyguyu ve heyecan dalgası yaratmış. taşımamış olduğum için. “Kürt”, Kürtçe. Üçüncüsü ve en önemlisi, her ne “Demokratik”, Yunanca. kadar bu zat-ı muhterem, ırkçılığın “Demokratik Açılım”, ben de seni! ve kavmiyetçiliğin Allah ve Resûlü tarafından lanetlendiğini, ırkçılık ve “En nihayet”, Arapça. kavmiyetçiliğin İslam’da yeri olma- “Millî”, Arapça. dığını henüz layıkıyla kavrayama- mışsa da, ben yine de onun zahirî “Beraber”, Kürtçe. görüntüsüne bakarak kendisini “Proje”, Fransızca ve 1915 tarihli. Müslüman bir insan olarak bildiğim ve Müslüman kardeşim olarak gör- Kendi anadili dışındaki dilleri bilmediği, düğüm için. “Millî Birlik ve Beraberlik Proje- Bu zât, hakkında hiçbir bilgiye sa- si”, halay da bizim, horon da bizim, diğer bir dili hiç öğrenmediği halde, hip olmadığı ve konuşup yazmasını zılgıt da bizim, zeybek de bizim, Mas- başka diller hakkında yargıda da bilmediği Kürtçe’ye 70 milyon tika da bizim, Şemmamê de bizim! bulunuyor, ahkâm kesiyor. insanın önünde açıkça hakaret ede- “Halk”, Arapça. biliyor. Bu ülkede 20 milyon insanın “Nezdinde”, Arapça. anadili olan bir dili herkesin önünde aşağılayabiliyor. “Ümit”, Farsça. yayın yapıyor. Her 10 Kasım günü “Efendi”, Yunanca. Eğer biraz olsun Müslümanlık ve “Heyecan”, Farsça. “Atatürk Yaşasaydı” adlı mizah say- “Hasım”, Arapça. insanlık iddiası varsa, Kürt halkın- “Paket”, Fransızca. fası hazırlıyor. dan özür dilemelidir. Eğer bunu “Nezaket”, Arapça. yapmazsa, geçen gün Bediüzzaman “Demokratikleşme”, kökü Yunan- “İcra”, Arapça. “Karizma”, Latince. Said-i Kürdî’den aktardığı “Zâlimler ca, kuyruğu Türkçe. “Hak”, Arapça. için yaşasın cehennem!” sözü, Allah “Quaresma”, Beşiktaş’ın Portekizli *** “Vazife”, Arapça. muhafaza, kendisine de yönelebilir. futbolcusu. Çünkü Said-i Kürdî o sözü Suriye re- Şu anda hükümette başbakan yar- “Hak yok vazife vardır”, Millî Gü- *** jimi için değil, Kürtçe’ye hayat hakkı dımcısı ve hükümet sözcüsü olarak venlik derslerinde bize sık sık okutu- bile tanımayan Türkiye rejimi için vazifesini icra ediyor. Ancak bütün bu artı yönlerine karşın, lan ve ezberletilen şiir. söylemiştir. Dış politikaya alet etme- bir de eksi yönü var bu anlattığımız “Hükümet”, Arapça. ye gerek yok; Üstad’ın sözü “meclis- *** zat-ı muhteremin. Kendi anadili ha- ten içeridir”. “Başbakan”, Recep Tayyip Erdo- Şu anda 63 yaşında, fakat yakında ricinde hiçbir dili öğrenmemiş, bilme- ğan. “Türkçe dışındaki dillere ha- Kürtçe’nin medeniyet dili olma- 64’e girecek. Evli; iki çocuk babası. miş. Diğer diller konusunda hiçbir şey yat hakkı tanımayan” Türkiye’nin bilmiyor. Sadece birazcık, o da “orta dığını, zengin bir dil olmadığını başbakanı olarak “tam dört tane “İki çocuk babası”, normalde en az derecede” İngilizcesi var, o kadar! söylüyor. Bunu da “Kürtçe eğitim” resmî dili olan” İspanya’nın baş- üç olması lazım, fakat hâlâ geç kal- yapılmasının “imkânsız” olduğunu “Anadil”, Allâh’ın âyeti. bakanı ile birlikte “Medeniyetler mış değil. ispatlama çabasıyla yapıyor. İttifakı”na eşbaşkanlık yapıyor. “Bilmemek”, ayıp değil, *** Eğer bu sözleri, anadili Arapça, Fars- Futbolla yakından ilgili. Türkiye’de öğrenmemek ayıptır. ça veya Yunanca, Fransızca olan biri Fenerbahçe’yi, İspanya’da ise Sempatik ve naif bir insan. Hislidir, “Zat”, Arapça. söylemiş olsaydı, kendisini ciddîye “kendisini Katalonya Millî Takı- sık sık gözyaşı döker. Kibar ve beye- alır, bunca yasaklamalar, inkâr, mı olarak gördüğü için” formasına fendidir. Bu yüzden hasımları tarafın- “Muhterem”, Arapça. imhâ ve asimilasyon politikalarına reklam almayan ve İspanya devle- dan bile sevilir. Karizması “kodu mu “İngilizce”, İngilizce. rağmen Kürtçe’nin bugün dünya- tinin de buna hoşgörüyle yaklaştığı oturtması” değil, nezaketidir. nın en zengin dillerinden biri olma Barcelona’yı tutuyor. Kendi ülkesin- “Orta derecede”, this is a book. “Sempatik”, Yunanca. özelliğini hâlâ koruduğunu bilimsel de Kürdistan ve Lazistan isimlerini Yaşasın cehennem! veriler ve kaynaklar ışığında izah et- kullanmak yasak, fakat Katalonya “Naif”, Arapça. meye çalışırdım. ve Bask takımlarında oynayan Türk Fakat kendi anadili dışındaki dilleri “İnsan”, Arapça. futbolcularıyla gurur duyuyor. bilmediği, diğer bir dili hiç öğren- Ancak Doğu ve Batı dillerinden “His”, Arapça. mediği halde, başka diller hakkında arakladıkları kelimelerle anadille- *** yargıda bulunuyor, ahkâm kesiyor. rini zenginleştirmiş, konuştukları “Gözyaşı”, Kürt Sorunu. “Sözcü”, okuma yazma bilmeyenle- Ve ne kadar nazik bir insan olursa dildeki sözcüklerin %80’ini başta rin çıkardığı bir gazete. Argo dilinde “Kibar”, Kürtçe. olsun, bilmediği bir konuda ahkâm Kürtçe olmak üzere diğer dillerden GÜNCEL 13

çalmış, bu gerçeği de en iyi bizzat Bu biyografiyi, onun bizzat kendi ki- kendileri bildiği için diğer dilleri şisel web sitesinden aktardım. Yani inkâr, yasaklama ve asimilasyon ile bizzat kendisinin o pek övündüğü tatmin olmayıp bir de pervasızca “öz Türkçe”siyle yazdığı otobiyogra- aşağılamaktan ve hakaret etmekten fiyi aktardım. imtina etmeyenlere karşı böyle bir Türk etnik topluluğunun bir mensu- çaba içerisine girmem. bu olduğu için galiba ahirette cen- Bir medeniyet dili neti de otomatik olarak garantilemiş olduğuna imân etmiş olan bu karde- Kürtçe’nin dünyanın zengin dillerin- şimizin, dünyada bildiği tek dil olan den biri olduğunu kavramak için dil- kendi anadili Türkçe yazdığı otobi- bilimci ya da akademisyen olmaya yografi yukarıdadır. gerek yoktur. Sadece hem Kürtçe’yi hem de Doğu ve Batı dillerini biliyor Türkçe kaleme alınmış olan 300 olmanız yeterlidir. kelimelik biyografisinde topu topu 15 tane “öz Türkçe” sözcük var. Ancak bu yaşına kadar kendi ana- Türkçe’de toplam kaç kelime varsa dili dışında hiçbir dil öğrenmemiş, hepsi kullanılmış yani anlayacağı- bilmemiş, öğrenmediği ve bilmediği nız. gibi, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığı ve okuma yazmasını da Bılınd Arinc bilmediği bir dil hakkında yargıda bulunabilen insanların bunu anla- Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, 63 yabilmesi mümkün değildir. yaşında, anadili Türkçe, üniversite mezunu, ilkokuldan üniversite bi- Almanya’ya 1960 senesinde işçi sıfa- timine kadar anadili Türkçe eğitim tıyla gelen Türklerin çocukları 50 yıl almış, hukukçu, siyasetçi, devlet sonra bugün Türkçe bilmiyor. adamı, hükümet sözcüsü... Dünya savaşı döneminde Rusya ve Böylesine önemli bir konumda bulu- Kazakistan’da kalan Almanlar, 50 yıl nan bu zat-ı muhterem, bütün hayatı sonra 1990’larda Almanya’ya toplu boyunca kendi anadili Türkçe eğitim olarak getirilip hepsine Alman va- aldığı halde, 63 yıllık ömründe topu tandaşlığı verildiğinde tek kelime topu 15 tane Türkçe sözcük birikti- Almanca bilmiyorlardı. rebilmiş. Türkçe’de toplam kaç tane Bugün Almanya’daki Türklerin ço- sözcük varsa hepsine denk gelecek cukları evde Almanca, Rusya’dan kadar tecrübeli ve birikimli yani. getirtilen Almanların çocukları da Ortada nasihat edilecek değil, acı- evde Rusça konuşuyor. nacak bir durum var hakikaten. Almanca gibi zengin, köklü ve güçlü Sen gel beş sene ilkokul, üç sene or- bir dil, Sovyetler Birliği’ndeki yasak taokul, üç sene lise, dört sene de ve asimilasyona 50 yıl bile dayana- üniversite oku, Türkçe olarak oku, madı, unutuldu. fakat bu 15 senelik eğitim hayatın- Türkçe ise, Almanya’da yasak ve da sadece 15 tane Türkçe kelimeyle asimilasyon olmadığı halde 50 yıla karşılaş. Ondan sonra de ki, “Kürtçe kalmadan unutuldu. Türk dernek- eğitim dili olamaz. Çünkü zengin bir lerinin çabalarıyla ayakta kalmaya dil değil.” çalışıyor. Peki, “Kürtçe zengin bir dil değil” di- Kürtçe ise medeniyet düşmanı ırkçı yen bu insan kim? rejimin bunca baskılarına, yasak ve Adı – soyadı: Bülent Arınç. imhâ, inkâr ve asimilasyon politi- kalarına karşı hâlâ hayatın her ala- “Bülent”, Kürtçe. nında Kürtler tarafından konuşulup “Arınç”, Kürtçe. yazılmakta. Kürtçe kökenli “bülent” kelimesi, Çünkü Kürtçe bir medeniyet “yüksek, yüce, ulu” anlamına gelir. dilidir. Bu medeniyet, ilim, kültür, Kürtçe “bılınd” kelimesi Türkçe’ye icad, çevre bilinci ve şehircilik, sa- “bülent/bülend” şeklinde geçmiş- nat ve edebiyât medeniyetidir. Bar- tir. barlık, kılıçtan geçirme, tahtını kap- tırmamak için kundaktaki bebeği Yine Kürtçe kökenli olan “arınç” boğma, tahta geçmek için kendi öz kelimesi “huzur, güven, emniyet” kardeşlerini öldürme, işgal, ırkçılık, anlamına gelir. Kürtçe “arinc” ke- inkâr ve asimilasyon medeniyeti de- limesi Türkçe’ye “arınç” şeklinde ğil. geçmiştir. Kürtçe’nin zengin bir dil olmadığını Anlayacağınız, “Kürtçe zengin bir söyleyip hakaret eden ve aşağılayan dil değil” diyen bu devlet büyüğü- zat-ı muhteremin biyografisini ek- müzün bizzat kendi adı ve soyadı siksiz aktardım. bile Kürtçe. 14 MİLLİYETÇİLİK, IRKÇILIK, SOYKIRIM

araP baharı ‘emPeryalizmin Oyunu’ mu?

Doğan Tarkan emperyalist güçlerin ve alt emperya- başka yerine yayılan dalga, emper- Ortadoğu listlerin bölgede ve tek tek Ortadoğu yalist planların bir ürünü değil, tam ülkelerinde Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin ülkeleri üzerinde elbette planları tersine emperyalist çıkarlara karşı (ÖDP) düzenlediği bir toplantıda Su- vardır. Ama diğer konuşmacıların halkların, emekçilerin mücadelesi- halkları, riye’deki gelişmeler tartışılmış. Top- yaptığı gibi gelişmeleri ‹emperya- nin sonucu. lantı hakkındaki bilgileri BirGün ga- lizmin planlarına’ bağlamak yanlış. Açık ki emperyalistler Tunus ve Mı- işçi sınıfını zetesinden Ahmet Meriç Şenyüz’ün Onlara göre “her şey emperyalizmin sır devrimleri başladığında mevcut yazısından öğrendim. İlginç bir top- tertibi”. emperyalistlerin diktatörleri destekliyordu. Siyasî lantı olmuş doğrusu. Suriye’de ve diğer Arap ülkelerinde desteğin yanı sıra pratik, fiili destek “Devrim olmadı” diyenlerin ilk ha- harekete Konuşmacıların bir kısmı “Suriye’de vermeyi de önerdiler. Bu ülkelerde tası soyut, genel bir “emperyalizm- devrim oluyor” derken, ÖDP Genel iktidardaki güçler son ana kadar Başkanı Alper Taş, BirGün Dış Politi- den” bahsetmeleri. Onlara göre tek geçirdiğini diktatörlere sadık kaldı. ka Editörü İbrahim Varlı, Faik Bulut bir emperyalizm var, o da herhalde söylemek, ve Cumhuriyet ve Sol Portal yazarı ABD emperyalizmi. Oysa ABD’nin Ancak aşağıdan yükselen dalganın Mustafa Kemal Erdemol buna karşı yanı sıra bazı Avrupa ülkeleri, Rus- önüne geçilemeyeceği anlaşıldığın- sadece ikinci sınıf çıkmış. Toplantıyı ve konuşmaları ya ve Çin de emperyalist ülkeler ve da, hem emperyalist güçler hem casus romanları aktaran Şenyüz de Suriye’de devrim bölgeye dönük çıkarları ve dolayısıy- yerel egemen güçler diktatörü har- olduğu fikrine karşı çıkıyor. la planları var. İran, Türkiye, Suudi camayı kabul etti, ayaklananları Arabistan gibi alt emperyalist ülke- yazanların İlk konuşmayı ÖDP Genel Başkanı destekler göründüler. Eski rejimin lerin de bölgeyle ilgili planları var Alper Taş yapmış ve “Emperyaliz- önde gelenlerinin bir kısmı birer bi- elbet. düşünebileceği min bölgedeki planlarını da, muha- rer muhalefete katıldı ve bir kısmı lefetin bazı haklı taleplerini de göz Ancak Tunus’ta başlayan ve bütün -az yıpranmış unsurları- yeniden ik- bir kurgudur. ardı etmemeli” demiş. Doğru, çeşitli bölgeye, ardından dünyanın birçok tidara getirildi. GÜNCEL 15

Tunus ve Mısır’ın ardından pratik sendikanın milyonlarca işçiyi ör- “Biz bahar yaşıyoruz” demez. Çok Ortadoğu’da milyonlar biraz farklı gelişti. Libya, Yemen ve gütlemesini önleyememişti. Askerî romantik olmazlar. Onlar “Halk bu harekete geçiyor Bahreyn’de özgürlük isteyenlere kar- rejim, seçimler yapmak ve ilk kez iktidarı değiştirecek”, “Diktatörlere Bütün Ortadoğu ülkelerinde halklar şı aşırı şiddet kullanıldı. Tunus ve bu seçimlere iktidar partisi ve onun ölüm” diye bağırıyorlardı ve bazı ül- özgürlük için, yeni liberal politika- Mısır’da gösterilere esas olarak po- kukla cephe ortakları dışında par- kelerde slogan hâlâ aynı. lisle müdahale edilirken, bu ülkeler- tilerin de katılmasına razı olmak ların durdurulması için harekete ge- Erdemol, “İran’ı düşürmek için ya- de ordu devreye sokuldu. Daha son- zorunda kaldı. Eğer seçimler yapıl- çiyor. Hareket denince öyle 5-10 bin pılan bir girişim söz konusu” diyor. ra Suriye’de de aynı şey gerçekleşti. masaydı, Polonya işçi sınıfı ayakla- kişilik gösterilerden değil, milyon- nacak ve aşağıdan bir hareketin ba- Aynı İran ve üstelik Suriye’de Esad ların hareketinden bahsediyoruz. Bir dizi ülkede ise, diktatörler ve şarısı ile rejimi yıkacaktı. rejimi, Mısır’da, Tunus’ta ayakla- Bir iki gösteriden değil, haftalarca, krallar derhal reform silahına sa- nanlardan yanaydı. Bunu nasıl açık- aylarca hergün yapılan gösteriler- Bu, Polonya egemen sınıfı için çok rıldı. Ücretler yükseldi, sosyal yar- lıyor acaba Erdemol? den bahsediyoruz. Polis copu ve daha büyük bir tehlikeydi ve bu dımlar arttı, özgürlükler bir ölçüde biber gazından değil; tüfeklerden, nedenle seçimler yapıldı. Dayanış- Yanıt çok basit. Emperyalist güçlerle çoğaldı. Petrol gelirinin çok küçük tanklardan bahsediyoruz. Tutuklu- ma Sendikası’nın sınırlı yerlerde birlikte, bir alt emperyalist güç olan bir kısmı halka verildi. Fas, Ürdün lardan, yaralılardan değil; yüzlerce, seçimlere katılmasına izin verildi; İran’ın bölgede planları, hesapları, ve Cezayir’de egemen güçler bu yolu binlerce ölüden bahsediyoruz. Önce ama Dayanışma girdiği her yerde se- çıkarları var. Ancak ‘Suriye düşerse seçti. Suudi Arabistan kralı bile çok bu hareketlerin niceliğini kavramak çimleri açık farkla kazandı. Bunun sıra İran’a gelir’, oradan da emper- büyük miktarlarda para dağıtarak gerekir. Bu denli büyük yığınlar ha- üzerine bütün Polonya’da seçimler yalistler Pasifik’e kadar uzanır fikri adeta rüşvet verdi. rekete geçince onları durdurmak çok yapıldı ve rejim değişti. İşçi sınıfı gene kötü casus romanı yazarlığı zor, hatta imkânsızdır. Bu nedenle Özetlersek, emperyalist güçler önce daha sonra Doğu Avrupa’nın diğer gibi; ama bu defa ikinci sınıf bile emperyalizmin muteber adamı olan halk hareketine, aşağıdan yükselen stalinist rejimlerini de alaşağı etti. değil. Oysa, Suriye’nin İran ile ya- Yemen diktatörü bile kaçmak zorun- harekete karşı çıktı, sonradan mü- Ama örgütsüz, politik bilinçten yok- kınlığı, Lübnan, Irak ve bölgenin da kaldı. dahale ederek devreye girdiler. Yani sun oldukları için, yıktıklarının yeri- diğer Şii nüfusları ile ilişkisi, bir mü- yaşananlar emperyalizmin bölgede- ne neyin geçirilmesi gerektiğini tam dahale halinde bütün bu güçlerin Bahreyn’e, Körfez ülkelerinin ordu- ki planı değil, tam tersine emperya- bilmedikleri için, ‘Piyasa ekonomisi’ harekete geçme olasılığı, dış müda- ları müdahale etti. Hareket şimdilik lizme rağmen halkın özgürlük iste- devlet kapitalizminin yerini aldı. haleyi imkânsızlaştırmasa da hayli geri çekildi, ama yarın ne olacağı yen hareketiydi. Polonya’da ve diğer Doğu Avrupa ül- zorlaştırmaktadır. Bu nedenle süreç belli değil. Suriye’de bir dış müdahaleden çok İkinci sınıf casus romanları kelerinde rejimleri işçi sınıfı hareke- Bu denli büyük yığın hareketleri, ti değiştirdi. Bunun emperyalizmin iç savaşa doğru evrilmektedir. Emperyalizm ne kadar güçlü olursa katılanların değişmesine yol açar. oyunu olduğunu düşünmek için em- olsun, milyonları, işçi sınıfının he- Faik Bulut da “Emperyalistler Yıllarca diktatörlüklerin ağır bas- peryalizmden, kapitalist devletten men hemen tümünü harekete geçire- Suriye’ye İran’ı devirmek için bu ka- kısı altında yaşayan emekçiler, içi- hiç anlamamak gerekir. Nitekim bilme yeteneğine sahip değildir. Em- dar yükleniyor” demiş. Emperyalist- ne girdikleri mücadele sürecinde Varlı ile Şenyüz’ün anlamadığı belli. peryalistler hiçbir zaman işçi sınıfını ler Suriye’ye gerçekten yükleniyor değişmeye, politikleşmeye, örgüt- yığınlar halinde harekete geçirmez. Toplantının bir başka ulusalcı sos- mu, bu ayrı bir soru, ama Suriye’de lenmeye ve giderek daha somut Bazı solcuların tersine, kapitalist yalisti, Mustafa Kemal Erdemol, ve diğer Arap ülkelerinde olanları talepler üretmeye başlar. Nitekim sınıf ve emperyalistler, işçi sınıfının “Arap Baharı” deyiminin ayaklanan- ‹devrim değil’ diye yorumlayanlar bütün büyük devrimlerde bu ya- kitlesel hareketinin kendileri için lar tarafından yaratılmadığını söylü- halkların mücadelesine, kararlılığı- şanmıştır ve Ortadoğu’da da aynısı nasıl bir tehlike olduğunu iyi bilir. yor. Doğrudur, ayaklanan emekçiler na, taleplerine hiç bakmıyor. yaşanmaktadır. Örgütler, sendikalar Kitlesel bir hareketin bir aşamadan sonra kontrol edilemez olduğunu bi- lirler. Ortadoğu ülkelerinde halkları, işçi sınıfını emperyalistlerin planla- rının harekete geçirdiğini söylemek, sadece ikinci sınıf casus romanları yazanların düşünebileceği bir kur- gudur. Toplantıda BirGün gazetesinin Dış Politika Editörü İbrahim Var- lı “Polonya’da da sosyalizmin işçi hareketiyle tasfiye edildiğine” de- ğinmiş. Toplantıyı aktaran Şenyüz bunu “önemli bir tespit” olarak gö- rüyor. Polonya’da ne oldu? Anlaşılan, Varlı ile Şenyüz Polonya’da “sosyalizmin” nasıl yı- kıldığını bilmiyor. Onlar bilmese de, Polonya’da aslında ‘tek parti’ rejimi bile değil, bir askerî diktatörlük var- dı. General Jaruzelski, Dayanışma Sendikası’nın güçlenmesinin ön- lenemediğini görerek SSCB des- tekli bir darbe yapmıştı. Askerî rejim Dayanışma’yı yasadışı ilan etmiş, önderliğini hapse atmış, ama 16 GÜNCEL

unsurunun Müslüman Kardeşler ve Ulusalcı İslamcı gruplar olduğunu göster- sosyalistler yıkılan mez. Onların yanı sıra diktatörlüğe karşı mücadele eden bir dizi laik “laik” diktatörlerin akım da kazançlıdır. Bu ülkelerde arkasından sol, sosyalistler, işçi hareketi, sendi- gözyaşı döküyor kalar da hızla güç kazanıyor. Tunus ve Mısır’da yeni sendikalar ya da yıkılmak ve yeni sosyalist örgütlenmeler var. üzere olanları Yeni bağımsız sendikalar kuruluyor. Kadınlar örgütleniyor. Bunları gör- savunmaya meden, Müslüman Kardeşler’in se- çalışıyor. Çok geç! çim kazanımlarına bakarak, süreç- ten sadece politik İslam’ın kazançlı Ortadoğu’da yeni çıktığını düşünmek büyük bir yanıl- gıdır. Böyle düşünenler sürecin sona bir dönem başladı. erdiğini düşünüyor. Oysa devrimler sürüyor ve Ortadoğu daha yeni geliş- meler yaşayacak. doğmaktadır, muazzam bir tartışma Toplantının en başında Alper için. Esad rejimini biraz olsun ak- ortamı yaratılmaktadır, kadınlar öz- Taş’ın söyleyip toplantıyı aktaran lamak için. Nitekim ÖDP’nin yakın Son olarak; Arap Baharı sadece gürleşmenin anlamını daha somut Şenyüz’ün çok beğendiği saptama- dostu TKP, bütün gücüyle Esad re- Ortadoğu ülkelerini sarmadı, tüm olarak kavramaktadır. ya dönersek, Taş “Muhalefetin bazı jiminin anti-emperyalist olduğu- dünyaya yayıldı. Wisconsin’den talepleri de göz ardı edilemez, bazı Atina’ya, Afrika ülkelerinden Çin’e, Kadınların durumunun değişme- nu anlatıyor. Bu, bütünüyle sahte talepleri de yanlıştır” diyor. Singapur ve Hong Kong’dan New diğini göstermek için “Mübarek za- bir iddia. Esad rejimi birinci Körfez York, Londra ve İspanya’ya kadar manında mecliste daha fazla kadın Acaba nedir bu yanlış talepler? Savaşı’nda ABD’nin yanına savaşa- yayıldı. Her yerde işçiler ve emekçi- vardı” diyen ulusalcı Türk sosyalisti, cak güçler yollamıştır, Irak’ın işgali Esad rejiminin yıkılmasını istemek ler Arap Devrimleri ile kendi müca- kadınların bu ülkelerde yaşadıkları- sırasında ABD-İngiltere müdahale- mi? “Esad’a ölüm” diye bağırmak deleleri arasında ilişki kuruyor. nı anlamaktan tamamen uzak. sini desteklemiştir. mı? Ekmek istemek mi? Özgürlük is- Ulusalcı sosyalistler ise yıkılan “Ama Mısır’da gene generaller var temek mi? Baas’ın 50 yıllık tek parti Sosyalistler, Esad rejimini, aynen iş- “laik” diktatörlerin arkasından göz- iktidarda” diyen ulusalcı sosyalist diktatörlüğünün son bulmasını iste- gal öncesinde Saddam diktatörlüğü- yaşı döküyor ya da yıkılmak üzere kafanın da işçi ve emekçilerin yaşa- mek mi? Muhalefetin bazı talepleri nü eleştirdikleri gibi eleştirir. Esad olanları savunmaya çalışıyor. Çok dığı değişimi, bir yıldır süren müca- göz ardı edilemezken, göz ardı edile- rejimine karşı ayaklanan ve 50 yıllık geç! Ortadoğu’da yeni bir dönem deleleri görmesi, anlaması mümkün bilecek olanları acaba hangileri? diktatörlüğün yıkılmasını isteyen, başladı. ‹yeni liberal politikalara son’ diyen değil. Muhalefetin bazı talepleri göz ardı halk hareketi elbette desteklenme- Her şeyi Ortadoğu ülkelerinde işçi Bu bakışların nedeni, devrim anla- edilirken acaba Esad diktatörlüğü- lidir. sınıflarının örgütlenmesinin hızı ve nün bazı talep ve davranışları da yışında yatıyor. Ulusalcılar devrimi gücü belirleyecek. aşağıdan bir süreç olarak değil, yu- haklı mı oluyor? Kentleri tanklarla Laikçi Türk ulusalcı sosyalistleri, karıdan bir süreç olarak görür; dev- bombalamak, 8.000 insanı katlet- Ortadoğu devrimlerinden Müslü- Olumlu bir gelişme, sosyal devrime rimi büyük yığınların, işçi sınıfının mek, işkence ve devlet terörü gibi. man Kardeşler’in kazançlı çıktığı- evrilecek; olumsuz, yetersiz bir ge- büyük kesimlerinin kendi eylemi nı ileri sürüyor. Mısır ve Tunus’ta lişme ise devrimlerin sönümlenme- Esad rejimini aklamak olarak değil, işçi sınıfı ve halk adına gerçekten de Müslüman Kardeşler, sine yol açacak. Sosyalistlerin göre- davranan kendi partilerinin eylemi Aslında bu ifade sadece tutum alma- politik İslamcı örgütler seçimleri vi, her koşulda işçi ve emekçilerin olarak tasavvur eder. Devimci değil, mak için kullanılmıştır. Yani Suriye kazandı. Ancak bu, Ortadoğu dev- yanında yer almak olmalı... ikameci ve darbecidirler. Devrimi’nden yana görünmemek rimlerinin tek kazançlı çıkan politik

Abone olmak için 0555 637 24 50 [email protected] GÜNCEL 17 eKOnOmiK Kriz sOna mı eriyOr Dünya ekonomisi krizin en zor kısmını atlattı mı? Borsalar son aylarda? bu doğrultuda işaretler vererek hisse fiyatlarını yükseltiyor.

Alex Callinicos

Dünya ekonomisi krizin en zor kıs- mını atlattı mı? Borsalar son aylarda bu doğrultuda işaretler vererek his- se fiyatlarını yükseltiyor. Kriz bir aşamada sona erecek. Ka- pitalizm daima Karl Marx’ın “işle- meyen çevrim” dediği bir genişle- me ve çökme çemberini takip eder. Kapital’in üçüncü cildinde ekono- mik daralmanın –işsizliğin ücretleri düşürmesi ve kâr getirmeyen serma- yeyi yok ederek– ekonomik canlan- manın şartlarını yaratmaya yardım- cı olduğunu anlatır. Peki, bu noktaya varmak üzere mi- yiz? Kuşkuluyum. Çünkü piyasala- rın toparlanmasının iki temel sebebi var. İlki Mario Draghi Avrupa Merkez Bankası’nı geçen Kasım’da devral- dıktan sonra yapılan uzun vadeli yeniden finansman operasyonu. Bu operasyon Avrupa bankacılık siste- mine 1 trilyon Avro değerinde üç yıl vadeli ucuz fon pompalayarak Avro bölgesine biraz zaman kazandırdı. Bunun üstüne Batı ve İran arasın- ABD’de toplam hanehalkları kısarlarsa bu sefer talep bir kez da savaş çıkarsa arzın etkilenece- GSYH’nin yüzde 15’ini ödedi, Birle- İkincisi, ABD ekonomisi uzun bir daha azalır. Ekonomik üretim çık- ği kaygısıyla artan petrol fiyatla- şik Krallık ve İspanya için rakamlar duraklama döneminin ardından tısı azalır ve Avro bölgesinin daha sırasıyla yüzde 10 ve yüzde 6.” biraz daha hızlı büyümeye başla- rı da eklendi. Uluslararası Enerji zayıf ekonomileri için konulan borç Ajansı’ndan Fatih Birol petrol fiyat- dı. Mart ortasında işsizlik yardımı ABD’nin borç geri ödemesinde daha ödeme hedeflerine ulaşmak zor- ları daha fazla yükselirse bunun için yapılan yeni başvurular Şubat ilerde olması ekonomisinin İngiltere laşır. Yunanistan’da bütün bunlar 2008’de Büyük Resesyonun başla- “Küresel ekonomiyi gerisin geriye ve İspanya’dan daha iyi durumda 1930’ların Büyük Bunalımı’yla kı- masından bu yana en düşük seviye- durgunluğa itebileceğini” söylüyor. olmasını açıklıyor. Ancak borç geri yaslanabilecek yıkıcı bir çapta ger- sine indi. Ancak daha temel bir sorun var. ödemesiyle ilgili bir sorun var. Borç çekleşti. Ne var ki bu yükseliş eğilimi dünya- Mevcut kriz geçen doksanların or- ödeyebilmek için harcama yerine ta- nın başka yerlerinde olanlarla çeliş- tasında ucuz kredi balonunun pat- sarruf etmek zorundasın. Bu da mal Diğer taraftan daha büyük bir eko- ki halinde. Örneğin Çin yavaşlama- lamasıyla ortaya çıktı. Sonuç olarak ve hizmetlere olan talebi azaltır. nomi olan İspanya’nın da aynı şey- ya devam ediyor. ekonominin çeşitli aktörleri –tek tek Diğer taraftan kriz yüzünden hükü- leri yaşamak üzere olduğu kaygıları haneler, özel şirketler, devletler– Satınalma Müdürleri Endeksinin met borçları arttı. Bunun kısmî bir var. Aslında krizin başlangıcından borçla yüklendi. Şimdi bu borcu ka- son verilerine göre imalat üretimi sebebi devletlerin özel borçları dev- bu yana toplam borç miktarı arttı. patmaya çalışıyorlar. ralması. Costas Lapavitsas ve Nouri- azalıyor. Japonya’nın Çin’e ihraca- İki İspanyol iktisatçı bütçe açığını el Roubini gibi çok farklı ekonomik tı Şubat ayında asıl olarak makine Financial Times gazetesinin yatı- bu sene AB’nin istediği şekilde yüz- teslimatlarındaki düşüş nedeniyle yorumculara göre, Avrupa Birliği ve rımlar konusundaki kıdemli köşe de 5,3 azaltmanın imkânsız olduğu- yüzde 14 oranında düştü. yazarı John Authers’in alıntıladığı IMF özel sektör borçlularının yerine geçerek en son Yunanistan “kurtar- nu ifade ediyor. Avro bölgesi Satınalma Müdürleri bir çalışmaya göre, “İsveç’te toplam ma operasyonunda” aynen bunu Endeksi kıta Avrupa’sındaki üreti- hanehalkları 1990’ların yedi yıllık Hayır, kriz henüz bitmedi. yaptı. min aslen Fransa ve Almanya mer- kredi krizi esnasında borçları gayri- kezli olarak geçen sonbahardan bu safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde Şayet hükümetler borç yüklerini yana düştüğünü gösteriyor. 44’ü oranında azalttı. azaltmak için kamu harcamalarını Çeviren: Betül Genç 18 CİNSİYETÇİLİK tarladan yönetim Kuruluna: Kadınların işgücüne katılımı çalışma Türkiye’de artmıyor. Hatta 2002’de %28 olan hayatında oran, küresel krizin etkili olduğu 2008 yılına kadar azaldı Kadın ve %24’e geriledi. Ümit İzmen

Türkiye 4+4+4 eğitim sisteminin kızları eve kapatacağını tartışa- dursun, AB şirketlerin yönetim kurullarında her iki cinsin de den- geli temsil edilmesinin yollarını arıyor. Kadının kadın olduğu için ayrımcılığa uğradığı açık. Her gün kadına karşı şiddetin yeni bir örne- ğine tanık olmamız, kadına karşı ayrımcılığı unutmamıza engel. Her kesimden, her sınıftan, her millet- erkeklerin gerisinde. Dünyada er- Küresel krizle birlikte kadınların düşüyor. Bu da kentlere göç devam ten kadın, sırf kadın olduğu için keklerin işgücüne katılma oranı işgücüne katılımının artması, gele- ettikçe, kadınların işgücüne katıl- bir erkeğin karşılaşmayacağı ilave %78, kadınların ise %52. Türkiye’de cek korkusuna kapılan kadınların ma oranının azalmasına yol açıyor. haksızlıkla karşı karşıya. Fakat bu ise aynı oranlar %70 ve %24. Yani iş aramaya başlamasından kaynak- gerçek, işin sınıfsal boyutunu da Rakamlara ayrı ayrı baktığımızda dünya genelinde erkeklerin işgücü- landı. Eşlerinin işlerini kaybetmesi unutturmamalı. Bu yazı, Türkiye’de durum daha net görülüyor. Kadın- ne katılma oranı kadınların 1.5 katı; ya da işsiz kalması korkusu, daha kadının ekonomik hayata katılı- ların işgücüne katılımı kentlerde Türkiye’de ise üç katı. Kadınların ve önce iş aramayan ve bu nedenle iş- mında bazen gözden kaçabilen eği- kırsal alandan daha düşük olsa da gücü içinde sayılmayan kadınların limlere dikkat çekmek için yazıldı. erkeklerin işgücüne katılma oran- bu oran düzenli olarak yükseliyor. iş aramasına yol açtı. Bunun sonu- ları arasındaki fark genelde Arap 2000 yılında %17’den şimdi %25’e cunda 2007 yılında kadınlar arasın- Kadınların işgücüne ülkelerinde yüksek. Ancak Türki- çıktı. Bu durumu aşağıdaki grafikte da %17 olan tarımdışı işsizlik oranı katılımı ve kentleşme ye’deki fark, Tunus, İran, Katar, takip edebiliyoruz. Yani kadınların 2009 yılında %22’ye yükseldi. Türkiye’de kadının ekonomik ha- Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri işgücüne katılım oranında gene- yata katılımı çok sınırlı. İşgücü, gibi ülkelerden de daha kötü. Ga- Kadınların işgücüne katılımındaki le bakarak gördüğümüz düşüşün çalışabilir yaşta olup da çalışan ya liba daha kötü olan sadece Suudi düşük seviye, son 4+4+4 tasarısında nedeni, kadınların daha fazla eve da iş arayanları kapsıyor. İşgücüne Arabistan. olduğu gibi bazı kestirme ve basma- kapanıyor olması değil, Türkiye’nin kalıp yorumlara da yol açmamalı. tarım ülkesi olmaktan çıkması ve katılma oranı ise, işgücünün top- Bir başka çarpıcı bilgi daha: Kadın- Mesele dinî gerekçelerle kadınların tarımdan boşalan işgücünü başka lam nüfusa oranı. Bu oran Türkiye ların işgücüne katılımı Türkiye’de eve hapsedilmesi değil. Rakamlara alanlarda istihdam edememesi. genelinde zaten düşük. Türkiye’de artmıyor. Hatta 2002’de %28 olan biraz daha yakından bakınca, Tür- %50; dünya ortalaması ise %65. oranın, küresel krizin etkili oldu- Okuması yazması olmayan kadınlar kiye’deki toplumsal dönüşümün iz- Bekleneceği gibi, dünya genelinde ğu 2008 yılına kadar azaldığını ve tarımda çalışabiliyorken, bu kadın- lerini görmek mümkün. kadınların işgücüne katılma oranı %24’e gerilediğini görüyoruz. ların kentlerde yapabileceği işler Türkiye’de tarım önemli bir istih- çok sınırlı. Dolayısıyla, tarımdan dam alanı. İstihdam verilerinin top- sanayi ve hizmetler sektörüne ge- lanmasında kullanılan yöntem ge- çiş devam ettiği sürece, kadınların reği, tarımsal alandaki kadınların işgücüne katılma oranı yükselme- büyük bölümü istihdam edilmekte yecek. Yani burada, ekonomik ve olarak kabul ediliyor. Köyünde, sosyal dönüşümle iç içe girmiş ve kendi bahçesinde, tarlasında ça- bu dönüşüm devam ettikçe sürecek lışan kadın, “çalışanlar” arasında olan bir sorun var. sayılıyor. Aynı aile kırsal alandan Eğitim seviyesine göre kentsel alana taşınınca, kadın ar- istihdama katılım tık kentte iş tutamaz hale geliyor ve bir anda işgücü istatistiklerinden Aşağıdaki grafikten de görüldüğü CİNSİYETÇİLİK 19

babasının, erkek kardeşinin zoruy- almasının bir garantisi değil. Hele la ona yardım etmek üzere çalışan ki üst pozisyonlar. Kadınlar memur ve bunun karşılığında bir ücret ge- ve hatta orta kademe yönetici ola- liri olmayan kadınlar. Bekleneceği biliyor, ama üst yönetici olamıyor. gibi, yüksek öğrenim görmüş ka- Cam tavan olarak adlandırılan bu dınlarda ücretsiz aile işçisi olarak durum Türkiye’de olduğu gibi tüm çalışanların oranı sadece %1. dünyada da bir sorun. Eğitim seviyesi yükseldiğinde kadı- Oysa kadının üst yönetimde olma- nın istihdamdaki konumunun hızla sı şirketlerin performansını olum- yükseliyor olması şu sıralarda sür- lu etkiliyor. Çünkü kadın bakış Eğitime erişimde kadınlar engelle mekte olan eğitim tartışmasında, açısı, erkeklerin göremediği farklı karşılaştıkları sürece, hayatın diğer aslolanın kadının eğitim almasının imkânların görülmesini sağlıyor. önündeki her türlü engelin ortadan Çeşitlilik kârlılığı artırıyor. McKin- alanlarında eşitsizliğin ortadan kaldırılması olduğunu gösteriyor. sey tarafından yapılan bir araştır- kaldırılabilmesi mümkün değil. Bu engel ister ulaştırma, barınma maya göre, tüketim harcamalarının imkânları olsun, ister başörtüsü. %70’inde kadınlar karar veriyor. Tartışılması ve mutlaka işe yarar çö- Yine aynı çalışmaya göre, yönetim gibi, kadınların işgücüne katılımı dayanışma mekanizmalarından da züm bulunması gereken mesele bu. kurullarında üç ya da daha fazla sa- ile eğitim arasında yüksek bir ilişki dışlanması anlamına geliyor. Top- Çünkü daha baştan eğitime erişim- yıda kadın olan şirketlerin kârlılığı var. Eğitim seviyesi yükseldikçe ka- lumsal işbölümünün kadına dayat- de kadınlar engelle karşılaştıkları ve diğer finansal göstergeleri diğer dınların istihdama katılımı artıyor tığı işler, kentteki kadının çalışma- sürece, hayatın diğer alanlarında şirketlere göre daha yüksek oluyor. ve kadınla erkek arasındaki mesa- sının önüne dikilen yeni engeller bu eşitsizliğin ortadan kaldırılabil- Kadınların yönetici olması şirket- fe kapanıyor. Üniversite mezunları oluyor. Yaşlıların ve çocukların mesi mümkün değil. lerin kârlılığını artırıyor olmasına arasında işgücüne katılma oranı evde bakılması zorunluluğu kadını rağmen, yine de şirketlerde ka- erkeklerde %82, kadınlarda %70; eve kapatıyor. Elde edilebilecek üc- Cam tavanı kimler dın yönetici oranı düşük. Avrupa okuma yazma bilmeyenlerde ise, retle karşılaştırınca, yaşlı ve çocuk delebiliyor? Birliği 2015’te yönetim kurulunda erkeklerde %40, kadınlarda %5. bakımı çok pahalı. Çalışma saatleri Ancak bazı kadınlar diğerlerinden kadın oranını %30’a yükseltmeyi Yani kadınların çalışmasının yolu çok uzun. Yarı zamanlı iş yok gibi daha şanslı. Eğitime erişimlerinde hedef koymuş. Bu amaçla Avrupa eğitimden geçiyor. bir şey. Ulaştırma hem çok pahalı, de, ekonomik hayata katılımların- Birliği’nin adalet komiseri geçen hem de çok yorucu. da da sorun yok gibi duruyor. Ama Eğitimsiz kadının kentlerde eve ka- sene şirketlere bir çağrı yapmış. kadını kadın olduğu için ikincil po- panmaktan başka şansı yok. Eği- Bu nedenle kırsal kesimden kente Ama şimdiye kadar sadece 24 şirket zisyonda bırakan kurallar yine de timsiz yapılabilecek işler çok az. gelen eğitimsiz kadın ya evde kalı- bu çağrıya olumlu cevap vermiş. işlemeye devam ediyor. Olduğunda ise, çok düşük ücret yor ya da çalışırsa ücretsiz aile işçisi Avrupa Birliği şimdi bu konuda bir karşılığında ve çoğu kez kayıtdışı. olarak çalışıyor. Kentlerde eğitimsiz Belli ki eğitim sihirli değnek değil. yasal zorunluluk getirelim mi diye Kadının şehre taşınması, köydeki kadınların %30’u ücretsiz aile işçi- Eğitime erişimin sağlanması, ka- bir tartışma açmış; tartışmanın so- kadının sahip olduğu toplumsal si; yani muhtemelen kocasının, dınların iş hayatında yeterince yer nuçlarına göre karar verecek. 20 CİNSİYETÇİLİK

Kadınların işgücüne katılımında oluyor. Bu farklılığa şu son birkaç Türkiye ve AB arasında çok ciddi haftada bir kez daha şahit olduk. bir fark olmasına rağmen, şirket Ama her iki alandaki mücadelede yönetiminde aynı fark gözükmüyor. de kadınlar istediklerini tam ala- Hatta Türkiye’de şirket ne kadar madı. büyükse, kadın-erkek farkı o kadar ‘millî Bir yanda kadınların yönetim ku- küçülüyor. rullarında yer alma mücadelesi Halka açık büyük şirketlerde yö- Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ka- netim kurulu başkanı kadın olan rarına dönüşmedi. Diğer yanda ise şirketlerin oranı Türkiye’de %10. Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Avrupa Birliği’nde ise bu oran %3. Korunması yasası, kadın örgütleri- OlmaK’ Bu şirketlerde yönetim kurulu üye- nin istediklerini karşılamadı. Çün- leri arasında kadın oranı Avrupa kü her iki durumda da talepler, Cinselliğimizin Birliği’nde %12, Türkiye’de ise %10. karar alma mekanizmalarını elinde Küçük şirketlerde ise durum, bekle- bulunduran erkekler tarafından de- neceği gibi, birden bozuluyor: Kü- ğerlendirildi. milliyetçi çük şirketlerde, Avrupa Birliği’nde TÜSİAD bu durumun farkında ol- %33’e çıkan kadın yönetici oranı duğu için mi 8 Mart Dünya Kadınlar sınırı Türkiye’de tersine % 7’ye düşüyor. Günü mesajında kullandığı imajı Kadınlar Türkiye’de daha iş haya- seçti bilemiyorum. Mesajda “Tek Cinsiyetle ilgili herhangi bir konuya tına girişte ciddi bir engelle karşı- kanatla geleceğe uçamayız” ifa- laşıyor. Bu engeller bütün çalışma desine eşlik eden fotoğrafta kadın bakmak başka ayrımcılıkları hayatı boyunca devam ediyor. Ne balerin bırakın geleceğe uçmayı, kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar cam- sıçramak için bile bir erkeğin eline görebilmemizi sağlıyor, çünkü dan tavanı bir türlü aşamıyorlar. ihtiyaç duyuyor. İMKB’deki şirketlerin yarısının yö- cinsiyetçilik yasa, yasak ve normla Kadın haklarında sınıfsal farklı- netim kurullarında hiç kadın yok. lığın gözden kaçırılmaması gere- Olanlar da aile şirketlerinde yer doğrudan ilişkili. kiyor. Farklı alanlardaki sorunlar alan hissedar kadınlar. Bu durum- sınıfsal boyutları nedeniyle tek bir da miras hukukunun da katkısını Nil Mutluer Bu haliyle de gündelik hayatta hem çerçevede düşünülemeyecek kadar hesaba katmak gerekiyor. Belli ki milliyetçiliğin hem de cinsiyetçiliğin farklılaşmış olabilir. Şirket yönetim kadının yönetim kurulunda söz sa- Biliyorum, başlığı okudunuz ve bir- nasıl sinsi bir şekilde normalleşti- kurulunda kadın oranı ile işyerinde hibi olması, ailede bir erkek alter- çoğunuzun yüzünde bir tebessüm rildiğini anlamamıza olanak sağlı- kreş açılması meselelerini eşit ölçü- natifinin bulunmaması durumunda belirdi. Aklınıza ergenlik dönemle- yor. Böylesine sıradanca kullanılan de dert edinen bir mücadele hattı gündeme geliyor. riniz geldi. Bazılarımız için serbest, bir tamlamanın arkasında sadece oluşturmak imkânsız olabilir. Ama, bazılarımız için yasaklı, ama he- milliyetçi ve cinsiyetçi değil, etnisi- Bağımsız inisiyatifin sınıfsal boyutun en baskın olduğu pimiz için çelişik bir ispat alanını te, sınıf, coğrafya ve benzeri birçok durumlar da dahil, her durumda önemi açıklayan bir deyim “millî olmak!”. ayrımcılığı da barındırdığını görebi- bağımsız kadın inisiyatifine daya- Kadınlar arasındaki sınıfsal fark- Benim için genç yaşlarımın, liseli liyoruz. Aslında cinsiyetle ilgili her- nan bir çaba hayatî önem taşıyor. lılıklar kadınların dertlerinin de yıllarımın yasaklı deyimi. Cinselli- hangi bir konuya bakmak bize başka Eşitlik talepleri ayrıcalıklı olanlar birbirinden dünyalar kadar uzak ğin konuşulmasının ‘erkek’ler için ayrımcılıkları görebilme imkânı da tarafından değerlendirildiği sürece olmasına yol açıyor. En alttakilerde meşruiyet alanı. ‘Kız’ olarak ikinci sağlıyor, çünkü cinsiyetçilik yasa, de bağımsız inisiyatifin hayatî öne- kadının derdi öncelik şiddetten ko- sınıf yurttaş olduğumun, bedenimle yasak ve normla doğrudan ilişkili. mi devam edecek. ilgili özgürlüklerin benden başkala- runmak olurken, en üsttekiler için Milliyetçilik ve cinsellik yönetim kurullarında eşit temsil İki kanatla uçmamıza daha çok var. rının denetiminde olduğunun ifade- si. Hal benim için böyleyken “millî “Millî olmak” gibi sözlerin veya na- olmak” ‘erkek’lere büyük bir özgür- mus gibi bir kavramın hayatımızın lük alanı tanıyordu. çeşitli alanlarına nasıl nüfuz ettiğini Şimdi anlıyorum ki, aslında “millî düşündüğümde milliyetçilik tartış- olmak” üzerine konuşmak da on- maları arasında, kavramın gündelik lara tanınan özgürlük değil, ispat hayatla ilişkisini en anlamlı şekilde alanıydı. Ve ben de, “millî olmak” açıklayan yaklaşım Barth, Hall, Jen- üzerine konuşmayarak veya “o” kins ve Özkırımlı gibi düşünürlerin 1 konuşmalara katıldığımı herkesle- ileri sürdükleri kanımca. Gündelik re söylemeyerek, yani dillendirme- hayatta kişilerin ve toplumların aidi- yerek kendi payıma düşen ispatı yet süreçlerini etkileyen söylemler- yapıyordum: Cinsellikten uzak du- den biri olan milliyetçilik, moderni- rarak bedenimi, “namusumu” ko- tenin kural koyucu ve tektipleştirici ruyordum. Namusumu korumam özelliğiyle değerlerinin içselleştiril- da sadece cinselliğimi değil, ideal mesine neden oluyor. Ve kişiler ve “millî” bir yurttaş kadın olarak beni toplumlar farklı güç ilişkilerinde bu konumlandırıyordu. değerleri çeşitli şekillerde yorumla- yarak hayatlarına alıyor veya redde- Gündelik hayatımızda sıkça ve çoğu diyor. zaman farkına varmadan kullan- dığımız “millî olmak” deyimi aynı Belli bir ulus-devlet sınırları içindeki anda hem millîleştirme hem de bilgi ve değerlerin bir kısmı egemen cinsiyetlendirme işlevi üstleniyor. milliyetçi yaklaşım tarafından norm CİNSİYETÇİLİK 21

olarak benimsenirken, bir kısmı da döllendiğinin bilinmesi ‘temiz’ ne- “Millî olmak” erkeklere açık bir Heteronormatif matris, kadının “geleneğe” atfedilerek ötekileştirili- sillerin üretiminin garantilenmesi alan, ancak her erkeğe değil. Erkek- “kadın” ve erkeğin “erkek” olarak yor. Güce sahip olanın bilgiyi şekil- anlamına geliyor. Burada da namus liğin ispatı aynı zamanda heterosek- karşılıklı kurgulandığı simetrik he- lendirme ve yayma gücü bir müddet kavramı devreye giriyor. süel olmaktan da geçtiği için cinsel teroseksüel sisteme işaret eder. Ege- sonra o bilginin doğal bir bilgiymiş yönelim de milliyetçi zihniyetler için men iktidar, kendini korumak için Modern devlet, her ne kadar namus ‘millî gibi normalleştirilerek sunulmasına çok önemli. Milliyetçilik heterosek- bu sistemin değerlerine ve davranış kavramını gelenekle özdeşleştirerek neden oluyor. Öyle ki, bir süre son- süel. Toplumun ‘üretimini’ gerçekle- kodlarına uymayanı sistem dışına modern olmayana ithaf ettiyse de, ra bilginin içeriğinden çok sembolik şirken millî değerlere sahip çıkacak atarak nesneleştirir, ötekileştirir ve çekirdek ailenin kurgulanış biçimi düzeyde ifade ettikleri hayatımızı yeni nesillerin yetişmesini sağlayan cezalandırır. Bu açıdan cinsiyetçili- namus kavramının işlevini ortadan şekillendirir hale geliyor. Norm ola- ailenin cinsel düzenine halel geti- kaldırmadı. Sadece namusu denet- ğin sadece iktidar olarak kabul edi- rak inşa edilen değer ve pratiklerin recek eşcinsellik milliyetçiliğin ta- OlmaK’ leyenler değişti. Namusu denetle- len “güçlü” erkekler tarafından de- iktidar mekanizmalarınca çeşitli hammül edebileceği bir durum de- yenler, önceden kanbağı ile birbi- ğil, sistemin dışına atılmamak için festivallerden sanat, spor ve kültür ğil. Son dönemlerde eşcinsellerin rine bağlı aile üyeleriyken, modern kadınlar ve “zayıf” erkekler tarafın- etkinliklerine kadar okul ve medya tanınma talepleriyle gündeme gel- devlet kurgusuyla denetleyenler çe- dan kullanıldığını da hatırda tutmak gibi kurumlarda sürekli tekrarlana- meleri homofobiyi daha da belirgin kirdek aile üyeleri oldu.3 lazım. Kandiyoti’nin yaklaşımıyla, rak gündelik hayatımızda yer alması hale getirdi. Eşcinsellik gitgide pa- “ataerkil pazarlık”, ötekileştirilmeye onu normalmiş gibi algılamamıza Namusun devletçe de dentlendiği- siflikle, kadına yani ikinci cinsiyete karşı hem kadın hem de erkeklerin neden oluyor. nin en açık kanıtlarından biri de ka- ait olanla özdeşleştirildi. Öyle ki, kullandıkları stratejilere işaret eder. dın hareketinin çalışmaları sonucu sadece eşcinselliğe değil, büyüme- Modern anlayışın dualist söylemi Bu yaklaşımlarla, cinsiyetçiliğin sa- 2004 yılında değişen Ceza Kanunu. miş erkek olma durumuna gönder- aklı ve bedeni de zıtlık şeklinde ele dece erkek ve kadın arasında olan Kanundaki son değişime kadar na- me yapan ‘oğlan’ gibi kelimeler bile alıyor. Akıl bedene hükmetmesi ge- bir iktidar ilişkisi olmadığını, ege- mus cinayetlerde hafifletici neden gittikçe aşağılandı ve hatta yasaklı reken, bedenden bağımsız bir or- men iktidarın değer ve davranışla- olarak sayılıyordu. Yani gelenek yok hale geldi. ganmış gibi sunuluyor. Devlet akılla rına uymayan herkesin dışlandığını olmadığı gibi moderniteyle norm özdeşleştirilirken millet de bedenle Kadınların cinselliği ve cinsel yöne- söylemek mümkün. haline geldi. Bu bağlamda, kadın- özdeşleştiriliyor. Milletin esas aklı limi namus kavramı etrafında denet- ların evlenene kadar cinsellikleri- Cinsiyetçiliğin coğrafyası olan devlete göre, milletler eğitilebi- lenip yok sayılırken veya ‘namussu- ni koruması, yani evlenene kadar lir “uysal bedenler” olmalı.2 zu’ ‘tespite’ ihtiyaç olduğunda devlet Heteronormatif matrisin ideal in- “kız” olması görevleri bir anlamda hastanelerinde bekâret kontrolü ya- sanı çizme gücü ve bununla ilişki Bireysel düzeydeyse, akla ait olanlar resmîleşti. Diğer yandan, erkeklerin pılırken, erkeğin cinselliği ve cinsel içindeki toplum üyelerinin ataerkil erkekler dünyasının doğal özellikle- de doğdukları andan itibaren erkek- yönelimi de devlet kurumlarınca de- pazarlığı sadece bireyler arasın- riymiş gibi konumlandırılırken, be- liklerini cinsellikle kanıtlama telaşı netleniyor.4 Ordu, erkeklerin cinsel daki değil, coğrafyalar arasındaki dene ait olanlar da kadınlığın özel- resmîleşmiş oldu. Bu coğrafya da yönelimini denetleyen en yetkin ku- güç ilişkileri merkezli ayrımcılıkları likleriymiş gibi sunuluyor. Uğrunda halihazırda var olan ‘resmîlik’ hali, rum. Zorunlu askerlik heteroseksüel anlama imkânı da verir. Ötekileş- vatanları için feda edebilecekleri uy- okuldan medyaya kadar gündelik erkeklerin görevi. Eşcinsel erkekler- tirmeyle kendi toplumunu ‘esas’ hayatın her alanında karşımıza tek- sal bedenlerinin cinselliği ne şekilde se bu durumu kanıtlamak zorun- olarak algılatmayı hedefleyen mil- yaşayacağı ve cinsel yönelimleri de rar tekrar çıkarak durumun geniş 5 dalar. Eşcinsel olduğu kanıtlanan liyetçilik, ironik olarak kapitalist ve iktidarlarca belirlenmiş ve milletler- kesimlerce normalleştirilmesine ve bir erkek, millî söylemce ‘güçlü’ ve neoliberal politikaların coğrafyalar ce içselleştirilmiş olmalı.Tektipleş- içselleştirilmesine yol açtı. ‘normal’ bir erkek olarak kabul edi- arası varolmasını sağlayan bir ide- tirilmeye çalışılan erkek ve kadını Okul yıllarından hatırlarda kalan, lemeyeceği için ordu tarafından ‘çü- oloji. Bu haliyle, coğrafyalar ve top- uysallaştırmanın da en iyi yolu be- 6 bazıları için norm bazıları için ya- rük’ ilan ediliyor. Erkeklerin cinsel lumlar arası hiyerarşiye de olanak den ve cinsellik üzerindeki kontrol sak olan cinsellik alanında “millî yönelimi zorunlu askerlik gibi sü- tanıyor. Modern dünyayı etkileyen mekanizmalarını geliştirmekten ge- olmak” yeni yapılan bir başarıya reçlerle denetlenirken kadınların eş- bilginin merkezi olan Batı ‘ilericilik’ çiyor. Erkekler nesillerin devamını 7 gönderme yapar. Ama bunu hep cinselliği görünmez oluyor. Kısaca, ve ‘akıl’la özdeşleştirilirken, bu coğ- sağlamak için dölleme görevini üst- erkekler yapardı. “Millî olmak” bir milliyetçiliğin normal cinsiyeti ve bu rafyadan çıkan bilgi de ‘esas’ bilgi lendiklerinden ilk cinsel ilişki dene- erkek grubunun toplanıp ‘genelev’e cinsiyetin ve yardımcısının görevleri olarak konumlandırılır. Esas olan yimleri bunun ispatı haline geliyor. gitmesinden veya gitmeseler bile bu olduğu gibi, cinsel yönelimi de var. bu bilgi aynı zamanda ‘ideal’, ‘nor- Yani “millî oluyorlar.” alanda başarı elde etmek üzerinden Yukarıdaki açıklamalardan mo- mal’ erkeği ve ‘ideal’, ‘normal’ etni- Kadınlarınsa cinselliklerini kont- kurulu bir söylemden, başarıyla ya- dern milliyetçiliklerin, Butler’ın site ve/veya sınıfı temsil eder.9 Öyle rol altında tutmaları bir o kadar pılan her ilk için kullanılır; tabii sa- tanımıyla heteronormatif matris ki, ‘medenî’ değerlerle donanmış önemli. Kadınların kimin tarafından dece erkekler tarafından. etrafında şekillendiği söylenebilir.8 bu erkek gerektiğinde az gelişmiş 22 CİNSİYETÇİLİK

1 Frederick Barth. Introduction’. Ethnic Groups and Boundaries: The Social Organization of Culture Difference (ed.). (Oslo: Universitets- forlaget, 1969), Stuart Hall. ‘The Question of Cultural Identity’, in Stuart Hall, David Held, and T. McGrew. (ed.) Modernity and Its Futu- res. (Cambridge: Polity Press, 1992) s. 273- 326, D. McCrone The Sociology of Nationa- lism. (London, New York: Routledge, [1998] 2000), Roger Brubaker, ve Frederick Cooper. ‘Beyond “Identity”’, Theory and Society (29) (2000). s. 1-47., Umut Ozkırımlı. Contempo- rary Debates on Nationalism: A Critical En- gagement. (New York: Palgrave Macmillan, 2005). 2 Michel Foucault. Discipline and Punish: The Birth of the Prison. (New York: Vintage Books, [1975] 1995) 3 Nükhet Sirman. ‘Kinship, Politics and Love: Honour in Post-Colonial Contexts – The Case of Turkey’. Violence in the Name of Ho- coğrafyalardaki ‘kurban’ kadını, bu veya Saddam gibi ‘barbar’, Batı ik- coğrafyanın muhafazakârlık anlayı- nour: Theoretical and Political Challenges. (İs- coğrafyaların ‘vahşi’ erkeklerinden tidarına direnen erkeklerin kadın- şından uzak değerler değiller. Hatta tanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, koruyan bir ‘kahramana’ dönüşür.10 larının coğrafyalarına demokrasi evrensel muhafazakârlık alanından 2004), s. 39-56. 4 Mehmet Tarhan. ‘Zorunlu Askerlik ve Sivil Veya ötekileştirilen etnik veya ulu- götürmek önemli hale gelirken; Su- da uzak oldukları söylenemez. İk- Alternatif Hizmete Direniş Olarak Vicdani sal grubun kadınını cinsel meta ola- udi Arabistan gibi egemen iktidarla tidar devletle, kurumlar ve toplum- Red’. Cinsiyet Halleri, Nil Mutluer (ed.) (Istan- rak görmek doğallaşır. iyi geçinen ülkelerdeki cinsiyetçilik daki erkek ve kadınlar arasında şe- bul: Varlık Yayınları, 2008). s. 247-255. 5 Alp Biricik. ‘’Erkek Adam’ Ezberini Bozmak veya batılı ülkelerde başörtülü ka- Türkiye’de bu denklem daha da kar- killenen ataerkil pazarlık cinsiyet ve Üzerine: Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Sis- dınlara yapılan ayrımcılık görünmez cinsellik üzerine olan tüm yasakla- teminin resmi Söylem Üzerinden Kurgu- maşık bir hal alıyor. Türk milliyet- lanması. Cinsiyet Halleri, Nil Mutluer (ed.) oluyor. Bir yanlış anlamayı önlemek rın gündelik hayatta denetlenmesini çiliği her ne kadar laiklik üzerine (Istanbul: Varlık Yayınları, 2008). s.232-246. için egemen iktidarın politikalarını inşa olmuşsa da, Sünni Müslüman- sağlıyor. Bu yasaklara uymayanla- 6 Detaylı bir analiz için: Biricik, a.g.e., Nadire uyguladığı coğrafyalarda cinsiyetçi- rın, ‘ahlaksız’, ‘vatan haini’ gibi sı- Mater, Mehmed’in Kitabı: Güneydoğu’da lığın devletçe onanan bir şekli norm Savaşmış Askerler Anlatıyor (İstanbul: Metis lik olmadığını iddia etmiyorum. An- fatlarla ötekileştirilmesi sık yaşanan olarak benimsendiğinden onun dı- cak, politikalar uygulanırken öteki Yayınları, 1999). şında kalanlar ötekileştirilebiliyor. bir durum. Ancak, umut verici bir 7 Yasemin Öz. ‘Görünmezlik Kıskacında Lez- kadının ‘zavallılığı’ ve öteki erkeğin alan var; bu kurallara uyan insanlar biyenler’. Cinsiyet Halleri, Nil Mutluer (ed.) Bu ötekileştirme cinsiyetçiliğe de ‘barbarlığı’ üzerinden meşruluk ara- (Istanbul: Varlık Yayınları, 2008). s. 198-206. kadar olmayanların da olduğu ger- yansıyor. Örneğin, yılbaşını Taksim manın cinsiyeti sembolik olarak kul- 8 Judith Butler. Gender Trouble: Feminism and çeği. Bu durum gündelik hayattaki the Subversion of Identity. (New York: Rout- meydanında kutlamak isteyen ve lanmaktan başka bir işe yaramadığı eleştirinin, esnekliklerin, hoşgörü- ledge, 1990) Müslüman olmadıkları düşünülen da gerçek. 9 Franz Fanon. Black Skin White Masks. (Har- kadınlar rahatça tacize uğrarken, nün ortaya çıkmasına yol açan bir mondsworth: Penguin, 1970); Edward devlet de bu tacize sessiz kalabili- Gündelik hayatlarımızdan ahenk alanı. Said. Orientalism. (London: Penguin Books, [1978] 2003); Homi K. Bhabha. ‘Frontlines/ 11 başlamak yor. Örnekler sadece gayrimüslim- Bu ahenk alanını güçlendirmek de, Borderposts’. Displacements: Cultural Identi- lere yönelik değil. Modern Kemalist Cinsiyetçiliğin bu ilişkisi bize ko- eril egemen dil, pratik ve değerlere ties in Question A. Bammer (der.) (Blooming- zihinlerde Arap olmak gericilikle ton & Indianapolis: Indiana University Press, nunun birçok çevrede sınırlanmak direnenlerin dayanışmasından ge- 1994) s. 269-278; R. Young. ‘Sex and Ine- özdeşleştirilirken bu coğrafyadaki istenen “‘ezilen’ heteroseksüel ka- çiyor. Bu direnişin farklı özneleri quality: The Cultural Construction of Race’. kadınlar ‘doğal’ olarak geri ve zaval- dın ve eşcinselleri ‘kurtamaktan’” veya öznellik halleri olabilir. Öte- Colonial Desire: Hybridity in Theory, Culture lı olarak tahayyül edilebiliyor. Cin- çok daha farklı boyutları olduğunu and Race. (London & New York: Routledge, kileştirmeye karşı direniş kadın- 1995); Sara. Ahmed. ‘Introduction’. Transfor- siyetçilik sadece kadınlar üzerinde da gösteriyor. Cinsiyetçilik egemen lar tarafından yapılabileceği gibi mations: Thinking Through Feminism Ah- de uygulanmıyor. Bir başka örneğe iktidar dilinin kendini gerçekleştir- erkekler tarafından da yapılabilir. med, S., Kilby, J., Lury, C., McNeil, M. (der.) değinecek olursak Türkiye’de bazı mesine olanak tanıyor. O halde, cin- (London & New York: Routledge, 2000) s. Yani bir kadın cinsiyetçiliği yeniden 111- 118. organlarca ‘cahil’ olarak addedilen siyetçi ayrımcılıklara direnmek bize üretecek şekilde ataerkil değerleri 10 Leyla Abu-Lughod. Veiled Sentiments: Ho- Kürt erkeklerinden kadınları ve top- iktidara direnme olanağı sağlıyor. söylemine sokacağı gibi, bir erkek nor and Poetry in a Bedouin Society. (Berke- ley: University of California Press, 1986); C.T. lumu korumak önemli bir olay ola- Cinsiyetçiliğe bakmak aynı zamanda de cinsiyetçilikle mücadele etmek rak sunuluyor. Mohanty. ‘Under Western Eyes: Feminist etnisite, sınıf ve statüye bakmamı- üzere erkek egemen sistem eleştirisi Scholarship and Colonial Disourses’. Femi- Cinsiyetçilik üzerinden yapılan bu zı da sağlıyor, hem de sınırötesi bir yapabilir. Bu gibi dayanışmalar da nist Postolonial Theory: A Reader R. Lewis & S. alanda. Mills (der.) (Edinburgh: Edinburgh Univesity gibi ayrımcılıklar, güçlü devletlerin zaman gelir, kimliğe gönderme ya- Press, [1988] 2003) s. 49-74; L. Ahmed. Wo- politikalarını değişik şekillerde fark- Erkek ve kadın bedenlerine devlet pan kategorileri sıralamak durumda men and Gender in Islam: Historical Roots of lı coğrafyalarda uygulamanın meşru tarafından yüklenen anlamlar her kalmayacağımız cinsiyetçi olmayan a Modern Debate. (New Haven: Yale Univer- sity Press, 1992). zeminini de sağlıyor. Siyah kadınları ne kadar kuruluş dönemi moder- özgürlükler dünyasının kapısını ara- 11 http://www.milliyet.com.tr/2008/01/07/ erkeklerinden kurtarmak; Taliban nizminden etkilenmiş olsa da, bu layabilir. yasam/axyas01.html. DEVLET 23

marKsist devlet düşünCesi: iKtidarsız tOPlum “Devlet var olduğu sürece, özgürlük diye bir şey olamaz. Özgürlük var olduğu zaman ise devlet diye bir şey olmayacaktır.”

Sinan Özbek

Antropologlar homo sapiens sapiens’in yaklaşık 200 bin yaşında olduğunu söylüyor ve ekliyor: Ana- tomik olarak bugünkü görünümüne sahip insan, bir başka ifadeyle mo- dern insan 50 bin yaşında. Biz bu 200 bin yıllık sürenin çok kısa bir dönemi hakkında nispeten güveni- lir bilgilere sahibiz. Çok cömert bir hesaplamayla 10-12 bin yıl öncesi hakkında elimizdeki arkeolojik bul- gularla konuşma şansına sahibiz. Bu konuşmaların önemli bir kısmı da yorum olmaktan öteye geçmiyor. İnsanın yerleşik hayata geçmesi ta- rım yapmaya başlamasıyla oluyor. devletin Bu gelişme de bir buğday türünün ekilip biçilmesiyle Anadolu’nun güneyinin bir kısmın da içine alan işlevi “Verimli Hilal Havzası”nda oluyor. Son yılların en önemli arkeoloji keşfi toplayıcı avcı toplumlar “iktidarsız olageliyor. Daha antikçağda son ihtimalle baskının nasıl sınırlanaca- Urfa yakınlarındaki Göbeklitepe’den toplumlar” olarak değerlendiriliyor. derece detaylanmış bir devlet tartış- ğı düşünülüyor. Dolayısıyla burada geliyor. Burası belki de insanın ilk Bu iktidarsız toplumlarda toplulu- masına tanık oluyoruz. Ama bu tar- da asıl doğrultu devletin daha da yerleşim birimi. Göbeklitepe MÖ. 11 ğun her bir bireyi, diğer bireyler ka- tışmanın ana doğrultusu daha yet- yetkinleştirilmesidir. Devletsiz top- bin yılına tarihleniyor. Tarıma baş- dar değerli, önemli ve eşit. Bu, insan- kin, kusursuz devletin ne olduğunu lumlar insanlığın “barbarlık” döne- lama ve sürülere sahip olma giderek lık tarihinin çok önemli bir süresinin bulmaktır. Başka bir ifadeyle, “ideal mi olarak adlandırılıyor. Buna karşı toplumda bir dönüşüme yol açıyor. insanın insan üzerinde bir iktidarı devlet”in nasıl olacağını anlatan bir devletin ortaya çıktığı toplumlar da Antropologlar bu aşamadan sonra olmadan yaşandığını tespit etmektir. tartışmadır bu. Devletin aynı zaman- “sivil” olarak adlandırılıyor. “Sivil ortaya çıkan toplumları “bölünmüş Ancak bölünmüş toplumun ortaya da bir ezici iktidar aygıtı olduğunun toplum”, insanlar arasında bir so- çıkmasıyla birlikte giderek kendini toplum” kavramıyla tanımlıyor. Bu tartışılmaya başlaması daha yakın run çıktığında başvuracakları bir ifade, toplumun sınıflara bölünmüş devlet şeklinde örgütleyecek bir apa- kurumun olduğu toplumlar olarak zamanların işidir. olmasını anlatıyor. Geride kalan 190 rat da ortaya çıkıyor. tanımlanıyor. İşte insanların ken- bin yıllık dönem ise insan, toplayıcı Ancak devletin bu baskıcı yanının di aralarındaki sorunları çözmek Devlet ve avcı olarak yaşıyor. Topluluk iliş- düşünülmeye başlaması, bu baskı- için başvuracakları bu kurumların kisinde insanların üzerinde duran Kuşkusuz devlet tartışması felse- dan kurtulmak nasıl mümkündür en yetkini, en üste duranı da dev- bir iktidardan söz edilemiyor. Bu fenin önemli başlıklarından biri tartışmasına dönüşmüyor. En iyi let oluyor. Görüldüğü üzere devletli 24 DEVLET

altında “Ben komünite isterim!”, “Tek yol devrim!” diye tutturmasını mı gerektirir? Kategorik olarak doğru olan bir dü- şüncenin sürekli tekrarlanması, si- yaset dışına düşmeye neden olmaz mı? Bu sorulara cevap vermek için Lenin’i izlemek gerekiyor: Lenin daha sorunu tartışmaya başlarken Devlet ve Devrim adlı eserinde devle- tin toplumun bağrından doğduğunu, ama toplumun üzerine çöreklendiği- ni anlatıyor. Burjuva devletinin ayırt edici niteliğinin, bürokrasi ve dü- zenli ordu olduğunu söylüyor. Par- çalanacak burjuva iktidarının yerine konacak en son keşfedilmiş siyasî biçim olarak komünü yazıyor. Lenin’in bu anlattıkları asıl olarak Marx ve Engels’ten öğrendiklerinin bir tekrarı gibidir. Ama tartışma- yı bununla sınırlamıyor: Marx ve Engels’in çarpıtılarak anlatılıyor ol- masına itiraz ediyor. Bununla birlik- te Lenin, işçi sınıfının, sosyalistlerin toplumların bir onaylanması bu ta- çarpıcı bir ifade. Bu düşüncede dev- kendi adına kullanması baskının or- bir burjuva iktidarı altında yaşadık- nımlama içinde saklı. Bu toplumlar, letin kendisini sorun olarak görme- tadan kalkmasını sağlamaz. Bu kez ları bilinciyle düşünüyor. Nisan Tez- uygar toplumlar olarak değerlendiri- nin kırıntısı bile yok. baskı işçi sınıfı eliyle sürer. Oysa bu leri ve Ekim Devrimi adlı kitabında liyor. aparatın parçalanıp atılması gerekir burjuva devletinin en yetkin, en ileri Marx’ın itirazı ve yerine “devlet olmayan devlet” gitmiş şeklinin “parlamenter demok- Devletin bir baskı gücü olarak savu- olan proletarya iktidarının getiril- ratik cumhuriyet” olduğunu söylü- nulmasına çoğu zaman bir “insan İşte bu nokta Marx’ın itiraz ede- mesi gerekir. Daha sonra Engels işçi yor. Bu tespitini Devlet ve Devrim adlı doğası” tartışması eşlik ediyor. Buna rek devreye girdiği yerdir. Marx, sınıfının iktidarının geçici bir iktidar çalışmasında bir başka şekilde ifade göre insan doğuştan kötüdür ve bu Fransa’da İç Savaşın Birinci Yazma olduğunun altını kalınca çiziyor. Bu ediyor: “Demokratik cumhuriyet, kötülüğün vereceği zararları önle- Denemesi adlı çalışmasında şöyle “devlet olmayan devlet”i “Komüni- kapitalizmin mümkün en iyi siyasî mek için baskı, sınırlama gerekir. diyor: “Bütün devrimlerin sonucu te” kavramıyla tanımlıyor. kabuğudur”. Bu düşüncenin belki de en iyi örneği sadece bu öldürücü kâbusu (devleti) Lenin, devrimin son derece güncel Hobbes’dur. Leviathan adlı eserinde kaldırıp atacağı yerde, devlet aygıtını Bu anlatılanlar Marksist iktidar dü- olduğu, Rusya’da ve Avrupa’da dev- şöyle diyor: “Kılıcın zoru olmadan daha da yetkinleştirmek oldu”. şüncesinin, geçicilik mührüyle dam- rim beklentisinin çok yüksek oldu- ahitler sözlerden ibarettir ve insanı Marx devleti uygar toplum üzerine galanmış bir komünite olduğunu ğu bir dönemde dahi “demokratik güvence altına almaya yetmez”. İşte yapışmış bir parazit olarak görüyor. hatırlatıyor. Buradan iki sonuç çıkar: cumhuriyet”i diğer yönetim biçim- buradaki kılıcın gücünü kullanacak, Marx için asıl şaşırtıcı olan bu para- Bir, sosyalistler (hele bir aydın gru- lerine yeğlediğini ilan ediyor. Adı insanları korku içinde tutacak olan zitin uygar toplumun göstergesi ola- bu) sosyalizmi kendi iktidarı olarak anılan kitabında şöyle diyor: “Biz güç devlettir. Şimdi denilebilir ki, bu rak sunulması. Hatırlanacağı üzere tanımlayamaz. İki, Marx’ın devlet kapitalist düzende proletarya için en denli büyük bir gücün varlığı insan- Marx’ın bu parazitin ortadan kaldı- anlayışını eleştirenler komünite kav- iyi devlet biçimi olarak demokratik lar için olumsuz sonuçlar doğurur. ramı üzerinden, işyeri temeli örgüt- rılması için çözüm önerisi komün ör- cumhuriyetten yanayız.” Lenin’in Buna Hobbes’un cevabı, devletin lenme ve komün önerisiyle tartışmak gütlenmesidir. Yine bilindiği gibi, bu tespitini demokratik haklar için yokluğunda “herkesin herkesle bir zorundadır. Komün ve Sovyet tecrü- Marx bunu Paris Komünü’ne baka- mücadelenin ne denli önemli oldu- savaş durumunda” olacağı ve bunun besi bölünmüş toplumların aşılması rak geliştiriyor. Paris Komünü’nde ğunun bir ifadesi olarak okumak ye- daha vahim olduğudur. Şimdi devle- için son derece somut bir öneridir. tanık olduğumuz devlet aygıtının rinde olur. tin birey üzerindeki bu baskıcı gücü- parçalanıp atılmasıdır. Devlet aygıtı- Bununla hesaplaşmayan eleştirileri nün görülmesi, iktidara karşı bireyin nın yıkılmasıyla birlikte eğitimin pa- kale almak mümkün değildir. Loc- Ama Lenin bununla yetinmez ve korunması fikrinin de gelişmesine rasız hale getirilmesi, düzenli ordu- kecu düşüncelerden hareketle geliş- ekler: “Ama en demokratik burjuva yol açıyor. Bu anlamda Locke’un ve nun kaldırılması, seçilmişlerin geri tirilmiş önerilerin sorunu çözmesi cumhuriyetinde bile halkın payına diğerlerinin kuvvetler ayrımı düşün- çağrılması gibi uygulamalar yaşam mümkün değildir. Bu doğrultuda düşenin ücretli kölelikten başka bir şey olmadığını unutmaya asla hakkı- cesini, iktidarın bölünmüş güçlerle alanı buluyor. yapılan her yeni hamle, Gramsci’nin denetlenmesi diye okumak müm- ifadesiyle, silahlı polis gücünün art- mız yoktur.” Çünkü Marksist düşün- Toplumun düzenlemesini ele alan kündür. Rousseau ile de devam eden tırılması, yeteneksiz bürokrasinin ce devleti ezilen sınıfın bastırılması işçi sınıfı, devleti kendi adına kul- bu gelenek iktidarı, devletin kendi- sayısının artması ve sayısız asalak için özel bir güç olarak görür. Bu yüz- lanmaya kalkışmamalıdır. Marx anı- ni radikal bir şekilde sorgulamayı kurumun yaratılması sonucunu do- den hiçbir devlet ne “özgür” olabilir lan kitabında şöyle diyor: “İşçi sınıfı düşünmüyor. Öyle ki Hobbes, “Her ğurur. ne de “halkın devleti”. hazır olan devlet makinesini olduğu kim ki egemen gücün aşırı büyük Lenin bu düşüncesini daha da vur- gibi ele geçirmek ve onu kendi hesa- Lenin ve Devlet olduğunu düşünerek onu azaltmayı gulu bir şekilde ifade ediyor: “Devlet bına işletmekle yetinemez”. isterse, kendini, onu sınırlayabile- Yukarıda anlatılanlar devlet hakkın- var olduğu sürece, özgürlük diye bir cek başka bir güce; yani daha büyük Peki, neden böyledir? Çünkü dev- daki teorik tartışmanın ana hatları- şey olamaz. Özgürlük var olduğu za- bir güce tâbi kılmak zorundadır” di- let, tanımı gereği, bir baskı aygıtıdır. dır. Ama tartışmanın ana hatlarının man ise devlet diye bir şey olmaya- yor. Son derece net ve bir o kadar da Bu aparatı ele geçiren işçi sınıfının bilinmesi sosyalistlerin her koşul caktır.” MİLLİYETÇİLİK, IRKÇILIK, SOYKIRIM 25

“İşçi sınıfının marx ve Odun kurtuluşu kendi eseri olacaktır.” ~ Birinci tOPlama haKKı Enternasyonal Ozan Tekin hiçbir güvence sağlamayacaktı. İnsanlığın üretim biçimlerinin ve Tüzüğü, 1867 Marx, özel mülkiyeti korumak için üretici güçlerinin gelişmesinin belli var olan bir devletin, çalışan sınıf- bir aşamasında mülkiyet ilişkileri Karl Marx, felsefeyle ilgilenmeye somut ifadeleri olduğunu vurgulu- ları hiçbir zaman korumayacağının ve dolayısıyla sınıflı toplumlar orta- başladığı gençlik yıllarında, 1789 yor ve ekliyordu: Fransız Devrimi’nin getirdiği aydın- farkına vardı. Bu olay Marx’ı, top- ya çıkmış, bu aşamadan sonra tarih lanma ve değişim rüzgârıyla, döne- lumu sınıflar üzerinden anlamaya mülk sahibi sınıflarla mülksüzler “Komünistlerin öteki proletarya par- arasındaki mücadelelere sahne ol- min baskıcı Prusya devletine büyük doğru iten ilk adımdı. Bu yeni gö- tilerinden tek ayrıldıkları nokta, bir muştu. Kapitalizmin hareket yasa- yandan proleterlerin çeşitli ulusal bir düşmanlık duyan Genç Hegelci- rüşlerini gazetede açıkladığında, larını inceleyen Marx, kendinden mücadeleleri içinde, tüm proletar- ler adlı liberal ve ateist bireylerden Prusya devletinin sansür baskısıyla önceki tüm burjuva iktisatçılardan yanın ulusallıktan bağımsız ortak oluşan bir gruba katılmıştı. Baba- karşılaştı. Paris’e taşınmak zorunda farklı olarak, bu üretim ilişkileri- çıkarlarını öne getirerek geçerli kıl- sının etrafındaki yenilikçi tüccar- kaldı. nin itici gücünün artı değer sömü- maları, öbür yandan da burjuvazi ile lar ağının finanse ettiği Rheinische Marx’ın düşünce biçimindeki de- rüsüne dayalı sermaye birikimi ve proletarya arasında yürüyen müca- Zeitung gazetesinde editörlük yaptı. ğişim, yalnızca entelektüel bir sıç- farklı sermaye grupları arasındaki delede her zaman hareketin bütünü- Bu gazete, feodal Prusya’nın muha- rama değildi. Paris’te, gelişmekte rekabet olduğunu ortaya koyuyor- nün çıkarlarını temsil ediyor olmala- lifiydi. olan bir sanayi toplumunda kitlesel du. Ona göre, böylelikle kapitalizm, rıdır.” (Komünist Manifesto) bir işçi sınıfıyla karşılaştı. Sosyalist işçileri bir arada çalışmaya ve dav- Bu dönemde, köylülerin geleneksel Marx, hayatı boyunca kendi eyle- fikirler işçiler arasında kök salmaya ranmaya zorlayarak, kendi mezar bir hakları olan ormandan odun mini ve fikirlerini işçi hareketinin başlamıştı. Marx artık, değişimin kazıcısını yaratıyordu. toplama, odunun özel mülkiyet yerine ikame eden, işçi hareketini maddi bir süreç olduğunu ve ha- olduğu gerekçesiyle, yasaklandı. Alman İdeolojisi’nde komünizmi biçimlendirmek üzere özel ilkeler yatın gerçek koşullarını kökten de- Ormandan odun toplamak artık hu- “işçi sınıfının özgürleşmesi için ko- koymaya çalışan “tepeden sosya- ğiştirmek gerektiğini düşünüyordu. kuken “hırsızlık” kabul ediliyordu. şulların öğretisi” olarak tanımlayan lizm” anlayışlarına karşı mücadele Bu noktadan sonra, bütün hayatı Marx’ın yazdığı gazeteyi finanse Marx’a göre, komünistlerin prole- etti. Küçük, komplocu grupların ey- boyunca, Engels’in deyimiyle “yok- eden toprak ağaları ve yeni sanayici taryadan bağımsız bir çıkarları ola- lemiyle dünyanın değiştirilemeye- sulların zenginlere karşı açık sava- sınıflar, yasanın tamamen doğru ol- mazdı. Kendilerinin kuramlarının, ceğini, işçi sınıfının kendi kendini şı” olan devrime yardımcı olacak duğunu düşünüyordu. Öyle görünü- “şu ya da bu dünya düzelticisinin özgürleştirdiği birleşik ve kitlesel bir siyasî örgütün inşası için çalıştı. yordu ki, özel mülkiyet üzerine ku- icat ettiği fikirlere veya ilkelere” mücadelelerin inşa edilmesi gerek- rulacak yeni kapitalist ekonomi de Marx’a göre, tüm toplumların tari- dayanmadığını, gözler önünde ce- tiğini anlattı, “aşağıdan sosyalizm” yoksullar ve mülksüzler açısından hi, sınıf mücadelelerinin tarihiydi. reyan eden bir tarihsel hareketin fikrini savundu. 26 SOSYaLİzM TaRTIŞMaLaRI din ve başKaldırı ilişKisi Barış Uzun

Modernite’nin toplumsal varoluşu bütün boyutlarıyla kompartımanlara ayırdığını söylersek bu, kuşkusuz ge- nelleme oluşundan ötürü eksik, ama yine de uygun bir başlangıç ifadesi olacak. Din, bu kompartımanlardan biri olarak kendisine çizilen sınırlar içinde yeniden tanımlanmıştır. Aydınlanma’nın rasyonalitesi içinde din, salt bir metafizik ve tanrısallık ile malûl öte-alemsel bir olgu olarak dünyevî süreçlerden dışlanmış, bi- reysel alana ve tapınaklara hapsedil- miştir. Bu, kültürel bir vaka olduğu kadar, aynı zamanda toplumsal ve dolayı- sıyla politiktir. Zira Avrupa’nın bir uygarlık merkezi olarak dünya sah- nesine çıkışında Katolik Kilisesi’nin dogmaları ve hegemonyası ile giri- şilen, toplumsal sınıfların etrafında kümelendiği bir iktidar-sınıf müca- delesine şahit oluruz. Bu mücadeleye metinlerinde de donelerine rastlana- kaderi üzerine, özellikle ilk kuşak varlığın içli çığlığıdır; aynı varlığın dinlere karşı yükselen temelden bir cağı üzere, söz konusu olan madun- marksistlerin ve pozitivist bilimci kâh daha aşkın bir şekilde varoluşun itirazın yanı sıra katolik hristiyanlığın ların “gelecek iştiyaki”nin, arzu ve çevrelerin ettiği onca büyük büyük kendisiyle, kâh dünyevi ızdıraplarla tam karşıtı şekilde dünyevîleşmesi de özlemlerinin teolojik düzlemde yankı laftan sonra görünen manzara, arzu girdiği ilişkinin dilidir. Tarihte ezilen (protestanlık, calvinizm) eşlik etmiş- bulmasıdır. ve öngörülerinin çürüğe çıktığı haki- kitlelerin kendilerini en kuşatıcı şe- tir. Erich Fromm, Psikanaliz ve Din ki- katidir. kilde saran itiraz biçimi din olmuş- İslam, bu yankının en gür karşılığını tabında şu çarpıcı ifadeleri kullanır: tur. Ne nicel ne nitel yönden hiçbir bulduğu dinlerden biridir. Gelgele- Ortodokslaşma ideoloji aynı düzeyde bir kuşatıcılığa, “Dinler, dinsel bir bürokrasi ile yöne- lim, o da kendi trajedisini yaşamak- Nitekim dinler ne tarihe karışmış harekete geçirici kabiliyete erişeme- tilen kitlesel örgütlenmeler haline ge- tan kurtulamamıştır. Kabileci soy ne de işlevini yitirmiştir. Aksine miştir. Zaten bu eşiğe yaklaşanlar lir gelmez özgürlüğün mutlak ilkele- taassubuna, köleliğe, tüccar-ruhban- son derece canlı bir şekilde insanî- da kitleleri tapınç düzeyinde sararak rini çiğner ve bu ilişkilerden saptırır; büyücü hegemonyasına bir isyan ola- toplumsal varoluşun parçası olmaya dinselleşme temayülü göstermiştir. tüm büyük dinlerin trajedisi budur. rak tarih sahnesine çıkmış, çok geç- devam etmektedirler. Eliade’nin de- Dinsel bir örgütlenme ve onun tem- meden aynı hegemonya ilişkilerini, Dolayısıyla, bu coğrafyada yüksele- diği gibi, “kutsal”, insan bilincinin silcileri bir dereceye kadar ailenin, terminolojisini temellük eden yeni cek olası bir sosyal adalet sözünün, tarihinde bir aşama değil, bilincin kabilenin ve devletin yerini alır. Bu seçkinler sınıfı (Ümeyyeoğulları ve bir toplumsal kalkışmanın dinsel yapısı içinde bir unsurdur. Hal böy- tür bir örgütlenme insanı özgürleştir- bağlaşıkları) eliyle tersinden yeniden olandan arınmış, rafine bir profan- leyken, dinler ve toplumsal alanda mek yerine köleleştirir. Artık tapılan üretmiştir. Bu tersyüz oluş o derece lık biçiminde olmasını beklemek oynadıkları rol üzerinde düşünür- en hafif tabiriyle saflık olacaktır. Tanrı değil, onun adına konuştuğu- köklüdür ki, mesela kendisinin varlık nu ileri süren gruptur.”1 ken, özellikle sosyalistlerin mevcut Eşitlik, özgürlük, adalet ve hak ta- nedeninin dirileri uyarmak olduğu- algı eşiklerini aşmaları gerekmek- lepleri din dili ile ifadesini bulduğu nu söyleyen Kur’an suresi (bkz. Yasin İtaatsizlik eylemleri tedir. Eğer muhafazakârlık ve orto- zaman kitlelerin gönül dünyasında Suresi, 70. ayet) en çok mezarlıklarda dokslaşma bir sorunsa, bu şüphesiz kök salmaya başlayacak, insanlar Bu durum, dinlerin tözsel olarak ta- ölülere okunur olmuştur. Cinciliğe, hakkümcü olmasından ileri gelmez. sadece dinlerin sorunu değildir. muhafazakârlaşmanın zindanından büyücülüğe, falcılığın her türüne la- Aslında dinlerin kurumsallaşarak çıkacaktır. Türkiyeli sosyalistlerin bu netler yağdıran bir kitabın hitabı en Marksistlerin de kendi düşün dünya- büründüğü bu form, bağrından olguyu dikkate almayıp bir de üstelik çok büyüsel terkiplerin malzemesi larını inşa eden metinlerle girdikleri çıktıkları toplumsal iklim göz önü- ona savaş açması ise büyük olasılık- olmuş, teberrüken okunan tılsımlı, ilişki biçimlerinde bir tür gelenek fe- ne alındığında gerçekten de Erich la bu topraklardaki makûs talihini esrarlı şifrelere dönüşmüştür. tişizmi ürettiği, ortodokslaşmayı ve Fromm’un dediği gibi bir tür traje- tekrar deneyimlemesi neticesini ve- tıpkı dindarlar gibi metin merkezli didir. Çünkü bildiklerimiz arasında İslam’ın deneyimlediği trajediler say- recektir. bir tutuculuğu kendi mecraında de- bilhassa İbrahimî dinlerin (Musevi- makla bitmez, bunları ard arda sıra- neyimlediği bir vakıadır. lik, Hristiyanlık, İslamiyet) tarihsel lamak zaten malûmu tekrar etmek- serüvenleri toplumsal adalet merkez- ten öteye geçmeyecektir. Biz de zaten İnsan bilincinin bir unsuru olarak li birer itaatsizlik eylemi olarak baş- burada mufassal bir tarihsel analize “kutsal”, dinsel öğretiler biçiminde, 1 Erich Fromm, Psikanaliz ve Din, s. 89, Say Ya- lamıştır. Her birinin kendi kanonik girişmek niyetinde değiliz. Dinlerin Marx’ın ifade ettiği haliyle mazlum yınları. SOSYaLİzM TaRTIŞMaLaRI 27 eleştirel düşünCe

Hemen üstüne söylemeliyim ki, radikallikten geçmişin reddini, birKaç söz yeni ve temiz bir sayfa açmayı anlamıyorum.

Nabi Yağcı gelince, eleştirel düşüncenin gelişe- bilme koşulları neredeyse tümden Arap Devrimleri henüz yanıtları- yok oldu. Eğer bir fikir kendinize ait nı bilemediğimiz yepyeni sorular değilse, onu ne geliştirebilir ne de koydu önümüze. Doğuracağı siyasî eleştirebilirsiniz. Bu sorun yalnız çok yararlandım. Söylemlerimi ve sonuçlar ne olursa olsun, öyle sanı- solun değil, genel olarak aydınların dünkü pratiği eleştirel-yeniden yo- yorum ki şimdiden ortaya koyduğu sorunuydu. Sola gelen insanlar da rumlamada üçüncü kaynak olarak gerçek, Aydınlanma’yla hegemon- gökten düşmüyordu. Anadolu-İslam felsefesi çok yar- yasını oluşturan klasik Batı-mer- dımcı oldu. Eleştirinin gelenekselleşmesi ye- kezli düşüncenin dayandığı para- ninin eskinin içinde doğduğunu digmanın artık dünyayı açıklama Eleştirel gelenek unutmadığımız, yenilenmeyi sürek- otoritesini yitirdiği gerçeğidir. Bu yoksunluğu lilik içinde görebildiğimiz, geçmişi durum sol üstüne bizleri de radikal şeyler söylerken kurduğum söylem Elbette eleştiri yapıyorduk, hele reddiyeci olmadığımız durumda eleştirel düşünmeye davet edicidir. tarzı, dün yanlışlar yapmış biri gibi solda, öbürünü eleştirmek neredey- mümkün olabilir. Yetersizliklerine değildi. Yani söylemimin kurgusal Ama hemen söylemeliyim ki, ra- se bir hastalık kertesindeydi. Ama karşın yine de geçmişte sosyalist yapısı “dün yanlışlar yaptık, şim- dikallikten geçmişin reddini, yeni eleştiri bu demek değildi. Eleştiri, muhalefet ve İslamcı muhalefet di doğrular bunlar” derken içinde ve temiz bir sayfa açmayı anlamı- gerçeğe varmanın en emin yolu ol- içinde varolan eleştirici düşünceyi yorum. Batılı olmayan bir ülkenin “kuşku” unsuru taşımıyordu; oysa duğu için önemliydi. Bu nedenle bir çizgi olarak önemsiyorum. dün de kuşkumuz yoktu ve yanlış insanları olarak Batı-merkezli dü- eleştiri zihnimizde içselleşmiş sü- Eleştirici düşüncenin gelenekselleş- tam da buradaydı. Söylemlerimde şüncenin paradigmik ve kavramsal rekli bir düşünce tarzı olmak zorun- miş olmadığı yerde analitik mantı- “Şimdi doğru gördüğüm nereden eleştirisi gereklidir. İnsanı somut ve daydı, bu ise bir eleştiri geleneğinin ğın yerini çoğulcu olmayan, olgucu- belli?” sorusu sorulmuyordu. Yani bütünsel (ontolojik temelde antro- varlığı halinde mümkün olabilir ve pozitivist, indirgemeci, siyah-beyaz her durumda a priori veya doğru- polojik) bir varlık olarak ele alma- eleştiri kendiliğinden işleyen yerle- mantığının alması kaçınılmazdı. luğu kendinden menkul bir “bilen- yan, özne-nesne, düşünce-madde, şik bir mantık, bir düşünce tarzı ha- Geleneksel formel mantığımız (di- özne” hali vardı. Bunu gördüğümde akıl-tin, teori-pratik düalizmiyle lini alabilirdi. Bu da, tekil bireyler yalektik mantık lafı kurtarmaz) “ya söylediklerimi değil söylemimin insanın varlık bütünlüğünü parça- olarak dışımızda varolan ve gelişen yanlış ya doğru”, “ya o ya o” ikilemi gerisindeki mantığı sorgulamaya layan klasik dünya tasavvurunun bilimsel, felsefî, etik ve estetik bir üstüne oturur. Halbuki bir tez, bir başladım. eleştirisi demektir bu. Böyle bak- yaşam ortamının var olmasıyla ko- teori için pratik ya da olgular sorgu- tığım için en önce, düşünen, yo- Buraya varışım dümdüz değil, do- şuttu. lama için bir uyarıcıdır, ama o tez rumlayan, eyleyen, eleştiren özne layımlarla oldu. Zira bu arada bir Oysa Kemalist Cumhuriyet’in ve teoriyi yanlışlamaya veya doğru- olarak, kendimi nesneleştirecek yandan Batı düşünce tarzının Ba- Osmanlı’dan kopuş tarzı, sosyal lamaya yetmez. Bu nedenle üçüncü eleştiriyi kendimden başlatmalıy- tılı düşünürlerce eleştirilerinin; bilimlerin gelişmesi için zorunlu bir ihtimali mantık yapımıza bir dım. yanı sıra Batılı Marksistlerin (özel- olan, en az altı yüzyıllık sosyal iliş- ilke olarak yerleştirebilmeliydik. Beni kendimden başlayan eleştiriye likle Frankfurt Okulu ve çevresi) kilerin bilgisini (örneğin, fıkıh bi- Marksizm eleştirilerinin üstünde Belirsizlik ilkesi ve yönelten şey, on-on beş yıldır geç- limi gibi) köklerinden koparıp atıp belirsizleme yöntemi mişi, pratiğimizi ve özellikle kendi duruyordum. Bu arada 1990’lı yıl- yerine dışarıdan ithal sosyal bilim- söylemlerimi yeniden sorgulama larda sezgisel biçimde Max Weber’e lerin getirilmesiyle bilimsel düşün- Yani a)Yanlış, b)Doğru, c)Belirsiz... çabasına girişmem oldu. Geçmişe dikkat çekmiştim (Yenilenme cenin, felsefenin, etik ve estetiğin Belirsiz olanı, bulanık, sorulu olanı dönük yaptığım/yaptığımız dün- Tezleri’nde), ama sonra dönüp gelişebilmesinin koşullarını yok zihnimizde mantıksal yollarla yani kü eleştiriler yine doğru ve önemli Weber’i yeniden incelemeye giriş- etmişti. Bunun üstüne bir de pozi- rasyonalize ederek çözmek yerine, görünüyordu bana, ama beni ra- tim, becerebildiğim kadarıyla sos- tivist temelde dinden dile monolitik belirsiz olduğunu tespit edip çö- hatsız eden bir şey de vardı. Yeni yal bilimlerde yöntem konusunda yapay bir toplum yaratma projesi zümü pratik (daha doğru deyişle 28 SOSYaLİzM TaRTIŞMaLaRI

praxis) içinde gözlemlemek gere- bildiğiniz bir yola girmek için cesa- bu mantığın “yaşam tarzı” konsepti ve manevî uyarıcılar da (müşevvik- kirdi (paradoks mantığı). Veya çö- rete hiç ihtiyacınız olmaz. Kazana- içinde yattığını söylemeliyim. ler) algılanamaz, algılayıcı sensor- züm için yeni bilgiler aramalıydık. cağınız kesin olan bir mücadele için lar çalışamaz ve kendini geliştire- Dün salt evrenselci bir söylem ve Dünkü kesinliklerimizi ise belirsiz- cesaret niye gereksin? Bugün Mark- mez. Sezgisel gerçek yakalanamaz mantıkla düşündüğümüz için sos- leme yöntemiyle bilerek belirsiz- sizm konusunda sayısız soru var ve bir tarih sezisi oluşamaz. yalistler, komünistler olarak ken- leştirmek bu yöntemin başka bir kafamda, sosyalizm için de öyle. di ülkemizin, Batılı olmayan bir Köksüz bir fidan gibi kururuz. uygulama biçimidir. Oysa geçmiş Ama gençliğimde o geleceği yani ülkenin özgülüklerini göremedik. söylemlerimize bakarsak (şimdi de eşitlikçi dünyayı insana en uygun Örneğin, nüfusun çoğunluğu Müs- pek değiştiği söylenemez), solun bir gelecek olarak gördüğüm için lüman olan ülkemizde sosyalistle- bilemediği hiçbir soru yoktur. “Şu sosyalist olmuştum, elbette dünden rin İslam’a dair özgün sayılabilecek meseleyi bilmiyorum” lafına pek farklı yollardan gidilecektir, ama teorileri veya bir iki istisna dışında rastlanmaz. bugün de aynı nedenle sosyalistim. tezleri yoktur. Solun söylemlerinde Geçmişi eleştiri tarzımızda yatan Olumsal olanı (mümkün olanı) gö- ideolojik/sınıfsal aidiyet dışında önemli bir mantıksal hata daha var. rebilmek değişim dinamiklerini başka aidiyetler de kendisini pek Bu mantık şu akıl yürütmeyle çalı- görebilmeyle koşulludur. Değişim hissettirmez. Oysa dünden farklı şıyor: “Olan şey olması zorunlu tek dinamikleri tarihsel/toplumsal ge- olarak bugün benliğimde güçlü üç durum olduğu için olmuştur, dola- lişmenin sınıfsal analizlerinin gös- aidiyet hissediyorum: a) Bu toprak- yısıyla olan eğer yanlış ise onu do- terdiği en genel kategorilerden, eği- ların tarihine ve kültürüne toplum- ğuran neden de yanlıştır”. Koşullar limlerden (örneğin “üretim tarzı” sal aidiyet, b) Sosyalist düşünce aynı olduğu durumda dahi sonuçlar gibi) çıkarılamaz, bunun için somut formasyonumu oluşturan aidiyet, koşulların somut analizi gerekir. pek çok öngörülemez etkenler, sap- c) Dünyalı oluşum. malar sonucu öyle doğmuş olabilir, Tarihsel akışın genel eğilimlerini öyle olmayabilirdi oysa. görmemizi sağlayan evrenselci bir Bütün bu dediklerimden aynı za- söylemi temel alan bir teori önemli manda şu sonucu çıkarmak zor Geriye doğru eleştirel-yeniden yo- olmakla birlikte, somut analiz için olmaz sanırım: Dün de bugün de rumlama önemlidir. Böyle bir geri- yeterli olamaz. Tarihsel gelişmenin solun, sosyalistlerin, komünistlerin aydınlatma yalnızca geçmişi doğ- kırılma noktalarında kendini gös- karşısında duran ana problem yerel ru anlamak için değil, geçmişten teren değişimin kendine özgü man- olamamaktır. Yerel düşünemediği- bugüne etkisini sürdüren değişim tığını yakalayabilmek gerekiyor. miz durumda bizi sürekli eleştirel dinamiklerini de görebilmek için Daha sonra açılmak üzere şimdiden düşünmeye yöneltecek maddesel önemlidir. Örneğin, bazı arkadaşlar Marksizm-reel sosyalizm-sosyalizm bağıntısında, biri bittiği için diğer- lerine de “bitmiştir” gözüyle bakı- yor. Öte uçta ise Marksizm ile reel Gençliğimde o geleceği yani eşitlikçi dünyayı insana sosyalizm arasında hiçbir ilişkinin en uygun bir gelecek olarak gördüğüm için sosyalist olmadığı hipotezinden hareketle –ki bu doğru değildir– Marksist te- olmuştum, elbette dünden farklı yollardan gidilecektir, oriye eleştirel bakmak gereği duyul- ama bugün de aynı nedenle sosyalistim. muyor. Olumsallık mantığı Zorunlu-nedensellik yerine “ye- terli neden” sorgulamasını koyup “olumsallık” mantığı inşa etmek tarihsel maddeci diyalektiğe en uygun olanıydı oysa. Ama kaba ta- rihsel maddeci mantığımız böyle bakmamızı engelledi. Olumsallık mantığı kısaca, olması, gerçekleş- mesi zorunlu olmayan ama olması olumsal (mümkün) olabilen, bu ne- denle de olması istenen demektir. Sosyalizm gibi. Olumsallık mantığı düşünceyi, psi- kolojiyi, bireysel inisiyatifi, yaratıcı imgelemi, özgür istenci öne çıkardı- ğı, ona dinamik bir rol verdiği için de önemlidir. Eleştiri bütün sorula- rınıza yanıt bulmanız, bütün kuş- kularınızı gidermeniz demek de- ğildir. Kuşkularınıza rağmen, ama kuşkularınızı bastırmadan, hatta bunu açıkça ifade ederek doğru gördüğünüz yolu izlemektir. Entelektüel cesaret kuşkularınıza rağmen yürüme cesaretidir. Yolun sizi nereye çıkaracağını kesin kes SOSYaLİzM TaRTIŞMaLaRI 29

Bülent Somay Lacan bir zamanlar ‘Kadın (diye bir diye şey) yokur,’ demişti. O zamanlar ken- disini yaylım ateşine tutan bir takım feministlerin sandıklarının aksine, kadınların varolmadığını, ya da var- salar bile önemsenmemeleri gerekti- bir şey ğini söylemek istemiyordu kuşkusuz. sOl Onun kastettiği ‘kadın’ kategorisinin erkekler tarafından yaratılmış bir be- lirleme olduğu, bu haliyle de ‘kadın’ı belirlemenin (ve böylece de sınırla- manın) gene erkeklerin tekeline bıra- kıldığı, dolayısıyla bunun kabullenil- memesi gerektiğiydi. Kadınlar tabii ki yOKtur vardır, ama tek ve genel bir şemsiye altına sığdırılamazlar, belirlenemez- özgür bir kapitalizm-sonrası dünya- ler ve temel özelliği ‘kadın-olmamak’ yı kurmanın bir yolunu bulacağız. olan erkekler tarafından çizilmiş sı- Ve gariptir ki, bu iki seçenek de ‘Sol’ nırlar içine hapsedilemezler. seçenekler olarak çıkacak karşımıza. Aslında bilerek ya da bilmeyerek, bu Beş benzemez iki seçenek arasındaki tercihi yapma- ya çoktan başladık bile; son kararın Aynı şeyleri niçin ‘sol’ için de söy- verilmesi ise uzun bir zaman alacak. leyemeyelim? ‘Sol’ varolduğu an- dan beri egemen düzenin şu ya da Öyleyse atmamız gereken ilk adım, bu biçimde muhalif olan söylem ve kendimizi asırlardır ‘Sol’ diye adlan- hareketler için uydurduğu bir şem- dırageldiğimiz bu şekilsiz, ruhsuz siye-isimdir. Bu haliyle de zararsız kütleden ayrıştırmak olmalı. gibi görünebilir, hatta çeşitli muhalif Kusura bakmayın akımları olduğundan büyük gösterip kurulu düzenin yüreğine korku, o Maalesef arkası otomatik olarak gel- muhaliflerin içine de abartılı bir gü- meyecek bu sürecin; kervan yolda ven duygusu salabilir. Ancak bütün düzülecek ancak, atacağımız her adı- bunlar geçicidir. Çağ bitip toz duman mı yeniden icad etmek zorundayız. dağıldığında, beş benzemezi bir ara- Kuşkusuz elimizde boş bir sayfa, bir ya getirmiş olmanın yarattığı kafa tabula rasa yok; yolumuzu bulma- karışıklığı ve teorik belirsizlik, dönüp mıza yardımcı olacak devrimci (ve gene aynı muhalif düşünce ve hare- devrimciliğinden tüm o berbat yol ar- ketleri vuracaktır. kadaşlarına rağmen taviz vermemiş) bir dünya görüşü ve önümüzdeki Bir düşünün asırlardır kimleri ‘Sol’ fırtınalı dönemin tüm ihtiyaçlarına yaftası altında topladığımızı: Komü- cevap veremeyecek de olsa çeşiti ye- nistler ve cemaatçiler, sosyalistler ve rel ve ulus-aşırı örgütlenme dene- Fabian Cemiyeti (19. yüzyıl sonun- yimleri var. Ancak unutmamalıyız daki seçkinci İngiliz ‘solcularının’ ki, bu süreç bize hiç de iyi davranma- derneği), sendikacılar ve çevreciler, muhafazakârdır ve ‘Sağ’a aittir. Şöy- krizlerle başa çıkmayı başardı: Krizi yacak. Sonradan pişman olacağımız feministler ve ‘queer’ hareketleri, le ya da böyle değişim isteyen her- dünyanın henüz kapitalistleşmemiş bir sürü şey yapacağız muhtemelen; ulusal kurtuluşçular ve anti-emper- kes de ‘Sol’dadır. Tabii ki bu istenen köşelerine ihraç ederek, oralarda kendimizden ve birbirimizden pek yalistler, liberaller ve anarşistler, sos- değişim çok farklı biçimler alabilir: kendisini ve onu mümkün kılan işçi hoşlanmayacağız. Ancak Brecht’in yal demokratlar ve düz demokratlar, Korporatizm, devletin kimin devleti sınıfını yeniden yaratarak. Ancak ka- 1930’larda yazdığı ‘Gelecek Kuşakla- Bolşevikler ve Kemalistler, Viet-Kong olduğuna aldırmayan bir devletçilik, pitalizmin önde gelen ideologlarının ra’ şiirinde dediği gibi; ve Kızıl Khmerler, İngiliz İşçi Partisi anti-emperyalizm kılığına girmiş mil- her gün övündüğü üzre, ‘Küresel- ve SBKP, İspanya İç Savaşındaki ko- liyetçilik, Keynesçilik, liberalizm ve leşme’ hemen hemen tamamlandı. Ancak gene de biliyoruz: münistler ve onları katleden Stali- hatta 1920’ler İtalyasında faşizm bile Kapitalizm artık tarihinde ilk kez ger- Nefret de yüzünü çirkinleştirir insanın nistler, Alman Spartakistleri ve onları çekten bir ‘Dünya Sistemi’; yalnızca ‘değişim’ istemiş ve bu uğurda mü- Kötülüğe duyulan nefret de olsa arkadan vurup önderlerini katleden potansiyel olarak değil, somut olarak cadele etmiştir. Ebedî gibi görünen Öfke de sesini çatallaştırır Alman Sosyal Demokratları. Bunla- da. O yüzden fırtına geldiğinde bütün kapitalizmin zorla kabul ettirdiği o Adaletsizliğe duyulan öfke de olsa. Ne rın hepsi ‘sol’! Tabii o zaman 12 Eylül cepheleri birden vuracak; kaçacak ölümcül sükûnet sürdüğü sürece de yazık, 2010 referandumundan sonra Anaya- hiçbir delik bırakmayacak. mümkün kalacaktır bütün bunlar. Dostluğun temellerini atalım derken sa değişikliklerine ‘Hayır’ diyen CHP, Eskiden çeşitli seçeneklerimiz vardı; Dostça olamadık kendimiz. MHP ve birkaç küçük ‘sol’ partinin Büyük fırtına şimdi ise iki tane kaldı sadece: Ya oylarını ‘SOL: %42!’ başlığıyla duyu- Ama bu dediklerim ulaşırsa elinize, Ama fırtına bulutları toplanıyor. Çok- klasik Avrupa Kapitalimi ile ilk örne- ran ‘sol’cuları anlamak da daha kolay İnsanın insana yardım ettiği o geleceğe tandır toplanıyordu aslında. Patladı- ğini Stalinist Rusya’da gördüğümüz, hale geliyor! Kusurumuza ğı zaman Karayiplerdeki gibi bir ka- şimdilerde ise Çin’in en gelişmiş bi- Bakmayın artık. Kapitalizm işlerliğini yitirmediği sü- sırga ya da Büyük Okyanus’taki gibi çimine vardırdığı Şark Despotu Ka- rece bu terminoloji de ‘işler’. Modern bir tsunami olmayacak. Çok daha pitalizm arasındaki mutsuz evlilik Bizim de o hayalî torunlarımız gibi kapitalizmin içindeki pre-kapitalist yavaş ve geniş olacak fırtına. Kapita- hepimizi egemenliği altına alacak, davranıp, birbirimizin kusuruna bak- unsurları korumak isteyen herkes lizm bugüne kadar başına gelen tüm ya da bu kaderden kaçmak için, daha mamamız gerekecek. 30 GÜNDELİK haYaT VE MİLLİYETÇİLİK burası türKiye! gündeliK hayattan biz ve öteKilere dair afOrizmalar “Türkiye’de bir Türk’ü öldür bir şey olmaz, yabancının tırnağını kanat hapse gidersin ömür boyu. Mesela bizde ikinci sınıf vatandaştır Türk.”

Ferhat Kentel ama bunu bir insan ayrımı olarak olarak, yani düşünmüyorum. Girme- şimdi memleket? Bunu yapanlar kim? kullanmazdık. Türkiye’de Yahudi’nin sinler. Rahat bıraksınlar bizi.” (Aslı, Ermeniler. Hiç kaçınılmaz, Siyonist- “Tabii, Türkler, Müslümanlar efendisi olduğunu, bilhassa İzmir’de Levan- 23, öğrenci, İstanbul) ler, İngilizler, Fransızlar bunlar... yani, sahibi memleketin, bir üstünlüğü tenler gibi değişik ülkelerden yaban- Türkiye’yi AB’ye almayacaklar. Bizi cıların yaşadığını bilirdik, ama bizim Her yerde komplo var; de böyle oyalıyorlar. Allah sonumuzu var yani.” (Sami, 43, öğretmen, Ça- her şeyin başı “yabancılar” nakkale) komşumuz Musevi olurdu, yabancı hayretsin.” (Nuri, 58 yaşında, çiftçi - olurdu, biz bunu hiçbir şekilde ne “Irak bizim bir şehrimiz, vilayeti- lokal işletmecisi, Adana) rahatsız olurduk ne de ayırırdık...” mizdi. Tunus, Kahire bir şehrimizdi “Türkiye’de biliyorsun bir Türk’ü öldür “Biz bilmezdik etnik metnik (Timur, 55, işadamı, İzmir) bizim. (...) En büyük ihaneti yapan bir şey olmaz, yabancının tırnağını ka- ayrılık”... yoksa “bilir “Aslında gerçekten çok farklı insan- bugün Arap. Bize en büyük ihaneti nat hapse gidersin ömür boyu. Mese- miydik?” lar var. Din tarafı ve normal taraf. Bir yapan Filistinliler. Ürdün, Kral Abdul- la bizde ikinci sınıf vatandaştır Türk. lah... Yani Osmanlı neymiş, ne oldu? “Tabii, biz doğduk büyüdük, ken- şeyleri o hani kapalı insanlar, dinine Kendi ülkemizde ikinci sınıfız. Onlar Atatürk gidiyor Ürdün’e; orda kalı- dimizi dinî açıdan İslam, ‘Ne mutlu düşkün insanların bazıları, onların devamlı birinci sınıf. Yani bir turistin Türk’üz!’ cümlesiyle de biz büyü- içinde de bence bir şey var, dininin yor. Diyor ‘Ben bu ordudan bir şey ayağı çizilsin, seni şikâyet etsin, 4-5 dük. Ta ki son on yıllara gelene ka- gereklerini uygulamaya çalışan in- yaparım’ diyor, rahmetlik... Sonra ay yatarsın, ‘kötü muamele yaptın dar ne bir etnik ayrılık, ne de ‘Sen sanlar vardır ama kimsenin kafası- gidiyor bakıyor kimse yok... Halep’e turiste’ diye. Halbuki bir Türk çocuğu daha iyi Müslümansın’, ‘Ben daha iyi na bir şey sokmaya çalışmaz. Ama geliyor... Kilis’e gelince, o zaman biz öldüresiye dövseler, ikinci sınıfız.” (Cihat, 30, garson, ) Müslüman’ım’ diye bir ayrılık vardı diğerleri ‘örümcek kafalılar’ diyorum de esir olmuşuz, silah kullanmak bu ülkede. Ama dünyadaki şartlar, ben, zorla ‘siz de kapanacaksınız’ diye o zaman yasak, Atatürk’e üç kişi “İncil dağıtıyordu bayanlar. Bayan sınırların kalkması, dünyadaki eko- dayatmalar, gereksiz şeyler. (...) Ben- ‘dur’ diyor. ‘Satmışlar bizi’ diyorlar. turistler… Bir gün baktım yakala- nomik savaşların başlaması, savaş- ce başörtüsü yasağı olmalı diyorum. Neyse başınızı ağrıtmayayım... On- mışlar bir bayanı, bir şey veriyorlar ların ekonomik savaşlara dönmesi ‘Örümcek kafalı’ diye tabir ettiğim dan sonra Ulu Önder gururlanıyor, falan çıktım arkasından ‘Neler oluyor tabii ki şartları değiştiriyor. Bugün insanlar, bir şeyleri zorla yaptırmaya ‘Kilis’te bir şeyler var’ diyor. Beledi- orda?’ dedim. Bayan bakınıyor böyle. biz 50 yaşına gelene kadar bu ülke- çalıştıkları için çok etkili olabilirler. O ye Meydanı’na geliyor ki, ne görsün? Elinde bir dergi var, bir de kitap var. de ‘Şu Kürt’tür, bu şudur,’ diye hiçbir yüzden de böyle gelmeleri kötü ola- Sen de on bin kişi, ben diyeyim yirmi Baktım İncil. Dedim ‘Sana bunu kim ayrım yapmadık. Böyle bir kültürle bilir. Bir şeyleri elde etmiş olacaklar. bin kişi, silahlar konuşuyor. Cesareti verdi?’ ‘İşte o bayanlar verdi bana’ büyüdük biz. Bilmez miydik? Bilirdik Yapmak istediği şeylerden biri de bu ordan alıyor mu, Antep’e, İslahiye, dedi. ‘Ee, dedim okuyacak mısın Türkiye’de Laz’ın olduğunu, Çerkez’in hükümetin, başörtüsü serbest olsun, Maraş, Adana’ya geliyorlar; yol alıp bunu?’ Biraz cahil de, ne olduğunu olduğunu, Kürt’ün olduğunu bilirdik, üniversitelere girilsin diye... Ben şey ordularını kuruyor. (...) Neydi ne oldu da bilmiyor. Bakıyor boyuna. Dedim GÜNDELİK haYaT VE MİLLİYETÇİLİK 31

odaya geçiyorlar dedi, mum yakmış- Erzurum) lar, ondan sonra söndürürler, sön- dürdü mü herkes bir tane karı kapar “Kirli sakallı Kürtler: dedi, annesi mi bacısı mı ilişkiye gi- resmen terörist!” rermiş.’ Dedim, ‘Kim anlatıyor bunla- “Mesela ben askerliği Urfa’da yaptım. rı?’ Dedi ki ‘hoca’. ‘Ben şimdi, dedim Onlar askeri sevmiyorlar, Urfalılar. sana bir mesaj göndereceğim ama o Niye? Apocu adam yani, Kürt. Şöy- hocaya söyleyeceksin. Diyeceksin ki le söyleyeyim, mesela Hakkari’de buraya bir kaptan gelip gidiyor oto- her yerde terörist var. Benim as- büsle, senin ananı, avradını bilmem kerliği yaptığım bir köy vardı. Se- ne söyleyeceksin.’ ‘Kaptan, ne oldu?’ dat Bucak’ın köyü diyorlar. [Sedat dedi çocuğun babası. ‘Siz dedim, Bucak’ın köyü de mi terörist?] Tabii. burada hocalarınız Alevilere neler Resmen insanlar terörist. Biz arama diyor, siz Alevileri böyle mi biliyorsu- yapmaya giderdik… Fuhuş var, silah nuz?’ Baktı oğlana ters ters. Dedim, kaçakçılığı, eroin, esrar hepsi var yani ‘Çocuğa bakma!’ Çocuk dedi ki, ‘baba bu millette. Onu biz yapamıyoruz; öyle öğretmiyorlar mı?’ dedi. Mum Batılı insan fazla yapamıyor. Mese- söndü lafına gelmek istiyorum ben. la ben Çorumluyum, ben Çorum’da Mum söndü kelimesi tabii ki Alevileri hiçbir esrar olayı görmedim şimdiye çoğalıyorlar. [Ne söylüyorlar? Ne an- sevmeyen insanların işi. Milliyetçilik, kadar. Eroin veya silah kaçakçılığı “Biz bu ülkenin latıyorlar?] Bilmiyorum; şu ana kadar mezhep milliyetçiliği yapan insanlar duymadım yani. Ankara’da da nadir. insanları olarak hiç karşılaşmadım, ama misyonerler- bu mum söndü hikâyesini çıkardılar. Ama Doğu’ya gittiğiniz zaman her le karşılaşan arkadaşlarım var. Hı- Mum söndü diye bir şey yok. (Haydar, bölgede var. Köyde fuhuş yaptırıyor- ikinci sınıf ristiyan olmuş tanıdığım da hiç yok, 50, şoför, Hatay) sa, ilde, ilçede haydi haydi yaptırır olmamalıyız. ama duyuyorum”. (Dilek, 19, öğrenci Kim kanını döker yani. Buna bir tepki var. Milletin oğlu - sekreter, Konya) bu vatan için? şehit oluyor. Millet tabii Doğu’yu öyle Kanımızı bu gördüğü için halkta öyle bir ayrıcalık “Bu Patrik meselesi sence mantıklı “Savaşa geldi mi Mehmet gel, vergiye oluyor. Apocu olduğu için onlar, ara uğurda vatan mı yani? Adam devlet gibi sıfat almış. geldi mi Mehmet gel, Mehmet silahlı sıra pankart açıyorlar bir şey yapı- için seve seve Senin memleketine gelecek, o zaman kuvvetlerde görev yapar; çocuğu üni- yorlar. Ne oluyor? Ankara, İstanbul bizim hocamız da çıksın cüppeyle versitede rektördür, başı bağlı okula ayrıcalık yapıyor tabii.” (Mesut, 25, akıtacaksak dolaşsın. Onun içinde oyun var. Şu giremez. Bu da bunun evladı. Şehit garson, Ankara) da düşünülemez mi? Geçmişte Filis- gelir yine koymaz. Ya, benim evla- haklarımızı da “Burada bir sakallı insan bulamaz- tin’deki insanlar topraklarını satmış. dım, yanına nasıl gidemem ben bu- sınız yani, göremezsiniz. Kürtler gibi kullanmamız Şimdi Güneydoğu’da falan gidiyor nun! Kurban derisine geldi mi hemen sakallı biri yoktur. [Nasıl yani? Kürtler yüz dönüm yer almış Yahudi, çekmiş olacak; devlete vereceksin. Diğer lazım. Bu vatanın genellikle sakallı mı olur?] Tabii kirli gitmiş. Sen ek demiş. Tapusunu alıp şeylerden de dışlanıyor Müslüman- sakallı oluyor. Ankara’da da olsa fark sahibi biziz yani.” gitmiş. 30 sene sonra topraklarını al- lar. Ben bazen çok kızıyorum. Mesela etmez. Kürtler zaten bu işi yapamaz, maya gelip işgal ederse haklı mı olur kölelik kavramı malum. Kölelere siz garsonluk yapamaz, mesela gidin haksız mı? Bunlar ayrı konu. İnsanın ne kadar dolaşmasına izin verirseniz, ‘Verir misin bana onu?’ ‘Vermem,’ Ankara’da çoğu otel Kürtlerin. Urfalı oturacağı yeri biz de alırız. Ama top- o kadar yerde dolaşır. Şunu yap der- diyor. ‘Para vereyim sana?’ dedim. kebapçılar var. Doğu tarafından gel- rak satmak başka bir şey. Ben bunu sin yapar, fazla bir şey yapmaz. Biz ‘Ver,’ dedi. Çıkardım 1-2 milyon para me. Adam otel yapıyor. Parayı nere- yapamam. ‘Benim şu kadar vatan- bu ülkenin insanları olarak ikinci verdim; kitabı, İncil’i bana verdi. İn- den buluyor? Esrardan, eroinden, daşım Musevi veya Hıristiyan vatan- sınıf olmamalıyız. Kanımızı bu uğur- cil burada duruyor. Bir de dergi vardı, kızdan, karıdan. Onlardan geliyor daşıma haksızlık yapıyorsunuz’ diye da vatan için seve seve akıtacaksak ama onu nereye koyduk bilmiyorum. para. Çalışmayla para biriktirip otel gelip iddia edecek. Olamaz mı yani? haklarımızı da kullanmamız lazım. Dağıtıyorlardı, yani burada bile bu açamaz ki bir insan. Ben 14 senedir Şimdi aydın geçinen insanlar var. (…) Haklarımızı kullanıyoruz; bunu misyonerlik hareketleri var. [Etkili bu mesleği yapıyorum elime bir şey Çoğu Yahudi. Satılmış yani.” (Osman, elde etmeye çalışırken, diyelim biri oluyor mu bunlar? İnsanlar Hıris- geçmiyor. Mesela Ankara’da şu anda 40, esnaf, Antalya) bize bağışta bulunmuş olmayacak tiyan oluyorlar mı bu faaliyetin so- çoğu mekân onların. Gidin bakın, yani. Bu vatanın sahibi biziz yani. nunda?] Beni yapamaz da… Ekonomi “Aleviler mum söndürür!” sorun. Urfalıdır, Anteplidir, Maraş- Ben düşünüyorum bazen savaş olsa çökertilmiş bir durumda, her şey olur lıdır, Diyarbakırlıdır, Mardinlidir... “17 yıl otobüs kaptanlığı yaptım. acaba şu dine karşı olan gruplar aca- kardeşim, ben sana söyleyim. Diyorlar Batı’dan zor bulursunuz yani.” (Me- Aksaray’da kaptanlara bakan gar- ba yurt savunmasına gider mi? Öbürü ki, işte ekonomik standart sağlayınca sut, Ankara) sonlar var. Bu garsonlardan biri, insanların bu konuda ileri derecede gene gider. [Türkiye’deki zengin-fakir lokantanın sahibinin oğlu, sürekli “Geçenlerde, minibüste adam cep te- çalışma varsa olabilir. Yoksa böyle ayrımıyla ilgili mi bu?] Tabii. Üvey bizim masaya bakıyor. Bir gün bana evlat olmak insanı zaman zaman ke- lefonuyla Kürtçe konuşuyor diye çıkış- kitap dağıtmakla falan bilmiyorum dedi ki, ‘Kaptan abi, sizin orada Hı- derlendiriyor, düşündürüyor. Yüzde tılar. ‘Niye Türkçe konuşmuyorsun?’ yani, bizler öyle etkilenemeyiz. [Bu ristiyan var mı?’ Dedim ‘Var; bizde 99’u da Müslüman değil Türkiye’nin. diye. Ben çok rahatsız oldum. Ne var faaliyetin de bir şekilde büyük bir Alevi de var’. ‘Alevi de mi var?’ dedi Ya İslam’ın ne olduğunu bilmiyoruz peki bunda bu kadar? Ben müdahale planın parçası olduğunu düşünüyor- şaşkın bir şekilde. ‘Peki siz onlarla ya da değiliz. Çünkü yüzde 99 Müslü- edemedim. Elim ayağım kesildi o an. sunuz?] Tabii tabii, onun parçası ca- konuşuyor musunuz?’ Dedim, ‘He man olsa İslam’ın şeyine karşı koya- Tam orada indim minibüsten.” (Sem- nım. Niye çalışsın ki sokakta? Yazsın konuşuyoruz’. ‘Nasıl konuşuyorsu- nın burada kalma şansı olur mu, en ra, 27, memur, Konya) kitabını. İhtiyacı olan gider kitabını nuz?’ ‘Otururuz yemek de yeriz onlar- azından o kurumlarda oturma şansı bulur alır. Yaz sen de kitabını, dur- “1917”: Hangi “olayın” la.’ Dedi ki, ‘Ya, biz burada Alevilerle olur mu? Olmaz. Demek ki biz bilmi- sun. Niye sokakta dağıtıyorsun? Tabii öcü? Ya da “1915” ne yana kesinlikle konuşmayız’. ‘Niye?’ ‘Olur yoruz veya az biliyoruz. 500 tane yap- ki bir amaç var.” (İsmet, 50, tüccar, düşer? mu abi bizim burada,’ dedi, ‘Alevileri mamız gereken şey var, 1-2 tanesini, Çanakkale) hiç sevmezler. Bunlar anasıyla bacı- 5 tanesini yapan Müslüman oluyor. “Rus zulüm etmemiş Erzurum’da. “Hıristiyanlık, Yahudilik falan ve sıyla hiç tanımaz; mum söndürürler.’ Nüfus kâğıdına da yazmış, orada da İşgal etmiş, zulüm etmemiş. Yalnız misyonerler var etrafta. Bunlar ‘Nasıl söndürürler bu mumu?’ ‘Bir bitmiş. (Cevdet, 50, emekli öğretmen, Rus’un kendi içinde inkılap olmuş 32 GÜNDELİK haYaT VE MİLLİYETÇİLİK

ya. Çekilmiş Rus kendiliğinden. Çeki- “Ben doğma büyüme Trabzonlu- lirken silahlarını Ermenilere vermişler. yum, Trabzon milliyetçiliği var... Bir Demişler ‘siz bu silahları alın, Türk- Trabzonlu’nun olabileceği her şey lerden yerinizi, öcünüzü alın.’ Çünkü bende var. Seviyorum.” (Erdal, 32, es- Rus gelene kadar Ermeniler yerliymiş naf, Trabzon) burada. Türklerle komşularmış. Be- “Ben Bozkırlıyım. Bozkır Konya’ya raber giderlermiş, gelirlermiş, ticaret bağlı. Konya civarında Bozkırlı oluşu- yaparlarmış. Hiçbir şey yokmuş. Rus mu biraz daha şey olarak, hava atarak çekildikten sonra Ermeni katliam da söylerdim; ‘Elhamdülillah Bozkırlı- yapmaya başlamış. Öyle katliam yap- yım’ diye! İnsanın böyle yamuğunun mış ki mesela o köyler var, Erdasur az çıktığı bir yer diye söylenir. Genelde Köyünde, Ali Baki Köyü derler şimdi, yamuk insanlar hiç çıkmaz diye söy- orada oranın Ermenileri, başka yer- lerler...” (Emir, Konya) lerin Ermenileri gelmişler bir odaya girmişler, köylü tanıyor ya Türk kız- Yani mesele sadece ları. Filanın evinde iyi bir kız var, fa- “en” yabancılar değil... lanın evinde iyi bir kız var. Onları bir “İnanıyorum ben buna, adam orucu- odaya toplamışlar. Tecavüz etmeler, nu evinde belki tutmuyordur ama oruç hakaret etmeler. Bir bayan da varmış, yiyen birini de gördüğü zaman sokak- çok güzel ekmek pişirirmiş tandırda. ta mutlaka döver. Hiç affetmez... Ada- iyi, insanlık olarak... Bugün Maraş’ta bir müddet sonra ayrılır. İki tane be- Onu da getirmişler ki ekmek pişirsin. mın biri, caddede sigara içerek yü- Çerkes var, Arnavut var, Selanik raber büyüyen komşu, biri biraz zen- O ekmeği pişirirken bakmış ki bu ba- rüyor. Bir Erzurumlu görüyor bunu, göçmeni var. Maraş’ta çok bunlar. ginlemeye başlıyor artık mahallesini yanları toplayıp tecavüz ediyorlar. arkadaşını arıyor, ‘Ahmet diyor, gel, Maraş’ın en verimli tarlaları, arazileri değiştiriyor. Belki de gerekli mi olu- Ekmeği pişirmemiş, bayan da hami- bir tanesi orucunu yiyor, bunu bir dö- Atatürk zamanında bunlara verilmiş. yor, onu da bilmiyorum. O daha lüks leymiş. İşte o Ermenilerin biri gelmiş bir ev yapacağı için belki de. Buna bir velim’. Adam diyor ki, ‘dur çayımı içip En iyi yerleri orada arazisi olanlara demiş ki ne bekliyorsun, pişirsene miktar iyimser de bakıyorum. Onla- geliyorum’! Elazığ’da da buna benzer veriyorlar. Dağlardan bayırlardan da ekmeği. Bu da kızmış, demiş ben size rın arasında onların moralini bozma- bir şey vardır. Adam orucunu yiyor. verebilirlerdi. ekmek pişirmem. Beddualar etmiş. mak için belki de mesela başka yerde Üç-dört kişi bunu görüyor, dövüyor- Şadi: Burada bir mağduriyet olmasın Süngüyü, karnından takmış, yırtıl- yaşıyor. (Emir, 45, kitapçı, Konya) mış karnı, çocuğuyla beraber tandıra lar. İyi dövüyorlar. Bu adam gidiyor diye. En iyi yerler onlara verilmiş. 3-4 gün yarı yatalak baygın bir halde “Gölcük tersanesi lojmanlarında, düşmüş. Tandır ateş... İşte Ermeni Sadri Şadi’ye soruyor: Maraş’ın en yatıyor. Biraz iyileşip tekrar caddeye biz işçi olarak ordaydık. İşçi-subay gittikten sonra gidip onun kemikle- verimsiz yerleri de Türklerde. Öyle çıkıyor. Yürürken bir bakıyor ki ken- ayrımı vardı o lojmanlarda. Yani ço- rini çıkarmışlar. Böyle niceleri. Tepe değil mi? cuklara kadar etkileniyorduk. Subay Köyü’nden bir gelini çırılçıplak etmiş disini dövenler orucunu yiyor. Çok çocukları ayrı ayrı oynarlardı. Oynat- duvara çarmıha germişler. Alaca’da zoruna gidiyor. ‘Ya şunlara bak diyor, Soru: Kimi kastediyorsunuz? beni dövdüler, sonra da kendileri mazlardı yani. Tabii orada çok vardır camiye toplayıp yakmışlar. Ermeni Sadri: Alevi olmayan vatandaşları. ast-üst davası falan çok olurdu ora- katliamı öyle olmuş ki, hanımıyla oruç yiyor. Ya diyor, ne olursa olsun Soru: Aleviler Türk değil mi? larda, garnizonda. Yani bir an evvel adam giderken oradan Ermeniler çık- ben gidip soracağım.’ Gidiyor, duru- çıkayım diye baktım. Faydaları ni- mışlar, hanım yalvarmış kocasına, yor, çekiniyor. Dayak yerim en fazla, Sadri: Onu derken, yani lafın gelişi. metleri çoktu bana, kira falan vermi- demiş ‘beni vur’, ‘ya, demiş, ben seni ne olacak diyor. ‘Ya, diyor, ben size Sünnilerde.” (Sadri, 42, esnaf; Şadi, yordum. Ayrım rahatsız, çocuklarım nasıl vurayım’. Demiş, ‘Eğer beni vur- bir şey soracağım. Geçen ben orucu- 46, esnaf, Kahramanmaraş) için çok üzülüyordum. Onlar zaten mazsan onlar senin yanında bana te- mu yerken beni dövdünüz, şimdi siz gruplaşmış durumdalar. Donanma cavüz edecekler, seni de vuracaklar. orucunuzu yiyorsunuz.’ Oradan birisi Cemaatleri sınıf; tarafı astsubaylardır; sahile gelin Hiç olmazsa tecavüz etmeden vur’. diyor ki, ‘biz tutmirik, tutturirik’... Yani sınıfları cemaat böler subaylardır; işçiler ayrı bir gruptu. Adam tabancayı çekmiş, hanımını biz tutmuyoruz tutturuyoruz!”(Turgut, “Eskisi gibi çok sıkı ilişkiler yok. Bir Çocuklar için üzülürdüm ben; niye vurmuş. Ermeniler tecavüz etmesin 37, muhabir, Erzurum) cemaatin içinde bile beş kişilik bir oynamasın? Ama bağırırlardı “o işçi diye. Yani bunlar ben biraz merak- zengin grubu var; hep onlar samimi, “Çorum’un misafirperverliğinin çevre çocuğu; konuşmayın onla, o işçi ço- lıydım çocukluğumda dedem baba- beraberler... Beş kişilik gariban, dü- illerde olduğunu zannetmiyorum. Ben cuğu!” diye. İki blok ötede subay loj- annem anlatırlardı. Gece gündüz an- şük gelirli insanlar da var; onlar da mesela Kayseri’ye gitsem aç kalırım manlarıydı, işçiler de oralardaydı. latmayla bitmez bu olaylar. Hanımlar samimiler. Akşam oturdukları zaman kanaatindeyim. Orada insanlar ya- Karışıktı yani. Bir ilgim olmuyordu, böyle korkularından yüzlerine is sü- bancılara farklı bakıyorlar.” (Cemşit, aynı şeyleri konuştukları halde, aynı görüşmemiz olmuyordu. Hırslanı- rerlermiş. Çirkin görünsünler diye. 40, esnaf, Çorum) şeyleri düşündükleri halde, cemaat yordum tabii. O lojmandan ben bir Hayvan gübrelerini alıp ellerine sürer- toplantısından çıktıktan sonra, çay “Balıkesir bölgesinde Çepni denilen an evvel çıkayım istedim, böyle ay- lermiş. Tecavüz etmesinler diye. Hay- içmeye birbirlerine gelen giden kişiler kesimler toplumun en hor görünen rımcılık olunca. Niye çocuklar arka- van gübresi yüze sürülür mü?” (Mete, aynı gelir düzeyi olan cemaat men- kesimi. Hatta sorardım yani, bazen daş olmasın? Aşılamamın âlemi ne? 62, şoför, Erzurum) supları... Herkes kendi sosyal muhiti- eşime de sorarım, yani Çingeneler de Sonuçta aynı okula gidiyorlar. Ama ne gidiyor. Böyle cemaat bağlantıları çok yaygın orda. Şaşardım yani, ‘Çin- o annenin babanın şeyi mi nedir ne “Ben kendimin olduğu halde... Daha kötüsü böyle bir geneler daha makbul’ derlerdi. ‘İşte bileyim ben nasıl bir duygusuysa o?” milliyetçisiyim” cemaat bağlantısı olmadığı zaman da en kötü şeyler onlardan beklenir, (Selma, 58, ev kadını, Kocaeli) “Tabii Türk milliyetçisi olarak da ta- aynı şey. Aynı koltukta maç izleyip hırsızlıklar, kötülükler hep onlardan nımlıyorum ama yaşadığım il olarak, yerine göre aynı küfrü eden insanlar beklenir’. Ve o zaman da bizim bur- ilk önce Çorum milliyetçisiyim. Ondan stattan sonra, bir başka ilişkide, bir- daki (Hatay’daki) Alevilere de onlar sonra ülkeme bakarım. Yaşadığım yer birlerine çok daha kötü davranabili- gibi bakılıyordu. Onlara benzediğimi- olarak söylüyorum. Yanlış anlaşıl- yorlar. Aynı partiyi tutan, bunları bu zi düşünerek bakılıyordu. Korkular Bu yazı Ferhat Kentel, Meltem Ahıska ve Fırat masın. Türkiye’de laflar esnek gider kadar bağlayan bir şey olduğu halde ordan geliyordu.” (Murat, 55, esnaf, Genç’in hazırladığı Milletin bölünmez bütün- onun için söylüyorum. İlk önce yaşa- bile insanlar bu kadar çok farklı ya- lüğü: Demokratikleşme sürecinde parçalayan Hatay) dığım toprakların, ondan sonra genel şayabiliyorlarken, artık hiçbir bağ- milliyetçilik(ler) kitabında (TESEV, İstanbul, 2007) yer alan görüşmelerden derlenmiştir. olarak Türkiye milliyetçisiyim.” (Ka- “Sadri: Maraş’ta öyle ki Alevi dedi- lantısı olmayan insanların durumu Köşeli parantezler görüşmeler sırasında araş- zım, 44, yerel gazeteci, Çorum) ğiniz vatandaşlar her yönüyle çok daha kötü. Bunların mahalleleri de tırmacıların yönelttiği sorulardır. ÇERKESLER 33

kamuoyunun dikkatini bu meseleye çekerken, katılacak ülke sporcuları- çerKesler: na olimpiyat alanının tarihi gerçeği olan Çerkes soykırımını anlatan bro- şürler yollayarak vicdan muhakeme- si yapılması hedeflenmektedir. Bugün anavatanları Kuzey özgürlüK Kafkasya’dan daha fazla Çerkes di- asporada yaşıyor. 21 Mayıs 1864 soy- kırım ve sürgününün dünya gün- müCadelesinden deminde tutulması ve tanınması için katılım sayısı her yıl artan, ses getiren bilinçli eylemler dünyanın birçok yerinde aynı anda yapılarak sOyKırıma muhatabına ulaşıyor. Çerkeslerin en yoğun yaşadığı Kelemet Çiğdem Türk büyüdükleri topraklarda bıraktıkla- için sözlü anayasaları olan Alayfa/ Türkiye’de bu eylemler yaşadıkları rı ve yolda kaybettikleri için ağlayıp Xabze’lerini aynen uyguladılar. Ya- tüm bölgelerde çeşitli etkinliklerle ağıtlar yakıyordu (“Şiş Naniy - Uyu şadıkları bölgelerde bölge halklarıyla “Kafkasya’ya sahip olma fikri Rus anılırken dünyanın ve Türkiye kamuo- Yavrum”, “Yistambılakue - İstanbul kaynaştılar, devlet kadrosunda görev tarihinde kalıtsal bir tutkuya dönüş- yunun dikkatini çeken büyük organi- Yolcuları”). yaptılar. Osmanlı ordusuyla Rus, Bal- müştü.” zasyonlar yapılıyor. Karaya çıkılan ilk kan ve Kurtuluş savaşlarında yer ala- sahilde ve tarihî bir mağarayı barındı- (R. A. Fadeyev , İki milyon sürgün rak Osmanlı Devleti’ne “savaş hizme- ran Kefken anıt mezarlığında Abhaz Kafkasya Mektupları) Tam olarak bilinmemekle beraber, tinde” bulundular. Türkiye’nin sanat, Dernekleri Federasyonu ve Beşiktaş bir buçuk iki milyon Çerkes’in sür- siyaset, spor ve bilim dallarında önde Akaretler’de Kafkas Dernekleri Fede- gün edildiği tahmin edilmektedir. Os- gelen saygın kişiler yetiştirdiler. Elbruz’un eteğinde başlayan hayat- rasyonu sürgünü anarken, Taksim manlı topraklarına 400.000 Çerkes’in ları yaşadıkları “soykırımla” sürgün Çerkesler bugün Türkiye’de yete- İstiklal’de Rus Konsolosluğu önünde yerleştirildiği düşünüldüğünde, o yollarında devam eden Çerkeslerin rince tanınmıyorsa, nedeni Türkiye başlayan Kafkasya Forumu’nun orga- tarihe kadar dünyada benzerine rast- hüzünlü hikâyesidir bu. İşgalci Rusla- Cumhuriyeti’nin uyguladığı asimilas- nize ettiği soykırım yürüyüşü ve hay- lanmayan bir soykırımın yapıldığı ra karşı 300 yıl devam eden özgürlük yon politikası ve taraflı yazılan tarih- kırışı geniş katılımlarla yapılıyor. görülmektedir. savaşının kaybedilmesiyle soykırıma leridir. Böylesi bir soykırımla karşı karşıya Destanlar yazdığımız uğrayan Çerkeslerin sağ kalanların- Soçi Kış Olimpiyatları yurtlarımız dan yüzde yetmişinin topluca sürgün kalan Kuzey Kafkas halklarının ya- edildiği tarihtir 21 Mayıs 1864. şadığı bu dram ve vahşet, yeterince 21 Mayıs 1864 sürgünü Çerkeslerin Hiçbir soykırım yalnız değildir. Dün- aktarılmamış olması nedeniyle bu- sosyal, ekonomik ve kültürel gelişim- ya üzerinde soykırım yaşayan halk- Kuzey Kafkasya’nın gemi yanaşabi- günkü tarih kitaplarında fazla yer lerini olumsuz etkilerken bu parça- ların hemen hepsinin benzer acılara len Soçi, Novorosisk, Anapa, Zelen- almamaktadır. Yaşanılmış gerçekleri lanma ve dağılma Kuzey Kafkas halk- maruz kalması onların birleştirici bir cuk, Tuapse, Adler, Sohum kıyıları anlatan belgeler ulaşılması zor Os- larının birlik olma sürecini de yok özelliğidir. “Demokratik devlet güneş Çerkeslerin anayurtlarından koparı- manlı ve Rus arşivlerinin tozlu rafla- etmiştir. Aradan on yıllar geçmesine gibidir, ışığını verirken çiçek ayır- lış limanları olmuş, bu limanlardan rında kalmıştır. rağmen bir buçuk milyon Çerkes’i maz” sözünün tersine, baskıcı dev- kalkan gemiler Trabzon, Samsun, katleden Çarlık Rusyası’nın devamı letlerin geçmişi de yerlerinden, Sinop, İstanbul, Kefken sahillerine Çerkesler sadece savaşı değil yerle- olan Rusya Federasyonu’nun soykı- yurtlarından koparılan çiçeklerin binlerce Çerkes’i taşımıştı. Sağlıksız rini yurtlarını kaybetti ve Kafkasya rım ve Ruslaştırma politikasından hikâyeleriyle doludur. Bugün artık koşullarda limanda bekletilen bin- tarihinden silinmek istendi. Büyük vazgeçmemiş olduğu 1996 yılındaki soykırıma ve sürgüne maruz kalan lerce insan derme çatma gemilere çoğunluğu Osmanlı coğrafyasına sü- Çeçenistan savaşında 250 bin masum halkların birbirlerinin acılarını his- zorla bindiriliyor, kapasitesinin üç- rüldü ve dünyanın kırka yakın ülke- Çeçen’in (42 bini 10 yaşından küçük setmeleri mümkündür ve bu acıların dört katı yolcu alan gemiler az bir sinde yaşıyorlar. çocuk) öldürülmesinden bellidir. üstüne iyileştirici tohumlar serpme- su ve ekmekle yola çıkıyor, 5-6 gün Türkiye’ye yerleşen Çerkesler kısa za- lerinin zamanıdır. sonra yiyecekler tükeniyor, açlık ve manda toparlanıp Kafkasya’daki köy- Soykırım yapılan bu topraklar üze- susuzluğun yanına salgın hastalıklar lerine benzeyen yerlerde yeni yaşam rinde barış, kardeşlik ve birleştirici- Bütün bu yaşananlar dünya kamuo- ekleniyordu. Ölenler denize atılıyor, alanları kurdu. Zor koşullara rağmen lik ruhu taşıyan olimpiyatların yapı- yunun gözleri önünde gerçekleşirken sağ olarak karaya çıkanlar doğup kültürlerini ve dillerini korumak lacak olması tüm dünyada yaşayan “duymadım, görmedim, bilmiyorum” Çerkesleri derinden yaralamaktadır. diyenler insanlığa ihanet ettiklerinin Canlı olan her şeyin yakılıp yıkıldığı, farkında değiller. Yapan kadar sessiz Çerkesin katledildiği, isimsiz binler- kalanın suçlu olduğu Çerkes soykı- ce toplu mezarın bulunduğu, eski rımında yaşanan vahşet, dram ve adı Kbaada, yeni adı Krasnayapol- hüzün bir makaleye, bir dergi ya da yana, bir adını da dökülen Çerkes gazete sayfasına sığmayacak kadar kanlarından alan Kızılçayır, 2014 büyük ve hazindir. Soçi Kış Olimpiyatları’nın merkezi Geri istiyoruz artık dilimizi, düşleri- haline geliyor. mizi, şarkılarımızı, Ancak, Çerkes kanının suladığı bu Geri istiyoruz artık destanlar yazdığı- toprakların üzerinde olimpiyatların mız yurtlarımızı, yapılmaması için Çerkes diasporası Geri istiyoruz artık geleceğimizi, her alanda tepkilerini dile getiriyor ve rüzgâr kanatlı atlarımızı, son ana kadar bu mücadeleye devam edecek. Başlatılan imza kampan- Geçmişi unutmadan, unutturmadan! yaları ve basın bildirileri ile dünya 34 MİLLİYETÇİLİK, IRKÇILIK, SOYKIRIM

madem Ki ermenisin... Neredeyse her Türkiyeli Ermeni’nin, hiç değilse ismiyle ilgili olarak anlatacak en az bir anekdotu vardır.

Ohannes Kılıçdağı olacaktım; zira ismimi tek seferde ama yüzümde vesikalık bir gülüm- hanesinde şu yazıyordu: Orhan anlayıp yazabilen bir Türk’e henüz semeyle muhatabımı zamanın yek- Deniz! Böylece kadının soyadımı Türkiye Ermeni toplumu bir anek- rastlamamıştım. (O zamanlar Erme- pare sonsuzluğunda yok olmaya neden sormadığı da anlaşılmıştı. dotlar topluluğudur. Ermeni kimli- niler bu kadar revaçta değildi!). Her bırakırdım. Adımı haddinden fazla uzun bula- seferinde yüzlerinde anlamayan bir rak, ondan bir de soyad çıkarmayı ğinden dolayı birçoğunun başından Sırada beklediğim birkaç dakika ifadeyle, alınlarını buruşturup ki- başarmıştı! Bu yaratıcılık karşısın- gündelik hayatta yarı komik yarı boyunca ne yapacağıma karar ver- trajik olaylar geçmiştir. Neredeyse barlık derecelerine göre “Pardon?”, da şapka çıkartarak içeriye girdim. meye çalışır ve veremezken, sıra her Türkiyeli Ermeni’nin, hiç değil- “Anlamadım?”, “Ne?” gibi sorularla bana geldi ve kapıdaki kadın görev- Millet-i hakime se ismiyle ilgili olarak anlatacak en karşılık verirler; muhtemelen ikinci li malum soruyu sordu: “İsminiz?” az bir anekdotu vardır. Kendi adıma söyleyişimde de anlamazlar, ama Bu hikâyeyi uzun uzun anlatmamın O an herhalde kimliğime sahip çı- bunu size hemen ispat edebilirim. bir daha sormaya yüzleri tutmadı- sebebi, elinizdeki derginin geçen ğından Yaradan’a sığınıp kâğıdın kacağım tuttu, bütün cesaretimi sayısında Arus Yumul’un da Han- Epey bir zaman önce birkaç ar- üzerine bir şey uyduruverirlerdi. toplayıp “Ohannes” dedim. nah Arendt’ten alıntılayarak söyle- kadaşla birlikte şimdi ne fuarı ol- diği gibi, bazen tek bir hikâyenin duğunu hatırlamadığım bir fuara Bazen de anlayamamalarını mazur O da ne! Görevli kadın, ismimi tek- sayfalarca analize bedel olabilme- gitmiştik. İçeriye giriş kuyruğunda göstermek için “Kusura bakmayın, rar ettirmemek bir yana, benimle sidir. Yine de, hikâyenin yetersiz fark ettim ki kapıda, her nedense, yabancı isimleri pek bilmem de” işinin bittiğini anlatan bir el hare- olma ihtimalini düşünerek, Türkiye ziyaretçilerin ad ve soyadlarını kay- diyerek savunma yapmaya kalkı- ketiyle arkamdakine dönmüştü. Şa- Ermenilerinin maruz kaldığı du- da geçiriyorlardı. Hemen kafamda şırlardı. O anki ruh halime göre ya şırdım, aklıma ilk gelen ihtimal “Bu rumlar, muameleler, ayrımcılıklar tartmaya başladım, iki seçeneğim onlara ‘hızlandırılmış Ermeni tari- da Ermeni herhalde” oldu. Hemen konusunda bir özet yapmaya çalı- vardı: ya Türkiyeli Ermenilerin çoğu hi’ kursu vermeye kalkarak Erme- ardından, aslında hiçbir önemi ol- şalım. zaman yaptığı gibi bir ‘Türk’ adı uy- niliğimi ifşa eder, “Üzülme kardeş, mamasına rağmen “Acaba ne yaz- duracak ve kapıdan ‘kazasız bela- Allah başka dert vermesin” diyen dı?” diye düşündüm ve merakıma Şüphesiz diğer ayrımcılık örnek- sız’ geçecektim ya da gerçek ismimi bakışlara maruz kalır ya da içimden yenik düşerek bankonun üstünden lerinde olduğu gibi Ermenilerin söyleyip küçük çaplı bir krize neden “Yabancı senin babandır” diyerek, eğilip kâğıda baktım. Ad-soyad karşılaştığı ayrımcılığın temelinde GÜNDELİK haYaT VE ERMENİLER 35

de eşitlik, daha doğrusu eşitsizlik Işık Koşaner’in 19 Mayıs 2011’de Ermeni olarak ve bütün Ermeni- Beşiktaş’ı destekler” şeklindeki sorunu yatar ve bu, Cumhuriyet’e yaptığı bir konuşmada “azınlıkla- liğin bir temsilcisi gibi görmektir. tezahüratı ve son olarak 26 Şubat İmparatorluk’tan kalan bir sorun- rı memnun etmek amacıyla dev- Halbuki bir Ermeni tabii ki birçok 2012’de yapılan ‘Hocalı’yı anma’ dur. Hatta bütün bir 19. yüzyıl mo- let dairelerine onlardan memur başka kimliğe sahiptir ve Ermeni- mitingindeki “Hepiniz Ermenisiniz dernleşmesi vatandaşlar arasın- atanması”ndan1 şikâyet etmesi liğini bunların içinde birinci sıra- hepiniz piçsiniz” pankartları bu da eşitliğin sağlan(ama)masının devlet aklının bu konuda nasıl işle- ya yerleştirmiyor olabilir, ama bu yaklaşımın en net örnekleri olarak hikâyesi olarak da okunabilir. diğinin çok iyi bir örneği olmuştur. anlayış ona başka şans bırakmaz. ortaya çıkmıştır. Ermeniler devlet memuru olabilme- Eşitsizlik, yazılı yasalardan ziya- Bunun bir devamı olarak da ka- Irkçılığın ve ayrımcılığın kökleri zi- yi sembolik değerinden dolayı, eşit de uygulamada ve o uygulamalara musal alanda görünen bir Ermeni hinlerde olmakla ve o kökleri sök- vatandaşlığın bir göstergesi olduğu yol açan zihniyettedir. Bu zihniye- mutlaka Ermeniliğin bir temsilcisi mek amacıyla eğitim sistemini ve için önemser; yoksa asker, polis, te göre ülkenin asıl sahibi, millet-i olarak algılanır, söylediklerinin bü- medyayı hedefleyen orta ve uzun kaymakam vs. olmayı çok sevdikle- hakimesi Türklerdir, diğerleri ise tün Ermenileri bağladığı varsayılır. vadeli projeleri uygulamaya koy- rinden değil! ‘yabancıdır’, ‘misafirdir’, ‘dışarı- İşin ilginç yanı, bu yargı bir ölçüde mak gerekli olmakla birlikte, ülke- lıklıdır’, millet-i mahkûmedir. Bu- Ermenileri yabancı olarak gören Ermenilerin kendileri tarafından nin yasal mevzuatının da ivedilikle nun bir sonucu olarak da, gerek anlayış açısından Ermenilerin bu da benimsendiği için, kimi Ermeni elden geçirilmesi şarttır. bireyler “Ermenilere laf gelmesin” bürokrasinin, gerek siyasetçilerin, topraklardaki varlığı açıklama ge- Bunun ilk adımı eşitlikçi, özgür- diye eylem ve hareketlerine daha gerekse halkın büyük bir kısmı Er- rektiren bir durumdur. Onlar Erme- lükçü, insan haklarından yana bir bir dikkat eder. menileri eşit, inisiyatif kullanan nilerin mutlaka ‘başka bir yerden’ anayasa hazırlamaktır. Ayrıca, nef- siyasî özneler/yurttaşlar olarak gör- geldiğini düşünür. Onun için de Tabii ayrımcılıkların en derini, ret dili ve suçu kavramlarının ge- meye tahammül edemez. Ermeniler Ermenilerin en sık karşılaştıkları topluma en çok nüfuz etmiş ola- rek günlük hayatımıza gerek ceza ve Ermenilik ancak folklorik veya sorulardan biri “Nereden geldiniz?” nı Ermeniliğin bir hakaret unsu- kanunumuza girmesi, bu tür söy- nostaljik bir unsur, bir ‘renk’ olarak sorusudur. Ermeniler için sık sık bu ru, bir küfür olarak görülmesi ve lemlerin ve onun doğurduğu somut kaldıkları, bundan fazlasını talep tür sorulara muhatap olmak ve var- kullanılmasıdır. Ermenileri için zararların önlenebilmesinde hayatî etmedikleri sürece makbuldür. lığını tekrar tekrar açıklamaya ve en çok kullanılan sıfatlar ‘hain’ ve önem arzeder. Kaldı ki, bu tür söy- Ermenilerin karşılaştığı ayrımcı uy- meşru göstermeye çalışmak yıpratı- ‘düşman’dır. lem ve eylemlerin suç sayılması zi- gulama ve baskıları -bir önem sıra- cı ve ‘can sıkıcı’ olabiliyor, özellikle hinlerde de dönüştürücü bir etkiye Meral Akşener’in 1997’de İçişleri laması yapmadan- birkaç başlık al- Anadolu’daki varlıklarına dair ilk sahip olacaktır. Evet, yasalar yeterli Bakanı iken Abdullah Öcalan’a ha- tında toplamak gerekirse, ilk önce yazılı kanıtın M.Ö. 6. yüzyıla tarih- değildir, ama gereklidir. karet kastıyla “Ermeni dölü” deme- Hıristiyanlıklarından dolayı karşı- lendiği düşünülürse. si bugün Ermenilerin hafızasında Hoşgörü söylemi laştıkları din baskısını zikredebili- Ermeniliğin temsilcisi “ilk günkü tazeliğini” korurken, 5 riz. Genel anlamda kiliselerde iba- Farklı dinsel ve etnik grupların bi- Aralık 2010 tarihinde oynanan Be- dette bir sorun yoktur, ama İslam Ayrımcılığın bir çeşidi de bir rarada yaşayabilmesi, ırkçılığın ve şiktaş-Bursaspor maçında Bursas- dışı bir dinin, hatta onun Sünnilik Ermeni’yi, diğer bütün kimliklerini ayrımcılığın önlenebilmesi için baş- por seyricisinin “Ermeni köpekler dışındaki bir mezhebinin kamusal görmezden gelerek, önce ve sadece vurulmayacak bir söylem varsa o da görünürlüğü Türkiye’de pek hoş hoşgörü söylemidir. Oysa Türkiye’de karşılanmadığından ibadetin ve Hı- bu söylemin, özellikle Osmanlı’ya ristiyanlık sembollerinin kilise dı- referansla sık sık gündeme geti- şına taşması sorun olabilir. Ayrıca, rildiğine tanık oluruz. Hakim un- Anadolu’da kalan çok küçük Erme- surun ve devletin hoşgörüsü diğer ni grupları üzerinde din değiştirme insanların rahat yaşayabilmesinin baskısı da, bu baskıyı görenlerin teminatı olarak gösterilir. Halbuki ifadeleriyle sabittir. Günlük hayat- hoşgörü, tanımı gereği, karşınız- dakini ‘hatalı’, ‘eksik’ görmeyi ima ta karşılaşılan baskıların yanı sıra, eder. Ortada bir hata, bir eksik yok- tüm vatandaşlardan alınan vergi- sa neyi hoşgöreceksiniz? Demek ki, lerle finanse edilen ama bugünkü Türk/Müslüman olmayanlara fark- yapısı ve işleyişiyle tek bir dinin ve lı kimliklerinden dolayı hoşgörü mezhebin hizmetindeymiş gibi ça- göstermekten bahsettiğiniz zaman lışan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Ermeniler onların varolma biçimlerini hatalı varlığı da ayrımcılığın resmî boyu- bulduğunuzu söylemiş ve kendinizi tuna işaret eder. devlet memuru otomatik olarak hiyerarşinin en üst Devlet memurluğu olabilmeyi basamağına yerleştirmiş oluyorsu- nuz. ‘Alttakilere’ gösterdiğiniz hoş- Resmî boyut söz konusu olduğu za- sembolik görü de sizin ‘büyüklüğünüzün’ bir man dikkat çeken ve şikâyet edilen değerinden sonucu olmuş oluyor. bir başka uygulama da Ermenilerin (ve diğer Hıristiyan ve Musevilerin) dolayı, eşit Oysa, günümüzde farklılıkların devlet memuru yapılmamasıdır. As- vatandaşlığın bir teminatı, insan hakları, özgürlük, lında yasal mevzuatta buna engel eşitlik gibi kavramlardır. Dolayı- hiçbir hüküm yoktur, ama devletin göstergesi olduğu sıyla, hoşgörüyü bir kenara bırakıp ‘yazılı olmayan kuralları’ gereği için önemser; bize benzemeyenlerin de en az bi- Ermeniler bürokraside, hele de üst zim kadar varolmaya hakları oldu- kademelerinde görevlendirilmez. yoksa asker, ğunu içselleştirmemiz gerekiyor. Böyle bir niyeti olanlar bir şekilde polis, kaymakam ‘caydırılır’. Türkiye vatandaşı bir Ermeni’nin Avrupa Birliği Genel vs. olmayı çok 1 Doğan Haber Ajansı (2011). “Org. Sekreterliği’nde uzman olarak is- Koşaner’den şok Tespit”, 20 Mayıs 2011, sevdiklerinden 36 GÜNDELİK haYaT VE ERMENİLER bir üzüm dalı beKler Yaprak Zihnioğlu Babaannem onu öyle çok sevdi ki, saatler, çocukluğumun Aksaray’daki küçük ve tek evini öl- en karmaşık anılarını I. meden önce Sadiye’ye bıraktı, onun oluşturuyor. Sadiye Ha- yine ortada kalacağından korkarak. lamın yüzünde sanki bir Takuhi, Vartuhi, Vartanuş, Anuş, sır saklı gibiydi. Kırık Anneannemin ‘Zehra’ya sevgiyle ve Hayganuş, Sırpuhi, Hripsime, Ke- sesi kalp atışlarını, çocuğu gibi davrandığını biliyorum. ğeszik, Mari, Maryani, Maresa, Azat, gözleri hüznü an- Ancak annemin ailesinde Zehra’nın Htantuhi, Homosi, Anahid, Şuşan, latırdı. Bitmeyen, yeri biraz daha farklıydı. Ev işlerine Şuşanig, Bayzar, Arev, Arevig, Hı- tükenmeyen bir yardım ediyordu. İlkokuldan sonra naz, Hınazand’a... hüznü. Şimdi anlı- okumadı. Annemin “benim kız kar- yorum ki, derin yüz çizgi- Arkadaşıma Dokunma... deşimdi” demesine ve onu çok sev- lerine, mor gözaltlarına katliamın mesine rağmen, ailenin aristokrat Doksan yedi yıldır reddettiğimiz, vahşeti yazılmıştı. Donuk, yorgun unutmaya yönlendirileli 90 yıl olu- eğilimlerinden olacak, Zehra’nın aile görmek, kabul etmek istemediğimiz bakan gözlerine de. yor. Sessiz, derin, altta yatan isyana, içindeki konumu “kardeşleri” gibi 1915-1916 Ermeni tehciri/katliamı, öfkeye karşı her gün unutma ilacı olmadı. Fakir, genç bir boyacı ustası Babaannemin evinin kokusu acılı, 2012’de hâlâ Türkiye’nin önünde tar- zerk ediliyor damarlarımıza. ile, severek, evlendi. Dikilitaş’ta kü- ağırdı. tışılması, aydınlatılması, açıklanma- çük bir evde yaşadı. Biri kız iki çocu- Ben unutmayacağım. Adını bile bil- sı gereken karanlık bir sayfa olarak Havada konuşulmayan bir şey var- ğu oldu. Zehra Teyzem’e gittiğimizde mediğim Sadiye Halamın gözlerini duruyor. Bu konudaki gerçeklerin dı sanki. Bir yerlerde asılı duran bir ya da o bize geldiğinde annemin ona unutmayacağım. “Devlet-i âlî” görev- açığa çıkmasında az da olsa katkısı anı, bir ses. İçimizden biri sessizce çok sevgi gösterdiğini ama Zehra’nın lilerinin, çıkarcı çetelerin, bir avuç olacağını düşündüğüm kişisel bir hançerleniyor gibi bir ürperti dola- kendini eşit hissetmediğini, hafif vurguncunun Ermeni arkadaşlarımı tarihçeyi, iki Ermeni kız çocuğunun şırdı odada bazen. Hiç beklenmedik huzursuzluk duyduğunu anımsıyo- katledişini unutmayacağım. Yaşlı, öyküsünü anlatmak istiyorum. anlarda derin bir sessizlik kaplar- çocuk, hasta, gebe demeden Erme- rum. Zehra’nın tarihçesi de ailede dı ortalığı. Bir çocuk olarak benim Babam ile annemin ailelerinde iki Er- ni halkın tümünün dipçiklerle göçe hep fısıltıyla konuşuldu. Zehra ile bilmem istenmeyen ama herkesin meni kız çocuğu “evlat edinilmiş”ti. zorlanmasını, binlerce kilometre yü- ilgili fazla bilgi toplayamadığım bir bildiği ve andığı bir şeyler vardı ya tehcir sırasında Ermeni çocuklar top- rümek üzere yola düşmelerini unut- zamanda, ben çocukken vefat etti. da olmuştu. Neler olmuştu, bir anla- latılmış ve Türk ailelerine “evlatlık” mayacağım. “Yol”da –şimdiki büyük yabilseydim. olarak verilmişti. Üç beş yaşlarındaki Türkiye’de Ermeni kız çocuklarının bir sanayicinin büyükbabası olduğu kız çocukları ailelerinden koparılıp tarihi fısıltılar tarihidir. Acılı, hak- Sessizlik, konuşmama, unutma, söylenir– hain çetelerce göç edenle- hükümet binalarında toplatıldı. Daha sız, yaralı bir fısıltılar tarihi... Çok anımsamama... rin koyunlarındaki son altınların, bi- sonra büyük kentlerdeki “iyi” aile- yakınımdaki bu iki kız çocuğunun, leziklerin, nazarlıkların soyulmasını Şimdi gerçek adını bile bilmediğim lerden, bu çocukları evlat edinmeleri iki kadının, Zehra’nın ve Sadiye’nin unutmayacağım. Tarlalarını, ocakta Sadiye Halamı, yaşamı boyunca istendi. Babaannem ve anneannem ya da Hrantuhi, Şuşan, Hınaz, pişen yemeklerini, yüzyıllık evlerini, onun acılarını telafi etmeye didinen birbirinden farklı kentlerde İstanbul Arevig’in tarihini kim yazacak? yeni yeşeren bağlarını, ölülerini ge- babaannemi sevgiyle ve içimde yük- ride bırakıp göç ettirilen Ermenilerin ve Samsun’da bu çocuk toplama mer- “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok- selen bir öfkeyle birlikte anıyorum. evlerine yerleşen acımasız kişileri kezlerinden birer Ermeni çocuk aldı. tur” diyenler, yalnızca “Kürt” oldu- Öfkem, bilemediğimiz nice çocuğun unutmayacağım. Talancıların, hır- ğu, yani “başka”, “farklı” olduğu Babaannem üç yaşındaki adını bil- acılı, saklı, örtülmüş anlarını hisset- sızların “şarap dinimize aykırıdır” için insanları öldürmekten kaçınma- mediği çocuğa Sadiye adını verdi mekten, işitmekten geliyor. Şimdi diyerek Ermeni halkın yüzyıllar- yanlar, açlık grevindeki mahkûmlar ve onu kızı gibi sevdi. Sadiye evde anlıyorum ki yalnızca kız çocukları dır yetiştirdiği bağları yok etmesini için “bırakın gebersinler” diyenler, kardeş muamelesi gördü, okudu, il- “evlat” edinilmişti o zamanlar. Top- unutmayacağım. Yollarda yaşlıların, ırkçılar ve ırkçılık toplumsal hafıza- kokul öğretmeni oldu. Evlenmedi ve lama merkezlerindeki kız çocukları- hastaların, yaralıların, çocukların mıza daha ne kadar hükmedecek? babaannemin yanından ayrılmadı, nın varsa erkek kardeşleri, zürriyetin açlıktan, susuzluktan ölmelerini Ne zaman “dur” diyeceğiz, onlarla Çorlu’daki öğretmenlik yılları hariç. devamı gelir korkusuyla babaları, unutmayacağım. Doğum yapan gebe beraber çiğnenen onurumuzu, bü- Gözlerindeki derin korku ifadesini ya- anneleri ile birlikte bıçakla boğazı kadınları, yolda bırakmak zorunda tünlüğümüzü koruyacağız? şamı boyunca taşıdı. Babaannem ona kesilerek öldürülmüştü. Sadiye Ha- kaldıkları hastaları, yaralıları unut- ne yaşadığını sormadı. O da anlatma- Ermeniler benim arkadaşım. Taku- lam kim bilir kaç sevgili varlığının mayacağım. Sadiye Halamın boğa- dı. Anlatamadı. O dehşet sahneleri hi, Vartuhi, Hripsime, Matyani, Bay- boğazının kesildiğine tanık olmuştu zındaki o küçük ama kıyımı anlatan yalnızca rüyalarında, anlamadığı bir zar benim arkadaşım. Rumlar benim çocuk yatağında, acımasız bir gece işareti unutmayacağım. İhaneti unut- şekilde ortaya çıkıyordu. Kan en kork- arkadaşım. Kürtler benim arkada- yarısında. İleriki yaşlarında hep bo- mayacağım. Ermeni tehciri/katliamı/ tuğu şeydi. Genç yaşından başlayarak şım. Süryaniler benim arkadaşım. ğazı ağrıdı. Bu onulmaz anının izi soykırımını unutmayacağım. Öldü- boğazındaki bir rahatsızlık hissinden Arkadaşlarıma dokunmayın. Erme- halam ölene değin devam etti. rülen, sürülen Ermeni arkadaşlarımı kurtulamadı. Doktorlar gırtlağında- nilere dokunmayın. Rumlara, Kürt- Kız çocuklardan zarar gelmez. On- unutmayacağım. ki hastalığa teşhis koyamadı. İleri lere, Süryanilere, Yahudilere ilh... lar dinlerini, etnik kimliklerini de- Bir üzüm dalı ve bahar bizi bekler yaşlarında, boğazında hissettiği acı, dokunmayın. vam ettiremezler nasılsa. Unutuşa anılmak üzere oralarda. Hiç değilse yanma hissi arttı. Ailede, anne ve bırakılırlar, zihinlerindeki kanlı acıyı paylaşmak için. Hiç değilse bir babasının gözünün önünde gırtlağı II. anılarla. Oysa bilmezler ki, bilinç “özür” için. kesilerek öldürüldüğü, ‘Sadiye’nin bu Havada konuşulmayan bir Sadiye’nin, Zehra’nın gözlerindeki gaddarlığa tanık olduğu ve boğazın- Bugünlerde, üstünüze afiyet, boğa- şey vardı... anlamla taşınır bizlere. daki rahatsızlığın bu olaydan kaynak- zımda bir sızı... bir türlü geçmek bil- landığı fısıltıyla dolaştı. Babaannemin evinde geçirdiğim Toplumsal belleğimiz unutuşa, miyor. Nedendir bilinmez. MİLLİYETÇİLİK, IRKÇILIK, SOYKIRIM 37

‘sOyKırım yalanları’ Sürülen Ermenilere maddî açıdan yardım etmek bir yana, tehcirin maliyeti bile Ermenilerin mallarından, yani ‘emval-i metruke bütçesi’nden karşılandı.

Cengiz Alğan Ermenilerinin savaşta kendi devleti- Tehcir mi, soykırım mı? Tehcir kararıyla birlikte Ermenilerin nin yanında yer alacağını belirtti. geride bıraktıkları malların devletin Osmanlı hükümeti sürgün yolları- kontrolünde olduğu bildirilmiştir. Soykırım kavramının mucidi Rafaël Hınçak Partisi’nin 21 Ağustos 1914’te nın güvenli olmadığı konusunda Lemkin çalışmalarına 1915-17 Er- Bütün mülkler komisyonlar aracılı- düzenlenen 3. Kongresi de herhangi defalarca bilgilendirilmiş, kafilelere meni Soykırımı’nın ilham verdiğini ğıyla kayıt altına alınacak ve devlet bir isyan çağrısı yapmadı. Savaşın yapılan saldırılardan ve meydana söyler. Lemkin’e göre soykırım iki tarafından idare edilecektir. Devlet İTC’nin dağılmasına yol açarak ül- gelen ölümlerden haberdar edilmiş aşamadan oluşur: Ezilen gruba has memurlarının mallara el koymaları- keyi sarsabileceğini, Ermenilerin ve hiçbir önlem almadan sürgünlere özelliklerin ve niteliklerin ortadan na yasak getirilmiştir. Buna rağmen, durumunu kötüleştirebileceğini sa- devam etmiştir. pek çok yerel idareci ve memur Er- kaldırılarak yok edilmesi; ardından vunarak, savaştan duydukları rahat- Tehcir kararını uygulamak isteme- ezen güçlünün ulusal niteliklerinin sızlığı bildirdi. menilerin mallarını zimmetlerine ezilen gruba zorla kabul ettirilme- yen vali, mutasarrıf ve kaymakam- geçirdi. Bunlar yargılandı. si. Bu durum yaşamasına müsaade Dörtyol ve Zeytun civarında Şubat ların önerileri dikkate alınmadı. Yargılamalarda katliamlarla ilgili edilen ezilen gruba uygulanır; ya da 1915’te gerçekleşen çatışmalara is- Israr eden devlet görevlileri görev- sorular gündeme getirilmedi. Yal- bu grubun yaşadığı bölge tamamen yan deniliyor. Oysa bu çatışmalar lerinden alındı, kızağa çekildi ya da nızca yağma ve zimmete geçirilen boşaltılarak, ezen gruba ait kişiler asker kaçakları ile Osmanlı jandar- Teşkilat-ı Mahsusa’nın cinayetlerine mallarla ilgili sorular soruldu. Bir buralara yerleştirilerek kolonileştir- ması arasındaydı. Bölgedeki Ermeni kurban gitti. soruşturma raporunda gördüğü ci- me başlatılır. köylüler ayaklanmak bir yana, bu kaçakların teslim olmaları konusun- Güya bu sevk kararı imparatorluk nayetleri anlatan bir şahidin komis- Aşağıda Ermenilere reva görülenleri da arabuluculuk yapıyordu. Buna için tehdit oluşturan Ermenilerin yon başkanı tarafından azarlandığı, resmî tarihin bize anlattıklarından rağmen ilk sürgün bu bölgede ger- güvenliği tehdit etmeyecekleri bir sadece yolsuzlukla ilgili sorulan so- farklı bir yaklaşımla ele alıyoruz. çekleşti. bölgeye sürgün edilmeleri içindi. ruya cevap verilmesinin istendiği ve “1915’te Ermenilere olan neydi?” Oysa Ermeniler bir yabancı devletle ısrarla cinayetlerden bahsettiği için sorusunun cevabını da okuyucuya Van’da ise Ermeniler ayaklandı. Ama asgarî seviyede iletişimde bulunabi- dışarı atıldığı kaydedildi. bırakıyoruz. Van’daki ayaklanmalar soykırım ka- lecekleri, Osmanlı’ya ‘hıyanet’ etme rarının alınıp uygulamaya sokulma- kapasitelerinin en az olduğu Kayse- Devlet tehcire yollananlara Ermeniler savaşta isyan mı sından sonra başladı. Ayaklanma yardım etti mi? etti? ri, Eskişehir gibi bölgelerden dahi öncesi ve sırasında Van Valisi Cev- sürülmüşlerdir. Sürülen Ermenilere maddi açıdan İttihat ve Terakki (İTC) Hükümeti’nin det Bey’in bölge halkına çektirdiği yardım etmek bir yana, tehcirin ma- Ermenilere kötülük Birinci Dünya Savaşı’na katılma ka- zulmün ayrıntıları hem Osmanlı bel- liyeti bile Ermenilerin mallarından, edenler cezalandırıldı mı? rarı vermesinden sonra İstanbul’da gelerinde, hem de resmî tarih anla- yani ‘emval-i metruke bütçesi’nden tısı içindeki kitaplarda bulunabilir. toplanan Ermeni Millî Meclisi, sa- Savaş sırasında Talat Paşa’nın bazı karşılandı. Talat Paşa, iaşe ve vaşta Osmanlı’ya sadık kalacağını Dönemin Erzurum Valisi Tahsin Bey görevlileri Divan-ı Harb-i Örfi yo- iskândan sorumlu Şükrü Kaya’nın, ve askerî ihtiyaçlar dâhil devletin durumu “Van’da ihtilal olmazdı ve luyla yargıladığı ve bazılarını idam Ermenilerin kitlesel olarak kendi her türlü ihtiyacına koşacağını ilan olamazdı. Kendimiz zorlaya zorlaya ettirdiği doğrudur, ama yapılan sürgünlerini finanse etmeleri fikri- etti. şu içinden çıkamadığımız kargaşalığı soruşturmaların hiçbirinin nedeni ni Ekim 1915’te onayladı. Ermeniler Taşnaksutyun ise 12-14 Ağustos 1914 meydana getirdik ve Şark’ta orduyu işlenen cinayetler ya da katliamlar sürgün sırasında rüşvet vermek- tarihleri arasında Erzurum’da dü- müşkül duruma soktuk” sözleriyle değildir. Soruşturmalarda hedef ten ve gasp edilmekten dolayı malî zenlenen 8. Kongresi’nde Osmanlı ifade eder. alınanlar yolsuzluk yapanlardır. açıdan tükendi. Bu nedenle, İTC 38 1915

yönetimi finansman politikasını de- İngiltere 240 kişiyi müttefiklerin ku- ğiştirdi ve tehciri emval-i metruke- racağı bir mahkemede savaşla iliş- den finanse etmeye başladı. kili suçlardan yargılamak istiyordu; Ermenilere ait malların satış bedel- bunlardan 70’i Malta’da tutukluydu, lerinin sahiplerine iade edildiği iddi- diğerleri aranıyordu. İngiliz Başsav- ası da temelsiz. Devlet bu mülklerin cılığı, Ağustos 1920’de Malta’daki bir kısmını, bedava denecek fiyatlar- tutukluları tutuklanma gerekçeleri- la satışa sundu. Önemli bir kısmı ise ni oluşturan suç iddialarına göre üç orduya giysi ve iaşe temin edilmesi, sınıfa ayırdı: muhacirlerin iskân edilmesi gibi İngiliz savaş tutsaklarına kötü dav- amaçlarla kullanıldı. İdarecilerden ranlar, sıradan halka kadar geniş bir kesim mülkleri yağmalayıp gasp etti. Sürgün, yağma ve kırım suçu işle- yenler, Kaç kişi öldü? Mütarekeyi ihlal yoluyla siyasî suç Tehcir edilenlerin ve insanî kaybın işleyenler. sayısını az gösterme eğilimi Murat Bardakçı’nın Talat Paşa’nın Evrak-ı Başsavcılık, bu kişilerden sadece Metruke’sini yayımlamasıyla çök- birinci grupta olanların kendi yar- tü. Talat Paşa tehcir sırasında vila- gılama alanına girdiğine, diğer tu- yetlere telgraflar çekerek, ne kadar Birkaç gün içerisinde sayıları tukluların müttefiklerin ortak mah- Ermeni’nin sürüldüğüne, ne kadarı- 2345’e ulaşan tutuklamalarla kemelerince yargılanmalarına karar nın kaldığına ilişkin bilgileri istedi. verdi. Talat’ın listesine göre tehcir edilen Ermeni mebuslardan şairlere Ermeni Ermenilerin sayısı 924.158’dir. Liste- toplumunun, deyim yerindeyse, ‘beyni’ İngiltere, bir yandan Malta’da- de İstanbul, Van, Antalya, Eskişehir ki tutukluların yargılanması için ve Urfa gibi bazı vilayetler de yoktur. hedef alındı. müttefik devletleri ikna etmeye ça- lışırken, bir yandan da Anadolu’da Resmî tarihin temel aldığı 500 bin bulunan 24 İngiliz savaş esirini rakamı, Suriye çöllerindeki kamp- kurtarmak için siyasî otoritelerle lara ulaşabilenlerin sayısıdır. Talat Birkaç gün içerisinde sayıları 2345’e müzakere ediyordu. Ankara ile mü- Paşa’nın defteri temel alındığında Der Zor nasıl bir yerdi? ulaşan tutuklamalarla Ermeni me- zakereler Millî Mücadele’deki geliş- bile 400.000’den fazla Ermeni’nin Der Zor’un yerleşime elverişsiz, buslardan şairlere Ermeni toplu- melere paralel olarak gelişti. Amaç sürgün bölgesine ulaşamadığı açıktır. çöl niteliğinde bir bölge olduğunu munun, deyim yerindeyse, ‘beyni’ takas yoluyla İngiliz savaş esirlerini Osmanlı idarecileri biliyordu. Sa- Tehcir savaş hedef alındı. Bu kişiler tutuklan- kurtarmaktı. vaş öncesi Osmanlı çeşitli coğraf- bölgeleriyle mi sınırlıydı? malarını takiben Ayaş ve Çankırı’ya yalardan sürülen ya da göç eden sürüldü. Haklarında hiçbir yargı Bu süreçte esirler meselesi İngiltere Zeytun ve Dörtyol bölgelerindeki Müslüman muhacirleri iskân etme süreci başlatılmayan tutuklulardan hükümetini iç siyasette sıkıştırmaya Ermeniler, asker kaçaklarıyla mü- sorunuyla karşı karşıyaydı. Muha- 761’i öldürüldü. Bu kitlesel tutukla- başlamıştı. İngiltere hükümeti Türk- cadele bahane edilerek iç bölgelere cirlerden bir kısmının Der Zor böl- maların hedefi Ermeni toplumuna Yunan Savaşı’nın Kemalistler lehi- sürüldü. İlk etapta Dörtyol Ermeni- gesinde iskân edilip edilemeyeceği yönelik imha politikasının uluslara- ne ilerlemeye başlamasıyla bütün leri Konya’ya tehcir edildi. 8 Nisan soruşturuluyordu. Der Zor mutasar- rası kamuoyuna aktarılmasını önle- tutsakları İngiliz esirlerine karşılık 1915’te Zeytun ve Maraş’takiler iç rıfı Lütfi Bey bölgenin iskâna elve- serbest bırakmaya karar verdi. 30 bölgelere sürülmeye başlandı. Bu mekti. rişli olmadığını belirten bir rapor Ekim 1921’de 24 İngiliz esirine kar- sürgünlerin geçici savaş tedbirleri hazırladı. Çöl niteliğindeki bölgeler Malta mahkemeleri olmadığı, Nisan ayının ortasında şılık, bütün Malta tutsakları serbest yerleşime elverişsizdi. Müslüman İttihatçıları akladı mı? Ermenilerden boşalan yerlere Müs- bırakıldı. muhacirlerin Ege ve Trakya bölge- lüman muhacirlerin yerleştirilme- Paris Barış Konferansı’nda, sindeki Rum köylerine yerleştiril- Malta sürecinin İTC’yi uluslararası sinden anlaşılmaktaydı. Haziran İngiltere’nin ısrarıyla savaş suçlula- mesini eleştiren mebus Emanuelidi hukuk nezdinde aklayan bir anlam 1915’te nüfusu Müslümanlaştırılan rının yargılanmasına başlandı. Bazı Efendi, Üsküdar’dan Basra’ya kadar taşımadığı ortadadır: Zeytun’un adı da Süleymanlı ola- İTC yöneticileri ve yerel idareciler, boş bir sürü arazi olduğunu belirt- rak değiştirildi. Sürgünlerin aylar Osmanlı Devleti’nin savaşa sokul- Malta uluslararası bir yargılama ze- miş ve muhacirlerin buraya yerleşti- öncesinden başladığının bir diğer ması, tehcir sırasında Ermenilerin mini değil, İngiltere hükümetinin rilmesini önermişti. kanıtı da 31 Mayıs 1915 tarihinde ka- kırıma uğratılması gibi suçlarla tu- siyasî amaçlarla meydana getirdiği bul edilen Meclis-i Vükela kararıdır. Talat Paşa bu öneriyle ilişkili olarak tuklandı. bir mekanizmadır. Bu kararda tehcir uygulamasından “Bu muhacirleri dedikleri gibi orala- İngiltere Osmanlı Devleti’nin yargı- Malta sürecinde başsavcılık kırım, bahsedilirken “nakl-ü iskânına mü- ra gönderip çöllere serpecek olsaydık lamaları hakkaniyetle gerçekleştire- sürgün ve yağmadan suçlanarak başeret ve devam edilmekde” deni- oralarda cümlesi açlıktan ölecekti” meyeceğini ve tutuklanan kişilerin tutuklananlara ilişkin tek kararı bu yor; yani bu tarih itibariyle tehcir diyerek iskân için ne derece uygun- serbest bırakılacağını düşünüyor ve kişilerin İngiliz mahkemelerince uygulamasına zaten başlanmıştı. suz olduğunu itiraf etmişti. Aynı bu kişilerin Osmanlı toprakları dışı- değil uluslararası bir mahkeme ta- Talat Paşa 10 ay sonra Ermenilerin Tehcirin kanunlaştırılması, diğer na çıkarılmasını istiyordu. Bu teklif rafından yargılanması gerektiğidir. Der Zor’a sürülmesine bizzat karar ülkelerin Osmanlı yöneticilerinin müttefik güçlerce kabul görmedi, Malta’da bu kişilere ilişkin ne dava verdi. özellikle Fransa bu teklife çok sert kırımlardan sorumlu tutulacağına açılmış, ne de haklarında hüküm tepki gösterdi. Bu tartışmalar sıra- ilişkin notalar vermeye başlamala- 24 Nisan’da tutuklananlar verilmiştir. rından sonraydı. Tepkiler karşısında elebaşları mıydı? sında, Boğazlıyan Kaymakamı Ke- Talat Paşa mevcut uygulamaya yasal mal Bey idam edilip Türk milliyet- İkinci gruptaki kişiler hukuken kı- kılıf uydurma çabasına girdi ve so- Bu iddiada sözü edilen 240 kişi, Er- çisi bir grup idamı protesto edince, rım, yağma ve sürgün suçlarından rumluluğu kendi üzerinden atarak meni ileri gelenlerine karşı düzen- İngiltere bazı tutukluların Malta’ya beraat etmedi; bir esir takası antlaş- hükümet meselesi haline getirdi. lenen bir operasyonla tutuklandı. sürülmesine karar verdi. ması uyarınca serbest bırakıldılar. 1915 39

Jön türKlerin insanlıK suçları, Osmanlı’da etniK temizliK Taner Akçam’ın yeni kitabı, The Yo- ung Turks’ Crime Against Humanity: The Armenian Genocide and Ethnic Cleansing in Ottoman Empire (Genç Türklerin İnsanlık Şuçları: Ermeni Soykırımı ve Osmanlı İmparatorlu- ğunda Etnik Temizlik), Princeton Uni- versity Press tarafından Amerika’da yayınlandı. Kitabı üzerine konuşması için ABD’deki pek çok üniversiteden da- vet alan Akçam’dan edindiğimiz bil- giye göre, pek çok konuda bir “ilk” olma özelliğine sahip olan kitapta 600’ün üzerinde Osmanlı belgesi tanıtılıyor ve 1915 etrafındaki bazı olaylar bu belgeler ışığında yeniden anlatılıyor. Kitap, değişik ülke arşivlerinde bu- lunan belgelerin de paralel bilgiler verdiğini ortaya çıkarıyor. Böylece, Osmanlı belgeleri ile Amerika ve Al- manya başta olmak üzere yabancı ülke arşivlerinde var olan bilgilerin birbirleriyle çeliştikleri iddiası da sorununu halletmek konusunda cid- yüklenen anlam ve özellikle Yahudi sonlanlandırılıyor. di tedbirlerin alınmaya başlandığı Soykırımı’nın etkisi. şeklinde. Akçam, kitapta yayınlanan Osmanlı Akçam’ın bu yorumuna göre, belgelerinin ışığında ‘soykırımın ni- Kitabın önemli bir yanı da, Ermeni • 1948 sonrası, her sosyal olaya, soy- çin yapıldığı’ konusunda daha somut soykırımında bugüne kadar ihmal kırım tanımına uyuyor mu uymu- bir izah denemesi yapıyor. Bu izah edilmiş ve üzerinde hiç durulmamış yor mu diye yaklaşıldı. Uymadığı denemesinin en önemli unsuru, Er- bazı yeni bilgi ve olguları gün ışığına düşünülen kısımlar atıldı, uyduğu meni soykırımında yüzde 5/10 kura- çıkartıyor olması. düşünülen kısımlar abartıldı. Böy- lının oynadığı büyük rol. Bunların başında, İttihatçıların ciddi lece, kitlesel katliam bir sosyal sü- Akçam’a göre, soykırım 1913 Balkan bir asimilasyon politikasına sahip ol- reç olarak ele alınamaz oldu. yenilgisi ile birlikte uygulanmaya dukları geliyor. Akçam çalışmasında, • Yahudi soykırımı, üzerinde en çok konan nüfus politikaların savaş sü- yine Osmanlı belgelerine dayanarak, çalışılan ve en fazla kabul gören recinde radikalleşmesinin bir ürünü. İttihatçıların asimilasyon politikası- ‘soykırım’ olması nedeniyle, ilginç Yine araştırmacıya göre; bu politika- nın üç önemli ayağın olduğunu gös- kararın uygulanması için uygun im- bir anlayışın gelişmesine de kay- lar önce Ege sahillerinde Yunanlılara teriyor: kan yaratmıştı’. İkincisine göre ise, naklık etti. Buna göre, eğer herhan- karşı hayata geçirildi. Ve savaş sıra- ‘İttihatçıların Ermenileri imha etmek • Yüzde 5/10 sınırını geçmeyecek gi bir soykırım Yahudi örneğine sında giderek daha da radikalleşerek gibi bir karar veya planları yoktu. tarzda, Ermenilerin din değiştirme- uymuyorsa, soykırım sayılmamaya soykırım boyutunu aldı. Böylesi bir olgu, savaşın oldukça lerine müsaade etmek. başlandı. Bu nedenle de araştırma- Nüfus politikalarının Ermeniler öze- ilerleyen aşamalarında bir zorunlu- cılar, kendi ilgilendikleri kitlesel • Ermeni kız ve erkek çocuklarını linde soykırım halini almasında iki luk olarak kendisini dayatmıştı. Yani katliamın soykırım olduğunu ispat zorla Müslümanlaştırarak ve evlen- önemli unsur rol oynadı. Birincisi, soykırım kararı ile savaşta alınan edebilmek için onu mümkün oldu- direrek asimile etmek. 1914 Şubat ayında Rusya ile imza- yenilgiler arasında doğrudan bir ne- ğu kadar Yahudi soykırımına ben- lanan Ermeni reform anlaşmasının densellik ilişkisi mevcut.’ • Geçici bir süre için bile olsa, zetmeye çalıştılar. varlığı; ikincisi, savaşla birlikte ya- Suriye’de sınırlı bir iskân politikası Akçam’ın Osmanlı arşivinden elde Akçam, Ermeni soykırım çalışmala- şanan toprak kayıpları ve “yok olma” uygulamak. ettiği yeni belgeler ışığında kitapta rının da bu hastalıklardan muzdarip korkusu. Kitap, soykırım kararının ne yaptığı değerlendirmeye göre, tek bir Akçam, kitabında bu sınırlı iskân po- olduğunu iddia ediyor. zaman alındığı konusunda, bugüne karardan çok, aşamalı bir biçimde ra- litikasının niçin ve nasıl uygulandığı kadar var olan iki ayrı izah denemesi- Bu kitap, Akçam’ın 2008 yılında İle- dikalleşen bir süreç yaşanmış. Buna ve sonra yüzde 5/10 ilkesine uygun nin niçin eksik olduğunu gösteriyor. tişim Yayınları’ndan çıkan Ermeni göre de, savaşın başlaması ile birlik- olarak nasıl ortadan kaldırıldığını Meselesi Hallolunmuştur adlı çalış- Soykırım kararı te, birbirini tetikleyen ve her biri bir yine Osmanlı belgelerine dayanarak masının önemli bir bölümünü de ne zaman alındı? başka radikal kararın alınmasına yol anlatıyor. kapsayan şekilde yazar tarafından açan bir dizi karar söz konusu. yeniden kaleme alınmış. Akçam’ın tespit ettiği iki uç noktadan Akçam’ın yorumuna göre, soykı- ilkine göre, ‘İttihatçılar soykırım ka- Akçam’ın yeni iddiası, daha 1914 Ey- rımda asimilasyonun oynadığı ana rarını savaştan çok önce vermişlerdi. lül-Kasım aylarında, savaşın seyrinin rolün görülmemesinin esas nede- Taner Akçam’la konuşarak hazırlanan bu Savaş sadece daha önce alınmış bir bilinmediği bir aşamada bile, Ermeni ni, 1948 Soykırım Sözleşmesi’ne yazının ilk şekli sesonline.net’te yayımlanmıştır. 40 IRKÇILIK vasul struma ya da insanlığın iflası Struma yolcuları, toptan ölüme mahkûm edilmiş, Avrupa kıtasında yaşama şanslarını yitirmiş, çoğu Romanyalı Yahudi mültecilerden oluşuyordu.

Doğan Akhanlı yaşama şanslarını yitirmiş, çoğu denizde sürüklendi. Yanaşan bir rö- yaklaşabilmek, Struma’dan kaçıp Romanyalı Yahudi mültecilerden morkun motorları tamir eden maki- kurtulabilmek mümkün görünmü- Struma Vapuru 12 Aralık 1942 Cuma oluşuyordu. Romanya’da yürürlü- nisti bir torbanın içine konulmuş iki yordu. Yine de, 16 yaşındaki Jakop günü Romanya’nın Köstence lima- ğe giren ırkçı yasaların Yahudile- yüz elli evlilik yüzüğüyle vapurdan Mandel ile David Lazarescu adlı nından demir aldığında, Alman or- rin hayatını çekilmez hale getirdiği ayrıldı. gençler, gece karanlığında kuşatmayı 1941 yılında, Eylül ayından itibaren yarmayı, Boğaz’ın buz gibi sularına dusu Avrupa’nın neredeyse tamamı- Struma İstanbul’da nı ele geçirmiş, kuzeyde Leningrad’ı Bükreş’te “Vasul Struma” başlıklı dayanmayı ve akıntıyı kulaçlarıyla kuşatmış, Moskova varoşlarında ilanlar yayınlanmaya başlandı. Bi- İstanbul’a 15 Aralık’ta ulaşan ve li- yenmeyi başardı. İnzibatlar tarafın- durdurulmuştu. Amerika bir gün letler iki yüz bin ley tutuyordu. Yüz mana yanaşmasına izin verilmeyen dan yakalanıp yeniden gemiye ge- önce savaşa girmiş, Nazilerin Ult- ila yüz elli yolcu kapasiteli vapur için vapur, motorları yeniden arızalanın- tirildiklerinde, biri kemersiz, diğeri ra-Soykırım planı çoktan uygulan- 800’e yakın bilet satıldı. Vapurun ar- ca römorkla Sarayburnu açıklarına gömleksizdi. Kemer karşılığında, iki maya başlamıştı. Yüz bine yakın matörü Pandelis, Filistin’e giriş vize- çekildi. İngiltere’nin Newcastle ter- kartpostal edinmişler, gömlek karşı- engelli-özürlü 1939 Eylül’ünde gaz lerinin İstanbul‘da dağıtacağını bil- sanelerinde 1867 yılında inşa edilen, lığında, çorba ve pirzola yemişlerdi. odalarında imhanın ilk kurbanları dirdi. Bükreş’ten Köstence’ye trenle 46 metre uzunluğunda, alt yapısı Onları yakalayan inzibatlar tarafın- olmuş, 1941 Eylül’ünde Kiev şehrine sevkedildiler. Trenden inmelerine sac, gövdesi ahşap, sahibi Yunan, dan postaya verilecek olan kartpos- yakın Babi Yar’da 33.711 kişi kurşu- izin verilmedi. Üç gün bekletildiler. mürettebatı Bulgar, bandırası Pana- talların annelerinin eline geçtiğini na dizilirken, Auschwitz’te mavi asit Trenden tek tek indirilip soyunmaya ma olan Struma vapurunda müret- hiç bir zaman öğrenemeyeceklerdi. de denilen Zyklon B gazı 900 Kızıl zorlandılar. Evlilik yüzükleri hariç tebat hariç, 103 çocuk, 269 kadın ve Filistine kaçışı örgütleyen Siyonist Ordu savaş esiri üzerinde denen- bütün değerli eşyalarına el konuldu. 406 erkek vardı. teşkilatların çok sayıda militanı Yanlarına yirmi kilodan fazla eşya al- miş, Ekim ortalarında Almanya ve Uzun bir bekleyiş başladı. Vapur, Struma yolcularını kurtarmak için malarına izin verilmedi. Avusturya’dan Yahudi, Roman-Sin- mültecileri kurtuluşa taşıyan bir nes- İstanbul’a akın etti. Aralarında yıl- tilerin toplama ve imha kamplarına Struma vapurunun motorları demir ne olmaktan çıkıp yüzen bir gettoya lar sonra Kudüs Belediye Başkanı sürgünü başlamıştı. aldıktan kırk dakika sonra durdu ve dönüştü. Türk hücumbotları tarafın- olan Viyanalı Teddy Kollek de vardı. İşte Struma yolcuları, toptan ölüme 13 Aralık Cumartesi günü sabahın dan kuşatılmış, sarı bayrak çekilerek Onuncu gün, İstanbul Musevi Cema- mahkûm edilmiş, Avrupa kıtasında erken saatlerine kadar vapur açık karantinaya alınmıştı. Struma’ya ati liderlerinden Polonya göçmeni Simon Brod’a, iaşe, ilaç ve 30 ekmek- Struma Anıtı le güverteye çıkma izni verildi. Si- mon Brod, “Ümitlerinizi yitirmeyin, sabırlı olun” diyerek teselli etti on- ları. Birleşik Amerikan Yahudi Dağı- tım Komitesi’nin Hahambaşılığa on bin dolar bağışta bulunduğu, “Lilly- Ayala” adı verilen bir yat alındığı, İs- panya, Arjantin ve Portekiz’le görüş- melere başlandığı ve eğer tarafsız bir devlet Lilly-Ayala’nın kendi bayrağı altında seyretmesine razı olursa, er- tesi gün yola çıkabilecekleri şeklinde ümit verici haberler de yayıldı. “Wannsee Protokolü” Struma’nın Sarayburnu açıkla- rında bekletildiği otuz sekizinci gün, 20 Ocak 1942’de, Nazilerin “Nihai Çözüm” planı, Berlin ya- kınlarındaki Wannsee Gölü kıyı- sında bakanlık müsteşarlarıyla düzenlenen konferansta ele alındı. Tarihe “Wannsee Protokolü” ola- rak geçen konferans tutanağında, Avrupa’nın değişik ülkelerinde ya- şayan 11 milyon Yahudi’nin imhası için her türlü gayretin sarf edileceği resmîleştirildi. Kudüs’te 1962 yılında IRKÇILIK 41

yargılanarak asılan Adolf Eichmann tarafından tutulan ve 1947’de Dışiş- leri Bakanlığı’nın dosyaları arasında bulunan tutanağın altıncı sayfası Ya- hudilerin Avrupa’da yaşadıkları ül- kelere göre nüfus dağılımının yer al- dığı listeye ayrılmıştı. Arnavutluk’ta yaşayan 200 Yahudi unutulmamış, Türkiye’nin Avrupa yakasındaki 55.500 Yahudi de imha planı kapsa- mına alınmıştı. Struma’ya ulaşan iyimser haberler giderek azaldı. Motorları çalışmayan Struma’nın, Kasımpaşa tersanesinde kızağa alınması reddedildi. Türkiye Başbakanı, “Başka milletlerin, hele Struma, insanlığın iflas ettiği olaylardan biridir. Almanların istemedikleri milleti biz ne yapalım” şeklinde demeçler Haklarında Nazilerin yok etme kararı verdiği verdi. Yolcuların yatak çarşafları- bir gruba karşı gösterilen vurdumduymazlık, na yazıp küpeşteye astığı Fransızca “S.O.S.”, “Kurtarın bizi!” imdat çağ- mültecilere karşı gösterilen ilgisizlik ve nefret, rılarının yararı olmadı. “Yaşasın Tür- hemen her ülkeyi kirletmiştir. kiye Cumhuriyeti! Bizleri Kurtarın!” yazılı çarşaf da işe yaramadı. Duru- mu sadece Türk yetkililerinin değil, Direniş kırıldıktan sonra çapasız, dü- Stoliar, “Ama deniz karanlık, ıssız ve ileri sürülebiliyor. mensiz, motorsuz vapur Karadeniz sakindi” diye itiraz etti. Emniyet ami- mültecilerin Filistin’e ulaşmasını Hatta Struma trajedisi antisemit ge- istemeyen İngiltere’nin tutumu da yönüne doğru çekildi. Sakin bir ge- ri sinirlendi. “Ne dediğimi biliyorum, vezeliğe şöyle de malzeme yapılabili- zorlaştırıyordu. Öyle bir yalnızlık ve ceydi. Kimse konuşmuyor, çocuklar çeneni kapa!” diye susturdu. Onu yor: “Zaten böyle bir kazadan sadece nefret çemberinin içine düşmüşlerdi ağlamıyordu. Yön burnu açıkların- Emniyet’in elinden kurtaran Simon bir tek yolcunun kurtulmuş olması ki, kimse onların hiçbir yere ulaşma- da palamarları çözen çekici römork Brod, “Struma’dan sağ kurtulmanın denizcilik prensiplerine uyan bir şey sını istemiyordu. Boğaz’ın ortasında uzaklaştıktan sonra, Struma vapuru, bir mucize, ancak bu facianın tek değildi... Bölgedeki başka gemi ve kalakalmışlardı... sabaha karşı, Kaptan Dimitri Miha- tanığı olarak resmî makamların elin- teknelerin kurtardığı Yahudiler ola- elovitch Dantjko’nun yönetiminde- den sağ kurtulmanın daha da büyük Sarayburnu açıklarında 71 gün bo- maz mıydı? Konunun uzmanları bu- ki SC 213 Sovyet denizaltısının atış bir mucize” olduğunu söyledi. yunca soğuğa, açlığa, dizanteriye nun mümkün olduğunu söylüyordu. menziline girdi. karşı direnen yolculardan sadece, Türkiye’yi aklama çabası Bu Yahudiler o dönemin koşulları Vehbi Koç’un girişimleriyle Mobil Vapurdan hayatta kalan son kişi olan Türkiye tarihinin yüz kızartıcı sayfa- içinde Türkiye’de saklanmış olabilir- şirketi Romanya Genel Müdürü Mar- David Stoliar, 24 Şubat 1942 gününü larından biridir Struma. Türkiye’de di. İşte bu Yahudilerin yanlarındaki tin Segall ile eşi ve çocuğuna karaya Kaptan Lazar’ın “Torpil!”, Grigori Struma hakkındaki tek kapsamlı altın ve mücevherlerle Türkiye’de çıkma izni verildi. Filistine vizele- Buchspan adlı yolcunun “Mayın!” araştırma Prof. Çetin Yetkin’e aittir. iş yaptıkları ve o dönemin ünlü iş ri olan, Theodor Benjamin Bretts- diye bağırdığını, infilakı, havaya sav- Ancak bu, bilimsel bir araştırma- adamlarıyla ortaklıklar kurdukları chneider, Emanuel Ghefner, David rulan çocukları, kadınları, erkekleri, nın en basit özelliklerinden yoksun, söylenegelir.” portakal sandıklarını, kemanı, akor- Israel, Tiwia Franck, Emanuel ve özensiz bir çalışmadır. Öyle ki, Yetkin deonu ve yanık süt tozu kokusunu Struma, insanlığın iflas ettiği olaylar- Eduard Ludovic’e, hamile olan Me- asıl kaynak olarak zikrettiği Maria unutmadı. Vapurun alev topuna dö- dan biridir. Haklarında Nazilerin yok dea Salamovitz’e de karaya çıkma Arsena’nın kim olduğundan bile ha- nüp hemen battığını, soğuk sulara etme kararı verdiği bir gruba karşı izni verildi. Medea Salamovitz, Ba- bersizdir. Romanyalı bir yazar olan savrulan çocukların hemen boğul- gösterilen vurdumduymazlık, mül- lat’taki Or Ahayim hastanesine kal- Maria Arsena, Çetin Yetkin’in “Yol- duğunu, kendisi ve Kaptan Lazar’ın tecilere karşı gösterilen ilgisizlik ve dırıldı. Nişanlısına karaya çıkış izni cular” bölümünde hakkında ayrıntı- su yüzünde kalmış kaptan köşkünün nefret, hemen her ülkeyi kirletmiştir. verilmedi. Bu arada İngiltere’nin 14 lı bilgi verdiği Arthur Leibovici’nin ta kapısına tutunduğunu, donmamak, Tarafsız bir ülke olan Türkiye, başka yaşından küçüklere Filistin’e gitme kendisidir. Yetkin, kitabının arkasın- uyumamak için birbirlerini tokatla- olaylarda olduğu gibi bu olaydaki izni vermesi de Türkiye tarafından da yer verdiği yolcuların listesine göz dıklarını unutmadı. Kaptan Lazar’ın sorumluluğunu da üstlenmekten ka- reddedildi. atsa, Basa ve Salomon Leibovici’nin da sabaha karşı sulara gömüldüğü- çınmış olmasına rağmen, Naziler dö- adlarını görür ve karısı Maria Arse- SC 213 denizaltısı nü, kendisinin çakıyla intihara kalk- neminde Türkiye’ye sığınma imkânı na mahlasıyla eserlerini yazan Art- tığını, parmakları donduğu için bi- bulan Alman ve Yahudi aydınları Bir Türk römorku 23 Şubat 1942 hur Leibovici’nin Struma gemisine leklerini kesemediğini de unutmadı. kanıt gösterilerek, Türkiye’nin Ya- günü vapura yaklaştı. Öğle suların- olan ilgisinin, gemide hayatlarını hudilere tarih boyunca kucak aç- da da iki polis kayıkla gelip güver- Şile yönünden bir balıkçı teknesinin yitiren akrabalarından kaynaklan- tığı tekrarlanır. Ama 1934 Trakya teye çıktı. Polislerden biri geminin yaklaştığını gördü sonra. Ona iki gün dığını anlardı. Olayı doğru dürüst olayları, “Vatandaş Türkçe konuş” dezenfekte edilceğini ileri sürerek boyunca bakan balıkçılar Emniyet’i inceleme, açıklama yerine, propa- kaptanın demir toplamasını istedi. haberdar etti. Polisler Davit Stoliar’ı ganda ve Türkiye’yi aklama çabası kampanyaları, soykırımın doruğa Diğer polis yolcuların kulağına “Sizi teslim alıp önce Şile köyüne, sonra asıl amaç olunca, kaynakları karşı- ulaştığı 1942’de çıkarılan Varlık Ver- Karadeniz’e götürecekler” diye fısıl- Üsküdar karakoluna, sonra Haydar- laştırma, ayrıntılarla ilgilenme, olay gisi, Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı yıl- dadı. Önce sessizlik, sonra taşkın- paşa Hastanesi’ne, sonra da Emni- mağdurlarına saygılı yaklaşım gibi larında Avrupa’da yaşayan kendi va- lık belirtileri görüldü, her ağızdan yet Müdürlüğü’ne götürdü. Üç hafta bir araştırmacıda olması gereken tandaşlarını korumadığı, bu yüzden bir ses çıkmaya başladı. İki polis boyunca sorguya çekildi. 704 sabı- etik değerler de önemini yitiriyor ve 3000’i aşkın vatandaşının Nazilerin protesto sesleri arasında vapurdan ka sicil numarası altında fotoğraf- Yetkin’in yaptığı gibi, patlamadan temerküz kamplarında can verdiği ayrıldı. Çok geçmedi, seksen kişiyle landı. Emniyet amiri, deniz fırtınalı sağ kurtulan Davit Stoliar adlı gen- ve savaştan sonra Yahudilerin yüzde geri döndüler: Silahlı ve sopalıydılar. olduğundan kurtarma gemilerinin cin İngiliz İstihbaratı’nın ajanı ol- 80’inin Türkiye’yi terk ettiği hatırlan- Struma yolcuları çok direnemedi. gönderilemediğini söyledi. Davit duğu ve gemiyi bombaladığı iddiası mak istenmez. 42 MİLLİYETÇİLİK, IRKÇILIK, SOYKIRIM ws Ki rad O g almen s

bizden sOnra gelenler

POrtre: bilsin diye… Atilla Dirim olarak çalışıyorlardı. Elbette silahları kurulmuş bir yalandı. Savaşın akışı- Direniş, isyan, ölüm yoktu. Kampın düzeninden ve iyi iş- nın 1943’te değişmeye başlamasıyla Cehennemin içinde ikinci bir cehen- leyişinden sorumluydular. En küçük birlikte Theresienstadt Yahudileri de “Bu satırları bulan sen, lütfen her yeri nem hayatı yaşayan Özel Birlik üye- bir asayiş bozukluğu, düzensizlik, Auschwitz-Birkenau’a gönderilerek iyice ara, toprağın her santimetre kare- leri, 7 Ekim 1944’de silahlı bir isyan itaatsizlik, tutsakların ve Özel Birlik gaz odalarında katledildi. sini elden geçir. Burada daha yüzlerce hareketi başlatır. Kamptaki kadınlar, mensuplarının ağır bir şekilde ceza- belge saklı. Kimi bana ait, kimi başka- Salmen, Yahudi kadınların gaz oda- zorla çalıştırıldıkları bir silah fabri- landırılmasına neden oluyordu. larına. Ama hepsi de burada gerçekte larında nasıl katledildiklerini ayrın- kasından patlayıcı ve silah çalmayı neler yaşandığını gözler önüne seriyor. Her şeye rağmen bu yapının içinde ol- tılarıyla anlatır. SS’ler Yahudileri bir başarmışlardır. Aralarında Salmen Bizden sonra gelecek olan, katledilen mak, belirli avantajlar sağlıyordu. Ba- çalışma kampına göndereceklerini Gradowski’nin de bulunduğu Özel milyonlarca insanın varlığını bilsin rınma, beslenme gibi ihtiyaçlar diğer anlatarak, direnmelerine fırsat ver- Birlik üyeleri, patlayıcıyla Kremator- diye…” tutsaklara kıyasla biraz daha iyiceydi. meden ölüme göndermeye çalışır. yum IV’ü kısmen havaya uçurmayı Bu satırların yazarı Salmen Gradows- Özel Birlik üyeleri kamp içinde çeşitli Kullandıkları taktikler başarılı olur; başarır. Sonra tel örgüleri parçalayıp ki, dünyanın en talihsiz insanların- yerlere gidebiliyor, diğer tutsaklarla Auschwitz-Birkenau’un gaz odalarına 250 kadar tutsağın kaçmasını sağlar- dan biriydi. Aslında sıradan bir in- ilişki kurabiliyor, hatta Alman asker- gelindiğinde artık iş işten geçmiştir. lar. Ne var ki isyan kısa sürede bastırı- sandı. Polonya’nın Suwalki şehrinde leriyle bile – bir toplama kampında Kadın ve çocuklar bir odaya toplanır lır. Kaçan tutsakların hepsi yakalanıp yaşayan bir Yahudi’ydi. Babasının ne kadar iyi olabilirse o kadar - iyi iliş- ve soyunmaları emredilir. Emirlerin öldürülür. uygulanmasını sağlayan Yahudi Özel dükkânında çalışıyordu. Hayat güzel, kiler geliştirebiliyordu. Salmen Gradowski de ölenler ara- Birliği üyeleri arasında Salmen Gra- işler tıkırındaydı. Nereden bilebilirdi sındadır. Bir direnişçi, bir kahraman Şişe postası dowski de bulunmaktadır. ki, bir süre sonra dünyanın en talihsiz olarak ölür; üstelik yaşananları bil- insanlarından biri olacağını? Auschwitz-Birkenau kampına alın- Theresienstadtlı kadınlar, Nazilere memiz, yaşananların bir daha ya- masından on altı ay sonra, Salmen derhal teslim olmaz. İçlerinden hiç- şanmasına izin vermememiz için bizi Auschwitz-Birkenau Almanların güvenini kazanmayı ba- cehennemi biri hayatının bağışlanması için yal- uyarmayı ihmal etmeden… şardı. Bunun sonucunda, kâğıt ve varmaz. Anneler, kollarındaki çocuk- Bilemezdi, çünkü Nazi Almanya- kalem temin ettiğini ve yaşadıklarını ları öperek ölüme gider. Sarhoş SS Gradowski’nin sı Türkiye’den ithal ettiği tonlarca yazabilecek kadar boş vakit bile bul- askerleri, küfür ve yumruk savurarak yazdıklarından: kromdan imal ettiği ağır silahlarıyla duğunu biliyoruz. Biliyoruz, çünkü kadınlara daha hızlı soyunmalarını “Her defasında iki ceset koyuyorlar Polonya’yı bir gece içinde basıvermiş- Salmen yazdıklarını bir şişeye ve bir emreder. Uzun saç örgülü, on iki ya- yan yana. İki insan, iki dünya. İn- ti. Polonyalı süvariler yalın kılıç Nazi konserve kutusuna koymuş, iki ayrı şındaki bir kızın annesi SS’lere lanet- sanlığın içinde kendilerine yer edin- tanklarının karşısına çıkmış, ama yerde toprağa gömmüştü. Şişe ve kon- ler savurur; bir kadın SS’in suratına mişlerdi, yaşıyorlardı, çalışıyorlardı, bu kahramanca direniş doğal olarak serve kutusu, iki ayrı tarihte iki ayrı tükürür. Kızlardan biri soyunmayı üretiyorlardı, varlardı. Dünya için bir hiçbir işe yaramamıştı. Polonya’yı bir- kişi tarafından bulundu, yıllar sonra reddeder ve diğerlerine direniş çağ- şeyler yapıyor, bu büyük binaya bir kaç günde işgal eden Naziler, burada tesadüf eseri bir araya getirildi ve bize rısı yapar. SS’ler onu oracıkta vurup tuğla koyuyor, dünya ve gelecek için hızla toplama kampları kurdular. bir trajedinin canlı tarihini aktardı. öldürür. Böylece gaz odaları yavaş ya- bir ilmek daha atıyorlardı. İşte, sade- Gradowski ailesi, 8 Kasım 1942 günü Salmen’in anlattıkları aslen kendi- vaş dolmaya başlar. ce yirmi dakika sonra, onlardan geri- Auschwitz-Birkenau kampına götü- ye iz bile kalmayacak.” siyle ve Theresianstadt tutsaklarının Ama gaz odalarından yükselen ses rüldü. Aile aynı gün gaz odalarında gaz odasında öldürülmesiyle ilgiliydi. korku çığlıkları değildir. Odalardan “Büyük, özgür dünya günün birinde katledildi. Salmen hariç. Theresienstadt bir toplama kampıydı; marşlar yükselir: Önce Hatikwa, bu alevleri fark edecek mi? Sen, ey in- Salmen Gradowski hayatta kalmıştı, ama görünüş itibarıyla sıradan bir ardından Çekoslovakya millî mar- san, günün birinde bir akşam bir yerde çünkü Naziler onu ‘Özel Birlik’ üye- yerleşimden farkı yoktu. Güzel, derli şı. SS subaylarını asıl dehşete dü- durup, bakışlarını bu alevlerin aydın- si olmaya uygun görmüşlerdi. Özel toplu evler, temiz, bakımlı insanlar, şüren, gaz odalarından yükselen lattığı koyu mavi gökyüzüne çevirecek Birlik, Yahudi tutsaklardan oluşan sıradan bir hayat… Dışarıdan böyle Enternasyonal’in melodisi olur. Bu misin? Sen, ey özgür insan, bil ki, bu bir tür kamp polisiydi. Kampın esas görülen Theresienstadt, Naziler tara- bir uyarıdır sanki, SS’lere yaklaşan hiç durmadan insanları yakıp kül eden yöneticisi olan SS kuvvetlerine bağlı fından dünyayı kandırmak amacıyla sonlarını hissettirir… cehennem ateşidir…” İNSaNLIĞIN EVRİMİ 43 de vita fabula narratur: dirim birliğinin uçsuz buCaKsız hiKâyesi Uçsuz bucaksız bir büyük hikâye var ki, yıllarca okunsa tadına doyulmaz. Sürekli dönüşen, değişen, değişmezse var kalamayan, ölüp ölüp dirilen canlıların milyonlarca yıllık harikulade hikâyesidir bu.

Mustafa Arslantunalı Tek bir anahtar sözcük, bu devasa özetlendiği gibi: “Evrimin Işığı Ol- Bu hikâyeyi başka ağızlardan, başka bizden sOnra gelenler hikâyeye anlamlı bir çerçeve –dola- maksızın Biyolojide Hiçbir Şeyin An- başka taraflarıyla bıkmadan oku- Hikâyelere bayılırız. Bizler de yısıyla da lezzet– katar: Evrim. Ünlü lamı Yoktur”. İşte, bu ışık doğa tari- yabilirsiniz. Yeni bir şeyler öğren- hikâyelerden yapılmışızdır çünkü. biyolog Theodosius Dobzhansky’nin hinin üzerine düştüğünde şekillenir mek de güzeldir elbet; ama işin en bilsin diye… Benlik dediğimiz şey, bir bakıma ken- ünlü makalesinin başlığında hepimizin harikulade hikâyesi. zevkli kısmı her okuduğunuzla, her dimize dair kurmacalardan, kurgu- lardan, anlatılardan oluşur. Uzun kış gecelerinde anlatılan masallara, dil- den dile dolaşan destanlara, roman- lara, öykülere, filmlere, dizi filmlere, ve daha önemlisi dedikodulara, söy- lentilere, komplo teorilerine… düş- künlüğümüz hep bundandır. Kendi- ne şanlı geçmişler, kanlı mezalimler, altın çağlar uyduran ulus devletler gibi, bu anlatıyı gerçeklikle çarpış- tıra çarpıştıra, hikâyeyi her seferin- de değiştire değiştire yaşar gideriz – çarpışmalar, değiştirmeler sancılı olsa da, kimi zaman hakikatle hikâye bambaşka yerlere savrulsa da... En küçüğünden en büyüğüne, bütün hikâyeler eninde sonunda gerçekli- ğin mihenk taşına vurulur. Adem’le Havva’nın torunları olduğunuza, de- delerinizin Orta Asya’dan geldiğine, Herhangi bir iradenin tasarladığı bir evrim planı filan okumayı bir türlü sökemeyen çocu- Çıkan kısmın özeti ğunuzun üstün zekâsına, süpermen yoktur, kurdu kuşu insanı, hepimizin tek yaptığı, ya- Aslında çok yalın bir senaryodur söz konusu olan: kıyafeti giymeksizin uçabileceğinize şamak, hayatta kalmaya çalışmaktır. İşte bu süreçte, inanmakta ısrar edecekseniz siz bi- Olaylar, dünya gezegeninde geçmektedir ve geze- çevresine uyum sağlayamayan canlı elenir ve soyunu lirsiniz, ama yaşamanın daha az şi- genin üzerindeki canlılar, varlıklarını sürdürmekten ileriki kuşaklara bırakamaz. Bütün bu işler nasıl olup zofrenik yolları da vardır. başka gayeleri olmayan, kendi halinde varlıklardır. biter, hayatın dönüşümleri hangi mekanizmalarla Bu gezegende çevre boyuna, durmaksızın değiştiği gerçekleşir, evrim teorisi bu sorulara cevap arar. Evrimin ışığı için, değişen çevreye ayak uyduramayan tipler yok Hemen Her şeyin Kısa Tarihi’nde Bill olmakta, bu doğal eleme işleminden kurtulanlar ya- Onun içindir ki, mesela “canlıların cinselliği keş- Bryson, Büyük Patlama’dan bu yana şayabilmektedir. Hepsi hısım akraba olmakla birlik- fetmesi” gibi yanlış bir tabirde anlatılan olgu için evrenin hikâyesini eğlenceli bir şe- te, yaşamın ve çevrenin çeşitliliğine ayak uydurmaya biyologlar bir dizi varsayımda bulunur, bu varsayım- kilde anlatır. Burada “hemen her karar vermiş ve çeşitlenmişlerdir. Derken çeşitliliği ları deneylere tabi tutarlar: Kendini klonlamak ya da şey” –sanırım ünlü fizikçi Richard garanti altına almak için bu canlılardan bazıları eşey- kendi kendini dölleyerek üremek yerine pek çok canlı Feynman’ın bir yazısına atfen– fi- eşeyli üreme yani seks yoluyla üremek gibi son dere- zik, kimya ve jeoloji, ama en çok da li üremeyi, yani cinselliği keşfeder ve olaylar hızla ce zahmetli (bu bağlamda üremenin ödülü olan haz fiziktir. İşte bu hemen her şeyin dı- gelişir… bile enerji israfı!) bir yolu seçmişse, bu yolun sundu- şında kalan uçsuz bucaksız bir bü- Hadi evrilelim! yük hikâye var ki, yıllarca okunsa ğu bir seçilim avantajı olmalıdır. Peki acaba, eşeyli tadına doyulmaz. Sürekli dönüşen, İşte bu olmadı. Şaka yollu bile olsa, yaşamın tarihi üreme parazitlere ve hastalıklara karşı direnç sağla- değişen, değişmezse var kalamayan, söz konusu olduğunda, bilinçli seçimlerden, keşif- dığı ve genetik çeşitliliğe yol açtığı için mi? Tekrar bir ölüp ölüp dirilen canlıların milyon- lerden, öznelerden, kararlardan söz etmek doğru parantez: (Canlılar, ilerideki doğal seçilim avantajını larca yıllık harikulade hikâyesidir değil. İnsanlar, bitkiler ve hayvanlar evrilmeye çalış- önceden görerek eşeylenmeye başlamış değillerdir, bu. Üstelik sayısız küçük hikâye ba- maz, zaten tek tek bireyler evrilmez, türlerdir evrilen. eşeyli üreyenler bu avantajla çoğalırlar sadece.) rındırır içinde. 44 MİLLİYETÇİLİK, IRKÇILIK, SOYKIRIM

öğrendiğinizle kafanızdaki o büyük fazla gürültü koparan nihayetsiz tar- hikâyenin bir parçacık değişmesidir. tışmalar, bütün bu resimdeki en az Değme polisiyelerde rastlayamaya- ilginç şeylerden biri olmakla birlikte, cağınız girift bulmacalar çözüldükçe hikâyemizin başka gözlerle okunma- çözüm için yeni bir varsayım ortaya sına imkân verir. Dobzhansky gibi atıldıkça, gazetelerdeki her yeni bu- evrimciler evrim ile dinin çatışmak luntu haberiyle, hikâyenin kendisi zorunda olmadığını savunurken, de değişmektedir bir yandan: Güney Richard Dawkins gibileri sadece Afrika’daki bir mağaranın derinlikle- yaratılışçılığa değil, dinî inancın rinde bulunan yanmış kemikler, ate- kendisine de savaş açmışlardır. Öte şin kullanım tarihini ansızın yarım yandan Stephen Jay Gould ise din ile milyon yıl öne çekebilir örneğin. bilimi “ayrı hükümranlık alanları” olarak tanımlayıp din ile evrim işle- Senaryoların sonu yoktur, her biri- rini birbirinden ayırmıştır. nin eksiği gediği de boldur, zaman zaman bazı parçaların yeniden ya- Evet, hikâye dediğimiz şeyin ken- zıldığı, artık başka bir ışık altında disini konu edinen, böylelikle kimi okunmaya ihtiyaç duyduğu çok olur. zaman tadına doyulmaz, kimi za- Aralardaki boşluklar tamamlanmak, mansa kupkuru ve sıkıcı ürünler hayal gücünü harekete geçirmek için veren modern edebiyatın anlatıcıla- birebirdir. Bir yazarın kurduğu poli- rından daha çoktur bu hikâyenin an- siye entrika içinde ilerlerken duydu- latıcıları… Kimisi üslupçudur, kimisi ğunuz hazzı bu hikâye size fazlasıyla polemikçi, kimi sadece bilimcileri tattırır, bir farkla ki bulmacaların ba- herkesin anlayacağı dile çevirmekle zılarının –henüz– çözümü yoktur, ve yetinir, kimi zaten teorisyendir. Ge- hiçbir şey saf kurmaca değildir. netik, sosyobiyoloji, evrimsel psiko- loji, insan doğası… Bilimsel veriler Evrim kuramcıları, biyologlar, pale- üzerinden yürüyen, ama anında bili- ontologlar, kısacası bilimciler sürek- min dışına taşan tartışmalar. Her an- li tartışır. Ama kendilerine yaratılışçı latıcı, tabiatıyla kendine göre anlatır ya da akıllı tasarımcı adını veren ev- bize doğa tarihini; kendi hikâyesini, rim karşıtlarının sandığı gibi, evri- başka hikâyeleri araya sıkıştırır, bun- min var olup olmadığını değil, işleyiş ları ayıklamak, sınamadan geçeme- mekanizmalarını, hızını, sürekli mi yenleri, yakıştırmaları sahnenin dı- kesintili mi olduğunu… tartışırlar. Ya şına atmak, bilimin işidir: Darwin’in da, yazacağı kısa bir yazıyı geciktirip döneminde canlılar piramidinin te- duranların, sınava son gece çalışan pesine insanı yerleştiren ilerlemeci öğrencilerin bolluğu karşısında, bu yorum hakimdi, sosyal Darwinizm tutumun evrimsel kökenleri olup doğayı kanlı ve acımasız bir rekabet olmadığını. Ya da, adet kanaması alanı olarak tasvir ederken aslında sırasında kadınların koku kaybına kendi hikâyesini, vahşi liberalizm uğramasını, gereksiz feromon alışve- idealini anlatıyordu. Evrimci ve rişinin devre dışı bırakılması ile açık- anarşist Kropotkin’in çizdiği Sibir- layıp açıklayamayacaklarını… ya doğasında hayvanlar ancak kar- Soruların, varsayımların hepsi sına- şılıklı yardımlaşma yoluyla ayakta nabilir. Bilim dediğimiz şey, doğru kalabiliyorlardı; 1950’lerden itibaren soruları sorabilecek bir çerçeve sunar genler ve DNA ile birlikte evrim, an- bize, bir de bu sorulara verdiğimiz sızın bir bilgi-işlem sistemi oluverdi yanıtları sınayacak yöntemler bü- – çünkü gündelik hayatımızın yeni tünü. Dolayısıyla, bokböceklerinin kahramanları vardı artık, bilgisayar- neden yavrularını yediğine, insan- ları icat etmiştik. ların öteki primatların aksine neden Bu olağanüstü hikâyeden çıkarıla- tüysüz olduğuna, AIDS virüsünün cak çok ders var: Örneğin, mükem- nasıl dönüşüm geçirdiğine… dair mel bir dünyada yaşamıyoruz, bıra- evrim kuramının her zaman söyleye- kın insanı, kedi bile, köpekbalığı bile cek bir şeyi vardır. Bugüne bakışını- mükemmel değil, hepimiz kusurlu, zı da değiştiren, önceden anlamsız eksikli varlıklarız, milyonlarca yılın görünen olguları kavrayıvermenizi tesadüf zincirlerinin ürünüyüz. Evri- sağlayan o büyük hikâye, uçsuz bu- mi kanıtlayacak ara türleri mi arıyor- caksız olduğu kadar kavranması güç dunuz, işte hepimiz birer ara türüz… ve benzersizdir: Küçük gruplar için- Örneğin, yaşamın olağanüstü çeşit- deki entrikalara uyarlanmış primat liliğinin aynı kumaştan oluşu, bü- zihinlerimizin ereksellik, ilerleme, tün canlıların, hepimizin en temel nedensellik, gelişme, insanbiçimci- nitelikleri paylaştığı gerçeği… Do- lik gibi temel nosyonlarına tamamen ğaya meydan okuyan insanın nar- yabancı, tesadüfî bir dünya çizer. sisist hikâyesi çoktan demode oldu. Yaratılışçılara karşı evrimin savunul- Onun yerini bütün öteki canlılarla ması, akıllı tasarım denen çakma te- dirim birliği içindeki tüysüz primatın orinin çürütülmesi gibi lüzumundan hikâyesi almalı artık. haYVaN özGÜRLEŞMESİ 45 hayvan özgürleşmesi insan özgürleşmesidir Hayvan haklarını savunanlar, hayvanları “yiyecek” ya da “giyim malzemesi”, “eğlence” ya da “deney aracı” olarak kullanmanın çok yanlış olduğuna ve bu davranışla mücadele edilmesi gerektiğine inanır.

Yalçın Ergündoğan

WikiLeaks’in ‘Stratfor’ dosyasını açmasıyla, Coca-Cola’nın ‘Gölge CIA’ diye bilinen Stratfor’a hayvan hakları örgütü PETA’yı izletmiş olduğunu öğrendik. Stratfor’un sayısız büyük müşterilerinden Co- ca-Cola, hayvan haklarını savunan ve dikkat çekici protestolarıyla öne çıkan ABD merkezli ‘Hayvanlara Etik Davranış için Mücadele Eden- ler Birliği’ni (PETA) izletmiş ve örgüt hakkında istihbarat istemiş. FBI da, 2005 yılında ABD’nin en büyük tehlikesinin, çevreciler ve hayvan hakları savunucuları olduğuna ilişkin bir alarm vermişti. FBI yetkililerinin en çok üzerinde durduğu iki grup, Hayvan Kurtuluş Cephesi (Animal Liberation Front, ALF) ve Dünya Kurtuluş Cephe- si (Earth Liberation Front, ELF) olmuştu. Egemen güçler tarafından bu denli tedirgin edici bir hareket olarak gö- rülmeye başlanan hayvan hakları mücadelesi hangi temeller üzerin- de yükseliyor, beraber bakalım. Büyük bir zorbalık

Charles Darwin’in evrim kuramıy- anlamlı farklılıklar gerçekleşmez. Hayvan Özgürleşmesi kitabının ya- açısından onlarla aramızda bir fark la birlikte insanlar ilk kez tanrının Günümüzde insan türünün ortak zarı felsefeci Peter Singer hayvan olmadığını ve bu durumun onların kendi suretinde yarattığı ve diğer aklı, çeşitli zihinsel değişimler ge- hakları konusuna şöyle yaklaşıyor: da tıpkı bizim gibi çıkarları olduğu hayvanlardan ayrı tuttuğu canlılar çirmiş olsa da, hayvanların meta anlamına geldiğini belirtmiştim. Sırf olmadıklarını, diğerleri gibi birer “Siyah özgürleşmesi, eşcinsel özgür- olarak görülmesi yaklaşımında ma- hayvan olduklarının bilincine var- leşmesi gibi hareketlere aşinayız. bizimle aynı türe mensup olmadık- alesef köklü bir değişiklik olmamış- dı. İnsanlarla hayvanlar arasındaki Kadın özgürleşmesi hareketinin de ları gerekçesiyle onların çıkarlarını farkların varsayıldığı kadar büyük tır…” doğmasının ardından bazı kişiler bu göz ardı eder ya da önemsiz görür- olmadığı düşüncesi gelişmeye baş- Türkiye’de “hayvan korumacılık” yolun sonuna gelindiğini düşündü. sek, kaba ırkçıların ve cinsiyetçilerin ladı. ya da “hayvan severlik” diye algıla- Cinsiyet temeline dayalı ayrımcılık, mantığını benimsemiş oluruz. Irk- çılar ve cinsiyetçiler de, kendi ırk- Ne var ki, insan hâlâ diğer türler dığımız şey tümüyle hayvan hakla- evrensel olarak kabul edilen, gizle- üzerinde büyük bir zorbalık uygu- rını kapsamıyor. Gündelik yaşamda meye gerek duyulmadan uygulanan, larına ve cinsiyetlerine mensup ki- luyor. kapitalist üretim ilişkilerinin karşılaştığımız sokak hayvanlarına eskiden beri ırksal azınlıklara karşı şilerin, diğer tüm özelliklerinden ve yol almasıyla, insan türü günümüz- ve onları korumaya yönelik bilgileri hiçbir önyargıları olmamasıyla övü- niteliklerinden bağımsız olarak, sırf de muhtemelen hayvanlara tarihin ve yaklaşımları içeriyor. Oysa dün- nen liberal çevrelerde bile geçerli bu özelliklerinden dolayı daha üstün bütün dönemlerinden daha fazla yada hayvan hakları mücadelesinin olan son ayrımcılık biçimidir, dendi. bir ahlaksal statüye sahip oldukları- acı çektirir hale geldi. çok daha geniş boyutlar aldığını, Ama ‘son ayrımcılık biçimi’ ifadesini nı düşünür. Çoğu insan akıl yürütme kullanırken daima dikkatli olmalı- Önde gelen hayvan hakları ku- bu mücadelenin tıpkı insan hakları yetisi ve diğer zihinsel yetiler açısın- yız. ramcısı Gary L. Francione’a göre, mücadelesi gibi cinsiyet ayrımcı- dan insan dışı hayvanlardan daha “Hayvanlar sadece meta olarak gö- lığına, ırkçılığa karşı mücadele ve Daha sonra, insanlar ve insan dışı üstün olabilir; ama bu, insanlarla rülmeye devam ettikleri sürece, on- benzeri hak mücadeleleriyle eklem- hayvanlar arasındaki bariz fark- hayvanlar arasında çizdiğimiz çizgi- lara karşı uygulanan muamelelerde lendiğinin farkındayız artık. lılıklara rağmen, acı çekme yetisi yi haklı çıkarmaya yetmez.” 46 haYVaN özGÜRLEŞMESİ

HAYVAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 1. Bütün hayvanlar yaşam önün- süresi ve yoğunluğunun sınırlan- de eşit doğarlar ve aynı var olma dırılması ve güçlerini artırıcı bir hakkına sahiptirler. beslenme ve dinlenme hakkına sahiptir. 2. Bütün hayvanlar saygı gör- me hakkına sahiptir. Bir hayvan 8. Hayvanlara fiziki ya da psikolo- türü olan insan, öbür hayvanları jik bir acı çektiren deneyler yap- yok edemez. Bu hakkı çiğneye- mak hayvan haklarına aykırıdır. rek onları sömüremez. Bilgilerini Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca hayvanların hizmetine sunmakla biçimlerdeki her türlü deneyler görevlidir. Bütün hayvanların in- için de durum böyledir. sanca gözetilme, bakılma ve ko- 9. Hayvan beslenmek için yetiş- runma hakları vardır. tirilmişse de bakılmalı, barındı- 3. Hiçbir hayvana kötü davranıla- rılmalı, taşınmalı, ölümü de acı maz, acımasız ve zalimce eylem çektirmeden ve korkutmadan ol- yapılamaz. Bir hayvanın öldürül- malıdır. mesi zorunlu olursa, bu bir anda, 10. Hayvanlardan insanların eğ- acı çektirmeden ve korkutmadan lencesi olsun diye yararlanıla- yapılmalıdır. maz, hayvanların seyrettirilmesi Hayvan hakları savunucusu, 4. Yabani türden olan bütün hay- ve hayvanlardan yararlanılan “sanayi tipi üre tim” olarak adlandırılan vanlar, kendi özel doğal çevrele- gösteriler hayvan onuruna aykı- rinde karada, havada ve suda ya- rıdır. ve hayvanların en ağır işkenceler şama ve üreme hakkına sahiptir. 11. Zorunluluk olmaksızın bir hay- altında bulunduğu hayvan üreticiliğine Eğitim amaçlı olsa bile özgürlük- vanın öldürülmesi yaşama karşı ten yoksun kılmanın her çeşidi bu karşı çıkar. suçtur. hakka aykırıdır. 12. Çok sayıda yabani hayvanın 5. Geleneksel olarak insanların İçsel değer Bu ilke, içsel değere sahip bazı birey- öldürülmesi demek olan her dav- lere (örneğin sanatsal ya da bilimsel çevresinde yaşayan bir türden Gündelik dilde kullanageldiğimiz ranış bir soykırım, yani bir suçtur. erdemlere sahip olanlara) göstere- olan bütün hayvanlar uyumlu bir “hayvan sever” ya da “hayvan ko- ceğimiz muamele için geçerli olmak- biçimde türüne özgü yaşam ko- 13. Hayvan ölümüne de saygı gös- rumacılar” ile “hayvan hakları la kalmaz, içsel değere sahip bütün şulları ve özgürlük içinde yaşama termek gerekir. Hayvanın öldürül- savunucuları”nı birbirinden ayır- bireylere içsel değerlerine saygılı bir ve üreme hakkına sahiptir. düğü şiddet sahneleri sinema ve mak gerekiyor. İlk iki gruptakiler ile şekilde muamele etmemizi emreder, televizyonda yasaklanmalıdır. “hayvan hakları savunucuları”nı dolayısıyla bir yaşamın öznesi olma 6. İnsanların yanlarına aldıkla- kalın çizgilerle ayıran en önemli kriterine uyan bütün bireylerin say- rı bütün hayvanlar doğal ömür 14. Hayvanları koruma ve savun- nokta, hayvan hakları savunucula- gın muamele görmesini şart koşar. uzunluklarına uygun sürece yaşa- ma kuralları, hükümet düzeyinde rının ayrım gözetmeksizin tüm hay- Ahlaken, ister etkin ister edilgin ol- ma hakkına sahiptir. Bir hayvanı temsil olunmalıdır. Hayvan hak- van türlerinin hak ve özgürlüklerini sunlar, biz bu varlıklara eşit içsel terk etmek acımasız ve aşağılık ları da insan hakları gibi yasayla savunmasıdır. Hayvan haklarını sa- değerlerine saygılı şekilde muamele bir davranıştır. korunmalıdır. vunanlar, hayvanları “yiyecek” ya etmeliyiz. da “giyim malzemesi”, “eğlence” ya 7. Bütün çalışan hayvanlar iş 15 Ekim 1978’de ilan edilmiştir. da “deney aracı” olarak kullanma- Hayvanlara saygı göstermek, bir nın yanlış olduğuna ve bu davranış- nezaket meselesi değildir, bir ada- la mücadele edilmesi gerektiğine let meselesidir. Çocuklara, zihinsel görme hakkına.)” gerekmediğini savunur. Bu düşün- gelişimini tamamlamamış olanlara, ce ve yaklaşım uyarınca “sanayi tipi inanır. Bir hayvanın güzel ya da cana ya- demanslı yaşlılara ya da ahlaken üretim” olarak adlandırılan ve hay- Hayvan hakları konusunda alışıl- kın olması, sevimliliği gibi ölçütler edilgin diğer varlıklara karşı görev- vanların en ağır işkenceler altında mış kavrayışa karşı çıkış üzerine hayvan hakları savunucularının lerimizin temelinde, ahlaken etkin bulunduğu hayvan üreticiliğine kafa yoranlardan Tom Regan şöyle varlıkların ‘duygusal ilgileri’ yatmaz; mücadelesinde belirleyici değildir. karşı çıkar. der: onların içsel değerine saygı duyul- Hayvanları sevmek zorunluluğu yoktur. Ama haklarına saygı göster- “Bireyler eşit içsel değere sahipse, ması yatar. Ahlaken etkin varlıkların Hayvanların deneylerde onlara gösterilecek muameleyi bir ahlaken ayrıcalıklı konumda olduk- mek zorunludur. Hayvan hakları sa- kullanılması ları anlayışı, mitten ibarettir. vunucuları, bütün hayvanların çı- adalet meselesi olarak belirleyen her Hayvanların özgürleşmesinin in- karlarının en iyi şekilde gözetilmesi ilke, onların eşit değerini göz önüne Hayvan hakları kuramı için sun- sanların özgürleşmesiyle diyalektik almalıdır. Şu ilke (saygı ilkesi) bu ko- gerektiğini düşünür ve bir hayva- duğumuz argümanlar bunlar. Eğer bir bütünlük taşıdığı unutulmama- şulu yerine getirir: İçsel değere sahip nın çıkarlarının gözetilmesi için o bunlar sağlamsa, hayvanlar da bi- lıdır. bireylere, içsel değerlerine saygılı bir zim gibi bazı temel haklara sahip hayvanın mutlaka “şirin”, “insana şekilde davranmalıyız. Saygı ilkesi, demektir. (Özellikle de, içsel değer yararlı”, “soyunun tükenme tehli- Hayvanlar da tıpkı insanlar gibi eşitlikçi, mükemmelci olmayan bir sahibi varlıklar olarak adalet gere- kesi içinde olması” ya da herhan- eşit doğar ve aynı var olma hakkına biçimsel adalet yorumu ortaya koyar. ği hak ettikleri saygılı muameleyi gi bir insanın onları sevmesinin sahiptir. Yabani türden olan bütün haYVaN özGÜRLEŞMESİ 47

DODO KUŞU VE BİZ İNSANLAR

Roni Margulies

Adalar, evrim sürecinin laboratuvarı gibidir. Anakarada yaşayan bir hayvan, böcek veya tohum, denize düşen bir kü- tüğün üzerinde kalıp veya rüzgâra kapılıp suları aşar ve normal koşullar- da ulaşılması zor olan bir adaya varırsa, geride kalan türlerinden hızla farklılaşmaya başlar. Adanın farklı koşulları onu hemen öldürmezse, o koşullara uyum sağlamaya başlar, zaman içinde bambaşka ve sadece o adaya özgü bir hayvan, böcek veya bitki haline gelir. Adalarda, özellikle ücra adalarda hayvan ve bitki örtüsü bu nedenle her zaman çok çeşitli, çok farklı ve çok renklidir.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin Hebei bölgesindeki Shangcun kenti Çin’in kürk pazarının yüzde 60’ını oluşturuyor. Burada hayvanlar ya başları yere vurularak ya da kafalarına indirilen sopa darbeleriyle felç edilip canlı canlı kürkleri yüzülüyor.

hayvanlar da, kendi doğal çevre- “insan türü”nün açık tehdidi altın- lerinde yaşama ve üreme hakkına da. Bu tehdidi durdurmak mümkün sahiptir. Hayvanlar tıpkı insanlar elbette. gibi, hissetme yetisine sahiptir. Doğanın da, hayvanların da ne Oysa, tüm dünyadaki karşı çıkışla- kendilerini savunacak avukatları, ra rağmen hayvanlar üzerinde onla- ne çıkarlarını koruyacak sendika- ra fizikî ya da psikolojik acı çektiren ları, ne de oy hakları var. Tam da deneyler yapılabiliyor. bu nedenle, tüm canlıların yaşam PETA’nın yaptığı kaynak taramaları haklarını savunan, onlarla birlikte, Adayı insanlar keşfedene kadar! ve elde ettiği verilere göre, tıp tarih- yaşamı eşit ve adilce paylaşabilmek Afrika’nın doğu kıyısındaki Mauritius adası da böyleydi. Portekizliler ve çileri, yaygın bulaşıcı hastalıklara için, türcülüğü reddeden bir nokta- Hollandalılar 16. yüzyılda adayı keşfedene kadar, Mauritius’ta insan ya- bağlı ölüm oranlarında 1900’lerden dan baskı ve sömürüye karşı çıkan şamıyordu. bu yana yaşanan düşüşün, beslen- duyarlı insanlara çok iş düşüyor. Yaşayan canlılardan biri dodo kuşuydu. Güvercin ve kumrunun akrabası me ve hijyen standartlarının yük- Unutmamak gerek, dünya yalnız bi- olan dodo, yaklaşık bir metre yüksekliğinde, 20 kilo ağırlığında, şişman, selmesine bağlı olduğunu, hayvan zim değil… uçamayan bir kuştu. deneylerinden elde edilen bulgu- Uçamayan kuş olur mu? Olur. Dodonun ataları adaya ilk geldiklerinde ların bu gelişmede hiçbir payının uçuyorlardı elbet, ama yerlerde gıdanın bol olduğu, uçup kaçmayı gerek- olmadığını göstermiştir. Tıptaki tiren etobur düşmanların olmadığı bir çevrede, uçmak gibi enerji masrafı önemli gelişmelerin büyük kısmı Kaynaklar ve ilgili kitaplar: yüksek olan bir özellik gereksizdi. Dodo da evrim sonucunda şişmanladı, hayvan deneylerinden bağımsız Anna E. Charlton, Sue Coe, Gary L. Francione, uçmayan bir kuşa dönüştü. buluşlar sayesinde gerçekleşmiştir. “Sol Neden Hayvan Haklarını Destekleme- Evrim süreci, çevresiyle en uygun dodoyu yaratırken adaya birgün insan- Deney verileri, iki milyonu aşkın li?”, Birikim, 195, s. 51-55, 2005. Boria Sax, Toplumun Aynasında Karga, İstanbul: ların geleceğini düşünemezdi elbet! üyesiyle dünyanın en büyük hay- Kitap Yayınevi, 2006. Dodo, Portekizli ve Hollandalı gemicilerden korkmuyordu. Aksine, bu yeni van hakları örgütü olan PETA’nın - Gary L. Francione, Hayvan Haklarına Giriş: Ço- www.peta.org sitesinde mevcuttur. cuğunuz mu Köpeğiniz mi?, İstanbul: İletişim ve garip yaratıkları merak ediyor gibiydi. Yanlarına yanaşıyor, kaçmıyordu. Yayınları, 2008. Adını da bundan aldı: “Dodo” Portekizce “aptal” demek. - İsmet Sungurbey, Hayvan Hakları, İstanbul: İnsan türü benmerkezci. Kibirli. Ve keşfedildikten 80 yıl sonra dodonun nesli tükendi! En “akıllı”, en “zeki” hayvan türü Maltepe Üniversitesi Yayınları, 1999. - Jeffrey Moussaief Masson, Köpekler Aşk Hak- Bir yandan eti için dodo avlayan insanlar, bir yandan da insanların getir- olduğu iddiasında. Hatta kendisini kında Asla Yalan Söylemez, İstanbul: Kitap diği (ve dodoların tanımadığı) köpekler, bir insan ömrü kadar kısa sürede bir hayvan türü olarak dahi görmü- Yayınevi, 2003. dodoyu yok etti. yor. Tüm dünyada, “en akıllı” oldu- - Konrad Lorenz, Hz. Süleyman’ın Yüzüğü, İstan- bul: Cumhuriyet Kitapları, 2006. Bir tahmine göre, geçtiğimiz 500 yılda 800’den fazla canlı türünün nesli ğunu sanan insan türünün içinden - Leslie Irvine, Biz ve Onlar, İstanbul: İletişim Ya- daha akıllı olduğunu iddia edenle- yınları, 2011. tükendi. Bu yok oluşların hepsinin değil, ama büyük çoğunluğunun nede- rin kurduğu düzenlerin bugün var- - Marc Bekoff, Düşünen Hayvanlar, İstanbul: Ki- ni insan. tap Yayınevi, 2002. Yine tahminlere göre, şu anda türlerin neslinin tükenme oranı normal “ar- dığı nokta, “kâr, daha fazla kâr” - Michael Tobias, Öfke, İstanbul: Versus Yayınları, güdüsüyle varlığını ancak sürdüre- 2006. kaplan” oranına kıyasla 100 ile 1000 kat arası daha hızlı. biliyor. Bu durum da her şeyin alı- - Peter Singer, Hayvan Özgürleşmesi, İstanbul: Amerika’nın en saygın biyologlarından E. O. Wilson, bugünkü durum de- Ayrıntı Yayınları, 2005. nıp satılabilir hale dönüştürülmesi- - Tom Regan, Kafesler Boşalsın, İstanbul: İletişim vam ettiği taktirde, şu anda dünyada yaşayan tüm canlı türlerinin yarısının ne neden oluyor. Doğaya da, canlı Yayınları, 2007. neslinin 100 yıl içinde tükenmiş olacağını tahmin ediyor. yaşamına bakışta da bu yaklaşım - Tom Regan, “Hayvan Hakları İçin Temel Argü- manlar”, Birikim, 195, s. 31-36, 2005. etkili. Diğer tüm canlı türleriyle bir- Bu konuda sınırsız bir bilgi kaynağı: The Current Mass Extinction, www.well.com/user/ - Yalçın Ergündoğan, Yaşam Savunusu, İstan- davidu/extinction.html likte üzerinde yaşadığımız gezegen, bul: Belge Yayınları, 2009. 48 KENTSEL DöNÜŞÜM

Kentsel dönüşüm:

İşin trajikomik bir boyutu var, siyasetin çünkü bu uygulamalar yasaya göre “kültür mirasını korumak asKıya ve köhnemiş bir yaşam çevresini iyileştirmek, canlandırmak” alınması adına yapılıyor. KENTSEL DöNÜŞÜM 49

Kentsel dönüşüm projelerinde de şirketin nasıl seçildiği açık değil. Rekabet Kurulu bu tür işleri sorgulamıyor. Başbakan’ın damadının yönetici olduğu Çalık Holding’e bağlı GAP İnşaat özellikle tanınmış mimarları kullanmayı tercih ediyor. Böylece itirazların önüne geçmeyi hedefledikleri söylenebilir.

verdiklerini ve kendi işlerini yap- tıklarını zannediyor. Bu mimarlara bölgede yaşayan, çalışan insanlar ile proje arasında nasıl bir ilişki kurduklarını sorarsanız, cevapları hazır: “Mimarlar olarak bizim öyle bir sorumluluğumuz yok! Biz işve- ren olarak müşterimiz olan şirkete muhatabız.” Siyasetin kendilerini ilgilendirmediğini, işlerinin yalnız- ca tasarımla ilgili olduğunu ifade ediyorlar. “Yenileme Alanı” Yenileme Yasası’na göre bu işleri yapabilmenin temel bir koşulu var: Bu seçilen alanlarda (Yenileme Ala- nı ilan edilen bölgelerde) siyasetin halkı temsil işlevinin paranteze alınması. Bu imkânsız işi (halkı temsil etme iddiasını taşıyan, hem de bu projelerde sermaye ile işbir- liği yapan) siyasetçiler nasıl başa- rıyor? Tarlabaşı’nda kurbanlaştırı- lan, suçlu ilan edilen bir yaşamın izleri var ve bu izler bile yapılanın ne olduğu hakkında bir fikir veri- yor: Bu şekilde “Yenileme Alanı” ilan edilmesiyle bir bölgenin spekü- lasyona açılması eşanlamlı oluyor. Bu ilk adım kamu işlevinin orta- dan kalkması, kamunun özelden daha özelleşmesi demek. (Çünkü hiçbir yatırımcı, kâr amaçlı kuru- luş kendi başına, arkasına kamuyu almadan bu çapta bir uygulamaya girişemez.) Seçilen alanda yaşayan insanların “kurbanlaştırılması” ge- rekiyor. Kentsel yenileme projeleri gerçekte mekânı değil, seçilen yer- lerde yaşayan insanları yenilemeyi hedefliyor. Korhan Gümüş çelik perdeler yükselecek ve bun- dönüşmüş durumda. Adeta yıkım Proje faaliyetleri şöyle yürütülü- dan sonraki birkaç yıl içinde artık kendiliğinden gerçekleşmekte. yor: Yönetim önce bir firma ile Sorunlu yer diye anılan, suç yu- neler olduğu görülemeyecek. “Kül- Sonra da resmî yıkım başlayacak. anlaşma yapıyor. Hemen akla şu vası olarak gösterilen, burjuva tür mirasının restore edilmesi ama- soru geliyor: Kamu tarafı, temsil İşin trajikomik bir boyutu var, çün- kesiminin (üst ve orta sınıftan Be- cıyla” sağlam demir parmaklıklar ettiği insanlar adına ortada bir kü bu uygulamalar yasaya göre “kül- yoğlu sakinlerinin) “Eğer önüne hoyratça sökülüyor, kapı kasaları, proje, bir hizmet tanımı olmadan tür mirasını korumak ve köhnemiş geçilmezse gelecekte Beyoğlu’nda doğramalar duvarların içindeki ta- neyin anlaşmasını yapabilir? An- bir yaşam çevresini iyileştirmek, seçimleri Kürtler kazanacak” diye kozlarla birlikte koparılıyor, duvar- laşmanın imzalandığı aşamada or- canlandırmak” adına yapılıyor. Bu proje için ikna edilmeye çalışıldığı lar yıkılıyor. tada doğal olarak henüz bir proje Tarlabaşı’ndaki binaların son fo- projede kentin ünlü mimarları da bulunmuyor. Yenileme Alanı ilan toğrafları... Tarlabaşı Bulvarı bo- İnsansızlaştırılan bu bölge proje yö- yer alıyor. İşi üstlenen sermaye gru- edilen bölgede neyin amaçlandı- yunca inşaat perdeleme çalışma- neticilerinin aldığı bir kararla uzun buna bağlı olarak çalışan mimar- ğına, ne yapılacağına işi üstlenen ları başladı. Yakında yol boyunca bir süredir açık yağma alanına lar, plancılar müşterilerine hizmet yatırımcı-müteahhitle ona hizmet 50 KENTSEL DöNÜŞÜM

Semtte yaşayan kişilere 40 km uzaklıktaki Taşoluk’ta yapılan yeni konutlardan ipotek karşılığı taksitle ev verildi. Bunların neredeyse tamamı sonradan sahip oldukları konutların taksitlerini ödeyemedi ve yeni yerleşim alanlarını terk ederek tekrar kent merkezine dönmeye çalıştı. Najla Osseiran’ın “Son Bir Hatıra, Sulukule” adlı fotoğrafı İstanbul Mimarlar Odası’nın açtığı, 2012 Ajandası için açılan “ İnsan Hakkı olarak Mimarlık” yarışmasında ödül kazandı. halk tarafından destekleniyor. veren mimarlar, plancılar karar damadının yönetici olduğu Çalık 5000 kişi yerinden edildi ve içlerin- Türkiye’de kentsel dönüşüm proje- veriyor. Bu da kamusal müdahale- Holding’e bağlı GAP İnşaat özellikle den bir bölümü hak sahipleri ola- lerinde piyasa odaklı-politik patro- nin özelleşmesi anlamına geliyor. tanınmış mimarları kullanmayı ter- rak konut sahibi olmaya zorlandı. naja dayanan modelin esas alındığı cih ediyor. Böylece itirazların önü- Bu proje 5366 sayılı yasaya göre ya- Kamu yönetimlerinin karar alırken ve başka bir deneyime yer açılma- pılan ilk proje. birinci aşamada açık uçlu bir süreç ne geçmeyi hedefledikleri söylene- dığını gösteriyor. Bu model daha bilir. Çünkü bu projelerde yerinden içinde önce STK’ların ve halkın ka- Semtte yaşayan ve hak sahibi vasfı- sonraki bütün uygulamalarda esas tılımını sağlaması, kararların çer- edilen insanların seslerini çıkara- na giren kişilere 40 km uzaklıktaki alındı. Van depreminden sonra ise çevesini belirledikten sonra ikin- mayacaklarını, ancak entelektüel Taşoluk’ta yapılan yeni konutlar- yeni kentsel dönüşüm yasasının ci aşamada öngörülen hizmetler kesimlerden gelecek itirazların et- dan ipotek karşılığı taksitle ev ve- hazırlanması amaçlanıyor. kili olacağını biliyorlar. (örneğin istihdam dışı kalmış bir rildi. Bunların neredeyse tamamı İkinci örnek ise, Avrupa Komisyonu nüfus varsa, buna yönelik eğitim Böylece son derece sorunlu, in- sonradan sahip oldukları konutla- ve UNESCO desteği ile başlatılan programları, kadınlar ve çocuklar sanları kendi semtlerinden eden, rın taksitlerini ödeyemedi ve yeni Fener-Balat Rehabilitasyon Projesi için geliştirilecek projelerin gelişti- komşuluk ilişkilerini, istihdam yerleşim alanlarını terk ederek tek- (1998). Burada Avrupa Komisyonu, rilmesi, mekânların fiziksel koşul- imkânlarını değiştirmeye zorlayan rar kent merkezine dönmeye çalıştı. sözleşme gereği 7 milyon Euro bir larının ekonomik koşullar dikkate bu projeler, entelektüel sol bir çev- Ancak güvenilir istatistik çalışma- hibe yapmayı kabul etti (2002). Bu alınarak ve yerel işgücünü kulla- reden simgesel bir “ödünç alma” lar yapılamadığı için bunların tam uygulamada yerinden edilme ol- narak iyileştirilmesi... gibi) için uz- işlemi ile dengelenmeye, yumu- olarak nereye yerleştiği bilinemiyor. madı ve semt sakinleri yaşamlarını man kuruluşlara açık çağrı yap- sürdürmeye devam etti. Birincisin- şatılmaya çalışılıyor. AK Parti’nin Kentsel dönüşüm projelerinde, ması ve bağımsız seçici kurullarla de (Sulukule) yenileme alanı ilanı iktidara geldiği belediyelerde bir Sulukule’de olduğu gibi kamunun değerlendirmesi, nihayet üçüncü kararı ile birlikte hızlı bir el değiş- siyasal denge koalisyonunun göze- müdahalesi piyasa mekanizma- aşamada eğer onarım, inşaat işle- tirme olurken, ikincisinde (Fener- tildiği biliniyor. Yöneticiler danış- larının devreye girmesini ve proje ri yapılacaksa veya çeşitli hizmet- Balat) satışlar hibe şartlarına bağlı manlık hizmetleri alırken yazar-çi- hizmetlerinin yatırımcı kuruluşlar, ler alınacaksa, müteahhitlerden olarak engellendi. Avrupa Komis- zer elite özel ilgi duyuyor. Yönetim inşaat şirketleri tarafından yapıl- hizmet alması gerekiyor. Örneğin yonu uygulaması birinci aşamada kademesine olmasa bile, halkla masını amaçladı. Sonra aynı semt- Avrupa Birliği mevzuatı da kamu kâr amacı gütmeyen kuruluşlarla ilişkiler gibi bazı birimlere özellikle te belediye inisiyatifi ile 5366 sayılı yönetimlerinin karar alırken yap- programın geliştirilmesini, ikinci kendi ideolojileri ile uzaktan yakın- yasaya göre bir yatırımcı/gayrımen- ması gerekenleri, yarışma ve ihale aşamada proje hizmetinin uzman dan ilgisi olmamış kişileri atıyor- kul şirketi tarafından bir kentsel normlarını tanımlarken bunları ön- kuruluş konsorsiyumlarının yarış- lar. Üniversitelerin ismini kullanan yenileme projesi hazırlandı. Bu görüyor. Oysa 5366 sayılı “Yenileme ması ile elde edilmesini ve semtte bazı kişiler ve gruplar da bu projele- bölgelerde daha önce AK Parti’ye Yasası” yönetime özel mülkleri ka- bir proje ekibinin/bürosunun ça- re danışmanlık yapıyor. oy vermiş seçmen tercih değiştirdi mulaştırma ve belirlenen rayiç be- lışmasını hedefledi. Son aşamada ve muhalefete oy verdi. İstanbul’da deli üzerinden mülklere el koyma Geriye kalanlar, yani hâlâ bu pro- inşaat işleri için ihaleler yapıldı. Maltepe, Sarıyer gibi gecekondula- imkânı sağlıyor. jelere itiraz edenler eski düzeni sa- Ayrıca bütçeden semtte bir STK rın yoğun olduğu semtlerde yerel vunan, değişim istemeyen taraflar merkezinin kurulması için pay ay- iktidarı kaybetti. Buna karşılık ülke Yerinden edilen insanlar olarak tanıtılıyor. rıldı ve proje aynı zamanda fizik- bazında oy oranı arttı. Sulukule, Tarlabaşı, Balat, Ayvan- İki örnek sel çevrenin iyileştirilmesi yanında saray gibi kentsel dönüşüm proje- Bunda muhalefetin de alternatif bir bölge halkının yaşam koşullarında lerinde de şirketin nasıl seçildiği Sulukule projesi kentin 1000 yıllık kentleşme modeli sunamamasının da bir iyileştirmeyi hedefledi. An- açık değil. Rekabet Kurulu bu tür Roman mahallesinde gerçekleşti- payı var. Ancak Anadolu kentlerin- cak proje çeşitli engellemelerle kar- işleri sorgulamıyor. Başbakan’ın rildi (2009-2011). Burada yaklaşık de bu kentleşme modeli genellikle şılaştı ve sürdürülebilir olamadı. KENTSEL DöNÜŞÜM 51 Kentlerde sınıf siyasetinin resmî siyasetle burKulması Yasalar kültür mirasının korunmasından, depreme karşı güvenli bir yaşam çevresinden söz ediyor, ama uygulamada tersi oluyor. Kültür mirası yok ediliyor, kent spekülasyona açılıyor.

Korhan Gümüş

Kentsel dönüşümle ilgili yasal çer- çeve (5366 Sayılı Yasa) özel mülkle- rin kamulaştırılıp tekrar özel kişi ve kurumlara satılmasına imkan sağlı- yor. Mülk sahiplerinin evleri düşük bedeller üzerinden kamulaştırılıyor, güya yeni yapılacak binalardan alma hakları var, ama ödeyemeyecekleri kadar yüksek fiyatlardan. Kiracılara ise hiçbir hak tanınmıyor. Böylece in- sanlar kendi yaşam çevrelerini terke zorlanıyor. Yasalar kültür mirasının korunma- sından, depreme karşı güvenli bir yaşam çevresinden söz ediyor, ama uygulamada tersi oluyor. Kültür mi- rası yok ediliyor, kent spekülasyona açılıyor. itirazlara kulaklarını tıkıyor? Karşı deseler de eylemlilikleri, yaşam tarz- Avrupa Komisyonu/UNESCO desteği taraftan bakınca neredeyse imkânsız ları ideolojik olarak onları dışarıda ile gerçekleştirilen Fener-Balat Reha- Kentsel dönüşüm projelerinin doğ- olan bu işi nasıl başarıyorlar? bırakır. Büyükşehirlerdeki Kürt göç- bilitasyon Projesi. rudan yatırımcı-müteahhitlerle ge- menlerin durumu da ikircikli. liştirilmesinin bir insan hakları ihlali Örnekler Bu projenin aynı siyasal rejim içinde oluşturduğu söylenebilir. Planların Siyasal temsil alanında dışlayıcı, izole edilmesi kamusal müdahalenin Bu projelerin ön şartı yerelin temsili- ve projelerin yönetimler tarafından nin (millî) siyaset tarafından askıya asimile edici pratikler güçlü. Kentsel yöntemi açısından oldukça zorlayıcı katılıma açılmadan, farklı seçenekler alınmasıdır. Kurbanlaştırılanların, dönüşümdeki ayrımcılık siyasetinin (ama “millî” sınırlar dışında bırakı- ortaya konmadan gerçekleştirilmesi yoksulların, siyasal temsil gücü bu- izleri Tarlabaşı’nda da görülür. Bu larak bastırılan) bir örnek deneyim demokratik bir durum değil. lunmayanların, örneğin Sulukuleli açıdan belki de en ilginç (ve üzerin- oluşturur. İktidar değiştiğinde si- Ancak sorun şu: Nasıl oluyor da siya- Romanların bu sınırların içine gir- de durulmadığı için belki de en ba- yasetçiler kucaklarında hazır bul- setçiler insan hakları ihlali anlamı- mesinin zor olduğunu söylemek bile kir) konu, bir pilot uygulama olarak dukları (ve hibe yoluyla gerçekleş- na gelebilecek kentsel projelerdeki fazla. Her ne kadar “Müslümanız” sürdürülebilir olması amaçlanan ve tiği için yarışma ve ihale koşullarını 52 KENTSEL DöNÜŞÜM

Zihinsel-entelektüel sorunların sınıf- yapmadıkları söylenir. Piyasa odaklı sal koordinatlarla ilişkisi ne olabilir? profesyonellik gene sınıfsal ayrışma- Siyasetçiler ve iktidardan iş alan mü- nın işareti olarak iş görür. teahhitler (ne kadar zengin olsalar Bu durumda yaratıcılık, öznellik gibi da) alt sınıftan gelmektedir. Bu pro- entelektüel işlevle ilgili kavramlar da jelere itiraz eden entelektüeller ve dinsel olduğu kadar sınıfsal bir ko- sanatçılar ise mevcut ayrıcalıklarını ordinat olarak birbirini iptal etmek korumak isteyen üst sınıfları temsil şöyle dursun, örtüşerek güçlendirir... etmektedir. Buna karşılık bu kentsel dönüşüm AKP’li bir belediye başkanının bir projelerine katılan tanınmış mimar- semt derneğinde gönüllü çalışan lar, araştırmacılar ise simetrinin karşı kadınları nasıl algıladığı bir fikir ve- bölümünü imleyerek bir demokrasi riyor: “Bu kadınlar sabahları kuaföre deneyimi yaşandığı hissi yaratırlar. giderler, yarım günlerini orada geçir- Onlara verilen görev budur.2 dikten sonra dışarı çıkarlar, bugün Bu nedenle projeler beklendiği gibi kimi şikâyet etsem diye sokak sokak iktidara yakın “isimsiz” mimarlara dolaşırlar...” Bu mantık çerçevesinde değil, sermaye için AVM’ler, rezi- bir çıkarları olmadığı halde uğraştık- danslar tasarlayan mimarlara yaptı- larına göre para kazanmak diye bir rılır. Bu projeleri tasarlayan mimarlar dertleri yoktur. İtiraz edenlerin algı- genellikle üst sınıflara hizmet veren Başbakan sıklıkla dile getirir: lanması bir üst sınıfla örtüşmektedir. grupta yer alırlar. Böylece elitler ara- Bu durumda itiraz eylemi, kolektif bir sında bir denge kurulur. (Bölgede “Seçimleri kaybetme pahasına da imgeye referans veren bir biçimdir. yaşayan halk dışında “açıkta kalan” olsa, bu kentsel dönüşüm projelerini Böylece sorunun asıl can alıcı nokta- yoktur, ne kadar bağırsalar da onla- sı, kamusal nitelikli bir müdahalenin rın sesini zaten kimse duymaz.) An- gerçekleştireceğiz” der. zorunlu katılım koşulları ihmal edi- cak iktidardaki siyasetçiler bu pro- lebilir, askıya alınabilir hale gelir. Bu jelerde sınıfsal bir sorun olduğunun farkındadır. Yöneticiler (tıpkı acı bir istedikleri gibi yönlendiremedikleri) konumda görüyor. ihmalin siyasetin temsil iddiasının ilaç gibi) ekonomiyi kontrol etmek, bu pilot projeyi izole etmeyi amaçlar. paranteze alınmasına, bir burkulma- Bu durumda kültürel ve doğal mira- güç sahibi olmak ve elbette daha gü- Bu nedenle halkın katılımını “Siz bil- ya (temsil edilenin temsil edilmeyene sın korunması, hatta güncel sanat venli bir çevrede yaşamak için kent- miyorsunuz, bu projenin arkasında dönüşmesi) yol açtığı varsayılabilir. gibi entelektüel işlevleri meşru ol- sel dönüşümün gerekli olduğunu Ortodoks Patrikhanesi var. Burası (Buradaki paradoks şöyle özetlene- mayan iktidar talepleri olarak algılı- söylemekten geri kalmaz. Vatikan’a dönüştürülecek, Avrupa bilir: Hem bir siyasal hareket olarak yor. İktidara ve belediyelere yönelik dışlanan yoksul kitleleri temsil etti- Birliği bunu amaçlıyor” söylemi ile Sihirli değnek itirazları (İçişleri Bakanı İdris Naim ğini iddia et, hem de onları yerinden engellemeye çalışırlar. Böylece Millî Şahin’in dile getirdiği gibi) hep bu et!) Alternatif bir siyasetin bu sınıfsal Görüş içindeki “A.B. bir Hıristiyan çerçevede değerlendiriyor. temsilin resmî siyaset tarafından Birliği’dir” tezi arka fonda işlenir. Kentlileri tümüyle arka planda bı- burkulmasını dikkate alması ge- Bu sisteme dahil olma/merkeze rakan ve kentin dönüşümünü ya- Belediye tarafı yükümlülüklerini ye- rektiğini düşünüyorum. Çünkü asıl yerleşme deneyimi, modernizmin tırımcılarla gerçekleştiren bu kent rine getirmek şöyle dursun, projeye mesele iktidarın bu projelere nasıl ürettiği sınıfsal asimetriyi (tipik bir ekonomisi kamusal işlevleri tıpkı 19. karşı sürekli tavır alır. Halk, “Sizi bu- meşruiyet sağladığı. Her bir imar biçimde) kimliklerin simetrisi ile yüzyıldaki gibi parçalara ayrıştırır. radan sürecekler, burası Ortodoksla- veya yatırım izni ile akıl almaz ge- dengeleme arayışıdır. Bu arayış Tür- Örneğin mimarlığı, kent planlamayı rın Vatikan’ı olacak” diye korkutulur. lirler siyasetçilerin özel kasalarına kiye’deki devlet merkezli siyasetin te- yalnızca fiziksel çevrenin dönüştü- Oysa projede, semtte yaşayan insan- 1 akarken, saklandığı kovukta ideoloji mel koordinatlarını oluşturur. rülmesine yönelik bir imar faaliyeti ların kendi yaşama çevrelerinden bütün bu gayrımeşru işleri aklayan, Kuşkusuz başörtüsü meselesi, Tak- gibi gösterir. Üstelik bu sistemin iş- uzaklaşmaması için gerekli önlemler sistemi dengeleyen, haksızlıkları gö- sim’deki Opera-Cami tartışması, 28 leyişini göz ardı ederek aktörlerinin alınmıştır. Halktan insanlar sonra- rünmez kılan sihirli bir değnek işlevi Şubat sürecinin en hararetli konuları- niyetine bağlayan olumsuzlamalar dan yöneticiler tarafından yanıltıl- görüyor. dır. Tıpkı başörtüsü gibi, caminin bir sistemi güçlendirir, iktidara enerji ve- dıklarını söyler, ama proje sürdürü- simge olarak kamusal alana yerleşti- rir. Sorunların sanki onlar tarafından lebilir olamaz. Yenileme Yasası ile rilmek istenmesi İslamî siyasal hare- yaratıldığı hissiyatını taşımalarına başlayan projede ise insanların ye- 1 Aktaran Fredric Jameson, Siyasal Bilinçdışı, ketin çatışmacı, totaliter karakterinin neden olur. Ayrıntı Yayınları, s. 69. Claude-Levi Strauss, rinden edilmeleri çok ilginç bir para- Caduveo yerlilerinden hareketle hiyerarşik bir emaresi olarak gösterilir. Oysa Seçimleri kaybetse de... doks oluşturur. Bu iki uygulamanın bunlar merkeze doğru olan bir hare- bir yapı gösteren toplulukta (sınıflar) arasın- farkı ise (nedense) tartışma konusu daki sınıfsal asimetrinin (şiddet, dışlanma, keti temsil eder. O tarihlerde İslamî Bunu zaten başkaları değil, bizzat eşitsizlik ilişkisi) bölümlerin simetrisi (biçim- bile olmaz. referanslı siyasetin henüz AKM’yi Başbakan da sıklıkla dile getirir: “Se- ler, simgeler) ile dengelendiğini söylüyor yıkmak gibi bir düşüncesi yoktur, her çimleri kaybetme pahasına da olsa, 2 Bauman, Bourdieu’ye referansla bilginin Sınıfsal asimetrinin birbirinden tamamen ayrı iki yoldan kul- bölümlerin simetrisi ile ne kadar onu Batılı bir kültür biçi- bu kentsel dönüşüm projelerini ger- lanılabildiğinden söz ediyor, Siyaset Arayı- dengelenmesi minin halka empoze edilmesinin bir çekleştireceğiz” der. Böylece iktida- şı kitabının sunuşunda. Şöyle diyor: Bilgi simgesi olarak görse de. Cami “Ope- rın ve entelektüellerin siyasal temsili, Bourdieu’nün yerinde bir adlandırmayla Bu sorunun ikinci cevabı bir siyasal “kinik” ve “klinik” adını verdiği iki şekilde ra” ile ortaya çıkan sınıfsal asimetriyi imgeleri iki karşıt sınıf olarak çarpıtıl- kullanılabilir: “Dünya adil mi, değil mi, fark hareket olarak AKP’nin kendi dene- dengeleyecek bir simetri arayışının mış (burkulmuş) bir biçimde karşıla- etmez. En iyisi ben onu kendi işime gele- yimiyle ilişkili olabilir. AKP kendisini ifadesidir. Ancak bu siyasal hareket şır. Üretim ilişkilerinin yansıdığı tem- cek bir biçimde kullanayım” diye “kinik” bir muhalefet gibi görüyor ve itirazları merkeze yerleştikten sonra “Opera” siller inşaat sürecinin içine gizlendiği biçimde kullanılabilir. Oysa aynı bilgi “klinik” bir biçimde, yani sorgulamak, hissedilen bir meşru olmayan talepler olarak algı- yalnızca biçimi ile rahatsız etmeye ve tartışılmadığı için paradoksal bir sorunla mücadele etmek ve çözüm geliştir- lıyor. Bu algının 28 Şubat sürecinde başlar. (Samimi ortamlarda iktidara biçimde kararlar, yani politika ihmal mek için de kullanılabilir. Bauman bilginin pekiştiğini varsayabiliriz. Bu siya- yakın kişilerce sıkça sorulan bir soru: edilebilir hale gelir. Bizatihi entelek- kişinin seçimini özgürleştirmek dışında, hangi yolu tercih edeceğini belirlemediği- sal hareket kendisini devlet sınıfı “Bu kutu biçimli binanın neresini be- tüellerin bu durumda yalnızca ko- ni, kullanım biçimi ile ilgili tercihi kişinin son tarafından merkezden dışlanan bir ğeniyorsunuz?”) nuşmak, eleştirmek dışında bir şey kertede kendisinin yaptığını belirtir. KENTSEL DöNÜŞÜM 53 dönüştürülen Kent ve ‘mOdern’ Kentli Boyutlar ve aktörler değişiyor, ancak bildiğimiz kat karşılığı müteahhitle anlaşan arsa sahibi modeli aynen devam ediyor.

Aysim Türkmen küçük sermayedar müteahhitlerin yerini büyük sermayenin almaya İstanbul’un büyük bir bölümü bugün başlaması. Bu yeni yapılanmada apartkondular (gecekonduların kat devletin büyük sermayeye arsa temi- çıkmalarıyla oluşmuş apartmanlar) ninde kolaylılar yaratarak ve imar tarafından şekillendirilmiştir. Bu uygulamalarında yardımcı olarak kent formu, ANAP iktidarının şehir yeni gelişen dinamikler için gerekli popülizmi sonucunda oluşmuştur. altyapıyı sağladığını görüyoruz. Yani her seçim döneminde iktidarın Özellikle AKP iktidarı ile kent tavizler vererek kentlinin kent yapılanmasında yeni bir evreye toprağı üzerinden rant sağlamasına girdiğimizi söyleyebiliriz. Büyük göz yumma politikasıyla oluşturduğu sermayenin gayrımenkul alanına bir durum. girmeye can atmasına rağmen olan müteahhit firmalar ihaleleri Yani bir yandan bildiğimiz modeli alıyor. bırakıp “modern” yaşamamız dikte Şehrin daha az göze çarpan gelişimi yatırımlara girişebileceği boş ve ediliyor, diğer yandan model aslında ise, mülk sahiplerinin küçük geniş arsaların azalmaya başladığı “Kentsel dönüşüm” değişmiyor ve sadece kentli olarak ölçekli müteahhitlerle anlaşarak bu dönemde, devletin gayrımenkul pazarlık şansımız elimizden alınıyor. evlerini kat karşılığı apartmanlara alanında daha önceki iktidarlara Bu model içindeki yeni boyut, aza- dönüştürdükleri bir yapılanmadır. kıyasla çok daha aktif bir rol oynuyor. lan arsaların yerine arsa sağlamak Toplu konut siloları Ekonomik politikalarını gayrımenkul için yeni bir mekanizmaya ihtiyaç İstanbul 2000’lere kadar bu şekilde üzerinden şekillendiren AKP iktidarı, olması ve artık kentlilerin kendi Modern bir kentli olmamız vaaz ed- dönüşürken, kentliler ev sahi- piyasada varolan sınırlı arsa arzını mülkleri üzerindeki insiyatifle- ilirken modern kentlilik, orta ve üst bi olmanın tek alternatif olarak TOKİ yoluyla tekeline alarak artık baş rine el konarak oluşturulacak arsa orta sınıf için “mortgage” alarak düşünüldüğü bu model içinde aktör konumuna geçiyor. Bu yeni ko- arzını meşrulaştıracak bir söylemin satın alınan site evinde oturma, alt ve yaşamaya, bu tarz bir mülkiyet ve num, yukarıda değindiğim kentlinin oluşturulması. Tam bu noktada alt orta sınıf için ise 15-20 sene borç dönüşüm tarzı içinde düşünmeye, ödeyerek sahip olunacak toplu ko- bildiği küçük aktörlü müzakerelere “kentsel dönüşüm” söyleminin or- kent ve yaşam mekânlarını bu şekilde nut sitelerinde yaşama olarak devlet dayalı modeli ortadan kaldırdığı gibi, taya çıktığını görüyoruz. Bu söylem algılamaya alıştı. Bu modelde dev- tarafından belirleniyor. TOKİ, kentsel son dönemde ortaya çıkan yeni ak- öyle bir şekilde ortaya çıkıyor ki let kentlileri ev sahibi olmaya teşvik dönüşüm alanlarında nasıl bir proje törü, yani büyük sermayeyi de kendi kentlilerin mekânları “sağlıksız”, eden politikalar izlerken, piyasaların yapılacağına, nasıl bir dönüşüm kontrolü altında tutuyor. “çöküntü alanı”, yaşam tarzları da küçük aktörleri kendi aralarındaki olacağına yatırımcıyla karar veriyor. “geri kalmış” olarak nitelendirilip müzakerelerle kente şekil veriyor ve Bu modelin temel kurumu olan Kentliler olarak bu modeldeki rolü- her kentlinin modern mekânlarda devlet bu müzakere alanına fazla TOKİ’nin gelir paylaşımı yön- müz, sadece tüketici ve borç ödey- yaşaması gerektiği vurgulanıyor. karışmıyordu. temi şöyle işliyor: TOKİ elindeki iciler olarak imkânlarımız ölçeğinde arsayı ihaleyle belirlenen bir yüz- AKP iktidarı ve TOKİ ile birlikte hangi tarz sitede, nasıl bir fantazma- Büyük sermaye de karşılığında bir yükleniciye kentliler olarak gecekondu mahal- goriyi seçeceğimizle, hangi site İstanbul 1990’larda, bu tarz şehir devrediyor ve yüklenicinin arsa lelerini kendi imkânlarımızla imar reklamı ya da kataloğundan daha gelişiminden farklı yeni bir oluşuma üzerinde yapıp satacağı konutlar- ettiğimiz, dönüşümü kendi arsamız çok etkilendiğimizle sınırlandırılıyor. maruz kaldı. O zamana dek dan sağlayacağı gelirin ihalede be- üzerinde küçük ölçekli müteahhit- İmkânlarımız dar ise böyle bir seçme yapılaşmış kentin çeperinde 2. kuşak lirlenen yüzdeye göre paylaşılmasını lerle pazarlıklarla yapmaya alışkın şansımız da kalmıyor. Toplu ko- 1 kent oluşmaya başlıyor. Bir ucu öngörüyor. Bu yöntemde TOKİ, “gi- olduğumuz bir sistemden, devletin nut silolarında yeni modern kentli Atatürk Havaalanı, diğer ucu Sabiha derek azalan yatırıma elverişli parçalı kentsel dönüşüm söylemi ve ağır olmanın keyfini yaşamamız gereki- yor. Gökçen Havalimanı olup TEM otoyo- mülkiyet yapısından arındırılmış ara- yaptırımlar içeren yasalarıyla birlikte lu etrafında gelişen ve iki yakanın zi stoğunu devlet eliyle genişleterek çok güçlü bir düzenleyici olduğu bir Biz kentliler de, özel site ya da silo birbirine 2. Köprü ile bağlandığı bu gayrımenkul yatırım ortaklıklarına başka sisteme geçiyoruz. Şimdiye sınırları içindeki ütopik/distopik kuşak, varolan boş alanlar ve geniş ve inşaat şirketlerine ucuz arazi dek kentli olma durumunun seçim dünyaların detay düzenlemeler- 2 arsalar üzerinde, yeni uydu şehirler sağlıyor.” dönemlerinde belediyelerle ya da inde “modern” olmanın hazzına (Bahçeşehir, Göktürk, Ataşehir, Çek- Boyutlar ve aktörler değişiyor, ancak müteahhitlerle arsalarımız üzerinden varıyoruz. meköy) ve yeni merkezî iş alanları bildiğimiz kat karşılığı müteahhitle pazarlıklar yapmak demek olduğu bir (Maslak, Kağıthane, Ümraniye, anlaşan arsa sahibi modeli aynen anlayışı geride bırakıyoruz, devletin Kozyatağı) oluşturarak gelişiyor. devam ediyor. Artık TOKİ arsayı modern kentli olmamız gerekliliğini 1 Harun Gürek, AKP’nin Müteahhitleri, Güncel Yayıncılık: İstanbul, 2008. Bu gelişmenin en göze çarpan sağlıyor, ihaleler açıyor, daha büyük dikte ettiği yeni bir modelle karşı 2 U. Atayurt, “Derenin Taşıyla Derenin Kuşunu noktası, gayrımenkul sektöründeki ölçekli ve iktidarla iyi ilişkiler kurmuş karşıya kalıyoruz. Vurmak”, Express, 84, s. 13-14, 2008. 54 MİLLİYETÇİLİK, IRKÇILIK, SOYKIRIM

yOKsulluğun Kaynağı Bu sistemin dünya üzerindeki insanları ve çevreyi ne hale getirdiğini bütün ayrıntılarıyla tasvir etmek gerek.

Nihat Kentel pazara sunma yoluyla büyütücü bir aynı süre içinde kapitalizmden kur- bir süreçtir. Yaşadığımız toplumsal işleve geçiş yapmıştır. Pazar ilişkile- tulmanın yolları ve yöntemleri or- dinamik, insanların hız sınırlarını 1970’li yıllarda krize giren Fordist ri zaten gelir dağılımını bozucu bir taya çıkacak ve belki de dünya solu zorluyor. Yarışı sürdürebilenler, her işletme ve sermaye birikimi anlayı- karaktere sahiptir. Bu da üst gelir gelecekteki kapitalizm dışı dünyayı gün yeni rekorlar kırmak ve daha şında devlet, dengeleyici, talep ya- grupları ile alt gelir grupları ve ge- daha net bir biçime tasavvur edebi- hızlı olmak zorunda. Öyle gözükü- ratıcı ve gelir dağılımının bozulması lirsizler arasındaki arayı açmakta, lecek. yor ki, ya insanî sınırlarına çarpıp bu ara açıldıkça, insanların hayatta baskısına karşı bir işlev yerine geti- Bugün ise yapabileceğimiz çok aynı zamanda besledikleri sisteme kalma konusunda içine girdikleri rirken, daha sonra içine girdiğimiz önemli bir şey var. İçinde yaşadığı- en azından hasar verecekler, hatta rekabet daha da acımasız hale gel- neoliberal sermaye birikimi döne- mız bu sistemin dünya üzerindeki yıkılmasına neden olacaklar, ya da mekte, yaşadıkları psikolojik baskı minde devlet, sermaye birikiminin, insanları ve çevreyi ne hale getirdi- biyonikleşip sistemle birlikte “ya- “öteki”ne karşı olan düşmanlığı da pazar genişlemesinin baş aktörle- ğini bütün ayrıntılarıyla tasvir et- şamaya” devam edecekler. Yarışı körüklemektedir. rinden biri olarak nerdeyse taraf de- mek ve hangi gelişmelerin neye yo- sürdüremeyenler ise birer birer dö- ğiştirmiştir. Devletli pazar yaratma “Kapitalizm, insan hayatına bugü- laçtığını açığa çıkarmak. külüyor zaten. On yıl önceki fabrika ve sermaye birikim politikaları bu ne kadar tanık olmadığımız biçim- işçileri bugünkü işsizlerdir ve pazar “Değer” taşımayan yüzden, 30-40 yıldır gelir dağılımını de saldırıya geçti.” Bu önermeyi için “değer” taşımayan “işgüçleri” bozan bir eğilimle gelişiyor. “işgüçleri” bundan 10 yıl önce de söylüyorduk, vardır. Onlar bin türlü takla atarak, Böyle bir kurulum içinde, devlet ye- bundan 10 ya da 20 yıl sonra da söy- Refah sağladığı düşünülen büyüme, ıssızlaşmış kasabalarda, piyasaya niden dağıtıcı işlevini gittikçe terke- leyeceğiz büyük bir olasılıkla. Buna sürekli safralar atan ve bir yandan çıkardığında maliyetini bile kar- derek, artı değer ve rant kaynaklarını karşın daha küçük bir olasılıkla da kendi temellerini de parçalayan şılayamayan ürünlerini ektikleri YOKSuLLuK 55

topraklarda, kimyasal atıklarla be- direnişi para yanılsaması ile aşmayı olmadan ve ürünlerini Batı’ya sat- geçirilebilecektir. Gelir dağılımı bo- zenmiş ve en temel ihtiyaçlarını bile hâlâ becerebiliyor. Kapitalist pazar- madan, bu yoksulluktan çıkamaya- zukluğu ve yoksullaşma eğilimine gideremedikleri şehre yamanmış ya- ların ve neoliberal adını taktığımız caklarına inandırılmak isteniyoruz. karşı, pazar ilişkilerine son derece şam alanlarında hayatta kalmanın politikaları yürüten, tanrıya baktık- Buna inanmak için, bugün yoksul yabancı kavramların öne çıkarıl- ve kendilerini daha da yoksullaştı- larında dolarlar, avrolar gören, yeni olarak bilinen ülkelere, insanları- ması, bu hastalığın giderilmesi için ran parayı kazanma mücadelesinin muhafazakâr, korporatist ve baskı- nın yoksulluğunu ve yoksunluğunu önemli politik sonuçlar sağlayabilir. hikâyelerini yazıp duruyorlar. cı iktidarların esnekliği sayesinde, hediye eden şeyin, dinmek bilme- Dayanışma, pazarın panzehiridir. Kuzey Amerika ve Avrupa’da para ile dünyanın her köşesine çöreklenmiş yen genleşme ve yerleşme dürtüsü Demokratik ve ortaklaşa üretilen yazılan ve dünyaya dayatılan pazar olan krizlerin dünya çapında sosyal taşıyan, girdiği her alanı pazara çe- projeler ve süreçler, pazar ilişkileri senaryosuna göre oynanan oyun, patlamalara dönüşmesi, paranın virerek, dokunduğu her şeyi meta- dışında da bir hayat olup olamaya- yüzyıllardan beri dünyanın güne- kokusunu alan insanların ellerinde laştırarak, insanların pazar ve meta cağını zamanla bize gösterebilir. kalanları da yitirme korkuları da ilişkileri dışındaki yaşama olanak- yinde yoksullaşmaya, açlık ve şiddet Herkese temel bir gelirin garanti kullanılarak, engellenebildi. Neoli- larını yok eden sermaye olduğunu krizlerine, çevresel ve insansal kat- edilmesi hedefi, pazar ilişkilerine beralizm adını taktığımız, ama aslın- unutmamız gerekiyor. liamlara yol açıyor. Ekonomik büyü- ve kâr dürtüsüne karşı politik bir me yoluyla halklarını yoksulluktan da kapitalizmin kendi doğasından kaynaklanan genişleme ve derinleş- Çözüm var mı? alternatif olabilir. İnsanlar çalışma- kurtardığı iddia edilen Çin, Hindis- salar bile, toplumun kendilerini ta- me yöntemlerinin inanılmaz katkı- Yoksulluk pazarla doğrudan ilişkili tan, Rusya ve Brezilya gibi ülkeler şıyacağından emin olmalıdır. Deliler (buna Türkiye’de dahil edilebilir) sıyla, başta Çin, Hindistan, Rusya, bir kavramdır ve insanın kendisini, gibi gözüne iliştirdiği her yerden artı ise, yapılan propagandanın aksi- Brezilya, Türkiye ve Endonezya gibi bulunduğu toplumsal koşullarda, değer devşirme dürtüsü ve birtakım ne, sayısı her geçen gün artan geniş ülkelerde olmak üzere, insanları yeniden üretmesi için gereken ih- insanların “çalışkanlığı”, bazı başka halk kesimlerini ellerindeki para ile kapitalist pazarlara bağlayan top- tiyaçlarını karşılayabilmesi ile öl- “aptal” ve “değersizlerin” yoksullaş- ihtiyaçlarını karşılayamayan yoksul- lumsal ve dinsel projeler, hareketler, çülür. “Pazar” denilen ilişkiler ağı, masına yol açıyorsa, o zaman o “ap- lara dönüştürmekte. yine en büyük desteği pazarla içi- girdiği yerde metalaştırdıklarını ne girdikleri alışverişten alarak bu fiyat yoluyla “değerli” hale getirir- tal” ve “değersizlerin” de tembellik Türkiye’de de kişi başına düşen millî krizin bir dönüşüme yolaçmasının ken, insanların yoksulluk sorunu da etme haklarının ya da zorunlu tem- gelir artıyor. hatta bundan, yoksul- önündeki en büyük engellerden bi- tam bu andan itibaren ortaya çıkar. belliklerinin de karşılığının verilme- luk sınırı diye saptanan, günde 1 ya rini oluşturdu. Daha önce erişebildiği ihtiyaçlarına, si gerekir. da 2 dolar gibi insan hayatının ger- bir sonraki aşamada yerleşik pazar Bugün insanların çoğu hayatlarını çeği ile hiçbir ilgisi olmayan ölçütle- Dokunduğu her şeyi pazar konusu ilişkileri içinde, değişim değerleri- re göre, yoksulluğun azaldığı sonu- yapma becerisi, gıda ve hammadde idame ettirmek ile ettirememek ara- nin karşılığını ödeyerek erişmeye ya cunu çıkarmak bile mümkün. Oysa kaynaklarını da şu ana kadar görül- sındaki sınırda tutuluyor. Alttakiler da erişememeye başlar. Bu yüzden, bu yoksulluk alt gelir sınırı diye sap- memiş biçimlerde “değer”leyerek ve araftakiler, paraya tapma ideo- yoksulluğun kaynağı olan kapitalist tanan parasal miktar, insanlara, adı- spekülatör sermayedarların servet- lojisinin dışına çıkmaya en yakın pazarların gelişimi ise, büyüme adı na pazar denen canavar tarafından lerini şişirirken, milyarlarca insanın insanlardır. Küreselleşme yalnızca verilen pazar genişlemesi ve derin- yaşam alanları parçalanarak sunu- daha da yoksullaşması sonucunu pazar ilişkilerini değil, aynı zaman- leşmesi de, uzun vadede kaynağı ol- lur. Eskiden o “yoksulluk” sınırının getiriyor. Yoksulluğun yaygın oldu- da pazar dışı ağların da gelişmesi- duğu soruna çözüm olamaz. altında bütün temel ihtiyaçlarını ğu ülkelere de, hâlâ ilaç niyetine bü- ne önemli kolaylıklar sağlıyor. Eğer karşılayabilen insanlar daha sonra yüme ve dolaylı olarak, büyüme ile Yoksulluğa karşı koyma tek ülke- kendi mahallemizden, şehrimizden o “yoksulluk” sınırının üstünde ih- birlikte gelen Batı’yla entegrasyon de asla başarıya ulaşamayacak ka- ya da ülkemizden bulamıyorsak, tiyaçlarını karşılayamaz hale gelir. öneriliyor. Bu entegrasyon büyük dar uluslararasılaşmış bir sorun fikirdaşlarımızı başka kıtalardan Buna da günümüzde bazı iktisat- ölçüde dünya çapındaki ticaret an- olduğu için, uluslararası ilişkiler bulabiliyoruz ve ortak bir eylemde çılar, “millî gelir artışı var” diyerek laşmaları ile sağlanırken, büyüme ve deneyim aktarımlarıyla hayata buluşarak ses getirebiliyoruz. alkış tutar. Karşılayamaz hale gelir- ler, çünkü pazar, genişlemesini ve derinleşmesini, aynı zamanda işgü- cünün kendini yeniden üretmesinin de maliyelerini arttırarak, gerçekleş- tirir. Örneğin bugün, 10-20 yıl önce işgücümüz için hiç de gerekmeyen tüketim mal ve hizmetlerine ihtiyaç duyarız. Bir işçi daha fazla kazanır, ama alması gereken televizyon düz ekran, cep telefonu akıllı, hata in- ternet erişimi de eskisine göre 10 kat daha hızlı olmalıdır. Bundan 20 yıl sonra belki tekrar- layacağız, fakat insanlık tarihinin hiçbir döneminde insanlar mülki- yet ve hayatta kalma rekabetinin yol açtığı sosyal çöküşlere ve doğal yaşam alanlarının parçalanmasına bu denli maruz kalmadı. Toplum- sal dayanışmanın yerini toplumun en derin noktalarına kadar nüfuz etmiş olan rekabet, aynı zamanda artan ırkçılığın da gelişebileceği uygun bir zemin sağlıyor. Kapitalist pazar politikaları ise, bütün bu ger- çek yoksullaşmanın yol açabileceği 56 KÜLTÜR yeryüzünde Cennet hayali: Charles fOurıer Çocuksu, ayrıntıların peşinden giden, elinde büyüteç her şeye merakla bakan, naif bir neşe taşıyan, yaşadığı hayatın ve düzenin nasıl olması gerektiğine adanmış bir hayat.

Ceyda Akaş Kabadayı kötülük varsa, tüm baskıcı sistemi Bu bölüklerin ortak bir mutfağa ve kısıtlayıcılığıyla uygarlıktan bili- sahip olması hem herkesin yeter- Evdeki çalışma odasının balko- yor. Eğer insanlık bu dönemi atlat- li derecede beslenmesine hem de nunda bir zaman kapsülü olsa, ge- mayı başarırsa kendisinin ‘Armoni’ tüketimin kontrol edilmesine yol leceğe götürecek düğmelerde bir adını verdiği başka bir sürece gire- açacak. Tarımla geçinecek olan bu aksaklık olduğu için sadece geçmi- rek, tüm kabul görmüş kuralların toplumlar kendi içlerinde de sürek- şe gidilebiliyor olsa, yolculuğu hiç ötesinde mutlu bir yaşam sürmeye li devredilen bir görev dağılımıyla düşünmeden 19. yüzyılın ikinci ya- başlayabilecek (bu arada ciddi bir örgütlenecek, herkes kendi yetene- rısından başlatıp “Hadi gelmişken evlilik düşmanı olduğunu belirt- ği doğrultusunda üretime katkıda Ekim Devrimi’ni de görelim” diyerek mek gerek). Uyum içinde yaşayan bulunacak. Bu işbölümü çocukları konuşuyorlar (bunlarla işi olmayan 1920’lere sürüklerdi insan herhalde. bu topluluklar, Falanster adı verilen da kapsıyor elbette, Freud’un yıl- çocuklar ise çiçeklerle ilgilenip zeb- binalarda oturuyor. Fourier’nin he- lar sonra ortaya atacağı anal-sadist raların üstünde fink atıyor). Bu zaman dilimini bir 50 yıl daha saplarına göre dünya üzerinde her dönemi öngörürcesine oluşturduğu geriye götürmek içinse tek bir isim Tutkularıyla barışan biri 1620 kişiden oluşan yaklaşık 3 sistemde, Küçük Ordular ismini ver- yetebilir: Fourier. bir toplum milyon Falanster olacak (detaycı de- diği gruplar her çocuk gibi pislikle Şöyle bir adam olsa: Yaşadığı dö- miştik değil mi? Bunu hesaplarken oynamaktan hoşlandıkları için çöp Yapılmaması gereken, ama aslında nemden, yaşama şeklinden, içinde yine oturup 810 insan tipi içeren bir toplamakla görevlendiriliyor. Özel arzulanan güdüler yararcı bir an- bulunduğu toplumdan ve dayattığı liste yapıyor, bunun kadın ve erkek kıyafetleri içinde midillilerine bi- layışla geri dönüştürülüyor. Bunda koşullardan son derece şikâyetçi, versiyonlarını da hesaba katarak bu nip dolaşıyor, sürüngen toplayıp Fourier’nin insan tutkularına hiçbir tamamen farklı bir yapı kuruyor, sayıya ulaşıyor). işkembe temizliyorlar, özgürce argo şekilde gem vurulmaması gerektiği inanılmaz detaycı olduğu için bu düşüncesi ön plana çıkıyor elbette. toplum yapısını oluşturacak kişileri Zaten düşünüre göre tutkularıyla uzun matematik kombinasyonlarını barışmayan bir toplumun ahenkli elden geçirerek saptıyor; bununla olmasının hiçbir yolu yok. kalmıyor, toplulukların yaşayacağı Bunları yüzlerce sayfada anlatırken mekânları çiziyor, şehir planlaması- bir yandan da dergi çıkartıyor. na ciddi alternatif üretiyor, önerdiği yapıyı oluşturacak şartları belirliyor, Tüm bu çabalara rağmen, belki de bunları da Jules Verne’e taş çıkar- pek şaşırtıcı olmayan bir şekilde, ya- tacak bir edebî dil ve hayal gücüyle şarken büyük bir hareket sağlayamı- anlatıyor, durup durup listeler ya- yor. Hatta Béranger’nin uydurduğu pıyor, oturup “boynuzlu kocaların ya da anlattığı gibi 1825-35 arası, on değişik türleri” hakkında kafa yo- yıl boyunca kendine bu projeyi ger- ruyor, hem eğleniyor hem öğretiyor çekleştirmek için bir hami bulmak (!), kreş sistemini düşünerek ilk amacıyla kimsenin gelmediği öğle defa kadın haklarından ve özgürlü- yemekleri düzenliyor. ğünden bahseden kişi olmakla kal- Bu duruma istisna oluşturabilecek mayıp eğitimbilimciliğe soyunuyor, tek örnek var: 1833’te, yani ölü- yaşarken değil belki ama hemen münden dört yıl önce, Fourier’nin sonrasında Dostoyevski’den André fikirlerinden yola çıkılarak Baudet Breton’a, Roland Barthes’a bir sürü Dulary’nin bağışlanmasını sağladığı dehayı etkiliyor… 500 hektarlık alanda bir komün ku- İşte bu adımın tam adı: François Ma- ruluyor, tüm organizasyonu da sıkı rie Charles Fourier. Yaşadığı dönem: bir Fourierist olan Victor Conside- 1772-1837. rant yürütüyor, sonbahar aylarında binalar tamamlanıyor. ‘Armoni’ dönemi Ancak 1100 kişiyle başlayan yeni Bir uygarlık düşmanı Fourier. İn- toplum girişimi kışın sonunda 200 sanın barbarlıktan sonra geçirdiği kişiye düşüyor, belki de Fourier’nin bir süreç olarak görüyor uygarlığı hassas hesaplarına tam da uyul- ve şu anda başımıza gelen ne kadar madığı için! (Mezarından bağırıyor: KÜLTÜR 57

kadar çok sayıda ve yetenekli peyzaj ressamı varsa, sebebi budur. Peyza- jın kendisi de sosyalist hale geliyor, gülmeyin: Bu demektir ki sosyalizm, doğanın gücünün akıl yoluyla arttı- rılmasından ve bilim ile sevgi aracı- lığıyla ahenkle düzenlenmesinden başka bir şey değildir” diyor. “Devrimci Bağımsız Bir Sanat İçin” Dahi ütopistimizin sanata etkisi dö- nemle sınırlı kalmıyor. 1938’e geldi- ğimizde André Breton’u Paris’te ilk sürrealist sergisini düzenlerken bu- luyoruz. Aynı yıl sanatçı, Frida Kah- lo, Diego Rivera ve Leon Troçki’yle beraber Meksika’ya gidiyor ve “Dev- rimci Bağımsız Bir Sanat İçin” mani- “Fourierizm barışçıl bir sistemdir, inceliğiyle ruhu ele festo kaleme alıyorlar. 1939’da içinde geçirir; kalbin, Fourier’nin sistemini oluştururken kendisini Fourier’ye de yer verdiği ve sonradan Vichy hükümeti tarafından yasakla- de etkilemiş olan insan sevgisiyle dolmasını sağlar, aklı nacak olan “Kara Mizah Antolojisi” ve “Fata Morgana”yı yayınlayan ahengiyle şaşırtır...” Breton, Mareşal Pétain tarafından “tehlikeli bir anarşist” olarak nite- 1620 dedik size…) takipçisi olan “Rémi” lakaplı Roland Fourier’nin toplum ve sistem eleş- lendiriliyor ve New York’a gitmek Perrot ile tanışıyorlar. Perrot’nun tirisi 1850 sonrası Fransız sanat ca- Sonra 1841’de biri Brezilya’da olmak zorunda kalıyor. İşte bu sürgün gün- bağlantıları sayesinde 270 hektarlık, miasında da etkisini sürdürüyor. üzere iki ayrı Falanster kuruluyor, lerinde Amerika yerlilerini tanımak içinde harap bir çiftliğin de bulun- Neil McWilliam’ın yazdığı, İletişim sonları yine hüzünle bitiyor. Dok- için yaptığı yolculuklarda yanına duğu araziyi herkesin birleşerek or- Yayınları’ndan çıkan Sanat/Ütopya torlar, avukatlar ve mühendislerden Fourier’nin kitaplarını alan Breton, taya koyduğu 450.000 Fransız Fran- - Sosyal Sanat ve Fransız Solu isimli oluşan bir grup 1845’te ütopyayı 1945’te de “Ode à Charles Fourier”yi gıyla (aşağı yukarı $64.000) satın 570 sayfalık kitabın yarısı tamamen bu defa Cezayir’de (sömürge sahibi (“Charles Fourier’ye Ağıt”) yazıyor. alıyorlar. Fourier’ye ve onun sanata ve teorisi- olmak bambaşka tabii) hayata ge- Fourier geçen yıllar içinde Roland ne etkilerini anlatıyor. Özellikle 1851 çirmeye yelteniyor, kısa süre sonra Halen Zinzine dağının eteğinde ha- Barthes, Pascal Bruckner, John Up- Paris Salonu’nda Millet’nin “Le Se- maaşla geçinen bir topluma dönü- yatına devam eden kooperatif daha dike gibi birçok yazar için ilham meur” tablosunun bu bakış açısıyla şüyor. Amerika’da buna benzer ta- çok hayvancılıkla geçiniyor. Bir de kaynağı oluyor. Etkisi son derece nasıl övgüyle karşılandığını aktarı- rım kooperatifleri kurulsa da sonuç radyosu var, ayrıca Forum Civique derinden ve sessiz gerçekleşiyor an- yor. değişmiyor. Sadece aralarından biri, Européenne’e de ev sahipliği yapı- laşılan. Zaten Italo Calvino da Fou- Meksika’da kurulan bir komün, 13 yor. Limans’da bulunan kooperatifin Dönemin düşünür ve sanat eleştir- rier hakkında yazdığı üç şahane de- yıl ayakta kalabiliyor. Fransa’da dört, Ukrayna, Avusturya, menlerinden Laverdant, bir Fouri- nemesinden birinde kendisinin son Almanya ve Costa Rica’da birer de erist olarak sanatçının dürüst ol- Longo Mai derece az konuşan, genelde sessiz kardeşi bulunuyor. ması gerektiğini, ahengi bozulmuş kalmayı tercih eden biri olduğunun Günümüze geldiğimizdeyse Fourier’nin ölümüne ve son- insan ve doğanın tüm çıplaklığıyla altını çiziyor. Öyle ki, en yakın arka- Fourier’nin rüyasını gerçekleştiren rasına geri dönersek, bu se- tasvir edilmesinin gerekliliğini vur- daşının sağır olduğunu da bıyıkal- birçok kooperatif olduğunu görü- fer Dostoyevski’yle karşılaşıyo- guluyor, yazarın deyimiyle realizmi tından gülerek ekliyor. yoruz. İlki Fransa’nın güneyinde, çağrıyor: “Ne zaman çetin ve sıkı- ruz. Fourierist bir topluluk olan Bir başka arkadaşı, döneminin ve Limans bölgesinde kurulan Longo cı işlere gömülmüş (…) zorluklar Petrachevski’ye katılan yazar belki de günümüzün de en büyük Mai. Provans dilinde “uzun süre içinde yaşayan yoksul insanlarla 1849’da vatan haini ilan edilerek Çar gastronomlarından biri olan Brillat- yaşayan” anlamına geliyor. ’68 coş- karşılaşsalar, onları rahat ve keyifli I Nicolas tarafından idam cezasına Savarin’in (1838’de yayınlanan kusu içinde, Spartakus grubuyla bir atmosferde grup halinde resmet- mahkûm ediliyor. Çarın son anda Physiologie du Goût - Tatmanın Fiz- (Avusturyalı öğrenci birliği), Hydra meye girişen” sanatçıları eleştiriyor. cezadan vazgeçmesi bugün Suç ve yolojisi, Çiya Yayınlarının ‘Yemek ve üyesi (İsviçreli öğrenci grubu) öğ- “Fourier, uygarlığın doğayı sömür- Ceza’yı, Karamazov Kardeşler’i oku- Kültür’ dergisinde bölüm bölüm ya- renciler birleşerek savaş ve kapita- mamızı sağlıyor. Dostoyevski, sorgu mesine son verilmesiyle, verimli ve yınlanmıştır) yemek kültürü üzerine lizm karşıtı çeşitli eylemler yapıyor. heyeti karşısında şöyle diyor: insan ihtiyaçlarına karşılık veren bir düşüncelerinin etkisiyle, kurduğu Bir yandan da fon oluşturuyorlar. yeryüzü cenneti yaratılacağını iddia “Fourierizm barışçıl bir sistemdir, sosyal düzende yemek yapmanın ve etmiştir” diyor yazar. Hydra’yı 1972 yılında Schirmeck inceliğiyle ruhu ele geçirir; kalbin, yemenin bile her zamanki gibi detay- Fabrika eyleminden tanıyoruz, fab- Fourier’nin sistemini oluştururken Yine 1851 Salonu üzerine lı bir şekilde yer alması aslında tam rikayı ele geçirmeleri onlara bü- kendisini de etkilemiş olan insan (Fourier’nin ahenk teorisiyle bağ- da Fourier’yi niye okumamız gerekti- yük bir prestij ve destek sağlıyor. sevgisiyle dolmasını sağlar, aklı daşan şekilde) François Sabatier de ğini anlatıyor: Çocuksu, ayrıntıların Almanya’da Baader ortalığı kasıp ahengiyle şaşırtır... Bu sistemde nef- sergide yer alan peyzajlar hakkında peşinden giden, elinde büyüteç her kavururken Hydra ve Spartakus tüm rete yer yoktur. Fourierizm, politik “istesek de istemesek de şehirlerden şeye merakla bakan, naif bir neşe kurulu sisteme karşı alternatif bir devrimlerin peşinde değildir, yaptığı vazgeçmeyi düşünmek zorundayız. taşıyan, yaşadığı hayatın ve düzenin yapılaşma oluşturma düşüncesin- devrim ekonomiktir. Devletle, mülk- Takdir-i ilahî peyzaj sanatçılarını, nasıl olması gerektiğine adanmış de birleşiyor. Birleşen bu iki Alman le ilgilenmez”. bizleri kırlarla, yani insanın doğal bir hayat bu. Bir roman kahramanı, ekolü topluluk, otoriteyle yaşa- yuvasıyla yakınlaştırıp barıştırarak Flaubert’in “Bilirbilmezler”inden Bir yeryüzü cenneti dıkları doğal problemler sebebiyle bu olaya hazırlamakla görevlendiril- (“Bouvard et Pécuchet”) fırlamış Provence’a geliyor ve Fourier’nin sıkı Sadece bir ütopya olarak kalmayan miş görünüyor. Emin olun, bugün bu gibi bir mucit. 58 KÜLTÜR niKsar ve çemişKezeK: Cahit Külebi’nin iKi yurdu

Külebi, Kemalist gözlüklerini takıp Çemişkezek, Patnos ve Malazgirt’i yazdığında, şiirle ilişkisi kopar, “Türküm, doğruyum, çalışkanım” düzeyine düşer.

Roni Margulies bakarak yazılmıştır, köye şehirden bakar. Anadolu köylüsünün şairi de- Cahit Külebi hiç kuşkusuz Cumhu- ğildir Külebi, büyük kente göç etmiş riyet döneminin en büyük şairlerin- köylünün şairidir. den biri ve değeri en az teslim edile- Büyük şiir ve beylik şiir nidir. Kanımca Yahya Kemal, Nazım Hikmet ve Edip Cansever ile aynı Cahit Külebi hem çok iyi bir şairdir nefeste anılması gerekirken, Külebi hem de çok kötü şiirler yazmıştır. “anılmayan” bir şairdir. Kendine özgü bir şiiri, kendine özgü Turgut Uyar 1968’de kaleme aldığı bir şiir dili vardır, iyi şiirlerinin hep- bir yazısında şöyle der: “Külebi bir sinde başkasının olduğu bir an için ‘vakıa’dır, bir açıklanmaz olaydır bile zannedilmesi mümkün olma- Türk şiirinde. Oysa gündeşi Orhan yan bir Külebi sesi vardır. Ama aynı Veli kuşağı açıklanabilir; birtakım zamanda en sıradan, en yeteneksiz toplumsal koşullara bağlanarak, ye- şairin yazacağı kadar ezbere, Meh- tişme, oluşma, yaşama düzenlerine met Emin Yurdakul şiiri kadar beylik ve pespaye şiirleri de vardır. bakarak açıklanabilir... Ya Külebi? Külebi, durup dururken çıkar”. Oysa Niye? Nasıl oluyor da aynı şair hem Külebi tam da toplumsal koşullara mükemmel şiir hem beylik şiir yaza- bağlanarak açıklanabilir: 1950’lerde biliyor? başlayarak günümüze dek süren ve Divan şiiri ile ilgili bir soruşturmaya bu dönemin özellikle ilk 20 yılın- verdiği cevapta Edip Cansever bu şi- da Türkiye’nin sosyo-ekonomik ve ire niye ilgi duymadığını anlatır ve siyasî yaşamının en çarpıcı geliş- şöyle der: “... gerçek yaşamdan uzak mesi olan, döneme adeta damgasını bir şiirdir de ondan. Ne doğası doğa, vuran toplumsal olgunun, iç göç ol- ne aşkı inandırıcı bir aşk, ne de insa- kişidir: Yani kente yeni göç etmiş, fantezisiz, adeta 30 saniyede kendi- gusunun şairidir Cahit Külebi. Şiiri- nı etiyle kanıyla somut bir insandır... genç Külebi. Ona seslenir, onu yazar liğinden çıkıvermiş kadar kolay ya- nin toplumsal temeli, maddi zemini Onca yüzyıl egemenliğini sürdürmüş bu şiirde ve tüm iyi şiirlerinde: zıldığı hissini uyandıran ve ama bir Türkiye’yi onyıllarca kasıp kavuran bir şiirden bir tek ‘Osmanlı İnsanı’ insanlık durumunu bu kadar yoğun köyden kente göç olgusudur. Ve bu bile çıkaramayız. Öyleyse? İnsanın ve çarpıcı bir şekilde canlandıran, temele oturduğu için, derin toplum- olmadığı yerde şiir aramak çabası “Atlarla, insanlardan daha çok / yol- son dizesiyle insana adeta fiziksel sal kökleri olduğu için büyüktür boş bir çaba değilse nedir? Yaşama- daş mıydın çocukluğunda? / Neyledin bir acı çektiren bir şiir var mıdır, bil- Külebi’nin şiiri. sızlığın getireceği tek şey ölü şiir hüc- hepsinin yokluğunda?” miyorum. Varsa, ben okumadım. Külebi’nin temel teması, dönüp do- releri, ölü bir doku olmaktan öteye laşıp işlediği, şiirinin can damarı geçemez.” “Nasıldı gurbete ilk çıkışın? / Kıyısına “Niksarda evimizdeyken / Küçük bir olan tema şehirdeki köylünün, ilk Çoğu büyük şair gibi, Külebi’nin ilk vardığın deniz?” serçe kadar hürdüm” der Külebi şii- nesil şehirlinin yalnızlığı, özlemleri de bütün iyi şiirleri buram buram rin başında. Ama sonra, İstanbul’da: ve hasreti, fakirliği ve kimsesizliği- yaşam ve yaşanmışlık kokar. Bu şi- dir. irlerin doğası doğadır, insanı etiyle Külebi’nin bütün iyi şiirleri aynı şi- kemiğiyle somut bir insandır. Ve Yaygın görüş Külebi’nin halk şairi, irin tekrar tekrar yazılmış şekille- “Anladım bu şehir başkadır. hep aynı insandır: Köyden kente Anadolu şairi olduğudur. “O halk’tır, ridir adeta. Ve bu şiirin belki de en Herkes beni aldattı gitti, göçmüş, kentte yabancı ve yalnız halktandır (halk dediğimiz ney- güzel örnekleri “İstanbul”, “Tokata Anladım bu şehir başkadır kalmış, bunalmış, umutlarını ve ya- se), halkça duygulanır”, der Turgut Doğru”, “Tokata Girerken” ve “Yurt” Herkes beni aldattı gitti. şam sevincini yitirmiş, bir yandan Uyar, “bütün ezilmişliğini de keyfi- şiirleridir. “Belki de” dedim ama, Yine kamyonlar kavun taşır, dayanılmaz bir özlemle yanan, bir ni de duyurur Anadolu insanının”, hiç kuşkum yok, “İstanbul” sadece Fakat içimde şarkı bitti.” yandan içinde yanardağ gibi bir öfke der, “Anadolu lirizmini” taşıdığını Külebi’nin değil, Cumhuriyet döne- yükselen insandır. söyler. Oysa, Anadolu temaları- minin en güzel şiirlerinden biridir. nın işlendiği her şiir dönüp geriye Bu insan, “İkinci Kişi” şiirindeki Bu kadar sade, yalın, fazlalıksız, Bundan en az 10, belki de 15 yıl KÜLTÜR 59

sonra yazılmış olan “Tokata Girer- doğasıdır, çocukluğunu, gençliği- ken” biçim olarak da, içerik olarak ni simgeleyen doğadır, herhangi da tam aynıdır: bir doğa değil: “Allı güllü çiçekler / Elimle dikilmiş bahçesine. / Yürüsem hepsi koşar ardımdan / Çocuk gibi “Tokata girerken bir derin / Vadi var delicesine.” her taraf yeşil” diye başlar, Nitekim, şiirin en çarpıcı dizeleri, “Siz baksanız bir şey göremezsiniz / “Alın beni bırakın o vadiye Benim yurdumdur orası”, bir yandan Belki yüzyıllarca yaşarım. kentlilerin duyarsızlığından sitem Alın beni bırakın o vadiye eder, ama bir yandan da anlattığı Belki yüzyıllarca yaşarım. doğanın “kendi” doğası olduğunu Şu bizim Külebi n’oldu diye vurgular. İsterse sormasın ahbaplarım.” Sahici yurt ve ezbere yurt Bu şiirdeki “yurt” ile “Atatürk Kurtu- Aynı özlem, aynı şikâyet. Geride luş Savaşında” veya “Atatürk’e Ağıt” bıraktığı yerde “Ne kin, ne haset, veya “Köy Öğretmenleri” veya “Yur- ne başka şeyler!” Büyük kentte ise, dum” şiirlerindeki “yurt” arasında- ortadan kaybolduğunda “N’oldu?” ki fark, Külebi’nin büyük ve sahici diye merak bile etmeyecek olan ah- şiiriyle sahte ve banal şiirleri ara- baplar. İnsan ilişkileridir Külebi’yi sındaki farkı açıklar. Bu iki “yurt” yoran, mutsuz eden; sahte ve afakî Külebi’nin hem çok iyi bir şair hem bir doğa özlemi değil. de çok kötü şiirler yazmış bir şair ol- masının sırrını içerir. “Tokata Doğru” şiirinde özlenen doğaymış gibi görünür. “Bir türkü Yurtlardan birincisi, Külebi’nin do- kadar uzak” olanlar kavaklar ve ğup büyüdüğü köy ve kasabalardan, akçakavaklardır, atlardır, “Çamlı- yüzdüğü derelerden, diktiği çiçek- belden Tokata doğru / Tozlu yolların lerden, babasıyla oyunlar oynadığı aktığı ırmak”tır. Ama biliyoruz ki han ve evlerden oluşan hakiki, de- Çamlıbel’in önemi doğasının güzel- neyimlenmiş, yaşanmış, gerçek bir liğinden değil, Külebi’nin ilkokul bi- sevgiyle sevilen bir yurt. rinci ve ikinci sınıfları okuduğu yer Diğeri ise, ilkokul müsamerelerinde olmasından gelir. Bir yazısında şöy- okunanlara benzeyen şu dizelerdeki le der Çamlıbel hakkında: yurt: “Kasabanın ortasından Sivas-Tokat yolu geçerdi... Biz yolun üstünde, ka- sabanın çıkış yerinde boş bir handa Önce adını öğrenir çocuklarımız! otururduk. Hanın avlusu çok genişti. Eli kalem tutup yazanda. Ortasında bir kuyu vardı. Önünde Ve nihayet: Patnos ve Malazgirtliler Külebi’nin de gürül gürül akan bir ark. İlkoku- tanıdığı gerçek köylüler değil, lun birinci ve ikinci sınıflarını hanın Binler yaşa, yurdumuza hizmeti bü- Kemalizm’in “Köylü milletin efendi- yanındaki ilkokulda okudum. Hanın yük! Çemişkezekte, Patnosta, Malazgirtte sidir” şiarındaki hayalî köylülerdir. avlusunda çoğu zaman tek başıma Kemal Paşa! Ölümsüz insan! Şanlı doğanlar Bütün bunları düşünmelisiniz. Bu şiirlerde Kemalizm’in “halka rağ- oynardım. Köprüler, kubbeli fırınlar Atatürk! Yüce ırmaklar gibi sessiz, sürekli me halk için”, tepeden inme refor- yapardım. Babam bir oyuncak değir- (Atatürk Kurtuluş Savaşında) Kağnılarla, arabalarla, kamyonlarla men yaptırmıştı. Kalıp kalıp söktü- mizminin kurgusal köylüsü, hayalî Akıp köylere gitmelisiniz! ğüm çimlerle taşları besleyerek arığa halkı vardır. Külebi’nin Niksar’da set yapardım. Yerleştirdiğim oluk, de- Veya şu dizelerdeki: oyun oynadığı çocuklar veya Yurdumuza ışık iletmelisiniz. ğirmenin çarkını, taşlarını döndürür- Ankara’da sırtında küfeyle gezinen (Köy Öğretmenleri II) dü. Sahici bir değirmen gibi.” adam değil, şehirli Kemalist aydı- Ağladığım senin içindir! nın uzaktan ve yukardan gördüğü, Şiirde yer almamalarına rağmen, Güldüğüm senin için; tanımadığı kalabalık vardır. Örne- “Tokata Doğru” şiirine somutlu- Öpüp başıma koyduğum Bu örneklerdeki “yurt” Külebi’nin ğin, “Kim tutup kurtaracak bunları” ğunu, sahiciliğini veren, Çamlıbel Ekmek gibisin! yaşadığı, bildiği “kişisel” yurt değil, dizesi Kemalizm’in seçkinciliğinin, ve bu köprüler, kubbeli fırınlar ve (Yurdum) Atatürkçülüğün uzaktan ve yukarı- oyuncak değirmendir. Şiirin her dan baktığı “kavramsal” yurttur. tepedenciliğinin çok özlü bir ifadesi dörtlüğünün sonundaki “dön geri kuşkusuz, ama insanın tüylerini di- Dolayısıyla, şiirlerdeki duygular ya- bak” nakaratının ve “Gözlerim ya- ken diken ediyor. Veya: pay, imgeler banal, sevgi zorakidir. şarıyor, dön geri bak” dizesinin birer Çemişkezek, Patnos ve Malazgirtlile- Külebi, Kemalist gözlüklerini takıp hançer kadar etkili olması ilkokul re dışarıdan ve yukarıdan akıl veril- Çemişkezek, Patnos ve Malazgirt’i günlerinin o oyuncak değirmeni sa- Kemal Paşa çıkageldi mektedir. Sahicilik gitmiş, giderken yesindedir. Bir alevdir aldı gitti yurdumuzun gön- yazdığında, şiirle ilişkisi kopar, şiiri de beraberinde götürmüş, ye- lünde, “Türküm, doğruyum, çalışkanım” “Yurt” şiirinde de yine ardıçlar, rini soğuk ve didaktik bir hamasete Çorap gibi söküp attı düzeyine düşer. gürgenler, çiçekler, dağlar, dereler bırakmıştır. Bu şiirlerin ne doğası Düşmanları ordumuzun önünde. vardır; “Tokatla Niksar arasında / doğa, ne aşkı inandırıcı bir aşk, ne Külebi’nin yurdu Niksar’dır, (Atatürk’e Ağıt) Bir küçük ev görünür uzaktan”. Ama de insanı etiyle kemiğiyle somut bir Çamlıbel’dir, Tokat’a doğrudur. On- doğa kişiseldir yine, Külebi’nin insandır. Bu şiirlerdeki Çemişkezek, ları yazdığında hakiki şiir yazar. 60 KÜLTÜR çağının bir tanığı: Charles dıCKens 200 yaşında Yalnızca yoksulların yaşadığı akıl almaz zorlukların değil, evlilik, eğitim, hukuk gibi toplumsal kurumların eleştirisi de Dickens romanlarının önde gelen konuları arasındadır.

Melih Mol

Bu yıl şubat ayında İngiliz roman- cı Charles Dickens’ın doğumunun 200. yıl dönümü çeşitli etkinliklerle kutlandı; dünya çapında pek çok edebiyat sever çağının tanığı büyük İngiliz yazarı saygıyla andı. Geride klasik edebiyatta erişilmesi güç bir külliyat bırakan Dickens’ın şüphesiz en ayırt edici yanı özellikle de yok- sulların gündelik hayatını en çıplak haliyle tasvir etmesi ve mükemmel bir karakter yaratıcısı olmasıydı. Oliver Twist, David Copperfield, Mr. Gradgrind, Ebenezer Scrooge, Mr. Micawber bu karakterlerden yalnız- ca birkaçı. Dickens 1812 yılında Portsmouth’ta doğdu. Babası borç batağına düşüp hapse girene kadar görece mutlu geçen çocukluğu, babasının iflasını takiben çalımak zorunda kalmasıyla değişti. Küçüklüğünde bir asilzade olma hayalleri kuran Dickens için ileriki yıllarda onlarca karakterde hayat bulacak olan deneyimler, hem yazarlığını hem de hayatının geri ka- lanını etkiledi. Yazarlığa gazeteci olarak başlayıp Viktorya Dönemi burjuvazisinin Dickens bir diğer önemli romanı rağmen Dickens kitaplarının halen ilk hikayelerini “Boz” takma adıyla ikiyüzlülüklerinin ve Yoksulluk Ya- Martin Chuzzlewit’i kaleme aldığı sı- yaygın bir okuyucu kitlesine ulaşıyor yazan Dickens’ın ilk önemli romanı sası2 gibi işçi sınıfına ve yoksullara rada, ünü denizaşırı ülkelere ulaşan olması, Tolstoy ve Orwell gibi pek Oliver Twist 1837-39 yılları arasında yönelik saldırıların teşhirinin yanı bir yıldızdı artık3. David Copperfield, çok yazarın Dickens romanlarına yö- aylık parçalar halinde yayınlandı. sıra sınıf çatışmalarının müstehzi Bleak House, Zor Zamanlar, İki Şehrin nelttikleri övgüleri haklı çıkarıyor. Çocuk yaşta çalışmaya başlayan ök- bir dille eleştirisini de içeriyordu. Hikâyesi, Büyük Umutlar, Ortak Ar- süz Oliver Twist’in acıklı öyküsünü Oliver Twist’i babasının ölümün- kadaşımız gibi romanlar da parçalar ve maceralarını anlatan roman özel- den sonra annesine ve kızkardeşi- halinde yayınlandı, hemen hemen likle üst sınıf İngilizler için şaşkınlık tamamı beyaz perdeye aktarıldı ya verici nitelikteydi. Sanayinin gitgide ne bakmak zorunda kalan Nicholas Nickleby’nin hikayesi izler. Nicholas da ilham kaynağı oldu. geliştiği, endüstriyel kapitalizmin 1 Dönemin sömürü politikalarının ulaştığı palazlandığı ve çocuk emeği sömürü- Nickleby de Oliver Twist gibi aylık bö- Dickens, yukarıda da belirtildiği akıl almaz boyutlar için bkz: Engels, Fried- sünün en üst seviyesine çıktığı bu dö- lümler halinde yayınlandı. Nicholas gibi, toplumsal gerçekçi akımın er- rich. İngiltere İşçi Sınıafının Durumu, Sol Ya- yınları, Ankara: 1997. nemde, çocuk bir işçinin romandaki Nickleby, yayınlanmasının hemen ken temsilcilerinden biri. Yalnızca 2 Yoksulluk Yasası: İlki Elizabeth döneminde gerçekçi tasviri, zengin İngilizlere ha- ardından Dickens’ın hayatı boyunca yoksulların yaşadığı akıl almaz zor- geçen, yoksulluğu bitirmeye yönelik yasa. Yoksulluk Yasası’nı özü itibariyle kapitaliz- yal dahi edemeyecekleri yoksulluklar sürecek ününü sağlamlaştırdı. Oliver lukların değil, evlilik, eğitim, hukuk 1 min kriz dönemlerinde sürekli olarak uygu- hakkında fikirler veriyordu . Twist’in hikâyesi kadar acıklı değilse gibi toplumsal kurumların eleştirisi ladığı “kemer sıkma” politikalarına benzet- Toplumsal gerçekçi romanların er- de Nicholas’ın hikâyesi de yoksulla- de Dickens romanlarının önde gelen mek yanlış olmaz. 3 Dickens’ın, ABD’ye yaptığı ziyaretlerde, hay- ken örneklerinden biri sayılan Oli- rın hayatının ve dayanılmaz çalışma konuları arasındadır. Yazılmaları- ranlarının yoğun ilgisi sebebiyle arabasın- ver Twist, çocuk emeğinin yanı sıra koşullarının gerçekçi tasvirini içerir. nın üzerinden geçen onca zamana dan inemediği anlatılır. KİTaP 61 bizden Olmayanların aCıları, hiKâyeleri

Behçet Çelik soy bağı sorunu; abisine hayran an- bu. İçine doğduğumuz toplumla ya nesinin abisinin ardından ölümüyle da bir zaman önceki kendimizle çe- Yaşlı bir Ermeni kadın, bir travesti, dengesini yitiren Ayhan’ın sorunu da lişkiye düştüğümüz her anda iç savaş eski bir solcuyla babası, üvey anne aynı soyun içinde sıkışıp kalmışlık- biraz daha büyüyor, ancak geçici mü- Zayi’nin zulmünden kaçmış, kendi ayakları la, ailenin dışına çıkamamakla ilgili; tarekelerle, eylemsizlik kararlarıyla üstünde durmaya çalışan bir kadınla Rızvan Efendi de oğlu Rüstem’i solcu- bir parça soluk alabiliyoruz. İç savaş kahramanlarının kızı, mezardaki annesiyle konuştu- lardan korumak için onun ruhsal ola- çok derinlerde devam ediyor, küllen- canlarını yakan, ğunu iddia eden genç bir adam. rak sakatlanmasını göze alırken so- miyor. yunun derdindeymiş, ama işler onun hayatlarını altüst Sibel Oral’ın Zayi isimli romanı bu in- gönlünce ilerlememiş. Soy sop konu- Aynı okla yaralanmış gibi eden olayların çoğu sanların yaşadığı birbirine yaslanmış larındaki derin travmalardan birini Zayi’nin anlatıcısı buruk, kederli bir son yüz yılın en acılı birkaç evden ibaret çıkmaz bir sokak- de Selvi yaşamış. Soy sop düşkünü sesle aktarıyor hayatlarını sokaktaki- ta geçiyor. Bu çıkmaz sokak –roma- babaanne ve dedesinin ailelerine toplumsal olaylarıyla lerin. Anlatılan yaşantılardaki acıya, nın anlatıcısının tabiriyle– fanilerin layık görmedikleri, üstelik solcu bir yakından ilgili: 1915, hor gördüğü bir sokaktır ve faniler, sızıya koşut bir ton bu. kadınla evlenen oğulları arasındaki 6-7 Eylül, 12 Eylül. çıkmaz sokağın elit olduğunu düşün- bitmek bilmez gerilim, doğumundan Selvi’nin sessizliği, dilsizliği anlatma- dükleri mahallelerinin görüntüsünü itibaren Selvi’nin kaderini belirliyor. dığımız ya da duymadığımız anlarda Sibel Oral’ın kurgusu bozduğunu düşünmektedir. Fanileri da acıların var olduğunu hatırlatıyor, Öteki ile ilişkimizdeki sorunlar içerisinde roman roman boyunca pek tanımayız; ama başkalarının sessizliklerine (ve ses- çıkmaz sokağın yerleşikliklerinin çı- kendimiz ile başkaları arasında ka- kişilerinin acıları, kara sizce anlattıkları hikâyelere) kulak kışsızlıklarının, sıkışıp kalmışlıkları- panmak bilmez uçurumlar olduğu kabartmaya çağırıyor bizi. Selvi’nin yazgıları yaşanan bu nın fanilerle aynı ya da eşit görülme- algısıyla başlıyor. Kendi içimize ve içinden geçirdiği gibi: “Hepsi ayrı melerinden kaynaklandığını sezeriz. dolayısıyla kendimizi ait saydığımız vahşetlerle bağını okla yaralanmış gibi görünse de as- Fanilerin düzeni onları içine alma- soyumuza, sopumuza kapanmamız, yitirmeden daha geniş lında aynıydı yaranın derinliği. Aynı mış, bir zaman almışsa bile sonradan bizden olmayanları, ötekilerini dışla- okla yaralanmış gibi, aynı bahtiyar bir bağlama oturuyor. dışlamış, atmıştır. mamız bu algının sonucu. Bu büyük ayrılık bilincini aşmamızı sağlaya- sessizliğe gömülmüştü yaralanma Sokaktaki metruk binaya dilsiz bir cak algıyı Zayi’de Selvi’yi büyüten anlarındaki iniltileri.” kadın olan Selvi’nin taşınmasıyla Adalet Hanım’da görüyoruz. “Adalet Zayi’nin kahramanlarının canlarını başlıyor roman. Roman iki anlatı- teyze bizi başkalarından ayırmazdı. cının ağzından iki farklı zamanda yakan, hayatlarını altüst eden olayla- Ona göre başkaları diye bir şey yok- geçiyor. Birinci anlatıcı, roman kah- rın çoğu son yüz yılın en acılı toplum- tu. ‘Biz insanlar...’ derdi, ben o in- ramanlarının yapıp ettiklerini, ne sal olaylarıyla yakından ilgili: 1915, san hikâyeleri içinde gezen bir Selvi düşündüklerini, ne hissettiklerini 6-7 Eylül, 12 Eylül. Sibel Oral’ın kur- hayal ederdim.” Başka bir yerde de bilip kimi zaman imgesel bir dilden gusu içerisinde roman kişilerinin acı- şöyle söz eder Selvi ondan. “Benimle de yaralanarak onların iç dünyaları- ları, kara yazgıları yaşanan bu vah- yan yana duran bir Adalet teyze var- nı bize açıyor. Öbür anlatıcı ise Selvi. şetlerle bağını yitirmeden daha geniş dı. O zaten tüm dünyayla yan yanaydı Çocukluğundan itibaren yaşadıkları- bir bağlama oturuyor. Sadece kritik sanki.” nı ve hissettiklerini aktarıyor. anlarda, taşkınlık zamanlarında de- Selvi, büyükbabasının savaşların en ğil, toplumsal hayatın bu örgütlenişi- Roman ilerledikçe sokağın yerle- korkuncunun iç savaş olduğu iddiası- nin her anında “[faniler] birbirlerinin şikliklerinin hikâyeleri netlik kaza- nın doğruluğunu hayatının her döne- etlerini, saç tellerini, parıldayan diş- nırken neler yaşadıkları, nasıl olup minde yaşayarak görmüştür. Bu tes- yollarının bu sokağa düştüğü de ber- lerini çalıyorlar. Birbirlerinin sırlarını pitin düz, siyasî anlamını aşan başka raklaşıyor. Hepsinin ortak bir yönü satan hırsız kulakları, birbirini öldü- bir boyutu daha var. Bazı iç savaşlar var, hepsinin soy sop meselesiyle il- ren hain dudakları var fanilerin.” da bizim içimizde sürüp gider; ülke- gili sıkıntıları, sorunları olmuş. yi kavurup sıkıştırması, kurutması, Fanilerin karşıtı sözlüklerde ölümlü Lerna Hanım’ın hayat çizgisindeki tadını kaçırması, zamanla kan ve olmayanlardır; Zayi’de ise çıkmaz so- temel kırılma başka bir dinden biri- gözyaşına boğması gibi, içimizdeki kağın yerleşiklerini görüyoruz. Kim- ne gönlünün düşmesiyle yaşanmış; savaş da bizi harap eder. Kendi ben- dir peki onlar? Hikâyeleri olanlar. Zayi - “Harp ve Darp Suphi-Sophie kendi içerisinden bir liğimiz de kimi zaman “harp ve darp Daha önemlisi kendi çıkmaz sokak- Ülkesinde Bir Selvi” başka insan çıkardığı için soyunda- ülkesine” döner. Selvi de çocuk yaş- larındayken de kendilerinden çıkıp Sibel Oral kilerce lanetlenmiş; Emine’nin üvey ta bunu yaşamıştır. Aslında Zayi’nin başkalarına, onların hikâyelerine ba- annesinden zulüm görmesi bizzat bir kahramanlarının çoğu için geçerlidir kanlar, görenler. Turkuvaz Kitap, 2011 62 KİTaP

stalinist rusya’nın PanOraması: yaşam ve yazgı Doğan Tarkan anlatır, rejimi eleştirmez, ama stali- insanlık tarihinin en büyük tank nizmin anti-semitizmini ve “Yahudi savaşı, Nazi toplama kamplarının Rus yazar Vasili Semyonovich Temizliği”ni anlatır. Ve herhalde yanı sıra Rus toplama kampları an- Grossman’ın en önemli eseri Yaşam 1953’te Stalin ölmeseydi Grossman’ı latılıyor ve insanın içini burkuyor. çok iyi olmayan bir gelecek bekli- Yaşam ve Yazgı ve Yazgı (Zhizn I Sub’da) Türkçe ya- Yaşam ve Yazgı Stalingrad’da sava- yordu. çok kapsamlı bir yınlandı. Yaşam ve Yazgı Stalingrad şan Rus ordusunun özgürlük için roman. Sadece savunmasını anlatarak başlıyor ve Grossman’ın 1943’te yazdığı Ölüm- savaştığını, bu nedenle zafer ka- İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine süz Halk Stalin Ödülü’ne aday zandığını anlatıyor. Ama Rus asker- savaşı, Nazi kadarki süreyi anlatıyor. gösterilir, ama seçici komite ödülü ler sadece Nazilere karşı değil, aynı toplama kamplarını, Birçok eleştirmene göre Vasi- Grossman’a vermek istemesine rağ- zamanda Stalinizme karşı da sava- Stalinizmi li Grossman Rus edebiyatının en men Stalin’in vetosu ile ödülü kay- şıyor. Birçoğunu aileleri, arkadaşla- önemli yazarlarından biri. Klasik beder. rı toplama kampındadır ya da Sta- anlatmıyor, o bir Rus yazarı. Çehov’u beğeniyor Grossman çok başarılı bir savaş mu- linistler tarafından öldürülmüştür. dönemin, savaş ve ondan, onun üslubundan etki- habiridir. Kızıl Yıldız gazetesine ya- Bir asker anlatır, eski bir Bolşevik- Rusya’sının lenmiş. Bazı eleştirmenlere ve Ya- zar. Renkli, can yakıcı bir anlatımı tir, “Moskova’dan, Leningrad’dan, şam ve Yazgı’yı İngilizceye çeviren vardır. O kadar ki, Grossman’ın ya- Rusya’nın başka şehirlerinden panoramasını Robert Chandler’e göre çağdaş bir zılarını okuyan askerler ve subaylar Sibirya’ya erkek, kadın insan taşıyan veriyor. Bu nedenle Çehovcu. Yaşam ve Yazgı’nın bazı Grossman’ı askerlikten anlayan bi- yük trenlerini gördüm.” Kitabın kah- çok etkili. Fotoğraf bölümleri Çehov’un hikayeleri gi- risi, belki bir subay sanırlar. Oysa ramanlarından Yershov “Hitler’e bidir. Grossman askerlikten anlamaz. Sa- karşı zafer aynı zamanda annesinin, kız kardeşlerinin ve babasının oldu- gibi, ama bir Kimileri onu Lev Tolstoy ile, Yaşam dece gördüklerini yazar. ğu toplama kamplarına karşı da bir fotoğraf gibi soğuk ve Yazgı’yı ise Harp ve Sulh ile karşı- Muhabirlik yazıları onun ilk kez zafer olacaktır” diyor. değil, canlı, insanı laştırıyor ve kanımca bunlar doğru Tolstoy ile karşılaştırılmasına ne- karşılaştırmalar. Grossman ve Tols- den olur. Tolstoy’un da savaşta yer Stalingrad’da kazanan özgürlük ru- etkileyen bir anlatım. toy aynı kategoride yazarlar. almış ve askerlikten anladığı söyle- hudur. nir. Oysa Tolstoy anlattığı Napolyon Grossman, 12 Aralık 1905’te İkinci kitabın 48. bölümü Yahudi- Savaşları’ndan 50 yıl sonra Harp ve Ukrayna’nın Berdishev köyünde leri taşıyan trenin Auschwitz’e giri- Sulh romanını yazmıştır ve o da as- doğmuş bir Yahudi. Berdishev bir şini anlatıyor. Sovyet Rusya’da orta kerlikte hiç anlamaz. Yahudi köyü. Alman işgali sırasında yaşlı bir doktor olan Sofya Levinton Naziler Berdishev’in tüm nüfusunu Yaşam ve Yazgı Türkçe’de üç cilt o trenin içinde ve onunla aynı yük katlediyor. Grossman’ın annesi de olarak çıktı. Çok kapsamlı bir ro- vagonunda 6 yaşındaki David var. öldürülenler arasında. Grossman man. Sadece savaşı, Nazi toplama Yalnız ve korkuyor. bu katliamı ve annesinin de katliam kamplarını, Stalinizmi anlatmıyor, David benim oğlumla aynı yaşta. sırasında öldürüldüğünü Rus ordu- o dönemin, savaş Rusya’sının pa- Trendeki herkes kaybolmuş. Kimse su ile birlikte Berdishev’e geldiğin- noramasını veriyor. Bu nedenle çok kimsenin farkında değil. Hayvan de öğreniyor. etkili. Fotoğraf gibi, ama bir fotoğ- raf gibi soğuk değil, canlı, insanı et- sürüsü gibi iteleniyorlar. David yer- İlk kitaplarından birisi Berdishev’in kileyen bir anlatım. Yazılmasından lerin soğukluğunu hissediyor. Bir Yahudi yaşamını anlatıyor, ikin- bunca yıl sonra dahi insanı sarsa- ara küçük eli Sofya’nın elini tutu- cisi ise Donbass maden işçilerini. rak etkiliyor. yor. Birbirlerini tanımıyorlar, ama Bunlar sosyalist gerçekçi eserler ayrılmıyorlar. İtile kakıla ayrışma ve zamanın Rus edebiyat çevrele- Romanda 100 kadar önemli karak- noktasına geliyorlar. Sofya çalışa- rinin derin ilgisini ve desteğini ka- ter var. Hepsinin etkileyici, hatta caklar kısmına geçerek yaşamını zanıyor. İlk büyük romanı Haklı Bir sarsıcı hikâyeleri var. Kitabın temel uzatabilir, ama o bunu istemiyor. Dava İçin (Za Pravoe Dalo) 1952’de kahramanı Viktor Shtrum. Bir di- David ile el ele gaz odasına giri- yazıldı. Haklı Bir Dava İçin de sos- ğer kahraman Lev Landau Yahudi yorlar. Çırılçıplak. Gaz yavaş yavaş yalist gerçekçi bir roman ve aslında ve fizikçi. Yahudi olduğu için iş- geliyor, gidiyorlar. Sofya biliyor, öl- Yaşam ve Yazgı’nın ilk bölümü. Bu ten atılır. “Çalışman Yahudi koku- düğünü biliyor, ama David’i bırak- Yaşam ve Yazgı kitaplardaki kişilerin önemli bir yor” denir. Aslında bu karakterler mıyor. O küçücük insan onun. Ku- kısmı her iki kitapta da yer alıyor. Grossman’dır. Kendisini anlatıyor. Vasili Grossman caklaşıyorlar ve birlikte Nazilerin Can Yayınları, 2012 Haklı Bir Dava İçin Stalinist Rusya’yı Bombardıman altında ilk aşk, kim bilir kaçıncı kurbanı oluyorlar. KİTaP 63

Gaz, Sofya’nın boğazını yakıyor, düşüncelerini allak bullak ediyor, Vasili Grossman acı çekiyor, ama David’e sarılırken “anne oldum” diyor. Bu onun son düşüncesi. Ama kalbi hâlâ yaşıyor. Yaşayan ve ölü bütün insanlığa acı- yor. Midesi bulanıyor, David artık onun bebeği ve kendisi de ölüyor. Artık o da cansız bir bebek. Grossman kitabın bir başka ye- rinde de Berdichev’de ölen Viktor Shtrum’un annesinin mektubunu yazıyor. Anna Semyonovna oğluna ölümünden önce sesleniyor. Anna Semyonovna karakteri aslında Berdichev’de ölen Grossman’ın an- nesidir. Grossman karısı istemediği için annesini yanına alamaz. Köyde kalan annesi köy Nazilerin işgaline girince köyün bütün diğer insanları gibi öldürülür. Annesini mektubu “Küçüğüm, etra- fındaki insanlarla, sana annenden daha yakın olan insanlarla birlikte daima mutlu ol. Beni affet” diye bi- tiyor. Grossman daima annesinin öldü- rülüşünü düşünmüş. Kim öldürdü annemi, nasıl gitti ölüme, nasıl öl- dürüldü, nasıl yere düştü? Bunları katliamını gözlerden gizlemeye ça- Grossman kitabının iki el yazma- hep düşünür Grossman. lışır, katliamın boyutlarını küçültür sı kopyasını edebiyat ile ilgisi ol- Savaş muhabiri olarak Majdanek ve ve 1953’te Yahudi Anti Faşist Ko- mayan iki arkadaşına vermiştir. Treblinka toplama kamplarına ilk mitesi imha edilir. Grossman 1943- Bu kopyalardan biri 1981’de Rusça giren Rus askerleri ile beraberdir. 1946 yılları arasında bu komitede olarak Lozan’da basılmış. İngilizce Treblinka korkunçtur. Bir tarafta aktif olarak çalışmıştır. Stalin’in baskısı 1985’te ve bu ilk baskının yanan insan vücutlarından oluş- ölümü onun yaşamasını sağlar. satışları çok düşük. Satışlar daha sonra artıyor ve Yaşam ve Yazgı muş tepeler, korkunç bir yanık et Stalin’in yığınsal anti-semitik kam- kokusu, diğer yanda insanlıktan daha çok okundukça Grossman’ın panyası Grossman için sürpriz de- çıkmış az sayıda Yahudi. Yaşayama- başka kitapları da çevrilmeye ve Av- ğildir. yacak kadar zayıf, bitmiş insanlar. rupa dillerinde basılmaya başlıyor. BBC radyosunda radyo tiyatrosu da Yaşam ve Yazgı’nın Türkçe satışları Almanların 1943’te Stalingrad’da olan Yaşam ve Yazgı’nın bütün el nasıl, bilmiyorum, ama okurların teslim olmasından sonra Rus ordu- konuşmalarla kampın nasıl işledi- yazması kopyalarına evini basan bir süre sonra Grossman’a gerek- sunun Ukrayna’yı kurtaran birlik- ğini, nasıl bir ölüm makinesi oldu- KGB ajanları tarafından el konur. li değeri vererek onu Çehov ya da lerinin içinde Grossman da vardır. ğunu saptar. KGB ajanları kitabın yazıldığı dakti- Tolstoy kadar çok okuyacaklarına Büyük çoğunluğu Yahudi olan 100 lonun şeritlerine bile el koyar. Kita- inanıyorum. Grossman ve Yaşam ve bin kişinin öldüğü Babi Yar’ı öğre- Treblinka’da bulduğu Almanca bir bın basılması reddedilir. Yazgı bunu hak ediyor. nir Grossman. Berdichev’de, anne- talimat kitabında yer alan şu ifa- sinin ölümünü öğrenir. deler Nazilerin nasıl soğukkanlı SBKP Politbüro üyesi Mikhail Sus- Grossman 14 Eylül 1964’te, Ber- katiller olduğunu gösteriyor: “Ka- lov, Grossman ile görüşür. Suslov dishev’deki Yahudi katliamının Yaşlı Öğretmen ve Yahudisiz Ukray- 23’üncü yıldönümünde öldü. Kita- dınlar ve çocuklar ayakkabılarını bu kitabın belki 250 yıl sonra yayın- na bu yaşadıklarını ve öğrendikleri- bının basılışını göremedi. Yoksul- çıkarmalı. Çoraplar ayakkabıların lanabileceğini söyler, “Pasternak’ın ni anlatır. luk içindeydi. Ama bugün Rus ede- içine konacak. Düzenli, tertipli olun. Doktor Jivago’sundan bile daha teh- biyatının en önemli yazarlarından Stalingrad yenilgisinden hemen Banyoya girerken yanınızda kimlik likeli” olduğunu da anlatır. önce Himmler sonun gelmekte ol- belgeleriniz ve havlu bulunsun” biri olarak kabul ediliyor. Grossman için Yaşam ve Yazgı ha- duğu fark edip kamplarda öldü- Yaşam ve Yazgı’da mutlu bir son Kamplar hakkında daha sonra ya- yatının eseridir. Kruşçov’a yazdığı rülenlerin hızla yakılmasını ister. yok. Baştan sona acı bir kitap. Ay- zan Primo Levi ya da Claude Lanz- mektupta şöyle der: “Kitabıma öz- Kanıtları ortadan kaldırmak ister, nen Rus toplumunun Stalinizm al- mann gibi dikkatli değildir. gürlüğünü geri verin. Kitabım KGB ama yenilgi Nazilerden daha hızlı- tında yaşadıkları gibi, aynen Vasili ajanları tarafından değil, edebi çev- dır. Rus ordusu Treblinka’ya girince Treblinka Cehennemi, Nürnberg’de Grossman’ın yaşadıkları gibi. Grossman çok önemli gözlemleri Nazileri yargılayan mahkeme tara- relerce tartışılsın ve değerlendirilsin. toplar. 1944’te yazılan Treblinka Ce- fından en önemli delillerden biri Bütün yaşamımı adadığım kitabım hennemi adlı kitap bunları anlatır. olarak kullanılır. özgür değilken benim özgür olma- Grossman’ın anlatımı çıplak, acı- mın anlamı ne?” Savaştaki Yazar adlı kitabında ise masız ve çok çarpıcıdır. Yahudi katliamının bir başka yanı Grossman’ın özgür olması anlam- Treblinka’da yerel köylülerle ve öne çıkar. Kitabın son bölümünde sızdır. Yaşam ve Yazgı ancak Gorba- kampın katliamından kurtula- Stalinist Rusya’nın anti-semitizmi çov döneminde Rusça olarak yayın- bilmiş 40 kişiyle konuşur. Bu insanı çarpar. Stalinizm Yahudi lanır.