<<

6 KÜLTÜR BAKANLI(;IYAYINLARV1l93 ;i; Tırell,.Eli,., DlzJsU81

Dr. KONSTANTİN YOSİF İREÇEK

BELGRAD-�TANBUL-ROMA ASKERiYOLU

ir H.lt( j( li' ııphonesi �, - Mı.itlürü

Bulgarcadan çeviren

Ali Kemal BALKANLı Kapak Dliıeni: Nur OKAN

ISBN 975 - 17 - 0768 - 4 © Kültür Bakanlı�ı, 1990

- Yayımlar Dairesi Başkanlı!ı'nın 4.1.1990tarih ve TERED 928-5 -1- 1715 sayılı makam onayı ile birinci defa olarak 5.000 adet bastınlmış­ br. Sistem Ofset - ANKARA (Dr. Konstantın Yosif) iREÇEK

Çek asıllı Avusturyalıtarih ve coQrafyacl olup 1854 yılında Viyana'da doQmuştur; 1918 yılında yine Viyana'da ölen Ire­ çek, Balkan milletlerinin tarihleri ve Balkanların coQrafi özel­ likleri hakkında incelemeleriyle şÖhret kazanmıştır.

Prag Üniversitesi'ni bitirmiş sonra aynı üniversitede Do­ çent olarak hizmet görmüştür. Eserleri 1876'da yazmış oldu­ Qu "Die Geschihte der Bulgaren (Bulgarlar'ın tarihi), bunu müteakip kaleme aldlQı "FGrstentum Bulgarien" (Bulgaristan PrensliQi), "Geschichte Serben" (Sırplar'ın tarihi) ve tercüme­ sini sunduQum

VIA MILlTARIS

(Roma askeri yolu)

SINGIDUNUM - CONSTANlINOPOLlS

(Belgrad- ) dur.

1879'da Bulgar hükümeti tarafından Sofya'ya davet edi­ len Ireçek, 5 yıl çalışarak, Bulgar milli eQitimini yeni bir düze­ ne koymuştur.

V

ONSOZ

Tarihin en eski ve bugünkü insana henüz karanltk çabla­ rmdan beri, daha henüz az sayıda insanlardan oluşan toplu­ luklardan başlayarak �demobullart, bir birleriyle olan mal altşverişlerinde veya savaşlarda hep tabiatm geçişe elverişli kıldıbı yol ve geçit/erden gelip geçerek temasa gelmişlerdir. Özellikle, bütün uluslarm genel bir kaynaşmayla yurtlarmı bı­ rakarak batıya dobru akm ettikleri ortaçablarda, kalabaltk topluluklar halindeki dobu millet/eri geçiş ve akmlartna en uy­ gun bulduklart tabii yollart kullanmışlard".

Bazııart Hazardenizi'yle Kara Deniz'i kuzeyden dolaşarak A vrupa'ya geçmiş, bir kısmı da Anadolu yartmadasma geçe­ rek kolay aşılabilen bobazlar yoluyla Avrupa'ya gelip yerleş­ mişler veya Ege adalarmdan basamak basamak sıçrayarak daha ötelere gitmişlerdir.

Dobu ile batı, veya Asya ile Avrupa arasmda bağlantı oluşturması dolayısı ile en önemli cobrafi duruma sahip bulu­ nan Balkan Yartmadası, tarihin her devrinde aşiretlere, istil�­ cılara ve yüzgeri dönen mabluplara gidiş ve dönüş yolu ol­ muştur. Ilkel kabileIerin göçlerine aracıltk eden elverişli tabii yollar, insan emebi harcanmadan tozlart, çamurlart, batakla­ rt, kayalart ve uçurumlart ile tabiatm yarattıbı şekillerinde, ancak müsait mevsimlerde kullamlabilirlerken, ilk önce Ro­ malılar tarafmdan geçit vermeyen sulartna taşkmlardan y'k'I­ mayan taş köprüler yapılarak, güzerg�hlart boyunca blok taşlar döşenerek her mevsimde kullamlabilir hale getirilmiş­ /erdir.

Tarihçe bilinmeyen devir/erde, ad/art ve çıkış yerleri be/ir-

Vi i lenemeyen kabile ve aşiret/erden başlayarak tarihin en eski çağ/arında kaydettiği akmcı u/us/ara göç ve sefer tariki o/an ayni güzerg�h/ar, sonra/an sanat ve medeniyette i/er/emiş millet/er tarafından fenni tesis/er/e düzene konu/up donatıla­ rak fayda/am/If ha/e getirilmiş/erdir. Doğu-Batı u/aşımı bakımından, ticari ve strateji bakımm­ dan askeri önemi büyük o/an, Asya ile Avrupa arasında bir köprü vazifesi gören Ba/kan Yanmadası'nm en iş/ek yolu hiç şüphesiz Istanbu/'la Be/grad arası u/aşım yoludur. Yol/ar, sa/dlfgan/arm akın ve istil�/arma olduğu kadar sa­ vunan/ann gereğinde düzen/e geri çekilme/erine de yararlı o/maktadlr/ar. Millet/erin tarih boyunca o/an ilişkilerinin başlı­ ca sağ/ayıcısı o/ma/an bakımmdan on/ann gelişme/erine en büyük etken yol/ar o/muş/ardır. Yolları gelişmemiş o/an kara­ /ar içi millet/erin uyanma/annln geç ka/ması sebep/erinin baş­ /ıcası budur. Nasıl ki, düşüş devrinde Bizans ordu/an Tuna ve Da/maç­ ya kıyı/arlndan Istanbul'a doğru bu yoldan çekilmiş/erse, Türk ordu/an da Rumeli fethinde Tuna boy/anna u/aşmakta ve sonra/an geri/ere doğru çekiliş/erinde Be/grad-Istanbu/ arasmdaki tabii yolu kul/anmış/ardır. I/er/eyiş ve geri/eyiş çağ/anmlZ/n hemen bütün o/ay/anna sahne o/ması bakımından, Istanbu/-Be/grad yolunun her ka­ nşı tarihimizin birer yaprağını, hatt� birer fasikülünü teşkil et­ mektedir. Rumeli toprak/an, Tuna boy/an, Macar ova/an, Da/maçya kıyı/an bu yoldan fethedilmiş, Viyana kapı/an bu yoldan zor/anmış, Istanbul'un fethini sağ/ayan dev cüsseli top/ar Edirne'den. bu yolla aşılmaz ka/e/er ön/erine getirilmiş­ /erdir. Ba/kan Yanmadası'nm dıştan ge/en ilk tnüstevlileri o/an Pe/aj (Pe/asges)/ar ve on/ann daha sonraki varisleri Trako­ IlIiryall/ar, Makedonya/ı/ar, Romalı/ar, Bizansll/ar ve Türk/er

Viii hep bu yaflmadanm şimdi de kullamlan ve bazılafı 6nemini kaybeden tabii yol/a"m kullanmışlardır. Bu uluslar, yollar ve geçit/er üzerinde bazı tesisler vücuda getirmişlerse de, bun­ lardan ilk sun'i tesisleri kuran Romalılar olmuştur. Sonralan, ordularm gidiş-d6nüşleri için sık sık kullamlmaya başlayan Roma yollart, Osmanll/ar'm haşmet devri olan Kanuni Sultan Süleyman devrinde ve onu izleyen duraklama ve düşüş de­ virlerinde kısmen güzergah değiştirilerek fenni tesislerle do­ natllmıştır.

Roma Askeri Yollart dolayısı ile, Balkan Yartmadasl'nm, geçmişteki tarihi, coğrafi ve arkeolojik simasım bütün ayrmtı­ lart ile belirten Konstantin Yosif Ireçek bu eser ile, asırlar bo­ yu vatammızm bir parçası olarak kalmış ve tarihimizin en mutlu ve en acı olayla"na sahne olmuş bulunan Rumeli'yi ta­ mtmaya çalışmıştır.

Değişik zamanlarda, hayatımm çeşitli safhalarmı geçirdi­ ğim Rumeli'nin birçok köşe ve bucaklaflnda, şahsen yaptı­ ğım incelemelerle ekleyerek daha da zenginleştirip genişletti­ ğim bu eserin tarihimize ışık tutabilecek bir nitelik taşıdığma inamyorum.

Tarih kü/liyatımızca tanmmamış bu/una n bu eseri di/imize çevirmiş olmakla bu bilim da/mm repertuvafina küçük bir kat­ kıda bu/unduğuma kanaat getirerek onu tarih kuruluşla"mıza ve tarihseverlerimize sunuyorum.

All Kemal BALKANLı

iX içiNDEKiLER

i. Singidunum - Bizans Roma Yolu ...... II. Ortaçağlar'da Belgrad Istanbul Askeri Yolu 65 III. Türkler Zamanında Belgrad - Istanbul Askeri Yolu 108 Balkan Geçitieri 132 ıv...... Notlar 156 Ilaveler 186 Yol Rehberi 195 Verantius 200

x ESERIN SUNULUŞU

Balkan Yarımadası'nın en önemli ulaşım yolu, Belgrad'la Istanbul arasındaki ana yoldur. Sofya, Filibe, Edirne ve Niş gibi büyük şehirler bu ana yolun üzerinde bulunmaktadırlar. Bu ana ulaşım yoluna hakim olmak, Balkan Yarımadası'nın büyük bir bölümü üzerinde stratejik, ekonomik ve politik bir egemenlik sa�lar. Bu ana yolun anlam ve önemi, sadece Balkan Yarımada­ sı'na inhisar etmeyip onun sınırlarının çok ötesine taşıp yayıl­ maktadır. Bu yol uzun yüzyıllar boyu Batı'yla Do�u arasında tek ba�lantl yolunu teşkil etmiştir. Romalılar tarafından mey­ dana getirilen bu yoı, onların fütuhatında, Bizans'ın barış ve savaş girişmlerinde, Hunlar'ın, Avarlar'ın Avrupa'yı fetih hare­ ketlerinde Gotlar'ın, Slavyanlar'ın ve daha birçok ulusların gelip-geçişlerinde ve özellikle Haçlı Seferleri'nin hepsinde ci­ hana yaygın rol oynamıştır. Bu yol aynı zamanda Avrupa'da savaşçılı�ı yaygınlaştırmış, savaşlarda etken olmuştur. Türk­ ler Balkanlar'daki ve Avrupa içerilerindeki fütuhatlarında bu yol güzergAhından faydalanmışlar.Yol, zamanımızda bozul­ muş, hatırlardan silinmiş ve Istanbul ulaşımını deniz yoluna çevirmişse de, bu eski Roma yolundan geçirilecek bir demir­ yolu, onu yeniden canlılı�ına kavuşturacak ve Do�u ile Batıyı karadan tekrar birbirine ba�lamış olacaktır. Güney-Batı Avrupa'dan Tuna'ya giden bu sefer yolu isti­ kametine doOru uzanan birçok ikinci derecedeki yolun onun-

Xi la ba�lantllı olması da küçümsenmeyecek kadar önemlidir. Bu ikinci derecedeki yol güzergAhlarının tarihleri, aynı za­ manda Balkan Geçitieri'nin (ve güzergAhının) de tarihidir. Bu araştirma, Istanbul karayoluna oldu�u kadar, Balkan geçitieri tarihine de ışık tutmak amacını güden bir denemedir. Eski ça�lar hakkında, Veseling, Marsili, Danvii, Manert ve Katançiç'in ve daha yenilerden Kipert'in, B. Tomaşek'in ve Kanitz'in araştırmaları bize esaslı temel oluşturmuştur. Aksi­ ne, Hemus (Koca Balkan) dolaylarındaki yerler için Ortaça�­ lardaki kaynaklar bir duraklama karakteri taşır. Şimdiye ka­ dar bu bölgeyi yalnızca, yaptıkları çalışmalarla Şafarik'le Tafel aydınlatmaktadırlar. Daha eski Türk hakimiyeti devirle­ rinin durumunu zengin bir kültür teşkil eden seyahatnameler aydınlatmakla kalmaktadır. Tabiatiyle, her yerde en yeni se­ yahatnamaler, özellikle Nemçelilerin, Sırplar'ın Bulgarlar'ın ve Yunanlılar'ın da bu kültürle ilgili eserleri dikkate alınmakta­ dır. Izlenen metoda gelince ben burada, çeşitli devirlerde ve de�işik milletlerin dillerinde yazılmış bulunan eserleri teker teker inceleyip kıyaslamakla yetinmedim ve her şeyden önce ça�ımızda var olan ve zamanımıza kadar korunarak kalmış bulunan anıtıarı esas alarak açıklamalar yapmaya çalıştım. Bunlardan başka, savaş ve kültür tarihlerinden de bazı bö­ lümleri ele alarak burada nakletmekten geri kalmayaca�ım. Bu maksatla da, arkeolojive etnogratya itibariyle, taş devrin­ den başlayarak yeni zamanlara gelinceye kadar, çalışmala­ rımla ilgili hususları incelemekten geri kalmadım. Yaptı�ım bazı incelemeler, meydana getirmeyi düşündü�üm "Bulg�r­ lar'ın Tarihi- adlı eserim için de faydalı olacaktır. Bu monografiye ayırmış bulundu�um zaman, pana kay­ nak malzeme itibariyle kat'i bir mükemmelli{Je varabilme ola­ na�ı vermeye elverişli olmadı�ından, gelecekte yapılacak etüdlere bir temel oluşturacak çalışmalar için, mümkün mer-

XII tebe, doOru ve iyice eleştiriimiş bir levhanın genel çizgilerini vermekle yetinmeyeceOim. Aynı sebepten, ilk olarak tasariadıOım tarihi bir harita ek­ lemeyi uygun görmedim. Bunu, daha ziyade kullanılmakta olan Kiperta'nın "Avrupa-yı Osmant' haritası gibi bilimsel ha­ ritaların varlıO ın i göz önüne alarak uygun gördüm. (2. baskı 1871 yılı, 4 patta) Daha sonraları da, Imparatorluk ve Kraliyet Askeri Co{ırafya Enstitüsü'nce Viyana'da Balkan devletleri haritası ve bundan sonra Hohştetter'in Niş-Tatar-Pazarcık haritası (petermanns Mittheilungen de 1872'de) basılmıştır. Bunların hepsi de kabule şayandır. Bunun aksine bugünkü geçici askeri haritaların bir çoOu maksada uygun bulunma­ maktadır. Lejan, Hohşteter ve Kanitz'in araştırmalarına raO­ men, bunlar h�l� ilmin 30 yıl gerisinde bulunmaktadır. Örne­ Oin, Koca Balkan'dan geçirebilmek için h�l� "Vit" nehri'nin Ihtiman'dan çıktıAını işaretleyenlerle, Trayan Kapılarının Bal­ kan daAlarındabulunduAunu gösterenler var. Slavyanlar hakkında Almanca ve Ingilizce yazılar yazan Miklosiç, Yagiç, Krek, Eskin, Kanitz, Artur, Evans vs. nin ça­ lışmalarından sonra, ben de yerli ad ve kelimelerde Slavyan yazılışını muhafaza ettim, çünkü bu iml� şekli, her hece sesi­ ni verebilecek tek ve en uygun yazıdır. DeOer1i topografik ve arkeolojik bilgileri, uzun yıllar Türk demiryolu yapımında çalışmış ve yok olmakta bulunan eski medeniyetleri incelemeye zaman ayırmış bulunan Sırp PrensliOi generallerinden F.A.T. sah ile mühendis Anton Peltz ve mühendis Görgi Proşek'e borçluyuz. Imparatorluk ve Krallık kitaplıOl'nın başkan ve memurları, ile Prag Krallık müzesi müdür ve memurlarının ve yine Belgrad'da eski Sırp Milli EOitim Bakanı Profesör Stoyan Novakoviç'in bana IOtten saOladıkları imk�nlarla çalışmalarımla ilgili çokzengin incele­ me malzemesi bulabilelim. Hepsine burada en sıcak kalpten teşekkür1erimisunmayı görev sayarım.

XIII Balkan DaOları etrafındaki arazi bilimsel bakımdan haıa meçhul ve iyi tanınmamış olarak kalmaktadır. Belgrad'dan tren vagonunda yola çıkacak olan yolcu 48 saatte Istanbul'a vardıa. zaman, Roma yolundan 32 gece ve kervanyolundan 26 gün süren yolculuOa inanmayacak ve yakın bir gelecekte bunumasal sayacaktır. Romalı şair Vergilius'un dediOi gibi: O qui me gelidisconvallibus Haemi Sistat en ingenti ramorumprotegat umbra! (Kim beni Hema, (Balkan DaOları)'nın serin vadilerine ile­ te bilecektir Ve oradaki yüzyıllık ormanıarın gölgelerinde dinleneyim diye!) Önceleri ölümlülerden sadece pek azına nasip olan bu ar­ zulara erişmek, insanlar için güç olmayacaktır. Prag Haziran 1877

Dr. Konstantın Yoslf Ireçek

XIV i. SINGIDUNUM - BIzANS ROMAYOLU

Karadan, DoOu ile Batı arasındatek ulaşım yolu, doOruca Bosfor kıyılarından başlayarak Balkan Yarımadası'nı kate­ den, Asya ile Avrupa'nın sadece bir deniz IrmaOI ile kesilen ancak bir çeyrek saatlik mesafe olan bir boOazla aynlan bu yol, Tuna Macar havzasına varmaktadır. 'nın güneşli deniz kıyılarını ardında bırakan bu çok eski ulaşım anayolu, ta kaynaklarına kadar ve Trayan Kapıları adı ile anılan serin tepeleri katederek Sofya ovasının karlı daOlarını aşarak Nişava IrmaOınl izler ve daha sonraları Morava (Margus) boyundan bu çayın Tu na aOızına ulaşır. Is­ tanbul'u SelAnik aracllıOıyla Drac'a baOlayan eski Via Ignati­ a'dan maada öteki bOtünYarımada içiyollar bu gövde anayo­ km dallarından ibaretti. Trakya ve ıllirya'nın tarihöncesi karanlık ufuklarında, tari­ he kaynak teşkil edecek olan unsurlar, bu yolun başlangıcın­ da kaybolmaktadır. Belki de tarihin bize hatırlatmadlOI tarih öncesidevirler de, birdençok mill et tarihçe istikameti belirlen­ miş olan bu yolu izlemiştir(1 ). Daha kısa ve bizce daha iyi bili­ nen yüzyıllarda, bu yol boyuncayapılan ticaret ulaşımları dü­ zenli olarak yapılıncaya kadar uzun zaman geçmişolmalıdır. Yol o zamanlar. aralarındaki barışçı ilişkilerin seyrek olarak uzun sürelerdevam ettiOi irili ufaklı sayısız Trak kabilelerinin ülkelerinden geçmekte bulunuyordu. Iç durumlarıtahmin edi­ lemeyen bu içeri kabilelerin, ticaretierini Yunan kıyı şehirleri araclllOıyla deniz yoluyla yapmış olmaları muhtemeldir. Bu­ nun dışında, anlaşılıyor ki, Morava bölgesine ve Sava nehri aoızına sızan ilk Yunan tacirleri Marmara havzasından gel­ meyip Adriyatik'den gelmiş bulunmaktadıriar. MeselA, Roma öncesinden, bu günkü Sırp PrensliOinde rastlanan paraların

1 çoğu, Draç (Durazzo, Dyrrhachion) ve Avlnya ( - Valona) paralandır, (2) pek azı ise Atina, Taşoz veya Marma­ ra ve Karadeniz kolonileri paralarıdır. Arnavutluk şehirlerinin Tuna memleketler .i1e olan ticari ilişkileri Ona ÇaQlarda da canlı olarak sürmüştür: Arap coQrafyacısl Idrisi 1153 yılında Sicilya'da derlenen coQrafyasında, Draç'dan Belgrad'a bir kı­ lavuz tuttuQunu belirtir. Daha sonraki tarihlerde, Trakyalılar kendi öz krallıklarını kurunca, Marmara Denizi ile olan ticareti, daha tehlikesiz bir bütün olarak birleştirme denemesi ilk defa Milfıd'dan 424 yıl önce Edirne civarında y;ışamakta olan Odrisler tara­ fından yapılmıştır. Kral Steves zamanında ve daha sonraları bu yeni devletin sınırları, Abdera'dan Tuna'ya ve Bizans'tan Sturuma(Strymon)'a ve Izkır(Oescus) kadar genişlemiş­ tir.lzkır'ın ötesinde, birçok müstakil kabileler yaşamaktaydı ki bunların en önemlisi Triballerdi. Bu zamandan sonra Anayol hakkında billgilere sahip bulunuyoruz. ÇaQdaş tarihçi Tuki­ did(Thucydide) Odris KrallıQı hakkındaki yazılarında, iyi yü­ rüyen bir yayanın Bizans'dan son Odris kabilesine varıncaya kadar 13 günlük bir yol alması gerektiQini yazar. Layai kabile­ si olan bu son Trak kabilesi Vitoşa civarlarında, Struma nehri kaynaklarına doQru olan bölgedeyaşamakta ymış. V"oşa da­ Qının doQusunda bulunan Serdica (Sofya) şehr ile BizanS'ın arasını da 13 günlük bir mesafe ayırmaktaymış. ısa'dan 448 yıl sonra Hun Imparatoru'nun sarayına gitmekte olan hatip Prisk'le Türk coQrafyacısı Hacı. Halife nde (ölümü 1658), da­ ha yeni tarihlerde, Yunan tarihçisinin Trakyadaki ilişkiler hakkında ne kadar isabetli bir tesb" yapmış olduQunun yeni de lilleridir,< 3) Sevtes KrallıQı, onun ölümünü müteakip onadan kalkmış­ tır. Meydana gelen !

(') BatılılarKiıtip Çelebi'ye Hacı Kalfa adıverirler. "MOtercim"

2 na almakla sonuçlandırmış, askerleri Tuna'ya kadar ulaş­ mıştı. Zaptedilen bütün vil<1yetlerde,yolları ve madenieri em­ niyet altına almak maksad ile Makedonya kolonileri kurmuş­ tu. Bu kolonilerden en önemlileri,Mer iç'in geniş ovalarındaki üç kayalık tepenin üzerine kurulmuş asırlar boyu muhafaza edilerek zamanımıza kadar gelmiş bulunan ve Makedon­ ya'nın gücünü belirten kolonilerdir. Makedonyalılar için en önemlileri şüphesiz ki Do{Ju'dan Batı'ya do{Jru giden yollar­ dan ziyade Güney'den Kuzey'e do{Jru giden yollardı. Bu se­ bebten Do{Ju-Batl istikametinde olan yollara, Makedonyalılar hiçbir zaman tamamiyle h<1kimolam amışlardı.(4) Az zamanda, isyan eden çeşitli kabileler Makedonyalıla­ rın hakimiyetine son verdirmiş, fakat Makedonyalıların kovul­ masından sonra bu kabileierin egemenli{Jisür ekli olmamıştır. Mil<1d'dan 280 yıl önce, Yarımadaya saldıran Keltler, Ma­ kedonya'dan Elada'ya uzanmışlar ve Lonorius'la Lutariys kumandasında, ana kuvvetlerden ayrılan 20.000 kişilik bir kuvvet Dardanya'dan muhtemelen Sofya ovası ve daha son­ ra Trayan kapısı üzerinden Marmara kıyılarına inmişti. Sahil­ leri talan edip ıssızlaştırdıktan sonra, hemen ertesi279 yılın­ da oradan Asya'ya do{Jru harekete geçmişler. 278 yılının ilkbaharında, Kral Komontorius, Delfl civarında onda bire inen ordusundan geri kalanlarla Trakya'ya dalarak Traklar'ı, Triballeri, Getler'i, Balkan da{Jlarıyla Tuna arasında yenmiş ve onların topraklarında yerleşmişti. Yeni Kelt Krallı{Jının baş kalesi Meriç'in Güney yakasındaki Koca-Balkan da{Jlarının eteklerinde k<1in Tyle'de bulunmaktaydı. Fakat, yalnızca 66 yıl sonra, 213 yılı dolaylarında, itaat altına alınmış bulunan da{J kabileleri ayaklanarak, aralıksız ya{Jma akınlarıyla zayıf­ lamış bulunan galibierin Kralh{Jınlyıkmışlar dı. Bu zaman içinde, Keltlerin hakimiyeti altında bulunan Askeri-yol'un yalnız do{Ju bölümü de{JiI, batı bölümü de ele geçirilmişti. Cesur ve savaşçı Skordiskler, Morava nehrinin iki yakasına, bugünkü Sırp Prensli{Ji topraklarının büyük bir kısmında egemenliklerini sürdürmüşler ve Tilitler'in çöküşün-

3 meri, da(J yolları, kOprüler yaptırmış ve belki de Trajan yölu da onun tarafından yaptırılmış ve yer yer imar edilmiştir. Bir­ kaç asır sonra viiAyetler halkı artıkbütün büyük yapıları Tra­ jan adına mal etmişler ve daha sonraları o topraklara yerle­ şen Islavyanlar da bunu böylece kabullenmişlerdir. Mostar'daki Narenta çayı üzerindeki köprü "Trayan Köprüsü" diye anılmaktadır. Trajan kaleleri sayısızdır, bunlar Trayan şehri diye adlandırılır: Dalmaçya'daki Bumum Roma harabe­ leri, Sırbistan'daki eski Şarbaç harabeleri, Filibe'nin kuzeyin­ deki Tatar-Pazarcl(Jıbunl ardandır<13). Balkan da(JlarındaTro­ yan kasabası bulunmakta ve civardaki geçitle oradan yol Vi. yüzyılda ve halen de Troyan YOlu diye anılmaktadır. Bertran­ don de la Broquie're Meriç a(Jzı civarında, 1433 yılında bir Trajanopolis bulundu(Junu ve kentin kurucusunun Edirn�'nin kurucusu olan Imparatoruno(Jlu oldu(Junun söylendi(Jini duy­ muş. Türkler buna, onun koyun kulaklı oldu(Junu bildirmiş ve kayda de(Jerbulunan bu rivayet, zamanımızda Sırpve Bul­ gar masallarında Trajan için tekrarlanmıştır. Onuncu yüzyılda bir Bulgar Prensi, Troyan adı taşımaktaymış; şimdilerdeyse bu ad Bulgarlar ve Ulahlar'ca vaftiz ad ı olarak kullanılmakta­ dır. Daçya'yı ele geçiren kişi, Slavlar'a o derece etki yapmış kiı bu adı mitolojilerine mal etmişlerdir<14) Via militarisı Via publicaı Agger publicus, Strata adla­ riyle anılan Roma yolu, en mükemmel şekilde donatılmıştır. Bu yol ortalama dokuz ayak yahut altı metre genişlikte ve çok kOşeli büyük taşlarla veya kumla döşenmiş bulunuyordu. Kayalık yerlerdeki yolu açmak için ça(Jdaş alet-edevat ve patlayıcı bulunmadl(Jı bir zamanda, o devirde hayret verici bir ustalık uygulanmıştır. Derelerı ırmaklar ve nehirler üzerinde genellikle taş köprüler ve daha az olarak da ahşap köprüler yapılmıştır. Kıvrıntılardan kaçınılmak maksadiyle yoı, ya ya­ maçlardan dik olarak düzlü(Je inmekte, yahut düzlükten tepe­ ye do(Jru dik olarak çıkmaktadır<1 5). Bütün yol ölçülmüştür. Her Roma mili (Mille passum) yol üzerinde taş üzerine kazıl­ mış olarak belirlenmiştir(Miliarel lapis). Beş Roma mili bir

b co{ırafya miline ve üç milde bir saatlik Türk yürüyüşüne eşit­ tir. Bu 1482 metreye 1/8 mil ise bir merhaleye eşittir. Yol boyuncagüvenli{ıi ve resmi sıfatlı yolcuların rahatlı{ıı­ nı sa{ılayan birçok yapılar vardır. Bir günlük YOlculuk sonu geceleme yerindeki hanlar(Mansio) daha ziyade kalabalık yerleşme yerlerinde kurulmuş ve yolculuk eden görevliler için bu menzillerde döşeli-dayalı odalar(Praetoria). Atlar ve ara­ balar, gündüzleri, yol boylarındaki birkaç menzil hanın (Mu­ tatito) de{ıiştirilirdi. Bu gibi posta menzilleri, ya civarındaki köyün adı veya bulundu{ıu geceleme yerindeki yol ölçü taşı­ nın rakamıyla anılmaktaydı (örne{ıin, ad sextum, ad no­ num). Bunların yakınlarında meyhaneler (Tabernae) bulun­ maktaydı. Yol boylarının birçok yerinde pınarlar(Ad putea) (16) bulunuyordu. ( ') Yolun korunması için çOk sayıda dört kö­ şeli kaleler ve içlerinde silindirik kuleler(castella, praesidia) veya birçok yerlerde de yalnız münferit kuleler (turres) inşa edilmiş bulunmaktaydı. Bu kaleler daha sonraki devirlerde Bizans, Bulgar ve Sırpderebeylerinin şatoları haline getiril­ miş, di{ıerlerini ise Türklerkarakol binaları olarak kullanmış­ tır. Geçitler mania duvarları ve bir sürü tahkimat sistemiyle donatılmıştır ( "). Yolun güvenli{ıi için en emin teminat, yerli halkın veya yabancıların saldırılarına karşı, koruyucu kuvvet olarak kütle halinde Romalı eski askerlerin veya muhacirlerin yol boyla­ rına iskan edilerek köyler kurulmasıydı ("'). Az zaman içeri­ sinde, Tuna'yla onun Ege ile olan su taksimi arasındaki bü- rı Bu pınarlardan hala kullanılmakta olan örneklerini 'nın Yu nd daQ­ ları Ozenide, Bergama istikametine do{ıru uzayan ve döşeme taşları el'an duran Uluçay-köseköy arasında bizzat görmOştom. (") Osmanlı TOrkleri de bu yol Ozerinde, aynı maksatla birçok hanlar, ker­ vansaraylar ve kuleler inşa ederek yolun emniyetini sa{ılamışlar, Al­ manlar da i. DOnya savaşında Yugoslavya'da Partizanlara karŞı aynı şekilde gOvenlik tertibatıkurmuşlardır. ( '") TOrklerde ana yollar boyunca ve Tuna kıyısınca TOrk köyleri kurarak buralara emekdar Yeniçerlieri ve Anadolu'dan naklettıklerı Türk halkı yerleştirmişlerdir. "MOtercim" 7 tün vilayet tamamıyla Romalılaştırılmıştı. Artık Vi. yüzyılda, memleket içerilerinde Romalı adlar taşıyan köylere rastlanıl­ maktadır: Spelunca, Lupi fontana, Septem casas, Gemelli muntes, Vindemiola, Vico novo, Julio valle, Mauro valle, Ferraria, Aquas ve Balkan ( Heamus) üzerinde bir tepe olan Calvo munte (17) daha birçok kitabelerde Roma adlarına raslanılmaktaydı. Bunun dışında, henüz millileştiriiemeyen il­ kel halka ait oldukça kalabalık sayıda unsurlar da görülmek­ teydi. iii. ve ıv. asırlarda, kütleler halinde kolonizasyonlar ya­ pılmış; Sarmatlar, Bastarn'lar, Karplar gibi barbar kavimler yerleştirilmişlerdir (18). Tuna Viıayetinde çok sayıda Rum yoktu; bunlar daha ziyade tüccar olarak pazar yeri bulunan kasabalarcıa bulunmaktaydı. Bununla beraber, hatta Nicopo­ lis ad Haemun'da bile Yunanca kitabelere raslanmaktaydı ve Serdika (Sofya) şehrinde ise Yunan yazısı ile madeni pa­ ra bile çıkarılmıştı. Yunan unsuru Viıayetin Ege kıyılarında, güney taraflarında hakim bulunmaktaydı. Bütün yol boyu hakkında, daha sonraki Roma Imparator­ lu{ıu devirlerine ait en az üç ayrıntılı bilgiye şahit bulunuyo­ ruz. Menzillerden birço{ıununsayı lmasına (19).138-161 yılları arasında hüküm süren Imparator Antoninus (Antonin le Pie­ ux)'ün ça{ıdaşı bulunan (P1olemeus)'da rastlanır. ıskenderi­ ye'li co{ırafyac ının , yolun bu kısmıyla ilgili olarak birtakım ya­ rım ve iyice açık olmayan kaynaklardan faydalandı{ıı anlaşılıyor. Geceleme konakları ile (Mansiones) bunlar ara­ sındaki uzaklıkları bize gösteren en eski yazılı belge, Poytin­ ger listesi diye bilinen (Tabula Peutingeriana) adlı Roma ha­ ritasıdır. Bu harita ilk şekliyle daha 222-235 yılları arasında, Aleksandre Sever'in hükürndarlı{ıı zamanında düzenlenmiş­ tir. Bunun tamamlanması ve aydınlatılması için elimde buna benzer başka Roma haritaları da bulunan (VIII. yüzyılda ya­ şamış) Ravennalı bir Co{ırafyacı, çok büyük gayret sarfetmiş­ tir. Peutinger haritasından az sonra, üçüncü yüzyılın ikinci yarısında düzenlenen, Antonin August'un yol rehberi (ltine­ rarium Antonini Augusti), genel kullanışa tahsis edilmiş ve memurlarla subaylar için değişmez bir kılavuz olmuştur (20) Geceleri konaklama yerleri olduğu kadar, yolculuk duraklan­ nı (Monsiones-Mutationes) da içine alan en mükemmel ay­ dınlatıcı, Büyük Constantinzamanında, 333 yılında Burdigala (Bordeaux)'dan Kudüs'e yolculuk eden bir hıristiyan tarafın­ dan düzenlenen (ltineraium Hierosolymitanum) adındaki yol rehberiydi. Her üç yol rehberi, bize, bugün harabolmuş ve yazıları da kısmen silinmiş binlerce kitabenin varlığını haber vermektedir (21). Bunların verdikleri bilgilerin. o çağlarda ve hatta XLV. as­ rın ikinci yanlarına kadar olan devirde, en gerçek ölçümler ol­ duğu, mahallerince kabul edilmiştir. çağımızda X. Kiperta bunlardan elde ettikleri bilgileri karşılaşt ırarak incelemiş ve böylece ilk doğru coğrafya haritalarını tertiplemek için. bun­ lardan da başarıyla faydalanabiimiştir. Singidunum (Belgrad)'la Istanbul arasındaki 31 adet ge­ celeme istasyonuyla 43 yolcu konaklama yeri bulunan yol yaklaşık 670 Roma mili uzunluğundaydı. Zamanımızda Belg­ rad'dan Istanbul'a 172 saatlik; yahut adi ve acele olmayarak, yüklü atla 185 saatlik (22). yani zaman ve hız farkı hesaba katılırsa, 20 günle 31 gün arasında değişen bir yol mesafesi bulunur. Bu rakamlar şüphesiL, nadiren günde 8 satten fazla yol alan kervanlarla askeri birlikler için hesaplanmıştır. Avus­ turya posta tatarları bütün bu mesafeyi. durmadan dörtnala gitmek ve at değiştirmek suretiyle 5 günde alırlardı. Roma yolunun geçtiği vilayetlerin sayısı ve büyüklüğü her zaman aynı değildi. Önceleri yalnız Moesia superior (Dardaniya ile birlikte) ve Thracia vilayetlerinden geçilirdi. Trajan Dak­ ya'sının elden çıkışından sonra. III. asır sonlarında Yarıma­ da'da, Moesia Superior'unbir bölümüyle bütün Dakya'yı içi­ ne alan yeni bir Dakya kurulmuştu. Yukarı Misia (superior) yalnızca Morava Vilayeti sınırları içinde (sıkışıp) kalmıştı (Mo­ esia Superior Margensis). Yeni vilayetin bir zamanlardaki Mi­ (Moesia)'sının yarısı Daçya Ripensis (Dacia Ripensis), Dardanya bölümü ise Dardania ve Dacia Mediterraneaad ını.

9 almıştır. 386 yıllarında, bu son vilAyet yeniden bölünerek (Serdica'yıda içine alan) gerçek Dacia ile (batıda Ulpiana'yı da kapsayan) Dardania olarak adlandırılmışlardır. Diocletia­ nus zamanında ImparatorluOun bölünmesiyle, Asma ( neh­ rinden )'dan Karadeniz'e, Koca Balkan'dan Tuna'ya kadar uzanıp DioecesisThraciae olarak bilinen yerler 6 vilAyete ay­ rılmıştı; Thracia, Haemimontus ve Europa adlı viiAyetlerden geçerdi: Bunlardan; her iki Dakya, Dardania, Yukarı Misia ile öteki viiAyetleri Konstantin devrinde Dioecesis Daciae deni­ len (Dioecesis Moesiarum) adlı eyalet oluşturuyordu. Succi (Trajan kapıları) geçidi o zamandanberi DoOu'yla Batı arasın­ da sınır teşkil etmekteydi; Trakya ise praefectus praetorio Orientis'in idaresine, Yarımada'nın öteki bölümleri de, Tu­ na'dan Peloponez'ingüney kıyılarına kadar, praefectus pra­ etoro IIlirici yönetime baOIı bulunuyordu. (23) Bunları belirttikten sonra, eldeki eski devirlere ait seya­ hatların ve mevcut yapı anıtlarının verdiOi imkAnlar nisbetin­ de, askeri yol hakkında ayrıntılı açıklamiara geçebiliriz. Her şeyden önce, yolun ıv. yüzyıldaki durumunuesas olarak göz önünde bulunduracaOız. Sava'nın karanlık sulariyle ışıklı Tuna dalgalıarının birleşti­ Oi yerde, suların parlak yüzünden 30 metre kadar yükseklik­ te, zengin maden yataklarını içeren ve ayni adla Maden DaOları (Rudnikovi Planini) diye anılan daO zincirinin kuzey serpintilerini oluşturan tepeler bulunmaktadır. Tabiatın doOal olarak müstahkem yaraUıOı bu kayalık daO etekleri daima müstahkem köylerle süslenmiştir. Burası Belgrad'a hakim ol­ mak ve bu şehrin deOişken alın yazısı uOruna, Bütün bu olaylarda binlerce yıldanberi dökülen sel gibi kanların aktıOı ve yapılan savaşların cildler dolu kitapıara konu oluşturduOu her zamanki müstahkem sınır kalesidir (24) -Bu (savunmaya) elverişli yeri, bizce bu ran ın ilk sahipleri olarak bilinen ilk Skordisk hükümdarları, şüphesiz ki, iskAn edilmemiş bulma­ mışlardı. Onların bu yerde, tahkimatını başlıca bir dev (Cyclo­ pe) sorunun oluşturduOu başkaleieri Singidunum'u kurmuş­ lardır. (25)

10 Misia (Moesia)'nın zabtından sonra Skordiskler'in ileri ka­ rakolu Romalılar tarafından en önemli askeri mevki haline getirilmiştir. Ilk kurulan Kelt kalesinin bulunduClu yerde Ro­ malılar yeni bir kale (Castrum) inşa etmiş fakat adı aynile muhafaza edilmiştir. Bu ad, ta son Kelt unsurunun ortadan kalktıCIı Vii. yüzyıla kadar yaşamakta devam etmiştir. Legio ıv. Flavia'nın (26) genel kararg�hı 400 yıl burada kalmıştır. AşaClı kalenin içerilerinden tam iki nehrin birleştiCIi noktada, bugünkü günde de kocaman taşlarla çevrili Roma iskelesi görülmektedir. Bu liman havuzu, arazinin etrafla bir düzeye getirilebilmesi için birkaç yıl önce Sırplar tarafından doldurul­ muştur. AşaClıda, kalenin altında, Tuna ve Sava donanması­ na ait gemiler bir araya getirilirdi. Kalenin burçları, Tu na'nın ötesinde Sarmatlar arazisini gözlernek için (Lug in's Land)a elverişliydi. Burası, kuzey-doCluya doClru uzanan ıssız bir ba­ taklıktı. Kuzeydeki ufku ise, tamamiyle sevimli baCllarlaört ülü Frujka daClınıntepeleri (Mons Alma) kapatmıştı. Singidinum karşısında, Tuna ve Sava'ya iniş kavşaClında, Taurunum (Cemlin )(27) kasabası yer almıştı. Buradan bir günlük yol mesafesinde, kaleden iyice görülmekte olan (bugün harabe­ leri Sava kıyısındaki Mitroviçe yak.ınında bulunan) kral şehri " Sirmium " bulunuyordu. Sirmium ve Viminatium gibi önemli ticaret merkezlerinin yakınında bulunduClu için, bu elverişli yerin fazla gelişmesi engellendiClinden buranın ticareti pek önemsiz sayllamıyacaClı halde gelişemiyordu. Saltanatı 364 yılında sadece yedi ay devam eden, Yulian'ın halefi, Impara­ tor Jovian, Singidunum vil�yetinde doClmuştu. Hristiyanlık buraya Sirmium'dan girme YOlu bulmuş ve daha Diocletianus zamanında bir kaç kurbanvermişti. Jovian tutucu bir katolikti; onun zamanında Singidunum piskoposu Ursatius, hemşehri­ lerine Aria hakkında vaizler verirdi ve hatt� 336 yılında Sin�i­ dunum'da küçük bir Arian toplantısı bile düzenlemişti ( 8) Belgrad'daki hemen bütün yapılarda kitabeler, sütun başlıkla­ rı lejyoner tuCllaları bulmakta olduClu için eski Singidunum'un büyüklüClü hakkında maalesef kesin bir bilgi edinernemekte­ yiz. Şehrin en yeni zamanlara varıncaya kadar boyunayıkı lıp

11 yaplldlOI için taşlar seyrek olarak yerlerinde kalabilmişlerdir. Çok sayıda anıtlar ve kalıntılar Sırp, Türkve Avusturya tahki­ matının temellerinde kalmışlardır. Şehir kapılarının kalıntıla­ rından ve cami enkazından bazııariyle, Türkzamanına ait ba­ zı eserler, Prens konaklarına ait harabelerden, Vraçar bahçeleri, katedral ve benzeri kalıntılardan alınan Belgrad müzesinde muhafaza edilmektedir. Hatta iki sunak taşı üç saatlik yoldaki Avala'ya götürülmüştür. Avala civarındaki or­ mandan kaleye su getiren bir yeraltı kanalı bulunmaktadır; bu su kanlı bugün de şehre taze içme suyu sağlamaktadır. Hal­ kın işlediOi baölar ve ekin tarlaları şehrin etrafını enine boyu­ na kuşatmıştı (29). Bu verimli ve bereketli ovaların bitişiOinde, sık bir şekilde meskOn bulunan bir madenci kasabaları toplu­ luOu bulunurdu. Kurşun ve bakır madenierinin işletildiOi bu saha Avala, Kosmay ve Pipani civarıyla Guberevtzi ve başka yerleri içine alırdı. Singidunum'dan Bizans doğrultusunda, güney-doğuya doöru çıkışta askeri yol iki gün süreyle Danuvius ( Tuna )'un (30f saO sahilini izler ve oradan Viminacium doğrultusunda içerilere doOru sapardı. Bu dönüp dolaşma Orta-çağların geç zamanlarına varıncaya kadar bin beşyüz yıl devam etmiştir. Şehrin hemen önüde yol, Avala'dan Tuna'ya doğru yapılan Vraçar düzlüOünü keserdi. Yeni şosenin doOusunda, Mirievo ve Mali-Moklilug köyleri civarında, yolun eski döşemesi hAlA seçilmekteydi ve üzerinetoprak dökülmeyip otlar ve bitkilerle kaplanmamıştı (31). Ritopek yakınlarındaki Groçka önünde, yol Tuna kıyısına yaklaşmaktaydı. Burada, Trikomenler'in ilk konakları olan (32) IV.-VI. yüzyıllarda Mizia'nın en önemli yer­ leşim yeri olan Tricornium mevkii vardı ve burası atlı okçular­ la yerliya �ıardan oluşan kuwetli gamizona sahip bir askeri merkezdi( ). Bu gündüzlük durak yerinden sonra, ilk günün akşamı, aynı adı taşıyan bir daO eteOinde kurulu (Aureus mons)(34) kasabasına gelinirdi. Yeni yazarlar bu kasabayı, hatalı ola­ rak, XV. yüzyıl dolaylarında ancak kurulmuş bulunan Sme-

12 derovo'nun yerinde gösterirlerdi. Gerçekte ise bu kasaba, Smederovo'nun batısında, bir buçuk saatlik yolda Tuna üze­ rinde, Bay Miliçeviç'in bildirdiğine göre, temeller, eski tuğla­ lar, toprak kaplar ve başkaca birçok kalıntıların bulundu u geniş toprak şeridinin bulunduğu Gradiş'te veya Yugovo (� 5) adını taşıyan yerdeydi. Burada, meşe ağaçları, aynalı kavak­ lar, ahlat ağaçları tepeleri kaplarnakta, bağlar, tarlalar ve ce­ viz ağacı ormanıarı meşe koruları Tuna kıyılarını süslemekte­ dir. Buradaki ünlü bağları, Frujka-gora'dakiler gibi, ene�ik Imparator Probus (Marcus Aurelius)'un askerlerine iş bulmak için, onlarla birlikte dikip sonradan vMyet halkına bırakmıştı; Bu da 282 yılında Sirmium'da askerin ayaklanıp onu öldür­ mesine neden olmuştur. Ikinci günün sabahında, yolcu, Aureomontanlar'ın kentin­ den 6 mil uzaktaki Vinceia'ya varırdı. Vinceia, Smederova yakınında, son zamanlara kadar Karina diye anılan va birkaç harabenin ve 32 metre derinlikteki bir Roma kuyusunun yakı­ nında bulunuyordu (36). Daha ötede, engin arazide, sık-sık sulanan mer'alar ve ovalardan aşan yol daha sonra Margus veye Bargus (Herodote'a göre Brongos) (37) yahut bugünkü adiyle Morava'nın, deniz yüzeyinden 61 metre yükseklikteki ve Vinçeya'dan sekiz mil uzaktaki ağzından geçiyordu. Bu nehrin sol sahilinde şimdiyalnızca bir harabe sivrilmekte ve Kuliç (Kulecik) adı taşıyan bu harabe Morava ve Tuna suları­ nın birleştiği zamanlardaki sel sularından fener kulesi gibi yükselir. Küçük kulenin temellerinin çok eski olması gereki­ yorsa da tarih onu, Türklerin kaleyi yeniden inşa ettikleri sı­ rada (38), 1493 yıllarında, ancaktan ımıştır. Nehrin sağ sahil­ linde, Dubravitsa köyünde, halk arasında Kutsar adiyle tanınan büyük bir köyün temelleri görülür. Dr. Medoviç'de (39) bu harabelerde, Margus nehriyle aynı adı taşıyan, 400 yılın­ da, büyük bir filo üssüyle bir piskoposluk merkezinin bulun­ duğu bir Roma şehrinin varlığını açığa çıkarmıştır. Tuna'nın öte yakasında Morava nehri ağzında, Hun ve Avar savaşları sırasında sık-sıkanıl an ve � Margum "'un karşısındayer alıp

13 daha önceleri " Castra Augusto-flaviensia contra Margum " adıyla bilinen veya veya Constantiola kalesi bu­ lunurdu. Burası bütün ortaçaölarda Kubin veya Kovin, Ma­ careada Keve adıyla anılardl l40) Kubin'in kuzeyinden Alipı­ nar bataklıOına kadar bir Roma arkıaçılmıştı. Nehrin aOzından itibarengeniş bir düzlük yayılmaktadır ki, Boue'nin kayıtlarına göre sanki burasıbir savaş meydanı için ayrılmış ovadır (41). Stratejik önemi çok büyük olan bu yer­ de, Diocletianus 285 yılında kendi askerlerinin ihanetine uO­ rayan Carius'u yenmişti. Margus'ün on mil ötesinde Yukarı Mizia'nın baş şehri Vi­ minacium bulunmaktaydı. Bu şehir Tuna kıyısında, bugünkü Kostolatz köyünün yakınında, Mlava IrmaOının nehre dökülen aOzının her iki sahili üzerine yayılmış bulunuyordu. Islavca olmayan bu ad çok eski bir çaOdan gelmiş olabilir. Şehrin bü­ yük bölümü, yani esas Municipium Aelium Viminacium, Mla­ va IrmaOının saO sahilinde, alçak bir teras üzerinde kurulmuş bulunuyordu. Şehrin kalıntılarında bugün bile biribirlerini di­ key açılarla kesen düş sokaklarva dörtgenbiçimli meydanlar göze çarpıyor. Sol sahilde daha yüksekçe bir tepenin üzerin­ de, köşelerinde yuvarlak kulelerin bulunduOu ve Legio Vii. Claudia'nın karargahını oluşturan dörtgenbiçimli bir kale var­ dı. Sular çekildiOinde ayakları görülen bir taşköprü, şehrin her iki yakasını birbirine baOlıyordu. Şehir, kuzeyden, keza Viminacium adını taşıyan Tuna'nın en büyük adalarından bi­ riyle korunurdu. Bu adaya şimdi sadece Ada denilmektedir. Şehirden Ada'ya doOru uzanan kıyı dirseOi bir zamanlar sa­ vaş filosuna ( Classis Histrica ) olduOu kadar, ticaret gemile­ rine de elverişli bir liman oluşturmuştu. Sütun parçaları, la­ hidler, sarnıçlar, döşeme mozaikleri, kazılı plakalar, toprak kap parçaları, tuOla ve kiremitler şimdi ıssız kalmış olan bu sahayı doldurmakta ve bize bir zamanki Viminacium'un par­ lak devirleri hakkında canlı olarak şahitlik yapmaktadır. Poja­ revaç sancaOının bütün evleri lejion tuOlaları ile döşeli, ve et­ raftaki bütün kiliseler Roma avlu taşlariyle yapılı bulunmakta

14 ve defineciler para, bronz eşya, gravür10 taşlar bulabilmek için, harabeleri aralıksız olarak eşmektedir1er.Şehrin etrafın­ da viiialar, nekropollar serpili bulunmakta ve bunların ucu, yarım saat ötede, Orımno köyOne kadar uzanmaktaydı. 40 yıl kadar önce, Mlava a{ızından 15 kilometre uzaklıkta, Veliki Tsırniç köyO civarında, Lipovaç da{ıının bOtOn kaynaklarını şehre getiren büyük bir su kemeri bulunmuştu. Civarda, bir­ kaç fersah genişlikte, halk tarafından " Hükümdaralanı .. adı verilen geniş bir dOzlOk bulunuyor. Bu alan üzerinde bulunan birçok büyük tepeciklerin, halk tarafından , geniş bir alana yayılan ba{ıların bekçileri tarafından gözleme yerleri olarak kullanılmak Ozere yapılmış oldukları sanılıyor. Viminacium, ilk defa, Ptolomeus tarafından lejiyon mer­ kezi olarak zikrediimiştir. Adrianus bunu, municipium('), Gor­ dianus ise koloni durumuna getirmişti ve 240 ile 268yı lların­ da bu şekilde para darpedilmişti (42). Viminacium'dan yola çıkan yolcu güneye do{ıru yönelerek şehrin kazı yeri ötesinde, bir yol kavşa{ıına varırdı. Soldan, yine Istanbul'a götOren Tuna yolu ayrılırdı. Yolcular bOyOk bir kıvrıntıdan çekinmezlerse bu yoldan da gidilirdi. Tuna'dan iti­ baren yol bu nehrin a{ızına kadar uzanır, sonra da, deniz kı­ yısını takibeder ve buradan da Istanbul Bo{ıazı'nın kıyısına inerdi. Bundan başka, bu yoldan, Balkan da{ıları geçitIerin­ den, beş yerden az olmamak üzere, ana askeri yola inmek mümkündü. Askeri yoı, sa{ı tarafta, Misia'nın içlerine do{ıru gidiyordu. Bu iki yol ile yukarıda zikredilen di{ıeryoldan baş­ ka, Singidunum'danViminacium'a giden ve Bıziaş karşısında Tuna sahiline derinlemesine girip, bir yarımada Ozerinde bu­ lunan lederata'ya varan, kuzey-do{ıu yönündedördOncü bir yol daha vardı ve bu da Oakya'ya geçişi sa{ılardı. Karşı taraf7 ta, aynı adı taşıyan ve Yustinian'ın müstahkem askeri üsse çevirdi{ıi bir kule vardı. Ortaça{ılarda ve hatta XVii. yüzyıla kadar bu iki kaleye" Tapınak" denirdi. Şimdi Sırp tarafında,

(') Municipium-Roma'ya tabive fakat kendi özel kanunlarıyle yönetilmek ha- kına sahip Roma şehrinedenirdi. "mOtercim"

15 Roma harabeleri ve öteki tarafta da " Uy-palanka " kasabası bulunuyor (43). Güney istikametinde, yolculu{ıun üçüncü gü­ nünde, sadece " Municipium " adı taşıyan bir köye, dördün­ cü günü de Jovis Pagus ve Baus'dan geçilerek Indium'a varı· Iırdı. Yol henüz kesin olarak belirlenememektedir. Her halde, Morava yakınındaki yeni yoldan fazla ayrılmış de{ıildir. Vimi­ nacium'dan ikibuçuk saatlik mesafede, eski şehrin kalıntıla­ riyle çevrili modern Pojarevaç şehri, yakınında ise sadece iki nesil önce küçük bir köy olan Svilaynaç bulunuyor. Roma yo­ lu muhtemelen Mlava'nın romantik vadisini, yeknesak olan Morava arazisinden ayıran tepeler zinciri üzerinden geçerdi. Bundan 50 yıl öncesine kadar kervan yolunun yukarıda zik­ redilen yükseklikten geçmekte oldu{ıugöz önüne alındı{ııtak· dirde, bu ihtimal gerçeklik kazanmış olur. Döşeme kalıntıları ile, öteki bina kalıntıları hakkında halkın tahmin etıi{ıine göre bunlar Görgi Brankoviç'in eşinin lerina (Irina)nın binaları ya­ hut en yeni rivayete göre, Karagörgiyeviç'e ait bir yoldur (44) Bu yol Busur ırma{ııvadisin deki Dobruya ve Burovaç köyleri­ nin kenan nı takibediyor; Gradats (kasabacık) adı verilen, yaklaşık 60 kulaç uzunlu{ıunda ve 50 kulaç genişli{ıindeki bir dörtgenşeklindeki müstahkem askeri kampın kenarından ge­ çen ırmak, kıvrılıp Mlava'ya akardı. Buradaki harabelerden tu{ıla, madeni para ve paslı demir parçaları çıkarılirdı (45). Yukarıda zikredilen tepeler zincirinden biı1

16 ci ve son defa olarak, 6 asır boyunca, Yukarı Misia'nın iç kıs­ mının en büyük şehri olan Morava kıyısındaki Municipium Horreum Margi'ye varırdı. 400 yıl kadar bir zaman, bütün Yukarı Mizia garnizon ve askeri birliikierinin ihtiyaçlarını kar­ şılayan Ararların llIiria'daki dört mühimmat fabrikasından biri burada bulunuyordu (47). Horreum'un, bugünkü ilçe merkezi Köprü şehrinin yerinde bulundu{ıunda şüphe yoktu r. Amma bu yerde yalnız eski devirden önemsiz temel kalıntıları korun­ muştur. Daha 1808 yıllında, Rus binbaşısı Gramberd burada .. Trayan " adı verilen Roma şehrinin temellerini görmüştü. Eski şehir kalıntısı malzemesinden büyük bir kısmı, ortaça{ı­ larda, 1381 yılında inşa edilen ve civardaki ormanlıkta gizli bulunan Ravanitsa ve Manasia (1407 yılında) Sırp manastır­ larının inşasında kullanılmıştı. Böylece Kosova ovasındaki UI­ piana ( Liplan ) harabeleri kalıntılarının kitabeleriyle yazılı me­ zar taşları da Graçanitsa ( 1321 yılında ) manastırının duvarlarına konulmuştu . Bu şehir, Ravanitsa ve Morava'nın döküldü{ıü iyi işlenmiş bir vadinin ortasında kurulmuştu. Buradan her dört yöne gi­ den yollar vardı. Tuna'yla olan ulaşım, askeri Anayol'dan başka, do{ıruca do{ıuya ayrılan ve Timok ıma{ı ı a{ızı civarın­ da Tuna'ya varan ikinci bir yoldan da yapılıyordu. Bu konuya daha sonra yeniden dönmüş olaca{ıız. Bu mevki, Morava geçidi yüzünden önem taşır. Şehri ma­ den ocaklarına ba{ılamakiçin Romalıların burada nehir üzeri­ ne köprü kurmuş oldukları tahmin edilebilir. Orta ça{ılarda, bazan son derece çoşkun ve kaprisli olan bu nehri n yalnız bir tek geçidi vardı. Ancak Türkler 1660 yıllında yeni bir köprü kurmuşlar. Bu köprünün 10 tane taş aya{ıı şimdi de nehrin su yüzünde yeni ahşap Sırp köprüsünün yanında görülüyor. Da­ ha sonraki yolculuk esnasında, do{ırudan şehrin surları önün­ den, bir zaman Misia'yla Dardania'nın ve üçüncü yüzyılda Mi­ sia'yla Dacia Mediterranea'nın (48) sınırını teşkil eden Ravatnisa'dan geçilirdi. Atla iki saatlik YOlculuktan sonra ova son bulur ve ormanıık bir da{ızincir i başlardı. Paraçin'le Alek-

17 sinaç arasında uzanan bu silsile Morava kıyısına varırdı. Eski devri n yolcusu, tekrnil iki gün, bu da{J silsilesini aşamazdı, çünkü eski yol münhasıran bu da{Jlık bölgeden geçerdi. En yakın geçit dura{Jı 12 mil uzakta, belki de Constantin devrin­ de de, Sarmatlar'ın kolonisi olan Sarmatae idi. Yustinian bu­ rada bir askeri karargah (kamp) kurmuştu (49). Üç mil ötede, Şupelak (şimdi Jovanovaç Irma{Jı) üzerindeki geçidi koru­ makla görevli bulunan Praesidum Dasmini kulesi yükseliyor­ du. Şimdiki Jovanovaç köyü (1859 yılına kadar Şupelak) ci­ varındaki bu kulenin harabelerini Dragaşeviç bulmuştu (50). Bu kulenin güneyinde Arsena (şimdi Rajan) bulunuyordu. Yustinian buraya da bir askeri karargah kampı yaptırmıştı; bunun bitişi{Jindede geçit merkezi Sametae yahut Saminitae bulunuyordu. Verantius, bu mevkide, "Trajan Yolu"nun kalın­ tılarını bulmuştu. Bütün civar, son derece üstün tabiat güzel­ liklerine bezenmişti. Batıda, Merkezi Sırbistan'ın yüksek da{J­ ları, do{Judaysa. yoldan oldukça uzakta muhteşem " Rtan .. piramidi görülüyordu. Şimdiki yoı, Aleksinaç'ın önünden tekrar Morava'ya iner. Eski yol XVi. yüzyıla kadar kullanılmış olup Aleksinaç vadisi­ ni dolaşır (171 m.). Bu yol. yeni zamanlarda sıksık zikredilen, Sırp kampı Belgrad'dan ayrılarak do{Juda, Rtan'la Ozren ara­ sından eski Roma hamamlarının bulundu{Ju Banya'dan çıkan Moravitsa i rma{Jıni aşan geçide varır. Geçidin güney tarafın­ da. aynı adı taşıyan bir köyle (213 m.) birlikte orta ça{Jlarda Bolvan, şimdiyse Bovan harabesi adı verilen Praesidum Pompei adlı askeri karargah ( kamp ) bulunur. Yakındaki Kral kabristanı ve yontulmamış kocaman taşlı "Vampir mezarları .. buradaki köyün son derece eski oldu{Junaşahidlik eder (51). Yolcu, yedinci gün, artık"Sveti Stefan .. ( Aya Stefanos ) manastm yakınlarına kadar Ozren tepeleri üzerinden geçer. Bundan sonra da güneyde Niş vadisine iner. Rivayetler bun­ dan 300 yıl (52) önce var olan yolun yerini tam olarak belirt­ meyi denemiştir. Yol rehberinde, bozulmuş bulunan durak adının Grampiana olması muhtemeldir. Sveti Stefan civarın-

18 daki bu merkezin OrtaçaOlardaki Lipovaç olduOu muhakkak­ tır (53). Bulgar Moravası Nişava ve Toplitsa'nın döküldüOü yerde üçgen şeklinde bir düzlük oluşmuştur. Batıda Yastrebaç, ku­ zeyde Ozren, doOu ve güneyde Suha daOları ve onun uzantı­ ları ile sınırlı olan bu üçgen kara topraklı eski bir deniz gibidir. Buranın halen çorak oluşu, şüphesiz, eski çaOlardaki verim­ liliOiyle zıdlık teşkil eder. Naissus şehri bu ovada kurulmuş ve ii. yüzyıldanberi tarihte adını korumuş ve bugün ise Niş adına dönüşmüştür. Imparator Claudius, 269 yılında kanlı bir savaş sonunda Gotlar'ı bu şehrin surları önünde yenmiş; bu­ rada doOup büyüyen Büyük Constantin, doOduOu bu şehri geliştirip büyük binalarla süslemiş ve Yulian zamanında Niş, zabtedilmez bir şehir sayılmıştır; çünkü o zamana gelinceye kadar yapılan bütün kuşatmaları, kaleyi savunanlar tarafın­ dan kahramanca püskürtülmüştür(54). Serdika'dan sonra bu şehir, askerleri buradaki arsenalden sil�hlanan Dacia Medi­ terranea'nın en önemli şehriydi. Eski Niş'in durumu hakkında artık hiç bir şüphe kalma­ mıştır. Piriska'nın yeni bulduOu bir kalıntı, şehrin Nişava neh­ rinin saO kıyısının kuzeyinde yahut başka bir deyişle, bugün­ kü istihk�mların yerinde olduOunu gösterir (55). Burçları ve surlariyle orta çaOların Niş şehri, Wilhelm Tirski ( 1188 yılı dolayları ) ve Bertrandon de la Broquiere'in (1433) do{Jrula­ dıklarına göre, eski ustaların eseri olduOunda şüphe bulun­ mayan taş bir köprü ile geçilen aynı yerde bulunuyordu. 1689 yılında Avusturyalılar kaleye girdiklerinde, onda hen­ deklerin yanında Roma binaları temelleri bulmuşlardı (56). 1553 yılında Vrançiç (Verantius) ve Hans Dornschwamm (57) şehirde, nehrin sol kıyısında, cami va kervansaray yapımında kullanılmış bulunan birçok Roma taşı görmüşlerdi. Bunlardan 11 kitabe kopye edilmişti. Şehre güneyden girerken, yolcu, köprünün yakınında 500 adım kadar uzunlukta bir Roma yo­ lunun iyi korunmuş döşemesini görünce hayretini gizleye­ mezdi. Fakat mermer sütun üzerindeki Latince yazı artık oku-

19 namaz bir haldeydi (58). Kaniç, 1860 yılında, kale içinde ve özellikle şehirde, boşu­ na bazı Roma kalıntılarını araştırmıştı. Roma duvarları, moza­ ikler, tuOlalar, sekiz köşeli bir bina kalıntısı va saireyi o, Niş'den üç çeyrek saat ötede Bırzi-brod köyünde bulmuştu. Bu mevki hakkında daha etraflı araştırma, eyalet valisi Ab­ dürrahman Paşa'nın öfkesini celbederek ( 1870 yılında ). ar­ keologların devlet için tehlikeli oldukları gerekçesiyle arkeo­ logların derhal tutuklanmasını emretmiş olduOundan yapllamamıştır(59). Kaniç, bu harabeleri, " eski Niş'in bugüne kadar keşfedilmiş ilk anıtları " olarak kabul ediyor. Bununla beraber, Piriska'nın açıklamasını göz önüne alınacak olursa, Büyük Constantin'in doOum yerinin bugünkü kalede aranma­ sı gerekiyor. Bırzi-brod'daki harabelerin ise, Niş'den üç mil uzaktaki ( Suburbanum ) banliyosunda, ıv. yüzyılda, Impara­ torluk sarayının bulunduOu ve sonraları Yustinian tarafından yeni tahkimatla donatılan Mediana olması mümkündür (GO) . Altı yolun kavşaOında bulunmuş olması dolayısile, Niş, en önemli merkezlerden biriydi. " Agger Publica "dan başka, Vi­ minatium ve Istanbul'a giden ve Timok eyaletinden geçerek Tuna'da Ratiaria (Arçar)'ya varan bir askeri yol daha vard ı. Bu yolUn uzantısı olarak Morava'dan batıya doOru üç tali yol (kol) ayrılmaktaydı. SaOda, hiçbir eski anıtta zikri geçmeyen bir yol, Bosna'dan geçerek Salon'a (Seıanik) varmaktayd ı. Bu yol Velizar ile Harzes'inGot lar'la savaşlarında sık-sık kul­ lanılmıştı. Orta bir yol, Ulpiana'dan, daha sonraki Justiniana secunda (şimdiki- Lipıan) dan (61), Theranda dan (Prizren'e doOru ), Crevenum (Oirim üzerinde, Krabi daOI altında ki Spaş'ın yanında) dan ve Picaria (şimdiki Oukacin 'de Puka istihkamları)'dan geçerek dokuzuncu günü Lissus (şimdiki­ Alesio, Amavutça ve Islavca Lıeş'e) ve Adriatik kıyısına(62) varırdı. Sol taraftan Makedonya'daki Stobi'ye gidilir, oradan da Ege kıyısına Thessalonick (Seıanik)'e inilirdi; yahut da Ad­ riyatik kıyısında Oyrrhachium (Oraç)'a gidilirdi. Istanbul yolu, Niş'den sonra ancak iki saat kadar bir süre

20 düzlükten geçer, sonra da{Jlık va ormanıık araziye girerdi. Niş'le Sofya arasında üçden az olmayan zor ve çetin geçit­ ten geçilirdi. Yol, Niş ovasını bir yolcu istasyonuyla terk eder. Aynı durumda olan öteki birçoklarına benzeyen bu durak ye­ ri, " da{J dibi" veya yeni açıklamaya göre "da{J ete{Ji", "Raci­ des "veya " Raddicibus" adı taşıyordu. Yol, Alp da{Jlarının arızalı arazisine kadar uzanan ve bütün Morava, Nişava ile Köstendil ovası arasındaki üçgeni kaplayan Suha-planina (Kuru-da{J), tepelerinide içine alan Arızalı yerlerden geçiyor­ du. Nişava daha ötede, kuzeyde, bir yandan Suha - Planina (Kuru-da{J), öte yandan da belirli uzaklıktaki bugünkü Sırbis­ tan sınır Da{Jlarınauzanan dik ve sarp duvarların arasında sı­ kışıp kalıyordu. Yolcu geçidin tepesini aşıp, Horreum Mar­ gi'de sınırlarını geçti{Ji, Nişava'nın kaynaklarına dayanan "Regio Remesianensis"e girmek üzere " Regio Naissaten­ sis"(63) yahut "Naissitana" yı terkederdi. Biraz sonra, gözleri­ nin önünde küçük bir vAdi belirirdi (275 m) . Nişava nehriyle sulanan bu vadide, " Remesiana" şehri bulunuyordu. Bu şeh­ rin enkaziyle Türkler, Ak-Palanka (Bela-Palanka) kalesini in­ şa etmişlerdi. Bazıları, Septimiy Sever ile Philip Arab za­ manlarından kalma kitabelerde, aynı yerde belki de Trayan tarafından kurulmuş bulunan bir koloni olan "Respublica Ui­ pianorum"dan bahsedilmektedir (64). Daha sonraları, burası Piskoposluk merkezi olmuş ve piskoposlardan bilhassa,400 yıllarında aynı zamanda misyoner ve yazar olan Nikita Besi­ ler'in havarisi olarak tanınmıştı (65). Hareketinin dokuzuncu günüde, yolcu, vadiden çıkıp yu­ karı do{Jru dikilir ve 697 m.lik yüksek yaylaları aşarak yolcu dura{Jı Mutatito Latina'nın ardında daha büyük bir vadi görür. Burada şimdi Pirot şehri ve kalesi bulunuyor. ıv. yüzyılda bu­ rada sadece bir nöbetçi kulesi olan Turres bulunuyordu. Bel­ ki de bu şimdiki şehirden biraz ötelerdeydi; çünkü, XVi. yüz­ yılda yolcular buradan geçmiyor ve sa{Jdan gidiyorlardı. Çok muhtemeldir ki, Pirot kalesi Yustinian tarafından tahkim edi­ len "Quimedava" (66) şehridir. Kalenin üzerinde tu{Jlalar ve

21 renkli mozayık taşları bulunmakta ve b�işikteki ba{Jlardan, fazlasiyle bozulmuş bir zamanların döşeli yolu geçmekteydi (67). Rivayetıere göre şehir eskiden yukarıdaydı; çünkü ova bataklık ve karasuluk halindeydi. Gerçekten Niş vadisi bu mevkide, bir zamanlardaki bataklık ormanıarın oluşturdu{Ju turbiyediplerinin orta ça{Jlarda da varlı{Jınl ve birçok su kay­ naklarının bu düzlü{Jüdoldurdu{Junu birçok kaynak bildiriyor. Turses'den �baren yol, hep Nişava kıyısını izleyerek ya­ vaş-yavaş yukarı do{Jru tırmanıyor. Mutatio Translitae adın­ daki ilk durak, Sukov Irma{Jınınsula rının toplanıp, Nişava'ya aktl{Jı geçidin kayaları üzerinde bulunuyordu. Ikinci durak olan Mutatio Ballanstra'ya hep vahşi ve son derece yabani yerlerden geçilerek varılırdl. Yol bundan sonra Nişava yata­ {Jını birkaç yerde, Çaribrod civarında aşar ve akşam üstü Meldia'ya varırdı. Burası Dragoman (') civarında Meidier'inilk yerleşim yeriydi. Eski döşeme, 1553,1577 yıllarında Pirot'la Sofya arasında, bugünkü kervan yolunun kah sa{Jında, kah solunda görülmekte ve bu askeri yol " Via Militaris "un bazı kısımlarından yer-yer faydalanılırdl. Ertesi onbirinci gün, Ni­ şava kaynaklarının bulundu{Ju sarp ve yüksek (726 m) geçi­ dinden fazla uzak bulunmayan ve oradaki su bölünüşçizgi­ sini oluşturan Misia veya buna tabi bulunan Dardania ve Trakya arsındaki sınırdan geçilirdi. Daima aşa{Jıyado{Jru ini­ lerek ö{Jlevakti Bel�sa civarında bulunan Scretisca'ya gelinir ve artıkdüzlü{Je çıkı larak Serdica ovasına ve bu ovanın üze­ rinde bulunan şa'şaalı şehire gelinirdi. Serdica, bütün yarımada içerisinde en iyi durumdu olan bu şehir, 6 co{Jrafya mili uzunluk ve üç mil genişlikte, bir za­ manlar deniz yüzeyinden ortalama520 metre yükseklikte bir göl dibi olan alüvyonlu ve elips biçimindeki bir vadide bulunu­ yor. Do{Juda, Koca-Balkan (Stara-Planina) da{Jlarının çıplak ve kayalık tepeleri görünüyor; batıda ise, şehrin üzerinde,

o Şimdikiadıyla: Dmitrovgrad. " Mütercim "

22 AdetA yuvarlak bir kaide üstüne oturmuş, 2300 metre yük­ seklikteki volkanik yapılışlı Vitoşa daQı yükseliyor. Bunun muhtemelen bize Trakya Donuca'sını hatırlatması gerekir (68) Güneyde karlı Rila daQı (yaklaşık 2750 metre) görülür. Yarı� madanın kuzeyindeki pek az tepeler bu daQın yüksekliQi ve haşmetiyle boy ölçüşebilir. Thucydide bu daQa "Skombros" adı vermiştir. Orkios (Iskır), Strumum(Struma), Nestos (Mes­ ta) ve Hebros (Meriç) nehirlerinin kaynakları bu daQdadır. Güneyde, Trakya'ya giden yolu, bazı kayıtlarda Rodopların, bazılarında Koca-Balkanla(ın bölümleri oldukları sanılan Trakya OrtadaQlarının (KaracadaQlar) tepeleri, inişli-yokuşlu hale getirmiştir. Sofya ovasının suları kuzeyde, Iskir (Oes� cus) nehri vasıtasiyle Koca-Balkan'ın saatlerce uzayan bir gediQinden akıp geçer. Bu, Timok'tan Karadeniz'e kadar olan tüm Balkan daQları şeridinde tek nehir yarıQını teşkil eder. Bu IrmaQın kayalık koridora girerken,yavaşlayan suları geniş bir bataklık (500 m) oluşturur. Balkan'la Vitoşa'nın eteklerinin her yerinden sıcak sular kaynar. Bu muhteşem bölgedehoşa gitmeyen olaylar, yalnızca, sık�sık meydana gelen yer sarsın­ tılarıdır. Yoksa burası, bütün yarımadada benzeri ve eşi bu­ lunmayan bir yerdir. Tukidid (Thucydide) zamanında, havzayı kesen Iskır, Od� ris KrallhQı'yla batıdaki baQımsız kabileierin sınırın oluşturu� yordu, Iskır'a doQru Trakya devletinin en uç sınır kabileleri Trer1er veTilataylar'dl. M.Kras (') ısa'dan 29 yıl önce Tuna üzerine yürürken burada Serdier'i bulmuştu. Onlar da, Nişa­ va kaynakları civarında yaşayan komşuları Meldler gibi kü­ çük ülkelerinde Roma Lejionlarının ortalıkta görünmesinclen pek memnun olmadıklarından, onları Makedonya'ya seferin­ den geri dönerlerken rahatsız etmekteydiler. Ceza olarak bu iki kabilenin silAhla yer1eri talan edilmiş ve esir düşenlerin el-

(') Licinus CnlSSUS Dives (Marcus), Romah bir siyaset adamıolup, POOlpeiUS ve Julius Caesarh birlikte ilk üçlü yönetimi ( Tıiumvirat ) oluştuımuştu. "Müter­ cim"

23 leri kesilmişti (69). Ptolemeus (II. yüzyıl) zamanında, Trak­ ya'nın en kalabalık halkı Strategia Sardike vilayetinde bulu­ nuyordu ve aynı adı taşıyan Serdler şehri, ta ıv. yüzyıla ka­ dar, Sardon polis (70) diye anılırdı ve bu ovada Serdierin ve diğer Trakya kabilelerinin mezar tepeleri olan hüyüklere çok sayıda rastlanmaktadır<71 ). Trakya'nın bir eyalet haline dönüşmesini takiben ve an­ cak Serdika'yı başkent yapan Dacia Mediterranea eyaletinin teşekkülünden sonra, Romalıların burada müstahkem bir as­ keri kampla birlikte kurdukları belediye, daha büyük bir önem kazanmıştı. Bu tarihten sonra şehirde madeni para kesiliyor ve bunların üzerinde " Serdikes Ulpias " (72)yazlsı okunuyor­ du. Ihtimal ki, buraya Daklar'ın baş şehri Sarmisegetusa'nın halkı yerleştirilmiş ve bununla birlikte şehir adına Ulpi ünvanı da eklenmişti (73T. Konstans ile Konstantin adlı iki imparato­ run izniyle, 280 kadar batılı ve 76 kadar doğulu piskopos bu "civitas ampla et mobilis" te her iki imparatorluk sınırında ari­ yanlık (mezhebi) üzerindeki kilise sorununu çözümlernekiçin 344 yılında Serdica'da toplanmışlardır. Fakat doğulu temsilci­ lerle aralarındaki bütün Traklar, ariyanlık taraftarı oldukların­ dan, ayrı bir sarayda toplanmışlar ve anlaşmayla ilgili bütün denemelerden bir sonuç alınamayınca gizlice geçitieri aşıp aleyhde bir toplantı düzenlemek için Filibe'ye kaçmışlardı (74). Toplantıya katılan papazların imzalarına bakılırsa, o za­ manlar Yarımadadaki önemli şehirlerin herbirinde piskopos­ luk olduğu anlaşılıyor. Buraya kadar açıklanan yerlerdeki Sin­ gidunum, Viminacium, Horrem Margi, Naissus ve Serdica şehirlerinde piskoposlar bulunuyordu. Şehrin adı, bugüne kadar Islavca ifade şekliyle Sredets olarak korunmuştur( ') . xıv. yüzyıldan itibaren bununla birlik­ te Sofya adı da zikrediliyor. Roma kolonisi hemen hemen şehrin şimdiki yerinde bulunmaktaymış. Kaniç, eski şehrin sur kalıntılarını kuzeyde Berkovitsayolu üzerindeki Kurşunlu­ kapı civarında bulmuştu. Bu sur kalıntılarından 335 metrelik kısmı meydana çıkarılmıştı; 4 metre genişliğindeki duvarların 6-1 6 metre kutrunda 4 adet yuvarlak kulesi de vardı. Bunlar,

(')Sn:dets: 1s1avcada "ona" veya "ara" anlamına gelmektedir .. Mütercim "

24 düzlükten birkaç metre yükseklikteki bir tepenin düzeyinde inşa edilmişti. Kale duvarları aynı zamanda hem do{Judan ve hem de batıdan, birkaç yüz adımlık mesafeden gözlenebili­ yordu. Kalenin merkezi, şimdiki şehrin içerisinde , muhteme­ len, eski Aya-So a (Sveta Sofia) kilisesi harabelerinin bulun­ du{Juyerdeydi (7� ). En önemli yollardan ikisi Serdica'da kavuşmaktaydı. Bun­ lardan birincisi Singidinum'dan Istanbul'a, öteki ikincisi de, şimdi pek az araştırılan Dyrrhachium (Draç)dan Trayan Dak­ yası'na giden yoldu. Ikinci yoldan, Makedonya'nın beşi{Jiolan Axios (Vardar)'dan, para kesme hakkına sahip ve piskopos­ lu{Ju bulunan Roma kolonisi Ulpia-Pautalia (Ortaça{Jlarda Velbujd, şimdikiadı ise Köstendil) ve Aelea (Pernik veya Ra­ domir)'dan geçilerek, beşinci günü, Serdica'ya gelinirdi (76). Yolcu, buradan Iskır akıntısını izleyerek, Tuna'yı aşar ve hep Aluta'yı takibederek, Karpatlar boyuna gelirdi. Sofyadan Kös­ tendil'e kadar bu yoı, Vitoşa da{Jı eteklerinden St ruma kay­ naklarını aşar ve nehri, şimdi de ayakta duran 6 gözlü bir taş köprüden, Köstendil önlerinde geçerdi. Bu köprüden M.Crassus, Bastranlar, Misiler ve Serdier'e karşı yaptl{J se­ ferleriyle sırasında geçmişti. Ortaça{Jlarda bu köprü, Impara­ tor Vasilius Il.nin Bulgar1ar'a karşı yaptl{Jı(P ernik'in 1002 ve 1016 yıllarında kuşatılması sırasında) seferleriyle 1330 yılın­ daki Bulgar-Sırp savaşı sırasında bu köprüden bahsediliyor. Pautalia'dan 6 saat doOuda, Vitoşa ve Rila da{Jlarınınyüksek yaylaları arasındaki sarp bir vadide Velizara Germenia'nın do{Jum yeri olan Dacia Mediterranea'nın beş şehrinden en sonuncusubul unuyordu. Bu şehir bütünkargaşalıkları ve mil­ letlerin göçlerini yaşamış ve 1020 yıllarında bile Bulgarpisko­ posluklarının yedi şehrinden biri olarak Velbujd (Pautalia) adını aynen korumuştur. Arap co{Jrafyacısl Idrisi 1153 tari­ hinde bu şehri, ba{Jlarve bereketli tarlalar arasında güzel bir şehir olarak tanıyor. Buranın, sertakarak Struma'ya dökülen Irma{JI,1378 yılında Germanştitsa, 1469'da Cerrnanve şimdi "Cermen" adını taşıyor. Şehir şimdikihalde küçülmüş ve yine Cermen adını taşıyan küçük bir köy haline gelmiştir. Yakın

25 m�ıarda, buraya yakın bir yerde Dupnitsa şehri kurulmuştur Biz şimdi Serdica (Sofya) ile Philippopolis (Plovdiv-Filibe) arasındaki askeri yola dönelim. Bu yol birçok sarp geçitIeriy­ le su bölünme yerlerinden (su bentlerinden) geçmekteydi. Şehirden sekiz mil uzakta, Herudote'a göre Skios, Thuchydi­ te göre Oskios ve Romalılara göre Oeseus, Yordanes (VI. yüzyıl)'e göre Euscus denilen çok güzel bir yere gelinirdi. Is­ lavlar bu yerin adını Iskır veya Iskra (Kıvılcım) olarak değiştir­ mişlerdi. Köprü yanında, yolcu mola yeri Mutatio Esco amne bulunuyordu. Burasının harabelerini Marcilly, Grublyan köyü civarında ortayaçıkarmıştı (78). Onikinci günün akşamı yolcu, Sredna-gora eteklerinde aranması gereken "Bugaraca" şehrine gelirdi. Buradan itiba­ ren bugünkü Yeni-han (580 m) dolaylarında yol yükselmeye başlardı: Buradan bütün Sofya düzlüğünün harikulade görü­ nümü gözler önüne serilirdi. Hafif silahlı askerlerden oluşan mahalli garnizon, "Notilia Dignitatum" da Pseudocomitaten­ ses Bugaracenses (400 yılı civarında) olarak zikrediliyor (79). 13. gün, bütün yol boyunca en önemli coğrafi mevki olan, Tuna ve Karadeniz yakasına düşen Sofya ovasiyle, suları ar­ tık Ege denizine doğru akmakta olan Intihan vadisi arasında­ ki suların bölünme yeri(840 metre) oları şimdiki Vakarelönü­ ne gelinirdi. Burası, aynı zamanda Istanbul'la Belgrad arasında en yüksek geçit yeriydi. Burası çok eski bir koloniy­ di ve Ptolemeus'a göre Terta, Poytinger haritasına göre Sar­ to, Ravenna'lı coğrafyacıya göre Sparthon, Itinerarium Hiero­ solymitanum'da ise Sparta adını taşıyordu. Üçüncü yüzyıl civarına kadar burası Sofya'dan ayrılınca, varılan ilk gecele­ medurağıydı. Geçitten kuzeye do{Jrukınca, ba gOz alabildiğine uzanan bütün Sofya ovasiyle etrafındaki tepeler görülür. Yolcu, gö­ zünü güneye, Rejana çayı vadisinin çıkışına doğru çevirince, hAlen mevcut bataklıklara (80) bakılırsa, daha tarihi devirlerin başlangıcında kaybolduğu ileri sürülen eski Ihtiman gölünün

26 dibindeki ova ve şirin çayırlıklara bakanlar hayran kalırlar. Rejana, öteki birçok kaynaklarla birlikde, dar ve kıvrımlı bir da{ı geçidinden akan Mıtimire deresini oluşturduktan sonra Topolnitsa'ya do{ıru yönelir. Burada, taze yeşilli{ıini hiçbir za­ man kaybetmeyen vadilerde büyük at sürüleri otlar. Da{ıın, amfiteatr biçimli sırtlarını meşe ormanıarı kaplar. Bugünkü Ih­ timan'ın yerinde (610 metre) eski kaynaklara göre Egerica ve daha yeni devirlerde adı Yunancalılaştırılan Helice dura{ıı bulunurdu. Yustinian zamanda, burada, adı az bir de{ıişmey­ le XVi. yüzyıla kadar (81) muhafaza edilen Skupion adlı bir askeri üs kurulmuştu. Dornşvam 1553 yılında, Vakarel geçi­ dinde oldu{ıu gibi, bütün Ihtiman vadisinde, büyük taşlarla güzel döşenmiş geniş bir yol görmüştü. Bu tarihte, henüz kullanılmaktaysa da , bakımsızlıktan bozulmuş oldu{ıundan, yolun kAh bir tarafından, kAh öte tarafından gidilmek zorunda kalını rd l. Ondördüncü günü, yolcu, bütün yolun en önemli stratejik yeri olan ve Amian Marcellin'in " Succorum Claustra, Succo­ rum Angustialı" yAhut sadece "Succi " olarak adlandırdı{ıı mevkiden geçerdi. Çok eski devirlerde oldu{ıu gibi, ortaça{ı­ larda ve hatta zamanımızda da ekseriya uzak ülkelerin kade­ ri burasını koruyan veya zaptedenlere ba{ılıydl. Mitivir ( köp­ rüsünün yüksekli{ıi 590 metre) den sonra, yol önemli diklikler olmaksızın da{ıları takibeder. Daha ötelerde yol, sola do{ıru akarak Meriç'e dökülen bir dereyi aşar ve fakat yol bunun ya­ ta{ıınıtakibetmeden do{ırucada{ı tarafına yönelirdi. Solda, al­ çak ormanıık tepelerin ardından zirvesi pek az zaman karsız kalan ve haşmetli manzarası yolcuların her devirde hayranh­ {ıınıçeken Rila da{ııgörülür. Iki saatlık yolculuktan(9 mil) sonra yolcu, Diocletianus za­ manında ölen aziz Alexandr'ın efsanesinde Clissura olarak adı geçen küçük bir durak yeri olan mutatio Soneum'a varırdı (82). Klisura köyü, 1530 ve 1553 yıllarındada burada bulunu­ yordu. Köyden sadece birl

27 da, istasyonu n üstündeki sarp yamaçta, 40 adım uzunluk ve aynı genişlikte, yuvarlak bir kulesi bulunan dörtgenbiçimli bir kale yükselirdi. Bunun güneye bakan bu kulesi daha küçük bir istihkc1mlakorunmuştu. Bir kaleden ötekine doğrutam sırt üzerinde, iri dörtköşe taşlarla örülü ve giriş kapıları sürekli olarak korunan sa�lam ve çapraz(dik) bir duvar çekilmişti (83). Bu kapı, Dakya'yla Trakya ve IlIyricumuyla Ories arasın­ daki sınırı oluşturuyordu. Dünya üzerindeki hakimiyetieri ba­ kımından iki güç olan Roma ve Yunan (kiliselerinin) sınır çiz­ gisi de burasıydı. Bundan başka burası, heriki taraftan 14'er gOnlük mesafede bulunması . itibariyle Singidunum (Belg­ rad)'la Marmara denizindeki Heraklia arasındaki yolun orta­ sıydı. Bu kapı ünlü H Trayan kapısı "ydı. Fakat halen yaşayan ih­ tiyarların gördü�ü bu kapının varlı�ı artık(m itolojik) bir efsane olarak kalmıştır. Ortaçağlarda, kapılardan yalnızca iki defa bahsediimiştir. 1189 yılında Imparator Frederic I.Barbaros Haçlılar'la birlikte " Arz-ı-Mev'ud " (Mukaddes topraklar)'a varmak için Bi­ zans'tan geçmeye karar verince Latinlerin aslında Bizans Im­ paratorluğunu yıkmak niyetinde olduklarını düşünen Bizans dehşetle korkmuştu; nitekim bu da birkaç yıl sonra gerçek­ leşmişti. O zaman, Imparator Isaak Angel (') tekrnilgeçiti erin tahki­ mini ve özellikle " quasdam antiquas clausuras vetustate col­ lapsas, robur scilicet et munimentum totius Bulgariae, in berfredis et propugnaculis praecepit communiri .. (Zamanla harab olmuş bulunan ve Bulgaristan'ın çetin engellerini oluş­ turan geçitierin kulelerle tahkim edilmesini emretmişti.) Eski Roma yapıları, büyük taş bloklar ve muazzam a�aç kütükle­ riyle tahkim edilmişti. Fakat Sofya yönünden hücum eden Haçlıları ahşap istihkc1mlarıı, aklp, blokları yıktılar ve askerleri Trakya ovasını istilc1et tiler ( 4).

(') lsaac Angel n. Roma Şaric lmparatoru (1155-1204) Kardeşi Alexis m. tarafın­ dan tahuan indirilmiş, Venedikliler vasıtasiyle 1203'de tekrar tahta geçmiş ve otlu Alexis IV. tarafından 1204'detekrar indirilmiştir. " Mütercim " 28 Tarihte bu kapılardan 1443 yılında Hunyad'ın Osmanlılara karşı yaptl{Jı askeri seferde ikinci kez sözediliyor. Bilgilerini eski askeri kumandanlardan alan Bonfiniy, taşlarla örülmüş dev bir kapıdan bahsetmekte ve bu yapının Trajan'a ait bul­ lundu{Junadair rivayet i ilk kez hatırlatıyor (85). Bu tarihten sonra, Trajan Kapısının XVi. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar sık-sık açıklanması yapılmıştır. Marcilli (1730 yı­ lı) sadece yapının tam açıklamasını yapmakla kalmamış aynı zamanda bir de resmini vermiştir. Çapraz (dik) duvarlar artık Türklerzamanında yıkılmış; kapı ise bunlardan ayrılmış bir durumda kalmıştı. Bu kapı 24 ayak yükseklikte ve 15 ayak genişlikteydi. Burayı dikkatle seyreden birçok yolcudan alı­ nan bilgilere göre, kapının alt kısmı büyük dört köşe taşlarla örülü, kemeri de dahil olmak üzere üst kısmı otlar ve lııarla kaplıydı. Kapı sa{Jlamve geniş tu{Jlalarlaörülmüştü ( f). Son durum bize, bu kapının artık ilk Roma yapısı olmadl{Jı, ancak sonraları Bizanslılar ve Bulgarlar tarafından onarılmış hara­ belerden ibaret bulundu{Junu açıkça gösteriyor. Buradan geçen bütün batı Avrupalı elçileri hayran bırakan bu eski kalıntı hakkında bir sürü belge toplanabilirse de, bu hususta Marsili'den önce yol kalıntı harabelerini en iyi araştı­ ran Dornşvam burada 1553 yılında " temelde, suların aşındır­ masıyla meydana çıkan bir adam boyu yükseklikte, üzerinde­ ki Yunanca yazıları artık okunmayan dörtgen biçimli bir taş görmüştü. Ya{Jmur sularının açl{Ja çıkardl{Jıka pının do{Ju ta­ rafındaki aynı kitabeden, 1719 yılında Corneliy fon derr Driş de sözetmiş ve bunun Latince oldu{Junu sanmıştı. O zaman­ da, bir memleketten ötekine sık-sık yolculuk eden elçilik me­ murları, binanın hızla haraboldu{Junu kaydediyor ve mevcut çatlaklıkların yıldan yıla artmasına kış günlerininayazları nın, fırtınalarının neden oldu{Junu söylüyorlardı. Bundan başka, eski eserleri severler, bazı taş ve tu{Jla parçalarını söküpala­ rak, bunları hatıra olarak saklamak ve nadir bulunur parçalar­ mış gibi bürolarını ve salonlarını süslemek için kullanırlardı. Driş, artıkkemerin tamamiyle yıprandl{Jınl ve yakın bir gele-

29 cekte tamamiyle yıkılırsa buna şaşmamak gerekeceOini belir· tiyor. Ayaklanan Sırplara karşı buradan geçen askerler ile (Kır­ caali Türkleri) bu kapıyı görmüşlerdi. Bu kapılar varlıklarını Edirne Andıaşması zamanında bile korumuşlardı. 1837 yılın­ da buradan Dr. Ami Boue'de geçmiş fakat artıkhiçbir kapıya rastlamamıştı. 1837'de eski Paris ve Viyana elçisi olan, tü­ men kumandanı Ferik Ahmet Paşa'nın isteOiyle, Sofya Pa­ şa'sı Hüsrev Paşa bu kapıları yıktırmıştı. Ne kadar deOerli bir anıtı bilmeyerek yıktırdlOını yolculardan öOrenen Paşa son derece üzülmüş (8 7). Yapı malzemesini Türkler bir karakol kulesi, iki han yapımında, kalanlarını da yolun döşemesinde kullanmışlardı. Kapının yerini ısrarla arayan Lejan, karakol­ dan birkaç adım ötede, Rumca yazıları okunamayacak kadar yıpranmış bir taş bulmuştur. Böylece kapı ortadan kalkmış ve sadece adı kalmıştı. 1864 yılından beri bu kapının yakınında Çerkezlerin oturduOu köye Kapıcık denilmiş ve harabe yerine Türkler " Kapılı derbent " ve Bulgarlar ise Trayan kapısı adını vermişti. Duvarlar ve tahkimat savunma için yeterli deOildi. En çe­ tin defile (daO geçidi) adı geçen kapıdan biraz ötedeydi. Bu yaklaşık bir mil kuturunda bir vadi olup, en alçak yeri 180 metredir. Geçidin aıt tarafında ayrı istikametıere doOru akan ve biri birinin karşısında yeni oluşmuş bir çay halinde bir ara­ ya karışan iki daO deresi bulunuyor. Bu iki derenin karıştlOI dereye Romalılar Ucasus, Bulgarlar Yavoritsa, Türkler Har­ man dere adını vermişlerdi (88). Bu dere sarpvadi yarları ara­ sından Topoinitsa' ya akmaktadır. Gerçek " Succi "ler bura­ daydı. Şimdiki yolla, hep altta bulunan dere boyunca kayalık zirvelerden vadinin alçaOında bulunan karakola doOru (630 m.) gidilir. Sonra da öteki dere yataOI boyunca iki zirveye do{ıru yükselinir. Burası da ilki gibi aynı yükseklikte, kapıların bulunduOu yerdir. Roma yolu daO etekleri boyunca, 30-40 metre derinlikteki çukurların üstünü kesen bir kayadan vadiyi sol taraftandolaş ırdı. Büyük kapının olduOuyerden 100 adım

30 kadar ötede yol ikinci ve daha küçük bir kapıyla kesilmiş bu­ lunuyordu . Bu ufak Trayan kapısı bu günde görülebilir. O, sık kayın ormanı içine öyle sOkulmuştur ki, yolcunun gözünden, şimdiki yoldan geçerken kolayca gizlenebilir (89). Bir araya toplanmış bulunan çaydan yüksekte harabeleri, çalılarla kaplı olarak son derece hayret verici güzel bir görünümü olan üçüncü bir tahkimat bulunuyor. Buranın yakınında, Uca­ sus'un inişi (derinli{ıiyle) mutatito Ponte Ucasi istasyonu ara­ sında bir köprü vardı. Bu yer bu günde büyüleyici bir güzelliktedir. Romalılar za­ manında, dar sun'i yolun etrafındaki tepelerle vadiye do{ıru olan derinlikte meşe ve kayınlıklardan oluşan bakir orman­ ıardan ve bunları yer-yer kesen çıplak kayalık alanlardan başka birşey görünmüyordu. Romalı strateji uzmanları, böylece do{ıal ve teknik olarak manialı olan Succi'yi, Imparatorluk için en büyük koruyucu saymışlardı. Onlar, böylece keza iyi tahkimatlı iki yolla çevril­ mişlerdi:Bunlardan biri: Makedonya sahil yolu olup Philippi (Acontisma) civarandaki geçitten, ikincisi de şimdiki Demir­ kapı" (90) geçidinden geçen Tuna yoluydu. " Trayan kapılar"ı nın zayıf tarafları, ancak ortaça{ılarda anlaşılmış ve bu geçi­ din sadece bir kaç saat sa{ı ve solunda, Trakya düzlü{ıüne indiren daha elverişli birçok geçitierin bulundu{ıu görülmüştü. Succi çıkışında yolcu gördü{ıü muhteşem bir manzara karşısında büyükbir zevk duyardı. Aşa{ııderin liklerde geniş düzlükler halinde Trakya ovası ve uzaklarda Filibe göze gö­ rünmekteydi. Sa{ıdan, ormanıık alanların üzerinde Rodopla­ rın yükseldi{ıi, soldan da, bütün " Sredna Gora "(Ortada{ılar­ Karaca da{ılar) ve onun ardından da haşmetli Koca-Balkan ve hatt� Kalofer civarındaki bu da{ıların en yüksek tepesi "Mara Gidik" görülmekteydi. Yolcunun üzerinde durdu{ıu 710 metre yüksekli{ıindeki tepe, Trayan kapılarının bulundu­ {ıu yerden sadece yaklaşık 100 metre daha aşa{ııdaydı. Ar­ tık, yol buradan aşa{ııya do{ıru dik olarak iner. Buradan sa­ dece 7 kilometre uzakta bulunan Yeni Köy, 300 metre daha

31 alçaktadır. Bu durumRomalı larca iyice bilinmekteydi. Ammi­ en, Succi'nin llIiria tarafından kolayca çıkılabildiğini, Trakya yakasının ise karşıda düşman olmasa bile güç tırmanılabilir durumdaolduğunu bildiriyor. Geçidin alt tarafında, Sardak deresinin her iki yakasında, Vetren (Türkçede- Hisarcık) köyü kurulmuştu. Gerç'ekten, kö­ yün doğu tarafında her yanı 40 adım uzunlukta, duvarları üç adım genişliğinde dörtgen şekilli eski bir kale harabesi bulu­ nuyor. Bu kalenin önünde. tam 670 millik yol boyunca, şimdi­ ki zamana kadar kalabilmiş tek bir mermersütun bulunmuştu (91). Bu sütunun üzerindeki Grekçe kitabede bu taşın Marcus Antonius Gordien 'in hükümdarlığı zamanında Pihilippopolis (Filibe-pıovdiV şehri tarafından Katius Tseler'in Trakya valili­ ği sırasında (91 ) dikilmiş olduğu yazılıysa da, kalenin adı zik­ redilmemişti. Bununla beraber bunun Mansio Lissae veya sadece Bona Mansio olduğu bilinmektedir(93). Yolun müteakip kısmının, Filibe'ye doğru giden geçilieri, Yine de oldukça önemli engeller arzeder. Şimdiki yol Tatar Pazarcık düzlüğüne (202 metre rakımlı) ve sonra da Meriç nehrinin sol sahilini takiben Filibe'ye varır, Sultan Beyazıd ii. (') tarafından kurulan Tatar-Pazarcık son derece modern bir şehirdir. Buradaki bütün eski anıUar şehrin civarından ge­ tirilmiştir. Yol güzergahlarına dair eski kayıtlar o kadar deği­ şiktir ki, bizim bunlardan iki yolu kabul etmemiz ge'rekiyor: Bi­ risi ve daha eskisinin yani Poytinger haritasının burasıyla ilgili kısmı bozuktur; bize daha yeni kaynakları gösteren di­ ğer ikincisi de daha yeni zamana ai"ir. Eski güzergah, şim­ diki gibi genellikle aynı yöndedir; yani Meriç'in sol yakasında­ ki ovadan geçer. Filibe'ni.n önünden 24 mil uzakta gece durağı Mansio Zyrmae bulunurdu; burası daha Yustinian za­ manında Ozorme (94) üssü adıyla müstahkem ordugah ola­ rak kullanılırdı. Bu isim. çok fazla yaygınlık gösteren "sru" (akış) isim kökünü hatırlatır ki, (Yunancada: "ru-rein, Latince-

(') Tatar Pazarcık'ın Çelebi Sultan Mehmet tarafından kurulmu, oldugu ve buraya Erzurum Bakiyesi Samsun Talaklanrun BaJkanlan "Minnet Bey" le birlikteyer­ leştirilmi� buıundu�utarihlerimizce zikredilmektedir. "Mütercim"

32 de: "riws" köklerini taşıyan "staron, stroum", Islavca: struya, struga, strumen v.S. ile) şimdiki şeklinin "nehir" adından türe­ di{ıi ve aynı kökün ister, Strimon, Srema, Sermius (Filibe ci­ varında) Sirmium v.S. gibi adların aslını oluşturdu{ıu sanılır. Zurmae veya Ozorme'nin harabeleri, yukarıda zikredilen me­ safelere göre, herhalde Tatar Pazarcık'tan pek çok uzakta de{ıildir.Gerçekten de Bulgar co{ırafyacısı Stefan Zahariev bu şehirden sadece bir saat kadar uzakta, kentin kuzeyinde, eski ve büyük bir yerleşme merkezinin harabeleri bulundu{ıu­ nu ve Bulgarlarınbuna Troyan şehri, Türklerinise buraya, et­ rafa da{ıılmış kiremit kırıntılarının bollu{ıu yüzünden Kiremit­ para adını verdiklerini açıklamalarında belirtiyor. Bundan baş­ ka burada, paralar, iri, mavi taştan yol döşemeleri bulun­ muş; hayranlık veren güzellikteki Topolnitsa (Kavaklı)'nın iki yakasında Troyan köprüsü adı verilen ve her iki başında ka­ rakol kuleleri bulunan bir köprünün harabeleri görülür. Ro­ malı askerlerin mezar taşları, civarlarında birçok kiliselerin yapımında kullanılmak için götürülmüştü (95). Yol, daha ötede, tamamiyle çıplak, bataklık, kışın ve ilkba­ harda hiç aşılmaz, düz bir araziden geçerdi. Bu ova şimdi pirinç tarlalariyle örtüıür. Bu yüzden kışın, şimdi tren yolunun geçti{ıi, nehrin sa{ı yakasındaki yoldan gitmek gerekirdi. Kışlık denilebilecek olan ikinci Roma yolunun Meriç nehri­ nin sa{ı sahilinde, Rodop da{ılarının eteklerinde aranması ge­ rekir. Bu yoı, Lissae'den yaklaşık 15_ kilometre ötede Meriç . nehrini geçer ve bu civarda da durak yeri mutatio Alusor bu­ lunurdu. Buradan Lissae ve Flibe aynı uzaklıkta (22 Km.) idi ve duraktan, yanlış olarak Tatar-Pazarcık'ta aranan Bessa­ para'yavarılırdı. Mühendis Proşek'in bir bildirisine göre, Meriç'in akışı isti­ kametinde batıda, şimdiki Belova istasyonundan Türkçe Kız­ derbendine (Momina Klisura'ya; girişte 435m; çıkışta 288 m.) birçok yerleri inşa halindeki demiryolu yı{ııntılariyle örtülü, Meriç'in kaynaklarına do{ıru çıkan döşemeli bir yol bulunu­ yordu. Bu yol Kostenets (ortaça{ılarda Konstanzia)'in yanın-

33 dan geçerek, Banya (600 m.)'dan Samokov'a do{Jru uzanıp kayboluyordu. Dolayısiyle bu yol, Filibe'yle Almanya, Pautali­ a ile Skupi arasında kestirme ba{Jlantl sa{Jlıyordu. Bununla beraber, daha büyük bir dikkatle bakılırsa bu döşemenin or­ taça{Jlara ait oldu{Ju görüşü benimsenebilir. Konstantia, an­ cak takriben 900 yıldan beri ilk defa ortaya çıkmış oluyor. ' XiV. yüzyıldan bu yana, Istanbul'la Bosna ve Raguza( ) ara­ sında başlıca ba{Jlantlbu yoldan yapılırdl. Besler şehri anlamına gelen ve Trakya yerli adları arasın­ da sık-sık rastlanılan " Para " takısı, Robert Röysler'in (96) açıklamasına göre, şehir ( Sanskritçede pari, Yunancada po­ lis olan ) anlamına gelmekteydi. Burası, herhangi bir savaşçı da{J kabilesinin öncü karakoluydu. Bu gibi kabilelerin köyleri açık ve düz arazide de{Jil de, yüksek da{J üzerlerinde bulu­ nurdu. Bir zamanlar, şehrin sa{Jlamistihkamları vardı. Yusti­ nian Vesuparon'un duvarlarını sonradan onartıpyeniletmişti. Dolayısıyla bu şehrin o devirden büyük kalıntılarına rastlan­ ması gerekir. Fakat, Tatar Pazarcık'ın bütün çevresinde, Bat­ kun'da oldu{Ju kadar zengin ve eski kalıntılar yoktu r. Bu gibi zengin kalıntılara, ilçe merkezinin 15 kilometre kadar güney batısında, Rodop dağlarının kuzey sırtınınönl erindeki çukur­ luklarda bulunan Batkun'da rastlanmıştır. Tatar-Pazarcık'taki kitabelerin ço{Jundave bazı yazılı taşlarda hep Batkun adına rastlanır (97). Orada aynı mevkide, bir kısmı çok eski devir­ lerden, bazıları da orta ça{Jlardan kalma eserlerle geniş ha­ rabeler bulunur. Batkun'dan çıkarılan ve Trakya'nın en eski yazılı taşı oldu{Ju anlaşılan bir taş, bugün Tatar-Pazarçık Is­ lam Mezarlı{Jında bulunuyor. Dumont'a göre, şüphesiz bu taş, Makedonya menşe'li olup LV. veya ııı. yüzyıllara aitti. Bi­ zans devrinde Batkunion, müstahkem bir şehirdi ve geçitIer­ den geçerek Filibe'ye giden bütün yollar hala bunun yanın­ dan geçerdi. 1190 yılının Ocak ayında, geçitiere ulaşmak

(') Sırpça "Defzormik" Rumeli'de MUl1lt I. zamanında Türklerle ilkandıaşma ya­ pan egemen cumhuriyet. Bu andıaşmaya Murat i. imza yerine elini basmış ve kal1lrlan bu kaleye "Tura" olarak padişahlann arması olmuş- tur. "Mütercim"

34 üzere Edirne'den hareket eden Dalmaçya Dükü bu şehre gelmiş ve bu rada B1zans ordusuyla savaşan Passau pisko­ posuyla buluşmuştu. Bizans'lılar, 1200 yılında, Çepine Bul­ garlarına karşı çıktıkları sefer sırasınrda Batkun'dan geçmiş­ lerdi. 1531 yılının Ocak ayındada, bir Imparatorluk misyonu, Tatar-Pazarcık yolu yerine Rodop daQlarının eteklerini taki­ bederek bu yoldan geçmişti (98). Batkun şimdi 25 evi ve bir de manastın bulunan bir Bulgar köyüdür. Bu hususta, bizim ileri sürdüQümüz tahminleri destekle­ yen diQer önemli bir durum daha var. Bu da Batkun'dan Peş­ tara, Batak ve Despotova'dan ormanlarve yüksek Rodop va­ dilerinden aşıp Nevrokop'a doQru Mesta nehri boyunu (Nicopolisad Nestum) takiben St rumakıyısını izleyerek Ma­ kedonya'ya ulaşan kervan yoludur. Bu yoı, askeri seferleri sı­ rasında Pihilippe ii. ile ıskender'in kullanmış olmaları pek muhtemeldir. Yol boyunca, Naipli köyünden batıya doQru bir­ buçuk saatlik mesafede Göz-tepe'de, Rodop daQlarının zir­ velerine ve bu daQların zincirleme tepelerine karşı muhteşem bir manzara gözler önüne serilir. Bu mevkide birtakım saray harabelerine, sütun başlıklarına, yer mozaikleri kalıntılarına, yazılı taşlara, mezar taşlarına, ve yapılan kazılarda bronz tol­ galara, kalkanlara, ok uçlarına, mızrak başlarına ve Make­ donya paralarına rastlanmıştır (99). Burada, daha Herodot'un belirttiQi Besler'e ait ünlü Dionysos tapınaQı bulunuyordu. Tu­ na boyu seferi sırasında Büyük ıskender, bu muhteşem tapı­ naQı ziyaret etmişti, daha sonraları,Augustus'un Imparatorlu­ Qu zamanında, onların baş ruhanisi Vologaisos, Beslei, can düşmanları olan Odrisle"e karşı savaşa götürmüştü. Gerçekten daha batıda Mesta vadisine doQru giderken, Çepine vadisinden geçen ve Mesta'nın sularını topladlQı Raz­ Iok'a doQru uzanan bir geçit daha varsa da, burası kış ayla­ rında çokfazla kar tuttuQu için geçilmez bir haldeydi. Bu ge­ çidin kuzey aQzında, Batkun'dan bir saat uzakta, EIIi-dere köyü civarında bulunançok sayıda kabartmalardan burada, eski bir köyün bulundu(ıu anlaşılıyor.

35 Ilk defa adlarına Herodot'ta rastladlOımız Besler kahra­ manlıkiarını ve savaşçılıklarını, Tomaşek'in topladlOI bilgilere göre,V. ve Vi. yüzyıla kadar korumuşlardı (100). Daha Yustini­ an zamanında bunlar, Cermen paralı askerleriyle Anadolu Isavrileri yanında Bizans akıneılarının çekirdeOini oluştururiar­ dı. O zaman onlar artık HristiyanllOI kabul etmişlerdi. Onları yaklaşık 400 yılında Remeziana piskoposu. Nikita, vaftiz et- mişti. Besler, savaş san'atı yanında madencilikleriyle de ün ka­ zanmışlardı. Madenler kısmen dere yataklarından, kısmen de toprak tabakalarının kazılmasiyle çıkarılırd ı. Romalılar özellik­ le kendi kuşatma san'atlarında faydalandıkları bir çeşit özel Bes madeninden sözetmişlerdir. (Cuniculi more Bessorum). Beslerin madenciliOinin izlerine, zamanımızda da Rodoplar­ da, Rila'da, Sredna-gora (Orta veya Karaca daOlar) da ve başkaca bazı yerlerde rastlanır; hatta şimdi de Bulgarlar bu ocakların bazılarından faydalanıyorlar. Nevrekop, Rumeli de­ miryolunun şimdiki halde son duraOI olan Belova civar1arında demir madeni, Peştera civarında bakır madeni ocakları bulu­ nuyor. Demirli manganez kumu ise Elli-dere ve Samokov ya­ kınlarında Rilla eteklerinde elenlp yıkanır. Samokov'da eski demireilik endüstrisi aralıksız olarak devam etmiş, hatta XVi. yüzyılda zamanımızdakinden çok daha büyük önem taşımış­ tır. Eski altın madenieri kalıntılarına Despotovo civarındaki ıs­ sız ve vahşi yerlerde rastlanır. Altın yıkanması işini, Nevro­ kop ve Kratovo'dan gelen göçmenler Topolnitsa'da yaparlardı. Nehrin yukarı mecrasında Zlatitsa bulunur. öt eki dökümhaneler, Vitoşa'nın güney eteklerindeki, Palagaria'da bulunur. 376 yılında Gotlar Trakya'yı istila ettikleri sırada, Beslerin altın işçileri yaOmacl çapulcularla birleşerek onlara yol göstericilik yapmışlar ve halkın bütün gizlenme yerleriyle sırlarını (101) bildirmişlerdi. Beslerintopraklarından çıkan bir­ çok bronz eserlerden bazıları, paha biçilmez arkeolojikdeOer taşır. Batak civarındaki bir harabede, Kampania, Çek devleti Oder kıyısındaki, Frankfurt'a PurusYi'daki (102) Landsberg

36 şehrinde bulunanlara benzeyen küçük bronz kuş figürleriyle sihirli bir takım kuOu vs. heykelcikleri bulunmuştur. Mühendis M. Pelz'in Filibe'yle Edirne arasındaki daOlık arazide bulmuş olduOu bronz atlı heykeli özellikle kayda deOerdir. Belki de bu, birçok kaba barelieflerde temsil ediidiOini gördüOümüz küçük ve bazan ancak 15 cm. boy ve enindeki, bütün Trak­ ya'da rastlanılan mermer levhalardaki kabartmaların tipindeki figürlerin aynıdır. M. Dumont'un verdiOi bilgilerden bu " Cava­ Her Thrace H ( Trakyalı süvari ) heykelciOi Yunanca bir yazı taşıyan bazı benzer1eri gibi, ya efsanevi bir kişilik veya "he­ ros" kahraman olan bir ölüyü canlandırır. Bu kabartmalardan (barelietlerden) Bizans ikonalarında, at üzerinde temsil edi­ len Georgi ve Dimitr gibi Hristiyan azizlerine saygı gösteren köy halkının bulunduOu yerlerdeki Hristiyan kiliselerinde pek çok tesadüf edilir. Bunun gibi mesela, Filibe'deki Ermeni kil i­ sesinde, buna benzer mermerden bir Trakya kahramanını tasvir eden levhanın önünde geceli gündüzlü mu mlar yakılı- yor (103). . Tomaşek'in incelediOi, bütün Batı Roma Imparatorlu­ Ou'ndaki Trakya ve öncelikle Bes askerlerinin mezar kitabe­ leri Latincedir. Dumont tarafından yalnız Trakya'dan toplanan mezar taşlarındaki yazılara, bazı müstesnalar dışında, tama­ men Yunancadır. Rodoplara ise şimdiye kadar herhangibir arkeolog ayak basmamıştır. Yine de gerek Latince olsun, ge­ rekse Yunanca olsun, bütün yazılar istisnasız, mahalli adları taşımaktadır. Yunanca yazılar, sadece büyük şehirlerde ve özellikle Filibe'de bulunuyor. Şimdiye kadar fazla sözetmedi­ Oimiz bu şehrin durumuna gözlerimizi çevireceOiz. Besapa­ ra'dan bu şehre, Mutatito Tugugerum civarından bir günde varılırdı. (104) Bir şehir inşa edilebilmesi için, Philippopolis'in yeri kadar dünyada pek az uygun bir yer bulunabilir. Hebros Meriç (162 m. rakımlı) nehrinin düz sahilinde, geniş ovanın düzlüOünde, biri birbirinden ayrı olarak son derece haşmetli manzaralı üç H sienit H tepe sivrilmiş bulunuyor. Güneyde, Rodop daOının

37 amfitiyatral görünümü yükselir ki, güzel havalarda üzerlerin­ deki ayrı bitki kuşakları kolaylıkla seçilebilir. Rodop vadileri · ba{ılar, viiialar, köyler ve kasabalar kaplı, geçit ve bo{ıaz a{ıızları ise, temelleri kısmen antik ça{ılara dayanan orta­ ça{ılar kale ve şatolariyle korunmuştur. Kuzeyde, bitkisiz ve yeknesak düzlükte ovaların ardında güneyden Balkan da�la­ rına kavuşan Orta-da{ılar (Karaca da{ılar)'ın tepeleri görülür. Bütün bunlardan, Lucianus'un "Drapetai" başlıklı dialo{ıunun bir yerini Filip'in şehrini büyük hayranlıkla övmeye ayırması­ nın nedenini daha iyi anlıyoruz. Bu tepeler grubu üzerinde, daha Filip'ten çok önceleri Trakyalılar'ın bir kalesi vardı. Ammien'e göre, şehrin en eski adı Eumolpias'dı. Orta-ça{ılarda bu ada üç tepenin en batıda­ kinin adı olarak rastlanır ('). Bu şehir, zamanımızda da yakla­ şık 2217 yıldanberi hiç de{ıişmeyen, gerçek kurucusu Make­ donya Kralı Filip ILin adıyla anılır. Şehri, başka yerlerde de yaptı{ıı gibi, toprakların işlenebilmesi için o, göçmenler ve mahkumlarla iskan etmişti. Bu yüzden yeni iskan edilenler­ den kinaye olarak-Iatife maksadıyla- şehre, Poneropolis (suçlular şehri) denilmişti. Makedonya hakimiyetinin ortadan kalkmasından sonra Filibe belirli bir sü re Odris Krallarının başkenti olmuştu. ısa'dan 21 yıl sonra, burada, Odrisler, Tse­ laletler ve Diiler, Cotis'in o{ıullarının Romalı naibi propretör Trebelien Ruf'u kuşatmışlarsa da muhtemelen, Mizia'dan ge­ len, P. Bela'nın yardımcıasker1eri tara fından tamamiyle püs­ kürtülmüşlerdi. Romalılar, durumu itibariyle şehre aynı za­ manda Trimontium (Üç tepeler) adı da vermişlerdir. Bu is me daha Anna Comn�ma zamanında Tirimuzs şeklinde rastlan­ mıştır. Bizanslıların üç tepeye verdikleri ad, ihtimali daha en eski ça{ılarda kullanılan şu adlardır: Batıdakine Taksim Tepe (Eumolpias), kuzeydekine Nöbet Tepe (musaios), güneyde-

(')Siyenitden teşekkül etmişbulunan bu üç tepe:Saat tepesi, Nöbet ve Top tepesi, Pınarcıktepesi olup bu üç tepedenbaşka şehrin giiney-bausında gayri-meskı1n Çildemtepesi mevcuttur. "Mütercim"

38 kine Cambaz Tepe (Ton skanobaton) n. Bu üç kaya çıkıntısı şehrin akropolunu oluşturuyor. Bu 'akropol tepelerin ahında, alçak bir yerde ve büyük taşlardan surlarla çevriliydi n. Im­ parator Mark Avreliy 172 yılında, Legat (elçi) K.Pantuley Graptiyak vasıtası ile yeniden şehir surlarının inşasın'ı emret­ mişti. Dört kale kapısından biri,o zamanlar aOızından bu şeh­ re kadar gemilerin işleyebildiOi Meriç nehrine açılırdı. Anna Comnena hipodrum kalıntılarını görmüştü ; Vrançiç ise Ro­ doplardan üçtepeli şehre su getiren bir su kemerinin yıkıntıla­ rından sözediyor. i. ve "I. yüzyı"ar arasında Filibe'de madeni para kesilmişti. Imparator Septimiy Sever zamanında, şehre yöneticilerce saygın bir ünvan sayılan adı veril­ mişti. Başka kitabelerde de "Trakya eyaletinin en parlak met­ ropolü "ünvanına rastlıyoruz. ImparatorluOun daha sonraki bölünmelerinde, şehir Trakya'nın başkenti olmuş ve burayı vali yerine Konsül yönetmiştir. Ga"us'un ImparatorluOu sıra­ sında (251 -253), şehir büyük bir felakete uOramış, Tuna ötesi Gotları, Karpları, Boranları, Urugundları Balkan yarımadasını yakıp yıktıktan sonra, bu şehri zabtetmişler; şehrin kaleleri ardında canlarını kurtarmak isteyen köylüleri kütle halinde katletmişler, şehrin birçok soylu ailesini beraberlerinde gö­ tOrmüşlerdi. Bu, Yarımada'nın V. yüzyılda uOradlOI (105) kor­ kulu zamanlarının fel�ketli günleridir. 344 yılında şehirde mu­ halif doOu metropolitlerinin toplantısı yapılmıştır. O zamanda, yolumuzun Trakya bölümünde Filippopolis,Adr ianopolis,Ar­ cadiopolis, Drizipara, ve Selimbria şehirlerinde Pis- koposluklarbulunuyor du. , Filibe ovasının bir OzelliOi de, 1-12 metre yükseklikte tek veya yakın yakına gruplar halinde birçok hüyüOün bulunma­ sıdır. Bu tümülüsler (mezarlar) son dört yüzyıl zarfında bütün

(') Bizzat yapu�ım müşahedelere göre, Şehir surlannın ve akropolünün bulundu­ �undan bahsedilen üç tepe, Taksim tepe, Nöbet tepe ve Cambaz tepe, kayalık bir bütün olup anılannda bellerle aynlır. n Şehrin surlannm kalıntılan, tepeler kütlesinin kuzeye bakan Nöbet Tepesi üze­ rinde olup kalınulannahili nıstlanır.Surlardan d<>guya doiruaçılan kale kapısı "l1isar-kapl" adıyla anılmakta olup, eski Hıristiyan mahallesi de bu adı taşır. .. Mütercim .. 39 gelip geçen yolcuların dikkatlerini üzerlerine çekmişlerdir. Bu yolculardan bir ço{ıu bunların mezar olduklarını tahmin eder­ lerken pek az yolcu da bunların kışın yol gösterici (106) olarak yapılmış olabileceklerini söylemişlerdir. 1871 yılında demiryo­ lu inşa edilirken Dr. Vayzer bazı hüyükleri kazdırmış bunlar­ dan birinden içinde insan iskeletinin kemik kalıntıları, cam ve toprak kap fragmanları (parçaları), hayvan kemikleri ve pas­ Ianmış madeni eşya bulunan tu{ılalarla örülü bir mezar çık­ mıştır. Bu mezarın büyük bir kısmı daha önce açılıp soyul­ muştu (107). 1665 yılında Filibeyi ziyaret eden Rico'nun anlattı{ıına göre, bir "melankolik Grek" Imparatorluk saray muhafızını, büyük hüyüklerden birini açmalarına ikna etmişti. Tahmin edilen zenginli{ıi hemen Istanbul'a götürecek olan sultanın memurları huzurunda, angarya usulü çalıştırılan Bul­ gar köyülüleri derhal kazıya başlamışlar, galeriler destekle güvence altına alınmadı{ıından,toprak çökmüş ve bütün işçi­ ler göçük altında kalmışlardı. Höyüklere yalnız Filibe civarlarında değil, Yarımada'nın bütün ovalarında rastlanmaktaysa da hiçbir yerde buradaki kadar çok de{ıildi. Xi. yüzyılda, Tuna'yla Balkanlar arasında bulunan ovalardaki bir vilayete "Yüz tepeler"(108) adı verilmiş olması çok ilginçtir. Hüyükler, ihtimal, de{ıişik milletlere ve çeşitli zamanlara ait bulunuyordu. Cenaze merasimlerini ay­ rıntılı olarak Herodot'un açıkladı{ıına bakılırsa bunların ço{ıu­ nun Traklar'a ait oldukları şübhesizdir. Ünlü bir Trakyalı öldü­ {ıü zaman, cesedi üç gün süreyle teşhir edilir, bu arada kurban edilen çeşitli hayvan etleri getirilir, ölüye a{ıladıktan sonra ziyafet düzenlenirdi. Sonra ölü yakılır veya ceset oldu­ {ıu gibi gömüıürdü. Her iki cenaze töreni de geçerliydi. Meza­ rın üstüne hü1cük yapılırdı; üzerinde de ölünün anısına güreş düzenlenirdi( 09). Dr. Vayzer'in, hüyüklerden birinin içinde, bir kafa tasının altında bulmuş oldu{ıu bir Roma parası, bu Metin uzun zaman devam etmiş oldu{ıunugösterir (110). Bu­ nunla beraber bütün hüyükler Trakya menşeli de{ıildir. Slav­ yanlarla Keltler de ölülerini bu gibi anıtlar altına gömüyorlar­ dı.

40 Altı günde gidilmekte olan Filibe'yle Edirne arasındaki yol hakkında her devir için pek az bilgi muhafaza edilmiştir. Bu­ r-alarda hiçbir şehir yoktur; yalnız kaleler ve köyler bulunur. Meriç'in saO sahili boyunca bir günlük yol alınınca, buradcın doOrudun doruya nehrin kıyısına kadar uzanan Rodop vadi­ lerini aşmak için yol nehirden ayrılır. Bu daA bölgesi eski ve orta çaOlarda koyu meşe ormanıariyle kaplıydı. Bunların varlı­ Oını bize yazılı vesikalar, halk rivayetleri ve halen ayrı ayrı ve tek tek görülen dev aOaçlar (111) gösterir. Edirne yönünde yalnız iki günlük yol alındıktan sonra, bu şehire bir günlük yol kaldıAında yine Meriç kıyısına varı lı rd ı. 17. günün ilk gece duraOI, Filibe'den 10 mil mesafede, hızlı akan Stanimaka deresinin köprüsü yakınında, ihtiyarlar­ ca Sermius (112) diye bilinen Syrnota'ydı. Ikinci durak Parem­ bole kalesi olup Papaz lı köyü civarında bir yerdeydi (11 3). SaOda, Mayıs ayında bile tepeleri henüz karlarla kaplı bulu­ nan Rodop daOlarına doOru muhteşem bir manzara gözler önüne serilirdi. Buradan hala Trayan kapıları batıda, uzaktan daA silsilesi arasından seçilir; solda ise Meriç nehrinin ovaya indiOi yerde Momina Klisura (Kız-Derbend) adındaki dar ge­ çit görülebilir. Akşam üzeri şimdiki Derbent-Yeni mahalle ci­ varından Poytinger'in haritasında Ranilum, seyahatnameler­ de ise Cellae olarak belirtilen gece molası istasyonuna varılırdı. Bu CIvarda, Berrhoea (Eski-ZaOra) yolunun geçtiOi bir Meriç bendi bulunmaktaydı. Ertesi günü, daha ötede 9 mil uzaklıkta sonraları, Yustini­ an'ın imar ettiOi Carasura şatosuna gelinirdi (114). Anlaşılan bu kalenin adı ortaçaOl arda da korunmuş ve Türklerbu raya 'aslından bozma olarak Karasarlı (') adını vermiştir. Aynı adı taşıyan köyün doOusunda, Meriç nehri sahilinden 3 kilometre ötede, tamamiyle yalnız olarak bir ''trahit'' tepeleri kütlesi bu­ lunur. Bunların en yüksek olanının üzerinde pek büyük olma-

(') Asar kelimesi Hisar'ın bozmasıolup Karaasarlı "Kara-hisarlı" anlamına gelir. Bu köye Karasarlı denilınesihalkının Karahisar'dan gelme olduklarını da ifade euni� olabilir. Anadolu'dan Rumeli'ye göç edenler köylerinin adlanm da birlikte getir­ mi�lerdir. " Mülercirn "

41 yan dörtgen biçiminde bir harabenin temelleri mevcut olup, Hisar adını taşır. Bunun batı eteklerinde, içinde döşemeli av­ luiar, paralar ve tuOlaları olan bir şehir harabesi bulunmuştu (115). Bu mahallin en eski devirlerde meskOn olduOu anlaşılı­ yor. Bu hususu sadece çok sayıdaki hüyükler deOil, herşey­ den önce taş devrine ait buluntular belirtmektedir. Burada çakmak taşından bıçaklar, deOirmen taşları, ilkçaO silAhları, taş baltacıklar ve cilah taşlar devrine ait aletler, Bulgarların olduOu kadar Avrupanın başka milletlerinin yıldırım okları sandıkları birçok eşya bulunmuştur. Bütün bunları, Hisar'ın tarihi bölümündeki Elmah'da mühendis Peltz bulmuştur. Fin­ ley ve Dumont tarafından bulunanlarla birlikte bu taş Aletler bizim için Balkan Yarımadası'nın en eski kültür çaOlarının araştırılması bakımından çok deOerli katkı malzemesini oluş­ turur(1 16). Opizus yahut Pizus civarında, Elmah ile Hasköy arasında­ ki daOlık bir arazide, onsekizinci gün duraOI bulunuyordu. Ondokuzuncu durak yeri, daha Ptolemeus'un nadiren zikret­ tiOi Arzus şatosu civarında, Askeri-yol'un bir kıyısında bulu­ nuyordu. Bu bütün Yarımada'da sık-sık tekrarlanan, TrakyaIı­ ların verdiOi ad, belki de, etrafı çayırlar, aOaçhklar ve baOlarla çevrili olan bir daO vadisinden akan, Uzunca deresinin ardın­ dan geliyor (11 7). Bu dere daha sonra Meriç'e do{Jru yol ala­ rak, granit ve gnaysten Oluşan kayalıkların araSındaki dar bir yardan geçer. Tamamen önemsiz sayılmayan bu derenin havzasında, Hırsovo köyünün bulunması, tahminimizi onaylı- • yor. Bu ad Slavyanlarca güneş tanrısı olarak tanınan Hırs'dan ( Rusçası Hors ) gelme olup eski Arzus'dan bozma­ dır (118). Tuna boyundaki Hırsovo da Romalıların Kastella Karsum sözünden gelmiştir. Dörtgenşeklindeki bir kale hara­ besi Küçük Irencik'le Uzuncaova köyleri arasında bulunur. Belki de bunlar Arzus'unharabeleri olabilir (119). Konaklama duraOI Mutatito Palae'nin bulunduOu, yukarı­ da sözü edilen geçitten sonra, yol yeniden, sonraları Castra Zarba adını alan, Subzupara kalesi yakınında Meriç nehrine

42 varırdı, bunun Harmanlı civarında Uzunca deresi a�zında aranması gerekir (120), Daha ötede yoı, bir günlük mesafe­ de, şimdiki şose ve demiryolu boyundaki tepelerden Meriç boyu vadisini takibeder ( 21. gün ), Mutatito Rhamae civarın­ da yolcu, Succi'den başlayan Trakya eyaleti sınırını terkedip, buradan da, başşehri olan Haemimontus eya­ letine (121) giriyordu, Birkaç saatlık yoldan sonra, stratejik ba­ kımdan önemli olan ve Burdipta kalesiyle (122) korunan Meriç köprüsü görünürdü. Hem Romalılar zamanında ve hem de ortaça�da yapılan köprüyle sonradan Mustafa Paşa (') nın yaptırdı�ı modernköprü, e�er ayni mevkide d�ilse bile, biri­ birlerine yakın yerlerdeydi (52 m. ). Edirne civarındaki nehir kıyısından sol sahil düzlü�üne kadar sadece bir günlük me­ safe vardı. Döşeli Roma yolunu, 1553 yılında, Dornşvam bile görmüştü. Tam şehrin önünden, birçok tamir görmesine ra�­ men aynı Romalı temelleri üzerinde kalan, büyük bir taş köp­ rüden, Tunca nehri geçillirdi. Üç tepeler üzerine kurulan Filibe şehrinin eşsiz durumu bu kaya kütlelerine dayandı�ı gibi, Hadrianopolis (Edirne, 40 m.) şehri de üç nehrin kavşa�ında bulunmasiyle ün kazan­ mıştır. Batıdan Hebros (Meriç), güney-batıdan Rodoplardan Artiscos (Arda) ve kuzeyden en yüksek Balkan zirvesi olan Mara-Gidik'in yaylalarından çıkan Tonzus (Tunca) nehirleri akar. Kalofer civarından inmekte olan Tunca nehri (123), az

(') Lala Mustafa Paşa ıarafından inşa eltirilipadı: • Muslafa Paşa Köprüsü .. anla­ mına gelen ( Cesri-Musıafa Paşa ) olarak son zamanlara kadar söylenen Svi- lengrad'daki köprü. .. Mütercim .. Not: Şurası dikkaıc ,ayandır ki hemen ıckmil baulı tarihçiler ve bu arada itecek Roma YoIu'nun eski güzergihınıhep Meriçnehrini sa« sahili diye solda aramış­ tardır.· Şart.i Rumeli ve buradaki Türkler" adlı eserimde de belirttigim gibi bu güzergah Mustafa Paşa Köprüsü'nün Kanuni Sullan Süleyman devrinde in�ası sırasında Türltlertarafından sol sahile yani Mustafa Paşa - Harmantı - Filibe is­ tikametine alınmıştır. Eski Roma yolu Edirnekıyısından Şakar dag geçidiyle Meriçi uzaktan illeyerek Harmanlı civarmdaki Hızır baba ıckkesiden çııpan'a dolru gider. Karşı yakadan" Meriç'i geçerek Filibe'ye giderdi. Bu gÜ7.crgahl Bulgarlan Tarihçeleriyle birlikte ben takip etmiş ve eski degimi ile Tckkc ki)­ yündeki karakolu Koyun1uTürk köyündeki contantia; harabelerinibulmuşlum. "Mütercim"

43 bir değişmeyle Tonzus'dan bozma olan bir ad taşır. Burası tamamiyle açık bir yerdir; tepelerle çevrili olan bu düzlük, uzaktaki dağların çerçevelediği mavi bir gökle kaplıdır. Tun­ ca'nın ağzındaki sol köşede, Odrisler,en önemli kaleleri olan Uskudama'yı yapmışlar ve ısa'dan önce 73 yılında bu rasını kaybeden bu kavim Romalılara vergi ödemek zorunda kal­ mıştı. Makedonya devrinden gelen adına Bizanslı­ lar'da da çoksık rastlanır. Ulu selefine kıyasla imar siyaseti­ de üstünlük davası güden Imparator Hadrianus, şehri süsleyip donatmış ve ona kendi adını vermişti. Bu şehir daha sonraları, Balkan dağları ile Karadeniz'e kadar uzanan Hae­ mimontus eyaletinin başkenti olmuştu. Hadrianopolis şehrin­ de, üç denizden gelen yollar kavuşmaktaydı : Ege'den, Pro­ pontida'dan ve Pontus'dan. iV. yüzyılda burada, birçok işçiyi bünyesinde toplayan büyük bir arsenal bulunuyordu (1 24). Edirne'den denize 6 günlük yol olduğu hesaplanmıştı. Edirne'den ötede artık hiçbir dağ ve tepe görülmemekte, dümdüz bir step ve dalgalı bir arazi görülmekteydi. Eski çağ­ larda, bu düzlüğün yeknesaklığı, ötede-beride, Traklar'ın ser­ bestçe geyik, yaban domuzu ve tilki avladıkları, sahaları oluş­ turan yüksek ağaçlı ormanlar bozmaktaydı. Şimdikihalde bu arazi bilhassa hasattan sonra tam bir çöl manzarası arz et­ mekteydi. Yolun sağ tarafından, belirli bir mesafeden, bazı yerlerden Herodol'a göre Agrianes, daha sonraki eski çağlar­ da Erigon, Erginus, Bizanslılar'ın Rigina diye adlandırdıkları ve Türklerin Ergene adı verdiği, Meriç'in en önemli kolların­ dan Ergene nehri (125) akıyor. Hemen hemen bu nehire para­ lel olarak kuzeyden bir sürü dere ve çaylar inmektedir. Bütün bu dere ve çaylar yaz aylarında tamamen kuruyarak, kum ve çakıldan ibaret yataklar oluşturuyor. Karıştıranta kadar 40, Is­ tanbul'a kadarsa 85 dere ve çay geçidi sayılmış olup Roma devrinde bunların hepsi güzel köprülerle donatılmıştı. Yeni yol hemen her yerde Askeri-yol üzerinden geçmekte ve yer yer bu yolun döşemelerinin korunmuş olduğu görülür. Dorn­ şvam, 1553 yılında, bizzat Edirne şehrinin çıkışında, eski dö-

44 şemelere rastgelmişti. 1762 yılında Boşkoviç, 1826 yılında da Valş, Lüleburgaz'la karıştıran arasında, yer-yer yosun ve ot­ larla örtülmüş eski yolun büyük taş plakalarla kaplı döşeme­ lerini belirlemişlerdi. Roma durak yerleri hemen-hemen aynı uzaklıklarda ol­ mak üzere (18-er mil arayla) ard-arda sıralanmışlardı. Bun­ lardan ilki şimdiki Havsa civarında bulunan Ostudizus'tu. Di­ zus kelimesine Trakya'da sık olarak rastlanmaktaysa da buiıungerçek anlamı /1enüztatmin edici bir açıklığa kavuştu­ rulmamıştır. Konstantin zamanında, bu kasabaya,315 yılında, Edirne önlerinde, "campo Mardiensi" de, Licinius'a karşı ka­ zanmış olduğu ve yine aynı şehirde 323 yılında kazandığı başka bir savaşın hatırası olarak bu kasabaya Nike adı veril­ mişti. 369 yılında burada, Aria tarikatına mensup metropolit­ ler, Nike itikadına karşı olarak "Muzaffer Şehir" de (126), dine yeni bir sembol bulmak ve Hıristiyanlığa yeni bir veche ver­ mek üzere toplanmışlardı. Poytinger'in haritasına göre, bura­ dan Haemus dağı eteklerinde Anhialo (') kasabasına bir yol ayrılmaktaydı. Bundan sonraki en yakın durak yeri olan mansio Burtudi­ zus'un şatosu Herodot'un Contadestos olarak sözünü ettiği Enginus ırmağının en büyük kolunu oluşturan şimdiki adıyla Teke-deresi'ni aşan geçidini savunuyordu. Bu dere, sonralar­ daki Roma devrinde Haemimontus ve Europa eyaletlerini bir birinden ayırmaktaymış (127). Edirne'den sonra üçüncü dura­ ğın Bergule veya daha sonraları Yunanlılarca Virgole ve Im­ parator Acardiy tarafından 403 yılında Arcadiopolis adına çevrilen şimdiki Lüle-Burgaz (120 m.) şehri (128) olduğu he­ saplanmıştır. Bu durak, artık Trakya ve Hersones bölgeleri­ nin en doğu bölümünü içine almakta olan Europa eyaletinde bulunurdu. Bu şehirden Karaağaç deresi geçmektedir. Bu derenin kolu, Herodot'a göre Tearosy, Türkçe adıyla Büyük­ dere, Yarımada'nın en ünlü deresiydi. ıskitıere yaptığı savaş

(') Burgazkörfezinde Ahyolukasabası " Mütercim "

45 sırasında (Darius) bu derenin, bir kısmı sıcak, bir kısmı so�uk olan 38 adet kayna�ına gelmiş ve onun güzelli�ine hayran kalarak oraya bir sütun dikilmesini ve üzerine bu kay­ nakları övücü Farsça bir kitAbe yazılmasını emretmişti: Tea­ ros'un kaynaklarının suyu çok hoş ve çok tatlı oldu�undan onlara en güzel ve en iyi insanlar gelirdi. Histasp'ın o�lu ve Persler'in Kralı, bütün kıt'anın hAkimi Dara (Darius) burayı zi­ yaret etmişti. Burada Bizans devrinde adı Vrysis ( Kaynak ), Vilarduen ise Verisse olarak geçen mustahkem bir köy bulu­ nuyordu . Burası, güzelli�i Türk co�rafyacısı Hacı Kalfa (ölü­ mü 1658 yılı ) tarafından da övülen (248 m. rakımlı ) Pınar­ Hisar kasabasıydl. Güçlü burçlar ve sur kalıntılarıyla, kasaba­ nın ortasından, tebeşir-kireç gibi kar beyazlı�ındaki kayalar­ dan çıkan son derece so�uk kaynaklarıyla güzel manzaralı olan bu kasaba, şimdibir ilçe merkezidir (1 29). Narcum aktarma dura�ından yakınındaki, dördüncü �ce kona�ı olan Durusipara (veya Drizipera)'ya gelinirdi (1 ). Eski ve sık-sık zikri geçen bir tepedeki, bugünkü Karıştıran yakınındaki, eski Padişahların av köşklerinin bulundu�u bir köye varılırdl. Imparator Maximian zamanında, bir Romalı asker olup işkencelere u�ratılan aziz Aleksandır, Druzipa­ ra'da ölmüştü. Daha sonraları cesedi muhteşem bir kiliseye gömülmüş ve bütün Trakya inanç sahiplerince son derece saygınlık kazanmıştı. Bu şehirden kuzeye do�ru Anhialo ve ötesine uzanan ve Durostorum, bugünkü Silistre'ye ulaşan bir yol ayrılırdl. Bu yol Vi. yüzyılda Tuna'yla Istanbul arasında ki anayolu oluştururdu. Druziparaadı belki da yalnızca " Od­ risler şehri " anlamına gelmekteydi. Yolda oldu�u gibi eski Trakya Krallarının şehri Bizye (şimdiki Vize)'nin bulundu�u alüviyonlu vMi ve Edirne'nin do�usunda etrafa serpilmiş irili ufaklı hüyükler yolcuların ilgisini çekiyordu. Ço�unlukla altın­ da Odris Prensierinin kalıntılarının bulundu�u bir mezar tepe­ sinin üst tarafında bir Müslüman dervişin mezarı da yer alırdı. Tipsum adlı konak yeri civarında Erginus (Ergene)'a geli­ nir; dar ve derin, yazın da kum ve çakıl kaplı olan bu dere

46 yataOından, yedi gözlü bir köprüden geçilirdi. Bundan sonra, Liciniy'in, 30 Nisan 313 tarihinde Miximin'i maOICıbettiOi Cam­ pus Serenus'a gelinirdi (131). Beşinci gece konaOI Tzurullum(şimdiki Çor1u ) idi. Tarihin felaketlerine uOramasına raOmen küçük bir yerleşim yeri 01- duOu halde adını koruyabiimiş olmasıyla burası ün kazanmış­ tır. 162 m. yüksekliOindeki bir tepe üzerine kurulmuşolup et­ rafı, baOlar ve bahçeler1e çevrilidir. Bu yerleşim yerinin çok eski tarihlerde kurulduOu burada bulunan taş devrine ait eş­ ya ve Aletlerden anlaşılıyor. Roma devrinde ve ortaçaOlarda Çurulum kuwetle tahkim edilmişti. Şimdiki şehrin önündeki Çorlu suyu, 5 gözlü bir köprüden geçilir (132). Çorulum'un öteki tarafında, şimdi korkunç derecede bir çorak bozkır başlar. Burada bitki namına hiçbir şey bulunmaz ve yaz aylarında korkunç sıcaklar altında Afrika çöllerine benzer bir manzara meydana gelir. Romalı yolcu, be lki de gürgen ve me şe aOaçlarının gölgesi altından bu yolu aşmak­ taydı ve Mutatito Beodizus'dan geçerek Erginus'la deniz kıyı­ sı vilAyetinin arasındaki suların taksim yerinden geçerek ni­ hayet Singidunum'dan ayrılışının 28. nci günü açık göklü mavi denizi gören tepeye varır, oradan Propontida'yı ve çok uzaklardan Anadolu kıyılarını seyrederdi. Deniz sahiline Perinthos'ta varılırdl. Burayı sonraları He­ . raklea (') adı verilmişti. Buradan Singidunum ile Dirahium (Via Egnatea)'dan gelen yollar bir1eşirdi. Bu eski Samos (") kolonisi, ısa'dan yaklaşık 600 yıl kadar önce kurulmuştu ve karayla baOlantl sadece bir stad ("') ge­ nişlikteki bir yarımada üzerinde bulunuyordu. Şehir kayalık bir tepenin üzerine öylesine kondurulmuş ki, karadan bakılın­ ca içerisindeki evler biribirinin üstüne sıra sıra diziimiş bir ti­ yatro görünüşündeydi. Konstantin kendi adına, Imparatorlu­ "unun merkezi olarak Bizans'ı bu şehre rakip olarak inşa

o Mannara EreAliSİ. n Sİsam adası. r') Yunanlılarca kullanılan eskibir umnlukölçü sü olup 600ayak boyundaydı. .. Müıercim "

47 edinceye kadar kuvvet ve parlaklık bakımından bu şehir Bi­ zans'la yarışmaktaydı. O tarihden sonra da artık bu rekabet ebediyyen sona ermişti. Perint'in ii. Filip tarafından (Mi­ IAd'dan 340 yıl önce ) kuşatılışı meşhurdur. Bu şehir gelişme­ sini ve ilerlemesini Roma devrinde, Imparator Septim Sever sayesinde elde etmişti. Bu Imparator, Pestsenia Njger'e kar­ Şı yapılan iç savaş esnasında Bizans harabedildikten sonra itaatsız olan bu Bosfor (Istanbul Bo{ıazı) kıyısındaki şehri Pe­ rintuslular'a arma{ıan etmişti. Kahramanının adını taşıyan Hereclea şehri yavaş-yavaş birincisinden (eski durumundan) ayırtedilemez olmuştu. Ancak, ıv. yüzyılda bu ad hemen he­ men eski adının yerini almıştı. Şimdiki Hereklea, harabelerle çevrili olan .Eski-Ere{ıli adında zavallı bir balıkçı köyünden ibarettir (133). Buradan Isatanbul'a kadar sadece üç günlük yol kalıyor­ du. Artık, buradan itibaren " Bizans Yarımadası " adı verilen ve Ponta ve Poropontida'dan Bosfor'a kadar uzanan arazi parçasından geçilirdi. Oradan Karadeniz'e do{ıru uzanan kı­ sım ormanlarla kaplı bulunan Istrancada {ıları'nımeydana ge­ tirir. Güney bölümünde iç tarafta, birçok derelerle beslenen iki tuzlu göl bulunuyordu. Bunlarınsuları Istanbul istikametin­ deki yolu engelliyor ve Moltke'nin dedi{ıi gibi, e{ıer karadan dolaşıp geçilme imkAnı olmasa, burası hemen hemen hiç ele geçirilmez mevziler oluşturabilirdi (1 34). Arazinin bu teşekkülü buradan daima iki yolun bulunmasına neden olmuştur. Bun­ lardan birincisi göllerin a{ızından sahil boyugeçen yoı, öteki­ si ise içerlere do{ıru olan da{ı yoludur (135) . Evtropia'dan geçen en eski Roma yolu olan Strata-Vetus, Tabula Peutingeriana'da (136) ve Antonin'in seyahatname­ sinde gösterilmiştir. Bu yol Heraclea (Ere{ıli)'nin kuzey-do{ıu­ sundan karaya do{ıru gider ve şimdiki demiryolu istasyonu Sinekli civarındaki müstahkem karakol Caenophrurium (Ye­ ni-Kale)'a varırdl. 275 yılında, burada, bir YOlculu{ıu sırasın­ da, Imparator Aurelian, sekreteri tarafından öldürülmüştü. Şimdiki halde yolcu, eski yol olan " Strata Vetus "u birçok ye-

48 rinden kesen demiryolu civarından ilk önce, güney ufkunun en son ucundaparlak bir şerit halinde denizi görebilir. Do"uda, birkaç mil ötede, şimdi, iyi korunmuş iki Roma yolunun birleşti"i küçük "Ince"iz" (küçük in, ma"ara) köyü bulunuyor (74 m.). Gerçekten burada, Roma askeri ana yolu, Bizye (Vizyerden gelen yolla birleşiyor. Bu yol Dariy ( Da­ ral'in Iskitlere karşı seferinde geçti"i yoldur. Ince"iz'de, Peu­ tirger'in haritasında işaret edilmiş bulunangeceleme istasyo­ nu mansio Ad statuas'ı aramak gerekir. Buradan, birinci gölün kuzey yakasına gelinirdi. Ince� "iz'den dökülen dereye Bizanslılarca Melas denilmekteydi; şimdi Türklerce ise Kara-su adı verilmişti. Bu dere göle dö­ küldü"ü yerde, bir saat kadar genişlikte, bir bataklık oluştu­ rur. Demiryolunun, sık bi� sazlık ve otluk oluşturan bu bataklı­ "I dolaşması gerekmiştir. Romalılar, batakll"m ortasından, kireç taşlarıyla döşenmiş bir yol geçirmişlerdi. Günümüze ka­ dar duran ve Bizans tarihinde oldu"u gibi Haçlı seferlerinde de büyük önem taşımış olan bu bölgeden geçmeye yarayan bu yoı, böylece birçok geliş-geçişe vasıta olmuştur. Bataklık­ larda Melas suları, Athyras deresinin sularıyla birleşirdi. De­ rin bereketli karatoprak, dereler vasıtasiyle kireçli çorak ova­ ya kadar götürüıür. Bu mevkide, Imparatorluk sarayı Melanthias (villa caesariana) (137) inşa edilmişti. Sonuncu gece konaklama yerinde burada bulunuyordu. Buradan Is­ tanbul'a kadar sadece 18 millik mesafe kalıyordu. Bu kalkerli tepelerin sarpvadilerinde, yol son derece iyi korunmuştu. Daha yeni olan ve büyük bir kısmı haıa iyi korunmuşbulu­ nan deniz kıyısındaki askeri yol, Mannert'in beyanına göre, Bizans'ın Imparatorluk merkezi ittihaz edilmesinden sonra Konstantin tarafından yaptırılmıştı. Aleıade sahil yolu, burada birçok yüzyıl öncesi vardı. Ksenofont 10.000 lik ordusundan arta kalan askerferiyle Trakya Kralı Cevtes'in hizmetine gir­ mek için, Bizans'tan Heraclea'ya gitmek üzere, bu yoldan geçmiştir. Yolcu, Heraclea'dan mutatio Braunnae'ye. buradan da

49 10mil ötedeki ve Megaralıların (ısa'dan 675 yılında kurulan) 17 yıl Bizans şehrinden daha eski olmasıyla övünen, ünlü kolonisi Selimbria'ya varırdı. Bu-şehrin durumu onu görenler­ ce övüıürdü. Bu şehir Yunanlıların bu sahillerdeki hemen bü­ tün ticaret şehirleri gibi, kayalık bir yarımada üzerine kurul­ muştu.Mfliteatral konumu bulunan şehre hakim ve denizden yaklaşık 80 m. yükseklikteki bir kayalık tepenin kenarında bir akrapoilyükseliyordu. Doğu tarafındaki dar kumsal koy, o za­ manki ticaret gemileri için oldukça büyük bir liman ·oluşturu­ yordu. Kasabanın adı, şehir anlamına gelen "bria" ile Se­ lim'den oluşma Selimbria = Selim'in şehri anlamında bir Trak adıydı (138). Imparator Arcadiy, şehre eşinin adına izafetle Eudoxiopolis adını vermişse de, biraz sonra şehir yine eski adını almıştı. Selymbiria'dan daha küçük olan birinci gölün ağzına 6 sa­ atta varılırdl. Yol üzerinde, mutatio durağı bu lunuyor­ du . Geçit 600 ayak kadar geniş olup Yunanlılar buna, Pelo­ ponessav aşı zamanında daha başka yerlere de olduğu gibi, Poros adı vermişlerdi (139). Dal:ıasonraları kanatın doğu ta­ rafında ilk ve orta çağlarda, Athyra adı verilen müstahkem bir ticaret limanı inşa edilmiştir. Bütün göl ile buraya dökülen ve yukarıda adı geçen geniş nehir de bu adı taşırdI. Romalılar gölün ağzına, muhteşem bir taş kög,rü inşa etmişleridi; bu köprü 813 yılında Athyra kalesiyle(14 ) birlikte Bulgarlar tara­ fından y.ıkılmıştl. Bunu takibeden yüzyıllarda, burada buna benzer başka (tahribat) yıkımlarda meydana gelmişti. Bu mevkide şimdi çevresi önünde güzel görünümlü (görkemli) servileri ve bahçeleriyle göze çarpan küçükbir kasaba olan, Büyük-Çekmece bulunuyor. Athyra'dan itibaren yolculuğun son günü başlıyordu. Bu yoı, Singdidunum (Belgrad)'dan iti­ baren 31 , Aquila (') dan itibaren 47 ve uzaktaki okyanusun kıyısındaki Burdigala (Bordo)'dan itibaren 112 günlük mesa­ fedeydi.

(') Aquil.a-lıalya'da kiin Aıemoüzerinde Abnızzes.

50 Buradan, ikinci göle kadar, üç saatlik yol vardı. Eski Ro­ ma Askeri yolu bir yayladan, yenisi isa, çorak bir ovadan, es­ ki yolun bozuk döşemesini takibederek, geçiyordu. Bu yük­ seklikten, etrafı 500 minareyla çevrili Aya-Sofya'nın ku bbeleri görülmekteydi. Istanbul bu durumiyle, gemi direkleriyle kuşa­ tılı muazzam bir liman manzarası arzetmekteydi. Eski devir­ lerin yolcusu, şübhesiz ki, Imparatorlar şehri Constantinopo­ !is'de minareler değil, burçlar, kuleler, surlar, kiliseler, saraylar, obeliskler, akveolükler görürdü. Ayna misali deniz yüzünün ötesinde, sağda, Bursa civarındaki, tepeleri karlı Olympos (Uludağ) ile Küçük Asya dağları ve bunların önün­ de. denizin mavi sularının çerçevelediği güzel Prens-Adaları (') görülür. Biraz sonra ıssız vadi Harami-dereye gelinir. Eski yol döşemesi buradan dik yukarı tırmandıktan sonra düz aşağıya iner; buna mukabil yeni yoldan birkaç viraj halinde dönüşler yapıldıktan sonra inilir. Ikinci göl, tahminen, bir buçuk saat uzunlukta olup, daha büyüktür. Bu gölün ağaçsız, bataklık sahili, sayısız su kuşları ve özellikle leylekler tarafından şenlendiriliyor. Bu göl, deniz­ den bataklık. kumsal, dar, sazlık ve kamışlıklarla kaplı bir kumsal kara şeridiyle ayrılır. Deniz ve göl suları birbirleriyle eski zamanlarda Myrmex adı verilen dar bir kanalla birleş­ mektedir. Şiddetli lodos fırtınalarında denizin suları göle, poy­ raz rüzgArlarında ise gölün suları denize döküıürdü. ı. ve ıı. yüzyıllar coğrafyacıları, bu mevkii Bathynias deresi olarak ta­ nır1ardı. Daha sonraki zamanlarda, doğu tarafında, çok sayı­ da viiiaları ve bir de Imparator sarayıyla limanı ku­ rulmuştu. Bugün burada Küçük-Çekmece köyü bulunur. Vi. yüzyıla kadar burada ahşap bir köprü bulunurken ancak Yus­ tinian taş köprü yapmıştı. Buradan Istanbul'a kadar olan yo­ lun 3 saatlik kısmı, Yustinian'a kadar döşenmif veya ihtimal ki yalnız kum ve çakıl döşenmiş durumdaydı (1 1 ).

(') Büyük-ada, Heybell·ada, Kınalı ve Burgaz adalannaAvrupalılarca hili Prens ve Rumlarca Büyük-ada'ya PrenkipoverilmeJı:ledir. adı .. Mütercim ..

51 Istanbul'a ya Porta Rhegii'den, ya denize en yakın bulu­ nan Malandesia'dan veya kapısından (') girilirdi. Bizim co{Jrafiödevimiz burada, Istanbul'un surları ve kapı­ ları önünde sona ermekte, bundan sonra tarihi görev başla­ maktadır. Bizim buraya kadar olan izahatımız, yola ve onun güzerg�hında, Roma Imparatorlu{Jununvar oldu{Ju iV. yüzyı­ la kadar ki parlaklıkları içinde şehir ve kasabaların durumları­ na dairdi. Yarımadadaki eyaletleri, nüfuslarının çoklu{Ju,ticari gelişiklikleri, tarım ve sanayi alanlarındaki ilerleyişleri itibariy­ le, ıtalya ve Galya olmasa bile, öteki dO{Ju ve batı memleket­ Ieriyle kıyaslamak mümkündür. Fakat, daha aynı yüzyılın son dördüncü bölümünde, göç tufanları başlamış ve bu göç akını sırasında altı nesil boyunca eski devirlerin bütün kültür mşki­ leri ve güçleri tamamiyle etkilenmiştir. Kocabalkan topraklarındaki Roma hakimiyetine yöneltilen ilk darbe 376 yılı ve sonrasında, Vizigotıar tarfından vurul­ muştur. Roma garnizonları her yerde bozguna u{Jratllmış, Tu­ na'dan Rodoplar'a kadar olan bütün Trakya arazisindeki ru­ hani nüfuzlar yokedilmiş, coşkun kuzey vahşi milletlerinin akınıarı, şehirlerin surları önünde kırılabilmiştir. Madenci Bes'lerle Roma ordusundan kaçan Alman paralı askerleri Barbarlar'a yol göstericilik yapmışlardı. Imparatorlu­ {Junbütün orduları, onlara ancak üçüncü yılda kararlı bir dire­ niş göstermişleridi. Imparator Valens, Antakya'dan Imparator Grazianus ise Galia'dan yola çıkmışlardı. Valens tarafından 300 gönüllü ile Edirne yönüne gönderilen kumandan Sebas­ tien, Meriç köprüsünden geçerek Burdipta'dan büyük kuwet­ lerin bulundu{Ju Haemus'a gitmek üzere Rodoplar'dan zen­ gin bir talanla dönmekte bulunan bir Got müfrezesine rastlamış ve karanlık bir gecede, Meriç kıyılarında konukIa­ mış bulunan gafil Gotlara hücum ederek onları perişan etmiş ve ganimetierin hepsini ellerinden almıştı. Bu beklenmedik

(') Topkapı cİvanndaki Silivri-Kapısı. "Mütercim"

52 zafer Valens'in savaş kurulunun gözlerini kamaştırmıştı. Edir­ ne'ye varınca, zaferin şerefini paylaşmak için artık Dacia Ri­ pensis'deki Tuna yolunda hareket halinde bulunan Grazia­ nus'u beklemeden, derhal Gotlar'a saldırmaya karar vermiş ve böylece 9 A�ustos 378 de Edirne önünde onlarla savaşa girmişti. Amiyan'ın verdi�i bilgilerin açıkça gösterdi�ine göre, meydan savaşı şehirden 11 Roma mili kuzeyde, yani Tunca geçidinde, Cabyle (Yambolu)dan gelmekte olan Gotlar'ın bu geçide vardıkları bir sırada meydana gelmişti. Savaşın sonu­ cu malümdur: 40.000 kadar Roma askeri ve bizzat Valens bu savaşta maktul düşmüştü. Bu zaferden sonra Gotlar, Perint ve Istanbul'a kadar olan araziyi tamamen tahrip ederek batıya dönmüşler ve Grazia­ nus'un Syrmium'a çekilmekte oldu�u bir sırada üzerine var­ mışlardı. Kendisini, düşmanın üstün gücü karşısında, güven içinde hissetmeyen Grazianus, Syrmium'a çekilmeyi uygun bulmuştu. Succi'nin savunulmasını emanet etti�i kumandan Maurus, korkudan veyasinir krizi geçirdi�inden bu geçidi ter­ ketmiş ve barbar milletler, yanarda� lavları gibi ilirik'e akın et­ mişlerdi. Ancak 4 yıl sonra, 382 yılında Imparator Teodosios 1., Gotları, gösterilen yerlerde, barış içinde yaşamak zorunda bırakmayı başarmıştı. Fakat, bu Imparatorun ölümü üzerine, Alarih, Gotların şerefini kurtarmak için tedhişlere tekrar baş­ lamışsa da, bereket versin eyaletlerin talihine, ulusunu ala­ rak ıtalya'ya do�ru çekilmişti(142). Got'lardan sonra 41 1 yılında Hun akınıarı başladı (143). Aynı zamanda Hun başbuOlarl Atlla ve Bleda, Tuna'nın Hunlara alt kısmını yaOmalayanlar arasında yer alan Mar­ gus patriOinin kendllerl·ne teslimini Istediler. Romalılar bu Isteklerini reddedlnce Tunayı geçmişlerdi. Margus'da bizzat patrik onlara kapıları kararlaştırılan saatte açmıştı. Sin­ ginudum'da düştükten sonra Hun dalgası Askeri yol boyunu izleyerek bölgenin iç kısmına Naysus (Niş)'a yönelmişti. Ka­ labalık nüfusu ve kuwetli tahkimatı bulunan Konstantin'in bu şehri, o zamana kadar zabtedilemez olmakla övünerek yaşa-

53 mıştı. Bununla beraber, kalenin Atila'ya ve onun Hunlarına karşı durabilecek sa{Jlamlıkta surlar olmadl{Jıgibi, Hunlar da, bizzat Romalılardan muhasara tekni{Ji hakkında bazı bilgiler edinmişlerdi. Prisca'dayeni ele geçen bir vesika bize, 433- 474 yıllarında meydana gelen olaylar hakkında daha güveni­ lir tarihi bilgiler vermekte, Nişlilerin düşüşünün ıztırablı a{Jır saatlerinden en önceki olaylara kısaca bir göz gezdirmemizi sa{Jlıyor. Bu belge Nişlilerin korkudan karşı saldıraya geçme­ ye cesaret edemeyerek, Hunların kale etrafındaki çemberi nasıl daralttıklarını, nehri aşarak, kuşatma araçlarını şehrin etrafına nasıl yerleştirdiklerini tasvir ediyor. Muazzam kaya blokları bu makinelerden bir kısmını tahrib ederek, bunları kullanan savaşçıları öldürmüş ise de, kuşatmacıların elindeki aletler, çok sayıda oldu{Ju için, Hunları yenmek imkanı bulun­ muyordu. Az bir zaman içinde surlarda gedikler açılmış; burçlardaki muhafızlar ok bulutları altında yerlerinden kovul­ muş, merdivenler kurulmuş ve tarihin kaydetmedi{Ji müthiş bir kargaşaba şlamıştı. Ertesiyı llar, Hunlar bütün Trakya ve ıllirya'yı ele geçirmiş­ lerdi. Daha sonraki vesikalardaki ayrı ayrı kısımlardan arala­ rında Serdica'nın, Filibe'nin, Arcadiopolis ve Tuna kolonileri­ nin bulundu{Ju 70 şehrin,Hunlar tarafından ele geçirildi{Jini ö{Jreniyoruz. Anayol üzerindeki şehirlerden yalnız Heraclea ve Edirne'nin alınmamış oldu{Ju anlaşılıyor. Hunlar'ın, Ath­ yra'daki göllerin önünde durmaları, zelzeleden surları temel­ lerine kadar yıkılan Roma için büyük bir talih eseri olmuştur. Elçilik heyeti, Niş'in kuzeyinden, ıllirya ordusu kumandaDI Agintey'in kampına varmıştı. Daha ileride Tuna'nın ötesinde ormanlar ve harabelerden başka hiçbir şey yoktu. Atila, Niş'e " ve (Ziştovi civarındaki) Nove'ye kadar olan bütün kazanılmış arazinin kendisine bırakılmasını istemişti; bu durumda Roma­ Hun sınırının, Constantia'dan Niş'e alınması gerekiyordu. Fa­ kat Tu na'nın sınır olarak korunabilmesi kabul ettirilmişti. Atila'nın (453 yılında) ölümü üzerine, Koca-Balkan dolay­ larındaki topraklar 20 yıl sonra yeniden üçüncü bir büyük akı-

54 na yağmasına maruz kalmıştı. 473 yılından 488 yılına kadar bütün Balkan yarımadasına Ost(ro)gotıar hakim olmuştu. Onların akınıarına Epir ve Tesalia hedef olduğu gibi, Karade­ niz ve Tuna eyaletleri de maruz kalmıştı. Singidunum'la Niş Gotların eline düşen ilk şehirler olmuştu. Arkadiopolis, Stobi ve daha birçok şehirler, ozaman tahribedilmişlerdi. En niha­ yet bütün milletin ıtalya'ya doğruçekilmesi, zulüm görmüş vi­ Iclyetleri 15 yıllık bir çileden kurtarmıştı. Aynı zamanda Aşağı Tuna'ya doğru yer değiştirmeye başlayan Slavyanlar, bugünkü Ulah ülkesinden Yarımada'ya saldırmaya başlamışlardı. Onların yanı sıra Slav olmayan Bulgarlar da (143), meydana çıkmışlardı. Her iki ulusun akın­ larından, 493 yılından itibaren, Trakya ızdırap çekmişti. Trak­ ya denince Balkan dağlarının güneyindeki eski Trakya pisko­ posluğunun hükümranlık bölgesi değil, geniş anlamiyle Moesia Inferior ve Scythia (Dobruca)yı içine alan Haemus ötesiyle kuzeyde Tuna'yla sınırlanan bölge anlaşılmAlıdır. Ay­ nı zamanda Mundo adında biri, her milletten oluşan yağmacı­ larla Morava vadisini rahatsız etmekteydi. Bu şahıs, Ostgot­ lar'ın yardımıyle, 10.000 kişilik bir kuwetıe, karşısına çıkan Imparatorluk ordusu kumandanlarından Sabinian'ı Horeum Margi (505) civarında müthiş bir bozgunauğratmıştı (144). Romalılar açık alanda meydan savaşında zaferden umut keserek, kaleler ve burçlar arkasında döğüşmenin yararlı ola­ cağına inanmışlardı. 512 yılında Dirahion'lu Imparator Anas­ tasiy, Propontida'daki Selymbria'dan, Karadeniz kıyısında Derkos'a kadar uzanan iki günlük yolveya 280 stad(') uzun­ luğundaki, ünlü duvarı inşa ettirmişli. Bu duvarın kalıntıları, MICı, yolcuların hayretini çekmekteydi. Demiryolu bu duvarı SinekU civarında kesiyordu. Anastasiy'in duvarları tek yapı tarzı değildi; Biritanya ve Almanya'daki eski Roma dev kale­ lerinden başka, Korint'teki I strrıo s , Terrrıopiller, Trakya Her­ sones'i ve Palene yarımadası da böyledev yapılarla donatıl­ mıştı. Hattcl 1307 yılında, Bizanslılar, Kavala civarında

(')Sıad-Eski Yunanistanda 600ayak boyunda umnlukölç üsü. "Mütercim"

55 Pangey'den denize kadar bir duvar inşa ederek, böylelikle ya{Jmacl Katalan müfrezelerinin, Makedonya'dan Trakya'ya geçerlerken (145), akınıarına engel olmak istemişlerdi. Fakat Annastasia'nın tahkimat faliyeti amacına erişememişti, çün­ kü, oradaki askerlerin sayısı bu duvarların savunmasına ye­ tecek kadar olmadl{Jından bunların yapımından sonra da Is­ tanbul önlerine kadar akınlar sürdürüıüyodu. 527 yılında, Yarımada'nın merkezinde do{Jmuş bulunan Yustinian i. Imparatorluk tahtına çıkmıştı. Trayan'dan sonra hiçbir Imparator Yustinian i. kadar imar faaliyeti göstereme­ miştir. Onun zamanından itibaren Haemus civarındaki arazi­ nin co{Jrafyasl hakkında en geniş fakat aynı zamanda en ka­ ranlık bilgilere sahip bulunuyoruz. Gramerci Hierocles'in 527- 535 yılları arasında yazılan " Sunekdemos " adlı kitabına gö­ re vilayet ve eyaletlerde ki önemli şehrin ve Sezaryalı Proko­ piy'in 150, 558 yılından (146) az önce yazdl{Jı , " Peri ton tou loustinianou ktismaton " (') başlıklı dördüncü kitabı (de aedifi­ ciis) de 700 şehir ve şatonun yeniden kalelerle donatlldl{Jıbil­ diriliyor. Bunun yanında, bu kalelerin yalnızca ufak bir bölü­ mü yeni olarak inşa edilmişti. Onarılamadan birço{Ju Trak, ıllirya, Yunan, Makedonya ve Roma kaleleriydi. Bunların az bir kısmı mola sürekli olarak muhafız bulunduruluyordu ve birçokları da düşmanların bastl{Jı sıralarda, Kelt ve Slavyan şehirlerinde oldu{Jugibi, köy halkının toplanmasına hizmet et­ mek üzere yapılmışlardı. Prokopiy'in saydl{Jıisimler den ço{Ju sadece münferit karakol kuleleriydi; öme{Jin, şimdiki Türki­ ye'de görülen yol boylarındaki karakol tipindeki yapılardan ibaretti. Şüphesiz, memleketin korunması için hesaplanıp ya­ pılan bu planlı teşkilat, yalnız k�M üzerinde kalmıştı. Bunun böyle oldu{Junu, sonraki devirlerde Yustinian savunma siste­ minin pek zayıf başarı kazanmış olması da göstermiştir. Yal­ nızca, Singidunum'dan Tuna'nın a{Jzına kadar tahkim edilen bu önemli Tuna sınırındaki 80 Roma kale ve kulesinin belki

(') Bu ibarenin aslıkit apla Yunancıı yalJ ile yanlı bulunmakladır. Caesaria" Proco- pius'un eseridir. .. Mütercim ..

56 de hepsi, Prokopiy'in tasvir ettiklerine uygun bulunuyordu. Bunun ardından şunu belirtmemiz gerekir ki, Tuna'daki bu 80 Roma kalesi, Slavyanların masallarında büyük rol oyna­ mışlardı. Masallardan ve şarkılardan bol-bolfaydalanan Nes­ tor,g67 ylılında, Prens Svetoslav'ın Bulgarlardan 80 Roma kalesini almış olduQunu ve Bulgarlarla Sırpların ise Tuna boylarındaki 77 şehir ve kasaba üzerinde şimdide milli şarkı­ lar söylediklerini yazıyor (147). Procopiys bize, Yarımada'nın iç bölgelerinin coQrafyasl hakkında hiçbir doQru bilgi vermiyor, B. Tomaşek'in bir notu­ na göre belki de bunlar resmi bir haritadan kopya edilen sa­ de bir isim listesinden ibarettir. Bu kadar sınır mevkiinin iki eyalette gösterilmiş olması da bu durumu açıklıyor. Prokopiy kendi kişisel incelemelerinde, Yarımada'nın içerilerini pek az tanımış, ve belki de Velizar (') ın seferi sırasında ordusuyla Serdica, Niş ve Salona'dan ıtalya'ya geçtiQi sırada bu civarla­ rı görmüştür. Burada şurasını belirtelim ki, bu zamana kadar çıkan bütün yayınların kontrolden geçmesi ve düzeltilmesi gereklidir.Daha 1828 yılında pJ Şafarik ( 148), Tracia, Haemi- ' montus, Miziya ve Skitiya, eyaletlerinin ad ının yayıncının ca­ hilliQi yüzünden cedvelde şato olarak gösterildiQine işaret ediyor. Keza,1 838 Bonn baskısında da Dindorf, bunu böyle kabul etmiştir. Böylelikle bu isimler kargaşasının içinden çıka­ bilmeye yarayacak en kuvvetli dayanak noktası kaybolmuş oluyor. O kadar ki, eQer bunlar göz önüne alınacak olursa, surlarının onarımına gerek bulunmayan Hadrianopolis(E dir­ ne) gibi şehirler hatırlatılmamış olarak kalıyor. ıllirya kaleleri kataloglarına gelince, kaydetmem gerekir ki, 283. listenin 31 . başlıQının: Upo Polin de Naisson (") olarak okunması gerekir. Elyazmalarında geçmeyen bu ad, Sarmatae, Arsena, Media-

(') Velizar birBizans generali olup, Trakya'da dogmuş, Justinianus zamanında Afri­ kada yapılan fütuhatda başlıca etken olmuş, Sicilya ve İtalya'daki hareketlerde başan göstenniştir(494-565) " Mütercim " (" ) Bu işaretle belirlenen kelime ve isimler Yunan harfleriyle yazılı lıulunmaktadır. "Mütercim"

57 na, Heracula'nın sayıldı�ı listelerden kolaylıkla çıkartılabilir. Bunların adlarının, bugünkü benzerlerinden çıkarılması ola­ na�ı bulunmadı�ına göre, onların bölgelerininve eyaletlerinin göz önüne getirilmesi gerekmektedir ( Horai ) n. Bu sebeb­ Ierden, Yarımada'daki Roma harabeleri hakkındaki çok de­ �erli incelemelerinin sonuçlarını yazan ve bilimden çok erken uzaklaştıralan Fransız seyyahı Lejan'ın (149) belirtti�i bazı mevkilerin adlarını yanlış saymak gerekir. Yustinian, Singidunum-Istanbul anayolu üzerinde birçok inşaat yaptırmıştır. ıstanbul'dan Region'a kadar olan yol bü­ yük taşlarla döşenmiş ve Region yakınında bulunan göl üze­ rinde köprü, önce ahşap yapılmışken, sonra taştan köprüyle de�iştirilmişti. Athira'da kale surları yeniden onarılmış, sarnıç­ lar yapılmış, civarda son derece muhkem, yeni Piskoposluk şatosu (kasteli) inşa edilmişti. Selimbria yeniden tahkim edil­ miş, Anastasia'nın burçları öyle özel bir şekilde yapılmıştı ki, bunlar, düşman saldırıp surları yıkmış olsa bile, yalnız başla­ rına düşmana karşı kendilerini savunabilecek güçteydiler. • Heraclea'da su-kemeriyle Imparatorluk sarayı yeniden onarıl­ mışt ı. Burtudizus'laNike ve Edirne'yle Filibe arasında şu beş şato (kastel): Burdipta , Kastra Zarba, Arzon, Pizos, Karasur­ "ra inşa edilmişti. Filibe'nin surları yenilenmiş, aralarında Be­ sapara'nın da (150) bulundu�u 35 şato onarılmıştı. Prokopiy, kendisinden çok beklendi�i halde Succi'den birtek kelimeyle bile bahsetmemiştir. 552 yılında Narzes, ıtalya'ya do�ru yolu­ na devam etmek üzere, Slavyanların bir bölümünün Selanik, bir bölümünün de Istanbul yönüne do�ru yönelerek bo�azı açmaları için Filibe'de beklemek zorunda kalmıştı. Belki de, Succi kaleleri, Stenes (geçit) sözcü�ü ile ifade edilmiş olabi­ lir. Çünkü Prokopiyün haritasında Serdica vilAyetindeki inşa­ at faaliyetleri arasında bu sözcükten de sözedilmiştir. Succi'den ötede bulunan Scupion yeniden tahkim edilmiş­ ti. ( Bu mevki eski Helitze ve şimdiki Ihtiman ). Serdica'nın

(') Bu işaretle belirlenen kelime ve isimler Yunan harfleriyle yazıJı bulunmaktadır. " Mütercirn "

58 kaleleri ve kuleleri de yenilenmişti. Yolun boyunca Skretiska yeni sur1arla takviye edilmiş, Kvimedava ile Piskoposluk şeh­ ri Remesiana'da da yeni surlar inşa edilmişti. Bu şehrin bu­ lundu{ıu eyalette 29 şato ve koruma kulesi yapılmıştı. Hun devrinin izleri halA bulundu{ıu Niş, yeniden kuwetli surlarla takviye edilmiş ve bu viiAyette 32 tane yeni kalt: inşa edilmiş, 7 tane kale de tamir edilmişti. Horeum Margi hakkında Pro­ copiy hiçbir şey belirtmemekte ise de, buna daha eski belge­ lerden faydalanan Hierokles'de rastlamaktayız. Singidu­ num'da, 441 yılından itibaren Hunlar, Sarmatlar, Ostgotlar ve Gepidler hüküm sürmüşlerdir. Yustinian Gepidleri kovarak Şehri " büsbütün yeniden inşa etmiş ve kalelerini tamamen yeni baştan güçlü bir şekilde yaptırarak şehri eski ünlü ve 'güçlü durumunaulaş tırmıştı. " Onun do{ıusunda, Tuna kıyı­ sında Octavum (') kalesini inşa ettiren Yustinian, devletin sı­ nır1arını korumak maksadiyle Sava a{ızında Herullar'ın yer­ leştirildi{ıi bir koloni kurmuştu. Yaptırdı{ııinş aat dolayısiyle, Trajan adı, Procopiy'in yardı­ mı olmadan dahi halk dilinde ve anısında ölümsüz olarak kal­ mıştır. Buna karşılık Yustinian'ın hatırası, ölümünden az bir zaman sonra silinip gitmiştir. Yarımada'da, bugün bile, Philip­ pe'in, Trajan'ın, Hadrian'ın, Constantin'in adlarını taşıyan şe­ hirler bulundu{ıu halde Yustinian'a ait birçok namı-nişanı kal­ mamış şehirlerin bugün yerlerini bile bilemiyoruz. Şehir kalıntıları ve kale harabelerinde, ulu imarcı Yustinian'ın adını yüzyıllara ulaştıracak kitabe henüz bulunamamıştır. O, bizzat 'kendi şatolarının şa'şaası içinde yaşamaktadır. Velizar ile Herzes uzakdiyar1ar da zaferden zafere koşarak savaşırlar­ ken, Slavyanlaryıldan-yıla Tuna boylarındaki kaleler çembe­ rini kırarak Ege ve Adriyatik denizleri kıyılarına do{ıruiler1 iyor­ lardı. Slavyan ya{ımacı çeteleri tabiatiyle sa{ılam kalmış Roma yollarından faydalanıyorlardı. Anlaşıldı{ıına göre onlar, Vidincivarında bir yerden Tuna'yı aşıyor ve Niş önlerine ge-

n Octaaım-Laıincede Octo sekiz ve Octavus sekizinci anlamma geldiımden Oc­ tovlUm sekizinci mil üzerinde veya sekizincikale demek olur.. . Mütercim ..

59 lince de batıya doğru yönelen adı geçen üç askeri yoldan bi­ rini izliyorlardı. Böylelikle onlar,meselA 548 yılında Niş'den hareketle lşkodra ve Dirahion (Draç) yönüne gitmişler; 552 yılındada yeniden Niş önünde belinnişlerve Stobi'den Sela­ nik yönüne geçmek istemişlerse de bir Roma ordusunun bu­ nu önlemesi üzerine Serdica'dan çekilerek Dalmaçya'ya yö­ nelerek bu yolla SelAnik yolunu tutmuşlardır. Aynı yıl, Dalmaçya'dan hareket ederek Anastasia surlarına kadar olan yol üzerindeki bütün eyAlet ve viiAyetleri aşıp geçmişler, 558 yılında da Haliç'in karşı sahilindeki Sycae önlerinde gö­ rünmüşlerdi. Saşka çeteler de alelAde en doğudaki Balkan geçitierini aşarak Aşağı Tuna'ya sarkmışlar ve Rodoplar'ın güneyindeki deniz sahillerine ulaşmışlardı (151). Yustinian'ın saltanatının son yıllarında, Hunların rolünü al­ mak üzere, Macaristan ovalarına, Avarlar yerleşmişlerdi. Slavyanlar, gittikçe daha kalabalık kütleler halinde Tuna'yı aşmaya başlamışlar, 578 yılından sonra Yarımada'da rahat­ ça yerleşmeye girişmişlerdi. 582 yılının Ağustos ayında, yönetimi Mavrikiy ele almıştı. Onun Slavyanlar'a ve Avarlar'a karşı olan savaşlarının tari­ hinde, eski yerli adlar son defa ortaya çıkmışlardı.Ar dından, üç yüzyıl sonraki zaman içinde vak'anüvistlerin hiç birisiyle kıyaslanamayan son Yunan tarihçisi Teofilakta Simocata'dan öğrendiğimize göre, o zamanda Istanbul-Belgrad Askeri yolu artık faydalanılabilir bir durumdabu lunmamaktaydı. Serdica, onun tarih eserinde hiç zikredilmez. Yustinian zamanında son defa zikri geçen Niş'ten ise, ancak yeniden X. yüzyılda adı geçer. (678 yılında Niş göçmenlerine dair bir not dışın­ da). Avarlar'a karşı olan seferler genellikle Ahyolu üzerinden Tuna'ya, sonra da bu nehrin akışının yukarılarına doğru Vimi­ nacium istikametinde olmuştur. Avarlar da bu yoldan aşağıla­ ra doğru haM ProponUda'ya kadar gelirlerdi (152). Avarlar, 582 yılında, Yustinian zamanında yeniden Impa­ ratorluğun koruyucusu olan Sirmium'a hakim olmuşlardı. 583 yılında, halkı güvenli bir barış içinde olduklarınagüvene-

60 rek açıkta hasat şenlikleri yapmakta olan Singidunum şehrini basmışlar, düşmanın baskınını anlar anlamaz kale kapılarına doğru koşuşan şehir halkı savaşa girmiş, böylelikle Avarlar ağır zaiyat verdikten sonra, şehri ele geçirmişlerdi. Bundan sonra Avar orduları Tuna yoluyla aşa{ıılara do{ıru sarkarak, Viminacium'u, Ogusta a{ızındaki Avgusta'yı ve Karadeniz'e kadar olan daha birçok şehir ve kasabayı ele geçirmişlerdir. Ertesi yıl Slavyanlar Trakya'yı ya{ıma etmişler; alay kuman­ danı Komentsiol onları Erginus nehrinde bozmuştu. Bundan sonra da Adrianapo (Edirne)un batısında, başka yerde zikre­ dilmeyen bir mevkide, Ensinos şatosu civarında perişan et­ mişti. 586 yılında, Avarlar bir kerre daha Tuna yolundan sark­ mışlar, Bononia ( şimdi Vidin )'yı, Ratiaria'yı ( şimdi Arçar ), Durostorm'u ( şimdi Silistre ) zabtetmişler; doğudaki geçitIer­ den Balkanlar'ı aşarak 587 yılında Trakya'yı ele geçirmişler­ dir. fakat bütün büyük şehirlerin, bu arada Filibe ve Edir­ ne'nin kalelerini fethedememişlerdir. Aynı zamanda Slavyanlar, Elada ve Pelopones'e dalmışlar ve oralara yayıı­ mışiardı. Yeni ve üçüncü bir Avar savaşı 592 yılında alevlenmişti. Son faciadan kendini toplayan Singidunum ahalisi, Avarlara tabi olan Slavyanları ezmişler, yöneticileri sıkıştırmışlar, Sava nehrinde köprü görevi yapan Avar gemilerini yakmışlardı. Şe­ hir kuşatılmışsa da mu hasara, hakan 1000 altın fidye ve baş­ kaca hediyelerle yumuşatıldı{ıından çabucak kaldırılmıştı. Avarlar, her zamanki gibi, Ahyolu'ya giden geçitierden yolu aşarak ana Askeri yol üzerindeki Dirizipera'ya varmışlar, He­ raclea'ya ulaşmışlar; burada kendilerine, yıllık vergi verilmesi vaad edilince barışa razı olmuşlardı. Mavrikiy, 593-597 yılları arasında, şimdiki Ulahya (Ef­ lak)'da Slavyanları itaat altına almaya ve onların akınıarına son verdirmeya u{ıraşmışsa da artıkgeç kalınmış ve Slavyan savaşçı kabileleri artıkMisia, Trakya, Makedonya, Dalmaçya ve Elada'da yerleşmiş bulunuyorlardı. Lejiyonlar, Ulahya ba-

61 taklıklarında, ıstanbul'da ve Selanik'de oyalanırken Yarıma­ da'yı hükümıeri altına almış bulunan Slavyanlara boyun eQ­ rnekzorunda kalma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyorlardı. 598 yılında, Sava ve Morava nehir1erinin aQzındaki top­ raklar yeniden Avar savaşlarına sahne olmuşlardı. Ordu ku­ manda nı Prisk, ilkbaharda Tuna filosu ile yukarılara doQru. Roma ve Bizans askerlerinin geçişlerine engel teşkil etme­ yen Demir-kapı geçitierinden geçerek Viminacium eyaletine varmıştı. Burada , Avarların Singidunum'u elegeçirdikleri ve kale surlarını yıkarak halkı içeriden çıkardıkları haberi kendisi­ ne ulaştırılmıştı. Pirisk Singidunum'a doQru hareket eHi. Avarların baş karargah olarak seçmiş bulundukları, Morava aQzının karşı yakasındaki Constantiola civarında gemi üzerin­ den, orada karargah kurmuş bulunan Avar hakanıyle dostça bir görüşme yapmıştır. Kumandan, yardımcısı Guduin Singi­ dunum'da neler olup bittiğini öğrenmek üzere gönderilmişti. O, surlar önünde kurulmuş bulunan düşman nakliye kararga­ hını bulmuş, halkın hiç de dışarı çıkmaya zorlanmadığını öğ­ re nmişti. Roma filosunun sür'atle yaklaşmakta olduğunu ve şehir halkının, soydaşlarından yardım alma belirtilerininorta­ ya çıktığını gören Avarlar, geri çekilmişlerdi. Ertesi günü as­ kerlerle şehir halkı, yıkılan şehir surlarını sü(atle onarmaya koyulmuşlardı. 599 savaşı Dobruca'da ve Balkan geçitierinde patlamış, ertesi yıl Trakya'ya intikal etmişti. Dirizipara zabt edilmiş, Fa­ kat bu sırada Avar Ordusu'nda müthiş bir veba zuhur etmiş ve yaşlı Hakan'ın yedi oğlunu da kurban almıştı. Bu kayıplara son derece üzülen Hakan'ın barış yaparak, nihayet Tuna'yı hudut olarak kabul etmesi gerekmişti. Avar ordularında meydana gelen durum, Mavriki'i barışı bozmaya isteklendirmişti. Roma ordularının kumandanıarı K.omenziol ve Pirisk, kuvvetlerini 601 yılında Sinigidunum'da birleştirmişler ve Viminacium'a çekilmişlerdi. Burada Pirisk Tuna'y. aşmış, öteki yakasına tekrar geçerek askerlerinin ge­ ri kaçmalarını önlemek için gemilerini nehrin öteki yakasına

62 geçirtmişti.Böylece Tisa'ya kadar ilerlemiş ve 60.000 kadar Avar, Slavyan ve Gepid, Banat ve Tisa bataklıklarına düşe­ rek ölmüşbeş savaşta 17.000 kadar esir ele geçirilmişti. Tra­ yan Dakyası'nın kaybından beri bu yerler hiç Roma askeri görmemişlerdi. O zaman Roma Kolonistleriyle Romenlerin (Ulahların) büyük ataları olan Romalılar zaferi kazanmışlardı. Mavrikiy'in askerleri, Latin lehçesiyle konuşu�orıardı; onlar bayraklarına Banda derler, birbirlerini Fratre (1 ) diye çağırır­ lardl. 1

63 ılliryalılar, Trakyalılar ve Romanyalılar, köylerini terk etme­ mişler; hatta ihtimal, nasıl bir zamanlar Besler, aQır vergi yüklerinden kurtulabilmek için Gotlarla birleşmişlerse, şimdi de aynı durumda Slavyanlar'ın tarafına geçmeye hazırdı­ lar.Böylece onlar, yine, dilleri ve töreleri üzerinde yeni yerle­ şenlerin etkisinden azade kalamamışlardı. Şehirlerdekilerin durumu daha başkaydı. Slavyanlar, şehirlerin surları önlerin­ de yalnız kuşatma makineleriyle deQil, aynı zamanda burası­ nı alınca hemen yerleşmeleri için aileleriyle birlikte gelirlerdi. Bu şehirlerin zabtı güç olmamıştı. Çünkü, şehirlerin halkı, za­ manında deniz kıyılarındaki şehirlere sığınmışlardı. Örneğin, Selanik şehrinde, 678 senesinde, Niş , Serdica, Tuna viıayet­ leri, Daçya, Darda nia ve Panonia (Syrmium)'dan göçmenler bulunuyordu. Bu istila, ılliryalıların, Romalı ve Romenleştirilmiş olan arazisini de etkilemişti. Bununla, devletin temelinin nasıl de­ rin bir değişime uğradığı anlaşılabilir. Vi. yüzyılda özellikle Yustinian zamanında, saraya, askere ve mahkemelere Latin unsur yerleştirilmiş, yakın Romalı bir vilayet halkından destek bulmuştu. Mavrikiy devrinde artık ikinci unsur Ege kıyılariyle civar araziyi yönetmeye başlamış; güç üstünlüğünü elde eJ ­ miş ve bu rası, bundan sonra, Yunan devleti olmuştu ..

64 II. ORTAÇAGLAR'DA BELGRAD-ISTANBUL ASKERI YOLU Bosfor'dan Sava nehrinin a�zına kadar olan Ortaça�lar­ daki yolun tarihi, 176 yıllık bir devri n dışında burasının hiç bir zaman tek bir devletin idaresinde bulunmadı�ı için Roma ve Türk devirlerinden ayrı bir özellik taşır. Xiii. ve XIV. yüzyıllar­ da bu yoı, dört devletin arazisinden geçerdi: Macaristan, Sır­ bistan, Bulgaristan ve Bizans Imparator1uğu. Balkan yarımadasında ortaçağlar, 602 yılında, Mavrikiy'in ölümüyle Romalıların, Serdica ve Tuna'yla her türlü bağlantı­ larını kaybettikleri zaman başlar. Bu tarihten itibaren 250 yıldan fazla bir zaman boyunca, düşman arazisi ortasında tecrit edilmiş bir nöbet yeri olarak tutulan Serdica'nın ötesindeki hiçbir şehir veya kalenin tek bir adından bile bahsedilmiyor. Denize yakın toprakların du­ rumu hakkında da pek az şey bilmekteyiz. Çünkü aynı yüzyıl­ larda bu konuda tarih kaynakları da çok yetersizdi. Rone­ sans'ın eski devirlerde giriştiği rekabetle görülen başarı gibi, Bizans literatürü bize, bu devre içinde bir Prisk'den, bir Pro­ kopiy'den, bir Teofilak'tan, bir Simokata'dan, yahut bir Kanta­ kuzn'den sözetmediği gibi, bir Anna Commen'den, bir Nikita Huniat'dan da bahsetmez. Yarımada'nın içrelerinden koyu karanlık gece kalktığı zaman, artık burada, Roma şatoları ve kaleleri yoktu; onların yerini yeni ve işitilmemiş isimler, yahut da, en azından,yeni şekiller almıştı. Eski devirlere ait coğrafya isimleri Vii. ve VIII. yüzyıllarda kalkmış ve yerterinigenel likle zamanımıza kadar sürüp gelen modemisimler almıştı. Fakat her zaman Iyeni ismi yoktu; ek­ seriya, sadece yeni şekiller görüıüyordu. Bu değişiklik belirli, filoloji yasalarına göre yapılmıştı. Slavyanlar, eski isimlerin

65 yerine ço�unlukla Slavcaya uygun düşen adlar kullanıyor. Örne�in, şehir anlamına gelen polis sözcü�ü pole :(Nicopo­ le), (Drenepole) oldu�u gibi. Bunun aksine Bizanslılar da po­ le yi polis şekline koymuşlar: Akropolita'da Makedonya ovası Ovçepole'yi , polis takısıyla Evçapolis (Eutzapolus) olarak geçiyor. 1 Keza, Imparatorluktan hiç kopmamış bulunan vil�yetlerin, şehirlerin, kalelerin, nehirlerin eski Grek adları unutulmuş ve bunların yerini yeni, Yunanca adlar almıştı. 2 Yerleşen Slavlar tek bir devlet kurmamış, istiladan önce Trayan Oakyası'ndan ve daha önceleri Karpatlar ötesindeki ovada oldukları gibi, Yarımada'da da, birçokkabileler halinde da�ınık olarak kalmışlardı. Birçok kabileler, babadan o� geçen Prensler tarafından yönetilmekteydi. 679 yılında, Slav olmayan bir kabile olan Bulgarlar, hala daha Bizans'a tabi, fakat Slavlarla meskOn olan Skitia (Dobruca) ve Aşa�ı Misia eyaletine hakim olmuşlardı. Başlangıçta bu istilacıların haki­ miyeti, eski Trakya Piskoposlu�unun sınırlarının ötesine ka­ dar yayılmıştı. Daha 818 yılında, Timok Slavları ba�ımsız si­ yaset gütmeye başlamışlar, Serdica ise 809 yılına kadar Bizanslılar da kalmıştı. Viii. yüzyılda, birbiri yanında, Trak­ ya'da Romanya ( Slavlarla Latinler'de Romania olarak ad­ landırılan Roma devleti ), Makedonya, Tesalya, Ahey ve Epir kıyılarından oluşan, aşa�ı Tuna'yla Koca-Balkan arasındaki ve Hemus (Koca-Balkan) dan Peloponez'e ve Adri­ yatik kıyılarına kadar uzayıp Sırp ve Hırvat kabilelerinin top­ land��ı Slavinia devletleri bulunuyorlardı. Bulgaristan devleti, Slavyan batısiyle birleşince tedricen büyümüş, özellikle ıx. yüzyılda gerçekleştirilen bu genişleme savaş yoluyla yapılan bir fütuhat olmayıp, son zamanlarda Drinov'un isbatladı�ına göre federasyon suretiyle gerçekleş­ mişti. Eski hükümdar aileleri, hakimiyetieri ahındaki kendi ha­ nedan vil�yetlerinde tedirgin edilmeden birer Bolyar, Voyvo­ da ve Prens olarak kalmışlardı. Simeon zamanında (888- 927), Slavinia'nın bütün büyük Prensieri artıko devirde, tari-

66 hinin en geniş sınlı1arına ulaşan Bulgaristan devletinin uyru­ Ouna girmişlerdi. Bu zamandan sonra, Slovenler milli adı olan Slavinia yerine bu devletin hepsine birden Bulgarlar denilmeya başlanmıştı; başkaları da bu devlete böyle adlan­ dırdı. Devletin bu şekilde oluşması 963 yılında Succi ve Osım'a kadar olan, yani eski Trakya ve ılliryaPiskoposlukları sınırına kadar olan batı topraklarının kopması nedeninde giz­ lidir (nediniyle ilgilidir). Drinov, bu batı Bulgar ÇarlıOının kuru­ cusu -olan Şişman'ın, önceleri oralardaki vilayetlerden birinin Prensi olduOunu zikretmiş ve Vasilius II. ile olan malum sa­ vaşlarının oluşturduOu durumdan sonra, Şişman'ın Çar hane­ danını özel mülkü Makedonya'da, Bırzatsite (Acilciler) adın­ daki güçlü Slavyan kabilesinin reisi olduOunu, bu kabilenin 676 yılında Tesalonika (Selanik )'ya saldırdıOını, n4 yılında, adı Yukarı Vardarda, Manastır (BitolyA) ovasında ve Prens­ pan gölü kıyısında halA söylenmekte olan Şişman'ın Bulgar Prensi Tserig'le çarpıştığını belirlemiştim. Sonuç olarak eski Bulgar Çarlığı, eski aşiret boylarıdüzenine bağlı olan kısmen bağımsız voyvodalıklardan toplama bir karışırndan oluşmuştu ve dağılış nedeni de bu yüzdendi (yıl 1018). Bunun benzeri bir durum, Duşan'ın Sırp Krallığı'nın da çöküşüne sebep ol­ muştu. 3 VII.-IX. yüzyıllarda, Bizanslılar, Balkan dağlarına kadar olan, deniz kıyısında Anhialo (Ahyolu), Beroe (eski Zağra) , Filibe gibi bütün büyük şehirler, Bizans'ın elinde bulunuyor­ du. Bu yerlerde bazı çok mükemmel surlar, düşmandan ken­ dilerini koruyabiliyordu. Bu yüzden Bizanslılar. Roma Şehiı1e­ rinin de alınabileceğinin Barbarlar öğrenmesin diye iç savaşlarda kale kuşatma makineleri kullanmıyorlardı. Tarih bunu "gereksiz bir ihtiyatlılık" diye vasıflandırıyor. 4 Çünkü bu kaleler, na Bulgarların (687,705,717,755 ve daha sonraki yıl­ larda) Propontida'ya kadar sarkmalarına mani olabilmiş, ne da Slavyanların eyaletlerde yerleşmelerini önleyebilmişti. Slavyan Dragoviçler, Beslerin eski eyaletine hakim olmuşlar­ dı. Daha XLV. yüzyıldan itibaren Filibe metropoliti, Dragoviç-

67 ya Ekzarh'ı unvanını taşıyordu. Bu adla belki de bir zamanlar bütün Batı Trakya anılmıştı. Mühendis Pehz, yakın zamanlar­ da, Dragoviçler'den Rodoplarda, Kriçim'de ki Dragovet kale kalıntısıyla dragovina (772 m) adında Filibe'nin güney­ batısında bir tepede 5 olmak üzere iki yerde kalıntılar bulmuş­ tu.IX. yüzyılda, Slavinia adı, Trakya'da da yaygındı. Arazilere Slavyanların, şehirler ise Greklerindi. Coğrafya kaynaklarının üçyüz yıllık suskunluğu, Imparator Lıv Filozof'un (886-907) 6, piskoposlukların bir listesinin dü­ zenlenmesine dair emriyle sona ermişti. Günümüzde kendi­ sine bağlı hiçbir baş papazı bulunmayan Filibe Metropolitine, .. o zamanlar, 10 dan fazla Vladika (') bağımlıydı. Bunların mer­ kezleri: Agatonikia, Liotitsa, Skutarion, Levke, Bukova, Blep­ ton, Dramitsa, Yoanitsa, Konstantsia, Velikia şehir ve kalele­ rindeydi. Bu adları insan eski kaynaklarda, yahut Prokopiy'de boşuna aramış olacaktı. Çünkü bunlar tamamiyle yeni olup, bunlardan üçü doğrudan Slavyanca, ikisi de Slavcadan takı­ ları ( -itsa ) olan adlardı. Bunlardan sadece birkaçının duru­ mu güvenle belirtilebilir. Bunlardan çoğunun (11 piskoposlu­ ğa sahip bulunan) Edirne'ye komşu bulunmaları göze çarpar. Bu piskoposluklar: Şehirden 18 konak mesafede bulunan Scutarion (Üsküdar); bir günlük yürüyüş le kuzeyde Agatoni­ ke; Didimotihos (Dimetoka) civarında Lünitsa veya Lititsa; Edirne'den 4 konak mesafede bulunan, ve belki de ortaçağ­ lardan kalma harabeleri bulunan Bulgar köyü Levke; Belovo civarında, kale harabeleri bulunan Levka vardı.1339 yılların­ dan beri Doğu Rodoplarda Yoanitsa şehri bulunuyordu; Mer­ riç nehrinin kaynaklarının bulunduğu bölgede, kaplıcalarıyla ün yapmış olan Contantia, Trakya ovasına yalnız Momina Klisura (Kız-derbendi) geçidiyle bağlantılıydı. Arap coğrafya­ cası Idrisi (11S3)'nin Konstantiniye olarak zikretmiş olduğu, büyük ve her türlü kühürü sinesine toplamış bulunan bu şe-

(') Vladika: Slavca birkelime olup bizdeki kal1ılıgı olarak Kadı, Müftü kelimeleriy­ le ifadeedilebilen, piskopos, baş-papaz, kardinal anlamlannagelir. " Mütercim "

68 hir, 1202 yılında Çar Kaloyan tarafından zabtedilmişti. Bu şe­ hir, şimdiki Samokov civarından geçerek Almanya'ya giden ve ötekisi de Ihtiman vadisine ulaşan, iki yolun kavşağ ında bulunuyordu. Bu şehir, zamanında, içerilerde yalnız kalmış tek Bizans kalesiydi. Eski adlarının belirtilmesine imkan ol­ mayan öteki kaleler, belki de, Rodoplar üzerindeydiler ve ta­ rihte XIII. veXIV. yüzyıllarındaki daha sonraki adlarıyla tan ın­ maktaydılar. 7 Bu tek başına ve daimi bir tehdide maruz durumda kalan mevkilerin savunmaları için, normal zamanların garnizonla­ riyle halkı yeterli bulunmadığından, Batı Trakya'da, Anadolu savaşçılarından bir askeri sınır (koruma birliği) oluşturulmuş­ tu. Başlangıçta Constantin V."Copronyme" (741 -775), Suri­ yeli ve Yukarı Fırat'daki 8 Melitene'li Ermeniler'i göçettirerek, yerleştirmişti. Bu göçmenlerin hepsi eretiktiler. Avrupa'ya Pa­ ulicienliği (') bunlar getirmiş ve sonraları Ortodoks Imparator­ ların başına bela kesilen Bulgar bagomilliğinin kurucuları bunlar olmuşlardır. Ikinci kolonizasyon, Imparator Nikifor (") zamanında yapıl­ mıştı. Bu Imparator, 802 yılında, bütün eyaletlerdeki Hıristi­ yanları "Slavinia" ya ve özellikle Anhialo, Vereya ve Edirne civarındaki Nikaya ve Provaton'a, Filibe ve Struma vadisin­ deki öteki şehirlere yerleştirmişti. Bu kolonizasyon zorla yap­ tırılmıştı ve bu yüzden 812 yılında, Bulgar prensi Krum'un Mesemvriya ve Develt'i zabtetmiş olduğunun duyulmasiyle bu halk, yerlerini terk ederek eski vatanıarına göçetmişler­ dir.9 Bundan biraz önce Serdica düşmüştü. Krum bu şehri ze­ ka ve kuwetle 809 yılının Paskalya gününde zabtetmişti. Bu şehrin zabtında 6.000 Bizanslı askerle birçok şehir halkı telef olmuştu. Nikifor şehri tekrar geri alabilmek ve yıkılan kaleleri onartmak amacıyla ıstanbul'dan derhal hareket etmişse de,

(')Türkçede·Pavlikin denilir. (")Nicephore-B izaııs lmparalOni, Nikifor. " Mütercim "

69 asker arasında ayaklanma çıktığından geri dönmek zorunda kalmıştı. 10 Nikifor'un,81 1 yılında, Bulgaristan'a doğru yaptığı cür'etli seferi sonunda helak olması bütün Trakya'ya müthiş bir peri­ şanlık getirmişti. Krum'un ordusundaki Bulgarlar, Slavyanlar, Araplar ve Grek mültecileri kuşatma makinelerini kullanmak­ ta, bunları yapan Bizanslı ustalar kadar maharet göstermiş­ lerdi. 813 yılında, Edirne alınmış, Istanbul kuşatılmış ve Her­ sones'den Bizans kapılarına kadar olan bütün Propontida kıyıları yakılıp yıkılmıştı. Atira'da, göl üzerindeki Roma köprü­ sü o zaman yıkılmış ve Selimbria'da ise saray yıkılıp, kilise­ lerle binalar yakılmıştı. 11 Köyler ve şehirler halkı göçettiriimiş ve Tuna ardındaki Bulgar topraklarına yerleştirilmişti. Göç et­ tirilenlerden sadece Erginus'un kıyı halkından 30.000 kişi ka­ dar insan yerlerinden, yurdlarından edilmişlerdi. Müthiş Krum'un (815 yılında) ölümünden sonra, ufak­ tefek kesintilerle 80 yıllık bir barış devresi başlamıştı. Yarı ma­ da içlerine doğru olan yollar yeniden ticarete açılmış ve Bul­ garistan, Bizans Imparatorluğu ile Rusya ve Büyük-Moravya arasındaki ilişkiyi sağlayan yolların kilit noktası haline gelmiş­ ti. Bulgar şehirlerinde, kuzey ülkelerinin ham madde ve ürün­ leri, Yunan manifaktürüyle, Asya ve Afrika mamulatı karşılı­ ğında değiştiriliyordu. Bulgar tüccar ve kervanları Istanbul ve Selanik pazarlarını canlandırıyordu. Lıv Filozof'un sarayına mensup, kudretli bir kişi olan, hadım Muzikos'un, Bulgar tica­ retini kısıtlaması, uzun süre devam eden barışın bozulmasına ve 813 yılında çok kan dökülen ve Bulgarlar'a zafer kazandı­ ran bir savaşın başlamasına neden olmuştur.1 2 Bu zamanda, Bizans'dan Sava nehrinin ağzına kadar olan eski Roma yolu Istanbul'la Büyük-Morava devleti ara­ sında ulaşımı sağlamıştı. Bundan dolayı bu yola aynı zaman­ da Slavyanlarca Morava yolu da denilmiştir. Bu yol aynı isimle Panonia masallarına da ginniştir. 13 Rastislav'ın elçile­ ri, vatanıarına, Imparatordan din vaizleri (eğitimcileri) gO nder­ mesi için istirharnda bulunmak üzere bu yoldan gitmişler ve

70 Konstantin ve Metodiy kardeşlerle yine bu yoldan geri dön­ müşlerdi. Simeon, 912 ve 927 yılları arasında, henüz Bizans'ın haki­ miyeti altında bulunan Avrupa'daki vileiyetlerden birçoOunu zabtetmiş, bu arada bilhassa Filibe'yi ele geçirmişti. Istanbul da iki defa kuşatılmışt .. Başka yerler arasında Edirnede . . 914 ve 923 yıllarında olmak üzere, iki defa Bulgarların eline geç­ mişti. Bizans ImparatorluOu, gerçekte sadece sahil boyuna hakim olarak sıkışıp kalmıştı. Çar Petır'ın (927-968) yılları arasındaki 40 yıllık saltanatı esnasında, Bulgaristan'ın sınırla­ rı Filibe'yle Edirne arasında bulunuyordu. 14 Eski Bulgar ÇarlıOınl bu en şa'şaalı çaOından itibaren 400 yıllık bir süküt devresinden sonra yeniden büyük yolun batı tarafının arazisi topoOrafyasına dair bilgilere sahip oluyoruz. Bunlara, Vasili­ us Il.nin 1020 yılında Bulgar kilisesinin arazisi üzerindeki Sa­ muil ve Petır'ın zamanlarında ve daha önceleri Siemon za­ manında da varolan nüfuz sınırını belirten fermanında rastlıyoruz.15 Her şeyden önce, Singidunum, yeni adı Belgrad olarak meydana çıkmış bulunuyor. Slavyanlarda, bu ad fevkalMe bir isim deOildir. Başka yerlerde eskiden olduOu gibi şimdi de Belgrad adını taşıyan şehirler vardı: Arnavutluk'da (şimdiki adı Be rat) , Besarabya'da (şimdiki adı Akerman), Segmag­ radsko (Yedi-Şehirler) de (Alba Yulia, Karburg). Macaris­ tan'da (Idrisi'ye göre-Belgrada, Latinlere göre Alba Regalis. Macarlarda Sekeş Fehervar, Almanlarda Ştulvaysenburg, Sırplarda Stolni Beograd). Bunlardan başka Dalmaçya ve Bohemya ve daha başka diOer yerlerde de bu adı taşıyan mevkiler vardı. Tuna "Belgrada"sını daha iX. yüzyıl başların­ da Bulgarlar ele geçirmiş ve karşı taraftaki Sirmia'yı da Ma­ earların istilasına kadar işgalleri altında bulundurmuşlardı. Bundanbir az önce, Belgrad'ın karşısında birkaçyıl için Frenk bayrakları da görülmüştü. Bugünkü Mangelos'a uzun süre Frankavila deniimiş, daha XII. yüzyılda bütün Sirmia'ya Fran­ cohorion adı verilmiş ve Furuşka'gora ( Eski Slavyanca:

71 Frong; Eski Sırpça: Frung;Frang) adı halA bu uzak memle­ kette Büyük Karlos (')'un hatırasını yaşamaktadır. Belgrad 885 yıllarında Kınyaz Boris'in vekili ve belki de eyalet Prensi i­ ği nin varisi olan Borita'nın idare merkezidir. (Daha 878 yılın­ da) 1 6, buradaki Piskoposluk, Bulgaristan'ın en büyük ve en eski dini merkezlerinden biriydi. Bu Piskoposluk, Gradets (Groka, Tuna kıyısındaki Groçka) , Smederovo'dan 6 saat gü­ neyde bir Palanka (kasaba) olan Bela Sırkva (Şimdi-Hasan Paşa) ve (yerleri) pek iyi bilinmeyen Omtsos ve Glanventios kalelerini içine alıyordu. Romalıların Viminatsium'unun yerinde, Slavyanların etrafı, çok köylerle çevrili, fakatküçük bir Piskoposluk merkezi olan Bnariçevo kalesi beliriyor. Sonradan Morava (Bulgarcada, Morav adı verilen Margus nehrinin ağzındaki Moravişte her­ halde eski Margus şehri olmalı) . O zamanlar, Smederevo (Yunanca-Sfentoromos), önemsiz bir kaleydi. Gronzots (?)'un. Divisiskos, Istaaglanga (?)'nın ve Brodariskos'un (Brodarişte, Bulgarca geçit) yerleri bilinmiyor. 17 Naisus ise, Niş adıyla büyük şehir olarak yine varlığını sürdürüyor. Bu şehrin Piskoposluğuna dört belediye bağlı bulunuyor, bun­ lar: Eski Remesiana harabelerinin yerinde bulunan ve yakı­ nından bugün Makro adında küçük bir dere akan Makro; Komplos; xıv. ve XV. yüzyıllarda Koprian, daha sonraları Sv. Prokopievgrad, şimdi Prokopie (Türkçe-Urkup) 18; Top­ IItsa ; belki de sonralardaki Bela çerkva ('), şimdi Kurşunlu ve hemen hemen çıkılması imkAnsız bir kale olan, Timok nehri üzerindeki, Svırlig belediyelikleridir; Açık olduğu üzere, bu isim, Slavyanca olmayıp, Latince de anlamında (gobio flu­ viatilis)'dır; bu kelimenin anlaşılan genellikle, bitki isimlerinde Yarımada'daki birçok dillere geçen Trakyalılara ait bir sözcük olduğu görülüyor.

(') Büyük Carlos-Kendisine Büyük ünvanı verilen Charlı:magne olacaktır (742- 814). 768 de Fransa Kralı, 800-814'de Şark Imparatoru olarak muaZZlllTl bir sal- 1rıatkurmuş tllr. (") ela c,:erkva-HuI arca A - ıse d e eko i Kar i ova ' ın ;ı..;U\A-üç y.o;ı ı.. etre a rı; mıtısında QulJtl\I&rca h�n�. opot ;:ıı verilOfn Akça-�Jse dıy.e Jnr�aba IDL- maktadırki, nl 1Cı ayaklanmasının başlıca merkezlerınden bindır. �

72 Serdica adını Slavyanlar "Sreda" kelimesini hatırlattlOI için Sredets (') olarak deOiştirmişler; Yunanlılar da Slavca deyiş şeklinden Triaditsa adını türetmişlerdi. 19 Buradaki Pisko­ posluOa Gozna (yukarı) Strumada'daki Pernik ve aynı adlı ır­ makda Sukova kaleleri baOIı bulunuyordu. 20 Grekçedeki Sveneapos adının doOru olarak mı böyle okunduOU bilinmi­ yor aksi bir görüşte ileri sürülemiyor. Roma'nın büyük şehir­ leri Singidunum, Viminacium, Naisus ve Serdika daha 10. yüzyılda da anlaşılan başka adlarla varlıklarını Piskopusluk merkezi olarak sürdürmüşlerdi; çünkü Vi. yüzyılda düşüşle­ rinden önce de bu piskoposluklara sahiptiler. Fakat bunların aralıksız devam ettiOigör üşünu kabul etmek güçtür. Bu dört piskoposluk halkının aslına gelince, bunlar da ta­ mamen Slavyan (Bulgar ) idiler. Morava ve Timok nehirleri arasındaki halkın bugünkü lehçesi, Şafarik'in yazdlOına göre, batı Sırp lehçesinin etkisinde kalan bir sırpça-mizoslavyanca karışımı lehçeydi. 21 Bu Sloven unsuru Panonya ovası göç­ menleriyle Macarların buraya girişinden sonra, belir1i bir şe­ kilde kuwetlenmiştir.22 Morava vadisinin Sırplaştırılması, or­ taçaOların geç zamanlarında olmuştu ; Timok'ta ise köylü halkın yarısı, neredeyse zamanımıza kadar Bulgarca konuş­ mayı sürdürmüştür. Ancak bu durum, Sırp unsurununbüyük yayılma gücünü gösterir. 963 yıllarında, devletin kuruluşununbaşlangıcı nda olduOu gibi, Bulgaristan ve Slavinia olarak ikiye bölününce yukarıda zikri geçen dört piskoposluk Batı çar110lnda kalmış, hatta Sredets, ilk Batı Bulgar Çarı'nın, ve aynı zamanda patriOinin baş-şehri olmuştu. Daha sonraları, dini ve ruhani merkez, daha güney-batıya taşınarak en son Ohri'ye gelinmiştir. 00- Ouyu,969 yılında, haıa puta tapan Ruslar (Varyaglar) tama­ men ele geçirmişlerdi.

(')Sreda-Bulgarca'da ona demektir. " Mütercim "

73 970 yılının ilkbaharında, Filibe şehri halkından yaklaşık 20.000 kişi kılıçtan geçirilmişti. Bu felaket, takriben 700 yıı kadar önce Gotların, istilAlarında oldu�u gibi, şehrin mutlulu­ �unu söndürmüştü. 23 Do�u Bulgaristan Çarlı�ı'nın düşüşü, Yarımada'da, 400 yıldır başarısız savunmasavaşları vermekteolan Bizanslılar'ı yeniden saldırgan duruma getirmişti. 970 yılında, Bizanslılar, yalnızca Edirne'ye kadar güney Trakya'yı, Makedonya'nın kı­ yı kesimini, (Melingler'in ve başkaca Slavyan kabilelerinin yıl­ lık vergi vermekle yetindikleri) Elada'yı ve bazı Arnavutluk Ii­ manlarını ellerinde bulunduruyorlardı. Imparatorluk, 50 yıl süreyle, uzun ve kanlı savaşlar sonunda, sınırlarını Mavrikiy ve Yustinian zamanındaki sınırlara ulaştırabiimiş ve Yarı ma­ da yeniden Roma Imparatoruna ba�lanmıştı. Bu askeri devri­ mi artık Elen unsurundan ziyade Ermeni unsuru meydana getirmişti. Do�u Bulgaristan'ı fetheden Imparator Yoan Tsi­ mishi, Ermeni oldu�u gibi, Vasiliy Il.in en üstün kumandanıarı ve askeri uzmanları da Ermeniydi. Bir zamanlar Constantin V.nin yaptı�ı gibi, Tsimishi de yeni ele geçirilen Filibe'nin tah­ kimi için şehrin yörelerine birçok Ermeni yerleştirmişti. 24 976 yılında, Tsimishi'nin ölümü üzerine, Anadolu'da, Bi­ zans Imparatorlu�unu meşgui eden iç savaşlar sırasında, Batı Bulgar Kralı Samuil, Do�u Bulgaristan'ın istilaya u�ramış bazı bölgelerini yeniden zabtederek Seres ve gibi sı­ nır şehirlerine saldırmış ve Pelopones'i tehdit etmeye başla­ mıştı. Ancak, nihayet 10 yıl sonra, Vasilius Iı'nin, yolların tari­ hi bakımından, önemli bir sefer yapmış oldu�unu Yunan, Ermeni ve Arap kaynaklarından ö�reniyoruz. En önemli kay­ nak, bu sefere bizzat katılan Bizans yazarı Lıv Dyakon'dur. 25 Imparator, Filibe'den başlayarak eski Succi'den Serdika yönünde 177 yıldanberi Bizans askeri görmemiş bulunan, kayalık sarpgeçitl�rden geçerek Serdika şehrini kuşatmışsa da, kuşatma makinelerinin kötü işlemesi ve getirilen malze­ menin günden güne azalması, askerlerin açlıktan kırılması

74 ve Samuil'in bütün Batı Çarlı{jınınaskerleriyle gelmekte oldu­ ğuna dair kötü haberlerin yayılması sonucu Bizanslılar, ku­ şatmayı kaldırarak, 20 gün sonra sür'atle geri çekilmeye baş­ lamışlar ve bundan bir gün sonra (Vakarel civarında) Tuna'yla Ege Denizi arasındaki suların taksim noktasında ça­ Iılıklarla kaplı bir yerde konaklamışlardı. Askerler arasında kuşku uyandırıcı kötü rivayet ve dedi-kodu lar yayılmıştı. Erte­ si 17 Ağustos 986 günü, ormanıık Ihtiman vadisinde, eski adı Helitse (Prokopia'daki Skupion) olan Sotopion kalesi civarın­ da ve "Trayan kapıları"nın bulunduğu sık ve asırlık ormanlar­ la inişli yerleri arasından bo{jazı geçmişlerdi. Askerler, o za­ mana kadar korkunç bir sessizlik içinde bulunan ve şimdi asker naralarının gürlediği ve silah şakırtılarının çınladığı or­ manlardan eski Succi'yi hızla geçmişlerdi. Bulgar askerleri, karanlık ormanıarın içinden, sağdan soldan fırlayarak, dehşe­ te kapılan Roma ordusu üzerine korkunç bir ok tufanı yağdır­ mışlardı. Ordunun bütün ağırlıkları, kuşatma makineleri, Im­ parator çadırı ve yüzlerce en iyi cins at, galiplerin eline geçmişti. "Miziyalılarin okları Efsun mızraklarını yenmişlerdi." Bundan bir gü n önce Ihtiman'ın Alp çayırlıklarından geçmiş bulunan askerlerin büyük bir kısmı Bulgarların kılıçları ve boz­ do{janları altında maktul düşmüşlerdi. Aynı zamanda Impa­ rator da bir Ermeni piyade müfrezesi tarafından kuşatılmış, sonra" agmine qudrato" da yan yollardan geçirilip kurtarılmış­ tl. Lıv Dyakon, Succi vadisinin Vetren civarındaki son geçit tepesinden atla kaçarak kurtulmuştu. Gerçekten bu derece sevinçli bakışlarla bu yerden kendisi gibi çok az ölümlü kişi (insan) Trakya ovasını selamlamıştır. Bulgar derbendi (en te bulgarike kleisei) (') 'ndeki ünlü sa­ vaş işte böyle olmuştu. Bundan sonra Bulgar ya{jmacıları Is­ tanbul dolaylarına kadar akınıarını yaygınlaştırmışlar, hatta Atira köprüsüne kadar varmışlardı.26 Ancak 10 yıı sonra Bul­ gar savaşları yeniden başlamış ve aralıksız olarak 1018 yılı-

(') İsim, metinde Yunanca yazılı olup, bu derbente BizansWarca bu ad verilmektey- di. "Mütercim"

75 na kadar devam etmiştir. Vitoşa, Rila ve Balkan daQlarında bulunan 35 kale ile birlikte Sredets Bulgaristan'a tamamen boyun eQdirilinceye kadar Bulgarların elinde kalmıştı. Neş'eyle çaQıayan Struma nehri vadisinin üzerinde yükselen Pernik şehri, 1002 ve 1016 yıllarındaki iki başarısız kuşatma­ dan sonra zabtedilemez şöhretini kazanmıştı. Aksine, Vitoşa daQlarının doğu eteklerinde bulunan Boyana kalesi, daha 1015 yılında düşmüştü. Bu kalenin yıkıntıları günümOzde bile şoseden görülür. Edirne, 15 Ağustos 1002 yılında, Samuil ta­ rafından zabtedilmiş ve yağmalanmıştı. Vasiliy ILin Bdin (Vi­ din) belki de Niş'i ele geçirişi aynı Aziz Meryem Ana gününe rastlamıştı. Bizanslılar, yolu ancak, 1018 yılında, son Çar Ivan Vladis­ lav'ın Draç önlerinde maktul düşmesinden sonra tamamen ele geçirmeyi başarmışlardı. Bulgaristan, Makedonya ve Ar­ navutluk'daki dağınık Bolyarlar ve daha doğrusu Prensier, andıaşmalar yapmışlardı. Bunların hakları fermanlarla onan­ mış ve birçok kanlar döküldükten sonra, Bulgar devleti yeni­ den barış içinde birlik haline gelmişti. Sadece şehirlere yöne­ ticiler gönderiliyor ve geçitierin emniyeti, civardaki kale garnizonları sayesinde sağlanıyordu. Üçbuçuk yüzyıl sonra Türkler de, Bulgar, Sırp, Arnavut ve Yunan Prensieriyle aynı şekilde andıaşmalar yapmışlardı. Makedonya'daki Hristiyan eyalet Prenlerinin tarihteki varlığı çok daha sonra, Kratovo madenierinin hakimi Prens Dimitri'nin (1565)de ölümü üzeri­ ne, sona ermişti. Bunun gibi yarı bağımsız Müslüman Türk Paşaları'nın saltanatı da çağımıza kadar sürmüş. Grizbah, daha 1838 yılında, ÜSkÜp Paşası'nın konağında, eski çağlar­ da olduğu gibi, büyük bir misafirseverlikle ağırlanmıştı ki, şimdi konağın harabesinden başka bir şey kalmamıştı. Bulgaristan'ın zabtından sonra yolun bütünü, yalnız 176 yıl boyunca olmak üzere, yeniden bir tek elde kaldı (1018- 1194). Yustinian ve Mavrikiy zamanlarında olduğu gibi, Tuna yeniden Roma Imparatorluğunun kuzey sınırı haline gelmiş­ ti.Böylelikle eski temeller üzerinde kurulan veya tamamiyle

76 eskiden kalan birçok kastel veya burç, çeşitli ulusların ve mil­ letierin Tuna'nın kuzeyinde kıpırdanışıarına karşı bu sınırı ko­ rumagörevini yeniden yüklenmişlerdi. Xi. ve Xii. yüzyıllarda oralara kadar uzanan topoğraf de­ tayları, YOlun bütünü hakkında etraflı açıklamalar yapılmasına imk�n veriyorlardı. Fakat, Bizans yol haritalariyle seyahatna­ meleri bizi, şehirler ve kaleler hakkında aydınlatmıyorlardı. Bizanslılar bize bu hususta hiçbir bilgi vermemekte ve onlar Strabon ve Ptolemeus'u oldukça etraflı olarak okumuş olma­ larına rağmen, literatürlerinde bize büyük bir coğrafyacı adı vermiyorlar. Bundan sonraki izlenimlerin aslını Latinlerden ve Araplardan almamız gerekiyor. Haçlı seferlerinin tarihçileri, bütün memleketin aydınlanması hakkında çok yüksek değerli materieller veriyorlar. HaM bu yol için, o zamanda, Haçlılar 27 yolu denilmesi daha dOğru olacaktır. 1099 tarihinde Ceu­ ta'da doğmuş ve Kozdova(Kurtuba) da öğrenim görmüş olan Arap Idrisi n, 1153 yılında, Sicilya Kralı Roger ILnin sarayın­ da yazdığı coğrafya kitabı yalnız Succi ile Filibe arasındaki mesafede eksikliği bulunan bir seyahatnameden oluşmuştur. Burda geçen tarihlerden, bunların Normal müşterileriyle ıtal­ yan tacirlerinin verdikleri haberlerden ileri geldiği anlaşılı­ yor.2S Biz bu Latin-Arap esas literatürüne, Bizans ve Bulgar vakayiname ve yazılı belgelerindeki zengin bilgileri ekleye­ ceğiz. Macarların Hıristiyanlaştırılması üzerine yeniden dünya ulaşımına açılan ve eski Roma döşemesinden büyük ölçüde faydalanılan asıl yola gelince, hatt� XVI. yüzyıla varıncaya kadar, birçok yerleri eski durumuyla kullanılabilir durumday­ dı. Istanbul'la Edirne arasında, şosenin boyunca, aynı aralık­ ta olmak ve tahminen birer çeyrek saatlik at yürüyüşü mesa-

(') Banhtarihçilerce Edrisidiye adIandın1an Araptarihçisi ldrisi (Ebt1Muhammed el ldrisi) 1099tarihinde Seuta (Ceuta)da dolmuş, I 165ve i 186tarihlerinde ya­ ıamıınr. Buakulı harita, aılrafyacı ve tarihçiler için esaslı bir kaynak olmuı­ mr. "Mütercim "

77 fesinde bulunmak üzere, binlerce işaretler konulmuş bulunu­ yordu. Fakat, bunlar artıkRoma işaret taşları (Lapides) değil, 1-2 metre yüksekUğinde karşılıklı yapılmış höyüklerdi. Bu hö­ yükleri inceleyen Boue, bir zamanlar, bunlarda yol işaret taş­ larının da bulunduğuna ihtimal vermişti.29 Bizans'dan çıkan bazı yollarda Roma yollarında bulunan ve "Mutationes" (Yu­ nancasl:"Allage") denilen at değiştirme hanları vardı.30 Bi­ zanslılar ve Islavyanlar, daha sonraları da Türkler, Romalılar­ dan aldıkları örnekle yollarını döşemişseler de, tabiatiyle bunlar daha basit şekillerde olmuştu. Roma yoluna Slavyan­ larca ''Tsarski pıt" (Sırpça put) denilirdi; Haçlılar ailerine ait ri­ vayeUerine uyarak buna, Büyük Karl'ın "Trita semita seu strata publica Bulgariae" si demişlerdi. Güçlü Kral Büyük Karl (') Istanbul'a kadar olan yolu kendi askerlerine yaptırmış­ tl.31 Slavyan rivayetlerinde gördüğümüz gibi bu yolun Trayan tarafıdan yaptırıimış olduğu nakledilmektedir. Bunun böyle bi­ linmesinin, Roma eyalet halkının alışkanlıklarının etkilerinden ileri geldiği sanılıyor. Çıkış noktasına doğru yolun, kuzeyde, ya Tuna'ya, yahut da, eski Sirmium harabeleri yakınıda bulunup, sonradan orta­ ya çıkarılan ve Aziz Dimitri kilisesini de içine alan Dimitrovit­ sa (Şimdi-Mitrovitsa) (tl) ya ulaştığı sanılır. Karşıdaki Belgrad. eski küçük kale Taurunum'un yerinde bulunuyordu. Eski Slavyan kasabası Zemlin'e Bizanslılarca Zeugminon veya Zeugmi adı verilmişti. Bu kasabaya şimdi Sırplarca Zemlin, Bulgarlarca Zemun deniliyor. Belgrad (Belegarda. Yunanca, Wizzenburch, Alba Grae­ ca, Macarca, Nandor Fejervar)32, Xi. ve Xii. yüzyıllarda, Bi­ zans komutan ve dükünün merkeziydi. Bu şehrin bir yandan da Türkiye (Kedrin'de Macaristan böyle adlandırıldı) veya o BüyükKnıI Karol-Oıademagııe veya Büyük adıyla anılan Olades 1.(742-814) olacaktır. "MÜlercim" (")Miıroviua-Qsmaııhlmpanıtod uAu'nun Balkan savaımdan önceki Osmanlı Avru­ pası'nın Sırbisıan ve Bosna sırurlan anısmda kalan kuzey bölgesinde sancak merlte;ı;i birkasaba olup, Metroviçe adıyla arulmakıaydı. Mareşalfev;ı;i Çakmak burada Mu18samflık yapmıştır. " Mütercim ..

78 Ungaria'yakarşı Imparatorluk sınırlarını korumaklagörevli ol­ ması, yahut da daOllma eOilimi büyük olan şehir halkını dene­ tim altında tutmak için kullanılması gereklidir. Idrisi, "Belgra­ dun"y, büyük kiliseleri bulunan kalabalık, müreffeh bir şehir olarak görmüştü. Xii. yüzyıldaki Ungaria (Macaristan) savaş­ ları sırasında, Belgrad surlarıyla burçları talihsiz bir uygula­ manın kurbanı oldu. Kral Stefan, 1124 yılında, Belgrad'ı zab­ tedince, bütün kale ve burçlarını temeline kadar yıktırmış, bütün taşlarını kayıklarla Sava nehrinin solkı yısına naklettire­ rek orada Zemlin'i inşa ettirmişti. Aynı bunun gibi, bir zaman­ lar Atila da, bugünkü kıyıdaki inşat malzemesini, Tuna'yla Ti­ sa arasındaki ovada taş bulunmadıOı için, bunları Roma kastellerinin yıkıntılarından natlettirmişti. Daha sonraları, 1154 yılında Zemlin, Bizanslllar tarafından zabtedilince bir kısmı, Roma lejiyonerleri tarafından işlenen (yontulan) taşlar, Imparator Manuil'in emriyle, nehirden tekrar eski Belgrad ak­ ropolüne taşınmış ve Bizans askerleriyle Macar esirleri bu eski taşlarla burada yeni kaleler inşa etmişlerdi. 33 Belgrad'dan, eski Tuna yoluyla aşağı doOru iki gün nehir üzerinden gidilirdi. Sağ tarafta, içinde halkın sığır ve koyun sürülerinin otladığı geniş ormanlar vardı. 1096 yılının ilkbaha­ rında bu sürülere, birinci Haçlı seferlerinde, Şövalye Walter Varlıksız tarafından, yağma hırsından çok açlık yüzünden sal­ dırtılmıştı. Köylüler buna siıahla karşı koymuşlar ve 140 kişilik bir Latin grubunu, yalnız oldukları için, aleıade bir yaOmacllar çetesinin saldırısı sanarak, tenha bir kiliseye kapatıp, yakmış­ lardl. Bu arada şunu da iıave etmeliyim ki, Haçlı seferleri, Sırp topraklarındaki ar1

19 Constantiola adını taşımış bulunan) Kebe'den geçmeyi tercih ederlerdi. 34 Braniçevo, Bizanshlarca Bouraniksobe yahut (') Bronikso­ ba, Latince(ltalya'daki Brindizi'den ayrı olarak)Bradiz adı veri­ len şehir de Bizans serhat komutanının merkeziydi. Fakat, Niş ve Braniçevo serhat komutanlıkları ekseriya bir elde top­ lanıyordu.3S Idrisi burasını, 'Morava a"zından uzak olmayan, Tu na kıyısını izleyen, iyi sulanan, zahiresi bol,da" sırtında bir düzlükte ticaret merkezi bir şehir olarak Agridiska (Slavyan­ ca "Gradişte") diye tasvir etmişti. Bütün izler açık olarak is­ batlamaktadır ki, Slavyan ve Bizanshların Braniçevo'su, Mla­ va'nın sol kıyısında bulunan eski Viminatium kalesidir. Slavyancada Castelum'dan bozma olarak Kostol denilen ve XV. yüzyılda harabeler civarında bulunmakta olan Kostolats köyünün bu "Kastel" adından bozma oldu"u açıktır. Bizatihi, Yukarı Misia'nın Başşehri Mlava nehrinin sa" sahilinde bulu­ nuyordu, XLV. yüzyıldaki savaşlarda, Braniçevo şehri Macar­ lar tarafından sık-sık kuşatılmıştı. 1124 yılında hatta biribirinin ardından iki defa kuşatılmış ve zabtedilmiş, ikinci defasında da yakılmıştı. XLI. yüzyıldan sonra ise artık yeniden yapılma­ mıştır. 1380 yılında, Kostolats köyü, bütün vilayetiyle birlikte, daha do"rusu Viminatium Braniçevo civarındaki harabelerle birlikte, yakınındaki Mlava vadisinde 36 bulunan Gomiak ma­ nastırının mülkü olmuştur. Braniçevo, Pojarevatç sanca"ı adıyla zamanımıza kadar gelmiştir, Ortaça" Tuna yolcusu, ülke içerilerine girmek üzere ge­ misinden iner ve tıpkı Tuna sahili boyunca Belgrad'dan bu­ raya gelmiş olan yaya yolcu gibi kara YOluyla yolculuk eder­ di. Buradan itibaren, ancak bazı bölümleri çayırlar ve çok güzel görünümlü vadilere açılan yüzyıllık ünlü Sllva Bulgarl­ ae ormanı başlardı. Meşe ve Kayın a"açları iki yandan eski Roma yolunu sıkıştırır, yüksek a"açlar, bakışların ormanın derinliklerine nüfuzuna engel olurdu. Tekdüze ve yeknesak

(') Yukandaki adlar eserde Yunanca olarakyazılıdır. " Mütercim ft

80 Şumadiye meşe onnanlarında, bugün de, şurada burada saatlerce uzayan ve insanı, ortaçaQlardaki "Ingentia et spati­ osissima memoreN Latince deyiminde belirtilen hayallere kaptırabilecek, böyle yerler vardır. Hemen-hemen hiçbir yer­ leşim yeri görünmüyor, insanlara ise çok seyrek rasIanıyor­ du. Bu ıssız görünüm Bizanslılarca maksatlı olarak devam et­ tiriliyordu. Wilhelm Tirski'nin anlattlQına göre, "miseri graeci" (sefil Greklerin) yönetimindeki halka (tebaasına) yollar bo­ yundaki ormanıarı açmayı şiddetle yasaklardı, çünkü güçlük­ le aşılan yerler, korkunç ormanlar ve geçilmez yerler ve çalı­ Iıklar düşman saldırılarına karşı onları kendi askerlerinden daha iyi korurlardı. Aynı yazar, bu durumun, bir zamanlar Im­ paratorluk için dehşet saçan Bulgarların, itaat altına alınma­ sından sonra da devam ettiQini belirtmişve bu arada, Adriya­ tik denizinden Istanbul'a ve ıstanbul'dan Tuna'ya kadar olan bütün memlekete Bulgaria adı verildiQini zikretmiş ve bu yer­ lerin, uzunluQuna 30, genişliQine 10 günlük mesafeyi kapsa­ dlQınl, Yunanlılar bu adın yayılışının kendileri için ne kadar utanç vereceQinin farkında olmadıklarını da bildiriyorF Yine Haçlı seferlerindeki başka tarihçiler de, Belgrad ve Braniçe­ vo'nun Bulgar şehirleri olduQunu ve Piskoposluk ve Arnavut­ luk kıyılarının da Bulgaria'da bulunduQunu yazmışlardı. Iki günlük yolculuktan sonra nihayet onnandan çıkılır ve Morava nehriyle buradaki Ravno, Idrisi'ye göre Rabna, Haçlı­ lara göre Rabnel, Ravenel kalesi görüıürdü. Burası ayniyle Bizanslılar'ın Horeum Margi'si Olup, bugün ise Köprü adını ta­ şır. Buradan görünen nehre şimdi Ravanişta denilir ve daha önceleri Ravan adıyla anılırdı, ki bu ada haıa Sırp halk türkü­ lerinde de rastlanır. Morava üzerinden Sırp daQlık toprakları Şumadia'yabir geçit vasıtasiyle ulaşım saQlanırdl. 38 Soldaki ormanıık daQda harabelerine Petruşa adı verilen Petrus kalesi bulunmaktaydı. Bu harabe, Tsırnitsa deresi üzerindeki Paraçin'in do{Jusundan görülebilir. Bu kale Sultan Musa (') tarafından 1413 yılında yıktırılmıştı. o Musa Çelebi olacak. " Mütercim ""

81 Ravno'dan Niş'e yine eski Roma yolundan, ormanııktan geçilerek gidilirdi. Geçilen yolun boyunda tek meskOn yer, Aleksinaç'ın doğusunda bulunan eski "Praesidum Pompei" nin bulunduğu yerdeki Bolvan kalesiydi. xıv. yüzyılda, doğu­ da, Rtan'la Ozren arasındaki yakın geçit, bir gümrük idaresi­ nin bulunduğu Sırp-Bulgar sınırını oluşturyordu.39 Bolvan'dan, (Bizanslılarca Neaos, Niaos veya pek seyrek olarak Naiodz ve Latinlerce Niz, Nissa adı (') verilen) Niş'e gelinirdi. Wilhelm Tirski'ye göre, burası, sağlam ve büyük surlar ve burçlarla tahkim edilmiş, içinde savaşçı Bulgar hal­ kının oturduğu müstahkem bir şehirdi ve Nişava üzerindeki büyük taş köprüyü koruyordu. Niş kaleleri Roma kalesinin te­ melleri üzerine inşa edilmişti. Imparator Manuil bunları yeni­ den yaptırıp kuvvetlendirmişti.40 Idrisi, Niş'deki ürün bolluğu­ nu ve elverişli fiyatını övüyor, çarşı ve pazarında et, balık, süt ve meyve bulunduğunu, Macaristan, Sırbistan, Belgrad ve Raza (şiidi Yeni-pazar) yollarının birleşim noktasında yer al­ dığı için, Niş'in, ticareti yabana atılır ölçüde olmadığını: Bu yollardan üçüncüsü bir zamanlar güney-batıdan Üsküp'e var­ dığını; şehrin önemli bir stratejik mevkide bulunduğu için, Im­ parator Manuil (1143-1 180), Macaristan ve Sırbistan'a karşı yaptığı seferlerde sık-sık bu şehirde kaldığını; Metropolitlik ki­ lisesi Sv.Prokop'da bu azizin mezarının da bulunduğunun söylendiğini; 1072 yılında Macarlar civarı yağmalayıp yakıp yıkarak Niş'e vardıkları zaman, bu azizin lahdini açtıklarını ve bir elini koparıp alarak Sirmium civarındaki Mitrovitsa'da bu­ lunan Sv. Dimitr kilisesinde muhafaza ettiklerini ve ancak 1162 yılında Imparator Manuil, Sirmia'yı zabtedince, azizin elinin tekrar Niş'e getirilip yerine konulmasını emrettiğini bil­ diriyor.41 Niş'in Türkler tarafından zabtı üzerine, bu azizin kalıntılarının yakındaki Koprian'a taşınmıştı ve o zamandan­ beri buraya Prokopie adı verilmişti.

(') Latinceden önceki adlar Yunan yaZlsile yazılıbulunmaktadır. .. Mütereim

82 Niş köprüsüyle, birinci Haçlı Seferleri arasında kanlı bağ­ lantılar kurulmaktadır. 1096 yılının ilkbaharında, şövalye Ric­ hard, Niş'den geçmiş, iyi karşılanmış ve tamamiyle dürüst davranmıştı. Onun ardından az sonra 40.000 Haçlıyla Pierre l'Ermite (Amiens'li), buraya gelmiş ve köprüyü geçerek sol sahilde, şimdiki şehrin bulunduğu, engin, yeşil çayırlıkta ka­ rargah kurmuştu. Kendisinden önce Belgrad'dan gelen ko­ mutan Nikita'dan (şimdi istihkamların bulunduğu) sağ sahil­ deki şehirden, adamlarına erzak ve techizat almak için izin isteyince, o da kendisine bunun karşılığında iki haçlı şövalye­ sini rehin bırakmasını istemişti. Bütün gün alış veriş yapılmış ve iyi kalpli Nişliler, Latinlere, karşılığında para almadan bir­ çok hediyeler vermişlerdi. Akşam olunca re hineler geri dön­ müşler ve gece tam bir sükunet içinde geçmişti. Ertesisabah karargahın kaldırıldığında, pazarda bir Bulgarla yaptıkları bir mOnakaşa yüzünden sinirlenen yOz kadar Alman, nehre doğ­ ru koşarak, yedi değirmeni yakmışlardl. Bu olay üzerine bü­ tün şehir ayaklandI. Şehirde, Latinlerin Hıristiyan olmayıp haydut oldukları ve iyiliğe kötOlükle karşılık verdikleri söylenti­ leri yayılmıştı. Nikita'nın emriyle şehir halkı silaha sarılmış, şehirde Jopıa­ nan Kuman, Peçenek ve Macar atlı okçular hücuma geçip Haçlıların peşine düşerek, ardçılarına kanlı zaiyat verdirmiş­ lerdi. Pierre I' Ermite artıkuzakl arda bulunuyordu; kendisine bu feci haberi, Yova'da bulunduğu sırada, çılgınca at sOren bir atlı iletmişti. Pierre geridönerek görüşmelerde bulunmak istemişse de, Haçlılar söz anlamaz olmuşlar, askerden 1000 kişi ayrılmış ve köprüden geçerek yukarıda zikredilen çayırlı­ ğa gelerek, şehir kapılarına yOnelmişlerdi. Şehir halkıyla gar­ nizon askerlerikale kapılarından hiddetle çıkıp köprünOn üze­ rinde korkunç bir savaşa tutuşmuşlardı. Latinlerin bir kısmı nehire doğru püSkürtalüp, orada boğulmuşlar, ötekiler de kOprüden aşağıya atılmışlardı. Kalan birçokları da, Bulgarla- ... rın kılıçları, mızrakları ve okları ahında can vermişlerdi. Sa­ vaş, Haçlıların aleyhine kazanılan kesin bir zaferle sonuçlan-

83 mış, Haçlılar, dağlara ormanıara dağılıp kaçmışlardı. Ancak bir raslantı sonucu elebaşılar bir dağda toplanabilmişlerdi. Boynuz sinyalleri, dağılan öteki Haçlıları da yavaş-yavaş bir araya getirebilmişti. Haçlılar 10.000 (onbin) kişiyle 2.000 (iki­ bin) araba ve bunların yanında Pierre I' Ermite'in, batı ülkele­ rinden, binbir zorlukla toplayabildiği hazine arabası da kay­ bedilmişti. Daha sonraları buradan ana kuwetıerle geçen Godefroi iV. de Bulogne, buraların her yönünde kadınlara, çocuklara ve e�aıariyıe birlikte Nişlilerin eline geçmiş yaşlı­ lara rastlamıştı. 2 Niş'den Sredes'e gitmek için insanın hiç uğramadığı yol­ larla çok zorluklu vahşi ormanıardan geçmesi gerekiyordu. Bu yerlerde, yüksek ağaçlardan çok geçit vermeyen küçük çalılıklar halindeki bitkiler tehlike oluşturuyorlardı. Buradaki bataklık halindeki arazi hiçbir zaman kurumuyordu.43 Niş'le bugünkü Ak-Palanka arasında ilk geçit, XV. yüzyılın savaş tarihinde, Kunovitsa 44 adı verilen ve şose boyunda şimdi de bir karakolu n bulunduğu bir geçitti. Ağaçlar, taşlar ve kıvrıntı­ lar burasını savaş zamanında tehlikeli bir geçit haline getir­ mişti. Orta çağlarda, bu geçitten yine de arabayla geçilebilir­ di. Fakat şimdi bu imkansızdı. Eski Remeziana (şimdiki Bela­ Palanka)'nın bulunduğu yerde, Pierre d' Amiens (') terk edil­ miş bir kasabaya rastlamıştı. Buradaki boş evlerde hiç yiye­ cek birşeyler bulunmadığı için, bu olay Temmuz ayında geçti­ ğinden adamları tarlalardaki çiğ buğday başaklarını yemek zorunda kalmışlardı. Gerçekde bu bize, X. yüzyılda Niş (eski Remesiana) piskoposluğuna bağlı bulunan ve yukarıda sözü edilen Mokro'yu hatırlatıyor. Burada Brokier, Izvurier (lzvor) (") adını verdiği tamamiyle dağılmış bir şehir harabesi gör­ müştü. Muhakkak buraya Izvor denmesi gerekir.

.... (') Pierre l' Ennite-Aıniens'de dogmuş oldugu için Aıniens1i Pierre de denilen bu adam bir Fransızvaizi iken başına topladıgı Hristiyan süıüleriyle ı. Haçlı seferi­ ni hazırlamış ve bun1an kırdınnıştır. (")lzvor Slavcada kaynak, pınar, menba, anlamına gelir. .. Mütercim ..

84 Ikinci bo{ıaza tırmanınca, Pirot şehrine gelinirdi. Burasının daha eski olması gerektiği halde, adına ancak XiV. yüzyılda rastlanmıştır. Belki de burada Atruni yahut Atrubi bulunmak­ taydı. Idrisi bu şehri, Niş'le Sredets arasında göstermiştir. Şehir Morava'nın kollarından bir dereyle eteklerinin sulandı�ı bir tepenin üzerinde bulunuyordu. Derenin kıyılarında de�ir­ menler, ba�lar ve bahçeler bulunuyordu.4 5 Slavyan yazılı belgeleri, rivayetleri ve vakanüvislerince Sredets, Bizanslılarca Triaditsa, Haçlılarca Stralits veya Ster­ nits adı verilen şehri, Idrisi, bereketli bir ovanın ortasında, ka­ labalık bir şehir olarak, Atralka (Atralsa) olarak tanıtmıştı. Şimdi her yerde yaygın bulunan SofYa adı XIV. yüzyılda 46 ortaya çıkmış ve bugüne kadar de�işmeyerek kalmıştır. Bu ad, Bulgarlarcaı Sredets olarak Slavyanlaştırılmış olan eski Serdica adının yerini almıştır. Bu şehir, XII. yüzyılda güçlü olarak tahkim edilmiş, komutan ve metropolit merkezi olmuş. daha 1018 yılından önce, Bulgarlar zamanında, çok sayıda kiliselere sahip, önemli bir şehirdi. Bu kiliselerden kalma ikisi bugün ortadankal kmış bulunan Sv. Lukave Sv. Ivan Rilski 47 adları hatırlatıyor. Yalnız bugünkü şehre adını veren Sv. Sofi­ a kilisesi, bir cami harabesi olarak görülüyor. Bu kilisenin (1018-1194) Bizans hakimiyeti devresinde mi, yoksa daha sonraları Bulgarlar devrinde mi meydana geldi�i bilinmiyor. Sofya ovasına Isaak Komnen zamanında Peçenekler ve Ma­ nuel Commen zamanında Sırplar olmak üzere buraya birçok defalar, savaş tutsakları iskan edilmişlerdi. 48 Roma devrinde oldu�u gibi, Sredets'den birçok yollar çık­ maktaydı. Batıda, Pernik'den geçip Velbujd'a (eSki adı Pauta­ lia olan Velbujd'un bugünkü adı Köstendil'di) giden çok eski yol boyundan, Mrava üzerindeki Vrana'ya giden bir başka yol daha vardl.49 Bu yol Klisura(Derbent)'den geçerek Brez­ nik'e, oradan da, yakınındaki yüksek da�a verilmekteolan ad gibi, Snegpole (Slavca Snejnopole, Snepole) (') denilen vadi­ ye varılırdı. Burada Zeleni-grad adında (If) bir kale bulunuyor­ du. Buradan sonra, Straşimirovtsi köyü kıyısından ve Çemer-

(')Snegpale, Snejo pole-Karlı ovademektir. (")Zeleni-grad - Yeşil kasaba anlamındadır. nik yüksek tepesinden (1540 m.) geçerek yoı, Surdilitsa kö­ yüne doOru aşaOıya inip Morava'ya varıyordu. Bu yoldan, 1530 yılında, Istanbul'a gönderilen Imparatorluk elçisi Prens Lamberg geçmişti. Daha yakın devirde bu yol tamamiyle nis­ yana gömülmüş, unutulmuştu; hatta. Boue geçtikten sonra bi­ le aynı yoı, Hohşteter'in günlüOünde de belirtilmiştir (yıl 1869) . Sredets'den ötelere, Filibe'ye doOru uzanan yol üzerinde, Ihtiman vadisinde, Stoponion kalesi görüıürdü. Idrisi bu kale­ ye, Stobuni adı vermişti; bir Slavyan kaynaOında ise Ştiponie olarak zikredilmişti. Burası Prokopiide Skupion olarak ge­ çen eski Helitse idi. Bu ismi son defa Vrançiç (yıl 1553) bura­ sını pagus Stippos 50 olarak kaydetmiştir. Türkler ise burasını belki de bir kilisenin adı olan Sveti Evlimiiden bozmaolarak, Ihtiman diye adlandırmışlardır. Stoponionkal esi, hatta.yüz yı­ Iımızda bile bazı duvar enkazma rastlanan, büyük bir kastel­ di. Bu surlar etraf köylerdeki halkın gelip buraya yerleşmesiy­ le belediyelik (nahiye) büyümüş olduOundan Kırcaalilik devirlerinde (') yıktmlmışt .. Idrisi'nin açıkladıAma göre, bur:a­ dan saO tarafa Duratso'ya doOru kervan yolu giderdi. Koca Rila daOından geçilerek Germania'ya, orada.� da Maleşevo (Malsuda) üzerinden Kratovo (Kortos)'ya ve USküp (Scopi)'e ve eski Roma yolu Via Egnatia'nın ulaştlO' Ohride (Ohri)'e varıllrdı. Üsküp'ekadar varan bu yol sapaOI aşılması çok güç olan bir araziden ve, yalnız yüklü hayvanların geçmesine el­ verişli bulunan, gerçek bir OrtaçaOyoluydu. Antik Succi'lere varıyoruz. Yukarıda adı geçen 986 yılın­ daki Bulgar Klisurası savaşından sonraki zamanlardan itiba­ ren XV. yüzyıla kadar, Bizans, Arap ve Slavyan tarih yazar1a­ rı bizi terketmişlerdir. Bu geçitieri claustra (veya clausurae, clusae) saneti Basiiii adıyla zikreden Haçlılafın kayıtlarından

( , ) Bulgarlara. Km:aalilikdevri denilen devir Kıraalidalhk bölgelerindeyaıayan sergerde Tüıit köylerinin, devletin kanıık devri olan ve XIX.yüzyılın başlann­ da, Selim m. ve Mahmut II. zamanlannda ba,layan reformlara Dııı duranlarca başlatılan anarPkyapalt baııbozukdevre verilen isimdir. " Müıercim "

86 öCreniyoruz. Bu adı taşıyan ne herhangibir manastır, ne de bir keşiş düşünülemez.Bunun Yunancabir isim olan Vasiliki Klisura-Hükümdar Geçidi-sözünün bir yalnış anlaşımından oluştuOu sanılmaktadır. Bu sebebten gerçekte biz bu husus­ ta Bizanaslılardan hiçbir delil elde edemecJik; Fakat. bunun sadece lAtinlerce deOil, Slavyanlarca da yenilenmiş olması mümkündür. Bulgarlarcageçidin tüm çevresine Vasilitsa adı verilmiştir. Bu (1443) Halkokondilas adı ve (1500 yılına doO­ ru) Petantsius ile Vrançiç tarafındanda (excelsae montisVa­ si{Jlizae Alpes) olarak tanıtılmıştır. Şimdiki halde, Vaselitsa adını, geçidin batısındabulunan daO ile altı grupyerleşim ye­ rinden oluşan, Bulgar obalan (kulübeleri) taşır. 51 Trayan kapılariyle buradaki tahkimatı ve sur1arı daha ön­ ce, yukarılarda zikretmiştik. Roma savunma tesisleri, yeni burçlarla donatılmış olarak daimi gamizonlariyle henüz dur­ maktaydı. Savaş zamanlarında dar geçitler civarındaki yüzyıl­ lık ormanıardan kesilen aOaçlar ve etraftaki tepelerden ko­ partılan kayalarla engellenmekteyd i. Ormanda gizlenmiş bulunan okçular,zehirli oklariyle düşmanı pusuda gözetierdi. 52 Succi'den başka daha o zaman yalnızca düzenli bir yolu eksik, esas geçide çokyakın komşu bir geçit daha vardı. Yol­ cu Ihtiman yaylasından saOa, güneye döner, şimdiki Vasilitsa köyü kulübelerinin bulunduOu, Trayan kapılarındantahminen 5 km. kadar batıda, 126 metre daha alçaktaki (683m.) bir su taksim yüksekli{Jine varır ve gürültülü bir dereyi izleyerek, Meriç kaynakları vadisine inerdi. BüyQk ormanlarbugün de, etraftaki tepeleri örterve kilometrelerce uzakta bulunan,ba tı­ daki Iskıfa doOrudevam eder. Meriç'inöteki tarafında,Kons­ tantsia (şimdiki Kostanitsa yahut Kostenets) köyüne varılırdı. Bu geçit (derbent. defile) , Romalılarca bilinmiyordu. Çünkü burada, ne yoldan, ne de herhangibir kale veya surdan bir eser vardı. Bunun gibi geçidi koruyacak bir ortaçaO kulisinde rastlanmıyordu; burada yalnızca bir orman yolu görülüyordu. 1190 yılının Ocak ayında Dalmaçya hertsoOu Berhtold, Im-

87 parator Fr6d6ric i. tarafından büyük Sırp Jupanı Neman ile . müzakere etmeye gönderildiOi (In introitu clausarumBulgari­ ' ae) zaman,beikide o, yerli klavuzlar1a bu geçitten geçmişti. Bu arada, kendisine refakat etmek üzere Konstantsia'da bir Ha ı müfrezesi beklemiş ve onu Edirne yönüne götürmüş­ tü· � (Türklerce Sulu-Derbentadı verilen) Bu boOaz, Türkler zamanında daha büyük önem kazanmıştı. Şimdi bu derbent­ ten Filibe-Sofya demiryolu geçiriliyor. Bunda sadece tek bir güçlük, Konstantsia'dan Trakya ovasına ulaşmak için Meriç nehri kenarındaki Momina Klisura (Türkçe: Kız derbendi)'dan geçmek gerektiOidir. Konstantsia (Kostenets)'dan batıya, Samokov tarikiyle. (eski adı Pautalia, şimdi Köstendil olan) Velbujd'a giden ve oradan Üsküp (Skopie)'e ulaşan bir yol vardı. 1389 yılında, Sultan Murat i. Filibe'den hareketle Kosova savaşına gitmek üzere, bu yoldan geçmişti. Geçitierden çıkışta, Bulgaristan terk edilir, Trakya'ya deOil de Makedonya'ya ayak basıhrdı. Bizanshlar Vii. yüzyıldan iti­ baren eski Trakya'ya bu adı vermişlerdi. Trakya adı sadece Propontida'nın (eski Europa) kıyı kesimindeki topraklara inhi­ sar ediyordu. Buna delil olarak, yüzlerce Bizansh müellifin Tafel tarafından derlenen beyanlarına çok sayıdaSlavyan ve LAtin kaynaklarının da 54 eklenmesi mümkündür. Eski Make­ donya Tesalonike-Tesalia 1., eski tesalia da Tesalia ii. diye adlandırılırdl. Viıayetıerin adlarındaki bu deOişmeler ta en es­ ki devirlerden beri sürüDgitmiş (meseıa-Dacia gibi) olcluOun­ dan eski coOrafyada başlıca büyük güçlükler doOurmuştur. 1189 yılı Haçlıları, geçitierin ardında,Cir cuwiz veya Circu­ iz adı verilen sulak ve baOlık görkemlibir ovaya ayak basmış­ lardı. Bu ad başka bir yerde zikir edilmemişti. Şafarik'e göre bu , Maritsa (Meriç) , (Idrisi'ye göre Mariso) adının yalnış anla­ şılmasından ileri geımi� olabilirdi. Eski Hebros veya Hevros (Bizanslılarca Evros)'a 5 Slavyanlar bu adı vermişlerdi. Şim­ di hatırlanan bazı bildirilerden, daha ötelerde, Filibe'ye kadar olan Roma daO yolunun, nehir vadisi bölümü müstesna 01-

88 mak üzere, kullanılmakta olduOuanlaşılıyor. Philippopolis o zamanlar da, yüksek surlar ve derin hen­ deklerle çevrili üç tepeler şehriydi ve XII. yüzyılda da Trimon­ adı unutulmamıştı. Saraylar, kiliseler ve manastırlar şeh­ rin akropolünü süslemekte ve Komenler devrinde şehir sık­ sık Imparatorlar tarafından ziyaret edilmekteydi. Anna Kom­ nena, bu şehri, heyecanla büyük Filibe "Megalopolis" diye tasvir eder Kantakuzin ise, burası nı büyük ve ünlü bir şehir olarak tanımıştır. Daha (338'de ölen) Tsesarea (Kayseri)'1i Evseviyus, Filibe şehrini Makedonya Kralı Filip deOil de Im­ parator Filip Arab olduOunu bildirmesi dikkate deOer. Aynı hataya ortaçaOlarda, özellikle Anna Comnena ve bazı Latin yazarlarında Sık-sık rastlamaktayız. 56 Şehrin halkı Rum, Ermeni ve civardaki Bulgarlardan olu­ şuyordu. Ermeniler o kadar nüfuz sahibi idiler ki, Aleksiy Kommen zamanında (1081-1118 ) bütün şehir, az bir istis­ nayla, tamamiyle eretikti. Haçlılar 1189 yılında Filibe'ye ulaş­ tıkları zaman şehri bom-boş bulmuşlardı. Şehirde yalnız Er­ meniler kalmıştı ve Latinlerle ka.rdeş olmuşlardı (kaynaşmışlardı). XIII. yüzyıl başlarında Pavlikan (') mahalle­ si şimdiki yerinde, yani Stanimaka'ya giden sokaktaydı. Bun­ lar 1660 yılında katolikliOi kabul etmişlerdi. 57 Slavyan unsuru,X,X III, ve XLV. yüzyıllarda sık-sık olduOu gibi, şehrin, Bulgar idaresine girdiOi zamanlarda, artmaktay­ dı. Slavyan kaynaklarında şehrin adı Filipov grad (") diye okunmakta , yalnız tercümelerde veya yazarların eserlerinde Yunanca şekillendirilmiş bulunuyordu. Philippopolis şehri halk tarafından daima Plovdin olarak söylenirdi; Polovdiv şeklini alışı daha sonraki tarihlerdeydi. Bu adın nereden çık­ mış olduOu aydınlatılmamiştır. Venedikli Domenico Negri o Pavlikin-Hıristiyanhlt eskisııflıiına çevirmeyi hedefalan W-X. asırlararasın­ dahOküın sünnöı bir MaııiCIıeentarikaıı. " Mütercim � (")Filipov ınıd-Filiptdıri. "Mütercim �

- 89 (1567), yeni Yunan tarihçisi Georgios Tsukalos (1851) ve Bulgar Drinov (1873) birbirlerinden tamamen baOımsız ola­ rak , bu adın aslının Edirne'den bir günlük güneyde bulunan Plotinopolis'den geldiOini düşünmüşlerdir. Isim son derece uygunsa da aradaki mesafe çok fazladır. 58 Filibe'den, komşusu Rodoplara do{ıru bir sapma yapma­ mıza müsaade edilsin, çünkü buradaki ortaçaO kuleleri ve mevkiler bir co{ırafya araştırıcısı için bilinmeyen tek şeyler deOildir. Her şeyden önce burada muamma olan şey, XV. ve XVi. yüzyıllardaki bazı anıtlarda rastlandlOI gibi Rodopların adının Slavlevl gorl (Slav ormanıarı ) oluşudur. 59 DaOların içlerinde, Filippopolis eyaletinin kıyılarında ve Morrha, Axrido, Merope viiAyetlerinde ve Smolenler arazisin­ de bunlar beliriyor (ayırdediliyor). Bu viiAyetlerden en iyi bili­ neni, şübhesiz ki, Filibe PiskoposluOudur., Bu Piskoposluk ikinci Piskoposluk olan Mora'dan ayrı olarak XVi. yüzyılda Rodope adıyla adlandırılirdI. Bu Piskoposluk, Bulgar savaşla­ rı esnasında sık-sık zikredilen daOların kuzey eteklerindeki daO geçidi vadilerini koruyan kaleleri içine alırdl.6o Bunların adları henüz bugün de korunuyor; görülmeye deOer harabe­ leri zamanımızda da görülebilir. Bu sebebten bunların duru­ munu ayırdetmek hiç de güç olmuyor. En batıdaki kale Nes­ tos (şimdi-Mesta) kaynaklarına do{ıru olan geçidin bulunduOu Tsepina (Türkçe-Çepine) kalesiydi. Bunun kuze­ yinde, eski Besapara'nın yerinde bulunan Batkun (Ansber­ ta'daki Bakon) kalesiydi. Kriçim çayının saO sahilinde, bir te­ pe üzerinde Kriçim kuleleri, Peruştitsa ve Sveta Yustina (St. Justina-Şimdi Ustina) görülür. Filibe için en önemli şehir, es­ ki temeller üzerinde inşa edilmiş bulunan asıl Piskoposluk baş şehrinden üç mil güney-batıda Bulgar topraklan ortasın­ da bir Rum kasabası olarak tek kalan Stenimahos6 1 kalesiy­ di ('). Bunun yakınında, şimdi önemsiz bir kOy olan (Kantaku­ zin'ı;t göre Mpeadnos, Bandoucy'ye gOre Ansberte adı

(') Sı.enimahos-Filibenin 20 km. kuzeyinde Türk ve Rum, biraz da Bulgarlarla mesk1lıı, ıaraplariyle ünlü bir kasaba olup, Türklerce lsıaniınka deııilir.

90 verilmiş bulunan)Voden (')dir. Daha ötede, doğuda, son de­ rece ünlü (bilinen) Koznik ve Aetos (Orel) kaleleri vardı. Slav­ yan arazisinde olduğu gibi, Bizans vili1yetlerinde de bu son kasaba adına "Sokol" (") olarak sık rastlanır. Stenimahos'dan yarım saat güneyde Petriç (Petritksos, Ansberte'daki Pernis) kalesinin kalıntıları görülürdO. Dağların içlerinde ünlü Baçko­ vo manastırı gizlenmiş bulunuyor. Bir zamanlar bu manastıra Panagia tes Petritsonisses ( III) denilirdi ve 1084 yılında Im­ parator Alexis Comnene nezdinde biri megas demostikos, ötekisi megas magister olan iki ünlü Iberyalı (geogiystsi­ Gürcü) Pakurian kardeşler tarafından kurulmuştu. Burada henüz korunmuş tipik olan Oç dilde: Yunanca, Gürcüce ve Ermenice yazılar vardı. Manastınn mülkü, Ege denizi civarın­ da, geniş dağ ve orman arazisini kaplıyordu. Burasının, 1189 yılında Haçlılann zabtederek tahribettikleri Scribention kale ve manastın olması muhtemeldir. Manastırın baş ra hibi "ex Hybernia (Iberia) ortum" Imparator Frederic';n yanına, FiIi­ be'ye götürülmüştü. Imparator burada onu dostça kabul et­ miştj.Sı Prusinon ile "Jabeşkata krepost (kurbağa kalesi) Batrahokasron" un yerleri bilinmiyor. 63 Rodoplann içerisinde, orta çağlarda, Xi. yüzyılda XIII. yüzyıla kadar ahrido, XIV. yüzyılda Mora (Morrha) adlariyle rastlanan ve bugün pek az bilinen iki vilayete henüz ayak ba­ sılmamıştı. Burada sayılan altı kaleden biz, yalnız dördOnO bulabildik. Böylece biz şu sonuca vardık ki, bir yandan Ahri­ do ile Mora aynıdır; öte yandan bunlar, Arda vadisiyle vilaye­ tini içine almakta, yani, merkezi Rodop-yar'ı kapsamaktadır­ lar. Efraim (Vilarduena'ya göre l'Efraim) (şimdiki Efrem köy) Arda'nın sağ sahilindedir. Perperakion yahut Hiperpirakion (burada Piskoposluk vardı) şimdiki Perperek ırmağı kenarın­ daydı. Akropolit'e göre Mneiakos, Vilarduena'ya göre Moniac

(') Tüı:lı:lerce Vodeııedenilen, yakın zamana kadarhallu Türk olan birköy. (") Sokol·Bulgarea atmaca veya şahin demekıi. (j Adlar Yunan yazısiyıedir. .. Mütercim ..

91 adı verilen Mniak; Vilarduena'nın açık tanıklığına göre, Efra­ im'in üst yönünde bulunuyordu. Ustra , belkide Baçkovo'nun güneyindeki şimdiki Üstrice'dir. (') Patmos (Edirne'ye daha yakındır.) ve Krivus'un yer durumları belli değildir. Eyaletierin adlarını açıklamak güçtür. Mora'ya gelince, Şafarik, Seres ile Nevrekop arasındaki Bulgar kabilesi Mırvatsl'lerin bulundu­ ğunu bildiriyor.Ahrido, Bulgarca hrid-kaylık sözcüğünü bize hatırlatıyor.64 Mora'nın güneyinde, Bulgar ve Ulah (Romen) çobanları­ nın yurttuttuğu ve Sv. Irina ile Povisdos adlı iki kaleye bağlı, küçük Merope vilayeti bulunur. Bu sonuncusu belki de Bul­ garistan, Sırbistan ve Bosna'da sık rastlanılan kale adı Pod­ vis olabilir. Smolen Piskoposluğu Mesta'daydı. 65 Filibe'den Edirne'ye, kestirme yolun yanı sıra, yalnızca kü­ çük at müfrezeleri yolu olarak, Orat çağlarda, Mora ve Steni­ mahos tarikiyle ve Mniak'la Efraim'den geçen başka bir yo l daha vardı. 1206 yılı Temmuzunda bu yoldan, Stenima­ hos'da kuşatma altında bulunan "Renier de Trite"e imdat gö­ türmek üzere Haçlılar faydalanmışlardı. Orta çağlarda Trakya'nın bu iki büyük merkezini teşkil eden iki şehrin arasında, yukarıda zikredilen yerlerden geçen yot boyunca şimdi kesin olarak tesbit edilebilen, 1230 yılında Ivan Asen lI'nin, Edirne tarafından saldıran Bizans askerlerini yendiği ve Epirot despotu Teodor'u esir ettiği Türklerce Se­ mizçe denilen Klokonitsa köyüdür. Makedonya ve Albaniya (Arnavutluk)'nın zabtı, bu zaferin meyvasıydı.66 Filibe'y!e Edirne arasında, tahminen her iki şehrin ortalarında Blisimos kasabası ve ondan pek uzakta bulunmayan Makrolivada kö­ yü bulunuyordu. Her iki şehrin Piskoposluklarının sınırında, ihtimalki Harmanlı'yla Çermen (veya Çirmen) arasında Neut-

(') Ustra-Kırcaali'nin güneyinde ve buradan görülen ve Bulgar-Yunan sınırı üzerinde bulunan sivri zirveli bir daQolup, buna Türklerce Ustura adı ve­ rilmiştir. Burası ile eserdezikr edilen yerin ilgisi yoktur. "Mütercim"

92 zikon (') bulunmaktaydı ki, gerek Roma ve gerek Türk za­ manlarında burası Filibe ve Edirne vMyetlerinin sınırını oluş­ turuyordu.6 7 Çok eski bir geçit yeri yakınında, bugün de harabelerine rastlanan ve şimdi Çirmen denilen ortaçağ kasabası Çımo­ men (Tsernomanos) bulunuyordu ki, burasının Meriç'den ge­ çişi koruduğu sanılır. Slavyanca (Çırnomenski lugove) deni­ len çayırlık ve ormanıık arazi, iç savaşlar (gerill�) için elverişli bölgelerdi. Meriç nehri, ünlü yalan ustası şövalye Mandvil'in antik olduğundan sözettiği bir köprüden geçilirdi. Fakat, köp­ rünün varlığı gerçekıere nadiren dayanır ve buna ancak bu şövalyenin yazılarında rastlanır. Daha sonraki bir kaynağa göre, köprü yanındaki köye Mostar denilirdi. Belkide dolaylı olarak, Hersek'teki Harenta'da bulunan ve Travan'a ait oldu­ ğu söylenen ünlü köprüye atıf yapıldığı da ileri sürülebilir.68 Meriç üzerinde, Edirne civarında, 1 051 yılında Peçenek­ ler'in bozguna uğratıldığı Slavların Topıı lzvor dedikleri Toplit­ sa kalesi bulunuyordu. 69 Bizanslıların çoğunlukla Orestias dedikleri Edirne (Adria­ nopolis-Odrin), Istanbul ve Selanik'den sonra, Imparatorluk Avrupası'nın en büyük şehriydi. Bulgarlar bu şehre, şimdi de olduğu gibi, daha 1230 yılında 70 Odrin derlerdi. Türklerce bu şehre verilen Edirne adı bundan oluşmuştur. Sırp anıt ve şar­ kılarında bu şehre Drenopolye (yani Drenovo pole) (") denilir­ di. Zenginliği, ticareti ve sanayii itibariyle Edirne şehri, ana yol üzerinde bulunan bütün öteki şehirlerden üstündü. Bura" da, daima bir ıtalyan tüccar kolonisi bulunur ve haM Xii. yüzyıldan itibaren de Santa Maria'ya 71 yönelik bir L�tin ke­ şişler derg�hı vardı. Tunca nehrinin sol sahilinde, "Tsarevi li­ vadi" (Basilike libada) ("'), XLV. yüzyıldan itibaren "Kommen-

(') Türklerce denilen ve halen ayakta duran birkalesi bullUlan Neuızekon gerçeklen de Hannanlı civanndabulımmaktadır. " Mülercim " ('') Dreno pole-Slavca'da kınlcıklı ova anlamına gelir. Edirne adırun daha ziyade 'Adrianapolis'dengalaı olduğu aşikardır. ("') Hünkaı- çayırlan demektir. "Mülercim"

93 ler parkı", Lcltin Imparatorlu�u zamanında Franklar'ın karar­ gAh kurdukları "Ies plus beaux pres du monde" adlarıyla bili­ nen fundalıklı yeşil çayırlar vardı. Bunların yerini şim­ di,Padişah sarayı'nın bahçeleri kaplamaktadır. Şehrin kuzey­ batısında, Valens'in, Gotları yenilgiye u�rattı�ı, iki korkunç savaş olmuştu. Burada 8 Haziran 1050 tarihinde Peçenekler, Imparatorluk Başkumandanı Constantin Arianit'i hezimete u�ratmışlar, 15 Nisan 1205 tarihinde de Çar Kaloyan, Bul­ garlardan ve Kumanlardan oluşan ordusuyla Latinler'ibozgu­ na u�ratmış ve Imparator Baldwin'i esir etmişti. Edirne'yle Is­ tanbul arasındaki şehir ve kasabalarla kalelere Bizans tarihinin hemen her sayfasında rastlanılır. 72 Konstantin zamanında, Ostudizuz (şimdiki-Havsa)'un bu­ lundu�u yerde, kuvvetli bir kale olan Nicaia (Malka Nikeya) Slavyancadeyimiyle Nikitsa bulunuyordu.73 Bundan sonraki durak Burtudizus (şimdi Babaeski)'a, orta ça�lar süresince, Bulgaı1arakar şı, daha Kurum'dan önceleri ayrıntıları bilinme­ yen bir zaferin kazanılmasının hatırası olarak, Bılgarofigon (Bulgarofygon) denilir ve burada bir Piskopos bulunurdu. Bu­ nunla beraber, Bizanslılar 893 yılında. aynı yerde Simeon ta­ rafından Bulgarlarla olan savaı tarihlerinin kaydetti�i en kor­ kunç bozguna u�ratılmışlardı-? Şimdi Lüleburgaz olan Arkadiopolis. metropolitiyle daima büyük ve önemli bir şehir olarak kalmış ve tam bin yıl boyun­ ca adını korumuştur. Eski Drizipera (şimdi-Karıştıran)'ya Bi­ zanslılar, Mesine (metropolitlik) adını vermişler; Ihtimali Ro­ doplar'la deniz arasındaki Mesine (Xıv. yüzyıırden ayırmak için Romalılar buraya Maksimianopolis, ortaça�ların daha er­ ken zamanlarında ise Mosinopolis demişlerdir (Mesin-kale harabeleri şimdikiGümül cine civarında bulunuyor). Eski Erginus'a Bizanslllar Rigina derlermiş; Idrisi ise, bilin­ meyen bir nedenle buraya, Akliun adı vermiş. Zamanımızda­ ki �rafya incelemeleri en sonunda Masallar krallı�ına gO n­ derdi�i bu nehir hakkındakartogra fların tam 18 yüzyıl süren yanlışlıklarının belirlenmiş olması, dikkate de�er bir husustur.

94 Daha Pomponiys Mela ile Ptolomeys, bu nehrin Meriç'e de­ on, Heraklea (EreOIi) civarında Marmara'ya aktlOını bildirmiş; Lelevel ise, bu antik tarihi hatanın, 1570 yılına ait KastaI­ do'nun haritasından itibaren Lapi'ini 1822 yılındaki modem haritalarında devam etmiş olduOu dikkati çekmiştir,15 Erginos'un ötesinden, yolcu, Kserogipsos'u aşarak bir te­ pe üzerinde, müstahkem bir kasaba Çurulon (Tzurullon, Pis­ kopo.sluk, Vilarduena'ya göre - Churlot)'a varırdı. Burada Ku­ manlar 1090 yılında hezimete uOramışlar; şehir tepesinden, üzerlerine, bir savaş usulü olarak kale yi savunanlar aOır ara­ balarını da yuvarlamışlar ki, bu çeşit savaş hilelerine, Husit ordusunda da ra stlanmıştı. 76 Hareketli iskelesi ve kalabalık nufusiyle Heraklea (EreOIi) Metropolitii, büyük ve canlı bir ticaret şehriydi. Bu şehri, Ana­ dolu'daki Pontus Heraklea'sı (Karadeniz EreOlisi)'ndan ayır­ mak için, Trakya Heraklea'sı (Ekata Traken Herakleia) denir­ di, Anadolu Heralea'sına da (Ponterakleia) (') adı verilirmiş. Eski adı olan Perinthos'a, yalnızca bilgin yazarlarda rastlanır­ dı. Şehrin do{ıusundaki ovaları, önceleri Akidoktos, sonraları Kidoktos denilen bir su bendi katederdi; ve bu bent Kalovrii kalesi (Güzel pınar) yakınında Halmiros deresini aşarmış. Daha Imparator Maurikiys zamanında adı geçen, müstah­ kem deniz kasabası (Piskoposlu) Daonion ile Dafnidion ka­ lesi civarındangeçilerek, Selimbria (Bizanslılarca Silivria, Se­ lubria; Franklarca Salembrie)'ya varılırdı ki, çok sayıda kilisesi, manastırları, kulelerive surlarıyla bu şehir, daima Im­ paratorluOun en parlak merkezlerinden biriydi ve ıstan­ bul'dan ancak iki ay önce 1453 yılında Türklerin eline geç­ mişti. Fakat genellikle Heraklea'ya uOranllmadlOından Çurulon (Çorlu)'dan doOrucaSeli mbria'ya gidilirdi. 77 Bundan sonra deniz boyunca ilerleyen yolcu, şimdiki ba­ lıkçı köyü Pivados, o zamanki güçlü kale epivatai (Epibatai) (") ile 1201 yılında, Pizantsların yardımıyla, Prens Aleksiy'in

n. (") lşaredi ve kerreiçindeki adlar Yunan harfleriyleyazılıdır. "MOtercim"

95 ıtalya'ya kaçtığı Imparator Şatosu Damokrania'yı görürdü.18 Atira (Franklarca; Nature)'nin bataklık ağızından giriş çıkışı birer kuleyle muhafaza edilmekte bulunan taştan bir köprüyle geçilirdi. Idrisi bu kasabayı Batura adı altında (Piskoposlu), güzel bağlıkları ve hatta işlenmiş tarlarıyla ünlü bir yer olarak tanıtmıştır. Keza ikinci bataklığın ağzındaki Rgion (Rhegion) da eski adını muhafaza etmiştr. Idrisi bunu tam Bizans - yeni Yunan okunuyuşla Pio (Region, Rigion) olarak kaydetmiştir. Muhteşem sarayları, vllla ve bahçeleriyle bütün civar bu­ raya ortaçağların en güzeı, en büyük ve en zengin şehrinin yakınlarına gelindiği görünümünü veriyordu. Bu verimli bölge, kuzeyde bugünkü Istranca dağlarının ormanıık eteklerine da­ yanır. Adını Sergentzion (şimdi Istranca) adlı Piskoposlu ka­ sabanın adından alan bu dağlardan Bizans donanması için ağaç kesilirdi. Dağların yakınında, halen kullanılmakta olan bir dağ şosesi de bulunmaktaydı. Bu yol, Edirne'den Bizie ta­ rikıyle (Bizye. şimdi Vize ) gelen yolculartaraf ından kullanıldı­ ğı gibi, Heraklea. (Ereğli) den gelen yolcular da bundan ya­ rarlanırlardı. Bu yolda müstahkem şehir Metrae (şimdi demir yolundaki Çatalca, Piskoposlu) şehri bulunuyordu. Şimdi de Yunanlılarca buraya metres denilir.79 MeJas, yahut Mayropo­ ta mos (şimdi-Karasu) ile Atiras'ın birleştiği yerde geniş Hiro­ bakhen ovası bulunur. Burada birçok at sürücülerinin atladığı yüksek ve gür otlarla kaplı geniş bir çayırlık meydana gelmiş­ ti. Yaz aylarında dereler heme.n tamamiyle kurur ve sağa­ naklarla ova göl halini alırdı. Örneğin 7 Eylül 1147'de, böyle bir sağanak, burada vayılmış bulunan ikinci Haçlı ordusunu ani olarakbastırmıştl.80 Ovanın bataklık kısmından, bugün de muhafaza edilmekte olan Roma dolgusu üzerinden geçilirdi. Burası, 823 yılında darbeyle Imparatorluğunu ilan eden To­ ma'nın, Imparator Mihail II. tarafından yenilgiye uğratıldığı Diabazik'dif8ı Vilarduen bize, orta çağlarda, yolumuzdan, günlük geçiş­ ler hakkında, birçok rakamlar veriyor: ıstanbul'dan Atira'ya - 12 mil, Selimbria'ya - 2 gün, Çurulon'a - 3 gün, Edirne'ye - 5

96 gün, Filibe'ye - 9 gün. Bu mesafeler, Türk coğafyacısı Hacı Kalfa (ölümü - 1658) (') verdiği bilgilere tamamen uygundur. Huniyadi zamanında (") Tuna'dan Sofya'ya 6 gün Sof­ ya'dan Filibe'ye 3 günlük yol hesaplanmıştır. Bu mesafeler, şüphesiz ki, şövalyelerin hızlı gidişierine göre hesaplanmış­ lardı. Haçlılar aynen halkların göçleri gibi ağ ır hareket etmek­ te olduklarından ve ulusların da yavaş gidişierinden 1189 yı­ lında Tuna'dan Filibe'ye kadar olan mesafe 6 haftada alınabilmişti. Xi. ve Xii. yüzyıllardaki Bizans hakimiyeti devrinde, aynı yol son derece hareketli ve doğu ile batı arasında çOk canlı alış-verişe (mübadele) sahne olmuştu. O zamanlar Yunanlı tacirlir ta Bohemya'ya kadar uzanıyorlardı. Regensburg'da Yunancayı serbestce konuıabiıen çok kimse vardı ve bunlar­ da Bizans'ı iyi tanıyoriardı. 2 Bununla beraber, yine de bu devri n sürekli bir barış dev­ resi olduğu söylenemez. ıx. yüzyılın sakin yıllarından bir iz bile kalmamıştı. Macarlar, Peçenekler, Kumanlar, Bulgarlar, Sırplar ve Haçlılar yakıp yıkma hususunda biri birileriyle ya­ rışmışlar ve yarım adayı harabeye çevirmişlerdi. 1040 yılında Delyan'ın isyanı neticesinde ayaklanmıştı. 1048 - 1054 yılla­ rında Haemus, Peçcenek savaşlarıyle kaynamakta, 106S'de Kumanlar Ege denizine kadar ulaşmışlar, Peçenekler'le bir­ likte her yıl yakıp yıkmalarını tekrarlamışlardı. 1072 yılında Macarlar Niş'e kadar dalmışlar; 1073'de bütün Bulgaristan, 1078'de ise Sredets havalisi ayaklanmış; 1087 - 1091 arasın­ da yine Peçeneklerle savaş Tuna'dan Meriç ağızlarına kadar olan bölgede sürdürülmüştü; 1096'da ilk Haçlılar bu bölgele­ re gelmişlerdi. Öncüleri Niş dolaylarında yarı yarıya kırılmış; ana kuvvetler ise bölgeden tamamen serbest olarak, gelip geçmişti. Bütün Xii. yüzyıl zarfında, Bizanslılar'la Macarlar,

(') BatılılarcaHacı Kalfa diye adlandırılan Hacı Halife yani Katip Çelebi. (")Tarihlerimizde Yanko Hunyad diye zikredilen Huniadi Yanuş adlı Macar sergerdesi. • Mütercim •

97 Belgrad ve Braniçevo civarında çarpışmışlardı. 1147 yılında ikinci Haçlı seferine bağlı kuvvetler Sofya'ya kadar barış için­ de gelmişler; fakat, oradan sonra, düşman gibi savaşarak yol almışlardı. Zalim (!iran) Andronik Kommen zamanında (1180-1 183), Bela iii. Sırp Prensi Neman'ın yardımıyle, Belg­ rad, Braniçevo, Niş ve Sofya'ya hakim olmuştu. 1186 yılında Bulgaristan'da Asen Oğulları isyan etmişti ('). Bütün bunlardan sonra, üçüncü Haçlı seferleri sırasında, Frederic i. nin, geçitiere kadar her tarafı ve her şeyi tahribe­ dilmiş olarak bulması tabiidir. Belgrad, Braniçevo, Ravno, Niş ve Sredets sadece terk edilmiş harabe yerleri gibi görü­ nüyordu. O zamana kadar henüz zengin ve mürefteh durum­ da kalan Trakya. bir kış içerisinde, Haçlılar tarafından, Suc- • ci'nin ötesindeki topraklar gibi, medetsiz bir çöl haline getirilmişti. Ertesi 1190 yılında. Buigariara karşı yapılan bir sefer sıra­ sında, Bizanslılar, Sredna-gora (") geçitierinde müthiş bir hi­ zimete uğramışlar ve sonunda Haemus'daki başlıca büyük ehirler, galiplerin eline geçmişti. O zamanlar Bulgarların elin­ de bulunan sredets de fazla dayanamamış, Haçlılar onu "Op­ pidum vaccuum et ommi solatio humanae indigentiae desti­ tum" (Şehir boşaltılmış ve insan için her türlü barınılacak yerden yoksun) bir durumda bulmuşlardı. Bizanslıların kaderinde Tuna'yı bir defa daha görmek var­ mış. 1194 yılında Isak Angel, Sredets'ten geçerek Niş üzeri­ ne saldırıp, Morava ve Sava Sırplarını yenmiş; dedesi Bela III. ile 83 birleşmişti. Fakat, Bizans bayrakları o zaman son defa Tuna sularına aksetmiş ve Bizans askerleri de son ola­ rak. Trayan geçitierinin kuzeyinde görülmüştü. Ertesi 1195 yı­ -!ında, doğu ve batı viıayetlerinin askerleri Arkadiopolis civa­ rında bozguna uğratılmış ve kısa bir zaman sonra, kardeşi Isak Angel'i tahtdan indirince, bu durum kötü sonun başlan­ gıcı olmuştu. (') Asenevtsi-Asen oOulları diye tercümeedilmiştir. (") Sredna-gora - Burgarcada Orta-dall anlamına gelen bu dallıara Türkler ce Karacadalllard enilir.

98 Artık bundan sonra, Askeri yol boyunun tarihinde birlik bozulmuştu. Trayan kapılarının kuzeyindeki vilayetler Bulgar, Sırpve Tuna Macarlarının savaşlarına sahne olmuşlardı. Bul­ garlar, Bizanslılar ve Latinler ise güney illerinin hakimiyetini elde edebilmek için savaşıyorlardı. Anayol boyundaki ardı arası kesilmeyen sınır ve egemenlik değişikliklerini tafsilatiyle belirtmek konumuzun dışında kalıyor. Bu hususta yalnızca bir ö.rnek vermekle yetinelim: 1204 yılından 1363 yılına kadar Filibe 3 defa Bizansın, 5 defa Bulgarların, 2 defa Latinlerin ve nihayet Türklerinoldu. Latin hakimiyeti (1204-1261 ) devrinden, geçitlerle Istan­ bul arasındaki şehirler hakkında birçok bilgilere sahip bulunu­ yoruz. 1204 tarihlitaksim andıaşmasıyle Imparator, Bosfor'la Agatopolis, Viza ve Çurulon arasındaki bütün topraklara sa­ hip olmuş, Edirne ile yol boyunda bulunan Heraklea'ya kadar olan şehirler ve Hersonesvilayeti Venedikliler'e kalmıştı. Bu­ nun dışında Selimbria gibi birçok şehirde "haç müridle­ ri"nindi. Renier de Trite Filibe'de tecrit edilmişti. Doğu Trakya'ya felaket, Edirne civarındadaki savaştan sonra gelip çatmıştı. Çar Kaloyan, 1206 yılı Ocak ayında, Ar­ kadiopolis'e, Mesine'ye, Heraklea'ya, Daonion'a, Çurulon'a, (ımparator'un, Peyen d'Orleans'a armağan ettiği) Atira'ya, yani bir kelimeyle, Selimbria ve Bizie dışında, bütün doğu Trakya'ya hakim Olmuştu. Gamizonları imha ediyor, surları yıkıyor, kaleleri, binaları tahribediyor ve ahaliyi Bulgaristan'a göç ettiriyordu. Az zaman önce, 1189 yılında Haçlıların tala­ nından geri kalanları da yok ederek Filibe'yi de tamamen ha­ rabeye çevirdi. Fakat, aynı sene, Imparator Henrih, Filibe'ye girmiş, Karaca dağlar eteklerindeki Beroe'ye ve Koca­ Balkan eteklerindeki Anhialo'ya kadar olan Bulgaristan şehir­ lerini harabeyeçevirmişti.

99 Kaloyan'ın halefi olan Çar Boriı, Henrih'le birleşerek Sırp Kralı Stefan'a karşı Niş'e kadar başarılı bir sefere girişmişti. Bununla beraber, Anayol boyundaHaçlı Latinlerin görülmele­ ri devam ediyordu. Daha 1220 yılında Imparator Robert de Courtenay batıdan gelip Bulgaristan'dan son derace barışçı bir tarzda, geçmiş; aynı şekilde Çar Ivan Asen ii. de yirmi yıl sonra, Imparator Baldwin'e topraklarından serbestçe geçme izni vermişti. 84 Yolumuz üzerindeki Klokotnitsa civarındaki zaferden son­ ra (1230) Bulgaristan'ın sınırları, hemen hemen Siemon'un ve Samuil'in zamanlarındaki eski sınırlarına ulaşmıştı. Nikea (') Imparatorlarının bütün çabalarına rağmen, 1265 yıllarında, Bizans sınır sütunları (taşları) ancak, Edirne'nin birkaç saat batısında bulunuyordu. Ancak, Latinler'in ıstanbul'dan kovul­ masından sonra Mihail vıııı. yeniden bütün Trakya'yı hakimi­ yeti altına alabilmişti. Bunu takibeden yüzyıllarda, Trakya, Bulgar savaşlarından, Bizansın iç mücadelelerinden, Moğol istilalarından, Katalan eşkiya çetelerinden ızdırap çekmişti. 1344 yılında, Bulgarlar, Batı Rodop kaleleriyle birlikte Fili­ be'ye hakim oldukları zaman, memleket nüfusu sonde rece azaldığından Türkler tarafından kolayca ele geçirilmişti. . Güneyde ülkenin eski refahı gittikçe daha fazlaazal ırken, iç arazide nüfusun çokluğu ve arazinindaha iyi işlenişi itiba­ riyle memleket batının en zengin vilayetleriyle kıyaslanabili­ cek durumda bulunuyordu. Bu durum özellikle, bazı ufak­ tefek dış huzursuzluklar istisna edilirse, beş nesil boyu asayi­ şi süre gelen Sofya vadisinde bozulmayan huzurun sevinci yaşanıyordu. Türkleronu " Edema örneği " olarak belirtmiş­ lerdi. Bizzat şehrin büyük bir kısmı, ozaman Raguzalılar'ın (")

(') Niceia(N icee) BugOnkO ıznikşehri olup buradabiri 325ötekisi 787 tarih­ lerindeolmak Ozere iki defaHır istiyan kongresitopla nmış 119 Istanbul'un Haçlılareline geçmesi Ozerine bu şehir1204 -1261 yıllarındaBizans'ın payı- tahtı olmuştur. " MOtercim " (") Raguza-Oalmaçya sahillerinde ozamanlar bircumh uriyetolup I.Murat za­ manındaOsmanhlar1a ilk defaandıaşma aktetm iş bulunan devlettir. "MOtercim"

100 elinde bulunan iç ülkenin merkeziydi; onların Sredets'de en büyük ticarethaneleri bulunuyordu. Vitoşa ve Kocabalkan da{ıları eteklerinde 14'den fazla manastır bulunuyordu. Bun­ lardan, (öme{ıin, Boyana manastırı gibi) bir takımları çok es­ ki, Ivan Aleksandır ve Ivan Şişmanl lll' ın yaptırdıkları, bir kıs­ mı da yeniydi. Sofya'dan gelen yoı, o zamanlar, şimdi de mevcut olan Belitsa ve Kostinbrod köylerine sahip bulunan Orehhovo Sv. Nikola manastırının arazisini kesmekteydi. Öte yandan Iskır'da bu manastır, Aton'un ünlü Zograf manastırı­ nın (Gorni-Lozen, Dolni-Lozen ve d.) (') arazisiyle sınır oluş­ turuyordu. Bunların arasında Çarların ve Bolyarların şatola­ rıyla mülkleri bulunuyordu. 85 Uzun süre devam eden sulh içerisinde, Sırp Morava'sı va­ disinde de büyük refaha ulaşılmıştı. Ravanitsa manastırının 1381 tarihli kuruluş emirnamesinde bu mevkide 150 köy sa- . yllmaktadır. 86 Tuna'da hakimiyet durmadan el de{ıiştiriyordu. Kaloyan Belgrad'la Braniçevo'yu hakimiyeti altında bulunduruyorsa da, Macarlar daha 1202 yılına doğru bu şehirlerden birincisi­ ni kendisinden geri almışlardı. Asen ii. her iki şehri de idaresi altında bulunduruyordu. XIIi. yüzyılın ortalarınadoğru, Demir kapılardan Tuna a{ızına kadar olan bütün vilayet, Macarlar'ın eline geçmişti. Braniçevo'yu az zaman sonra Sırplar ele ge­ çirmiş ve bu hakimiyet XV. yüzyıla kadar sürmüştü. Belgrad ile Maçva Banh{ıı,yani Belgrad'dan Drina'ya kadar olan Sava etrafındaki ovanın, XIIi, XLV ve XV. yüzyıllarda, büyük bir kıs­ mı Macarların elinde bulunuyordu. Sırplar buraları, yalnız, Stefan Duşan (1331-1355) ve Prens Lazar ölümü 1389) za­ manlarında ellerinde bulundurmuşlardı. fmparator Sigis­ mond, Belgrad'ı, Prens Stefan Lazareviç'e terketmiş, onun ölümü üzerine (1427) burasını yeniden zabtetmiş ve 1421 de kale düşünceye kadar Belgrad macarlarda kalmıştı. 87 XVi. yüzyılda, Bulgar-Sırp sınırı Kunovitsa'da Niş (Niş bel-

rı GomiLozen-Yukarı BaOlık, DolniLo zen-AşaOI BaOlık demektir. • Mütercim ·

101 ki de ancak Belbujd savaşı sonunda13 30 yılında Sırpların01- muşturl'le Pirot arasında bulunmakta ve buradan Kuzeye yö­ nelerek Sırpkaleleri Ozren'in Lipovats ve Aleksinats civarın­ daki Bolvan kalelerine uzanmaktaydı. Sokolnitsa (şimdi­ Banya) ve Svırlig kuleleri o zamanlar Bulgar vilayetindeydi.88 1353 yılında Hersones'de Trakya'ya ayak basan Türkler, çok kısa bir zamanda yolun büyük bir kısmını Mkimiyetleri al­ tına almışlardı. 1362 yılında yönetimi eline alan Sultan Murat i. derhal Çurulon'u almıştır. Şehir kendini ümitsizce ve cansi­ perane savunmuştu. Bundan sonra Türkler Ana-yol'un batı yakasına yönelmişler Mesine (şimdi Karıştıran) müdafasız teslim olmuş, Arkadiopolis (Lüle-Burgaz) terk edilmiş olarak bulunmuştu. Edirne ise hemen hiç savunulmamıştı. Türkler hemen kilise ve metropolitliklerizapte tmişlerdi. Piskopos Ka­ radeniz'deki Agatopolis'e doğru kaçmıştı. Murat payitahtını Bursa'dan Edirne'ye nakletmiş ve 1365 yılından 1453 yılına kadar devletin Payıtahtı bu şehirde kalmıştı. Türkler, bu par­ lak zaferlerden sonra Bulgar sınırını aşmışlar Filibe'yi zabtet­ mişlerdir. Osmanlı orduları böylece Trayan kapılarına dayan­ mışlardı. 89 1371 yılındaki Sırp askeri seferi, Anayol'un tarihi istikame­ ti üzerinde cerayan etmişti. Eyalet Prensierinin katıldığı kuv­ vetlerin bir bölümü Constantia'dan, ötekileri de Rodoplar yo­ luyla (Seres yönünden) Filibe civarına gelmişlerdi. Burada 60.000'e ulaşan kuvvetler Tsırnomen civarındaki Meriç köp­ rOsüne doğnı yönelmişlerdi. Bu yerde ünlü Meriç Savaşı ol­ muş ve burada Kral Vukaşin. kardeşleriyle ve askerlerinin büyük bir kısmıyle birlikte maktut düşmüştü. Ugleş'in mezarı­ nın XVii. yüzyıla kadar Mıa Harmanlı üzerindeki tepelerde Olduğu söylenirdi C). 90

(') 1925-1931 yılları arasında Harmanlı'daki TOrk mektebinin MüdOrl00onO yapmış olduı)um sıralarda Harmanlı kasabasına çokyakın, Baı)datşose­ si yakınında bir yere halkın şeytan taşlar gibi taşlar attlOınl ve burasının Ugleş1n maktul dOştOOO yer olduOunu yaşlı Bulgarw TOrtderden duy­ muştum. • Matercim •

102 Tuna yolu serbest kalmıştı. Sredets (Sotya ) 1382. Niş ise Pirot'un daha Oncezaptedildikten sonra138 6 yılındaalı nmış­ tı. Askeri yol bu tarihten sonra, bir.zamanlar aksi istikametde Hunların ve Avarların akınıarına hizmet etmiş olduğu gibi, bu sefer de. Türkler'in Sırplar'a ve Macarlar'a karşı giriştikleri akınıara vasıtalık etmişti. Prens Lazareviç (1389-1427) hükümet merkezini müm­ kün mertebe Türk sınırından uzak yere nakletmek zarureti duymuştur. Bunun üzerine Belgrad Sırp devletinin başkenti oldu. Ha!.�uki daha Onceki hükümdarlar. Kruşevaç Prizren. Skopie (Usküp). Raza (Yeni-pazar) veya Skodra'yı hükümet merkezi yapmışlardı. Stefan Lazareviç şehri harap bir halde bulmuş ve büyük bir kısmını yenidenin şa etmişti. (Şimdi yu­ karı istihka.mlarolan) Kalenin kare biçimii taşlardan çifte sur­ ları, dört tane kapısı. kuwetli topçusu ve 5-6.000 kişi alan meydanı vardı. Sahildeki aşağı kaledeki burçta Prensin hazi­ nesi bulunuyordu. Bir diğeri de cephane deposuydu. Aşağı­ da, Tuna'yla Sava'nın kavuştuğu yerde, 20 savaş gemisinin yanaşabildiği eski Roma iskelesi hala.gör ünmekteydi. Bu is­ kele her iki kuleden birer zincir vasıtasıyla engellenebilirdi. Tuna üzerindeki şehirde, Stefan bir metropolit kilisesiyle ye­ şillik iki park ortasında bir de hastahane inşa ettirmişti. Kara tarafından surlar, Sava'dan Tuna'ya kadar açık bir köyle ku­ şatılmıştı. Şehir halkı büyOk ticariimtiyazlar elde etmişlerdi.91 Burada birçok Raguzah yerleşmiş bulunuyordu. Düşmekte olan Sırp devletinin ikinci kalepi, 1430 yılında Prens Georgi Brakoviç'in daha eski bir kalenin yerine inşa ettirdiğiSmede­ rovo (Semendria) kalesiydi. Bu kalenin görkemli harabeleri, 24 burcuyla, Tuna yolcularının hala.hayran lığını celbetmekte­ dir. Haçlılar seferinden sonra ilk seyahatname Bourgonya'lı Şövalye Bertrandon de la Broqui�re'in. Kutsal yerler'den Is­ tanbul ve Belgrad yoluyla 1433 �Ilında döndOğO sırada yaz­ mış olduğu seyahat gOnlüğüdür. 2 Onun bu gOnlOğü, dene­ yimli bir gOzlemci sıfatiyle, tarafsız olarak, yazılmış bir intiba

103 derlemesidir. O, ıstanbul'da, Vlaherni ve Aya Sofya'yı henüz Hıristiyan kilisesi olarak görmüş, Bizans sarayıyla, yakın za­ manda son bulması kaçınılmaz görülen özel yaşantısını da seyretmişti. -Istanbul'un ötesinde arazi iyi sulanmış ve verimli olduau halde, ormanıana insanlardan yoksundu. Region' (Ri­ gory) da kulesi yıkılmış bir köy vardı. Atira (Thiras) şehri, ba­ taklık üzerindeki köprüsünün kalesiyle birlikte tahribedilmişti. Henüz Bizanslıların elinde bulunan Selimbria mekün bir kent görünümündeydi. Çurulon (Chourleu-Çorlu) ise bir harabe­ den ibaretti. Mesine (Misterio) kalesinde Rum halkını, bura­ nın hakimi olan tek bir Türk yönetiyordu. Bir zamanlar Arka­ diopolis adını taşıyan ve tamamiyle Türklerin yaşadıaı "Pirgasi" (Pirgasy, Purgos) surları yıkılmıştı. Daha ötede "Zambri" (Zambry, Bılgarofigon veya Nikea) yıkıntıları görülü­ yordu. Yolcu, ancak, Edirne'de, gözlerini, ıssızlık ve taze ha­ rabelerin görüntülerinden kurtararak dinlendirebilirdi. O, bu müreffeh ve canlı şehirde, bir çok Venedikli, Cenova", Flo­ ransalı ve Katalonyalı tacir bulmuştu. Sultan Murat ii. Seres'de bulunduğundan, Broquiere, Mi­ lano elçisi Benedict de Furlino'yla birleşerek büyük hüküm­ dan Mesta'da karşıladıktan sonra yeniden başkente, dön­ müştü. Onun tasvirlerinden, o zamanki Osmanlı sarayında tamamiyle başka bir ruhun Mkim bulunduğunu ve daha son­ raları ıstanbul'da yaşamış olan Padişahların aksine, her tOnü debdebe ve ihtişamdan uzak birhaya t sürdüklerini anlıyoruz. Edirne'den Sırbistan'a doğruyola çıkan bir yolcu,ilk günü herhalde köprü yıkılmış olduğu için Meriç'j bir kayık ile geçer­ di. Engin ormanıardan geçerek, o zamanlar büyük bir bölü­ münde Bulgarların yaşadıaı 93 Filibe'ye varırdı. Üç tepeden birinin üzerinde büyük bir kalenin harabeleri durmaktaydı. bir başka yerde de Makedon Kralı Filip'in saray",nın duvarları görülüyordu. Şehrin an tarafındaYOlcular Meriç'i aşarak, ge­ çitlere cIoOru ovadan atla yol alırlardı. Bize burada hiç bir isim vermeyen Brokier'in tasvirlerinden. kendisinin Meriç'in kaynaklarına geldiai ve sonra da Sulu-Qerbent'ten geçerek.

104 Ihtiman vadisine vardığı anlaşılıyor. O, Trayan kapılarını gör­ memişti. Yolun güvenini, yeni kurulmuş bulunan iki Bulgar askeriköyü sağlıyordu ('). Yolun dağlık bölgeleri sık orman­ Iıklarla kaplıydı. Bu gizlenmeye elverişli yerlerde, birçok yerli haydutların bulunması,Türklerin bu yollardan geçmekten ka­ çınmalarına ve Batıya doğru dönerek Samokov'a, oradan da Iskır yoluyla Sofya'ya gitmelerine nedenoluyor du. 94 Sofya kalesi temellerine kadar yıkılmıştı. Şehirde Türkler azınlıktaydı ve Bulgarlar, onların Mkimiyetlerini başlanndan atmak arzusunu gizlemiyorlardı. Bulgar çarlığı artık kırk yıl­ dan beri ortadan kaldırılmış ise de eski istikl�1 devrini Mi� hatırlayıp, eski bağımsız hayatın hatırasını yaşamış olan canlı tanıklar vardı. Sık bir nüfus yoğunluğunasahip Sofya ovasın­ dan ayrılan yolcular, Türklerle meskün ve bir bataklık üzerin­ de önemsiz bir kalesi bulunan Pirot kasabasına varırlardı. Onlar, uzaktaki ormanıık vadilerde, bizim daha önce sözünü ettiğimiz."Ysvouriere" adlı şehrin harabelerini gördükten son­ ra Niş'e varırlardı. Şehir ve kale harabolmuşdurumda olduğu halde, etrafta birçok köy vardı ve toprak iyi işlenmiş oldu­ ğundan iyibir intiba bırakıyordu. Daha ötelerde, Broquiere'in yolculuğu, şimdiye kadar açıklanan yolculuklardan belirli bir ayrıntı gösteriyordu. O, Mramor civarında Morava'yı geçmiş ve Yastrebats'dan Kru­ şevats'a varmıştı.Bur adan ormanıık arazidengeçip Şumadi­ ya'ya oradan da Belgrad'a varmıştı. Demek ki, Morava'nın doğusundaki eski Niş-Branicevo ana yolu terkedilmişti. Aynı yolu, 1443 yılındaHuniyad, 1529 yılında 95 Sultan Süleyman ve 1669 yıllarındaIngil iz seyyahı Brow izlemişlerdi. Bu yoldan yapılan son Hıristiyan geçişi, Kral Vladislav ve Ivan Huniad'ın 1443'de yaptığı seferdi. Macarlar'dan, Lehli- n Bir kısım Bulgarköyleri yardı mcı askerolarak orduya katı lmakveya yolla­ nn gOVeninisa(ılamak çartiyle imtiyazh bir sınıf olarakdaha muhtar bir stalO­ ye tabi bulundurulmaklave bu gibi köylere: "Voynişki sela" - Askeri köyler adı verilmekteydi. Sonradan bunlar devtete baş kaldırmışlarve tenkil edl- mişlerd. " Mltercim "

105 ler'den, Çekler'den ve Sırplar'dan oluşan Hristiyan ordusu, yine Kruşevaç'dan geçerek, küçük çarpışmalardan sonra, Niş'i, Pirol'u ve Sofya'yı zabtedip, bütün buralarını tahribet­ mişler ve 1443 yılının Aralık ayında, ordusunu Filibe'de topla­ mış bulunan ii. Murad'a saldırmak üzere, geçitierin önüne gelmişlerdi. Yol, kütükler ve ağaç yığınlariyle kapatılmıştı. Bundan başka Türkler, eski Roma yolunun yamaçlarına, pi­ yadelerin ve atların yol almasını engellemek için su vererek burasını bir buz alanı haline getirmişlerdi..Öncüler bu durumu haber verince, Hristiyanlar Trayan kapılarını dolaşmayı dene­ mek istemişlerdi. Bütün yarımadayı çocukluğundan beri tanı­ yan Sırp Prensi Görgi Brankoviç, yol göstericilik rolünü üzeri­ ne almıştı. Bunun üzerine Sofya ovasından güneye dönecekleri yerde doğuya yönelmişler, Ihtiman Karaca­ dağlar'ıyla Haemus (Koca Balkan) dağları arasından geçerek Zlatitsa (') ovasına inmişlerdi. Buradan sular, Ege denizi hav­ zasına akardL Bugün, buradan, Orta-dağlar (Karaca-dağ ) ile Balkan dağları arasından geçip, Sofya'dan Filibe'ye arabalar­ la yolculuk edenler için en elverişli yoı, fazla dönemeçli olma­ sına rağmen, Karlovo yönüne giden modern bir şose vardı. Huniyad belki de, Zlatitsa ovasının batı yakasından, 6 mil ka­ dar uzun ve dar bir vadisi bulunan Topolnitsa (")ya doğru çe­ kilmek istemişti. Fakat, artıkbu vadiler ve ormanıar, yeniçeri­ ler tarafından tutulmuş ve yol da ağaçlarla engellenmişti. Açlık ve atlar için yem bulunamaması, aynı zamanda şiddetli soğuklar, başarısız bir savaştan sonra, 24 Aralıkta Hıristiyan ordusunu çekilmeye mecbur etmişti. Topolnitsa vadisinin ku­ zey çıkışında bulunan Petriç civarındaki bir kaleyle ilgili ola­ rak, Türk hakimiyeti devrinde vuku bulan savaşlar hakkında bugün bile çeşitli rivayetler vardır. Murat ii. geri çekilmekte rı ılatilsa - Türklerce Isladı adı verilen bu köyün halkı, bir zamanlar çO!:lun­ lukla TürkW. rı Topoiniısa - Kavaklı demeklir. • Mülercim •

106 olan orduyu uzaktan takip ederek, Prot'la Niş arasında bun­ lara yetişmişti. Kunovitsa'nın do{ıugirişinde, Hıristiyan ordu­ sunun kazandı{ıızafer, bu geçidin ad ına do{ıu ve batı ülkele­ rinde ün kazandırmıştı. 96 Ertesi yıl, (1444'de ) Kral Sigismund'un Osmanlılar'la sa­ vaşmak üzere daha önce çekilmiş bulundu{ıu Tuna kıyısında­ ki yol seçilmişti. Fakat, Varna civarında meydana gelen sa­ vaş, galiplerin son yılki savaşta kazandıkları zaferden gözlerinin son derece körleşmiş oldu{ıunu göstermişti. 1453 yılında Istanbul, 1521 yılında da Belgrad Türklerin eline geçiyor; böylelikle 327 yıllık bir aradan sonra, yol yeni­ den tek bir devletin hükmü altına giriyor ve bu artıkuzun süre için oluyordu.

107 iii. TÜRKLER ZAMANINDA

BELGRAD • ISTANBUL ASKERI YOLU Istanbul Askeri Yolu'nun önemini, Türkler daha ilk Avru­ pa'ya ayak bastıkları zamanlarda anlamışlardı. Bu yol daha Edirne'den onlara Bulgaristan'ın, Sırbistan'ın, Macaristan'ın ve uzak batı ülkelerinin yolunu göstermişti. Istanbul'unfethe­ dilen sonra. Mehmet lI'in ilk u�raşlarından biri. şehrin etrafın­ daki eski yolu onarmak olmuştu. O. artık geçilemez bir duru­ ma gelmiş bulunan Region ve Atira'daki bataklık köprülerinin yenilenmesini. buraların yeni taşlar ve kayalarla döşenmesi­ ni. YOlcuların barınması için yeni hanlar ve kervansaraylar ya­ pılmasını emretmişti.1 Onun haletleri ve bunların vezirleri. bü­ tün yol boyunu ve Belgrad'a kadar olan yolu. aynı gayretle devletin askeri, idari ve ticari ihtiyaçlarına göre düzenlemiş ve donatmışlardı. XVi. yüzyıl seyyahları. bu düzenleyiş hakkında hayranhk­ larını ifade etmektedirler. Roma ımparatorluğu'nun sükutun­ dan beri Avrupa devletlerinden hiçbiri ülkesinin yol düzeni hususunda böyle bir çaba göstermemişti. Ülkenin iman sırasında. eski Roma döşemesi (Türkçede "Kalos Dramos"dan, kaldırım) iyi korunmuştu ve Türkler tara­ fından onarılmış ve bakımlı tutulmuştu. Fakat bu, yalnızca, Padişahların sık-sık gelip gittikleri Istanbul'la Edirne arasın­ daki böıürndü. Geri kalan bölümlerde XVi. yüzyıl ortalarına doğru yol bazı yerlerde o kadar bozuktu ki, atların ayaklarının kırıldı�ı bile oluyordu. Şvayger'e göre. belirli mesafelerde, yol boyunca kervan­ saray denilen "boş ve sahipsiz büyük, geniş yapılar" inşa edilmişti. Gerlah'a göre ise bunlar. temiz ve rahat Roma Mu­ tationes ve Mansiones'larından ve ça�ımızdaki batı misafir­ hanelerinden farklıydı. Bunlar tu�la ve taşla örülmüş, genel­ likle birkaç kurşun kaplı küçük kubbeyle örtülü muazzam

108 » yapılardı. Dört duvar boyunca,aşağ ıda sütunlarla tutturulmuş dar bir taraça uzanmaktaydı. Bu taraça genellikle bir metre kadar yükseklikte ve birkaç adım genişlikteyd!. Bu taraçaların üzerinde, yolcular açık ateşlerde yemeklerini pişirirler, ısınır­ lar, yerler, konuşurlar, dua ederler, kilimler ve eğerleri üzerin­ de yatıp uyurlardı. Açıkta, daha aşağıdaki avluda bulunan at­ lar, katırlar ve develer, taraçanın korkuluğu üzerinden sahiplerine başlarını uzatırlardı. Bir grup yolcuyu, diğerinden ve onlarda hayvanlardan ayıracak aralarında hiçbir duvar ve­ ya örtü yoktu. Kervanlariçin bu barınaklar bulunmaz, birer ni­ metti. Şehirlerde bulunan büyük Ku rşunlu-Hanlar, rahatlık bakı­ mından, onlarla Kıyaslarınca daha iyiydi. Kurşun kubbelerle örtülüolan Kurşunlu-Hanların daima geniş, destekli saçaklar­ la çevrili ve ortasında bir şadırvanı vardı. Birinci katın oda ka­ pıları umumi galexiye açılırdı. Aşağıda ahırlar bulunurdu. (Ör­ neğin, Belgrad, Usküp gibi) Ticaret şehirlerinde bu hanlar, çoğunlukla muhteşem yapılar olup, italyan "Fondacco"ları gi­ bi, alt katlarda mağazaları bulunan yabancı tacirlere yazıha-' ne, üst kattakiler de yatakhane vazifesi görmekteydi. Hemen bütün bu barınaklar, hayırsever Müslümanlar ta­ rafından vakfedilmiş bulunuyordu. Bunlarda herkes gecele­ yebilir, ancak gerekli eşyalarını yanında taşımış olması icabe­ derdi. Bunlardan birçokları da Padişahlar tarafından vakfedilmişlerdi: Bir kısımları da, vezirler tarafından yaptırılıp, hayrata tahsis edilmişlerdi. Bunlara mülkler ve iratlar vakfe­ dilmiş olup, Müslüman veya Hıristiyan, fakir veya zengin her yabancı bedavadan kendisi için üç gün ekmek, et v�. pirinç hayvanları için de yem temin ve tedarik edebilirdi. (Orneğin Ha!sa veya Burgaz'da olduğu gibi) (').

(') Genellikle han adı verilen bu gibi tesislere, ıstanbul'da, Balkapanı, Yağ­ kapanı, Unkapanıdenilen ve Bursa'da Ipekham adı taşıyan hanlar ömek olarak gösterilebilir. Bunlar, ordulann güzergahında, askere karargah olarak da kullanılmı�­ lardı. Filibe'deki Kurşunlu han XX. yüzyılın ilk çeyre!)iiçinde yıktırılmış, Sı­ yaüş Paşa'nın Harmanh'da, Lala Mustafa Paşa'nın Mustafa Paşa'da ve Koca Sinan Paşa'nın Uzunca Ova'da yaplınnış oldukları kervansaraylar sa bu yüzyılbaşlarında ortadan kaldınlmışlardır, • Matercım ·

109 Yolcu, ekseriye, hayırsever veya zühd ve takva sahibi bir Müslümanın yaptırmış olduğu zevkle inşa edilmiş, taştan bir çeşmenin (veya pınarın) }lanından geçerdi. Bu çeşmeler gü­ zel, çiçekli ağaçların gölgesinde bulunurlardı. Yolun, eşkıyadan ve Hıristiyan haydutlardan korunması için geçitler civarında veya tehlikeli mevkilerde palankalar 2 kurulmuştu. Bunlar artık surlarla, yuvarlak kulelerle ve taş duvarlarla, şatolarla veya ortaçağlarda olduğu gibi, kalelerle çevrili bulunmuyor, sadece sivri kazık ve ağaçlar üzerine, ça­ Iılar yığılı çitlerle ve toprak sıvalı dörtgençevirmeden oluşu­ yordu. Bunların içerisinde 8-15 Türk evi, küçük bir asker bir­ liği ve ortalarında alelade ağaçtan veya duvardan bir kule bulunuyordu. Bu ağaç ve toprak tahkimat için eşkıya çetele­ rinden daha tehlikelisi, büyük sellerdi.3 Eski kalelerin bulun­ duğu yerlerde bunlar elverişli hale getiriliyordu. Eskilerde ol­ duğu gibi, yeni kastellerin inşası (modern bekleme yerlerine kıyasla)4 pek seyrekti. Bütün, daha önemli köy ve şehirler, Türk kolonileri tarafından elde tutuluyordu. Eşkıyaya karşı en orjinal tedbbirleri, Belgrad'ın zaptından sonra Sultan Süleyman almıştı. Yol boyundaki tehlikeli mev­ kilere, halkı Hıristiyan olan (asker) köyleri kurdurarak, aşağı­ da zikredilen tarzda karakol vazifesiyle onları görevlendirmiş­ ti. Yol boyundaki daha yüksekçe, uzakları görebilecek yerlere belirli aralıklarla, içinde tek bir kişi bulunan küçük sa­ man kulübeleri yaptırmıştı. Buradaki adam yolda veya or­ manda insan gördüğü zaman, muhafızlara haber vermek üzere davul çalmaya başlardı. Eğer görünenler eşkiya ise, sürekli olarak çalmaya devam eder, böylelikle ortalığı ayağa kıldırırdı. Böyle bir koruma Trayan kapılarında, Yagodina'da ve daha başka yerlerde bulunuyordu. Boşkoviç böylesinin, Doğu Koca-Balkan'da da bulunduğunu 1762 yılında belirt­ mişti. Yol boyundaki arazi ıssız ve insansızdı. Görevli kimse le­ rin veya yabancı elçilerin yolculukları sırasında, köylüler uzun sopalarla silahlı olarak yolcuların önlerindeki araziyi atla do-

110 laşıp onlara yol göstermek, tehlikeli yerlerde arabaları koru­ mak, arabalara ve hayvanlara bakmak ve onlara bedava yi­ yecek tedarik etmekle yükümıüydüler. Daha ziyade tatar1ar­ dan oluşan posta sürücü ve yolcuları için belirli yerlerde hazır yedek beylik atlar bulundurulmaz, bunlar köylerden ve­ ya yol üzerinden tedarik edilirdi. Gerlah'ın yazdlOına göre "Çavuşlar'ın, karşılaştıkları herhangi bir kimsenin atını alma­ ya ve bunlara birkaç mil binmeye yetkileri vardı.4 Askeri-yol'un Türkler zamanındaki tarihi durumunu aydın­ latan yüzlerce belgeden oluşan çok zengin bir seyahatname bibliyografisiyle bol miktarda materiyale sahip bulunuyoruz. Hemen bütün Avrupa dilleri bu hususta görev almışlardı. Bir zamanlar bu vesikalar, sık-sık basılan ve tercüme edilen en okunur kitabıarda yer almaktaydılar; bugün ise ancak doğulu­ lar tarihlerine meraklı olanlarca incelenmektedirler. Bu eser­ lerden çoOunun yazarları elçiler veya elçilik heyetlerindeki üyelerdi. Sadece merak saikasiyle seyahat edenlerin, Os­ manlı ImparatorluOunun içerileri hakkında böyle girişimleri ol­ mamıştı. Bu kitapların kavramları son derece değişikti: Gece konaklarının kuru tafsilatını belirtengünlük hatıralarından tu­ tun da tarihi önemi olan vesikalara gibi olanlara kadar. Bu yazıların en eskisi 1499 tarihli Köln'lü Hacı Şövalye Ar­ mold Vonhrf'ın seyahatnamesidir. Bu seyahatname sadece ıstanbul'dan Raguza'ya kadar 5 tutulan yolculuk notlarından ibarettir. AşaOI yukarı aynı tarih­ lerde, cancellarius Segniensis Felix Petantius'un Bohemya ve Macaristan Kralı Vladislav iI. için düzenlenmiş olan "Dis­ sertatio de itineribus aggrediendi Turcam?"6 adlı özeti var­ dır. Imparatorluk elçilik bildirileri sıralamaları 1530 yılındaki Imparatorluk elçiliOinin, Sloven Benedikt Kuripeşiç tarafından 7 tercüme ve neşredilen Itinerarium'u çok deOerli ve geniş bilgiler vermektedir. Bir zaman sonra, kendisinden sık-sık bahsettiOimiz Dalmaçyalı Antonius Verantius (Vrancsis­ Vrançiç) gelmektedir (1553). Kendisinden günlük hatıra'dan başka bir de coOrafi durum bakımından önemli bir de yol tari-

111 fesi (ltineraire) 8 elde etmiş bulunuyoruz. Vrançiç'in yerini, 1554 yılında, mektupları, klasik Latinceye dair örnek yazıları sık-sık basılmış, çok okunmuş, çok defa terCOme edilmiş ve bOylecedaha sonraki seyyahlar tarafından kopyı;ı edilmiş bu­ lunan Auger Gislayn Busbek, almıştır.9 Malzemesinin zen­ ginliği ve iç değeri bakımından önceki ve bunu takibeden za­ manlardaki yol seyahatnameleri ilgililer tarafından gözden geçirilmiş olan ve Vrançiç'le birlikte Istanbul'a gidip Bus­ bek'le beraber dönmüş bulunan Han� Dornşwam'ın hergün günlük olarak tuttuğu notlar (daha yayınlanmamışlar) hepsin­ den daha üstün değer taşır. Kendisinden 20 yaş daha genç olan protestan misyoneri Stefan Gerlah'ınkiler de onunkiler gibi alakalılarca incelenmiştir. Stefan Gerıah, lıiıparato(un elçisi Daniel Ungnad'Ia10 beraber 1573 yılından 1578 yılına kadar Türkiye'de kalmıştı. Salomon Şvayge(in 1577 (11) not­ ları daha kısadır. XVii ve XViii. yüzyıllardaki birçok seyyah­ lardan, 1719 yılında Kont Birmondte'un fevkalMe murahhas­ lığının vak'anüvisi olan Gerard Cornelius von der Driesch'de zikredilmeye değer. 12 Bütün Imparatorluk elçileri- Belgrad yoluyla seyahat ettik­ leri halde, ıtalyan, Fransız ve Ingiliz elçileri deniz yoluyla se­ yahatı tercih etmişlerdi. Fakat yine de, Spalato ile Raguza arasında karadan yolculuk etmeyi göze alanların sayısı pek az değildir. ıtalyan'lar, daha fazlası Venedikliler, ticaret ve kültür ilişkilerine candan özel bir alaka göstenmekle tan ın­ mışlardı. Catario zen (1550), Pigafeta (1568), Jaoov Coranzo (1575), Paolo Contarini (1580), Delfinato (1587), Beneti (1680), Benaglia (1682)ve başkaları.13 Fransız seyahatna­ meleri, özellikle daha geç zamanlardakiler, pek çok sayıda­ dır, burada Şeno .(1547) ile Kikle (1657) 14 yi zikredebiliriz. Daima keskin bir tarassuf ve tecessüs gösteren Ingiliz sey­ yahlarından bilhassa Şövalye Blunt'un (1634) 15, elçilik sek-

112 reteri Riko'nun (1665) ve hekim Brown'ın (1669) bildirileri dik­ kate de{ıergörülüyor (') . 16 Memleketi ve ülkenin ilişkilerini en fevkalAde tanıyanlar, o zamanlar Yarımada'nın bütün iç ticaretini ellerinde bulundu­ ran Raguzahlardı. HattA, onların edebi eserleri, özellikle Ivan Gurdulin'in (ölümü 1638) Osmaniada'sı, ÜSküp, Yeni-pazar, Vitoşa, Meriç'in kaynakları, kendi do{ıum yerlerinin meydan­ ları ve saraylarını tanıdıkları kadar iyice bilip tanıdıkları bu şe­ hir ve kasabalara ait hatıralarla doludur. 1595'de Pavel Djordjiç'in, 1675'de Mateus Gunduliç'in, 1762'de astronom Boşkoviç'in, 1792'de elçi Giovani Caboga ve arkadaşl'nın anıları ıtalyanca olarak yazllmıştı.17 Patrik Arseniy Çernoye­ viç'in 1683 ve keşiş lerotey Raçki'nin 1704 tarihıpg Sırpça yol jurnallerine büyük ilgi gösteriliyor. Başkaca Slavyan yazarlar­ dan Çeh Şövalyesi Vratislav von Mitroviç'in 1591 19, Impara­ torluk elçisi Kont Herman Çernin'in 1664-1645 20 tarihli anıla­ rını da zikretmeden geçemeyiz. Leh elçileri genellikle Moldavya ve Koca-Balkan yoluyla seyahat etmişlerdi. Bu yol günlüklerinin yanında, de{ıerlibir şark kayna{ıını da dikkate almamız gerekir. Bu da ismen: Mustafa bin Abdullah Hacı Kalfa (Hacı Halife-Katip Çelebi)'nın "Rumeli ve Bos­ na"adlı eseridir ('). 24 Daha yeni tarihlerde, tüccarın faydalanması için, 1826 ve­ ya biraz daha önceki tarihte yazılmış bulunan yeni Yunan yol tarifnamesi "Dromodeiktes tes Ellados" (") bütün Yarı ma­ da'da 72 seyahatı kapsamakta ve pek de az sayıda olmayan Roma rehberlerini zikretmektedir. Adı bilinmeyen yazarı (anonim), belki de Epirlidir; kendisinin ve arkadaşlarının tec-

(') Yukarıda zikredilen seyyah ve elçi adları Kril harfleriyle yazılı bulundugu için, LAtinceasıllarının çeviri şekliylehatalı olması mOmkOndOr. (") Batılılarca Hacı-kalfa adıyla anılan Hacı Halife, bizlerce KatipÇelebi diye tanınmakta olup, 1658 tarihinde vefat etmiş bıraktıgı eserter arasında Fezleke-i-Katip Çelebi, Rumeli ve Bosna, dogu ve batı tarih cografyacıla­ rına rehberolmuştur.

113 rubelerinden başka, Bosna'da Pukvila (Kata ton kupion Pu­ kubil) seyahatlarından da faydalanmıştır. Ticari muhabereler için, 1835 yılında Sviştov (') da öğretmen olan Hristaki Pavlo­ viç Dupnitsalı tarafından yayınlanmış mektup örneklerinden oluşan Bulgarca bir derleme de vardır. 22 Yollara ait bu eserler, XVi. - XVIII. yüzyıllarda Osmanlı devletinin iç ilişkilerini aydınlatıcı fevkaıade önemli malzeme, Türklerin, Sırpların, Bulgarların, Rumiarın ve başka milletlerin durumları, ticaret, ziraat, sanayi, ahıak, giyim, kilise, manas­ tır, siyasi yöneliş, idare, savaş davası, özel bünye ile ilgili 23 bütün hususlarda değerli bilgiler taşır. Arkeolojik bilgileri ve özellikle Roma yollarına ait olanlarını biz artık değerlendirmiş bulunuyoruz. Merak saikasiyle seyyahların Romahlara ait bil­ gilerdeki sayısız yanlışlıklardan bazı şeyler bildirmeliyiz, bun­ lar, zamanlarında çok karakteristik şeylerdi. Öyle ki, Filipi civarında olan bir savaş Filibe ovasına ve Trakyalılara ait öyküler bu savaşta ölen askerlerin mezarları­ na mal edilmiştir; bu birçok seyyahlarca esas dava olmuştur. Blunt, Trayan kapılarının eski Termopil geçitieri ve geçidin al­ tındaki ovadan geçen, şimdiki adıyla Harman-dere çayınında, Struma olduğuna dair bir ıspanyol Yahudisinin sözüne kan­ mıştır. Vrançiç Nişava'yı Mesta, Izkır'ı Kiabros, Meriç'i Stru­ ma olarak kubul etmiştir. Dornşvam Pirot'u Ahil'in babası Pir (") den çıkarmıştır. Eski döşemenin Romalılara ait olduğu Şvayger'in aklına gelmemiş, yolun Atila veya dedesi Istam­ bui Imparı;ıtoru olan bir Macar Kralı tarafından yaptırıimış ol­ duğu hakkındaki hikayeyi gönül rahatlığıyla kaydetmiştir. Her halde bu ona tl çOk altına mal olmuştur". Hatta, Imparator Baldwin'in Trayan kapılarında Buigariara esir olduğunu Rico ve Busbek'de okumaktayız. ıtalyan seyyah ve COğrafyacıları,

(') Türklerde Ziştovi veya Ziştevi denilen bu kasaba Tuna kıyısında bir kasa­ ba olup 1878 savaşında rusların Tuna'yı geçişlerinde köprü başı olmuş­ tur. "Mütercim" (") Achile ve Pyrrhos olacak " MÜlercim

114 üstünlükleriyle öteki batı Avrupalılardan farklıbulu nuyor. Me­ sel� Negri, (1567 ): bunlarda çok sayıda antik yerin son de­ rece do�rubelirtildi�ini görüyoruz. Bunları takibeden XVi. yüzyıla ait tasvirlerin esası, Os­ manlı devletinin parlak devrine ait haberlerdir. Bu devirde or­ taça�lardan modern ça�a dönüşüm deyimleri ve fihristi de olmuştur. O zamanlar var olan hemen hemen bütün mevkile­ re bugün de tesadüf ediyoruz. Seyahatların süreklili�ine gelince, elçilikler Belgrad'dan Istanbul'a kadar olan yolculukta kendi arabalarıyla (mesel� 1665'de 150 araba) koşulu atlarım kullanarak 26-30 gün yol­ culuk ederlerdi. Şimdi Türkler, (Hacı Kalfa'ya göre) ıstan­ bul'dan Edirne'ye 5-6 günlük, (kışın 6-9 günlük, 95 mil), Fili­ be'ye 9-10 günlük (165 mil), Sofya'ya 13 günlük (Edirne ve Belgrad'dan 7 gün), Niş'e 16 günlük, Belgrad'a 20 günlük yolculukla varırlar ve 936 mil katederlerdi. Dört burçlu, dört köşe bir şato harabesi bulunan ve fakir bir köy olan Zemlin'den (Sırplarca Beograd, Biograd, Alman seyahatnamelerine göre hala Yunancadaki gibi Vaysenburg denilen) Belgrad'a varılirdI. Dört köşe taşlardan yapılmış çift surlu ve üzerleri ku rşun kaplı burçlu kalesi hemen hemen 1521 yılındanberi hiç değişmemişti. Bu zamana kadar muha­ faza edilen ve önceleri üzerinde alarm için bir çan asılı bulu­ nan Heboyşaadında, Sava nehri kıyısındaki kulesi, sonradan hapishaneye çevrilmiş ve işkence �Ietleriyle donatılmıştı. Surları na birço�u, Imparator Ferdinand'ın arması olmak üze­ re 40-50 tane pash madeni levha asılmışt!. Askerlerin kampı barakalardan oluşmaktaydı. Asıl Tuna şehri, surlar ve kule­ lerle tahkim edilmişti. Sava'nın güneyindeki evler tamamen bahçeler içerisinde bulunan açıktaki dış mahalle daha cazip bir manzara arz ediyordu. Birçok camiierin, hamamların ve ahşap evlerin ve tahta perdelerle çevrili sokakların yanında, özellikle kuzeyden gelen yolCUların üzerindehayr anlık uyan­ dıran esnaf ve zanaatçıların çalıştı�ı dörtveya beş ham, bun­ lardan başka önceleri bir Hıristiyan kilisesi iken, Sultan SÜ-

115 leyman'ın ünlü Sadır�zam'ı Boşnak Mehmet Sokoloviç(X) ta­ rafından yaptırılan bedesteni dikkati çekmekteydi. Bu hanIa­ rın birindeki şadırvan üzerinde Hıristiyan bir yolcu şu : "Oui creddierit et baptizatus fuerit, salvus erit. Anno 1538." (Her kim iman eder ve vaftiz ,olursa hal�s bulur. Yıl 1538) Ibaresi­ ni okuyunca hayretler içinde kalmıştı. Bu, Macaristan'dan sö­ külmüş bir vaftiz yerine aiUi.24 Ticaret tamamiyle Raguzalıla­ rın elindeydi. Onların burada, bir Katolik kiliseleri, hatt� Sırp kilise kitaplarını basmak için 1552 yılında bir matbaaları bile vardl.25 Ancak,(1667 zelzelesiyle) cumhuriyetin çöküşünden sonra, Sırplar, Ermeniler ve Ulahlar (Makedonya Romenleri veya Tsintsarlar) onlarla rekabete başlamışlardı. Burada, Türklerden ve Raguzalılardan başka (1578 yılında yalnızca bir tek kiliseleri bulunan) Sırplar ve Ermeniler ve başkaca da Almanlar, ıspanyol ve ıtalyan Yahudileri ve çok sayıda çinge­ ne bulunuyordu. Şehir o zamandanberi o kadar çöküntüye uğramıştı ki, artık o gü�el ticarethanelerden birinin bile yerini tayin etmeye imkan kalmamıştı. Şehirlerden ayrılınca, güney batıda, Banat ovasını uzak­ tan gözleyen sivri ve yalnız bir mahrutun üzerinde Türklerce Avala denilen Jrnov kalesi görüıürdü. Türkler, bu kaleyi 1442 yılında eski bir şatodan faydalanarak inşa etmişler 1443 yılın­ da kaybetmişlerdi. Buradan Belgrad Hıristiyanlarını korumak için kullanmak üzere 1458 yılında tekrar ele geçirerek. 63 yıl ellerinde bulundurmuşlard!. Daha 1550 yıllarına doğru. Belg­ rad civarlarında hiçbir köy yoktu. Avala harabeleri, Belgradlı­ lar için hoş bir mesire yeriydi. 26 Askeri yolun başlangıcı, 1500 yıl kadar muhafaza edilen Roma yolundan son derece ayrılmıştı. Tuna boyunca Vimina­ tium harabelerine veya Pojarevats civarında Braniçevo'ya gi­ deceği, oradan da içerilere doğru sapacağı yerde, yolcu he­ men Belgrad'dan doğru istikametde şimdiki Köprü (Horeum Margi) civarındaki Morava geçidine yönelirdi. Yolun perişanIı ­ ğı yüzünden buradan geçenler zamandan fazla bir tasarruf sağlayamazlardı.

116 Tuna, Belgrad'dan daha beş kilometre ayrılınca, Türkler­ ce Küçük Palanka, Hisarlık veya Hisarcık denilen ve 1550 yı­ lında Temeşvarlılar'ınhücumuna karşı kazıklar ve tahta kule­ lerle tahkim edilmiş bulunan Groçka köyü civarında, gözden kayboluyordu. Groçka'dan öteye sık meşe ormanıarı, vahşi çalılık yerlerden geçilirdi. Bu, bukadar kötü yoldaki konak yerleri (ki burada hiçbir Roma döşeme taşı bulunmuyordu ) şunlardı: Kolare köyü, Bela Tserkva (Türkçe-Ak Kilise ya­ hut BOyOk Palanka) veya ahşap surlarını yapanın adına şim­ di Palanka kasabası denilen Yasenitsa'nın Hasan Paşa Pa­ lankası, Batoçlna palanka ve 1700'lerde kurulan Deve­ bağırtan palanka.27 Nihayet, yolcu Belgrad'dan ayrılışının 4. gününde 4 tane kervansarayı, iki camii, mermerden çeşme­ leri ve güzel bahçeleri bulunan Yagodna(Slavca Yogoda )(') şirin kasabasına varırdl.28 Dornşvam burada, 1553 yılında Derviş Bey'in evinde, ortaçağlar giysili iki figürü havi ve üze­ rinde: "Magnificus dominus loannes de Alschan et uxoris no­ men Clara, A. 1430" ibaresi yazılı kırmızı mermerden bir ta­ şın duvarda örülü bulunduğunu görmüştü. Bu mezar taşını, Bey, kumandan bulunduğu Funfkirhen'den getirmişti. Bu vila­ yette o çoluk çocuklariyle birçok Macar iskan etmiş ve Ger­ lah tarafından da bulunan üç köyde bunları yerleştirmişti. Bunları Gerlah'da orada bulmuştu. Morava'dan geçiş kayık veya birçeşit vasıtayla yapılırdl. 1665'de bir ağaç köprüden bahsedilmektedir. Taş köprüye ancak Avusturya savaşları esnasında rastlanıyor. Bu kOpru­ nün muhafazası için, eski Horeum Margi harabeleri ve orta­ çağlar köyü Morava-Palanka veya Morava Hisar ve şimdiki Köprü üzerinde kale inşa edilmişti. Birçok yolcular ve bazıları Sırp ve Bulgar sınırının Morava'dan geçtiğini tahmin etmişler­ ken bir takımları da bunu Nişava'ya götürmüşlerdi. Brown'a göre, daha 1669'Iarda, nehir, Bulgaristan ve Sırbistan'ın ürünlerini Tuna'ya doğdu götüren ve özellikle tuz olmak üze­ re Avusturya mallarını getiren gemiler buraya canlılık veriyor-

(') Yagoda - Slavca'da çilekdemektir. " Mütercim"

117 du. Geniş ve ormanıık araziden, halkı doğrudan doğruya Pa­ dişah'a bağlı bulunduğu için "her türlü timarlık yani sipahilik­ ten muaf ve haydutlardan korunmuş olan" Rajani-palanka'ya varmak üzere Parakin veya Paraçin'in yanından geçilirdi (Gerıah). Eşkıya bir zaman, bu mevkide, Imparator'dan Padi­ şah'a gönderilen hediyeleri yağmaladıklarından ve Rajan köylüleri onları takibederek, geri aldıkları için böyle imtiyazlı ve Büyük Hükümdarca makbul bir durum elde etmişlerdi. Morava geçidinden Roma yoluyla gidilir ve bu yolla daha Ve­ rantius'un 1553 yılında ziyaret etmiş olduğu Bolvan (Prezidi­ um Pompei) den Aleksinats ovası dolaşılırdı. (Şimdi, şato harabesiyle bir köy olan) bu kasaba, canlı bir pazarı bulunan ünlü bir ticaret yeriydi.29 Gerlah ve Şvayger'in zikrettiklerine göre fakirleşmiş bir köy olup bir taş hanı bulunan Sipahi­ köyü, bir sipahinin mülküydü. Burası acaba aslında Bolvan köyümüydü? Morava ovasının derinliklerindeki Aleksina­ palanka, ilkin 1.616 yılında, ortaya çıkmıştı. O zamanlar yo l buradan ayrılmıyordu. Niş, Viyana'yla Istanbul arasındaki yolun tam ortasında bulunuyordu. Gerçekte bu şehir, Contarini'ye göre, 1500 ha­ neydi.(şimdi 2500 hanedir). Roma ve ortaçağlardaki harabe­ lerinden ve Raguzalılarla Dalmaçyalı tücarlardan da yoksun kalan burası, (Dornşvam burada, Şebeniko'lu esnaf ve zana­ atçılar bulmuştu), büyük bir köye benziyordu. Evleri Nişa­ va'nın iki yakasına serpilmişti.30 Az miktarda Hıristiyan (şim­ di 3/5) 'ahşap bir tek kiliseye, Müslümanlar ise taştan 5 camiye sahipti.' Burada, tek bir Roma evi veya taşı bile bu­ lunmuyordu. Kasabanın surları ile kalesi tamamiyle yıkılmıştı. Dağlarla çevrili bereketli ova ise tamamen ıssızlaşmıştı, fakat bir zaman işlenmiş olan arazideki birçok izler hala belli olu­ yordu; sadece bazı yerlerde pirinç ekilmişti. Iki metruk köyü Hamza Bey 1578'den önce, Raab'dan getirilen esirlerle is­ kan etmişti. Batıdaki Raguza veya Spalato'ya Prokopye ve Yeni-Pazar'dan gidilirdi. Contarini ve Brown'a göre, Istan-

118 bul'dan buraya ancak 52 günde varılırdı. Atla 3 saatlik YOlculuktan sonra Kutina'dan geçilirdi.31 Burada, şosenin yan tarafında, daha 1665 tarihinde açıktı, bi­ nasız ve örtüsüz bir sıcak su kaplıcası bulunuyordu. Bura­ dan Kunovitsa boğazından geçilerek, müteakip gece konağı­ na varılırdı. Eski Remeziana, ortaçağlardaki Mokro ve Izvor'un yerinde, ilkin Suha Klisura veya Klisuritsa ('), 1573'den itibaren de Kuru-çeşme adını alan bir Bulgar köyü bulunuyordu. 1637 yılında burada, Padişah'ın emri ve sonra­ ları Ofen valisi olan Musa Paşa'nın denitimi altında, görkemli bir palanka, yahut daha doğrusu, taş duvarlar ve kayalarla çevrili, köşelerinde dört burç ve kapılarının üzerinde iki tane dörtgen kule bulunan bir şato (kastel) inşa edilmişti. 30.000 kuruş civarında yapım masrafları, etraftaki onüç kadıııkça sağlanmış ve inşaat malzemesi ise, Romalıların Remeziana harabelerinden getirilmişti. Musa Paşa burada da bir güzel han inşa ettirmişti. Musa Paşa Palankası, Ana-yol üzerinde inşa edilmiş eski Türk kastellerinin en büyüğü idi. Buraya da­ ha sonraları yanlış olarak Mustafa Paşa Palankası adı veril­ mişti. Türkler şimdiki halde buraya Ak-palanka, Bulgarlar sa Bela-palanka diyorlar. Burası 1876 savaşında belirli roller al­ mıştı. 32 Bura Bulgarlarının ve özellikle kadın ve kızların karakteris­ tik giysileri bir tek seyyah tarafından bile belirtilmekte kusur edilmemiştir. Yine böyle, Trayan kapıları civarında ve Fili­ be'yle Edirne arasında dağlık yerlerdeki halkın giysileri de genellikle dikkati çekiyordu. Pirot, Türkçe'de (şehirköy demek olan) Şarköy, XVi. yüz­ yılda "şirin bahçeleriyle" güzel bir pazar yeriydi. 5 burçlu bir harabenin altında, bağlarla kuşatılı bataklık bir düzlükte bulu­ nuyordu. Burası, Kuru-Çeşme'yle birlikte, ünlü Sinan Pa­ şa'nın (ölümü 1596) mülküydü. Buranın halkı 150 sipahiden ibaretti. Hıristiyan kilisesi bulunmayan burada az sayıda Bul- (') Saha klisura : Kuru derbent, klisuritsa: Küçük derbentdemektedir. • Mütercim ·

119 gar da vardı. Zamanında Sokullu Mehmet Paşa'nın mülkü olan köyler Tsaribrod, Kolatin ve Dragomandı. Nişava ve Is­ kır arasındaki su taksim hattı üzerinde bulunan Yejevitsa ge­ çidinevarılırdı.33 Kuru ve ıssız daQlık bölgeyi terkedince, ar­ tık eski Roma-yolu'ndan, Türkçe Halkalı denilen Sofya ovası veya Bozkırda bulunan Slivnitsa civarına gelinirdi. Şvayger buradan, Bulgarların dediQi gibi Sofyaovası olarak bahsedil­ mekte, Kurupeşiç ise buraya adının tam tercümesi olan "So­ fiafeld" demektedir. Bir ıtalyan seyyahına göre, uzaktan manzarası Padua'yı ve bir Alman'a Borms'u hatırlatan Sofya 34 şehri, takriben 400 yıl boyunca sürekli olarak Rumeli Beylerbeyliği'nin mer­ kezi ve böylelikle Istanbul ve Bosna'nın dışında, bütün yarı­ madanın başşehriydi. Bununla beraber bir açık şehirdi. Ger­ lah, şehrin dışında bir �ato harabesi, Vrançiç de bazı sur harabeleri görmüşlerdi.3 Bahçe ağaçlariyle kuşatılı, mavim­ si kiremitlerle örtülü, ahşap pişmemiş tuğlalarla yapılmış bir ev denizinden fışkırmış gibi' birçok minare ve görkemli kurşun kubbeleriyle 13 tane büyük cami, seçkin kervansaraylar, hanlar, hamamlar ve ticarethaneler, gece ışıkları ve güneş aydınlığı altında gerçek bir cazibe içinde görüıüyorlardı. Şeh­ rin üzerinde Vitoşa, güneyd�, yalnızca kısa bir süre karsız kalan Rila ile doğuda, koyu rengiyle Balkan silsilesi bu güzel levhaya daha hoş bir manzara vermekteydi. Binalar arasın­ da, yabancı yı bilhassa hayrete düşüren, daha ortaçağlarda (dörtgen) yontma taştan yapılmış "Çuhacılar hanı" bulunuyo­ rud. Krakov'daki Sukienitse'nin karşıtı olan bu hanın, sivri ta­ vanlı galerilerinde, Raguzalıların kumaş maQazaları bulunu­ yordu. Sofya'da, sadece bir yıl süreyle, Raguza'dan �önderiıen bir konsolos'la, Raguzalıların baş imal�thaneleri 6 bulunmaktaydı. O zamanlar cami olan küçük ve dar Sv. Sofya kilisesi hakkında, hemen hemen bütün yolcular, çok sayıda rivayetlerden sözederlerdi. Şehirde kuvvetle yayılan Hıristiyanların, 1578 yılında Mi� 12 tane kilisesi ve iki de Bul­ gar papaz okulu vardı. Kiliselerden birinde, XV. yüzyılda Ko­ sova ovasındaki Banişka manastırından, kalıntıları nakledi-

120 len, Sırp Kralı Stefan Uroş II. Milutun ,1281 -1 320)'in mezarı bulunuyordu. Beylerbeyi, yüzyılımızın başlarında yanmış bu­ lunan, Şali< ihtişamiyle döşeli bir sarayda yaşıyordu. Burada, Bulgarlardan, Türklerden, Raguzalılardan ve Ermenilerden başka (daha 1578'de), şimdi de büyük bir ıspanyol Yahudi kolonisi bulunuyordu. Bunlar, daha 1578'de, buradan geçen Franklar'a Bedesten'de "putperest paralan" (Heidnishe pfeni­ ge) s.atıyorlardı. Sofya ovasından çıkan yolcu, Iskır Irma{Jını,hemen her yıl sellerden yıkılıp, tekrar yapııan, ahşap bir köprüden geçer, ih­ timan, OrtaOa{Jlar(Kar acada{J) eteklerindeki Bulgar köylerin­ den birinde, genellikle Bela-Tsırkva,çerkore Bul garlarca Be­ la-Türklerce Alaca-Kilise denilen ve güzel bir kilisesi bulunan, köyde gecelerdi. 1670'de burada şadırvanlı, muaz­ zam bir taş han inşa edilmiş ve bu tarihten sonra buraya Ye­ ni-han adı verilmişti. 37 Karadeniz'le Ege denizinin su taksim hattında (daha 1530 yılında), halkı yukarıda belirtildi{Ji şekilde, koruma ile görevli yeni bir köy, Vakarel bulunmaktaydı. Sırf Türklerle meskün bulunan eski Stoponionyahut Ştiponıe'ye Vrançiç'de Stippos olarak rastlamakta ve başka yerde buraya Ihtiman denmek­ teydi. Burada yollar ayrılıyordu. XVi. yüzyılda bütün yolcular, büyük eşkiya çeteleri yüzün­ den, sık-sık güvensizlik içinde bulunan eski Succi'den geçer­ Ierdi. Trayan kapılan önünde Türkler'in "Kayıcık" dedikleri Kapılı-Oerbent (geçidi)'te Bulgar köyü Klisura bulunuyordu. Bunun bütün seyyahlarca görülen bir kastel harabesiyle Ro­ ma kapısının, köylülerce, k�h Novak Oebeliç'e, k�h Marko Kraleviç'e ait oldu{Ju söylenirdi. Novak, şimdi unutulmuştu. Vahşi yerlerdeki Kapıcık veya Markovavrata'daki Marko'nun kulesi hakkında, Sırp tacirleri olan yolcular yakın zamanda anlatmışlardı. Geçiclinöteki tarafındaVetren köyüne gelinirdi. Köy ahalisi bu adı, Bulgarca bir kelime olan "Vetır"dan çıkma olarak kabul etti{Ji için, Vrançiç bunu "Ventozus", Gerlah'da

121 "In der lutt" olarak tercüme etmişlerdi. (') Burada bir Roma kastel harabesi bulunduğu için Türkler Hisarcık adı vermişler; Vetren köylüleri de burasının böylece Novak'a ait olduğunu ileri sürmüşlerdir. XVii. ve XVIII. yüzyıllarda, halk daha çok, nisbeten daha kolay geçilen Sulu-derbent yolunu tercih eder, kaynaklarını birkaç saatte aştığı Meriç'i geçer ve Kostenets (Türklerce: Köstence) civarında büyük Bosna YOluna ayak basardı. Bu­ radan, şoseyi takibeden Gabrovitsa Hanı civarından, Bulgar­ larca Momina-klisura denilen Kız-derbendi defilesi (boğa­ zı)nden şimdiki son tren istasyonu Belovo'ya ve oradan da (ortaçağlardaki Zagorovo) Sarambey'den (") geçerek, Tatar­ Pazarcığl'nın biraz önünden Meriç'i tekrar aşar ve yine Belg­ rad yoluna gelirdi. Tatar-Pazarcık, 1485 yılında Beyazıt ii. tarafından Meriç'le Topolnitsa'nın kavşağında kurulmuş yeni bir yerleşim yeriydi. ilk ahalisi, Besarabya'lı Akerman tatarlariyle Türk sipahileriy­ di.("') Gerlah 1578 yılında burada ancak papazsız ve kilisesiz 30 kişi Hıristiyan bulunduğunu zikretmişti. Bugün burada mevcut 3420 haneden ancak 1000'i Türktür. Birisi Belgrad ve Bosna; ötekisi Bosna, ' Arnavutluk, işkodra (Skutari) ve Raguza'ya ulaşan iki anayolun kavşağında bulunması itiba­ riyle Türkiye'nin en belli-başlı merkezlerinden biri haline ge­ len kasabanın zamanımıza kadar sürüp gelen ve Temmuz aylarında kurulan, "Maraş panayırı " adındaki panayırı ünlü" dür. Raguzalılar, Ermeniler, Türkler, Yahudiler, hatta Suriyeli­ ler (Halep'den) 1574 yılında ıbrahim Paşa tarafından yaptırı­ lan muhteşem kurşunlu hanı canlandırıyorlardı. Burası Samokov demirinin de piyasasıydı. Kasaba 1492 tarihinden cıVetır -Bulgarcada rüzgAr ve Vetren rüzgArlı manAsına gelir. (' ) Anadolu'ôski beylikler Osmanlı (Ilkesine katılınca,bey lerine Rumeli'de ., ar!ili ve_der�beylikleri verilmiş ve Saruhan beyinede bu köy verilmiştir. ( ) Türk �ıhıerınde ve ezcümıe AbdOrrahmanŞeref Bey'in Osmanlı tarihin­ de:Çele�ı Sultan Mehmet'in Samsun'uziyareti sırasında orada Minnet Bey adında Tımurbeyterinden birini gördügünü ve "bu Tatarları burada netutar­ 'ız" deyip onl�ı �ilibe �iv.�ında yenidEI n kurulan ve adına Tatar-Pazarı deni- , kasabaya ıskAn ettirdıgı beyan " Mütercim "

122 1657 tarihine kadar Şatır Ağa varisleri (mirasçıları) tarafından idare ediliyordu, 1657'den itibaren 1840 tarihine kadar da Anadolu derebeyi sOıalesinden Kavanozoğlu'nun hOkmO altı­ na girmişti.38 Filibe'ye, (Govedarovo civarından), Meriç nehrinin sol sa­ hili boyunca uzanan bir ovadan, birkaç mil genişlikteki batak­ lık çeltik tarlaları arasından, geçilerek gidilirdi. TOrkler çeltik ekimini XV. yüzyılda Mısır'dan getirmişlerdi. Önceleri pirinç ekimi Müslümanların inhisarı ahındayken daha yeni tarihler­ de mali mOlahazalarla Hıristiyanlarada izin verilmişti. Ilk çel­ tik ekici olarak gösterilen TOrk sipahisi Kara Reis'in kabri, Fi­ libe şehrinin d0 usunda, bu adla anılan mevkide bulunmaktaydı (').39 1674 yılında 40.000 nüfusu olan Filibe'ye, taş ayaklar üzerine kurulmuş uzun ahşap bir köprüden girilirdi.(") Köprü­ nOn ön tarafında, tahminen bin kadar devenin sığabileceği geniş ahırlar bulunuyordu. Bu develer zahire, erzak ve mO­ himmat naklinde kullanılmaktaydı. Şehrin içerisi acınacak haldeydi. Üç Akropol'ün binalariyle şehrin surları tamamiyle yıkılmış, ve şehirde, taş döşeli sokaklar, kiliseler, hamamlar ve hanlar istisna edilirse, sokaklar boydan boya penceresiz ahşap ve çit evler görülüyordu ("'). XVi. yOzyllda şehrin nOfu­ su tamamen TOrklerden oluşuyordu ve 1578'de 250 kişi ka­ dar Hıristiyan ancak mevcut bulunuyordu. Şimdiki halde ise 30.000 nüfusun tahminen yarısı Hıristiyandı. Bunların dışın­ da, az miktarda Raguzalılardan oluşan bir koloni ve ıspanyol Yahudilerinden daha bOyükçe bir cemaat (belediye) vardı.

(') Filibe'nin Karşı-Vaka semtiarazisinden en verimli çeltikyetiştiren birmev­ ki halen bu adla anılmaktadır. n Dedem, köprünOn 666ayak boyundaoIdu�unu söylerdi. r') Filibe ve müteakıp şehir ve kasabalarhakkında gerek kendi kaynakları­ mıza ve gerekkendi müşahedeve incelemelerime göre ayrıca izahat verile- cektir. • Mmercim •

123 Tasvir1erden çoğunda buradaki ünlü kalıntılarından biri ola­ rak, Akropol üzerinde, yontma taştan yapılma ve Kral Filip'in tahtı diye adalandırılan eserin anlatılmasıydı. Filibe'yle Edirne arasında seyahat eden yolcular, eskiden burada birçok Bulgar Köyünün bulunduğunu zikretmektedir­ ler. Ilk konak yeri ya içerilerdeki Konuş, yahut da Meriç'e da­ ha yakın olan ve 800 at alan bir hanı bulunan Papazlı'ydı. Bunu daha ileride Kayalı, daha 1553 yılında, Klokotnitsa ola­ rak bilinen Banska ırmağı üzerindeki Semizce takibetmektey­ di. XVi. yüzyıldanberi Virovo artık zikredilmiyordu. Buna kar­ şılık, izole edilmiş büyük bir hanı, camisi ve birkaç evi, şimdi ise çok büyük ünlü panayırı ile tanınmakta olan, Uzuncaova ortaya çıkıyor. Bundan sonra, Uzunca deresi üzerindeki 160 ayak boyunda taştan bir köprusü ve Beyazıt ii. devrinde Mustafa Paşa tarafından yaptırılan, fevkalMe büyük ve hay­ ret verici bir hanı bulunan Harmanlı geliyor. Aynı vezir, bura­ dan bir günlük mesafede Meriç nehri üzerinde de bir köprü inşa ettirmiştir ki, halen kendi adıyla :"Cisr-i Mustafa Paşa" diye anılmaktadır (ölümü: 1512) n. Bu köprünün 19 gözü bu­ lunmakta, 325 ayak (740 fussa) uzunluğu ve 9 ayak genişliği olup ortası, suyun serbestçe akması için, daha yüksek bulun­ maktadır.40 Köprünün öteki tarafında, aynı vezir, büyük bir han inşa ettirmiş ve burada küçük bir köy meydana gelmiştir; şimdiki halde burası Mustafa Paşa kasabası'na dönüşmüştür (") . Edirne'nin mucizelerini sıralamak ve camiierini, sarayları­ nı, hamamlarını, hanlarını, köprülerini, kapılarını, mağazaları­ nı ve bahçelerini sayıp dökmek bizim konumuzun dışında bu­ lunuyor. Sadece, dokuz Padişah'ın muhteşem camiler inşası

.(') ve (") Harmanlı ve Mustafa Paşa hakkındagireçek büyü� hataya düş­ müştür. Uzun yıllar bu bölgedeyaşayarak bizzat incelemelerde bulunmuş oldu{ıumdanbu hususta ilavebölümde ayrıca izahat verece{ıim. ve Mehmet II. ile Selim Un Padişah-Çayırları (Saray-içi)'nde saray (') yaptırılması hususunda biribiri ile rekabet etmiş ol­ duklarını zikretmeyi yeterli görmekteyiz. Bu yapılar, Osmanlı devletinin haşmet devrinin en güzel örneklerini teşkil etmek­ tedirler. O muazzam şehirden bugüne kadar yalnız bir tek eski kitabe tanık olarak kalmıştır. Şehir halkının çoğu Türktü Rumiarın 1578'de 15 kiliseleri vardı. Burada, daha Kom­ nen'ler zamanındanberi bir ıtalyan kolonisi vardı. Brokier, bunların, Türkler zamanında da değişmemiş olduğunu ve XVii. yüzyılda Raguzalıların yanında Rumlar; Bulgarlar, Er­ meniler ve Yahudiler bulunduğunu, Fransız ve ıtalyan tacirle­ rin (Paspatlar, Medini, Batista v.s.)41 bulunduğunu ve bunla­ rın Meriç'in karşı yakasındaki Kara-ağaç'ta viIIaları olduğu, ayrıca burada bir zamanlar Leh elçisi yaşamış bulunduğunu gibi. Şimdi de burada, Konsolosluk viIIaları vardır. Ayrıca adı geçen yazar Meriç'in ötesinde 25 aileden oluşan bir "Fran­ sız" kolonisi bulunduğunu görmüştü . Yolcu, en güzel ve en muhteşem yapıları Edirne'yle istan­ bul arasında görürdü. Bu iki Payitaht arasını birleştiren Su l­ tan (devlet) yolu, gerçekten şahaneydi. Fakat, bugün de ol­ duğu gibi, etraftaki arazi o zaman da çıplak ve ıssızdı. Kasabaların nüfusu hemen hemen tamamen Türklerden olu­ şuyordu. Camiierin, okulların, hamamların, çarşıların, köprü­ lerin, su kemerlerinin, kervansarayların birçoğu ünlü Mehmet Sokoloviç'in yaptırdığı anıtlardı (ölümü 1579). Onun Havsa (eski Nike)'da bir kervansarayı ile bir de camii vardı. Eski­ baba (ortaçağlarda Bilgarofigon'da, Mehmet'in selefi Sadra­ zam Ali tarafından yaptırıimış iki cami görülmekteydi (ölümü 1565). Müslümanlar buraya evliyalannın kabrini ziyarete

(') Mehmet ıı. ile Selim ı. Edirne'desaray yaptırdı!)ı hakkında tarihlerimizde birkayıt yoktur; bu şehirde ilk sarayı, 1365milidi ve 770 hicri tarihinde Mu­ rat i. (HOdavendigar)ln yaptınnışoldu!)utarihlerimizde mezkürdur. Daha sonraları Ahmet ı. ve Mehmet IV.de buradayazlık birer saray inşa ettirmiş- lerdir. "Mütercim"

125 geJirlerdi. Burada medfun bulunan Saltuk-dede'nen 7 yerde gösterilen kabri vardı. Eski Arkadiopolis'denhalA yıkıntılar ve kapılar görülmekte olan ve burada çubuk Iülesi yapıldığı için Lüleburgazı adıyla anılan Burgaz (Yunanca: Purgos) da, bu­ rada bir kervansarayla servi ağaçlariyle çevrili ulu bir camii inşa ettiren Mehmet Sokoloviç'in mülkü idi. Macaristan ve Lehistan'dan gelen yollar burada birleşirlerdi. OrtaçağlarMe­ sine'sinin yeritıde bulunan Karıştıran pazarında, Ali Paşa'nın selefi Vezir-i-Azam Rüstem Paşa'nın hanı ve Avcı Mehmet IV'ün (1648-1687) sarayı bulunuyordu. Çorlu (Çurulon)'da çoğu Türk evi olmak üzere 3.000 hane varq!. Fakat, aynı za­ manda Rum ve Ermeniler de bulunuyordu. Ozellikle bu kasa­ bada doğmuş olan Ali Paşa'nın hanı ve camii ve daha başka camiierde vardı. Kınıkiı civarından artık deniz görünmemek­ teydi. Heraklea civarındaki harabeler yanda ka lır ve (liman­ daki bataklık üzerindeki) 33 gözlü ve Bizans harabeleri, du­ var, süs ve kuleleriyle bezenmiş bir köprüden, Rumlarla meskün, son derece güzel bir kasaba olan Silivri'ye varılırdı. Atira'nın bataklık ağzı üzerinde Sultan Süleyman 1563 yı­ lında, Roma-Bizans eski köprüsünün yerinde yeni bir köprü­ nün inşası için teşebbüse girişmişti. Çünkü, adı geçen eski köprü, Mehmet II'in onarımından sonra da işe yaramamıştı. Malzemesi eski Bizans'ın Metrai (şimdi-Çatalca) harabesin­ deki kilise ve surlardan getirilmiş olan taşlarla yapılan yeni köprü, Süleyman'ın halefi Selim ii. zamanında bitirilmişti. Ital­ yanların bu Ponte grande'sinin 28 gözü vardı ve köprü dört defa çıkılan ve dörtdefa inilen dört bölüme ayrıımıştı. Köprü­ nün doğu kıyısında Büyük Çekmece (') bulunuyordu. Burada kurşun levhalarla kaplı kubbeleriyle, kalıntıları hAlA da görüle­ bilen ve Süleyman tarafından yaptırılan bir han vardı. (Küçük Çekmece'den sonra), Ufukta, sık bir ormanı andıran minare­ leriyle Istanbul gözler önünde beliriyordu. Istanbul'a varılma­ dan önce, içerisine Mehmet IV'ün bir saray yaptırmış olduğu. Haraml-dere Padişah onnanı görülüyordu. Ikinci bataklık ağ- n Ewelceele belirtildiği gibi, Ireçek Hristiyan kaynaklarından derlediği bilgiler­ ledaima TOrk eserlerini Roma - Bizans temellerine veya malzemesine dayan­ �ırmak suretile kÜÇOltmegayreti göstermiştir. "MOterciln"

126 zı üzerine Türklerikinci bir taş köprü inşa etmişlerdi. Italyan­ larca ponte-piccolo denilen bu köprü, yanında Küçük­ çekmece köyü bulunuyordu. XVi. yüzyılda burada, serviler, dut ve nar ağaçlarının arasında güzel bir han vardı. Muazzam eserlerin bir çoklarının, saltanatı zamanında in­ şa edilmiş bulunduğu şurada-burada belirtilmiş bulunan Sü­ leyman i. (Kanunı) devri (1520-1566) Osmanlı devletinin şa'şaa ve kuvvetinin en uç zirvesine vardığı devirdi. Bu za­ mandan itibaren başlayan gerileme ve düşüş devri az zaman içinde, bütün Anayol boyunca, imar hareketlerine de sirayet etmişti. Yolun kuzey bölümü, 1686 ve 1739 yılları arasında, Türki­ ye-Avusturya (Nemse) savaşlarına sahne olmuş, eski kale­ ler, ve bilhassa Belgrad Kalesi, tamamiyle harabolmuş ve' ta­ mamiyle başka şekilde olmak üzere yeniden inşa edilmişlerdi. (1687'de) Belgrad düştükten sonra, Margrafe Lüdwige de Baden Istanbul'a yürümek üzere Anayol üzerine ayak basınca içerilere doğru ilerlemiş, 30 Ağustos 1689 tari­ hinde, Batoçina civarında Türklere galebe çalmış, 23 Eylülde de Niş önünde Türk kuvetlerini yenmişse de dönüşünde Dra­ goman civarındaki Yejevitsa boğazında imha edilmişti. Ertesi yıl Vidin, Niş, Priştina ve Belgrad alındıkları gibi, aynı hızla kaybedilmişlerdi. Ancak, F17 yılında Prens Evgeniy (') Belg­ rad'ı tekrar zaptedebilmişti. Pasarovits (Pojarevats) (") barış andlaşrpasından sonra, yolumuz üzerinde seyahat eden yolcu, Avusturya sınırını Pa­ raçin'le Rajani arasındaki Şupelyak ırmağından geçerdi (1718-1737. Belgrad kalesi, burçlarile, kapılariyle, muazzam barut deposiyle, Avrupa'da benzeri bulunmayan yontma taş-

(') Prens Eugene şöhretiyle tanınan Eugene de Savoie-Carignan-OnIOImpa­ ratorluk generali olup. Paris'dedogmuştu. Soissons ve Olympe Mancini Kontu Evgane Mauricede Savoie'nın o"ludur. önceTürkleri yen miş, Aude­ nard ve Malplaquel'de galip gelmiş, fakat Villars tarafındanDensin'de ma"­ lubedilmişti(16 63-1736).

(U) Tarihlerim izce Andlaşmasiyle Onlü Pasarofça. • MOtercim •

127 tan yapısiyle, bugünkü şeklini almıştı. Askeri yol sınıra kadar onarılmıştı. 1737 da savaş yeniden başladığı zaman, Zegen­ dort Niş'e kadar bu yoldan geçmiş ve zorluk çekmeden bu şehri zabtetmişti. Bir Sırp gönüllü taburu, Sofya önündeki Slivnitsa'ya kadar dalmıştı. (1690 yılında sadece kötü bir sahra istihkamı bulunan) şimdiki Niş kalesiyle toplarının bü­ yük bir kısmı, 1737 yılında iki aylık Avusturyaişgali zamanın­ dan kalmıştı. (42) Aynı yıl, hezimetler, biribirinin ardınca sürüp gitmişti. 23 Temmuz 1739 da, Belgrad önündeki Groçka'da vukua gelen savaş sonucu, bütün Sırbistan Türk hakimiyeti altına girmişti. 1718 yılında Lom-Palanka, Cibra (Tsibır, Ore­ hovo ve Nikopoın'a hicret etmek zorunda kalan Tü rk uyruklu halk, geriye dönerek evlerine yerleşmişlerdi.!43) Ancak 1862 yılında Osmanlı egemenliği Sırbistan'dason bulmuştur. Yolun kuzey bölümündeki yapıların yıkımı savaş esnasın­ da meydana gelmiş, Süleyman'la vezirlerinin Trakya kısmın­ daki muazzam tesislerinin tahrip edilişi ise uzun barış devre­ sinde olmuştu. Daha 1762 yılında, Boşkoviç, Harami­ dere'deki iV. Mehmet sarayını harabe halinde görmüştü. Şimdiki halde, Edirne'yle Istanbul arasındaki kervansaraylar ve Sofya'daki eski ticaret binası, taş ocağı vazifesi görmekte­ dir. Eski kurşunlu hanlardan bir teki dahi kurtulmamış, daha 150 yıl kadar önceleri, konuksever çatılarının altına yolcuları her gün kabul eden bu binalar, daha yeni devirlerdeki yolcu­ larca Bizans zamanından kalma harabeler olarak sanılmaya başlanmışlardı. Bunlar gibi, Edirne'deki metrük saraylar da yavaş yavaş ortadan kalkmaktaydı. General Tsah'ın beyanı­ na göre, Tuna'daki Rama'da bulunan ve duvdrları isle karar­ mış olan Kervansaray kalıntıları şimdibir Hıristiyan kilisesinin kuşatma duvarları olarak Sırbistan Prensliğinde korunuyor. (")

(') TOrkleree: Sibra veya Tsibır-Sibre, OrehollO-Rahuva, Nikopol-NiQebolu ve NiOboluolarak sOylenmekte ve buralardaTOrkler yaşamak tadır. (") Yazarın, Kurşunlu-han'lardan eser kalmadlOI hakkındaki ifadesi yanlıştır. Fnibe'deki Kurşunluhan 1928 yıllarında.Jıktırılmış ve o zamanakadar , şehrin başlıcaticaret evi olarak kullanılmıştır. şehirdecami , imaret ve başkaca hay­ rat yaptıranŞehsbeddin Paşa'nınbu hanı Kervansarayolarak yaptıradlQı ve­ ya Muradiye , Camiini yaptıran Murat ii. tarafından inşa etlirildi­ OLsanilmaktadır. "MOtercim:

128 Bu karakteristik belirti Türk halkının gerilemesiyle ilgilidir. XVi. yüzyıl seyahatnamelerinden, Niş, Pirot, Tatar-Pazarcı{ıı, Filibe gibi hemen bütün büyük şehirler ahalisinin hemen he­ men tamamiyle Türk halkla meskün oldu{ıu, Hıristiyanların ancak re�yMan ibaret bulundu{ıu anlaşılıyor. Savaşlar ve salgın hastalıklar sebebiyle Türk ahalisi on misli azalmış, on­ lardan boşalan mahalleler, civardaki veya başka şehirdeki Hıristiyanlar tarafından işgal edilmişti. Böylece, kervansaray­ ların eski konukları olan Raguzalılar, Venedikliler, Ermeniler de ortadan yok olmuş, bütün iç ticaret "Moskopolit" denilen Ulahlar'ın, Rumlar'ın, Sırplar'ın ve Bulgarlar'ın eline geçmişti. Do{ıu Trakya'da yüzlerce köy Türk adları taşımaktaysalar da ahalisi Hıristiyanlardan oluşuyordu. Bu bölgenin ıssızlaşması en ziyade Kırcaalilik devrinde (1792-1804) meydana gelmiş­ ti. Boşalan köylerde, en kenar yerler olan Terkos ve Tekir­ da{ı (Rodosto) gibi yörelerde, yani Istanbul'a yakın yerlerdeki meskün mahallerde bile Hristiyanlara rastlanıyordu.44 Müslü­ man . halkın arttırılması için, boşalan yerlere özellikle sınır boylarına, geçitiere ve yol boylarına, Tatarlar'ın ·ve çerkez­ ler'in yerleştirilmesi suretiyle (1864 yılında) denemede bulu­ nulmuştu. ça{ıımız askerlik tarihinde, Askeri-yol çok defa önemli rol oynamıştır. Bu durumu hikaye edebilmek için, bütün Sırp is­ yanı tarihini anlatmamız gerekecektir. 1806 yılında, Sırbis­ tan'a yaklaşılmasını, Dalmaçya do{ıumlu olup, önceleri Vene­ dik ve Avusturya'nın hizmetinde bulunan yüzbaşı Jikiç tarafından şosenin iki yanınna inşa edilen Deligrad istihkamı önlemişti. Zamanının bütün tahkimat gereksinmelerine cevap veren bu mükemmel istihkamın harabeleri bile, onun yerinde yeniden daha geniş tahkimat yaptırmış olan General Tsah'ın 1876 yılında hayranlı{ıınaneden olmuştur. 1829 savaşlarında Ruslar, üç ay süreyle Edirne'yi ellerinde tutmuşlar, öncüleri Istanbul'a do{ıru ilerlerken, Karıştıran'ı ele geçirmişler; Ka­ zaklar ise, çorlu ve Tekirda{ı'a kadar sokulmuşlardı. Batıda,

129 Rus öncü müfrezeleri, Iskır geçidini zabtettikten sonra, Sof­ ya'dan yarım saat uzaktaki Podyana'ya varmışlardı. 45 Romalılar ve ortaçağlardevriyle Sultan Süleyman'ın saha­ natı zamanında birçok kimse Belgrad'dan Istanbul'a arabayla yolculuk ederken, 1837 yılında artıkbu imkansız hale gelmiş­ ti. Kapılı-Derbent (Trayan kapısı) ile Hasköy'le Harmanlı ara­ sındaki (Filibe'yle Edirne arası) Rodoplar geçidi (') ancak alla geçilebilir durumdaydı.46 Sırp isyanı, Avusturya ticaretini eski Ana-yol'dan saptırıp, Kronştad-Bükreş- Rusçuk-Istanbul ara­ sı aşağı Tuna nehir yoluna çevirmişti. (1834 yılında) aşağı Tuna nehir taşımacılığının ve Trieste-Istanbul deniz ulaştır­ macılığının Avusturya Loyd kampanyası tarafından (1837'de) başlatılması bu yola öldürücü bir darbe indirmişti. Daha yeni devirlerde Türk hükümeti. anayolla birçok ayrıntılarını, onar­ maya başlamıştı. Buna rağmen, Istanbul'a kadar olan son bölüm son derece bozuk olduğundan bütün faaliyet Edir­ ne'den itibaren Istanbul'a, karadan oıauğundan daha kolay ulaşılabilen, deniz YOlu vasıtasiyle, Tekirdağ yoluna kaymıştı. 1869 yılında, yolun döşenmesine başlanmışsa da, 1871 yılında Belgrad-Istanbul demiryolunun inşasına başlanmış ve 1873 yılında Kız-Derbendi'indeki Belovo'ya kadar olan 560 kilometrelik kısmı işletmeye açılmıştı. Bu yol ıstanbul'dan iti­ baren bir müddet Roma dağ yolunu izleyerek Çorlu'da Roma Ana-yol'unu kesiyor, Ergene boyunca Meriç'e varıyor ve bu nehir boyunca Belovo'ya ulaşıyordu. Yolun bu bölümü Hirş kumpanyası tarafından inşa edilmiş, uzantısı olan Belovo-Niş bölümü ise (300 km.), Türk hükümeti tarafından yapılmaya başlanmışsa da, bu yol Kız-Derbendi ve Sulu- Derbend'den (Trayan kapıları dolaştımak şartıyla)Sofya'ya kadar uzamıştır.

(') Filibe'yle Edine arasında böyle bir geçit mevcut del')ildir. "MOlercim"

130 Müterciminnotu : 1. Ireçek, Mustafa Paşa Köprüsü'nün yerinde, önceleri, başka köprüler bulunmuş oldu�una işaret etmekte ve Musta­ fa Paşa kasabasındaki imar hareketini bu Paşa'ya isnadet­ mektedir. Benim yaptı�ım incelemelere ve mahalli Türk halkının ifa­ desine göre camii, kervansaray vs. nin Haseki Hurrem SUhan tarafından yaptırıimış oldu�unu tespit etmiş bulunmaktayım. 2. Roma Askeri Yolu'nun Edirne ile Filibe arası Ireçek'in beyanı gibi Meriç'in sol kıyısını de�iI, sa� sahilinin üst tarafla­ rındaki tepeleri, Sakar da�larından itibaren, takibetmekteydi. Meriç ancak Filibe'deki köprüden geçilirdi ve yol Sakar da�­ larından sonra Harmanlı'nın kuzey yönündeki Meriç'in sa� kı­ yısı boyunca Tekke köyü civarından Yeni Za�ra'ya ve Çır­ pan'a, oradan Filibe'ye ulaşırdı. Ben Roma kaldırımları kalıntılarını Hızır-Baba Tekkesi'nin hemen yanında ve Turres denilen kulelerin harabelerini orada gördüm. O civardaki Ko­ yunlu ve Düdükçülü köyleri arasında da Constantia'ya ait ol­ ması gereken harabeleri ve mermerden sütunları bizzat gör­ düm . . 3. Harmanlı köprüsü ve kervan sarayı ile cami ve hamamı Siyavüş Paşa tarafından bina ettirilmiş ve yakın tarihe kadar kullanılır durumda bulunmuştur. Ben bunları bizzat müşahe­ de ettim. Köprünün üzerindeki tarih Hicri 993, camiinin ise 1021 olarak durmaktaydı. AKB.

131 ıv. BALKAN GEÇITLERI Eğer Tuna'yla birlikte güney-doğu Avrupa ile ikinci ulaşımı sağlayan Ana(askeri) yol ile olan bağlantılarını dikkate alma­ yacak ve özelllikle Balkan dağ.ları silsilesinin geçitierini bir ya­ na bırakacak olursak, Belgrad'dan Istanbul'a uzanan Askeri Ana-yol hakkında verdiğimiz izahat eksik kalmış olurdu. Eskilerce Hemus (Haemus) denilen Balkan dağları, hiç şüphesiz Tu na dar boğazlarıyla Karpatlar'dan ayrılan bu dağ­ ların doğal bir devamı olup, 85 coğrafiya mili genişlikte bir ka­ visle batıdan doğuya Karadeniz kıyılarına doğru uzanmakta­ dır. Bu dağların başlangıcını yabancı ve yerliler Timok vadisinin doğu ucundan başlatmaktadırlar. Dağların nitelikleri (') duruma göre, bu dağlar Timok'la Morava arasındaki doğu Sırbistan dağlarından ayrı bulunmakta ve bunlar, Yarıma­ da'nın, Balkanlardan başka hiçbir dağ silsililesiyle doğrudan doğruya bağlantılı sayılmamaktadır. Bu bağlantı, Nişava'yla Timok kaynaklarının arasında bulunan ve 18-;ıs yılı Temmu­ zunda Gramada ve Pandiralo'da vukua gelen savaşlar yü­ zünden en yeni tarihe adıgeçen alçak Irtifalı bir dağ silsilesi vasıtasiyle gerçeklik kazanmıştır. Yalnız, asrımızın en yeni haritalarında Balkan'ın bu niteliği vardır. Daha önceleri, yaklaşık 2.000 yıl süreyle coğrafyada, Balkan Dağları'nın (Haemus) uzantılariyle birtikte, Pon­ tus'dan Adriyatikdeni zine kadar bütün Yarımada'yı kesmekte olduğu kanaatı ileri sürülmüştü. Eski devirlerde, bu hatayı,

(1 Orographie. • Mütercim '

132 Strabon'da ve eski bir Yunan Karadeniz etrafını açıklayan (Periplus) belgesinde bulmaktayız. Ortaçağlafda bu yanılgı­ yı, Anna ComnEme ile, 1326 yılında, Sırbistan sarayının elçisi olarak, seyahat eden, NikiforGregoras'da görüyoruz. Bu el­ çi, (Şar dağlarındaki) Kaçanik boğazının Balkan silsilesini yardığını ileri sürmüştü. Daha yeni zamanlarda da bu yanlış­ iık düzeltilmemişti. 1553 de, Vrançiç, herhangibir muazzam dağ silsilesi (Catenamundi)'nin hiç kesilmeden Pirenelefden başlayıp, Pontus Mecemvria'sına kadar uzandığını düşün­ müştür n. Nihayet geçen yüzyılın başlarında iki seyyah, baş­ ka görüşe varmışlarsa da, çağdaşları olan kartografları ikna etmeyi başaramamışlardı. Marsili, Balkan dağları (Hae­ mus}nın Tirnak kaynaklarına kadar vardığını, Driş'in ise bu­ nun batı ucunun Rajani ve Aleksinats vilayetlerinde, yani Rtan'a 1 vardığını belirlemişti. Ancak, Boue ve Grizbah, 1840 yılında, büyük merkezsilsilesini Türkiye haritalarından atabil­ mişierdi. Balkan dağları silsilesinin doğu bölümünü ilk defa, geçen yüzyıl sonlarında, Rusya hizmetinde bulunan Prusyalı bir subay onaylandırmıştı. 1828 ve 1832 yıllarında Yüzbaşı Bruçenko, Ortenberg ve d'Esen 2 tarafından daha mükem­ mel bir resim yapılmıştı. Gerçek Balkan dağ silsilesinin batı bölümü araştırıcı lejan ve Kanits tarafından ancak, şu son 10 yıl içerisinde ilme açılmıştı. Atmos ve Haemus bu dağların en eski adlarıdır. Bazıları bu adı eski Trakyalıların Aesma 3 (Orman) kelimesiyle açıkla­ mağa çalışmışlardır. Kitabıarda bu ad günümüze kadar belir­ lenmiştir. Bu adın izi, bizzat arazi üzerinde tek ve yegane olarak ortaçağlar kalesi olan dağlık bir burunve ayni adı taşı­ yan bir kOy olan Emine (Emmona}'de muhafazaedil mektedir (Eski Yunan deniz yolculuklarınaait yazı larda: Atmou uporei­ ai, ortaçağlar deniz haritalarında: Cavo de l'Emano)diye zik­ redilen bu Balkan Dağları'nın doğu ucundaki kOy Emine Bal-

(') Mesemvna- Burgaz körfezinin kuzeyindeve Emine Burnu'nungüneyinde bir kasabaolup, BulgarlSlea adı son zamanlarda. Nebesirolarak zorla de­ Oiıtirilmiıtir. • Mıl1Drcim •

133 kan olarak adlandırılıyor.4 Şimdiki Bulgarca adı olan Stara­ Planina (') adı ilk olarak Raguzalı şair Gunduliç (ölümü: 1638)'in "Osmaniadata" adlı eserinde, görülmüştür. Bundan başka XVi. ve XVii. asırlarda Kamenitsa 5 adı zikrediliyor. Türkçe adı olan Balkan, Dağ anlamında olup, çağımızda an­ cak Türk-Rus savaşından sonra, batıda böylece bilinmeye başlanmıştı . . Şimdiart ık, Koca-Balkan'ın, Yarımada'nın en yüksek dağ­ ları olmadığı ve bunun, Rodoplar'dan, Rila'dan, Şar, Olimp, Karadeniz ve Arnavutluk dağlarına kıyasla daha aşılmaz ve ürküntü olmadığının nedenini anlıyoruz. Eski devirlerde, Hea­ mus'un yüksekliği hakkında çok abartılmış görüşler vardı. ısa'dan 181 yıl önce, Makedonya Kralı Filip LLL, aynı zaman­ da hem Karadeniz'i, hem Adriyatik-denizi'ni, hem Alpler'i ve hem de Tuna'yı görebilmek ümidiyle Haemus üzerindeki bir tepeye çıkmış, fakat hayal kırıklığına uğramış olarak dönmüş­ tü. Bundan ayrı olarak Polybius (") ve Pomponius Mela ("'), iki denize doğru olan bu görünüş hakkındaki rivayetin tama­ miyle olanaksız bulmamışlardır. Bir hayal ürünü olmadığı gö­ rüşünü belirtmişlerdir. Strabon bu avantüristik (macerape- . rest) görüşle, Pindos'dan, Ege ve Iyonien denizlerinin göründüğü hakkındaki iddiayı reddetmiştir.6 Bu dağların aşılmaz olduğu hakkındaki ortaçağlar halk inanışını, Bulgaristan'ın güçlü bir memleket olup, yalnız bir tek geçitle (boğazla) girilip çıkılabilir bir dağ silsilesiyle kuşatı­ lı bulunduğunu tasavvur ettiğini belirten Fransız Şövalyesi

(') Balkan adı BuigMares da çok kullanılan ve Bulgar edebiyatınada mal Olanbir isimdir:Hiristo Botev bir şiirinde 'Jif e my, jil e, tam na Balkan'a" de­ miştir. TOrk!er dahaziyade bu daQlara:"Koca - Balkan"adı vermektedirter. "MOtercim " (') Polybius (Polybe)- Yunan mrihçisi olup, 200-1251120 Isa öncesi yılların­ dayaşamış; Madya'da, Megalopolis şehrinde doQmuştu. 16 yıl Aoma'da yaşamış ve Scipion Emilienıe dosduk kurmuştu. Eserlerini, sistemli bir ince­ lemeve olayların sebebierini araştırıcı ve açıklayıcı birtarzda yazmıştı. (") Pomponius; MilAdtan sonra II. yOzyllda yaşamış Aomalı bir hukukçu.

134 Robert de Clari'(1215 yılları)nin karakteristik sözleri, en iyi şekilde dile getirmiştir.7 Yarımada geçitierinin en yaygın şekilde adlandıriması, es­ ki devirlerin erken çağlarında ve belki de Makedonya çağın­ da, Yunanca Stenes (duvar) sözcüğünden oluşmuştur. Daha Yustinian zamanında, Stenes (sic)'e, Remeziana ve Serdika 8 adlarından sözedilirken rastlamaktayız. Romalılar, eyalet­ lerde Klisura şek/ini (ıtalyanca'da: Chiusa, Almanca'da: Clau­ se) alan Claustra veya Clausura adını kullanmışlardır. Klisura (Kleisoura (') kelimesi, daha sonra Vi. Yüzyılda kullanılmaya başlanılmış ve daha buralara yerleşen Islavyanlarca da ka­ bul görerek, adeta onların kendi dillerindeki Prohod (Transi­ tus), Sateska (Sırpçada: Suteska, Bosna'da Sutiska, Angust­ rae) ve Jdrelo 9 (fances) kelimelerinin yerini almıştır. Bizans ilim adamları, bu sözcüğün yabanGI ve plebey (halk) deyimle­ rini bildiklerinden, bunları daima belirli bir ihtiyatlıhkla kullan­ mışlar ve diabazis, stenopos 10, tempi gibi klasik tabirieri ter­ cih etmişlerdi. Bu Romalı kelimenin batılı şeklini, Franklar'ın Yunanistan'a hakim bulundukları sıralarda, Yarımada'ya La­ tin "Haçlılar" getirmişler, Termopillere de la Closure 11 de­ mişlerdi. Türkler, geçitieri: Derbent, veya BOğaz olarak ad­ landırıyonar.12 Karadeniz'den Sırpsınır ına kadar olan Balkan dağ siIsiIe­ si, halen 18 yerden geçilir. Bu geçitierden, doğal olarak, an­ cak herhangibir ordunun geçmesi, tarih bakımından önem kazandırmıştır. Biz bunları aşağıda, Roma rakamlariyle şöyle sıralamış bulunuyoruz: -I. Kıyı geçidi (Varna'yla Mesemvri arasında) ; II.-Nadir derbendi (Pravadı'yla Aydos arasında); III.-Çalıkavak derbendi (Şumnu'yla Karnabat arası); IV.-Kotel derbendi (Osman pazarı'yla Islimye arası); V.-Islimye geçidi (Tvırditsa'yla Travna arasında): VI.-Şıpka geçidi (Tırnava'yla Kızanlık arasında) ve Rozalita (Rusal geçidi); VII. Troyan ge­ çidi (Troyan'la Sopotarasında) Vid kaynaklariyle ı/atitsa pa-

( ' ) Yazılış Yunanca'dır. • MOtercim ·

135 tikası; Viii. Etropol yahut Orhaniye geçidi; iX. Iskır derbendi (boğazı); X Berkovo geçidi, yahut Ginsti, Pitot'a giden Berko­ vitsa dağları ve Çiprovska dağlarından geçen patika ve Xi. Sv. Nikola geçidi. Romalılar altı geçidi kullanmışlardır: Bun­ lar: 1., iL, llL, Vi., Vii., iX. geçitlerdir. Bu Balkan yollarından ikisi, tamamiyle bozulmuşve artık yeni şoselerte değiştirilme­ mişlerdir. Bunun aksine, önceleri hiç kullanılmamış olan beş geçit açılmıştır. Dağları, Rila'dan doğmakta olan yanlız bir tek ırmak-Iskır'ı aşıyor. Bu ırmağın ıssız yatağı, genellikle 400-1900 metrelik basamakları bulunan başkaca Balkan geçitierinden daha aşağıdadır. Buralardan hemen-hemen hiç faydalanılmıyor. Is­ tanbul yolunun Trayan Kapılarında, Ihtiman'dan doğmakta olan Vid ırmağının ikinci bir derbendi (boğazi) oluşturduğu en iyi haritalarda, yüzyıla yakın bir zaman gösterilmiştir. Ancak bunun, haritacıların bir yanlışlığından kaynaklandığını Lejan, 1870 yılında ispat etmiştir. 13 . Tuna'dan içerilere doğru Balkanlar'ı aşmaya en uygun ge­ çitler, iki geniş su havzasının ikiye ayrılan vadileri bulunan doğuda Kamçı, batıda ise Timok vadileridir. Özellikle Kamçı vadisi, bu son yüzyıl zarfında, askeri bakımdan, savaşlarda büyük önem kazanmıştı. Biz, tarih-coğrafyacılar krokisini bu­ nunla açacağız. Balkanlardan çıkan öteki ırmaklar arasında bir tek Kamçı, dikey olarak Tuna'ya doğru güneyden kuzeye veya tersine olarak Meriç'e değil de, bu dağ silsilesine ufki (yatay) olarak, batıdan doğuya, Karadeniz'e doğru akmaktadır. Eski çağlar­ da bu ırma a Pannysoss denilirdi, XVii. yüzyılda Slavyanlar ona, Tiça 1 padı vermişlerdi. Yeni Bulgarlarca adı, Türkçedeki .Kamçık adından alınmaydı. Bu ırmağın iki ayağından birincisi Büyük veya Akıllı-Kamçı, ikincisi Deli-Kamçı adını taşır. Bu kollar, Balkan'ı, sarp ve derin yataklariyle, üç alçak dağ siIsi­ Iesine böler. Bunlardan yalnız biri (en güneydeki) denize va­ rır. Yaklaşık 18 coğrafya mili uzunluğundaki bu bölgeden ikisi birleşerek Kamçı, öteki ikisi de bu ırmağın diğer iki kolundan

136 olmak üzere, çok önemli dört yol geçer. Bu geçitierin tahkimi­ ne temel olan operasyon yerini, Büyük Kamçı boyunca, Şumnu'dan Varna'ya uzanan ve kuzeyde dağlık arazi, gü­ neyde ise Burgaz körfezinden Istranca'ya kadar uzanan ve­ rimli ve çokyüksek olmayan arazi oluşturur. ls Bu geçitierden geçen yolların çıkış noktaları olan Edirne ve Istanbul, daima aynı ve bir kalmışlarken, bunların kuzeydeki maksatları de­ ğişmiştir. Buna göre, daha ziyade doğuda (Martsianopolis, Durostorum) mı, yahut batıda (Preslav, Şumnu, Rusçuk) bu­ lunmalarına göre bu ayrı geçitierin, stratejik ve ticari önemleri de değişmekteydi. Ilk Balkan geçidi, 1829 yılında Rusların, deniz kuvvetleri­ nin daha önce zabtettikleri Sozopol (Sizebolu) ve Ahyolu (Anhialo) 16 dan Rus deniz donanmasının desteğinde geçe­ rek, kendilerine yol açtıkları Sahil-geçididir. Bu geçitten bir zamanlar Istanbul'u Tuna ağzına bağlayan Romalılar'ın Pon­ tus yolu geçmekteydi.17 Miletliler'in, kolonisi olan Odesus (şimdi-Varna)'dan ayrılan yolcu, deniz boyunu izleyerek, ora­ da 50 adım kadar genişlikte bulunan Panisos'a (Kamçı) varır, bu ırmağın ağzına yakın yerde şimdi de mevcut olan bataklık ve meşe ve gür sarmaşıklarla kaplı bir ormandan geçerek Erite'e varırdı. Buradan ötede, denizden yüksek sık orman­ ıardan, bir Zevs tapınağının (Mansio templum Jovis) Hae­ mus'un en yüksek burnu üzerinden geçilerek dağlıklardan aşağı inilir ve geniş ve şirin Burgaz körfezindeki Mesemvna kasabasına varılırdl. Eski Mesemvria (Mesembria, eski Bul­ garcada N�sebır, yeni Yunanca Misivri) Anhialos (Aanchia­ . los, Türkçe-Ahyolu)ve Apolonia (Apollania, daha sonraları Sozopol, Türkçede-Sizebolu) şehir ve kasabalarının hepsi denize uzanan kayalıklar üzerinde inşa edilmiş bulunmakta ve karadan ziyade denizden uluşıhr durumda bulunmaktadır­ lar. Sadece Roma'nın Zağraköyü yakınındaki Develtum'u da­ ha çok karanın (kıyının) iç kısmında bulunuyordu. Romalılar zamanında Anhiaio (Ahyolu), bütün Batı Karadeniz kıyılarının en önemli merkezi bulunuyordu. Bu kayalık yuvadan beş ta-

137 ne şose çıkmakta, bunlardan az önce zikredilen Mesemvri­ a'dan geçip, Tuna'ya giden sahil yolu;. daha ötede, ikinci Bal­ kan geçidi vasıtasiyle Marçianopoli'e giden bir yol; batıda, Tonzus (Tunca)da Cabyle'ye giden başka bir yol; eski Make­ don kolonisi olan ve Imparatorluk devrinde Diospolis, Bizans devrinde Diampolis (şimdi Yambolu) adlı kente ve nihayet güney-batıdan Istanbul askeri yoluna do�ru uzanan ve Edir­ ne istikametinde birçok cihetlere ve özellikle Edirne, Drizipe­ ra ve başka taraflara uzanıp Bosfor'a varan başka bir şose. Ortaça�larda, 600 yıldan fazla bir süre boyunca, körfezdeki sahil kasabaları, Bizanslılarla Bulgarlar arasındaki çatışmala­ rın elması olmuşlardı. Şimdiki halde bu kasabalar, körfezin en dibindeki Burgaz'ın hızla gelişerek modern bir şehir olma­ ya başlamasiyle bir kenara itiimiş ve bilhassa Yambolu'dan denize uzanmakta olan demiryolunun inşası üzerine, önem­ lerini kaybetmişlerdir. x. yüzyılda, Rusya'yla Istanbul arasındaki ticari ilişkiler bu sahil geçidi üzerinden yafllırdı.16 xıv. yüzyılda bu geçidi Ko­ zak ve Emona (Emine) 1 kaleleri korumaktaydı. O zamanlar, Emine-Burnu'nun yüksek ormanıık tepelerinde, mükemmel bir keşiş hayatı süren Bulgar kilise öğretmeni Teodosius Tır­ novski, deniz korsanları tarafından kovulduğu zamana kadar, yaşamıştı. 20 Ikinci geçit, şimdi Pravadı'yla Aydos'u biribirine ba�layan ve Balkan yollarının en önemli yolunu teşkil eden bo�azdır. Bu geçit, Roma, Bizans ve Türk devirlerinde önem kazan­ mıştı. DAra (Darius) ısa'dan önce 513 tarihlerind_e ıskitler'e karşı bu yoldan geçmiş; Filip ii. ısa'dan 339 yıl önce ıskit Kralı Ateas'a karşı bu yoldan geçmiş, Lizimahos, isyan eden Yunan sahil şehirleri Odesos (Varna) Kallatis (Mangalia) ve Istria üzerine 313 miıad öncesinde bu yoldan gitmiş ve Ro­ ma kumandanı Lucullus, Uskudama (Edirne)yi ve Kabile (Yambolu)yi zabtettikten sonra, bu sahil şehirleri üzerine ısa'dan önce 73 tarihinde hakim olmuştur. Buradaki Roma şosesininçıkış noktası, Trayan tarafından

138 kurulmuş bulunan, Marcianapolis şehriydi. Bu şehir 5 yüzyıl Süreyle Yarımada'nın en güzel şehirlerinden biriydi. Bugün­ kO Varna21 yakınında, Devna civarındaki Roma harabelerine düşen Odesos'un 18 mil batısında bulunmaktaydı. Birleşik Kamçı ırmağı, Pannysos şehrinden geçmekteydi. Geçidin ya­ kınında Yustinian tarfından inşa edilen Scatrae22 şatosu bu­ lunuyordu. Daha ötede Aşağı Mizia ve Heamimontus eyalet­ lerinin sınırı aşılır ve belki de Kanales adını ta ıyan bir köye gelinir, oradan da yolcu tam Anhialo (Ahyolu) �3 nun karşısı­ na varırdı. 478 tlında bu şehir "Haemusthores" (Polai tos Aimou) Sondis2 adiyle ortaya çıkıyor. Mavrikiy'e göre, bu kasabaya Sabuleti Kanales denilirdi. Avarlar bu kasabadan 583, 586, 592 ve 600 yıllarında geçmişlerdi. Onun bugüne kadar değiş­ memiş bulunan muhteşem ormanıarı Teophilacte Simoca­ ta'nın şahsında mest edici bir şarkıCı bulmuşlardl.25 Ortaçağ­ ıarda, (Komnenler zamanında), bu geçide Hortarea (Chortarea)26 adı verilirdi. O zamanlar bu geçidin iki çıkış noktası değiştirilmişti. Vii. asırda, Marcianapolissükut etmiş, onun rolünü yakınındaki Provad (Provatan) almıştı. Buna Bul­ garlarca bir zaman sadece Yunanca adının tercümesi olan Oveç C) denilirdi.27 Güneyde Anhialo terk edilmiş ve yol "Or­ lovgrad" - Aetos'dan saptırılmıştı. 1330 yılında Aetos ve şimdi . Aydos denilen bu şehir 1153 yılında Idrisi tarafından "Roso­ kastron" olarak kaydedilmiş ve yol Istanbul'a doğru buradan geçirilmişti. 1388 yılında, Türklerburadan Bulgaristan ülkesi­ ne girmişler, Pravadı'yı fethettikten sonra Matara (") ve Ven­ ça kalelerini28 alarak Bulgaristan Çarlığı'na hükmetmeğe başlamışlardı. Bu tarihden sonra bu boğaza, (Nadir-köy'den dolayı) Nadir-derbent adı verilmişti. Bu derbentten geçen anayol Edirneve ıstanbul'dan Tuna Bulgariası'na, Romanya ve Lehistan'a uzanıyordu. 1467 yılında Mehmet ii. Istanbul cl Ovtsa-Bulgarca'da koyun demek olupOveç bu kelimedengelm ektedir. (") TOrklercıa Madara denilen bu köyde kayaya kazınmış bir atlıheykeli var­ dır, Bulga"arca "Madarski konnik (Madara süvarisi)"adı verilir. " MOttercim" 139 Aydos boğazından Bulgaristan'a geçerken Aydos Boğazı'nı kullanmıştır. 1672 yılında, Lehistan üzerine sefere çıkan Mehmet iV. Aydos'dan, engin ormanlar ortasındaki Koparan­ lar'dan. Kırk-geçit yahut 40 Irmak'dan (çünkü Delice­ dere'den geçildiğinde, ırmağın sayısız denecek çok yerinden aşılması gerekiyordu. Köpru-köy'den (Kamçı üzerinde : Mos­ tovo) Marcianopolis harabeleri civarındaki Devno'dan geçe­ rek Babadağ'a doğru gitmişti.29 Nadirköy'den, batıda, Boğazdere, Küçük Kamçı ve Çenge veya Çengel'den geçilerek, yine Provadi (')'ye veya kuzey­ batıya doğru solda, Büyük-Kamçı boyunca Lapuşna'ya, ora­ dan da güçlü kale Şummu'ya ( .. ) varılırdı. Bu istikametde, Yambolu'dan, Balkarlar'dan geçerek ve Şumnu'ya ulaşarak, burada Varna-Rusçuk hattına bağlanacak bir demiryolu.yapı­ lacaktır ("'). Ahyolu'ndan bir-buçuk mil batıda, Aydos'un güney doğu­ sunda, dağların güney düzlüklerinde, (32 Reomür derecelik) çok ünlü bir ılıca bulunur. Bu kaplı ca Romaltlarca Aquae CIi­ dae diye adlandırılmıştı. Yustinian zamanında, ziyaret edil­ mekte olan bu sıcak su kaynağının duvarlarla çevrilmesini emretmişti. 583 yılında, Avar Hanı, Anhialo'yu kuşatmış kaplı­ caiara zarar gelmemesine dikkat etmiştir. Anna Commen bu­ rayı (Ta kalumena Terrna) (.... ) , idrisi Migali Therme adiyle duvarla çevrili bir kasabacık, Vilarduen-Ia Ferme olarak ad­ landınlmış ve Aquile (Anhialo)dan uzakta olmayan bu mevkii, dünyanın en güzel sıcak su kaynakları diye vasıflandırmıştı. 1206 yılının sonbaharında, Buigariara karşı bir yağma saldırı­ sına girişen Henrih bu kasabayı da, Ahyolu'yu da yakma cı TOrklerce Paravadı denilir. r) TOrlderce Huşumnu tarzındakulla nılır, Avrupalılarea-Choumla, yeni adiy­ le Kolarov.grad. r') Bu demiryolu halen de yapılmamış, Eski Zaora civarında, Tulova-gara (Unandır)dan Gorna-Orehoviısa'ya uzanarak Balkanları aşan bir demiryolu Solya-Varnademiryoluna bğlanmış bulunuyor. ("n) Isim Yunan harfleriyleya zılıdır. "MAteram" 140 emri vermişti. Sultan Süleyman i. bu sıcak suların üzerine büyük bir kubbe inşa ettirmişti. Şimdi burada yalnızca, şifa bulmak üzere gelen ziyaretçelerin bekleştiği sefil kulübelerle iki havuzlu, çıkmalıksız, acınacak halde bir hamam bulunu­ yor. 30 Ilk iki yolculuğa gelinceye kadar yalnızca bir tek dağ silsi­ lesiyle ve birleşik Kamçı'dan ibaret tek ırmak aşlılırdl. Üçüncü geçitte ise her iki Kamçı'nın ve iki veya üç su bölünme çizgi­ sinin geçilmesi gerekirdi. Şimdiki kuzey çıkış noktası Şu m­ nu 'dur. Eski ve ortaçağlarda yol 971 yılı na kadar eski Bulgar Hanlığı'nın başkenti olan Yukarı-Kamçı 'da, birtakım eski eser­ leri ve harabeleri bulunan ve şimdi bir köyden ibaret olan Preslav (Türklerce- Eski istanbulluk(')tan çıkmaktaydl. 1585 yılında Fransız bilgini Jaques Bongars(") Bükreş tarikiyle is­ tanbul'a bir eiçilik heyetiyle birlikte seyahat ettiği sırada, bu­ rada beyaz, dört köşe taşlardan yapılma geniş su rlar gör­ müştü. Marcili isi, burada önemli harabelerin ve kitabelerin bulunduğunu duymuştu. Bu ilginç mevkii hakkında etraflı isa­ hatı Mösyö Kanitz'in "Tuna Bulgaristan'ı ve Balkan" adlı ese­ rinin 3. cildinden bekliyoruz. Bu ciltde gerçekten bu harabe­ ler hakkında birçok bilgiler bulmuş olacağız.3l Preslav'dan itibaren yoı, soldan Şumnu'dan gelen şose­ nin Çalıkavak vadisinde bir dağ uzantısı olan yere çıkmakta­ dır. Daha ötede, 402 m. yükseklikte ikinci bir su bölüntü hattı aşılmaktadır. Buradan da Deli-Kamçl'nın dar ve derin vadisi­ ne inilmekte, daha sonra 300 metre yükseklikte üçüncü bir su taksim hattından geçerek Trakya düzlüğünde Karnabat ("')'a varmaktadır.

(') Şimdi. nüfusu ço9unlukla Türklerdenoluş an Eski - Istanbulluk, kaza mer­ kezi bir kasaba olup yakınındaki Aga baba köyünde, eski Bulgar Hanları'nın zamanına ait kalıntılar bulunmaktadır. (") Jacques Bongars - Fransız diplomat ve bilgini olup, 1554'de Orleans'da do9muştur. Kutsal lmparaıorluk devrinde iV. Henri'nin ajanıdır 1612. "Müıercim" (n,) Karnabal kelimesi resmi kayıtlarda "Karinabal" olarak zikredilmekle ve kasabanın asıl adını oluşturmaktadır.

141 Boşkoviç 1762 yılında, birinci ve ikinci su bölüşüm hattın­ da, kendisine Via 'yl32 hatırlatan bir Roma yolu gör­ müştü. Ne eski bir yol klavuzu ne de her hangi bir kaynak bu yoldan bahsetmemiştir. Aynı yol ise, ortaçağlarda, doğrudan doruya Bulgar Payıtaht" flc ulaştı rıTlası itibariyle önem arzet­ mektedir. Vii. ve Viii. yüzYiliarda birkaç defa zikri geçmiş olan Veregava geçidi (Beregava. Kleisura Verega' -,n, mebo­ le Beriganon) (')'un33 gerçekten bu boğaıda aran� -<:ı gere­ kir. IX.-XIII. yüzyıllarda çok zlkri geçmiş olan Dem:- v-:p'lar'ln da burada aranması gerektiğine son derece ihtirr :! vadlebi­ lir. Pulai Siderai, yahut alelade Sidera (U) adı Si , rast:anan dar geçitiere verilmiş bir isimdir ki, en yakındaki geçiliere el'an demir kapı34 ad! verilmektedir. Bu geçidin güney çıkış yeriyle dördüncü geçit arasında önemli bir Bizans şatosu Markellai bulunmaktadır ki. Ihtimal bu kastel Mizia ile Hemi­ montus sınırları arasındaki Yustinian kasteli Markerota'dır. Kommenler devrinde bu kastel tarihden silinmişse de hatırası Karnabat'ın kuzey-batısında ve üç saatlik mesafede, Kotel (Kazan) yolu üzerinde bulunan "Marak-boğaz" adiyle anıl­ maktadır.3S Harabeleri belki de hala durmakta olan, , Yu nanlı­ larla Bulgaralar arasında vukua gelen birçok savaşların şa hi­ , diydi 811 tarihinde imparator Nikifor ( U) bu boğaz'dan, Krum'un başkentine doğru geçip saldırmış ve onu yakmışsa da dönüşünde kendisi de, ordusu da helak olmuştu . 971 yı­ lında imparator Tsimishi hiçbir engeıle inrşılaşmadan Pres­ lav'a kadar ilerlemiş ve kenti zabtetmişti. Xi. ve XLI. yüzyıllar­ da, Peçenekler ve Kumanlar Trakya'ya doğru olan saldırıarında, "Sidera"yı aşarak aynı boğazi kullanmışlar, hat­ ta Peçenekler, birkaç y:1 üstüste (devammca) Preslav'ı genel Karargahları olarak kullanmışlardı.

--_._------

(') ve (") lşare�i adların metindeki yazılışları Yunanca harflerleolup, yazım1- za çevrilmiştir. ("') Nikifor (Nicephore) l'le Logothete (B02'den 81 1'e kadar) Bizans Impara­ toru Irime'i devirmiş, Harün-ür-Reşit ve Bulgarlartarafından yenilgiye uğratıl­ mıştır. • Mütercim •

142 Türkler zamanında Ulahların memleketiyle (Bulgar Vlaş­ ko) ulaşım bu boğazdan yapılırdl. 1585 yılında Bongars, Preslav'dan bir günde ıssız(kimsesiz) bir çölden Küçük­ Kamçı'nın sağ sahilinde bulunan Bulgar köyü Bosill

(') Askeri-köy- Bulgarca Voynişko selOadı verilen bu köyler, bazımOkelleli­ yederden mOstesna !Utulmaları karşllıQıncla, seferi zamanlarda, orduya as­ ker olarak katıldıkları için, bu ad verilmiştir. Bunlar özellikle başka re4yAdan daha az vergi vermekte veya hiç vermemekteydiler. • MOtercim •

143 olan geçitieri ancak, IsUmye yönünden gelen bir Kazak alayı­ nın sahil kuwetlerini takviye ettikten sonra zabtedebilmişler­ dir. Ilk geçit (V.) Tırnava'yı IsUmye'ye baOlayan ve Bulgarlarca "Vratnika " TOrklerce ise "Demir Kapı" denen 1104 metre yükseklikte ve Kamçı kaynaklarının batısında bulunan yüksek Balkan geçididir. Bu geçit, sadece (1186-1393 yıllarında) TırnavaBul gar KralllOI zamanında belirli bir rol oynamıştır. Iki Balkan geçidinin birleşme yeri olan (ve daha Idrisi tarafından "Stlifanos" adıyla kaydedilen) Sliven (lsUmye) müstahkem şehri, o zamanlar Bulgar şehriydi ve Trakya'ya ulaşan geçit­ Iere karşı bir Os dururnundaydı. Balkanların bunu takibeden 15 mil uzunluOundaki bölümü, silsilenin en ürkOtücü (bakir) kısmıydı. Bunun ortasından Tvırditsa patikası geçer; burada, TOrk hizmetindeki Polonyall mühendisler tarafından birkaç yıldanberi çokkıvrın tıh ve sarp bir daO yolu inşa edilmektedir. Bu yolun Yeni-ZaOra'nın kuzeyine Çı kacaOi sanılmaktadır. Travna'dan geçecek olan başkaca bir şose, uzakta batıda olacak ve şimdilik yalnızca Travnalılar'ın mutlu istekleri ola­ rak kalmıştı. Balkan geçitierinin en başlıcalarındanbiri de Şıpka köyü civarında, Yantra kaynaklarında bulunan (Bart'a göre 1444 metre yOkseklikte) Vi. Balkan geçididir. Türklerbu köye Oa­ zan (Ozan olacak) adı verirler. DoOrudan do(ıruya olmamak­ la beraber bu boOazdanTrakya dOzlOOOne inilmekteydi. Ya­ ni, Islimye ve Yambolu'dan Sofya ovasına doOru Balkan'a paralel olarak gOneye, KaracadaOlar silsilesine yönelinir. Ge­ çidin tepesine ulaşan yolcu, önOnde uzanan ovada, muhte­ 'şem Tunca vadisini görür, ki bu vadi. her yandan yOksek daOlarla kuşatılıdır. En geniş yeri, ikibuçuk saat mesafeye ulaşan ve çokçası tamamiyle dOzlOk olan bu ovanın ortasın­ da 38 köyle çevrili bulunan Kızanlık kasabası bulunur ('). Ya­ kınındaki yüksekliklerden, hepsinden önce, Mara-Gedik, Bal­ kan daOları'nın en yOksek tepesidir (2350 metre.) Bu daO

(') Yakın tarihlere kadar ahalisi hemen hemen tamamiyle TOrkolan Kızan­ Iık, gOl ve mente (nane) AzAmieliylecanlı bir ticaret merkezidir. 144 Haziran aylarına kadar karlı olduğu halde Kızanlık ovası gül bahçeleri çiçek içerisindedir. Kızanlık kasabası gülyağı ürü­ nünün merkezi halindedir. Kızanlık ovası, bütün Yarımada'nın en güzel yeri olup, Bulgarlarca bu düzlüğe Tulovsko pole (') adı verilmektedir. Kızanlık'ın 10 km. doğusunda Tulovo veya Tulovo Bulgar kö­ yü bulunur. Bu köyün ad ı, Haemus civarındaki toprakların en eski tarihi hatıralarını canlandırır. Burada, Haemus'un güney sırtlarının altlarında, Tulovo ovasında, ihtilmal ki, Kral Komon­ torios ve haiefierinin 66 yıl boyunca Tuna'yla Ege denizi ara­ sındaki Trakya dağ kabilelerini hakimiyetieri arasında bulun­ durdukları ve yine (ısa'dan 279-213 yıllarından önce) Yunan ticaret cumhuriyetlerinin Karadeniz ve Marmara arasındaki kolonilerinin ticari nüfuzlarında bulundurdukları Keltler'in Tyle'si bulunuyordu. Gerçekten bütün Bulgaristan'da, savaş­ Çı kabilelerin ana üssü olmaya elverişli, böyle geniş, her tara-· fa karşı savunmaya müsait, etrafı yüksek dağlarla kuşatılı, verimli ve her yöndeki geçitiere hakim bir düzlük bulunur. Ku­ zeyde, bu düzlükten çıkan yol Merkezi Balkanların en önemli geçidini aşarak, Tuna eyaletine gider; Güneyde Ortadağlar­ dan geçen geçitier, Trakya ovasına ulaştırır; doğuda çok kıv­ rıntılı Tunca vadisi en alçağı 300 metre olan Islimye ovasına iner ve batıda bir patika Trakya ovasının batı bölümüne ula­ şılmasını sağlar ve oradan da üç tepeler şehri olan Filipopo­ lis'e varılır. Yalnızca isimlerdeki bu çarpıcı benzerlikten başka, bizim görüşümüzü diğer hususlar da desteklemektedir. Tilit Kralla­ rı'nın başkentinin mevkii hakkında bize, bazı deliller veren tek antik tanık, Bizanslı Stefan'dır; o, burasını, Trakya'da Hae­ mus'a yakın bir mevkide, bu dağların güney yönünde göster­ miştir. Bundan başka, Tulovo ovası, çok sayıdaki yüksek hö-

(') TOrklerce Uflandır adı verilen ve Eski-Za�ra Balkan demiryolu Ozerinde bir istasyon olan bu köy yakınındaki koruda 1877-78 TOrk-Rus savaşında o zaman liva kumandanı olan Deli Fuat Paşa Ruslara karşıbOy Ok bir zafer ka- zanmıştır. • MOtercim

145 yükleriyle ilgi çekiyor. Yerli halkın rivayetlerine göre, bu hö­ yükler örülü mezarlardan oluşmuş olup, içlerinde birtakım mızraklar, okı ar ve bronz eşyalar bulunuyormuş. Bu çok sayı­ da mezar1ar (höyükler), hiç şÜ bhesiz, bulundukları yerin, es­ ki çağlarda büyük bir topluluk kararg�hı olduğunu gösterir. Buna benzer bir durumu da burada belirtmek yerinde olur: Şöyleki, 1792-1804 yılları arasında tıpkı Tile'de kararg�h ku­ ran Keltler gibi, Kırcaalililer de kamplarını, Balkan dağlarının güney düzlüklerinde kurmuşlardl38 Tulova ovasiyle diğer bazı Trakya vadilerindeki gül mah­ sulü işleyiciliğinin çok eski bir geçmişi vardır. Daha çok eski çağlarda, Pangey'in (') Edon arazisinde ve Midas'ın bahçe­ lerinde. Edes (şimdiVode n) şel�lelerinin yanındaki, yüz yap­ raklı gülfer meşhurdu (").39 Şipka geçidinden, Tuna üzerinde, Ziştovi (Sviştov) civa­ rındaki Nobe (Novae) ve Hadrianopolis'le doğrudan doğruya bağlantısı olmasına rağmen, hiçbir yol rehberinde kaydedil­ meyen, Roma yolu geçmekteydi. Aşağı Tuna'nın en önemli askeri merkezlerine doğru(I lk Italyalıların karargahlarının bu­ lunduğu mevki) Nobe'den başlayan yol Haemus üzerinde, Trayan'ın kurduğu "Nicopolisad Haemus"a varmaktaydı. Ro­ sitsa üzerinde, Niküp civarında bulunan bu şehrin hayranlık verici harabelerini, ilk defa, ziyaret eden, Feliks Kanits 01- muştu.40 Daha ötede, birkaç saat uzakta, yolcu, Koca­ Balkan dağlarının eteklerine varır ve burada Aşağı Mizia'yla Trakya rasındaki sınırı geçirdi, ki, bu mevkide yol, uzakta, ku­ zeyde Hemus kademelerinin arkasında kıvrılıp giderdi. Sınır çizgisinin bu kıvrımlıhğı (zikzaklı şekli) halkının Romalılarla olan ilişkileri ve daha sonraki zamanlarda Trakya'nın eyalet

(') Pangea yahut Pangaion- Bir zamanlar altın madenieriyle meşhur olan RodopdaOlan serpintilerinden Makedonyadaala rının bir bölOmO. (") Edesse-Mezopotamya'nın kuzeyindebir kervan şehri olup Hristiyanlık bu­ raya çok erl

146 haline getirilmesiyle ilgiliydi.41 Daha öteye do!)ru yolu izleyen yolcu, şimdiki adı Yantra olan Latrus deresinin yukan mecra­ sına, oradan da, bugün bir sanayi merkezi olan Gabrovo'ya, (') iri taşları, yoldaki harekete engel olan bir kastel ortasından geçerek varır ve yine böyle şatolarla korunangeçidin doru­ !)unatırmanırdı.42 Haemus'un güney yanında ise Tulovo ova­ sını, Karacada!)lar'1 (Sredna gora) aşmış veya Filibe ve Edir­ ne'ye veya do!)uda Yambolu (Kabile) dan geçerek, Anhialo . (Ahyolu)'ya, yani denize ulaşan yolların bitişti!)i"Berrhoea"ya varırdı. Berrhoea bütün ortaça!) boyunca, Bereya ve eski Bulgar1arca Boruy olarak adını korumuştu. Şehrin Türkler ta­ rafından zabtı üzerine, Bulgarlar yakınındaki Yeni-köy'e göç­ müşler ve sonraları yavaş yavaş tekrar yerıerine dönmüşler­ di. Türkler şimdi buraya Eski-Za!)ra veya sadece Za!)ra adı verirler, Bulgarlar da bunun karşılı!)ıol arak Stara-Zagora der­ ler. Jeleznik adının ise daha yeni bir devre ait oldu!)uanla şıh­ yor.43 Bu Balkan geçidi, daha antik ça!)lardan beri zikrediliyor. 250 yılında, Kniva kumandasındaki 70.000 Got. Tuna'yı aşa­ rak kumandan Galus tarafından püskürtOrdOkleri için, önce saldırmış oldukları Nove'der kara yoluyla çekilerek, üzerine yürümOşlerdi. Imparator Decius tarafmdan bizzat ta­ kip edilen Gotıar. kuşatmayı kaldırmak zorunda kalmışlardı. Buna ra!)men saldırılarından vaz geçmemişler. Şıpka veya Troyan geçidi vasıtasiyle Filibe'ye inmişlerdi. Decius onları Şıpka geçidinde izlemişse de, cebri yürüyüşle yorgun düşen askerlerini ve atlarını Beroe önündeki ovada dinlendirmek için mola vermek zorunda kaldı!)ısır ada, Kniva, kumandasm­ daki Gotlar, ani bir baskın yaparak. müthiş bir savaş sonucu Roma ordusunu büyük bir bozguna u!)ratmıştı. Decius pek

(') TOrklartarfından Gabruvadiye telAfuzedilen bu kasaba Bulgaristan'ın en OnlO tekstil sanayiinin merkezidir. Bu şehir, manastırı ile de Rum Ortodoks kilisesine karŞı Çıkarak, bir Bulgar PatıikliOi EklarhlıOI) kurulmasına önayak olan manastırıyla daOn kazanmıştı. • MOtereim •

147 az bir askerle "Alpler" vasıtasiyle (') kaçabilmiş ve Iskır (Oes­ cus)yönünde Gala'daki kararg�hına çekilmişti.44 1190 yılında, ayaklanan Bulgar1ar'a karşı yaptı{ıısavaşta, Beroe önlerindeki bir Ortada{ı geçidinde Imparator Isak An­ gel (") en müthiş bir bozguna u{ıramıştı. Ikinci Bulgar Çarlı{ıı devrinde (1186-1393) bu geçit do{ırudan do{ıruya hükümet merkezine ulaştırdı{ıı için, çok hareketliydi. Asen o{ıulları za­ manında, Istanbul'a gidip gelen L�tinler genellikle buradan serbestçe gelip geçerlerdi..45Aynı yoldan, 1798 yılında, Sul­ tana isyan eden Vidin Paşası Osman Pazvantoğlu'na karşı, Türkaskerleri geçmişlerdi. Ruslar bu mevkiden, 1810 yılında geçmişler ve Prens Viazemski'nin kumandasındaki bir müfre­ ze, Tımovo ve Gabrovo'yu zabtetmişti. 1837 yılında, Sultan Murad ii. (''') için 1 O mil uzunlukta bir şose inşa edilmişse de, çarçabuk bozulmuş, öylesine ki, 1855 yılında Sultan Abdül­ mecit için yolun yeniden yapılması gerekmişti fakat bu yol da eseri kalmadan bozulup gitmiş.46 Yukarıda Kanits'in beyananında da zikredildiği gibi Mara­ Gedik yakınındaki 1930 metre yükseklikte ve yalnız yaz ayla­ rında geçilebilen bütün Balkanların en yüksek geçidi olan Rosalit'ten sonra yedinci önemli geçit Troyan geçididir. Bura­ dan Roma yollarının en eskilerinden biri geçiyordu. Belki de Roma yollarının ilki olan bu yol şüphesiz, yeni işgal edilen Trakya eyaletinin korunmasına hizmet etmek üzere yapılmış­ tı. Bu yol hemen hemen dos-do{ıru bir hatla Filibe'yle Tuna şehirleri Nobe ve Escus'u birbirine ba{ılıyordu. Düz, Çıplak ve taşsız Batı-Trakya düzlü{ıünden geçen yoı, Filibe'den 6 co{ırafya mili kuzeyde, Orta-Da{ılar(Sr edna-Gora) ovasında, sa{ılam dört köşe surlu, 4 kapılı ve ünlü kaplıcaları olan bü­ yük bir şehre varırdı. Hisar-ılıcaları denilen harabe halindeki

(') Alpler'den kasıtBalkanlar olacaktır . (")lsaac Ange ii. (11S5-1204) Şark-i Roma Imparatoru. r') Butarihde PadişahMahmud ii. olup Murad yazılmış olması yanlıştır. • MOtercim ·

148 bu eski şehre halk Troyanovgrad adını vermişti. Şifah suları dolayısiyle buraya Filibeliler çokrağbet eder ve sık-sık ziya­ reHe bulunurlardı. Bu, (geçmişi) bilinmeyen şehir hakkında, ne PoytingAr (') haritasında ve ne de mahallinde bulunan ki­ tabelerden hiç birinde bir bilgiye rastlayamadık, Duvarların yapılışından, burasının Bizans devrinde tahkim edilip kuııanıl­ dığı anlaşılyor, Burasının, kesinlikle Filibe'nin kuzeyinde bu­ lunduğu şübhesiz olan ve halkı ile komşusu Beroe ve Filibe ahalisinin birlikte 587 yılında Avarlar'a karşı kahramanca sa­ vaşarak surları üzerine yerleştirdikleri mancınıklarla onları püskürttükleri çok eski devirlerin Diocletianopolis şehri olma­ sı ihtimali de pek uzak değildir. Belki de, Alexis Comnene la­ rafından Palikanlar'ın vaftiz edilmesi için inşa edilmiş bulu­ nan Alexiupolis veya Neocastron olarak yenilenmiş bir eski Roma şehridir.47 Bu harabelerin yakınlarında, Imparator Veron'un Trak­ ya'daki Askeri yolların yapımıyla ilgili yukarıda zikredilen kita­ besi bulunmuştu. Şose, Haemus'un eteğinde, Filibe'den 41 mil uzakta, yaklaşık olarak 400 yıl, bir Roma piyade birliğinin konakladığı Sub Radice mansio'suna kadar ulaşmıştı.48 Altı mil ötede, Montemno (Monte Haemo) kastelinde, geçidin en yüksek noktasına varılır. Buradan, bu kastelin kalıntıları hala görülür. Azemus (Eski Bulgarca ve Türkçe'de Osma, Bulgar­ ca Osem veya Osım) ırmağının kaynaklarına indiğimiz za­ man, belki de Kneja deresinin kavuşma noktasına varılır. Bu yerin yakınlarında, Romalıların bakır ve gümüş ocaklarının bulunduğu. mansio Ad Radices'e varırız. Sağda ve solda, yo­ lun korunması için yapıldığı anlaşılan, birçok şatolar ovaya doOru uzanırdı. Aynı şatolar ortaçağlarda Bulgar Bolyarlarına da meskenlik etmişlerdi. Yolcu, derenin aşağı akıntısında, Sostra kasabasına varırdı. Kanits'in gördüğü, Osma ırmağı-

(') Konrad Peutinger - Alman Hümanist ve koleksiyoncusu. Augsburg'da doOmuştur ( 1465-1547 ). Bu kişi halen Viana'da bulunmakta olan ve'Peu­ tinger tabloları ' adı verilen Ortaçaglara ait (lll. ve LV. yOzyıllara ait) Roma ImparatortuOu yollarının haritasının kopyasını saklamaktaydı. • Uütercim '

149 nın sol sahilinde Troyan'ın alt tarafında Lomets yakınındaki bu iki kastel ile buradaki yaygın harabeler bu şehre aitti.49 Buradan birkaç saat ötede, Loveç (Lofça) civarındaki Hisar­ bayu.lda saOlam sur kalıntıları ve sütunları görülmekte olan önemli kavşak Melta (Ptolemee'ye göre, Praesidium)'a geli­ nirdi. Buradan üç yol ayrılırdı, bunlardan biri Kuzey-batıya, Escus'e, ikincisi Kuzey-doOuya Nove'ye, üçüncüsü DoOuya Nicopolis (NiObolu)'e doOru gitmekteydi. OrtaçaOlarda, Met­ ropolitlikşehri Loveç (Avcular) (') Haemus'la Tuna arasında, en önemli yerlerden biriydi.so Filibe'den Nove'ye giden Roma yolu eski devirlerde Tro­ yan'ın adını taşırdı. Şimdi de Osım üzerinde Troyan kasabası bulunmakta ve geçitten geçen yola Troyan-patikası denil­ mektedir. Bu isim bizce daha 601 yılında, kumandan Comen· tiolus'un Tuna Nove"sinden, yolun bozuk olup 90 yıldanberi terkediimiş bulunmasına rağmen, dos-doğru Trayan yolun­ dan kışlık karagahlarına gitmek üzere, Filibe istikametine yö­ nelişiyle öğreniimiştir. Bu kumandan kendisine yol gösterici olarak güçlükle bir ihtiyar bulabiimiş lakin, geçitte, birçok as­ ker ve büyük bir kısım yük hayvanı müthiş soğuklardan ve dondurucu rüzgarlardan "helak olduklarını görmüştü. Kaprisli kumandan böylece müfrezesi tarafından en acı hakaretlere uğrayarak zor1ukla Filibe'ye varabilmişti. Ortaçağlarda 1048 yılında, bir Peçenek ordusunun Filibe dolaylarından Osma vadisine çıkışiyle bu geçit adına rastlamış bulunuyoruz. Bi­ zans kumandanı Konstantin Arianit, Peçenekleri aynı bu yol­ dan takibetmişti. Şimdiki halde geçit tamamiyle terkediimiş, burada yol boyunca iki Türk bekleme yeri (karakolu. blok­ havz) kalmıştl.51 Roma devrinde bu boğazın önemi dikkate alınacak olur­ sa, Milattan önce 334 yılında, Büyük ıskender'in bağımsız

(') TOrklerce Lofça denilmekte, bir de meşhur türkOsO bulunmaktadır. Bu ka­ saba OnlO devletve ilim adamımız Cevdet (Ahmet Cevdet) Paşa'nlO doaum yeriar. • MOtercim •

150 Traklar üzerine yürü mek üzere Succi veya Aydos deOil de özellikle bu Troyan geçidinden Hema'yı geçmiş olduOuna ke­ sinlikle inanmak gerekir. Bu taktirde, onun, amfipolis'den ha­ reket edip Dionysos (') mabedi kAhimi (rahibi) nin yanından Rodopları aşmış, Makedonya kolonisi Besapara ve FiIi­ be'den geçerek, doOruca kuzeye yönelmişti.52 Daha ötede, kuzeyde, daha önceleri haritalarda Vid geçi­ di olarak belirtilenyerde Balkan daOlan, sarp ve yalçın kaya� lık duvarlar oluşturmuş olmasına raOmen, bazı yerlerde ve meselA Vid kaynaklarındaki Rabanitsa geçidinden (1916 m.) yahut Zlatitsa'dan (1496 m.) (") at la geçilebilmektedir. Sofya ovasına, aralarında Iskır geçidinin de bulunduOu üç boOaz­ daa geçilmektedir. Iskır vadisi (IX) birkaç saat uzunlukta, karanlık, kule gibi yalçın kayalıklı, çıplak, nehrin açık yeşil sularına seyrek ola­ rak aydınlanma yeri bırakan bir yarımadadan ibaret olup, nehrin sulan buradan hayret verici bir eğilimle ok gibi, dikIe­ mesine aşağıya dökOlüyor. 1871 yılında Kanits bu geçitte, 8 Roma kastelinin harabelerini bulmuştu. Bunların sayısı, şüb­ hesiz, daha etratlı araştırmalarla daha da fazlalaştırılmış ola­ caktır. Bu kasteller, Trayan Daçya'sını Serdika aracılığıyla Di­ rahium (Draç) ve Selanik'le bağlayan bu çok önemli askeri yol güzergahını korumaya yönelik bulunmaktadır. Bu geçidin batı kısmını yukarıda zikretmiştik. Iskır vadisinin alt tarafında, yol, kıyıları boyunca birçok Roma şehir ve kalelerinin görül­ düğü ve ağzına doğru ise Colonia IJlpia Oescus'un bulundu­ Ou (harabeleri Gigen civarındadır) nehir boyunca gitmektedir. Burada, Gigen'le Romanya yakasındaki Çeley arasında Tu­ na üzerinde taş ayakları görülen ikinci bir sabit Roma köprü-

(1 Diooisos - Eski Yunanistan'ın bao ve şarap Tanrısı olup Zeus'le 5em6kl'ninogludur. Romalılar bu Tanrıya Bacchusolarak temeletmişl erdir. Dionysos mezhebi onu esrara bOrOmOştOr. • MOtercim • C") Zlatitsa - TOr1<1erce ızladı denilen bu köyOn halkı bir zamanlar TOrklarden oluşmaktaydı. Bu köy 1877'den önce isyan eden Rodaplarve KaracadaOlar

Bulgar köyleri arasında isyana karışan köylerdendi. • Matercim •

151 sü bulunuyordu. Yani, bir yandan Iskır aOzıyla öte yandan Aluta'nın karşı kıyısında bulunan bu köprünun ayakları, sular 1-2 metre kadar azaldlOI zaman su yüzüne çıkmaktaydı.53 Köprüden itibaren yoı, Romula, Akidava ve Aluta yakınındaki Kastra Trayana'dan yukarı Rotenturm geçidine ve bu geçit vasıtasiyle Tsedonia (Hermanştadt)'a gitmekteydi. Romenler buranın kalıntılarına Calea Trajanului derler ki, pek de asılsız bir şey deOildir, çünkü, bütün yol yeni fethedilmiş bulunan Trajan Dakyası'nın korunmasına hizmet etmiştir.54 Eskus civarındaki geçit yolu Dakia'nın kaybından sonra da önemini kaybetmemiştir. Palatiolum şatosu (yahut Palas­ tolum) köprünün güney ucunu koruduğundan, daha Mavrikiy zamanında (582-602) Slavyanla(a karşı Tuna'yı korumakove arada sırada bu nehri geçerek kendi topraklarında düşmanla­ rını izlemek 55 ve SI av kabilelerinin geçişlerine mani olmak üzere, burada, daimi bir Roma askeri garnizonu bulunmak­ taydı. Aşağı Tuna'nın sol sahili engin çayırlar ve bataklıklarla kaplı bulunduğundan ve nehre doğru seyrek zamanlarda te­ raslar biçiminde alçak kuru yerler bıraktığından, Roma dev­ rinde buralardaki geçit noktalarının genellikle değişmeden kalmasının nedeni kolaylıkla anlaşılabilir. Böylece mesela, Turnu-Severih'le Trayan köprüsünün kurulmuş bulunduğu Kladovo mevkileri arasındaki Tuna geçişi bugünkü günde de öneminden birşey kaybetmemiştir. Moltke (') Tutrakan (Türkçede - Turtokay) civarındaki geçit yerinin bütün Tu­ na'nın asker nakli için en uygun yer olduğunu beyan etmiştir. Gerçekten de, Büyük Constantin, Gotlara karşı askerleri için bu geçiş yerini korumak maksadiyle Daphne (şimdi Oltenit­ sa) kasteli karşısında Transmaris'ca (şimdiki Tutrakan) yı in­ şa etmiştir. Imparator Velens 367 yılında, burada, Tuna üze-

n Malike (Helmuth Comte von)Prusya Mareşalı olup 1800 tarihinde Paro­ him'de doOmuştur.(1857-1888) Büyük ErkAnı-Harbiye Başkanı olarak 1864 de DucMs savaşları esnasındaordulara kumanda etmiş, 1866 da Bohemya savaşla" esnasında ve 187()" 1871 Fransız-Alman savaşı boyuncaAlman or­ dularınıyönetmiş ve bi(zamanlar da Osmanlı ordusunda çalışmıştır. • Mütercim ·

152 rinde bir gemi iskelesi inşa ettirmişve Gotlara tA Karpatlar'da yetişebilmiştir. Yustinian da Daphne'yı 56 yeniden onarmıştı. 369 yılında Valens da Noviodunum (şimdi-Isakça) civarından gemi iskelesi üzerinden Tuna'yı geçmiş, 1828 yılında Ruslar geçiş için aynı yerleri, Romence (Yeni-köy demek olan Sotu­ Nou'yu) seçmişlerdi. Öteki geçit noktaları olarak birbirlerinin karşılarında Tuna'nın iki yakasında, Türk bölgesi tarafındaki müstahkem kasabaların bulunduğu yerler kullanılmıştır. Biz yine Iskır vadisine dönelim. Burası şimdi, kalelerinin de olduğu gibi terk edilmiş durumdadır. Yalnız 1829 tarihinde Ruslar, general Gaysmar'la ve Seronino civarında buraya ayak basarak birkaçyüz Arnavud'u Iskır'da püskürtmüşlerdi. Sular azalınca burada hala tüfekler ve kamalar bulunmakta­ dır. Geçitten sadece tehlikeli patikalar geçmektedir. Yine de, 1875 yılında, Kraliyet ve Imparatorluk Bilimler Akademisi'nin tavsiyesi üzerine, buradan yolculuk edip incelemede bulunan Doktor Toula, bütün zorluklara rağmen Iskır vadisinden bir demiryolu inşa edilmesinin gerçekleşeceğini tahmin etmiş­ tir.57 Ortaçağlarda Iskır terk edilmiş ve doğuda bulunan ve şim­ diki halde de Sofya'yla Ziştovi (Sviştov) ve Rusçuk arasında ulaşımı sağlamakta olan, 1050 metre yükseklikteki Etropol geçidi (VIII) kullanılmıştır. 1059 yılında bu geçitten Imparator Isak Angel (') Peçenekler'e karşı Sredets'den Lofça'ya 1188 yılında yine Imparator Isak Angel (?) oradan Bulgarlar'ın üzerine yürümek üzere geçmişlerdi.sa Yaklaşık 1864 tarihin­ de, Mithat Paşa bu geçitde, bir Türk-Çerkes kolonisi olan Or­ haniye'yi kurmuş ve böylelikle yolu daha önceleri parlak bir şehir olan Etropol'densap tırmıştır. 1508 metre yükseklikte olan ıx. geçit Gintsi veya Berko­ vitsa (Berkofça)'dan, Sotya'dan Lom'a giderek, Tuna boyuna ulaşan haraketli ticaret yolu geçmektedir. Eski kastel kalıntı­ ları bu YOlun Romalılarca da bilindiğini gösteriyor.

(') IsaacAngel • MOtercim ·

153 Pirot'u Berkovitsa'ya ba�layan her iki geçit (1919 metre) ve Çiprovets (1897 metre) sadece yük hayvanları için geçile­ bilir geçitierdi. Son zamanlarda Sveti-Nikola geçidi (1384 metre) ortaya çıkarılmıştır. Bu geçit ancak, Sırp Prensli�inin do�uşundan sonra, Timok vadisinden do�ru geçiş kesilince Niş'le Vidin arasında ulaşımı sa�lamakta kullanılmaya başla­ mıştı. Bu yol 1863 yılında Mithat Paşa tarafından inşa edilmiş ve birçok karakol ve blokhavzlarla donatılmıştı. Sveti Nikola geçidi ilk önce Kanits tarafından izlenmiş; bu geçit üzerinde haritalarda gösterilen Isnebol ve Pirsnik kasabalarının mev­ cut olmadı�ını ve birinin de ötekisinin de isimleri Türkçeleşti­ rilmiş olan, 12 mil güney-batıdaki Breznik ve Snegpole mev­ kii oldu�unu kanıtlamıştır. Kanits bu şaşılacak hatayı Vodonkur'un haritasına varıncaya kadar takibetmiş (1818 yı­ Iı)ti. Bunun yanında daha önce bu haritadakiyle Hamer tara­ fından tercüme edilen Hacı Halife'nin "Rumeli ve Bosna" adlı eserinin 1818 yılında Viyana'da yayınlanışıyla aynı tarihlerde meydana getirilen başka bir haritayla beraber karşılaştırılmış­ tır. Bunun müellifi, kartografyadaki bu büyük karışıklığa, eski Türk co�rafyacısının verdi�i bilgilerden dikkatsizce faydalanıl­ ması sebep 0lmuştur.59 Kamçı bölgesinin dışında, Timok vadisinin de Tuna'dan Yarımada'nın içerilerine do�ru kolayca geçmeye elverişli 01- du�unu yukarıda belirtmiştik. Roma zamanında bu bağlantı iki yol vasıtasile gerçekleştiriliyordu; bu yolların birisi:- Ratsia­ ria'dan (Tuna'da Azçar) Naisus (Niş)'a, varan yol olup (Ka­ nits tarfından izlenmiştir) ötekisi:- Aquae (Tuna'da Prao­ vo)'dan, harabeleri Miliçeviç ve Dragaşeviç tarafından bulunmuş olan Horeum Margi (Köpru)'ye varan YOldur. Bü­ tün Timok bölgesi, Roma zamanında, Dacia Ripensis'e ba�1ı olarak Regio Aquensis'i oluşturuyordu. Yustinian zamanında burada yeniden 27 şehir, kasaba ve kastel tahkim edilmişti. Bunlar arasında Timatochium ile Knyajevats civarında eski Tirnakum Maius ve Timaciolum (daha önceleri- Timakum Mi­ nus ortaça�lardakiSvırling kalesi dolaylarında) bulunmaktay-

154 dı. Imparator Galerius (Galere) Aşa{ıı Timok vadisinde do{ı­ muştu. 0, annesi Pomula'nın anısına burada yazlık Romulia­ num sarayını inşa ettirmiş ve ölümünden sonra, buraya gö­ mülmesini vasiyet etmişti.60 Tuna'dan Niş'e giden yolun sonr�ki tarihi bakımından, Slavyanlar'ın bir bölümünün Ulah­ ların ülkesinden (Vlaşko'dan ) Yarımada'ya bu yoldan girmiş oldukları kayda de{ıerbir olaydır. Balkan da{ıları, Alpler veya Kafkaslar'la mukayese edile­ mez. Bu da{ılarıngeçitieri kuzeyden gelecek olanlar için aşıl­ maz sedler teşkil etmemektedirler. Gotlar, Hunlar, Avarlar, Vi. ve Vii. yüzyıllarda Slavlar, Peçenekler, Kumanlar ve Rus­ lar hep bu geçitierden güneye akın etmişlerdiir. Balkan siIsi­ Iesi güneye doğru dik ve sarp olarak indi{ıinden bu yönden geleceklere karşı daha elverişli savunma imkanı vermektedir.

155 NOTLAR I, " Bölüme All Notlar 1) Dr. Fligir'in Yarımada'nın tarih öncesineait en yeni yayımı - Balkan Yarı­ madası'nın tarih öncesietnolojisi hakkında, ViyanaB77 (Mitth derant­ ropol GesellschaftBd. Vi. dan). 2) A.Dumon, Bulgar mOzelerinde muhafaza edilen bazı antika eşya hakkın­ da notlar(R evue archeologique B6B dek. 406 sı.). 3) Tukidit 2, 97. Prisk Bon. sayfa 171 (belki de Tukidit'in hatıralarından) Hacı Halife, Rumeli ve Bosna i. Hammer'den tercOme Viyana 1812, 51. Yolun bu bölümündeki Roma mansiyonları (Mensiones) nın sayısı daha fazlaysada Tukidil yalnız birindenbahsetmişt ir. 4) Trakya'da Makedonyalıların, Keltlerin ve Romalıların savaşları tarihi hak­ kında bak. Mülenhof, Keltler (Ersch-Grubers Encyclopaedie Bd. 64). 5) Prokuratönerin ve legatlar'ın listesi Albert Dumont, Inscriptions et mo­ numenis figuras de la Thrace (Extrait des Archives des missions sci­ entifiques et litteraires iii. 7) Paris lB77, 72-76. Stratejiler: Pliniy 4,11, 40; Ptol. 3,1 1. 6) Talel, De via militari Romanorum Egnatia. Tubingen lB42, proleg. LV, XC si. 7) Mommsen, Corp. inscr. lat. III, sayfa 266, 406. B) 5redna Gora'nın gOney ovalarındaki MahalleköyOndeki mermer levha, Filibe'nin kuzeyinde 36 km. ötede. Heron, °Tabemas et praetoria per vias militarisfieri iussit per li. Lulium Lustum proc (uratorem) provinci­ ae Thrac (iae)". Momzen CIL.III nro 6122 ve Dumon nro 13 a. 9) Tacit, ıst. 2, 83. 10) Amian, 27, 3, 7.

156 11) Vrançiç'in eserlerinden toplanarak Macar Akademisince L. Szalay ve Wenzel'in redaksiyonuyla yayınılanan 12 cildik, Buda-Peşte 1857- 1875 yayını Troyan yolu 1, 305. 12) Su benderi: Momsen CIL. iii satır 374. Byllis civarındaki Epirdağ yolu yine orada sayfa 117. Trayan köprüleri bak. Lampridius, Alex. Sever baş. 26. Vj. baş iV. 13) Hilferding, Bosna, Hersek ve Eski Sırbistan (Rus yol rehberi) Peters­ burg 1859, 145. 14) Mitoloji, Kotlyarevki ve. Drinov'un topladığı rivayetler, bak. Bulgaristan tarihi. 75 15) Bunun üzerine Boue La Turquie d'Europe 2, 388. 16) Bergule'de Mutatio Urisio 17) De aedif. kazısı, !.iV. Kalbomuntis Teolil Simokata 98. 18) Örneğin, Viminatium'da. Prisk 190. 19) Momsen'e göre Cilt. ii i sayfa 416. 20) Bak. Vegetius, De re militari 3, 6. 21) Bak. Prilojeniata (Ekler). 22) 1851/4 yol rehberi (bak. Ekler V), 172 1/2 Bouı!,Türkiye Avrupası. 23) T. Momsen, V. yüzyıla kadar Roma vilayetlerı hatırası. Revue archeol. 1866,18 67. 24) Belgrad tarihi hakkında başarısız dene.me "Memoria Belgradi olim Sin­ giduni" 1789 yılında Avusturyalılar şehre hakim bulundukları sırada M.P.Katançiç tarafından yayınlanmış. Şehrin kaybedilmesinden sonra geri kalanı el yazması olarak kalmış. 5 cildi Sırpça Glasnik'de Belgrad bilimsel cemiyeti dergisinde Belgrad harabeleri hakkında, Momsen CiL. iii. No. 6302 sı; Kaniç, Sırbiya, La ypzig 1868, 423, 679 ; M.G.Miliçeviç, Knejevina Srbia, Belgrad 1876 (8. 1253. sayfa, Prenslik coğrafi, istatistik, arkeolojik ve tarihi derlemeler mecmuası) sayfa i si. 25) Singidunum'dan 30 mpm. doğuda, Morava ağzında Tuna'nın Singa adası. Teof. Sim. 288. 26) Notitia dignitatum Seeck yayını (Berlin 1876) 93 sayfa. 27) Belgrad'ın eskiden Taurunum mu yoksa Singidunum mu olduğu soru­ nu hakkında çoktandır Danvii'in ileri sürdüğü sorunu kararlaştırmak

157 üzere bak. Katançiç, Obris Antiquus (Buda 1824 I, 343 ve P. i. Şafa­ rik, Wiener Jahrb. der Lit. 42 t. 1828, 29). 28) 10 Eylül 304yılında Donatus ve Benutus kardeşlerin, diyakon Fortuna­ tus'un ve Hermogenes'in Singdunum'daki şehadetleri. bak. Katançiç, Glasnik 5, 141 -Urzatius ve Arian Konseyi Toplantı sı. Mansi, Sacr. Consiliarum nova et ampilissima collecto 3, 41, 124. 29) Jitva: Teof. Sim. 40. 30)Tuna adına bak. Mülenhof Yagiçeviya arch. f. slaw. Phil. i, 290 Trakyalı ve Yunan Istros, Kel! ve Latince Danuvius (dıinufotis den) Gotça Du­ navi, Bizansça Danivus, Slavca Dunav, Romenee Dunarca, Türkçe Tuna. 31) A.V.Bogiç, Topogr. reçnikna Vrançarskiyaokrig Glasnik 19, 249.

32) la Trak. okonçanie-esii, get. ve dak. nosovoensi, bak. Roesler. Trakya dili hakkında, Oest. Gymnasialzeitschr. 24 cilt 1873 iii. 33) Trikornenlzi Ptol. 3, 9 (Bunun Moschios'i şübhesiz bu mevkii Morava'ya kondurması yanlıştır) Garnizonlar Not. dign., Seek yayını 93 sayfa. Hi­ elokles'de 5 Misia şehri arasında(527 ve 535 arasında) Parthel baskı­ sı sayfa 17. - Ritopek'e doğru, bunu Arkeolojik, tarihi izlenimleri Glas­ nik'de Draganoviç ve orjinal kaynaklarının belirtilmemiş olmasına rağmen değerinin küçümsenmemesi gereken bir çalışma eseridir. 34) Bak. Mannet Geographieder Griechen und Römer Vii, 76. 35) Miliçeviç, Sırbia 132. Dragaşeviç 18 Aureus mons'u burada çok doğru olarak ortaya koyuyor.

36) Miliçiviç 132; yine Boue, Turkiya 2, 389 ve Kipert (haritada Cil. iii. 2) Vinceia Smederevo'dadoQruca dereediyor1ar. 37) Trak. adlarına doğru bak. Roysler Tst. c. 114. 38) Srb.Yagiç yıllığında.Arşiv ii. 99. 39) Dr. Medoviç, Pojarevats sancağıöyküsü (1852) Glasnik 4, 189. Miliçe­ viç 131, 1030. 40) Not. dign. Tst izd. 93. Prisk 167. Teof.Sim. 288, 323. 41) Boue, Recueil cl' itineraires dans la Turquie d' Europe. Viyana 1854 I, 14. 42) Kont Marsili tarafından keşfedilen Viminatium harabeleri, Danubius II, 10. Yeri ve tarihi itibariyle bak. Şafarik, Jahrb. derLit. 42, 1828, 30-37. Harabeleri tafsilallı olarak Kaniç veriyor, Sırbia 406-421 Miliçeviç

158 1029,Momsen Cil '" sayfa 264. 43) Kanits (bak. Serbien haritasında 419) ve Kipert (harita CiL. IILde) Tu­ na'nın sag sahilinde Rama'ya do{Jru Lederata'ya koyuyorlar. Roysler Kaniç'in görOşOnO Oest. Gymnasialzeitschr. 1868,679.de bozuyor. Bu

mesele hakkında karar için Hacı Kalla'yı gösteriyoruz; Haram 118 Yeni Haram (Rumeli ve Bosna 153), bu ikili kasaba da her ikisi de Lederata adı taşıyan iki Roma çih kasteli ile de uygun dOşOyor. 44) Halk rivayetlerinegöre bu Prenses burçlarınyapımı sırasında tartışılmış

Marko Kraleviç1e 118 başkacaserger delerle birlikte da"lara kaçmlŞtı. Gerçekte tarihibir kişilik. 3 Mayıs 1456 da Rudnik'de ölmOşta. 45) Miliçeviç 1031. Dragaşeviç 27 yolun başlangıcını Mlava vadisine koyu­

yor ve 1870 yılında Vitovnitza'nın Mlava'ya municipium için karıştıgı yerde bir harabeden bahsediyor. 46) Miliçeviç 1101. Dragaşeviç29 Medvedya köyOnde Roma paraları (kas­

telden bahsetmiyor), bir mezarın içinde de bronz bir put bulmuş 118 oradan Idium diye bahsetdiyor. Daha Kipert CiLIII. haritasına Idium'u dogru olarak koymuş bulunuyor. - Elinier, halkçs, kilisenin telkiniyle "putperestler" olarak telakki ediliyordu. 47) Horreum Mangi ilk önce Ptolomey, daha sonra da Hierokles tarafından zikrediliyor. Asker mezar kitabesi: "Domo Horrei Margensis m(unicipii) Moesiae superioris" CiL. III, 6224. Scutaria Horreomargensis, Not. dign. sayfa 33. 48) Ptolemey'de 3, 9 Misia'da Horrea, Dardania'da Naisson, Itin.Hier. 'de daha sonraki sınır. 49) Sarmatis, Arsena, Boh. yayını 3, 283, 37, Justianusdevrinde mOşahe­ de edilmesininis patladıgıgibi Naisus civarıarında. 50) Yalnız Tab. Peut (Presidio Dasmini) ve Ravenna coOrafyacısl (Dasmia­ ni ) Dragaşeviç 32.

51) Kralıevo'daki mezarlar hakkında: Kaniç, 1864 yılında gOney Sırbistan 118 kuzey Bulgaristan'da seyahat (Denkschr. der Wıe ner Akad XVii) sayfa 33, 36; örnekler: levha III, 3. Bovan; Miliçeviç 786. Dragaşeviç 34. Aleksinats önOnde Neriç Han'da Sırbistan Pompei'sinin temellerini keşfetmiş oldugunu sanıyor. 52) Miliçeviç 786; Bovan kalesi, Sedi vrıh, Debeli vrıh, Obla glava, Konska polyana tepeleri ve Prugovats, Stantsi, Dobruyevats, Katun köyleri ci-

159 varında (hepsi de Stara reka vadisinde) sınır taş köprüsOne doOru. - Ozren'de kaldırma yani döşeme vardır (Miliçiviç 778) Niş'le banyolar arasındadoOru çizgi Ozerinde beıı..i deTürk atlılar patikasında. 53) Grampiana tamirdir. W. de.Tomaşek. Miseellen.aus der alten Geogra­ puie Oesl. Gimnasialzeitschr. 1867. 71 1. Lipovats' Miliçevi.. 778. Da­ ha 1413 yılında karşılaşılıyor. 54) Amian 21 . 12. i.

55) Prisk'in Iragmanını K. Veşer. Rcvue archecl. de 1868'de i _ı' ;odamıştl. Keza Fragmenta hisl. Graec. V. Paris 1870. 24,bak. R. f.. ..ıysler. Eski Niş'in mevkii hak. Oesl. Gymnazeitschr. 1868. 843-846. 56) Marsili. Tuna'nın öyküsO. La Haye'de 1744. 2. 50 (Latince aslı olan . 1726 yılı baskısı elimdeyok). 57) Hans Domschwamm (Dorenswam. Dumswam. Ternschwamm v.s.) 1553'de Vrançiç ve Tzay'la birlikte bir elçilik heyetiyle Istanbul'a seya­ hat etmiş ve 1555 yılında Busbek'le geri dönmOştür. Onun tafsilatlı gOnlOOOnOn el yazısı olarak iki nOshasından birisi Bofenbutel'deötekisi Paris mOzesinde bulunmaktadır. Bizim kopyamız Paris müzesindeki nOshasındandırVj. CiL. iii. praef. 58) Vrançiç 306. Dornşwam f. 9. Augerii Gislenii Busbequii. Omnia quae extanl. Amsterdam (Elzevir 1660)35 (milyarca sOtun). 59) Kanits Tuna. Bulgaristan 1. 152-159. 60) Amian 26. 5. i. Prokop. deAedif 284. 15. Kanits Mediana'yı Banya'nın şifalı kaynaklarını koymaktadır ki. tuOladan yer döşemeleri ve paralar Roma yerleşim yerine delAletetmektedirler. 61 ) Ulpiana ile Liplıin'ın gerçekliOini V. Tomaşek tesbit etmiştir. Oesl. Gymnasialzeiitschr. 1874. 661. Ondan mOstakil olarak. aynı sonuca Dragaşeviç de ulaşmıştır ts. s. 76-79. Şurası manidardır ki. bir mektu­ bunda. Atanasiy. Ulpiana'nın yerine Lypiana'nın Ozerinde durmaktadır. Mansi 3. 49. 62) Pikaria ve Krevenum. Hahn. Reise durch die Gebiete des Dnn und Wardar. Viyana .869. 75. Creveni Tab. Peul.e. Şafarik'e göre (Prag mOzesinde bulunan Katançiç'inOrbis antiquus I. 403. bildirisine yazdı­ A, haşiye) Caravantis Liv. ile 44, 30 teyit edilmiştir. 63) Pril. Naissatensisi Nol. dign.• Naissitanus lordanes'e göre. Hududlar Prok.deAedif 282 si.

160 64) Cilt. iii. No. 1685 sı' Kanits, Tuna Bulgaristan'ı ı, 172. 65) Nikita için bak. Tafel, Kons, Prof. De provinciis Tüb. 1846. sayf. XXX, ve özellikle Tomaşek, Brumalia ve Rozalia, Sitsber. der Wien. Akad. LX. 1868, 396. 66) Quimedava (polihnion) Prok. De aedif. 268 Kralis kara (Itin. Scretis­ ca'sı) ve Remeziana: Kumudevaen hora Remezianesia 284, 42. &7) Pirot'lu Mr. S. Hristov'un bildirisi. 68) Liviy 40, 58. Strabon (Poliviy'den) iV. 6, 12. Tomaşek Donuka'yı Rila olarak düşünüyor (Oest. Gym�zt. 1867, 698). 69) Dio Kasiy 51, 23-27. Meldler hakkında (edd. Maiduscodd Merdous) To­ maşek p.t. 705. bunları Kelller sanıyor. 70) Sardonpolis Atanasiy Apol. Arianlılar'a karşı say. 154; ev Sardili metro­ polei Manzi 3, 64. Kitabalerde rastlanan Serdica şekli her halde Sardi­ ca'dan daha eski olmalıdır. 71) Hüyüklerin "Yulaf tepeleri gibi görünen" dış görünüşlerinin şekilleri. Sa- lomon Şvayger'in seyahatnamesine (1577) bak. Nürenberg 1608, 45. 72) Manert,Gr. ve Roma coğr. Vii. 96. RoyaL., Rom. Stud. 52. 73) Amian Serdika'ya böyle diyor 21 , 10, 3. 74) Manzi iii. 1-74. God. p.t. 90, 118. 75) Kanits, Tuna Bulgaristanı 2, 310. 76) Pautalia eski danteletiler"in toprakları üzerinde bulunmaktaydı ve daha ii. yüzyılda durmaktaydı (Ptol, 3 ,11.) Aynen Serdika gibi Trakya vila­ yetindeydi. Yukarı Struma'daki vilayet, su ta ksim hattı ile geçitler ara­ sındaki araziden mustakil olarak, sık-sık Bizanslılar devrinde Serdi­ kaya tabi bulunmuştu (Venet Privilegium 1198), Türkler zamanında Sofya Paşalığı'na bağlı olarak Köstendil'e tabi kalmıştır. D' Anvil ile Ka­ taçiç, Pautalia'yı şimdiki Köstendil'in yerinde göstermektedirler. Buna harabelerin büyüklüğü deleiletetmektedir. Bu harabeler hakkında bak. Boue, Itineraires I, 298 ve Hohşteter Petermanns'da Mitth 1872, 93. Vitoşa vilayetine, isim için de 266 yılına ait Eksvilina kitabesine bak. ki bu kitabe 1875 yılındabulunmuş tur; cives prov. Tracie reg. Serdicens midne (sic) Potolense (Dümon, Trakya kitabeleri, sayfa 60), - Bu şehir

ortaçağlarda Velbujd adını taşımaktaydı. XV. ve XVI. yüzyıllar Sırp kay­ naklarında (Velbuj'dan gelme olarak) -Beobujka banya denmekteydi. Daha sonraları Prens Konstantin adına olmak üzere Konstanitsa (ölü-

161 mO-1394) adıyla anılmıştır. Kuripaşiç 1530 yıl. TOr!der bu addan KOs­ tendl ismini Çıkarmıçlardı. Halk. kasabanın adını sadece Banya olarak söylemektedr. Bek. Bulgaristan tarihi, 334. n) Velizar'ın doOum yeri. Prok. izd. Bon. I, 361.Idıi si'de, Amede Jobert (Paris 1840, 2 , 290) tercOmesi, hatalı olarak Bermania. ırmak için bak. Bulgaristan tarihi, 42 dipnotu 64; Oupnitsa adı p.t. 116, dipnotu 27. 78) Extuomne'nin yerine Extuomne Edd'de Tomaşek'in akıllıca dOzaımesi. Oest. Gymnzts 1867, 71 1. Marsili tsı. izd. 51 (Curuplan). 79) Not.dign. sayı. 29 Tomaşik, aynı isim hakkında.

80) Bou6, Itin. I, 67. 1870 yılına kadar Mıtivir'in Balkanı aşan Vit çayının başlangıcı olarak sanmış ve su bOlOnme hattı da Bulgar tarihi 38 de Trayan Kapıları'na konulmuştu. 81) Egirca Tab. Paul. Egerica Rav., Halice. BakTomaşek ts. m. Skupion Prok. De aedi.. 282, 4 Sardika istihkAmlan arasındanII. bOiOme bak. 82) ActaS. Alexandri.Acto S. S. BoII. Mai 3, 197 (Yunancaaslın dan Latin­ ce tercOmesi). 83) Marsili nezdindeki eski plan, adıgeçen yayım. Tafel 2, 52. Lejan nez­ dindeki yeni daha mOkemmel Bulgaristan'da seyahat planı. Le tourdu monde XIII. 1873, 153 (bak. 152). 84) 26 Kasım 1189s tarihli, Filibe'de yazılmış ımparator'a ait bir mektuptan alınan kelimeler Clausura'nın tahkiminden bahsemekle ve tabii geçit­ i� sOz etmekte, bu husustaşOpheye yer bırıkmamaktadır. 85) Antonii Bonlinii Rerum hungaricarum decades quatuor Oac. III. bOlOm 5, sayla 449 yayın Hanoviae 1606. 86) Marsili'nin resmiLejan taralından istinsahedilmiş, adı geçen eser.Da­ ha tam suret Vrançiç nezdinde i, 319, OorfWam 15, 240, Ger1ah (Ta­ gebuch der Ungnad'sehen Gesandsehaft 1573-1578 Frankfurt 1674) 520,Oriş (NOrenberg 1723 yayını) 108. 87) Bou6.Avrupa TOrkiyesi 1, 357. Recueil d' Ilineraires dans la Turquie d' Europa i, 68. 88) Lejan'a göre Ukazus. adıgeçen eser YavOlitsa: Zaharietyayını 35. 89) Tatar-Paıareıkıa Ihliman arasındaki bOtOn vilAyet hakkında talsilatlı izahat veözellikle burudaki Roma yapılarının son kalıntılarının tanıbmı­ nı TOrk demiryolunun yapımında uzun sOre çalışmış olan mühendis

162 Bay Görgi Proşek1n lütfuna boçlu bulunmaktayım. - Bu ikinci kapı Pe­ termanns Mitth. 1872, 4 de aynen Hohşteter'i hatırlatmaktadır. 90) Amian 26, 7, 12. 91) Vrançiç i, 319. Marsili tst. baskı 2, 51 Zaharief76. 92) 1868 yılında mühendis de Berni'nin Tatar-Pazarcık'taki evinde Dumon, kitabe No. 3. 93) Bu mansic Tab. Lissas lt. Ant. Bona Mansio it Hier. Castrum quoddam Bonamasium nomine, quod est supra Philippi urban tere milliaribus quadraginta. A.S.Alexandri 19 7. de eksiktir. 94) Prok. De aedif305, 26 Vesuparon (Besapara) civarında. 95) ZahariefT. Pazarcık kazası üzerine,Viyana 1870, 77. 96) R.Roysler, Trakya dili hakkında, OestGymnts. 1873, 108. 97) Dümon nezdinde, Anıdara dair No. 1-13 Şübhesiz Bat- kun'dan,1,2,4,5,6,7,12 NO.lardan gelme (bak. laharief 57-60, 74). Bak. aynen Arcaeologisch�pigraphische Mittheilungen aus Oestere­ ich, Viana 1877, 1, 1, 63. 98) Ansbert 42, bak. 47 . Nikita Honiat 128, 679. Diarium Kuripeşiç nezdin­ de. iii. başta. 99) Zahariev 72 (bak. 7) Oradaki kazıda bulunan birkaç parça eşya Frank tacirleri vasıtasiyle SelAnik'den Avrupa müzelerine aktarılmıştı; onlar bu müzelerde çıkarıldıkları yerlerbilinmed en muhafaza edilmekteymiş­ ler, ki, Dionisov tapınaOının harabelerine ait kalıntılar Drinov'un Slov­ yanların Balkan Yarımadası'nda isk4nlarl, Moskova 1873, 4 eserinde görülmektedir. 100) V.Tomaşek, Bes kabilesi hakkındaki dipnodarla birlikte, Brumalia ve Rozalia'ya dair. Sitzungsber der k. k. Akad. der Wiss. LX., 1859. 351- 404. 101) Amian 31 , 6, 6. (sequendarum auri venarum periti non pauci); Toma­ şek'ıe eksik. Zaharieve göre, bugünkü maden ocakları ; bak. Boue,Vi­ kenel, Hohşteter v.S. Trako-Frigyalı ulusların madenciliOihakkında ge­ nellikle bak. Fligler. Zur praehist. Ethnologieder Balkanhalb. 56. 102) Zahariev 70. Bak. Kemble, Horae ferales (Londra 1863) 240, Woeel, Pravek zame ceske (Çehia'nın tarih öncesi, Praga 1868)47 sı. fig. 42- 44.

163 103) Dumon, Revue arehacı' 1869 Mars 180; In ser. de Thrace.la 71. 104) Bak. geri'nin Kelt milli adları: TomaşekOest. Gymnzts. 1867, 706. 105) Eumolpias: Amian 22, 2, 2; 27, 4, 12. Philippe II. kurucu: Stef. Viz. Tats. an. 3, 38 v.s. Poneropolis: Pliniy 4, 11, 18; Mihail Apostolius, Ta­ fel'de Konst, Prof. De prov XXVi. Trimontium; Pliniy p.t. Ptol. 3, 11. Anna Komnena, Par. bask. 450. Georgios Tsukalas'a göre hüyükler Istoriogeografike tis eparhias Filippoupoleos Viyana 1821. Hebros üzerinde seyri-sefain: Strabon 7 frag . 46 baskı Tafel () Du­ mon'un kitabeler'i, Inser.de la Thrace NO.29-58. Frustafomicum aqua­ eduetuum Vrançiç 1, 324. Katastrofata (Kazaveya Facia) Zosim I, 21, Amian 31, 5 ,17. Lejan'ın şehir plAnı. Bulgaristan'da seyahat (Le tour du mondeXIIi 1873) 159. 106) HüyOkleri Vrançiç, Domşwam, Busbek, Gerlah, Vratislav, Blınt, Riko, ve başka birçokları tarif etmişlerdir. Viae collibus manufaetis Marsi­ Ii'den. Alcuni ben alti tumuli di terra fatti ad arte di tratto tempo di ne­ ve. 1792 yılında Engel nezdinde gönderilen elçilerin yol gOnlüOü. Ra­ guza tarihi (Viyana 1807), 327. 107) Dr. M.E. Vayzer, Trakya ve oradaki hüyOkler. Mtth. der anthropol. Ges in Wien ii. 1872. Bak. Hohşteter'in ve yine Bou8'nin izlenimleri l I. 1871. 108) Ekaton Bouvous ton topon onamazousin ai eghariai Kad rin 2, 594. Bulgarca, herhalde, yüz hOyOk. 109) Herodot, şimdiye kadarmeçhul kalmış olup höyOklerintarihi için son derece önemlidir. 110) Maalesefkitaba henOz okunamamıştır. Mtthder anthrop. Ges. ii. 96. 111) Filibe'yle Edirne arasında muazzam ormanıar. Teof. Sim. 100, Astica vilayeti diyor(yine aynı yer ve 46) ; gerçekAstike Bizye (Vize) eivarın­ daydı. 112) Symota lt. Hier., var Semota; Sermius, Acta S. Alexandri 198.de Ad içinyukarı sayfa 29 bak. 113) Parambalelt. Hier.,Daha yeni bilginlerin tercOmelerinde Castrametati­ o. Meriç'in sol sahilinde Geren'de Yunanca kitabe (Durnon No. 60) ŞObhesiz Papazh'dan (saO sahile getirilmiştir), Trakya sOvarisinin kai­ desi oluporada buyunmuştur. 114) Carasura lt. Hier., Acta $. Alexandri, Karastura Prok. De aedif. 305,

164 30. 115) Sayın mOhendisA. Pelts'in beyanınagöre. Bak. Vayzer 139. 116) 1 Aralık 1876 tarihinde Çeh müzesinde yapılan arkeolojik bir toplantı­ da Mr. A. Pelts bu e�ayı göstermiş; onunbu husustaetOdleri 1877 yı­ lında Pamatky archaeologic�'de çıkacaktır.- A. Dumon'un RlIvue areh. de Yunanistan'da Taş devri adı etOdO Mayıs, AOustos'da onun Yur.anistan'ıntarih öncesiarkeo lojisi, Finley'den p.t. Ekim 1869 296 \19 tiorcaix'dan birkaçnodar-May ıs 1872, 352. 117) Sanskr. ard - akma, şehir. ardO-Ôrme. Roysler, Trakyalılar dili hak. 109. Orada toplanan ömekler aşagıdakilerle arttınlabilir: Arsena, Arsa­ za kastelleri Prok. De Aedif. 283 (Regio Naissitana), Arsa p.t. 281 (Dardania), şimdiki RodoplardaArda çay ı, Arnawduk'da Arzen, Sırbis­ tan 'da Rzav (Drina'nın kaynagı), ortaçaO şehri Raza (şimdiki Yeni­ pazar) Raşka nehriyle. 118) (TOrkçeleştirilmiş adıyla Hırsovo) köyü. Mehmet Hüsrev Paşa'nın dO­ zenlemesinden kopya editip, H. Kipert tarafından 1876'da Benin'deya­ yınlanan Filibe sancagı haritasında. 119) Bu arada şunu belirteyim ki, Hasköy'On güney batısında bir harabede gOzel Latince yazıyla bronz bir levha bulunmuştur, ki bunun askeri dip­ loma olması muhtemeldir. Bu levha demiryolunda çalışan bir ısviçreli­ nin eline geçmiş, belki de, yıllar sonra onu, çıktıgı yeri belirtmeden, gOn lşlOınaçıkartacaktır. 120) SUbzupara lt. Ant. yay. Parthey64, fakat 108. sayfada Castra Jarba Casbis Rubris Tab. Peut. Castozobra lt. Hier. Kastrazabra Prok. De aedif 305. 34. 121) CastraZarba Trakya'daydı. Prok. p.t. BurdiptaHaemimontus'da. Prok. 306, 20. 122) Burdenis Tab. Peuİ., Burdipta lt. Ant., Burdista lt. Hier., Bourdepte Prok. adıgeçen eser, Bortia A.S. Alexandri 199. 123} Tonzus Ptol. 3, 11; Tontus (sic) Tab. Peut. TounzaTeclanes 674. Tun­ ca: Konstantin Kosteneçki 143109dOOrU Prens Stefan'ın hayatı, baş 65. izd. Yagiç, Glasnik 42. 124} Useudama: Evtropiy, 6,10, Amian 27, 4, 12. Dama eki bak. Sanskr. Damas, eski Baktr.de dema, Yunancada domos, Slavcada dom. Roysler, Trakya dili hakkında 107; Ad hakkında Trayan Dakyası'nda 165 (p.t. 116) Uckonon'a bak. Orestia ilk önce Lampridius'da Heliogabal baş. 7. Bizanslıların delilleri hemen tamamiyle Tafel'de Konst. Porif. XXV. 125) Bu adın genişçe incelenmesini bize Tafel veriyor, Konst. Port. De prov. XXViii sı. 126) Tab, Peut. ve lt. Ant.- Konstantin'e göre eski adları vardır, lt Hier.­ .yenileri. Adlarını Konstantin'indeOişti, bak. Parthey, Itin' p. inönsözün­ de.p. VII.-Arianların Konsili: Mansi 3, 310. 127) Burtudizo lt. Ant. Burtizo Tab. Peut. Burtedexion A.S. Alexandri Bour­ toudgizi Prok. De aedit. 306,44. Burada Arbodizus adlı bir mutatio ol­ dugu lt. Hier'de eksik.(bak ilAveye) Bergule önündeysa mutatio Urisio (brusis - Izvor) vardır. 128) Berguledaha Ptol.de, 3, ii. Virgolis Itin. Hierb. alkadius tarafından adı deOiştirilmiştir: Kedrin I, 368. Tafel'in Symbolae crit. Geographiam Byz. spect I, 79 .. Bizansıllarınbaşkaca beli rlemelerine bak. 129) Herodot 4, 89. si. Hacı Kalfa, Rumeli ve Bosna 20. Daria'nın övmüş 01- dUOu Pınar-Hisar'laberaber kaynakların gerçekligini Hamer keşfetmiş­ tir. Gesch der Osmanen I, 154. Kiperta'nın haritalarına göre, Tearos ve Kontadesdos. aklı"Kayn kale" Boulı, Itineraires I, 131.de ve Hohşte­ ter Mitth. derWiener Geogr. ges. 1870, 208 de tasvir ediyorlar. Tama­ miyle malum olmayan Zioncellus adında, Burtudizus ile Drusipara ara­ sındabir ırmak, Acta S. ,b.lexandrı 199 dazikredi lmiştir. 130) Ptol.'ye göreDrusipara eski adı ; dahayeni şekliDrysiporo Aab. Peut., Drizipara lt. Ant. Drizupara lt. Hier., DrusiperaActa S. Alexandrı, Diri­ zipera Teol. Sim. Anhialo (Ahyolu) yolu: Tedf, Sim. 248, 251, 270, 297. 131) Lactantius, Maner'de 7, 258. 132) Isim kopya edilişde ltin.de bozulmuş. Syrallum Tab. Peut. Zerolus Ac­ taS. Alexandri. 133) Manert 7, 174. Dumon Inser. 63 sı. bak. 134) Moltke, 1828-1829Avrupa Türkiyesinde Rus-TOrksavaşı, Berlin 1845, 369. 135) YOL kalıntılariyle sahil yolu boyunca olan mevki isimleri, Boue, ltinnires I, 45,sı. , Dag yolu Hohşteter, 1869 yılının yazırda Rumali'de seyahat., Mitth. der Wienergeog. Ges. 1870. - ki bu zamanlarda, biri-

166 birinin ardındaiki yol bulundUOunu Maner de bildiriyor 7, 1n, Bunun­ la beraber sorunu izah etmek için topografaraçları yoktu. 136) Evtropiy. 137) Amian 31 , ii. Melas ile Athira'nın yeri Kinamos 70 ve Nikita Honiat 86. Melantias Athira'dayatıyordu: Bunlar Atirayı çok gOzel tesbit etmişler­ dir: Agatis 308. BOlOn civar arkeolojikaraştırmalara daha çokelverişli­ dir. 138) Bria hak. Roysler'in geniş açıklaması, Trakya dili hakkında, Oest. Gymnzts. 1873, 107 Selimbria için bak. Maner7, 173. 139) Diodor 14, 12 ye bak. Poros Via Egnatia'da, şimdi Buru-kale, eskila­ cus Bistonis de: Burgaz civarında bir bataklıktaki Poros köyO bir ital­ yan periplus'Onde elan rasdanmaktadır. 1318 (Tafel Konst. Prof. De prov. 38) 140) Simeon Magistır 614. 141) Bathinias, Strabon'da 7 fr. 54, Pliniy 4, 11, Ptolomey 3, 11. Mevkiin geniş tafsilatı için bak. Prokopiy de aedif. 295. -Region !tineraires'de (Yol rehberlerinde) rasdanmaktadır; Istanbul'la olan yakınlıOına rao­ men, mansio olarak, gOnOmOzdekilerin de yaptıkları gibi, eski yolcular şehre akşam OslOgirmek istemiyorlardı. 142) Amian 31, 11 sı. Bak. Gibbon başı. XXVi. Succi: Amian 20, 4, 18; 31, 10, 21. 143) Bulgaristan tarihi81 sı. (Drinov'a göre). 144) Komes Marcelinus ts. izd. 308. 145) Nikifor Gregoras I, 247. Kanlakuzen 2, 226. Sırp arşi episkopu Danail (ölOmO 1338)Daniçiç ya yını, 354. 146) 527-535 yıllarında Hierokla Veseling aktarmıştır. Gustav Parthey, Hie­ roklis Synecdemus ve Notitiaegraecae Episcopatuum'un en yeni yayı­ nı Berlin 1866. Ki, Hierokles'de vilAyederde zikredilen yerlerdaha ziya­ de ufak kazaların başlıca merkezleridir (regines, horai) bize meselA, Prokopiy ile Dacia Mediterranea'daki kıyaslarnayı gösteriyor. 147) Nestor Mikloşiçya yını başı' 32, sayfa 37. Miladinov. Bulgar milli şarkı­ ları (Zagrep 1861) 395. Miliçeviç,Sırbia 934. 148) JahrbOcherder Liı. XLII, 1828, 47. Trakis Bon. yayını 305, 21; Aimi­ montou306, 10; MOsias 307, 13; Skülias 307, 45. 149) ÖmeOin, Vratzista (284, 6), regio Naissitana'da bulunan ve dOOudan

167 regio Axuensis(balOn TımokvilAyeti) ve regio Remesianensis'de bulu­ nan Vratsa (Vraça)olamaz. 150) Binbinnin ardındaniki defa Bospora, Ouesoparon zikrediliyor(305, 21) bu ditografiya için bizzatProkopiy kabahatlidir. 151) Prokopiy. De belloGo thic:o. Bon. yayını 2, 449 ve d. 152) Mauricius zamanındaki savaşlar hak. başlıca kaynak, Menandra'nın fragmanlarından başka, Mısırtı Teofilaks Simokata'dır ki, Irakliy zama­ nındayazmıştır. 153) Teof. Sim. 99, 274. Teofanes I, 397.

168 II. Bölüme Notlar 1. Akropolita Bon yay.84 Neustapolis vardır; fakat Eutzapolis Efraim'de v, 8516, ki, Akropolirten yararlanmıştır. Bak. Kinamos'da Eutzapelos 587. Bu adandırmalar için.Bulgar1arTarihi'ne bak. 106. 2. Nikilor Brienios 134. 3. X.yüzyılda güney Slavları ve Bizans (Rusça, Moskova 1876). Yeni kay­ naklar ve combinezonlar yardımiyle özellikle Simeon'un politikasıyla Hırvaııarın ve Sırpların tarihi hakkında Drinoya beklenmedik sonuçlar ortaya çıkartmıştır. Batı Bulgar vilayetleri Prensiilderi, p." 84-86. Şiş­ man'ı Tınrova'dan çıkarttığı Pintsius'un tanıklığı, ortaya bazı rivayet yanlışlıkları atmakta, başkaca bazı hatalı rivayeııerileri sürmektedir, va Drinoya göre yalnız XIII. yüzyılda, yani Bulgar Çariarı'nın Payı­ tahııarının Tımova'da bulunduğu (p.t. 89 cipnot 102) bunlardan biridir. Buna göre Bulgar tarihinin de dOzeltilmesi gerekmektedir. 189 ilah. - Şişmanoğulları'nınOhri, Prespa, Bitola (Manastır), çetine, Pirlepe'deki şatoları ; Üsküp Samuil tarafından Prens Romana için ayrıımıştı. Bura­ da bir tek Bolyar veya şato sahibi bu vilayette malOm değildir. Bersiat­ si veya Bırzatsi: Frigoroviç, Avrupa Türkiyesi'nde seyahat (Rusya, Ka­ zan. 1848) 196:Verkoviç, Makedonya Bulgaraları hakkında. (Rusya, Moskuva 1868) 17 sı., ŞafarikÇasopis çes.muzea 1847 (Sırpça yayın 3, 76 ) Bulgaristan tarihi 119, 575'e bak. 4. Arkadiopoliskuşatması 823.Genezios 43. 5. Dragoviçi: Bulg. tarihi. 120. A. Pelts'in izlenimi Pamalky archaeologicke (Arkeolojikanıt lar) 18n yılı çıkıyor. 6. Tafel,Konsİ. Prof. De Provinciis 44-51. Hieroclis Synecdemuset Notitia­ e Graecae episcopatuum Beriin 1866 G. Parthey yay11>1 i 122, 218. Pis­ koposluklar listesinin her ikisinde en eskileri olduğu hakkında zaman bakımından Taleııe mutabıkım. Epilaniy'in atıl yaptığı şilahi liste (Talel 42, partey ı. Vii) VII. yüzyılda da rastlanan Roma vilayet ve şehiriemi zikretmektedir (Transmariska. Nova ve s.). Talel tarafından Imparatar Lıv'a (Leon olsa gerek) isnadedilen katalog 914 yılından sonra Sime­ on'un, Bizans Imparatoriuğundan koparmış olduğu ve muteakıben de Istanbul Patrikliğinden ayırmış bulunduğu (mesela Arnavutluk'daki . Çemik, Tesalya'daki Stagus gibi) yerlerin adlarını zikretmektedir. Vasi­ liy Iı'de, 1020 yılında bunları QhriBulgar kilisesine terketmiştir. Bunun­ la beraber katalog pekyeni olamaz;yalnız Leon Filosof devrineait ola-

169 on'un, Bizans Imparatortugundan koparmı, oldugu ve muteakıben de Istanbul Patrikliginden ayırını, bulunduOu (mesela Arnavutluk'daki Çernik, Tesalya'daki Stagus gibi) yerlerin adlarını zikretmektedir. Vasi­ liy ILde, 1020yılında bunları Ohri Bulgar kilisesine terketmi,tir. Bunun­ la beraberkatalog pekyeni olamaz; yalnız Leon Filosof devrineait ola­ bilir. 7. Agatonike ve Skutarion;Anna Komnen yay. Par. 28 1. Lititsa: Kantakuzi­ nos 2, 348. Lefke köyO "Napredık" Istanbul 1874, 9 AraL. No. 20. Lefke manastırı: Zahariev 54. Hiperpirakion'la bir1ikte Yoannitsa Piskoposlu­ Ou (b. dipnotu: 65):Acta patr. i, 190. Constantia: Idrisi A. JoberttercO­ mesi (Paris 1840) 2, 292 (Constantipol olarak yanlı, tercOme edilmi,), Ansbert47 (Fontesreraustr. V), Nikita Hon. 706. - Tsukalas, Agatoni­ ke'yi Bela,titsa, Skutarion'u Skuıare, Konstantsia'yı Çepine'deki Kons­ tantovo, Levka'yı Topolovo olarak izah etmektedirki, bunların hepsi Fi­ libe civarında bulunmaktadır. Bizim için Bizans kaynakları önemlidir. 8. Nikifor patr. 74. 9. Teofan760, n2. Kedrin 2, 37. 10. Teofan753. 11. Siemon Mag. 614. 12. Rambaud, L'empire Grec audixi�me siecle. Paris 1870, 328. Drinov, X.yozyılda gOney Islavtarı ve Bizans, Moskova 1876, 6. Nestor, Miklo­ ,içyayını baş I, 34. 13. Putisja jat Moravskago. VitaS. Methodii ba,1. V. Miklo,iç " in viam se dedit moraviam"ı tercOme ediyor(Vita ya yını 1870, 13.) 14. Bu sınır için Drioov adıgeçen.m. 79. bak. 15. Bu ferman (Hrisovul) (') Mihail VIII'in birbuyruOunda 1272 (6780) bulun­ maktaolup GoIubinskitarahndan Bulgar,Sırp ve Romen Kliliseleri tari­ hi olarak basılmı,tır (Rusçaolarak, Moskova 1871) 259-263, Drioov'un Bulgarca tercOmesi, Bulgarcemiyeti dergisi Per. Ibrail'de VII. bak. Bul­ garistantarihi, 202. 16. Vita S. Clementis Miklo,iç yayını başı. 16. Belgrad piskoposu Sergiy 878. GoIubinski bu Belgrad'ı Arnavutluk'da şimdiki Berat sanmı,tı ki, bunu daha Drioov, adı geçen eser. 19 da kabul edilemez olduOunu izahetmiştir. 17 Dikkata şayandır ki, Ne Ravno (Horeum Margi), ne de Hram- ortaçag­ larda okadar tekrar1andıklarısık halde anllmamaktadır1ar. 11:' Sırp kaynaklarında sık olarak Kopriyan. Bu yer Konstantin Kosteneçki

1 'O tarafından tesbit edilmiştir. Yagiç yay. (Glasnik 42) baljl. 75 sayfa 308. Aziz (Sv.) Prokopiy'in kutsal metrUk8tl önceleri Niş'de muhafaza edil­ mekteydi, sonraları da burada. Kutsal !j8hir Prokopiy'in Buyuruldusu 1395, Glasnik 24, 273. 19. Sredets'liTriaditsa, Sreadets, Sriadets v.s. gibi telaffuz edilen bu ismin bir Trakyalı adı olmadıOını, fakatbazı mOsveddelerdeböyle zikredildiOi ileri sOrOlmektedir. Jekin Lıv Dyakon'da 171 Tralitsaolarak. 20. Sukobos yerli halkın rivayetine göre dOzgOn şekli Sukovo'clur (Haritalar- da Sukava). 21. JahrbOcher derLil. XLII. 1828, 30. 22. Konsl. Prof. De adm. imp. başı' 41. 23. Lıv Dyakon 105. Anna Komnen yay. Par. 450, Şimdiye kadar az fayda­ lanılmıljka ynak; tavroskit yani Kinamos'da olduOu gibi burada da Rus­ lar. 24. Anna Komnen Par.ya yını 451. 25. Bu heyet için şimdiye kadar yalnız Lıv Dyakon'dan bilgi alınıyordu 171 ve Kedrin 2, 436 dan. Prof. V. Vasilevski S. -Petersburg birkaç ay ön­ ce kendi"Rus -Bizans fragmanları" (Rus. min. prosv. i. 184, II.) şimdiye kadar olan zamanda olayların incelenmesi bundan sonra özellikle kro­ noloji için de{jerli olan Arap AI. Mekin, Ermeni Asoşik 1/9 Bizanslı şair Yoan Geometr. bunların çaQdaljlarl deQerlilik kazanmlljtır. 985 yılında Leon Malisena'nın (AI. Makin'e göre) yeniden hakimiyeti altına giren 1/9 Bulgarlar tarafından zabtedilen Telnasa kalesi Vasilevski'nin dOljOn­ dO QO gibi Niş'de olmayıp, Bulgar devletinin sınırları dışındaaranması gerekir. 986 yılı seferiSucci'den, galip gelme için , yapılan ilk deneme­ dir. 26. loan Geometr Vasilevski indinde 171, 175. Samuil'in Bizan$lılarla olan savaşlarının başlangıcı için Drinov'un GOney Slaviarı ve Bizans X.yOzyllda,sayfa 110 sı. bak. 27. Bongarsius, Gesta Dei per Francos si1/9 Orientalium experitionum et regni Francorum Hierosolymitani historia Hanoviae 1611,2 toma. Ans­ bert Historia ele expeditione Frielerici Imparatoris adı verilen, H. Tau­

şinski ve M. Pangeri tarafından yayınlanmış, Fontes rer. austro V (1863). i. Şafarik'in Ansberta'ya yöneltilmiş çok gOzel geogr. tefsir, Jahrb.eler Lil. XLII 1828, 26-64. Arnoldi Chronica Slavorum(Pertz ya­

yını, 1868) i. LV S. 8 si. 28. Amede Jobert tarafından tercOme edilmiş, IdrisiCOO ralyasl, Paris 1840

171 (�il de vayageset de m.mıories Vi)2, 291 sı. 379, 382 Sİ. 29. Bou6,Mitth. der anthrop. Ges. 1871, 158. 30.AIlagi Mutatio equorum Nik. Honiata'yadipnot Bon. 1181 yayın. 31. RobertusMonachus. Bongras I, 33. 32. Nadurfeyrwar 1388 Fej6r, Cod.dipl. 10, 414. Vrançiç'egöre I, 298 baO­ Iarlakaplı yakındaki bir adanınadıyla NandorHeggye. 33 . Kinarnos 10, 214. 34 MeselA Papalık legab Lıv 1204 tarihinde. Bak. Bulg. Tar. 376 haş. 7. 35. Bi'aniçevoTarihi hak. geniş bilgiiçin bak. Şafariks. 29-37. 36. Grarnota, Mikloviç. Mon.Serb. 193. 37. WilhelmusTy rensisUb. ii cap.4 (Bongarsya yını I, 653). 38. Ravno için ispat Daniçiçın şimdiye kadar bilinen bütOntopografik mate­ rialleri eski Sırp anıtlarından toplamış bulunan fevkalade "Eski Sırp Leksikon"u adlıeserde. 39. Konst. Kosteneçki. Glasnik 42, 307. Bak. Gramoti 1395, p. t. 24, 273. 40. Vilhelm Tirski s. s. i başı. 19. Kinamos 212, NikitaHoniat 174. 41. Bunun içindaha açık Bizans delillerine Kinarnos 227 de rasdanmakta­ dır. Bunun hakkında bak. Raçki'nin Xi. yüzyılda Güney Slavyanların devlet istiklAli için mücadeleleri derlemelerine, Zagreb 1875, 184, 185 dipnotlar, bak. Şvandtner'in Thurocs II, 50 si. Aziz Prokopiy kilisesi 1204 yılı, Thenier, Mon. Slav. I, 29. si. not. 18, -Aziz Klement'le karşı­ laşılmıştır; Rum papazları bu azizinkafa tasını Ohri'den çalmışlargötü­ rüp Beroe (Karaferye) de birmanastıra gömmüşlerdi. Grigoroviç, Se­ yahat (Kazan 1848) 116. 42. AlbertusAquensis baş. 9-13. VilhelmTırski i ç. 19-22. 43. Asperrae et durae viae silvarum; viarum mira difficultas. Ansbert 26 Dusheriai Opsila kai c1einos abatov Kinarnos 70. Bonfinius'un Rarum hung. decades11l 5 sayfa453 Hanoviaeyayını 1606. 44.. Kunovitsa, Şafarikyayını Sırp. müsveddeler(Parnatku drevniho pisem­ nictvi Jihoslavansk6ho) 78. Cunobizus Bont. tsit. Saltus Cunovizza Vrançiç I, 31 1, Dorşwam'ın Cunovith'i bak. Bulgartarihi 34, 365 keza Raguzalı şair Gunduliç'in Osmanide'sinde de III, 53 de zikredilmekte­ dir. Bu eser, coOrafi tatsilAt bakımındançok zengindir. 45 Güney Slavyanları'nıntarihi hakkındaki halkmasalları ilginçtir, ki 1345 yı­ lınıdaPeriteorion Kantakuzen'le önünde yapılan savaşta düşen bu şar­ kılarda söylenen Momçilo kalesi (Bulg. tar. 3(4) adının meselA Pirli-

172 tor'da (Hersek) oldu"u gibi gerçek yerle uygunluk gOsterdiOi Pirdop "" (Koca-Balkan),Pirot gibi aciann birbiriniden tOrediOianlaşılmaktadır. 46. Çar ŞişmenIII. (1365-1393) nOn bir lennanında,bak. Bulg.tar. 399. 47. Aziz Ivan Rilski'nin hayatı, Bulgaristanlı, Patrik Evtimiy. Novakoviçyayı­ nı, Glasn. 22, 283. 46. Sırplar: Kinamos 103. Peçeneklerve onla"nizleri, Bulg. tar. 222. 49. Konst. Kostaneçki tst. izd. 305. Kuripeşiç, Bir elçilik seyahatı hikAyesi 1530 (bak. başı. III). 1443 tarihli barış andlaşmaııındaZalenigrad. 50. BugOnkO Erigon'daki Stobi, Bregalnitsa'daki Ştip (Iştip), ve Rila'daki Stob1a karıştırılmamalıdır. Kinamos Stoponion indirıda. Konstantin Kosteneçki Yagic'in ay yını baş. 75 sayf. 308 Stoponi'nin; Grigoroviç'in ki, başka bir el yazmasından faydalanmıştır. indinde Ştiponie (bak. Bulg. tar. 193 dipnot 12). 51. Vilhelm Tirski I, ii baş. 4. Ansbart26. -Halkokondilas Ven. yayını 162. Petantius: Şvandtnerindinde I, 666, 669.Vrançiç I, 321. 52. Ansbert'inyanında Nikita 526. Slav. keşif yolu, Srıbski zaseçi put. 53. Ansbert47. 54. Tafel, Konst. Prof.XIII-XXII. Slav. vak'anOVisleri 1371 yılındaki Meriç sa­ vaşlarını Makedonya'ya nakletmektediı1er; 1433 yılında Brokler FiIi­ be'den Makedonya'nın baş şehri olarak bahsetmektedir; Domşwam 1553 (16) dan Makedonya'nın, boOazların çıkışında Venn civarında başladı"ınıyazıyor, v.s. 55. Şafarik, JahrbOcher 1626, 46; Araştınnalar II, 235. Idrisi,Fili be'nin batı­ sında Ligolgo ve Karvi şehiı1erinden bahsediyor ki,başka yerde tanın­ ' m ıyorlar. 56. Eusebius ad 250 Ronkali'de. Anna Komnena, Paryay. 450 Bongers'ın iii. sefer hakkında anonim, I, 1159. ,57. Enneniler: Nikita 527, Ansbert34. Pavliken mahallesi: Vilarduen Wailly yayını 239. 58. Daniçiç'den Filibehakkında Sırp kaynaklarının şahidiOi,eski Sırp lAgab. Plaudin: Krupeşiç 1530, Ploudin: Vrançiç (1553) I, 323. "Philippopo­ lis'e BuIgar1ar ve TOi'Xler Plodin, bazıları da yine Filibo" derler. Dorş­ wam 17.- Com. Nigri Geographia, Bazal 1 567, 270. Tsukalas Istorio geografiki perigrafitis epartıias Filippoupoleos, Viyana 1851,55. Dri­ nov, Slavyanyarımadasının Slavyanlarla iskAnl.Moskova 1873,28. Fi­ libe şehrinin Ennenic:eeski adı araştırılmaya de{ıer. Merak habrla-için

173 tınz ki, 1876 Mayıs ayında Bulgar yazarı Gruev'in Filibe'de, Plovdiv adını meydanaçıkardlOI için ihanetlp. suçlanmıştır. 59. Konst Kosteneçki (1431), Glasnik 1842, ::'99, 306. Vrançiç i 331 . 60. Bak. NildtaAkropolita, Kantakuzen ve Şalarik'inAnsbırma'y. � lf1ııelik k� mentan (dipnot 27).

61. Konstantin Kosteneçki 3QO bu f.dı "Sıkı savunmuş" olarak "0, Jrnlamış­ . tır. Bunlar lsukalas, SO,'ln, ısa'dan 440 yı! Onoelerde E',t'eyalı Histi­ ler'in birkolon;si olarak zikrettiı)i tarihteki Basniler'dir. 62. Petriçhakk ındabak. Şafarik52. Baçkovo:Konslanlin Eyheiridion pı;:ritis epaıtıias FiI. Vıyana 1819, 14. lsukalas 60. Şafarik'ın Sopot (Kaça­ BaIk.) hakkında 51 deizah ettiı)ini, Dobrovski, Ansberta Sebenıion'un yayınındazikretmiştir. 63. Prusinon Nik. 534, Batrahokastron yine t 679. 64. Ahrido ve Morra,Akropo litave Kanıakuzen'desık-sık; lalel, Vıa Egnali­ a ll, 46, 51'e bak. Symb. eriL. I, 84 Vılarduen Wailly 259 si. Onemlidir. Hiperpiraldon: Acta patr. ı, 190. Her iki yerin kesinli"i Akr. 114 ve Kanı' 2, 246,404. Mırvatsi: Şafarik,Derlenmiş eserleri 3, 75. 65. Merope: Kanı. 2, 402. Smolensk Piskoposlugu, daha 900yılın da, Nikita epp. Parıheyyayını 577; bak. Bulgaristan tarihi 120 ve üstteki dipnot 6. 66. Akropolita 45. Dornıwam 237: ain Bulgarisch Dcrff mit Namen Klokod­ nitze und TOrkisch Semische. 67. Biisimo!:Anna Komn. I, 326 (Biisnos), Ansbert 39 Vilarduen 267 (Bii s­ me). Makrolivada: Akrop. 127, Konst. Kosteneçki 307. Neutzikon: Niki­ ta571 . 68. Çamomen (Çemıerı) civarında geçiş, Kant I, 191. Ormanlar ve eşkıya­ ları : Konstantin Kosteneçki 275 Paissiy'de (0I0mO 1646) başkaları ara­ sında, Glasnik 22, 224; Mustafa kOpr\lsO hak. Domşvam 19 "die BuI­ garerı nennan''S � '�st, das ist ainbrugkhen"e bak. 69, Mih. Al

174 tur. 73. Nikiyz Ansberta, Nequise, Vilarduen'de Ninitza, Anna Komnen'de I, 339. 74. Vilarduen(Bul garoHe)de durum açıktır, Wailly yayını 205, ki bunu Log- non (t. praef. XXii)gösterm ektedir. 75. Lelevel, OrtaçaOlarcoOr alyasl 3, 141. 76. Anna Komnen I, 378. 77. Kalobrui NikiforBrienios 130, Kalauri Anna Kommen I, 26 orta Yunan lehçesindeyazılı anıtlardakifa rklllıOI gösteriyor. DafnidionKant. 2, 48. 78. Damokrania: Nik. Brienios 133, Kant. 2, 518. Bak. Dr. Ludvig Ştrayt, Venedik ve Istanbul'a karşı IV. Haçlı seferinin dönOşO, Anklam 1877, 30. 79. Sergentsion:Kant. i, 136;Metrai ve p. t. 3, 319. 80. Kinamos 73, Nikita85. 81. Genezios 42, Teof. Kont. 66. 82. Tahminen 1057 Gramota, Erben, Regesta 80hemiae et MoraYiae i sayf. 52. Ansbert 40. 83. Nikita Honiyat 569. 84. Bak. Bulgaristan tarihi247, 249, 26 1. 85. Zagrarın mülkleri hak. Aprilov(Bolg. gramoti. Odesa184 5, 31-51) Asen lI'nin daha eski tarihte isdaredilmiş bir fermanındanyaklaşık XVi. yüz­ yıldaçıkar ılmış bir ferman; Kalimana i ve başkaları. 86. Mikloşiç, Mon. serb. 195 (Daha mOkemmeli Sırp yazmasınde 1847, IV.). 87. Milutinhakimiyetinde Belgrad, Danai!(ölOmü 1338 yılı)'in haberi hatırla­ tıyor; Daniçiç yayını 97. XLV. yüzyılda şehrin kaderi için bak.. Raçki, Pokretna Slav. yugu, Rad Judosl.ak8d. 2, 131; 3, 88, 100. Stefan La­ zareviç Belgrad'ı kabuletmiş "isproş ot ugr.", Konstantin Kosteneçki, Glasnik 42, 284. 1427 yılında işgal edilmiş; Raçki, Sırp despotlarının Macar KrallıOI'yla Knijevnik'deki münasebetleri (c:etv Zagreb 1865) 2, 478. 88. Daha 1279 yılında Niş'in BulgaroldUOu anlaşılıyor276 bak.. Bulg. tarihi 276 haş. 21 . Konstantin Kosteneçki'yegöre öteki sınırlar307. 89. Hamer I, 46. Edirne için Acta patr. 2, 130. Kronoloji dlzeltilmiş (bak. Bulg. tar. 308,not: 26). 90. TafsilAttl ve kaynaklar: Bulg. tar. 329.

175 91. Brokler ye Konstantin Kosteneçki'ye göre Miyatoviç'te, Prens Georgi Brankoviç indinde o zamanki Belgrad. Otacbina (Belgrad 1875) Nisan 1875, 528. 92. Yeni Fransızca Legrand d'Aussy Mı)m. de l' �nstitut, Sciences morale et politique, T.V. An XII 1804'de yayınlanan tercOme. Angı' T.Con, 1807. "Directorium ad faciendum passagium transmarinum" Brokar­ dus'dan (1330) yolumuz hakkında bazı bilgiler ihliva etmekteyse de, maaJesef yayınlanmamıştır(bak. D' Avezac, Notice sur les anciens va­ yages da Tartane, Recueil du voyages 4, 414). 93. PhilippopoN ast peu� en grad partie de Bulgares qui tlennet la lai grtıgone, Brokier 591. 94. OmeOin 1483,Hamer I, 628. 95. Bu sefer hakkında bireser glagolilique dto. Raguza 17 Te mmuz 1529 Kukuleviç'de. Acta Croatica (Zagreb 1863) 233. 96. Kaynaklar va ayrıntılar: Bulg. tar.364 si. Trayan kapılan için bak. Bonfi­ nius, ki belgelerini gOzIe görenlerin anlatışlariyle sunmuş. Petriç hikA­ yesi: Zahariev 79.

176 III. Bölüme AU Notlar 1. Manuil Kristobulos, sonuncu olarak yeni keşfedilmiş Bizanslı mOellif, ki galiplerin tarafını tutmuştur ı. ii baş. 10. Fragmenta hisl graeg., Kar. Mü­ lerV yayının(Paris 1870) III. 2. Daha eski yolcular palanka sözünü palus'dan getirmektedirler. Palus kazık anlamına gelmektedir; halbuki bu kelimenin orta LAI. ve ltalyanca pa­ langa, falanga (manivela) dan gelmiş olması daha ziyade uygun olmalıdır. Buradan kezaSırp-H ırvatça poIuga ( sırb stuli ve vuk.). 3. Ambassadeıl la porta Ottoınaneordonnlıe parS.M. Imp. L90pold i, execut8 par Gualtier de Leslie 1665. Amsterdam 1672 (Riko ile) sayf. 43; Çek. Leitomysdıl 1669. LAI. Viyana 1672. Sırp seyyahı Yerotey Paçanin 1704 yılında, palanka'yı·plet uleplyen· olarak tercOme etmiştir. (') 4. Bak meselA Kanits, Tuna 24 ulgariyası i, liste I.(Sv. Nikola geçiciinin profili). 5. KOInıO ŞOvalye Amoldfon Harf'ın ibadet maksadiyle seyahatı 1496- 1499 yılı. Dr. E. fonGrote yayını KOln 1860. 6. Schwandtnar, Scriptores rer. Hung. 1, 864 si. 7. ltinersrium, Wegrayss KO. May. potshaft gen Constantinopel zum­ dem Türkischen KayserSoIeyman . Anno. 30. 1531. Obemburgıu Benedikt Kuripeı;iç. Bu, dikkate deOer kitabın, sadece harflerininşekli de{ıişik, aynı yıl baskısının, iki nOshasl vardır. Kuripeşiç'in Slavyan tOrkil ve masallan hakkın­ daki de{ıerli belgeleri Prof. Yagiç'ın dikkatini çekmiştir (Red Jugosl. akad. 37). Bak. HamarOsm. tarihi 2, 82 Sİ. Kuripeşiç'ten iktibasıan Mr. Ferd. Men­ çik'e borçluyum. Bu zat Viyana'da Imp. ve Kr. kitaphOındamemurdur. 8. Bak. Ek. LV. 9. XVi ve XVii.yOzyıllarda 15 kadar yayın vardır. Çeh. 1594,Almanca 1596, Fr. 1636, 1748.

(') Hangimanşe'den gekliOitartışmalı olan bu kelime TOrkçemizdeçit ve top- raktahkimada korunan kasabalaraalem Oımuştur. • MOten::im •

177 10. Dorşvam için bak. başı' I, dipnot 57. Stefan Ger1ah eskiler (öiümü 1612) Günlük, (Tagebuch der von Zween glorwürdigen rÖln. Kayzem Maxi­ milan und Rudolphoan dieOttom anischePforte abgefertigtenete. Gesandt­ schaft). Frankfurt1674 fol. 11. Salomon Schweigger, Ein newe Reyssbesehreibung auss Teutse­ hland nach Constantinopel und Jerusalem. Nürenberg, 1608. DiOer yayın­ lar: Frankfurt 1609 fol. Nürenberg 1614, 1619, 1639, 1664 (özet), 1665. 12. Drieschius G. C. Historia !egalionis Caesareae, quam Caroli Vi. auspiciis suscepit Damianus Hugo Vir mondlius. Viyana 1721. Almanca baskısı 1722, Nürnberg 1723. 13. ıtalyan jumalleri için (kısmen yayınlanmamış halde) bak. Prof. Mat­ koviç, Rad. Jugosl. akad. t. 15. Itin�raire di MA Pigafetta gentilhuomo Vi­ centino'nungözden geçirilişi. Londra 1585. Giovanni Benaglia Relationedel viago fatto a Constantinopoli deli' illustrissimoSig. Conte Caprara, gentilhu­ ome della canıera deli' Imperatore, Bolona 1685; başka yayınlar: Roma 1684,Milano 1684,Venedik 1688; Almanca 1687 Frankfurt. 14. ChlInau, Pukvilya'da 3, 133Ouidet, Voyage il Cple par terre en 1657. Paris 1660, 1664. 15. Henry Blunt, A voyage into the Levant. londra (3. baskı) 1638; Al­ manca Helmştedt'de 1687. 16. Eduard Brown, Relation de Plusieurs voyages, faits en Hongrie, Serbie, Bulgarie, Ma�donie,Thessalie, Austriehe ete. Ingilzçeden tere. Pa­ ris 1684. Alnen Lat. ve Alm. 17. Corciç'in yayınlanmamış özetlemeleri için bak. Bulg. tar. 470. Ban­ duri'de Mateo Gondola, Imp. orientale Giuseppe Boscovich Giornale di un viaggioda epli in PoIonia. Bassano 1784 (Ingiliz elçisi Yakob Porlerıi birlik­ te seyahat etmiş). Raguza delegelerinin seyahat gOnlOOO 1792 yılı. Bak. Gesch. von Regusa(Viyana, 1807) 310-334. 18. Glasnikt. 31 (lerotay) 33 (Arseniy), Ncva:,oviç yayını.

19 .Vralislav von MiIroviç çeh. Prag 1n7, 1855, 1874. Almanca tercü­ me Laypzjg 1786, Ingl. Londra 1862. 20. Birinci bölümO los, lreçektarafından , Mikloşiç II, S1av. KitaplıOI ya- yınlanmıştır. lkinci elyazması. 21. Hacı Kalfa,Runıeli ve Bosna, Harnerter cümesiViyana 1812. 22. Bak IlAve: V. 23. Yoakim Haynr tarafindanyayınlanmıştır. Yek (Jaek), Bamberg'de ki­ tapçı "Türkiye'de yapılan en Onemli ve ilginç seyahatlar cep kütOphanesi " (Nürenberg 1862-1831,4 eill 24-na. da) Busbek, Gerıah, Şvayger, Vener

178 (1616), Tafarner (1665), lukas (1714), Tot, GoIuhovski (1816) ve deniz se­ yahatı hakkında Istanbul'la Yunanistan seyahatlarına dair birçok malOmat meveutdur. Istanbuııa Niş arasındaki konak yertennin sayılışı Hamer'in Os­ manlı tarihinde (Peşte 1834)2, 856-863bSırbistan'ı aşan (Ni,'e kadar) yol­ lara ait bilgi için talsilAtlı olarak bak. ç. Miyatoviç (300 yıl önce)'in Glasnik 36 (1872).

24. Bralislav, 1855, basılışı. 25. - Niboyşa = neboyci = (korkma.) 25 . Şafarik, Güney iSı. lit. tar. 3, 269. Aynı zamanda Mileşeva, Ruyani ve başkaSırp ve Hersek manastırlarındamatbaa varmış.

26 . Zmov veAvala'n ın (şimdiye kadar malOmolmayan ck.ırumları) 1516 yılında wkua gelen .bir sava, dolayısiyle açıkllOa kaw�uştur; Donşvam (249)'a göre "Yanuş Vayda""Zarno ahında", Sırpvakanüvisllerine göre (Şa­ tarik, Pamatky 83) "Havalom ahında" yenilmişti. Zmov hakkında malOmat: Daniçiç, EskiSIrp-lQgatl ; Vrançiç i, 298(Zarnow artı), Damşvam 3, 249. 27. Vrançiç'le Donşvam, HasanPaşa palankası yerine, şimdiizi kaybol­ muş bulunan livada adlı terkedilmişbir Sırp köyOnO zikretmektedirter (Yase­ nilsa'da). Aksine Vençals dagında, benim deziyaret etmiş oIdugum bir mev­ kide, kalelerinin harabeleri bulunan ve Halk ıorkülerinde adı söylenen, Vrançiç'in dehakkında ayn ısını 6grendiOi. Pavel Bakiçkalesi bulunmaktadır. 28 . 141 1 yılından bir fermanda ve eski seyahatnamelerde Yagodna. Şimdi de eivar halk onu böyle adlandırmaktdadır; Yagodina olarak degil. Mi­ liçeYiç 202. 29 . Hacı Kalfa 147. 30 . Dornşvam 1553 yılında nehir üzerinde aOaçtan köprü, 1682 de ise Benagliataştan köprO görmOştü. 31. Domşvam'daKhutna (Kutna); 16 85 Coitine. 32. Yapıyı Hacı Kalta 157, tafsilAllı olarakyazmakta dır. Bunun içinbak. Benaglia 1682 (BoIonya baskısı say'. 43) ve Kanils, Tuna Bulgaryası, 1,173 AyniyleÇemin 1645, elyazması, Paşa Musa diye zikrediyor. 33. Yejevitsa: Yerotey 1707, Glasnik 31, 310. Yejevski kayalan mOhen­ dis yzb. Oebsehelwitz 1719, Hacı Kalfa,adı geç. 8. 189. 34. "Ein Meilsweg darfOr hinaus (Pirordan) hat es ein 8runnen; bey welcher Gegend Keyser M. Antonius, so voL" 1400 Jahren regiert. die Got­ hen(ein teutseh VoIk) geshlagen und ertegthaben so!L. Deshalb ihm zu Eh­ ren ien Trophaeum odar Siegseul auffgerieht. die gleieh am gemeldten 8runnen stehet Und ist ein runder Stein. ungefihrlieh eins halben Manns hoch. mit einer grieehischen Inscriplion. dieuns nicht leicht zu lasengewest besondersin einem st:rengen FOrreysen" Melhior Bezolt, Haynrihvon Uh-

179 tenştayn'ın 1584 yılında elçilik seyahatı LOWenklau, MüslOmanlık tarihi, Frankfurt 1595, 526. Belkide mil. taıjıdır (Yukarıda sayı. 21 ve nol 68 belir­ tilmeIdr). 35. Gerlah 524 (Niş'n tasvirinde). 36. . Kalıntılan hakkında bak. Grigoroviç, Avrupa TOrkiyesinde seyahat (Rusça, Kazan 1848) 159 ve Kaniç Tuna Bulgaristan'ı 2, 305 (p. t. 303 ve ris ve Aya Sofya kilisesinintarihçesi). 37. BuradaVI1lIlÇiç ismen (I, 317) 1553 yılında basılı haritasında yerli halkın hakkındahiçbir şey bilmedOi bOy Ok gOlO bulmuşmuş. Yeni Han'ın ya­ IıŞI, Hamer, Osm. tar. 862. 38 . Pazarcıkkazası tarihi. Viyana 1870, 41 si. 39. Papaz Konstantin'in Egheiriclion peritis eparhias Filippoupoleos (Vi­ yana18 19) 57. 40. Bu kOpı1l hakkındaki bilgilerin kıyaslanmasını seyahatnamelerin do{ırulamasiyle OQreniyoruz. Vrançiç 21 kemer gOrmoş, Vratislav 22, Be­ naglia 17, Arsenij Çernoeviç 18, bir Venedikli elçilik sekreteri de 20 kemer gOrmOşlerd. Vrançiç 352 adım,Şvayger 365 adım, Vratislav 404, Talerner 442adım saymışlardı. 41 . Aricescu C.D., Aevista istorica a arehivelor Aomaniei. Condica de venituri si eheltueU a vistierici de la leatul 7202-7212 (1694-1704). BOkreş 1873. Burada yayınlanmış bulunan mali emirnamelerde Istanbul ve Edir­ ne'deki UIahelçilerine paravermiş bulunan çoktüccar adı geçiyor. 42. Kanits, Tuna Bulgariyası i, 150, 160; 2, 299 Belgrad barut deposu da 1719 yılındaartık tamamen bitirilmişti (Driş'in bir elçilikle birlikte seyaha­ tı). 43. Kont Erezmus Ştaremberg'in (1721- yılı KOçOk Valahiya'nın askeri durumu), başı. 17. Insburg ÜniversitesikitabiıOında elyazma sı. 44. MeselA çanakc:a, Taf8I, Deli-Yunus, Terkos (300 hane, 4 kilise, 4 okul) kOyIeri KırcaaIi zamanlannda ııı. Selim tarafından BuIgMMa iskAn edilmişti. (DoOu zamanı, Istanbul II, 1875, No. 27). Daha eskisi KOçOk­ Asya'da, Nikomeda ile Nikea arasında bulunan ve halkının belki de Belovo civarındaki Kıze-Oerbend neden gelmiş olması muhtemell bulunan kız der­ bendi hınstiyan kOyadOr. Daha 1808 yılındaD. Salvatori burada eski Bul­ gariar bulmUftu. 45. Bou6,lliMraires I, 89. 46. Bou6, SurI' etablissementde bonnes routeset surtout de ehemins de lar dansla Turquie dEurope. Vıy ana 1852, sayı. 4. Belgrad-Istanbul de­ miıyolunun gk projesi yine orada 18.

180 iv. BOLOMEAIT NOTLAR 1) Anonymi periplus Ponli Euıcini S.E W. Hoffmanns Sammlung der PeripH des Schwarzen Meeres, Leipzig 1842, 197.de. Snoon 7, sayı' 313 ve fr. 10. AnnaKomnen par. yay. 451 . NikiforGregoras Bon. bask. 1, 375. Vrançiç I, 309; Marsigli Description du danube ('A la Haye 1744) 2, 50.Driesch, Almancatercü me.NOrenberg 1723, 107. 2) Boue, La Turquie d Europa 477,4, 481. 3) Tomaşek, Rosallieund Brumalia 393. AigierZur praehisı. Ethnologieder Balkanhr.lb. 29. 4) Emmona 1357. Acts patr. Cpoi l, 367. Oppidulum Emona. Negri (1567), Geographiae cornm i. Xi. 257. Acht hal. PeripH 1318-1614 Tafel'de Consl. Porptı. de prov 37-41. 5) Schweiggers Reise (NOrenberg 1606)47. Jac. Pejacevic Veteriset nova­ e geographiae congeries (Zagreb 1714) Şvandtnera 3, 789. 6) Uviy 40, 21 sı. StraOOn 7, 5, i. Pomponiy Mela 2, 2, 2. Edime caminerinin minaraleri hakkındaaynı rivayetler bugOn de sOylenmektedir. Bunların ,erefelerinden Ege, Karadenizve Marmaradenizleri gOrOlmekte ymi,. 7) Robert deClary başı. 64 Hopf. da, Chroniques Greco-Romaines (Beı1in 1874) 51 . 8) Sıanıko KOyO KOstendil civarındaVad SlnJma sindebulunmaktadır. 9) Kılıura ilkGnce Asen lI'nin 1230 dan 1241 IBrihinekadar olan bir Bulgar­ ca emimamesi (Mikloşiç, Monum. Sert. 2). Sıteska (Soundaskos 1020), prohod, genelkulljdralo anı, olarak biradandırmadan çok ,imd dahaziyade eyn yerlerin ismi olarakkullanılıyor. 10) Kleiaoura için bak. Prak.l. 290; 3, 271 (Termopili),Teofilakt Simok.ala 296, Lıv Diak. 130, Kanıt Prof. de tehem. 3, 50. Mih. Ataliote37. An­

na Komnen par. bask. 272. 11) Henride ValenciennesWaillys Ausgabe des Villehardouin sayf.4OTde . 12) Keza TOrkçe olmayan anıdar: Kata terbaini (Derbentler)yeni grekçede

181 Akoloutia tou agiou Joannou tou Blasimi tou (Moskopolis 1741, Vı ya­ na 1858). 13) Bulg. tar. 38. Orada ziknıclilen Hristo Pulyakov'un araştırmalanndan başka(1 860), Vit çayının kaynaklariylebirlikte Zlanitsa (TOrluiade Izla­

dı) kazası ya Avrupa TOrlüyesi'ne ait Danov haritasında (BluO. Vı yana 1863), 4 L yerleştirilen doOrudur. 14) Tıça hakkında (Daha 90Tde rasııanmaktadır) bak. Şafarik, Araştırmalar, 2 , 232. Slav. eski eserleri pargf.30. "BOyOk Kancık, yahut TılZa" Mar­ sili ıst yay. 2, 52. ıtalyan deniz haritalarında ve keza (Negri 25Tde) lavitza. Belki de yakınlarda baOlantl bulunan Kamçı'dan ziyade Koz­ yak çayıdır; herikisi arasındadaOlar önOnde Murocavo, TOrkçe Kara­ burun bulunmaktadır. 15) Karadeniz sahili boyunca uzanan Istıranca, BalkandaOlarıyla aracısız baolanmaz. 16) Moltke, 1828, 1829'da Avrupa TOrkiyesi'nde TOrk-Rus savaşı Berlin 1845. 17) Poytingerharit asında. 18) Konstantin Portirogenet3, 78.

19) Acta patr. 1357, 1, 367ya D.M. Negri (1567) 257. 20) Bak. Bulg. Tar. 312. 21) Devnyaciv arındakiharabeler 1829 yılı savaşı sırasındaTeplyakov bul­ muştu. (Bulgaristan mektupları, Moskova 1833, 129-144); Marciano­ poliskalın tılannı Blaramberg izah etmektedir. Odesos'la Marcianopolis arasındaki uzakllOI tek sesten eski anıtlardiye dile getirmektedir: 18 mil (Poytinger haritası ve lt Ant.) Daha sonraki devirde (Anna Kom­ nen'n biryer hakkındakiifadesi esas tutularakpar. izd. 139)sonralarki Bulgar oehri Preslav olduOu tesbit edlen şehir sanılmı,br. Bak. Man­ net 7, 139. 22) Pannasa:Teaf . Sim.48. Skatrina: Prokop.deaecif. 307, 15. 23) Cazales Tab. Paut; Carsaleon, RaYana'l ooOrafyacl. Pinderet Parthey 187 bask. Her ikisi de daha sonralan Sabuleti Canales'e sabit; Tafel bunu bOyle okuyor (Konst,Prof, de prov. XV); Saboulev de ManaHon

Teaf. Sim.89 ya Saboulenti Kanalin p. t. 248. 24) Malchus Niebuhryay. 264.

182 25) Teof.Simokata 89. 26) Anna Komnen par. yay. 273. 27) Sinocika'daoveç 1211. Bulg.tar. 395, 400. 28) Leunlavius, Hist. Musulm. Frankfurt 1611, 269. 29) Mohamed ii. Seadeddn, Chronica, tradotta da Bratutti (Maclrid 1652) 2, 240. Mehmet IV: HacıKalfa, Rumeli ve Bosna'ya ilAve. 185. 30) Aquae calidaa, Tab. Peut. ve Rav. Justinian: Prok. de &edif, 263. Ava­ ri: Teof. Simok. 40. Anna Komnen par. yay. 2.74. Idrisi A. Joberfden tercOme 2, 388, 397. Vilardeun Wailly yay. sayf. 271 başı. 104. Hacı Kalfa, Rumali ve Bosna26. Boulı, ltiMraires I, 143; Hoansteter, Mitth. derWiner k. k. geogr. Ges. 1870, 586. 31) Preslav hakkında Simeona'da (888-923): Bulg. tarihi, 165. Bongar- sa'nın gOnlooO Dr. Hagen, Yakov Bongarsius. 16 ve 1Tnci yOzylllarda Ilmi araşhrmalar tarihine yeni bilgi. Bem 1874, 72: couch6 a Eski­ Istanbul, id est vieux Constantinople, Bour; , pms lequal ya encores un cemede de grand estendue, sur le bordd'une petiterivin en une vallıe- Marsiglie, Le Oanube (A la Haye 1744) 2, 53. 32) Boşkoviç, Viaggio (v. başı. iii, dip notu: 20) 52, 56. 33 ) Veregava: Teofan 549, 664, Nikifor patr. 82, Kadrin 2, ii. 679 yılında Bulgar1ar'ln Tuna topraklarınahakim bulunduklarısır adaonlar doOuda yaşamakta olan kuzeyti Slavyan 'kabilesini tahar etmişlerdi (Teofan 549). Böylece serbest kalan vilAyet. şOphesiz ki, Bulgariarın başlıca yerleşme yeri olmuştur; burada onların Prensieri Preslav bulunmak­ taydı. Bu durum bana şimdiye kadar deniz dolaylarında aranmı, olan Veregava'yı (Rusça Bereg kelimesine kıyas edilen fakat Bulgarca Breg.diye &Oytenen) (') bu vilAyetin içerisindearamaya beni_vketmi,­ tir. Bak. Veriga-Staros- Bulg., Sırpça Vera'dan sr. yOZOk kar,lhOI (Oa­ niçiç. Osnove ve Srpkoga yahut Hrbatskoga yezika, Belgrad 1876, 28). 34) Sidera ilkOnce 863yılında. Teofb. Kont. 163. Sıkça Kerdin'de, Mtı.Ata-

(x) ltalyancada burun "Muro" olan "Mura" duvar mınısına gelir "Muro c.o" ise Çukur duvardemektir. "MOtercim"

183 liota, Anna Komnen, Nikita Honiat ve başka. 35) MarkerotaProkop.de aedif. 306, 40 (Hemimontus), 307, 32 (Aşa�ı Mizi­ aL. Markeli: Nikifor 75, Teofan 723, 761 , Anna Komnen I, 355 (Bon yay.) MarakBoQaz: Dromode yhtes(YOı rehberi) sayf.5. 36 ) Hamer, Osm. tarihi 2, 603. 37 ) Piskopos Sofroniy'in anıları Bak. Bulg. tar. 521 . 38 ) Bak. Siııungsberichte der kgl. böhm. Gesellschaft der Wissenschaften 4 dek. 1876 ve benimTulova ovasında Çasopis'de Çek mOzesinde ça­ Iışmam 1876, 686�91. Manert ve başkaları, Tile'yi Bizantia çevresin­ de arıyorlar, Tomaşek (Oesı. Gymnztschr. 1867, 706) Vize civarında Astika'da. 39) Tomaşek, Rozalia ve Brumalia 356; Herodot8, 138. 40) Kanits, Tuna BIJIgaristan'l, 2, 58-70. Roma yolunun kalıntıları, ki Niko­ polis'den Studena köyOne kadar hemen hemen dOz bir hat izlemekte­ dir, Lejan tarafından bulunmuştur(R�vue arcMologique 1868, 81); bu izlerin Nove'ye kadar y�nı doQrultuda daha ötelere doQru uzayan uzantıları o gör�emiş, yolun batıya kıvrılarak Plevne yönAne döndO­ �OnO sanmıştır. 41) Sınır taŞı Hadrian zamanında Momzen'e konulmuştu, Corpus inscr. L.aı. iii sayfa 992 (Bak. sayf. 104). Keza Bulgar belgeleri, Istanbul 1859, 414. Bu (NicopoIisiçin) bOyOktaş ocaklarının bulundu�u Tımava'nın 2 saat kuzey batısında bulunan Hotnitsa veya Ohotnitsa köyOnden çık­ mıştır. Ptolomey3, ii N:copolis ad Haemum'u yanlış olarak Trakya vila­ yetindegöttermiştir 42) Marsili nezdindeki plan ıst yay. 2, 52. 43) (Sokolov), Eski Za{ırakaz asının istatistiktarifnarnesi, lstanbul 1858 (Is­ tanbul gazetesinden; çok seyrek) Demirmadeni 1845 yılından sonra ancak çiaha eski kitabıarda buldum. DOmon nezdindeki kitabeler tsı. slÇ. 28sı. Boruy ahalisi 1230-1240 dolaylannela. Bak, Bulg. tar. 878. 44) Yordanes başı. 18. 45) Alberikus, Laybnillyayını, Hanover 1698,439. 46) Kanits,Tuna Bulgar. 2, 95. 47) DOmon harabeleri tasvirediyor, Trakya kitabelerisayf. 68. Diokletiano­ polis: HierokleS, Par1hey yay. sayt. 5, Teof. Sim. 12. Aleksiupolis He�

ros (Meriç) Ye. Filibe'nin kuzeyinde: Anna Komnen Par. yay. 455; ha­ rabelerinetrahnda bugOn de Katolik Pavlikenlervardır.

184 48) Tabula Peutingeriana: Phifippopolis XLI. (Orijinalinde yanlış olarak XII, ki bu şehirden Haemus'a (kocabalkan) çokaz bir uzaklıktadır, SubRa­ diceVi Montemno VIII (Emon Ravenna', Geor. nezdinde IV, 7)Ad Ra­ eides XSostraXIII Malta. Kohorti: Nol. ding. Seekyay. 91. 49 ) Kanits, Tuna Bulgaristan'ı 2, 206. 50) Malta'nın bugOnkO Loveç (Lofça) oldugunu Nicopolis'e ait, Poytinger haritasındaki mesafelerden ve öteyandan- Montemno'dan da görOldO­ go gibi Katanie de aynı iddiada bulunuyor (Obris antiquus I, 365). ÜçOneO yoldan (Oescus'un ardından) birmiliar eksikligi vardır. Lejan (Bak. dipnot 40) bu yolu, Tabula'nın Nicepolis bölOmOne koymaktadır­ Studena-Plevne'dir ve buna göre Malta, Plevne'nin dogusuna konul­ muştur (Rewe arc:tı. adı geçen y. Le tour du MondeXIII, 1873, 129). Kanitsın LofçaplAn ı; Tuna Bulgaristan'ı 2, 146. Praesidium Eskus'On gOney-dogu.Nicepolis'in gOn. bat.da Ptol. 3, II. 51) Komentiolus: Teof. Sim 320, Peçeneklerin seferi, Kedrin 2, 589 so­ pordan Troyan'a şimdi8 saat hesaplanmaktadır. 52) Bak. ArianAnabazis i, I. 53 ) Marsili, adı geçen yayın 2, 37. Kanits2, 261. Iskır yolundave bu köprO­ de bir tek antikkaynak hatırlanmıyor. 54) Geçitdekikaya lıklarda kaybolmuş bulunan çervena kula (Kızıl kule) bo­ gazındaki Roma yolunun kalıntıları daha Mala Vlahya (KOçOk Ulahya) nın Avusturya/ıler tarafından (1717-1739 y.daki) işgalleri esnasında durmaktayd.. Feldmareşal Kont Ştayvil geçitte 10 saadik uzunlukta (Karl Vi. adına, KarI'ln yolu) bir yol inşaetmişti. Relation Stahrenbergs (başı. III, not: 48). KOçOk Ulahya'da Roma şehirleri ve yolları, bak. Ki­ partharitas ı, Corpusinsero Ut. III. 55) Prokap. Deaedif. 291 . Teof. Sim. 322, 324. 56) MoIlke Rus-TOrt

(') Breg- Bulgarcacıa kıyı, sahildemektir. • MOtercim '

185 ILAVELER i. Tabula Peutingeriana Aslında iktibas edilen Peutinger haritası Ernest Desjar­ dins'in tarihi, kritik v.s. bir mukaddimesiyle Viyana'da mahfuz orijinaline uygun olarak Paris 1874'de basılmıştır.(') Parantez içindeki isimler Ravennatis anonyuni cosmog­ raphia et Guidonis M. Pinder ve G. partey yayını. Berolini 1860 p. 183. 191 (Bak. 1, 10). SingidunoXliii TricornioXII Monte AureoXliii Margum fl. X 5 ViminatioXVi ii Municipio X Louis Pago XII (Pago) Idimo XVI Horrea Margi XVII(Orea Margi) 10 Presidio Dasmini XV (Dasmiani) Presidio Pompei XII (Po V pegis) Gramrianis XIII (Crambianis)

Not Haşiyelerde boşve noktalı olarak bırakılanyerler Yunanca olan ibare- lerve isimlereıir. • MOtercim •

186 Naisso XXIIII (Nasicn) Romesiana XXV (Romessiana) 15 Turribus XXIIII (Turribus) MeldiisXXVI III (Meldis) SerticaXX SartoXVI II (Sparthon) Egirca XLIII (Egerica) 20 Zyrmis XXIIII (Zirmis) Philippopoli XXVII Ranilum XXV (Ranilum) Pizo XII Arzum XVIIII 25 Castris Rubris XVI Burdenis XX HadrianopoliXVI II Hostizo XVIII Burtizo XVIII (Burtizon) 30 Bergule XII (Bergule) Drysiporo XII (Drusipara) Syrallo X (Suraılon) Perintus XVI Ad satatuasxvım (Statuas) 35 Melintian XXIIII (Melantiada) Regio XII Constantinopolis.

(') La table de Peutinger dapres I'original conserve a Vienne, pnk:ıed6e d'une introduction historique el crilique ete. par Emesl Oesjardins Paris 1814. 187 ii. ITINERARIUM ANTONINI AUGUSTI Itinerarium Antonini Augusti et Hierosollymitanum. Edd. G. Parthey et M. Pinder. Berolini 1848,80. H. Kipart'in iki ha­ ritasiyle birlikte. Sayfa 62-65. Sonuncu duraklar ve saireyi daha Oç yerde rastlanmaktadır, Ahyolu-Bizans, Draç-Bizans ve Avlonya-Bizans seyahatlarında. Singiduno castra Aureo monte XXIIII (Ab Aureo monte Vinceia Vi Margo ... VIII 5 et leg. VIII inde Viminacio ... X) ViminacioXX iiii MunicipioXVI II IdimoXXVII 10 Horreo MargiXVi PompeisXX XIII Naisso XXiiii Remisiana XXV Turribus XVIII 15 MeldiaXXX SerdicaXXI III Bagaraca XVIII

188 Helice XXi Lissas XXi 20 Bessapara XXii PihilippopoliXXii CiIIis XXX Opizo XX Arso XVIII 25 Subzupara XVIII Burdipta XXII HadrianopoliXXI III Ostudizo (Ostidizo p. 153) XVIII Burtudizo (Burdidizo ib.) XVIII -30 Bergule XVIII (XVII p. p. 153) Drizipara Xliii (Druziparo XVI p. 153) Izirallo (Tirallo p. 153) XVI Heraclia (Perintho Heraclia p.153) XVIII 35 Cenofrurio XVIII (XXIII! p.1 53) Melantiada XXVIII Byzantio (qui et Constantinopoli) XVIII (XVIIII p.153,159)

189 ITINERARIUM HIERROSOLYMITANUM ( MilAddan sonra 333 ) Pinder ve Parthey'in yayımlarından sonra (say. 267-270) Detletsen'in Verova) kodeksiyle kıyaslanması büyük de{ıer teşkil eder (R�vue archoologique). Nouvsene V.1 864. 10 sayf. 99-108 ve Vilhelm Tomaşek'in tashihleri (Miseeilen aus der ahen Geographie. Zeitschrift tür die österr Gymnasien 1867 sayf. 710-712). CivitasSingiduno Flnis Pannoniae et Misiae. rnutatio ad Sextum Vi 5 rnutatio ad sextum miliare VII civitas Aureo monte Vi rnutatio Vigeio Vi civitas Margo VIIII 10 civitas Viminatio X, ubi Diocletianusoccidi t Carinum. rnutatio ad Nonum VII II mansio Municipio VII II rnutatio Louis Pago X rnutatio Bao VII 15 mansio ldomo VIIII rnutatioad Octavum VIIII mansioOromago VIII Finis Myssiae Daciae rnutatio Sarrnatorum XII 20 rnut.Cametas (Canıinitas Ver.) Xi mansiolpompeis VIIII

190 mutatio Rappiana (Ver. Rampiana) XII civitas NaissoXII 25 mutatio Redicibus XII mutatio UlrnoVII mansio Romansiana VIIII mutatio Latina VIIII mansioTurribus VI iii 30 mutatioTranslitis XII mutatio Ballanstra X mansioMelcl ıa VIIII mutatio ScretiscaXII Civitas Serdica XI 35 Fit a Syrmio usque milia CCCXVIIII, mutationes XXIIII, mansiones XIII mutatio Esco amne VIII mansio Buragara VIII (') 40 mutatio Sparata VIII (tl) mansio Hilica X mutatio Soneio VIII i Finis Daciae et Traciae mutatio ponte Ucasi Vi. 45 mansio Bona Mansio Vi. mutatio Alusore VIIII mansio Basapare XII mutatioTuguger o VIII civitas FilippopoliXII 50 mutatio Syrnota (Sernota Ver.)X mutatio Paramvole VIII mansio ıcillioXII mutatio Carrassura VIIII

191 mansioOpizo Xi (H') 55 ......

mansioAno ...... rn.ıtatio Palae Vii mansioCastozobr a Xi. rn.ıtatio Rhamis VII 60 mansioBurdi sta XI rM)

civitas Hadrianopoli rn.ıtatioDapabae X mansioNicae VIIII 65 rn.ıtatk'Arbodizo X ( .....) rn.ıtatio Burtudizo VIII rn.ıtatio UrisioVII (?) mansioVirgolis VII mutatio VIII 70 mansio Drizupara VIIII mutatio Tipso VIII mansioTun onJlIoViii ("-) mutatio Beodizo VIII (Ver. VIIII) CivitasHeraclia VIIII 75 rn.ıtatio·Braunnae XII ("..... )

mansioSalambria X ("-) mutatio Callum X mansioAtyra X mansio Regio xrı 80 civitasConstantinopoli XII Fita Serdica ConstantiOOJVlı:..., milia CCCCXIII.

192 mutationes (X) XII mansiones XX ("-)

1. Esco amne Tomaşek tashihi, Extuomne, Perthey ve (da,Extuome cad. Ver. 2. IligaEdd. Hilica Ver. Hilice il.Ant. 3. Carasura ve Arzum arasında elyazmasıda mansioOpi­ zus eksiktir. (Tab. Peul.; lt. Ant.) ve bunu izleyen yol rehbe­ rinde de mutatio (10 m. It. Ant.) Carasura ile Philippopolis arasındakimesafe (burada 39 mpm) Acta S. Alexandri'de yi­ ne ayrılır1ar(BII. Mal lll 198) 40 milde. Arzum civarındaki Xi. mil rakamını Opızus civarınakoydum: Carasura 9 Opizo ii (It. Hier.) Cellis Opizo 20 (It. Ant.). 4. "Burdista ile Dapabae arasında bir boşluk kabul etme­ miz gerikiyor ki, bu adı belirsiz bir mutatio ve Civilas Hadria­ nopoli ile birlikte". Tomaşek adı geç. y. 71 1. Daphabae Xi adı geç. yay., Dapabae X Ver. 5. Arbodizo cod. Parb. Arboditio Ver. Tarpodizo olarak düzehilmesinin doğru olmadığını Tomaşek 712 gösteriyor. Burtudizus eksik ve keza bunu izleyen iki rakam da, miller için rakam olarak çokaz. 6. Verona kodeksine göre son iki mesafe. Adı geç. yay.da vardır: X ve IX.Krşl. Drizipara-Tzurullum 16 rnil lt. Ant. (3 kez). 7. Baune Ed., Braunnae Ver. 8. Salamembria Ed., Salambria Ver.

9. Metinde ard-arda Pihilippo!Jolis'leConstantinopolis ara­ sında 70 mil yoktur, 3 mutationes ıle 2 mansiones � Eksikler Carasura ile Burdista ve Nike ve Arbodizumcivarı.

193 Selimbria (Silivri)den büyük bir şehrin bulunduau Büyük­ (III) Çekmece köprüsüne4 mil Büyük Çekmece köprüsünden Küçük Çekmece köprusü­ ne 3 mil. Küçük Çekmece köprüsünden Istanbul'a 2 miL.

n Babaeski. n Burgazolacak. rı Şimdikarayolları tarafından denizle gOlOn akakyeri Ozerine yenibir köp­ rü kurulmuşoIdJ{ıundan Mimar Sinan'ınçok OnlO 4 bOlOmlO köprOsO metrük bırakılmış v8 yakın devirlerekadar oldukça Onemli bir kazamerkezi olan 80- yOk-Çekmece şima birnah iye menzilesine inmiştir. • MOtercim •

194 YOL REHBERI V. (1826)

ıstanbul'dan Edırne'ye. ıstanbul'dan KOçOk-Çekmece ...... 4 saat ...... (1) KOçOk-Çekmece'den Büyük-Çek­ mece'ye ...3 saat...... (2) BOyOk-Çekmece'den Kumburgaz'a

1 saat ...... (3) Kumburgaz'dan Pivatis'e

2 saat ...... Pivatis'den Silivri'ye ...... 2 saat ...... Silivri'den Kınıklı'ya ...... 8 saat ...... Kınıklı'dan Çorlu'ya ...... (4)

...... 4 saat ......

Çorlu'dan Karıştıran'a ...... 6saal ...... Karıştıran'dan Çatal-Burgaz'a ...... 4 saat ...... Çatal-Burgaz'dan Babaeski'ye

195 ...... 4 saat. .. (5 )

Babaeski'den Kulelı ...... 2 1/2 ......

Kuleli'den Havsa'ya ...... 2112 ......

Havsa'dan Edirne'ye ...... 5 saat ......

Toplam ...... 48 saat ......

Edirne'den Filibei Sofya NI, ve Belgrad". :

Edirne'den Paşa- KOy'e ......

...... 4 saat ......

Paşa-KOy'den Cesri-Mustafa .. .

Paşa'ya...... 2 saat ...... Cesri-Mustafa Paşa'darr......

Habibçe'ye ...... 3 saat ...... Habibçe'denAsarh KOy·e......

...... 1 1/2 ......

AsarlıkOy'den Harmanll'ya ...... 1112 ......

Harmanlı'dan KOstendire .....

...... 1 saat ......

KOstendirden Uzuncaova ... .

...... 1 112 ...... (6) Uzuncaova'dan Semizçe'ye .

...... 1 112 ...... Sernizçe'den Suyak'a ...... 2 saat ...... Suyak'dan Deher Mahalle'ye

...... 1 saat ......

196 Deher Mahalle'den Kuru ......

çeşme'ye ...... 1 saat ...... Kuru-Çeşme'den Koca Ali'ye ...... 1 saat ...... Koca AIi'den Yeni Mahalle'ye ...... 1 saat ...... Yeni Mahalle'den Alaca - ..... çekmelik ...... 2 saat ...... Alaea-Çekmelik'den Papazh'ya ...... 1 saat ...... Papazh'dan DoOanca ...... 2 saat ...... Doaanca'dan Kuram Başına ...... 1 saat ...... Kuram-Başı'dan Filibe'ye ...... 3 saat ...... Filibe'den Gradoyan'a ...... 4 saat ...... Gradoyan'dan Tat. Pazarcık'a ...... 3 saat ...... Tat. Pazarcık'dan Sarı-Bey'e ...(') ...... 3 1/2 ...... Sarı-Bey'den Momina Klisura .. (Kız Derbendi) 1 1/2 ...... Momina-Klisura'dan Gabrovit- sa'ya ...... 1 1/2 ......

cl Bulgarlar"Sara nbey" derlerdi ®Orusu "Saruha'lbey"dir.

197 Gabrovitsa'dan Meriç Köprüsü-

ne ...... 2 saat ...... Meriç KöprOsü'nQen Ihtiman'a

...... 21/2 ...... (7) Ihtiman'dan Vakarel'e ...... 4 saat ...... Vakarel'den Yenihan'a ...... 1 1/2 ...... Yeni, han'dan Grubliyan'a .. (8) ...... 3 1/2 saat ... Grubliyan'dan Sofya'ya ...... 2 1/2 saat ... Sofya'dan Obelya'ya...... 1 3/4 saat ... Obelya'dan Slivnitsa'ya ...... 6saat ...... Slivnitsa'dan Tzaribrod'a ...... 6saat ...... Tzaribrod'dan Şarköy'e ...... 4 1/2 saat ... Şarköy'denMus afa- Paşa Pa- Iankası'na ...... 6 saat ...... Mustafa-Paşa Palankasın'dan Niş'e ...... 6 saat ...... Niş'den Aleksinaç'a ...... 4 1/2 saat .. . . Aleksinaç'dan Ruskiya'ya ...... 6 saat ...... Ruskiya'dan Paraçin'e ...... 31/2 saat ... . Paraçin'den Morava köprüsü'ne ...... 2 saat ...... Morava köprOsünden Yagodina- ya ...... 2 saat ...... Yagodina'dan Deve-BaOırtan'a ...... 4 saat ......

198 Deve-BaOırtan'danBatoç ina'ya ...... 4 1/2 saat .... Batoçina'dan Raksiya'ya ...... •...... 3 saat ...... Raksiya'dan Hasan Paşa Pa- Iankası'na ...... 3 saat ...... Hasan Paşa Palankasın'dan .. . Kolar'a ...... 4 saat ...... Kolar'dan Stolnatz'a ...... 5 saat ...... Stolnatz'dan Belgrad'a ...... 6 saat .. ... (9)

(1) Bizans ImparatorluOu devrinde ıstanbul'da Rejiyon bu­ lunmaktaydı ve iskelesi KOçOk-Çekmeceydi. (2) Melantis sadece iskeleye denilmekte, BOyOk­ Çekmece'de nehrin denize kavuştuOu yere ise Atira, şimdide Glikoneri (Tatlı su) adı verilir. (3) Verguli. (4) Turutos. (5) Kavili. (6) Burada 14 Eylül'de panayır kurulur. (7) Meriç köprüsüyle Ihtiman arasında Hemus başlar. (8) Ihtiman'dan Vraea'ya, oradan da sola ayrılarak Vidin'e saOa doOru sapan kolu ise NiObolu ve Ziştovi (Zviştov)'a ulaşır. (9) Tuna ve Sava nehirlerine yakın bir mesafede, Avus­ turya ImparatorluOu arazisinin karşısında, Sırp

kalesi ve metropolitliOi. ______

(') TOrkiye zamanında Mustafa Paşa köprOsO anlamına gelen kasaba ve köprOye birlikte olarak Ci sri Mustafa Paşa denilmekteydi. Şimdi Bulgarlarca

Svilengrad (Ipek şehri)adı verilmektedir. • MOtercim •

199 ıv. VERANTluS (Vrançlç1553 ) Tercüme Viyana'dan Istanbul'a kadar olan yol mesafesinin rakam­ landınıması. Belgrad'dan Groçka'ya4 miL. Groçka'dan Srrıederevo'ya (eskilerce Trikomium adı veril- mektedir), 4 miL. Smederevo'dan Klenovaç'a 4 mil. Klenovaç'dan Batoçina'ya 8 miL. Batoçino'dan Yagodina'ya (Sık nüfuslu parlak şehir) 3 miL. Yagodina'dan Paraçın kasabasına 2 mil. Paraçin'den Bolvan'a 6 mil. Bo/van'dan Niş şehrine, daha önceleri Nesus, büyük Ni­ şava çayı üzerinde, S mil. Niş'den Klisuritsa'ya5 mil. Klisuritsa'dan büyük ve çok nüfuslu ve yıkık kalesiyle Pi- rotşehrine 3 mil. Pirot'dan Kolatin'e 3 mil. Kolatin'den Belitsa'ya 4 miL. Belitsa'dan Sofya şehrine(daha önceleriUlpiana adı veri­ lirdi) çok zengin ve kalabalık nüfuslu, 2 miL. Sofya'dan Bela çerkva (Ak-kilise)4 miL. Bela-Çerkva'dan Rodoplar ve Stipos köyü altında Ihtiman ovasına 2 mil.

200 Stipos'dan itibaren Vasilitsa ve Vetren köylerinin bulundu­ Ou yerde Rodoplaryükselmek tedir, S mil Rodoplar'dan Trakya'ya, büyük ve kalabalık bir kasaba olan Tatar-Pazarcık'a inilir, 2 miL. Tatar-Pazarcık'dan bir zamanlar Trimontium adı verilmiş bulunanve üç ıepe üzerinde kurulmuşolmasın dan dolayıbu adla anılan Nesa veya Nelsa denilen ve yerli halkça Maritsa (Meriç) adıyle söylenen nehrin üzerineyayıl mış bulunan FiIi­ be 'ye 4 miL. Filibe'den Konuş köyüne 3 mil. Konuş'dan Kayalı köyüne 3 miL. Kayalı köyOnden Havralı köyüne 8 mil. Havralı'dan Meriç üzerindeki Mustafa köprOsü'nOn (') ve kalabalık nüfuslu kasabasının bulunduOu Mustafa KöprO­ sü'ne 3 mil. Mustafa KöprOsünden eski müstahkem şehir, zengin ve bOyük eırafı bulunan ve üç büyük nehrin, Arda, Meriç ve Tunca nehirlerinin suladıOı, Arda'yla Tunca'nın Meriç'e ka­ vuştuOu ve Orbal DaOI ile birllde Ege Denizi'ne ulaşllOI yer­ de bulunan Edirne'ye3 miL. Edirne'denHavsa köyü ne 3 mil. Havsa'dan Eski-Baba'ya (') 4 mil.

Eski-baba'dan Bergaz (If) köyüne 2 mil. Bergaz'dan çorlu'ya 6 mil. Çorlu'dan müsıahkem kasaba SelilTlbria'ya (bu aradaki mesafeden Türkler ve Rumlarca Ergene denilmekte olan Hebrusçayı geçmekte ve Karıştıran köyünü sulayan ve akın­ lıSI boyuncaHemu s'dan inen birçokakar suları alarak Visto­ nium gölOne ve oradan Ege denizine varan) 5 mil.

(,l TOOO)'e zamanında Mustafa Paşa kö prOso anlamına gelen kasaba ve kOpraye birlikkte olarak Cisri Mustafa Paşa denilmekleyeii. Şimdi Bulgar­ larca Svilengrad (Ipekpehri) adı verilmektedir.

201

90.06-Y-0001 /1 193

:AA 3868