ŞEHİR- DEN

İnsan gibi şehirler de canlı organizmalardır. 3. Ait olma, sevgi, ihtiyaçları. (Arkadaşlık, ai- Çeşitli mekânsal dokulardan oluşan kentsel le, kabul edilme, bir yere ait olma v.s.) alanlar zaman içinde; değişen ihtiyaçlar, ar- 4. Saygınlık ihtiyacı. (Kendine saygı, prestij, tan nüfus, plansız yapılaşma, kaçak yapılaş- güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkala- ma, doğal afetler ve buna bağlı olarak gelişen rına saygı.) sorunlar yüzünden yıpranır ve işlevsiz hale ge- lirler. Hatta zaman zaman varlıkları sona erer. 5. Kendini gerçekleştirme ihtiyacı. (Erdem, ya- İlk şehirler diye bahsettiğimiz Eridu, Uruk, Ur, ratıcılık, kişisel tatmin, problem çözme, ön- Harappa, Persiapolis, Memphis gibi şehirler yargısız olma, inançlarını yaşama gibi.) bugün sadece kalıntılardan ibarettirler. Bütün bu ihtiyaçlar insanoğlunun yeryüzün- Canlı bir organizma olan şehir, bulunduğu ça- deki serüveninin başladığı andan beri var ola- ğın şartlarına göre mekânsal organizasyona gelmiştir. Ve bu ihtiyaçların karşılanma çabası büründürülmeli ve o organizasyonun gerekti- ise insanları şehirlerde, bir arada yaşamaya it- ği şekilde de yönetilmelidir. Herhangi bir kent- miştir. Dün olduğu gibi bugün de geçerli olan sel mekân meydana getirilirken, insanın prob- bu ihtiyaçlar yarının insan davranışları için de lemlerinin çözümü için uygun malzeme ve en temel belirleyicilerden olacaktır. Dolayısıyla teknolojiler kullanılmalı, hatta mevcut prob- geleceğin şehirlerini inşa ederken basit olarak lemleri çözen ve gelecek nesiller için de prob- bu ihtiyaçlara cevap verecek yapıyı oluşturmak lem doğurmayacak dokular oluşturulmalıdır. durumundayız. “Geleceğin Şehri” derken, kentin fiziksel doku- Şehri yeniden ihya ve inşa ederken bilimsel ve- sunu geleceğin ihtiyaçlarına göre yeniden bi- riler ne kadar önemliyse, geçmiş birikimimiz çimlendirmekten bahsediyoruz. Ancak fiziksel de o kadar önemlidir. Çünkü hiçbir toplumun dokuyu yenilerken toplumsal yapıyı göz ardı geleceği geçmişinden bağımsız olarak plan- etmemiz mümkün değildir. Genel bir kavram lanamaz. Planlanırsa da başarılı olunamaz. olarak “kentsel yenileme” veya ülkemizde bi- Milletimizin Medine inşa ettiği medeniyetin linen adıyla “kentsel dönüşüm” olarak adlan- şehirlerinin birikimleri bizim için öncelik ta- dırılan olgu ile şehrin ana unsuru konumun- şımaktadır ve geleceğin şehirlerini biçimlendi- daki insanın aktüel ihtiyaçlarını örtüştürecek rirken bunlara dayanmak zorundayız. çözümleri aramak zorundayız. Gelecek tasavvurumuzda yönümüzü iki gri İnsan ihtiyaçları konusunda en kapsamlı ça- maddenin birinden diğerine doğru çevirmiş lışmalardan birini yapan Maslow, insanın ihti- bulunuyoruz. Bu iki gri madde beton ve in- yaçlarını şu şekilde kategorize etmektedir: sandır. İkisinin de rengi toprağı andırır ve iki- si de grinin tonlarıdır. Bizim yönümüz bu iki 1. Fizyolojik ihtiyaçlar. (Nefes alma, beslen- gri maddeden betona değil, insana dönüktür me, uyumak, v.s) ve öyle kalacaktır. 2. Güvenlik ihtiyacı. (Daimi çalışılan bir iş, sağlık, güvenilir komşuluklar ve barınma sayılabilir.)

M. Tevfik GÖKSU Esenler Belediye Başkanı DÜŞÜNCE- DEN

Bugün dünyanın karşı karşıya kaldığı en önemli sorun- binalara da betondan modern bir gövde giydirmek su- lardan birisi batı düşünce tarzının, batı epistemolojisi reti ile bertaraf ettiğini görmekteyiz. ekseninde şekillenen globalleşme ya da modernleşme Kentler, medeniyetlerin evidirler. Her bir kültürün ken- olduğunu bilmekteyiz. di kimliğini yansıttığı bir “evi-kenti” vardır. Dünyayı bekleyen asıl tehlike, her bir medeniyetin sa- Şehirler paradoksal bir biçimde hem modernleşmenin hip olduğu özgün miras çerçevesinde dünyaya açtığı mekânıdırlar hem de insanı kadim değerlerinden kopa- pencerenin giderek kapanmasıdır. ran modernleşmeye direnme alanlarıdırlar. Batılı düşünce biçimi, evreni veya dünyadaki top- İnsanı merkeze koymayan bir şehirde yaşamak zorun- lumsal değişimleri zaman ve mekândan bağımsız da kalan bir insanın, içinde yaşadığı ortamla girece- bir şekilde hep kendi benliği ekseninde tanımlayıp ği ilişkinin karakteri zorunlu olarak maddidir ve insan konumlandırmıştır. orada nesneleşmiş durumdadır. Modern ve gösterişli Bu durum, var olmanın doğal biçimi olan çeşitliliği, şehirlerin insana sunmuş olduğu tablovarî görüntüler farklılığı giderek bertaraf etmekte ve dünya tek tipleş- şehir-insan ilişkisinin ne kadar dolayımsız olduğunu mektedir. Bu değişim aynı zamanda mekânların da, şe- anlamamıza yardım edebilir. Alışveriş merkezlerinin, hirlerin de sahip oldukları özgün kimliklerini kaybet- toplu konutların veya benzeri toplanma mekânlarının meleri anlamına gelmektedir. en çok sarf ettiği şey enerji olduğu gibi, bu gibi mer- Modernleşmenin bu ifsad edici değişim seyrini insani- kezlerde temerküz eden kalabalıklar da bir enerji olarak leştirmenin önemli mevzilerinden birisi de şehirlerdir, görülür ve maddî olana tahvil edilir. Bu durum modern mimaridir. şehrin ne kadar ‘çıplak’ bir şey olduğunu ve insanı doğ- Modernleşmenin süper organik bir şekilde üretmiş ol- rudan ilişki kurmaya davet ettiğini açık bir şekilde gös- duğu evrensel-ilerici paradigma, insanı da mekânı da terir kanaatimizce. Maddi ilişkiler neticesinde bir anla- dönüştürmektedir. mın, ruhun veya maneviyatın ortaya çıkacağını kabul etmek Schopenhauer’ın ifadesiyle kendini ıskalayan bir Sadece sahip olduğu inanca ilişkin var olan çekinceleri- teoriye sahip olmak demektir. Pratiğin sayısız tekrarın- mizden dolayı değil, aynı zamanda insanlığı sürüklemiş dan bir ‘dil’in doğmasını beklemek buğday tarlaların- olduğu yer bakımından da bugün egemen olan bu bilin- dan saygı biçmek kadar anlamsızdır. Gerçekte ‘emek’ ve ce karşı yeni bir bilinç oluşturmayı kendimiz için temel ‘saygı’ ayrı anlam alanlarına aittir ve bu ikisi ancak ‘in- bir var oluşsal amaç olarak görmeliyiz. san’da ve ‘insan için’ bir araya gelebilir. Ancak milletimizle ortak bir paydada buluşturmaktan Eğer biz sahip olduğumuz kadim değerlerimizle, kök- uzak olan bu yapısal dönüşümün ne yazık ki hem hu- lerimizle ve tarihimizle yeniden buluşmak istiyorsak kukileştirildiğini hem de toplumsal bir proje haline ge- şehir üzerine bir kez daha düşünmek durumundayız. tirildiğini görmekteyiz. Şehirlerimize kendi kimliğimizi giydirmek ya da kazan- Batı medeniyetinin “ben idrakini” kendi gelişim rotamı- dırmak zorundayız. zın temel yol haritası haline getirmemiz demek aslın- Bu anlamda insanı kutsaldan uzaklaştıran modern- da batının politik kamerasının konu mankeni olmamız leşmeye direnmek için işe şehirlerimizden başlayabili- demektir. riz. Onları yeniden canlandırabiliriz. Sezai Karakoç’un Oysa sahip olduğumuz değerler ve mirasımız, bizim deyimi ile “eski ruhun dirimi” ile şehirlerimizi nesne değil özne olmamızı hem içermekte hem de bize canlandırabiliriz. emretmektedir. Bizler bu gayeyle yola çıktık ve yürümenin güçlüğün- Bu ideali yansıtabileceğimiz en kolay alan kentsel tasa- de yolumuza ışık olan üstadlarımızı, Sinan’ı, Sedefkar rımdır, mimaridir. Zira mimari, soyut olan estetik duy- Mehmet Ağa’yı, Davut Ağa’yı, Vedat Tekili’yi, Mimar guyu somutlaştıran biricik alandır. Kemalettin’i ve tabiî ki Turgut Cansever’i kendimize Vaktiyle bu coğrafyanın sahip olduğu temel değerleri rehber edindik. bertaraf etmek için özel bir mekanizmanın, milli mima- Bizim medeniyetimiz esas olarak bir şehir medeniyeti- ri komitesi adında bir yapının inşa edildiğini ve bu yapı- dir. Efendimizin yaşadığı yer, Medine şehir demektir. nın da ilk önce kişilerin geçmişle bağını kuran tüm ya- Biz şehirlerle insana hitap ederiz şehirlerin diliyle mu- pıları yıkmakla işe başladığını görmekteyiz. Yıkamadığı hatabımıza sesleniriz. İÇİNDEKİLER

Modern Kent Tasarımının Gelenekle Dansı: Astana İhsan AKTAŞ

06 16 20 Geleceğin Şehri Medeniyet Kuran Dönüştürücü Bir 2015 Sonrası Kalkınma Şehirlerden Doğacaktır Gündemi için Uygulama Araçları Prof. Dr. Ahmet DAVUTOĞLU Dr. Kadir TOPBAŞ

Ufkî Şehre Mümkün Bakışlar DOSYA TOPLANTISI Mardin Artuklu Üniversitesi Öğrenci Mimari Proje Sergisi ve Paneli Geleceğin Şehri Üzerine Aksaray’da Bir Mimari Atölye Deneyimi ve 56 Düşünceler Turgut Cansever’in “Yeni Şehirleri”Nin İlkeleri 38 52 Halil İbrahim DÜZENLİ Geleceğin Şehrinde Bir İmkân Olarak: Salih PULCU Kentsel Dönüşüm Tuba BÖLÜK Ömer Faruk GÖNENÇ Fatih SOYDAN Emin Selçuk TAŞAR Ahilerin Şehirleri 92 Yusuf Turan GÜNAYDIN 82 Osmanlı Yönetim Anlayışından Geleceğin Şehir Yönetimlerine İki Temel Esas: Sadakat ve Liyakat Şehrin Görünmez Köşeleri Dr. Ali CANÇELİK Bülent ATA

Esenler’in Tarihi Kaynakları-I Şehir, Sivil Toplum ve Stk’lar Fatih GÜLDAL Prof. Dr. Hamza ATEŞ 130 114 122

Kanal İstanbul’un Çevresel Şiir Sigortası Olur Mu? Ümmi SİNAN Prof. Dr. Mehmet Emin BİRPINAR 141 142 148

Sosyal ve Ekonomik Yönleriyle Kocaeli’nin 17. Yüzyıl Kronolojik Panoraması Yrd. Doç. Dr. Kenan GÖÇER Geleceğin Kenti; Zamanda ve Mekânda Süreklilik Prof. Dr. Celaleddin ÇELİK 28 32 Yıl: 2015 | Sayı: 6 Geleceğin Şehri Esenler Belediyesi Adına Geleceğin İnsanı İmtiyaz Sahibi Murat AYDIN M. Tevfik Göksu Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Mazhar Bağlı İdris GÜLLÜCE, Editörler Prof. Dr. Zeynep TARIM, Dr. Hasan Taşçı M. Tevfik GÖKSU, Hüseyin Yeşil Ahmet YILMAZ, Yayın Koordinatörü ve Doç. Dr. Aynur CAN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Abdurrahim Ayar Dr. Hasan TAŞÇI Yayın Kurulu Mazhar Bağlı (Prof. Dr.) Ebru Erdönmez (Doç. Dr.) Aynur Can (Doç. Dr.) 76 Murat Şentürk (Yrd. Doç. Dr.) İhsan Aktaş Nureddin Nebati (Dr.) Paradigmalar Arasında Sıkışmış Özlem Topal Kavramlar: San’at ve Medeniyet Hasan Taşçı (Dr.) Halil İbrahim UZUN Faruk Aydın Hakem Kurulu Ahmet Fidan (Yrd. Doç.) Ahmet Kala (Prof. Dr.) Aynur Can (Doç. Dr.) Celaleddin Çelik (Prof. Dr.) Ebru Erdönmez (Doç. Dr.) Erbay Arıkboğa (Doç. Dr.) Ertan Özensel (Doç.Dr.) Ertuğrul Ökten (Dr.) Faruk Tuncer (Yrd. Doç. Dr.) Füsun Alioğlu (Prof. Dr.) Hasan Taşçı (Dr.) İclal Dinçer (Prof. Dr.) İsmail Ceritli (Prof. Dr.) Korkut Tuna (Prof.Dr.) 100 Mazhar Bağlı (Prof.Dr.) Mehmet Ocakçı (Prof. Dr.) İslam’da Mekân Anlayışı Murat Şentürk (Yrd. Doç. Dr.) Mustafa Kömürcüoğlu (Yrd. Doç. Dr.) Necmüddin BAMMAT Selim Ökem (Yrd. Doç. Dr.) Tülin Görgülü (Prof. Dr.) Yasin Aktay (Prof. Dr.) Yusuf Arayıcı (Doç. Dr.) Yusuf Şahin (Prof. Dr.) Değişen Yaşamların Çizgi Zeynep Tarım (Prof. Dr.) Zeynep Gemuhluoğlu (Yrd.Doç. Dr.) Eskimeyen Kenti: Hasan AYCIN “Türk Sinemasında 134 Halkla İlişkiler Arif Gül İstanbul” Zeynep Acer Semra KIR ŞİMŞEK Yayın Türü 4 ayda bir yayımlanır. Yerel Süreli Yayın. Ücretsizdir. ISSN: 2147-849X. 140 İletişim www.sehirdusunce.com [email protected] [email protected] Geleceğin Şehri Adres Sempozyumundan Notlar Şehir Düşünce Merkezi Oruç Reis Mah. Vadi Cad. No:3 Giyimkent/Esenler Doç. Dr. Aynur CAN Şehir Kitaplığı Telefon: 0212 438 30 81 Tasarım ve Uygulama Düzey Ajans 0212 417 92 92 | www.duzeyajans.com 158 162 Baskı İlbey Matbaa | 0212 613 83 63

* Dergide yer alan akademik makaleler hakem onayından geçmiştir. Geleceğin Şehri Medeniyet Kuran Şehirlerden Doğacaktır

Prof. Dr. Ahmet DAVUTOĞLU Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı

* Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Geleceğin Şehri Sempozyumu gala yemeğinde yaptıkları konuşmanın kendileri tarafından düzenlenmiş halidir. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 6 7 ›

Şehirleri şehir yapan, şehirleri kalıcı kılan; Rabbin lütfu olan mekânı en doğru yerde tespit edip, orada mekânla buluşan, uyumlu bir şekilde mekânla teşekkül eden bir yapı olmasıdır.

ir topluluk bir yer- de süreklilik halin- de bir kültürü idrak ettiği, oluşturduğu, geliştirdiği ve aktar- B dığı zaman, tarih o milleti, o topluluğu özne yapar. Şehirleri şehir yapan, şehirleri ka- lıcı kılan; Rabbin lütfu olan mekâ- nı en doğru yerde tespit edip, ora- da mekânla buluşan, uyumlu bir şekilde mekânla teşekkül eden bir yapı olmasıdır. içinde oluşumu ve gelişimi bakı- şehri görme imkânına sahip kıldı. mından üç evre olduğunu düşü- Baktığımızda; aslında kadim şe- Mekân “kevn”den gelir; oluştan, ol- nüyorum. Kadim, modernite ve hirlerin ve kökü derinlemesine bir maktan. Aynen; insanın var olu- küreselleşme. “Şehrin geleceği” de- kültüre dayanan şehirler; mekânla şuyla mekânın var oluşu arasın- diğimizde, aslında bu üçü arasın- en doğru yerde buluşulan bir imar daki ilişkinin, şehrin var oluşuyla daki sürekliliği nasıl anladığımızı, faaliyeti, bir ûmran, bütün bunla- alâkası gibi. Bütün kadim kültürler nasıl yorumlamaya çalıştığımızı da rın oluşumu da - İbn-i Haldun’u ve bu anlamda mekânla insanın bu- ifade etmeye gayret ettiğimizi dü- Cemil Meriç üstadımızı rahmetle luştuğu yerde var oluşun idrak ve şünüyorum. Ama önce mekânla anıyorum - bir mekânda teşekkül, tarihe yansıması anlamında şehir- ilgili boyutu ve kadimle ilgili yak- tecessüm etmeyle ilgilidir. leri kurmuşlardır. laşımı ele almakta fayda var. Bu İstanbul’a en son geleceğim… Bü- Zamana geleceğim… çerçevede tam da İstanbul’da, İs- tün güzel şehirlere bakın, büyü- tanbul’u ele almakta fayda var. Zamanda özellikle şehirlerin tari- leyici güzellikler; doğal mekân ile hi akışı bakımından, tarihi silsile Rabbim bizi, birçok güzel ve büyük ûmran içinde oluşan şehir mekânı Kudüs arasında kurulan uyumlu ilişkide Toprak tepe Mescid-i Aksa; hava, ve orada da kurulmuştur. Kızılte- görülür. Hepsi de anasır-ı erbaa ile toprak, su ve ateşin buluştuğu, gü- pe’den, ovadan Mardin’e baktığı- bir şekilde ilişkilidir. Su, hava, top- neşle buluştuğu, neredeyse dans nızda evler ve mekân öylesine bir rak ve ateş. ettiği, bir şekilde bir uyum içinde bütünleşiklik hissi verir ki… Ûm- olduğu bir mekânı size yansıtır. ran orada mekânla uyum içinde Şimdi hepimizin çok sevdiği ve ta- birleşmiş, bütünleşmiştir. rihin en görkemli şehri olan ve bü- Ya da Amasya’ya gidin daha küçük tün metafiziğin derunî bir şekilde ölçekli bir şehir olmakla birlikte Ye- Van’a gidin ya da… Van Tepesi’n- kendisinde tecelli ettiği Kudüs’e şilırmak’ın suyunun toprağa tema- den, kadim Van’dan Süphan Dağı- baktığınızda; Zeytin Dağı’nın kar- sının ve toprağın kenarındaki yalı na doğru baktığınızda önünüzde şısında, vadiden akan suyla dağın evlerinin ûmran ile o toprakla bu- Van Gölü, karşınızda Süphan Da- eteğinde, o şehri bütün ihtişamıy- luşmasına bakın. Bu sizde; “İşte ğı, hava, havayla bütünleşen, gökle la, derinliğiyle görürsünüz, idrak mekân, şehrin doğacağı yer tam da bütünleşen bir toprak, onunla bak- edersiniz. burası, doğru yer seçilmiş” hissini tığınızda ufukta derinlemesine bu- uyandırır. luşan su ve güneş; bilhassa da ba- Ben şehirlerin gerçek ruhunun an- tarken… O gurup vaktinde güneş, cak ve ancak ortalıktan el ayak çe- ateşi temsilen oradadır. Bunun on- kildiğinde, güneş batarken, gece larca örneklerini görebilirsiniz. yarısı ya da sabah güneş doğarken Doğal estetiği insani görülebileceğini hissederim. 1983 estetikle buluşturmamış Mekânla sağlam bir bütünlük kur- yılında Kudüs’e ilk gittiğimde bü- olan bir şehir, şehir mamış olan ve mekânda ortaya tün bir gece Zeytin Dağı’ndan Ku- çıkan - biraz önce Tevfik Bey’in düs’e baktığımda Mescid-i Aksa’ya, niteliği kazanamaz. zikrettiği - doğal estetiği, insanî gözümü hiçbir zaman bir daha estetikle buluşturmamış olan bir ayırmamacasına bir güzelliği tema- şehir, şehir niteliği kazanamaz. şa ettiğim hissiyle ayrılamamıştım. Veya Mezopotamya’nın en güzel şe- Bence bunun en güzel misâli de, Bütün bir gece neredeyse Zeytin hirlerinden biri Mardin’imize gitti- İstanbul’umuzdur. Hiçbir yerde su Dağı’nda kaldım. Kudüs’ün içine ğinizde, tepeyle yine önünde ufuk ile toprağın böylesine iç içe geçti- girdiğinizde, orası bir güzelliktir, gibi, neredeyse gece Mardin’den ği, Boğaz ve Haliç üzerinden böy- Zeytin Dağı’ndan Kudüs’e baktı- Mezopotamya’ya doğru baktığı- lesine güzel buluştuğu bir mekân ğınızda başka bir güzelliktir. Mes- nızda engin bir ufka doğru gözü- yoktur. Sadece tevafuk değil, gü- cid-i Aksa’da ve kadim Kudüs’te nüzü kapattığınızda, orası size bir zel mekân seçmenin örneği ola- sabahı idrak edip güneşi gördüğü- deniz hissi verir, o dümdüzlüğüy- rak, Roma da 7 tepe üzerindedir, nüzde, bir başka güzelliktir, güneş le yine benzer hislerle dolarsınız. İstanbul da 7 tepe üzerindedir. Ec- batarken bir başka güzellik. Şehir, tam da orada kurulmalıydı dat her birini kubbelerle, tepeyle ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 8 9 ›

o kubbe arasında kurduğu irtibat- her medeniyette de bunu görürsü- buluşması, fizikî mekânla buluş- la dönüştürmüştür, o andan itiba- nüz, bu arayışı görürsünüz. masının, o uyumun tahribe uğra- ren tepelerin gökyüzüyle buluşma- dığı anlar oldu. sı toprakla havanın buluşmasıdır. Şimdi baktığımızda doğu ve batı İşte bu bütünleşiklik sağlanamadı- şehirlerine Asya, Afrika, Avrupa, ğında da o yer şehir niteliği kaza- Şehir, sadece değişik Amerika şehirlerine, öyle şehirler namaz, hele hele kadim şehir nite- inşa malzemeleriyle, vardır ki kadimi var, moderniteyi liği hiç kazanamaz. bugün beton, geçmişte doyasıya veya bütün meydan oku- Haliç’in, Boğaz’ın; etrafında yalı- taş veya başka bir malarıyla yaşamış ve küreselleşme lar ve diğer mekânlarla oluşan ûm- şey, değişik inşa içinde çizgisinde devam ediyor. ranı ise o mekânda suyla toprağın malzemeleriyle rastgele Bunun çarpıcı örneklerinden biri buluşmasıdır. İşte onun için İstan- düzenlenmiş bir mekân İstanbul, buna geleceğim. bul’un Mihrimah Sultan Camile- değildir. “Kevn” ile riyle gurup ve şafak vaktinde gü- yani oluş ile “kün” ile Bazı şehirler de vardır ki; kadimi neşle buluşması Mimar Sinan’ın var ama moderniteyi yaşamamış. zihninde anasır-ı erbaa’nın bira- ol emriyle o mekânı İşte biraz önce zikrettiğim Grana- raya gelmesi demektir; işte şehir inşa eden zihnin da ya da Kurtuba’ya gittiğinizde ya budur. varoluşsal arka planı da kadim bazı şehirlere gittiğiniz- de, modernitenin etkisinin sınırlı Şehir, sadece değişik inşa malze- arasında bir irtibat düzeyde kaldığını görürsünüz. Bu meleriyle, bugün beton, geçmişte yoksa şehir de olmaz. şehirler bir açık müze gibi muhafa- taş veya başka bir şey, değişik inşa za edilebilir, ama canlılığını koru- malzemeleriyle rastgele düzenlen- ması açısından birtakım zorluklar- miş bir mekân değildir. “Kevn” ile Şimdi mekânla bu ilişkiyi kuran la karşılaşır. yani oluş ile “kün” ile ol emriyle o insan, bunu sürdürme arzusu içi- mekânı inşa eden zihnin varoluşsal ne girdiğinde; insan, tarihsel de- Geleceğin şehri dediğinizde bu şe- arka planı arasında bir irtibat yok- ğişimle onu buluşturma ihtiyacı hirleri olduğu gibi ve o uyumla bir- sa şehir de olmaz. hisseder. Nitekim; bizim şehirle- likte muhafaza etmek, üzerimize rimiz ve bütün diğer şehirler, ka- tarihi bir borç gibidir. Bazı şehirler Bunun onlarca örneğini şimdi ve- dimden aldıkları birikimle, moder- vardır ki ben bunlara “şehir” der- rebilirim. Nereye giderseniz, han- niteyle yüzleştiler ve bazı yerlerde ken çok dikkatle diyorum, kadimi gi kadim şehre giderseniz gidin bu- bir dönüşüm, bazı yerlerde bir yı- yoktur modernitesi vardır ve küre- nu görürsünüz. Meselâ, Granada kım, bazı yerlerde bir tasfiye niteli- selleşmeye doğru gider, New York böyledir. Dün ben Üsküp’teydim. ğinde gerçekten bu mekânla şehrin gibi… New York’un kadimi yoktur. Bizim Üsküp’ümüzde; Yahya Ke- Üsküp mal’in Üsküp’ünde ve bizim kur- duğumuz Üsküp’te. Sabaha karşı Edirne’ye geldim, şimdi akşam İs- tanbul’dayım, gece de inşallah An- kara’da olacağım. Bu dört şehre de baktığınızda, özellikle Üsküp’ün, İstanbul’un, Edirne’nin, Üsküp-E- dirne bağlantısını kurduğunuzda şehrin bu sefer tarihi boyutuna ge- lirsiniz. Ama önce o mekânın sağ- lam bir yapıyla inşa edilmiş olma- sı, yani doğru yerde, doğru doğal estetik üzerinde inşa edilmiş, imar edilmiş olması önemli. Kadim şehir, buna dikkat eder- di. Kadim şehirde metafizik ile fi- zik buluşurdu, her tepede veya mekânda, oranın metafizik önder- leri, öncüleri anılırdı. Aynı şekilde fizikî mekân ile estetik mekân ara- sında bir uyum olurdu. Uyumdu kadim şehrin esası. Hemen hemen Bizim özellikle de kadim şehirle- rimizde getto da yoktur, varoş da yoktur. Uyum olan yerde insan- ların birbirine geçmesi, birbirini selâmlaması gereken alanlarda ne binalar insanı boğmalı, ne insan- lar birbirlerini dışlamalı. Şimdi bu- nu, sadece kadimi yüceltmek için söylemiyorum. Moderniteye ge- çişte neleri kaybettiğimizi fark et- memiz için ve sadece fonksiyonel- lik üzerinde, sadece insanların belli mekânlara yerleştirilmesi ve bir şe- kilde dört duvar arasına sokulma- sı şeklinde şehirciliği düşünmeme- Newyork Preston’daki bir konferansta, şe- dokunamazsınız. Çünkü moderni- miz gerektiğini vurgulamak için hirler üzerine konuştuğumda şunu tede uyum yerine fonksiyonellik söylüyorum. söyledim: “Bizim en yeni şehrimiz öne çıkmıştır. İşlevsel olarak doğ- Onun için New York eğer modern Nevşehir, yani adıyla kastediyo- ru olan şey, şehir için de doğru gibi şehrin bir modeli ise - burada dik- rum, yoksa kadim kökenleri var, si- gözükür. Modernite aynı zamanda kât ederseniz, Batı ve Doğu ayrımı zin yeni şehriniz olan New York’tan sosyo ekonomik gerçeklik itibariy- yapmadan söylüyorum – bu mo- binlerce yıl daha eskidir. Bu, şunu le sınıfsal bir dönemi de yansıttı- dern şehirde; ne Roma’daki, ne Me- gösterir: Şimdi New York’a gittiği- ğı için burjuvaziyle belli bir sınıf- dine’deki, ne Kudüs’teki mekân- nizde görkemiyle sizi büyüler. Her sal arka planı ve şehrin varoşlarıyla la, 7 tepeyle, tepelerle, anasır-ı yerde muhteşem gökdelenleriyle şehrin merkezi, yani şehri kuran erbaa’yla sizi buluşturan bir çizgi etkilememesi mümkün değil. Ama burjuva ile varoşlardaki onun eski yoktur, fark edemezsiniz. Topra- dışarıdan baktığınızda, aslında tabiriyle köleleri ya da emekçileri ğı hissetmezsiniz, göğü labirentle- New York’un da fiziki mekânı bir - nasıl tanımlarsanız tanımlayın - rin içinde yukarıya kafanızı kaldır- şehrin oluşumu için toprakla su- ayrı iki dünyada yaşar. dığınız zaman görürsünüz, havayı yun yakınlaştığı bir yer gibi görü- Harlem ile Manhattan örneği… ise bir caddeden diğerine, o ızgara nür ama bataklıktır vaktinde. Şim- şehir modeli olduğu için geçtiği za- di niye New York’u örnek verdim? Harlem’e ilk kez 1982 yılında git- man esen rüzgârla hissedersiniz. Çünkü modernite ve geleceğin şeh- tim, Manhattan’dan, yani New ri diye düşünüldüğünde genellikle York’un içinden Harlem’e doğru Şimdi bizim şehirlerimiz üzerine Manhattan’ın gökdelenleri akla ge- gittiğimde daha metroya girer gir- düşünürken modernleşme, çağ- lir. Zinhar bunun akla gelmemesini mez belli bir noktadan sonra bü- daşlaşma adına şehirlerimizde ye- vurgulamak için söylüyorum.” tün beyazların el etek çektiği, zen- ni New York’lar kurma hevesini cilerin dünyasının başladığı ve iki taşımamamız lazım. Bizim buna dünyanın birbirine geçmeden ya- ihtiyacımız yok. Biz zaten öylesine şadığı iki ayrı âlemi gördüm; görür- bir şehir kültürün devralmışız ki o Bizim özellikle de kadim sünüz. Meselâ bu, İstanbul’un tari- şehir kültürü ancak ve ancak köklü şehirlerimizde getto da hinde, bizim İstanbul’umuzda hiç medeniyetlerin olduğu diyarlarda yoktur, varoş da yoktur. olmamıştır. Hiçbir zaman böyle o söz konusu olur. sınıfsal bir yapı üzerinde şehir in- Belki iddialı bir biçimde olacak ama sanları katmanlaştırmamış, insan- yine de söylemek istiyorum: O, Eğer New York sokaklarında yü- ları ayırmamış, insanlar arasında Preston’da verdiğim konferansta - rürseniz şehre nüfuz edemezseniz, duvar kurmamıştır. Avrupa şehir- 2002 yılında - zikretmiştim: “Bin şehir size nüfuz edemez. Bir büyük leriyle bizim şehirlerimiz arasın- yılı devirmemiş olan şehir gerçek tünelin içinde kaybolursunuz ade- daki fark bu. Bütün Avrupa şehir- anlamda bir mekân, gerçek anlam- ta. Sizi ezen koridorlarda, labirent- lerinde gettolar vardır. Venedik, o da tarihin testinden geçmiş bir şe- lerde yürüyor hissine kapılırsınız. güzel Venedik ki, şehir kültürü ba- hir değildir. Tarihin testinden ge- Ne sizi, kendi varoluşunuza davet kımından önemli bir örnek teşkil çebilmek için bir 1000 yılı görmek eder, Mardin gibi ya da Kudüs gibi; eder. İlk getto orada doğdu. Yine lazım. Bu devlet gelenekleri için ne de siz onun kevnine, var oluşu- bir ziyaretimde gettoya gittiğimde de geçerlidir ama özellikle de şehir na nüfuz edebilirsiniz. o duvarların arkasında nasıl bir ay- için geçerlidir. İnsanları büyüleyen rımcı ve ayrıştırıcı kültür olduğunu Şehir size dokunmaz, siz şehre öylesine şehirler doğmuştur ama görmüştüm. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 10 11 ›

bir müddet sonra bunların eserle- nüfuz edemeyenler kültürel sürek- edemedi, bir türlü, arz edemedi. rini görmedik.” liliklerini kaybedecek, şehirlerini Ben, tam o geçiş sırasında İstan- hayatiyet taşıyan uzuvlar haline Şu günlerde; şehir üzerinde yap- bul’a ailemle gelmiştim ve Fatih’te dönüştürememiş olan ülkeler, dev- maya çalıştığım ve bu yoğun tem- o güzelim konakların, evlerin, bir- letler de bir müddet sonra etkileri- poda bir türlü nihayete erdireme- birine bakan bahçeli ve iç içe geç- ni kaybedecekler. diğim son birtakım düzeltmelerini miş evlerin yerini yavaş yavaş “mo- ve tashihlerini gözden geçirdiğim Şehirlerimiz ne salt müze gibidir, dernleşme” adına apartmanların bir çalışmada, medeniyet ve şehir ama ne de her an her şekilde yeni- almasından sonra komşuluk ilişki- arasındaki ilişkiyi göstermeye ça- den şekillendirilebilecek puzzle gi- lerin nasıl bir sosyolojik değişime lışıyorum. Medeniyet kuran şehir- bi oyuncaklardır. “Şöyle bir kentsel uğradığını bizzat gözledim. O eski, ler; ki Medine’dir, Roma’dır. Mede- dönüşüm yapalım, bakalım kâğıt tarihî, ahşap evlerin içinde oyunlar niyet tarafından kurulan şehirler; üzerinde nasıl oluyor? Sonra onu oynardık. Orada oyun oynamak bi- Bağdat’tır, İstanbul’dur, bir de me- şuraya koyalım, şurada şunu ya- le güzeldi, ama yıkılmak üzereydi- deniyetler tarafından dönüştürü- palım, buraya şunu inşa edelim” ler hepsi. Ama apartman binalara len şehirler; yine Bağdat’tır, Kur- diyerek mekanik bir şekilde şehre girdiğimizde daha mekanik, daha tuba’dır, Granada’dır, Paris’tir. Ama baktığınızda, hani çocukların eli- fonksiyonel, ama daha az organik, medeniyet tarafından dönüştürü- ne verilen oyuncakların birbirine daha az uyumlu, daha az insanî bir len, farklı medeniyetleri yaşamış geçmesi gibi, işte o andan itibaren çevreye girdiğimizi hissederdik. ve bütün dediğim süreçleri adım şehri anlamamışsınız demektir. adım görmüş - kadimi, moderni- Şehri siz şekillendiremezsiniz. teyi, küreselleşmeyi - şehirler, iş- Şehri, şekillenmiş kültürü olan te bu şehirler insanlığın geleceğini Şehirlerimiz ne şehri, siz idrak edersiniz ve onunla şekillendirecek, insanlığın gelece- salt müze gibidir, birlikte kendi ruhunuzu şekillen- ğine ufuk çizecek şehirlerdir. Eğer ama ne de her an dirdikçe şehir sizinle birlikte şekil- doğru bir dönüşümü kendi içinde lenir. Ama şimdi maalesef öyle uy- her şekilde yeniden yaşamışsa, geleceğin şehirleri yine gulamalar yaşandı ki, yine Turgut şekillendirilebilecek buralarda doğacaktır. Ve gelecek- Cansever Hoca’yı rahmetle anıyo- puzzle gibi te devletler üst yapılar olarak git- rum. İstanbul’un ortasından açı- tikçe belli esneklik içinde önem- oyuncaklardır. lan o bulvarların kaç mescide, kaç lerini kaybederken şehirleri olan külliyeye, kaç camiye mâlolduğunu devletler güçlü olacaktır. Şehrini hepimiz biliriz. O acaba modern- koruyamamış devletler güç kaybe- Ben bunun “Newtonyan mekanik”- leşme miydi, modernite ve birbiri- decekler. Şehrini bir anlamda ye- le de doğrudan alakalı olduğunu ne bakan evlerin yerine o bulvarlar nilemiş, ama süreklilik içinde şe- düşünüyorum zihinsel anlamda. üzerinde caddelere bakan apart- hir kültürünü korumuş devletler, İnsan düşüncesinin, felsefi düşün- manların doğması, işlevsel ola- ülkeler yükselmeye devam edecek- cesinin organik bütünlükten me- rak o bulvarlarla bir bütünlük arz ler. Ama kendi şehirlerini tasfiye kanik yapılanmaya geçişiyle şehir- edebilir ama insanla bütünlük arz edenler, kendi şehirlerinin ruhuna de modernite; bize; ne feodalitesi,

İstanbul ne de burjuvazisi olan bizim kül- Sorulması gereken bir soru. Niye mümkün olmayabilecekti. Süley- türümüze neredeyse bir aktarım Kanunî Sultan Süleyman, Süley- manîye’nin Ayasofya’yla yan yana şeklinde taşındı. Bahçelievler, Bağ- manîye’yi yaptı da yani onun döne- durmasının ikisinde de gözünüzde cılar, Esenler’de - 70’li yıllarda git- minde, tam da Osmanlı’nın zirve- ve ruhunuzda uyandırdığı etki gi- tiğim için biliyorum - oraların dö- si olan aynı dönemde böyle Mimar bi. Ama Edirne’ye giderseniz, sade- nüşümünde tabiri caizse kendi Sinan bir büyük estetik mucizeyi ce Selimiye vardır ve her şey Seli- varoşlarımızı nasıl oluşturduğu- yapmak için neden Edirne’yi tercih miye’ye ayarlıdır. muzu yaşadık. etti ya da Sultan Selim Edirne’yi Şimdi bütün bunlar bize şunu neden tercih etti? Benim kanaa- Bu ıstırap verici bir süreçti. gösteriyor: Bir yerde doğru olan tim, aynen Tac Mahal’in Delhi’de bir şey başka yerde doğru olmaz. Bugün şehirciliğimizin ve İstan- değil de Agra’da olması gibi. İste- Mekân, Rabbimiz tarafından çeşit- bul’umuz başta olmak üzere ve di ki; tarihten gelen birçok eserle lendirilmiş bir yapıda ortaya kon- öncelikle de İstanbul olmak üze- iç içe olmak hasebiyle o eserlerden duğu için, tek düze olmadığı için re yaşadığımız bu tarihi serüveni biri olan bir eser değil, yapıldığında tek düze şehir, tek düze mekanik anlamamız lazım. Kadimi koru- şehre kimlik veren ve onun dışın- bir yapı olmaz; moderniteyle ara- yamazsak, o kadimdeki şehir kül- daki her eserin gözünüzün dışarı- mızdaki fark bu. Modern, tekdü- türünü yeni inşa malzemeleriyle, da kalacağı bir eser ortaya koysun. zeleştirir ve - aynen siyasal hayat- ama eskimeyen bir ruhla yeniden Onun için Edirne’yi seçti. ta herkesi bir şeye bir yekûn içinde inşa edemezsek, işte o zaman ûm- yazılıp çizilmek anlamında bir sı- ranımızı kaybetmiş oluruz. Belki raya dizmesi gibi - şehri de sıraya kentler; altını çiziyorum, şehir de- dizer. Bulvar çizer, mekanikleştirir miyorum kentler yaşar ama şehir- Mekân, Rabbimiz ve beklenir ve istenir ki o modern ler ve ûmran ruhunu kaybeder. tarafından çeşitlendirilmiş bir şehir her yerde tekrar tekrar üretil- Bugün Edirne’deydik. Bir Mescid-i sin. New York olduğu için Singapur Aksa, bir Tac Mahal, bir de Selimî- yapıda ortaya konduğu ve Hong Kong vardır. New York ol- ye. Saatlerce bakın, ne kadar ba- için, tek düze olmadığı masaydı Singapur da bir tür batak- karsanız bakın tek bir aykırılık gö- için tek düze şehir, tek lıktır, orada o yapı olmazdı. remezsiniz. “Şu şununla uyumsuz” düze mekanik bir yapı Modernleşmek, New York’u tek- diyebileceğiniz ya da gözünüzü yo- olmaz; moderniteyle rar etmek anlamına gelmez. Mo- ran bir şey bulamazsınız. Görkem aramızdaki fark bu. dernleşmek, Napolyon Parisi’nin değil Selimiye’de olan, Selimiye’de benzeri bulvarlar açarak şehirleri olan başka bir şey. Görkem büyük- tekdüzeleştirmek anlamına da gel- lükle alakalı bir şey, orada derunî- Eğer İstanbul’da aynı Selimîye’yi mez. Biz bunları idrak ettiğimizde lik var ve sizin ruhunuza hissettirir yapmış olsaydı, birçok güzel silu- maalesef şehrimizin ve ûmranımı- bunu. Öyle bir simetri var ki, Tac et içinde, birçok benzer ve harika zın büyük bir kısmını kaybetmiş- Mahal’de gördüğünüz tarzda, öyle yapının içinde belki karşılaştırma tik. Şimdi aynı şekilde, Cumhu- bir ahenk var ki, nereden bakarsa- olacak ve Edirne’deki o simetri- riyet dönemi okulların yapımına nız bakın size sadece dinlenme his- yi, o ahengi tek başına inşa etmek bakın. Mimar Kemalettin ve onun si verir. Edirne dönemindeki ilk Cumhuriyeti kas- tetmiyorum. 50’li, 60’lı yıllardan itibaren kamu binaların yapımına bakın tekdüzedir, sanki modern bina hep böyle olur; Kars’ta da öyle olur, Mardin’de de öyle olur, Kon- ya’da da, İstanbul’da da. İklim far- kı yok, mekân algısı yok, “Acaba bu malzeme burada gider mi? Olur mu?”, sorusu yok. Vereceksiniz ihaleyi, yapacaksınız şu kadar okul ve bir bakarsınız bir müddet son- ra Kars’taki o güzelim taş binaların yanına son derece anlamsız beton- lardan oluşan okullar, kamu bina- ları yapılır ya da Selçuklu mimari- sinin yanına o güzel estetik içinde bir bakarsınız dikdörtgen ve her ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 12 13 ›

şeyiyle sadece çizimlerle üzerinde şekillenmiş eserler ortaya çıkar. Bütün bu tecrübe üzerinde bizim yapmamız gereken geleceğin şeh- ri dediğimiz şey için önce şehir ol- mak lazım. Gelecek sahibi olmak için önce şehir olmak lazım. Şehri idrak lazım, şehri idrak etmek için çevreyi, mekânı idrak edeceksiniz. O mekânda gözünüze rahatsızlık verecek hiçbir şey yapmayacaksı- nız. Ki bu eski kültürde vardı; be- nim doğduğum köy, kasaba, yani Taşkent nihayet çok büyük bir şe- hir değil, Alanya-Konya yolu üze- rinde küçük ölçekli bir kasaba. Ama çok yamaçta ve dağın zirve- sinde olduğu için birbirinin görüş açısını engelleyen iki ev dahi yok- tu. İnsanlar orada bir metrekareye bile ihtiyaç hissederler. Ama o in- Amasya sanlar, hani üniversite bitirmemiş- onun yerine kurdular bu şehri. Sao bile bu yaşanıyordu 60’lı yıllarda, ler, mimarlık-inşaat okumamışlar, Paulo mu? Yok, hiçbir şehir yok. İs- bunu hissedebiliyordunuz. Ama ama bir şeyi biliyorlar: “Komşunun tanbul kadar nüfusu bu ölçüde bü- bir baktık, Vefa’yla Zeyrek iki kom- hukukuna müdahil olmayacaksın, yük olup da bu kadar kadim kültü- şuyken, aradan öyle bir yol geçti ki, onun görüntüsünü kapatmaya- rün mirasını barındıran ve eskiye iki yaka gibi oldular, aradan sanki caksın.” Bizim evin damı başka bir giden bir başka ikinci şehir yok. Boğaz geçmiş gibi, ulaşmak müm- evin bahçesi gibiydi. Bu, organik Moderniteyle bu kadar yıpratılmış kün değil. bir başka ikinci şehir yine yok. bir ilişkiydi. Köylerde, kasabalarda Bunları, modern gelişimi tenkit et- yaşattığımız bu kültürü şehirleri- mek için söylemiyorum. Ama ay- mizde ve bu büyük ûnvanlı diplo- nı İstanbul’un 19. Yüzyıldaki imar maları aldıktan sonra niye yaşata- Bütün bu tecrübe faaliyetine bakın, daha eskilere, ilk mıyoruz? Neden adeta alabildiğine üzerinde bizim yıllara bakın. Boğaz’da, Boğaz’daki bir rekabetle yanımızdaki komşu- yapmamız gereken cami kültürünün gelişmesinde İs- nun yanında ne kadar daha büyük, tanbul’daki İslâmî hayat üç önem- ne kadar onu bastıracak bir bina geleceğin şehri li imar faaliyeti yaşadı. Bir; fetih- yaparsak, sanki o kadar kudretliy- dediğimiz şey için önce ten hemen sonra yaşanan imar ki, mişiz gibi bir anlam yüklüyoruz bu şehir olmak lazım. Sur içindeki dönüşüm, hiç rahatsız inşa işlerine? Gelecek sahibi olmak etmeden Ayasofya’dan Süleymani- İstanbul’a geleceğimi söylemiştim. için önce şehir olmak ye’ye geçmek ve sonrasında iki ka- lazım. Şehri idrak natta Eyüp’te ve Üsküdar’da iki ta- Ben İstanbul’un “örnek şehir” ol- ne model İslâm şehri kurmak ve duğunu düşünüyorum. Şu açıdan: lazım, şehri idrak etmek bunun geliştirdiği bir havza. Son- “Örnek” derken, bunu sadece po- için çevreyi, mekânı ra, 19. yüzyılda yine o kadar güzel zitif anlamda söylemiyorum. Evet, idrak edeceksiniz. ve ortak ölçekli diyeyim camilerle her açıdan güzeldir İstanbul ama Boğaz’a doğru şehir yayılırken, in- esas kadimden moderniteye, mo- ci gibi dizilmiş camiler inşa oldu. derniteden küreselleşmeye geçi- Çocukluğumda beni en fazla tarih O manzara; yani Ortaköy, Dolma- şin imtihan yeridir İstanbul. İstan- bilincine sevk eden şey, Fatih’te bahçe, Bebek, Beylerbeyi karşılık- bul’un ölçeğinde, büyüklükte, yani oturduğumuz dönemde Fatih’ten lı olarak, Karadeniz’den gelirken 15 milyonu aşmış dünyada hiçbir çıkıp bütün bir Divan Yolu üzerin- o camilerle yavaş yavaş büyüye- şehir yoktur İstanbul kadar kadimi den babamın dükkânına ve sonra rek sizi Ayasofya’ya ve Süleymani- olmuş olsun. Yani Mexico City mi okuluma gitmekti. Ya da tersinden ye’ye hazırlar. Mütevazı bir şekilde dünyanın en büyük şehri? İspan- Divan Yolu’ndan sahaflara gelmek, yükselir ve sizi şehre yavaş yavaş yol işgalciler eski kadim kültürün Süleymaniye’ye yürümek, Vefa’dan hazırlar. şehrini tasfiye ettiler, yok ettiler, Zeyrek’e geçmek. Şimdi o dönemde Peki 60’lı, 70’li yıllardan sonraki cami mimarîmiz acaba bunu sağ- orada düşmesine rıza göstermeyiz. olsaydı; İstanbul’u bugün daha az layabildi mi? İstanbul’daki cami nüfusla ama yine aynı iddialarla Tarihin akışı şehirlere belli misyon- mimarîsi, acaba Yedi Tepe’deki, geleceğe hazırlamamız mümkün lar yükler ve o andan itibaren siz o Sur içindeki o mimarînin yanında olabilirdi. şehrin gidişini durduramazsınız mütevazı, ama aynı zamanda gö- ama en azından bazı şeyler yapabi- zü yormayan bir bütünlük arz ede- lirsiniz. Kadimi öyle bir muhafaza bildi mi? Bütün bunları düşünmek altına alırız ve kadimden moder- zorundayız. Geleceğin şehrini niteye geçerken yıpranan şehir do- tahayyül ederken, Kadimi moderniteyle ciddi şekil- kularını öylesine bir gözden geçiri- bunun illâ ve mutlaka de - özellikle 20. yüzyılın ikinci riz ki, pekçok şey telâfi olur. Şimdi yarısında – yıpratmış olmanın te- tam da artık o moderniteyle diki- dikey anlamda büyüyen lafisini yapmak lâzım. Orada ne- len apartmanların korozyon döne- ve insan ruhunu ler yapabileceğimiz konuşulacak mi başladı, elden geçmesi zaten ge- sıkıntıya sokan, o elbette. Yaşayan dokuyu değiştir- rekiyor. Öylesine bir şehir kültürü ruhla yabancılaşan bir mek mümkün değil. İstanbul’un içinde bunu yapmaya gayret ederiz şehir olarak tahayyül farkı ve zorluğu burada. Diğer şe- ki, İstanbul’un o köklü birikimini etmememiz lâzım. hirler, kadim eski kültür şehirleri, muhafaza etmekle birlikte, İstan- buna Kudüs de dahildir, İsfahan da bul’un etrafında eğer küresel şeh- dahildir. İsfahan moderniteyi ya- re girişin zaruri sonuçları olarak Ama bunlar artık maalesef geçmi- şamadı, küresel bir şehir olma id- görülecek değişimler yaşanacaksa, şin muhasebesine müteallik hu- diası da şu an itibariyle yok. Ama bunu da sağlayacak alt yapıyı o şe- suslar. Yapacak bir şey yok. İstanbul moderniteyi yoğun yaşa- hir dokusu içinde kurabiliriz. dı, küresel bir şehir olma yolun- Ülkemizin her yerinde, gittiğim Geleceğin şehrini tahayyül eder- da yaşayan bir yapı İstanbul, onu her yerde; Amasya’da, Mardin’de ken, bunun illâ ve mutlaka dikey durduramayız. Ama onu durdur- Edirne’de gördüğüm şu: Her bir anlamda büyüyen ve insan ruhu- mayacaksak, durduramayacaksak, şehrimizin, kendi doğal mekânı nu sıkıntıya sokan, o ruhla yaban- İstanbul’a öyle bir özen gösterece- ve tarihi serüveni itibariyle özgün cılaşan bir şehir olarak tahayyül et- ğiz ki! Her birimiz, zihnimizde İs- özellikleri var. O özgün özellikleri- mememiz lâzım. Hâttâ, bir şehrin tanbul’un geleceğiyle ilgili titreme- ni yok ederek şehirleri tekdüzeleş- geleceğini planlamakla bir ülkenin liyiz. Gönlümüzün ve zihnimizin tirmeden şehirlerin canlı organiz- geleceğini planlamak arasındaki ir- titremesi lâzım. Onu nasıl gelecek maları olarak varlıklarını devam tibatı da iyi görmek lâzım. Şehirler nesillere devredeceğimiz konusun- ettirmelerinin doğal bir tarihi akış hinterlantlarıyla, arka bahçeleriyle, da bu özeni göstermek lazım. İsfa- olduğu gerçeğini göz ardı etmeden, o şehre akan insanla değişim yaşar. han’da o yapıyı muhafaza edersi- kadim modernite küreselleşme çiz- Eğer 50’li-60’lı yıllarda, Türkiye’de- niz, ki yeni bir şey yapmanıza gerek gisinde yepyeni bir şehir idrakini ki sosyo ekonomik dönüşüm ve yoktur, sosyal hayat onu zorlamaz. oluşturmamız, bu şehir idrakiyle köyden kente göç bu şekilde kont- biraz önce Mazhar Beyin bahsetti- İstanbul’u tekrar İsfahan gibi bir rolsüz ve tamamıyla kendi tesa- ği, makalemde benim vurgulamaya hale döndüremeyiz. Burası yaşa- düfîliği içinde gelişmemiş olsaydı çalıştığım 15 sene önce, yok yak- yan bir şehir, durduramayız. Ama ve bir göz, bir planlama, bir ûmran laşık 20 sene önce 96’da “Medeni- İstanbul’u İsfahan’ın özelliklerini anlayışı Türkiye’nin bütününe ba- yetlerin Ben-idraki”nde anlatmaya muhafaza eden yerlerini, kültürü- kıp her bir şehri olduğu yerde mu- çalıştığım; kendi ben idrakimizle, nü, kadimini öylesine bir koruma hafaza ederek, belli ölçeklerde şe- kendi idrakimizle kendi var oluşsal altına alırız ki bir tek çakıl taşının hirlerin büyüklüklerini tutabilmiş Mardin idrakimiz, bilincimiz ile mekânın idraki, zamanın ve şehrin idraki arasında anlamlı bir köprü kurmak durumundayız. Bu toplantıların, bu güzel faali- yetlerin böylesi bir idrakin oluşu- muna zemin teşkil edeceğini ümit ediyorum. Hiçbir zaman bu şehirlere yukarı- dan, yani bir devlet otoritesi na- zarıyla bakamayız. Aksine şehir- lerimizin karşısında mütevazı ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 14 15 ›

etmemek lâzım. Ama öyle oluyor ki kampusa geliyor, yurtta kalıyor, belki belli saatlerde şehre gidiyor. Konya Şehirle irtibat kurmadan, gerçek anlamda şehre dokunmadan, şe- hirden ders almadan gidiyor. Bütün üniversitelerimize bulun- dukları şehrin pratik dersini, yani alanda ders uygulamasını yaptır- mak lazım ki yeni nesiller bir şehir bilinciyle gelişsinler, gelecek pers- pektifini ona göre inşa etsinler. Ak- si takdirde gelecek perspektifinden kastedilen, yeni Manhattan’lar kurmak gibi bir zihin olduğu za- man, biz dikey anlamda yükselir- ken derunî anlamda sığlaşırız, bü- olmamız gerekir. Biraz önce zikre- üyelerimizle, diğer dairelerde çalı- tün derunîliğimizi kaybederiz. dilen, İstanbul Ak Parti bayram ko- şanlarımızla hizmet içi eğitimi gibi Tarihin derinliğine gidemeyenler nuşmasında söylediğim gibi; ben şehirlerimizi dolaşalım. istikbalin geleceğini göremezler. hocalarımı sıralasam en büyük ho- calarımın arasına İstanbul’u yazar- Bizim yapmamız gereken; bu kül- dım. Hoca olmak, hocayla temas- türü, bu bilinci her bir İstanbul- ta olmak, illâ birbirini görerek aynı İstanbul yaşayan lu’ya, her bir Amasyalı’ya, her bir sınıfta, salonda ders okumak an- küresel bir şehir Mardinli’ye, Bursalı’ya kazandır- lamına gelmez. Şehir de size ders ama aynı zamanda maktır. Dün Üsküp’te modernite verir, öğretir. Benim çok ders al- şehir kültürünün, adına yapılan şeyleri gördüğüm- dığım, sokağında yürürken insan- de hayretler içinde kaldım ve çok o kadimin yaşadığı değerli dostum olan Makedonya lığı öğrendiğim, sokağında yürür- bir mekân da olacak. ken doğasını, mimarisi, estetiğini Cumhurbaşkanına da zarif bir şe- öğrendiğim, bütün güzel zevkle- kilde izah etmeye çalıştım. O güzel rini öğrendiğim, tarihini öğrendi- Üsküp’te bunların, bu değişimin Şehirden ders almayı öğrenece- ğim şehir İstanbul. Bu hemen her her değişimin güzel olmadığını, bir ğiz. Mütevazı bir şekilde, şehrin şehrimiz için geçerlidir. Kadim ve değişimin güzel olması oradaki gü- önünde diz çökmeyi öğreneceğiz. köklü bir şehirse tam bir hocadır. zelliği muhafaza etmesi gerektiğini Ondan sonra şehirde bir taşı bir Yeter ki biz talebe olduğumuzu bi- ihsas ettirmeye çalıştım. taşa koyarken 10 kere, 5 kere de- lelim, şehre hükmetmeye kalkma- ğil 1000 kere düşünürüz. Ve gö- Evet, İstanbul dünyanın en çok tu- yalım, şehirde otorite kullanmaya zümüzden yavaş yavaş yanlış olan ristinin, dünyada hava ulaşımının kalkmayalım. her şey görünmeye başlar. en yoğun aksının olduğu yer ola- Özellikle belediye başkanlarımız cak, bundan kaçınamayız. İstanbul O bakımdan üniversitelerimize - için söylüyorum; önce şehrin ta- yaşayan küresel bir şehir ama aynı burada da Yıldız Teknik Üniversite- lebesi olalım, diz çökelim şehrin zamanda şehir kültürünün, o kadi- si’ne özellikle – büyük görev düşü- önünde, özellikle İstanbul gibi bir min yaşadığı bir mekân da olacak. yor. Bu vesileyle şunu da söylemek şehrin… istiyorum: Anadolu’da yeni kurdu- Her bir şehrimize bu anlamda ye- Alalım meselâ - bir çağrı olarak bu- ğumuz üniversiteler maalesef bü- ni bir mana ve ruh ile bakmak ama nu Esenler Belediyesi’nden başla- tün güzel özellikleri yanında bazen önce şehri değiştirmek yerine gö- talım - bütün imar dairelerini ve şehirlerden kopuk, o şehirden ko- zümüzü değiştirmek lâzım. Ona çalışan herkesi imar ve diğer bi- puk, o şehirden ders almayan bir bakan gözü değiştirmek için de gö- rimlerde, İstanbul derslerine tabi yapıyla öğrencilerini mezun edip nül gözünün açık olması lazım. tutalım ve bu dersi de İstanbul so- gönderiyor. Ben Konya’da Selçuk Allah hepimize gönül gözü açıklığı kaklarında yapalım, odalarda de- Üniversitesi ve diğer üniversitele- versin, teşekkür ederim. ğil. Buradaki hocalarımızdan, - ki rimize seslenerek söyledim; Kon- yakından tanıdığım, saygı duydu- ya’yı yaşamamış, yani Konya’da ğum ilim adamlarımız hepsi – on- bulunup da Konya’nın şehrinden larla İstanbul’u gezerek, meclis ders almamış öğrenciyi mezun Dönüştürücü Bir 2015 Sonrası Kalkınma Gündemi için Uygulama Araçları*

Dr. Kadir TOPBAŞ İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı

* İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Dünya Teşkilatı (UCLG) Başkanı Sn. Kadir TOPBAŞ’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Habitat 3’e doğru 2015 Küresel Görev Gücü’nü temsilen yaptığı “Dönüştürücü Bir 2015 Sonrası Kalkınma Gündemi için Uygulama Araçları” başlıklı konuşma metnidir. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 16 17 ›

Bizler, yoksulluğun azaltılması, refah ve sürdürülebilir kalkınma konularını birleştirmenin bir yolu olduğuna inanıyoruz.

irleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilatı ile Küresel Görev Gücü bünye- sinde bir araya gel- B miş olan yerel lider- ler olarak bizler, “Dönüştürücü Bir 2015 Sonrası Kalkınma Gündemi için Uygulama Araçları tartışması- na katkıda bulunma arzusundayız. Bugün, kalkınma hedeflerine ula- şılmasında büyük bir sorumlulu- ğu bulunan bir yönetim düzeyi ola- rak, sizlere bu sorumlulukları ele alan dünya çapındaki yüz binlerce yerel yönetimin kararlılığını sun- mak istiyorum. Bizler, yoksulluğun azaltılması, refah ve sürdürülebilir kalkınma konularını birleştirme- nin bir yolu olduğuna inanıyoruz. Kalkınma Finansmanı Konferan- sının hazırlık sürecinin ortak ko- laylaştırıcıları tarafından 23 Ocak alanlarda yatırım yapmak için ye- - “Proje geliştirme, borç yönetimi 2015’te hazırlanan Ana Unsurlar terli kaynak ve kapasiteye sahip ve sektör finansmanını dâhil ede- Raporu’ndaki bazı önemli konu- olmadığı” vurgulanmaktadır. Poli- rek alt ulusal yapılar için teknik ların altını çizmeme izin veriniz. tika tavsiyeleri ise daha önce üze- destek ve kapasite oluşturma çalış- Burada “Şehirler gibi alt ulusal ya- rinde durulan noktaları son derece malarını artırmak;” pıların, genellikle altyapı ve diğer iyi özetlemektedir: oynamaktadır. Ancak bu kuruluş- lar ekseriyetle ulusal hükümetlere ve özel sektöre kredi vermekte, ye- rel yönetimlere nadiren doğrudan kredi sağlamaktadır.

Yerel yönetimlerin kurumsal kapasitelerinin artırılması, ulusal ve uluslararası gündemimizde öncelik sahibi olmalıdır.

Altyapı ve temel hizmetlere yatı- rımları artırmak, yerel yönetim- lerin özel finansmana erişimini güçlendirmek ve döviz kuru riski- ni azaltmak için makroekonomik denge de göz önünde bulunduru- Londra - “Uygun bir mali desantralizasyon vadeli finansman ayrı bir önem larak yerel yönetimlere doğrudan oluşturmak” taşımaktadır. Bu, kentlerin ve ye- kredi imkânı sunulmalı ve kredi rel yönetimlerin kendi hizmet ve - “Ulusal düzeyde uygun bir güvenilirliğini artırmaya yönelik altyapılarını geliştirme kapasitesi- mevzuat ortamı ve yasal ortam yenilikçi seçenekler geliştirilmeli- ni elde etmelerini sağlamaktadır. hazırlamak” dir. Altulusal yönetimlerin kredi Kredilere ve mali piyasalara eri- güvenilirliğinin artırılması ve ko- Muhakkaktır ki yeni gündem, yerel şim, geçtiğimiz iki yüz yılda Batılı laylaştırılması için belediyeye ait kamu idarelerinin etki alanlarında şehirler için en önemli altyapı ya- birtakım mali kurumların başarı üretilen gelirlerin bir kısmının şef- tırımlarının bel kemiğini oluştur- öykülerine göz atılmalıdır. Ulus- faf ve etkili bir yaklaşımla yerel kal- muştur. Günümüzde, gelişmekte lararası kurumlar ve ortaklar; re- kınma için seferber edilerek, ye- olan ülkelerde sayıları gitgide art- formların desteklenmesinde, mali niden yatırıma dönüştürülmesini makta olan şehirler, kredi ve bono- desantralizasyonun kuvvetlendi- sağlayan mekanizmalara itimat et- lar vasıtasıyla hizmetlerini artırma rilmesinde, kamu-özel sektör or- melidir. Ulusal ve yerel yönetimler gayretindedirler. Ancak kısıtlayı- taklığı için gerekli yasal çerçeve- iç kaynakların mobilizasyonu için cı kurumsal çerçeveler, düşük kre- nin yaratılmasında, yatırımcıların beraber çalışmalı, uygun vergi ve di değerliği ve yerel idareye ilişkin güvence altına alınmasında ve al- tarifeler uygulamalı, bütçe yöneti- sınırlamalar, yerel yönetimlerin tulusal piyasaların kalkınmasında minin etkinliğini artırmalı ve yeni- metropol alanlar ve büyük kentler kritik bir rol oynayabilirler. Resmi likçi finansman modelleri kullan- haricinde finansa erişimini güçleş- Kalkınma Yardımı bilhassa düşük malıdır. Ancak yerel vergilendirme tirmektedir. Bunun yanında özel gelirli ülkeler için temel altyapı ve gerektiği kadar gelişememiş ve ye- yatırımcılar ve bankacılık kurum- sosyal hizmet yatırımları alanla- rel yönetimlerin arazi bedellerin- ları yerel yönetimlerden akıllıca bir rında teşkil ettiği önemli rolü sür- deki sermaye kazancının bir kıs- finansman yönetimi, uzun vadeli dürecektir. Ancak Resmi Kalkın- mı ile ekonomik faaliyetlere ilişkin istikrar ve sürdürülebilir bir şekil- ma Yardımı, kaynakların seferber katma değerin elde edilmesini de gelir üretilmesini beklemekte- edilmesi ve ulusal, yerel ve bölge- sağlayan şartlar karşılanmamış- dir. Yerel yönetimlerin kurumsal sel finansmanın dengelenmesini tır. Sürdürülebilir Kalkınma Fi- kapasitelerinin artırılması, ulusal sağlayacak yerel çerçevelerin güç- nansmanı Uzmanları Hükümetle- ve uluslararası gündemimizde ön- lenmesine de katkı sunmalıdır. İk- rarası Komitesi Raporu’nda teklif celik sahibi olmalıdır. Uluslarara- lim – finans mekanizmaları yerel edildiği üzere “mali desantralizas- sı ve bölgesel kalkınma bankaları, yönetimlerin dirençli altyapılara yon yerel yönetişimi güçlendire- muhtelif bölgelerde kentsel temel yatırım yapmaları için yerel seviye- bilir ve kaynakların kullanımı için hizmet altyapılarının finanse edil- de ulaşılabilir olmalıdır. Bu finans- yerel mülkiyeti yaratabilir” Uzun mesinde hâlihazırda büyük rol man potansiyelini kullanmak, ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 18 19 ›

fonların yerel yönetimlerin ihti- kurumsal ve finansal kapasitesi- bağlamda, altulusal yönetimlerin yaç ve kapasitelerine yönelik kul- ni ele almak tanımladığımız gün- sorumlu yönetim katmanları ola- lanımının teşvik edilmesi, güven- demin verimliliğini önemli ölçüde rak uluslararası politika üretmede- ce altına alınması ve uygulanması artıracaktır. ki rolünün açıkça tanınması, karar için dünyanın birçok bölgesinde alma yetkisine sahip yerel ve bölge- reformlar yapılması anlamına gel- sel alanlar açması gereken gerçek- mektedir. Bunun yanında bilhas- çi bir gündemin tanımlanmasında sa iklim değişikliğinin azaltılma- Resmi Kalkınma önemli rol oynayacaktır. Yerelin, li- sına vesile olacak temiz enerjinin Yardımı, kaynakların derlerin, vatandaşların ve paydaş- kullanımının yanında risk ve teh- seferber edilmesi ların küresel problemlere çözüm likeleri azaltacak dirençli altyapı ve ulusal, yerel ve üretme konusunda sahip oldu- inşası konularında altulusal yöne- bölgesel finansmanın ğu potansiyel “Sürdürülebilir Kal- timlerin teknolojiye erişimlerini dengelenmesini kınma Hedefleri”ne ulaşmada çok arttırmalıyız. Veri eksikliklerini gi- önemli bir noktaya sahiptir. Bu an- dermeliyiz. Sonuçların ölçülebil- sağlayacak yerel lamda şahsım ve dünyanın dört bir mesini sağlayacak, kentsel ve böl- çerçevelerin yanındaki meslektaşlarım adına gesel kalkınmanın şehir ve yerel güçlenmesine de başarılı, güçlü ve kayda değer bir seviyede toplanabileceği ve ülke se- katkı sunmalıdır. Habitat III Konferansının önemi- viyesinde kümelenebileceği kalkın- ni yinelemek isterim. Zira bu kon- ma göstergeleri oluşturmalıyız. Ve- ferans yalnızca yeni kentsel günde- riler üzerine fikir birliği sağlamak Sonuç olarak, alternatif kalkın- mi belirlemekle kalmayacak, aynı ve toplanmalarına kaynak ayırmak ma stratejilerinin başarısı, küresel zamanda küresel kalkınma günde- kamunun yararınadır. Yerel yöne- ortaklığın kökten gözden geçiril- minde yerel ve altulusal yönetimle- timlerin ve kent idarecilerinin ve- mesine; hedefleri ve amaçları des- re de yeni bir rol atfedecektir. riyi elde edebilme kapasitelerini ar- tekleyecek kurumsal ve mali çer- tırmak elzemdir. çeveye bağlıdır. Bu yeni çerçeve, Yerel katılımların nasıl ve ne za- yeni paydaşları, mevcut durumda man ulusal seviyede kentsel kalkın- ele alınmayan konuları ve düzen- ma programlarına dahil edileceğini lemeleri içeren daha güçlü ve daha değerlendirecek çerçeveler gelişti- demokratik bir uluslararası yöneti- rilmelidir. Altulusal katmanların şim yapısıyla desteklenmelidir. Bu

İstanbul MEKÂN

MODERN KENT TASARIMININ GELENEKLE DANSI: ASTANA

İhsan AKTAŞ Genar Başkanı / Doktora Öğrencisi ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 MEKÂN ‹ 20 21 ›

Doğu’da ve Batı’da yeni inşa edilmiş, bir defada planlanarak kurulmuş şehirler vardır. Kazakistan’ın yeni başkenti Astana bunların belki de en ilginç olanlarından birisidir. Kazakistan’da yeni kurulmuş bir kent olarak Astana’yı ziyaret etmek istediğimizde aslında Türk coğrafyasına da seyahat etmiş olacaktık.

eçtiğimiz günler- de, Şehir Düşün- ce Merkezi gelece- ğin şehirleriyle ilgili bir sempozyum dü- G zenledi ve kentle- rin gelecek vizyonlarıyla ilgili birbi- rinden kıymetli görüşler gündeme taşındı. Sempozyumun açılışını ya- pan Başbakan Ahmet Davutoğlu, geleneğimiz ve kentlerimizle ilgi- li kayda değer bir açılış konuşma- sı yaptı. Konuşmanın en dikkat çeken yanı kentleri üç ana gruba ayırması oldu: Kadim kentler, mo- dern kentler ve küresel kentler. Bazı şehirler sadece kadimdir, Mar- din gibi. Bazı şehirler sadece mo- derginin bu sayısının ruhuna da Türk coğrafyasına da seyahat et- derndir gibi. Bazı şehirler uygun olarak bir gelecek şehridir. miş olacaktık. Türklerin anavata- sadece küreseldir Newyork gibi. Doğu’da ve Batı’da yeni inşa edil- nı, Maveraünnehir’den Kazakistan Oysa İstanbulumuz hem kadimdir, miş, bir defada planlanarak kurul- steplerine kadar geniş bir coğraf- hem moderndir hem de küreseldir. muş şehirler vardır. Kazakistan’ın yaya yayılmıştır. Türkler binler- Bu yönüyle yapılan tasnife uyma- yeni başkenti Astana bunların bel- ce yıldır sürekli Batı’ya doğru göç makta ve hepsini kuşatan bir yapı ki de en ilginç olanlarından birisi- ettiklerinden dolayı mekan tut- arz etmektedir. dir. Kazakistan’da yeni kurulmuş tuğumuz Türkiye ile ana yurt ara- Sayın Başbakanın bu tasnifinden bir kent olarak Astana’yı ziya- sına onlarca başka devlet girmiş- sonra bizim ele alacağımız şehir, ret etmek istediğimizde aslında tir. Dede Korkut hikayelerinden, Manas Destanı’ndan, Orhun Abi- merkezinde bulunan Bayterek Ku- devlet. Kent merkezinde oluş- deleri’nden, Ali Şir Nevai’nin ki- lesi’ne çıkıp sergilenen şehir planı- turmuş olduğu müzelerle Ka- taplarından, Kutadgu Bilig’in hik- na ve maketine bakıyoruz. Sonra zak tarihi, Türk tarihi başarılı bir metli sözlerinden, Timur’un inşa yüzümüzü kente dönüp 360 de- şekilde sergilenmektedir. Altın ma- ettiği Hive’den, Buhara’dan, Se- rece kenti seyrettiğimizde kentin deni açısından zengin olan Kaza- merkand’dan, Doğu Türkistan’a merkezinde yer alan anıt yapılar, kistan’da tarihi dönemlerden kalan kadar ana yurdumuz bizler için kuleler, kültür merkezleri, tören altın adamlar ve altın atlar heykel- esaslı derecede bir özlem ve merak alanları, alabildiğine geniş parklar, lerini müzede görmek mümkün. konusuydu. yeşil alanlar Washington Dc’de Be- 10 Aralık 1997 tarihinda Kaza- yaz Saray’ın içinde konumlandığı SSCB bir devlet olarak dağılıp ye- kistan’ın başkenti ilan edilen As- parkı andırmaktaydı. Kentin planı rine bağımsız devletler topluluğu tana, Akmola Eyaleti sınırların- bütün olmakla beraber bir bölgede kurulduğunda Rusya’dan sonra en da, Kazakistan’ın orta kesiminde İtalyan mimarisi, bir bölgede Ka- büyük kara parçası Kazakistan’ın bulunmaktadır. nada mimarisi, bir başka bölgede elinde kaldı. Kazakistan devle- Türk mimarisi, Arap mimarisi gibi ti dünyanın iki büyük devleti olan Bir Başkentin Doğuşu mahalle mahalle farklı mimari uy- Ruya’nın ve Çin’in komşusudur. gulamalar göze çarpıyordu. Astana Kazakça’da “başkent” an- Kuruluş döneminde başkent olan lamına gelmektedir. Osmanlı dö- Almahata sınır hatlarına çok yakın neminde İstanbul için kullanılan olduğu için Türkiye Cumhuriye- ve yönetim merkezi, kapı eşiği an- ti Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Kentin planı bütün lamlarına gelen, Farsça’dan alınan teklifiyle Kazakistan’ın orta ye- olmakla beraber “Asitane” kelimesinin Kazakça’ya rinde yeni bir başkent kurulma- bir bölgede İtalyan geçmiş hali olduğunu tahmin et- sına karar verilmiştir. Şehirciliğin mek zor değil. ve planlamanın bu denli gelişmiş mimarisi, bir bölgede olduğu dönemde elbette ki kuru- Kanada mimarisi, Planlı bir inşa süreciyle yakın za- lacak şehir de bir defada tasarla- bir başka bölgede manda kurulan kentin bulundu- nacak dünyanın en planlı şehirle- Türk mimarisi, ğu yerde 1830 yılında Esil Neh- rinden biri olacaktı. ri’nin kenarında Akmola kalesi Arap mimarisi gibi inşa edilmişti. Zamanla ulaşım yol- Biz heyet olarak Astana’ya kış ay- mahalle mahalle farklı larının kesiştiği konumundan do- larında gittik. Şehrin yolları, ya- mimari uygulamalar layı kale çevresinde yaklaşık 2000 pı stokları, iş merkezleri, kültür göze çarpıyordu. nüfusun yaşadığı küçük bir kasa- alanları, parklar, bahçeler dünya- ba oluştu. 1863 yılı Rus Coğrafya nın hiçbir yerinde görmediğimiz Toplumu’nun ansiklopedilerinde kadar planlı bir şekilde yapılmış Kazakistan kültürel değerlere ve Akmola’nın ticaret ve ulaşım için gözüküyordu. Önce Astana’nın etnik çeşitliliğe önem veren bir uygun bir coğrafi konuma sahip ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 MEKÂN ‹ 22 23 ›

başkenti olarak ilan ediliyor ve Ka- Kazaklar, %17,35’ini Ruslar, zakistan’ın en büyük şantiye alanı %1,81’ini Ukraynalılar, %1,34’ünü haline geliyor. Tatarlar, %0,30’unu Almanlar oluşturmaktadır. Bunların ya- Günümüzde Astana, 828 bin 759 nı sıra Özbekler, Azeriler, Koreli- nüfusuyla eski başkent Almatı’dan ler, Ermeniler, Kırgızlar da ülkede sonra Kazakistan’ın ikinci büyük bulunmaktadır. şehridir. Hava koşulları sert olma- sına rağmen, geçen 17 yıl içinde genç başkent hızlı gelişen bağım- sız Kazakistan’ın sembollerinden Astana Kazakça’da biridir. “başkent” anlamına gelmektedir. Osmanlı İklim döneminde İstanbul için Sert ve karasal bir iklime sahip kullanılan ve yönetim olan Astana’da ocağın son ve şuba- tın ilk tarihlerinde sıcaklık -50 de- merkezi, kapı eşiği receye kadar iner, yazın ise sıcaklık anlamlarına gelen, en fazla +40 dereceye kadar yükse- Farsça’dan alınan lir. Yıllık ortalama sıcaklık 3,1 de- “Asitane” kelimesinin recedir. Kasım-Mart arası fırtınalı olduğundan söz ediliyor. Kazakça’ya geçmiş kış sürer ve bu dönemde ortalama hali olduğunu tahmin 1868 yılında Akmola Eyaleti kuru- sıcaklık -10 ile -25 derece arasın- luyor ve Astana, Akmolinsk adıyla da değişir. Ortalama sıcaklık Nisan etmek zor değil. eyaletin merkezi oluyor. 1879’da ve Mayıs +2 derece ile +15 dere- Rusya’nın Tümen şehri ve Akmo- ce arasında, Haziran-Ağustos +18 linsk arasında demir yol hatlarının ile +23 derece arasında, Eylül ve Modern Mimari’nin inşaatına başlanıyor. Böylece şehir Ekim ise +2 ile -8 derece arasında Laboratuar Alanı nüfusu artıyor ve 1880 yılında Ak- değişmektedir. molinsk 6428 kişinin yaşadığı 3 ki- Dünyanın en genç başkenti olan lise, 5 okul ve 3 fabrikaya sahip bir Nüfus Yapısı Astana’yı şehrin tam ortasın- dan geçen Esil Nehri eski ve ye- yerleşim yeri halini alıyor. 2014 yılı nüfus sayımına gö- ni şehir olarak ikiye bölüyor. Yerel 1960’larda 100 bin kişilik nüfusu re Astana nüfusunun %72,80’ini olan Akmolinsk’ın etrafındaki ekil- memiş araziler Sovyet hükümeti- nin ilgisini çekiyor ve bu toprakla- rı keşfetmek, geliştirmek ve tarım alanı haline getirmek için Sovyet Birliği’ne bağlı 15 ülkeden bu top- raklara büyük bir göç dalgası yaşa- nıyor ve Akmolinsk adı artık Tseli- nograd olarak değiştiriliyor. Tselinograd, Rusçada, ekilmemiş araziler şehri anlamına gelmek- tedir. Etrafındaki 3423 hektarlık buğday tarlaları ile meşhur olup farklı milletlerle dinlerin bir arada yaşadığı Tselinograd, Kazakistan bağımsızlığını elde ettikten sonra, 1992 yılında tarihi ismi Akmola’ya geri dönüyor. Sakin bir yaşama sahip olan Ak- mola Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in kararı ile 10 Ara- lık 1997 tarihinde Kazakistan’ın halk şehrin yeni tarafını ‘Sol kı- Geçmişten ders çıkararak gelişen bulunmaktadır. Meclis, hükümet, yı’ eski tarafını ise ‘Sağ kıyı’ olarak ve geleceğe umutla bakan genç Ka- Bakanlıklar Evi, Yargıtay, Genel adlandırmaktadır. zakistan’ı sembolize eder. Savcılık, Milli Güvenlik Komitesi binası konum olarak birbirine çok Yeni Astana’nın genel planı Ams- yakın inşa edilmişlerdir. terdam Van Gogh Müzesi ve Ku- ala Lumpur Uluslararası Hava Yeni Astana’nın genel Yeni Astana mimarlığının baş Alanı’nın mimarı olan Japon mi- planı Amsterdam Van eserleri; Han Çadır, Bayterek, mar Kisho Kurokawa tarafından Gogh Müzesi ve Kuala Ak Orda, Barış ve Uzlaşma Sara- yapılmıştır. yı sırası ile düz bir hat üzerinde Lumpur Uluslararası konumlandırılmıştır. Şehrin merkezine yerleştirilen Hava Alanı’nın mimarı Bayterek anıtı Astana’nın sembo- olan Japon mimar High-tech tarzının ustası İngiliz lüdür. Yüksekliği 105 metre olan mimarı Norman Foster da Asta- anıtın ağırlığı 1000 tonu bulmak- Kisho Kurokawa na’da birkaç proje üzerinde çalış- tadır. Anıt Kazak mimarlar tara- tarafından yapılmıştır. mış. Foster’in piramit şeklinde ta- fından inşa edilmiştir. Anıtın 97. sarladığı Barış ve Uzlaşma Sarayı, metresinde yuvarlak bir gözleme- büyük çadır şeklinde yaptığı Han vi yer almaktadır. Bayterek Kazak Kamu binaları, Cumhurbaş- Çadır alış veriş merkezi Türk fir- efsanelerinde yer alan bir ağaçtır. kanı konutu; Ak Orda etrafın- ması ‘Sembol İnşaat’ tarafından in- da bir birine çok yakın konumda şa edilmiştir. ‘Kuzey ışığı’, ‘Sulu Yeşilli Bul- var’ ‘Yedi Varıl’, ‘Gök Mavisi Çey- rek’, ‘Milan Semti’, ‘İngiltere Sem- ti’ adındaki konut alanları mimari stilleriyle dikkat çekmektedir. 6 ay ağır kış koşullarında yaşayan As- tanalıların evi elektrikle, merke- zi sistemle ısıtılıyor. Highvill Ko- re inşaat firmasının yaptığı akıllı evler internet üzerinden idare edilebiliyor. Orta Asya’nın en büyük Camii olan Hazret Sultan Camii, Türk mimarı ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 MEKÂN ‹ 24 25 ›

Şefik İskenderoğlu tarafından ya- pılmıştır. 11 hektar alana kurulu camide 10 bin kişi aynı anda iba- det edebiliyor. Camide bayanlar için yapılmış namaz salonu, ders- haneler, nikah salonu, dua salonu, yemek salonu bulunmaktadır. Astana mimarlığının mucizelerin- den biri olan Kazakistan Konser Merkezi İtalyan mimar Manfredi Nikoletti tarafından tasarlanmış- tır. Mekanda 3500 kişilik konser salonu özel akustiğiyle dinleyenle- ri büyülüyor.

Çölün ortasında okyanus esintisi için bulunmaz bir zenginliği hissetmek isteyenler için ilginç bir barındırıyor. Yeni Astana deneyim sunuyor. mimarlığının baş Barış ve Uzlaşma Sarayı (Piramit) Han Çadırı’ndan çıkıp yer altı ge- müze ve kütüphanesi de görülebi- eserleri; Han Çadır, çidini geçtikten sonra kısa bir yü- lecek yerler arasında başı çekiyor. Bayterek, Ak Orda, Barış rüyüşün ardından. 1 km uzaklıkta Ak Orda Cumhurbaşkanı konutu ve Uzlaşma Sarayı sırası bulunan Bayterek Kulesi’ne çıkıp önündeki alan yürüyüş ve fotoğraf kuşbakışı şehri izleyebilirsiniz. ile düz bir hat üzerinde çekmek için uygun olabilir. konumlandırılmıştır. Bunların yanında, Hazret Sultan Eğer yolunuz yaz aylarında Asta- Camii modern mimari ve gelene- na’ya düşmüşse Esil Nehri’nde, ğin uyumunu başarılı bir şekilde tekneyle şehir turu yapabilirsiniz. bir araya getirmesi dolayısıyla ziya- Ne Yapılır? Nerelere Kış aylarındaysa buz tutmuş ne- ret edilebilecek mekânlar arasında hir üzerinde patenle kayak keyfi Gidilir? yer alıyor. Alışveriş, yemek, eğlence için en yaşayabilirsiniz. Milli müze, M.Ö. dönemlerden gü- uygun mekan Han Çadır’dır. Me- Operaya merakınız varsa Asta- nümüze kadar Kazakistan’ın serü- kanın en üst katında Sky Beach na Opera Tiyatrosu’nun dünya- venine şahitlik etmek isteyenler Club adında bir plaj bile bulunuyor. nın en iyi opera salonlarından biri olduğunu da söylemeden kültürüne de yansımış. Fakat ge- bulabileceğiniz bir başka mekan. geçmeyelim. leneksel Kazak yemeklerinin et ve Çin, Kırgızistan ve Türkiye ürünle- hamur ağırlıklı olduğu söylenebilir. Buz hokeyi Kasakistan’da en sevi- rinin merkezi ise Artyom Pazarı’dır. Sütlü çay da Kazakistan’da beğeni- len spor dallarından biridir. Kaza- lerek tüketilen bir içecek. kistan Hokey Stadyumu’nda çıl- Astana’da Dikkat gın hokey taraftarlarıyla haftasonu Turan Caddesi bir çizgi üzerin- Etmeniz Gereken maç izlemek de keyifli olabilir. de bulunan ama farklı mutfakları Konular temsil eden restoranları ile meş- Astana’ya ziyaret için yaz ayları- hur. Ait olduğu mutfağın türüne nı tercih etmelisiniz, ama mutlaka göre restoranların mimari özellik- yanınızda kalın kıyafetiniz olsun. Birçok etnik grubun leri de farklılık arz ediyor. bir arada yaşadığı Konaklamak için her bütçeye uy- Kazak yemeklerinin sunulduğu Kazakistan’da, bu gun oteller olduğu gibi günlük Alaşa Restoran Orta Asya mimari olarak kiralanan evleri de tercih renklilik yemek tarzını yansıtan bir camiyi andırı- edebilirsiniz. kültürüne de yansımış. yor. Kore lezzetlerini sunan Kore- Fakat geleneksel an House Restoranı’nda ise kendi- Türkiye vatandaşları için 30 güne Kazak yemeklerinin nizi bir Kore sarayında hissetmeniz kadar vize gerekmiyor, ama 5 gün- et ve hamur ağırlıklı mümkün. Bütçenize göre son dere- den fazla kalacaksanız yabancılar olduğu söylenebilir. ce sade kafelerden lüksün limitleri- polisine gidip kayıt yaptırmanız ni zorlayan restoranlara kadar pek gerekiyor. Ülkeye girişte doldur- çok seçenek bulabilirsiniz. duğunuz formda seyahat amacı- nızı turizm olarak gösterirseniz gi- Ne Yenir? Alışveriş riş tarihinden itibaren 3 gün içinde Genellikle et ve süt ürünlerinin Eğer geleneksel Kazak ürünleriy- turizm firmalarından birine gidip ağırlıklı olduğu, Kazak mutfağı le ilgileniyorsanız Sarıarka ve Ke- kayıt yaptırabilirsiniz. Bu esnada yemeklerin çeşitliliği ve özgünlü- ruen alışveriş merkezlerinde ge- firma, pasaportunuzu birkaç saat ğü ile dikkat çekiyor. Kazak sof- leneksel Kazak el sanatlarına ait için bırakmanızı rica edebilir. rasının adı, Dastarhan. Birçok et- ürünleri bulabilirsiniz. Talisman Genel olarak Astana’nın pahalı bir nik grubun bir arada yaşadığı Hediyelik Dükkanda Kazakistan’a şehir olduğu söylenebilir. Kazakistan’da, bu renklilik yemek ve Kazak kültürüne ait hediyelikler ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 MEKÂN ‹ 26 27 ›

Şehrin yeni tarafı güvenlik açısın- dan daha sorunsuzdur. Eğer şehrin eski tarafında kaldıysanız geceleri bir başınıza veya yanınızda bölge- den biri olmaksızın dolaşmamanı- zı tavsiye ederim.

Kazakistan’ın bugüne kadar imarına 10 milyar dolar harcadığı başkenti Astana, Türk inşaat firmalarının elinde şekilleniyor.

Temizlik konusunda dikkatli olma- gençlerin yaklaşık %20’si Türk- Türk firmalarının yaptığı inşaatlar nız lazım. Sokağa, kaldırıma gelişi- çe konuşabiliyor. Gençler arasında göze çarpıyor. güzel çöp atarken polise yakalanır- İngilizce bilenlerin oranı da hayli sanız başınız derde girebilir. yüksek. Türk Şirketlerinin Dil konusunda sıkıntı yaşama- Sayısı 250’yi Buluyor nız imkansız. Kazakça Türkçeye Astana’yı Türk Bugün Kazakistan’da faaliyet gös- çok benziyor. Ama zaten her yer- Firmalar İnşa Ediyor teren Türk şirketlerinin sayısı de mutlaka bir Türke rastlarsınız. Kazakistan’ın bugüne kadar ima- 250’yi bulurken bu şirketlerin yüz- Bu yüzden tek olsanız bile size yar- rına 10 milyar dolar harcadığı baş- de 70’i tamamen Türk sermayeli, dım etmek isteyen birini bulursu- kenti Astana, Türk inşaat firmala- geri kalanları da Kazak firmaları ile nuz. Kazakçanın yanı sıra Rusça da rının elinde şekilleniyor. Tam bir ortaklık kurarak faaliyetlerini sür- Astana’da yaygın olarak konuşulan şantiye görünümündeki Astana’da dürüyor. diller arasındadır. Özellikle Kazak kafanızı çevirdiğiniz her yerde Geleceğin Şehri Geleceğin İnsanı

Murat AYDIN Zeytinburnu Belediye Başkanı ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 28 29 ›

Şehirler insanlar gibidir; insanı insan yapan nasıl bedeninden ziyade -bedeniyle birlikte- ruhuysa, bir şehri şehir yapan da o şehrin ruhu ve ruhunu oluşturan unsurlardır.

arih boyunca şeh- rin ne olduğuna, nasıl olması gerek- tiğine, sınırlarına, içeriğine ve işlevi- T ne dair pek çok ta- nım getirilmiştir. Sosyoloji cephe- sinden bakarak bir tanım yapmak gerekirse şehirler, insanın yerleşik olma ihtiyacı sonucu, cemaatten cemiyete, topluluktan topluma ge- çişiyle ortaya çıkmıştır. İnsanın ha- yatını düzenlemek üzere meydana getirdiği en büyük fiziki ürün olan şehrin temel yapı taşı ise evlerdir. Ama şehirleri evlerden ibaret saya- mayız. Şehirler insanlar gibidir; in- sanı insan yapan nasıl bedeninden ziyade -bedeniyle birlikte- ruhuy- sa, bir şehri şehir yapan da o şehrin ruhu ve ruhunu oluşturan unsur- lardır. Bu unsurlardan en önem- lisi de elbette şehrin sakinleridir. Sadettin Ökten’in dediği gibi; “Mü- kemmeliyet, şehir ile şehirlinin bir- likteliğinden doğar.” Şehir ve insan sürekli ve karşılıklı bir ruh alışveri- şindedirler adeta. İnsan, şehri inşa eder ve bir kere kurulduktan son- gittikçe zayıflamaya, güç kaybet- dünyasında sürekli konuşulan tar- ra şehir de kendi sürekliliği içinde meye başladı. Şehrin, eşyanın, ta- tışılan mesele, şehir üzerine düşü- insanı inşa eder, geliştirir, terbiye biatın ve insanın birbirine olan nenlerin ve icracıların da meselesi- eder. muhabbet ve ünsiyeti zarar gör- dir. Gelenekle geleceğin arasındaki dü. Doğal ilişkiler bozuldu ve in- köprüyü nasıl kuracağız? Yapılacak san, yeryüzünü hızla çirkinleştir- pek çok şey arasında en önemli- meye başladı. Yeni mimariyi temsil si ve önceliklisi insan faktörüdür. Yaşadığımız şehirlere eden yapılar, etrafını çevreleyen İkincisi ise kaybolan ünsiyet ve bü- doğru şekilde müdahale tabiatın ve onu yapan insanın bü- tünlük duygusunun kazanılması edebilmeliyiz. Bilim tünlük duygusuna zarar verdi. Bil- ve “Dünyayı güzelleştirmek” ideali. ge mimar Turgut Cansever, bu an- ve tekniğin imkânları Özellikle mimari alanında mede- layışın Türkiye’deki örneklerine kullanılırken şehrin hem niyetimizin ilke kavramları ele alı- bakarak Tanzimat’tan sonra yapı- tarihi hem de kültürel nırken geçmişin birebir kopyaları- lan yapıları, “Adeta insanların üze- nın tekrar tekrar üretilmesinden dokusu her zaman göz rine saldıran vahşi yapılar” olarak kaçınılmalı, bu ilke ve kavramlar önünde bulundurulmalı, niteliyordu. sürekli ve sürdürülebilir ışığında yeni bir perspektif geliş- İlerlemeci, faydacı zihniyetin ürü- tirilmelidir. Medeniyetimizi imar şehirler kurmak nü olan bu tuhaf kasırga ne yazık eden merhamet, kanaat, şefkat, için hem zihni hem ki yıllarca ülkemizi de vurdu. Ge- fiziki, yoğun bir leceğin şehirlerini konuşuyorken mesai harcanmalıdır. önce bu tufanın etkilerinden ha- berdar olup, tabir yerindeyse bir bilanço çıkarılmalı ve bir yandan Özellikle son yüzyılda, modernite- şehirlerimizin yaraları sarılırken nin etkisiyle ne yazık ki, insan ve diğer yandan kaynağını medeniye- şehir arasındaki münasebet adeta timizden alan genel ilkeler esasın- bir kan davasına dönüştü. İnsan- da, yeni düzenlemeler hayata geçi- lar yaşadıkları şehirlerin dokusu- rilmelidir. Bu ilkeler düşünülürken nu bozarak ondan azami derecede geleneğin donmuş bir deniz ya da ve hırsla fayda sağlamaya odakla- kuru bir göl değil, yatağını bulmak nıp, onun ruhunu gözetmeyi ih- için bekleyen coşkun bir nehir ol- mal ettiler. Şehirler yaşanacak bir duğu daima akılda tutulmalıdır. O yer olmaktan ziyade bir “Barınak- nehri coşturacak olan ise zamanın lar topluluğu” gibi algılandı. Böy- ruhudur. Yani gelenekten geleceğe lece dünyanın her yerinde şehir- bir köprü inşa etmektir. Sadettin Ökten li olmak, şehri sevmek kavramları Bugün sanat, mimari ve düşünce ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 30 31 ›

hem fiziki, yoğun bir mesai har- sorununa doğru çözümler üreti- canmalıdır. Geçtiğimiz çağın has- lirse -ki geçtiğimiz on yıl boyunca talığı olan yenilik saplantısından, bizi iyimser kılacak bir yaklaşım maddeci ve faydacı bir ruhun ürü- sergilenmiştir- şehrin belli bölgele- nü olan tüketim anlayışından vaz- rindeki yığılmalar azalacak, böyle- geçilmelidir. Bugün İstanbul’da ve ce şehre yayılan nüfus daha insani Türkiye’de örneklerine rastlanan şartlarda yaşama şansı bulacaktır. geri dönüşüm sistemleri geleceğin Pek çok sorun ve pek çok çözüm şehirleri için atılmış olumlu adım- sayılabilir ama başlangıçta da vur- lardır. Bunlar sürdürülmelidir. guladığımız gibi geleceğin şehir- lerini tasavvur etmek demek, ge- leceğin insanını tasavvur etmek Bilge mimar Turgut demektir. Bu insanın ve bu şehrin Cansever, bu inşasına başlama günü tam olarak Turgut Cansever anlayışın Türkiye’deki bugün ve şimdidir. örneklerine bakarak Bunun farkına varan yerel yöne- Tanzimat’tan sonra timler ve devlet kademeleri, şehir tefekkür gibi kavramlar geleceğin yapılan yapıları, “Adeta ve insan üzerine düşünmeyi sür- şehrinde tebarüz ettirilmelidir. dürmelidir. Kültür, sanat ve dü- insanların üzerine şünce faaliyetlerine, yani insana Geleceğin şehirlerinin bugünün şe- saldıran vahşi yapılar” yapılan yatırıma hız vermelidir. hirlerinden çıkacağı unutulmama- olarak niteliyordu. Unutulmamalıdır ki şehirler, yal- lı; sonuç olarak bugün bizlerin sı- nızca barındığımız değil; yaşadığı- fırdan şehir inşa etme lüksü yok. mız, eğitildiğimiz ve bizden son- Yaşadığımız şehirlere doğru şekil- Günümüz kentlerinin en önem- raki kuşaklara emanet ettiğimiz de müdahale edebilmeliyiz. Bilim li sorunlarından birisi de belli böl- mekânlardır. ve tekniğin imkânları kullanılırken gelerdeki yığılmalardır. Şehirci- şehrin hem tarihi hem de kültürel liğin hele de örneğimiz İstanbul dokusu her zaman göz önünde bu- ise en önemli sorunu bu bağlam- lundurulmalı, sürekli ve sürdürüle- da ulaşım sorunudur. Eğer ulaşım bilir şehirler kurmak için hem zihni GELECEĞİN KENTİ; ZAMANDA VE MEKÂNDA SÜREKLİLİK

Prof. Dr. Celaleddin ÇELİK Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Öğretim Üyesi ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 32 33 ›

Kent kendisiyle birlikte yaşayan bir zamanın ve düzenin izleri- ni içselleştirmiştir. “Zaman” kentle birlikte ama kentin bütün toplumsal ve kültürel dünyasına nüfuz ederek akmaktadır.

Giriş: Geçmiş, Kentin Hafızası

entsel hayat geç- dünyasına nüfuz ederek akmakta- mişin mirası ve iz- dır. Zamandışı ya da zamansız tü- leriyle inşa olunan redi kentlerin sayısı pek azdır ve bu bir “bugün”ü sür- tür kentlerin ise sakinleri için bir K dürmeye imkan kolektif hafıza ve davranış boşluğu vermektedir. Bugü- yaratması sözkonusudur. nün kentleri her ne kadar mevcut Tarihsiz kentler, modern yapı, ku- zamanın düzeneklerini ve dina- rum ve gereklilikleri mükemmel miklerini yansıtsa da, temelde ken- bir şekilde ikmal etmiş olsalar da di medeniyet ve kültür çevrelerine onlarda eksik olan şey de budur as- özgü tarzlarıyla ayrışırlar. Bir ba- lında. Belki bu tür kentler, modern kıma kentler kültürel vaziyet alış- bir kent yaşamının yine kent bi- ların, sembol ve göstergelerin en reylerinin ihtiyaç duyduğu pek çok somut bir şekilde ortaya konduğu hizmeti ve imkanı sunması, tüke- yerlerdir. tim temelli bir hayata angaje olmuş Bugünün kentlerini zamansal bir insanlar için pek çok şey ifade ede- ardışıklık çizgisinde anlamak ve bilir. Hatta gündelik hayatlarının açıklamak gerekir. Bir başka de- bir belirlenmişlik ve kesinlik için- yişle kenti sadece bugüne odakla- de, rastlantılara ve tesadüflere bı- narak, bugünün hakim yapılarına, rakmayacak şekilde tahkim edil- kurumlarına ve kültürün sembolik mesi özellikle modern birey için öğelerine bakarak tanımlamak ye- vazgeçilmez bir konfor da olabilir. terli bir yaklaşım olmaz. Kent ken- Ancak tarihsiz kentin veremediği disiyle birlikte yaşayan bir zamanın şey, başka hiçbir şeyle izale edile- içinde sunulan derinlikli bağlılığı ve düzenin izlerini içselleştirmiş- meyecek kadar mühimdir. Tarih- vermesi çok zordur. tir. “Zaman” kentle birlikte ama selliği zayıf bir kentin sakinleri- Kentin tarihselliği, tarihi binalara kentin bütün toplumsal ve kültürel ne bir aidiyet, kimlik ve tarihsellik kentlerimizde yaşanan sosyopsi- kolojik ve sosyokültürel gerçeklik- leri, problemleri paradigmatik bir insan ve toplum anlayışı eşliğinde kavramak, yorumlamak ve çözüm aramak zorundayız. Bugünün ken- ti kitlesel tüketim furyasında ano- nim sıradan tektipleşmiş bireyle- ri, nesnelleşmiş ve mekanikleşmiş yabancılaştırıcı bir kültür içinde özgül hastalıklar ve problemler- le yüzyüze bırakmaktadır. Bugün kentlerin yoğun bir ulaşım ve ile- tişim kasırgasında yüksek ritimli bir hayat yaşayan sakinleri, zaman zaman geleneksel samimi ilişkile- rin mekânı olan mahalleye ve geç- mişin sakin hayatına hasreti boşu- yapı ve eserlere sahip olması de- kuşatıcılıkta olmalıdır. Kentte bu- na değildir. Kentsel hayatın resmi, ğildir sadece. Nice kentler vardır gün ya da bugünün kentinde ya- anonim ilişkileri içinde insanlar, ki tarihi eserler içinde tarihinin şam, yaşanılan anın mekansal yeni sanal ve sosyal ağlar arayışın- farkında değildir. Nice kentlerin ifadesi olarak şekillenmelidir. Bu- dadır. Bugünün kentinde güven ve tarihselliği modern tüketim kül- günün mekansal ifadesi ise bir çok samimiyet temelli çevresel arayış, türünde ancak bir piyasa değeriy- bakımdan sosyal, siyasal, kültürel yeni kentsel mekân tasavvuru ve le karşılık bulmaktadır. Oysa ken- ve ekonomik düzenekleri, gerekli- inşasında da kendini göstermekte- tin tarihselliği, tarihi kent, tarihsel likleri ve tarzları dikkate almak du- dir. Bugün sosyal katmanlara göre mirasını geçmişe ait binalar yığı- rumundadır. Bugünkü kent hayatı, bir ayrışma ya da mekânda tabaka- nı, görsellik ve turistik işlevi içinde değişen toplumsal gerçeklikle baş laşama olarak eleştiri konusu olan daralmış eserler kalıntısı olarak var etmek, yeni sosyal ve kültürel du- siteler ya da mahalli yapılaşmalar, olan bir kent değildir. Tarihi kent, rumlara uygun yapılar ve kurumlar bir bakıma geleceğin kentlerine de bir süreklilik anlayışı içerisinde sa- üretmek gibi yüksek bir dinamiz- yansıyacak huzur ve güven arayı- hip olduklarını yeniden inşa eden me ihtiyaç duymaktadır. Küresel- şını temsil etmektedir. Mekânda ve yeni işlevleriyle tarihselliğinde leşen dünyanın yeni kent sakinle- tabakalaşmanın toplumsal temel- kopuşa izin vermeyen kenttir. Bu ri, yeni tüketim kültürü ekseninde leri yeni tüketim imkânlarıyla bir- biraz da geleneğin bir zamansal- bir hayatın talepleriyle yoğrulmak- likte şehrin yapısal gelişimini de lık dinamizmi içinde yeniden in- tadır. Kendisini bütünüyle kitlesel etkilemektedir. şasını mümkün kılan perspektifle tüketim kültürünün taleplerine mümkündür. Kent, tarihselliğini teslim etmiş, bu kültüre göre ha- kopuşu olmayan bir zamansallık yatı dönüştürmüş bir kent, bugü- çizgisinde sürdürdüğünde ancak nü sadece tüketim ekseninde yaşa- Küreselleşen dünyanın bir kimlik mekânıdır. Zamanını ke- maktadır. Kentin zamansallığında yeni kent sakinleri, sintiye uğratan, sadece geçmişte bugünün anlamı, geleceğe ilişkin yeni tüketim kültürü yaşayan ya da bugünü elde etme- bir tasavvuru muhafaza edebilme- ekseninde bir nin yolunu geçmişini inkarda bu- sinde yatar. Kentin şimdiki zama- hayatın talepleriyle lan bir kent yaşamı, zamansal bir nı, kolektif kimliğin tarihsel arka yoğrulmaktadır. doku tahribatı ve çöküştür; böyle planınını içselleştiren ama bugü- bir kent tasavvurunun anlamlı ve nün sosyal ve yapısal gereksinim- Kendisini bütünüyle önemli bir kimliği yarınlara taşı- lerini güncelleyen bir tasavvurla kitlesel tüketim ması imkan dahilinde değildir. canlıdır. kültürünün taleplerine Geleceğin kenti nasıl olacak so- teslim etmiş, bu Geleneğin rusu, bugünün kentinde yaşa- kültüre göre hayatı ve Geleceğin nan sosyal, kültürel, siyasi, kişisel, dönüştürmüş bir kent, Geriliminde Bugünün kimliksel ve ekonomik sıkıntılar bugünü sadece tüketim Kenti ve problemlerle bağlantılı olarak ekseninde yaşamaktadır. Kentin zamansallığı, yaşanan cevabını aramalıdır. Bu yüzden mevcut zamanı da içeren bir kentin bugünü önemlidir. Bugün ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 34 35 ›

sohbet, muhabbet ve birliktelik verilemediği kentlerde, ne kentin yaşayacakları boş zaman düzenle- hayatı ne de kişisel hayatın kendisi meleri arayışı anlamlıdır, ancak bu bir mekân bilincine sahip olmaz. O ihtiyaç modern boş zamanlar en- mekânda süren hayatta, mekânın düstrisiyle doldurulmaktadır. Bu- içinde yaşayan sakinleri de devam- günün kentlerinde olumsallık ve lılığı ve derinliği olmayan eğreti bir Ulrich Beck belirsizlik, varlığa derinlikli bir bo- ilişkide tanımını bulur. yutu ve manevi bir huzuru hisset- Bugünkü kentte, insani medeni- tiren mekansal bir işlevselliğin keş- liğin, utanmanın ve “haya”nın gi- fine ihtiyaç duymaktadır. Kentsel derek etkisizleşmesi, suçun ve olumsallıkla baş edebilmenin ye- Bugünün kentinde sapmanın boy atarak yaygınlaş- gane aracı, insani varoluşun epis- insanın kültürel anlam ması sosyal kaygıların başında ge- temolojik temellerini zamanda ve lir. Kent toplumu, bugün tarihin ve ontolojik güven mekanda temsil edecek zihniyeti hiçbir döneminde olmadığı kadar arayışı, mekanda ve eserleri üretmeye bağlıdır. düzenleme ve yeniden yüksek bir kaygı ve stres yaşamak- Kentte bugün bireysel yabancılaş- tadır. Kentin şimdiki zamanı, kitle inşalara gitmeye ma, yalnızlaşma, yerel, insani bağ- kültürünün silikleştirici ve sürü- zorlamaktadır. ların gevşemesi, akrabalık ve aile leştirici hegemonyası altında top- İnsanların daha fazla bağlarının zayıflaması gibi dokusal lumsal sapmalar, kırılmalar ve yır- sohbet, muhabbet arızalar, kentsel aidiyeti ve kimliği tılmaların sancısını yaşamaktadır. tehdit etmektedir. Ancak tarihsel- ve birliktelik Kentler içerdikleri toplumsal do- liğini yeniden inşalarla muhafaza yaşayacakları boş zaman kunun nitelikleriyle de kimliksel eden kentte, bu dokusal tahribata ayrışmaya uğrarlar. Bugünkü kent, düzenlemeleri arayışı karşı muvazeneli bir şekilde günün toplumsal dokusunun özgüllüğü- anlamlıdır, ancak bu ihtiyaç ve taleplerine cevap verebil- nü, tarihselliğini küreselleşmenin me potansiyeli mevcuttur. Bunun ihtiyaç modern boş ve kitlesel tüketimin benzeştirici için kentin mensupları kentleri- zamanlar endüstrisiyle ve tektipleştirici etkilerinin tehdi- ne sahip çıkabilme iradesini gös- doldurulmaktadır. di altındadır. Kentlerde marjinalli- terecek şekilde bir sahiplik ilişkisi- ğin, radikalliğin, suç ve sapma eği- ni içselleştirmelidir. Kentlilik, bir limlerinin kullandığı ve yerleştiği kente ve onun tarihselliğine ait ol- Bugünün kentinde modern ha- alanlar da hayatın ve gerçekliğin manın beslediği bir kimliktir. Bu yatın getirdiği olumsallıklar, be- bir parçası olarak yer almaktadır. lirsizlikler ve riskler baş edilmesi kimliğin aşındığı ya da hakkıyla gereken unsurlardır. Aslında hem Mumford hem de Eliade’ın isabet- le belirttikleri gibi tarihsel gelişi- minde kentlerin surlarla çevrilme- sinde temel etmen, kötü ruhlardan ve şeytanlardan topluluğu koruma arzusudur. Bugünün belirsizlikle- ri ve olumsallığını “risk toplumu” olarak tanımlayan Ulrich Beck’in vurguladığı yeni durum, modern kent sakinlerini de çeşitli şekiller- de korunma ve dayanışma arayış- larına zorlamaktadır. Seküler birey teorisi, pratikte kendisine yeni sos- yal sanal ağlarda aidiyetler arayan çağın insani gerçekliği karşısında erimektedir. Bugünün kentinde insanın kül- türel anlam ve ontolojik güven arayışı, mekanda düzenleme ve yeniden inşalara gitmeye zorla- maktadır. İnsanların daha fazla Bugünkü kentin salt mimari düz- zorunda kalacak. Ancak küresel yaşam çevresinin üretilmesi konu- lemde, yerleşme, iskan, yapılaşma kentlerin ekonomik faaliyetlerinin sunda önemli ekolojik, teknolojik ya da ulaşım ve trafik sorunlarıyla niteliği ise değişmiştir. Bu kentler- planlamalar yapıldığı biliniyor. An- açıklanamayacak derin bir sosyo- de giderek gelişmiş bilgi endüstri- cak kentin sosyolojik geleceği ne lojisi vardır. Kentin bir bedeni ol- lerinin ve hizmet ekonomisinin, olacaktır? Bu kadar akıllı teknolo- duğu gibi bir de ruhu vardır. Kent- telekomünikasyon sistemlerinin, jilerin ve yüksek donanımlı malze- le sağlıklı ve derinlikli bir ilişki onu pazarlama, lojistik, finans ve sigor- melerin planlandığı, hayatın son bu bütünlüğü içinde ele alan ve an- ta gibi piyasa sektörlerinin yoğun- derece ekolojik ve ekonomik stan- lamaya çalışan bir sosyolojiyle ya laşması söz konusudur. Bu arada dartlara göre dizayn edildiği gele- da stratejiyle mümkündür. yönetimsel olarak devletin ve bü- ceğin kentinde toplumsal düzen, rokrasinin yapısı da değişmekte, ilişkiler, kültürel değerler, kentsel e-devlet, e-sağlık, e-okul ve e-üni- sosyopsikoloji ne olacaktır? Ge- versite gibi toplumsal sistem gide- leceğin kentini konuşurken, ken- Geleceğin kenti, kültürel rek elektronik denetleme, iletişim tin ruhu dediğimiz insani hayat ve ve ekonomik anlamda ve hizmet sunma gibi tamamen ilişkiler, kent insanının dindarlığı, giderek daha fazla bir teknolojikleşme eğilimindedir. maneviyatı ve inançları nasıl bir dönüşüme maruz kalacaktır? İn- şekilde küresel güç Teknolojik ve ekonomik anlamda sanların kent yaşamına ve yöneti- merkezlerine entegre geleceğin kentinin akıllı, doğay- mine katılımıyla ilgili sosyal sorun- bir yaşamı tercih etmek la uyumlu eko-kent, tekno-kent, lar ne olacaktır? zorunda kalacak. konforlu ve tabii şartları oluşturul- muş bir yaşam çevresi içinde dö- Modern kent yaşamı, insanların nüşümlü malzemelerden yapılan dini hayatında da belli değişim- binaları ve atık sistemleriyle, alter- ler ve etkileşimler geçirmesine se- Kentin Geleceği natif enerji kaynaklarının devreye bep olmuştur. Geleceğin kentinde İnsanın Geleceğidir sokulduğu, yüksek donanımlı, gü- inancın, dinin ve dindarlığın yerini Geleceğin kenti, kültürel ve eko- venlikli ve akıllı tasarımlarla tasav- anlamak, dinin geleceği hakkında nomik anlamda giderek daha fazla vur edildiğini görüyoruz. Kentle- bazı tahmin ve yorumlarda bulun- bir şekilde küresel güç merkezleri- rin çevresel kirlilikten, gürültü ve mak anlamına gelebilir. Pozitiviz- ne entegre bir yaşamı tercih etmek atıklardan arındırılması, kaliteli bir min zirvesine ulaştığı 19. yüzyılda ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 36 37 ›

sosyal evrimci düşünürler, modern sosyal organizasyonlar kılacak. gelecekte bu kentsel birliktelik ve kent toplumunda dinin artık tarih Kentin geleceğinde hayatı ve kent aidiyet, kentsel katılım ve demok- sahnesinden çekileceğine ilişkin sakinlerini kuşatan eko-teknik ba- rasi gibi muhtemel evrensel so- bir varsayımı hararetle destekliyor- kımdan hayallerimizi zorlayan ge- runlara işaret etmektedir. Bizim lardı. Bugün bu iddia ve varsayım- lişmelerin sahne alması, kentsel açımızdan, Müslüman kentlerin ların isabetsizliğini ve seküler bek- birlikteliğin yeni değerler ve an- tarihsel ve kültürel özgüllüğü prob- lentilerin şaşkınlığını yaşadığımız lamlarla yorumlanmasını zorlaya- lemi, kentin sosyal tarihsel kimli- zamanda dinin konumu, gelecek- cak gibi görünüyor. ğine ilişkin bir tartışmayı yarınlara te de dinle ilgili seküler beklenti ve aktarma potansiyeliyle önem taşı- tahminleri tartışmaya açık hale ge- maktadır. O halde bugünün kent- tirmektedir. Dinin insan ve toplum sel, sosyal ve dini problemlerinde, dünyasıyla ilişkisi, kentin gelece- Kentsel mekân zihnimizi yarının kentsel hayatına uzanan ğinde onsuz bir tasavvuru imkân- ve dünya görüşümüzü riskler ve uyarılar göz ardı edilme- sız kılıyor. Elbette modern kentte etkilemektedir, ama melidir. Kent ve aidiyet, başlangıç- yaşayan din, geleneksel dindarlığın bugünden geleceğin tan beri devam eden mekânsal bir biçim ve anlamını aynıyla devam kentine ilişkin anlamlandırma çerçevesidir, dola- ettirmiyor. Postmodern kentte di- arayışlarımız da yısıyla gelecekte de bu anlamlan- nin kimi geleneksel unsur ve te- dırma ve kimlik boyutu varlığını malarına yeni anlam ve yorumlarla gösteriyor ki, zihniyet sürdürecektir. Kentsel mekân zih- çoğulcu bireyci bir takım renklerin ve dünya görüşümüzde nimizi ve dünya görüşümüzü et- katılması, dinle ilgili anlayış ve ta- kentsel tecrübeyi kilemektedir, ama bugünden gele- savvurlarımızı etkilemektedir. ve onun geleceğini ceğin kentine ilişkin arayışlarımız da gösteriyor ki, zihniyet ve dünya Geleceğin kenti muhtemelen insan belirlemektedir. görüşümüzde kentsel tecrübeyi ve ve toplum hayatında yüksek tek- nolojinin belirleyeceği yeni akıllı onun geleceğini belirlemektedir. mekânlar, yapılar ve araçlarla insa- Geçmişte batılı kentin üstünlüğü- nın hayatını kolaylaştıracak, kent- nü “kente özgü birliktelik ve aidiyet leri kullanışlı, verimli ve yaşanılır hissi”nde tanımlayan sosyologlar, UFKÎ ŞEHRE MÜMKÜN BAKIŞLAR Mardin Artuklu Üniversitesi Öğrenci Mimari Proje Sergisi ve Paneli AKSARAY’DA BİR MİMARİ ATÖLYE DENEYİMİ ve TURGUT CANSEVER’İN “YENİ ŞEHİRLERİ”NİN İLKELERİ

Halil İbrahim DÜZENLİ, Salih PULCU, Tuba BÖLÜK, Ömer Faruk GÖNENÇ, Emin Selçuk TAŞAR ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 38 39 ›

“İnsanın en büyük hikmeti şehir kurma hikmetidir”

nsanın en büyük tesis etmesinin/hatırlamasının/ih- şehir kurgusu, ahaliye, “yaşanabi- hikmeti şehir kur- ya etmesinin imkânları böylece te- lir”, “sürdürülebilir”, “eklemlenebi- ma hikmetidir”. bellür eder. lir”, “esnek”, “dinamik”, “katılımcı”, “ekolojik”, “ekonomik” vb. gibi cârî “ Platon’dan böy- Cansever, şehri meydana getirecek kavramlarla üretilen yaşam çevre- le aktarır Turgut bütün yapıların “israftan uzak” bir İ lerini vadeder. Çocuk, genç, yaş- Cansever. İnsanı, yaklaşımın ürünü, “sade”, “yüce”, lı, sakat, hamile vb. bireyler insan yeryüzünü güzelleştirmek üzere “abidevî” ve “güzel” nitelikleri haiz oluşlarından kaynaklı haklarını gönderilen Allah’ın halifesi olarak birimler olması gerektiğini savuna- mezkûr çevrede yaşayabilecekler- tanımlayan ilahî öğretinin teme- rak, yapıları, bulunduğu yeri yücel- dir. Bu bağlamda, şehirsel kade- linde tarifler. Bunun ışığında, mo- ten bir “ziynet” olarak görür. Ancak meleşme, yaya-taşıt-bisiklet yolları dern şehircilik yaklaşımlarını ve bu takdirde şehir, içerisinde yaşa- arasında kurulacak olan kademe- kent planlama ilkelerini bir kena- yanlara ufuk açacak, yeni nesillerin lenmenin yeşil dokusu ve bahçe- ra bırakarak, ‘Yeni Şehirler’ proje- “yüce değer yapıları” ile yetişmesi- li evler ile kuracağı ilişki hayatîdir sini ortaya koyar. Her ev sahibine, ne imkân sağlayacak bir yer olur. Cansever’e göre. şehri ve bi’l-vesile dünyayı, güzel İnşa edilecek şehirler, bir-iki katlı esaslara göre inşa etme hakkının Mardin Artuklu Üniversitesi Mi- ve nadiren üç katlı bahçeli evler ve sunulmasıdır asıl amaç. İnsanın, marlık Bölümü’nde 2014-15 bu yaşam çevresini destekleyecek “eşref-i mahlûkat” olma şuurunu Güz Dönemi’nde yürütülen Kent diğer işlevlerden müteşekkildir. Bu

Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık Bölümü dördüncü sınıf öğrencileri, son zamanlarda ülke gündeminde yer edinmeye çalışan ‘yatay şehir’ kavramı ve muhakkik mimar Turgut Cansever’in fikirleri bağlamında MAÜ Mimarlık Fakültesi’nde 2014-2015 Güz Dönemi’nde gerçekleştirilen Kent Planlama ve Mimari Projesi 7 atölyelerindeki mimari üretimlerini, mimari proje sergisiyle, İstanbul’da tartışmaya açtı. “Ufkî Şehre Mümkün Bakışlar” teması ile izleyicilerin dikkatine sunulan sergi, 22-31 Ocak 2015 tarihleri arasında açık kaldı. Sergiye bir panel de eşlik etti. İstanbul Şehir Üniversitesi öğretim üyesi, Şehir Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Yunus Uğur’un moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, yukarıdaki paragraf uyarınca mimari eserler üretmiş iki mimarlık bürosundan mimarlar Emine Öğün, Mehmet Öğün, Ahmet Yılmaz ve İbrahim Hakkı Yiğit konuşmalar yaptı. Ayrıca panelde, Mardin Artuklu Üniversitesi’nden Salih Pulcu ve Halil İbrahim Düzenli proje atölyesi deneyimlerini ve mezkur meselelerle ilgili yorumlarını paylaştılar. Sergi ve panel, Esenler Belediyesi Şehir Düşünce Merkezi, İstanbul Şehir Üniversitesi Şehir Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Ak- saray Belediyesi’nin katkılarıyla düzenlendi. Mardin Artuklu Mimarlık Bölümü dördüncü sınıf öğrencileri Alper Tayfan, Aziz Arslan, Bahri Özgötürücü, Berat Çelebioğlu, Fatih Daşkara, Fi- liz Balta, Mahmut Bulut, Melike Kaya, Merve Akpak, Merve Bahur, Rahşan Doğru, Seyfettin Yaşar, Yakup Erginyürek serginin katımcılarıydı. Genel tartışmalar yapılıp kararlar alındıktan sonra her grup farklı bir şehre, daha sonra her öğrenci de bir mahalle üzerine yoğunlaşmıştır.

Şehir; mahallelerden, evlerden, sergi salonu, kitaplık, okuma salonları ve sağlık tesislerinden, yönetim yapılarından ve mahalle meydanlarından başlayıp, semt merkezlerini ortaya koyan meydanlar ve merkezi iş alanları ile sanayi ve küçük sanatlar üretim alanlarından, çevrede ve şehir içerisinde çeşitli ölçü ve nitelikte Filiz Balta, Planlama Atölyesi II ve Mimari okuma salonları ve sağlık tesisle- yeşil alanlardan oluşur. Vaziyet Planı ve Perspektif Proje Atölyesi 7’nin amacı, 2001 rinden, yönetim yapılarından ve ve 2003 olmak üzere iki yıl aray- mahalle meydanlarından başlayıp, la, Turgut Cansever’in biçimlendir- semt merkezlerini ortaya koyan Atölye çalışmasının ilkeleri ola- diği ve yayınlandığı ‘Yeni Şehirler’ meydanlar ve merkezi iş alanları rak nitelendirilebilecek mesele- raporlarını1 tetkik etmek, sorgula- ile sanayi ve küçük sanatlar üre- ler, Turgut Cansever’in raporların- mak ve oradan süzülecek düşünce- tim alanlarından, çevrede ve şehir dan derlemeler-alıntılarla aşağıda ler çerçevesinde vücut bulacak bir içerisinde çeşitli ölçü ve nitelik- ayrıntılandırılmıştır. Söz konusu şehir-ev tasarımını, 1/10.000 ile te yeşil alanlardan oluşur. Mahal- meseleler, “mimarî ve şehirlerin 1/5 ölçekleri arasındaki gel-gitlerle le; şehre ana karakteri veren temel kimlikleri”, “güzel ve yaşanabilir araştırmaktı. birimdir. Az yoğun, orta yoğun ve şehirler”, “şehirsel kademeleşme”, yoğun yerleşim birimleri olarak bir Ayrıntıları aşağıda tanımlanan şe- “şehri oluşturan öğeler”, “toplu- araya gelen bahçeli konutlardan ve hir, yaklaşık olarak 24.000-21.600 mun ve insanın hareketlerine uya- mahalle merkezinden müteşekkil- nüfuslu, 6.000-5.400 konutlu; 6 cak bir yapılaşma”, “az katlı hafif dir. Adalar kadastral anlamda ma- mahalleli, her bir mahalle 4-6 ada- yapılar”, “yatay kat mülkiyeti ve hallelerin alt birimleridir. Konutlar lı, her bir ada 16-17 parselli, her bir katılım”, “yüksek mimari seviye”, ve bunlara ait otopark, bahçe, so- parsel 8-12 arsalı; şehir merkezli, “çok amaçlı mekânlar”, “planlama kak, yürüme yolları, araç yolları, ormanlı, sanayi ve kobi alanlı, me- ve mimarlık sanatı: standartlar ve bisiklet yollarının temel belirleyici- zarlıklı vs. bir bütünlüktür. mahallîlik”, “yakın kolay, uzak zor sidir. Parsel ise adaların alt birimi- idare edilir”, “şehirlerde artı de- Bu minvalde şehir; mahallelerden, dir ve küçük sokak oluşumlarının ğer ve şehir merkezleri”, “evler için evlerden, sergi salonu, kitaplık, kabıdır. Arsa; en küçük “mülkiyet” standartlar”, “uygulama ilkeleri” sınırı olup, parsellerin bölümlen- başlıklarıyla sunulmuştur. 1 İstanbul Deprem Çalışma Grubu, Yıkıcı Dep- mesiyle ortaya çıkar. Şehrin nüvesi remden Etkilenecek İstanbulluları Yeni Şehir- olan bahçeli ev bir arsadır. Mimari ve Şehirlerin lere Yerleştirme Projesi Ön Raporu, T. Canse- ver (Yön.), Erkam Matbaacılık, İstanbul, 2001; Çalışma arazisi Aksaray ili sınır- Kimlikleri İstanbul Deprem Çalışma Grubu, Yıkıcı Dep- larında yaklaşık 250 hektarlık bir · Merkezi toplumsal yönelişlerin, remden Etkilenecek İstanbulluları Yeni Şehirle- alandı. re Yerleştirme Amaçlı Proje Önerisi: Pilot Şehir bireysel ve mahallî gerçeğin kar- Uygulama Raporu, T. Cansever (Yön.), İstanbul, Toplam 15 öğrenciden oluşan ta- şıtlığının çözümlenmesi zorunlu- 2003; Turgut Cansever, HABITAT II Konferansı luğu yanında, şehre bütünlüğü- için Şehir ve Konut Üzerine Düşünceler, HAK-İŞ sarımcılar dört gruba ayrılmıştır. Yay., Ankara, 1995. nü kazandıracak olan en yüksek ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 40 41 ›

düzeydeki mimarlık çözümlemesi- · Aynı yükseklikte beyaz bahçe du- olan ile mahallî ve standart olma- nin, şehrin en mütevazı yapısında varlarına sahip, ortada büyük, yük- yan düzlemlerin karşıtlıklarını aş- yüksek bir kültür seviyesine sahip sek bir çatı ile birleşen bir yaşama ma bakımından, günümüz insan- olabilmesinin nasıl gerçekleştirile- ve misafir kabul bloku ile iki yanda lığının şehirleşmede evrensel olan bileceği konusu temel sorunlar ola- yatak odalarının yer aldığı toplam standart malzeme ve katılımcı bir rak ortaya çıkıyor. üç bloktan oluşan, çatıların siyah, yaklaşım ile mahallî bir çözümle- mavi ve sarı kiremitler ile kaplı, menin gerçekleştirilmesini sağ- · Bu konuda yapılabilecek ilk işin mucizevî güzellikteki tarihi Pekin, layan, takip edilecek bir modeli ekonomik ve sosyal sebepler ile de insanlık tarihinde şehir ölçeğinde oluşturuyor. zorunlu olan, konut üretimini ev bir standartlar düzeninin göz ka- üretimine dönüştürmek ve ev mi- maştıran ancak çok katı kuralları marisine seviye kazandıracak bir ile vücuda getirilmiş bir örneğidir. standartlar düzeni kurmak olaca- Osmanlı şehrinde de, ahşap yapı- Şehrin ilk ve en ayırt ğı aşikârdır. Diğer taraftan bu stan- ların taşıyıcı ahşap karkas sistemi- edici özelliği, bir yapılar dartlar düzeninin mahalli ve bi- nin ihtiyacı modüler birimlerinden topluluğu ve yapılar reysel gereklere göre farklılaşma bir veya birkaçı eksiltilerek, stan- zorunluluklarını karşılaması, bu arasında boş alanlar dart pencere, çatı, saçak unsurları- farklılaşma gereksinmelerini karşı- dokusu olmasıdır. nın, evin aslî mimarî unsuru olan layacak özelliklere de sahip olması odaların, sofalar, hayat gibi yan gerekecektir. açık mekânlar etrafında ailenin ih- · Standart elemanlar ile tasarla- · Ev mimarisi için ilk adım, stan- tiyacına, arsanın vs çevre unsurla- nan evlerin mahallinde, yön, me- dartlar düzeninin, bir yapının veya rının, komşuluk ilişkilerinin özel- yil, manzara, komşuluk ilişkile- birkaç evin mimarisinin, uygulana- liklerine göre bir araya getirilmesi ri açısından yerinde çözümlemek, cak standart proje olması gibi bir gerçekleştirilebiliyordu. ev sahibinin de bu sürece katılma- yanılgıdan çok uzakta, esas itiba- · Bu örnek evrensel nitelikte olan sını sağlamak çok önemli bir me- riyle üslup özeliklerinin tartışılma- standart unsurlar ile mahallî ger- selenin çözümü olacaktır. Böyle- sı ve toplumca paylaşılan değerlere çekler ve zorunlulukların, sorun- ce, standartların (standart mimarî istinat eden bir mimarinin ve tek- ların gözönünde tutulması imkâ- elemanların) sağlayacağı bütünlük, nik unsurlarının standartlaşması nını vermesi ve evrensel-standart standartların şehre kazandıracağı olacaktır.

Abdullah Demir, Vaziyet Planı ve Perspektifler özel kimlik ile her evin üzerinde an fark ettiği güzel nesnelerin, ya- · Şehirde evden işe yürüyerek ve yer aldığı mahallin ve ev sahibi ai- pıların, yüksek kültür ürünü, sa- çevresinin güzelliklerini tadarak lelerin sorunlarının çözümü, her nat eseri vasfına sahip mimarlık giden kişinin bu küçük seyahati, evin faaliyeti ve kimliğinin oluş- eserlerinin oluşturduğu yer, şehir- ‘kaybedilmiş’ bir zaman olmayıp, ması imkânı ile 1920-30’ların ya- dir. Bu şehir, ancak kaynaklar israf adeta her gün, sanat değerlerinin nılgılarını ve şehirlerimizin planla- edilmeden, bilgi, yetenek, en üst bir köşesinin güzelliğini fark etti- ma iptidailiğinin vücuda getirdiği seviyede sanatkârane duyarlılık ve ği bir kültürel açılış, her an yeni- mimarisiz, kimliksiz şehirlerimi- mimarî çözümlemeye imkân vere- den bir keşif ve kültürel hazlar di- zin, bu yanılgıların sonucu olan rek, bu yeteneklere en üst seviye- zisi olacaktır. Şehrin sakinlerinin, gayri insanilik de aşılmış olacaktır. de sahip olanların, şehrin en ufak gürültü ve kirlilikler ortasında sa- köşesinin bile oluşmasında etkili atlerini harcayarak ve servet öde- Güzel ve Yaşanabilir oldukları bir durumda vücut bula- yerek yaşamalarına son vermek, Şehirler bilir. Bu yetenek ve erdeme sahip ulaşım işletme ve yatırım harca- · Şehrin ilk ve en ayırt edici özelliği, kadroların, insan kaynağını en iyi malarından kurtulmak suretiyle, bir yapılar topluluğu ve yapılar ara- şekilde değerlendirerek bütün in- önemli nakit tasarrufu sağlama- sında boş alanlar dokusu olmasıdır. sanları, sevecekleri ve güzellikleri sı büyük bir anlam taşımaktadır. İnsan, bu yapılar topluluğu arasın- her an yaşayacakları şehirler inşa Bunun için küçük şehir ve yaya ha- da ve içinde, bu yapılar ile beraber etmeleri, yapılacak ilk ve en önemli reketlerine imkân veren düzenleme- şehri yaşarken, çevresini fark ettiği görevleri olacaktır. ler özel bir önem taşımaktadır. Öte yandan bu tür düzenlemeler, in- ve bu çevreyi düzenlemek ve güzel- · Ancak şehirler; bu manevî değerler sanları giderek hareketsizliğe iten, leştirmek sorumluluğunu üstlendi- sistemine ait kaynakları korumak bedenlerini kullanmalarını engel- ği zaman, dünyanın sorumluluğunu ile yetinmemeli, maddi ve insa- leyen, en azından azaltan ve böyle- üstlenmiş ve böylece yaratılmışla- ni değerleri israf etmeden meyda- ce sağlıksız bir yaşam sürmelerine rın en yücesi mertebesine, insan ol- na getirilecek ve içinde yaşanacak yol açan modern şehir yaşamının ma imkânına ulaşmıştır. yerler olmalıdır. Şehri meydana ge- mahsurlarının düzeltilmesi anla- tirecek bütün yapılar, israftan uzak · Bu sebeple Platon ‘insanın en bü- mına gelmektedir. yük hikmeti şehir kurma hikmeti- bir yaklaşımın ürünü, sade, yüce, dir’ dediğinde, şehrin insanın ira- abidevî ve güzel bir yapı, bulundu- desi ile şekillenen, oluşan niteliği ğu yeri yücelten bir ziynet, bir abi- yanında, insanın bunu gerçekleş- de olduğu takdirde, şehir, içerisin- Şehirde evden işe tirebilecek varlık olduğuna da işa- de yaşayanlara ufuk açacak, yeni yürüyerek ve çevresinin Mahmut Bulut, nesillerin yüce değer yapıları ile ye- Vaziyet Planı ret etmiş oluyor idi. İnsanın her güzelliklerini tadarak ve Siluet tişmesini sağlayacaktır. giden kişinin bu küçük seyahati, ‘kaybedilmiş’ bir zaman olmayıp, adeta her gün, sanat değerlerinin bir köşesinin güzelliğini fark ettiği bir kültürel açılış, her an yeniden bir keşif ve kültürel hazlar dizisi olacaktır.

· Şehrin, yayaların yaşama ortamı olacak şekilde düzenlenmesi, yol ölçüleri, yol kesitleri ve malzeme- leri ile önemli maliyet tasarrufları sağlayacaktır. Büyük ölçüde araç- lardan arınmış yol şebekesi, çıkmaz sokaklar, farklı yerlerde çocukların oynayacakları özel mekânlar, hami- le kadınların ve yaşlıların rahatlık- la kullanabilecekleri yol ve alanlar, ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 42 43 ›

toplumun bu özel gruplarına şeh- ri tanıma, yaşama, onunla bütün- leşme sağlayan kültürel ortamlar olacaktır. İnsanlığın, dünyanın her köşesinde fark ettiği bu temel me- selenin bilinci içinde hareket edi- lerek, planlanan yeni şehirleri mi- marî, doğa ve insanın beraberliğini kuracak şekilde tasarlamak amaç olacaktır.

Şehirsel Kademeleşme · Hafif, az katlı yapıların, evlerin, sosyal donanım tesislerinin ve bunların parçalarının da sanayi ta- rafından üretilebildiği bir tekno- lojinin, kullanıcısının tarihi tec- rübesine de aykırı olmayanının benimsenmesi ve başarı ile uygu- lanacak olanının tercih edilmesi gerekecektir. · Şehirlerin ölçek ve nüfus olarak büyümeleri sürecinde, gerekli sos- yal donanım tesislerinin ölçüsü ve niteliğinde büyüme ve yeni fonksi- yonlar yüklenme zarureti meyda- na gelir. Şehir alt yapısında ortaya çıkan yeni ölçeğin gerektirdiği yeni gerçekleştirilmesini zorlaştırma- zaruretini ortadan kaldırır; böyle- Fatih Daşkara, düzenlemeler ve esaslar, bu ölçek Vaziyet Planı yan bir nitelik taşırlar. ce onların evlerinden işlerine gidip ve Perspektif büyümesinin belirli bir düzeyden gelirken şehri ve sokakları yaşama- sonra, kişi başına düşen şehir ya- larına, şehirli, mahalleli ve komşu- tırım ve işletme masraflarının bir ları ile rastlaşmalarına, şehrin ve sıçrama yaparak artmasına sebep Evlerin, insanların, sosyal çevrenin yabancılığını gide- olan eşikler oluştururlar. Şehirlerin ailelerin ihtiyaçlarına rerek şehri yaşama imkânına ka- kademeleşmesi, bu anlamda, büyük cevap vermesi ve vuşmalarını sağlayan bir düzenle- tasarrufları beraberinde getirecek ailelerin bütçelerine me olur. bir kavramdır. Bu bağlamda, yeni göre tasarlanması şehirler dokusunun, mevcut şehir- için insanın içinde Şehri Oluşturan lerin yerleşme dokusu içine yerleş- Öğeler tirilmesinde başarılı olunabilmesi yaşayacağı evi · Şehir; mahallelerden, evlerden, için, mahallî şartların en iyi şekilde seçmek imkânına kültür ve sağlık tesislerinden, yö- incelenmesi gerekmektedir. sahip olması ve o netim yapılarından ve mahalle · Bugün yeni şehirlerimizi kurar- evin, o ailenin ödeme meydanlarından başlayıp, semt ken de, hem ülkemiz, hem de in- gücünü aşmayacak merkezlerini ortaya koyan mey- sanlık ve gelecek nesiller için çok bir maliyet ile vücuda danlar ve merkezi iş alanları ile önemli bir kaynak olan tarım top- getirilmesi gerekir. sanayi ve küçük sanatlar üretim raklarını korumak ve şehirleri tarım alanlarından, çevrede ve şehir içe- arazisi dışında kurmak zorunlulu- risinde çeşitli ölçü ve nitelikte yeşil ğu ile karşı karşıyayız. · Şehirsel kademeleşme nüfusun alanlardan oluşur. · Bu yöreler, genellikle küçük ve bir bölümünü küçük ve orta boy · Evlerin küçük bahçelerine ise, ev orta boy yeni şehirlerin kurula- şehirlere yerleştirmeyi zaruri kı- halkı bu bahçelere günün her sa- bileceği en uygun ve sağlam ze- larken, 100.000 kişiye kadarki yer- atinde ulaşıp işlerini burada yap- minlere sahip olup, bu yönleriy- leşmelerde, ev-iş ilişkisinde, in- ma imkânına sahip olduğu için, le şehirsel kademeleşmenin de sanların araç kullanma ihtiyaç ve bir asır önceden kalmış bir şekilde, Melike Kaya, Siluet

‘Pasif Yeşil’ demeye son vermemiz göre, küçük bir bahçeye sahip ola- tasavvurunun ürünü şehirlerden gerekmektedir. cak şekilde yer almaları öngörüle- çok farklı olacak ve herşeye her ta- cektir. Evlerin yerlerini, komşu- rafından bakan, günümüzün hare- · Türkiye’ de batılılaşma, yani Fran- larla mesafesini tayin ederken, ev ket halindeki insanının dünyası- sa evi olma yanılgısı ile evler yıkıl- sahibi olacak kişinin karara ve her nı yansıtacaktır. Her adımda yeni mış ve yerlerine, belki de olası bir ailenin diğer aileler ile fizikî me- biçim ve ilişki düzenleri ile kar- İstanbul depreminde çok sayıda in- safe ilişkilerinin kurulmasına ka- şımıza çıkacak olan evleri, içinde sanın hayatına mal olacak biçimde tılması, toplumda sosyal ilişkiler, yaşayacak olan kişilerin, ailelerin ve pahalı olarak, apartmanlar inşa mesafeler düzeninin kurulmasına farklılaşan ihtiyaçlarına ve kendi- edilmiştir. Evi kullanacak kişi ise, da katılması anlamına gelir. Bu da lerini ifade biçimlerine cevap vere- spekülatif israf operasyonunu üre- açıkça, her ev sahibine, şehri ve şe- cek biçimde inşa etmek, bu yeni şe- ten kesimce, yalnızca para ödeyen hir vasıtasıyla dünyayı, güzel esas- hirlerde hem tasarruf, hem kalite, ve üzerinden para kazanılan yara- lara göre inşa eylemi ile yücelterek hem katılık ve hem de sürdürülebi- tık olarak görülmüştür. Yeni şehir- insan olma imkânı sağlayacaktır. lirlik ilkelerinin de zaruri bir uygu- ler inşa edilirken, insanın, evlerin, laması olmalıdır. ailenin yaşadığı yer, onları temsil · Bu esaslar içinde kurulacak is- eden bir nesne ve yeni şehri güzel- kân alanları, ekonomik ve insani leştiren bir eser olarak tasarlanma- yoğunlukların, mahalle ölçeğin- sı ve inşa edilmesi önemli bir so- de ideal yoğunluk olan, hektar ba- Evlerin, arz kabuğunun rumluluk olacaktır. şına 200 kişi ile 400 kişi arasında en büyük değişmesi gerçekleşmesine imkân vermekte- · Evlerin, insanların, ailelerin ihti- olan depremlere dir. Evlerin mimarisî, toplumların yaçlarına cevap vermesi ve ailele- en seçkin mimarları tarafından ta- dayanabilmesi için, az rin bütçelerine göre tasarlanması sarlanmalıdır. Böylece şehrin % 80 katlı, mutlaka en sade ve için insanın içinde yaşayacağı evi kadar alanının “güzel” olması sağ- her şart altında sağlam seçmek imkânına sahip olması ve lanmış olacaktır. Şehir ve ev her an o evin, o ailenin ödeme gücünü aş- inşa edilmiş yapılar değişen ihtiyaçların çerçevesi ola- mayacak bir maliyet ile vücuda ge- olmaları gerekmektedir. rak statik değil, değişmelere açık tirilmesi gerekir. bir yapıda olmak zorundadır. · İnsanın evinin ölçüsünü, tipini seçmesinin ve evlerin farklılaşma- Toplumun ve İnsanın Az Katlı Hafif larının ötesinde, evlerin şehirde, Hareketlerine Yapılar 19. asır sonu sanayileşme dönemi- Uyacak Bir Yapılaşma · Evlerin, arz kabuğunun en büyük ni yansıtarak, tabiattan en ufak bir değişmesi olan depremlere daya- ize sahip olmayan yapı dizileri, yı- · Ulaşım ve haberleşme ile bugün varılan son derece dinamik dünya- nabilmesi için, az katlı, mutlaka en ğınları olmak yerine, tabiatın, to- sade ve her şart altında sağlam in- pografyanın asimetrilerine tabi nın insanının şehir tasavvuru da, iki duvar arasındaki yollar ve bul- şa edilmiş yapılar olmaları gerek- olarak geçirilmiş yolların değişen mektedir. Çeşitli aile büyüklükle- yönlerine ve komşuluk ilişkilerine varlar ile tamamlanan 19. asır Bo- napartist, statik, değişmeyen şehir ri ve ailelerin gelir düzeyine göre ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 44 45 ›

tasarlanacak evler, üzerlerine, yan- yapı tekniklerinin gerektirdiği iş- düzenlemede katılımı bir adım ile- larına ilaveler alabilmelidir; böyle- çilik harcamalarını sıfıra indirerek, ri götürerek, bugün uygulanmakta ce aile fert sayısının artması ve de- yapı maliyetinde %30-50 arasında olan kat mülkiyeti yasasından ya- ğişmesi halinde ilave edilecek oda tasarruflar sağlamaktadır. tay kat mülkiyeti düzenine geçilme- vesair müştemilat bu ihtiyacı kar- sidir. Bu, 3-5 ile 15-20 evin içine şılayacaktır. Diğer taraftan ma- yerleşeceği ölçüde imar parselleri- li imkânları geniş olan aileler, ev- nin oluşturulması ve bu parsellere lerine cumba, balkon, saçak gibi En fakir ailenin evinin yerleştirilecek evler arası ilişkinin, unsurlar ilave ettirerek hem ihti- de, küçük de olsa herkesin katılımı ve ortak mülkün yaçlarını karşılamış, hem de evi- yüksek bir mimari birer bağımsız bölümünün, sahip- ne kimlik ve şehrin mimarîsine de değere sahip olacak leri tarafından düzenlenmesiyle özellik ve bütünlük kazandırmış şekilde tasarlanması, gerçekleşecektir. olacaktır. Böylece insanlar, çevre- 20. yüzyılda en · Evlerin bahçeleri kurulurken, mi- lerini düzen içinde inşa ederken, marın hakemliği ve önderliğinde şehrin oluşumuna da katkıda bu- yaygın hal olan, hareket edilecek, böylece komşu- lunacaklardır. Öngörülen aslî mi- “fakir olanın kültürel lar arasındaki mesafe, evlerin kom- marî özellikleri oluşturacak parça- değere ulaşmadaki şulara göre konumu, komşu hakları lar, evin bütünlüğü esas alınarak imkânsızlığını” aşma konuları da gündeme gelecek ve tasarlanmalıdır. imkânı verirken, o insanların topluluk içindeki yer- · Yeni kurulacak şehirlerde risk- küçük, fakat yüksek lerini, karşısındakilerin hakları- li deprem bölgelerine inşa edilme- mimarî değere sahip nı da gözeterek tesis etmeleri il- yecek olan evler, hem depreme da- ev, ailenin gelirine kesi hayata geçirilecektir; böylece ha dayanıklı olmaları, hem de çok uygun bir maliyet ile de insanların şehir ve toplum ilişki- daha az maliyetle gerçekleştirile- lerine, hem tam bir bilinç içinde, bildikleri için çok büyük bir tasar- inşa edilmiş olmalıdır. hem de adil bir yapıyı vücûda ge- ruf imkânı sağlamaları sebebiyle, tirmek üzere katılmaları sağlana- parçaları sanayi tarafından üretil- rak, çok üst seviyede bir çözüm miş hafif yapı ve prefabrikasyon · Hafif ve kuru yapı teknikleri, ihtiyaç oluşturulacaktır. teknikleri ile vücuda getirilmeli- değişmelerine paralel olarak yapı · Hafif ve kuru prefabrikasyon ya- dir. Taşıyıcı iskelet, cephe kapla- parçalarının yeniden kullanılması- pı teknikleri ile 1-2 ve çok özel hal- ma elemanları, pencereler, kapılar, na olanak tanır ve böylece evin ve lerde 3 katı geçmeyen evlerden su blokları, mutfaklar ve yerli do- şehrin, her an oluşan bir dünyanın oluşan şehirler kurmak temel il- lapların fabrikalarda üretilmesi- aykırılığına ve statikliğine de son kesi içinde, farklı üslup özellikleri- nin ve evin ölçüsüne göre 3-5 gün verir. ne olanak tanınması ile tarihi tec- ile 10-15 gün arasında, arsası üze- rübenin devamı sağlanmış olacağı rinde monte edilmesinin sağlaya- Yatay Kat Mülkiyeti gibi, farklı iklim bölgelerine sahip cağı işçilik tasarrufları, bugün Tür- ve Katılım Türkiye’nin farklı yöreleri için de- kiye’de betonarme gibi cari ıslak · Şehirde, evler arasında ilişkiyi ğişik teknolojilerin kullanılma Berat Çelebioğlu, Siluet ve Perspektifler

zarureti de, ortaya büyük bir çeşit- kullanıcının çevresinin oluşumuna yer vermedikleri, hatta toplum ha- lilik ve zenginlik çıkaracaktır. katılımı sağlanırken, diğer taraftan yatında yeri olmayan ve ne oldu- da bu insanlara insan olarak hak- ğu bilinmeyen bir “şey” durumuna ları olan güzel bir çevrede yaşama düşürüldü. Yeni şehirleri kurarken hakkı da sağlanmış olacaktır. bu seviyesizliği ve felaketlere sebep Halkı güzel şehirlerin olan bu tavırları aşmak da asli bir inşasına katabilmek için Çok Amaçlı Mekânlar görev olmaktadır. mimarlık mesleğinin · Ev planlamasında gözetilecek · Halkı güzel şehirlerin inşasına ka- mensuplarına yetki önemli bir husus, mekânların çok tabilmek için mimarlık mesleğinin vermek, evleri, maksatlı kullanılmasıdır. Mekân- mensuplarına yetki vermek, evle- sokakları, şehri ların hafif ısı yüklü duvar sistemleri ri, sokakları, şehri oluşturan bütün oluşturan bütün ile kısa zamanda ısınması sağlana- yapıları, en üst mimarlık bilinci ile yapıları, en üst cak, böylece evin yalnız kullanıla- vücûda getirmek amaç olmalıdır. cak kısımlarının, kullanma sırasın- mimarlık bilinci ile Bu amaca ulaşmak için mimarlık da ısıtılmasını mümkün kılacak mesleğinin seçkin kişileri bir ara- vücûda getirmek yapı ve tesisat sistemi kullanıla- ya gelerek, şehirlerin hangi ilkele- amaç olmalıdır. rak, ısıtmada tasarruf sağlanması ri gerçekleştirmeye yönelik olarak öngörülecektir. tanımlanması gerektiğini ortaya koymalıdırlar. Mesela, Finlandi- Planlama ve Yüksek Mimari Seviye ya’da yapı elemanları standartları- Mimarlık Sanatı: nı belirleme işinin, ülkenin büyük · En fakir ailenin evinin de, kü- mimarı Alvar Alto’ya teslim edil- çük de olsa yüksek bir mimari de- Standartlar ve Mahallîlik miş olması örneğindeki gibi hare- ğere sahip olacak şekilde tasarlan- ket edilmeli ve yeni şehirler, yeni · 20. yüzyıl, mimarlık sanatını şar- ması, 20. yüzyılda en yaygın hal evler için mimari standartların be- latanların alanı olmaktan çıkarma olan, “fakir olanın kültürel değe- lirlenmesi, seçkin birkaç kişiye tev- çabaları ile başladı. Ancak, ülke- re ulaşmadaki imkânsızlığını” aş- di edilmelidir. Şehirlerimizin gele- mizde mimarlık, hayatı çok büyük ma imkânı verirken, o küçük, fa- ceğini kurtarmak için bu, tam bir ölçüde kısıtlayıcı, aşırı teferruat- kat yüksek mimarî değere sahip zarurettir. ev, ailenin gelirine uygun bir ma- çı şehir planlama yaklaşımlarının liyet ile de inşa edilmiş olmalıdır. oluşmasına yol açtı ve speküla- · İnsanların kendi dünyaları için Bu düşük maliyet, ilk aşamada evi tif güçlerin menfaatlerine hizmet karar verme girişimlerini düzenle- kullanmaya engel olmayacak ek- eden bir planlama ve mimarlık fa- meleri ve yüksek seviyeli mimari siklerin, zamanla ev sahibinin katı- aliyeti eliyle, şehirlerin en vahşi, ve teknik malzemenin kullanılma- lımı ile tamamlanabilecek unsurlar en olumsuz şekilde tahrip olması- sı suretiyle, gecekonduda olduğu- olarak öngörülmesi ile gerçekle- na ve şekillenmesine sebep oldu. nun aksine, bilginin önderliğinde, şebilecektir. Böylece bir taraftan Mimarî, şehirlerimizin içlerinde nitelikli malzeme ve çözümlerin ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 46 47 ›

bir araya getirilmesi sırasında, bi- yabancı olmayan ve mahallî olan evin, fabrikada imal edilmiş küçük linçli kullanıcının tercihleri haya- ile standartların evrensel değerle- boyutlu, az sayıda parçanın birbiri- ta geçirilmiş olacaktır. Bu şartlar rini bir araya getirecek mahallî uy- ne sade bir şekilde takılması yön- altında bile standartlar düzenini gulayıcıların katkısına ihtiyaç oldu- temiyle kurulacak olması, imala- kuran yüksek bilgi ve duyarlılığın, ğu muhakkaktır. tın kontrolünü de kolaylaştıran bir mahallî sorunları çözebilecek nite- sistem olacaktır. Parçaların sanayi · Mimarın temsilcisi kalfanın geç- liğe sahip olması olasılığı göz ardı tarafından ve büyük kısmının oto- mişte gerçekleştirdiği bu görevi edilmemelidir. masyon teknikleri ile üretilmesi, yerine getirecek bir genç mimar- bir taraftan evi meydana getirecek lar neslinin belirlenmesi, kısa bir mimarî elemanların maliyetlerin- eğitimden sonra mahallî kararlara de önemli ucuzlamalar sağlarken, rehberlik edecek sade dokümanla- Finlandiya’da diğer taraftan bu parçaların mali- rın oluşturulması ve kullanılması yapı elemanları yet kontrolünü de yapmayı kolay- uygulamada yüksek seviye sağlaya- standartlarını belirleme laştıracaktır. Evin bu oluşum süre- caktır. Ayrıca bu genç uygulayıcıla- cinin kolaylıkla kontrol edilebilir işinin, ülkenin büyük rın 30-50 tanesinin danışabileceği olması, üretim sürecine şeffaflık mimarı Alvar Alto’ya bir üst düzey uzman mimarın kat- kazandırılmasını ve yeni şehirle- teslim edilmiş olması kısı ile yeni şehirlerin, zengin, gü- rin oluşum sürecinin ahlâkî yapısı- zel yapı dokularına, sokaklara, mey- örneğindeki gibi nın da sağlıklı olmasını beraberin- danlara, mahallelere sahip olmaları hareket edilmeli ve yeni de getirecektir. şehirler, yeni evler için sağlanabilir. Bu katkı ile emredici tavırlar terkedilerek ve insanlara mimari standartların yön verilerek, şehirlerin kendi baş- Şehirlerde Artı belirlenmesi, larına gerçekleştirmeleri mümkün Değer ve Şehir seçkin birkaç kişiye olmayan güzellikleri, çözümleri ha- Merkezleri tevdi edilmelidir. yata geçirme imkânı doğacaktır. · Üst hakkının getireceği düzeni ve tesis edilen şeffaflığı tamamlaya- Yakın Kolay, Uzak Zor cak bir diğer tedbir, yatay kat mül- · Tarihî tecrübenin standartlar dü- İdare Edilir kiyeti ile gerçekleştirilecektir. Bir zeninin hayata geçirilmesi süreci · İnsanların evlerinin inşası ile il- parselde birden fazla ev sahibinin içinde, mahallî meseleye ve stan- gili kararlara katılmaları ve bir mi- var olması, üst hakkını ihlal etme- dartlara ruh veren bir duyarlılığa marın kontrolü altında, az sayıda ye yönelik bir veya birkaç kişinin

Bahri Özgötürücü, Vaziyet Planı ve Siluet İnsanların evlerinin inşası ile ilgili kararlara katılmaları ve bir mimarın kontrolü altında, az sayıda evin, fabrikada imal edilmiş küçük boyutlu, az sayıda parçanın birbirine sade bir şekilde takılması yöntemiyle kurulacak olması, imalatın kontrolünü de kolaylaştıran bir sistem olacaktır.

Yüksek mimarlık vasfı ve düşük maliyetli evler: · Evin taşıyıcı iskeleti, çatısı, pen- karşısına, diğer bağımsız bölüm yüksek mimarî vasıflara sahip ola- cereleri, dış kapısı, mutfak ve so- sahiplerinin muhalefetini çıkara- cağı gibi, ev maliyeti de çok büyük ba bacasının inşa edilmesi halinde, cak ve usulsüz işlemin yapılması- ölçüde ucuzlayacaktır. özellikle düşük gelirli aileler, ahşap nı imkânsızlaştıracaktır. Yakın ko- Yeni konut inşaatları için esaslar: veya çelik iskeletin içini, hemen lay, uzak zor idare edileceği için, bahçedeki toprakla kendi başları- · Kullanıcının aile yapısının gerek- yakındakiler şeffaf ortamda etkin na üretecekleri kerpiçle doldura- lerine uygun olması, olabileceklerdir. Böylece bugün şe- rak duvar örebilirler. İç kapıları ve hirlerimizi ve İstanbul’u gayri sıh- · Kullanıcının ödeyebileceği bir para temeli oluşturan beton zemini ilk hi oluşumlar ve karanlık spekülatif karşılığında gerçekleştirilebilmesi, aşamada hazır kullanmaları müm- güçlerin etkili olduğu alanlar hali- kün olabileceği gibi, bu unsurların · Kullanıcının zamanla değişecek ne dönüştüren işleyişin yerini, ku- inşaat firması tarafından gerçek- ihtiyaçlarını karşılayacak özellikle- rulacak yeni şehirlerin sağlıklı, şef- leştirilmesi de öngörülebilir; her re sahip olması,. faf ahlaki yapısı alacaktır. iki durum da evin inşaî vasıflarının · En fakir ailenin evinin de sağlam, yüksek standartta olması için ya- Evler İçin depremde hiçbir hasar görmeyecek rarlı olacaktır. Evlerin, çatıya en az Standartlar teknik vasıflarda üretilmesi, müdahale yapılarak gerçekleştiril- · 1991-1993 yıllarında DPT ve Ai- mesi de, tasarruf açısından, ileride- · En fakir ailenin evinin de bir mi- le Araştırma Kurumu’nun daveti ki eklerin yapılma şeklini kararlaş- marlık kültür eseri olması. üzerine Marmara Üniversitesi pro- tırırken göz önünde tutulacaktır. fesörlerinden Sacid Adalı ve ekibi- · Bu özelliklerin gerçekleşebilme- · Bu en ucuz evin sahiplerinin, yeni nin gerçekleştirdiği çalışma “Türk si için ise, konut talebinin ve ai- doğacak çocuklarını yerleştirmele- şehir halkının % 95’inin” küçük lelerin ödeme güçlerinin ne ol- ri veya ailenin daha yüksek bir ka- de olsa bahçesi olan bir evde ya- duğunun yanı sıra, ailenin ileride zanca sahip olması halinde, bu eve şamak istediğini ortaya koymuş- doğabilecek yeni ihtiyaçlarını kar- bir veya iki oda eklemeleri ihtima- tur. Halkın bu talebine uygun ola- şılamak için neler yapılabileceğini linin de planda öngörülmesi gerek- rak, apartman konut inşaatı yerine de öngörmek ve bunun için gerekli mektedir. Ev planının 3 X 13 veya “ev” üretimine geçmek mutlaka araştırma ve planlama çalışmaları- 6.5 X 6.5 veya 4 X 10 gibi ölçüler- düşünülmelidir. Evlerin, standart nı başlatmak elzemdir. Yüksek mi- de olması halinde eve yapılabilecek yapı elemanlarının sanayi eliyle mari seviye için, tüm planlama ve eklerin neler olabileceği de kolay- üretilmesi ve şantiyede birbirine projelendirme işlerinde şehir mi- lıkla tasarlanabilecektir. takılması yoluyla çok kısa bir süre- marlarının danışmanlığı da, en az de inşa edilmesi mümkündür. Bu yukarıdakiler kadar elzem bir baş- · Her 25.000 nüfuslu yeni şehir- yolla inşa edilecek evler, çok daha ka husustur. de, şehir mimarları tarafından ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 48 49 ›

yaptırılacak bu gibi işlerin, evin kataloglarının hazırlanması günü- düzeni içine yerleştirdikleri uygu- komşu ilişkilerinin, arsa içindeki müz mimarlığı adına yapılması, ye- lamaların şahsi tercihlerine teka- yerinin göz önünde tutularak ger- rine getirilmesi şart olan aslî ve çok bül eden özel küçük katkılarla mi- çekleştirilmesi gerekecektir. En önemli bir görev olacaktır. marîye kazandırdıkları zenginliğin, fakirler başta olmak üzere ailele- çeşitliliğin bir benzerinin, yeniden rin bu sorunlarını çözmeye im- hayata geçirilmesi söz konusu ola- kân vermek üzere yapılacak bir caktır. Böylece en fakir ailenin evi düzenlemede, bu evlerin arsa tah- Kurulacak yeni de, ülkenin bugün sahip olduğu en sislerinde arsa üst hakkının bu ek- şehirler, sürdürülebilir, üst tasarım yeteneği ile ve kullanı- lemelere imkân verecek şekilde ta- hayatın ve ailenin cının da katkısıyla gerçekleştirile- nımlanmış olması gerekecektir. Bu değişen ihtiyaçlarına cek bir sanat eseri olabilecektir. grubun arsa üst hakkını ve arsa fi- cevap verecek şekilde İşletme ve enerji tasarrufu: yatını bu esasa göre hesaplamak yapılanmalı; seviyeli gerekecektir. · İşgücü ihtiyacının hızla arttığı ül- mimarileri ile insanlara kemizde aile fertlerinin çoğunun, Ortak kültür değerlerinin oluş- güvenli, ilginç bazen de tamamının gündüz çalış- turulması, standartlar düzeni: yönelişlere imkân veren tığı; böyle ailelerin evlerinin gün- ·Ortak kültür ve zevk tercihlerinin çevreler sunmalıdır. düzleri ısıtılmaya ihtiyaç olmadığı; yok olduğu günümüzde, hem ortak öte yandan gündüz kullanılan ha- kültürün oluşmasını sağlayan yük- cimlerin de, geceleri ısıtılmasının sek bilgi ve duyarlılık çözümleme- · Böyle bir yaklaşım, 19. yüzyılın gereksiz olduğu göz önünde tutu- sinin yaygınlaştırılmasının hem de ikinci yarısında Rum-İtalyan-Fran- larak geliştirilecek, yalnız kullanı- toplumumuza yüksek değerli mi- sız-Rus ustaların, ellerindeki mi- lan hacimlerin, kullanıldıkları sü- marlık ürünlerinin kazandırılma- marî eleman kataloglarını kulla- re içinde ısıtılmasını sağlayan bir sının günümüz kültürünün asli bir narak, yapı sahibi ile beraber evin tesisat sistemi ve hacimlerin ısı- görevi olduğu da aşikârdır. Farklı- mimarisine karar vermelerine ben- tılmaya başladıktan kısa bir süre laşmaya imkân veren ve kültürün zemektedir. Aynı zamanda bu yak- sonra ısınmasını sağlayacak, ısı yü- tekdüzelikten kurtulmasını, kul- laşımla, Osmanlı lonca sistemi kü düşük yapı duvar sistemlerinin lanıcının tercih yapmasını sağla- içinde yetişmiş kalfaların, gelişmiş kullanılması ile ülkede ısıtma mas- yan eklerin neler olabileceğini, ev- bir bilgi ve duyarlılıkla, kendi kül- raflarında büyük ölçüde, tasarruf lerin teknik, planimetrik mimarî tür çağlarının temel tercihleri çer- sağlamak mümkündür. özelliklerini ve farklılaşma halleri- çevesinde, kolektif bir bilincin yan- · Büyük binalarda gerçekleştirilme- ni, üzerlerine eklenecek unsurların Rahşan Doğru, sıması olarak gelişmiş genel üslup si zor olan bir diğer tasarruf dilimi niteliklerini içeren “standartlar” Analizler en az maliyetle gerçekleştirilmesini getirecektir. Şehirlerde insanların öncelikle yaşama düzenlerine se- viye kazandırma amacı ile şehir iç yol şebekesinin bir bölümünün ya- ya yolları ile çözülmesi, 3-6 yaş ara- sı çocuk oyunları için çıkmaz yollar, tasarruf kaynağı olabilecektir. Şe- hirsel kademeleşme çeşitli tesisle- rin yatırım ve işletme masrafların- da tasarruf sağlayacaktır. Yollar, konutlar, bahçeler: · Şehir planlamasında motorlu araç- lara değil, yayalara öncelik veren, motorlu araç yolları ile yaya yolla- de, müstakil evlerde, yenileme ve · Projeyi gerçekleştirmek için bu- rının birbirini tamamladığı, hiye- mimarî düzenlemeler ile güneş gün Türkiye’nin terk etmiş oldu- rarşisi doğru kurulmuş bir yol şe- enerjisinden pasif metot ile yarar- ğu veya tanımadığı ahşap, çelik ya- bekesini öneren, servis, otopark ve lanmak suretiyle sağlanabilir. Bu pı teknolojilerini gündeme getirmek benzeri hizmetlerin çözümlendiği yolla sağlanacak enerjinin, Orta ve çeşitli sosyal ve ekonomik me- bir tasarım gerçekleştirilmelidir. Anadolu’da pencerelerden kaybedi- seleleri çözmek gibi karmaşık so- len enerji miktarından fazla oldu- runları içeren böyle bir girişimin, · Pilot şehrin ulaşım planı toplu ta- ğu düşünülürse, bu tasarruf imkâ- nispeten küçük ölçekli bir pilot şımayı teşvik edecek bir biçimde nının büyüklüğü anlaşılır. proje ile başlatılmasının, tedbirli düzenlenmeli; duraklar ile konut- bir yaklaşım olacağı öngörülmüş- lar arasında uygun yürüme mesa- · Bunun yanında, ahşap, çelik veya tür. Ayrıca, bu ilk uygulama birimi- feleri gözetilmelidir. Özel taşıtla- betonarme prefabrike elemanlar nin, şehirsel kademeleşme ilkeleri rın şehirlerde en çok yer kaplayan ile vücuda getirilmiş evlerin, yağ- çerçevesinde gerçekleştirilecek bü- unsurlar olduğu göz önünde bu- murdan korunmada yararı olacak yük ölçekli programların yapı taşı lundurularak otopark planlaması olan saçaklı çatılar ile örtülmeleri olarak kullanılması da projenin bir yapılmalıdır. de, teknik sebeplerle tercih edilebi- temel ilkesi olmuştur. lir. Yağmur suyunu binadan uzak- · Yayalara öncelik verilen, çeşit- laştıran, gölge sağlayan ve pencere li büyüklükteki bahçeli evlerden gibi nazik mimari elemanları koru- oluşan yeşil bir şehir oluşturmak yan çatı ve saçağın, ülkenin konut Pilot şehrin ulaşım hedeflenmelidir. mimarîsini belirleyen unsur oldu- planı toplu taşımayı · Yapılar arası ve yoldan çekme me- ğu unutulmamalıdır. teşvik edecek bir safesi gibi ilkel yönetmelik sınırla- malarını aşan, yerleşme düzeni, to- Uygulama İlkeleri biçimde düzenlenmeli; duraklar ile konutlar pografya, bitki örtüsü, komşuluk · Kurulacak yeni şehirler, sürdürü- arasında uygun ilişkilerini gözeten bir esnek planla- lebilir, hayatın ve ailenin değişen ma yaklaşımı ile insanların çevrele- ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yürüme mesafeleri rinin oluşumuna bilinçli ve sorum- yapılanmalı; seviyeli mimarileri ile gözetilmelidir. lulukla katılımları sağlanmalıdır. insanlara güvenli, ilginç yönelişle- re imkân veren çevreler sunmalı- · Yatay kat mülkiyeti uygulanarak, belirli sayıda evin bir parsel içi- dır. Fiziki çevre, en fakir ailelerin · Projenin çok ciddi tasarruf ted- ne yerleştirilmesi, parsel içi yaya bireylerinin de mütevazı ancak gü- birleri alınarak tamamlanması ve yollarının taşıt yollarına bağlan- zel ortamlarda yaşadığı, her bireyin uygulanması gerekmektedir. Yapı ması suretiyle yarı kamusal alan toplumsal oluşuma yabancılaşmadan elemanlarının zaruri olarak ithal ve kamusal alan kademelenmesi katkıda bulunmasını sağlayacak edilmesi gereken küçük bir bölüm gerçekleştirilmelidir. bir yapıda olmalıdır. dışında, yerli sanayi tarafından · Bu amaca, ancak ve ancak kar- üretilmesi, bu elemanların üretim · Yaya yolları üzerindeki meydan- şıtlıkları giderecek bütüncül plan- maliyetlerinde önemli tasarruflar cıklar, çıkmazlar, çocuk oyunlarına lama yaklaşımının önündeki gay- sağlayacaktır. Hafif ve kuru yapı imkân verecek şekilde planlana- ri meşru spekülatif girişimlerden teknikleri ise montaj sürelerinin rak, çocukların küçük yaştan iti- oluşan engelleri aşarak ulaşılabilir. azalmasını ve montaj işçiliklerinin baren şehir ortamına alışmalarına, ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 50 51 ›

böylelikle şehrin kültürel ve tabii · Merkezde oluşacak artı değe- karşılaştırılarak, en iktisadi ve en değerlerini fark etmelerine imkân rin değerlendirilmesi için öne- uygun çözüm ile planın oluşturul- verilmelidir. rilerin belirlenmesi, bu te- ması sağlanmalıdır. sislerin kiralanması, sahiplik · Katı fonksiyonalist yaklaşımlar İnşaat için gerekli esaslar: gibi veçheler göz önünde tutularak yerine ev tasarımlarının, hacim- projelendirilmeleri, · Böyle bir projeyi, ülkemizde uygu- lerin yeni ihtiyaçlara cevap verecek lanan ve yanlışlığı depremler neti- şekilde, ailenin büyümesi veya ge- · Sanayi bölgelerinin çevre ve mi- cesinde tartışmasız bir şekilde or- lir düzeyinin yükselmesine paralel marî kalitesi, çalışanların çalışma taya çıkan, ağır ve güvenilmez yapı olarak genişleme, üzerine ek ala- ortamlarının insan hayatındaki teknikleri ile gerçekleştirmek çok bilme esnekliğine sahip olmaları özel önemi göz önünde bulundu- zor, hatta imkânsızdır. sağlanmalıdır. rularak “Danışma ve Karar Kurulu- nun” sanayi alanının çevre düzeni · Pilot şehirdeki yaklaşık 6.000 · Gerçekleştirilecek diğer yapıla- ve mimarîsine ait amaç ve ilkeleri evin taşıyıcı iskeletleri, duvar ve rın da çok amaçlı kullanıma açık, belirlemesi, çatı elemanları, pencere kapıları, gerektiğinde büyüyebilir olması binlerce standart mutfak tezgâhı, hedeflenmelidir. dolapları, su blokunun fabrikada · Tespit edilecek kullanıcı taleple- imal edilerek montaj süresinin kı- ri ışığında, konutların tasarım ve Kentsel tasarım saltılması ve depreme dayanıklılığı yerleşme düzenlerinde sosyolojik, projeleri ile sağlanabilecektir. kültürel faktörler, değişik şehir ve mahallelerde yatay kat · Bu yaklaşım ile yüklenici grupla- mekân algıları göz önünde bulun- mülkiyeti planlanması, rı, evin standart yapı elemanlarını durularak, farklı gelir gruplarına ve açık alanlar, sokaklar, fabrikadan teslim alacak ve monte aile büyüklüklerine uygun ev tiple- meydanlar, park ve edecektir. Böylelikle, sadeleşen in- ri öngörülmelidir. bahçelerin planlanması şaatın kontrolü kolaylaşacak, suis- 25.000 kişilik pilot şehrin plan- sağlanmalıdır. timaller imkânsızlaşacaktır. lama ilkeleri: · Prefabrikasyon, montaj ve teknik · Mimar, şehir plancıları, mühendis uygulama kolaylığı, süreden tasar- ve alt yapı uzmanlarının ortak ça- · Tasarruf amaçlı yaklaşımla- ruf ve gayri ahlâkî eğilimlerin ön- lışması ile kesinleştirilecek bir şe- rın planlama sürecinin her aşa- lenmesinin yanında, önemli mali- hir planı yapılması, masında belirleyici olması, vücu- yet tasarrufları sağlayacaktır. da getirilecek şehir planının her · Pilot şehir için bir ulaşım planı unsurunun maliyetinin tahkik hazırlanarak, etkin bir toplu taşı- edilmesi ve alternatif çözümlerle ma sisteminin oluşturulması, yü- rüme mesafelerinin planlanma- sı, özel taşıtların çevre üzerindeki olumsuzluklarının bertaraf edil- mesi, otoparkların bu çerçevede tasarlanması, · Kentsel tasarım projeleri ile ma- hallelerde yatay kat mülkiyeti planlanması, açık alanlar, sokak- lar, meydanlar, park ve bahçelerin planlanması, · Evlerin yatay kat mülkiyetine göre düzenlenen parseller içinde yerleştirilmeleri, · Sosyal donanım, eğitim ve sağlık tesislerine, mahalle merkezleri ile şehir merkezinde uygun yerleşim alanlarının tahsis edilmesi, · Şehir merkezinin kültürel faali- yetlerin odağı olarak şekillenmesi, Geleceğin Şehrinde Bir İmkân Olarak: Kentsel Dönüşüm

Fatih SOYDAN Teknoloji Yatırımcısı ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 52 53 ›

2000’li yıllara girerken dünyada global bir trend olarak mega şehirler inşa edilmesi akımı uluslararası bir uygulama olarak başlatılmıştır. İnsanlar önceleri şehrin çevresinde inşa edilen boş arazilerde üretilen mekânlara yönlendirilmiştir. Bu mekânlar, zamanla trafik yoğunluğundan dolayı erişilemez olunca, şehir genişleme sürecine girmiştir. Bu sırada Türkiye’deki yapı stokunun depreme karşı dayanıksız oluşu ve yaşam riski taşıması gündeme gelmiştir.

Esenler, İstanbul smanlı dönemi şe- hir yapısı ve ekono- misi yerel pazarlara ve tarıma dayalı idi. Evin bütün birey- O leri sosyal ve eko- nomik faaliyetlerin içerisindeydi. Evler, inşasında ağaç ve taş kulla- nılarak yerel ustalar tarafından ya- pılırdı. Evin bütün bölümleri çok amaçlı işlevlerin görüldüğü odalar- dı. Bir odada kullanılan eşyalar sa- bit değildi, gün içerisindeki ihtiya- ca binaen evin iç dekorasyonu yer değiştirir, farklı bir işlev için tekrar yapılandırılırdı. Gündüz oturulup yufka açılan, örgü örülen bir oda, akşam sofranın serildiği, yatma- dan önce de sofranın kaldırılarak sofaların üzerine serilen yorgan- larla yatakların hazırlandığı bir yer olurdu. Dolayısıyla eşyalar sabit olarak mekânda yer işgal etmezdi. Her birim ve oda adeta taşınabilir İstanbul

eşyalarla günün içindeki ihtiyaçla- başlamış, köyünden kalkıp ken- stokunun depreme karşı dayanık- ra göre yeniden oluşurdu. Bu da az tin çeperlerine gelen insanlar kö- sız oluşu ve yaşam riski taşıması mekânda çok işin görülmesinden yündeki evin bir benzerini tek kat- gündeme gelmiştir. dolayı daha küçük mekânlarda da- lı olarak kamu arazilerinin üzerine ha büyük işlevler oluşturarak dar yapmıştır. Bu dönemde olan aşırı mekânda genişlik üretilirdi. 40 m2 göçe karşı, kamu tarafından, yeter- oturumlu 2 katlı ve küçük de olsa li arsa ve alt yapı inşa edilememiş- Yatay şehirler geleneksel bahçesi olan bir evde bir büyük ai- tir. İnsanlar gecekondu denilen bu kadim kültürlerin le oturabilirdi. Bu bahçeler hem bir evlerde kendilerine şehirde bir ya- yaşam biçimidir. dinlenme alanı, hem de bir üretim şama alanı inşa etmiştir. Diğer ta- Burada toprak herkes alanıydı. raftan arsası düzeni planlanabilen tarafından erişilebilen yerlerde tek veya 2 katlı bahçeli ve Yatay şehirler geleneksel kadim ve kendi ihtiyacına göre mimarî açıdan güzel evler de inşa kültürlerin yaşam biçimidir. Bura- edilmiştir. 1980’lere gelirken şeh- evini inşa edebileceği da toprak herkes tarafından erişile- rin çevre mahallelerinde artan ih- bir mekândır. bilen ve kendi ihtiyacına göre evini tiyacı karşılamak için bu müstakil inşa edebileceği bir mekândır. Top- evler yıkılarak apartman denilen rak bu anlamda metalaşmamış ih- yaklaşık 6 katlı binalar kat karşılığı Kentsel Dönüşüm afet riskini tiyaca cevap veren, yalnız yatırım olarak çoğunlukla yerel müteahhit- azaltmak endişesiyle ülkemizin aracı olmayan herkesin mahrem lerce inşa edilmiştir. önüne gelen bir gerçektir. Kentsel olan yuvasını inşa edeceği bir alan- Dönüşüm sağlıklı, sürdürülebilir, dır. İlişkiler yatay mimarîde kom- 2000’li yıllara girerken dünyada yaşanabilir bir şehirleşme için fır- şularla ve mahalleliyle daha anla- global bir trend olarak mega şehir- sata çevrilmelidir. Türkiye sağlık- maya, tanımaya, yardımlaşma ve ler inşa edilmesi akımı uluslararası lı ve güvenli şehirleşme için çok dayanışmaya açık insanî bir iklim- bir uygulama olarak başlatılmıştır. zaman kaybetmiştir. Kentsel Dö- de gelişir. İnsanlar önceleri şehrin çevresinde nüşüm, kaybedilen bu zamanın inşa edilen boş arazilerde üretilen Türkiye’de zaman içerisinde mekâ- geri kazanılmasına ve toplumsal mekânlara yönlendirilmiştir. Bu nın değişimine bakılması gerekir. barışa katkı yapacak, huzur ve gü- mekânlar, zamanla trafik yoğun- Özellikle 1950’lerdeki göç ile şehir- venliği artıracak, daha estetik ve luğundan dolayı erişilemez olun- lerdeki nüfusta belirgin değişikliler sosyal donatı alanlarına sahip ye- ca, şehir genişleme sürecine gir- oluşmuştur. Daha önce % 25’ler ci- ni şehirler için bir imkân olarak miştir. Bu sırada Türkiye’deki yapı varında olan şehirli nüfus artmaya görülmelidir. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 54 55 ›

Kentsel Dönüşüm yasası olan 6306 canlıların da şehirde hakkı olduğu maliyetli ve sıkıntılı bir süreç İstan- sayılı “Afet Riski altındaki alanların unutulmamalıdır. bul’un yanı başında durmaktadır. dönüştürülmesi” yasası hem parsel Geleceğin şehri denildiğinde bi- 1 dönüm arazinin üzerinde bu- bazında, hem de ada veya adalar limkurgu filmleri sayesinde bilinç lunan eski yapıların oluşturduğu bazında Kentsel Dönüşüme imkân altımızda yer alan, düzenli ve tek- alanda 50 insandan daha fazlası- veriyor. Henüz sürecin başınday- noloji olarak çok gelişmiş şehirler nın barınamayacağını göz önünde ken ihtiyaçlar iyi analiz edilmelidir. gözlerimizin önüne gelmektedir. bulundurulduğunda kentsel dö- Parsel bazında yapılan değişiklik- Gerçekliğe geri dönüp geleceğin nüşüm projesinin bina bazlı de- lerle belki binalar güçlendirilmiş ve şehrini tasarlamaya kalktığımız- ğil genele yaygın olması gerektiği bir kısım yeni imkânlar bina bazın- da ise ancak günümüzün teknolo- anlaşılır. Bu nedenle Kentsel Dö- da oluşturulmuş olabilir. Ancak ço- jilerinin el verdiği şekilde tasarım nüşümün kontrollü olarak, da- cuklar, yaşlılar ve engelli insanlar yapılabilmektedir. Aksi takdirde ha önceden planlanarak ve sa- için de şehir yaşanabilir kılınma- gerçekleşmeyecek projeler ortaya dece halihazırdaki problemleri lıdır. Özel araç kullanımının hızla atılabilir. değil, ileriyi de düşünerek yapılma- artışına da çözüm bulunması gere- sı zorunluluktur. kir. Bu aşamada konutu yalnız ya- tırım aracı olarak görmemeli, hem 100 yıl önce motorlu taşıtlar he- yapıcılar, hem de konut sahipleri Geleceğin şehirleri daha nüz yaygınlaşmamışken İstan- yaşanılır, huzurlu ve emin mekân- insanî olmalı, toprağa bul’un yolu çift şeritli olarak o ları inşa etme konusunda özveride daha yakın yaşamalı günün gereklilikleri için tasarlan- bulunmalıdırlar. mıştı. Ancak bu kadar geniş bir ve havayı teneffüs yolun gereğinden fazla olduğu ge- Sivil toplum ve devlet el ele vere- etmeli, topografya rekçesiyle hayata geçirilememiştir. rek adeta bir “imece anlayışı” ile ev- ve coğrafyaya saygılı Günümüzde ise E5 karayolu çoğu ler ve yaşanılan bütün mekânlar bölgede 4 şeridin üzerine çıkarıla- büyük bir bilgelik içerisinde, gele- olmalıdır. Bizimle maz durumdadır. Çözümü ise bu cek nesillerin de hakkını düşünen birlikte diğer canlıların güzergahta bulunan tüm binaları erdemlilikle inşa edilmelidir. Şe- da şehirde hakkı olduğu yıkarak yolu genişletmektir. Günü- hir “herkes için şehir” anlayışı ile unutulmamalıdır. müzde araç sayısını kaldıramayan “merhametli bir şehir” kılınmalı- yollar neticesinde normalde 30 da- dır. “Düne saygı, bugüne adalet ve kika sürecek bir yol iş günleri içe- geleceğe miras olarak ne bırakıyo- Her geçen gün büyümekte olan risinde 2 saatte ancak alınabilmek- ruz” duyarlılığı kaybedilmemelidir. şehirler için yapılacak olan şehir tedir. Her geçen gün artan nüfusa Kentsel Dönüşümden herkes için planlaması, gelecekte inşa edilecek bağlı olarak artan araç sayısı neti- yaşanabilir şehirler çıkmalıdır. yapılar ile sürekli olarak artmakta cesinde 10 yıl sonra metro kentle- Geleceğin şehirleri daha insanî olan insan popülasyonunu kaldı- rin varacağı noktayı hayal etmek olmalı, toprağa daha yakın ya- rabilecek kapasitede yapılmak zo- çok zor değil. şamalı ve havayı teneffüs etme- rundadır. Son dönemlerde çarpık li, topografya ve coğrafyaya saygı- yapılaşmanın önüne geçilse bile es- lı olmalıdır. Bizimle birlikte diğer ki yapıların yenilenmesi gibi büyük

İstanbul DOSYA TOPLANTISI Geleceğin Şehri Üzerine Düşünceler

İdris GÜLLÜCE Çevre ve Şehircilik Bakanı

Prof. Dr. Zeynep TARIM İstanbul Üniversitesi

M. Tevfik GÖKSU Esenler Belediye Başkanı

Ahmet YILMAZ Mimar

Doç. Dr. Aynur CAN Marmara Üniversitesi - Esenler Şehir Düşünce Merkezi Bilim Kurulu Üyesi

Dr. Hasan TAŞÇI Esenler Şehir Düşünce Merkezi Bilim Kurulu Üyesi ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 DOSYA TOPLANTISI ‹ 56 57 ›

Dr. Hasan Taşçı: Öncelikle katı- lımınızdan dolayı hepinize teşek- kür ediyorum. Şehir ve Düşünce dergisinin altıncı sayısının dosya toplantısı için bir araya gelmiş bu- lunuyoruz. Bu sayımızda “gelece- ğin şehrini” konuşacağız. Biliyor- sunuz geçenlerde bu başlık altında bir sempozyum düzenledik. Dergi- mizin bu sayısının konusunu da bu şekilde belirledik. Malumunuzdur ki ülkemiz hızlı, hatta mekânın zaman boyutunu ortadan kaldıracak kadar çok hızlı bir şehirleşme süreci yaşıyor. Böyle bir durumda gelecekte ortaya çıka- cak olan şehir dokusuna dair endi- şeler taşımakta haklıyız. Dolayısıy- la bu konuyu ele almakta fayda var. Ben öncelikle Sayın Bakanımıza şunu sormak istiyorum. Gelecekte bizi nasıl bir şehir bekliyor? Şehirlerimizin özündeki şey bugün kalması çabamızdan dolayı, ne sa- de varlığını devam ettiriyor mu? natta, ne bilimde, ne şehircilikte, İdris Güllüce: Şehir Düşünce Mer- ne ekonomide arzulanan yere ula- kezi’ni kurdukları için, Şehir ve Dü- şamadık. Sanatkârlık zaman iste- şünce dergisini çıkardıkları için ve yen, uğraş isteyen, emek isteyen entelektüel insanları, münevver- Şehir gibi, insanların bir konudur. Niye olamadık? Do- leri bir araya getirerek bu tip hiz- yüzlerce yıl sonrasını ğan her çocuğumuz cepheye gitme metlerde ön ayak oldukları için ön- ilgilendiren bir konuda, adayı, doğan her çocuğumuz asker- celikle belediye başkanımızı tebrik felsefesini, düşünce lik adayı çünkü. Özellikle de serhat ediyorum. Öncelikle belirtmeli- tarzını oluşturmadan boylarındaki yerler bu noktada çok yim ki şehir felsefesi ve düşünce- icraata geçmek daha hassastır. Düşününüz ki 15 sini ortaya koymadan bir şeyleri yaşındaki bir çocuk yüzükoyun dü- hayata geçirmek zor. Hatta her şey zor. Türkiye’de biz şüyor ve ön dişleri kırılıyor. Annesi için geçerli bu. En basit seyahati- asırlardır şehir kurmak hasta olup günlerce yatıyor. Doğu- mizde bile kafamızda program ya- ve güzel şehirler da bir şehirde oluyor bu. Annesi- parız, ondan sonra o seyahatimizi oluşturmakla ilgili ne diyorlar ki ne oldu ki, niye bu gerçekleştiririz. Şehir gibi, insan- çaba harcamış değiliz. kadar rahatsızsın? İşte o kadınca- ların yüzlerce yıl sonrasını ilgilen- ğız şunu söylüyor: “Hani, dişlerle diren bir konuda, felsefesini, dü- çekilip atılan bir şey varmış ya as- şünce tarzını oluşturmadan icraata İdris Güllüce: Geçmişteki bu kö- kerde, benim oğlum onu yapama- geçmek zor. Türkiye’de biz asırlar- tü şehirleşme, kötü yapılaşma, yacak artık” diyor. Çocuğunun as- dır şehir kurmak ve güzel şehirler güzel binaların olmayışının sebe- ker olamayacağının, iyi askerlik oluşturmakla ilgili çaba harcamış bi olarak yargılamaya girmek is- yapamayacağının acısını çekerek değiliz. Şairin dediği gibi “Diyar-ı temiyorum, girmeyi doğru da hasta oluyor kadın. Niye? Bütün küfrü gezdim, beldeler kâşaneler bulmuyorum. Şartlar bunu gerek- dünya yüklenmiş bu topraklara ve gördüm. Dolaştım mülk-i İslam’ı tiriyormuş. Ama bundan sonra ne yüzlerce yıldır devam eden bir hal bütün viraneler gördüm.” yapabilirizi önümüze koyup dü- bu. Sadece Türkiye’nin değil bütün Doç. Dr. Aynur Can: Sayın Baka- şünmemiz lazım. Niye böyle ol- Müslüman dünyanın korunmasıy- nım aslında kadim bir şehir kültü- muş derseniz, sebepleri çok basit. la kendinizi görevli kabul etmiş- rümüz var. Ancak, asırlardır şehir Biz garnizon insanı olmaktan do- siniz. Yani Kuzey Afrika’dan, Ye- kurmadığımızı söylediniz. Bu inkı- layı, ülkenin bütününü koruma ça- men’e kadar bu coğrafyada İslam tayı biraz açmanız mümkün mü? bamızdan dolayı, asırlardır vatan dünyasının muhafızlığını yapmak- Siyasi, sosyal, kültürel v.s. hangi savunmasında bulunmamızdan la ilgili bir görevi var bu toprakla- saikler şehirleşme anlayışımız üze- dolayı, Anadolu platosunun kale rın çocuklarının. Böyle olunca da rinde menfi etkilere sebep oldu? olarak ve bu milletin kendi elinde birçok alanda gelişebilme şansımız olamamış. Önceki gün Hafız Hak- kadar gelmiş, meclisin Ankara’dan kurmuşlar, hem de tarihi değer- kı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü ki- Kayseri’ye taşınmasının tartışıldı- lerini yeniden hayata geçirmişler. tabını okudum. Berlin’e seyahat ğı günler olmuş. Eskişehir’le, İz- Sanıyorum ki ortada bir de zihni ediyor, I. Dünya Savaşı başlamış. mir arası olduğu gibi yakılmış, yı- problem söz konusu. Tarihimiz- Yolda gördüğü Avrupa şehirlerini, kılmış, insanlar perişan edilmiş. den, kültürümüzden kopmuş olma evlerini anlatıyor. Diyor ki en basit İnsan zenginliği bakımından da gibi bir sorun var. Bu noktada mü- bir Alman’ın evi bile bizim padişa- yok edilmişsiniz. Balkan cephesin- saade ederseniz Zeynep hocama hın evinden daha güzel. Niye? Bi- de yok edilmişsiniz. Sarıkamış’ta söz vermek istiyorum. Tarihimiz- zim ev yapmaya, sanat eserleri or- yok edilmiş, Galiçya’da yok olmuş, de, kültürümüzde olup da bugün taya koymaya yani böyle mabetler Kanal Harekâtı’nda, Yemen’de yok olmayan ne var ki bu kaos orta- vs. dışında şehirler kurmaya, güzel edilmiş… Kurtuluş Savaşı olmuş. ya çıkmış? Buradan devam edelim şeyler yapmaya vaktimiz olama- Çanakkale’de 250 bin tane okumu- Hocam, buyurun. mış. 1900’lü yıllarda yakılmış, yıkıl- şumuz, yazmışımız, doktorumuz, mış bir vatanımız var. Yani bir Bal- ilim adamımız, lise mezunumuz, kan mağlubiyeti yaşamışız. Dört neyimiz var ise hepsi gitmiş. Lise- milyonun üzerinde insanımız soy- ler var ki bir kişi bile mezun vere- Biz garnizon insanı kırıma uğramış. Kadınlarımız peri- memiş o yıl. Yani bunları yaşayan olmaktan dolayı, şan edilmiş, çocuklar katledilmiş, bir ülkeyiz. Sonuçta bir Cumhuri- ülkenin bütününü insanlar yakılmış. Balkan bozgu- yet kuruluyor yokluklar içerisinde. koruma çabamızdan nunun geçenlerde 100. yılıydı, pek Sanayisi yok. Çivi üretemeyen bir dolayı, asırlardır dile getirilmedi. Başlı başına bir fa- ülkeyiz. Bu noktaya gelinmiş. Ana- vatan savunmasında ciadır. Düşünün, 13-14 milyon nü- dolu’da çiviye İngiliz mıhı derlerdi fusu olan Türkiye’ye, bir anda 3-4 eskiden. Çünkü çivi İngiltere’den bulunmamızdan dolayı, milyon insan gelmiş. Bunların evi gelirmiş. Atınızın nalının çivisi bi- Anadolu platosunun var, barkı var, hamamı var, cadde- le dışarıdan gelen bir zamandası- kale olarak ve bu si var, eşyası var. Ama hiçbir şeyi nız. Bu çerçevede bakmak lazım. milletin kendi elinde yok… O vaziyette gelmişler ve siz Nüfusun çok önemli bir kısmı, % kalması çabamızdan onları yerleştireceksiniz, geçindire- 80-82’si köylerde yaşıyor. Derken dolayı, ne sanatta, ne ceksiniz. Doğu’da üç kere Rus işga- ekonomik sebeplerden şehirlere li olmuş ve 6-7 şehrimiz yakılmış, göç var ama bu göç çok hızlı, nüfus bilimde, ne şehircilikte, yıkılmış, insanlar katledilmiş. Van artışı çok büyük. Nüfus çok hızlı ne ekonomide arzulanan şehri baştan sona yakılmış. Şimdi geliyor, devlet imkânları, eğitimin yere ulaşamadık. Van şehrine gittiğinizde görürsü- imkânları, şartlar o gelenlerin düz- nüz eski Van denilen bölge yakıl- gün şehirler yapmasına, mimarlık, mış. Bir komutan üstlerine şöy- mühendislik hizmeti alan şehirler Prof. Dr. Zeynep Tarım: İslam le yazıyor:“Hepsini öldüremedik, yapmasına engel. Devletin ekono- dünyasına baktığınız zaman en er- çünkü 2-3 bin kişi lazımdı. Karları, misi açısından da engel, vatandaş ken tarihten beri şehir üretebilen, yolları temizlemek, kanalizasyon açısından da engel... Gelmiş başını şehir yapabilen bir topluluk görü- vs. işler için şu kadar kişi lazımdı. sokacak bir yer bulmanın çaresine rüz. Sadece İstanbul değil. Bir ül- Bu yüzden kalanı öldüremedik” di- girmiş. Bu arada mühendislik hiz- kenin tek şehirli olması o medeni- yor. Şimdi böyle bir hal de yaşan- meti almış mı, teknik uygun mu, yetin çok az üretebildiğini gösterir. mış. Yunan kuvvetleri Alaplı’ya malzeme uygun mu, kolonu yeterli Güney-Batı Asya bölgesi Mavera- mi diyecek hali yok. Kiradan kurtu- ünnehir’den Üsküp’e kadar, hat- layım, çoluk çocuğumun hayatını ta daha öteye kadar alabileceğiniz kurtarayım çabası içerisinde mu- yekpare bir alandan bahsederek hitler oluşmuş, semtler oluşmuş, -özelde Osmanlı’dan bahsettiği- evler oluşmuş. Sonra da bugünkü niz zaman- tek şehir üretmediği- Türkiye ile muhatabız. Ben burada ni görüyorsunuz. Fakat bugün bi- herhangi bir kesime yanlış yaptılar ze intikal eden yalnızca İstanbul demekten çok bundan sonra her- gibiymiş gibi bir tutum içindeyiz. kesin üzerine düşeni layıkıyla yap- Aslında öyle değil. Mesela Amas- ması gerektiği düşüncesindeyim. ya var, Erzurum var, Kütahya var, Karaman, Sivas… Bu şehirlerimiz- Dr. Hasan Taşçı: Benzer durumu, den bir kısmı takriben 2000 yıldan belki daha fazlasını İkinci Harp’te bu yana aynı kültür ve medeniye- Almanya yaşamış ama adamlar İdris GÜLLÜCE tin mensupları tarafından şekillen- hem sağlıklı hem güzel şehirler dirildi. Buna karşılık 12. yüzyıldan ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 DOSYA TOPLANTISI ‹ 58 59 ›

beri Avrupa’nın önemli şehirleri- ne bakalım. Mesela Viyana geç- İstanbul’u korumak mişte olduğu gibi bugün de kendi aydınını üretebiliyor. Ama şehirle- için mutlaka alternatif rimiz bugün bunu yapabiliyor mu şehirler üretmeliyiz. diye sormak lazım. Bir şehir kendi şehirli insanını üretebilmeli. Ken- di seçkinlerinin yetişmesi gereken Bir şey anlatacağım… Kanuni Sul- muhitlere sahip olmalı. Kendi seç- tan Süleyman zamanı, sene gali- kinlerini ve kendi insanını toplu- ba 1565… Kanuni Sultan Süley- ma dâhil edemiyorsa, onları bün- man şehre su getirmek istiyor. Ve yesinde rahat ettiremiyorsa, orada bu amaçla Kağıthane civarında- ona yaşama hakkı vermiyorsa o za- ki Bizanslılardan kalma su yolla- man o şehir üstüne yeniden dü- rı üzerinde çalışıyor. Devamlı gi- M. Tevfik GÖKSU şünmek gerekir. Sorun işte oradan diyor geliyor, nihayetinde orada buraya intikal ediyor. Mesela Şeyh Nikola isimli bir Rum su yolu işçi- Hamdullah bütün bir Osmanlı ta- si ile karşılaşıyor. Bakıyor ki haki- olduklarını teslim etmek mümkün rihine estetik bağlamda çok bü- katten adam bu işi ve su yollarını olabilir. Hem kendinden sonrakini, yük etki yapmış olan bir adamdır. çok iyi biliyor, şehre su taşıyabi- hem ülkenin tamamını düşünmeyi Bütün hat sanatının ve dolayısıy- lecek, onunla şehre büyük ölçüde öneriyorlar. la Osmanlı estetiğinin ve Osman- su getirmek üzere anlaşıyor. Fa- M. Tevfik Göksu: Göçü tetikle- lı zevkinin şekillenmesini sağla- kat adam birkaç gün sonra orta- meyelim diyorlar. Yani şehrin bu- yan adamdır. Bu adam Amasya’da dan kayboluyor. Meğer Sadrazam gün içine düştüğü duruma engel yetişmiş bir adamdır. Amasya’ya Ali Paşa’nın isteğiyle adamı hap- olmak istiyorlar. Biliyoruz ki bu- baktığınızda 16.yüzyıl başlarında setmişler. Nihayetinde Sultan Sü- gün ortaya çıkan kent sorunlarının aydın, sanatkâr yani kendi seçkin- leyman durumu anlıyor ve maiye- en önemli sebeplerinden biri şeh- lerini yetiştirebilen bir kenttir. İs- tindekilerden bu durumun izahını rin hazım kapasitesinin üzerinde tanbul’a rakip değildir, farklı bir şe- soruyor. Bu çok değerli bir adam göç almasıdır. Göç aynı zamanda kilde yapar bunu. Ama şimdi biz iken ve onunla Kağıthane’den şeh- kalktığı yere de zarar veriyor. Hem oradan buraya geldiğimiz zaman re su taşımayı amaçlıyorken bu du- kalktığı yerdeki hem de yerleştiği bugün sadece İstanbul’u üretebilir ruma nasıl engel olunur diye. Dev- yerdeki yapıyı bozuyor. Ekonomik olarak görüyoruz. Çünkü kültür sa- rin devlet adamlarının çok ilginç ve kültürel olarak sorunlara sebep natla meşgul olan şehrin aydınları bir cevabı ve 16.yüzyıl tarihçisinin oluyor. -Erzurum ya da ne bileyim Sivas’ta çok güzel bir anlatımı var bu olay- Prof. Dr. Zeynep Tarım: Tabii ki. bile olsalar- kendilerini ancak İs- la ilgili. Diyorlar ki: Hükümdarım, Büyük bir göçten bahsediyoruz… tanbul’da ifade edebileceklerine siz, bugün bunu yaptığınız takdir- Ve çift bozanlar biliyorsunuz Os- dair bir kanaat edinmiş durumda- de ülkenin tarımına zarar verecek- manlı döneminde tarımın çökme- lar. Şu hususta benim çok kesin siniz. Çünkü çift bozanlar çıkacak sine neden olan şey… Bir şehirde bir kanaatim var: İstanbul’u koru- ve İstanbul’a gelecekler diyorlar. mak için mutlaka alternatif şehir- İstanbul’un her yerinde su olduğu ler üretmeliyiz. Tabii belki herke- zaman, her yerinde çeşme olduğu sin fikri bu yöndedir. Ama başka zaman Arap ve Acem diyarından bağlamlarda, başka platformlarda pek çok kişi buraya üşüşecek. Do- bunun üzerinde daha farklı bir şe- layısıyla tarım çökecek, işte şu ola- kilde konuşmalıyız. Yani Yozgat’ı cak bu olacak nihayetinde şehirde- konuşalım, mesela Niğde’yi konu- ki halka ve askere yetecek yiyecek şalım. Erzurum olabilir, Diyarbakır bulmak müşkül olacaktır. Bunu si- olabilir, Sinop olabilir, herhangi bir zin döneminiz için yapabiliriz ama şehir… Bunların üzerinden fikirler (Hadise Sultan Süleyman’ın ölme- üreterek konuşalım. Bunlar nasıl sinden 2 sene önce vuku bulmak- geliştirilir? Bir şehirden ne bekliyo- ta) bizden sonraki kuşaklar zor ruz? Yani bir kültür şehri olmasını durumda kalacaklardır. Hizmet ge- mı bekliyoruz? Ticaret şehri olma- tirmek nedir? Halkın faydasına gi- sını mı bekliyoruz? Ve bu şehirlere bi görünen bir işin engellenmesi- yatırım yaparken nasıl bir geri dö- ni eleştirebilirsiniz tabii ki. Büyük nüşün olmasını istiyoruz? resme, kısacası ülkenin bütününe Zeynep TARIM bakıldığında belki ne kadar haklı geleceği konuşmamızın sebebi bu toplumun geleceği konuşmaya başlamış olmasındandır. Eğer top- lum geleceği konuşmamış olsay- dı ve bugün zihnimizdeki mekân tasavvuru dün gibi olsaydı bugün belki biz gelecek şehirlerden falan bahsetmeyecektik. Çünkü bizim şehirlerimiz kurulurken rüyaları- mızdaki gibi korku ve ümitler üze- rine kurulmuş. Anadolu’dan göçle gelmiş ve göçle geldiğinde, İstan- bul’a ilk -Anadolu da bir tabir var- dır ya, mitilini atmak diye- mitilini attığı yeri kendisine mekân edin- miş. Kendisine mekân edindiği yer sadece ve sadece kendisini değişik şeylere karşı koruyacak, kollayacak dört tane duvar. Onun için yaşaya- bileceği bir mekândan daha çok ko- runabileceği bir mekân olarak inşa etmiş. İşte bugün dün korunabi- çok fazla bir alan açtığınız zaman Yani 20 sene İstanbul’da yaşadığı- lecek mekân olarak inşa ettikleri o kısım şehre geliyor bu da birkaç nız zaman ancak İstanbullu olabi- şehri, bugün yaşayabilecekleri bir mühim damarı; zanaatı, küçük es- lirsiniz. Anadolu’nun bazı şehir- şehir olarak inşa etmemizi istiyor- nafı ve tarımı öldürüyor. lerinde 10 senedir: Kayseri’de 10 lar bizden. Bu da tamamıyla toplu- sene yaşadıktan sonra ancak Kay- Dr. Hasan Taşçı: Sayın Bakanı- mun gelişmesiyle doğrudan oran- serili sayılabiliyordu insanlar. mız Esenler’de verdiği konferans- tılı bir süreç. ta göç ve güçten bahsetti. Haki- Dr. Hasan Taşçı: Ben buradan Be- katen biliyoruz ki Roma’yı yıkan lediye Başkanıma bir şey soraca- kavimler göçü. Ve Anadolu’yu orta- ğım. Sayın Başkanım göçün ortaya ya çıkaran da bir göç… Çok büyük çıkardığı, göçün çok hızlı bir şekil- Biz bugün geleceği bir güç, hem yapıcı, hem yıkıcı bir de inşa ettiği bir şehrin yöneticisi konuşuyorsak, geleceği güç. Şimdi de İstanbul’ un sorunla- ve bunun zorluklarını yaşıyor. konuşmamızın sebebi rına sebep olan göç. Sadece İstan- M. Tevfik Göksu: Hem de çok bu toplumun geleceği bul’un değil. Ankara, İzmir, Diyar- hızlı. konuşmaya başlamış bakır, hepsi göçün ortaya çıkardığı olmasındandır. Eğer sorunları çözmeye çalışmaktan ge- Dr. Hasan Taşçı: Göçün inşa etti- leceğe dair bir şey düşünemiyorlar ği bir şehirden geleceğe bakınca ne toplum geleceği bile. görüyorsunuz Başkanım? konuşmamış olsaydı ve bugün zihnimizdeki Prof. Dr. Zeynep Tarım: Bir bakı- M. Tevfik Göksu: Şimdi aslın- ma göç olmalı aslında yani İstan- da Sayın Bakanımın bugünkü ko- mekân tasavvuru dün bul’u ayakta tutan Batı’yı ayakta nuşmasında bahsettiği göç ve güç gibi olsaydı bugün belki tutan Asya’dan gelen göç. Ama bu meselesi -hem pozitif boyutuy- biz gelecek şehirlerden yeni değil. 14.yüzyılın sonundan la hem negatif boyutuyla- iyi de- falan bahsetmeyecektik. beri bu göç devam ediyor. Prob- ğerlendirilmesi gereken bir şey. lem göçün oranından kaynakla- Hocamın da söylediği gibi göç, nıyor. Kısaca 100 bin kişilik şehir toplumsal hareketliliği sağladığı İdris Güllüce: Ekonomi geliştikçe, kaç bin kişiyi besleyebilirse o kadar takdirde bir takım pozitif katkılara kültürel yapı geliştikçe, eğitim ge- gelmeli. Bazen biraz üstünde olabi- sebep olabildiği gibi bir takım kül- liştikçe ihtiyaçlar, talepler de deği- lir ama göç mevcut nüfusun-halkın türel transformasyon da gerçek- şiyor. “Efendim, ben sabahları yü- yaşama, işine gidip gelme, geçinme leştiriyor. Göçle kurulmuş şehir- rüyüş bandı istiyorum, bunun da hakkını elinden almamalı. Zaten lerde geleceği konuşmak aslında özel toprakla kaplanmış olmasını, şehirleşmenin de bir oranı vardı. toplumun da, ülkenin de geleceği sert zemin olmamasını istiyorum.” Osmanlı döneminde, bazı tarih- ile çok doğrudan orantılı. Mesela diyen bir kitle on beş sene ev- lerde, İstanbul için bu 20 senedir. biz bugün geleceği konuşuyorsak, vel yoktu. Ben Tuzla’da 92’de yeni ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 DOSYA TOPLANTISI ‹ 60 61 ›

belediye başkanı oldum. Bizden ne hiyerarşisi olarak tanımladığı mer- arabanızı kullanırken yapabilmek- istiyorlardı? İçme suyu istiyorlar- divenin hangi basamağında duru- tesiniz. Evinize vardığınızda ye- dı. Sonra kanalizasyon istiyorlar- yorsa onu talep ediyor insan. An- meğiniz pişmiş oluyor. Teknolojik dı. Yürüyüş yapıyorlardı belediyeye cak yapmanız gerek bir şey daha olarak bu düzeye geldi ama insanın doğru. “Foseptikler sokağa akıyor; var. Şehri salt talebe göre biçimlen- ruh kültürü, insanın insanla olan ilçede kolera olacak. Bir an ev- dirmek sorunlara yol açar. Turgut ilişkisi, insanın tabiatla olan ilişki- vel kanalizasyonumuzu düzeltin.” Cansever’in tanımlamasıyla öyle si, insanın canlılarla ilişkisi, insa- Başkan olduğumuzda içme suyu, bir mekân organizasyonu oluştur- nın gönül dünyasının hali, insanın kanalizasyon istiyorlardı. Sonra malıyız ki, o doku insanlara farklı sevmeyle ilgili hali hiç gündeme yol istemeye başladılar. Yollarını ufuklar açabilsin. Ortaya çıkardı- gelmemekte… Mekanik, sadece yaptık, kanalizasyonu yaptık. Bu ğımız doku orada yaşayanlara ait ben diyen, anne, baba, komşu, ai- sefer “yollarımız asfalt olmalı” de- olduğu medeniyeti ve sahip oldu- le, bayrak, devlet gibi değerleri ta- diler. Yollarının asfaltını yaptık. ğu değerleri hatırlatmalı. O zaman nımayan, bunlara hiçbir önem at- Bir müddet sonra “telefon ve elekt- “gelecek” dediğimiz zaman farklı fetmeyen bir insan tipine doğru rik kabloları sokakta açık olmasın, uyanışlar olacaktır. gidiliyor. Diyelim ki biz çok güzel bunları yerin altına alın” dediler. şehirler kurduk. Çok teknolojik şe- İdris Güllüce: Haklısınız hocam. Bakın gelişmeyle direk ilişkili bun- hirler kurduk ve havaalanlarımız Şehircilik ile ilgili tartıştığımız, lar. Telefon ve elektrik kablolarını oldu, hızlı trenlerimiz oldu, alt ya- konuştuğumuz zamanlar altyapı, yerin altına aldık. Sonra “iyi de baş- pılarımız, üst yapılarımız oldu, ba- otopark miktarı, bina yükseklik- ka şehirlerde doğalgaz var da biz- rajlarımız oldu, elektrik santralleri- leri, donatı alanlarına vakit ayır- de niye doğalgaz yok?” Doğalgaz miz oldu ama gençlerimizin ruhları dığımız kadar insan unsuru ile de istemeye başladılar, doğalgazlarını ve kimyaları sevmekten uzaksa… ilgilenmek durumundayız. Bugün yaptık. Sonra bir kahvede konuş- Yani komşusunu bile tanımak is- dünyada oluşturulmak istenen bir ma yapıyorum. Kalktı vatandaş de- temeyen, komşusunun bile cena- dominant kültür var. Tüketen, ben di ki mahallemizin tiyatrosu yok. zesinde veya iyi gününde olmak is- merkezli, yereli yok eden bir kültür İsveç’te, Rusya’da her mahallede ti- temeyen, aile içi ilişkilerinde bile oluşturuluyor. Ve bu kültür gittik- yatro var. Biz işte şu kadar nüfuslu önce ben diyen bir Türkiye. Hiçbi- çe bütün dünyayı sarıyor. Yani ye- bir mahalleyiz bir tiyatromuz bile rimize Allah böyle bir şey nasip et- rel ne varsa yok eden, değerlerin yok. İçme suyu ile başlayan talep- mesin. Hepimiz böyle deriz. O za- hepsini yok eden… Ve narsist, ben ler, ekonomi geliştikçe ve imkânlar man şehirleri konuşurken insanı merkezci bir insan tipine doğru gö- arttıkça farklılık göstermeye başla- da konuşmak ve insanın psikolo- türüyor insanları. Ben, mühendis dı. (Bu talebi niye yaptılar, demiyo- jisini bu anlamda değerlendirmek kökenli olmama rağmen Batı’nın rum. Tabii ki yapacaklar) İstekler lazım. Batı’nın batmış olan, gittik- sosyologlarını okuyorum, Batı in- tiyatro talebine doğru geldi. Belki o çe paganizme doğru kayan insan sanı, geleceği ile ilgili endişeler ta- mahallenin tiyatrosu yapıldığında tipindense sevgiyi arayan, muhab- şıyor. Her şeyine ulaştı bu çağın başka bir taleple muhatap olacak- beti arayan, dostluğu arayan, di- insanı. Yani elindeki uzaktan ku- sınızdır. Çünkü Türkiye’nin ekono- ğergamlığı arayan ve ülkemizde bu mandayla, evine gitmeden, evin- mik şartları, eğitim durumu şimdi duruma özlem duyan milyonlarca deki fırının, tavuğu kaç derecede çok gelişti. insan olmasının devamlılığını nasıl pişirebileceğine karar verebilece- sağlarızı da şehirle beraber düşün- ği tekniğe ulaştı. Bu işlemi yolda mek lazım. Şehircilik ile ilgili tartıştığımız, konuştuğumuz zamanlar altyapı, otopark miktarı, bina yükseklikleri, donatı alanlarına vakit ayırdığımız kadar insan unsuru ile de ilgilenmek durumundayız.

Doç. Dr. Aynur Can: Bu durum insanın tabiatına uygun olanı ifa- Aynur CAN de ediyor. Maslow’un ihtiyaçlar bulunalım ama eski şehirlere bak- hem de zamanın idrakiyle insa- O, aklın korunduğu, tığımızda bugünün insanının ihti- nın ruhunu mekânın içine geçirir. yaçlarını karşılayabilecek nitelik- Bu açıdan düşünüyorum ki benim malın korunduğu, ler var mı? Örneğin çıkmaz sokaklı hayatım belli, hayat çizgim belli, canın korunduğu, olan şehirler bugün ne kadar ihti- bir şehirden ne beklerim. İnandı- neslin korunduğu, yacı karşılayabilecek niteliktedir. ğım değerleri yaşayabileceğim bir dinin korunduğu, Ya da o günün ihtiyaçlarıyla bugü- mekân isterim değil mi? Yani, ka- yani o korunması nün arasındaki farkı nasıl izole ede- pımdan çıktığım zaman camiye gi- gereken beş temel bileceğiz. Bu açıdan, bu göçle oluş- debileceğim, komşumu görebilece- muş şehirlerimizde biz bir takım ğim, çocuğumun ahlaklı, güvenli mekanizmaya sahip şanslarımızı kaybetmişiz ama hiç ve huzurlu bir ortamda oynayıp ge- şehri belki bu gelecek olmazsa mesela şu dönüşüm sü- lişebileceği bir mekân… Başka? Ay- tasavvuru içerisinde recinde bir takım şansları yeniden nı zamanda yeni şehir veyahut da inşa edebiliriz. kazanabiliriz. Özellikle şehrin bir gelecek şehir, aynı zamanda gelece- takım tehditlerini fırsata dönüş- ğin toplumsal vizyonunu içermesi türüp belki geleceğin şehrini yine gerekiyor. Bugün konuştuğumuz M. Tevfik Göksu: Bakın şöyle bir o mana ile kurabiliriz. Yani o, aklın konular… Mesela artık bilgi şehir- baktığımızda o kadar hızlı bir süreç korunduğu, malın korunduğu, ca- leri üretmek durumundayız. Çün- yaşıyoruz ki… Ben 6 yıldır beledi- nın korunduğu, neslin korunduğu, kü şuanda en kıymetli meta nedir? ye başkanıyım. 2009 yılında halk dinin korunduğu, yani o korunma- Bilgi. Bilgi üreten şehir olmak zo- meclislerinde ve halk günlerinde sı gereken beş temel mekanizma- rundayız. Bu açıdan yeni şehirle- benden talep edilenlerle bugün ta- ya sahip şehri belki bu gelecek ta- rimiz, gelecek şehirlerimiz bilgiyi lep edilenler arasında şöyle bir ista- savvuru içerisinde inşa edebiliriz. de üretecek, geleneği de koruya- tistik yapsam birbiri ile hiç alakalı Ben şahsen şöyle oturup, insanca cak, geleceği de inşa edecek. Az ön- olmayan talepler var. Ve taleplerin yaşanabilecek bir şehir nedir diye ce sayın bakanımız çok önemli bir hepsi yaşam kalitesi ile ilişkili ar- tasavvur ettiğimde kendi kendi- şey söyledi. Aslında baktığımızda tık. Daha konforlu, daha güvenli, me şuraya varıyorum: İnsanı mu- bugünkü şehirlerimiz üzerinde en- daha huzurlu bir yer talepleri var. hatap alan bir şehir olması gereki- telektüel fantezi yapmaya müsait Bu açıdan baktığımızda aslında biz yor, mekânı muhatap alan bir şehir değiller. Şimdi desek ki: “biz Esen- şehir konu olduğunda hep eskiye olması gerekiyor ve zamanı muha- ler’de bahçeli ev yapacağız…” Her- atıfta bulunuyoruz. İşte bizim me- tap alan bir şehir olması gerekiyor. halde bize gülerler. Bu üç şeyi muhatap alırsa, üçü bir- deniyet kodlarımızda şu şeyler var- İdris Güllüce: Ama güzel olur biri içerisinde hem zamanın idraki- dı, bunlar vardı, vesaire şeyler var- yapabilsek. dı. Tabii ki kendi kodlarımıza atıfta ni okur, hem insanın ruhunu okur, M. Tevfik Göksu: Yapabilsek çok güzel olur. Ama bir metrekare dahi boş alanın kalmadığı bir yer burası. Efendim kilometre kareye 70 bin insanın düştüğü, kişi başı yeşil ala- nın 0.3 metrekare olduğu bir yer… Niye? Çünkü dün bu ülkede şehir- ler kurulurken kontrolsüz, plansız kurulmuş. Bir vizyona mebni ku- rulmamış, bir tasavvura ait şehir kurulmamış… İşte biz şimdi dü- nün yanlışlarını bir fırsata dönüş- türme gayretindeyiz. İnsanı kendi mekânıyla beraber bütünleştirerek asgari, insan yüzlü şehirleri kurabi- lecek bir farkındalığı, bir tartışma- yı başlatırsak hiç olmazsa bundan sonra inşa edilecek şehirler konu- sunda çok önemli bir adım atmış oluruz. Yani her şeyden de önem- lisi, bir temel atıldığında, bir beton İdris GÜLLÜCE, M. Tevfik GÖKSU temeli attığımızı değil de bir bina- nın temelini attığımızı değil de, bir ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 DOSYA TOPLANTISI ‹ 62 63 ›

medeniyetin temel taşlarının te- var. Ben bu düşünceye muhalifim. Tabii ilk girişte söylediğim düşün- melini atıyoruz idrakiyle inşaat te- Çünkü, Batı’da, hiçbir ülkede bizim ce, felsefe gibi asıl paradigmalar alt mellerini atar ve sonunda bir silü- gibi göç olmamış, bizim gibi dina- üst edilince birçok şey de yok edi- et, bir şehir hiyerarşisini, bir şehir mik bir nüfus yok. Dün nüfusu liyor. Yani tarihiyle kavga eden, yapısını ortaya çıkartmış oluruz. 15 bin olan Sultanbeyli’nin bugün kültürüyle kavga eden, geçmişi ile 500 bin nüfusu var. Dünyada bu- kavga eden, aidiyetiyle kavga eden, nun bir örneği yok. Yani 15-20 se- yazılı kitabeleri yok etmek için ka- ne içerisinde nüfusu 30-40 katı ar- nun çıkartan bir anlayış var. Kita- Bundan böyle yeni tan bir şehir var mı? Bir yer var mı? belerin yok edilmesi ile ilgili yasa Türkiye’de kendi Ben İstanbul’da, Üsküdar’da büyü- var. Yani hiçbir binanın önünde değerlerini, eski düm. Ortaokul, lise, üniversiteyi eski alfabeyle bir kitabenin olma- eserlerini koruyan, Üsküdar’da okudum. Şimdi Üskü- sının yasaklandığı kanun var. Bu- tarihiyle bağlarını dar’da 7:20 vapuruna bindiğinizde na Tuğra Kanunu diyorlar. Bildi- kurmaya çalışan, insanları tanırdınız aşağı yukarı. ğiniz gibi İstanbul Üniversitesi’nin En azından kim olduğunu bilmese- cephesindeki yazıları birara alçı ile tarihi eserlerini ihya niz de, bunlar 7:20’lerdir, 7:40’lar- kaplamışlar. Allah’tan alçıyla kap- etmeye çalışan bir dır derdiniz. O vapuru kaçırdınız lamışlar da tekrar eski haline geti- anlayış hâkim olacaktır. mı 7:40 bizim vapurun yolcusu de- rilebilmiş. Bu bir sanat eseridir. O ğil derdiniz. Şimdi böyle bir Üskü- hat, çok hattatın yazamayacağı ka- dar’dan nüfusu yarım milyon olan dar yüce değer taşıyan bir yazıdır. Dr. Hasan Taşçı: Sayın Bakanım, bir Üsküdar olmuş. Bu, 20-30 sene Ama kaplanmış, kapatılmış. Ça- şehircilik anlayışımızı bugünlere içinde gelişmiş. Allah rahmet eyle- nakkale’de, zannediyorum Çimen- getiren bazı süreçleri dile getirdi- sin Ahmet Yüksel Özemre’nin “Ah lik Kalesi’dir. Orada bir binanın ki- ğiniz. Göç, toplumsal hareketlilik, Üsküdar, Üsküdar” ve “Üsküdar’da tabesinin harfleri demir kalemli ekonomi, ziraat v.s. Peki bugüne Bir Attar Dükkânı” diye kitapları- uçla kazılmıştır. Geçmişle ilgili tah- gelirsek tam olarak neresindeyiz nı okudum. Ben %80’ine şahidim ribi bir cedelleşmenin hakim oldu- işin? Önceliklerimiz neler? Ekono- orada anlatılanların. Şimdi bakın ğu bir anlayış, tarihi olan, kültürel mi, estetik, kültür… Neyi önceleye- bu söylediğim ile aramızda kırk yıl olan ne varsa ona tahribi de doğur- ceğiz, neyi örnek alacağız? var. Ama o kırk yıla rağmen, ben o muş. Üsküdar dedik ya… Üskü- İdris Güllüce: Çoğu okumuşları- bahsettiği yerleri biliyorum. %80’ dar’da Sultantepe’yi ve Kaptanpaşa mızın Türkiye’yi yeterince bileme- ini biliyorum. Ne olmuşsa 80’ler- Mahallesi’ni çok iyi bilirim. Kap- yişinden kaynaklanarak, hep Batı den sonra olmuş. Şehir tahribatı, tanpaşa Mahallesi, Kız Kulesi’nin şehirlerini bize örnek göstermeleri kültürel eserlerin yok oluşu var. biraz arkalarıdır. Sultantepe de, Üsküdar İskelesi’nin hemen kar- hükümet olduktan sonra kaç bin iyi olurdu. Ben çocukluğumda Üs- şısındaki o setin üstüdür. Ahşap tane vakıf eser ihya edilmiştir, ye- küdar’ı hatırlarım. Üsküdar’da her- konaklar vardı. Her birisi destan- niden inşa edilmiştir. Bütün Türki- kesin bahçesi vardı. Bizim 30-40 sı güzellikte ahşap konaklardı. Her ye için geçerlidir bu. Yok edilmekte metrekare bir bahçemiz vardı. Bah- katın yüksekliği 4,5-5 metre… Da- olan, hatta kötü amaçlarla kullanı- çemizde incir ağacı, nar ağacı var- irenin yüksekliğini düşünebiliyor lan binlerce vakıf eseri tekrar kendi dı. İyi de Üsküdar’da yeniden onu musunuz? Boğazı gören, muhte- mecrasına getirilmiştir, getirilmeli- nasıl ihya edersiniz ki? Her taraf şem ahşap abidelerdi bunlar. Bun- dir de. Tabii bu menfi anlayış ülke- apartman olmuş, her taraf bitmiş. ların hepsi yakıldı, yıkıldı, beton, mizin diğer zenginliklerinin tahri- Onu ihya edemezsiniz. Ama yeni- ne olduğu belirsiz, kimliksiz bina- batına da sebebiyet vermiş. Çünkü den yapılaşmada şunu ihya etme- lara dönüştürüldü. İşte bunun kö- oluşturulan anlayış, bizim olan ne miz mümkün. Yeterli donatı alan- kenini ararsanız, eğer siz kendi ta- varsa yanlıştır algısıyla hiçbir de- ları, yeterli otoparkları olan, yeterli rihinizle, kültürünüzle, sanatınızla ğer taşımayan bir insan tipine doğ- ibadethaneleri olan, yeterli spor kavgalıysanız akabinde müteahhi- ru götürmüş ve kötü şehirlerin alanları olan bir şehre dönüştüre- diniz de böyle oluyor, inşaatçınız oluşmasına; güzelliklerin de yok bilirsiniz. Yeni Türkiye’de bunları da böyle oluyor. Sonuç da bunu do- edilmesine sebep olmuş. Bu hız- sağlayabiliriz. Buna doğru gitme- ğuruyor. Kimliksiz, kişiliksiz bina- lı yapılaşmanın sonucu çok kötü liyiz. Burada mimarlarla, şehircilik lar yapılıyor ve geçmişe ait ne var- malzemeden, çok hızlı ve çok kötü uzmanlarıyla bazen anlaşamadığı- sa hepsinin yanlış olduğu kanaati kalitede gecekondular yapılmış, on mız konular oluyor. Şöyle ki, onlar oluşturularak insanların geçmişle binlerce binanın olduğu şehirlere, olması gereken, ideal olan şeyleri de bağları koparılıyor. Bütün va- kasabalara sahip olmuşuz. Esen- söylüyorlar. Ama katiyen söyledik- kıf eserleri talan edilmiş, satılmış, ler de bunun en güzel örneği. Ye- lerinin yanlış olduğunu söylemi- yüzlerce cami satılmış, yıkılmış. şil alan yok, futbol sahası yok, spor yorum. Ama nasılının cevabı yok- Tabii bu tarihle, kültürle kavganın alanı yok, otopark yok, donatı ala- sa o sadece temenni olur. Yani işte akabinde, ikisiyle birlikte kavganın nı yok, yok yok yok. Böyle bir şey- efendim, İstanbul’da ortanca çiçek- sonucunda, İstanbul gibi Sivas gi- le muhatap olmuşuz. Bundan böy- lerinin olduğu bahçeleri olan evle- bi Kütahya gibi bizim birçok tarihi le buna izin veremeyiz. Yani olması re dönüştürelim. … Harika bir dü- özellikli olan şehirlerimizde tarihi gerekenleri konuşmamız lazım. Ta- şünce, güzel de bu, nasıl olacak? bina ve sanat binalarının yok oluşu bii olması gereken idealler başka, peşinden geldi. Bu başlı başına bir olabilecek olan şeyler başka, yapa- problemimiz. Bundan böyle yeni bileceğiniz şeyler başka şeyler. Şim- Türkiye’de kendi değerlerini, eski di siz, Esenler’de işte çok yüksek Tarihle, kültürle eserlerini koruyan, tarihiyle bağla- olmayan, 2 katlı, bahçeli, bahçesin- kavganın akabinde, rını kurmaya çalışan, tarihi eserle- de çiçekleri olan, sokakları çok ge- ikisiyle birlikte rini ihya etmeye çalışan bir anlayış niş bir şehir nasıl oluşturursunuz? kavganın sonucunda, hâkim olacaktır. Olmaktadır, ol- İstediğiniz kadar hayal edin, bu- İstanbul gibi Sivas gibi muştur da. Sayısından emin olma- nu oluşturamazsınız. Böyle olsay- Kütahya gibi bizim dığım için rakam vermeyeyim ama dı çok mu iyi olurdu? Elbette çok birçok tarihi özellikli olan şehirlerimizde tarihi bina ve sanat binalarının yok oluşu peşinden geldi.

Dr. Hasan Taşçı: Sayın Bakanım bunu, mimarımıza soralım isterse- niz? Ahmet Bey bize hayal ettiği- miz şehri nasıl kuracağımızı anlat- sın. Böyle bir şey mümkün müdür, mümkün ise nasıl olacak? Ahmet Yılmaz: Aslında iş çok ba- sit. Sayın Bakanım, insan merkez- li dediniz. Fiziksel çevre “insanın Ahmet YILMAZ nasıl bir insan” olacağında da be- lirleyici rol oynar. Çok basit örnek ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 DOSYA TOPLANTISI ‹ 64 65 ›

vereyim: Kazakistan’a gittiğim- de ev tiplerine baktım. Kilomet- re boyunca konut blokları var. Bu bloklar içinde çok adette evler var ancak bu evlerin üç-beşine ait or- tak banyo ve mutfak var. Müslü- man ya da Hıristiyan olması şart değil, asgari düzeydeki ahlaki de- ğere sahip insanın bu şekilde bi- çimlendirilmiş bir yaşam dayatma- sı içerisinde, toplumları var eden / ayakta tutan hiçbir değeri muhafa- za edemezsiniz. Çünkü bu ideolo- jinin amacı var olan tüm değerleri yıkmaktır. Dolayısı ile bu görüşe hizmet edecek fiziksel ortamı bi- linçli olarak kurmuş ve 60-70 yılda toplumun tamamında kültürel bir erozyon oluşturmuştur. Yani “bi- çim”, insanı da biçimlendiren bir şeydir. Biz bugün, bu zamanda nasıl şehir- ler kuracağız? Kurabilme becerimiz var mı? Teknik bilgiye sahip mi- sadece stiliyle/üslubuyla ilgileni- kabulünden vazgeçilmesi gerek- yiz? Bu soruların cevabını aramak yoruz. Aslında daha önemlisi şeh- mektedir. Mevcut politikalar ve ve çözüm üretmek zorundayız. Bu rin dokusudur. Dokuyu oluştur- icraatlar bunun alt yapısını oluş- anlamda Türkiye’deki şehirleşme mak önceliklidir. Daha sonra evin turmuş ve fiili durum bu şekilde ve konut meselesinin çözümüne üslubu gelir. Evin tipi bu anlamda gelişmiştir. yönelik atılması gereken adımları önemsizdir dedim. Şimdi tekrar ifade etmek istiyorum. • Emlak / gayrimenkulün bir nu- şehir meselesine dönmek istiyo- maralı yatırım aracına dönüşmesi. • Mevcut şehirleşme politikaları rum ve birinci maddeden başla- Bu durum üretim sektörünün gay- ve durum tespiti mak istiyorum. rimenkul alanına kaymasına ne- • Mevzuat değişikliği den olmuştur. • Yeni üretim tekniklerinin • Toplu konut idaresi “sıfır maliyet- geliştirilmesi Biz bugün, bu zamanda li hazine arazileri” üzerinden “hızlı nasıl şehirler kuracağız? para kazanma” / ”ucuz konut üret- • Yeni şehirlerin kurulması / mev- Kurabilme becerimiz cut şehirlerin dönüşümü me” politikalarını doğru yönete- var mı? Teknik bilgiye memesi dolayısı ile “gayrimenkul Türkiye’deki kronik şehir mesele- sahip miyiz? Bu tefeciliğinin” önünün açılmış ol- lerine yaklaşırken yani insanların soruların cevabını ması. Toplumun tüm kesimlerinde yaşayacağı alanlarla ilgili bir şey gayrimenkul üzerinden; emek ve düşünüyorsak önce çerçeveyi be- aramak ve çözüm hizmet üretimi olmadan para ka- lirlememiz lazım. Dikkat edelim üretmek zorundayız. zanma alışkanlığı (tefecilik) meş- bu sadece mimari bir mesele değil. ru yatırım aracına dönüşmesi. (kar Mimari neredeyse yok bunun için- payı, hasılat paylaşımı, vs. gibi kav- de. Bence evin tipi bile önemli de- Mevcut şehirleşme politikaları ramların oluşması) ğil. Üslup anlamında söylüyorum. ve durum tespiti: Bu yarım yüz- yıllık bir mesele olup son 20-30 • Tüm finans modellerinin emlak Prof. Dr. Zeynep Tarım: Hocam, yılda kronik boyutlara ulaşmıştır. ve konut edinme koşullarını teş- ev tipi önemli değil derken kastet- Şehri biçimlendiren şey mülkiye- vik üzerine kurulması. Bu durum tiğiniz husus nedir? Yani bu du- tin kullanılma biçimidir. ülke kaynaklarının ve iş gücünün rumda evin nesi önemlidir? üretime değil “uzun vadeli borçlan- • Öncelikle ülke kalkınma planla- Ahmet Yılmaz: Yani bizde şöyle- ma” ile gayrimenkule bloke edil- rında inşaat sektörünün dolayı- dir; “bana Osmanlı evi yap”, “Sel- mesi ve bankaların büyük paralar sı ile konut sektörünün lokomotif çuklu binası yap” gibi. Biz evin kazanması… korunmuştur. Kayrevan’dan alın, Endülüs’e gidin ta İsfahan’a kadar çıkmaz sokağın kültürel bir değe- ri vardır. Bakın ticari alanda yok- tur çıkmaz sokak. Buna çok dikkat etmemiz lazım. Çıkmaz sokak ma- halle hücresinin parmakları gibidir. Yani hücrenin yarı mahrem alanı- dır. Çocukların da güvenli oyun alanlarıdır. Demek ki kendi değer- lerimizi bugüne taşımak zorunda- yız. Ancak bunu, onu yok sayarak yapamayız. Çünkü 1500 yıllık bir kültür var. Bu kültürü yeniden etüt etmemiz lazım. Yine benzer bir konu olarak çıkma ve cumbalar, çekme mesafeleri ko- nularını sayabiliriz. Özellikle sokak çekme mesafeleri. Komşu payları, gibi zorunluluklar tek tip yerleşim biçimlerinin oluş- masını sağlamaktadır. Dolayısı ile bizim bugün mevzuatı baştan aşa- ğı ele almamız gerekmektedir. Bu aşamalardan ve kararlardan sonra Kayrevan Dr. Hasan Taşçı: Ahmet Bey, ko- Emlak yatırım aracı olmaktan çıka- yeni şehirleri kurabiliriz. runabilme önceliğinden yaşanabil- rılacak. Nasıl? me önceliğine geçmekten bahsetti • Yeni şehir alanları açılarak talep Başkanım. Bu yaklaşımın mimari karşılanacak ve rant oluşumuna karşılığı nedir? Jane Jacobs, Büyük Kurulacak yeni fırsat verilmeyecek. Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve şehirlerin yerleri; Yaşamı kitabında, tuğladan, belir- • Birden fazla ev sahibi olmanın ülkenin bölgesel li özelliklerde, 10 odalı bir evin 12 önü ağır vergiler ve benzer kısıt- kalkınma, şehirleşme bin dolar olmasından bahsediyor. lamalar getirilerek kesilecek, kay- ve tarım stratejileri Türkiye’de gelecekte böyle bir şey naklar üretime yöneltilecek. İnşaat mümkün olabilir mi? Bir de çık- sektörü enerjisini endüstriyel ko- ile uyumlu/ maz sokak meselesi var sizden din- nut üretimi yöntemlerini geliştir- destekler özelliklere lemek istediğimiz… mekte kullanarak, ülkenin ihtiyacı sahip olmalıdır. olan 40 milyon konut standartlara Ahmet Yılmaz: Son 10-12 yılda sahip olarak üretilecek. altı milyon konut üretildi. Yani bu yaklaşık 20 -24 milyon nüfus de- Mevzuat değişikliği: Yeni şehir- Yeni şehirlerin kurulması / mev- mektir. Bu üretimde yaklaşık TOKİ lerin kurulması ve mevcut tarihi cut şehirlerin dönüşümü: Bakın %10, özel sektör %90 pay sahibi- şehirlerin dokusunun korunması cumhuriyet tarihinde kurulmuş, dir. Bu üretilen 6 milyon konuttan ancak yeni mevzuatla sağlanabilir. bir tane şehir yoktur. Bugün Tür- ihtiyaç sahibine ulaşan adet ne ka- Mevcut mevzuat geleneksel şehir- kiye nüfusunun yüz milyon ol- dardır? Herhangi bir afet olma- lerimizin sahip olduğu değerlerin(- ması bekleniyor. Bu rakamın 120 dığına göre şehirlere göç oranı ve dini, ahlâki, sosyal, kültürel vs.) milyon olması için cumhurbaşka- şehir nüfusundaki artışlar kayıt- yok olmasına sebep olmaktadır. nımız gayret gösteriyor. 120 mil- lı olduğuna göre ev sahibi/kiracı Örnek vermek gerekirse, gelenek- yon demek 40 milyon nüfus artı- denkleminde ne tür değişimler ya- sel şehir dokumuzun en önemli şı demektir. 40 milyon nüfus için şanmıştır? Ev sahibi olma oranın- unsuru olan çıkmaz sokaklar, gü- -mevcut şehirlerin transferinden da göçler dikkate alındığında art- nün koşullarına göre tekrar yaşatıl- bahsetmiyorum- bizim yeni şehir ma olmuş mudur? Yani üretilen malıdır. Çıkmaz sokak daha Kayre- alanları belirlememiz lazım. konutların yüzde kaçı ihtiyaç sa- van şehri kurulduğunda oluşmuş • Kurulacak yeni şehirlerin yer- hibine ulaşmıştır? Çözüm nedir? ve İslam coğrafyasının tamamında leri; ülkenin bölgesel kalkınma, ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 DOSYA TOPLANTISI ‹ 66 67 ›

şehirleşme ve tarım stratejileri ile hallettikten sonra, “Şehirleri na- uygulanabilecek bir yöntem ola- uyumlu/destekler özelliklere sahip sıl üreteceğiz? “sorusu gündeme maz. Bu üretim modeli durağan olmalıdır. Bu konunun çok yön- gelmektedir. Çok kısa bahsede- nüfuslu ve şehirleşmesini tamam- lü boyutları var. Yani konu makro rek bitireyim isterseniz. Şimdi biz lamış ülkeler için geçerli olabilir. ölçekte ele alınmalı ve ticaret, ta- dünyada terk edilmiş konvansiyo- Aslında ABD hala endüstriyel ko- rım gibi meselelerin hepsi değer- nel yöntemlerle konut üretiyoruz. nut üretiyor. lendirilmeli. Bu çerçevede yeni şe- Konvansiyonelden kastım tünel Yeni şehirleri endüstriyel üretim hir alanları belirlenmeli. Aslında kalıp sistemlerini de içeriyor. teknikleriyle inşa etmek zorunda- bizim yıldız şehir/galaksi şehir de- yız. Bakın, Osmanlı’da –Balkanlar, diğimiz alanlar, kronik şehir prob- Erzurum, Tokat’ı alın- pencere ka- lemlerinin olduğu noktalarda ele pı ölçülerinde tip sayısı 10’u geç- alınarak belirlenmelidir. Biz hala terziye diktirilen elbisenin mez. Bu coğrafyadan, tarihi reel • Yeni şehirler, geleneksel kodları fabrikasyon olarak durumdan söz ediyorum. Kesin- bünyesinde barındıran planlama likle Osmanlı’da standartları olan anlayışı sahip olmalıdır. Yani yeni üretilen elbiseden daha bir üretim var. Aksi takdirde tüm şehirler birey merkezli değil hane ekonomik olduğunu kapı ve pencere kasalarında, kapı merkezli olmalı ve küçük yönetim iddia eden bir inşaat pencere ebatlarında ve hatta mer- birimlerine sahip sosyal yapılanma sektörü ve kurumları divenlerinde bu kadar standart öl- anlayışına açık olmalıdır. ile karşı karşıyayız. çü benzerliği olamazdı. Dünyada hitap ettiği coğrafyanın büyüklü- • Yeni şehirlerin kurulması ile gay- ğü dikkate alındığında bu işi ba- rı insani mevcut şehirlerin transfe- şarmış ikinci bir devlet yok. Peki, ri eşzamanlı düşünülmelidir. Mev- Nedir konvansiyonel sistem; nasıl halletmiş? Yapı elemanlarını cut şehirlerin deprem felaketinde ben kısaca şuna benzetiyorum: standart hale getirmiş. Biz Ame- büyük zarar göreceği aşikârdır. Do- Hand-Made / El-Yapımı ürün. Biz rika‘daki gibi maket evlerden bah- layısı ile kentsel dönüşüm yeni şe- hala terziye diktirilen elbisenin setmiyoruz. Yapı elemanlarını, hirlerin çekim alanı oluşturması ile fabrikasyon olarak üretilen elbise- kapıyı, pencereyi, dikmeyi, kirişi mümkün olacaktır. Benim önerim den daha ekonomik olduğunu id- standart hale getirdiğinizde, parse- şu: 100 tane 100.000 kişilik şehir. dia eden bir inşaat sektörü ve ku- linizin geometrisine göre lego gibi 10 milyon demek. Bakın ben 10 rumları ile karşı karşıyayız. Nüfus montaj yapıyorsunuz. Bunları İs- milyon diyorum. Türkiye’de son problemi olan veya şehirleşmesini tanbul Fatih’te rölövelerini aldığım 12 yılda 6 milyon konut, 24 mil- hala tamamlamamış ülkeler için onlarca binadan edindiğim bilgiye yon nüfustan bahsediyoruz. Ama Cumbalı Evler bu üretim, şehir probleminin çö- zümüne hiçbir katkı sağlamamış- tır. Hatta şehirler daha da kronik problemlere terk edilmiştir. Çünkü mesele makro ölçekte tüm boyut- ları ile ele alınmamıştır. Yeni şehirler kurulması için gayri insanı mevcut şehirlerin transfe- ri eş zamanlı düşünülmeli. Mev- cut şehirlere ne yapalım? Bu bizim kaderimiz değil. Yeni şehirler plan- lanıyorken, bizim kronik şehirleri- mizin transferini de, belli sayılarda dönüşümünü de sağlayacak. Sağ- lamak zorunda. Biz bunu düşün- meliyiz, deprem var… Anadolu’da 10.000 yıldır deprem var. Bu top- raklar hep depremle yaşadı. Bu, karşımıza çıkan yeni bir durum de- ğil. Sonra sizin sorunuz: Ucuz ko- nutu nasıl sağlayacağız konusu. Bu üretim modeli geliştirmek demek- tir. Yukarda saydığım üç meseleyi M. Tevfik Göksu: Çok basit bir is- tatistik söyleyeyim. 2009 yılında Esenler’de araç sahiplik oranı yüz- de 12.5, şuanda yüzde 25. Dr. Hasan Taşçı: Yüzde 100 art- mış. Böyle bir artışı hiçbir şehir hazmedemez. Zira şehrin hazme- debilme kapasitesinin çok üzerin- de bir artış söz konusu olmuş. İdris Güllüce: Teknoloji bazı şey- leri getiriyor, bazı şeyleri götürü- yor. Maalesef Türkiye’de aydın di- ye bilinen arkadaşlarımızla bunları konuşurken birbirimizi ön şartlı dinlediğimiz için, moderniteye, çağdaşlığa, teknolojiye karşılık gi- bi algılanıyor. Ben 89’dan beri ka- ğıt kullanmıyorum, dijital defter kullanıyorum. Bir gün sanal aleme karşı çocuklarımızı koruyalım de- dik diye kıyamet koptu. Ben tek- nolojiyi demiyorum ki, çocuğun ruh dünyasını öldürmeyelim diyo- rum. Birbirimize bakışımız o kadar kötü hale gelmiş ki… Şunu söyle- Gök Medrese, dayanarak söylüyorum. Pencere ti- da diyor, insanı merkeze almalıyız Sivas meliyim ki, teknoloji bir yerde ni- pi, rölövelerini yan yana dizdiğim- diye. Kesinlikle insanı merkeze al- met, bir yerde külfet. Eskiden uz- de 3’ü 5’i geçmez. Hatta daha da malıyız. Bizim kodlarımızda var. let diye tarif edilen ama şimdi işte ileri gidebilirsiniz. Afyon da, Tokat Bunları bugünkü zamana taşımak sessizlik, slow hayat falan filan de- da aynı.. Üstelik aynı yapı eleman- zorundayız. Teşekkür ediyorum. nilen şeyler oluşmaya başladı. Ba- ları ile sonsuz çeşitlilikte sokak do- kıyorsunuz helikopteri olan adam kuları oluşturmak. Zenginliğimiz gidiyor elektriği, sabunu, deterja- burada. Dünyada ikinci bir kültür Sivas’ta 1200’lerde Gök nı olmayan bir yerde inzivada yaşı- ve medeniyet bunu başarmış değil. yor. Hem de çok yüksek paralarla, Demek ki endüstriyel üretime ge- Medrese var. Aslında Sivas Üniversitesi’nin günlüğü 10 bin dolar ödeyerek ya- çildiğinde bahsettiğiniz ucuzlukta şamaya çalışıyor. Şunun için: tek- ev üretebilirsiniz. kuruluş yılı 1200’lerdir. nolojinin bunalımından kaçmak… Çıkmaz sokak, işte İngiltere’ye gi- Sivas’ta da söyledim. Teknoloji birçok şeyi getirdi ama din, Almanya’ya gidin. Bakın elim- Kuruluş tarihi olarak birçok şeyi de götürüyor. Yani ikisi de örnekler var. İngiltere’deki yazılan 1973’ü kaldırın bir arada olabilir mi? Olmaz karde- ızgara plandan çıkmaz sokağa, so- Gök Medrese’nin şim. Yani ben Ekvador’da yaşayaca- kakların uçlarına kadar, o damar- tarihi olan 1271’i ğım ama böyle çok serin olsun, hiç ların uçları hep çıkmaz sokaktır. O değilse sırtıma da ceket alayım. Ya- damarların uçlarına kadar çıkmaz yazın. Bu üniversitenin ni buzdan da kulübe olsun. Bunla- sokağa gider. Biz bu çıkmaz so- kuruluşu budur. rın birisi olmaz. Yani kahve ağacı kakları -çocukların oynayabilece- kutuplarda yetişmez yani. Birisini ği, çamurda üstü kirlendiği zaman tercih edeceksiniz… Dr. Hasan Taşçı: Bakanıma bir o sokak çeşmesinde üstünü ıslayıp, Dr. Hasan Taşçı: Bana kalırsa in- soru sormak istiyorum müsaade yıkayabileceği- oyun alanlarına dö- sanın tabiatına ve coğrafyanın el ederseniz. Sayın Bakanım, ekono- nüştürmezsek… Ki Başkanım ve verdiğine uygun alanı yaparak so- mik gelişimden bahsettiniz. Eko- Bakanımın bahsettiği gibi insanı runu çözebiliriz. Coğrafyanın şart- nomik gelişmemiz şehirlerimizi merkeze almalıdır. İşte o biçimle- ları aynı zamanda o iklimde yaşa- yaşanmaz hale mi getirdi? Mese- rin tamamı, o planlamanın total yan insanın biyolojik dengesi için la hane başına iki araç demek so- planlamadaki bütün bu girdiler in- de uygun şartlar anlamına gelmek- kakların arabalar tarafından işgali sanı oluşturuyor. İşte Bakanımız tedir. Dolayısıyla coğrafi şartları altında olması demek, değil midir? ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 DOSYA TOPLANTISI ‹ 68 69 ›

zorlamazsak uygun çözümü bul- olmuş, köylü olmuş. Çünkü çocu- tarlasını bırakır üretmez, İstan- muş olacağız. Sayın Bakanım, si- ğu askere gidecek ve askere erzak bul’a kapağımı atayım derse, Anka- zinle devam etmek istiyorum. Az lazım, askerin erzakını üretecek. ra’ya kapağımı atayım derse, Erzu- önce, bize sürekli Batı şehirleri- Yani garnizon milletsiniz. Böy- rumlu aynı şekilde derse, siz orda nin örnek gösterildiğini ifade et- le olmalı mıydı ? Bana göre doğ- okulunuz var öğrenci bulamazsı- tiniz. Bugün şehir lobiciliği ve şe- ru yapılmıştır, o rahmetlileri kati- nız, burada da okul yok ki öğren- hir diplomasisi diye yaklaşımlar yen kınamıyoruz. Öyle olmasa biz ciye yer bulasınız. O zaman şehir- var. Bu anlamda neler söylemek bu topraklarda kalmazdık karde- cilikten önce başka bir alan çıkıyor istersiniz? şim. Bu topraklarda kalmak da öy- karşımıza. Üretim modellerinin le kolay iş değil. Bütün dünya size değiştirilmesi, insan muhakeme- İdris Güllüce: Sivas’ta 1200’ler- işgalci diyecek ki hala diyor. Bütün sinin, tasavvurunun, çalışma tar- de Gök Medrese var. Aslında Si- dünya size bu ülkede, bu topraklar- zının, anlayışının değiştirilip, üre- vas Üniversitesi’nin kuruluş yılı da işgalci gözüyle bakıyor. Bu top- ten insan haline dönüştürülmesi 1200’lerdir. Erzurum’da 1100’ler- raklarda kalmanın başka bir yolu ve ekonominin bir aksının, bahset- de Yakutiye Medresesi var. Yani yoktu. Onları kınamak için değil tiğim, Yozgat’tan yukarıya doğru Amerika kıtasının keşfinden 400 bir tespit için bunları söylüyorum.- kaydırılmasının yollarının aranma- yıl önce biz üniversiteye sahip bir Garnizon millet kalmışız fakat üre- sı lazım. Ben bu söylediklerimi, Ba- milletiz. Bir kere kendimize kar- tememişiz. Fakat bu garnizon mil- kanlar Kurulu’nda da söylüyorum, şı bir aşağılık duygumuz var. Bu- leti olmaktan şimdi üreten insan her yerde de söylüyorum. Eğer biz nu böyle kökünden, dibinden ko- toplumuna dönmemiz gerekiyor. Yozgat’tan yukarıyı ürettirmezsek partıp -bir kanser hücresini kazır Göçleri doğuruyor bu. Nereler- bir zaman sonra bu ağırlıktan do- gibi- vücuttan atmazsanız çoğalır. de üretim fazlaysa gelişme oluyor, layı bu tarafta başka sorunlar, öbür Sivas’ta da söyledim. Kuruluş ta- oralarda nüfus artmaya ve göç ol- tarafta da boşluktan dolayı başka rihi olarak yazılan 1973’ü kaldı- maya başlıyor. İstanbul, Eskişe- sorunlar çıkacak. rın Gök Medrese’nin tarihi olan hir, İzmir gibi yerler. Nerden geli- 1271’i yazın. Bu üniversitenin ku- yor? Çünkü Türkiye böyle duruyor. ruluşu budur. Ve gelene de deyin Üretmeyi bilemeyen, hala çift bo- ki: “Bak Mr. sizin kıta 1495’te keş- zan vergisinin geçerli olduğu man- Erzurum’da 1100’lerde fedilmiş. Bu üniversite ise sizin kı- tıkla olan illerimiz… Yozgat’tan Yakutiye Medresesi var. tanın keşfinden 300 yıl önce. Ta- yukarısı aşağı doğru böyle akıyor. Yani Amerika kıtasının mam mı efendi” diye. Erzurum’da Türkiye’nin bugün en büyük prob- rektöre dedim ki, Yakutiye Med- keşfinden 400 yıl lemi bu... Bu, çift bozan verginin resesi’nde bir oda belirle kendine. önce biz üniversiteye yasak olduğu dönemdeki mantali- Bir Amerikalı, Fransız v.s. geldi- sahip bir milletiz. teyi -yani asker üreteceksin, vergi ği zaman orada kabul et. Sonra al vereceksin, erzak üreteceksin yeter makamına götür ve de ki burası da sana kardeşim. Başka bir şey iste- yeni binamız. Tabii düne kadar biz, Doç. Dr. Aynur Can: Aslında 24- miyorum senden. Sanatkâr, mimar kendimiz olmanın mahsurlu oldu- 25 Aralık’ta yaptığımız Geleceğin olmayacaksın kardeşim anlayışı- ğu bir kültür bombardımanı altın- Şehri Sempozyumu bize bir mecra Yakutiye nı- terk etmemiz lazım. Yozgatlı Medresesi, daydık. Şimdi siyaset yapacağım açmıştı. Oradan notlar da çıkmıştı. Erzurum kardeşim ben politikacıyım. Ama son 12 senedir “Kendin ol karde- şim, kendin” kampanyası olduğu için biz bunları konuşabilir hale geldik. Efendim, şöyle bir şey var. Çift bozmanın vergiye tabi olduğu bir dönem yaşanmış devlette. Ni- çin? Konjonktür şu: insan, erzak üretecek, asker üretecek. Milletin görevi bu: Asker üretecek, erzak üretecek, vergi verecek. Bunları yapmazsanız devlet ayakta dura- maz. O yüzden insan çiftini bozup da şehre inmesin diye-hocamın söylediği bazı sorunları da getire- ceğinden- devlet, çift bozan gibi bir vergi koymuş. Ve insanımız ne Şehirde yerlilik meselesi gündeme diyor. Dikkat edin onların gayri bilgi transferi konusudur. Bize su- gelmişti. Yerli, köklere duyarlı, kül- ekseriyeti yüksek kültürlü, yüksek nulan “sürdürülebilir” ya da “yeşil” türel kodlara uygun şehirler üret- eğitimli, yüksek servetli insanlar- dediğimiz binalar, Batı’nın ürettiği mek. Ama artık kent çağındayız dır. Normal köylünün veya kentli- teknolojinin transferidir. Ben Al- (urban age) ve şehirler hızla dışa nin talebi değildir. Yani, kendi yap- manya’nın bizim kadar “yeşil” bina da açılıyorlar. Sermayeyle bağları- tığı zulmün tahribatından kaçıştır. heveslisi olduğunu zannetmiyo- nız, uluslararası örgütlerle bağları- rum. Çin’de, Dubai’de, Türkiye’de nız, dünyadaki şehirleşmeyle ilgili ve bilmem nerede uygulanmış. Be- yeni eğilimler de sizi ve şehri yeni- ton artık her yerde var bizim gibi den tanımlıyor aslında. Eğilimlere Sermayeyle bağlarınız, ülkelerde üretilemeyen başka bir de bakınca örneğin yavaş şehirler uluslararası örgütlerle teknolojinin bulunup pazarlanma- (İzmir- Seferihisar’ın da içinde ol- bağlarınız, dünyadaki sından ibaret konular olarak bakı- duğu), insancıl şehirler, sürdürü- şehirleşmeyle ilgili yorum bu meselelere. Benim ahşap lebilir şehirler, yaşanabilir şehirler yeni eğilimler de konaklarımın hepsi sürdürülebilir. gibi tartışmalarla devam ediyor. sizi ve şehri yeniden Bana göre sürdürülebilir bina, “atık Bu konular üzerinden meseleye bırakmayan binadır”. Binanın ken- yaklaşabiliriz. tanımlıyor aslında. disi atık bırakmıyorsa sürdürülebi- lirdir. Bence yapıyı oluşturan bü- M. Tevfik Göksu: Bir de şimdi “Sa- tün unsurların hepsi doğal olmalı kin Şehirler” var galiba… Ahmet Yılmaz: Esenler Belediye- ve dolayısı ile dünyayı kirleten atık İdris Güllüce: Bu, Hayyam’ın şii- si’nin düzenlediği Geleceğin Şehri bırakmamalı. Bakın, Milas’a gidin, rine benziyor. “Eyy! Ahmak adam, Sempozyumu’na katıldım, bildiri- Helenistik dönemden kalan yapı- sürahini ters tutarsın da, suyum lerin de birçoğunu izledim. Sürdü- lara bakın, Augustus Tapınağı’na niye döküldü diye oturur ağlarsın.” rülebilir şehir ya da yeşil çevre de- bakın! Her yerde devşirme taş kul- Şimdi insanoğlu dünyayı hızlandır- diğimiz şehirler için bize sunulan lanılmıştır. Bundan daha iyi sür- dı, yaşanmaz hale getirdi, narsist- şeyler sadece teknolojinin trans- dürülebilir bir şey olabilir mi? Yı- leşti, sonunda kapitalist düzenden feridir. Ben o müfredattan geçtim, kılıyor bina, alıyorum, yapıyorum. parayı vurdu. O, herkes varsın, bir- mimarlık eğitimini aldım ancak biz- Ya da deprem oluyor, afetle yıkılı- biriyle boğuşsun. Ben gidip yumu- deki eğitim ve piyasa koşullarının yor. Onun içinden seçiyorum mal- şak, slowly bir şehirde yaşayayım sorunu; disiplinler arası iletişim ve zemeyi ve yeniden kullanıyorum. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 DOSYA TOPLANTISI ‹ 70 71 ›

Bugün betonarme yapılmış bina- sunduğumuz proje birincilik lardan oluşmuş şehrin molozunu ödülüne layık görüldü. bile kaldıramayız. Bunun neresi Dr. Hasan Taşçı: Aynur Hocaya sürdürülebilir? söz vermek istiyorum şimdi de… Doç. Dr. Aynur Can: Bu günlerde Hocam konuştuklarımızın tü- barınak veya konutlar çelik kullan- müne dair genel olarak neler söy- madan, basit günlük malzemelerle lemek istersiniz? üretilebilir mi diye tartışılmakta. Doç. Dr. Aynur Can: Şehir çok Özgün, esnek, yenileyici, ekolojik, karmaşık, soyutlama düzeyi yük- yerel, fonksiyonel ve düşük mali- sek, çok hızlı dönüşen, yaşam tarz- yetli konut üretimi söz konusu. larının da hızlı bir biçimde dönüş- Ahmet Yılmaz: Yapılır tabiî ki. tüğü, çok boyutlu özel bir mekân. Bugün bizim ahşapla bina yap- Bunun inanç ve kültür odaklı ola- mamıza gerek yok ki. Endüstriyel rak ve hep dile getirdiğimiz me- üretimde, hafif çelikle gayet güzel deniyet tasavvuru üzerinden de standartlarda bir üretim yapabi- düşünülmesi gerektiği kanaatin- liriz. Bu emlak dediğimiz mesele, deyim. Mesela Sanayi Devrimi’nin yani rantın önü kesilse, konvan- İngiltere’de gerçekleşmesi ama İn- siyonel yapı tekniği azaltılsa, pa- gilizlerin geleneksel şehir doku- rası olan insanların birçoğu üreti- larını ifade eden yatay düzlem- me dönecek. Üretime döndüğünde de konut üretmeleri bir gerçeklik. de ihtiyaç neyse ona yönelecek. Bununla birlikte Fransızlar sanayi Ama burada bir lokomotif var ki kentini kendi ihtiyaç ve eğilimleri- oda TOKİ. TOKİ bu işte lokomo- ne göre farklı yorumlayarak dikey tif olabilir. Özel sektörleri zorla- yapılaşmayı tercih etmişler. Bizde ortak uzlaşmaya varılması, biçi- yamazsınız. Ama kamu üzerinden ise sanayileşmeye değil de kent- me dönüştürülmesi süreçleri da- ilk çalışmalar yapılabilirse özel sek- leşmeye dayalı olarak hızlı ve ba- ha çok işlenmeli değil mi? Henüz törde bu alana yönelir ve endüstri- sınçlı göçle oluşmuş kent deneyimi meselenin adını bile koyamadığı- yel üretim adımları atılabilir diye var. Literatürde gölge şehirler ola- mız kanaatindeyim. Anadolu şe- düşünüyorum. rak ifade edilen bu mekânlar için- hirleri çok değerli tarihi ve tecrübe de Esenler’i ve Sultanbeyli’yi zikre- göstergesi mekânsal birikimimiz. debiliriz. Sempozyumumuzda da Ancak bunlar hakkında çalışılmış gündeme gelen mekân inşa sanatı- envanterler oldukça yetersiz. Bi- Şehir çok karmaşık, nın yeniden ele alınması ve gelişti- limsel merak ve entelektüel çaba soyutlama düzeyi rilmesi söz konusu. Tabii uluslara- mahdut. Teoride zaten ciddi bir so- yüksek, çok hızlı rası sermaye hareketleri üzerinden run var. Mimarlık ve mühendislik dönüşen, yaşam de bakılarak konunun değerlendi- alanları Alman ve Fransız ekolle- rilmesi önemli. Bendeniz sizin söy- ri üzerinden olumlanmış modern tarzlarının da hızlı bir bakış ile yaklaşmışlar. Kentsel li- biçimde dönüştüğü, çok lediklerinize büyük oranda katılı- yorum. Mevzuat yenilense çözülür teratür çatışmacı teorileri baş ta- boyutlu özel bir mekân. gibi düşünüyorsunuz ama mesela cı ederek bizi sadece gördüğümüz Bunun inanç ve kültür afet riskli alanın dönüştürülmesi gerçeklik ile realizm ile sınırlıyor. odaklı olarak ve hep dile ve 5366 sayılı yasa gibi mevzuatta Teorik çalışmalarının içeriği ve yö- getirdiğimiz medeniyet da bazı durumlar var. Afet Riski Al- nünde kültürel köklerle uyum sağ- tındaki Alanların Dönüştürülmesi lama kaygısı ile geleceğe yaklaşma tasavvuru üzerinden de olmamış. 2011’de, Uluslararası Es- düşünülmesi gerektiği Hakkında Kanunun 1. Maddesin- de ölçüler konusunda fen ve sanat tetik Topluluğu tarafından yapılan kanaatindeyim. norm ve standartlarına uygun ola- bir uluslararası sempozyumda te- rak mekânın düzenlenmesi var. Bu ma “Asya Estetiğin Kökenleri” idi. çok havada bir şey. Kendi söylemi- Türkiye’de yapılmasının ayrı öne- M. Tevfik Göksu: Ahmet Bey TO- ne inanmayan, kuru laf kalabalığı mi olan bu etkinlikte ülkemizden Kİ yarışmasında dereceye girdiniz.. bir ifade. Neye göre yani? Moder- katılımcı bütün temsiller yüksek Projeniz hangi bölge içindi? nitenin eleştirildiği bir dünyada yoğunluklu olarak modern mima- ri üzerinden geliştirilmişti. Biz- Ahmet Yılmaz: Marmara ve Gü- modern kalıplara göre değil her- deki akademik ilginin bu alana neydoğu bölgeleri için iki proje halde. Bize ait medeniyet tasav- meyletmemesi ile Asya estetiği ve sunduk ve Güneydoğu bölgesi için vuru ise, bunun içeriği, yaşarlılığı, kökenleri, ağırlıklı Çinli akademis- Dr. Hasan Taşçı: Yalnız hocam, yenler ve sınırlı sayıda Hint kül- Şehir bir medeniyetin Sayın Bakanımın söylediği bir şey tür ve medeniyetleri üzerinden var. O kadar hızlanmışız ki artık konuşuldu. Zamanda ve mekân- ürettiği en önemli sanat bunu yavaşlatma imkanı var mıdır da ağırlıklı bir yere sahip olan ve eseridir. Ama koşarken ki acaba? Sayın Bakanım? de mensubu bulunduğumuz İslam medeniyet üretilmez. İdris Güllüce: Yerel düşünmez- medeniyeti ve kültürel yorumları Biz bunu atlıyoruz.. seniz şehirlerde de, her yapıtta da üzerine bir söylem ve bilgi biriki- uyumsuzluklar baş gösterir. Me- mi nerdeyse hiç oluşmadı. Dolayı- sela, lavaboların yüksekliğine ba- sıyla bu etkinliğin Türkiye’de yapıl- Prof. Dr. Zeynep Tarım: Aslında karsınız -ki Türkiye’deki insanların masının teorik ve pratik bir katkısı bu başka bir soruna işaret ediyor. belli bir kesimi abdest alır.- Pe- olmadı. Bu bizi derinden yaralayan Bu toplum aslında bizim zannet- ki, kardeşim siz 85 cm yaparsanız bir şey. Ama akademik camia böy- tiğimiz kadar muhafazakar değil. o lavabo yüksekliğini o adam or- le hissetmiyor. Çinli yaşlı bir aka- Mesela İngiltere daha muhafaza- da nasıl abdest alacak? Yani siz bu demisyenin kendi medeniyet anla- kar bir toplum. Yani hem Ameri- projeyi nerde yapıyorsunuz? Bir yışlarındaki yüce kavramı üzerine ka’da hem İngiltere’de 100 yıllık ev- Müslüman ülkede yapıyorsunuz. dikkat kesilerek bunun Kant’ın yü- lerde oturan o kadar çok insan var Siz kılmayabilirsiniz, siz inanma- ce kavramından çok farklı olduğu- ki. Şu anda İstanbul’da 80 yıllık ev- yabilirsiniz, böyle bir özgürlüğü- nu haykırması ve iki dünya tasav- de oturan kaç aile vardır? Sepetçi- nüz var tamam ama bu ülke insanı- vuru ve kavramlaştırmaları ile tüm oğlu’nun çok veciz bir ifadesi var. nın böyle bir ihtiyacı var. O zaman gücüyle cedelleşmesi çok etkileyici “Türkmen kısmısı yeni ile deliye o yüksekliği bu ülkeye göre dü- idi. Biz mahcup durumda olmalıyız aşıktır” der. Şehir bir medeniyetin şünmeniz lazım. Hülasa mimari- ama hissetmemiz gereken bu duy- ürettiği en önemli sanat eseridir. de de, düşüncede de yerliliğin öne gunun farkında bile değiliz. İstan- Ama koşarken medeniyet üretil- çıkması gerekiyor ve hem şehirci- bul’da yüce kavramı anıtsal ölçekli mez. Biz bunu atlıyoruz. Bir şeyi liği hem de şehrin fiziksel halini yapılarla öyle ifade zenginliği ka- yıkarken de, yaparken de kesinlikle düşünürken insanın da ruhunu ve zanmış ki bunu teorik alana taşıya- çok yavaş düşünerek çok iyi plan- gönlünü hesaba katmadan yapaca- bilseydik sempozyumda bir Türki- layarak çok danışarak yapmamız ğımız şeylerin faydalı olamayacağı- ye katkısı ve derinliği sunabilirdik. gerekiyor. Yavaş yapmazsak işte o nı düşünüyorum. Ben sorular so- Evrensel hafızaya bir not düşebilir- muhafazakar genleri, kodları falan rarak huzurlarınızdan ayrılayım. dik. Maalesef yapamıyoruz. hepsini kaybediyoruz. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 DOSYA TOPLANTISI ‹ 72 73 ›

Bir kere benim insan tarifim biraz farklı. Yani bunu karamsarlık ola- rak da görebilirsiniz. İnşaallah da yanılırım yani yanılmış olmamı da çok isterim. Tabi bizim, çoğunluk- la Allah’ın Kuran’daki “eşref-i mah- lukat” ifadesi işimize gelir. Ama “muhakkak ki insan nankördür”, “insan aculdur”, “insan hasettir” vs. gibi insanı kınayan tarafları hiç telaffuz etmeyiz. “Esfel-i safilin” der mesela. İnsan, böyle her taraf- ta olması mümkün olan; erdemleş- tikçe yukarı doğru çıkan bir canlı- dır. Bu devirde nasıl bir insan tipi oluştu. Bu Türkiye için de geçerli, maalesef geçerli…

Hülasa mimaride de, düşüncede de yerliliğin öne çıkması gerekiyor ve hem şehirciliği hem takvalığı ölçüsü de şu; en yüksek, olduğunu fark etmemek… Gözü- de şehrin fiziksel halini en pahalı markayı kullanan en tak- nün değeri kaç deseniz, birin ya- valısı oluyor. Hatta bu dinin ritüel- nına kaç rakam koymalı değil mi düşünürken insanın leri var. Alışveriş parası yoksa da- yani? Yani Müslüman, dindar bir da ruhunu ve gönlünü hi gidiyor AVM’ye tavafını yapıyor. insan şükrünü bunun için yapar, hesaba katmadan Yani bu noktaya gelinmiş. Böyle kaşı için, gözü için, burnunun de- yapacağımız şeylerin bir insan tipi türemiş mi, türemiş. liği için… Burnumuzun bir deli- faydalı olamayacağını Peki fakirlik hastalığına yakalan- ği kapalıysa tüm gece uyuyamayız düşünüyorum. mış insan tipiyle muhatap mıyız? kardeşim. Bunlar farkına bile var- Evet. Dünün insanı geçinme derdi, madığımız zenginlikler ama herkes huzur derdinde olurken… Allah’a kendini fakir sanıyor. Bir de tekno- hamdolsun sağlığımız var, oğlum lojiyi Rab kabul etmiş, o ne diyorsa Dünyada tüketme bir kriter, insan- var, kızım var, karım var, evimiz doğrudur yaklaşımı. “El Hak tek- lık kriteri. Ne kadar elektrik tüke- var, bu sene kömürümüzü de aldık noloji gereklidir o büyük bir ilah, tiyorsunuz beyefendi? Kişi başı şu. Elhamdülillah diyen insanlardan onun dediğine karşı çıkılamaz” İyi. Kişi başı kaç otomobil var, kaç “mahvoldum, mahvoldum baka- (!) Başka, özgüven adıyla kendisi- bin kişi ne kadar kağıt tüketiyor? nım” diyen insanlara… “80 milyon ni tanrılaştıran bir insan tipi. Ba- Uygarlığın ölçülerine baktığımız- dolara sattığım o yer var ya benden kın kendisini bireyselleşme adıyla da, değil mi? Efendim kişi başı 875 sonraki adam 2 hafta sonra o yeri tanrılaştıran… Hatta geçmişte Ne- kg kağıt tüketiyor. Kişi başı şu ka- 110 milyon dolara satmış, intihar dim’in bir şiiri var, diyor ki: “Ver- dar KW elektrik tüketiyor. Kişi başı etmeyi düşünüyorum Bakanım” meyin aynayı namerdin eline, ay- şu tüketiyor, kişi başı bu tüketiyor. Adamın konuştuklarını dinliyor- naya bakar putperest olur.” Bugün Dikkat edelim, tüketmenin bir uy- sunuz, adam yarım milyar dolarlık bu her insan için geçerli. Aksi du- garlık olduğu anlayışı var. Bir kere adam ama fakirlik hastalığına ya- rum istisnadır. Bakın bu söylediği- paradigmada sıkıntı var. Hatta bu- kalanmış. Ve bu söylediğim herkes min aksi istisnadır. Herkes çevresi- nun biraz ötesi nedir? Kaç takım için geçerli. Pik bir yerden örnek ne şöyle bir baksın, bu söylediğim ayakkabınız var, bu ayakkabıların verdim, aşağılara bakınız bir de. herkesin bir hastalığıdır, aksi istis- içinde hangi markalar var? Yoksa Araba modeli iyi olmadığı için eş- nadır. Ve sadece kendisini hesaba siz hala 300-400 liralık ayakkabı ler kavga ediyor, mutsuz… Herkes katan bir insan tipi. Bu söylediğim mı giyiyorsunuz? Ya da kravatınız mutsuz niye? Bir hastalık türemiş çok fazla yaygın değil ama gittik- ne marka? Herkes kravat takıyor kanser falan gibi değil, bulaşıcı bir çe artan. Ancak zirveye çıktıktan kardeşim, markası ne bunun? Şim- hastalık. Herkes fakirlik hastalığına sonra yani servetin doyuma ulaş- di tüketme dini diye bir dine doğ- yakalanmış. Kendisini yoksul sanı- tıktan sonra kalabalık, para, ara- ru gidilmiş. Neredeyse bu dinin yor. Yani sağlığının bir zenginlik ba vs.den sonra ancak aklına gelen sükunet, dostluk, insanlık… Onun Çok amaçlı olur. Aynı zamanda ya- soruyor. Çok güzel tespit ettiniz. da çaresini nerede buluyor, uzlette. tak odasıdır, mutfaktır, sohbetha- Bizden öncekiler kanaat sahibiydi, Ve slowly cityde buluyor kendisini. nedir, çok sayıda insanın yatabile- birbirine saygılıydı, tok gözlüydü Bu tip de yeni türedi ve henüz çok ceği yerdir, eşya azdır, ekonomiktir diye gördük ve öğrendik. O halde değil. Bu insanlara şehir yapıyorsu- vs. Bana bir tane kadın veya erkek bu fırtına nedir? Bunların hayal ol- nuz. Böyle bir insan tipi ile muha- gösterin ki böyle söylediğimiz sade madığını onlardan kalan eserler bi- tabız. Siz 1 saat gelecek nesillerin bir evi tasavvur etsin. Ben olmu- ze her gün yeniden söylüyor, fakat fikr-i nesebiyle ilgili konuşma yapı- şum sen olmuşsun önemli değil. hangi farklılıktır ki bugünün insa- yorsunuz. “Bir şey sorabilir miyim Biz şehri yönetiyoruz. Hangi insan nını şirazeden çıkardı? Koza Han’ı bakanım” diyor. Sor diyorsunuz. böyle bir evi, böyle bir sokağı tasav- görmüş insandan-mimardan bek- “Ya bizim dairelerin lavaboları bi- vur ediyor? Efendim, zamanında, lenen, bu birikimi kullanarak bir raz küçük olmuş v.s.” Ya sen bir sa- “ben siftah ettim” diye müşteriyi, çarşı tasarımı yapması değil midir? attir dünya ve İslam aleminin gele- komşusuna yönlendiren esnaftan, Süleymaniye’yi Hekimoğlu Ali Pa- ceğini konuşuyorsun lavabosunun komşusu esnafı kapattırmak için şa Camisini görmüş olmanın bir küçüklüğünden bahsediyor dinle- iftira ile ihbar eden esnafa geldik… sorumluluğu vardır? Bu eseri ger- yici. Şimdi bu kadar materyalizme Yani en başında söylediğim bir söz çekten görmüş olan insan bu ge- doğru gitmiş nerdeyse tek dünya- vardı: Yapılabilirlikle olması gere- cekonduyu, bu AVM’yi, bu bilmem lı olmuş bir insan modeli ile karşı kenler aynı şeyler değildir. kaç katlı yapıyı yapabilir mi? Yapar- karşıyayız. Şehir kurarken, şehir sa neden yapar. Burada başka da- tasavvur ederken, bina tasavvur ha temel bir problemle karşı karşı- ederken bu insanı önünüze koya- yayız. Medeniyet adına birikenler caksınız, ondan sonra şehri tasav- Herkes mutsuz niye? Bir bir sonraki kuşaklara aktarılamı- vur edeceksiniz diye düşünüyo- hastalık türemiş kanser yor belli ki. rum. Yanlışsa yanlış benimdir. falan gibi değil, bulaşıcı İdris Güllüce: Şimdi böyle olun- Dr. Hasan Taşçı: Sayın Bakanım bir hastalık... Herkes ca siz de kalkıp o kitaptaki Türkle- bu insanı tedavi etsek ve şehri ona fakirlik hastalığına re göre şehir tasavvur ediyorsanız, göre yapsak? yakalanmış tamam yok onlar... Nerde? Beyaz atlara binmiş gitmişler. Şimdi yeni bir İdris Güllüce: Teklifim bu za- mı? Kendisini yoksul insan da ithal etmeyeceğimize gö- ten. Bu insanı tedavi etmedikçe sanıyor. Yani sağlığının re bu insanı ıslah edip yeniden in- bir şey oluşturamazsınız. Mesela bir zenginlik olduğunu şa etmek lazım. Yani ikisini birlikte ben, “Müslümanın evi nasıl olma- fark etmemek… düşünmek lazım. Böyle bir muha- lı?” diye bir sempozyuma katılmış- tabınız var sizin. Peki böyle muha- tım. Kıbrıs’tan mimar, rahmetli tabımız var diye sadece moderni- Hüseyin Ateşin’in organize ettiği. Prof. Dr. Zeynep Tarım: Evet teyi takip eden şehir mi kuralım? Onun teorisine göre bir ev koltuk- emin olun şehir konusu ile ilgi- Hayır. Bu insanı inşa edecek şehir, suz olur. Batılı tabirle useful olur. li canı yanan herkes bu soruyu bu şehri inşa edecek insan. Bu ikisi ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 DOSYA TOPLANTISI ‹ 74 75 ›

biraz paradoksal cümle oldu ama hem insanı hem şehri birlikte na- sıl inşa ederizi düşünmemiz lazım.

Koza Han’ı görmüş insandan-mimardan beklenen, bu birikimi kullanarak bir çarşı tasarımı yapması değil midir?

Ahmet Yılmaz: Sayın Bakanım kı- saca bir şey söylemek isterim. Ba- na göre bu insan hep vardı. Çünkü; Kur’an biliyorsunuz, insanı tarif ediyorken günahların varlığından bahsediyor ve doğru - yanlış ta- rif ediliyor. İnsan dediğimiz var- sınırlamalar getiriyordu. Yani ge- mi? Mesela bu zarif ve Allah vergi- lık her zaman vardı, onun istekleri tirmek zorunda aksi takdirde baş- si güzelliklerle dolu şehrin köprü hep vardı. Bakın Osmanlıda mülki- ka çözümü olamaz yani. ışıklarının rengarenk yanması bir yet meselesi, üzerinde en çok tartı- kısım halk tarafından beğeniliyor, Prof. Dr. Zeynep Tarım: Evet, şılan alanlardan biridir. Demek ki bir kısım daha gelişmiş zevk sahibi kesinlikle haklısınız, yani her şeyi insan her zaman bir şeyler istiyor, halk tarafından da üzüntüyle kar- halka göre veya kalabalık böyle isti- isteği hep var. O zaman da insan şılanıyor. Halk derken kimi kast yor mantığıyla hayata geçirmemek sütten çıkmış ak kaşık değildi. Ak- ediyoruz. Eğitim görgü ve zevk sa- lazım. İyi ve güzele alışmasını te- si durum zaten, imtihan için yara- hibi bu ülkenin sanatından beslen- min etmek de daha iyi bilenin bil- tılmışlığın özüne aykırı bir durum miş insanlar halk değil mi? Yöneti- meyene karşı görevidir. Zevk ve ya- olur. Burada devletin görevi, top- ci yönettiklerini basamak basamak şama adabını biraz yukarı çekmek lumun mutabakatı ile oluşmuş de- yukarı çekebilirse daha kıymetli ve de toplumsal eğitimin bir parçası ğerlere uygun düzenlemeleri yap- zor bir işi başarmış olur. maktır. Konumuzla ilgili kısmı ise değil midir? Mesela parıltılı sahte mülkiyet planlamasının devlet ta- taşlarla süslenmiş bir elbisenin ba- rafından adil olarak ele alınması- zı halk tarafından sevilmesi veya dır. Devlet bunları düzenlemele- çok satılıyor olması bu kıyafetin en re tabi tutuyor; isteklerine göre iyisi olduğunu göstermez öyle değil

Koza Han, Paradigmalar Arasında Sıkışmış Kavramlar: San’at ve Medeniyet

Halil İbrahim UZUN Yıldız Teknik Üniversitesi / Araştırma Görevlisi ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 76 77 ›

Kullandığımız dil, sahip olduğumuz medeniyete ait değerler sisteminin (kültür) bir sembolü olmakla birlikte günümüzde mefhumların, bağlamından koparılarak içlerinin boşaltıldığından bahsedebiliriz.

nsanlar tarafın- dan dünyaya ve ül- kelerine dair ar- tık sürekli hale gelmiş zikredilen İ kaygılar, problem- lere çözüm olma seviyesine eri- şemese de özellikle ülkemizdeki düşünce ortamının belli bir ol- gunluğa doğru seyrettiğini göste- rebilir. Ancak paradigma ya da re- ferans alınan değerlerde meydana gelen değişiklikler ortaya konu- lan çözüm önerilerinin de prob- lem sarmalına yardım ettiğini –ki bu öneriler hâlâ başarılı olabilmiş değildir- göstermektedir. ilk, akla maddi olarak müreffehlik, ‘ilk’seldir. İlk ev Mekke’de inşa edi- Sözü edilen kaygılara, kalkınma, modernleşme/muasırlaşma hali len Kâbe ise, onu yapan da Hz. sanayileşme ve yüksek teknoloji- gelse de bu kavramın şehirle çok il- Adem’dir. Allah’a kurban sunan ço- ye geçiş, emek ve adalet, çevre gi- gili kültürel, hukuki, bilimsel, ima- cukları yerleşik hayata geçmiş, top- bi birçok ve özellikle bakanlıklara ri, sanayii; toplam olarak sahip olu- rağı işlemiş hayvanlara muamele- ya da sivil toplum kuruluşlarına nan değerlere dayanmış bir düzeni yi öğrenmiştir. Konuya fıtri olarak isim olmuş kelimeleri ve kavram- ifade ettiğini söyleyebiliriz. bakan Kınalızade Ali Efendi’nin açılımı kıymetlidir ve toplum ha- ları alabiliriz. Ancak bir bütün ola- Karşımızda ilk insana ve topluluk- linde yaşamanın kaçınılmazlığı- rak ele alınacaksa ortaya “medeni- lara ilkel diyen, onları gayr-i me- na işaret eder. Aynı anlayışı Mas- yet” denilen bir mefhum çıkar. Her deni bulan hakim bir paradigma low’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde ne kadar medeniyet denildiğinde var. Halbuki Hz. Adem ilkel değil ‘sevilme, kabul edilme’ gibi kade- melerde de görmek mümkündür. Kınalızade insanın yaratılışı itiba- ri ile medeni olduğunu ve muhtaç olduğu gıdasının da basit olmadı- ğını belirtmektedir. Gerçekten in- san mizacının güzelliği dolayısı ile gıdasının da güzel ve temiz olma- sını isteyecektir. Söz gelimi ekmek güzeldir ancak ekmeği elde etmek için tarlayı sürmek, ekmek ve ha- sat edip buğdayı öğütmek gereke- cektir. Sonuç olarak işlerin icrasın- da insanın yakınlarının maddi ve manevi yardımı gerekir [1].

medeniyet kelimesi seküler bir adabı olduğunu ifade edelim. Sivil İlk insanı gayr-i ifade gibi gözükse de, anlatılmak (civil) aslında şehir hayatının bera- medeni görmek batı isteneni karşılamaktadır. Bura- berinde getirdiği hakları ve sorum- ideolojisinin bir parçası da İhsan Fazlıoğlu’nun mana ve lulukları karşılamaktadır. Çünkü olan tarihi doğrusal mefhum ayrımı önemli durmak- İngilizce ‘civics’ kelimesi ‘yurt bil- okumanın eseridir tadır. Fazlıoğlu idrâk meselesinde gisi’ anlamında, ‘citizen’ ise ‘yurt- ve bu kriz olarak zihinde oluşan resme dikkat çeke- taş’ anlamında aynı kökten tü- rek, “eğer suretin kelime ile gös- retilmiştir. ‘Civil’ de dahil olmak önümüzde durmaktadır. terimi öne çıkarsa anlam/mana, üzere tüm kelimelere kök olan bi- sadece zihniliği vurgulanırsa ‘kav- zim kent veya şehir olarak çevirdi- ram’ adını alır” demektedir. Zihin ğimiz ‘city’ kelimesidir. Uygarlığın İlk insanı gayr-i medeni görmek irdelenirse fıtri olarak onun anali- karşılığı ise veya başka bir ifade ile batı ideolojisinin bir parçası olan tik ve şümullü yani parçalara ayı- karşılığında ‘medeniyet’ kavramı- tarihi doğrusal okumanın eseridir rıcı (tümdengelim) veya parçalar- nı ürettiğimiz kelime ise ‘civilisa- ve bu kriz olarak önümüzde dur- dan bütünleştirici (tümevarım) bir tion’dur. Yunancaya da bakıldığın- maktadır. Halbuki doğrusal değil, yöntemle çalıştığını söyleyebiliriz. da ise ‘polite’ ve ‘police’ kelimeleri bir devinim halinde cerayan eden Bunun bir varsayım ve genelleme ile batıda şehir ve şehirlilik adabı- tarih; teknolojinin, bugün anlaşıl- olduğu akla gelebilir fakat fizyolo- nın evrensel olarak tanımlandığına dığı gibi tekniğin yıkılabileceğini jik olarak beynin çalışma prensi- şahit oluruz [2]. Sonuç olarak mo- göstermektedir. Modern teknoloji- bi de böyledir ve sinir hücrelerinin dern tanımlamalarımıza atfı nazır nin hayatımızı ne kadar teslim al- (nöron) birbirleriyle veya nöron ol- edildiğinde kent/şehir, uygar/ki- dığı ve buna ne denli bağımlı hale mayan hücrelerle yaptıkları bağlar bar, uygarlık/medeniyet gibi birbi- geldiğimizi birkaç saatlik elektrik aracılığıyladır. Bu açılımdan sonra rini çağrıştırmayan, dolayısı ile aile kesintisi ile müşahede edebiliriz. Murat Belge’nin “kavramların ara- oluşturmayan kelimelere ulaşırız. Diğer taraftan teknolojinin insanı larında organik ilişkilerinin olması Bu da birbirinden kopuk ve hakim işlevsiz kıldığı (stand by), tabii dav- ve/veya birbirlerinden doğmuş ol- ideoloji (evrensel) ardında sürük- ranışlarını engellediği, üreticiliğini maları gibi ilişkiler söz konusuysa, lenen faaliyetlerle akis bulmakta- düşürdüğü de muhakkaktır. Yani kavramın insan zihninde bir aile dır. Ne şehirlerimiz ne de o şehir- geleceği meçhul ve oldukça güçsüz olarak durduğunu vurguladığı ko- lerin oluşturduğu toplumumuz maddi unsurlarla (enerji) varlığını nuşması anlamlı hale gelecektir. bize ait değerler sisteminin ürünü- sürdürebilen bir düzeni medeniyet Belge söz konusu konuşmasında dür. Evet şehri insanların kurduğu olarak tanımlamak mantık dışıdır. ‘sivil toplum’dan bahsetmektedir. doğrudur fakat akabinde statik ha- Kullandığımız dil, sahip oldu- Yazımızın konusu sivil toplum ol- le getirilmiş bu şehrin toplumu et- ğumuz medeniyete ait değerler mamakla birlikte modern kullanı- kilediği ve yeni bir toplumu oluş- sisteminin (kültür) bir sembo- mına bakıldığında Şerif Mardin’in turduğu muhakkaktır. Zira şehir lü olmakla birlikte günümüzde de belirttiği gibi sivil / memur ya insanlara ufuk kazandıran veya uf- mefhumların, bağlamından ko- da sivil toplum / askeri toplum gi- ku yok eden; iktisadi hayatı belirle- parılarak içlerinin boşaltıldığın- bi zıtlaşmaların olduğu görülebi- yen, insanların birbirine yakınlığı- dan bahsedebiliriz. Her ne kadar lir. Bu anlamlandırmanın doğru na veya uzaklığına karar veren bir olmadığını hakiki vurgunun şehir yapıdır. Turgut Cansever şehirde ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 78 79 ›

insan katılımının olmaması duru- döngü olarak kazandıran kentten Müslümanlar arası kardeşliği ilanı, munda o insanın çevresini anlama, bahsetmemesi eksiklik olarak dur- diğer din mensupları ile mutabaka- anlamlandırma, idrak etme, değer- maktadır [4]. Amudi, insanları bi- tı gibi belirli uygulamalarıdır. Me- lendirme ve değiştirme haklarının reyselleştiren, güneşi keserek on- deniyet budur ve kemale ermiştir. elinden alınmış olacağına işaret et- ları enerjiye muhtaç hale getiren, Selçuklu ve Osmanlı’nın medeni- mektedir [3]. ufuk çizgisini görmeyi engelleyen yet yorumlarında temel kriterlere bir kentten bahsediyoruz. hiçbir eklemeleri veya eksiltmele- ri yoktur ancak unsurlara estetik Medeniyetin teknik ve teknoloji- kazandırmışlardır. Medeniyetin teknik ve de üstünlük olarak algılanmasının yanlışlığına temas ettik fakat “me- teknolojide üstünlük San’atın Kaynağı olarak algılanmasının deniyet nedir” sorusu tazeliğini ve giriftliğini korumaktadır. Öz bir Ortaya çıkarılan tekniğe dayalı her yanlışlığına temas ifade ile medeni olma durumudur ürünün muhakkak onu tecessüm ettik fakat “medeniyet ki bu da Medineli (Şehirli) olmak ettiren zihniyetin umdeleri üzeri- nedir” sorusu ile manasını bulur. Medine, dinin ne bina edildiğine inanıyoruz. Tur- tazeliğini ve giriftliğini yaşandığı yer (ahkâmın uygulan- gut Cansever’e göre imar faaliyeti- korumaktadır. dığı, fıkha tabi yaşamın sürdüğü) nin ilk kriteri estetikten önce ihata anlamındadır. Osmanlı da bunu edici bir işlevselliktir. Yani maddi Kadı’nın yetkisi altında olma ve varlık alanından, insanın psişik ya- pısına kadar; inanç dünyasına ait Sami Şener de şehir ile medeniyet onun hükmü uygulaması esasına bütün unsurların fıtrata uygun hi- ilişkisinden bahsettiği çalışmasın- göre düzenleyerek Kad’a/Kaza ola- yerarşiler içinde olmasıdır. Nihaye- da insanın içinde yaşadığı fiziki rak yorumlamıştır (medeniyet yo- tinde mimari ahlak ve inanç dün- çevrenin sosyal çevreye bağlı ola- rumu). Mekke’nin değil; debdebe, yasının ayrılmaz parçası haline rak şekillendiğini iddia etmekte- ihtişam gibi kente özgü etkenler- gelir [5]. Dolayısı ile Mehmet Akif dir. Şener Kenti eleştirirken “onun den beri bir beldenin (Yesrib) Me- Ersoy’un “Alınız ilmini Garb’ın insanların kaygısı ve mutsuzluk- dine adını alması, medeniyeti tek- alınız san’atini, / Veriniz hem de ları, siyasi, ekonomik ve toplum- nik ve teknolojide üstünlük olarak mesâinize son süratini.” dizeleri bir sal kurumların yanında, kendi iliş- gören zihniyeti hayal kırıklığına şekilde ya boşa çıkmış ya da hata- kilerindeki nitelik kaybından da uğratmaktadır. Orayı Medine ya- lı kurgulanmış oluyor. Zira burada ileri geliyor.” demektedir. Ancak pan Hz. Peygamberin Cum’a mes- kastedilen ilim daha ziyade bilgidir Şener’in insanlara bu kaygıyı bir cidi ve namazı, külliyesi, pazarı,

İsmâil R. el-Fârûkî İhsan Fazlıoğlu Mehmet Akif Ersoy

Sami Şener Şerif Mardin Turgut Cansever ki bu bilginin özellikle elde edilme- sadece dünya hayatına yani arza medeniyeti meydana getiren un- sinde kullanılan tabiat ile büyük yöneliktir. “Hatırla ki Rabbin me- surlar birbiriyle uyumlu hale gel- çelişkiler oluşturan yöntemler, bil- leklere: Ben yeryüzünde bir hali- medikçe bir medeniyet değil an- ginin hakikat olarak kabul edilmesi fe yaratacağım, dedi.(…)” [Bakara cak karışık bir birikinti meydana ve nihayetinde Tanrıyı saf dışı bı- 30]. Halife olarak insanın vazifesi getirirler [7]. Mekke’nin fethinden rakma amacı gütmesi gibi ahlaka yeryüzünde Cenab-ı Allah’ın ah- sonra da Mekke’ye geri dönülme- mugayyir hususlar onu değersiz- kâmını uygulamaktır ve Hz. Salih miş olmasını Mekke ekseninde bir leştirmektedir. Bilgi alınıp kullanıl- (as) ile Semûd kavmi arasında ge- numunenin (Medine) tamamlan- dığında ahlakın transfer edileceği çen diyalog dikkat çekici durmak- ması amacıyladır. gayet açıktır. Zira hiç kimse “ben tadır. “Semûd kavmine de kardeş- teknolojiyi kullanıyorum lâkin be- leri Sâlih’i (gönderdik). Dedi ki: Ey ni ahlaki olarak olumsuz etkilemi- kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin yor” iddiasında bulunamamakta- O’ndan başka ilâhınız (İbadet edi- Tevhid varlığın tek dır. Diğer husus garbın sanatıdır ki lecek, yardım talep edilecek, rızası olan O’na (cc) teslim batının sanat telakkisini Rönesans gözetilecek, hüküm koyucu) yok- olması ve boyun eğmesi öncesi ve sonrası diye ayırmak tur. sizi yeryüzünde yaratıp orayı ile tecelli eder. Tevhid mümkündür ve kastedilen Röne- imar (ve ista’mara-kum) etmeni- ve vahdet olmadan sans sonrası teknolojik açıdan ba- zi dileyen O’dur. Öyleyse O’ndan bir birlikteliğin inşâsı tı ile İslam dünyasının arasında bir mağfiret dileyin, sonra da O’na uçurum oluşturan (!) san’attır. Hal- tevbe edin. Doğrusu Rabbim si- mümkün değildir. buki Rönesans ile birlikte san’at ze yakın ve duaları kabul edendir’ telakkisi sathı bütün olarak gören dedi [Hûd 61]. Bir elçi olarak Hz. (mutlak objektif bakış açısı), telkin Salih (as) arzdan yaratılan, arza Her yaratığın varlığını sürdürmesi üzerine kurulu bir anlayıştır. Bu halife kılınan ve orayı imar etme- için gerek ve yeter şart onun yara- görüş, şehirleri sür’ati bir tutkuya si emredilen insana hitab etmekte- dılışın amaç, güç ve yasalarına uy- dönüştürüp aslında şehri donuk- dir ancak imar faaliyeti için temel masıdır. En yüce varlığın, en bü- laştırmış ve sanatı yaşanan, insana kriter olarak tevhid inancına işa- yük kudretin himayesine girmek ufuk kazandıran değil, yalnızca pa- ret etmektedir. Hakikaten el-medî- medeniyetin temel niteliklerini be- sifize edici seyirlik bir faaliyet ha- netü’l-fâzıla fikrinin sahibi Fârâbî, lirlemiştir [5]. Buraya kadar anla- line getirmiştir. Bir üçüncü durum şehir (medîne) kelimesini belli bir tılanlar san’atın her dalında temel ise mesaiye son sürat verilerek ba- gaye ile bir şehirde toplanmış olan ilkenin tevhid olduğu gerçeğine tıya erişilebileceği yanılgısıdır. Ni- kimselerin meydana getirdiği “top- dikkat çekmek amacıyladır. Ce- hayetinde talep batının arzı oldu- luluk” olarak tanımlamaktadır [6]. nab-ı Allah yüce kitabında san’at, ğuna göre mesaiye ne kadar hız Tevhid varlığın tek olan O’na (cc) sanayi, suni, zanaat gibi birçok ke- verilirse verilsin batıya yetişmek teslim olması ve boyun eğmesi ile limeyi de ihtiva eden bir kavram ile kabil olmayacaktır. Burada müslü- tecelli eder. Tevhid ve vahdet olma- bizim bir yanılgı olarak teknoloji- man zihni yanıltan, İslam’ın san’at dan bir birlikteliğin inşâsı müm- de üstünlük olarak gördüğümüz veya teknik konusunda bir çözüm- kün değildir. El Faruki’ye göre bir medeniyete ölçü koymaktadır. lemesinin olmadığı ve düşmanın silahı ile silahlanma mevzuunun yapılanı meşru hale getiriyormuş gibi düşünülmesidir. Halbuki bi- zatihi sanat ve sanayii kavramla- rı kullanılarak ölçüye dair kriterler belirlenmiş ve zaten uzun yıllar uy- gulanmıştır. Coğrafyamızı bulun- duğumuz duruma getiren sadece hikmetin, diğer bir ifade ile me- deniyet yorumunun kaybedilmiş olmasıdır. İnsanın dünyaya ait sırrı halife ol- masıdır. Halife ile kalfa arasında- ki bağlantı oldukça açıktır ve kalfa bir sorumluluğa sahip olmakla bir- likte mutlak iradenin ölçüleri dışı- na çıkmaz. Zaten insanın halifeliği ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 80 81 ›

“Gözlerimizin önünde ve vahyi- miz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap (vasnaî) [Hûd 37]. Burada san’atın Es Sani olan Allah’a aitliği, O’nun belirlediği sınırlara göre ve O’ndan alınan ilham ile yapılacağına dair mesaj çok açıktır. İslam san’atı hep bu doğrultuda olmuştur ve can- lı cansız tüm tabiat için çelişkiden uzak bir kabul edilmişliği vardır. Zira gemi ona gelecek hayvanlar için bir ‘hüsn’ kanaati oluşturmalı- dır [8]. İkinci temas edilecek nokta ortaya konulacak tekniğe dayalı bir ürünün bir nev’i ondan öncesini işlevsiz kılmasıdır. Bir misal olarak Selman-ı Farisi’nin tekniği atla- rı ve silahları, II. Mehmed’in tek- niği haliç önündeki zinciri işlevsiz kılmıştır. Nuh Tufanı da misallere benzer olarak toplumun ortaya çı- kardığı tekniği boşa çıkarmış, çeliş- kiyi ortadan kaldıran gemi ayakta kalmıştır. Batının pasifize eden, sadece seyir- yorumuna ihtiyaç duymaktayız. ci konumuna yiten san’atı yanında Ancak eskinin tekrarlanmaması İslam’ın insanı kuşatan, içine alan onun yok sayılması, kenara atıl- ve aktif katılımını sağlayan san’a- ması anlamını asla taşımaz. Bila- İslam’ın insanı kuşatan, tının amacı ona sorumluluğunu kis eskinin devamı olmalıdır ve te- içine alan ve aktif hatırlatmaktır. İnsan inşa edilip, mel değerlere sadık kalarak onların katılımını sağlayan biçimlendirilen bir mimari çevre- yeni şartlar altında idrak edilmesi san’atının amacı sinin oluşumuna katıldığı nisbette amacını taşımalıdır. Bu yorum an- ona sorumluluğunu sorumluluğunu üstlenir. Çevresini cak yeni şehirler kurulması inancı hatırlatmaktır. daha güzel hale getirme iradesi ge- ve azmi ile gerçekleşebilir. Yeni bir lişir. Cansever’e göre ölçeğini kay- dünya ancak sakinlerini bağrında İnsan inşa edilip, beden insan, dev yapılar, kocaman saklayan meskenler, bunların hu- biçimlendirilen bir yollar arasında küçülüp kaybolmuş sule getirdiği şehirler, toplumsal mimari çevresinin ve çevrenin oluşumunda, güzelleş- mutabakat ve insanlar arasındaki oluşumuna tirilmesinde var olan sorumlulu- ilişkiler ihya edilerek kurulabile- katıldığı nisbette ğunu unutmuştur [Ayvazoğlu, B., cektir. sorumluluğunu üstlenir. a.g.e., 127] Sonuç olarak eski yorumun tekra- rı haline gelmeyecek bir medeniyet

Kaynakça 1. Kınalızade Ali Efendi, Devlet ve Aile Ahlakı, İlgi Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2010 2. Belge, M., Sivil Toplum Nedir?, İstanbul Bilgi Üniversitesi, STK Eğitim ve Araştırma Birimi, Sivil Toplum ve Demokrasi Konferans Yazıları, 1, İstanbul, 2003 3. Cansever, T., Kubbeyi Yere Koymamak, Timaş Yayınları, İstanbul, 2014 4. Şener, S., Şehir ve Medeniyet İlişkisi, Medeniyet Araştırmaları Dergisi, s:43-60, İstanbul, 2014 5. Ayvazoğlu, B., Dünyayı Güzelleştirmek: Turgut Cansever İle Konuşmalar, Timaş Yayınları, s:125, İstanbul, 2012 6. Ateş, A., “Notlar”, İhsâü’l-Ulûm (İlimlerin Sayımı), s:141, İstanbul, 1990, 7. İsmâil R. el-Fârûkî-Luis L. el-Fârûkî, İslâm Kültür Atlası, çev: M. O. Kibaroğlu, Z. Kibaroğlu,. III. baskı,s:92, İstanbul, 1999 8. Bergen, L., San’at Nedir?, http://heyula.net/Haber/Oku/sanat-nedir-156#.VSOfl-HD-rI, et: 2015 Osmanlı Yönetim Anlayışından Geleceğin Şehir Yönetimlerine İki Temel Esas: SADAKAT ve LİYAKAT

Dr. Ali CANÇELİK Sudan Kur’an-ı Kerim ve İslami İlimler Üniversitesi Türkçe Bölümü-Türk Dili ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 82 83 ›

Makro veya mikro ölçekte bütün yönetim anlayışlarına bakıldığında bazı temel kavramlar ile karşılaşılır. Bunların ikisi, hatta en önemlileri ve en çok dile getirileni Sadakat ve liyakat özellikleridir.

1. Giriş

akro veya mikro sorunlara yol açarken sadakat nok- ölçekte bütün yö- tasındaki zafiyet veya eksiklik dev- netim anlayışları- letin tümünü ilgilendiren sorunla- na bakıldığında ba- ra yol açabilmektedir. zı temel kavramlar Makalemizde çok hassas olan bu ile karşılaşılır. Bun- M iki kavram kısaca sözlük anlamları ların ikisi, hatta en ile izah edildikten sonra bazı eser- önemlileri ve en çok dile getirileni lerde geçtikleri şekliyle değerlendi- Sadakat ve liyakat özellikleridir. rilmiş; yönetimde sahip oldukları Birçok eser ve çalışmaya konu olan önem ortaya konmuştur. bu iki kavram aslında birbirinden Bu konuda Osmanlı Devleti’nden ayrılmaz iki temel unsurdur. Hak- birkaç örnek vereceğiz. Sadakatin larında inceleme yaparken birini ve liyakatin eksikliği karşısında diğerine önceleyici ifadeler bir di- Osmanlı karar ve refleks mekaniz- ğerinin varlığını ya da fonksiyo- masının ortaya koyduğu tavır bu nunu göz ardı etmek şeklinde an- ikisinin önem derecesini de ortaya laşılmamalıdır. Bu iki unsur, her koymaktadır. Bu yorumlar sadaka- zaman birlikte anılmıştır. Ancak tin daha büyük tepki veya hüküm- yerine göre bir ehemmiyet dere- lere yol açtığını göstermektedir. cesi de söz konusu olabilmektedir. Liyakat, devletteki hizmetin aksa- Osmanlı devlet yönetimi içerinde madan ilerlemesini, çok daha güzel bu iki kavram en büyük yönetim bir şekilde yerine getirilmesini sağ- biriminden en küçük yönetim bi- larken sadakat, devletin doğrudan rimine kadar kendini göstermek- bekasını ilgilendiren bir mesele ko- tedir. Dolayısıyla devlet yöneti- numuna gelebilmektedir. mi olarak işaret ettiğimiz alan, şehir yönetimleri için de geçerli Liyakat eksikliği veya zafiyeti insa- olabilmektedir. nın sorumluluk alanıyla ilgili bazı kadro ve toplum arasındaki ilişki- yönetimindeki konumunu görebil- lerin arasında adalet, emanet, bi- mekteyiz. Konuşmada sıdk, “söyle- at ve istişarenin yanında ehliyet de nen her sözün -dinî ve toplumsal sayılmıştır. “Ehliyet, adaletin gere- bir zarara yol açmadıkça- gerçeği ği olduğu kadar sağlıklı karar alın- yansıtması” şeklinde; niyet ve ira- masını ve uygulanmasını temin dede sıdk ise “bir kimsenin sözün- etmesi yönüyle iyi bir idarenin de de doğru olması yanında iç dünya- zaruri şartıdır.” (Köse, 2009: 295). sında da dürüst olması, hakikati ifade etme niyet ve isteği taşıma- İbn Sînâ’ya göre toplumsal hayat- sı gerekir.” (Çağrıcı, 2009, 99-100) ta iki düzey bulunur: Aile ve şehir. şeklinde açıklanmıştır. Konuşma- Bu iki düzeyin erdem içinde iyi yö- da sıdkın izahında dinî ve toplum- netilebilmesi için iki şart ileri sür- sal bir zarar yol açmaması; niyet ve mektedir. Birisi yasal bir kanun, iradede sıdk’ta ise sözünde ve iç dün- diğeriyse bu yasaya uygun hare- yasında dürüst olması dikkat çekici- ket edecek yöneticinin varlığı. Yi- dir. Geniş ölçekte düşünüldüğün- ne İbni Sina’ya göre yöneticide öne de her ikisinin de devlet ve toplum çıkan temel prensip meşru yasaya nizamıyla doğrudan ilgili olduğu uygun hareket etmektir. Bunun görülmektedir. Bu sadakatin dev- 2. Siyaset, Sadakat ve için de gerekli olan ikinci prensip let ve toplum nizamıyla ne kadar liyakat olarak karşımıza çıkmakta- Liyakat yakından ilişkili olduğuna işaret dır. (Köse, 2009: 297). 2.1. Siyaset etmektedir. Siyaset, sözlükte “Bir nesneyi düz- 2.2. Sadakat Sadakatte, samimi ve sağlam dost- gün ve iyi durumda bulunması için luk, içten bağlılık, his ve duygu- özenle gözetip korumak; hayvanı Sadakat, “sıdk” kelimesinden gel- mekte ve birçok farklı anlam taşı- larda sağlamlık, ihanet etmeme, ehlileştirmek, atı terbiye etmek” hakikate uygunluk şartları barın- anlamlarına gelmekte; ıstılahta ise makla beraber inceleme konumuza münasip olan “doğruluk, dürüst- maktadır. Bu şartlar, kişiye ve- “toplumun işlerini üzerine alma, ya kuruma karşı, istekli olma ve yürütme, yönetme işi; insan top- lük, güvenilirlik” anlamlarını da ta- şımaktadır (Çağrıcı, 2009: 98). tam bağlı olmayı gerektirmekte- luluklarını yönetme sanatı” olarak dir. (Koç, 2002: 49-50). Bunun ne- tanımlanmaktadır (Köse, 2009: Râgıb el-İsfahânî’nin sıdkı evre- ticesinde kişi, kendi çıkarlarından 294). nin varlık sebeplerinden sayma- ziyade bağlı olduğu yapının mas- Yönetimle ilgili kavramların başın- sı gibi (Çağrıcı, 2009: 99) sadakat lahatlarını gözetecek; başarısı için da yer alan devlet, Arapça’da “de- de devletin ve toplumun varlık gönüllü olarak fazladan zaman ve ğişmek, bir halden başka bir hale sebeplerinden biridir. Bu neden- gayret sarf edecek, içinde bulundu- dönmek; nöbetleşe birbiri ardın- le olsa gerek neredeyse bütün ah- ğu topluluğu teşvik edip ve koru- ca gelmek, dolaşmak; üstün gel- lâk ve tasavvuf kitaplarında sı- yacaktır. (Acar, 2006: 4-8; Uygur, mek, zafer kazanmak” (Davutoğlu, dk başlıca ahlâkî vasıflar arasında Koç, 2010: 80) gösterilmektedir. 1994: 234) anlamlarına gelmekte- Yukarıda zikrettiğimiz tam bağlı- dir. Devletin manasında yer alan lık psikolojik ve davranışsal bir aidi- “değişme ve nöbetleşe birbiri ar- yet duygusudur. Bu duygu, bireyin dınca gelmek” devlet organizması- Ehliyet, adaletin gereği bağlı olduğu yapıya karşı taşıdığı nın tabiatında var olan bir özellik- olduğu kadar sağlıklı hislerinin yüksek seviyede olma- tir. Bu organizmanın değişmeyen karar alınmasını sı ve içinde bulunduğu yapıyla de- esasların başında sadakat ve liya- vamlı birlikte olma talebi şeklinde kat gelmektedir. ve uygulanmasını temin etmesi yönüyle ortaya çıkmaktadır ki, yapıyı dışa- Sadakat ve liyakat, İmâmü’l-Ha- iyi bir idarenin rıya karşı övmeyi, gelecek tehdit- remeyn el-Cüveynî ve öğrencisi lere karşı korumayı ve savunma- Gazzâlî tarafından “kat‘iyyât” şek- de zaruri şartıdır. yı; hatta olağanüstü şartlar altında linde tanımlanan, dönemin şart- dahi bağlı kalmayı ihtiva etmekte- larına göre değişmeyen “âdil, ehil dir (Podsakof vd., 2000: 514; Uy- ve meşru” esaslar (Köse, 2009: Gazali ve bazı âlimlere göre sıd- gur, Koç, 2010: 80) Burada ferdin 295) içinde görülmesi gereken kın altı çeşidi bulunmaktadır. Bun- inanç ve ihtiyaçları ile bağlı oldu- vasıflardandır. lardan konuşmada sıkd ile niyet ğu yapının inanç ve ihtiyaçları ara- ve iradede sıdk çeşitlerine bak- sında çok büyük bir özdeşlik ol- İslâm siyaset anlayışında idarî tığımız zaman sadakatin devlet duğu unutulmamalıdır. (Ceylan ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 84 85 ›

ve Özbal, 2008: 88). Aksi halde çalışmış, bu süreci etkileyen en verilmeye uygunluk, yaraşırlık du- bu derece bir bağlılık söz konusu önemli dinamik gücün asabiyet ol- rumu, değim; kifayet” (TDK, 1988: olamayacaktır. duğunu savunmuştur. Topluluklar 987) gibi manalara gelmektedir. asabiyet gücü sayesinde bir araya Sadakat duygusu sıradan bir bağlı- Bu kavramın temelinde yatan esas- gelip bir devleti oluşturmakta ve lık duygusu değildir. Her ikisi aidi- lar, “yeterlilik, uygunluk, yararlık” siyasî iktidarı kontrol edebilmek- yet özelliği taşısa da sadakat bağ- olarak karşımıza çıkmaktadır. Ye- tedir. Asabiyetin zayıflaması duru- lılıktan daha güçlü ve şartsız ve terli bir donanıma sahip birinin munda ise devletlerin zayıflayıp ta- karşılıksızdır. Zira sadakat gösteri- uygunluğu olmalı; yeterlilik ve uy- rih sahnesinden çekildiği görülür.” len yapı, kişiye katî suretle bir kar- gunluğu elde ettikten sonra ise (Köse, 2009: 298). şılık göstermeyebilir. Bu çerçevede yararlılığı olmalıdır. Bunlardan sadakatin güç ve itibarla ilişkili ol- birisi tek başına liyakati karşıla- duğu söylenebilir. (Zangaro, 2001: yamamaktadır. Zira işin amacına 18). Dolayısıyla bağlılık, bireysel Sadakat, “sıdk” ulaşması veya işin hakkının teslim çıkarlarına karşılık bulduğu oranda kelimesinden gelmekte edilmesi için bunlara sahip olun- kendini gösterirken sadakat, deği- ve birçok farklı anlam ması gerekmektedir. şen şartlara göre değişmeden aidi- Liyakat kavramında göze çarpan yet duygusunu muhafaza ederek taşımakla beraber “yararlılık” özelliğinin aynı zaman- kendini ortaya koymaktadır. (Har- inceleme konumuza da sadakat kavramında da bulun- vey vd., 1999: 68). Bu nokta-i na- münasip olan duğunu hatırlamak faydalı olacak- zardan bakıldığında sadakat duy- “doğruluk, dürüstlük, tır. Konuşmada sıdk konusunda gusunun, bağlılık duygusundan güvenilirlik” anlamlarını dikkat çekilen nokta dinî ve toplum- daha kuvvetli bir duygu olduğu da taşımaktadır. sal bir zarara yol açmaması idi. Bu söylenebilir. da bizi “yararlılık” ortak paydasın- Sadakat duygusunda bir başka da buluşturmaktadır. önemli nokta daha var ki, en ayırt Sadakat ile asabiyetin bağlantı- Liyakat’in önemi devlet yönetimi edici özelliğidir de denilebilir. Sa- sı sadakat ile ortaya çıkan örgüt- konusunda çok açık şekilde görül- dakat duygusu, ekseriyetle mantık sel bağın, asabiyetin gücü ile doğ- mektedir. Türk devletlerinde şeh- kurallarına uymak zorunda değil- ru orantılı olmasında yatmaktadır. zadelerin yönetim için hazırlan- dir. Yani mantıklı çıkarımlar so- Sadakatin çözüldüğü, zayıfladığı ma yöntemleri liyakatin önemini nucu sadakat duygusu oluşmaz. bir yerde asabiyet de zayıflayacak, gösteren uygulamalardan biridir. Çünkü mantıklı çıkarımlar çıkar- akabinde devlet ve toplum zayıfla- Şehzadeler henüz küçük yaştay- ların bir ürünüdür. Kişinin sada- maya yüz tutacaktır. ken silâh kullanımı, savaş taktikle- kat duygusu, içinde bulunduğu ri, ordu sevki gibi konularda eğitil- yapının inanç ve değerlerine şart- 2.3. Liyakat mekteydiler. Selçuklular’da ve daha sız inanması ve bunun gereği ola- Liyakat kelimesi sözlükte “ehliyet, sonra kurulan Türk devletlerin- rak sorgulama yapmaksızın aidiyet iktidar, lâyık olma, istihkâk ve ya- de şehzadelerin eğitim ve öğreti- duymasını sağlayabilmektedir. Bu- rarlık” (Şemsettin Sami, 1317: minden, onların nâibi konumunda nun altında, bağlı olduğu yapının 1249); “Bir kimsenin, kendisine iş parçası olmak için büyük bir ar- zu hissetmek, kendinden fedakâr- lıklar yaparak katkı sağlamaya her zaman hazır olmak; yapının lideri- ni gönüllü olarak takip etmek gibi duygular yatmaktadır (Ceylan ve Özbal, 2008: 88; Uygur, Koç, 2010: 81) Sadakatin bu derece önemini İb- ni Haldun’un siyaseti ve devleti asabiyet gücü ile açıkladığı satırla- rında görmekteyiz. İbni Haldun, “Mukaddime’de toplumların be- devîlikten şehir hayatına geçişini, devletlerin ortaya çıkış, büyüme ve çöküş süreçlerini sosyal gerçekliğin kendi iç dinamikleriyle açıklamaya da olan atabegler sorumluydular. orada aldıkları terbiyenin mükem- ifa ettiği vazifeye göre tayin edil- (Küçükaşçı, 2010: 479). mel bulunması devletin o zaman- miş bir mevkii vardır. Herkese sul- larda liyakate verdiği büyük önemi tan bizzat memuriyet ve vazifesini Osmanlı Devleti’nde şehzade eği- göstermektedir. Enderûn-ı Hü- tevcih eder. Bunu yaparken ne zen- timi iki aşamadan oluşmaktaydı. mayun’un ileri gelenlerinin hep- ginliğe ne anadan doğma babadan Birinci aşaması, saray içindeydi ve si Osmanlı Devletine olan sadakat gelme asalete bakar, ne de boş rica- teorik kısmı içermekteydi. İkin- ve hamiyetleriyle her sınıfa yükse- lara istirhamlara, ne tavsiyelere... ci aşama ise sancağa gönderilmek lebilmişlerdir. Bu mektepten pek Bir namzedin haiz olabileceği, nü- suretiyle imkân tanınan pratik çok ünlü yetişmiştir. (Akkutay, fuz ve şöhreti hiç nazarı itibara al- eğitim dönemiydi. Bu uygulama 1984:123-127,158-159). maz. Yalnız liyakatle dirayete bakar, XVII. yüzyılın başlarına kadar de- seciye arar, fikri kabiliyet ve istidadı vam etmiştir. Sarayda yapılan te- Osmanlı İmparatorluğu’nda saray düşünür. İşte herkes istidat, kabi- orik eğitim devrin önde gelen ho- içinde kurulan “saray mektepleri” liyet ve bilgi ahlak seciyesine göre caları tarafından yürütülmekteydi. de liyakat konusunda iyi bir örnek tayin edilir. Türkiye’de herkes ken- Bu eğitim süresi, şehzadelerin on teşkil etmektedir. “Hazırlık saray- di mevki ve istikbalinin banisidir. – on üç yaş aralığına kadar de- ları” olarak da bilinen bu kurum- En yüksek mevkilere çıkmış olan- vam etmekteydi. Şehzadelerin sa- da, var olan sivil memurları, ileri lar çoğu zaman çobanlıktan yetiş- ray eğitimlerinde dövüş sanatları, gelen devlet erkânı, askeri görev- mişlerdir... İşte be suretle Osmanlı binicilik, teşrifat kuralları, siyaset liler, yeniçeri ağası, sadrazam, def- İmparatorluğunda şekvet ve ma- ve yöneticilik gibi alanlar bulun- terdar, kubbe veziri, divan şairleri, kam, idari mevkiler, liyakat ve ma- maktaydı. Bunların yanında Arap- tarihçiler, hattatlar, beylerbeyleri haretin mükâfatıdırlar. Namussuz, ça, Farsça, felsefe, edebiyat, mate- ve valiler yetişmiştir. Bu kuruluşun tembel, atıl, bilgisiz olanlar hiç bir matik, fen, astronomi, genel tarih, asıl amacı, padişahların özel hiz- zaman yüksek mevkilere tırmana- İslam tarihi, Yunan ve Latin tari- metlerinde bulunacakların eğitim mazlar. Hakir ve zelil bir halde ka- hi ve edebiyatı, medeniyetler ta- ve öğretimleridir. Bu makamlara lırlar. Osmanlıların neye teşebbüs rihi gibi bilimsel dersler verilmek- gelecekler için sıkı bir eleme söz ederlerse muvaffak olmalarının teydi (Eroğlu, 2010: 480). Bütün konusudur. Her şeyden önce gü- bütün dünyada hâkim bir ırk ha- bunların henüz daha şehzade iken venilir olmalıdır (Akkutay, 1984: line gelebilmelerinin, imparatorlu- bir çocuğa verilmiş olması, devlet 35-67). Bu da sadakat sahibi olma- ğun hudutlarını boyuna genişlet- yönetimi için liyakatin ne derece yı gerektirmektedir. melerinin sebebi hikmeti budur.” önemli olduğunu ve önemsendiği- (Yayla, 2001: 170-171). ni ortaya koymaktadır. Yönetimde ehil kişilerin olması Enderûn-ı Hümayun kuruluşun- Enderûn-ı Hümayun toplumun da bu yönde temayüz dan itibaren aşağı yukarı devletin kuruluşundan itibaren etmesinden kaynaklanmaktadır. bütün siyasî ve askerî memurları- aşağı yukarı devletin Yöneticisi ve tebaasıyla Osmanlı nı yetiştirmiştir. Bu memurların bütün siyasî ve Devleti ortak kültür olarak liyaka- askerî memurlarını ti benimsemiştir. Osmanlı yöne- yetiştirmiştir. ticileri halkın temsilcileridir ve bu bakımdan ortak değerlere sahiptir. Bu konuda elinden gelen gayreti de göstermektedir. (Güngör, 2011: Kanuni dönemi Macar sefirlerin- 79, 138; Kıyçak, 2014: 895). den Busbecg, Osmanlı yönetici sı- nıfını liyakatle başa geçtiğini belir- Aslında liyâkat sadece Osmanlı terek şöyle der: Devleti ile ilgili bir anlayış değildir. Önceki Türk devletlerinde de yö- “...Bu koca mecliste tek bir kişi yok- netimde yer almanın şartları ara- tur ki haiz olduğu mevkii ve rütbe- sında liyakat sahibi olmak yer alır. yi kendi liyakat ve cesaretine borç- Liyakat sahibi olduktan sonra her- lu bulunmasın. Hiç kimse filanın kes en yüksek makamlara çıkabilir- neslinden filan falanın soyundan gel- di. (Kafesoğu, 2009: 240). miş olmak dolayısıyla diğerlerinden yüksek bir mevkiye çıkamaz. Her- Osman Turan, Osmanlı Devlet yö- kesin vazife ve memuriyeti ne ise netiminde liyakatle yüksek ma- ona göre itibar edilir. Bundan dola- kamlara çıkabildiğini belirtmek- yı Türkler arasında merasimle üs- le beraber ahlaksız, bilgisiz ve tünlük kavgası yoktur. Herkesin tembellerin hiçbir zaman yüksek ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 86 87 ›

makamlara çıkamayacağını be- yönetiminde dikkat edilmesi gere- lirtmiş; Türklerin en büyük düş- ken hususlara dair tavsiyelerde bu- manlarının iltimas (torpil, adam lunmak amacıyla yazılmış kitap ve- kayırma) olduğunu özellikle vur- ya bu kitapların oluşturduğu tür” gulamıştır: “İmparatorluk liyâkat, (Adalı, 2009: 304) anlamına gelen ahlâk, maddî-manevî disiplin ve siyaset-nâmelerde, yönetim anlayı- çalışma üzerine kurulmuştu. İm- şı ve yöneticilere dair birçok özel- paratorluğun kazanmış olduğu likler dile getirilmiştir. kuvvetin temel prensiplerinden Devlet kurumu tarihin ilk dönem- birisi bu anlayış idi. Herkes liyâ- lerinden beri toplumların olmazsa kat, bilgi, ahlâk ve seciyesine göre olmazı haline gelmiştir. Ancak bu bir mevkie tayin edilebilir. Ahlâk- siyasî gücün mahiyeti, vazifesi, ya- sız, bilgisiz ve tembeller hiçbir za- pısal biçimi, ahlak anlayışı içinden man yüksek mevkilere çıkamazlar. çıktığı kültürün vasıflarıyla bağlan- Osmanlıların muvaffakiyeti ve bü- tılı olarak gelişmiş ve oluşmuştur. tün dünyaya hâkim bir ırk olmaları Bu sebepledir ki, “Millet-devlet ol- hikmeti budur; Türklerin en büyük gusu milletlerarası sistemin bir un- düşmanı iltimâstır.” (Osman Tu- suru olarak evrenselleşse de” (Da- ran, 2010: 346). vutoğlu, 1994: 235) her milletin kendi siyasî kültür serüveni ve ya- pısının tarihî ve teorik temelleriy- le devlet arasında muhakkak bir Yönetimde ehil samimiyet ve iyi niyeti, kötü eği- uyum olmalıdır kişilerin olması limlerin bastırılmasını” da içer- toplumun da bu yönde Siyasetnâme ve ıslahatnâme türü mektedir. (Çağrıcı, 1989: 1). Bura- temayüz etmesinden eserlerde herkesin adalet ve uyum da inceleme konusuyla ilgili olarak kaynaklanmaktadır. içinde yönetilmesi bunun için de dikkat çeken noktalar, “güvenilir- Yöneticisi ve tebaasıyla görevlendirmelerin liyakat sistemi lik, fedakârlık ve kötü eğilimlerin ile geçekleştirilmesi işlenmiştir. Bu bastırılması” şeklinde gösterilebi- Osmanlı Devleti şekilde toplumun ahlak ve fazilet lir. İleride görüleceği üzere, katline ortak kültür olarak içinde yönetilmesi ve bu değerlerin ferman verilen kişiler “kötü eğilim- liyakati benimsemiştir. topluma kazandırılması düşünül- ler” ile tanımlanacaklardır. Bu va- müştür. Bu tür eserler, bir yandan sıf sadakat özelliğine aykırı bir ta- evrensel denilebilecek ahlakî vasıf- vır şeklinde görülmekte ve katlinin Siyasî güç sahibi olmak veya büyük ları öğütlerken bir yandan da kendi gerekçesi olabilmektedir. bir devlet olmanın en temel şartla- siyasal ve toplumsal gerçekleri dik- Ahlak üzerine fikirler üreten felse- rından biri her zaman liyakat ola- kate almıştır (Yılmaz, 2009: 308). feciler, fert ve aileden sonra üçün- rak ileri sürülmüştür. Bununla be- Bununla birlikte siyasetnameler, cü olarak şehir veya ülkelerin ah- raber siyasî gerilemenin, devlet ortaya çıktıkları devletlerin ideolo- lak ve fazilet esaslarına göre idare içindeki bozulmanın temel sebe- jisine de bağlı eserlerdir. Olay ve ol- edilmesiyle ilgilenmektedir (Aydın, bi de yine liyakat şeklinde ileri sü- gulara karşı yaklaşımları, yorumla- 1989, 10). Buradan hareketle ah- rülmüştür. Mesela 17. yüzyıl Os- yışları genel anlamda taban tabana lak kitaplarının neden siyasetnâ- manlı Devleti’nde başlayan siyasî zıtlık göstermez. meler gibi yöneticilerle ilgili ahlakî çözülme, devlet yönetiminde li- Devlete bağlılığına göre ortaya çı- tavsiyelerde bulundukları görüle- yakat eksikliğine bağlanmıştır. Li- kan bazı ifadeler sadakat vasfı- bilmektedir. Ayrıca şehir ve ülke- yakat olmadan gösterilen sadakat nın merkezde olduğunu göster- nin idaresinin ahlakî bir konu ol- ise yönetimde ciddî bozulmalara mektedir. Mesela, “Büveyhîler ması, yönetimde ahlakî sınırların yol açmıştır. (Kurnaz 2009; Kara- döneminde üst düzey yöneticileri- oluşmasını sağlamıştır. Bu sınır ve han 1987: 49; Mengi 1991; Mengi ne devlete (hânedana) bağlılıkları- şiarlar siyasî iradenin yani iktida- 2000: 174-197; Öztürk, 2013: 81). nı gösterecek şekilde Muizzüddev- rın kararlarının gerekçesini oluş- le, İmâdüddevle, Adudüddevle gibi turmuştur. Yine ileride verilecek 3. Bazı siyasetnâme ve unvanlar verilmiştir.” (Davutoğlu, örneklerde “ahlakı zayıf veya kötü ahlak kitaplarında 1994: 235). insanlarla oturup kalkmak” ifade- sadakat ve liyakat leri, öldürülme fermanının gerek- Ahlak kelimesi, birçok manasının çesi olarak ortaya çıkmaktadır. “Devlet adamlarına siyaset sana- yanında “dürüstlük ve güvenilirli- tı hakkında bilgi vermek, devlet ği, karşılıksız sevgi ve fedakârlığı, Osmanlı’da vakıfların muhtelif karşı ciddî hassasiyetleri bilinmek- âsitane-i sa‘adetde Pîrî Paşa’dan tedir. Buna en karakteristik örnek- gayrı vezir yok idi. Din ü dünya lerden birisi “Ehlü’l-hal ve’l-akdin umurunda saltanat ve hilâfet ahva- azil kararına uymayan devlet baş- linden anlara kemal-i i‘tikatları var kanına karşı güç kullanılıp kulla- idi. Merhum her gece tâ nısf-ül-ley- nılamayacağı meselesidir. Ehl-i le değin evlerinde divan ederler idi. sünnet fakihlerinin çoğunluğu ile (Anhegger, 1953: 371). hadis âlimleri, fitneye ve kan dö- Hezarfen Hüseyin Efendi’nin külmesine sebep olacağı için ha- Kanûnî Sultan Süleyman’ın liyakat lifeye karşı çıkışın câiz olmadığını konusunda tavizsiz tutumundan savunurken Ehl-i sünnet dışındaki bahsettiği satırlarda güvendiği in- mezheplerde umumi temayül, bu sanlara görev vermesi de önemli- durumda güç kullanmanın vâcip dir. Burada güvenmek sadakat vas- olduğu yolundadır.” (Atar, 1991: fını da beraber taşımaktadır: 326). “Sultan ve vezir ve sâir hükkâm ve Hezarfen Hüseyin Efendi, Şehza- emire gerekdir ki ulemânın kadrini de Mustafa’nın katline değindiği ve ‘ilmin ve fazlın şerefini bileler ve satırlarında onun neden katledil- iş görmüş nice ıssı ve soğuk geçir- diğine dair sebeplerle ilgili bir şey miş hizmetkârların hakk-ı hizmeti- söylemez. Ancak “Sultan Musta- ni bileler liyakat ve istihkaklarına gö- fa gibi lâyık-ı saltanat” ifadesiyle re ri‘âyet edeler. Galatbâhşlık edip onun saltanata layık bir şehzade dinî, sosyal ve kültürel hizmetleri- olur olmaz eşhasa mansablar verip olduğunu vurgular: “Anlar ‘asrında ni sürdürebilmeleri için cihet adın- a‘yan-ı memâlike musallat etmeye- ve sultan Süleyman’ın evâsıt-ı ‘as- da görevler tahsis edilmekteydi. ler.” (Anhegger, 1953: 372). Bu görevlere getirilecek kişilerde rına gelince devlet-i ‘âliyenin ve di- bulunması gereken iki ortak şart yar-ı Rûm’un her ahvali muntazam Sultan Sencer (1086–1157), Sul- aranmaktaydı. Bu ortak özellikler, idi. Nâgâh mekr-i zenan u iğva-yı tan Gazan Han’a (ö.1304) esir dü- vakfiyelerde liyakat ve dürüstlük damad-ı telbis-nişan1 ol şehri- şer ve toprakları işgal edilir. Devle- olarak belirlenmiştir (İpşirli, 1997: yar-ı ‘Ömer-hasleti oğlu katline ra- tinin yıkılış nedeni sorulduğunda 547). zı idüp Sultan Mustafa gibi lâyık-ı Sencer Han bu acı sonucu şöyle saltanat ‘ale’l-‘ıtlak olan şehzade- açıklar: “Yüksek mevkilere sıra- yi izale eyledi.” (Anhegger, 1953: dan insanları, küçük görevlere de 372). şeref sahibi kimseleri tayin ettim. Ahlak üzerine fikirler Sıradan insanlar yüksek mevkileri Yine Hezarfen Hüseyin Efendi’nin üreten felsefeciler, dolduramadılar, liyakat ve birikim ifadelerine göre Kanûnî Sultan Sü- fert ve aileden sonra sahibi insanlar da verilen küçük leyman, bir makamın hakkını ve- çaptaki görevleri onur kırıcı bula- üçüncü olarak şehir rerek elde etme, yani liyakat konu- rak kabul etmediler. Bu iki farklı veya ülkelerin ahlak sunda kararlıdır. Hak etmeyene bir yaklaşım mülkün elden çıkmasına iltifat göstermek ona iyi bir gözle ve fazilet esaslarına ve felaketin doğmasına neden ol- bakmak, onun asla affetmeyeceği göre idare edilmesiyle du.” (Âlî, ts.: 2, vr. 5b) ilgilenmektedir. bir tavırdır. Din ve dünya işlerin- de görev verdiği vezirlerine itima- Gelibolulu Âlî’nin aşağıdaki mısra- dı tamdır: ları rüşvetin önlenmesinin ve işle- rin yoluna koyulmasının yegâne Sadakatsizliğe karşı verilen ölüm “Menasıb-ı ‘ulyaya, istihkak katın- şartı olarak liyakatli kişilerin geti- fermanının sebebi, sadakatsizliğin da makbul ve müsellem idi. Bir ya- rilmesini öne sürmektedir: doğurduğu neticelerden kaynak- rarca müselleme sancak ve âli dir- lanmaktadır. Devlet yönetiminde, lik vermek câ’iz idi. Nâmerde iltifat, İrtişâdan ki el çeke vükelâ sadakatsizliğin bu derece sert şekil- fürûmaya ve bîistihkaka hüsn-i na- Mansıba dest-res bulur ‘ukalâ de cezalandırılmasının sebebi, fit- zar yanında kan ile beraber olup her Ne virür müstahikk olan rüşvet neye, kargaşaya ve ayrışmalara; da- hizmete liyakat gözetmekde pehle- Ne iderler o rüşvete cür’et ha da ötesi toplum ve devlet içinde van-ı nâdan ile tekellümde ‘âr eder, “Vekiller rüşvetten uzak durursa, kan dökülmesine ve iç savaşlara se- padişah ı ‘ârif ü ‘âlişan idi. Arab di- devlet hizmetine akıllı insanlar gelir. bep olacak bir zemine ortam hazır- yarını feth-edib geldikden sonra Layık olan ne rüşvet verir ne de rüş- lamasındandır. Ehl-i sünnet fakih- vete cüret eder.” (Âlî, ts.: 2, vr. 3b; lerinin fitne ve kan dökülmesine 1 Burada Rüstem Paşa kast edilmektedir. Kıyçak, 2014: 895). ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 88 89 ›

Süheyl ü Nevbahar mesnevisinde şairdi. Etrafındakilere iyi muame- pek büyük bir hadiseydi. Onun iyili- Nakkaş, hizmetlerinden ve sada- lede bulunuyor ve bolca ihsan dağı- ği, zühdü ve takvası kuvvetli, inancı katinden dolayı vezirlik makamına tıyordu. Bir dönem akçenin değer sağlamdı.” getirilir. Hikâye boyunca Süheyl’e kaybetmesi ve pahalılığın artma- Meşâyih ile musâhib ricâle hem- yakınlığı, yardımı ve bilgeliği ile ön sı sebebiyle Şehzade Mustafa’nın dem idi plana çıkarılır ve vezarete layık gö- halk tarafından kurtarıcı olarak bi- Kerâmetiyle kerîmü’l-hisâl âdem rülür.” (Öztürk, 2013: 81) le görüldüğü söylenmektedir. Ken- idi disinin bu derece tahta layık gö- Koçi Bey, Sultan IV Murat’a bir ri- rülmesine rağmen babasına karşı Yahya Bey, Mers. 8/VI-3. sale sunar ve orada yönetime ehli- isyan etmemesi Venedik elçisi Na- yetsiz kişilerin getirilmesinin dev- “Şeyhlerle sohbet eder, rical ile bir vagero tarafından hayretle karşı- let kurumlarının bozulmasının en arada olurdu. Kerem ve ihsanıyla yü- lanmaktadır. (Turan, 2006: 291). önemli sebebi olduğunu zikreder.” ce hasletlere sahip bir kimseydi.” (Öztürk, 2013: 80) Şehzade Mustafa’nın kişiliği, yete- Tevâzu ile selâmında hôd müsel- nekleri, halkın ve ordunun kendi- lem idi 4. Şehzade sine karşı duyduğu rağbete rağmen ‘Aceb o bedr-i temâmun ne ‘âdeti Mustafa’nın Katli kendisi saltanata karşı bir sadakat- kem idi Örneğinde Sadakat- sizlik içine düşmemiştir. Ancak kendisine karşı kurulan tuzak ken- Yahya Bey, Mers. 8/VI-5. Liyakat İlişkisi disini tamamen ortadan kaldırma- “Onun tevazu ile selam alıp verişi Şehzade Mustafa, babası Kanu- ya yönelik olduğu için bunu sağla- ni Sultan Süleyman’ın Saruhan de [herkesçe] bilinirdi. Acaba o tam yabilecek tek itham sadakatsizlik dolunay [gibi olgun zat]ın ne huyu sancak beyliği sırasında Mani- olacaktır. sa’da doğdu (921/1515). Babası- kötüydü?” nın 1520’de tahta çıkışından son- Yahya Bey, Şehzâde Mustafa’nın Kınâlızâde Hasan Çelebi de Şehzâ- ra annesi Mâhidevran ile İstanbul’a Rüstem Paşa’nın rol oynadığı bir de Mustafâ’nın ilim, fazilet ve sair gitti. Kendisinden önce doğan kar- tuzak sonucunda haksız yere kat- hünerler konusundaki vasıflarını, deşleri Mahmut ve Murad’ın ölü- ledildiğini belirtir. Şehzade Mus- görevini ve tahta layık bir isim olu- mü üzerine büyük şehzade olarak tafa’nın özelliklerine bakıldığın- şunu saymaktadır: sarayda itina ile yetiştirildi ve iyi da şahsında tahtı hak ettirecek bir eğitim aldı. Henüz dokuz yaşın- bütün liyakat vasıflarını şahsın- “Ol şehenşâh-ı melek-sîmâ büstân- da iken oldukça yetenekli olduğu, da topladığı görülmektedir. Yahya sarây-ı hilâfetde bâlâ çeküp yeniçeriler tarafından çok sevildiği Bey’in Şehzade Mustafa’ya yazdı- ba‘dehû sancaga çıkdukda ‘atebe-i yazılmaktadır. (Turan, 2006: 290). ğı mersiyede “âlim, önder, iyilikse- ‘aliyyesi mahall-i tekbîl-i e‘âlî ve ver, zahit, muttaki, inancı sağlam, şeyhlerle sohbet eden, büyüklerle bir arada bulunan, ihsan dağıtan, Koçi Bey, Sultan IV mütevazı” özellikleriyle tanıtılır Murat’a bir risale ve “Acaba o tam dolunay [gibi olgun sunar ve orada zat]ın ne huyu kötüydü?” sorusuy- yönetime ehliyetsiz la hiçbir kötü huyunun olmadığı kişilerin getirilmesinin belirtilir: devlet kurumlarının Ferîd-i ‘âlem idi ‘âlim idi ‘alem idi bozulmasının en Muhammed ümmetine mevti önemli sebebi mevt-i ‘âlem idi olduğunu zikreder. Yahya Bey, Mers. 8/VI-1. “Âlemde biricik idi, âlim idi, önder idi. Onun ölümü Muhammet ümmetine Kişiliği ve yetenekleri halk ve ordu âlemin ölümü gibi oldu.” arasında son derece kabul görmüş. Şahsına karşı büyük bir sempati Ziyâde mâtem idi haylî emr-i duyulmaktaydı. Kişiliği, yetenek- mu‘zam idi leri ve iyi eğitimli olması dolayısıy- Salâh ü zühdi kavî ‘itikâdı muhkem la etrafında hem halktan hem de idi ilim ve sanat çevresinden çok sa- Yahya Bey, Mers. 8/VI-2. yıda insanı toplamıştı. Kendisi de “[Şehzâdenin ölümü] büyük bir yas, istînâs idüp dil-i nâ-sipâslan mu- doğabilecek taşkınlıkları önlemek habbetile dolmuş idi.” (Hocazâde istemesidir. Mehmed Efendi, 1995: 246-247). Hocazade Mehmed Efendi’nin Ordunun Şehzade Mustafa’ya karşı yukarıdaki ifadelerinden Şehza- olan rağbetini Hocazade Mehmed de Mustafa’nın tahta niyetlen- Efendi’nin ifadelerinde görmek diği ancak aşağıda alıntılanan mümkündür. Sultan Süleyman, ifadelerinde ise olayın perde arka- Ereğli’den geçerek Aktepe’ye ko- sında bir hile ve desise döndüğü de nakladığında Şehzâde Mustafa, anlaşılmaktadır. oraya gelir, yerleşir. Daha sonra Pa- “Bu esnâda ki vüzerâ dîvân-hâ- dişah’ın elini öpmek için padişah ne-i pâdişâhîde intizâr üzre idiler, otağına gider. Giderken ordunun fermân-ı şâh-ı kâm-kârla kapucı- Şehzade’yi alkışladıkları belirtilir. lar kethüdâsı gelüp hâtem-i vizâ- Bu ona karşı gösterilen rağbeti or- reti Vezîr-i a‘zam Rüstem Paşa’dan südde-i seniyyesi mu’tekif-i ekâbir taya koymaktadır: ü ehâlî olup sît-ı ma‘delet ü celâleti alup müşârün-ileyhe ve vezîr-i kubbe-i cihânı pürtanîn ve âvâze-i “Ve Şevvâl’in yigirmi altısında râbi‘ Haydar Paşa’ya ‘azl peyâ- şecâ‘at ü besâleti vâsıl-ı ‘âmme-i mevkib-i hümâyûn-ı pâdişâhî Ereğ- mın îsâl idüp “istirâhat ve huzûr mekân u mekîn olmagın…” (Kına- li’den geçüp Akdepe nâm menzile ile me’mûr oldunuz.” deyüp hay- lızâde, 65-96). nüzûl itmişidi. Şehzâde-i sâde-dil melerine revâne eyledi. Ve mühr-i dahî ol mahalle karîb menzile nâ- hümâyûn emr-i hâkânî ile vezîr-i Bu kadar hüner sahibi, tahta en la- zil olup vürûd-ı fermâna munta- sânî olan Ahmed Paşa’ya teslîm yık kişi olan Şehzade Mustafa’nın zır ve sipihr-i bî-mihr mu‘âmele- idüp vizâret müjdesin inhâ eyle- katlinin gerekçelerine bakıldığın- sine dîde-i ibret-bîn ile nâzır oldı. di. ... Bu hâdisenin vukû‘ını ek- da yukarıda zikredildiği üzere sa- … Ordû-yı şâh-ı cihân-cûya gelince ser-i nâs merhûm Rüstem Paşa’ya dakatsizlik ithamı ile karşılaşılır. efvâc-ı asâkir-i dü-rûya durup al- nisbet etmeğin mecârî‘-i a‘mâl-i Hocazâde Mehmed Efendi İbtihâ- kışladılar. Dîvân-hâne-i hümâyû- isâbet-me’âl-i sultânîden fehm olu- cü’t-tevârih’inde, bu olay hakkın- na karîb mahallde serv-i âzâde gi- nan bu oldu ki, ol şeref-i musâhe- da fitne ve fesattan bahsetmekte- bi piyâde olup vüzerâ önine düşüp ret ile müfâharet iden vezîr-i hu- dir. Ancak ne tuhaftır ki ona göre dîvân-hâne haymesi öninde selâm- ceste-tedbîr-i rûşen-zamîrin azli Şehzade, tahta niyetlenmiş ve do- ladılar. Şehzâdenin derûn-ı otak-ı mahzâ eşirrây-ı leşkerden sıyâ- layısıyla sadakatsizliğinden dola- hümâyûna dühûli ile kevkeb-i ik- net içün ola.” (Hocazâde Mehmed yı katledilmeyi hak etmiştir. Bu- bâlinün ufûli ma‘a vâki‘ olup te- Efendi, 1995: 247-248). rada dikkatle üzerinde durulması gerk-i merg nihâl-i ömrini bî-bâr ve Şehzade Mustafa olayının bugü- gereken nokta şudur ki, Hocazâde berg eyledi.” (Hocazâde Mehmed ne yansıyan iki temel sonucu bu- Mehmed Efendi’nin tespiti doğ- Efendi, 1995: 246-247). ru bile olsa her yönüyle tahta layık lunmaktadır. Görevi hakkıyla ye- olan bir şehzadenin katlinin “sa- rine getirecek kadar liyakat sahibi dakatsizlik” dolayısıyla gerçekleş- olmak, fitneye dahi sebebiyet ver- miş olmasıdır. Alıntıladığımız ifa- Geleceğin şehirlerine meyecek derecede devletin beka- delere göre Şehzâde Mustafa, halkı emanet edeceğimiz sına ve dolayısıyla yönetime karşı kendisine derin ve kuvvetli bağlar- yönetim anlayışında sadakat konusunda hassasiyet sa- la bağlamış, itaati altında almıştır. hibi olmak gerektiğidir. Bu iki te- iki temel unsur mel özellik her yönetim biriminde Askerler arasında da aynı şekilde bulunmaktadır: konuşulur olmuştur. Bunu da tah- en önemli esaslardandır. ta geçmek için yapmıştır: Sadakat ve liyakattır. 5. Sonuç “Târîh-i vilâdeti fehvâsı üzre Hüs- Bütün yönetim birimlerinde gerek- rev-i cihân olmak dâ‘iyesi ile hüs- Hocazâde Mehmed Efendi, bir li olan bazı esaslar bulunmaktadır. rev-i bî-âkıbet olacağın fikr itme- yandan katlin gerekli olduğunu Bunların arasından sadece sadakat yüp halkı itâ‘atine dâ‘î ve imâle-i ifade etmekte diğer yandan bu ve liyakat olmak suretiyle iki temel kulûba sâ‘î olup mülâtafa ve iltiyâ- olaya sebep olarak da Rüstem Pa- esas izah edilmeye çalışılmıştır. mile celb-i kulûb-ı avâm ve tahrîk-i şa’yı göstermektedir. Sultan I. Sü- Sözlük anlamlarında dahi birbirini silsile-i teveccüh-i enâm itmeğin leyman’ın bu olaydan sonra Rüs- tamamlayan bu iki unsur, siyaset- miyân-ı ‘askerde güft ü şinîd mu- tem Paşa’yı azletmesinden dolayı name, nasihatname, pendname gi- kaddimâtı bedîd olmuşidi ve elsi- olayın böyle anlaşıldığını belirtir. bi bütün yönetim kitaplarında yer- ne-i avâmü’n-nâs medh ü senâsı ile Gerçek sebep, Padişah’ın ordudan lerini almıştır. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 90 91 ›

Makalemizin başlığında ve maka- yaparken liyakat esasının olmazsa temel unsur bulunmaktadır: Sada- le içinde sadakat kavramını liyakat olmaz bir pozisyonda olduğunu da kat ve liyakat. Bu ikisinin birlikte- kavramından daha önce belirttik. göz ardı etmediğimizi tekrar hatır- liğine önem veren yönetim toplu- Bu daha önce de zikrettiğimiz gi- latmak isteriz. Zira Osmanlı Dev- luğu, uluslararası standartlarda bir bi sadakat kavramının telafisi im- leti’nin makale içinde verdiğimiz konum elde edebilecekken bundan kânsız ya da çok zor sorunlara yol örneklerde de görüleceği üzere en yoksun bir yönetim topluluğu ken- açmasından kaynaklanmaktadır. temel özelliği liyakat esasına göre dini bile fark etmeye imkân bula- Liyakatsizlik, verilen görevde ye- işleyen bir sisteme sahip olmasıdır. madan sönüp silinecektir. tersizliğe sebep oluyorken sada- Bu, hem Osmanlı tebaasınca hem katsizlik çok temel noktalarda ta- de yabancı araştırmacılarca tespit miri kabil olmayan problemlere yol edilmiştir. açmaktadır. Bu değerlendirmelerden hareketle Sadakat ve liyakat arasında nüans geleceğin şehirlerine emanet ede- diyebileceğimiz bir derecelendirme ceğimiz yönetim anlayışında iki

Kaynakça 1. Acar, Zafer (2006). “Örgütsel Yurttaşlık Davranışı: Kavramsal Gelişimi ile Kişisel ve Örgütsel Etkileri”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt.7, Sayı:1, s.1-14. 2. Adalı, H. H. (2009). Siyasetnâme. DİA. (Cilt 37). İstanbul: TDV. 304-306. 3. Akkutay, Ü. (1984). Enderun Mektebi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 4. Anhegger, R. (1953). “Hezarfen Hüseyin Efendi’nin Osmanlı Devlet Teşkilatına Dair Mülahazaları”. İÜ Türkiyat Mecmuası. (Cilt 10). 365-393. 5. Atar, F. (1991). Azil. DİA. (Cilt 4). İstanbul: TDV. 326-327. 6. Aydın, M. (1989). Ahlak (İslam Felsefesi). DİA. (Cilt 2). İstanbul: TDV.10-14. 7. Ceylan, Adnan – Özbal, Soner (2008), “Özdeşleşme Yoluyla Sadakat Oluşturma Üzerine Üniversite Mezunları Arasında Yapılan Bir Çalışma”, C.Ü. İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt.9, Sayı.1, s.81-110. 8. Çağrıcı, M. (1989). Ahlak. DİA. (Cilt 2). İstanbul: TDV.1-9. 9. Çağrıcı, M. (2009). Sıdk. DİA. (Cilt 37). İstanbul: TDV.98-100. 10. Davutoğlu, A. (1994). Devlet. DİA. (Cilt 9). İstanbul: TDV. 234-239. 11. Eroğlu, H. (2010). “Şehzade”. DİA. (Cilt 38). İstanbul: TDV. 480-483. 12. Güngör, E. (2011). Türk Kültürü ve Milliyetçilik. İstanbul: Ötüken. 13. Hoca Mehmed Efendi (1995). İbtihâcü’t-Tevârih, Haz: Ahmed Akgün, İstanbul Üniversitesi, SBE, Doktora Tezi, İstanbul. 14. İpşirli, M. (1997). “Cihet”. DİA. (Cilt 7). İstanbul: TDV. 546-548. 15. Kafesoğu, İ. (2009). Türk Milli Kültürü. İstanbul: Ötüken. 16. Kınalızâde Hasan Ç.: Tezkiretü’ş-Şu‘arâ, Haz. Aysun Sungurhan Eyduran, (Çevrimiçi), http://ekitap.kulturturizm.gov. tr/belge/1-83504/kinalizâde-hasan-celebi---tezkiretus-suara.html. 17. Kıyçak Ö. (2014). “Çözülüş Asrı Şiirinin Kahramanları Olarak Yönetenlerde Liyâkat ve Adâlet Duygusu”. Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic. Volume 9/3 Winter, 893-915. 18. Koç, Emel (2002), “İnsan ve Sadakat”. Felsefe Dünyası Dergisi. Cilt.1, Sayı:35, s.49-57. 19. Köse, H. M. (2009). Siyaset. DİA. (Cilt 37). İstanbul: TDV. 294-299. 20. Küçükaşçı, M. S. (2010). “Şehzade”. DİA. (Cilt 38). İstanbul: TDV. 478-480. 21. Öztürk, M. (2013). “Tarih ve Siyasetnameler Çerçevesinde Klasik Türk Edebiyatında Vezir Hikâyeleri”. A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 49, 73-94. Erzurum. 22. Şemsettin Sami (1317). “Liyâkat”. Kâmus-ı Türkî. İstanbul: Dersaadet. 23. TDK. (1988). Türkçe Sözlük, c. II, Ankara: TDK 24. Turan, O. (2010). Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi. İstanbul: Ötüken. 25. Turan, Ş. (2006). “Mustafa Çelebi”. DİA. (Cilt 31). İstanbul: TDV. 290-292. 26. Uygur, A., Koç, H. (2010). “Örgütsel Sadakat ve Örgütsel Bağlılık: Siyasi Partiler Açısından Bir Analiz”. İşletme Araştırmaları Dergisi 2/4, 79-94. 27. Uzunçarşılı, İ. H. (1951). Osmanlı Tarihi III. Cilt, I. Kısım. Ankara: Türk Tarih Kurumu. 28. Yayla, Y. (2001). Kanuni Sultan Süleyman Devri Osmanlı Devleti’nde Bürokratik Yapı (1520-1566). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta. 29. Yılmaz, C. (2009). Siyasetnâme. DİA. (Cilt 37). İstanbul: TDV. 306-308. AHİLERİN ŞEHİRLERİ

Yusuf Turan GÜNAYDIN Doktora Öğrencisi, Ankara Üniversitesi, SBE., İslâm Tarihi ve Sanatları Bl. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 92 93 ›

XIV. yüzyılda Ahilerin şehirleri veya Ahi zaviyelerinin bulunduğu şehirler konusuyla ülkemizde ilk kez daha çok “Muallim Cevdet” adıyla tanınan M. Cevdet İnançalp (1883- 1935) ilgilenmiştir. 1916’da kaleme aldığı bir yazı dizisinde İbn Battûta’yı esas alarak Ahilerin Anadolu’da etkin konumda bulundukları şehirleri tespit etmiştir. Onu izleyerek Ahiler döneminde Anadolu şehirlerinden ve şehirciliğinden söz etmek mümkündür.

IV. yüzyılda Ahile- yaklaşmış ve sırf bu yüzden 1932 rin şehirleri veya yılında Arapça olarak kaleme al- Ahi zaviyelerinin dığı Ahilik konulu kitabına Zey- bulunduğu şehirler lün Ahiyyeti’l - Fityâni’t - Türkiy- konusuyla ülkemiz- ye fî Kitâbi’r-Rıhleti li İbn Battûta2 X de ilk kez daha çok adını vermiştir. Gerçekten de biz, “Muallim Cevdet” adıyla tanınan o yüzyılın Anadolu’sunda Ahi za- M. Cevdet İnançalp (1883-1935) viyelerin bulunduğu şehirler hak- ilgilenmiştir. 1916’da kaleme aldı- kındaki ayrıntılara daha çok İbn ğı bir yazı dizisinde1 İbn Battûta’yı Battûtâ’nın Seyâhatnâme’si saye- esas alarak Ahilerin Anadolu’da et- sinde ulaşabiliyoruz. Elbette bu şe- kin konumda bulundukları şehir- hirlerde kurulmuş bazı yapılardan, leri tespit etmiştir. Onu izleyerek bu yapıların kitabelerinden veya Ahiler döneminde Anadolu şehir- bir kısım Ahi kabirlerinden bugüne lerinden ve şehirciliğinden söz et- ulaşanları da konuyla ilgili önemli mek mümkündür. Tanpınar’ın Beş belgelerdir. Şehir’de yer alan Ankara bahsinde Muallim Cevdet Ahilerin şehirleri- Selçuklu’yu “büyük yapıcı” olarak ni tek tek ele almadan önce Ahili- nitelemesini de ancak Ahilerin An- ğin tarihçesinden söz eder. Bura- Muallim Cevdet kara’da ve elbette Anadolu’nun bir- da öncelikle “Ahiler şebekesi yalnız çok şehrinde oynadıkları merkezî bir iki şehrin sanayi erbabını almak- rol sebebiyle anlamlandırabiliriz. la kalmamış, Anadolu’nun cesîm haramî ve şakîlere karşı korudukla- Muallim Cevdet, XIV. yüzyılda vilâyetlerine dal budak salmış, göl- rını anlatır. Anadolu’yu ziyaret eden İbn Bat- gesinde ülkeler barınan bir ağaç hâ- tûta’nın Ahiler (ve şehirleri) hak- sıyetini peydâ etmiştir.” tesbitini ya- İbn-i Battûta’nın uğradığı Anado- kında verdiği bilgilerden dolayı bu parak Ahilerin gerektiğinde silâhlı lu şehirlerinde çeşitli şehirlerde zi- gezgine büyük şükran hisleriyle bir güce dönüşerek ticaret hayatını yaret ettiği Ahi reisleri ve şehirleri ise şunlardır: “Ahi Kalemşâhoğlu, camından birçok avizelerle süslen- miş” durumdadır. “Misafir odasında Ankara beş adet bakırdan mamül ve üç ayaklı çerâğpâye” bulunmaktadır. Şüphesiz bu görünüm, Ahilerin şe- hirliliğini ve dönemin şehir haya- tına katkılarını son derece güzel belirginleştirir.

3. Burdur ve Gölpınar İbn-i Battûta, bu beldelerdeki zâ- viyelere de uğramış ve misafir kalmıştır. Ve fakat başka ayrıntı vermemiştir.

Ahi Ali, Ahi Hüseyin, Ahi Caruk, Ahilerin Şehirleri 4. Denizli Ahi Emir Ali, Sivas’ta Ahi Ahmed, 1. Ankara Ahi Çelebi, Ahi Mecdüddin, Erzin- Bu şehirde Ahi zaviyelerinin birden can’da Ahi Nizâmeddîn, Ahi Tu- Muallim Cevdet, Ahi şehirleri ara- fazla olduğunu anlıyoruz. Çünkü man, Ahi Mehmed, Bergama’da sında Ankara’ya özel bir önem at- İbn Battûta, şehre girdiğinde Ahi Ahi Ahmed, Ahi Sinan, Ahi Şemse- feder gözükmektedir. Bunun anla- Sinan ve Ahi Tuman adlı iki ayrı dedîn, İzzeddîn Çelebi, Kastamo- şılabilir bir sebebi vardır. Türkiye Ahi reisinin adamları tarafından nu’da Ahi Fahreddin, Kastamonu Selçuklu Devleti’nin yıkılışından karşılandığını anlatır. Bu iki Ahi civarında bir dağ üzerinde mües- sonraki “Fetret Devri”nde Ahile- zaviyesi mensupları arasında kısa ses zâviye reisi Ahi Nizâmeddîn.” rin Ankara’da bir “hükûmet” veya bir mücadeleden sonra İbn Battûta bir “devletçik” kurdukları görüşü Ahi Sinan zaviyesinde konuklanır. Bu zevât İbn-i Battûta’nın görüş- ilk kez Ahmed Tevhid tarafından Denizli’de Orta Çağ şehir hayatı- tüğü Ahi reislerinden yalnızca bir 1913 yılında dile getirildiği3 ta- nın önemli unsurlarından biri olan kısmıdır. Muallim Cevdet, İbn Bat- rihten itibaren çok popüler olmuş “hamam” da gündeme gelmiştir. tûta’nun “[Ahiler] Bilâd-ı Rûm’da ve birtakım tartışmalar da doğur- Ahi Sinan İbn Battûta’yı karşıladık- sakin Türkmenlerin her vilâyet, şehir muştu. Muallim Cevdet de bu ka- tan sonra hemen hamama götürür. ve köyünde vardır.” tesbitini de çok bulü benimser ve “Tarihlerimizde Çıkışta mükellef bir yemek, tat- önemser ve fakat haber verdiği şe- Ankara şehrinin Ahilerden alındığı lılar ve bol meyveler ikram edilir. hir ve köylerin “yalnız yirmi yedi” mukayyeddir.” diyerek konuyla ilgili Yemekten sonra hafızlar Kur’ân-ı adet oluşuna da hayıflanır. Ona gö- ayrıntılara girer: “Ahiler müessesâtı- Kerîm’den âyetler okur ve sonra re “bu miktar, asıl teşkilât kadrosu- nın, İbn-i Battûta’dan on beş, yirmi hepsi semâ ve raksa başlarlar. İbnn nun onda biri bile değildir”; “Zira “her sene sonra yani Ankara’nın Osman- Battûta Denizli’de ayrıca “Sultan” vilâyet, şehir ve köy” kaydına ve Ana- lılara geçmesiyle yıkılıp gitmediği; tarafından da davet edilir. Ziyaret dolu’nun cesâmetine göre meselâ 270 Murâd-ı Hudâvendigâr zamanında sonrası Ahi Sinan Zâviyesine dö- müessesenin varlığını kabul etmek siyasî vazifeden çekilen ve ismi silinen nerler ve orada Ahi Tuman ile ar- mübalağa olmaz…” “Ahilik”in bütün faaliyeti itibariyle kadaşlarının kendisini beklerken mahvolmadığı ve belki zaten esnaf İbn Battûta’dan yola çıkarak Mu- bulur. Oradan Ahi Tuman’a gider teşkilâtında yaşamakta olan zihniye- allim Cevdet’in dile getirdiği hu- ve aynen Ahi Sinan zaviyesindeki tini Anadolu’nun da, İstanbul ve Ru- suslar vasıtasıyla Ahilerin Anadolu gibi konuklanır. Gülsuyu ikramı, Denizli şehirciliğine katkılarını da belirgin- meli’nin de bedesten ve loncalarında leştirmek mümkündür. Muallim, destgâh ve dükkânlarında idâme et- asıl itibariyle Ahilerin medenîleş- tiği” gibi hususlar üzerinde durur. tirici etkisini şu noktalar üzerinde toplamaktadır: 2. Alâiye İbn Battûta bu şehirde adını ver- a. Ahi Terbiye ve Tedrîsi meden “İki Yüz Sanatkârın Ahisi” b. Ahi Ocakları [Zâviyeler] olan bir zattan söz etmektedir. Son c. Kıyafetler derece cömerttir. “Ehl-i sınâat”tan d. “Muallim Ahi” ve “Pîr”ler takriben iki yüz yoldaşı tarafından resiliğe getirilmiştir.” Zaviyesi “ne- e. Ahi Ocaklarında Ahlâk ve Âdâb fis Rûm kaliçeleriyle mefrûş” ve “Irak f. Mûsıkî. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 94 95 ›

yemekler, tatlılar ve meyveler ik- 8. Niğde ram edildikten sonra Kur’ân okur, Niğde hakkında İbn Battûta’nın semâ’a ve raksa girişirler. pek bir ayrıntı vermediğini sade- ce bu şehirde Ahi Caruk zâviye- 5. Milâs ve Berçin sinde konuk olduğunu belirttiğini Milâs yakınlarındaki Berçin belde- görüyoruz. sine de uğrayan İbn Battûta, önce şehrin muhtasar bir panoraması- 9. Kayseriye nı çizer: Belde, bir tepe üzerinde Ahi Emîr Ali, Kayseri’nin büyük kurulmuştur ve güzel binalar ve ahilerinden bir emîrdir. İbn Bat- mescitlerle süslüdür. İbn Battûta tûta’ya göre Ahi Emir Ali Zâviyesi ayrıca Sultan’ın Berçin’de bir cami mefruşat ve kandilleri ile bol ye- inşasına başladığını ve fakat he- mekleri ve binasının metâneti ci- zâviye, tarihte Ahilik ile Rufâîliğin Amasya niz binasının tamamlanmadığını hetiyle en güzel zâviyelerdendir. birleştiği ilgi çekici bir örnektir ve belirtir. Seyyah, Sultan’la burada Amasya şehrinin ruhuna yüzyıl- görüşmüş ve peşinden de bu şe- 10. Sivas lar boyu bu tür yapılar şekil vermiş hirde bulunan Ahi Ali Zâviyesine Sivas’ta Bıçakçı Ahi Ahmed ve Ahi gözükmektedir. inmiştir. Çelebi Zâviyelerinden söz eden İbn Battûta, her iki Ahi reisinin de ka- 12. Gümüşhâne labalık bir yoldaş gurubuna sahip İbn Battûta Gümüşhane’de Ahi olduklarını söylemiş; önce Bıçak- Mecdüddîn Zâviyesinden söz ede- çı’nın, daha sonra Ahi Çelebi’nin rek “Burada üç gün misafir kaldık.” yoldaşlarıyla görüşmüştür. İbn demektedir. Battûta, Ahi Çelebi’nin Ahilerin büyüklerinden olduğunu ve Ahi re- 13. Erzincan isinin rütbeten Bıçakçı Ahi’nin üs- Erzincan’daki Ahi Nizâmeddîn Zâ- tünde olduğunu da vurgulamakta- viyesi İbn Battûta’ya göre “En gü- dır. Seyyah, “Bıçakçı Ahi Zâviyesinde zel zâviyelerdendir. Bu zât Ahilerin üç gün kaldıktan sonra bilâhare Ahi kibârındadır.” Çelebi Zâviyesine gittiğini ve altı gün ikāmet eylediğini” de eklemiştir. 14. Erzurum Konya Bu şehirde çok yakın zamanlara Ahi Tuman Zâviyesi, İbn Battûta 6. Konya kadar bıçakçılığın önemli bir ge- Seyahatnâmesi’nde adı geçen bir Rıhle’de Konya şehrinden uzun lir kaynağı olması ve yüzyılımızda Ahi zâviyesidir. Seyyah bu zâvi- uzadıya bahsedilmese de “Ka- dahi “Sivas bıçakları”nın bir mar- yenin ahibabası olan Ahi Tuman’ı lemşâhoğlu Zâviyesi” adlı bir Ahi ka olması da Ahi Ahmed’in mirası övmüştür: “Bu zât bir pirdir. Yaşı- ocağından söz edilir. Yine İbn sayılmalıdır. nın yüz otuzu geçkin olduğunu riva- Battûta’dan öğrendiğimize göre yet eyledikleri hâlde kendisinin asaya Kalemşahoğlu, Konya kadısıdır ve 11. Amasya dayanarak ayaklarıyla yürüdüğünü, bir hayli talebesi vardır. Zâviyesi Muallim Cevdet’in yazı dizisinde hafızası yerinde olup namazı vaktin- ise Konya’nın büyük bir şehir olu- her nedense Amasya yer almamak- de kıldığını ve iktidarsızlığından dola- şuyla doğru orantılı olarak “en bü- tadır. Rıhle-i İbn Battûta’daki sırala- yı oruç yemekten başka kusuru olma- yük zâviyelerden”dir. mayı takip eden Muallim Cevdet, dığını gördüm. Bize yemekte kendisi, Erzurum bu durumda eserde Sivas’tan sonra 7. Aksaray yer alan Amasya’yı atlamış olmak- Öğreniyoruz ki devrin siyasî şartla- tadır. Belki de matbaadaki dizgi rı gereği Aksaray “Irak padişahının aşamasında bu paragraf düşmüş- -ki Moğollardan Ebû Saîd Bahâdur tür. İbn-i Battûta seyahatnâme- Hân’dır- idaresinde”dir. İbn Battû- sinde Amasya’da İzzeddîn Tekke- ta bu şehirde Ahi Şerîf Hüseyin’in si’ne indiğini ve burada kardeşleri zâviyesine inmiştir ve bu zât Emîr Şeyh Ali, Şeyh İbrahim ve Şeyh Ya- Ertana’nın nâibidir. Bu Ahi reisi- kub’un bulunduğunu; hepsinin de nin çokça yoldaşı bulunduğunu da Tâceddîn-i Rifâî’nin oğlu Şeyh Kü- ondan öğreniyoruz. çük Ahmed’in çocukları olduğu- nu belirtmektedir.4 Dolayısıyla bu 18. Bursa 22. Mudurnu ve Bolu Ahilerin konuşlandığı Anadolu şe- Burada Ahilere ait, daha önceki Ahi hirlerinden biri de Bursa’dır. İbn Zaviyeleri için söz konusu edilebi- Battûta, bu şehirde Ahi Şemseddîn lecek bir âdetten söz edilmektedir: Zâviyesi’ne inmiştir. “Ahilerin kibâ- “Kış günleri zâviyelerinde ateş yak- rındandır.” şeklinde tanıttığı Ahi mak bunların cümle-i âdâtındandır.” Şemseddin’in zâviyesinde misafir İbn Battûta zâviyeye girer; Ahiler olduğunu, bu misafirlik esnasında yemek ve birçok meyve getirirler; Âşûrâ gününün geldiğini de anla- bunun üzerine İbn Battûta onlara tır ve bu sebeple Ahi Şemseddin’in dua eder: “Cenâb-ı Kādiyü’l-Hâcât, birçok yemek sofrası kurdurduğu- civânmerd ve âlicenap olan ver ecne- nu; asker ve ahalî vücûhunu gece bîlere şefkat ve mürüvveti fevkalâde davet ettiğini söyler. İftar edilmiş, büyük bulunan ve misafirlere lütuf ile Bergama hamamda evlâdı hizmet etti. İkinci Kur’ân okunmuştur. Fakîh ve vaiz muamele eden şu Ahi taifesine mükâ- günü gitmek istedik; müteessir oldu. Konyalı Mecdüddîn de orada hazır- fat buyursun. Oraya gelen bir yaban- “Eğer böyle yaparsanız itibarımızı ek- dır. Diğer Ahi zâviyelerinde olduğu cı, en ziyade sevdiği akrabasından bi- siltmiş olursunuz. Zira ziyafet müd- gibi burada da vaazdan sonra Ahi- rinin yanına gitmiş gibi olur.” deti üç gündür.” dedi. Üç gün kaldık.” ler semâ ve raks etmişlerdir.

15. Tire 19. Gürle5 Köyü Ahi Mehmed Zâviyesi’nin kuru- İbn Battûta İznik civarında olan bu cusu er-Rıhle’de kısaca “Mûmâ-i- köydeki zâviyeyi zikrediyorsa da leyh kibâr-ı sulehâdandır.” şeklinde Ahisinin ismini söylemez. anılır. 20. Geyve 16. Bergama Geyve’deki Ahi zâviyesine inen Bergama’da Ahi Ahmed Zâviyesi’ne İbn Battûta Arapça konuştuğu için inen İbn Battûta şehrin büyük- Ahinin kendisini anlayamadığı gibi lerinden birinin gelip kendilerini Türkçe konuştuğundan dolayı ken- disinin de onun dediğini anlaya- evine götürdüğünü ve ziyadesiyle Kastamonu ikram ettiğini anlatır. madığını söylemektedir. 23. Kastamonu Köylerinden Biri 17. Balıkesir 21. Yenice Adını vermediği bu zâviye “Fah- Bu şehrin Ahi Zâviyesine inen İbn Ünlü Seyyah Anadolu şehirlerin- reddîn Zâviyesi” adını taşımak- Battûta talebeden birinin yemek den Balıkesir’e de uğramış ve bu- tadır. İbn Battûta bu zâviyeyi çok getirdiğini ve fakat Ahi’nin hazır rada Ahi Sinan Zâviyesi’nde ko- övmüştür: naklamıştır. Ahi Sinan için şöyle olmadığını belirtmektedir. Fakat demektedir: “Bu zât, Ahilerin efâ- bu tâlip ile ünsiyet peydâ etmiş- “Bu taraflarda gördüğün zâviyelerin zılındandır.” İbn Battûta, bu zâvi- tir. “Kendisi Arabîye vâkıf olmamak- en güzellerinden biri olan büyük bir yede “kādı ve hatîb-i şehîr” Fakîh la beraber İbn Battûta hakkında lutf zâviyeye indik. Bânîsi Fahreddîn is- Mûsâ’nın kendilerini ziyaret etti- u kerem göstermiş; bundan başka şe- minde bir emîrdir. Fahreddîn bu bi- ğini de vurgulamıştır. hir nâibine onu tavsiye etmiştir. Nâib na ile içinde fukarâdan sâkin olanlar süvarîlerinden birini de İbn Battû- hakkında teftiş ve nezâret icrâsını oğ- ta’nın hizmetine vermiştir. Bu sü- luna havale etmiş ve köyün vâridâtını vârî kafiyeyle birlikte Göynük’e kadar buna vakfeylemiştir. Zâviyenin kar- gitmiştir.” şısına bir de meccânî hamam yap- tırmıştır. Gelen ve giden, hiçbir para İbn Battûta uğradığı şehirlerde yer vermeden girip yıkanır. Müşârün-i- yer Arapça bilmeyenlerin de ol- leyh köyde bir de çarşı yaptırarak ca- duğunu belirttiğine göre, birçok mie vakfeylemiştir. şehirde de dil konusunda bir sı- kıntı çekmediğini zımnen anlat- Harameyn-i Şerîfeyn, Mısır, Şam, mış olmaktadır. Hatta er-Rıhle’de Irak, Horasan vesair yerlerden gele- bu konuda somut gözlemlerini de cek olan her fakir için zâviye evkāfın- aktarmıştır. dan bir kat libâs ile, geldiği gün yüz dirhem ve gideceği gün üç yüz dirhem

Bursa ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 96 97 ›

asmak kabilinden bir vazife telak- kî edilmiştir. Ahilik yoluna mahsus âyîn ve âdâb Sinop gereği olarak Ahileri Türkçede ilâhîler, gazeller, türküler, besteler ibdâ etmiş şahsiyetler diye telâkkî etmek gerekmektedir. Muallim Cevdet’in yerinde tespi- tiyle “Ahi Teşkilâtında zâviyeler, vakıf hanlar, tarlalar, hamamlar, imâretler, dükkânlar, camiler vardır. Zâviyeler, bir merkezde toplanmamıştır; muhte- lif vilâyetlerde, kasabalarda, köylerde mevcuttur. Zâviyeyi, reis olan Ahiler yaptırır. Kaliçe vesair eşya ile döşer ve ve oturduğu günler ekmek, et, yağla alemdarlarını büyük müessirler sıra- kandiller asar. Her zâviyede reisin ar- pişmiş pirinç ve tatlı ve Türkiye ahalî- sına koymak icap eder.” kadaşları gündüz destgâh ve dükkân- sinden her fakire on dirhem ile üç gün larda para kazanırlar ve kazandıkla- ziyafet tayin etmiştir.” rını ikindiden sonra reise getirirler. Bu para ile meyve, yemek ve zâviye- 26. Dağ Üzerinde Yiğitlerin ocakta muntazam bir lerde sarf edilen diğer maddeler satın Müesses Ahi alınır. Zâviyeye bir misafir geldiği va- Nizâmeddîn Zâviyesi murakabe-i ahlâkiyyeye tâbi tutulması ve kit Kardaşlar toplanırlar ve birlikte İbn Battûta burada da mevki adı yemek yerler ve raks ederler. Ocak re- vermez. Yalnız adı geçen Nizâmed- mutemed adamlar isleri “intihâb” (seçim) usûlüyle tayin dîn’în Kastamonulu olduğunu söy- maiyetinde terbiye edilirlerdi. İhtar ve emirleri uyulma- ler ve “Köyün vâridâtının gelene gi- görmesi şart idi. Her sı zorunlu emirlerdi. Reisler, sultan dene sarf edil”diğini vurgular. çırak yiğidin iki “yol olmayan yerlerde hüküm ve saltanat arkadaşı”, bir “yol icra edebilirlerdi. O hâlde emirleri, 27. Sinop nehiyleri, ata binişleri hükümdarla- atası”, bir üstadı (sanat rınkine benzer idi. Ocakların muhte- İzzeddîn Çelebi Zâviyesi adını taşı- hocası), bir piri (ahlâk yan bu zâviyeye gelen İbn Battûta lif işler gören adamları var idi: İmam; şöyle der: “Belde emîrinden izin al- mürebbîsi) var idi. müderris, hatip, vaiz, silâh talimcisi, dıktan sonra şehre girdik ve deniz ka- hattat, şiar ve rakkaslar.” pısının dışında kâin Ahi İzzeddin Zâ- viyesine indik.” Bu yapılarıyla Ahiler tamamen şe- hirli bir görünüm arz etmektedirler. Ahilerin “Fütüvvet” nizamnâmesiyle âmil Şehirleşmeye olan Ahilerde her sanatın ustaları, Katkıları nakîbi, şeyhi, kethüdâsı, pîri ocak Muallim Cevdet’in ifadesiyle ocak- terbiyesini bütün asırlar boyun- larında namuslu amele ve çırakla- ca yaşatmışlardır. Sanatkârlarımız rından başka “muallim”ler, “mü- yüzde doksan “Hazret-i Ali ve Sel- derris”ler, “kadı”lar, “hatip”ler, mân-ı Fârisî talimatı”na bağlı kal- “vaiz”ler, “emîr”ler hasılı “kibâr” mışlar, o menbalardan gelen âdâb ve “efâzıl”dan adamlar barındıran ve usulü öğrenip “kuşak” kuşan- Ahilerin kabul şartını iyi ahlâk sa- mışlardır. Hatta “talim ve terbiye” hibi olmakla birlikte iş-güç sahibi sanatına dâhil olanlar da ilim pir- olmak teşkil etmekteydi. “Ocakla- leri arasında bu iki zâta mûtenâ rın sâlikleri temiz, hayırhâh ve ida- mevki ayırmışlardır. Bundan baş- recileri fazla olarak zengin adam- ka en ufak dükkânların kapısı üze- rinde “Her seherde Besmele ile açılır lar idi. Şehirler arasında büyük bir 6 tesânüd ağı vücuda getiren ve bin- dükkânımız / Hazret-i …’dir pirimiz lerle muhtelif başı bir ocağa bağla- hünkârımız” şiârını taşımak, za- yan bu sıcak “kardaşlık” mefkûresinin manımıza kadar ocağın armasını Yiğitlerin ocakta muntazam bir “Ocak gençlerinin arkalarında abâ- Ahilerin erbâb-ı kalemine, hafız- murakabe-i ahlâkiyyeye tâbi tutul- dan libâs ve ayaklarında mest var larına, hatiplerine mahsus idi ki ması ve mutemed adamlar maiye- idi. Bellerine kemer ve kemere de Hazret-i Osman b. Affân usûlünü tinde terbiye görmesi şart idi. Her iki arşın uzunluğunda ve iki par- temsil eder. Kara renk henüz Ahi- çırak yiğidin iki “yol arkadaşı”, bir mak enliliğinde bir taylasan var- lik pâyesine ermeyenlere, yani yi- “yol atası”, bir üstadı (sanat hoca- dır. Ocaklarda toplandıkları zaman ğitlere mahsustur. Hazret-i Ali li- sı), bir piri (ahlâk mürebbîsi) var külâhları önlerine koyarlar, o vakit bâsını taklittir.” idi. başlarında diğer bir güzel külâh ka- Geliştirdikleri eğitim, âdab ve lır idi. Fütüvvetnâme’nin bir mad- erkân sistemi mükemmel işleyen desinde şöyle yazılmıştı: “Ahiler, bir sistemdi: “Ocak terbiyesi alabil- ipekten elbise giymeye…” Bu kayda mek için salâh ve ehliyet sahibi ol- Muallim Cevdet’in göre ocaklılar ipek elbise istimâl et- duğuna dair bir üstadın çırağı hak- ömrünü vakfettiği mezlerdi. Giydikleri donlar kısa ve kında şehadet göstermesi lâzım Ahilik çalışmaları gayet temiz idi. Fütüvvetnâme’nin idi. Üstadı belli olmayanlar ocağa don temizliği maddesi gayet sarîh- Ahiliğin şehirlerimiz giremediği gibi üstadı, öğrendiği tir. Ahilerin sarığı yedi veya dokuz üzerindeki imar edici sanatı helâl etmez ve ocağa çırağı- arşın olacaktı. Ocaklılar altın yü- rolünü; insanımızı nı takdim suretiyle rızasını göste- zük takamazlar idi. Ahilerin silâhlı rirse böyleler de zâviyeye giremez madden ve manen nasıl terbiye gören efrâdı da o devirlerin ve kardaş olamazdı. Bu şartları beslediğini yeterince giyimine muvâfık tarzda giyinirler- hâiz çırağlar esasen sınâî terbiyeyi göstermektedir. di. Ocakta kızıl ve sarı renk elbise “üstad”dan almış olarak geldikleri makbul değildir. Fütüvvetnâme di- için ocak, bu gençlerin yalnız his- yor ki “Hiçbir peygamber kızıl ve sarı sî, edebî, içtimâî terbiyesiyle meş- Giyim-kuşamları ile de Ahiler za- giymedi. Fir’avn-ı la‘în donudur.” Ye- gul oluyordu. manlarının en şehirli görünümüne şil, göğ, ak, kara renkler ocak ör- sahip zümre sayılabilirler. Mual- fünde muteber idi. Ocaklılarda ye- Ocakta bu terbiyeyi gençlere vere- lim Cevdet bu Ahilerin sûfîler gibi şil renk Ahilerden müderris, kādı, cek olanlar “Muallim Ahi”, “Mîr” hırka değil; şalvar giydiklerini söy- hükümdar pâyelerine mahsus idi. nâmını alıyordu. Ocaklarda Türk- leyerek Ahi giyim-kuşamını şöyle Bu tutum, Hazret-i Ömer’in ye- çe Fütüvvetnâme, tilâvet-i Kur’ân, tespit eder: şil elbisesini taklîdendir. Ak renk tabbâhat, raks, teğannî ve mûsıkî, ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 98 99 ›

tarih ve terâcim-i ahvâl, tasavvuf, besliyorlardı. Raks ve mûsıkîyi ‘ter- Türkçe, Arabî, Fârisî edebiyat… var biye’ye derceden tarikat ocaklarımız idi. Bu kısma “şifâhî terbiye” deni- bu itikatta idiler ki; şiir ve mûsıkî ye- yor idi. Bir de “seyfî terbiye” denen di seyyâre perisinin zâde-i ilhâmıdır. kılınç ve silâh terbiyesi var idi.” Binâenaleyh hangi perinin nöbeti gel- diğini araştırmışlardı.” Muallim Cevdet Ahi terbiyesi- ni uzun uzadıya anlattıktan sonra duyduğu hayranlığın tesiriyle şöy- Sonuç le demektedir: “Aradan beş asır geç- Muallim Cevdet’in ömrünü vak- tiği hâlde bugün mektep ve medrese- fettiği Ahilik çalışmaları Ahiliğin lerimizin şâkirdleri bu seviyeye kadar şehirlerimiz üzerindeki imar edici yükseltildiklerini tasdik edecek kadar rolünü; insanımızı madden ve ma- âdâb-ı medeniyyenin yayıldığını bil- nen nasıl beslediğini yeterince gös- mem iddia edebilir miyiz? Herhâlde termektedir. Bu rol asıl itibariyle, yedi asır evvel İslâm ve Türk ocakları Ahilerin sadece bir köşeye çekilip bu nevi insanlık âdâbını neşretmekle ibadetle meşgul olan topluluklar gibi yapmayıp, iş güç sahibi olma- sanatkâr gençleri medenîleştirme va- İbn-i Battuta zifesi görüyor idi.” larında; çalışma hayatını yüzyıllar boyunca ahlâkî prensiplerle ida- Ahilerin bağlı olduğu dünya görü- re edişlerinde kendini göstermek- şünü de ele alan Muallim Cevdet, tedir. Onlar “el işte, gönül oynaş- beldeleridir. Rahatlıkla söyleyebi- onların “ma‘şerî İslâm’da hâkim fel- ta” prensibini kabul etmişlerdir ve liriz ki Anadolu şehirleri Ahiler sa- sefeden hârice çıkmadıklarını”, “tefek- toplum için her zaman yapıcı, me- yesinde ‘daha bir şehir’ olmuş ve kür itibariyle diğer tarîklerden farkla- denîleştirici bir tesirleri olmuştur. buralarda yüzyıllar boyunca son rının dünyayı terk etmeyi terk etmek” derece düzenli bir iktisadî hayat olduğunu ifade etmektedir. “Yoksa Ahilerin Anadolu’da zaviyelerini hüküm sürmüştür. O çağın in- âyin ve merasim itibariyle, hele tıl- kurdukları şehirler başta Ankara sanlarının mutluluğuna, refahı- sım, sihir, efsun, yıldızların tesîrât-ı olmak üzere, Alâiye, Burdur, De- na katkıda bulunan Ahiler, fetret Rahmân ve şeytan.. üzerine beslediği nizli, Milâs, Konya, Aksaray, Kay- dönemlerinde içlerinden silâhlı fikirler itibariyle derin farklar bulmak seri, Niğde, Sivas, Amasya, Gü- güç de çıkarmış ve ticaret hayatı- kãbil değildir. Bektaşîler, Mevlevîler müşhane, Erzurum, Tire, Bergama, nın güvenliğini bizzat sağlamaya ilh. ne düşünüyorlarsa Ahiler de öyle- Gürle, Balıkesir, Bursa, Geyve, Ye- çalışmışlardır. Düzenli bir tica- ce tefelsüf ediyorlar idi. Hatta tekmil nice, Mudurnu, Bolu, Kastamonu, ret akışının şehir hayatı açısından cihanda Müslim - Gayrimüslim kitâbî Sinop gibi şehirlerdir. XIV. Yüzyılın vazgeçilemez rolü, hemen hemen ve gayr-i kitâbî tarîklerde tılsım, yıl- ünlü seyyahı İbn Battûta bu şehir- Tanzimat Devrine kadar Ahilerin dız, sihir, riyâzât mevzularını hep leri tek tek gezmiş ve gözlemlerini hazırladığı zemin üzerinden yürü- metafizik şekilde telakkî ediyorlardı. seyahatnâmesine aktarmıştır. müş gözükmektedir. Bunun içindir ki, meselâ mûsıkî ile Bu ve daha birçok şehir, -bir kıs- yedi yıldızın münasebeti mevzubahis mı eski görkemini yitirmiş de ol- olunca İslâm, Hıristiyan, Çinli, Arap, sa- bugün de Anadolu’nun önemli Türk, İranlı, Yunanlı… aynı itikadı

Kaynakça 1. Bk. Muallim Cevdet, “İslâm-Türk Teşkilât-ı Medeniyyesinden Ahi Ocaklarında Teşkilât-I”, Büyük Mecmûa, t.siz (Nisan 1335/1919), S. 5, s. 77; a.g.m.-II, Büyük Mecmûa, 24 Nisan 1335 (1919), S. 6, s. 83; “İslâm-Türk Teşkilât-ı Medeniyyesinden Ahiler Müessesesi-III”, Büyük Mecmûa, 8 Mayıs 1335 (1919), S. 7, s. 102; a.g.m.-IV, 28 Mayıs 1335 (1919), S. 8, s. 122-123; a.g.m.-V, Büyük Mecmûa, 5 Haziran 1335 (1919), S. 9, s. 140-141; a.g.m.-V, Büyük Mecmûa, 19 Haziran 1335 (1919), S. 10, s. 155-156. 2. Kurtuluş Matbaası, İstanbul 1932 (Eser Arapçadır). 3. Bk. Ahmed Tevhid, “Ankara’da Ahiler Hükûmeti”, Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmûası, C. IV, 1 Nisan 1329 [14 Nisan 1913], S. 19, s. 1200-1204. 4. Bk. İbn Batuta Seyahatnamesi’nden Seçmeler, çev. İsmet Parmaksızoğlu, MEB Y., İstanbul 1989, s. 29. 5. Parmaksızoğlu bu yer adını böyle okumuştur. Bk. a.g.e., s. 48. 6. Noktalanan kısma her meslek erbabı kendi pirini yazdığından burada isim verilmemiş ve noktalarla gösterilmiştir. İKTİBAS İslam’da Mekân Anlayışı*

Necmüddin BAMMAT Çev: Yrd. Doç. Dr. Sadık KILIÇ

*Bu yazı, ilk olarak Fransızca, Espace de ‘’L’islam’’ başlığı altında, Culteres V. No 4, 1978 (La place publique: Un espace pour la culture) les presses de L’Unesco et le Baconniere, PP 45-61’de; Türkçe olarak İlim ve Sanat Dergisi Mart-Nisan 1987 sayı 12’de yayımlanmıştır. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 İKTİBAS ‹ 100 101 ›

ecmüddin Bammat ( 1922 - 1985 ) 8 Aralık 1922’de Paris’te doğdu. Kafkasya’nın kuzeyindeki Dağıstan bölgesinden gelen Müslüman bir ailedendir. Babası, Kafkas Cumhuriyeti’nin eski başkanı Haydar Bam- Nmat’tır. Paris’te Lycee Buffon’a giren Bammat, daha sonra Chailly sur Lausanne’daki Ecole Nouvelle’e girdi. Lozan Üniversitesi’nde hukuk tahsili yaptı; daha sonra aynı üniversitede doktorasını tamamladı. 1947’ye kadar Sorbon Üniversitesinde Roma Hukuku üzerine dersler verdi. 1947’den 1952’ye kadar Cambridge’deki Trinity College’de ve Kahire Ezher Üniversitesinde İslam hakkında, daha ileri seviyede çalışmalar yaptı. Daha sonra Paris’teki İnstitut des Langues Orientales ve College de France’da çalışmalarını sürdürdü. Necmüddin Bammat 1948’de Birleşmiş Milletlerde, uyruklusu olduğu, Afganistan delegesiydi. UNESCO bünyesinde de çe- şitli görevlerde bulunduktan sonra, O’nu, 1976’dan itibaren İslam Konferansı Teşkilatı’nın (OIC) Paris temsil- cisi olarak görüyoruz. Bir taraftan da, aktif bir biçimde OIC’in İslami Kültür Mirasının Muhafazası Beynelmilel komisyonunda ve İstanbul merkezinde çalışmaktadır. 1977’de ise Paris VII Üniversitesi’nde sonra da Sorbon Üniversitesi’nde İslam Medeniyeti ve Sosyoloji dersleri vermeye başlar. Fransızca, İngilizce, Rusça, Almanca, İspanyolca, İtalyanca’nın yanı sıra Klasik Arapça, Türkçe, Farsça ve Japonca da bilen Bammat’ın yayınlanmış olan önde gelen eserleri şunlardır: * Aspects de I’art musulman, Paris Lausanne, 1947, * Visages de I’İslam (Babası Haydar Bammat ile müşterek çalışma), Paris, 1954, * Themes et Rythemes dans la litterature de I’İslam, Paris, 1958, * The Status of Science and Technology in İslamic Civilesation, Los Angeles, 1964, * La Mecque et Medine Aujourdhui, (Hamza Kaidi ve el Haşimi Tidjani ile ortak çalışma) Batı toplumunda İslamın anlaşılması yolunda çabalarını sürdüren Necmüddin Bammat, İslam Medeniyeti Üzerinde, Fransız televizyonunda da gösterilen ve bütün Avrupa’da büyük alaka toplayan seri programlar da hazırlamıştır. Ölümünden önce yazmış olduğu bir vasiyetname ile çok kıymetli olan elyazması eserlerini ve muhtelif dillerdeki kitaplarını İstanbulda’ki İslam Tarihi ve Kültür Merkezi’ne bağışlamıştır. 15 Ocak 1985 ta- rihinde vefat eden Bammat, 24 Ocak 1985 tarihinde Parisi’in banliyölerinden Bobigny İslam Mezarlığı’na ba- bası Haydar Bammat’ın kabrine yakın bir yere defnolunmuştur.

ahili, ama gökyüzü- sağlamaktadır; her şeyden önceyse anlamının yanında kabul ettirmek- ne açık bir mekân cemaati karşılama, barındırma ve tedir. O, Müslüman toplumun bir olan ilk cami avlusu, bir araya toplama işi görmektedir. araya toplanıp kendini gösterdiği, İslam’daki gerçek İbadet yeri olduğu kadar, insanla- yek vücud olarak dayanışmasının mekân anlayışına rın buluşma ve iletişim kurma ye- bilincine vardığı en üstün seviyede D iyi bir örnek teşkil ridir de. bir mekândır. Demek ki cami, sos- etmektedir. Bu avlu, geleneksel şe- yal olduğu kadar hemen hemen po- Zamanla cami avlusu resmi açık- hirde pek sık olarak en geniş sathı, litik bir görev de üstlenmektedir. lamaların yapıldığı yer, yani ikti- en açık alanı oluşturmaktadır. darın simgesi; eğitim yeri; hastane Bu anlamda, ama sadece bu an- Örtülü sıra sütunlar veya ke- veya sığınak olarak da kendini gös- lamda, -zira pek çok farklılık vardır merlerle çevrili olan bu terte- terecektir. Ama ilk nazarda, onun ve bunlar da tebaanın statüsün- miz satıh hem gölge hem de ışık sosyal misyonu, kendini dini den ileri gelir- bu merkezi avlu eski Yunan Agora’sına veyahut da Ro- üzerine sıkışarak organik bir bü- sıralanması ise, göze mekânı derin- ma Forum’una benzeyen bir iş gör- tün oluşturan dar sokak aralarında liğine algılama ve ona hakim olma mektedir; toplanma ve fikirlerin ve yerini almaktadır. imkanı verdi. haberlerin teati edildiği; bir toplu- İslam kültüründe şekillenen şehir luğun varlığının, kimi kez de tesa- planı ise, iyice teşhir edilmiş pla- nüdünün tezahür ettiği saha; aynı nın karşısına kendi zikzaklarını, şekilde yargılayan, emreden ve za- Özel meskenlere olduğu koruyucu kıvrımları helezon şek- ferleri organize eden iktidar yeri… kadar, camiye de model oluşturacak olan ev, Hz. linde olan büzülmelerini çıkart- Ama İslam’ın mekân anlayışını, maktadır. Burada şehre verilmek pekala kendilerinden sonra gel- Muhammed (S.A.V.)’in istenen imaj, organik bütünlüğü miş olduğu antik şehirlerin veya Medine’de yaşamış içinde, sert ve kaygan aynı zaman- içinde birçok benzerlikler bulunan olduğu bir evdir. İlk da canlıyı barındıran yüzeyi ile ko- ortaçağ kentlerinin mekân anla- camilerin planının, en runmakta olan böcek kabuğu ima- yışlarıyla mukayese etmekten ka- azından başlangıçta, jıdır. Hakim olunacak öyle fazla çınalım. İçinde, Rönesans’a özgü karşılaşılmış formları mekân yoktur ki, insan bakışı ta- kentin Avrupa’da zirveye çıktığı, rafından zaptedilsin; farklı şeyler- Kuzey ve Baltık Denizi ticaret şe- taklit ederek den ayırt edilecek ve uzakta ufka hirlerinin gelişme gösterdiği tari- oluşturulan kutsal bir hakim olabilecek kadar fazla man- hin aynı zaman dilimindeki kent- sembolizme göre değil zara ve arka arkaya dizili ev sırala- sel dokuyu ele alalım, geleneksel de, sade bir tarzda, rı yoktur. Bizzat evin içine süzülü bir Müslüman şehrinin muasır örnek olmuş bir evden ışık hüzmeleri. Bu ışık hüzmeleri kentsel yapısını iyice gözden geçi- ilham alınarak çizilmiş yan taraftan ziyade, bir dış mekâ- relim. Çünkü onların temel karak- na açılan pencereler yoluyla, diki- terleri günümüzde de tekrar bulu- olması, zaten anlamlıdır. ne olarak çatı hizasından, gök cihe- nabilir veya tekrar kurulabilir. tinden gelmektedirler. Gerçekten özel meskenlere olduğu kadar, ca- Cami ve Şehir Avrupa kentinde önceleri -zama- miye de model oluşturacak olan nın akışı sürekli olarak denge- ev, Hz. Muhammed (S.A.V.)’in Me- Her şeyden önce, Müslüman bir lenmeyi hızlandıracaktır- plan, kentin kendi içinde bir karşıtlık dine’de yaşamış olduğu bir evdir. üzerinde kral sarayının veya ta- İlk camilerin planının, en azından mevcuttur: Caminin içindeki boş mamiyle laik olan, sivil yönetimin mekân, serbest zemin, yerini, çok başlangıçta, karşılaşılmış formla- merkezi belediye sarayının yüksel- rı taklit ederek oluşturulan kutsal yoğun hatta iğne atılsa yere düş- diği bir ana meydan etrafında dü- meyecek kadar kalabalık olan şehir bir sembolizme göre değil de, sade zenlenirdi. Ana sokaklar hemen bir tarzda, örnek olmuş bir evden dokusuna bırakmaktadır. Bizzat bu meydana çıkmaktaydı. Tari- caminin kendisinin şehir bütünlü- ilham alınarak çizilmiş olması, za- hin akışıyla, kent planını delip ge- ten anlamlıdır. ğünden ayrıldığı pek nadirdir. Ak- çen geniş caddeler, görüşü aydın- sine cami de, diğer yapılar, çarşı- latan manzaralar (perspectives) Nitekim İslam sanatı konusunda Mekke-i lar veya özel meskenler gibi, birbiri Mükerreme ortaya çıktı. Yapıların arka arkaya büyük bir mütehassıs olan Oleg Grabar şöyle yazmaktadır: “Bu av- lu, pratik gayelerden ötürü, ilk- çağlar İslam’ının resmi bütün fa- aliyetlerinin yer aldığı bir mekâna dönüşmüştü. Daha da önemlisi, tapınaklar veya Arabistan’ın baş- ka yerlerindeki evler hakkında bili- nenlere zıt olarak, özgün bir forma veya en azından nüve niteliğin- de şekli bir düzenlemeye sahip ol- mamızdır. Şu anlamda ki, birbiri- ne karşıt iki mahal şeklinde olmak üzere, açık geniş bir mekân söz konusuydu.’’1 Müteakiben formlar çeşitlenecek, İslam’ın hızlı yayılmasıyla birlik- te çok değişik unsurlar devreye ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 İKTİBAS ‹ 102 103 ›

girecek; örneğin kubbe kendi mi- mari kaidesini kabul ettirecek, ama insanın ve cemaatin içinde bir araya geleceği, kudsi olmaktan zi- yade sosyal bir işlevi olan mekân anlayışı hep varlığını sürdürecek- tir. Öyleyse özel meskenler de, ev halkına tahsis edilmiş bulunan bir iç-mekân kapsarlar. Yan bölümler- se, günlük hayata ayrılmışlardır. En klasik planlarda merkez, bir iç avlu, küçük bir bahçe ile doldurul- muştur; burada bir fıskiyenin bu- lunması da mümkündür. Kamuya ayrılmış olan şehir alanları, buna göre, şehrin plan ve tanzimini böl- memektedirler. Aile sayısınca bö- lünmüş ve mülkiyeti de fertlere veya daha ziyade ailelere ait olan kalabalık ve özel sahalar, boş ve kolektif bir kullanıma ayrılmış mekânlardan farklıdırlar.

yekpare kapı, sokağa açılan bir ge- yapılan aydınlatıcı öğretime, ah- Cuma Mescidi, çitten ziyade, bir mania teşkil eder. laki öyküye, hikayeye, şifahi şiire Delhi Klasik Müslüman Evi ayırır ve dış dünyaya karşı mü- aykırıdırlar. kentindeyse, hiç bir sey dafaa eder. İki yandan sıkı sıkıya Batı mimarisinde cephe, zaten bir evlerle çevrili sokak bile, bir gezin- ilk önce ev sahibinin gösteri niteliğindedir. Bir amblem ti, bekleme, alışveriş veya buluşma veya orada oturanın gibi, arkasında ikamet eden kişi- yerinden ziyade bir iç avlu: bir yer- zenginlik derecesini yi tanımlayan bir bilgi niteliğinde- den diğer bir yere gitmek için ge- dir. Malzemesiyle, dekoruyla hat- belli etmez. Dahası, çiş yeri olarak, evin bir uzantısıdır. ta pencerelerin dizilişi, çıkıntılı ve zenginlerin ve fakirlerin Alışveriş ise şehrin özel kesiminde, oymalı duvar ve kemer pervazla- evleri, ayırt edilemez yani pazar (souk) da yapılmakta- rı, duvar ayakları ve küçük sütun- dır. Her halükarda sokak bir man- bir karmakarışıklık ları, hatta İtalyan menşeli olma- zara oluşturmaz. Resim sanatında içinde bulunurlar. larından tutunuz da sarayların perspektiften, heykeltıraşlıkta ve tezyinatları ve heykel sütunları- mimaride yüksek kabartmadan, na, kendi egemenliklerini elde et- imtiyazlı seyirciye çatı pencere- Dışardan bakıldığında Batı tipin- me çabasındaki burjuvazi mimar- sinden seyredercesine gerçek ha- deki sokak, sadece kalabalıkların lıklarına varıncaya kadar, her şey yattan sahneler sunabilmek için geliş-gidişiyle değil, aynı zaman- konuşan bir dolabı temsil etmek- mekân içinde bir genişlik açan İtal- da mimarinin ritmi ve çeşitliliği ile te, her unsur evin içtimai mevkii- yan usulü tiyatrodan bizzat gösteri de canlılık kazanmaktadır: Evler, ni ve nerdeyse kime ait olduğunu kavramına varıncaya kadar, bütün cepheler, genişliğine dışarıya açı- göstermektedir. lan pencereler… İslam kültüründe bunların Avrupa’da şehircilik ala- ise cephe kavramından daha tu- nındaki gelişmelerle çağdaş olma- Klasik Müslüman kentindeyse, hiç haf bir şey yoktur. Onun yerine, sı, kültür tarihinin bir ifadesidir. bir şey ilk önce ev sahibinin veya orada oturanın zenginlik derecesi- kesintisiz bir duvar uzanmakta- Bunların hemen hepsi arabeskte- ni belli etmez. Dahası, zenginlerin dır. Ev, dışarıya karşı kör gibidir ve ki soyut anlayışa, kabartmasız süs- ve fakirlerin evleri, ayırt edilemez içe doğru çevrilmiştir. Pencere bile, lemeye natüralizmden uzak olu- bir karmakarışıklık içinde bulunur- parmaklıkların arkasına alınacak- şa, sırf çizgisel resmetmeye, doğu lar. ’’Güzel Mahalleler’’i daha sa- tır. Pek tanınmış olan mouchara- musikisinde melodik çizginin akı- de evlerden ayıran özgün hususi- bieh -görülmeden dışarıya bakma- şına, gölge veya kukla tiyatrosuna leşme de kesintisiz, tek biçimli ve ya imkan veren demir kafes- ihdas ve daha genel olarak, söylenilen gayr-ı şahsi bir bütünlük havasıyla edilecektir. ama tasvir edilmeyen anlatım bi- yumuşatılmıştır. O derece ki, çağ- çimine, yüksek sesle ve ezberden Nal ve kabaralarla tezyin edilmiş daş modernizasyonun en somut seyahat etmiş olan kimseler, kimi Hac güzergahlarının, dışarıda is- kan edilmiş mahallerdeki insan trafiğini nasıl yarıp geçtiğini, hala bugün bile hatırlamaktadırlar. Tek bir mekân oluşturdukları gibi, aynı şekilde birbirlerinden ayrı düşünü- lemez bir ünite oluşturan kutsal dı- şı alan ile kutsal alan arasında hiç- bir farklılık yoktur. Bilhassa İslami şehir anlayışında mimari ile hayat tarzları arasındaki ilişkilere tahsis edilmiş bulunan bir kitapta Stefano Bianca şunu yaz- maktadır. “Böyle bir şehir anlayışı- nın çekirdeğini daima, cami ile çar- şı arasındaki münasebet oluşturur; bu münasebet, eski bir Arab-İslam geleneğine dayanmaktadır. Çünkü Mekke çok eskiden beri aynı za- manda hem bir Hac yeri, hem de ticari bir merkezdi”. Daha sonra Emeviye Camii, işaretlerinden birisi de son zaman- çünkü duvar bazen hazineler sak- yazar, Şam’daki Ulu Cami müna- Şam larda, konutun hususileştirilme- lar, ya da bütün ailenin yakınla- sebetiyle, caminin günlük hayat ile sinin açıklanmış olmasıdır. Bir ta- rıyla birlikte bir araya sıkıştıkla- olan irtibatını çok iyi gösteren XII. raftan, yer varsa şayet, şehirleri rı barınaklarda saklı olan sefalet yy’da yaşamış bir seyyahın şeha- deniz kenarına veya yükseklikler keşfedilir. detine başvurur: “Halk her taraf- üzerine, ama her halükarda açık, tan camiye akın ediyor; çünkü ca- havadar bir alana yeni bir tarzda Cami ve Çarşı mi halkın dertlerinden kurtulduğu istirahat yeridir. Her akşam insan- kurmak; diğer taraftan da şehir do- Kenti mahallelere bölmek, idari ların doğudan batıya, bir kapıdan kusunun sıklaşması… bölgelere (‘’zoning’’) ayırmak şek- diğer kapıya doğru gezindikleri gö- lindeki çağdaş uygulamaya eski rülür. Camide kimileri dostlarıy- kentlerde uygun düşen yalnız bir la konuşurken bazılarıysa Kur’an mekân vardır ve o da çarşı (souk) Müslüman sitede okumakla meşguldürler. Geliş-gi- dır. yekpare yayılma dişleri akşam namazının sonuna sahası bir kesintiye Çarşının dokusu da, bir bütünlük kadar devam eder, sonra durur”.2 arz eden şehrinki gibi kesif, yekpa- uğramaksızın devam Eski camiler sade bir şekilde bir redir. Genellikle, sıkı sıkıya çevrele- edip gider. Ancak hendekle çevriliydiler ve aynı za- miş olduğu caminin kapılarından manda dış dünya ile rahat bir şe- girildiğinde evin başlar; zaten caminin şehir bütün- kilde temas sağlıyorlardı. Bu şekil- içindeki lüks görülebilir; lüğünden ayrı olduğu pek nadirdir. de, en eski camilerden birisi olan çünkü duvar bazen Cami adeta, çarşı içinde akıp giden ilk Kûfe (metinde ‘’Kouja’’ şek- günlük hayatı himaye etmektedir. hazineler saklar, lindedir S.K.) Cami de böyle hen- Ama buna karşılık günlük hayat, ya da bütün ailenin deklerle çevrili olmalıydı. Kurtuba zanaat ve ticari faaliyetler de ca- yakınlarıyla birlikte Cami gibi bazılarıysa, geniş ileti- minin payandalarına arka verir ve şim sağlasın diye sıra kemerlerle bir araya sıkıştıkları onu takviye eder. Kutsal mekân- bölünmekteydiler. barınaklarda saklı la, özellikle profan olan yer arasın- olan sefalet keşfedilir. da hiçbir kopukluk yoktur, bilakis Camiye kendi planını dikkat ettir- tam bir ortaklık ve dayanışma söz miş olan fonksiyonel zaruret, git- konusudur. Bu iki alan birbirlerini tikçe çoğalan cemaatin sığabilmesi Müslüman sitede yekpare yayılma garanti altına alır, takviye eder ve için caminin, daha geniş bir mekân sahası bir kesintiye uğramaksızın hayat verirler. Çünkü her ikisi de ve daha aralıklı duvarla peşpeşe ge- devam edip gider. Ancak girildiğin- aynı ortak mekân içinde ele alın- nişletilmesini gerektirmiştir. Buna de evin içindeki lüks görülebilir; maktadırlar. Mekke’ye çok eskiden en açık örnek, birden fazla halife ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 İKTİBAS ‹ 104 105 ›

tarafından tamamlanmış olan Kur- buralarda her ticaret nevine ait de- meydana gelir. Sonunda satıcı, du- tuba Camii’dir. polar bulunuyordu. rumdan yeterince faydalanmış bi- le olsa, şöyle der: ’’Hadi sen oldu- Cami öyleyse, cemaati karşılayabil- Ayrıca, tüm İslam medeniyetinde ğun için veriyorum!’’. Her ikisinin mek için yapılmış bir dahili mekân- çok kuvvetli olan bu ahlaki meşru- de bildiği gibi, bu cümlenin gerçek- dır. Ama, hiçbir surette kapalı bir luk, burada bilhassa ‘’muhtesib’’lik lerle ilgisi yoktur. Ama bu, iki yüz- dünya da değildir. O, kesinleşmiş yani çarşının ahlâki murakıbı, say- lülüğün ötesinde, tekellüfsüz bir mimari bir çerçeve ile belirlenme- gı duyulduğu kadar kendisinden insânî davranış veya, her halükâr- miştir. Daha sonraki çağlarda, iyi- korkulan bir kişi de olan görevli da bir nezaket biçimidir. ce oturmuş ve daha net bir biçim müessesiyle ifade ediliyordu. Esa- aldığında da, camiye başka ek bi- sında tartı ve ölçülerin doğrulu- nalar ve cami çarşının gürültü- ğunu kontrol etmekle görevlendi- süyle ortak bir hayat sürdürmeye rilmiş olan muhtesiblerin şehir ile Halk her taraftan camiye hazırlanacaktır. ilgili sorumlulukları çok daha öte- akın ediyor; çünkü cami lere geçebilmektedir. Çarşı tipleriyse, camiden itibaren halkın dertlerinden sıralanırlar. Kitapçılar ve ıtriyat- Bu şekilde gruplanmış olan tüccar kurtulduğu istirahat çılar ilk önce gelirler; bunları ha- ve zanaatkarlar, alış-veriş imkanı yeridir. Her akşam lıcılar ve diğer meslekler sonun- yanında, insanların buluşması için insanların doğudan cu olarak da deri tabaklayıcılar ve de bir fırsat yaratmaktadırlar. Çar- debbağlar izlemektedirler. Bu da- şıya, tamamiyle ekonomik olma- batıya, bir kapıdan ğılım, ferdi rekabet kaidesine gö- yan, bazı gayeler için gidilir. Çarşı- diğer kapıya doğru re yapılmaz. Aksine, her meslek ya varıldığında ilkin sohbet başlar, gezindikleri görülür. grubu muayyen bir yerde toplan- daha sonra da pazarlık. Fiat değiş- mıştır. Burada gözetilen ana kural, mez (objectif) olmayıp, alan ile sa- imal edilmiş her ürünü herkesin tan arasındaki kurulan münase- Basit bir ticari ilişkiden söz edile- gözleri önüne sererek, mümkün bete göre belirlenir. Malın değeri mez; yakınlarla kurulan ilişkiler gi- olduğunca ticari rekabeti bertaraf iki şuur, yani elde etme arzusuy- bi, insâni münasebetler tesis edilir. etmek ve yine mümkün olduğun- la her şeyden önce satmak ihtiyacı Zaten pazarın kurulu olduğu alan, ca, aracı zincirini kısaltmaktır. Es- arasındaki bu karşılaşmadan, ama kesifliği yanında, örtülür de; böy- kiden mal nakli, her ticaret türüne aynı şekilde elle tutulur olmayan lece alışveriş yapanları bir taraftan yakın olan kapılarda sona eriyor, başka şeylerden de etkilenerek, gölgelendirip diğer taraftan kötü Kurtuba Camii Nerdeyse sembolizmden sıyrılmış olan cami, ayrılmaz unsurlar ola- rak Mekke istikametini gösteren, yarım daire şeklinde duvara açıl- mış bir mekân olan mihrabı, va’z kürsüsü olan mimberi ve mü’min- lerin namaza çağrılmasında yarar- lanılan minareyi kapsamaktadır. Burada biz, sözün farklı üç anla- tım biçimini görebilmekteyiz: Dua eden söz, tâlim ve tebliğ eden söz. Aynı şekilde Kelam (verbe) cami- de her yerde hazırdır. Hüsn-ü hat ise, daima çok büyük bir önemi ha- iz olacaktır; hatta içerdeki gibi dı- Ulu Cami, hava şartlarından korurken, her- Bazı göçebe değerlerin İslâm Kül- Hüsnü Hat şarıda da, tüm binaya ritim veren Örneği, kese açık bir yer olmasına rağmen, türü’nde devam etmiş olması, geç- abidevî yazı sanatı olacak kadar… Bursa kıvrımlarında ve derinliklerinde mişte belki abartıldı. Ama burada gizli sırlar da saklar. eşyanın hareketliliği ve yer değiş- O zaman da, yazılarla müzeyyen tirmesi, daima kullanılabilir du- büyük duvarların, bu yazıların bir Demek ki, en üstün düzeyde birlik- rumda olan mekânın esnekliği tefsirine dönüştükleri görülür. te oluş (reunion) ve cemaatin cami- bazı göçebe değerleriyle bitişmiş Böylece duvar bir dil ve anlatım nin içinde tekrar tekrar birbirleriy- görünmektedir. Maamafih, bunlar aracı olur. Böylece, manaları ak- le buluşması; çarşıda omuz omuza aynı zamanda İslâm akidesinin de- settiren şeffaf bir hâl alır. Bu du- oluş; evde yakın dostları arasında ğişmez bir esası olan bir inançla da rumdan yazı da istifade der. Bü- içtenlik dolu bir yaşam. Ama evin bütünleşmektedir: Her şey geçici- tün malzemelere (parşömen, diğer içinde de, mekân anlayışı mobilya dir, sadece Mutlak bir bâkidir… malzemelerden ağaç, metal, sera- ve eşyanın nisbî yokluğu ile kendi- mik) damgasını vuran yazı da, bu ni gösterir. Eşya kalabalığı yoktur; şekilde, kendi mimârî ifadesini ve ’’sert’’, dayanıklı mallar pek azdır. artistik kıvamını bulur. Daha çok yerinden oynatılabilen, Cami her şeyden önce, yeri değiştirilebilen, katlanabilen göğün altında ya da Fonksiyonel olan bu üç unsurun ve dizilebilen yastıklar, halılar, ha- bir kubbenin altında, dışında, öyleyse sadece, görkemli sırlar ve siniler bulunur. Ayrıca, bir ve mekânın hususiyetine göre ger- çok şehir evinin içini dolduran bu cemaatin toplanması çekleştirilen hüsnühat ve arabes- tür materyallerle karşılaşılmaz. Ev için hazırlanmış boş kin ritmiyle belirgin hale getirilmiş sanki, nerdeyse mevsimlere bağ- bir mekânı sergiler. mekân boşluğu bulunur. lı olarak ya da sadece ihtiyaca ve- Müteakiben, iç avlu da kısmen ya ya arzuya göre bir çok işe yaraya- da tümüyle örtülecek, kubbelerle bilecek saf bir uzaysallık, donuk Cami ve Kilise tamamlanacaktır. Kubbeyle kub- ve kayıtsız bir mekân olarak çıkar be tavanı, gök kubbesini simgeledi- Kilisenin taşıdığı anlamlarla cami- karşımıza. ği apaçık ve evrensel olduğundan, yi karşılaştırmak, bir bakıma bir hep aynı anlamı taşırlar. Hemen hemen boş olan bu mekân kültür biçiminin diğeri hakkında- ve mekânın çoğu zaman bakımsız ki yanlış anlamalarının önüne geç- Cami her şeyden önce, göğün altın- oluşu yabancı bir gözlemciyi şaşır- mek olacaktır. Kilise esas itibariyle da ya da bir kubbenin altında, ce- tabilir. Çünkü, cimri ve cömertler içinde bir misterin, yani bazı dini maatin toplanması için hazırlan- arasında bile bu böyledir; kendini ayinlerin ifa edildiği kutsal bir yer- mış boş bir mekânı sergiler. Büyük kabule zorlayan veya en azından dir. Planı bile haça gerilmiş (Hz.) Cuma Mescidi’ni göstermek için kusursuz ve fazilet dolu kaidelere İsa imajını aksettirir. Dekorasyo- kullanılmış olan kelimenin (cami’a) göre mal yığmak ve bilhassa duy- nu ise, sembolizm yönünden son toplanmak anlamını göstermesi bu gusal bakımdan ona bağlanmak derece zengindir. Kilise Tanrının bakımdan ilginçtir. uygun bir davranış değildir. Bu se- evidir; cami ise mü’minlerin. Ka- Öyleyse, bu kayıtsız mekânda ne beple, etrafımızdaki eşyanın kayd-ı tedraller hakkında onların taştan sunacak, ne ikonlar, ne de herhan- hayat şartıyla, bizzat hayatın ken- İnciller olduğu yazılabilmiştir. Bu- gi bir tasvir mevcut değildir; çün- disi gibi geçici olarak yed-i emine na karşılık denilebilir ki, İslâm’ın kü Allah her türlü tahayyülün öte- emanet edilmiş ve iğreti şeyler ola- gerçek yegane binası ise, ilahi ke- sindedir ve İslam kültürü de, temel rak kalması gerekmektedir. lam abidesi olan Kur’an’dır. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 İKTİBAS ‹ 106 107 ›

mihrab üzerinde yükselen kubbe- nisbetlere göre inşa edilmiş ba- nin inşasıyla, ne de sütunlu mah- sit bir kemer, niteliksel bir realite- velleri önemli ölçüde yukarı kaldı- nin mekânına dönüştürme gücüne ran nefin (kubbe altının) yapılışı sahiptir’’.5 ile mekân anlayışı bir değişikliğe Bununla birlikte en uzun açıkla- uğramamıştır’’ İran üslubunda ya- ma, daha önceden Chaux-de-Fon- pılmış camileri incelerken şunu ya- ds’un Feuille d’Avis’sinde verilmiş zar: Mekânda hiçbir ağırlık olma- olan pek az tanınmış bir gençlik dığı gibi, bir titreşim görülmez. notunda, İstanbul’un bir camiin- Keskin açılı geometrik bir duru- de gördüklerini, özel bir hazırlığı lukla belirlenmiş duvarlar… İşte olmadan, ama bir üstadın önün- böyledir avlunun uzaysal sınırla- de gitmesi gereken profesyonel rı. Nihayet Osmanlı mimârîsinden bir bakışla anlatan, Corbusier’den Titus Burckhardt bahsederken, şunu belirtmektedir: gelecektir: ‘’İstikameti Mekke’ye ‘’Hiçbir şey bu iç mekânın serinli- doğru çevrilmiş bir yer lâzım. Böy- ğinde, ziyaretçinin kendisini billûr le bir yerin, kalbin kendini iyice bir cisim içine kapatılmış gibi his- niteliği bakımından bir aşkınlık rahat hissedebilmesi için, geniş; settiği bu kapalı dünyanın mükem- kültürüdür. Demek ki cami, kilise- ve yüksekçe olması lâzım. Hiç bir melliğini bozmuyor’’4. nin anlaşıldığı manada, hiç de kut- loşluğun olmaması için, her tarafa sallaştırılmamıştır. O, insanlar ta- İçinde Titus Burchardt’ın İslam ve yayılmış geniş bir ışık, yapının bü- rafından her gün, hatta bu ‘’günü onun sanatı hakkındaki uzunca bir tünlüğünde mükemmel bir sadelik gününe’’ zarfına en kuvvetli anla- şahsi deneyimini özetlediği, 1976 ve formlarda bir ihtişam bulunma- mını vererek ihya edilir. tarihli yeni bir eserde şu yazılmış- lıdır. Zeminse, herhangi bir yerden tır: ’’İslâmi mimarinin gerçek ama- daha geniş olmalıdır; bu, kalabalık cı mekânı, kayıtsız doluluğu içinse, sığsın diye değil, ama buraya iba- Cami, kilisenin nasılsa öylece, sunmaktır. Ahenkli det etmeye gelenlerin bu büyük anlaşıldığı manada, hiç de kutsallaştırılmamıştır. O, insanlar tarafından Süleymaniye her gün, hatta bu Camii, ‘’günü gününe’’ zarfına İstanbul en kuvvetli anlamını vererek, ihya edilir.

Buna göre uzaysallık basit bir hu- sus değil, ama bir temel nitelik olarak, en başta gelenidir. Birçok İslam sanat tarihçisi buna işaret etmiştir nitekim. Mısır’daki İslam mimarîsinin abidevi bir envante- rini ihtiva eden Creswell, başlan- gıç dönemleri için ‘’tam bir mimarî boşluk’’tan3 bahsedecektir. Bu hu- susun bundan daha güzel ifade edilemeyeceği âşikârdır. Şimdiyse, tamamiyle çok yakın eserlerden bahsedersek diyebili- riz ki, Ulga Vogt-Göknil avam için yazılmış ve mekân kavramı üze- rinde yoğunlaşmış bulunan dik- kat çekici telifinde şunları belirtir: ’’Ne dış duvarların ilavesiyle, ne teşkil etmektedirler. Böylece her mülk haline getirilmesi söz konu- gün uzayın (space) ortasına doğru sudur. Toprağa gömülen bir saba- fırlatılan, muayyen bir yere yüzle- nın demiri, ihlal edilmesinin ce- rini dönmüş Müslümanların ba- zası ölüm olan, sınırları belirler. kışlarından ve niyetlerinden oluş- Öyleyse cardo ve decamunas ka- muş yoğun bir doku meydana idelere (rites), yani bir toprağın gelir. Uzaysallaştırma burada son mülkiyetini elde etmenin yanında noktasına ulaşır. Bununla beraber mekânın da bölünmesine uygun bu birleşme tarzı, bütün sınırlan- olarak çizilebileceklerdir. Buna gö- dırmaları da aşmaktadır. Bir yön- re arazi karelere ayrılacak, yerleşim Le Corbusier lendirmedir burada söz konusu için işaretlenecek ve çiftçi de oraya olan, belli bir yerde kurulup kalma yerleşebilecek… ve sabitleşme değil… Gayr-i mad- evde bulunmaktan ötürü haz ve di manasıyla teveccüh bir toprak onur duymaları içindir. üstünde iyice yerleşme arasındaki Bütün camilerin Hiç bir şey gözlerden gizlenmez: karşıtlığı göstermek için işte iyi bir örnek… eksenlerinin tek bir Girilince, altın sarısı renginde, da- istikamete yöneltilmiş ima yeni olan çeltik saplarından yapılmış büyük hasır kare görülür. İki Şehrin Kuruluşu: olarak ışıması Hiç bir mobilya, sandalye yoktur; Roma ve Kufe (rayonnement), sadece, önünde diz çökülen, üze- Geriye miras olarak bırakacağı mal tevhîdin yegâne ve rinde Kur’anlar bulunan toprak se- biriktiren köy kökenli bir kültür ile, büyük bir sembolünü viyesinde küçük rahleler… Ve bir göçebe bir kültür veya bir aşkınlık teşkil etmektedirler. çırpıda dört köşe görülür, onların kültürü –burada ikisi aynı şey de- aydınlık mevcudiyetleri hissolu- mektir- arasındaki zıtlık, belki bu- nur ve pandantifleri birleştiren dev rada görülmektedir. Bir taraftan Şimdi ise, el-Belazurî’nin anlatma- dört tavan kirişinin kendilerin- Roma’nın kuruluşunda hakim jest- sına göre, 638’e doğru Kufe’nin na- den yükselmiş olduğu küçük pen- ler, diğer taraftan da Müslüman- sıl kurulduğuna bakalım: “Vali, bir cerelerle delinmiş olan, büyük küb larca kurulmuş ilk mekânlardan adama Kıble cihetine doğru bir kurulur. O zaman da, kubbedeki birisi olan Kufe Camiini inşa eden- ok fırlatmasını emretti ve şehrin binlerce küçük pencerenin oluştur- lerin jestleri söz konusudur. mevkiini belirledi. Bir ok da doğu- duğu ışıklı tacın parıldadığı görü- Romulus ve Romus tarihin- ya fırlatıldı ve doğu istikametinde lür. Yukarda hakim olansa, biçimi de, maddi anlamda, bir mekânın de şehrin mevkiini belirledi”. Aynı kavranılamayan geniş bir boşluk- Kûfe tur; zira yarımküre geometrik bi- çimi, ölçüye vurulamama gibi bir cazibeye sahiptir. Girişin karşısın- da bulunan mihrab sadece Kabe’ye açılan bir kapıdır. Hiç bir çıkıntısı ve kütlesi yoktur. İslam coğrafya- sı üzerindeki bütün camilerin ek- senlerinin Ka’be’nin Siyah Taş’ına doğru ışıması, iman birliğinin çar- pıcı bir sembolüdür’’6. En dikkat çekici olan da belki Ber- lin’de Behrens’in atelyesinde araş- tırma yapan, o zaman iyice genç olan Corbusier’in daha ilk karşı- laşmasında İslam’ın başlıca realite- rinden birini ilk bakışta kavramış ve açıklamış olmasıdır. Mihrab, sadece Ka’be’ye açılan bir kapıdır. Bütün camilerin eksenlerinin tek bir istikamete yöneltilmiş olarak ışıması (rayonnement), tevhîdin yegâne ve büyük bir sembolünü ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 İKTİBAS ‹ 108 109 ›

bulunmaktadır. Meydana girildi- ğinde, formların mutlak niteliği se- bebiyle heyecana kapılır insan. Gü- neşin altında bembeyaz ışıldayan, daire şeklinde geniş bir meydan, dairenin üzerindeyse, siyah bir ör- tüye bürünmüş küb form (Ka’be). Bu formların birleşmesi, tahay- yül edilebilecek kadar çok sadedir: daire ve küp, beyaz ve siyah… Bu mahalleri mevcudiyetleri ve yürü- yüşleriyle dolduran ve şenlendiren insanları bir araya getirmek için geniş tutulmuş meydan varlığını sürdürmektedir sadece. İslam’ın mekânı burada namazın mekânıy- la aynı olmaktadır. Maddesiz fakat, bir aynaya aksetmiş sonsuz bir gö- rüntü imişçesine, mekânsal yüze- yi ve bütün tarihî müşahhas boyu- tu içinde İslâm ülkesini kaplayan, onu aşkın bir anlama kavuşturan rivayet Taberî’nin Tarihu’l-Umem demek ki, İslam cemaatine bir ka- cami… Şüphesiz ideal olan, ama ve’l Mülûk’unda da nakledilir: tılma eylemi teşkil etmektedir. inananları cemaat bilinci içinde ’’Mahir bir ok atıcı iyice yerleştik- Bakışlardaki bu yakîn (evidence), güçlendiren, coğrafya ve olaylarla ten sonra, sağ tarafa doğru oku- Kıbleye yöneltilmiş ve iki el ile çev- çizilmiş sınırların ötesinde bir ger- nu fırlattı. Şehrin kurulmasına ka- relenmiş çehre, uzay boyunca, bel- çeklik, bir bütünlük meydana ge- rar vermiş olan vali, inşaata, okun ki de İslam’ın yegane gerçek camisi tiren cami... Mekke’deki teveccüh düşmüş olduğu noktadan başlanıl- olan bu mütesanid ağını oluşturur. noktası, sadece, dikine (vertical)ve masını emretti. Nihayet okçu dos- mutlak olana götüren bir boyutun doğru bir önüne, bir de arkasına simgesidir. Ancak mü’minler ce- doğru aynı şekilde ok attı. İşte o za- maatine mensubiyet, öncelikle, bir man, şehrin okların düşmüş oldu- Kıbleye yönelme toprak üzerinde temellenen kan ğu mevkilere kurulması kararlaştı- sadece bakışlardan ve ırk milliyetçiliğiyle tayin edile- rıldı’’. Bu olayda, bir kurulmadan ve niyetlerden mez. Bu manevi mensubiyet, ya- (implantation) ziyade bir tevec- oluşmamaktadır. o; tay bir hareket olarak tarih ve coğ- cüh (orientation), toprağı çizen ve hareketten de meydana rafyanın hudutlarını aşar, absis ve onu altüst eden sabanın maddesi- gelmektedir. Zira gaye koordinatları ortadan kaldırır. Bu ne karşıt olan gayr-i maddî bir gü- aidiyet her şeyden önce, bu dikey zergâh görülür. Bu, toprağın karşıtı Ka’be’nin etrafında (vertical) eksenle ilişkiye göre, yani olan uzaydır. yürümek, tavaf mekânların mekânı olan; hep de- yapmaktır. Öyleyse ğişmez kalan ve coğrafyaya olduğu Teveccühün gayr-i maddî tezahü- gibi tarihe de hakim olan bir boyu- rü böyle hissolunmaktadır. Peki, mekân sadece temaşa tun hatırlanmasıyla belirlenir. Mekke istikametine, Kabe’ye te- edilmemekte, ama veccüh neyi ifade etmektedir? En aynı zamanda sonu Kıbleye yönelme sadece bakışlar- yüksek seviyede uzaysal olan ve olmayan (dairevi) bir dan ve niyetlerden oluşmamak- tüm İslâm kültürüne kendini be- hareketle ona canlılık tadır. O; hareketten de meydana nimsetmiş bulunan çok önemli bir da kazandırılmaktadır. gelmektedir. Zira gaye Kabe’nin et- olgu, işte özellikle burada söz ko- rafında yürümek, tavaf yapmaktır. nusudur. Grabar da böyle yazmak- Öyleyse mekân sadece temaşa edil- tadır: ‘’Namaz, mahal ile değil fa- memekte ama aynı zamanda sonu Ama bu bakışlar neye doğru te- kat yön ile (kıble) birleştirilmişti’’. olmayan (dairevi) bir hareketle ona veccüh ediyorlar? Orada Mek- Nerede bulunursa bulunsun, her canlılık da kazandırılmaktadır. Her ke’deki ibadethanede her şeyden Müslüman, herkes için bir olan bir hacı, Hacc’ın hususî safhala- önce boş bir alan, çok eski, aynı za- kaynak kutba döner. Bu ortak te- rı dışında, kendi boş vakitlerinde manda çok mütenasib bir şeklin: veccüh, ibadet tek bile yapılsa, de, belirtilmiş noktanın etrafında küb’ün etrafında geniş bir meydan tıpkı nöbet tutuyormuş gibi olan o varmaz ne oluyor? Yolculuğun so- gerçekleşen nihai keşif, bizzat ken- kesintisiz kalabalığa karışır, onun nunda, daire Ka’be’nin etrafında disi olan, öteki insanların keşfidir; içine girebilir. Bu şekilde İslam ce- yeniden kapanır. Öyleyse Mekke, ben’in (soi), bir beşeri figürün keş- maati yeniden oluşur ve zamanın dünyada, ibadetin ibadetgahın et- fidir. Şüphesiz figür, kısmen Ka’be kaçak akışına nüfus eder. Haccın rafında dairevi saflar şeklinde ifa tarafından gizlenmiş olan mey- kendisi bizzat bir seyahat, insanın edilmiş olduğu tek yerdir. Burada danın bitiminde bulunuyorsa da, kendisi ve itiyatları dışında mutlak doğru çizgi, daire olur. Bu anda ve bir varlıktan ötekine olan en kısa bir yere doğru yola çıkmasıdır. Bu- bu yerde, cemaat adeta fizik olarak yol bu dikine (vertical) eksenden nunla birlikte bu mutlak yer, uzun kemale ermektedir. geçer. seyahatın sonunda, kimilerince Nihayet Ka’be’nin içi bile boş bir onlara bütün günlerin gelip geç- mekân olup, hiçbir eşya bulunma- mesi ve akışından daha yakın, da- maktadır. Oraya pek girilmez. Ya- ha derunî algılanmaktadır. Ruhun Eğer mekân mimârîde, kınlarında durulur sadece. Oraya Okyanusu adlı eserinde Feridud- hatta geleneksel İslam girecek olan kimse, hangi istika- din Attar’ın dediği gibi: ’’Ka’be, iba- anlayışında temel met olursa olsun, oraya dönebile- detlerde insanların yöneldiği kıble- bir unsur ise, ve eğer cektir. Teveccühü daima doğru ve gâhtır, ama gerçek Ka’be insanın mekân metafizikte etkili fiileri de hep uygun olacaktır; o, içindedir, onun gönlüdür’’. oluyorsa, aynı şekilde eşyanın kalbine yerleşmiş olarak Mekânın özgün manası için olduğu en maddi manada, vahdetin içinde daima istikrarını kadar morfolojisi için de bir değer İslam medeniyetinde sürdürecektir. Her taraf ona Kıble ifade etmesine rağmen , Ka’be’nin de birinci sırayı işgal olacaktır. En uzak yerler bile, de- açıklanmamış bir başka özelliği da- ğişmeyen bu merkezle aynı olacak- ha vardır. Diğer bütün ibadet yer- eden bir veridir. tır. Kur’an-ı Kerim şöyle demekte- lerinde, Müslümanlar namazlarını dir. ’’Doğu da batı da Allah’ındır; arka arkaya dizilmiş saflar halinde, ne tarafa yönelirseniz orada Al- omuz omuza kılmaktadırlar. Bu Her çeşit tasavvur aracıyı, üzerin- lah’ın vechi ile karşılaşırsınız’’ (Ba- tanzim şekli zaten caminin uzay- de imanın donuklaşacağı bir idole kara, II, 109). sal formunu açıklamaktadır. Ayrıca benzeyebilecek her türlü müşah- safların sık olması, arada bir boşlu- has mesnedi reddeden bu tasvir İslam Medeniyet ğun bulunmaması, cemaatin birli- ve put düşmanı dinde, bu mutlak kültürde Mekke’deki nihaî karşı- Tarihinde Mekân ği ve bütünlüğüne tanıklık etmesi Eğer mekân mimârîde, hatta gele- için gerekmektedir. laşma, aynı niyetle başka bir ülke- Selimiye den gelmiş olan bir insanla tanış- neksel İslam anlayışında temel bir Camii, Ama, Müslümanlar Mekke’ye varır madır. Öyle ki, seyahatın sonunda unsur ise ve eğer mekân metafizik- Edirne te etkili oluyorsa, aynı şekilde en maddi manada, İslam medeniye- tinde de birinci sırayı işgal eden bir veridir. Gerçekten, bu medeniyetin başlıca özelliklerinden olan ve bütün akı- şını etkilemiş bulunan bir tanesi de, büyük bir coğrafik alanın kap- lanmasıyla neticelenen hızlılık; bu alanın aynı karakteri taşıması; şu ana kadar kendine özgü değerleri- ni ve üslubunu sürdürmüş bir uy- garlığı oluşturan ve mümkün ola- bildiğince farklı milletlerden gelen kültür unsurlarını aynı yapı altında benimsemiş olmasıdır. İslam eski dünyada yayılırken; gerçekte orijinal tipte bir mekân meydana getirmiştir. O, çağın im- paratorlukları arasına bir kama gi- bi dalmış, iyice kökleşmiş ve çok az bir zaman zarfında, o vakitler ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 İKTİBAS ‹ 110 111 ›

bilinen dünyanın tamamına yayıl- mıştır. İslam Bizans ve İran toprak- ları, Türkler tarafından katedilmiş olan Merkezi Asya stepleri boyun- ca, Hindistan ve Çin sınırlarına ka- dar yayılıp kökleşti. Deniz yoluyla da, çok geçmeden Güney-Doğu As- ya takımadalarına kadar yayılacak- tır; bütün bunlar ansızın, yani iki nesil, bilemedik üç nesil boyunca meydana gelmiştir. Şüphesiz bu medeniyet yüzyüze geldiği değişik kültürel karakter- leri sürdürmektedir. Yeni ve alışıl- mamış olmakla birlikte, yine de bu medeniyet geniş ve tartışma götür- mez bir ölçekte mevcuttur. Mede- niyet tarihini allak bullak edip, ta- rihin akışını hızlandırırken, aynı şekilde mevcut olan gelenekleri de sürdürmektedir. İslam, bilhassa bu esaslı bir niteliktir bir zamanlar ıs- barbar, para peşinde koşan ve geniş bölgeleri, nisbeten mütecanis olan Emeviye Camii, sız olan bölgelerle, eskiden kendi Şam kendine yeterli olan imparatorluk- sahalarda başı boş dolaşan güruh- bir ticarî mübadele alanı içinde bir- larla temas kurar. Bu şekilde, ger- lar, peşi peşine mekân tutacaklar birleriyle irtibatlı durumdadırlar. çekten yeni olan bir mekân meyda- ve hatta, İslam imparatorlukları- Uygun nitelikli bir alan olan Akde- na getirmiş olur. nın başını çekeceklerdir. Eski dün- niz, o gün bu gündür, artık bir iç yaya yukardan empoze edilen, ama deniz gibi değil, fakat dünya ticaret değişik değer yargılarıyla belirlen- yollarının nihaî noktası olarak de- miş olan İslam’ın mekânı hepsi ğerlendirilmektedir. Hatta çözüm- İslam, bir toprak parçası kendi yönetim merkezlerinin mer- ler sırasında veya mahallî hane- değildir. Kıblegâh keziyetçiliğinde, onlara göre evre- danlıkların kurulacağı zamanlarda olarak Ka’be’ye teveccüh nin en iyisi olan kendi gerçeklikleri bile, ruhî ve duygusal birlik haliy- etmekle, İslam bütün üzerine katlanmış olan eski dev- le hayat tarzlarının mütecanisliği toprakları aşan başka bir letlerle ilişki içine girer. Kâh göçler günümüze kadar devam edecektir. kâh ticaret vasıtasıyla kurulan bu İman birliği ve sentez kültürü: İş- yeri hedef almış oluyor. evrensel ilişki sayesinde, ticari sı- te İslam böyle tezahür etmektedir. Öyleyse İslam her yerde nırları aşan İslam, çoğulcu ve top- Bugün bile İslam dünyasında göz- rak bakımından adem-i merkezi- kudretlidir. Çünkü lemciler tarafından dikkat çekil- yetçi bir dünyanın çağını başlatır. O’nun gerçek mekânının memiş en önemli olgu, demogra- Kendisi için olduğu kadar, başkala- toprakla ilgisi yoktur. fik veya ekonomik olduğu kadar rı için de açar bu çağı. Şüphesiz çok mekânsal da olan ağırlık merkez- farklı prensiplere dayanmaktadır. lerinin, hatta gelenekselle modern O; aşkınlığa açılan kendine özgü Halbuki İslam, bir toprak parçası olanın, otantikin ve değişken ola- bir ekseni vardır. Ama gerçekte, ge- değildir. Kıblegâh olarak Ka’be’ye nın birbirine karışmış olduğu kül- niş bir şekilde ticarete ve milletleri teveccüh etmekle, İslam bütün tür paylarının orijinalliğinde dahi de aşarak dünya çapında diğer iliş- toprakları aşan başka bir yeri he- batıya ve doğuya, hatta bir taraf- ki biçimlerine açık olan bu mekân def almış oluyor. Öyleyse İslam her tan Afrika’ya diğer taraftan da As- aracılığıyla İslam, modern dünyayı yerde kudretlidir. Çünkü O’nun ya’ya doğru kaymasıdır. Burada bir başlatır. gerçek mekânının toprakla ilgisi yenilenme, aynı zamanda bir çok yoktur. İşte bu anlayışıyla İslam, Genişliğine ve oluşumunun hızlılı- sonuçları olan bir çoğalma olgusu antik dünyanın haritasını birbiri- ğına rağmen, bu yeni mekân yekpa- söz konusudur. ne katar. Hiç alışılmamış türden re bir bütünlük arz etmektedir. Bir Bugün İslam ülkelerinde modern bir cemaat halinde bir araya getiril- kere Akdenizin, Merkezî Asya’nın, şehircilik, gözle görülür bir bi- miş olan medeni ve barbar yığınla- Hint Okyanusu’nun, Çin-Hindi çimde her şeyden önce, şehirde rı yeniden yoğurur. Çok geçmeden ve Filipinler’in ticari ve ekonomik olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bü- kımıldanışını, hayata kavuştuğunu yük oteller, önde gelen banka ve göstermektedir. ticari teşebbüsler gibi bakanlıklar Bir kez daha belirtmek lazım ki, çe- da, kendilerinin çizmiş oldukları şitli iletişim ağları kurulmakta ve mahallerde, ağaçlıklı geniş yollarla, yekpare bir mekân oluşturulmak- yükselmektedirler. Yenilenen şehir tadır. Zira şimdi sadece, yeniden bölgesinde ihtişam bulunmaktadır. birbirine birleştirilmiş kıtalarara- Eski çarşı ise, artık sadece ufak te- sı yollar yoktur; Arab, Türk, İran’lı fek meta trafiğine veya turistlerin ve diğerlerinin yerine geçerek, bir ve meraklıların kullanımına ayrıl- zamanlar terk edilmiş kıtalararası mış bir mekândır. İmkan çıkar çık- güzergahları yeniden ulaşıma açıp mazsa, çarşının yerini, belirlenmiş devam ettiren kamyoncular tara- fiatın değişmediği, mal yığılımının fından katedilen uzun yollar da söz başka bir biçimi ve tamamiyle fark- konusu değildir. Yine yalnız, çok az lı bir karakter arzeden süper mar- bir zaman zarfında İslam dünyası- ketler alır. Buralar, isteğe bağlı ola- na serpiştirilmiş olan şehir takıma- Fez, manzaralar açarak apartmanları rak insanların bir araya geldikleri Fas dalarını kurmuş, hava yollarındaki çoğaltan alanlarla ifade edilir. Ge- buluşma yerleri olmaktan ziyade, gelişmeler söz konusu değildir. nişletilmiş ve otomobil trafiğine bir ürün ile dışarıdan belirlenmiş açılmış olan sokak, karayoluna, değerinin hızlı ve uygun bir biçim- Ama İslam toplumu bugünkü ka- derken geniş bulvara ve çok geçme- de değişiminin yapıldığı yerlerdir. dar kendinde, bu günkü kadar ken- den de şehirlerarası karayolunun Ürün açıkça sergilenir, müşteriye di tesanüdünün bilincinde de asla bir uzantısı haline gelmektedir. teşhir edilir; dükkanın arkasında olmamıştır. Gerçekte ülkeleri bir- birine bağlayan yollara şimdi, hız- Maddi olduğu kadar, aynı zamanda saklanmaz. lı bir şekilde olağanüstü genişlemiş mistik ihtiyaçlar oluşturarak, ken- olan büyük kitle iletişim araçları da di kuralını kabule zorlayan birim, katılmaktadır. Arapça basın-yayın kentte yeni manzaralar çizen oto- Gerçekte ülkeleri faaliyetleri genişlemektedir. Ye- mobildir. Görünmektedir ki, dün- birbirine bağlayan nilikçi, ama klasik örneklere (pa- yada başka yerlerde, şehirde oto- yollara şimdi, hızlı bir radigmes) yakın olan bir gazeteci mobilin girmediği daha çok alan dili, yeniden marjinal bir olgu ha- hazırlamak suretiyle onun benim- şekilde olağanüstü line gelen dialektel dilin ya yerine setmek istediği kurala karşı gös- genişlemiş olan büyük geçmekte, ya da onunla birleşmek- terilmiş tepkiler mevcuttur. Oto- kitle iletişim araçları tedir. Böylece cemaatin bir yeni- mobilin kendisi için açılan alanlar da katılmaktadır. lenme temayülüne sahip olduğu mantığını zorla benimsetmiş oldu- anlaşılmaktadır. ğu Doğu’da, bu başlangıç noktası- na henüz ulaşılamamıştır. Kentsel Ama sosyal bakımdan diğer bir Kitle iletişim araçlarından bilhas- doku her gün değişip genişler ve mühim olaysa, demografik zorla- sa radyo, doğrudan kendini his- bazan parçalanmaya kadar varır. ma; yine aynı şekilde köyden şehir- settiren bir etkiye sahiptir. En ücra O zaman sıkışıklık yerini bir açıklı- lere doğru güçlü bir göç hareketi; köşelere kadar bile uzanmaktadır. ğa bırakır ki, bu da pek sürmez; zi- İslam dünyasında hiç görülmemiş Başka kurallara boyun eğen Batı’da ra alan yoğun bir iskana ve nüfus olan ve kırsal kesimin nüfusunun büyük ölçüde yerini televizyona zorlamasına elverişli değilse; ani ve azalmasını hızlandıran yeni kentli terk etmiş olan radyo, evdeki veya alelacele bir kentleşme ile yukarıda türlerinin çoğalışıdır. Son asır bo- arabadaki yalnızlığı dolduran mah- sözü edilen ferahlık tekrar kaybo- yunca büyük kısmını köylü top- remiyetin, varlığın ya da dipten ge- lup gider. lumların oluşturduğu İslam dün- len gürültünün aleti olarak yayıl- maktadır. Kolektif dinleme aleti Halka açık alanlar yapılmaktadır, yası, yeniden temel özelliği kentsel olan radyo, Doğu’da halâ sosyal bir ama bunlar da tamamiyle halkın olan bir yapıya, bir şehirler yığını- realitedir. O, Doğu’da daima, söz ve bir araya geldiği yerler olmaktan na dönüşmüştür. En görünür bir dile atfedilen saygınlıktan ötürü, uzaktır. Daha ziyade bu tür alan- olgu olan nüfusun gençleşmesi etkisi bilhassa Arap ülkelerinde ar- lar, her şeyden çok işlerine ulaş- hadisesiyle kadroların gençleşme- tan bir kitle iletişim aracıdır. mak için acelesi olan kitlelerin bir si yeni burjuvazi türüyle idarî teş- geçiş yeri olarak görülmektedir. kilatlanmanın kentlere kadar in- Genişlemenin en fazla oldu- O zaman da bu alanlar bir akta- mesi, sosyal birimlerin birbirine ğu zamanlarda, meselâ Abbasî- rıcıya dönüşürler. Ama bilhassa karışması… İşte bütün bu zorlama- ler döneminde, dayanışma şuu- onlar, iktidarın şimdiki merkezi lar uyanmakta olan bir dünyanın ru imparatorluğun sınırlarında ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 İKTİBAS ‹ 112 113 ›

hissolunmaktaydı. Bu başka Müs- düzen arayan bu hareket içinde, bu şayet mekân konusu bize İslam lüman milletlerin de bulunduğu- klasik ya da geleneksel medeniyet medeniyetinin farklı yönlerine te- na dair şöyle böyle, kopuk bilgiye modeli ne olacak? mas imkanı vermişse bu, özellikle ve çok fazla seyahatlara rağmen bu medeniyetin prensipleri için- Geleceğin önü daima açıktır; her böyleydi. İletişim araçlarının oluş- de bulunan mütecanisliğin derece- türlü imkanla, aynı zamanda teh- turduğu heyecan içinde iyice ge- si sebebiyledir. Ondaki her unsur, dit ve ümitlerle yüklüdür... Her ha- nişlemiş mekânda, tesanütlerin medeniyetin bütünlüğüyle sürekli lükârda, İslam’da mekân morfolo- bilgiden ziyade hissiyat üzerine ku- irtibat ve dayanışma içinde bulun- jisini konu alan bu kısa denemenin rulmasını temin etti. maktadır. Sofra adabı, selamlama amacı, sadece, belirlenmiş bir ko- usulleri, bunların hepsi homojen Ama şehirle alakalı olarak denilebi- nu, yani mekân anlayışı açısından bir hayat kaidesine götürmektedir lir ki, tamamiyle kültürel bir miras bir medeniyet sürecinde değişme- bizi. Bu hayat tarzının ve bu yapı- olarak çevreye büyük kıymet ve- den kalan faktörlerle, yine bu sü- ların her yerde bulunması bize, öy- ren pek yeni şehircilik kavramları recinde değişmeden kalan faktör- leyse, böyle bir bütünlüğe nasıl ula- yayılmaya başlamışlardır. Abidevî lerle, yine bu süreç içinde meydana şıldığını herhangi bir ilim disiplini, bir miras bırakmak düşüncesiyle gelmiş derin dönüşümleri duyur- mesela ilimler tarihi veya sanat ta- ilgili olarak, gittikçe artan bir kül- mak olacaktır. rihi, yahutta hukuk veya metafi- türel kimlik duygusu, özellikle, ge- zik aracılığıyla, analiz etme imkanı lişme yolundaki ülkelerde kendini vermektedir. Bununla birlikte yine duyurmaktadır. Fez gibi, Kasbah de, mekân anlayışının irdelenme- d’Alger veya Tunus şehirleri gibi, Geleceğin önü si, bu medeniyetin anlaşılabilme- evrensel bir medeniyetin tüm mi- daima açıktır; her si için imtiyazlı çözüm yollarından rasını sergileyen şehirleri himaye türlü imkanla, aynı birini teşkil etmektedir. altına almak, veyahutta Afganis- zamanda tehdit ve tan’da Eski Timurlular’ın başkenti ümitlerle yüklüdür... olan Herat şehrini, resimcilik ekolü Cezayir ve XV. asra kadar çıkan kitap aka- demisiyle birlikte ortaya çıkarmak Bu konu meskeni olduğu gibi şeh- amacıyla çaba sarf edilmesini öne- ri; çarşıyı olduğu gibi camiyi de il- ren ve bilhassa Unesco tarafından gilendirir. Hatta, anlatıldığı gi- yürütülen bir çok uluslararası kam- bi, mekânın sonunda algılanan panyalar yürütülmektedir. Ka’be’ye götürür bizi. Aynı zaman- Öyleyse hissi bağlar aktüel ve eko- da o, tarih içinde Müslüman mil- nomik veya yerleşme gayretindeki letlerin bir iletişim milletleri oldu- ortak kurumlar tarafından sağlan- ğunu gösterir. İslam cemaatinin mış menfaatlere dayalı dayanışma- bütünleşmesini sağlayacak olan ları güçlendirmektedirler. Bu şekil- geçiş yollarının önemini telkin de onlar ümmetin birliğini temin eder bize. Bu mekânın, geçiş yol- eden geleneksel prensipleri yeni- larıyla, bilhassa kitle iletişim araç- lemekte ve tekrar canlandırmakta- larıyla boydan boya yeniden in- dırlar. Geniş ve coşkun, ayrıca bir şasını gösterir. Bununla birlikte,

Kaynakça 1. Oleg Grabar: The Formation of İslamic Art (New Haven, London: Yale University Press, 1973) 2. Stefano Bianca: Architektur und Lebensform im İslamisc hen Stadtwesen (Zuri ch/Munisch, p, 68, mour Dr. Jubair’den yapılan mütercem alıntıyla beraber). 3. K. A. C Creswell: Early Muslim Architecture, (Harmands worth, 1958), p. 16 4. Ulga Vagt-Göknil: Mosques (Paris, 1975)Alıntılar s 3. 110 ve 167. Yine krş. Aynı müellif: Turquie Ottemane (Fribourg, 1965) 5. Titus Burckhardt: Art of İslam Language and Meaning (London: World of İslam Festival, 1967), p 23-24 6. Le Corbusier: Le Voyage en Orlent, 1911’de yazıldı. 1965’de müellif tarafından tekrar okundu (Paris 1966), pp76-78 7. Grabar a e. P. 109 ESENLER’İN TARİHİ KAYNAKLARI-I

Fatih GÜLDAL Tarihçi / Yazar ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 114 115 ›

Bugünün dev Esenler’i dün ise iki küçük köyünün tarihi kaynaklarını kabaca Osmanlı Türkçesi ve Yunanca yazılmışlar olarak ikiye ayırabiliriz.

ç büyük İmpara- torluğa başkentlik yapmış İstanbul’un gerek arkeolojik, gerek yazılan kro- Ü nikler gerekse de arşiv malzemesi anlamında büyük bir tarihi kaynağa sahip olduğu aşikârdır. Son arkeolojik kazılarla günümüzden 8000 yıl öncesine ka- dar giden neolitik, kalkolitik ve de- mir çağı dönemlerine ait seramik parçalara rastlanılmış daha öncele- ri Fikirtepe ve Pendik’te rastlanan bu tür mimari ve küçük buluntular, İstanbul’un tarihi yarımadadaki ilk çiftçi toplulukların varlığına işaret etmektedir. Yenikapı metro inşaa- tı münasebetiyle yapılan kazılarda kentin ne kadar derin bir hafızası tarihi açısından bize büyük bir im- bulunan bol sayıda neolitik dönem olduğunun kanıtıdır. kan sağlamaktadır. Bununla birlik- te şehrin tahıl, sebze ve et ihtiyacı- seramik parçaları Bayrampaşa De- Hiç şüphesiz İstanbul denildiğin- nı karşılayan görece merkeze uzak, resi’nin denizle birleştiği bu alan- de aklımıza Osmanlı döneminde- şuanki yerleşim durumlarına 70- da günümüzden yaklaşık 8 bin yıl ki idari tasnifiyle Suriçi ve Eyüp, 80 yıllık zaman zarfında gelmiş, önce büyükçe bir köyün varlığını Galata, Üsküdar’dan oluşan bilad-ı bugün İstanbul adlı dev metropo- kanıtlamaktadır. Bununla birlik- selase dediğimiz alan gelmektedir. lün ilçeleri olan bölgeler ise uzun te Roma, Bizans (D.Roma) ve Os- Bin yıllardır şehirde meydana ge- bir zaman, tarihi açıdan geçmişi manlı Devleti devrinde döneminin len yerleşim de genellikle bu saha- olmayan, araştırmaya değer görül- en önemli şehri olan İstanbul hak- da oluşmuştur. Dolayısıyla yazılan meyen yerler olarak kalmıştır. Bu- kında yazılan ve bundan sonra da kronikler, arşiv malzemeleri ve ar- gün, İstanbul’un en kalabalık ilçe- yazılabilecek ciltler dolusu kitap bu keolojik buluntular bu alanların lerinden biri olan ve geçirmekte Lituruz ( )5,Yunanca kaynak- kalmışlardır.18 Aynı konu Bizans larda ise Litre (Λὑτραι)6, Litres İmparatoru Alexi Komnenos’un kı- (Λίτρες) ya da Lit (Λίτ)7 şeklin- zı Anna Komnena’nın “Alexiad” ad- de geçmektedir. Litros kelimesi- lı eserinde de geçer. Ona göre Are- nin ne anlama geldiği konusunda tas adlı bu yer ovadan yüksektedir kaynaklarda herhangi bir bil- ve aşağısında durup da ona bakan- gi mevcut değildir. Ancak Trab- lara bir tepe imiş gibi görünmek- zon’da çok az sayıda insanın hâlâ tedir. Öyle bir tepe ki, yanlarında konuştuğu Karadeniz Rumcası’n- biri güneydeki denize doğru, diğe- da Litra kelimesi mantar anlamı- ri de doğudaki Byzantion’a doğru na gelmektedir. 8 inen iki küçük vadi uzanmaktadır. Tepenin kuzey ile batı tarafları ise, Bugünkü Esenler ilçesine bağlı her türlü rüzgâra açık, düz bir yer- olan Atışalanı’nın yerinde ise Avas dir. Anna Komnena sürekli olarak adlı bir köy bulunmakta idi. Avas akan, yazın dahi kurumayan, du- Köyünün adı Osmanlı kaynakla- ru, içilir bir su olarak bahsettiği ve rında Avasu9 ( ), Avasya10, Ga- Haznedar Deresi olduğu düşünü- vas ( )11, ‘Avas ( )12, Avaz len bir de nehirden söz etmektedir. ( )13, Kavasköy ( )14 şek- Yine aynı kaynakta bölgenin tü- linde yazılırken; Yunanca kay- müyle bitki örtüsünden yoksun ve naklarda da benzer söylenişleri Bir Rum olduğu kentsel dönüşümle yakın ağaçsız olduğu belirtilmekte, ancak Hanımı ile Avasson (Αβασσον)15, Avason tarihteki kötü imajından kurtul- buna rağmen havasının güzel olu- (Αβασον)16 şeklinde yazılmakta- mayan çalışan Esenler ilçesi bu ta- şu nedeni ile İmparator Romanos dır. Bu ifade halk arasında Avas- nımın içerisine giren bölgelerden Diogenes’in burada yazın kısa sü- köy/Kavasköy ya da Avas şeklinde biridir. Oysa Osmanlıların Dersaa- reli olarak kaldığı, bu kalışları için kısaltılarak yakın bir döneme ka- det yani mutluluk kapısı olarak ad- de çok gösterişli konutlar yaptırdı- dar kullanılmaya devam etmiştir. landırdığı bu mühim şehir ile öy- ğı bilgisi yer almaktadır.19 Şüphesiz le ya da böyle bir ilişkisi olan her Anna Komnana’nın bahsettiği yer, bölgenin hafıza anlamında bir geç- bugünkü Davutpaşa ve üst kısım- mişi olması gerekir. Öyle ki eski Eski adlarıyla Litros larını içine alan geniş bir alanı kap- adlarıyla Litros ve Avas adında iki ve Avas adında iki samaktadır. Onun bahsettiği deni- köyden oluşan Esenler ilçesi hem ze yakın olmayan bu köy- bir başka şehrin gıda ihtiyacının karşılan- köyden oluşan Esenler ilçesi hem şehrin deyişle Litros- Avas’ın batısında, masında önemli bir konuma sa- Kalfa’nın güneyinde; sık ağaçlı bir hip, hem ordunun batı istikameti- gıda ihtiyacının ovada, içinden serin suların geç- ne doğru yapılan seferlerde önemli karşılanmasında tiği, yazın kalmaya çok uygun ve bir toplanma menzili görünümün- önemli bir konuma sağlığa çok iyi gelen bir köydür. deydi. Bunun yanında doğal bitki sahip, hem ordunun Muhtemelen de İmparatorun bu- örtüsü ve ormanlık alanlarıyla şe- rada konutlar yaptırmasından son- hir halkının, özellikle devlet adam- batı istikametine doğru yapılan ra ağaçlık ve yeşillik bir yer haline ları tarafından tercih edilen mesi- gelmiştir. Buradan başlayıp İstan- re yerlerinden biriydi. Tüm bunlar seferlerde önemli bir bul’da Edirnekapı surlarına çıkan göz önünde bulundurulduğunda toplanma menzili bir de yol vardır.20 Bugün Esen- bu alanın tarihinin yazılması ve görünümündeydi. ler’in merkezi olan Litros’un adı “Esenler’in tarihi mi olur?” soru- 1939 yılı Şubat’ında Esenler olarak suna ciddi bir cevap verilmesi ge- değiştirilmiştir.21 rekiyordu. Bu vesileyle yaptığımız Bu bölge faziletler17 anlamına ge- yoğun kaynak ve arşiv taraması ne- Bazı Yunanlı Araştırmacılar 11. len Arete (Aretai) tepesi olarak da yüzyılda yaşamış meşhur Bizans ticesinde en azından bu müstehzi adlandırılmakta olup burada Bi- soruya bir cevap verilmiş oldu.1 tarihçisi Georgios Kedrinos’a da- zans İmparatorlarının ikamet et- yanarak köyün bulunduğu alanın Esenler’in eski adı Litros’tur. Lit- tikleri bilinmektedir. Nitekim İm- eski adının iniş anlamına gelen Ka- ros adı 1939 yılına kadar bir köy parator Roman Diyojen 1068-70 tasirte (Κατασύρταί) olduğunu da olarak varlığını sürdürmüştür. yıllarında burada görkemli bir sa- söylemektedirler.22 Buna karşılık Litros’un adı Osmanlı kaynakla- ray inşa ettirmiştir. 1081 yılında bazı Yunanlı tarihçiler ise bugünkü 2 rında Litroz ( ) , Litrus ya da Kommenoslar İstanbul’u Latinler- Atışalanı olarak adlandırılan Avas 3 4 Litros ( ) , Lidros ( ) , den kurtarmak için burada bir süre kelimesinin Türkçe kökenli olduğu ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 116 117 ›

kanaatindedirler. Onlara göre Avas neşredilmiştir. Okumakta olduğu- bulunurken burada yaşayan ve adı köyün aynı zamanda avcılık ya- nuz bu makale iki bölümden olu- “ortakçı” sıfatıyla anılan köylüler- pılan bir kır alanı olması nedeni şacaktır. Dergimizin bu sayısında le ilgili statüleri farklı olması ne- ile “Av” kelimesinden mülhem ola- yazının birinci bölümüne değini- deniyle çok daha ayrıntılı bilgiler rak ortaya çıkmıştır. Bu konuda bir lecek ve bölgenin Osmanlı Türkçe- bulunur. Bu tarihte genel olarak başka görüşe göre Avas adı; günü- si ile yazılmış kaynaklarından bah- toprağa yerleştirilmiş gayrimüs- müz Türkçesinde de hâlâ kullanı- sedilecektir. Makalenin dergimizin lim kölelerin bulunduğu bugünkü lan “Avaz” yani “ses, nida” kelime- bir sonraki sayısında yayınlanacak Esenler’de yaşayan halk, bir kısmı sinden türetilmiştir.23 olan ikinci kısmında Yunanca ya- Mora vb. bölgelerin fethedilmesi zılmış kaynaklara ve araştırmalara sonucu buralara göç ettirilen, öz- Bizans Tarihi Uzmanı Manuel Ge- değinilecektir. gür olmayan insanlardan oluşmak- don, Avas kelimesinin Aziz Vas- taydı. Zamanla hürriyetlerini kaza- sos (Αγίου Βάσσου), Azize Vassi nıp reaya statüsüne geçecek olan (η Αγίασ Βασσησ), ya da Vasianou bu insanlar köle olmaları hasebiy- (η Βασιανοῠ) adındaki bir manas- Osmanlı döneminde le ayrıntılı bir şekilde tüm köy hal- tırdan gelmiş olabileceğini söyle- Litros ve Avas adıyla kı olarak bu deftere not edilmiştir. mekle birlikte; bu yöndeki iddiası- anılan Esenler ilçesi Defterde “ortakçı kul” sıfatıyla da nı destekleyecek bir kaynağın da anılan bu insanlar Arnod oğlu Ni- olmadığını söylemektedir.24 Avas ile ilgili sayısal bilgi kola, karısı Frosini, oğlu Fiselyo Köyü’nün ismi 1939 yılı Şubat’ın- alabileceğimiz ilk (bekar ve topal) şeklinde akrabalık da İstanbul valiliğinin teklifi ile Osmanlı kaynağı ve fiziksel durumları da yazılarak Atışalanı olarak değiştirilmiştir.25 904/1498 tarihinde kaydedilmiştir. Ayıca bu insanla- Bugünün dev Esenler’i dün ise iki Sultan II. Bayezid rın diğer reayadan farklı olarak ta- küçük köyünün tarihi kaynakla- zamanında hazırlanmış bi tutuldukları vergi sistemi, çalış- rını kabaca Osmanlı Türkçesi ve bu iki köyde yaşayan ma koşulları, evlenme şekilleri ve Yunanca yazılmışlar olarak ikiye bütün insanların miras hukuklarıyla ilgili de ayrıntı- ayırabiliriz. Başbakanlık Osmanlı genç- yaşlı, erkek- lı bilgiler bulunur. Defterden anla- Arşivi’nde bulunan kaynaklar nef- dığımız kadarıyla Litros ve Avas’ta si İstanbul ve Eyüp, Üsküdar, Ga- kadın, vergi veren- sonradan Müslüman olmuş iki ki- lata bölgelerine göre şüphesiz çok vermeyen ayrımına tabi şiyi saymazsak sadece gayrimüs- yetersizdir. Adeta iğne ile kuyu ka- tutulmadan isimlerinin lim halk buluyordu.27 Daha ayrıntı- zar gibi yapılan araştırmalarla böl- nakledildiği defterdir. lı bilgi verecek olursak Avas’ta 17’si genin tarihine ait bazı bilgi kırıntı- Mora sürgünü 85’i yerli Rum top- larına ulaşılabilir. Bununla birlikte lam 102, Litros’ta ise 110 ortak- Osmanlı arşivindeki kaynak nok- çı kul bulunmaktaydı. 78 varaklı tasındaki bu yetersizlik diğer arşiv I bu çok kıymetli defter Tahrir Emi- malzemeleri ile giderilebilir. Nite- Osmanlı döneminde Litros ve Avas ni Osman Çelebi ve Katip Mehmet kim şer’iyye sicillerinde şehrin sos- adıyla anılan Esenler ilçesi ile ilgi- yo-kültürel haritasının çıkarılması li sayısal bilgi alabileceğimiz ilk Os- anlamında önemli bilgiler mevcut- manlı kaynağı 904/1498 tarihin- tur. Yine aşağıda da ayrıntılı olarak de Sultan II. Bayezid zamanında bahsedeceğimiz tahrir defterleri hazırlanmış bu iki köyde yaşayan de hiç de yabana atılmayacak bil- bütün insanların genç- yaşlı, er- giler vermektedir. Bununla birlikte kek- kadın, vergi veren-vermeyen bölge mübadele ile 1924’ten son- ayrımına tabi tutulmadan isimle- ra yeniden şekillenmiş ve mübadil- rinin nakledildiği defterdir.26 Has- lerin geliş gidiş evrakları da Esen- lar Kazası olarak adlandırılan ve ler’in karanlık tarihini aydınlatmak merkezinde Eyüp’ün bulunduğu açısından önemli bir ışık kaynağı bugünkü Çatalca ve Silivri’ye ka- olmuştur. dar olan İstanbul’un Avrupa ya- kasındaki bölgeye ait 1498 tarihli Osmanlı kaynaklarının yanında bu tahrir defteri, Litros ve Avas’ın Litros ve Avas ile ilgili bazı Rum da bulunduğu bütün kazanın köy- araştırmacıların da önemli çalışma- lerindeki çiftçilerin durumlarıy- ları olmuş bu çalışmalar gerek 19. la ilgili önemli bilgiler ihtiva eder. yüzyıl gerekse de daha önceki dö- Normal bir tahrir defterinde sade- nemlere ait bazı süreli yayınlarda ce vergi veren şahısların isimleri tarafından düzenlenmiştir. 1498 II Devleti kimsesizlerin ve yetimlerin tarihli bu defterin ardından Lit- Esenler’in Osmanlı Türkçesi ile hak ve hukukunu korumakla yü- ros ile ilgili elimize ilk geçen ve kö- yazılan kaynaklarından bir diğeri kümlüdür. Hemen bir vasî (koru- yün nüfusu ile ilgili önemli bilgiler Şer’iyye Sicilleri olarak da bilinen yucu) atanmak üzere araştırma ya- veren bir diğer kaynak ise Kanuni Osmanlı Kadı Sicilleri’dir. Mahke- pılmıştır. Yapılan araştırma sonucu Sultan Süleyman Dönemine ait bir melerde alınan kararların yazıldı- çocukların akrabalarından Yani oğ- 28 başka tahrir defteridir Kanuni Sul- ğı bu siciller ait oldukları şehirlerin lu Emkine adlı şahsın bu görev için tan Süleyman dönemi tahrirleri- nüfusları, etnik ve dini durumları, uygun olduğu anlaşılmış ve şah- nin bir hülasası mahiyetindeki bu yerleşim yerleri ve şekilleri, ev, ai- sın kendisinin de kabul etmesiyle istatistik defterinin verdiği bilgi- le, boşanma, nafaka, çocuk, miras, bu iki yetim çocuğun vasîlikleri ve ler ilk tahrirden yaklaşık 30-40 se- veraset, giyim–kuşam vb. sosyal mallarının tasarruf hakkı çocuklar ne sonrasının bilgilerini içermekte- hayat koşulları ve örnekleri, başta reşid oluncaya kadar ona verilmiş- dir. Ancak 1498 tarihli deftere göre alım satımlar, meslekler, mal var- ti. Bu muameleye aynı köyde yaşa- ayrıntılı bir nüfus analizi yapılması lıkları, fiyatlar ve borçlar olmak yan Abdullah oğlu Ali, Dimo oğlu mümkün değildir. Aslında mevcut üzere ekonomik hayatları, vakıf- Andriye, Hristatli oğlu Ergiri, Kika defter elde olamayan başka def- lar, ibadethaneler, dinî faaliyetler, oğlu Manol, Kini oğlu Mihal, İste- terlerin bir özeti mahiyetindedir. ihtida ve irtida vak’aları başta ol- mad oğlu Dimitri de şahit olarak 32 Nitekim defterde bölgedeki köyle- mak üzere dinî hayatları, şahitlik imza atmışlardı. rin sadece hane sayıları verilmekte ve vekâlet başta olmak üzere hu- köylülerin hangi dine mensup ol- kukî işleyişleri, okul ve öğretim fa- III dukları belirtilmektedir. aliyetleri başta olmak üzere eğitim Kadı sicilleri kadar sosyo-ekono- hayatları hakkında ayrıntılı bilgiler mik hayatla ilgili ayrıntılı bilgiler veren en önemli tarihî kaynakları- vermese de Esenler’le ilgili bir baş- Esenler’in Osmanlı mızdandır.29 İstanbul ile ilgili ka- ka önemli kaynağımız Başbakanlık Türkçesi ile yazılan dı sicilleri, İstanbul; Üsküdar, Ga- Osmanlı Arşivi’nde bulunan çeşitli lata ve Eyüp olmak üzere üç ana tarih ve konulardaki arşiv belgeleri- kaynaklarından bölümden oluşmaktadır. Toplam- dir. Bölgenin idari yapılanma içe- bir diğeri Şer’iyye da on bin civarında defter olduğu risindeki yeri33, vergilendirilme- Sicilleri olarak da bilinmektedir.30 Esenler (Litros) siyle ilgili konular34 Litros ve Avas bilinen Osmanlı ve Atışalanı (Avas) köyleri ile ilgili köy halkının en temel geçim kay- Kadı Sicilleri’dir. kadı sicil bilgileri çoğunlukla o dö- nağı olan çiftçilik ve hayvancılıkla nemde bu iki köyün bağlı olduğu ilgili bazı hususlar35 köylüler ara- Eyüp kadılığı sicilleri arasında yer sında çıkan bazı anlaşmazlıkların almaktadır. Kadı sicillerinde Litros çözümü36 bir dönem bölgede et- ve Avas ile ilgili belgeler daha çok kin olan çiçek hastalığına karşı alı- bu iki köyün Osmanlı yönetimi ile nacak tedbirler37 Litros’ta bir okul ilişkileri, ekonomik, sosyal ve ticarî inşasının serüveni38 köylerin su- durumları ile ilgili hakkında çok yolları üzerinde olmaları hasebiy- önemli bilgiler vermektedir. Litros le inşa edilmiş olan su kemerleri- ve Avas köylerinin bağlı bulunduğu nin bakımları39 başta olmak üzere Havâs-ı Refîa ya da Haslar Kazası birçok belgeye rastlanır. Bunlar içe- olarak adlandırılan Eyüp bölgesine risinden Litros’ta eski bir okulun ait 700’e yakın defter bulunmak- yerine yenisinin inşasını anlatan tadır. Bu sicillerdeki mahkeme ka- evraklar ışığında mektebin yapım rarları içerisinde Litros’ta yaşayan hikayesi anlatılabilir. Başbakanlık çocuklarla ilgili bir vasîlik belgesi Osmanlı Arşivinde 1908 yılında dikkat çekicidir.31 Bu belgeye göre yıkılmaya yüz tutan mektebin ye- 1619 yılında kadılıkça yapılan tah- rine, başka bir yerde yeni bir mek- kikat sonucu Litros Köyü sakinle- tep yapımı ile ilgili ayrıntılı bilgiler rinden olup bir süre önce hayatını bulmak mümkündür. Buna göre kaybeden Niko oğlu Basiko’nun; Fener Rum Patrikhanesi tarafın- Arago ve Balaso adlı iki küçük ço- dan 29 Ocak 1907 tarihinde Adli- cuğunun korunması ve onlara ba- ye ve Mezâhib Nezareti’ne yazılan balarından kalan malların muha- bir yazıda, Çatalca Sancağı dâhilin- fazası için onlara bir vâsi atanması de Küçük Çekmece’nin Litros Kö- gerekmektedir. Çünkü Osmanlı yünde bulunan Rum mektebinin ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 118 119 ›

yıkılmaya yüz tutması nedeniyle, okul yapılması, kalan 840 zira’ının Patrikhane tarafından bu köyde, da bahçe olarak düzenlenmesine Kanara Yolu üzerinde Rum cema- karar verilmişti. Mektep yapılacak ate mahsus, yaklaşık yüz zira’40 ge- arsanın doğu ve batısında yol, ku- nişliğinde, kare şeklinde bir arsa zeyinde Karagöz Yorgi, güneyinde üzerinde yeni bir okul yaptırılmak ise Bakkal Hristo’nun arsaları bu- istenmektedir. Bu yazıya göre oku- lunmakta idi. Verilen bu bilgiler- lun uzunluk ve genişliğinin onar, den mektep arsasının köyün mer- boyunun ise sekiz zira’ büyüklü- kezinde olduğu anlaşılmaktadır. ğünde olacağı, yapının ise ahşap Osmanlı Devleti uygulamaları açı- olacağı bildirilmiş ve onay için baş- sından bakıldığında okulun yapıl- vuruya ilave olarak yeni yapılacak ması için bölgedeki insan sayısının mektebin planı sunulmuştur. İlk da yeterli olması şartı aranmaktay- yapılan keşif sonucunda binanın dı. Nitekim yapılan araştırmada 80 Osmanlı altınına mal olacağı ve Litros Köyü’nde doksan beş hâne- bu meblağın mahalle kilisesi san- de iki yüz kırk beş Rum Kıbtî ile iki dığından karşılanacağı ifade edile- yüz dört Rum olmak üzere toplam rek Sultan II. Abdülhamid’den izin dört yüz kırk dokuz nüfusun oldu- istenmiştir. ğu ve bu nedenle de köy halkının mektep yapma hakları olduğu an- laşılmıştı. Vergiye tabi olacak olan Başbakanlık Osmanlı okul binası, yüz zirâ‘ genişliğinde ve yol seviyesinden bir arşın41 on Şurayı Devlet azalarınca onayla- Arşivinde 1908 yılında nan başvuru, daha sonra 17 Ka- yıkılmaya yüz tutan iki parmak derinliğinde kazılacak bir temel üzerine oturtulacaktı. sım’da Sadrazam Ferid Paşa’ya ora- mektebin yerine, Önce dört tarafa iki arşın boyunda dan da 8 Aralık 1907’de Sultan II. başka bir yerde yeni taş duvar örülecekti. Binanın altı Abdülhamid’e sunulmuş ve okulun bir mektep yapımı ile yapımına sultan tarafından izin odun, kömür muhafazası için bod- 43 ilgili ayrıntılı bilgiler rum olarak düşünülmüştü. Ayrıca verilmişti. bulmak mümkündür. okul binasının güney tarafı da taş duvar ile çevrili olacaktı. İki arşın IV boyundaki taş duvarın üzerine altı Milli mücadelenin zaferle sonuç- lanmasının ardından, Lozan Ba- Bu başvuru üzerine devlet bürok- arşın boyunda, ahşaptan yapılmış rış Konferansı bünyesinde Türk rasisi işlemeye başlamış ve okulun bölmeler yerleştirilecekti. Bir baş- ve Yunan tarafı arasında Nüfus yapılacağı arazinin durumunun ka deyişle okulun alt katı taş duvar Değişimi (Mübadele) Antlaşma- tespiti, köydeki ahalinin hane sayı- (kâgir) ve üst katı ahşap olacaktı. sı olmuştur. Uzun müzakereler ve sı ve nüfus miktarları, binanın ya- Üst kata taştan yapılmış bir mer- tartışmalardan sonra Türk-Yunan pılmasında devlet için herhangi bir divenle çıkılacaktı. İstanbul şehre- esirleriyle birlikte, tarihte örne- mahzur olup olmadığının araştırıl- maneti, adliye nezaretine mekte- ği çok az bulunan büyük bir insan masına karar verilmişti. Bilahare bin inşası konusunda herhangi bir takası 30 Ocak 1923 yılında imza- nüfus ve tapu kalemleri ile beledi- mahzurun bulunmadığını rapor lanan sözleşme sonrası yürürlüğe ye mühendisliğinden yapılan açık- etmişti. girmişti.44 Aslında Lozan Antlaş- lamalarda 13 Ağustos 1882 tarih- Adliye ve mezâhib nazırlığı mezâ- ması’nın imza edildiği tarih olan li emlak-i daimi defterinden elde hib müdüriyetinden çıkan yazı- 24 Temmuz 1923’ten önce anlaş- edilen bilgiler doğrultusunda bah- da önceleri 80 altın olarak tahmin ma sağlanmış, iki devlet de kendi- sedilen arsanın Litros Köyü Me- edilen okul yapım masrafının 50 li- lerince artık taşımak istemediği bu zarlık Sokağı’nda 1950 zira’ ge- ra olarak belirlendiği görülmekte- yükten halklarının mağdur edilme- nişliğinde ve üzerinde yanmış bir dir. Yapılan yazışmalarda okulun si pahasına da olsa kurtulmuşlardı. gazino, bir han ve iki hanenin ka- inşasının bitiminde ve eğitime açı- yıtlı olduğu bir arsa olduğu bilgisi lışında Maarif-i Umûmiye Nizam- Buna göre, 1 Mayıs 1923 tarihin- alınmıştı. Mezkûr arsanın Litroslu namesi’nin yüz yirmi dokuzuncu den itibaren başlayacak olan mü- Hıristo adında birinin uhdesinde maddesi mündericatına ve Dersa- badeleden İstanbul Rumlarının ve olduğu, defterde 1950 zira’ geniş- adet ve Tevâbi‘i (İstanbul ve Çev- Batı Trakya Türklerinin istisna ol- liğinde olduğu yazıyorsa da yerle- resi) Rum Patrikhanesi hakkında ması kararlaştırılmıştı. İstanbul şim yerinin 940 zira’ olduğu, bu- son alınan kararların ahkâmına ri- Rumları olarak 30 Ekim 1918 tari- nun da 100 zira’ının çocuklara bir ayet olunması uyarısı yapılmıştı.42 hinden önce şehremâneti sınırları içinde oturanlar, Batı Trakya Türk- Türkiye’deki terk edilmiş mallar- Adı: Seyyidoğulları’ndan Seyfed- leri olarak da 1913 yılında Ati- dan hakkını alması öngörülüyordu. din, pederinin ismi Seyyid bin Ha- na Muahedenamesi’yle tayin edi- Rumların Esenleri terk etmeleri- lil, büyük pederinin ismi Halil bin len sınırın batısında kalanlar ifade nin ardından bölgenin demografik Seydi. Mesleği: Bakkal. Geldiği Yer: edilmişti.45 Bu çerçevede Esen- yapısı tamamen değişmiş ve mu- Demirhisar Topalnık Köyü. Yer- ler’de yaşayan Rumların mübade- hacirlerin buraya gelmesiyle yeni leştiği Yer: Litros. İskan Tarihi: 15 le ile Yunanistan’a gitmeleri özel- bir sosyo-kültürel durum ortaya Ocak 1925. Gayrimenkulünün cin- likle Selanik, Kavala, Demirhisar çıkmıştır. Tasfiye talepnameleri ise si: Evi, tarla, bahçe toplam 114 dö- şehirlerinden de Türklerin Esenle- bize ortaya çıkan yeni demografik nüm. Gayrimenkulünün altın lira re geldiklerini görüyoruz. Bu deği- yapı hakkında önemli bilgiler ve- cinsinden toplamı: 12300. şim esnasında mübadillere verilen rir. Zira bu belgelerde gelen muha- Bunların haricinde Osmanlı Türk- ve Cumhuriyet tarihinin Esenler’i cirin adı, geldiği yer, varsa zanaatı çesiyle yazılmış diğer bazı kay- için en önemli kaynaklarından gibi önemli bilgiler bulunmaktadır. naklar ise Osmanlı Devleti’nde olan Tasfiye talepnameleri kıymet- Bu sayede bölgeye gelen yeni kitle merkezî yönetimin, nezâretlerin, li birer vesika olarak karşımıza çı- hakkında mühim bilgiler edinmek- askerî kurumların, vilâyetlerin, kar. Tasfiye talepnamesi, göçmen te Esenler’in yeni oluşan sosyo-e- bazı özel kurum ve kişilerin yıllık ailesinin Yunanistan’daki mal var- konomik durumu hakkında fikir olarak çıkardıkları bilgilendirme lığının miktarı ve paraca değerini sahibi olmaktayız. 1925 Mübadil- amaçlı salnameler47, Ocak 1567’de ayrıntılarıyla gösteren ve Muhte- lerine ait tasfiye talepnameleri, T.C Litros’ta planlanan bir yeniçeri is- lit Mübadele Komisyonu’na sunul- Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel yanının ayrıntılı olarak anlatıldığı, ması gereken belgenin kopyasıdır. Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi Da- yine bölgedeki Davutpaşa Kışla- Bu belgeler göçmenin kendisi ta- ire Başkanlı tarafından tasnif edi- sı gibi bazı tarihi yapılar hakkın- rafından doldurulmuş, yerel ihti- lerek, “Muhtelit Mübadele Komisyo- da bilgiler bulabileceğimiz döne- yar heyeti tarafından imzalanmış nu Tasfiye Talepnameleri Kataloğu” min ana kaynakları48,Esenler’de ve karma komisyon tarafından da adı altında 21 cilt olarak araştırma- bulunan su kemerleri ile ilgili İs- onaylanmıştı. Göçmen ailesinin cıların hizmetine sunulmuştur.46 tanbul’un su külliyatı olarak adlan- talepnamede gösterdiği mal var- Bu talepnamelere örnek olması ha- dırabileceğimiz Mâ-i Lezîz Defter- lığının sonradan yapılacak incele- sebiyle bir evrakın kısa özeti aşağı- leri49 gibi eserlerdir. mesinde doğruluğu saptandığında da sunulmuştur:

Kaynakça 1. Fatih Güldal-Ahmet Uçar, Esenler’in Tarihi, Esenler Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul 2011. 2. Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet Yazmaları, Kanunname-i Havass-ı Kostantiniye: 904 H. (1498) Yılındaki Havass-ı Hüma- yun’un Envaı, Kura ve Çiftlikatın ve Ortakçıların İsimleri (Tahrir Defteri), vr. 22 3. BOA, DH. MKT, 1473/41, 14 Rabiülahir 1305/30 Aralık 1887 4. Evliya Çelebi Mehmed Zıllî ibn Derviş, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, neşreden: Ahmed Cevdet, İkdam Matbaası, İstanbul 1314, s. 621 5. Selaniki Mustafa Efendi, Tarih-i Selaniki(1009/1600), Freiburg : Klaus Schwarz Verlag, 1970, s. 71; Bu eseri latinize eden Mehmet İpşirli hoca kelimeyi “Literuz” şeklinde okumuştur. Selaniki Mustafa Efendi, Tarih-i Selanikî, (971-1003/1563-1595) Haz. M.İpşirli, Ankara 1999, s. 54 6. Δημήτριος Καλέμης, «Η επαρχία Δέρκων. Εκκλησίαι-σχολεία-αριθμός κατοίκων-ήθη και έθιμα», Ημερολόγιον της Ανατολής 5 (1886), s. 154 7. Αθηνά Γαϊτάνου-Γιαννιού, “Από την Ανατολικήν Θράκην η επαρχία Δέρκων”, Θρακικά 12 (1939) 161-209, s.208. 8. Bu dili bilen insanlar genellikle zehirli mantarı Şkilkakalitra olarak adlandırırken Litra kelimesini tek başına genellikle kullanmazlar. 9. Kanunname-i havass-ı Kostantiniye: 904 H. (1498) yılındaki Havass-ı Hümayun’un envaı, kura ve çiftlikatın ve ortakçıların isimleri (Tahrir Defteri), vr. 22 10. İstanbul Kadı Sicilleri Eyüp Mahkemesi (Havâs-ı Refîa) III Numaralı Sicil (H.993-995/ M. 1585-1587), Haz. B.Çakır-A.S.Adı- güzel-Z. Trabzonlu-H. Kazan, ed.Çoşkun Yılmaz, İstanbul 2011, s. 62-63. 11. BOA, CM., nr.29141, 22 Ramazan 1223 (11 Kasım 1908). 12. BOA, MVL., 149/72, 15 CA, 1270 (15 Mart 1854). 13. BOA, C.SM., 43/2183, 27 Cemaziyelahir 1147/24 Kasım 1734 14. Atatürk Kitaplığı, Harita 003167- Makriköy, İstanbul: Erkan-ı Harbiyye-i Umumiyye Matbaası 1320 (1902/03) 15. Δημήτριος Καλέμης, «Η επαρχία Δέρκων. Εκκλησίαι-σχολεία-αριθμός κατοίκων-ήθη και έθιμα», Ημερολόγιον της Ανατολής 5 (1886), s. 154 ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 120 121 ›

16. Α. Π., «Η Μητρόπολις Δέρκων», Ημερολόγιον Εθνικών Φιλανθρωπικών Καταστημάτων Κωνσταντινουπόλεως του έτους 1906, εν Κωνσταντινουπόλει 1905, s.157 17. İhtifalci Mehmet Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, c. II, İstanbul 2003, s. 225 18. MANOYHΛ ΙΩ. ΓEΔEΩN, “ΠAΛAIAΣ EYΩPIAΣ ΘRAKAΩ KENTPA”, ΘPAKIKA, c.20, Atina 1936, s.27-28 19. Anna Komnena, Alexiad, çev. Bilge Umar, İstanbul 1996, s. 83 20. Αθηνά Γαϊτάνου-Γιαννιού, “Από την Ανατολικήν Θράκην η επαρχία Δέρκων”, Θρακικά 12 (1939) 161-209, s.208 21. Cumhuriyet Gazetesi, 23 Şubat 1939, s. 2 22. M. Γεδεων, Έγγραφοι λίθοι και κεράμια, Εν Κωνσταντινουπόλει Otto Keil, 1892, s. 81-82; Αθηνά Γαϊτάνου-Γιαννιού, “Από την Ανατολικήν Θράκην η επαρχία Δέρκων”, Θρακικά 12 (1939), s. 171. M. Gedon bu açıklama üzerinden iniş anla- mına gelen Katasitre kelimesinin İtalyancasının Avasso olduğunu söyleyerek bu konuda yapılan etimolojik tartışmaya yeni bir boyut kazandırmıştır. 23. Αθηνά Γαϊτάνου-Γιαννιού,Age.,s. 171 24. M. Γεδεων, Έγγραφοι λίθοι και κεράμια, s. 82. 25. Cumhuriyet Gazetesi, 23 Şubat 1939, s.2 26. Kanunname-i Havass-ı Kostantiniyye: 904 H. (1498) yılındaki Havass-ı Hümayun’un Envaı, Kura ve Çiftlikatın ve Ortakçıların İsim- leri (Tahrir Defteri), varak 1-78; Defter üzerinde ilk ciddi çalışmayı yapan Ömer Lütfi Barkan, “XV ve XVI. Asırlarda Osman- lı İmparatorluğu’nda Toprak İşçiliğinin Organizasyonu Şekilleri: Kulluklar ve Ortakçı Kullar”, Osmanlı Devleti’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Tetkikler-Makaleler, (Yayına Hazırlayan: Hüseyin Özdeğer), İstanbul 2000, C. I,, s. 1-55 27. Tanaka oğlu Yani’nin yetişkin Müslüman oğlu Hızır ve yetişkin Müslüman oğlu Kasım, Kanunname-i Havass-ı Kostantiniye, Tahir Defteri, vr. 22-23 28. Ömer Lütfi Barkan, Agm, s. 25’de bu defter için yer belirtilmeden 732 numarada kayıtlı demektedir. 29. Yunus Uğur, “Şeriyye Sicilleri”, DİA, XXXIX, s. 8-11. 30. Bugün müftülük binası olarak kullanılan Bâb-ı Meşihat dairesi içerisindeki arşiv binasında muhafaza edilmektedir. Bu defter- lerden küçük bir kısmı İslam Araştırmaları Merkezi tarafından basılmış aynı zamanda dijitale aktarılarak internet üzerinden erişime açılmıştır. http://www.kadisicilleri.org/ 31. Eyüp Kadılığı Defterlerinde Litros Köyü’nün adı “Litroz” olarak kaydedilmiştir. 32. İstanbul Kadı Sicilleri Eyüp Mahkemesi (Havâs-ı Refîa) 19 Numaralı Sicil (H.1028-1030/ M. 1619-1620), Haz. Y. Karaca-R. Erol, Ed. Çoşkun Yılmaz, İstanbul 2011, s. 412 33. BOA, İ.MVL, 476/21541; C.M., No:29141, 22 Ramazan 1223 (11 Kasım 1808); ŞD,702/2, 23 Muharrem 1300 (9 Ara- lık 1882); İ.ŞD, 43/2273, 8 Muharrem 1296/2 Ocak 1879; ŞD, nr.1947, 11 Şevval 1327/26 Ekim 1909; BOA, DH. İ.UM, 103/238, 9 Z. 1338. 34. BOA, C.M., No:29141, 22 Ramazan 1223 (11 Kasım 1808) 35. BOA, İ.MVL, 476/21541; Y.MTV, 203/129 36. BOA, DH.MKT., 242/75, 24 Zilkade 1311 (29 Mayıs 1894) 37. BOA. DH.MKT.,1473/41; DH.MKT., 1473/41, 14 RA 1305 38. BOA, ŞD, 835/50, 1325 N. 19; İrade Adliye ve Mezâhib, 75/7, 3 Zilka’de 1325/8Aralık 1907;DH. MKT, 1223/38, 3 Zilhicce 1325/7 Ocak 1908 39. BOA, C.SM., 43/2183, 27 Cemaziyelahir 1147/24 Kasım 1734; C.SM.,110/5541, 26 Rabiülevvel 1205/ 6 Aralık 1790; C.BLD, 43/2104, 7 Zilka’de 1226/ 23 Kasım 1811 40. Mimar ölçüsüne göre bir zira‘ yaklaşık 75,7 cm idi. 41. Mimar ölçüsüne göre bir arşın yaklaşık 75,7 cm idi. Zira‘ ile arşın aynı uzunlukta idi. 42. BOA, ŞD, 835/50, 1325 N. 19 43. BOA, İrade Adliye ve Mezâhib, 75/7, 3 Zilka’de 1325/8Aralık 1907;BOA, DH. MKT, 1223/38, 3 Zilhicce 1325/7 Ocak 1908 44. A.A.Pallis, Yunanlıların Anadolu Macerası (1915-1922), çev. O. Azizoğlu, İstanbul 1997. s. 105 45. Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Ankara 1983, C.II, Kısım 2 s. 463 46. Bu evrakların çok kısa özetleri, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün http://www.devletarsivleri.gov.tr adre- sinden görülebilir. Konuyla ilgili aydınlatıcı bir makale için bkz. Ersan Çelebi, “Mübadillerin Yunanistan’daki Mal Kayıtları ve Muhtelit Mübadele Komisyonu Tasfiye Talepnameleri”, ÇTTAD, V/12, (2006 Bahar), s . 35-46 47. Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, Dersaadet 1328; Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, Dersaadet 1309 ve diğerleri 48. Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selâniki (971-1003/1563-1595), (Haz. Mehmet İpşirli), Ankara 1999, TTK Yayınları, C. I, s. 54-56 ; Câbî Ömer Efendi, Câbi Tarihi, Haz. M. Ali Beyhan, Ankara 2003, TTK. Yayınları, C. I, s. 640; Raşid Mehmed Efendi, Tarih-i Raşid Mehmed, C. I, s.112 49. İstanbul Su Külliyatı X, İstanbul Şer’iyye Sicilleri Mâ-i Lezîz Defterleri 5 (1801-1806), Proje ve yayaın Yönetmeni: Ahmet Kal’a, Yayın Hazırlama Kurulu: A.Tabakoğlu-A.Kal’a-S.Aynural-İ.Kara-E.Sabri Kal’a, İBB Yayınları, İstanbul 1997, s.188-189. Su Külliyatı XXVII, Vakıf Su Defterleri Su Keşif Defterleri 1 (1842-1862), Proje ve Yayın Yönetmeni: A.Kal’a, Yayın Hazırlama Kurulu: A.Tabakoğlu-A.Kal’a-E.Sabri Kal’a-C.Şeker, İBB Yayınları, İstanbul 2003, s. 156. ŞEHİR, SİVİL TOPLUM ve STK’LAR

Prof. Dr. Hamza ATEŞ İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 122 123 ›

STK’lar, resmi kurumlardan bağımsız, politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi, ikna ve eylemlerle gönüllülük usulüyle çalışan, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlar olarak tanımlanabilirler.

ivil toplum”, mili- daha çok ideolojik bir çerçeve içe- tarizm karşıtı de- risinde tartışılmaktaydı. Örneğin, mokratik yapıyı ve Hegel ve Marx’ın sivil toplum kav- devlet kurumları- ramsallaştırmaları, uzun yıllar bo- “ nın dışında toplu- yunca oldukça geniş bir akademik S mun kendi kendi- ilgi kaynağı olmuştur. Günümüz- ni yönlendirme geleneğini anlatan de ise, sivil toplum ideolojik çer- bir kavramdır. Sivil toplum, dev- çeveden çıkarak doğrudan demok- let denetiminin belirleyici olmadı- rasi, katılımcılık, yurttaşlık bilinci, ğı alanlarda, bireylerin/grupların aktif vatandaşlık, çok kültürlülük, devletten izin almadan, kovuştur- kamusallık, gönüllülük ve yardım- maya uğrama korkusu taşımadan, severlik, gibi değerler üzerine bina ekonomik ilişkilerin baskısından edilmiş bir kavram haline gelmiştir. Georg Wilhelm Friedrich Hegel büyük ölçüde bağımsız olarak ha- Sivil toplum kuruluşları (S.T.K.lar) reket ederek tutum belirleyebil- ise, sivil toplumun oluşturduğu gö- dikleri, sosyo-kültürel etkinlik- nüllü örgütlenmelerdir. STK’lar, lerde bulunabildikleri gönüllü ve resmi kurumlardan bağımsız, poli- rızaya dayalı ilişkilerin, etkinlikle- tik, sosyal, kültürel, hukuki ve çev- rin ve kurumların oluşturduğu bir resel amaçları doğrultusunda lobi, toplum olarak tanımlanmaktadır. ikna ve eylemlerle gönüllülük usu- (Özmutaf, 2007: 56). Sivil toplum lüyle çalışan, kâr amacı gütmeyen temel olarak gönüllülük, katılım, ve gelirlerini bağışlar ve/veya üye- çoğulculuk, yardımlaşma ve hoş- lik ödemeleri ile sağlayan kuruluş- görü gibi değerler üzerine bina edi- lar olarak tanımlanabilirler. Gerek lir. Bu durum da, bize sivil toplu- akademik literatürde, gerekse gün- mun “şehir adabı”nın bir yansıması lük hayatta sivil toplum tanımla- olduğu izlenimi verir. malarında en çok sivil toplumun Karl Marx Geçmişte sivil toplum kavramı devletten bağımsız veya özerk kentte yaşayanların müşterek ihti- yaçlarını karşılayan örgütler değil, merkezi devlet otoritesine karşı si- Venedik vil toplum geleneğinin sürdürül- düğü birimlerdi. Sivil toplum, bu ülkelerde devlet dışında faaliyetle- rini sürdürürken, baskı ve denetim yoluyla devlet kurumları üzerinde de etkin olmuştur (Atar, 2007; Yıl- dırım, 2003 ). Ancak, Türkiye gibi merkeziyetçi yönetim anlayışının egemen oldu- ğu ülkelerde yerel yönetimler dev- let mekanizması içinde yer aldık- ları ve kamu gücünü kullandıkları için, bir yönüyle devlet mekaniz- masının da bir parçası olarak görü- olma özelliği öne çıkarılmaktadır. tanımı içerisine girmektedir (Emi- lebilirler. Tarihi gelişim olarak da, Bu bağlamda sivil toplum kuruluş- roğlu, 1995: 225). Bu kuruluşların Türkiye’de yerel yönetimler hal- ları devlet aygıtı dışında bireyler önemli bir kısmı, hala yerel niteli- ka dayanan sivil toplum kurumla- tarafından bir araya gelinerek oluş- ğini korumaktaysa da, giderek ar- rından çok, devletçe tepeden in- turulan yapılardır. Bu nedenle, bir tan sayıdaki STK yapılanması ül- me kurumlar olarak oluşturulmuş oluşumun sivil toplum olarak ta- ke çapında, hatta yurtdışında da ve bu kurumlar halk tabanına da- nımlanabilmesi o oluşumun dev- şube veya temsilcilikler oluştur- yanmamıştır (Yıldırım, 2003). Ba- letin kurumsal yapısının dışında mak suretiyle adeta bir ağ yapısına tı’da ise, kökü kente ve kentsel et- olması gerekir (Özer, 2000: 133). dönüşmektedirler. kinliklere dayanan ve bu süreçlerin Hükümet dışı kuruluşlar, gönül- sonunda kentlerin özerklikleri, kit- lü kuruluşlar gibi isimlerle de ad- le iletişim araçlarının gelişimi, ka- landırılan sivil toplum kuruluşları, muoyunun oluşması, kent ahali- üyelerin katılımına imkan veren ve Her ne kadar STK tanımı sinin ekonomik ve siyasal hak ve demokratik, devletten görece ba- dar anlamda dernekler, imtiyazlara sahip olması, ilk kent- ğımsız örgütlerdir. Karar alma sü- vakıflar ve sendikaları sel örgütlenmelerin ortaya çıkması reç ve mekanizmalarının sivil top- kapsamaktaysa da, ve kent meclisleri gibi sonunda si- lum içinde tutulması ile toplumun geniş anlamda bunların vil toplum olarak adlandırılan ku- daha katılımcı, daha çoğulcu, daha yanında ticaret ve sanayi rumlaşmalara evrilen tarihsel sü- demokratik olması hedeflenmek- reç sonucunda günümüzün yerel tedir (STGP, 2005). odaları, meslek örgütleri yönetimleri oluşmuştur. ve spor kulüpleri de STK Her ne kadar STK tanımı dar an- olarak algılanmaktadır. STK’lar, devlete ve özel sektöre lamda dernekler, vakıflar ve sen- farklı şekillerde katkı yapmanın dikaları kapsamaktaysa da, geniş yanı sıra, kendi başlarına da top- anlamda bunların yanında ticaret luma katkı açısından çok önem- Literatürde, zaman zaman yerel ve sanayi odaları, meslek örgütle- li faaliyetlerde bulunmaktadırlar. yönetimlerin de sivil toplumun ri ve spor kulüpleri de STK olarak Bunlar arasında öne çıkanlar şöyle bir parçası olarak algılandığı görül- algılanmaktadır. STKların kuruluş sıralanabilir: mektedir. Çünkü, doğrudan halk amaçları da, örgütlenme biçimleri tarafından seçilen organlar aracılı- a) Devlet ve özel sektör tarafın- kadar renkli ve çeşitlidir. Dini ce- ğıyla yönetilen ve halka yerinden dan ya hiç üretilmeyen, ya da yeter maatlerden sosyal yardım kuruluş- hizmet sunan kurumlar olarak, ye- miktarda veya yeterli kalitede üre- larına, yerel veya ulusal olarak ör- rel yönetimler de sivil ruhu yan- tilip sunulmayan ancak toplum- gütlenmiş gruplardan uluslararası sıtmaktadırlar. Bu nedenle, yerel da ihtiyaç duyulan bazı hizmetleri örgütlenmelere, üyelik temelli ku- yönetimlerle STKlar arasında fonk- sunmak. lüplerden, uluslararası kalkınma- siyon itibariyle benzerlik olduğu nın sağlanması veya insan hakla- b) Doğayı koruma ve insan ve hay- söylenebilir. Ayrıca, Avrupa’da be- rının yaygınlaştırılması için çalışan van haklarını geliştirip koruma gi- lediyeler de sivil toplum örgütle- gruplara kadar çok geniş bir yelpa- bi kamusal hizmetler konusun- ri olarak ortaya çıkmışlardır. Batı zede faaliyet gösteren gruplar STK da devlet ve özel sektörü aksiyona demokrasileri için belediye, sadece zorlamak. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 124 125 ›

c) Kamuoyunda tartışılan konular- dayanışma, ekonomik dengelerin literatüründe yeterince yer alma- da aktif rol alarak, gerektiğinde ka- sağlanması, yetişkinlerin ve gençli- ması, önemli bir eksikliktir. Çün- mu menfaati yönünde taraf olmak ğin temel ahlaki ve pozitif bilimle- kü, aslında Latincede şehir ile sivil ve kamu yararı bulunan konuları ri öğrenmesi gibi birçok rolü fiilen toplum (societas civilis) aynı kök- sürekli gündemde tutmak. üstlenmişlerdir. Bu sivil oluşum- ten gelmektedir. Civitas, bir şehir- ların, şu anda devletin üstlendiği de ikamet edenler; civis bir şehrin d) Aktif vatandaşlığın gelişmesi, rol ve görevlerin bir kısmını üst- vatandaşları, örneğin civis Roma- vatandaş ve örgütler arasında ile- lenmek suretiyle, kendi zamanla- nus, Roma vatandaşı demektir, ci- tişim ve ağ yapılarının işlerlik ka- rında toplum içerisinde dengeleyi- vilis vatandaş olma, ve civilitas da zanmasını desteklemek suretiyle, ci bir rol üstlendiği görülmektedir. nazik olma ve şehre ait kültürel de- ülkede sosyal sermayenin gelişme- Ancak, yine de, Batıda olduğu gi- ğerleri taşıma anlamında kullanıl- sine katkı sağlamak. bi resmî alanın dışında devlet sis- maktadır. (Keane, 2006). Bugün temini etkin şekilde yönlendirebi- Avrupa dillerinin çoğunda, bu ke- lecek kamu dışı sivil bir zihniyet limelerin türevleri yaygın ve can- Günümüzde sivil gelişimi Türkiye’de fazla yaygın lı bir şekilde kullanılagelmektedir. olmamıştır ve halen de yeterince toplum tartışmalarında Şehir ve sivil toplum ilişkisi, sa- yaygın değildir. genellikle ihmal edilen dece dilbilimsel alan ile de sınır- boyutlardan birisi, onun Cumhuriyetin ilk yıllarında devle- lı değildir. Bu ilişki, bir bakıma şehir hayatı ile ilgisidir. tin ekonomi ve toplumda egemen sivil toplumun işleyişini de derin- Bu konunun, hem olması ve boşlukları doldurması den etkileyen bir özelliğe sahiptir. nedeniyle, sivil alan hep sınırlı ol- Sivil toplum, şehirlerde ve şehre kentleşme hem de sivil muşsa da, son 20-30 yılda sivil top- ait kültürel değerlerin gelişmişlik toplum literatüründe lum bilincinin hızla gelişerek eko- derecesine paralel olarak gelişme yeterince yer almaması, nomik alandan siyasete, eğitimden göstermiştir. Şehir tarihine şöyle önemli bir eksikliktir. hukuka birçok alanda faaliyet gös- kısaca bir göz atarsak, Avrupa’da teren sivil toplum örgütlerinin pat- şehirlerin, içerlerinde yaşayanla- lama gösterdiği söylenebilir (Çaha, rın sayısından çok daha fazla et- Her ne kadar sivil toplum kavramı 2005, 22). Ayrıca, son 20-30 yılda kili oldukları gerçeğiyle karşılaşı- ve STK’lar Avrupa’da meydana ge- devlet anlayışının liberalleşmesi ile rız. Mesela, 1500lü yıllarda, her len sosyal değişmeler sonucu or- paralel olarak, birey-devlet ilişki- taya çıkmışsa da, birçok toplumda leri anlayışının da birey lehine de- da değişik biçim ve rollerde ben- ğişmesinin, sivil toplumun alanını zer kavram ve kuruluşlar var ola- sürekli genişletmekte olduğu gö- gelmişlerdir. Örneğin, Türk top- rülmektedir. Bu olgunun bir sonu- lumunda batılı anlamıyla devlete cu olarak, halen Türkiye’de de dev- karşı bir özgürlük ve özerklik ala- let alanının dışında, ancak zaman nı anlamında sivil toplum geleneği zaman özel sektör ve ya kamu sek- yeterince yerleşmemiş ise de, sivil törü ile yoğun işbirliği içerisinde toplum geleneğinin önemli işlevle- pek çok sivil insiyatif, sendika, der- rini sürdüren benzer kurumlar ta- nek, vakıf, platform ve benzeri si- rih boyunca var olmuşlardır. Örne- vil örgütlenmeler bulunmaktadır. ğin, Ahilik Teşkilatı, günümüzdeki Ancak, Türkiye’de STKların ağırlık- anlamıyla olmasa da gönüllülük, lı olarak “kalkınma ve sosyal amaç- toplumsal faaliyetlere aktif katı- lı” ve “yardım amaçlı” olmak üzere lım, esnaflar için ahlaki ilkeleri yer- iki alanda toplandıkları, çevre, in- leştirmek gibi konularda önemli san hakları ve diğer alanlardaki ör- katkılar yapmış sivil bir örgütlen- gütlenmelerin görece zayıf kaldığı me durumundaydı. Bir başka ör- görülmektedir. nek olarak da, Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinde Şehir ve Sivil Toplum eğitim, ekonomi ve sosyal dayanış- İlişkisi ma işlevlerini büyük ölçüde elinde Günümüzde sivil toplum tartış- bulunduran medrese, tekke, vakıf malarında genellikle ihmal edilen ve derneklerle yapmakta oldukları boyutlardan birisi, onun şehir ha- faaliyetler verilebilir. Bu kuruluşlar yatı ile ilgisidir. Bu konunun, hem halk eğitimi, sosyal yardımlaşma, kentleşme hem de sivil toplum ne kadar o zamanlarda nüfus sa- etrafını duvarlarla çevirerek bir eşit kişilerin kendi aralarından yö- yımı pek sağlıklı değilse de, Avru- bakıma sınırlarını çizmiş ve şehir netici seçmeleri ve şehrin özgür bir pa nüfusunun sadece onda birinin duvarlarının içerisinde özerklik ve varlık olması, demokrasinin gelişi- şehirlerde yaşadığı bilinmektedir. özgürlük gibi değerleri yaşamaya min de yapı taşlarını oluşturmuş- Üstelik, o dönemlerin şehirleri, ve yaşatmaya çalışmışlardır. We- tur (Keane, 2006). Aynı şekilde, boyut ve nüfus anlamında bugü- ber’in (1978) de ifade ettiği gibi, ortaçağ ve bir ölçüde yakın çağ Av- ne göre çok daha küçük yerleşim özerk şehirler birer özgürlük evi ol- rupası’nda da, şehirler yine sivil merkezleri durumundaydı. Nüfu- muş ve Avrupalının kendine güven toplum ruhunun geliştiği alanlar su 10.000’in üzerinde sadece bir- duygusunun gelişmesine katkıda olmuştur. 11. yüzyılda başlayan ve kaç şehir bulunmaktaydı. Hatta, bulunmuşlardır. “İngiliz’in kalesi, Bruge, Cenova, Nurnberg ve Lond- nüfusu 5000’i geçen şehir sayısı onun evidir” atasözü de bu gerçeği ra gibi şehirler ile adeta bütünleşen bile 500 civarında idi. Ancak, sa- anlatmaktadır. “büyük şehir uyanışı”, daha önce yı ve nüfus olarak kalabalık olma- görülmemiş şekilde devlet dışı ör- malarına rağmen, şehirler bireysel gütlenmeler, özgürlükler ve çeşit- ve toplumsal hayatın can damarı- lilik için uygun ortam sağlamıştır nın attığı merkezler oldular. Tica- 11. yüzyılda başlayan (Keane, 2006). Bu sonuçta, şehir ret buralarda geliştiği gibi, kültürel ve Bruge, Cenova, hayatının getirdiği karmaşık top- hayat, mimarlık, sanat ve kamu- Nurnberg ve Londra lumsal yapı, sanat ve ticaretin şe- sal aktiviteler hep şehir merkezli gibi şehirler ile adeta hirlerde gelişmesi, Protestanlığın oldular. bütünleşen “büyük yayılması ve şehirlerde artan refah ile birlikte özgürlük ve devlet dışı Öte yandan, daha ilk çağlardan iti- şehir uyanışı”, daha örgütlenmeler için gerekli zaman baren Avrupa’da şehirler, genellikle önce görülmemiş ve maddi altyapının sağlanabilme- özgürlüklerin yaşanabildiği yegane şekilde devlet dışı si büyük rol oynamıştır. mekanlar olageldiler. Bu sonuçta, örgütlenmeler, Avrupa’da feodal dönemde şehir Tabii ki, Avrupa şehirleri başlan- merkezliliği esas alan bir sistemin özgürlükler ve gıçta açık hükümet ve demokrasi oluşturulmuş olması da önemli rol çeşitlilik için uygun cennetinden ziyade kendi kendi- oynamıştır. Şehirler ve onların ya- ortam sağlamıştır. ne yeten oligarşiye daha fazla ben- kın çevreleri, vergi ve benzeri ma- zemekteydiler. Şehirler genellikle li faydalar karşılığında merkezi yö- yasama, yürütme ve yargıyı ken- netimi temsil eden krallara karşı Demokrasi ile şehir arasındaki iliş- dinde toplamış şehir meclisleri ta- göreceli bir özerklik kazanmışlar, kinin bir diğer göstergesi de, ilk de- rafından yönetiliyorsa da, Vene- Portofino ve resmi anlaşmalarla bu statüle- mokrasilerin şehir devletlerinde dik ve Strazburg gibi birkaç şehir Limanı, rini pekiştirmişlerdir. Her şehir, gelişmiş olmasıdır. Özgür bireyler, hariç tutulursa, Avrupa şehirleri- Cenova nin genellikle pek demokratik bir şekilde yönetildiği söylenemez. Belediye başkanları sık değişiyor, ancak şehir meclisi üyeleri ömür boyu görevde kalıyorlardı. Üste- lik, şehir meclisi üyelerinin büyük kısmı şehrin zenginlerinden olu- şuyordu. Ancak, zamanla bu du- rumun kısmen de olsa değiştiği- ni ve Avrupa şehirlerinin giderek daha demokratik, daha özgürlük- çü ve daha katılımcı bir yapıya bü- ründüğünü görüyoruz. Protestan din adamlarının şehir yönetiminde daha fazla rol oynamaya başlaması ile birlikte, devlet dışı örgütlenme- lerin şehir yönetiminde öneminin artmaya başladığı görülmektedir. Merkezi yönetimlerin, vergi baha- nesiyle şehir yönetimlerine burun- larını sokmasını, şehirde oluşan ticaret, sanayi ve zanaat eşrafının ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 126 127 ›

da bu vergilerin ödeyicileri ola- rak daha fazla örgütlü hareket et- meye başlaması ve zamanla gide- rek sivil toplum ruhunun daha da gelişmeye başlaması takip etmiş- tir. Yeni gelişen sivil toplum, sade- ce şehir yönetiminde söz hakkının genişletilmesini talep etmekle kal- mamış, merkezi ve yerel yönetim- lerin dışında ayrı bir alan (buna si- vil alan diyebiliriz) da oluşturmaya çalışmışlardır. Orta çağlar boyunca, şehirlerin li- derleri merkezi yönetimi temsil eden kral ve prenslere karşı görece- li bir özerklik alanı elde etmek için mücadele etmişlerdir. Ancak, 16. Ve 17. Yüzyıllarda, merkezi yöne- timlerin mali ve askeri güçlerinin artması, onları şehir yönetimleri- ne daha söz geçirme arayışlarına itmiştir. Merkezi yönetimin şe- hir yönetimlerine müdahale eği- Tarihin ilk zamanlarından bugüne, mekanları diğerleriyle paylaşmaya Nürnberg, limlerine sadece Venedik ve Ceno- toplumların ekonomik, sosyo-kül- zorlanmaktadır. Bu değişim, sade- Almanya va gibi birkaç şehir dışında direnç türel ve teknolojik düzeylerini ve ce yerleşme mekanının değişimiyle gelmemiş, şehirlerdeki oligarşik sahip oldukları birikimleri en faz- sınırlı kalmamakta, ev şekli, gün- yönetimler merkezi yönetim ile la yansıtan, tanıtıp temsil eden lük hayatta kullanılan ev eşyaları, işbirliğine giderek kendi güçlerini mekânlar, genellikle şehirler ol- değer hükümleri ve sosyal ilişkiler korumaya eğilimli olmuşlardır (Ke- muştur. Ancak, her ne kadar şehrin de zamanla değişmektedir. (Sezal, ane, 2006) . Bununla beraber, şe- yerleşme biçimi olarak öneminin 1992, 85- 86). hirlerde içten içe gelişen özgürlük, kaybolmayacağı tahmin edilmekle özerklik ve sivil örgütlenme talep beraber, şehirlerin gelecekte, tıp- ve eğilimleri, daha sonra da gelişe- kı ilk dönemlerdeki şehir devletleri rek devam etmiş ve bugünün güç- gibi, bir toplum biçimi ve kendine Tarihin ilk lü Batı sivil toplumunun nüvesini özgü kültürü ve yaşama tarzı olan zamanlarından oluşturmuştur (Yıldırım, 2003). birer varlık olacakları tahmin edil- bugüne, toplumların mektedir (Bal, 2003, 4). Çünkü, ekonomik, sosyo- Sivil Toplum geçmişe oranla günümüzde toplu- kültürel ve teknolojik Kuruluşlarının mun ekonomik gelişmişlik düzeyi, düzeylerini ve sahip Şehre Katkıları sosyal dayanışması veya ayrışması, siyasete ve yönetime olan yaklaşı- oldukları birikimleri Şehirler, tarihin, kültürün ve me- en fazla yansıtan, deniyetin ortaya çıktığı mekanlar mı, geleneğini ve kültürü, zevk ve olarak geçmişin izlerini taşırlar. İn- estetiği, mantık ve etiğinin giderek tanıtıp temsil eden sanın doğa üzerindeki hakimiyeti daha fazla oranda şehirlerde belir- mekânlar, genellikle anlamına gelen bir dönüşüm süre- lenmekte olduğu görülmektedir şehirler olmuştur. cinde medeniyetlerin oluşmasında (Keleş, 2005). başat rol oynayan şehirlerin, gele- Şehirleşme süreci, köyden kente ceğin dünyasının da temelini oluş- göçen bireyleri önemli ölçüde top- Şehir hayatında, çok sayıda ve turacakları konusunda neredey- lumsallaşmaya itmektedir (Wirth, özellik olarak birbirinden farklı in- se bir görüş birliği bulunmaktadır. 2002). Çünkü, köyde kendi kendi- sanlar küçük bir alanda birlikte ya- Şehirler, gelecekte sosyolojik, eko- ne yeten hane ekonomisi ve buna şamayı ve bu yaşam biçiminden nomik, siyasi, yönetsel, kültürel ve uygun bir hayat tarzı içindeki bi- kaynaklanan sorunlara pratik çö- mimari boyutlarıyla günümüze kı- rey, kente göçtükten sonra diğer zümler bulmayı öğrenmek zorun- yasla yeni işlevler de yüklenecek gi- bireyler, aileler ve sosyal gruplar da kalmaktadırlar. Şehirli hayat bi görünmektedir. ile bir arada yaşamaya ve kamusal şeklinde, bireysel talep ve mutlu- luk kadar toplumsal sorumluluklar fazla artması eğilimiyle birleştiğin- de, günlük hayatımızın giderek da- ha fazla şehir hayatına bağımlı hale geleceği varsayılabilir.

Ülkemizde toplumun ortalama % 75 ile % 80 arası bir kısmının, dünya genelinde de yarıdan fazlasının şehirlerde yaşadığı, gelecekte bu oranın çok daha fazla artacağı dikkate alınırsa, STK’ların katkılarıyla sağlanabilecek kamusal hizmetlerin sınırının da giderek genişleyeceğini Londra da önemli hale gelmekte, hatta hizmetlerine kadar geniş bir alana varsaymak yanıltıcı sosyal sorumluluklar için, birey- yayılmış durumdadır. olmayacaktır. sel taleplerden fedakarlık etmek de Şehirlerin geleceğine ilişkin mev- gerekebilmektedir. Bu durum, ger- cut eğilimler ve senaryolar dikkate çekte ortak yaşama bilincinin bir alındığında, sivil toplum kuruluş- Şehirlerin geleceği ile ilgili olum- sonucudur. Bu bilinç, bireye önce larının geleceğin şehirlerine belli lu ve olumsuz pek çok senaryo ve şehirde daha sonra da ülke gene- başlı katkı alanları şöyle kategorize varsayım üretilmektedir. İster ge- linde sorumluluklarını kuşanma edilebilir (TÜSEV, 2013): leceğin şehirleri ile ilgili olum- ve toplumsal yarar için diğer birey- lu senaryolar, isterse olumsuz se- lerle organize olma, kamusal işle- 1. Şehirlilik Bilinci ve Şehre karşı naryolar gerçekleşsin, şehirlerin ri birlikte gerçekleştirme, devlete sorumluluk bilincini geliştirme Şe- yönetiminin bugüne göre daha kamusal hizmetlerde yardımcı ve hirsel aidiyet duygusu ve ortak şe- fazla nitelik ve çaba gerektireceği paydaş olma, ve özel sektörü kar hir yaşamına katkı sağlama kesin gibi görünmektedir. Çünkü, güdüsünden uzaklaştırarak kamu- 2. “Gönüllülük” davranışının şehirleşme ile sadece coğrafi me- sal hizmetlerin finansmanına yö- geliştirilmesi kan olarak şehirler değil, oralarda neltme eğilimine doğru evrilir. İşte yaşayanlar olarak toplum da de- bu noktada, şehir yaşamı ve şehir- 3. Şehir Kültürünün Biçimlendiril- ğişmektedir. Köyün kendine ye- lilik bilinci ile sivil toplum kavramı- mesi ve Geliştirilmesi ten toplumsal hayatından, şehrin nın yolları kesişir. 4. Yerel Değerlerin geliştirilmesi zorunlu toplumsallığına doğru bir evrim, giderek daha fazla görünür Ülkemizde toplumun ortalama % 5. Kentsel katılımın geliştirilmesi 75 ile % 80 arası bir kısmının, dün- hale gelmektedir. Şehirde yaşam, kent planlaması ve imar zorunlu- ya genelinde de yarıdan fazlasının Sonuç şehirlerde yaşadığı, gelecekte bu luğundan kamusal mekanları or- oranın çok daha fazla artacağı dik- Kentleşmenin hızla artarak yeryü- taklaşa kullanmaya, farklı meslek kate alınırsa, STK’ların katkılarıyla zünde insanların yarıdan fazlası- ve zanaatlar arasında işgücünün sağlanabilecek kamusal hizmetle- nın şehir sayılabilecek mekanlarda parçalanıp farklılaşmasından za- rin sınırının da giderek genişleye- yaşamaya başlaması, günümüzün man kullanımındaki zorunlu top- ceğini varsaymak yanıltıcı olmaya- en önemli eğilimlerinden birisidir. lumsallaşmaya (örneğin mecbu- caktır. Daha şimdiden, STK’ların Bu eğilimin, gelecekte daha da ar- ren kent içi trafikte geçen kurallar görev ve etki alanları sosyal da- tarak kentlerde yaşamanın esas, ile belirlenen zaman) kadar, şehir yanışma faaliyetlerini aşarak çev- köy ve diğer yerleşim birimlerin- adabı ve kuralları yoluyla işlevsel re korumadan kadın haklarına ve de yaşamanın istisna olması bek- kılınabilecek bir yaşamdır. lenmektedir. Bu durum şehirlerin dezavantajlı kesimlerin ihtiyaçla- Büyük şehirler, sadece yeni fır- rını karşılamadan sağlık ve eğitim daha karmaşık hale gelerek top- lumsal hayattaki yerlerinin daha satlar değil, aynı zamanda büyük ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 128 129 ›

yalnızlıklar da üretirler. Şehirdeki yardımcı ve paydaş olma, bazı so- STK’ların da günümüzde zaman yalnızlığını gidererek sosyalleşme, runların çözümü konusunda da zaman görüldüğü gibi, devlete, sorunlarını diğer insanların yardı- diğer sektörleri aksiyona zorlama özel sektöre veya yerel yönetimlere mıyla çözme, ve şehirlileşme süre- gibi katkılar sağlarlar. Geleceğin bağımlı olup onlardan yardım ta- cinde kendine yenir kimlik edinme şehrinde STK’ların hizmet üretip lep eden değil, kendi başına ayak- ihtiyaçlarını gidermek üzere, ortak sunma ve şehrin yönetiminde et- ta durabilecek güç ve tecrübeye sa- noktası bulunan insanların küçük kin olma rolünün daha da artaca- hip olarak kamunun menfaatini gruplar halinde bir araya gelmele- ğı varsayılmaktadır. Devlete ve ye- gerektiğinde diğer sektörlere kar- ri de şehir yaşamının bir diğer ge- rel yönetimlere düşen, STK’ların şı savunabilecek duruma gelmeleri reği haline gelmiş bulunmaktadır. gelişmesine katkı sağlamak, onla- gerekmektedir. Çünkü şehrin gele- Bir başka deyişle, şehirleşme, ay- rı fiziki ve finansal açıdan destekle- ceğinde önemli bir aktör olarak var nı zamanda hem bireyselleşmeyi mek ve şehre ait meselelerde onla- olmaları buna bağlıdır. hem de toplumsallaşmayı bir ara- rı paydaş olarak alıp birlikte çözüm da körüklemektedir. Şehirlerde si- üretmektir. vil toplum ruhunun gelişmesi ve STK’ların giderek yaygınlaşması, yukarıda belirtilen eğilimlerin bir STKlar, şehir sonucu olarak görülebilir. ortamında kök salıp STKlar, şehir ortamında kök salıp güçlendikleri gibi, güçlendikleri gibi, kentsel bazı ihti- kentsel bazı ihtiyaçların yaçların karşılanmasında da haya- ti derecede önemli roller oynarlar. karşılanmasında Bazı kentsel hizmetleri doğrudan da hayati derecede sunma, bazılarında devlete, ye- önemli roller oynarlar. rel yönetimlere veya özel sektöre

Kaynakça 1. Atar, Yavuz, “Demokratik Sistemde Sivil Toplumun Fonksiyonu ve Sivil Toplum -Devlet Düalizmi”, Yeni Türkiye Dergisi, Yıl.3, Sayı.18, 2007. 2. Bal, Hüseyin, Kentsel Yapı ve Kentleşme Süreci, Fakülte Kitapevi, Isparta, 2003 3. Çaha, Ömer, “Sivil Toplum Üstüne”, Der. Lütfi Sunar, Sivil Toplum ve Demokrasi, İstanbul: Kaknüs, 2005 4. Emiroğlu, Mehmet, “Kamu Yönetimi Bilimi Işığında Kamu Yönetimi-Yurttaş İlişkileri, Sorunların Demokratik Çözümünde KİT’lerin, Gönüllü Kuruluşların ve Eğitme Erkinin Katkısı”, Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirileri, Cilt:I, Ankara, 1995. 5. Görmez, Kemal, Şehir ve İnsan, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları Yayın No 2319, İstanbul, 1991. 6. Keane, John “Introduction: Cities and Civil Society” - In John Keane (Editor), 2006, Civil Society: Berlin Perspectives, Oxford/New York, Berghahn Books. pp. 2- 39 7. Keleş, Ruşen, “Kent ve Kültür Üzerine”, Mülkiye Dergisi, Cilt 29, Sayı 246, 2005. 8. Kent, E. Portney and Jeffrey M. Berry, “Civil Society and Sustainable Cities”, 9. Princeton Conference on Environmental Politics: Research Frontiers in Comparative and International Environmental Politics, Niehaus Center for Globalization and Governance, Princeton University, December 2-3, 2011. 10. Özer, M. Akif, “Yerel Demokrasi, Demokratik Yerel Yönetimler ve Yerel Yönetimlerin Demokratikleştirilmesi Kavramlarının Tahlili Üzerine” Türk İdare Dergisi, Cilt72, Sayı 426, 2000. 11. Özmutaf, N. Metin, Sivil Toplum Kuruluşlarının Misyonlarını Gerçekleştirmede İnsan Kaynaklarının Rolünün Gönüllü Yönetim Yaklaşımları Bağlamında İncelenmesi, SDÜ, İşletme Yönetimi Doktora Tezi, Isparta, 2007. 12. Sezal, İhsan, Kentleşme, Alternatif Üniversite- Ağaç Yay., İstanbul, 1992. 13. STGP, Sivil Toplumcunun El Kitabı, Ed. N. Güler, Ankara, 2005. 14. TÜSEV Yerel İstişare Toplantıları Sonuçları (İstanbul, İzmir, Trabzon, Van), Türkiye’de Sivil Toplumun Gelişimi ve Sivil Toplum-Kamu İşbirliğinin Güçlendirilmesi Projesi, Ekim 2012- Ocak 2013. 15. Max Weber. (1922), Economy and Society: An Outline of Interpretive Sociology. Berkley, CA: U. California Press, 1978. 16. Wirth, Louis, “Bir Yaşam Biçimi Olarak Kentlileşme” iç. 20. Yüzyıl Kenti, (ed: B. Duru, 17. A. Alkan), Ankara: İmge Kitabevi, 2002.. 18. Yıldırım, Murat, “Sivil Toplum ve Devlet” C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 27, No. 2, 2003. ŞEHRİN GÖRÜNMEZ KÖŞELERİ

Bülent ATA Yazar ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 130 131 ›

“Şehir uzanmış uyuyan bir anne gibi. Bizler o uyurken, evin altını üstüne getiren çocuklar.”

ehir uzanmış uyu- yan bir anne gibi. Bizler o uyurken, “ evin altını üstüne Ş getiren çocuklar.” Şehrin bilmediği- miz köşeleri var. Rüzgârlar biliyor, belki hayvanlar biliyor, belki akıl sahipleri biliyor. Şehrin bir yerinde buluşan insanlar var, ayrılmak için. Bu dünyaya veda edenler, son kez uzanıp yatmış, bir başka yerinde. Çocuklar oynasın sevinç çığlıkla- rıyla diye gülümseyen köşeleri var şehirlerin. Bak şurada durdu ço- cuklar, birazdan maç yapacak. An- nesinin gelişini bekliyor bir çocuk, pencere kenarında. İşten çıkarılan insanlar, evdekiler bilmesin diye, her gün şehrin bu köşesinde durup boşluğa bakıyor. Şehrin çay içilecek bir köşesi, ye- mek yenecek bir başka köşesi ve alsın, yol kenarındaki bir ağacın bakan insanlar, kırdıkları bir kalbi bu köşeler arasında yürünecek bir dalına konmuş kuşun şarkısından, hatırlasın. Hemen yanında kahve yol hayal edin. O yolun sağına so- birini sevmenin iç yakan sesini. Şu pişirsinler, kalbi kırıklar oturup ba- luna unutkanlıklar, neşeler satan tepeye çiçekler ekelim. Çiçeklere rışsın orada. dükkânlar koyun. İnsanlar ödünç Buradan kıvrım kıvrım ilerleyen atar ve aynı rıhtımda iner. Mec- örten, dağıtan, toplayan. İnsan bir yolda, evlerin arasında yürü- nun bir camiye girer, Leyla bir ki- şehrin köşelerinde bir oyun oy- sün. Kaybolsun, yorulsun insan- tapçıya. Şehrin köşeleri arasında nar. Zamanın peşinden koşan in- lar. Orada şehrin yorgunluktan görünmez bir def gerilir. Orada bir sanlar, kaderinden kaçan insanlar bitap düşmüşleri için oturup so- gönül teli vardır. Bir köşenin kim- şehrin köşelerinde çırpınan balık- luklanacak bir yer olmalı. Bir çeş- yasını diğer bir köşeye taşıyan bi- lar gibidir. Havada rüzgarın savur- me olmalı. Bu çeşmeye isim vere- rileri vardır. Bazen bir deli, bazen duğu, rengarenk yapraklar gibidir cek bir şair otursun, şu sokakta. bir kedi. İşsiz genç de martılara at- insanlar. O şairin sevdiği bir kız olsun, yü- madı bir parçasını simidin oturdu rüyüp gitmiş belki bir başkasıyla. parkta yerken boğazına düğümlen- Onunla bir daha karşılaşmaktan di. Yere düşen kul hakkını alıp uçan korkan biri daha olsun şu otobüs bir güvercin onu bir başka köşesi- Şehrin melekleri durağında bekleyen. Aynı şehirde ne bıraktı şehrin. Onu yemeye ge- vardır, şehrin sahipleri birbirini yanından geçip birbirini lince börtü böcek, dengesi değişir vardır. Onları ziyaret görmeden yaşayan Leyla ve Mec- şehrin. eden insanlar için nunlar için yörüngeler vardır. Şu- Şehrin hayvanları bilir, nerede- yollarda ritim tutan, rada bir kız çocuğunun saçlarını dir durmaları gereken yer. Orada bu aşk müziğine tarıyor annesi. Şurada bir kasiyer olmak için, sonra bir başka yer- para üstü verirken kendini de koy- eşlik eden evler, de olmak için, yerini sevmek için du poşete. Dışarıda olmayı özlediği köpekler, meczuplar her gün uyanırlar. Şehrin çiçekle- yere doğru baktı, penceresiz duvar- vardır. Bir gün çıkar ri, şehrin ağaçları, şehrin daha baş- ları delerek. ka acayip mahlûkları sevmek için gelir diye, kimsenin Leyla ile Mecnun bir gün aynı va- o köşeyi elinden geleni yapar. İn- bilmediği bir yol vardır. pura biner. Aynı martılara simit sandır inşa eden, yıkan, onaran, ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 132 133 ›

Şehrin muhabbet köşeleri, işini se- Kavga eden insanlar, şehrin dağla- bir gün çürük, sonra fosforlu, pırıl verek yapan insanlar için bekleyen rından kopmuş taşlar gibi, çarpar pırıl, bayat, makyajlı yutar kendine yuvalardır. Aşıklar, garipler bir boş- birbirine. Yara bere içinde susan, geleni. Çıkmaz sokak başka. Şehrin luğu iter, bir boşluğu bırakarak ar- kardeşlerini arayan insanlar köşe- çıkmaz sokakları, sevenleri ayıran- kalarında. El sallayan insanlar kö- sini gördün mü? İftira edenlerin, ların kendi kalplerine kazık çaktığı şesini gördün mü şehirde? En çok gıybet edenlerin kaldırımlarda aç- yerlerdir belki de. ayrılık rüzgârı burada eser. Bu rüz- tıkları oyukları gördün mü? İnsan- Şehrin melekleri vardır, şehrin sa- gâr mahvederdi şehri, kavuşan in- lar satmak için evler yapıyor, ya- hipleri vardır. Onları ziyaret eden sanlar ve sevinç rüzgârları da ora- şamak için olmalıydı oysa. Bunu insanlar için yollarda ritim tutan, da olmasa. düşündü bir mimar, bir şehri sev- bu aşk müziğine eşlik eden evler, mek başka onu ele geçirmek kirlet- köpekler, meczuplar vardır. Bir gün mek başka. çıkar gelir diye, kimsenin bilmediği Şehrin en güzel evleri Şehrin en güzel evleri güneşin ışık- bir yol vardır. Şehrin yüzü sabah- güneşin ışıklarıyla larıyla gülümser. Şehrin en güzel ları edilen dualarla yıkanır. Biri çı- gülümser. Şehrin en evleri, etrafında çocukların oyna- kıp torunları, çocukları için masal dığı evlerdir. Şehrin selam verilen, anlattığında, kapandıkça yumur- güzel evleri, etrafında dua edilen mezar taşları olmazsa cakların gözleri tatlı tatlı, şehir de çocukların oynadığı şehir yaşayan mezar taşları bulur uyur böylece. Şehrin insanları şeh- evlerdir. Şehrin selam getirir. Selam almayan insanlara rin ruhudur, tuğlasıdır, tozudur. verilen, dua edilen dua edin. Bunlar onlardır işte. Ya- Güzel insanlar yetiştiren, şehri mezar taşları olmazsa lan söyleyen insanlar köşesi, şeh- onarır. Her şehrin bir ruhu vardır. şehir yaşayan mezar rin ortasında bir çukurdur. Elinde Onu hisset ve bir parçası olduğunu olmadan yolunu çevirir, etrafından unutma. taşları bulur getirir. dolaşırsın. Kötülük köşesi, bir gün çamur, bir gün yıkık, bir gün yanık, SİNEMANIN ORTA YERİ ŞEHİR

DEĞİŞEN YAŞAMLARIN ESKİMEYEN KENTİ: “TÜRK SİNEMASINDA İSTANBUL”

Semra KIR ŞİMŞEK Tarihçi / Yazar ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 SİNEMANIN ORTA YERİ ŞEHİR ‹ 134 135 ›

2014 yılında 100. yılını kutladığımız sinemamızda İstanbul apayrı bir yere sahiptir. Binlerce yıllık tarih, kültür ve insan zenginliğinin yanı sıra cazibesini tarihin hiçbir döneminde yitirmeyen bu köklü başkent, adeta Türk sinemasının da başkentidir.

umiére kardeşlerin 28 Aralık 1895’te Paris’teki Grand Café’de ilk sine- matograf gösteri- L sini düzenlemele- rinden sadece beş ay sonra, Mayıs 1896’da, Mösyö Jamin’in İstan- bul’a gelmesi ile Osmanlı İmpara- torluğu sinematograf ile tanışır. Sinematografın lambası kırıldığın- dan film gösterimi o zaman yapıla- mayınca ilk film gösterisi 12 Aralık 1896 yılında Fransız D. Henri ta- rafından gerçekleştirilir. 30 Ocak 1908’de Şehir Tiyatrosu’nun eski Manaki Kardeşler Lumiére Kardeşler komedi bölümünün yeniden dü- zenlenmesiyle Pathé Kardeşler Si- neması (Cinéma Theâtre Pathé Osmanlı hem de Balkanlardaki ilk 2014 yılında 100. yılını kutladığı- Fréres) adıyla Osmanlı İmparator- film çekilmiş oldu. Ancak, bu ilk mız sinemamızda İstanbul apayrı 1 luğu’nda ilk sinema salonu açılır. filmlerin günümüz Türkiye coğraf- bir yere sahiptir. Binlerce yıllık ta- İlk sinema filmi yapımı çalışmala- yasında çekilmediğinden olsa ge- rih, kültür ve insan zenginliğinin rı ise Manaki kardeşler tarafından rek 1914 yılında Fuat Uzkınay ta- yanı sıra cazibesini tarihin hiçbir başlatılmıştır. Manaki kardeşlerin, rafından çekilen “Ayastefanos’taki döneminde yitirmeyen bu köklü Avdela’da yaşayan büyükanneleri- Rus Abidesi’nin Yıkılışı” adlı belge- başkent, adeta Türk sinemasının ni 1907’de filme almalarıyla hem sel film, ilk Türk filmi kabul edilir.2 da başkentidir. Geride kalan 100 küçük dünyalarına büyük kalp, aşk ve acılara sığdıran insanların me- kanları olan Fatih, Sirkeci, Süley- maniye gibi kadim semtlerin yalın ve sıcak izlerini seyirciye sunar.3 1950’lerde başlayan ve “Sinemacı- lar Dönemi” ya da “Yeşilçam Sine- ması” denilen 60’lı yıllarda altın çağını yaşayıp 70’li yılların orta- larına kadar süren yeni dönem- de4 Türk seyircisi de kendini bulup seyrettiği sinemaya hakkını vere- rek Yeşilçam’ın en sadık dostu ol- muştur.5 Zira Türk sinemasının yüz yıllık tarihinde en çok seyirci sayısına 1960’lı yıllarda ulaşılmış- tır. 1964’te İstanbul sınırları içeri- sinde 34 milyon seyircinin yerli ve yabancı filme gittiğini, 1967’de bu sayının 50 milyonu yakaladığını, o dönem İstanbul’un nüfusunun 2 milyona henüz ulaşmadığını göz önüne alırsak, sayının günümüzün tüm Türkiye çapındaki seyirci sa- yısıyla neredeyse eşdeğer olması Beyoğlu’nun yılda, verilere göre, 6000’den faz- insan ilişkileri, şehir yaşamı, kent- dönemin, altın yıllar olarak vasıf- İlk Sineması la bir sayıyla zengin film geçmişi- lilik olgusu, törel baskılar, köyden landırılmasının en gerçekçi nedeni ne sahip olan Türkiye sineması için kente göç, sanayileşme, hızlı nü- olarak sayılabilir.6 İstanbul, her dönemi ve her haliyle fus artışı, kentsel dönüşümler, İs- birçok filme konu ve mekan sahip- tanbul filmlerinin vazgeçilmez ko- liği yaparak sinemamızda sayısız nuları olarak eşsiz kentimizin canlı kareyle yansıtılmıştır. Padişahla- hafızası olagelmiştir. Yüzyılın başında rın geçit resimlerinden, büyük kut- başlayan Türk sinema Yüzyılın başında başlayan Türk si- lamalardan tutalım da mitinglere nema serüveni kurtuluş mücade- serüveni kurtuluş kadar kimi zaman bir belgesel hü- lesi ve cumhuriyetin ilanıyla mis- mücadelesi ve viyetini kazanan filmlerin yanında yoner bir vazifeye bürünmüştür cumhuriyetin ilanıyla şehri yansıtan kareler, kimi zaman diyebiliriz. Sayıca az olmasına rağ- misyoner bir vazifeye da izleyicinin gözünde nostalji ge- men taşıdığı farklı niteliklerle her çidi halini almıştır. Sadece Türki- bürünmüştür diyebiliriz. biri tarihi bir belge hüviyetinde- ye’deki sinema sektörü değil, ya- ki ilk filmlerimizden olan Bir Mil- bancı sinema için de ilham kaynağı let Uyanıyor, Allahaısmarladık, Yıl- olan İstanbul’da çekilen filmlerde 1960 İhtilali, Kıbrıs konusun- maz Ali gibi örneklerde İstanbul, geçen yüz yıllık süre içinde şehrin da yaşanan uluslararası bunalım, modern Türkiye’nin Batı’ya dönen ve şehir insanının asırlık gelişimini 1971’deki askeri muhtıra, Kıbrıs yüzü, yeni cumhuriyetin adeta bay- de görmek mümkündür. Boğaz’ın Barış Harekatı, global petrol buna- rak taşıyıcısıdır. Bu nedenle söz ko- 7 tarifsiz güzelliği, bakir İstanbul te- lımı, zayıf koalisyon hükümetleri nusu ilk filmlerde dış mekan olarak peleri, dar Arnavut kaldırımlı so- ve en nihayetinde 12 Eylül 1980 genellikle Beyoğlu, Karaköy ve Ga- kaklar, üflense düşecek sandığımız İhtilali gibi siyasi/toplumsal olay- lata görülmekte, sokaklar cumhu- ahşap evler, toprak yollar, yalnız lar 1960-1980 arasında genelde ül- riyet inkılaplarını içselleştirmiş in- konaklar, tüm haşmetiyle İstan- kenin özelde ise İstanbul’un ister sanlarla neredeyse gövde gösterisi bul’a gelenleri karşılayan Haydar- istemez bir değişim/bunalım sü- yapmaktadır. Kentin başka ve daha 8 paşa Garı, şehir hatları vapurları, reci yaşamasına neden olmuştur. gerçek taraflarını yansıtan Kanun İETT otobüsleri, tramvayları, dol- Bunalım, genellikle kültürel bir sü- Namına, Altın Kafes, Üç Arkadaş muşlar İstanbul filmleri denince recin sonunu veya sonun başlangı- gibi filmler ise henüz birbirlerine aklımıza ilk gelenler…Özellikle sos- cını ifade eder. Bir başka deyişle bu- karşı samimiyetini kaybetmeyen, yolojik açıdan bakıldığında değişen nalım, sonun başlamış olmasından manevi değerleri el üstünde tutan, ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 SİNEMANIN ORTA YERİ ŞEHİR ‹ 136 137 ›

dolayı oluşan belirsizliği ifade eden Gelin, Zeki Ökten’in Kapıcılar Kra- ara dönemdir.9 Atilla Dorsay’a gö- lı, Kartal Tibet’in Sultan, Orhan re 60 İhtilali’nden sonra topluma Aksoy’un Taşı Toprağı Altın Şehir görece bir özgürlük havası hâkim ve İstanbul 1979 dönemin ruhu- olmuş ve bu sinemaya da yansıya- nu yansıtan her biri kilometre taşı rak toplumcu filmlerin ilk örnekle- olan filmlerdir. ri yapılmaya başlanmıştır.10 Ancak Biz de yazımızda iki İstanbul fil- sinema tarihi çalışmalarıyla bildi- miyle Türkiye’nin geçirdiği bu san- ğimiz yazar Giovanni Scognamillo cılı süreçten örneklem sunmaya bunalım sürecindeki değişimi fazla çalışacağız. Bu değerlendirmeyi abartmaz. Ticari sinemanın olağan söz konusu unsurları en iyi şekilde bir davranışla, bildiği ve tekrarladı- yansıttığını düşündüğümüz Mem- ğı konulardan uzaklaşmadan bun- duh Ün’ün 1961 yapımı “Avare ların içine daha güncel, biraz daha Mustafa” filmi ve yönetmenliğini toplumcu unsurlar serpiştirdiğini Zeki Ökten’in yaptığı 1976 yılına savunur.11 Yorumlar ne kadar fark- ait “Kapıcılar Kralı” filmleri üze- lı olursa olsun, Türkiye’nin en bü- rinden yapacağız. Bu filmlerle, İs- yük kenti olan İstanbul söz konu- tanbul’u, 1960’ların başındaki ma- su değişim ortamından şüphesiz halle hayatı ile 1970’lerin sonunda ki daha da fazla etkilenmiştir. Bu küçük alanlara sıkıştırılmış her bi- dönemde, daha önce misli görül- ri adeta konsantre mahalle diye- memiş şekilde karşımıza çıkarak bileceğimiz apartman yaşantısıyla evinin önündeki arsayı satın alır. değişimin en önemli tetikleyici- şehrin sosyolojik, psikolojik değişi- Buraya bir apartman dikmeyi lerinden birisi olan köyden kente mini inceleyeceğiz. amaçlayan işadamı Zülfikar Bey göç ise İstanbul merkezli filmle- (Mümtaz Ener)’in kızı Hülya (Çol- rin vazgeçilmez konusu olmuş- pan İlhan) fotoğrafını gördüğü tur. 1950’de %18.5 olan kentsel Mustafa’ya âşık olur. Fakirlikten nüfus oranının, 1960’ta %25.2’ye, Sadece Türkiye’deki 1975’te ise %41,5’e yükselmesi12 sinema sektörü değil, kurtulmak için fırsat kollayan aile ile toplumsal unsurlarla harman- Mustafa’nın Hülya ile evlenmesi- yabancı sinema için ni çok ister. İki samimi arkadaşıy- lanan göç merkezli yapımlardan de ilham kaynağı olan olan Halit Refiğ’in 1964 yapımı la köfteci dükkânı açma hayali olan Gurbet Kuşları, Ömer L. Akad’ın İstanbul’da çekilen Mustafa için Hülya ile evlenmek filmlerde geçen yüz bir mecburiyet olur. Aynur’u ve ar- yıllık süre içinde şehrin kadaşlarını terk eden Mustafa ev- ve şehir insanının lendikten üç ay sonra ne kadar bü- yük bir hata yaptığını anlar…14 asırlık gelişimini de görmek mümkündür. Kapıcılar Kralı15 Bir apartmanın kapıcılığını yapan Seyit (Kemal Sunal) yeni yöneti- Avare Mustafa13 ci emekli Albay Zafer’in (Bilge Zo- Dört çocuklu bir ailenin en büyük bu) tahakkümü altında zor günler çocuğu olan Mustafa (Ayhan Işık) yaşamaktadır. Apartman sakinle- başkalarının emri altında çalışmak rinden Übeyit Bey’in (Feridun Çöl- istemediği için işsizlikten ve para- geçen) boş dairesine onun parala- sızlıktan avare avere dolaşmakta- rını çalmak için yerleşen Mahir’le dır. Demiryolu kenarında yaşayan (Özcan Özgür) karısı rolündeki suç Mustafa’nın iki kardeşi fabrikada, ortağını (Sevda Ferda) yakalama- babası da bir matbaada kapıcı ola- yı başarsa da Albay’ın gözüne gire- rak çalışmaktadır. Yan komşuları- mez. Albay’ın zorlayıcı tutumları- nın kızı Aynur (Fatma Girik)’la bir- na daha fazla dayanamayan Seyit, birlerini seven Mustafa parasızlık yıllardır biriktirdiği ve Übeyit Bey’e yüzünden evliliği düşünememek- işletmesi için verdiği paralarla ça- tedir. Bir gün mahalleye zengin bir lıştığı apartmanın yüzde elli bir müteahhit gelir ve Mustafa’ların hissesini satın alır…16 birbirlerinin açıklarını aradıklarını kültürünü yerini betonların hakim görürüz kapı arkalarından. Mahal- olduğu apartmanlara bırakmıştır. leli komşu kızına nereye gittiğini Her statü ve meslek grubundan rahatça sorgulayabilirken, apart- meydana gelen apartman sakin- manda komşu gençlerin aşkları üst lerinin gözünden dönemin İstan- balkondan gizlice gözetlenmekte- bul’undaki apartman hayatında dir. Mahallede bir kişinin derdi bir komşuluk ilişkilerine dair ipuçla- çok kişinin derdi olurken, apart- rı yakalarız. Apartman yönetici- manda herkes kendi derdiyle bo- si olan Fehmi, Albay Zafer’in eleş- ğuşmaktadır. Mahallede hemen tiri ve tenkitlerine dayanamaz ve herkes kimin ne tür gizli kapaklı yöneticilikten istifa eder. Bir baş- işler karıştırdığını bilirken, apart- ka açıdan Albay Zafer yönetime manda kapıcı kimseye hissettirme- el koyar. Bu belki 1971 muhtırası- den apartmanın yüzde elli birlik na bir gönderme, belki 1980 ihti- hissesini satın alabilmektedir. laline yönelik bir kehanet, belki de askerler tarafından yönetilmenin “Avare Mustafa”da Zülfikar Bey, alışkanlığını göstermektedir. Al- neden fakir bir semte apartman bay Zafer, yönetici olduktan sonra yaptırdığını karısı ve kızına şu Seyit üzerinde tahakküm dozajını cümleler ile açıklar; “Fakir semtler arttırır. Seyit; Albay Zafer’in tüm kibar dediğimiz yerlerden çok daha baskılarına rağmen, Nuri Bey’in rahattır…Zengin bir muhitte oto- Almanya’dan getirdiği çikolata ve rite kurmak kolay mı?”. Daha ilk içkileri karaborsa satarak, mahal- günden Zülfikar Bey’in mahalleli le bakkalından komisyon alarak, üzerindeki tesiri bu sözü doğrular “Avare Mustafa”da, tarihi yarıma- kiraları apartmanda oturan tefeci niteliktedir. Mahalleli de dünden danın denizle buluştuğu yerde Sir- Übeyd Bey aracılığıyla ev sahibin- razıdır Zülfikar Bey’in otoritesine. keci banliyösünün sesiyle yaşayan den habersiz işleterek “yolunu bul- Zira onu velinimet, “devlet kuşu” mahallede top oynadıkları arazinin ma”ya devam eder. Bu haliyle film olarak görmektedirler zaten. satın alınmasına aldırmayan ço- dönemin İstanbul’unun alım gü- cukların aileleri bu arazide apart- cü, yaşam standardı ve ekonomi- man yapılacağı haberine çok se- si hakkında da izleyiciye bir takım vinirler. Burada Mustafa gibi asi Kapıcılar Kralı”nda doneler verilmektedir. ruhlu birine bile istemediği bir ha- ise filmin ana mekânı yata zorlayan mahalle yaşantısına İnsan profillerine baktığımızda; biraz değinmek gerekli. Mahalle- Cihangir’deki Güneşli Mustafa üzerinde; onu aşkından de hemen herkes birbirinin sırrını sokaktır. Bir ucunda vazgeçtirecek kadar mahalle ve aile bilmekte ama bunu açığa vurmak Cihangir parkı bir baskısı varken, Seyit üzerinde bir için en uygun anı kollamaktadır. ucunda Cihangir Camii nevi askeri baskı olmasına rağmen Mahalleli birbirlerine “insan içi- o, yine de el altından istediklerini olan sokak, iki film yapabilmektedir. “Avare Mustafa” ne çıkacak elbiselerini” bile ödünç arasında geçen 20 yıllık vermekte ancak bunu da yine bir da insanlar yaşadıkları hayattan atışma anında dile getirmekten ka- değişim sürecini özetler kurtulmak için çıkış yolunu olağan çınmamaktadır. Komşu kızı sokak- gibidir. Artık İstanbul’da üstü tesadüflere bağlamışken, “Ka- ta nereye gittiği yönlü ayak üstü eski mahalle kültürünü pıcılar Kralı”nda üçkağıt ve illegal sorguya çekilip hiç yadırgamadan yerini betonların hakim yollarla zengin olunabileceği yö- suallere cevap vermektedir. Aşık olduğu apartmanlara nünde örtük bir söylem vardır. olduğu kızı tercih eden Mustafa’yı bırakmıştır. Mustafa onuruyla yaşamayı arzu- ilk olarak “kardeşten bile daha ile- layan, el kapısında çalışmayı değil ri” arkadaşları tenkit etmektedir. kendi işinin başında çalışmayı ve Aşkını bırakıp zengin kızla evle- “Kapıcılar Kralı”nda ise filmin ana kimseye muhtaç olmadan yaşama- nen Mustafa’yı herkes taktir eder- yı arzulayan bir “avare” iken, Seyit; ken aşkına sahip çıkmaya çalışan mekânı Cihangir’deki Güneşli so- kaktır. Bir ucunda Cihangir par- kuralları kendisi koyan, ulaşmak ve sadık kalan Aynur mahalleden istediği amaca varabilmek için her taşınmak zorunda kalır. Mahalle- kı bir ucunda Cihangir Camii olan sokak, iki film arasında geçen 20 türlü yolu mubah sayan, yeri geldi- de komşuluk, birbirlerine ödünç ğinde yardıma muhtaç olanı çaktır- giyecek elbise vermeye kadar ya- yıllık değişim sürecini özetler gibi- dir. Artık İstanbul’da eski mahalle madan kollayan bir “kral”dır. “İhti- kınken, apartmanda insanların yatlı adam, çoğu zaman alınyazısını ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 SİNEMANIN ORTA YERİ ŞEHİR ‹ 138 139 ›

kendisi yazacağına onun altında ezi- lir.17” der Voltaire. İşte Mustafa da, ailesi için, arkadaşları için belki kendi istikbali için ihtiyatlı davra- nır ve sonunda ezilir bu kararının altında. “Avare Mustafa”nın içinde bulun- duğu psikolojik durum ise adeta Freud’un “ben, üst-ben ve o” hak- kındaki görüşlerinin18 vücut bul- muş halidir. Zavallı Mustafa’nın Kapıcılar Kralı Filminden Bir işi zordur. Çünkü o, üç müsamaha- Sahne sız efendiye birden hizmet etmek- te, onların hak ve taleplerinin uyu- munu sağlamaya çalışmaktadır. Bu Bertrand Russel, kralı tanımlar- kendi yasası geçerlidir her zaman. haklar birbiriyle oldukça çelişkili, ken;“Her zaman değilse bile çoğun- Peki su paralarını toplarken me- birleştirilebilir ve uyumu sağlana- lukla, yasayı kral yapar ve adaletin muru görmezden gelmesi, bakkal- bilir şeylermiş gibi görünmemekte- yönetimini kontrolü altında bulun- da veresiye defterinde memurun dir üstelik. Bu üç zorba efendiden durur.19” der. Bu kral tanımı aca- hesabından sildirip doktorun he- birincisi ailesi ve arkadaşları yani ba “Kapıcılar Kralı” Seyit’e uymak- sabına ekletmesi de kendince ada- çevresi, ikincisi aklı-mantığı, üçün- ta mıdır? Albay Zafer’in bahşişi letin yönetimini kontrol altında cüsü ise kalbidir. Mustafa kendini yasaklamasına rağmen Seyit bah- bulundurduğunu gösterir dersek bu üç taraftan köşeye sıkıştırılmış şiş almaya devam etmektedir, ya- Seyit için tam bir “kral” diyebilir hissetmektedir. ni başka birinin yaptığı yasa değil miyiz?

Kaynakça 1. ÖZUYAR Ali; “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Sinema-Sihirli Perde Pera’da”; Atlas Tarih Dergisi; Sayı 28; Ağustos-Eylül 2014; sayfa 80. 2. “Siyah-Beyaz Türk Sineması”;#Tarih Dergisi; Sayı 05; Ekim 2014; Sayfa 55. 3. KIR Semra; İstanbul’un 100 Filmi; İBB Kültür A.Ş; İstanbul 2010. 4. ŞORAY Türkan; Sinemam ve Ben; NTV Yayınları; İstanbul 2012; sayfa 47. 5. SCOGNAMİLLO Giovanni; Türk Sinema Tarihi; Kabalcı Yayınevi; 2003; sayfa 159. 6. AKPAMUK Günce; Agah Özgüç Röportaj; “Altın Yıllar: 60’lar”; Atlas Tarih Dergisi; Sayı 28; Ağustos-Eylül 2014; sayfa 98-101. 7. ZÜRCHER Erik Jan; Modernleşen Türkiye’nin Tarihi; Çeviren: Yasemin Saner Gönen; İletişim Yayınları; 10. Baskı; İstanbul 2001; sayfa 382. 8. SCOGNAMİLLO Giovanni; Türk Sinema Tarihi; Kabalcı Yayınevi; 2003; sayfa 159. 9. ŞENTÜRK Rıdvan; Postmodern Kaos & Sinema; İz Yayıncılık; İstanbul 2007; sayfa 19. 10. DORSAY Atilla; Sinema ve Çağımız; Remzi Kitapevi Yayınları; 2. Baskı İstanbul 1998; sayfa 45. 11. SCOGNAMİLLO Giovanni; Türk Sinema Tarihi; Kabalcı Yayınevi; 2003; sayfa 162. 12. ÖZTÜRK Mehmet; Sine-Masal Kentler; Donkişot Yayınları; İstanbul 2005; sayfa 411. 13. Yönetmen: Memduh Ün, Yıl: 1961, Oyuncular: Ayhan Işık, Çolpan İlhan, Fatma Girik, Semih Sezerli, Mümtaz Ener, Senaryo: Ö.Lütfi Akad, Memduh Ün, Halit Refiğ, Eser: Orhan Kemal’in “Devlet Kuşu” adlı romanından. 14. KIR, a.g.e., s.33. 15. Yönetmen: Zeki Ökten, Yıl:1976, Oyuncular: Kemal Sunal, Bilge Zobu, Feridun Çölgeçen, Özcan Özgür, Sevda Ferda, Senaryo: Umur Bugay, Kurgu: İsmail Kalkan, Ödüller: 1976 14. Film Şenliği, “En İyi 2. Film” Zeki Ökten”En İyi Yönetmen” Kemal Sunal “En İyi Erkek Oyuncu” 16. KIR, a.g.e, s. 93. 17. VOLTAİRE; Felsefe Sözlüğü I;Çeviren, Lütfi Ay; Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları; İstanbul 2001; sayfa 287. 18. Freud; ““Zavallı ben’in işi zor, o üç müsamahasız efendiye birden hizmet ediyor, onların hak ve taleplerinin uyumunu sağlamaya çalışıyor. Bu haklar birbiriyle oldukça çelişkili, birleştirilebilir ve uyumu sağlanabilir şeylermiş gibi gözükmüyorlar… Bu üç zorba efendi dış dünya, üst-ben ve o… Ben kendini bu üç taraftan köşeye sıkıştırılmış hissediyor…”der. ŞENTÜRK Rıdvan; Postmodern Kaos & Sinema; İz Yayıncılık; İstanbul 2007; sayfa 79. 19. RUSSELL Bertrand; İktidar; Türkçesi: Mete Ergin; Cem Yayınevi; İstanbul 1990; sayfa 76. Hasan Aycın Hub / İz Yayıncılık ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ŞİİR ‹ 140 141 ›

Seyrimde Bir Şehre Vardım

Seyrimde bir şehre vardım Ak gül ile kırmızı gül Gördüm, sarayı güldür, gül. Çift yetişmiş bir bahçede Sultanının tacı tahtı Bakışırlar hâre karşı Bağı duvarı güldür, gül… Hârı, ezhârı güldür, gül…

Gül alırlar, gül satarlar Gülden kurulmuş bir çadır Gülden terazi tutarlar İçinde nimeti hazır Gülü gül ile tartarlar Kapıcısı İlyas, Hızır Çarşı pazarı güldür, gül… Nânı, şarabı güldür, gül…

Toprağı güldür, taşı gül Ümmî Sinan gel vasf eyle Kurusu güldür, yaşı gül Gül ile bülbül derdini. Has bahçesinin içinde Yine bu garip bülbülün Serv ü çınarı güldür, gül… Ah u figanı güldür, gül

Gülden değirmeni döner Anın ile gül öğünür Akar suyu, döner çarkı, Bendi, pınarı güldür, gül…

~ Ümmi Sinan ~ KANAL İSTANBUL İSTANBUL’UN ÇEVRESEL SİGORTASI OLUR MU?

Prof. Dr. Mehmet Emin BİRPINAR Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 142 143 ›

Türk boğazları taşıdıkları stratejik önemin yanı sıra, dünyada başka örneği olmayan birçok özelliklere sahiptir.

stanbul ve Çanak- kale Boğazları ile Marmara Denizin- den oluşan Türk İ boğazlar sistemi- nin, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan tek su yolu ola- rak sahip olduğu stratejik önem tartışılmazdır. Türk boğazları, ül- kemizin olduğu kadar, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin de gerek ekono- misi, gerek askeri güvenliği açısın- dan hayati önem taşımaktadır. Bo- ğazlar, Karadeniz ülkelerini dünya piyasalarına bağlayan ana ticaret güzergâhıdır. Türk boğazları taşıdıkları stratejik önemin yanı sıra, dünyada başka örneği olmayan birçok özelliklere sahiptir. İlk olarak, İstanbul Boğazı, 3000 yıllık tarihe ve 12 milyonu aşkın nüfusa sahip bir metropol olan, UNESCO tarafından “dünyanın Boğaziçi’nin diğer bilinen eşsiz mi- Boğazı Panama Kanalı’nın dört ka- kültür mirası” olarak ilan edilen mari örneklerindendirler. tı, Süveyş Kanalı’nın üç katı yoğun- İstanbul’un ortasından, şehrin luğunda deniz trafiğine sahiptir. en tarihi mekanlarının arasından Dünyada deniz trafiği en yoğun kıvrılarak geçmektedir. Osman- olan bölgelerden biri olmakla be- lı döneminde kıyılara kondurulan Karadeniz kapalı deniz raber İstanbul Boğazı, Kandilli ön- yalılar ise Boğaziçi mimarisinin en olup, su yenilenmesi lerinde 45 derece ve Yeniköy’de ise seçkin örneklerindendir ve ayrı- sadece İstanbul Boğazı 80 dereceye varan 12 keskin ile ve ca İstanbul Boğazı’nı eşsiz güzelli- yolu ile olmaktadır. yer yer hızı saatte 7-8 km’ye varan ğe kavuşturmaktadır. Günümüzde Boğazlar aynı zamanda karmaşık akıntıları ile jeomorfoloji büyük çoğunluğu hâlen eski hâl- ve hidrografi açılarından, üzerinde lerini koruyan yalılar, hem İstan- Akdeniz ile Karadeniz önemle durulması gereken bir böl- bul şehrinin, hem de Türkiye’nin arasında önemli bir gedir. Yani oldukça dar ve kıvrımlı en pahalı taşınmazları arasında yer biyolojik koridordur. bir yapıya sahiptir. alırlar. Boğaziçi yalılarının en bili- nenleri Hasip Paşa Yalısı, Muhsini- İstanbul Boğazı’nın su altı topoğ- zade Yalısı, Ahmet Fethi Paşa Yalı- İstanbul Boğazı Karadeniz ülkele- rafyası incelendiğinde birçok çukur sı, Tophane Müşiri Zeki Paşa Yalısı, rinin Akdeniz’e çıkış kapısıdır. As- ve banklarla (sığlıklar) dolu oldu- Kıbrıslı Yalısı, Tahsin Bey Yalısı, ya ile Avrupa kıtalarını birbirinden ğu görülür. Kuzey-Güney istika- Kont Ostrorog Yalısı, Şehzade Bur- ayıran doğal suyolu olması sebebi metinde boğazı boydan boya kat haneddin Efendi Yalısı, Zarif Mus- ile çok eski çağlardan kalan strate- eden 50 metre izobatı (eş derin- tafa Paşa Yalısı ve Nuri Paşa Yalısı jik bir öneme sahiptir. lik eğrisi) bir oluk oluşturmakta- olarak sıralanabilir. dır. Boğazın darlaştığı kesimlerde Uzunluğu 29,9 km olan İstanbul ani derinleşmeler ve çukurlaşma- Ayrıca; Osmanlı döneminde Boğa- Boğazı’nın eni, Karadeniz girişin- lar görülmektedir. ziçi’nde çok sayıda muhteşem sa- de 4.7 km, Marmara girişinde 2.5 raylar inşa edilmiştir. Bunlar: Dol- km kadar olup en dar yeri ise (Kan- İstanbul Boğazı, Karadeniz ve Ak- mabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı, dilli-Rumelihisarı-Bebek) 700 m deniz gibi birbirinden farklı tuzlu- Beylerbeyi Sarayı, Küçüksu Kas- luk, sıcaklık v.b koşullara sahip iki genişliğindedir. rı, Beykoz Kasrı Adile Sultan Kas- denizi birleştirmesi nedeniyle de- rı’dır. Galatasaray Üniversitesi, Fiziksel, oşinografik ve meteoro- nizel ortam açısından; etkisi altın- Mısır Konsolosluğu ve Sakıp Sa- lojik olarak emniyetli seyri kısıtla- da kaldığı hava kütleleri ve bitki ve bancı Müzesi gibi tarihî yapılar da yıcı unsurların yanında, İstanbul hayvan çeşitliliği ile karasal ortam ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 144 145 ›

açısından çok özel ekolojik şartla- ve manevralarını olumsuz yönde denizler, meteorolojik şartlar, yü- ra sahiptir. etkiler. zey ve dip akıntıları vasıtasıyla bir- birlerinin hidrolojik özelliklerinin İstanbul Boğazını ilgilendiren en Karadeniz kapalı deniz olup, su ye- etkisi altındadır. Denizlerin her- önemli oşinografik faktör akıntı- nilenmesi sadece İstanbul Boğazı hangi birinde meydana gelen fizik- dır. Dalgalar, gel-git gibi diğer oşi- yolu ile olmaktadır. Boğazlar ay- sel ve kimyasal değişim diğer deni- nografik faktörler akıntı kadar İs- nı zamanda Akdeniz ile Karade- ze de yansımaktadır. Karadeniz’den tanbul Boğazı’ndaki deniz trafiği niz arasında önemli bir biyolojik yılda 548 km3 su Marmara’ya geç- üzerinde etkili değildir. Boğazın koridordur. Mevsime bağlı olarak mekte, buna karşılık Marmara’dan fiziki yapısı (dar ve kıvrımlı olma- Marmara’dan Karadeniz’e ve Ka- Karadeniz’e dip akıntısıyla 249 sı) akıntıların önemini artırmak- radeniz’den Marmara’ya başta ba- km3 su geçiş yapmaktadır. tadır. İstanbul Boğazı’nda akıntı, lık olmak üzere su ürünleri göçleri diğer boğazlarda da olduğu gibi ya- olmaktadır. Bu da göstermektedir ki Karade- ğış-buharlaşma ve akarsu girdileri- niz’de meydana gelecek bir kirlilik Karadeniz, İstanbul Boğazı üzerin- nin etkilerinde hidrolojik koşullar Marmara’yı, Marmara’nın Karade- den Marmara’ya, Çanakkale Boğazı altında gelişir. İstanbul Boğazı’nda niz’e olan etkisine oranla yaklaşık 2 ve Ege Denizi aracılığıyla da Akde- akıntı şiddeti Karadeniz’e yağış ve katı daha fazla etkilemektedir. niz ‘e bağlanır. Bol yağış, az buhar- akarsular vasıtası ile olan girdilere laşma ve karasal tatlı su girdileri- Dünyanın en riskli doğal dar su- bağlı olarak gelişmektedir. nin fazlalığı sebebiyle Karadeniz’de yolu olan İstanbul Boğazı’nda ise Karadeniz’den Marmara’ya doğru yüzey sularında su bütçesi her za- 1936 tarihli Montrö Boğazlar Söz- olan normal akıntı şiddetli lodos man fazlalık göstermekte bu se- leşmesi’ne göre uğraksız geçiş ya- rüzgarları altında Marmara’dan beple yüzey suları İstanbul Boğazı pan gemilere kılavuz kaptan ve Karadeniz’e dönebilmektedir. Yerel yoluyla Marmara Denizi ‘ne doğru römorkör kullanma zorunluluğu olarak orkoz adı verilen bu akın- akmaktadır. Boğazdaki ters akıntı bulunmaması da ayrı bir risk oluş- tı gemilerin manevra ve seyirlerini sistemi ise Akdeniz ‘in tuzlu sula- turmaktadır. İstanbul Boğazı fizi- güçleştirmektedir. rını Karadeniz’in dip basenine ta- ki özellikleriyle seyir bakımından şımaktadır. Genel akıntı sistemle- dünyadaki en zor suyollarından rine bakıldığında kıyı boyunca tüm biridir. Boğazlardaki güçlü akın- Karadeniz’i çevreleyen büyük öl- tılar, keskin dönüşler ve değişken Dünyanın en riskli çekli bir siklonik (saat dönüş yönü- hava koşulları seyrüseferi son de- doğal dar suyolu olan nün tersi yönde ) döngü bulundu- rece zorlaştırmaktadır. Yani se- İstanbul Boğazı’nda ise ğu görülmektedir. yir açısından dünyanın en zor ve tehlikeli suyoludur. Buna rağmen 1936 tarihli Montrö Bitişik veya birbiriyle bağlantılı Boğazlar Sözleşmesi’ne göre uğraksız geçiş yapan gemilere kılavuz kaptan ve römorkör kullanma zorunluluğu bulunmaması da ayrı bir risk oluşturmaktadır.

Karadeniz’den Marmara Denizi’ne doğru akan üst akıntı girdiği koy- larda girdaplar halinde döner ve kıyılara yakın bölgelerde Marma- ra Denizi’nden Karadeniz’e doğ- ru akan bir dip akıntısı vardır. Bu dip akıntının deniz yüzeyinden olan derinliği yere ve koşullara bağlı olarak değişir. Bazı yerlerde ve koşullarda deniz yüzeyinin 10 mil altında bulunabilir. Bu neden- le dip akıntısı, su çekimi fazla olan büyük tonajlı gemilerin seyrini boğazda gemi trafiği çok yoğun- ciddi çevresel tahribatlar olmuştur. ve kuş zarar gördü ve ayrıca kaya- dur. Yılda ortalama 50.000 gemi lık, kumsal, beton yapıdaki 7 km En önemli deniz kazaları; geçiş yapmakta ve geçen gemilerin sahil şeridi petrole bulandı. 10.000’den fazlasını petrol ve pet- 14 Aralık 1960 yılında İstanbul İstanbul Boğazı’nda yaşanan olay- rol türevi maddeler taşıyan gemiler Boğazı önünde İstinye Peter Vero- lar göstermektedir ki Boğaz’da oluşturmaktadır. Türk boğazların- vitz (Yugoslav) ile World Harmony meydana gelebilecek kazaların et- dan taşınan yük miktarı yılda orta- (Yunan) adlı iki tanker çarpıştı. kileriyle büyük çapta çevre kirliliği, lama 360 milyon tonu aşmaktadır. Tankerlerin infilak etmesi büyük büyük yangınlar, kitlesel ölümler, Bu miktarın 143 milyon tonu tehli- bir yangına sebep oldu; tonlarca deniz canlılarının tamamen yok keli yük kapsamındadır. petrol denize döküldü. Kazada 20 olması gibi sonuçlar doğabileceği kişi öldü İstanbul Boğazı ve Marmara gibi, dört denizimiz “kapalı deniz Denizi’nde Meydana Gelen 01 Mart 1966 yılında 2, Rus ge- olmaları” su yenileme zamanının Önemli Gemi Kazaları; misinin çarpışması sonucunda de- uzun olması dolayısıyla, denize gi- nize dökülen akaryakıt alev aldı ve ren atıkların ortamda kalma süresi • Yüksek trafik yoğunluğu, Kadıköy İskelesi ve Kadıköy vapu- daha fazladır. Bu sebeple denizleri- • Tehlikeli yük taşımacılığı, ru yanmıştı. Sovyet bandıralı Lut- miz böyle bir durumun etkilerin- • Artan gemi boyları, sk ve Kransky çarpıştı, binlerce ton den uzun zaman kurtulmayacaktır. • Karmaşık trafik yapısı, petrol denize yayıldı. • Güç hava, deniz, akıntı ve iklim şartları, 15 Kasım 1979 yılında Yunan • Hassas çevre koşulları, tankeri Evrialı ile Rumen bandı- İstanbul’un tarihini göz • Mahalli tehlikeler, ralı Independenta tankeri Haydar- önünde bulundurarak • Gemi trafiğini etkileyen diğer de- paşa yakınlarında çarpıştı. 95 bin meydana gelebilecek nizcilik faaliyetleri, ton petrol Boğaz’a döküldü. İnfilak • Artış gösteren deniz kazaları, eden Independenta tankerinde 43 kazaların tarihî eserlere • Gemilerin ilerlemesini kısıtlayan kişi öldü. Yangın 2 ay sürdü. verebileceği zararların dar su geçitleri, neler olabileceği 14 Mart 1994 tarihinde Yunan Yukarıda belirtilen hususları içer- tankeri Nassia ve Sea Broker çarpış- tahmin bile edilemez. mesi nedeniyle, İstanbul Boğazı tı. 27 kişi ölü. 10.000 ton ham pet- dünyanın diğer boğazlarına kıyı ve rol yandı. iç sularına göre kaza riski en yük- Ayrıca; İstanbul’un tarihini göz 29 Aralık 1999 tarihinde Rus sek suyoludur. Bu nedenle, geçmiş- önünde bulundurarak meydana Volgoneft-248, lodosla karaya vur- gelebilecek kazaların tarihî eser- te önemli deniz kazaları meydana du, ikiye bölündü. 1600 ton fuel-o- gelmiş, can-mal kaybının yanı sıra lere verebileceği zararların neler il denize aktı; pek çok deniz canlısı olabileceği tahmin bile edilemez. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 146 147 ›

İstanbul gibi bir tarih hazinesi ve Bunun dışında birde yapma kanal- tabanda ise yaklaşık 125 m olacak- kültür mirası büyük zarar görecek- lar var. Panama, Süveyş kanalı gibi. tır. Suyun derinliği 25 m olacak. Bu tir. İnsanlığın kültür mirası olan Bunlar da küresel ticaretin geliş- kanalla birlikte İstanbul Boğazı tan- eserler ve zengin bir tarih yok ol- mesi ile beraber maliyetleri düşür- ker trafiğine tümüyle kapanacak, İs- mak tehlikesi ile karşı karşıyadır. me, zaman tasarrufunu sağlamak tanbul’da iki yeni yarımada, yeni bir açısından düşünülmüş ve haya- de ada oluşacaktır. ta geçirilmiş projelerdir. Kanal İs- Kanal İstanbul Projesi ile dünyanın tanbul, hâlihazırda Karadeniz ile en önde gelen tarih, kültür, ticaret İstanbul Boğazı’nın Akdeniz arasında alternatifsiz bir şehri İstanbul’un ayakta kalması güvenli hâle gelmesi geçit olan İstanbul Boğazı’ndaki hem ticari hem de turizm etkinlik- için Kanal İstanbul gemi trafiğini rahatlatmak adına lerini artıracaktır. İstanbul Kana- Karadeniz ile Marmara Denizi ara- Projesi’nin hayata lı hakkında şunlar söylenebilir. İs- sında yapay bir suyoludur. Bütün geçirilmesi önem tanbul Kanalı, İstanbul Boğazı’nı yük trafiği İstanbul Boğazı’na uğ- taşımaktadır. Çanakkale tanker trafikten kurtarmak için ramadan kuzeyden güneye devam düşünülmektedir. ve İstanbul Boğazları edecektir. doğal kanallar olup İstanbul’a yapılacak bir kanal, tari- Açıklamalara göre, resmî adıyla binlerce yıl önce hi ve tabii bir değere sahip İstanbul Kanal İstanbul, şehrin Avrupa Ya- Boğazı’nı ve bölge halkını her gün oluşmuş kanallardır. kası’nda hayata geçirilecektir. Hâli- karşı karşıya oldukları büyük teh- hazırda Karadeniz ile Akdeniz ara- likeden kurtaracaktır. İstanbul Bo- sında alternatifsiz bir geçit olan ğazı’ndan geçen nükleer bomba eş- İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafi- Kanal İstanbul değerindeki 10 bin tankerin geçişi ğini rahatlatmak adına Karadeniz Projesi’nin Önemi Kanal İstanbul’dan sağlanacak ve ile Marmara Denizi arasında yapay tehlike ortadan kalkacaktır. İstanbul Boğazı’nın güvenli hâle bir suyolu açılacaktır. Kanalın Mar- gelmesi için Kanal İstanbul Proje- mara Denizi ile birleştiği noktada si’nin hayata geçirilmesi önem ta- 2023 yılına değin kurulması ön- şımaktadır. Çanakkale ve İstanbul görülen iki yeni kentten biri kuru- Boğazları doğal kanallar olup bin- lacaktır. Kanalın uzunluğu 40-45 lerce yıl önce oluşmuş kanallardır. km; genişliği yüzeyde 145-150 m, TARİH SOSYAL VE EKONOMİK YÖNLERİYLE KOCAELİ’NİN 17. YÜZYIL KRONOLOJİK PANORAMASI

Yrd. Doç. Dr. Kenan GÖÇER Sakarya Üniversitesi, Kaynarca Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 TARİH ‹ 148 149 ›

Özet Şehir tarihi çalışmaları, yeni gelişmekte olan bir alan olsa da, şehir tarihi sempozyumları sayesinde hatırı sa- yılır bir yol almıştır. Sözkonusu sempozyumlar, bu alandaki çalışmaları teşvik edici bir durum arz etmektedir. Kocaeli de, şehir tarihi araştırmaları ve yayınları konusunda yolun başında olmasına rağmen, hatırı sayılır bir gayret gözlenmektedir. Ayrıntılı bir kronolojik şehir tarihi çalışmaları açısından 17. Yüzyıl Kocaeli tarihi çalış- mamız, Kocaeli’nin sosyal ve ekonomik yönleri açısından ele alınmıştır. Bugüne kadar bu alanda yapılmış ya- yınlar gözden geçirilerek yeniden düzenlenmiş ve zenginleştirilmiştir. Şehir monografileri çalışanları için kıla- vuz bir deneme niteliğindedir. Anahtar Kelimeler: Kocaeli, şehir tarihi, sosyo-ekonomik, Osmanlı, 17. Yüzyıl. Jel Kodu: N93

THE 17TH CENTURY CHRONOLOGIC PANORAMA OF KOCAELI IN TERMS OF SOCIAL AND ECONOMIC ASPECTS Abstract Although a newly devoloped field, city history studies advanced noteworthily in virtue of the city history sym- posiums. These symposiums poses a encouraging situation works in this field. It has been observed a consid- erable effort in Kocaeli, despite it is just up the rood about the city history researches and publications. For a detailed chronological city history, our Kocaeli history studies belonging to 17th century were discussed in terms of social and economic aspects of Kocaeli. Until today publications made in this field had revised and enhanced partly. For city monography experts this study has essay value. Keywords: Kocaeli, city history, socio-economical, Ottoman, 17th century. 1. Giriş su idareleri, özel idareler, kültür ve Persler, Gotlar, Partlar, Makedon- Türkiye şehirlerinin büyük ço- turizm il müdürlükleri ve üniver- lar, Romalılar, Bizanslılar ve Os- ğunluğu, hemen hemen bugün- sitelerin birlikte ve/veya ayrı ay- manlıların hüküm sürdüğü bir yö- kü yerlerinde yeniden kurulan şe- rı düzenledikleri şehir tarihi sem- netim yeri olagelmiştir. pozyumları ile bu sahanın almakta hirlerdir. Şehirlerin eski izleri ve Yöntem olarak kronolojik bir şehir olduğu yolun şimdiden ümit va- kalıntıları özenle korunmuştur de- tarihi olan bu çalışma, bugüne ka- at ettiği söylenebilir. Bazı litera- nemese de, tarihi sürekliliğinden dar Kocaeli ile ilgili çalışmaların ye- tür dergilerinin şehir tarihi üzeri- söz edilebilir. Ancak yol güzergâh- niden gözden geçirilmiş, düzenlen- ne çıkarmış oldukları özel sayılar larının değişimi ve bilimsel tek- miş ve yer yer zenginleştirilmiş bir da, bunun bariz örneğidir (TALİD, nolojilerdeki yenilikler nedeniyle, hâlidir. 19. Yüzyılın kronolojik bir 2005). şehirlerin bütün zamanlarda ay- şehir panoraması olan çalışmamız, nı önemde olmadığı da bir o kadar Bu açıdan Kocaeli şehrinin de ka- dönem monografisi çalışmaları- gerçektir. dim bir geçmişi vardır. Astakos, Bi- na da esas olacağını umuyoruz. En Yeni gelişmekte olan şehircilik ta- tinya, Nikomedya, Koca Eli, Koca nihayetinde kronolojik bir Kocaeli rihi çalışmalarının seyahatname, İli ve Kocaeli, coğrafî sınırları ta- şehir tarihi olan bu çalışma, rahat- tahrir defterleri, mühime defter- rih boyunca farklılık gösterse de, lıkla daha da zenginleştirilebilirdi. leri, ahkâm defterleri, salnâmeler, merkezi İzmit (Nikomedia, İznik- Ancak, mevcut haliyle bile bir ma- kadı sicilleri, özel arşivler ve arke- mid, İzmid, İzmit) olan bir şehir kale sınırlarını zorladığından, kro- olojik çalışmalarla daha da derinle- (satraplık, krallık, devlet, vilayet, nolojideki olası eksiklerin bu çer- şeceğine kuşku yok. Bunun yanın- eyalet, sancak, il) olarak Megaralı- çevede düşünülmesi daha isabetli da yerel yönetimlerden belediye, lar, Bitinler, Tinyalılar, Kimmerler, olacaktır.

1600-01 1657-60 1665 1669-70 1868-87 1896-902 1909-13 Vakıf Görevlileri akçe akçe akçe akçe kuruş kuruş kuruş Mütevelli 25 10 10 10 30 30 30 Kâtip 4 7 7 7 21 21 21 Kâtib-i Çengel - 5 5 5 15 15 15 Kâtib-i Pendik - 5 5 - 15 15 15 Kâtib-i Kilari 2 7 5 5 15 15 15 Zaviyedar - - - - 6 6 6 Şeyh-i İmaret 2 5 5 5 - - - Câbi-i Vakf - - - - 6 6 6 Câbî-i Çengel 4 7 7 7 15 15 15 Câbî-i Pendik 4 7 7 7 15 15 - Câbî-i Gebze 1 ------Câbî-i Bağat - 2 3 3 9 9 9 Câbî-i Çeltik - - 2 2 - - - Câbi-i Hân-ı Kebir - - - 9 9 9 Vekilharc 2 2 4 2 6 6 4 Türbedar - 2 2 2 6 6 6 Akbeş - - - - 6 6 6 Kilari 1 4 4 4 - - - Tabbah 2,5 - 8 4 12 12 - Ferraş 2 ------İhlashan - - - - 30 30 30 Ferraş-ı Han-ı Kebir - 2 2 2 - - - Ferraş-ı Han-ı Sagir - 2 - 2 - - - İmam-ı Çengel - 2 - 2 6 6 12 İmam-ı Vakf - - 2 - - - - Meremmati - 2 2 2 - - - Gendüm-küb 1,5 ------ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 TARİH ‹ 150 151 ›

2. Kocaeli’nin teftiş amacıyla Aralık ayında geldi- hanlarında bütün kıymetli malları Kronolojik ği İzmit’te 3 gün kalmış, bu esnada bulmak mümkündür.” şeklinde tarif 18 Panoraması kentte kendisi için bir saray, ken- eder. tin etrafına sur ve kale yapılmasını 1643 Gebze menziline kayıtlı bey- 1600-1700 Kocaeli Sancağı 16 emretmiştir.12 eyaletin toplam; 2.375 zeame- gir adedi 15 olup bunun 2.020,8 ti içinde 25 zeameti, 35.934 tı- 1636 İzmit’teki Mehmet Bey kuruş19 (242.500 akçe) gideri mar içinde 187 tımarı, 38.259 ki- Hanı’nın tamiri, Ahmet Ha- olmaktadır.20 life bin Abdullah tarafından şi olan kılıç erinin de 212’sini 1644-50 Avârız Defteri’nde- 1 gerçekleştirilmiştir.13 oluşturmaktadır. ki (1054-1060) kayıtlara göre İz- 1600-1913 Fazlullah Paşa Vak- 1637 Gebze Kazası’na bağlı 32 köy mit Mahalleleri şöyledir:21 1-Rus- fına (Gebze) ait görevlilerin maaş bulunmaktadır.14 lar, 2-Kârtil, 3-Hamza Fakih, 4-Baş 2 Çeşme, 5-Turgud, 6-Hacı Hurrem, bilgileri : 1638 Üsküdar-Bağdat yolu üze- 7-Tulkuk, 8-Akça Mescid, 9-Velî rindeki menzil noktaları ve saat 1609-57 Kâtip Çelebi de, zama- Hoca, 10-Şeyhler, 11-Hacı Hasan, nında (1609-1657) Kocaeli Sanca- mesafeleri şöyledir:15 ğı’nın Kaptan Paşa Eyaleti’ne bağlı olduğunu bildirmektedir.3 Menzilin adı Bir önceki menzile mesafesi 1623-40 IV. Murat döneminde (saat) merkezi İzmit olan Kocaeli Sanca- Kartal 4 ğı, Cezayir-i Bahr-i Sefid Eyaleti’ne Gekbuze 5 dâhil edilmiştir.4 Hereke 4 Koca ili’nde çift-resmi mik- 1624 İznikmid 5 tarı, 33 akçe.5 Gebze (Gekbuze) menzili, yukarıda belirtilen ana menzil noktaları ya- 1625 Tahrir Defteri’ne göre, İz- nında ihtiyaca göre yakın çevresindeki tâlî menzil noktaları ile de irti- mit’te mahalle sayısı 24’ü Müs- batlı bir mevki olup bu menzillere mesafesi aşağıda verilmiştir:17 lümanlara ait olmak üzere 26’ya ulaşmış, nüfus 4.200’e yükselmiş- Üsküdar menziline 9 saat tir. Nüfusun 16. Yüzyıl başlarına İzmit “ 9 saat göre % 70 artış göstermesinin ne- İznik “ 16 saat deni, bu dönemde kırsal alanlarda Yalakabad “ 8 saat görülen Celali İsyanları, kent nü- fuslarında artışa yol açmıştır.6 Karamürsel “ 6 saat 1625 İzmit’in nüfusu 4.200.7 Şile “ 6 saat 1627 Bu tarihte İzmit’te şehir mi- marı bulunmaktadır.8 1640 Evliya Çelebi’ye (1611-1682) 12-Ahmedcik, 13-Çarşu, 14-Ka- göre İzmit; “…şehrin 3.500 mükel- ra Burc, 15-Câmi’, 16-Depecik ve 1628 İzmit’teki medresede bulu- lef, süslü, kat kat bağlı bahçeli, ma- 17-Kefere-i Rum. nan görevli sayısı 7 olup, bunlara mul ve kırmızı kiremit örtülü evleri ödenen gündelik 65 akçe’dir.9 1650 XVI. yüzyıldan itibaren Os- vardır… Şehrin bütün evleri yüksek manlı Devleti’nde gemi inşa edilen 1631 Yumurtacı (Hacı Hasan) Ca- tepeler üzerinde yapılmış olup, kıb- önemli tersaneleri arasında yer alan mii, Hacı Hasan tarafından yap- le tarafından denize bakar. Sokakları İzmit Tersanesi, gemi inşa teknik- tırılmış olup vakfiyesi tespit edi- baştanbaşa beyaz taş ile kaldırım dö- lerindeki değişimlere bağlı olarak lememiştir. 2006 yılında onarım şelidir. Evler arkalarını dağlara yasla- çeşitli yıllarda yenilenmiştir. Tersa- görmüştür.10 mıştır. Dağların üzeri bağlardır…”17 nede zaruret halinde büyük gemi- 1631 Bu tarihte, Ahi Çelebi Ca- Ticaret bölgesi açısından İzmit ler inşa edilmekteydi. 1650 yılında mii’nde gördüğü bir rüya üzerine, şehrini; “…hanlardan başka iskele bütün imparatorluk tezgâhlarında İstanbul’dan yola çıkan Evliye Çele- başında sayıları 200’ü bulan kereste 30 kalyonun inşasına girişildiğin- bi Bursa, İzmit, Sakarya üzerinden ve diğer eşya depoları vardır. Çarşı- de, bunların ikisinin İzmit Tersa- Karadeniz’e geçer. Gezdiği yerler sı, 1.100 adet sanat ehlinin dükkân- nesi’nde yapımı planlanmıştır.22 hakkında bilgiler veren “Evliya Çe- larını içine alır. 40 kadar da nakışlı 1650’ler İstanbul’a her yıl; lebi Seyahatnamesi” meşhurdur.11 kahvehaneleri vardır ki, civanları ile İran’dan altı veya on, Basra’dan iki, meşhur kahvehanelerdir. Bu şehrin 1633 Şehzadeliği sırasında İz- Halep’ten üç ya da dört, Dubrov- kâgir bedesteni yoktur. Fakat tüccar mit’e sık sık gelen IV. Murat, nik’ten bir, Polonya’dan ayda bir, 1670 Gebze menziline kayıtlı bey- gir adedi 15’tir.32 1671 Gebze menziline kayıtlı bey- gir adedi 15 olup bunun 1.500 ku- ruş (180.000 akçe) gideri olmakta; bu gidere karşılık 180.000 akçelik muafiyet için 17 köy reayası, Geb- ze kasabasından 15 nefer, 25.000 akçe Şile nahiyesinden imdadi- ye ve 37.500 akçe ada nahiyesin- den imdadiye, gidere karşılık gelir gösterilmiştir.33 1671 İzmit mahallelerinin yöne- timine verilen menzilde 10 beygir beslenmekte olup, menzilkeş ola- rak 820 nefer görevlendirilmiştir.34

İzmir’den de her sekiz günde bir 1655 Evliya Çelebi’nin nakletti- 1671 Osmanlı donanması kürekli kervan gelirdi. İran ve Anadolu ğine göre, İzmit’e seher vaktinde gemilerden oluştuğu için bol mik- kervan yolu İstanbul’a Bolu, İzmit gelip, İzmit Kalesi’nde 3 saat din- tarda küreğe ihtiyaç duyuluyordu. ve Gebze üzerinden ulaşır. Ankara lendikten sonra yarar atları alıp İs- Bunun içinde başta avarız karşılı- Eskişehir üzerinden gelen yol, İz- tanbul’a doğru yola çıktıklarında ğı olmak üzere çeşitli kaynaklar- mit yakınlarında bu yolla birleşir- Gebze’ye gece yarısı, seher vaktin- dan temini yoluna gidiliyordu. 26 di. Arabistan, Şam, Halep ve Konya de de Üsküdar’a ulaşılmıştır.26 Kasım 1671 ( 24 Receb 1082) ta- üzerinden gelen hac yolu, İznik’in rihli hükümde; İznikmid, Sapan- 1657 Avusturya yönetimindeki ötesinde Dil’den (Dilovası) İzmit ca, Kandıra, Ağaçlı kadılarına gön- Protestan Macarların şefi olan Tö- Körfezi’ni geçtikten sonra Geb- derilen hükümde, 80 adet top keli İmre, Kesmark’ta doğdu.27 ze’de İran anayoluna kavuşurdu. kundak tahtası 100 akçeden, 100 15 ve 16. yüzyıllarda İstanbul-Bur- 1658 Moliere, 1651 yılında yazıl- adet top kemerlik tahtası 60 akçe- sa yolu, Mudanya üzerinden deniz- mış “Nicoméde” adlı oyunu, Louv- den temin edilerek gönderilmesi 35 den İstanbul’a ulaşırdı; ancak 17. re Sarayı’nda Kral 14. Louis önün- istenmiştir. 28 yüzyılda Dil İskelesi’nden geçerek de başarıyla sahneler. 1677 Fransız ressam ve gezgin Gebze’den Bursa’ya giden yol daha Guillaume Joseph Grelot’un İzmit 23 1660-63 Kadı Fazlullah’ın to- önem kazanmıştır. runlarından Kutbeddin ve Seydi izlenimleri: “Büyük gemiler, kayık- 1651 Pierre de Coneille, “Nicomé- Çelebi Gebze’de bir zaviye ve kü- lar ve İstanbul tüccarlarının diğer de” adlı trajedik tiyatro oyunu ya- tüphane yaptırarak buraları vak- tekneleri İzmit’te inşa ediliyor, an- zar ve eser Paris’te basılır. Eserin fetmişlerdir. Kutbeddin Çelebi cak sivil ya da askerî büyük gemile- konusu: Babası tarafından ölü- Vakfı’nın geliri 106.449, gideri de rin yapımında çok iyi değiller. Bu- me mahkûm edilen II. Nikome- 105.701 akçedir. Giderin 41.520 rada çok yüksek bordalı, oldukça des’in, babası Prusias’ı yakalaya- akçesi (%39) zaviye grevlilerinin büyük tekneler ve kolay kullanıla- 36 rak, ileri gelenler önünde idam ücretleri, 25.175 akçesi (%24) za- bilen yelkenliler inşa ediliyor.” ettirmesidir.24 hire masrafı, 39.006 akçesi de 1679-82 Kutbeddin Çelebi Vak- (%37) İzmit’teki hamam ile Here- 1654 IV. Mehmet döneminde Sa- fı’nın geliri 56.588, gideri de ke’deki değirmenin bakım ve tamir karya-İzmit Kanalı projesi yeni- 51.520 akçedir. Giderin 39.240 ak- masrafından ibarettir.29 den ele alındı. Hindioğlu adında çesi (%76) zaviye grevlilerinin üc- bir mühendis, yöreye gönderilerek 1662-63 İlyas Bey’in damadı ol- retleri, 8.960 akçesi (%17) zahire keşif yaptırıldı. Hindioğlu, yaptığı duğu rivayet edilen30Kadı Fazlul- masrafı, 3.320 akçesi de (% 0,6) araştırma sonunda sunduğu bir ra- lah Efendi’nin kurduğu vakfın geli- İzmit’teki hamam ile Hereke’deki porda kanal açılması sırasında aşıl- ri 156.995 akçe, gideri ise 156.419 değirmenin bakım ve tamir mas- ması güç gür ormanlar yüzünden akçedir. Çeşitli yerlerde mal varlı- rafından ibarettir. Bu dönemde büyük güçlüklerle karşılaşılabilece- ğı olan vakfın 16. Yüzyılda tarlala- gelir fazlası olarak 5.068 akçesi 37 ğini ve yöredeki birçok köyün, çift- rı, pek çok dükkânı, bir bağı, bah- bulunmaktadır. liğin, meranın sular altında kalarak çe yeri, bostanlığı, dolap kuyusu ve 1683 İzmit’e gelen IV. Murat üç büyük zarar göreceğini belirttiğin- bir hanı vardır.31 gün süreyle kalmış ve tütün yasağı- de kanal yapımından vazgeçildi.25 na uymayanları cezalandırmıştır.38 ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 TARİH ‹ 152 153 ›

1687 Gebze menziline kayıtlı bey- 5.400; dört müezzinin her biri- tersanesi Küçük Hüseyin Paşa ta- gir adedi 15 olup bunun 1.500 ku- ne 1.800; sermahfil ve devirhana rafından esaslı bir dönüşümden ruş (180.000 akçe) gideri olmakta; 1.800, devirhana 1.080; cami de- geçirilip kürekli gemi yapan tez- bu gidere karşılık 180.000 akçelik virhanına 1.080; cami mektep mu- gâhlar kaldırılarak kalyon yapımı- muafiyet için 17 köy reayası, Geb- allimine 1.080; eczacıya 720; cami na başlandı.49 ze kasabasından 15 nefer, 25.000 devirhanına 720; cami hanı görev- 1697 Avârız Defteri’ne göre İz- akçe Şile nahiyesinden imdadi- lisine 720; 2 cami görevlisine ayrı mit’in mahalle sayısı 20’dir. Adları: ye ve 37.500 akçe ada nahiyesin- ayrı 1.080; cami görevlisine 1.800; Ömer Ağa, Kertil, Depecik, Kara- den imdadiye, gidere karşılık gelir cami serracına 1.080; vakıf mekte- baş, Hacı Hasan, Veli Hoca, Ahme- gösterilmiştir.39 bi muallimine 1.800; vakıf türbesi dcik, Debbağhâne, Çarşu, Şeyhler, türbedarına 720; 36 adet cüz oku- 1690 İzmit’teki medresede görev- Baş Çeşme, Tulkuk, Câmi-i Şerif, ma görevlisine 360, 720 ve 1.080 li sayısı 7’den 8’e çıkmış ve görevli- Hacı Hürrem, Akça Mescid, Ham- arasında değişen miktarlar; müez- lere gündelik ödenen akçe yine 65 za Fakı, Durgut, Karaburç, Rûmi- zine 1.080; aşırhana 360; hanlar olarak kalmıştır.40 yan, Cemâat-i Yahudiyân. Ken- şeyhine 2.160; 6 müsebbihana 360 tin yaklaşık nüfusu 3.600’dür. 1690 Sultan II. Süleyman, Haziran akçe verilmekte olup toplam yıllık Bunun 840’ını gayrimüslimler ayında İmre Thököly’yi Erdel Hü- gideri ise 77.400 akçedir.47 oluşturmaktadır. Bunlar arasında kümdarı olarak atadı.41 1694-1848 Gebze Kazası’nda zi- Cemâat-i Yahudiyân şeklinde be- 1691 Gebze menziline kayıtlı bey- raat, üretim yapısı, tımar sistemi, lirtilen Musevi cemaati, yalnızca gir adedi 8 olup bunun 1.160,4 üretim ilişkileri alanında Divan’a 20 hanedir.50 kuruş (139.248 akçe) gideri yapılan başvuruların toplam sayısı 1697 İzmit’in nüfusu 3.600.51 bulunmaktadır.42 774’tür. Davanın 246’sında askeri zümre (kamu görevlisi), 454’ünde 1698 Gazi (Çoban) Mustafa Pa- 1692 Gazi (Çoban) Mustafa Pa- şa’nın Gebze’de kurduğu vakfın şa’nın Gebze’de kurduğu vakfın reaya, 44’ünde ise vakıflar davalı Gebze ve Eskişehir’deki imaretin- geliri 950.922, gideri 759.520, ge- durumdadır. Davalar arazi sınırı, de, medrese ve camilerinde görev- lir fazlası da 191.402 akçedir.43 Va- tasarruf hakkı, elde edilen ürün ve 48 li bulunan duacı (duagûyan) ve hiz- kıf giderlerinin önemli bir bölümü vergiler üzerinde yoğunlaşmıştır. metlilerin (hüddâm) sayısı 307’dir. medrese ve cami görevlilerine ya- 1695-1703 İzmit tersanesi XVII. Bunların yıllık maaş giderleri ise pılan maaş ödemelerinden oluş- yüzyılda Köprülüler devrinde ge- 393.120 akçeyi bulmaktadır. Gi- maktadır. Medrese görevlilerine nişletilmiş ve Venedik donanma- derleri azaltmak amacıyla 87 kişi- 13.400, cami görevlilerine 77.400 sına karşı savaşan gemilerin bir nin görevlerinin sona erdirilmesi- akçe ödenmiştir. Müderris, muîd bölümü burada yapılmıştır. Sul- ne karar verilmiştir.52 (müderris yardımcısı), hâfız, bev- tan II. Mustafa döneminde İzmit vâb (kapıcı) ve ferrâş (temizlikçi) gi- bi görevlilere ödenen maaş 20.880, öğretim gören talebelere de 13.500 akçelik ödeme yapılmaktadır.44 1692 Paye bakımından Gebze (Ço- ban Mustafa Paşa) Medresesi ellili (50 akçelik) medreselerdendir. Ku- ruluşundan bu yıla kadar medrese- nin ellili oluşu devam etmektedir.45 1692 Mevlana Efendi, Gebze (Ço- ban Mustafa Paşa) Medresesi’nde müderrislik yapmıştır.46 1692 Gebze (Çoban Mustafa Paşa Vakfı) Medresesi ve Cami görevli- lerine yapılan yıllık maaş ödeme- leri (akçe): Müderris 18.000; mü- derris yardımcısı (muid) 900; hafız 540; medrese talebeleri 13.500; kapıcı ve temizlikçilere 1.440; vaiz, imam, hatip ve dersiâma ayrı ayrı olmak üzere 3.600; vakıf şeyhine Kaynakça 1. Afyoncu, Erhan, “Açılış Oturumu”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, Kocaeli: KBBKY, 2014. 2. Baltacı, Cahit, 15-16. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul: İrfan Matbaası, 1976. 3. Bostan, İdris, “İzmit”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2001, c.XXIII. 4. Bostan, İdris, Osmanlı Bahriye Teşkilatı: XVII. Yüzyılda Tersane-i Amire, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1992. 5. Çakır, Merve, “Osmanlı Şehir Tarihinin Arşiv Kaynakları: İzmit Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, M.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2006. 6. Çapraz, Hüseyin Şevket Çağatay, “Orta Macar Krallığı’ndan İzmit’e İmre Thököly”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, Kocaeli: KBBKY, 2014. 7. Çelik, Gülfettin, 16-19. Yüzyıl Gebze, Gebze: Gebze Belediyesi Yayını, 2003. 8. Dölen, Emre, “Osmanlı Döneminde Kocaeli’ndeki Sanayi Kuruluşları”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, Kocaeli: KBBKY, 2014. 9. Erdoğan, Meryem Kaçan ve Meral Bayrak, “Akçakoca Ailesinden Hayırsever Bir Devlet Adamı: Fazlullah / Efdal Paşa Ve Gebze’deki Hayratı”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, Kocaeli: KBBKY, 2014. 10. Ergin, Osman Nuri, Türkiye’de Hanlar Kervansaraylar Oteller ve Çeşitli Barınma Yerleri, İstanbul: MBB Yayınları, 2013. 11. Eriş, Metin (ed.), Sakarya, Sakarya: Sakarya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Neşriyatı, 2013. 12. Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, haz. Z.Kurşun, S.A. Kahraman, Y. Dağlı, İstanbul: YKY, 1999, c.II. 13. Evliya Çelebi, Seyahatname, İstanbul: İkdam Matbaası, 1314, c.III. 14. Galitekin, Ahmed Nezih, İzmit Mehmed Bey Nam-ı Diğer Fevziye Câmi’-i Şerifi, İstanbul: Gölcük Belediyesi Kültür Yayınları, 2002. 15. Grelot, Guillaume Joseph, Relation Nouvelle d’un Voyage de Constantinople-İstanbul Seyahatnamesi, İstanbul: y.y. 1998. 16. Güran, Tevfik, Ekonomik ve Mali Yönleriyle Vakıflar, İstanbul: Kitabevi, 2006. 17. İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), çev. Ruşen Sezer, İstanbul: YKY, 2003. 18. İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu: Toplum ve Ekonomi, İstanbul: Eren Yayınları, 1996. 19. Kaya, Şennur, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e İzmit, Kocaeli: KBBKY, 2009. 20. Koca, Yasemin Nemlioğlu, “Kocaeli Limanlarının Tarihsel Gelişimi Ve Deniz Ticareti”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, Kocaeli: KBBKY, 2014. 21. Özel, Sabahattin ve Safiye Kırbaç, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Sakarya İlinde Mülki Yapı”, Sakarya İli Tarihi, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, 2005. c.II. 22. Subaşı, Turgut, “Sultan Abdülmecid Döneminde Kocaeli”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, Kocaeli: KBBKY, 2014. 23. Türkiye Literatür Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 2005, c.III, Sayı 6. 24. Türkmen, Mustafa Nuri, “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Osmanlı Ordusuna Kocaeli Bölgesinden Yapılan Lojistik Destekler”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, Kocaeli: KBBKY, 2014. 25. Ulugün, F. Yavuz, Kocaeli ve Çevresi Tarihi Bithynia Arkeolojik Epigrafik Nümizmatik Bibliyografyası, İzmit: KYÖDY, 2006. 26. Ürkmez, Engin, İzmit’te Türk Eserleri, Kocaeli: KBBKY, 2014. Arşiv BOA. DMKF. nr. 27453/31. BOA. DMKF. nr. 27466. BOA. EV. HMH. nr. 407, 3178, 8125 ve 677. BOA. EV. HMH. nr. 645. BOA. MAD. nr. 6572. ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 TARİH ‹ 154 155 ›

BOA. MAD. nr. 19156. BOA. MAD. nr. 4108, 4030, 4034 ve 8480. BOA. Tapu Defteri, nr. 733. Topkapı Arşivi, nr. 7003. Dipnotlar 1 Gülfettin Çelik, 16-19. Yüzyıl Gebze, (Gebze: Gebze Belediyesi Yayını, 2003), s.25. 2 Meryem Kaçan Erdoğan Ve Meral Bayrak, “Akçakoca Ailesinden Hayırsever Bir Devlet Adamı: Fazlullah/ Efdal Paşa Ve Gebze’deki Hayratı”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, (Kocaeli: KBBKY, 2014), s.213-15. 3 Sabahattin Özel ve Safiye Kırbaç, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Sakarya İlinde Mülki Yapı”, Sakarya İli Tarihi, C.2, (Sakarya: Sakarya Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, 2005), s. 250’yi zikreden Turgut Subaşı, “Sultan Abdülmecid Döneminde Kocaeli”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, (Kocaeli: KBBKY, 2014), s.674. 4 Şennur Kaya, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e İzmit, (Kocaeli: KBBKY, 2009), s.19. 5 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu: Toplum ve Ekonomi, (İstanbul: Eren Yayınları, 1996), s.40. 6 İdris Bostan, “İzmit”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA) (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2001), c.XXIII, s.539’u zikreden Kaya, s.30. 7 Erhan Afyoncu, “Açılış Oturumu”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, (Kocaeli: KBBKY, 2014), s.45. 8 Kaya, s.27. 9 Tevfik Güran, Ekonomik ve Mali Yönleriyle Vakıflar, (İstanbul: Kitabevi, 2006), s.69. 10 Engin Ürkmez, İzmit’te Türk Eserleri, (Kocaeli: KBBKY, 2014), s.145. 11 F. Yavuz Ulugün, Kocaeli ve Çevresi Tarihi Bithynia Arkeolojik Epigrafik Nümizmatik Bibliyografyası, (İzmit: KYÖDY, 2006), s.189. 12 Kaya, s.26. 13 Kaya, s.27. 14 Çelik, s.13. 15 BOA. DMKF. No: 27453/31’i zikreden Çelik, s.106. 16 BOA. MAD. No: 19156’yı zikreden Çelik, s.106. 17 Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, haz. Z.Kurşun, S.A. Kahraman, Y. Dağlı, (İstanbul: YKY, 1999), c.II, s.39’u aktaran Kaya, s. 32. 18 Kaya, s.33; Yasemin Nemlioğlu Koca, “Kocaeli Limanlarının Tarihsel Gelişimi Ve Deniz Ticareti”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, (Kocaeli: KBBKY, 2014), s.857’de Seyahatname’den aktardığı İzmit şehrine ait bilgiler ise şöyledir: “Kocaeli ile İzmit şehri Sakarya Irmağı, Karadeniz ve İzmit Körfezi arasında bir ada gibi kalmış. Sonra İstanbul tekfuru Konstantin, Sapanca halicini kapatıp İzmit’i ada olmaktan kurtarmış. Ama yine Osmanlı Devleti ister ve Sapanca Gölü’nü İzmit Körfezi’ne akıtırsa 1 kantar odun 5 akçeye, 1 tahta 2 akçeye düşer ve bütün İzmit gemileri ta Düzce’ye kadar pazara yanaşıp orası bender iskele olur. Bu İzmit Kalesi içinde dizdarı ve neferleri var ise de içi gemi alayı ve kerestelerle doludur. Zamanımızda burası 3 tuğlu vezirlere arpalık olarak tahsis edilirdi. Padişah tarafından 246.526 Hass-ı Hümayunu, 25 zeâmeti, 187 tımarı, çeribaşısı ve alay beyi vardır. 350 akçelik itibarlı kazadır. Kadılığı senelik 5.000 olur. Paşalığı senede 20.000 kuruşa varır, mamur ve bakımlı büyük bir şehirdir. İskelesi büyük bir limandır. Sayısız tüccarı vardır. Ayan ve eşrafı çoktur. Çoğu kereste tüccarıdır ki, çeşit çeşit ipekli elbiseler giyerler. … 3 mahallesi Hıristiyan, 1 mahallesi Yahudi’dir. 23 cami vardır. Hanların en mükemmeli 70 ocak bir handır ki Pertev Paşa misafirhanesidir. Hanlardan başka iskele başında sayıları 200 bulan kereste ve diğer eşya depoları vardır.” 19 1 kuruş= 120 akçe hesabıyla 20 BOA. MAD. No: 4108, 4030, 4034, 8480’i zikreden Çelik, s.108. 21 BOA. DMKF. No:27466, s.6-21.’den Aktaran Ahmed Nezih Galitekin, İzmit Mehmed Bey Nam-ı Diğer Fevziye Câmi’-i Şerifi, (İstanbul: Gölcük Belediyesi Kültür Yayınları, 2002), s.15. 22 İdris Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilatı: XVII. Yüzyılda Tersane-i Amire, (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1992), s.19’u zikreden Turgut Subaşı, “Sultan Abdülmecid Döneminde Kocaeli”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, (Kocaeli: KBBKY, 2014), s.685: “1766 depreminde hasar gören tersane, bir müddet kullanılmamıştır. III. Selim döneminde, Kaptan-ı Derya Hüseyin Paşa tarafından yeniden düzenlenmiş, fakat XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde yangın geçirmiştir. 1766 depreminde hasar gören tersane, bir müddet kullanılmamıştır. III. Selim döneminde, Kaptan-ı Derya Hüseyin Paşa tarafından yeniden düzenlenmiş, fakat XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde yangın geçirmiştir. XIX. yüzyılda tersanede gemi inşa tekniklerindeki değişeme bağlı olarak düzenlemelere gidilmiştir. II. Mahmud döneminde Amerikalılarla yapılan iktisadi ve ticari antlaşmaya göre, Amerikalıların bilgisinden faydalanılarak inşa edilecek yeni tip gemilerin makine aksamı dışında geri kalan bölümleri, Türk tersanelerinde üretilecektir. 8 Ocak 1832 tarihli Sinop, İzmit, Gemlik gibi tersanelerde yeni usulle inşa edilecek gemiler hakkında bir nizamname hazırlanmıştır. Hünkâr Sarayı yakınlarında bulunan İzmit Tersanesi’nin eski şekli kesin olarak bilinmemekle beraber, Köprülüler döneminde kısmen genişletildiği ve 1838’de büyük ölçüde onarıldığı bilinmektedir. Avni Öztüre’nin verdiği bilgiye göre İzmit Tersanesi II. Mahmud döneminde Ahmet Fevzi Paşa tarafından yenilenmiş, yenilenen tersanenin açılışına Padişah bizzat gelmiştir. II. Mahmud döneminde yapılan onarıma dair tersaneye 1838-1839 tarihli kitabe de eklenmiştir. II. Mahmud döneminde eklenen 1838-1839 tarihli kitabede tersanenin çevresinin, yapımından üç yıl önce Sultan tarafından görülen lüzum üzerine duvarla çevrildiği belirtilmektedir.” 23 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), (çev. Ruşen Sezer, İstanbul: YKY, 2003), s.152. 24 F. Yavuz Ulugün, Kocaeli ve Çevresi Tarihi Bithynia Arkeolojik Epigrafik Nümizmatik Bibliyografyası, (İzmit: KYÖDY, 2006), s.33: “Olay MÖ. 2. Yüzyıl ortalarında Anibal’ın kısa bir süre önce burada ölmesi sonrasında Bithynia’da geçer. Prusias’ın iki oğlu vardır. Birincisi gururlu ve Anibal’dan eğitim almış olan Nikomedes. Diğeri ise ikinci karısı ve Roma elçisi Flaminus’un etkisi altındaki Arsinoe’den olma, Roma’da eğitim görmüş Attalos (gerçek adı Sokrates). Bu arada genç Armenia kraliçesi (aslında Kapadokya kraliçesidir) Laodice de, babasının çok güvendiği Prusias’ın sarayındadır ve iki kardeş de kendisine âşık olmuşlardır. Ancak o, büyük kardeş Nikomedes’i sevmiştir. Nikomedes, kendisine silahsız olarak huzuruna gelmesini emreden ancak pusu kurdurmuş olan babasına kızarak sarayı terk eder. Laodice ise densiz davranışı yüzünden onu eleştirir. Üvey annesi Arsinoe ise kendi oğlunun tahta geçişini garanti altına almak için amacıyla Nikomedes’i lanetler. Nikomedes, üvey annesinin gönderdiği suikastçıları yakalar ve adalet istemek üzere geri dönerek onları şaşırtır. Laodice ise onunla birlikte savaşmak, gerekirse de ölmek üzere yemin etmiştir. Bu arada Attalos, aşkını Laodice’ye yeniler ama alaycı bir horlama ile karşılaşır. Aslında Arsinoe, sahte suikastçılar göndererek Nikomedes’i geri dönmeye tahrik etmiş böylece Kral’a ve Romalılara karşı savaşmak zorunda kalarak kaybedeceğini, sonucunda kendi oğluna tüm yolların açılacağını ummuştur. Nikomedes, üvey kardeşi Attalos’un, Romalıların yanında yer almasına rağmen karşı koyar. İhtiyar kral Prusias, büyük oğluna bırakmak üzeredir. Ancak, Roma artık Armenia kralıçesi ile evlenerek güçlenmiş olan Attalos’u terk etmiştir. Roma, Bithynia ve Armenia’nın birleşmesini istememektedir. Halk, Nikomedes’in etrafında toplanarak Prusias’ı tahttan indirirler. Oyun, Roma’nın entrikaları ile devam eder…” 25 Metin Eriş (ed.), Sakarya, (Sakarya: Sakarya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Neşriyatı, 2013), s.27. 26 Evliya Çelebi, Seyahatname, (İstanbul: İkdam Matbaası, 1314), c.III, s.15’i zikreden Osman Nuri Ergin, Türkiye’de Hanlar Kervansaraylar Oteller ve Çeşitli Barınma Yerleri, (İstanbul: MBB Yayınları, 2013), s.34. 27 Ürkmez, s.198. 28 Ulugün, s.33. 29 Çelik, s.48. 30 Çelik, s.45. Fakat daha çok kaynak, İlyas Bey’i Akçakoca’nın oğlu, Kadı Fazlullahı da, İlyas Bey’in oğlu olarak gösterir. 31 BOA. Tapu Defteri, No:733, s.448’i zikreden Çelik, s.45. 32 BOA. MAD. No: 4108, 4030, 4034 ve 8480’i zikreden Çelik, s.108. 33 Çelik, s.108. 34 Merve Çakır, “Osmanlı Şehir Tarihinin Arşiv Kaynakları: İzmit Örneği”, (Yüksek Lisans Tezi, M.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2006), s.17. 35 BOA. MAD, no: 6572, s. 82’yi zikreden Mustafa Nuri Türkmen, “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Osmanlı Ordusuna Kocaeli Bölgesinden Yapılan Lojistik Destekler”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, (Kocaeli: KBBKY, 2014), s.607. 36 Guillaume Joseph Grelot, Relation Nouvelle d’un Voyage de Constantinople-İstanbul Seyahatnamesi, (İstanbul: 1998)’i zikreden Yasemin Nemlioğlu Koca, “Kocaeli Limanlarının Tarihsel Gelişimi Ve Deniz Ticareti”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, (Kocaeli: KBBKY, 2014), s.859: “Ben orada iken 3 yılda ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 TARİH ‹ 156 157 ›

tamamlanan 2 tanesi, ilk yolculuklarını yapmak üzere İstanbul’a yükleme yapmaya gönderildi. Bu ikisi şehir halkının büyük ilgisini çekmişti, limandaki diğer teknelerin her biri onların yanında bir kayık gibi kalmıştı. Onları iskeleye ya da camiye yakın limana çekmişler ve Mekke’ye doğru çevirmişlerdi. Yeni teknelerde gelenek olduğu üzere mahalle imamı gelerek açılış duasını yapmıştı. Her ikisi de demir alarak Mısır’a doğru yola çıkmışlar, ancak Çanakkale Boğazı’nı geçtikten hemen sonra Maltalı bir korsan yollarını keserek mürettebatı ile Malta’ya götürmüştü.” 37 Çelik, s.48. 38 Çakır, s.20. 39 Çelik, s.108. 40 Tevfik Güran, Ekonomik ve Mali Yönleriyle Vakıflar, (İstanbul: Kitabevi, 2006), s.69. 41 Gyula Nagy, “Czegei Vass György és Vass László Naplói 1659-1739”, Magyar Történelmi Évkönyvek és Naplók A XVI-XVIII. Századokból, (Budapest: 1896), c.III. s. 35; Lajos Fekete, “A Rákóczi-Aspremont-Levéltár Török Iratai”, Levéltári Közlemények, 13 (1935), s. 127; Géza Dávid, A Hódoltság Török Forrásai Nyomában, (Budapest: 1993), s. 433’ü zikreden Hüseyin Şevket Çağatay Çapraz, “Orta Macar Krallığı’ndan İzmit’e İmre Thököly”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, (Kocaeli: KBBKY, 2014), s.593. 42 Çelik, s.108. 43 BOA. EV. HMH. No: 407, 3178, 8125 ve No:677’yi zikreden Çelik, s.55. 44 Çelik, s.61. 45 Topkapı Arşivi, No:7003’ü zikreden Çelik, s.61. : “Osmanlı medreseleri, müderrislerin aldığı maaşa göre yirmili, otuzlu, kırklı ve ellili olarak sınıflandırılmaktadır. 1692 yılında müderrisin yıllık olarak aldığı maaş 18.000 akçe olduğuna göre, 360 gün hesabıyla günlüğü 50 akçeye tekabül etmektedir.” Bu da, müderrisler için medresenin yüksek gelirli bir kurum/vakıf olduğunu, dolayısıyla bir cazibe merkezi olduğunu göstermektedir. Aylığı kuruş cinsinden hesapladığımızda (1 kuruş=160 akçe) 18.000 akçenin 112,5 kuruş yaptığını, aylık maaşının da 9,375 kuruşa denk geldiği söylenebilir. 46 Cahit Baltacı, 15-16. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, (İstanbul: İrfan Matbaası, 1976), s.320-322’yi zikreden Çelik, s.61. 47 BOA. EV. No:677’yi zikreden Çelik, s.62. 48 Çelik, s.20-21. 49 Emre Dölen, “Osmanlı Döneminde Kocaeli’ndeki Sanayi Kuruluşları”, I. Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, (Kocaeli: KBBKY, 2014), s.694. 50 Kaya, s.31. 51 Afyoncu, s.45. 52 BOA. EV. HMH. No: 645’i zikreden Çelik, s.56. Kısaltmalar BOA Başbakanlık Osmanlı Arşivi c. Cilt DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi haz. Hazırlayan KBBKY Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları KYÖDY Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği Yayınları MBB Marmara Belediyeler Birliği TALİD Türkiye Literatür Araştırmaları Dergisi TTK Türk Tarih Kurumu YKY Yapı Kredi Yayınları Geleceğin Şehri Sempozyumu’ndan Notlar

Doç. Dr. Aynur CAN Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Esenler Şehir Düşünce Merkezi Bilim Kurulu Üyesi ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 158 159 ›

Hölderlin’in ifadesi ile “insan şairce barınır yeryüzünde”. Şehir çöp, çukur, beton, kaldırım taşından öte yaşam kalitesini yükseltebilecek, insan odaklı yaklaşımlar üretebilecek, hikmetin aydınlığını hissettirecek bir merkez olmalı, aydınlık ufuklar sunmalı insana.

u yazıda Esenler Şe- hir Düşünce Mer- kezi ve Yıldız Tek- nik Üniversitesi işbirliği ile 24-25 B Aralık 2014 tarih- leri arasında gerçekleştirilen Gele- ceğin Şehri Sempozyumundan çı- karılan notlar aktarılmaktadır. Bu bilgi şöleni şehir üzerine zihin ta- zeleyen egzersizler biriktirdi. Şeh- rin ne olduğundan çok ne olma- dığı da konuşuldu. Çetin sualler, yapıcı eleştiriler, güzel niyetler, iyi temenniler ile buluşarak bilim in- sanlarının, kent yöneticilerinin, uygulamacıların, öğrencilerin ve Esenler halkının bir araya geldiği bir kaynaşma ortamı oluşturdu. İlk gün protokol konuşmaları ile başladı. Buradan çıkan şehir res- mi betimlenmeye değerdi. Hölder- lin’in ifadesi ile “insan şairce barınır hikmetin aydınlığını hissettirecek sorunlarımızla harmanlayan “Ba- yeryüzünde”. Şehir çöp, çukur, be- bir merkez olmalı, aydınlık ufuk- karsan şehir, bakmazsan mega köy ton, kaldırım taşından öte yaşam lar sunmalı insana. Şehir nasıl olu- olur”, “Köy damlaya damlaya şehir kalitesini yükseltebilecek, insan şur sualine mizah katan cevap- olur” ifadeleri İstanbul kentleşme odaklı yaklaşımlar üretebilecek, lar verildi. Atasözlerimizi çağdaş problemine dokunuyordu. Değer katmak, değer üretmek sorunu vardı şehirlerimizin. Ruhunu ara- yan, dinginliği hayal eden, ruhla- rımızı dinlendirebileceğimiz şehir- lerdi özlenen. Protokol konuşmalarının ardından sempozyum Geleceğin Şehri: Sür- dürülebilirlik ile Mimari ve Kent- sel Tasarım başlıklı oturumlar ile devam etti. Daha sonra aktarılacak ilk gün oturumlarının akşamında Başbakanımız Prof. Dr. Ahmet Da- vutoğlu Hocamız akşam yemeğine eşlik eden güzel bir şehir estetiği dersi sundular. Zamana, mekâna ve insana se- lam ederek açılan bu ders, şehir- lerin estetiğinin belirlenmesinde coğrafik ve topografik konumlan- manın ayırıcı vurgusuna yer açar- ken zamanı, çağın ruhunu ifade ona göre biçim verirsiniz” sözleri “Şehre nasıl davranıyoruz?” suali- eden kategorilerle yorumlamakta İstanbul’u kadimden moderniteye ne cevap aramayı önererek başladı. idi. Kadimi olan şehirlere dikkat ve postmoderniteye geçişin imti- Enerji verimli binaların yerleşim kesilen bu anlatı, kadimi yücelt- han yeri olarak yorumlamaktadır. ve tasarım esaslarına yer verilerek, mekten öte modernite eleştirisine “Kendi ben idrakimiz ile mekânın enerji verimliliği bilinci ile yeşil yer açarak bu olguya geçişte kay- idraki ve şehrin idraki arasında an- alanlardan ve güneşten yararlanıl- bedilenlerin altını çiziyordu. Şe- lam kurmak zorundayız… Şehre ması ve yöntemleri açıklandı. Ya- hir ve medeniyet ilişkisini üç ayrı hükmetmeyelim. Diz çökelim şeh- şanabilir şehirlere doğru yol almak bağlamda ele almayı önermektey- rin önünde… bir kere değil, yüz ke- için şehrin doğal ortamı kuşatan, di. Şöyle ki: Medeniyet kuran şe- re, bin kere, diz çökerek şehirden sarmalayan özelliklerine değinil- hirler, medeniyetler kurulan şe- ders almayı öğreneceğiz” sözleri- di. Fiziksel doğal ortamın sürdü- hirler ve medeniyetler tarafından nin şiirsel akışı doğrudan alıntıyı rülebilirliği konusu sosyal boyu- dönüştürülen şehirler. Bir şehrin zorunlu kılmakta. Geleceğin şehri- tu ile sürdürülebilirlik bağlamında ufuk çizebilmesi için insanlara ve ni düşünüşte yeni nesiller için şe- da tartışıldı. Şehrin taşıdığı hafıza geleceğe o şehir kadimi, moderni- hir bilincinin geliştirilmesi, şehri unsurlarına, cemiyetin devam fik- teyi ve küreselleşmeyi görmüş ol- değiştirmek için onu görme biçimi- rine, nispet ve iktifa meselesine ve malıydı. Küreselleşmeyi postmo- nin değiştirilmesi zihin gözümü- estetik ölçütlere yer verildi. Hızlı dernite olarak düşünebileceğimiz zün gönül gözüne açılması öğüdü ve basınçlı göçle oluşan alanlar göl- kanaatini taşımaktayım. “Şehri siz ve duası ile nihayete erdi Hocamı- ge şehirler betimlemesi ile Türki- şekillendiremezsiniz. Şehri şekil- zın sözleri. ye ve Brezilya örneklerine yer açıl- lendiren ruhu idrak edersiniz ve dı. Bu alanlarda çelik kullanmadan basit günlük malzemelerle barınak üretimi tartışıldı. Özgün, esnek, Değer katmak, değer yenileyici, ekolojik, yerel, sade, üretmek sorunu vardı fonksiyonel ve düşük maliyetli ko- şehirlerimizin. Ruhunu nut üretimi konuşuldu. Sürdürü- arayan, dinginliği lebilir gelişme düşüncesi ekolojik hayal eden, ruhlarımızı açıdan ve yapı tasarımlarına yan- dinlendirebileceğimiz sımaları açısından zengin bir gör- sel malzeme ele alındı. Evrensel şehirlerdi özlenen. tasarım prensipleri doğadan esin- lenerek geliştirilen tasarım süreç- leri ve farklı yaklaşımlar açıklandı. Geleceğin Şehri: Sürdürülebilirlik “Tasarım görünmezdir ta ki başa- konu başlıklı bilimsel etkinliğimiz rısız olana kadar” sözü tartışmaya ŞEHİR DÜŞÜNCE DERGİSİ 2015-6 ‹ 160 161 ›

gerçeklik kadar mizah kattı. En az kentlerine yönelik temel kavramlar duruldu. Böylece yönetişim me- enerji ile enerji etkin yapı, doğa ve ilkelere yer verildi. Kavranabilir kanizmasının geliştirilmesi kadar dostu yapıların üretilmesi uyum- kent, yaşanabilir ideal şehir kav- sosyal ahlakın geliştirilmesinin lu şehir kavramlaştırması içinde ramlaştırmaları ile insan ölçeğin- önemi vurgulandı. Son olarak gele- açıklandı. de ve insan öncelikli kent söylemi ceğin şehirlerinde araç ve trafik yö- sunuldu. İnsan-mekân ve insan-in- netimi İstanbul örneği üzerinden san ilişkisinin kent mekânında ge- araştırılarak sunuldu ve tartışıldı. liştirilmesinde ve sürdürülmesinde Son oturumumuz Geleceğin Şehri Evrensel tasarım yönetimlerin değişim kavramının Toplumsal Hayat ve Kültür başlığı- prensipleri doğadan kesinliğinin öngörüsü içinde hare- nı taşımakta idi. Bu etkinlikte ge- esinlenerek geliştirilen ket kabiliyeti geliştirmeleri gerek- leneksel çocuk oyunları ele alındı. tiği vurgulandı. Postmodern çağın tasarım süreçleri ve Oyun kültürünün çocuklara ve şe- bireyleri olarak arayışta olduğu- farklı yaklaşımlar hirlere yeniden kazandırılmasının muz kabulü ile modernitenin yö- açıklandı. “Tasarım önemi vurgulandı. Geleceğin şeh- netim yaklaşımının yanlışlarına rinde sosyal güvenlik meselesi geç- görünmezdir düşmeden, tarihi ve tecrübeyi göz miş perspektifi ile ele alınarak tar- ta ki başarısız önünde bulundurarak, köklerimi- tışıldı. İlerleyen sunumlarda kent olana kadar” sözü ze duyarlı olarak, tecrübeyi değer- yoksulluğu mercek altına alınarak li sayarak çağdaş koşulların okun- tartışmaya gerçeklik kentsel ayrışım süreçlerine yer ve- ması ile özgün yorumları içeren bir kadar mizah kattı. rildi. Kentlerdeki tehlikeli alanlar yönetim anlayışının geliştirilmesi konusuna yer açıldı. Bu sorunsal gereği ve süreci tartışıldı. Dünya Ankara ve Muğla örnekleri üzerin- Kentsel Forumu gündemi ele alı- Mimari ve Kentsel Tasarım başlık- den ele alındı. lı oturumda geleceğin şehrinin ta- narak kentle ilgili yeni öneriler su- sarımında “geleceğin şehri için ya- nuldu. Türkiye’de sosyal belediye- Sunumların bitiminin ardından rışmayla yap” sloganı ile yarışma cilik açısından gelecek öngörüleri Geleceğin Şehri Sempozyumu’nun önceliği ve usulünün önemine ge- açıklandı. Katılım, sürdürülebilir- iki gün süren genel değerlendir- niş yer açıldı. Kamunun mimarlık lik, sivil toplum kuruluşları yerel mesini içeren kapanış programı alanı ile diyalog kurmak durumun- yönetimler bağlamında ele alındı. ile etkinliğimiz nihayete erdi. Hep da olduğu vurgulandı. Türkiye’de Yönetim işlevini sadece yerel yö- birlikte nice verimli bilimsel etkin- özgün tasarımların gelişmesi için netimlerin sırtına yüklemek yerine liklere. Selçuklu ve Osmanlı şehri üzeri- sivil toplum ve sivil ruh boyutu ile ne çalışmaların yapılması ihtiyacı düşünce egzersizi önerilip bu işle- ve zorunluluğu dile getirildi. Ken- vin sivil toplum kuruluşları ile pay- di birikimimizin bilincinde olarak, laşılmasının zorunluluğu üzerinde özümüze dönerek çağımıza uyar- lamak meselesi tasarım boyutuna yansıtılmalı düşüncesi bütünsellik ilkesi çerçevesinde savunuldu. Te- orik alan ile pratik alan arasındaki açıklık, uçurum metaforu ile ifa- de edildi ve bu sorun üzerine tar- tışıldı. Kent içi ulaşım uygulama- larında toplu taşım odaklı gelişim yaklaşımına geniş yer açıldı. Sosyal sürdürülebilirlik konusu kamusal alan üzerinden yeniden tartışıldı. Geleceğin koşullarının değişmesi öngörüsü ile konut geliştirme bi- çimleri üzerinde duruldu. Sempozyumun ikinci günü Gele- ceğin Şehrinde Yönetim konulu gündemle başladı. Şehrin çok bo- yutlu, kapsayıcı ve disiplinler ara- sı çalışılması gereken bir olgu ol- duğuna dikkat çekildi. Geleceğin ŞehirKitaplığı

Şehir Tutulması Yazar: Cihan Aktaş Yayınevi: İz Yayınları Şehir Tutulması kitabında tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de yeniden yapılanmalar bağlamında toplumsal hareketlerin faali- yet alanı haline gelen şehirlerimiz, Cihan Aktaş'ın bakış açısından okuyucuya yansıyor. "Kalkınma odaklı şehir telakkisinin adaletsiz- liği, yıkıcılığı ve sürdürülemezliği konusunda hemfikir olduğumuz fakat sorunun çözümü için nasıl hareket edeceğimizi, hangi kökle- re döneceğimizi bilmediğimiz bugünlerde Cihan Aktaş, "medeniyet odaklı şehir anlayışı"na geri dönüş önerisinde bulunuyor.

Hankahlar Tarihi Yazar: Muhsin Keyani Çeviri: Ali Ertuğrul, Süleyman Gökbulut Yayınevi: Büyüyen Ay Yayınları Hankah dilimizde daha çok dergâh, tekke ve zâviye terimleriyle karşılamaya çalıştığımız yapılara verilen bir isim. Sufîlerin nazarın- da hankah mahallerinin çoğu İslâmî öğretimin ve eğitimin, nefis terbiyesinin ve aynı zamanda kendini bilmenin, Hakk'ı bulmanın ve tanımanın gerçekleştiği mekânlardır. Bu yapılar, hicrî dördüncü asırdan beri, gönül erlerinin ibâdet, çile, zikir, semâ ve seyr-ü süluk programlarının uygulandığı birer merkez işlevini görmüşlerdir. Muhsin Keyanî'nin, İslâm medeniyetinin bu ilim ve irfan kurumları- nı araştırdığı eseri Hankahlar Tarihi hem İslâm coğrafyasındaki ku- rumların izini sürüyor, hem de onları fonksiyonları, uygulamaları ve iç işleyişleri bakımından ele alıyor.

Tarihten Bugüne İSTANBUL KÜTÜPHANELERİ Mehmet Emin Gerger Gerger Yayınları "Tarihten Bugüne İstanbul Kütüphaneleri" adlı eseri, İstanbul'un en büyük ve en önemli kütüphanelerinin müdürleri ve yetkilileriyle İs- lam Medeniyetinde ve Osmanlı'da Kitabın, Kütüphanelerin, ilim ve araştırmanın yeri, tarihi serüveni, anlamı ve önemi üzerine yapıl- mış uzun mülakatlar, İstanbul'daki kütüphanelerin fotoğraf ve ad- resler, yediden yetmişe herkese kitabı ve kütüphaneleri sevdiren çok önemli uzman ilim adamlarımızdan tavsiyelerle dolu!..

ŞehirKitaplığı

Hafız Hakkı Paşa'nın Sarıkamış Günlüğü Yazar: Murat Bardakçı İş Bankası Kültür Yayınları Sarıkamış Muharebeleri'nin Enver Paşa'dan sonra gelen ikinci is- mi olan ve kendisi de Sarıkamış bozgununun hemen ardından can veren 3. Ordu Kumandanı Hafız Hakkı Paşa'nın Birinci Dünya Sava- şı'na girişimiz ile Şark Cephesi'nde uğradığımız büyük mağlubiye- ti anlattığı, askeri tarihimiz bakımından son derece önem taşıyan ama tam bir asır boyunca saklı kalan günlüğünün tam metni ve tıpkıbasımı.

Geleceğin Şehri Geleceğin Şehri Sempozyumu Bildirileri Esenler Belediyesi Şehir Düşünce Merkezi Şehir Yayınları Esenler Belediyesi'nin 24-25 Aralık 2014 tarihinde gerçekleştirdiği Geleceğin Şehri Sempozyumu bildirilerini ihtiva etmekte olan kita- bın arka kapağına sempozyuma katılan Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun şu ifadeleri alıntılanmış: Medeniyet kuran şehirler; ki Medine'dir, Roma'dır. Medeniyet tarafından kurulan şehirler; Bağ- dat'tır, İstanbul'dur, bir de medeniyetler tarafından dönüştürülen şehirler; yine Bağdat'tır, Kurtuba'dır, Granada'dır, Paris'tir. Ama me- deniyet tarafından dönüştürülen, farklı medeniyetleri yaşamış ve bütün dediğim süreçleri adım adım görmüş - kadimi, moderniteyi, küreselleşmeyi - şehirler, işte bu şehirler insanlığın geleceğini şe- killendirecek, insanlığın geleceğine ufuk çizecek şehirlerdir.

Haber - Duyuru 6. Türkiye Dergi Fuarı 12-17 Mayıs 2015

TÜRDEB (Türkiye Dergi Editörleri Birliği) tarafından organize edilen 6. Türkiye Dergi Fuarı, 12-17 Mayıs tarihleri arasında Sirkeci Tren Garı'nda gerçekleşecek. Onlarca derginin temsil edileceği, unutul- maz sayıların bulunacağı ve çeşitli yazarların katılacağı fuarı ziya- ret saatleri 09.30 - 21.00 olarak belirlendi. 6. Türkiye Dergi Fuarı Sirkeci'deki tarihi İstanbul Gar'ında önceki yıllardan farklı olarak bu yıl garın tamamı kullanılarak gerçekleştirilecek. Her yıl olduğu gibi bu yıl da, dergi severlerle buluşmayı amaçlayan Şehir ve Düşünce dergisi fuarda yerini alacak. Fuarla alakalı detaylı bilgi: http://www.turdeb.com Geleceğin

Şehri Şehir Yönetimi