Kasım 2016 Sayı: 01

SARIYER BELEDİYESİ KENT KÜLTÜRÜ VE YAŞAM DERGİSİ

Yakışıklı bir devrimcinin ardından

HALIL GENÇ VECDI ÇIRACIOĞLU NECATI GÜNGÖR SALİH BOLAT OKTAY TAFTALI BARIŞ PEHLIVAN MESUT KARA ZEYNEP ŞEN ZÜLFÜ LIVANELI BOB DYLAN AHMET ÜMIT ORHAN ALKAYA CEREN CANDEMİR editör Yeniden merhaba MÜSAİTSENİZ evlerinize yeni bir konuk gelecek; Yeşil Martı dergisi yabancınız değil, semtinizden. Mimari, çevresel, hele de tabiat ve kültürel değerleriyle yaşayan Sarıyer’in kentsel köylerini, çevresel kültürlerini ve yerelden kente; kültürü-sanatı söyleşmek üzere ilk sayımızla kapınızı çalıyoruz. Merhaba! “İnsan önce çevresinden ölür” demiş büyük şair Behçet Necatigil. Öyle ya, yaşadığımız semtler üzerine düşünmekte geç kalırsak uygarlığın kaynağı kentlerimizi nasıl koruyacağız? Kültürümüzü, nezaketimizi nasıl koruyacağız? Bunlar Tarık Akan ve Rutkay Aziz ile birlikte ’ın tekneyle Karadeniz’e açıldığı Tarabya’dan... (2015) olmadan nasıl mutlu olacağız?.. Yeşil Martı sadece sorular yöneltmek amacıyla çıkmıyor; şiarımız yaşayan semt kavramı! Semtlerin karakteristik özelliklerini ​Sevgili Sarıyerliler, hatırlamak... Çıkış noktamız, Boğazın karakteristik semti Sarıyer ve çevresi... SARIYER’imizin en önemli özelliklerinden biri​, hem önemli bir bölümünün ormanlık ve yeşil alanla ’un o yeşil-mavi kucağı... kaplı olması, hem de Boğaziçi’nin ve Karadeniz’in mavilikleri ile çevrili olmasıdır. Balık, yosun ve Kentler üzerine düşünmekte geç kalmadık, iyot kokan kıyılarımızın en önemli sembolleri arasında yeralan Martı da, ilçemizin simgesidir. bütün değerleriyle İstanbul’u yakalamak ve onu dönüştürmek için de. Yeşil Martı, İstanbul için sağlıklı kent düşüncesi Bu ilçeye hizmet verirken kendimiz için belirlediğimiz en önemli hedeflerden biri hiç kuşkusuz, kavramlarını anımsatıyor: Kentsel bozulmanın insan yaşamını temel alan ve insanın en temel ihtiyaçlarını tam anlamıyla sağlamaya yönelik belirtileri olan “rantiyeci”, “kuşatıcı” politikalardır. Kültür ve sanat da, bu ihtiyaçların en önde gelenleri arasındadır. gelişmenin yerine, “eleyici”, “ölçüt geliştirici” dönüşümleri hatırlatmak için var... Temel belediye hizmetlerini başarıyla yerine getiriyor, Sarıyer’in geleceğini inşa edecek Ve kentsel dönüşüm için ölçüt oluşturacak projeleri bir bir hayata geçiriyoruz. Tüm bunları yaparken son 7 yıldır sanatın hemen her şehir öyküsünü hep birlikte yazmaya davet dalında özellikle edebiyat alanında yaptığımız sayısız etkinlikle Sarıyer’imizi adeta bir “Kültür ve ediyor. Sanat Kenti” haline getirmenin de mutluluğu içindeyiz. İşte elinizde tuttuğunuz Martı Dergisi, * * * bu çabalarımızın bir ürününü oluşturuyor.

Yeşil Martı bir yaşam kültürü dergisidir. Eylül ayında aramızdan ayrılan, Türk Sineması’nın dev isimlerinden sevgili TARIK AKAN’ın da Yaşadığımız kente, bölgeye yayın yapsa da; sayfalarını onurlandırdığı Martı’nın içinde gezinirken, yukarıda sözünü ettiğim hedeflerin daha içeriğiyle, yazarlarıyla-çizerleriyle yerellikten bir anlam kazanacağına inanıyorum. öte, evrensel bir dergidir. En önemlisi de, dergimiz ortak bir kültürün ürünü olacak. Çağdaş ve demokratik yerel yönetimin öncü kenti haline getirme amacında olduğumuz Aynı bölgeyi yaşayanların birlikte üretimde bulundukları bir yayın organı... Çevresinden SARIYER’in kültür ve sanat çalışmaları arasında önemli bir yer tutmaya şimdiden aday olan Martı başlayarak mutlu ve huzurlu yaşayanların dergisinin, önümüzdeki aylarda da birbirinden özel konular, yazılar ve röportajlarla karşınızda yayın organı... Yeşil Martı, bulunduğumuz, olmayı sürdüreceğini müjdeler, hepinize barış, huzur ve mutluluk dolu günler dilerim. yaşadığımız çevreyi anlamlandırmamızda, tanımamızda bize eşlik edecek ve fikirlerimizi paylaşmamızda ortak bir mecra olacak. Salt evinizde yer açmak yeterli değil; sizler de yazdıklarınızla, çizdiklerinizle Yeşil Martı’ya katkı sağlarsanız -ki böyle olacağına inanıyoruz- işte o zaman gerçek anlamda buraya ait bir dergi olacak. Bizler, kültürel paylaşım olmadan, ortak bir yaşam kurmanın mümkün olmadığına inanıyoruz... Yeşil [email protected] * * * Sahibi: T.C. Sarıyer Belediyesi adına Kasım 2016 Sanal dünyadaki iletişimin istilasına ŞÜKRÜ GENÇ uğradığımız ve bunca teknolojik aygıtın Sayı: 01 baskın olduğu bir çağda, hâlâ kağıt ve Yayın Danışmanı Yayın Kurulu Yayın Koordinatörü Yapım CENGİZ KAHRAMAN Halil Genç ÖNDER KÖMÜR kalem ile sizlere ulaşmaya çalışmak elbette MAVİ MEDYA [email protected] [email protected] hayalperestliktir. Akıl kârı mı onu da İsmail Erdem Halaskargazi Cad. Badur İşhanı Vecdi Çıracıoğlu bilmiyoruz. Editör Görsel Yönetmen: No:20 K:7 Şişli 34371 İSTANBUL Filiz Coşkun ASLAN ÖZDEMİR MUSTAFA GÖKMEN Tel: 0212 241 21 39 Bizler sözün uçtuğuna yazının kaldığına Cengiz Kahraman [email protected] [email protected] inanan iflah olmaz hayalperestleriz! Kağıdın Aslan Özdemir Baskı dokusu olmadan, okumanın keyfi de olmaz! LM Basın Yayın Ltd. Şti. İlle de kağıt, ille de devrimci kağıt diyoruz!.. Alkop Sanayi Sitesi C5 Blok Bu davetsiz misafirliğimizden memnun Adres: Yaşar Kemal Kültür Merkezi, Derbent Mahallesi Akgün Caddesi No: 7-8 Hadımköy-İstanbul kalacağınızı umuyoruz. No: 1 Sarıyer / İstanbul www.sariyer.bel.tr Tel: 0212 251 57 54 Bir sonraki sayıda görüşmek üzere. n Yeşil SÖYLEŞİ ÖNCE DARBE, Nâzım Hikmet’in Türk ve dünya edebiyatın- BARIŞ PEHLİVAN daki önemi sizce nedir? SONRA NÂZIM FİLM Şöyle söyleyeyim tek cümleyle; bu yıllardır 12 Eylül’le ilgili bir senaryo çalışmanız bayrak olmuştur bizlere: Ne zaman ki yüreğin vardı... kararırsa, aç bir Nâzım oku! Bitirdim senaryoyu, şimdi para peşine koşuyorum. Bulabileceğimi ve Tarık Akan, Nâzım Hikmet’le nasıl 2006 sonunda başlayacağımı da tahmin tanıştı? ediyorum. O, Babam ve Oğlum filminin Gençlik yıllarındaydım, yani 21-22 yaşın- bir başka versiyonu. Benim hikayemin Babam ve Oğlum kadar duygusu var ama, dayım diye hatırlıyorum. Biraz o yaş için geç o kadar fazla değil. O dönemin gerçekçi ama, ben de geç başladım her şeye zaten. yüzünü bir senfoni müziğiyle anlatmayı Nâzım tutkum bir gece başladı. O gece sabaha tercih ettim. Başarabilirsem farklı bir 80 kadar bir kitabını bitirdim. Ondan sonra hepsi- eleştirisi çıkacak. Şayet bu yönetmenlik ni birden devirdim. Ben bu röportajla, ilk defa denememde başarılı olursam, ardından böyle Nâzım üzerine konuşuyorum. 15 yıldır kesinlikle bir Nazım filmi çekeceğim, ama vakfın içinde faal olarak çalışırım ama bu gibi ne olduğunu söylemeyeceğim. Ama onda röportajlar bana düşmez doğrusu, çünkü daha başarısız olursam, bitti. ustalarımız var, daha hocalarımız var. Onlar Fotoğraflar: Aysel Onur varken sıranın bana gelmiş olması demek, ya yaşlandım yahut da öyle bir şey oldu... Türkiye şayet, ve Moskova’dayız. Vakıf olarak Nâzım’ın mezarını ziyarete gitmiştik. Biz bir belgesel “YOL” FİLMİNDE İlk filmlerinizde genç kızların sevgilisi, Atatürk sonrası hazırlamak istiyorduk Nâzım Hikmet’le ilgili OYNAMADIĞI SAHNE zengin aile çocuğu bir Tarık Akan olarak demokrasideki ama, paramız pulumuz yok. Can Dündar da gözüküyorsunuz. Ama bir yandan da, gelmişti bizle beraber oraya. Orada yönetim Nâzım Hikmet’le tanışan bir Tarık Akan var bütün mücadeleleri kurulundan Kıymet Coşkun, Aydın Aybay ve o yıllarda... O filmleri oynarken, bir yandan yapabilmişse, bugüne ben ayaküstü toplantı yaptık ve bu belgeseli Nâzım Hikmet’i anlamaya çalışmak bir Can Dündar’a çektirmeye karar verdik. Can çelişki yaratıyor muydu içinizde? kadar demokrasiyi öyle da hemen seve seve kabul etti. Can çok Hayır; çünkü benim geliş kökenim de halkın veya böyle taşıyabilmişse önemli bir kişi; hem bir belgeselci hem de bir içinden, toplumun zor kesiminden olduğu için, altında Nâzım yatar. düşün adamı... Moskova’da Sovexport Film’in, YILLAR içinde Tarık Akan ile birçok kez bir anlamak çok daha rahat taşıyor. Birdenbire Bulgaristan’daki devlet arşivinin ve Azer- araya geldik. Mahkeme salonlarında yas- onunla öpüşebiliyorsun, onunla birleşebiliyor- Nâzım’ı sevenler, baycan arşivinin içine ben daldım. Can bir landığım omuz, hatalarda uyaran ağabey, sun çok rahatlıkla... Sonraki yıllarda araştırma- Nâzım’ı okuyanlar, yandan kişilerle röportaj yaparken, ben de anılarına başvurduğum kaynak oldu. CNN ların ve seviyenin yükselmesiyle daha da fazla arşivlere girip arşivleri tarıyordum. Bütün bu TÜRK için hazırladığımız “Oradaydım” kavramaya başlıyorsun. O kavrama artık tutku Nâzım’la birlikteliği üç ülkeyi aşağı yukarı 1,5-2 yıl gidip gelerek, belgeseline, “Yol” filminin perde arkasında yaşananları anlattı. İşte o belgeselde, “Yol” haline geliyor. O tutku her türlü mücadele- bu belgeseli ortaya çıkardık. Belgesel bitti, olanlar; Türkiye’nin filmi boyunca ona eşlik eden atın senaryo yi, zorluğu ve savaşı göze alma noktasına Fazıl Say’ı bir ara yakaladık, belgesele müzik gereği vurulduğu sahneyi neden oynayam- getiriyor seni. cumhuriyetini, yap, dedik. Tabi deha adamlar, bizim gibi de- adığını, şöyle aktarmıştı: demokrasisini ve ğil... Oturdu piyanonun başına, çılgınlar gibi “Mart’ın 15’ine doğru yaklaşıyoruz. NÂZIM’I SEVENLER LAİKLİĞİ laikliğini bugüne kadar bir müzik çıkardı. Ben yalnızca bu üç ülkede Karların artık iyice eridiği dönem... Fırtına BUGÜNE KADAR GETİRDİ malzeme topladım ve sette yardımcı oldum, yok, kar yağışı yok. Hava sıcak ve ben kan Ertem Eğilmez’le çalışmayı bıraktıktan getirmişlerdir. o kadar. ter içindeyim. Senaryo gereği ise, donma sonra daha çok politik filmlerde rol aldı- tehlikesi sonrası atın ölme sahnesi geldi. nız. O zamanlar Nâzım’ın etkisi var mıydı Belgeselin daha sonra kitabı ile DVD’si İnanılmaz bir bağ kurulmuştu atla aramda. sanatınızda? çıktı ve geliri de vakfa bağışlandı... Artık yularını çekmeme gerek yoktu, Olmaz mı, tabi ki var... Yalnız kendi adıma TÜRKİYE GERİYE GİDİYOR Evet, beş baskısının geliri vakfa bağışlan- ben gidince arkamdan geliyordu. Çünkü söylememin dışında, şunu da söyleyebilirim Daha sonra Yolcu adlı bir filmde rol dı. Şimdi ciddi bir satış var. Can’dan gelen soğuktan onu koruyordum. Onu besleyen çok rahatlıkla: Türkiye şayet, Atatürk sonrası aldınız. O da Nâzım Hikmet’in aynı adlı ese- habere göre; 2. baskı hemen basıldığı anda bendim. Ve o dakikaya kadar diyordum ki; ‘Bir doktor nasıl ki bir kobay kullanabiliyor- demokrasideki bütün mücadeleleri yapabilmiş- rinin uyarlaması... bitti. Hoş, güzel... sa, ben de sanat için bunu yaparım!’ Hayır, se, bugüne kadar demokrasiyi öyle veya böyle Yolcu, TRT’nin desteğiyle çekildi, yapamadım. Kamera çok uzaktaydı. Ve taşıyabilmişse altında Nâzım yatar. Nâzım’ı yani devlet desteğiyle... Enteresan bir BUNLAR ARTIK AYIP geniş planda çekecekti Şerif Gören. Oradan sevenler, Nâzım’ı okuyanlar, Nâzım’la birlikteli- ülke burası. Tabi, Su da Yanar ile Yolcu ara- Vakfın şu anki çalışmaları ve projeleri bana bağırıyor, ‘ateş et’ diye... Dedim ki; ği olanlar; Türkiye’nin cumhuriyetini, demokra- sında aşağı yukarı yedi yıl kadar nelerdir? ‘edemiyorum.’ Kızarak geldi yanıma, ‘bunu sisini ve laikliğini bugüne kadar getirmişlerdir. bir süre var. Şu anda ayakta durmaya çalışıyoruz, hepsi yapamam başkası yapsın’ dedim.” Acı olan taraf, bugünden sonra gençlerin Bu süre zarfında Türkiye, dünyanın içerisine bu. Oranın kirasını karşılamaya çalışıyoruz. Nâzım’dan kopuşu ve Nâzım’ı çok fazla araştır- biraz daha girmiş, baskı çerçevesini biraz Bunları başaramadıktan sonra başka şeyleri maması. Bu üzüntü veriyor bana. Yalnız beni daha yumuşatmış, o görünüyor. de başaramaz hale geldik... Yoksa yapılacak değil, herkesi çok etkilemiştir Nâzım. Şimdi mesela Babam ve Oğlum diye bir film çok şey var. Ama böyle küçücük şeylerin BELGESELCİ oynuyor. Çok hoş bana göre... Türkiye’de son içerisinde aylarca çabalıyoruz, oradan nasıl TARIK AKAN TARIK AKAN ILK KEZ NÂZIM’I ANLATIYOR Gün geliyor “Su da Yanar” adlı filmde yıllarda yapılmış en güzel filmlerden bir ta- çıkarız diye... Şu anda 450 üyemiz var vakıf- PEK bilinmez, awma Tarık Akan bir belge- rol alıyorsunuz. Yönetmeni Ali Özgentürk, nesi. Bu filmi mesela yirmi, hatta on yıl önce ta. Türkiye’nin tüm ilerici sanatçıları, ilerici selcidir de... “lanetli filmim” diye nitelendiriyor “Su da oynatamazdınız. edebiyatçıları, yazarları hepsi üyemizdir. Ve İşte Tarık Akan’ın yönetmenliğini Yanar”ı... Nedir filmin hikâyesi ve “laneti?” Bu bir değişim tabi ki... Ülkesi adına tüm bu dostlar ellerinden ne gelirse yaparlar. yaptığı belgeseller: Su Da Yanar’da, yine Türkiye’deki sanata hırslı insanlar bu mücadeleyi verdikçe bir > Atatürk’ün Alev Çiçekleri: Cumhuri- karşı olan korkuya, baskılara, yasaklara rağ- şeyler yırtılıyor ama yavaş yırtılıyor. Yani Söyleşimizin başında, Nâzım Hikmet yetin kuruluş yıllarında kadınlara ilişkin Bir ‘kaçak’ söyleşi men; bir cesur yönetmen çıkıp filmini çekme yürümüyor, hala patinaj halindeyiz. Şu an gençler tarafından okunmuyor, destek reformları ve cumhuriyetin ilk kuşak mücadelesi veriyor ve başına gelmedik şey bence geriye gidiyor Türkiye, bu da tamamen de yok; mutsuzum dediniz... Bunu açar kadınlarını ele alıyor. kalmıyor. Neticede filmi bitirdik, filmin de ba- iktidarın suçudur. Bu suç da 1980’den kaynak- mısınız biraz? > Anadolu’da Romalıların Ayak İzleri: 2005 yılının sonbaharı… Mesleğinin daha başlarında bir gazeteciyim. Sesim heyecandan şına çok şey geldi. Çünkü içinde Nâzım vardı. lanıp bugüne kadar geldi. Bence Kenan Evren Şimdi böyle büyük bir sanatçının artık Milli Romalıların Anadolu’da kurduğu ihtişamlı Nâzım olduğu için birçok şehirde yasaklandı, dönemi, Türkiye’ye bu süreci başlattı. 25 yılda Eğitim’in müfredatına girmesi lazım. Artık bu uygarlığı anlatıyor. titrer bir şekilde Tarık Akan’ı arıyorum ve Nâzım Hikmet üzerine bir söyleşi yapmak biz mahkemelere girdik. Film birçok bölgede bu noktaya kadar getirebildi; ’teki tartışılmaz. Bunu yıllardır söylüyoruz ama, > Afrodisias: Görkemli mermer heykelleriyle, en ilginç kentlerden biri olan sinemalardan atıldı o dönem... Buna rağmen ressam... hala bir adım dahi atılmış değil. Var olanlar istediğimi söylüyorum. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın kurucularından biri ama, Afrodisias’ın öyküsü. Su da Yanar çok güzel iş yaptı. çıkartılıyor, olanların altına Nâzım Hikmet’in > Bir Meçhul Öğretmen: Arifiye Köy En- Nâzım Hikmet’in filmini çekmeye çalışan Can Dündar’la birlikte bir Nâzım Hikmet adı yazılmıyor. Bunlar artık ayıp şeyler. Daha yine de şaşırıyor. Zira, o güne kadar Nâzım hakkında hiç mikrofon uzatılmamış Tarık Akan’a. stitüsü’nden mezun olan Ayşe ve Mehmet Müdavimi olduğu Çiçek Bar’da buluşuyoruz ve kayıt başlıyor. bir yönetmenin rolü size teklif edildiğinde, belgeseli var son olarak. Bugüne kadar ne diyeyim ben... Bayındır öğretmenlerin şahsında, tüm Köy hemen kabul ettiniz mi? yapılmış en büyük Nâzım Hikmet belgeseli Enstitüsü öğretmenlerinin hayatı. İşte ilk kez Kaçak Yayın dergisinin 2006 Ocak sayısında Hemen, tabi, hiç düşünmem öyle şeyleri... özelliğini taşıyor. Sizin oradaki katkınız Yani Nâzım Hikmet “vatan hainliğine” > Nazım Hikmet’in Peşi Sıra: Ülkemizi Yani düşünmediği gibi, elimden ne gelirse nedir? devam ediyor hâlâ... yetiştirdiği en önemli heykeltıraşlardan yayımlanan o söyleşi… yaparım. Nâzım’ın 100. yaş gününe iki yıl var Onlara göre öyle hâlâ... n Mehmet Aksoy’un öyküsü.

4 5 Yeşil YEŞİLÇAM

MESUT KARA Bir erken veda: Tarık Akan 66 yıllık kısacık bir ömre sığdırılan tam 111 film, de Metin karakterini canlandırarak Yeşilçam’a oyunculuk çizgisi değişmiştir hem oynadığı yapımı sömürülen topraksız köylülerin ağa 5 dizi ve milyonların sevgisi. Tarık Akan’ın mil- adımını atar. Aynı yıl gösterime giren ikinci filmlerin içeriği. Bu değişim politik tavrına, düzenine karşı verdikleri mücadelenin anlatıl- yonların sevgilisi, arkadaşı, yoldaşı olduğunu filmi, Beyoğlu Güzeli’nde Hülya Koçyiğit ile dünya görüşüne de yansır. Yine 1978 yılında dığı filmi Kanal’da kasabaya yeni atanan genç son yolculuğunda da dost düşman gördü. başrolde oynamıştır. Sonraki yıllarda Ertem Yavuz Özkan’ın yönettiği başrollerini Cüneyt kaymakamdır. Salon komedilerinden, melodramlardan Eğilmez filmlerinde kendisiyle özdeşleşen Arkın, ve Meral Orhonsay’la pay- 1978’de Yavuz Özkan’ın yönettiği Maden Hababam Sınıfı’na, oradan maden işçilerinin, “Ferit” adlı karakteri ile oynadığı ilk filmdir. laştığı Maden’de oynar. Aynı yıl Yılmaz Güney filminde maden işçisi Nurettin’dir. Her an halkın, emekçilerin ‘sınıf’ arkadaşlığına uzanan Filmler arka arkaya gelirken salon filmlerinin, sineması için de bir destan, oyunculuklarla, ölüm tehlikesiyle karşılaşan maden işçileri- onurlu, erdemli bir yolculuk… romantik komedilerinin yakışıklı jönü, aranan görselliğiyle önemli bir başyapıt olan Sürü’de nin çalıştıkları ocaklarda gereken önlemler Tarık Akan önemli bir sinema emekçisi, yıldızı olmuştur Tarık Akan. Hülya Koçyiğit, oynar. Veysikan aşiretinin 520 koyunuyla köy- alınmaz. Ve uyarı amacıyla imza toplanırsa değerli bir aydındı. Hayata ve yaptıkları işlere Türkan Şoray, Emel Sayın, Fatma Belgen, lerinden büyük kente, Ankara’ya yolculuğunun da dayanışma sağlanamaz. Davasında yalnız kenar süsü olmayan insanlardandı Tarık Necla Nazır, Hale Soygazi, Perihan Savaş gibi öyküsü destansı bir dille anlatılır. Senaryosunu kalan İlyas direnmesini sürdürünce sendika Akan. Beyoğlu’nda arkadaşlarıyla yürürken, isimlerle, yıldızlarla başrol oynar. Yılmaz Güney’in hapishanede yazdığı filmin ağaları tarafından kurşunlatılır. Bir süre sonra Çiçek Bar’a girip çıkarken sıkça gördüğüm, 1973 yılıdır. Tarık Akan, Halit Akçatepe yönetmeni Zeki Ökten’dir. Demiryol (Yavuz da İlyas’ın göçük altında kalıp ölmesi sonucu son yıllarda birçok eylemde ya da aydın ve çocuk oyuncu Kahraman Kıral’ın sinema Özkan), Yol (Şerif Gören) filmleri de Tarık ilk kez işçiler bir araya gelir. Ve film “işçiler cenazesinde rastladığım, tanışma ve konuş- kariyerlerinde en ayrıcalıklı yeri olan, sinema Akan’ın yeni döneminin en önemli filmleri birleşin” sloganıyla biter. ma olanağı bulamadığım fakat oynadığı her tarihimizin unutulmaz filmlerinden, en iyi arasında yerini alır. Bir Yılmaz Güney ve Zeki Ökten filmi olan filmi izlediğim Tarık Akan’ın erken vedasıyla Sürü’de Şivan, Adak’da Mümin, Demiryol’da sarsıldık. “Her ölüm erken ölümdür” demişti Bülent, Deli Kan’da Sefer, Yol’da Seyit Ali, Cemal Süreya, böylesine vakitsizine alışmak, Derman’da Şehmuz, Pehlivan’da Bilal, son kabullenmek zordu. Biliyorduk Tarık Akan da filmi Deli Deli Olma’da Mişka’dır. bütün sanatçılar, aydınlar gibi ölümsüzdü ve “93 Harbi” sonrasında Çar’ın Rusya’da ya- bunu ilk filmlerinden itibaren başarmış, adını şamasını istemediği Malakan kavminin bir kıs- sinema tarihine yazdırmış, erken yaşlarında mı Kars’a göçe zorlanır. Göç edenler arasında ölümsüzleşmişti. Yine de aramızdan bu erken Mişka’nın (Tarık Akan) ailesi de vardır. Filmde ayrılış çok sarsıcı ve üzücüydü. Mişka 70’li yaşlardadır. Bir zamanlar köyün Tarık Akan her döneminde ışığıyla beyaz değirmenini işleten Mişka, modern makineler perdeyi aydınlatmayı başarmış oyunculardan- çıktıktan sonra, işini yapamamış ve maddi dı. Güzel yüzlü, yakışıklı ve“Kartpostal çocu- sıkıntıya düşmüştür. Köyün huysuz ihtiyarı ğu” olarak anıldığı ilk filmlerinde de büyük bir Popuç (Şerif Sezer), Mişka’dan nefret eder ve değişim yaşayarak yer aldığı toplumsal/politik köyde yaşamasını istemez. Köylüler bir zarar filmlerdeki haliyle de o perdeyi doldurmasını görmedikleri hatta sevdikleri kendi halinde, bildi ve hep çok sevildi. barışçı, yardımsever Mişka ile Popuç arasında Sinemamızın en önemli oyuncularından kalmışlardır. Popuç, oğlu Şemistan, gelini Tarık Akan, salon filmlerinin, romantik kome- Figan ve üç torunuyla yaşar. Torunlarından dilerin Ferit’iyken de, Sürü’nün Şivan’ı, Ma- en küçüğü Alma dik başlı, sevecen bir kızdır den’in Nurettin’i, Demiryol’un Bülent’i Yol’un ve doğuştan iyi bir müzik kulağına sahiptir. Seyit Ali’siyken de hep sahiciydi, hep bizden, Alma’nın öğretmeni Metin, Alma’daki yeteneği içimizden biriydi. Farklı suretlerde beyazper- fark etmiştir ve kesinlikle değerlendirilmesi deye yansıyan bir aktör değil de komşumuz, gerektiğini düşünür. Alma ve Mişka arasında ağabeyimizdi. Genç kızların sevgilisi, emekçile- sıcacık bir dostluk vardır. Metin öğretmenin rin yoldaşı, sınıf arkadaşıydı. Bu yüzden de hep uğraşları sonucunda Alma konservatuar çok sevildi, hayatımızın da sinemamızın da en melodramlarından olan bir Ertem Eğilmez İzleyici karşısına çıktığı son filmi Deli Deli sınavlarına girer… önemli isimlerinden oldu. filmi Canım Kardeşim’de Murat karakteriyle Olma’ya kadar Berdel, Ses, İkili Oyunlar, Bir Mişka hastadır. Köyde Mişka’nın yakında Tarık Akan’ın Tarık Tahsin Eregül olarak çıkar seyircinin karşısına Tarık Akan. Birçok Küçük Bulut, Karartma Geceleri, Yolcu, Çö- öleceği konuşulur. En sonunda iki yaşlı geç- hikâyesi 13 Aralık 1949 yılında İstanbul’da ödül alan film ve oyuncuları sinemaseverlerin zülmeler, Mektup, Eylül Fırtınası, Abdülhamit mişlerini sorgularlar ve aralarındaki büyük sır başlar. Ailenin üçüncü çocuğudur. Subay olan belleğine kazınır. “Duygu yüklü” olan film o Düşerken, Vizontele Tuba gibi birçok önemli ortaya dökülür. babasının görev yerlerinde geçer çocukluğu. gün bugündür her izleyeni derinden etkiler. filmde yer aldı. Babasının emekliliğinden sonra aile Bakırköy’e Filmin diğer oyuncuları arasında Adile Naşit, EYLÜL FIRTINASI VE yerleşir. Ortaokul ve liseyi burada tamam- Metin Akpınar, , İhsan Yüce gibi TARIK AKAN, SALON YAPRAK DÖKÜMÜ layan Tarık Akan, lise sonrası bir süre Yıldız oyuncular da vardır. FİLMLERİNİN, ROMANTİK Eylül’dü bir kez… Kanlı, acımasız Eylül’dü Teknik Üniversitesi’nde makine mühendisliği Oh Olsun, Mavi Boncuk, Ah Nerede, Bizim KOMEDİLERİN FERİT’İ, ve yaprak dökümü sürüyordu. Önce“Aile okur. Sonra Gazetecilik Yüksek Okulu’na girer Aile, Öyle Olsun gibi Ferit’li, Tarık’lı filmler SÜRÜ’NÜN ŞİVAN’I, MADEN’İN Şerefi”nin Selim’i, “Gülen Gözler”in Temel’i ve bu okuldan mezun olur. Bakırköylü olmak sürerken, 1975 yılında yine bir Ertem Eğilmez NURETTİN’İ, DEMİRYOL’UN oyuncu-yapımcı Mahmut Hekimoğlu’nun acı sinemada da İstanbul’da da ayrıcalıklıdır o filmi olan Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı’da Da- BÜLENT’İ YOL’UN SEYİT haberi geldi. Yeşilçam’ın güzel yüzlü jönlerin- yıllarda. Plajların olduğu yıllardır, sokaklarda mat Ferit suretinde çıkar izleyicinin karşısına. ALİ’SİYDİ den Hekimoğlu’na 2014 yılında prostat kanseri işportacılık da yapan Tarık Akan bir yandan da 70’li yıllar da fırtınalı yıllardır. Yaşanan Tarık Akan Hülya Koçyiğit ile başrolde oy- teşhisi konulmuştu. 8 Eylül 2016’da rahatsız- Bakırköy’deki plajlarda cankurtaranlık yapar. toplumsal koşullardan, yükselen halk muhale- nadığı ikinci filmi, Beyoğlu Güzeli’nde “Ferit” lanan ve yoğun bakıma kaldırılan unutulmaz Yazlık ve kışlık sinemaların olduğu yıllardır. fetinden herkes etkilenir. Sinemada da Yılmaz adlı karakter ile çıkar seyirci karşısına ve bu oyuncu, 10 Eylül’de tedavi gördüğü hastanede Yeşilçam filmleri gişe rekorları kırıyordur. Güney rüzgârları esiyordur. 70’lerin ikinci yarı- isim sonraki yıllarda oynayacağı diğer Ertem hayatını kaybetti. 20’ye yakın filmin yapımcısı 50’li 60’lı yıllardan itibaren her geçen gün sı sinemada politik filmlerin yapıldığı yıllardır. Eğilmez filmlerinde kendisiyle özdeşleşir. da olan Mahmut Hekimoğlu ardında oyuncu büyüyen ve çok fazla film üretilen sinemaya Şerif Gören, Zeki Ökten, Yavuz Özkan, Erden Sonrasında Sev Kardeşim, Tatlı Dillim, Oh olarak yer aldığı onlarca film bırakıyordu. yeni yüzler, yeni yıldızlar kazandırmak için Kıral gibi genç yönetmenler, önemli politik Olsun, Boşver Arkadaş, Ah Nerede, Bizim Aile, Bu kez yönetmen, senarist, yapımcı ve “artist yarışmaları” yapılıyordur. Ayhan Işık, filmler yapmaya başlamıştır. Delisin, Gece Kuşu Zehra, Hababam Sınıfı, oyuncu Çetin Öner’in ölüm haberini alıyorduk. Belgin Doruk gibi büyük yıldızlarda böylesine Tarık Akan 1977 yılında, sallarla yola çıkan Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Öyle Olsun adlı 14 Eylül’de yitirdiğimiz Çetin Öner’in ölüm yarışmalar sonrası tanışır sinemayla. sekiz İstanbullu gencin doğa ile mücadelesi- filmlerde Ferit olarak çıkar seyirci karşısına. haberine alışamamışken sinemamızın unu- Tarık Tahsin Eregül de Ses dergisinin nin öyküsünün anlatıldığı ve Şerif Gören’in 70’li yılların ikinci yarısında başlayan tulmaz jönlerinden, önemli oyuncularından düzenlediği artist yarışmasına katılarak birinci yönettiği Nehir’den bir yıl sonra Erden Kıral’ın değişimle birlikte filmlerin içeriğiyle birlikte Tarık Akan’ın ölüm haberi geldi. Eylül fırtınası olur, sinemaya adım atar ve Yeşilçam’ın Tarık yönettiği ödüllü film Kanal’da oynar. görünüşü de oynadığı karakterler de değişir. gibi… Eylül yine acımasız yüzünü göstermişti. Akan’ı olur. Tarık Akan, ilk olarak 1971 yılında Tarık Akan’da da değişim başlamıştır. 1977 yapımı Şerif Gören filmi Nehir’de Yılmaz Güney gibi, Erkan Yücel gibi, onların ’un yönettiği Filiz Akın ve Ekrem Artık daha politik, toplumsal içerikli filmlerde Sinan’dır ve sonrasında birçok filminde arkadaşları ve meslektaşları Çetin Öner’i, Tarık Bora’nın başrollerde oynadığı Emine adlı film- oynayan bir oyuncu vardır karşımızda. Hem göreceğimiz gibi bıyıklıdır. Erden Kıral’ın 1978 Akan’ı da yine Eylül’de yitiriyorduk. n

6 Yeşil POLİSİYE

“Kimden olacak, ondan... Suçu üze- Açıkça itiraf etmedi, fakat eve dönmek ıvır zıvırı eşeledi, sonunda buldu: ZÜLFÜ LİVANELİ AHMET ÜMİT rime yıkacak ya, bir saat önce arayıp istediğini hissettim. Belki de bu yüzden “İşte burada...” ‘Sonunda Burçin’i öldürdün. Ben de seni öldürdü onu Rüştü. Çünkü başından beri Evet, Pera Palas’ın güvenlik kamer- öldüreceğim’ diye tehdit etti.” benim bu ortaklığa razı olmadığımı bili- asında gördüğümüz Agatha Christie’nin Tomris karşı çıkacak oldu. yordu. Burçin bana döneceği için öldürdü gençliği gülümsüyordu fotoğraftan bize. “Lütfen!” dedi Zeynep: “Lütfen Tomris onu...” Ben de Hayri’ye gülümseyerek sordum: Hanım, sizi de dinleyeceğiz.” Kadın daha fazla tutamadı kendini, “Şu Agatha Christie’ye çevirdiğin kızın Agatha Christie’nin Sırrı “Burçin’in burada öldüğünü nereden gözyaşlarını koyverdi. Sakinleşmesi için telefonu var mı sende?” biliyordunuz?” diye laf soktu Ali. onu Zeynep’le bırakıp Rüştü’yle konuşan “Olmaz mı” diyerek, yine daldı SAAT 12.00... Yer Pera Palas Oteli... Oda “Ortağım olur Burçin. Bu yılbaşını Ali’nin yanına geçtim. masanın üzerindeki ıvır zıvırın arasına. numarası 411... Pera Palas’ta geçireceğini söylemişti. Ne “Yok Ali Komiserim, ben niye öldürey- “İşte burada.” Elindeki pembe kartvizi Loş ışıkta iyice koyulaşan kahverengi olduğunu söylemedi ama yıllardır hayal im Burçin Abi’yi.” uzattı. “Kızın adı Tülin... Tülin Hoşbakan.” gözleri Agatha Christie’ye takılmıştı; sanki ettiği bir fantezisini gerçekleştirecekmiş. Orient Bar’ın kapısından adımımı atar Kartı burnuma tuttu: “Çok da hoş kokuy- İnsan; denizin hapsedildiği çerçeveden fırlayıp kalbine Üç aydır eve gitmiyordu zaten. Ayrılmıştı atmaz ilk bu sözler çarptı kulağıma. Hiç or. Chanel No 5. Marilyn Monroe’nun bıçağı saplayan oymuş gibi alıngan bir bu kadından.” şaşırmadım, yardımcım, “Niye öldürdün parfümü...” Hınzırca göz kırptı: “Anlay- olmadığı ifadeyle bakıyordu siyah beyaz fotoğrafa. “Ayrılmadık, sadece evleri ayırdık...” lan adamı?” diye bodoslama dalmış acağınız pahalı zevkler sunan zarif bir “Hemen ölmüş” diye mırıldandı mak- diye itiraz etti Tomris ama sesi artık olmalıydı. esnaf kızımız.” yerde, umut tulü incelemekte olan Zeynep: “Sanırım eskisi kadar güçlü çıkmıyordu. “Bana hiçbir kötülüğü yoktu ki.” Pahalı zevkler sunan zarif kızımızı damarları kesilmiş.” “Neden?” diye sordum kadına dö- “Seni ortaklıktan çıkarmak istiyormuş” biraz araştırınca, fuhuştan iki kez gözaltı- adına martı İlgimi maktulün kolundaki pahalı saat nerek. “Niçin evleri ayırdınız?” diyerek çöktüm masalarına. “Az önce na alındığını öğrendik. Ataşehir’deki çekmişti. Camı parçalanmış, akreple Nefret dolu gözlerle Rüştü’ye baktı: Tomris Hanım anlattı.” dairesinde eşyalarını toplarken bulduk olmalı... yelkovan tam 12.00’de durmuştu. “Onun yanında konuşmak istemi- “Yalan söylüyor Başkomiserim, Tülin’i. Boylu poslu, hoş bir kızdı. Sağ (Nâzım Hikmet) “Belli ki katiline direnmiş.” Ali’ydi bu yorum.” Burçin Abi, öz kardeşi gibi severdi beni. gözündeki taze morluk bile gölgeleyemi- fikri ileri süren: “Çıplak olması da manidar. Başımla Rüştü’yü işaret ettim. İnanmıyorsanız şirkettekilerle konuşun. yordu güzelliğini. Bizi karşısında görünce BİZİM topraklar yaratıcılık Adam iş üzerindeymiş galiba?” “Ali, sen bu arkadaşla Orient Bar’a Asıl nefret ettiği kişi Tomris’ti. Ayrılmak hiç şaşırmadı. Direnmeden olanı biteni bakımından hiç de Zeynep’in yanaklarına tatlı bir pem- geç, ortaklıkları nasıl gidiyormuş filan bir istiyordu kadından.” anlatmaya başladı. belik yayıldı. Ali fark etti, gözlerinden anlatsın bakalım. Biz de Tomris Hanım’la “Başka kadınlara zaman ayırmak için “Eski müşterimdi Burçin Bey. Aslında azımsanmayacak bir zenginliğe muzur bir ışık geçti, belki bir şeyler daha sohbet edelim biraz.” mi?” iyi bir insandı. Çılgın biri, hep yeni sahip. Homeros bile bu coğrafyada söyleyecekti ki, dışarıdan gelen gürültüler Kadının karşısındaki koltuğa yerleştim, Erkeklere özgü o yılışık gülümseme şeyler denemek isterdi. İki hafta önce yazmış büyük eserlerini ve Truva engel oldu. oksijen sarısı saçları dağılmıştı, yaklaşan belirdi dudaklarında: buluştuğumuzda, ‘Bu yılbaşı manyak gibi dünya edebiyat tarihinin en “Agatha Christie’ydi!” diyordu kapının ihtiyarlığın şimdiden beliren çizgileri koyu “Evet Başkomiserim, Burçin Abi’nin bir olay yapacağız’ dedi. Ben de yoksa görkemli destanlarını anlatmış. önünde bir kadın sesi: “Evet, onun hayal- ışıkta iyice derinleşmişti. gönlü gençti. ‘Yiyelim içelim dünyadan Paris’e mi gideceğiz? diye sevindim. Selçuklu ve Osmanlı dönemleri de etiydi.” “Evet Tomris Hanım, sizi dinliyoruz...” zevk alalım’ diyordu. Saklamıyordu da ‘Ne Paris’i kızım?’ diye tersledi. ‘Oranın bu bölgedeki bin yıllık tarihimizi Yardımcılarımı odada bırakıp dışarı Alt dudağını çiğnemeyi bıraktı. Tomris’e dünyanın parasını teklif etti, modası çoktan geçti. Biraz hayal dünyanı müthiş edebiyat yapıtlarıyla çıktım. İncecik bir kız, telaş içinde anlat- “Doğru, kocamla sorunlarımız vardı. boşanalım diye. Ama kadın yanaşmadı. kullan. Seni dünyanın en tanınan yazarı taçlandırmış. Anadolu’nun mayı sürdürüyordu karşısındaki kısa boylu Kavgalıydık...” Kıskançlıktan deliye dönmüştü. Bir haline getireceğim.’ Ben de saf saf taşından toprağından, bulutundan adama: Gözleri doldu, nerdeyse ağlayacaktı. keresinde Antalya’da bastı Burçin Abi’yi, sordum. ‘Kimmiş o yazar?’ Küçümsey- “Valla diyorum Erol Bey. Agatha Chris- “Niçin kavgalıydınız?” olay basına yansıdı. Rezalet! Fakat erek baktı yüzüme. ‘Kim olacak’ dedi. yağmurundan, ovasından tie’ydi, neden inanmıyorsunuz?” Bakışlarını kaçırdı.. kadının umrunda değil... Sonunda, kiralık ‘Agatha Christe.’ Sonra bir kahkaha attı. dağından şiir fışkırmış. Halkımızın “Nimet kendine gel” diye sakinleştirm- “Mahrem meseleler...” bir katil tutup öldürttü adamı işte...” ‘En büyük fantezim Agatha’yla yatmaktı. sözlü edebiyat geleneği, yüzyıllar eye çalışıyordu Erol. “Ne Agatha’sı, ne “Cinayet soruşturmasında mahrem Her iki zanlıyla da sabaha kadar Bu yılbaşı fantezimi gerçekleştireceğim. boyunca hiç kirlenmeden akan bir hayaleti, abuk sabuk konuşma...” olmaz” dedi Zeynep ikna edici bir sesle. konuştuk ama karşılıklı ithamlar dışında Saat tam on ikide polisiye romanların nehir gibi Yunusları, Pir Sultanları, “Ama gördüm, aynı fotoğrafındaki “Her şeyi bilmek zorundayız.” bir sonuca ulaşamadık. kraliçesiyle sevişeceğim. Yani tatlım, sen Karacaoğlanları, Dadaloğluları gibiydi, saçları, kıyafeti...” Derinden bir iç geçirdi Tomris. “Bence Rüştü yapmıştır bu işi” dedi Agatha olacaksın.’ Müşteri her zaman taşımış bize. Bunlara Nâzımlar, “Emin misin Agatha Christie’nin hay- “Burçin ilginç bir insandı. Hep heye- Ali, Pera Palas’tan ayrılırken: “O herifi haklıdır; dediğini yaptım. Silikon Hayri’ye Yaşar Kemaller, Ahmed aleti olduğundan?” diye kestim Nimet’in can, hep macera arardı. Agatha Chris- gözüm hiç tutmadı.” gittim, tıpkı Agatha Christie’ye benze- Arifler eklenmiş. sözünü. Karşısında polis amirini görünce tie’ye duyduğu hayranlık da bu yüzdendi. Arkadaşını onayladı Zeynep: dim. duraksadı kızcağız. Erol Bey, durumu Onun kitaplarını okurken, kendini hem “Evet, Tomris, tutkulu bir kadın. Burçin Pera Palas’ta 411 Nol’u odada Evet, yaratıcı sanatçı bakımından kurtarmaya çalıştı: katil, hem kurban, hem de dedektif gibi Kıskançlık nedeniyle adamın canına kast- beni bekliyordu. Sanki Agatha Chris- eksiğimiz yok ama ne yazık ki “Yok Başkomiserim, olur mu öyle şey! hissettiğini söylerdi. Ben de sesimi çıkar- edecek olsa bunu bizzat kendi yapardı. tie’ymişim gibi karşıladı beni. Komikti aynı sözü, kültüre sanata saygı Karanlıkta müşterilerimizden birini hayal- mazdım elbette. Romanlarda, filmlerde O bıçağı bizzat kendi elleriyle saplardı ama renk vermemeye çalıştım. Yedik iç- gösteren yöneticiler açısından ete benzetti herhalde.” macerayı yaşamanın ne zararı var? Ama kocasının kalbine. Bence de bu işi Rüştü tik, o dönemin müziklerini dinledik, tuhaf söyleyemiyoruz. Tarih boyunca “Lütfen” dedim. “Bırakın da o by pass ameliyatından sonra çok değişti. yapmıştır.” danslar ettik. Saat 23.45 gibi sevişmeye bu ülkeyi yönetenlerin sanatçılara konuşsun. Evet, Nimet, anlat bakalım, Bambaşka biri oldu.” Fena halde yanılıyorlardı, bizi katile başladık, amacını gerçekleştirmek için nasıl gördün Agatha Christie’yi.” Merakla sordum: götürecek yol Agatha Christie’den geçi- tam saat 24.00’ü hedeflemişti. Fakat gösterdiği hoyratlık; özellikle Sesimdeki güven veren tını işe yara- izde kalmak, onlar için geceyi geçirmekten başladım. Romanlarının hayranı olmama kaldım. Allah’tan hemen arkamdan yük- “Dedektiflik filan mı yapmaya yordu. Onları merkeze bıraktıktan sonra Burçin gergindi, bir türlü sertleşemiyor- edebiyat tarihimizi Pir Sultan Abdal, mıştı. çok, tarihin havasını solumak anlamına rağmen elbette yakından görmemiştim selen bir itiraz, şaşkınlığımı sona erdirdi: başladı?” eski Yeşilçam’ın ünlü yönetmeni, şimdi du. Sakinleşmesini söyledim. Yeniden Nef’i gibi şair idamlarına, yazarların “Oradan çıktı Başkomiserim...” Titrey- gelir.” onu ama kaldığı odadaki resme çok benzi- “Yalan söyleme, asıl katil sensin!” Yeşil gözleri utançla gölgelendi. televizyon dizilerinin becerikli yapımcısı denedik, yine başaramadı. ‘Agatha hapsedilmesine, Sivas gibi faciaların en eliyle, 411 no’lu odayı gösteriyordu. Kalmak nasip olmasa da aslında ben yordu. Elbette onun epeyce genci... Başımı çevirince iki adım geride, “Keşke öyle olsa, başka kadınların Arif’i aradım. Bu günlerde kullandıkları en Christie yüzünden’ diyecek oldum, ‘Sen yaşanmasına yol açtı. “Sanki yürümüyor da halının üzerinde de çok severdim Pera Palas’ı. İstanbul’un “Tamam, devam edebilirsiniz Erol Bey.” yakışıklı bir adam gördüm. En az kadın peşinden koşmaya başladı. Elli yaşını iyi özel makyajcıyı sordum. Silikon Hayri sus’ diye azarladı. ‘Aklının ermediği işlere Bütün bunları düşününce, Sarıyer uçuyor gibiydi. Önce asansörün önünde simgelerinden biriydi bu otel. Son yüz Görüntü yeniden akmaya başladı. kadar öfkeliydi, işaret parmağını kaldırmış geçince erkeklere bi’şeyler oluyor. Ama diye birinin telefonunu verdi, eklemeyi de karışma.’ Sustum, ne isterse yapmaya Belediyesi’nin edebiyatımıza durdu, sonra merdivenlere yöneldi, göz küsur yılda birçok ilginç olaya sahne Hayır, elbette uçmuyordu Agatha Chris- saydırıyordu: “Kıskanç kadın! Burçin’i sen onu Rüştü ayarttı. Genç kız etine düşkün unutmadı: “Türkiye’de bulabileceğinin en başladım. Bütün maharetimi kullandım açıp kapayıncaya kadar da kayboldu.” olmuştu. Bu cinayetle de atmosferine tie ama hızlı hareket ediyordu. Önce öldürttün.” bir canavardır o herif. Aynı zamanda iyisi bu Başkomiserim.” fakat nafile, erkekliği bir türlü uyan- yaptığı katkılar daha bir değer “Nasıl kayboldu?” yepyeni bir gizem katılmış oluyordu. asansörün önüne geldi, bekleyecek hali “İftiracı... Pis adam.” Adamı Zeynep’e akıllı bir adam. Bizimkinin fikrini de öyle Silikon Hayri’nin stüdyosu Bebek’te mıyordu. Şefkat göstermek istedim. kazanıyor. Değerli dostum Şükrü “Kayboldu işte.” Kamera kayıtlarıyla ilgili görevli yoktu yok gibiydi, panik içinde merdivene yönel- gösterdi: “İşte aradığınız katil bu Rüştü çeldi zaten. Moskova’da gece uçuşları, eski bir yalıdaydı. Ünlü polisiye yazarının ‘Takma kafanı, başka bir zaman deneriz’ Genç ve arkadaşlarının, Sarıyer’i Bakışlarım koridorun tavanını tarama- ama becerikli Erol Bey hemen buldu kayıt- di. Basamaklardan hızla aşağıya indi. alçağıdır. Hemen tutuklayın onu.” Uzakdoğu’ya seks turları... Neyse işte, fotoğrafını görür görmez, şaşkınlıkla diye saçlarını okşayacak oldum. Elimi bir edebiyat ve sanat kenti ya başladı. Ne düşündüğümü anlayan Erol, ları, az sonra da bilgisayar ekranından “Nimet haklıymış” diye mırıldandı Erol “Hayır, onu tutuklayın” diye bağırdı allem etti kallem etti ortak girdi şirkete. mırıldandı: itti. ‘Senin yüzünden’ diye çıkıştı. ‘Senin yapma çabaları, halkı sanatçısıyla köşedeki yuvarlak cam cihazı gösterdi: akmaya başladı görüntüler. Evet, işte tuhaf bir sesle: “Gerçekten de Agatha Rüştü. Evimizin ne tadı ne tuzu kalmıştı. Onurlu “Bu yıl Agatha Christie’nin doğmunun yüzünden orospu, iyi oynayamadın buluşturma yolundaki “Güvenlik kamerası orada Başkomis- Agatha Christie’nin odasının bulunduğu Christie öldürmüş Burçin Bey’i...” “Yeter” diye sesimi yükselttim. “Herk- bir insan nasıl katlanabilir ki böyle bir yüzüncü yılı filan mı?” Agatha rolünü.’ O öyle deyince ben de kararlılıkları her türlü övgünün erim. Bence anlamsız ama isterseniz dördüncü kat... Evet, saat 12.00. Nimet O anda açıldı kapı ve bizim Ali’nin yüzü es sakin olsun bakalım.” rezilliğe. Gerçi sonra anladı Burçin bu “Hayrola, niye sordunuz?” dedim. kendimi kaybettim. ‘Sen kaldıramıyor- üzerinde. kayıtları da izleyebiliriz.” 402 No’lu odaya bir tepsi içinde yiyecek göründü. “Ama efendim” diyecek oldu adam, Rüştü’nün ne mal olduğunu ama iş işten “Bir hafta önce de bir kızcağız geldi, san, neden ben suçlu oluyormuşum’ Kamera kayıtlarını izleyeceğimiz götürüyordu. Derken, hepimizi şoka uğrat- “Maktulün karısı Tomris Hanım geldi omuzlarından tutup sarsaladı Ali. geçmişti. Zaten Burçin ayrılalım deyince elinde Agatha Christie’nin resmiyle. ‘Bu diye bağırdım. Birden üzerime saldırdı, Beyaz Martı Edebiyat alt kattaki odaya giderken, anlatmayı acak görüntü girdi ekrana. Ünlü yazarın Başkomiserim, sizi bekliyor.” “Aması maması yok, sus dedik.” de ölümle tehdit etmiş.” kadının gençliğine benzemek istiyorum’ suratıma sert bir tokat indirdi, daha da Ödülü’nün Yaşar Kemal ve Vedat sürdürdü Erol: İstanbul’a geldiğinde kaldığı 411 No’lu Kubbeli salonda büyük resmin Deli deliyi görünce değneğini saklar “Kimden duydunuz bunu?” diye atıldı dedi. Ama sadece makyaj değil, kadının vuracaktı ki, komodinin üzerinde duran Türkali’ye verilmesi, Yaşar Kemal “Sürekli müşterilerimizdendi rahmetli odanın kapısı açıldı ve Agatha Christie önündeki koltuğa çökmüştü kadın. demişler ya, anında süt liman oldu ortalık. Zeynep. “Üç aydır ayrıymışsınız kocanı- yaşadığı dönemin giysilerini de bulmamızı meyve bıçağını kaptığım gibi sapladım adına bir kültür merkezi yapılması Burçin Bey. Yeni zenginlerden. Emlak işi usulca süzüldü dışarı. Aramızda birkaç metre kalmıştı ki, beni Rüştü’ye döndüm: zla.” istedi. Bulduk, dün de makyaja geldi. Kızı, göğsüne. Evet, öylece yığıldı yatağın ve her yıl düzenlenen şenlikler, görünce kaşları çatıldı, öfkeyle ayağa yapıyormuş. Evi İstanbul’da ama özel gün- “Dur, durdur şunu!” “Burçin’in ölüm haberini kimden “Bizzat Burçin söyledi, ayrılmıştık ama Agatha’ya benzettik. Başarılı da oldu. üzerine. Galiba o anda öldü. Ama tuhaftır barış çığlıkları, ülkemiz adına büyük lerde otelimizde kalırdı. Evet, Burçin Bey Anında uydu komutuma Erol. Donup fırladı: “Katil! Katil! Onu sen öldürdün.” aldınız?” konuşuyorduk. Kendisinin bu hale gelm- Fotoğrafını bile çekmiştim.” ölmeden önce, suçlayan bakışlarını bana bir kazançtır. n gibi pek çok Pera Palas âşığı var. Otelim- kaldı ekranda Agatha. Dikkatle incelemeye Ne diyeceğimi bilemeden öylece kala- Öfkeyle kadına baktı adam: esinden Rüştü’yü sorumlu tutuyordu. Dağınık masasının üzerini karıştırdı, değil, o ünlü yazara çevirmişti.” n 9 8 Yeşil ŞİİR ÖYKÜ ORHAN ALKAYA ŞİİR YAZMA TEKNİKLERİ HALİL GENÇ “Ölü Ozanlar” a Şiirler- 3 OKTAY TAFTALI YENİLMİŞLER İÇİN YEDİNCİ PARÇA Lütfen Farkında Ol Hayat... KİREÇBURNU’NDA, deniz kenarındayım. ‘Sevgili Nilgün!’ Kahvaltı yapıyorum. Sabahın ışıltılı kendine kapandıkça her siyah amfora harmanı gibi deniz. Kentin karmaşasını unutmuş, denizle birbirimize bakıyoruz. O içinden ben çıkarım anaforumla bana, ben ona. Gülümseyerek yanıtlıyorum birim ve birlik nasıl uzak benden bakışlarını. Gözlerim dalgaların bir bedenden bir bedene uzanan bütün yollar çıkmaz kıpırtılarıyla kamaşıyor. Ilık esintinin getirdiği kokuları içime çekiyorum. haz bir bedenden bir bedene niçin akmaz Özlemişim denizi. Her zaman özlerim işte gene kuşkularımlayım, haklıyım zaten. Yan tarafımızdaki balıkçı teknesine çünkü ben tanrıyım, çünkü ben tanrıyım martılar konup kalkıyor. Adı da güzel zihnimin dokunaklı yerlerindeyim, bir siyam gülü teknenin, Martı! İlk harfini martıya ölü aşkların kahkahası parmaklarımda benzetmiş yazan. Bu kadar rahat olduklarına bakılırsa, teknede kimse tütsü, ipek ve kedi tüyü yok anlaşılan. bütün kumarlarınızda oynadığım kendimle baş başa Parlak koyu renkleriyle karabataklar yemek telâşındalar. İrili ufaklı, sırasız, bir karar daha veriyorum, birkaç damla siyanür kavgasız, suya dalıp kayboluyorlar. Dalanın gür bir akşama asıyorum kendimi, geçerken görün kaç metre derine inebileceğini, kaç dakika gökyüzüne en yakın yıldız bile değil, yanınızdayım Şiire Çalışırken... su altında kalabileceğini ve nereden, ne zaman çıkacağını anlamaya çalışıyorum. çünkü ben tanrıyım... çünkü ben tanrıyım DIYEBILIRIZ KI, bizim ülkemizde şiir hiç bilinmez. Bir motor yanaşıyor iskeleye, iniyor oysa gene kuşkularımlayım bütün tanımların aralığında yazmak için her türlü koşul mevcuttur. Yok- Hayır, desek ki heykel yapalım gider aka- yolcular, dalgın dalgın uzaklaşıyorlar. luklar, yoksulluklar, kavga ve döğüş, talan demide öğreniriz, desek ki opera söyleyelim Motorcu oldukça genç, inmelerine yardım değiştiriyorum hep yerimi bir divandan bir yatağa ve hortumlama, gelir uçurumları arasındaki gider konservatuarında dersini alırız. Ama ediyor yolcuların. Sessizce iskeleden size sizi söylüyorum, size bizi farkın vatandaşta doğurduğu ruhsal ve tutturduysak ille de şiir yazalım diye, bunun ayrılıyor motor. izi silinmiş her seste bir uyum tonu manevi eziklik, acı ve ıstırap, kıyıda köşede da öğrenilecek bir şeyleri olsa gerektir değil Masamın çevresinde kediler. Karşılıklı hâlâ karşılıksız aşklar vb. Tüm bunlar öyle mi? bakışıyoruz. Biri, güvercinleri izliyor sinsi- tozlanmış yüzüm unuttuğunuz her hatıraya bir ortam oluştururlar ki, bu durumda şair İyi de, diyelim ki yetenek Allah vergisi, ce. Bir parça peynir versem, hepsi toplanır içerdeyim; kapanan bütün kapıların dışında olmak elde değildir. İşte o nedenledir ki, ama bu işin tekniğini nerede, hangi okulda, başıma. Versem olmaz, vermesem olmaz! memleketimin sokaklarında yürüyen iki hangi akademide öğreneceğiz? Yok ki öyle En iyisi görmezden gelip oturmak. ay büyüyor işte, ay! burada kalayım kişiden en az birisi (!) şiir yazmakta, yazmış bir şey. Az ilerideki bankta oturan yaşlı bir çünkü ben buradayım, çünkü ben buradayım veya yazacaktır. O zaman biz de karıncı kaderince bu adam ayağa kalkıyor ve sarsak adımlarla Şiir yazmak için aslında, öncelikle cesarete sayfalarda, ufak ufak şiir sanatının tekniği- bizden yana yürümeye başlıyor. Elinde gerek vardır. Lakim âşık olduğum’ için şöyle ne, taktiğine, alan savunmasına, tandemine büyükçe bir poşet var gibi. O da ne? Hece Taşları, Haz. Mehmet H. Doğan, İyi Şeyler Yayıncılık, 1997 “opera söyleyeyim hâttâ, besteleyeyim” girer, olayın aritmetiğini çözmeye çalışırız. Poşet değil hayır, bir çocuk bu! Minicik el, veya kafam bozulduğu için oturup bir İstediğimiz kadar çalış atma, adam kocaman cüsseyi sürüklüyor. Bir kedilere, heykel yapayım” diyene pek rastlamayız. geçme yeteneğimiz olsun. Köşe vuruşu- bir güvercinlere koşuyor çocuk. Düşüyor, Ama şiir yazmak için millet olarak her daim nu, altı pası, ofsaytı bilmezsek bu oyunu kalkıyor, sarsak adımlarıyla dedeyi de kendimizde Allah vergisi bir deli cesareti oynayamayız. Öyleyse öncelikle şiirin golü koşmaya zorluyor. Telâşlanıyor dede, buluruz. Oturur yazarız. faulü nelerdir, nasıldır, şiir yazarken hangi zorlanıyor çocuğa yetişmekte. Hayatı Yazarız yazmasına da bilerek mi yazarız, tanımlar ve kurallar işin içine girer, hangi kucaklayan küçücük, ama aslında kocaman yoksa bilmeyerek mi? İşte orası bilinmez. alet ve edevata gereksinim vardır, buradan adımları mutlulukla izliyorum. Yazdığımız metin şiir oldu mu olmadı mı o başlayarak yol almaya çalışalım. Bir simitçi yanaşıyor. Hani arabası şu üç tekerlekli, camekânlı olanlardan. Dikkati dağıldı çocuğun, ağız dolusu Şiirin Unsurları gülüşüyle kağıthelva istiyor dedesinden. Badi parmakların yakarışlarıyla kırmızı gülücüklerin arasında gidip geliyor dede. Balıkçı teknesinin üstündeki martılar hep birden, gürültüyle havalanıyor. Işıltılı Ritim kanatların rüzgârı, boynuma dolanıyor. Anlam Çığlıkları şarkılar çağrıştırıyor. Ürküyor kedi. Ürküyor güvercinler. Onlar da Desen: Halil Genç Yeniden Üretim İmge havalanıyor. Kucağına alıyor gökyüzü Kurgu-Yapı martıları, kayboluyorlar gözden. Karabataklardan biri çıkıyor, ağzında bir Bir yerde, bir hasta yatağının başında paylaşıyorum kahvaltımı. Sözcük Bu kez de gökyüzünün uçarı maviliği balık. Balık için bitiyor hayat, farkında bile feryatlar yükseliyor şimdi. Başka bir Yaşamın bir sonu olduğuna inanmasam Estetik Haz büyülüyor beni. olmuyor deniz. Yenileri dalıveriyor, sırasız. yerde kundağa düşüyor bir bebek. kaç yazar? Öldüğü söylenen yüzlerin Ses Hey! Günün sürprizi bu olmalı, bir gelin Düşünüyorum, kim ömrüne geri Acılar, mutluluklar yer değiştiriyor. Her ölmediğini söylesem... Dinsel arabası! Arabayı kullanan şık adam, damat dönebilmiş ki? Kim bıraktığı yerden şeyin alışmak üzerine kurulu olduğu bir Bulutlar akıyor. mekanik yeti Tinsel Öğe olmalı. Sesler birbirine karışıyor. Garson- başlayabilmiş? Sabahın mahmurluğunu ülke, yaşadığımız. Alışmışız bizi kuşatan Kıpırtılı deniz, uyuyamayan yorgun aşık lar koşuşturuveriyorlar ellerindeki işleri ardı sıra sürükleyerek yollara düşüyor dünyaya. Alıştırılmışız. Yüzler unutuluyor gibi dönüp duruyor. Ayrılıklar, hasretler İçerik bırakıp. Şaşırıyor çocuk. Dedenin seve- insanlar. Üniversitelerdeki, yollardaki, üç beş vakte kalmadan, isimler de, ama birbirine karışıyor. cenliğine sokuluyor yeniden. Kafedekiler, fabrikalardaki, alışveriş merkezlerindeki, silinmiyor izler. Trenler kalkıyor, uçaklar havalanıyor. sevecenlikle o tarafa bakıyor. Alkışlıyorlar arabalardaki, gösteri yürüyüşlerindeki, Hiçbirinin farkında bile olmuyor hayat. Büyük bir iştahla ısırıklar aldığı Bizim bildiğimiz, şiir yukarıdaki tandem- işe başlayacağız. Böylece bundan sonraki gelinle damadı. Alkışlıyor çocuk da. Bir pazar yerlerindeki, bankalardaki sonu Acemi bir arı, geze dolana ekmeğin kağıthelvayı kedilere uzatıyor çocuk. le sahaya yayılıyor. çalışmalarımızda kendisiyle iş göreceğimiz kedi aç gözlerle bakıyor kızın elindeki gelmez yolculuklarıyla kalabalıklar… üzerine konuyor gelip. Mevsimin ilk arısı Kıpırtılı kalbim, sıcak. Bir aşka Gelecek sayımızda, bu sahada yer alan bir takıma (takım ve malzeme çantasına) simide. Bilmek için görmek gerekmiyor. olmalı bu ve ben Kireçburnu’nda bir arıyla düşmüşüm, lütfen farkında ol hayat. n unsurların her birinin görev ve işlevini, an- da sahip olacağız. n lam ve önemini “sorgulamak, irdelemek”le

10 11 Yeşil GEZİ

DENİZ ALİ KUZU YARARLI MUTLAKA! ADRESLER > Mutlaka kask takın. Motorlu araç sürücülerinin kask takan bisikletli ile takmayana yaklaşımı ve dikkati farklı oluyor. Elbette, kapısında bisiklet park yeri olan işletmelerle, bisiklet > Bisikletin ışıklandırması ve farlar önemli. Dikiz aynası ve korna da. için pozitif ayrımcılık yapan > Gerekli rutin bakımları zamanında yapın, yaptırın. İhmal etmeyin. mağazaları tercih ediyorlar. > Eldiven ve gözlük kullanın. Reflektörlü kıyafet ve aksesuarları tercih edin. > Delta Bisiklet > Yeni başlayacaksanız gideceğiniz yer için bir rota belirleyin. Zamanla rotaya ve Tel: 0216 450 66 30 getirebileceği sürprizlere hazırlıklı olduğunuzu göreceksiniz. Kentin tek (www.deltabisiklet.com) > Yeşil Bisiklet kurtuluşu Tel: 0216 301 15 50 (www.yesilbisiklet.com) > Esta Bisiklet Bisiklet Tel: 0216 631 76 14 > Bisiklet Gezgini Tel: 0216 386 82 85 > Bisikletliler Derneği Tel: 0532 528 00 61 > Sedona Concept Tel: 0212 262 44 44 > www.thebikeristanbul.com > www.aliexpress.com > twitter.com/mittekadikoy > www.decathlon.com.tr

Büyük şehirlerde yaşamanın getirdiği sıkıntılar hepimizin malumu. Özellikle İstanbul geçtiği yerler arasında. “Birkaç yıl öncesine dışı bisiklet programları yapanlar da var. Hindistan’a giden yabancı bisikletçi konukla- Berlin ve Amsterdam dışında, keyifle bisiklet kül duygusu kaplıyor içinizi. Anı yaşamaya kadar ben de ‘İstanbul’da bisiklete binilmez’ Bisikletle’nin demirbaş üyelerinden Füruzan rımız oluyor. Buraya taşınmadan önce; ev, iş, sürülecek kent sayısı çok fazla değil. Maca- başlıyorsunuz. Yolun getirdiği dinginlik, pedal gibi sürekli göç alan, nüfusun ve araç sayısının hızla arttığı metropollerde tüm güne diyenlerdendim. Ama yapılabileceğini, hatta Özoğul, “Aslında her gün binmeyi, günlük alışveriş üçgeninde geçen İstanbullu sıkıntı- ristan’dan güneyde ve Balkanlar’da durum çevirmekten kaynaklanan ritim duygusu bir yayılan, sabah ve akşam saatlerinde ise katlanarak artan trafik eziyeti; çalışanlara çok da zevkli olduğunu gördüm. Boğaz’da kul- yaşamlarımızda da kullanmayı istiyoruz ama larımız kaynama noktasına doğru gidiyordu. hakikaten tersine dönüyor. Şüphesiz İstan- çeşit transa sokuyor insanı. Bütün meselele- lanmak rahattır. Trafikte sıkışıp kalmış araba- bisiklet İstanbul’da toplu taşımaya entegre 2005’te Denizli’de ailemizin yanında tatildey- bul’da araba sürmek dahi kolay değil. Altyapı rinizi aslında onları düşünmeden düşünerek zaman kaybettirip verimlerini düşürürken, özel hayatlarda da sosyal ve psikolojik ların yanından geçip gitmek harika bir his. Şişli edilmeyen bir araç olduğu için bu maalesef ken, bir kararla bir gün içinde bisikletleri meselesinden daha çok, sürücü davranışları belki de bilinçaltınızda çözmüş oluyorsunuz. problemler yaratıyor. Saatlerce hareketsiz kalmanın getirdiği çeşitli sağlık sorunları da çok kalabalık olduğundan zordur. Bisikletle şu an için çok zor. En önemlisi özel bisiklet aldık, bir hafta sonra en amatör ve basit bu konuda etkili. Her şeye rağmen insanlar Ayrıca; deprem tehlikesinin ya da bir futbol geçebileceğiniz kadar bir yer bile bulamazsı- yolları yapılsa da insanların bilinçlenmesi ge- malzemelerle, kendimizi Toros dağlarına attık. yollardaki bisikletlilere alışıyorlar. Sayımız takımının şampiyonluk kutlaması sırasında cabası. “Sorunları zaten biliyoruz, peki çözüm?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. nız ve ters yönü kullanırsınız. En korktuğum rekiyor. Bisiklet yoluna arabasını park eden, Sonra zaten seyahat etmenin başka bir yolu çoğaldıkça ve bu alanda yazılı kültür oluş- açılacak ateşle ölme riskinin bu derece yüksek noktaysa Dolmabahçe. Orada iki kez trafik ka- mangal yapan ya da yürüyenler çok. Bunun olmadığını düşünmeye başladık. Tibet Çınar tukça iyiye doğru gideceğimize inanıyoruz. olduğu bir ülkede yaşarken, bisiklet turlarının YEREL yönetimler bu ciddi sorunları orta- yaşamış ya da bisiklet kullanmış insanlar çoğu. ilişkim oldu. Çocukluğumda öğrenmeye çalışır- zasına şahit oldum. Kaldırıma çıktığım tek yer dışında hatalı yerleştirilmiş mazgal kapakları oturmaya başladıktan sonra bebek koltuğun- Bugüne kadar sürdüğümüz en kötü şehirler tehlikeli olduğunu düşünmüyoruz!” dan kaldırabilmek için farklı farklı projeleri Diğer ülkelerin 20-30 yıl gerisinde olduğu- ken dev bir köpek tarafından kovalanıp koca orası. Barbaros Bulvarı da çok uzun ve dik be- da bizler için tehlike yaratabiliyor” sözleri ile da, bisiklet römorkunda çevre köylere gitme- Rusya’da Kaliningrad, Pakistan’da Lahor’du. gündeme getiriyorlar yıllardır. Son dönemde muzu anlatıyorlar. Benzer çalışmalar örneğin bir çukura uçtuğumdan, yıllarca yanına bile nim için. Orayı çıkabilen bisikletlileri görüyor temel sorunlara parmak basıyor. ye başladık. Henüz 22 aylıkken, emzik, bez ve Yine de sağ salim içlerinden geçtik gittik. MALZEME LISTESI KABARIK konuşulanlardan biri de Londra modeli. Zey- Hollanda’da 1970’lerde yapılmış. Trafik, yaklaşamadım. Lisede tekrar bir gayret baş- ve sadece kıskanıyorum! Aslında araçlardan biberon kullanıyorken Avrupa’da yedi ülkeden Elbette, hatta yerel bisikletçilerin bile girme- “Tur sırasında bisikletlerimiz her zaman nep Mengi’nin Hürriyet gazetesinin İK ekinde ölümlü kazalar ve petrol fiyatlarının artması ladığımda ise -itiraf ediyorum- Büyükada’nın çok ağır akan trafikte taksilerle, yayalar risk YOLDA BÜYÜYEN MINIK geçen yaklaşık 4 bin kilometrelik uzun bir tura diği, tercih etmediği yerlere giriyoruz. Çünkü yanımızda. Hatta bazen biz onlara değil, yayımlanan haberinde geniş olarak yer verdiği bunda etken olmuş ve devlet de bisiklet kul- sakin sokaklarından birinde yaşlı bir amcaya oluşturuyor. Aniden açılan bir kapı ya da yola GEZGIN: TIBET ÇINAR çıktık. Tibet Çınar önce babasının bisikletine turlarımızda girdiğimiz şehirlerin bir ucundan üç kişilik malzeme ve ekipmanla ağırlıkları projeye göre; “2018 sonuna kadar raylı sistem lanımını desteklemeye karar vermiş. BUP da çarptım! Neyse ki kimseye bir şey olmadı ama bir anda atlayan bir yaya ile çarpışmamak Sosyal bilgiler öğretmeni Soner Sarıhan, takılı bebek koltuğunda ve gündüz uykula- girip diğerinden çıkmak zorundayız. Şehrin 80 kiloyu bulan bisikletlerimiz bize biniyor hatları üzerindeki semtlerde çalışan servis İstanbul’da bisiklet kültürünün yaygınlaşabil- kendi adıma bisiklet sayfasını kapattım. Fakat çok zor” diye ekliyor. “İstanbul’da bisikletsiz sınıf öğretmeni eşi İnci Sarıhan ve oğulları rında römorkta yolculuk yaptı. Sonraki bir girişindeki bir banliyöde mümkünse çadır yokuşlarda. Ailece ve sıra ile bisikletleri belli araçları kaldırılacak. Büyükşehirlerde kent mesi için yaklaşık 1.5 yıldır uğraşıyor. 2013’te bu haber için görüş aldığım isimlerin ilham yaşamak mümkün değil” diyen Serkan Mutlu Tibet Çınar bisiklet tutkunu bir ailenin fertleri. dönem römorku annesi çekti. Bebek koltu- kurarak konaklıyor, ertesi gün merkeze erken bir mesafeye kadar itip diğerini geri dönüp merkezine araç girişi ücretli olacak. Otopark ölümle sonuçlanan bisiklet kazalarının artması veren yorumları sayesinde ilişkimize bir şans da Yıldız’ın düşüncelerini paylaşıyor; “Kadı- Onların hikayeleri de ilham verici. “2005’ten ğuna sığmayacak kadar büyüdüğünde özel saatlerde giriyor ve akşam trafiği başlamadan alacağımız kadar dik yokuşlarla karşılaştı- ücreti ile ulaşım ücreti ilişkilendirilecek. Bisik- onları harekete geçirmiş ve buluşmalarına da daha vermeye karar verdim… köy’de oturuyorum. Pendik’e kadar uzanan, beri kimi aylar süren, binlerce kilometre bir ikili bisiklet ile babasının arkasında pedal çıkarak diğer tarafta yine konaklıyoruz. En ğımız oluyor. Aylar boyunca yetecek teknik letlerin toplu taşıma araçlarında taşınması için vesile olmuş. Bu konuda toplumda farkında- “Haftanın beş ya da altı günü yoğun bir ama iyi ama kötü bir bisiklet yolu var. Burada gittiğimiz turlar yapıyoruz. Evdeki ‘trainer’ çevirmeye başladı. Gelecek yıllarda kendi tur doğru şekli bizce bu. Şehrin içinde kamp bul- donanım, giyim, ilaç, yedek kuru gıda gibi düzenleme yapılacak.” Şehir içinde ve şehirle- lık yaratmaya çalışıyorlar. Bu amaçla Fatih, tempoyla çalışıyorum. Bisiklet benim için bir kullanmak gayet rahat oluyor. Açıkçası bisik- bisikletimizi de hesaba katarsak pedal çevir- bisikleti, çanta ve ekipmanı ile aramızda ola- mak ve bisikletleri kabul edecek otel arama 140’tan fazla maddeden oluşan ihtiyaç liste- rarası yollarda bisiklet kullananları her zaman Üsküdar, Avcılar gibi farklı semtlerde, her hobi, ulaşım ve spor aracı. Bir hobi, çünkü let yolundan gitmektense trafikte yolculuk mediğimiz gün yok. Doğa, bisiklet, fotoğraf ve cak. Oğlumuz uyku, yemek ve etkinlik düzeni derdi ortadan kalkıyor böylece. Tibet Çınar’ın miz ve belgesel çalışmalarımız için üç tripod, hayranlıkla karışık saygıyla izleyen biri olarak birine ortalama 200 kişinin katıldığı bisikletli pedallarken kendimi inanılmaz huzurlu yapmayı tercih ediyorum. Türkiye’de bisiklet çevre konularında tutku ile koşan öğrenciler oturmuş bir bebek olarak büyüdü. Çadırda uyku vakti yaklaşmadan çadırımızı kurmak, beş kamera ve ses ekipmanı ile bilgisayar, bu noktada heyecanlanıyorum. Bisikleti ile turlar yapmışlar. Geçtikleri yerlerde ‘Koca hissediyorum. O an yolda olmak dışında hiçbir konusundaki bilinçsizlik sadece araçlarda de- olarak görüyoruz kendimizi. Kapıda altı, evde kalmaya, mat üzerinde uyumaya alıştırdığı- yemeğimizi yapmak zorundayız. Çok ekstrem harici bellek gibi çok sayıda malzeme sürekli belediye otobüsü ya da metrobüs kapısında koca insanların bisikletle dolaşması’ şaşkınlık şey düşünmüyorum. Bir meditasyon hali ğil, yayalarda da var ve onlar da en az araçlar iki bisiklet, bir oda dolusu kamp malzemesi, mız ve hepsini bir rutine bağladığımız için bu durumlar haricinde havanın kararmasına kal- yanımızda oluyor. Çadır, mat, uyku tulumu kalanları düşünüyorum. Kabul edelim bisiklet, yaratmış. “Toplu taşıma araçlarına binmeyi diyebilirim. Bir ulaşım aracı, çünkü -kışın sert kadar tehlikeli olabiliyor. Trafikte en azından bisiklet çantası, kasklar, yedek parçalar, rö- işin altından kalkabildik. Bebekler büyüklerin mamaya çalışıyoruz. Bunun sebebi güvenlik ve mutfak malzemelerimizle birlikte sadece en fazla vapurda “hoş görülen-katlanılabi- talep ettik, dilekçeler verdik. Sonuçta başardık geçen zamanlarını saymazsak- neredeyse hızlanıp kaçabilirsiniz, bisiklet yolunda ise bir mork var evimizde. Bu durumda biz bisikletin sandığından daha becerikliler doğaya uyum değil aslında. Beş yıldızlı değil ama beş milyar gıda alışverişi yaparak tam bir dünya turunu len” bir araç İstanbul’da. Bunun dışında ise da. Artık mesai yoğunluğu yaşanmayan belli tüm yolculuklarımı bisikletle gerçekleştirmeye piknik tüpüne çarpıp kapaklanma riski var! yaşam alanını işgal etmiş oluyoruz herhalde! sağlamak konusunda. Sorunların çoğu da yıldızlı çadır konaklamamıza başlamadan yapabilecek kadar yetkin bir şekilde yola çoğunluk tarafından yardım etmek zorunda saatlerde ücretsiz olarak metrobüse binebi- çalışıyorum. İşe gidip gelirken de bisiklet kul- İstanbul kesinlikle bisiklet dostu bir şehir değil. Yağmur yağdı, soğuk gibi bahanelerimiz yok. ebeveynlerin bildiğinin aksine, dışarıda olmak- önce telaş olsun istemiyoruz. Tibet Çınar çıkıyoruz. Kocaman ve tıka basa dolu tur kalınacak bir angarya, çocuk oyuncağı, pahalı liyoruz. Aynı şekilde metro da belli saatlerde lanıyorum. Bir spor aracı, çünkü bir diğer çok Devamlı kendini kollamak zorundasın.” Pencereden bakıp karar vermiyoruz, dışarı tan değil, kapalı mekanlarda sıkışıp kalmaktan yattıktan sonra varsa tamir-bakım işlerini çantalarımız bisikletlerimizin iki yanından sar- bir hobi ya da tehlike kaynağı olarak görülü- bisikletlilere açık. Tünel’i ise her zaman sevdiğim hobim yemek. Hem farklı lezzetleri çıkıp yaşıyoruz. İsviçre’de ‘kötü hava yoktur, kaynaklanıyor.” yapmak, çayımızı demleyip, kafa lambası ışığı kıyor, arkada römork ve tandem ile birlikte yor maalesef. Bütün bu zorluklara rağmen rahatça kullanabiliyoruz. Trafikteki varlığı- keşfetmeye hem de ne kadar yersem yiyeyim BISIKLETLE HER YERE yanlış giyim tercihleri vardır’ derler. İznik’te altında, o günün notlarını deftere geçirmek bir kamyon kadar uzun oluyoruz arka arkaya bisiklet kullananların sayısı giderek artıyor, mızın kabul edilmesi için, sağ şeritte bir araç kilo kontrolünü sağlamaya yarıyor. Özellikle Geziye çıktıkları bir pazar sabahı konuş- bisiklete binebileceğimiz, doğada yürüyüş YOLLARDA NELER OLUYOR? kadar dinlendirici bir şey yok. Hani insanlar durduğumuzda. Görünürlük için sürekli seslerini duyurmak için bir araya geliyor, “bi- olarak ilerleme hakkımız olduğunu yayalar da, bahar ve yaz aylarında bu son fonksiyon tuğum “Bisikletle” grubu üyeleri yaklaşık altı yapabileceğimiz bir hayat kurduk kendimize. “Biz, 24 ülkenin topraklarında, on binlerce ilginç bir şey gördüklerinde yanlarındakini yanan flaşörlerimiz, uzun direklerde sürekli siklet sever” mekanlarda buluşuyorlar. Günlük motorlu taşıt sürücüleri de anlamalı. Ölümcül bayağı işime yarıyor” diyen Serkan Mutlu, yıldır birlikte. Haftalık gezi programları için Uluslararası turcuların rotasındaki favori yer- kilometre bisiklet sürdük. Yüzlerce şehir ve dirsekleri ile dürterler ya, işte bunu çok sık takılı Türk bayrağımız ve flamalarla ağzımız- hayatında bisiklet kullanan ya da aylarca kazalar yaşanmaması için de bu konuda bilinç- bir dijital ajansta proje yöneticisi. İstanbul’da internet üzerinden haberleşiyorlar. Bütün lerden burası. Bu nedenle ayda bir, Çin ya da binlerce köyün içinden geçtik bugüne kadar. görüyoruz! Bizi durduranlar oluyor. Bulundu- daki şarkılar sebebi ile yollarda her zaman ülkeden ülkeye dolaşan “süper İstanbullular” lendirme çalışmaları yürütülmeli” diyorlar. Bir dere tepe demeden bisiklet sürenlerden biri üyeler her hafta katılamasa da tüm turlarda ğumuz ülkedeki yerel basında haberlerimiz gülümseme ile karşılaşıyoruz. Bu yıl doku- ile konuştum. Aldıkları keyfi ve yollardaki de önemli çalışmaya imza atmışlar. “Bisik- de gazeteci Birant Yıldız. Çocukluğu bisiklet ekip ruhunu yakalıyorlar. Farklı meslek grup- çıkıyor. Geçen ay Esen Kitap tarafından zuncu uzun turumuza çıkacağız. Berlin-Zürih olumlu-olumsuz deneyimlerini paylaşırken letli Ulaşım-BUP” adlı aplikasyonlarını akıllı üstünde geçmiş ama ortaokuldan sonra 38 larından ve 25-70 yaş arasındaki kişilerden basılan, Minik Gezgin Yolda Büyümek kitabı- ve belki daha ötesine süreceğiz. Ailelerimiz hepsi, “Bisikletle yollara düşmek için vakit telefon ya da tabletinize yüklediğinizde harita yaşına dek hiç binmemiş. Üç yıl önce bir yurt- oluşan ekipten Mustafa Dorsay; kimi zaman mızın adından da anlaşılabileceği gibi; yollar de alıştı artık. Yaşam biçimimize saygı kaybetmeyin sakın” diyorlar. üzerinde beliren ikonlar sizi bisiklet tamirci- dışı seyahatinde tekrar başlamış. İstanbul’a şehir içinde, kimi zaman Büyükçekmece, hepimiz için bir okul. Oğlumuz değil sadece, gösteriyorlar. Turlarımızı desteklemeyen, lerine, bisiklet sahiplerine indirimler ve çeşitli dönüşte bisiklet kiralayıp arkadaşıyla Beşik- Tuzla ve Kilyos’a da uzanan geniş bir alanda biz de yolda büyüyoruz aslında. Bisiklet turla- çatlak sesler çıkaran kişileri ise çevremizde “METROBÜS BIZI KARŞIYA sürprizler yapan işletmelere, bisiklet kirala- taş’tan Bakırköy’e kadar gitmiş ve akşamında pedallara asıldıklarını anlatıyor. Amaçları keyif rından sonra, daha dingin, daha iyimser, daha barındırmıyor ve dinlemiyoruz. İnsanlar dene- GÖTÜR!” yabileceğiniz adreslere yönlendiriyor. Hatta da o bisikleti satın almış! Yorgun değilse hafta almak olduğundan normal bir tempoda sürüp, toleranslı olduk. Çift olarak birbirimize daha diklerinde görecekler ki, sandıkları kadar zor Bu konudaki en önemli oluşumlardan biri, yollarda tehlikeli yerleştirilmiş mazgalları bile içi akşamları, hafta sonlarında ise sabahları sohbet dolu yemek molaları veriyorlar. Bol da bağlandık. Gittiğimiz her ülkede insanlar değil. Ulaşım tercihlerimizi sorgulamamız ve Bisikletle Ulaşım Platformu (BUP). Konuş- gösteriyor. İlgilenenlere şiddetle öneririm. biniyor bisiklete. Harbiye’den Beşiktaş’a, bol fotoğraf çekiyorlar. Yaptıkları gezilerden tarafından evlere, sofralara davet ediliyoruz. keyif aldığımız şeyi yapmak için biraz gayret tuğum üyeleri Zeynep Arapoğlu ve Reyhan Ortaköy ve Bebek’ten geçerek Emirgan ya da notları ve fotoğrafları paylaştıkları blogları, Bir günde dokuz kere lastiğiniz patlayınca göstermemiz gerekiyor.” Yılmaz, gönüllülük esasına göre bir araya gel- BISIKLET AŞKINA! Tarabya’ya gidiyor. Mecidiyeköy, Gayrettepe, faydalı bilgi ve tüyolarla dolu. (bisikletle. bütün sinirleriniz alınmış oluyor. Artık kızacak İstanbul sokakları bisiklet kullananlara diklerini anlatıyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde Şahsen benim bisikletle hep mesafeli bir Eminönü, Alibeyköy, Sarayburnu, Kadıköy de blog link) Aralarında şehirlerarası ve yurt- bir şey kalmıyor hayatta. Şükür ve tevek- saygılı şoförlerle dolsun! n

12 13 Yeşil SARIYER’İN YALILARI HAYRETTİN DERELİ NECATİ GÜNGÖR Çal kaşığı kalmasın bulaşığı TÜRKÇE’DE kaşık üzerine söylenmiş birçok özlü söz var: hemen “Gavur Padişah”a çıkarılmıştır. Bu lakabı ona “Aygır Kaşığına çıkmak, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın, herkes kaşık İmam” adında bir din adamı takmıştır. Aygır İmam, günümü- yapar ama sapını ortaya getiremez, kaşık düşmanı, kaşıkla- zün deyişiyle obez bir tipti. Yemek yemeye doymazdı. En son, mak, çalakaşık saldırmak, kaşık sallamak, kaşıkla verip kep- iki buçuk okka pastırma dilimletmiş, üzerine kırk yumurta çeyle geri almak, kaşıkla yedirip sapıyla çıkarmak, çal kaşığı kırdırıp pişirttikten sonra leğenin başına çöküp ekmeği kaşık kalmasın bulaşığı, ne doğrarsan aşına o çıkar kaşığına… gibi kullanarak yemiş, yemiş. Son lokmalarda artık dili şiştiği İnsanoğlu elle yemek yemekten vazgeçip sofrasında kaşı- için soluksuz kalıp can vermiş... ğa yer verince, bu küçük araç zamanla çeşitlenerek yaşamın II. Mahmut döneminde Osmanlı ordusunda danışman ola- ve dilin vazgeçilmez bir öğesi oluvermiş. Yemek kaşığı, tatlı rak görev yapan bir Alman generali vardı: Adı, F. von Moltke. kaşığı, çay kaşığı, ayran kaşığı, kepçe… mutfaklardaki yerini Osmanlı ordusu, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın almış. üzerine giderken General Moltke de orduyla birlikte Doğu Bugün genellikle madeni türünü sofralarımızda görmeye Anadolu’ya kadar gitmişti. Moltke, Anadolu’da kendilerine alıştığımız kaşık, eskiden daha çeşitliydi. Halk arasında “tahta ikram edilen yemeği, hep yanında taşıdığı çatalıyla yiyordu. kaşık” denen şimşir ağacından yapılma kaşıklar yaygındı. Onun çatalla yemek yediğini gören Türk halkı da –daha Şimşir kaşıkların en ünlüsü de Trabzon şimşirinden yapılan- önce hiç çatal görmediği için– generale şaşkınlıkla bakıyordu. lardı. Hindistancevizinden, sandal ağacından yapılan kaşıklar Bir gün o şaşırmış ev sahiplerinden biri, Alman generaline da vardı. Konaklarda, saraylardaysa elbette daha çok, değerli şöyle diyecekti: maddelerden yapılma kaşıklar kullanılırdı. Altın, gümüş, fildişi, “Bre babam, niye yemeğini hançerle yiyorsun? Elinle sedef, mercan, abanoz, bağa, kemik, boynuz kaşıklar zengin yesene rahat rahat!” sofraların bir öğesiydi. Bazı kaşıkların sapı da değerli taşlarla Anadolu’da halk çatala “hançer” diyordu da, koca koca süslenirdi. paşalar farklı bir gözle mi bakıyordu sanıyorsunuz? Eski zaman sofralarındaki kaşıkların kullanıldığı yer de 1829 yılında Haliç’te demirleyen bir İngiliz savaş gemisinde farklıydı: Çorba kaşığı, pilav kaşığı, hoşaf kaşığı, muhallebi balo düzenlenmiş, doğal olarak dönemin ileri gelen devlet kaşığı, kahve kaşığı… adamları da baloya çağrılmıştı. Gemiye davetli olan Hüsrev Kaşık yapımının bir sanata dönüştüğü kadim İstanbul’da, Paşa’ya ertesi gün sormuşlar: “Paşam balo nasıldı?” Paşa kimileyin kaşıkların içinde sahibinin adı, kimileyin de sapında gördüklerinden memnun olmadığını şu sözlerle açıklar: “Çatal bir iki dizelik şiir, ya da özlü sözler yazılı olurdu. Örneğin: bıçak denen mekruh şeyler vardı!” “lafı lafa etme ilave / Al kaşığı çal pilave” türünden sözler. Çok değil, daha bundan elli yıl önce, sofrada çatal bıçak Zamanımızda, kamyonların arkasına yazılan yazılar gibi. Ka- kullanarak yemek yemek, alafranga bir yaşam biçiminin gös- nunî dönemi İstanbul’unda tanesi iki akçeden, kırk, elli akçeye tergesi sayılıyordu. Siyah beyaz Türk filmlerinde, bir ailenin kadar kaşıklar satıldığı biliniyor. Altından, sapı burmalı, üzeri varlıklı ve sosyete olduğunu vurgulamak için, sofrada çatal elmaslı, gümüş işlemeli, mineli, firuzeli, sedef kakmalı birçok bıçakla yemek yeme sahneleri çekilirdi. Filmin kahramanı olan değerli kaşığı Topkapı Müzesi’nde görmek mümkün. halk çocukları da bu sofrada yabancı kalırdı. Saray mensubu kimseler öldüklerinde, onların değerli Batılılar da çatal çıkmadan önce yemeklerini elle yiyor- eşyası arasında kaşıkları da mirasçılarına aktarılırdı. du. Eller yemekten önce yıkanıyordu. Yalnız birkaç kişi aynı Osmanlı Sarayı sofra geleneğinde, yemeğe kaşık uzatma- kaptaki suda el yıkıyorlardı. İşin daha da tuhafı, soylu bir nın da bir protokolü vardı. Bir sofra çevresinde bulunan kim- kimsenin el yıkadığı suyu kullanmak onur sayılıyordu! Çatal SAİD HALİM selerden rütbesi ve mevkii daha yüksek olanlar dururken, alt icat edilince, el yıkama işi savsaklanır oldu. Avrupa’da çatalın mevkide bulunan kimseler yemeğe kaşık uzatamazdı. Çorlulu ilk kullanılma tarihinin on dördüncü yüzyıl başı olduğu söyle- Ali Paşa, bir sofrada Ak Ağa’dan önce yemeğe kaşık uzatınca, nir. Tabii o yüzyılda yaşamış halktan insanların değil, saraya kendisinin sert bir biçimde, eline kaşıkla vurularak uyarıldığını mensup kimselerin eşyası arasında çatala rastlandığı biliniyor. tarihçiler anlatır. Çarşıkapı semtinde yaptırdığı medrese ve Onlar da günlük yaşamlarında değil, özel ziyafetlerde çıka- külliyesi günümüze kadar yaşayagelen Çorlulu Ali Paşa da rırlardı.Yemek salçayla yenecekse, herkes etini ortada duran PAŞA YALISI eline kaşıkla vurulmasını unutmayacak, ilerde güçlü bir devlet salça çanağına banarak yerdi. adamı olduğunda, Padişahla Babıali (hükümet) arasındaki Yoksul halk kesimiyse çatal olarak daha uzun süre üç par- İSTANBUL da birinci derecede tarihi eser Yalı bu kötü şöhretinden dolayı uzun yıllar zor günlerinde Dışişleri Bakanlığı ve Sadra- haberleşmeye aracılık eden Ak Ağa’ların bu görevlerini elle- mağını kullanacaktır. Bunun da nedeni, tıpkı bizdeki gibi bazı olarak 90 dan fazla yalı bulunmaktadır. Bu alıcı bulamayarak metruk kaldı. Daha sonra zamlık makamlarında bulundu. Savaşın sona rinden alacaktır. yenilikleri önce seçkin sınıfın benimsemesiydi; halk yığınları yalılar 40 t anesi Sarıyer İlçesinde bulun- yalıyı 1863 yılında Vlastro Aristaki satın ermesinin ardından savaş suçlusu olarak Bu sofra geleneğinin izlerini Anadolu’nun birçok yöre- geleneksel yeme biçiminden kopmak istemiyordu. maktadır. Bu yazı dizimizde tarihe mal alarak yıktırdı ve yerine yeni bir yalı yap- yargılandı ve 1919 yılında Malta’ya sürgüne sindeki Türk evlerinde de görebiliriz. Sofrada ailenin büyü- Venedik’te çatalla yemek yemenin uğursuzluğuna inanıldı- olmuş bu yalıların öykülerini kaleme almaya tırdı. Fakat talihsizlikler yeni yalıyla birlikte gönderildi. 29.Nisan.1921 de serbest bırakıldı ğünden ya da ağırlanmakta olan hatırlı bir konuktan önce, ğı için, bu gerece karşı adeta ayaklanma olmuştu. Bu tepkiden çalışacağız. Yeniköy deki Said Halim Paşa de bitmedi. Aristaki de burada güzel günler fakat bir daha İstanbul’a dönmesine izin ve- özellikle yaşça ve başça küçük olanlar yemeğe başlamaz. dolayı Fransa’da çatal saraya halktan gizlenerek sokulmuştu! yalısı ile başlayalım istedim. yaşayamayınca yalıyı 1876 da Mısırlı Prens rilmedi. Roma’ya yerleşen Said Halim Paşa, Sultan sofralarında elmas taşlı altın kaşıklarla yemek ye- Çatalın Avrupa’da yaygınlaşması ancak on altıncı yüzyılda Sadrazam Said Halim Paşa ‘ya İtalya Abdülhalim Paşa’ya sattı. Abdülhalim Paşa 6 Aralık 1921 de Ermeni bir suikastçı tara- nirken, İstanbul halkı basit tahta kaşık bulduğuna şükrederdi… gerçekleşebilmiştir. ve Almanya tarafından hediye edilen ve 1878 yılında ikinci yalıyı da yıktırdı ve yerine fından öldürüldü. Said Halim Paşa’dan oğlu Böyle yoksul bir İstanbullu bir gün çöplükte parlak bir taş bul- Tarihçiler, bazı Romalıların yemeği bıçak, çatal ve insan rıhtımına yerleştirilen aslan heykellerinden Mimar Adamanti’ye bugünkü yalıyı yaptırdı. Prens Halim’e geçen yalı 1968 de Turizm muş, sonra da bu taşı götürüp üç tahta kaşık karşılığında bir dili biçimindeki bir kaşıkla yediğini yazıyor. Çinlilerin çubuk- dolayı yalı, Aslanlı Yalı olarak da anılır. Bu Fakat Abdülhalim Paşa da burada fazla Bankasına satıldı. 1994 yılında Maliye’ye kaşıkçıya satmıştı. Yoksul adamın çöplükte bulduğu o parlak lar yardımıyla yemesiyse, daha eski bir uygarlığın belirtisi yalının yerinde eskiden Düzyan Ailesinin uzun zaman geçiremedi. Vefatının ardından devredildi, 1995 yılındaysa Başbakanlık Sadrazam Said Halim taş, o günden sonra “kaşıkçı elması” adıyla anılagelmiştir ve sayılıyor. görkemli yalısı bulunuyordu. Düzyan Ailesi, yalı paşanın dokuz çocuğuna kaldı. 1894 yazlık konutu olarak hazırlanırken şaibeli Paşa ‘ya İtalya ve de dünyanın en büyük elmas parçası olarak bilinir. Bugün hâlâ Anadolu’da ekmeğin elle bölünmeyip bıçakla kuşaklar boyunca Darphane’nin yönetimini yılında paşanın oğullarından Prens Said büyük bir yangın geçirdi (içimdeki tarihi Almanya tarafından Bu gibi durumları “kadere” bağlayan Türk halkı, Sultan kesilmesine iyi gözle bakmayan yaşlı kuşak insanlarına rastla- üstlenmişti, dolayısıyla imparatorluğun en Halim Paşa, kardeşlerinin hisselerini satın eserler boşaltıldıktan sonra yandığı ve itfa- II. Mahmut’a gönderme yaparak “Vermedi Mabut, ne yapsın nır. Kırsal yörelerde çatalla yemek yemeyi “şehirlilik özentisi” zengin ailelerinden bir tanesiydi. Bununla alarak yalıya tek başına sahip oldu. Fakat iyenin çok geç geldiği bu gün bile söylenir) hediye edilen ve Mahmut” derler. sananlar vardır. Hele çatal bıçakla yemek, tümden “şehirli” birlikte servetleri ve gösterişli yaşamları Said Halim Paşa da burada uzun zaman ve başta Said Halim Paşa’dan kalan tablolar rıhtımına yerleştirilen İşte o Padişah II. Mahmut dönemindedir ki, Türk sofraları âdeti gibi görülür. nedeniyle İstanbul’un en kıskanılan ve kalamadı. Evinde silah ve zararlı yayınlar olmak üzere birçok kıymetli eşya bu yan- aslan heykellerinden ilk kez çatal bıçakla tanışmıştır. Halkın bin yıllardan gelen alışkanlıklarını değiştirmesi göze batan ailelerinden bir tanesiydi. 1819 sakladığı Sultan Abdülhamid ‘e jurnallenince gınla yok olup gitti. Yalı 2004 yılından beri II Mahmut, amcası III. Selim’in başlattığı yenileşme kolay olmasa gerek. yılında Düzyan Ailesi’nin önde gelen isimleri İstanbul’u terk edip önce Avrupa’ya sonra- düğün, toplantı ve davetlerin verildiği bir dolayı yalı, Aslanlı Yalı hareketine, kendi padişahlığı döneminde de bizzat öncülük Buna karşılık Türk halkı kaşığı yalnızca bir mutfak gereci Darphane’de yolsuzluk yaptıkları gerekçe- sındaysa Mısır’a gitmek zorunda kaldı. 1908 mekan olarak İstanbulluların hayatından yer olarak da anılır. etmiştir. Yenileşme, Osmanlı toplumuna Batılı bir yaşam olarak görmemiş; kaşığı müzik aleti olarak da değerlendirmiş- siyle tutuklandılar. Ailenin dört mensubu de İstanbul’a geri dönerek tekrar Yeni- almaya devam ediyor. Haremde dört kadın, biçimi kazandırma çabasıdır. Bundan dolayı, II. Mahmut’un adı tir. Kaşık havası ya da kaşık oyunu bunun en güzel örneği. n Yeniköy’deki bu yalının pencerelerine asıldı köy’deki yalısına yerleşen Said Halim Paşa, Tosun Paşa, Süt Kardeşler gibi filmler bu ve cesetler günlerce o şekilde teşhir edildi. Birinci Dünya Savaşı gibi imparatorluğun en yalıda çekilmiştir. n

14 15 Yeşil NOBEL DOSYASI

ZEYNEP ŞEN Nobel Nobel’i ödülünü kazanan en Nobel’in çalkantılı tarihi kazanan yaşlı yazar 2016 Nobel Ödülleri, Ekim ayında sahip- BOB DYLAN’IN ÖDÜLÜNE Nobel’i almasını savunmaktadır. Şiir ve lerini buldu. Ödülün bu seneki sahibinin GÖSTERILEN TEPKILER müziğin kesişen sanat dalları olduğunu en genç NOBEL’I kazanan en genç yazar- açıklanmasıyla da edebiyat camiasında Nobel heyetinin açıklamasına göre iddia eden bu kesim, Nobel komitesinin dan bahsedip de en yaşlı yazara yer yerinden oynadı. Nobel komitesi- ödül, Dylan’a “Amerikan müzik gele- beklenmedik kararını alkışlamaktadır. Ör- yazar değinmemek olmaz. Tabii en nin yaptığı bu sıra dışı seçimi kimileri neğinde yeni şairane ifade biçimleri neğin, Şeytan Ayetleri’nin yazar Salman yaşlı derken, ödülü aldığında hâlâ sevinçle, kimileriyse öfkeyle ve kafa yarattığı için” verilmiştir. Pek çok kişinin Rüşdi, habere şu tepkiyi vermiştir: DÜNYA’NIN en büyük hayatta olan birini, yani Dorris karışıklığıyla karşıladı. Peki, kimdi bunca öfkelenmesinin de sebebi budur: Dylan’ın “Orfeus’tan ve Faiz’den beri müzik ve edebiyat ödülünü kazan- Lessing’i kastediyorum. Lessing, tartışmaya yol açan ve tepkileri üzerine eserleri “Amerikan müzik geleneği” için- şiir birbirine sıkı sıkı bağlıdır. Dylan, ozan- mak için bir hayli “olağa- Nobel Edebiyat Ödülü’nü 2007’de, çeken yazar? Tabii ki de ünlü müzisyen dedir. Yani Dylan’ın, bir müzisyen olarak lık geleneğinin muhteşem bir varisidir. Nobel nüstü” eser yaratmış ol- 88 yaşındayken kazanmıştır. Bob Dylan. edebiyatla alakası yoktur. Mükemmel bir seçim!” Edebiyat mak gerekiyor. Bu yüzden 1919’da, İran’da, yine İngiliz bir Bu tepki haklı bir soru çıkarır ortaya: Anlaşılan o ki edebiyat dünyası, de edebiyat ödülüne laik aileye doğmuştur Lessing. 5 ya- Rudyard Dorris BOB DYLAN KIMDIR? Çığır açan müzik eserleri aynı zamanda 2016 Nobel Ödülleri konusunda ikiye görülmüş pek çok yazar şındayken, ailesiyle Zimbabve’ye Ödülü’nün Kipling Lessing Bob Dylan, kelimenin geleneksel edebiyat eserleri sayılabilir mi? Kimine bölünmüştür. Tartışmalar sosyal medya- belli bir yaş sınırını geçmiş taşınmıştır. Katolik bir eğitim anlamıyla bir yazar değildir. Popüler bir göre, hayır. Müzik ve edebiyat iki farklı ya, televizyonlara ve sokak aralarındaki Başlangıcı kişiler oluyor. Örneğin görmüş, 14 yaşında isyan ederek, müzisyen ve söz yazarıdır. Zaten Nobel sanat dalıdır. Dolayısıyla onca kıymetli kafelere taşmıştır. Nobel heyeti, seçimle- bu senenin kazananı Bob okulu bırakmıştır. Bunu takiben Edebiyat Ödülü’nü kazanmasının bu ka- yazar ve şair dururken, Nobel Edebiyat rini yaparken böylesine tepkilerin doğma- 2016 Nobel Ödülü’nün Dylan, geçtiğimiz Mayıs hemşirelik, telefon operatörlüğü dar tepki çekmesi bundan kaynaklanır. Ödülü’nün bir müzisyene gitmesi şaka sını büyük ihtimalle beklememişlerdir. Bob Dylan’a verilmesi, ayında 75. Yaş gününü ve kâtibelik gibi işlerde çalışmıştır. Bob Dylan 1941’de, ABD’nin Minnesota gibi bir şey yahut bir yüz karasıdır. Ünlü Nobel Ödülleri’nin sahiplerini seçmekle Nobel tarihinde ateşli kutlamıştı. 18 yaşında Rodezya Parlamen- Eyaleti’nde doğmuştur. Orta sınıf bir yazar Jodi Picoult durumu, sosyal med- mükellef İsveç Akademisi’nin Genel Sek- münakaşalara vesile olan Ancak yetenek yaşla öl- tosu’na girmiş ve ırkçılığa karşı ailenin çocuğu olan Dylan, müziğe olan yada şöyle ifade etmiştir: reteri Sara Danius seçimlerini şu şekilde tek karar değildi. Aslına çülebilecek bir şey değildir. duran, solcu bir partinin kurulma- ilgisini delikanlılık yıllarında keşfetmiş “Bob Dylan adına sevinmesine sevin- savunmuştur: bakarsanız Nobel tarihi Bunun en büyük örneği de sına katkıda bulunmuştur. ve çeşitli gruplarda çalmaya başlamıştır. dim ama bu, benim Grammy Ödülü’nü “Ödülü gerçekten harika bir şair olan pek çok skandalla, radikal Nobel Edebiyat Ödülü’nün Lessing 1943’te Komünist Par- Dylan 1961’de New York’a taşınmış, çeşitli alabileceğim anlamına mı geliyor?” Bob Dylan’a veriyoruz. O, Milton ve Blake en genç kazananı Rudyard tisi’ne katılmıştır. 1949’da Lond- kararlarla ve şok edici kafelerde gösteriler vermeye başlamış- Buna karşın kimileri Bob Dylan’ın, ile başlayıp, günümüze dek devam eden Kipling’dir. 1865’te doğan ra’ya taşınıp, yazarlık kariyerine tepkilerle doludur. Ama bu tır. İşte bu gösterilerden birinde müzik İngilizce şiir tarihinde yüce Kipling, Nobel’ini 1907’de, başlamıştır. Eserlerine feminizmi tarih nasıl başlamıştır? yapımcısı John Hammond tarafından bir şair. Üstelik son derece yani 41 yaşındayken, ve cinsiyetler arası çatışmayı keşfedilmiştir. Dylan, Hammond’ın des- orijinal bir şekilde, ilginç Nobel Ödülleri milyarder kazanmıştır. Bu, ilk bakışta konu etmiştir. İlk kitabı 1950’de teğiyle, ilk albümü Bob Dylan’ı 1962’de bir görenekçi. Hem yazılı Alfred Nobel sayesinde pek de genç bir yaş gibi çıkan Türkü Söylüyor Otlar’dır. çıkarmıştır. Bundan sonra ardı ardına gelenekte, hem sözel kurulmuştur. Daha doğrusu görünmeyebilir. Ancak Nobel Ödülü’nü “sorgulayıcı üslu- çıkardığı albümler, Amerikan pop müzi- gelenekte, hem yüksek Alfred Nobel’in ölümü çoğu yazarın, Nobellerine bu, ateşli ve ileriyi gören gücüyle, ğinde derin izler bırakmışlardır. edebiyatta, hem de sayesinde. Nobel 1895’te 70li yaşlarında kavuştuğu- bölünmüş bir uygarlığı merceğin Dylan’ın müzik stili Amerikan folklo- aşağı edebiyatta.” ölmüştür. Vasiyetinde, nu düşünürsek, bunun ne altında tetkike tabi tuttuğu için” rundan, halk müziğinden ve Blues’dan servetinin büyük bir kadar sıra dışı bir durum Boris Jean Paul kazanmıştır. Lessing 2013 yılında, ilham alır. Bu stil, yazdığı şarkı sözleriyle kısmıyla Nobel Ödülleri’nin olduğunu görürüz. Pasternak Sartre İngiltere’de ölmüştür. çarpıcı bir etki yaratır. Bir pop sanatçısı kurulmasını istediğini “Gözlem kabiliyetinin olarak bilinmesine karşın, Dylan üfü- kuvveti, hayal gücünün belirtmiştir. Nobel’in son rükten tayyare konulara değinmez orijinalliği, fikirlerinin isteği üzerine kurulan şarkılarında. Onun müziğinin belli diriliği ve anlatıma dair komite farklı dallarda bir ağırlığı yeteneği” sebebiyle Nobel ödülünü reddeden yazarlar vardır. birçok ödülün seçilecek Nobel’i kazanan Kipling’in Toplum- adaylardan birine verilmesi çok ilginç bir hayatı NOBEL Ödülü’nün getirdiği prestiji göz Sendikası, Pasternak’ı, Sendika’dan atmıştır. ulaştığında iş işten geçmiştir. Heyet, ödülün ların içinde kararlaştırmıştır. Karara vardır. Kipling, Hindis- önünde bulundurunca, ödülü reddetmek Olaylar öyle bir boyuta gelmiştir ki Paster- “fikirlerinin zenginliğinden ve özgürlüğün, bulundukları, çoğu zaman haksız göre her sene komite aynı tan’ın Bombay Şehri’nde, düşünülmez bir şey gibi duruyor. Ancak nak, evini kaybetmekten korkar olmuştur. ruhu ve gerçeğin arayışı ile dolu, günü- koşullar, din, politika ve aşk tarihte, yani 13 Ekim’de, İngiliz bir ailenin çocuğu şu ana kadar tam iki yazar Nobel Ödülü’nü Tüm bu gelişmelerin ışığında, Pasternak müzde derin etkiler bırakmış eserlerinden” gibi temaları, şairane bir üslupla bir araya gelecek ve en olarak dünyaya gelmiştir. reddetmişlerdir ve böylece ateşli tartışma- Nobel Ödülü’nü reddetmek zorunda kalmış- dolayı Sartre’a verilmesine karar kılmıştır. işler Dylan. Bu üslupta William S olağanüstü çalışmaları Ailesi, Kipling’i, 6 yaşın- lara ve hatta skandallara yol açmışlardır. tır. Pasternak, ödüle ülkesinde yüklenen Sartre’ın, Nobel Ödülü’nü reddetmesi, Burroughs ve Allan Ginsberg gibi Beat ortaya koymuş bireylere dayken İngiltere’de bir Nobel Ödülü’nü reddeden ilk kişi Doktor anlam sebebiyle Nobel’i reddettiğini belirt- dünya çapında büyük münakaşalara yol Nesli yazarlarının, Arthur Rimbaud’un ve ödüllerini vereceklerdir. ailenin yanında yaşamaya Jivago’nun yazarı Boris Pasternak’tır. miştir. Sonra da ödülü zaten hak etmediğini açmıştır. Kimileri ünlü yazarın bu davranışını Ezra Pound gibi modern şairlerin izlerini göndermiştir. Kipling, bu Pasternak 1890’da Rus İmparatorluğu’nda söylemiştir. Ancak Pasternak her ne derse cesur ve kişilikli olarak tanımlarken, kimileri görmek mümkündür. Fakat bu durum, ailenin yanında geçirdiği dünyaya gelmiş ve ilerleyen yıllarda, Sov- desin, Nobel’i toplumsal baskılar sebebiyle bir skandal olarak yorumlamıştır. Sartre bir müzisyenin Nobel Edebiyat Ödülü’nü 6 yıl zarfında fiziksel şid- yetler Birliği’nin doğuşuna şahit olmuştur. geri çevirdiği aşikârdır. içinse bu son derece mantıklı bir seçimdir. kazanmasını haklı kılar mı? dete ve zihinsel baskılara Onlarca şiir, tiyatro oyunu ve roman ortaya Nobel Ödülü’nü reddeden bir diğer Mektubunda da açıkladığı gibi, prensipleri maruz kalmıştır. 12 yaşına koyan Pasternak, 1920’lerde “şairlerin yazar Jean Paul Sartre’dır. Ancak Sartre’ın gereği hiçbir ödülü kabul etmediğinden, bu bastığında gerçek ailesi, şairi” unvanını almıştır. Sovyetler Birliği’nin sebepleri, Pasternak’ınkilerden çok farklıdır. ödülü de kabul etmesi söz konusu değildir. onu bu eziyetli yaşamdan kuruluşunu takiben Pasternak, Sovyet 1905’te doğan bu Fransız yazar ve düşünür, Sartre, bunun haricinde, ödülü kabul et- kurtarıp, Hindistan’a geri Yazarlar Sendikası’na dâhil olmuştur. Sen- felsefi içerikli romanlar ortaya koymuş ve mesinin hem kendi içinde, hem de edebiyat getirmiştir. dika, Pasternak’a bir nevi yuva olmuş, para Varoluşçuluk Felsefesi’ni geliştirmiştir. camiasında ciddi bir çelişki yaratacağına Kipling, yazın hayatına biriktirip, yazarın yaşadığı evi inşa ettirmiş- 1939’da, İkinci Dünya Savaşı’nda meteoro- inanıyordur. Sartre, sosyalist bir yazardı. Hindistan’da gazeteci ola- tir. Ancak Pasternak’ın, Sovyetler Birliği’yle log olarak görev yapmış, 1940’da Almanlar Ona göre Nobel Ödülü ya Batılı yazarlara rak başlamıştır. 1889’da balayı 1958’de son bulmuştur. tarafından yakalanıp, hapsedilmiştir. Fran- ya da sosyalist rejime başkaldıran Doğulu usta bir yazar olarak nam 1958’de Nobel Heyeti, o senenin edebiyat sa’nın, Almanlarca işgali sırasında Direniş’in yazarlara veriliyordu. Ödül neden Latin salmış ve İngiltere’ye ödülünü “çağdaş lirik şiirde ve Rus destanı bir parçası olmuştur. Bu sert koşullar Amerikalı Pablo Neruda’ya verilmemişti, temelli olarak dönmüştür. geleneğindeki başarılarından ötürü” Paster- altında yılmamış, Varlık ve Hiçlik ve Sinekler mesela? Ya da, Şolokov dururken neden 1907’de Nobel Ödülü’nü nak’a vermeye karar vermiştir. Pasternak gibi eserlerini kaleme almıştır. Pasternak’a verilmişti? Hal böyle olunca kazanmıştır. İki defa şöval- başlangıçta, ödülü sevinçle kabul etmiştir. Nobel heyeti, o senenin edebiyat Sartre, bu ödülü kabul edemezdi. Ödülü yelik ödülüne laik görül- Ancak Sovyetler Birliği’nin öfkeli tepkisiyle ödülünü, Sartre’a vermeye 1964’te karar reddetmek, kabul etmekten daha doğru ve müş ancak her seferinde karşılaştığında hevesi, kursağında kalmıştır. vermiştir. Sartre, ödülü kazanma ihtimali daha az tehlikeli olacaktı. bu ödülü reddetmiştir. Zira Sovyetler Birliği, Pasternak’ı, bu davra- olduğunu duyunca, Nobel heyetine, ödülü 1980 yılında ölen Sartre, bu mektubuyla, Kipling 1936’da, Londra’da nışından ötürü bir vatan haini ilan etmiştir. kabul edemeyeceğini açıklayan bir mektup Nobel Ödülü’nü kendi isteğiyle reddeden hayatını kaybetmiştir. Devletin tepkisi üzerine Sovyet Yazarlar yazmıştır. Ancak mektup, heyetin eline tek yazar haline gelmiştir.

16 17 Yeşil NOBEL DOSYASI TADIMLIK

BOB DYLAN Nobel tarihinde Nobel’e Bir fincan kahve daha tartışmaya yol açan aday Nefesin tatlı yazarlar Gözlerin gökyüzündeki iki mücevher gibi gösterilen Sırtın düz, saçın pürüzsüz BOB Dylan, Boris Pasternak ve Jean Paul Sartre, Nobel tarihinde Türkler Yattığın yastıkta tartışmalara yol açan tek yazarlar değildirler. Nobel heyetinin geçmiş Ama şefkat sezmiyorum seçimlerine bakıldığında, bu seçimlerin bazılarının şiddetli münakaşa- Ne minnettarlık ne sevgi lara yol açtığı görülebilir. Peki, hangi yazar ve şairler, bu münakaşala- YAŞAR KEMAL: Türk ediplerinden, Sadakatin bana değil ra yol açmışlardır? Nobel Ödülü’ne aday gösterilen ilk Yukardaki yıldızlara yazar Yaşar Kemal’dir. Yaşar Kemal, Mario Vargas Llosa: 2010 yılında Nobel Ödülü’nü kazanan Llosa, 1923’te, Van’da doğmuştur. Daha sonra Yol için bir fincan kahve daha tartışmasız Latin Amerika’nın en büyük yazarlarından biridir. 1936’de, ailesiyle birlikte Adana’ya yerleşmiştir. Bir fincan kahve daha, ben gitmeden Peru’da doğmuştur. Hayatı boyunca düzinelerce eser ortaya koymuş, 5 yaşındayken, babası bir camide, Aşağıdaki vadiye çeşitli edebiyat dergileri çıkarmış ve gazetecilik yapmıştır. Llosa gözlerinin önünde öldürülmüştür. Baban, o bir kanun kaçağı 1990 yılında Demokrat Cephe’nin adayı olarak başkanlık seçimlerine Ortaokuldan itibaren çeşitli işlerde Ve mesleği avarelik katılmıştır. Seçimleri kazanmasa da gerek eserlerinde, gerek günlük çalışmıştır. İlk folklor denemelerine Sana seçmeyi ve ayırmayı öğretecektir hayatında sağcı politik görüşlerini ortaya koymaya ve savunmaya de- de ortaokuldan sonra başlamıştır. İlk vam etmiştir. İşte problem de buradan çıkmıştır. Pek çok kişi, yapıtları romanı 1953’te çıkan ve bir solukta Ve bıçağı fırlatmayı bu denli politik olan birinin, Nobel Ödülü’ne laik olamayacağı fikrine okunan İnce Memed’dir. Yaptığı bir O krallığına gözkulak oluyor kapılmıştır. Ancak bu itirazlar, Llosa’nın kaleminin kuvvetini azaltma- Mario Yaşar söyleşiye göre Yaşar Kemal, İnce Böylece yabancılar rahatsız edemez mıştır. Llosa, Nobel’i eserlerinde “güç yapılarının haritalarını çizdiği ve Vargas Llosa Kemal Memed’i, eşkıya olan ve dağda vurulan Sesi titriyor, seslenirken bireylerin dayanıklılığını, isyanlarını ve yenilgilerini” yansıtmıştır. Hâlâ amcasının oğlu üzerine kurgulamıştır. Yeni bir tabak yemek için. yazmakta olduğu roman ve oyunlarıyla bu yansımaları kuvvetlendir- Eserlerine halka edilen zulmü, sö- Yol için bir fincan kahve daha meye ve Latin Amerika’yı temsil etmeye devam ediyordur. mürüyü, Anadolu halkının acı ve mut- luluklarını, masallarını ve efsanelerini Bir fincan kahve daha, ben gitmeden Dario Fo: Dario Fo, Nobel Edebiyat Ödülü’nü 2007’de kazanmıştır. konu etmiştir. Yaşar Kemal, Nobel’e Aşağıdaki vadiye Kazanmasıyla da her köşeden ayrı bir itiraz yükselmiştir. Oyunları il- ilk defa 1973’te aday gösterilmiştir. Kız ardeşin geleceği görüyor ginç olmasına ilginçtir. Ancak Fo, bir edebiyatçıdan ziyade bir palyaço Bundan sonraki senelerde de aday Tıpkı annen ve senin gibi ve gösteri adamı olarak bilinmektedir. Çoğu edebiyatçı, onu hafifsıklet gösterilmeye devam etmiştir. Yine bir Asla okuma-yazma öğrenmedin bir yazar olarak değerlendirir. Fo, kariyerine küçük tiyatrolara revüler röportajında “Nobel’e 1973’ten beri Rafında hiç kitap yok yazan bir metin yazarının yardımcısı olarak başlamıştır. Tiyatroya adayım, ölene kadar da aday olaca- ilgi duyduğunu fark etmiş, zamanla kendi oyunlarını yazmaya ve ğım,” demiştir. Nitekim dediği çıkmış- Ve memnuniyetin sınır tanımıyor bu oyunlarda oynamaya başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında tır. 28 Şubat 2015’te kaybettiğimiz Sesin bir tarlakuşu gibi askerden kaçmıştır. Sanatını ancak savaş sona erdiğinde icra etmeye Yaşar Kemal her sene Nobel’e aday Ama kalbin bir okyanus sanki devam edebilmiştir. Fo, 13 Ekim 2016’da, yani Nobel kazananlarının olup, kazanamadan yitip, gitmiştir. Gizemli ve karanlık açıklandığı gün, hayatını kaybetmiştir. Kim bilir, belki de ölümünden sonra Yol için bir fincan kahve daha Fo, ödülünü kazandığında nasıl bir ünü olduğunun, nasıl itiraz- kazanacaktır. Bir fincan kahve daha, ben gitmeden larla karşılaştığının bilincindedir. Bir palyaço olarak algılanmasa bile Salman Rüşdi ve Arthur Miller’ın dediği gibi “fazla popüler ve fazla LEYLA ERBIL: Nobel’e aday olan öngörülebilir” biri olarak tanındığını biliyordur. Buna karşın Nobel bir diğer yazarımız Leyla Erbil’dir. Ödülü’nü kabul etmekten geri kalmamıştır. Hatta Nobel törenindeki Erbil Nobel’e aday olan ilk Türk kadın konuşmasında, Nobel heyetini bu “kışkırtıcı” kararlarından ötürü yazarımızdır. “Türk diline ve edebiyata tebrik etmiştir. egemenliği, aynı zamanda insana, SALİH BOLAT ASLAN ÖZDEMİR hayata ve dünyaya karşı sorumlu, Orhan Pamuk: Nobel’i kazanmasıyla tartışmalara konu olan bir aydın tavrı” sebebiyle 2002’de Nobel CEZA Âşık Denizci Günlüğü diğer yazar da Orhan Pamuk’tur. Pamuk, Nobel’i 2006’da kazanmış- heyetinin dikkatini çekmiştir. Dario Leyla I tır. Ödül, ona “doğduğu şehrin melankolik ruhunu arayışı sırasında, Leyla Erbil 1931’de, İstanbul’da doğ- göğü unut Fo Erbil Atlaslardaki denizleri yırtan bir gemi yapmalı kültürel çarpışmalar ve kesişmeler için yarattığı yeni sembollerden” muştur. İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz tek başına ölmüş bir karanlık ol ötürü verilmiştir. Edebiyatı okumuş ama son senesinde denizci burnunu pruva edip Pamuk 1952’de doğmuştur. İlk kitabı 1982’de çıkan Cevdet Bey okulu bırakmıştır. Eserlerinde dinin, banliyö trenlerinin camından bakan yenilgi gibi ardında bekliyenler için de bir kıyı. ve Oğulları’dır. Yurtdışında ün kazanan ilk kitabıysa 1992’de çıkan ve ailenin, okulun ve toplumun ürettiği bak, denizi nasıl yağmalıyor martılar II tabularla dolu ideolojilere karşı bir tavır Nedensiz denizlere açılırsa kimse kimilerinin çalıntı olduğunu iddia ettiği Beyaz Kale’dir. Pamuk’un, bir uzaklaşıp git, kendinde eri, çözül yazar haricinde, sosyal bir yorumcu olarak da bilinir. Salman Rüşdi sergilemiştir. Kişilerin iç dünyalarında ve yelkensiz ve küreksiz ve küskünse hakkında çıkan ölüm fetvasını kınayan ilk Müslüman yazardır Orhan yolculuğa çıkan Erbil, 2013’te, Nobel’i değil mi ki orda yoktun. öfkesini kendine rüzgâr yapmalı mı? Pamuk. Yaşar Kemal, 1995’te mahkemeye verildiğinde açık bir şekil- kazanamadan, vefat etmiştir. III de onu desteklemiş, yanında olmuştur. Ancak tüm bunlardan ziyade gemi enkazlarının dibindeki katranla hesaplaş Kamarasında Orhan Pamuk, yabancı bir gazeteye verdiği bir röportajında, Ermeni İLHAN BERK: Nobel’e aday gösteri- geriye dönüşü olmayanlar için pusula var Soykırımı ile ilgili söyledikleriyle bilinir. len son edebiyatçımız İlhan Berk’tir. limandaki halatların arasına sıkışmış yengeç gibi muallakta kalmış duygularıysa lombuzda asılı. Söz konusu söyleşide Pamuk, on binlerce Ermeni ve Kürt vatanda- İlhan Berk 1918’de doğmuştur. Nobel’e çaresizliği incele, bir sonuca var yalnızlığından şın katledildiğini ve Türkiye’de kimsenin bunu konuşmaya yanaşma- aday olan ediplerimizden yalnızca şiir IV hani ilk rüzgarla düşen yapraklar vardır dığını söylemiştir. Pamuk’un yorumları, Türkiye’de bir öfke bulutuyla dalında eser veren tek edebiyatçımız- Halatlar kıyıya doğru gergin karşılanmıştır. Kimisi onu bir vatan haini olarak görürken, kimisi dır. Yıllar yılı bir yandan öğretmenlik ve onlara oy ver, yaşamıyor olmayı seç alınmayı bekliyor denizin dibinde Nobel Ödülü’nü kazanmasının tek sebebinin bu röportaj olduğunu çevirmenlik yapmış, bir yandan da yaz- değil mi ki söylemedin. çamura gömülü demir iddia etmiştir. Bir gazete, Nobel’i kazandığı açıklandığında, haberi mıştır. Deneyci bir şair olarak bilinen V

“Nobel Ödülü’nün Üzerinde Ermeni Gölgesi” başlığıyla vermiştir. Berk, sembolist şiirlerden etkilenmiş, Âşıkların varsa rotasız gemileri Buna karşın bir sürü kişi de Pamuk’un düşünce ve ifade özgürlüğünü beslenmiştir. Ömrü boyunca Türk Dil çalışkanlığın haritasını çizen karıncaları gözet tasarlanmış limanlarda savunmuş ve Nobel’i hak ettiğini iddia etmiştir. Zaten bundan sonra Kurumu Ödülü, Behçet Necatigil Şiir ağaçlara koş, köklere yalvar beklemeyi bilmeli sevgilileri. da Türkiye’de tartışmaların ardı arkası kesilmemiştir. Ödülü ve Sedat Simavi Edebiyat Ödülü VI Pamuk’un, Nobel’i kazanmasına itiraz eden bir grup daha vardır, gibi pek çok ödüle laik görülmüşse kiminse kumdaki ayak izleri, onu bul, tartış O da öyle yaptı aslında. Bu grup Pamuk’un eserlerinin o kadar iyi ve okunabilir de Nobel’i kazanamamıştır. 2002’de, takip edilen bir pars gibi olmadığını vurgular. 2006 yılında, Nobel’i kazananın Pamuk değil de, Leyla Erbil’le birlikte aday gösteril- rotasız bir gemide âşık geceyle arandaki boşluğu ölç onunla aynı yıl aday gösterilen Yaşar Kemal gibi biri olması gerekti- miştir. 2013’teyse hayata gözlerini tenine de kıyısız denizler atlası çizdi. Orhan İlhan ğini savunurlar. yummuştur. n değil mi ki göremedin. (Kasim 2005) Pamuk Berk

18 19 Yeşil YEŞİLÇAM

İSMAİL BAKAR 1966 Türk Sinemasının doğal platosu Zeki Müren, Düğün Gecesi Halimpaşa İSTANBUL’DA sinema filmlerinin çekildiği yıllarıydı sanırım. Buraya sık sık film ekipleri FERIDE FILMI ÇEKILIRKEN DELISIN, 1975 mekânlar içinde kuşkusuz Rumelihisarı, Nafi gelirdi. Cüneyt Arkın bir kaç kere Halimpa- ORADA IZLEDIM Ergin Orbey’in senaryosunu yazdığı ve Baba Tepesi, Rumeli Hisarüstü ve Halimpa- şa’nın üst tarafına gelmişti. Türkan Şoray, Orada çok sayıda film çekilmiştir. Emel yönettiği, yapımcılığını Ertem Eğilmez’in şa’nın ayrı bir yeri vardır. Yalnızca Rumeli Şener Şen, Kemal Sunal çok sayıda sanatçı Sayın’ın başrolünü oynadığı Feride filmi üstlendiği, başrollerini Tarık Akan ve Necla Hisarüstü’nde çevrilen filmler bir kitap Halimpaşa’ya geldi biz de film çekilirken çekilirken onları Zeytin Ağacı’nın orada izle- Nazır’ın paylaştığı 1975 yapımı Delisin filmin- konusunu oluşturur. Bu yüzden bu bölümde onları izleme olanağı bulduk.Naci Bakar miştim. Ne zaman o filmi izlesem Halimpaşa de birkaç sahne Halimpaşa’da çekilmiştir. kısaca Halimpaşa Korusu’nun görüntülen- ve Zeytin Ağacı aklıma gelir. O film unutama- Filmin Halimpaşa futbol sahasında çekilen bir diği sinema filmlerine değineceğiz. Zeytin KOŞARAK GIDER IZLERDIK dığım filmlerden biridir. Cemal Özçelik sahnesinde sahanın ve Halimpaşa’nın 1975 Ağacı’nın bulunduğu ve deniz manzarasının Çok sayıda film şirketi Halimpaşa’ya yılındaki hali gözler önüne serilmektedir. izlendiği mekân, filmlerde en çok kullanılan gelirdi özellikle Zeytin Ağacı’nın orası çok FERIDE ANNEMIN ISMIYDI, O yerlerdir. O zamanlar Halimpaşa çok bilinen kullanılırdı. Çocuklardan biri bağırırdı, filmci- FILME BAYILIRDI MAÇI BIRAKTIK FILM EKIBININ bir yer olmadığı ve hafta içi sakin olduğu ler gelmiş, diye. Biz de koşarak gider onları Emel Sayın’ın Feride isimli filmi 1971 yılın- ORAYA GITTIK için, film çekenler rahat bir çalışma ortamı izlerdik. Ya da maç yaparken gelirlerdi, maçı da Halimpaşa’da çekilmiştir. Zeytin Ağacı’nın Çocuğuz Halimpaşa’da küçük sahada top bulmuşlardır. Özellikle Halimpaşa görüntü- bırakır film izlemeye giderdik. Ayhan Işık, dibinde salıncak kurulup çekilen sahneyi dün oynuyoruz. Küçük sahanın yukarısına film lerinin geçtiği filmler arasında; Feride 1971, , Emel Sayın, Tarık Akan, Türkan gibi hatırlarım. O sahne Halimpaşa’nın ne ekibi gelince maçı bırakıp filmin çekildiği yere Delisin 1975, İbo ile Gülşah 1977, Sultan 1978, Şoray çok sayıda artisti orada izledik. Zeytin kadar güzel bir manzara olduğunu gösterir. gittik. Tarık Akan’ı görünce hemen tanıdık. Umudumuz Şaban 1979 filmlerini sayabiliriz. Ağacı’nın olduğu yer derya deniz, önü açık, Annemin ismi de Feride’deydi ve o filme Uzun boylu ve yakışıklıydı. Necla Nazır da bütün Boğaziçi ayağının altında. Boğaziçi’n- bayılırdı. Baltalimanı tarafındaki taş ocak- oradaydı. Büyük bir heyecanla izlemeye seçti. Ben de onların arasındaydım. Filmde planlar. Ancak çetin ceviz çıkan kız yakışıklı ve Serpil Nur’un paylaştığı 1979 yapımı Umu- Şoray’ın Sultan filmi ile Kemal Sunal’ın İbo ORADA ÇOK SAYIDA FILM de Halimpaşa gibi bir mekân daha yoktu. larında intihar sahneleri çekilirken maket başladık. Filmin sahnesinde hatırladığım bazı sahnelerde rol alacağımızı söyledi. Bana genci bayağı bir hırpalar. Bu esnada genç dumuz Şaban filminin büyük bölümü Rumeli ile Gülşah filminde Rumeli Hisarüstü’nü ÇEKILMIŞTIR Rahatça filmi çekiyorsun hiçbir engel yok kullanılırdı. Ayhan Işık, Cüneyt Arkın, Ekrem kadarıyla kuşlarla ilgili bir sahne vardı. Tarık iki sahnede rol verdiler. Birinde Kemal Sunal kıza gerçekten âşık olur. Diğer taraftan ma- Hisarüstü’nde geçmekte olup Halimpaşa gösteren çok sayıda sahneler vardır. Kemal Halimpaşa’da çok sayıda sinema filmi çe- kuzeye baktığında Emirgân, hatta Paşabah- Bora da oraya gelmiştir. Hülya Koçyiğit, Tür- Akan ve Necla Nazır elindeki kuş kafeslerini ile beraber eşek sahnemiz vardı. Ben eşeğin halle muhtarına gelen bazı kişiler gecekon- girişini gösteren sahneler bulunmaktadır. Sunal’a karşı bir hayranlığım vardı. Kemal kilmiştir. Türkan Soray geldi, izledim. Hülya çe’yi görebiliyorsun. Güney tarafa baktığında kan Şoray, Filiz Akın, dahil orada açarak, sahanın çimen tarafında, elleriyle üzerindeyim, Kemal Sunal bizi çekiyor. Diğer duların bulunduğu yeri satın almış ve herkesi Filmde, köyden kente gelen Şaban`ın Sunal çok sevdiğim, filmlerini büyük bir Koçyiğit geld,i hatta Fenerbahçe’de futbol Kanlıca ve Kandilli’yi görebiliyorsun. Öylesine çok filmin bazı sahnelerini seyrettim. Evimiz havaya atarak kuşların kaçmasını sağlıyorlar- bir sahne de şimdi park olan eskiden top evlerinden atmak istemektedirler. Mahalleli yaşadığı yerde, yani köyünde (Rumeli Hisa- keyifle izlediğim bir sanatçıydı. oynayan Selim Soydan Hülya Koçyiğit’le panoramaya hâkim bir yerdi. Fethi Avcı Halimpaşa’ya yakın olduğundan filmcilerin dı. Orhan Günel oynadığımız etrafı mezarlık olan tepede ve muhtar arasında kıyasıya bir kavga başlar. rüstü) olduğu gibi bir arsa ağası türemiştir. 1980 yılında Beşiktaş Genç Takımı’nda nişanlılar. O da geldi, izledim. Nafi Baba’nın geldiğinden haberimiz olur, biz de koşa Gülşah ile olan sahnedir. O sahnede fonda Mahallede en son kalan dul kadın ve birkaç Halk ile arsa ağası arasında büyük bir çekişme oynuyordum. Genç Milli Takım’a seçildiğim orada da çok film çevrilmiştir. Şimdiki parkın CANLI CANLI IZLIYORDUK koşa gider çekilen filmin sahnelerini izlerdik. İBO ILE GÜLŞAH, 1977 Halimpaşa Korusu da gözükmektedir. O film- aile daha başka bir yere ev yapmak üzere yaşanmaktadır. Ağaya karşı çıkan Şaban, halk zamanlarda arada A Takım’la maçlara olduğu yer tümsekti, mezarlıktı orada da film Rumeli Hisarüstü film platosu gibiydi yerli Mehmet Türk Rumeli Hisarüstü’nde çevrilen filmlerde en de unutamadığım bir anı da şöyledir: Kemal göç ederken, yakışıklı delikanlı dul kadının tarafından kahraman ilan edilir. çıkıyordum. Kemal Sunal bir Beşiktaş-Fe- çekilirken seyrettim. Bizim buralar adeta filmlerin büyük bir kısmı ya Rumeli Hisarüs- fazla oynayan sanatçılardan birisi de Kemal Sunal arabasıyla mahalleye geldi ama film peşinden giderek ona evlenme teklif eder. nerbahçe maçına İnönü Stadı’na geldi. Yeşilçam’ın merkezi, açık film platosuydu. tü’nde, ya Nafi Baba Tepesi’nde ya da Halim- ORADA ÇOK FILM SEYRETTIM Sunal’dır. Yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın ekibi tepeye gitmişti. Kemal Sunal mahalleyi Orada harcanan emek dikkatimi çekmişti KEMAL SUNAL BIZI KIRMADI Orada ’in yönetmenliğini yaptığı Necati Bal paşa’da Zeytin Ağacı’nın orada çekilmiştir. Halimpaşa Korusu’nda çok sayıda filim yaptığı, Kemal Sunal ve Gülşah Soydan’ın bilmediği için yanıma gelip, beni film ekibinin senin anlatıların olduğu için başlıklara gerek Umudumuz Şaban filminin büyük bölümü Gol Kralı filmini çektiler. Gol Kralı filminde Kemal Sunal’dan Şener Şen’e, Bulut Aras’tan çekilmiştir; çocukluğumuzda genelde zeytin başrollerini paylaştığı 1977 yapımı İbo ile oraya götürür müsün, dedi. Arabasına binip var mı? Rumeli Hisarüstü’nde çekilmiştir. Rumeli gördüm onu. Kısa bir süre de olsa aynı ZEKI MÜREN, NAFI BABA’DA Türkan Şoray’a, Hülya Koçyiğit’ten Müjde ağacının orada filimler çekilirdi oraya gider Gülşah filmi Rumeli Hisarüstü’nün o yıllarda- doğru tepeye gittik. Kemal Sunal ile öyle bir Sultan filmi çekilirken canlı izlemiştim, Hisarüstü’nde yaşayan çok sayıda kişi de o kare içinde yer aldım. Görmek, tanışmak, Halimpaşa’ya ve özellikle Nafi Baba Ar’a kadar hepsini canlı olarak izlemiştik. keyifle filmin çekilişini izlerdik. Emel Sayın’ın ki gecekondu halini gösteren çok güzel bir konuşmamız olmuştu. Şahin Demir ilkokul dördüncü sınıfa gidiyordum. Film çe- filmde figüranlık yapmıştır. Filmde Papaz’ın konuşmak istediğim sanatçılardan biri olan Tekkesi’nin olduğu yere sanatçılar gelirdi. Şahin Öztük-Ayı oynadığı Feride adlı bir film vardı. Onun sa- filmdir. Filmde, Doğa Tepe parkının orada kilirken izlemek ayrı bir keyif. Beyazperdede, kahvesi, Aslan Bey’in nalbur dükkânı, briket Kemal Sunal ile aynı filmde oynamış oldum. 1960 yılında Halimpaşa’da maç yapıyoruz, lıncak sahnesini hatırlıyorum. Ardıç ile Zeytin çekilmiş sahnelerinde arka planda Halimpa- SULTAN, 1978 televizyonda gördüğün kişileri yakından gör- yapılan alan, Pazaryeri ve Halimpaşa girişi, Rıza Çalımbay Zeki Müren geldi, dediler. Yirmi kişi maçı FERIDE, 1971 Ağacı’nın arasına salıncak kurmuşlardı. Bir, iki şa, Deli Bey’in, Saka Şehabettin ve Avcılar’ın Sultan filmi, Rumeli Hisarüstü’nü en iyi mekte güzel bir duyguydu. O filmin çekimini eski muhtarlığın alanı kullanılmıştır. Film bıraktık. Koşarak Nafi Baba tepesine gidip, Halimpaşa’da çevrilen filmler içinde saat o filmi orada izledik. İlk defa bir film çeki- evleri de gözükmektedir. Köprünün geçtiği anlatan, en çok sahnenin geçtiği, neredey- canlı izlerken dikkatimi en çok çeken şey, çekimine ara verildiği zaman Kemal Sunal’ın İNÖNÜ STADI’NDA Zeki Müren’i izledik. Kaleiçi’nde yaşarken de Halimpaşa’yı detaylı gösteren en güzel film- lirken canlı seyrediyordum ve film çok ilgimi güzergâhı gösteren sahneler bulunmaktadır. se filmin tamamının Rumeli Hisarüstü’nde sahnelerin tekrarlanması ve o tekrarların yanına gidip, fotoğraf çektirebilir miyiz, GÖREVLIYDIM Rumelihisarı’nda tarihi filimler çekilirdi. Onları lerden biri, yönetmenliğini ve senaristliğini çekmişti. Sultan filmini de izledim neredeyse Filmde çok sayıda Rumeli Hisarüstülü çocuk çekildiği bir filmdir. Sultan filminin yönet- bıkmadan usanmadan yeniden, yeniden çe- dedik. Tabi ki gençler, dedi. Kemal Sunal İnönü Stadı’nda çevrilen Gol Kralı filminin izlemek çok hoşuma giderdi. Mavi elbiseli Metin Erksan’ın yaptığı ve Emel Sayın, Engin tamamı Rumeli Hisarüstü’nde çekilmişti. da figüran olarak oynamıştır. Filmde rol alan meni Kartal Tibet, yapımcısı Ertem Eğilmez, kilmesiydi. Oyuncular gece gündüz devamlı çok doğal çok sevecen biriydi. Orada biraz tribün sahnesinde ben de vardım. 1980 askerlere bir bakardık kostüm değiştirmiş Çağlar, lale Belkıs, Necdet Tosun’un oynadığı Türkan Şoray’ın bir de taş ocaklarının orada figüranlardan biri olan sevgili dostum Şahin Senaristi ’dur. Başrollerini çekimdeydi ve neredeyse sabaha kadar çok konuşma olanağı bulmuştuk. Zeynel Bal yılında hafta sonları statlarda görev alıyor- kırmızı elbiseli olmuş.Yılmaz Özer 1971 yılı yapımı Feride filmidir. Feride filminde çekilmiş bir filmi vardı adını hatırlamıyorum. O Demir, Kemal Sunal ve Gülşah Soydan ile çok Türkan Şoray, Bulut Aras, Şener Şen ve Adile yoğun bir şekilde değişen hava koşullarında dum. İnönü Stadı’nda Beşiktaş-Fenerbahçe salıncak sahnesi, meşhur Zeytin Ağacı’nın eğimli arazide heyelan olmuş toprak üç, dört sayıda karede görülmektedir. Naşit’in paylaştığı film 1978 yapımıdır. çalışıyorlardı. Orada harcanan emek dikkati- KEMAL SUNAL ILE AYNI maçı vardı. Maçtan önce stada film ekibi DEVAMLI FILM EKIPLERI yanında çekilmiş, Halimpaşa manzarasının metre çökmüştü. Orası sanki farklı bir dünya Filmin konusu kısaca şöyledir: Mahallenin mi çekmişti. KAREDE YER ALDIK geldi. Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı GELIRDI olanca güzelliğini gözler önüne serdiği bir gibiydi ve orada çevrilen filmi de seyrettik. KEMAL SUNAL ILE AYNI genç ve yakışıklı genci ve aynı zamanda Eski Türk filmlerinde Rumeli Hisarüstü’nü Gol Kralı filmi çekileceğini söylediler. Bizi de Nafi Baba Tekkesi’nin bulunduğu tepede sahnedir. Futbol sahasının deniz tarafındaki Kemal Sunal’ın başrollerini paylaştığı Umudu- KAREDE OLMAK ÇOK GÜZELDI mahalle muhtarının oğlu olan Kemal (Bulut UMUDUMUZ ŞABAN, 1979 ve arkadaşları görünce çok heyecanlanır tribün sahnesinde figüran olarak oynattılar. Adanalı Hüseyin’in işlettiği küçük bir çay büyük meşe ağacının orada Emel Sayın ve muz Şaban filmi de Son Durak’da çekilmişti. Evimizin olduğu sokakta İbo ile Gülşah Aras) minibüsçülük yapmaktadır. Mahallede Kemal Sunal’ın Şaban serisi filmlerinden eskiye giderim. Hayatımın en güzel yıllarının Rıza’nın daha yeni Beşiktaş A Takımı’na bahçesi vardı. Adanalı Hüseyin hapse girince Engin Çağlar’ın bir arada olduğu bölümse O filmde de Halimpaşa girişine ve nalburların filmi çekiliyordu. Biz de izliyorduk. Filmin yö- pek çok genç kız ile çıkmakta olan Kemal, biri olan Kartal Tibet’in yönettiği, Suphi geçtiği Rumeli Hisarüstü ve Halimpaşa, ben- çıkmak üzere olduğu dönemdi. Küçük de olsa orayı ben işletmeye başladım. 1968-69 devasa ağaçları gösterir. bölgesine dair görüntüler vardır. İsmail Aydın netmeni Atıf Yılmaz yanımıza gelip birkaç kişi bir gün Sultan’ı (Türkân Şoray) elde etmeyi Tekiner’in yazdığı, başrollerini Kemal Sunal de derin izler bırakmıştır. Özellikle Türkan filmde rol almıştık. Rıza Öztürk n 1971 1975 1977 1978 1979 1982 Feride Delisin İbo ile Gülşah Sultan Umudumuz Şaban Çiçek Abbas Yeşil SARIYER VAPURU SÖYLEŞİ

Eskiçağda Boğaziçi VECDİ ÇIRACIOĞLU Yaşlı(kurt) Denizci ve Yer Adları TARIH içinde Boğaziçi’nin önemi kuşku götürmez... Kaybolan eski Boğaziçi’nin Amasralı balıkçı Ahmet Reis ile A’rıza Reis’in Dili tarih içindeki durumu ve karakterini ye- terli bir biçimde ele alan eser pek yok. Boğaziçi tarihi ve arkeolojisi de yeterince Abanoz: Ekseriyetle sıcak memleketlerde ve bilhassa Lamba: Yuva demektir. ortaya konamamıştır. Boğaziçi ile ilgili en önemli kaynak ve Denize Dair Nostaljik bir Sohbet Hindistan’da yetişen siyah bir ağaçtır. Gayet sert olup gemi Mahruti şamandıra: Koni biçiminde yapılmış şamandırala- araştırmalar Prof.Dr.Semavi Eyice’nin inşaatının deniz kısımlarında en ziyade delik ve temas dola- ra denir. makaleleri, bildirileri, bilimsel çalışmala- AHMET Reis, önce yunus balıklarıyla ilgili kılçığı para ediyor. Corum zamanı denizin yısıyla aşınmaya maruz kalan yerlerde kullanılır. bir sorum olacak. Karadeniz’de yapılan üzerinden giderdi küçük balıkların vücudu. Narin yapılı: Başı dar keskin olarak yapılmış gemilere denir. rıdır. Bizans döneminde burada sadece Baak: Bir nevi buluttur. Sair bulutlardan daha yoğundur. kıyılarda belki birkaç balıkçı köyü, tepe- yunus avlarında, daha doğrusu katliamla- Sadece kuyrukları denizin içinde olurdu, can Kenarlarının saçaklı olmasından ve renginin boz veya kur- Olta: Balık avlamakta kullanılan at kılından bükülmüş, de- lerde de manastırlar vardı. rında burada mıydın? havli tabii. Yaşam savaşı işte... Bu savaş, balık nize atılan uçlarına kurşun ve iğne bağlanan ispavlolardır. 1937 yıllarında başladı galiba. Yunusun beyni denilen küçük beyne sahip hayvanlarda şuniye dönük bulunmasından bilinir. AVRUPA/TRAKYA YAKASINDAKI Bunların kullanıldıkları işe göre katları değişir. yağı için yaparlardı. Trabzon ve civarında çok da var, içgüdüleriyle olsa da… Cereskal: Ağır cisimleri kullanmakta kullanılan bir tür ESKIÇAĞ YER ADLARI VE yapmışlardı. Burada ’da bizim evin Sen ne iş yaparsın? palangadır. Dilleri demir çerçeveler içine alınmış ve doblin Paçamora: Eski gemicilerin peksimet kırıklarını bir kara- GÜNÜMÜZDEKI TÜRK İSIMLERI: altında, Kuşna’da kazan kurup, kaynatırlardı. zincirlerle donatılmış ve palanganın boşaltılmamasını sağla- vana içinde ıslatarak ve üzerine yağla kavrulmuş soğan Metopen/Metopon/Argyopolis: Ben Mühendisin Ahmet Reis. Metal mü- mak için de kastanyola tertibatı yapılmıştır. dökerek yaptıkları yemeğe denirdi. Tophane,Fındıklı çevresi Kuşna’yı biliyorum. Beni Amasra’da en hendisiyim. Dökümcüyüm. İstanbul Teknik Rafiyo: Akdeniz’de kullanılan bir tür yapı Aianteion: Salı Pazarı Çalmak: Ahşap tekne imalâtında veya tahta- çok etkileyen yerlerden biri. Adının anlamı- Üniversitesi’ni bitirdim. filikalardır. Enleri boylarının yarısı kadar Palinormikon: Fındıklı nın kullanılacağı işe veya konacağı yere nı çok araştırdım. Bulamadım. Ne anlama Sizin gibi insanlar bu memlekete lazım. yapılan bu tekneler genellikle bir latin Thermastis/Butharion: Kabataş göre bir tarafını yontmaktır. Pentekontorikon: Dolmabahçe geliyor? Velinimet… Hoca yani… yelkeni ve bir tek filokla donan- Dalga: Belli bir derinliğe ka- Asonion/Diplokionion: Beşiktaş Kuşna tanıtım… gerçekten ben de adının mıştır. Gerektiğinde kürekle de dar denizdeki su tabakalarını Arkheion/Kilidion/Arsaberu: Ortaköy ne anlamına geldiğini bilmiyorum. Ben, mesela ‘damak’ın ne olduğunu yürütülür. oluşturan küçük dalgaların Kleidion: Defterdarburnu bilmiyordum, şimdi aklıma yazdım! /Tarasios: Kuruçeşme ayrı, ileri doğru hareketlerin- Sabura: Gemilerin dengele- Eski çağlarda kalyonlar ora denizine Tırtak bir tür olarak geçiyor Karade- tek çırpma oltası, çift kürek gidersin. Dört Yorgan iğnesini ısıt, kızarsın. Kargabur- Hestia/ Anaplus: Arnavutköy den oluşan kabarıklıktır. Bu rini sağlamak için sintineye demirler, sandalla karaya çıkıp, Kuşna yo- niz’de. Afelina var!.. Üç türden söz ediliyor kürek. Makine yok o zamanlar. Bakarsın pala- nuyla kıvır. Alsana damaksız iğne!.. Khelai/Philemporon: Bebek konan blok ağırlıklardır. kuşundan Ceneviz Balyos’una liman kaydı Karadeniz’de. Afelina en büyüğü…Bir de mut ‘comburda’mış! kabarıklıklar uzun mesafele- Hermaion/ Pyrrias/Phoneas: Rumeli yaptırırlarmış, diye biliyorum. Mutur var. Ahmet Reis, ben kitaplarımın arkasına re doğru çoğalır, sığ sulara Şalopa: Yük taşıma işlerin- Hisarı geldikleri zaman bir geriye de kullanılan bir tür deniz Rhoodes:Şeytanburnu Muhakkak. Tırtak yavru ama! Bütün yunus yavrula- Yani corum, cürüm, kaynatı; denizcilerin sözlük koyuyorum, denize dair. Buradaki dönüş hareketiyle alta doğru aracıdır. Gyranikon Limen/Phoneas: Baltalimanı rına Tırtak deniliyor. Küçük hayvan. Birkaç yörelerine göre değişen denizin üzerinde kelimeler, balıklar yok olduğunda, balıkçılar kıvrılırlar ve o ânda kavisle- Kyparodes: Emirgan Yokuştan çıkarken sol tarafımıza gelen günlük, yeni doğmuş… Ben burada surların balığın kaynaşması. Boğaziçi’nde buna kaybolduğunda yok olacaklar. Tavlon: Gemilerin üst gü- nerek deniz yüzeyi üzerinde Lasthenes/Sosthenion: İstinye kayalığa açılmış mum nişleri var. Geceleri altında gördüm bir tane, ölmüş sandım. ‘corum, cürüm’ deriz. Güzel yapıyorsun… verteden itibaren beşinci kat çatlaklar oluştururlar. Küçük Kamarodes/ Termineri:Yeniköy aydınlatan, yol gösteren o zamanın elekt- Baktım, yuvarlanıyor dalgalarla. Küçümen bir Yemliyor hayvan… güvertesidir. Bundan sonra dalgalar yüzeyin oynama ye- Pitheku Limen: Kalender rik direkleri, lambaları… yavru. Gideyim yanına alayım, dedim. Meğer Gene yunuslara dönelim istersen… (Kuntura tavlon) ve (Sintine) teneğine ve büyüklerde çekim Pharmakias/ Therapeia: Tarabya Mum yerine belki de kandiller kullanılıyor- canlıymış kerata! Eriştinin içinde öylece Kaynıyor… Dönelim… İşte bu yunus familyalarını mav- güverteleri gelir. kuvvetine dayanır. Kleides/ Kledi To Ponte: Kireçburnu du, kim bilir? duruyordu. Orada bir şey bulmuş yiyiyor. İstavrit, zerlerle yok ettiğimiz zamanlar denizler kan Bathykolpos/Kalosargos: Büyükdere Usturmaça: Gemilerin bir yere hamsi… Yem yiyor hayvan. O arada sandalla kırmızı keserdi. Karadeniz tekneleri gelirdi. En Façuna: Halatların fazla sürtme ve Simas:Mesarburnu aborda olduklarında, boyalarından sıy- Neyse yunuslara dönelim. Devlet yunus Erişti nedir? gider, çırpmayı ortalarına atar, çekersin. çok Doğu Karadeniz’den gelenler avlarlardı. dokunma karşısında kalan aksamı mürnel Skletrinas/Simas:Sarıyer rılmaması, kaplamalarının ezilmemesi için avı için destek veriyormuş. Hamsinin o de- Derelerden gelen selle, sular ne tarafaysa Çektiğin sandalın içine… Çırpma oltası ‘da- veya gırcala sararak üzülmekten korumaktır. Milton:Tellitabya yanaştıkları bordalardan sarkıttıkları esnek halat virlerde Et ve Balık Kurumu’ndan alış fiyatı o tarafa akıntıyla alâkalı odun, kıymık, dal, mak’sızdır. Salladın mı çırpmadan balık içeri Yüz binlerle anılan aileler yok edili- Gali: Pek eskiden Akdeniz’de yelken ve kürekle işletilen Serapeion/Kalaskepe: Rumelikavağı ya da daha başka maddelerden yapılmış değişik tipteki Timaea Turris:Deniz Feneri 5 kuruş, yunus yağı kilo fiyatı 35 kuruş. denize atılan maddeler giderler. Onlara erişti düşer. Damak oltanın, yani iğnenin çırpmanın yormuş. Sadece bizim denizlerimizde havalesiz altları düz bir sınıf gemilere verilmiş isimdir. yastıklardır. Ephe Siates: Büyük Liman Yapılıyordu burada yunus avı… Tarlaağ- deriz yörede. Bunlar anafor yapar, hepsi bir ucunun içe kıvrık yeridir. değil. Sovyetlerin Karadeniz’de kıyısı olan Gemilerin üst güvertelerinde ve palavralarında bulunan Üflemek: Rüzgârın tatlı tatlı esmesi. Lykion Limen: Hamsili limanı, Garipçe? zı’nda kayınpederimin köyü vardı. Onlar Laz. arada toplanır. ülkelerde; Ukrayna, Romanya gibi ama mutfaklara da denirdi. Gypopolis:Papazburnu Buraya yerleşmeler. Tırnaksız iğne yani. katliamın en fazlası bizde. Hacmi istiabi: Bir geminin kadem küpü yönü ile olan Varagele: İki mevki arasında gerilen bir halat üzerinde :Rumeli Feneri Ne oldu yavru? Denizler o balıkları av olarak bahşetmediği Avlanması kolay. Al mavzeri önünde senle hacmim büyüklüğüdür. 100 kadem küpü veya 3,8376 metre hareket eden bir araçtır. Symplegades/Kyaneai: Öreke Sende de Lazlık var mı Ahmet Reis? Aldım çöpün içinden, saldım temiz suların için, şimdi, artı o tarih de yok. Tekerrür etme oynaşan balığı vur. Teknenin yanında seninle küpü bir tonilâtadır. Yoma: Genellikle kalan halatlara verilen addır. Kayalıkları Ben buralıyım da onlar Laz. Trabzon’un bağrına, büyüsün de insanlara av olsun, diye! şansı, şu andan itibaren sıfır… oynaşacak, yarış ediyor… Kaçamıyor ki hay- Vakfıkebir tarafından gelip yerleşmişler. Onlar Bir hikâye atlatayım çırpma ile ilgili. Altı van, insan dostu, memeli. İnsana denizde en Izbandut: Eskiden Rum korsanlarına denirdi. Zıvana: Genellikle bir yuvaya girecek ağacın başını yuvaya ANADOLU YAKASINDAKI (ANTIK o zamanlarda sürekli bu işi işlerlerdi. Yunus Neyse ava gelelim yani katliama… kişi tek kürek balığa çıktık. O zamanlar kimse- yakın hayvan, karada at neyse… uygun olarak yuvarlak ya da köşeli yontmaktır. BITHYNIA) ESKIÇAĞ BOĞAZIÇI YER İçeriden dönmek: bir limandan kalkan veya sahili izleyerek ADLARI: işi yaparlardı. Kazancılık, yani yunus yağı!.. Devlet mavzer, kurşun dağıttı. Sonra de makine yok. Kürekle altı çiftiz. Çarpma ya- seyreden bir geminin sahil tarafına doğru harmanlayarak İzbiro: çeşitli cisimleri çekmek ve kaldırmak için halattan Arkla: Kız Kulesi balık vuracak, kaynatacak ve kilo işi ayakkabı yasakladı. pacağız. Ada burnundan biraz açıldık, oltaya Yunus doğuracağı zaman akrabası dişi dönüşe, yön değiştirmesine denir. yapılan sapanlardır. Kullanıldıkları işe göre (Fıçı izbirosu, : Salacak yapımında kullanılan yağı sanayide satacak… tek bir balık vurdu. Tek balık ama şöyle yarım yunuslar yardım ederler, doğurturlar ve Kabak meltemi: Mayısın son haftası içinde esen bir mevsim Baya izbirosu, filika izbirosu, Kancalı izbiro, Suğalı izbiro) Khrysopolis/Skodra/Skutare: Üsküdar Yasak 1980’li yılların başına denk geli- kulaç uzunluğunda iri, tek bir balık. O yana yüzme öğretirler Tırtaklara. Resmen ailele- rüzgârıdır. gibi isimler verilmiştir. Kyrhso Keramos: Kuzguncuk Onlar vurarak mı yapıyorlardı, yoksa yor, yanılmıyorsam. gittik, bu yana gittik balık sırra kadem basmış! ri var ve kendi aralarında çıkardıkları sesle Rholzousa/ Istauros: Beylerbeyi ağla mı yakalıyorlardı? Silahla, az önce dediğim gibi, seçiyorsun Rahmetli Topal Yakup belinden bıçağı çıkardı, anlaşıyorlar. Biz insanlar çıkardığımız ses- Procesdikos/ Bikonion/ Sophiana: Mavzerle vurarak. Sonra ağ gerdiler, büyükleri ama ağda seçemiyorsun. Seçimi oturağın üzerine balığı yatırdı. Altı lakerdaya lere konuşma diyoruz ama onların çıkardık- Çengelköy büyük ağlar gerdiler. batsın! Resmen katliam… Yunuslar motorla balığı böldü. Altı kişiye altı lakerda… bir kişiye larına nedense demiyoruz. İnsanoğlu kendi Lykadion: Vaniköy kafa kafaya yarış ederler. Motordakiler de bir lakerda. “Hadi evinize, bunu yiyin” dedi. ırkını katlettiği gibi kendinden olmayanı da Skaliai/ Perarion: Kandilli Vururlarsa büyükleri vuruyorlar, küçük- kanca var, geniş kanca… Eve birer lakerdayla dönmüş, bir lakerda çok kolay katletmeye vazifeli. Potamanion/ Areias: Anadolu Hisarı lerin büyüyene kadar şansları var yaşama- evdekileri doyurmuştu. Günah… Ağlıyor hayvan. Bir gün Bozte- Phile/ Philae: Körfez Phriksu Limen/ Bocadion: Kanlıca ya. Ağla yakalamada katliama yavrular da Kakıç gibi… Boğaz’da corum yaptığında kıyıya 1.5 pe’den bakıyoruz… Arka tarafta ağ vurdular Katangaion/ Eiranaion: Çubuklu giriyor. Kakıç değil kanca… O kancayı motorla metre çapında tor koyardık. yunusa ve dinamit attılar hayvana. Yirmi-o- Pailodes: Paşabahçe Hepsi giriyor. Yavru dediğimiz zaman gene beraber hızla seyreden yunusa vurduğunda tuz küçük kayık vardı. Dinamitten ölmeyen Amykos/ Arnykos/Amnikos: Beykoz 2-3 kilo çeker tanesi. Ağ gerdiğinde; ağız kafa tarafından, kaldırıp doğru ambara indirir Çökertme gibi… hayvan ağa vurduğu zaman ağı açmasın diye Aietu Rynkhos: Selviburnu uzunluğu, buradan attığında en az 600 met- ve kancayı hayvandan kurtarır. Hayvan ne Çökertme dibe paralel, bizimki denize kıyı- sandalları ağa eşit aralıklarla bağlıyorlardı Daphne: Umuryeri re, en fazla 1000 metre. Açıktan doğru saran kadar ağır olursa olsun, kendi kendine havaya dan dik. Koltuklu sandaldan farş tahtalarıyla ki ağı kaldırıyorlardı. Sandallar şamandıra Argyronion: Macarburnu bir ağ. Yunus ağlarının alayı böyle. İki motor kalkıyor yas, kendi ve motorun hızı yardımıyla corum yapmış balığın suyuna vururdum. Balık görevi görüyordu. Böylelikle yunus ağın Yuşa tepesi kuruyor ağı. Gözleri kalın sicimden 30-40 onu yukarıya havalandırır. Doğru hayvan tora tamamen girdiğinde ağzını rıhtıma ge- üzerin atlayıp kaçamıyordu. Yunuslar öyle Yoros Bizans Kalesi santim olan uzun bir ağ bu. 1000 metre olsa ambara. tirdiğimizde ağırlığından kaldıramazdık. Tora bir ağlıyorlar ki anlatamam. Vallahi billahi ta : Anadolu Kavağı da bu ağ bir yekun yapmıyor. Seyrek gözlü ağ kaçık vurup çektiğimizde kaçıcın toru yırttığı tepelere kadar, Asker Suyu çeşmesine, Roma Khelaiophrolimen/Korakion: Keçi olduğu için çekmek ve toplamak rahat. Bir belgeselde görmüştüm. Orkinosları yerlerden alıklar tekrar denizin bağrına kavu- yol anıtı Kuş Kayası’na kadar seslerinin geldi- Limanı Mokadion: Filburnu da öyle katlediyorlardı. Onlar yunuslardan şurdu. Satamadığım, kimsenin rağbet etme- ği söyleniyordu. Ölürken ağladılar topluca, bir Dio Sacra: Poyraz Limanı Tırtık diyorlar değil mi yavru yunuslara? daha küçük tabi. Zindandelen, torik gibi… diği bir kamyonet iri istavrit balığını Rumeli tören gibi. Böyle böyle yok ettik yunusları… Ampelodes: Kabakoz Köyü Tırtak, tırtık değil! Şöyle böyle dirseğim- Ellerindeki kancalarla birçok balıkçı, bir Hisarüstü’nde Halimpaşa korusuna döktüğü- Ankyreion: Yumburnu den parmak ucuma kadar boyu olan yavrular sürü dolusu balığı katletmişti. müzü hatırlıyorum. Kofana torik, lüfer varken Ahmet Reis bu kadar yeter, teşekkür Asia Feneraki: Anadolu Feneri bunlar. Balıkçılar buna ‘çırpma’ derler. Çırpmaya kim bakar istavritin yüzüne?! Şimdi istavritin ederim, rastgele… n

22 23 Yeşil SARIYER’DE YAŞAM 6.SARIYER EDEBİYAT GÜNLERİ FAKİR BAYKURT ÖYKÜ YARIŞMASI “Herkesin bir öyküsü vardır”

100 YILLIK KARADENİZ ÖDÜLLÜ GELENEĞİ YARIŞMA

Detaylı Bilgi www.sarıyer.bel.tr

Karadeniz’in hırçın coğrafyasının çocukluk eğlencesi ‘Formulaz’ yarışları bu kez Sarıyer sırtlarında hayat buldu. Kırılan tekerlekler, küçük kazalara rağmen yarışı sürdürmeye devam eden yarışmacılar kimi zaman elleri kimi zaman ayaklarından destek alarak yarışı tamamladı.

ESKI bir Karadeniz geleneği olan ve Formula 1 hızlı bir yarış olmayacak. Ama keyifli bir yarış yarışlarından esinlenerek ‘Formulaz’ adını alan olacak” dedi. tahta araba yarışı için sürücüler Sarıyer Fera- hevler’de hazırlanan pistte ter döktü. 2009’dan TÜM YARIŞMACILAR BÜYÜK bu yana Rize’nin Ardeşen ilçesine bağlı Tunca ÇABA SARF ETTİ Beldesi’nde düzenlenen yarışlar el yapımı tahta Rampadan aşağıya hızla direksiyon sallayan arabalar bu kez Sarıyer yokuşlarındaydı. yarışmacılar eğlencenin ve heyecanın tadına vardı. Vatandaşların yol boyunca dizildiği ve he- SAMAN BALYALARI yecanla izlediği yarışlar sırasında zaman zaman BARİYER OLDU küçük aksilikler de yaşandı. Kimi yarışmacının Gruplar halinde yapılan yarışlar sırasında tekerleği kırıldı, kimisi virajı alamadı, ama bütün kazaların önüne geçmek için yol kenarlarına yarışmacılar büyük bir gayretle yollarına devam saman balyaları yerleştirildi. Sürücüler de etti. Bazı sürücüler elleri bazıları ile ayaklarıyla geleneksel lastik ayakkabı ve kıl çorabın yan sıra ittirerek aracının hızını arttırmaya çalıştı. Ya- kask, kolluk ve dizlik takarak olası bir kazaya rışmaya katılan İsmail Avni Bayrak, daha zorlu karşı önlem almayı ihmal etmedi. pistlerde yarışmaya alışkın olduklarını söyleye- rek, pistin kısa olduğunu belirtti. ESKİ ŞAMPİYONLAR YARIŞTI Yarışanlar arasında daha önce Rize’de HORON DA VARDI MUHLAMA DA düzenlenen yarışlarda dereceye girenlerde Yarış parkuru boyunca Karadeniz yöresine vardı. Ardeşen’li Muhammet Zengin çocuklu- özgü yemeklerin yer aldığı stantlar kuruldu, ğunda yaptıkları yarışı Sarıyer’de düzenledik- yöresel yemekleri tadıldı. Yarış sırasında yöresel lerini söyleyerek “O gelenek buraya taşındı” kıyafetlerden horona kadar Karadeniz’e özgü diye konuştu. Geçtiğimiz yıllarda Tunca’da renkler ve sesler yer aldı. Gençler horonla ÇAĞRI MERKEZİ düzenlenen yarışlarda birincilik kazanan Eşref coştu. Ailesi ile birlikte yarışları izlemeye gelen Büyüksofuoğlu “Tunca’da düzenlenen yarışta Serpil Demircioğlu, “Birlik ve beraberliği biz www.sarıyer.bel.tr SON BAŞVURU TARİHİ ilk etapta birinci oldum ama ikinci etapta Kenan de paylaşmak istedik. Herkesi buraya davet 4441 Sofuoğlu’yu geçemedim. Pist çok dik değil, ediyoruz” diye konuştu. n Sariyerbld SariyerBelediye Sariyer.tv.tr 03 Mart 2017 24 722 Yeşil SARIYER’DE AKILDA KALANLAR

Sarıyer 5. Kilyos Kum Zambakları Festivali SARIYER Belediyesi ile Kilyos Çevre Koruma Derneği’nin işbirliği ve Sarıyer Rotary Kulübü’nün sponsorluğunda düzenlenen 5. Kilyos Kum Zambakla- rı Festivali Sarıyer’in Gümüşdere plajında sanatsever- lerle buluştu. Sarıyer’de; deniz, Sarıyer Belediyesi ve Kilyos Çevre ve Kültür Derneği’nin katkıları ile Sarıyer Rotary Kulübü spon- sorluğunda bu yıl 5.si gerçekleşen festivalin teması “barış”tı. kum, güneş ve Sanat Kuklalar Sarıyer’de canlandı! Doğanın korunmasında duyarlılık gösteren Sa- rıyerlilerin katıldığı açılışta konuşma yapan Sarıyer SARIYER Belediye Tiyatrosu, 19. Uluslararası Kukla zi’nde gerçekleşti. Belediye Başkan Yardımcısı İsmail Erdem, festivalin Festivali’nde, Singapur ve Yunanistan gruplarının sergi- Sarıyer Belediye Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni barış adına olduğunu dile getirerek, ‘’Sosyal beledi- lediği iki oyunu Sarıyerlilerle buluşturdu. Gökhan Bulut, “Biz Sarıyer’de Mahallelerde Tiyatro Şen- yecilik anlayışımızla doğaya sahip çıkıyoruz ve kum Karagöz, Türkiye’nin geleneksel kuklası olarak dün- liği, Sarıyer TiyatrOda (Tiyatro Oda) Şenliği gibi çeşitli zambakları ile doğada nesli tükenmek üzere olan tüm yanın Türk tiyatrosu adına seyrettiği bir kukla kimliği projeler üretiyorduk. Şimdi de, bir projenin içine dâhil canlılarla ilgili her türlü çalışmayı yapacağız. Ülkemiz olarak sevildi. Karagöz Gölge Oyunu 2017 yılında 500. olduk. 19. Uluslararası Kukla Festivali ile Sarıyer halkını zor günlerden geçiyor ve bu 3 günde festivalin teması Yılını kutlamaya hazırlanırken, Cengiz Özek Sanat Yö- buluşturduğumuz için çok mutluyuz” şeklinde konuştu. barış oldu’’ dedi. netmenliğinde ve Karadeniz Kukla Vakfı’nın ev sahipli- ‘Kukla Gösterisi’ ne Miniklerden Tam Not! Sarıyer Belediyesi Halk Dansları Topluluğu’nun ğindeki Festival İstanbul’da başladı. Renkli görüntülere sahne olan 19. Uluslararası Kukla gösterisiyle başlayan festivalde Kilyos Çevre ve Avusturya, Belçika, Fransa, Hollanda, İspanya, Festivali’nde Singapurlu, Puppets and Mascots Specia- Kültür Derneği Başkanı Güler Sönmez ve Sarıyer İtalya, Macaristan, Romanya, Singapur, Yunanistan lists grubunun “Singapur Sokakları” adlı kukla oyununu Rotary Kulübü Başkanı Fulya Temeltaş birer teşekkür ve Türkiye’den katılan gruplarla gerçekleşen Kukla ve Yunanistan’dan gelen Antamapantahou ekibinin “İpli konuşması yaptı. Konuşmaların ardından katılımcılar Festivali’nin bir ayağı da Sarıyer Halk Eğitimi Merke- Müzikal” oyununu Sarıyerli 300 öğrenci bir arada izledi. Gümüşdere plajında bulunan kum zambakları alanına Sarıyer Belediyesi’nin SANATA gönül verenler ve farkındalık yaratmak isteyenler, kum- BU YIL KI MESAJ; DEMOKRASI VE BARIŞ IÇIN gidip hatıra fotoğrafı çektirdiler. salda hazırlanan çalışma alanında, çakıl taşlarından mozaikler ve Kumun, demokrasi, barış ve özgürlük için şekillendiği festivalde Kilyos ile özdeşleşen yeşil yapraklı, beyaz çiçekli düzenlediği sanatın çevreden toplanan malzemelerle kumdan heykeller yaptı. geçtiğimiz yıl Bodrum’da kıyıya vuran cansız bedeniyle dünyayı ve soğanlı bir bitki olan kum zambaklarını koruma eğlenceyle bütünleştiği Heykeltıraşlar, ressamlar, öğrenciler ve sanatseverlerin bir derinden sarsan ‘Aylan bebek’, bu kez kumdan heykeliyle Kilyos altına almak ve farkındalık yaratmak amacıyla gele- “Kumda Sanat Festivali” araya gelerek yaptığı heykelleri teker teker gezen Sarıyer Beledi- sahilindeydi. Aylan bebeğin heykeli dışında Şinasi Yelkenci’nin neksel olarak düzenlenen Kum Zambakları Festivaline ye Başkanı Şükrü Genç, yapılan çalışmaların hikâyesini dinleyerek deniz kabuklarından yaptığı ‘Kelebek’ adlı eseri büyük ilgi gördü. yalnız Sarıyerli‘ler değil İstanbullu sanatseverler de Kilyos sahilinde gerçekleşti. “Sanatsız bir toplum olmasın” dedi. Çocukların da katıldığı etkinlik, renkli görüntülere sahne oldu. n yoğun ilgi gösterdi. Festivalde ayrıca, Mikrokredi desteği alan kadınların el emeklerini sundukları; resim sergisi, el sanatları ve film gösterileri yer aldı.

Sarıyerli çocuklara, heyecan dolu dakikalar yaşatan Singapur ve Yunanistan grupları, minikler tarafından tam not aldı. Sarıyer’in çeşitli okullarından gelen öğrenciler, oyun süresince keyifli anlar yaşadılar.

26 27 Yeşil ŞEHİRDE KÜLTÜR SANAT SARIYER’İN MÜZELERİ SARIYER’İN TARİHİ DEĞERLERİ CEREN CANDEMİR Su Bentleri II. SULTAN MAHMUT BENDI(1839) RUMELI HISAR MÜZESI (KÜLTÜR VE TURIZM BAKANLIĞI) Valide bendin az ilerisindedir. Sultan II. Mah- BOĞAZIN Rumeli yakasında, cezalarının infaz edildiği, bazı > mut’un emriyle inşa edilmiş ve 1839 yılında tamamlanmıştır. Bu bende Yeni Bent de denil- Kitap >hisarla aynı ismi taşıyan devlet adamlarının ve yabancı mektedir ve 217.000 m3 kapasitelidir. Bendin semtedir. İstanbul’un fethi temsilcilerin hapsedildiği bir temel atma töreni için gelen Sultan II. Mahmut, için hazırlıklar yapılırken, zindan olarak kullanılmıştır. Çayırbaşı’ndan saltanat arabası ile temel Boğazdan Bizans’a gelebilecek Son olarak 1953 yılında atma yerine giderken yolları ağaçsız görünce yardımları engelleyebilmek onarılan ve içine bir açık SADBERK HANIM MÜZESİ ağaçlandırılması talimatını vermiş ve Çayırbaşı maksadıyla, 1452 yılında Fatih hava tiyatrosu eklenen hisar, ile Bahçeköy arasındaki yüzlerce çınar ağacı di- VEHBI Koç vakfına bağlıdır. Vehbi Sultan Mehmet tarafından günümüzde müze olarak kilerek yol ağaçlandırılmıştır. Bu ağaçlar asırlık >Koç’ un eşi Sadberk Hanım’ın adını yaptırılmıştır. Hisar, Boğaz’ın kullanılmaktadır. ağaç olarak günümüze kadar geldiler. taşıyan ve Azaryan Yalısı adı ile en dar yerinde ve Anadolu Kuruluş Tarihi:2000 bilinen bina ve ekinde etnografik Hisar’ın karşısında yer Ziyaret: Pazartesi hariç, diğer AYVAT BENDI(1765) Benzersiz eserler, Türk elişi sanatının ör- almaktadır. Bu iki hisara günler 09.00-17.00 > Ayvat Bendi Kâğıthane Deresinin kolu olan nekleri, Osmanlı gümüş, porselen, yerleştirilen toplar sayesinde Adres:Ferahevler Mah. Nuri Ayvat Çayı üzerine Sultan III. Mustafa’nın isteği üzerine 1765 yılında yapılmıştır. 156.000 m3 cam, çini, gibi eselerin yanı sıra boğaz tamamen gemilerin Paşa Cad. No: 81 Sarıyer Bir Hayat kapasitelidir. Hüseyin Kocabaş koleksiyonundan geçmesine kapatılmıştır. Tel: (212)263 53 05 Bulgar Kralı II. Simeon oluşan eselerin ağırlıkta olduğu Yerden yükseklikleri 30 m. BÜYÜK BENT (1724) Simeon Sakskoburggotski zengin bir arkeoloji koleksiyonu olan üç kuleye sahip hisarın Büyük Bent (Belgrat Bendi, Bend-i Kebir ve III. bulunmaktadır. duvarların kalınlığı bazı > Sultan Ahmet Bendi de denilmektedir) Sultan YAPI Kredi Yayınları’ndan TEK VE ÇOK Salt GALATA Sergi Kuruluş Tarihi: 14 Ekim 1980 kısımlarda 3 m. bazı yerlerde III. Ahmet tarafından yaptırılmıştır. Sultan dünya siyasi tarihinin en sıra dışı Ziyaret: Çarşamba günleri ise 5 m.ye ulaşmaktadır. III. Ahmet, Sadrazam İbrahim Paşa ile birlik- otobiyografilerinden biri: “Benzersiz TEK ve Çok, Türkiye’de 1955-95 dönemini, tanışan toplumun oluşturduğu yeni maddi Ekim ve Kasım aylarında gerçekleştirile- dışında diğer günler 10.00-18.00 Surların uzunluğu kuzeyden te Belgrat Ormanlarına giderek, bu bendin Bir Hayat, Bulgar Kralı II. Simeon”. adım adım gerçekleştirilen sanayileşme ve kültürü irdeliyor. cek gezilerde, seçili iki eser üzerinden 80’ler saatlerinde açıktır. güneye 250 m, doğudan batıya yapılacağı yeri bizzat tespit etmiştir. Bent Sébastien de Courtois’i uzantısındaki tasfiyenin meydana getirdiği Sergiyi 13 Kasım’a kadar SALT Galata’da Türkiye’sinde sanat piyasasının gelişimi ince- Adres: Büyükdere Mah. 125 m.dir. Fetihten bir müddet 1724 yılında tamamlanmıştır. Sultan II. Osman katkılarıyla hazırlanan “Benzersiz Bir nesneler aracılığıyla ele almış. gezebilirsiniz. lenecek. Piyasa Cad. No: 27-29 Sarıyer sonra savunma açısından Bendi ile aynı suyolu üzerinde yapıldığı için bu iki bende Çifte Havuzlar denilmiştir. Çok Hayat” kitabı, 6 yaşında kral, daha Bir dönem yürümesiyle meşhur merdane- SALT Galata’da 13 Kasım’a kadar devam Tek ve Çok Söyleşileri: Kuyumculuk Tel: (212) 242 38 13-14 önemi kalmayan hisar, idam sonraları kaldırılan Belgrat Köyü bu bendin sonra sürgün ve ülkesine döndükten li çamaşır makinasından tutun Murat 124’ün edecek olan Tek ve Çok sergisi paralelinde, Ayşe Coşkun Orlandi, Merujan Gevik ve Faks: (212) 242 03 65 mahkûmu Yeniçerilerin hemen yanında bulunuyordu. Büyük Bendin su sonra da Başbakan olan Kral II. direksiyonuna, çocukluğumuzun Ülker biskü- serginin odak konularını irdeleyen konuşma Arman Suciyan www.sadberkhanimmuzesi.org.tr kapasitesi 1.318.162 m3’tür. Büyük Bendin Roma Simeon’un sıra dışı hayatını anlatıyor. vu kutularından uğruna nice maçlar yapılan ve film gösterimlerine ek olarak fotoğraf atöl- 4 Kasım, 19.00 URAL ATAMAN KLASİK OTOMOBİL MÜZESİ döneminde ve 4. yy.da inşa edildiği, 7. yy.da 6 yaşında Kral oldu. Kimi aile Tamek meyve suyu şişelerine kadar kişisel yesi ve geziler gerçekleştirilecek. SALT Galata, Oditoryum İstanbul’u kuşatan kavimler tarafından tahrip üyeleri Komünist Parti döneminde tarihimizde izleri olan nesneleri görmek Tek ve Çok Gezileri: İstanbul Modern Tek ve Çok Söyleşileri: Oyuncakçılık 1950’Lİ ve 1960’lı yılların klasik 18.00 saatleri arasında açıktır. edildiği bazı kayıtlarda mevcuttur. Tahrip olan kurşuna dizilince 9 yaşında sürgün mümkün. Tek ve Çok, 80’li yılların başında 3 Kasım Perşembe, 18.00-20.00 Fatoş İnhan ve Sunay Akın >otomobilleri, nadir itfaiye araçları, Adres:Ferahevler Mah. Nuri Paşa bu Bent Sultan I. Süleyman (Kanuni) tarafından olarak ülkesini terk etmek zorunda piyasaya çıkan şişe su ile bir ürünün amba- Tek ve Çok Gezileri: Yıldız Holding 11 Kasım, 19.00 motosikletleri, kamyonları sergi- Cad. No: 81 Sarıyer onarıldığı ve bilahare bendin tahrip olması üze- kaldı. Çocukluğu, İstanbul üzerinden lajına kendisinden çok para ödeme haliyle 5 Kasım Cumartesi, 14.00-17.00 SALT Galata, Oditoryum n lenmektedir. Bu dönemin klasik Tel: (212)299 45 39 rine Sultan III. Ahmet tarafından yeniden inşa gittiği İskenderiye’de, gençliği otomobilleri ve yaşam biçiminden Faks:(212)299 45 48 edildiği (1724) de ifade edilmektedir. Bendin Madrid’de geçti. yola çıkılarak çağdaş bir mekân www.atamanmuseum.com bir süre sonra yıkılması üzerine bu kez Sultan Bir gün aklından ve kalbinden ile klasiklerin bir araya gelebile- I. Mahmut zamanında (1730?1754) yeniden yaptırıldığı kayıtları da bulunmaktadır. Sultan hiçbir zaman çıkarmadığı ceği bir çizgi yakalamak amacıyla, İVAN İVANOVİÇ VAR MIYDI, YOK MUYDU? II. Abdülhamit ise 1900 yılında bendi yükseltmiş Bulgaristan’a geri dönme umudunu yaklaşık 2000 m2 arsa üzerine ve su kapasitesini artırmıştır. asla yitirmedi. Ve 1946 yılında sürgün TIYATROADAM’IN merakla bek- dir?Erdemleri ve otoritesi arasında betonarme ve çelik konstrüksiyon edildiği ülkesine 50 yıl sonra, 1996’da lenen yeni oyunu Nazım Hikmet’in sıkışmış bir insanın, her çağda kar- SABANCI kullanılarak, inşa edilen müzede şu KIRAZLI BENT(1818) geri döndü. çarpıcı eseri “İvan İvanoviç Var mıy- şılaşılan, çok tanıdık, hatta başımıza ÜNİVERSİTESİ SAKIP an için 50 araç sergilenmekte. Kirazlı Bent, Sultan II. Mahmut döneminde Kurduğu siyasi hareket 2001 dı, Yok muydu?” Emrah Eren rejisi gelebilecek değişiminin/dönüşümü- SABANCI MÜZESİ Kuruluş Tarihi:2000 > (1808-1839) yapılmış ve 1818 alında tamamlan- genel seçimlerinden zaferle çıkınca ve Tiyatroadam tarzıyla sahnede... nün yarı tatlı öyküsüdür bu... BÜYÜK bir park içinde yer Ziyaret: Cumartesi günleri 11.00- mıştır. Bendin su kapasitesi 103.080 m3’tür. Bu

bir mucize gerçekleşti: Sürgün kral Tiyatro İvan İvanoviç Var Mıydı, Yok Trajik, komik, hipnotik bir öykü... >alan villada (Atlı Köşk) Hat bendin yakınında padişahların avlanmaya ve Başbakan oldu. Muydu? Peki ama bu öyküde “İvan İvanoviç sanatı örnekleri, 19. Yüzyıl dinlenmeye geldiklerinde kullandıkları Hünkâr Simeon Saxe-Cobourg-Gotha, 05 Ekim 2016 20:30 Var mıydı, Yok muydu?” Avrupa dekoratif eşya, SERPUŞ MÜZESI (İSTANBUL BÜYÜKŞEHIR BELEDIYESI) Köşkü koruma altında olup izinle gezilebilmek- Simeon Sakskoburggotski ya da daha Ortaköy Afife Jale Sahnesi, ve mobilya, porselen, tablo, halı SERPUŞ Müzesi ise Hisarüstü’nde tedir. bilinen adıyla II. Simeon’un (ona Mr. her çarşamba günü izleyebilirsiniz. Yazan: Nazım Hikmet ile Osmanlı ve Cumhuriyet >Duatepe Parkındadır. Bu açık hava KÖMÜRCÜ BENT(1620). Europe da deniliyor) hayatı Avrupa “İnsan neden güç ve mevki sahibi Yöneten: Emrah Eren Dönemi Türk Ressamları müzesi Türk Kültürüne Hizmet Kömürcü Bent (Bu bende Karanlık Bent, tarihinden dünyaya açılan bir pencere olduğunda erdemlerini unutur?” Dekor - Kostüm Tasarım: ile Osmanlı sınırları Vakfı’nın girişimi ile kurulmuş ve > Topuz Bent de deniliyor) 1620 yılında Sultan adeta. Yaşamı ve verdiği mücadelede Olay Rusya’da geçer. Bir taşra Barış Dinçel içinde yaşamış Avrupalı 12.7.1989’da açılmıştır. Müzede II. Osman’ın emri ile Belgrat Deresi (Topuzlu de Bulgaristan’ı hak ettiği refah kasabasında... Her şeyden önce yani, Işık Tasarım: Yüksel Aymaz ressamların eserleri Türkiye’de kullanılan serpuşlar deresi de deniliyor) üzerinde inşa edilmiş olup seviyesine çıkarma mücadelesi. Ve bu insanlara kağıtlardan çok inanan, Hareket Düzeni: Esra Yurttut sergilenmektedir. Modern (başlık tipleri) mezar taşları üzerin- su kapasitesi 70.000 m3’tür. benzersiz yaşamın kesiştiği Kraliçe kasabanın en sorumlu mevki sahibi Oynayanlar: Aşkın Şenol, Baransel ek binada ise; yurt dışındaki de yapılan araştırmalar sonucu Elizabeth’ten General Franco’ya, sâbık amiridir, Petrof. Dürüst, yardım Gürsoy, Berk önemli müzelerdeki hazırlanmıştır. Tel: (212)249 56 83 TOPUZLU BENT(1750) İspanya kralı Juan Carlos’tan İran sever, iyi bir insandır. Bütün kasaba Yaygın, Deniz Özmen, Fatih büyük koleksiyonlar > Bahçeköy ve Belgrat Ormanı içinde bulunan Şahı Pehlevi’ye ve Fas Kralı II. Hasan’a onu seviyor, saygı duyuyordur. Peki Koyunoğlu, Gökhan Azlağ, Pınar Türk sanatseverlerle bentler İstanbul’un büyük kısmının su ihtiyacını karşılamaktadır. Bahçeköy’ün içinde ve Eski kadar pek çok isim... n ya otorite? Otorite sahibi mi- Tuncegil n buluşmaktadır. MASLAK KASRI (MILLI SARAYLAR) Bağlar deresi üzerindeki bent Topuzlu Bent’tir. Kuruluş Tarihi:Haziran II. ABDÜLHAMID, veliahtlığı döne- pa’dan getirilen tarım ve ormancılık 1750 yılında Sultan I. Mahmut döneminde inşa 2002 minde kaldığı Maslak Kasrı’nda, özel uzmanları nezaret edermiş. Ayrıca > edilmiştir ve brüt su kapasitesi 160.000 m3.tür. Ayın Kitapları Ziyaret: Salı, Perşembe, ilgisi olan marangozluk işlerinin yanı burada üzeri çeşitli çiçeklerle kaplı Bu bende halk arasında Viran Bent de denilmek- Çin Seddi (The Great Wall) Cuma, Pazar 10.00–18.00; sıra, bilimsel yöntemlerle bahçe ba- grotto ve asırlık Sikas (Cycas) ağaç- tedir. l Kürk Mantolu Madonna Çarşamba Cumartesi 10.00– kımıyla da ilgilenmiş. Mabeyn-i Hü- ları bulunuyor. Bu bahçede havuzlar, Sebahattin Ali 30 Aralık’ta Sinemalarda 22.00 saatleri arasında mayun’un bir uzantısı olan görkemli büyük çaplı göletler de var. Mimari VALIDE BENDI,(1796) l Sızıntı-Wikileaks’te Ünlü Türkler DÜNYACA ünlü yıldız Matt Damon’ın sergilenen cesur bir direniş hikayesini ziyarete açıktır. Pazartesi serasında seçkin ağaçlar, ender tarzı ve süslemeleri ile ilginçtir. Bentler bölgesinde birbirine çok yakında bulu- Barış Pehlivan-Barış Terkoğlu başrol oynadığı ve günümüzün en ba- konu alıyor. günleri kapalıdır. bulunan çiçekler yer alıyor. Özellikle Tel:(212) 276 10 23 > nan bentlerden biri Valide Bendidir. Acı Elma Sinema l Arkadaşıma Veda şarılı görsel tasarımcılarından Zhang Yimou’nun ilk İngilizce yapımı olan Adres:Emirgan Mah. Sakıp Mabeyn- i Hümayun’un ilginç limon- Deresinin bir kolu üzerinde bulunan bu bent Zülfü Livaneli Yimou’nun yönetmenliğini üstlendiği Çin Seddi, tamamı Çin’de çekilen ilk Sabancı Cad. No: 22 Sarıyer luğu Maslak kasırlarının bir başka 1776 yılında tamamlanmıştır. Bent, Sultan III. l Şimdiki Çocuklar Harika Selim’in annesi Mihrişah Sultan adına yaptırıl- (Hero, House of Flying Daggers) en büyük film olma özelliğini taşıyor. Tel: (212) 277 22 00 özelliğini sergiliyor. Abdülhamid Aziz Nesin mış olduğu için Valide Bendi adını almıştır. Bu Çin Seddi filmi, dünyanın en ikonik Filmin diğer oyuncuları arasında Jing Faks:(212) 229 49 14 bu limonlukta Fransa’dan getirttiği l Ekmek Kavgası bendin su kapasitesi 225.000 m3’tür. Orhan Kemal yapısı üzerinde, seçkin bir asker gücü Tian, Pedro Pascal, Willem Dafoe ve http://muze.sabanciuniv.edu kamelya ağaçlarını yetiştirmiş. Ağaç, tarafından insanlığı korumak için Andy Lau da yer alıyor. n çiçek ve sebzelerin bakımına Avru-

28 29 10-11.qxp_Layout 1 13.10.2015 10:09 Page 2

Yeşil SARIYER’İN PARKLARI MİZAH

ÖNDER KÖMÜR Çocukluğum, Parklar ve Vefa

Yeşilçam’ın emektar oyuncuları Sarıyer’in parklarında isimleriyle hayat buluyor.

OKUL dönüşü mahalle yolunu görür görmez üstünü top oynatmaya itiyordu. Parklarımız da yoktu artık. başını değiştirmeden, boynumuzdan sarkan yakalıklar Oynadığımız, toplandığımız ve sohbet ettiğimiz parklar, eşliğinde top peşinde koşturan ve topun taşın üstün- yeşil alanlar yerlerini betona yığınlarına bırakmaya den mi yanından mı geçti diye tartışarak büyüyen bir başladı. nesildik biz. Televizyonlar tüplü olmaktan çıktı, kanal sayısı Mahalle yaşamı vardı ve maçların süresi babalar giderek daha da arttı. Artanlara karşı içerik ise giderek eve gelene kadardı. Her kapı çocuklara açık, salçalı, boşaldı. Yeşilçam geride kalırken teknoloji ürünü filmler peynirli-domatesli yarım ekmeklerle öğün atlatılır bir büyük puntolarla sinema da çağ atlandığını yazıyordu. an olsun yaşamın içerisinden uzaklaşılmazdı. Küçük Ne hikmetse biz yine Yeşilçam’a daha çok gülüyor, yine tüp üstünde çay demlenip, çekirdek çitlenirdi. Akşam ilk kez izlermiş gibi daha çok hüzünleniyorduk. olduğunda Kemal Sunal, Adile Naşit, Şener Şen, Hulusi Sadri Alışık, Kemal Sunal, Levent Kırca, Kentmen, Tarık Akan ve niceleri gelirdi misafirliğimize. derken Tarık Akan. Çocukluğumuza ait o güzel insanlar Tekrar tekrar izlediğimiz filmler. Kanal sayısı da bir elin da gitmeye başladı. Artık çocuk değildik. Dünya da o tek parmağı kadar.. eski günlerdeki gibi saf ve temiz değildi. Biz büyüdük ve Bilgisayarımız, internetimiz, cep telefonumuz yoktu. kirlendi dünya cinsinden hani. Mahalle kültürü, yaşam, Tüplü, sesi veya rengi arada sırada giden yandan vurun- parklar, yeşilçam derken o güzel insanlar da artık elimiz- ca kendine gelen tüplü televizyonlar ve yeşilçam vardı. den kayıp gidiyorlar. Bize kalansa hüzün ve acıydı. Ailemizden biri gibi sevmiştik onları. Biz hep küçük VEFA bu nedenle önemli benim ve benim neslim kalacağız, onlarda hep bizimle olacak. için. Sevdiğimiz, özlediğimiz iki şeyi bize geri veriyor. İşin büyüsü öyle değildi elbet. Biz büyüdükçe önce Parklarımızı ve o güzel insanları. Çocuklar o güzel mahallemiz değişti. Top oynadığımız alanlar önce kü- insanların isimlerini birbirine söyleyerek parklarda ran- çüldü sonra kayboldu. Evler değişti, yerine site denilen devulaşacak ve oynayacaklar. Teknolojiye, ranta ve her beton yapılar kuruldu. Başladı taşınmalar. Nüfus sayısı türlü olumsuzluğa rağmen VEFA çocukları ve ustalar arttıkça, bireysel yalnızlık da onunla aynı hızla artıyordu. buluşturacak. Teknoloji de gelişiyor bizleri sokak yerine ekran başında Ne mutlu bizlere… n

30 11 SARIYER BELEDİYESİ YAYINLARIYLA TÜYAP KİTAP FUARI’NDA. STANDIMIZA SİZLERİ DE BEKLİYORUZ.

Yeşil Kasım 2016 Sayı: 02 SARIYER BELEDİYESİ KENT KÜLTÜRÜ VE YAŞAM DERGİSİ

ONUR KONUĞU ULUSLARARASI INTERNATIONAL İSTANBUL

ULUSLARARASI SALON KASIM GUEST 12 - 15 OF HONOUR INTERNATIONAL HALL NOVEMBER 12 - 15

Yakışıklı bir

devrimcinin ardındanHALIL GENÇ VECDI ÇIRACIOĞLU NECATI GÜNGÖR SALIH BOLAT OKTAY TAFTALI BARIŞ PEHLIVAN MESUT KARA ZEYNEP ŞEN CEREN CANDEMIR ORHAN ALKAYA AHMET ÜMIT BOB DYLAN

ZÜLFÜ LIVANELI FELSEFE VE İNSAN Para ile satılmaz ile Para

Sarıyer Belediyesi Edebiyat Günleri Özel Sayısı PHILOSOPHY & HUMANITY BEKLE BİZİ İSTANBUL! BOOK FAIR SARIYER 5. EDEBİYAT GÜNLERİ BOOKNOVEMBER 12 - 20FAIR KASIM 2016 ONUR KONUĞU USTA YAZAR Ziyaret Saatleri / Visiting Hours : www.istanbulkitapfuari.com Hafta sonu / Weekend* : 10.00 - 20.00 www.istanbulbookfair.com VEDAT Hafta içi / Weekdays : 10.00 - 19.00 (*20 Kasım / November : 10.00 - 19.00) kitapfuari istanbulkitapfuari TÜRKALİ kitapfuari kitapfuari

Üye Kurulufl / Member Destekleyen Küresel Fuar Üye Kurulufl Uluslararas› Ticaret Fuarlar›na Ulusal Endüstrisi Birli€i Kat›l›mlardan Sorumlu Organizatörler Birli€i Kurulufl Uluslararas› Kongreler Birli€i Üye Kurulufl / Member The Global Association International Congress and The Association of Organisers of Exhibitions TÜRK‹YE FUAR YAPIMCILARI DERNE⁄‹ of the Exhibition Industry Supported By Convention Association Abroad and of National Participations in TURKISH FAIR ORGANIZERS ASSOCIATION Katkılarıyla - Supported By Üye Kurulufl - Member International Trade Fairs and Exhibitions TÜYAP FUAR VE KONGRE MERKEZ‹ ‹STANBUL TÜYAP FAIR CONVENTION AND CONGRESS CENTER Büyükçekmece, ‹stanbul / BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TOBB (TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ) DENETİMİNDE DÜZENLENMEKTEDİR. THIS FAIR IS ORGANIZED WITH THE AUDIT OF TOBB (THE UNION OF CHAMBERS AND COMMODITY EXCHANGES OF TURKEY) IN ACCORDANCE WITH THE LAW NO. 5174.