İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-001 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Bu yayın, 20 Mart’ta kaybettiğimiz, kendisini ba- zen ozan-mimar-yazar bazen de yüksek mühen- dis-mimar olarak tanımlayan Cengiz Bektaş’la Ekim 2019’dan Şubat 2020’ye dek aralıklarla sürdürülen söyleşileri bir araya getirmektedir. Bektaş’ın mimari projeleri arasından seçili bir kısmı arşivcinin merak duygusuyla yeniden ele alınarak yapılan bu uzun sohbet, mimarın yak- laşık altmış yıla yayılan pratiğinin izini SALT Araştırma’daki arşivi aracılığıyla sürmeyi hedef- lerken söz konusu belgeleri yeni yorumlara açar. Cengiz Bektaş’ın 1980 öncesi ve sonrası üretimi- ni karşılıklı okuma yapmaya elverecek biçimde ve devamı gelmek üzere planlanmış buluşma- ların çıktısı niteliğindeki bu yayın, bir anlamda Bektaş’ın süreç odaklı yaklaşımının küçük bir anlatısı olarak kabul edilebilir.

― Tuğçe Kaplan, SALT Araştırma Arşiv Sorumlusu

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-002 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Tuğçe Kaplan: Benim önerim bu 1979 yılında Yaprak Kitapevi’nden basılmış Proje Uygulama kitabından faydalanarak onunla benzer bir izlekte 1980 öncesi yapılarınızı düşünsel arka planlarıyla birlikte konuşmak. Sizin de bina bilgisine çok da kaymadan yapılar özelinde vurgulamak isteye- ceğiniz noktalar vardır. Özellikle arşivinizin bize sunmadığı hikâyeler de ilgimi çeker.

Ben kendimce yapılarınızdan şöyle bir seçki yaptım. Ne düşünürsünüz?

Cengiz Bektaş: Şimdi bunu mu [Kitap: Proje Uygulama] esas aldınız?

TK: Şimdilik evet. Buradaki gibi konu konu ayırarak da ilerleyebiliriz. İşleyim yapıları, okullar, çarşılar, toplu konutlar, yaşlılar için yapılar gibi... Aslında kırk yıl önce/kırk yıl sonra (1979-2019) gibi bir karşılaştırma yapmaya elverecek şekilde yapı- Cengiz Bektaş, Proje Uygulama 2 - Mimarlık Çalışmaları, larınızın üzerine konuşabiliriz diye düşündüm. Yaprak Kitabevi, , 1979.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-003 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

CB: Tabii hepsinde yarar var. Göçte kurulur ben Muğla’da bir müze deyince herkes zannediyor kervan derler, çalıştıkça ortaya çıkacaktır. ki ’dan, Fethiye’den parçaları toplayaca- ğım. Hâlbuki ben hiçbir ülkenin, yerinde olan bir TK: Bunun dışında sonraki haftalarda 1980 son- anıtı, yapıtı almaması gerektiğini savunuyorum. rası pratikleriniz, Mavi Yolculuk ve Kuzguncuk üze- In-situ [yerinde] olmalı her şey. Londra’da sokakta rine de konuşmak isterim. Ama tabii, dediğiniz gibi, dolaşıyoruz bir gün oğlumla beraber, oğlum omu- konuşmaya başladıkça farklı şeyler de çıkacaktır. zumda, BBC bir mikrofon uzattı, “Niye Londra’da- sınız?” diye sordu. Ben de “Oğluma Anadolu’yu CB: Evet. Ben zamanı iyi kullanmak zorunda- anlatıyordum. ‘Nereye gitti tüm o eserler?’ diye yım. 86 yaşına giriyorum ve hâlâ 25 yaşında gibi sordu. ‘Ben de Londra’da bir kırk haramiler depo- çalışıyorum. Ama dış ilişkilerim beni zorluyor. su var’ dedim ve onu göstermeye geldim” dedim. Haftada iki gün Muğla’dayım. İddialı bir müze Sonra bunu yayınladıklarını da duydum. Şimdi için. [Söyleşi gerçekleştiği zaman Muğla Bölge Mü- bunu söylemiş bir insan olarak Muğla çevresine zesi yapımı üzerine çalışıyordu.] Ama orada yaptı- gidince, “biz size hiçbir şey vermeyiz” diyorlar. ğım sadece bir müzeden ibaret değil. “Türkiye’de Yahu kimi, neyi istiyoruz sizden? İstemiyorum ki. müze nasıl olmalı?” sorusunu sorup bir çalıştay örgütledim. Türkiye’de bu konu üzerinde bir TK: Ne zaman açılacak bu müze? şeyler söylemiş olan insanları, örneğin Mehmet Özdoğan’ı, aydınlatma uzmanı olarak Yıldız [Tek- CB: Sene sonuna belki, yüklenicinin duru- nik] Üniversitesi’nden Müjgan Şerefhanoğlu’yu, muna bağlı. Yaptığım sadece müze değil aslında, Baksı Müzesi nedeniyle Hüsamettin Koçan’ı, Muğla’nın belleği bir anlamda. Müze sadece yapı birçok müzede müdürlük yapmış Sabahattin anlamına da gelmiyor, önemli olan onun içerisin- Türkoğlu’nu, bunların hepsini çağırdım, genç de ne anlatılacağı. Amacım florasından faunasına, kuşaktan da benim çıraklardan birini, Nevzat’ı Muğla’nın binlerce yıllık tarihini sergileyebilmek. [Sayın] çağırdım. Ve orada hep beraber tartıştık. Düşüncem bir anlamda onaylandı. O da şu: Mesela TK: Bölge Müzesi gibi bir adlandırma sizin

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-004 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ tasarımınızı nasıl etkiler? Mesela son zamanlarda yım, seninle yapalım” diye. Muğla Türkiye’nin en açılan çağdaş sanat müzeleri hâlen gündemde. çok kıyısı olan ili. Buna rağmen bugün Muğlalı- Eskişehir Odunpazarı’ndaki [OMM] olsun, bura- ların balıkçılıkla hiç ilgisi yok. Oşinografi eğitimi da Dolapdere’deki [ARTER] olsun. Sizin mimari almış bir çocuğa şart koştum, “git buranın balık- çizginize çağdaş sanat müzesi ile bölge müzesi çılarıyla çalış, ne var denizde öğren” diye. Deniz arasındaki fark nasıl yansırdı? yaşamını, balığı bilmek bilgi varsıllığıdır ama aynı zamanda çocuğun yaşamıyla ilgili de çok önemli. CB: Oranın adı Odunpazarı değil de eşek pazarı Biz Türkiye’yi tanımıyoruz. Yukarıda eski Muğla var, olsaydı ona göre mi bezek yapacaklardı? Müze dış o güne kadar kimse çıkmamış oraya mimarlardan, görünüşüyle değerlendirilemez. Ne anlatacaksınız şehircilerden. Bir kere gezi düzenledim Lagina’ya, müzede? Benim anlatacaklarım yedi yaşından yet- iki kişi geldi Mimarlar Odası üyesi olan. Otuz iki miş yedi yaşına kadar her Muğlalının kendi kimli- kişinin kalanı hep başkalarıydı. ğini, belleğini oluşturması için bilmeleri gereken şeyler. Ben cumhuriyetçi bir adam olarak baktığım Bu memlekette ne varsa hepsi benim. Bu bi- zaman Cumhuriyet bana neler vermiş ve nelerin linci yerleştirmeli. da son yılla- üstüne kurulmuş onları görmek, göstermek istiyo- rında bu düşünceye varmıştır. rum. Onun için benden o müzeyi isteyen insanlara şart olarak şunu söyledim: Personel de yetiştire- TK: İşleyim yapıları ile devam edelim mi? ceksiniz. Ben yetiştiriyorum, sekiz aydır benimle Boya Basma Apre ve Sarkuysan üzerine birlikte çalışan dört arkeolog genç var. Gidiyorum konuşabiliriz. mermerciye “Muğla mermeri olacak” diyorum. Bu mermer Muğla’nın olacak. Ben Denizli’den çok kolay CB: Sarkuysan’ın yönetim kurulu başkanı getirtebilirim istediğim mermeri hâlbuki. Orada benim abimdi, Cihan Bektaş. Bir gün Cihan abim- mermerci tanıdıklarım var. Ben yine de Muğlalı ler geldi Ankara’ya, “Biz uçak fabrikası kurmak mermerciyi ikna etmeye çalışıyorum, “on yıl sonra istiyoruz” dediler. Şimdi ben onları nasıl vazge- bir mermer kırıldığı zaman ben hemen seni bula- çireyim bu sevdadan? Bir soru sordum onlara:

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-005 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

“Yolcu uçağı mı yapacaksınız, savaş uçağı mı?” [DGSA’dan] bir de Teknik Üniversite’den [İTÜ’den] Şaşırdılar tabii. Ben de onlara dedim ki “Bakın oluşan iki grup kurdum. Huylarını biliyorum; siz altınla uğraşıyorsunuz. –Benim baba mesle- bunlar yarışmaya kalktılar ve yirmi gün içerisinde ğim kuyumculuk– Altın nereden elde ediliyor? o fabrikanın tüm çizimlerini bitirdik. Çizdiğimiz Bakırdan. Yani bakırı ergitiyorsunuz, oradan bir fabrikanın tasarımı Lurgi’nin o her yere gönderdi- bölüm çamur çıkıyor, o çamurun içinden altını ği tasarımdan çok daha iyiydi. Lurgi, benden izin ayıklıyorsunuz.” Böylece akıllarına girdim ve istedi planı kullanmak için. “Biz bu planı kullan- bakır fabrikası kurmaya karar verdiler. mak istiyoruz, size ne ödememiz gerekir?” diye sordular. Ben de “Bir şey istemiyorum, ödemenize Fabrikayı çizmek gerekiyordu. Almanya’dan gerek yok, kullanabilirsiniz” dedim. Sonra benim gelen bir fabrika planı vardı. Bizimkiler Lurgi planlarımı kullandılar. Sarkuysan da hiçbir zaman ile çalışıyorlardı. Lurgi o zaman Frankfurt’ta ba- zarar etmedi, hep kârdaydı. kırla uğraşan en iyi firma. Ben bir Akademi’den

Sarkuysan Elektrolitik Bakır Fabrikası yönetim bölümü, Sarkuysan Elektrolitik Bakır Fabrikası iç mekânı, tahminen 1970'ler ortası, tahminen 1970'ler ortası, İstanbul

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-006 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Sarkuysan Elektrolitik Bakır Fabrikası, çalışma şemaları

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-007 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Sarkuysan Elektrolitik Bakır Fabrikası, yerleşim planı

Sarkuysan Elektrolitik Bakır Fabrikası, vaziyet planı

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-008 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE

TK: Sarkuysan ismi nereden geliyor? Şişha- ne’deki o görkemli Frej Apartmanı Sarkuysan İş Merkezi olarak geçiyordu.

CB: Sarraflar, Kuyumcular, Sanatkârlar. Frej Apartmanı’nın Sarkuysan İş Merkezi olarak kul- lanılması benim önerim. Genel Müdürlük için bir yer arıyorlardı. Ben onlara dedim ki “Fabrika- nız Anadolu yakasında, Genel Müdürlüğünüz de Anadolu’da olsun.” Fakat onlar bu tarafta olsun istediler. Frej Apartmanı’nda bir yerin satılık ol- duğunu öğrendim ve almalarını önerdim. Benim bildiğim o binanın onarımını Muammer Onat yaptı. Arada bana da danışmalar olmuştu. Mu- ammer Onat’ı sever sayarım, gerçekten mesleğini çok seven bir insandı. Ama onarım konusunda birtakım yanlışlar oldu, heykeller vardı, beton karışımla onları yeniden yaptılar falan.

TK: Apre’nin işvereni yakın arkadaşınız olan Esat Sivri, değil mi?

CB: Evet. Maalesef çok kısa bir süre önce kay- bettik kendisini. Biz hısımız aynı zamanda onun- la. Hısım, evlilikler yoluyla akrabalık demek. Bir gün bir inşaat mühendisi geliyor, profesör aynı

Denizli Boya Basma Apre Fabrikası SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-009 iç mekânı, tahminen 1970’lerin sonu CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ zamanda fakültede, Esat’a diyor ki, “Bu fabrikaya Dolar birdenbire çıkınca iflas ettiler. Bankalar dokunsan iskambil kâğıdı gibi yıkılır.” Esat ona bu fırsattan yararlanarak fabrikaya el koydu. Bir mı inanacak bana mı inanacak? Bana inanmayı adam bunu satın aldı, içini gezdiği zaman “Ben bu yeğledi. Onun için şanslıydım. Sonra deprem oldu, binayı yıkamam” demiş. Ben de haber yolladım, Denizli Depremi, 1966 mıydı, hatırlamıyorum. Yok- “Eğer birtakım şeyler [yapıya müdahale] isterse sa 1974 müydü? Depremde iki yüz kırk aile o fabri- karşılıksız yapmaya hazırım” diye. kaya yerleşti. Kılcal çatlak dahi olmadı fabrikada. Fabrikanın normal ömrü yirmi beş yıldır. Apre elli TK: Türkiye’ye döndükten sonraki ilk yapıla- yıl falan çalıştı. Türkiye’de bütün o olanaksızlıklar rınızdan biri İngiliz İlkokulu. Bu yapıda özellikle içinde yapılmış bir fabrikadır. Her şeyi ön yapım- çatı çözümünüz ön plana çıkıyor. dır, prefabrikasyon. Bazı yerleri prekasttır. CB: İngilizler laboratuvar konusunda falan Orta Doğu’ya [ODTÜ’ye] çok yardım etmişti. Ora- nın rektörü de [Kemal Kurdaş], eski Maliye Baka- nıdır aynı zamanda, “Cengiz ilkokul istiyorlar, yapabilir misin?” dedi, kabul ettim.

İnsanlar sadece cephesine bakıp yapı hak- kında karar veriyorlar. Hâlbuki İngiliz Okulu’nda sistem farklıdır en başta. Okulun programı bizim bildiğimiz ilkokul programlarından farklı. İlk defa orada sınıfları birleştirmek üzerine çalıştım. Be- nim kardeşimin eşi İsviçrelidir, yeğenlerim ora- da okula gidiyordu. Hocaları demiş ki, “Cengiz Bey gelip bize bir ders yapar mı?” Kabul ettim ve orada [İsviçre’de] onlardan çok şey öğrendim: Denizli Boya Basma Apre Fabrikası iç mekânı, tahminen 1970’lerin sonu

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-010 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

İngiliz İlkokulu, plan

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-011 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Çünkü okul tek mekândı. Orada coğrafya yapı- Bir kâğıdınız var mı? Çizerek anlatayım çatıyı. lıyor, şurada matematik yapılıyor, burada tarih Ben bu konulara hep Türkiye’nin koşulları neler yapılıyor. Oradan birisi kalkıyor, “Hocam insan gerektirir, nasıl yapmalıyım ki daha sonra yine nasıl çoğalır?” diyor, adam “Ne güzel söyledin” kullanılabilsin diyerek yaklaştım. Şu çatı sınıfı diyor, gidiyorlar video odasına bir köpek ailesini örtecek, sınıfın planı da bu. Bunu görünüş olarak izliyorlar. Yani birinci sınıfta olmak ile beşinci sı- çizeyim, şuralar her yerden ışık alabiliyor. Bir nıfta olmak arasında fark yoktu. Münih’te Teknik sınıfı ışıklandırmanın en iyi yolu ağaç altıdır, her Üniversite’de de öyleydi. İki aşamalıdır okul ve pro- taraftan ışık gelir. Ben de burada ışık yönünden je ikinci aşamada yapılır. Son sömestirdeki adamla bir ağaç altının ortamını sağladım. ilk sömestirdeki adam aynı hocadan ders, proje alır. Bu çok önemlidir. O zaman mecbur kalırsın İlkokul’un yeri İngiliz Büyükelçiliği’nin izlemeye. Bizde hâlbuki kimin tashih sırası gel- bahçesi. Aslında yanlış da bir konum ama İngiliz mişse o masadadır, öbürleri dışarıda, Beyoğlu’nda. Büyükelçiliği’ne diyemem ki “gidin de şuradan

İngiliz İlkokulu, kesit İngiliz İlkokulu, kesit

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-012 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

İngiliz İlkokulu, sistem detayı

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-013 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ bir arsa alın, orada yapalım” diye. Söylemesi- ahşap harcıyoruz eski bir eve göre. Neyse detayla- ne söylerim ama derler ki “elçiliğin bahçesi ra girmeyeyim. İngiltere’nin.” O nedenle bu konumda yapmak Ben bunları [yöntemleri] nereden biliyordum zorundayız. Şu üçgene bakın, ahşap bu, Ankara’da peki? Almanya’daki hocamdan [Fred Angerer]. bir marangozhanede ürettik, inşaat mühendisi Sonra patronum oldu, beni çağırdı ve o beni ça- Cüneyt Akova’yla beraber. Ben bundan sekiz tane ğırdığı andan itibaren ben artık sakallı bir Türk ürettiğim zaman bu çatıyı tamamlıyorum. Bunun mimar diye ünlüydüm Münih’te. Çünkü o rastgele çevresinde üçgenleri tutması için 2 cm’lik bir in- bir adamı çağırmazdı “gel beraber çalışalım” diye. şaat demiriyle bir gergi çubuğu var. Sekiz üçgen Ama “Ben konularımı Türkiye için seçiyorum” de tepeden bulonlarla birbirine bağlı. Hiç başka dedim ve buraya döndüm. 12 Eylül’den sonra at- bir şeye gerek yok. O üçgenleri nasıl koyarsanız ladı geldi Türkiye’ye. “Sen kendini açımlayamaz- koyun bir taşıyıcı sistem olarak kalır. Bu yöntemle sın bu ortamda” dedi. “Gel sana yarı yarıya ortak şu sekiz üçgeni bir katırın sırtında dağ başına da bir büro açayım.” Ben hiç düşünmedim ama ilk çıkarabilirim. Dolayısıyla bu önemli bir çözüm eşim “Bizi hiç düşünmüyorsun, yalnızca mesleği- olur. Çünkü kimse dağ başına gidip okul yapamaz ni düşünüyorsun” deyince gittim, yol paramı da o günkü teknolojiyle. Zannettiler ki bu biçimde borç aldım hatta; param bile yoktu yani. Hâlbuki İstanbul’da bir sürü çatı var, ben de var olan bir derdim gerçekten Türkiye’de mimarlık yapmaktı. şeyi kopyalıyorum. Alakası yok. Dedim ki Angerer’e, “Bana on beş gün izin ver, burada da düşünmek istiyorum.” Düşündüm: Ben Türk Evi’ndeki statik de taşıyıcı yüzeyler üze- burada mimarlık yapamam, benim ortamım değil, rine kurulmuştur. Onun için Türk Evi’nin duvar- benim dilim değil. 6,5 yıl az değil ama insanları ları 10 cm üzerine ikişer cm kaplamadır. Hatta daha istediğim gibi tanımıyorum. On beş gün sonra bağdadidir bir yüzeyi. Aralıklı çıtalar koyarsınız dedim ki Angerer’e “Sen hiç mutlu bir göçmen ta- ve sıvayı vurursunuz, o sıva o aralıktan girer, biraz nıdın mı?” “Biliyordum böyle düşüneceğini” dedi taşar ve sistemi tutar. Biz bunu hâlâ bilmiyoruz. ve sonra ben de döndüm. Ne yapmak istiyorsam Bugün Türk Evi’nin statiğini yaparken üç kat fazla Türkiye’de yaptım ve her yapımda bir şey önerdim.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-014 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Marangozhanede çatı üretilirken, tahminen 1963

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-015 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

TK: Öğrenci giriş kapısının ilkokul öğrenci- sonra beni çağırıp dedi ki “Bir ilkokul yaptıraca- lerinin ölçeğinde tasarlanmış olması da tatlı bir ğız” ve ben o okulu öyle yaptım. Statiğini, tesi- detay. Birkaç kaynakta okulun çatı örtüsü için satını, elektriğini de ben yaptırdım. Yıllar içinde yerli shingle ürettirdiğinizden bahsetmişsiniz. bozdular yapıyı. Sonra bana başvurup “Biz bu Nedir yerli shingle? yapıyı orijinaline döndürmek istiyoruz” dediler. Orada bir inşaat mühendisi, benimle beraber otis- CB: Evet, asıl önemli olan öğrencidir. Çatı kâ- tik çocuklar için yapılan okulda [Denizli Otizmli ğıdının üzerine tuğla kırıklarını serpiştirmiştim Çocuklar Merkezi] çalışmış olan çok sevdiğim, eğilip bükülmesi için. Amerika’da öğrenmiştim Murat Erdem vardır. O dedi ki “Ben karşılıksız bu yöntemi. Burada da uygulanması için çok yere kontrolünü yapacağım, sen on beş günde bir ge- başvurdum. İlgilenmediler, dedim “Günün bi- lirsin bakarsın.” Şimdi onun onarımını yapıyorlar, rinde gelirler nasıl olsa...” Şimdi burada da adı ilk defa, yıkmak yerine özgün haline getiriyorlar. shingle. Bir sınıf ayrılmıştır orada diğerlerinden. Çün- TK: Bir diğer okul, Halil Bektaş İlkokulu. kü birinci sınıf onlar, gürültü patırtının diğerlerini rahatsız etmemesi lazım. Her sınıfın önünde bir CB: Türkiye’de bir adamın yaptırıp da devlete de açık sınıf vardır. Bunlar Türkiye’de ilk defa armağan ettiği ilk yapıdır. “Baba niye yapıyor- uygulanan şeyler. Bu pencerelerin hangi ayda ne sun?” diye sormuştum. Onu bir keresinde annesi kadar açılacağının dahi hesabını yaptım. Bir kere babası olmayan çocukların eğitildiği bir kuruma bile açılmadılar. Yani ancak yirmi-yirmi beş yıl götürmüştüm. O kurumda yetişmiş ve sonrasında sonra birtakım insanlar “Yahu niye böyle tasar- Ankara’da yükseköğrenime başlamış bir çocuktan lamış bu adam?” sorusunu sorabilecek hale geldi. mektup gelmişti. Kurumun müdürü o mektubu Angerer ve Branca da [Alexander von Branca] her okudu, babam başladı ağlamaya. Dedi ki “Eğitim yapının detayını böylesine düşünürdü, bürolarını konusunda hiç kimse omuz vermemiş bu memle- yönetirken onlardan edindim bu alışkanlığı. kette devlete.” Ben Ankara’ya döndüm, bir hafta

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-016 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE

Yine öyle güzel deneyimler vardı ki orada. Mesela yapının küçücük bir salonunu caddede hallettim. Orası hem bir galeri hem de küçük ko- nuşmalar için bir salondur. Dışarıdan da bir kapısı vardır.

Babama dedim ki “Bak baba, buradaki duvara, izin verirsen 75 bin liraya, Turan Erol diye bir ar- kadaşım var, ona mermer mozaik yaptıracağım.” “Olur” dedi ve Ankara’dan götürdüm Turan’ı, Bed- ri Rahmi [Eyüboğlu] de geldi sonra, İlhan Berk’in oğlu [Ahmet Berk] da. Mermer kırıkları döşeyerek bir mozaik yaptık. Niye anlatırım bunu biliyor musunuz? Önünde bir ufacık park vardı oranın ve sandalyeler ana caddeye döndü o mozaik ya- pılınca. İnsanlar mozaiği seyretmeye başladılar. Bedri Rahmi’nin deyimiyle “iç çamaşırına işleme yaptıran bir milletiz” biz. Ama sorarsanız aydın- lara “Chagall, Picasso gibi sanatçılarımız yok” derler. Yahu insaf; sen önce kendi memleketini tanı. Ben on beş yaşından beri Anadolu’da fır dönüyorum. Her türlü köşeyi bildiğimi zanne- derdim, şimdi diyorum ki, “hayır hiçbir şey bil- miyormuşum.”

Mesela bakın, bu projeyle [Sosyal Sigortalılar Çarşısı Yarışma Projesi’yle] İzmir’de üçüncülük

Halil Bektaş İlkokulu, vaziyet planı ve kesitler SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-017 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

aldık. Bütün zemin kat Kemeraltı Çarşısı gibi örgütlenmiştir. Bugün her yeri nihayet Kemeraltı Çarşısı gibi yapmaya başladılar. Orhan Dinç’in yapısı [Sosyal Sigortalar Çarşısı] birinci oldu o yarışmada. Ama İzmirlilerin hiç sevmediği bir yapıdır. Bu beni etkilemez. Bir başka yarışmada ben jüri başkanıydım ve Orhan Dinç’e birincilik verdim çünkü yapı hak ediyordu.

TK: Sevme meselesine değinmişken, herhâlde sizin en çok sevilen yapılarınızdan biri Babadağ- lılar Çarşısı.

Halil Bektaş İlkokulu'nda bir sınıf, CB: O gene başka bir şey. O güne kadar üç katlı tahminen 1970'ler, Denizli çarşı çalışmıyordu Denizli’de. Biz, şehirciler ve sosyologlardan oluşan bir grup olarak Denizli’de bankanın önüne bir basamak koyduk, bir tek ba- samak, yüzde on müşterisi azaldı. Bugün yapıyla müşterisinin ilişkisi üzerine hiç düşünmüyorlar. Anlatmışımdır birçok yerde: Bana Babadağlılar’ı köyde bir kadın sordu: “Sen ne iş yapıyorsun?” dedi. “Mimarım” dedim. “Sen Denizli’ye git de Ba- badağlılar Çarşısı’nı gör, mimarlık neymiş öğren” dedi. Yani benim mimarlığımın ölçüsü yetmiş yaşında köylü bir kadına bir şeyler söyleyebilmiş olmak. Asansöründe on kişinin öldüğü bir yapı mimarlık bağlamında beni hiç ilgilendirmez. Halil Bektaş İlkokulu'nun duvarındaki mermer mozaik, tahminen 1970, Denizli

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-018 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Babadağlılar Çarşısı, tahminen 1970'lerin sonu, Denizli

Babadağlılar Çarşısı iç mekânı, tahminen 1970'lerin sonu, Denizli

Cengiz Bektaş, Babadağlılar Çarşısı'nın temel atma töreninde konuşurken, tahminen 1973-74, Denizli

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-019 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

TK: İlk prefabrike cephe elemanı örneği olan Kısacası ben kendi koşullarım içinde, benim Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü Binası insanlarımın ders alıp da yapabileceği bir mimar- için neler söylersiniz? lığın yolunda gittim. Onun için Suha [Özkan], Toprak Mahsulleri için yazdı bir gün, “Her hafta CB: Bugün mimarlık yapılırken Türkiye’nin o yapıya gider detay öğrenirdik” diye. Bir yirmi koşulları göz önünde bulunduruluyor mu? Ben bu beş yıl sonra bir de elli yıl sonra teşekkürler geldi. ülkenin koşulları içinde bir Toprak Mahsulleri yap- Şunu önerdiler: Biz çok seviyoruz bu yapıyı, bura- tım. Bizde alüminyum yoktu. Toprak Mahsulleri’ni ya mantolama yapabilir miyiz? Hiçbirinin haberi yaparken biz, alüminyumdan başka sadece la- yoktu ki bunlar yalıtımlıdır. Yapıyı mahvettiler ma vardı. Ben o lamayla pencere, kapı, aydınlık, sonra zaten. merdiven çözdüm. Türkiye’deki malzeme yalnızca oydu. Zaten sadece alüminyumla çağdaş mimarlık yapmak diye bir koşul da yok. İnsan betonla da çağdaş mimarinin örneklerini verebilir. Bunu göstermek için Toprak Mahsulleri’nin cephesini prekast yaptım. Cephesi tam iki ayda kapatıldı. En iyi prefabrikasyon Danimarka’da yapılırdı o zamanlar. Isıtma düzeneğini falan çizip yanıma alıp Danimarka’ya gitmiştim onun için, buradakilere o düzeneğin yapılabilir- liğini anlatmak zordu.

Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü yapısı, kuzey görünüşü

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-020 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü yapısı, zemin kat planı

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-021 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE

TK: Ankara’dan devam edebiliriz. Mimarlık dışında sürdürdüğünüz faaliyetler de göz önünde bulundurulunca Türk Dil Kurumu sizinle en çok özdeşleşen yapınız olarak ön plana çıkıyor.

CB: Türk Dil Kurumu benim kişisel korkum- du çünkü bütün sevdiğim insanlar orada üyeydi. Lisedeki edebiyat hocamdan, Dağlarca’ya [Fazıl Hüsnü] –ki o benim şiir babam diye saydığım adamdır–… Ya orada başarısız olursam? Herkes Türk Tarih Kurumu’nun hayranı o zaman. E, ben de Türk Tarih Kurumu’nun cephelerini sevmiyo- rum. Yani kale burçlu cephe olur mu Ankara’da? Ankara kalesinin burçlarını yaptı oraya. Hangi çağdayız? Yapmayabilirdi bunu. Yaratıcı bir insan çünkü Turgut Bey [Cansever] ama birtakım konu- larda etki altında kalmamak çok zor. İçerisinde ise gerçekten bir detay titizliği vardır. Ki asıl o yapının başında bulunan kişinin –neydi adı?–... Maalesef, Ağa Han ödülünü alırken onun adını bildirmedi Turgut Bey. Hâlbuki çiziminden kontrollüğüne, her şeyinde vardı. Ve ortaktı ’e, yani yanında çalışan da değildi. O da mahkemeye

Türk Dil Kurumu, tahminen 1970'lerin sonu, Ankara

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-022 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

verdi, kazandı. Bölüşmeleri lazımdı ödülü. Neyse, önemli değil. Bir de öyle bir yapı vardı yani önüm- de, çok korkuyordum ya başarısız olursam diye.

Lakin yapı bittiği zaman gerçekten çok sevildi herkes tarafından. Ama şunun farkında değillerdi: Ben oditoryumu, konferans salonunu maket şek- linde yaptım, sedirden. Çünkü oraya sığsa sığsa 350 kişi sığıyordu normalde. Hâlbuki bizim üye sa- yımız 550’ydi. Ben de üyeydim. TDK ödülü aldığım için, ben dilekçe vermeden o yıla mahsus olmak üzere otomatikman üye yaptılar beni. Onun için en çok bağlı olduğum kurumlardan biriydi de. Sonra devletleştirdiler, orayı söktüler, koltuklar koydular oldu oditoryum 200 kişilik.

TK: Ertur Yener [Turgut Cansever ile Türk Tarih Kurumu projesinde çalışan mimar].

CB: Ertur tanıdığım en titiz insanlardan biri- dir. Mermeri düz çizgiler halinde keserdi, Ameri- kan Hastanesi’nde yıllar sonra onu taklit ettiler. Ne zaman Marmara mermeri kullansam kenar- larına paralel kesimi kullanmışımdır. Ertur’un örneğin o merdiven basamaklarını [Türk Tarih Kurumu’nun] dalgalı değil de düz yapması bana bu fikri vermiştir.

Türk Dil Kurumu yapısı iç mekânı, Ankara

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-023 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Türk Dil Kurumu yapısı iç mekânı, Ankara

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-024 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE

TK: Yedek subaylığınızda Etimesgut Camii’nin limler hakkında düşüncelerinizi paylaşır mısınız? tasarımını gerçekleştirmişsiniz. Gerçi bu kitapta Hatırladığım kadarıyla da Uğur Tanyeli, bunun [Tur- [Proje Uygulama] camiden çok ‘dinevi’ vurgusu ön gut Cansever-Kubbeyi Yere Koymamak] tartışmasını planda. Caminin içinde yer alan yazılar için Latin yaparken “Bizler, Dalokay’ın [Vedat] uygulanama- alfabesinin kullanılmış olması da bu vurguyu des- yan camisine ağlayan bir nesildik ve başta Turgut tekliyor. Bey’in bakış açısına şaşırmıştım, tersini düşünmeye alışık olduğum için” demişti2. Siz bu bağlamda mo- CB: Hâlâ Türkiye’de modern cami denildiği dern cami hakkında ne düşünüyorsunuz? zaman yabancılar onu gösteriyorlar. CB: Vedat [Dalokay] o projeyi yaptı. TK: Geçtiğimiz aylarda Aykut Köksal’ın progra- Ankara’ya taşınmasına benim sebep olduğum mında da [TRT2 - Mimarlık Söyleşileri] Etimesgut maketçi Selahattin [Yazıcı] vardır. Çok güzel bir Camii’ni Ronchamp Şapeli’ne değinerek analiz et- maket yaptı, her şeyiyle tasarımı anlatan. Ge- miştiniz. tirip teslim etmeden önce de altı mimar seçti. Peki, Turgut Cansever’den de bahsetmişken, 2 2007 yılında Garanti Galeri ile Osmanlı Bankası onun kubbeyi yere koymamak1 tartışmasından yola Arşiv ve Araştırma Merkezi işbirliğiyle gerçekleştirilen çıkarak modern cami mimarlığındaki genel yöne- Turgut Cansever: Düşünce Adamı ve Mimar sergisi kapsamındaki

1 Turgut Cansever, Kubbeyi Yere Koymamak, söyleşilere atıf yapılmaktadır –t.k.

İz Yayıncılık, İstanbul, 2002 –e.n.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-025 Etimesgut Camii, kesit CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Etimesgut Camii, 1960'lar, Ankara

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-026 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Bunlardan biri Yılmaz Sanlı’ydı yanlış hatırla- Osmanlı’da dolaştı, buldu o taşı ve onunla yaptı. mıyorsam, biri de bendim. İnsanlar gerçeği ko- Kubbeden başka o açıklığı geçecek olanak yoktu o nuşmadı bir anlamda diyelim [Vedat Dalokay’ı zaman. Cami kubbesiz veya kubbeli olmuş, sorun değerlendirirken]. Ben Vedat’ı eleştirdim. “Bu” de- değil benim için. dim, “ileri [modern] bir adım değil.” “Tamam, sen kubbe yapmıyorsun ya da kubbeyi şu benim çatı Benim derdim caminin içindeki ışığın beni gibi yapıyorsun ama bu bir ilerleme değil.” Vedat Tanrı’yla –inandığım Tanrı’yla– yüz yüze bıraka- benim eleştirimi aldı. Kubbenin yere oturması fa- cak atmosferi yaratması. O ışık çok önemli. Onun lan değildi benim derdim, birtakım önyargılardır için çatıyı duvarların üzerine oturtmadan 5 cm onlar. Ama ben niye kubbe yapıldığını biliyorum: bir aralıkla yaparsam dışarıdan gelen ışık bana o O açıklığı başka türlü geçmenin imkânı var mı atmosferi sağlar. Dolayısıyla ben kubbe yapma- Sinan çağında? Hayır. Mesela herkes zanneder dan da cami yapabilirim, istediğim ışık ortamını ki Ayasofya’nın tepesinde kubbe var. Yok. Kubbe elde edebilirim. O caminin [Etimesgut Camii’nin] değil o. Tıpkı gotik mimarideki gibi nervürler var- en önemli tarafı ışığın nasıl kullanıldığıdır. Yani dır Ayasofya’nın kubbesinde. O nervürlerin arası kıbleden sabah ışığını almak, öğle ışığını, öbür kapatılır, pencereler onların arasındadır. Yani aralıktan ikindiyi… Daha sonra yaptığım camide kubbe biçimi elde edilir ama o gerçek anlamda bütün aydınlatma elemanlarını sanal bir kubbenin kubbe değildir. Kubbeyi biz Mezopotamya’dan üzerine dokunacakmış gibi yaptım. Yine bütün öğrendik, doğrusu Romalılar öğrendi önce, biz derdim ışıktı. Anadolu’daki birçok camide de bu de onlardan öğrendik. Sinan’ın Süleymaniye’deki arayışı görüyordum. Onun için benim etkilenmem ilk denemesi 26 metredir, Ayasofya ise 31 küsur gibi bir şey söz konusu değil. Afife Batur o aralı- metre. Bu kubbeyi [Süleymaniye’nin] yapabilmek ğa Corbusien3 demişti [Etimesgut Camii’ndeki için taş aradı [Mimar Sinan], hafif olsun, çok ağır aralık]. La Tourette’te –ben La Tourette’i tabii olmasın diye ve elden geldiğince ince tutabilsin, görmüştüm– kaldım, geceledim, orada papazla hafif ama taşıyıcılığı yerinde olsun diye. Bütün sabaha kadar tartıştık. Beni Corbusien bir tutum

3 Fransız mimar Le Corbusier’ye atıf yapılmaktadır –e.n.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-027 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ diyerek eleştirebileceklerini de biliyordum. Ama CB: Ben Orta Doğu’ya [ODTÜ’ye] çağırıldım. benim istediğim ışık ve atmosfer öyle sağlanabi- Orta Doğu bir türlü o meclisin yanındaki bara- liyordu. Beni asıl etkileyen oydu. kalardan kurtulamıyordu. Kemal Kurdaş’la [dö- nemin ODTÜ rektörü] –yaptığı işleri hep çok Turgut Cansever’in ’da tam Hadrian beğenmişimdir– yıllar sonra Anadolu Hisarı’nda Kapısı’nın karşısında bir camisi vardır. O [proje karşılaştık, beni görünce coşkulandı ve dedi ki; teklifi] bana gelmişti ilk. Şimdi ben oraya çağ- “Cengiz, Kuvayımilliye gibi çalıştık değil mi?” daş bir tasarım yapsam olmayacak. Bir de Turgut Gerçekten de öyleydi. Hafta sonu gidip çamları Cansever’in babası Antalya’da müftülük yapmış sulardık. Önce rektör sordu ziraatçılara, “Ben bu- bir insan. “Turgut’a verin lütfen dedim”, onlar rada orman yaparsam ne kadar randıman alırım?” da güvendiler ve Turgut Bey’e verdiler. Ama Tur- diye. “Orman olmaz boşuna çalışırsınız, yüzde 4 gut Bey orada çakıl taşları falan derken artizana doksan ağaçlar zarar görür, yetiştiremezsiniz” kaptırdı kendini. dediler. Ona rağmen hepimiz kova kova su taşı- yarak ormana baktık ve yüzde doksan beş randı- TK: Ben Antalya’da büyüdüm ve o Karakaş man aldık. Yani Kurdaş’ın dediği gibi gerçekten Camii’ni çocukluğumda hep çok eski bir cami Kuvayımilliye gibi çalıştık. Ve o orman Ankara’nın sanırdım, oldukça tarihselci bir yapı. iklimini değiştirdi. Şevki Vanlı’nın yaptığı OR-AN CB: E, ben öyle bir şey yapabilir miydim ya sitesinin, oranın kıyısına yapılmasının sebebi de da yapar mıydım? budur.

TK: Ankara yıllarınızda bir de ODTÜ İnşaat Çinici’nin projelerini onaylamak durumun- Reisliği’ndeki faaliyetleriniz var. Çiniciler [Altuğ daydım ben çünkü mimarlık bürosunun başınday- ve Behruz Çinici] ile özellikle kampüs çalışmala- dım. Fakat bunun açıklanmasını [büronun başı rında bir beraberliğiniz oluyor muydu? olduğunu] istemedim. O sırada Oral [Vural] var, Şaziment [Arolat] var; Neşet’in [Arolat] eşi. Neşet,

4 Artizan: Zanaat, zanaatkâr kelimelerine en yakın anlamı taşıyan sözcük. Geleneksel yöntemleri tercih eden kişi anlamında –e.n.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-028 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

yedek subaylığını yapıyordu o sıra. Bizde şeflik hayatımda yaptığım tek apartman [Kasapoğlu falan olmazdı aslında, o bir arkadaşlık ortamı Apartmanı], Kasapoğlu ailesi vardı, baba ve dört sağlamaya engel olur çünkü. Kentin içinde Milli oğul, onlara bir apartman yaptım, o da örnek ol- Müdafaa Caddesi’ndeydi büromuz. Onları ikna du. İzmir’den bir öğretim üyesi Denizli’ye geldi- ederek 6 km mesafedeki Orta Doğu’nun arazisi- ği zaman illa o evde oturacağım diye tutturdu. ne taşıdım büroyu ve birdenbire durmakta olan Yine çok sevdiğim arkadaşım Esat’ın [Esat Sivri] yapılar öyle büyüdüler. Onun için Kemal Kurdaş evini yaptım. Esat benim üç yaşından beri arka- beni çok severdi. daşımdı ve eğer Denizli’de bir ev yapacaksam onun için yapardım. Esat, o evde kırk yılı aşkın TK: Denizli’ye dönelim mi tekrar? Sizin bir süre oturdu. Bir gün Yapı Kredi Bankası’nın Denizli’de faaliyet gösterdiğiniz dönemlerde genel müdürü Esat’ın evine konuk oluyor. Diyor orada nasıl bir mimarlık ortamı vardı? Mesela “Bu ev yapılalı iki yıl oldu mu?” Esat da diyor ki tasarımlarınıza oradaki mimarların tepkisi ne “kırk iki yıl oldu.” O evden birtakım insanlar renk, oluyordu? İstanbul’da yaşıyorsunuz, öncesinde mutfak kopyaladılar. Denizli’de mor mermer var. de Ankara’da ama Denizlili olduğunuzu da hep Merkez Bankası’nda kullandım, başka hiç kimse vurguluyorsunuz, çok şey de üretiyorsunuz orada. kullanmadı onu. Nasıl karşılanıyordu bunlar?

CB: Hiç. Tepki yoktu hiç, gerçekten. İçlerinde kimileri benim yaptığım yapılara bakarak ora- dan bir şey almaya çalışıyorlardı sadece. Ben de yaptığım beş yapıyla orada bir ileti vermek iste- dim. Kuyumcu Oteli’nde mesela kavak ağacını tenekeyle kaplayıp kalıp yaptım. Ve o kalıpta ilk döşemeleri döktüm. Denizli’de dere kumuyla be- ton dökülürdü daha o zaman. Çıplak betonun nasıl yapılabileceğini öğrendiler. Sonra mesela

Esat Sivri Evi, tahminen 1970’lerin sonu, Denizli SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-029 Esat Sivri Evi, tahminen 1970’lerin sonu, Denizli

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-030 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Onlar [Denizli’deki yapılar] bir anlamda al- cileri Denizli’ye yapılarımı gezmeye götürdü- masını bilenler için örnekti. Mimarlık Dergisi’nde ğümde [SALT, Denizli programı] Esat’ın evine de Denizli’de beş yapı diye basıldı. O beş yapı de gittik. Esat öyle şeyler anlattı ki hepsi başla- Denizli’ye verilmiş bir iletiydi. rını öne eğip dinlediler. Evi de çok sevdiler. Her mekânın yüksekliği ayrıdır o evde: Mutfak, yemek İlk bodrum yapısını ben yaptım Denizli’de, o odası, oturma odası. Bunları falan düşünecek güne kadar bodrum yapılmıyordu. Bu onlar [De- durumda değillerdi [Denizli’deki mimarlar], on- nizli’deki mimarlar] için bir olanaktı ama onlar lar için plan çözülür, hepsi böyle pasta gibi, tak paralarını, apartman yapıp satanlara proje yapa- diye kesilir, hepsi aynı yüksekliktedir. Hâlbuki rak kazanıyorlardı, böyle gelişmeler onları ilgi- yatak odası ile oturma odasının pencere büyük- lenmiyordu. Sonradan ben tanınınca, birtakım lükleri bile farklı olmak zorundadır. Niye açılır yapılarım ortaya çıkınca, içten olanlar geldiler, perdeler çünkü yeteri kadar ışık yoktur, oturma konuştular benimle. Ama Mimarlar Odası mesela, odasında alanın 1/7’si kadar pencere açarsınız, diyebilirdi ki “Cengiz abi gel şunları bize anlat”, yatak odasında 1/12’si kadar. Edirne’de [Edirne yok öyle bir şey, mimarlık onları sadece kazan- Sosyal Sigortalılar Yapı Kooperatifi’nde] bir adam dıkları parayla ilgili olarak ilgilendiriyor. tutturdu pencere daha büyük olsun diye. Meğer karısı yere kadar perde asmak istiyormuş. Yirmi Sonra bir de “Merkez Bankası’nın arsası De- yıl sonra, Antalya’da bir turizm okulu var, onu nizli Vilayet Binası’nın yerine yapılmış” dediler. ziyarete gittik. Ben kapıdan girince o adam fırladı: Bütün Denizli’nin ayanını tanık olarak gösterdim Karısı öyle istediğinden o da öyle istemiş, “Sizi “Vilayet burada, Merkez Bankası burada” diye. çok üzdük” dedi, “bizim yüzümüzden kalp krizi Ben koruma doğrultusunda yapı yapan çağdaş geçirdiniz şantiyede.” Tevfik Çandar o zaman bir insanım. Böyle bir insan nasıl Vilayet’i yıkar benimle geliyordu [Edirne’de şantiyeye], yalnız da yapı yapar? Bunu düşünecek kültür düzeyinde bırakmamak için. Tevfik arada bir ilaç veriyordu değillerdi. Bıktırdılar beni. Denizli’ye bir Esat’ı bana çünkü görüyordu ki çok sıkıntıdayım artık. görmeye gidiyordum, o da öldü. En son öğren- Adam karısı yüzünden o pencereyi öyle istiyor

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-031 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE ama yirmi yıl sonra bana teşekkür ediyorlar çünkü komşuda 150 ton kömür yakılıyor orada sadece 80 ton. O pencerelerin benim saptadığım büyüklükte yapılması odaya yetiyor ama onun kimin cebinden ne kadar kömür parası çıkacak diye düşündüğü yok ki, sadece karısı evore istiyor diye… Bu tür insanlara çalışmak çok zor... Almanya’da mesela bir bodrum penceresi yapacaksınız. Bodrum penceresi daima çürür, bir grup çalışma yapılmış, betondan bodrum penceresi üretilmiş ve devletin katılımı olan her yapıda devlet diyor ki; “Monza pencerelerini kullanacaksın” ve onu kullandığın Kuyumcu Oteli, tahminen 1970’lerin sonu, Denizli zaman çürümüyor bodrum pencereleri. İnsanları şunca yıl sonra onca dertten kurtarıyor. Bizde de- Sonra mal sahibinin kim olduğunu öğreniyorlar. mirden yapılıyor ve paslanıyor, umurlarında değil, Kazım abi –babamın çırağıydı vaktiyle, kuyumcu mal sahiplerine teslim ettiler mi bitti iş. Evde bir Kazım–; buluyorlar onu çarşıdaki mağazasında. insan nasıl sağlıklı yaşayacak düşünen yok... “Denizli’de otel yatak sayısı yeterli değil, onun için burada otel yapılması lazım” diyorlar. “Yer Tüm bunları Denizli’de örneklemeye çalıştım de uygun. Biz size kredi verelim” diye öneriyor- işte. lar. Ama Kazım abi öyle bir adam ki krediyi hatta neredeyse bankayla iş yapmayı haram sayıyor. TK: Denizli’deki ilk işiniz Kuyumcu Oteli ve Otel fikrine de sıcak bakmıyor. “Ben bir mimara az önce değindiğiniz üzere aynı zamanda Deniz- sorayım” demiş. Ben de onu ikna ettim, “lütfen al” li’deki ilk çıplak beton uygulaması. dedim. Kazım abi gerçekten iyi bir insandı fakat CB: Evet. İşi nasıl aldım? Turizm Bakan- o sırada Denizli’de tarikatlar türemişti ve o da lığı’ndan bir grup bu yapının önünden geçiyor. onların etkisi altındaydı. Benim planda bar yaz-

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-032 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE

dığını görünce “Buraya bar çizmişsin ama ben bar istemem, günah benim inancımda” dedi. “O bar süt barı” dedim. Onun üzerine kabul etti. Ama za- ten sonra herkes dışarıdan rakısını alıp balkonda içmeye başladı. Başka ne olacaktı ki..? Denizli’de gerçekten yeterli yatak sayısı yoktu o zaman. Kredi alınınca, 6000 lira mı ne, otel de rahat rahat bitti. Sonradan öğrenci yurdu yaptılar oteli.

TK: Yatım evleri başlığında ele alınmış [Ku- yumcu Oteli, Proje Uygulama kitabında]. Dil yine bugünden bakınca dikkat çekiyor, mesela betik olarak geçiyor kitap, sonra işleyim yapıları, yatım evleri…

CB: Benim elli yıl önce basılmış olan kitabım aynen basılabiliyor bugün, hiçbir değişiklik ya- pılmadan. Ben Türkçeciyim ve Türkçeci olmayan bir insanın Türkiye üzerine düşünmesini ben an- layamıyorum. Harç olarak ne tutmuş bizi arada? Dil. Türkçe. Türkçeye sarılmak lazım. Ve sadece 30 bin olan sözcük sayımızı bir elli yıl içinde 90 bine çıkarmak da Türk Dil Kurumu ile olanaklı...

TK: Denizli Merkez Bankası için bir yarışma yapılmış, isterseniz oradan devam edelim...

Kuyumcu Oteli, tahminen 1970’lerin sonu, Denizli SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-033 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

CB: Merkez Bankası [Denizli Merkez Bankası] “Bunun maliyeti 300 bin, ben bu kanalı kaldırsam, yarışması için bana geldiler. İlla “sizin girme- belediyeyi ikna etsem, kaç para verirsiniz? Bu nizi istiyoruz” dediler, ki çekiniyordum. Kaza- 300 bini verir misiniz yahut benim harcayacağım namazsanız falan, “e bu muydu?” derler. Bazı parayı verir misiniz?” “Ooo veririz” dediler. Tabii deneyimleri içselleştirmek için Japonya’ya bir kurtulacaklar bütün yaşamları boyunca. 180 bin gezi düzenlemiştim o sıra bazı mimarlarla. O gezi oradan aldım, belediyeye verdim ve bütün sokağın esnasında çözdüm Merkez Bankası’nı. kanalizasyonunu yaptım.

Buranın ortasından bir dere geçer. Bunun Bir başka nokta daha vardı, burası kazıldığı yalıtımı önemli. Ben yalıtım detayını yaptım ya- zaman sandalla gezilirdi. Denizli çünkü öyledir. rışma esnasında. Sonra gittim belediyeye dedim 1 metre kazarsınız, 50 cm su dolar. Biz II. Dünya ki “Siz bu kanalı yola alırsanız ne kadar para har- Savaşı’nda sığınak yapamadık. Çünkü inemiyor- cayacaksınız?” “Cengiz, çok para” dediler. “Peki” sunuz aşağıya. Ben Ankara’dan lağımcılar ge- dedim, sonra gittim Merkez Bankası’na dedim ki tirdim. Lağım topçular, yani patlatanlar, bizim

Denizli Merkez Bankası, A-A kesiti Denizli Merkez Bankası, B-B kesiti SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-034 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ bildiğimiz anlamda değil. O lağımcılar buradan apartman yapımından başka hiçbir şey dökme- girdiler, bakın ne kadar primitif [ilkel] bir şey. Bir miş adam. Kalıbı bir alıyorsunuz, delikler çıkıyor. silindir buradan giriyor, toprağı kazıyor, arkaya Şu anda, 2019’da. veriyor, o boşaltıyor. Hiç kimsenin ruhu duyma- dan buradan ana caddenin altından geçip dereye TK: Edirne Sosyal Sigortalılar Yapı Koope- bağladım suyu. Ve üzerinde sandalla dolaşılan bir ratifi sizin farklı disiplinlerden pek çok isimle dere yok oldu. Babadağlılar Çarşısı’nı kazdığım beraber çalıştığınız bir proje. Senenin 1973 olduğu zaman altı tane pınar çıktı. Adamlar doğal dü- göz önünde bulundurulunca katılım pratikleri şünmeyi unutmuşlar. “Ne yapacağız Cengiz Abi?” açısından da öncü bir örnek olduğu söylenebilir. diye soruyorlar. “Altı tane musluk alıp oralara takacaksınız” dedim. Öyle yaptılar. Kuzguncuk’ta yeraltı tüneli var bir tane, Astsubay Okulu’nun arkasından geçen. Orayı alan müteahhit, benim Türk Dil Kurumu’nun müteahhidiydi. Geldiler bana, “Cengiz Bey su akıyor, nasıl yalıtacağız?” diye sordular. “Yalıtamazsınız, hiç uğraşmayın. İki tane kanal yapın ve o su oradan aksın gitsin” dedim. Ve yapıldığı günden beri öyle çalışıyor.

Bizdeki işçi malum. Metin Sözen yazmıştı zamanında, “İstanbul’da yapı yapmak kolay, gidin Cengiz gibi Anadolu’da yapı yapın da göreyim sizi” diye. Gerçekten de her şeyi kendi elinizle tarif edeceksiniz, tenekeyi bükmeyi bile, hâlâ da aynı şeyi yapıyorum. Altmış yıl sonra bu memlekete beton dökmeyi öğretiyorum. Yemin ederim ki Edirne Sosyal Sigortalılar Konut Yapı Kooperatifi inşaatı, tahminen 1976

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-035 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Edirne Sosyal Sigortalılar Konut Yapı Kooperatifi sunum dosyasından çizimler

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-036 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

CB: Orada yaşayanlar şimdi dördüncü kuşak. TK: Uygulanmadı yani? Çok mutlu yaşadılar. 61-62 metrekaredir [daire- ler]. “Hâlâ muhtarlık mı istiyorsunuz yoksa yeni CB: Hayır. bir yönetim biçimi mi?” diye sorduk biz orada TK: Burada da [Proje Uygulama kitabı] uzun- insanlara. Bologna kriterini bize uygulayarak, ca söyleşmişsiniz: Türkiye’deki fuar algısı nedir, bizim koşullarımıza göre bir şema oluşturduk. siz bu algıyı nasıl kırmak istemişsiniz, tasarımın İnsanların mutlulukları için çalışmanın tipik ör- ekonomiyle olan ilişkisi... neğidir. Yönetim biçimi öneriyoruz orada. CB: Vali “Bir tarım fuarı yapalım” diyor. Ba- TK: Bir diğer multidisipliner iş: Eskişehir Ta- yındırlık Bakanlığı’na gidip başvuruyorlar, onlar rım Fuarı. da diyor ki “Cengiz ile konuşun, Cengiz paraya CB: Eskişehir Tarım Fuarı’nda Porsuk’un ta- bakmaz çünkü, oradan ne öğrenecek ona bakar.” şınımda kullanılmasını ilk öneren ve projesini ya- Kalkıp benim büroma geliyorlar [vali ve ekibi]. pan benim. Yılmaz Büyükerşen dedi ki –Mimarlar “Elimizde 90 bin lira var” diyorlar. Ben de hiç Odası tartışmaya çağırmıştı bizi– “Sen düşünmüş- düşünmeden “tamam” diyorum. sün ama ben yaptım” ve haklıydı. Çünkü insanlara “Kaç bin kişi gelmesini istiyorsunuz tarım onu kabul ettirmek [uygulamak] müthiş bir olay. fuarına bir günde?” diye sordum. “İki bin kişi” de- Türkiye’de sadece bir şeyleri bilmek yetmiyor, diler. “Peki, bu iki bin kişi nerede yemek yiyecek?” bir de uygulamayı yapmak lazım. Bu mimarlık “Eskişehir’deki lokantalarda” dediler. –Tarım fu- konusu mu yoksa tasarım konusu mu, buna ka- arının yapılacağı yerle Eskişehir arasında da 2 km rar vermeniz gerekiyor ve de gerçekten bütün var yanlış hatırlamıyorsam.– “Biz dışarıdan gelen çalışmamız da öyle oldu. Çok ciddi bir çalışma adama yemek verilebilecek lokantalardaki san- yaptık. Bakan, vali, belediye başkanı toplandılar, dalye sayısını 170 olarak saptadık” dedim. Sadece ben sunuş yaptım. Çok önemli buldular. Ama 170 sandalye. Yani o iki bin kişinin doyacağı kadar ne oldu, hiçbir şey olmadı. Çünkü devlet bunu yer yok. Şaşırdı, yani hiç düşünmemişti. Peki, desteklemediği zaman olmuyor. nerede kalacaklar? Günübirlik mi yoksa gece de

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-037 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Eskişehir Tarım Sanayi Fuarı, çarşı planı

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-038 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ kalacaklar mı? Peki burada ne yapılacak? Fuarda onlara şunları önerdik: Bir tarım okulu, geceleme sadece aletler mi sergilenecek yoksa gençlere de yeri –sadece tarım okulunu ziyaret edecek olanlar bir şeyler öğretilecek mi..? İşte “Tarım konusun- için– işlenecek konular ve sergi yerleri. Fuar ala- daki sorunlarımız halka yayılacak” falan dediler. nıyla Eskişehir arasında nasıl gidilip gelinecekti? İyi de bir eğitim yapılacak mı, konuşma, tartışma Yol yapmak çok önemli bir yatırım. Benim ilk öne- falan? Orada bir okul gibi bir şey olmalı. rim Porsuk’un dibini temizleyerek –Eskişehir’e en kısa yol– onu işler hale getirmek, insanların Arkadaşım işletme profesörü Zafer Başak’a motorlarla gidip gelmelerini sağlamaktı. Bunu “Bana 6000 lira öneriyorlar, buna mimarlık işi daha sonra Yılmaz Büyükerşen’e önerdim işte. yapılamaz. Ama üçte birini sana ayırabilirim. Üniversiteye de davet etti beni [Büyükerşen], der- Bana lütfen Eskişehir’in tarımla ilgili ekonomik sin adı Halk Yapı Sanatı’ydı ve de mimarlık değil durumunu açımlar mısın?” dedim. O da mesle- halk bilimi kürsüsündeydi. Niye? Çünkü ben Bod- ğiyle olan ilişkisinde benim gibi bir gönül adamı rum Evleri’ni5 yazmıştım ve Bodrum Evleri’nde olduğu için kabul etti. İki yardımcısıyla birlikte halk yapısının da bir halk bilimi konusu olduğu Eskişehir’e gittiler, benim sorduğum soruların kabul edilmişti. Ondan sonra artık hep o kapsam- yanıtlarını aradılar. “Eskişehir’de sadece 170 san- da konuşuldu, tartışıldı, yayın yapıldı. dalye var” derken bir tahmin yürütmüyordum ben: Doğrudan doğruya o günkü durumuydu Kısacası böyle bir işe giriştiğin zaman ger- oranın. Eskişehir bir-iki tane bakan çıkarmıştı çekten bir araştırma aşaması olması gerekiyor. Ve o dönemde. Ve bunlar gerçekten kafaları iyi o araştırmanın da Türkiye’nin sorunlarını bilen işleyen adamlardı. Ama sadece “tarım fuarımız insanlar tarafından yapılması, mimarın da bunun olsun” diye yaklaşıyorlardı konuya. Ben “Tarımın içinde yer alması yapının doğru dürüst olması problemleri ne ve siz bunlara nasıl yanıt verecek- için çok önemli. siniz?” diye sorduğum zaman açımlandı her şey ve

5 Bileşim Yayınevi tarafından “Anadolu Evleri” adı verilen dizinin ilk kitabı Bodrum Evleri’dir.

Cengiz Bektaş, Halk Yapı Sanatından Bir Örnek Bodrum / Anadolu Evleri Dizisi 1, Bileşim Yayınevi, İstanbul, 1996 –e.n.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-039 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

TK: Conkbayırı Mehmetçik Anıtı yarışmasına Bir Fransız hanım bir Türk ile evlenmiş, ço- girmişsiniz. Tasarımda Ahmet Berk size yardımcı cukları olmuş, İstanbul’da yaşıyorlar. Sonra an- olmuş ve mansiyon ödülü almışsınız. laşamamışlar, hakikaten kültür önemli... Sonra Paris’e gitmişler. Paris’te parka götürüyorlar ço- CB: O bir protestoydu bir anlamda. Çünkü anıt cuğu. Her gördüğü çıplak kadın ve erkeğe Atatürk deyince Atatürk gelirdi akla o zamanlar. Herkes diyormuş çocuk. Bizde öyledir Atatürk. O, öyle bir şeritli pantolonlar giydirirdi Atatürk’e… Atatürk imgeyi kullanmadan yapılmış bir anıttır. Neyse heykellerinin hep fotoğrafını çektim. Bir sergi ki jüride varmış birileri de anlamışlar. açacaktım, elli tane değişik adamın hepsinin Ata- türk olması üzerine. TK: Turgut Cansever, Doğan Erginbaş gibi isimler varmış jüride…

Bonn Büyükelçiliği üzerine de konuşmuşsu- nuz burada [Proje Uygulama kitabı]. Arşivinizde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Bonn Büyükelçiliği için yaptığı cam bloklara ait fotoğraflar da yer alıyor.

Conkbayırı Mehmetçik Park Anıtı Proje Yarışması maketi

Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun Türkiye Cumhuriyeti Bonn Büyükelçiliği için tasarladığı cam blok CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Türkiye Cumhuriyeti Bonn Büyükelçiliği maketi

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-041 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

CB: Başkent değişip Berlin’e gittiği zaman Şurada bir ırmak akıyor. Kitleyi buraya6 koyarsa- işçiler Bonn Büyükelçiliği kültür merkezi olsun nız, şöyle bir perspektiften, bu kadar nasibiniz diye başvurdular. Fakat ne onları dinlediler ne de var. Eğer kitleyi şöyle koyarsanız bakın ne kadar bana bir şey söylediler. Yapıyı yıkıp arsa olarak daha büyük nasip alıyorsunuz coğrafyadan. Bu- sattılar. Ve hayatımda ilk defa bir yapım yıkıldı. nun için mimar olmaya da gerek yok. Ve son üç Yanımda arkadaşlarım vardı, onlara üzgün gö- günde dedim ki “Yanlış bir iş yaptım ve siz de zükmemek için başka bir tarafa bakarak hüngür kabul ettiniz. Vereceğiz üç gün sonra ama benim hüngür ağladım. içim rahat değil.” Vedat dedi ki “İstanbul’dan bir çizim takımı çağıralım.” Yılmaz Sanlı o zaman Almanca bildiğim için orada bazı işleri de çok iddialı. Onun bir takımı vardı, “Yapar mısı- ben yürütüyordum. Mesela proje Köln İmar nız?” dedim, “Olur” dediler, geldiler. Üç tane adam Müdürlüğü tarafından reddedildi. Çünkü bü- Amerikan filmlerindeki gibi bavullarla girdiler yükelçilikte Almanca bilen kimse yoktu. Öyle içeri, bavulları açtılar, eşofmanlarını giydiler, ter- zavallıyız yani. Ben gittim bir günde imar ona- liklerini giydiler, oturdular. “Ne verecekseniz ve- yını aldım. rin, çizelim” dediler. Onlar bir odada çiziyor, ben bir odada çiziyorum. Üç günde bitirdik projeyi İşi birazcık kazıdığınız zaman çok farklı şey- ve hiç tartışmasız birinci oldu. Öyle bir iş bizim ler de vardır: Bonn’da elli iki kişi girmişti yarışma- işimiz. Bonn’da şunu söylemeye çalıştım: Söyleye- ya. Ben son üç günde kararımı değiştirdim. Vedat cek bir lafınız varsa yarışmaya girersiniz. Benim [Özsan] ile Oral’a [Vural] da söyledim, “Ben bu pro- sözüm o evin içinde insanın kendisini başka bir jeyi sevmiyorum” diye. “Bu proje bir derece alır mekânda duyumsamasıydı. Çünkü arkamızda ama burada yapılması gereken bu değil.” Bakın müthiş bir konut kültürü var. ne kadar basit bir şeyden ötürü, şuraya çizeyim:

6 Cengiz Bektaş’ın çizerek gösterdiği bu anlatımda yapı, ırmağın sağına yerleştirildiği takdirde daha büyük bir alan elde edileceğinden bahsediliyor –t.k.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-042 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE

Bana hep Sedad Hakkı’yı [Eldem] şikâyet eder- di Bedri Rahmi. Ressamlara iş vermedi diye. Ben de ona –hayatta en sevdiğim insana– söylenebile- cek en kötü şeyi söyledim: “Şimdi anladım Sedad Bey niye size iş vermedi efendim.” Paşabahçe’de iki yıl çalıştık Bedri Rahmi’yle [Bonn Büyükelçi- liği cam blokları için]. 7 cm kalınlığındaki camı soğutamadılar burada. Yapmakta kararlıydık ama. Bunun üzerine Almanya’ya gitti Bedri Bey. Orada bir atölyeye gitmiş. Adam betonun içine bir şey koyarak renkli camlar yapmış. Bedri Rahmi’nin meyve seleli bir figürü vardır, ona çok uyacak bir Türkiye Cumhuriyeti Bonn Büyükelçiliği inşaatı, şey. Sonra onu yaptı. tahminen 1964

Beni Amerika’da misafir hocalığa çağırdılar. TK: Sadi Diren Arşivi üzerine çalışırken il- On beş değişik ülkeden öğrencim vardı. Onla- gimi çeken noktalardan biri mimaride seramik rın her birine dedim ki “Kendi ülkenizin New kullanımıydı. 1950’lerden başlayarak 80’lere ka- York’taki büyükelçiliğini çizeceksiniz.” Bu onlara dar mimarlar ile özellikle seramikle uğraşan sa- hakikaten çok şey öğretti. Kendi memleketlerini natçılar/tasarımcılar beraber çalışıyor. Sizin de düşünmeye başladılar. Ama mesela gidiyorlar bu gibi birliktelikleriniz olmuş. Bu birlikteliğin Kenzō Tange’ye yaptırıyorlar Tokyo’daki büyü- ülkemizde bir süre sonra bitmiş olması hakkında kelçiliğimizi. Bu kadar zavallı bir memleket işte bir yorumunuz olur mu? bizimki. Yani kendi büyükelçiliğini Kenzō Tange yapıyor. Kenzō Tange de iyi sınav vermemiş bir CB: Tabii, ben bizzat iş veriyordum. 1930’larda adamdır, bazı mükemmel yapılarına rağmen. yapının giderlerinin yüzde üçü kadar sanat işleri- ne ayrılırdı. O zaman herhangi bir devlet dairesine

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-043 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ gittiğiniz zaman mesela bir Bedri Rahmi tablosu arkadaki bir trendesiniz. Aynı rayda giderek hiç görürdünüz. Devlet satın almıştır. Bir yasa yoktu onu geçebilir misiniz? Hayır ama ayrı bir ray üze- bununla ilgili ama yüzde üçlük bir harcamanın rinde giderseniz onu geçme olasılığınız vardır.” yapılması alışkanlıktı. Bir gün bir ödülümün pa- Bu da böyle bir şey. Benim öteki mimarlardan rasını almak için maliye kasasına gittim ve baktım ayrımım da ancak burada görülebilir. orada 40x30 gibi büyüklükte bir Bedri Rahmi tab- losu var. Onlar bunun ayrımında mı diye anlamak TK: Bakırköy Yaşlılar Evi. Bu tasarımı yap- için, “Bu resim benim çok hoşuma gitti, ben size madan önce yine yoğun bir araştırma süreci içine bir tablo getirsem bana bunu verir misiniz?” diye girmişsiniz. İstatistiklerden niteliklere her şey sordum. “Hayır, o Bedri Rahmi” dedi adam. Ben dökülmüş burada [Proje Uygulama kitabı]. çok mutlu oldum, demek ki Bedri Rahmi onları etkilemiş. CB: Kimse 65 yaşının üzerini engelli saymıyor- du o zaman. Sonradan çıktı bütün bunlar. Engel- Bedri Rahmi’yi daha yeni anlıyorlar. Bedri liler için kullanılacak bisiklet [tekerlekli sandalye] Rahmi yalnız Batı yöntemleriyle, tekniğiyle çalı- yoktu. Eski bir bisiklet yarışçısı –Nuri’ydi sanı- şarak Türk resmini yaratmaya çalışan insanlara yorum adı– bisikletten yararlanarak bir iskemle karşılık benim motiflerimle, benim ülkemden yapmıştı. Öğrencilere ödev verdim: Siz körsünüz, resimler yapan bir insan. Yüzde yüz değil ama gözlerinizi kapatıp kentte dolaşacaksınız. Siz sa- bir tutum birliği var. Onun için Bedri Rahmi’yle ğırsınız, ben sizi götüreceğim kente bırakacağım, biz çok yakın olduk. Beraber çok seyahat ettik, o küçük bir Osmanlı kentine, orada öğlen yemeğini benim üzerime şiir yazdı mesela, Türk Dil Kurumu yiyeceksiniz. Yapamadılar hiçbiri. ödülünü aldığım zaman. Nedeni aramızdaki bu anlayış birliğiydi. Benim insanımın duyguları, Kültür merkezine girip çıkmaları mümkün davranışları bende içselleştirilmiş olsun ki benim değil. Önünde bir basamak var 40 cm. Kapıdan yaptığım Türk sanatı olabilsin. Turgut Cansever geçemiyorsun. Tuvalete giremiyorsun. Bakın bu- bu konuda şöyle demiştir: “Bir tren gidiyor, siz de gün hâlâ tuvaletin kapıları Türkiye’de içeri açılır.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-044 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Ben şeker hastasıyım, düştüm, bayıldım. Nasıl CB: Şukufe Nihal, eşimin liseden edebiyat alacaksınız beni içeriden, kapıyı açamıyorsunuz öğretmeniydi, ben de ona çok saygı duyardım. ki... Bu kadar basit, yani bunun için mimar olmaya Yaşlılar evindeydi. Türkiye’de yaşlılar evi diye bir gerek yok. Ben niye engelli sandalyesiyle uğraşı- şey yoktu gerçi. Ben Almanya’da bir yaşlılar evi yordum peki? Türkiye nüfusunun yüzde on ikisi yapmıştım ustamın denetiminde, oradan biliyo- engelliydi çünkü. Çok içinde çalıştığım için bu rum. Şukufe’nin neler çekebileceğini düşündüm sayıları hâlâ unutmam. ve eşime “Ben Şukufe’yi ziyaret etmek istiyorum” dedim. Nerede olduğunu bulduk ve gittik. Üç katlı TK: Engelli, yaşlı bireyleri mekâna dair tasa- bir yer, üste onu yerleştirmişler, aşağı bile ine- rımlarda dikkate almaya 70’li senelerde başlıyor- miyor, yalnızlıktan gerçekten kötü bir durumda. sunuz. Yaşlılar Evi’ni araştırırken Şukufe Nihal’le Dedim ki eşime “Ben Şukufe hanım ile kalacağım olan tanışıklığınız da karşıma çıktı. bütün bir gün.” Oturdu bana bütün gün şiir okudu Bakırköy Yaşlılar Evi, Lojmanlar, plan, kesit ve cepheler

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-045 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ ve çok mutlu oldu. Bir sürü şey konuştuk tabii ve özellikle bunu anlatmaya çalışıyordum. Siz bunu konuştuklarımız bana Yaşlılar Evi’ni yaparken bir proje olarak sunduğunuz zaman bunu kaza- yol gösterdi. Birtakım şeyleri onları yaşamış nacak adam başından sonuna kadar işin başında insanların deneyimleriyle deneylemedikten olmalı. Hatta Anayasa Mahkemesi yarışmasında sonra yapmak doğru değil. Onlardan öğrenmeden, yine etkindim. Başkana tabağı göstererek “Bunu onlara danışmadan yapamazsınız. Bir Fransız ben düşüneceğim de başkası mı yapacak?” diye mimar dokuz yıl hasta olmadan hastanede yaşamış sordum. Tamam, yüklenici yapacak ama ben de sırf hastane çizebilmek için. Bu bana mesela bir göreceğim doğru mu yapılıyor diye: Gerekirse en tokat. İçinde birlikte yaşamadıktan sonra kimseye sonunda bile bazı düzeltmeler yapacağım. Bunları ev de yapmıyorum. Yaşlılar Evi’nin yarışmasında söylerken en fazla on yıllık bir mimardım. Yani birinci oldum. Behruz Çinici jürideydi, “Bu adam hepsini doğru yapamayabilirim de. bu olayı bizzat yaşamış” diye yazdı. Çok örnek var Türkiye’de, başka bir şey yapar- TK: Deneyimlemenin öneminden bahsettiniz, ken asıl konunun es geçilip programının yanlış bir çalışma yürütürken, jüride veya katıldığınız yapılması, yanlış anlaşılması gibi. Bu nedenle bir yarışmada... kaygılarınız neler, sonrasında yaptığım yapıların hemen hemen hepsinin ya- yarışmaya katılmama kararı da almışsınız? pı programlarını kendim yaptım, yarışmalarda da buna açık kapı bıraktım. Birinci olduğum CB: Türkiye’nin sorunlarını göz önünde bu- yarışmalardan sonra da dedim ki “Bana belli lundurarak yanlış bir şeyler yapmamak istediğim bir süre verin, ben bunun üzerine biraz daha zaman neleri çözmek zorundayım? Bu doğrultuda çalışacağım.” Yani onların beni birinci seçmesi hiç bir proje elde etmenin yolu nasıl olmalı, denetle- önemli değildi. Olayın kendisinin boyutları nedir, me nasıl olmalı? Bunları düşünürdüm hep. Bizim onlar da bilmeyebilir. Mesela yarışma süresi en kuşağımızda proje ayrıydı, kontrollük ayrıydı. az doksan gündür. Bunlar iki ay önceden yarışma Bunun olmaması gerekir. Bulunduğum jürilerin çıkarıyorlar, demek ki konuyu bilmiyorlar. Ben kimilerinde başkanlık yaparken mal sahibine ona üç ayımı vermişim, jüri ona bir günde, belli

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-046 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ bir uzaklıktan bakıyor, konuya da zaten uzak. Ya- anlamda, bir şeyler kapmak. Oysa ben yarışma rışmalar sadece böyle tesadüflerden, şanslardan yapmayı bırakmışım. Bunu söylediğim halde ısrar ibaret aslında. Onun için 1969’dan sonra kontrol- ettiler, “Biz yarışma yapmak istiyoruz” dediler. lük verilmeden proje işi almamaya karar verdim. Ben de adımı esirgeyemezdim çocuklardan, bu Yalnız proje işi yapmak gibi bir derdim yoktu be- vesileyle iki kere 69’dan sonra yarışmalarda adı- nim. Ben yapı yapmak için eğittim kendimi. Eği- mın geçtiği oldu. Gerçi iyi sonuçlar çıkmadı iki tildim demiyorum bakın: Mimar Sinan’daki farklı projeden de... Münih’teki farklı bir şeydi. İkisinin içinde de ben hep tartışarak bulundum. Yani beni bir anlam- TK: 1980 öncesinin sizin sonraki pratikleri- da doyurmuyordu bazı şeyler. 1969’dan sonra ne nizde, tutumlarınızda da belirleyici olan nokta- kontrolsüz iş aldım ne de bir yarışmaya girdim. larından bahsediyorsunuz. Çünkü yarışmayla elde edilen projeler beni o ka- dar yoruyordu ki... Kararımı uygulayabildim de. CB: Evet. Mesela 1980 öncesinde Türk Dil Fakat aldatıldığım da oldu. “Tabii kontrol sizde Kurumu gibi bir yapıyı yapabilmek büyük şanstı olacak” diyorlar, sonra kontrol zamanı gelince benim için. Sonra yine fabrikalar da öyle. Her bi- vermiyorlar. Mahkemeye başvuracak halimiz de rinde önce işçi tulumunu giyip işçi olarak çalıştım, yok çünkü kamuyu ilgilendiren yapıları Bayın- ondan sonra fabrikayı tasarladım. İlk yaptığım dırlık Bakanlığı çıkarıyor yarışmaya. Bayındırlık fabrika, Teknik Üniversite’de [İTÜ’de] yapılan Bakanlığı’yla da ters düştüğünüz zaman olanakla- bir doktora çalışmasında geçmiş, şöyle yazılmış: rınız azalıyor. Türkiye’nin mimarlık ortamı içinde Mimar fabrikaya ilk kez el atıyor olmasına rağmen “bundan sonra yarışmaya girmeyeceğim” demek gerçekten yön gösteren bir tasarım. İşçi sorunu çok önemliydi. Biz sadece yarışmayla yaşardık olan bir ülkede, ilk fabrikanın gerçekten başarılı çünkü o zamana dek, başka bir gelirimiz olmadan. olması gerekiyordu. Kimileri “Cengiz gider zen- Bu kararı uygulayabilmek çok zor bir işti yani. ginlere fabrika yapar” demişti o sıra. Sabancı’nın Benimle çalışan insanların hepsi yarışma yapmak ilk üç fabrikası için cebinden para çıkmamış- istiyordu. Bana gelmelerinin sebebi de oydu bir tır. O fabrika en az Sabancı’nın olduğu kadar

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-047 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ benim de fabrikam. Ama kimse bu anlamda bak- pençe divan durmamasıydı: Mimar gerçekten o mıyor olaya. Ben de yanıt olarak dedim ki, “Ben işi yapabilecek önemli insanlardan biri olduğu işçi sınıfını tarlada mı yetiştireceğim? İşçi sınıfı için o işi alsın ve altı yıl uyguladık özyönetimi. nerede yetişecek? Fabrikada yetişecek. Fabrikayı zenginler yaptırıyor diye yapmamakla nereye TK: 1978-84 yıllarında... varıyorsunuz?” CB: Evet. Adamlara bu yönetmeliği gösterip 80 öncesinde hal böyleyken şöyle bir şey dü- “Bunu kabul ediyorsanız benimle beraber olun” şündüm. Mimar, mesela Sedad Hakkı’nın karde- dedim. Her hafta cuma günleri büroda masaları şi veya abisi, devlette önemli bir pozisyonda, o birleştirip Türkiye’nin birtakım sorunları üzerine yüzden iş alıyor. Sedad Hakkı Eldem’den başkası en yetkin insanlarını bir araya toplayıp yaşam, alamıyor zaten bazı işleri. Ama o bile [Sedad felsefe, şiir, mimarlık, halk bilimi üzerine tartışır- Hakkı] mal sahibinin karşısında “tabii efendim” dık. Ve kimse de unutamaz o günleri. Yanıldığımız demek zorunda. Mimar böyle bir duruma düş- yönler de vardı tabii. Yanılmaktan korkmamak mesin. Ama nasıl? Onun üzerine ben bir otele lazım, üretemezsiniz yoksa. kapandım. Sedad Hakkı Eldem’in Yalova’daki Ter- mal Oteli’ne. –Koltuğunu, kapı kolunu o çizmişti Benim yapılarım hep yirmi-otuz hatta elli yıl oranın, benim de öyle yapılarım var. Ankara’dan sonra değerlendirildi. Edirne [Edirne Sosyal Si- geliyorum burada Perşembe Pazarı’nda reze çi- gortalılar Yapı Kooperatifi] için bir avukat mektup ziyorum, kapı kolu çiziyorum ve yaptırıyorum yazdı. “Cengiz Bey ben o mahallede çok mutluy- onları. Mesela Oral’la [Vural] beraber işçilerle dum, hiç otomobil korkusu yaşamadım. Bana biraz çalışıyoruz, memurlarla beraber masa çiziyo- belge yollayın, bu deneyimi anlatmak istiyorum, ruz.– Otelde Özyönetim’i [Bektaş Özyönetim Mi- belki birileri ders alır” diye. Hiç kimse ders al- marlık İşliği’ni] düşünüyorum ve Özyönetim’in maz. Piyasaya bağlılar çünkü. Kapital ne diyorsa yönetmeliğini yazıyorum üç gün boyunca, yalnız onu yapıyorlar, farklı bir şey yapabilirler mi? Ben başıma. Niyetim, mimarın kimsenin önünde el kamudan hırsızlığı önlemek için elimden geleni

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-048 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ yapıyorum, o yüzden Oda’ma [Mimarlar Odası’na] zaten yerinde olmasıydı, tabii ama böyle bir şeyi çok bağlıyım. Çünkü bunun savaşımını yapabilen herkesten isteyemiyoruz. Herkesin imkânı yok, tek kurum Oda ve ben onun her an yanında olmak Mübeccel Kıray veya Halet Hanım nasıl yerinde zorundayım. Kendi gücümü onun savaşımına anlatacak? Kariye Müzesi’ne gittiğimiz zaman, katmak zorundayım. yani kiliseye, inanın her santimetrekare mozaiği Çelik [Gülersoy] anlattı bize, her şeyiyle, o kadar TK: 80’den sonra belirgin farklılıklar oldu mu içselleştirmişti ki. Canını vererek çalıştı ama ada- peki pratiklerinizde? mın elinden her şeyi aldılar.

CB: Hayır. Yaşamımda da öyledir. Ben sek- Tüm bu insanların hepsi Türkiye’nin o günkü senden sonra şöyle bir şey örgütledim: Her cu- koşulları içinde Türkiye’yi düşünebilen insan- ma büroda masaları birleştirir, bir büyük masa lardı. Felsefe deyince bana sadece Hegel’i Kant’ı oluştururduk. Pilav ile kuru fasulye pişirirdik. anlatmıyorlardı, benim buradaki koşullarımı ben 12 Eylül’ün ne demek olduğunu anlayabilecek onlarla tartışabiliyordum. Ben felsefeci değilim düzeyde otuz-otuz beş insan bir araya gelirdik. ama bana anlatılabilmesini istiyorum bazı Halet [Çambel] Hanım mesela çok mutlu olurdu. şeylerin. Bu insanlarla 12 Eylül’ü böyle atlattık, Ben de “Bayram mı var yahu Halet Hanım ne olu- hiç moralimizi bozmadan. yor?” diye sorardım. “Yahu işime zaman ayırabi- leceğim sonunda” derdi. Ben Halet Hanım’a bu 1985’te Amerika’dan bir arkadaşım mektup nedenle âşıktım. Niye aldılar Çelik Gülersoy’un yazdı. Michigan’da profesör, Münih’te beraber elinden her şeyi? İstanbul’un ne kadar biraz gi- okuduk… dip de soluk alabileceğiniz yeri varsa hepsini o yaptı. Yanlış da yaptı, olabilir, mimarları açık TK: Sümer Pek? kullanamadı mesela. “Cengiz ben bunu senin büronda anlatmam, yerinde anlatmak isterim” CB: Evet ve o bana dedi ki “Gel benim evi- dedi, kalktık Kariye Müzesi’ne gittik. Amacımız da mi yap.” Hâlbuki evine yürüyüş mesafesinde

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-049 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Wright’ın yapıları var [Frank Lloyd Wright], Neyse, Sümer’e Wright’ı önerdim, “Hayır, Wright’ın bürosu da çalışıyor o zaman kendisi bana en çok sen yardım edebilirsin, ben kültür ölmüş olmasına rağmen. Wright’ın benim bildi- bakımından köşeye sıkışmış vaziyetteyim” dedi. ğim anlamda yorumlanışından doğmuş yapılardı Sümer’i çok yakından tanıyordum. Benim bütün oradakiler, yoksa Wright’ın her yaptığı da doğru karşı koyuşuma rağmen illa “Sen gelmelisin” diye değil: Kuzeye oturma odası baktırıyor. Çünkü tutturdu. “Tamam, o zaman geliyorum, seninle onun için ambiyans önemli. Teker teker dolaş- yaşayacağım bir süre” dedim. Bir Çinli mimar var- tım bütün yapılarını. Gerçekten onu da [Wright’ı] dı Stuttgart’ta, evini yapmayı kabul ettiği aileyle eleştirerek ele almak gerekiyor. altı ay birlikte yaşıyordu. Bu tutumun ne kadar doğru olduğunu uygulamadan bilen bir insan ola- rak Sümer’le bir ay birlikte yaşadım. Gönül [Gönül Bektaş, eşi] de benimle beraber geldi. Orada bir pencereyi açınca mesela alarm çaldı ve mahal- leli karakola gitti. Demek insanlar Amerika’da kapalı yerlerde yaşamak zorundalardı güvenlik açısından. Bunun üzerine, başka türlü bir şey yapmalıyım diye düşündüm. Sümer’e de “Proje ücretini sen bilirsin ben karışmam” dedim. O da “Peki, yalnız sana ayrıca bir yere şey vereyim” dedi. Mexico City’de merak ettiğim bir mimar vardı. Ben de Mexico City’e gidiş dönüş uçak bi- leti istedim. İşimin gereği proje ücreti gibi o uçak biletini aldım açıkçası. Orada Houston’ı tanıdım. Bir sürü yer tanıdım Amerika’da. Ev de Sümer’i gerçekten çok mutlu etti. “Senin yüzünden bu

Sümer Pek Evi, 1994, Ann Arbor evden, Amerika’dan ayrılamıyorum” dedi.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-050 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE

Çağı aşan meselelerde bizim niteliklerimizi iyi yönden tanıyan bir şeyler yapmaya çalıştım. Sümer’in evinde bir durup karar vermem gerekti: Ben nerede duruyorum? Türkiye nerede, İstanbul nerede, ailem nerede, ben neredeyim? “Nerede duruyorum?” sorusunu sorma fırsatı gerek insana.

TK: Ev tasarlamadan önce içinde yaşayacak insanları tanımaya çok önem veriyorsunuz. Ben- zer bir süreci Tokyo’da da yaşamışsınız. 1991 sene- sinde Umezu Evi vesilesiyle. Ne kadar kalmıştınız orada?

CB: İki kere, yirmişer gün. Umezu-san... San bir lakap, babası da doktordu, dedesi de impara- torun doktoruydu. Şu anda yaşamıyor.

TK: Gelenek meselesini nasıl yorumladınız bu süreçte?

CB: 1/20 maket yaptık, her şeyi ahşap. Burada yapıp parçalayıp götürdük, orada evin yapılacağı yerde tekrar kurduk. Japon kültürünü tanımadan böyle bir şey yapmak yanlış. Nasıl tanıyabilirdim? Bozkurt Güvenç Japon Kültürü’nü7 yazmış, satır

7 Bozkurt Güvenç, Japon Kültürü / Nihon Bunka,

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1980 –e.n.

Cengiz Bektaş’ın, Sümer Pek Evi’nin inşaatı sırasında SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-051 çekilmiş bir fotoğrafı, tahminen 1984 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Umezu Evi, zemin kat planı CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ satır okudum. Sonra doktor o maketi aldı ve üç Tara’ya telefon ettim, onlar yurt dışında çalışan gün başında durdu. Üç gün sonra “Ben bu evi bir firma [ENKA], acaba yardımcı olurlar mı diye. aynen istiyorum ama nasıl bildin bütün bun- “Cengiz Bey, ben bir tane ev için ne yapayım? Hani ları?” dedi. Ben de anlattım “Bozkurt Güvenç beş yüz tane ev olur, o zaman düşünülür…” dedi, diye bir antropolog var mimarlık kökenli, ondan ki onu da ben yapmam zaten. Bakın bir memleketi öğrendim” diye. Çok şaşırmıştı. İstediği en önemli korumak böyle oluyor, siz eğer ahşap ev yapaca- şey belli sayıdaki arkadaşıyla evinde oturup ğım diye ağaç kesmek zorunda kalırsanız ülkeniz tartışıp konuşabilmekti. Avrupa’nın modern Türkiye’ye döner. O kadar emek verdim tüm yapıyı bütün mobilyaları, Mies van der Rohe’nin falan, 1/1 çizmişim, 1/20 maket üzerine çalışmışım ve on- evinde duruyordu. Benden evini istediği zaman lar “ahşabı getirirseniz dışarıdan, ancak o zaman “Eğer bir Türk Evi kopyası istiyorsanız, kopya- izin veririz” diyorlar. Ben de onlara hak verdim. sını benden daha iyi yapar bildireceğim isimler. Ben kopya yapmıyorum” dedim. “Hayır, sizin TK: Umezu ile nasıl tanıştınız? Size nasıl ulaş- yorumunuzu istiyorum” dedi. Sonra niye öyle mış? Yayınlardan mı? Türkiye’ye gelip yapılarınızı istediğini ben de anladım. Beraber yattık yere, mı görmüş? tataminin üstünde mikroplar uçuşuyordu. “Ben CB: Bir gün bana ondan mektup geldi; niye tatami isteyeyim? Burası Tokyo’dan 130 km Umezu’dan. Japonya’da halı aldığı bir Türk vardı, güneyde, ben bu iklimde pirinç saplarından yatak o Türk’e demiş ki “Bana Türk evini yapan birini istemiyorum, tatami istemiyorum’ dedi. Japon söyle.” O adam da diyor ki “Benim memleketimde mimarisi deyince bugün hâlâ tatami demezler bir mimar var, onun yaptığını hem Denizliler hem mi? Sonra dolabı açtı, çamaşırları gösterdi. Hepsi çağdaş mimarlar sever.” Onun üzerine benimle nemden sırılsıklamdı neredeyse. “Ben senin gibi iletişime geçip o mektubu yazıyor. askı yapmak ve onları havalandırmak istiyorum” dedi. Yüzde yüz haklıydı. TK: Sizin en tartışmalı yapınız olarak öne Japonya ahşap ev yapmaya izin vermiyor. çıkan Mersin Kompleksi’ne geçebiliriz. Ancak ahşabı dışarıdan getirtirseniz izin var. Şarık

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-053 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE

CB: Yanlış bilmelerinden tartışmalı.

TK: Sizin perspektifinizden yanlış bilinen neydi?

CB: Türkiye’de bir mimara ilk defa gökdelen işi gelmişti o zaman. Ben de gökdelen üzerine bayağı tartışmalıydım kendimle. Onun için hemen evet demedim. Onlardan habersiz Mersin’e gittim, yerine baktım, doğru buldum. Niye böyle bir şey yapmak istiyordu adam [yatırımcı]? Onda da haklıydı. Yine de bütün dünyadaki gökdelenleri tanıyıp kendi kendimle tartışmak için hemen evet demedim. O sırada Avrupa’daki en yüksek betonarme yapıydı. Onu yapabilecek teknoloji Türkiye’de ilk defa orada uygulandı. 1200 met- rekarelik bir alanı yedi günde bitiriyorduk. Akıl almaz bir şeydi.

Çok yazdım çizdim anlatmaya çalıştım. Ama orada başka bir şey vardı: İstanbul’da sonradan bir sürü gökdelen yapıldı, kimse onları tartışmadı. Yani onlar gökdeleni değil Cengiz’i tartışmaya çalıştılar. Şansım da oydu. Yani hiç kimseyi projenin nasıl çözümlendiği ilgilendirmiyor. Bir de gökdelen diyelim ki bir konu için çok doğru

Mersin Kompleksi inşaatı, SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-054 tahminen 1980'ler ortası CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ bir çözümdür ama başka bir konu için yanlıştır. hakikaten sonuna kadar dayanmış bir çarşıyla Bunları hiç bilmeden doğrudan doğruya beni merkez idare edebiliyor. 130 bin olmuş bir milyon. tartışmak istediler. Ben de kahramanca karşı Yani koca bir bölgenin merkezi haline gelmiş ve koydum. Mersinlilerin düşüncesine göre bu merkezin ge- nişlemesi gerek, tıkanmışlar çünkü. Nerede yer İstanbul’da Robert Koleji’nde yetişmiş bir bulabilirler? Mersin’in eski fabrikalar bölgesi var, inşaat mühendisi Libya’da başarılı bir iş yapıyor artık çalışmayan. Bir fabrikanın belli bir ömrü var- yüklenici olarak. Öyle ki birçok başka yüklenici dır, o ömür sona erdiğinde de fabrikanın arsasının orada birtakım problemlerin içinde kalmasına para etmesi düşünülür. Yani yer ona göre seçilir. O karşın, bu [yatırımcı], gerçekten başarılı işinden fabrikalar bölgesi boşaltılmıştı ve de deniz kıyısı- dolayı hem iyi para kazanıyor hem de onların nın oldukça oranlı bir açığında çevreyolu vardı. O sevgilerini kazanıyor. Paralarını dışarı çıkarıyor, çevreyoluna asılabilecek yeni bir merkez düşünü- şimdi bunları Türkiye’ye nasıl sokacak? Yasal lüyor. Merkez de bir yüksek yapı ile belirlenmek olarak herhangi bir engeli yok ama nasıl yararlı isteniyor. Daha önce bu konu tartışılmış. Mese- olabilir ülkeye? Bir dizi inşaat aygıtları almaya la Şevki Vanlı deniz kıyısında bir yüksek yapı, karar veriyor. Bunlarla Türkiye’de nasıl bir ya- gökdelen önermiş. Ona da karşı çıkmışlar çünkü tırım yaparım, diye düşünüyor. Onları kiralasa zaten merkez tıkanmış durumda, oraya yeni ve hiçbir iş yapmasına gerek kalmadan geçimini kocaman bir yük getirince daha kötü olacak diye. sağlayabilir. Zaten geçim sorunu diye bir şey de Onun üzerine bu müteahhit, başlamış kendisine yok onun için. Diyor ki “Ben bunlarla ileri tekno- bu konuda yardım edebilecek mimar aramaya. lojide beton dökebilirim.” Ona göre kadrosunu Dokuz-on mimarı konuşmuşlar; danışmanları kuruyor ve yer arıyor. Yeri neye göre arayacak? var, inşaat mühendisi, yardımcısı, şantiye şefi var, Tabii, nasıl bir iş yapabilirime bakıyor. O sırada mimar var. Kadrosu o günlere göre oldukça geliş- Mersin, uluslararası açık liman olarak belirleni- miş bir kadro. Apartman yapıp satabilirdi. Bana yor. Fakat Mersin’in limanı hiçbir şekilde yeterli da geldiler ve öneride bulundular. “Böyle bir işi değil. Mersin’in nüfusu 130 bin iken, o 130 bini üstlenebilir misiniz?” “Bunu üstlenebilmem için

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-055 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE yeri iyi tanımam gerekiyor” dedim ve iki hafta izin istedim. Tabii o çağda bir Türk mimarına gökdelen gelmesi çok kolay bir iş değil, pekâlâ yurtdışından bir mimarı getirebilirlerdi. Sonra onlara avan proje yaptırabilirler, Türkiye’deki mi- marlarla da onun uygulamasını yürütebilirlerdi.

Ben gittim, biraz önce çok kısa şekilde özetle- diğim durumları saptadım. Genel merkezin kente açılmanın dışında bir de çevre yoluna açılması la- zımdı. Çünkü sadece merkezdeki bir milyon nüfus değil, ona bağlı olarak Toros Dağları, yaylalar var. Merkez bir anlamda koca bir bölgeyi besleyecek.

Mersin Kompleksi, iç mekân, tahminen 1990 Kullanıcılar da hazırdı: Ofis eksikliği vardı ve eğer orası serbest liman olursa, o günkü kentte herhan- gi bir şekilde bir çalışma yeri bulmak zor olacaktı. O yüzden herkes onun çözümünü düşünüyordu.

Rastlantı, o sıradaki belediye başkanı da Okan Merzeci’ydi. Okan, Münih’te Teknik Okul’da öğ- renim görmüştür ve canlı bir hesap makinesidir. Münih’teki hocası onu tahtanın başına geçirir, “1959x551 kaç eder?” diye sorar o da kafadan cevap verirdi. Okan da kıyıyı kullanıma açmak istiyordu.

Mersin Kompleksi açılış töreni, tahminen 1990 SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-056 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Bazı yerlerde dolgu gerekliydi. Dolgu için de top- insanlar yeni bir öneri getirmez, anca yapılanı çok rak gerekliydi. Okan bu öneri ona geldiği zaman çı- güzel eleştirir. Yıkıcılık tarafımız vardır. Bütün o kacak kazı toprağını, kazanılacak yeri hesaplayıp kadro da başladılar eleştirmeye. kabul ediyor öneriyi. Dolgu, biliyorsunuz, kıyıyı doldurarak yer kazanmaktır. Hâlbuki doğa hep TK: Doğan Kuban demiş ki “... Ne var ki intikam alır, doğa hiç affetmez yapılan yanlışı. Ben Bektaş’ın Mersin Kompleksi üzerindeki tartışma, on beş gün sonra bunlara “Eğer bir yüksek yapı gökdelen konusuna çok duyarlı olan mimari çev- yapılacaksa bunun yeri burasıdır ama zeminin rede tasarımdan çok tasarım politikaları üzerinde denetlenmesi gerekir” dedim. Zemin çalışmaları yoğunlaşıyor8.” yapıldı, 62 m derinlikte kocaman bir kaya saptan- dı. Yani gökdelenin oturtulabileceği bir kaya. Ben CB: Bütün kadro, sekiz-dokuz kişi, büroya bu konuyu çalışabileceğimi söyledim ve çalıştım. geldiler ama onlar gelmeden önce üstenci bana Çalıştığım zaman da onlara çok özgün gelen bir telefon etti. “Cengiz Bey buradaki tartışmaların öneri getirdim. O öneri de şuydu: Yapı merdiven- önünü alamıyorum, hepsini getireceğim size, ne lerle, asansörlerle, o güne kadar alışılmış biçimde olur ne sorarlarsa salona cevap verin, çok aptalca çalışabiliyor ama aynı zamanda bütün yapı yüzde da olsa soru” dedi. “Merak etmeyin” dedim, Ali dört bazı yerlerde en çok yüzde beş eğimle tam bir Üstay’dı üstencinin adı... Geldiler; Ali Üstay av- rampa dolanım alanı olarak düşünülebiliyor. Bu cıdır. Yani karar verdiği zaman tetiği basmasını öneriyi götürdüğüm zaman biraz şaşırmalarına bilen bir insan. Ben avcılıktan nefret ederim ama karşın hemen “uygun” dediler. Ben bu deneyimi onun bu özelliği bana da yardımcı oldu. Bütün daha önce Denizli’de Babadağlılar Çarşısı’yla o insanlarla 4,5 saat tartıştık. 4,5 saat sonra Ali edinmiştim. Herkes onu bir başka ülkeden, mesela Üstay dedi ki, “Beyler bütün soruları sordunuz. Guggenheim’dan esinlenilmiş gibi zannediyor, Hatta buraya gelirken kafanızda olan sorulardan hâlbuki değil. Çarşıda benim babamın dükkânı fazlasını sordunuz. Cengiz Bey de size hepsinin vardı ve yazları gider bir süre orada kalırdım. O karşılıklarını verdi: Niye öyle düşündüğünü, nasıl yüzden çarşının işleyişini biliyorum. Bizde ama yapılabileceğini açıkladı. Bundan sonra bizim

8 Doğan Kuban, Cengiz Bektaş- Mimarlık ve Ussal Şiir, Arredamento Mimarlık, Temmuz- Ağustos 1992

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-057 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ içimizde tartışma bitmiştir. Kimseden herhangi bitirebiliriz derken, 21 günde bir katın üzerine bir şekilde karşı laf beklemiyorum artık. Doğru- bir kat daha koyabiliyorduk. dan doğruya bu işi gerçekleştirmeye başlayalım.” Ben her zaman inandım ki mimar bir or- Aslında bana 75 kat için geldi öneri. Ben de- kestra şefi gibi çalışmalıdır: Yalnız kendi tasarı- dim ki “75 kat yapı on beşer kat beş tane yapıyı üst mına bağlı kalamaz, birçok kişiye danışmalıdır. üste koymak değildir.” Bu kadar yüksek, 75 katı Amerika’dan, Fransa’dan yangın şartnameleri olan bir yapıyı yaptığınız zaman onun yaşaması getirttim. Almanya’dakileri zaten biliyorum, ken- çok önemli sorundur. Yani kasaba demektir o, dim de çalıştım orada bir gökdelen projesinde. ben 50 kata ikna edebildim onları bastırarak, 50 Öğrenci çalışması olarak bir gökdelen projesi kattaki tesisat bir küçük kasabanın tesisatı ka- yaptım. Bunların içerisinde en sert yönetmelik dardır. Avusturya’nın yönetmeliğiydi. Avusturya yönetmeliğine göre bütün yangın önlemlerini Çok önemli sorunlar vardı. “Önemli danış- aldım, tasarıma geçirdim. Tesisat konusunda manlar var. Bu danışmanları bana sağlayacak Türkiye’de kim var diye düşündüm. Dışarıdan mısınız?” diye sordum. Örneğin Türkiye’de bir getirtmekle olacak iş değildi. Kevork Çilingiroğ- yangın yönetmeliği yoktu. Yüksek yapı tanımı dahi lu düştü aklıma. Kevork hem çok sevdiğim hem yapılmamıştı. Ki yapacağımız yapı Avrupa’nın en de çok iyi anlaştığım bir arkadaşımdı. Orta Do- yüksek betonarme yapısı olacaktı. ğu’dandır [ODTÜ’dendir]. Profesyonel ama ama- törlüğünü hiçbir zaman yitirmemiş bir kişidir. TK: Yüksekliği 175 m olarak geçiyor. Sürekli yeni konular üzerinde çalışırdı. Betonarme konusunda Ali Terzibaşoğlu’na gittim, Ali abiyi CB: Evet ama önemli olan onun nasıl inşa de çok severim, hâlen ilişkimiz vardır, birbirimize edileceği, ne kadar sürede inşa edileceği. Betonar- çizimle mektup yolladığımız olmuştur. Ali abi me teknolojisinde gerçekten o güne göre önemli yapı yapmayı artık bırakmıştı, mesela bir kule ilerlemeler kaydetmiştik. Bir ayda anca bir kat yapıyordu veya su yapısı ama yapı yapmıyordu.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-058 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Mersin Kompleksi, tahminen 1980'lerin sonu

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-059 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Onunla en son Toprak Mahsulleri Ofisi’ni yap- dünya turuna çıktım, sözleşmemde de bu vardı. mıştım, Muğlalıdır. Ali abiye ben de öneride bu- Bunu koşul olarak önceden belirtmiştim. Cebimde lunarak bazı insanları tanıştırdım. Çok genç bir benim gökdelenin tasarımı, Amerika’da en son arkadaşımız vardı, onunla tanışınca Ali abi bana nerede var betonarme, Houston’da: Houston’a dedi ki “Cengiz bu çocukla çalış.” Kabul ettim ve gittim, Pekin’e gittim, Moskova’ya gittim... Yani başladık beraber çalışmaya. Bayağı sıkı tartıştığı- dünyadaki bütün yüksek yapılarını gördüm ve mız bir süreçte bana dedi ki “Siz bu rampaları tam inandım ki yaptığım şey doğru. Yani yanlış bir çözememişsiniz.” Yapı yavaş yavaş ortaya çıkmaya şey düşünmemişim; o projeyi o düşünceye göre başladıktan sonra çok özür diledi. Kevork Çilingi- gerçekleştirebilmişim. roğlu dahi, 5. kata geldiğimiz zaman baktı ve “Abi projeyi yeni anlayabiliyorum” dedi. Kevork’u ne Sonra inşaat başladı. Bir ana cadde var, o ana yazık ki kaybettik, şimdi oğlu yürütüyor büroyu. caddeye bağlantıyı tabii ki kuracaksınız ama bi- Kevork, Türkiye’de yapılmış büyük işlerde de- nanın girişi aslında merkezden, ortadan, par- ney kazanmış önemli bir adamdı. O da İstanbul sel iki bölüm, ortada da yaya yolu var. Üstenciye [Erkek] Lisesi’ndendi, aynı kafada yetiştirilmişiz dedim ki “Bu yolu satın alabilir misin belediye- yani bir anlamda. O yüzden birbirimizle çok da den?” “Alırım” dedi ve gitti orayı satın aldı. Par- iyi anlaşıyorduk. Kevork gibi bir adamla çalışmak sel bütünleşti. Sonra ben yolu öyle tasarladım ki şanstı mimarlar için. Projeyi geliştirdik ve çok iyi orası hem bir geçit hem de tiyatronun, birtakım bir şantiye kuruldu. İşçilerin konumları, onların başka kültürel etkinliklerin yeri oldu. Sonra da koşulları, yemek, yatım meseleleri o kadar iyi başlangıçtaki koşuluma uyarlı olarak üstenciye çözümlendi ki herkes heyecanla çalıştı. Mersin- bu bölgeyi belediyeye armağan ettirdim. Aynı lileri bir türlü inandıramadık bunu bir Türk mi- zamanda yapının altındaki üç kat otoparkı da marın tasarladığına. Amerikalılar ya da Japonlar belediyeye armağan ettirdim –hâlâ onu doğru yapmışlardır diye düşünüyorlardı. Türkler bunu dürüst kullanamıyorlar. İnsanlar yapıyı sevmeye yapamaz ki kafasındalardı. Çok sonra anladılar. başladılar. Yanıma bir gün, çarşının içinden nasıl Ben tasarımı küçücük bir kitap haline getirdim ve algılanıyor yapı, diye fotoğraf çekerken birisi geldi,

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-060 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

“Mersin’in nerede olduğunu bütün dağ köyler dedi. Yahu birazcık öğren, incele hatta bana da aç biliyor artık” dedi. Bu çok önemliydi çünkü o yapı telefonu sor, “Niye böyle yaptın?” diye. “Sen şu bir dominanttı. Yani bir yeri belirliyordu, aynı ana kadar insancıl davranmış, doğaya saygılı dav- Ankara’daki Kızılay yapısı [Kızılay Emek İşhanı] ranmış birisin, şimdi niye gökdelen?” diye. Sanki gibi. Enver Tokay, Kızılay yapısını yaptıktan son- gökdelen yapılamazmış gibi. Gökdelen yapılır, bir ra her şey ona göre anılır oldu, Kızılay’dan önce tek şey yapılmaz gökdelende, o da konut. Hâlbuki Kızılay’dan sonra. Kızılay’ın doğusu, Kızılay’ın para getirecek şey de konuttur. Neden? Çok çabuk batısı gibi, öyle tanımlanır oldu. Birçok şey ilkti. O satarsınız konutu. Herkes de sonradan görme gibi projede başarı göstermek birtakım yollar açacaktı 25. katta oturmayı marifet sayar. Hâlbuki değil. açıkçası ve öyle de oldu. Herkes onu tartışmaya Bana mesela başka teklifler de geldi. Hatta kısıtlı çalıştı ama kimse İstanbul’daki gökdelenleri tar- bir yarışmada birinciliği aldığım halde, “Cengiz tışmadı. yaptı bir tane gökdelen, başka birisine verelim” dediler. Hâlbuki ben orada gökdelen istemlerini TK: Nasıl tepkiler aldınız, özellikle buradaki çok daha başka bir kitle halinde, böyle bir sert mimarlık camiasından? duvar şeklinde değil, birtakım hareketlerle onu yumuşatarak başka bir hale getirmiştim. CB: Yok efendim gökdelen bizim kültürümüze uygun değilmiş… Bana çok zararı oldu ama dediğim gibi hep- sinin yazılarımla, konuşmalarımla üstesinden TK: Mimarların o dönemde gökdelene özel- gelebildim. Yapı Endüstri Merkezi’nde bir konfe- likle koyduğu bir ambargo var mıydı? rans dizisi oldu, gökdelen tartışıldı. Ben biraz geç kalmıştım, merdivenin başında belirince, müthiş CB: Yoktu, sadece dedikodu. Aslında benim bir alkış koptu inşaat mühendislerinden. Kendim şahsımı eleştirmek isteyen insanlar çok güzel bizzat uzman olarak seçtiğim arkadaşlar bile, sta- bir fırsat bulmuştu: Gökdelen. Hiç unutmam bir tikçisi, tesisatçısı, elektrikçisi sonradan anladılar arkeolog “Cengiz Bektaş kendi mezar taşını dikti” ne türlü bir işin içinde olduklarını. Onun dışında

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-061 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ mesela cepheden elektrik ve su elde etmek istedim tasarladım. Şimdi belediye o yapıya gerekli şekil- çünkü gökdelen basit bir yapı değil. Çevredeki de sahip çıkma işlevini yerine getirmiyor. Orada bütün televizyonları etkiliyor, bunların hepsi be- düğün salonu var, orada nikâh kıyılabilecek. Bir nim sorunum oldu. Bunları çözmeye çalışırken tiyatro, bir sinema olanağı var. Bunların hiçbirini biz de çok şey öğrendik. Mesela ben yangından belediye bugüne kadar kullanmadı. Ellerine ar- kaçış kapısını 140 cm yapmıştım. Avusturyalı mağan edilmiş koca bir şey bu, Ali Bey’in anlayışı danışman, yangın alanı için “90 cm olacak” dedi. sayesinde bütün o bölümleri belediyeye armağan Nasıl olur yahu koca yapıda 90 cm? Dedi ki “Geniş ettirebildim. Ali Bey’den başka birisi olsaydı belki yaptığınız zaman iki kişi birden hamle ediyor ve onu beceremeyebilirdim. tıkanıyor. Hâlbuki 90 cm yaptığınız zaman ister istemez sıraya giriyorlar. İki kişilik kapı, yani 140 TK: Bugününe dair bir fikriniz var mı yapının? cm’lik kapı diyelim, şu kadar saniyede boşaltı- yorsa binayı, 90 cm’lik kapı şu kadar saniyede CB: Var tabii, ben yapılarımın hepsini yetiştir- boşaltıyor.” Bunlar bizim deneyimimiz içinde diğim çocuk gibi izlerim. Dört katını üniversiteye olan şeyler değildi. verdiler. Hâlbuki çok değişik bir işlevde kulla- nılmak üzere tasarlanmıştı. Konut yapılamazdı Ben niye öğrenciyken gökdelen yaptım? Çün- örneğin ama otel tasarlamıştım, mal sahibinin kü hocam Berlin’de gökdelen yapmıştı. Onunla bilgisi olmadan. Günün birinde geldiler “Cengiz proje yaptığımda, bütün bunları güya biraz öğ- Bey, şuradan yukarısını otel yapabilir miyiz” diye. renmiştim. İş uygulamaya geldiği zaman deneyim Ben de çekmeceyi açtım, hazır paftayı koydum daha farklı oluyor. “On yıl sonra bu yapı Mersin’in önlerine. Şaşırdılar, otel olarak planlamışım, ona sembolü olacak ve ancak o zaman doğru dürüst göre aksları falan seçmişim. Sonra Ramada geldi işlemeye başlayacak” demiştim. Gökdeleni yap- orayı çalıştırdı, hâlâ da benim bildiğim kadarıyla mak marifet değil asıl onu işletmek beceridir. çalışıyor. Kentin kültürel eksikliğini de giderebi- Doğan Bey de [Kuban] bunu söylemeye çalışmış- lecek bir sürü imkânı var ama belediye değerlen- tır. Ben gökdeleni bizim alışkanlıklarımıza göre dirmeyi bilmiyor. Danışmıyorlar da. Üniversiteye

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-062 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ dört katını verdikleri zaman aylarca uyuyamadım. külür, yuvarlak planlı, en ortası da bir sahnedir. O Çünkü bir şey olsa çocuklar çok büyük tehlikede. sahnenin çevresindeki yapı yüzde dört eğimlidir. Onun için belki dört-beş kere konuşmaya gittim Bir yaşlının hissedebileceği eğim yüzde sekizdir. oraya, konferans bahanesiyle falan çağırdıklarında Bu yüzde dört eğimle kimse rahatsız olmadan bu- hemen gittim. Neredeyse dizlerine çöküp yalvar- nun çevresinde, 4000 kişi, bir amfi tiyatro gibi, bir dım “Ne olur üniversiteye vermeyin burayı” diye. Antik Yunan tiyatrosu gibi, bir arada eğlenebilir. Çünkü orada bir olay olursa gerçekten facia olur. Çok önemli bir sosyal kültürel merkez olmasına Oranın yangın önlemlerini çalıştırabilmek gerçek- rağmen kullanılamadı. Sadece bir kere açılışta ten ayrı bir marifet. Bu yetkinliğe sahip, değişik kullanıldı. Müthiş bir olaydı o açılış da, bendeki türde yetişmiş başka bir insan istiyor o. Atatürk slaytlarda görülür. Kültür Merkezi niye yandı? Gerekli zamanda ge- rekli uzman gidip bir kırmızı düğmeye basmadığı TK: Kulüp Ora tasarımınıza Bodrum ve ma- için. Yani onun için ya orada bir şey olursa diye gece vilik ile olan ilişkiniz nasıl yansıdı? yarıları bağırarak uyandığımı biliyorum. Neyse ki sonra o üniversite kaldırıldı oradan. Yazılar yaz- CB: Bakın burada, [notlarımı göstererek] dım, gazetelerde, dergilerde, her tarafta ve bütün tatil köylerinin yeni yeni yapılmaya başlandığı bunları da çok geniş bir şekilde anlattım. bir yandan da birer getto olarak tasarlandıkları bir dönemde, Kulüp Ora’yı ileride herkese açık Gökdelene asıl giriş yeri dediğim içerisi, ger- olacak bir çarşının içinde çözümledim. Fakat çekten Elizabethan bir tiyatro9 gibidir. Ortada gelen insan, “Yahu burası yukarıdan üşüyor” di- sular vardır ve o sayede klima olayı sağlanmıştır. yor. Çok hesaplanmış bir açıklık vardır odanın Kevork da onu hesapladı, dedi ki “En iyi çözüm tepesinde, eğer beş yüzde bir giriş, sekiz yüzde bu.” Ortasında basamak basamak su şelale gibi dö- bir çıkış yaparsanız orası doğal olarak havalanır.

9 Elizabethan tiyatrosu olarak bilinen eski modern İngiliz, Rönesans tiyatrosu.

Elizabeth neslinin tiyatro biçimini vurgulamaktadır –e.n.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-063 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Kulüp Ora Tatil Köyü, tahminen 1990, Muğla

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-064 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE

Sonra birisi geliyor onları kapattırıyor. Yani yapı- yı körleştiriyorlar bir anlamda. Hem de hiç sor- madan. Herkes başkasının sırtından mimarlık yapmaya çalışıyor.

Her oda yukarıdaki odanın bahçesidir. Sanki bir sırta yaslanmış gibi hep tek katlı olarak görür- sünüz yapıyı. Ve bütün çatılar bahçedir. Hiçbir akma kokma olmadan. Onca yeşilliğin içine o yapılar öyle girmiştir ki... Şu kalınlıkta bir ağaca dokunmadan bunu yapabildim. Bana Mimar Si- nan Büyük Ödülü verdikleri zaman [2016] sordum dinleyiciye: “Ben 62 yıldır uygulama yapıyorum ve parmağım kalınlığında bir ağacı kesmedim hayatımda, bunu söyleyebilecek kimse var mı aranızda?” diye ve kimseden ses çıkmadı. Böy- le çalıştım gerçekten. Kulüp Ora bunun en iyi örneklerinden biridir.

Mal sahibi, Mete Tapan’ın sınıf arkadaşıydı, o yerden bana bir tane anemon aldı, en sevdiğim çiçeklerden biridir, “Şunun hatırı için işi kabul edin” dedi. Ben de o yeşili bozmamak üzere bir tasarım yaptım. Bir çarşı caddesi vardır, kervansa- ray ilkelerinde bir giriş alanı kurulmuştur, yöne- tim oradadır, dükkânlar, bankalar, oyun yerleri… Kulüp Ora Tatil Köyü inşaatı, tahminen 1990, Muğla

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-065 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Sonra da çarşı. Günün birinde turizm politika- şıyorum. Ben caka satmak için yapı yapmıyorum: mız değiştiği zaman oraya bizim insanlarımız Türkiye’nin koşullarını çözmeye çalışıyorum, da girecekler. Ben bütün yazlık sitelerde çalış- bir mimarın yapabileceği kadar... Mesela herkes tım. Robinson’a10 oturduğum zaman insanlarla bir parçaya bakıp “aa, bak buraya PVC doğrama, da konuşuyordum, dilim olduğu için [Almanca]. alüminyum doğrama yapmışlar” diye eleştiriyor. Kadın diyor ki “Biz macera yaşayalım diye gece Yapının bütününü eleştirmiyorlar. Ben hem ya- saat 12’de çıkıp dolaşıyoruz. Hiçbir Türk insa- pının bütününü eleştiriyorum hem o doğramayı nını tanımadık, bir haftadır buradayız.” Onun eleştiriyorum. Ayrıca Türkiye’de PVC doğrama için benim tasarım ilkelerimden biri de yabancı yanlıştır. Başka ülkelerde zaten yasaklandı. 1 m turistle Türk insanını bir sofraya oturtabilmektir. yakınındaki adamı hemen öldürür çıkardığı gazla. Buna işletmeci razı oluyor mu, o ayrı konu. Onu da Yazıp çiziyorsunuz ama anlatamıyorsunuz. ikna etmek düşüyor bana. Kulüp Ora, mükemmel bir arazi. Mal sahibinin kıyıdan 30 m geriden TK: Haliç kıyısında koruma/onarım çalışma- yapıları başlatma hakkı vardı o zaman. İkna et- larınız var: PTT binası ve Kadın Eserleri Kütüp- tim mal sahibini, 50 m geri aldım. Deniz kıyısını hanesi. bizim insanlarımız da kullansın diye. Hemen tel örgü çekiyorlar, neymiş inekler dolaşıyormuş, CB: Anket çalışmaları yaparak tam 1600 ki- yahu adam onu özlüyor; inekleri görmeyi. Ben şiyle konuştuk [PTT binası için]. Mimarlar, şehir- Almanya’da 6,5 yıl yaşadım, Alman turistin neyi ciler ve sosyologlar olarak bir grup oluşturduk. istediğini biliyorum. Ona göre bazı şeyleri yapı- Buradaki bir adam mektup atmak için 5 km yol yorum ama yanımdaki adam, denize sıfır yapı yapıp Fatih’e gitmek zorundaydı. Onun için “Bu- yapıyor, ben de bunu dergiye yazıyorum, beni rası postane olacak” dedim. Benden tüm Haliç’in mahkemeye veriyor ve iki yıl mahkemeyle uğra- planlamasını da istediler, Dalan [Bedrettin Dalan]

10 Tam bilinmemekle birlikte Yüksek Mimar Tuncay Çavdar’ın tasarladığı Fransız menşeli

Alman tatil köyleri Robinson Club olduğu tahmin edilmektedir –e.n.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-066 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE döneminde, “Yapamam çünkü sizinle çalışabile- ceğimi sanmıyorum” dedim. Ama sonunda şunda anlaştık: “Bütün Haliç’i değil ama beş tane örnek onarım yaparım size” dedim.

Onlar onarım diye yenileme yapıyorlar. Binayı yıkıyor, yeniden yapıyor, üzerini ahşap kaplıyor, bu onarım oluyor, kültürümüzü siliyorlar yani bir anlamda. Kuzguncuk’la uğraşmamın nedeni de budur. Kuzguncuk bugün herkesin özlediği bir yer halinde. Kırk yılımı verdim ben Kuzguncuk’a. Orada insanlar yetişti. Bana ütopist dediler. Ama on yıl sonra yirmi beş büro oldu orada. Çünkü artık bilgisayar olduktan sonra ben Taksim’de olmak zorunda değilim. İşveren gelip beni Tak- sim’de bulacak değil. Telefonum, bilgisayarım var. Yerimden ayrılmadan bütün ilişkilerimi sür- dürebilirim.

TK: Haliç’teki bu onarım çalışmasında bir Kuzguncuklu olan Bihrat Mavitan da yer almış.

CB: Birtakım insanları oraya çekmek gere- kiyordu. En uygun isimlerden birisi de Bihrat’tı. Bihrat bol kepçe yürektir, onla çok kolay ilişki kurarsınız. Desem ki “Bihrat ne iyi olur sokaktaki

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-067 Haliç PTT Binası'nın havalandırma boruları CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ bir duvarı bir gün boyasak,” “Tamam Cengiz” der, yalın haliyle. Bihrat’ı çağırdım, “Bihrat renk ver birlikte hemen girişiriz. Kuzguncuk’taki o duvar buraya” dedim. Bihrat moru sevdiğimi bilir. Bir boyamalarını herkes lay lay lom sandı. Hayır, öyle heykeldi yaptığı resmen, heykeltıraştır zaten Bih- değildi, biz çocuklarla bir duvar boyuyoruz, sonra rat. Sonra belediye yönetimi değişince birisi geldi kadınlar gelip diyor ki “biz de duvar istiyoruz.” ve o havalandırma borularını kesti. Tuvaletlerin Yüze yakın etkinlik yaptık sokakta. Berber, ma- havalandırmalarını kesti. Sonra orayı postane nav, terzi işini yarım bırakıp geldi etkinliğimize, olarak kullanmadılar. İnsanları düşünmüyorlar beraber kalıpla desen bastık. İnsanlar bir arada çünkü. İnsana sevgi yok çünkü içlerinde. yaşamanın tadını aldılar. TK: Haliç’te sökülmüş dişlerin arasında kal- Mimarlık yalnızca yapı yapıp gerçekleştirmek mış tek yapı diyebileceğimiz Kadın Eserleri Kü- değil. Ben öğrenciyken Salazar’ın cenaze töreni- tüphanesi... Burada da benzer bir süreç yaşanmış, ni düzenlemek diploma projesi olarak verilmiş- belediye size sormadan yeniden onarım için ihale ti öğrencilere Portekiz’de, Lizbon’da. Mimarlık açmış. gerçekten bir şey tasarlamak ve onun insanca bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak. Bu tanım CB: Evet, aynı şey. Her şeyi tasarladıktan son- ütopist diye nitelendiriliyor, sanırsın hayalci bir ra geliyor gencecik bir adam, diyor ki, “Şöyle ya- adamın sayıklamaları... pacağım, onay veriyor musunuz?’” Yahu dedim “Sen mimar mısın? Sen önce bana sorsana!” Ben PTT’de tuvalet yoktu. Ne yapacaktı memur? örneğimi verdim, nasıl davranılması gerektiğini Aşağıda bodrumda tuvalet yaptım ve onun ha- gösterdim. Ben elimden geldiğince size yardımcı valandırmasını binanın içinden geçirdim. Zaten olurum. Ama sizin niyetiniz o değil ki, siz bir iş bul- binanın içine tuvalet yapsam yer kalmayacaktı. muşsunuz onu yapıyorsunuz, bu değil mimarlık. Oradan bir havalandırma borusu çıkardım. Eski- den ahşap olarak yapılmış merdiveni çelik yaptım Nezih Eldem Eyüp çevresini düzenliyordu ki ama çelikten 1 cm fazla bir şey harcamadan, en benim en sevdiğim, saydığım insanlardan birisidir.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-068 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı'nın onarım çalışması için hazırlanan kesitler

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-069 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Orada ben de bir oyuncak müzesi yaptım, aynı eğitim görüyorlar. Bu onların kabahati değil, biz zamanda bir oyuncak atölyesiydi. Yanda bir başka bunu çok çabuk değiştirebiliriz. Beni Amerika’da ev vardı, orada da kreş planladım. Bu işlevleri hep üniversiteye çağırdıkları zaman, gördüğüm ilk ben seçtim. Biz aletleri aldık, müzeyi düzenledik, şey ertesi gün sokakta bir şairle dolaşıp orada geldiler içerideki bütün aletleri kaldırdılar ve ora- kahvaltı edilebileceğiydi. Orası bir üniversite yı kreş yaptılar. Yahu diyorum ki “Yandaki bina kenti. Öğrenciler, hocalar hepsi iç içe ve siz get- kreş zaten” ama sormak ne hacet. Çok ağırıma to gibi yapsanız da orada bir ortam yaratılabilir. gitmişti. Bu arada mimarın telif hakkı, mimar Fakat burada Van’a gidiyorsunuz, üniversite 17 ne düşünmüş, niye böyle yapmış falan kimsenin km uzaklıkta, Balıkesir’e gidiyorsunuz, 22 km umurunda değil. Neden oraya oyuncak müzesi uzaklıkta. Malatya’da 12 km. Devlete, bir halka yaptım? Çünkü Eyüp sünnetten sonra çocukların atılabilecek en büyük Amerikan kazığıdır bu. Bu götürüldüğü yerdir, o yüzden ‘Eyüp oyuncakçılığı’ gettoların derhal çözümlenmesi lazım. Ben birkaç bir kavramdır. örnek verdim ve anlattım nasıl çözülebileceğini de. Olbia’da bu konuşmalar bittikten sonra rektör TK: Ağa Han ödüllü Olbia’ya geçiş yapabiliriz. dedi ki “Bir kahve içelim Cengiz Bey.” Sonradan belediye başkanı, milletvekili oldu, Mustafa Bey CB: Olbia’ya [Akdeniz Üniversitesi, Sosyal- [Akaydın], onla beraber kahve içerken dediler ki Kültürel Özeği Olbia] beni üniversite ile kent iliş- “Biz sizi bir kasıtla çağırdık. Biz üniversitemizde kisi üzerine konferans vermeye çağırdılar. Ben de mutlu değiliz. Bizim üniversitemize bir şekilde el gittim ve anlattım. Üniversitenin kentin dışında at.” Kabul ettim. Üniversitede kalıyordum zaten, bir yerleşke olarak yapılmasının Türk toplumu- yurtlara gittim lastik ayakkabılarımla. Kızların na atılmış bir kazık olduğunu anlatmaya çalış- ve erkeklerin kaldığı yurtlar var. Alman toplama tım. Üniversite insanlara gelecekteki yaşamın kamplarındaki gibi. Çocukların bir arada konu- nasıl daha insancıl olacağını örneklemek üzerine şabileceği bir duvar bile yok. Daha önce Şevki çalışmalı. Hâlbuki üniversite bir getto, kentten Vanlı’nın kazandığı bir yarışmada ben jürideydim, uzakta. Toplumla ilişkisi olmayan bir biçimde diyorlar ki “Kızların çalıştığı ve erkeklerin çalış-

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-070 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ tığı yer, lokantaları ayrı olacak.” Dedim “Bakın “Bizim insanımızın gereksinimlerini düşünerek o bu yasağı koyduğunuz zaman benim yapacağım yapı programını saptar, tek başına bütün bunları şey kız arkadaşımla dışarıda bir izbede buluşmak yapar.” Gerçekten öyleydi. Taşçıları alıp Eski olacak.” Önleyebilir misiniz beni? Zorla ikna ede- Antalya’ya götürüyordum, bir bir duvarları göste- bildik ki bir arada yemek yiyebilsinler. riyordum. “Bunu sizden istiyorum” diyorum. Sonra geliyorlar şantiyeye, sadece altına üstüne harç sü- rerek duvarı yapıyorlar, ısıtmayı bile bilmiyorlar, yanlara harç koymuyorlar. Duvar ördükleri yerden fare geçiyor içeri, düşünün duvardan fare içeri ge- çebiliyor, beş kere yıktırdım. Lavaboları daha çok insan kullanabilsin diye –burada yuvarlak yapmış ya Han [Han Tümertekin / SALT Galata]11– çokgen yaptım, ilk orada denenmiştir. Böylece dört kişi, altı kişi yerine sekiz-on kişi elini yüzünü yıkayabilir.

Şu anda bir grup insan, orası Ağa Han ödülü aldığı için Anıtlar Kurulu’na başvuruyor. Benden izin aldılar, rapor istediler, ben de verdim. Akdeniz Üniversitesi Olbia Sosyal Özeği, tahminen 1999 Herkes Ağa Han Ödülü’nü ne yaptı, bürosunda görebileceği bir yere koydu ödülü. Ben ödülümü Orada 1500 kişilik açık hava tiyatrosu vardı, üniversiteye verdim, onlar da bir yere koydular. o yıl bütün dallarda birincilikler topladılar çocuklar. O bile çok kötü durumda. Ağa Han ödülünde “Cengiz öyle bir adamdır ki mutlaka programı kendisi yapar” dedi Doğan Hasol; Sonradan oraya bir AVM yaptılar çünkü para

11 SALT Galata’da sözü edilen lavaboların yer aldığı -2, -1 ve giriş katlarındaki servis alanları

Autoban tarafından tasarlanmıştır –t.k.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-071 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ ediyor ya. Yeşilimin üstüne taş parçaları koyup masa atıyorlar, kimse ses çıkarmıyor. Ben oradaki kolonlara Bihrat’a [Mavitan] bizim kültür adamla- rımızın levhalarını yaptırttım. Ekrem Akurgal’ı, Suna’yı [Kan], İdil Biret’i, Aziz Nesin’i… Ve inanın onların burunları parlamıştı okşanmaktan.

Herkese de sordum “Adının ne olmasını istiyor- sunuz buranın?” diye. Olbia, eski Antalya’nın adıdır. Bugün eski Antalya diye Side’yi falan gösteriyorlar. Olbia, o üniversitenin içinde bir yerleşme ve limanı duruyor daha hâlâ. Sonuç olarak Olbia dedik.

Cengiz Bektaş, Akdeniz Üniversitesi Olbia Sosyal Özeği'nde, tahminen 1999

TK: Ağa Han üzerinden ötekileştirme tartış- maları yapılır hep. “İslam mimarlığı ve ötekinin mağduriyeti” diye konuşulur. Sizin düşünceleri- niz nelerdir?

CB: Bana Ağa Han ödülü verilmeden önce yazdım ben bunları. Ağa Han ödülü mesela Cidde Havalimanı’nı yapan Alman mimara veriliyor. Bu İslam mimarisi mi? Sen ne yapmak istiyorsun?

Olbia Sosyal Özeği’ndeki Bedri Rahmi Eyüboğlu hatıra levhası (Bihrat Mavitan, tahminen 1999) SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-072 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Sen eğer oraya bağlı olarak yaşayan yüz milyon Makedonya’da Üsküdar’a gider iken’i dinle- insanın yaşama düzeyini kaldırmak istiyorsan yince diyorlar ki “aa bu bizim şarkımız.” Biz de oraya birtakım sosyolojik iyileştirme programları onlara Muammer Ketencoğlu’nun, Zeki Müren’in uygulamak zorundasın. Bugün İslamabad’da şarkılarını dinletiyoruz. O zaman ne sizin ne bi- Vedat [Dalokay] çok başka bir isimdir. Onu be- zim geleneksel şarkımız o. Midilli’de de Niko ile nimsemişlerdir artık, kendi mimarları olarak sa- Maria’nın aşkıdır bu şarkı. Müzik aynı, yalnız yarlar onu. Kızı [Sibel Dalokay Bozer] gitti oraya ve sözler değişiyor. Ben de Türk evi için diyorum dedi ki “Neredeyse ulu kişiler arasına koymuşlar ki “Bu ev kimin?” O profesöre söylediğim de bu. babamı.” Yani “Makedon evi demeyin, Makedonya evi de- yin çünkü Bulgarlar da Bulgar evi diyorlar.” Bu TK: Türk Evi hakkındaki düşünceleriniz ne- hikâyeyi anlatıyorum ben Türk Evi’nde [Türk Evi ler? Bir söyleşinizde “...ona Makedon evi değil kitabında12]. Türk Evi diye yazmamın sebebi bu Makedonya evi deyin” diyerek bir konuşmayı öyküyü anlatabilmektir. Aziz Nesin zamanında düzelttiğinizden bahsediyorsunuz. “Türk Evi deyip geçelim” diyordu. “Türkiye Evi” de dedim, sonra bana “Maocu” dediler. Bu kadar CB: Türk Evi, Osmanlı kültürünün yarattığı yanlış yorumladılar yani. Türkiye Evi desem dış- evdir. Makedonya’da da anlatabildim bunları. lanacaktım. “Makedon evi demeyin, Makedonya Evi deyin” dedim, evet. Çünkü Makedonya’da uygulanış biçi- TK: Hem Denizli’de hem de Bozcaada’da mi budur. Bulgaristan’da bütün yapıcılar Türktür, otizmli çocuklar için tasarımlar yapmışsınız. askere almıyorlar onları çünkü. Bizde de bütün yapıcılar Rum ve Ermenidir. Rum atlettir komple, CB: Yetmiş beş otizmli çocuk, gidip bakıyo- Ermeniler de taş ustaları. rum durum facia. Hâlbuki otizmliler sınıfında

12 Cengiz Bektaş, Türk Evi, Yapı Kredi Yayınları, 1996, İstanbul –e.n.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-073 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ bir öğrenci olması lazım. Bir öğrenci bir de öğ- ğun nasıl sağlıklaştırılabileceği hakkında bütün retmen. İki kişi olmaz. Yani gel de bunu iddia Türkiye’de araştırmalara girdim. et. Çünkü Denizli’de otizmli olan çocuğu saklıyor ailesi. Kadınla erkek arasında tartışma oluyor, sen- Bozcaada’da da otizm konusunda uzman bir den ötürü mü benden ötürü mü diye ve çoğunlukla doktor var. Bu doktor bana telefon edip dedi ki ayrılıyorlar, çocuk da kadının başına kalıyor. Ben “Cengiz Bey nereye başvurduysam sizi söylediler, bunu Denizli’de kardeş kadar yakın bir arkadaşımın biz bir otistik çocuklar köyü yaptırmak istiyoruz, oğlu otistik olmasaydı öğrenemeyecektim. O çocu- bize yardım edin.” “Tabii ama bize önce otistik çocukları tanıtın” dedim. Videolarla geldiler bü- roya. Doktor ve arkadaşları bize otizmin ne ol- duğunu anlattılar. Biz onun daha ne olduğunu tam bilmediğimizi öğrendik. Bozcaada’da kamp yapıyordu onlar. Plaj kiralayıp otistik çocukları o kampta bir süre kendi yöntemlerine göre etkile- şime bırakıyorlardı. Kendi oğlumu da götürdüm ben, Çağıl, heykeltıraş olan oğlum, şimdi daha çok bilgisayarla uğraşıyor, o mesela oradaki otis- tik çocukların deneyimlerini geldi bana anlattı. Sonra dediler ki “Kerpiç düşünüyoruz, bu konuyu siz biliyorsunuz.” Evet, kerpici bilirim. Kerpiçten bir otistik çocuk köyü tasarladık orada. Fakat kaymakam değişti ve gelen kaymakam söz verilen arsayı vermedi. Boşu boşuna bütün çalışmaları yapmış olduk. Niye vermedi? Bozcaada’nın adı otistik çocuklarla anılır diye, eksi etkilenim olur

Bozcaada Otistik Çocuklar Eğitim Köyü maketi diye düşündüler.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-074 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Denizli’deki otizmli çocuklar okulunu bitirir- CB: “Cengiz Bektaş tarihi bir alan üzerinde ken bir de şu talep geldi: İçe dönük [otistik] çok yapı yaptı” diyorlar, pekâlâ yapılabilir. Bu be- burada. Acaba yetmiş beş çocuk yerine yüz elli ço- ni yanlış anlamak demektir ama. Bana bu ko- cuğa yer bulabilir miyiz, diye. E, hadi hayır deyin nu gelmeden önce, Arjantin asıllı Amerikalı bir mümkünse. Ben yurt dışından geldiğim zaman mimar olan Cesar Pelli’den bir proje istemişler, bana sordu heyet, Orta Doğu’da [ODTÜ’de], Mü- o da Roma biçiminde bir yapı önermiş. Ondan beccel Kıray falan; “Bir kreşte kaç çocuğa bir öğ- sonra üç tane Londralı mimara –bir tanesi Türk retmen düşer?” diye. Şaşırdım kaldım, “Herhâlde asıllı– gitmişler, onlar da Afrodisias’ın giriş alanı benden şunu bekliyorsunuz, bir öğretmene sekiz üzerine üç tane cam kutu koymuşlar. Allah’tan çocuk en fazla dememi” dedim. Türkiye’de, Ana- Ömer Koç kültürlü bir adam ki kabul etmemiş. dolu’dayım ben. Yirmi dört çocuğa bir öğretmen Sonunda bir arkadaş demiş ki “Bir de Cengiz’e vermek zorundayım, başka türlü kalkamayacağız soralım.” Ben uluslararası düşünen bir insanım. işin içinden. Üniversiteyle ilk çatışmalarımdan Ulusçu, illa Türk yapsın diyen bir adam değilim. biridir bu. Ben Almanya’daki gibi yalnız sekiz Köprü deyince Calatrava [Santiago] geliyor akla çocuk için nereden öğretmen bulacağım? Bunlar mesela. Calatrava, İsviçre’de yetişmiş İspanyol gerçekten çok önemli noktalardı. asıllı bir inşaat mühendisi, mimar değil. Köprü konusunda en iyi örnekleri vermiştir. Onu ça- TK: Afrodisias Ek Müzesi. Bu projede benim ğırdıklarında buraya [Haliç Metro Köprüsü için] dikkatimi arkeoloji ve mimarlığın kesişimindeki Calatrava bir fiyat çıkarıyor. Tabii öyle bir köprüyü bir etik ve referans problemi çekti. Afrodisias en yapabilmek için elli tane danışmanla çalışacak, kıymetli antik kentlerden biri ve içine girince in- onların fiyatları da hesaplamaya giriyor. İstan- sanı zamandan koparıyor. Öyle bir yerde tasarım bul Belediyesi’nin yani Kadir Topbaş’ın cevabı yaparken, bir müze tasarlarken nasıl bir yaklaşım şu: “Biz yapıyı yap demedik, projeyi yap dedik.” benimsemek gerekir? Böyle çalışır mı Calatrava? Hayır. Bunları bilmek uluslararası kültür gerektirir. Sonra oturup ken-

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-075 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ disi [Kadir Topbaş] çiziyor köprüyü. Leonardo da yok saymak demektir. Oraya bir zaman verip yaşa- Vinci uğraşmış burada köprü yapmak için, Mic- yacaksınız. Burayla “İlgilenmez misiniz siz?” de- helangelo uğraşmış, burası [İstanbul] dünyanın diler bana. Dedim “Benim işim bu, ben mimarım. başkenti. Haliç’e yapılacak köprüde herhangi bir Böyle bir konu beni elbette ilgilendirir ama bana insan işe çağrılmaz, bu işin uzmanı olmayan kişi bu işi verin” demem. Çünkü ben Afrodisias’ın hele hiç çağrılmaz. tiyatrosunun üzerine köy kuruluykenki halini biliyorum. Oraya mimar olarak gitmedim sadece, Neyse, üçüncü olarak bana sordukları zaman, Bedri Rahmi’yle beraber gittim, tartıştım. Ara “Afrodisias’ı Romalılara mı armağan etmek isti- [Güler], en yakın arkadaşlarımdan biriydi, beraber yorsunuz?” dedim. Ömer [Koç] hemen anladı ne yolculuk yaptık, Denizli’ye götürdüm onu. Oraya demek istediğimi. Çünkü Roma’dan yetişmiş bir Roma biçiminde bir bina yapmak 21. yüzyılın bir arkeolog her şeye Roma gözüyle bakar. Onun için yakıştırması olur. Roma’dır önemli olan, onun dışındakilere değer vermez. Bizim ülkemize böyle çok kötülükler ya- Ne düşündüğümü hiç belli etmeden müze- pıldı, Bizans yok sayıldı, Bizans’ın devamıyız biz nin yerini belirliyorum. Aşağıda hiçbir şey yok: hâlbuki. Bizim için değer ifade etmesi gereken Kaya. Yani ilk zemine ulaşıyorum. Oraya kadar kültürleri hep yok saydık. Şu anda bile beş yüz- kalın kolonlarla inemem. Statikçiyle oturup ça- yıldan beri korunan şeyleri yıkıyoruz biz, hâlâ lışıp diyoruz ki “Üçlü veya dörtlü kolonlar yapıp anlamadık yani. En büyük Bizansçımız, Bizans tepede bağlayalım.” Az şeyi zedelesin. Yukarıdan üzerine çalıştığına bin pişmandı. kolon çıkalım. O çözümü bulduktan sonra projeyi bitirmiş olarak yanıma alıyorum, İzmir’e gidi- Afrodisias’a beni çağırdılar ve danıştılar. Ben yorum. Sonra projeleri açıp diyorum “En uygun de Roma konusunda söyleyeceklerimi söyledim. yer burası ama burada bile kazı yapılacak,” kabul Gittim Cesar Pelli’nin Sydney’deki yapısına bak- ediyorlar ve Anıtlar Kurulu’nun huzurunda kazı tım. Bir kere gitmiş sabahtan, akşam dönmüş ve yapılıyor. Orada Sebasteion denilen binanın bir orada proje yapıyor. Ayıptır. Bu tüm Avustralya’yı aynısını yapsam olmaz. Kafasını olduğundan da-

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-076 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ ha büyük yapmam lazım. Yine, oraya 3 katlı bir gibi. Bizde de insanlar çelik yapı yapmak hevesin- yapı yaparsam o tarihi alana saygısızlık etmiş de. Ben çelik yapı yapmak zorundaydım. Elimde olurum. Onun için elden geldiğince hafif bir yapı olsaydı yapmayacaktım. Bizdeki bütün boyalar yapıyorum. Ama metrekarede 3,5 ton ağırlığı çe- sadece yarım saat yangını önlüyor. Ben yurt dışın- kebilmek gerek. Sonra orası kazılıyor. Sadece geç dan malzeme getirmenin karşısında olan bir insan Bizans döneminden bir duvar bulunuyor, moloz, olarak, İtalya’dan yangına bir saat dayanaklı bir taş bir duvar. Bütün projelerimi önce kafamda boya getirttim. Koyduğum zaman çelik düşeyden bitirir sonra “ben bu işi yaparım” derim. Orada 1,5 cm bozuktu. Denizli’den sevdiğim bir demirci, söyleyecek bir sözüm olduğu zaman yapıyorum mühendis aynı zamanda, dedi ki “Cengiz abi 1,5 ben. Afrodisias’ta da böyleydi. cm’yi kim görecek?” Görecekler. Sonra yıkılıp yeniden yapılıyor ve düşeyine getiriliyor. Orijinal Afrodisias’taki müzenin duvar kalınlığı sade- yapıda 180 cm aks var, 180 cm akslarla bunu yapı- ce 6 cm. Var mı böyle bir yapı? O 6 cm’nin önünde, yorum ve de önce klinkeri koyuyorum, arkasına ocaktaki çamura hiçbir boya karıştırmadan klin- 4 cm kalınlığında sıcak soğuk yalıtımını koyuyo- ker üretiyorlar. Sonradan moda oldu, herkes oraya rum, ondan sonra nemi, yağmuru önleyen yalıtımı buraya klinker yapıştırmaya başladı. Arkasında koyuyorum, sonra 30 cm alçıpanı koyuyorum. da 30 cm boşluk var, orada da alçıpan var ve onun için çift havalandırmalı. Sıcaklık üreten başka TK: Yine Afrodisias üzerine bir söyleşinizde bir şey yok. Ortamı soğutmak için de bir şey yok. “Bu ülkede hafif yapıdan pek hoşlanılmaz” de- Orası, zamanında en önemli heykeltıraşlık oku- mişsiniz. lunun olduğu, mermerin ne olduğunun bilindiği bir yerdir. Doğayı bozmamak için dağın içinden CB: Evet. Çünkü bilmiyorlar. mermeri çıkarıyorlar. Bütün binayı havaya kaldırdım. Altında hiçbir Çelik yapı çok zordur. Bir teneke gaz döküp şey olmadığını bildiğim halde. iki yüz yıl sonra kibrit çakarsanız yapı çöker, New York’takiler birileri merak eder de kazı yapmak isterler diye.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-077 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Yapabilirler, ben onu önlememeliyim. Ben onu CB: Dün bana Elazığ’dan iki öğretim üyesi yapınca, eski yapı, yirmi yıl önce yapılmış, hiçbir gelmiş diyorlar ki “Kerpiç üzerine çalışmak isti- şekilde yüzünü göremiyorsunuz, ışık ters. “Burayı yoruz.” Onlara “Kerpiç üzerine niye çalışacaksı- elden geçirir misiniz?” dediler, mecburen “evet” nız?” dedim. Yani “Yapılarınızı mı ondan yapa- dedim. caksınız yoksa kerpicin bize öğrettikleri nedir diye mi merak ediyorsunuz?” Ben kerpiç yapı Bir gün 80 yaşlarında bir kadın gördüm, yanın- yapın demiyorum hiçbir zaman. Bu çağda kerpiç da da genç bir hanım, kadının elini tutup heykeli yapı yapın olur mu? Ancak belli bir konu olur, o okşattı genç olan. Kadın gördü o şekilde heykeli. beni kerpice zorlar. O zaman kerpici baştan sona O zaman engelli insanları düşünmeden müze yeniden test ederim. yapmanın ne kadar günah olduğunu anladım. Bütün müzeyi önce engelliler için gezilebilir hale At çifte attığı zaman ayağını kırmayacak mal- getirdim. Bir tek eseri yerinden 1 cm oynatmadım. zeme kerpiçtir. Bir tuğlaya ya da betona denk geldi- Seçtiğim taş ölçüsü ve döşeme biçimi sayesinde. ği zaman o çifte atın ayağını kırar ve ayağı kırılmış bir atı hemen kenarda öldürürler. Çünkü iyileş- TK: Polonezköy At Çiftliği... Burada kerpiç mez. O at çiftliğini yapacak adam kullanmanızın sebebi neydi? da bu nedenle kerpici tanıyan bi- rini istedi. Teknik Üniversite’de [İTÜ’de] kerpiç çalışmalarımı anlattığım bir konuşmadan

Polonezköy At Çiftliği'ndeki ahırlar, B-B Kesiti SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-078 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ sonra gelip benden yardım istedi. Ben altı yaşında lazım. At Çiftliği’nde kullanılan 12*/26*/9* ölçü- kerpiç kesmiş bir insan olarak yeniden çalıştım lerini ben kendim buldum. Selahattin Usta vardı, Türkiye’deki kerpici. Kerpiç demek de yanlış as- “Usta lütfen, bu toprakla lütfen bana şu ölçüler- lında, toprak demeli. Topraktan kerpiç de tuğla le kesilmiş bir şey ör ve bana rahat çalışıp çalış- da yaparsınız, bat da yaparsınız, Van’da olduğu madığını söyle” dedim. “Cengiz Hoca lütfen milim gibi. Toprak mimarisi demek daha doğru. Kerpiç değiştirme, çok uygun” dedi. Çok şey araştırdım yapı malzemesi olarak en sağlıklı malzemedir. bunun için. Havayı temizler, nem oranını %8-12 arasında tutar, bu insan sağlığı açısından çok önemlidir. Sigara TK: Bir soru geldi bize, Edip Cansever’in me- içersiniz, sigara dumanını temizler. Bir modülas- zarını sizin mi yoksa Nevzat Sayın’ın mı tasarla- yondur, istediğiniz kalınlığı yapabilirsiniz ama dığına dair. tabii statik birtakım kuralları vardır. CB: Ben tasarladım. Mezarın çevresi çakıldır. Bana iki hafta önce Ankara’dan bir adam gel- Başkaları ile birlikte Nevzat da o çakılları dizerken di, “Ben kerpiçten bir fabrika istiyorum, bunu yardımcı olmuştur. sizin yapabileceğinizi öğrendim” dedi. İşçilerin TK: Bu mezarın hikâyesi nedir peki? Çizim- sağlığı için böyle bir şeyin gerekli olduğunu an- lerini de buradan görebilirsiniz. lamış. “Beni bir gün Ankara’ya çağırıp yapılacak yeri gösterin” dedim. Çünkü ben o toprağı alıp CB: Yerçekimli Karanfil şiiri vardır Edip’in. Teknik Üniversite’ye yollayacağım, niteliklerine Ben de çizimimle Yerçekimli Karanfil’i semboli- bakacağım olur mu olmaz mı diye. Ben kerpiçle ze ettim. Bu da benim tipik yazımdır [çizimdeki çalışacağım zaman Teknik Üniversite’den rapor yazıyı gösteriyor]. Bu yazı benden başka kimse isterim. tarafından kullanılmadı. Hatta Letraset’e yolla- mam istendi ama yollamadım. O işlere de karış- Kerpici şimdiye kadar kaç kere anlattım. Bil- mayayım artık diyerekten. ge Işık da Ruhi Bey [Kafesçioğlu] de çok önemli çalışmalar yaptılar bu konuda ama yapı yapmak

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-079 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE

Edip çok yakın arkadaşımdı özellikle son dö- nemlerinde. Beraber Moskova’ya gittik. Çok sever ve sayardık birbirimizi. Çok fazla içerdi, onun için ince bağırsağında birtakım rahatsızlıklar baş gösterdi. Öğleye kadar hareket edemezdi. Edip de Turgut da [Uyar] –ki Turgut’la biz bir ara dünür de olduk– iç- tikleri zaman başka insan olurlardı. Bense buna ge- lemezdim. İkincisi, ben rakı içmeyi bilmem. Hemen içerim yani. Onlar hâlbuki yavaş yavaş demlenirler. Birbirimize hız tutturamazdık. Ben şarap içerim çok severek ve şarabı içkiden de saymam. Uyuşmuyor- duk ve onun için aynı sofralarda çok buluşmadık. İlhan Berk’le uyuşurduk mesela.

Edip ölmeden bir ay önce bana geldi, çok üzün- tülü bir durumdaydı. Ben onun bir şiirini duvara yazmıştım “Ne olur bunu buradan silme” dedi. Bizde toplantılar olurdu, orada türkü söylerdik. Kimileri ezberleyememişlerdir ve kâğıttan bakarak türküyü izlemek yerine ayıp etmeden duvardan bakarlardı. Ölürken de söylemiş “Cengiz yapsın benim mezarımı” diye. Onun için elim mahkûmdu.

Aşiyan’dadır mezar. Ben en son gördüğümde bakımlıydı. Atilla İlhan’ın mezarını da ben yap- tım. Onun kardeşinin adı neydi?

TK: Çolpan Hanım.

Edip Cansever için mezar tasarımı SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-080 SÖYLEŞI: CENGIZ BEKTAŞ’LA MIMARI ÜRETIM PRATIKLERI ÜZERINE

CB: Çolpan’ın [Çolpan İlhan] eşinin, Sadri Alışık’ın mezarını da ben yaptım. Yusuf Atılgan da eşine tembih etmiş, “Cengiz yapsın” diye. Ama ona birtakım hırsızlar dadandı. Bülbülderesi’ne gittiğimde bulamadım onu. Mezar çizmek hoş bir şey değil aslında. Mesela anne ve babamınkini çizmedim. Çünkü dayanamıyor insan ama işte bu türlü birkaç arkadaşıma yaptım.

TK: Bir diğer soru da sizin Mavi Yolculuklar- ınız üzerine. Birkaç fotoğraf13 göstereceğim, bun- larda yer alan teknenin Hürriyet Teknesi olup olmadığını merak ediyorum.

CB: Evet, Hürriyet. Bakın bu Şükran Kurda- kul, en sağdaki. Onun yanındaki Türkan Saylan. Şu Azra Erhat. Şu da Esen Çamurdan, tiyatroyla uğraşırdı ama daha çok teorik olarak. Tekneyle gittiğimiz her yere uğrayarak bir iz bırakırdık, Sa- bahattin Bey’in [Eyüboğlu] yolunda. Orası için bir şey yapardık hep beraber. Bu benim, genç halim, daha göbeğim falan yok. Bu Mustafa, Ali Kaptan’ın

13 Söyleşinin bu kısmına eşlik eden fotoğrafların tamamına https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/206466 adresinden erişilebilir –t.k.

Cengiz Bektaş, Hürriyet Teknesi'nde, SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-081 tahminen 1980'lerin sonu CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ oğlu, Kaptan onu getirdi bana teslim etti. Bu, Dok- şımdı. Biz teknede güvertede uyurduk, kamarayı tor Özden Mürtezaoğlu, bir yıl olmadı daha öleli, hemen hemen hiç kullanmazdık. Zaten her an- Türkan’la sınıf arkadaşıydı. Bu, Azra’nın yeğeni. lamda oruçta idik.

Cem Yayınevi’nin sahibi Oğuz Akkan, sağ- Bu hanım Nükhet Özeken, o da yeni öldü. Bir daki. Bu Bekir Yıldız, öykücü. Bir zamanlar çok hukukçudur, Maliye Bakanlığı’nın basın danış- fazla okunurdu. Genç yaşta öldü. Ali Fuat Kaptan, manlığını yapmıştır. Hürriyet Teknesi bir nevi Ali Kaptan’ın damadı. Bir yere gittiğimizde hep hastane gibiydi. Onun da biraz problemleri vardı, Ali Kaptan’a sorardık, Ali Kaptan marangozdur. oraya geldi toparlandı. Bu öndeki, Ali Fuat’ın oğ- Çalışırken birden “Tamam” diyor, oturuyor ken- lu. Orkinosu çekiyor, bu da Güngör Dilmen, aşağı disi bir tekne yapıyor, tekneye biniyor ve ondan yukarı İstanbul’daki takım buydu. sonraki hayatı deniz oluyor, bunu kimse yapamaz kolay kolay. Ali Kaptan’la beraber uçurtma yapar TK: Çok güzel bir fotoğraf. uçururduk, etraftan insanlar gelir bizi çekerdi, iki tane yaşlı sakallı adam uçurtma uçuruyor diye... CB: O günkü balık hasadımız, palamutlar. Be- nim tam arkamdaki hanım Güngör Dilmen. Gün- TK: Hep Hürriyet Teknesi’yle mi çıktınız? gör Dilmen’in karısının ismi de Güngör Dilmen’di. Bu Azra’nın yeğeninin eşi. CB: Ben hep onunla çıktım. Yalnızca bir kez, Amerikalı bir arkadaşımın teklifi üzerine onun Biz herkesi kabul etmiyorduk Mavi Yolculuk’a. teknesiyle çıktım. Amerikan vatandaşı, ünlü bir Çünkü biz çok çalışıyorduk. Bazı arkadaşlar bize tıp doktorudur [Sümer Pek]. pek uyamıyorlardı. Belli kurallarımız vardı Sa- bahattin Bey’den kalan. Mesela tekneye ayak- Bu ortadaki Ferruh, karikatürist, sağında kabıyla basılmazdı. Onun nedenleri vardır. Şişe oturan genç onun oğlu. Oğuz Akkan yine, Oğuz konmazdı, birisi bastı mı kaza olur, hastaneye benim hem yayıncım hem de çok yakın arkada- yanaşmak zorunda kalırsın. Herkesin çalışması,

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-082 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ dinlencesi harap olmuş olur. Doktorlar bundan hep hâkim olmaya çalışıyorum kendime, gidip hoşlanmazlardı. Ben Türkan’ın dersini de izle- almayayım yine diye. Beni Mavi Yolculuk’a Oğuz dim, öğrencilere nasıl davranıyor gördüm. Türkan Akkan çağırdı. Ben hatta dalga geçerdim, “Mavi bir sürü konuda benden yardım almıştır. Mesela Yolculuk - Hafif Solculuk” diye. Üstelik avcılığa da Van’dan telefon eder 100 kişilik bir yurt binası karşıydım. Oğuz götürdü beni kafaca çok yorgun isterdi. Kızları, kardelenleri için. “Bana çimento olduğum bir gün, elime bir olta tutuşturdu. Far- lazım Cengiz, bir de bu planı daha çok kız alacak kında değilim, iki üç saat her şeyi unutmuşum. hale getirebilir misin?” derdi. Ben de oturur bü- Gerçek bir dinlenme olmuştu. tün gece çalışırdım ve hemen ertesi sabah o yüz kişilik yurt binası yüz yirmi beş kişilik olurdu. Eski çağlarda insanlar kıyılarda tekneyle dola- Tabii ki bu Türkan için çok önemliydi. Çünkü şarak Anadolu’ya yerleştiler. Gerek Helenler gerek yirmi beş kız daha yetişecek, kurtulacaktı. Çünkü Karyalılar, denizci olarak yaşamlarını sürdürmüş orada kalsalar bir yaşa geldikleri zaman evlendi- insanlar bunlar. Bodrum’dan Ankara’ya yol çok rilecekler, hâlbuki o kardelenlerin içinden daha zordu, yol iyi değildi ve İç Anadolu’ya bağlantısı sonra sosyal hayatta birtakım mevkilere gelmiş yoktu. O nedenle Balıkçı’yı [Cevat Şakir Kabaa- insanlar yetişti. ğaçlı] orada oturmaya zorunlu kıldılar. Balıkçı oradaki balıkçılarla dost olarak, Halikarnas Ba- En sağdaki, Ersin Arısoy, benimle çalıştı, lıkçısı adını aldı sonradan. Ankara’dan. İstanbul’a benim yüzümden geldi, burada da benimle çalıştı. Beni biraz babasıyla Bu, Ferruh Doğan’ın eşi. Beraber çok güzel özdeşleştirdi ki bizim yaş farkımız o kadar değildi. türkü söylerdik. O ayaktaki de benimle çalışırdı, Benim iki taraf beyaz, kalanı siyah sakalım, böyle ortak ettiklerimden, Özyönetim İşliği’ni kurdu- bir adamdım. Uğradığımız yerlerde denize çıkıp ğum zaman. Özyönetim beş kişiydi, altıncı kişiyi da balık tutma olanağı olmayanlara palamutları alırken problem çıktı, “Şimdi o her şeye ortak mı dağıtırdık. Onun gösterisi bu. Bu sepet çok önemli. olacak?” dediler. Hâlbuki benim niyetim İşlik’i on Muğla’da bunların telden yapılanları var şimdi, iki kişiye kadar çıkarmaktı.

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-083 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Bunlar benim Mavi Yolculuklarımın ilk aşa- hesaplamamışız. Eşim Gönül “Un var mı?” dedi. ması. Bizim Mavi Yolculuklar önemliydi. Bilin- Dalga geçerek “evet” dedik. Bir ekmek yaptı, bir meyen bir yere gittiğimiz zaman, orada rölöve günlük ekmeği bir öğünde süpürdük, açlıktan da yapardık. Mesela mağaranın içinde, Bayındır kurtardı bizi. Koyu’nda bir kilise bulduk. Ali Kaptan’a sorar- dık “Buranın adı ne?” diye, adı yoksa o zaman biz Saptamalar yapıyorduk, kilise, manastır gibi koyardık ad. Mesela Osman Ağa Suyu’ydu adı, biz yapıları çizip yayımlıyorduk. Mimarlık Der- buraya Bedri Rahmi [Eyüboğlu] Koyu dedik. Bu- gisi’nde. Bana sarı sayfalar vermişlerdi, üç sayfa, gün artık Bedri Rahmi diye bilinir ve oraya da bir “Halkın Elinden Dilinden” diye bir köşe yazıyor- anıt yaptık. Bedri Bey bir balık yapmıştı, o anıta dum. çok iyi bakan bir çocuk da var orada. TK: Hangi yıllar arasında Hürriyet Teknesi’yle Bu Çağıl, benim oğlum. Heykeltıraşlığı bitir- yolculuk yaptınız? di fakat bizdeki eğitimin güzelliğinden, heykele bir daha elini sürmedi. Güngör Dilmen, en iyi CB: 80’den sonra. 12 Eylül’ün tokadından öyle tiyatro yazarımızdı. Midas’ın Kulakları’nın ya- kurtulduk biraz. Aşağı yukarı 2000’lere kadar zarı. Yeni yitirdik, Yıldız Kenter’in oynadığı, Ben sürdü. Anadolu’nun da yazarı. Bu Besim Çeçener. Eşi, Engin Çeçener. Mustafa Pilevneli’nin çizdiği çok güzel bir tekne [Hürriyet Teknesi] var bende, evde. Onun Ben Mavi Yolculuk’u Sabahattin Bey’in eki- bir kopyasını da verebilirim size. binden insanlarla yaptım sonradan. Azra mesela, çok şaşırdı bizim yolculuğa çünkü onu biz biraz kendimize uyarlamıştık. Sabahattin Bey’in zama- nında tuvaleti yoktu teknenin, ekledik. Fırın da yaptık mesela, bir yolculukta ekmeksiz kaldık, iyi

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-084 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Bekir Yıldız (solda) ve Oğuz Akkan Ali Fuat Kaptan (solda) ve Bekir Yıldız

Nükhet Özeken, Ali Fuat Kaptan'ın oğlu (önde) ve Güngör Dilmen Hürriyet Teknesi’nde

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-085 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Cengiz Bektaş ve arkadaşları, Hürriyet Teknesi'nde, Bahsi geçen sepet tahminen 1980'ler ortası

Çağıl Bektaş, Hürriyet Teknesi'ne ait kayıkta, 1985

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-086 CENGİZ BEKTAŞ İLE MİMARİ ÜRETİMLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

2020 SALT/Garanti Kültür AŞ (İstanbul) ISBN:

Bu yayın Creative Commons lisansı kapsamındadır. Tum kopyalarında yazar, editör ve yayıncılarının belirtilmesi, hiçbir kopyasının ticari ortamda kullanılmaması ve özgunluğunun korunması şartıyla kullanılabilir.

Araştırma ve söyleşi: Tuğçe Kaplan (SALT Araştırma ve Programlar) Editör: Kübra Yeter Tasarım: Project Projects Uygulama: Özgür Şahin, Gamze Cebeci (SALT Araştırma ve Programlar)

Görseller aksi belirtilmedikçe SALT Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi'ne aittir.

SALT Araştırma Mimarlık ve Tasarım Arşivi, Kalebodur tarafından desteklenmektedir.

Kapak fotoğrafı: Türk Dil Kurumu, Ankara

Öneri/düzelti gönderimleri ve iş birliği teklifleri için: [email protected]

SALT Bankalar Caddesi 11 Karaköy 34420 İstanbul saltonline.org

SALT025-CENGİZ BEKTAŞ-087