Kapak resimi :

G.Gurkin (Grigoriy İvanoviç Çoros-Gurkin)

“Çeçek” 1926, Dağlık Altay, yağlı boya 36 x 30

Ba'ikı: Kılıçaslan Matbaacılık 384 34 84 ANKARA ATATÜRK KUJLİUK, DİL VE 1AKIM YUK5LK KUKUIVHJ TÜRK DİL KURUMU YAYINLARI: 725

N. A. BASKAKOV ile T. M.TOŞÇAKOVA'NIN

OYROTSKO-RUSSKİY SLOVAR' INDAN

GENİŞLETİLMİŞ

ALTAYCA - TÜRKÇE SÖZLÜK

HAZIRLAYANLAR

PROF. DR. EMİNE GÜRSOY-NASKALİ

MUVAFFAK DURANLI

ANKARA 1999 5846 sayılı kanuna göre bu eserin bütün yayın, tercüme ve iktibas haklan Türk Dil Kuruntuna aittir.

Altayca - Türkçe sözlük: N. A. Baskakov ile T. M. Tosça- kova * nın Oyrotsko - Russkiy Slovar* ından genişle­ tilmiş / haz. Emine Gürsoy-Naskali. Muvaffak Duran- lı; inceleyen: HanızaZültikar.-- Ankara: Türk Dil Kurumu. 1999.

266 s.; 24 cm.-- (Atatürk Kültür. Dil ve Tarih Yük- Sck Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları: 725)

ISBN 975-16-1146-6

I. Sözlükler. Altay Türkçesi - Türkiye Türkçesi 1. Gürsoy-Naskali. Emine (haz.) II. Duranlı. Muvaffak (haz.) III. Zülfikar, Hamza (inceleyen)

413.943.23

inceleyen : Prof. Dr. Hamza Zülfikar

ISBN 975-16-1146-6 ALTAYCA - TÜRKÇE SÖZLÜK İÇİNDEKİLER

SUNUŞ...... 7 ALFABE, TRANSKRİPSİYON...... 13 KISALTMALAR...... 16 SÖZLÜK...... 17 ALTAY BÖLGESİ COĞRAFYA İSİMLERİ...... 201 BOY İSİMLERİ...... 213 ERKEK VE KADIN ÖZEL İSİMLERİ...... 217* DESTAN VE HİKÂYELERDE ÖZEL İSİMLER...... 264 ERKEK KAHRAMANLARIN İSİMLERİ...... 264 KADIN KAHRAMANLARIN İSİMLERİ...... 266 SUNUŞ

1948'e kadar "Oyrotça" adıyla anılan Türk lehçesine bugün Altay Türkçesi veya, daha kjsa bir isimlendirmeyle, Altayca denilmektedir. Altay Türkçesini konuşan Altay Türkleri, bugün Rusya Federasyonu içinde bulunan Dağlık Altay bölgesinde yaşamaktadırlar. Edebî Altay Türkçesi, Altaycanın çeşitli ağızlanndan Altay kiji ağzına dayanır. Elinizdeki Altayca - Türkçe sözlük, esas itibariyle, N. A. Baskakov ile T. M. Toşçakova'nın hazırlamış oldukları ve 1947 yılında Moskova'da basılan, 10.000 kelime içerdiği belirtilen Oyrotsko-Russkiy Slovar'ın Türkiye Türkçesine bir çevirisidir. Ancak Oyrotsko- Russkiy Slovar'a bazı ilâveler ve değişiklikler yapılmıştır. Elinizdeki sözlük, 13.000’den fazla madde başı içermektedir, bu sayıya ara maddeler dahil değildir, sadece madde başları dahildir. Yapılan ilâvelerden biri, N. A. Yayimova'nın TabuirovannayaLeksika i Evfemiznıt v Altayskom Yazıke, Gomo Altaysk 1990 kitabında yer alan ve 1337 madde başından oluşan sözlüğü olmuştur. Bu çalışma, Altay kültüründeki mecaz ve "hüsnü tabir"leri (euphemism) tasnif edip incelemektedir. Yayimova'nın çalışmasında gösterilen hüsnü tabirlerin veya mecazî kullanımların büyük bir kısmı elinizdeki sözlüğe dahil edilmiştir. Yapılan ilâvelerden bir diğeri, N. 1. Kogunbayeva'nın 1991'de Dağlık Altay'da basılan Altayca - Rusça / Rusça Altayca sözlüğündeki Altay Türkçesi madde başlarından Oyrotsko- Russkiy Slovar' sözlüğünde bulunmayan kelimeleri ve anlamları elinizdeki sözlüğe eklemek olmuştur. Kogunbayeva'nın sözlüğündeki kelimelerin büyük bir çoğunluğu Oyrotsko-Russkiy Slovar'da bulunmakla birlikte iki yüz civarında yeni madde getirmiştir (N. I. Kogunbayeva, Altay-Orus Sözlik 1850 sös, Altaysko-Russkiy Slovar' 1850 slov / Russko-Altayskiy Slovar' 3900 slov, Orus-Altay Sözlik 3900 sös, Dağlık Altay 1991). Bu iki sözlük arasındaki farklardan biri de aynı kelimenin farklı fonetik varyantlarını tercih etmeleridir; meselâ, Baskakov ve Toşçakova'da ulu-, uluş, undul- şekilleri yer alırken, aynı kelimeler Kogunbayeva'da ulı-, ulış, undıl- şekilleriyle verilmektedir. Diğer bir ilâve olarak, 20. yüzyıl Altay yazarlarındanlvan Şodoev'in "İrbizek" başlıklı hikâyesinin kelime kadrosu da sözlüğe eklenmiştir. Söz konusu metni, yüksek lisans öğrencim Mine Kavlak incelemiş ve bir sözlüğünü hazırlamıştır (Mine Kavlak, Çağdaş Altayca Üzerinde Bir Gramer Denemesi, İvan Şodoev'in İrbizek Başlıklı Hikâyesi: Gramer lncelemesi-Metin- Aktarı-Dizin, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Dili Bölümü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1995). İvan Şodoev'in metni, uzun bir hikâye veya kısa bir roman boyutunda olmakla birlikte Oyrotsko-Russkiy Slovar'da yer almayan bazı kelimeleri içerdiği görülmüştür. Altay Türklerinin en önemli destanı diyebileceğimiz Maaday-Kara destanını yakın zamanda Türkiye Türkçesine çevirdim. A. G. Kalkin anlatımından S. S. Surazakov'un derlediği metin üzerinden hazırladığım bu çalışma henUz basılmadı. Bu çeviriye dayanarak elinizdeki sözlüğe bazı eklemeler yaptım. Her ne kadar Oyrotsko-Russkiy Slovar' elimizdeki en kapsamlı A tayca sözlük olsa bile Altaycanın zengin kelime kadrosunu tam anlamıyla karşıladığı söylenemez. Gerek Altaycanın halk edebiyatı metinlerini, gerekse çağdaş Altaycanın modem metinlerini okurken mevcut sözlüğün eksikliğini gözlemleyebiliyoruz. Bu sebeple, araştırmacılara yapılacak pek çok iş düşmektedir: Çağdaş Altayca ve halk edebiyatı metinlerinin kelime kadroları tespit edilerek daha da kapsamlı bir Altayca sözlüğe malzeme hazırlanmalıdır. Bahsettiğim ilâvelerden başka, elinizdeki sözlüğe Altay Türkçesi gramer terimleri de eklenmiştir. Bu terimlerin kaynağı, bir çok meslekdaşm katılımıyla hazırlanan Türk Dünyası Gramer Terimleri Kılavuzu'dur (hazırlayan: Emine Gürsoy-Naskali, Türk Dünyası Gramer Terimleri Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1997). Kılavuzda, Türkiye Türkçesi 444 gramer teriminin çeşitli Türkçelerdeki karşılıkları yer almaktadır. Söz konusu çalışmadaki Altay Türkçesi gramer terimlerini Prof. AleksandraTıbıkova hazırlamıştır. V. 1. Rassadin'in Mongolo-Buryatskie Zaimstvovaniya v Sibirskih Tyurkskih Yazıkah (Moskova 1980) başlıklı kitabında Altayca bir kelime listesi bulunmaktadır, bu liste de sözlüğe dahil edilmiştir. Sözlüğün sonunda coğrafya isimleri dizini, boy isimleri dizini, erkek ve kadın özel isimleri dizini ile destan ve hikâyelerde yer alan özel isimlerin dizini bulunmaktadır. Coğrafya isimleri ve boy isimleri, Baskakov ve Toşçakova'nın Oyrotsko-Russkiy Slovar'ında yer alan dizinlerdir. Kişi adları dizininde ise Baskakov ve Toşçakova'nın 643 isim içeren üstesine eklemeler yapılmıştır: Altay kişi isimleri üzerinde yakın zamanda yayımlanan ve 3282 ismin yer aldığı bir çalışma vardın Altay Kalıktın Attan / Altayskie Liçnıe İmena. Altay Respublikanın "Üç-SUmer" Biçik Çığanızı, Dağlık Altay, Altay Cumhuriyeti 1993 (128 s.) (hazırlayanlar: V. A. Muytueva.T. N. Tudeneva, N. V. Ekeev, redaktör; A. T. Tıbıkova). Bu zengin liste de sözlüğe eklenmiştir. Altay Kalıktın Attarı'nda yer alan isimlerden hangilerinin erkeklere, hangilerinin ise kadınlara verildiği söz konusu çalışmada belirtilmemiştir; isimlerin kelime anlamları da açıklanmamıştır. Bu isimlerden hangilerinin erkeklere, hangilerinin kadınlara verildiğini Altaylardan gelen öğrencilere sorduk. Altaylı öğrencilerimiz, isimlerin büyük bir çoğunluğunun hangi cinslere verildiğini belirlediler; ancak, bazı isimleri daha önce hiç duymadıklarını söylediler, bu sebeple kişi isimleri listesinde yer alan isimlerden bir kısmının hangi cinse ait olduğu belirlenememiştir. Yukarıda bahsettiğimiz N. A. Yayimova’nın Tabuirovannaya Leksika i Evfemizmı v Altayskom Yazıke, Gomo Altaysk 1990 kitabından da diğer kaynaklarda bulunmayan 97 kişi ismi tespit edilerek elinizdeki sözlüğe eklenmiştir. Bu kaynaklar karşılaştırıldığında, bazen bir kaynağın sadece erkek adı olarak belirlediği bir kişi ismi diğer bir kaynakta kadın adı olarak görülebilmektedir. Bu durum da bize, bîr çok adın her iki cinse de verilebildiğini göstermektedir. Özel isim dizinlerinin sonuncusu olan destan ve hikâyelerde özel isimler dizini, iki listeden oluşmaktadır, birinci listede erkek kahramanların isimleri, ikinci listede ise kadın kahramanların isimleri verilmiştir. Bu dizin, yukarıda künyesi verilen Altay Kalıktul Attan / Altayskie Liçnıe İmena (1993)'te yayımlanmıştır ve 141 erkek kahraman ismi ile 42 kadın kahraman ismi (toplam 183 isim) içermektedir. Burada da iki ismin (Erke-Koo, Erkin-Koo), hem erkeklere, hem kadınlara verildiği görülmektedir. Sovyet sözlükçülük geleneğinde madde başı kelimelerin kökeni gösterilmemektedir. Nitekim Oyrotsko-Russkiy Slovar'da da kelimelerin kökeni belirtilmemiştir. Elinizdeki sözlüğün düzenlenişi sırasında madde başı kelimenin ardından bu kelimelerden Rusça kökenlilerine işaret edilmiştir. Rusça asıllı kelimeler Rus. kısaltması ile gösterilmiştir. Batı kaynaklı kelimeler, Rusçanın süzgecinden geçip Rusça kanalıyla Altaycaya girdiği için bu tür kelimeler de Rusça olarak değerlendirilmiştir. Bazı Rusça kelimeler, Türkçe bir ek alarak çift kökenli bir duruma geçmiştir; bu kelimelere de Rus. T. kısaltması ile işaret edilmiştir. Meselâ, magnit Rus. "mıknatıs", ma gn itte- Rus. T. (magnit+te-) "mıknatıs gibi kendine çekmek"; ştraf Rus. "ceza", ştrafta- (ştraf+ta-) Rus. T. "ceza kesmek"; şturma Rus. "hücum, saldırı", şturmala- (şturma+la-) Rus. T. "hücum etmek"; veya stahanovçı (stahanov+çı) Rus. T. "eğitmen işçi" (Stahanov, Sovyet döneminde yaşamış olan ve çalışkanlığı dolayısıyla kahraman addedilen bir kömür işçisidir; Stahanov, bir akıma adını vermiştir.) vs. Burada T. kısaltması Altay Türkçesi karşı İlgındadır. Rusçadan veya Rusça vasıtasıyla Altaycaya giren kelimeleri tespit etmek büyük zorluk çıkarmamaktadır: Rusçayı, hatta herhangi bir Batı dilini bilen dilciler kolaylıkla bu kelimeleri teşhis edebilirler. Çünkü 1940'ta Sovyet idaresinin yürürlüğe koyduğu yazı reformu, Kiril harflerine geçiş kararı ve yeni imlâ kuralları gereği Sovyetlerdeki çeşitli Türk lehçelerinde kullanılan Rusça kelimeler, ağızlardaki telâffuzu ne olursa olsun, Rusçadaki imlâları ile yazılmaktadır. Türk lehçelerine giren bazı Rusça kelimeler, özellikle de Sibirya Türk lehçelerindeki ve bilhassa Yakutçadaki bazı Rusça kelimeler, çözülemeyecek bir biçimde Türkçenin ses özellikleri ile yoğurulmuş ve tanınmaz bir şekle girmişlerdir: 1940'lardayapılan reform, özellikle Yakutçadafonetik yönden büyük değişime uğramış kelimeleri olduğu gibi bırakmıştır. Altaycadaki Moğolca, lranca, Sanskritçe, Tibetçe, Arapça, Çince kökenli kelimelerin tanınmasına gelince iş bir hayli zorlaşmaktadır, çünkü bu kelimelerle Altaycanm haşır neşir olması çok gerilere gitmekte ve çeşitli dönemlere ait temaslara dayanmaktadır. Bu uzun süreç ve girift ilişkiler içerisinde söz konusu yabancı kökenli kelimeler tanınmayacak bir biçimde Altaycanm dokusuna girmiştir. Altaycadaki Moğolca, İranca, Sanskritçe, Tibetçe, Arapça, Çince vs. kökenli kelimeleri tespit işi başlı başına bir araştırma konusudur. Bu sebeple, sözlükte yer alan bahis konusu dillerden yapılmış ödünçlemelerin kökenine ancak kaynakların el verdiği ölçüde işaret edilmiştir. Bu da demek oluyor ki kaynaklarda belirtilmemiş olan ödünç kelimeler belirleme dışında kalmıştır; yani, en azından bilinen kökenler kaydedilmiş; sistemli olma kaygısı bir tarafa bırakılmıştır. Şu hâlde, madde başı ardından kökeni belirtilmemiş kelimeler ya halis Altay Türkçesi kökenli kelimelerdir veya kaynakların değinmediği Moğolca, İranca, Sanskritçe, Tibetçe, Arapça, Çince vs. kökenli kelimelerdir. Köken belirlemek amacıyla şu kaynaklar taranmış ve bu kaynakların teklif ettiği kökenler sözlüğe alınmıştır: V. 1. Rassadin, Mongolo-Buryatskie Zaimstvovaniya v Sibirskih Tyurkskih Yazıkah, Mosokva 1980. K. Menges, The Turkic Languages and Peoples, Wiesbaden 1968. N. A. Baskakov, Altayskiy Yazık, Moskova 1958. Bu kaynaklardan en kapsamlı olanı Rassadin'in çalışmasıdır. Altaycadaki 416 kelimenin Moğolca kökenli olduğunu tespit edip kaydetmektedir. Alıaycanm yanı sıra Hakasça, Şorca. Çulım ağızı, Sibirya Tatarcası.Tofalar ağzı, Tuvaca ve Yakutçaya girmiş Moğolca kelimelerin araştırması da yapılmış ve listeleri verilmiştir. Bazı örneklerde Moğolca kökenli olarak gösterilen kelimeler Moğolcaya da ödiinç girmiş kelimelerdir; meselâ, eştek "eşek" kelimesi, diğer Türkçelcrde eşek, eşkek, Ermenicede iş, Sümercede anşu şeklindedir. Hint-Avrupa dillerindeki, meselâ, Lâtincedeki asinus kelimesi de aynı kökten çıkmıştır. Kelime Mogolcada eljigen, Mançucadaeyjren, Tunguzcada exen şeklindedir; Proto-Altaycada *eş olmalıdır. (K. Menges, The Turkic Languages and Peoples, Wiesbaden 1968, s. 166). Rassadin'in ifadesine göre kendisinin Moğolca kökenli olarak kaydettiği kelimelerin yanı sıra Altay Türkçesinde belki 830 kelimenin daha Moğolca olduğu düşünülebilir, ancak araştırmalar kesinleşmeden Rassadin bu kelimeleri çalışmasına dahil etmemeyi uygun görmüştür (s. 19). Rassadin'in belirttiği Moğolca kökenlerden hareketle, diğer bazı kelimelerin de Moğolca kökenli veya Moğolca köke Türkçe ekler getirilerek Moğolca Türkçe birleşik kökenli oldukları gösterilmiştir. Meselâ, talay "deniz" kelimesinin Moğolca kökenli olmasından hareketle, talayçı "denizci" kelimesinin Moğolca Türkçe (= Moğ. T.) kökenli olduğu belirtilmiştir. Aynı şekilde, topçı "düğme" kelimesinin Moğolca kökenli olmasından hareketle, topçıla- "düğmelemek", topçılan- "düğmelenmek", topçılaş- "birlikte düğmelemek" topçılat- "düğmeletmek" kelimelerinin Moğolca Türkçe (= Moğ. T.) kökenli olduğu sözlüğe eklenmiştir. Sözlükte yer alan îranca asıllı kelimeler İr. kısaltması ile gösterilmiştir. Iranca terimi, bütün Iran lehçe ve dönemlerini karşılamaktadır. Bazen Soğutça kökenlilere Soğ. kısaltması ile bazen de Farsça kökenlilere Far. kısaltması ile işaret edilmiştir. Arapça kelimeler Ar. kısaltması ile, Sanskritçe Skr. kısaltması ile, Moğolca Moğ. kısaltması ile, Mançuca Manç. kısaltması ile, Çince kelimeler Çin. kısaltması ile, Ermenice ise Erm. kısaltması ile gösterilmiştir. Oyrotsko-Russkiy Slovar' üzerinde yapılan bir başka değişiklik de ideolojik yaklaşımı ortadan kaldırmak olmuştur. Birtakım kelimelerin açıklamaları yapılırken Sovyet ideolojisinin ve Sovyet resmî tarihinin yargılarına yer verildiği görülmüş ve açıklamalar bu yargılardan arındırılmıştır. Meselâ, çarlık kelimesinin Rusçadaki karşılığı "Burhanizm taraftarı (XX. yüzyılın başındaki halka karşı dinci hareket taraftan)", çarlık ulus ibaresinin karşılığı "Burhanistler", carlıkçı kelimesinin karşılığı ise "XX. yüzyılın başında Altay'da Burhanistlerin halk karşıtı din öğretisini yayan ve propagandasını yapan kişi" şeklinde verilmiştir. Bu açıklamalardaki "halka karşı", "halk karşıtı" yorumları siyasî bir mahiyet taşımaktadır. Elinizdeki sözlükte ise bu kelimelerin ideolojik yorumlarına yer verilmemiş ve şu şekilde açıklanmıştır: çarlık "Burhancılık taraftarı (XX. yüzyılın başında oluşan ve Sovyet idaresinin tasvip etmediği bir hareketin taraftarı)"; çarlık ulus "Burhancılar"; carlıkçı "XX. yüzyılın başında Altay'da Burhancılığın öğretisini yapan ve bu dini yayan (Sovyet idaresinin tasvip etmediği) kişi". Altayca - Türkçe Sözlük'iin temel kaynağı olan Oyratsko-Russkiy Slovar', Rus dili uzmanı MUVAFFAK DURANLI tarafından Türkiye Türkçesine çevrilmiştir. Oyrotsko- Russkiy Slovar’ın Kiril harfli Altay Türkçesi metni, öğrencim BELGİN YALÇIN tarafından dikkatle Lâtin harflerine aktarılmıştır. Oyrotsko-Russlciy Slovar'm aslını temin edemediğimiz için sözlüğün fotokopisiyle - daha doğrusu silik bir fotokopisiyle - çalışmak zorunda kaldık. BELGİN YALÇIN transkripsiyonlu yazım için azımsanmayacak bir göz nuru dökmüştür. Yazım konusunda EMİNE MUMCU ve FAYSAL OKAN AKSOY yardımcı olmuşlardır. Dr. MESUT ŞEN, metnin son şeklini okuyarak Altayca - Türkçe Sözlük'teki bir takım tereddütlü konuların halledilmesini sağlamıştır. Geriye kalan işlemlerden, ilâvelerden ve, tabii, bütün hatalardan ben sorumluyum.

Prof. Dr. Emine Gürsoy-Naskali

ALFABE, TRANSKRİPSİYON Bugün Altay Türkçesinde kullanılmakta olan Kiril harflerinin alfabetik sırası:

Aa JIji Xx B6 Mm m Bb Hh IY HV LU ıu fln Oo m m Abnb Öö T» Ee ün bibi Ee PP b 2C:* Cc 33 33 Tt lOıo Hm yy Un M f s Kk a>4) Altay Türkçesi için bugüne kadar kullanılmış olan alfabeler:

1938'den beri kullanılan 1928*1938 arası kullanılaı 1845-1928 arası kullanılan Kiril alfabesi Lâtin alfabesi eski Kiril alfabesi Aa Aa E6 Bb E6 Bb Tr Gg i r m Dd flbnb Çç Jj Ee Ee Ee £e Zz )K x 3 'j Zz 3 3 Mm Ii Ii m Jj M Kk Kk Kk Jln Ll Jln Mm Mm Mm Hh Nn Hh K ır N.n, K w Oo Oo Oo Öö 0e Öö nn Pp nn Pp Rr Pp Cc Ss Cc Tt Tt Tt yy Uu 99 Yy 0 $ Xx Uu Mm Cc Mm III m Şş IHm m m ı bibi bb bibi b 33 IO k > n* Altay TUrkçesi için kullanılan Kiril harflerinin Lâtin harfleriyle transkripsyonu:

Aa Aa JIji u Ff 56 Bb Mm Mm Xx Hh Bb Vv Hh Nn Uu Tsts IY Gg KTit Nfl Hm çç Afl Dd Oo Oo III m Şş A wtb Cc Öö Öö m m şç§ç n Ee Ee ün Pp t 2C* Rr bibi h Jj Pp 1 33 Zz Cc Ss b Mm İi Tt Tt 33 Ee M Yy Yy Uu K)ıo YUyu Kk Kk y s Üü Ha YAya

Altay Tiirkçesi için kullanılan Lâtin harflerinin sözlükteki alfabetik sırası

II ı Ll An 1 b Mm Mm Aa Aa Nn/Nfi Hh / HV Bb E6 Oo Oo Cc AbJIb Öö Öö Çç Hm PP nn Dd Afl Rr Pp Ee Ee / 33 Ss Cc Ff Kk Kk Zz 33

KISALTMALAR

eklendiği kelimenin Fiil tabanı olduğunu gösterir ağız ağız, ağızda görülen şekil ana t. anatomi Ar. Arapça as. askerlik astr. astronomi av. avcılık bağ. bağlaç bk. bakınız bot. botanik coğ. coğrafya Çin. Çince e. edat E erkek için özel isim EK hem erkek hem kız için özel isim Erm. Ermenice es. eskiden Far. Farsça fel. felsefe folk. folklor, halk edebiyatı 8r- gramer İr. İranca is. isim K kız için özel isim Lât. Lâtince Manç. Mançuca mat. matematik mec. mecaz, mecazî mit. mitoloji Moğ. Moğolca mtiz. müzik Rus. Rusça s. sıfat Skr. Sanskritçe Soğ. Soğutça T. Türkçe ünl. ünlem zool. zooloji SÖZLÜK 19

Bahadır Ak-Böke eşi Altın-Topçı ile yaşadı. 2. Soylu kadın. 3. Kraliçe. 4. a 1. ünl. (Hayret bildiren ünlem) Sen neni (Kâğıt oyununda) kız. ayttın, a? Sen ne dedin ya? 2. bağ. A ol abaş Büyük baba; bk. aba. deze. neni de aytpadı O ise hiç bir şey abbreviatura Rus. bk. kıskartılganı. söylemedi. abıcı Üvey ana, analık; bk. öy ene. aaçay (Erkeğe saygılı hitap şekli), abıcık Kadınlara saygılı hitap şekli, aakı Büyük baba; bk. aakıy, aakm. abıdın Sallanma, aakın bk. aakı. abıdındu Sallanan, sallanulı. aakıy bk. aakı. abıgay l. Teyze. 2. Kurt; bk. borü, aalga Açıklık. abugay, aygay. aamay Bön, alık, aptal; bk. sokso aamay. abıl Moğ. Çapa, kazma, aamayla- Haddini aşmak. abırgı av. Geyik çekmek için kullanılan aanay Kuzu (şefkat ifadesi); bk. aanayak. düdük. aanayak bk. aanay. abis Ar. (< hafız) Rahip, din adamı, aar Moğ. Ağır. abışka 1. Yaşlı adam. 2. mec. Ayı. aarçı Moğ. Süzme yoğurt; aarçıdu sarcu abonement Rus. Abonman, bağırsak içinde hazırlanan yağlı yoğurt abra 1 Araba. (bir tür yiyecek). abra II mit. 1. Erlik’in bulunduğu yerin aay 1. Düzen; aay cok düzen yok; aayı yakınındaki Bay-Tengis denizinde yaşayan cok 1) Düzensiz. 2) Bilmeden; aayı- su devi. 2. Şaman giysisinin bir süsü: bajı cok düzensiz, intizamsız. 2. bakır parçaları ve baykuş tüyleri ile tasvir Durum; kerektifi aayı kandıy? iş edilen mistik dev. hangi durumda? 3. Aynı istikamette esen, abstrakt Rus. Soyut; abstrakt adalgış aynı yönde; aay salkın aynı istikamette gr. soyut isim, esen rüzgâr. 4. aayın körgiizer koş abugay bk. abıgay. ermcktü kolbolu ermek gr. Şart abune Yenge (amcanın karısı); bk. çene, cümlesi. abzats Rus. Paragraf, Ekinçi abzatstıri aay la- Yorumlamak, açıklamak, yorumlu uçında İkinci paragrafın sonunda, bir şekilde anlatmak. aca Baba, aaylu Düzenli, muntazam, ferah, çekilir; acala Yorgan. aaylu çerden albanga kelgen ferah acar- Moğ. Belirtmek, gözlemek; fark yerden gelip zorbalık altına girdi, etmek, dikkat etmek, aba Baba; anne; büyük kız kardeş; amca; acannkay Dikkatli. büyük baba; büyük babanın ağabeyi; bk. acaru Açıklama, dikkat; acaru not not, abaş. dipnot. abaay bk. abagay. acay (Kadınlara saygılı hitap şekli), abaayla- Kaçmak. açıkta- Gözlem yapmak, bakmak, göz abagay 1. Karısının büyük erkek kardeşi. 2. gezdirmek. (Aynı boyda bulunan akrabaya hitap açıktan- (açıkta-'mn dönüşlü şekli) 1. şekli); bk. abaay, taay. 3. mec. Ayı; Dikkatli olmak, ihtiyatlı olmak. 2. bk. ayu. Ekonomi k dav ranmak. abaka Büyük baba. acıktaş (açıkta- fiilinden isim-fiil) abakay Moğ. 1. Karı, eş; Altıntopçı Gözlem, dikkatlilik. abakaylu Ak-Böke baatır curtadı acıktaş- (acıkta-'mn işteş şekli) Birlikte 20

gözlem yapmak. hüzünlendirmek. acıktat- (açıkta-'mn ettirgen şekli) açmış (açın- fiilinden isim-fiil) 1. Acıma, Gözlem yaptırmak, dikkat etmek, merhamet. 2. Öfke. 3. Kızma. 4. Üzme, acıktu I (açıkta- fiilinden isim-fiil) açmış- (açın-'m işteş şekli) 1. Birbirine Gözlem yapma. acımak. 2. Nefret etmek. 3. Üzülmek, acıktu II Ciddî, derin düşünceli, gözlemci, açış (aç- fiilinden isim-fiil) Açma, acırgı Aygır. açış- (aç-'m işteş şekli) Birlikte açmak, acıy (Erkeklere ve kadınlara saygılı hitap açıt- Mayalamak, şekli); bk. acıyım, açıtkı Maya, acıyım bk. acıy. açıy: açıy-taçıy Çapraz, aç Aç (tok olmayan); aç börii aç kurt; aç açtır- (aç-'ın ettirgen şekli) Açtırmak, kös aç, gözü aç, aç gözlü, haris; aç- açu 1. Acı, ekşi; açu çalkan beyazturp; kıyal açlık; aç oostu istekli, aç açu sogono acı soğan; açu ölön özökkö aç karına. soğan; açu çarak tuz. 2. Dert, keder, aç- Açmak; Ak böörü oozın açtı, üzüntü. 3. Nefret, kızma, hiddet; açu um azuları kulayıja berdi folk. Beyaz tuttı çok kızdım; Ak-Bökö baatır açu kurt ağzını açtı, köpek dişlerini gösterdi, koron kıygırıp iydi folk. Bahadır Ak- açana Açlık; açana cıl kıtlık yılı, Böke hiddetle bağırdı. 4. Acı (ses). 5. açap Aç gözlü, gözü doymaz; kittiy açap Acıyla. köpek gibi aç gözlü. açulan- 1. Kızmak, öfkelenmek; nege açı Moğ. 1. Babanın küçük kardeşi. 2. açulanıp cadın? ne için kızdın? 2. Kardeş çocukları ve torunları; açı- Küfretmek. 3. Üzülmek, kederlenmek, karındaş ağabeyin oğlu; açı-sıyın açulandır- (açuian-'m ettirgen şekli) ağabeyin kızı. Kızdırmak. açı- Ekşimek, acı durumda olmak; açıgan açurkan- 1. Hüzünlenmek. 2. Kızmak, kalaş ekşimiş ekmek. öfkelenmek. açık 1. Delik. 2. Açık, açıklık; açık cer aç-iiren Çoluk çocuk, ev halkı, ahali, açıklık yer; açık köznök açık yer. 3. ada Baba, dede; tay ada anne tarafından dede; mec. Ncş'cli, içten; açık çarık sanaalu bk. tayda; kan adalar erkek tarafından kiji içi dışı bir olan insan. 4. açık üye dedeler, atalar; (kelime anlamı kan gr. Açık hece. babalan), kan adalar körmös mit. baba açıl- (aç-'m edilgen şekli) Açılmak; ejik tarafından ataların ruhları; ada-ene anne açıldı kapı açıldı; Cuum ceti çasta baba; ada-öbökö atalar (kelime anlamı açıldı Toplantı yedide başladı; Onın babalar ve dedeler), soy sop. adan seni közi açıl bay cat Onun gözleri al! (küfür) seni baban alsın! adalar tili açılmıyor. gr. anadil, protodil. açılak-cımılak Makas, açılıp kapanan yer. ada- Adlandırmak, ad vermek. açın- 1. Acımak, esirgemek, üzülmek. 2. Ada-töröl Vatan. Kızmak, sinirlenmek, öfkelenmek. 3. adaan Koruma, savunma; adaanın ab Hoşnutsuzluk hissetmek, gözden çıkarmak, feda etmek; sen onın açınçak 1. Merhametli. 2. Kırıcı, küçük adaanın alba onu koruma, düşürücü. adak I Dede; bk. taada. uçınçılu 1. Hakir görücü. 2. Zavallı, adak 11 1. Son; adakı sös son söz. sonuç, acınası. sonuncu söz. 2. Küçük; adak bala ana açındır- (açın-’//ı ettirgen şekli) Üzmek, babanın son çocuğu 3. Fena, kötü (arta 21

kalan, döküntü). aduçı Nişancı, okçu, adal- (ada-'nın edilgen şekli) Adlanmak, ad advokat Rus. Avukat, almak, isimlendirilmek, aerodrom Rus. Hava alanı; samolyot adalgı Kürek. aerodromgo barıp koydı uçak hava adalgış gr. İsim, ad; adalgış tözögözi gr. alanına iniş yaptı, isim gövdesi; bk. butken adalgış; agaaçı bk. agaçı. adalgıştan bütken adalgış gr. agaçak 1. Ağabey. 2. mec. Kurt, isimden türeme isim; adalgıştan agaçı Dere (kelime anlamı akan); bk. suu, bütken glagol gr. isimden türeme fiil; agaaçı. adalgıştın kubultkış kojultazları ağar- 1. Ağarmak, beyazlaşmak; karlu kış gr. isim çekim ekleri; adalgıştın keldi, calangdar ağardı karlı kış kubultkışla kubuları gr. isim geldi, tarlalar ağardı. 2. Rengi solmak. 3. çekimi. (Saç için) Ağarmak; bajı ağara berdi adan- (ada-'nın dönüşlü şekli) Adlanmak, onun başı ağardı. adarga Kumaş tezgâhının gövdesi, ağart- (ağar-'m ettirgen şekli) Ağartmak, adarka- Moğ. 1. İmrenmek, kıskanmak. 2. beyazlatmak, Taklit etmek. 3. Gururlanmak. 4. agaru Kutsal. İğrenmek, tiksinmek, agas 1. Kakım. 2. Kakım kürkü, ermin; adarkak 1. Kıskanç. 2. Ukalâ, agas caka kakım kürkünden yaka, adarkaş Haset etme. agaş 1. Ağaç, ağaçtan yapılmış; karçı agaş adaru Arı, eşek arısı; cer adara hezen arısı; haç. 2. Orman; bütken agaş yetişmiş sarı adaru eşek arısı, orman; agaş cangaaçızı balta; agaş adaruçı Arıcı, ciilek ahududu; agaş çokıytan kuş adaş I Adaş, aynı adı taşıyan, ağaçkakan, adaş II (ada- fiilinden isim-fiil) Adlandırma, agent Rus. Acente. adaş- (ada-'m/t işteş şekli) Birlikte agentstvo Rus. Ajans; agentstvo adlandı rmak. Tasstın cetiruzi TASS ajansının adat- (ada-'ntn ettirgen şekli) Ad vermek, haberi. aday Akrabaların en küçüğü, agglyutinativ Rus. gr. eklemeli; adayım (Erkeklere saygılı hitap şekli), agglyutinativ tilder gr. eklemeli adılu: adılu aydılaaçı gr. yüklem ismi; diller. adılu aydılaaçılu ermek gr. isim ağıl Ar. 1. Akıl. 2. Huy. 3. Hareket tarzı, cümlesi; adılu söskolbu gr. isim ağın Akıntı, akar, dere, akıntı yeri; Altan tamlaması; adılu söskolbu gr. sıfat tuunı ajıp oturdı agm suunı keçip tamlaması. oturdı folk. Altmış dağı aştı, akıntılı adırgan Moğ. Tepeler, nehirleri geçti. adıs 1. es. Ağıl. 2. Yoğurt, peynir süzmek ağın- 1. Özgürleşmek. 2. (At için) bağları için tahta elek; bk. atış, askıt. çözülmek, açılmak. adış (at- fiilinden isim-fiil) Atış; agırt- av. Vahşî hayvanlan açıklığa çekmek artilleriyanın adıjı top atışı, için av sırasında gürültü yapmak, adış- (at-’ın işteş şekli) Birlikte ateş etmek, agıs- (ak-'m ettirgen şekli) 1. Akıtmak. 2. adray- Dimdik olmak; çaçı adrayıp turdı Süzmek. 3. Bir şeyi nehir akıntısına saçları dimdik oldu. salmak. adres Rus. Adres; Onıfi adrezin ağış (ak* fiilinden isim-fiil) Akma, akış, bilbezim Onun adresini bilmiyorum. ağıt- 1. Serbest bırakmak, iradesine 22

bırakmak. 2. Uzatmak. 3. (At için) aka I 1. Büyük erkek kardeş. 2. Dedenin bukağıdan kurtarma; krş. bojot-. kardeşi. 3. (Yaşlılara hitap edilirken agitator Rus. Tahrikçi, propagandacı, kullanılan ve saygı ifade eden kelime) bk. agitatsiya Rus. Tahrik, propoganda. akı. agressiya Rus. Tecavüz, saldırganlık, aka II Koşuda diğerlerini geçen at. agressor Rus. Mütecaviz, saldırgan, akacın (Kadınlara saygılı hitap şekli), agronom Rus. Tarım mühendisi; akala- Üstün gelmek, yarışta geçmek, rakibi kolhoztın agronomı kolhozun tarım geride bırakmak; bk. ozolo-. mühendisi. akalan- (akala-'nın edilgen şekli) Geride agrotehnika Rus. Tarım tekniği, kalmak; men ono akalandım ben aguna Beyazördek. ondan geride kaldım. ajaaçı Dağ. akalaş (akala- fiilinden isim-fiil) Üstünlük, ajan- Yemek yemek; bk. ci-, kursaktan-, avantaj. ajm- 1. Yükselmek, artmak; öymnen akalaş- (akala-'m/ı işteş şekli) Birbirini ajın- aşırı olmak. 2. Geçmek, aşmak. 3. yenmek Kenardangeçmek. akalat- (akala-'m/ı ettirgen şekli) Üstün ajındır- (ajın-'m ettirgen şekli) 1. gelmesine yardım etmek, geride Y ukseltmek, artmak. 2. Geçirtmek, bıraktırmak. ajındıra (ajındır- fiilinden zarffiil) akar Koyun yününden yapılan eşya; akar Önceden, zamanından önce, tüktü koy kısa tüylü koyun, ajır- 1. Yatmak; bk. cut-. 2. Getirmek, akay (Kadınlara saygılı hitap şekli); bk. taşımak, bir şeyin üzerinden aşırmak; akayıh. ajıra alta- adımlamak; bk. keçir-. akayın bk. akay. ajıra (ajır- fiilinden zarf-fiil, son çekim akbaş bot. Ak saç. edatı) Vasıtasıyla,üzerinden; aktarmalı; akça 1. Kapik. 2. Para; akçanın kabı Moskva ajıra kelgem Moskova cüzdan, kese, üzerinden geldim, Köznök ajıra sook akı bk. aka. ödüp cat Pencereden soğuk geliyor; bk. akır Dur! sessiz ol! bekle! keçire. aksa- Aksamak, topallamak, ajış (as- 11 fiilinden isim fiil) 1. Arttırma. aksak Aksak, topal, 2. Bir şeyden geçme, aksan- Topallamaya başlamak, ajıt Engel. aksıman Beyazımsı. aju Dağ geçidi; bk. bogoçı. akşı- 1. Bağırmak (aladoğan için). 2. ak 1. Beyazlık; ak, beyaz; ak çamça beyaz Yüksek sesle havlamak, gömlek, ak sur mavimsi. 2. (Yumurta, akta 1. Eyer yastığı. 2. Eyerli at. göz vs. için) ak; cımırtkanın agı akta- 1. Haklı çıkarmak, aklamak; burulu yumurtanın akı 3. mec. Haklılık, kijini aktaba, aktunı karalaba suçsuzluk. 4. ak bıyan bolluk, iyilik. 5. suçluyu aklama, haklıyı karalama. 2. mec. At. 6. ak cer ormansız yer. Hadım etmek; bk. arula-. ak- 1. Akmak, akıp gitmek. 2. Akıntıyla aktal- (akta-'mn edilgen şekli) Haklı taşınmak, yüzmek, olmak, aklanmak. ak-ayas Uzay, aktan- (akta-'/ım dönüşlü / edilgen şekli) ak-cank Barış, dünya, Aklanmak. ak-çek Emin, dürüst, aktanış (aktan- fiilinden isim fiil) 1. ak-kiyik Güney geyiği. Aklama, haklı çıkarma. 2. Aklama aracı. 23 aklaş (akta- fiilden isim-fiil) Haklı alançık III Çadırın sırığını tutan çıkarma. çubuklardan yapıl mış çember, aklaş- (akta-7ıw işteş şekli) Birbirini alaîiış bot. Çan çiçeği, aklamak. alanuş Kukla kutusu, aktat- (akta-Tim ettirgen şekli) Haklı alanzı- 1. Şüphelenmek. 2. Şaşırmak, çıkarmak. alanzın- 1. Bir şeyi şüpheli kabul etmek, aktu Suçsuz, masum, temiz hislerle dolu şüphe altına almak. 2. Şaşmak, hayret kalp. etmek. akustika Rus. gr. Akustik, alanzu (alanzı- fiilinden isim-fiil) Şüphe; akuşerka Rus. Akü. şüpheli, al Yabanî; karanlık, iç karartıcı; al tayga alar bk. olor. ulaşılmaz dağlar; al sanaa karanlık alas (Kutsama nidası), düşünceler; al sanaaga tüj- sıkıntılı alasarı bot. Sarıasma, düşünceleredalmak. albaa bk. albaga. al- 1. Almak; köz albay gözünü albada- Moğ. Zorlamak, zorla yaptırmak, alamamak. 2. Satın almak. 3. Yıkamak. albadan- (albada-'mn dönüşlü / edilgen 4. (yardımcı fiil: yeterlik ifade eden bu şekli) Gayret etmek. yardımcı fiil, kimi zaman da yapılan işin albadat- (albada-Vım ettirgen şekli) yapan kişiye ait olduğunu gösterir; ber- Zorlamak. yardımcı fiilinin fonksiyonuna benzer) albaga Samur, bk. albaa. biçip aldım yazdım (kendim için); albak: albak oostu Kalın dudaklı, sadıp aldım satın aidim (kendim için), alban Moğ.< Manç. 1. Haraç; bk. kalan. 2. ala i Ala, alaca; ala at alaca at; bk. ölö. Zor, zorbalık alban la zorla, zorunluluk ala II (al- fiilinden zarffiit) -den beri, gereği. itibaren; cakazınan ala edegine cetire albatı Moğ. 1. Millet, halk, tebaa. 2. es. baştan aşağya kadar, yukarıdan aşağıya Tâbi olanlar. 3. Topluluk, toplum; kadar (kelime anlamı yakasından eteğine albatımn şüiiltezine topluluğun kadar). görüşüne göre. 4. albatı ermek- alaa 1. Dikkatsiz, dalgın. 2. Aptal, kuuçını gr. halk dili, aptalımsı; bk. algas. albındu Oynak, çevik. alabuga Samur; tatlı su levreği (?) albıs mit. Hastalık ruhu (kötü ruhlardan alakan Moğ. Avuç içi, aya. birinin adı). alakanda- Moğ. T. Avuçlamak, avuç içiyle albuga av. Samur; bk. kiş. vurmak. alça Sırtüstü, arkaüstü. alam çenı Daha ileriye; ala m caandap alçak Eğri; alçak but topal, aksak; alçak braat daha ileriye. köstü eğri, şaşı (gözlü); alçak agaş alamır: alamır-çikir Tatlılar, leziz yaba. yemekler; Altın stol turguzıldı, alçay- Çiçeklenmek; bk. çeçekte*. alamır-çikir aş çogıldı folk. Altın alçayak es. Dua sırasında şamanın fırlattığı masayı kurdular, lezzetli yemekler fincan, kâse. sundular. ald 1. Ön. 2. Alt, alt bölüm; aldında I) alan 1. Şüphe. 2. Şaşırma; alan kaykadım Daha önce, (birinin, bir şeyin) Önünde, şaşırdım. karşısında, karşısına, (birinin, bir şeyin) alançık I ağız (Bir tür ağaçkakan), ilerisinde. 2) Altında; aldındagı 1) alançık II Yuvarlak keçe çadır. İleride, önde bulunan, önündeki. 2) Alt, 24

(bir şeyin) altında bulunan. 3) Önceki, alış bulutlarla kaplı güneş; alış cer eski; ilk, baştaki; aldmdagı kol ön mit. Erlik'in bulunduğu yer. ayak (hayvanlardaki); aldınan boyı alışta- I Kapatmak, kaplamak; alıstap kar bağımsız olarak; aldınan çalkan 1) tüşti yer yer kar yağdı, Ayrı yaşayan. 2) Yanlız çalışan adam; alışta- II Ardıcı dumanla tütsülemek, aldığı I) Alt, alttaki; aldığı caak gr. alış I (al- fiilinden isim-fiil) Alma, alış, çene; bk. altığı caak; aldığı erin gr. alış II alış-kolış Karışım; karışmış, ait dudak; bk. aldındagı erin. 2) Ön, alış- (al-'ı/ı işteş şekli) Almak, birbirinden ince; aldığı ryad gr. ince sıra; bk. almak, karşılıklı alıp vermek, cımjak ryad; aldığı ryadka köçöri alışpa: mıitık ot alışpa av. Ateş gr. incelme; bk. cımjaarı; bk. alt. almama. aldaçı mit. Kötü ruh, ölüm perisi, ölünün alışpas Kabile içinden nikâh yasağı, canını taşıyan ruh. alıştır- Karıştırmak, harman yapmak, aldır- 1. Çağırmak, talep etmek. 2. Teslim alka- Hayır dua etmek, teşekkür etmek, iyi olmak, tesiri altında değişmek. 3. Hadım şeyler dilemek. etmek. alkat- (alka-7un ettirgen şekli) Hayır dua aldırbas Önemsiz, bir şey değil; aldırbas etmek. kiriger bir şey değil; bk. kem II cok. alkı Mal varlığı; bk. cööjö. aldırt- (aldır-Un ettirgen şekli) Getirtmek, alkış Dua, hayır dua etme, teşekkür etme; istetmek, talep etmek, seslenmek, birini alkış sös öğüt; Amir cürüp can-dep, çağırmak. alkış sözöör aydıgar Sağ salim aldırtpas 1. Yenilmez. 2. Direngen, inatçı, dönüp gelmem için bana öğüt ver. aldırtu 1. Çağrı, davet; talep. 2. Yenme: allofon Rus. gr. Alofon, bir sesin aldıru bk. aldırtu. varyantları; bk. fonemamn alfavit Rus. gr. Alfabe; bk. tanmalık. varianttarı. algas Dağınık; algas kös miyop, uzağı allomorf Rus. gr. Alomorf, bir şeklin göremeyen; bk. alaa. varyantları. algebra Rus. Cebir. almak İyi, örnek; almak sös iyi söz; bk. algır I. Cesur, yiğit. 2. Becerikli. 3. İnatçı, cakşı. direngen. almar Ambar. algıy 1. Ekşimiş sütten votka hazırlamakta almış mit. Kötü ruhlardan birinin adı; Bir kullanılan özel bir alet. 2. Tencere, küçük soktı kakay çıgıp bardı, bir soktı . almış çıgıp cüre berdi folk. Bir vurdu alım Borç, gçrev, yaban domuzu çıktı, bir daha vurdu almış alımdu Borçlu; Ol mege alımdu O bana çıktı ve kaçtı, borçlu. alt bk. ald. alımzın- Cevap vermek, karşılık vermek; alta- Adım atmak, yürümek, ilerlemek, Cajuurgan kunukkan direkti geçip gitmek; ajıra alta- adımlamak; alımzınbay salbayzın Sıkıntılı bk. ajıra. yüreğimi tesellisiz bırakma, altam Adım; kere altam geniş adım, alın- (al-'/zı dönüşlü şekli) 1. Ayrılmak. 2. altan Altmış. Anlamak, kavramak, idrak etmek, altanmçı Altmışıncı; altanmçı cıldarda alıp Alp, kahraman, bahadır, pehlivan altmışlı yıllarda. (destanda); bk. bökö 1. altay 1. Altay. 2. mit. Şamanların animistik alış Moğ. Güneş ışığı olmayan yer, kün düşüncelerine göre orta katta, yani 25

yeryüzünün yüzeyinde hüküm süren yüce amıraak Barışçıl, dost. ruh. amıraş (amıra- fiilinden isim-fiü) 1. altayda- Altay'da gezmek, dağlarda gezmek, Dinlenme. 2. Sakinleşme, altayla- Altayca konuşmak, amıraş- (amıra-'mn işteş şekli) 1. Birlikte altı Altı (sayı). dinlenmek. 2. Birbirine huzur vermek; altığı Alttaki; altığı oroon yer altı; Ak birbirini sakinleştirmek, Bökönin kıygızı altığı oroondo amırat- (amıra- 'mn ettirgen şekli) erlikke uguldı folk. Bahadır Ak Dinlendirmek, huzur vermek, Böke’nin sesi yer altındaki Erlik tarafından amırgı Avcı, duyuldu. amırtan Moğ. Varlıklar, altın Altın, altından olan; altın uçuk amıru Sütleğen (çocuk hastalığı), yalancı sırmar altın kazık astr. Kutup amit Moğ. Canlı varlık; Anuttan neme yıldızı (kelime anlamı Altın veya Demir çıkpagan onı kara cahıs ezzi açkan kazık); altın şiro altın taht (destanda), edi Hiç bir yaratığın çıkmadığı (kapıyı) altın sudur altın kitap (destanda);altın ev sahibi kendisi açmıştı, tazıl (kelime anlamı altın kök) bir tür amıytan Moğ. Canlı varlıklar, bitki. amtaju Moğ. (amtaş- fiilinden isim-fiil) altın togıs bk. altın tonus. Alışkanlık. altın tonus Tavus; bk. altın togus, amtan Moğ. Tat; amtanı açu tadı acı olan, altın tonıs. amtandu Tatlı, şeker, lezzetli, altınçı Altıncı, amtaş- Moğ. 1. Alışmak. 2. Âdet edinmek, altında- Yaldızlamak, amtaştır- (amtaş- 'ın ettirgen şekli) 1. altu Altısı; altuzı bardı onların altısı gitti, Alıştırmak. 2. Âdet edinmek, alu I. Kürk, post; alu ah kürk hayvanı. 2. amza- Moğ. Tadına bakmak, tatmak; bir Aptal, budala. şeyden yemek ya da içmek, ama-tomo Peki, hay hay; ama-tomo amzuur Moğ. Şarap tadılan çubuk, sıgırıp iydi ıslık çaldı, ah 1. Av, vahşî hayvan. 2. Geyik, karaca, amaalday Maske; ayı. anaar Oraya. amada- 1. Nişan almak. 2. Niyeti olmak; anan Ondan sonra, sonra, ötekinden sonra, amadap turgan bolzon, kel eğer anah-onon 1. Sonra. 2. Buradan, niyetin varsa gel. anar Oraya; anar-mınar böyle, öyle böyle; amadu Amaç, maksat, hedef, anar-mınar la edip salgan öyle böyle amadulu Amaçlı, amacı olan, yaptı. amar-tamar 1. Çeşitli, farklı türde. 2. Bazı, anar tınan Oradan, o taraftan; bk. amayla- Haddini aşmak, çizmeyi aşmak, kedertinen. amir Barış, rahat, huzur, güven; huzurlu, anayda Şöyle; anayda ayda la, cüre güvenli; amir ber- huzur vermek, berdi Böyle söyleyip gitti; bk. anayıp. tedirgin etmemek; amir bol- anaydarda (< anay ederde) 1. Böyle, bu sakinleşmek; amır-ençü evren, kainat, şekilde. 2. Bundan sonra, alem, dünya; amir ençü curtay berdi anayıp (< anay edip) Böyle, böylece, bu huzur içi nde yaşadı lar. şekilde; bk. anayda. amıra- 1. Dinlenmek; bk. tıştan- I. 2. anaytkanda (< anay etkende) Bu yüzden, Sakinleşmek; amırabas Huzursuz, ança O kadar, bunca; ança la işte o kadar telâşlı; amırap kalgan ölen; huzura ança-mınça birkaç; ança-mınça kavuşan. künder ötti birkaç gün geçti. 26

ançadala Özellikle, antıgarlu Sadık, yaşamı üzerine and içmiş aîiçı Avcı. olan; Antıgarlu nacım emes pe, ne anda Orada; anda-mmda orada burada; bk. kerek ineğe caman sanandın? folk cer sayın. Sen benim sadık arkadaşım değil misin, anda- Vahşî hayvan avıyla uğraşmak, ne gereği var bana kızıyorsun? avcılıkla meşgul olmak, avlanmak; antıgış (antik- fiilinden isim-fiil) Yemin, Andap cürerde, mineten Bay- antik- Yemin etmek, and içmek, Çookır attu boldı folk. Avlanacağı antıra Moğ. Resimli büyük sandık, zaman Bay-Çookır adlı atma binerdi, antonim Rus. gr. Karşıt anlamlı, zıt andagı Oradaki, orada bulunan, anlamlı; bk. udura uçurlu söstör. andan- 1. Devrilmek, yıkılmak. 2. anzak 1. Av; anzak iyt av köpeği. 2. Sallanmak. 3. (Toprak için) kazılmak, Avlanmayı seven. andandır- (andan-'m ettirgen şekli). 1. anzın- 1. Sakınmak. 2. Hissetmek, önceden Devirmek. 2. Sallamak. 3. Toprağı sezmek. kazmak. anzıra- Kudurmak; anzıragan kudurmuş, andanış (andan- fiilinden isim-fiil) 1. anzıraş (anzıra- fiilinden isim-fiil) Azma, Birlikte takla atmak. 2. Sallanma. 3. kudurma. Devrilme. ap (Pekiştirme sıfatlarındap sesi ile yapılan andanış- (andan-'m işteş şekli) 1. Birlikte ön ek). takla atmak. 2. Kaynamak, kaynaşmak, apagaş 1. Bembeyaz, apak; 2. mec. Tavşan, andazın Moğ. Karasaban, apar- Götürmek, bir şeyi bir yerden bir yere aridış Kötü şaka, taşımak. aridış- Kahkaha atmak, apçı- Eğilmek, bükülmek, buruşmak. andıy Böyle, şöyle, buna benzer andıy apçıyak bk. apşıyak. bolzın böyle olsun; andıy ok öyle, apostrof Rus. gr. Kesme işareti. andıy bk. andıy. aprel’ Rus. Nisan. anılan- Farkedilmek, göze çarpmak, göz apsan zool. Çekirge; ağız Kısrak. almak, dikkat çekmek; Caran-çeçen apşak bk. apşıyak. kızı carajı la anılandı folk. Kızı apşıyak 1. Yaşlı adam. 2. Erkek; bk. Caran-çeçen güzelliğiyle dikkat çekti, öbögön. 3. es. av. Ayı; bk. ayu, anılu Fark, özellik, özel; afiılu surak özel abagay, apçıyak, apşak. sorun. apteka Rus. Eczahane. anır (Bir kuş adı), aptobus Rus. Otobüs, anket Rus. Anket. aptomat Rus. bk. avtomat. ankıyt (Ses taklidi kelime) köstebek; bk. ar Her, herkes; ar kiji biler herkes bilir; ar tarikıyt. bütken evrensel; ar çerde her yerde; ar antar- 1. Devirmek, çevirmek, başka bir cöjö her varlık; Kara attu kaannın yere döndürmek, çamçanı an ta ra kiyip katın kara uyga mindire le buuladı. aldı gömleği ters giydi. 2. Kenarını ar cöjööni kapka suktı folk. Kara adlı çevirmek. Han'ın karısını kara ineğe bindirdiler ve antara: aritara ton 1. Kürk. 2. mec. Ayı. elini kolunu bağladılar, her şeyini antarış (aîitar- fiilinden isim-fiil) Çevirme, çuvallara koydular; bk. kajı. devirme. ara Ara; eki agaştın arazında iki ağacın antarış- (aîitar-'ın işteş şekli) Birbirini arası; ara tiygen ok yerine ulaşmayan yıkmak, devirmek. kurşunlar; ara çıkkan bozu vakitsiz 27

doğan buzağı; kezik arazında biske arbın 1. Çavdarlı; ar bin azıral çavdarlı kirip cat bazen o bize uğrar, yem. 2. Çok, çokluk, büyük bölüm. araan bk. naran, Arbıs-kaan mit. Ölülerin ruhlarını götüren araatı Tilki; bk. aratu. kağan. Arbıs-han. araay Yavaş, sakin, arçı- Silmek, yıkamak, temizlemek; bk. araayınan Aheste aheste, yavaş yavaş, arla-. aracan Moğ. < Skr. (< rasâjana "hayat arçımak Eyere veya sırta alınan yol çantası, suyu") 1. Sıcak, ısıtılmış. 2. Süt votkası, heybe, torba. arakı Ar. Votka; askan arakı sütten arçm Moğ. Ardıç; bk. artış I. hazırlanmış votka; kabak arakı arçın- Silinmek. fabrikada yapılmış votka, arçuul Moğ. 1. Mendil, eşarp. 2. es. Dua arakıla- Ar. T, İçki içmek, sırasında şamanın tören giysisine takılmış arakılaş Ar. T. (arakıla- fiilinden isim- çeşitli renkteki mendiller; hediye, fiil) Sarhoşluk, ayyaşlık, ardak 1. Rehavet. 2. Nazik, muhallebi arakılaş- Ar. T. (arakıla-'nın işteş şekli) çocuğu. Birlikte sarhoş olmak. ardakta- Kibar davranmak, arakılat- Ar. T. (arakıla-'mn ettirgen arga Moğ. 1. Araç, tarz, imkân; arga cok şekli) Sarhoş olmak; votkayla ağırlamak, oluşan durumdan çıkış yok; arga bedrei arakızak Ar. T. Ayyaş, bir yolunu aramak. 2. Yardım. 3. aral 1. Orman; bk. agaş. 2. Genellikle nehir Kurtarma. ve göllerin çevresinde bulunan çalılık, argaçı Kurnaz; tilki. arala- I Bir şeyin arasında bulunmak, bir argada- Moğ. T. Kurtarmak, yardım etmek; şeyin arasına girmek, Kiçü karındaş Sınarunı argadarga arala- II bk. arula-. arga sumeni bedrep turdı folk. Küçük aralaş (arala- 1 fiilinden isim-fiil) 1. kardeşi Smarı'yı kurtarmaya çalıştı; meni Binlerinin veya bir şeylerin arasında argadagın! beni kurtar, imdat! bk. bulunma. 2. Karışma, karışıklık, argala-. aralaş- 1. Karışmak. 2. Bir şeye karışmak, argala- Moğ. T. Kurtarmak, yardım etmek; karıştırmak; Bu kerekke men coboldon argalazan beni hastalıktan aralaşpay cadım Bu işe ben kurtar; bk. argada-. karışmıyorum. 3. İlişkileri desteklemek, argalan- Moğ. T. (argala- 'mn dönüşlü / bir şeye katılmak. edilgen şekli) Kurtulmak, özgürlüğüne * aralaştır- (aralaş-'m ettirgen şekli) 1. kavuşmak; Cuk araydan argalandım Karıştırmak. 2. Ayırmak, sökmek, Zar zor kurtuldum! aratu bk. araatı. argalaş Moğ. T. (argala- fiilinden isim- aray 1. Zar zor; aray la cettim zar zor fiil) Kurtulma. yetiştim. 2. Sessiz, yavaş, dikkatli; aray argalu Moğ. T. Varlıklı, rahat; argalu örö ködürildi dikkatli kalktı; bk. cadın rahat hayat. araay. argılık: argılık-bergilik Orada burada arba Arpa. olan. arba- Bağırmak, azarlamak, sövmek, argımak Cins at. arban- 1. Küfretmek. 2. Mırıldanmak, argış Terazi kolu. homurdanmak,azarlamak, argo Rus. gr. Argo. arban ış (arban- fiilinden isim-fiil) arhaizm Rus. bk. eski sös. Homurdanma, küfür. arı 1 O tarafa, arı tur orada dur; arı cur git. 28

defol; turanın arı canına evin o armakçılaş Moğ. T. (armakçıla- fiilinden tarafında; neden arı baştaar? neden isim-fiit) İple bağlama, başlanacak? arıgızı o tarafta bulunan; armakçılaş- Moğ. T. (armakçıla-'nın arıgızı berigizinen artık oradaki işteş şekli) Birlikte bağlamak, buradakinden daha iyi; bk. beri, armakçılat- Moğ. T. (armakçıla- 'nm arı II Arı; bk. aruu. ettirgen şekli) İple bağlatmak arı- Moğ. Kötüleşmek, güçsüzleşmek, arman Moğ. Arzu. zayıflamak; yorulmak; andım, çıladım arsak Düzgün olmayan, pürüzlü, eğri büğrü; sonunda güçsüzleştim. arsak tiş düzgün olmayan dişler; arsak arık I Ark, sulama kanalı, kaya çıkıntılı kaya, arık II Kötü, zayıf; bk. tijeri. arsıl: arsıl aba Ayı. arıkta- Kötüleştirmek, arslan Aslan; Altan kulaş azulu arslan arınkay Moğ. Çabuk yorulan, külük çıgıp keldi folk. Altmış kulaç arıskan Sık, gür koru; Arıskan tuunı azı dişli aslan pehlivan çıkıp geldi; bk. ajıp bara la, Temir-Boro at oyto karakula. cana mantadı folk. Koruyla kaplı dağı arşamık Zarar, engel; arşamık et- zarar geçen Temir-Boro isimli at gerisin geri vermek, engel olmak. dörtnala koştu; arıskan agaş orman art 1. Geri, arka bölüm, kenar. 2. Bir şeyin ağacı. sonucu, uç, sonuç; art uçında arış Çavdar. sonucunda; kerektin art uçı işin arıt- (arı-'/u/ı ettirgen şeklî) Canını sonucu; art çerde kıyısında, çıkarmak, yormak, eziyet çektirmek, art- 1. Sırtına koymak, yüklemek; Togus arjap 1. Maden suyu. 2. Kaynak, torsuk arakı artıp aldı folk. Dokuz arka 1. Sırt; bk. uça. 2. Geri, geri taraf. 3. tulum içki yüklediler. 2. Kalmak; Yamaç, eğim; tündük arka dağın kiyininde arttı geride kaldı. 3. Artmak, ormanda kaplı kuzey yamacı; arka con fazla kalmak. dağ yamaçlarındaki ormana benzeyen çok arta- 1. Yaralanmak. 2. Bozulmak, sayıdaki insan, kalabalık, artan bk. artık. arkan Kıl, ip, urgan; bk. armakçı. artaş- Dostluğu yitirmek; Odor tu kajı arkar Vahşî koyun, argalı. çaktan beri artajıp kalgan eney arkıt 1. Çegen adı verilen ekşi sütün Onlar uzun zamandan beri artık dost hazırlandığı deri torba; bk. borbuy. 2. değiller. Varil; bk. çapçak, artaş: artaş eer yük eğeri, arla- Silmek; bk. arçı-, artat- (arta-Tun ettirgen şekli) I. arlan- (arla-'tun dönüşlü / edilgen şekli) Yaralamak. 2. Bozmak, zarar vermek; Silinmek. cangıs kodurlu koy mun koydı arlaş (arla-fiilinden isimfiit) Silme, artadat atasözü bir tek uyuz koyun bin arlaş- (arla-'mn dönüşlü şekli) Birlikte koyuna zarar verir. silmek, yıkamak. artel' Rus. Artel (bir tür kooparatif). arlat- (arla-Tim ettirgen şekli) Sildirmek, artıgan 1. Zehirli. 2. es. Kadının değdiği armakçı Moğ. İp, urgan; kendir armakçı nesne (yani, temiz sayılmayan nesne), kenevir ipi; bk. arkan, kü armakçı es. artık 1. Artık, fazla; daha fazla; artık aş şamanın özel giysisi olan tnandyak'm ekmeğin fazlası. 2. Avantaj, üstünlük. 3. yenlerine dikilmiş tüyler, Daha iyi. armakçıla- Moğ. T. tple bağlamak. artıkta- 1. Üstün, daha iyi olmak; Ol onı 29

artıktap cat O ondan üstündür. 2. Bir aıulan- (arula-'tun dönüşlü şekli) şeyin fazlasına sahip olmak; Artıktap Temizlenmek. içer kursağım bar, artıktap kiyer arulaş (arula- fiilinden isim-fiil) 1. kiyimim bar folk. Fazlasıyla Temizleme. 2. (Kumaş için) kastarlama, yiyeceğim, fazlasıyla giyeceğim var. arulaş- (arula-7ım işteş şekli) Birlikte artıktan- (artıkta-Tim edilgen şekli) Üstün temizlemek. olmak, üstünlüğe sahip olmak, arulat- (arula-Tim ettirgen şekli) 1. artıktat- (artıkta-Tim ettirgen şekli) Temizletmek. 2. (Kumaş için) iyileştirmek. kastarlatmak, artıktu: artuktudan Fazlasıyla, iyice, aruu Arı; bk. adaru, arı. adamakıllı. as Az; As nemeni kanayda köp eder? artın- (art-'m dönüşlü şekli) 1. Kendi Az şeyi nasıl çoğaltır? asmmça az, heybesine koymak. 2. Kendine yük azıcık; as mınçazıp bilip aldım almak, yüklenmek; bir yükü taşımayı azını anladım; as mınça bolo lo az üstüne almak. zaman sonra; bk. emeş I; as too gr. artınçak 1. Yük, hafif yük. 2. Yük eğeri, teklik bk. tanış too; as toonıh artış- Artırmak. ekinçi cüzüni gr. teklik ikinci şahıs; artış I Ardıç; tuu artıjı dağ ardıcı (yabanî as toonm üçünçi cüzüni gr. teklik ardıç); bk. arçın. üçüncü şahıs. artış II (art- fiilinden isim fiil) 1. Yükleme. as- I 1. Yiyecek hazırlamak, yemek 2. Geride kalma. pişirmek, pişirmek; mün as- Çorba artikulyatsiya Rus. gr. Boğumlanma; pişirmek; arakı as- votka damıtmak. 2. artikulyatsiya çeri gr. Boğumlanma (Tütün) içmek; tankı astı pipo içmek, noktası. as- II 1. Yolunu şaşırmak. 2. Yanlışa artillerist Rus. Topçu, düşmek. artilleriya Rus. Topçular, askır- Aksırmak. artist Kus. Artist, sanatçı; natsional'nıy askış 1. Yiyecek pişirmek için kazanın teatrdın artistten millî tiyatro asıldığı sopa. 2. Sac ayağı. 3. Ocak, sanatçıları. askıt Peynir kurutmak için ağaç elek; bk. artkan Artık, kalıntı; kursaktın artkanı atış, adıs. yiyecek artığı. aspak Bir tür kavak, artpak 1. Sırık. 2. Peynir kurutmak için aspan Çekirge. eleğin konulduğu iki sırık, assimilyatsiya Rus. gr. Benzeşme, arttır- Bırakmak, yapılan işi kesmek, devam asimilasyon. etmemek. asta- (Sayı için) küçültmek; astadstan too artu Nehrin dibindeki seki, mat. çıkan, aru Temiz, arı; aruga temizce aruga astam Kâr, fayda, arulap sal İyice temizle; aru tös mit. as tamda- Kâr almak. şamanların düşüncelerindeolan iyi ruhlar; astat- (asta-’m/ı ettirgen şekli) (Sayı için) aru neme mit. ölülerin ruhlarını daha küçültmek, azaltmak; astatkan too mat. sonra canlandıran iyi ruhlar, aru payana küçülen. aydın, Tanrı. astık- Geride kalmak; kulun üürdeh aru-çek Temiz, temizlik seven, astıktı tay sürüden geride kaldı, arula- 1. Temizlemek. 2. Hadım etmek; bk. astıkpas 1. Temiz, masum. 2. Hata akta-. yapmayan. 30 aş 1. Yiyecek, aş, yemek; bk. kursak. 2. attanış (attan- fiilinden isim-fiil) Gitme, Buğday, başaklı tahılgiller; aştın karını gidiş. ökse otu; aştın bargaazı saman, attanış- (attan-’m işteş şekli) Birlikte buğdaygil sapı. gitmek; ekii attanıştı birlikte gittiler, aş- 1. Artmak, yükselmek. 2. (güneş için) attestat Rus. Diploma. batmak. 3. Bir şeyi aşmak, geçmek; çerü attır- (at-'m ettirgen şekli) Atmak, ateş biyik tuu aştı ordu büyük dağı aştı. 4. etmek. Dökülmek; öyinen aş- fazla, aşırı attu I 1. Adı olan, adlı. 2. Ünlü, bilinen; olmak. 5. Geçmek, geride bırakmak; attu-çuulu ünlü, şanlı, aşpa geçme. attu II Atlı, binici, attu ulus körüme aşta- Acıkmak; aştadım acıktım, yemek berdi atlılar gözüktü; attu keldim atla isterim. geldim, at I 1. Ad; at ber- ad vermek; biçiktin adı augay Teyze. kitabın adı; adı cok adsız, adı olmayan; avans Rus. Avans; cüs salkoboy avans adı-colı köken. 2. Ün, şan; adı çıkkan aidi yüz ruble avans aldı, ünlü, şanlı; adı çık- ünlü olmak, avgı: avgı ece Amca kızı, tanınmak. avgust Rus. Ağustos, at II At; at cepsel koşum, at takımı; adı aviatsiya Rus. Havacılık, cok atsız; at cıl at yılı (hayvan avtobus Rus. Otobüs. takv iminde yedinci yılın adı); at komus avtomat Rus. 1. as. Otomatik tabanca: müzik aleti; at şiilüzin vaşak, vaşağın Avtomattafi atkıladı Otomatik bir türü. tabancayla ateş ettiler. 2. Otomatik at- Ateş etmek, atmak, vurmak; mıltıktaii telefon; Ol telefon avtomat la attı silâhla ateş etti; olordıh atkan kuuçındaştı O otomatik telefonla oktorı taşka tiygendiy taykıldı konuştu. onların attığı kurşunlar taş gibi çarparak avtomobil' Rus. Otomobil, sekti; tan attı şafak attı, avtonomiıy Rus. Muhtar, özerk; Oy rot at-nerelü Ünlü, şanlı. Avtonomnıy Oblast' Oyrot Özerk atagaş Atın bağlandığı ağaç, atın bağlandığı Cumhuriyeti. yer. avtonomiya Rus. Muhtariyet, özerklik, atan- bk. attan-. avtor Rus. Yazar. atış Peynir kurutmak için kullanılan tahta avtoritet Rus. Otorite; onıng avtoritedi kalbur; bk. adıs, askıt. caan o büyük otoriteye sahip, atkak I. Solungaçlar. 2. Olta ve zıpkındaki ay I 1. Ay. 2. Ay (takvimdeki); aydın arazı kancanın çentikleri. yeni ayın belirmesi ve eskisinin atkar- 1. Göndermek. 2. Ata bindirmek, kaybolması arasındaki zaman boşluğu; ay atkıs Ağaçtan yapılan parmaklık, kafes, sayın her ay. 3. mec. Güzel kız; ay atnakı Her hâlde, fakat; sen atnakı tan ma aya benzeyen. bilerin? her hâlde sen biliyorsun? ay II 1. ünl. (Acıma bildirir) ah, ay! 2. atpuu At bağlanacak yer. (Övgü ifade eder) ay balam! işte attan- Gitmek, yollanmak; attanar canı çocuğum! 3. (Hayvanları gütmek için ata binilen taraf; atana bergen gitti, çıkarılan ses), öldü; bk. atan-. aya Moğ. Yay. attandır- (attan-'ın ettirgen şekli) ayak I Moğ. Ayak; bir takım eşyaların Yollamak, göndermek. yerden yukanda durmasını sağlayan 31

destek. kojultazı gr. bildirme eki. ayak II Kap kacak, çanak, çay fincanı; aydıları gr. Telâffuz, ayak-kazan kap kacak; agaş ayak aydın Ay ışığı; aylı aydın tün aylı gece, (kayın ağacından yapılmış) tahta fincan, aydın- (ayt-'ın dönüşlü şekli) 1. Söylemek. ayak 111 ottın ayağı Çadırın kapı tarafı, 2. Suçunu kabul etmek, pişman olmak, ayalga Moğ. 1. Şart. 2. Etki. 3. Önem. 4. aydış (ayt- fiilinden isim-fiil) Konuşma, Tarz. aydış- (ayt-'ın işteş şekli) Birlikte ayan Derin; Ak-Boronın tepken çerinde konuşmak, karşılıklı konuşmak, ayan köldör tura kalat folk. Ak- aygay bk. abıgay. Bora'nın çiğnediği o yerde derin göller aygır Aygır, damızlık erkek at; bir aygır oluştu. mal bir aygıra ait at sürüsü, ayas 1. Açık, parlak; ayas kün açık gün; ayıl Ar. 1. Ev (aile), ayılında evde (ailede), ayas teneri bürkele berdi açık gök ayıl-curt aile, aile ocağı ayıl-curttu (bulutlarla) kapandı. 2. mit. Aydınlık; ak bol- evlenmek. 2. Çadır;' deri, kıl ayas ak aydınlık (Ülgen'in sıfatı); ak dokuma veya sık dokunmuş kalın bezden ayas kaan ak aydınlık han (Ülgen'e yapılarak direklere tutturulan, taşınabilir hitap). barınak; kajan ayıl işlenmiş ağaç çadır. ayas Açık hava, bulutsuz hava, 3. Köy, oba, otağ; ayılga tüşken kuş ayas- (Gökyüzü için) açılmak, tavuk, yurda düşen kuş; bk. curt. aybı I. Rica; bk. surak. 2. Emir. 3. ayılçı Misafir. Yardım; bk. boluş I. ayılda- Misafirliğe gitmek; ol biste aybıçı (Evlât edinme yoluyla kabul edilmiş) ayıldap cat o bizde misafir; biske akraba. ayılda bize misafir gel. aybıla- 1. Rica etmek, istemek, dilemek. 2. ayıldaş I Komşu, hemşehri, köydeş, köylü, Emir vermek. 3. Yardıma çağırmak, ayıldaş II (ayılda- fiilinden isim-fiil) aybılas (aybıla- fiilinden isim-fiil) 1. Rica Misafirliğe gitme. etme. 2. Zorlama. ayıldaş- (ayılda-7un işteş şekli) Birbirinde aybılas- (aybıla-'mn işteş şekli) Birlikte olmak, birbirini misafir etmek, rica etmek. ayıldat- (ayılda-7un ettirgen şekli) aybılat- (aybıla- 'nın ettirgen şekli) 1. Rica Misafirliğe davet etmek, etmek. 2. Emretmek. ayıldu Aileli, evli. ayda- Gütmek, götürmek, sürmek, yönetip ayla Sonra; ayla kelip barzan biraz sonra * yürütmek, önüne katıp götürmek; maldı gel. calanta ayda- hayvanlan otlamaya ayla- l. Çevirmek, döndürmek. 2. götürmek; bk. sür-, Kuşatmak, sarmak. aydal- (ayda-7un edilgen şekli) Güdülmüş aylan- (ayla-Tun dönüşlü / edilgen şekli) I. olmak. Dönmek. 2. Çevresini dolaşmak, etrafını aydarda Böylece, sonuç olarak, dolanmak. aydaş (ayda- fiilinden isim-fiil) Kaçırma, aylanalın Sevimli, değerli, saygın, aydaş- (ayda-7un işteş şekli) Birlikte aylançık 1. Karmaşık yol. 2. Girdap. 3. gülmek. anat. Onİ ki parmak bağırsağı 4. Konik aydat- (ayda-7ı/« ettirgen şekli) Gütmek, şekilli çadırın çatısı. aydıl- (ayt-7/ı edilgen şekli) Söylenmiş aylandır- (aylan-7n ettirgen şekli) 1. olmak, adlanmak. Döndürmek. 2. Çevresinden dolaştırmak. aydılaaçı gr. Yüklem; aydılaaçının 3. Döndürmek. 32 aylandıra (aylandır* fiilinden zarf-fiil) aytkılat- (aytkıla-Tim ettirgen şekli) Çevresinde, etrafında, her tarafta; Sövmek, küfretmek. aylandıra ulus halkın çevresinde bk. ayttır- (ayt-'m ettirgen şekli) 1. ebire, Söyletmek, anlattırmak. 2. Haber aylanış (aylan* fiilinden isim-fiit) 1. verdirmek. 3. Emrettirmek. 4. Sorguya Dönme. 2. Çevresinde dolaşma. 3. çekmek. Çevirme,döndürme. ayttıru Davetiye, aylanış- (aylan-Tim işteş şekli) 1. ayu Ayı. Birhiriyle dönüp durmak. 2. Birlikte aza Şeytan, kötü ruh (Altay mitolojisinde dolaşmak,çevresinde gezinmek, kötü ruhların adı), aylat- Döndürmek. azıbaş Azı dişi, aylık Aylık süre; aylık curtım evim azık Azık, yiyecek, erzak, buraya bir aylık yolda. azım Çitmik, fiske; bir azım çay bir fiske aymak Moğ. 1. (Göçebelerdc)oba, oymak; çay. bk. uk 1. 2. Halk. 3. Bölge, azın- Yiyecek hazırlamak; kazan azınatan ayran Ayran. kööş yiyecek hazırlanan kap. - ayrı Moğ. 1. Dal, uç 2. Nehir kolu; iki azıra- 1. Beslemek, yedirmek. 2. nehrin ayrımı. 3. Kavşak; ayrı kayın Yetiştirmek; azıragan adan kem? seni yaba; ayrı agaş yaba, yaba gibi ağaç, yetiştiren baban kim? emişken enen ayrı* Moğ. 1. Ayırmak. 2. Ayırt etmek. 3. kem? seni doyuran anan kim? azıragan Güç durumdan kurtarmak. 4. Ayırmak, bala evlâtlık, yetiştirme, sökmek. azıraar Yetiştirme; bala azıraan çocukları ayrıl- Moğ. (ayrı-'m/ı edilgen şekli) 1. yetiştirme; mal azıraan hayvancılık, Ayrılmak. 2. Boşanmak. 3. Ayrılmak, azıral 1. Besleme. 2. Yem, hayvan yemi, sivrilmek, kendini göstermek, azıran- (azıra-'«m dönüşlü / edilgen şekli) ayrılış Moğ. (ayrıl- fiilinden isim-fiit) 1. 1. Beslenmek. 2. Yetişmek, eğitilmek, Ayrılma. 2. Ayrılık. 3. Ayırma, bölme, azırantı Yetiştirme, evlâtlık, ayrılış- Moğ. (ayrıl-'m işteş şekli) azıraş (azıra- fiilinden isim-fiit) Besleme, Birbirindenayrılmak. yetiştirme. ayrıt- Moğ. (ayrı-'m/ı ettirgen şekli) azıraş- (azıra*nın dönüşlü şekli) 1. Birlikte Birbirinden ayırmak; emçekten ayrıt- beslemek. 2. Birlikte yetiştirmek, çocuğu sütten, memeden ayırmak, azırat- (azıra-'nın ettirgen şekli) 4. ayruuş yaba. Besletmek. 2. Yetiştirtmek. aysa (andıy bolzo'dan) Bu durumda, eğer azış I (as- I fiilinden isim-fiil) 1. Yiyecek böyleyse; aysa, barar kerek . eğer hazırlama. 2. Yakma. böyleyse o zaman gitmek gerek. 2. Belki; azış II (as- II fiilinden isim-fiit) Hala, aysa, keler bolartm ba belki yanlışlık. gelebilirim. azıy Önceki, geçmiş; azıyda geçmişte, ay t- 1. Söylemek, anlatmak, konuşmak. 2. önce, önceleri; azıygı önceki, Bildirmek, haber vermek. 3. Emretmek, azu 1. Köpek dişi. 2. Diş, dişler, aytkıla- Sövmek, küfretmek, azulu dişli; mec. kurt. aytkılaş (aytkıla- fiilinden isim-fiit) Sövgü, küfür. B aytkılaş- (aytkıla-Vım dönüşlü şekli) Birbirine küfretmek. ba (be) soru eki Mı, mi, mu, mü, boldın 33

ba? geldin mi? ağlamak. baa I İr. Paha, değer, fiyat; et baazı tüşti bağırış (bağır- fiilinden isim-fiil) Bağını, etin fiyatı düştü; et baazm tüjür- etin böğürtü. fiyatını düşürmek; baazı caan değerli, bağırış- (bağır-'w işteş şekli) Birlikte baa II Bilinen, adı geçen; baa, biske kelip bağırmak. bargan kiji bize gelen kişi, bağıt- (bak-'m ettirgen şekli) İtaat ettirmek, baa- Kaybolmak, görünürden çıkmak, bagon Rus. Vagon; bk. vagon, görünmez olmak, bajaltk İçindekiler, fihrist, baabıy Bebek. bajır- Tapınmak, tapmak; bajırganım baala- İr. T. Değerlendirmek, fiyatını Bay-Ülgen folk, taptığım Bay-ÜIgen. belirlemek. bak- 1. Boyun eğmek, tâbiyeti kabul etmek; baalan- İr. T. (baala-'nın dönüşlü / edilgen Bökön-Kaannın canına baktılar şekli) 1. Değerlenmek. 2. Kendisi için folk. Onlar Böken-Han'a boyun eğdiler. 2. büyük düşünceleri olmak; senne süreen Birine veya bir yere baş vurmak, baalanıp turun? sen kendini nasıl baka Kurbağa. böyledeğerlendiriyorsun? bakamaş 1. ağız Geniş alın. 2. (Bir tür baalaş- İr. T. Birlikte değerlendirmek, balık). baalu Çamurlu yer. bakana 1. Direk. 2. Sırık. 3. Kolon. 4. baalu İr. T. Değerli, Kule. 5. Şamanın tefine resmedilen kalın baarçık Sığırcık; bk. barçık. kayın ağacı tasviri, baatır Hunca (?) tr. (?) Bahadır, kahraman, bakat- bk. bağıt-. yiğit. bakırılday Gevşek, sıkı veya gergin baay bk. bagay. olmayan. babırgan zool. Uçan sincap. bakras Bakraç, bakır kazan. baca l . Baldızın kocası, bacanak. 2. Baktı-Kaan mit. Baktı-Han (Ülgen'in Kardeşlerin karıları; yengeler, oğullanndan birinin adı), bacırt Kalabalık, bala Çocuk; bk. baldar; uul bala erkek haçım Moğ. Hızlı, çabuk, çocuğu; kıs bala kız çocuğu; bala tujı baçımda- Moğ. T. Acele etmek, çocukluk; bala cok çocuksuz; bala baçımdat- Moğ. T. (baçımda-’m/ı ettirgen barka çoluk çocuk; bala çıgargan şekli) Hızlandırmak, acele ettirmek. çocuk doğurdu; balanın ooruzıla Badış-Bökö mit. (Erlik'in oğullarından oorup cat doğum sancısı çekmek, birinin adı), balalu Çocuklu; baialu kiji 1) Çocuğu bagalgak Bataklık, olan kadın. 2) Aileli kişi, bağana Sütun, direk; bk. stolmo. balan Kartopu ağacı. bagay Moğ. Kötü, işe yaramaz; mec. balanzın- 1. Kendi çocuğu saymak. 2. baykuş, puhu kuşu; bagay sös küfür, Çocuk istemek. sövgü; bagay kuş baykuş, puhu kuşu, balar Yosun; sulu çamur, bataklık, uğursuzluk getiren kuş; bk. baay. balaı Tören, kutlama; Men kaan bolup bağın- (bak-'ı/ı dönüşlü / edilgen şeklî) turzam, caan cakşı balat cazadarını İtaat etmek. folk. Han olduğum zaman büyük bir tören bağındır- (bağın-'m ettirgen şekli) Kendi yapacağım, etkisi altına almak. balbar- Ezmek. bağır- 1. Yüksek sesle bağırmak, balbay- Çok ağır, beceriksiz gözükmek; böğürmek; bk. ogur- 2. Yüksek sesle balbaya bazıp cat- hantalca hareket 34

etmek; balbayıp kalgan 1) Dağıldı. 2) bank Rus. Banka. Siinepe, uyuşuk. bapılda- 1. Vrak vrak ötmek; baka balbtra- 1. Yumuşak olmak. 2. mec. bapılda cat kurbağa vraklıyor. 2. mec. bozulmak, dağılmak. Şikâyet etmek, balbırat- (balbıra-Vım ettirgen şekli) bapılduuş Vraklama. Y umuşatmak; etti balbıratpay bar I 1. Varolmak, varolma; barı-cogım kaynat- eti dağılmayacak şekilde benim bütün varlığım. 2. Var olan, pişirmek. bar II Kaplan; bar cıl kaplan yılı (hayvan baldar Çocuklar; bk. bala; baldar tili gr. takviminde üçüncü yılın adı), çocuk dili. bar- 1. Gitmek, hareket etmek, varmak, balık Balık; ak balık beyaz somon; kara uzaklaşmak; attu köçüp bar- alla balık yeşil sazan, gitmek; alıp bar- getirmek (kelime balıkta- Balık avlamak, anlamı almaya gitmek); cügiirip bar- balıklaş (balıkta- fiilinden isim-fiil) koşmak (kelime anlamı koşup gitmek). 2. Balıkçılık. (Yardımcı fiilin işaret ettiği andan itibaren balıklaş- (balıkta-'mn işteş şekli) Birlikte hareketin oluştuğunu gösterir) ol balık avlamak. künnen ala bayıp bardı o günden balıkta!- (balıkta-'mn ettirgen şekli) Balık sonra zenginleşmeye başladı; ol üredüçi avlamak, yakalamak. bolup bardı o öğretmen oldu, balıktu Balıklı, balığı bol olan; balıktuu baraan 1. Sıcak, iç ısıtıcı renk. 2. Siyah, suu balıklı nehir. karanlık. 3. baraan an siyah hayvan; balıklaş (batılda- fiilinden isim-fiil) l. mec. ayı. Vrak vrak ötmek. 2. mec. Şikâyetçi olma, baraksan Zavallı, fakir; Baraksan boyı balır Saçma; balır bulur gelişigüzel, arbaçı ada-enezine ukkur boldı folk. abuk subuk konuşma, Zavallı Arbacı'nın kendisi ise ailesinin balka Teke, keçi, sözüne uydu, balkaş Kir, çamur; bk. kir. barbak (Bir tür ağaç). balkaşta- Kirletmek, çamurlamak; bk. barçık Sığırcık; bk. kara barçık, uyma-, kirle-. baarçık. balkaştan- (balkaşta-'mn dönüşlü şekli) barçılga es. Kurban, Kirlenmek, çamurlanmak. bardık Var olma, bulunma, balkaştu Kirli, çamurlu, barga bk. bargaa. baltır Baldır (ayak). bargaa Pelin, akpelin, ot, saman, yabanî ot, baltırgan bot. Melek otu; elik baltırgan muzır ot, çalı; bk. barga, margaa. keçi melek otu; ayu baltırgan ayı otu; bargaan Moğ. Tartışma, suu baltırgan su baldırganı; tüktü barılgt bk. barılga. baltırgan tüylü melek otu. barınkıy Gür, koyu, esmer, sıkı; barınkıy balu (Deri hastalığı) yara, ülser, uyuz; agaş sıkı, gür orman, cuguş balulu intaniye hastası; kırgıs banntıçı 1. Yırtıcı hayvan. 2. Yırtıcı, balu frengi. barış I Kar; barıştu bay tefeci, balula- Yaralanmak, yarayla kaplanmak, barış II (bar- fiilinden isim-fiil) Gezme, balulaş (balula- fiilinden isim-fiil) gitme. Yaralanma. bark bk. bala. balulat- (balula-'mn ettirgen şekli) barkı Dayının yiğenine almak zorunda Yaralamak. olduğu hediye. 35 barkıra- (Kaynayan su için) fokurdamak, başaaçı Yönetici, barkıraş (barkıra- fiilinden isim-fiit) başçı Önder, baş, reis. Fokurdama. başka 1. Diğer, başka; başka ermek barlu Hamile; bk. kursak, bolbos başka konuşma olamaz. 2. barpılda- Çırpınmak. Yabancı, bilinmeyen; başka kiji bas- 1. Basmak, adım atmak, yürümek; bir yabancı, eloğlu. 3. Başka, dışında; onon şeye başlamak; üstine bas- bir şeye başka bundan başka. 4. Ayn, özel basmak; içkeri bas- ileri hareket etmek; olarak; başka sal- ayrı olarak koymak; senin cohın keçire baspayın hiç bir başka ermek bolor konuşma özel zaman senin yoluna girmiyorum. 2. olacak. Sıkmak; kiyis bas- keçeyi sıkmak. 3. başkala- 1. Değiştirmek, diğerine göre Basmak, fotoğraflamak; gazetti kepke yeniden yapmak; başkalap sal- yeniden bastı gazeteyi bastılar. 4. Örtmek, yapmak; bk. kubul-, 2. Ayırmak, kaplamak; taş la bas- taşla kaplamak; yabancı saymak. 3. Bir şeyi farklı şekilde oroomdı suu bastı sokağı su bastı. 5. yapmak; başkalap aytsa farklı şekilde Saldırmak, yenmek. 6. Zorlamak; ezmek, söylersek. baskıç Dokuma tezgâhının tarağı, başkalan- (başkala-Tun dönüşlü şekli) baskış 1. Pres. 2. Merdiven; bk. tepkiş. 3. Değişmek; söstördiri başkalanarı Derece,faz. kelimelerin değişimi; bk. öskölön-. baspak 1. Buğday kırmak için el değirmeni. başkalat- (başkala -tun ettirgen şekli) 2. Tuzak, kapan. Kamulaştırmak. bastır- (bas-'m ettirgen şekli) 1. Bir şeye başkar- İdare etmek, yönetmek, rehberlik bastırtmak. 2. Bir şeyi sıkmak. 3. etmek. Bastırtmak. 4, Küp altına koydurtmak. 5. başkaraaçı Grubun başı, temsilci, Tâbi kılmak, mümessil. bastıra Hepsi, her şey. başkartu Rehberlik, bastırasoyuznıy T. Rus. Birlik, başkaru Yönetim, idare, bastırt- Ezdirtmek. başkıda Daha önce, başlangıçta; bk. ozo. baş 1. Baş, kafa; kijinin bajı insan kafası; başkoy- Yemin etmek, tapınmak (dua cilan bajı (kelime anlamı yılan başı) sırasında). şamanın tören giysisindeki sedef başkün Geçen gün, önceki gün, evvelki düğmeler; tuunın bajı dağın doruğu. 2. gün. Üst bolüm, doruk; ejiktin bajı kapının başmak Başmak, başmaklar, haydutlar; üst çerçevesi. 3. Başlangıç; küstin bajı küüktin başmağı bot. baldınkara. 1. Sonbaharın başlangıcı. 2. Ağustos başparak Baş parmak; bk. ergek I, erkek, (Altay halk takviminde sekizinci ay); başta- i. (İşe) başlamak, girişmek. 2. ermektin bajı nehrin başlangıcı; uçı Yönetmek; slerdi baştap barar elçi bajı cok başı sonu yok; mec. karışıklık; sizlere önderlik yapacak elçi, baştan ala baştan ayağa dek; baştan baştaaçı 1. Kılavuz. 2. gr. Özne; baştaaçı ala uçına cetire başından sonuna dek, la aydılaaçmın cöpsincri gr. o/.ne bütünüyle; bajı kırlu işaret parmağı; yüklem uygunluğu; baş bildirbez baş bolzın (saygı, teşekkür ifadesi); baştaaçı gr. gizli özne; bk. körünbes, baştan baş (rica ifadesi) lütfen; baştan ce bildirili baştaaçı; baştaçı. baş bolzın, slerdi surap turum baştaçı bk. baştaaçı. lütfen, sizden çok rica ediyorum. baştak yaramaz, şımarık. 36 baştaktan- Yaramazlık yapmak, şımarmak; batpadım bk. bödönö. baştaktanba şımarma, batpanak Bodur, tıknaz; bk. çatpak. baştaktandır- (baştaktan-Tim ettirgen batrak Irgat. şekli) Şımartmak, şımarıklık yapmasına Bay Ülgen Bay Ülgen, kutsal Ülgen. izin vermek. bay 1. Bay, zengin; cimekçi bay toprak baştal- (başta-Tim edilgen şekli) l. ağası; cıtu bay cimri; karış bay tefeci; Başlamak, başlanmak, başlamış olmak. 2. biyandu bay cömert zengin; uktu bay Gebe kalmış olmak. yurt sahibi. 2. Zengin, bol; aştın baştamı Başlangıç, ilk; baştamı şkol ilk tüjümi bay bol ürün. 3. Kutsal, yasak; okul; bk. baştapkı. bay agaş kutsal ağaç; bay kayın baştan- 1. Yönelmek. 2. Yüzünü dönmek; kutsal akağaç; bay kuş kutsal kuş; bay men caar baştandı bana yüzünü döndü, sös yasaklanan söz; bk. baylu sös; baştandır- (baştan-'m ettirgen şekli) 1. bay tere kutsal deri; bay terek kutsal Yöneltmek. 2. Yüzünü döndürmek, kavak ağacı; bay tıt kutsal melez ağacı. baştan es. Kurban taşının doğu tarafında ipe Bay-Maatır mit. (Erlik'in oğullarından asılan tavşan derisi, bk. ceek. birinin adı) Bay-Maatır; Taş bidektü baştapkı 1. Birinci; baştapkı urok birinci Bay-Maatır Taş bilekli Bay-Maatır. ders; bk. baştamı, birinçi. 2. Ön, ilk; Bay-Teflis mit. (Erlik'in sarayının baştapkı partada ön sırada. 3. tik, yakınındaki cehennemde yer alan denizin başlangıçta. adı). baştaş (başta- fiilinden isim-fiil) Yönetim, baya Kısa süre önce; baya kelip bargan baştaş- (başta-'nın işteş şekli) 1. Birlikte kısa süre önce geçti; bayadan beri O yönetmek. 2. Birlikte yol göstermek, zamandan beri; bk. booro. başta t- (başta-'nın ettirgen şekli) 1. bayağı Kısa süre önce, deminki; bayağı Başlatmak. 2. Yönetmek, ileri gitmek ve kiji oyto keldi kısa süre önce adam yol göstermek. geri geldi; tu bayağı eski, kadim; baştık Çuval, kese, çanta, torba, bayağı neme mec. kurt, baştu Başlı, başı olan; Ceti baştu bayana mit. 1. Ruhlardan birinin adı, iv i Celbegen folk. Yedi başlı Celbegen. ruh, Ülgen'in hizmetkârı. 2. Çadırdaki ruh bat- 1. Bir şeye yerleşmek, girmek. 2. tasvirlerinin toplamı; bayananın Uleji Uğramak. 3. (Güneş, ay, yıldızlar için) dua sırasında ev sahibi tarafından dağıtılan batmak; kiin battı güneş battı; bk. aş-, kurban eti parçaları, batere Rus. Daire. baybak Hantal. batır- Esir olarak teslim olmak, yenilmiş bayban Teklifsiz, laubali, küstah, olmak; Araldagı ayuga aldırbagan baybarida- Sakal sıvazlamak, Aya-Biy, altan tümen çerüge baycok 1. Kaba kişi. 2. Kabaca, batırbagan Aya-Biy folk. Ormandaki bayçıl bk. baylançan. ayıya teslim olmayan Aya-Biy, altı bin baydastan- Bağdaş kurmak, kişilik orduya esir olmayan Aya-Biy. bayga At yarışı. batinka Rus. Bot. baygıs şapşal, pasaklı; bk. baygızak. batiran Kiracı. baygıs- bk. bayıgıs-. batka I 1. Nikotin. 2. Mide ekşiliği, baygızak bk. baygıs. batka II Kabarcık, sivilce, bayı- Zenginleşmek. batkak Çamurlu yer; batkak balkaş bayıgıs- (bayı-7ı w ettirgen şekli) yapışkan çamur. Zenginleştirmek. 37 bayırka- I. İftihar etmek, gururlanmak. 2. baytal Henüz yavrulamamış kısrak; bk. Zenginliğiyle övünmek; bk. maktan-, bee. bayıt- (bayı-'mn ettirgen şekli) bayzın Moğ. 1. Kuytu yer; Ceti kat Zenginleştirmek. bayzınga enezi le uulin bektep baykan Moğ. 1. Çadır. 2. Çul. 3. Perde, koydı folk. Ana ve oğul yedi kez örtü. 4. Arka, kuyruk; bk. maykan. çevrelenmiş kuytu yerde saklandılar. 2. baykuur Moğ. Gırtlak, Saray; Ceti ejiktü temir bayzınga bayla- I 1. Yasaklamak; korunmak, cedip kelgen, mında turdı folk. Yedi sakınmak baylagan söstör yasak sözler kapılı demir saraya ulaştı ve orada durdu, (eskiden kocanın yaşlı akrabalarının ve bayzın- Kendini zengin saymak, erkeklerin özel adlarını kadınların telâffuz zenginliğiyle gururlanmak, etmesi yasaktı; bu isimler yerine yakın baza Daha, bir daha, yine, yeniden, tekrar; a anlama gelen kelimeler kullanılırdı). 2. baza eh tamam, tam öyle; baza kelerin Kutlamak, yarış ve güreşle kutlama be? daha gelmiyor musun? a baza, yapmak; baylagan at kutsal at; bk. kelbey aa! gelmiyordum ama sonunda baylu at; baylagan ot kutsal ateş; bk. geldim! baza la keldi yine geldi, baylap salgan ot. bazar I Pazar, bayla- II Zenginleşmek, bazar II Ayak. baylan- Sakınmak, korunmak, bazıl- (bas-'mn dönüşlü / edilgen şekli) 1. baylançan Kurallara uyma; bk. bay çil. Basılmış olmak. 2. Basılmış, ezilmiş baylançık Sakınan. olmak. 3. Yayımlanmış olmak, baylat- I (bayla- Vin ettirgen şekli) 1. bazın- (bas-'m dönüşlü şekli) I. Boyun Yasaklanmasına yardım etmek. 2. eğmek. 2. Basılmak. 3. Yayımlanmak, Kutlama nedeni olmak, bazınar Taş kırma dağirmeni. baylat- II (bayla- \Vnin ettirgen şekli) bazınçık I Basılmış, ezilmiş, Zenginleştirmek. bazınçık II bk. bazıru I. baylık Zenginlik; kaynaklar; albatının bazır- (bas-'m ettirgen şekli) 1. Basmak, baylıgı halk zenginliği, ezmek; taş la bazır taşla ezmek. 2. baylu 1. Kutsal; baylu cer kutsal yer; Aşağılamak. gidilmesi yasak yer. 2. Yasak; baylu at bazırıl- (bazır-'m edilgen şekli) Basılmak, bk. baylagan at; baylu kabay kutsal sıkıştırılmak. beşik; baylu sös yasak söz; bk. bay bazırış- (bazır-'mn işteş şekli) Birlikte sös; baylu tuu kutsal dağ. bastırmak. bayram Bayram; üzüt bayramı ölümden bazırt- (bazır-'m ettirgen şekli) I. sonraki kırk gün içinde yapılan törenler, Bastırmak. 2. Bir şeyi taşla ezmek, ayinler. bazıru I Çadırın dış tarafındaki etekleri bayramda- I. Kutlamak. 2. mec. Başıboş bastırmak için kullanılan sınklar. gezmek. bazıru II (bazır- fiilinden isim fiil) 1. bayramdu Şenlikli, bayram yeri gibi; Bastırma, sıkıştırma. 2. Presleme. 3. kongon çerin köktü bolzın, başkan Yayımlama. çerin bayramdu bolzın (atasözü) bazış (bas- fiilinden isim-fiil) 1. Yürüme. gecelediğin yer olla dolsun, gittiğin yer 2. Bastırma, presleme. 3. Basma, bayram yeri olsun. yayımlama. bayrı Kumaş enine denk Ölçü birimi. bazit 1. Adım, yürüyüş; bazıdıcaraş onun (Çoluşman Teleutlarınca kullanılır). güzel yürüyüşü var; bu attın bazıdı 58

cımjak bu atın yürüyüşü yumuşak. 2. bektet- (bekte-'nin ettirgen şekli) 1. Bastırma, presleme, Sağlamlaştırmak. 2. Onaylatmak. 3. bazıtkır Sert adımlı, yürüyüştü (at), Kapatmak. be bk. ba. bektü Kapalı, kilitli. beçet Mühür. bel I 1. Sırt, bel. 2. Dağ sırası; karlu beçette- Mühürlemek, mühür basmak, tuunın beli karlı dağın beli, beçettü Mühürlü, mühürlenmiş, bel II Som balığı. bedre- Aramak. bel III Saç örgüsündeki küpe, süs; bk. bedren- (bedre-'nın dönüşlü / edilgen şekli) belbuş belben geniş yüzlü, 1. Araştırmak. 2. Aramak, kazmak, belbuş Saç örgüsündeki süs; bk. bel III. aranmak; neni bedrenip turun? ne beldesten- Toparlamak,* destelemek, arınıyorsun? bele bot. 1. Üvez ağacı. 2. Bcnç; belenin bedreş (bedre- fiilinden isim-fiil) Arama, üreni benç tohumlan. arayış. belek 1. Dirsek (bilekten dirseğe kadar). 2. bedreş- (bedre-'nin işteş şekli) Birlikte es. Gelinden damada gönderilen, kaçırmayı aramak. onaylayıcı eşya şeklindeki bedel, bedret- (bedre-Tim ettirgen şekli) Aratmak, belen Moğ. 1. Geçindirme; boyı onıii bee Tayı olan kısrak, dişi at; tönön bee üç belenine oturup iydi onun yaşındaki kısrak; bk. baytal. geçindirmesiyle yaşıyor. 2. Hazır, tamam; bejen Elli. belen bol hazır ol. bejinçi Beşinci; bejinçi ças beşinci saat, belet Rus. 1. Bilet; kiriş belet giriş bileti. bejü beşer beşer; olor bejü keldi onlar 2. Orman kesme belgesi, beşer beşer geldiler. belete- Hazırlamak. bek 1. Sağlam, pek; bek bös sağlam beleten- (belete- 'nın dönüşlü / edilgen kumaş; bek sananıp cüre berdi o iyice şekli) Hazırlanmak, hazırlanmış olmak; düşünüp gitmeye devam etti. 2. Sürgü, beletenip al! hazır ol! beken I. Böğür (hayvanlarda), eer attın beleteniş Hazırlanma, bekenine cayıldı eğer atın böğrüne belge Fal, büyü, tahmin, kaydı. 2. Fileto. belgeçi Falcı, büyücü, bekte- 1. Sağlamlaştırmak. 2. Onaylamak, belgençi Küfürbaz, doğrulamak. 3. Kapamak, belgende- Terbiyesiz sözler söylemek, bektel- (bekte-'nin edilgen şekli) 1. belinçi Başkasının hareket ve sözlerini Sağlamlaşmış olmak. 2. Onaylanmış gereksiz yere tekrarlayan kimse, olmak. 3. Kapanmış olmak, belinde- Başkasının haraket ve sözlerini bekten- (bekte-'nin dönüşlü şekli) I. gereksizyere tekrarlamak, Bulunduğu yeri sağlamlaştırmak; çerü belkençek Gövdenin sırt tarafı, gorodto bektenip aldı onlular beltir 1. Ağız, iki ve daha fazla nehrfn şehirdeki yerlerini sağlamlaştırdılar. 2. birleşimi; suunıîi beltirinde nehirlerin Onaylamak. 3. Kapanmak, birleşme yerinde. 2. (Yol için) kavşak, bekteş (bekte- fiilinden isim-fiil) l. ber- Moğ. 1. Vermek. 2. (Bu yardımcı Fiil Sağlamlaştırma. 2. Onay, onaylama. 3. asıl fiille birlikte kullanılarak işin başka Kapama. bir şahıs için yapıldığını bildirir, ayrıca bekteş- (bekte-'nin işteş şekli) 1. Birlikte çabukluk da ifade eder); biçip berdim sağlamlaştırmak. 2. Birlikte onaylamak. biri için yazdım (kelime anlamı yazıp 3. Birlikte kapamak. verdim); taap ber- biri için bulmak; 39

mege pis'mo kıçırıp ber bana bıcarzıt- Moğ. T. (bıcarzı- 'tun ettirgen mektubu oku. şekli) İğrenç hâle getirmek, berbek Şişman, bıcıl Bu yıl. berç atıcıt. Be/, beze, gudde, bıcılda- Çok ve anlamsızca konuşmak, berdir- Moğ. T. (ber-'m ettirgen şekli) bıcıldaş (bıcılda- fiilinden isim-fiit) Boş Verdirmek. lâf. bereeçi: bereeçi pubultkış gr. Yönelme bıcılgı Şimdiki, şu anki, hâli, datif hâli bıcır 1. Dalgalı; kıvrımlı, bukleli; bıcır beri 1. Beri, buraya, bu tarafa, yakına; beri baş bukleli baş. 2. Boncuk, keliger buraya gel. 2.-dan beri; onon bıcıra- Çatlamak, çatırdamak; salkınnan beri beş cıl ötti o zamandan beri beş agaş bıcırap, bököyip turdı ağaç yıl geçti; keçedeö beri dünden beri; rüzgârdan eğildi ve çatladı, ozodon beri eskiden beri; kırdın beri bıcıraş 1. Kıvırcık, dalgalı. 2. mec. Kuzu, canında dağın bu tarafında; bk. arı I. bıctraş- Fırıl fırıl dönmek, yaltaklanmak, berigi Yakındaki, daha yakın olan (mesafe bıcırat Çatlak, olarak). biç- bk. bıçı-. beril- Moğ. T. (ber-Vı edilgen şekli) 1. bıçak Bıçak, Verilmiş olmak, verilmek. 2. Tâbi bıçakta- Bıçaklamak. olmak. 3. Verilmiş olmak, bıçaktat- (bıçakta • mn ettirgen şekli) berilte Moğ. Yayım, yayımlama, Bıçaklatmak. berin- Moğ. T. (ber-'ı'/ı dönüşlü şekli) Bir bıçı- Biçmek, kesmek, doğramak, şeye kendini vermek, sadık olmak; bıçık Kesek, toprak parçası, beringen kiji sadık kişi, bıçış (bıçı- fiilinden isim-fiit) Kesme, beriş Moğ. T. (ber- fiilitıden isim-fiit) doğrama. Verme, verilme; alış-beriş alış veriş, bıçış- (bıçı-'mn işteş şekli) Birlikte değiş tokuş. kesmek, doğramak. beriş- Moğ. T. (ber-'m işteş şekli) 1. bıçıt- (bıçı-'«m ettirgen şekli) Kestirmek, Birlikle vermek. 2. Birlikte teslim olmak. doğratmak. 3. Engellemek; berişpe engel olma, bıçkak 1. Hayvanların ayaklarındaki deri. 2. bertik Çıkık. (Hayvanın ayak derisinden yapılan bir tür bertin- Çıkmak, (ayak için) kemiğin ayakkabı). yerinden çıkması, bıgı- 1. Eğmek. 2. Eğmek, kırmak (dizleri). - berü Kurban; bk. ködürgi. bıgıl Moğ. Tınaz, dokurcun, çeç, tahıl, beske Ağırlık; beskezi kança? ağırlığı ne bıgıl- (bıgı-'mn edilgen şekli) Eğilmiş, kadar? bükülmüş olmak. beş Beş; beşten beşer; beştü beşli; balam bıgın- (bıgı-'mn dönüşlü şekli) Eğilmek, beştü çocuğum beş yaşında, diz kırmak. beşerilik Beş yıllık, bıjırt-(byır-'m ettirgen şekli) 1. Yakmak, beşyüz Beş yüz. haşlamak, pişirmek. 2. Yakmak, bey Tanımadık kimse, bıju Dikkatli, özenli; bıju la kelerim bezmen El kantarı, mutlaka geleceğim, bıcam (Kadınlara saygılı hitap şekli), bıjula- Gayret etmek. bıear Moğ. İğrenç, pis; bıcar kiji es. bıjulan- (bıjula- 'tun edilgen şekli) kadın. Dikkatli olmak; bıjulanıp uk dikkatle bıcarzı- Moğ. T. Pislenmek, iğrençleşmek. dinle, dikkatli ol. 40 bıjulaş (bıjula- fiilinden isim-fiil) Gayret, bış- II Ekşi sütü karıştırmak, çaba. bışkalak 1. Olmamış, ham. 2. Tam bıkın Uyluk, kalça; bk. çamış. pişmemiş hıkından- Ellerini kalçasına koymak; bışkan 1. Olmuş. 2. Pişmiş. bıkındanıp biceledi ellerini kalçasına bışkı Kımız karıştırma sopası. koyup dans etti, bışkır- 1. (At için) burnundan solumak. 2. bılaa- Zorla almak. Hırıldamak. 3. Hapşırmak, bılaaş Moğ. (bılaa- fiilinden isim-fiil) 1. bışkırış (bışkır- fiilinden isim-fiil) Tartışma. 2. Bahis. 3. Yarışma, rekabet, Hapşırma. bılaaş- Moğ. (bılaa-'nın işteş şekli) 1. bışkırt- (bışkır-'m ettirgen şekli) Tartışmak. 2. Bahis tutuşmak. 3. Rekabet Hapşırtmak. etmek. 4. Skandal çıkarmak, bıştak Peynir, kaynamış sütten yapılan bılaaştu Moğ. T. Tartışmalı, preslenmiş bir tür peynir, bılaat- (bılaa-Vıın ettirgen şekli) Zorla bıyan Moğ. Teşekkür, takdir, aldırmak. bıyanı Acıma. bılcıra- 1. Yapışkan olmak. 2. mec. Saçma bıyırış (bıyır- fiilinden isim-fiil) I. sapan konuşmak. Pişirme. 2. Yakma. bılcırak Yapışkan; bılcırak balkaş 1. bıza Buzağı; bk. bızaa, bozu. bsaa. Yapışkan çamur. 2. mec. Lapa, bulamaç, psaa. bılçı- Ezmek; bılçıp otur* hantalca bızaa bk. bıza. beceri ksizceoturmak. bice Dans. bılçık Basılmış, ezilmiş, biceçi Dansçı, dansör, dansöz, btlçıl- (bılçı-'nın edilgen şekli) Basılmış, bicele- Dans etmek. ezilmiş olmak. biceleş- (bicele*m>z işteş şekli) Birlikte büçın- (bılçı- 'nın dönüşlü şekli) dans etmek. Düzelmek,düzeltilmek bicelet- (bicele- 'nin ettirgen şekli) Dans bılçış (bılçı- fiilitıden isim-fiif) ettirmek. Yassılaşma. biçen Kuru ot, saman; bk. ölön, biçeen. bılçış- (bılçı-'mn işteş şekli) Birbirini biçi- Moğ. Yazmak; bk. çiy-. ezmek, iki şey arasında kalarak sıkışmak; biçik Moğ. 1. Okur yazarlık; biçik bilbes ezilmek. cahil, okur yazar olmayan. 2. Kitap. 3. bılçıt- (bılçı- ‘nın ettirgen şekli) Mektup, yazı; şamara biçik veya Bastı rtmak, ezdirtmek, sudur biçik folk. bahadırın bılçıy- Basılarak düzelmek, kahramanlıklarıyla ilgili hikâye; bk. kat. bılçıyt- (bılçıy-'m ettirgen şekli) Basarak biçikçi Moğ. T. Okur yazar, düzeltmek. biçil- Moğ. T. (biçi-Vım edilgen şekli) bıltır Geçen yıl, bıldır, Yazılmış olmak. bıltırgı Geçen yılki. biçiş Moğ. T. (biçi- fiilinden isim-fiil) bırçıt Sağlam, güçlü, Yazma, yazışma (karşılıklı), bırkıra- Dört bir yana dağılmak, saçılmak, biçiş- Moğ. T. (biçi-Vım işteş şekli) bırkıran- Kaynamak, fokurdamak, Birlikte yazmak, birbirine mektup bırkırat- (bırkıra-'mn ettirgen şekli) yazmak. Dağıtmak, saçmak. biçit- Moğ. T. (biçi-'nin ettirgen şekli) bış- I 1. Olgunlaşmak. 2. Pişmek, pişmiş Yazdırmak. olmak. bil- 1. Bilmek, öğrenmek. 2. Anlamak. 3. -e 41

bilmek. 4. Yönetmek, biriçke Yaylı at arabası, bildir bk. bildür. birik- Bir olmak, birleşmek, bildir- (bil-'in ettirgen şeklî) 1. Bildirmek; birikle- Birleşmek; Cer üstinin prole haber vermek. 2. Öğretmek. 3. Buluş tariyleri, birikleger! Bütün dünya yapmak. proleterleri birleşiniz! bildire ( bildir- fiilinden zarf görevinde zarf- birikte- Birleştirmek; onçozın birge fiil) 1. Anlaşılmış, açık; bk. cart. 2. birikte- herkesi birleştirmek, Açık bir şekilde; bildirbey fark biriktir- (birik-'m ettirgen şekli) ettirmeden, gizlice. Birleştirmek, bir arada saymak, bildirge Şaman tefinin sopasına bağlanan birinçi Birinci; birinçi klass birinci sınıf; kese. bk. baştapkı. bildirt- (bildir- 'nin ettirgen şekli) 1. birlik 1. Birlik, birleştirme. 2. Birleşme, Bildirtmek, haber verdirtmek. 2. Anlaşılır birü Biri, birisi; birüzi onlardan biri; olor kılmak, sezdirmek, hissettirmek, birüzi birüzinen suraştı onlar bildirü 1. İşaret. 2. Anlam, önem. 3. birbirlerini sordular. Bilgilendirme. bis Biz; bistin mal bizim hayvan; biske bildür 1. Resim, bezek. 2. Şaman tefindeki kir bize gel; bisten cürc bergen bizi bezek. bırakıp giden; ölen. bile aile; bilelü aileli; köp bilelü çok biy 1. Memur. 2. Bay, bey. 3. Erlik-Biy ailcli; bidezi cok aileşiz; slerdifi mit. Erlik Bey (Erlik'in sıfatı). bileger kança kiji? sizin aileniz kaç Biy-Altay mit. (Altay'ın koruyucu ruhu), kişi? Andık bütken Biy-Altay Hayvanları bilek Bilek, el ile kolun, ayak ile bacağın yetiştiren Biy-Altay. birleştiği yer. biyan İyilik, merhamet, bilgir 1. Bilgin, bilgili, bilge. 2. Anlayışlı, biyde- 1. Hükmetmek. 2. Yönetmek, düşünceli. biyik 1. Yükseklik. 2. Büyük, yüksek, bilik Bilgi, bilim; biçik-bilik okur biyikte- 1. Yükselmek. 2. Boyca büyümek, yazarlık. biyiktel- (biyikte-Tim edilgen şekli) bilim; bilim til gr. Bilim dili, Yükselmek, asılmak. bilin- (bil-'/7ı dönüşlü şekli) 1. Hissetmek, biyiktet- (biyikte- 'nin ettirgen şekli) sezmek. 2. Bilinçlenmek. 3. Anlamak. 4. Yükseltmek, asmak. Bulmak, ortaya çıkarmak, biyindu İyi, merhametli, esirgeyen. biliş (bil- fiilinden isim-fiiî) Bilgi, (Tanrının sıfatı). biliş- (bil-7« işteş şekli) Tanıdık olmak, biyirke- Moğ. Gururlanmak (gücüyle, • biriyle bağı olmak, durumuyla). bilü Bileği taşı. biyirkek Moğ. T. Hükmetmeyi seven, bir 1. Bir, birim; bir katap bir gün; bir biy t Bit. tiiney benzer, aynı; bir aay oturdılar biy te- Bitlenmek, herkes bir arada oturdu; bir aay biyu Moğ. Yüksek. bardıbıs hep birlikte gittik; bk. canıs. blaaş- (bul-a+aş-) İmkân bularak aşmak, 2. (Belirsizlik sıfatı) bir kiji biri, birisi; ilerlemek. bir-bir neme bir şeye karşın, blaut zool. Üç yaşındaki geyik, birde Bazen, zaman zaman; bk. kaa-caa. bo bk. ba. birden Bir bir. boco 1. Bir tür ev birası. 2. Serbest zaman, birge Birlikte. bodo- Moğ. 1, Çözmek; zadaçanı bodo- 42

problemi çözmek. 2. Öneri getirmek, bol'şevik Rus. Bolşevik, tahmin yürütmek; ol keler dep bodop bol- Olmak; kojo bol- katılmak, birlikte turum onun geleceğini tahmin ediyorum. olmak; andıy da bolzo buna karşın, 3. Saymak, saygı göstermek; caandardı fakat, yine de; boldı! tamam, oldu! bodo- yaşlıları saymak. 4. Bir şeyi bolzo bolor, bolbozo bolbos olursa değerlendirmek; kançaga bodop turun? olur, olmazsa olmaz; bolor yeter; Boyı ona ne değer veriyorsun? altın küiik bolup folk. Kendisi altın bodol Moğ. Tahmin, yaklaşık belirti, bir kuşa dönüşüp. bodol- Moğ. T. (bodo-Vum edilgen şekli) bolço- Şişmek, kabarmak, böbürlenme, 1. Çözülmüş olmak. 2. Tahmin edilmişbolçok 1. Küre, yuvarlak. 2. Küçük parça. olmak. 3. Sayılmış olmak. 4. 3. (Vücuttaki) kabarcık. 4. Düğüm. 5. Değerlendirilmiş olmak. 5. Sayılmak, Şişkin, kabarık; bolçok boş bot. bodolgo Moğ. 1. Maksat. 2. Vazife. 3. şakayık (kelime anlamı: yuvarlak baş), Sorun. bolçoy Şiş. bodon- Moğ. T. (bodo-7ıim dönüşlü şekli) bolçoy- Moğ. 1. Şişirmek. 2. Darılmak. 3. Bir şeye karar vermek. Aldatmak, kazıklamak. bodongo mat. Problem; bodongo uur boldır- (bol-'un ettirgen şekli) 1. Razı emes kolay çözülebilecek problem, olmak. 2. Tamamlamak. 3. Yapabilmek, bodoş Moğ. T. (bodo- fiilinden isimfiii) bolgoo- Gözlemek, açıklamak, 1. Karar, çözüm. 2. Tahmin, bolgoobos Dikkatsiz. değerlendirme. bolgoon- (bolgoo-'nun dönüşlü şekli) I. bodoş- Moğ. T. (bodo-'mm işteş şekli) 1. Açıklamak. 2. Sakınmak, dikkat etmek, Birlikte çözmek. 2. Birlikte sayılmak, bolgoo t- (bolgoo-'mm ettirgen şekli) 1. bodu Zayıf, solgun, sıska, Açıklatmak. 2. Sakındırtmak. bogoçı Dağ geçidi; bk. aju. bolom Moğ. (?) bogok 1. anal. Âdem elması. 2. Guşa bolotMoğ. Çelik. hastalığı. boluş 1 1. Yardım, destek; köp toolu bogoktu Guşa hastalığına yakalanmış, aviatsiyamri bolujı la çok sayılı hava bogono Moğ. Kısa; bogono sööktü kiji gücünün desteğiyle; bk. aybı. 2. es. kısa boylu, bodur. Sömürü şekli, feodal. bojo- I. Kurtulmak. 2. Son bulmak, boluş II (bol- fiilinden isim-fiil) Olma, var bitmek; doklad bojodı rapor bitti; oluş. bojogon öldü, vefat etti; bk. bojop boluş- (bol-'im işteş şekli) Birlikte olmak, kalgan. 3. Boşaltmak. 4. Zayıflatmak, birbirine yardım etmek. bojodı I- (bojot-'K/ı edilgen şekli) boluşçı I. Yardımcı. 2. gr. Yardımcı; Kurtulmuş olmak, boluşçı glagol yardımcı fiil; boluşçı bojodu Kurtulma. tabış yardımcı ses. bojon- (bojo-ViM/ı dönüşlü şekli) 1. (At boo Bu. için) çözülmek, boşalıp kurtulmak. 2. booçı 1. Her türden bağ. 2. Koşum Herhangi bir ağırlıktan kurtulmak, parçalan, bojot- 1. Kurtarmak. 2. Zayıflatmak. 3. boojo Dizgin, Hafifletmek; ayaktı bojodıp berdi. book anat. Guşa, çedve. fincanı boşalttı; bk. ağıt-, bookol (Tütün için) pipo, ağızlık, bok Ters, gübre, dışkı, bok. boom Sarp kaya çıkıntısı, bokol Pipodaki çerçeve. booro Çok önce; bk. baya. 43

boorogı Çok önce olan, eski, bostop ciirdi o ayılın yanından geçti, boos (Hayvan için) gebe, bostorkoy bk. bostoroy. borbotko Pılıpırtı, paçavra, bostoroy zool. Çayır kuşu; bk. Talan- bor boy 1. Bir kovadan yan m kovaya kadar kilen, bostoroy kuştın nezi artık? değişen at veya ineğin böğründen Boyında bütken cuhı artık folk. çıkarılmış deriden yapılmış kırba; bk. Talan-kilen, çayır kuşunun en değerli şeyi arkıt. 2. Kurutulmuş inek memesinden nedir?- En güzel şeyi gövdesinden biten kutu; bk. borbuy kanadıdır. borbuy bk. borboy. boş 1. Boş vakit; boş cok boş vakit yok; borcon Tuzlak arazi; bk. kucur. hiç bir zaman; bk. çölö. 2. Boş; kolim borkar Gündelik işler, her gün yapılan boş cok meşgulüm. 3. Özgür, serbest; sıradan işler. boş öy boş vakit. 4. Zayıf; kılığı boş borkılda- Kaynamak, (suyun kaynaması zayıf karakterli; boş kögön çilek, sırası nda)fokurdamak. boşko Moğ. Memur, borkıldaş (borkılda- fiilinden isim-fiil) botanika Rus. Botanik, Fokurdama, botko es. Hayvanın ilk sağımı sırasında borlo- Kaynamak, Cayık'm (bk. Cayık) şerefine dua için borlon Kuzu, yazın doğan kuzu, kısrak sütünün yulaf unuyla karışımı, borlot- Saçıp savurmak, botoon Bir yaşındaki deve, boro Moğ. Gri, kır renkli; boro at kır at; boy I (İyelik ekiyle birlikte) Kendi, kendisi; boro an gri hayvan; mec. karaca; boro boyı keldi o kendisi geldi; boyım çıçkan gri fare; mec. gri köstebek; boro kördim ben kendim gördüm; boyın iyt gri köpek; mec. kurt; boro kuş - onun kendisinden sormak; boyın serçe kuşu; boro momon gri köstebek, tı sen kendin. borogon Kar fırtınası, boy II 1. (İnsanın) boyu; 2. Yaş; 3. Grup, boromtık Donuk, mat; bk. bozomtık. sınıf; 4. Bir şeyin dış yüzü, yüzey; boronot Yabanî siyah frenk üzümü, boygocetken olgun yaşa ulaşmış, boronotto- Toplamak, boydo- Bir şey boyunca gitmek; kür boror- Boz olmak, boylop keçti o köprü boyunca gitti, borotokol Rus. Protokol, boydon 1. Bekâr. 2. Dul erkek, borsık zool. Porsuk; bk. borsuk. boyınça ...-ır, -ir, -ur, -ür ...-maz, -mez; borsok Sıkıştırılmış hamurdan yapılmış ve kelgen boyınça gelir gelmez, koyun yağında pişirilmiş börek, boylu Gelin; bk. koltu, neveste, borsuk bk. borsık. sırgalcı. bortık Kırılgan, sağlam olmayan, bozo Bir tür ev birası; bk. boco. bortogo Kova, tulum; bk. köyök, bozogo 1. Eşik. 2. Travers, bortoo. bozokoy (Yemin sözü) şerefim üzerine, bortoo bk. bortogo. bozom Alacakaranlık, karanlık; bozom bos Moğ. I. İnatçı, direngen. 2. (Eriik'in kirdi karanlık bastırdı; bk. hürünken, sıfatı). bozomtık 1. Bulanık; bk. boromtık. 2. bosbarçık zool. Çobanaldatan. Loş; bozomtık enir loş gece, boskon Evden kaçmış çocuk, bozor- I İnatla susmak, boskos Kaya balığı. bozor- II Beyazlaşmak, grileşmek; teneri bosto- 1. Rica etmek, şikâyetle bahsetmek. bozorıpturdı gökyüzü grileşti, 2. Bir şeyin yakınına gitmek; ayıl ebire bozort- (bozor- Il'm'n ettirgen şekli) 44

Grileştirmek, ikiye bölmek; bk. üle-, böl-, bozu Buzağı, bölüçi l. Bölen. 2. mat. Bölen. böbölcin Hüdhüd kuşu, bölUgeş gr. Edat. bödnö Bıldırcın; bk. bödönö. bölük 1. Bölüm, şube; cer bölügi tarım bödönö Dişi bıldırcın; bk. batpadım. bölümü. 2. Çalı. bödnö. bölün- (bölü- 'nün dönüşlü / edilgen şekli) bök 1. Sürgü. 2. Mantar, tıpa, Bölünmek, bölünmüş olmak, bökçök Kambur, sırtı hafifçe kambur olan, parçalanmak; bölünbes too bölünmez bökçöy- Sıntını hafifçe kamburlaştırmak; sayı. bökçöy ip otur- sırtını hafifçe bölüş (bölü- fiilinden isim-fiil) 1. Bölme. kamburlaştırıp oturmak, 2. Parçalama, kırma. bökö Moğ. Pehlivan, güçlü; bk. alıp, bölüş- (bölü-Tmn işteş şekli) Birlikte bökö- Eğmek. bölmek. bökön: bökön agaş Ağaçtan yapılan bölüt- (bölü-Tıün ettirgen şekli) nesne, ağaç pipo. Böldürmek. bökön- (bökö-'/mn dönüşlü / edilgen şekli) böörök Böbrek; bk. börök. böörönök. Eğilmek. böörönök Böbrek; bk. böörök, börök. bökönök Sivrisinek; bk. sek I, tomonok. bööstöy es. av. Kurt (kelime anlamı bitli), bököş (bökö- fiilinden isim-fiil) Eğilme, börçök bot. Tomurcuk; bk. börök. eğim. börök l. anat. Böbrek. 2. bot. Tomurcuk; bököyt- (bököy-'M/ı ettirgen şekli) börçök. Eğdirmek. börtön İktidarsız, böktö- Sürgülemek. börtön Fıtık. böktör- Bağlamak; tajuurdı kancaga börü Kurt; bk. abıgay; abugay; aygay. böktörip saldı deri kabı eğere börük l. Börk, şapka; börüktü şapkalı; bağladılar. kıygaş börük kadın için kürk şapka; böktil 1. Sürgülü. 2. Tıpalı olan, kuragan börük kadın başlığı; kuş böl- Bölmek; bk. bolü-, üle-. börük dua sırasında şamanın giydiği özel bolci 1. Kurdele; cajü böldi yeşil kurdele. şapka. 2. (Çivi için) baş. 2. Kenar, kürkten yapılmış kenar; kiş bös Bez, basma, bölcilü ton samur kenarlı kürk; bk. brigada Rus. Ekip, kıyım. 3. es. Şamanın özel bir giysisi brokuror Rus. Savcı, olan mandak'm yenlerine dikilmiş vaşak bryuka Rus. Pantolon, kürkünden şeritler, bsaa bk. bıza. bölcirgen Çilek, bu Bu; bu künde bugün, böli- Uçmak. bucıl Bu y ıl.. bölö Kız kardeşlerin çocukları, kardeş bucılgı Bu yıla ait olan; bucılgı ald a bu çocuğu. yıl boyunca. bölöçiber Kız kardeşlerin çocukları; bk. buda- Ağacın budaklarını kesmek, bölöçö. budak (Ağaç için) dal, budak, bölöçö Kız kardeşlerin çocukları; bk. budalgak Engel; bk. buudak 1. bölöçiber. budı- Moğ.; bk. budu-, bölöiöşki Kız kardeşin çocukları^/:, bölö. budu- Moğ. Boyamak, kaplamak, her yanı böltök Orman kenarı. örtmek; bk. budı-. bölü- Bölmek, parçalamak; ekige bölü- buduk Boya; bk. sır 1. 45

budukta- bk. budu-. Gök bulutlandı, buduktaş (budukta- fiilinden isim-fiit) buluttu Bulutlu, kapalı, Boyama. bur- Bükmek, burmak, buduktaş- (budukta- 'nın işteş şekli) bura 1. Erkek deve. 2. es. Şaman tefindeki Birlikte boyamak. deve resmi. budukttat- (budukta-'run ettirgen şekli) buray- Ağarmak; bk. burula- II; buuray-. Boyatmak. Burça-Kaan mit. Burça Han (Ülgen'in buduktu Boyalı, boyanmış, oğullarından birinin adı), bugul Moğ. Tınaz, dokurcun, burıl- Dönmek; bk. burul-, bugulda- Tınaz toplamak, bunlçık Dönemeç; bk. burulçık. buguldaş (bugulda- fiilinden isim-fiit) burkura- Moğ. Uçuşmak, dağılmak, Tınaz toplama. burkuraş (burkura- fiilinden isim-fiit) buguldaş- (bugulda-Vım işteş şeklî) Tozutma, dağıtma. Birlikte tınaz toplamak, burkurat- (burkura-'nın ettirgen şekli) buguldat- (bugulda-Tun ettirgen şekli) Tozutmak, Toplatmak, burla- bk. terle-. buka Damızlık boğa, burmakta- Dönmek, dönüp durmak; bukul Moğ. Tınaz, dokurcun, Burmaktap kar tüşse, köp caar ba. bulan Avrupa muzu, Köbügim? folk. Döne döne kar yağarsa, buldır Düz olmayan, kabarık, tümsekJi. çok yağar mı, Köbük’üm? bulga- 1. Karıştırmak. 2. Şaşırtmak, burt (Bir anda kaybolmayı ifade eden bulgak Karışıklık. yansıma kelime); burt et- bir anda bulgal- (bulga-'nm edilgen şekli) 1. kaybolmak; bk. kılt, kült, Karışmak. 2. Şaşırmak, buru Moğ. Kabahat, suç; bk. buruu. bulgan- (bulga-'mn dönüşlü şekli) 1. buru- 1. Çevirmek, döndürmek; attın Lekelenmek, bulanmak. 2. Sallanmak, oozın buru- atı döndürmek. 2. Geriye bulgat- (bulga -'mn ettirgen şekli) döndürmek. B ulandırmak, karıştırmak, burul 1. Ak, ağarmış. 2. Demir kın (at bulgayn Özel yöntemle işlenmiş deri; rengi). bulgayrı ödük deri ayakkabı, burul- 1. (buru-ViKfl edilgen şekli) bulguş Arpa kavurmak için kullanılan ucu Dönmek, geri dönmek, çevrilmek; bk. sivri sopa, burıl-. bulkunçak Küçük. burula- 1 Suçlamak, bulta- 1. Akıtmak; 2. Çekmek; bk. kıyılt- burula- II Ağarmak; bk. buray-, burulaçı Suçlayan. bultat- (bulta-Tim ettirgen şekli) 1. burulan- (burula- I 'in dönüşlü / edilgen Akıttırmak; 2. Çektirmek, kaldırmak, şekli) Suçlanmış olmak, bultık Şişkin; bultık caak 1) Şişkin burulat- (burula- I'ı'/ı ettirgen şekli) yanak, şişkin yanaklı. Suçlamak. bultıy- Moğ. Şişmek, avurtlarını şişirmek, burulçık L. Dolambaç (yolun dönemeci). 2. bulun L. Köşe, sınır; üç bulundu Uç Kıvrımlı, dolambaçlı; burulçık suu köşeli. 2. Nehir koyu, dolambaçlı nehir; bk. bunlçık. bulur bk. balır. buruldır- (burul-'u/ı ettirgen şekli) bulut Bulut, yağmur bulutu, Dönmek, çevrilmek. bulutta-: Bulutlanmak; teneri buluttadı burulu 1. Suçlu; bk. karalu. 2. Suçlanmış. 46 burumay Başka bir renkteki deriden tarlada tınazları bağladık, çizmelere yapılmış işleme, buulal- (buula- 'nın ettirgen şekli) burnu bk. buru, Bağlanmış olmak. bus Buz; bk. mis; mus; pus. buulam Bağ; bir buulam odın bir bağ bus- 1. Yıkmak, kırmak. 2. Bölümlere odun. ayırmak. 3. Bozmak. buulaş (buula- fiilinden isim-fiil) buskak 1. Bozma. 2. Yıkık, bozuk, zarar Bağlama. görmüş. buulaş- (buula-'mn işteş şekli) Birlikte buskalan Yıkma, bozma, bağlamak, birbirini bir şeyle bağlamak, buskan Kar fırtınası, buulat- (buula- 'nın ettirgen şekli) busta- Böğürmek. Bağlatmak. bustaş (busta- fiilinden isim-fiil) Böğürtü; buun- (buu-'mm dönüşlü şekli ) Boğulmak, Kök bukanın bustajınan Toybon- buuntı Havuz, küçük göl; bk. buuk. Kaan korkugan folk. Gri boğanın buur 1. Karaciğer. 2. Diyafram. 3. mec. öfkesi nden T oybon-Han korktu, Göğüs, kalp. bustaş- (busta-'nın işteş şekli) Bağırışmak. Buura-Kaan mit. Bura-Han (Ülgen'in but 1. (tnsan için) ayak, bacak; Közi oğullarından birinin adı), cokko kös boloyın folk. Közü buura: buura komus Müzik aleti, görmeyene göz olayım. 2. (Bir eşyaiçin) buuray- Moğ. (Saç için) ağarmak; bk. ayak, destek. 3. (Hayvanlarda) arka ayak, buray-. butta- Butla tartmak, buurul (At için) demir kırı; buurul at butulka Rus. Şişe, demir kın at. buu I Buhar, buğu. pus. buurza- 1. Acımak. 2. Özlemek, buu II İp; buuga salın- kendisini asmak, buurzak I Merhametli, asılmak; bk. puu. buurzak II Yağda kızartılmış hamur buu- 1. Bent çekmek. 2. Boğmak, boğarak parçaları (bir tür yemek), öldürmek. buuş (buu- fiilinden isim-fiil) Çuval buubay Moğ. 1. Beşik; Emel agaş bağlama, bağ. üçbügüp buubayın edip saktayıp buuş* (buu-'mm işteş şekli) Birlikte folk. İki kırmızı ağacı eğip beşik yapıp bağlamak. (çocuğu) bekleyeceğim; bk. kabay. 2. buzuk Bozma, bozuk, zarar görmüş olan, Kukla; bk. naaday. buzul- (bus-'un edilgen şekli) 1. Bozulmak, buuda- Engellemek, yolu kapamak, zarar görmek, yıkılmak, devrilmek, buudak I 1. Engel; bk. budalgak. 2. es. göçmek. 2. buzulbas söskolbu gr. Dua sırasında şamanın yendiğine inanılan Deyim; bk. frazeologizm. engel. buzuş (bus- fiilinden isim-fiil) Bozulma, buudak II Şart. yıkılma. buuday Buğday; buuday kulur buğday buzuş- (bus -'un işteş şekli) Birlikte unu. bozmak, yıkmak. buuk Havuz, küçük göl; bk. buuntı. büdüm 1. zool. Tür. 2. Ciddî, hatırı sayılır. buul Moğ. (?) 3. Sadakat, şeref, sağlamlık; büdünıi buul- (buula-’m/ı edilgen şekli) Boğulmuş cok sadakatsiz, şerefsiz, olmak. büdümci Moğ. İnanç, buula- Bağlamak; attı buulap koy atı büdümçidii Sadakatli, şerefli, bağla; kirada bis snop buuladıbıs büdümde- İnandırmak. 47 büdümdü Heybetli, alımlı, önemli insan bürkezin Kapak. görünümünde olan. bürkü I 1. Örtü. 2. Tencere kapağı. 3. büdün 1. Bütün, zarar görmemiş; büdiin Kapak. cer ham toprak; büdün too mat. tam bürkü II Kapalı, bulutlu; bürkü künde sayı. 2. Bütünüyle. kün tiygendiy sanaam carıp büdün- (büt- Vin dönüşlü / edilgen şekli) 1. sügündi yağmurlu, bulutlu günde İçten, sadık olmak. 2. Güvenmek, itimat parıldamış güneş gibi bilincim açıldı; bk. etmek. bürkek. büdündir- (büdün-’w>ı ettirgen şekli) 1. bürkük (Gün için) Sisli, İçlen olmak. 2. itimat etmek, bürkün Bulutlu, kapalı; bürkün teneri büdür- 1. Yaratmak, yapmak, icra etmek. 2. kapalı gök; bürkün çıray karanlık Bitirmek; strontel'stvonı büdür- yüzlü. inşaatı bitirmek. 3. Hazırlamak, bürkür- Püskürtmek, ağzından sıçratmak, büdüril- Moğ. (büdür-'ün edilgen şekli) 1. bürlen- I. Yapraklarla örtülmek. 2. Tamamlanmış olmak. 2. Bitmiş olmak; Tomurcuklanmak. bk. büdürül-. bürlü Tomurcuklarla, genç yapraklarla kaplı, büdürilçek Durmuş; büdürilçek at bürme Kıvnm, (elbisede) pli. durmuş al. bürmele- Plilemek. büdürül- bk. büdüril-. bürmelü Plili giysi; köksi bürmelü büdüş Dış görünüş; büdüji caraş cakazı sayialu işlemeli yaka, (elbise görünüşü güzel; an-beri silkinip için) plili göğüslük, iyerde, büdüştü boyı tura tüşti bürünçek Yorgan, örtü, silkinip eski görünüşü aldı, bürünkey Moğ. Alaca karanlık; bk. büdüşteş Benzer; bk. çıraylaş. bozom. bügül- (bük-'û/ı edilgen şekli) Eğilmiş, bürünküy Alaca karanlık, bükülmüş olmak, büt-1 Moğ. İnandırmak; güvenmek, bügün Bugün, büt- II 1. Yaratmak, kurdurmak; bütken bügüngi Bugünkü. sös gr. türev. 2. İcra etmek. 3. Bitirmek, bük I. Nehir kıvrımı. 2. Nehrin kıvrılma büt- III 1. Büyümek; büyütmek. 2. (Yara yeri. 3. Nehir boyunca dağların arasındaki için) iyileştirmek; bk. cazıl-. ova. bütelgen Kadın eğerine örtü, bük- Bükmek, eğmek, bütkül 1. Yeterli, tam. 2. Tam, yeterince, bükte- Bükmek, eğmek, büüle Moğ. Diş etleri, büktel- (bükte-'nin dönüşlü / edilgen şekli) byudjet Rus. Bütçe, 1. Eğilmek, bükülmek. 2. Bükülmüş,psaa bk. bıza. eğilmiş olmak, bükteiçek Elâstiki, esnek, C bür 1. Ağaç yaprağı; bk. calbırak. 2. Dal; bk. sabak. 3. bot. Tomurcuk, caa Yay, ok; bk. sogon. bürçük Tomurcuk, caa- (Yağmur, dolu, kar için) yağmak; bürke- Örtmek, bir şeyle kapatmak, gitmek. bürkek 1. Örtülü. 2. Bulutlu, kapalı; caak 1. Yanak, çene; Carım kaya caaktu, bürkek kün bulutlu gün; bk. bürkü II. caan kazandıy köstü folk. Yarım kaya bürken- (bürke-Tim dönüşlü / edilgen büyüklüğünde yanakları, büyük kazan şekli) Örtülmek, gizlenmek. gibi gözleri vardı. 2. Söve, eşik (kapı ve 48

penceredeki;ejiktin eki caagı kapının caba* Basmak, ezmek, iki sövesi. 3. altığı caak caak söögi cabaa bk. cabaga. gr. Alt çene; bk. altındagı. cabaga İki yaşına varmamış tay; bk. cabaa. caak ta- Yanaklarına vurmak, Cabaş-Kaan mit. Cabaş-Han (Erlik'in caak taş (cakta- fiilinden isim fiil) oğul lan ndan birinin adı. Caak taş koyu sagaldu emtir folk. cabıdak Eyer vurulmamış at, boş at; bk. Yanakları nda gür bir sakal vardı, caydak. caaktu 1. Yanaklı. 2. mec. Ağzı bozuk, cabık 1. Pencerenin dış kanatlan. 2. Düşük küfretmeyi seven, yerici. kaşlar. 3. Kapalı; cabık e gr. kapalı e; caan 1. Büyük, önde gelen, öncü, baş, cabık üye gr. kapalı hece, yönetici; caan cer menzineçi büyük cabıl- (cap-'ı/ı edilgen şekli) Kapanmak, toprak sahibi. 2. Büyük, iri; caan agaş örtülmek; ejik cabıldı kapı kapandı; büyük ağaç; melez ağacı; caan an ayı, s'ezd cabıldı kongre sona erdi, kocaman hayvan; caan aş süt vodkası; cabılu Kapalı, örtülü; cabılu cuun kapalı kutsal yiyecek; caan ece babanın büyük oturum. kız kardeşi; caan karındajım benim cabın* (cap-'m dönüşlü şekli) Kapanmak, büyük ağabeyim; caan kayındar büyük cabınaaçı Kıyafet. baba, kocasının büyük annesi; caan kuş cabıs I. Alçak; alçakça. 2. öfkeli; bk. öç. çaylak, büyük kuş; caan monus büyük, cabıza- L Sıkmak, ezmek. 2. Aşağılamak, ucube ejder; caan oos büyük ağız; mec. küçültmek. yılan; caan öbögön büyük yaşlı insan; cabızan* (cabıza-Tim dönüşlü şekli ) l. bk. öböön, ögön; mec. ayı; caan Ezilmek, sıkılmak. 2. mec. Boşalmak. 3. örökön kudretli yaşlı insan; mec. yılan; Küçülmek. caandarı kayda? onların başkanları cabızat* (cabıza-'mn ettirgen şekli) 1. nerede? 3. Büyüklük, ölçü. 4. Önem, Ezdirmek, sıkürmak. 2. Küçültmek, caana (Anne tarafından) nine, anneanne; bk. cabızek Kısa, alttaki, alçak, caanak; naana, naanem. cabu Dam, çatı, örtü, caana* Büyütmek, artırmak, güçlendirmek, cacaü (Erkeğe saygılı hitap şekli), caanak bk. caana I. cada: cada taş es. Yada taşı, yağmur veya caanarka Kibir. kar yağdırma, havayı güzelleştirme gücü caanarka* Kibirlenmek, gururlanmak, olan büyülü taş; cada sös folk, kötü caanarkak Kibirli, gururlu, havaya neden olan beddua, ilenme, ilenç. caanat- (caana-'mn ettirgen şekli) cadaçı Havanın durumunu, yağmur yağıp Büyütmek, yağmayacağını tahmin eden kâhin, yadacı. caanda- Büyümek, cadagan Kışlık; cadagan arış kışlık caandat* Çoğaltmak, çavdar. caanlat- bk. caanat*. cadagay Açık; cadagay cer açık yer. caantayın Sürekli, her zaman, cadık Fırtınanın kopardığı dallar, caar Bir şeye doğru, karşı; gorod caar cadın I Hayat; Canıs kün ötkölüktö, şehre, şehre doğru; men caar kördi o cadın cakşı carana berdi folk. Güneş bana baktı; sen caar ayılçıtar barıp parlayınca hayat güzel göründü; bk. cadış cat sana misafirler gelecek, I, cürüm. caaş I. Yağmur; bk. canmır. 2. Gözyaşı; cadın II 1. onat. Döl yatağı. 2. Yatma yeri, küüktin caajı bot. aşkın gözyaşı (bir yalak. çiçek). cadış I 1. (cat- fiilinden isim fiil) Hayat, 49

hayal tarzı; bk. cürüm, cadın I. çakala- 1. Yakasından tutmak. 2. Kıyı cadış II Tifo, kara humma, boyunca gitmek. cadış- (cat-'ırı işteş şekli) Birlikte yaşamak, cakalaş (çakala- fiilinden isim-fiit) Kavga, caja- Yaşamak, var olmak, sağlıklı olmak; cakalaş- (çakala-7un işteş şekli) Kavga köp caş cajazın uzun yıllar sağlıklı ol! etmek (kelime anlamı birbirini yakasından cajan Tırpandan sonra yeniden çıkan ot. tutmak). cajar- 1. Yeşillenmek, yeşermek. 2. cakalu Yakalı, yakası olan; Cakalu tonun Gençleşmek. bar, caldu aldım bar folk. Yakalı cajart- (cajar-m n ettirgen şekli) 1. Yeşil kürküm var, yeleli atım var. renge boyamak. 2. Gençleştirmek, çakar- Emretmek, buyurmak, tavsiyede cajaru Gençleşme. bulunmak, önermek; çağırmak, cajık 1. Tembel. 2. (Çelik için) yumuşak, cakaru I. Vazife, ödev. 2. Emir, buyruk; sert olmayan. 3. İnatçı. 4. Şımarık. cakaru ermek gr. emir cümlesi cqjıl Yeşil; Cajıl torko çibi bürdeiî çakı bk. caka. keen caraş capaş etken folk. Çam çakı- Moğ. 1. Sipariş vermek. 2. ağacının yeşil ipeksi dallarından güzel, Emretmek. büyük bir kulübe yaptı; bk. kök II. cakılta Moğ. Sipariş; cakılta keber gr. Cajıl-Kaan mit. Cajıl-Han (Ülgen'in emir kipi. oğullarından birinin adı), cakşı İyi, güzel; iyice; cakşı kör- sevmek, cajın- Gizlenmek, saklanmak, iyi davranmak; en cakşı en iyi; bk. cajına Ömür boyu. almak; cakşı-ba? (selâmlama) nasılsın? cajın ış (cajın- fiilinden isim-fiit) iyi misin? cakşı bolgon iyileşti; Saklanma, saklambaç. cakşı bolgolok daha iyileşemedi, cajın ış- (cajın-'m işteş şekli) Birlikte cakştla- 1. Övmek. 2. İyileştirmek, saklanmak, saklambaç oynamak; cakşılan- (cakşıla-'nm dönüşlü şekli) cajınıjıp oynodı saklambaç oynadılar, İyileşmek. cajır- Saklamak, gizlemek, cakşıiaş (cakşıla- fiilinden isim-fiit) I. cajırış (cajır- fiilinden isim-fiit) Saklanma, Övme; bk. mak. 2. İyileştirme. 3. gizlenme. Selâmlama. cajırt- (cajır-'m ettirgen şekli) Saklatmak, cakşıiaş- (cakşıla- 'nın işteş şekli) 1. gizletmek, Birlikte övmek, onaylamak. 2. cajıt I Giz, sır. Selâmlaşmak, birbirine selâm vermek, csyıt II Yaşıt, yaştaş. cakşılat- (cakşıla -'mn ettirgen şekli) cajıt III Yorgun, hâlsiz; cajıt at yorgun at, Övmek. cajıt- Istırap çektirmek. cakşılık 1. İyi, asil. 2. Övgü. 3. cajıttu 1. Gizli, saklı. 2. mec. Yer altı. İyileştirme, iyileşme, caju İstırap, keder, üzüntü. cakşılıktu Özünde iyi olan, yararlı, cajuur- Üzülmek, kederlenmek. cakşınak İyi, iyi olan. cak bk. caak. cakşırka- Gururlanmak, kibirlenmek, caka 1. Yaka; kıygan caka (gömlek için) kendini beğenmek; bk. ulurkan-, eğri yaka; cakazı cok ton bolbos, çimerke-. cakıganı cok curt bolbos, atasözü cakşırkak Gururlu, kibirli, yakasız kürk olmaz, öndersizhalk olmaz. cal I 1. Ücret, maaş; calga işte- ücret 2. Kürk, gocuk. 3. Taraf, kenar, yan, karşılığı çalışmak. 2. Mükâfat, kıyı; tüştük caka güney. cal II (At için) yele. 50

çala Ceza, para cezası, çıktı ateş alevlendi. 2. Dalgalanmak, çala- Yalamak, sallanmak; kızıl maanı calbıradı kızıl calaa bk. calaga. bayrakdalgalandı. calaga Moğ. 1. Kıl. 2. İbik (horozda), calbırak (Bitki için) yaprak; bk. bür. calakay 1. Şefkatli, iyi kalpli. 2. Yalakaca, sabak. yaltaklanan, dalkavuk. 3. Yalancı, caibıraktu Yapraklı, yaprakla kaplı, calakayla- Sevmek; bk. erkele-. calbırat- (calbıra-'mm ettirgen şekli) 1. çalama es. 1. Kurbanın yakınındaki iki Yakmak, tutuşturmak. 2. Dalgalandırmak, kayın ağacı arasına çekilmiş beyaz ve calbış Alev. kırmızı kurdeleli dar şerit 2. Şamanın calbışta- Tutuşmak, yanmaya başlamak; ot tefinin sopa askısı. calbıştadı ateş yandı. çalan 1. Tarla, ova, alan, açıklık yer, açık calbıştan- (calbışta-'mm edilgen şekli) çıplak yer, meydan; Çalan keptü Alevlenmek; Saİgan onı calbıştanıp kecim-tokumdı caya tudup töjöndi çıktı, algan eji calbıştu süiidi folk. folk. Tarla gibi geniş ter bezini kendi Kamp ateşi alevlendi, aldığı eşi ateşli altına serdi. 2. Buzu erimiş yer. ateşli sevdi. çalan- (çala-'mm dönüşlü şekli) 1. calbıştat- (calbışta-'mm ettirgen şekli) Yalanmak; kiskeçilep calanıp oturu Yakmak, tutuşturmak, kedi gibi yalanıyor. 2. Okşamak, sevmek, calbıştu Ateşli, hareketli; calbıştu calanaşta- Soymak. utkuul ateşli selâm, calarigaştan- (calanaşta- 'nın dönüşlü calçı Kiralık işçi, ırgat, şekli) Soyunmak, calda- Kiralamak. calannaş Çıplak, soyunuk. caldan- (calda-'mm dönüşlü şekli) çalar Ateş. Kiralanmak. calaş (çala- fiilinden isim-fiil) 1. Yalanma. caldaş- (calda-'mim işteş şekli) Birlikte 2. Yaltaklık. kiralamak. calaş- (çala-'mm işteş şekli) Yalanmak, caldat- (calda-’m/m ettirgen şekli) (hayvanlar için) birbirini yalamak, Kiralatmak. calat- (çala-'mm ettirgen şekli) Yalatmak, caldu I Kiralık; caldu iş kiralık iş. calbak 1. Genişlik, düzlük. 2. Geniş, düz. caldu II Yeleli; caldu bolzo-at, cakalu 3. Yassı. bolzo-ton atasözü yeleli at, yakalı kürk, calbakta- 1. Genişletmek. 2. calgançı 1. Yaltaklanan, dalkavuk. -2. Yassılaştırmak. Yalancı. calbaktat- (calbakta-'mm ettirgen şekli) 1. calgançı- l. Sevişmek. 2. Kuyruk Genişletmek. 2. Yassılaştırmak, sallamak, calbari Eğimli, meyilli, çalgın bk. calkm. calbanda- l. Havada uçmak veya calgınçı mit. Yıldırım taşıyan (Ülgen'in buharlaşmak. 2. Yassılaşmak. 3. sıfatı). Beceriksizce ve hantalca hareket etmek, cali- Alevlenmek, yanmak, ışıldamak; calbay- 1. Geniş, yayvan olmak. 2. AldınnaA ay calızın, arkannan kün Şişmanlayıp derisi gerilmiş olmak, calızın folk. Önünde ay ışıldasın, calbay t- (calbay- '/m ettirgen şeklî) 1. arkanda güneş panldasm. Yassılaştırmak, yassı hâle getirmek. 2. calin- 1. İtaat etmek, boyun eğmek. 2. Yok etmek. Yalvarmak; Altın-Tucı Tovbon- calbıra- 1. Alev alev yanmak; ot calbırap Kaannan çalınıp mınayda suradı 51

folk. Alım-Tucı, Toybon-Han'a yalvardı, camaçıla- Yamamak. calındır- (calın-'ın ettirgen şekli) 1. Boyun camaçılaş (camaçıla- fiilinden isim-fiil) eğdirmek. 2. Yalvartmak, yakartmak. Yama. calkı- 1 Boyun eğdirmek, camaçılaş- (camaçıla-'mn işteş şekli) calkı- II Canım sıkmak, canından Birlikte yamamak, onarmak, usandırmak. camaçılat- (camaçıla- 'mn ettirgen şekli) calkın Şimşek, yıldırım, (Elbise için) yamatmak, calkında* (Şimşek için) çakmak, camaçılu Yamalı. calkındu Şimşek getiren, caman 1. Kötülük, kusur. 2. Kötü, yaman; calkıt- (calkı- Virt ettirgen şekli) Boyun caman iyt arkadan kabar, caman eğdirmek, korkutmak. k(ji cakadan kabar atasözü kötü köpek calku 1. Tembellik. 2. Tembel işe yaramaz, arkadan (sırttan) yakalar, kötü insan calkuur- Moğ. Tembelleşmek, yakadan yakalar. 3. Kötü bir şekilde; calkuun- Moğ. Tembellik etmek, caman kör- nefret etmek, kötü üşenmek. davranmak. 4. caman kuş Baykuş, puhu çalma- 1. Öç almak, intikam almak. 2. kuşu. Süpürmek; bk. sibir-. camanda- Küfretmek, kötülemek, kötü calmaş Uyluk, kalça kemiği; kalça, addetmek. calmu Süpürge, çalı süpürgesi, camandan- 1. Kendini yermek. 2. calmuur Büyük süpürge; bk. sibirgi, Kötüleşmek, kötü olmak, calmu. camdu. camandaş (camanda- fiilinden isim-fiil) calt: calt et- Çakmak, parıldamak; calkın Küfür, sövgü. calt etti şimşek çaktı. camandaş- (caman da-’nm işteş şekli) caltan- 1. Korkmak, ürkmek. 2. Geri Birlikte küfretmek, kötü davranmak, çekilmek, gerilemek. 3. Aklını başına tartışmak; Camandajıp aydışpas toplamak. cajına nak küda bolor folk. Birbirine caltanbas Korkusuz, gözüpek; bk. küfretmeyen ebed i yete kadar arkadaş ol ur. korkıbas. camandat- (camanda- 'mn ettirgen şekli) 1. caltançak Korkak, ürkek, ödlek, Küfrettirmek. 2. Onaylamamak, kabul caltanış (caltan- fiilinden isim-fiil) etmemek. Korkma, ürkme, camanzm- Bir şeyi kötü saymak, caltık-cultuk Şakırtı, patırtı, onaylamamak, caltıra- Parıldamak, ışıldamak; cıldıs camda- Öç almak. caltıradı yıldızlar parıldadı; altın camdu Süpürge; bk. calmu. calmuur, caltıradı altın ışıldadı, sibirgi. caltıraş (caltıra- fiilinden isim-fiil) camı Moğ. Rütbe, unvan, Parıldama, ışıldama. camılu Rütbeli, unvanlı; asil; camılu kiji caltıraş- (Göz için) kıvılcım saçmak, başkan, memur. parıldamak. camın- Gizlenmek, saklanmak, caltırat- (caltıra-'mn ettirgen şekli) cammçı Battaniye, örtü, Parıldatmak. camırka- Gücüyle gururlanmak, caltırkay Işıltılı, parıltılı, parlak; camırkak Gücü, iktidarı seven, caltırkay toş ışıltılı buz. camırtık bk. carımtık. cama- Onarmak, yamamak, örmek, can 1. Yan, yan taraf; ol can ınafi bu camaçı Yama. canına o yandan bu yana; kamçı canı 52

(at için) sağ taraf; attan ar canı ata candıra Geriye; candıra bas- geriye binilen taraf, sol taraf; epşi canı çadırın gitmek. kadın bölümü; er canı çadırın erkek candırma Dağ yamacı; Kırdın bölümü; canımda cok yanımda yok. 2. candırmazına baatır tüşti folk. Böğür. Bahadır dağı n yamacı na geldi, can I. İktidar; sovet can Sovyet iktidarı. 2. candırt- Uzaklaştırtmak; tabarunı İnanç. 3. Gelenek, kanun, alışkanlık; ada candırt- saldırıyı püskürtmek, öbökölördifi cangı ataların geleneği. candıru (candır- fiilinden isim-fiil) 1. 4. Kanun, kurallar toplamı. 5. Yakın Yansıma. 2. (Para için) devretme, zamanda. caridu Kanunî; senin nekeltefi caridu can- Moğ. I. Dönmek, geri gelmek; senin isteğin kanunî, candım döndüm. 2. Geri kalmak. 3. cangaaçı Balta, Sözünden dönmek, sözünü tutmamak; cangak Ödlek, aytkanınan cana bastı o sözünden cangu Bileği taşı. döndü; cana tuş dönmek, inkar etmek; canı Yeni; canı iş yeni iş; canı ay yeni küüni cangan canı sıkıldı; cana ay; cap canı yepyeni, bergcn evine gitti; öldü, canı- Jest yapmak, elini kolunu sallamak, canalbay Kanarya, canık- Düşmek; rast gelmek; küünim canan- Dönmek. canıktı talih bana güldü, cafiartık Buğday çuvallarının ve eşyaların cafiıl- Yanılmak, hata yapmak; cakşının konulduğu çadır içindeki anbar görevinde codı çındık bolor, canılbay bassa, olan tahta bölme, çek bolor atasözü iyi insanın hayat yolu canaş Paralel, paralel şekilde, doğrudur, yanılmazsa mutlu olur, canaş- Yanında durmak, yan yana olmak, cariıla- Yenilemek. canaştır- (canaş-'m ettirgen şekli) candan- I (canıla-'nın dönüşlü şekli) Yaklaştırmak, yanına koymak, Yenilenmek. canbar Ocak, candan- 11 (cariıla-'nın dönüşlü şekli) cançak Yay, keman yayı, Yankılanmak, (yankı için) dağılmak, cançık I. Kurşun torbası; bk. kaptıra. 2. çınlamak; kuştardıri ünderi candandı Salkım. kuş sesleri yankılandı; cariu candandı canda- Silmek, yanlarını işlemek; ses yankılandı, bastırmak. caridçı Yanlış. canda- 1. İnanmak. 2. Alışkanlık edinmek, caridçık Sık sık yanlış yapan, candaş (canda-'/un ettirgen şekli) Silme, cari ılga Moğ. Yankı, aksiseda, yontma. cafiır- I Yankılanmak, candaş- (canda-'tun ettirgen şekli) Birlikte cariır- II Yenilenmek, yontmak, işlemek. cariıra- (Zil vs. için) çalmak, candat- (canda-'nın ettirgen şekli) cafiırt- I (cafiır- I ’ı/ı ettirgen şekli) Yankı Sildirtmek, yanlarını işletmek, çıkarmak. candır- (can-’ı/ı ettirgen şekli) 1. cafiırt- II (cafiır- H'mTı ettirgen şekli) 1. Döndürmek; akçanı candır- karşılık Yenileştirmek, değiştirmek. yeniyle vermek; candırar glagol gr. Dönüşlü tamamlamak. 2. Bir şeyi tamir etmek. 3. fiil; candırar zalog gr. ettirgen çatı; Tazelemek, canlandırmak, yeni güç candırar zalogtın kojultazı gr. vermek. ettirgenlik eki, faktitif eki. cafiırtd- (cafiırt- U'nin edilgen şekli) 53

Yenileştirmek. çıkışan. canırtu (cafiırt- II fiilinden isim) 1. capşmış (capşın- fiilinden isimfiil) 1. Yenilenme, tekrarlama. 2. Canlanma, Yapışma. 2. mec. Sebepsiz yere çıkışma, canıs 1. Tek, yalnız; cangıstaA birer, bk. capşmış- (capşın-'m işteş şekli) 1. bir; cafiıs too gr. teklik; bk. as too; Yapışmak. 2. mec. Birbirine sebepsiz yere canıs (as) toonın baştapkı cüzüni çıkışmak. gr. teklik birinci şahıs; canıs toonın capşır- Yapıştırmak; vurmak, ekinçi cüzüni gr. teklik ikinci şahıs, capşıra (capşır- fiilinden zarffiil) Sıkıca, canıskan Yalnız, yalnızca, tek başına; sıkı sıkıya; taş la capşıra bas- taşla canıskan keldi tek başına geldi iyice ezmek. (yanı ndu biri olmadan), çaptır- (cap-'m ettirgen şekli) Kapatmak, canıskan- Kendini yalnız hissetmek, örttürmek. yalnızlık hissetmek, yalnızlık içinde car I Moğ. 1. Çağırma; bildirme, bildiri. 2. olmak. Emir. 3. Karar. canış (can- fiilinden isimfiil) Dönme, car II Kıyı, sarp yar; bk. carat. gelme; bk. keliş. car- Kesmek, yarmak, parçalamak; odın canış- (can-'m işteş şekli) Birlikte dönmek; car- odun kesmek; agaş car- orman bk. keliş-. kesmek; cara tart- kesip parçalamak; canmır Yağmur; Can mır bolboy ayas cara kak- kırmak; cara kes- ikiye turdı folk. Yağmur yağmadı, hava açtı; kesmek, bölmek. bk. caaş. cara- I. Hoşlanmak, hoşa gitmek. 2. canmırla- (Yağmur için) yağmak, Gitmek, uymak; bu kiyim sege carap cafımırlu Yağmurlu, cat bu elbise sana gidiyor. 3. Kabul cantık Eğri, bükük; bk. tırtık, etmek. 4. Beğenmek. 5. İçine sinmek, cantıy- Eğilmek, bükülmek, carabas 1. Yaramaz, uygun olmayan, canu Yankı; tuular ortozman canımı uygunsuz, rahatsız; carabas eer rahatsız kıçırdı dağın arkasından yankılandı, eyer. 2. Hoş olmayan; carabas kılık cap (Pekiştirme sıfatı yapmada kullanılan p hoş olmayan davranış, sesi ile ön ek) bk. canı: cap canı carabastan- Kıskanmak; kötü dav ranmak, yepyeni. caragadıy Uygun; caragadıy iş uygun iş. cap- Örtmek, kapamak; dokunmak, caramdılu Yaltak, dalkavuk, cap-caiiı 1) Yepyeni. 2. Haber; canı la caramzıra- Süslenmek, kendine çeki düzen keldi az önce geldi, vermek; küskü aldında caranızırap capaş Kulübe, otlan kulübe, turdı ayna karşısında kendine çeki düzen capkış Örtü. verdi. capsı- Hayran kalmak; canını körüp caramık Edep, terbiye, capsıba, eskini körüp erikpe atasözü caramıktu Terbiyeli; olor caramıktu yeniyi görünce hayran kalma, eskiyi kijiler onlar terbiyeli insanlar; görünce sıkılma (genellikle elbise için caramıktu kuuçmdap turdı o kullanılır). yeterince hazır. capşık At sineği; bk. kögön. caramzıra- Kendine çekidüzen vermek, capşın- 1. Yapışmak. 2. mec. Sebepsiz yere caramzıran- (caramzıra-'m/ı dönüşlü çıkışmak. şekli) Süslenmek. capşmçak 1. Yapışkan; capşınçak neme caramzıraş (caramzıra- fiilinden isimfiil) yapışkan bir şey. 2. mec. sebepsiz yere Süslenme. 54 caramzırat- (caramzıra-'mn ettirgen şekli) carı- Aydınlatmak, Süsletmek. candın- Aydınlanmak, caran- 1. Hoşnut etmek, yaranmak. 2. çarık I L Işık; aydınlık; çarık dürüm Sevilir olmak. 3. Hatasını düzeltmek. 4. aydınlık hayat; mutlu hayat. 2. Neş'eÜ. Kuvvetlenmek, olgunlaşmak, mutlu (karakter); çarık sagıştu kiji carandır- (caran- 'ın ettirgen şekli) neş’eli adam. 3. Dünya, Onaylamak; carandırbadı uygun çarık II 1. Çatlak, yarık; stenenin çarığı olmadığını söyledi, onaylamadı, duvardaki yarık. 2. Kesme, kesik. 3. caraş 1. Güzel; bk. önjiik. 2. Zarif, şık. Kırılmış, parçalanmış. caraş- (cara-Vım işteş şekli) Birbirinden cani- (car-'m edilgen şekli) Yarılmak. hoşlanmak. kırılmak, parçalanmak, çatlamak, caraştır- (caraş- Un ettirgen şekli) carım Yanm; carım akça yarım kapik; Barıştırmak, uzlaştırmak, carım ças yarım saat, carat Kıyı; suunıfi caradı nehrin kıyısı; carımda- Yarımlamak, yarıya bölmek, bk. car II. carımdat- (carımda-'nın ettirgen şekli) carat- 1. Onaylamak, kabul etmek, tasvip Yanlatmak. ekmek; ol caratpadı onaylamadı, carımı 1. Yarım, bir şeyin yarısı. 2. Bazı; hatasını düzeltmedi; caratpagan uygun Carımızı ugup oturdı, carımızı olmayan, ıskartaya çıkarılmış; caratkan uyuktay berdi folk. Bazıları dinledi, ermek gr. olumlu cümle; caratkan diğer yansı ise uyukladı, kıygılu gr. cevap ünlemi; caratpaganı carımka Panayır, fuar, gr. olumsuzluk. 2. Birini memnun carımtık Yanm, yarımlık; bk. camırtık. etmek. 3. Terbiyeli saymak, carın anat. Omuz, omuz kemiği; kulunnıfı carayt Güzel, iyi, uygun! cardı tayın omuz kemiği, carçaal gr. Lehçe. carınçı Yanmış kürek kemiğine bakan falcı, carçaga Odun; kayın carçaga kayın carındu Sağlam, omuzlu, güçlü; odunu; bk. çarçaga. Carınduga cendirbe! folk. Güçlünün çardak Dinç, canlı; Çardak üni ie yenmesine fırsat verme! mınayda suradı folk. Gür bir sesle carıntık Kemer. sordu; çardak kılıkta canlı karaktere carış Yarış, müsabaka, at yanşlan. sahip; kılıktan çardak onun canlı cartş- I Yarışmak, yarışa katılmak, karakteri var. carış- II (car-'m işteş şekli) Birlikte kırmak, cardır- (car-'m ettirgen şekli) Parçalatmak, parçalamak. cargak 1. Koyun yününden yapılmış. 2. canşçan Yarışmayı seven, İşlenmiş deri; cargak ton deri palto; carıştır- (carış- inin ettirgen şekli) cargak ştan deri pantolon, Yarıştırmak. carganat Yarasa. carıştıru (carış- I fiilinden isim) cargı 1. Yargı, mahkeme. 2. mit. Ölünce Yanşmaya sokma, ikna etme, ruhun gittiği mahkeme, carı t- (carı-'hm ettirgen şekli) I. cargıçı Yargıç, Aydınlatmak; yakmak. 2. Aydınlanmak, cargıla- Yargılamak, carıt- Sevk etmek, cargılaş- (cargıla-'nın işteş şekli) carıtkış Kandil, aydınlatıcı, Yargılanmak, çarkın Işık, parıltı; tündük taladagı cargılat- (cargıla-'nın ettirgen şekli) çarkın kuzey ışığı, Yargılatmak. çarkında- Aydınlatmak. 55 carkındal- (çarkında-'mn edilgen şekli) cartaş- (carta-'mn işteş şekli) Birlikte Aydınlanmak; Onın carajınan turanın açıklamak, açıklanmasına yardım etmek, içi carkındala beret folk. Onun cartat- (carta-'nın ettirgen şekli) 1. güzelliğinden evinin içi aydınlandı, Açıklatmak, ortaya koydurtmak. 2. carla- Bildirmek, emir yayımlamak, ilân cartadar sös gr. Tamlanan, etmek. cartık Raf, eşya rafı, car lal- (carla-'nın edilgen şekli) cas İlkbahar. Yayımlanmış, ilân edilmiş olmak, cas- 1. Tedavi etmek. 2. Parmaklarını carlan- (carla-'mn dönüşlü şekli) gevşetmek. 3. Yanılmak, şaşırmak; Yayılmak, herkes tarafından bilinmek, Caspas aduçılar artıp ' kaldılar folk. carlaş- (carla-'nın işteş şekli) Birlikte haber Hiç bir zaman hedefi şaşırmayan oklar bu vermek, birbirini bilgilendirmek, kez hedefi şaşırdı, carlat- (carla-'mn ettirgen şekli) Bildirmek, casak Moğ. es. Haraç, vergi, haberdaretmek. caskı İlk bahar (ekini), caskıda bahar çarlık es. Burhancılık taraftan (XX. boyunca, baharda. yüzyılın başında oluşan ve Sovyet casta- Birine yastık vermek, altına şilte idaresinin tasvip etmediği bir hareketin sermek. taraftarı); çarlık ulus Burhancılar. castan- (casta-Tim dönüşlü şekli) carlıkçı es. XX. yüzyılın başında Altay'da Yaslanmak, başının altına yastık koymak, Burhancılığm öğretisini yapan ve bu dini bir şeyi yaslık gibi kullanmak; taş yayan (Sovyet idaresinin tasvip etmediği) castanıp uyuktadı taşa yaslanıp uyudu, kişi. castık Yastık. carma 1. Yarma, kırılan arpa. 3. Bulgur. 2. castır- (cas-'ı/ı ettirgen şekli) Doğru yoldan Kepek. çıkarmak, şaşırtmak; castıra yanında; carsıldat- Alaycı şekilde gülmek, yanlış bir şekilde; biraz önce, cart 1. Gerçek. 2. Açık, anlaşılır; cart ündü castıra Hata. gür sesli; aytkanım cart pa? caş 1. Genç; caş uul genç delikanlı; Caş söylediklerim anlaşıldı mı? cart kıçır- balnı emçeginen ayrıp, köp yüksek sesle okumak; kerektin cartı ıylatkan sler ediger folk. Çocuğu cok iş anlaşılmadı; cartı cok kerek emziğinden ayırıp onu çok ağlatan açık olmayan, belirsiz iş. 3. Taraf, yön; sizdiniz; Caş tujunda caraj bildiret bk. bildire. 4. cartı cok soluma gr. folk. Gençliğinde güzelliğiyle ünlüydü. 2. - Belirsizlik zamiri Yaş, dönem; beş caşka kirdi beş yaşma carta- Açıklamak, yorumlamak, bastı. 3. Yeşil, taze; daş öle cajarıp cartaaçı Açıklayıcı, anlaşılır; cartaaçı gr. çıktı otlar yeşillendi. 4. Yaş, nemli tamlayan, belirten; bk. cartaçı sös. ıslak; caş oda künbey turdı yaş cartaçı bk. cartaaçı. odunlaryandı. cartal- (carta -'nın edilgen şekli) caşkı Kibar; şefkatli, merhametli; caşkı • Açıklanmış, yorumlanmış olmak; bala şefkatli çocuk, kerektin aayı cartalıp cat işin özü caşöskürim Gençlik. anlaşılıyor, caştu Yaşında olan; Allan caştu abakayı cartalgış gr. Sıfat, eki caşuul taptı folk. Altmış yaşındaki cartamal Açıklama, şerh etme, karısı iki oğlan çocuk doğurdu, cartaş (carta- fiilinden isim-fiil) Açıklama, cat* 1. Yatmak. 2. Yerleşmek. 3. Bulunmak; ortaya koyma. üyde cadat o evde yatıyor (veya 56

bulunuyor); cada kalgan öldü, vefat çayım 1. Özgürlük, irade; özgür, serbest. 2. etti. 4. Yaşamak, barınmak; cakşı cat Eğimli; çayım cer eğimli yer. iyi yaşamak. 5. (Hareketin şu anda çayımda- Kurtarmak, özgürleştirmek, tamamlandığını yani şimdiki zamanı çayımdan- (çayımda-'mn dönüşlü şekli) gösteren yardımcı fiil) barıp cat gidiyor Kendini özgür hissetmek, özgürlükten (şu anda, şimdi); kıçırıp cat okuyor zevk almak. (şimdi); cadıp cat yaşıyor (şimdi); cayımdat- (cayımda-Vırn ettirgen şekli) aydıp cat konuşuyor (şimdi), Kurtarmak, özgürlüğünü vermek, çattır- (cat-'m ettirgen şekli) 1. cayka- Sallamak, sarsmak; baş cayka- Yerleştirmek, ikamet ettirmek. 2. Çocuğu onaylamıyorum anlamında baş sallamak, yatırmak. caykal- (cayka-'nı/ı edilgen şekli) Bir cattırgıs- (çattır-'in ettirgen şekli) taraftan diğer tarafa sallanmak, sarsılmak, Yerleştirtmek, birini üçüncü kişi caykalçak Sağlam olmayan, sallantılı; bk. aracılığıyla yerleştirmek, caykılçak. cay I Yaz. caykan bk. caykın. cay II İr. Yer, mahal. caykan- (cayka-Tim dönüşlü şekli) cay- 1. Sermek, asmak; (çamaşır için) Sallanmak; Çelmeş arı-beri cay kanıp yaymak. 2. (Söylentiyi) yaymak; (saçları) iydi folk. Çelmeş bir o tarafa bir bu dağıtmak. 3. (Kap kaçağı) yıkamak, tarafasallandı. durulamak; bk. çayba-, 4. (Nehir için) cay kanar Kalbur. akmak, inmek, taşmak. 5. İzin vermek, caykaş (cayka- fiilinden isim-fiil) cayaçı Moğ. Tanrı; yaratıcı (Tanrı'nın Sallanma, sarsılma. sıfatı); cayagannın cayaçızı Her şeyin caykaş- (cayka-'nın işteş şekli) Birlikte yaratıcısı; ene-cayaçı mit. göğün sallamak. dördüncü katında yaşayan ruhların caykat- (cayka- 'tun ettirgen şekli) koruyucu anası. Sallamak; Tuulardın baştarın caydak 1. Geniş; camannın colı caydak caykattı, köldördin suuzın çay battı atasözü kötü yol geniştir. 2. Eyersiz, folk. Dağ doruklannı salladı, göllerdeki eyerlenmemiş (at); caydak at la kel sularıdalgalandırdı. eyerlenmemiş atla gel; bk. cabıdak. caykılçak Sağlam olmayan, sallantılı; bk. caydakta- Eyeri çıkarmak; at caydakta- caykalçaiî. attan eyeri ve eyer altı kumaşını almak, caykın 1. Nehir koyu; caykın suukeldi caygı Yaz; yazlık; caygı iş yazın şapılan nehir aktı. 2. Kışın koylarda suyun iş; caygıla yazın. buzları akıtması. 3. Su; bk. suu, cayık 1. Su baskını. 2. mit. Büyük su caykan. baskını. cayku 1. Sallanma, sarsılma. 2. Çalkantı, cayık mit. İyi ruh, Ülgen'in varlığının bir dalga. bölümü; Ülgen'le insanlar arasındaki caykuuş Salıncak; bk. selbek. aracı. çayla (Acıma ifade eder); o, çayla, bilgem cayıkta- Su altında bırakmak, bolzom... ah, bir bilsem, keşke cayıl- I Yaratılmış olmak, bilebilsem... cayıl- 11 (cay-'m edilgen şekli) 1. çayla- Yazı geçirmek; Kara-Kool bajında Yayılmak, çeşitli taraflara atılmak. 2. cayladıbıs biz yazı Kara-Kol'un başında Eğilmek; 3. çiçeklenmek, çiçek açmak, geçirdik. cayılgak Çiçek. caylaş (çayla- fiilinden isim-fiil) Yazlık 57

otlakta bulunma. cazat- (caza-Tim ettirgen şekli) İnşa caylaş- (çayla-'nın işteş şekli) Yaz ettirmek. 2. Süsletmek, otlağında birlikte kalmak, cazık 1. Suç. 2. Yanlış; günah, caylat- (çayla-Tun ettirgen şekli) 1. Yazı cazıktu Suçlu. geçirtmek, yaz için bir yere göndermek. 2. cazıl- 1. (Saçlar için) dağılmak, çözülmek. (Hamuru) sermek, yaymak. 3. Çıkarmak, 2. İyileşmek, sağlığı düzelmek; bk. büt- caylu 1. Yaz otlağında bulunma. 2. Yazlık, 111. yaz otlağı. cazım 1. Iska, isabet ettirememe. 2. cayna- 1. Bunalmak. 2. Rica etmek; onı Yanlışlıkla; cazım uçural kötü olay; uzak caynadım ben onu çoktandır cazım cok muhakkak, soruyordum, cazıra- (Kaynayanyağ, yanan odunlar için) caynaçı Yalvaran. çatırdamak, caynaş (cayna- fiilinden isim-fiil) 1. cazuçı Hizmetkâr. Bunalma. 2. Sorma, rica etme, ce 1. ünl. (Hayret bildiren ünlem) eh yeter; caynaş- (cayna-'mn işteş şekli) Birlikte ce, ce toktozon! yeter kes! ce, sen sormak. kaçan kelerin? eh ne zaman caynat- (cayna-'nın ettirgen şekli) 1. geliyorsun? 2. bağ. Fakat, ise; kün Yalvartmak. 2. Amaca, hedefe ulaşmak, tiyip te turgan bolzo, ce sook cayradıl- (cay rat-'m edilgen şekli) güneş ışıldamasına rağmen hava soğuk. 3. Yakılmış olmak, e. (Kuvvetlendirme edatı) tamam, okev; cayrat- Yıkmak, ce bar tamam git; ce büdürip bererim caytak bk. caydak. iyi tamamlıyorum, caytış Meyilli, yatay; geniş, serbest; cabıs ce- bk. ci-. kırlandu caytış cer emtir alçak cebe Demir uçlu ok; oçoktın cebezi basamaklı meyilli bir yer burası, tencereyi tutmak için sacayaktaki cayuçı bk. cayaçı. kancalar. cayzarî Moğ. es. Zaysan (eski dönemlerde cebreen Eski, kadim; cebreen öydö eski bir memur unvanı). zamanlarda. cayzan-koo Uzun, perdahlı; mec. yılan, cedek 1. Dizgin, gem; cedekke cürer at caza- I. Yapmak. 2. Süslemek. 3. sadece dizginle giden at; bk. tiskin. 2. Düşünmek, tasarlamak. 4. Toparlamak, Körü elinden tutup gezdiren çocuk. 3. cazal 1. Süsleme, dekorasyon. 2. İnşaat. 3. Sebep, neden. Donanım. cedektü 1. Dizginli. 2. (Kör için) yardımcısı cazal- (caza-'nın edilgen şekli) 1. Yapılmış olan; Sokorlorı cedektü kelzin, olmak. 2. Süslenmiş olmak, süslenmek, aksaktan tayaktu kelzin folk. Körler cazaldu Süslü. kılavuzlarıyla, sakatlar değnekleriyle cazan- (caza-'nın dönüşlü şekli) İyi gider. giyinmek, süslenmek, ceder Yeterince, yeterli, cazançık İyi giyinmeyi seven, cedikpes Yetersizlik, kusur, cazandır- (cazan-'m ettirgen şekli) cedim 1. Yeterlilik. 2. Memnuniyet, Süsletmek. cedimde- Memnun olmak, cazanış (cazan- fiilinden isim-fiil) İyi cedin- (cet-'rzı dönüşlü şekli) 1. istenene giyinme. ulaşmak, yeterli olmak. 2. (Yeni cazanış- • (cazan-'m işteş şekli) İyi yürümeye başlayan çocuk için) giyinmek. yürümesine yardım etmek. 3. Yönetmek. 58 cedin- Birşeyin yardımıyla gelmek, cekteş (çekte- fiilinden isim-fiit) Iskartaya cedindir- (cedin-'m ettirgen şekli) Çocuğu çıkarma. elinden tutup veya atı dizgininden tutup cekteş- (çekte-'nin işteş şekli) 1. Birbirinin gitmeye zorlamak. yetersizliklerini bulmak. 2. Birlikte cediniş- (cedin-'m işteş şekli) Elinden veya kullanılmaz hâle getirmek, dizgininden tutup birlikte gitmek, cektet- (çekte- 'nin ettirgen şekli) Iskartaya cediş (cet- fiilinden isim-fiit) 1. Başan. 2. çıkarttırmak. Yeterlilik. cel- Dörtnala koşmak; tırısta koşmak, cediş- (cet-'in işteş şekli) Birlikte ulaşmak, cel-salkın 1. Rüzgâr. 2. mit. İyi insanların ceek I Nefret, öfke, kin; ceek kör- nefretle ruhlarının yöneldiği varlık, bakmak; ceek körün- nefretle, celbegen mit. Masallarda geçen çok başlı iğrenerek, istemeden yapmak, canavar. ceek II l. Şeytan, cin; ceek an yabanî celbek Yumuşak tüylü; Karatı-Kaan hayvan; ayı. 2. es. Kurbanın doğu tarafına boyı ceze celin kara çıraylu, celbek asılan, kırmızı ve beyaz kurdelelerle kara çaçtu emtir folk. Karatı-Kaan kara (çalama) ruhları tasvir eden ip; bk. yağlı yüzlü ve yumuşak kara saçlıydı, baştan. celben Sarkık kulaklı; celben kulaktu ceeken 1 Kamış; ceeken aralga cetti kuru iyt sarkık kulaklı köpek, kamışları toplamaya gitti, celbende- 1. Dikleşmek, kabarmak. 2. ceeken II zool. Kutup porsuğu, Sersem hareketler yapmak; sersemlemek, ceele Süre, mühlet; ceele al- mühlet celbendet- (celbende- 'nin ettirgen şekli) almak. Kabartmak. ceen 1. Yeğen. 2. Kızkardeş çocukları; ceen celber Karışık saçlı, derbeder; celber baş bala yeğen, kanşık saçlı baş; celber tüktü ayu ceeren 1 zool. Antilop, karışık tüylü ayı. ceeren II (Hayvan rengi) al donlu. celbi- Esmek; el sallamak, ceeze bk. ceze. celbindü Sallantılı, cegiçek (İnsanda) ben; bk. çoflçoy, ençek. celbir- Dalgalanmak, cegiş (cek- fiilinden isim-fiit) Gözünü celbis Ahlâksız, soysuz, korkutma. celbit- (celbi- 'nin ettirgen şekli) I. El cegiş- (cek-'m dönüşlü şekli) Birlikte sallatmak. 2. Sallamak, dalgalandırmak, korkutmak. celbü Dalgalanma; mec. Ruh; Çerdin, cek 1. İştahlı, obur. 2. (Erlik'în sıfatı); cek suunın celbüzi edim folk. Ben kara tös aç gözlü kötü ruh. 3. (Kötü toprağın ve suyun ruhuyum, ruhların genel adı). 4. cek an av. Ayı. celbüş Kalbur. cek- Korkutmak, celde- (Buzağılamadan önce inek için) cekebir Aralık ayı. memeye süt inmesi. cekir Sadece dizginle giden (at), cele I 1. Bağ; Alıptar attarın celege cektar- (cek-'m ettirgen şekli) Korkutmak, buuladı, cergeley bazın ayılga çekte- 1. Zarar vermek. 2. Nefret etmek. 3. kirdi folk. Bahadırlar atlan bağladılar, Iskartaya çıkarmak; adımdı cektedi birbiri ardına köye girdiler. 2. Örümcek atımı ıskartaya çıkardılar. 4. Çürütmek, ağı; cele tıt örümcek ağı ağacı, yalanlamak; onın aytkanıp cektep cele II Kır. saldım onun söylediklerini yalanladım, celeçi zool. iskete (?), baştankara (?). cekteçi 1. Zarar veren. 2. Nefret eden. celek zool. Vaşak. 59 celi Meme, cendü Yenli. celim Moğ. Tutkal, çene 1. Yenge. 2. (Yaşça büyük kadınlara celimde- Tutkallamak, saygılı hitap şekli); bk. abune. celimdel- (celimde-'nin edilgen şekli) ceneste- Yosunla kaplanmak, Tutkallanmış olmak, tutkallamak, cenijii Mücadele. celimdeş (celimde- fiilinden isim-fiil) cenil 1. Hafif, rahat. 2. Avantaj, avantajlı. Tutkallama. 3. Ucuz; ceîiil sanaa basit düşünce, celimdet- (celimde- 'nin ettirgen şekli) cenil- Azalmak, hafiflemek; ceniigen Tutkallatmak. doğurdu/ahatladı. celimdü Tutkallanmış, yapışkan, yapışık, cenilde- Hafifletmek; avantaj vermek, çeliş (cel- fiilinden isim-fiil) (At için) cenildet- (cenilde- 'nin ettirgen şekli) 1. dörtnala, tırıs, birlikte gelme, Kolaylaştırmak. 2. Ucuzlatmak, çeliş- (cel-'in işteş şekli) Birlikte dörtnala cenilt- Hafifletmek, koşmak. ceniltiş Hafifleme, hafifletme, celit- (cel-'i/ı ettirgen şekli) Dörtnala ceniş- Bir konuda yarışmak, tartışmak, koşturtmak. centes Yosun; bk. torbos. celte- Sallanmak. cenü Başan, zafer, celtek Karışık; celtek kara çaçtular cenüçi Zafer kazanmış, galip, siyah karışık saçlı. cepse- 1. Donatmak. 2. Silâhlandırmak. 3. cem I. Av, ganimet. 2. Yem, yemleme, Süslemek. ceme Moğ. Tehdit. cepsel l. Envanter; üretim araçları. 2. cemele- Moğ. T. Tehdit etmek, azarlamak, Donanım; silâh; Katan çiimin cemelet- Moğ. T. (cemele- 'nin ettirgen çümdendi, cuu cepselin kiyindi şekli) I. Azarlatmak. 2. Sitem etmek, folk. İyi giysilerini giyindi ve savaş cemiçi es. Köy yönetiminde küçük memur, silâhlarını kuşandı. cemir- Kırmak, yıkmak, dökmek, cepsen- 1. Toplanmak. 2. Silâhlanmak; cemiril- (cemir-'m edilgen şekli) bistin boe isterdin cepsengeni Kırılmak, yıkılmak. sürekey tın savaşçılarımız çok iyi cemiriş (cemir- fiilinden isimfiit) Kırma, silâhlandılar. yıkma. cer 1. Toprak, yer, zemin, yeryüzü. 2. Yer, cemiriş- (cemir-7n işteş şekli) Birlikle bölge; cer sayın her yer. 3. Ülke, yurt; kırmak, yıkmak. mit. alış cer cehennem; başka cer cemit 1. Bereket, verim, bolluk; Cemittü (kelime anlamı diğer yer) ölümden sonra çerlerin uluska üledi folk. Verimli insanların gittiği öteki dünya. 4. Boş topraklarını halka dağıttı. 2. Buğday, yere; cer çıçkan yer altındaki fare; siyah buğdaygiller. köstebek; çerdin eezi toprağın sahibi; cefi Yen; tonnın ceni kürkün yeni, ayı; çerdin türtküni yer kazan; siyah cen- Yenmek; Kara cilan ak çılandı köstebek. 5. çerin körgüzer ceftap iydi faik. Kata ydaa ak yıtacu tafoultas gr. Yct ızrfv, cer toyuvrâ, yendi. kuuçın ermeği gr. ağız, cende- bk. cen-. cer-su mit. Şaman inançlarında yerin cendir- (cen-'m ettirgen şekli) Yenmesine üstünde yaşayan yer ve su ruhları; bk. izin vermek. kuday, körmös. cendirbes Yenilmez; Ceüdirhes Kızıl ceren Gazal, ceylan; bk. ceeren I. Çerü Yenilmez Kızıl Ordu. cergele- Sıra oluşturmak. 60 cergelet- (cergele-'m>z ettirgen şekli) 1. cakşımdı cetirip cadım size teşekkür Sıra oluşturmak. 2. Sıralı yerleşmek; ederim; til cetir- dil dökmek; Arbaçını Cergelede oturdı, ezendejti oyto alıgar dep, ada-enezi ne til tabıştandı folk. Yanyana oturup, cetiriger folk. Arbaçı'yı geri alın diye sağlıklarına kadeh kaldırıp sohbet ettiler, annesine babasına söyle, cergeley (cergele- fiilinden zarf-fiil) Sıralı, cedre (cedr- fiilinden zarf-fiil) I. Sıralı, saf saf; cergeley oturdı sıralı oturdular, düzenli, yeterli; ol cehre kiji o düzenli cerleeçi: cerleeçi kubultkış gr. kişi; cedre kılıktu kiji dolandırıcı; Bulunma hâli, lokatif hâli cedre bışpagan et pişmemiş et; cerleş- Yerleşmek, cedre bışpagan çilek ham meyva; cerlik Yaban. cedre edilbegen iş yapılmamış iş; cerlü 1. Topraklı, toprak sahibi. 2. Yerli, ene tilin cetire bilbes o ana dilini iyi cersü Yerdeki. bilmiyor. 2. e. ay ılga cetire eve kadar; ces Bakır; ces akça bakır para; ces on çaska cetire saat ona kadar; ogo çöygön bakır çaydanlık. cetire ona kadar; kajaa cedre barıp ceskin- I İğrenmek, tiksinmek. nefret cadın? nereye kadar gideceksin? etmek; bk. teskin-. cetiriş (cetir- fiilinden isim-fiil) Getirme, ceskin- II Hızla dönmek. teslim etme. ceskinçck 1. îğrenç. 2. Yılan. cedriş- (cetir- 'in işteş şekli) Birlikte ceskinçilü Nefret dolu, karşıt; alçak. getirmek. iğrenç. cetirii Haber verme, sinyal, ceskindir- (ceskin- Pin ettirgen şekii) cedş- Yetişmek; ilerleyen bir şeye ulaşmak, Tiksinti uyandırmak. cetker 1. Belâ, felâket. 2. Tehlike. 3. Ölüm. ceste Enişte; caan ceste halanın kocası; 4. mit. Şeytan, cin. 5. Ayartma; ceste kayın kocanın ablasının eşi. cetkerhi bisd kiydirbe bizi ayartma; cestek Yemiş; agaş cestek ağaç çileği; cetker şulmus korkunç, kötü ruh. cer cestek yer çileği; bk. çilek, cetkerlü Tehlikeli. ceşke ağız (Bir tür ördek), cetkil 1. Yeterli; cetkil şıltak yeterli cet- I. Bir şeyi elde etmek. 2. Olgunlaşmak, neden; onçozı cetkil her şey yeterli. 2. büyümek. 3. Zamanında gelmek, Karlılık, verimlilik, yetişmek, varmak. 4. Yeterli olmak, cetü Yedişer. çeten Yetmiş; Çeten cıdazı tenerige ceze Ağaç yosunu; bk. ceeze. cedip turdı folk. Yetmiş oku göğe Cezim-Biy mit. Yer yüzündake ruhlarının ulaştı. koruyucusu; cer-su, yer yüzünde, göğün ceteninçi Yetmişinci, altında, yerin orta katında yaşayan ruhların ceti Yedi; ceti ças yedi saat; Ceti coldın tanrısı. beltirin köstöp, mantap iydi folk. cıbar Moğ. bk. şıbır. Yedi yolun kavşağım gördü ve oraya çıda Moğ. Mızrak; Çıda cürekke sayıjat, koşturdu; Ceti-Kaan Büyük Ayı (takım üldii bile moyınına cıjıjat folk. yıldızı). Mızraklarını kalbine sapladılar, cetinçi Yedinci. kılıçlarıyla boynunu kestiler, cetir- (cet-'in ettirgen şekli) 1. Ulaştırmak, cıdıngak (Bir çiçek adı), götürmek. 2. Elde ettirmek. 3. cıdu Kötü kokan; cıdu as kötü kokan Yetiştirmek; cakşı cetir- 1) Merhamet hayvan. göstermek. 2) Teşekkür etmek; cıgıl- (cık-'m edilgen şekli) Düşmek, 61

devrilmek, yıkılmak; cıgılıp kalgan cılbas Hantal, ağırkanlı; bu kandıy öldü. cılbas kiji o ne kadar hantal bir insan; cıgın I. Kesilmiş ağaç, kütük. 2. Yolu cılbas iş zor iş, ağır iş; cılbas çana tıkamış (buz). zor kayan kayaklar. çığında- (Buz için) yığılmak, çoğalmak, cılbında- Çevirmek, döndürmek, yolundan cıgıt- (cık-'m ettirgen şekli) Attırtmak. çevirmek. cıjıl- (cış- 'm edilgen şekli) 1. Silinmek, cılbınduuş Oynak, yerinde durmaz; sürülmek. 2. (Kılıçla) kesilmiş olmak, cılbmduujı iyt bodoldu Yerinde cıjış (cış- fiilinden isim-fiil) 1. Silme, duramayan köpek gibi, sürme. 2. Kesme, doğrama, cılbırat- Kaymak; çanalu cılbıradıp cıjış- (cış-’m işteş şekli) 1. Birbirini bazıp turdı o kayakla kayıp geldi, silmek. 2. (Kılıçla) birbirini kesmek, cılbırkay Kaygan; cılbırkay cer kaygan cık- Hücum etmek, güreşte birini devirmek; yer. yenmek. çildik 1. Yıldönümü. 2. Yıl boyunca yeterli cıkpık Göz kapağı. olan; bir çildik arba bir yıllık arpa, bir çıktır- (cıkAn ettirgen şekli) Saldırtmak. yıla yetecek kadar arpa. cıktırt- Güreşte kazanmak, çıldır- (cıİ- fiilinin ettirgen şekli) Hareket cıl I. Yıl; cıl sayın her yıl; canı cıl yeni ettirmek; itmek. yıl; cıl bajında bir yıl sonra; cıl çıldırış- (çıldır-'m dönüşlü şekli) Birlikte bajında keler bir yıl sonra gelecek. 2. hareket ettirmek. Hayvan takvimine göre yıl (bu çıldırma Kilit, sürgü; ejiktin aldırm azı takvimdeki yıl adı aşağıdaki sıraya kapı sürgüsü. göredir:) 1) çıçkan cıl fare, sıçan yılı. 2) cıldıs 1. Yıldız; tan cıldıs sabah yıldızı; uy cıl İnek yılı. 3) bar cıİ Kaplan, pars talay cıldıs deniz yıldızı. 2. es. yılı. 4) koyon cıl Tavşan yılı. 5) ulu Şamanın tören giysisinin arka bölümünde cıl Ejderha yılı. 6) cilan cıl Yılan yılı. yıldızları tasvir eden küçük levhalar, 7) at cıl At yılı. 8) koy cıl Koyun yılı. cılga- Kaymak, kayak yapmak, 9) meçni cıl Maymun yılı. 10) takaa cılgayak es. 1. Et bayramı. 2. Kızak; cıl Tavuk yılı. 11) iyt cıl Köpek yılı. cılgayaktu sarı oyık Erlik'in 12) kaky cıl Domuz yılı; cıl suraş kızlarının yaşadığı yer. birbirine hayvan takvimine göre doğum cılgır Hızlı, hızlandırma, yılını sormak. cılgıs bk. cıltıs Yıldız, cıl- Hareket etmek, kayakla kaymak; suu cılı- I Kaybolmak, ortadan kalkmak, cılıp agat su yavaş yavaş akıyor, cılı- II Isıtmak, ısınmak, cılaaçı Sürünen; yılan, cılım I Başarı; kerektin cılımı nede? cılamaş Deniz kabuğu (kadın süsü), işin başarısı ne? cilan Yılan; ok cilan bir tür yılan cilan cılım II Cilâlı, düz; cılım kaya cilâlı cıl yılan yılı (altıncı yılın adı), kaya; cılım taş granit, cılariaş Çıplak, giysisiz; cılanaş aş cılın- (cılı- \\'nin dönüşlü şekli) Isınmak, temizlenmiş buğday, cılıştır- Hareket ettirmek; aydı kündi cılanaşta- Soymak. cılıştırgan ayı ve güneşi hareket ettiren cılanaştan- (cılanaşta-Tim dönüşlü şekli) (Ülgen'in sıfatı). Soyunmak. cılıt- (cılı- H'mn ettirgen şekli) Isıtmak, cılanaştat- (cılanaşta-'nın ettirgen şekli) cılkı 1. At; yılkı. 2. Kısrak; Cılkı saap Soydurtmak. kı mis etken, iynek saap çegen 62

etken folk. Kısrağı sağıp kımız yaptı, cış Sık orman; bk. tayga. ineği sağıp çegen yaptı. 3. Sürü, yılkı cış- 1. Sürtmek, keselemek, silmek. 2. sürüsü. 4. Hayvan bk. mal. (Kılıçla) kesmek, cılkıçı At çobanı, yılkıcı, cıt Koku. cılmay Düz, yalın, çıta- 1. Koklamak. 2. (Hayvanlar için) cıltır Parlayan, kokuya göre iz sürmek, cıltıruuş Parlayan, mec. yılan, cilan- Kokmak, koku yaymak, cıltıs bk. cılgıs. cıtkır Kokulu, hafif kokulu, cılu Sıcak; cılu tumçuk sıcak burun, mec. cıttu bk. cıtu. at. cıtu Bir tür kokusu olan; cıtu saras zool. cımırıt Kuş kirazı; bk. codro; cımırt; kokarca; bk. cıttu. cumurt. cıyranat Fundalar. cımırt bk. cımırıt. ci- Yemek, (yemek) pişirmek; kursak ci cumurt bk. cımırıt. ten öy cetken yeme zamanı geldi; ciir- cımırtka Yumurta. iç yiyecek; tayak ci- sopayla dayak cımja- Yumuşatmak; tere cımja- deriyi yemek; körmös cigen öldü (kötü ruh yumuşatmak. yedi); bk. ajan-. cımjak Yumuşak, hoş, tatlı, okşayıcı; cibi- Moğ. 1. Islanmak. 2. mec. cımjak sös yumuşak söz; cımjak Yumuşamak; cüregim cibidi hoşuma iynelü agaş çam ağacı, gitti; cibirt ses taklidi; cibirt et- cımjaş (cımja* fiilinden isim-Jiil) uğuldamak. Y umuşatma. cibit- Moğ. T. (cibi-'/ım ettirgen şekli) 1. cınıl- Yuvarlanmak, Islatmak. 2. Yumuşatmak, cınıla- Kaymak, kayak yapmak, cibittir- Moğ. T. (cibi-'/ım ettirgen şekli) cınılda- (Köpek için) havlama sırasında Islatmak. başını kaldırmak; ezer-sezer eki taygıl cidir- (ci-'m'/ı ettirgen şekli) Beslemek, cınıldap ürüp turdı iki köpek başlarını yedirmek, kaldırıphavladılar. ciilek Yemiş, cınkılda- Çınlamak; yankılanmak, dilekte- Yemiş toplamak, cıpılda- I. Çok konuşmak. 2. Dalkavukça ciit 1. Genç, yiğit, delikanlı. 2. Gençlik, konuşmak. cik 1. Dikiş izi. 2. Çatlak, yarık; cik cal cıra Hendek; caan cıra büyük hendek, es. üç örgülü yele, cıraa Çalı; cıraanın ortozında çalı cikbek Kurdele. arasında. cikbi l. İlgi, ihtiras. 2. iddia, talep, cırakı Arak kaynatmak için kullanılan ciktel- 1. Dikiş izleriyle çıkarmak. 2. dökme güğüm. Tabakalara ayrılmak. cırga- Mog. Neş'elenmek, kutlamak, keyif cilbilii 1. İlgili, hevesli, ihtiraslı. 2. iddiası etmek. olan. cırgal Moğ. Neş'e, sevinç, kutlama, cilbiret- Alıştırmak. cırgaldu Neş'eli, canlı, cilbirke- 1. İlgilenmek, hayran olmak. 2. cırma Giysideki kıvrım, pli. Bir şeyi talep etmek, cırt- Yırtmak, koparmak, parçalamak, cilbirkek 1. ilgili. 2. Talebi olan, cırtık Yırtık, yırtılmış, çilek Yemiş; uy çilek çilek; cer çilek cırtıl- (cırt-'/ ai edilgen şekli) Yırtılmış yer çileği; agaş çilek ağaç çileği; koy olmak. çilek çilek; üzüt çilek ak diken; bk. 63

kat II, çişken. cogol- Kaybolmak, yok olmak, tasfiye çilekte- Yemiş toplamak, yemiş toplamaya olmak. gitmek. cogolış (cogol- fiilinden isim-fiil) cilik (Kemikteki) ilik; bk. culuk. Kaybolma, yitme. cimekçi Pisboğaz, obur; mec. fare; cogolt- (cogol-’un ettirgen şekli) 1. cimekçi bay yağlı zengin, Kaybetmek, yitirmek. 2. Yok etmek; cimekey I. Pisboğaz, obur. 2. İftiracı, öştüniri ruçnoy pulemedin cogolttı cimire- Sallamak, o makineli tüfekle düşmanını yok etti; cimiret- Çevirtmek. közi cogolt- kör etmek, cin 1. Mide ve bağırsağın içeriği. 2. Gübre; cojon (At için) uysal; Cojon boro attı necaset, ters; sümük; bk. bok. ekeldi folk. Uysal kır atı getirdi, cinci 1. Kolye. 2. Boncuk. 3. İnci, cok 1. Yok, bulunmamak; üyde cok evi cip Yiin; bk. cöp. yok, evsiz; mende cok bende yok; çölö cirkire- Birine bağırmak, çıkışmak, kızmak, cok zaman yok; ırızı cok mutsuz, cirkirek Bağırgan; cirkirek cilan şanssız; küünim cok istemiyorum, çıngıraklı yılan. durumum yok; cok de reddet; ugı cok cirkiret- (cirkire- 'nin ettirgen şekli) k(ji bolbos, ülgüzi cok ödük Bağırtmak, bolbos atasözü soysuz adam, kalıpsız cirme Yirmi. çizme olmaz; cakazı cok ton bolbos, çişken Yemiş; bk. çilek, kat II. başçızı cok oroon bolbos atasözü citke Ense; öştü biske tabarza, citke- yakasız kürk olmaz, öndersizülke olmaz. moyının üzeribis düşman bize 2. (Olumsuz yüklemin yerine saldırırsa onu boğarız. kullanılmaktadır) ol keldi ne? cok ne? cizirt (Toynağın yere vuruşunun çıkardığı o geldi mi gelmedi mi? 3. (Olumsuzluk sesten yansıma kelime); cizirt et- (at ifadesi) Yok! Hayır! Undup saldın ba? için) toynaklarıyla ezmek, - cok, undubadım Unuttun mu? hayır cobo- Moğ. 1. Hastalanmak. 2. Bitkin hâle unutmadım. 4. Hayır; cokko cargı cok gelmek. yargıya karşı gelinmez, cobojıt- (coboş- ’un ettirgen şekli) coksın- Bir şeyin kaybolduğunu hissetmek; Uzlaştırmak. üzülmek; nege coksınıp turun? neye cobol Moğ. I. Hastalık; bk. ooru. 2. üzülüyorsun? kemge coksınıp turun? Gayret, enerji harcama; cobolına kimi özlüyorsun? turbas kerek gayret gerektirmeyen iş. coksıra- Fakirleşmek, ihtiyaç içinde olmak, cobolto- 1. Hastalanmak. 2. Emek fakirdüşmek. harcamak, çalışmak. coksırat- (coksıra-Vım ettirgen şekli) coboş Uysal, sessiz, sakin; coboş bala Fakirleşmek, fakir düşmek, uysal çocuk, cokto Taraf, yön. coboş- Uysal olmak. cokto- Yok etmek; coktop saldı yok etti, cobot- (cobo-'nu/ı ettirgen şekli) çoktu Fakir; fakirlik, ihtiyaç; Menin Yıpratmak, bunaltmak, canıs uulıma çoktu albatı codıra Kuş kirazı, baldarınan kanayıp aş tabii bas? codo Bacak; diz. folk. Acaba fakir halk çocukları arasında codro Kuş kirazı; codro agaş kuş kirazı benim biricik oğluma bir arkadaş çalısı; codro odın kuş kirazı kütükleri; bulunmaz mı? bk. cımırıt. col 1. Yol; ırıstu col bolzın şans yolu; 64

kurudın colı astr. Samanyolu. 2. Satır, agaş bot. Melez ağacı. 4. coon küçüün çizgi; bir coldı kıçınp ber bir satır zool. Kokarca. oku. 3. Tarz, kural, düzen, cooncitik But (kelime anlamı kalın ilik); coldo- 1. Patikalar yapmak (bahçe içinde). bk. tönmök. 2. Yola yöneltmek. 3. Çizgi çekmek, coondo- Hacmi artmak, coldol- Yönelmek, coondot- (coondo-’nun ettirgen şekli) coldoş Yoldaş, arkadaş, Hacmini artırtmak, coldu Yolu bulunan yer. coonmoyın zool. Kokarca, colık- Karşılaşmak; bk. çoluk-, coonoş Rende. colo- Yaklaşmak, corgo I. Rahvan at. 2. Rahvan; Caş colos zool. Kakım, as. ölündi caya baspay, caraş corgo coloy (colo- fiilinden zarf-fiil) Yolda; cürüp iydi folk. Yeşil otu ezmeden barzım. coloy kirerim gelirsem yolda güzel rahvan yürüdü. uğrarım. corgolo- 1. Rahvan gitmek. 2. Sürünmek, colugış- (çoluk-'un işteş şekli) corgolot- (corgolo- 'nun ettirgen şekli) Karşılaşmak. Rahvan gitmek, rahvan yürütmek, çoluk- 1. Karşılaşmak, görmek, birbirine corgooçı (Farenin bir türü), yakınlaşmak; ol keçe mege coluktı corık 1. Yol, yolculuk; cönk ırıstu dün o benimle karşılaştı; ergen baza yolculuk iyi oldu. 2. (At için) tırıs; bu colukkadıy bolzm dep, kanayıp attın congı cakşı bu atın (insi iyidir, ermektejip alalık yarın tekrar bu at iyi tıns koşar, görüşmek üzere anlaştık gibi; bk. tüştö- conkçı Yolcu, 2. Kendine yaklaştırmak. 3. Gelişini corıkta- Yolculuk yapmak, kutlamak; bk. colık-, corıktu Tınslı. con Moğ. 1. Halk; Con curtaga cormolop bk. ırmalap. çerlerine Kozm-Erkeş cuuk tay corokon Porsuk, berdi folk. Bahadır Kozın-Erkeş halkın corto- Koşmak, hızlı yürümek, yaşadığı yere yaklaştı. 2. Topluluk, cortot- (corto-'nun ettirgen şekli) Hafif toplum; bk. albatı, el. tıns koşturtmak; kalşagay cort Daha con- Yontmak. hızlı git. concoloy bot. Zambakgiller ailesine giren cotkon Fırtına, tipi. bir bitki. coy 1. Varlık; mal varlığı. 2. Kızgın, sinirli. condır- (con-'un ettirgen şekli) 3. Bilinmeyen, Yontturmak. coygon bot. Lâdin. cofido- Suçu birine atmak. coyu Yaya; coyu bas yaya hareket etmek; condon- Kapris yapmak; bk. çörçöktö-. coyu kiji piyade; coktu-coyu fakir, condonçok Kaprisli. atsız. conooçı Bıçak, rendelemek için kullanılan cozok 1. Örnek. 2. Kural, gelenek. 3. İnanç, alet. cozokto- Bir şeyi geleneğe göre yapmak, coo ünl. (Acı ifade eder); coo bajımay ah, taklit etmek. başım! cozoktu 1. Örnek. 2. Sağlam, seviyeli, coon I. Şişman, kaba; coon sööktü cödül Öksürük; bk. cötkür. şişman, sağlıklı; coon ün kaba ses. 2. cödülde- Öksürmek; bk. cötkür-. İri, büyük, kalın; hacimli; coon at cöküür Ağaç havan, döveç; bk. çöküür. büyük at coon kin kalın demir. 3. coon cölgö es. Dua sırasında şamanın tefine 65

astığı küçük yay. cu- Toplamak, biriktirmek; Bökö ayttı: cölö- Bir şeye yaslanmak, "el uluzındı cu, balam" folk. Böke cölök Değnek, koltuk değneği, dedi ki: “Oğlum bütün halkı topla.” bk. eölön- {cölö-'nün dönüşlü şekli) Bir şeye CUU-. dayanmak, bir şeyi kendisi için destek cüda- 1. Kötüleşmek, zayıflamak; olarak kullanmak; stenege cölönip fakirleşmek. 2. (Hava için) kötüleşmek, otuur- duvara yaslanıp oturmak, cudat- I (cut- U'nin ettirgen şekli) cömö- Gömmek, Yedirmek, semirtmek. cön I Oktaki tüy, okun dayanağı, cudat- II (cüda-Tim ettirgen şekli) ihtiyaç cön II Çimen, çimenlik, içinde bırakmak. cööjö Moğ. Mülkiyet, mal; bk. alkı. cudruk 1. Yumruk. 2. Tokmak, cööjölü Moğ. T. Mülk sahibi, varlıklı, cudum Yudum; bir cudum bir yudum; bir cöp I Antlaşma; cöp dedi söz verdi; cöpkö cudum suu bir yudum su. kirbes uzlaşmaz, cuduruk 1. Yumruk. 2. Ağa. 3. Ancak cöp II bk. cip. kendi çıkarlarını düşünen adam, cöpsin- Uyuşmak, razı olmak, cuguş (cuk- fiilinden isim-fiil) Mikrop; kabullenmek, cuguş ooru mikroplu hastalık, cöptö- Akıl vermek, cuk- Yapışmak. cöptöjü Rıza, anlaşma, cuka ince (kumaş için), cuka bös ince bez. cöptön- (cöpto-'nün dönüşlü şekli) 1. cukaçak İncecik, Uzlaşmış olmak. 2. Anlaşmak, cuktır- Koymak. kararlaştırmak; Bis tuştalaga cul- (Yün, ot, saç vb. için) koparmak, cöptöndibis Biz görüşmeye karar yolmak. verdik. çula Moğ. mit. Hayattayken insanı cöptöş (cöptö- fiilinden isim-fiil) terkedebilen ruh; oh, culam cok ah Uzlaşma, anlaşma, barış, ruhum yok (ağır hastalık sırasında cöptöş- (cöptö- 'ün işteş şekli) Anlaşmak, söylenen söz); cutazm aldırıp iygen barışmak, görüşmek. ruhunu gönderdi, ruhunu kaybetti, cörgölö- 1. (Fare, kuş vs. için) hızla cular Yular; bk. culur, nokto. koşmak, küçük adımlarla gitmek. 2. çulda- Yontmak. (Haşerat için) sürünmek. 3. Sallanmak, culdaş (çulda- fiilinden isim-fiil) Yontma, hareket etmek. culdaş- (culda-'mn işteş şekli) Yontulmak;- cörgöm Mide ve bağırsaklardan yapılmış birlikte yontmak. yemek; sucuk, yağ ve koyun eti culdat- (ç u ld a - ettirgen şekli) parçalanyladoldurulmuş bağırsak, Yontturmak. cörgömöş I bot. Şerbetçi otu; içilen bir culuk 1. (Kemikteki) ilik; bk. cilik. 2. bitki. Ağaç suyu (meselâ kayın ağacının), cörgömöş II zool. Örümcek, culur bk. cular. cörölgö İşleme, nakış, culuş (cul- fiilinden isim-fiil) Koparma, cörölgö- İşlemek, nakış işlemek, cum- 1. (Göz için) kapamak, kısmak. 2. cötkür Öksürük. (Yumruk vs. için) sıkmak, cötkür- Öksürmek; kan la cötkürdi kanlı cumga Dişi keçi. Öksürdü, cumuk 1. Kapalı (göz). 2. Sıkılı (yumruk), cöy Dağınık. cumuş (cum- fiilinden isim-fiil) 1. cu Yağ; bk. üs I, sardu, cuu II. Kapama, kısma, yumma (göz için). 2. 66

Sıkma (yumruk için), savaşçı ruh. cun Kanat tüyü. cuuk 1. Yakın; yakınlık; cuuk törögön cun- Yıkamak, yıkanıp temizlenmek, bk. yakın akraba; olordın cuugı bildirip cuun-. cat onların yakınlığı malumdur. 2. cunan İki yaşındaki buzağı. cuukta yakınlar, akrabalar. 3. cuukta cundır- (cun-'un ettirgen şekli) Yıkatmak. ötkön öy gr. Görülen geçmiş zaman, cunma bk. cumga. cuuka Yar, hendek, cunul- (cun-'w« edilgen şekli) Yıkanmış, cuukta- Yakınlaşmak, silinmiş olmak. cuuktaş (cuukta- fiilinden isim-fiil) cunup- (cun-'u/ı dönüşlü şekli) Yıkanmak, Yakınlaşma. cunuş (cun- fiilinden isim-fiil) Yıkama, cuuktaş- (cuukta-'nın işteş şekli) Birlikte cunuş- (cun-'tm işteş şekli) Birlikte yakınlaşmak. yıkanmak. cuuktat- (cuukta-'m/ı ettirgen şekli> cura* Moğ. 1. Süte su karıştırmak; kulur Yakınlaştırmak, yakma gelmesine izin cura- hamur yoğurmak. 2. Resim vermek. yapmak. cuul- (cu-'nun edilgen şekli) Toplanmak, curçı Kayın (karının erkek kardeşi), baldız bir birimde birleşmek, yığılmak, (karının kız kardeşi). cuula- Kendine yaklaştırmak, curt Ülke, yurt, memleket, yerleşilen yer, cuula- Savaşmak, savaşa girişmek, curt albatı halk, nüfus; beri curt cuulaş- (cuula-'m/ı işteş şekli) Birlikte tudarga keldim ben buraya yerleşmeye savaşmak. geldim. cuulat- (cuula -ntn ettirgen şekli) curtçı bk. curçı. Savaştırmak. curuçı bk. curukçı. cuulat- (cuula-'/ım ettirgen şekli) curuk Harita; tablo. Yaklaşmasına izin vermek, curukçı Ressam, sanatçı, bk. curuçı. cuulu Yağlı; cuulu tokpok zool. porsuk, curun Yırtık pırtık, paçavra. cuun Toplantı, meclis, cusak bk. cuzak. cuun- bk. cun-. cut I. Yağmurlu hava. 2. İnce ve kaygan cuuna- Bir yere toplamak, buz. 3. Veba. 4. Fakir, cuunat- (cuuna-'mn ettirgen şekli) 1. Bir cut- Yutmak; bk. ajır-. yığın hâlinde toplatmak. 2. (Ticareti, cutpa 1 .mit. Erlik'in cehennemdeki sarayım işletmeyi) tasfiye etmek, koruyan dev. 2. Şamanın tören cuuntı 1. Bütünü, tamamı; 2. Antoloji, kostümündeki bir süs (bu süs iki cuur 1. Yağır, atın sırtındaki sürtünmüş, kuyruklu, dört ayaklı ve bir başlı, mistik tüyleri dökülmüş yer. 2. Muhasara altına devin tasviridir ve kumaştan yapılır), alma. cutrukta- Vurmak, dövmek (yumruk veya cuurkan Koyun tüyünden battaniye; bk. tokmakla). kön'dölö. cuu 1 1. Savaş; töröl uçun cuu iç savaş. cuuru- l. Sıkmak. 2. Dürmek, katlamak, 2. Çarpışma, dövüş; keydegi cuu hava cuurul- (cuuru- 'nun edilgen şekli) 1. çarpışması. Sıkılmak. 2. Rulo yapılmak; cuuçı cuu II İç yağı; karın cuu serp; sarı-cuu; toplayıcı; kalan cuuçı vergi toplayıcısı, bk. cu, üs, sar-cuu. cuuş (cu- fiilinden isim-fiil) Toplama, cuu- bk. cu-, biriktirme, yığma. cuuçıl Savaşçı, savaşçıl; cuuçıl sanaa cuuş- (cu-'nun işteş şekli) 1. Biriktirmek. 67

2. Birlikte toplamak (işle ilgili olarak), cükteş- (cükte-'m'n işteş şekli) Birlikte cuzak 1. Keçi; bk. eçki. 2. Oğlak, keçi yüklemek. yavrusu; bk. ulak, cusak. cüktet- bk. etiktendir-, cüde- 1. Zayıflamak, fakirleşmek. 2. Salgın cüktü Yüklü, yüklenmiş, hastalıktan ölmek. cülün Beyin. cüdek 1. Zayıf, sağlıksız. 2. Pis, hoş cür- 1. Yaşamak; bulunmak 2. Gitmek. 3. olmayan. Yürümek, yürüyerek uzaklaşmak. 4. cüderek bot. Kara kavak, (Yardımcı fiil olarak hareketin aşamalı cüdet- (cüde-'mn ettirgen şekli) 1. Yetersiz olarak tamamlandığını bildirir); a uluska duruma getirmek. 2. Kırmak, calga cürdi o amele olarak hayatını gücendirmek. sürdürdü. cüdür Şaman şapkasının tepe bölümünde cürek Kalp, yürek; Kozın-Erkeş kullanılan beyaz koyun tüyü veya derisi, baatırdın cüregi bir uuş bolo berdi. cügür- Koşmak, kaçmak; koşuşmak, cüzi kızıl temirdiy kızardı folk. cügürt- (cügür-'ün ettirgen şekli) Bahadır Erkeş'in kalbi yumruk gibi Koşturmak. sıkıldı, yüzü kızdırılmış demir gibi cügürük 1. Koşucu, yarışçı; cüs caş kızardı; cürekke cetire ayttı ibret cajazan, cügiirük at minzen yüz verici şekilde konuştu; cürek al- yaşına vardığında bile koşucu ata bin. 2. çekinmek; cürek cok korkak, ödlek, Aceleci, hızlı, ayağına çabuk. cüreken- Çekinmek, felâketi sezmek, cUgürüş (cügür- fiilinden isim-fiit) cürektü Cesur, yiğit. Koşma. cürgeçie^. Zayzan rütbesindeki memurun cügürüş- (cügür-'Mfi işteş şekli) Birlikte hizmetçisi. koşmak. cürgüs- (cür-'tm ettirgen şekli) Göndermek, cük 1 Yük, ağırlık; kemnin uçun cükke hareket ettirmek, kirdin? sen kimin işini yüklendin? çürük zool. Dağ servisi, sedir, cük II Azar azar, şöyle böyle; Atlardın cürüm 1. Hayat, hayat tarzı. 2. Biyografi. 3. cakşızı Kızıl-Konır cük tındu Ölümden sonra ruhlarının geri turup çattı folk. Atların en güzeli Kızıl- döndüklerine inanılan ölmüş şamanların Konur zar zor ayakta duruyordu; cük hayat tasviri (bk. körmös); bk. cadış I, araydan cetti zar zor ulaştı, cadın I. cükçi Kefil. cürüş (cür- fiilinden isim-fiil) l. Gitme; cükeli es. Kurban edilmiş hayvanın hareket. 2. Hayat tarzı; cürüş-banş derisinin asıldığı şaman davulundaki uzun davranış; cürtiş kiji yol arkadaşı, sırığın tasviri. cürüş- (cür-'ü/ı işteş şekli) Birlikte hareket cükeş: cükeş et- (Çocuk için) sırta etmek, birlikte davranmak, koşuşmak; oturmak. bis cürüşdey cadıbıs davranışlarımız cükte- Yüklemek, yük vurmak, bir değil. cükten- (cükte-'nm edilgen şekli) cüs 1 Yüz, çehre, yüzey; cüs cok utanmaz, Yüklenmek, kucağa ya da sırta alarak yüzsüz; ölüktin cüzi çizmenin üst taşımak. tarafı. cüktendir- (cükten-'/n ettirgen şekli) cüs II Yüz (sayı ismi); cüs caştu öbögön Yükletmek; bk. cüktet-. yüz yaşındaki yaşlı; cüs kelek ruble cükteş (cükte- fiilinden isim-fiit) Yük, (kelime anlamı yüz kapik) bk. yükleme. salkoboy. 68 cüs- Yüzmek, kayıkla gitmek. çabıju (çabış- fiilinden isim-fiil) 1. cüskür Yüzgeç; bk. cüzeçi. Kesme. 2. Yarışma; kol çabıju alkışlar, cüstir- (cüs- 'ün ettirgen şekli) Yüzdürmek. çabın- (çap-'m dönüşlü şekli) 1. Hızlı cüstiik Yüzük, kolye. gitmek. 2. Buharlaşmak. 3. Yanlarına cütkü- İstemek. vurmak; Eki budın çabınıp, emegen cüiil- Akıldan çıkmak, unutmak, aklını sıktap lylayt Elini böğrüne vurarak kaybetmek. yaşlı kadın ağlıyordu; kol çabın- cüülgek 1. Deli, aklım kaybetmiş. 2. mec. Vurmak, avuç içiyle vurmak, Aceleci, telâşlı, çabış (çap- fiilinden isim-fiil) 1. Koşu; cüülgekten- Sayıklamak, kaçma. 2. Kavga, çarpışma; kol çabış cüzeçi Yüzücü; yüzgeç; bk. cüskür. alkışlar. cüzün 1. Dış görüntü, şekil. 2. cüzün- çabış- (çap-'in işteş şekli) 1. Birlikte cüür her, çeşitli, hepsi; cüzün-cüür kesmek. 2. Kavga etmek. 3. Yarışmak, uktu albatı çeşitli kabilelerden halklar. çabıştır- (çabış-'m ettirgen şekli) 1. 3. gr. şahıs; baştapkı cüzün gr. birinci Kavga ettirmek. 2. Yarıştırmak, şahıs; cüzünnin solumazı gr. şahıs çabu (çap- fiilinden isim-fiil) 1. Hızlı zamiri. gidiş. 2. Koşu. 3. Peş (giyside), cüzünde- 1. Karşılaştırmak. 2. Benzer çaç (İnsan başındaki) saç; celtek çaç bir yapmak. tarafa salınmış saç tutamı, cüzündeş benzer. çaç- 1. Saçmak, atmak, serpmek. 2. mec. cüzün deş- (cüzünde-'mVı işteş şekli) (para için) saçmak, harcamak, savurmak, Taklit etmek. çaça- Sözü ağzında kalmak, cüzündeştir- (cüzündeş-nm ettirgen çaçak 1. Salkım, saçak. 2. es. Basmaya şekli) Taklit ettirmek, dikilen ip salkımı (şaman giysisinde), cüzüş (cüs- fiilinden isim-fiil) Yüzme, çaçakta Salkım hâlinde dikme, cüzüş- (cüs-'Un işteş şekli) Birlikte çaçıl- (çaç-'ı/ı edilgen şekli) 1. Dağılmak, yüzmek. saçılmak; aş öyinde çaç ildi buğday cüzüt- (cüs-VV'/ı ettirgen şekli) Yüzdürmek. zamanında ekildi. 2. (Para için) harcanmış olmak. Ç çaçılga Moğ. Serpinti, çaçılgı 1. Damla, serpinti. 2. es. Kurban çaaçın bk. çaazın. dağıtma. çaal 1. Küçük, bodur çalı. 2. (Ağaç için) çaçılt- (çaçıl-’m ettirgen şekli) Saçtırmak, genç, yeni fidan; çaal möş genç servi; serptirmek. çaal kayın akağaç. çaçış (çaç- fiilinden isim-fiil) Saçma, çaalda ünl. (Acıma, üzüntü ifade eder); e, serpme. çaalda, körkiydi om! ah, ne bahtsız! çaçış- (çaç-’m işteş şekli) Birbirine atmak, o. çaalda! ah derdim! serpmek. çaap Bir yaşındaki karaca, karaca yavrusu, çaçta- Saçından sürüklemek, çaar Büyük kazan, çaçtaş- (çaçta-Tim işteş şekli) (Kadınlar çaazın bk. çazın, çaaçın. için) birbirinin saçlarından tutup çekmek, çabagan Dörtnala gezmeyi seven; çabagan çaçtat- (çaçta- 'nın ettirgen şekli) Saçından at koşucu at; çabagan kyi at binmeyi sürükletmek. seven kişi. çaçtır- (çaç-’ın ettirgen şekli) Dağıttırmak, çabak ağız Çabak (bir balık adı). saçtırmak. 69

çaçtu Saçlı, kıllı. çal Ak. ağarmış; çal baştu ak saçlı; çal çadır Çadır; çadır ayıl ağaç kabuğuyla kuyruk (at için) ak kuyruk, örtülmüş çadır, çal- (güneş için) parıldamak, doğmak, (uzay çagak İğne. cisimleri için) aydınlatmak; kün çalıp çağan Ocak ayı başındaki bayram; çağan cat güneş parıldıyor; ay çalıp cat ay ay Ocak ayı (Altay halk takviminde aydınlatıyor. birinci ayın adı), çala yan m, yarı yarıya, tam olmayan; çala çağana Katran, reçine, zift, tındu yan canlı; çala biçikçi yarı çağanak Dirsek; bk. çançak. okuryazar; çala köp az çok; çala-bıla çağanakta- 1. Dirseğiyle dokunmak. 2. şöyle böyle; çala iştelgen kerek Derseğini dayamak, bitmemiş, yarım iş. çaganala- Ziftlemek, katranlamak, çalar! 1. Dikkatsiz, dağınık. 2. Sağlam çagış (çak* fiilinden isim-fiil) 1. Ağız olmayan. kavgası. 2. Ateşi körükleme, çalba Huzursuz; çalba at huzursuz at. çagış- (çak-'ın işteş şekli) 1. Birbirini çalçı- Kavga çıkarmak, huysuzluk etmek, sokmak, ısırmak. 2. mec. Birbiriyle çalçık Kavgacı, huysuz, alaycı konuşmak; tartışmak. 3. Birlikte çaldar (Bir tür at rengi), ateşi körüklemek. çaldık- Solmak; ölön çaldıktı ot soldu, çagıştan- Kalabalığa karışmak, kalabalıkta çalgı Orak; bk. çakpı, çapkı. gizlenmek; mec. görünüp kaybolmak, çalı- Aydınlatmak, canlandırmak; aldınnan çagıştır- (çagış-'m ettirgen şekli) Aralarını ay çalızın, arkannan kün çalızın bozmak. önünü ay, sırtını güneş aydınlatsın, çak 1. Zaman, çağ; ol çakta o zamanda. 2. çalık Kızgın, huysuz (at), Güç; savaş; çak cok güçsüz, gücü yok; çalın Çiğ. mec. hamile; çağım çıktı ben çalında- (Çiğ için) düşmek, zayıfladım, güçsüzleştim. çalış Eğri gözlü, şaşı, yılık, çak- I. Sokmak. 2. Ateşi körüklemek. 3. çalıy Çapraz; bk. solıy. Etkisi altına almak, çalkan Şalgam; açu çalkan beyazturp. çakanak Kol. çalkançak zool. Isırgan otu. çakı 1. Örme ip. 2. Evin önünde atların çalkoyto Sırtüstü; çalkoyto cat- sırtüstü bağlandığı yer. yatmak. çakırım Çığlığın duyulabileceği uzaklık, çalma Kement; çalma sal- kement atmak. ' çakpı I. Orak; bk. çalgı. 2. Kapan; bk. çalmada- Ata kement atmak; attı çapkı. çalmadap tut- atı kement atıp çakpıia- El sallamak, yakalamak. çakpın I 1. Dalga. 2. Eşik; bk. çapkın, çalmadat- (çalmada- 'nın ettirgen şekli) çakpın II Ağacın gövdesindeki kabuk Kement attırmak, katmanı. çaltan Pantolonsuz; bk. şaltan. çakpırt bk. çapkırt, şakpırt. çalu es. I. Ruh tasviri, idol. 2. Ölü şamanın çak piş Çömlekçilikte kullanılan tahta ruhunu tasvir eden şaman tefinin sapı. 3. kürek. mec. Şaman tefi, davulu, çakşıra- Güçsüzleşmek, mahvolmak; çamay Elmacık kemiği, çaksıray berdim güçsüzleştim. çamça Moğ. Gömlek. çaktırma Yay yatağı, silâhta sürgü, çamçıl Kibar, şefkatli; çamçıl bala çaktu Güçlü, kuvvetli. şefkatli çocuk. 70

çamış anat. Kasık. Dondurtmak. çaınıyak Buğday için kullanılan akağaç çarım Köreşe. kabuğundan yapılmış kepçe, çarlak zool. Kokarca; bk. coonmoyın. çana Kayak, ças I Rus. 1. Saat; beş çasta saat beş. 2. çanaçı Kayakçı, Saat (mekanizma). çanak Kızak. ças 11: ças temir Sac, inceltilmiş demir, çançak Dirsek; bk. çağanak, çat Adım. çanı Üç göbek gerisinden akraba; bk. şanı, çatpak Alçak, bodur, kısa boylu; bk. çanış bot. Kartopu ağacı, batpanak. çankır Kıpçak; mec. mavi, gök renginde; çay I Çay; kara çay kara çay; kök çay bk. çeftkir, çinkir. yeşil çay. çap- (zarf-fiil şekli çaap) 1. Hızla, dörtnala çay II zool. Yaban horozu, koşmak; atka çap- atla dörtnala gitmek. çayan bk. askıt, atış, adıs. 2. Kesmek; malta la çap- baltayla çayba- Yıkamak, çalkalamak, kesmek; ölöfi çap- otu kesmek, çay bal- (çayba-Tim edilgen şekli) çap: adı-çabı cayıldı Ünü yayıldı, Sallanmak, dalgalanmak, heyecanlanmak; çapçak Varil, ağaçtan fıçı, kara talay çaybala berdi kara deniz çapçı- Tırnakla, toynakla vurmak, dalgalandı. çapkı 1. Orak; bk. çalgı. 2. Kapan; bk. çaybalt- (çay bal-'m ettirgen şekli) çakpı. Sallandırmak dalgalandırmak, çapkın Eşik; bk. çakpm I. çay bat- (çayba-'m/ı ettirgen şekli) çapkırt Tedirginlik, endişe; bk. şakpırt, Y ıkatmak; çalkalatmak, çakpırt. çaybu (çayba- fiilinden isim-fiit) Yıkama; çapkış Balla, keser; bk. malta, çalkalama, çapta- ilân etmek, davet etmek, çaygak Çapkın, çaptan- (çapta-'mn edilgen şekli) İlân çayık Su baskını, olunmak. çayla- Çay içmek, çaptık I. Can sıkıcı; çaptık kiji can çayna- Çiğnemek; bk. kepşe-. sıkan insan. 2. Uygun olmayan; çaptık çaynam Bir yiyeceği çiğnemek için bir kiyim dar giysi. seferde alman parça, çiğnem; bir çaptu; attu-çaptu Şanlı, şöhretli, çaynam sanıs bir çiğnemdik sakız, çar I Moğ. 1. (İş için kullanılan) boğa, öküz. çaynaş (çayna- fiilinden isim-fiit) 2. İnek; bk. uy. Çiğneme. çar II Bileği taşı; çarga tart- taşta bilemek. çaynaş- (çayna-'nm işteş şekli) Birlikte çara Büyük kese. çiğnemek. çaraan bk. çaragan. çaynat- (çayna-Wı ettirgen şekli) çaragan zool. Alabalık; bk. çaraan. Çiğnetmek. çarak 1. Kepek. 2. Buğday. 3. Dolu. çayram Az suyu bulunan; çayram keçü çarbak Şişmiş. sığ geçit. çarbay- (Karın için) şişmek; bk. çerbey-. çazın Moğ. 1. Kâğıt; bk. kagas, çadzın, çarça- I Kopmak, kurtulup öne geçmek; çaazın. 2. Kâğıt para; bk. akça, çazın (güneş için) ortaya çıkmak, akça kâğıt para, senet; bk. çaazın bk. çarça- II Dondurmak, çaaçın. çarçaga odun; bk. carçaga. çeber Dikkatlilik; dikkatlice; çeber tut- çarçat- (çarça- U'nin ettirgen şekli) korumak; çeber kiji koruyucu, özenli 71

kişi. çeden Çadırın çevresindeki çit; erdin çeberek Paçavra, çaput; bk. çibirek. caman calkuzın çedeninen bilerim çeberle- 1. Korumak, saklamak. 2. Temiz atasözü tembel kocayı çitinden tanırım, tutmak. çedende- Sınır geçmek, çitle bölmek, çeberlen- (çeberle-'nın dönüşlü / edilgen çedik İğrenen, tiksinen, şekli) 1. Korunmak, saklanmak. 2. çedirgen Kıvılcım, Temiz, hoş olmak. çedirke- İğrendirmek, tiksindirmek, çeberlet- (çeberle- 'nin ettirgen şekli) 1. çeek ünl. (Acıma ifade eder); çeek, men Korutmak. 2. Temiz tutmak, onı kanayıp körbödim! ah, ben onu çebetel Kürkün göğsündeki oyma, süs. nasıl görmedim! çecimek Bir çeşit cepli giyim; bk. çeer öksürük. şecimek, çejmek. çegedek es. Evli kadının dış giysisi, çeç- Salmak, bırakmak, serbest bırakmak; çegen Ekşimiş süt, ekşi sütten yapılan ton çeç- paltoyu çıkarmak; bu çeç- ipi içecek. salmak; at çeç- atı salmak; eer çeç- çejmek Giysi (kelime anlamı yıkanan); bk. eyerini çözmek. çamça; çecimek. çeçek Çiçek; bot. köy çeçek kardelen; ay çek I Hiçbir şey; çek neme hiçbir şey yok; çeçek bot. ayçiçeği; kiin çeçek bot. çek neme bolbodı hiçbir şey olmadı; gün çiçeği; kono çeçek bot. çan çiçeği, çek andıy kerek ona hiçbir şey çeçekte- Çiçeklenmek; bk. aiçay-; gerekmiyor. çeçektep cürgen emtir mec. kızamık çek II 1. Temizlik; temiz, saf. 2. Şereflilik; hastalığına yakalanmak; çeçektep şeref. turgan mec. kızamık hastalığına çek III Rus. Çek, çek defteri. yakalanmak. çek IV keçi; çektin balazı keçi yavrusu. çeçen 1. Hatip, güzel ve yerinde konuşan; çekçil Becerikli. köp aytsan çeçen bolonn, köp çekpen 1. Astarsız sabahlık. 2. Çuha, atsan mergen bolonn atasözü çok çuhadan yapılmış; bk. çepken. konuşacaksan güzel olsun, çok atacaksan çel 1. Derinin iç zan. 2. Gözün akı; közin isabetli olsun. 2. çeçen sös bk. çel cidi gözünün akı kaydı, ritorika, sös çeçeni. 3. İsabetli; çelde- 1. Eti, yağı kemiğinden kazımak. 2. çeçen adış isabetli atış, Y utmak. çeçerke- Gururlanmak, kibirlenmek, çemene bot. Çorap yerine kullanılan ve teri çeçerkek Kibirli, gururlu, emen ot; bk. oyoftot. çeçil- (çeç-'m edilgen şekli) Çözülmek, çemet Verem, tüberküloz, çözülmüş olmak. çene- Moğ. 1. Denemek, sınamak, ölçmek. çeçin- (çeç-ın dönüşlü şekli) Soyunmak, 2. Havayı tahmin etmek, çeçindir- (çeçin-'m ettirgen şekli) çeneçi Moğ. T. Deneyen, tecrübeli, Soymak. çenemel Moğ. Deneme, tecrübe, çeçindirü (çeçindir- fiilinden isim-fiil) çeneş- (çene-'nin işteş şekli) Denemek, Soyma. çenet- (çene-'mVı ettirgen şekli) Denetmek, çeçiş (çeç- fiilinden isim-fiil) Çözme, çenkir bk. çankır. çeçiş- (çeç-'m işteş şekli) Birlikte çözmek, çepken bk. çekpen. çeçke Rus. Satır (alet), çerbek Göbekli, karınlı, çeçtir- (çeç- 'in ettirgen şekli) Çözdürmek, çerbey- 1. (Karın için) şişmek. 2. (Kısa (palto vs. için) çıkarttırmak. boylu insan için) kamını ileri çıkarıp 72

kibirle yürümek; bk. çarbay-. çıç- Tuvaletini yapmak, büyük abdestini çerçen 1. Muntazam, düzenli. 2. Nazik, yapmak. çerçende- 1. Düzenli olmak. 2. Nazik çıçak Sürgün; mec. ishal, olmak. çıçalık Serçe parmak; bk. küçübey. çerdek I. Maske. 2. Maskeli balo; çerdek çıçkak 1. İshal. 2. Kazık; bk. bok. ulus maskeliler, çıçkakta- İshal olmak, çerdekte- Maske takmak, çıçkaktat- (çıçkakta-'mn ettirgen şekli) çeret Kireç, beyaz çamur, İshal etmek. çerette- Badana etmek, çıçkan Sıçan, fare; çalan çıçkan zool. çeretteş- (çerette- 'nin işteş şekli) tarla faresi; ak çıçkan zool. ak sıçan; Badanalamak. suu çıçkan zool. su sıçanı; çıçkan cıl çerettet- (çerette-Vım ettirgen şekli) fare yılı (hayvan takviminde birinci yılın Badanalatmak. adı). çergey Küçük hayvanlar için kapan, çıçkı Kazık; bk. bok. çernile Rus. Mürekkep; çernile le biçi- çıçrana bk. acırgana, mürekkeple yazmak. çıçranat ağız (Bir tür yemiş), çernilke Rus. Mürekkep hokkası; çıda- 1. Sabretmek, dayanmak. 2. Bir şeyi çernilkege çernile ur- mürekkebi yapacak durumda olmak, becermek. 3. mürekkep hokkasına dökmek, Büyümek. çert Yemin, ant. çıdabas 1. Sabırsız; çıdabas uçur çert- 1. (Parmakla) fiske vurmak; bk. sabretmesi zor anlar. 2. Dayanaksız, şabıla-. 2. (Ceviz için) kırmak. 3. sağlam olmayan, Kertmek. 4. çertip iy- Çalmak, çıdal Sabır, çertek Fiske; bk. şabı. çıdam Sabırlılık. çerten- Yemin etmek, çıdamdu Moğ. Sabırlı, tahammüllü; bk. çertik Bezek, motif. çıdamkay. çertiş (çert- fiilinden isim-fiil) 1. Fiske çıdamkay bk. çıdamdu. vurma. 2. Fıskeli oyun, çıdaş- (çıda-'nın işteş şekli) Dayanmak, çertiş- (çert-'m işteş şekli) Parmakla fiske sabretmek. vurmak. çıdat- (çıda-'mn ettirgen şekli) Dayanmak, çerii 1. Savaşçı, asker. 2. Ordu; Kızıl çerii sabretmek, Kızıl ordu; cuulaçı çerii hareketli ordu, çıdatkay Moğ. (?) çerülen- Savaş açmak, çıdım Güçlü, sağlam: çıdım agaş sağlam çet bot. Melez ağacı; çet agaş melez ağacı, ağaç; aşka çıdım k(ji ölçülü (yiyecek çey- 1. Eritmek; tustı suuga çey- tuzu konusunda). eritmek. 2. Karmak, karıştırmak; çıdıra- (Yanan odunlar için) çatırdamak; kulur çey- hamur karmak, odm çıdıray küyji odunlar çeydom 1. Haşlanmış yulaf unu. 2. mec. çatırdayarakyandı. Kaynar su. çıdırman I Tüy gibi; çıdırman bulut tüy çeyne bot. Ayı gülü, şakayık çiçeği; çeyne gibi bulutlar, baş bot. ağız marina kökü (?) Lât. çıdırman IJ Koru, "paeonia mascula”\ bk. çiyne. çıdu Sabır. çıbık Çubuk, ince sopa, çıgar- Salmak, çıkarmak; işten çıgar- çıbıkta- Çubukla vurmak, dövmek, işten çıkarmak; biçik çıgar- Kitap çıbırtkan Sivilce. çıkarmak, yayımlamak; bölügin çıgar- 73

bir şeyin bir bölümünü ayırmak, çıkta- Nemletmek, ıslatmak, çıgarıl- (çıgar-'m edilgen şekli) Çıkarılmış çıktu Nemli, ıslak, olmak. çıla 1. Yorgunluk. 2. Pinekleme, çıgarış (çıgar- fiilinden isim-fiil) çıla- 1. Yorulmak, bitmek; colgo çıladı Çıkartma, (ürün için) mahsûl, üretim, yolda yoruldu; budı çıladı o ayağını çıgarış- (çıgar-'m işteş şekli) Birlikte kırıp oturdu. 2. Uzun zaman beklemek. 3. çıkarmak. İncelemek. çıgart- (çıgar-'m ettirgen şekli) (Yükseğe) çılaba Kaşık; bk. şılaba. çıkartmak. çılabas Enerjik, yorulma bilmeyen, çıgartu (çıgar- fiilinden isim-fiil) 1. çılap bk. çilep. Çıkartma. 2. Üretim. çılat- (çıla-’nın ettirgen şekli) Yormak. çığım Azalma, zarar; çığımı caan büyük bitkin düşürmek, zarar. çılbır Dizgin. çığımda- Zarar etmek, çılbırla- Dizgininden tutmak, yakalamak, çıgış (çık- fiilinden isim-fiil) 1. Çıkış; çılgıy: çılgıy tere Yumuşatılarak ekinçi çıgış ikinci çıkış. 2. (Dağ vs. kesilmiş deri. için) çıkma, tırmanma. 3. Çıkış, hücum. çun Sessizlik; çim boldı sessizlik oldu; 4. (Güneş için) doğma, doğuş, kün çim otur- hareket etmeden sessizce çıgış doğu. oturmak. çıgış- (çık-‘m işteş şekli) 1. Birlikte çımaalı bk. çımalı. çıkmak. 2. (Yükseğe) birlikte çıkarmak; çımalı Karınca; bk. çımaalı. bitirmek. çımçı- 1. Bir parça almak, koparmak; çıgıt Çıkış; suunıîi çıgıdı kaynak yeri, çımçıp ci- az yemek. 2. Soğuğu çıgıttu 1. Çıkışı olan. 2. çıgıttu hissetmek, (soğuk hava için) tırmalamak, kubuitkış gr. Çıkma hâli, ayrılma hâli, çımçım Çimdik; çımçım tus bir çimdik ablatif hâli, tuz. çıguu Kızamık, çımçış (çımçı- fiilinden isim-fiil) çık Nem; çık cer nemli yer. Çimdikleme. çık- 1. Çıkmak, ilerlemek; ayıldan çıktı çımçış- (çımçı-'nın işteş şekli) Birbirini evden çıktı; dokladtu çıktı rapor çıktı; çimdiklemek. kaydan çıktın? nereden çıktın? 2. çımçıt- (çımçı- 'nın ettirgen şekli) Çıkmak; kırğa çık- dağa çıkmak. 3. Çimdikletmek, (Ses için) çıkmak, duyulmak; kün çıktı çımgı Dikiş izi. güneş doğdu; çıkkan cer vatan; çıkkan çimil Sinek; bk. çimin, kün doğum günü; çıkpas kün (inanış) çimin Sinek; krş. çimil, evden (ateş, süt, gümüş gibi) parlayan bir çımında- (Hayvanlar için) sinekten kaçmak, şeyin belâ getirir diye evden çıkarılmadığı çımıra- Fısıldamak. hışırdamak, günler (her ayda böyle üç gün vardır), kıpırdamak; bk. şımıra-, çıkar- Getirmek, çımıran- Fısıldamak; bk. şımıran-, çıkçıt Şakak; bk. saamay. çın Çin. (çzen-zu)< Skr. 1. Doğru, gerçek, çıkıra- (Kapı, kar için) gıcırdamak, hakikat, sahici, asıl, hâlis muhlis; çın çıkıraş (çıkıra- fiilinden isim-fiil) Gıcırtı, ayt- doğruyu söylemek; ciddî konuşmak. çıkırat- (çıkıra-’rn/ı ettirgen şekli) Gıcırtı 2. Doğruluk, dürüstlük; haklılık. 3. Âdil, çıkarttırmak, haklı, doğru; gerçekten; âdilâne, çıkırt Gıcırtı. hakçasına, haklı olarak; çıninça doğru, 74

gerçek, olduğu gibi. 4. Bu, işbu. 5. büdüşteş. Şimdiki, bugünkü, bugünün. 3. çın çıraylu Güzel, hoş görünüşlü, sevimli, bitlilerinin ejizi gr. İmlâ; bk. sempatik; Ay çıraylu kıs folk. Ay orfografiya. yüzlü güzel kız. çına Porselen kap, çay fincanı. çırbaaldn bk. çırbagaldu. çınaarka- Önem vermek. çırbagal Ağacın dallan, çında- Çin. T. doğrulamak; çındap çırbagaldu Dallı budaklı (ağaç), doğruluk, dürüstlük; gerçekçi olma; çırbak es. av. Sincap; bk. tiyin. sadakatle, doğru; ciddiyet, ciddîlik, çırçık Kırışık; çırçıktar cüzin tüy aldı vahamet; çındap aytkan sos kırışıklıklar yüzü kapladı, ay atın nah baalu atasözü doğru söz çırçıkta- Kırışıklarla kaplanmak, altındandcğerlidir. çırçıktu Kırışıklı, kırışık, çındık Çin. T. Doğruluk, dürüstlük, çırçıy- Buruşmak, kırışmak, gerçekçi olma, adalet; haklılık, doğruluk; çiriş Kırışık, pürüzlü; Caaş meltirep vazifeşinaslık, dürüstlük, özenli olma; körünip keldi çiriş cüzine coldop doğrucu, dürüst, haksever; doğru, aktı Gözyaşları parladı ve kırışık yüzü gerçekçi; âdil, haklı, doğru; çındık cuu gerildi. haklı âdil savaş. çırkıra- 1. (Su vs. için) şırıldamak. 2. çıhır- Keskin, tiz bağırmak, çığlık atmak; Cırlamak. 3. Cıvıldamak, keskin çığlıklar atmak, koparmak, cıyak çırkıra (çırkıra- fiilinden isim-fiil) 1. cıyak bağırmak. Şırıldama. 2. Cırlama. çıhırt- (çınır-'m ettirgen şekli) Keskin çırma- Yumak şekline sokmak; bir araya çığlıklar atmak zorunda bırakmak, çığlık toplanmak; bükmek, sarmak, attırmak. çıt İç taraftan bacaklann birleştiği yer, apış, çınını (çıhır- fiilinden isim-fiit) Bağırtı, ağ- bağırış, nara, yaygara, çığlık, feryat, ötüş, çıykan Çıban; çıykannın caman ooru ses, bağırma; keskin çığlık, cıyak cıyak cok, onı suraar kiji cok atasözü bağırma. çıbanın ağrısı olmaz, soranı (acıyanı) da çıp-çıp Gerçek, doğru. olmaz; çıykan oşkoş tiydirtpes şaka çıray 1. Yüz çizgileri, yüzün güzelliği. 2. kaldırmaz (kelime anlamı çıban gibi Yüz, çehre, sima; kişilik, kişi, şahıs, zat; kendinedokundurtmayan). suret, imge, imaj; hayal; tip; tarz, biçim; çıykılda- Cıvıltı yapmak, koomoy çıray çirkin yüzlü, çirkin, çıymanar bk. şıymanar. biçimsiz şahıs; caraş çıray güzel yüzlü; çıyrak 1. Güçlü; sağlam, dayanıklı; cesur; sempatik, sevimli; sook çıray sıkı/sert becerikli. 2. Tam bükülmüş (iplik vb.); biçimde, sert sert; ciddî yüzlü; kalıh çıyrak katkan armakçı tam çıray yüzsüz, insafsız; erü çıray sakin, bükülmüş halat. uslu, yavaş, halim, ağızsız, muti; katu çıyrak- 1. Bükülmek. 2. Güçlenmek, çıray sert, şiddetli, hırçın, öfkeli, kızgın; çıyrat- 1. Bükmek (ince ipliği). 2. tize çıray ifadeli, anlamlı, duygulu; Güçlendirmek, sağlamlaştırmak, senin tize çırayınnan tanılu senin çi e. Artık, ise, mı; sen çi? sen mi? men yüzündeki ifade gözle görülür, fark edilir. çi kelbezim ben artık gelmiyorum, çıraylan- Hoş bir görünüm almak. çibi bot. Köknar; ak çam ağacı, çıraylaş Yüz olarak benzer; Çıraylaş çibirek Çeberek. baldar Birbirine benzeyen çocuklar; bk. çibirgen- bot. Bataklık soğanı. 75

çiçke İnce; çiçke sındu ince yapılı; çiçke çifikir bk. çaftkır. tiy ince süslü; çiçke agaş zool. melez çinmeri Çegedek'i süslemek için kullanılan ağacı; mec. narin ağaç; çiçke kıl ipek kurdele (bk. çegedek). gibi ince saç; çiçke söök diz; ince çire- Çekmek. kemik. çirekte- Acele etmek; çirektep-çirektep çiçker- İnce olmak, Hızlı hızlı. çiçkeril- İncelmek, çirey- Uzanmak; çirey cadıp uyuktay çiçkert- İnceltmek. berdi Ayaklarını uzatıp uyudu, çide- Dikmek; tongo topçı çidep sal- çiri- Bozulmak, çürümek, düğmeyi paltoya dikmek, çirik Bozuk, çürük. çiğe Moğ. Dürüst, açık, çirit- (çiri-'m/ı ettirgen şekli) Çürütmek, çiiş Çivi. çiy I Bir tür sarı ot; çiy but ince ayaklı, çike Moğ. Doğru, dosdoğru; çike ayt- çiy II Çiğ, ham; çiy talkan çiğ hamur, doğru, açık konuşmak; çike col doğru çiy- 1. Çizmek; çiye tart- çizmek. 2. yol; çikezinçe doğruca, kestirme mec. yazmak; bk. biçi-. yoldan. çiydir- (çiy-'in ettirgen şekli) l. çikir Şeker alamır-çikir tatlılar, krş Çizdirtmek. 2. mec. Yazdırtmak. şikir. çiydirt- (çiydir-7n ettirgen şekli) 1. Bir çilbi bk. şilbi. başka kişi aracılığıyla çizdirtmek. 2. mec. çilekey 1. Tükürük, salya. 2. Tükürük. 3. Bir başka kişi aracılığıyla yazdırtmak. mec. Çökelti, çiyik Çizgi; bk. çiyü. çileme bk. çölömö. çiyil- (çiy-'in edilgen şekli) I. Çizilmiş çilen: kara çilen zool. Leylek, olmak. 2. mec. Yazılmış olmak, çilep benzetme e. Eşit, gibi; sençilep çiyim 1. Çizgi. 2. Yazı, senin gibi; borü çilep kurda benzer; M. çiyiş (çiy- fiilinden isim-fiil) 1. Çizme. 2. çılap. Yazma. çilgem bk. çölömö. çiyiş- (çiy-7/ı işteş şekli) 1. Birlikte çili Moğ. Boyun damarları, çizmek, resim yapmak. 2. Yazılmak, çilme Düğme düğümü, kaydedilmek, çime Oyma, süsleme; bk. çüme. çiy ne bk. çeyne. çimele- Süslemek, bezemek; çiraelep çiyü 1. Çizgi, hat. 2. Eldeki çizgi; bk. etken eer oymayla süslü eyer, çiyik. çimerke- Gururlanmak, kibirlenmek; bk. çiyüçek Çizik, küçük bir çizgi, ulurkan-, cakşırka-. çiyüçi 1. Desinatör. 2. Yazıcı, çimerkek Gururlu, kibirli, çobırga Kabuk; bk. çobra. çimir- Sümkürmek. çobra bk. çobırga. çimirik Sümük, çoçı- Korkmak, ürkmek, tedirgin olmak, çimiriktü Sümüklü. çoçıda Cçoçıt- fiilinin zarf şekli) Birden, çim ir t- ‘ (çimir-7/ı ettirgen şekli) aniden. Sümkürtmek. çoçıdu (çoçıt- fiilinden isim-fiil) çine Moğ. Güç, kuvvet; çinezi cok Korkmak, ürkmek, güçsüz; mec. hamile; çinezi çıkkan çoçınkay Korkak, ürkek, kiji güçsüz kişi, çoçış (çoçı- fiilinden isim-fiil) Korku, çinee bk. çine. endişe. çinelü Güçlü, kuvvetli. çoçış- (çoçı-'mn işteş şekli) Birbirini 76

korkutmak. çokım-cart Manidar. çoçıt- (çoçı-’m/ı ettirgen şekli) Korkutmak, çokır: çokır an zool. Vaşak; tnec. alacalı; ürkütmek. bk. çokıraak, çokur, çookur. çoçko l. Domuz; erkek çoçko kısır erkek çokıraak zool. Vaşak; mec. alacalı; çokır. domuz; çoçkonın balazı domuz çokur, çookur. yavrusu. 2. Dişi domuz, çokış Gaga. çoçogoy bot. (Çam, lâdin vs. için) kozalak çokol Kekeme; bk. kelegey, çoçogoylo- Kozalak toplamak, tutkurılçak. çoçuk Kıyılmış etle ince doğranmış yağın çokoldo- Kekelemek, doldurulduğu at yüreği (bir yemek türü), çokonday zool. Vaşak, çodır bk. çodur. çokto-u. Çok diye bağırıp ateşe yiyecek çodra- Çilli yüzlü olmak; cüzi künneft koymak. çodray berdi onun yüzü güneşten çoktu Ateşli; çoktu kös ateşli gözler, çillendi. çoku- 1. İftira atmak, gagalamak; karga çodralu Çilli. karganın közin çokubas atasözü çodur 1. Eğri büğrü. 2. Benekli, karga karganın gözünü gagalamaz. 2. çogolo- Balçıkla sıvamak, Oymak, eşmek; bk. çukçu-. çoğu Dağ sırtı, çok um I Yığın, küme, çoğul Sıkışık. çokum II Kategorik, belirli; çokunı keler çoğul- (çok-'un edilgen şekli) Toplanmak, belki geliyor. toplanmış olmak; köskö kan çoğula çokur 1. Alaca, alacalı. 2. Motif; bk. berdi gözlerine kan toplandı, çookır, çokıraak, çokır. çogult- (çoğul-'un ettirgen şekli) çok urla- Alacalı yapmak, Toplamak. çokuş (çoku- fiilinden is im-fi il) 1. çok I I. es. (Putlara kurban verme Gagalama. 2. Oyma, eşme, sırasındaki haykırış) çok! slerge küçtü çokuş- (çoku-'mm işteş şekli) Birbirini şaytan! al sana, güçlü şeytan! 2. gagalamak. (Deveye diz çöktürmek için çıkarılan ses). çolbu es. Tören sırasında dağıtılan kurbanlık 3. ünl. (Karşı, tarafın başına gelen et parçaları. kötülüğe sevinmeyi ifade eder)çok, çok, çolmon Yıldız, çoban yıldızı; tan çolmon andıy kerek! işte sana bu gerek! sabah yıldızı; bk. cıldıs. çok II Sıcak kömür, ateş; mec. güneş; çolo Manç. / Moğ. I. Lâkap, mahlâs, ottın çogı ateş sıcağı; köstin çogı müstear isim; çolo adı Kutus onun göz parıltısı; Ordın izii bolzın, odın lâkabı Kutus. 2. Açıklama, yorum; bk. çoktu bolzın folk. Yatağın sıcak şola. olsun, ocağın ateşli olsun, çoltık bk. çoltuk. çok- Toplamak; çokup baradıbıs hep çoltuk Küt, kuyruksuz; çoltuk kuyruktu birlikte gidelim. kuyruksuz; çoltuk ton kısa kürek; çokço- (Eşyaları) yığın hâlinde koymak, çoltuk agaş tepesiz ağaç; bk. çoltık. çokçom 1. Yığın. 2. Kamp ateşi, çoluş- Eğilmek. çokçoyto Yığın, küme, çomıyak Ocak yanında duran ağaç çokı Baş, kafa, tepe. kabuğundan kutu, çokı- (Kuş için) yiyeceği gagasıyla çomur bot. Zambak. toplamak. çon Nitelik; çonı kandıy? nasıl bir şeydir? çokım Somut; çokım at gr. somut isim. çon kuş dişi bıldırcın. 77

çonçoy Benek; bk. ençek. çöl Bozkır, ova. çookır bk. çokur. çöldü- Bozkırda gitmek; çöldöp kel- çookırla- Alaca bulaca yapmak; bk. bozkırdangeçmek. çokurla-, çöldü Bozkır; çöldü aymak bozkır çookırlan- (çookırla-'mn dönüşlü şekli) bölgesi. Alaca bulaca olmak, çölö Moğ. Boş vakit; çölö cok vakitsiz, çoonmoyın zoo. Kokarca, boş vakti olmayan; bk. boş, çölöo. çorbo (At için) ağızlık, çölömözoo/. Eğrelti otu; bk. çilgem. çorbolo- (Atın baş kısmına) ağızlık çölöö bk. çölö. takmak. çöm- bk. çön-, şun-. çorbolot- (Atın baş kısmına) ağızlık çömdir- bk. çöndir-. bağlatmak. çön Derin; çön suu nehir, çorgo 1. Musluk. 2. Oluk, çön- 1. Dalmak. 2. (Sıvıya) daldırmak; bk. çorlok Damla; bk. tamçı. şuft-, çöm-. çort Şeytan; çortko barar ba? o niye çöndir- (çön-'ün ettirgen şekli) 1. Dalmak. şeytanlaşıyor? 2. Daldırmak, çorton zool. Turna balığı, çöiikür Dökme demir, çot Rus. 1. Sayı. 2. Sayılar, çönü (çön- fiilinden isim-fiil) Daldırma, çotovod Rus. Sayman, muhasebeci, çöiiül- (çön-'ün edilgen şekli) Dalmış çotto- Saymak, hesaplamak, olmak. çoy Font, dökme demir; çoy algıy kazan, çönür- (Suda) boğmak, çoyçık zool. Tavşan, mec. eğri ayak, çööçöy bk. çöçöy. çoyloşkon zool. (Yağmurda ortaya çıkan) çöp 1 1. Ot. 2. Çöp; çöp ölöft çöplük, kurt, solucan, çöp II Son, etene, meşime, plasenta, çocuk çoyrık Buruşuk, kırışık, yeri. çöçöy 1. Tas, küçük çukur kap. 2. Fincan, çöpçök 1. Masal; bk. soocm, tuucı. 2. kâse, kap; bk. ayak I. 3. İçki ikram Kapris. etme; bk. çööçöy. çöpçökçi 1. Masalcı. 2. Kaprisli, çöçöylö- İçki ikram etmek, çöpçöktö- 1. Masal anlatmak. 2. Kapris çöçöylöş- (çöçöylö- fiilinin işteş şekli) yapmak. İçki ikram etmek. çöptö- Çöp atmak. çöçöylöt- (çöçöylö- 'nün ettirgen şekli) çöptöl- (çöptö-'nün edilgen şekli) Çöp İçkiyle ağırlatmak. atılmış olmak. çögödö- 1. Dizler üzerinde oturmak, çöptöl- (çöptö-'nün ettirgen şekli) Çöp çökmek; çögödöp otur- (kadınlar için) attırmak. bir ayağını kıvırıp oturmak. 2. (At, deve çörköl- Hareket etmek (?). için) diz üstüne çökmek, çöy- Çekmek, çögödöt- (çögödö-’nün ettirgen şekli) Diz çöybök Uzunca. çöktürmek. çöygön Çaydanlık; ces çöy gön bakır çökö- Hayal kırıklığına uğramak, çaydanlık. çökön- (çökö-'nün dönüşlü şekli) Hayal çöy il- (çöy-'ün edilgen şekli) Çekilmek, kırıklığına uğramak. çekilmiş olmak, çököndir- (çökön-'ün ettirgen şekli) 1. çöyilçek Çekilebilir, esnek, Umutsuzluğa düşürmek. 2. Reddetmek, çöyiş (çöy- fiilinden isim-fiil) Çekme, çöküür bk. cöküür. çöyiş- (çöy-'ün işteş şekli) Birlikte 78

çekmek. granit. çöykö zool. Yılan. çumanak Ses, gürültü (?). çu ünl. (Atlara hareket emri veren ünlem) çumaş zool. Köstebek, dağ sıçanı; bk. deh! şumaş. çuba Dul kadının özel giysisi, çumgum zool. Kartal. çuba- Gitmek, birbiri ardına hareket etmek; çunda- Saldırmak niyetiyle dört bir yandan karlagaştın kal çeriizi çubap sarmak, kuşatmak; çunday bas- sarmak, catkanın mında kördi tut o çevrelemek, kuşatmak; bk. kurça-. kırlangıçların sürüler hâlinde uçtuğunu çupça Çabuk (?). gördü. çupçı- bk. çupçu-, çubal Moğ. Dizi, sıra, silsile, çupçu- 1. Koparmak. 2. (Çıkık için) çubuk Ağızlık, çıkmak. 3. Çıkarmak; börükti çuça Çocuk paltosu, çupçuzan! şapkanı çıkarsana! bk. çuçak Çömçe, kepçe, çupçı-. çuçkur- Hapşırmak, aksırmak, çupçun- (çupçu- '/tın dönüşlü / edilgen çuçkurt* (çuçkur-'un ettirgen şekli) şekli) l. Kopmak. 2. Çıkarılmak. 3. Hapşırtmak. (Kuşlar için) yolunmak, çuçkuru (çuçkur- fiilinden isim-fiit) çupçut- (çupçu- 'nun ettirgen şekli) Hapşırma. Kopartmak, çıkartmak, çugul Moğ. 1. Nefret. 2. Küfür, çur Moğ. Gürültü, çugulçı Kızgın, çabuk parlayan, öfkeli, çura- Koşmak. çugulda- Küfretmek, sövmek, çuraaş Kazandan buğdayı çıkarmak için çuguldan- (çugulda-'nın edilgen şekli) kullanılan kepçe, Küfretmek. çurana Armonika, akordiyon. çuguldat- (çugulda-Tim ettirgen şekli) çuranaçı Armonika çalan, Kızdırmak, küfrettirmek, çurkura- Moğ. Cıvıldamak, gürültü çuk Yoğun, gür; çuk bölök gür çalı; çuk çıkarmak. agaş gür orman; çuk catkan curt çurkuraş Moğ. T. (çurkura- fiilinden yoğun yerleşim merkezi, isim-fiit) Cıvıldama, vızıldama, çukçı- bk. çukçu-. çurkurat- Moğ. T. (çurkura- 'mn ettirgen çukçu- Gözlerini kör etmek, oymak, eşmek; şekli) Gürültü çıkartmak, bk. çukçı-, çokı-, çoku-. çutkamal Moğ. Dizgin için yapılan dökme çukçut- (çukçu- fiilinin ettirgen şekli) süslemeler, Gözlerini kör ettirmek, çuu Ün, nam (?). çukuraş Cıvıltı, çuuçak Kepçe, çulaan bk. çulan. çuuda Uzun deve yünü (?). çulan Avlu, hayvan avlusu; ahır, sığır ahırı; çuulu bk. attu. bk. çulaan. çüçeliş zool. Su çulluğu, çulga- Çocuğu kundaklamak, çüçkür- Hapşırmak, çulgamış Çocuğun altına konulan bez. çüçküriş Hapşırık, çulgan- Bürünmek. çüm 1. Kıyafet. 2. Moda, çulmuş 1. mit. Dev, kötü ruh. 2. mec. çümde- Sanat eseri meydana getirmek, Kurnaz, sinsi. çümdemel Eser, yapıt; çümdemelder tili çuluk Rus. Çorap; bk. uk II. gr. edebî dil. çulum Ham, işlenmemiş; çulum taş çümdeş Eser, yapıt. 79

çümdii Moda, düzgün; çümdü kiyim diyalektik materyalizm; diviziya birlik; moda kostüm; kiyer kebin köp pehotnıy diviziyalar piyade birlikleri; bolzın. kirgen üyifi çümdü bolzın tankovıy diviziyalar tank birlikleri; giyeceğin kıyafetin çok olsun, girdiğin ev diplomat diplomat; direktör direktör, derli toplu olsun, müdür. direktsiya müdürlük; çüme bk. çime. instituttın direk tsiy azı enstitü çümerkek Kendini büyük görme, müdürlüğü. çünke Dökme demir, dialektika Rus. Diyalektik, çürçe Çabuk, hızlı. dissimilyatsiya Rus. gr. Aykırılaşma, çürekey 1. Yalı çapkını. 2. zool. Bağırtlak benzeşmezlik, disimilasyon. (ördek türü). do bk. da. çürmeş Alındaki saç, perçem, zülüf, doktor Rus. Doktor. çüş Çocuk idrarı, çiş. dokument Rus. Doküman, belge; dokumentterdi onçozın kojo algan o bütün dokümanları aldı, dosko Tahta; klassnıy dosko sınıf da (de. do, dö, ta, te, to, tö) bağ. da / de, tahtası. ... da ... da Hem ... hem ...; Colgo do doverennost1 Rus. Vekâletname; Akçanı kirbe, coldon do çıkpa; adı cok to doverennost' lo aldı Parayı kelbe attu da kel be folk. Yola da vekâletnameylealdı. girme, yoldan da çıkma; atsız da gelme, dö bk. da. atla da gelme; men de, sen de ben de, sen de; hem ben, hem sen. E de- Demek, söylemek, konuşmak; dedi dedi, söyledi; deze ise; Onon boluştı surap e ünl. (Acıma bildirir) ah! kör, Cer-Enem aytkan de folk. Ondan e- (İmek yardımcı fiili); bar edi vardı. yardım iste. Toprak Anam böyle dedi de. e-e e. Evet. de bk. da. ebejek Biraz. deeçiy bk. eeçiy. e bel- Yıkmak, uymamak. deer Düşünce. ebelt- (ebel-'m ettirgen şekli) 1. dekabr' Rus. Aralık; dekabr'da Aralıkta, Yıktırmak. 2. Yıkıma uğramak, dekret Rus. Kararname, kanun, ebelü (ebel- fiilinden isimfiit) 1. Yıkma. demokrat Rus. Demokrat, 2. Alışkanlık, deputat Rus. Milletvekili; Verhovnıy ebeş bk. emeş. Sovettin deputadı Yüksek Şûra ebir- Çevresinden dolaşmak, çevrelemek; Milletvekili. ebire tur- dört bir taraftan çevrelemek; deremne Köy; deremnenin uçında köy ebire turgan cer etrafı çevrili yer. civarında. ebiril- (ebir-7n edilgen şekli) Dönmek, deş (de- fiilinden isim~fi.il) Konuşma, ebirkey Kadın göğsü (kelime anlamı sohbet. dönen); bk. töş; sebirkey. deş- (de-Vım işteş şekli) Birlikte konuşmak, ebirt- (ebir-7'n ettirgen şekli) Çevreletmek, karşılıklı konuşmak, söyleşmek, ece 1. Teyze. 2. Abla; caan ece (kadınlara deze e. İse. saygılı hitap yekli) hala; ecebis dialektiçeskiy Rus. Diyalektik; (kadınlara saygılı hitap şekli), dialektiçeskiy materializm ecegey Moğ. Kaynamış, lor, sütten 80

yapılmış bir yiyecek (lor yapılmadığı ee Ev sahibi, sahip; mit. ot eezi ateşin zaman kaynamış süt bir kaba dökülür); ruhu; suu ezzi su ruhu, nehir ruhu, bk. ezegey. eeçinde- Sonra, üzerine, bundan sonra, ecek (ece kelimesinden, hitaplarda şefkat arkadan. ifadceder)Teyzeciğim. eeçit- Kendi peşinden götürmek, takip ecigey Peynir. etmeye zorlamak. eciy (Kadınlara saygılı hitap şekli), eeçiy 1. Sonra, üzerine, bundan sonra, eç- İzlemek, birinin arkasından gitmek; arkadan; eeçiy deeçiy arka arkaya, meni eç beni takip et. epeyce. 2. eeçiy toozın körgüzer eç-aalda ünl. (Şaşırma ifade eder); e- toolomo gr. Sıra sayı sıfatı, çaalda, ol kanayıp bargan! ah, ona ne eedimek Peynir. oldu? eek 1. Çene. 2. Alt dudak; eek söök çene eçiş (eç- fiilinden isim-fiil) İzleme, takip bölümü. etme. eele- Sahip olmak, tutmak, eçiş- (eç-'m işteş şekli) Birbirini izlemek, eelen- 1. Güçlü isteği olmak, kesin karar biriyle birlikte gitmek, almak, engellere takılmadan bir işi yerine eçit- (eç-'in ettirgen şekli) İzletmek, getirmeye çalışmak; ürenerge eelendi eçki keçi. öğrenmeye kesin karar verdi. 2. edek 1. Etek; tonnın edegi kürkün eteği. Benimsemek, sahip olmak, 2. Dağ eteği; Altay sininin edeginde eelet- (eele-'nm ettirgen şekli) Altay'ın eteğinde; edegi cayık saf, iyi Benimsetmek, niyetli. eeliş Eğiliş. edckten- 1. Bir şeyi etekten almak, eelü 1. Sahip olma. 2. Sahibi olan, eteğinden tutmak. 2. Dağ eteğine een 1. Genişlik, geniş; een bös enli yerleşmek. kumaş. 2. Boş; een cer boş yer; een edektey- Tarladan bir şey almak, bolup arttı o yalnız kaldı, edil melodik; edil ündü hoş, güzel sesli, eende- 1. Genişlemek, büyümek. 2. melodik sesli. Yalnızlaşmak. edil- (et-'rn edilgen şekli) Yapılmak; oftoy eendet- (eende-Tun ettirgen şekli) 1. edildi ucuzladı. Genişletmek. 2. Yalnızlaşmak, edilge: edilge adalgış gr. İsim fiil, kılış eendü Genişliği, eni olan; eendü torko ismi; edilge söztiîi kojultazı gr. enli ipek kumaş, mastar eki; edilgenin ödör aayın eene agaş Kızıl ağaç, körgüzer kubulbas gr. hâl zarfı, tarz eer Eyer. zarfı, nitelik zarfı. eerçik Eyer ustası. edin- Kendisi için yapmak, almak; ton eerlü Eyerli; eerlü at- eyerli at. edin- kürk almak. eerte- Eyerlemek, eyer vurmak. edinçek 1. Kazanmayı seven. 2. Çalışmayı ees Yüksek; yüksekçe. seven. eeş bk. eş I. edirgen Harman yeri, eey ünl. Haydi (?). ediske Düdük. eezin Rüzgâr. ediş (et- fiilinden isim-fiil) Yapma, egeş Münazara (?). ediş- (et-'in işteş şekli) Birlikte yapmak, egis Yakınlar; çift; bk. igis. edrek Moğ. Deriyi işlemekte kullanılan alet, egü Eye. edren Kendini beğenmiş (?). eje Büyük baba. 81 ejer İkisinden biri, elbek II Göğüs (kelime anlamı yeterlilik); ejerlü Çift. bk. carın; elbek carın geniş omuz, eji 1. Miras payı; bk. ençi, ençilü. 2. elbek te- Yeterli ve bol yapmak, ejizinen çıgıp kalgan Kullanımdan elbektet- (elbekte-Tı/Vı ettirgen şekli) çıkmış. Yeterli ve bol yaptırmak, ejik Kapı boşluğu, kapı; ejikte evin elbende- Çene çalmak, dışında,avluda. elbire- (Rüzgârda) sallanmak, dalgalanmak, ejikle- Miras bırakmak; bk. ençile- I. elcigen Moğ. Eşek, ejilen (ejile-7ı/7ı dönüşlü / edilgen şekli) elcinde- Hareket etmek (?). Miras almak; ejilengen cer miras yeri, elcindeş- Kıpırdanmak (?). ejilü Mirası olan; ejilii cer miras yeri, elçi 1. Elçi, haberci, ulak, kurye; Atkan ok ejin- Suya girmek, yüzmek, yıkanmak, taştan canbas, iyilgen elçi coldon ekçe Dörtgen. canbas folk. Atılan ok taşa çarpıp geri ekçe- Sallamak, hafifçe sarsmak; bala dönmez, gönderilen elçi de yoldan geri ekçe- çocuğu sallamak; arba ekçe- dönmez. 2. (Erlik'in oğullarının sıfatı) (rüzgar için) arpayı sallamak, Erlik-Biydiü elçizi Erlik-Biy'in elçisi, ekçeş Düzgün. ele- Moğ. Çürüyüp dağılmak, ekel- (< alıp kel- birleşik fiilinden) Alıp elebes Ebedî, getirmek. elek Alay, ekeni (Yaşça büyük olan kimselere hitap elekte- Alay etmek, şekli). elekteçi Alaycı. ekemel Simli kumaş. elektet- (elekte-'nin ettirgen şekli) Alay eki İki; eki sagıştu iki kişilikli; eki ettirmek. sındu mıltık iki gövdeli; eki boyı elektriçestvo Rus. Elektrik, kcndiaral arında, elektroot Rus. Elektrik, ekiden İkişer, iki. eleni Kapı kenarı. ekilen- İkileşmek; sagış ekilen- kararsız eles Siluet, belirsiz çizgi; Eles edip ödö kalmak, tereddüt etmek, berdi folk. Siluet gibi kayboldu, ekileniş (ekilen- fiilinden isim-fiil) eleste- Hafifçe görünmek, İkileşme, elestet- (eleste-'mn ettirgen şekli) Belli ekilik İkilik. belirsiz kendini göstermek; kös aldıma ekinçi 1. İkinci; ekinçizinde ikinci elestettim ben hafifçe kendimi- olarak. 2. ekinçi cüzün gr. İkinci gösterdim. şahıs; ekinçi uzunlık gr. ikincil elet- (ele-'m'n ettirgen şekli) uzunluk, sekunder uzunluk; bk. ekinçi Köhneleştirmek, çürütmek, bütken uzun tabış. elezin Moğ. Göl kumu, ekipaj Rus. Mürettebat, ekip; elge- Elemek; kulur elge- un elemek, samoiyottın ekipajı uçak mürettebatı, elgek Elek; kıl elgek kıl elek; ces elgek ekü İkisi, ikisi birlikte; bis ekü mis biz tel elek. ikimiz. elgel- (elge-'/im edilgen şekli) Ekilmek, el Halk, kabile birliği, boy; taragan el ekilmiş olmak. nesil; bk. albatr, el-con millet, halk, elgeş- (elge-Tim işteş şekli) Birlikte elbek I Yeterli, bol; düz, geniş; Elbek ekmek. bargan mal emtir folk. Çok mal elget- (elge-Tim ettirgen şekli) Ektirmek, gitmiş meğer. elik zool. Yabanî keçi, karaca; geyik 82

yavrusu. bargan emey o gitti; köp emey çok elikte- Keçi avlamak. değil mi? eliktet- (elikte-'nin ettirgen şekli) Keçi emeze (e- fiilinden) yahut, ya da, veya, eğer avlatmak, böyleyse, o zaman, aksi takdirde; sen elip bk. seli-, emeze men sen veya ben. elkem Geniş, bol. emgek: emgek bala Küçük çocuk, elii Parmak genişliği; eki elii iki parmak; emgekte- (Bebek için) emeklemek, dört eki elü kir iki parmak kir. ayak üzerinde gitmek; bala emgektep em 1 Şimdi, bundan sonra; em tura şimdi; cat bebek emekliyor; bk. emekte-, em tura barıp bolbozım şimdi emgektet- (emgekte- 'nin ettirgen şekli) gidemem, Emekletmek, em II İlâç. emik 1. Tel. 2. Küpe. em- (Göğsü, emziği) emmek, emil Ceviz, fındık, çam fıstığı vs. kabuklu emçek Kadın göğsü; emçek bala süt yemişlerin içi; emil agaş sedir, çocuğu; emçekteh çıkkan bala sütten emiş- (em-'m ettirgen şekli) Çocuğu ayrılmış, sütten kesilmiş bebek, emzirmek. emçek te- Emzirmek. emiskek 1. Meme. 2. Ağızlık, emçektet- (emçekte- 'nin ettirgen şekli) emiştir- (emis-'ın ettirgen şekli) Çocuğu sütle besletmek, emzirtmek, Emzirtmek. emçi 1. Doktor. 2. Otçu. 3. Aktar, emlek Yumuşak kalpli, merhametli, emde- Tedavi etmek, iyileştirmek, emtik Vahşî (at), yabanî, eğitilmemiş, emden- (emde-'m'n edilgen şekli) Tedavi emtir (e- fiilinden) imiş, olmalı, meğer; olmak. Taş tuygaktu emtir, kamış kulaktu emdet- (emde-'mn ettirgen şekli) Tedavi emtir folk. Taş tırnaklı, kamış kulaklı ettirmek. imiş; kelbegen emtir gelmemiş, emdi Şimdi; emdiği cetire şimdiye kadar; en En, çok; en artık en iyi; en ozo her emdi le şimdi. şeyden önce; en tübinde en ucunda; en emdiği Şimdiki; emdiği öy şimdiki uçmda en sonunda; eh cakşı nadim en zaman; emdiği bolor cıl önceki yıl. iyi arkadaşım; eh caraş en güzel; eh emeen bk. emegen. ozo en baştaki, emegen Moğ. 1. Saygıdeğer kadın. 2. Karı, encileeçi bk. encileçi. eş. 3. Yaşlı kadın; emegen söök ağız ençek Benek; bk. çohçoy. mürver ağacı; bk. emeen. ehçey- Eğilmek; salkınnah agaş ta emekte- bk. emgekte-. ençeyip rüzgârdan sallanan ağaç da emes Değil, ol emes o değil; cakşı emes eğilip; ençeyip turdı eğilip kaldı, iyi değil, kötü. ençi 1. Mirastaki pay; bölüm; ençi cer emeş 1 Az, çok az, biraz, azıcık; emeş mirasta verilen pay; bk. eji. 2. Miras, oroytıgam biraz geciktim; emeş ber- kalıtsal; ençi ooru 1) Kalıtsal hastalık. azıcık vermek; bk. ebeş. 2) mec. Akrabalar, emeş II (e- fiilinden) bargan emeş pe? ençik 1. Alışkanlık. 2. Sabırsızlık, acaba gelmedi mi? ol kaytkay emes ençik- Alışmak, bağlanmak; ençikpes pe? o buna nasıl baktı? alışmayan, tedirgin. emeşten Az az, azar azar, ençiktir- (ençik-'in ettirgen şekli) 1. emey (e- fiilinden) Gerçekte, ne de olsa; Alıştırmak. 2. Sakinleştirmek, menin emey gerçekte ben değilim? ençile- I 1. Mirasa koymak, ayırmak; bk. 83

ejile-. 2. Miras vermek; nacıma şafağı; enirde akşamleyin; enirgeri ençilep bergen neme arkadaşımdan akşama doğru, bana kalan şey. erimeen bk. emegen. ençile- II Sakinleştirmek, erimekte- Sürünmek, ençileçi bk. ençileeçi enze Kambur. ençileeçi Pay sahibi; ençileçi kubultkış ep Beceriklilik; uygun an; ebi cok gr. ismin ilgi hâli, genitif hâli, uygunsuz; ep arga metod, yol, kural; ep ençilen- I (ençile* I'ı/ı dönüşlü / edilgen siime metod, tarz, usûl, şekli) 1. Mirasa konmak; ınstu epcoksına- Kendini beceriksiz hissetmek, cürümdi ençilen* mutlu bir yaşama epçi Barıştırıcı, arabulucu; eldin epçizi konmak; bk. ejilen*. 2. Bir şeyi kendisi tonnıft topçızı atasözü yurdun için almak. arabulucusu, elbisenin düğmesi, ençilen* II (ençile- \Vin edilgen şekli) 1. epçi! 1. Becerikli, mahir. 2. Şefkatli, Sakin olmak. 2. Zevk almak, epşi Keçe evin sağ tarafında bulunan ençileş- Mirasta biriyle eşit pay almak, kadınlar kısmı (?). ençilü (ençile- I fiilinden isim-fiil) 1. epte- Bir şeyi beceriyle yapmak, yakalamak; Miraslı. 2. Miras; bk. eji. eptep ayt- akıllıca söylemek, ençii Huzur, sükûnet; amır-ençü cat- eptel- (epte- ’nin edilgen şekli) 1. huzur içinde yaşamak; salkındu kiinde Eklenmek. 2. Hedefe isabet etmek, ençii cok atasözü rüzgârlı günde huzur epten- (epte-'mn dönüşlü şekli) Uygun olmaz. şekilde oluşmak. ene Anne, ana; tuugan ene öz anne; öy epteş (epte- fiilinden isim-fiil) 1. ene üvey anne; caan ene babaanne; Beceriklilik. 2. Dalkavukluk, öbökö ene nine; adarımın enezi dişi epteş- (epte-'nin işteş şekli) Birlikte arı; bk. enebis, eneş. uygulamak, birbirine uygun olması için enebis bk. ene. yardım etmek; epteşnes uygun enee Kapılar; bk. eneğe, olmayan. eneğe bk. enee. epteştir- (epteş-'in ettirgen şekli) 1. eneke 1. (Hitap) anacığım. 2. Ebe. Özenle yapmak. 2. Uygun olanı bulmak, enele- Üzülmek, kederlenmek; balazma eptü Becerikli, uygun, enelep cat çocuğu için üzülmek; er 1. Er, koca, yiğit; erge cet- enelep tapkan cööjö zorluklarla elde olgunlaşmak. 2. Kahraman, yiğit, cesur, edilmiş olan, adam; er kiji koca. enelü Analı, Er-Kaan mit. Er-Han (Ülgen'in oğullarından eneş bk. ene. birinin adı). eni- Eğmek. ercine Değerli, kıymetli, aziz; mücevher; enigü (enik- fiilinden isim-fiil) Özgürlük, tılsı;, gizli, mahrem; mec. at; ercine at bağımsızlık. folk, değerli at. enik- Bağımsız, özgür olmak; enigip erçimdii Gergin; üç künge erçimdü cürgen özgür, bağımsız, cuulajıp içkeri tortop beş enil- (eni-7ım edilgen şekli) Eğilmek; kilometrge kirdibis üç gün sıkı efiilep ejik açtı eğilip kapıyı açtı, savaşıp kırk beş kilometre içeri girdik, enilçek l. Esnek. 2. bot. liken, kına ağacı, ere: ere serezinde Şafak sökerken, enir Akşam; eniri akşamleyin; eniri kurs ere- Moğ. Israr etmek, direnmek; meni akşam kursları; eftir çolkon akşam erep aydarıgarda bana İsrar ettiğiniz 84

için, bana İsrar ettiğinizden dolayı, erke Şımarık, sevimli, nazlı; erke uulım eree! Moğ. Ayık, benim sevimli oğlum, nazlı oğlum, ereen Alaca bulaca; mec. vaşak, erkek 1. Erkek; erkek kiske erkek kedi. 2. ereen Erginlik. Baş parmak; bk. ertek, başparak; ereenen Alaca bulaca; mec. vaşak, erkek emes bozu dişi buzağı; erkek ereken Moğ. (tri, büyük) boncuklar, emes kuraan dişi kuzu, eremji- Moğ. 1. Alışmak, öğrenmek. 2. erkele- Okşamak, şefkat göstermek; bk. Hep gitmek. calakayla-. erenay Alaca bulaca; mec. vaşak, erkelen- (erkele- 'nin edilgen şekli) ereiîis 1. Şüphe, şüpheli. 2. gr. Sıfat fiil, Okşanmak. partisip. erkeleş- (erkele-'nin işteş şekli) Birbirine ereniste- Şüphelenmek, ki bardav ranmak. erdi bk. erin, erkelet- (erkele- 'nin ettirgen şekli) ergek bk. erkek, Okşatmak, sevdirmek, ergiş Üvez, erketen Moğ. Kudret, eri- Moğ. Erimek. erketendü Moğ. T. Kudretli, erik I İrade; erik cokto istemeyerek, erkin 1. özgürlük, irade; erkin aş-tustu çaresizce; kamçı katu, et cımjak, cat- özgürce yaşamak. 2. Aktiflik; öştü erik cokto bararzın atasözü kamçı baza katap erkinin körgüspedi sert, vücut yumuşak (olduğuna göre) düşman daha aktif olmadan, çaresizgideceksin. erkin Nazik. erik II 1. Erimiş; erik kartalın erimiş kar. erkinden- Kendini özgür hissetmek; 2. Keder, üzüntü. erkindenip bas- özgürce gitmek, erik- Kederlenmek, üzülmek, cam sıkılmak; erkindü 1. Özgür. 2. Aktif; erkindü bk. eriy-, cuuçıl tartış aktif savaş faaliyetleri, erikçeen Sıkıntı, erkipde- Özgür bırakmak, erikçildü Sıkıcı, erkipdel- (erkipde- 'nin edilgen şekli) erimji- Alışmak, öğrenmek, Özgür olmak, özgürleşmek, erimjü Alışkanlık; kandıy koomoy erlen 1. zool. Sıçan, hamster. 2. es. av. erimjü! ne kadar kötü alışkanlık! zool. Kokarca. erin Dudak; erdi dudağı; erin çöyilbes Erlik mit. Yer altı âleminin hükümdarı, ündü gr. düz ünlü; erin çöyiieri gr. erlü Kocalı, eşli. yuvarlaklaşma; erin garmoniyazı bk. ermek 1. Sohbet, konuşma; ermekke erin çöyiler-çöyilbes garmoniya kirdi sohbete başladı, sohbete koyuldu. gr. düzlük yuvarlaklık uyumu, küçük 2. Kınama, şikâyet. 3. gr. Cümle; ünlü uyumu, küçük uyum, dudak ermektin çlenderi gr. cümlenin benzeşmesi; erin tuyuk tabıjı gr. öğeleri, cümlenin unsurları; ulantılar, dudak ünsüzü; erin tuyuk tabış gr. çift modal' söztör, kolbooçılar, dudak ünsüzü; erin ündü tabış gr. bölügeşter ermek bajında gr. cümle yuvarlak ünlü; erin ündüniii buzuları başı edatları. gr. düzleşme. ermekte- Sohbet etmek, erit- (eri-Tim ettirgen şekli) Eritmek, ermekten- (ermekte-'n/n dönüşlü şekli) eriy- Kederlenmek, üzülmek, canı sıkılmak; (Kendi kendine) konuşmak, cürek eriyip cat kalbi sıkılıyor; bk. ermekteş (ermekte- fiilinden isim-fiil) erik-. Sohbet. 85

ermekteş- (ermekte- 'nin işteş şekli) Esneme. Birbiriyle sohbet etmek, karşılıklı estedü I! (estet- II fiilinden isim-fiil) konuşmak. Hatırlama. ermen zool. Sincap, mec. güzel, estet-1 (este-I'm ettirgen şekli) Esnetmek, ermen: ermen agaş bot. Meşe, estet- II (este- Il'nm ettirgen şekli) ert- Yanından geçmek, geçip gitmek; Hatırlatmak. konok ertkenin bilbediler onlar eş 1 1. Arkadaş, yoldaş. 2. Eş, kan; ejim günlerin geçip gittiğini anlamadılar; sen bolorın sen benim eşim olacaksın; cıldardın ertekni canıs kiin algan-tagan eş kan, eş. 3. Emsal. 4. ertkendiy boldı yıllar gün gibi geldi Çiftin biri. 5. es. av. Dişi ayı; bk. eeş. geçti; eneden tuuganınan törtön cıl eş II Ir. Hiç bir şey; eş nomo bilbes bir ertti doğduğundan bugüne kırk yıl geçti, şey bilmiyor; eş neme cok hiç bir şey erte Erken; erte tur- erken kalkmak; yok; eş-keregi cok hiç gereği yok, ertezinde sabahleyin, yarın, ertesi gün. gereksiz, lüzumsuz, ertegi Eski; ertegide eskiden; ertegi çak eş- (Kürek) çekmek, yakın geçmiş. eşki Kürek. ertelep Sabahları, sabah erkenden, eşkip I Pişirmek için hazırlanmış arpa, erten Yarın; tan erten sabah erken; erten eşkip II Dışkıladıktan sonra köpeğin tura erkenleyin, sabahleyin, dışkısını toprakla örtmesi, ertengi Erken, yarın; ertengi kün yannki eştek Moğ. < Erm. Eşek, gün (ertesi gün). eşten- Huzur bulmak; amir eştenip ertir- (ert-V/ı ettirgen şekli) Yanından cadarıbıs sakince yaşayacağız, geçirtmek; kün ertir- zaman geçirmek, eşti Maça (kâğıt oyununda bir tür kâğıt), ertüüş Benek, çil. eştir- (eş-'in ettirgen şekli) Kürek eni Erimiş. çektirmek, erüül Moğ. Ayıklık, uyanıklık, eştü Alışılmış şey. es Hatıra, his, akıl, bilinç, şuur; es alın- et Et; vücut; kandu et taze et; iç edine kendine gelmek, dinlenmek, çıplak vücut; buur edi diafragma es- Esmek, serpmek. göğüs kafesi. eski Eski; eski-saskı eski püskü; eski- et- Etmek, yapmak; col et- yol yapmak; caii eski yaşayış, eski gelenekler; aydın biyan et- merhamet göstermek; toy et- eskizi ayın ikinci yarısı (ağızlarda: ay şölen hazırlamak; kür et- köprü inşa eskisi); eski sös gr. eski, arkaik bk. etmek; katap et- işlemek; tırs et- arhaizm. çatlamak; tap et- görünüp kaybolmak, eskin Elek. etimologiya Rus. gr. Etimoloji eskir- (es-V/ı ettirgen şekli) Eskimek; ettenir Şişman. eskirbes eskimeyen, ettir- (et-'in ettirgen şekli) Yaptırmak, eskirgen Eski, oldukça yıpranmış, yaptırtmak; tara ettir- ev yaptırmak, eskirü (eskir- fiilinden isim-fiil) Eskilik, ettirt- (ettir-'in ettirgen şekli) Yaptırtmak, este- I Esnemek; estegende, oozm aça t, ettü Etli, eti olan, eskirgende, tejik beret atasözü eye Evet. esnediğinde ağız açılır, eskidiğinde delik eze- Hatırlamak; ezep turun ba? hatırladın açılır. mı? ada balazm ezegendiy meni este- 11 1. Hatırlamak. 2. Hissetmek, ezep alıgar beni kendi çocuklarınızın estedü 1 (estet- I fiilinden isim-fiil) babası gibi hatırlayın. 86 ezedü (ezeg- fiilinden isimfiil) Hatırlama, flag Rus. Sancak, flâma. ezegey bk. ecegey. flektiv Rus. flektiv tilder gr. Bükümlü ezem Hatıra, anı; ezemge bergen at diller. anısına verilmiş at. flot Rus. Filo, ezen Moğ. 1. Esen, sağlık, afiyet, sağlıklı. fonar' Rus. Fener, 2. (Selâmlaşma sözü) merhaba, esenlikle, fonema Rus. gr. Ses birimi, fonem, sağlıkla; ezende eğer sağ olursam; ezen fonetika Rus. gr. Ses bilgisi, fonetik, bolzın güle güle; mec. sonra, gelecek fonologia Rus. gr. Ses bilimi, fonoloji, yıl; ezende gelecek seneye, forma Rus. Şekil biçim, ezen- (eze-'m'n edilgen şekli) 1. fotografıya Rus. Fotoğraf, Hatırlanmak. 2. Düşünmek, frazeologizm Rus. bk. buzulbas ezendeş Selâm; bk. cakşılaş. söskolbu. ezendeş- Selâmlaşmak; bk. cakşılaş-. front Rus. Cephe. ezendeştir- (ezendeş-'in ettirgen şekli) Selâmlaştırmak. G ezendik Sağlık, esenlik; Kızıl-ÇerU ezendik bolzın! selâm olsun Kızıl gaplologiya Rus. gr. Hece düşmesi, Orduya! haploloji; bk. üyede tüney ezer-sezer: ezer-sezer eki taygıldu İki tabıştardın tüjeri. iyi köpekli. garaj Rus. Garaj. ezerlii Kabukla kaplı (ağaç). garmoniya Rus. gr. Uyum; bk. ezet- (eze-'nm ettirgen şekli) Hatırlatmak. tüneylejeri. ezin Meltem, esinti. gaz Rus. Gaz. ezir- 1. Sarhoş olmak, esrimek; ezirgençe gazet Rus. Gazete. iç- sarhoş oluncaya dek içmek. 2. mec. gektar Rus. Hektar; bir gektar cer bir Saçmalamak, hektar toprak. ezirik Sarhoş, esrik. geminatsiya Rus. gr. İkizleşme; bk. ezirt- (ezir-'in ettirgen şekli) Sarhoş etmek, ekilengen tuyuk tabıştar. esritmek. general Rus. General; armiyanın ezlik Sonbahar ve kışın dökülen kozalaklar. generali ordu generali, general'my Rus. Genel, F generalissimus Rus. Başkumandan, geografıya Rus. Coğrafya, fabrika Rus. Fabrika. geroy Rus. Kahraman; sovetskiy familiya Rus. Soyadı; familiyazı kem? soyuztın geroyı Sovyetler Birliği soyadı nedir? kahramanı. faşist Rus. Faşist, giperbola Rus. gr. Abartma, faşizm Rus. Faşizm, giraya Terazi taşı; beskenin giryaları ferma Rus. Çiftlik, ağırlıklar. fevral' Rus. Şubat, glagol Rus. gr. Fiil; glagol aydıiaaçılu fılosofıya Rus. Felsefe, ermek gr. fiil cümlesi; glagol tazılı fınansirovat' Rus. finansirovat1 et- gr. fiil kökü; glagoldıri aldırar Finanse etmek, zalogı gr. edilgen fiil, pasif fiil; fızika Rus. Fizik, glagoldıri caradu büdümi gr. olumlu fizkul'tura Rus. Fizik kültür. fiil; glagoldıri cüzün kojultazı gr. 87

fiil çekim eki; glagoldın cüzünderle hronika Rus. Kronik. kubuları gr. fiil çekimi; glagoldın toktodulu büdiimi gr. olumsuz fiil; I glagoldın tös zalogı gr. dönüşsüz fiil; glagoldın tözögözi gr. fiil içkin- 1. Düşürmek, kaybetmek, elden gövdesi, fiil tabam; glagoldıü zalogı çıkmak; akçam ıçkınıp iydim para gr. fiil çatısı; glagoldon adılu sös kaybettim. 2. Çalışıp çabalamak, büdüreeçi kojulta gr. fiilden isim yüklenmek; çıkmak; belim çıkınıp yapma eki; glagoldon bütken kaldı belim büküldü, adalgıç gr. fiilden türeme isim; ıçkır Uçkur, kuşak, kemer, glagoldon bütken glagol gr. fiilden ıçkırlu Uçkurlu, kuşaklı, kemerli, türeme fiil; glagoldon glagol ıjık Sığınak, rüzgârdan korunma yeri, büdüreeçi kojulta gr. fiilden fiil ıjıkta- (Rüzgârdan) korumak, yapma eki. ıjıktan- (ıjıkta-'mn edilgen şekli) gorizont Rus. Ufuk; gorizontto bir de (Rüzgârdan)korunmak. neme körünbey cat ufukta hiç bir şey ıkça- Sızlamak, inlemek, görünmüyor, ılbıra- 1. (Et için) haşlamak, pişirmek; gorod Rus. Şehir, ılbıray kalgan et haşlanmış et. 2. gradus Rus. Derece. Gevşemek. grajdanin Rus. Vatandaş; sovetskiy ılbırat- (ılbıra- 'mn ettirgen şekli) 1. (Eti) soyuztın grajdaninı Sovyetler Birliği haşlatmak. 2. Gevşetmek, vatandaşı. ılbırt Gut hastalığı, grajdanskiy Rus. Vatandaşlık; ılcır Sümük, irin. grajdanskiy cuu iç savaş, ılcıra- İrinlenmek; şırka ıİd irap kaltır grajdantsvo Rus. Vatandaşlık, yara irinleniyor. gramm Rus. Gram (ölçü), ılcırat- (ılcıra-'mn ettirgen şekli) İltihap grammatika Rus. Gramer; oyrot tilinifi kaptırmak. grammatikazı Oyratça gramer; bk. til ıldam Amca (babanın küçük kardeşi); bk. bilimi. taay. granata Rus. Bomba; granatalardı ılga- Moğ. Seçmek, seçime almak, öştünin uyazına taşta d ı düşman ılgal- Moğ. T. (ılga-'mn edilgen şekli) tarafına bomba attı. Ayıklanmak, seçilmek; ılgalgan aş gulyanya Rus. Gezme, gezinti; seçilmiş tohum. baayramda caan gulyanya boldı ılgan- Moğ, T. (ılga-'wzı dönüşlü şekli) bayramda büyük bir gezinti oldu, Seçmek, ayıklamak. gvardeyskiy Rus. Muhafız; gaardeyskiy ılganaaçı Moğ. T. gr. Zarf-fıil, gerundium, diviziva muhafız bikliği. ılgaş- Moğ. T. (ılga -'mn işteş şekli) gvardiya Rus. Muhafız. Birlikte seçmek, ayıklamak, ılgat- Moğ. T. (ılga-'mn ettirgen şekli) H Seçtirmek, ayıklatmak, ılgım 1. Çevik, atik. 2. Seçilmiş, hamza Ar. gr. Hemze, ılgıy Olağanüstü; ılgıy emegender himiya Rus. Kimya, olağanüstü kadınlar; ılgıy karagay hlor Rus. Klor, agaş olağanüstü, harika orman, hor Rus. Koro. ılgu Seçme, ayıklama. 88

ıltam I Moğ. Hızlı, çabuk, becerikli; ıltam iril- (kumaş için) yırtılmak, lime lime bar- hızla yola koyulmak; ıltam keler olmak, (toprak için) çatlamak, hızla gelir, irim Önsezi. ıltam II Taban, alt. ırımçı 1. Öngörücü, kâhin. 2. Divane, ıltamda- Moğ. T. Hızlandırmak, kaçık. ıltamdan- Moğ. T. (ıltamda-’mn edilgen iris Ar. (< rızk) Saadet, mutluluk, talih, şekli) Hızlanmak. başarı, şans; bk. urmat. ıltamdaş Moğ. T. (ıltamda- fiilinden ır ıstan- Ar. T. Şansını kaçırmaktan isim-fiil) Hız. korkmak. ıltamdu Moğ. T. Hızlı, hızlı bir şekilde, ırıstu Ar. T. Şanslı, mutlu, ıltar- (Ayakkabı) dikmek, ırkıra (Köpek için) hırlamak, ıltarmış (Ayakkabı için) ayak tabanlığı, ırkıran- Hırlamak, kükremek, ıltart- (ıltar-'m ettirgen şekli) (Ayakkabı) ırkırat- (ırkıra-'nın ettirgen şekli) (Köpeği) diktirmek, ödük ıltarttım kendime hırlatmak. çizme ısmarladım. ırmala- bk. cormolop-. ıltaru (ıltar- fiilinden isim-fiil) Dikme ırsan (Dişleri göstererek) sırıtma, (ayakkabı için), ırsanda- (Dişleri göstererek) sırıtmak, im Nemli, rutubetli. ırsay- (Meselâ, uzun dişliler için) sırıtmak, ımda- Mimik yapmak; kös ımda- göz ışkı Hıçkırık, kırpmak; bk. umda-. ışkı- Hıçkırmak, ımdaş- (ımda-Tim işteş şekli) Birbirine ış Duman, is; bk. tüdün. mimikle açıklamak. ışkır- (At için) horuldamak; adım ışkırıp ımzu Melal parçalı deriden yapılan kadın toktodı atım horuldadı ve durdu, elbisesi süsü, ışta- (Duman için) tütmek, (deriyi) islemek. ın Ses. isle işlemek; bk. tüdünde-, ma At (kelime anlamı at arabası); bk. at II. ıştal- (ışta-'m n edilgen şekli) islenmek, ınır- Çan sesi gibi çınlamak, ıştan- (ışta-Tiffl dönüşlü şekli) İslenmek; ınırçak Yük eyeri, bk. tüdünde-. ınırçaktu Yük eyerli, ıştaş (ışta- fiilinden isim-fiil) İsleme, ıra- Uzaklaşmak. ıştaş- (ışta -'nın işteş şekli) Birlikte ıraa- Uzaklaşmak, gitmek; bk. uza-, islemek, isleyip işlemek, ıraak Uzak; uzakta; ıraak cerge uzaklık; ıştat- (ışta-'mn ettirgen şekli) isletmek; bk. ıraak törögön uzak akraba; ıraaktagı tüdündet-. uzakta bulunan, ış tu 1. İsli. 2. İslenmiş (deri); bk. tüdündü. ıraakta- Uzaklaştırmak, ıy ağlama, inleme. ıraaktan- (ıraakta- 'nın dönüşlü / edilgen ıyık 1. mit. Nehrin, dağın, ovanın ruhu. 2. şekli) Kendini uzak, yabancı saymak, Fetiş, tapınma nesnesi (meselâ, kurban ıraat- (ıraa-'/mı ettirgen şekli) Kendinden sunulan ağaç, dağ). uzaklaştırmak, ıyla- Ağlamak; açu tylap cat kederle ırada Uzakta. ağlamak, ırba- Kaçmak, uzaklaşmak, tylak Ağlamaklı. ırbanda- Dalga geçmek, lylamzıra- Gözleri yaşarmak, ağlamaya ırçay- Diş göstermek, bütün ağzıyla hazır olmak. gülmek. lylamzırak gGözü yaşlı. ırgay bot. Hanımeli. lylamzırat- (ıylamzıra-'nın ettirgen şekli) 89

Ağlatmak. içirtmek. lylaş (lyla- fiilinden isim-fiil) Ağlama, igis İkiz; bk. egis. lylat- (lyla-'mn ettirgen şekli) Ağlatmak. iir- bk. iyir-, ijemci Umut, İ ijemcilii Güvenilir. ijen- Ummak, inanmak, güvenmek; i: i ta t ay! Moğ. iinl. (Nefret bildirir), seni ijengen kijim benim güvendiğim kişi; pislik! Kaçanda büder menin aytkanıma iç 1. İç, iç bölüm; içinde bir şeyin içinde; İjen folk. İstediğin gerçekleşecek, ayıldın içinde evin içinde. 2. Karın sözlerime inan, içinde-kardı kamın içi. 3. İşkembe. 4. genbes Güvensizlik. (Elbise için) astar, tonnın içi kürkün ijençilü Umutlu, ümitli; güvenilir; astarı; onıîi için kem biler içini kim İjençilü nadıım sen edin, nenin uçu bilir, kim bilir içi nasıl? 5. iç rifma gr. menen ıraadın? folk. Sen benim İç kafiye. güvendiğim arkadaşımdın, niçin benden iç- l. İçmek; çay iç- çay içmek. 2. Yemek; uzaklaştın? kursa iç- yemek yemek; köçö iç- çorba ijendir- (ijen-'ın ettirgen şekli) 1. içmek. İnandırmak, ikna etmek. 2. Güvenmek, içeeçi Çay içmek için kullanılan fincan, ijendirü (ijendir- fiilinden isim-fiil) içeen İn; bk. içegen. Güven, inandırıcı. içeendü İni çok olan; içendü cer in ijeniş (ijen- fiilinden isim-fiil) 1. İnanç. 2. kazılmış yer. Güven. 3. Güvenilirlik. 4. Umul, içege Bağırsak, ikili İki telli halk müzik aleti, içegen bk. içeen. ikree İkiz. içer; içer aş Süt vodkası, içki, il- 1. Takmak. 2. Asmak, içil- (iç-7/ı edilgen şekli) 1. İçilmiş olmak. ilbi- Büyü yapmak, 2. Yenilmiş olmak. ilbiçi Büyücü. içir- (iç-'ı/ı ettirgen şekli) 1. İçirmek. 2. ilbis mit. Yerin ve suyun ruhları, Yedirmek, beslemek, ilcirt Bol, çok. içiş (iç- fiilinden isim-fiil) İçme, içiş, ildir- (il-'in ettirgen şekli) .Taktırmak, içiş- (iç-'in işteş şekli) Birlikte içmek, ildirme Zincir. içkeri I. İleride, önde; içkeri ne de ile Moğ. Açık, anlaşılır bir şekilde, körünet bir şeyin önünde görünmek; ilgin Güderi; ilgin meley güderi yenler, içkeri oturıgar ileride otur. 2. İçe, ilgir Bağlantılı, takılı. ortaya doğru, içeri, içeriye, ilil- (il-'m edilgen şekli) 1. Takılmış içkerle- as. Saldırmak; başlamak, olmak. 2. Asmak. içkerleşcu. Saldırı. ilin- (il-'m dönüşlü şekli) Takmak, asmak; içkert- Yanmamış odunu toparlayıp dokunmak; sürtünmek, ocaktaki ateşi canlandırmak, iliniş (il- fiilinden isim-fiil) Çengel, içkertineri Uzakta, uzak tarafta; ilmek 1. Kanca. 2. Askı, içkertineü kelgen kiji uzaktan gelen ilü Askı. insan. ilyirim Girdap, burgaç, içtü Hacimli (kap). im İşaret, damga, belirti, iz. idik Moğ. İnatçı, direnen. imce- 1. (Elle) işaret etmek; jest yapmak. 2. igçirt- (içir-'in ettirgen şekli) Hepsini Göz kırpmak. 90 imde İşaret. Çürüme. imde- Gözle işaret vermek, is tz; izincajırın cat izleri belirlemek, ince Arazi parçası. iste- 1. İzlemek, izinden gitmek. 2. Aramak, indeks Rus. gr. Dizin, indeks; bk. spisok. araştırmak. 3. Çalışmak, ine Küçük kardeş (?). isten- (iste*Tun dönüşlü şekli) Bir şeyi ine- Tasvip etmek, muvaffakat etmek (?). kendi ndearamak. inek zool. İnek; bk. uy, iynek; inek cıl işteş (iste- fiilinden isim-fiil) Gizlice inek yılı (hayvan takviminde ikinci yılın izleme. adı); bk. uy cıl. işteş- (iste-'mn işteş şekli) 1. Birlikte infınitiv Rus. gr. Mastar; bk. cartı cok izlemek. 2. Birlikte aramak, glagol. istet- (iste-'nin ettirgen şekli) 1. İzletmek. injener Rus. Mühendis, 2. Aratmak. intensiv Rus. bk. tınıdıları. iş tş; işke küçi cetpes işe gücü inversiyalu Rus. T. inversiyalu ermek yetmeyen; hamile, gr. Devrik cümle; bk. ermekte işcal Maaş, aylık, söstördin turar aayı solınganı. işçi İşçi, görevli, irbis Moğ. Pars, işjekçi İşçi, irge Eşiğin yanındaki yer. işmekçi İşçi, irgi 1. Çadırın kapısı ile kadın bölümü işte- Çalışmak. arasındaki yer. 2. Eşik, iştel- (işte-'m/ı edilgen şekli) İşlenmek, irgilcin Serap. işten- (işte-'rnVı dönüşlü şekli) Kendi için iri- 1. (Sütü) ekşitmek, sütiridisüt ekşidi. çalışmak; iştenip tapkanım bu 2. Çürümek; irigen ooston çirigen kendim için yaptım. sös çıgat atasözü çürük ağızdan kötü iştenkey Aktif, faal, işsever, işgüzar, sözler çıkar. işgörür, eli tez. irigen Fermante içki yapıldıktan sonra işteftkey İşgüzar. kazanın dibinde kalan süt artığı; peynir; iştet- (iş te t-'m ettirgen şekli) l. arakıdan artkan kazandagı irigenin Çalıştırmak. 2. İşletmek, alıp tertpektep ala la uçukka tizip iştettir- {iştet-'in ettirgen şekli) Birini bir kurudıp alar şarap yapıldıktan sonra başkası için çalıştırtmak. kazanda kalan peyniri aldılar, börek itatay ünl. (Korku ifade eder), yaptılar onları ipe dizip kuruttular, itkuş Kurt. irik Üç yaşındaki iri koç; yaşlı koyun, iy- 1. Göndermek, yollamak; iygen elçi irim bk. iyirim. biydig korkubas, atkan ok cuudan irin Çürük, irin. korkubas folk. Gönderilen elçi bir bey irinde- İrinlenmek; çürümek, bozulmak, gibi korkusuz olur, atılan ok düşmandan iriîidet- (irinde-TııVı ettirgen şekli) korkmaz. 2. (Ana fiilin ifade ettiği Çürümesine yardımcı olmak, harekete kesinlik katan yardımcı fiil); irindü İrinli. kadıp iy- zıplamak, sıçramak; kezip irit- (iri-'mVı ettirgen şekli) 1. Ekşimesine iy- kesmek, parçalamak, yardım etmek. 2. Çürümesine yardım iyde Güç; iyde küç kuvvet; Köksi etmek. oy ılgan Toy bon-Kaan nın er iydezi iritpek Ekşi sütü taze kaynar sütle karıştırıp kojula berdi folk. Göğsünden yapılan yemek. yaralanmış olan Toybon-Han'm cesareti irü (iri- fiilinden isim-fiil) 1. Ekşime. 2. arttı. 91 iydelü Güçlü, kuvvetli; iydelü kolhoz iytkek Dalgalı; İytkek kara talay güçlü kolhoz. caradmda ceti kara at turdı folk. iydin- 1. Uzaklaşmak. 2. İleri geri hareket Dalgalı kara denizin kıyısında yedi kara at edip bir yerde oturamamak. vardı. iydir- (iyt-’ın ettirgen şekli) Uzaklaştırmak, iyttir- (iyt-'in ettirgen şekli) İttirmek, iydirgen Harman yeri, iyul' Rus. Temmuz, iydiş (iyt- fiilinden isim-fiil) 1. İtme. 2. iyun' Rus. Haziran. İtişip kakışma, izdiham, izi- Isınmak; Edi-kanı izidi, caraş közi iydiş- (iyt-'m işteş şekli) Birbirini itmek, carkındadı folk. Gövdesi ısındı, güzel iyik I. İğ. 2. es. Kurbanlık hayvan, gözleri parladı. iyil- (iy-'m edilgen şekli) Gönderilmiş iziginik Hain; töröldin izietsniktern olmak; iyilgen elçi elçi, vatan haini. iyin Omuz, izit- (izi-'nin ettirgen şekli) Isıtmak, iyir- Eğirmek. iztel- (iste-’nin edilgen şekli) Araştırılmış iyirdir- (iyir-'ın ettirgen şekli) Eğdirme olmak. işini yaptırmak. izü Sıcak, sıcaklık; iziige çıdaşpay turdı iyiriİ- (iyir-7/ı edilgen şekli) Eğrilmek, sıcağa dayanamadı; izü cay sıcak yaz; bükülmek. izü utkuul sıcak, içten selâm; caan izü iyirin- (iyir-'ı'n işteş şekli) Birlikte ay Haziran (Altay takviminde altıncı ayın eğirmek. adı). iyle- Deriyi işlemek, yumuşatmak, sepilemek. J iylen- (iyle-Tim dönüşlü / edilgen şekli) (Deri için) sepilenmek. jaket Rus. Ceket. iylenü (iylen- fiilinden isim-fiii) (Deri jandarm Rus. Jandarma. için) sepileme. jenskiy Rus. jenskiy rod gr. Dişilik. iylet- (iyle-'m'n ettirgen şekli) (Deriyi) jurnal Rus. Dergi. sepiletmek. jurnalist Rus. Gazeteci. iyn Küçük kardeş; iyni onun küçük kardeşi; jyuri Rus. Jüri, kurul. iynim küçük kardeşim, iyne İğne; iyne tüjer cer cok boldı K iğnenin düştüğü yer yok oldu; iyne bürül agaş iğne yapraklı ağaç, kaa Hizmetkâr. iynek İnek; bk. inek, ay. kaa-caa Moğ. Bazen, seyrek olarak, ara sıra, iynelik I 1. Örgü şişleri. 2. İğnelik. 3. es. arada sırada, arada bir. Şamanın tören giysisinin kemerine kaacı Moğ. Elbisenin eteğindeki şerit, işlenmiş iğnelik tasviri (iğnelikleri kaacıla- Moğ. T. Eteği şeritlemek; Ülgcn'in dokuz kızını temsil eder), Börügin kamdu la kaacılap saldı iynelik II bot. İğnelik (dikenli bir bozkır Şapkasına su samuru kürkü geçirdi, bitkisi). kaacılan- Moğ. T. (kaacıla-’n/n edilgen iyt 1 Köpek; iyttiy köpek gibi; iyt tanma şekli) Şeritlenmek. alçak köpek; iyt cıl köpek yılı (hayvan kaacılat- Moğ. T. (kaacıla-'tun ettirgen takvimindeki onbirinci yılın adı), şekli) Şeritletmek. iyt II ünl. (Hoşnutsuzluk ifade eder), kaajı bk. kajı. iyt- İtmek, uzaklaştırmak. kaak I 1. Yaprak; bk. calbırak. 2. Kuru. 92

sert toprak; kaak cerge cele berdi kabınçak Bağlı, kuruyunca ya kadar bırakmak, kabir Otlatma, gütme, kaak II (Erkeğe saygılı hitap şekli); bk. kabir- Otlatmak. kaakam. kaakaş. kabırga Yan, böğür, kaburga; süme kaakam bk. kaak. kabırga kıkırdaklı alt yan (atta); (ağız kaakaş bk. kaak. abırga bk. kabıra kaburga), kaakta- (Kuş için) bağırmak, gaklamak, kabırgalu Kaburgalı. (tavuk için) gurklamak, (kuşlar için) kabınk 1. Ezilmiş. 2. kabırık müüs cıvıldaşmak. keçi. kaakta t- (kaakta -'nın ettirgen şekli) kabini- (kabir-'//i edilgen şekli) Otlamak; Bağırtmak. mal özöktö kabınlıp cat hayvanlar kaal 1. Utanmaz. 2. mit. Erlik'in sıfatı (bk. otlakta otluyor. Erlik). kabırış (kabir- fiilinden isim fiil) Otlatma, kaalga Moğ. Çadırın iki parçalı ağaç kapısı; kabırış- (kabir-'t n işteş şekli) Birlikte kaalga ejigin kayra açtı iki kanatlı otlatmak. kapıyı sonuna kadar açtı, kabırt- (kabir-'m ettirgen şekli) kaan Kağan, hakan, kral; kaan boluptur Otlattırmak, güttürmek, kağan olmak; kaan bolup bar- tahta kabıru (kabir- fiilinden isimfiil) çıkmak; ene kaan kraliçe; kıs kaan Hayvanlara bakma; Tük tanışpas ak prenses. mal! Kabıruzı bar artıp kaldı folk. kaan Moğ. Kıtlık, ürünsüzlük, Renkleri birbirinden seçilmeyen ak sürü! kaandık Hanlık. Bakıcıları ile birlikte kaldılar, kaar mit. Hastalık ruhu (kötü ruhlardan kabıs- Ateşi yakmak. birinin adı). kabış 1. Birleştirme, bir nesneyi diğerine kaar- Pişirmek, kızartmak; et kaar- eti bağlama. 2. Kavga etme, pişirmek. kabış- (kap-'m işteş şekli) Birbirini kaaza Kabuk; kaaza ayıl üstü ağaç yakalamak. kabuğuyla kaplanmış ev. kabıştır- (kabış-'m ettirgen şekli) 1. kabağa (Meyve için) kabuk; bk. kabık. Birleştirtmek. 2. Birbirini yakalatmak, kabak 1 Kaş, göz kapağı; kara kabak kara kaborto Yan, orta; kaborto col ötti o kaşlar. yolun yarısını geçti; kabortuzına cetti kabak II Meyhane; kabak arakı şarap ortaya kadar gel mek. fabrikasında hazırlanmış votka; bk. kabu Ağ; kabu sal- ağ kurmak; bk. uu. arakı. kaçıl Sinek (kâğıt oyununda), kabarga zool. Kabarga. kacu Moğ. Dağın dik yamacı, kabay Beşik; kabay bala süt çocuğu; bk. kacula- Dağın dik yamacından aşağıya buubay. inmek. kabayla- 1. Sallamak. 2. (Bebek için) kaç- 1. Kaçmak, birinden gizlenmek; kundaklamak. ayıldan kaçıp cat- evden kaçmak; ta kabaylat- (kabayla-'m/ı ettirgen şekli) 1. kemnen kaçıp turgan bol boy? acaba Sallatmak. 2. Kundaklatmak, kimden gizleniyor? 2. İşten kaçmak; kabaylu beşikti; kabaylu ayıl beşikli ev. işten kaçıp cüret işten kaçıyor, kabık Kabuk; bk. kabağa, kaçalan Keskin, şiddetli; kaçalan salkın kabın- Tırmanmak; ayu agaşka kabındı soktı keskin rüzgâr; kaçalan salkınga ayı ağaca tırmandı. udura keskin, şiddetli rüzgâra karşı. 93 kaçan Ne zaman; Altın-Topçı abakayı, eki baatırga kadit bolorgo keldin kaçan ciit tujunda, eki uulbala be? folk. Sen buraya doksan iki bahadıra tapkan folk. Karısı Altın Topçı gençken karı olmaya mı geldin? 2. küfür Cadı karı, iki oğlan doğurdu; kaçan da bolzo her kadıttu Eşli, kanlı, zaman, daima; kaçan da körbödim hiç kadran Hırsız, haydut; bk. uurçı. bir zaman görmedi; kaçan-kaçan kadu 1. Çivi. 2. Eyerdeki çentik, kertme; cakşımdı sege cetirerim sana bir ara mönün kadulu er gümüş kertmcli eyer; ödeme yapacağım sevin; kaçannan beri küç kadu işin güç tarafı, eski zamanlardan beri. kadula- Çivilemek, kaçar Moğ. Göz, göz kenarı, göz altındaki kagas İr. kâğıt; bk. çazın. kaslar; Kara köskö caş aylandı kagay bk. kagıy. kaçarına kan tiiüldi folk. Karagözleri kagıl- (kak-'m edilgen şekli) Vurulmuş yaşla doldu, gözlerinden kan döküldü, olmak, çakılmış olmak, kaçaş Zarar verici. kagılış (kagıl- fiilinden isim-fiil) Vurma, kaçır- (kaç-'ı/ı ettirgen şekli) 1. Kaçırmak. çakma. 2. Kovalamak. kagılış- (kagıl-'in işteş şekli) Birlikte kaçkıla- (kaç- fiilinden tekrarlananhareket vurmak, çakmak. bildirir) O tarafa bu tarafa kaçmak; kagm- (kak-'ı/ı dönüşlü şekli) 1. Kendine onçozı tuş-başka kaçkıladı herkes vurmak; töjin kagmdı kendi göğsüne oraya buraya kaçıştı. vurdu. 2. Silkinmek; edek cenin kaçkın I. Kaçak. 2. Kaçak, firari. 3. Kaçma, kagındı elbisenin eteğini ve yenlerini koşma; kaçkında cürdi koşularda silkeledi. 3. (Kuş için) kanat vurmak, bulundu. kagış- Bir nesneyle diğerine vurmak; kol kada- Çakmak; kadu kada- çivi çakmak; kagış- el vurmak. kös kada- dikkatle bakmak, kagıy (Kadınlara saygılı hitap şekli) bk. kadal- (kada-'m/ı edilgen şekli) 1. Çakılmış kagay. olmak. 2. Saldırmak, bağlanmak; sen kajaan 1. Ekmek. 2. Tahıl, ineğe kadalba sen bana bağlanma. 3. kajaar: kajaar agaş bot. Akağaç; kajaar Kavgayı kışkırtmak. an zool. kakım, as. kadalgak I Müşkülpesent; kadalgak kiji kajagan Moğ. Ahır, hayvan avlusu, müşkülpesent İnsan, kajagay Kabuk. kadalgak II Sarp kaya, kajan (At için) tembel, ağır, yavaş, kadalgak III (Göğüsteki) sancı, kajanay Kadın saç örgüsü; bk. tulun. kadalgak IV bot. Çakal eriği çalısı, kecege. kadalış- Engel olmak, kajanda- Yanına yaklaştırmamak için oraya kadan- Bir şeyi kendine takmak, burayasaldırmak. kadar- Beklemek; korumak, kajat Dik yamaç, tepe, yükseklik, kadık Sağlık; sağlıklı, kajatta- Tepeye doğru gitmek, kadıkta- Çayı sütle beyazlaştırmak, kajay Boncuk, kolye, kadıl- 1. Bir şeye dokunmak. 2. Kıskıvrak kajay- Ağarmak. bağlanmak. 3. Bıkmak, usanmak, kajı Moğ. 1. Hangi; kajı ças? saat kaç, kadir- 1. Kurutmak. 2. (Demiri) kızdırmak. hangi saat? kajızı? hangisi? kajı bir 3. Eğitmek; at kadir- atı eğitmek, bazı; kajızı da hangisi; kajıla hepsi, kadırgan Çatallar. herkes, her; bk. ar. 2. Nereye, nerede; kadit 1. Kadın, eş; evli kadın; Toguzon kajı barıp turun? nereye gidiyorsun? 94

bk. kaajı. kalanda- Çene çalmak, bir taraftan bir tarafa kajık Aşık kemiği, sallanmak. kak Kuru, kumlu. kalangı Moğ. Hafif sarhoş, kak- 1. Vurmak, çakmak, kakmak; caba kalanı Hafif sarhoş; ezirik te emes, ce kak- tam çakmak. 2. Sallamak, kalanı sarhoş değil, çakır keyif, kakay Moğ. Domuz, yaban domuzu; bk. katap 1. Vahşî, yabanî; Kuştardı uçarda çoçko, kakay cıl domuz yılı (hayvan attı, kalap andardı cügürerde attı takvimindeki on ikinci yılın adı), fo lk . Kuşları uçarken vurdu, vahşî kakır- Balgam çıkarmak, hayvanları koşarken öldürdü. 2. Acımasız, kakırtk Balgam, gaddar; kalap cayzan gaddar zaysan. 3. kakpa- Kapakla kapatmak, Hırs. kakpak Çatı, kapak, kalapta- Kızmak, köpürmek, kakpakta- Çatıyla kaplamak, kalas Boşuna, boş yere; kelgeniger kalas kakpaktu Çatılı. gelişimiz boşuna; kalas kuuçındaba kakpı Demirci kerpeteni; maşa, kıskaç, boş yere konuşma. kakpış Bir tür fırın maşası; kıskaç, kalaş Pişmiş ekmek; ak kalaş beyaz kaksıgan Moğ. Küf kokan, küflenmiş, ekmek. kakşa- Kurutmak; kakşagan çöl kuru kalat- (kala-Tim ettirgen şekli) Yakmak, bozkır; kakşagan buuday kuru darı, alevlendirmek; Kalagan cürekti kakşat- (kakşa-'mn ettirgen şeklî) kaladıp, kayranım, kajı barazın? Kurutmak. fo lk . Yanan kalbimi yakıp nereye kakta- Silkmek, sarsmak; bk. silki-, gidiyorsun? kaktal- (kakta-'mn edilgen şekli) kalay Kalay, Sallanmak, sarsılmak, kaktat- (kakta- kalayda- Kalaylamak. 'nın ettirgen şekli) Sallatmak, sarstırmak, kalaydagan Kalaylı; kalaydagan ayak kaktan- Silkelemek, silkmek, kalaylı fincan, kal Küstah, kaba, ahmak; kal k^i küstah kalba bk. kalma. kişi. kalbak Moğ. Kaşık; telenir kalbak kal- 1. Kalmak; kiyininde kal- gecikmek. alüminyum kaşık. 2. m ec. Ölmek. 3. (Beklenmedik bir kalbakta- Moğ. T. Kaşıklamak, kaşıkla şekilde meydana gelen hareketi gösteren yemek. yardımcı fiil); ösküs kaldı öksüz kaldı; kalban Atılış, sıçrayış, körünbey kaldı birden kayboldu; kalbanda- Hareketlenmek, büdüp kaldı tartıştı. kalcaa Moğ. Çılgın. kala- Yanmak, alevlenmek; sabırsızlanmak, kalçan Moğ. Kel, dazlak; m ec. porsuk; bk. kalak Moğ. tini. (Şaşırma, korku ifade eder) kalçan. ah! kalak la kalak ah ah! kalak kakımak Vahşî, kuduz, kudurmuş; gaddar, kokıy ah! acımasız. kalakta- 1. Korkuyla bağırmak, haykırmak. kalcu Moğ. Kudurmuş, kudurgan, kızgın, 2. Gıdaklamak. kalcuur Moğ. Kızgın, kötü, kalaktat- (kalakta-Tim ettirgen şekli) kakuur- Moğ. Kızmak, kudurmak, Korkudan bağırtmak, kalcuuru Moğ. Kudurganlık, kalama Sepet; bk. tozok. kalçan bk. kakan. kalan Haraç, vergi; bk. alban. kaldık 1. Nesil, kuşak; Kaday-Kaannın kalançı Vergi toplayıcısı. kaldığı kargıştu kaldık boldı Kaday- 95

Han'ın nesilleri lânetlendi. 2. Çocukların kaltırap turdı korkudan titriyordu, sonuncusu. 3. Miras. kaltırak Titreme; kaltırak ooru sıtma, kalgan-aş es. Ölünün yıl dönümünde kattıran- (kakıra-’mn dönüşlü şekli) yapılan tören. (Korkudan, sıtmadan) titremek, kalgançı Son. en son; kalgançı kün son kaltıraş- (kakıra-'/im işteş şekli) gün; kalgançızın al- sonuncuyu almak; Titreşmek. kalgançızmda son olarak, son kez; kaltırat- (kaltıra-'m/ı ettirgen şekli) 1. kalgançızın aydıp cadım son kez Titretmek. 2. Titretmek (sıtma için), söylüyorum. kam Şaman; ak kam (kelime anlamı ak kalı- Bir şeyin üzerinden atlamak, şaman) sadece iyi ruhlara dua eden ve özel kalık Ar. halk; Onı ukkan Altay- kıyafeti bulunmayan şaman; mancaktu Buuçay kalıkka mınayda ayttı folk. kam özel kıyafeti (mancak) bulunan ve Bunu duyan Altay-Buuçay halkına şöyle hem kötü hem de iyi ruhlara dua eden dedi. şaman. kalım Başlık (gelin için yapılan ödeme), kam-tıt Şaman melezi, kalın 1. Gür, sık, yoğun (orman), kalın kamaan Etki, bağımlılık; onıh kamaanı tayga gür orman. 2. Kalın (kumaş, onun etkisi, kâğıt, tahta); kalın bös kalın bez; kalın kamaandu Bağımlı. ton kalın palto. 3. Derin; kalın kar kamçı Kamçı; kamçı canı atın sağ tarafı; derin kar. kamçılu at tembel at. kalında- Kalınlaştırmak; kalındap kiyin- kamçıla- Kamçılamak, kamçıyla vurmak, ısınmak için kalın giyinmek, kamçılat- (kamçıla- 'nın ettirgen şekli) kalınta- Şekil vermek, Kamçılatmak. kalıp 1. Kalıp, kurşun dökme kalıbı. 2. kamda- es. Dua etmek; şaman töreni Model. yapmak. kalır Çınlama, uğultu; kalır-malır şakırtı- kamdı (Barut için) ölçü, şukurtu. kamdu zool. Su samuru, kalıra- 1. Uğuldamak, çınlamak. 2. mec. kamık I 1. Kara yılan. 2. es. Şamanın tören Aralıksız, durmaksızın konuşmak, giysisindeki kara yılan tasviri; Altın kalırat- Gürültü etmek, gürültü veya baştu sur kamık, altı oostu kara uğultuya neden olmak, cilan folk. Altın başlı boz kara yılan, kalırt-mılırt Tın tın (metal sesin taklidi), altı ağızlı kara yılan. kalıt- (kalı-'/jM ettirgen şekli) Zıplatmak, kamık II İr. Çok, çokluk; Kamık albatı sıçratmak, anda boldı arzkızm içti folk. Butun kalka Yanak. halk oradaydı ve şarap içtiler; kamık kalma bot. Kuş kirazı; ağız kolba. akça bardı çok para harcadı, kalta Kese, tütün kesesi, torba, kampanat Rus. Askerlik şubesi; kaltan Aceleci. Karakerdi minip algan kayran kakanda- Acele etmek, bir taraftan bir tarafa cakşı uulan kampanatka bararga koşuşturmak. koştojıp bardı folk. Kara doru ata kakar 1. Bir tür at donu, demir kırı; kaltar yakışıklı, iyi kalpli genç bindi ve at kaltar at. 2. Koyu gri, boz tilki, diğerleriyle birlikte askerlik şubesine kakıra- (Soğukta) titremek; (korkudan) gitti. titremek; sooktofi kaltırap cat- kamur Moğ. Nakletme, aktarma, soğuktan titremek; korkugan boyınça kamzal İşlemeli yelek (millî kıyafetin 96

parçası). daha böyle bir kız görmedim; kança kan Kan; kan al- kanını akıtmak; kanım caştu? kaç yaşında? kança-kança kurup cat kin gütmek; kanım birkaç. kurudarım öcümü alıyorum, kançın Olgun yaşta olmayan, genç; kargan kan- Kanmak, susuzluğunu gidermek, öbögön sler bargança, kançın bala memnun olmak; makam kandı men barbas la? size neden geleyim, ben öcümden memnun oldum; suuzagım yaşıtlarıma gidemez miyim? kandı suya doydum, suya kandım, kanda- Lehimlemek, kaynaştırmak, kan-kerede Kartal. kandan- Kanatlanmış olmak, kana- Kanamak; Saap iyze stidi tüney, kandaş- (kanda-7un dönüşlü şekli) Birlikte kanap iyze kanı tiiney folk. Süt gibi lehimlemek, olsun diye sağarsa, kan gibi olsun diye kanday Gırtlak. kan akıtırsa. kandık I bot. ağız Kandık; kandık ay kanat I 1. Kanat; samolyottın kanattan Nisan (Altay takviminde dördüncü ay), uçağın kanatlan. 2. Yüzgeç; balıktın kandık II bk. kaandık. kanadı balığın yüzgeçleri, kandır- (kan-'m ettirgen şekli) Memnun kanat II Kalın ip, halat; talay kanat deniz etmek. halatı. kandıy Nasıl, ne gibi, ne, hangi; kandıy kanat Moğ. Kâğıt. süme aydazıgar, kandıy alkış kanattan- Kanatlanmak, tüyleri çıkmak; bereriger? nasıl bir nasihat verdi, ne kanattanıp sürekey oçpa atasözü: gibi bir öğüt verdi? kandıy bolbogoy? tüylerin çıkınca çok uçma, nasıl olmadı? kanattu kanatları olan, kanatlı; Biyik kandu kanlı. tuular ajıra kanattu kuştan türgen kamgar- Dalmak; işke kanıgar- işe bargılayt folk. Kanatlı kuştan daha hızlı dalmak. yüksek dağlan aştılar. kanık Öç, intikam. kanayda; kanayda-kanayda Nasıl olsa; kanık- l. öç almak. 2. Üzülmek, bk. kanayıp. kederlenmek. kanayıp Böyle, bu şekilde; nasıl, ne kanıktır- (kanık-'ın ettirgen şekli) Üzmek, durumda? kerek kanayıp kaldı? nasıl üzüntü vermek; sen meni kanıktırba oldu? kanayıp ta bolbos böyle olmaz; beni üzme. kanayıp kiji bolor? o böyle mi kanırat- (kan ıra-'mn ettirgen şekli) yaşıyor? bk. kanayda. Çınlatmak, kancaa bk. kancaga. kanikul Tatil. kancaala- bk. kancagala-, kancala-, kankak Başı yukarıda olan; kankak baştu kancaga Moğ. Hafif yükü bağlamakta kiji başı havada kişi. kullanılan eyer kayışları, kolonları, kankay- Moğ. Şaşkına dönmek; onı körö kancagala- bk. kancala-, lö kankay berdi onu görünce şaşırdı, kancala- Kolonla bağlamak; tondı kankılda- (Metal nesne için) çınlamak, kancala- kürkü kolonlara bağlamak, kankıldat- (kankılda-'mn ettirgen şekli) kancalat- (kancala- ’nın ettirgen şekli) Çınlatmak. Kolonlara bağlatmak. kankıra- 1. (Metal nesneler için) kança Kaç, ne kadar; Kança baatırlar la uğuldamak, çınlamak. 2. (Ses için) küreştim, kıs kiji le küreşpedim Dağılmak, taşınmak, folk. Bir çok bahadırla savaştım, fakat kantır l. Kısa. 2. zool. Domuz. 97 kanza Moğ. (Tütün için) pipo, çubuk, ettirgen şekli) Acele ettirmek. kanzala- Çubukları değişmek, kapşay Moğ. Süriatli, çabuk, hızlı, hızla, kanzalaş- (kafizala-'mn işteş şekli) sür'atle. Birlikle içmek, birbirine çubuk vermek, kapşuun Moğ. Becerikli, eline çabuk; kanzır- Sinirden, öfkeden kızarmak, çevik, atik. kanztra- Kanı çekilmek, kaptal I Kaftan; sabahlık; torko kaptal kanzırat- (kanzıra- 'mn ettirgen şekli) Kan ipek sabahlık; cılu kaptal kışlık dökmek. sabahlık. kap 1. Yanlan geniş deri çuval; cürektin kaptal II (At için) Yan, böğür; Kaptalga kabı anal, kalp zarı. 2. Silâh, balta için cetken kara coldo kara adı çelip muhafaza. turdı folk. Kamına kadar gelen çamurlu kap- 1. Kapmak, eliyle almak, yakalamak. yolda kara atı gidiyordu. 2. Ağzıyla kapmak; iyt budınan kaptı kaptıra Moğ. Fişeklik, palaska; bk. köpek onu ayağından kaptı, cançık. kapçal Moğ. Geçilemeyen dağ boğazı; kaptırga 1. Düğme, iğne kutusu. 2. Kanca. Kökin-Erkeş adına minip, kapçal kaptırma 1. Kurşun için deri çuval. 2. çerlerdi tutağı cok ötti folk. Kökin (Kapıdaki) kanca. 3. Dizgin. Erkeş atına bindi ve dizgin kullanmadan kar Kar; teren kar tiişti çok kar yağdı; geçilmez yerleri geçti, kar-suu at- (?); kardın colı astr. kapçık Moğ. Kızgın, sinirli; öfkeli, Samanyolu. kapçık- 1. Bağlanmak. 2. Gücenmek; kara 1. Kara, siyah, kuzgunî; kara agaş kızmak; düşman olmak; Cer ces bolup zool. dağ servisi, sedir; kara kös kara kaldı, kaan kaanga kapçıktı folk. göz; kara balık zool. yeşil sazan; kara Toprak bakır oldu (bakır gibi kızardı), barçık zool. sığırcık; kara baş zool. kağan kağana düşman oldu, serçe; kara tal bot. karabaş; kara kapçıt- Öfkelendirmek, kızdırmak, torbos bot. yaban mersini; kara çilen kapılta- Birleşmek, sıkışmak; kapıltagan zool. leylek, hacıbaba; kara kat bot. kara kara kıskaş folk. Sıkışan kara kıskaçlar, üzüm, kırmızı frenk üzümünün bir türü; kapital Rus. Kapital, sermaye, kara kuyruk zool. kakım; kara kapitalizm Rus. Kapitalizm, momon zool. siyah köstebek; koro kapitan Rus. Yüzbaşı, monus zool. siyah fare; kara neme kapkara Kapkara, siyah şey, mec. kurt; kara tündük kara kapkış bk. kakpış. baca; kara boro koyu gri; Kara boro kapsa- Saldırmak, hücum etmek; adına kiçü kızın mindirdi folk. çevrelemek, çevresini kuşatmak, Küçük kızını kara boz atına bindirdi; kapsaş- (kapsa-7ım işteş şekli) Birlikte Kara-Talay Kara Deniz; kara bolot saldırmak, zorla ele geçirmek, sert çelik. 2. Saydam; kara suu saydam kapsat- (kapsa- 'mn ettirgen şekli) su, kaynak, pınar. 3. Kötülük, suç; kötü; Saldırtmak. kara sanaalu kötü niyetli; içi kara kapşagay Moğ. Hızlı, çabuk, aceleci, hızla, tıştı ak kendini iyi gösteren kötü kişi; sür’atle. kara tös mit. şamanların fikirlerinde var kapşagayla- Moğ. T. Acele etmek; men olan kötü ruhlar; kara keme mit. daha süreen kapşagaylap cadım çok acele sonra ortaya çıkmış kötü ruhlar; karanın ediyorum. çerine bargan öldü, karanlığa gitti. 4. kapşagaylat- Moğ. T. (kapşagayla-'tun (Pekiştirme kelimesi) kara canıs tek. 98

tek başına; Kara canı uulım bar, eki yapmak, felâkete neden olmak, burul adım bar folk. Benim tek bir karalat- (karala- 'nın ettirgen şekli) oğlum ve iki boz atım var. Karalatmak, suçlatmak, kara- 1. Bakmak, görmek, dikkat etmek, karalu Suçlu; bk. burulu. karalu emes gözlem yapmak; ne karap turun? ne suçsuz, masum, bakıyorsun? 2. Beklemek; kemdi karap karam Moğ. Cimri, hasis, turun? kimi bekliyorsun? karaap karamçı bk. karam. belirtmeden, gizlice; karaan çıgıp karamda- I. Kıskanmak, imrenmek. 2. bardı gizlice çıktı. Cimrilik etmek, haris davranmak, kara-baarçık zool. Sığırcık, çekirge kuşu. karamda!- (karamda-nın ettirgen şekli) Kara-Kuş mit. Kara Kuş (Ülgen'in Kıskançlığa neden olmak, oğul lan ndan birinin adı); bk. Ülgen. karamış Terazi kolu, karaçı I Yakışıklı, güzel; Erik cokto karamıstu Terazi kollu, Kün-Kaan karaçı kızın berdi folk. karamtık 1. Karamsı, siyahımsı, uzaktan Kün Han güzel kızını isteksizce verdi, siyah gözüken; karamtık öndü siyah karaçı II Haydut, soyguncu, renkte olan. 2. Gizli. karaçı III Koni şeklindeki çadınn sınğını karan 1. Kıskançlık, kıskanç. 2. Cimri, sağlamlaştıran çengel. haris, çıkarcı; bk. saram, karamçı, karaçkı Karanlık; karaçkı boldı karanlık kerik. oldu. karan Az. karaçkıla- Kararmak. karan Ham deri, karaçkılan- (karaçkıla-'nın dönüşlü şekli) karana Büyük anne, Kararmak; kün karaçkılandı güneş karantı Buzu erimiş yer. karardı. karanuy 1. Moğ. Karanlık. 2. mec. cahil, karaçkılat- (karaçkıla-'/ım ettirgen şekli) okur yazar olmayan, Karartmak. karanuyla- Karartmak, karadas zool. Ağaçkakan, karar- Kararmak, koyulaşmak; cer karara karagat bot. Yaban mersini, keçi yemişi, berdi toprak karardı. karagay bot. Köknar, çam; karagay sanıs karart- (karar-'m ettirgen şekli) Karartmak, katran, reçine, karas Karalık; cilan karazı kötü huylu, karagula bot. Aslan. karaş I (kara- fiilinden isim-fıil) Bakma, karak 1. Gözbebeği, göz; karaktın agı göz görme. beyazı; köstin karağı gözbebeği. 2. karaş II mit. Karaş (Erlik'in oğullarından Göz; bk. kös. 3. mec. Kaz. birinin adı). karak as Rus. zool. Karabatak; karakas karaş- (kara-'mn işteş şekli) Birlikte talaydın caan kujı karabatak büyük bir bakmak, görmek. su kuşudur. karayla- I El yordamıyla hareket etmek, karakula Rus. 1. zool. Aslan; bk. arslan. düşe kalka yuvarlanmak, 2. mit. (Destanda) hayvan; Karakula karayla- II (At, ayı için) Şaha kalkmak, değen kazır an ayrı agaştıy şahlanmak. azularmda alıp tardın söögin karaylat- (karayla- U’nin ettirgen şekli) apargap folk. Karakula adındaki vahşî Şaha kaldırtmak. hayvan ağaç gibi dallanmış dişlerinde karazman Siyahımsı; taştın bir kadı bahadırların vücudunugetirdi. karazman. bir kadı aksıman taşın bir karala- I. Karalamak, suçlamak. 2. Baskı tarafı siyahımsı, diğer tarafı beyazımsı. 99 karbılcın bot. Eğreltiotu. 2. es. Şaman tefinin iç tarafındaki ağaç karçaga Moğ. zool. Aladoğan. halkalar. karçay- Yaşlanmak; karçaygan er kiji karın I 1. Karın; kardı toybos açgözlü, yaşlı adam; karçayıp bargan yaşlı, kamı doymaz. 2. mec. Tulum, karçıga bk. karçaga. karın II Rüşvet; karın ci- rüşvet almak, karçıy I 1. (Aşın zayıflıkta kemikler için) rüşvet yemek. dimdik durmak. 2. Kötüleşmek, aşırı karın III ünl. Eh! karın cakşı! eh yeter, derecedctayıflamak. iyidir! karın cezer! eh ne yapalım! karçıy II karçıy-teerçiy Çapraz, böyle yaptınız iyidir! karga zool. Karga; ala karga zool. gri, boz karınçı Rüşvetçi. karga. karında- 1. Rüşvet vermek. 2. Bir şeyi karga- Lânet okumak; küfretmek, hediye etmek. kargan- 1. Yemin etmek. 2. Lânet okumak, karından- Merak etmek, sevgi göstermek; kargan: kargan ada Büyük baba; kargan Karındanıp azıragan enem folk. ene büyük anne, Üstüme titreyerek beni büyüten annem, kargana bot. Akasya. karındaş 1. Kardeş; küçük erkek kardeş; kargat- (karga-’nın ettirgen şekli) Yemin canriıs eneden çıkkan karındaşlar ettirmek. öz kardeşler; Kökin-Erkeş le Ançı- kargırla- I. Hırıldamak. 2. iki sesli melodi Mergen karındaştar bodoldu curtay okumak bu melodide her iki ton aynı berdi folk. Kökin-Erkeş ve Ançı-Mergen oktavdır, fakat birinci ses gırtlakta, diğeri kardeş gibi yaşamaya başladılar. 2. dudaklardeşeki İlendirilir), Akraba; karındaş sööktör akrabalık, kargış Lânet. beddua; kargış tutsıp! lânet soy; bk. törögön; karındaş kolbunı olsun; kargışka kalgan lanete uğramış, körgüzer söstör gr. akrabalık lânetlenmiş. ad!an;karındaş tilder gr. akraba diller, kargışçı Lânet okuyan, karındaştık Kardeşlik; albatınıri kargıştır- (kağış-'m ettirgen şekli) Bir karındaştıgı halkların kardeşliği, nesneyle diğerine çarpmak, kanndu Karınlı; mec. hamile, karı 1 Dirsekten omuza kadar olan kolun karış 1. Karış, uzunluk ölçüsü; eki karış bölümü; kan cilik omuz kemiği; iki karış; bk. sööm. 2. Avuç; karış Karına meni kuçaktagan edin folk. kuyruk zool. su samuru, Sen beni her zaman kucağında taşırdın, karışıtz##/. Kartal, kan 11 Moğ. 1. Yaşlı, ihtiyar; karı caş karışkır zool. Kurt, yaşlılık. 2. Yabancı. karışta- 1. Ölçmek. 2. Avuçla almak, karı* Yaşlanmak; karıy ber- karıt Tekne; bk. toskuur. yaşlanıvermek. karıt- (karı-1mn ettirgen şekli) karıgan Yaşlı, yaşlı kişi, Yaşlandırmak; karıtkan boyım karık Karanlık; kündi karık tuttı güneş kaydayıp? zamanından önce yaşlanan tutuldu (kelime anlamı karanlık güneşi ben ne yapayım? tuttu). karkılda- (Karga için) gaklamak; karık- Kapanmak; kiin karıktı güneş kargaçılap karkıldap cat- karga gibi kapandı. ötmek. karıl- Boğazında kalmak; iyt söök lö karkıt Moğ. Deriden tulum. karıldı kemik köpeğin boğazında kaldı, karlagaş Kırlangıç; bk. kanigaş. kanigaş 1. zool. Kırlangıç; bk. karlagaş. karlık mit. Şamana dua sırasında yardım 100

eden ve Ülgen'e giden yoldaki engelin cat o ona acıyor. geçidi olarak tasvir edilen ruh. kas zool. Kaz; ayıp kas yaban kazı; ene karlu Karlı; karlu kış karlı kış. kas dişi kaz. karma- Yakalamak, bağlamak; karmap kas- Kazmak, kazımak; oro kas- çukur sal! bağla, siki tut! kazmak; kartoşko kas- patates kazmak; karmada- Tırmanmak, tırmanarak çıkmak, tazıldı kas- kökleri kazmak, karmak Olta; karmak taşta- olta atmak, kaskak Sarp, yüksek; kaskak cer sarp yer. karmakçı Balıkçı, kassa Rus. Kasa; sberegatel'nıy kassa karmakta- Balık yakalamak, tasarruf sandığı. karmaktat- (karmakta-’mn ettirgen şekli) kastak Okun demir ucu, temren. Y akalatmak, kancalatmak, kastık Sırık; bk. kazık. karman Cep. kastır- (kas-'m ettirgen şekli) Kazıtmak; karsıldat- Katıla katıla gülmek; oro kastır çukur kazıtmak, karsıldada katkırdı katıla katıla güldü, kaş 1. (Orman için) sınır, kıyı. 2. (Elbise karsman Kursak (kuşta), için) kenar. 3. (Bel için) kemer. 4. Şaman karşıt mit. Karşıt (Ülgcn'in oğullarından davulunun gövdesi; eerdin kajı eyerin birinin adı). ağaç bölümü, karşu 1. Düşman, zarar veren. 2. Zarar kaştak Olmamış, yeşil, verme, zararlılık. kat I Ar. Yazı, belge; bk. biçik. karta I Rus. anat. Göden, kalın bağırsağın kat II Yemiş; kızıl kat kırmızı üzüm; kara son bolümü, rektum. kat kara üzüm; tiyin kat bot. kırmızı karta II Rus. Harita; geografıçeskiy yaban mersini; bk. çilek, cistek. karta coğrafî harita. kat III Kat, sıra; eki kat ikili; üç kat üçlü; kartoşko Rus. Patates; kartoşkonın Camınçızı altı kat ak torko boldı baazı patates fiyatı. folk. Yorganı altı kat beyaz ipekten idi; kanı Öz, değerli; afazi balazına karu togus kat kuyak dokuz katlı zırh, bolgon baba çocuğunu sevdi, kat- l Bükmek, çevirmek, çalkalamak; uçuk karuu 1. Cevap; karuuzın berbedi cevap kat- ip bükmek. vermedi; karuu aydınbas cevapsız; kat- II Sertleşmek, kurumak; ölön kadıp karuu et- cevaplandırmak 2. turdı ot kurudu, sertleşti; Koli kadıp Sorumluluk; karuuga tu rar davalı, cat, cüregi cımjap cat folk. Elleri sorumlu; karuuna turar sekreter' sertleşiyor, kalbi yumuşuyor, sorumlu sekreter, katan Moğ. Sağlam; Katan söögi bojoy karuul I Koruma, nöbet, berdi folk. Kocadı (kelime anlamı onun karuul II (Silâhta) arpacık, sağlam kemikleri eğrilmeye başladı), karuulçık Bekçi. katan- Birkaç giysi giymek; üç ton karuulda- Korumak; kolhoztın cööjözin katandı üç kürk giydi, karuulda- kolhozun verimini korumak, katançı Üst giysi; katançı kiyim üst karuuldaş- (karuulda- 'mn işteş şekli) giyim; katançızın çeçip aldı üst Birlikte korumak. giysisini çıkardı. karuuldat- (karuulda-'mn ettirgen şekli) katanda- Hızlandırmak, sıklaştırmak; Korunmasını sağlatmak, katandap bas- adımlarını sıklaştırmak, karuzı- 1. Hüzünlenmek. 2. Endişelenmek, katanı Çıban. tedirgin olmak. 3. Kurtulmak. 4. Acımak, katap Yeniden, yine; katap keldi yeniden merhamet beslemek; ol ogo karuzıp geldi; katap ayt- tekrarlamak; katap- 101

katap sık sık; katap-katap ayt- birkaç kay I Hangi; kay çerde? hangi yerde? kez tekrarlamak; katap-katap ciir- nerede? kaydari nereden? turgan çerin birkaç kez gitmek, kayda? nerede yaşıyorsun? kaydari- katapta- mat. Çarpmak, kaydari 1) Oradan buradan, her taraftan. kataptar (katapta- fiilinden isim-fiil) mat. 2) Birden, bir yerden, Çarpma, tekrarlama. kay II Boğaz, gırtlak şarkısı, kataptat- (katapta-Tim ettirgen şekli) mat. kay- 1. (Düz taş veya disk gibi nesneler için) Çarptı rmak. suyun yüzeyinde, havada kaymak. 2. katay Birlikte, yanyana yanında; katay tur- Kalkmak, yükselmek, uçup gitmek. 3. yanyana durmak; katay-tetey aralıksız, Hayale dalmak, düşünmek, katçı Ar. T. Yazıcı, sekreter, okur yazar; kaya I Kaya; cılım kaya düz kaya, katçı-matçı kadın yazar, kaya II kaya kör- Geriye bakınmak; bk. katkı Kahkaha, kayra kör-. katkıçı Gülmeyi seven, kayala- Kayada yürümek; kayalap turgan katkınçılu Gülünç, güldüren, tekeni adıp tiydi kayada yürüyen yaban katkır- Yüksek sesle gülmek; Toybon- keçisine ateş etti ve hayvan düştü, Kaan sügünip katkırdı folk. Toybon- kayalan- Bakınmak. Han sevinçten kahkaha attı, kayçı I Topşuur adı verilen müzik aletinin katkırt- (katkır-'m ettirgen şekli) eşliğinde kahramanlık destanı anlatan halk Güldürmek. ozanı. katta- Sıklaşmak; ne kerek kattayzın? kayçı II Makas. sen neden böyle bana sık geliyorsun? kayçıla- Makasla kesmek, kırpmak; koy katu 1. Ağır, zor, sert. 2. Kaba, kızgın; kayçıla- koyun kırpmak, katu kün kızgın (yani alevli) güneş; kayçılaş (kayçıla- fiilinden isim-fiil) Katu butken Toybori-Kaan kara Kırpma. kabağın cemire kördi folk. Sert kayçılaş- (kayçıla-Tun işteş şekli) Birlikte mizaçlı Toyboö-Han kara kaşlarını makasla kesmek. kaldırdı; katu kgi katı, acımasız kişi; kayçılat- (kayçıla-'mn ettirgen şekli) katu kış çetin, sert kış; katu bös kaba Koyun kırptırmak, kumaş; katu ermek kaba söz; katu kayda Nerede? cuu acımasız savaş. 3. Zor; ar yifi kayda- (Gırtlaktan) söylemek, hikâyeyi ses katu bolbozm senin için bu iş zor eşliğinde anlatmak, olmayacak; katu corıktu at sarsan at; kaydaar Nereye, katu bas- nasır oluşmak. 4. katu kaydalaş- Birbirini aramak, kelteylik tabış gr. Art avurt ünsüzü; kaydari Nereden, katu ündü bk. kiyin ryadtın ündü kaygı Keder, kaygı, tabıjı. kayık (Kayık için) kürek, katu-eobol Felâket, kötü olay, kayıkçı (Kayık için) kürekçi, katula- Sertleştirmek; katulap ayt- kayıkta- Kürek çekmek, emretmek. kayıl- Moğ. Erimek, yok olmak; kar katulan- (katula-Tim edilgen şekli) 1. kayıldı kar eridi. Kabalaşmak. 2. Kızgın, öfkeli olmak, kayılt- Moğ. T. (kayıl-'m ettirgen şekli) kauzativ gr. Ettirgen, faktitif, Eritmek. kavaleriya Rus. Süvari; kavaleriyanıri kayın Kadın veya erkeğin yaşlı akrabası; tabaruzı süvari taarruzu. kayın ada kayın peder; kayın ene 102

kayın valide, kaynana; kayın aka kayın ardına kadar açtı ve çıktı; bk. kaya, birader, kayın ece kocasının ablası; kayra- Çevirmek. kayındar damat tarafındaki akrabalar, kayrakan mit. 1. (Tanrı addedilen putlara kayın Kayın ağacı; kayın kat bir tür saygı adı); mec. ayı. 2. Erlik'in sıfatı; bk. yemiş. Erlik. kayındu Erkek veya kadın tarafından kay rai 1. Yardım; iyilik; kurtarma; kay rai akrabası olan. sura- yardım istemek; onon kayral kayır I Dik, sarp; kayır kır dik dağ. sakıba ondan yardım bekleme. 2. Acıma, kayır II kayır kuş Masal kuşu, esirgeme, merhamet; kayral cok kayır* Geriye eğmek, merhametsiz, acımasız, kayırçak Moğ. Sandık, kutu, kayran Moğ. İyi, değerli; kayran balam kayış Kayış, kemer, deriden yapılan kemer, sevgili yavrum; bk. körkiy. caş kayış sıkma kayışı, kayru Bilek. kayka- Moğ. Şaşırmak, hayret etmek; kayt- (kay et -ten soru bildiren fiil) ol kaykadım şaşırtma; bk. tanarka-. kayttı? o bunu mu yaptı? kayttın? kaykal Harika, ilginç şey. sana ne oldu? kaytar? neyiniz var? kaykala- Suyun yüzeyinde yüzmek; örtök kaytpagay bilmiyorum, belki bir şey kaykalap cüzüp cat ördek yüzüp olur; kaytsın, erten kelerim belki dalıyor. yarın gelirim, kaykaldu Şaşırtıcı, ilginç; kaykaldu kayu Moğ. Yamaç, uçural şaşırtıcı olay; bk. tanarkalu. kayuçı Moğ. T. Keşifçi, kaykamçılu bk. kaykaldu. kayzırık (Balık için) pul. kaykat- (kayka ~'nın ettirgen şekli) kaza Hızlı koşu, Şaşırtmak, kazak Rus Kazakları, kaylık Moğ. Melez, kazala- (İnsan için) hızlı koşmak, kaymak Kaymak; bk. örömö. kazalat- (kazala- 'nm ettirgen şekli) kaymakta- 1. (Kaymak için) olmak. 2. Koşturmak. Kaymaklatatlandırmak. kazan Kazan; kazan as- hazırlamak, aş kaymaktat- (kaymakta-Tun ettirgen şekli) pişirmek; kazan-ayak kap kacak, Kaymağın olmasına yardım etmek, kazançı 1. Aşçı. 2. Kazancı, kayna- Kaynamak; suu kaynap cat su kazet Rus. Gazete, kaynıyor; kanım kaynap cat kazı Yağ. sabırsızlanıyorum (kelime anlamı kanım kazık 1. Kazık; M. kastık. 2. es. Kurban kaynıyor). töreni sırasında şamanın dua okuduğu kaynat- (kayna- ’m n ettirgen şekli) yerin yakınındaki kazık. 3. mit. Ülgen’e Kaynatmak. müteveccihen yapılan temsilî yolculuk kaynatkan Kaynar; kaynatkan suu sırasında şamanın karşılaştığı beşinci kaynar su. engel; Altın kazık Kutup yıldızı, kaynu 1. Kaynama. 2. Yumuşama, kazıl- (kas-'m edilgen şekli) Kazılmak; kayra 1. Geriye; kayra bas- geriye gitmek; Kazılıp kalgan coldı keçti, türülip ayra baspa gerileme; kayra burul- atı kalgan tay gani aştı folk. Kazılmış geri döndürmek; kayra soktırıl- yolu geçti ve ormanla örtülü dağı aştı, atılmak. 2. Ardına, sonuna kadar; kazılgan (Bir tür frenk üzümü), kaalgalu kara ejigin kayra açıp kazıntı 1. Kuyu; kazıntı suu kuyu suyu. çıgıp keldi folk. Kara ahşap kapıları 2. Çukur. 103 kazır 1. Despot, tiran. 2. öfkeli; kinli; Geçirmek, geçirtmek. Kazır tini le ogurup iydi, kayra keçir- (keç-'ın ettirgen şekli) Geçirmek; tartınıp çirey berdi folk. Korkunç bir suu ajıra keçir- nehri geçmek; bk. sesle bağırdı ve geriledi, ajır-. kazıra- Sinirlenmek; emretmek, keçire (keçir- fiilinden zarf-fiil); suu kazırlan- Öfkelenmek, kızmak, keçire suyu geçip; col keçire yolu kazış (kas- fiilinden isim-fiil) Kazma, geçip; bk. ajıra. kazış- (kas-'ı/ı işteş şekli) Birlikte kazmak, keçirü 1. Köprü. 2. Geçit, keber 1. Görünüş, görüntü, şekil, form, keçki Gece; keçki cıldıs gece yıldızı, figür; tış keberi dış görüntü, dış keçkide Akşamleyin, görünüş. 2. keber gr. kip. keçtir- bk. keçir-. keberlen- Şekil almak; ayga keberlen- keçü Geçit; geçiş. aym şeklini almak. kede (Şimdi kullanılmayan ket- fiilinden keberleş Benzer; kemge keberleş? kime zarf-fiil) kede tur- o tarafa uzaklaşmak; benziyor? kede bar- gitmek. keberlü Benzer, aynı; Keberlü bolgon keden Keten; keden - keten dokumak, kereginde uluska tanışpay ciirdiler keder Moğ. (İnsan için) İnatçı, (hayvan için) folk. Birbirine benziyorlardı, insanlar kötü huylu; keder at inatçı, dik başlı at. onları ayırt edemediler, kederi Taraf; kederi bargan bir tarafa gitti; kebire Kaburga, kederi çık- toplanıp çıkmak; kederi kebiret- Kurulamak, tur- taraf tutmak; kederi et- toplatmak, kebis Moğ. Halı. kederle- Uzaklaşmak; at kederlep turdı at kebistiy Moğ. Halı gibi; Kebistiy caraş uzaklaştı; menen kederlebe benden taygazına, keen Arjan suuzına saat uzaklaşma. bolboy cedip keldi folk. Bir halı gibi kederlet- (kederle- fiilinin ettirgen şekli) güzel olan ormanına, güzel kaynata Uzaklaştırmak, durdurmak; adındı Arjan'a uzun süre dayanamadı, kederlet atını durdur; menen kederlet kecege Moğ. Erkek saç örgüsü (geleneğe benden uzaklaştır. bağlı Altaylılar tepelerinde bir tutam saç kedertin bk. kedertineh; alartınari. bırakır ve onu örerler); bk. tulun. kedertineîi Uzaktan; kedertinen kelgen keçim Moğ. Eyerin altına konulan deri, kiji uzaktan gelen kişi; bk. kedertin. kecir 1 Gırtlak, nefes borusu; kecirinen alartınan. tuttı onu boğazından tuttu, kedinçi Gelin. kecir II Kaprisli. kediş (kel- fiilinden isim-fiil) 1. Geliş; bk. keç Moğ. Akşam, geç; keç kir- akşam canış. 2. Rıza, onay, tasvip, takrir, olmak; keçkide akşamleyin, kediş- (kel-'ın işteş şekli) 1. Birlikte keç- Yolu, engeli geçmek; Caradı cok gelmek; bk. canış-. 2. Onaya sunulmak; talaydarıp keçip cırgap barıp cadat kedijip al- onaylamak, folk. Uçsuz bucaksız denizleri geçip kedişkep Uygun. neş'elendi. kediştir- (kediş-7n ettirgen şekli) Bir şeyi keçe Dün; gece; keçeden beri dünden beri, iyi yapmak, birini diğerine uygun hâle keçegi Dünkü; keçegi kün dünkü gün. getirmek; kediştire kuuçmda- iyi keçer: keçer agaş Kayık, ağaç kayığı, konuşmak. keçil- (keç-7/ı edilgen şekli) Geçilmek, kee: kee kuş Güzel kuş; sincap. keçildir- (keçil-’/'n ettirgen şekli) keen Güzel, hoş, iyi; Keen Altayda 104

curtay berdi folk. Güzel Altay'da keldi o zamandan itibaren o yaşamaya başladılar; keen tildü hatip, zenginleşmeye başladı; uygunıp kel- güzel konuşan, tatlı dilli; keen corgo uykusu gelmek. güzel, iyi rahvan; bk. kubattu. 2. Çiçek keldi Küçük kardeşin karısı, gelin; bk. hastalığı. kelin. kegey bk. kegeyim (Kadınlara saygılı keldir- (kel-'in ettirgen şekli) Getirmek, hitap şekli), getirtmek. kegeyim bk. kegey. kelegey Moğ. Kekeme; bk. tutkurılçak, kegir- Geğirmek, çokol. kegirik Geğirme. kelegeyle- Moğ. T. Kekelemek, kegir t- (kegir- 'in ettirgen şekli) kelenke Kapan, tuzak, Geğirtmek. keler: keler öy gr. Gelecek zaman, kejik 1. Hediye; Kejik caş bala keleşken zool. Kertenkele, öştülerge öltürken folk. Size hediye kelin Gelin; kelin değeni kadın diliyle edilen çocuk düşmanlar tarafından söyleme. öldürüldü. 2. Bereket, iyilik; cadın emes kelip 1. Gelin; bk. keldi. 2. Genç kız. 3. - kejik hayat değil armağan, Genç kadın. kejiktü Bereketli, faydalı; kejiktü oroon keliş (kel- fiilinden isim-fiil) bereketli ülke; Altı tolıktu Ak-Altay keliş- (kel-'in işteş şekli) Beraber gelmek, aitan kuştın turluzı alsatı condı keliştire: keliş t i re uçurlu cartalgış gr. cırgatkan artık kejiktü Ak-Altay Belirsizlik sıfatı. folk. Altı köşeli Ak-Altay - altmış kuşun kelte- Şekil vermek; bajına keptep kiy obası - halka bereket sunan Ak-Altay'dır. baştakine göre örnek. keken- Öç almakla tehdit etmek, keltegey 1. Bir şeyin yarısı; çiftten biri; kekeniş- (keken-'m işteş şekli) Birbirini ayıldın keltegey i evin yarısı; öç almakla tehdit etmek, keltegey meleyim kayda? benim bir keket- Sitem etmek, kötü sözler söylemek, eldivenim nerde? 2. mec. Sakat, kekey- Gururlanmak, gururlu pozlar keltey- Moğ. 1. Kısalmak. 2. Bir tarafa takınmak, kibirlenmek; Kırgıs-Kaan eğilmek; kelteyip bastı bir tarafa eğilip tördö kekeyip oturdı, ködöçileri geldi. aylandı ra çegedep oturdı folk. Kırgıs kelteylik: kelteylik cımjak tuyuk Han kibirli bir şekilde baş köşeye oturdu, tabış gr. Ön avurt ünsüzü; kelteylik' çevresine hizmetkârları diz çöküp oturdu, tabış gr. avurt ünsüzü, kekirik bk. kegirik. kem I Kim; kem-kem biri; kem kel- 1. Gelmek; keler boldı geleceğine söz bolbogoy (bilinmeyen) biri; kemnin? verdi; ayla kelgeyziii lütfen, sonra gel; kimin? kem de keldi biri geldi; kem de ejikke attu kiji keldi biri gelip eşikte bolzo herhangi biri. durdu; kelip tur arada bana uğra; kem II îr. I. Zaman; ölön çabar kemi kelgenim bu işte geldim; kelgenin ötti ot biçme zamanı geldi. 2. Ölçü; cakşı iyi ki sen geldin. 2. Zaman olarak kemi cok ölçüsüz; kemnen aş- ölçüyü yaklaşmak; keler bayramda gelecek yükseltmek; suunın kemi suyun bayramda; keler künde ertesi günde. 3. seviyesi; kem cok hiçbir şey. (Şimdiki zamanın belirli bir anında kem III Bozma, bozulma, hareketin tamamlanacağım gösteren kemci- Ölçmek; bk. kemde-, yardımcı fiil); onofi beri ol bayıp kemcit- (kemci- 'nin ettirgen şekli) 105

Ölçtürmek. keniş (kefii- fiilinden isim-fiil) Genişleme, kemcü I Ölçü; öydin kemdi zi zaman kefiit- (kefii-’mn ettirgen şekli) ölçüsü; beskenin kemcüzi ağırlık Genişletmek. ölçüsü. kenitken gr. (Cümle için) geniş, kemcü II Sakatlanmış, zarar görmüş; kep I Giysi; pantalon; kep cun- çamaşır kcmcü but sakatlanmış ayak, yıkamak. kemde- bk. kemci-. kep II 1. Şekil, biçim; kepke bas- basmak, kemdi-kendi Biri. dizgiye hazırlayıp basmak. 2. Yüz, keme Kayık; kemelü keçtibis kayıkla maske; kep sös atasözü; ken kap gittik. cırtılbas, kep sös kubulbas atasözü kemeçi Kayıkçı. geniş, bol çuval yırtılmaz, atasözü kemi Ölçü, seviye; kemin körgüzer değişmez. kubulbas gr. azlık çokluk zarfı, miktar kepeş Şapka, bayan şapkası, zarfı, nicelik zarfı. kepşe- 1. Geviş getirmek. 2. mec. Geviş kemir- Kemirmek; Çıçkan altın getirir gibi dudak oynatmak; bk. çayna-. kayırçatkın tübin kemirip saldı kepşegen Dişsiz olan, folk. Fare altın sandığın dibini kemirdi, kepşen Geviş. kemirçek 1 1. anat. Kıkırdak. 2. Kulak; bk. kepşefide- (Dişsiz ağızla) çiğnemek, kulak. kepşey- Dişsiz ağız şeklini almak, geviş kemirçek II zool. Kemirgen, getirme taklidi yapmak, kemirü Yayalann nehri geçmesi için kepte- Zorla geçirmek, sokmak, yapılmış geçici ağaç köprü, kepten- Birinin, bir şeyin şeklini almak; kemzin- Suçunu bilmek, pişman olmak; Aç börüge keptenip aldı folk. Aç kemzinzin pişman olsun, kurda benzedi, aç kurt şekline girdi, kemzinçek Mahcup, utangaç, kepteş I Dağ yamacı. kemzinü (kemzin- fiilinden isim-fiil) kepteş II (kepte- fiilinden isim-fiil) Pişmanlık. Sokulma. ken tıp. Çiçek hastalığı, kepteş- (kepte-'nin işteş şekli) 1. Birlikte ken Geniş, engin, uçsuz bucaksız; ken sokulmak. 2. Birbirini örnek almak, çalan sınırsız, uçsuz bucaksız bozkır; keptet- (kepte- 'nin ettirgen şekli) ken ödük bol çizme; ken köktögön Benzetmek. kiyim cırtılbas geniş elbise yırtılmaz; keptü 1. İyi şekilde olan, şekilli; keptü ken ündü tabış gr. geniş ünlü, kiyim güzel giyim. 2. Benzer, gibi; kence Yavru. salkın keptü uça berdi rüzgâr gibi kendir Kendir, kenevir; kendir armakçı uçtu. kenevir ip; kendir sarcu kenevir yağı, ker I Doru (at donu), kara ker koyu doru at. kene- Sakatlanmak, sakat olmak, çolak ker II büyük, iri; ker kuş folk. olmak; kenep kalgan kiji sakat insan, (masallardaki) büyük kuş; ker balık kenek Sakal, güçsüz. balina; ker buka mamut; ker bös dev. kenetiyin Moğ. Birden, aniden; kenetiyin ker- Germek; kere tart- çarmıha germek; milliktin tabıjı uguldı birden silâh kere alta- geniş adımlar atmak; olor sesi duyuldu; kenetiyin oorıy berdim etti kere cara tartıp apardı eti anidenhastalandım. böldüler ve çekip götürdüler, kenetke Moğ. Aniden, kere Delil, keni- Genişlemek. kereçi Moğ. Şahit. 106

kerees 1. Vasiyet, miras; adamnıil kerees baştabas atasözü tartışma iyiliğe bolup algan adım babamdan bana gitmez, götürmez. miras kalan at. 2. Gizli; keres sös gizli keriş- Birbirine hakaret etmek, küfretmek, söz. tartışmak. kereeste- Vasiyet etmek, miras bırakmak; kerişçen Tartışmayı seven, kereestep bergen neme miras keriştir* (keriş-'m ettirgen şekli) Birbirini bırakilan şey. azarlatmak. kereesten- Bir bahaneyle vazgeçmek, kerke- 1. Böbürlenmek, kibirlenmek. 2. kerege Keçe çadırın duvarını oluşturan ahşap Hayran olmak. kafes. kerket- (kerke- 'nin ettirgen şekli) Hayran kerek 1 Gerek; kerek cok gerek yok; bırakmak. kegeri cok iş gereksiz iş; keregi cok kerki 1. Bir tür balta. 2. Balta; bk. malta, gereksiz; mec. kız evlât, kersen Göğüs etinden şiş. kerek II tş, ihtiyaç; kerek bar, onın uçun kersü Akıllı, bilge, zeki; kersü ermekti slerge keldim ihtiyacım var onun için ugarta da cakşı atasözü erdemli söz size geldim; kerekke cür- işte dinlemek de iyidir; bk. kögüstü. bulunmak; kerekke bodobo- Hor kert- 1. Kesmek, doğramak. 2. (Kemirgen görmek (ketime anlamı işten saymamak), için) kemirmek. 3. Çentik atmak, kereksin- İhtiyacı olmak; ol süreen kerteeçi Isıran; mec. sıçan, kereksinip cat onun çok ihtiyacı var. kerten Böbürlenen, övünen, kerekşin Dişi karaca, dişi keçi, dişi keçi kertende- Övünmek, yavrusu. kertik L. Kertik. 2. Kertik, çentik, kerekte- 1. Talep etmek; ol nege de kertki Parçalayan, balta, kerektebey cat o bir şey talep etmiyor. kes- Kesmek, oymak; kalaş kes- ekmek 2. Biriyle işi olmak; mındadan beri kesmek; odm kes- odun kesmek; Kaan- men ogo kerektep turgam ben uzun PUdey ker balıktın bajıp kezip zamandır onunla çalışıyorum, saldı folk. Han Püdey balinanın kafasını kerektü Gerekli; mec. erkek; kerektü kesti. neme gerekli şey. keskiş (Çömlekçilikte kullanılan) ağaç kerele- Delil göstermek, şahitlik etmek, bıçak. kerelet- (kerele*'«in ettirgen şekli) Delil kestik Bıçak (kelime anlamı kesici); bk. olarak ortaya koymak, ispatlamak, bıçak. kerelte Gizli, mahrem; kerelte biçik kete- Moğ. İzlemek. mahrem kitap, ketet- Moğ, T, (kete-'«in ettirgen şekli) keremel Sincap. İzletmek; genişletmek. kerep Gemi; tenis le cürer kerepter ketkin Kışın başka yerlere giden kuş ve okyanus gemileri, transatlantikler. hayvanlar; ketkin kuş göçmen kuşlar; Kerey-Kaan mit. Kerey Han (Erlik'in ketkin aîi göçmen hayvanlar, oğullarından birinin adı), key Moğ. 1. Hava; aru key temiz hava; keri Geri. key colı gr. ses yolu. 2. mec. Yalan, kerik Moğ. Cimri; bk. karam, saram, saçma sapan söz; key sös gerçek keril- (ker-'in edilgen şekli) Genişlemek, olmayan; key-kebezen yalancı, kerilge Yol. keyle- Yalan söylemek; keylezeri çeçen keriş Tartışma; süreen keriş boldı büyük bolbozın, maktanzan bay bolbozıh tartışma oldu; keriş-soguş cakşıga atasözü yalan söylersen güzel 107

konuşamazsın, övünürsen kıcıra- Gıcırdamak; kışkı col lo kıcırap zenginleşemezsin. kış yolunda gıcırdayarak; ejik kıcıradı keylen- 1. Yalan söylemek. 2. Övünmek, kapı gıcırdadı; Tal eeri kıcıray berdi böbürlenmek. folk. Söğütten yapılmış eyeri gıcırdamaya keylençek Yalancı, övüngen; keylençekti başladı. baylan tanıp bolbozın atasözü kıcırak Gıcırdayan, övüngeni zenginden ayıramazsın, kıcıran Egoist, bencil, keyleş- (key-'in işteş şekli) Birlikte yalan kıcıraş (kıcıra- fiilinden isim-fiil) Gıcırtı, söylemek, övünmek. gıcırdama. keylet- (keyle-'/ım ettirgen şekli) Yalan kıcırat- (kıcıra-'mn ettirgen şekli) söyletmek. Gıcırdatmak, keymen Nayman (bir kabile adı), kıcuurka- Sinirlenmek, keze (kes- fiilinden zarf-fiit) 1. Kaba bir kıça İstek, arzu, şekilde, saygısızca; keze ayttı kabaca kıçalam- İlgilenmek, söyledi. 2. Hazırlıksız; mıltıkb keze kıçalu İlgili, istekli, tuttı silâhı hazırlıksız tuttu, kıçı- Kaşınmak. kezek Bölüm, parça; süre; bu kezek öydö kıçık Gıcık, gıdıklanma; kıçık sös kötü, bu süre içinde. zehirli söz, birini kırmak amacıyla kezen- Parmakla tehdit etmek, söylenmiş söz. kezer 1. Cesur. 2. Kavga çıkaran, rezil, kıçıkayla- Kaşımak, kezet- Korkutmak; sen meni kezctpe sen kıçıkaylu Kaşınan, beni korkutma, kıçıkta- Gıdıklamak. kezet- Tembih etmek, kıçır- 1. Çağırmak, davet etmek. 2. kezikte Bu kez, bu defa, Okumak. kezil- (kes-'m edilgen şekli) Kesilmek, kıçıraaçı Okuyucu. kesilmiş olmak. kıçırıl- (kıçır-'ın edilgen şekli) 1. kezim I Salgın hastalık; kezim oorular Çağrılmış olmak. 2. Davet edilmiş salgın hastalıklar. olmak. kezim 11 Parça; bir kezim et et parçası; kıçırt- (kıçır- 'ın ettirgen şekli) 1. bir kezim kalaş ekmek parçası, bir Çağırtmak. 2. Okutmak, parça ekmek. kıçırtu Çağrı, davet; sler kemniri kezimdü Bulaşıcı hastalığa yakalanmış kıçırtuzm sakdıgar? siz ne daveti * olan. bekliyorsunuz? kezin- (kes-'in dönüşlü şekli) Kesilmek, kıçıru 1. Çağrı, davet. 2. Davetiye, keziner Balta, bıçak; bk. malta, kıçış (kıçı- fiilinden isim-fiil) Kaşınma, keziş (kes- fiilinden isim-fiil) Kesme, uyuza yakalanma. doğrama. kıçıt- (kıçı-'nm ettirgen şekli) keziş- (kes- ‘in işteş şekli) Birlikte kesmek, Kaşındırmak, kibir Talaş, kıçıtkak Uyuz, kaşıntı, kıcık İshal. kıçkıl Ekşi. kıcıl Kemiren ve yutabilen; Car bajında kıdat 1. Çinli; Kıdat cer Çin. 2. Vale oymım bar, c^jıl kırçm kıcılım (kâğıtoyununda). bar folk. Yar başında oyunum var, yeşil kıl l. (Kuyruk ve yele için) kıl. 2. Tel. 3. çalı semirenim var. İlmikli kapan. kıcır Kötülük, nefret. kılay- Dişlerini göstermek; Azu tijin 108

kılayıp, alıp üstü uulana kelet folk. neni kılınıp turun? ne yapıyorsun? Azı dişlerini gösterip doğruca delikanlının kılır Eğri; kılır köstü eğri gözlü, üstüne atıldı. kılış Kılıç; kılıştın mizi kılıcın keskin kılbık- (Göz için) kamaşmak; Künge tarafı. körgen nemediy olordın köstöri kılışta- Kılıç sallamak, kılbıgıp turdriar folk. Sanki güneşe kılk Şırıltı taklidi, kılk-kılk şınl şırıl, lık bakıyorlarmış gibi gözleri kamaştı. lık. kılbış bot. Badan; Kılbıştıü çeçegin kılkılda- Şırıldamak. ekeldi folk. Badan çiçeği getirdi kılt (Bir anda kaybolmayı ifade eden yansıma (bahadıra). kelime); kılt etti kayboldu; bk. burt; kılbıştu badanlı Badanlı dağ; bk. kült. kılbıştu kır. kımaalı Kannca. kıkır zool. Tavşan; kılcır kös tavşan; kımıl Sinek, şaşı. kimin Kıvılcım. kılçanda- Kötü kötü bakmak; Bayım- kimin- Ezmek; kulak kimin- kulağını Surga kılçandap kürdi «meni düşürmek; kuyruk kimin- kuyruğunu sok!» - dep, şımırayıp ayttı folk. kısmak. Bayım-Sur'a kötü kötü baktı ve fısıldadı: kımıs Kımız (ekşimiş at sütünden yapılan «beni döv!» dedi. içki). kılças: kılças et- Birine yan gözle kımıskay zool. Karınca bk. kımıskayak bakmak; men caar kılças edip kördi kımıskayak bk. kımıskay. o bana yan gözle baktı; Altan kulundu kın Kın, muhafaza, beelerge kılças edip körbön ötti kına Şerit, tenya, folk. (Kurt) kısrağa bakmayıp altmış kinci Moğ. Zincir, pranga, aygırın yanından koştu gitti. kıncıla- Moğ. T. Pranga takmak, zincire kılçay- Kızgın bir şekilde bakmak; vurmak. Kılçayıp men caar körördö, kut cok kmcılu Moğ. T. Zincirli, prangalı, boldım folk. Bana kızgın kızgın bakınca kındak (Silâh için) yatak, Carım kulaş benim de huzurum kaçtı. kındagın caak orto caba tuttı folk. kılçır Eğri bakış. Silâhın yarım kulaçtık yatağını yanağına kıldu 1. Kıllı. 2. Telli. dayadı. kılga 1. Bıyık. 2. Başaklar oluşuncaya kıfiır Şangırtı, kadarki tahıl; aş kılgada, bala kıfiır- Çınlamak. kabayda atasözü başağın niteliği kırık Çınlama sesi, kıfik-kıfik çın çın; tohumdan anlaşılır, çocuğun karakteri ise kıfik et- çın çın etmek, beşiğe yatışından. kıfirak Deri işlemekte kullanılan çelik kılık 1. İş, hareket, faaliyet. 2. Mizaç, huy, bıçak. ahlâk; kılığı caman kötü huylu; kılığı kınzı- Ağlamak, vızıldamak, cakşı iyi huylu. kıp 1. Katman, sıra. 2. Astar. 3. Bölüm, kılıktan- 1. Nazlanmak, cilve yapmak. 2. oda; beş kıp tura beş odalı ev. Yaramazlık yapmak. kıpçal Dar, geçilmesi zor olan yer. kılıktu 1. Karakterli (iyi veya kötü). 2. kıpçı- Sıkıştırmak. İnatçı. 3. Yaramaz, oyuncu (daha çok kıpçıl- (kıpçı- 'tun edilgen şekli) kadınlariçin). Sıkıştırılmak. kılın- Bir şeyi yapmak, bir şeyle uğraşmak; kıpçın- (kıpçı-'«m dönüşlü şekli) 109

Sıkışmak. kırkı- Silinmek. kıpçış- (kıpçı-Tım işteş şekli) Birlikte kırkır (Tumanın ötmesini taklit eden ses), sıkıştırmak. kırkıra- 1. Hırıltı çıkarmak, hırıltıyla kıpçıt- (kıpçı-Tım ettirgen şekli) konuşmak. 2. Tumanın ötüşünün taklidi; Sıkıştırmak, sıkıştırtmak. turnalar kırkıradı turnalar öttü, kıpta- Elbisenin altına astar dikmek, kırkırak 1. Hırıltılı, gıcırtılı. 2. Guruldama, kıptu Tabakalı, katmanlı, kırkırat- (kırkıra-'mn ettirgen şekli) kır I 1. Kenar, dikiş yeri; kırında kenarda; Hırıldatmak, gıcırdatmak, kırma otur- kenara oturmak; küstifi kırla-1 Kıyı boyunca gitmek, dağ sıralarında kın la kör- göz kenarıyla bakmak; dolaşmak. Kulak kırına ukpaska turdı folk. kırla- II Kabuğunu soymak, kazımak, Dinlemek istemedi, duymazlıktan geldi. oymak. 2. Kenar, uç; mat. kenar; köp caaktu kırlan I. Dağlık arazi, tepe; bk. mejelik. kır çok kenarlı. 3. Silâhın iç oymaları, 2. Zor ulaşılan yer. kır II 1. Dağ, dağ sırası; biyik kırdın kırlanda- Toprak tabyanın etrafından bajmda yüksek dağın doruğunda. 2. dolaşmak. Tepeli yer. kırlu I 1. Kenarlı, kenarlı olan; tört kırlu kır- 1. Kazımak; kazandı kır- kazanı dört kenarlı. 2. (Silâh için) iç oymaları kazımak. 2. Yok etmek, kesmek; borü olan. koy kırdı kurt koyunu boğazladı. 3. kırlu II Dağlı; kırlu cer dağlı yer. Tıraş etmek; sağal kır- sakalı tıraş kırma Kinci, gönül kıran, etmek. kirş Cimri, kıra Tarla, sürülebilir toprak. kırsa Dişi köpek, kıraçı Çiftçi. kırsılda- Çatırdamak. kırakay Kalleş. kırtış Yüzey, üst katman; çerdin kırtıjı kirala- Tarımla uğraşmak. toprağın üst kabuğu, kırbalcın Çuha; bk. çetken. kırtışta- Üst katmanı çıkarmak, kırçan (At için) uyuz. kıru Kırağı. kırçandu Uyuz hastalığına yakalanmış. kıs Kız, genç kız, evlenmemiş kız; Kara kırçın Çalı. can ıs kızımdı, karu caraş Bayandı kırçuul- Çok kızmak, nefret etmek, bererim folk. Biricik kızımı, tatlı kırdır- (kır-'m ettirgen şekli) 1. Kazıtmak. Bayan'ı veririm; Kuskun söökkö 2. Yok ettirmek, tüjer, küda kıska tüjer folk. Kuzgun kırgın Kesme, yok etme, leşe, dünür kıza gelir, kırık es. Kırkıncı gündeki ayin, tören, kıs- Sıkmak, bastırmak, ezmek, kırıl- (kır-'m edilgen şekli) 1. Silinmek, kıs-tanma Kötü kız. kazınmak. 2. Yok olmak, kaybolmak, kıska Kısa, öz; SSSR istoriyazının kırın- (kır-'m dönüşlü şekli) Tıraş olmak, kıska kursı SSCB tarihinin kısa kırındagı l. Kenardaki. 2. Dış; bk. tıştı. eğitimi; kıska ündü tabış gr. kısa kırış Küfür. ünlü. kırış- Karşılıklı küfretmek, kıskaçak Kısaca, kısacık, kırışçan Tartışmayı, kavgayı seven, kaba kıskan- Kıskanmak, insan. kıskanbas Cömert, kırıştır- (kırış-'m ettirgen şekli) kıskançak Kıskanç, Tartışmak. kıskar- Kısalmak. 110 kıskart- (kıskar-'m ettirgen şekli) kışkır- Bağırmak, çağırmak, Kısaltmak; kıskarta ayt- kısaca kışkırar Kuzgun, konuşmak; kıskarta böliiür col mat. kışta- Kışlamak, kışı geçirmek, bölmenin kısa şekli. kıştat- (kışta-'nm ettirgen şekli) kıskartı: kıskartıları gr. Kaynaşma; bk. Kışlatmak, kıskartu; biriktire tartıları, kıştu Kışlak, kıskartıl- Kısaltılmak; kıskartılganı gr. kıtat Moğ. Çinli. Kısaltma; bk. abbreviatura kıy İşleme, (kadife veya ipekten) şerit, kıskartılış bk. tartılış, kıy- I 1. Bir şeyi eğri yapmak. 2. Eğilmek, kıskartu Kısaltma; drob'tordıîi uzanmak, uzaklaşmak; işten kıydı işten kıskartuzı mat. onlukların kısaltması, uzaklaştı; söstöii kıy badı sözünü tuttu kıskaş Pense, kıskaç. (kelime anlamı sözünden ayrılmadı); kıya kışta- 1. Sıkıştırmak, zorlamak. 2. Bir şeyi ağıp turgan suu eğri akıp giden su; tıkamak; bir şey yerine kullanmak; men caar kıya kördi o bana yan yan kumdus böriigin çeçip, koltugına baktı; kıya tur- yarı dönük durmak, kıstap aldı kunduz kürkü şapkasını kıy- II 1. Kesmek, budamak (dalları, küçük çıkardı ve yastık gibi kullandı, ağaçları); tal kıy- söğüt budamak. 2. kıstadan Sıkma, zorlama, kırma, Eğri kesmek, yan kesmek. 3. Yaka, kıstal- (kışta- 'tun edilgen şekli) 1. yorgan kenarına kumaş kaplamak, Sıkıştırılmış olmak. 2. Tıkanmış, kıya (kıy- I fiilinden zarf-fiil) Eğri; kıya kullanılmış olmak, agıp-turgan suu eğri akan nehir, kıstalçık Sıkışık yer. kıya Yamaç, bayır. kıstalış (kıstal- fiilinden isim-fiil) 1. kıyala- Eğri hareket etmek, dik dağa çıkışta Zorlama, sıkıştırma. 2. Tıkama, eğri yol izlemek; kıyalap çıgıp turdı o kıstalış- (kıstal-'m işteş şekli) Birbirini dağın yamacından gitti, sıkıştırmak. kıyalat- (kıyala- 'mn ettirgen şekli) kıştan- (kışta-'tun dönüşlü şekli) 1. Yamaçtan götürtmek. Zorlanmak. 2. Kıstırmak, tıkmak, kıyaldu Moğ. Günahkâr, tıkıştırmak; ton edegin kıstanıp aldı kıyalta: kıyalta cok boloton turguza- elbisenin eteğini kemerine sıkıştırdı; keler öy gr. Geniş zamanın hikâyesi; Sınar kolin kezip aldı, maltaçılap kıyalta cok boloton uçurlu glagol beline kıstanıp aldı folk. Bir kolunu keberi gr. gereklilik kipi; kıvaltazı kesip balta gibi kemerine kıstırdı, cok boloton keler öy gr. gelecek kıstat- (kışta-Vım ettirgen şekli) l. zamanın hikâyesi. Kıstırmak, sıkıştırmak. 2. Tıkıştırtmak. kıybalcı- Kımıldamak, oynamak, hareket kıstır- (kıs-'ı/ı ettirgen şekli) Ezdirmek, etmek. bastırmak. kıyga Cimri, kış kış; cayı-kıjı yaz kış, bütün yıl kıygak (?) boyunca; Kış kılgın tudunıp kelet kıygas Kaprisli, inatçı, folk. Kılıcını çekmiş kış geliyor, kıygaş Kurban dağıtmak için kullanılan kışkı Kışınki, kışa ait olan, kışlık, kış; ağaç kabuğundan yapılmış kepçe, kışkı kiyim kışlık giysi; kışkı azık kıygı Çığlık; bağırma, haykırma, gürültülü kışlık erzak; kışkıda kışın; kışkı söz; kıygı çıktı haykırış duyuldu, kuran ay Aralık (Altay halk takviminde kıygılu 1. Bağırgan. 2. Hayret. 3. gr. on ikinci ayın adı). Ünlem; kıygılu ermek gr. (hayret 111

bildiren cümle), kıymıktagan kjji kır ajar atasözü kıygınaş- Bağrışmak. yürüyen insan bayırı aşar, kıygır- Bağırmak, yüksek sesle okumak; kıymıktan- (kıymıkta-7ım dönüşlü şekli) Açu-koron kıygırdı, ama-tomo Hareketlenmek, kımıldamak; sığırdı folk. Acıyla haykırdı, oraya kıymıktanbas hareket etmeye gücü buraya ıslık çaldı. olmayan; cer kıymıktandı yer sarsıldı, kıygırt- (kıygır-'ı/ı ettirgen şekli) 1. yer sallandı. Çağırmayı emretmek. 2. Yüksek sesle kıymıktat- (kıymıkta-'nın ettirgen şekli) bağırtmak. Kımıldatmak; kıymıktatpa kımıldatma, kıyıl- (kıy- H'm/ı edilgen şekli) 1. kıymıra- Kaynaşmak, çok olmak; Kalın Eğrilmek, bir yanı üzerine yatmak. 2. kıymıradı folk. Kalabalık halk Ölmek; Kızarıp ağar kanı cok, orada kaynaştı. kıyılıp ölör tını cok folk. Akacak kıymıraş- (kıymıra- 'nın işteş şekli) kırmızı kanı yok, feda edilip ölecek ruhu Birlikte hareket etmek. yok. kıymırat- (kıymıra-'nın ettirgen şekli) kıyılt- Ayırmak, çekmek; bk. bulta-. Kımıldatmak. kıyım Elbisenin eteğindeki şerit; bk. bolci, kıyna- Istırap vermek, işkence etmek, kıytım, kıyma II. kıynal- (kıyna- 'nın edilgen şekli) İstırap kıyımala- bk. kıymala-. çekmek, işkenceye maruz kalmak, azap kıyın I Istırap, acı, azap, işkence; baskı; çekmek. kıyın cer cehennem. kıynat- (kıyna-'nın ettirgen şekli) Istırap kıyın II Yan, böğür; kıyın cat- böğrü çektirmek. üzerine yatmak; kıyın bol- ellerini kıyra Merhamet bağları, böğrüne koymak, kıyrık Eğri, bükük; çatık; kıyrık kabaktu kıymçı Zalim, çatık kaşlı. kıyıntı Dergi, kıytım Elbisenin eteğindeki şerit; bk. kıyış İnatçılık. bolci, kıyım, kıyma II. kıyış- I Direnmek, inat etmek, inatçılık kıyü Elbisedeki şerit, yapmak; cürümge kıyış pay hayata kızalaii Kriz. acı madan, hayatadi renmeden. kızar- 1. Kızarmak; cüzi kızardı kıyış- II Konuşmak veya direnmek, karşı (korkudan, nefretten) yüzü kızardı. 2. gelmek. (Maden için) kızarmak, kıyışçari İnatçı, söz dinlemez, kızarış (kızar- fiilinden isim-fiil) Kızarma, kıyıt- Bir şeyden ayırmak, kızart- (kızar-'m ettirgen şekli) Kızartmak, kıyma I İşkembeyle sarılmış bağırsaktan kırmızı duruma getirmek, yapılmış yemek. kızı- i. Yanmak. 2. ilgi uyandırmak; omok kıyma 11 Kenar, zırh; bk. bolci, kıytım, sagış kızı- deneyimli aklı uyandırmak; kıyım. sinirlendirmek, tahrik etmek, kıymala- Kenar, zırh geçirmek, kızıçak Kıs. kıymat I Ar. 1. Kıymet, değer; kıymatka kızıgan Sıcak, kızmış; uyanmış, saçıp iydi değerine satın aldı. 2. Zor. kızık 1. Sıkı. 2. ilgi; ilginç, kıymat II tstemeden. kızık- ilgilenmek. kıymık Hareket; kıymık eder hareketli, kızıl 1. Kırmızı, kızıl; kızıl maanı kızıl canlı. bayrak; kıp-kızıl kıpkızıl, tamamiyle kıymıkta- Hareket etmek, kımıldamak; kırmızı; kızıl konır at kızıl at. 2. 112

Kırmızı, al; kızıl caakta al yanaklı, kiji biri; bökö kiji cellât; kijinifı kızılda- Kırmızı renge boyamak, yabancı; kiji al- evlenmek; meni kiji kızılgat Kırmızı frenk üzümü, iiretpedi bana kimse öğretmedi, kızıltım Çabuk kızaran, kijilik Kişilik, kızılzıman Kırmızımsı, kijilii Evli; bk. ayıldu. kızın- 1. Sıkışmak. 2. Cimrilik etmek. 3. kile- Endişelenmek, tedirgin olmak; Sınaru Gerekmek. karındaşlarına süreen kilep turatan kizir (Hayvan için) kısır, kizir ny kısır folk. Sınaru kardeşleri (için) çok inek; bk. subay; kizir an yabanî endişelendi. hayvan, kurt. kilebes Endişeli, tasalı, kaygılı, kızıt- (kızı-'mn ettirgen şekli) 1. kileme! Endişe, Kızdırmak, akkor hâle getirmek. 2. kilen Parlak, cilâlı, Kızıştırmak,heyecanlandırmak, kileflkey Endişeli, telâşlı, kızu 1. Baskın. 2. Hücum, saldın, kilin Moğ. Kadife, yumuşak kadife, plili, kızulan- Saldırıya geçmek, kilinçek Günah; kiiinçekke tüş- günah kiçee- Moğ. Gayret etmek; kiçeep üren- işlemek; kiiinçekke kiydir- günah öğrenmeye gayret etmek; işke kiçeedi işletmek. çalışmaya katıldı, kilinçekte- Ayartmak, kiçeemel Moğ. Gayret, çaba, kilmat iklim; kilmatka ürenip kaldı o kiçeen- Moğ. T. (kiçee- 'nin dönüşlü şekli) iklime alıştı. Gayretli olmak; kiçeengenime kör kin Kabarga (bir tür geyik) akını, onun gayretine, çabasına dikkat et. kindik Göbek, merkez; teflerinin kindigi kiçeenkey Moğ. Gayretli, çerde, cerdifl kindigi tefteride kiçi Az, azıcık; kiçi berzefi azıcık ver. atasözü ulaşamadığımız yer iyidir {kelime kiçinek Küçük; az, biraz; kiçinek sakıp anlamı göğün merkezi yerde, yerin al az bekle; kiçinek tuşta küçükken, merkezi gökte). küçük yaşta; kiçinek ödük küçük kinişke Kitap; kinişkenifl kadarı kitap potinler; kiçinek noflus zool. bir tür kabı. küçük fare. kino Rus. Sinema. kiçinekte- Azaltmak, küçültmek, kir Kir, pislik; bk. balkaş, kir cun- kiçinekte: kiçinektederinifl kojultazı çamaşır yıkamak; kir cunaçı çamaşırcı gr. Küçültme eki. kadın. kiçinektet- (kiçinekte-'nin ettirgen şekli) kir- Moğ. 1. içeri girmek, bulunmak; Küçülttürmek. ay ılga kir- eve girmek; gorodko kir- kiçü Küçük; kiçü uulım küçük oğlum; şehre girmek; içine kir- kalbe girmek, kiçü ay Temmuz (Altay takviminde hoşlanmak; içine kirbey cat yedinci aymadı). hoşlanmıyor. 2. (Yaş için) ulaşmak, kidir- (kir- II'nin ettirgen şekli) içeri varmak, erişmek; on cetige kirgen o sokmak; maldı çedenge kidirdi onyedi yaşına ulaştı. 3. Başlamak; caflı hayvanları içeri, ahıra soktular; bk. cıl kirdi yeni yıl başladı; işke kirdi kirdir-, kiydir- II. çalışmaya başladı; efiir kirgen akşam kijen Dizgin, pranga, bağ, bukağı; köstek, oldu; tün kirgen gece oldu; suu kirdi kijende- Atın ayaklarını bukağılamak, su döküldü; söskö kirdi anlaştı, kiji Kişi, insan, adam; uy k(ji kadın; er kirbik Kirpik. kiji erkek; kandıy da kiji bir kişi; bir kirbiktü Uzun güzel kirpikleri olan. 113 kirdir- (kir-'m ettirgen şekli) İçeri sokmak; kişteş: kişteş kuş bot. Çaylak, kirdirbey cat- içeri girmesine izin kişteş- (kişte-nin dönüşlü şekli) attar vermemek; bk. kiydir- II. kiştejip tanıjat atlar kişnemeyle kire I Moğ. (Kütük kesmek için) bıçkı, tanışıyor. testere; kol kire el testeresi; bk. kiree. kiştet- (kişte- 'nin ettirgen şekli) kire II Yaklaşık; beş ças kirezi yaklaşık Kişnetmek. saat beşte. Kiştey-Ana mit. Kiştey Ana (Erlik'in kire III (kir- fiilinden zarf-fiil) Giriş, kızının adı);segiz köstü Kiştey-Ana başlangıç; kire sös ön söz. sekiz gözlü Kiştey Ana. kiree bk. kire. kiy- (Elbise, ayakkabı, şapka için) giymek; kireele- Biçmek; bk. kirele-1. Çümdü torko tonın mendep turup kireen Damat. kiyip aldı folk. Güzel ipekli kürkünü kirele- I Testereyle kesmek; bk. kireele-. giydi. kirele- II Sınırlandırmak, limit koymak, kiydir- I (Elbise, ayakkabı, şapka için) kirelen- Taleplerinde sınırlı olmak, giydirmek. kirelet- (kirele- Il'nin ettirgen şekli) kiydir- II; bk. kidir-; kirdir-, Taleplerini sınırlamak, kiydürü (kiydir- I fiilinden zarf-fiil) kirelte Moğ. Kâr, gelir, Giyme. kireltelü Moğ. T. Kârlı, gelirli, kiyik Yaban hayvanı; ak-kiyik güney kirelü Orta dcrecede;kirelü iştep cat o geyiği; kyi kiyik maymun; Kiyik ortaderecedeçalışır. bütkende, mü üstü büder, kiji kiriş I Demir eğri çubuk, tefin tutma kısmı, bUÜtkende, attu bolor folk. Yabanî kiriş II (kir- fiilinden isim-fiil) Giriş; kiriş keçi yetişince boynuzlan biter, insan sös giriş sözü; Kiriş cerge cede yetişince atı olur, berdi, kirerinen caltana berdi folk. kiyiken- Çekinmek, utanmak, Girişe geldi, fakat girmekten korktu, kiy il- (kiy-'in edilgen şekli) Giyinmek, kiriş- (kir-'in işteş şekli) 1. Birlikte kiyim Giyim, giysi; kiygen kiyim girmek. 2. Karışmamak; kirişpey otur giysili. otur karışma. kiyimdü Giysiler içinde, giyinmiş kirle- Kirletmek, bulandırmak, kuşanmış. kirlen- Kirlenmek, bulaşmak; Kiygen kiyin Geri; son; sonra; arka; attın kiyim kiyimnin kirlenbezin folk. Giydiğin budı atın arka ayağı; kiyin can arka giysin kirlenmesin, taraf; Alın kolin alınbay, kiyin kirlençek Kir tutar. budm tartınbay folk. Önce elini kirlet- (kirle- 'nin ettirgen şekli) kaldırmadan ayak hareket etmez; kiyinde Kirlettirmek. aytkayım tamam, sonra söyleyeyim; kirlii Kirli, lekeli; kirlü kiyim kirli giysi, kiyinde arttı geride kaldı; onıri kirneste Eşik. kiyinde sonra, sonrasında; Ceti kirü (kir- fiilinden zarf-fiil) Girme, giriş; kongon kiyinde ceti borü kelip suunın kirüzi nehir girintisi, uludı folk. Yedi kez geceledikten sonra kiske Kedi; bk. mıy. yedi kurt geldi ve ulumaya başladılar; kiş zool. Su samuru. kiyin ryad gr. kalın sıra; kiyin kişte- Kişnemek; Ceti caştu cerenim ryadka köçöri gr. kalınlaşma; kiyin çerin sanap kiştedi folk. Yedi ryadtın ündü tabıjı gr. kalın ünlü; .yaşındaki sarı atım yerini özleyip kişnedi. bk. katu ündü. 114 kiyin- (kiy-'în dönüşlü şekli) Giyinmek Kırma. 2. Çıkartma. (elbise, ayakkabı, şapka için), kiyinip kodorış- (kodor-'un işteş şekli) 1. Birlikte turdı giyindi. kırmak. 2. Birlikte çıkarmak, kiyindegi Sonraki, arkadaki, kodort- (kodor- 'un ettirgen şekli) 1. kiy indir- (kiyin-'/n ettirgen şekli) Kırdırtmak. 2. Çıkarttırmak, Giydirtmek (elbise, ayakkabı, şapka için), kodur I Uyuz, kiy indiriş- (kiyindir-'m işteş şekli) Biri kodur II Çopurlu, eğri, birini giydirmek. kodurlan- Uyuz hastalığına yakalanmak, kiyindirü (kiyindir- fiilinden zarf-fiil) kogıs Serbestlik. Giyinme. kojo (koş- fiilinden zarf-fiil) Birlikte; kojo kiyis Keçe; kiyis bas- keçe sermek, cür- birlikte gitmek, kiyiş- (kiy-'m işteş şekli) Bir şeyi birlikte kojo bk. kojon. giymek, bir giysiyi sırayla kullanmak, kojo- Koşmak, hızlı hareket etmek, kizek Kedi yavrusu. kojon Moğ. Şarkı; bk. sarın, klaat- (< kelip cat-) Buraya gelmek; beri kojonçı Moğ. T. Şarkıcı; bk. sannçı. klaat buraya geliyor, klaatkan buraya kojondo- Moğ. T. Şarkı söylemek; bk. gelen. sarna-. kladovoy Rus. Ambar, kiler, kojondoş- Moğ. T. (kojondo- 'nun işteş klass Rus. 1. Sınıf; işmekçi klass işçi şekli) Birlikte şarkı söylemek; Ekü sınıfı. 2. (Okuldaki) sınıf; törtinçi kojondojıp oturdı Onlar birlikte klass dördüncü sınıf. oturdular ve şarkı söylediler, klat Yük; Bazını cok klattı kojoftdot- Moğ. T. (kojondo- 'nun ettirgen batcıradarım men salkın folk. Ben şekli) Şarkı söyletmek, rüzgârım, bağlanmamış yükü savururum, kojor 1. Ekleme, ilâve. 2. mat. Toplama, kleet- (< kelip cat-) Gitmek, kojuk Moğ. Ek. klub Dalga, kojul- (koş-’un edilgen şekli) Birleşmek, kobı Çukur, çukurluk, eklenmek. kobıkçı Bilek. kojulaçı Ekleyici, birleştirici, kobuk Egzama (bir el hastalığı adı ). kojulta 1. Birleşme. 2. gr. ek, son ek; kocogor Moğ. Dağın büyük çıkıntısı, kojulta cok adılu söskolbu gr. kocon Şarkı, türkü, belirsiz (belirtisiz) isim tamlaması; kocooş Cep. kojulta cok çike toltıraaçı gr. kocoyım 1. Tüccar, tacir. 2. Kokarca, belirsiz (belirtisiz) nesne; kojulta cok kocuk Kaşık. glagol gr. çekimsiz fiil; kojultalu koçkor Yabanî koç; koçkor ay ocak (Altay adılu sözkolbu gr. belirli (belirtili) halk takviminde ilk ayın adı), isim tamlaması; kojultalu çike kodır: kodır afi Kötü hayvan, kurt, toltıraaçı gr. belirli (belirtili) nesne; kodor- 1. (Taşları) kırmak, parçalamak. 2. kojultalu glagol gr. çekimli fiil, Çıkarmak, almak; agaştı tazılı la kok 1. Kıvılcım; kotsgon çerin koktu kodoro tarttı ağacı köküyle çıkardı; bolzın oban her zaman ateşli olsun; kaltah azıktı kodordı çuvaldan tündükteA kok çıktı iz bacadan yiyeceklerçıkardı. kıvılcım çıktı. 2. Uyuz (bir tür deri kodorıl- (kodor-'un edilgen şekli) 1. hastalığı). 3. kok-uyak es. av. Kurt; bk. Kırılmak. 2. Çıkarılmak, kook, kookoyok, kookoy, kookok, kodorış (kodor- fiilinden isim-fiil) 1. kookuyak. 115 kok- Köz hâline gelmek; ot koktı odunlar ermek gr. birleşik cümle; kolbolu közleşti; ot kokkolok odunlar daha glagol gr. birleşik fiil; kolbolu közleşmedi. kojulta gr. birleşik ek; kolbolu öy gr. kokır Şaka, neş'eli konuşma, birleşik zaman; kolbolu sös gr. kokırçı Şakacı, birleşik kelime. kokırla- Şaka yapmak, kolbooçı: kolbooçı gr. Bağlaç; kokırlaş (kokırla- fiilinden isim-fiil) Şaka kolbooçı ki, kim (kolboştıraaçı yapma. söstör) gr. ilgi zamiri; ki dep kokırlaş- (kokırla- ’nın işteş şekli) kolbooçı gr. ki bağlacı, Birbiriyle şakalaşmak. kolbooçılu: ki dep kolbooçılu kokırlat- (kokırla-mn ettirgen şekli) Şaka kolbolu ermek gr. ki'li birleşik cümle, yaptırmak. kolboş I (kolbo- fiilinden isim-fiil) kokıy ünl. (Üzüntü ifade eder) ah! yazık! Birleştirme, kokıyla- İnlemek, üzüntü haykırışları kolboş II Kaşık. koparmak: kokıylap lylay o acıyla kolboş- (kolbo->2«n işteş şekli) Birlikte ağlıyor. bir yığın oluşturmak. kokıylat- (kokıyla-'m/ı ettirgen şekli) kolboştır- (k o lb o ş- ettirgen şekli) Hayal kırıklığına uğratmak, Birlikte birleştirmek; kolboştıra kokok (Dişi) kurt; bk. börii. turgan attar birlikte yol alan atlar, koktıy Küçük çukur. kolbot- (kolbo- 'nun ettirgen şekli) Birkaç kol 1. El, parmaklar; on kol sağ el; sol nesneyi bar araya getirip bağlamak, kol sol el; kolgo alıp ciir- elinde kolbus Soba yeri, sobanın arkasındaki yer. taşımak, elinde getirmek; Alıp on kolcur Mog. Gırtlak, damak, boyun, kolına caazm aldı, sol kolına ogın kolçanak Kızak, aldı folk. Alp sağ eline yayını aldı, sol koldo- Tezahürat yapmak (?). eline okunu aldı; kol alış- birbirinin koldomdojor Yardımcı (?). elinden tutmak; kol alyıp elele, dostça; koldu Eli olan, elli, kol sal- imza atmak; kol çarbyu kolhoz Rus. Kolhoz. alkışlar; kol artkış havlu; kol-but el kolhozçı Rus. T. Kolhoz işçisi, ayak; kolı-budı kıskara bergen kolko I Kadın; Eki kolkozın oleogo hamile, eli ayağı kısalan, hamile. 2. tuturgıstı folk. İki karısı esir düştü, Hayvanlarda ön ayak, kolko II Yudum. kol-körüçi El falına bakan falcı, kollektiviztsiya Rus. Kollektivizasyon. kolbo- Birkaç nesneyi bir bütün hâlinde kolo Kalay; bk. kalay. bağlamak; attardıfi kuyrugına kolodo An kovanı. kolbop buuladı atları kuyruklarından kololu Bronzlu, kalaylı. bağladı. kolomsok bk. kolomzok. kolbol- (kolbo-'/ı un edilgen şekli) kolomzok Kokan, kötü kokan insan; bk. Birleşmek; kolbolıp turgan mal kolomsok. sürüde bulunan hayvan, kolon bk. koloni. kolbolu: kolbolu adalgış gr. Birleşik koloni Kolon, hayvan semerini veya eyerini isim; kolbolu adılu (cartaaçı) bağlamak için göğsünden aşınlarak söskolbu gr. zincirleme sıfat sıkılan yassı kemer, bağ; eerdin tamlaması; kolbolu adılu söskolbu kolonızı üzüldi eyerin bağları koptu, gr. zincirleme isim tamlaması; kolbolu kolosko Köklerle kapatılmış çukur; mal 116

koloskogo tüşpezin atlar, çukura etmek; komudap kal- zararda kalmak, düşmesin diye dikkat et. komudal Memnuniyetsizlik, şikâyet; kolotko Kabza. komudalın ugustı şikâyetini, ricasını koltıkçı es. Yürüyüş sırasında Zaysan'ın bildirdi. koluna giren kişi, hizmetli, hizmetkâr, komudaş- (komuda-'mn işteş şekli) 1. koltu Gelin; Ada-enem alkıjı la kottu Karşılıklı hoşnut olmamak. 2. Birlikte kudalajıp koydılar Anne ve babamın şikâyet etmek. arzusuyla bana gelin istediler; bk. boylu, komudat- (komuda-ettirgen şekli) 1. neveste, sırgalcı Şikâyet ettirmek. 2. Zarara uğratmak, koltuk Koltuk, koltuk altı; On koltuktan komurgay Düdük, kaval, kanat çıktı folk. Sağ koltuk altından bir komurgayla- Kaval çalmak, kanat çıktı; Kökin-Erkeş baatır adın komurska bk. çımalı. çakıga boyı buuladı, koltıgınah komus Kopuz (ortasında metalden ince bir tuttırbay olordı tuura caylatb folk. dili bulunan, ağız ve parmaklarla çalman Bahadır Kökin-Erkeş kendi atını bağladı, bir müzik aleti), elinden alınmasına izin vermedi ve onları komusçı Kopuz çalan kimse, uzaklaştırdı. komut Hamut; komut suk- hamut koltukta- Koltuk altına almak, bir şeyi takmak. koltuğuna almak; koltuktap apardı komutta- Hamut takmak, elinin altında getirdi. kon- 1. Konmak, (kuş için) ağaca veya yere koltuktaş (koltukta- 'nut işteş şekli) inmek; agaştın bajında taan kondı Birbirini eli altına almak; caantayın karga ağaca kondu; tüje kon- attan koltuktajıp cüreten onlar her zaman inmeye acele etmek. 2. Yerleşmek, eleleyürüdüler. oturmak, durup beklemek; Ol çerde tört koltuktat- (koltukta-’mn ettirgen şekli) karındaş cakşı kono herdiler folk. Elinin altına almasını istemek, Dört kardeş oraya güzelce yerleştiler; Ol kom Dalga; krş. çapkın, ok curtta kondılar, arı-beri komandir Rus. Kumandan. barbadılar O yurda yerleştiler, oraya komandovat' Rus. Kumanda; buraya gitmediler. 3. Gecelemek; kayda komandovat' et- kumanda etmek, konorıbıs? nerede geceleyeceğiz? üç kombayn Biçerdöver, konıp keler üç gün sonra gelir (kelime komdu Dalgalı (su), dalga şekilli, anlamı üç kez geceleyip gelir), komırgay Düdük, koncoor Burun kökü. konuş Kopuz, kondır- (kon-'u/ı ettirgen şekli) kornısta- Kopuz çalmak, Geceletmek. kommuna Rus. Komün; Parijskiy koftgır (At donu) konur, koftgır at konur kommuna Paris komünü, at; bk. kofiır. kommunikatsiya Rus. gr. İletişim, konıç Ayağa giyilen şeylerde ayak kommunist Rus. Komünist bileğinden baldıra doğru uzanan bölüm, kommunistiçeskiy Rus. Komünist, konç. kommunizm Rus. Komünizm, koftur (At donu) konur; bk. koftgır. kompoy- Şişmek, kabarmak, konır- 1. Çınlamak. 2. (Köpek için) acı acı komuda- 1. İsteksiz olmak, şikâyet etmek, havlamak. hoşnut kalmamak; kelip komudadı koftıra I zool. Su çulluğu. şikâyet etmeye geldi. 2. Kaybetmek, zarar koftıra II es. inanışa göre şamanı kötü 117

ruhlardan koruyan tören . giysisindeki kootto- Teselli etmek, avutmak, demir halka. kootton- (kootto- 'nun edilgen şekli) koiiıs 1. Böcek. 2. Haşere (genel ad), Teselli olmak, avunmak, cüzüncüiir konıstar çeşitli haşereler, koottondır- Teselli etmek, avutmak, konjor l. Burun kökü. 2. Atın gözlerinin koozo Başak kalıntısı, kesmik; bk. saa. yakınında bulunan gem bölümü. 3. kop Moğ. İftira, karalama, jurnal, Burun; bk. tumçuk. kopçı İftiracı, karalamacı. konko es. Şamanın tören elbisesinin kopta Bluz, kemerine işlenmiş çıngıraklar, kopto- İftira atmak. konkok Kambur burunlu, gaga burunlu, kopton- (kopto-'nun dönüşlü şekli) konkret Rus. bk. çokım at. İftiraya manız kalmak. konok I 1. Konuk, misafir. 2. Gün, yirmi koptoş- (kopto-'nun işteş şekli) dört saat; eki konoktın bajında iki Karalamak, birbirine iftira atmak. gün arayla; ceti konok cürdiler yedi koptot- (kopto-nun ettirgen şekli) gün yaşadılar. 3. Hayat; konogı cetken Karalatmak. hayatını yaşadı. 4. Cenaze, korbo Çalı, kökten büyümüş ağacın genç konok II es. Ölünün ardından yedi gün sonra sürgünleri; caş korbolor genç yapılan tören, sürgünler. konooçı Geleneksel, korbolo- Sürgün vermek, konstitutsiya Rus. Anayasa, korçok 1. Kambur. 2. Vücuttaki ur. kontrtabaru Rus. Karşı atak; kança- korçoîi Kambur, eğri, kança konttabaru etkender birkaç korçondo- Kamburlaşmak, karşı atağa girişmişlerdi, korçondot- (korçondo- 'nun ettirgen şekli) kontsert Rus. Konser; kontserttin Kamburlaştırtmak. program mazı konser programı, korçoy- Kambur olmak, konuş (kon- fiilinden isim fiil) 1. korgoç Dan kavurmak için kullanılan kil Geceleme. 2. Köyün yeri; ala konuş kap. baba ocağı. korgol Deve ve koyun gübresi, koo Moğ. Güzel, zarif; bk. caraş. korgolcın Moğ. 1. Kurşun. 2. mec. Ok. kook bk. kok. korgolcında- Kurşun dökmek, kookok bk. kok. korkı- Korkmak; sen k’orkur neme bar kookoy bk. kok. ba? neden korkuyorsun? bk. korku-, kookoyok bk. kok. korkı bas Korkusuz, kookuyak bk. kok. korkmçak Korkak; bk. korkunçak. kool Elbise kolu, yen. korku (korkı- fiilinden isim) Korku, koomoy Moğ. Kötü; koomoy col kötü tehlike. yol. korku- bk. korkı-. koomoylo- Moğ. T. Kötü yapmak, korkudu Korkutma, tehdit; bis koomoylot- Moğ. T. (koomoylo-'nun korkududan korkubay cadıbıs biz ettirgen şekli) Kötü yaptırtmak, tehditlerdenkorkmayız. kötüleştirmek, korkulda- 1. Horuldamak; Çoçko bolup koomoyt- Kötüleştirmek, korkuldadı folk. Domuz gibi horuldadı. koot 1. Teselli; baldar mege koot 2. (Kaz için) vaklamak. çocuklarım tesellimdir. 2. Melodik, korkuldak 1. Horuldayan. 2. Vaki ayan, müzikal. korkun- (korkı-'mn dönüşlü şekli) 118

Korkmak. tabaruzın saktap onço ulus cöjözin korkunçak Korkak; bk. korkınçak. kuyga korumdap saldı- Düşmanın korkuş (korkt- fiilinden isim-fiit) Korku; saldırısını bekleyen bütün halk varını korkuşka tüjür- korkuya düşürmek, yoğunu mağaralara sakladı ve onları korkuştu Korkunç, tehlikeli, küçük taşlarla ördü. korkut- (korkı-'mn ettirgen şekli) korundu 1. Zehirli. 2. Felâketli; korondu Korkutmak. cıl felâketli yıl. 3. Kötü, zarar veren; koro- Azalmak, boş yereharcamak; korondu kiji kötü kişi, koroboy cat azalmjyor, yok olmuyor, kos köz; bk. köö. korocon Moğ. Votka, süt votkası, kosko- Sallanarak hareket etmek, korodo- Kederlenmek, üzülmek; korodop koskor- Yıkmak. turgan kiji kederden ölen kişi, koskorıl- (koskor-'ım edilgen şekli) korodoş Üzüntü, keder, Yıkılmak. korokoy Kıvırcık, kuzu, koskort- (koskor- 'un ettirgen şekli) korom Moğ. Sonra, biraz sonra; Korom Yıktırmak. kel! Biraz sonra gel! koskoru (koskor- fiilinden zarf-fiil) koron Moğ. 1. Zehir. 2. Dert, felâket; Yıkma. korongo tüşti derdi var; Cüregime koş I 1. Yük. 2. koş ermek gr. yan cümle, koron salbagar, caynadıp meni koş II koş kulak zool. Tavşan, taştabagar folk. Yüreğime dert verme, koş- Eklemek, birleştirmek; kojoton goo beni bırakma. mat. toplanacak sayı. korot- (koro-'nun ettirgen şekli) Azaltmak; koştır- (koş-’M/ı ettirgen şekli) zararvermek. Birleştirtmek. korsok Eğri veya sivri diş; korsok tiştil koşto- 1. Yüklemek; Cüs töögö arakı eğri dişli. koştogon, cüs töögö et koştogon kortı Boynuzundan yapılan ve avlanırken er üy ulus braattı folk. Yüz deveye boyunda taşman barut muhafazası, içki yükleyip, yüz deveye et yükleyip korton Moğ. Yiğit, cesur; korton uulçak erkek, çoluk çocuk yola koyuldular; bk. cesur çocuk. art-. 2. Birleştirmek. kortu Tatlı su gelinciği, koştol- (koşto- 'nun edilgen şekli) 1. kortuk Korku, korkunç, endişe; Kortugın Yüklenmiş olmak. 2. Birleşmek, koyondıy bolordo. catkan curtıii ne koşton- (koşto-'nun dönüşlü şekli) U tüymetkefi? folk. Tavşan gibi Yüklenmek. 2. Yanında olmak, korkarsan, halk neden isyan etmesin? birleşmek. koru 1. Koruma, savunma. 2. Duvarla koştoş- (koşto-'nun işteş şekli) 1. Birlikte çevirme, çevreleme, yüklemek. 2. Birlikte birleştirmek, koruçı Koruyucu, koştot- (koşto- 'nun ettirgen şekli) 1. korula- Korumak. Yükletmek. 2. Birleştirmek, koruian- Korunmak, kurtulmak, takipten koştoy Yanında, pek yakın; koştoy gizlenmek. çekken at çift koşulmuş at; koştoy korulat- (korula- 'tun ettirgen şekli) turgan yanında duran; koştoy tabış gr. Koruma istemek, kurtulmayı istemek, komşu ses. korum Kum, kırma taş; kara korum kara koştu Yüklü. kum. koton Moğ. Koyun sürüsü. korumda- Küçük taşlar döşemek; Öştünin koy zool. Koyun (genel ad); koydıy coboş 119

koyun gibi uysal; koydıfi balazı zool. koyrok bk. koyrık. kuzu; koy çeçek bot. koyun çiçeği; ağız koyron zool. Y ilan. hoppa; koy cıl koyun yılı (hayvan koyu (Orman için) Yoğun, koyu, sık; koyu takviminde sekizinci yıl); koy ciiİek agaş yoğun orman; koyu ün bas ses. bot. çilek; koy komus müzik aleti; kozır İri, büyük; kozır say büyük çakıl koy şülüzin zool. köstebek türü; bk. taşı. tölögö; tölöö. kozınk Horultu, horlama, koy- 1. Koymak, bir şeyi bir yere bırakmak. kozınkta- Horlamak, 2. (Hareketin aniden yapıldığını gösterenkozırla- Büyütmek, yardımcı fiil); okşop koydı öptü; kozo I bk. koozo. aydıp koydı dedi; bıçkınıp koydı kozo II 1. Tef, çan, çıngırak. 2. es. tef, korudu, şaman kostümünün bir parçası; ak koyçı Çoban. mancagı tögülgen altan kozo onun koygon Ölümden sonra verilen armağan, beyaz şaman elbisesini süsleyen altmış koyıl- Koyulaşmak, koyulmak; (sis için) çıngırak var. yoğunlaşmak, kozula- Kuzulamak, koyılan- Koyulaşmak, köbölök zool. Kelebek, koyılga Moğ. Armağan, hediye; kargan köbön bot. Pamuk; ortogı azıyanın adamnın koyılgazı Yaşlı babamın köböni Orta Asya pamuğu, hediyesi. köbük Köpük, koyılt- (koyıl-m ettirgen şekli) köbükte- Köpüklenmek, Koyultmak. köbüktel- Köpürmek, köpüklenmek, koyın 1. Koyun, sine. 2. bot. Yaprakla dal köbükten- (köbükte- 'nin edilgen şekli) arasındaki bölüm; calbırektin koyını Köpükle kaplanmak. yaprağın sinesi; koymına kirdi köbüktet- (köbüktte-Tım ettirgen şekli) güvenini kazandı; tenerinin koyını Köpürtmek. gök kubbe; çerdin koyını toprağın içi. köbüktü Köpüklü; köbüktü kök talay koymda- Kucaklamak, folk, köpüklü mavi deniz, koyından- Kucaklaşmak, köbürgen bot. (Bir tür bitki), koyındaş- (koymda- 'nın işteş şekli) köç- Göçmek, göç etmek; köçüp dur- Birbirini sarmak, göçüp gitmek. koylo- Koyun gütmek, köçkin 1. Göçebe. 2. Yerinde durmayan, koylo: koylo at Sahibiyle birlikte köçkö Karlı yamaç, gömülen at, köçö Arpa çorbası. koylogo at, öleni taşıyacak at; bk. köçölü Gebe, hamile; bk. barlu, kursak, koyloo. köçör: köçör gr. Geçişli; köçör glagol koyloo bk. koylogo. gr. geçişli fiil; köçpös glagol gr. koylu Koyun sahibi, koyunlu, geçişsiz fiil; köçpös gr. geçişsiz, koyon zool. Tavşan; koyondıy köçtir- (köç- 'ün ettirgen şekli) Göçmeye korkunçak tavşan gibi korkak; koyon zorlamak. cıl tavşan yılı (hayvan takviminin köçür- 1. Göçürmek. 2. Mektuplaşmak. 3. dördüncü yılı); bk. taptan. Çevirmek, tercüme etmek, bir dilden koyrık Zikzak; mec. yılan; koyrık- başka bir dile aktarmak; bk. tilmeşte-. mıyrık çeşitli yönlere sallanan; bk. köçüreçi 1. Çevirmen. 2. Daktilo; kopye koyrok. eden; bk. tilmeş. 120 köçürü 1. Yerleştirme, göçürme. 2. Kaldırma. Mektuplaşma. 3. Çeviri, ködürüş- (ködür-'ün işteş şekli) Birlikte köçürüş- (köçür-'ün işteş şekli) 1. Birlikte kaldırmak, kaldırılmasına yardım etmek; yerleştirmek. 2. Birlikte kopye etmek. 3. ineğe ködürüjip ber kalkmama yardım Birlikte çevirmek. et. köçiiş (köç- fiilinden isim-fiit) 1. Göçme kögön zool. At sineği; büve, büvelek; bk. durumu, göçebelik. 2. Göçme, canşık, kögöön, seek. köçüş- {köç-'ün işteş şekli) Birlikte kögöön zool. At sineği; bk. kögön. göçmek. kögör» i. Göğermek, mavileşmek, ködöçi Üzengili. yeşermek; kögörip tan attı gök ködök ünl. (Korku bildirir) ay! mavileşti ve ağardı. 2. Sürgün vermek; aş ködön Göt. kögörip çıktı buğdaylar yeşerdi. 3. ködür- 1. Kaldırmak, indirmek, götürmek; Direnmek, inat etmek (?). tüj örgenindi ködür batmasın diye kögört- (kögör-'ün ettirgen şekli) kaldır; attan ködür- (saygı işareti Yeşermek; oroomdor kögörtöri olarak) attan indirmek. 2. es. Kurban sokaklaryeşerdi. vermek; ködürgi ködür» kurban kögörtim Mavimsi. vermek, kögüs 1. Göğüs, göğüs kafesi, bağır; ködüre Bütün. kögüs le koru ula- göğüs germek. 2. ködürgi es. Kurban; ködürgige berdi Kalp; köksime tiygen kiji sevdiğim kurban verdi; bk. berü. kişi (kelime anlamı kalbime deyen kişi); ködürgilü Sayılan, şerefine kurban kesilen, £, balam, menin köksimde köp ködüril- (ködür-'ün edilgen şekli) 1. ermek bar folk. Çocuğum, yüreğimde Kaldırılmış, yükseltilmiş olmak. 2. söyleyecek çok sözüm var. 3. mec. Y üreklenmek; aşırı gurur hissetmek, Bilgelik, mantık, ködüriliş gr. Açıklık bk. ködürim; kögüspek Kolsuz gömlek, ködüriliş aayt gr. açıklık derecesi, kögüstü Mantıklı, anlayışlı; kögüske ködürin- (ködür»'ün dönüşlü şekli) 1. alınbas yorumsuz; bk. kersü. Yükselmek. 2. Böbürlenmek; ton köjnö bot. Ravent, lâbada. ötküre ködürinbe! özellikle köjnölö- Revent toplamak, böbürlenme! köjögö I 1. Perde. 2. Yeni evlilerin veya ködürinilü Yürekli, cesur, genç karı kocanın yatağım ayıran perde. 3. ködür t- (ködür-'ün ettirgen şekli) 1. (Piyes için) sahne; tört köjögölü Kaldırmak; ködürtip turgan mal p’esa dört sahnelik piyes, kalkamayan ve kaldırmak için yardım köjögö II tıp. Trahom. gereken hayvan. 2. Övmek; köjögölö- Perdelemek; (sahnede) perdeyi ködürtki; ködürtki mal Yerden kapamak. kalkamayıp zayıflayan hayvan. 3. köjü- Soluğu kesilmek, Zorlamak, mecbur etmek, köjür Moğ. Merdane; manivela kolu, ködürtke Hamile. köjüün 1. Huzur, sakinlik durumu. 2. ködürü (ködür» fiilinden zarfifiit) Kaldırma, Soluk. cesaretlendirme; aş tüjüminin köjüür bk. köjür. ködürüzi uçun tartış ürünü kaldırma kök I Dikiş, dikme. savaşı. kök II 1. Yeşillik, ot. 2. Mavi; yeşil; kök ködürüş (ködür- fiilinden isim-fiit) ölön kögörip çıktı ot yeşillendi; kök 121

teneri 1) Mavi gök. 2) Tanrı; kök kömkör bk. könkör. teneri! (şaşırma bildiren ünlem) aman kömkörül- bk. könköril. tanrım! kök caramas! (şaşırma bildiren kömölö- Ayağından yaralanmak, ünlem); kök iyt boz köpek, mec. kurt; kömölöt- (kömölö-'nün ettirgen şekli) kök kös boz gözlü; mec. kurt; kök Ayağını yaralamak. ookoy kurt; kök taay kurt; kök kömül- (köm-'ün edilgen şekli) Bitirilmiş taygıl kurt; köktin suuzı süt vodkası, olmak. ot suyu. kömür Kömür; taş kömür taş kömürü; kök-taman bot. Kardelen, kömür öçür- kömür yakmak. kökpögöş Mavi, Kömür-Kaan mit. Kömür-Han (Erlik'in kökşin Mog. Yaşlı, oğullarından birinin adı). köktö- Dikmek, kömürçi Kömürcü. köktöçi Terzi. kömüşte- Gümüşlemek, gümüşle köktöl- (köktö-'nün edilgen şekli) kaplamak. Dikilmiş olmak. kömüştü Gümüş süslü; Kömüştü köktön- (köktö- fiilinin dönüşlü şekli) üygenin tudunıp keldi folk. Gümüş Dikmek, kendisi için dikmek; köktönip süslemeli dizginini kavramış geldi, cat dikiyor. kön I (Çizme için) işlenmiş deri, köktöt- (köktö-'nün ettirgen şekli) kön II 1. Nehrin balık avlamak için uygun Diktirmek. olan sakin yeri. 2. Rahat, kökü- Gerektiği ölçüde olmamak; anlaşmaya kön Sert toprak; camannın colı caytak varmamak; inat etmek, ısrar etmek, bolor kötünün yolu kaygandır, fakat iyi köküdü Onaylama. insan doğru ise zor yoldan gider, köküt- Onaylamak, cesaret vermek, köncölö Moğ. Yorgan, yüreklendirmek; Kızık sagıştı köncölön Kendiliğinden oluş, sebepsizlik. köküdip, baatırlardın cürümin köhdöy Oyuk, çukur; köndöy agaş oyuk köröli folk. Merakınızı onaylayarak (içi boş) ağaç. bahadırların hayatına bakalım, köfidöylö- Boşaltmak, (ağaç için) içini köl Göl; Köldin sol cakazı • cılım oymak. kayalar Gölün sol kıyısı - dik kayalar; köîidöylön- Oyulmak, içi boşalmak, Altın-Köl Telets gölü, Altın Göl. köndük Gayret, istek. kölçöndö- Hareket etmek, köndük- Gayret göstermek, aşırı derecede kölkö Koşum hayvanı, istemek. kölötki Gölge, gölgeli yer; mec. ay; köndüre Yanında, önünden; biske kirbey kölötki çilep gölge gibi; bk. köndüre ötti yanımızdan geçti kölötkö. uğramadı. kölötkö Gölge; bk. kölötki. köndürge Eyerdeki göğüslük (atın eyerinin köiüür Uzun ağaçlı tekne, bir bölümü); mönün le cazagan kölzök Duvarı kardan koruyan bölme, köndürge gümüşlü göğüslük, köm: köm ödük Deri ayakkabı, köîie es. Şaman tefinin tokmak kayışındaki köm- Gömmek; kömüp saldı gömdü; kurdeleler. kömö başkan suya gömüldü; toprağa könkör- Alt üst etmek, ters yüz etmek, gömüldü. könköril- (könkör-'ün edilgen şekli) Ters konidir- (köm-'ün ettirgen şekli) yüz olmak. Gömdürmek. kötikörö (könkör- fiilinden zarf-fiii) Yüz 122

aşağı, ters yilz; bala könkörö calat 3. Denemek, yaşamak, tecrübe etmek; ol çocuk yüz üstü yatıyor; könkörö körbögöndi o gördüğü her şeyi denedi. salmak ters yüz koymak, 4. Birini kabul etmek, saymak; as kör- könkörü fiilinden zarf-fiil) Ters yüz koyma, yeterli saymamak; cakşı dep kördim könmüştet- (kömüşte-'mn ettirgen şeklî) onu iyi gördüm; cakşı kör- sempati Gümüşle kaplatmak, beslemek, sevmek; caman kör- nefret könö Keçi ve buzağıları bağlama ipi. etmek. 5. (yardımcı fiil), kazıp kör- könök Kova; tala könök demir kova; kazmak; kıçırıp kör- okumak; tudup agaş könök ağaç kova; bk. sabaş. kör- yakalamak; içip kör- içmek; könül- Duygulanmak; cüregi könildi kiyip kör- giysiyi denemek. kalbi yumuşadı; könUlip uk- kördir- (kör-'ün ettirgen şekli) Baktırmak, duygululanarakdinlemek. körgüs- (kör-'ün ettirgen şekli) Göstermek, köö kömür; bk. kos. tarif etmek; körgiizerge turgan uçun köölö- Közleşmek. aldı göstermek için aldı, köörçök Keçi veya koyun sütüne çevgen körgüstir- (körgüs-'ün ettirgen şekli) katılarak hazırlanan ve çobanların içtiği Göstertmek. bir tür içecek. körgüş Göz. köörkiy (Sevgi ifadesi için) canım, sevgili, körgüze (körgüs- fiilinden zarf-fiiî) kööş Küçük dökme kap. Açıkça, belirgin şekilde, köp Çok, çokluk; köptön köp çok çok; körgüzer: körgüzer soluma gr. İşaret köp katap çok kez; olordın köbizi zamiri; körgüzer sös gr. işaret sıfatı, onların çoğu; köp too gr. çokluk; köp körgüzü 1. Liste; örnek. 2. Manzara, toodo baştapkı cüzünnin kojultazı körgüzülü Listeli, örnekli. gr. çokluk birinci şahıs eki; köp toonın körkiy 1. Değerli; sevimli; menin ekinçi cüzüni gr. ikinci çokluk şahıs; körkiyim canım; bk. kayran. 2. mec. köp toonın kojultazı gr. çokluk eki; Zavallı, bedbaht; körkiydi seni! köp uçurlu gr. çok anlamlı, zavallı! köp- Şişmek. körmös 1. Kötü ruh, şeytan. 2. mit. Şaman köpsin- Övünmek, şişinmek, inancında toprağın altında yaşayan ruhlar, köptö- 1. Çoğalmak, sayıca artmak, (bk. cer-su, kuday). kalabalıklaşmak. 2. mat. Çarpmak; ekini körmöstü Cin çarpmış, cinli, üçke köptö- ikiyle üçü çarpmak, köröçi 1. Seyirci. 2. Gözlemci, köptöş- (köptö- 'nün işteş şekli) 1. Birlikte köröm Övüngen. artırmak. 2. Birlikte çoğaltmak, körtük Kar, kürtün, köptöt- (köptö-'nün ettirgen şeklî) 1. körü Bakma, kontrol, Artmasına yardım etmek. 2. Çoğaltmak; körük I Demirci körüğü, beşti beşke köptöt- beşle beşi körük II zool. (Bir tür hayvan), çarpmak. körüm Bakış, bir bakışta görme, kör- Moğ. 1. Bakmak, görmek, dikkatle körümci Moğ. Nitelik; iştin körümcizi bakmak; erken men caar bir de işin niteliği. körbödi canım bir kez bile bana körümcilü 1. Açık, belirgin; körümcilü bakmadı; anar-ımnar kördim ben al- açık bir şekilde almak. 2. Belirgin, gördüm. 2. Bakmak, ilgilenmek, göz gösterme; körümcilü cozok gösterme kulak olmak, baldar kör- çocuklara örneği. bakmak; mal kör- hayvanlara bakmak. körün- Görünmek; caman körün- kötü 123 görünmek, kreşte- Rus. T. Vaftiz etmek. körünbes Görünmez. kreşten- Rus. T. İstavroz çıkarmak, dua etmek. köründir- (kÖrün-’ün ettirgen şekli) krestü Rus. T. Vaftiz edilmiş. Göstermek. kuba Solgun, soluk, açık sarı. körüngüş Ayna; bk. küskü II. kubakay Solgun (yüz): hafifçe sararmış (ot). kürüstc (Buruşuk) keten, kubal Kül. körüş I Tanıdık, arkadaş; körüjim keldi kubala- Değişmek. arkadaşım geldi. kubar- (Yüz için) solmak; (ot için) hafifçe körüş II (kör- fiilinden isim-fıit) Görme, görüş, sararmak; bk. on-, kugar- körüş- (kör-'ün işteş şekli) 1. Bakışmak. 2. kubart- Hafifçe sarartmak, kurutmak, Birlikte bakmak. 3 Görüşmek, kaşılaşmak; kubat Sevinç, neş'e, güzellik, zerafet: andagı ölhözöbis. körüjeribis ölmezsek görüşürüz, çerde kubatka albatı sürecn kaykaştı halk körüştir- (körüş-'ün ettirgen şekli) oradaki neş’eye, sevince şaşırdı, Uzlaştırmak, barıştırmak, kubattu Neş'eli, sevinçli, (yer için) güzel, zarif; kös I. Göz, bakış: kara kös kara gözler; köstin bk. keen; bis emdi cakşılık kubattu öyinde odı gözlerinde kıvılcımlar; kös cumuş göz cadıp cadıbıs biz iyi, mutlu zamanda kırpıştırma; köskö ayt- gözle söylemek; yaşadık. közi cok kör; közi cctpes kör, miyop: algas kubul- Moğ. Değişmek, bir şeye dönüşmek; köstü miyop, uzağı göremeyen; közi Tastarakay boro karçaga bolup kubulıp kooınov onun görüşü kötü; köstin balazı aldı folk. Tastarakay beyaz bir şahine göz bebeği; köstin agı gözün beyazı; közi dönüştü: bk. haşkala-. kiçü de bolzo, tübi teren atasözü göz küçük kubulbas gr. Zarf. de olsa dibi derindir. 2. Göz, delik; altı kös kubult- (kubul-'un ettirgen şekli) Değiştirmek, altılı, altı göz: köstöri cumulgan öldü, dönüştürmek. gözleri kapandı; közi-bajı carıgan doğum kubulta Değişme: frontto caan kuhulta yaptı. 3. Renk işareti (kâğıt oyunlarında), bolhodı varlık değişimleri cephesinde bir kösök Kanca, ateş kancası, şey olmadı. köspökçi Kehanet sahibi, kâhin, kubultkış gr. İsmin hâli, hâl; kubultkış köstö- 1. Bir şeye dikkatle bakmak, kojultaları gr. hâl ekleri: kubultkışla gözetlemek; neni köstöp turun? nereye kubuları bk. tüzünle kubuları gr. çekim; bakıyorsun, neyi gözlüyorsun? 2. Seçmek, kubultkışla-tüzünlc kubularının kojultazı ileri sürmek. gr. çekim eki. köstööçi: köstööçi kubultkış gr. Yükleme hâli, kubultu Değişme, dönüşme, akuzatif hâli kubusku Neş'eli: güzel; kubusku kijinin cüregi köstöş (köstö- fiilinden isim-fiil) I. Gözleme. 2. açık neş'eli insanın kalbi açık olur, İleri sürme. 3. Yüzleşme, kubusku- Sevinmek. köstöş- I. Birlikte bakmak. 2. Birlikte seçmek, kubuyla- Sevinmek, kutlamak: Alıp-Manaştın ileri sürmek. 3. Birbirine karşı ileri sürmek. eurtında catkan el-con kubuylap 4. Yüzleştirmek. curtadılar folk. Alıp-Manas yurdunda halk köstoştir- (köstöş-'ün ettirgen şekli) I. mutlu yaşadı. Gözletmek. 2. İleri sürdürmek. 3. kucur Tuzlak arazi, toprağın kireçli bölümü: bk. Yüzleştirmek, boreon. köş- Soluğu kesilmek, kuç- Kucaklamak, köznök Pencere, kuça Moğ. Dağ koyunu, koç. közör (Oyun için) kartlar, kuçak 1. Kucak; bir kuçak odın bir kucak közörlö- Kart oynamak, kâğıt oynamak, odun. 2. Kucak; kuçakka tuttı kucağına közörlöş (közörlö- fiilinden isim-fiil) Kâğıt aldı. oynama. kuçakta- Kucağında taşımak, kucaklamak, közörlöş- (közörlö-'nün işteş şekli) Birlikte kuçaktan- (kuçakta-'nm dönüşlü şekli) oynamak, kâğıt oynamasına yardım etmek, Kucağına almak, kucaklamak: Eki ene eki közörlöt- (közörlö-'nün ettirgen şekli) Kâğıt balanı kuçaktangan ile cerge oturdılar oynatmak. folk. İki ana iki çocuğunu kucaklayıp yere kray Rus. Bölge (bir yönetim birimi), oturdular. kreş Rus. Haç, istavroz; kreske tüş- vaftiz edilmek. 124

kuçaktaş (kuçakta- fiilinden isim-fiil) kula (At donu) kula, ak kula zool. kula Kucaklama. renginde yabanî bir kuş adı. kuçaktaş- (kuçakta-'mn işteş şekli) kulak 1. Kulak; kulak cetpes sağır. 2. Birbirini kucaklamak. mec. Tencerenin kulbu üç kulaktu kuçaktat- (kuçakta- 'nın ettirgen şekli) kazan üç kulplu tencere. 3. Çengel Kucağa almasını emretmek, (silâhta), üç kulak bot. kuzukulağı, kuçıyak Serçe; boro kuçıyak kanarya, kulakta- Kulağından tutmak, kuçkaş Kuş yavrusu. kulaktu Kulaklı, dikkatli; uzun kulaktu küda 1. Dünür; küda bol- dünür olmak. 2. mec. seven; kulaktu börük kulakları Dünürcülük; küda baştaldı dünürcülük örten şapka. başladı; kuda-kuuy tıfiıy berdi, kulaş es. Bir ayağa denk uzunluk ölçüsü, kulun edin amzay berdi dünür sofrası kulaşta- Ayak uzunluğuyla ölçmek, kuruldu, aygır eti yenmeye başladı, kulca Ayakkabı ve deri kaplara yapılan kudagay 1. Büyük erkek kardeşin karısının süsleme, nakış, kızkardeşi. 2. Dünürcü. 3. Dünürler, kulcala- Nakış yapmak, kudala- Dünürcülük yapmak; Azıyda kulda- Köle yapmak, corıktap cürele, adama kiji kudalap kuldanaçı Köle satıcısı, koygon folk. Önden gitti ve babam için kuldat- (kulda-'nın ettirgen şekli) 1. Köle dünürcülük yaptı. ettirmek. 2. Boyun eğdirmek, kudalaş (kudala- fiilinden isim-fiil) kulduk Kölelik, kulluk, Dünürcülük. kült Anında kaybolmayı tasvir eden söz; kudalaş- (kudala-'mn işteş şekli) 1. kült etti o hemen kayboldu; bk. bult, Birlikte dünürcülük yapmak. 2. kılt. Nikahlandıktan sonra kendi çocuklarını kültün Mog. Kurnaz, doğurmak. kültür Kurnaz, sinsi. kudalat- (kudala-'mn ettirgen şekli) kulugur Alçak, rezil; kulugurdı seni! Dünürcülük yaptırmak. seni rezil, seni! kudan-biy mit. Kudan-Biy (avcıların kulun Tay, memedeki tay. koruyucu ruhu). kulundu Taylı; kulundu bee taylı kısrak, kuday İr. 1. Tanrı, ilâh. 2. mit. Şaman kulur Moğ. Un; kaynatkan kulur inancında gökyüzünde yaşayan ve ilâh haşlanmış koyun etli un çorbası, olmayan ruhlar; (bk. körmös, cer-su), kulurlu Unlu, alış cerdifi kudayı cehennem ilâhı. kuluzm Moğ. Kamış, saz. Erlik. kumak Kum. kudayzak İr. İlâhî. kumaksu bk. kumaktu. kudu- Kaybolmak, gizlenmek; kiji kudup kumaktu Kumlu, kumlu yer. bardı adam kayboldu, kumanak zool. Şerbetçi otu. kugar- bk. kubar-. kumanakta- Şerbetçi otu kozalağı kugart- bk. kubart-. toplamak. kul Kul, köle, hizmetkâr, uşak; kul kumanaktaş- (kumanakta- fiilinin işteş menzingen köle sahibi, şekli) Bitlikte şerbetçi otu kozalağı kul'tura Rus. Kültür; natsional'nıy toplamak. keberdii, sotsialistiçeskiy uçurlu kumanaktat- (kumanakta-Tim ettirgen kult'ura içerik olarak sosyalist, şekil şekli) Şerbetçi otu kozalağı toplatmak, olarak milliyetçi olan kültür. kumdus Kunduz. 125 kumurska l. Karınca. 2. Karınca yuvası; beline kuşandı. bk. çımalı. kurçal- (kurça-'nın edilgen şekli) Sarılmış, kunacıın 1. tki yaşındaki buzağı. 2. İnek; kuşanılmış olmak. bk. uy; kunacın. kurçat- (kurça-'mn ettirgen şekli) Kemer kunacın Moğ. iki (veya üç ?) yaşındaki kuşatmak, çevrelemek. dana; bk. kunacun. kurçu (kurça- fiilinden zarf-fiil) 1. Sarma. kunan Moğ. Üç yaşındaki aygır; iki 2. Halka. 3. es. Çıngıraklardan oluşan yaşındaki tosun; toy kunan es. damat halka (şamanın tören giysisinin kemerinde tarafından zaysana hediye edilen dört bulunan ve dua sırasında şamana eşlik yaşındaki «düğün» ineği, eden ruhları tasvir eden nesne), kunugu (kunuk- fiilinden zjarf-fiit) Hüzün, kurçu- Bilemek, sivriltmek, keder. kurçul- (kurçu-Vum edilgen şekli) kunuk- Moğ. 1. Hüzünlenmek, Bilenmek, sivrilmek. kederlenmek. 2. Kırılmak, gücenmek; kurçut- (kurçu- 'nun ettirgen şekli) çeten caştu öbögön cırgalın sanap Biletmek, sivriltmek. kunuktı yetmiş yaşındaki yaşlı adam kurdak es. Şamanın tören giysisinin geçmişteki neş'eli günlerini hatırlayarak kemeri. kederleniyor. 3. Yorulmak, kurdan Kemer. kunukçıl Moğ. T. Hüzünlü, kederli, üzgün, kurga- Kurutmak; Eki kara ayular altın tasalı; kunukçıl küs hüzünlü güz; bolup sargargan, agaş bolup Kunukçıl curtap çattı, bala bererin kurgagan folk, tki siyah ayıyı altın gibi caynap turdı folk. Hüzünlendi, çocuk sararttılar, ağaç gibi kuruttular, vereni aradı. kurgadm- (kurga-Tım dönüşlü şekli) kur Kemer, kuşak, bele sarılan uzun ve enli Kendini kurulamak. kumaş; bk. arçuul. kurgadış (kurgat-fiilinden isim-fiil) kura- 1. Bazı parçalardan oluşmak. 2. Ek Kurutma. yapmak. kurgadış- (kurgat-'m işteş şekli) Birlikte kuraan Moğ. Kuzu; bk. kuragan. kurutmak, kuragan Moğ. Kuzu; kuragannın terezi kurgak Kuru. kuzu kürkü; kuragan börüp kuzu kurgan- (kurga- 'nın dönüşlü şekli) kürkünden şapka; bk. kuraan. Kurumak. kuralçak Kramp; kuralçak tuttı kramp kurgat- (kurga-'nın ettirgen şekli) girdi. Kurutmak. kuran Moğ. zool. Karaca (erkek); kuran ay kurgattır- Kurutturmak, Kasım (Altay halk takviminde on birinci kurguş Arpa kavrulan demir kap. ayın adı); caygı kuran ay Ağustos kurjak Erimiş kar. (Altay halk takviminde sekizinci ayın kürk: kurk-kurk Çaylak veya karga adı). çığlığının taklidi. kurantı Parça kumaşlardan yapılmış yorgan, kurkak: kurmak akça Sahte para; kurbustan mit. iyi ilâh (Ülgen ile eş kurmak sös yalan söz. anlamlı). kürkün Kanat kemikleri, kurç Moğ. 1. Keskin; kurç bıçak keskin kurkura- (Mide için) guruldamak, bıçak; bk. ödü. 2. mec. Sivri akıllı, kurmaç Kavrulan buğday, kurça- Sarmak, kuşatmak; çerdi kurçap kursak 1. Yiyecek, yemek; Kança cüzün aldı yeri kuşattılar; belin kurçadı aç-kursaktı ak borü baza da ekeldi 126

folk. Beyaz kurt yine çeşit çeşit yiyecekler soluması sırasında yaşam gücünü getirdi; bk. aş. 2. Rahim; karın. 3. yakalamak. 2. Kurban töreni sırasında su Hamilelik; bk. barlu, köçölii. serpmek, kursaktan- Yemek yemek; bk. ajan-, kus- Koparmak. kursaktat- Beslemek, doyurmak, kuşku Kopma, bulanma; kuşkum kelip kurt Kurt, kurtçuk, solucan; agaş kurt ağaç cat midem bulanuyor. kurdu; aş kurt tahıl kurdu; mü üstü kuskun Kuzgun, karga; Kuskun uçpas kurt böcek; bk. çöylöşkön. sarı cikti kuyun keptü ödüp turdı kurt-konıs Haşan, yaramaz, folk. Kuzgunun uçmadığı sarı çayırı kurta- Kurtlanmak; bk. kurtta-, kasırga gibi geçip gitti, kurtan Yağ ve soğanla pişirilmiş böbrek ve kus tır- (kus- 'un ettirgen şekli) Yırttırmak, koyun etiyle yapılmış yemek, kuş Kuş; Uçar-Kuş efsanevî kuşun adı; kurtta- Kurtlanmak; bk. kurta-. kuştın balazı kuş yavrusu; Caraş kurttan- (kurtta-'mn dönüşlü şekli) çeçekter cayıldı, caydın kuştan Kurtlanmak. kojoüdoştı folk. Güzel çiçekler açtı, kurttat- (kurtta-'mn ettirgen şekli)', ol yaz kuşları ötmeye başladı, etti kurttattı o eti kurtlanıncaya dek kuşa (?) Moğ. bıraktı. kuşkulı zool. Zerdeva, ağaç sansarı, kurttu Kurtlu; Kunan kulun söyö lo kuşkulu zool. (Bir tür kuş), kurttu tastarakayga beriger folk. îki kut 1. Çekirdek, embriyo. 2. mit. Hayvan, yaşındaki tayı kesin ve kurtlu Tastarakay'a insan ve bitkinin hayatını destekleyen verin. güç, ruh; maldın kudın üzüt kuru I Kırağı. apardısilu (ölü insanın) ruhu hayvana kuru 111. Kuru; kuru cer kuru yer. 2. Boş; verim gücü getirdi; k|ji korkup kudı kuru sös boş söz; kuru çay (şekersiz) çıktı (bu) kişi öyle korktu ki onun «ruhu çay; kuru kal- tek başına kalmak; kuru saklandı»; kut cok kaçtı arkasına candı boş döndü; kuru kös boş gözler; bakmasızın kaçtı. kuru bar- eli boş gitmek, kutuk Kuyu; Arjan kutuk suu la emdep kuru- 1. Kurumak. 2. Yok olmak, iydi folk. İyi bir kaynağın suyuyla kuruktan- Korunmak (?). iyileşti, kurul- Kıvrılmak, kramp sebebiyle kuu I Kuğu. kıvrılmak. kuu II 1. Kabuksuz kuru ağaç. 2. Kuru ot. 3. kurum Toy, düğün, Kurumuş kemik. kurut Peynir, kurut. kuu III Beyaz; solgun; ak; kup-kuu çok kurut- (kuru-'nun ettirgen şekli) 1. solgun; cüzi kup-kuu bolup bardı Kurutmak. 2. Yok etmek; Bu kaandıktı onun yüzü çok soldu; kuu baş kafa tası; men kurudıp salarım folk. Bu Kuu bajıbıstı erlik algan folk. kağanlığı ben yer yüzünden silip Kafataslarımızı Erlik aldı, kurutacağım. kuu- İzlemek, takip etmek, kuruy es. 1. Nefes alan kurbanın ruhunu kuuçm Moğ. 1. Konuşma. 2. Hikâye. 3. yakalasın diye şamanın yaptığı yardım. 2. Sohbet; kuuçm-ermek gr. konuşma; Kurban töreni sırasında dua için yağ ve söz. sütü karıştırma; op-kuruy, op-kuruy... kuuçında- Moğ. T. 1. Konuşmak. 2. dua sırasında haykırışlar, Hikâye anlatmak. 3. Sohbet etmek, kuruyla- es. 1. (Şamanlar için) kurbanın kuuçından- Moğ. T. (kuuçında-Vım 127

dönüşlü şekli) Kendisi hakkında kuybulan- (kuybula-'nın edilgen-dönüşlü konuşmak. şekli) Kasırga gibi dönmek, kuuçındaş Moğ. T. (kuuçında- fiilinden kuyga Ceviz büyüklüğünden tavuk isim fiil) Konulma, anlatma, yumurtası büyüklüğüne kadar değişen kuuçındaş- Moğ. T. (kuuçında-'mn işteş kırmızı Çin sedefinden küpe, şekli) Birbiriyle konuşmak, sohbet etmek; kuyka I Büyük Çin sedefi, Solun-sobur kuuçuıdarın eptü- kuyka II (Kafadaki) deri, cöptii kuuçındaştı folk. İlginç kuykala- (tavuk, domuz için) tütsülemek hikâyeler anlattılar; Karatı-Kaan la (ütmek, ütülemek), tüylerini yakmak, Sanıskan-Biy ekü oturup kuykalat- (kuykala-'/ım ettirgen şekli) kuuçındaştı, ne bolorın sanarkaştı Üttürmek, ütületmek. folk. Karalı Han ve Sanıskan Bey yanyana kuyruk l. Kuyruk. 2. mec. Son, uç; oturdular, sohbet ettiler ve ileride ne küstin kuyruk ayı Ekim (Altay halk olacağını düşündüler; kuuçındajarınıri takviminde onuncu ayın adı); kuyruk tili gr. konuşma dili. ulap bar- kaz adımıyla gitmek (kaz gibi kuuçındat- Moğ. T. (kuuçında-'mn yürümek). ettirgen şekli) Konuşturmak, anlattırmak, kuyrukta- Kuyruğu yakalamak, kuuk Sidik torbası, kuyruktu Kuyruklu. kuulay Sıra, saf. kuyu Kıyı, sınır; Anaytkanda kuulayla- Sıraya girmek, Tastarakay albatı-connın kuyuzına kuulaylaş- (kuulayla- 'nın işteş şekli) cabaga adınari tüjüp alat folk. Bu Birbiri ardında durmak, sıra oluşturmak, yüzden Tastarakay insanların oturduğu kuulgazın Moğ. Dönüşme, evlerin ötesinde atından indi, kuulı Moğ. San bal. kuyuk Yanık kokusu. kuur- 1. (Arpa için) pişirmek. 2. Bitkin hâle kuyula- L. Kıyıdan gitmek. 2. Çevresinden getirmek. 3. Yıkmak, harap etmek, geçmek. kuurak (?) Moğ. kuyulan- (kuyula- 'nın dönüşlü şekli) Kıyı kuurdak Kızarmış et. boyunca yürümek, kuurdır- (kuur-'u/ı ettirgen şekli) 1. kuyulgak Su girdabı. Kızartmak. 2. Yok etmek. 3. Yıkmak; kuyun Moğ. Kasırga, fırtına; kuyunçılap mahvetmek, mantadı kasırga gibi geldi, kuurmaç Pişmiş tahıl, kuyundan- Kasırgayla, tayfunla yükselmek, kuurmak Yalan, hile; sinsi, kurnaz, kuyuşkan Kuskun (hayvanın kuyruğu kuur inakçı Yalancı, hilekâr. altından geçirilerek eyere bağlanan kayış), kuurul- (kuur-'un edilgen şekli) 1. kuyuşkap Kuyrukla eyeri birleştiren parça, Pişirilmek. 2. Buruşmak, kırışmak, kuzuk bot. Çam fıstığı; kuzuk agaş Çam kuy Mağara. fıstığı ağacı. kuyak 1. Lavabo. 2. Zırh; Töş kuyagın kuzukta- Çam fıstığı toplamak, töşkö salat, kat kuyagın arta salat kuzuktaş (kuzukta- fiilinden isimfiif) folk. Göğüs zırhını göğsüne geçirdi, Çam fıstığı toplama. zırhın diğer bölümünü arkadan bağladı, kuzuktaş- (kuzukta- 'nın işteş şekli) kuyakta- Zırhla kaplamak, Birlikte çam fıstığı toplamak, kuybır- (Şaman İçin) kasırga gibi dönmek, kuzuktat- (kuzukta- 'nın ettirgen şekli) kuybu Dönme, bir şeyin çevresinde koşma, Çam fıstığı toplatmak, kuybula- Döndürmek, çevirmek. kübren- Mırıldanmak; homurdanmak. 128 kiibür Yumuşak, gevşek; mec. glibiir, kükür Moğ. Sıcak kükürt, gübre, bok; kiibür cer gevşek toprak, kükürt Uğultu, gürültü, kübüret- Toprağı çapalamak. kül Kül; kül bolup cada kalat kül oldu, kiicey bk. kücürci. kül- I (El, ayak için) bağlamak, birbirine küçül Su faresi, bağlamak, kücür Suç inkârı. kül- II Gülmek, kücürci Üç yaşındaki boğa; bk. torbok, külbüs bk. külmüş, kücey. küleiike Kapan, tuzak, kücüre- Bilincinde olmamak, küler Moğ. 1. Bronz. 2. Dökme; Küler kücüren- (kücüre* 'nin dönüşlü şekli) oçogı şınır etti folk. Dökme demir üç Kendini bir şeyden sorumlu tutmak; ayak tıngırdadı, kücüren ip ber- istemeden vermek; külkü Ateş kancası. kücürenip kör- istemeden bir işe külmüş Keçi yavrusunun dişisi; erkek girişmek, karaca; bk. kuran, külbüs. kücüün Tosun. kültür-kaltır (Çatırdama, şıngırdamanın küç 1. Gtiç, kuvvet; küçi cok güçsüz. 2. ses taklidi) kültür-kaltır et- patırtı Zor; kolımnın küçi le tapkan elimin yapmak; Kültür-kaltır sogulganı ol çabasıyla kazanılmış; küç kiji ağır insan nemezi, Köbügim? folk. Bu gürültü (karakterolarak). patırtı ne, Köbük'üm? küçkek Şiddetli, korkunç, kızgın, külü 1. Bukağı, köstek, küçsin- Bir şey için zorlanmak, tembellik külüç Rus. Anahtar. yapmak. külük 1. Pehlivan. 2. Usta. 3. Becerikli, küçsindir- (küçsin- Vn ettirgen şekli) çevik; Külük bolgon Toybon-Kaan Yormak, zorlaştırmak, oturup bolboy tura cügürdi folk. küçte- 1. Güçlendirmek. 2. Zorlamak, Çevik Toybon-Han oturamadı, sıçradı ve küçtel- (küçte-'m/ı edilgen şekli) 1. koştu. Güçlenmek, artmak. küiümcile Gülümseme, küçtet- (küçte- fiilinin ettirgen şekli) 1. külümzire- Gülümsemek, Güçlendirmek. 2. Zorlatmak, külümziren- Kendi kendine gülmek, küçü: küçü suuk ay Nisan (Altay halk gülümsemek, takviminde dördüncü ayın adı), külüreş- Ötüşmek (?). küçübey Serçe parmak; bk. çıçalık. külürgen: külürgen ay Temmuz küçük Köpek yavrusu; kurt yavrusu; enik; (Telengitlerdeki halk takviminin yedinci Azıragan iytterim onçozı küçük ayı). azırabastan su bay tadı folk. külürt-malırt Çatırtı, gürültü taklidi; Beslediğim bütün köpeklerin sütü çekildi, külürt-malırt et- gürültü çıkarmak, bu yüzden yavrularını beslcyemediler. külüü Köstek. küçükte- Yavrulamak, kümüş Gümüş; kümüş üygen gümüş küçürgen: küçürgen ay Ekim (onuncu süslemeli dizgin; On kulağımda aymadı). kümüş sırganı kiyip folk. Sağ küçürke- 1. Gücüyle gururlanmak. 2. kulağıma gümüş küpe takıp; bk. Kibirlenmek. 3. Yırtılmak, mönün. küdü Otlak, kün 1. Güneş; kün çıktı güneş doğdu; kün küdüçi Çoban, çıgış doğu; kün badış batı; kün küjül Köstebek. tiygen can güneşli taraf; Künnen izü 129

kün tiygen, aydan çarık - ay künürkek Kıskanç. tiygen folk. Güneşten daha sıcak güneş künürkeş (künürke- fiilinden isim-fiil) yaktı, aydan daha parlak ay aydınlattı. 2. Kıskançlık, rekabet. Gün; eki künnin turkunına iki gün künürkeş- (künürke- 'nin işteş şekli) boyunca; küni le her gün; çıkkan kün Birbirini kıskanmak. doğum günü. 3. Hava; caman kün kötü künürket- (künürke-'nin ettirgen şekli) hava; kün kör- yaşamak; kün körbön Kıskançlık uyandırmak, kıskandırmak. cürdi gün görmedi, gün yüzü görmedi; künürtçi mit. Bora taşıyan (Ülgen'in sıfatı), kün kayralı cok acımadan, künüs İyi, insaniyetli, içten; ktinüs sös merhametsizce; kün kaacı Rus. *adonis" içten söz. (bir bitki adı); kün ötkürer cenazeyi küp 1. Süt için uzun, silindir şeklindeki kap, geçirmek; küni cedip kelgen vadesi küp, ağaçtan fıçı. 2. Varil; bk. çapçak, geldi. küpgül Kumral. künbadış bk. kün badış. kür Köprü; kür keçü geçit köprüsü, künçıgış bk. kün çıgış. kürçek Kanca, çengel. künde* Zaman geçirmek, küre Moğ. 1. Yar, toprak, set. 2. Şapka kündi Moğ. es. (Zayzan'dansonra gelen bir çemberi, kasket kurdelesi, kurdele, kuşak. unvan). 3. Şerit, çevre, zırh. 4. Ocak, kündü I Güneşli; Kündü çerdin küre- Künimek, kürekle toplamak; kar köörkiyi, nege keldift bu cerge? küre- kar kürümek. folk. Güneşli yerin sevgilisi, neden küree bk. küre, burayageldin? kürejü Güreş, savaş, kündü 11 Saygı, sayma, hürmet, kürek Kürek; temir kürek demir kürek, kündüçi Misafirperver, kürel- (küre-'nin edilgen şeklî) Kürünmeş. kündük 1. Günlük. 2. Gündüz; kündük iş küren 1. Kahverengi, esmer; küren ön gündüz işi. 3. Günlük, sıradan; kündük kahverengi renk; Küren kamzal kebin iş sıradan iş. kiyet folk. Kahverengi kamzalını giyer. kündüle- Saymak, saygı göstermek, hürmet 2. (At donu) koyu sarı; Ercinelü küren etmek; ata-eneni kündüle- ana babayı at çakızma cetken turdı folk. Değerli saymak. esmer at bağlandığı yere yöneldi. 3. kündület- (kündüle-'nin ettirgen şeklî) (Sonbaharı tarif ederken sıkça kullanılan Saygı göstertmek. bir sıfat) küren küs altın sonbahar; . kündülü Saygılı, sayın, değerli; kündülü küren kat siyah frenk üzümü, ayılçım değerli misafirim; kündülü kürentik Çadır önündeki alan, nacım değerli arkadaşım. küreş Güreş; küreş başta- güreşi Kündüs-Kaan mit. (İyi niyetli insanların başlatmak; bk. tartış, ruhlarını taşıyan han). küreş- I Güreşmek. künek Elbise; künçektin künegi cok küreş- II (küre-'nin işteş şekli) Birlikte kar atasözü, kıskancın elbisesi olmaz, kiirümek. künet Güneşe dönük taraf, küreşçi Güreşçi, savaşçı, pehlivan, künkuzuk bot. Ay çiçeği, küreştir- (küreş- I 'in ettirgen şekli) künnek Moğ. Gömlek, Güreştirmek. künü Kıskançlık; istek, arzu, küret- (küre-Vıı/ı ettirgen şekli) Kar künüfi Her gün. kürütmek. künürke- Kıskanmak. kürke Kışın hayvanlan korumak için 130

açılmış çukur, küüle- 1. Çınlamak; kudagımda küülep kürket Öfkeli, barut gibi, cat kulaklarım çınlıyor. 2. Bir kişinin kürküre- 1. Uğuldamak. 2. Şarıldamak. 3. boğazdan, diğerinin ağızdan iki dilli Domuz gibi bağırmak, homurdanmak, melodi söylemesi. kürkürek Uğuldayan. küület- (küüle- 'nin ettirgen şekli) kîirküret- (kürküre-'nin ettirgen şekli) Uğuldatmak. Uğultuya neden olmak, küün I Aşırı istek, arzu; küünim cetti kürlen Elbisedeki işleme, hoşuma gitti; küünge tiy- hayal kürme Kuzu kürkünden kısa ceket, kırıklığına uğramak; küünim canıktı kürme- Elleri arkadan bağlamak, soğudum; menin küünime edip ber kürmek Bağ. bunu benim için yap; küünime tiyip kürsülde- Çalmak, çınlamak, bargan sıkıntı verdi; küün kayralı kürt Dağdaki çukurlara bastırılmış kar, cok acımasız, merhametsiz, kürtün. küün II bk. künü. kiirtük Moğ. zool. Yaban horozu, çalı küünçek İyi, cömert, sevecen; küünçek horozu; kara kürtük zool. erkek yaban çamça cok cürer atasözü cömert, horozu; sarı kürtük zool. dişi yaban elbisesiz gezer. tavuğu. küünze- Bir şeyi çok istemek, arzulamak; kürük Düğüm, ilmek, küünzegen ermek gr. istek cümlesi; kürüm Şeytan, kötü ruh; bk. körmös. küünzegen keber gr. istek kipi; küs Güz, sonbahar; kunukçıl küs bezgin küünzegen koş ermek gr. dilek güz; bk. küskide. cümlesi. küskide Sonbahar; bk. küskü I. küünzek Yüce kalpli, küskü I Sonbahar, gtiz; küskü işter güz küy-1 Beklemek. işleri; küskü kuran ay Ağustos (Altay küy- II Yakmak, yanmak; otko küydi halk takviminde sekizinci ayın adı), ateşte yandı; ottor küydi ateşler yandı, küskü II Ayna; bk. körüngüş. küydür- (küy- Il'mVı ettirgen şekli) 1. küste- Sonbaharı geçirmek, Yakmak; bk. örtö-. 2. Ağrıya neden küşkür- Hapşırmak, olmak. küşte ünl. (Onaylama bildirir) bravo! küydürt- (küydür -'ün ettirgen şekli) küşte- bk. küçte-. Yaktırtmak. küşüür Yumruk. küydürüner Pipo. küt- 1. Otlatmak, gütmek; mal küt- mal küye zool. Güve; sıçan; küye çıçkan (hayvan) gütmek, otlatmak. 2. ısıran sıçan, İlgilenmek, bakmak. küyeeçi Ağaç. küttir- (küt-'ün ettirgen şekli) 1. küygek I. Kuraklık; küygek cıl kuraklık Otlattırmak. 2. İlgilendirmek, yılı, kurak yıl. 2. Yanan, sıcak, küü Ses, uğultu (çok), küygekçi mit. Yakan (Ülgen'in sıfatı), küük I zool. zool. Guguk kuşu; küüktin küygenek zool. Aladoğan. tamam bot. baldınkara; küük ay Mayıs küygür Kaynar, (Altay halk takviminde beşinci ayın adı), küyle- Uğuldamak, küük II Guguk kuşunun ses taklidi, küük küyü I Damat. et- guguklamak. küyü II (küy- II fiilinden zarf-fiil) Yanma, küüle I zool. Güvercin, küyük Duman, tütsü, küüle II İlkbahar. küyüktü Dumanlı, isli. 131 küyül- (küy- 1 Vnin edilgen şekli) Yanmak; açıkça söyledi; laptap et- iyi bir şekilde küyge küyül- güneşte yanmak, yapmak. kuyun- İmrenmek, gıpta etmek, laptal- (lapta-'mn edilgen şekli) Tasdik küyünçek Kıskanç. edilmek; kerek laptaldı iş tasdik edildi. küyünü (küyün- fiilinden zjarfifiit) Iaptu Kesin, doğru, Kıskançlık. le bk. la. küzediş (küzet- fiilinden isim-fiil) Gece lektsiya Rus. Ders; lektsiyanın temazı otlatma, hayvanlan geceleyin gözleme, dersin konusu, küzediş- (küzet-'in işteş şekli) Geceleyin leninizm Rus. Leninizm, birlikte otlatmak, leytenant Rus. Teğmen, küzedü Gece otlatması, literatura Rus. Edebiyat, küzedüçi 1. Gece çobanı. 2. Gözlemci, literaturnıy Rus. literaturnıy til gr. küzen zool. Kokarca, Yazı dili küzet- (Atları) gece otlatmak, litr Rus. Litre, küzle Eskiden sürülmüş tarlanın altındaki lo bk. la. toprak. lotereya Rus. Lotarya, piyango; akça- küzüni 1. Çan, çıngırak. 2. Tefteki ses cööjönifl lotereyazı para-eşya çıkaran küpeler. 3. es. Şamanın tören piyangosu. giysisinin yenlerinin alt bölümlerine lozung Rus. Döviz, slogan, dikilmiş bakır çıngıraklar: sağ kolda dört, lö bk. la. sol kolda beş tanedir, lyotçik Rus. Pilot. küzüre- Çınlamak, ötmek, gürlemek, küzüreş- (küzüre- 'nin işteş şekli) M Uğuldamak. küzürt Uğultu, ses; küzürt et- uğuldamak, ma! ünl. İşte, nah! çınlamak; Küler kuyak küzürt edip maak Çizme, ayakkabı; bk. ödük. Ak*Toyçı çelip oturdı folk. Ak Toyçı maalka- Şan ve şöhret kazanmak, bronz zırhını çıngıldatarak ürıs geldi, maalkat- (maalka- 'mn ettirgen şekli) küzürüm zool. Karınca. Böbürlenmek, hava atmak; kemge maalkadıp turun? sen kime hava L atıyorsun? maalkadıp turgan cok böbürlendiği yok. la (le. lo, lö) I. e. İle; 2. bağ. İle, ve. maanı Bayrak; kızıl maanı kızıl bayrak, laboratoriya Rus. Lâboratuvar. maara- (Koyun için) melemek, laboratornıy Rus. Lâboratuvar; maaraçı 1. Meleyen. 2. Koyun; bk. koy. laboratornıy iş lâboratuvar çalışması, maarat- (maara-'mn ettirgen şekli) ladka Mangal, Meletmek, lager' Rus. Kamp. maatır bk. baatır. lama Moğ. 1. Lama, rahip. 2. zool. Lama, macaalay Ayı; bk. mancalay. lampa Rus. Lâmba, macalan ayı; bk. ayu. lap Moğ. Kesinlik, açıklık, maç (Ağır bir şeyin düşme sesinden yansıma lapşı Rus. Erişte çorbası, kelime, meselâ insan vücudu için), lapta- 1. Tasdik etmek, doğrulamak, teyit madakta: madaktan ay t- Derli toplu bir etmek. 2. Açık, belirgin şekilde şekilde konuşmak. konuşmak veya yapmak; laptap ayttı magat Moğ.(?) Söz, antlaşma; magat 132

akçadan baalu atasözü söz (antlaşma) kısraklı at sürüsü. paradan daha değerlidir; magat cok malçı 1. Hayvan yetiştiricisi. 2. Çoban, zorunlu, mecburî, şartlı. malta Balta; ay malta ay balta, magat- Mog.(?) Bir şeyi iyi yapmak. malzak Hayvan seven, magazin Rus. Mağaza, dükkân. mama (Çocuk dilinde) anne göğsü, meme, magnit Rus. Mıknatıs. mamay (Kadına saygılı hitap şekli), magnitte- Rus. T. Mıknatıs gibi kendine mamile Soyadı; onın mamilezı onun çekmek. soyadı. mahorko (Bir tür tütün). man Çit, duvar. majak Başak; buudaydın majagı buğday maft I Dört nal, koşu. başağı. man II Başan; man al- başarıya ulaşmak. majakta- Başak toplamak; buuday mana- Duvar çekmek. majaktap cür buğday başaklan manakay Pusu. toplamak. manat Para. mak Ar. 1. Ün, şan, övgü; magı çık- mancak es. Şamanın özel kostümü; ünlcnmek; bk. cakşılaş. 2. Takdire kültük mancak şamanın tam takım şayan; mak sös takdire şayan söz; bk. kostümü; koltuk mancak (beş renkten 'ig«y. oluşan şamanın giysisindeki küçük maka I Ancak; maka emegender otnrdı tasvirler; bunların sayısı yediden yirmiye ancak bazı kadınlar oturdu; bk. ılgıy. kadar değişir, şaman giysisinin kollarına maka II Öç, intikam duygusu; makam çıngıraklarla birlikte asılır ve bunlar kandı öç aldım. kanatları temsil eder); ak mancak makalu Ar. T. (Onaylama bildiren ünlem) şamanın tören giysisinde süsleme görevi iyi, güzel, pek âlâ! gören çeşitli renkteki basmadan dikilmiş makta- Ar. T. Övmek, methetmek; Onı kenevir ipinden şeritler, ozo maktap iy, onon boluştı surap mancalay bk. macaalay. kör folk. Onu önce övdüler, sonra yardım mancı Pahalı kürk. istediler. manday Alın; uyalbas kijinin mandayı maktan- Ar. T. (makta-'mn dönüşlü şekli) kaim atasözü vicdansız adamın alnı kalın Övülmek, övünmek; bk. bayırka-. olur. maktançık Ar. T. övüngen, şöhret mandık l. Çiçek veya farklı desenlerden düşkünü. yapılmış ipek kumaş; ay bildirilü maktanış Ar. T. (maktan- fiilinden isim- mandık torko ay tasvirli ipek kumaş. fii[) Övüngenlik. 2. Dikilmiş, işlenmiş elbise, ipekten maktaş- Ar. T. (makta-Tim işteş şekli) yapılmış giysi. Birbirini övmek. mangır zool. Yabanî sarımsak; koy maktat- Ar. T. (makta-'mn ettirgen şekli) mangır kuzu sarımsağı; bk. manır. Övdürmek. manır Moğ. zool. Yabanî sarımsak; bk. maktulu Ar. T. Övgü; maktulu kojon mangır, İlâhî, methiye, şiir; maktulu gramota manıs Canavar. övgü yazısı. mankan: mankan taadak Kel dede, mal Hayvan, mal; at; maldın balazı atın mahta- Koşmak (At vs. için) koşmak, yavrusu, tay; coon mal büyük baş mantat- (man ta-'/un ettirgen şekli) hayvan; cılkı mal atlar; mUüstü mal Koşturmak, koşturtmak. boynuzlu mal; bir aygır mal bir manzıra- 1. Silinmek. 2. Acele etmek. 133 manzırak 1. Silinmiş. 2. Aceleci, ayaklı. 4. Sallanan, sağlam olmayan; manzıran- (manzıra- fiilinin dönüşlü mayrık buttu stol çürük ayaklı masa, şekli) Acele etmek, telâşlanmak, mayrıkta- (Ayakkabı için) eğrilmek, manzırat- (mafizıra-'mn ettirgen şekli) çarpılmak, Acele ettirmek. me Al, git! manzıru 1. Silinmişlik. 2. Acelecilik, meçertke zool. Baykuş; bk. meçirtke. mara- Dikkatle bakmak, şöyle bir bakmak meçet Taç; meçetke kir- taçlanmak, taç (?)• giymek. maraaçı Koyun. meçette Taç giydirmek, maral bot. Alp gülü, (Lât. ”Rosa alba”). meçin Ülker (Süreyya) takım yıldızı, margaa bk. bargaa. meçin cıl maymun yılı (on iki hayvan margaan Moğ. Tartışma; bk. margan. takviminde dokuzuncu yılın adı), margan Bahis; teminat, garanti; ödül; «İç meçirtke Baykuş, puhu kuşu; bk. katap margan etken Uç kez bahse meçertke. girdiler; bk. margaan. mee Beyin, margış- Moğ. Bahse girmek, iddialaşmak; meeley Moğ. Eldiven, margıjak! hadi bahse girin! meen- Sevinmek. marka Rus. poçtovıy marka posta pulu, mees Dağın güney yamacı, ormansız marksizm Rus. Marksizm, yumuşak arazi, marşal Rus. Mareşal; sovetskiy mehanik Rus. Makinist, soyuztın marşalı Sovyetler Birliği mehanika Rus. Mekanik, mareşali, mehanizma Rus. Mekanizma; çastıh m art Rus. Mart, mehanizmazı saat mekanizması, maska Çekiç. meje bk. mejelik. maşina Rus. Makine; kol maşina el mejelik Tepe; bk. kırlan. makinesi; but maşina ayak makinesi; mcjik 1. Tabut. 2. Mezar, maşina eder zavod makine üretim meke Moğ. Yalan, hile; meke bolbozın? fabrikası. bu yalan değil mi? bk. tögün. maşinist Rus. Makinist, mekeçi Moğ. T. Yalancı, hilekâr; bk. matematika Rus. Matematik, tögünçi. may I Yağ. mekele- Moğ. T. Aldatmak, kandırmak; bk. may II Rus. Mayıs. tögünde-. May-Ene mit. Umay (çocukların koruyucu mekelen- Moğ. T. Kanmak, tanrısı). mekelet- Moğ. T. (mekele-'m/ı ettirgen mayçık zool. Tavşan, şekli) Kandırmak; bk. tögündet-. maykan bk. baykan. meltire- Parlamak, güzelliğiyle ortaya mayla- Yağlamak, yağ sürmek, çıkmak; meltiregen koo göz maylan- (mayda- 'nın edilgen şekli) kamaştıran güzellikteki kız. Yağlanmak. men Ben (7. teklik şahıs zamiri). mayman bk. nayman. men 1. Ben, doğum lekesi. 2. Siğil, mayor Rus. Binbaşı. mende- Acele etmek, acele ile ileri gitmek; maynk 1. (Ağaç için) eğri; mayrık agaş Udura köp alıp ta r mendep keldiler eğri ağaç; bk. mıyrık. 2. (Ayakkabı için) folk. Karşılaşmaya pek çok alp koşup çarpık; mayrık ödüktü çarpık çizmeli. geldi. 3. Eğri ayaklı; mayrık buttu eğri mehdeş (mende- fiilinden isimfiii) 134

Acelecilik. tüfek atışı duyuldu, mendeş- (mende-'m/ı işteş şekli) Birlikte mıltıkçı Avcı. acele etmek. mıltıktaş- Karşılıklı ateş açmak, menzin- Kendinin saymak, benimsemek, mınar Bu tarafa, buraya, menzineçi Sahip, mülkiyeti olan, mınayda Böyle, şöyle, öyle, bu şekilde; menziner: baştapkı cüzünni menziner mınayda aytkanda özellikle kojultaları gr. Birinci şahıs iyelik söyleyerek. ekleri; menziner kojulta gr. aitlik eki; mınayıp (< mındıy edip zarffiil menziner kojultalar gr. iyelik ekleri, şeklinden) Şöyle, öyle, böyle, bu şekilde, menzingen Özel; menzingen cööjö özel mınayt- (< mıydıy et- birleşik fiilinden) mülkiyet; menzingen mal benim Böyle yapmak. malım (hayvanım). mınça O kadar, bu kadar, şu kadar; bunca, menzinü 1. Özel mülkiyet. 2. Benimseme, onca; Ança-mınça bolboy turup mergede- Atmak, sallamak, sallanmak, curttanna cetkilep kelet folk. Az mergedet- (mergede-'nin ettirgen şekli) 1. sonra evlerine ulaştılar. Attırmak. 2. Yakalatmak, mmda Burada, burası; anda-mında burada, mergen Becerikli, kesin, isabetli, bu yerde. mergende- Becerikli olmak, mmdagı 1. Buradaki. 2. O zamanki, mergendet- (mergende-'mn ettirgen şekli) mındıy Böyle, öyle, şöyle, bu şekilde, buna Becerikli hâle getirmek, benzer; mındıyın bis kaydan bildik? mergendü Vurucu; mergendü birgada onun öyle olduğunu biz nereden bilelim? vurucu ekip, mırç bot. Biber, mergendüçi Vurucu. mırçak bot. Nohut, bezelye, merinos Rus. Merinos; merinos koy mirdi es. Kurban edilen hayvanların merinos koyun. kemiklerinin sarıldığı paçavra, meşke 1. Mantar; cer meşke mantarlar. 2. mink Kırık kenarlı, dişli, (Dudakta) kırmızı tabaka, mırıy zool. Kedi, meşkele* Mantar toplamak, mis bk. bus. meşkelet* (meşkele- 'nin ettirgen şekli) mis Taş; bk. taş; bk. bus. Mantar toplatmak, mıy Moğ. Kedi; erkek mıy erkek kedi; bk. metali Rus. Metal, kiske. metateza Rus. gr. Metatez, mıvak 1. uool. Kaplan. 2. zool. Dişi kedi. * metr Rus. Metre; metre cüs santimetr mıyakta- Miyavlamak, yüz santimetre, mıygak zool. Dişi maral; bk. muygak mevley Eldiven. mıyık Sakal, bıyık. meyrik Kıvrık; teyrik-meyrik zikzaklı, mıyırıl- Eğrilmek; mıska tiygendiy mı bk. bu. mıyırıldı taşa çarpmış gibi eğrildi, mıkın Bel; mıkın tayanıp turdı elleri mıyırında- (Yılan için) kıvrılmak; Edin bel inde di ki İdi. mıyınndap, çatsın! folk. Bedenin mılça Banyo. kıvrılıp kalsın! mıltık Silâh, tüfek; taş mıltık kremnoy mıykal zool. Kedi, tüfeği; multalu mıltık fitilli tüfek; mıyman (Kâğıt oyununda) karo, kırlu mıltık yivli tüfek; kofidoy mıyrık 1. (Ağaç için) eğri. 2. Dolambaçlı, mıltık büyük kalibreli tüfek; mıltık zikzak, sallantılı, sağlam olmayan; bk. at- tüfekle ateş etmek; mıltık adındı mayrık. 135 mızılda- Parıldamak, parlamak; torko bk. molcu. tondorı mızıldap, altın çaçaktarı molcolu Moğ. T. Şartlı; molcolu öy cayılıp kelgen ipek saçaklı ipek ötti verilen süre geçti, kürklerle parıldayarak geldi, molcon-Moğ. T. Taahhüt etmek, mif Rus. Mit, efsane, molcu; molcu keber gr. Şart kipi; mikrofon Rus. Mikrofon, molcu keberdin kojultazı gr. şart militsiya Rus. Milis, polis, eki; molcu keberdin turguza-keler milliard Rus. Milyar. öyi gr. geniş zamanın şartı; molcu- million Rus. Milyon; milliongo cuuk kiinzeer keber gr. dilek şart kipi; milyona yakın. molcu keler öy gr. gelecek zamanın min- Binmek (bir hayvanın vs. üstüne); şartı; bk. molco. atka min- ata binmek, moltünde- Parıldamak, mindir- (min-'m ettirgen şekli) Bindirmek; moltündeş (moltünde- fiilinden isim-fiil) kajı atka mindireribis? biz onu hangi Parıltı, parıldama. ata bindirelim? moltüre- (Göz yaşlan için) parıldamak, mineral Rus. Mineral, közinin cajı möltürep çıgıp keldi mineral'nıy Rus. Mineral; mineral'nıy gözlerinde gözyaşları parıldadı, suu mineral su. momıç es. Yardım, ministerstvo Rus. Bakanlık, momojok Kepçe. ministr Rus. Bakan. momon zool. Yer ayısı; kara momon miniş- (min-'m işteş şekli) Birlikte binip köstebek; bk. nomon, türtün. gezmek. monıs bk. monus. minit Binek hayvanı, binit; minit buka Monus biy (Bir canavar adı), binek boğası. monus Moğ. 1. Savaşçı; 2. dev. 3. Canlı, minomyot Rus. Havan topu, atik. 4. Canavar ismi; bk. monıs, minus Rus. Eksi, mogus, moos. minut Rus. Dakika, moomo zool. Örümcek, erkek geyik, mis Keskin taraf, uç. moos bk. monus. miting Rus. Miting, mordo (Balık avı için) çöten, kirtil, miy zool. Kedi, morfema Rus. gr. Şekil birimi, morfem, mobilizatsiya Rus. Seferberlik, morfologiya Rus. gr. Şekil bilgisi, raobilizovat' Rus. mobilizovat' et- morfoloji Seferberlik ilân etmek, motto Posta; bk. poçto. mogus bk. monus. moyın Boyun; moyınga tüşken boyuna moko 1. Küt (ağaç), moko bıçak küt sarılmak; moyınga alıngan üstüne bıçak. 2. Aptal, budala, aldığı, mes'uliyetini aldığı, mesuliyeti moko- 1. Kütleşmek. 2. Gücünü alınan; castıraların moyınga aldı kaybetmek. 3. (Herhangi bir işte) hatalarını kabul etti, başarısız olmak. moyınçı Tasma. mokodu Körleşme, kütleşme, körelme. moyno- Kurtulmak; inat etmek; at mokot- (moko-nun ettirgen şekli) 1. moynop turu (elinden) at kurtuldu; Kütleştirmek. 2. Güçsüzleştirmek, moynop, kelbey kaldı inat etti ve molco Moğ. Kesin, zorunlu; onçozı gitmedi. molco alındı bütün sorumlulukları moynok 1 1. Tasma. 2. Kement, yüklendi; molco mındıy şartlar böyle; moynok II (< moymı ak) Beyaz boyunlu 136

(sıkça karşılaşılan bir köpek türü), mugur. moy tırak Yaka, çocuk önlüğü, muii I Üzüntü, keder corgoo col muii ba, möndölö Porsuk yavrusu, coygoo sös mun ba? atasözü yürüyen möndür Moğ. Dolu. için yol dert mi, yalancı için söz dert mi? mönkü t. Ebedî; cajın bolzo uzun mun II Bin; bir kança mun birkaç bin. bodzın, cürümin bolzo mönkü rnunkan Zavallı, biçare, sıkıntılı, dertli, bolzın yazların uzasın, ömrün ebedî bahtsız kişi. olsun. 2. Dağ buzulu, yıl boyu rnunkan- Istırap çekmek; ol süreen kalkmayan kar; mec. mezar; mönküler munkanıp cat o çok acı çekti, körünet dağ buzullan görülüyor; mus bk. bus. mönküzin tutkan gömdüler; muşta bk. busta. mönküzine salgan gömdüler, muul Moğ. Tınaz, tahıl demetleri, ot yığını, möiikülü Dağ buzullarıyla kaplı (dağ); dokurcun; bk. pugul. mönkülü tuular buzul dağlan, muyrak bk. mıyrak. mönkü lük Ebedî, sonsuz; cajın bolzo, muzey Rus. Müze, mönkülük bolzın! yazın sonsuz olsun! muzıka Rus. Müzik, mönün Moğ. Gümüş; Caltırap turgan mün Çorba. neme möfiün cıdalar bolgon folk. mününde- Gümüşlemek, gümüşle Parıldayan şeyler gümüş mızraklar idi; kaplamak. mönün suu cıva; bk. kümüş. mürgü- Dua etmek, möön Onikiparmak bağırsağı, mürküt zool. Kartal bk. mörküt. möörö- Böğürmek. müüs Boynuz; koçkor müüs 1) Koç möörök Sıkça böğüren inek veya boğa, boynuzu. 2) Koç boynuzu şeklindeki moöröt- (möörö- 'nün ettirgen şekli) motif; kazık müüs iki yaşındaki maral; Böğürtmek, saldanın müüzi saban demiri, mör Zafer, başarı, müüstü Boynuzlu; müüstü coon mal mörgü Dua. boynuzlu büyük baş hayvan, mörgü- Moğ. Dua etmek; eğilmek; Cerge nominatsiya Rus. gr. Adlandırma. cegire biske mörgürer folk. Yere kadareğilin karşımızda, N mörküt Kartal; bk. mürküt. mörööçi Böğüren inek, naaday Moğ. Kukla, bebek, möröy 1. Zafer getiren sonuç. 2. Yarışma. naajı Moğ. Dost; bk. naayı. nayjı. 3. Ödül; möröy al- bahis tutuşmak; naana Nine; bk. caana. möröy aldır- bahsi kazanmak, naanem bk. naana, caana. möröylöş- 1. (İşte) yarışmak, rekabet naayı Moğ. Dost; bk. naajı. nayjı. etmek. 2. (Yarışta) yanşmak. nacı Moğ. Arkadaş, dost; Menin antırarlu möş Dağ zirvesi. nacım, meni nege şıraladıp cadın? mramor Rus. Mermer; oroktoydogı folk. Benim sadık arkadaşım, beni neden mramorlo cazap salgan Oroktoy'daki üzüyorsun? mermerle yapılmış. nacılaş Moğ. T. Dostluk; üzülbes mugur Moğ. mugur sööm Kısa karış; bk. nacılaş kopmaz dostluk, mukur. nacılaş- Moğ. T. Dost olmak, mujskoy rod gr. Erkeklik. nacılık Moğ. T. Dostluk, mukur Moğ. mukur sööm Kısa karış; bk. nak Şefkatli, sevecen; hoş, sevimli; nak 137

karındaştar birbirini seven kardeşler; nıkta- 1. Bir şeyi tıka basa doldurmak. 2. nak nacım benim sevecen dostum, Sağlamlaştırmak. naktaş- Dostça yaşamak, nıktai- (nıkta-'mn edilgen şekli) 1. nalog Rus. Vergi; nalogtı tölöp ber- Sağlamlaşmak. 2. (Kar, ot için) vergi ödemek. katılaşmak; nıktalıp catkan kar nama Moğ. Lama, rahip, keşiş, katılaşmış kar. naran Ay; bk. araan. nogon Yeşil (ot, kumaş), narkomat Rus. Halk komiserliği, nokto Moğ. Yular, nayjı Moğ. Dost; bk. naqjı, naayı. noktolo- Moğ. T. Yular takmak, nayrat- Zayıflatmak. noktolu Moğ. T. Yularlı. ne 1. Ne? bu ne? bu ne? ne kerek? ne nom îr. (Sog.) mit. Bilgelik kitabı (bu gerek? 2. Her; ne neme her şey; ne le 1) kitaba göre Ülgen toprağı yaratmıştır), Hepsi. 2) Neyle; ne le snzayın? suyu nomçı İr. (Soğ.) T. Küçük kitap, neyle alayım? nomer Rus. Numara; menin nomerim nedele Rus. Hafta; ötkön nedelede geçen bejinçi benim numaram beş, ben haftada; üç nedele cürüp üç hafta beşinciyim; gostinitsada boş bulunup. nomerler bar misafirhanede boş odalar neft' Rus. < Far. Petrol, var. neftyanoy Rus. s. Petrol; neftyanoy nomon Moğ. Köstebek; bk. türtün. promışlennost' petrol sanayii, momon. neke- Moğ. 1. Ödetmek, istemek; alım nookı Tüy. neke- borcunu ödetmek. 2. İzlemek, nookılu Tüylü, takip etmek. not Rus. müz. Nota, nekelte Moğ. I. Dava. 2. Yargı süreci, noyabr' Rus. Kasım, nekeş- (neke-'nin işteş şekli) 1. Birbirini nökör Moğ. Dost, arkadaş, izlemek. 2. Birlikte birini izlemek; boyı nurgulay Çok; büyük bölüm, boym nekejip cat onlar birbirlerini nyamı Moğ. Mevki, rütbe, izlediler. nyon Moğ. Halk. nekey 1. Post (koyun). 2. mit. Efsaneye göre Ülgen'in yarattığı insanlan koruyan O köpeğe Erlik'in verdiği eski kürk, nemçi Kurt, obur. o bk. ol. neme 1. Eşya. 2. Şey, birşey, nesne, varlık; ob"ekt Rus. Obje, nesne, şey. bir neme bir şey. 3. mit. cayılgan ob"ektiv Rus. Objektif. neme: tös'ten daha sonra oluşmuş ruhlar ob"ektivnıy Rus. s. Objektif; (bk. tös I), şaman inancında ölmüş ob"ektivnıy şıltak objektif neden, insanların ruhları; aru neme temiz obızın Moğ. Hokkabazlık, bir şeye ruhlar; kara neme kötü ruhlar, dönüşme yeteneği, günahkârların ruhları. obızındu Moğ. T. Sahtecilik, nerelü: at nerelü Cesaretli; sovetskiy at obkom Rus. Bölge komitesi; Bastıra nerelü partizandar cesur Sovyet Soyuztın (bol'şevikterdin) partizanları. Kommunistiçeskiy partiyazının neveste Rus. Gelin; bk. boylu, koltu, Oyrotskiy obkomı Komünist partinin sırgalcı. Oyrot Bölge Komitesi, nıkı- (Eli, ayağı) kuvvetle sıkmak. oblast' Rus. Bölge; Oyrotskiy 138

avtonomnıy bolast'ui albatızı ayıklatmak. Oyrot Özerk Bölgesinin halkı, odu 1. Gövde; kulübe; kamp. 2. es. oblastnoy Rus. Bölge, Yıkandıktan sonra damadın gelini obligatsiya Rus. Tahvil; voennıy götürdüğü kayın ağacından kulübe, zaemnın obligatsiyazı askerî borç odulan- Kamp kurmak, yerleşmek, ateş tahvili. yakıp geceyi geçirmek; kırdın edeginde obogo Moğ. 1. Yığın; Taş oçogın bek odulandıbıs dağın eteğine kamp kurduk, bolzın, talkan kiilin obogo bolzın odus Otuz; od us beş otuz beş; odus folk. Taş ocağın sağlam olsun, yulaf sınar otuz beş. unun kiiliin yığın yığın olsun. 2. es. Dağ oduş Kalbur, elek; bk. odış, eskin, ruhuna adanan taş yığını, oduş bk. odış. obogolo- Bir şeyi yığın hâline getirmek, oduzınçı Otuzuncu, yığmak. ofitser Rus. Subay. oboo bk. obogo. ofitsialnıy Rus. ofitsialnıy til gr. oboolo- Kuru ot toplamak, Resmî dil; bk. gosudarstevnnıy til. obor (< bağır) Vücut, ogır- Böğürmek, anırmak, oçeret Rus. Sıra, ogo Ona {yönelme hâlindeki 3. teklik şahıs oço: oço çeçen Adsız parmak, zamiri). oçok 1. Sacayak. 2. Ocak; cer oçok ogur- Böğürmek, ağlamak; bk. bağır-, toprağın içine gömülü ocak, ogurçın Rus. Salatalık, odık Yulaf unu; parçalanmış, ogurış (ogur- fiilinden isim-fiil) Bağırma, odtn Odun, kütük; kaygın odın kayın çığlık. kütükleri. ogurt- (ogur-'un ettirgen şekli) Böğürtmek, odında- Kütük, odun toplamak, ok I Ok, kurşun; ok tiy- (ok için) odır- 1. Ateş yakmak. 2. Yakmak; Altın saplanmak, sıyırmak; ok taarı avcı örgözin odırdı folk. O altın sarayını yedekleri, eşyaları. yaktı. ok II (Kuvvetlendirme edatı) de, dahi, -a odıru Ateş yakılan yer, ocak, gelince; ol ok o da; enayıp ok ayttı o odış bk. oduş. da böyle söyledi, od o- Zararlı otları ayıklamak, okop Rus. Siperler, odoçı Kırıcı; taş odoçı taş ustası, ok pır Hızlı hareket eden (?). odor Otlak, mera, yayla; mal odordo okrug Rus. Çevre, otlaktaki hayvanlar. okşo- Öpmek. odorlu Otlakları bol olan; odorlu cer bol okşon- (okşo-'nun dönüşlü şekli) otlaklı yer; Odorlu cerge at otkorboy Öpülmek. ötti folk. Atı otlağa salmadan geldi, okşondır- (okşon-'un ettirgen şekli) odoş I Karşı, karşıdaki, zıt; odoş ayıl Öptürmek. karşıdaki köy. okşonış (okşon- fiilinden isim-fiil) Öpme, odoş II (odo- fiilinden isim-fiil) Zararlı öpücük. otları ayıklama. okşonış- (okşon-'un işteş şekli) Birbirini odoş- (odo-'nun işteş şekli) Zararlı otları öpmek. birlikte ayıklamak, zararlı otları okto- (Silâh için) doldurmak, temizlemek, oktol- (okto- 'nun edilgen şekli) 1. odoştoy Karşıda. Doldurulmak; oktolgon mıltık dolu odot- (odo-'un ettirgen şekli) Zararlı otları silâh. 2. Ok gibi vurmak, çok hızlı 139

gitmek. onan Ora, orası. ok ton- Ok gibi uçmak. onço Hep, hepsi, her şey, hep, bütün; onço oktu Dolu. nemeler her şey; bk. bastıra. oktyabr' Rus. Ekim. onday İçerik, anlam; kuuçınnın ohdayı ol O (3. teklik şahıs zamiri); bu. konuşmanın içeriği, ol- Olmak. ondıy Böyle. olbık bk. olbuk. ondo- 1. Bir şeyi sağ eliyle yapmak. 2. olbuk Oturma yeri; budak, büyük dal; üç Düzeltmek. 3. Anlamak, benimsemek; olbuktu bay kayın mit. üç oturmalı ondop bolboy cat o anlamayabilir, (oturaklı) dallı kayın ağacı, ondol- (ondo- 'nun edilgen şekli) 1. olco Moğ. Esir; olcogo kir- esir düşmek; Düzelmek. 2. Sakince oturmak, olcogo kirgen esir, savaş esiri, ondomol gr. Kavram. olcoçı İşgalci. ondon- 1. (Hastalıktan) iyileşmek, olcolo- 1. Esir almak. 2. İşgal etmek, kurtulmak. 2. Düzelmek, kendine çeki olcolot- (olcolo- 'nun ettirgen şekli) 1. düzen vermek. 3. (Hayvan için) Esir aldırmak. 2. İşgal ettirmek, semirmek. olmon Sallantılı, dalgalı; heyecanlı olmon ondu Onlusu olan; balam ondu çocuğum çalman ot bajın otop turgaan on yaşında, Kızıl-Ür Otlanan Kızıl Ur dalgalanan ondu Düzelmiş, olların başını kopardı, ongok Hızla rengini kaybeden, olomçık Kız arkadaş, onı Onu {yükleme hâlindeki 3. teklik şahıs olor Onlar (3. çokluk şahıs zamiri). zamiri). olut Oturulabilen yer; olut biste bar onın Onun (ilgi hâlindeki 3. teklik şahıs bizim oturacak yerimiz çok. zamiri). omok (Karakter için) dinç, canlı; Omok onınçı Onuncu; onınçı çildik onuncu küçtü köröşkileyt, onı cokko kutlama yılı, sügünçileyt folk. Dinç ve güçlüler, onızı bk. onu. birbirlerine bakar ve sonsuz sevinç onon (çıkma hâlindeki 3. teklik şahıs duyarlar. zamiri) ondan, bundan; onon kelip bar omoksıra- Dinçleşmek, iyi durumda olmak, Bundan sonra gel; onon arı ondan omonim Rus. gr. Eş sesli; bk. aydıları ileride; onon beri o zamandan beri, tüney, ce uçurı başka söstör. onor Rus; bk. Orus. omurtka Omurga; bel omurtkalar bel onoy 1. Hafif, uygun. 2. Ucuz; onoy bol- omurgası, ucuzlamak; onoy edildi ucuz alındı, omuru Gövde. onoydo Böyle; Onoydo aydı la salkın on On (sayı sıfatı); on kös onlu (kâğıt keltü uça berdi folk. Böyle söyleyip oyununda). rüzgâr gibi uçtu. oft I 1. Sağ, sağ taraf, sağ yön; oft kol sağ orioylo- 1. iyileşmek, hafiflemek. 2. el. 2. Ön; böstin on canı kumaşın Ucuzlamak. (sağ) ön tarafı. 3. Aynı yöndeki; onı onoylot- (orioylo- 'nun ettirgen şekli) salkın aynı yöndeki rüzgâr; onı cok Ucuzlatmak, sügündi aynı ölçüde sevinmedi, onto- İnlemek. on II Başarı; ogo on boldı o başarılı, ontoş (onto- fiilinden isim-fiil) İnleme, on- Solmak, rengini kaybetmek; bk. kubar- ontoş- (onto-’m/n işteş şekli); ulus uyku arazında ontoşkon insanlar uykuda 140

inledi, optol- İkiyüzlü davranmak, ontu İnilti, opton- İkiyüzlü davranmak, oo Moğ. Zehir. optu İkiyüzlü, hilekâr. oodık 1. Parça, kınk. 2. Kınk tabak, orbo es. Şaman davulunun tokmağı, oodıl- (oot-'un edilgen şekli) Kırılmak, orçılan Mog. Evren, kâinat, dünya, âlem, parçalanmak. ordında Önünde, önüne, oodış- (oot-'un işteş şekli) Birlikte kırmak, orfografıya Rus. İmlâ; oyrot tilinin ufalamak. orfografiyazı Oyrotçanın (Altaycanın) ook Küçük; ook baldar küçük çocuklar; imlâsı; bk. çın biçiilerinin ejizi. ook mal küçük baş hayvan, orık Patika, yol; bk. oruk. ookoy av. Kurt; uluyan kurt; bk. orıkta- Patikadan gitmek, ookoyok. orın 1. Yer; ordı onun yeri; orına onun ookoy ok bk. ookoy. ‘ yerine. 2. Yatak; onnı onun yatağı; ookto- Ufalamak, parçalamak; ooktop Orında töjök soobos turkaarı cılu cat- (kurt için) ulumak, çattı folk. Yatağındaki döşek soğumadı, ooktol- (ookto-’nun edilgen şekli) her zaman sıcaktı, Ufalanmak,parçalanmak. orınçı Vali. ooktot- (ookto-nun ettirgen şekli) ormçık- 1. Yerleşmek. 2. Sertleşmek. 3. Ufalatmak, parçalatmak, Daha önceki duruma gelmek; sagıjı oorı- bk. ooru-. orınıkpas kiji sürekli durmayan kişi, ooru Mog. I. Hasta. 2. Hastalık; sarı ooru onnıktır- (orınık-'ın ettirgen şekli) 1. sarılık; kaltırak ooru sıtma; izü ooru Yerleştirmek. 2. Sağlamlaştırmak. 3. tifo; buuru ooru mide bulantısı; çalık Düzene sokmak, ooru ateş; key ooru karın şişmesi; oro Çukur, yar. ençi ooru doğumlar; bk. cobol. oro- Sarmak, dolamak, ooru- Mog. (İnsanlar için) hastalanmak; bk. oroçı Mirasçı, küçük oğul; oroçı uulım oorı-. mirasçım, küçük oğlum, oorulu Mog. T. Hasta, hastalıklı, orokoy Yaramaz; orokoy bala yaramaz oorunkay Mog. Hastalıklı, çocuk. oos 1. Ağız; oos baalaş- söz birliği orol- (oro-'nun edilgen şekli) 1. Çevrilmiş, etmek. 2. Delik; kaptın oozı çuvalın sarılmış olmak. 2. (Saçlar için) ağzı (deliği). 3. Ağız, akar suyun denize kıvrılmak. veya göle döküldüğü yer; Kan-Oozı Kan orolçık Spiral şekilli, bükük, kıvrık, nehrinin ağzı; aç oostu istekli. 4. Sırt, orolış (orol- fiilinden isim-fiil) Kıvırma, hayvanın yük vurulan yeri. 5. gr. Ağız; bükme. oos içinde caak aldı boş cer gr. orolışçaii: orolışçafi kiji Borcunu avurt; oos tabış gr. ağız sesi, ödemeyen ve aldıklarını geri vermeyen oot- Kırmak, parçalamak, insan. oottır- (oot-'un ettirgen şekli) Kırdırmak, orom Sokak; bk. oroon. parçalatmak, oromış Sarma, sarmalama, oozık Kürek, oron- (oro-'nun dönüşlü şekli) Sarılmak, op Yalancılık, sahtekârlık, bürünmek. opkın I. Dalga. 2. Girdap, oroon Moğ. I. Devlet, ülke; memleket; opsan bk. aspan. sovet oroon Sovyet ülkesi. 2. mit. opşıra Demir. hanlık; üstügi oroon Ülgen'in 141

bulunduğu gökyüzü hanlığı; altığı otog Otağ. uulım Erlik'in bulunduğu yer altı otot- (oto-'nun ettirgen şekli) Otlatmak, hanlığı. 3. Sokak; bk. orom. otlattırmak. oroş- (oro • 'nun işteş şekli) Birlikte otryad Rus. Müfreze; ozoçıl otryad ön çevirmek. müfreze. oroy Moğ. Geç; oroy bolor geç oluyor, ottu I 1. Ateşli, yakıcı; ottu salkın yakıcı oroy- Çevresini dolaşmak; köldi oroyıp rüzgâr. 2. mec. cesur, enerjik, keldi o gölün çevresini dolaştı, ottu II Otlu; ottu cer otlu yer, otlaklı yer. oroytı- Gecikmek, otur- 1. Oturmak; taşka otur- taşa orozo İr. din. Oruç, oturmak. 2. Yaşamak; mtnda otur- orozolo- İr. T. din. Oruç tutmak, burada yaşamak. 3. (Yardımcı fiil), orozolot- İr. T. din. (orozolo- 'nun oturgança (Doğumu) bekleyenler, ettirgen şekli) Oruç tutturmak, oturgış Sandalye; bk. oturguş. orto 1. Orta, yan; orto tün gece yarısı; oturgus- (otur-'ım ettirgen şekli) orto col yol ortası; orto caştu orta Oturtmak, yerleştirmek; törgö oturgus- yaşlardan itibaren; eki gorodtın ortozı misafirleri baş köşeye oturtmak, iki şehrin arasındaki uzaklık; orto sındu oturguş Tabure; bk. oturgış. orta boyda; kilstir! orto ayı Eylül oturu (otur- fiilinden isim-fiit) Oturma, (Altay halk takviminde dokuzuncu ayın oy I Akıl; anlayış; endişe; oygor oy adı). 2. orto til ark azı gr. Ön damak; bilgelik, akıllılık, orto til arkazı tuyuk tabış gr. ön oy II Derin, çökük yer. damak ünsüzü. oy III (Hayret bildiren ünlem) oy, vay! ortok Bilinen, genel; ortok boluşçı til oy- Oymak, delmek. gr. aracı dil. oydık Oyuk, çukur, çadırda ateş yakılan ortokşu Bahadır yayı, çukur. ortolık Ada. oygon- Uyanmak; bk. uygun-, orton Orta; orton sabar orta parmak, oygonış (oygon- fiilinden isim-fiit) oruk bk. orık. Uyanma, uyanış. orus Rus; bk. onor. oygor 1. Bilge, akıllı. 2. Güçlü; oygor orusça Rusça. k(ji folk, bahadır, orusta- Rusça konuşmak; orustap oygos- Uyandırmak; bk. uygus-. kuuçındadı Rusça konuştu, oyık 1. Oyulmuş. 2. Delik, çukur, oşkoş Benzer, benzeyen, aynı, gibi; bala oyın I Oyun, oşkoş çocuk gibi; sen oşkoş senin oyın II İşleme, oyma, gibi; kelgen oşkoş gelmiş gibi; cok oy inçi 1. Şakacı. 2. Oyuncak, oşkoş yokmuş gibi. oyınçık Oyuncak, ot I Ateş; ot sal- ateş, soba yakmak; oyışkak Oyulmuş. köstifi odı göz kıvılcımı; ot-ene ateş oylo-1 Sinirlenmek, öfkeyle hareket etmek; anası. atoylopcat at sinirlendi, huysuzlaştı. ot II Ot; çöptü ot kuru otlar, oylo- II İnandırmak, ikna etmek; sen meni otık Çakmak; otık taş çakmak taşı, boyın oylop üretken ti sam sen beni otır- Oturmak, ikna ettin ve öğrettin, otkor- Otlatmak. oylok Cesur, şiddetli. oto- Otlakta otlamak; mal otop turu oylon- (oylo- U'nin dönüşlü şekli) hayvanlar otluyor. Anlamak. 142 oylot- (oylo- I 'in ettirgen şekli) bulunan. Öfkelendirmek. ozolo- İleriye gitmek, iyileşmek, ilerlemek; oyıııok Yüksük; tuyuk oy m ok delikli yenmek, geride bırakmak; bk. akala-, yüksük. ozolot- (ozolo-'nun ettirgen şekli) İleri oymoktu l. Yüksüklü. 2. mec. kadın. götürmek, iyileştirmek, oyno- I. Oynamak, eğlenmek; oynop ayt- ozur- Rüzgârla salmak, şaka yapmak. 2. Biriyle samimî ilişki ozuraçı Rüzgârda salınan. içinde bulunmak. oynok Oyun. Ö oynol- (oyno-'mm edilgen şekli) (Piyango için) oynamış olmak; nemeler oynılıp öbögön Moğ. 1. Yaşlı adam; yaşlı; ak cat eşya piyangosunda oynamış olmak. sagaldu öbögön ak sakallı adam. 2. oynoş Sevgili, oynaş. Yaşlılara saygılı hitap; bk. öböön; oynoş- (oyno-'mm işteş şekli) 1. Birlikte apşıyak; caan öbögön. oynamak. 2. Biriyle samimi ilişkide öbökö Moğ. 1. Ata; bökö ada dede; ada bulunmak. öbökölör babanın dedeleri. 2. Aile. 3. oynoşçı Gönül ilişkilerine meyilli olan, Aile, tür; bk. bile, çapkın. öböön bk. öbögön. oy not- (oyno- fiilinin ettirgen şekli) 1. öç I Öç, intikam; öç al- öç almak; bis Oynatmak. 2. Samimî ilişkide öçtü düşmanlık içindeyiz; kandu öç bulundurmak. kanlı öç, intikam, oyoriot bot. Ter otu. öç II Nefes borusu. oyonotto- Ter otu toplamaya gitmek; bk. öç- Sönmek; onıri közinin odı öçüp oyonot-. kaldı onun gözlerinin feri söndü, oysı-: oysıp turgan "Oy" ünlemini öçö- l. Öç almak. 2. Kavga etmek, kullanan insan. öçöş Kötü düşünceli. oyto Geri, geriye, ters; Om ukkan öçöş- (öçö-’nün işteş şekli) Birbirine Közüyke oyto armakçızın türetudat kızmak. folk. Bunu duyan Közüyke geri döndü; öçöştir- (öçöş-'ün ettirgen şekli) oyto al- geri almak; öştii aldırgan Kızdırmak, çerin oyto alarga çenejip katap öçtöçi İntikamcı, tabararga çeneşti kaybettiği toprakları öçtü İntikam duygulu, geri almak isteyen düşman saldırıya geçti. öçür- (öç-'ün ettirgen şekli) Söndürmek, ozo 1. Önce, çok önce; ozodon beri çok öçürgüş Söndürücü; ört öçürgüş ateş çok önce, eskiden; ozo çakta eski söndürücü. zamanlarda (çağlarda); bk. başkıla. 2. öçürkek Kinci, kindar, İleride, ileri; ozo kör- ileri bakmak. 3. e. ödü Keskin; ödü bıçak keskin bıçak; bk. önce, ileri; bayramnari ozo bayramdan kurç. önce. ödük Ayakkabı, çizme; bıçkak ödük ozoçı Öncü. hayvan pençelerinden yapılmış çizme, ozoçıl İlerici, gelişmiş; ozoçıl kolhoz ödüş I Ödünç; ödüşke aldı ödünç aldı, gelişmiş kolhoz; ozoçıl pozitsiya ödüş II (öt- fiilinden isim-fiil) Geçme, ilerici konum. gitme. ozogı 1. Önceki, eski; ozogı can eski ögön bk. caan öbögön. gelenekler, ozogıda eskide. 2. İleride ögüs Erkek hayvan; ögüs ayu erkek ayı; 143

bk. öktis ayu. Öldürme. öjüp anat. Ön kol. ölü I Boş ceviz, olmamış buğday, ökö (Erkeğe saygılı hitap şekli), ölü II Dört cm. kadar olan uzunluk; çın la ökpö I. Akciğer. 2. Böğiir; adın ökpözine tögünniîi ortozı tört ölü atasözü teep turdı atının kamına tekme vurdu. doğru ile yalanın arasında kıl payı bir fark 3. Gücenme; ökpö al- gücenmek, vardır. ökpölö- Gücenmek, kızmak; bk. çugulda- ölü III ölü til gr. Ölü dil. ölüm Ölüm; Ölümnen meni ayrıgan ökpözire- Acımak, merhamet etmek; uçun, kaçanda sterdi undubazım Ondop-soldop okşoştılar, folk. Sizi ölünceye kadar unutmayacağım, ökpözirep ıylaştılar folk. Birbirlerini ölümtik Zayıflık, güçsüzlük; at karıza sağ ve sol yanaklarından öptüler, sogumtık, er karıza ölümtik atasözü merhametduygulanylaağladılar. at yaşlanırsa o kesimhaneye, erkek öksö- Yüksek sesle ağlamak, yaşlanırsa ölüme. öksöt- (öksö-1 nün ettirgen şekli) ömö 1. Öğüt; ömö surap aldır- öğüt Ağlatmak. almaya çağırmak. 2. ömö zalog gr. öktöm Cesur; sinirli, işteş fiil; ömö-cömönin kojultazı gr. öl- (İnsan için) ölmek, işteşlik eki. ölbös Ölümsüz; Altay-Buuçay öibös ömölik Kolektif. kiji al conına mınayda cakıdı folk. ömölö- Birlikte saldırmak, taarruz etmek, Ölümsüz Altay-Buuçay halkına böyle ömölööçi: ömölööçi kubultkış gr. emretti. Vasıta hâli, instrumental hâli ölö Alaca; ÖIö adına minip aldı onon ömür Moğ. (Elbise için) Etek, ön taraf; iç an köndügip bardı folk. Alaca atma ömür iç etek; al ömür dış etek, bindi ve ilerledi; bk. ala. ön 1. Gövde, (bitki için) sap; agaştın ön i ölön Ot, kuru ot; ot ölön ateşli ot (kemik ağacın gövdesi; ölönin öni otun sapı. 2. kırığının tedavisinde kullanılan ilâç); sas Suyun yatağı; suunın Öni calbak ölön (?); cıtu ölön bot. pelin otu; kara suyun yatağı geniş. ölön bot. (ot türü); süt ölöfi bot. öfi 1. Kişilik. 2. Renk; başka-başka öndü sütleğen; samın ölön bot. pars burnu; çeşitli renkte. 3. Cilâ. 4. Kumaşın ön izü ölön bot. kaynar (yumuşak bir ot), yüzü. mırçak ölön bot. fare nohutu; ölön öndö- Cilâlamak. algış saman toplamak için çatal; ölön öndöy- Yükselmek, havaya uçmak, çıkmak; salgış (saman için) yemlik; bk. biçen, cadıktın arı canınan ayu öndöyip ölöndö- Saman, ot biçmek, keldi kuru dalların ardından ayı çıktı, öltür- Öldürmek; Semizin taidap adat, öndöyt- (öfidöy-'ûVı ettirgen şekli) kiş karazın taidap öltüret folk. İri Yükseltmek. hayvanları seçerek ateş etti ve kara öndü Renkli; öndü metali renkli metal, samurları öldürdü. önjük Güzel; önjük çerler güzel yerler; öltüreçi Katil, bk. caraş. öltüril- (öltür-'ün edilgen şekli) önölö- Sessizce yaklaşmak, sinsice Öldürülmüş olmak. yaklaşmak. öltürt- (öltür-'ün ettirgen şekli) önör- Eyerin ön tarafına oturmak; Ak-Boro Öldürtmek, adına mindi, Altın-Kıstı önördi, öltürüş (öltür- fiilinden isim-fiil) ada curtın köstödi folk. Ak-Boro atına 144

bindi, Altın-Kıs'ı eyerin ön tarafına Örö cajtmdı sler kıskartıgar folk. oturttu ve evlerine gittiler, ömrümü kısalttınız, öfiördö- bk. ööör-. örökö Moğ. Avlu. önötiyin Niyetli, özel olarak; sıraftay örökön 1. Yaşlı adam. 2. es. Idol, put. önötiyin oşkoş kak kesin gibi, örölö- Yukan yükselmek; kün örölöp önüs Erkek ayı. keldi güneş yükseldi; Kün çıgıjınan öön I Parça; kiyistin ööni keçe parçalan, ala barıp, kün tal tüşke örölöp öön II 1. Nefret. 2. Kötülük, kelze, ekeliger folk. Güneşin ööndö-1 Parça parça kesmek, doğuşuyla yola çıkın ve öğle vakti ööndö- II Kızdırmak. getirin. öön d ön- (ööndö- IVnin dönüşlü şekli) örömö Moğ. Kaymak; bk. kaymak, Kızmak. örörtöri Yukanya; örörtön körgöndö, ööndöt-1 (ööndö- l'in ettirgen şekli) Parça korkuştu körünet yukarı bakarsan parça kestirmek. korkunç görünür, ööndöt- II (ööndö- U'nin ettirgen şekli) ört Yangın. Kızdırmak.sini dendirmek, örtö- Yakmak; bk. küydür-. öörkö- Kızmak, sinirlenmek, öfkelenmek, örtök uool. ördek; bk. suguş I. öörköş (öörkö- fiilinden isim-fiil) Kızma, örtöl- (örtö-'mm edilgen şekli) Yakılmış sinirlenme. olmak. öörköş- (öörkö- 'nün işteş şekli) örtön Sarı, kavrulmuş, Birbirinden memnun olmamak, örtöş (örtö- fiilinden isim fiil) Yaktırma, öörköt- (öörkö-'nün ettirgen şekli) yakma. K ı zdı rmak,öfkel endi rmek. örtöş- (örtö-'nün işteş şekli) Birlikte ööy bk. öy II. yakmak. ör- Örmek; sarılmak. örtöt- (örtö- fiilinin ettirgen şekli) örgö Saray, tapmak; Caran-Çeçen caraş Yaktırmak. kıs ak örgögö caba keldi folk. Güzel örüm I Moğ. Matkap, delgi, burgu, kız Caran-Çeçen beyaz saraya yaklaştı; örüm II (ör- fiilinden isim fiil) l. Örme; bk. terge; örgöö. çaçı örömgö cetti onun saçları artık örgöö Moğ. Saray; bk. örgö. örülebilir. 2. Kamçının tutma kısmı, örgü- Uyumak, örümde- Matkapla delmek, örkö (Bir tür kuş), öriiş (ör- fiilinden isim-fiil) (Dokumanın) örkölö- Örkö avlamak, örgüsü. örköş 1. Kambur, hörgüç; eki Örköştü ös: ös adalgış gr. Özel isim, has isim; ös töö iki hörgüçtü deve. 2. Davulun sesini soluma gr. dönüşlülük zamiri, güçlendi rmeye yarayan tümsek, ös- 1. Artmak; mal köptöp özüp cat örlöö sırık. hayvanlar çoğalıyor. 2. Büyümek, örmök (Bir tür giysi); eski örmögim öskö Başka, diğer; diğeri, başkası; onoii kiyip aldım eski giysimi giydim, öskö ondan başka; senen öskö senden örö Yukarı, ileri; örö cür yukarı gitmek; başka; öskö neme bolboy bu özel iş; örö otur- ileride oturmak; Örö köröt, öskö tildin sözi gr. yabancı kelime, tömön köröt elçilerin saktap öskölö- Değiştirmek, ençikpeyt folk. Yukarı bakıyor, aşağıya öskölön- Değişmek; bk. ba^kalan-. bakıyor, sabırsızlıkla elçilerin sözlerini öskölöndir- (öskölön-'ün ettirgen şekli) bekliyordu; örögi üstteki, üstte bulunan; Değişmek. 145

öskör- Değiştirmek. onı ötküre bilerim onu bütünüyle öskör t- (öskör-'ün ettirgen şeklî) biliyorum. 2. Yanımdan; bistin ayılga Değiştirtmek. kirbey, ötküre bardı eve uğramadan öskör til- (öskört-'ün edilgen şeklî) yanımdan geçti, Değiştirilmek, ötküş Boğaz, öskörtü Değişme, ötök Moğ. Gübre, öskülen Boylu, uzun. ötpök Ekmek, tatlı, pide, öskür- Yetiştirmek, büyütmek; üren ajm ötpös Kör; ötpös bıçak kör bıçak, öskür- tohumları yetiştirmek, ötü Keskin. öskürim Filizler; caşöskürim gençlik, öy I 1. Zaman, an, süre; gr. zaman; öydifi ösküs Öksüz, kojultazı gr. zaman eki; öyin ösküzire- Öksüz kalmak, körgüzer kubulbas gr. zaman zarfı; ol öş anal. Ön kol. öydö 1) O zaman. 2) O hâlde, bu öştö- Kin beslemek, nefret beslemek, durumda; öyinde kel zamanında gel; düşman olmak. öyinen ödüp cat zamansız konuşuyor, öştöş- (oştö-'nün işteş şekli) Birbirine yersiz konuşuyor; aydışkan öy sınırlı düşman olmak; Çak bütkeninen beri zaman, belirli zaman. 2. Ölçü. 3. Ölçülü, olor ekü öştöjip cürdi folk. Çağın uygun; ödük mege öy bu çizmeler bana başından beri onlar birbirlerine uygun. düşmandılar. öy II Hısım; üvey; öy ada üvey baba; öy öştöt- (öştö-'/ıün ettirgen şekli) Düşman uul üvey oğul; öy ene üvey anne; öy etmek. kıs üvey kız. öştü Düşman; Ak-Toyçı baatır boyınıA öylü: öylü keber gr. Bildirme kipleri; öştüzin çene le, oyto bolup canip öylü keberden başka bastı ra keldi folk. Düşmanını yenen bahadır Ak- keberler gr. tasarlama kipleri, Toyçı (evine) geri döndü, öyök Küçük hayvanların karnı, öt Öd, öd kesesi. öyöktö- Kamı üzerinde sürünmek, öt- 1. Geçmek, zamanın ilerlemesi. 2. öyzöm Çukurluk. Birinin veya bir şeyin yanından geçmek. özök I 1. İç. 2. Sap; agaştın özögi ağacın 3. Sızmak; ol ottı da, suunı da gövdesi; ayıldın özögi çadırın tabanı, ötküre ötti o ateşi de suyu da geçti, özök II Nehir, çay, nehir yatağı; Eki ötkök 1. Gübre. 2. İshal. 3. Sürgün; bk. özöktin beltirinde, eki tuunıri bok. koltıgmda kaan kiji curtagan emtir ötkön: ötkön öy gr, Geçmiş zaman, folk. İki nehrin kaynaştığı yerde, iki dağın ötkön- 1. Taklit etmek; cakşı cozokko eteğinde bir kağan yurt kurmuştu, ötkönörtö dö cakşı iyi bir örneği özöktü Gövdeye sahip olan, taklit etmek. 2. Tahrik etmek, özön (Nehir için) kol. kışkırtmak. özüm Boy. ötkön iş: ötköniş sös gr. Tabiat taklidi kelime, onomatopik kelime, P ötkün Keskin, tiz. ötkür- (öt-'ün ettirgen şeklî) Uğurlamak, p'esa Rus. Piyes, geçirmek. pa bk. ba. ötküre (ötkür- fiilinden zarf-fiit) 1. pabrik Rus. Fabrika; bu pabrikanın Bütünüyle, büsbütün, tamamıyla; kep işmekçileri bu fabrikanın işçileri. 146 pahod Rus. Yürüyüş, pilot Rus. Pilot, pakıruul Moğ. Gırtlak, pioner Rus. İzci, palat Rus. Oda; bol'niçnıy palat hasta plakat Rus. Pankart, odası. plan Rus. Plân, palnamoçnıy Rus. Yetkili, plat Rus. Baş örtüsü, şal. panar Rus. Fener; stolmo sayın platforma Rus. Platform, panarlar turdı masada fenerler vardı, plyiis Rus. Artı, panetik Rus. Fonetik, poçto Rus. Posta; bk. moçto. papiros Rus. Sigara, poezd Rus. Tren, parad Rus. Resmi geçit, pokrop Rus. Mezar, paraşyüt Rus. Paraşüt, poliklinika Rus. Poliklinik. paraşyütist Rus. Paraşütçü, politbyUro Rus. Politbüro. parafa Rus. Kapı; paratanın canında politika Rus. Politika. kapının yanında, polk Rus. Alay; gvardeyskiy polktor parlament Rus. Parlemento. süvari alayı. parohod Rus. Vapur, polyarnıy Rus. Alan; polyarnıy parovoz Rus. Lokomotif, ekspeditsiya alan incelemesi, partık Rus. Önlük. polyus Rus. Kutup; tündük polyus partizan Rus. Partizan; sovetskiy at kuzey kutbu, nerelü partizandar yiğit Sovyet popo Çocuk ayakkabısı, partizanları, potpoylo Rus. Bodrum, pasport Rus. Pasaport, povestke Rus. Hikâye, passiv Rus. gr. Edilgen, pasif; bk. aldırar pozitsiya Rus. Pozisyon; ozoçıl zalog. pozitsiya ileri pozisyon, pay; pay çaal Genç akağaç; pay kazın pö bk. ba. kalın yapraklı akağaç; pay naga kutsal pörök Rus. Tatlı çörek, tulum. pötük Rus. zool. Horoz, payana Tanrı; payananın üleji kurban predsedatel* Rus. Başkan, etinin parçası. prezident Rus. Cumhurbaşkanı, paydara Kurban hayvanın derisi, prikas Rus. Emir. pazelin Rus. Vazelin, produktiv Rus. gr. İşlek; bk. cürümdik. pe bk. ba. professiya Rus. Meslek; professiyanı peçet Rus. Mühür, temdektegen sös gr. meslek ismi, peçke Rus. Fırın, soba, professor Rus. Profesör, pedagog Rus. Pedagog, programma Rus. Program, peesa bk. p’esa. progressiv Rus. progressiv pehota Rus. Piyade, assimilyatsiya gr. İlerleyici benzeşme, pel'şer Rus. Sağlık memuru, prokuratura Rus. Savcılık, pensioner Rus. Emekli, prokuror Rus. Savcı, pensiya Rus. Emekli maaşı, propaganda Rus. Propaganda, periste Rus. Verst (1.6 km.'lik bir uzunluk proteza Rus. gr. Başta ünlü türemesi; gr. birimi). başta ünsüz türemesi; gr. ön seste ünlü perma Rus. Çiftlik, türemesi; gr. ön seste ünsüz türemesi, pıyma Kişilik, protokol Rus. Protokol, pilenum Rus. Plenyum. protsent Rus. Y üzde. 147 psaa bk. bıza. pugul Moğ. bk. muul. s'ezd Rus. Kongre, pulemyot Rus. Makineli tüfek, saa Başak kalıntısı; bk. koozo. punkt Rus. Nokta, merkez; sanit amıy saa- Sağmak, punktta sağlık merkezi, saada- I Gecikmek, pus bk. bus. saada- II (Çocuğu) eğlendirmek, puu bk. buu. saadabay (saada-1 fiilinden zarf-fiil) Hızla, çabuk. R saadak Moğ. 1. Yaya ait olan her şey. 2. Bahadır silâhı; Ol saadakka da radio Rus. Radyo; radionın beriltezi attırbagan folk. O bahadır silâhına radyo yayını. sahip değil. 3. Ok torbası, radioberilte Rus. T. Radyo programı, saadat- I (saada- Yin ettirgen şekli) radiokolbu Rus. T. Radyo bağlantısı, Bekletmek, oyalamak; saada t pay ay t radiougaaçı Rus. T. Radyo dinleyicisi, söyle bekletmesin. rajastpa Rus. din. Doğum, saadat- II (saada- linin ettirgen şekli) ram Rus. Çerçeve; köznöktin ramdan Eğlendi rtmek. pencereçerçevesi. saadır- (saa-'mn ettirgen şekli) Sağdırmak, ramka Rus. Çerçeve; kartinanın ramkazı saal bk. sağal. tablonun çerçevesi, saam Moğ. Sağım; bir saam süt bir ramkala- Rus. T. Çerçevelemek, sağımlık süt. rayon Rus. Bölge; bu rayondo bu bölgede, saamay 1. Şakak. 2. Şakaktaki saçlar, rayonnıy Bölge; rayonnıy işçiler bölge kıllar. işçileri. saamçı- Moğ. Sağmak, redaktör Rus. Redaktör, saamkay Moğ. inek, sağmal inek, redaktsiya Rus. Redaksiyon, saan 1. Sağım (hayvanı); saan uy sağım reforma Rus. Reform, ineği. 2. es. Sağım hayvanını bir süre registratsiya Rus. Kayıt, için çalıştırmama. 3. İnek; bk. uy. regressiv: Rus. regressiv saançı Sağıcı kadın, assimilyatsiya gr. Gerileyici saaş (saa- fiilinden isimfiU) Sağma, benzeşme, saaş- (saa-'nm işteş şekli) Birlikte sağmak, remont Rus. Lâstik. saat I Ar. 1. Saat. 2. Saatler, remontirovat’ Rus. remontirovat' et- saat II Yavaş; yavaşça, Tamir etmek. saba I 1. Kımız hazırlanan büyük deri remonto- Rus. Tamir etmek, tulum. 2. Ağaç kabuğundan kap. 3. respublika Rus. Cumhuriyet, Tulum, kırba; bk. arkıt; sabaa. revolyütsiya Rus. Devrim, saba II Parça, pay, bölüm; uluztun köp rezınke Rus. Lâstik. sabazı insanların büyük çoğunluğu, ritorika Rus. gr. Söz sanaü, belâgat; bk. saba- Moğ. I Vurmak, dövmek, çeçen sös, sös çeçeni kamçılamak. 2. Yünü kabartmak, rod Rus. gr. Cinsiyet. sabaa bk. saba. rota Rus. Bölük; ekinçi rotada ikinci sabaa es. Dua için yulaf unu, pişmiş darı ve bölükte. sudan yapılmış karışım, sabak 1 1. Meyveli dal. 2. Sap. S sabak II Düğüm; bk. tuzak. 148 sabak III Tel; ces sabak bakır tel. kapıcı. 2. mit. Kötü ruhlardan insanların sabal- (saba-Vım edilgen şekli) Dövülmek; evlerini koruyan iyi ruhların adı; sabalgan tlik dövülmüş tüy. alançıktın sakçızı iyi ruhlar, çadır sabalak bk. sabak I. bekçileri. sabar Moğ. Parmak; caan sabar büyük sakı- 1. Beklemek; Sakıırga seni çak parmak; uç sabar veya bajı kırlu çıktı folk. Seni bekleyecek gücüm sabar işaret parmağı; orton sabar orta kalmadı. 2. Korumak; bk. sakta-, parmak; adı cok sabar veya altın sarı sakil Sincap, adsız parmak; başparak küçük parmak; sakır Şeker. bk. ktiçübey. şakırım Ambarın tahıl bölmesi, sabaş Kova, bakraç; bk. könök. sakış (sakı- fiilinden isim-fiil) Bekleme, sabaş- (saba-'mn işteş şekli) 1. Birlikte bekleyiş. dövmek. 2. Birbirini dövmek, sakış- (sidcı -nın işteş şekli) Birbirini sabat Ağaç kova, demir kova, beklemek. sabayla* Eğlenmek, neş'elenmek. sakıt- (sakı-Vurt ettirgen şekli) Bekletmek, sabu Yün dövmeye yarayan sopa, sakon Rus. Kanun, sadıl- (sat-'m edilgen şekli) Satılmak, sakpu I Bel soğukluğu, satılmış olmak, sakpu II ağız Sütlük (büyük baş hayvan sadılu Satılık. hastalığı). şadın- (sat-'m dönüşlü şekli) 1. Birine saksak Kuzu; bk. saksırga. satılmak. 2. Birine verilmek; kös şadın- saksarga bk. saksırga. ilgilenmek. saksırga Moğ. Bir yaşındaki kuzu; bk. sadınçık Satılık; tını sadınçık satılık saksarga, saksak. ruh. sakta- 1. Beklemek. 2. Korumak, saklamak; sadış (sat- fiilinden isim-fiil) Satış, ticaret, Özöktördin ölöriin örttön sak tazın sadış-(sat-'m işteş şekli) Birbirine satmak, da Ovanın otunu yangından korudu; bk. ticaret yapmak. sakı-. sadıştır- (sadış-'m ettirgen şekli) saktat- (sakta-'nın ettirgen şekli) 1. Sattırmak, ticaret yaptırmak, Bekletmek. 2. Korumak, sadu Ticaret, alış veriş, sal 1. Sal. 2. Tomrukları suya salma; sal saduçı Tüccar. agıs- tomruklan suya salmak, sağal 1. Sakal; sağal bojot- sakal sal- 1. Koymak, yerleştirmek, salmak: bırakmak; sağalı cok sakalsız. 2. stolgo sal- masaya koymak; suuga Favori; teke sağal bot. bir tür ot (Lât. sal- suya salmak; arka sal- bir şey "scorzonera. Tragopogon"); bk. saal. aracılığıyla atmak; salıp iy- salmak, sagaldu 1. Sakallı. 2. mec. yaşlı, saygı bırakmak. 2. Vurmak; cudruk la duyulacak yaştaki. salarda, cıgıldı ol yumrukla vurunca sagış 1. Düşünce; sagışka alın- devrildi. 3. (Hareketin tamamlandığını düşünmek, anlamak; sagıjı cetpes veya bittiğini ifade eden yardımcı fiil); aptal; sagıjı cok akılsız; sagışka iştep sal- yapmak; urup sal- alın bas akıl almaz. 2. Bir şeyle ilgili doldurmak; çeçip sal- çözmek; antara durum; ederge sagış cok bu sal- döndürmek. çalışmayla ilgili bir şey yok. salaa Moğ. 1. (Nehir, yol için) kol; (ağaç sak Balık ağı. için) dal, kol. 2. Parmak arasındaki zar. sakçı 1. Koruyucu, bekçi; ejik sakçı salağa bk. salaa. 149 salam Saman. samındat- Ar. T. (samında- 'nın ettirgen salbak Sarkık, pörsük, sallantılı, şekli) Sabunlatmak. salbaktan- Bir taraftan bir tarafa sallanmak, samtar 1. Pılı pırtı; samtar-sumtar salca zool. Kene. kiyim üst, dış giyim. 2. Pasaklı kötü salda Pulluk, saban; .saldanın agajı giyimli kişi. sabanın ağaç bölümü, samtıra- Yırtılmak, parçalanmak, saldat Rus. Asker. samtırat- (samtıra- 'nın ettirgen şekli) saldır- (sal-’ı/ı ettirgen şekli) Koydurtmak; Y ırtmak, parçalamak. çökmek. samura mit. Bilgelik kitabı; samurazın saldırga (Bir tür koşum), sabar bıla sayladım onun bilgelik salgış I (Saman için) yemlik; ok salgış kitabını elimle inceledim, fişeklik, palaska. san but. salgış II Dokuma tezgâhındaki mekik, san 1 Kurban töreni sırasında tütsü yakılan salık zool. Sincap. sacayak; sehpa. salım I 1. Kanun; salımı andıy onun saîi II safi başka Alışılmadık, özel, farklı, kanunu böyle. 2. Kader, talih, sana- Moğ. 1. Düşünmek, istemek, salım II Bir şeyin niceliği; bir salım et niyetlenmek; kara sana- kötü bir pişirimlik et. düşünmek. 2. Endişe etmek. 3. Özlemek; salımdu Kanunî. çerine sana- vatanını özlemek, salın- (sal-V/ı dönüşlü / edilgen şekli) 1. sanaa Moğ. 1. Bilinç, düşünce, akıl. 2. Koyulmuş olmak; salınganı körünbey Üzüntü, endişe. 3. Ruh. cat ne konulduğu görünmüyor. 2. Kendi sanaalu Moğ. T. 1. Düşünceli. 2. Endişeli, için koymak. sanan- Moğ. T. (sana-Tun dönüşlü şeklî) salış- (sal-'//j işteş şekli) 1. Birlikte 1. Düşünceye dalmak. 2. Kederlenmek, koymak. 2. Birbirine vurmak. 3. At üzülmek. yarışlarında olmak. sanarka- Moğ. Üzülmek, kederlenmek, salkın Rüzgâr; on salkın arkadan esen sanarkalu Moğ. T. 1. Düşünceli. 2. rüzgâr; tere salkın karşı rüzgâr, Kederli, hüzünlü. saikında- (Rüzgâr için) esmek, sanarkan- Moğ. T. (sanarka- 'nın dönüşlü salkmdu Rüzgârlı; saJkmdu kün rüzgârlı şeklî) Kederlenmek, üzülmek, gün. sanarkaş Moğ. T. (sanarka- fiilinden salkoboy Ruble, isim-fiil) Üzülme, kederlenme, salyüt Rus. Selâm, sanarkat- Moğ. T. (sanarka-'nın ettirgen şamara Mektup, şekli) Üzmek, kederlendirmek, samın Ar. Sabun. sanat bk. şahit, samında- Ar. T. Sabunlamak, sabunla sanatoriy Rus. Sanatoryum. yıkamak. Sanay-Ada mit. Telengitlerde avcıların samında!- Ar. T. (samında-'nın edilgen koruyucu ruhu; bk. Kuday-Biy, Şanır. şekli) Sabunlanmış olmak, sanbaşka bk. sah II. samından- Ar. T. (samında-’nın dönüşlü sandırga Atın gemini sağlamlaştırmak için şekli) Sabunlanmak. boğaz altına konulan kayış, sammdaş Ar. T. (samında- fiilinden isim- sahıs (Çiğnemek için) sakız; katran; reçine, fiil) Sabunlama. sahıskan Saksağan; sanıskan oşkoş samındaş- Ar. T. (samında-7?m işteş sümelü saksağan gibi kurnaz, şekli) Birlikte sabunla yıkanmak. sanısta- 1. Reçine elde etmek. 2. 150

Katranlanmak. Solmaya sebep olmak, soldurmak, sanıstaş- (sanısta-'nın işteş şekli) 1. sargara 1. Sararma. 2. Solma, Birlikte reçine elde etmek. 2. Birlikte sargay bot. (Bir tür bitki) ağız katranlanmak. (zambakgillerden) (Lât."lilium. iris"). safiıstat- (sanısta-'nın ettirgen şekli) 1. sarı 1. San. 2. Sarışın. 3. Kızıl; torko Reçine elde ettirmek. 2. Katranlanmak, sarı zool. sanasma (kuşu); sarı agaş sanıt 1. Çene. 2. Çeneyle biten kulak açık renkli ağaç; sarı at mec. deve; sarı altındaki yer. cayık aydınlık tanrısı; sarı mangıs sarı sanitar Rus. Hasta bakıcı, canavar; sarı may tereyağı; sarı sap Sap, kabza, saygek zool. karınca, sapadak Bir yaşındaki maral, sarın Şarkı; bk. kojon. sapakay Sinek (kâğıt oyununda), sannçı Şarkıcı; bk. kojonçı. sapetış Sorumlu. sarka- Esmek. sapta- l. Sap takmak. 2. Balık kancasına sarkak: sarkak sağal Sivri sakal; mec. kurt takmak. 3. İpliği iğneden geçirmek, Keçi. saptat- (sapta-'nın ettirgen şekli) 1. Sap sarkuş Kalbur. taktırmak. 2. Balık kancasına kurt sarlık Moğ. öküz, Lât. "bos gruniensis". taktırmak. 3. İpi iğneden geçirmek, sama- Söylemek; bk. kojoîido-. saptu Sap geçirilmiş, saplı, sarsu 1. Serum. 2. Romatizma, saradak İki yaşındaki tosun, sartanda- Sıvazlamak, saram Cimri; söskö saram sözünde cimri; sarzu 1. Süt suyu. 2. Çöple karışmış bk. karam, kerik. bahardaki kar suyu, saramda- Cimrileşmek, sas Sazlık, bataklık. saramdan- (saramda-'tun dönüşlü şekli) sastu Sazlı yer, bataklık; sastu cer (Kendisi için) cimri olmak, bataklıklı yer. şarapsın bot. Ravent; bk. sarapşuı. sat- Satmak; sadıp al- satın almak, sarapşın bk. şarapsın, sattır- (sat-'m ettirgen şekli) Sattırmak, saras zool. (Bir tür hayvan, Rus. say I I . Çakıl taşı. 2. Tebeşir. 3. Taş; bk. "kolonok"). taş. sarbaa bk. sarbaga. say II Kabuk; kuzuktıri sayı ceviz sarbaga Moğ. Henüz iki yaşma gelmemiş kabuğu. olan tay; bk. sarbaa. say III Kesme, yiv. sarbak 1. Dallı, dallı budaklı. 2. Kıllı. 3 İki say- Saplamak, batırmak; Baatır çıda la yaşındaki tosun. kara bukanı sayıp saldı folk. Bahadır sarbay- Moğ. I. Dallanmak. 2. Açılmak, kara öküze mızrak sapladı, aralanmak. şayak I Seyrek, seyrek yerleşmiş olan, sarcu Yağ; kendir sarcu kenevir yağı; bk. şayak II bk. saygak II. cu, cuu II, üs I. şayakta- bk. saygakta- I, II. sargaç Kalbur. saygak I Zıpkın. sargar- 1. Sararmak, solmak. 2. Solmak. 3. saygak II 1. İftira. 2. İftiracı; Saygak mec. Yaşlanmak. cürgen tay ak ciir folk. İftira atan dayak sargarış (sargar- fiilinden isim fiil) 1. yer. Sararma. 2. Solma. saygak III zool. At sineği; bk. scek, sargart- (sargar-’ın ettirgen şekli) 1. kögön, capşık. Sararmasına sebep olmak, sarartmak. 2. saygak IV (At için) yürüyüş. 151 saygakçı İftiracı, sebirkey Göğüs, göğüs kemiği; bk. saygakta- I İftira atmak, ebirkey. saygakta- II 1. Yürütmeye çalışmak. 2. sedefi Şık insan, şık giyinmiş, (Hayvanlar için) at sineğinden kaçarak sederke- Şık giyinmek, kurtulmak. see- Dökmek, serpmek, saygaktaş- (saygakta- Vin işteş şekli) seek zool. At sineği; bk. capşık. kögön, Birbirine iftira atmak. saygak III. saygaktaştır- (saygaktaş-'m ettirgen seelke Ekme makinesi, mibzer, şekli) Birbirine iftira atmaya zorlamak, seer Moğ. Sradağ. saygaktat-1 (saygakta- I'm ettirgen şekli) seertkiş Koşan; mec. Geyik; bk. İftiraya zorlamak. segirtkiş. saygaktat- II (saygakta- Il'nin ettirgen sege Sana (yönelme hâlindeki 2. teklik şahıs şekli) Yürümeye alıştırmak, zamiri). sayıju (sayış- fiilinden isim-fiil) Mızrak segirtkiş 1. Pire. 2. Çekirge; bk. düellosu. seertkiş. sayıl- (say-'m edilgen şekli) Batırılmış, segis Sekiz (sayı sıfatı), saplanmış olmak, segistü Sekizli; imlim segistü oğlum sayım Moğ. Bay, bey, beyefendi, sekiz yaşında, sayın Her, hepsi; herkes; dil sayın her yıl; segizen Seksen, künün sayın her gün; kiji sayın her segizinçi Sekizinci. kişi. sek I zool. Sivrisinek; bk. tomonok, sayırka- Moğ. Gururlanmak, bökönök. sayırkak Mağrur insan, sek II Moğ. Leş. sayırkaş- (sayırka-'mn işteş şekli) sekir- Sıçramak; tuura sekirip sıçradı; Gururlanmak, birbirine hava atmak, ajıra sekirdi tekrar sıçradı, sayış Mızrak, süngü savaşı, sekirik Sıçrama, sekme, sayış- (say -'in işteş şekli) Birbirini sekiriş- (sekir-’m işteş şekli) Birlikte boğazlamak. sıçramak, zıplamak. sayıştır- (sayış- \Vnin ettirgen şekli) sekirt- (sekir-’ı/ı ettirgen şekli) Sıçratmak, Bi rbi rini boğazlatmak, zıplatmak. sayıt es. Bay, efendi, soylu kişi; Üçinçi sekratar' Rus. Sekreter. küninde Ceren-Çeçen sayıttarı la seksek 1. Bir yaşından küçük tay. 2. keldi folk. Üçüncü gün Ceren-Çeçen Karışık, uzun saçlı; bk. sekserge. saray muhafızlarıyla geldi, seksende- 1. Sallanmak. 2. mec. kızmak, sayla- (Ceviz vs. için) soymak, kabuğundan öfkelenmek. 3. Önemli atılımlar yapmak, çıkarmak. seksefidet- (seksende-'m>ı ettirgen şekli) saylu (Silâh için) yivli; saylu mıltık 1. Sallandırmak. 2. mec. Kızdırmak, yivli silâh. öfkelendirmek. 3. önemli atılımlar sayma Elbisedeki işleme; altın sayma yaptırmak. altın, sırma elbise, sekserge bk. seksek, saymalama- Bezeklerle işlemek, seksey- 1. Önemli, bağımsız görünüşe saymalu İşlemeli, işli; tom bastıra sahip olmak. 2. Gözlerini fal taşı gibi saymalu onun kürkü işlemeli, açmak. sayram Cilveli; sayram kadit cilveli sekunda Rus. Saniye, kadın. selbek Salıncak; bk. caykuuş. 152 selbekte- Sallanmak. sentyabr Rus. Eylül. selbekten- (selbekte-'nin dönüşlü şekli) sep 1. Çeyiz (giysi, süs, ev eşyası, hayvan Sallanmak. dışındaki her şey). 2. Gelinin süsü, selbekteş (selbekte- fiilinden isim-fiil) sep- 1. Bir şeyi serpmek. 2. Fışkırtmak, Sallanma. sepirtke bot. (Bir tür ot), selbekteş- (selbekte- 'nin işteş şekli) septe- 1. Tamir etmek. 2. Süslemek. 3. Birlikte sallanmak. Çeyizle donatmak; eptep-septep bütün selbektet- (selbekte-'nin ettirgen şekli) duygu ve sezgilerle. Sallamak. sep ten- (septe- 'nin dönüşlü şekli) 1. selbik es. Vergi; selbik iş kaçırılan gelin Süslenmek. 2. (Çeyiz için) hazırlanmak, içindamada ödetilen, septeş- (septe-'nin işteş şekli) 1. Birlikte selende- Korkmak (?). tamir etmek. 2. Birlikte süslemek, selendet- Korkutmak (?). septet- (septe- 'nin ettirgen şekli) 1. Tamir seles (Yansıma kelime); seles etti bir an ettirmek. 2. Süsletmek, göründü. septii Çeyizli; septü kıs çeyizli gelin, seli- Değiştirmek; elip-selip sıra ile, seree Zıpkın. nöbetleşe, sıralı, sereen Moğ. Serinlik, serin hava, seliskiy Rus. Köy. seremcu Moğ. Şüphe, seliş (seli- fiilinden isim-fiil) Değişme, serenke Kibrit. seliş- (seli-nin işteş şekli) Değişmek, sergek Moğ. 1. Dinç. 2. Dikkatli; sergek seliştir- (seliş- 'in ettirgen şekli) bol- dikkatli ol. 3. Uyanık, gözü açık; Değiştirmek. sergek ah mec. geyik, seliştirü (seliştir- fiilinden zarf-fiil) sergelen Moğ. 1. Dinçlik. 2. Uyanıklık, Değiştirme. dikkatlilik, selt (Birden meydana gelen hareketi ifade sergi- bk. seri-, eden yansıma kelime); kiin uyazına sergit- bk. şerit*. selt etti güneş birden kayboldu; selt seri- I. Dinlenmek, tazelenmek; ün edip kaçıp bardı birden kayboldu, seribeyedip turdı o dinlenmeden şarkı semantika gr. Anlam bilimi; bk. uçur», söyledi. 2. (Hava için) açılmak, semasiolog gr. Anlam bilimci, iyileşmek; kün şeridi hava açıldı, semir- Yağlanmak, semirmek; caman iyt serip Rus. Orak. semiree canına kyi cuuktatpas şerit- (seri-'mn ettirgen şekli) atasözü kötü köpek yağlanırsa yanına Dinlendirmek, canlandırmak; attar serit- kimseyi yaklaştırmaz. atlan dinlendirmek. semiriş (semir- fiilinden isim-fiil) serke 1. İki yaşındaki keçi. 2. İğdiş edilmiş Yağlanma, şişmanlama, keçi. semirt- (semir- 'in ettirgen şekli) 1. serkve Rus. Kilise, Beslemek. 2. Gübrelemek; cer semirt- serpi- Çekmek, çekip çıkarmak, topragı gübrelemek, sert- Üşümek, soğuktan titremek, semirtü 1. Besleme. 2. Gübreleme, serteş Cilve, semis Semiz, yağlı, şişman, besili, serteş- Cilve yapmak, sen Sen (2. teklik şahıs zamiri). serüün Moğ. Serinlik, serin; serüün sene Ocağın üstünde bulunan ağaçtan salkın serin rüzgâr; bügün serüün yapılan parmaklık, bugün hava serin, senek Kuru ot. serüünde- Moğ. T. Serinlemek. 153 serüünden- Moğ. T. (serüünde-'nın sığır- Islık çalmak; ama-tomo sığırdı dönüşlü şekli) 1. Serinleşmek. 2. mec. çeşitli yönlere ıslık çaldı, Haylazlık etmek. sıgırçık Ocak çekirgesi, serüiindet- Moğ. T. (serüünde- 'nın sıgırgan 1. ağız (Bir tür kuş). 2. Saman ettirgen şekli) Serinletmek, koyacak şey. ses Duyarlılık, anlayışlı olma, sıgırış (sığır- fiilinden isim-fiil) Islık ses- Hissetmek, sezmek, çalma. seskir Hisli, sezgili, sıgırış (sığır-'m işteş şekli) Birbirine ıslık sessiya Rus. Toplantı devresi, çalmak. seste- 1. Tehdit etmek, korkutmak. 2. sıgırt Islık; sıgırt uguldı ıslık duyuldu, Hissetmek, sezmek, sıgırt- (sığır-'m ettirgen şekli) 1. Islık sestey- (Korkudan) şaşkına dönmek, çaldırmak. 2. İki sesli melodi söylemek, sestir- (ses-'in ettirgen şekli)' 1. seslerden biri gırtlaktan, diğeri flüt sesine Hissettirmek. 2. Kendini vermek, benzeti lerek dudaktan çı karı 11 r. sezik l. Tahmin; sezigi cok tahminsiz. 2. sıgırtkış Islık. Şüphe. sıgırtu (sıgırt- fiilinden isim-fiil) l. Islık. seziktü Tahminli, sezgili, 2. İki sesli söylemenin bir türü, sezimdü 1. Duygulu. 2. Sezgili, sıgıru (sığır- fiilinden isim-fiil) Islık, sezin- (ses-'in dönüşlü şekli) Duymak, sığış (sık- fiilinden isim-fiil) Sıkışma, hissetmek; şüphe etmek, sığış- (sık-’ın işteş şekli) Birlikte seziş (ses- fiilinden isim-fiil) Hissetme, sıkıştırmak. seziş- (ses-7n işteş şekli) Sezmek, sıgıt 1. Ağlama, inleme. 2. es. Ölü için hissetmek. ağlama. 3. folk. Ağıt. sezki 1. Duygu. 2. Sezgilik. sık- 1. Sıkmak. 2. Göz süzmek, gözleri sezü Anlayış, sezgi, his. kısmak, gözleri yarı kapatmak; közin sıbır- (Hay van için) çiftleşmek, sıkıp oturdı gözlerini süzüp oturdu, sıbıskı Çoban kavalı; mec. erkek geyik, sıkık (Göz için) süzülmüş; sıkık köstüs sıbıskılya- Kaval, boru çalmak, süzülmüş gözlü. sidir- Kamçıyla vurmak, sıkta- 1. Ağlamak, inlemek, acı acı sıdırış (sidir- fiilinden isim-fiil) Kamçıyla ağlamak; ıylap-sıktap acı içinde vurmak. ağlayarak. 2. Memnuniyetsizliğini ifade sıdırt- (sidir-'m ettirgen şekli) Kamçıyla etmek; sessizce ağlamak, vurdurmak, sıktaş (sıkta- fiilinden isim-fiil) 1. sığan Rus. Çingene. Ağlama, inleme. 2. Mutsuzluk, sığıl- (sık-'ın edilgen şekli) Sıkışmak, sıktaş- (sıkta-’nın işteş şekli) Birlikte basılmak. ağlamak; sıktajıp oturdılar onlar sığın zool. Maral; sığın müiis maral oturdular ve ağladılar. boynuzu; sığın ay Aralık (Altay halk sıktat- (sıkta- 'nın ettirgen şekli) I. takviminde on ikinci ayın adı), Ağlatmak. 2. Memnun olmamak, sığın- (sık-'ın dönüşlü şekli) Sıkışmak, sıktır- (sık-'ın ettirgen şekli) Sıktırmak, kendini sıkışmış hissetmek, utanmak; sılt: sılt et- Bir görünüp kaybolmak; sılt Tastarakay sığınıp alıptardıh ta etpey dire berdi birden kaçtı, kiyin inde turdı folk. Tastarakay sımda zool. Çil, yaban horozu, pehlivanların gerisinde durdu ve kendini sımdala- Çil avlamak, sıkışmış hissetti. sın 1. Boy, gövde. 2. (Bitki için) gövde. 3. 154

Dağ sırası. 4. Uzunluk; kıranın sini sırmal Küçük saç örgüleri (kızdaki), tarlanın uzunluğu; sini cenilgen sırsak Sağlam yapılı (?). gövdesi hafifleşti mec. doğum yaptı; sini sırt I. Dış taraf. 2. Sırt; sırtındagı uurzay bergen gövdesi ağırlaştı; mec. sırtındaki, üzerindeki, hamile. sis Kınk, kemiklerdeki ağrı, sın- Kırılmak, bozulmak, parçalanmak, sis- Sızmak. sınar 1. Tek sayılı. 2. Tek, bir, yalnız; sısta- Hasta etmek, kırmak, sınar budma turdı bir ayağı üzerinde sıstat- (sısta-'nın ettirgen şekli) Güçlü durdu; sınar mele bir kol. 3. Beş ağrıya neden olmak. parmak; ikisinden biri; sınar adar siy 1. Hediye, ödül. 2. Ağırlama. 3. Rüşvet. mıltık beşli doldurulan tüfek; sınar 4. es. Zaysan'a görevi karşılığında verilen salkovoy beş ruble. para, hediye. sındır- (sın-'m ettirgen şekli) Kırmak, sıyap: açap-sıyap Aç gözlü, obur, bozmak. pisboğaz. sindirim Parça, kırık, kınntr, bir sıyçı 1. Hediye almayı seven. 2. Rüşvetçi, sindirim kalaş ekmek parçası, ekmek sıyın 1. Küçük kız kardeş. 2. Hala, kırıntısı. sıyır Sığır; bk. uy. sindiriş (sındır- fiilinden isim-fiil) Bozma, sıyır- 1. (Deri, kabuk vs. için) Sıyırmak, kırma. soymak, çıkarmak. 2. (Yara için) rahatsız sindiriş- (sındır-'m işteş şekli) Birlikte etmek. bozmak, kırmak. sıyırıl- (sıyır-rm edilgen şekli) Sıyrılmak, sındırt- (sındır-’zn ettirgen şekli) soyulmak, çıkarılmak; ayıl sıyırıldı Kırdırmak. çadırdan örtü çıkarıldı; terezi sıyırıldı smdu Güzel, güzel görünümlü, boyu poşu derisi soyuldu. yerinde. siy la- 1. Saymak, saygı göstermek. 2. şıngıla- Kırılmak. Hediye etmek, ağırlamak, sınık 1. Kırık, bozuk. 2. Parça. 3. Kemik sıylaçı Konuksever. kırığı; sınık cer kırık yer. sıylan- (siy la-'m n edilgen şekli) sınıkay Kırılgan, Ödüllendirilmek; orden le sıylangan o sınıktu Çatlaklı, nişanlaödüllendirildi. sır Boya, cilâ; krş. buduk sıylançak 1. Kibirli. 2. Ağırlama, sır- Dikmek. sıylaş (sıyla- fiilinden isim-fiil) 1. Saygı sıra I Bira; sıra eder zavod bira fabrikası, gösterme. 2. Ağırlama; sıylaş anda sıra II Sırık. bolgon iyne! ağırlama böyle olur! sırala- Bira içmek; sıralap turgan cer sıylaş- (sıyla-Tim işteş şekli) 1. Saygı birahane. duymak. 2. Birbirini ağırlamak, sıralcın zool. Çulluk. sıylat- (sıyla-'nın ettirgen şekli) Hediye sıranay Bütünüyle, tamamen; sıranay ettirmek, ağırlatmak. bilbes tamamen bilmiyor, sıyma- 1. Okşamak, sıvazlamak, tutmak; sırga 1. Rus. küpe. 2. es. Şamanın tören OA tulu nın sıymap iydi folk. Sağ başlığındaki küpe şeklindeki süs. taraftaki saç örgüsünü sıvazladı. 2. sırgalcı Gelin; bk. boylu, neveste, Dokunarak duymak. 3. Masaj yapmak, koltu. sıyman- (sıyma- 'nın dönüşlü şekli) sırgan Yorgan; battaniye, Sıvazlamak; sağalın sıymandı sakalını sırmak Horozun ayağındaki çıkıntı. sıvazladı. 155 sıymaş (siy ma- fiilinden isim-fiil) 1. sogon Ok; bk. caa. Sıvazlama. 2. Masaj yapma, sogono bot. Soğan; kuru soğan, sıymaş- (siyma-Tim işteş şekli) Birbirini soğu Darbe, çekiç vuruşu, sıvazlamak. soğul- (sok-'ün edilgen şekli) Vurmak, siy mat- (siy ma-'ntn ettirgen şekli) çarpmak, vuruşmak; ciiregim sogulıp Sıvazlatmak, cat kalbim çarpıyor; tamiri sogulat sıymu Masaj, nabzı atıyor. sıymuçı Masör, sogulta Moğ. 1. ask. Darbe, saldırı. 2. gr. sıyrık Dökülmüş, Vurgu; sogulta cok üye gr. vurgusuz sıysa Basma, hece. sıyzak Hediye seven. sogum 1. Kesilmek için ayrılmış hayvan. 2. sıza: sıza kUnder Serin rüzgârlı bahar Sonbahar kesimi. 3. Kış için hazırlanmış günleri. et. 4. mec. Eski. sibir- Süpürmek; bk. çalma-, soğun- (sok-'un dönüşlü şekli) Vurmak, sibirgi Süpürge; bk. calmuur, camdu. çarpmak. silki- Silkelemek; bk. kakta-, soğuş (sok- fiilinden isim-fiil) Kavga, silkin- (silki-'nin dönüşlü şekli) çarpışma. Silkinmek; çerdin silkingeni Yer soğuş- (sok-'un işteş şekli) Dövüşmek, sarsıntısı. vuruşmak, çarpışmak, savaşmak, silkinçek Nazariıkİı. soguşçan Kavgacı. silkiş (silki- fiilinden isim-fiil) Sallama, sok (Pekiştirme görevinde); sok canıs tek, silkiş- (silki-'mVz işteş şekli) Silkmek, bütünüyle, yalnız; Sok cafiıs balam sallamak. artıp kaldı Benim sadece bir çocuğum silkit- (silki-'nin ettirgen şekli) Sallamak, kaldı. sinonim Rus. gr. Anlamdaş, eş anlamlı; sok- Moğ. 1. Vurmak; cetire sok- bk. uçurı tüney söstör. vurmak, ezmek; kayra sok- yansıtmak; sintaksis Rus. gr. Cümle bilgisi, sentaks, tanktarının la pehotazının sirey- Uzatmak, germek; bk. soksoy-. tabaruların kayra soktı onlar sirke Sirke, bit yumurtası, (düşmanının) tank ve piyadelerini kırdılar; sirkele- Sirkelenmek. temir sok- demir dövmek; keden sok- sirkelü Pek çok sirkesi olan, dokumak. 2. (Hareketin kararlılığını siy- İşemek, sigmek. gösteren yardımcı fiil); keze sok- siydik Sidik, doğramak; cara sok- kırmak, siygek zool. Karınca, parçalamak. skameyke Rus. Sıra. sokı Havan; sokı bala havaneli; sokı baş sler 1. Siz (2. çokluk şahıs zamiri), sler ne pipo. ulus? siz kimsiniz? 2. Siz (bir kişiye sokor Kör. saygılı hitap şekli), sokso Dimdik duran; sokso sağal sivri slovar* Rus. Sözlük, sakal; sokso aamay et kafalı, ahmak, snaryad Rus. Makine, budala, beyinsiz, sobır- 1. Karıştırmak. 2. Esmek, soksogoy Dimdik duran, sobırıl- (sobır*'m edilgen şekli) 1. soksondo- Tehdit etmek, Yerleşmek. 2. Esmek, esmiş olmak, soksoy- Moğ. Doğru, düz olmak; sodon Sivri uçlu. soksoyıp otur- doğru oturmak; bk. sogo Ağaçtan yapılan kova; bk. soo. sirey-. 156 soktır- (sok-'un ettirgen şekli) 1. son 1. Son; soAında ol sös aytkan Vurdurmak, dövdürmek; ol meni sonunda konuştu. 2. Sonra; senin soktırdı o beni dövdürdük. Vurulmak; sonında sizden, senden sonra. 3. Dümen; men soktırdım ben vuruldum, kemenift sofiı kayığın dümeni, sol 1. Sol. 2. Sol kanat, sol cephe, sol taraf, sonçı Dümenci, solın- Değiştirmek. sondo- Gecikmek, geç kalmak, solıy Çapraz bir şekilde; bk. kerçiy- sondogon Geç kalmış; sondogonım ol terçiy, çalıy. boldı ben geç kaldım. sologon Tutulmaz; hırsız; bk. soloon. sondot- (sondo- 'nun ettirgen şekli) sologoy Solak. Tutmak, alıkoymak, sologoylo- Sol elini kullanmak (solak), sonında Sonra; sonında kel sonra gel. solohı Moğ. 1. Gökkuşağı. 2. Şaman sonırka- Moğ. 1. Şaşırmak, bir şeyi tefindeki gökkuşağının resimleri. • alışılmamış, garip saymak. 2. İlgilenmek, soloon bk. sologon. sonırkat- Moğ. T. (sonırka- 'nın ettirgen Solton: Erke-solton m it. Erke-Solton şekli) 1. Bir şeyi isteyerek yapmak. 2. (Erlik’in kızının adı), Şaşırtmak. 3. İlgilendirmek, solu Değişim. sonoo Borç; sonoo ber- borç vermek; solu- 1. Değiştirmek. 2. Kurutmak; bk. sonoom caan benim büyük borcum var. sool-, sonzup Yarından sonra, yarın değil öbür soluk Azalma; suunıh solugı suyun gün. azalması; süttifi solugı sütün azalması, soo bk. sogo. solukta- Soluğu kesilmek, soo- 1. Soğumak. 2. m ec. Soğumak, hayal soluma gr. Zamir. kırıklığına uğramak, solun Moğ. 1. Garip, şaşırtıcı, duyulmamış; soocın Masal; bk. çörçök, tuucı. ilginç; solun-sobur uguştı eptü- soodu 1. Soğuma. 2. Hareketten sonra atın cöptü kuuçındaşb çeşitli şaşırtıcı dinlenmesi; ercine atta soodu cok haberler duydular ve dostça konuşlular. 2. atasözü değerli at dinlenme bilmez, Yabancı, bilinmeyen; solun ulus sook Soğuk, ayaz; süreen sook turdı yabancı insanlar. şiddetli soğuk vardı; sook kış soğuk kış; solun- (solu-'nun dönüşlü şekli) sook kör- soğumak, sevmemek; sook Değişmek. çıray hoş olmayan görüntü, çirkin; solunzm- Şaşırmak, bir şeyi alışılmamış sook tumçuk inek, soğuk burun, saymak. sooksın- Donmak, buz tutmak, soluş (solu- fiilinden isim-fiil) Değişme, sool- l. Değiştirmek. 2. Azalmak; süt soluş- (solu-'nun işteş şekli) Değiştirmek, kaynap soolcı süt kaynayıp azaldı; solut- (solu-'nun ettirgen şekli) 1. uydın südi sooldı ineğin sütü azaldı; Değiştirmek. 2. Kurutmak; bk. sooldır-. közi sooldı o kör oldu; bk. solu-, som 1. Şekil. 2. Kontur. 3. Heykel. 4. sooldır- (sooI-'k/i ettirgen şekli) Yontulmuş ağaç. Azalttırmak. somdo- 1. Şekil vermek. 2. Yontmak, soofido -dan/-den hemen sonra; Kança işlemek, suunı keçken soondo fo lk . Birkaç somok Kilit, nehir geçtikten hemen sonra, somokto- Kilitlemek. soor- 1. Emmek, sormak; bk. soru-, somoktot- (somokto-'mm ettirgen şekli) söordır- (soor -'un ettirgen şekli) Kilitletmek. Emdirmek, sordurmak; bk. sorut-. 157 soorı Bel ile kuyruk sokumu arasındaki sögül- (sök- Vin edilgen şekli) (Dikiş için) dolgun ve yuvarlakça bölüm, sağrı, sökülmek; tikten sögüldi dikiş soormok Çamurlu yer. yerinden söküldü, soot 1. Teselli. 2. Zevk. 3. (Atın) soğutma, sögüsken bot. Çayır melikesi, soot- 1. Teselli etmek, sakinleştirmek. 2. söğüş I (sök- I fiilinden isim-fiii) İlgilendirmek. 3. (At için) soğutmak, Sökülme. soottır- (soot-'ma ettirgen şekli) 1. Teselli söğüş II (sök- II fiilinden isim-fiil) Sövgü, ettirmek. 2. İlgilendirmek. 3. (At için) küfür; söğüş sös bir kabile soğutturmak, temsilcisinin diğer kabileye yönelik sopok Çizme, kışkırtıcı sözleri (halk edebiyatı türü), sopoktu Çizmeli. sögiiş- I (sök- Vin işteş şekli) Birlikte soraal Moğ. Ağızlık, zıvana; bk. soruul sökmek. sorbu Moğ. Yara izi. söğüş- II (sök- U'nin işteş şekli) Sataşmak, sorcış Ağızlık. tahrik etmek, birbirine küfretmek, sorguul Asma çubuğu. birbirini kışkırtmak, sorko Tüfeğe barut sokmaya yarayan çubuk. sök- I (Dikişi) sökmek, sorokoy Şaşırtıcı (?). sök- II Sövmek, küfretmek, soroy- 1. Dimdik durmak. 2. Bölünmek. 3. söktir- I (sök- Vin ettirgen şekli) Ortaya çıkmak, Söktürmek. sorsı- Hıçkırmak. söktir- II (sök- IVnin ettirgen şekli) şort Rus. Tür; ekinçi şort ikinci tür. Sövdürmek. sorto- Türlere, cinslere ayırmak, sölöm zool. Yılan balığı; ağız yılancık (bir sortot- (sorto-'nun ettirgen şekli) Türlere balık adı), ayırtmak, sölüzin Besicilik. şorttu Tür. söök Moğ. 1. Soy, kuşak; Mundus söök soru- Emmek; bk. soor-, Mundus'un kuşağı. 2. Kemik; mes söök sorut> (soru-ViKH ettirgen şekli) Emdirmek; kafatası; bk. baş söök. 3. Mezarlık; bk. soordır*. kendirdin söögi kendir kabuğu; soruul Moğ. Ağızlık, zıvana; bk. soraal. söögin cuugan gömdüler; söök baş sot Petek. kemikli kafa; mec. sincap, sotsialistiçeskiy Rus. Sosyalist; sööktön- Kemikleşmek, sotsialistiçeskiy revolyutsiya sööl 1. Siğil. 2. Nasır, sosyalist devrim, sööltü Keçe çadır; sööltü üy edip, sotsializm Rus. Sosyalizm, ortozma otton salıp, aylandıra soy- 1. (Hayvanlar için) soymak, kesmek, oturup cadılar onlar keçe çadır yaptılar yüzmek. 2. mec. (İnsan için) deriyi ve onun ortasına ateş yakıp oturdular, kurutmak. 3. Çıkarmak, bulunduğu sööm Moğ. Çeyrek; baş ve işaret parmağı yerden almak, eyeri çıkarmak. 4. Kamçı arasındaki mesafe; bk. karış, çekmek. sös Söz, konuşma; gr. kelime; alıntı sös soyış (soy- fiilinden isim-fiil) 1. gr. ödünç kelime, alıntı kelime; bk. Soydurma, kestirme. 2. Deriyi kurutma. başka tilden kirgen sös; sös 3. Eyeri çıkarttırma, bajmda kojulta gr. ön ek; sös soyış Kavga. bajındagı tabış gr. ön ses; sös soyış- Birbiriyle kavga etmek, bajındagı tabiştin tüjeri gr. ön ses soylon Balya (?). düşmesi; sös büderi gr. türetme; sös 158

büdüreeçi kojulta gr. yapım eki; sös sulanmış ekinler. fondı gr. kelime hâzinesi; bk. leksika; sugarış (sugar- fiilinden isim-fiil) Sulama, sös içinde tabış gr. iç ses; kalas sös sugarış- (sugar-'ın işteş şekli) Birlikle baş söz; kire sös giriş sözü; sözim sulamak. berip cadım söz verdim, sugart- (sugar-'m ettirgen şekli) 1. Su söskolbu gr. Kelime grupları, içirtmek. 2. Sulamak. sösköp bot. Çayır melikesi, sugat 1. Gölet yeri. 2. Sulu; sugat cer söstö- Önermek. sulu arazi. söstöş- {söstö-'nün işteş şekli) Birlikte sugayrı Kuru ekmek. anlaşmak. sugun- (sok- fiilinin dönüşlü şekli) Kendi söstöt- (söstö- 'nün ettirgen şekli) Öneri ağzına koymak, yutmak; Oosko verdirmek, sugunganı cılandar boldı folk. sözlik Sözlük, Ağzına attığı yılan oldu, sport Rus. Spor, suguş I Ördek; bk. örtök. sportçı Rus. T. sporcu, suguş II (suk- fiilinden isim-fiit) Saklama, sredniy rod Rus. gr. Cinsiyetsiz, gizleme. stahanovçı Rus. T. Eğitmen işçi, suguş- (suk-'nn işteş şekli) 1. Birlikte staj Rus. Staj. saklamak. 2. Hayvanı ağıla birlikte stanaboy Rus. es. Vilâyet polis komiseri. sokmak. stanok Rus. Tezgâh. suk- 1. Koymak, saklamak, sokmak; stantsiya Rus. İstasyon. kaydar suktı ne? nereye soktu? 2. stene Rus. Duvar. (Hayvanı) bir yere sokmak. 3. Hapisc stilistika gr. Üslûp bilimi atmak. stol Rus. Masa. sukayrı Peksimet. stoimo Rus. Direk, sütun; bk. bağana, suktır- (suk-Wı ettirgen şekli) 1. Bir şeye streike Rus. İğne, ibre, sokturmak, koydurmak. 2. (Hayvanı) yere stsena Rus. Sahne, sokturmak. 3. Hapishaneye attırmak, student Rus. Öğrenci. sula Yulaf, su Çin. Sağlam; su kadık sağlık, sağlıklı; sulaakı bk. sulağı. su kadıgı kandıy? sağlığınız nasıl? sulağı Kuyruklu; mec. kurt; bk. borü; suak Tarlaları sulama kanalı, sulaakı. sualgış Su birikintisi. sulalu Yulaflı. subay (Hayvanlar için) kısır, yavrusu suluk Gem; Üygenin sulugı altın olmayan; bk. kizir, boldı faik. Dizginin gemleri altındı, sudur Kehanet; altın sudur (destanlarda sulukta- Gemlemek, dizginlemek, bahsi edilen) altın kitap; sudur biçik suluktat- (sulukta-'mn ettirgen şekli) folk, bahadırların geleceği öğrenmesi için Dizginletmek. yazılmış fal kitabı, sun- (Elini) uzatmak, sunmak, sudurçı Kâhin, bilge, sundır- (sun-'n/ı ettirgen şekli) Elini ileriye sudurla- Kehanette bulunmak, uzatmak. sugar- 1. (Hayvan için) sulamak, suvarmak. supsak Sefahat düşkünü, 2. (Toprak için) sulamak, sur I Açık gri (at donu); sur borodon sur sugarıl- (sugar-'ın edilgen şekli) 1. Su boro çok açık gri. içirilmiş olmak (hayvan için). 2. sur II Parıltı, Sulanmış olmak; sugarılgan kiralar sur- bk. şuur-. 159 sura* Sormak, rica etmek, istemek; akça surul- bk. suurul-. sura* para istemek; sös sura* (evlilik sus Yarar, başan; mıltıktın suzı avda için) söz istemek. başarı. surak 1. Soru, tahkikat; surak ber* soru sus- Almak, kepçeyle almak, yöneltmek, soru sormak. 2. Şikâyet, rica; susku 1. Kepçe. 2. es. Kurban sırasında bk. aybı. kurban eti dağıtılan kepçe, suraktu 1. Sorunlu. 2. gr. Soru; suraktu suskuş Balık ağı. ermek soru cümlesi; suraktu böliigeş sustır- (sus-'un ettirgen şekli) Kepçeyle gr. soru eki; suraktu soluma aldırtmak. (cartaaçı) gr. soru sıfatı; suraktu suu Su, nehir; kara suu kaynak; sarı suu soluma (kububas uçurlu) gr. soru 1) Süt suyu. 2) Bahar selleri; suunın zarfıp suraktu soluma gr. soru zamiri, aluzızoo/. su samuru; suunın çıçkanı sural- (sura-'mn edilgen şekli) Sorulmuş zool. su faresi; suunın kurtı zool. su olmak. kurdu yani balık. suratta Moğ. 1. Bilgi isteme. 2. Talep, suubışkış Su pompalama merkezi, suraltı Rica, dilekçe. suula- Islatmak, su vermek, şuran* (sura-'mn dönüşlü şekli) l. Rica suulan- (su ula-'mn dönüşlü / edilgen şekli) etmek. 2. Dilenmek, Islanmak. surançık Dilenci, suulandır- (suulan-'ın ettirgen şekli) suras Gayrimeşru çocuk, piç. Islatmak. suraş (sura- fiilinden isim-fiil) 1. Rica. 2. suulaş- (suula-'mn işteş şekli) Birlikte Sorma. 3. Sorgu. ıslatmak. suraş- (su ra-'mn işteş şekli) Karşılıklı soru suulat- (suula-'mn ettirgen şekli) Islatmak, sormak, birbirinin sağlığım sormak, suuluk Gem. suraştır* (suraş-'ın ettirgen şekli) Birbirine şuur- (Kılıç için) çıkarmak, çekmek, sağlığını sordurmak. börügin suurup sal- kılıcım çıkarmak, surat- (sura -'mn ettirgen şekli) Rica suurul- (şuur-'un edilgen şekli) ettirmek. Çıkanlmak; börügi bajınan suuruldı surgulcın Parıltı. lulıç onun kafasından uçtu, surkura* Parlamak, parıldamak; cıldıstar suuza- Susamak. surkuradı yıldızlar parladı; közi suuzak 1. Sağlıklı; bk. su kadık. 2. surkuradı onun gözleri parıldadı, Susamış. surkurak Parıltı, parlak; surkurak suuzakay Çok ve sık içme talebi olan, cıldıstar parıldayan yıldızlar, surkurak suuzar Ağaç sansan. köstü parıldayan gözlü, suuzat- (suuza-'mn ettirgen şekli) surkuraş (surkura- fiilinden isim-fiil) Susatmak. Parlak, ışıltılı, parlama, parıltı, suuzın 1. İçecek. 2. Susuzluk, surkuraş- (surkura-'mn işteş şekli) suuzmak Sulu, nemli; suuzmak cer Parlamak. nemli yer. surkurat- (surkura-'mn ettirgen şekli) suuzu Susuzluk; suuzum tuttı susadım, Parlak duruma getirmek, suyı- Sıvı almak. surkuruş bk. surkuraş. suyla mit. Kötü ruh ve felâketlerden şamanı suru 1. Soru. 2. Sorgu. 3. Haber; dua sırasında koruduğuna inanılan ruh. öbögövninin surızı cok boldı suyman Uzun; mec. yılan, Kocasından hiçbir haber çıkmadı. suyu- Sulanmak. 160 suyuk 1. Sulu; suyuk süt sulu süt. 2. bırakan ruh. 5. mit. Ölüm sırasında Seyrek; suyuk sağal seyrek sakal, aynlan hayvan ruhu (kurban töreninde suyuksu Sulu. hayvanın etini değil de sür'ünü kurban suyul- 1. Sulanmak, su katılmak. 2. ederler). 6. İşaret. Seyrekleşmek; ak sağalı suyuldı ak sür- 1. Kovmak. 2. Uyarmak. 3. sürmek; sakalı seyrekleşti. kıra sür- toprağı sürmek; bk. ayda-, suyut- (suyu-Tıu/ı ettirgen şekli) Sulamak, sürdir- (sür-'ün ettirgen şekli) 1. suzar zool. Zerdeva, ağaç sansarı, Kovdurmak. 2. Kovmak, suzuş (sus- fiilinden isim-fiil) Alma, süreen 1. Korku; korkunç. 2. mec. Çok. çekme. sürekey Moğ. Çok, en çok, gayet çok. suzuş- (sus-'nn işteş şekli) Birlikte almak, süretki Kızak; bk. çanak, çekmek. sürgü Deri işlemede kullanılan büyük ağaç sügen (Balık avlamak için) çöten, kirtil, tahta. sügün- Sevinmek, neş'elenmek. sürlü 1. Görüntülü, güzel. 2. Çeşitli, çeşitli sügünçi Sevinç. renkte olan. sügünçilü Sevinçli, neş'eli; sügünçilü sürt- 1. Sürmek, boyanmak. 2. Silmek, car sevinçli haber. sürtke Kurutulmuş evcil keçi veya karaca sügündir- (sügün-'ün ettirgen şekli) derisindenbohça. Sevindirmek. sürtküş Merhem, macun, sügünüş (sügün- fiilinden isim-fiil) sürtküşte- Sürmek, boyamak, Sevinç. sürtküştet- (sürtküşte- 'nin ettirgen şekli) sügünüş- (sügün- fiilinin işteş şekli) Sürdürtmek. Birbirini sevindirmek, sürtül- (sürt-'ün edilgen şekli) Sürülmüş sülük zool. sülük. olmak. süme 1. Buluş. 2. Bilge öğüt; antlaşma. 3. sürtün- (sürt-'ün dönüşlü şekli) 1. Kurnazlık, hile; Mende on eki süme, Sürünmek, boyanmak. 2. Macunu, men argazın ta barım folk. On iki merhemi silmek. hilem var, ben yolunu bulurum, sürtüş (sürt- fiilinden isim-fiil) 1. Sürme, sümeçi Kurnaz, hilekâr. macunlama. 2. Silme. sümele- 1. Buluş yapmak. 2. Öğüt vermek; sürtüş- (sürt-'ün işteş şekli) Birlikte 3. Antlaşma yapmak. 4. Kurnazlık sürünmek, birbirine sürmek, yapmak, hile yapmak. sürüş (sür- fiilinden isim-fiil) İzleme, takip sümelen- (sümele-'nin dönüşlü şekli) 1. etme. Araştırmak. 2. Uydurmak, sürüş- (sür-'ün işteş şekli) Birbirini sümeleş- (sümele-'nin işteş şekli) 1. izlemek, takip etmek; olo uzak sürüşti Birlikte araştırmak, bulmak. 2. onu uzun süre izlediler, Danışmak. t süs- Süsmek, tos vurmak, sümelü 1. Akıllı. 2. Öğüt verme yetenekli. süskek Ambarın tahıl bölmesi, 3. Kurnaz, hilekâr. 4. mec. Tilki, süskenek Boyun omurları, sümer folk. Sivri dağ. süskür Tos vuran, süne mit. Ölüm sırasında bedendençıkan ve süt Süt; ene süt anne sütü, rüzgâr, hava, buhar şeklinde bir süre süttü Sütlü, süt; süttü mal süt hayvanı, cesedin yanında kalan insan ruhu, süü- Sevmek, okşamak; erin süüb kadit sür 1. Tasvir, resim. 2. Tür, tip, yüz. 3. ineginefi tanılat atasözü kocasını Güzellik. 4 mit. Hayattayken insanı seven kadın ineğinden anlaşılır. 161 süügen Sevilen, sayılan, saygın, şacın Porselen. süün- Sevinmek, şagan İçkinin kaynatılmasından sonra kalan süünç Sevinç, çökelti. süündir- Sevindirmek, şahmat İr. Satranç, süürlet- Koni şeklini vermek, şahta Rus. Maden. süürte- Sürüklemek. şak I 1. Çay posası. 2. Mumlu kâğıt, siiürtel- (siiürte- 'nin edilgen şekli) şak II Tam, kesin; şak andıy boldı tam Sürünmek. böyle oldu, süürteş (süürte- fiilinden isim-fiil) şakıldak Yol. Sürünme. şakpın zool. Akasya. süürteş* (süürte-'nin işteş şekli) Birlikte şakpıra- Telâşta olmak, tedirgin olmak, sürüklemek. kargaşa; Til ondoş pos el-conı süürü Koni şekilli; süürü börük konik şakpırap baskılay berdi folk. şekilli şapka. Birbirinin dilini anlamayan halklar süüş (süü- fiilinden isim-fiil) Aşk, sevgi, kargaşa içi nde dağı İdi. süüş- (s üü-'mm işteş şekli) Birbirini şakpırt 1. Telâş; şakpırt etpe telâş etme. sevmek. 2. Panik; bk. çakpırt, çapkırt. süüşkep Seven, sevgili, şakpırttu 1. Telâşlı. 2. Panik hâlinde, süzegen Tos vuran, süsegen. şalama Ağaç, süzüş (süs- fiilinden isim-fiil) Tos vurma, şalan Sünepe, uyuşuk, süzüş- (süs- 'ün işteş şekli) Birbirine tos şalay; şalay-bulay Şöyle böyle, vurmak, süsüşmek. şalay- İşsiz, başı boş gezmek; şalayıp sveçin Rus. Mum. bazın cür- işsiz olmak, şalbar Şalvar, pantalon; bk. şalmar, §• şalbır. şalbır I Dikkatsiz, özensiz, şaa Çivi; peş; bk. şaaşkak. şalbır II bk. şalbar. şaacın Porselen, şaldan Çıplak, şaal- Kalabalıklaşmak, şalıra- İhmalkâr olmak, şaala- Çivi çakmak. şalıruuş Hışırtılı, şaalat- (şaala-'mn ettirgen şekli) şalmar bk. şalbar. Çiviletmek. şalta es. Başlık parası; bk. maalta. şaalta es. Başlık parası, şaltan Pantolonsuz; bk. çaltan. şaançak Küçük çivi, şaltırak Ufak tefek önemsiz şeyler, şaar Çay; bk. çay I. şan Çan; şan sok- çan çalmak, şaaşkak bk. şaa. şanda Akağaç altındaki kabuk (çay yerine şabı 1. Fiske; bk. çertek. 2. Kjz arkadaş. kullanılır). 3. Sapan. şanda- Ses çıkarmak, çınlamak, şabıçı Fiske oyunu. şandalu Meşhur; şandalu agaş akağaç, şabıia- Parmakla fiske vurmak; bk. çert-. şanı Amca çocuğu; şanılar üçüncü şabıra- Şırıldamak. dereceden akrabalar; bk. şamlışkı. şabıraş (şabıra- fiilinden isim-fiil) şanı bk. çanı, Şırıldama. şamlışkı bk. şanı. şabırat- (şabıra-Tim ettirgen şekli) Şanır mit. 1. Ormanın ruhu. 2. Tuba Şırıldatmak. kabilesinde avcıların koruyucu ruhu. 162

şafiır Şamanın tören elbisesinin yenlerine şıltak Neden, bahane, sebep, fırsat; şıltak dikilmiş çanların ses taklidi (bunlar kötü bolup nedeniyle; biçik iyerge şıltak ruhları şamandan uzaklaştırır), tabıldı mektup göndermek için fırsat şanırt Şangırtı, şakırtı, buldu. şanka bk. şankı şıltakçık Bahane bulmakta becerikli olan, şankı 1. Birkaç örgüden oluşan genç kız şıltaktan- Bahane, fırsat bulmak, saçı. 2. Saç örgüleriyle süslenmiş başlık; şıltı Tortu. bk. şanka. şıltu (şılta- fiilinden isim-fiiî) Bahane, şankıra- Çınlamak, metal sesi çıkarmak, neden; senin şıltuunda senin için, şantık Pantalon. şılu (şıla- fiilinden isim-fiil) Sorgu, şarbak Sincap. şımıra- Fısıldamak; bk. çımıra-. şatra Moğ. Dama, Altay daması; şatra şımıran- (şımıra-’mn edilgen şekli) oy no- dama oynamak, Fısıldaşmak, fısıldamak; bk. çımıran-. şayrama Ağaç, şımırat- (şımıra- 'nın ettirgen şekli) şaytan Ar. Şeytan, kötü ruh. Fısıldatmak, fısıldamak, şec bk. çecimek. şın (Yansıma kelime). Şeedey-kaan mit. Şeedey-Han (Erlik'in Şınay-Kaan mir. Şınay-Han (Erlik'in oğullarından birinin adı), oğullanndan birinin adı), şelbe Giysideki dikiş düğümleri, şınıra- Zil çalmak, şerde Sırık. şınırt Zil. şerdek Keçeden yapılmış şilte, şıhk (Yansıma kelime) çın çın; şınk et- şeytine Rus. Kıl. çınlamak, çın çın etmek, şıba- Sıvamak, sürmek, şıhkılda- Çınlamak, şıbak Sıva, şınkıldak Çınlayan. şıbala- Atışmak. şıhkıldat- (şınkılda-Vun ettirgen şekli) şıban- (şıba-Vı/n edilgen şeklî) Sıvanmak, Çınlatmak, şıbaş- (şıba-Vım işteş şeklî) Birlikte şınkır Islık. sıvamak. şıükıra- (Kurşun için) ıslık çalmak, şıbat- (şıba-'m/î ettirgen şekli) Sıvatmak, şıra Istırap, acı. şıbır 1. Gürültü; fısıltı. 2. Hışırtı, şırala- Istırap çektirmek, şıbıra- 1. Fısıldamak. 2. Hışırdamak, şıralan- (şırala-'nın edilgen şekli) Istırap şıbıraş- (şıbıra- 'nın işteş şekli) 1. çekmek. Fısıldaşmak. 2. Hışırdamak, şıralaş (şırala- fiilinden isim-fiiî) Istırap şıbırgan Moğ. Tipi, çekme. şık Uysal; şık bolup bardı uzlaştı, şıralık Öküz, şıka- Hedef almak. şırankay Istıraplı, eziyetli, şıkay: şıkay tur- Sırada, yakında olmak, şırka I Moğ. Yara. şıkpa- Sağmak. şırka II Yük hayvanlarına yük yüklemede şıla- Moğ. 1. Soruşturmak. 2. Sondaj kullanılan araç, yapmak. şırkala- Moğ. T. Yaralamak, şılaba bk. çılaba. şırkalat- Moğ. T. (şırkala-'nın ettirgen şılıra- (Su için) kaynamak, fokurdamak, şekli) Yaralatmak, şılırt Hışırtı. şırkalu Moğ. T. Yaralı, şılta- Moğ. Sebep bulmak, bahane şırkıra- (Dere için) şırıldamak, uydurmak. şırkıraak Dere. 163

şıydam Değnek, sınk. şire II es. Kurbanlık et için örgU sepet, şıy damda- Değnekle vurmak, şiree Moğ. bk. şire I. şıydın- (Yola) hazırlanmak, şirt Çatırtı; şirt et- çatırtıyla kopmak, şıydındır- (şıydın-'m ettirgen şekli) (Yola) şkaf Rus. Dolap. hazırlatmak. şodon (Seyrek kuyruklu bir at türü), şıydın ış (şıydın- fiilinden isim-fiit) şoför Rus. Şoför. Hazı rl ama, donatma. şok Zarar, kötü niyet; şok et- zarar vermek, şıydınış- (şıydın-'m işteş şekli) Birlikte şokçı Zararcı. hazırlanmak. şokçıl Zarar veren, şıyık Çömlekçilikte kullanılan halka, şokto- Kötü bir şey yapmak, şıyman- (At, inek için) kuyruk sallamak, şokton- (şokto-'mm edilgen şekli) l. şıymanar Kuyruk; bk. çıymanar. Zarara uğramak. 2. (Çocuklar için) şıy ra (Dana için) boynuz, yaramazlık yapmak, şıyrak Aşık (hayvanın ayağının alt şola bk. çok), bölümü). şoftkor bot. Şahin, şibe Moğ. Kale; bk. şibee. şoodılgan Alay, Lhtiza. şibee Moğ. bk. şibe. şoor Düdük, kaval, şor, Altaylann millî şibeey Moğ. bk. şibege. müzik aleti. şibege Moğ. Biz (alet), şoorlo- Gürlemek (nehir, ırmak, şelalenin şide- Dikmek, çıkardığı ses); bk. şorlo-, şikir Şeker; bk. çikir. şoot- Moğ. 1. Farklı konuda konuşmak. 2. şil bk. şili. Neden bulmak. 3. Sitem etmek, şilbi Bağ, sicim, kaytan; düğme; bk. çilbi. şor Moğ. Başarısızlık. şilde- Cam takmak, şorlo- (Nehir, su için) şırıldamak; bk. şileki Koyun. şoorlo-. şilemir mit. Şeytan, kötü ruh. şorşun Eşek ansı, şili 1 Moğ. Cam; cam kap; şili kös şosse Rus. Şose. gözlük; bk. şil. şölüzin Besleyici sular; cerdift şölüzini şili II Boyun damarı. toprağın suyu. şilte 1. Ağacın öz suyu. 2. Pişmemiş ştan Rus. < T. Pantolon; ştan cok ekmek. pantolonsuz; çıplak. şilte- Küfretmek, lânet okumak, ştraf Rus. Ceza; ştrafka tüştim beni - şifide- Göz gezdirmek, gözetmek; takip cezalandırdılar. etmek; acele etmek, ştrafta- Rus. T. Ceza kesmek, şirideş Gözetme, şturma Rus. Hücum, saldın, şiiie- Emmek, içmek, şturmala- Rus. T. Hücum etmek, şiîiji Kontrol, inceleme, şulmu Yaratık. şifijile- 1. (İşi) incelemek. 2. Denemek, şulmus 1. mit. İnsana zarar veren kötü ruh. kontrol etmek; bk. şinjiile-. 2. mec. Kurnaz, çevik, atik, şiftjiiçi İnceleyen, araştırmacı, şulur- (Çocuklar için) cıvıldamak, şiıijüle- Denemek, incelemek; bk. şinjile- şulurt Cıvıltı, şumaş bk. çumaş. şire 1 Moğ. Taht; altın şire mit. Ülgen’in şufi- Dalmak, daldırmak; batırmak; çöii-. sarayındaki altın taht; mec. dar ağacı; bk. çöm-. şiree. şurum Rakı hazırlamakta kullanılan araç. 164

şuula- (Kaynayan su, rüzgâr için) gürültü taadak;Taadamnıii bajı buraydı, çıkarmak. karıp barganı-ol turu, tayganın şuulat- Gürültü ettirmek, bajı ağardı kış kelgeni-ol turu folk. şuult (Rüzgâr, kaynayan su için).gürültü. Dedemin başı ağardı o yaşlanmış şuurgan Moğ. Kar fırtınası, tipi, görünüyor; dağın başı ağardı kış gelecek; şuurmak (Su donmadan önce sonbaharda bk. adak I. suyun üstünde yüzen kar), taadak bk. taada. şübeey Moğ. bk. şibege. taakı Moğ. Yün parçası, şülü: şülü kar Sulu kar. taam mit. Cehennem; Tündü tüştü ştilük Sülük. kelgende, cer taamıga cuuktap şiilüzin Moğ. zool. Vaşak; at şülüzin kelgen folk. Gece gündüz gitti, Vaşak, vaşağın bir türü, cehenneme ulaştı; cer taamının oozı şüpür Pantalon. cehennem girişi, ağzı, şüü- Moğ. 1. Düşünmek; mırıldanarak taan Çakıl taşı. söylemek. 2. Süzmek, süzgeçten taar İr. 1. Çuval. 2. Kutu, sandık; ok-taarı geçirmek. 3. Ağla balık yakalamak; şüüp barut. tut- seçmek, seçip almak, taarın- İncinmek, gücenmek, darılmak, şüülte Moğ. Düşünce, yargı; şüülte taarınçak Gücenik, dargın, kandıy bolor? yargı nasıl olacak? taay Dayı; taay ece teyze (büyük ve şüün Sürtme ağı. küçük); taay ene anneanne; taay ceste şüün- Düşünmek, 1) Anne tarafından akrabalar. 2) Annenin şüünde- Ağla balık yakalamak, akrabaları; taayları keldi annemin şüürgckçi (Bir kuş ismi); bk. süürmekçi. akrabaları geldi; bk. abagay. taay şüürmekçi Doğan; yabanî; bk. sütirgekçi. kayın kaynana tarafından akrabalar; bk. şüüş- (şüü-Vitt'n işteş şekli) Birlikte tös kayın, taay ögöön ayı; anne düşünmek, karar vermek, görüşmek, tarafındanakrabalar. müzakere etmek, tabak Ağaç tabak, tabak; bk. tepiş, tepiş, şüvee Moğ. bk. şibege. tabar Rus. Mal. şüvöö Moğ. bk. şibege. tabar- 1. Saldırmak; borü kongo tabardı şüyü- Moğ. Geçirmek, süzmek. kurt koyuna saldırdı. 2. Değmek, dokunmak; tönöşkö tabar- köpüğe T değmek; tolıkka tabardı kömüre değdi. 3. Çıkagelmek, ta 1 e. da; As ta bolzo malım bar, köp tabarış I Rus. Arkadaş, emes te bolzo edim bar folk. Az da tabarış II (tabar- fiilinden isim-fiit) Saldırı, olsa malım var, çok olmasa da hayvanım tabarış- (tabar-'m işteş şekli) Saldırmak, var. birbirine değmek. ta II (Olumsuz cevap) bilmiyorum; ne ... ne tabart- (tabar-'m ettirgen şekli) 1. ..., ya ... ya ...; ta, kay dan kelgen Saldırtmak. 2. Değdirtmek. 3. Bir yere kiji ne bu insan nereden geldi doğru hızla ilerlemek. bilmiyorum; ta, bolor, ta bolbos tabanı (tabar- fiilinden zarf-fiil) Saldırı, bilbezim ne olur, ne olmaz, akın. bilmiyorum; ta men, ta sen! ya ben ya tabaş (Hayvan ve kuşlarda) pençe; sen, bilmiyorum. mörküttin ta bajı es. kartal pençesi, taada Doruk, tepe; mec. dede; bk. şamanın tören giysisindeki süs; ayu 165

tabajı es. ayı pençesi, şamanın tören bulmak, birbirini bulmak, giysisindeki süs. tabışkak Bilmece; muammalı konuşma; tabii- (tap-'m edilgen şekli) Bulunmak; ol tabışkak ayt- bilmece sormak, tabılgan o bulundu. tabışkandu gr. birleşik; tabışkandu tabıla- 1. Yavaşlatmak. 2. Keyfince kol bolu ermek birleşik cümle, davranmak. tabışta- Bağırmak, tabılan- 1 Keyfi olmak, bağımsız olmak; tabıştan- Ses çıkarmak, tabılanıp bağımsız şekilde; tabılanıp tabıştaş- (tabışta-'mn işteş şekli) Birlikte cürgen bağımsız, özgür. bağırmak; birbirine yeni haberleri sormak, tabılan- II (tabıla-'nm dönüşlü şekli) tabıştır- (tabış-'m ettirgen şekli) l. Yavaşlamış olmak; Tal kanzaga tankı Verdirmek. 2. Birleştirmek, kavuşturmak, azıp, tabılana tartıp oturdı folk. tabıştırış- (tabıştır- 'm işteş şekli) Piposunu tütünle doldurup oturdu ve acele Birlikte ulaştırmak, etmeden içmeye başladı. tabızm Tuz. tabılgı bot. Çayır melikesi. tablitsa Rus. Tablo, cetvel. tabılu (tabii- fiilinden isim-fiil) Buluntu; tabu (tap- fiilinden zarf-fiil) 1. Bulunma. 2. tabılu turguza-keler öy gr. geniş Ücret, kazanç. 3. Buluş, zamanın rivayeti; tabılu keler öy gr. taçpanda- Bir tarafını oynatmak, gelecek zamanın rivayeti. tada (Kadınlara saygılı hitap şekli); bk. tabın Yılkı sürüsü. taday. tabın- (tap-’ı/ı dönüşlü şekli) Bulunmak. tadalga Kurban etinin parçası, tabınça 1. Yavaşça, yavaş yavaş; ol taday bk. tada. tabınça iştep cat o yavaşça çalışıyor. tajak 1. anal. Torba, haya, er bezi 2. Daha sonra, geç; tabınça kelerim az (yumurtalıklarla birlikte). 2. koydın sonra gelirim. tajagı bot. Bir tür bitki, tabir l. tabir kojon Karşılıklı söylenen tajı- Moğ. 1. Vurmak. 2. Getirmek; (eşya) şarkı. 2. tabır-tobur (yağmur taşımak. damlalarının sesini yansıtan kelime) tapir tajıl- Moğ. T. (tajı-Vım edilgen şekli) 1. tapir. Vurulmak. 2. Getirilmek; taşınmak, tabış 1. Ses; kıska tabış kısa ses. 2. tajılgan Moğ. T. Sille, tokat, Söylenti, haber; tabış çıktı söylenti tajın- Moğ. T. (tajı-'mn dönüşlü şekli) çıktı; tabış cetir- haber vermek. 3. Getirmek; taşımak. Gürültü; tabış ugulat gürültü duyuldu; tajıt- Moğ. T. (tajı-'/un ettirgen şekli) 1. Kijinih tabıjı tıgulbadı, attın Vurdurmak. 2. (Eşya) taşıtmak, tibirtti bildirbedi folk. İnsan taju (tajı- fiilinden isim-fiit) Getirme, gürültüsü duyulmadı, at tıkırtısı tajuçı Taşıyıcı. işitilmedi. 3. aldığı ryadtın ündü tajuur (İçki, süt için) deri, matara, tabıjı gr. ince ünlü; M.cımjak ündü tajuur Süt vodkası için yapılan deri matara, tabış; baştapkı tabış gr. asli ses, tak: tak cer Çıplak, otsuz yer. birincil ses; tabıştardın birikkeni gr. taka Nal. ses birleşmesi; tabıştın kubuları gr. takaa Moğ. Tavuk; takaanın balazı ses değişmesi; tabıştın tüjeri gr. ses civciv; takaa cıl tavuk yılı (hayvan düşmesi; tabıştın tüşkeni gr. orta hece takviminin onuncu yılının adı), düşmesi. takaia- Nallamak. tabış* (tap- fiilinin işteş şekli) Birlikte takalaş- (takaia-Tim işteş şekli) Birlikte 166

nallamak. olmak. takalat- (takala-'mn ettirgen şekli) tal-tabış Gürültülü, Nallatmak, tala I Saç, demir levha, takalu Naili. tala II 1. Taraf; tündük tala kuzey tarafı. takı- 1. Tekrarlamak; takıp ayt tekrar 2. Kenar; tört talalu bay töjü es. dört söyle. 2. Bıkmak, usanmak; takıp- kenarlı kutsal örs. takıp sura- bıkıncaya kadar sormak. 3. tala* I 1. Azarlamak, küfretmek, kırmak. 2. mat. Çarpmak. Tartışmak. taklit- Duraksamak, yanıltmak (okuma tala- II Kırmak, parçalamak, sırasında); men takıltıp-tokultıp tala- III Yağmalamak. kıçırıp herdim ben duraksayarak talal- (tala- III 'iin edilgen şekli) 1. okudum. Yıkılmak. 2. Açılmak, takım 1. anat. Göz yuvası. 2. Eyer takımı, talan-kileü zool. Çayır kuşu, takır Çıplak, bitkisiz; takır baş çıplak talar kak Orta boy. alınlı; takır cer çıplak yer; bk. tak; talaş I (tala- I fiilinden isim-fiil) Tartışma, takır koy az yünlü koyun, dalaşma. takırçak Az otlu; Ada Attayım talaş II (tala- III fiilinden isim-fiil) Yağma, takırçak, Ak-Borom cize tatuçak çapul. folk. Baba Altayımın otu az, otunu Ak- talaş- (tala- l'in işteş şekli) Tartışmak, Boro'm yerse ona tatlı gelecek, bahis tutuşmak, dalaşmak, takırla- Bitkisiz kalmak, çıplaklaşmak; talat- (tala- III'ün ettirgen şekli) 1. mec. boşaltmak, Yağmalatmak. 2. Yağmalanmış olmak, takpay Yonga. talay Mog. Deniz; Ak talay Ak deniz; takpayla- l. Yonga toplamak. 2. Yonga talay col deniz yolu. yapmak. talay- Sallamak, kollanm açmak; Tanıbas takpaylat- (takpay la-'mn ettirgen şekli) baatır talayıp çaptı folk. Tanınmayan Yonga toplatmak. bahadır kollarını açarak geldi, takpış 1. Kekeme; bk. çokol. 2. Dilin talayçı Moğ. T. Denizci, tabanı. talayt- Açmak, açtırmak, takta l. Tahta. 2. Sıra. 3. Taban, talbak 1. Bön, aval, kepçe kulak. 2. Heybe, takta- Basarak düzeltmek, eyerin torbaları, taktak Düzeltilmiş yer, alan, talbaüda- Kanatlarını açmak, taktal- (takta-'mn edilgen şekli) Basarak talbı- 1. Çırpınmak. 2. Uçmak. 3. İleriye düzeltilmiş olmak. aülmak. taktaş- (takta-'w n işteş şekli) Birlikte talbıra- Uçmak. basarakdüzeltmek. - 1. Özenle seçmek. 2. Seçmek, taktat- (takta-'nın ettirgen şekli) Basarak taldabas Titiz olmayan, düzelttirmek. taldal- (talda-'nın edilgen şekli) Seçilmiş tal I Söğüt; kara tal bot. kara söğüt; ak olmak. tal, kuu tal, san tal (söğüt türleri), taklama İyilerin iyisi. tal 11 tal orto Orta, yan, iç; suunın tal taldaş (talda- fiilinden isim-fiil) Seçim, ortozı nehrin ortası; tal tiiş öğlen, gün seçme. ortası. taldaş- (talda-'nın işteş şekli) Birlikte tal- 1. Bayılmak (yorulmak). 2. Baygınlık seçmek. nöbeti geçirmek; bk. talga-. 3. Dilsiz taldat- (talda-'nın ettirgen şekli) Seçtirmek. 167

(aldır- (tal- Vin ettirgen şekli) Yormak, taman la bılça bastı folk. Kökin- baygınlık durumuna getirmek, Erkey altısına bronz ökçe giydirdi. 2. taldıra (taldır- fiilinden zarf-fiil) Duygusuz, (Kızaktaki) ayak. 3. Dağ eteği, bilinçsiz bir duruma varıncaya dek. tamanda- Ökçe koy mak, talga- Cinleri başına toplanmak; bk. tal-, tamçı Damla; bk. çorlok. talgak 1. Durma, duraklama. 2. Epilepsi, tamçıla- Damlamak. talgaş (talga- fiilinden isim-fiil) 1. tamçılaş (tamçıla- fiilinden isim-fiil) Hissizlik durumu. 2. Uyuklama, Damlama. pinekleme, tamçılat- (tamçıla-'nın ettirgen şekli) talkan Yulaf unu. Damlatmak; köskö em tamçılattım talktaAda- 1. Bir taraftan bir tarafa gözüme bir damla ilâç damlatmasını sallanmak. 2. (Bebek için) ellerini istedim. çırpmak. tamı Cehennem. talku Deri işleme aleti, tamir 1. Damar; tamir tut- nabzı tutmak. talkula- l. Deriyi işlemek. 2. (Buzu) 2. Kök; tamirin teren bojottı kökleri çiğnemek. boşalttı. talk ulan- (talkula-'mn edilgen şekli) tamır-calbarak bot. Sinir otu. (Deri, kar için) çiğnenmek, tamırla- (Damar için) atmak, talkulaş (talkula- fiilinden isim-fiil) tamırian- (tamırla- 'nın dönüşlü şekli) Deriyi işleme. Ortaya çıkmaya başlamak; tandak talip talkulat- (talkula- 'nın ettirgen şekli) tan attı, tamırlanıp kün çıktı şafak Çiğnetmek (deri, kar için), attı, ışıklar saçarak güneş doğdu, talp: talp et- (Kuş için) havalanmak, tamkı bk. tankı, taltak Aksak; taltak buttu kiji aksak tamzık: tamzık ot Baharat, kişi. tamzıkta- Damlamak, damla damla akmak; taltandat- (taltanda-'mn ettirgen şekli) Bir tamzıktap suu içip alıp bir damla su taraftan bir tarafa sallanmak, içip. taltar zool. Bıldırcın, tan I 1. ünt. (Şaşırma, hayret bildirir). 2. taltay- Aksamak, (Olumsuzluk bildirir) bilmiyorum; tan tam I Lezzet, tat. men bilbey cadım hiç bir şey tam II Moğ. (pekiştirici kelime); tam bilmiyorum. oony berdi adamakıllı hastalandı, tan II Tan, seher vakti; tan aldında tan. tam- Damlamak. öncesinde; tan attı tan attı; tan carıdı tamak 1. Boğaz. 2. Damat. 3. gr. Boğaz; tan ağardı; tan ajıra, tan atkança gırtlak; hançere; tamak tabışka sabaha dek; tan erten sabahleyin erken; köçöri gr. gırtlaksılaşma; tamak tan bajında la aş çıktı ancak bir yerde töbözi tuyuk tabış gr. art damak yemek çıktı; taA bajında etken neme ünsüzü. acele ile yapılan şey. tamakta- Nefes almak, tan III Geri (hayvanlarda), tamaktaş- (tamakta-'nın işteş şekli) Nefes tan- Bağlamak, sargı sarmak; bektep tanıp aldırmak. saldı o sıkıca bağladı. tamak tat- (tamakta- 'nın ettirgen şekli) tana 1. Sedef; tana topçı sedef düğme. 2. Nefes aldırtmak. Kadın saç örgüsünün ucuna bağlanan taman 1. (Ayakkabı için) taban; (ayak için) toka. taban; Ahuların Kökin-Erkey küler tanak Burnun içi; tanak üydi burun 168

delikleri. bağlamak. tafiarka- Şaşırmak; bk. kayka-, tanıştır- (tanış-’m ettirgen şekli) tanarkalu Şaşırtıcı; bk. kaykaldu. Tanıştırmak. ta nar kaş (tanarka* fiilinden isimfiit) tafiıştır- (tafiış-'ı/ı ettirgen şekli> Şaşırma. Bağlatmak. tanarkaş- (tanarka* 'mn işteş şekli) tanıştıru (tanıştır- fiilinden isim-fiil) Şaşırmak. Tanışma, tanıtma. tafiarkat- (tanarka* 'nın ettirgen şekli) tanıt- (tanı-'nın ettirgen şekli) 1. Tanınmış Şaşırtmak. olmak. 2. Birini çevresindeki kişilerle tançıl- 1. Kapris yapmak, huysuzluk tanıştırmak, yapmak; bala tançılıp cat çocuk kapris tank Rus. Tank. yapıyor. 2. Saygı, davet, şefkat beklemek, tafikı Tütün; tafikı tart- tütün içmek; bk. tanda Yarın, tamkı. tandagı Yarınki, tankıla- Sigara içmek, tahdak Tan. taftkılaş (tankıla- fiilinden isim-fiil) tandalay bot. Edelvays çiçeği, Sigara içme. tanday 1. anat. Dudak. 2. Gökyüzü. 3. koy tafikılaş- (tafikıla-'nm işteş şekli) Birlikte tanday bot. Binyaprağı. 4. gr. Damak; sigara içmek. tanday töbözi gr. art damak; tafiday tafikılat- (tankıla-'mn ettirgen şekli) tuyuk tabış gr. damak ünsüzü; tafiday Sigara içirtmek, tuyuk tabış gr. diş eti ünsüzü, tafikıyt bk. ankıyt. tanı- Tanımak, öğrenmek; Bu iizUttefi üç tankist Rus. Tankçı. sös tanızafi folk. Bu ruhtan sen Uç tarıma I. Damga; tafimasal- damgalamak, kelime öğrendin, işaret koymak. 2. Nişan tahtası; tanma tanı- bk. tan*. at- nişan atmak 3. Harf, işaret. 4. mec. tanıbas Ayrılmaz, bilinmez; ol tambas Lânetli; tanmanı seni! seni uğursuz! bolup bargan o bilinmez derecede tanmala- Damgalamak, değişti. tafimalık bk. alfavit. tanıju (tanış- fiilinden zarf-fiil) Tanışıklık, tafimalu İşaretli, tanışma, tafinafi Sırayla, tanık gr. Harf. tansa Rus. Dansçı, dansçılar, tanıl- I (tanı-'nın edilgen şekli) Tanışmış tafiu Bağ. olmak. tafiza Moğ. tafiza biçik Herhangi bir tanıl- II (tafi-'ın edilgen şekli) 1. Bağlanmış kitap(destanda). olmak. 2. Bağımlı olmak, tanzık: tafizık börük kadifeden yapılan tanılu 1. Tanınan, bilinen; tanılu ayıl şapka. bilinen ev. 2. İşaretli. tap I İrade, istek; onıfi tabı onun isteği; tanın- (tan-'m dönUşlü şekli) Bir şeyi senifi tabınça bolzın sana göre olsun, bağlamak, kuşanmak; orden tafimgan tap 11 Antrenman, idman; man tabına bayrak, nişan taşıyan, turgan at at için antrenman, tanış Tanıdık, arkadaş, tap III (Hareketin birden olduğunu belirten tanış (tafi- fiilinden isim-fiil) Bağ, kelime); tap etti birden koptu, bağlama. tap- (zjarf-fiil şekli taap) 1. Bulmak. 2. tanış- (tanı-'nın işteş şekli) Tanışmak, Kazanmak, elde etmek; kança tabar tanış- (tafi-'m işteş şekli) Birlikte tappas nemezip elde edilmiş her şey. 3. 169

Doğurmak; bala tap- çocuk doğurmak. taraş- (tara-Vım işteş şekli) Birbirinin 4. (Bilmece) çözmek. 5. Kazanmak. 6 saçlarını taramak. Çarçabuk atılmak, fırlamak. 7. Hükme tarat- (tara-'m« ettirgen şekli) 1. Taratmak. varmak. 2. Yaymak, serptirmek. 3. Yaymak; tapçı 1. Az. 2. Sıkışık. 3. Dar; tapçı ündü çoğaltmak. tabış gr. Dar ünlü. tarbaan bk. tarbagan. tapçıla- Mahmuzlamak; attı tapçıla- atı tar bağan zool. Köstebek, mahmuzlamak, tarbalcı zool. Kartal; bk. tar balcın, tapçılanarı gr. Daralma, tarbalcm zool. Kartal; bk. tarbalcı. tapçı lat- (tapçıla* 'nın ettirgen şekli) tarbazan (Destanda) top. Mahmuzlatmak. tarelke Rus. Tabak. tapkır Bulunan. tan- I Dikmek; tarıgan agaş sık dikilmiş tapta- 1. Bilemek; çalgı tapta- orağı ağaç. bilemek. 2. Ayaklarıyla ezmek; Batpak- tarı- II Daraltmak, büzmek, batpak tuulardı ak çöl edip, taptay tarıl- (tan- Il'm'/ı edilgen şekli) Daralmak, bazıp turdı folk. Dağlan ve tepeleri sıkılaşmak. ayaklarıyla ezip bozkır gibi yaptılar. 3. tarılga Moğ. 1. Büyük düğme. 2. es. Vurmak. Şamanın tören giysisinin arka tarafında taptal- (tapta-'mn edilgen şekli) 1. olan güneş ve ayı tasvir eden büyük metal Bilenmek; çalgı taptaldı orak bilendi. levha. 2. Ezilmek, düz hale gelmek, tarm- Kızmak, gücenmek, darılmak, taptan zool. Tavşan; bk. koy on. tarınçak Gücenmeye meyilli, taptat- (tapta- 'ran ettirgen şekli) 1. tarınış (tarın- fiilinden isim-fiil) Gücenme, Bilettirmek. 2. Ezdirip düz hâle getirtmek, darılma. taptır- (tap-'m ettirgen şekli) 1. tannu bk. tarınış. Buldurtmak. 2. Elde ettirmek. 3. tarıska 1. Taş atmada kullanılan sapan. 2. (Bilmeceyi)çözdUrmek. Sırıklan bağlamada kullanılan ip. taptu Bir miktar, biraz (?). tarıt- (tarı- II7ım ettirgen şekli) Daraltmak, tar Dar, sıkı; tar çamça dar gömlek; tar tarıy: ol tar iyin da O zaman, cer dar, sıkışık yer. tarka- Dağılmak; ulus tarkap bardı halk tara- 1. Taramak. 2. (Çeşitli yönlere) dağıldı; buluttar tarkadı bulutlar dağılmak. 3. Yayılmak, çoğalmak, dağıldı. taraan Moğ. Darı, tarkadıl- (tarkat-'m edilgen şekli) taraday İki tekerlekli yaysız araba, Yayılmak, yayılmış olmak, tarak 1. Tarak. 2. (dokuma tezgâhındaki) tarkadış (tarkat- fiilinden isimfiil) tarak. Birlikte yaymak. tarakay Dağların doruklarındaki çıplak tarkaş- (tarka-'mn işteş şekli) Birbirinden kayalar. ayrılmak; cer sayın tarkaştı çeşitli taral zool. Servi kuşu (bir tür kuş), yerleredağıldılar. taral- (tara-Tim edilgen şekli) 1. Taranmış tarkat Ördek; tarkat bojot- Ördeği olmak. 2. Yayılmış olmak, bırakmak, salmak. taralcı zool. Kestane kargası (bir tür kuş), tarkat- (tarka• nın ettirgen şekli) Salmak, taran- (tara-’m/ı dönüşlü şekli) Taranmak; tar kay Moğ. Kel. çaçın taranıp saçlarını tarayıp, tarlak Çeşitli; tarlak ündü çeşitli sesli, tarankay Moğ. Hızlı yayılma özelliği olan. tarma Büyücülük. 170

tarmaçı Büyücü, tartkı Kaşağı. tarmala- Büyücülük yapmak, tarttır- (tart-'m ettirgen şekli) Çektirmek, tars (Çatlak ses taklidi); tars et- çok güçlü sürükletmek. şeki İde çatlamak, çatırdamak, tartu (tart- fiilinden isim-fiil) Çekme, tarsılda- Çatlamak, çatırdamak, çatlak sesi çıkarma; tankı tartu tütün içme, çıkarmak, tarvay- Moğ. Açılmak, aralanmak, ayırmak, tarsıldak Çatlak. tas Kel, dazlak, çıplak; tas baş çıplak baş; tarsıldaş (tarsılda- fiilinden isim-fiit) tas cer bitki örtüsü olmayan yer. Çatlak sesi. taska- Moğ. Alışmak, uyum sağlamak; tart- Çekmek, sürüklemek; beskege tart- antrenman yapmak; işke tas kadı işe ağırlıkla tartmak; kudur tart- un alışmaya başladı. öğütmek; tankı tart- tütün içmek; taskabagan Moğ. T. Alışılmamış, ölçmek; kamçılamak, taskadu Moğ. T. Alıştırma, egzersiz, tartal zool. Bıldırcın, takrarlama. tartıjaaçı Güreşçi. taskagan Kurban kesilen yer; bk. taskak. tartıju (tartış- fiilinden zarf-fiil) Güreş, taskak 1. Çatı; kapak; taskaktın aldında mücadele; klassovıy tartıju sınıf çatı altında. 2. Duadaki kurban yeri; bk. mücedelesi. taskagan. tartıl- (tart-'m edilgen şekli) 1. taskamal Bilgi, bilim, Zonklamak. 2. Çekilmek; suu tartılıp taskat- (taska-'um ettirgen şekli) kaltır su çekilir. Alıştırmak, tartılış (tartıl- fiilinden isim-fiit) 1. tastarkay Moğ. Kel. Zonklama. 2. tartılış gr. Ulama; bk. tastay- I Şişmek, kabarmak; kös tastay- kıskartılış. gözleri şişmek. tartılış- (tartıl-Un işteş şekli) Zonklamak, tastay- II Tamamiyle düz olmak (çatlaksız, titremek; Erinderi tartılıjıp, eki bitkisiz), Tastaygan kırlar cqjara köstön caş tögülip turdı folk. berdi folk. Çıplak dağlar yeşillenmeye Dudakları titreyip gözlerinden yaş geldi, başladı. tartım: bir tartım tankı Bir içimlik tastayt- (tastay- Vin ettirgen şekli) tütün; bir tartım süt bir içimlik süt. Şişirtmek; kös tastayt- gözlerini tartın- (tart-'m dönüşlü şekli) 1. Çekmek şişirtmek. (kendine); plat tartın- eşarp takmak. 2. taş Taş, taştan; taş kür taş köprü; otık taş Boğulur gibi olmak; suuga tartıngan çakmak taşı; taş arçın bot. Ak diken, boğulur gibi olan. 3. Katılmamak. 4. taşkın Su baskım. Geriye çekmek; kazır kebin tartın- taşkında- Kıyılardan çıkmak, taşmak, çok ciddî bir görünüm vermek, taşsu Taşlı, içine taş karışmış olan, tartınçak İnatçı, direngen; tartmçak at taşta- Atmak, fırlatmak, bırakmak; kılık inatçı at. taşta- kötü alışkanlığı bırakmak; ajıra tartış (tart- fiilinden isim-fiit) 1. Tartışma. taşta- atmak; taştap seni barbazım 2. İp çekerek oynanan grup oyunu, seni bırakmıyorum; camanımdı tartış- (tart-'m işteş şekli) 1. Tartışmak, taştagar! affedersiniz! bahse girmek, çekişmek. 2. Birlikte taştal- (taşta-Tim edilgen şekli) Atılmak, çekmek. bırakılmak; suuga taştal- suya atılmak, tartıştır- (tartış-'ia ettirgen şekli) taştanı 1. Süprüntü, çöp. 2. Atılmış. 3. Tartıştırmak. Sokağa bırakılmış çocuk. 171 taştaş (taşta- fiilinden isim-fiil) Atma, tayga Ormanla kaplı dağ; tay ganin abazı fırlatma; mergen taştaş keskin atış, ayı, taygada yaşayan büyük akraba, taştaş- (taşta-'nın işteş şekli) Birbirine taygak Kaygan. atmak; olor kar la taştaştı onlar taygala- (Avlanmak için) dağlarda gezmek, birbirine kartopu attılar, taygıl Moğ. 1. Hızlı köpek. 2. mit. Büyük taştat- (taşta-'nın ettirgen şekli) Attırmak, köpek. bıraktırmak; caman kılığın taştat taydga Moğ. es. 1. Kurban, kurbanlık. 2. kötü alışkanlıklan bırak, Kurban edilen hayvanın derisini kullanma, taştu taşlı; Taştu Altay la törtön cılga tayıs Sığ, sığlık; Biyik tuunı cabıs cortodı folk. Taşlı Altay'da kırk yıl edip, terefi suunı tayıs edip folk. kadargczdi. Yüksek dağlan alçaltü, derin nehirleri tat Pas. sığlaştırdı. tata- Paslanmak. tay kıl- l. Yuvarlanmak, kaymak. 2. Hataya tatay Moğ. ünl. (Nefret bildirir); i tatayî düşmek. seni pislik! taykılçak Kaygan, tatayla- Nefret etmek, tayna Nine; bk. taynak. tatay Iat- (tatayla- 'nın ettirgen şekli) taynak bk. tayna. Nefret hissi uyandırmak, tayneş Nine. tatta- Paslanmak, taytak Eğri bacaklı adam, paytak, tatu çalkan Şalgam, taytanda- Eğri eğri gitmek, tatu Tatlı. taza- Kel olmak. tatula- Tatlı yapmak. tazada (tazat- fiilinden zarf-fiil)\ çaçın tatulan- (tatula-'nın edilgen şekli) Tatlı tazada kayçı saldı Saçını kökünden olmak. kazıdı. tay Tay (ikinci yaşında), tazat- (taza-'nın ettirgen şekli) tay- din. Kurban etmek, Kelleştirmek. laya Çalılık. tazıl (Bitki için) kök; gr. kök; tazıldan taya- Desteklemek, dayanak koymak, turgan adalgış gr. isim kökü; bk. tayak Sopa, baston; tayak ci- dayak tazıl adalgış. yemek. tazılda- Kökletmek. tayan- (taya-'nın dönüşlü t edilgen şekli) tazıldan- (tazılda- 'nın dönüşlü şekli) Dayanmak. Köklenmek. tayanış (tayan- fiilinden isim-fiil) tazımay 1. Tütün kutusu. 2. İçilecek tütün, Dayanak. tazıra- L (Ağaç için) çatırdamak. 2. (Kar tayanış- (tayan-'in işteş şekli) Birbirine için) gıcırdamak. dayanmak. tazırat- (tazıra- fiilinin etirgen şekli) tayanıştır- (tayanış-'//ı ettirgen şekli) Çatırdamak,gıcırdamak, Birbiri nedayatmak. tazıratkış Cırcır, taybaş Dede. tazırt Çatırtı, tayda (tay-ada): taydalar Kadın tarafından taztak Şişkin, kabarık, atalar; taydalar körmös mit. kadın te bk. ta I, II. tarafından ata ruhlan. teatr Rus. Tiyatro, taydak Dede. tebee 1. Kış otlağı. 2. Otlak, taydıru (toydır- fiilinden isim-fiil) tebege bk. tebee. Doyma. tebek 1. Bir tür çocuk oyunu (ortasından at 172

kılı geçirilmiş kurşun çember, oyun tegeleş- (tegele-'nin işteş şekli) Güreşte sırasında ayakla itilir). 2. Tebek oynama, birbirine çelme takmak, tebene Büyük iğne, çuvaldız; bk. temene. tegelet- (tegele-'nin ettirgen şekli) tebetey Takke, Rakibiyle güreşirken ayağını burkmak, tebidindü Çırpıntılı. ayağıyla ittirmek, tebil- (tep-'m edilgen şekli) 1. Tepilmek. tegelik bk. tegerik. 2. Suyun baskısı altında bulunmak, tegelik El arabası, yuvarlak; tegelik agaş tebin- (tep-'m dönüşlü şekli) Ayakla el arabası, yuvarlak ağaç, ezmek, tepinmek, tegen zool. Çam ağacı; bk. teegen. tebiske Çengelli iğne, tegenek zool. Yaban gülü; tegenek bürlü tebiş (tep- fiilinden isim-fiil) Ayakla ezme, agaş zool. köknar, tepinme. tegenektü Yaban gülüyle kaplı, tebiş- (tep-'m işteş şekli) Birbirini tepmek, tegeret- (Tekerlek için) dönmek, tebü I 1. Ayakla vurma, tepik. 2. (Su için) tegerik 1. Daire, çember; yuvarlak; Aydıy su basıncı, tegerik cüstü, cıldıstıy carkındu tebü II Tempo. köstü folk. Ay gibi yuvarlak yüzlü, tebüür Çadırın gövdesindeki keçe, yıldız gibi parlak gözlü; tegerik börük tedire bk. udura. yuvarlak şapka. 2. Şaman kasnağının tefi; tedü Sakin; sagıjın senin tedü bolzın, bk. tegelik. sanaan senin omok bolzın aklın tegertü Dönme, çevrilme, sakin, düşüncelerin neş'eli olsun, tegin 1. Boşuna, boşu boşuna; teginneh teedey (Erkeğe saygılı hitap şekli), tegin nedensiz, boşuna; tegin bar- boş teegen bk. tegen. yere gitmek; tegin de berzen, teekte- 1. Kışkırtmak. 2. Kancaya takmak, albazım bedava da versen almam. 2. teelgen Çaylak; bk. teylegen. Alışıldığı üzre; ne keldin? • tegin teelin Dalak; bk. telin, keldim neden geldin? - işte öyle; tegin teer- 1. Dönmek, dolaşmak; kır terip kel- çerden ört çıkpas atasözü ateş olmayan dağın çevresini dolaşmak. 2. Çevresinde yerden duman çıkmaz (kelime anlamı boş uçmak; hareket etmek, havada süzülmek; yere duman çıkmaz). 3. Yalnız, tek. 4. teylegen keyde teerip turu çaylak tegin ermek gr. Basit cümle; tegin havada süzülüyor; teerbek es. şaman öy gr. basit zaman, davulunun tokmağını kuşatan halka, tehniçeskiy Rus. Teknik, teermen Değirmen; kol teermen el tehnika Rus. Teknik, değirmeni; taş teermen taş değirmen, tehnikum Rus. Teknik lise, teermende- Un öğütmek, tejik 1. Delik, çatlak, deşik; adakança teertpek Ezilmiş, sıkıştırılmış hamurdan açık ber, temeneçe tejik ber küçük pide. olsa da aç (kelime anlamı iğnenin deliğini tegeek Balık avlamak için kanca, zıpkın, aç). 2. Kopuk, yırtık. 3. tejik tuyuk tegeekte- Zıpkınla balık avlamak, tabış gr. Sızıcı ünsüz. tegek Koşum çeşidi, tejil- (teş-'ın edilgen şekli) Deşilmek, tegeldey Çember, yuvarlak, matkapla delinmek, tegele- Güreş sırasında rakibini ayağıyla teke zool. Keçi, teke, itmek. tekep bot. Kamış. tegeleş (tegele- fiilinden isimfiil) Güreşte tekiy (Kadınlara saygılı hitap şekli); bk. çelme. tekiyim. 173 tekiyim bk. tekiy. puan, benek. tekpe Dayanak, mesnet, temdekte- Moğ. T. 1. İşaret etmek; işaret tekpelü Dayanıklı, mesnetli; Çeten eki koymak, iz bırakmak, işaretlemek. 2. tekpe) ü temir caandı kere tart folk. Kaydetmek. 3. Belirtmek, göstermek. 4. Yetmiş iki destekli demir yayı çek. Övgü ile söz etmek. 5. Anlamına gelmek, tekpiş es. Şaman tefindeki merdiven tasviri, ifade etmek. 6. Belli etmek. 7. Leke tekşi Moğ. 1. Tek. 2. Tamamen, tam, yapmak. 8. Belirlemek, tayin etmek; bütünüyle, hepsi; onçozı tekşi teşhis etmek; tanımlamak; saptamak, cuulıştı hepsi toplandı. 3. tekşi tespit etmek. 9. Yerleştirmek; tesis adalgış gr. Cins ismi; tekşi aydılaaçı etmek; koymak, kurmak; öy temdektep (kolbolu ermekte) gr. ortak yüklem; koy- işaretlemek; çizmek; plânlamak; tekşi baştaaçı (kolbolu ermekte) göstermek, tayin etmek; belli bir zaman, gr. ortak özne; tekşi saat kararlaştırmak. kommunikatsiya gr. haberleşme; temdektet- Moğ. T. (temdekte- 'nin tekşi til bilimi gr. dil bilimi; tekşi ettirgen şekli) İşaret etmek zorunda toldıraaçı (kolbolu ermekte) gr. bırakmak, işaretlettirmek; işaret etmek, ortak nesne. leke yapmak. tekşile- Moğ. T. Tekleştirmek, temdektü Moğ. T. İşaretli, lekeli; gözle tektoy Buğday saklamak için tahtadan görülür. yapılmış kutu, temdeleş- İşaretleşmek. telbek Şişman, temden- I Kendini uydurmak, alışmak, telbekte- Şişmanlamak, kanıksamak, zorlamamak yadırgamamak. telçi- 1. Yürümek, ilk adımları atmak. 2. temden- II 1. Ayağı sürçmek, tökezlemek; Yoğrulmak. duraksamak. 2. Atılmak; hızlı telçit- (telçi- ’nin ettirgen şekli) Çıkmak. yürümek/gitmek; hevesi/hevesinde olmak; telde- Memeleri dolmak. emeli/emelinde olmak; aramak; gözü teldi Meme. olmak; peşinde olmak; ileriye atılmak, telefon Rus. Telefon. ileri doğru saldırmak. telegraf Rus. Telgraf. temdet- Alışmak zorunda bırakmak, telegramma Rus. Telegraf. alıştırmak. telekey Moğ. Muhit. teme- Taklit etmek, öykünmek; özenmek. telekoy Evren, doğa. temene Büyük kalın iğne; bk. tebene. telengir Kalay. temeş (teme- fiilinden isim-fiit) Birbirini telenik Rus. Dana. taklit etme; bir temeş caş küiler aynı teley bk. ulay. yaştaki gençler. teli-: tenip-telip cür- Memleket temeş- (teme-'nin işteş şekli) 1. Birbirini memleket gezmek; bk. teni, taklit etmek. 2. Yardım etmek. teliger Serseri, avare, temey Moğ. Boşuna, boş yere, nafile; yok telin Moğ. bk. teliiün. yere; tep-temey büsbütün yararsız, telkin zool. Karaca; bk. telin, bütünüyle boş; temey ktfi boş kişi; telüüp anat. Dalak; bk. telin, temey sös boş, gereksiz söz. tem 1. örnek. 2. Âdet, töre; tarz, usul; temiçi es. Eski dönemde zaysan'a tâbi alışkanlık, huy. 3. El yatkınlığı, maharet, memur, bk. cemiçi. temdek Moğ. 1. tşaret, alâmet, belirti, temige- 1. Gelişmek. 2. Açmak. 3. nişan; not, kısa yazı. 2. Leke, nokta, Alıştırmak. 174 temir demir; temir col demiryolu; temir teni- Yad ellerde dolaşmak, serserilik sogor us demirci. yapmak, başıboş gezmek; bk. teli-, Temir-Kaan mit. Temir Han (Erlik'in teiiis Deniz, okyanus; Ulu Tımık tenis oğullarından birinin adı), Büyük okyanus. temirle- Demir dövmek, te nü (teni- fiilinden zarf-fiil) Serserilik, temirlet- (temirle-'mn ettirgen şekli) tep- {zarf-fiil şekli teep) 1. Tepmek, itmek. Demirdövdürmek. 2. Çiğnemek, ihlâl etmek. 3. Vurmak, temirü Vücuttaki leke; temriye hastalığı (?), tep-teft Dümdüz. demregü(?). tepiş 1. Tahta leğen, büyük kap, tabak, ten Çin. Denk, aynı, eş; tefi pravolu aynı ağaçtan yapılan tabak. 2. es. Kurban haklara sahip; ten sındu aynı boyda; ten töreni sırasında haşlanmış kurban etinin üle- aynı, eşit parçalara ayırmak; tep- parçalarının konulduğu Özel kap; bk. ten dümdüz. tabak, tepşi. tende- Eşitlemek, hizaya getirmek, tepkile- (tep- fiilinden tekrarlanan hareket denkleştirmek. bildirir); Ayakla vurmak, tepişmek, tefidejü 1. Eşitleme. 2. Karşılaştırma, tepkir 1. Esnek, elâstiki. 2. Ayağıyla sert tehdel- (tende-'nin edilgen şekli) vurabilen. Eşitlenmek, karşılaştırılmak, tepkiş 1. Merdiven. 2. Basamak, denkleştirilmek. tepse Eyer yastığı. tendeş (tende- fiilinden isim-fiil) 1. tepse- Moğ. 1. Ayağıyla ezmek; at Eşitleme. 2. Eşit, aynı, denk, tepsegen tepişken, çifte atan. 2. mec. tendeş- (tende-'nin işteş şekli) Birbiriyle Ezmek. eşitlenmek; sen ogo teftdeşpe sen ona tepsel- Moğ. T. (tepse- 'nin edilgen şekli) denk değilsin. 1. Ayağıyla tepilmiş olmak. 2. mec. tendeştir- (tendeş-'m ettirgen şekli) 1. Ezilmiş olmak. Birbiriyle eşitlemek, denkleştirmek. 2. tepseş Moğ. T. (tepse- fiilinden isim-fiil) Karşılaştırmak (boy ve en olarak), Ezme, tepme. tendeştirü 1. Eşitleme. 2. Karşılaştırma, tepseş- Moğ. T. (tepse-'nin işteş şekli) tendet- (tende-'ni/ı ettirgen şekli) Birlikte tepmek. Eşitletmek. tepset- Moğ. T. (tepse-'nin ettirgen şekli) tendii I Eşit, aynı olan, denklik. 1. Teptirmek, ezdirmek; ölündi malga tendü II (tende- fiilinden isim-fiil) 1. tepsetti o hayvanı ezdiği ota kadar Eşitleme. 2. mat. Denklem, götürdü. 2. Ayağı altına koymak, tene- Şaka yapmak, eğlenmek, tepşi bk. tepiş, tenek 1. Aptal, budala, ahmak. 2. Şakacı, tepşüür Çengelli iğne, teneksü 1. Aptallık. 2. Şakacılık, teptir- (tep-'in ettirgen şekli) Teptirmek, yaramazlık. 3. Normal olmama ter Moğ. Ter; kara terge tüş- yorulmak, (psikolojik açıdan). canı çıkmak; at ter es. 1) Kiraya tenekten- 1. Aptallaşmak. 2. Şaka yapmak, verilmiş at ücreti. 2. Atı çalıştırma; attın teneri 1. Gök, gökyüzü; terlerinin teri atın kirası niteliğinde alınmış para koyını gökyüzü; teneridiy kükürt veya eşya. gök gürlemesi gibi. 2. Tanrı, ter- Dermek, derlemek, toplamak, topraktan teneridegi mit. tlâh olmayan; ruh. bir şey toplamak; çilek ter- yemiş tenet- (tene-'nin ettirgen şekli) 1. Şaka toplamak, yaptırmak. 2. Şaka yapmak. terbezen Dilenci, 175 terdir- (ter-'m ettirgen şekli) Hazırlatmak, termin Rus. gr. Terim, tere 1. Deri; caş tere ham deri; tup tere territoriya Rus. Bölge, sepilenmiş deri. 2. es. Şaman davulunu ters 1. Ters. 2. Karşıt durumda olan; ters örten deri. salkın karşıt rüzgâr. 3. Zor, güç. terek bot. Kavak; ak terek bot. ak kavak, tersek bk. tersiyek. teren l. Derinlik. 2. Derin, uzak, tersiyek zool. Köstebek; bk. tersek; terende- Derinleştirmek, terzeyek. terendet- (terfide- 'nin ettirgen şekli) terzeyek zool. Boz fare; bk. tersek, Derinleştirmek. tersiyek. terepçile- Eyere bağlamak; Altan kulaş tes- Kaçmak, armakçını atka bektep terepçilep tesetnik Rus. Onluk. sal folk. Altmış kulaç ipi daha kuvvetli teskeri Ters tarafa; sösti teskeri ayt- çek. tersine çevirmek; teskeri kör- nefret terey: erey-terey koloni tart- Kolanı etmek; teskeri bar- karşıt tarafa gitmek; yamuk yumuk çekmek, teskeri tamaş zool. sivri sıçan, terge bk. örgö. teskerle- 1. Geri gitmek, (atın) ardına terge- Birini yola hazırlamak, düşmek. 2. Yanlış anlatmak, tergen Atlı araba; bk. abra I. teskerlen- (teskerle-'nin edilgen şekli) tergen- (terge-'nin dönüşlü şekli) Yola Karşı tarafa dönmek. hazırlanmak, teskerlet- (teskerle-'nin ettirgen şekli) 1. tergiş Sepet. Geri döndürmek. 2. Yanlış anlattırmak, teril- (ter-'nin edilgen şekli) Hazırlanmak, teskin- 1. Bir ayağı üzerinde dönmek. 2. hazırlanmış olmak, toplanmak, toplanmış Tiksinmmek, iğrenmek, nefreti olmak; olmak. krş. ceskin- I. terim Toplama, derleme; cilektifi terimi teskinçek Bir şeye nefret duyan; bk. yemiş toplama. ceskinçek. teriş (ter- fiilinden isim-fiil) Toplama, bir teskinçilü 1. İğrenç. 2. Nefret dolu; bk. araya getirme. ceskinçilü. teriş- (ter-'m işteş şekli) Birlikte toplamak, testek Tepe. toplamasına yardım etmek, testeiide- Sendelemek (?). terki Terki. teş- Deşmek, delmek, delik açmak, terkile- Terkiye bağlamak, teştir- (teş-'m ettirgen şekli) Deldirmek, terkilet- (terkile- 'nin ettirgen şekli) teyleğen Çaylak; bk. teelgen. Terkiye bağlatmak, tezak Yakıt olarak kullanılan kuru hayvan terle- Moğ. Terlemek, buğulanmak, pisliği, tezek. terlenkey Moğ. Terli, tıbırtı Ayak patırtısı, tıpırtı, terleş Moğ. T. Terleme, tıgıl- (tık-'m edilgen şeklî) Saplanmak, ter leş- Moğ. T. (terle- 'nin işteş şekli)\ tığın Nehirde birikmiş buz yığını, onçozı terlejip oturdı Hepsi terleyip tığın- (tık-in dönüşlü şekli) 1. Tıkınmak, oturdu. ağzına sokmak. 2. mec. Çiğnemek, terlet- Moğ. T. (terie*Tim ettirgen şekli) gevelemek; tyim bu kursaktı Terletmek. tıgınıp albas dişlerim bu yiyeceği terlik I (Kadınlar için) millî kıyafet, çigneyemiyor. 3. Dokunmak, bastırmak, terlik II Moğ. T. Ter bezi; bk. tokum, tıgınbas Açgözlü. terlü Moğ. T. Terli. tıgış 1. İzdiham, kargaşa. 2. Sıkı, güçlü; 176

tıgış cabılar ejik sıkı kapatılmış tıfida- II 1. Güçlendirmek. 2. Düzene kapılar. sokmak. tıgış- (tık-'m işteş şekli) Birlikte tından- Kendine gelmek, ayılmak; sıkıştırmak, sağlamlaştırmak, tındanıp kelerimde ayıldığımda, tık- 1. Sokmak, saplamak. 2. Doymak, tın da t- Ayıltmak. karnını şişirmek. tıhdat- (tında- Vin ettirgen şekli) tıkta- (Uyuyanlar için) silkinmek, Dinletmek. tıktal- (tıkta-'/ım edilgen şekli) tındır- (tm-'m ettirgen şekli) Nefes Saplanmak. verdirmek; tındırbay cat nefes tıktaş- (tıkta-'nm işteş şekli) Birlikte vermiyor. sallamak, silkelemek. tındu 1. Canlı varlık; tınar tındu bütün tıklat- (tıkta-'m/r ettirgen şekli) canlılar. 2. Tesirli, Doyurmak; saplamak, tıngış Burun. tıktış- Birbirleriyle kırıcı konuşmak, tını- Güçlenmek, kuvvetlendirmek, tıl Arka, geri. tınıdaaçı: tınıdaaçı bölugeş gr. tim 1 1. Sessizlik; sessizce. 2. Dikkatlice. 3. Pekiştirme edatı, kuvvetlendirme edatı, Gizlice; tim otur- susmak, sessizce tıiiıdı: tınıdıları gr. pekiştirme, oturmak. kuvvetlendirme; bk. intensiv. tim II Ara, duraklama. tınış (tın- fiilinden isim-fiiD 1. Nefes, timi- Susmak, tam sessizliğini korumak; soluk (bir alıp bir verme); tınyı salkın tımıy berdi rüzgâr sustu, soogon ölen, nefesi kesilen. 2. Rahat, tımık I Sessizlik; sessizce, huzur. tımık II Yeni doğmuş çocuk veya hayvan, tınıt- (tın-'m ettirgen şekli) 1. Hayat tımu Hastalık; bk. tımuu. vermek, canlandırmak. 2. Onaylamak; tımula- Hasta olmak, tınıdıp ayt- sözle onaylamak, tımulu Hasta, sağlıksız, tınıt- (tını-'mn ettirgen şekli) tımuu bk. tımu. Sağlamlaştırmak; tıüıdıp algan punkt tın I. mit. Ruh, yaşama yetisi; tını çıktı as. güçlendirilmiş nokta; tınıda ayt- o öldü {kelime anlamı onun ruhu çıktı), yüksek sesle konuşmak, tın bura ruhlarla iletişim kurma gücü; tıpılda- Tıplamak; caaştın tamçıları Kızarıp ağar kanı cok, kayılıp tıpıldap cerge tüşti yağmur damlaları ölör tını cok folk. Akmış gitmiş kanı tıpıldayarakyeredüşüyordu. yok, ölmüş gitmiş ruhu yok. 2. Soluk, tırık tıp. Kabız. nefes; tını üzüldi onun soluğu kesildi. tırıkta- Kabızdan rahatsız olmak, 3. Dinlenme; tın alın- dinlenmek, nefes tırış (Derideki) karışıklıklar, almak. tırışta- Buruşmak, kırışmak; edi üze tın Sağlam, güçlü, çok güçlü; tın sook tırıştap kaltır onun derisi kırışmaya çok soğuk. başladı. tın- Nefes almak; ulu tındı derinden nefes tırkıra- 1. Titremek. 2. Zangırdamak, aldı; tınbay cat- nefes alamamak, tırkıraak: tırkıraak tuyuk tabış gr. tınasta- Ağır ağır soluk almak, zor nefes Titrek ünsüz; bk. tırkırak. almak. tırkırak Titreme, titreyiş, ürperme, ürperiş; tınçu Boğucu. bk. tırkıraak. tında- I I. Dinlemek; bk. uk-. 2. Aramak. tırkıraş Titreme, titreyiş, ürperme, ürperiş, 3. Suçlanmak. tırma- 1. Kaşımak, tırnaklamak. 2. Evlek 177

açmak. tıtpaktaş- Kavga etmek, dövüşmek (?). tırmak Tırnak. tıyrık Eğri. tırmakçı Tırnaklı mec. porsuk, tibirt Ayak patırtısı; Ak-Boronıri tırmakta- 1. Tırnaklamak. 2. Yol tibirtin ugup, Ak-Tayçının bırakmak, iz açmak, tırmıklamak. 3. kojonın ugup folk. Ak-Boro'nun ayak Tırmanarak çıkmak. sesini duyup, Ak-Tayçı'nın şarkısını tırmaktu Tırnaklı; tırmaktu koy duyup. köstebek, tırnaklı koy. tidim Cesaret, tırman- (tırma-’m/ı edilgen şekli) tidimdii Cesur. Tırnaklanmak. tidin- Utanmak, sıkılmak; tutmak, tırmanış- (tırman-'m işteş şekli) Birbirini tif Rus. Tifo, tırmıklamak. tigen Noel ağacı, tırmaş (tırma- fiilinden isim-fiil) 1. tijefli Zayıf, cılız; bk. arık II. Tırnaklama. 2. mec. Tırmıklama, tiji Dişi; tiji an dişi geyik; tiji ayu dişi tırmuuş 1. Tırmık. 2. Ot kesme makinesi, ayı; tiji bozu dişi buzağı; tiji iyt dişi tırmuuşta- I. Tırmıklamak. 2. Ot kesmek, köpek; tiji kuraan dişi kuzu, tırmuuştaş- (tırmuuşta-'/im işteş şekli) tyi- Şişmek, kabarmak; bk. tiş-. 1. Birlikle tırmıklamak. 2. Birlikte ot tijik Şişkin, şiş; tijik köstü şiş gözlü, kesmek. tijit- (tiji-'mn ettirgen şekli) Şişirtmek; tırmuuştat- (tırmuşta-'/ım ettirgen şekli) artık uyku kös tijidet atasözü fazla 1. Tırmıklatmak. 2. Ot kestirtmek. uyku gözlerini şişirir. tırs (Çatlama sesinden yansıma kelime); til 1. anat. Dil. 2. gr. Dil, konuşma; til tırs-tars et- çatlamak, çatırdamak, arkazı n tabış gr. arka damak n'si, tırsılda- Çatırdamak, çatlamak, geniz n'si, nazal n; til atlazı gr. dil tırtık 1. Eğri, yan; tırtık oostu eğri atlası; til bilezi gr. dil ailesi; til ağızlı; tırtık moym eğri boyunlu; bk. bilimi gr. dil bilgisi; bk. cantık. 2. Yanlış, yanlışlık;, tırtık col grammatika; til le erinnin tuyuk yanlış yol; tırtık sös yalan söz. tabıjı gr. diş dudak ünsüzü; bk. erin- tırtında- Kızmak, kapris yapmak, tıştıri tuyuk tabtjr, til le tiş tırtınduuş Kızgın, kaprisli, birikkeninin tuyuk tabjjı gr. diş tış Dış, dış görünüş; tış can dış taraf; tıştı damak ünsüzü; til uçuktan gr. ses caraş emes dışı güzel değil; tonnın telleri; töröl til ana dili; til cok bala tıştı kürkün dış tarafı, henüz konuşamayan çocuk; tili cok tışkan Dış, dışarı, dilsiz; katu til kaba konuşma; aspak tışkartın Dışarıdan. odınmri küli açu. caman kijinih tıştan- I Dinlenmek, düzelmek; bk. amıra- tili açu atasözü titrek kavağın külü acı, kötü insanın ise dili acı. tıştan- II Bulunmak. til- 1. Küçük parçalara bölmek. 2. tıştandır- I (tıştan- l'in ettirgen şekli) Katmanlar hâlinde kesmek, Dinlendirmek. tilbi bk. cilbi. tıştandır- II (tıştan- H'/ti/ı ettirgen şekli) tilbirke bk. cilbirke. Bulmak. tilde- Söylemek, haber vermek, tıştı Dış, dıştaki, tildeş (tilde- fiilinden isim-fiil) Haber tıştında Dışarıda. verme. tıt bot. Melez ağacı; tıt agaş melez ağacı. tildeş- (tilde* 'nin işteş şekli) Birbirine 178

haber, bilgi vermek. (Biniciler için) birbirinden atın tildet- (tilde-'mn ettirgen şekli) Haber dizginlerini almak, verdirmek. tistek Yemiş; bk. çilek, tildü Dili olan, dilli; çeçen tildii güzel tistir- (tis-7/ı ettirgen şekli) Dizdirmek, konuşan, tatlı dilli. tiş Moğ. 1. Diş; tyi çıktı dişleri çıktı; tile- 1. Rica etmek. 2. Merhamet dilenmek. tyine kelişpeyt onun dişine göre değil; 3. İstemek, azu tiş azı dişi; arsak tiş iki sıralı diş. tilençl Dilenci. 2. Pirzoladan eti almak için kullanılan tilet- (tile-'/ıı/ı ettirgen şekli) 1. Rica çatal; et tiş şiş, kebap şişi. 3. tiş arazı ettirmek. 2. İstek uyandırmak, tuyuk tabış gr. Peltek diş ünsüzü; tiş tilim 1. Dilim, parça. 2. tnce, dar parçalar tuyuk tabış gr. diş ünsüzü, hâlinde kesme. tiş- bk. tyi-. tilmer 1. Kuş dilini anlama. 2. Kuş dilini tişte- Moğ. Dişlemek, dişleriyle ısırmak; anlayan kişi. tiştegen et kebap eti (koyun eti), tilmeş Çevirmen, mütercim, tercüman, tiştem: bir tiştem kurut Peynir parçası tilmeşte- Çevirmek, tercüme etmek; bk. (bir ısınmlık). köçür-. tişten- (tişte-'nin işteş şekli) Isırmak, bir tilmeştet- (tilmeşte-'nin ettirgen şekli) şeyi dişleriyle tutmak, Çevirtmek, tercüme ettirmek, tiştenkey Moğ. Isırgan, tinti- İzlemek, takip etmek, tişteş- (tişte-'nin işteş şekli) Birbirini tintil- (tinti-'nin edilgen şekli) Takibe ısırmak. alınmış olmak. tiştet- (tişte-Tim ettirgen şekli) Dişleriyle tintit- (tinti-nin ettirgen şekli) Takip aldırtmak, ısırtmak. ettirmek. tiy- 1. Değmek, dokunmak. 2. Değmek, tintü Takip, arama, inceleme; tintü bölük isabet etmek; Ak-Kaannın töbözi cezaî araştırma. taşka tiyip oyıldı folk. Ak-Han'ın tintüçi 1. Arayan; arayıcı. 2. Hafiye, kafası taşa çarptı ve oyuldu. 3. Düşmek, tipografıya Rus. Tipografı, matbaa, tiydir- (tiy-'m ettirgen şekli) Değdirmek; tiraj Rus. Tiraj. tiydire at- hedefe düşmek, isabet etmek, tirgis* Canlandırmak, diriltmek, tiygis- 1. Değdirmek. 2. İsabet ettirmek, tirgizü Canlanma, dirilme, tiygizü (tiygis- fiilinden isim-fiit) tiril- Canlanmış, dirilmiş olmak, Değinme, ilişki. tirle- Pırlamak; kuçkaşçılap tirlep uçtı tiyil- (tiy-7/ı edilgen şekli) Değmiş, kuş gibi pırladı, uçtu. dokunmuş olmak, tirsek I. Sivilce. 2. (Gözde) arpacık, it tiyimü es. Esin (ruh hâli). dirseği. tiyiH zool. Sincap; bk. çırbak. tirsilde- (Ses için) duyulmak; oym-bice tiyin- (tiy-7>ı dönüşlü şekli) 1. Bir şeye tirsildep turdı dans tıpırtısı duyuldu, değmek, dokunmak. 2. Tutunmak, tirü Canlı, dinç; tini til gr. canlı dil. tiyinçek Değen, dokunan, tirüge Canlı bir şekilde; tirüge kömgön tiyinde- Sincap avlamak, canlı canlı gömülen. tiyiiîdeş- (tiyinde-'nin işteş şekli) Birlikte tis- Dizmek; tankı tis- tütünü ipe dizmek, sincap avlamak. tiskin Dizgin. tiyindet- (tiyinde-’/ıi/ı ettirgen şekli) tiskinde- Dizginden tutmak. Sincap avlatmak. tiskindeş- (tiskinde- 'nin işteş şekli) tiyifigat bot. Kırmızı yaban mersini. 179 tiz- Dizmek, adamın sekiz ayağı, dokuz kafası olur, tize Diz. togustu Dokuzlu; uulım togustu oğlum tizele- Dizlemek, diz çökmek; tizeiep dokuzyaşında. otur- bir dizi üzerinde oturmak, toguzınçı Dokuzuncu; toguzmçızın tizelet- (tizele-'mn ettirgen şekli) Diz dokuzuncu kez. çöktürmek. toguzon Doksan; toguzon caştu tizil- (tıs-7n edilgen şekli) Dizilmek, örökön doksan yaşındaki ihtiyar, tizim Bir şeyin dizildiği ip. tojıla bot. Bektaşî üzümü, tizirt (Kırılan ağacın çıkardığı sesten tojon Dağdaki buzul, yansıma kelime); tizirt et- (ağaç için) tojoiîdo Kıragılanmak, çatlamak. tok 1. Refah. 2. Tok; tok toydun 1) tiziş (tis- fiilinden isim-fiil) Dizme, Doydum. 2) Memnun. tiziş- (tis-'m işteş şekli) Birlikte dizmek, tokıidat- Takırdamak, lak tak etmek; tizit- (tis-'m ettirgen şekli) Dizdirmek, atmak, vurmak; çalmak, tizü Dizme, dizi, tokun Eyerin altına konulan bez. to 1 bk. ta 1. tokına- Mog. Sakinleşmek, telkin etmek, to II bk. ta II. yatıştırmak; bk. tokuna-, tobogo Sedir kozalağı; bk. toboo. tokoy Yarımada, nehrin kıyısı, toboo bk. tobogo. tokpok Sopa, ağaç çekiç, tokmak, yumruk, tobrak Toprak, toz; Togus cılga tokpokto- Sopayla vurmak, tokmaklamak, küreşkep tobrakka kem de tokpoktot- (tokpokto- 'nun ettirgen şekli) tüşpegen folk. Dokuz yıl savaştı ve Tokmaklatmak. kimse yere düşmedi (bahadırlar); kara tokşın Moğ. Azgın, yırtıcı, yabanî, tobrak kara toprak. tokto- Durmak, alıkonulmak, tobraktu Topraklı, tozlu; tobraktu cer toktobos Kesintisiz, aralıksız, tozlu yer. toktodın- (toktot-’u/ı dönüşlü şekli) tobuk Diz kapağı, Durdurulmak. tobuktan- Diz çökmek, toktodu 1. Durak. 2. Sükûnet, toçko Rus. Nokta; toçko turgus- nokta toktodulu: toktodulu ermek gr. koymak; pulemyotnıy toçko makineli Olumsuz cümle. tüfek noktası; ot calbıştu toçkolor tokton- (tokto-'nun ‘dönüşlü şekli) 1. ateş noktaları, Durmak, kalmak. 2. Kendine hâkim togolo- Yuvarlamak. olmak. togolok 1. Küre; küre şekilli. 2. Yığın, toktonbos Güçsüz; sabırsız, küme. toktonok zool. Gelincik, togolok to- Yumak hâline getirmek, toktot- (tokto-'nun ettirgen şekli) togolon- (togolo- %nun edilgen şekli) Durdurmak, yasaklamak, kesmek; Y uvarl anmak, yumaklanmak, közimnin cajın araydan toktottım togolonış- (togolon-'un işteş şekli) ancak ağlamamı kestim, Birlikte yumaklamak. toktoy: toktoy tiijer temdekter gr. togolot- (togolo-'nun ettirgen şekli) Noktalama işaretleri. Yumak hâline getirmek, tokulda- Takırdamak, takırtı sesi çıkarmak, togus dokuz; togus kös dokuzlu (kâğıt tokuldak Çatırtı. oyununda), caman kijinifi budı • tokuidaş (tokulda- fiilinden isim-fiil) segis. bajı • togus atasözü kötü Çatırtı, çatırdama. 180 tokuldat- (toku 1da-'m n ettirgen şekli) tolkulan- (tolkula-’mn edilgen şekli) Çatırdatmak. Dalgalanmak; köl tolkulanıp turdı tokum Moğ. Ter bezi; Kübe çalan Göl dalgalandı, tokum alat, arkazına taştap turat tolkulu Dalgalı. folk. Büyük bir ter bezi alıyor ve atın tolo 1. Bütün, tam; bütünüyle; tolo emes sırtına atıyor. ermek gr. kesik cümle; tolo ay bütün tokumdu Ter bezli; eer-tokumdu at ay. 2. Çok. binek atı. tolono bot. Çakal eriği, tokuna- Moğ. Sakinleştirmek, toloto Çelik kalemi, oyma kalemi, tokunan- Moğ. T. (tokuna-'mn edilgen toltır- (tol-'un ettirgen şekli) Doldurmak, şekli) 1. Sakinleşmek. 2. Daha uygun toltıra (toltır- fiilinin zaf fiil şekli) Dolu, olmak. toltıraaçı gr. Nesne. tokunaş Moğ. T. (tokuna- fiilinden isim- toltırıl- (toltır-'m edilgen şekli) Dolmuş fiil) Sakinleşme. olmak. tokunaş- Moğ. T. (tokuna- 'rnn işteş toltıru (toltır- fiilinden isim-fiil) şekli) Birbirini sakinleştirmek, Doldurma. tokunat- Moğ. T. (tokuna-'mn ettirgen tolu 1. Hediye, rüşvet. 2. Değişim, şekli) Sakinleştirmek. tolu- 1. Rüşvet vermek, 2. Değiştirmek, tol- 1. Dolmak; suu la toldı suyla tolun: tolun ay Dolunay, dolmak. 2. Doldurmak; on eki cıl toluş (tolu- fiilinden isim-fiil) Değişme, toldı on iki yaşını doldurdu, toluş- (tolu-'mm işteş şekli) Birbiriyle tolana Moğ. bot. Akdiken, değiştirmek. tolgo- Dönmek, toluştır- (toluş- 'un ettirgen şekli) tolgok Kıvrımlı, kavisli, Değiştirmek, tolgol- (Yılan için) dönmek, kıvrılmak, tom Moğ. İlâç, hap. tolgon- (tolgo- fiilinin edilgen şekli) tomdo- Kurban etmek, Kıvrılmak. tomık Bir şeyler, kalıntı, artık; Tomık- tolgoş (tolgo- fiilinden isim-fiil) 1. samık çeldeerge kelgen edim, Kıvrılma. 2. (doğum) sancısı, (mide) Uluu kaan folk. Bir iki lokma bir şey sancısı. yemeye geldim, Ulu kağan, tolgoş- (tolgo- ’nun işteş şekli) Devirmek, tomır- Toz hâline getirmek, döndürmek. tom ıra Enine. tolgoşto- Kıvrılmak, bükülmek, tomırak 1. Keskin (bıçak). 2. Kapatılan, tolgot- (tolgo-'mm ettirgen şekli) bükülen bıçak. Döndürmek. tomırtka zool. Ağaçkakan; bk. tomurtka tolgoyok Nehir kıvrımı; tolgoyoktın tom on Arpa, yulaf unu. üsti canında nehir kıvrımından daha tomonok zool. Sivrisinek; bk. sek I, yukarıda. bökönök. tolı- Değiştirmek, tomra Balalayka, bir tür telli çalgı, tolık Kömür. tomuk 1. anat. Diz kapağı. 2. Aşık tolıkta- ağız Kömür kırmak, (kemiği). tolış Değiştirme, mübadele, tomukay Gururlu. tolku 1. Dalga; talaydın tolkuzı deniz tomur- 1. (Odun, ağaç için) kırmak, dalgası. 2. Büyük, kesmek. 2. Köküyle sökmek, tolkula- Dalga çıkarmak. tomurıl- (tomur- 'un edilgen şekli) 1. 181

Parçalanmak, parçalanmış olmak. 2. tonol- (tono- 'nun edilgen şekli) 1. Köküyle sökülmek, kökünden sökülmüş Yağmalanmış olmak. 2. Açılmış, çıplak olmak. hâle getirilmiş olmak. tomurış- (tomur- fiilinin dönüşlü şekli) tonoş (tono- fiilinden isim-fiil) Yağma, 1. Birlikte kırmak. 2. Birlikte köklemek. çapul. tomurtka zool. Ağaçkakan; bk. tomırtka. tonot- (tono-'/iMM ettirgen şekli) Yağmaya ton 1. Kürk. 2. es. Şamanın özel kostümü: uğramak; men tonottım beni yırtmaçsız, koyun postundan elbisenin yağmaladılar; ol ogo tonottı o onu ana bölümü. yağmaladı. ton M . Donmuş. 2. Olmamış, ham; ton tonu (tono- fiilinden zarf-fiil)\ bk. tonoş. tobogo (sen i ağacı için) ham kozalak. tonurak Ustura, 3. Sağlam; ton budaktu karagay ton us Domuz. sağlam dallı çam ağacı, too Moğ. Sayı, rakam, mikdar; gr. • sayı; ton II ton bolgondo Büyük ölçüde, toozı cok sayısız. ton- Donmak. too- Moğ. 1. Saymak, saygı göstermek; tondır- (ton-'w/ı ettirgen şekli) Dondurmak, onı toop cat onu sayıyorlar; toobo- tofidok (Don çözüldükten sonra kardaki sert saymamak, dikkat etmemek. 2. Anlamak, katman). aklına gelmek. tondu 1. Kürklü. 2. İyi giyimli, toobos Söz dinlemeyen, saygısız, tonıl Yüksek. toodu Tavus kuşu; bk. toodu kuş. tonır- (ton-'M/ı ettirgen şekli) Dondurmak, toolo- Saymak, hesaplamak; Tenerinin soğutmak. cıldızın toolodı, tenistin balığın tonkoy- I Moğ. 1. Elleriyle yere dayanarak toolodı folk. Gökteki yıldızları saydı, ve dizlerinin üzerinde durarak başını yere denizdeki balıkları saydı, kadar eğmek. 2. Bir tarafa dönmek, toolomo gr. Sayı ismi; turgan toozın tonkoy- II Soyulmuş olmak (Dallar için) körgüzer toolomo gr. asıl sayılar (I, soyulmak, (boynuzlar için) kesilmek, 2, 3, ...); bk. eeçiy toozm körgüzer (kuyruk için) lusalmak; Ton budaktu toolomo; turgan toozın körgüzer karagay tonkoyordoft cayılıp toolomo gr. asıl sayı sıfatı (iki kalem, turzın folk. Sağlam dallı çam ağacı üç kitap); toolomo (cartaaçı) gr. sayı kesilsin ki tomurcuklansın, sıfatı. tonkulda- Gürültü çıkarmak, toolu Sayılı; toolu künder sayılı günler; tonkuldat- Yüksek sesle bağırmak; toolu ma| sayılı mal. Tümen kuştar or tozman toomcı Moğ. Saygı, hürmet, tonkuldada katkırgança kara toor- Yontmak (Ağacı) yontmak, (saçı) kuskun uçup keldi folk. Pek çok kırpmak, (elbisenin eteğini) kesmek, kuşun arasından kara kuzgun çığırarak toorçık Moğ. (Lâdin ağacı için) kozalak, uçtu. toordo Ayran. tohkur Boynuzsuz, kuyruksuz, küt, kesik; toorgı zool. Kabarga, boynuzsuz Sibirya tohkur iyt kuyruksuz köpek; tonkur geyiği; toorgınıh kini kabarga akını, agaş tepesiz ve dalsız ağaç; tohkur uy toormoş Kütük, boynuzsuz inek. toozm Moğ. Toz. .tono- 1. Yağmalamak. 2. Açmak, topçı Moğ. Düğme; müüs topçı boynuz tonok Yağma, çapul, düğme; kulu topçı bakır düğme, tonokçı Çapulcu. topçıla- Moğ. T. Düğmelemek. 182 topçılan- Mog. T. (topçıla-'nın edilgen torsuk 1. Tulum, kırba. 2. Tabanın şekli) Düğmelenmek. yukarısındaki yer. 3. Kürkün eteği, topçılaş- Mog. T. (topçıla-'mn işteş tort Artık, daha, şimdiden; tor kolbogon şekli) Birlikte düğmelemek, bolzo artık iyi değil. topçılat- Mog. T. (topçıla-'mn ettirgen tos Akçaağaç kabuğu; tos ayıl akçaağaç şekli) Düğmeletmek, kabuğundançadır. topşubar Mog. (Bir müzik aleti), tos-1 Yolu engellemek, tutmak, kapamak, topşuur Mog. İki telli balalayka, iki telli tos- II Her taraftan serpmek, saz. toskır bk. toskor. topşuurla- Mog. T. (topşuur isimli müzik toskok Kırılgan, kırık; bk. sınıkay. aletini) çalmak. toskor- (tos-'un ettirgen şekli) Serpmek, torbok İki yaşındaki tosun; buka cokto toskorıl- (toskor-'un edilgen şekli) tor bok biy atasözü boğanın olmadığı Serpilmiş, dağıtılmış olmak, yerde küçükboğa efendidir, toskuur Leğen, ağaçtan yapılan çamaşır torbos 1. bot. Frenk üzümü; kara torbos teknesi; kazan (at yemi koymak için); bot. yaban mersini. 2. bot. Yosun; bk. toskuur tanma tekne şeklindeki mühür, cenes. tostok Çıkık, patlak; tostok köstü patlak torcına Tomurcuk. gözlü. torçık 1. Bülbül; edil ündü torçık tatlı tostondo- Patlamak; Tostok közi sesli bülbül. 2. Sedir kozalağı, tostondoyt, togolok bajı tordo Çöküntü, tortu, surtuldayt folk. Patlak gözleri dışarı tordolu Tortulu, fırlar, yuvarlak başı yükselir, torgo Mog. İpek, tostoy- (Göz için) çıkık olmak, patlak torgulan- (Kalp için) çarpmak, olmak, torik Zayıf. toş Buz. torko İpek; kıl torko bükülmüş ipek, toşkın Garip, alışılmamış, torko-sarı (Bir tür kuş), toştu Buzlu, karlı; toştu mönküler karlı torlo bot. Keklik; bk. torloo. doruklar. torloo bk. torlo. tot: tot ci- (ten için) koyulaşmak. tornık- Mog. Kuvvetlenmek, sağlanmak, Totoy Payana Tanrı, toro 1. Aç; toro iyt aç köpek. 2. Yetersiz, toy I Toy, şölen, düğün, düğün yemeği; az. kolon toy es. akrabaların gelin için torolo- Açlık çekmek, aç kalmak, verdikleri para. toroo Mamut, toy II toy balkaş Çamur, kil. torooy- (Nasır için) şişmek, alakandan toy- Doymak; tok toydım doydum; torsoygonço iştendi avcundaki toybos doymaz. nasırlar şişinceye kadar çalıştı, toybodım mit. (Erlik'in yakınından akan ve torsok I Nasır. insanlann gözyaşlarından oluşan nehrin torsok II bot. Mürver ağacı; Torsok adı). komurgay sındırıp, toguzon ayrı toydır- (toy-ün ettirgen şekli) Doyurmak, şoorloyt folk. Mürver ağacından dal beslemek. kırıp düdük yaptı, doksan şekilde çalar, toygıs- (toy-'un ettirgen şekli) Doyurmak, torsoktu Nasırlı; torsoktu kol nasırlı toyın- (toy-'un işteş şekli) Doymak, eller. toylo- Şölenlerde dolaşmak. torsoy- Mog. Şişmek. toyo (toy* fiilinden zarf-fiil) Doyuncaya 183

kadar, tok bir şekilde, töjö- Sermek, döşemek; kiyis töjö- keçe toyrımay Kıvrılan şey; yılan, sermek; töjök töjö- yatak, döşek toyu (toy- fiilinden isim-fiiİ) 1. Tokluk. 2. sermek; taş töjö- taş döşemek, Tok; malı tok toyu omok turu töjök Yatak, döşek. onların hayvanları tok ve dinç, töjöl- (Yaygı vs. için) serilmek, döşenmek; tozıl- I (tos- Vin edilgen şekli) Tutulmuş, kiyis töjölgön tör (çadırda) keçe alıkonulmuş olmak. serilmiş baş köşe. tozıl- II (tos- ll'nin edilgen şekli) töjön- (töjö-'nün dönüşlü şekli) Döşemek, Dağılmak; çerü onço tozılgan bütün yaymak; Caan değen an bir tayganı ordudağıldı. töjöngön, castangan çadırı, müüzi tozın Toz; Çerdin tozını terierige tenerige cetken folk. Kocaman hayvan çıgat, teflerinin buludı cerge tüjet bir ormanı altına serip yattı, başını diğer folk. Yerin tozu göğe yükseliyor, göğün bir ormana yasladı; boynuzları göğe dumanı yere iniyor. ulaştı. tozında- Toza boğmak, toz kaldırmak, töjöt- (töjö-'«ün ettirgen şekli) Bir şeyi tozındat- (tozında-'nm ettirgen şekli) Toz serdirmek, bir şeyi yaygı gibi kaldırmak, tozutmak, kullandırmak, tozındu Tozlu. töjü bk. töji. tozırak: tozırak ciilektü agaş bot. Kuş tök- Dökmek. kirazı. töktir- (tök-'ün ettirgen şekli) Döktürmek, tozoçı Bekçi. töldö- 1. (Hayvanları) döllemek. 2. tozok Ağaç sepet; bk. kalama. Çoğalmak, ürün vermek, tozu I Nöbet, koruma. töldöt- (töldö-'nün ettirgen şekli) tozu II (tos- I fiilinden isim-fiit) Yolda Dölletmek, aygırı sürüye salmak, tutma, alıkoyma, tölgö Moğ. I. Havadaki nemi belirtmek için tö bk. ta I, II. kullanılan alet. 2. (Büyü amacıyla töbö 1. Tepe. 2. Bir şeyin tepesi, yukarısı; kullanılan) boynuz veya yay; tölgö sal­ baş. 3. Balta tersi. yayla büyü yapmak, töbölö- Tepelemek, başın tepesine vurmak, tölgöçi Büyücü kadın, tögül- (tök-'ün edilgen şekli) Dökülmek; tölgödö- Boynuzla fala bakmak, agaştın büri tögiildi ağaçlardan tölö- Ödemek. yapraklar döküldü; köstifi cajı köldiy tölögö Genç koyun; bk. koy, tölöö. tögüldi gözlerinden yaşlar boşandı, tölöl- (tölö-'nün edilgen şekli) Ödenmek, tögün Yalan; tögün ay t- yalan söylemek, tölön- Bir şeye dayanmak, aldatmak; bk. meke. tölöö bk. tölögö. tögünçi Yalancı; bk. mekeçi. tölöş- (tölö-'nün işteş şekli) Birlikte tögünde- Yalan söylemek; bk. mekele-. ödemek. tögündet- (tögiinde- 'nin ettirgen şekli) tölöt- (tölö-'nün ettirgen şekli) Ödetmek, Yalan söyletmek; bk. mekelet-, tölü I Nesil, kuşak; tölü cok dölsüz; tögüs- Moğ. Bitmek. alıptın tölüzi alıp ok bolor, tögüş- (tök-'ün işteş şekli) Birlikte külüktin tölüzi külük ok bolor dökmek. atasözü bahadırın nesli bahadır, pehlivanın töji Moğ. 1. Örs. 2. örs kemiği; bk. töjü, nesli pehlivan olur. töjö. tölü II 1. Ödeme, ücret. 2. Borç; tölüge töjö Moğ. bk. töji. tüştim borçlanmak; ödüş tölü ödünç. 184

3. es. Ruhlara selâmet ve sağlık için törkö Rende. kurban sunma (siyah dışındaki çeşitli törö- Doğurmak, meydana çıkarmak, renklerdeki kurdelelerdenoluşan ipler iki törögön Akraba. kayın ağacı arasına gerilir, tilki ve su töröl Moğ. 1. Akrabalık. 2. Vatan, anayurt; samuru kürkleri bu ipe asılır). ada töröl curt anayurt; töröl tölülU Borçlu, borcu olan; men slerge Altayım anayurdum Altay'ım; töröl töliilii ben size borçluyum, fil ana dili. tömön Aşağı, aşağıya; Örö turgan törömöl Moğ. Kahraman (destandaki Ülgen biy le tömön turgan Erlik yiğitler için). ada mit. Yukarıda yaşayan Ülgen-biy ile töröt- (törö-'/ıü/ı ettirgen şekli) aşağıda yaşayan Erlik baba, Doğurtmak. tömöndö- 1. Alçalmak. 2. Aşağı yöne tört Dört; tört tolık dört köşe; tört doğru hareket etmek. Üüinin bir ülüzi dörtte biri; tört tömön döt- (tömöndö-'nün ettirgen şekli) buttu dört ayaklı; törttin birüzi 1. Alçaltmak. 2. Aşağıya doğru hareket dörtten sonraki sayı, yani beş. ettirmek. törtinçi Dördüncü, tömöngi Aşağıda olan, törtön Kırk, tömörtinen Aşağıdan, törtöninçi Kırkıncı. tön bk. töön. törttü Dörtlü; balan kança caştu? tön Tepe, yükselti; bk. töstök. törttii çocuğun kaç yaşında? - dört, töngölö- Yükselmek; töngölöp turup törtü Dörder. bolboy cat- kalkamamak, ayakları törzök 1. Saygı yerine yönelen. 2. mec. üzeri ndedoğrulamamak. sırnaşık. tönkök Tepeli, kabarık, tös I 1. Temel, başlangıç; dağ eteği; kırdın tönmök anat. İncik kemiği; kalça kemiği, tözi dağın başlangıcı. 2. Karargâh. 3. töfiö Boyunduruk. mit. Şamanların inancına göre üç alanda - tönöcin Moğ. Dört yaşındaki inek veya yerde, havada ve yer altında - bulunan ilk kısrak; Kunacın malın kulundap ruhlar, bu ruhlar cayılgan neme (bk. turzın, tönöcin malın celdep neme)'den farklıdır; aru tös Ülgen'in turzın folk. Atların doğursun, boynuzlu başkanlığındaki iyi ruhlar; kara tös hayvanların çoğalsın!, Erlik'in başkanlığındaki kötü ruhlar; tös tönölö- Boyunduruk takmak, kayın bk. taay kayın. 4. tös ermek tönön Moğ. Dört yaşındaki öküz; tönön gr. ana cümle, temel cümle; tös uçur gr. tay binilmeyen dört yaşındaki at. asıl anlam; sözlük anlamı; tös zalog gr. tönöş 1. Kütük. 2. mec. Hantal, öküz, etken çatı, tönözök Kabarcık, tümsek, tös II Çalı. töö Deve. töstök Tepe, yükseklik; bk. tön. töön 1. Mürver ağacının orta kavı. 2. Kayın töstü Köklü, temelli; töstü curtıbıs ağacının katmam; bk. tön. sürekli bulunduğumuz yer. töpşü Dayanak, destek, töş 1. Göğüs. 2. Kesilmiş hayvanın göğüs tör Çadırın girişindeki yer, evin baş köşesi; kısmı. 3. Alt yer. tör canı baş köşe. töştük Göğüslük, törçök Yumuşak deriden çuval; ok törçök tözö- Sağlamlaştırmak, fişeklik. tözögö 1. Taban, destek. 2. gr. Gövde, törgöm bk. cörgöm. taban. 185 tözöl- (tözö-'nün edilgen şekli) tuduş- (tut-'un işteş şekli) Hep birlikte Temellenmek; tözölgön cıl temel yılı, tutmak, birlikte yakalamak, tutuşmak, tözölü Temel. tuduştır- (tuduş-'un ettirgen şekli) tözööçi: tözööçi kubultkış gr. Yalın Birbirini yakalatmak, hâl; tözööçi kubultkışta adalgış gr. tuduu Keçe, yalın isim. tuja- Köstek takmak, tözöş- (tözö-'niin işteş şekli) Birlikte tujak Köstek, bukağı. temel atmak. tujakta- 1. (Atın ön ayaklarını) tözöt- (tözö-'nün ettirgen şekli) Temel bukağılamak. 2. Kuş veya yabanî hayvan koydurtmak, yakalamak için ağ kurmak, traktör Rus. Traktör, tujaktu Bağlı, bukağılı, traktorist Rus. Traktör şoförü, tujal- (tuja-Vım edilgen şekli) (Atın ön transliteratsiya Rus. gr. Çeviriyazı. ayakları için) bukağılanmak, transport Rus. Ulaşım, tujar Aün ön ayağının alt bölümü (bukağı transportnıy Rus. Ulaşım; transportnıy takılan yer). brigadalar ulaşım ekipleri, tujaş- (tuja-Tim işteş şekli) Birlikte tseh Rus. Atölye. bukağılatmak. tsentner Rus. Kental; eki tsentnerge tujat- (tuja-Tim ettirgen şekli) cuuk yaklaşık iki kental, Bakağılamak. tsentr Rus. Merkez. tuju (tuja- fiilinden isim-fiil) (At için) tsink Rus. Çinko; tsinktaii etken bukağılama, çinkodan yapılmış, tukmaş Yumruk, tsirkul* Rus. Pergel. tukturıl- Kekelemek, tu İşte; tu ol işte o; tu ol ayda işte orada, tukur- (Köpeği) saidırtmak. tubarkulyoz Rus. Verem, tüberküloz; tul Dul. tubarkulyozton cazıldı o tulaan Beş yaşındaki inek veya at; tulaan tüberkülozdan kurtuldu, ay Şubat (Altay halk takviminde ikinci tudaaçı Tutan; kurt. ayın adı). tudagan Isıran; tudagan iyt ısıran köpek, tulay av. Tavşan; bk. koy on. tudam Tutam; tudam kalma bir tutam tülda- Dul kalmak; yas tutmak, kuş kirazı. tuldat- (tülda-'mn ettirgen şekli) Dul tudu (tut- fiilinden isim-fiil) Engel, bırakmak. tudul- (tut-'n/ı edilgen şekli) 1. Tutulmak, tuldu Yaslı (erkeğin ölümü hâlinde), yakalanmak, ele geçirilmek. 2. Seçilmiş tulga Moğ. Ocak; bk. oçok. olmak; ay tuduldu ay tutuldu; tili tulgurt Tamamiyle, tam olarak; Orus tuduldı o kekeme oldu, tildi tulgurt bilbes Rusçayı tam tudulu Tutulmuş, yakalanmış olmak, olarak bilmiyor, tudun- (tut-'un dönüşlü şekli) Tutmak, tulku Silindir şeklinde, konik, tutunmak; tudunar-karınar ekonomide tultuy: tultuy-bultuy Patlak, şiş dudaklı, kullanılan eşyalar, demirbaş, tulun Kadın saç örgüsü, örülmüş; sık; bk. tuduş I Sürekli, tamamiyle; tuduş sas cer kecege. tamamiyle bataklık; tuduş kelip cat o tulufidu Saç örgülü; tulundu kalıt evli sürekli geliyor. kadın. tuduş II Çarpışma, savaş; kalgançı tuduş tuluş Bütün deriden dikişsiz çuval, son savaş. tumala- 1. Boğmak. 2. Zehirlemek; 186

uglerodtın okizi le tumalagan bakmak, ilgilenmek. Karbon oksitten zehirlendiler, tura 1. Ev. 2. Şehir; Daş-Tura Biysk tumalan- (tumala-'mn edilgen şekli) I. şehri; Tom-Tura Tomsk şehri, Boğulmak. 2. Zehirlenmek, turaaçı bk. turaçı. tu ma la t- (tumala-'n/n ettirgen şekli) turaçak Evcik. Boğdurmak. turaçı bot. Melez ağacı (kelime anlamı tuman Duman, sis; tuman bolup kayıta duran ağaç); bk. tıt; turaaçı. berdi duman gibi dağıldı, turalgış Bodur, tıknaz, tumanda- Dumanlanmak, turgun es. Zaysanlann ve beylerin tuttuğu, tumandu Dumanlı, hayvan güden insan topluluğu, tum ank Serap, turgus- (tur-'un ettirgen şekli) 1. Dikmek. tumçak Burun; bk. tumçuk. 2. Kaldırmak. 3. Hazırlamak, tumçuk I. Burun; gaga; konkok tumçuk turgustır- (turgus-'un ettirgen şekli) kambur burunlu. 2. coğ. Burun, dağ Uyandırtmak. çıkıntısı; bk. tumçak. 3. tumçuk key turguza: turguza öy gr. Şimdiki zaman; colı gr. Geniz; tumçuk tabıjı gr. turguza-keler öy gr. geniş zaman, geniz sesi; tumçuk tabış oos turguzıl- (turgus-'un edilgen şekli) 1. tabışka köçöri gr. ağızlaşma, Konulmuş, itilmiş olmak. 2. Kaldırılmış tun I Henüz çocuk doğurmamış kadın, olmak. tun II tik çocuk; tun uulını ilk çocuğum; turguzış (turgus- fiilinden isim-fiil) tun kıs ilk kız çocuk, Kaldırma; dikme. tun- 1. Sağırlaşmak. 2. (Boğaz, gırtlak, turguzış- (turgus-un işteş şekli) Birlikte için) tıkanmak. kaldırmak. tundır- (tun -'un ettirgen şekli) turkarı Sürekli olarak; turkarı andap Sağırlaştırmak. düreten o sürekli olarak ava gider, tungak (Ses için) sedasız; tungak bolo turku I. Yabanî hayvanların ini, yatağı. 2. bereri gr. sedasızlaşma, tonsuzlaşma; Yerleşiklik. tungak tabış gr. sedasız ses, tonsuz türkün 1. Sürekli yaşayan; devamlı, ses; tungak tuyuk gr. sedasız ünsüz, aralıksız, sakin. 2. Belirli bir zaman tonsuz ünsüz. boyunca; kün turkunına gün boyunca, tur- I. Durmak; kalkmak; men erte turlu Park etme, turdım erken kalktım; tura tur dur, turna zool. Turna. bekle. 2. Bulunmak; sen kayda turup turnabay Tek dürbün; turnabayga kör- cadın? sen nerede yaşıyorsun. 3. Fiyatı tek dürbünle bakmak, olmak; kançaga turat? kaçadır? turgan turujaçı Dava vekili, baazı maliyet fiyatı. 4. Olmak, turulta Pay. oluşmak; altı kijiden turgan turum 1. Taban, ayak. 2. Mesnet, dayanak, birigada altı kişiden oluşan ekip. 5. tunundu Sürekli, sabit, Hizmetinde olmak, ücretli çalışmak; ol turumkay Dayanıklı, sabit, cıldarda ol bayga turgan o yıllarda o turun 1. Şarbon (hastalık) 2. Öksü. boyların hizmetindeydi. 6. (fiilin turuş (tur- fiilinden isim-fiil) 1. Durum. 2. hareketinin devamlılığını gösteren Süreklilik. yardımcı fiil); çönülip tur- esnekliğini turuş- (tur- fiilinin dönüşlü şekli) Birlikte kaybetmek; kaykap tur- şaşırmak; durmak, birbiri ardına durmak, ugup tur- duymak; kelip tur- turuştık Direniş, karşı durma. 187 tus T uz; taş tus kaya tuzu, uğramak, yaklanmak; cobolgo tuttır- tuştu Tuzlu. haslalığa yakalanmak; külükterge tuş 1. Karşıt durumda; tujımdagı benim tuttırba pehlivanlara teslim olma. 3. karşımda duran. 2. Yönelim; kajı tuşta? Birine ihanet etmek. 4. Ortaya çıkmak; hangi yönde? tuş başka çeşitli yönlere. uuruga tuttırdı on bil onun hırsızlığı 3. Zaman, an; ol tuşta o zamanda; duu ortaya çıktı. tuşta savaş zamanında; sook tujında tuttırbas Karşı konulmaz, soğuklar zamanında; cas tujı bahar tuu Dağ; biyik tuu yüksek dağ; bk. kır zamanı. II. tuşta- Karşılaşmak, tuu- 1. Doğurmak. 2. (Kuş için) tuştaju Görüşme. yumurtlamak, tuştaş (tuşta- fiilinden isim-fiil) tuu-çanaçı Kayakçı, Karşılaşma, buluşma. tuubas Kısır (kadın, dişi), tuştaş- (tuşta -'mn işteş şekli) tuucı 1. Masal; bk. çörçök, soocın 2. Karşılaşmak, buluşmak, Yumurtlama. tuştaştır- (tuşta-'mn ettirgen şekli) tuugan 1. öz; tuugan bala öz çocuk; Karşılaştırma imkânı vermek, tuugan karındajı onun öz kardeşi. 2. tuştat- (tuşta-'mn ettirgen şekli) Yeni doğmuş. Karşılaşma imkânı vermek, tuul- (tou-'mm edilgen şekli) Doğmak, tut- 1. Tutmak, yakalamak; attıfi tuulak 1. Çıplak, saçsız. 2. Yünsüz kürk. tiskinip tut- atın dizginini tutmak; 3. Çadırlarda oturmak için kullanılan attı tut- atı tutmak. 2. Yönetmek; curt deriden şilte, yatak. tut- halkı yönetmek; Ozo tujunda cer tuulan: tuulan ay Mart (Altay tutkan biy bolgon folk. Eskiden o söz takvimindeki üçüncü ayın adı), sahibi bey idi. 3. Almak; Köptin tuulay zool. Tavşan, biyine seni tudarım folk. Bir çoğu tuulı Manzume. arasından seni başkan seçiyorum. 4. Yer tuulu Dağlı; tuulu cer dağlı yer. edinmek. 5. Çıkarmak, tuura Genişlik; uzum da, tuurazı da tuta- 1. Yetmemek, ihtiyacı olmak. 2. tüney hem uzunluğu hem de genişliği (Konuşmada)kekelemek. aynı; tuura kör- bir tarafa bakmak, tutak 1. Yetersizlik. 2. Engel. 3. tuuralan- Yan gitmek, bir tarafa atılmak, (Kon uş mada) kekemel i k. tuuralat- Uzaklaştırmak, tutaktu 1. Yetersizliği olan. 2. Engelli, tuurartman: tuurartman kelgen kiji tutka Kabza, tutak. başka bir taraftan gelen yabancı insan, tutkak 1. Öfkeli!ik. 2. Nöbet; tutkak tuuş (tuu- fiilinden isim-fiil) Doğum, ooru sara nöbeti, tuy Tüm, hep. tutkaktu Yosun tutmuş su. tuygak Hayvan tırnağı, toynak, tutkurulçak Kekeme; bk. kelegey, tuygaktu Tırnaklı; mec. geyik; tuygaktu çokol mal tırnaklı hayvanlar, tutkuş 1. Sap. 2. Tencereyi ocaktan almakta tuyka Gizli; gizlice, kullanılan keçe ellikler; koy tutkuş bot. tuyla- (At için) sıçramak, ağız bir tür bitki, taylak Huzursuz, söz dinlemez (at), tutpaş Erişte çorbası. tuylat- (tuyla- 'mn ettirgen şekli) tuttır- (tut-'mı ettirgen şekli) 1. Sıçratmak. Tutturmak, yakalatmak. 2. Bir şeye tuyuk 1. Her taraftan kapalı; Tuyuk kara 188

cış bütken folk. Geçilmez orman tügenbes Tükenmez, bitmez; tügenbes büyüdü. 2. Gizlice; emegen tuyuk küç tükenmez güç. kaykadı kadın görmeden şaşırdı; tuyuk tüges- Tüketmek, bitirmek, tasfiye etmek, sanaa zekâsı sınırlı; tuyuk soy- ayak tügeze (tüges- fiilinden zarf-fiit) derisini çıkarmak. 3. tuyuk tabış gr. Bütünüyle, hepsini; tügeze ber- hepsini Ünsüz, konsonant; tuyuk tabıştın vermek; tügeze berdim tam olarak kojuları gr. ünsüz türemesi, verdim; tügeze ulustı kıygır bütün tuyukta- Duvarla çevirmek, geçilmez insanları çağır, kılmak. tügüskek Sis, duman, tuyuktal- (tuyukta-'mn edilgen şekli) Bir tüjen- Uykusunda görmek, rüya görmek, şeyi çevrelemiş, geçilmez kılmış olmak, tüjeniş Rüya görme, düş görme, tuyuktan- (tuyukta-'mn dönüşlü şekli) tüjüm Ürün; gelir, kar. Çıkışsız durumda olmak, konuşmak için tüjümdü Karlı, gelirli, gerekli sözleri bulamamak, tüjür- (tüş-'ü/z ettirgen şekli) 1. Salmak, tuyuktandır- (tuyuktan-'m ettirgen şekli) çıkarmak, aşağı indirmek; cük tüjür- Karışık duruma sokmak, yük indirmek; köjögö tüjür- perdeyi tuza Yarar, fayda; tuza cetir- fayda indirmek. 2. Kaybetmek; akçazın vermek; tuzazı cok faydasız, yararsız, tüjürip saldı o paralarını kaybetti, tuza- Tuzlamak; tuzagan tuzlu; tuzagan tüjüril- (tüjür-'ün edilgen şekli) 1. aş tuzlu yemek. Bırakılmak, salınmak. 2. Görevi azalmak, tuzak Tuzak, kapan; bk. sabak II. tüjürt- (tüjür-'M/ı ettirgen şekli) tuzakçı Avcı, tuzakçı. Çıkartmak; cük tüjürt- yükü çıkartmak, tuzal- (tuza-'m/ı edilgen şekli) Tuzlamak, tüjürü (tüjür- fiilinden zarf-fiil) 1. tuzlu olmak. Çıkarma, salma, azaltma; baanı tuzalan- Yararlanmak, faydalanmak, tüjürüji değerini azaltma. 2. tuzalu Yararlı, faydalı, Kaybederek. tuzaş (tuza- fiilinden isim-fiil) Tuzlama, tük (Beden, yün, ipek için) kıl, tüy; tuzaş- (tuza-'m/ı işteş şekli) Birlikte çoçkonın tügi domuz kılı, tuzlamak. tüken es. Kurban edilen hayvanın derisinin tuzat- (tuza-7u/ı ettirgen şekli) Tuzlatmak, takıldığı sırık. tübe- Sefil olmak, sefalet içinde yaşamak, tükeş- Sırtına oturtmak (meselâ çocuğu), tübek Sefalet; tübekke tüş- sefalete tükten-1 Kıllarla, tüylerle kaplanmak, düşmek. tükten- II Sırtına almak; tüktenip tüdek 1. Nefes darlığı, boğazdaki spazma. 2. ekeldim sırtımda taşıyorum, Kötü, iyi olmayan, tüktendir- (tükten- II ’nin ettirgen şekli) tiidün Duman; bk. ış. Sırtına bindirmek; balazın ineğe tüdünde- Duman çıkarmak, tüktendirdi çocuğunu benim sırtıma tüdündet- (tüdünde- 'nin ettirgen şekli) bindirdi. Duman çıkartmak, tüktü Tüytü; Kalın tüktü terezin tüdündü Dumanlı; bk. ıştu. kabıra tudup soyıp alat folk. Sık tügen- Tükenmek, bitmek; akçam tüylü hayvanın derisini soyuyor; tüktü tügendi param bitti; ay tügener iynek tüylü inek, bajında ay sonunda; kargan boyımda tükür- Tükürmek. küç tügenip cat eski vücutta güçlerim tükürük tükürük; tögünçi tunar tükeniyor. tiikürükke badar atasözü tükürüğünü 189

yutan yalancı susar. kör- bir çatı altında yaşamak, tükürün- (tükür-'ün dönüşlü şekli) tüne- (Kuşlar için) tünemek, gecelemek, Tükürmek. geceyi geçirmek. tükürüş (tükür- fiilinden isim-fiil) tünek (Koyun veya kuşlann) geceleme yeri, Tükürme. tünek. tükürüş- Birbirine tükürmek, tüner- Uzaktan görünmek, bir anda tül- (Eti) haşlamak. görünmek; tünere berdi bir anda tüle- (Kuş ve hayvanlar için) tüy dökmek, göründü, tülepti 1. Tüy dökme sırasında dökülmüş tünerçek Cep. tüy. 2. Yılanın attığı deri, tünerik Karanlık, sis; buluttu tünerik tüley Moğ. Sık, gür. kün bulutlu gün. tülkü 1. zool. Tilki. 2. mec. Kurnaz, sinsi, tüney 1. Aynı, aynı çeşit, benzer; olor tülkünek (Yabanî bir kuş türü), tüp-tüney onlar bütünüyle aynı. 2. tülkür Moğ. Anahtar, kilit anahtarı; bk. Tamam; tüney le ol kelbes tamam o tülküür. gelmiyor. tülküür Moğ. bk. tülkür. tüiieyle- 1. Karşılaştırmak. 2. Çift olmak, tülük: azık-tülük Yiyecek, azık, iaşe, tüneyleş (tüneyle- fiilinden isim-fiil) tümen Çok sayıda, sayılamaz sayı, çokluk; Karşılaştırma. Kança tümen tayga ajıp, kamık tüneyleş- (tüneyle- 'nin işteş şekli) Kendi türgen talay içip folk. Ne kadar çok aralarında karşılaştırma yapmak, dağ aştı, bütün hızıyla denizleri içti, tüneyleştir- (tüneyleş-'in ettirgen şekli) tün Gece; karanuy tün sıcak gece; tün Karşılaştırmak, ortozı gece yarısı; tünü-tüjü gece tüni-tünjile Gece gündüz, gündüz, yirmi dört saat, tüiike Bataklık, tünde- Karşılaştırmak, kıyaslamak, tünü Tünek. mukayese etmek, benzetmek, eşitlemek, tünük Avlu (işleme yeri); bk. örökö. tündeştir- Karşılaştırmak, layaslamak, tüîiür Tef (şamanın kullandığı), mukayese etmek, benzetmek, eşitlemek, tüp 1. Aşağı, dip; tüpke cet- dibe tündeştirü: 1. gr. Eşitlik, ekvatif; ulaşmak. 2. Kök, taban; tüp şüülte tündeştirü kojulta gr. benzerlik eki, temel düşünce. benzetme eki; tündeştirü kubultkış tüpte- 1. Dibe koymak. 2. Temel atmak, gr. eşitlik hâli, ekvatif hâli. 2. gr. tüptü Temeli, kökü olan, Karşılaştırma; tündeştirü tüpülde- Dun bir ses çıkarmak; tünürge grammakita gr. karşılaştırmalı gramer; araay tüpüldep soktı tefe yavaşça tündeştirü kojulta gr. eşitlik eki; vurdu, dun bir ses çıkardı, tündeştirü ölügeşter gr. karşılaştırma tür- Dürmek, katlamak, bükmek, kıvırmak, edatları. sıvamak; tüp edegin bolzo, türe tündük I 1. Geceleyin, bir gece boyunca; tudup kıs tana t o eteğini sıvadı ve bir tündük col bir gecede aşılabilecek kemerine sıkıştırdı. yol. 2. Kuzey; tündük tala kuzey türçe 1. Hemen, çabuk; türçe le bir anda, kutbu. hızla. 2. Biraz; türçe sakıp al biraz tündük II Çadırdaki duman deliği; erte bekle; türçe le bolzo, suuga tüjer turbas kadıttardı tündüginen edi biraz biraz battı. bilerim atasözü erken kalkmayan kadını türde- 1. Tütmek. 2. mec. Saçma sapan bacasından bilirim; bir tündükten kün konuşmak. 190 türdür- (tür-'ân ettirgen şekli) Sardırtmak. türül- (tür-'ün edilgen şekli) Katlanmak, türe- Batmak, iflâs etmek; türep kaldı dürülmek, (yen, etek için) sıvamak, battı. türüş (tür- fiilinden isim-fiil) Dürme, türel- (türe-'mn edilgen şekli) Batmak. sıvama, katlama. batmış, iflâs etmiş olmak, türüş- (tür-'w/ı işteş şekli) Birlikte türelte İflâs. katlamak, sıvamak. türeni İflâs etmiş, yıkılmış, tahrip edilmiş, tüs 1. Düz, dümdüz. 2. Yapılı. 3. Düşey, türet- (türe-'/ım ettirgen şekli) İflâs tüş I öğlen, öğle vakti, gün yansı; gün, ettirmek. güneş; tal tüş tam öğlende; tüşte türgek Makara; bir türgek uçuk bir öğlenleyim makara iplik. tüş II Düş, rüya; tüş tüjendi o düş gördü, türgekte- Kangala sarmak, tüş- l. İnmek, düşmek, geçmek; attan türgektel- (türgekte- 'nin edilgen şekli) tüş- attan inmek; tübükke tüş- belâya Kangal olmak, düçarolmak; kış tüşti kış geldi; Altı türgektü Kangala sarılmış, tayga ajıp tüşti, altı talay keçip türgen Başarılı, hızlı, süriatli, acele, acil; çıktı folk. Altı dağı aştı, altı denizi Atkan oktıy türgen aştı folk. Dağı geçti. 2. (Hareketin aniden yapıldığını ok gibi geçti, gösteren yardımcı fiil); tura tüş- olmak, türgende- Acele etmek, bulunmak, düşey durumda bulunmak, türgendet- (türgende-'mn ettirgen şekli) tüşkün Çam kozalağının içindeki çekirdek; Hızlandırmak, acele ettirmek, tüşkün kuzuk yere düşen ve baharda türk: Türk, türk til gr. genel Türkçe, toplanan kozalaklar, türküşte- Desteklemek, tüştük 1. Öğlen. 2. Güney, türle- Uçmak, uçuşmak, tüü bk. tüy. türme (> Rus). Hapishane, tüüki grammatika gr. Tarihî gramer, türt- Dürtmek, itmek; köstü türt- işaret tüü!- bk. tüyül-, etmek. tüüle- (Ateş için) çatırdamak, türtki Kozalakları soymak için kullanılan tüület- (tüüle-'nin ettirgen şekli) Odunları dişli alet. ateşe koymak, ateşi büyütmek, türtkU Bitpazarı, tüün bk. tüyün, türtküle- Dürtmek, vurmak, tüün- bk. tüyün-, türtkün 1. (Dişi) domuz {kelime anlamı tüünçek bk. tüyünçek. oğul veren); bk. çoçko. 2. zool. siyah tüüs Düz, doğru, köstebek. tüüş bk. tüyüş. türtküş Çadırın orta direği. tüüş- bk. tüyüş-. türtü Darbe; bir türtü le bir darbeyle. tüy- Bağlamak; (ağ, çorap) örmek; meeley türtül- Çarpışmak. tüy- eldiven örmek; tüyünçek tüyüp türtün zool. Köstebek; bk. nomon, sal- bağlamak, çıkın yapmak; kabak momon. tüy- kaşlarını çatmak. türtüş (türt- fiilinden isim-fiil) Dürtme, tüyme- Moğ. Endişelenmek, kargaşaya itme. girmek; bk. tüymen-, türtüş- (türt-'ün işteş şekli) itilmek, tüymeen Moğ. bk. tüymen, birbirini itmek. tüymen Moğ. 1. Düzensizlik. 2. Endişe, türü (tür- fiilinden zarf-fiil) Dürme, (etek telâş, heyecan, kargaşa, için) katlama, kaldırma. tüymen- bk. tüyme-. 191 tüymendir- (tüymen-'ı'n ettirgen şekli) kemerine, beline sokmak. 2. Hayvanların Düzensizliğe, endişeye neden olmak, arka bölümünün eti, kuyruk sokumu, tüymeş (tüyme- fiilinden isim-fiit) uça- 1. (Kalemi) Sivriltmek, açmak. 2. (Yen Endişe, kargaşa. için) eklemek, tüymeş- (tüyme-'n/n işteş şekli) Birlikte uçaçı Pilot. heyecanlanmak. uçal- (uça-'n/n edilgen şekli) 1. Sivriltilmiş tüymet- (tüyme- 'nin ettirgen şekli) olmak. 2. Eklenmiş olmak, Endişelendirmek. uçalan- Sırtüstü, yan yatmak, tüyül- 1. (tüy-'ün edilgen şekli) 1. uçar I Şelâle. Bağlanmak, (ağ vb.) bağlı olmak. 2. uçar II Tavuk (kelime anlamı uçan); bk. Kısılmak, sıkışmak; bk. tüül-, takaa; uçar kuş tavuk, kuş. tüyün Düğüm; bk. tüün. Uçar-Kaan Uçar Han (Erlik'in oğullarından tüyün- (tüy- 'nin dönüşlü şekli) Düğümle birinin adı), bağlanmak; bk. tüün-. uçastka Tarla. tüyünçek Düğüm, bağ; bk. tüünçek; uçaş- (uça-'nm işteş şekli) Birlikte tüyünçek tüyüp sal- bağlamak, çıkın sivriltmek. yapmak. uçat- (uça-’nın ettirgen şekli) (Kalemi) tüyündü Düğümlü. Sivriltmek, açtırmak. tüyüş (tüy- fiilinden isim-fiil) Bağ, uçkaş- Bir binek hayvanına birlikte bağlama. oturmak, atlının ardına binmek, oturmak; tüyüş- (tüy-'ün işteş şekli) Birlikte kiyinimnen uçkaş atımın akrasına bağlamak. otur. tüze- Düzeltmek, eşitlemek, uçkaştır- (uçkaş-'m ettirgen şekli) Kendi tüzedü 1. Eşitleme. 2. Bayındırlaşma; krş. atının arkasına bindirmek; adını tüzelti. uçkaştırbayt atım iki kişiyi taşımıyor, tüzel- (tüze- 'nin edilgen şekli) Eşitlenmek, uçkur Hızlı uçma yeteneği olan; kanadın tüzelti bk. tüzedü. cayıp uçpaza, kastın uçkurın kem tüzen Ova, düz alan. biler? atasözü kanatlarını açan eğer kazsa tüzeş- (tüze- 'nin işteş şekli) Birlikte uçmaz, kim bilir onun hızla uçup düzeltmek. gideceğini? tüzet- (tüze- 'nin ettirgen şekli) uçral bk. uçural. Düzelttirmek, eşit hâle getirmek. uçtur- (uç-'un ettirgen şekli) 1. Uçurtmak. 2. Savurmak; bk. uçurt-, ü uçtu Sivri uçlu. uçuk İpler, teller; een uçuk damar, uak bot. Dulavrat otu; bk. ubak. uçun e. (Son çekim edatı) için, bundan ubak bk. uak. dolayı, bu nedenle; senin uçun senin ubut bk. uut. için. uç Uç, son. nihayet; caanın uçı okun ucu; uçur Moğ. 1. Anlam, içerik; kuuçınnın uçında ucunda, sonunda; uçı-uçında en uçun hikâyenin içeriği; söstin uçurı ucunda; uçı-bajın bil- şöyle böyle anlatılanların özü; uçurın çıgar- bilmek, yüzeysel bilmek, anlamını açıklamak; uçurı cok uç- Uçmak; uçup bar- uçup gitmek; uçup anlamsız. 2. An, fırsat; mındıy kel- uçup gelmek. uçurında bu fırsatta, uça 1. Sırt; yan; uçazına kıstap sal- uçur- (uç-'un ettirgen şekli) Uçurmak. 192 uçura- Karşılaşmak, rastlamak, Yavaşlatmak, acele ettirmemek. 2. Devam uçural Moğ. Karşılaşma, tesadüf, olay; ettirmek. mındıy uçural boldı bil böyle bir udur: udur-todür Birbirine karşıt, tesadüf oldu; bk. uçral. udura Karşıt; ters, karşıdan gelen; udura uçuraş (uçura- fiilinden isim-fiil) cügiir- karşıya koşmak; udura ayt- Karşılaşma, birbiriyle karşılaşan, itiraz etmek; udura salkın ters esen uçuraş- (uç um-'tun işteş şekli) Birbiriyle rüzgâr; udura tedire karşılıklı, yüz yüze, karşılaşmak. udurla- 1. Karşılaşmak. 2. Birine karşı uçuraştır- (uçraş-1m ettirgen şekli) hareket etmek. Birbiriyle karşılaştırmak, udurlaş (udurla- fiilinden isim-fiil) İsyan, uçurat- (uçura- 'mn ettirgen şekli) başkaldırı. Karşılaştırmak. udurlaş- (udurlu-'nun dönüşlü şekli) 1. uçun gr. Anlam; bk. semantika; uçun Birine karşı isyan etmek. 2. Direnmek, tüney söstör bk. sinonim, karşı koymak; öştünin udurlaşkanı uçurla- Açıklamak, düşmanın direnişi. uçurlaş l İçerik olarak aynı, udurlat- (udurla-'mn ettirgen şekli) 1. uçurlaş II (uçurla- fiilinden isim-fiil) Karşılaştırmak. 2. Birine karşı isyan Açıklama. ettirmek. uçurlaş- (uçurla-'mn işteş şekil) Birlikte udurum Kısa süre önce; udurumga kısa açıklamak. zaman öncesine kadar, uçurlu- Anlamı olmak, yasal olmak; ugaçı Dinleyici. keregiri uçurlu bolzo eğer işin ugul- (uk-'un edilgen şekli) Dinlemek, yasalara uygunsa; beş salkoboy alar duyulmak, işitilmek, uçurlu beş ruble almak gerek, ugula- Duyulmak, işitilmek, uçurt- (uçur-'un ettirgen şekli) l. Serpmek, ugum Söylenti; ugumnın bilgeninçc dağıtmak; salkın calbıraktı uçurtın söylendiğine göre. anardı rüzgâr yaprakları dağıttı; bk. ugus- (uk•'un ettirgen şekli) 1. Dinletmek. uçtır-. 2. Hızla gitmek; attu kiji 2. Bildirmek. 3. Söylemek, uçurtıp cat atlı hızla gidiyor, ugustır- (ugus- fiilinin ettirgen şekli) uçuş (uç- fiilinden isim-fiil) Uçuş, uçma, Bilgilendirmek. uçuş- (uç-'ün işteş şekli) Birlikte uçmak, uguş (uk- fiilinden isim-fiil) Dinleme, uda bk. çula. uguş- (uk-'nn işteş şekli) 1. Birbirine uda- Moğ. I. Yavaşlatmak, ağır davranmak, dinlethnek. 2. Duymak. 3. Dinlemek, acele etmemek; uday ber- alıkonulmak. uguzaçı İhbar eden, jurnalci, 2. Devam etmek; aydıp udadı o uguzu (ugus- fiilinden zarf-fiil) ihbar, konuşmaya devam etti, jurnal. udabas hızla, çabuk, hemen; udabas keler uguzuş (ugus- fiilinden isim-fiil) İhbar hızla geliyor. etme, jurnal etme. udagan Moğ. I, Devamlı; udagan cut uguzuş- (ugus-'un işteş şekli) Birlikle turu devamlı belâ geliyor. 2. Önceki, ihbar etmek, birlikte jurnal etmek, eski; önce; udagan bargan önce gitti; uja- Silmek, yıkamak; toro uja- deriyi udagan kerek önceki gün; udagan öy yıkamak; kös uja- gözünü silmek; kol ötkön çok zaman geçti, uja- elini silmek. udarnik Rus. Vurucu. ujal- (uja-'m/ı edilgen şekli) Silinmiş, udat- (uda-Vı/rc ettirgen şekli) 1. yıkanmış olmak. 193 ujaş- (uja-Tim işteş şekli) Birlikte silmek, modal* söstör. ujat- (uja-7ım ettirgen şekli) Sildirmek, ulantılu: ulantılu adalgış gr. edat grubu, ujı- Buzlanmak, ular Anka kuşu. ujık Buzlandırma yeri, ular- Uykusunda konuşmak, sayıklamak; uk 1 Moğ. Soy, kabile, boy, cins; uktan ulaar kiji uyurgezer. ukka kabileden kabileye, boydan boya; ularu (ular-fiilinden isim-fiil) Sayıklama, bk. aymak. ulaş (ula- fiilinden isim-fiil) Bağlama, uk II Çorap (keçe); bk. çuluk. ekleme; kuyruk ulaş (atların) uk- Dinlemek, duymak; kulağı ukpas kuyruklarını bağlama. sağır; sös ukpas söz dinlemeyen; bk. ulaş- (ula-Vım işteş şekli) Birlikte tında-. bağlamak, eklemek; kuyruk ulajın ardı ukaa Akıl; ukaa sös darbı mesel, atasözü, ardına gitmek. ukala- İbret verici şekilde konuşmak, efsane ulaştır- (ulaş-'«m ettirgen şekli) anlatmak. Uçlanndan birleştirmek, bağlamak; ukalu Söz yeteneği olan, ulaştıra birbiri ardına, grup hâlinde, ukkur Söz dinleyen; Caandap cabıs bol, ulat- (ula-Vım ettirgen şekli) Ekletmek, caandarga ukkur bol folk. Büyüyüp ulay Birbiri ardına, üst üste, peş peşe; üç güçlü ol, büyüklerin sözüne kulak ver. kün ulay birbiri ardına üç gün; ulay- uksum Sarımsak terey birbiri ardından, ukta- Boyu, soyu devam ettirmek; miras ulda Ayı; büyük baba; bk. uldak. almak. uldak bk. ulda. uktaş Kabile yapısıyla ilgili ilişkilerin ulı- bk. ulu-, tümü. ulış bk. uluş. uktat- (ukta-'mn ettirgen şekli) Soy ulu I Büyük, önemli, yüce; ulu başçı oluşturmak. büyük önder; ulu aday ata, ailenin en uktır- (uk-7m ettirgen şekli) I. Açıklamak, büyüğü; ulu kyi ayı, büyük kişi; ulu yorumlamak. 2. İfadeli, anlaşılır şekilde sook ay Mart ayı (Altay halk takviminde konuşmak. üçüncü ayın adı). uktu I. Soylu. 2. Boy, kabile, ulu II Ejderha; ulu cıl ejderha yılı (hayvan ula bk. çula. takviminde beşinci yılın adı), ula- Uçlarından bağlamak, birleştirmek, ulu- Ulumak; iyt ulup-unjup cat köpek ulaa Çadırın tabanı, uluyor; bk. ulı-. ulaçı Ekli. uluçı Kurt (kelime anlamı uluyan); bk. ulak Oğlak, keçi yavrusu, borü. ulam Her zaman, sürekli; ulam sayın uluk Hoş olmayan. herkes, her seferinde, uluksın- Kendini büyük, önemli saymak, ulama 1. Araba oku. 2. Ek. ulurka- Moğ. Saymak, saygı göstermek, ulan Ağaçtan yapılmış büyük yuvarlak kulu, ulurkan- Moğ. T. (ulurka- 'nm dönüşlü ulan- (ula-Vım edilgen şekli) Birleşmiş, şekli) Gururlanmak, kendini büyük adam eklenmiş olmak, uzatmak, saymak; bk. cakşırka-, çimerke-. ulandır- (ulan-'m ettirgen şekli) ulus Moğ. Ulus, halk, insanlar, Birleştirmek, uçlarını bağlamak, uluş (ulu- fiilinden isim-fiil) Uluma; bk. ulanış (ulan- fiilinden isim-fiil) Uçlarını ulış. birleştirme. ulut- (ulu- ‘nun ettirgen şekli) Ulutmak, ulantı 1. Ek. 2. gr. edat; bk. bölügeş, uluuçı Uluyan; mec. kurt. 194 uma Kalabalık, çoğunluk; uma cok tenha, urmat Ar. Mutluluk; urmadı cok mutsuz; kalabalık olmayan, bk. ırbıs. umala- Çoğaltmak, artırmak, urul- (ur-'ım edilgen şekli) Dökülmüş, umaş bk. emeş. saçılmış olmak. umçı Emzik, biberon, uruş 1 Kavga, tartışma, skandal; savaş, umçıla- Emzikten kesmek, uruş II (ur- fiilinden isim-fiil) Dökme; umçu Emzik. saçma. umda- (Elle, gözle) çağırma işareti yapmak; uruş- 1 Kavga etmek, tartışmak; men, om bk. ımda-, la uruştım ben onunla tartıştım, kavga umza- Yöneltmek. ettim. umzan- (umza-7ım dönüşlü şekli) Yönü uruş- II (ur-'un işteş şekli) Birlikte dökmek, olmak, yolu tutmak. saçmak. una 1. At arabası. 2. tşçi atı; bk. at II, urtışçan Kavgacı, savaşçı, unaa. uruştır- (uruş- I 'in ettirgen şekli) Kavga unaa bk. una. ettirmek. unaçı Arabacı, us Usta, baş; us kol işaret parmağı, unala- At arabasıyla gitmek, uskum bot. Sarımsak; bk. uşkun, unçuguş- (unçuk-’u/ı işteş şekli) Birbiriyle uşkun bk. uskum. konuşmak. uştı- bk. uştu-. unçuk- Ses vermek, ses çıkarmak, uştu Çekme; bk. uştuu. konuşmak; unçukpa sus, konuşma; uştu- Çekmek, çıkarmak; bk. uştı-. unçukpas cevapsız. uştuk Kol kapağı; sürü uştuk eli örten unçuktır- (unçuk -'un ettirgen şekli) kürk yeninin dili. Konuşturmak; unçuktırba- konuşma uştul- (uştu-Wı edilgen şekli) Çıkarmak, fırsatı vermemek, uştulçak Kolayca çıkan, undıl- bk. undul-. uştuş- (uştu -'nun işteş şekli) Birlikte undınçak Unutkan; bk. unduçak. çekmek, undu- Unutmak; undubas künder uştuu bk. uştu. unutulmaz günler; bk. undıl-. utık Bağ, sicim; altın utık es. şamanın unduçak Unutkan; bk. undınçak. şapkasına süsleme şeklinde geçirilmiş undul- (undu-'mm edilgen şekli) kumaş bağ. Unutulmuş olmak, unutulmak, utkan Karşıt, karşıt konumdaki, undut- (undu-'mm ettirgen şekli) utkı- bk. utku-, Unutturmak. utku Görüşme. um Moğ. Göçebe çadırının sırığı, utku- 1. Karşılaşmak, rastlamak. 2. unut- Unutmak; ol künder kaçap da Selâmlamak; bk. utkı-. unutka tüşpes bu günler hiç bir zaman utkuçı mit. Ruh (kelime anlamı karşılayan), unutulmayacak, Ülgen'Ie şaman arasındaki aracı, ur Ağacın gövdesindeki şişlik, utkul 1 1. Karşılaşma. 2. Selâmlama; utkul ur Tabaka, (ağaçtaki) kabuk; kayınnın urı sös selâmlaşma sözü; bk. utkuul. kayın kabuğu. utkul- II (utku-'mm edilgen şekli) 1. ur- Dökmek, saçmak, doldurmak; suu ur- Karşılaşmak. 2. Selâmlaşmak, görüşmek, su dökmek; aş ur- buğday saçmak, karşılık vermek. urdır- (ur-'tm ettirgen şekli) Döktürmek, utkut- (utku-'mm ettirgen şekli) 1. urgun Büyük; urgun caaş sağanak. Karşılaştırmak. 2. Selâmlatmak. 195 utkuul bk. utkul. olmak. uu (Balık veya hayvan için) ağ; uu tartıp uurtam Bir yudum; bir uurtam süt bir sal- ağ salmak, yudum süt. uuja- Ezmek, çiğnemek, uurtan- (uurta-'mn dönüşlü şekli) İçilmek, uiıl 1. Oğul; ençi uul mirasçı. 2. Genç, uurtat- (uurta-'mn ettirgen şekli) İçirmek, uula- I Ağla yakalamak, uurzın- Zor saymak, ağır addetmek, uula- II Yönü göstermek, yöneltmek; uuş Avuç; eki uuş iki avuç, iki avuç tutmak, dolusu. uulak Oğlak, uuşta- Avuçlamak, avuçla almak, uulan Oğlan, genç. uuştam Bir sefer avuçla alınan bir şeyin uulan- I (uula- I'in edilgen şekli) Ağla sayısı, miktarı, yakalanmış olmak. uuştanar Yumruk. uulan- II (uula- linin edilgen' şekli) uuştat- (uuşta-'mn ettirgen şekli) Yönelmek. A vuçlatmak, avuçla aldırmak, uulandır- (uulan- H'nn ettirgen şekli) uut Malt. Yöneltmek. uutta- (Buğday için) filizlenmek, uulanış (uulan- II fiilinden isim-fiil) uuttu Mayalı (içki). Yönelme, yön. uy inek; uy cıl inek yılı (hayvan uulanış- (uulan- llün işteş şekli) Bitlikte takviminde ikinci yılın adı); uy saaçı yönelmek. süt sağan; uy ciilek ahududu; uy kös uulçak Küçük erkek çocuğu, bot. ahududu; uy saa- inek sağmak; uy uuldu Oğullu, oğlu olan, şıkpaa- inek sağmak; uydın balazı uur I Soygunculuk. inek yavrusu; uydın erkeği öküz; uur II Ağır, zor, can sıkıcı, derin; uur koş uydın reni inek yavrusu; uy kabıraaçı ağır yük; uur zadaça ağır, zor görev, sığıra bakan işçi, hayvan çiftliği işçisi, uurak Moğ. uurak süt Ağız, ilk süt. uy-ciilek bot. Ahududu, uurçı Hırsız, soyguncu, uya Yuva; pulemetmy uya makineli uurda- Çalmak. tüfeğin kurşun yuvası; çımalının uyazı uurdan- 1. Çalınmış olmak. 2. Bir şeyi karınca yuvası; adarunıfi uyazı arı gizlice yapmak; uurdanıp bar- gizlice yuvası; köstift uyazı göz çukuru; gitmek. kurttıîi uyazı kulak yuvası, uurdanış (uurdan- fiilinden isim-fiil) uyada- Moğ. 1. Zayıflamak. 2. Ölmek, yok Hırsızlık, soygunculuk, olmak. uurdat- (uurda- 'mn ettirgen şekli) uyadat- Moğ. T. (uyada-'/un ettirgen şekli) Çaldırmak; men tonımdı uurladıp Zayıflatmak. saldım kürkümü çaldırdım, uyal- Utanmak; senen uyalat seni uun Hırsızlık, utandırıyor; uyalbas utanmaz, vicdansız, uurlan- Zorluk hissetmek, uyala- Yuva yapmak. uurlandır- (uurlan-'ın ettirgen şekli) uyalan- (uyala-'mn edilgen şekli) Kendisi Ağırlaşmak. için yuva örmek. uurlaş- (uurda-'mn istes şekli) Birlikte uyalaş l 1. Aynı yuvadan olan. 2. mec. çalmak. Karındaş, aynı karından olan, uurt Boğaz, gırtlak. uyalaş II (uyala- fiilinden isim-fiil) Yuva uurta- İçmek, ağzına su almak. örme, yapma, uurtal- (uurta-'mn edilgen şekli) İçilmiş uyaiçak Utangaç. 196 uy alış (uy al- fiilinden isim-fiil) Utanma, uza- 1. Uzamak; devam etmek. 2. sıkılma. Uzaklaşmak, ayrılmak; bk. bıraa-. uy alt- (uyal-'ın ettirgen şekli) Utandırmak, uzada (uzat- fiilinden zarf-fiil) Boyunca, mahcup etmek, uzadaçı Eşlik eden. uyalu Yuvası olan. uzadış (uzat- fiilinden isim-fiil) 1. Uzatma. uyan 1. Zayıf, güçsüz, çekingen, pısınk. 2. 2. Dizginler. Kusur. uzadu Dizginler; bk. üydejü. uyan 1. Çekingen. 2. Yumuşak; uyan tük uzak 1. Uzak, uzun, devamlı; onın cajı yumuşak tüy; uyan tüktü koy ince uzak bolzın uzun ömürlü olsun; uzak tüylü koyun, uyuktadı o uzun süre uyudu. 2. Uzak; uyar Solgun. uzak cerge sala bergen uzağa gitti; uyat Utanç, rezalet, ayıp; uyat cok uzağına uzağa; uzakta ötkön öy gr. utanmaz, vicdansız, öğrenilen geçmiş zaman, duyulan geçmiş uyatta- Utandırmak, zaman. uyattu Vicdanlı, uzan- Bir şeyle ustaca ilgilenmek, uygun- Uyanmak, uzançık Bir şeye yatkın, yetenekli, uygunçak Çabuk uyanan, uzandır- (uzan-'m ettirgen şekli) Bir şeyle uygunış (uygun- fiilinden isim-fiil) ustaca uğraştırmak. Uyanma; bk. oygonış. uzanış {uzan-fiilinden isim-fiil) Ustalık, uygus- Uyandırmak; bk. oygos-. uzanış- (uzan-'m işteş şekli) Birlikte ustaca uyku Uyku; kalın uyku ağır uyku; yapmak. uykuzı cetti uyandı, uykusu kaçtı, uzat- (uza-Tim ettirgen şekli) 1. Uzatmak. uykuçı Uykucu. 2. Kendisinden uzaklaşmasına neden uykulu Uykulu; uykulu kös uykulu olmak; bk. üydelet-. gözler. uzun (Boy için) uzun, yüksek; sini uzun uykuzak Uyku; uyku seven, uzun boylu; uzum onun uzunluğu; uykuzıra- Yarı uykulu durumda bulunmak, stenenin uzum duvann uzunluğu; uykuzıraş- (uykuzıra-'nın işteş şekli)', uzun kuyruk uzun kuyruk, mec. kurt; uykuzırajıp oturdılar oturup uzun kurt uzun solucan; mec. yılan; uyukladılar. uzun cevi uzun kol. uykuzı rat- (uykuzıra-'nın ettirgen şekli) Rüya görmek, Ü uylu İnekli. uyma- Kirletmek, pisletmek; bk. üç Üç (sayı sıfatı); üç başka üçlü; üç balkaşta-, kirle-. katap üç kez; üç konok ötkürer uy mal- (uyma-'m/ı edilgen şekli) ücüncü gündeki cenaze. Kirlenmek; uymalgan kirli, üçinçi üçüncü; üçinçi cüzün gr. üçüncü uymaş (uyma- fiilinden isim-fiil) şahıs. Kirlenme. üçü Üçlü; üçülezi üçü birden, uy mat- (uyma -'nın ettirgen şekli) üjü- Üşümek, donmak, buz tutmak, Kirletmek. üjük Ayaz, dondurucu soğuk; sağaldı üjük uyukta- Uyumak; budun uyuktap kaldı aldı sakalı çiğle örtüldü, ayağım uyuştu. üjükte- Dondurmak. uyukta t- (uyukta- 'nın ettirgen şekli) üjüktel- (üjkte-'m'n edilgen şekli) Üşümüş Uyutmak. olmak, donmuş otmak. 197

üjüt- (üjü-'nü/ı ettirgen şekli) Üşütmek, toolomo gr. kesirli sayı sıfatı, dondurmak. ülürgen Haziran (Altay halk takvinde altıncı ükü zool. Puhu kuşu; baykuş; sarı likü ayın adı); bk. külürgen. zool. baykuş, ülüş Sulu, nemli, iikür Moğ. Kükürt. ülüşte- Islatmak. üküs- 1. Gagalamak; bk. ürgüle-. 2. ülüşten- (ülüşte- 'nin dönüşlü şekli) Uyuklamak. Islanmak. iilbürek I. es. Şamanın tören giysisindeki ülüştet- (ülüşte- 'nin ettirgen şekli) puhu kuşu tüyleri. 2. Kadın küpelerindeki Islattırmak. puhu kuşu tüyü, ün Ses. ton; cart üydü yüksek sesli; iilci bk. ülcii II. tarlak ündü farklı sesli; baştap tarıy tilcii I Kılıç. tabılgan uzun ün gr. aslî uzunluk, ülcii II Batak yer, bataklık; bk. ülci. birincil uzunluk; ün koyulganı gr. ses ülciile- Kılıçla vurmak, türemesi. üldü Moğ. Kılıç; bk. UlcU I. ünde- Ses vermek, ündemek. üle- Parçalara ayırmak, bölmek; bk. bolü-, ünden- 1. Ses vermek. 2. Ses açısından ülel- (üle-'mTı edilgen şekli) Parçalanmak, benzemek. ayrılmak; ülelbey cat parçalanmıyor, ündeş (ünde- fiilinden isim-fiil) Ses üleş (üle- fiilinden isim-fiil) Parça, pay, uyumu. hisse; bayananıft ülejie*. dua sırasında ündü 1. Sesi olan, sesli. 2. gr. Ünlü; ündü ev sahibi tarafından dağıtılan et parçaları, tabış gr. ünlü, vokal; ündü tabıştın üleş- (üle-'m'n işteş şekli) Üleşmek, kubuları gr. ünlü değişimi; ündü paylaştırmak, paylaşmak, bölüşmek, tabıştıfi tüjeri gr. ünlü düşmesi; üleştir- (üleş-'m ettirgen şekli) ündülerdin katu-cımjak Üleştirmek, paylaştırtmak, bölüştürmek, garmoniyası gr. kalınlık incelik üleştirer: üleştirer toolomo gr. uyumu, büyük ünlü uyumu, Üleştirme sayı sıfatları, üngür gr. Sedalı, tonlu; üngür bolu üleştirü (üleştir- fiilinden isim-fiil) bereri gr. sedalılaşma; üngür tabış gr. Üleştirme, parçalama,ayırma, sedalı ses, tonlu ses; üngür tuyuk gr. ület- (üle-'m'n ettirgen şekli) Üleştirmek, sedalı ünsüz, tonlu ünsüz, parçalatmak, ayırtmak. ünüs Erkek ayı. Ülgen mit. Evrenin yaratıcısı, en büyük üp Değerli (iyi) parça, ev eşyasının değerli tanrı; Ülgen bayana Tann Ülgen. bölümü. ülger 1. Bilgece söz; ülger sös ata sözü. 2. ür; ürde Çok önce; ürde emes kısa süre Samanyolu (takım yıldızı), önce; ürdefi beri eskiden beri, ülgerçi Şair. ür- 1 Havlamak, ürmek; iyt ürüp turu ülgü 1; Örnek. 2. Biçki modeli, köpek havlıyor. ülgülü Biçki modeli olan. ür- II Üflemek; kolgo ür- eline üflemek; Ülker es. Şaman tefinde beyaz ve kırmızı otko ür- ateşi üflemek, boyayla yapılmış resimler, süslemeler, ürdir- (ür-Tmn ettirgen şekli) Havlatmak; ülkör Ülker (Süreyya) yıldız topluluğu, İytterdi üydirip cürgen terbezen ültürkey Moğ. T. Seyrek dokunmuş folk. Köpekleri havlatarak fakir gider (kumaş); ültürkey bös seyrek basma, avludan avluya. ülü Hisse, pay; menin ülüm benim üre Süt ve iri çekilmiş buğdaydan yapılan bir payım; ülü toozın körgüzer tatlı türü. 198

üre- 1. Bozmak, sakatlamak. 2. Harcamak, ürkinçek bk. ürkünçek. üreçi Köpek (kelime anlamı havlayan); bk. ürkü- Korkmak, ürkmek; bk. ürki-. iyt I; üreeçi. ürkiin- (ürkü-'mm dönüşlü şekli) Sebepsiz ürediş- (üret-'m işteş şekli) Birlikte yere ürkmek. öğretmek. ürkünçek Ürkek; bk. ürkinçek. üredü (üret- fiilinden isim-Jiil) 1. öğretme. ürküş (ürkü- fiilinden isim-fiil) Ürkeklik, 2. Alışkanlık. ürküş- (ürkü-’/zzm işteş şekli) Birbirini üredüçi Öğretici, öğretmen, ürkütmek. üree Arkadaş, yoldaş. ürküt- (ürkü-'mi'/î ettirgen şekli) Ürkütmek, üreeçi Köpek; havlayan; üreeçi-kuş ürüş I (ür- I fiilinden isim-fiil) Havlama; köpek; bk. üreçi.. iytterdin ürüji köpeklerin havlaması, ürelt- (ürel-’ı>ı ettirgen şekli) Bozmak, yok ürüş II (ür- II fiilinden isim-fiil) Nefes etmek. alma. üren 1. Tohum. 2. Çocuk. 3. Nesil; bk. ürüş-1 (ür- Yün işteş şekli) (Köpekler için) bala. birbirine havlamak. üren- Eğitim görmek, alışmak, ürüş- II (ür-H'm'n işteş şekli) Birbirine ürençi zool. İskete, baştankara, üflemek. ürençik Öğrenci. üs I Yağ, sıvı yağ. ürende- 1. Suni tohumlama yapmak. 2. üs II zool. Vaşak; bk. üüs. Tohumla donatmak. üs- Koparmak, kesmek, bozmak, parça parça ürendet- (ürende- 'nin ettirgen şekli) 1. etmek, ezmek; plan üs- plâna ara Sunî tohumlama yaptırmak. 2. vermek. Tohumlatmak. üsker Sağır; bk. tüley. üret- l. Öğretmek, akıl vermek. 2. üst Üst, yukarı; üstinde üstünde, Emretmek. yukarısında; stoldın üstünde masanın ürey- (üre-'/zm edilgen şekli) 1. Bozulmak, üstünde; onın üstüne bunun üstünde; bozulmuş olmak. 2. Batmak, iflâs etmek; ton üstüne ton, ödük üstüne ödük cööjödöîi üreldim ben iflas ettim, zevkli giyinir 0kelime anlamı kürk üstüne ürey: caan ürey sokkon Ağır yenilgiye kürk, çizme üstüne çizme); üstünen uğrayan. tönöp yukandan aşağıya, ürge Köpek, havlayan, üste- Yağlamak, ürgeeçi Köpek, üstinen bk. üst, üstünen. ürgek Rüzgâr, üstir- (üs-'ün ettirgen şekli) Kopartmak, ara ürgü Pinekleme. verdirmek, ürgülci Moğ. Ebediyet, sonsuzluk, üstü Yağlı, ürgülçek Köpek. üstünen bk. üstinen. ürgüle- Uyuklamak, pineklemek, yarı üstürtin 1. Üstten; üstürtin körördö uykulu hâlde olmak; bk. üküs-. yukarıdan bakarak 2. mec. Yüzeysel, ciddî ürgület- (üngüle-7ım ettirgen şekli) olmadan. Uyutmak, pinekletmek, üşkür- Islık sesi çıkarmak, zor nefes almak; ürkene I 1. Havyar; ernek ürkene balık iç çekmek. yumurtası. 2. Küçük boncuklar; bk. üşkürük Islık, zor nefes alma sesi, iç üürken. çekme. ürkene II Dolama, üşkürün- Nefes almak. ürki- bk. ürkü-. üüçe (Yemek için) donmuş kemiksiz et. 199

üüle Moğ. Kaza: üüle konok kader, üygen Dizgin; mönün üygen gümüş üür 1. (Birkaç aygır ve kısraktan oluşan) at dizgin. sürüsü. 2. Sürü; üür mal büyük baş üygende- Dizgin takmak, sürüsü; üür turna turna sürüsü, üygendeş (üygende- fiilinden isim-fiil) üür- Grup hâlinde toplanmak, sürü Dizginleme. oluşturmak; üüre dirgen uuldar üygendeş-* (üygende- 'nin işteş şekli) arkadaşlar, dostlar, üüre cürgen kız Birlikte dizgin takmak. arkadaşlar. üygendet- (üygende->ım ettirgen şekli) üürele- Sürü oluşturmak, Dizgin taktırmak. üüren bk. üren, üylü 1. Evli, çadırlı. 2. Evli, aileli; üylü- üüren- bk. üren-, caylu evli olan, evli barklı, ü ürken bk. ürkene 1. üyt Dar delik; kulaktın üydi kulak deliği; üüs Moğ. zool. Vaşak; bk. üs. tumçuktın üydi burun deliği, Uy Ev, çadır, barınak; kerege üy keçe çadır; üytte- 1. Delik açmak. 2. Geçirmek, üyge kir- eve girmek; üy kiji kadın, takmak, üy-tüy cok Sessizce, üytteş Burgu. üyde- bk. üydele-, üytteş- (üytte-'nin işteş şekli) Birlikte üydege Ev hanımı, eş. delmek. üydejü (üydeş- fiilinden isim-fiil) üyttet- (üytte- 'nin ettirgen şekli) 1. Uğurlama töreni; bk. uzadu. Deldirmek. 2. Taktırmak, üydek Yoldaş. üyttü Dar delikli, üydele- 1. Refakat etmek. 2. Atı beslemek üyür bk. üür. için yolda durmak. 3. üydelep aydarı üyür- bk. üür-. gr. Hecelemek. üze Bütün hep. üydeleş- (üydele-'nin işteş şekli) Birlikte üzefii Üzengi. refakat etmek. üzeri Yukarı; ogo üzeri onun yukarısı; üydelet- (üydele-'nin ettirgen şekli) 1. üzeri al- yukarı, üzerine almak; plan Refakat ettirmek; bk. uzat-. 2. Atları üzeri plân üstü. beslemek için yolda durdurmak, üzü (üs- fiilinden isim-fiil) Suya düşme, üydeş (üyde- fiilinden isim-fiil) Törenler; baltalama. bk. uzadu, üydejü. üzük Moğ. 1. Kırpıntı, kopuk; üydet- bk. üydelet-. armakçının üzügi ip kırpıntısı; üzük üye 1. Kuşak, boy; üyedin üyege armakçı kırpık ip; pozmanın üzügi kuşaktan kuşağa. 2. Diz (ayakta), kıvrım, şiirin bölümü; üzük cok aralıksız. 2. oynak eklem, mafsal; üye söögi diz Sözlük; bk. sözlik; üzük biçik düşey kemikleri. 3. gr. Hece; altı üyelü sös yazı (Moğol yazısı), altı heceli kelime; üyenin üzükte- Moğ. T. Bölmek, kesmek, kıskartılganı gr. hece kaynaşması, üzül- (üs-'ün edilgen şekli) 1. Kopmak; üyeden bk. üye, üyedin. üzülbes armakçı sağlam halat 2. mec. üyedin bk. üyeden. Ölmek, bitmek. 3. Ara vermek, üyele- 1. Akrabasını tanımak. 2. Parçalara üzüm Parça; bir üzüm et bir parça et. ayırmak; üyelep ayt- parçalara ayırıp üzüş- (üs-'ün işteş şekli) Birlikte çekmek, söylemek. üzüt mit. Ölmüş insanın rüzgâr şeklindeki üyelet- (üyele- 'nin ettirgen şekli) Parçalara ruhu; hayvanlar ve insanlar gibi ruhun ayırtmak. göze görünen maddî bölümü (meselâ 200

köpek için); sünenin üzüdi ruhun Y maddi özü;üzüt çilek bot. kurt yemişi; üzüt agaş bot. hanımeli. yanvar Rus. Ocak ayı, Ocak, yaslya Rus. Hayvan yemliği V yubiley Rus. Jübile, y u rist Rus. Hukukçu. vagon Rus. Vagon; bk. bagon. vedom ost' Rus. Belleten, so v etsk iy Z sotsialistiçeskiy respublikalardın verhovnıy sovedinin vedomosttorı zabastovka Rus. Grev, Sovyet Sosyalist Cumhunyelleri Yüksek zadatka Rus. Kaparo, ön ödeme, Şûrasuun Belletenleri, zakon Rus. Kanun, vzvod Rus. as. Takım, zal Rus. Salon, v o jatıy Rus. Önder; pioner otryadtın zavod Rus. Fabrika, voj atiy i izci müfrezesi önderi. zona Rus. Alan. zoologiya Rus. Zooloji, hayvan bilimi 201

ALTAY BÖLGESİ COĞRAFYA İSİMLERİ Burada verilen coğrafya isimleri, Altay (eskiden Oyrot özerk) bölgesindeki yerleşim merkezi, dağ, ova, göl ve akarsuların haritalarda yer alan veya genelde kabul görmüş isimleridir. Bu isimlerin yanma Rusça haritalara müracaatı kolaylaştırmak için Rusçadaki karşılıkları verilmiştir. Yerleşim merkezleri hakkında herhangi bir açıklama yapılmamış ancak o yerleşim yerinde yaşamakta olan oymağın adı verilmştir. Bazı coğrafya isimlerinin yanında parantez içinde ismin kelime anlamı verilmiştir. Burada yer alan coğrafya isimleri tam bir liste oluşturmamaktadır.

Açıklamalar ve Kısaltmalar: akarsu = akarsu. Çoy oymağı = Çoy. dağ = dağ. doğal sınır = doğal sınır. Elikmanar oymağı = Elik. göl = göl. Koş Ağaç oymağı = Koş. Onguday oymağı = Ong. ova = ova. Oyrot-Turin oymağı = O-Tur. sıradağ= sıradağ. Şebalin oymağı = Şeb. T uraçay oymağı = Turaç. Ulagan oymağı = Ulagan. Üst-Kan oymağı = Ü-Kan. Üst-Köksin oymağı = Ü-Köksin. 202

Aba-Kaan-Beduy ova. Abagan-Beduy. Ak-Kem Ü-Köksin. Ak-Kem. Abagan = Aba-Kaan Ak-Koobı dağ. Ak-Kobı. Abay ova. Abay. Ak-Koobı Ü-Köksin. ("beyaz dağ boğazı") Abay Ü-Köksin.( amca, eski, avcılık, ayı) Ak-Kobı. Abay. Ak-Kool Ü-Köksin. ("beyaz, bulanık Abay-Kaan dağ. Abagan. akıntı") Ak-Kol. Abay-Koobı dağ. ("ayı çayırı") Abay- Ak-Korum Ulagan. ("beyaz toprak") Ak- Kobı. Korum Abıl-Oyok akarsu. Abıl-Oyok. Ak*Mıytu akarsu. Ak-Muyuta. Abistin Kırı dağ. Popovskaya gora. Mn-lsAdoğal sınır, ("ak söğüt") At-Tal. Abışka Çoy. Bauşka. Ak-Tuu dağ. ("ak dağ") Ahtu. Açık akarsu, ("açık") Açık. Akçan akarsu. Akçan. Açılman akarsu. Açılman. Akşak Turaç. Akşak. Açılman dağ. Açılman. Ala-Katın dağ. Alagatın Açılman Ulagan. ("açılmayan") Açılman. Alamçır doğal sınır. Alemçir. Ada-Kaan dağ. Adagan. Altay-Kamlak akarsu. Altayskiy Adagan = Ada-Kaan. Kamlak. Adıban Çoy. Adıban. Altıgı-Çopoş Elik, (altığı "aşağıki") Adır-Törgünd

adam"; eski. avcılık, "ayı, ayı ini") Balıkçı Ulagan. ("balıkçı") Balıkçı. Şuyakta. Balıktu akarsu, ("balıklı") Balıktu. Apşıyak-Tuu-Oozı Şeb. (apşıyak "yaşlı Balıktu-Cul Ulagan. ("balık koyu") adam"; eski, avcılık, "ayı, ayı ini") Ust'- BalıktuyuF. Apşuyakta. Balıktu-Köl göl. ("balıklı göl") Balıktu- Ar-Boom dağ. Ar-Bom. Kul'. Ara-Kem akarsu. Aragem. Barlak Şeb. Barlak. Ara-Kool, Ulagan. (ara kollar) Ara-Kol. Baspalu akarsu. Baspaul. Arbaçak Çoy. ("arpacık") Arbaçak. Baspalu Çoy. Baspaul. Arbay-Tuu Şeb. Arbayta. Başkaus akarsu. Başkaus. Arı-Söök akarsu. Arı-Soyok. Başkaus ova. Başkaus. Arıs-Kaan akarsu. Arıskan. Baştala akarsu. Baştala. Arjan-Tuu dağ. ("kuğusuz kaynaklı dağ") Baştala Ü-Köksin. Baştala. Arjanaya. Bay-Kool ova. Bay gol. Arkıt akarsu, ("deri çuval") Argut. Bay-Kool Turaç, ("büyük akında, ova") Artıbaş dağ. Artıbaş. Bay gol. Artıbaş Turaç. Artıbaş. Baygol = Bay-Kool. Artış dağ. ("ardıç çalısı") Artış. Baylu-Kem dağ. Baylu-Kem. As-Kat Şeb. ("az meyvalı") . Baytı-Kem akarsu. Baytıgem. Askat akarsu, ("az meyvalı") Askat. Bazla Turaç. Pazla. Aşpanak Cışpanak. Bedüy akar sı. Beduy. At-Atkan akarsu. ("oklanmış at") Bejelbik Çoy. Bejel'bik. Adatkan. Bektü-Suu akarsu, ("bentli su”) Bektisu. Atla doğal sınır. Atla. Bel-Baş akarsu. Bel-Baş. Ay akarsu, (ay) Aya. Bel-Köl göl. ("somonlu göl") Bel'-Köl'. Ay-Kulak akarsu, ("ay kulalı") Aygulak. Bele dağ. ("üvez") Bele. Ay-Kulak dağ. Aygulak. Beleçek Turaç, ("üvez ağacı") Beleçek. Aygarı akarsu. Aygarı. Beltir doğal sınır, ("nehir yatağı, dağ Aylu-Oozı, Elik. Ust'-Ayula. boğazı") Beltir. Ayrı dağ. ("ayrı") Ayrı. Beltir-Oyok dağ. Bel'tir-Oyok. Aytıgol Ü-Kan. Talitsa. Bert-Boom dağ. Bert-Bom. Ayulu akarsu.Ç'ayıh, ayısı çok olan yer") Bes-Baskır Bespaskır. Ayula. Beş akarsu, ("beş") Pesçanaya. Babırgan dağ. ("sincap") Babırgan. Beş-Beltir akarsu, ("beş ırmağın birleşimi") Bagaday akarsu. Bagaday. Beşbel’tir. Bakalu O-Tur. ("kurbağası çok olan yer") Beş-Beltir Elik. Beşbel'tir. Bakala. Beş-Beltir Şeb. ("beş çayır") Beşbel'tir. Baksırga akarsu. Baksırga. Beş-Elbek dağ. Bejel'bik. Balaakrı/raf. Balaak. Beş-İirdü dağ. Beş-İir. Baldarçak akarsu. Baldarçak. Beşpek dağ. ("muhteşem, parlak") Beşpek. Balık akarsu, ("balık") Balık. Bıjı akarsu. Bya. 204

Bıjı dağ. Bıja. Caan-Çet akarsu. Yançit. Biçey akarsu. Biçey. Caan-Çet Ong. Yançit. Biçey göl. Biçey. Caan-Kır dağ. Yankır. Biçey-Kaysın dağ. Biçey-Kaysın. Caan-Korbu akarsu. Yankorbu. Biçiktü Ong. ("yazılı, yazıtlı") Biçiktu. Caan-Kök-Köl akarsu. Dankokol. Biçiktü-Kaya dag.("yazıtlı kaya") Caan-Soru akarsu. Yansaru. Biçiktu-Kaya. Caan-Şile akarsu. Yanşile. Biy-Suu akarsu, ("bey, başkan") Biya. Cabagan akarsu. Yabagan. Biy-Tutkan dağ. Biy-Tutkan. Cabagan Ü-Kan. Yabagan. BiyElik. Biyka. Cagaç akarsu. Yagaç. Bojulan Ong. ("dağ ve ova sıraları") Cakanur akarsu. Yakonur. Bojulan. Cakanur Ü-Kan. Yakonur. Bolçok-Mees dağ. ("yuvarlak dağ") Çalama akarsu. Yalaman. Bolçok. Calanaş akarsu. Djelangaş. Boluş Turaç. Pomoşç'. Calanav-Bajı Ü-Kan. Berhniy Anuy. Booçı dağ. Booçı. Canıg-Koş dağ. Yangızkoş. Boro-Burgazı akarsu. Boro-Burgazı Çarık Ong. Yarık. Boro-Suu akarsu, ("gri su") Boro~Suu. Carımdu akarsu. Yarımdu. Boro-Tal dağ. ("gri söğüt") Borotal. Carlu dağ. Yarlu. Boro-Tal doğal sınır., Koş. Boro-Tal. Casatır akarsu. Yasatır. Boş-Tuu dağ. ("boş dağ") Boştu. Caylaguş Ong. Yaylagaş. Boy-Tigem Ong. Boytıgem. Caylu akarsu. Yaylı. Böjö akarsu. Bejo. Caylu Turaç. Yaylyu. Bölör akarsu. Böler. Caylu-Kem akarsu. Delyugem. Börülü akarsu, ("kurtu çok olan yer") Cayzan-Caylu Ong. Zaysanskaya- Biryulya. Yelan'. Börülü O-Tur. ("kurtu çok olan yer") Cazalır Koş. Djazatır. Biryulya. Cazulu Ulagan. Yazula. Buduy akarsu. Bu duy. Cebas Turaç. Debas. Buğusun akarsu. Buğusun. Celdekpen dağ. Tel'dekpen. Bukusgaş dağ. Bukusgaş. Ceren-At akarsu. Yerenat. Bura Turaç. Bura. Cılandu akarsu. Yelanda. Caan Ülegem akarsu. Bolşoy Cılandu Elik, ("yılanlı, yılanı çok olan İl'gumen'. yer") Yelanda. Caan Ülegem Ong. Bolşoy İrgumen'. Cıldıs-Kö! dağ. ("yıldız gölü") Yulduz- Caan-Ayu-Keçpe akarsu, ("büyük ayıların Kol'. geçidi") Yanayu-Keçpe. Cırbutu Çoy. Yerbuta. Caan-Calaman akarsu. Bolşoy Cışpanak Çoy. Aşpanak. Yelaman. Cıtu-Kem Ong. ("öten geçit") Dirtu- Caan-Calaman Ong. Bolşoy Yelaman. Kem. Caan-Çerin akarsu. Bolşoy Çerin. Ciben Çoy. Uymen'. 205

Codor akarsu. İdor. Çayıldaş dağ. Çayıldaş. Codro Ong. İodro. Çebeçen Turaçı. Çebeçen. Codro akarsu. İodro. Çebre akarsu. Çebre. Codro Ong. İdro. Çenel akarsu. ÇeneP. Codro Ulagan. Çodra. Çerbok Çoy. Çerbok. Codrolu Ü-Kan. ("kuş kirazı bol olan yer") Çerin dağ. Çerin. Tyudrala. Çerlok dağ. Çerlok. Coldo-Kara-Suu akarsu. Yeldo-Karasu. Çet-Korumdu Ü-Köksin. Çet-Korunda. Coldo-Kat dağ. Yeldo-Kat. Çettü dağ. Çettu. Coldo-Kobı dağ. Yeldo-Kobı. ÇettU-Bajı dağ. Çettu-Bajı. Colo akarsu. Yelo. Çıçkoyok akarsu. Çıçkoyok. Colo Ong. Yelo. Çibilü Ulagan. Çibilya. Colo-oozı Ong. Ust'e-Yelo. Çibit akarsu. Çibil. Coon-Terektü akarsu. Bolşaya Terehta. Çibit Koş. Çibit. Cugalı Çoy. ("dereli yer") Yugalı. Çiçke dağ. Çiçke. Cumalı dağ. ("tüylü") Yumalı. Çiçke Elik. Çiçke. Cuulçak akarsu. Yuluçak. Çiçke-Terektü akarsu, ("ince kavaklı") Cuungur akarsu. Tyungur. Çiçke-Terekta. Cuungur dağ. Tyungur. Çike-Taman dağ. Çiketaman. CügiirUk akarsu. ("nazlı akan") Çobı Elik. Çoba. Tyunguryuk. Çolış Çoy. Çoluşkara. Cüktener dağ. ("yüklenmiş") Yuktiner. Çolobo dağ. Çolobo. Cüs-Tut akarsu. Yustut. Çoluşman ova. Çoluşman. Çaarbay Çoy. Çarbay. Çoluşman Ulagan. Çoluşman. Çabdar akarsu. Çebdar. Çoodır akarsu. Çoodor. Çadır dağ. Ç adart Çopoş akarsu. Çepoş. Çagan-Burgazı akarsu. Çagan-Burgazı. Çopoş Elik. Çepoş. Çagan-Oozı doğal sınır. Koş. ("1. acıyan; Çoy Çoy. ("tencere") Çoya. 2. kışın en soğuk ayı") Çagan-Uaun. ÇölçU akarsu. Çolçu. Çağan-Uzun akarsu. Çagan-Uzun. Çöybök-Köl göl. Çoybek-Kol'. Çakırım akarsu. Çakırım. Çulta Turaçı. Çulta. Çamal akarsu. Çemal. Çuy-Suu akarsu. Çuya. Çanış Turaçı. Çanış. Çülüş akarsu. Çulyuş. Çankır dağ. Çankır. EbelU akarsu. Ebelyu. Çapgaçak O-Tur. Çepgaçak. Ece*Kaan akarsu. Çaptıgan dağ. Çatıgan. Ece-Kaan dağ. Edigan. Çaptıyak akarsu. Çaptıyak. Ece-Kaan Elik. Edigan. Çargı akarsu. Çerga. Ejon dağ. Ejon. Çargı$eb. ("bileği taşı") Çerga. Elen-Çadır akarsu. Elen-Çadır. Çarış akarsu. Çarış. Eles dağ. Eles. Çasta Çoy. Çasta. Elik-Manar akarsu. Elikmanar. 206

Elik-Manar Elik. Elikmanar. Kam-Tura dağ. ("şaman karargahı") Kam- Em-Suu göl. ("tedavi eden su") Em-Su. Tura. Enesey akarsu. Yenisey. Kamay Şeb. Kamay. Entigeş Şeb. İntigeş. Kamışla akarsu. Kamışla. Er-Balık akarsu, ("bey balığı") Yer'balık. Kamlak akarsu. Kamlak. Er-Köl akarsu, ("bey gölü") Yerol. Kamlak Şeb. Kamlak. Er-Kol göl. Yergol. Kamlak-Bajı dağ. Kamlak-Bajı. Er-Tiş dağ. İrtış. Kamsara dağ. Hamsara. Eremes Elik. Eremes. Kan-Oozı akarsu. Ust'-Kan. Ergü akarsu. Ergyu. Kan-Oozı Ü-Kan. Ust'-Kan. Ijı akarsu. İşa. Kandıktu -Köl göl. Kandıktu -Kol'. Ijı akarsu. İşa. Kapçal akarsu, ("dağ geçiti") Kapçal. Ijı dağ. İşa. Kar-Kıstı ("basılmış kar") Kargışta. Inırga Çoy. İnırga. Kara-Ayrı akarsu. Kara-Ayrı. Inırga dağ. İnırga. Kara-Calanay Ü-Kan. Çyornıy-Anuy. İdin akarsu. İdin. Kara-Carlık akarsu. Kara-Yarık. İlmiş akarsu. İlmiş. Kara-Ciirek dağ. ("kara yürek") İmeri O-Tur. Aleksandrovka, İmerya. Karadyurek. İmeri-Bajr dağ. İmerya. Kara-Kem dağ. Karakem. İngol Turaç. İngol. Kara-Kem doğal sınır.. Koş. Kara-Kem. İni akarsu. İnya. Kara-Kobı = Kara-Kool. İni Ong. İnya. Kara-Kool akarsu. Kara-Kol. İni-Oozı akarsu. Ust'-İnya. Kara-Kool göl. Kara-Kol. İnk-Tuu dağ. ("kurban dağı") İnk-Tuu. Kara-Kool Ong. ("kara akıntı") Kara-Kol. İrbagaç İrbagaç. Kara-Kool-Bajı dağ. Kara-Kol-Bajı. İtelgen akarsu. İtel'gen. Kara-Korum dağ. Karakorım. İttü-Kaya dağ. İtıkaya. Kara-Kucur Ulagan. ("kara tuzlak") İttü-Köl göl. İtı-Kol'. Karakudyur. İyben Çoy. İybeh'. Kara-Kuş O-Tur. ("kartal") Karakuş. Kaba-Arka Ong. ("dağın çıplak yamacı") Kara-Suu akarsu. Karasuk. Habarovka. Kara-Suu Çoy. Karasuk. Kada-Taş akarsu. Kada-Taş. Kara-Suu O-Tur. Karasuk. Kadın akarsu, ("kadın, hanım") '. Kara-Suu Ong. ("parlak su") Kara-Su. Kadirin akarsu. Kadirin. Kara-Suu ova. Karasuk. Kadratı akarsu. Kadrata. Kara-Suu Ulagan. Karasu. Kalbaçak O-Tur. Kalbaçak. Kara-Suu Ü-Kan. Ozerioy. Kalbajak akarsu. Kalbajak. Kara-Taş Kara-Taş. Kalbajak Elik. Kalbajak. Kara-Torbok Çoy. Kara-Torbok. Kalıçak Turaç. Kalıçak. Kara-Toruk Elik. Kara-Turuk. Kaltak-Taş dağ. ("düz taş") Kaltak-Taş. Kara-Toruk-Bajı dağ. Kara-Turuk-Bajı. Kam-Karagay dağ. Kam-Karagay, Kara-Tönöş Kara-Toneş. 207

Kara-Üzük akarsu. Kara-Uzyuk. Keiii Ong. Ten'ga. Karagaylu-Arka dağ. ("köknarı çok olan Ker-Balık Ong. ("balina") Yarlık. yer") Karagaylu-Arka. Keres-Tuu dağ. Krestovaya Gora. Karlagaş akarsu, ("kırlangıç") Karlagaş. Kılbıştu-Tuu dağ. Kılbıştu-Tuu. Karlu-Kool akarsu, ("kar akıntısı") Kılık Turaç. Klik. Karlakol. Kın^jılu Şeb. Kamışla. Kaskak dağ. ("sarp iniş") Kaskak. Kınırar dağ. Kıngırar. Kaskaktu akarsu. Kaskakta. Kınırar Ong. ("yankı") Kıngırar. KaskakCu Ü-Köksin. Kaskakta. Kır-Aşkaş dağ. ("geçit veren dağ") Kaspa akarsu. Kaspa. Kırışkan. Kaspa Şeb. Kaspa. Kırcay akarsu. Kırsay. Katan-Tuu akarsu. Katanda. Kırcay ova. Kırsay. Katan-Tuu Ü-Köksin Katanda. Kırlık akarsu. Kırlık. Kattu-Cank akarsu. Katu-Yank. Kırlık dağ. Kırlık. Kattu-Carık Ulagan. Katu-Yarık. Kırlık Ü-Kan. Kırlık. Kaya-Aşkan Turaç. Kaişkan. Kırlu-Töfi dağ. ("dağlık yer, tepe") Kırlu- Kayaçak Çoy. ("küçük kaya") Kayaçak. Ton. Kayaldu Şeb. Kailda. Kıska doğal sınır. Kıska. Kayıfiçı akarsu. Kainka. Kıştaru akarsu. Kıştaru. Kay inçi Ong. Kainça. Kıştaru dağ. Kıştaru. Kayınçı-Oozı akarsu. Ust'-Kainçi. Kıyrak dağ. ("eğri") Kıyrak. Kayındu-Kır dağ. ("kayın ağaçlı dağ") Kızık-Taş dağ. Kızık-Taş. Kaindu-Kır. Kızıl-Belgi-Baş Koş. Kızıl-Bel'gibaş. Kayınzar akarsu. Kayınzur. Kızıl-Eer dağ. Kızıl-Er. Kayınzar Elik, ("kayın suyunu seven") Kızıl-Kat dağ. Kızılgat. Kainzur. Kızıl-Kucur dağ. Kızıl-Kudyur. Kayır-Artı dağ. Kainartı. Kızıl-Özök O-Tur. ("kırmızı akıntı") Kayırlık akarsu. Kayarlık. Kızıl-Ozek. Kayırlık Ong. ("eşik") Kayarlık. Kızıl-Taş akarsu. Kızıl-Taş. Kaysın akarsu. Kaysın. Kızıl-Taş Çoy. Kızıl-Taş. Kaysın Ü-Kan. Kaysın. Kızıl-Taş dağ. Kızıl-Taş. Kaytanak Ü-Köksin. Kaytanak. Kiçikek-İni akarsu. Malaya İnya. Kazandu O-Tur. Kazanka. Kiçü-Calaman akarsu. Malıy YeLaman. Kaznaktı akarsu. Kaznaktı. Kiçü-Calaman Ong. Malıy Yelaman. Kebezen dağ. Kebezen'. Kiçü-Ülegem akarsu. Yul'gumen'. Kebezen Turaç. Kebezen*. Kiçü-Ülegem Ong. Mahy Yul'gumen'. Keley akarsu. Keley. Kiçü-Korbu akarsu. Malaya Korbu. Keley Ü-Köksin. Keley. Kiçü-Şile dağ. Kiçişile. Kemçik Elik. Kemçik. Kokuy O-Tur. Kukus'ka. Keme-Çapkan akarsu. Keme-Çapkan. Kokuy Şeb. Kukuya. Keni göl. Ten'ga. Kol-Tarak Turaç, ("el tarağı") Koltarak. 208

Kolgut dağ. Kolgut. Közö Çoy. Kuzya. Kolıçak akarsu. Kol'ıçak. Közül Ü-Kan. Kozyul'. Koljanat dağ. Kol'janat. Kuardu akarsu. Kuardu. Konaçak Turaç. Konçak. Kucur Ong. ("tuzlak") Kuzyur. Konırlu akarsu. Kınırla. Kucurba Çoy. Kuterba. Konıy akarsu. Konıy. Kucurgen dağ. ("tuzlu") Kutyurgen. Koo-Boom Ulagan. ("güzel kaya") Ko- Kucurlu ("tuzlaklan bol olan yer") Bom. Kudyurlu. Kooldor akarsu, ("kollar") Koldor. Kuça-Oozı Ü-Kan. Ust'-Kuça Kor-Keçü akarsu. Korkeçu. Kugandu-Köl akarsu. Kugandu. Kor-Keçü dağ. ("tehlikeli geçit") Korkeçu. Kuladı akarsu. . Kor-Kobı Şeb. Kor-Kobı. Kuladı Ong. ("bir kuş adı") Kulada. Korbu dağ. Korbu. Kulagaş akarsu. Kulagaş. Ü-Kan. Klyuçi. Kulgan akarsu. Kulgan. Korumdu akarsu. Korunda. Kumanak Çoy. ("şerbetçiotu") Kunıanak Korumdu Ü-Köksin. Korunda. Kumu akarsu. Kumu. Kos-Kool dağ. ("paralel akan") Kaşkol. Kumurtu akarsu. Kumırtı. Koş-Agaş Koş. ("çift ağaç") Koşagaç. Kumurtuk = Kumurtu. Koyak akarsu. Koyak. Kundura Turaç. Kundura. Koyrı akarsu. Koyrı. Kuragan akarsu, ("kuzu") Kuragan. Koytın akarsu. Koytm. Kuray akarsu. Kuray. Köçürlü akarsu. Kuçurlya. Kuray dağ. Kurayskie Belki. Köçürlü Ü-Köksin. Kuçurlya. Kuray doğal sınır. Koş. Kuray. Köçürlii-Köl göl. Koçurlinsoe ozero. Kuray Turaç. Nijne-Kuran. Ködürgi akarsu. Kubrga. Kurotı-Oozı Ong. Ust'-Kurota. Ködürgi O-Tur. Kubrga. Kuru-Ağaç Çoy. ("kuru ağaç") Kuragaç. Kögörü doğal sınır. Koş. ("yeşillenmiş") Kuru-Ayrı Elik, ("kurumuş su yatağı") Kogeryu. Kurı-Ayn. Kök-Boom dağ. ("mavi kaya") Kok-Bom Kutırba Çoy. Kutırba. Kök-Car U-Koksin. ("yeşil yar") Kok-Yar. Kuu akarsu. Lebed'. Kök-Özök ova. ("mavi dere") Kok-Ozek. Kuu-Taş O-Tur, Kutaş. Kök-Suu akarsu. Koksa. Kuu-Tuu dağ. ("gri dağ") Sinyuha. Kök-Suu-Oozı Ü-Köksin. Ust’-Koksa. Kuyaktanar akarsu. Kuyaktanar. Kök-Taş dağ. Kok-Taş. Kuyaktanar dağ. Kuyaktanar. Kök-Tuu dağ. Sinyuha. Kuyaktanar Şeb. ("zırha bürünmüş") Kökşi akarsu. Kokşa. Kuyaktanar. Kökşi ova. Kokşa. Kuyum akarsu. Kuyum. Köldü-Ayrı ova. Kol’du-Ayrı. akarsu. Kuyus. Kömür akarsu. Kumir. Kuyus Elik. Kuyus. Kömür Ü-Kan. Kumir. Kuzuyak akarsu. Kuzuyak. Körzün Şeb. Kurzun. Kübo Ü-Köksin. 209

Kübü Elik. Kubyu. Mooto-Bajı Ü-Köksin. Berhiyaya-Muta. Kül-Töbö Turaç. Kul'teba. Mostolo Çoy. Mostola. Küley dağ. Kuleya. Moto-Oozı Ü-Köksin. Ust'-Muta. Külük dağ. Kulyuk. Mön akarsu. Mon. Kümzer akarsu. Kumzer. Möndür-Sokkon Ü-Köksin. Mendur- Küp-Çegen akarsu. Kupçegen. Sakon. Kıip-Çegen Ong. Kupçegen. Möştü-Ayn akarsu, ("servisi çok olan dere Kür-Keçü Ong. ("geçit köprüsü") Kur- yatağı") Moştu-Ayrı. Keçu. Mukur-Çargı Muhor-Çerga. Küremes Turaç. Kuremes. Mukur-Tarkattı doğal sınır. Muhor- Küretey Turaç. Kuretsevka. Tarhata. Kürk üre akarsu. Kur küre. Mu İti akarsu. Mutta. Kürküre ova. Kurkure. On-Oos akarsu. Anos. Kürtü-Köl O-Tur. Kartugol. On-Oos Elik. Anos. Küzlelü Şeb. Kuzlelya. On-Oos-B^jı Elik. Verhniy Anos. Küzlelü-Oozı Şeb. Ust'-Kuzlelya. On-Oos-Oozı Elik. Ust'e Anos. Majagan dağ. ("başaklı") M^jagan. Onday akarsu. Onguday. Man-Cılu Ulagan. Mandilu. Onday Ong. Onguday. Mana-Kucur dağ. Mana-Kudyur. Ondoy = Oftday. Mancoruk akarsu. Manjerok. Onoçok Çoy. Onoçok. Mancoruk dağ. Manjerok. Oonuş Ulagan. Pasparta. Mancoruk O-Tur. Manjerok. Ordogı-Tırga Çoy. Orodne-Tırga. Mandalış dağ. Mandalış. Oro-Çagan akarsu. Oro-Çagan. Manjay dağ. Manjay. Orobos akarsu, ("dönmeyen") Orobos. Maraldu dağ. ("maralı bol olan yer") Oroktu-Kat akarsu. Oroktugat. Maraldu. Oroktu-Oy ("patikalı yamaçlı") Oroktoy. Marçal-Kat dağ. Marçal-Kat. Oroktu-Oy akarsu. Oroktoy. Marçalu Şeb. ("marçalu adlı bataklık Orto-Kuyum Elik. Sredniy Kuyum. bitkisinin çok olduğu yer") Marçelu. Orto-Saydıs O-Tur. Sredniy Saydıs. Marçalu Ü-Köksin. Marçala. Orto-Souzga O-Tur. Srednyaya Mayına dağ. Mayma. Souzga. May ma O-Tur. Mayma. Orto-Tırga Çoy. Srednyaya Tırga. Mayma-Çargaçak O-Tur. Mayma Ortolık doğal sınır. Koş. ("ada") Ortalık. Çergaçak. Orus-Çargı Şeb. Ulus-Çerga. Mejelik dağ. ("kurgan") Mejelik. Orus-Kamlak Şeb. Russkiy Kamlak. Mıkça Turaç. Mıkça. Orus-Sartakol Çoy. Russkiy Sartakol. Mını-Oozı O-Tur. Ust'-Munı. Orus-Şaşıkman Ong. Russkiy Mıytu akarsu. Muyuta. Şaşıkman. Mıytu Şeb. Muyuta. Otogol Ü-Kan. Mariniskaya. Moğol dağ. ("Moğol") Moğol. Oymok dağ. ("yüksük") Oymok. Monoytı Şeb. Moguta. Oymon Ü-Köksin. Ust'-Koksa. 210

Oyrot-Tura Oyrot-Tura. Saydıs-Sun akarsu. Saydıs. Ölö-Tuu akarsu, ("alaca dağ") Uleta. Saykay dağ. Saykay. Ölö-Tuu Ong. Uleta. Saylu-Kem akarsu. Salyugem. Ölöçı ova. Oleçi. S ay lu-Kem dağ. Salyugem. Ölöfidü akarsu, ("otu bol olan yer") Sayrazı Turaç. Say razı. Yelanda. Sebi akarsu. Sema. Ölöfidü Elik. Yelanda. Sebi-Oozı akarsu. Ust'-Sema. Örköş dağ. ("deve hörgücü") Orkeş. Sederlü Ong. Sederlyu. Örtü akarsu, ("kurban") Oleçi. Sen-Boom dağ. Sen-Bom. Ötküç Turaç. İtkuç. Settü-Öl akarsu. Settu-OI'. Özök Çoy. Uzek. Sıgırar akarsu. Sıgırar. Paslaul = Baslaul. Sımıltı = Sumultı. Pazla = Bazla. Sında Çoy. Smda. Pıjı = Bıjı. Siya Turaç. Siya. Sabanka ova. Sabanka. Sogonolu-Kır dağ. ("soğanlı dağ") Sadra Turaç. Sadra. Sogonolu-Kır. Sagandu Ü-Köksin. Sagandu. Sotonış akarsu. Sotonış. Saksabay Ü-Köksin. Saksabay. Sö ova. Syo. Sal-Keçü dağ. ("sallı geçit") Sal-Keçu. Sööltü akarsu. Siul'ta. Salazan Turaç. Salazan. Sööltü O-Tur. Siul'ta. Salcar dağ. Saldjar. Sörön akarsu. Seren. Salcar Ong. Saldjar. Sörön dağ. Seren. Saldu akarsu. Sedluşka. Sugaş Ü-Kan. Sugaş. Salgandu Çoy. Salgandu. Sugul Çoy. ("bataklık") Sugul. Samış akarsu. Samış. Sumultı akarsu. Sumulta. Sap-Sarı Ulagan. Sapsaru. Sumultı Ü-Köksin. Sumulta. Saraktı dağ. Sarakta. Suranaş Turaç. Suranaş. Saratan Ulagan. Saratan. Surlu-Ayrı dağ. Surayrı. Sarazan Çoy. Sar azan. Surula Ong. Surula. Sarı-Çat dağ. ("sarı melez ağacı") Sarçet. Suruyazı akarsu. Sur'ya. Sarı-Kobı akarsu. Sargoba. Susku akarsu. Suuzga. Sarı-Kobı dağ. Sargoba. Suugaş akarsu. Şugaş. Sarı-Kobı Ong. ("san çayır") Sargoba. Suuzar Ü-Kan. Souzar. San-Kökiş akarsu. Sarı-Kokşa. Suuzga O-Tur. Souzga. Sarı-Kökiş ova. Sarı-Kokşa. SUrü-Kır dağ. Siregur. Sarı-Oçok akarsu. Sarı Oçok. Şabılu akarsu. Şavyı. Sartakol Çoy. Sartakol. Şabılu dağ. Şavyı. Sartamır dağ. Sartamır. Şajıkman Şişikman. Say-Konuş akarsu. Say-Konuş. Şakşa O-Tur. Şakşa. Say d ıs dağ. Saydıs. Şamandu akarsu, ("şamanı çok olan yer") Saydıs O-Tur. Saydıs. Kamga. 211

Şanjaroy dağ. Şanjaroy. Tıt-Kesken ova. Tıtkesken. Şaymıl dağ. Şayıml. Tıttu-Kobı dağ. Tıtu-Kobı. Şıkşular akarsu. Şuşkular. Togolok dağ. Togolok. Şıkşular Şeb. ("ense”) Şuşkular. Togus-Kaan akarsu. Toguskan. Şımura Ü-Kan. Çeçuliha. Tolgoyok dağ. Tolguyak. Şıra-tuu dağ. Şiranda. Tolgoyok Elik. Tolguyak. Şırgaytu akarsu. Şirgayta. Tolgoyok Şeb. Tolguyak. Şırgaytu Şeb. ("şırıldayan dere") Şirgayta. Tondoşka Turaç. Tondoşka. Şibee dağ. Şibe. Tongut dağ. Tongut. Şibeelik dağ. Şibelik. Tootoy akarsu. Tobotoy. Şibeelik Şeb. Şebalino. Tootoy Ong. Tobotoy. Şiberti akarsu. Şibirta. Topçı-Kaan akarsu. Topçugan. Şiberti Ü-Köksin. Şibirta. Topuçı Şeb. Topuça. Şunarak Turaç. Şunarak. Toştu akarsu. Toştu. Tabılga Ulagan. Taybılga. Toştu ova. ("buzlu") Toştu. Taldu dağ. Talda. Totna Turaç. Totna. Taldu Ong. ("söğüdü çok olan yer") Talda. Töbölör doğal sınır. Koş. ("tepeler") Talon Turaç. Talon. Tebeler. Tankılu Şeb. ("tütünü bol olan yer") Töbölü Ong. ("tepeleri çok olan yer") Tankıla. Tibslyu. Tarbagan dağ. Tarbagan. Tögörük Ü-Köksin. Tyuguryuk. Tarbagandu-Mees dağ. Tarbaganda. Tölös sıradağ. Teletskiy. Tarkattı Ong. Tarhata. Tönkülük Ong. Tokyulyuk Taştu-Kat dağ. Taştu-Kat. Töö-Tuu dağ. ("deve dağı") Tootu. Taştu-Köl göl. Taştukol* ("taşlı göl"). Törööti Ong. Terbeti. Taştudık-Köl göl. Taştudıkkol*. Tujaar Ulagan. ("salık atlı") Tujaar. Taygaçak Çoy. Taygaçak. Tuloy Turaç. Tuloy. Tay lap Turaç. Tay lap. Tunca Çoy. Tunja. Tebek-Kucur dağ. Tuncı O-Tur. Tunca. Tekelü akarsu, ("tekeli, keçili") Tekelyu. Turaçak Turaç, ("kulube") Turaçak. Telenit-Sar(ı) -Togoy doğal sınır. Koş. Tuu-Kaya dağ. Tugaya. Telengit-Sar togoy. Tuyaktu akarsu. Tuyekta. Temiçi-Ayrı akarsu. Temiçi. Tuyaktu Ong. Tuyekta. Temir-Aldı dağ. Temiraldı. Tuyukta = Tuyaktu. Tenelü doğal sınır. Koş. Tenedu. Tülem Turaç. Tyulem. Tereçi Turgaç. Tereçi. Tümeçin Ong. Tumeçin. Terektü Terektu. Tünür Ü-Köksin. Tungur. Terektü Ü-Köksin. ("kavağı çok olan yer") Türgen-Suu akarsu, ("hızlı akan su") Terekta. Tyurgensu. Teren-Köl göl. Terengkol'. Tiişkenek Çoy. Tuşkenek. Tırga Çoy. Tırga. Tütülge Turaç. Tyutyulek. 212

Uajan Elik. Ugajan. ÜrbiittU dağ. Yurbuttu. Ugar ("dinleyen") Ugar. Üren-Art akarsu. Urenart. Ulagan-Oozı Ulagan. Ust'-Ulagan. Üstigi-Kara-Suu Ong. Berhniy Uları doğal sınır. Koş. Uları. Karasuk. Ulu-Cay Ü-Kan. Ulu-Jay. Üstügi-Baspaul Çoy. Berh-Paspaul. Ulu-Oydık akarsu. Uloydık. Üstiigi-Buulandık Ong. Berhniy Ululu akarsu. Ulala. Buulandık. Ululu Ulala s Oyrot-Tura. ÜstUgi-Çopoş Elik. Berhniy Çepoş. U inak-Taş dağ. Uraak-Taş. Üstügi-Ijı O-Tur. Berhniy İşa. Urlu-Aspak O Tur. Urlaspak. Üstügi-Kuyum Elik. Berhniy Kuyum. Ursul akarsu. Ursul. Üstügi-Mını O-Tur. Berhniy -Mum. Uskuş Çoy. Uskuç. Üstiigi-Oroktu-Oy Ong. Berhniy Uy-Tüşken akarsu. Uytuşken. Oroktoy. Uy-Tüşken Elik. Uytuşken. Üstiigi-Oymon Ü-Köksin. Berhniy Uzun-Boom dağ. Uzun-Bom. Uymon. Uzun-Tal doğal sınır. Uzun-Tal. Üstiigi-Saydıs O-Tur. Berhniy Saydıs. Uzunay dağ. Uznay. Üstiigi-Şibilik akarsu. Berhniy Uzunay O-Tur. Uznay. Şibilik Üç-ayrı dağ. Beluha. Üstügi-Tırga Çoy. Berh-Tırga. (jç-Sürü = Üç-Ayrı. Üştük Ü-Köksin. Yustik. Üçek akarsu. Uçek. Üybey akarsu. Uymei'. Üçek Çoy. Uçek. Üybey Turaç. Uymei' / Ulmei'. ÜldU-Kem akarsu. İl'dugem. Üznezi akarsu. Uznezya. Ülegem akarsu. Ulegem. Üznezi Elik. Uznezya. Üngürek Elik. Ungyurek. Üztüba akarsu. Ustyuba 213

BOY İSİMLERİ Bu listede Altaylılan oluşturan altı esas boy ve bu boy birliklerine giren alt boylar gösterilmiştir. Altaylılan oluşturan altı ana boy şunlardır: Altay-Kiji, Teleut, Telengit, Tuba, Kumandı ve Çalkan. Parantez içinde verilen isimler İse o boy ile bağlantısı olan diğer boy veya alt boy adlandır. Bazı durumlarda parantez içinde bir kaç isim bulunmaktadır; burada sıralama, büyükten küçüğe doğru gitmektedir. Bazen boy adının birkaç varyantı verilmiştir, temel varyant dışındakilere nisbeten az rastl anmaktadır.

Aara (Altay-Kiji). Çarık I (Altay-Kiji). Alal (Telenit, Tölös). Cank II = Cagırık II. Alkat I (Altay-Kiji). Ceti-San (Altay-Kiji). Alkat II (Telenit). Cıdak (Telenit). Altay-Kiji. Cış-Kiji = Tuba. Ap (Telenut, Aç-Kıştım). Cıtas = Cıttu-As. Ar Tumat (Telenut, Tumat). Cıttu-As (Telenit). Arı = Aara. Ciber (Tuba, Tirgeş). Balay-Komloş (Tuba, Komloş). Cortı (Telenut, Aç-Kıştım). Bayat-Kiji (Telenut). Cotı (Kumandı-Kiji). Baylagas I (Altay-Kiji). Curtas (Tuba). Baylagas 11 (Tuba). Cuutı I (Teleiîgut, Aç-Kıştım). Bedibeş-Küzön = Medibeş Küzön. Cuutı II (Tuba). Boguskap (Altay-Kiji). Cuutı III (Kumandı). Bötöbiik-Küzön (Tuba, Küzön). Cüber = Ciber. Burut I (Altay-Kiji). Cüs I (Altay-Kiji). Burut II. Cüs II (Tuba). Caabır = Cabır I, II. Çabat (Kumandı-Kiji). Caarık = Cagırık I, II. Çabraş (Kumandı-Kiji) Cabak (Telenit). Çagal = Çagat (Tuba, Tirgeş). Cabır I (Altay-Kiji). Çakşı (Kuu-Kiji). Cabır II (Tuba). Çalkan = Şalgan. Cagırık I (Altay-Kyi) = Çarık I. Çalman (Telefi gut). Cagırık II (Tuba). Çanmak-Cüs (Tuba, Cüs). Cakşı = Çakşı. Çaptı (Altay-Kji). Calan-Komdoş (Tuba, Komdoş). Çaptıy = Çaptı. Caramalu-Sarı-Almat (Altay-Kiji, Çarlızak-Tongıjan (Altay-Kiji, Almat, Sarı-Almat). Toiijan). 214

Çeberek-Mundus (Altay-Kiji, Kiyis-Borük-Komdoş (Tuba. Komdoş). Mundus). Kobolı (Altay-Kiji). Çedibeş = Medibeş-Küzön. Koçkor-Mundus I (Altay-Kiji, Çıgal (Tuba). Mundus). Çıgat (Tuba). Koçkor-Mundus II (Telengut. Çiygen (Tuba). Mundus). Çobot (Kumandı-K(ji). Komdogoş = Komdoş. Çor-Sagal (Altay-Kiji, Sağal). Komdoş I (Altay-Kiji). Çoros I (Altay-Kiji). Komdoş II (Tuba). Çoros II (Telengut). Komnoş = Komdoş. Çulum-Mundus (Altay-Kiji, Mundus). Kottı (Telenit). Çünüs (Teleftgut, Aç-Kıştım). Köbök I (Altay-Kiji). Elik (Altay-Kiji). Köbök II (Telenit). İrkit I (Altay-Kiji). Köbürçi-Komdoş (Tuba, Komdoş). İrkit II (Telenit). Köcö (Altay-Kgi). İyt-Cüs (Tuba, Cüs). Kögöl-Mayman (Ayatay-Kiji, Kaal (Altay-Kiji). Mayman). Kadudas-Koçdoş = Katudas-Komdoş. Kögüs-Balan-Komdoş (Tuba, Komdoş. Kaldan-İrkit (Altay-Kiji, İrkit). Balap-Komdoş). Kan (Altay-Kiji). Kökön-Komdoş (Tuba, Komdoş). Kara-Almat (Altay-Kiji. Almat). Köl-Çagat (Tuba, Tirgeş, Çagat). Kara-Cagırık (Tuba, Cagırık). Kööbök = Köbök II. Kara-Carık = Kara-Cagırık. Köös-Küzön (Tuba, Küzön). Kara-İrkit (Altay-Kiji, İrkit). Köröl-Mayman (Altay-Kgi, Mayman). Kara-Mayman (Altay-Kiji, Mayman). Közögölü-Kara-Almat (Altay-Kiji, Kara-Mundus (Altay-Kiji, Mundus). Almat, Kara-Almat). Kara-Soyon (Altay-Kiji, Soyon). Kra-Çagat (Tuba, Tirgeş, Çagat). Kara-Todoş (Altay-Kiji, Todoş). Kubandı = Kumandı. Kara-Togus (Tuba, Tirgeş, Togus). Kumandı. Kara-Tumat (Telefigut, Tumat). Kuu-Kiji. Katudas-Komdoş (Tuba, Komdoş). Kuvantı = Kumandı. Kergil I Altay-Kiji). Küsön = Todoş (Altay-Kiji, Todoş). Kergil II (Telenit). Küzön (Tuba). Kergil III (Tuba). Majibaş-Küzön (Tuba-Küzön). Kergit (Altay-Kiji). Marat (Altay-Kiji). Kıdat-Todoş (Altay-Kiji, Todoş). Markit = Mörküt II, III. Kıpçak I (Altay-Kiji). Maydı-Todoş (Altay-Kgi, Todoş). Kıpçak II (Teleflit). May ma = Mayman I. Kıpçak III (Telengut). Mayman I (Altay-Kiji). Kırtıs (Altay-Kiji). Mayman II (Teleüit). Kiş-Tinider-Küzön (Tuba, Küzön). Mayman III (Telengut). Moğol 1 (Altay-Kiji). Şalgandu = Kuu-Kiji. Moğol II (Telenit). Şalkandu = Kuu-Kiji. Moodor (Altay-Kiji). Şanmı-Cüs = Çanmak-Cüs. Mörküt I (Altay-Kiji). Şıra-İrkit = San-İrkit. Mörküt II (Telenit). Şor (Tuba, Cüs). Mörküt III (Telenut, Bayat-Kiji). T'üs = Cüs I, II. Mundus I (.Altay-Kiji). Tag-Çıgat (Tuba-Çıgat). Mundus II (Telenit). Tandı I (Altay-Kiji). Mundus III (Telengut). Tandı II (Tuba). Mundus IV (Tuba). Tandu = Tandı. Muntus = Mundus II. Tas-Cüs (Tuba-Cüs). Mürküt = Mörküt III. Tas-Kergil (Tuba, Kergil). Nayma = Mayman I. Tas-Komdoş (Tuba, Komdoş). May man = Mayman I. Tastar (Kumandı-Kiji). Ooçı 1 (Altay-Kiji). Telengut. Ooçı II (Telengut). Telenit. Orgonçı (Telenit). Tirgeş (Tuba). Orocı (Telenit). Todoş I (Altay-Kiji). Orodçı = Orocı. Todoş II (Telenut), Ottı (Telenit). Togul I (Altay-Kiji). Oyrot (Telenit). Togul II (Tuba). Ööçü = Ooçı II. Togus (Tuba, Tirgeş). Öylük (Altay-Kiji). Ton I (Tuba, Komdoş). Saal = Sağal II. Ton II (Kumandı-Kiji). Sağal I (Altay-Kiji). Tongıjan = Tonjan I, II. Sağal II (TcleGit). Tongjon = Tonjan I, II. Salgılar (Tuba). Tonjan I (Altay-Kiji). Sanmay (Tuba, Tirgeş). Tonjan II (Telenit). Sargayçı-Cüs (Tuba. Cüs). Tonjoon = Tonjan I, II. San-Almat (Altay-Kiji, Almat). Tonjoron-Küzön (Tuba, Küzön). Sarı-Cagırık (Tuba, Cagınk). Torgul I (Telengut). Sarı-Cüs (Tuba, Cüs). Torgul II = Togul I, II. Sarı-Çagat (Tuba. Tirgeş, Çagat). Toro (Telengut). Sarı-İrkit (Altay-Kiji, Irkit). Totoş = Todoş I, II. Sarı-Soyon (Altay-Kiji, Soyon). Toyon (Kumandı-Kiji). Sarı-Todoş (Altay-Kiji, Todoş). Tölös I (Telenit). Sarı-Togus (Tuba. Tirgeş, Togus). Tölös II (Telengut). Sarılar (Tuba). Töölös = Tölös I, II. Şart I (Altay-Kiji). Törböt (Altay-Kiji). Şart II (Telengut). Tört-As (Telengut, Aç-Kıştım). Sebi (Altay-Kiji). Tuba. Sıgınçı-Carık = Sogonçı-Cagınk. Turna = Tuba. Sogonçı-Cagırık (Tuba, Cagınk). Tumat I (Altay-Kiji). Soo (Kumandı-Kiji). Tumat II (Telengut). Soyon I (Altay-Kiji). Tuu-Tongıjan (Altay-Kiji, Tonjan). Soyon II (Telenit). Tuva = Tuba. Soyon III (Tuba). Ulan (Telenit). Soyoii-İrkit (Altay-Kiji, Irkit). Uştı-San (Tuba). Sölük (Altay-Kiji). ÜIüp (Altay-Kiji). Suraz (Altay-Kiji). Yaabır = Cabır II. Suuzar (Altay-Kiji). Yaarık = Çarık II. Şalgan (Kuu-Kiji). Yabır = Cabır II. 216

Yagrık = Cagırık II. Yebur = Cabır II. Yakşı = Çakşı. Yış-Kyi = Cış-Kiji Yalan = Çalan. Yiber = Ciber. Yang = Çarık II. Yiis = Cüs II. 217

ERKEK VE KADIN ÖZEL İSİMLERİ Kısaltmalar: Erkek adı: E. Kadın adı: K. Hem erkeğe hem kadına verilen ad: EK.

Abaday E. Adabay E. Abak E. Adadıy Abakay K. Adan E. Aban E. Adar E. Abanka K. Adam Abaş E. Adaş ("adaş") K. Abaşka K. Adat E. Abaştay Adıbas = Adabas E. Abay E. Adıbay E. Abdul (

Adnay Akpaş E. Aduçı E. Aksanaa (Rus. Oksana) K. Adula E. Aksım E. Adun E. Aksıt Aduş E. E. Aduu E. Alacak E. Aduy E. Alacay K. Agadı Alagay K. Ağan E. Alakiin Ağana K. Alamçı EK. Agas EK. Alan E. Agay E. Alanış K. Agıcı Alankı K. Agıdı Alanzıbas (“şiibhe etmeyen, kararlı") E. A gır tu E. Alar E. Aguna K. Alaroş E. Agunak K. Alaruşka K. Agunay K. Alas EK. Ak-Kuş ("ak kuş") EK. Alasarı Akalay Alaş E. Akar E. Alban E. Akbala ("beyaz çocuk") K. Albançı E. Akcarın K. Albıy E. Akcigit ("ak yiğit") Alçı E. Akcul E. Alçımay Akça ("akçe, para") EK. Alçıy Akçabay ("parası çok olan") E. Aldaa Akçaç ("beyaz saçlı") E. Aldır E. Akçal E. Aldırbas E. Akçalay K. Aldırbaş Akçamay = Akçabay E. Algıy E. Akçanakçaş Algıyçı E. Akçaş = Akçaç E. Alıbay E. Akçış E. Alış E. Akın Alışka Akıt E. Almadak E. Akıy Almaş A. Akka Almat E. Akkul E. Altay E. Akmet E. Altayçı E. Akpak ("bembeyaz, temiz") E. Altıbay E. 219

Altılay K. Aflır EK. Altın ("altın") EK. Anıskı K. Altın-Çaçak K. An ış Altın-Çeçek K. Anışka EK. Altın-Tana K. Anıy E. Altınay K. Afttak E. Altınbay E. Anturak E. Altınçı ("altına meraklı") EK. Annlay K. Altırak E. Anut E. Amadu E. Anuy E. Amat ("hayal") E. Anuyka K. Amıgu E. Apan (Rus. Afonya) E. Amir ("sakin, huzurlu") E. Apanaş E. Amır-Sanaa E. Apay K. Amıra K. Apayat K. Amıran E. Apayt E. Amırbay E. Apçı Amırçak EK. Apıy E. Amırçı EK. Apıyan EK. Amırgaş K. Apsiley (Rus. Vasiliy) E. Amırgı EK. Arabay E. Amırkuş Aracan E. Amıy E. Aracançı E. Ana (Rus. Anya, Anna) K. Araçı K. Anabay EK. Aradan Anaçak (Rus. Anyuta, Anna) K. Arada nçı Anak (Rus. Anka, Anna) K. Aram E. Anakı (Rus. Anka, Anna) K. Arana K. Anas (Rus. Anastasya) K. Aranay EK. Anaşkı (< Rus. Ananiy) E. Arançı Anat E. Araş Anatpay E. Arba E. Anay Arbabay E. Ançı ("avcı") E. Arbakay Ançıbay E. Arbanak E. Ançım E. Arbanas Ançır E. Arbaş Ançış E. Arbay E. Anday E. Arbın E. Andep E. Arcış And uy Arçan E. 220

Arçı E. Arutay K. Arçım E. Aruu K. Arçın E. Askan EK. Arçınay EK. Askanak E. Arçınçı E. Askış Arçınday E. Aspan E. Arçim (Rus. Artem) E. As tam K. Arçu E. Astamçı Arçuday E. Astan E. Ardak E. Astın / Astın E. Arday E. At-Oyunçı ("binici") E. Argacı E. Atabay E. Argak Atagan ("ateş eden") E. Argaltı Atanar E. Argancı K. Atbu Argım E. Atıku E. Argımak E. Atkay E. Argımay E. Atkıl E. Argıs Atkın E. Argış Atkır E. Arık ("zayıf, çelimsiz") E. Atpan E. Arıkpay E. Atpay E. Arış (Rus. Arişa, lrina) Atpuu E. Arışka (Rus. Arişka, Irina) K. Ay-Bilek E. Arkan (Rus. Arkan) E. Ay-Çeçek /(. Arkıt E. Ay-Kanat E. Arlık Ay-Mergen E. Arlu Ay-Sanaa E. Arpaş EK. Ay-Sırga K. Arpış E. Ay-Sudur E. Arsaane (Rus. Arasniy) E. Ay-Tana K. Artabas EK. Ayaa tf. Artaş Ayabas E. Artıkçı E. Ayabay E. Artımay ("dört nala koşan") E. Ayaçı K. Artış E. Ayan E. Artışka E. Ayana Artıy E. Ayar E. Art u lav /(. Ayaru K. Aruna Ayas E. Arunay K. Ayaspay E. Ayat E. Ayuku Ayatkı E. Azak E. Ayazak E. Azan E. Aybala K. Azıbay E. Ay biç ı EK. Azış Aybık E. Azubay E. Aybıs K. Azulay EK. Aybıstan E. Baaba K. Aybış E. Baabay E. Ay bu EK. Baabıy EK. Aydar E. Baacan / Baacan E. Aydım E. Baaçay EK. Aydın / Aydın E. Baab E. Aydınar Baatır E. Ay d ıs K. Baay = Bagay EK. Aydış Baazım ("biz") K. Aydu / Aydı E. Babaa Aygıraş E. Babaç ak E. Ayılçı ("misafir") EK. Babaday EK. Ayıldaş E. Babak E. Ayılzak ("misafirliğe gitmeyi seven kişi") Babal E. Baban EK. Aylamay EK. Babantı Aylan E. Babaş Aylanaş K. Babay E. Aylan bay E. Babıday E. Aylan ıs EK. Babıl Aylanış EK. Babırgan Aylu Babtş Ayluş Babıyan Aymak EK. Bablapka K. Ayman EK. Babraş E. Aymırak EK. Babu E. Ayna K. Babuk E. Ayraş Bacalık Ayru K. Bacı E. Ayruş ("yaba, çatal") E. Bacır Aytaş E. Bacıra K. Aytpaa Bacırbay E. Aytpaan Bacıy Aytpas E. Baçım EK. 222

Baçımat Balıkçı E. Baçımay EK. Baltırgan E. Baçımçı Banalık Baçımdaş Banüş (Rus. Vanyuşa, İsvan) E. Baçır E. Barabaş E. Baçış E. Baramay E. Baçıt E. Barbaçak E. Baçıy Barbas Baçmat K. Barbaş E. Badaa Barcı Badak Barcım Badakı Barçıkay Badarçı E. Barçış Baday E. Bardan Badı E. Bardış Badik E. Bargaaçı K. Badışka K. Bank E. Bağan ("sütun") E. Barkat Bağana K. Barkı Bagaş Barkıçı E. Bagay ("kötü") K. Barkış Bağdır E. Bar kış tay Bağır E. Barkıt E. Bakamay K. Barnul E. Bakaş ("yavru kurbağa") E. Barslay E. Bak ay Bartak Bakçıbay E. Barzakay Bakış Başta Baklay Baştıy E. Balabay Batan E. Balacıy K. Batay Balakâ K. Batılak Balakıs K. Batıy E. Balan / Balan K. Batıyke EK. Balandı Batpaan Balanka K. Batpanak EK. Balasuu K. Batpay K. Balay ("çocuk") EK. Bay-Sudur E. Balban E. Bayan EK. Balbık E. Bayankı K. Baldan / Baldan Bayaru K. Bayaş K. Bayrış E. Bayban ("erkek, koca") E. Bayrulay K. Baybay Bayrulu K. Bayçan K. Baytagaş E. Bayçı E. Baytalak EK. Bayçıl K. Baytam Bayçış Bayzıii / Bayzın ("zengin") E. Bayda Bayzu Baydan / Baydan Bazı Baydar E. Bazım Baydas E. Bazımat Baydaş E. Bazır Baydıs E. Bazmaş K. Baydıska EK. Bebey Baydış Bedek E. Baydıy E. Beden / Beden E. Baydok E. Bedes E. Baydu E. Bedey Baygıs K. Bedik Bayın / Bayçın Bedim Bayınka K. Bediş Bayır E. Bediy E. Bayırçı EK. Bediyke K. Bay ıs Bedreş Bay ış Beke Bayış Bekeley EK. Bayıt Beken E. Bay kal E. Bekeş E. Baylıs Bekpek E. Baylu E. Bekşley Baynım Bektay K. Bay n ıs E. Bekteş E. Bay niş E. Beldek Bayra K. Beldir Bayram ("bayram") EK. Bele E. Bayramçı E. Belegeş Bay ran E. Belek (Rus. Polikarp) E. Bayran K. Belen / Beleft EK. Bayrı ("dokumada uzunluk ölçüsü") K. Belençek Bayrım EK. Belen ir K. Bayrın / Bayrın E. Belenke K. 224

Beleş £. Bili E. Beley £. Bılıy EK. Belgeş E. Bıltak £. Beltir E. Bıpıylak EK. Beltirek E. Bırçay K. Bepeldik Birik £. Bepiyt E. Bırıs K. Berbes Bırış Berbey E. Bırkış Berçı Bırsu Berden Bışanka K. Berebur (Rus. “ön anlaşmalar") E. Bitim Berek Bitin / Bitin Bereseyke (Rus. Fırs) E. Bıtıs £. Beret E. Bitiş £. Berneçek Bıy E. Beseyke (Rus. Fırs) E. Bıvam Beşti Bıyandu K. Beten E. Bıyantı K. Beteş Bıy aş Betiş Bıyay K. Betpenek E. Bıyba Betpeş Bıybıy Betpey EK. Bıydaş £. Beytim / Beytin Bıydaştı E. Bezekel Bıydı Bezeken Bıydık £. Bıbay Bıydış Bıbıy Bıylaş K. Bıcaltay EK. Bıytık E. Bıcı K. Bıytışka K. Bıcıra K. Biçen / Biçen Bıçaş Bilbes Bıçıyak EK. Bilbürü K. Bıdı Bile Bıdık E. Bileeçi EK. Bıdın E. Bilenti Bıdış E. Bilte Bıgış Biltek E. Bıkı E. Biyen / Biyen Bılbı Bobıyt E. 225

Bobon E. Bookraş Boboş E. Boopoy K. Boboy EK. Borbıy E. Boci K. Borbo = Borbuy E. Boco ("şarabın damıtılmasından sonra kalan Borbok ("tombul") K. posa") K. Borbon E. Bocoçı K. Borboy ("deri kürk") E. Bocot Bordomol E. Boçko EK. Borlomoy EK. Bodır E. Borlon Bogono E. Borlon / Borlon Bogonoş E. Bornoş Bogonoy K. Boro E. Bogoş Boroldoy E. Boguu Borondı Bok E. Boronoş Bokçıy E. Boronot ("frenküzümü") K. Bokço E. Boros EK. Bokıy E. Boroş (Rus. Praskovya) EK. Bokoo Boroy E. Bokoy E. Borozok ("grimsi") E. Bok ra Borsok ("porsuk") K. Boktoş E. Bortogo Boktu ("boklu") E. Bortoş Boktuşka E. Bortu Bokul E. Bostıy EK. Bokuş E. Botoş Bolçokbaş ("top baş, yuvarlak baş") K. Botoy Bolçono Botpok E. Bolçoy ("küre, top") EK. Botpon / Botpon E. Boldı Botpoş E. Boldır Botpoy EK. Bolot E. Boyansu K. Boltış Boydo Boltıy E. Boydos Boltoy EK. Boydoş Boluştop E. Boydoy E. Boocıy Boyt E. Boocıyka EK. Boytı Boodıy Boyu Bookoy Bozot 226

Böçiy E.- Buuay E. Bödiş E. Buubay E. Bödnö E. Buuçak E. Bödnöş Buuçay E. Bödnöy K. Buuk E. Bödö (Rus. Fedora) K. Buulu E. Bödögöş K. Buunçık E. BÖdön = Bödön E. Buursak K. Bödön (Rus. Fedor) E. Buyaş Bödöö E. Buyaş BÖdös E. Buy tu p E. Bödöş E. Bübedek E. Bödöt E. Büdeeki Bödöy E. Büdey E. Bödiik EK. Büdiley Bödilr E. Büdreş E. Bödürgen E. Büdü E. Bökpöy E. Büdiik EK. Böküy EK. Büdün Bölcürgen Biidiiş Bööş E. Bültük E. Böşkö Bürbü Bötük (Rus. "horoz") E. BUteş Bötlirke E. Bütey E. Brontoy E. Caabış E. Bu bay E. Caacay AT. Bukabay K. Caadagay E. Buktul E. Caagay Af. Bulaaş Caaru E. Bulanat K. Cabak E. Bultumay K Bardan E. Cabatay EK. Bulunday K. Cabay E. Bulut EK. Cabık E. Bulutay K. Cabıt E. Bunbu E. Cabıy E. Buranak E. Cacık Burgumay K. Cadaş Burulday EK. Cagaa K. Butay E. Çağadan K. Butrak E. Cagaday K. Butur E. Cajan Cajın E. Caİtan bas E. Cajıt K. Caltırkay K. Cajıy K. Camak Cajnay ("genç") EK. Caman ("kötü") K. Caju K. Camanay EK. Caka K. Camancit ("kötü kokan") E. Cakaçı (< caka "yaka") K. Camançıray K. Cakalay (< çakala* "kapıdan almak") K. Camandik ("kötülük") K. Çakar EK. Camanka ("kötü") K. Cakaru K. Camanka E. Cakay K. Camansara E. Çakıyla E. Camanuul ("kötü oğul") E. Cakpay EK. Camaş K. Cakpu Camay Cakşı Cambay E. Cakşıbay E. Camii E. Cakşılay K. Camırsıp E. Çala ("ceza") K. Camıy EK. Çala E. Camzan / Camzan E. Calaa K. Cana K. Calaaçı K. Canaa K. Calaatı K. Canaaçı K. Calaçı ("şefkatli") K, Canabay EK. Caladay = Caladıy K. Canalay K. Caladıy ("ceza gibi") K. Canar EK. Calak E. Canarçı K. Calakay ("şefkatli") E. Canaru E. Calakay ("şefkatli") K. Canaru K. Calamaş ("kurdele") K. Canaş EK. Calanday K. Canay (< cana ay "yeni ay") EK. Çala tay K. Caîiçı E. Calba K. Cançık E. Calbaday EK. Cançıkpay E. Calbadı Canılday Calban / Calban E. Canıray K. Calbay E. Canıspay E. Çalka = Calku ("tembel") K. Canış Calkıp E. Cafiıy Calkıy Canmır Calku K. Canmırçıçı Calpaş Canray E. 228

Cantıy E. Çayla ("heyhat!") K. Capşa Caylaak K. Cara E. Caylan / Cavlan K. Caranat K. Caylaş EK. Caranay K. Caylay = Çayla K. Caras (Rus. Gerasim) E. Caylu Çardak ("çıplak") E. Cayma K. Carganat ("yarasa") K. Caymaş K. Çarıkçı ("parlayan") E. Caytaş K. Carımka K. Caytış E. Carınak E. Cayzu K. Carış Cazak E. Carıy K. Cazakçı E. Carıyka K. Cazan E. Çarkın ("işik, parıltı") EK. Cazul E. Carlu Ceder E. Carma EK. Ceen Carmabay E. Cekpey E. Carta Cele K. Caruu K. Celeçi K. Cas Çelene (Rus. Elena, Yelena) K. Castay Celeneş K. Caş Celeş (Rus. Elena, Yelena) K. Caşma Celey K. Caşpay E. Celeyke K. Caştuay K. Celezin EK. Catkay Celke (Rus. Elena) K. Cayaa K. Cemee Cayaan Cenkü K. Cayan ("yetişkin") K. Cepik E. Cayar K. Cepildey E. Cayçıl ("yazı seven") EK. Cepişke E. Cayık Cepsey EK. Cayılgak K. Ceremey (Rus. Eremey) E. Çayım ("özgürlük") K. Cerentey E. Cayın K. Cergeley K. Cayıt K. Cetke Cayıtka K. Cetken Cayka K. Cıbak E. Caykan ("koy") EK. Cıbaş E. Caykaş (< cayka- "sallanmak") EK. Cıbay E. Cıdık E. Cırgalçı E. Cıdın / Cıdıft E. Cır m ay E. Cıdu ("kokulu-) E. Çırpan E. Cıgınak (Rus. İgnat) E. Cırta Cıjınır Cırlan / Cırtan Cıkpay Cırtay K. Cılamaş ("kemik") K. Cırtpay E. Cılaş K. Çıtan / Çıtan Cılbıdı Cıtas E. Cılbırçı Cıtaş E. Cılbıska K. Cıtış Cılçı E. Cıtu ("pis kokan") K. Cıldan / Cüdan EK. Cızay EK. Cıldaş Ciban (Rus. Ivan) E. Cılday K. Cibek Cildirgay K. Cibes E. Cıldıs K. Cibey Cüdısçı EK. Cicigey EK. Cılgı Ciciy K. Cılım ("düz") K. Ciilek K. Cılımçı K. dilekçi K. Cılır Cilgey K. Cılkıçı E. Cimey K. Cıltır E. Cimirçi E. Cim Cinci (boncuk) K. Cımaaçı K. Cincibey EK. Cımaş Cincigey = Cinci K. Cımay K. Cinciley K. Cımırt £. Cincis' K. Cımjay ("yumuşak") EK. Cinciş K. Cımjayt K. Cindiley EK. Cımzan / Cımzan Cintiişke E. Cınıs E. Codno E. Cınıspay E. Cogoş E. Cıpsan / Cıpsan Cokok E. Cıraaçı K. Colcakşı E. Cıraçı E. Colçı E. Cırdan / Cırdan Coldon / Coldon E. Cırga K. Coldoş E. Cırgabay E. Coldoşpoy E. Cırgal ("sevinç, mutluluk") EK. Coldu ("yasal") E. 230

Coldubay E. Cuzur Colo E. Cügürük E. Colon / Colon E. Cürdek E. Colos Cürgel E. Comoşko E. Cürümbay E. Concoloy K. Cüstük ("kolye") K. Coon ("kalın, şişman") E. Cüstün ("kolye, yüzük") E. Corboy E. Cüstüy K. Corcok E. CUtke Corgın £. Çaban E. Corgkçı E. Çabık E. Corgoloy K. Çaçak ("salkım, saçak") K. Corgomoy K. Çaçan K. Cönk E. Çaçap Conkçı ("binici") E. Çaçay EK. Corış E. Çaçınbay E. Corospo E. Çada E. Cotkan E. Çadabay E. Coyış Çadak E. Cozılay K. Çadan E. Cozıy E. Çaday E. Cönöö EK. Çadraş E. Çöptü EK. Çagaa Cöşkö E. Çagaankuş K. Cüdan / Cüdan E. Çagak E. Cudruk ("bey") K. Çağan E. Cuduş E. Çaganday EK. Cuduu E. Çağıl E. Culdav- E. Çakaa Culuk E. Çakabay £. Cumurt E. Çakay £. Cunut Çakça Curamay E. Çakçamay Curun / Curun Çalçıbay E. Curunay K. Çalçık E. Curuş Çaldarka £. Curuyt E. Çalkan E. Cuta E. Çalmak E. Cutan / Cutan Çalman E. Cutış Çalpan E. Cuuçıl E. Çaltaş 231

Çamaa Çaylaş K. Çamaltay EK. Çaynık (Rus. "çaydanlık") K. Çamay E. Çebirek E. Çamçay E. Çeçe K. Çamçış E. Çeçek ("çiçek") K. Çanay E. Çeçen E. Çançay E. Çeçeş K. Çançı E. Çeçey K. Çançıbay E. Çeçiş Çançık E. Çeçit Çançır E. Çedin Çanıy E. Çedirgen E. Çanıy E. Çek Çankarbay E. Çekçey Çankay Çekçil Çankır E. Çelebey Çankırak E. Çelgey Çankış E. Çeltek E. Çapaa Çemçek E. Çapan E. Çemen E. Çapar E. Çençi E. Çapılday E. Çendek E. Çapıy E. Çendiy Çapıyak E. Çenek E. Çaptı E. Çeren E. Çaragan E. Çet E. Çarak E. Çete Çaras E. Çetkara Çarık E. Çeydi Çarın E. Çeyne ("bir tür çiçek") EK. Çarın K. Çeyneş ("bir tür çiçek") K. Çarka E. Çıçak E. Çarkas Çıçan E. Çaruş Çıçkak E. Çayan K. Çıçkan ("fare") K. Çayçı ("çay seven") EK. Çıdan ıkpas E. Çaykaş E. Çıday E. Çaykıl Çıdı E. Çaykın Çıdır E. Çaykınçı Çayla K. Çık ta 232

Çılbak E. Çiniş E. Çılbırçı E. Ç<*ış Çılgıy EK. Çoçıy EK. Çılkaa K. Çoçkon E. Çim Çcrçogoy ("kozalak") EK. Çımakı K. Çoçuy Çımbay E. Çodımay £. Çımçiş E. Çodır E. Çımçıy E. Çodıy E. Çımda K. Çodıyt E. Çımdagay EK. Çodna Çımday E. Çodnak K. Çimil ("un") EK. Çodokı Çımış E. Çodon Çımıy E. Çokıbay E. Çın Çokır E. Çınak E. Çokış E. Çınar K. Çokondoy E. Çınat E. Çokoo Çınçık E. Çokoon Çınçu Çokoş E. Çında K. Çokpok E. Çınday K. Çoktıbay E. Çındıkay K. Çokton K. Çıfidıy E. Çoktu E. Çındu K. Çoktubay E. Çındulay K. Çolıkı E. Çınır Çolış E. Çıra EK. Çoloo Çıragay K. Çoltıgaş E. Çırbak E. Çoltık E. Çırbakçı E. Çolbş E. Çırçık ("buruşuk") EK. Çoltıy E. Çırın E. Çoltıy E. Çırmay E. Çoltoy Çıyık E. Çoltumay Çilekey K. Çoltumay Çilkey Çomırçı Çime ("eyerdeki süsleme") K. Çomon E. Çinçey ("inci") K. Çomur ("zambak") K. Çinçeylik ("İncili") K. Çomurçı ("zambak toplayan") K. Çonçı Çuluş E. Çonçık E. Çuluyt Çonçulay K. Çulzu Çonçuş Çum E. Çoiikış E. Çuraaaçı EK. Çooçı Çumaş E. Çopıy E. Çumır E. Çorbo E. Çumıraş E. Çorbon E. Çumırçı E. Çorboş E. Çumıy E. Çorboy E. Çumran E. Çorgo ("çaydanlığın ağızı") K. Çunus K. Çoro E. Çupçak E. Çoron E. Çupıy E. Çot E. Çuptugay Çotı E. Çurçut E. Çotıy EK. Çurkan E. Çotoy E. Çurpan E. Çotpor E. Çuru E. Çotpoy E. Çuruk E. Çoyın Çurul E. Çoykok E. Çurup E. Çoykulu Çuu Çoyloş E. Çuubay E. Çölömö Çuuka E. Çööçi Çuyçı Çööçöy ("fincan") K. Çümdü E. Çööçöyçi K. Çümdüley E Çöötibek E. ÇUmdür E. Çugaa K. Çümdiiy E. Çugaaçı Çiimek E. Çugaan Çümey E. Çugul E. Çilmiş E. Çugulçı E. Çün Çugur E. Çündi E. Çukuş Çüniy E. Çulak E. Çünkek E. Çulaş E. Çünken E. Çulçı E. ÇünkUr E. Çulu Çünüş E. Çulun E. Çürben E. 234

Çürenkey E. Ekemel E. Çürleş E. Eken E. Çürmeş E. Ekene Ebek K. Ekeş E. Ebelik K. Ekey E. Ebiçek E. Ekim Ebiske K. Ekkey ("ch!") K. Eci E. Ekpeş Ecikey E. Ek pey Eciyek E. Ekpin E. Eçee Ektey Eçen E. Elbedey E. Eçençi Elbee E. Eçendey E. Elbek E. Eçeneş EK. Elbekpey E. Eçen i K. Elbektey E. Eçenkey EK. Elçi E. Eçeş E. Elçin E. Eçikey E. Elden E. Eçim E. Eldep E. Eçiş Eldepey E. Edek K. Elekey £. Edeş K. Elemiş K. Edeşke K. Elençi K. Edey E. Eleneş (Rus. Yelena) K. Edil E. Elenis K. Ediş E. Eles Ediske E. Eleskey (Rus. Aleksey) E. Edüyke E. Eleş E. Eeçi Elet E. Eeçiş E. Elgee Eelgeeçi K. Elik E. Egey E. Elikçi E. Ejee Elikpey E. Ejeeçi . Elkey Ejer E. Elmekey K. Ekçe E. Embey E. Ekçebey E. Emçi Ekçeş E. Emdeş Ekçey K. Emdey E. Ekee E. Emdikçi E. Emeçi Erçi Emekey E. Erçil E. Emel = Emil K. Erçim E. Emelçi = Emilçi K. Erçimey EK. Emeş Erdine ("değerli") E. Emil ("çekirdek") EK. Eredek E. Emilçi ("ceviz seven") K. Eredep E. Emildey K. Eredey E. Emin E. Ereldey E. Emiş E. Erem E. Emişke EK. Eremey (Rus. Yere ma) E. Emiy K. Eremze E. Emiyl Eren E. Ençi E. Erençi E. Ençibey E. Erenke E. Ençiley K. Eretken E. Ençiiçi E. Ergek E. Eneçi Ergene i Jf. Eneken Ergendü Enes Ergeş E. Eneş Ergiş E. Erikiş E. Erik E. Enmekçi E. Erikçi E. Enlisen Erik pey E. Epbeş Eriş E. Epçi E. Erke Epen E. Erke-Ay K. Epik E. Erkeçi K. Epin E. Erkedey K. Epiş E. Erkeley ("nazik") K. Epişke E. Erkemen E. Epiy E. Erkemendi E. Epşey E. Erkemey ("şefkatli, kibar") E. Epşi E. Erkene E. Epşiley EK. Erkeş ("şefkatli") E. Epteş E. Erketen E. Eptey E. Erkey E. Eptü E. Erkin E. Ercene E. Erkiyt E. Ercine ("değerli") K. Erlenbay E. Erçen E. Ermek E. 236

Ermen E. İr ıs pay ("şanslı") EK. Ermeş E. Irıstu E. Erte Çerken") EK. Istak (Rus. Stah) E. Erteçi K. lyan / Iyafl E. Erteley E. İçiley Ertemey E. İçiş Erteş İden / İden Erteştey İjek Ertey ("erken") K. İjen Esegeş İjenbes E. Eskel İjenbey E. Esker E İjençi E. Eskinçi E. İjener (Rus. incener "mühendis") Eş ijey Eşcala K. İidek E. Eşer E. İldeş (Rus. llya) E. Eşte E. İlek E. Eşten İlekpey E. Eşteş İlgey K. Eşti bey E. İliçi Eştü İliş E. Eten İncis Eteş İnekçi ("sığırtmaç") K. Eytü E. İnes E. Eze İr bey E. Ezebes E. İrbiçi E. Ezem E. İrbis E. Ezen E. İrbizek E. Ezenay E. İrkitey E. Ezendey E. İsteçi Ezenek E. İştenkey Ezri E. İştey EK. Ijık İydelii E. Hay E. İyneçek ("iğne") K. Iltarık E. İynelik ("iğnelik") K. Imaa E. İyt-Bala E. inak E. İyt-Baş ("köpek başlı") E. inat E. İyt-Kötön ("köpek götlü") E. Irımçı EK. İyt-Kulak ("köpek kulaklı") E. iris ("şans") E. İyteyrek K. Irısman E. Jıtubala E. Kaa E. Kadış Kaabı E. Kadıy Kaabu E. Kadıykın Kaagay Kadrak E. Kaak E. Kadran E. Kaaka K. Kagaaçı K. Kaakaş ("yumurta kabuğu") E. Kagal Kaamı Kagay EK. Kaamık E. Kajagay ("beyazımsı") K. Kaapı Kakaa Kaaş Kakak E. Kabak E. Kakaş E. Kabanay K. Kakpak E. Kabar E. Kakpas E. Kabarçı E. Kak pay E. Kabay K. Kaktagay EK. Kabayçı K. Kaktan / Kaktan EAT. Kabık E. Kalaa K. Kabı nar E. Kalamcı K. Kabış Kalan E. Kabıt E. Kalanak E. Kabıy Kalancı EK. Kabu ("yabani hayvan ağı") E. Kalançı E. Kabuk E. Kalan kır E. Kacaa Kalapçı K. Kacay K. Kalay K. Kaçık Kalbagaş ("küçük kaşık") E. Kaçan E. Kalbak ("kaşık") E. Kaç aş E. Kalba n / Kalban E. Kaçı E. Kalbay E. Kaçık E. Kalçugay E. Kaçın E. Kaldan E. Kadat E. Kaldanay K. Kaday E. Kaldıbök K. Kadı Kalgaş Kadıdak E. Kalmagan Kadık E. Kalpas Kadın EK. Kaltan / Kaltan E. Kadınçı EK. Kalzan / Kal zan Kadir E. Kamçı E. Kadırçı E. Kamçılar E. 238

Kamdu ("su samuru") £. Karagıs K. Kamil E. Karakış ("siyah saçlı kız") K. Kamildi E. Karalday E. Kamıs Karamaftday ("kara alın") K. Kamış K. Karamay E. Kampıl Karan E. Kamzak E. Karana K. Kana K. Karanak K. Kanaa K. Karançı K. Kanakay K. Karas Kanakuş E. Karastan E. Kanas Karas tay E. Kanat Karatay E. Kana tay K. Karbıs K. Kanattu Karçaga E. Kanay K. Karçal E. Kandarak E. Karçene K. Kandıgaş K. Karçı Kandık K. Karçımay E. Kandıkçı ("kandık otu toplayan") K. Karçınak E. Kandılar K. Kardak Kankakkanıt Kargış = Karakış K. Kantabaş K. Karım Kantıraşka E. Karındaş ("kardeş") K. Kanzabaş E. Karınday EK. Kapaa Karlagaş ("kırlangıç") £. Kapçık E. Karman ("cep") E. Kapçıkay E. -Karmış Kapış E. Karmış Kapıy Karnüş (Rus. Komyuşa, Komiliy) E. Kapşaay ("hızlı") K. Kartabay £. Kapşuun E. Kartay Kar Kartış Kara ("kara, siyah") EK. Kartıy Karabala ("esmer çocuk") K. Karo £. Karabaş ("siyah saçlı, karabaş") EK. Karulçı E. Karabay E. Karulday £. Karacüs EK. Karunay K. Karaç K. Karuş Karaçak E. Karuul E. Karaday E. Kastagaş Kastay E. Kazıca k EK. Kastıy ("kaz gibi") E. Kazıyak Kaştak E. Kaznaçey ("veznedar") E. Kaş tarak Keben / Keben Katan E. Kecege K. Kataş E. Keçeş Ka taytı Kedek Katıra Kedemey E. Katkıçı EK. Kedes Katkış Kedeş Katpaa Kedey E. Katuçı E. Kegey K. Katük (Rus. Katya) K. Kejikpey E. Kayançı E. Keken / Keken E. Kaybaa EK. Kekiy Kaybak K. Kekiyek Kay baş E. Kelçe Kaybış E. Kelek E. Kayıfiçı E. Kelemçi Jf. Kayır E. Kelemeş Kayırdı E. Kelen / Kelen Kayışkan E. Keleneş K. Kayka! EK. Keler Kaykaş EK. Keleş Kay maş Kelgen E. Kayınınsak Kemdeş Kayran / Kayran EK. Kemdik Kayrın J Kayrıl! EK. Kemdikey E. Kaysım E. Kemene E. Kaysın EK. Kemik E. Kaytık E. Kendişke Kaytıl E. Keneley E. Kaytılak EK. Keneş Kayzır E. Kenideş Kazagaş Kepkey E. Kazak K. Kerçene Kazakpay E. Kerek ("talep, ihtiyaç") K. Kazakuul ("Rus oğlanı") E. Kereksibes E. Kazançı EK. Kerenit E. Kazat E. Keretana K. Kazay E, Kerey E. 240

Kerteş E. Kımıs ("kımız") EK. Kertey Kı mis kay ak E. Kerteyek Kımıy E. Kertik Kımzaar K. Kes pey E. Kımzan / Kımzan E. Ketenek K. Kımzar Ketenet Kımzarı Ketezek K. Kımzaru K. Ketten K. Kımzay E. Keyke K. Kınay K. Keytik Kındık Kezer E. Kmru Kezerii E. Kıpa Kıbık Kıpay Kıbıy Kıpçak E. Kıdaa K. Kır E. Kıdık Kıraçı ("çiftçi") E. Kidir E. Kırap K. Kıdış Kırçın E. Kıdmay Kırgan E. Kıdran E. Kırgıs E. Kıdraş E. Kırka Kıdray E. Kırmak ("kafa tutma") K. Kılan Kırmalcın E. Kılbak Kıs ("kız") K. Kılbıjak Kısaa Kılbış E. Kısbala K. Kıldan E. Kıspala ("kız çocuğu") K. Kılga K. Kıspanak E. Kılgan E. Kıspay K. Kılgançı E. Kıstak E. Kılgaş ("başak") K. Kıştan / Kıştan K. Kılgay E. Kıstanay Kim Kıstançı K Kımaa E. Kıstançık K. Ki ma açı Kıstay K. Kımaş Kıstayak Kımıdak E. Kışan K. Kımık E. Kış ta r Kımıldı Kıtır K. Kimin Kıyba K. Kıygas Kiriş (Rus. Grişa, Grigoriy) E. Kıymak Kirişka (Rus. Grişka, Grigoriy) E. Kıymat E. Kiske K. Kıytık E. Kjan ("tembel") K. Kıza ("bir tür kuş") E. Kobış E. Kızan Kobıy E. Kızıl ("kırmızı") E. Koboy E. Kızılgat ("kırmızı frenk üzümü") K. Kocogor E. Kızılgatçı K. Kocut E. Kızımay ("benim kızım") K. Koçkor E. Kızmak ("şefkatli kız") K. Kodor E. Kızna Kogıyt EK. Kıznak EK. Kojon E. Kıznay K. Kojonçı ("şarkıcı kadın") EK. Kiçee Kojun E. Kiçeeş E. Kojuş E. Kiçek K. Kojut E. Kiçekey E. Kokın E. Kiçek pey E. Kokıy E. Kiçeş K. Kokıyak E. Kiçey EK. Kokıyt £. Kiçinekbala ("küçük çocuk") K. Kokpoy E. Kiçiney ("küçük") EK. Kolış E. Kiçüii K. Kolıy E. Kidemey Kolka (Rus. Kol'ka, Nikolay) E. Kike K. Koloncı EK. Kilemey EK. Komdıçak K. Kilen / Kilen EK. Komdoyt E. Kilendey K. Korniş EK. Kimil E. Kornişçi K. Kimildey E. Konçık E. Kinçi K. Konırak K. Kindi E. Konıy E. Kindibey E. Konko K. Kindik ("göbek") E. Konoçı Kindiş E. Konoo Kine Koo Kinek E. Koomoy Kiney E. Korbo E. Kineyke K. Korboçı Kirbik EK. Korboy E. 242

Korcin E. Ködönkö E. Korçı E. Ködöö Korçık E. Kögölön i Kögölön EK. Korçıy E. Kögön ("at sineği") E. Kordobay E. Kögözin Korgu / Korgı E. Kögüldey E. Korkın Kögüy K. Korkış Köjül E. Korlü E. Kök-Taman K. Korokoy EK. Kök-Tana K. Korondoy E. Kökil E. Kortu / Korü Kököö Kortuçak EK. Kököş ("yeşilimsi") E. Kotoon Kököy E. Kotrak E. Kökpönök E. Koybala ("kuzu") K. Köktiyek K. Koyçı ("koyun çobanı") E. Köktön / Kök ton Koyço E. Köktöş EK. Koylo E. Köktür Koyon ("tavşan") K. Kökül Koyonçı E. Köküne Koyonok ("tavşan yavrusu") E. Kölçön / Kölçöfi Koytpok E. Kölöçök (Rus. Koleçka, Nikolay) E. Koytpon / Koytpon E Kölöy E. Kozın E. Kölüş (Rus. Nikolay) E. Kozıyt EK. Kölüy E. Köbök E. Kölzön / Kölzön Köbölök Af. Kölzöş Köböö Köncay K. Köböy Köndürge Köbözök Könköö E. Köçiley K. Könköy EK. Köçkölön / Kökçölönb Könöçi K. Köçkön E. Könök ("kova") K. Köçkönök EK. Köpön / Köpön E. Köçküş Köptügür E. Köçör Körçök E. Köçörü Körkül E. Köçöy Körmök E. Köçü ("arpa tanesi") K. Körnöö Ködökö E. Köröö Körtönöş E. Kuldı E. Körtük E. Kuldıbay E. Köstnkö E. Kuldış Köstök Kalmalı Kötön Kultugay Kötüş Kulugur E. Közüyke E. Kulun ("tay") E. Kua Kulunır Küba K. Kuluzak Kubal E. Kuluzın E. Kubıs EK. Kumak E. Kucurt Kumakay Kuçabay E. Kuma mak ("şerbetçi otu") E. Kuçalay K. Kuman E. Kuçaş Kumanak EK. Kuçı Kumaş ("kumaş") K. Kuçıgay Kumduzak EK. Kuçıyak E. Kunaa K. Kuçur Kunanak E. Kuçurka K. Kunca K. Kudaaçı Kunçuk E. Kudaçı ("dünürcü") E. Kupa K. Kudalay K. Kupık Kudan Kupış Kudayberdi E. Kuraan ("kuzu") K. Kudaykulu Kuran E. Kudıy Kuranak E. Kudıy EK. Kurançı E. Kudur E. Kuraş Kugan E. Kuray E. Kujıgay Kurbay E. Kuk Kurdak E. Kukak E. Kurdan E. Kukan / Kukan E. Kurdanay K. Kukas Kurdaş E. Kukaş E. Kurdun E. Kukay K. Kurgul Kukış K. Kurman Kukpanak E. Kurmat E. ' Kulaa Kurtugaş E. Kulagan Kurtugay EK. 244

Kuruk Küdür E. Kuruskan E. Küdürek E. Kuruş E. Küdüren / Küdiiren E. Kurul ("peynir") K. Küdüş Kuruy EK. Küdiiy EK. Kusman E. Küler E. Kuşku Külerke EK. Kuşkulu Küleş Kutır Külsagat K. Kutpay E. Küllük Kutuk ("kaynak") E. Kültürgen Kutuş E. Külüjey K. Kuuçın Kümüjek E. Kuuçınçı ("konuşkan kadın”) K. Kümüş K. Kuygaçı ("sirke, bit yumurtası") K. Kümüş-Aru K. Kuyka ("küpe") K. Kün Kuykaçı K. Künbadak Kuykan K. Künde Kuykana K. Kündeş Kuykaş K. Kündi rsaygı”) E. Kuykay K. Kündü Kuykur Kündübey E. Kuyruk ("kuyruk") E. Kündüçi E. Kuytuk E. Kündüley ("güneş gibi”) EK. Kuzan / Kuzah Kündüs Kuzubav E. Kündüy ("güneşli") E. Kuzuk ("ceviz”) EK. Künet ("dağın güneşli tarafı”) E. Kuzukçı E. Künet ( "dağın güneşli tarafı ”) EK. Kübek ("felâket, belâ") E. Kürçene Kübey EK. Kürçenke Küçügüş E. Kürdey Küçük ("köpek yavrusu") E. Kürecan Küçükey ("küçük köpek yavrusu ”) E. Küren K. Küçümey E. Kürendey E. Küçünbey E. Küreneş K. Küçürke K. Kürentey EK. Küde Kür eş Kiiden / Küden Kürgül E. Küder E. Kürgülek EK. Küdeş Kürgüş Küdreş E. Kürkey Küdrey E. Kürtük E. Küdük E. KürtUkpey Ma kıy K. Kürtüş £. Makıyla E. Kürüske Makiş K. Küstey Makön K. Kütpey E. Makpış E. Küügey E. Maksaa Küük E. Malay E. Küükel Malçı ("çoban, hayvan yetiştiricisi") E. Kiiükle (Rus. "kukla”) K. Malçıbay E. Küük men Malçık (Rus. "küçük oğlan") K. Küüktür Malçış E. Küüle K. Maltaş E. KüUley K. Maltıs Küüleyt Mamaa Küygen E. Mamadak E. Küygenek E. Maman Küyük E. Mamat E. Küyüş Mamayak E. Küze Mamış KUzelek K. Mamıt KUzeş K. Mamıy E. KUzet Mamıyak E. Küzey K. Mammay KUzün Mampa Küzüş E. Mampı Maa Mampıl Maaday EK. Man E. Maakı Manabaş E. Maan Manakı E. Maanıkı Manas E. Maarçı Manat E. Maaru (Rus. Marya) K. Manayak Maatı Mancı E. Maay Mancıbay E. Maçaan / Matçaan Mancık E. Madak E. Mandalaş Magat E. Manday E. Magay Mandı Makaş E. Mandıy Makay E. Manılay E. Makış E. Manır ("soğan") EK. 246

Manıray K. Matlay E. Manırçı ("soğan toplayan") K. Matpıy E. Manıt Matrak K. Manıy K. Matraş E. Manıy Maya Mankaş ("koşucu") K. Mayan Mankı Mayça Mankır Maydan Maîikış Maydu Mantak Maygak E. Mansın Mayık Mansır E. Mayın Mantış Mayışka K. Mantlay EK. Maykaa (Rus. Maya) K. Maras K. Maykak E. Marça Maykan E. Mardıbay E. Maymun Margaçı EK. Mayna (Rus. Maiya, Manya) K. M ank Maynın K. M ans E. Maynıs K. Marış (Rus. Marişa, Marina) K. Maytı Marıy K. Maytır Marlujok K. Mazırak E. Marsa (Rus. Marnsa) K. Meciek Martıy Mecik Marzak Meçin E. Maska EK. Meçirtke EK. Maskaçak E. Meçiş Maskan E. Meçiy Maskı Medeçi Mastuu Megecek E. Mat Mekeçi E. Mata K. Mekeş E. Matak Meketen / Meketen Mataş E. Mekil Matık E. Mekiyt E. Matın / Matın Mençi E. Matırgalı E. Mendeş E. Matış Mendey E. Matıy E. Mendi E. Matıyak Mendiy Mener Mızay Meneti ' Mızık Meney K. Mızılda K. Meniş E. Mızılday K. Meren (Rus. Miron) E. Modı E. Merey E. Modış E. Mergeçek E. Moduyt E. Mergen E. Moğol E. Mergençi E. Mojodor Mergey E. Mojoo Mergiş E. Mojoy E. Metee E. Mokoluş (Rus. Nikolaşa, Nikolay) E. Meteke E. Mombu Metel Momış E. Metrey E. Momıy E. Mezil Mortok E. Mıdıy Moylo E. Mıjlak E. Moyno E. Mıkılay = Mukulay E. Moypo E. Mıkıy Mozok Mılta Möjöö Mılt.k E. Möjöy Mıncıs K. Mönçöy Mıncıt E. Möndiir E. Minik E. Mönkü-temir E. Mıntay E. Mönküley ("gümüşlü") EK. Mıraz Mönkiiş E. Mırçak Möntölöy Mırçık ("nohut") K. Möîiünçi Mırıy EK. Mönündey K. Mırşay Mönüş Mıta Mönüü Mıy Möör Mıyaa Möörlü Mıyak E. Mörkü Mıyan Mörküley K. Mıyık Mörön (Rus. Miron) E. Mıyman E. Mörön E. Mıyza Möröy ("nişan tahtası, hedef) E. Mıyzan / Mıy zan Möriiney EK. Miza Möştöy E. 248

Mukaylaş (Rus. Mihail) E. Nataa K. Muktış E. Nay Mukulay (Rus. Nikolay) E. Naybaa Mukuş Naydak Mulkıt E. Naydık Mu İti Naydın / Naydın Munaş Nayın / Nayıfi E. Munat E. Nayır Munayt Nayna K. Mundus E. Naypır K. Mungat E. Naytak K. Muran K. Nazar E. Murçık = Mırçık K. Nazın / Nazın Muunı E. Nazır Muupay Neer Muutka EK. Nekee E. Muytuy E. Nekey M ürküt E. Netee E. Miirkütey E. Nıkış E. Mürkütpey E. Nocoo Miiüstey E. Nogoon E. Naak Nogoondoy E. Naamıl Noloy E. Naamkı Nonoy E. Naçak K. Nonuk Nadu Nooş Nakay Nooşkı Nakış E. Noroy Nanaş E. Notoy Nanat E. Noyno E. Nanay Noyon E. Nanıy Noyot E. Nanka K. Nökör E. Nankı Obor Narın E. Ocıg E. Narien K. Ocıyt Nastan / Nastan E. Oçı ("küçük") E. N as tan E. Oçış Nastu Oçıy Nasük K. Oçumay E. Naşnay E. Oçur Oçurcap Oozık ("çapa, kazma") K. Odış E. Op Odıy E. Opana E. Odıyçı Opongoş E. Odon Orboçı E. Odoo Orcaş Odor E. Orco Odoy Orıspay E. Odun E. Ornoş Odunçı E. Oroldoy E. Ok E. Oromdoy EK. Okçı E. Orooçı Okçış E. Oroskoy E. Okçıy Oroy ("küçük, sonuncu çocuk") Okı Otıs Okıy Otıy Okoy E. Oton K. Okoyok E. Otorok E. Okran E. Otoş E. Okraş E. Otugaş EK. Oksuş Otuu Oktıy E. Oyboy E. Oktoş E. Oyço Okuyt Oy inçi EK. Olcaş K. Oyko E. Olcıkay K. Oy koç ok E. Oltoş E. Oymok ("yüksük") K. Ombo E. Oymokçı K. Omıy Oynoş E. Omıyt E. Oyon Omıytka K. Oy oo Omok Oyroş K. Omrak E. Oyrot E. Ontıy E. Oyton / Oyton Ontıyak EK. Oytoş Ontoş E. Oyunçı ("oyuncu") K. Ooçıy = Oçı E. Ozıt K. Ook K. Ozıy K.' Ookı Ozoçı ("haleP) EK. Ookoy ("küçük, kurt") E. Ozoçıl K. Oon Ozoloy K. 250

Ozoo Örköş E. Ozoş Ösküzek ("öksüz kız") K. Ozoy E. Ötkök E. Ozoy E. Ötöktöşke E. Öbök K. Öyön / Öyön Öböy K. Paaga K. Öböyök Pay Kırgız Öçöş E. Popış E. Ödök Postoy E. Ödöö Saaadak E. Ödöş Saaba = Saba E. Ödöykö EK. Saadak ("yay ve ok") E. Ödiikinuçı E. Saadık E. Ödüyke Saadu ("ticaret") E. Ögöö Saalık E. Ökök Saalu Ökölöy Saanu EAT. Ököy Saat E. Ökpölön Saata K. Ökpööçi Saati Ölbözök ("ölmeyen") K. Saba ("kayın ağacından yapılan kap") E, Ölmö Sabaa E. Ölmös Sabagaş Af. Ölököy E. Sabak E. Ölömöy K. Sabar E. Ölönçi (< ölen "bir tür ot") K. Sabaş E. Ölöndöy E. Sabay E. Ölönir Sabır E. Ölönkö EK. Sabıy E. Ölönö K. Sablak E. Ölöş Sablay E. Ölöştöy E. Sabura Ömöçi K. Sabuu E. Ömölöy K. Sadaa Ömöö Sadakpay E. Ömööçi Sadan E. Öndök E. Saday E. Önök E. Sadıbay E. Önrök E. Sagaa E. Öökön E. Saganat Örkölöy K. Saganday K. 251

Sağandık Sanat E. Sagayak E. Sanay EK. Sakaş E. Sançı Sakil ("sincap”) E. Sançı (Rus. Aleksandr) E. Sakış ("randevu") E. Sanda E. Saktan E. Sandaş E. Salamka (Rus. "saman") E. Sanday E. Salavay E. Sandı E. Samaçak E. Sandıbay E. Samaçı E. Sandık Saman £. Sandraş E. Samaş EK. Sandut E. E. Sanop E. Samay E. Sanu Samdal K. Sanuk (Rus. Aleksandra) K. Samık E. Sanzar E. Samır E. Sanzarak E. Samırzm E. Sapaa Sanıra E. Sapan E. Samsar E. Sapaş Samtak E. Sapır E. Samtık E. Sapış E. Samuday E. Saprok E. Samun E. Sapsır E. Samuu Saptayak EK. San Saptıy Sana ("düşünce, akıl") EK. Saran E. Sanaa = Sana K. Saranıy £E. Sanaalu E. Saras ("bir tür hayvan") E. Sanaay K. Sarbaçak E. Sanabar Sarbışka EE. Sana bas E. Sardaş E. Sanabay E. Sargü EE. Sana bir ("ravent, bir tür bitki") E. Sargılday E. Sanaçı Sarı ("san, sarışın") E. Sanak E. Sarı-uul ("sanşın oğul") E. Sanakuş E. Sarıbala ("san saçlı çocuk") E. Sanal E. Sarıbaş ("san başlı, sarı saçlı, sarışın") EK. Sanariy E. Sarıbay E. Sanaş ("niyet, istek") E. Sarıgıs = Sarıkıs E. Sanaşka K. Sarıkts ("san saçlı kız") E. 252

Şarılda? K. • Sıdraş EK. Sarıma? K. Sığın E. Sarış EK. Sığır ("ıslık") E. Sarkıtan E. Sılay EK. Sarkovoy E. Sınaru K. Sarlıkçı E. Sıfida Sarmaş E. Sınğa K. Şart Sıngaçı EK. Sartak E. Sınma K. Sartakpay E. Sıpçıl E. Sartay E. Sıray K. Sarteş Sırga ("küpe") K. Saşka (Rus. Saşka, Aleksandra) K. Sırgabay EK. Satıma) E. SırgaçıK. Satımar E. Sırgaş K. Satıy E. Sırlaş K. Satıyak E. Sırtak Say dit E. Sırza K. Saydu = Saydıt E. Sıtıy E. Saymaş K. Sıtrak E. Saymu E. Sıyap Sazan ("sazan balığı") E. Sıyba Saznay E. Sızay E. Sebeçek E. Sobot ("öğüt") E. Sebir E. Sodon E. Sebirek E. Sodonoy EK. Sebirkey E. Sodoy E. Seden / Sedefi E. Sodoybaş E. Selbek E. Soduk E. Seldik E. Sogon E. Selem EK. Sogonçı E. Seleş Sogondık E. Semek EK. Sogonok ("soğan") E. Semes Sokıçı ("basamak, kaide") K. Semey E. Sokofi E. Sepsen / Sepsefi Solonı K. Serendey E. Solonoş K. Setee Solonoy K. Seter E. Soloon / Soloofi K. Sıdık E. Soloy E. Sıdın E. Solton E. Solum E. Suduyt E. Solun E. S u lak ı Solunay K. Sultay EK. Somoy E. S ulu S o on (Rus. Sofya) K. Suluk E. Soon / Soon E. Sulukçı E. S o o p ı Su mm E. S o o t Sundıy E. S o o tı S ur Sopok (Rus. "çizme") E. Suraçak Sopon E. Suragan E. Sopoo E. Surak Sorık E. Suranay K. S o rk o ("nişan alma") E. Suraska K. Sorkoş E. Suraspay E. Sorok-Sorko E. Şuraya K. Sorpon i Sorpon Surazbay ("yasadışı doğmuş, piç") E. Sortıyak E. Surbay EK. Sortok E. Surgal K. Sortoy E. S urgul Soskoy E. Surkaa S otır E. Surkaş E. Sotıy E. Surkulday K. Sotos E. S urkun Soyon / Soyon E. Surkura K. S oy on (Tuvali kadın") K. Surkurak Soyt E. Surkuray K. Soytınak E. Surkurayt K. Sozın I Sozın S urkuyt Sozna K. Surlam a K. Soznak Surlana K. Soznaş K. S urlay K. Sozon / Sozon E. Surna K. Sozoy E. Surtaş E. S tapam (Rus. Stepan) E. Surtay K. Suakçı EK. Suru E. Subuk E. S uruk ("rica, dilek") K. Sudur E. . Surulay K: Suduray K. S uskuçak K. Suduş E. Şutun E. Suduy E. Suuçı E. 254

Suyla K. Şabık E. Suyma K. Şabıktay E. Suyut Şabırak E. S uzar E. Şadur S üden / Südefi E. Şagay Südiiş E. Şagayçı E. Sükse Şakır K. Sülen K. Şakpırt EK. SUmeçek E. Şalbaa EK. Sümeçi E. Şalbık E. Sümee Şalbır E. Sümeley K. Şaldu E. Sümer E. Şalı E. SUmetey Şaltay E. Sümkaya EK. Şaltırak ("dertsiz, özensiz") EK. Sündür E. Şaltrak E. Süner E. Şamkak Sünüş Şamşık Süremey K. Şançılak E. Süres K. Şanda EK. Sürey EK. Şafiday EK. Sürtey Şandıbay E. Sürü Şandık E. Sürük E. Şafigak E. Sürül E. Şaîiıy E. Sürüm E. Şankay K. Sürümey EK. Şafikı K. Sürün / Sürüfl £. Şankılay K. Süt ("süt") K. Şankılu K. Sütçi ("sütçü kadın") K. Şankıy K. Sütte Şanmak EK. Süümci K. Şapıyt E. Süünci K. Şapka Süünçi Şaptıy E. Süüner E. Şatı E. SUydey E. Şatpa E. Süyte E. Şıbaçı ("sürülmüş") E. Şaanı K. Şıdıy Şaatı K. Şıkaylık (Rus. "kadran") E. Şabaaçı E. Şılgay Şabıçı E. Şılım Şımaa E. Şurgaçı E. Şimdi Şuru E. Şımdılay K. Şuruçı E. Şımdtş K. Şuruş Şımdıy Şutur Şımıtka K. Şuuda Şınaa K. Şuuk Şında K. Şuunı E. Şındış K. Şuur Şıpıy K. Şuuraîl E. Şırankay K. Şuurgan Şırkay K. Şuutı Şıtıy Şüdüm Şiberek ŞUmer Şiberek E. ŞUnet ŞUbi Şürgençi E. Şimee K. Şürmege E. Şimeeçi K. Şüiile E. Şimey E. ŞUülen Şkap (Rus. "dolap") E. Şüüleni E. Şlık Şüüley E. şı>y Şüülke Şodomık E. Şüüni E. Şodu E. Şüür Şoldoy E. Taa Şohy Taabıy E. Şolko Taacı AT. ŞoAkor E. Taadın = Tadın E. Şontoy E. Taamçı EK. Şoop Taan Şoopçı Taa niş = Tanış E. Şorgu Taat K. Şukaa Taay Şukak Tabaa E. Şulun E. Tabaaçı E. Şumaa E. Tabagay EK. Şumar E. Tabak E. Şumay E. Tabakay Şundı Tabanı E. Şunı E. Tabar E. Şuran E. Tabarçı E. 256

Tabaş Taktın E. Tabay E. Ta köy E. Tabı Talan K. Tabıdak E. Talbaş E. Tabii E. Taldabas E. Tabılay K. Talırt E. Tabılgı E. Talkançı ("yulaf unu hazırlayan") K. Tabın E. Talpak E. Tabınçak Talta E. Ta bira Taman ("taban") EK. Tabıs Tamu- E. Tabış Tamıt E. Tabu (Rus. Davıd) E. Tana ("sedef diiğme") K. Tabıtka E. Tanabay K. Tabıy E. Tanaçak ("düğme") K. Tabu Tanaçı ("düğme") EK. Tada E. Tanas K. Tadakı E. Tanaş ("sedef düğme") K. Tadalay K. Tanat K. Tadalık E. Tanay ("sedef düğme") K. Tadı Tandak K. Tadıka Tandalay K. Tadıl Tandı Tadın ("tat, lezzet") E. Tandış E. Tadınay K. Tanı Tadınay E. Tanıbas EK. Tadırt E. Tanıbay E. Tadış E. Tanıçı Tadıy E. Tanıjar E. Tagas Tanış ("tanıdık") E. Tajuur E. Tanıt E. Takak E. Tanıtpas E. Takaş E. Tanıy E. Takay E. Tan tak E. Takıy Tantıbar E. Takma Tantıy E. Takpak E. Tanu K. Takpan Tanza ("oyna, zıpla") E. Takpayçı ("toplayıcı") K. Tanzır Takşa Tap Taktı bay E. Tapas Tapay Tatarış Tapcaa K. Ta taş Tapta K. Ta tıs Taptan E. Tatu K. Taptay E. Tatuk EK. Taraa K. Tavar (Rus. "mal") E. Taraçı K. Tayaa Taranış E. Tayadı Tarbaş E. Tayana K. Tarbay E. Tay a nar K. Tardafl E. Tayban / Tayban E. Tarık E. Tay bin E. Tankpan Tayboro E. Tarılgak E. Taycı E. Tarın E. Tayda E. Tarınçak EK. Taydaş Tarıy EK. Taydu Tarka K. Tay inçi Tarkat E. Taylan E. Tarlaş Taylaş E. Tarlık Tay mu Tartık Taypa E. Tas Tayt Taskara E. Tayta EK. Taspaçak Tay tak E. Taspaş ("kel kafalı") EK. Taytaş E. Tastan Taytpas Taşka Tazay E. Taşkı E. Tazıl E. Taşkın E. Tazımay EK. Taşkıy E. Tazır E. Taşpay E. Tazı t E. Taştagan ("atılmış") E. Tazıy E. Taştal E. Tebek E. Taştamış E. Tebckey E. Taştan / Taştan E. Teben E. Taştançı EK. Tebet E. Tat Teçeş E. Tata K. Teçi E. Tatama K. Tedek E. Tatarın Tedeş 258

Tedey E. Tenek ("aptal") £. Tediy Te ney £. Tedü Ten gerek £. Teeçi Tenis Teek Teniş £. Teermeş E. Teniş Tegin E. Tenişke AT. Tek Tefiki £. Teke £. Tenkibes £. Tekey E. Tefize Tekine K. Tepte Tekpen E. Teptiek E. Tekşi Terbek £. Tekşibeş E. Terbet £. Tektiy E. Teregik ("dagre, tekerlek") Tektiyek £. Terekey ("kavak") £. Telegen £. Teren Telegey K. Terepçi £. Telekey ("evren") K. Tergin Af. Telendü £. Tergiş £. Teleş £. Tergiy Telet £. Teri E. Temçi E. Terkiy Temçiş Termijek AT. Temdek ("işaret") £. Terzen £. Temden / Te m d eri E. Teşter £. Temder £. Tet Temdeş £. Tetişke K. Temdey £. Teylen E. Temee £. Teyse £. Temek Tıbıl K. Temeş Tıbıy £. Temey £. Tıdı £. Temir ("demir") £. Tıdıçı £. Temirey £. Tidir E. Temit Tıdış £. Temsze Tıgır £. Temzel Tıkran £. Tenci £. Tılır £. Tende £. Tılış E. Tendek £. Tim AT. Timdik K. Toçkı (Rus. "kız") K. Tımıt E. Toçko (Rus. "kız") K. Tımtış EK. Toçoy Tımu E. Todık E. Tımzaş EK. Todıl E. Tındaaçı E. Todılay K. Tıpınday EK. Todılday K. Tıpış E. Todın E. Tıpıy E. Todın E. Tırda Todır E. Tırdan E. Todıy E. Tırdana K. Todo E. Tırday K. Todogoş E. Tırdıy K. Todor E. Tırık E. Todoş E. Tırıkpay E. Todpay E. T ınn E. Togıl E. Tırış Togıman E. Tıny E. Togoo Tırku Togun E. Tırmak ("tırnak”) E. Tojla K. Tırmaş EK. Tojlay K. Tırmay EK. Tok Tıs Tokna EK. Tısekey K. Toknay K. Tışkış E. Toko E. Tıştan E. Tokon Tıştın E. Tokoo Tıtıy E. Tokoy Tıybrak E. Tokoyok E. Tızır E. Tokpoş E. Tidimet E. Tokşun ("vahşi, yabani") E. Tijimey E. Toktomıs E. Timekey (Rus. Timofey) E. Tokuna ("sakinleş") E. Tiniibey K. Tolış E. Titu = Cıtu K. Toltok EK. Tiylek K. Tomon K. Tobok E. Tonka K. Toboş E. Tonkur ("boynuzsuz") EK. Toçın Toodot E. Toçıy Toorçuk ("servi kozalağı") K. 260

Toozıy K. Toyzu EK. Topçı ("düğme”) K. Toyzu K. Topçılay ("düğme") EK. Tozılday E. Topıgıs K. Toznaş K Topur Tozooçı EK. Torcı K. Töböt E. Tordoy ("yag çöküntüsü") E. Töçin E. Torış Töçülke K. Torıy E. Tödökö E. Torıyna K. Tödököy E. Torko ("ipek”) EK. Tödöt E. Torkoçı ("ipek iplik") K. Tögünçi ("yalancı") E. Torkon E. Töjök ("yatak") E. Torpoloy K. Töjüley E. Tostogoş E. Tököö E. Tostogul E. Töldök E. Tostom EK. Tölönköş /T. Tostomoy EK. Tölööçi E. Tostoy E. Tölözök E. Toşpok E. Töödik E. Toştoy E. Töön Tot Tööy Toton K. Töpö K. Totış Töptö Totogon E. Töptök E. Totoku E. Törböt E. Totpon E. Töş Toyçı EK. Töştik Toy dış E. Tözö Toyık E. Tözöön E. Toyınka K. Tudak Toylon K. Tudar E. Toylonko K. Tudaş E. Toy loş E. Tuday Toylu K. Tudunar E. Toyoo Tudur E. Toyos Tugan Toy ot E. Tugaş EK. Toypınak E. Tuğun E. Toy t Tugur Toyu Tujal Tujanka K. Tüjen Tujanka K. Tüjiimet ("mantıklı, akıllı") E. Tujar E. Tiikbazar K. Tukıtın Tükek E. Tukpan Tükeş K. Tumanat K. Tükey E. Tumtuk E. Tükpen EK. Tur açı E. Tükten EK. Turduş E. Tüktü ("tüylü".) E. Turuş ("sürekli, devamlı") E. Tülegen E. Tuştaş E. Tülkübey E. Tutkuş K. Tülküçi E. Tuucılay K. TUnci EK. Tuuday K. Türgen E. Tuulav K. Türgeş E. Tuutı Türük E. Tuyaaçı E. Türündey E. Tuyak E. Tüstiik = Cüstük EK. Tuyana K. Tütee EK. Tuyaş Tüten E. Tuybas TUtet E. Tuyçı Tüüdes E. Tuyka K. Tüüdiş E. Tuykaş K. Tüügey E. Tuyla K. Tüüten E. Tuylaş K. Tüüteş E. Tuymak Tüymen Tuytış Tüymeş E. Tuzaa Tüy met Tuzagaş E. Tüyteş Tuzakçı E. Ubaa K. Tuzan E. Uban E. Tuzançı E. Ubay E. Tuzaş E. Ubay E. Tübet Ubayçı EK. Tübügeş Ubıy Tüdeki EK. Ucış Tüdre E. Uçı E. Tüdreş E. Uçur ("öz, anlam") E. Tügüci K. Uçural ("karşılamalı") E. Tügüy K. Uçuraş E. 262

Uçuray K. Undulga E. Uçurçı E. Unkoş E. Udagam ("devamlı, yavaş") E. Untay EK. Uday K. Unuk E. Udayçı K. Unut ("unut") EK. Ukaa Unutka K. Ukaaçı K. Unutpas E K. Ukaday EK. Upan E. Ukalay K. Upsıy E. Ukas Urat E. Ukaş E. Ur ma t ("şans") EK. Uktabay E. Ursul E. Ulaa K. Ursulay K. Ulaar Uştuy Ulaa tay E. Utın / Utın E. Ulaçı ("arabacı") E. Utunday K. Ulagaş E. Utuy Ulan Uunak Ulanbay E. Uyaa Ulanka EK. Uyaçı Ularka K. Uyalga K. Ulay EK. Uyalka E. Ulbay E. Uyaş Ultan E. Uycaş K. Ulujay E. Uy din / Uy din Ulum Uyış E. Ulun Uyıt E. Ulun tay K. Uykan / Uykaft Uluş Uykuçı ("uykucu, uykulu") EK. Uluştay K. Uytugın Umçı ("emzik, biberon") K. Uytuk E, Umçılay K. Uzaaçı Umçulay K. Ükçek E. Umzan / Umzan Üleeçi Umzuur Ünee K. Unaa K. Üniiü K. Unaa-Örmö E. Ürbüdey EK. Unaajı K. Ürek E. Unat E. Ürel Uncay K. Üren ("aile") K. Unçulay K. Ürençi ("çoban aldatan") EK. Üreney ("tohum") E. Ütek E. Ürer E. Ütkey EK. Ürkene E. Ütün / Ütün E. Ürkey Ütüy K. Ürmek K. Yalak = Calak E. Ürze E. Yamanka = Camanka. K. Üstüş Yuka £. 264

DESTAN VE HİKÂYELERDE ÖZEL İSİMLER

ERKEK KAHRAMANLARIN İSİMLERİ Agılday Coonoy-Bökö Ak-Biy Cumura-Baatır Ak-Köbön Çanmak-Bökö Ak-Tayçı Çiçke-Kara Alana-Tayçı Çotpo-Küren Altay-Kuuçın Eçey-Buçay Altın-Bize Eldep Altın-Bökö Emelçi-Mergen Altın-Ergek Eftir-Cıldıs Altın-Kaan Er-Samır Altın-Koo Erke-Karakçı Altın-Manaş Erke-Koo (= kadın kahraman ismi). Altın-Sarı Erke-Möndür Altın-Tayçı Erkin-Koo (= kadın kahraman ismi). Altın-Tenzek Ermen-Çeçen Altın-Ulaa İrbis-Buuday Ançı-Mergen Kan-Biley Ay-Bilek Kan-Buuday Ay-Kanat Kan-Büdey Ay-Mergeeçi Kan-Cegey Ay-Mergen Kan-Cekpey Ay-Soloon Kan-Celbekey Ay-Tüniike Kan-Çiirenkey Ayuçı-Mergen Kan-Kökül Baçıkay-Kara Kan-Köölön Batıy-Kara Kan-Küler Bay-Barçıkan Kan-Saru Bayın* Koo Kan-Sorotı Bayın-Sool Kan-Sultay Bektirek Kan-Şiley Boo-Çerü Kan-Şonjılay Boodoy-Mergen Kan-Şülüti Boro-Teltey Kan-Şülüzin Boydofi-Kökşin Kan*Şürküdey Cekim-Kara Kan-Taacı Ciley-Aru Kan-Tarakay Kan-Toodıy Saadak-Mergen Kanaltı-Biy Salamçı-Mergen Kanco-Biy Salkın-Ulaa Kapçal San-Kaan Kara-Kü bek San-Salam Kara-Toldoy Say-Soloon Kara-Tudum Serel-Tekey Karaçın-Bayçı Solotoy Karalday-Mergen Soltı-Mergen Katan-Koo Sorman-Taacı Katan-Mer gen Sümer-Tayçı Katanur Şulmus-Mergen Kereçlen-Bökö Tabın-Koo Kınaru Talay-Kaan Kıyan-Aru Tanıskan-Kurguçı Kögüdey-Mergen Tanzı-Baatır Kögüldey Tarlan-Koo Kök-Bökö Tas-Kara Kökiy-Ergey Taş-Bilek Köntürkey Taş-Köklön Köstöy-Mergen Tektebey-Mergen Közüyke Tekteraey-Bökö Küler-Caa Temene-Koo Kün-Soloon Temir-Bize Küüken-Kübük Temir-Bökö Maaday-Kara Temir-Mize Malçı-Mergen Temir-Ulaa Martın-Bökö Toncı-BaaUr Moktulan-Mergen Torcın-Bökö Mürkütey Toybon-Koo Omok-Mergen Toymon-Koo Ölön-Bagay Tudul-Kara Ölönir Ulaatıy Patpa-Kepel Ürkütey Patpa-Külen KADIN KAHRAMANLARIN İSİMLERİ

Ak-Çeçek Altın-Tuulay Ak-Sanaa Bayan Ak-Şankı Bayan-Sılu Altın-Cala Bıyansu Altm-Cüstük Bodıy-Koo Altın-Çaçak Bökön-Taacı Altın-Kıldıga Caraa-Çeçen Altın-Küskü Erke-Çeçen Altın-Sabar Erke-Kar aaçı Altın-Sınaru Erke-Koo (= erkek kahraman ismi). Altın-Sırga Erke-Tana Altm-Şuru Erkin-Koo (= erkek kahraman ismi). Altın-Tana Kara-Kadın Altın-Tandak Kaspak Altın-Targa Kümüjek-Aru Altın-Tonus Kümüş-Cinci Altın-Topçı Kümiiş-Sırga Altın-Torko Kümüş-Tana Altın-Torloy Kiimüş-Topçı Altın-Turuun Temene-Koo Altın-Tuucı Ulan-Çeçen