KENT KONAK

SONBAHAR 2017 / 33

İZMİR’İN MÜZELERİ Arkeolojiden sanata, tarihten kültüre bir şehir retrospektifi

GAVUR İZMİR GERÇEKLERİ Bu deyim çok daha eski yüzyıllara, İzmir’in Müslüman Türkler tarafından adım adım fethinden önceki devirlere kadar gider

BİNGÜL BAŞARIR Hayallerini toprak ve suyla yoğuran bir dünya gezgini

ATLIDAN SEYFİ TALAY ELEKTRİKLİYE İzmirspor’dan Göztepe’ye Kordon, Güzelyalı ve Karşıyaka bir efsane kaleci tramvayları birbirinden farklı şirketler tarafından kurulmuş, işletilmiştir SONBAHAR 2017 / 33 KONAK BELEDİYESİ ADINA SAHİBİ Sema PEKDAŞ Konak Belediye Başkanı

YAYIN KOORDİNATÖRÜ Işık TEOMAN (Sorumlu Yazı İşleri Müdürü)

YAYIN DANIŞMANLARI Ozan YAYMAN - Fırat SOYLU

HUKUK DANIŞMANI Mine GENÇ

KATKIDA BULUNANLAR Gökhan AKÇURA-Yaşar AKSOY Tufan ATAKİŞİ-Elif AYDOĞDU Orhan BEŞİKÇİ-Siren BORA Muzaffer CELLEK-Serdar ÇELENK Salim ÇETİN-Hürol DAĞDELEN Lütfü DAĞTAŞ-Sinan DOĞAN Hüseyin ERCİYAS-Saadet ERCİYAS Mehmet ERDÜL-Gürkan ERTAÇ Tayfur GÖÇMENOĞLU-Mehmet GÜLÜMSER Ahmet GÜREL-Nalan KOLAĞASI İMRE Asil KAYA-Mevlüt KAYA-Handan KORHAN Atilla KÖPRÜLÜOĞLU-Sancar MARUFLU Başak OCAK-Uğur ORAL-Taner ORALALP Atilla ÖZDEMİR-Tayyar ÖZDEMİR Metin ÖZER-Neslihan PERŞEMBE Alpay SÖNMEZ-Umur SÖNMEZDAĞ Engin TATLIBAL-Hüdai ÜLKER-Yaşar ÜRÜK Mazlum VESEK-Mihriban YANIK Duygu ÖZSÜPHANDAĞ YAYMAN Engin YAVUZ-Okan YÜKSEL

KÜLTÜR SANAT Abdullah TUNALI

HALKLA İLİŞKİLER Emine KALABALIK

EDİTÖR Ayşe TEOMAN

GRAFİK Emre FEDAKER

Kapak fotoğrafı İzmir Tarih ve Sanat Müzesi Aphrodit-Roma Dönemi

BASKI TARİHİ EKİM 2017

YÖNETİM YERİ İzmir Konak Belediyesi Dokuz Eylül Meydanı No: 6 Basmane/İZMİR Tel: +90 (232) 484 53 00 / 1590 - 1591 Internet: www.konak.bel.tr BASILDIĞI YER: Anadolu Matbaacılık Ltd. Şti. Çamdibi No: 6 / İZMİR

YAYIN TÜRÜ Yerel-süreli-üç ayda bir yayımlanır, para ile satılamaz. Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Fotoğraf: İlknur BALTACI

2 SONBAHAR 2017 Merhaba, “Doğdu, okudu, düşler kurdu, yazdı ve gitti...” yürürken efsaneye dönüşen kaleci Seyfi Talay ile Altınordu’nun kaptanı Beytullah Ebediyet yolculuğuna başladıktan sonra Baliç’in yaşam öyküleri bu sayımızda. Se- arkasından böyle söylenmesini istemişti ramik ve cam sanatçısı Bingül Başarır'ın Muzaffer İzgü. Edebiyat çınarımız seksen atölyesine yaptığımız ziyareti de sayfaları- dört yaşında aramızdan ayrıldı. Anısı ve mızda bulacaksınız. kurduğu düşler hep sıcak kalacak yüreği- mizde. Konak Belediyesi olarak yazarımızın Evliya Çelebi’nin kırk medreseye ev sahipliği yirmi çocuk kitabını kabartma baskılı kitaba yaptığını söylediği İzmir’e “Alimler Ormanı” dönüştürerek, 2004 yılında İzmir’de kurulan, dendiğini biliyor muydunuz? Orhan Beşikçi, Türkiye’nin ilk ve en büyük görme engelliler Alimler Ormanı’ndaki kayıp medreseye dik- kitaplığı olan TÜRGÖK’ün raflarına kazan- katimizi çekiyor bu sayımızda... dıracağımızı sizlere müjdelemekten gurur duyuyorum. Dergimizin sayfalarından Halil Rıfat Paşa, İkiçeşmelik, Agora, Topaltı yokuşlarına ve Büyülü bir döngü olan yaşam serüveninde, o yokuşların çıktığı yaşam öykülerine de Muzaffer İzgü’nün düşlerinden payını alan birlikte uzanacağız. Ve İzmir’in müzeleri nesillerin bu döngüyü zenginleştireceğine yine KNK’nın sayfalarında... olan inancımla, büyük yazarımızı saygıyla anıyorum. Farklı dönemlere, mekânlara yol alıyoruz yine sizlerle birlikte, şehrimizin seslerine Bu sayımızda sizlere usta yazarımızın hayat kulak veriyoruz aslında... İşte o sestir bizi hikâyesini aktarıyoruz. Muzaffer Cellek’in tarih boyunca birbirimize bağlayan... kaleminden İzgü’nün bilinmeyenlerini ilgiyle okuyacağınızı umuyorum. Keyifli okumalar dilerim... Arşivlemek isteyeceğiniz birçok yazı sunu- yoruz sizlere yine. İzmirspor’dan Göztepe’ye Sema PEKDAŞ / Konak Belediye Başkanı

Türkiye’nin ilk kadın ortodontisti Ayşe MAYDA

SONBAHAR 2017 3 içindekiler 6 14

Atlı tramvaydan elektrikliye ∂ Umur SÖNMEZDAĞ İzmir’in müzeleri ∂ Handan KORHAN

34 38 42

Bir gülmece ustası Muzaffer İzgü Unutulmayan Babaevinden semt ∂ Muzaffer CELLEK vahşet ∂ Asil KAYA merkezine ∂ Mihriban YANIK 52 50 İzmir küçük Asya’nın kıyısında bir Marsilyadır ∂ Tufan ATAKİŞİ Kayıp medrese ∂ Orhan BEŞİKÇİ

66

Efsane kaleci Seyfi TALAY Bir dünya gezgini ∂ Yaşar ÜRÜK ∂ Fergül YÜCEL 72

4 SONBAHAR 2017 24 30

Gavur İzmir gerçekleri ∂ Yaşar AKSOY Tefila defteri ∂ Siren BORA

44 46

Gazi Kokaryalı’da ∂ Ahmet GÜREL Son buharlı, son ateşçi ∂ Işık TEOMAN

54 60

İzmirli tekvando ustası ∂ Metin ÖZER

Yokuşların öyküsü ∂ Taner ORALALP 76 Bir aşk hikayesi 62 ∂ Tayfur GÖÇMENOĞLU 78

Beytullah Baliç ∂ Atilla KÖPRÜLÜOĞLU Müzeler canlandırılıyor ∂ Neslihan PERŞEMBE SONBAHAR 2017 5 İzmir’in eski tramvayları

İrlandalı John Stephenson New York’ta at arabası imalatı yapıyordu. At arabaları çamurlu yollarda zor hareket ettiğinden, yaptığı arabaların madenlerde olduğu gibi dekovil hattında gitmesi için yollara ray döşedi. 1831 yılında atların çektiği ve taşımacılıkta kullanılan arabalar yapmaya başladı. Kısa zamanda rağbet görünce şirketini ve fabrikasını kurdu. Yaptığı uzun çalışmalar sonucunda ray üzerinde hareket eden ilk atlı tramvay, 26 Kasım 1832 günü New York’ta Aşağı Manhattan ile Harlem arasında denendi. 12 gün sonra da yolcu taşımaya başlandı.

etmiş, tatlı anılar yıllarca anlatılmıştır. Umur SÖNMEZDAĞ İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin konuyu ünya’da sanayi devrimi sonucunda tekrar canlandırması ile nostaljik anıların sosyal yaşam teknolojik kolaylık- yaşatılmasından ziyade artan yolcu sayısı Dlarla değişmeye başlamıştı. Ya- daha kolay taşınacak, yoğun trafik biraz bancı sermayenin her türlü teknolojik ye- olsun azalacaktır. Özellikle gençlere an- niliklerine Osmanlı Devleti açık olmuş; latmak için eski İzmir tramvayları hakkında maalesef yabancıların getirdiği telgraf, kısa bir tarihçeyi ele aldım. buharlı gemi, demiryolu, liman, tünel, elektrik, su ve havagazı fabrikalarının ku- Dünyada ilk tramvaylar yapmaya başladı. Kısa zamanda rağbet rulması gibi teklifler kolaylıkla kabul edil- görünce şirketini ve fabrikasını kurdu. Maden ocaklarında kullanılan taşıyıcı araç- miştir. Fakat herhangi birini kendi imkân- Yaptığı uzun çalışmalar sonucunda ray larımızla yapmak için çaba sarf etmemişiz. lara İngilizce’de “tram” denilmektedir, “way” üzerinde hareket eden ilk atlı tramvay, 26 Bunlardan biri de tramvaydır. Yabancıların de yol anlamına geldiğinden tramway bi- Kasım 1832 günü New York’ta Aşağı Man- kurmuş olduğu tramvay hatları İzmir’de zim dekovil dediğimiz taşıyıcı hat aracı 1881-1954 yılları arasında atlı ve elektrikli olmaktadır. İrlandalı John Stephenson hattan ile Harlem arasında denendi. 12 olarak hizmet vermiştir. Kordon, Güzelyalı New York’ta at arabası imalatı yapıyordu. gün sonra da yolcu taşınmaya başlandı. ve Karşıyaka tramvayları birbirinden farklı At arabaları çamurlu yollarda zor hareket Taşıtın "motoru" sadece bir çift attan veya şirketler tarafından kurulmuş, işletilmiştir. ettiğinden yaptığı arabaların madenlerde katırdan oluşuyordu. Son durakta atlar Doğrusunu söylemek gerekirse otobüs- olduğu gibi dekovil hattında gitmesi için aracın önünden alınarak arkasına takılıyor lerin çalışmaya başladığı 1932 yılına kadar yollara ray döşedi. 1831 yılında atların ve böylece taşıt ters yönde sefere çıkabi- İzmirliler tramvayların varlığından istifade çektiği ve taşımacılıkta kullanılan arabalar liyordu. Atlar ray üzerinde 10 ton yüklü

6 SONBAHAR 2017 bir arabayı, raysız çamurlu yollarda çek- anlamda ilk tramvay hattı 1852'de Paris'te Ancak uygarlığın gelişimi, at ile endüstrinin tikleri 1 ton yüklü arabalardan daha kolay çalışmaya başladı. Yeni sistem 1853 yılında bir ürünü olan demir rayların bağdaşma- çekiyorlardı. Ancak bu sistemde raylar yo- New York, dolayısıyla Amerika’da da be- sına engeldi. Makine çağının hızlı gelişi- lun üstünde kaldığı için diğer arabalar ta- nimsendi. İngiltere’de ilk defa tramvay, mine uygun başka çözüm yolları aramak kılıyor ve kazalar oluyordu. Liverpool kentinin karşısındaki Birken- gerekiyordu. Örneğin kablolu çekim, sı- Fransa’da ilk atlı tramvay 1839’da Montbrison head Park ile Woodside Ferry arasında kıştırılmış havalı motor ve kömürsüz buharlı ile Montrond arasında (14 km) 1848 yılına George Francis Train tarafından 29 Ağus- motor gibi yöntemler denendi. Kabloyla kadar çalıştırıldı. Fransız Alphonse Loubat tos 1860 günü çalıştırıldı. Kısa bir süre çekiş Amerika Birleşik Devletleri'nde ol- (1799-1866) rayların gömülmesini ve sonra da Londra’da çalışmaya başlayan dukça büyük ilgi gördü. Çelik bir halat, üzerindeki oluktan tekerleklerin geçme- bu tramvayların raylar sayesinde otuz tüm hat boyunca rayların arasında bulunan sini sağladı. Bu buluşu Paris-Boulogne kadar yolcuyu saatte 10 km hızla taşıya- kanalda kayıyordu. Halat tramvaya bağlıydı. arasında başarı elde edince bugünkü bilmesi için bir çift at yetiyordu. Son durakta bulunan sabit bir buharlı ma-

SONBAHAR 2017 7 kine aracılığıyla bir çarkın üzerine sarılan Ağustos 1961 günü Avrupa yakasından, deniz içine uzatılan iskele yapılmıştı. 1856 çelik halat, tramvayın bir duraktan başka 14 Kasım 1966 tarihinde ise Anadolu ya- yılında yapımına başlanan İzmir-Aydın bir durağa çekilmesini sağlıyordu. Çelik kasından kaldırılmasıyla İstanbul'da tram- demiryolu, 1866 yılında tam olarak çalış- halatla çekiş sistemi çok dik yolların bu- vay işletmeciliği son buldu. maya başladı. Bu arada 1860'lardan iti- lunduğu San Francisco kenti gibi yerlere baren buharlı ve yüksek tonajlı gemilerin uygundu. Nitekim bu sistem bugün tele- İzmir rıhtım inşaatı İzmir'e gelmesi, kente rıhtım yapımını feriklerde kullanılmaktadır. zorunlu hale getirmişti. Valilik 1862 yılında 1838 Baltalimanı Ticaret Anlaşması ile İn- denize kazıklar çakmak suretiyle bir kor- Elektriğin bulunuşu ve yaygın kullanımı giltere, Osmanlı’nın dışa açılan ticaretini don yapılmasını düşünmüştü. Ancak bu ile birlikte atlı tramvaylar da bu gelişime büyük ölçüde ele geçirmişti. Özellikle İz- proje, sağlıklı olmayacağı gerekçesiyle ayak uydurarak yerlerini raylar üzerinde mir’in ticari hinterlandının geniş olması, kabul görmemişti. İzmir-Kasaba (Turgutlu) kendi kendine giden elektrikli tramvaylara buharlı gemilerin hızlı ve daha büyük demiryolu 1866’da açılınca, İzmir’e gelen bırakıyordu. İlk defa 1879 yılında Berlin’de kapasitelere sahip olması nedeniyle ticaret ürünler daha da arttı. Bunların ihracı için düzenlenen bir fuarda Alman mühendis artmıştı. Ancak kent, sahip olduğu liman de demiryolları ile birleşen bir liman ya- Dr. C. Werner Siemens panayır sahası içe- ve gümrük hizmetleri ile bu artan kapasi- pılması zorunlu oldu. risinde raylar üzerinde elektrikli tramvayı teyi karşılamakta zorlanıyordu. Bunun için çalıştırdı. İki yıl sonra 1881 yılında hızı 12 İngiltere Bab-ı Ali’ye yeni bir proje ile John Charnaud, Alfred Barker ve Gorges km olan elektrikli tramvay, Berlin yakınla- gitmiş ve özellikle Batı Anadolu’daki ta- Guarracino adlı üç İngiliz girişimci İzmir rında Lichterfelde’de kullanılmaya başlandı. rımsal ürünün kontrolünü tam olarak ele Rıhtım Kumpanyası'nı kurarak rıhtım ve 1900 yılına gelene kadar Avrupa ve Ame- geçirmeye yönelik Aydın Demiryolu İş- liman yapmak için girişimde bulundular. rika'nın pek çok şehrinde yeni elektrikli letmesi’nin imtiyazını 24 Eylül 1856 tari- Konuyla ilgili olarak İstanbul ile yapılan tramvay hatları işletmeye açılmıştı. hinde almıştı. Temel atma töreni de bir yazışmalar birkaç yıl sürer. Osmanlı yöne- yıl sonra Vali Mustafa Paşa tarafından ya- timi kente rıhtım kazandırırken, düzensiz Tramvayların Osmanlı pılmıştı. Bu proje yükleme ve boşaltma kıyı bandının imarını da hesaplıyor, bu işi İmparatorluğu’na gelişi limanını da içermekteydi. Bu sayede İn- "beldenin süslenmesi" olarak görüyordu. gilizler bağımsız olarak kendi tüccarlarının 18 Kasım 1867 tarihli irade bu durumu Bir Belçika şirketinin başvurusuyla 30 Ağus- mallarının ticaretini yapacaklardı. Bu ne- açıkça belirtirken, inşaatın süratle yapıl- tos 1869 tarihinde "Dersaadet’te Tramvay denle Punta’da “İngiliz İskelesi” denilen, masını da emrediyordu. Dolgu Sarı Kış- ve Tesis İnşası"na dair bir sözleşme hazır- landı. İstanbul caddelerinde yolcu ve eşya taşımacılığı için demiryolu yapılarak atların çektiği araba işletmeciliği kırk yıl süreyle 200 bin lira sermayeli Dersaadet (İstanbul) Tramvay Şirketi’ne verildi. Bu şirketin or- takları arasında Şirket-i Umumiye-i Osma- niye, Osmanlı Bankası, İstanbullu Hristaki Zoğrafos ve aynı zamanda şirketin temsilcisi Konstantin Krepano da bulunuyordu.

Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk atlı tramvay İzmir’den önce 1871 yılında Azapkapı- Galata, Aksaray-Yedikule, Aksaray-Topkapı ve Eminönü-Aksaray olmak üzere dört hatta çalışmaya başladı. İlk işletme yılında 430 at kullanılarak 4,5 milyon yolcu kar- şılığında 53 bin lira gelir elde edildi. Os- manlı İmparatorluğu sınırları içinde ça- lışmaya başlayan atlı tramvaylar daha sonra imparatorluğun büyük şehirlerinde de kurularak önce Selanik, daha sonra da Şam, Bağdat, İzmir ve Konya'da işlet- meye açıldı. Savunma Bakanlığı, tramvay atlarını 1912 yılında başlayan Balkan Savaşı sırasında 30 bin altın karşılığı aldı ve bu yüzden İstanbul bir yıldan fazla süreyle tramvaysız kaldı. İstanbul'da 1871 yılında çalışmaya başlayan atlı tramvay yerini 25 Ocak 1914 günü elektrikli tramvaya bıraktı. 12 Haziran 1939 gün ve 3642 sayılı yasayla hükümete devredilen Tramvay İşletmesi, daha sonra İstanbul Belediyesi'ne ve 16 Haziran 1939 gün ve 3645 sayılı yasayla da İETT’ye bağlandı. Tramvayların 12

8 SONBAHAR 2017 la'dan başlayıp, Tuzla Burnu'ndaki Aydın ğu’na, üçüncüsü İngiltere Konsoloslu- ve bu hattın gar ile liman arasında mal Demiryolu Garı’nda () sona ere- ğu’ndan Bella Vista (Gündoğdu) Burnu’na, nakli için kullanılması gündeme geldi. Bu cekti. Dolgunun uzunluğu 3.800 metre dördüncüsü Bella Vista Burnu’ndan Tuzla konudaki çeşitli alternatif görüşlerden olacaktı. Dolgunun kıyısındaki 18 metrelik Burnu’na, beşincisi ise Tuzla Burnu’ndan sonra 9 Nisan 1878 tarihli ek sözleşme ile alan rıhtıma aitti ve üzerine bir de tramvay Aydın Demiryolu İstasyonu’na (günümüzde “tramvay hattı” ifadesi “demiryolu hattı” hattı döşenecekti. Liman dışında derinli- Alsancak Garı) kadar olacaktı. Hem şirketin olarak değiştirildi. ğine doldurulacak bölüm, Rıhtım Kum- gereksinimi hem de dileyenlerin rıhtım panyası tarafından iş ve konut alanları boyunca gidip gelmesini sağlamak üzere Kordon (Alsancak) olarak pazarlanacaktı. Hazine tarafından bir tramvay hattı da şirket tarafından yap- tramvayları yapılan araştırmalardan sonra maliyet tırılacaktı. Otuzuncu yılın sonunda rıhtım, 6.000.000 Frank olarak hesaplandı. Öde- onarım gereksinimi olmayacak biçimde Rıhtım inşaatı tamamlandıktan sonra ku- melerin de Maliye Bakanlığı tarafından ve bedelsiz olarak devlete devredilecekti. rulan ek Kordon Atlı Tramvay Şirketi’nin ayarlanmasına karar verildi. Bu gelişmeler Kumpanya rıhtım yapımı için gerekli dolgu (Quay Horse Tramway Company) başına sonucunda 27 Kasım 1867 tarihinde Kum- ve inşaat malzemesi ile ağaçları Yamanlar 1920 yılına kadar görevde kalacak Fernand Guiffray geçti. 1 Nisan 1880 gününden panya ile Osmanlı Hükümeti Ticaret Ba- Dağı ve eteklerindeki devlet arazilerinden itibaren de Kordon tramvayları çalışmaya kanlığı arasında 25 maddelik bir sözleşme ücretsiz olarak alacak, bunların kolaylıkla başladı. 9 Nisan 1891 günü imzalanan “Ek yapıldı. İmtiyazı alanlar, şartnameye uymayı nakledilebilmesi için Karşıyaka’ya kendi Sözleşme” ile bu hat, demiryolu standar- kabul etmiş oluyorlardı. Sözleşmeye göre olanaklarıyla bir iskele yapacak, bu iskele dına dönüştürüldü. Bu hat aynı zamanda ortaklar 30 yıl süre ile liman ve rıhtımı ça- de imtiyaz döneminin sonunda devlete tren yolu da olacağı için dingil mesafesi lıştıracaklar, kâr onların olacaktı. Ancak sağlam olarak devredilecekti. Yapım işlerini trene göre ayarlandı. Bu yüzden tramvaylar elde edilen karın %12’si devlete, %8’i de denetleyecek komiser devlet tarafından çalışırken zaman zaman raydan çıkacak İzmir Belediyesi’ne verilecekti. Rıhtım ya- atanacak ve maaşı şirket tarafından öde- ve yolcuların yardımıyla tekrar raylarına pımı en geç beş yılda tamamlanacaktı. necekti. Kumpanya sözleşme tarihinden sonra en geç bir yıl içinde rıhtım inşaatına oturtulacaktı. Bu yenilenen hat üzerinde Rıhtım, oluşturacağı köşeler itibariyle beş başlamış olacaktı. İmtiyaz dönemi boyunca gündüzleri 08.00-24.00 arası tramvaylar, parçaya bölünmüş olarak inşa edilecekti. rıhtım vergisinin şirket tarafından toplan- 24.00-08.00 arası da trenler çalıştı. Sabah Bu bölümlerden ilki Kışla’dan Gümrük’e, ması ve bu dönem sonunda rıhtım ve saatlerinden gece yarısına kadar tram- ikincisi Gümrük’ten İngiltere Konsoloslu- üzerindeki tesislerin bedelsiz olarak Os- vaylarla yolcu taşınan yaklaşık 3.500 metre manlı Devleti’ne bırakılacak olması bu gi- uzunluğundaki bu hatta gece yarısından rişimin Osmanlı İmparatorluğu’nda gü- sonra lokomotifle yük taşınarak, Gümrük nümüzün “yap-işlet-devret” modeline uy- ile Punta’daki Aydın Demiryolu İstasyonu gun bir örnek olduğunu söyleyebiliriz. arasında bağlantı sağlanmış oldu. Kordon Rıhtım ve ekleri devlet hazinesinden hiç tramvayı adıyla bilinen bu hattaki harem- masraf yapılmadan Kumpanya tarafından lik-selamlık uygulamasına mütareke dö- rıhtım vergisi imtiyazı karşılığında ger- neminde son verilmiştir. Tramvay işlet- çekleştirilmiştir. mesinde biletçi, kontrol memuru, ahırcı (seyis), borucu, sürücü, tamirci vb. kadro- İmtiyaz sahibi üç ortak yeni kumpanyanın larında yüzden fazla kişi çalışıyordu. Bunlara nizamnamesini 9 Ocak 1868’de düzenle- tek tip elbise giydiriliyordu. yerek İzmir Rıhtım Anonim Şirketi’ni ku- rarlar ve şirket yasallaşmış olur. Ancak Bornova bağlantısının geliştirilmesi, Kasaba hisse satışlarında zorda kalınınca şirket demiryolu hattı ile buluşulabilmesi ve bil- rıhtımı yaptıracakları Marsilyalı Elie ve Jo- hassa sanayi bölgesi işçilerinin yoğun olarak seph Dussaud kardeşlerin sahip olduğu yaşadıkları Halkapınar’a kolay ulaşılabilmesi “Dussaud et Frères” firmasına Osmanlı için 1900 yılı ortalarında İzmir Belediyesi Devleti’nin onayı ile 6 Mayıs 1869’da satılır. tarafından Alsancak tramvay hattının Pun- İşi devralan yeni firma liman bölgesini ta’da son bulmayıp daha ilerideki Paralı yapmaya 1869 yılının Mart ayında başladı. Köprü’ye kadar uzatılması planlandı. Söz Ancak beş yılda tamamlanamayan inşaat konusu köprü, 1861 yılında hizmete giren için iki kez ek süre verildi. Yakın bir tarihe ve bir bölümü “Ağaçlı Yol” olarak bilinen, kadar halk tarafından “Dolma” diye anılan günümüzdeki adı “Üniversite Caddesi” olan Gümrük ile Konak Meydanı arası ve çevresi cadde üzerinde, Meles Çayı’nın geçildiği dolduruldu. 1875’te Sultan Abdülaziz ya- köprüdür. Günümüzdeki Ankara Caddesi pım ve işletme ayrıcalığını Fransız Şirketi açılmadan önce Bornova yolu olarak kul- “Rıhtım Kumpanyası” Müdürü, Dussa- lanılan ve 1861 yılında satılan hisse senet- ud’ların yeğeni Elie Guiffray (Gifre)’ye lerinin geliri ile yapılan bu yol, halk arasında verdi. Rıhtım, gümrük karşısındaki 75 “Eski İzmir Yolu” adıyla da bilinmektedir. metrelik alan dışında 1876'da tamamlandı. İzmir’de yapılan “şose” yolların ilki olan bu 1877’de Pasaport-Konak arasındaki rıhtım yol “Ağaçlı Yol” adını, yapımcısı Mösyö Fisc- ile mendirek inşaatı bitti. Gemiler için im- her’ın 5.100 metre uzunluğundaki yolun kânlar artınca, İngiliz şirketinin deneti- iki yanına diktiği ağaçlardan alır. 25 yıllığına minde olan Aydın Garı’ndan yeni limana yolun sahibi olan Fischer’ın kumpanyası kadar uzanan bir ray hattının döşenmesi yolun başlangıç noktası sayılan Halkapınar

SONBAHAR 2017 9 civarındaki köprü girişinde yolu kullanan şirket olmasına rağmen büyük hisseye vaylarla birlikte otobüsler de görülmeye hayvan ve arabalardan ücret aldığı için sahip olan müdür Elie Guiffray’den (Gifre) başlandı. 12 Haziran 1933 tarih ve 2309 yol, ülkemizin ilk “paralı” yolu olur, köprünün dolayı Rıhtım Şirketi’ne “Gifre Şirketi” de- sayılı “İzmir Rıhtım Şirketinin İmtiyazı ve adı da “Paralı Köprü” olarak kalır. Bu ad, nilmekteydi. Yardımcısı Elizear Guiffray, yö- Tesisatının Satın Alınmasına Dair Kanun” yakın zamana kadar da kullanılmıştır. 1885 netim kurulu üyesi ve aynı zamanda hattın ile rıhtım, liman, tramvay ve bunlara ait yılında İzmir Belediyesi’ne devredilen köprü, yapımcısı olan Aime Tissot ile tramvaylardan menkul ve gayrimenkullerin tamamının 1902 yılında yapılan açık arttırma ile bir sorumlu Alphonse Mill önemli kişilerdi. devir ve satın alma işlemi 1 Ağustos 1934 yıllığına Giritli Abdurrahman Efendi’ye ki- Şirketin ahırları “Punta deniz banyosu” (şim- tarihinde tamamlandı. 31 Nisan 1935 günü ralanmıştı. diki Kordon yolu doldurulmadan önce son seferini yapan Kordon tramvayları kal- Altay Lokali olan yer, deniz banyolarıydı) dırıldı. Sökülen raylar, 22 vagon ve 52 at Aime Tissot’a 210.000 liraya yaptırılan 1.515 karşısında, ofisi de Kordon boyundaydı. Karşıyaka tramvaylarına verildi. metre uzunluğundaki yeni tramvay hattı 13 Ağustos 1903 tarihinde hizmete girer. Cumhuriyet döneminde İzmir’in kentsel Yeni hattın 12 yıllık işletme hakkı da açılışla gelişiminin hızlanması ile birlikte tramvaylar Güzelyalı tramvayları birlikte Rıhtım Şirketi’ne ait Kordon Tramvay kent içi ulaşımda yetersiz kalıyordu. 1932 Güzelyalı, 19. yüzyıl başında gelişmeye Şirketi’ne kiraya verilir. Hukuki olarak anonim yılında kent sokaklarında ilk defa tram- başlayan bir Türk mahallesidir. Semtin ön-

10 SONBAHAR 2017 ruldu. 1942 yılında bataklığın ikinci bölümü 1900 yılında halka açık anonim şirkete dö- de istimlâk edilerek bugünkü Göztepe Sa- nüşen Göztepe tramvayı yönetimi, 1908 hası yapıldı. yılında işi Belçikalılara bıraktı. Onlar da ku- racakları elektrik fabrikasıyla birlikte “Société İzmir’de ikinci tramvay hattı olarak 1883 Générale de Tramways de Transport et yılında çalışmaya başlayan Konak-Reşadiye d’Electricité de Smyrne” (İzmir Tramvay ve tramvayını görüyoruz. 19. yüzyıl ortalarına Elektrik Türk AŞ) adlı şirketi 1909 yılında değin bir sayfiye görünümünde olan Göz- Brüksel’de kurdular ve hisse senetlerini tepe ve Karataş’ın gelişmesi, Mithat Paşa’nın satışa çıkardılar. Şirket İzmir’de bir elektrik Ekim 1880 - Mayıs 1881 tarihlerindeki altı fabrikası kurarak, abonelerine dağıtım için aylık İzmir valiliği döneminde Göztepe gerekli donanımı hazırlayacak ve elektrikli caddesini açmasıyla gerçekleşmiştir. Bu tramvay işletecekti. 50 yıllık imtiyaz alan caddenin açılması Konak, Karataş ve Göz- şirket, her yıl belediyeye £1.000 ($4.866.50) tepe’yi birbirine bağlamıştır. Caddenin iş- ve kârın %30’unu verecekti. Yeni şirkette lekliği ve Göztepe’nin yeni bir yerleşim çoğunluğu Ermeni ve Rumlardan oluşan alanı haline gelmeye başlaması, bir süre 10 memur ile 120-140 işçi hazırlıklar için sonra bu cadde üzerinde tramvay işletilmesi çalışmaya başlamıştı. Fakat fabrikanın ku- fikrini doğurdu. Harens Kardeşler ve Piyer rulması ve abonelere hemen elektrik da- Giudici ile Belediye 31 Mayıs 1883 tarihinde ğıtılması pek başarılı olamamıştı. Zira İz- bir sözleşme yaptı. Şirket hazırlıklarını yap- mir’de kendi elektriğini üreten oteller, ka- tıktan sonra tramvay, 1885 yılında 5.310 feteryalar, bankalar, dükkânlar vardı. Hatta metre uzunluğundaki Konak-Göztepe ara- Milli Kütüphane de kendi elektriğini üreti- sında tek hat olarak faaliyete geçti. Hat yordu. Üstelik 1862 yılından beri çalışmasını 1906 yılında çift hatta dönüştürülmüş ve sürdüren Havagazı Fabrikası şehir içindeki Belediye’nin imkânlarıyla 1911 yılında Gü- 77 km’lik boru hattı ile sokakları yaklaşık zelyalı’ya kadar uzatılarak güzergâh 6.065 3.000 havagazı feneriyle aydınlatırken, bazı metreye ulaştırılmıştır. 1908 yılında 7.290 evlerin ısınma ve aydınlatılmasına da kat- metrelik tramvay hattının Güzelyalı’dan kıda bulunuyordu. Ayrıca çıkan Trablusgarp, Narlıdere’ye, AgememnonKaplıcaları’na ka- Balkan ve I. Dünya savaşlarının olumsuz- dar uzatılmasıyla ilgili ihale yapıldıysa da lukları da bu başarısızlıkta etken olmuştur. proje parasızlıktan gerçekleştirilemedi. Bu arada 1924 yılından itibaren kapısı ve Tramvay günün erken saatlerinde başladığı lambaları bozuk, camları kırık ve güçsüz seferlerini gece yarısı son seferiyle nokta- atların çektiği vagonlarla yolculuk yapıl- lardı. Rıhtım tramvayları gibi tasarlanan masından dolayı halkın şikâyetleri de günlük kabinlerde için oturma bölümleri, vagon- gazetelerde artmıştı. Hazırlıklardan sonra ların ortasından bir perde ile haremlik-se- 12 Mayıs 1926 tarihinde Darağaç’ta temeli lamlık olarak ayrılmıştı. Atlı tramvaylarda atılan elektrik fabrikası, 18 Ekim 1928 günü 1885-1900 yılları arasında tek at, 1900’den faaliyete geçince aynı gün Güzelyalı-Konak itibaren de çift at kullanılmıştır. Bir ata arasında ilk elektrikli tramvaylar deneme günde yaklaşık 30 km çektiriliyordu. 1900 seferlerine başlamış ve 31 Ekim 1928 tari- yılında 70 at varken, 1914 yılında bu sayı hinde de atlı tramvaylar bu hatta son se- 140’a çıkmıştır. İçleri meşin ve kadife kaplı ferlerini yaparak kaldırılmıştır. 1929 yılında olan tramvaylar 1910 yılında Belçika’nın İzmir’de sokakların genel aydınlatması renkleri olan sarı, kırmızı ve siyaha boyan- 1.672 havagazı feneriyle yapılırken, 677 mıştı. Güzelyalı-Konak arası 1-1,5 saatte sokak elektrik lambası da ilave olmuştur. katediliyordu. celeri Mamuretü'l Hamidiye olan adı 31 Teknolojinin gelişmesiyle birlikte elektrikli tramvaylar da 07 Haziran 1954 günü yer- Mart olayından sonra Reşadiye olarak de- 1889 yılında şirkete sözleşme koşullarından lerini troleybüslere bırakmıştır. Elektrik fab- ğiştirilmiştir. 1933 yılında Güzelyalı adı bazılarına uymaması nedeniyle el konuldu. rikası da 1944 yılında Belediye’ye geçmiş verilir. Gayrimüslimler tarafından "Mikrati" 1890’da Güzelyalı ve Alsancak hatları Konak ve 1989 yılına kadar üretim yapılmıştır. diye anılan bu bölgede atlı tramvayların meydanında birleştirildi ve yolcular için ahırları bulunduğundan, bölgenin özellikle bekleme salonu yapıldı. Halk arasında “Göz- yaz aylarında oldukça kötü kokmakta ol- tepe tramvayı” olarak bilinen hattın imtiyaz Karşıyaka tramvayları duğu bilinmektedir. Ahırlardan gelen bu hakkı, 1890 yılında İstanbullu tüccar Nişan Karşıyaka tramvayı İzmir Belediyesi tara- kokuya, o dönemlerde oldukça geniş bir Harenç Efendi’ye verildiyse de bu da uzun fından, Göztepe tramvay müdürü Agop alana yayılan Halim Ağa tarlası bataklığının sürmedi. Hat, bir defa daha el değiştirdikten Harenç Efendi'ye 480.000 kuruşa yaptırıldı. yaydığı koku da eklenince dayanılmaz bir sonra bir süre de İzmir Belediyesi tarafından 1906 yılında hizmete giren tramvay, merkezi hal almakta ve bu nedenle halk arasında işletildi. Bu arada İngiliz parlamento üyesi İskele olmak üzere üç hattan oluşmaktadır. semte Kokaryalı denmekteydi. Behçet Uz'un Sir Alis Ashmead Bartlett’e 18 Temmuz Bu hatlardan birincisi şimdiki Kemalpaşa belediye başkanlığı zamanında kurutulan 1899 günü, tramvayların elektrikli olması Caddesi üzerinden tren istasyonu ve Osman bu geniş bataklığın bir bölümüne ağaçlar için “elektrik santrali” kurması için imtiyaz Paşa Camii duraklarına uğrayarak Soğuk- dikilerek 1934 yılında Güzelyalı Parkı ku- verildiyse de kendisi bunu başaramadı. kuyu'ya, ikincisi Osmanzade üzerinden Pa-

SONBAHAR 2017 11 paz (Bostanlı) İskelesi'ne, üçüncüsü ise bir süre sahilden daha sonra tramvay cadde- sinden Alaybey'e ve Naldöken'e uzanmak- taydı. 17 Haziran 1906 Pazar günü Soğuk- kuyu hattı kesin kabul, diğer ikisi ise geçici kabul ile teslim alınmıştı. Osmanzade İs- kelesi'ne kadar işletilmekte olan ikinci hat, 1907 Haziran ayında Penetti Köşkü, İplik- çizade Köşkü, Reşadiye girişi ve Osmanzade duraklarına uğrayacak şekilde Papaz'a kadar uzatılmıştı. Karşıyaka tramvayının toplam ray uzunluğu 5.750 metredir. Dar hatlı olarak yapıldığından tramvay arabaları sık sık raydan çıkıyorlardı.

Karşıyaka'da tramvay çalıştırılması ile bu tarihe kadar İskele-Soğukkuyu arasında seferler yapan omnibüs denilen atlı yolcu taşıyan arabalar kaldırıldı. Günümüzdeki otobüslerin atası olarak kabul edebilece- ğimiz bu hattaki omnibüsler, 1901 yılı Mart ayında o dönemin tanınmış kişilerinden kitapçı Ahmet Sabri Efendi tarafından iş- letiliyordu. Yolculardan ücret olarak 2 me- telik (20 para ya da başka bir deyişle yarım kuruş) alınan omnibüslerde müslüman ka- dınlar için perdeyle ayrılmış özel bir bölme de bulunmaktaydı.

Karşıyaka tramvayını ilk yıllarda Belçikalılar çalıştırmıştır. Bu dönemde vagonlar tek atla çekilmekte, seferler Hamidiye Vapur Şirketi vapurlarının Karşıyaka, Osmanzade ve Alaybey iskelelerine geliş saatleri ile Karşıyaka'ya çalışan trenlerin hareket sa- atlerine göre düzenleniyordu. 1908 yılında personel olarak üç kontrol memuru, sekiz biletçi ve sekiz sürücünün çalıştığı hatta 6 tanesi açık (yazlık), 6 tanesi kapalı olmak üzere 12 tramvay arabası vardı. Yolcu ücreti 2 metelikti. Ancak Osmanzade-Pa- paz köyü arası ücret 1 metelikti. Tramvayda 3-12 yaş arası çocuklar ile askerlerden yarım ücret alınıyordu. Atlı tramvayların Karşıyaka’da işlemeye başlaması, buranın daha da gelişmesine yol açmıştı. 11 Şubat 1910 tarihinde Aydın Vilayeti tarafından kaleme alınmış bir raporda Karşıyaka’nın gelişme öyküsünü hazırlayan koşullar ay- rıntılı bir biçimde anlatılırken, 3.000 hanede yaklaşık 13.000 kişinin yaşadığı belirtiliyor. Özellikle tren, vapur ve tramvay Karşıya- ka’nın gelişmesini sağlamıştır. Levanten aileler sahilde köşklerini yaptırmışlar, ço- ğunluktaki Rumlar da iç kısımlara yerleş- mişti. Bugün Nice kentinde yaşayan 1930 doğumlu Enrico Aliotti’ye Karşıyaka tram- vaylarını hatırlıyor musun diye sordu- ğumda aklına ilk gelen anısını şöyle anlattı: “Çocukluğumuzda komşu evlerin çocuk- larıyla oynarken aspirin büyüklüğünde, sert bir yere sürtünce çıtır-pıtır diye ses ve kıvılcım çıkartan maddeleri tramvay

12 SONBAHAR 2017 rayına koyardık. Atlı tramvay üstünden geçince patlar ve at ürktüğü için ani ha- reket ederdi. Bizler de tramvaydaki panik anını izlerdik. Ama akşam gelen şikâyetler üzerine babamız da kulağımızı güzelce çekerdi.” Cumhuriyet döneminde kara ulaşımının hızla gelişmesi ve hattın elek- trikli hale getirilememesi nedeniyle Kar- şıyaka tramvayı gittikçe köhneleşmeye başlar. Kaldırıldığı zaman dünyadaki son iki üç atlı tramvaydan biri durumunda olan Karşıyaka tramvaylarında kaldırıl- madan önceki son bir yıl içinde 763.172 yolcu taşınmıştır.

1930'ların başından itibaren hem yolcu- ların çeşitli olumsuzluklardan yakınmaları artar, hem de İzmir basınında yoğun olarak yer almaya başlayan tramvay karşıtı yazılar artar. Sonunda İzmir Belediye Mec- lisi, 1 Ekim 1939 tarihli toplantısında Kar- şıyaka tramvayının aşamalı olarak kaldı- rılmasını kararlaştırır. Hemen ardından da Soğukkuyu hattının rayları sökülür, cadde parke taşla döşenir ve Rus Mareşali Voroşilof'un armağanı olarak İzmir Bele- diyesi'ne 1933 yılında bağışlanan otobüs, burada çalışmaya başlar. Sözünü ettiğimiz Karşıyaka-Soğukkuyu hattı, Karşıyaka ula- şım tarihindeki ilk belediye otobüs hattıdır. Kısa zamanda kalan iki tramvay hattı da kaldırılır ve Karşıyaka tramvayı tarih için- deki yerini alır.

Kaynakça: AKSOY Yaşar, İzmir'i Sevme Sanatı, İleri Ki- tabevi, İzmir, 2013. ENGİN Vahdettin, İstanbul’un Atlı ve Elek- trikli Tramvayları, İstanbul Ticaret Odası, Yayın No: 2010-76, İstanbul, 2011. KÜTÜKOĞLU S. Mübahat , İzmir Rıhtımı ve İşletme İmtiyazı, İstanbul Üniversitesi Ede- biyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı 32, 1979. KURT Sadık, İzmir'de Kamusal Hizmetler (1850-1950), İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2012. Daily Consular and Trade Reports, May 1913, Washington, USA HAZAR Özdemir, “Atlı Tramvaydan Hızlı Tramvaya”, Yeni Asır, 18 Aralık 1988, s.2. FRANGAKİS-SYRETT Elena, The making of an Ottoman port, The quay of Izmir in the nineteenth century, Queens College, City University of New York. Yeni Asır (1930-1960), Anadolu (1930- 1954), Demokrat İzmir (1946-1960), Hizmet (1930-1932), Ahenk (1928-1940). www.levantineheritage.com

SONBAHAR 2017 13 • Arkeoloji Müzesi • Etnografya Müzesi • İzmir, TCDD 3. Bölge Müze ve Sanat Galerisi İzmir'in • Zübeyde Hanım Deniz Müzesi • Tire Müzesi • TCDD Selçuk Çamlık Açıkhava Buharlı Lokomotif Müzesi • İnönü Evi Müzesi Müzeleri • Ege Üniversitesi Etnografya Müzesi • Bostanlı Açıkhava Arkeoloji Müzesi • Bilim Müzesi • Kadın Müzesi • Hamza Rüstem Fotoğraf Müzesi • Agora Açıkhava Müzesi • Ticaret Tarihi Müzesi • Ödemiş Müzesi • Çeşme Arkeoloji Müzesi • Neşe ve Karikatür Müzesi • Ege Üniversitesi Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi • Tabiat Tarihi Müzesi • Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi • Mask Müzesi • Latife Hanım Köşkü Anıevi • Ödemiş Birgi Çakırağa Konağı • Basın Müzesi • İnciraltı Deniz Müzesi • Efes-Meryem Ana Evi • Efes Müzesi • Tarih ve Sanat Müzesi • Radyo ve Demokrasi Müzesi • Selçuk Yaşar Resim Müzesi • Bergama Müzesi • Atatürk Müzesi • Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi • Arkas Deniz Tarihi Müzesi

14 SONBAHAR 2017 Neh r Tanrısı Ka stros

SONBAHAR 2017 15 Handan KORHAN Fotoğraf: Alpay SÖNMEZ

ulunduğu coğrafi konum nedeniyle önemli bir yere sahip olan İzmir ve Bçevresi arkeolojik eserler, kültürel değerler açısından oldukça zengin. Tüm Uluslararası Müzeler Konseyi, müze kav- Kadın Müzesi bu zenginliğin görülebileceği alanların ba- ramını şöyle tanımlıyor: "Müzeler, insanların Üretimiyle, tarihiyle, emeğiyle, sevgi ve öz- şında da müzeler geliyor. Müze denince objeler ve çeşitli koleksiyonlar yoluyla öğ- verisiyle kadının adı her yerde... Kadınlar akla binlerce yıllık uygarlıklara ait koleksi- renmelerine ve iyi vakit geçirmelerine için gerçekleştirilen en büyük adımlardan yonları sergileyen mekanlar gelse de aslında imkan veren, onlara araştırma ve iletişim biri de birkaç yıl önce İzmir'de atıldı. Türki- çok daha büyük bir kültürden söz ediyoruz. platformu yaratan mekanlardır." ye'nin ilk, dünyanın 54. Kadın Müzesi, tarihi bir binanın restore edilmesiyle açıldı. Bod- rum ve ara katla birlikte üç kattan ibaret olan Kadın Müzesi Basmane'de, Oteller So- kağı'nda yer alıyor.Giriş katında Geçmişten Günümüze Kadın, Antik Çağ’da Kadın ve Video Art odalarının yer aldığı müzenin holünde ziyaretçileri Atatürk’ün manevi kızı Nebile Hanım ile dans ettiği fotoğraf karşılıyor. Fotoğraf, Nebile Hanım ile Viyana Başkatibi Tahsin Bey’in 1929’da Ankara Pa- las’ta yapılan düğünlerinde çekilmiş. 19. yüzyıldan kalma altın sırma işlemeli bindallı, kaftan ve cepkenler tüm ihtişamıyla du- varları süslüyor. Giriş katının balkonunda Halide Edip Adıvar, Cahide Sonku ve Afife Jale'nin maskları yer alıyor. Koleksiyon Eser- ler Odası'nda ise Selçuklu, Osmanlı ve Cum- huriyet Dönemi kadınlarına dair eşyalar,

16 SONBAHAR 2017 İzmir'in müzelerinde binbir hikayenin içinde kaybolmak isterseniz uzunca bir vakte ihtiyacınız olacak. Prehistorik Çağlar'dan Bizans Dönemi'ne kadar çok sayıda değerli parçalar, en eski oyuncaklar, İzmir ticaretine ait belgeler, farklı coğrafyalardan gelen masklar... İçinde akla gelmeyecek kadar çok öykü barındıran İzmir müzelerinden bazılarını sizin için derledik.

bilgiler, belgeler ve eserler bulunuyor. İkinci kata çıkarken merdivenlerin duvarlarını çeşitli formlarda kadın maskları süslüyor. Müzenin duvarlarında Türkiye tarihinde yer alan öncü kadınların, sinema ve tiyatro tarihine damga vuran ünlü kadın sanatçı- ların fotoğrafları sergileniyor. Müzenin en ilgi çekici detaylarından biri de Protesto Odası. Kadınların toplumsal yaşamdaki di- reniş ve başkaldırıları ilk kadın protestoları öyküleriyle burada yer alıyor. Kadına dair pek çok şeyin bulunduğu bu müze görül- meye değer.

SONBAHAR 2017 17 veren modellerin olduğu Arkas Koleksiyo- nu'nda ayrıca yurtdışından satın alınan ke- mik ve fildişinden yapılmış antika gemi modelleri de bulunuyor. Dev miyar pusulalı dümen dolabından gemi antikalarına kadar onlarca özel parçanın bulunduğu, M.Ö. 3000'den başlayarak 21. yüzyıla kadar tüm süreci yaşatan gemi modellerinin sergi- lendiği müzede denizciliğe dair yüzlerce yıllık miras, gelişim süreçleriyle ziyaretçileri karşılıyor. 121 gemi maketi, 119 parça gemi antikası, 26 belge ve 111 adet tablonun yer aldığı üç katlı müzenin ilk katında Ban- dırma vapuru, Savarona yatı gibi Türk ge- mileri, milattan önceye ait gemi maketleri, Kristof Kolomb’un kaşif gemilerinin sergi- lendiği odalar yer alıyor. İkinci katta bulunan gemi maketleri, denizciliğin tarihsel geli- şimini gözlemlemek isteyenlere göre. Bu katta ayrıca Dixon, Molsted, Roux ve Sami Yetik gibi ünlü deniz ressamlarının tabloları da bulunuyor. Savaş gemileri ve özel amaçlı gemilerin maketlerinin olduğu merkezin zemin katındaki gemi antikaları odası ise geçmişle ve bu gün arasındaki farkı anlatan en dikkat çeken noktalardan biri. Ayrıca burada tarihi birçok geminin maketi de sergileniyor. Trafalgar Deniz Muharebesi’nde yer alan HMS VICTORY, SANTISIMA TRINI- DAD ve HMS EURYALUS dioraması, 1862 Amerika İç Savaşı’nda Lincoln Muhabere gemisi olarak kullanılan RIVER QUEEN, Ça- nakkale Savaşı’nın kaderini değiştiren ve Arkas Deniz Tarihi Müzesi dünyanın en ünlü mayın gemisi unvanını kazanan NUSRET, Atatürk'ü Samsun'a gö- Deniz tutkunlarının mutlaka ziyaret etmesini türen BANDIRMA, bunlardan bazıları. Ayrıca istediğimiz bir yer var, Arkas Deniz Tarihi İkinci Dünya Savaşı'nda Japonların Ha- Merkezi. Bornova'da yer alan müzede gemi wai'deki Amerikan Pasifik filosundan bom- maketleri, gemi antikaları, deniz temalı balamadıkları tek gemi ANKARA, Jules Ver- tablolarla zenginleşen Arkas Koleksiyo- ne'nin Denizler Altında Yirmi Bin Fersah nu'nun bir bölümü sergileniyor. Her biri eserindeki hayal ürünü denizaltısı NAUTI- usta ellerde şekillenen ve temsil ettikleri LUS, ilk seferlerinde denizlere gömülen dönemin efsane gemilerine tekrar hayat WASA ve TITANIC, Amerika kıtası keşfinde

18 SONBAHAR 2017 girecek boya geldi. Üstelik telefonlardan radyo 1930'lu yıllara ait. Yaklaşık yüzde 70'i ve internet üzerinden kolaylıkla dinlenen lambalı radyolardan oluşan sergide ayrıca radyolar, birçok frekansa erişim sayesinde ses kayıt cihazları, plak örnekleri, kasetler sınırsız bir dinleme seçeneği sunuyor. İz- ve makaralı teyp de yer alıyor. Radyoyla mir'in önemli butik müzelerinden Radyo ilgili koca bir dünya var müzede. Peki, ve Demokrasi Müzesi de radyonun tarih neden Radyo ve Demokrasi Müzesi? Radyo sahnesinde geçirdiği evrimi gözler önüne tarihinde demokrasinin çok önemli bir yeri seriyor. Altınpark Kazı Alanı karşısında bu- var. Örneğin 1960'lara kadar hem Türkiye'de lunan müze, bulunduğu konum itibariyle hem dünyada döneme ait siyasilerin rad- İzmir’in tarihi çeşmeleri ve binalarının, Otel- kullanılan SANTA MARIA-NİNA-PİNTA ka- yoyu bir propaganda aracı olarak kullandığı, ler Sokağı, Anafartalar Caddesi, Antik Agora ravelleri, 20. yüzyıl başında mübadelede sonrasında kültür-sanat ve ajans haberle- Çarşısı'nın hemen yanı başında bulunuyor. kullanılan GÜLCEMAL ve Osmanlı savaş rinin dinlenmesi buna en iyi örnek. Kamusal Yüzden fazla radyonun yer aldığı müzede gemileri YAVUZ-MİDİLLİ gemileri dikkat bir araç olan radyo, herkesin kolaylıkla ula- çekenler arasında. dünyada radyo yayınının yapılmaya baş- landığı 1921'den günümüze kadarki her şabileceği bir demokratik kitle aracı. Ve döneme ait radyolar yer alıyor. Ziyaretçiler aynı zamanda radyo, çok sesliliğin tek aracı Radyo ve Demokrasi Müzesi aynı zamanda Atatürk’ün 10. yıl ve meclis olarak kurulmuş ve hala da öyle devam Bir dönem haberlerin takip edildiği, radyo konuşması, Adnan Menderes’in Yassıada ediyor. Müzede radyo yolculuğunun yanı tiyatroları ve arkası yarınlarla hayatın önemli savunması, Deniz Gezmiş’in mahkeme sa- sıra çocuklar için atölyeler de yapılıyor. bir parçası olan radyonun eskisi kadar vunması, Kenan Evren’in darbe konuşması Okul öncesi yaştaki çocuklarla müze gezisi önemli olmadığını düşünüyorsanız yanılı- gibi tarihte önemli yer tutan olayların radyo sonrasında plak kapağı tasarımları, 12-15 yorsunuz. Eskiden evin bir köşesinde büyük anonslarını da dinleyebiliyor. Kronolojik yaş arası çocuklarla radyo tiyatrosu çalış- bir alan kaplayan radyolar, zamanla cebe bir sıralamanın olduğu müzede en eski maları bunlardan bazıları.

SONBAHAR 2017 19 Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi İnsanlık tarihi kadar eski bir hikayesi olan oyuncakların her dönem bir ihtiyaç olarak üretildiği söylenebilir. Müze bilimci Antony Burton’ın dediği gibi oyuncakların en büyük çekiciliği, dünyayı bize minyatür halinde göstermeleri. Eski Mısır, Yunan ve Roma çevrelerindeki kazılarda bulunan oyuncak- ların çoğu bu çağlarda çocukların hangi oyunları oynadığını göstermesi açısından önemli birer belge niteliği taşıyor. Aynı durum bu güne kadar tüm coğrafyalarda ve uygarlıklarda da geçerli. Arkeolojik ka- zılarda Sümerlere ait M.Ö. 2600 yıllarından kalma insan ve hayvan şeklinde nesneler, Hindistan’da M.Ö. 2500 yıllarına ait tekerlekli hayvan figürleri, Çin'de M.Ö. 1000 yılların- daki uçurtmalar bize o dönemin hikâyelerini Neşe ve Karikatür Müzesi laşmalar, hisse senetleri, gravürler de ser- de anlatıyor. Oyuncak kavramından bah- gileniyor. Müzede dikkat çeken en önemli seden en eski kayıt ise tahta ve terrakotta- Toplumsal ve siyasal olayların mizahla har- parçalardan biri de hemen girişte yer alan dan yapılmış yoyoları anlatan M.Ö. 500 yıl- manlanıp resmedildiği karikatürler, çizildiği 18. yüzyıl İzmir maketi. Şu an yerinde larına ait bir Antik Yunan belgesi. Geçmişten döneme dair oldukça gerçekçi bilgiler içe- başka binaların olduğu ama tarihte önemli günümüze döneminin tanıkları olan oyun- riyor. Tarihsel süreç içinde yasaklanan, çi- bir yere sahip birçok yapıyı burada görmek caklar, dünya genelinde yaklaşık 380 oyun- zerlerinin başına iş açan karikatürler çoğu ve hikayesini dinlemek mümkün. Ticaret cak müzesinde hayat buluyor. 1990'dan zaman söylenmeyeni söyleme konusunda Tarihi Müzesi'nde sikkeler, amforalar, M.S. itibaren Türkiye'de de kurulmaya başlanan oldukça etkili. Ülkemizde bu alanda pek 1. yüzyıla ait bir ticaret gemisi maketi, se- oyuncak müzelerinden biri de 2010'da İz- çok başarılı isim de bulunuyor. Döneme ramik eserler ve daha birçok şey sergile- mir'de açıldı. Ümran Baradan Oyun ve tanıklık eden, çağın yaşadıklarını gözler niyor. Duvarlarda ise ticaret tarihine dair Oyuncak Müzesi’nin, Türkiye’deki altı oyun- önüne seren bu değerli eserlerden bazılarını bilgiler edinebileceğiniz metinler ve geçmiş cak müzesinden biri. Varyant'ta yer alan görmek isterseniz Konak Belediyesi Neşe dönemleri anlatan tasvirler yer alıyor. Ser- oyuncak müzesinin temelleri 2004'de dün- ve Karikatür Müzesi'ne davetlisiniz. Kıbrıs ginin en eski parçaları ise M.Ö. 7. yüzyıla yaca ünlü seramik sanatçımız Ümran Ba- Şehitleri Caddesi'nde yer alan Neşe ve Ka- ait Lidya sikkesi ile ondan daha eski bir radan tarafından atıldı. Ümran Baradan'ın rikatür Müzesi, İstanbul ve Eskişehir'den tarihe sahip olan Asur Ticaret Kolonileri dünyanın çeşitli ülkelerinden edindiği oyun- sonra Türkiye'nin üçüncü karikatür müzesi. Çağı’ndan kalan seramik eserler. Müzede caklar ve düzenlediği yarışmalarda derece Türkiye'nin siyasal ve sosyal mücadeleler kazanan yetenekli çocukların yaptığı eser- tarihine çizgileriyle tanıklık edip belgeleyen öğrencilerle birlikte kentli ve İzmirli olma bilincine dair atölye çalışmaları yapılma- lerden oluşan koleksiyon Sunay Akın'ın da ve bir anlamda tarihe kayıt düşmeyi sür- desteğiyle bugünkü halini aldı. Alt katın düren karikatür sanatının değerli birçok sının yanı sıra her ayın son salı günü müze buluşmaları düzenleniyor. sergileme alanları ve üst katın etkinlik örneğinin görülebileceği müzede ayrıca salonu olarak düzenlendiği müzede binden güncel sergiler de yer alıyor. Karma veya fazla eser yer alıyor. Ümran Baradan Oyun- bireysel olarak açılan karikatür sergilerinin cak Müzesi'nde 1800’lü yıllardan kalma yanı sıra uluslararası sergilere de ev sahipliği oyuncakların yanı sıra, ilk gerçek saçlı yapan müzede iki sergi salonu bulunuyor. bebek, Mickey Mouse’un ilham kaynağı olan Miki Fare, bebek evleri, arabalar, peluş Ticaret Tarihi Müzesi oyuncaklar, masal kahramanları gibi oyun- İzmir Ticaret Odası öncülüğünde kurulan caklar sergileniyor. Müzede en dikkat çeken Ticaret Tarihi Müzesi koleksiyoner olarak eserlerden gerçek saçlı bebeklerin ise bir başladığı yolculuğuna 2008'den sonra hikâyesi var. 1920’li ve 1930’lu yıllarda Batı özel müze olarak devam etti. İlk olarak ülkelerindeki yoksul aileler geçimlerini sağ- yerli ve yabancı heyetlere kısa bir İzmir lamak için kendi kızlarının saçlarını oyuncak turu yaptırma amacıyla kurulan müze, za- üreticilerine satıyorlardı. Vitrindeki 1930 man içinde amacını aşarak çok daha kap- ABD yapımı bebek saçları, gerçek kadın samlı hale geldi. Ticaret tarihine dair eser- saçlı porselen bebeklerin bir örneğidir. Gü- lerin bulunduğu müzede kurulma aşa- nümüzde en zor bulunan oyuncak çeşit- masında satın alınan koleksiyon etrafında lerinden bir tanesi olan bebek evleri ise şekillenen pek çok değerli eser yer alıyor. içerdikleri birbirinden farklı figürler nede- Gündelik eşyalardan arkeolojik, etnografik niyle bunlarla oynayan çocukların düşlerini eserlere kadar birçok parçanın yer aldığı zenginleştiren, yaratıcılıklarını geliştiren ve müzede ayrıca İzmir'le ilgili faturalar, an- onlara paylaşımcılığı öğreten bir özellik

20 SONBAHAR 2017 taşıyor. Müzede sergilenen birbirinden de- ğerli oyuncakların yanı sıra yıl boyunca çocuklarla Karagöz-Hacivat tasvir atölyesi ve gösterimi de düzenleniyor.

Basın Müzesi Basın sektörü çok hızlı bir gelişim ve değişim içinde. Yirmi yıl önce daktilo kullanılıyorken artık telefonlardan bile haber yazılıyor. Aynı durum fotoğraf için de geçerli. Kameralar ve fotoğraf makinelerinin dönüşümü cebe sığan telefonların bile neredeyse aynı işi yapmaya başlaması noktasına ulaştı. Basın deyince en kutsal mesleklerden biri olan gazeteciliğe de dair elbette söylenecek çok şey var. Halkı aydınlatma, gerçekleri anlatma bilinciyle donatılan basın emekçilerinin top- lum nezdinde çoğu zaman pek değeri bi- da uluslararası alanda benzersiz bir ko- Mask Müzesi numa sahip. Bornova'da Eski Levanten linmiyor. Mesleği uğruna ölen pek çok ga- İzmir müze konusunda birçok ilki gerçek- köşklerinden 19. yüzyılın Ballian Konu- zetecinin adının da unutulmaması gerekiyor. leştiren bir şehir. Mask Müzesi de bunlardan tu'nda kurulan müzenin alt katında kağıt, Basın sektörünün geçirdiği aşamalar ve ga- biri. Müjdat Gezen, Erdoğan Aşıcı, Hicri üst katında kitap dünyası sergileniyor. zetecilere dair önemli anıların yer aldığı Tunalı gibi sanatçıların katkısıyla oluşturulan Eski ve modernin bir araya getirildiği mü- Basın Müzesi, bu anlamda büyük bir eksiği Türkiye'nin ilk mask müzesinde Okyanus zede yer alan objelerin tamamına yakını kapatıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Adaları, Afrika, Güneydoğu Asya, Anadolu kişi, kurum ve sanatçıların bağışlarından Gazeteciler Cemiyeti ve Ege Üniversitesi iş- ve tiyatro maskları sergileniyor. Buradaki birliğiyle kente kazandırılan İzmir Basın Mü- oluşuyor. Kağıdın üretiminden sanat ese- her maskenin anlatmak istediği bir şey var. zesi, 19. yüzyılda inşa edilen Ayavukla Kili- rine vardığı noktaya kadar çeşitli kağıt ve Örneğin Cava ve Borneo adalarından, yani sesi’nin içinde yer alıyor. İzmir Basın Müze- baskı aşamalarından örneklerin sergilendiği okyanus ülkelerinden gelen maskelerin du- si'nde ilk çıkan gazetelerin nüshaları, geçmişte müzenin giriş katında el yapımı kağıt üre- dak kenarındaki kırmızılıklar ateşi, yeşiller kullanılan fotoğraf makineleri, daktilo, teleks, timi, kağıt tarihi, günümüz renkli kağıt yosunu temsil ediyor. Maskların bazıları da baskı makineleri, radyolar, televizyonlar, ka- sanatçıları, dünya renkli kağıtları, modern ayırt edici özelliklere sahip. Eğer maskın meralar, ses kayıt cihazları ve diğer basın kağıt sanatı bölümleri yer alıyor. Üst kat üzerinde kertenkele figürü varsa Cava Ada- ekipmanları sergileniyor. Müzede İzmir yazılı ise kitap ve kitabın oluşumunu sağlayan basınının köklü geçmişi, zaman içerisinde baskı tekniklerine ayrılmış. Kitap sanatları, sı'na ait bir mask olduğu anlaşılıyor. Bazı geçirdiği aşamaları ve çağın gereklerine exlibris, matbaa, sanatçı kitapları, kitap maskelerde bulunan fil hortumu figürü ise uyup İzmir medyası olarak yeniden şekillenişi biçimleri, kitaplardaki ustalar, baskı tek- daha büyük ve güçlü olma arzusunun mas- anlatılıyor. Gazete ve diğer medya organla- nikleri, minyatür kitaplar ve tipografi bö- kelere yansıması olarak kabul ediliyor. Mü- rının kullandığı çeşitli araçların ilk hallerinden lümleri de burada sergileniyor. Müzede zenin en dikkat çeken parçalarından Gü- en gelişmiş modellerine kadar sergilendiği ayrıca modern kağıt sanatı bölümünde neydoğu Asya ülkelerine ait Shiva maske- müzede, basın tarihinde önem taşıyan olay IAPMA üyesi sanatçıların eserlerine geniş sinin de bir hikayesi var. Hinduizm inan- ve isimlere ilişkin anılara da yer veriliyor. ölçüde yer veriliyor. Müzedeki en dikkat cındaki kutsal tanrılardan biri olduğuna Basın Müzesi'nin bir bölümü öldürülen ga- çeken eserlerden biri de Picasso, Miro, inanılan Shiva'nın tapınağının yanında dur- zetecilere ayrılmış. Uğur Mumcu'nun ilk bil- Chagall gibi ünlü ustaların orijinal eserleri... mak bile kötülüklerden koruyacağı anlamına gisayarı, Abdi İpekçi'nin daktilosu, Metin 850'nin üzerinde eserin sergilendiği müze, geliyormuş. Shiva'nın kulağındaki küpeler- Göktepe'nin öldürüldüğünde üzerinde bu- alışılagelmişin dışında farklı sanat boyutları den biri erki, diğeri dişiyi temsil ediyor. lunan kazağı, Çetin Emeç’'n basın kartı, dak- olduğunu da gözler önüne seriyor. Yani Shiva'nın tanrı mı tanrıça mı olduğu tilosu, kravatı, mendili ve dolmakalemi, Turan Dursun'un kol saati müzede sergilenen eş- yalar arasında dikkat çekiyor.

Ege Üniversitesi Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi Uzunluğu üç milimetre bile olmayan dün- yanın en küçük kitabının nasıl olacağını hiç düşündünüz mü? Ya da dünyanın en hafif kağıdını? Belki 1800’lerden el yazması bir mektup belki de Etiyopya yerlilerinin hazırladığı rulo şeklinde kitap... Dünyada örneğine pek rastlanmayan Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi Türkiye’de ilk olma özel- liğinin yanı sıra bir üniversite müzesi olarak

SONBAHAR 2017 21 bilinmiyor. Müzede dikkat çeken bir diğer eser de Kumbhakarna maskesi. Ramayana Destanı’ndaki dört kardeşten biri olan Kumbhakarna'nın özelliği ise hiç uyumuyor olması. Bir gün Shiva'ya dua ederek uyumak istediğini söylüyor ve Shiva da Kumbha- karna'nın isteğini kabul ediyor. Shiva'nın hediye ettiği yatakta uyuyan Kumbhakar- na'yı uyandıramadıkları için üzerinden fil ordusu geçiyor ve Kumbhakarna uyanıp filleri yedikten sonra savaşa katılıyor. Bu savaşı kazandıklarından dolayı her yıl ekim ayında tekrar dünyaya geldiğine inandıkları Kumbhakarna için festival düzenleniyor. Her maskenin birbirinden ilginç hikayesi var, hepsini dinlemenizi öneririz. Müzede ayrıca atölye çalışmaları da gerçekleştiri- liyor. Küçük yaş grupları için kağıt formunda dağıtılan maskeleri boyama çalışmaları, yetişkinler için akrilik boyalarla maskları renklendirme çalışmaları yapılıyor.

Resim ve Heykel Müzesi Turgut Pura'nın katkılarıyla müzeye dönüş- türülen İzmir Resim ve Heykel Müzesi; zengin resim koleksiyonu, seçkin sergileri, sanat atölyeleri ve kütüphanesiyle sanatçılara ve sanatseverlere aralıksız hizmet vermeye de- vam ediyor. Müze bünyesinde sanat ve sanat tarihine ait çok sayıda kitabın bulun- duğu kütüphane, araştırmacılar ve öğrenciler için zengin bir kaynak oluşturuyor. Müzede, 419 resim, 37 heykel, 25 seramik ve 49 baskı resim olmak üzere toplam 530 eser yer alıyor. Koleksiyonda Şeker Ahmet Ali Paşa, Hoca Ali Rıza, Hikmet Onat, İbrahim Çallı gibi büyük ustaların eserlerinin yanı sıra, çeşitli dönemlerden sanatçıların yapıtları da bulunuyor. Müzede Süleyman Seyit, Mü- fide Kadri, Halil Paşa, Mehmet Sami Yetik, Mehmet Ruhi Arel, Nazmi Ziya Güran, Ali Cemal, Hüseyin Avni, Namık İsmail, Hasan Vacihi Bereketoğlu, Celal Uzel, Şevket Dağ, Feyhaman Duran, Eşref Üren, Cevat Dereli, Abidin Elderoğlu, Fahri Arkunlar, İlhami De- mirci, Zeki Kocamemi, Şeref Akdik, Malik Aksel, Edip Hakkı Köseoğlu, Mahmut Cuda, Ali Avni Çelebi, Ayetullah Sümer, Nurullah Berk, Turgut Zaim, Elif Naci, Cemal Tollu, Şefik Bursalı, Zeki Faik İzer, Halil Dikmen, Arif Kaptan, Sabri Berkel, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu gibi pek çok de- ğerli ismin eserleri sergileniyor. Ayrıca heykel koleksiyonunda Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, Hüseyin Anka Özkan, Kadrinüsa Aydemir, Turgut Pura, Sadi Özdiş, Hakkı Ka- rayiğitoğlu, Kuzgun Acar, Tamer Başoğlu, Haluk Tezonar ve Ferit Özşen; seramik ko- leksiyonunda ise Ünal Cimit, Mustafa Tun- çalp, Mehmet Tüzüm Kızılcan gibi isimlerin eserleri yer alıyor.

22 SONBAHAR 2017 Arkeoloji Müzesi sikkeleri, el yazması ki- taplar ve yazı takımları Konak Bahribaba Parkı içinde 5000 metre- ile devrin silah ör- karelik alanda yer alan Arkeoloji Müzesi, nekleri, ok, yay, zırh, ziyaretçilerini İzmir'in sekiz bin yıllık geç- kama, tabanca gibi mişine götürüyor. Üç katlı müzenin zemin eserler sergileniyor. katında tüm eserlerin ayrı kategorilerde korunup saklandığı eser depoları, resto- rasyon laboratuvarları, kütüphane ve arşiv İzmir Tarih ve bulunuyor. Müzeye giriş katı olan Taş Eserler Sanat Müzesi Salonu'nun da yer aldığı orta katta mermer İzmir Arkeoloji Mü- ve taş heykeltıraşlık eserleri içeren büyük zesi’nin teşhir kapasi- heykeller, büstler, portreler ve masklar ser- tesinin dolması sebe- gileniyor. Üst katta kronolojik bir sıra halinde biyle açılan İzmir Tarih ve Sanat Müzesi düzenlenen Ord. Prof. Ekrem Akurgal Se- 2004'ten bugüne Kültürpark'ta ziyaretçi- ramik Eserler Salonu'nda ise çeşitli kazı- lerini ağırlıyor. Taş Eserler Bölümü, Seramik lardan elde edilen Prehistorik Çağlar'dan Eserler Bölümü ve Kıymetli Eserler Bölü- Bizans Dönemi'ne kadar çok sayıda eser mü'nden oluşan müze, tarihin farklı dö- yer alıyor. Ege Denizi'nde batıklardan çıkan bahçede bulunan Etnografya Müzesi, Neo- klasik tarzda bir binada ziyaretçilerini ağır- nemlerine ait birbirinden değerli eserlere Bronz Koşan Atlet Heykeli ve Bronz De- ev sahipliği yapıyor. İki kattan oluşan Taş mether Heykeli müzenin en dikkat çeken lıyor. İzmir ve yöresinin 19. yüzyıldaki sosyal yaşamından kesitler verilmesi amaçlanan Eserler Bölümü’nde İzmir ve yakın çevre- eserlerinden. Bir diğer önemli eser olan sindeki ören yerlerinden heykeller, Androklos Heykeli’nin ise Efes'in kurucusu Etnografya Müzesi’nde endüstrileşmeyle birlikte bugün artık yok olmaya yüz kabartmalar, Arkaik, Klasik, Hel- Androklos'a ait olduğu düşünülüyor. Bronz lenistik ve Roma dönem- tutmuş nalıncılık, tenekecilik, çöm- heykellerle aynı katta bulunan Hazine Oda- lerine ait heykeltıraşlık lekçilik, göz boncukçuluğu, tahta sı’nda Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma, Bi- eserleri ile mimariye baskıcılık, halı dokumacılığı, ur- zans ve İslami Dönem'e ait sikkeler ile altın, bağlı plastik eserler ser- gancılık, keçecilik ve saraciye gibi gümüş ve kıymetli taşlardan süs eşyaları gileniyor. Alt katta Ar- el sanatları sergileniyor. İki ve cam eşyalar görmek mümkün. Müze kaik Dönem taş eserleri, katlı müzenin birinci ka- bahçesinde ise çeşitli kazılardan kutsal alanlara sunu ola- tında İzmir'in ilk Türk Ec- elde edilen heykeller ve lahitlerin rak ya da mezar taşı olarak zanesi olan İttihat Eczanesi sergilendiği bölüm, steller, yazıtlar, dikilen büyük boyutlu Kore ve keçecilik, nalıncılık, te- mimari parçalar yer alıyor. ve Kouros heykellerinin yanı nekecilik sanatlarının örnek- sıra İzmir Agorası'ndan çıka- leriyle İzmir'in meşhur şer- rılan başlar ve heykelcikler, Etnografya Müzesi betçisi Demirhindi yer alıyor. İkinci Artemis-Poseidon-Demether İzmir'in kültürel dokusunu keşfetmek katta bulunan 19. yüzyıl gelin odası Kabartması, Roma Dönemi’nin seçkin eser- isterseniz sanayileşme öncesi ahşap kaplı tavanı, o yıllardaki doğal leri arasında yer alan Nehir Tanrısı Kaistros’u dönemdeki el sanatları başta haliyle sergileniyor. Bu katta ayrıca gösteren heykel, Basmane Metro İstasyo- olmak üzere geçmiş dönem- farklı yörelere ait çeşitli bebekler, nu’nun inşaatı sırasında ortaya çıkarılan lere ait bebekler, sikkeler, el gelinlik vitrinleri, oturma odası, yazıtlar bulunuyor. Üst kattaki Metropolis yazması kitaplar gibi birçok sünnet odası, mutfak mal- Kazısı’ndan çıkarılan çeşitli heykeller, yu- değerli eserin sergilendiği zemeleri yer alıyor. Diğer bö- varlak ve dikdörtgen sunakların yer aldığı bir müze de yer alıyor Ko- lümde ise Ege Bölgesi gelin Metropolis Salonu, Teos Dionysos Tapı- nak'ta. Arkeoloji Müzesi ile aynı başları, kadın süs eşyaları, Osmanlı Dönemi nağı'na ait frizler ile Miletos Tiyatrosu'nun kabartmaları, Helenistik ve Roma Dönem- leri'ne ait başlar, Belevi Mezar Anıtı'nın Kabartmaları, çeşitli başlar ve adak steller ise görülmeye değer. Seramik Eserler Bö- lümü'nde başta Topraklı Höyüğü olmak üzere İzmir çevresindeki Prehistorik yerleşimlerden Bakla Tepe, Liman Tepe, Kocabaş Tepe ve Panaztepe’den gelen seçkin eserler ile İasos (Güllük), Phokaia (Foça), Klazomenai (Urla), Kyma (Aliağa), Erythrai (Ildırı) ve Pitane (Çandarlı) antik kentlerinin seçkin seramik eserleri, Smyrna Agorası’ndan gelen Roma ve Bizans Dö- nemleri’ne ait çeşitli buluntular yer alıyor. Kıymetli Eserler Bölümü’nde ise çeşitli dö- nemlere ait kandiller ve figürinler, cam eserler, bronz Eserler, hazine odası ve sikke teşhirleri bulunuyor.

SONBAHAR 2017 23 Gavur İzmir gerçekleri Frenkler (Avrupalılar) ve Grek kökenliler (Yunanlar ve Rumlar), Gavur İzmir’i kendi lisanlarında “Giaouris Smyrne-γκιαούρισα η Σμύρνη” şeklinde telaffuz ederler. Nedir bu Gavur İzmir? Neyin nesidir? Bizden yana mıdır, bize düşman mıdır? Ona hayran mı olmalıyız? Yoksa ondan dersler çıkarıp önümüzdeki imtihanlara daha Tarihi savaşlar Şehrin yukarı tarafı ve , Malazgirt bilinçli olarak mı Savaşı’ndan epey sonra Müslümanların eline Bizans’ın önemli limanlarından olan İzmir, geçmişti ama sahil ve sahildeki Liman Kalesi, sonraki senelerde Aydınoğulları ile Bizanslılar hazırlanmalıyız? Hıristiyanların elinde bulunuyordu. Yapılan arasında birkaç defa el değiştirir; Malazgirt bütün kuşatmalar, savaşlar ve mücadeleler zaferinin ardından “İlk Türk Amirali” olan işte bu sahil kısmını ele geçirmek için idi. Çaka Bey tarafından fethedilir ama Çaka YAŞAR AKSOY Bey’in ölümünün ardından yeniden Bi- Bugün hâlâ var olan “Gavur İzmir” deyimi, Uluslararası İzmir Araştırmaları zanslılar’ın eline geçer. Aydınoğlu Umur bu savaşçı döneme dayanır ve bu söz ile Merkezi Genel Yönetmeni Bey şehri 1328’de tekrar fetheder ama Ve- bundan 600 yıl kadar Hıristiyanların elinde nedik, Cenova ve Rodos donanmaları bulunan “sahil İzmir’i” kastedilir. Hıristiyan oğumuz, “Gavur İzmir” deyiminin 19. 1344’te geri alırlar. donanmasının 1344’te Aydınoğulları’ndan yüzyıl sonrasında ortaya çıktığını ve geri almasının ardından İzmir artık bir Latin Çİzmir’in gayrimüslim (Hıristiyan ve Görüldüğü gibi şehir, Müslümanlar ile Hı- şehri oldu ve sonraki senelerde güçlenen Musevi) nüfusunun fazlalığı ile alakalı ol- ristiyanlar arasında beşik gibi gidip gel- Osmanlı Beyliği de İzmir’i fethedemedi... duğunu sanırız ama meselenin iç yüzü mektedir. 15. yüzyılın ilk senelerine kadar, “Gavur İzmir”i Hıristiyanların elinden böyle değildir. Bu deyim çok daha eski iki ayrı İzmir vardı: Hıristiyanların kontro- 1402’deki Ankara Savaşı sonrasında Ege yüzyıllara, İzmir’in Müslüman Türkler tara- lünde olan sahil kesimindeki İzmir ile Müs- sahillerine uzanan Orta Asya Türk İmpara- fından adım adım fethinden önceki devir- lümanların hâkim oldukları iç kısımlardaki toru Timur aldı ve şehrin sahil kısmı ile lere kadar gider. “Yukarı” İzmir... kaleyi o senenin Aralık ayında birkaç gün

24 SONBAHAR 2017 “…İzmir, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aydın 1900 yıllarında Pasaport ve liman. ilinin merkezi; Anadolu’nun en zengin, en güzel, en canlı şehriydi. Türk istatistiklerine göre, şehir için nüfusu 250 binden fazlaydı; bu nüfus içinde 55 bin Rum asıllı, 21 bin Musevi asıllı, 10 bin kadar Ermeni asıllı Os- manlı yurttaşı ve 50 bin kadar da yabancı devlet uyruğu kişi bulunuyordu. Sonuncu kategoriye girenlerin de tümüne yakını, Yunan Devleti uyruğu Rumlardı. Böylece Türkler an- cak yarıya yakın bir orandaydılar. 1914 yılına ait istatistikler, şehirde 85 basımevinin, 150 okulun, 15 hastanenin, 81 eczanenin, 30 ga- zinonun, 57 otel ve 269 meyhanenin bulun- duğunu belirtmektedir. Yalnız Sivrihisaryan mağazasında, Büyük Savaş başladığı zaman mevcut olan ithal malı eşyanın 500 bin altın lira değerinde olduğu hesaplanmıştı. İzmir Limanı, ekonomik faaliyet hacmi yönünden, dünyanın en önemli limanları arasında yer alıyordu. Bu limandan 1910 yılında 25.3 mil- yon altın liralık ihracat, 42.5 milyon altın liralık ithalat yapılmıştı. Şehirde, daha 19. yüzyıl sonunda, dört Fransızca, üç Rumca, iki Türkçe, bir İspanyolca gazeteyle, iki Rumca, bir Ermenice dergi yayımlanmaktaydı.”¹

“…Osmanlı İmparatorluğu’nda İstanbul’da Türklerle Hıristiyanlar nasıl birbirleriyle en ufak benzerliği olmayan iki ayrı dünyada ya- şıyorlardıysa, İzmir’de de durum aynıydı. Bas- mane Garı’ndan denize dik olarak çizilecek bir doğrunun kuzeyinde kalan bölümde Rum- lar, Levantenler ve yabancılar dışındaki öteki azınlıklar yaşıyorlardı. Kordonboyu’ndaki eğ- lence yerleri, büyük ithalat ve ihracat şirketleri, benzerleri ancak yeni yeni görülebilen ma- ğazalarıyla ‘Frenk Mahallesi’ adını alan bu kesim, aynı zamanda İzmir’in tüm zenginliğini de kendi sınırları içinde toplamaktaydı. Şehrin güneyinde kalan Türk bölümü, Kadifekale eteklerine ve Eşrefpaşa’ya kadar uzanıyordu. içerisinde fethetti. Timur’un ardından Ana- rum. Nostalji başka şeydir, emperyalizm Ara yerde, deniz kıyısındaki Karataş semti Ya- dolu’daki beylikler ile Osmanlılar arasında hayranlığı başka bir şeydir. Bu bağlamda hudi kolonisiydi. Frenk Mahallesi, öteki adıyla gidip gelen İzmir, 1424’te Osmanlı Sultanı unutulmaması gereken, tarihsel ve sosyolojik ‘Gavur İzmir’ ne kadar gösterişliyse, Türk İzmir 2. Murad tarafından kesin şekilde alındı. gerçekleri anlatırken, emperyal sömürünün o ölçüde sönük, karanlık, bakımsız ve içine Şehrin “gâvur” kesimi birkaç defa Haçlı do- en korkunç boyutta yükseldiği 1900 yıllarının kapanıktı. Birbirini izleyen savaşlar ve ekonomik yönden güçsüzlük, İzmir’i daha da kasvetli nanmalarının saldırısına uğradı ise de, İzmir’ini ve de özellikle Hıristiyan kesimini bir duruma getirmişti…”² 1919’daki Yunan işgaline kadar bir daha gözlerimizin önünde canlandırmalıyız. Hıristiyan idaresi altına girmedi. “Gavur İz- “…Günün her saatinde daima hareketli ve mir” deyiminin aslı, işte budur. Yirminci yüzyılın başında İzmir’de adeta iki uyanık olan Kordon’un gecesinde başka, gün- toplumsal yaşam vardı. Güzelliğinin ötesinde, Yani Gavur İzmir kavramı, şehrin tümüne düzünde ayrı bir tadı vardı. Sayısız gazino ve içinde barındırdığı değişik toplumsal ke- ait değil, sadece Hıristiyan kesimine verilen kafeşantanları, kulüpleri, sinema ve tiyatroları simler ve ekonomik güçler nedeniyle İzmir, bir bölgesel, ayrımcı, ötekileştirici tariftir. bulunan bu yerde, guruba yakın bir zamandan Osmanlıların yıkılışını bekleyen Batılı dev- başlayarak ta gece yarılarına kadar devam letlerin yanı sıra, Yunanistan ve İtalya gibi Gavur İzmir’in fotoğrafı eden o ışıklı hayata doymak ne mümkün- bazı Akdeniz ülkelerinin de ilgisini fazlasıyla dü… Yazlığını geçirmek üzere Londra ve Pa- Son zamanlarda bir Gavur İzmir özlemi çekmekteydi. ris’te İzmir’e gelenler de olurdu…”3 kök saldı. Laik kesim, İslamcı yükselişe karşı dik duran şehre gavur etiketini yapıştırmakla İzmir’in 20. yüzyılda içine düştüğü ekonomik “…Müslümanlarla Hıristiyanları ayıran sınır tarihsel ve sosyolojik olarak temelsiz bir ve sosyal yapıyı çeşitli araştırmacılar fotoğraf çizgisi üzerinde oturanlar mesafenin azlığından duygusallık içindedir. Bunu hayretle izliyo- çeker gibi şöyle ortaya koyarlar: yararlanarak, bazı geceler İzmir’in en tanınmış

SONBAHAR 2017 25 Kafe Paris –Punta, Kordonboyu. semti olan Kordon’a giderlerdi. Kordon’da fazla manda bulunan savaş gemilerinden uzak- görülen şeyler; uzun bir sahil, onun çevresinde laşmak istememeleriydi. Oturdukları en uzak sıralanan Kramer, Poseidon, Kloaridis, Kafe mesafe, gemiden atılacak bir topun menzil Korso ve benzeri gazinolarla, sinemaların elek- sonuydu. trik ışıkları ve gezintiye çıkan Rum dilberleriydi. Vapurla İzmir’den geçen bir yolcu, elektrik ışık- İzmir’in en önemli sokağı o zamanlar, ‘Frenk larını karşıdan görünce, burada refah ve saa- Sokağı’ adıyla anılırdı. Bu adın konması, so- detin kaynaştığını zannederdi. Heyhat ki, o kaktaki dükkanların ve tüccarların tümüne yakınının Fransız olmasındandı. Oldukça çekici refah ve saadet yalnız Hıristiyanlara özgüydü. vitrinleri bulunan bu hareketli sokak neredeyse Onlar aralarında özel eğlenceler düzenlerlerdi. bütün İzmir’e meydan okuyordu. Sokakta çev- Onların ebedi toplantı yerleri, hatta avcılığa reye gülücükler dağıtan Fransız kadınlarına ait kulüpleri bile vardı. Evleri çokluk havagazıyla rastlanırdı. Özellikle çarşafla dolaşan Türk aydınlatılırdı. Türk evlerindeyse beş numaralı kadınlarına burada rastlanmazdı. Hıristiyan göz lambası yanar; ılıktan çok, çevreye petrol mahallelerin merkezi durumundaki sokağın kokuları saçardı…”4 gelişmesi, İzmir’e bir Fransız gümrüğünün ya- “…Zaman zaman çok gürültülü olan Rumların pılmasından sonra olmuştur. Hıristiyanların her fırsatta evlerine Yunan bayrağı asmaları koruyucusu Fransa Kralı’nın mallarını bu is- şehirde huzursuzluk çıkarıyordu. Genellikle keleye boşaltmış, gümrük işlemlerini burada Machalla, Romaiko Caddeleri ile Punta’da tamamlamış ve pazarlamasını da Frenk So- otururlardı. Maliyenin tahsildarlarına vergilerini kağı’nda yapmıştır. Bu sayede Osmanlı güm- İzmir’in Hıristiyan kesimi (şimdiki rüğünden geçmesi zor olan ya da geçemeyecek ödedikleri zaman kendilerini daha bağımsız Alsancak, Kahramanlar). kabul ediyorlar ve bayraklarını evlerine ası- olan birçok mal İzmir’e gelmiştir. Bütün Avrupa yorlardı. Ayrıca, Hıristiyan azınlıklar gibi ‘be- ritesini dengelemekteydi. İzmir’de sanki ikili elbirliğiyle bu sokağı besliyordu. Manchester’ın del-i askeriye’ ödüyorlardı. Oldukça uyanık, bir yönetim vardı. Sonraları İzmir’deki azınlıkları pamukluları, Doğu’nun çok heveslisi olduğu kurnaz ve neşeliydiler. En fazla kabarecilik, korumak için gelen yabancı savaş gemileri, ceketler, yelekler, takım elbiseler, büyük balyalar bakkallık, meyhanecilik ve gemicilik gibi mes- konsolosların yükünü hafifletti. Her konso- halinde Avusturyalı Terziler Sendikası tara- leklerde başarılıydılar. Üst tabakalarda ise losluğun kapıcıları, kavasları, tepeden tırnağa fından ihraç ediliyordu. İzmirli hanımlar ise avukatlık, doktorluk gibi meslekler egemendi. silahlı olarak kendi konsolosluklarını korumaya ekonomik ve politik sorunları düşünmeden, başladılar. Benzeri bir koruma işlemi de büyük Fransız tüccarlara büyük hizmette bulunu- Frenk mahalleleri sanki birçok küçük devletin oteller ve mağazalar için geçerli oldu. yorlardı. Lyon ipeği, St. Etienne taftaları ve oluşturduğu bir bütün gibiydi. Her azınlık kurdelaları, St. Quintin muslinleri Roubaix ve doğrudan kendi konsolosluğuna bağlıydı. Hıristiyan azınlıkların iç kesimlerdeki yerleş- Reims yünlüleri hep hanımlar tarafından satın Konsolosun durumu ise şehirdeki valinin oto- melerde oturmamalarının bir nedeni de li- alınıyordu. Yine hanımların kullandığı keçe

26 SONBAHAR 2017 şapkalar Fransa ve İngiltere’den ithal edili- lerinde, evlerde, Rumca, İtalyanca ve Fransızca Tiyatrosu Key ve Pathe sinemaları… Daha yordu. Türk erkeklerinin giydiği feslerin en konuşulurdu. Birinci ve İkinci Kordon’daki içeride Efes Oteli’nin kurulduğu yerin arka iyisi ise Bohemya’daki Strakonitz fabrikalarında Avusturya, İtalya, Fransa ve öteki devletlere taraflarında İtalyan stilindeki ünlü İzmir Ti- yapılmaktaydı. Ayakkabılar ve deriler, Toulan ait pastanelerde sürekli olarak bu devletlerin yatrosu vardı…”6 ve Chateaurenault’tan gelmekteydiler. bayrakları dalgalanırdı. “İzmir’de Türkler genellikle memur olmak is- Zamanın en çok kullanılan kokuları ise, Lubin, Ünlü Aya Fotini Kilisesi’nin yanından geçen terlerdi. Bu heves herhalde 19. yüzyılda gelişmiş Pinaud ve Botot markaları taşıyordu. Hasta- Meyhane Boğazı’nda meze, balık ve içki satan olacaktır. Özellikle son yıllarda, önceleri tü- ların iyileşmesi için kullanılan hintyağı Mila- yüzlerce dükkan, meyhane, taverna… Kor- müyle Türklerin elinde bulunan sanatlar, böy- no’dan, aktarlarda satılan karanfil ve benzeri don’daki gazinolara Viyana’dan, Budapeş- lece Rumlara geçmişti. Nedense esnaflık ve baharat Londra, Marsilya ve Trieste’den gön- te’den, Atina’dan özel olarak getirilmiş or- benzeri çeşitli sanat kolları, Türklerde rağbet deriliyordu. İşte bu malların tümü Frenk Sokağı kestralar. Ve bunların büyük bir coşkunluk görmez ya da gösterilmek istenmezdi. Bu yüz- ve çevresinde bulunurdu.”5 ve neşe seli içinde çaldıkları valsleri, çigan den 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren so- kaklardaki sütçülerden sebze vb. satanlara, havaları, kasapikolar… “…Gavur İzmir her yönüyle tam bir sömürge mahalle bakkallarına ve fırıncılara kadar şehriydi. Türkçe ya da Osmanlıca geçerli Yine Kordon’da, bugünkü Cumhuriyet Ala- hepsi Rumdular. Kemeraltı’ndan Arastabaşı’na değildi bu kesimde. Sokaklarda, eğlence yer- nı’nın bulunduğu yer yakınlarında Odeon kadar bütün bakkallar, kasaplar, sebzeciler, tütüncüler, berberler, aşçılar, lokantacılar, fı- rıncılar, otelciler, gazinocular, hancılar, beşi- Orient Bankası – Frenk Mahallesi onu dışında Rumlardan çıkmıştı. 20. yüzyıl başlarında İzmir’deki Türkler çok daha yoğun Rum nüfus içinde kalmışlardı. Türkler kendi mahallelerinde kendi özyurtla- rında yabancı gibiydiler. Yaşam orada, canlılık orada, hep onların yani ‘gavur’ların mahal- lelerindeydi. Bu durum, özellikle Rumlara pek büyük hayaller ilham ettiriyordu.

Camileri türbeleri, tekkeleri, çeşme ve sebilleriyle Türk şehri olan İzmir’i başka bir gözle görü- yorlardı. Bilim adamları bile gerçeği çarpıtıp İzmir’deki Rum nüfusu, Türklerden birkaç kat gösterince özlemleri daha da artıyordu. Bütün bunlara rağmen İzmir’in Türkleri, kendi ya- şamlarını, İzmir’in yaşamını, Tilkilik’te, Pazar- yeri’nde, İkiçeşmelik’te yaşatmaya ve yaşa- maya devam ettiler.”7

Bölünmüş bir şehir Öteki Türk mahallelerine oranla genellikle orta halli kişileri barındıran İkiçeşmelik, kentin tanınmış Müslüman kahvehane ve hamamların bulunduğu Tilkilik semtine komşuydu. Türk mahalleleri Konak’ta Arap Fırını Sokağı’nın denizle birleşen düzlüğün- den başlayarak, Basmane Garı çevresine kadar uzanırdı. Özellikle Arap Fırını’ndan Yıldız ve Türkyılmaz Mahallesi’ne çıkan yo- kuşlarda son derece tipik Türk evleri bulu- nurdu. O yıllarda, babası Mehmet Reşit Bey’in İzmir’de sorgu yargıcı yardımcısı olarak bulunması nedeniyle İsmet İnönü de 24 Eylül 1884’te İngiliz Yokuşu’nda ya- şama gözlerini açmıştı. İkiçeşmelik ve Tilkilik gibi Türk mahallelerinin bir ucu, Arap Fırını Sokağı’nın denizle birleşen düzlüğünden itibaren Basmane Garı’na dek erişirdi. Türk mahallelerinin öteki uçları Ke- çeciler, Mezarlıkbaşı, Kestelli Caddesi (Baş- durak) ve İkiçeşmelik’teydi… Kadifekale eteklerinde de Türkler vardı. Kentin Kokaryalı

SONBAHAR 2017 27 (Güzelyalı) semtinde uzanan şeritte de (Ka- baası ile Ahenk Matbaası Türklerin kontro- rataş dışında) Türkler otururdu. lündeydi. Mihail Nikolaidi, Tatikyan, Marko Polo, Vidori, Nikolaki Davroni, Smyrne, Ma- Türk İzmir’in sokaklarında şalvarlı, sarıklı, muryan, Timoni, La Reform, Leonidis, Skura, cübbeli, yemenili, kavuklu, külahlı, başı oyalı Amaltiya İspiranus gibi basımevleri ise azın- halk, çarşı pazar dolaşırdı. Geceleri ışıksız lıkların ve yabancılarındı. Bu on yedi ba- olan bu sokaklar, dapdaracık bir biçimde sımevinden beşi Rumca üçü Fransızca, beşi yapılmışlardı. Kadınlar ve çocuklar akşam her dilden, üçü Musevice, biri Ermenice ezanıyla birlikte evlere çekilirlerdi. Bir yere baskı yapıyordu. gidileceği zaman erkekler ellerinde fenerlerle öne geçerler, çoluk çocuk arkadan gelirdi. 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren İzmir’de Kokaryalı semti, bataklık ve sıtmalı bir yerdi. “Aydın” vilayet gazetesinin yanında 13 Mart Atlı tramvayların da orada bulunması, özel- 1884’te ilk sayısı basılan “Nevruz”, kentin likle yaz aylarında bu yöreyi kokudan ge- ilk Türk edebiyat dergisi olmuştu. Bu dergiyi çilmez bir duruma sokardı. Kokaryalı’dan çıkaran Halit Ziya (Uşaklıgil) ve Tevfik Nevzat, çift atlı tramvaya binilince bir buçuk saate Bıçakçızade Hakkı’yla birlikte, 1886’da “Hiz- yakın bir zamanda ancak Milli Kütüphane met” gazetesini yayımlıyordu. önüne gelinirdi. Atlı tramvayın geçtiği bu yerler, boş arsalar ve yığın yığın çöplüklerle Rum Ortodoks Aya Fotini Kilisesi Bu grubun girişimiyle Türkçe gazeteler doluydu… çan kulesi. ikinci bir hatla bu kez tüm Kordonboyu’nu İzmir’in merkezinde, Kadifekale eteklerinde aşarak Alsancak ya da o günün adıyla Pun- Eşrefpaşa’dan Konak’a kadar inen yörelerde ta’ya kadar uzanmaktaydı. Türk mahalleleri, özellikle Keçeciler, Mezar- lıkbaşı, Kestelli Caddesi (Başdurak) ve İki- Şehir boydan boya bölünmüştü. Bir yanda çeşmelik çevresine yayılırdı. Konak’ta, Ke- zengin ve sömürgen Hıristiyan kesim, öte meraltı Caddesi’nin başlangıç bölümlerindeki yanda mazlum ve fakir Müslümanlar… Birinci, İkinci ve Üçüncü Beyler Sokakları ise kentin en eski ve varlıklı Türk ailelerinin Türkmen Parlak, Nurdoğan Taçalan, Zeynel konaklarıyla doluydu. Kozanoğlu, Prof. Bilge Umar, Prof. Tuncer Baykara gibi değerli akademisyen ve yazarlar, Adını, Mısır’dan gelip de aynı sokakta fırın İzmir’i ve Ege’yi gavur toprağı yapmak için kuran bir zenciden alan Arap Fırını Sokağı, didinen emperyalizmi yerden yere vuran Konak semtinin Bahri Baba Parkı başlan- kitaplar yazmışlardır. Bu yazarlar tüm çalış- gıcında bulunan tarihsel Gureba-i Müslimin malarında, Gavur İzmir’in Türk milletine Hastanesi’nin yan kapısından başlar ve düşman yapısını gözler önüne sererler. Kestelli Yokuşu’na kadar sürerdi. 1900 yıl- larında Mısır’dan İzmir’e göç eden zenci Mandacı hayranlığı fırıncı, yaptığı simit, peksimet ve çöreklerle Gavur İzmir’in kültürel yapısı üzerinde durup yıllar yılı kente hizmet etmiş, haklı bir ün konumuzu noktalayacağız. Yüzyılımızın ba- kazanmıştı. şında İzmir’de milli eğitimin içinde bulun- Eski İzmir’in en uzun caddesi, Konak’tan duğu durum düşündürücü gerçekleri yan- başlayarak, Karantina, Köprü ve Göztepe sıtır. Vital Cuinet’nin Anadolu’da on iki yıl semtlerini aşarak Güzelyalı’ya ulaşırdı. inceleme yaptıktan sonra yazdığı “Asya Tür- kiyesi” adlı eserde 1890’lar başlarında, İzmir 1980’li yıllarda Mithat Paşa adını taşıyan merkez sancağı okullarının durumu hakkında caddenin ilginç özelliği, Osmanlı döne- şu sayılar verilir: minde on kilometreyi aşan bir kıyı şeridi boyunca, üstünde atlı tramvayların işletil- “Müslüman toplumun ilkokul sayısı 81, erkek mesiydi. Çift katlı tramvay, Konak’tan kalk- öğrenci sayısı 4.650, kız öğrenci sayısı ise tıktan sonra, Güzelyalı’ya ancak bir buçuk sıfırdır. Yalnız Ortodoks Rum toplumunun ilk- saatte gidebilirdi. okul sayısı 60, erkek öğrenci sayısı 5.442, kız öğrenci sayısı ise 3.492’dir. öteki Gregoryen Uzun caddenin bazı bölümlerinde tramvay ve Katolik Ermeni, Protestan, Katolik-Latin ve boş arsaların ve hatta yığınlar halinde biriken Musevi toplumların toplam ilkokul sayısı 31, çöplerin arasından geçerdi. Son durak olan erkek öğrenci sayısı 2.530, kız öğrenci sayısı Güzelyalı semtine erişildiğinde özellikle yaz ise 1.482’dir.” aylarında çevre kokudan geçilmez bir nitelik taşırdı. Osmanlı döneminde semte Kokaryalı Görüldüğü gibi, Türk olmayan öğrenciler, denmiş olması da bundandı. Sıtma yatağı Türklere göre iki kat fazlaydı ve tek bir Türk olan dere ve bataklıkların yanı sıra, atlı tram- kızı bile ilkokula gitmemekteydi. vayların depo ve ahırları da Kokaryalı’da bulunurdu. Atlı tramvay, Konak’tan sonra 1900 yılında İzmir’de yalnızca Vilayet Mat-

28 SONBAHAR 2017 birbiri ardı sıra yayımlanmaya başlamıştı. 1898’de İzmir basınında dört Türk gazetesi Cordelio (Karşıyaka) çarşı girişi. vardı: “Aydın”, “Hizmet”, “Ahenk” ve “İzmir”. Ayrıca dört Rumca, dört Fransızca, iki İs- panyolca (Musevi İspanyolcası), bir Ermenice gazete çıkıyordu. Osmanlı “Terrakki-i Ziraatı” adlı tarım gazetesi Türkçe-Rumca, “Rehbe- ri-i Ticaret” adlı iktisat gazetesi Türkçe- Rumca, Fransızca “Meserret” ise Türkçe-İs- panyolca yayımlanmaktaydı.

Mütareke döneminde İzmir’de yayımlanan Türkçe gazeteler, “Anadolu”, “Köylü”, “Islahat”, “Müsavat”, “Hukuk-ı Beşer”, “Sulh ve Selamet” ve “Ahenk”ti. Rumca gazeteler, Amaltiya, Kozmoz, Taroz, Patris, Estiya; Fransızca ga- zeteleri ise “La Levant” ile “La Reform” adlarını taşıyordu. gerçek, Yunan istilacılarının iştahını ka- Huck Oteli - Kordon Atina Bankası bartıyordu ve böylece kentin bu yapısını kendilerince avantaj olarak gören Yuna- nistan Silahlı Kuvvetleri 15 Mayıs 1919’da Batı Avrupa ve Amerikan Emperyalizmi- nin deniz gücü desteğinde karaya çıkarak şehri ve Ege bölgesini işgal edecekti. Yani Gavur İzmir’in çarpık gerçeği, Kur- tuluş Savaşı’na yol açmıştır ve milli ba- ğımsızlığın temel gerekçesidir!

Gavur İzmir, bizden yana değildir. 9 Eylül ile şekillenen şimdiki İzmir, Gavur İzmir’e göre çok daha ulusal, yerli, çağdaş, aydın- lanmacı ve baskın biçimde Türkten yanadır. Her tür çarpıklığına rağmen bu böyledir. Gavur İzmir’i araştıralım, öğrenelim ve yo- rumlayalım. Ama…

Ona aynen dönmeyi istemek, bir “emper- yalizmin güdümünde mandacı hayran- lığıdır”, iyi mi?

Çok karmaşık dinsel örgütlerin ve mezhep- Kaynakça: lerin bulunduğu kentte 1908 yılında 53 cami, 51 mescit, 15 medrese ve 15 tekke Müslü- 1. UMAR, Bilge, “İzmir’de Yunanlıların Son manlara hizmet etmekteydi. Aynı yıl, 35 kilise Günleri” Bilgi Yayınevi, 1974. ile 17 havra da Hıristiyan ve Musevilerin 2. TAÇALAN, Nurdoğan, “Ege’de Kurtuluş dinsel gereklerini karşılıyordu. Savaşı Başlarken”, Bilgi Yayınevi, 2007.

Başkent İstanbul’daki dev camiler kadar ol- 3. GÜNDEM, Naci, “Günler Boyunca”, İzmir masa bile İzmir camileri, Anadolu’nun önemli Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı, camileri arasında yer alabilmişlerdir. Hisar 2002. Camii, Kestane Pazarı Camii, Şadırvan Camii, 4. KAYGUSUZ, Bezmi Nusret, “Bir Roman Başdurak Camii, Kemeraltı Camii, Hatuniye Gibi”, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Camii gibi… En ünlü Ortodoks kilisesi, Pun- Kitaplığı, 1955. ta’da (Alsancak) bulunan Aya Fotini’ydi. 5. ATAY, Çınar, “Tarih İçinde İzmir”, Tifset Görüldüğü gibi… Basım, 1978. 6. TAÇALAN, Nurdoğan, “Ege’de Kurtuluş “Gavur İzmir” Müslüman Türk’e karşıt, Savaşı Başlarken”, Bilgi Yayınevi, 2007. halkı sömüren, halkı ezen bir emperyalist hevesin, federatif özelliklerini içinde ba- 7. BAYKARA, Tuncer, “İzmir Şehri ve Tarihi”, rındıran bir yapıya sahipti. Bu kentsel Ege Üniversitesi Matbaası, 1974.

SONBAHAR 2017 29 İzmİr Beİt Hİllel Sİnagogu’nun tefİla Defterİ “Hükümdarlara kurtuluş bahşeden ve efendimiz Mustafa Hanoten Teşua duası- sağda 1. sayfanın 2. ve 3. satırlarında Mustafa Kemal Paşa’nın adı yazılı. Kemal Paşa’yı yücelere, Siren BORA cemaatler (kehalim) halinde organize olan yükseklere yüceltsin, Yahudilerin cemaat merkezi, sinagoglardır. Hatta her sinagog etrafında ayrı bir mahalle evrenin hükümdarı onu zmir Beit Hillel Sinagogu, Hahambaşı Hayim oluşmakta; bu yerleşim alanı, mekanın mer- bereketlendirsin ve onu Palaçi’nin sinagogu olarak tanınır. Günü- kezinde yer alan sinagogun adıyla genellikle İmüzde restore edilerek ‘Rav Palaçi Anı Evi’ne anılmaktadır. Öte yandan her sinagogun muvaffak etsin ve dönüştürülen bu yapıda Beit Hillel’e ait İbranice defterine kayıtlı üyeleri mevcuttur. Bu (Tanrının) iradesi böyle Hanoten Teşua Tefila’sının (duasının) yer aldığı üyeler, sinagogların yahidleridir. Hangi si- bir defterin fotokopisi sergilenmektedir. Defterin nagogun defterine kayıtlı iseler, o sinagogun olsun ve amin diyelim.” aslı, Jerusalem Central Archives for The History cemaatini oluştururlar. Dolayısıyla, dini iba- of The Jewish People’dadır. Tamamen Tora kay- det ya da toplantı amacıyla başka bir si- naklı ve Yahudiliğe özgü bir dua olan bu tefila, nagoga gitmezler. Mustafa Kemal Paşa’ya kurtuluşu ve başarıyı Beit Yaakov Ribi ile Avraham Matsliyah’a ait dileyerek başlamaktadır. Tefila Defteri’nin yazım Sinagogların birinci işlevi, Şabat ve bayram olan Beit Avraham’ın tamir ettirilip yenilen- ve kullanım tarihi ise, muhtemelen 1922 ya da günleri Tora’nın okunmasıdır. Aslında To- mesine katkıda bulundu. Ayrıca, Hayim Pa- 1923’tür. İzmir ve İstanbul Yahudi cemaatleri, ra’nın okunması, ibadetin odağıdır. Bu işl- laçi’nin kitaplarının sayısız kez sponsoru olan Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra da bu duayı evinin yanı sıra sinagoglar, düğün, Bar Eliezer Hillel Behor (Behar) Menuah 28 Sivan okumaya devam etmişlerdir. İsrail Devleti’nin Mitzva, dini ve bayram törenlerinin yapıldığı 5622’de (26 Haziran 1862’de) İzmir’de öldü. kuruluşu, söz konusu ritüelde herhangi bir de- sosyal ve kültürel etkinlik merkezleri olarak Beit Hillel yeşivasının ne zamandan itibaren ğişikliğe yol açmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin da öne çıkarlar. sadece ibadet mekanı olarak kullanılmaya kurulduğu tarihten günümüze dek; 1. Cum- başladığına ilişkin bilgiye sahip değiliz. Bu hurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ten 12. Beit Hillel Sinagogu değişiklik, büyük bir olasılıkla 20. yüzyılın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a değin Makalemize, ‘Tefila Defteri’ (Dua Defteri) ara- başlarında olsa gerek. her cumhurbaşkanı için, Hanoten Teşua Tefilası cılığıyla ile konu olan Beit Hillel Sinagogu, okunmuştur. Halen de okunmaya devam et- İkiçeşmelik’te 920 Sokak No: 23’tedir. Baş- Beit Hillel Sinagogu’nun mektedir. Halbuki Avrupa kentlerindeki pek langıçta bu sokak Hahambaşı Mahallesi sı- Tefila Defteri çok Yahudi topluluğunun, ya bu eski duayı nırları içerisinde yer almaktaydı. Mahalle Aşağıda ilk iki sayfasının (ilk varağının) fo- kapsamlı bir şekilde yeniden yazdığı ya da ta- adları değiştikten sonra, Camii Atik Mahallesi mamen çöpe attığı bilinmektedir. toğrafını verdiğimiz Tefila Defteri, Beit Hillel adı verilen büyük mahallenin bir parçası Sinagogu’na aittir, tarihsizdir. Toplam kırk Sinagog sözcüğü, Grekçe synagoge’den gelir. haline geldi. sayfa olan bu defterin son on dokuz sayfası Anlamı toplanma yeridir. Hem bir mekanı Beit Hillel, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde Eliezer boştur. Bu sayfalarda herhangi küçük bir not hem de o mekanın cemaatini ifade eder. Hillel Behor (Behar) Menuah tarafından yeşiva dahi mevcut değildir. Baştan itibaren yirmi Türkçe’de havra olarak da tanınan sinagogun (din akademisi) olarak kuruldu. İlk yıllarda bir sayfa ise, son derece düzgün bir İbranice İbranice’deki karşılıkları, hevra (birlik), Beit iki Rabi’ye sahipti. Biri Rabi Baruh Kalomiti, ile kaleme alınmış olan ‘Hanoten Teşua Tefi- Hatefila (duaevi), Beit HaKnesset (toplantıevi) diğeri ise 1820-1830 yıllarında burada eğitim lası’na ayrılmıştır. Bu tefila, Hanoten Teşua ve Beit HaMidraş’tır (eğitimevidir). Yukarıda veren ve 1838 yılında ölen Rabi David Ama- Lamelahim ile başlayan ve krallara (hüküm- saydığım her tanımlama ile ilintili olan etkinlik; do’ydu. Romanya (Bükreş) kökenli zengin ve darlara ya da devlet başkanlarına) kurtuluş yani cemaat olma durumu, dua etme, top- hayırsever bir Yahudi olan Eliezer Hillel ol- getiren bir duadır. Referans kaynağı ise Tora’dır. lanma ve eğitim, aynı zamanda sinagogun dukça girişimci bir yapıya sahipti. 1841 tarihli Aslında Tora’da, hükümdarlara ve hükümetlere farklı işlevlerini yansıtmaktadır. Büyük İzmir Yangını’nda kül olan Beit Hillel’i dua etme fikrini barındıran pek çok pasuk Osmanlı döneminde, kökenlerine göre farklı tekrar inşa ettirirken, yangından etkilenen (ayet) mevcuttur. Bu pasuklardan biri, Yeremya

30 SONBAHAR 2017 29:7’dir. Pasuk’ta şöyle denilmektedir: Hillel Yeşiva’sının kurucusu “Ve sizi sürmüş olduğum şehrin selametini olan Elyezer Hillel Behor Me- arayın, ve onun için Rabbe dua edin, nuah’ın adı ilave edilmiştir. çünkü onun selametiyle siz de selamet Defterin üçüncü bölümünü, bulursunuz.” Bir diğer pasuk ise, Tekvin sayfa sekizden on dörde ka- 47:7’dir: “Ve Yusuf Babası Yakubu içeri dar olan sayfalar (88a ile 85a getirdi ve kendisini Firavunun karşısında arasındaki varaklar) oluştur- durdurdu ve Yakub Firavuna hayırdua maktadır. Bu sayfalarda, Beit etti.” Ayrıca Tefila, yine Tora’dan Mezmur Hillel Sinagogu cemaatinden 144:10 ile başlamaktadır: “Krallara kur- olup, önceki yıllarda vefat tuluş veren, kulu Davud’u kötülük kılıcın- eden erkeklerin adlarına yer dan kurtaran sensin”. Ve yüceltmeye, verilmiştir. Bölüme, “Aşre iş yükseltmeye ilişkin iyi dilekler içeren yere et HaAdonay bemitzvo- dualarla devam etmektedir. tav” (O ne mutlu adamdır ki; Tanrıdan korkar ve emirlerini Beit Hillel Sinagogu’nun yerine getirir) başlığı ile baş- Hanoten Teşua Tefila lanmıştır. Bu cümle, Davud’un Defteri’nde anılan isimler Mezmurları’ndan alıntıdır. Er- kek adlarının listesi aşağıdaki Beit Hillel Sinagogu’na ait Hanoten tabloda yer almaktadır: Teşua Tefila Defteri dört bölümden oluş- maktadır. Birinci bölüm beş paragraf halinde Şimuel Palaçi Behor Mihael Matzliyah yazılmıştır. Birinci paragraf, Mustafa Kemal Binyamin Palaçi Moşe Matzliyah Paşa’ya dua ile başlamaktadır. Bu kısmın çe- Behor Aharon Palaçi Yaakov Ancel virisini aşağıda veriyoruz: HaBehor Gabriel Palaçi David Rozelyas İbranice: “Ha noten Teşua lamelahim (vego) Şemtov Melamed Mordehay Bar Eliya lemala lemala le adeynu Mustafa Kemal Paşa Şimon Kalaçi Moreno Bar Eşliya malka de alma uyevareh yethe ve yizke yethe Hayim Kalaçi İtshak Bar Eliya ve ken yehi ratson ve nomar amen.” Avraham Kalaçi Danyel Asayas Türkçe: “Hükümdarlara kurtuluş bahşeden Yeuda Kalaçi Sabetay Ben Sinyor ve (devamı) efendimiz Mustafa Kemal Paşa’yı Avraham Hazan Şimuel Ben Sinyor yücelere, yükseklere yüceltsin evrenin hüküm- Yeuda Anado David Ben Sinyor darı onu bereketlendirsin ve onu muvaffak Eliya Hakohen Eliya Kadranel etsin ve (Tanrının) iradesi böyle olsun ve amin Şlomo BenGiat Moşe Valansi ben Mazal Tov diyelim.” Binyamin Bar Natan Mordehay Aruşas İkinci paragrafta; “Babamız Avraham İtshak Yaakov Bar Natan Şimuel Aruşas ve Yaakov Moşe ve Aharon ve David ve Şlomo Aharon Bar Natan Avraham Taragan evrenin hükümdarı onu bereketlendirsin ve Şimuel Abuav Danyel Bar Simon Tov onu muvaffak etsin ve (Tanrının) iradesi böyle İtshak Abuav HaBehor Nesim Palaçi olsun ve amin diyelim” yazmaktadır. Behor Şimuel Abuav ben Şasbona Behor Yaakov Halevi Üçüncü paragraf; bütün sinagogların ve Beit İtshak Şemaya Avraham Halevi Hillel Sinagogu’nun büyük ve küçük tüm Avraham Roziyu HaBehor Hayim Halevi ben Rosa üyelerinin oğulları ve eşlerine ayrılmıştır. On- Yaakov Roziyu Elyezer Pirpinyal ben Perla lara da “Evrenin hükümdarı onu bereketlendirsin David Alaluf David Hayim ve onu muvaffak etsin ve (Tanrının) iradesi Refael Esterugo Behor Avraham Meşulam ben Malka böyle olsun ve amin diyelim” dileklerinde bu- Şlomo Dov Aşkenazi Hayim Matzliyah lunulmaktadır. Çelebi Yeşua Ventura Şemtov Nahum Dördüncü paragraf; İzmir Yahudi Cemaati’nin Moşe Ventura Refael Elboker yardım kurumları ve Mezarlıklar Kurumu ile Çelebi Sabetay Gabay HaBehor Moşe Refael Matzrial bu kurumların üyeleri için duaya ayrılmıştır. Yosef Avramito Moşe Kalderon Beşinci paragrafta ise, Beit Hillel Sinagogu’nun Yeuda Talyas Avraham Asayas yönetim kurulu üyelerine dua edilmektedir. Şlomo Avramito Morenu Gabriel Mişael Defterin ikinci bölümünü, sayfa üçten yediye kadar olan sayfalar (90a ile 89b arasındaki larak anılan Ravlardan saptayabildiklerim; Bu adlardan bir bölümünün önüne, o kişinin varaklar) oluşturmaktadır. Bu bölümde uzun Avraham Eben Ezra, Hayim Modai, Eliyahu genç ya da yaşlı öldüğüne ilişkin bilgi eklen- bir isim listesi mevcuttur. Liste, İzmir Yahudi Hazan, Hayim İtshak Algazi, Refael Avraham miştir. Yukarıdaki adlar arasında, sadece Cemaati’nin yetiştirdiği ünlü Ravların adları Leon, Hayim Binyamin Pontromoli, Hayim Şimuel Palaçi’nin ‘hayaşiş’ yani çok yaşlı iken ile başlamakta ve muhtemelen Beit Hillel Si- Palaçi’dir. Sonra liste, Binyamin Yadid, Aharon vefat ettiği belirtilmektedir. Çok genç yaşta nagogu’na maddi, manevi katkıda bulunan Kadoş, Rehamim Ariye Avraham Hakohen, vefat edenler ise, Avraham Halevi, Şemtov kişilerin adları ile devam etmektedir. Bu bö- Hayim Yosef Hakohen, Esterula oğlu Yosef Nahum, Moşe Refael Matzriel ve Avraham lüme, Hahambaşı Rav Yosef Eskapa’nın adıyla Palaçi, Ben Tsiyon Çikurel, Avraham Çikurel, Asayas’tır. Onların genç yaşta öldüklerini başlanılmıştır. Sonra yazarının adı verilmeden Şlomo David Palaçi, Moşe Haba Kohen, Behor ifade etmek için kullanılan sözcük, ‘haniftar Knesset Hagdola adlı kitabın adı verilmiştir. Yehuda Palaçi, Nesim Şlomo Palaçi’nin adları bekitsur şanim (ömrü kısa oldu)’dir. Ayrıca, Duanın devamında sadece kitap adları yazı- ile devam etmiştir. Listenin sonuna ise Beit sadece Perla’nın oğlu Elyezer Pirpinyal için

SONBAHAR 2017 31 “Ateret Raşi Mar Avi” (Başımızın Tacı Hocamız) ve özel günlerinde bu duayı okumaya devam tanımlaması yapılmıştır. Tefila Defteri’nin 15. etmişlerdir. 16. ve 17. sayfaları boş bırakılmıştır. Muhte- Diğer bir görüş ise, Hanoten Teşua’nın 16. melen ileride vefat edecek olanların adlarının yüzyıl Sefarad Yahudiliğinin ürünü olduğunu yazılabilmesi için boş sayfa ayrılmış olmalıdır. iddia etmektedir. Elde, bu görüşü destekleyen Defter on sekizinci sayfadan (68a’dan) itibaren el yazması sidur örnekleri mevcuttur. Ayrıca tekrar başlayıp yirmi birinci sayfada (67b’de) Hanoten Tefilasının, Sefarad kökenli olduğunu sona ermektedir. Bu bölüm Tefila Defteri’nin düşündüren bir ipucu vardır. O da, duanın son bölümüdür. Sayfanın başlığı şöyledir: Sefarad ticaret yolları üzerinde yayılmasıdır. “Eşet Hayil mi yimtse verahok mipeninim mihra: Sefarad Yahudilerinin 16. ve 17. yüzyıllardaki şeker hahen.”Anlamı; “Faziletli kadını kim bu- sosyal ve ekonomik koşulları, İspanya’dan ve labilir ve onun değeri incilerin değerinin çok Portekiz’den kovulduktan sonra, yeni bir çev- üzerindedir” şeklindedir. Bu cümle Süleyman’ın rede yaşamak zorunda kalan yeni neslin ken- Meselleri 31:10 numaralı pasuk’ta (ayetten) dini güvende hissetmemesi, konunun daha alıntıdır. Pasuğun altında, sinagog cemaatine iyi anlaşılmasını sağlayabilir. Bağlılık ilan eden mensup olup önceki yıllarda vefat eden ka- Hanoten Teşua’nın sidura dahil edilmesi, aris- dınların adları verilmiştir. Aşağıdaki tabloda tokrat hükümdarların merhametine muhtaç ilgili adları içeren liste yer almaktadır. Listede, olan diasporanın güven hissetmesini sağlamış sol sırada adları yazılı olan ilk sekiz kişinin olmalıdır. Nitekim 16. yüzyılda, İzmir’de, Ve- ‘HaRabanit’ yani Rav ailesinden olduğu ayrıca nedik’te ve İngiltere’de bu duaya ilişkin ör- belirtilmiştir: nekler mevcuttur. Gerçi Kahire Geniza’sında Osmanlı kentlerinde Yahudi cemaatleri ta- da bu duayla ilgili bulgulara rastlanmıştır. rafından genel olarak her Şabat, Aftara’nın Kali Kaden Coya Ancak Hanoten Teşua’nın sidurlarda düzenli ardından Hanoten Teşua Tefilasının okun- Esterula Sultana olarak yer alması geleneğinin başlangıç tarihi, duğu bilinmektedir. Bayram ve özel günler Saruta Zafira 16. yüzyıl gibi görünmektedir. içerisinde en ayrıcalıklı olan ise, Yom Ki- Coya Esterula Bat Sara (yeşa’ (eril‘ ’עשי‘ ,Osmanlı döneminde Hanoten Teşua Tefilasına pur’dur. İbranice olan Teşua Miryam Sara Bat Ester ilişkin en erken belge, Sultan Selim dönemine yani kurtuluş kökünden türeyen bir söz- Rebeka Recina Musaci aittir. Kudüs İbrani Üniversitesi’nde bulunan cüktür. Yeşa’nın Arapça karşılığı, ‘felah’tır. Mazal Tov Lea Arditi bir sidur’daki Hanoten Teşua Tefilası’nda Sul- Yunanca’da, ‘Ιησους’ Yesus ya da Jesus şek- Rahel Luna Ben Ezra tan Selim adı yer almaktadır. ‘Sultan’ kelimesi linde kullanılmaktadır. Teşua sözcüğünün Ester Luna daha önce kaleme alındığı fikrini akla getiren etimolojik kökenine ilişkin antik İbranice’de Dudu Zimbul Miryam Hason elyazması duanın sabit bir parçası iken; üç farklı şekilde kullanımı saptanmıştır: -İkinci Ta ;’עושוהי‘ Bulisa Kaden Saruta Selim adı el yazısı ile ayrıca ilave edilmiştir. Klasik İncil İbranice’sinde Ancel Selim’in, hangi Selim olduğu bilinmemek- pınak döneminde Celile Yahudileri tarafın- Kudüs Yahudileri tarafından ;’עשוהי‘ Coya Vida Rebeka Bat tedir. Tefila’da söz edilen Selim, eğer Sultan dan .şeklinde kullanılmıştır ’עושי‘ Esterya Birinci Selim ise, 1512-1520 yılları arasındaki ise kısaltılarak döneme; İkinci Selim ise 1566-1574 yılları Luna Rosa Bat Ester Günümüzde İstanbul’da ve İzmir’de Hanoten Esterula Mazaltov arasındaki döneme ait olmalıdır. İbrani Üni- versitesi ise bu elyazması siduru 1565-1966 Teşua Tefilası’nın okunuş zamanları farkılılık Kavalyero olarak tarihlendirmiştir. İkinci Selim Osmanlı göstermektedir. İstanbul sinagoglarında her Rahel Bat Rosa Zimbul İmparatorluğu’nun ‘Altın Çağı’nda sultan ol- sabah, her Şabat, her Roş Haşana, her Kipur Kavalyero muş ve Hıristiyanlara, Yahudilere ekonomik, gecesi ve hatta her bayram günü okunurken; Sasbona bat Simha Kaden Rosa Bat Simha sosyal ayrıcalıklar veren pek çok anlaşmayı İzmir’de sadece Roş Haşana’da ve Kipur ge- Klara bat Rahel Perla yenilemiştir. Joseph Nasi’yi en değerli da- cesi’nde okunmaktadır. Saruta Bat Rahel nışmanlarından biri olarak seçmiş, Sefarad Grasya bat Behora Esterula göçmenlerin minnettar kalacağı bir sultan Mustafa Kemal Paşa’ya okunan Esterya DiBehor Şem Abuav olarak tanınmıştır. Bu yüzden İkinci Selim, Hanoten Teşua Tefilası’na Hanoten Tefilasının yer aldığı sidurdaki Sultan ilişkin değerlendirme Hanoten Teşua Tefila’sının tarihte ilk kez okun- Selim adı için uygun bir adaydır. O halde, Osmanlı Yahudilerinin Hanoten Teşua Tefi- Beit Hillel Sinagogu’nun Hanoten Teşua maya başladığı tarihe ilişkin farklı görüşler Tefila Defteri’nin yazım ve kullanım tarihi mevcuttur. Kimilerine göre, duanın okunmaya lası’na ilişkin ilk belge, 16. yüzyılın ikinci ya- kayıtlı değildir. Geleneksel bir dua olan Ha- başladığı tarih, Büyük İskender dönemidir. rısına ait olmalıdır. noten Teşua’nın yazılış şeklini, okunuş ku- Kudüs’teki Süleyman Tapınağı, Yahudilerin Öte yandan, 1660’larda İzmir’de, Hanoten rallarını ve Türk tarihindeki siyasi gelişmeleri Büyük İskender’in Krallığı’nın devamı için Teşua’nın radikal bir versiyonuna rastlanıl- dikkate alarak, defterin tarihine ilişkin bir dua ettikleri ilk yer olmuştur. Böylece tapınağın maktadır: “Rabbimiz ve Mesihimiz, Yakub’un öngörüde bulunmayı uygun bulduk. Defterin yıkılma riski ortadan kaldırılmıştır. Süleyman Tanrısının Kutsal Kitabı, Göksel Aslan ve Göksel tarihini saptayabilmek amacıyla yaptığımız Tapınağı, Romalılar döneminde de, impara- Kadim, Doğruluk Mesih’i, Kralların Kralı, Sultan sorgulamaları ve bulduğumuz yanıtları aşa- torların esenliği ve imparatorluğun devamı Sabbatai Tsevi!” Gerçi İzmir Yahudi Cemaati, ğıda veriyoruz: için dua edilen yer niteliğini muhafaza etmiştir. Hanoten Teşua’yı zaten bilmektedir. Fakat Ta ki, İ.S. 70 yılına dek. Yani İkinci Tapınak burada, Hanoten Teşua yeniden yazılmış iz- 1. Hanoten Teşua Tefilası, “Mustafa Kemal Romalılar tarafından yıkılıncaya dek. Tapınak lenimi uyanmaktadır. Eğer bu izlenim doğ- Paşa’ya du” ile başlamaktadır. Duada, Mustafa yıkıldıktan sonra ise, Yahudi Diasporası yer- ruysa; yukarıda verdiğimiz Tsevi ile ilgili dua, Kemal’in ‘Atatürk’ soyadı kullanılmamıştır. leştiği her ülkedeki sinagoglarında, sırasıyla aynı zamanda Tsevi’ye inananların onun O halde defter, Soyadı Kanunu’nun yürürlüğe hükümdarların ve cemaatlerinin ileri gelen- mesih iddialarına olan güveninin bir gös- girdiği 24 Kasım 1934 tarihi öncesine ait lerinin adlarını anarak, esenlikleri için bayram tergesi olabilir. olmalıdır.

32 SONBAHAR 2017 graf göndermiştir. Mustafa Kemal, bu tarihten konuda bilgi verdiler. 15 Eylül 1925’te Yahudi itibaren herhangi bir rütbeye sahip değildir. Meclis-i Umumi üyesi kırk iki kişinin imzasıyla, Millet Meclisi 5 Ağustos 1921’de Sakarya Türkiye Yahudileri, Lozan Antlaşması’nın 42. Meydan Savaşı’ndan önce, Mustafa Kemal’e maddesinin birinci ve ikinci paragraflarından üç ay süreyle Başkomutanlık yetkilerini ver- feragat ettiklerini Adliye Vekaleti’ne resmen miştir. Savaşın, 13 Eylül 1921’de kazanılma- bildirdiler. Onları örnek alan Ermeniler ve sından sonra ise, Mustafa Kemal’e aynı Rumlar, Yahudilerden bir süre sonra feragat meclis tarafından ‘Mareşal’ rütbesi ve ‘Gazi’ başvurularını yaptılar. Böylece Osmanlı’dan unvanı verilmiştir. O halde Mustafa Kemal kalma Millet Sistemi tarihe karıştı. Paşa’ya okunan Hanoten Teşua Tefilası, muh- temelen 13 Eylül 1921 tarihinden sonraki “Milli Mücadele sona erdikten sonar Yahudiler günlere ait olabilir. nasıl bir siyasi tutum sergilediler?” sorusunun 3. Beit Hillel’e ait Tefila Defteri’nin ikinci say- yanıtı genellikle şu cümle ile başlar: Lozan fasının son paragrafında, Beit Hillel Sinagogu Konferansı sonrasında, Yahudiler Azınlık hak- Yönetim Kurulu üyelerinin adları yer almak- larından feragat ettiler. Beit Hillel Sinagogu’na tadır: Hayim Hazan, Hayim Halevi, İtshak Krudo, ait Hanoten Teşua Tefilası Defteri ise, yukarıdaki Şlomo Şason, Yosef Hakohen ve Şimon Kalaçi. sorunun yanıtına ilişkin farklı bir perspektif Hayim Halevi’nin ve Yosef Hakohen’in kabirleri, sunmaktadır. Dolayısıyla farklı bir olası yanıtı İzmir Gürçeşme Mezarlığı’ndadır. Hayim Hal- da akla getirmektedir: İzmir Yahudileri, Türk evi’nin ölüm tarihi 06.04.1929 Yosef Hako- Yahudilerinin Azınlık haklarından feragat et- hen’in ölüm tarihi ise 04.04.1928’dir. Diğer tiklerini bildirdikleri 15 Eylül 1925 tarihinden dört yönetim kurulu üyesine ait bir bulguya önce, hatta Lozan Konferansı’nın imzalandığı ulaşamadığımıza göre; muhtemelen aileleriyle tarihten de once Mustafa Kemal Paşa’nın birlikte İzmir’den göç etmiş olmalıdırlar. Ni- devletin başında olduğunu Hanoten Teşua tekim Milli Mücadele’den sonra ve Cumhuri- yet’in ilk yıllarında İzmir’den ayrılan pek çok Tefilasıyla adeta tescil etmişlerdir. Ona olan Yahudi ailenin varlığı bilinmektedir. Söz ko- bağlılıklarını ve sevgilerini bu dua aracılığıyla nusu iki yönetim kurulu üyesinin, Halevi’nin sergilemişlerdir. Bu öngörü, kanımızca dikkate ve Hakohen’in yaşlılık nedeniyle öldüğü var- alınması gereken önemli bir olasılıktır. sayımından hareket edecek olursak; bu iki kişinin en son faal olarak çalıştıkları dönem, Kaynakça: ölüm tarihlerinden yedi sekiz yıl ya da beş İzmir Şer’iye Sicili, cilt 9 sayfa 74/c. altı yıl öncesi olmalıdır. O halde defterin İzmir Tr/Iz , Beit Hillel no 306. tarihi, yaklaşık olarak 1922 ile 1923 yılları Kitabı Mukaddes-Eski ve Yeni Ahit, İstanbul 1988, arasındaki zaman dilimine denk gelmektedir. Kitabı Mukaddes Şirketi yay . Bali, Rıfat N., Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri 4. Bu Tefila Defteri, Beit Hillel Sinagogu’na Bir Türkleştirme Serüveni (1923-1945), İstanbul 2000, aittir. Ancak bilinmelidir ki; İzmir kentinde İletişim yay. mevcut sinagoglarda izlenen dini ritüeller Besalel, Yusuf, Yahudilik Ansiklopedisi, cilt 1(A-J), Is- farklılık göstermez. Başka bir deyişle, Beit tanbul Mayıs 2001, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın Hillel Sinagogu aracılığıyla bize ulaşan bu A.Ş. yay. defterdeki Hanoten Teşua Tefilası’na ilişkin Besalel, Yusuf, Yahudilik Ansiklopedisi, cilt 3(S-Z), İs- tanbul Mayıs 2002, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın yaptığımız yorumlar, aynı zaman diliminde A.Ş. yay. 2. Hanoten Teşua Tefilası, geleneksel olarak aynı duayı okuduğunu bildiğimiz fakat tefila Bora, Siren, Bir Semt Bir Bina: Karataş Hastanesi ve devlet başkanlarının unvanı anılarak başlar. defterlerine ulaşamadığımız diğer İzmir si- Çevresinde Yahudi İzleri, İzmir Nisan 2015, İzmir Bü- Mustafa Kemal Paşa’nın adının önüne bir un- nagogları için de geçerlidir. yükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve van ilave edilmemiştir. Halbuki Mustafa Kemal, Müzesi yay. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanıdır. Sonuç Bora, Siren, Hahambaşı Hayim Palaçi (1788-1868) ve İzmir Yahudileri, İzmir Eylül 2016, İzmir Büyükşehir Eğer defter, Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanı 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi yay. olduğu döneme ait olsaydı, ‘HaNasi’ yani Antlaşması’nın 42. maddesi azınlıklar arasında Levi, Avner, Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler, İstanbul Cumhurbaşkanı tanımlamasının yapılması meydana gelecek aile hukuku kapsamına gi- 1996, İletişim yay. gerekirdi. Bu tanımlama yapılmadığına göre, ren anlaşmazlıkların, dinsel toplulukların din- Serçe, Erkan, “İzmir’de Muhtarlık Teşkilatının Kurulması defter Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim lerine ve geleneklerine göre Türk mahkeme- ve İzmir Mahalleleri”, Kebikeç, sayı 7-8, Yaz 1999, 155-170. 1923 tarihi öncesine ait olmalıdır. Yani dua, lerinde çözümlenmesini öngörmekteydi. İstiklal Savaşı’nın sona erdiği tarihten Cum- Türkoğlu, İnci, “Yahudi Geleneğinde Sinagog”, Top- Azınlık topluluklarının her biri için topluluk lumsal Tarih, sayı 112, Nisan 2003, 10-17. huriyet’in ilanına kadar geçen zaman süreci üyelerinden temsilcilerin ve hükümet tem- * Bu makale, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve içerisinde okunmuştur. silcilerinin katılımıyla bir karma kurul oluş- Beşeri Bilimler Fakültesi ‘Cihannuma’ adlı ‘Tarih ve 3. Bu tefila, Mustafa Kemal’e ‘Paşa’ olarak turuldu. Ancak kurulun varlığı, kurulması dü- Coğrafya Araştırmaları Dergisi’nin 1 Temmuz 2017 hitap edildiği zaman dilimine ait olmalıdır. şünülen laik, eşitlikçi devlet düzeniyle çelişi- tarihli III. cildinde yayımlanmıştır. yordu. Bu duruma ilk tepki, Karma Kanun Harita / Mavi renkle çizilmiş sınırlar içerisinde kalan Mustafa Kemal Milli Mücadele’nin başlarında bölge, 19. yüzyılın ikinci yarısında İzmir Camii Atik Erzurum’dayken, kendisini İstanbul’a çağıran Encümeni Komisyonu üyeleri olan Mişon Mahallesi’nin yaklaşık olarak kapladığı alandır. Ha- Saray tarafından 8-9 Temmuz 1919 gecesi, Ventura ve Kalef Gabay’dan geldi. Lozan’ın hambaşı, Efrati mahallelerinin tamamı ile Çavez, Bene resmi memuriyetine son verilmiştir. Bunun 42. maddesinin Türkiye’nin hakimiyet huku- İsrael mahallelerinin bir kısmı bu sınırlar içerisinde üzerine Mustafa Kemal, Harbiye Nezareti’ne kunun ihlali anlamına geldiğini ileri sürerek kalmıştır. Lamec Saad tarafından hazırlanan 1876 Plan de Smyrne üzerinde tarafımızdan çizim yapılmıştır. ve Padişah’a, resmi vazifesiyle beraber askerlik Adliye Vekaleti’ne başvurdular. Ayrıca Türkiye Lamec Saad Haritası için kaynak: İzmir Büyükşehir mesleğinden de istifa ettiğini bildiren bir tel- Hahambaşısı Hayim Moşe Becerano’ya bu Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi.

SONBAHAR 2017 33 Unutulmayan VAHŞET 23 Aralık 1930'da meydana gelen ve “Menemen Olayı” adıyla tarihe geçen irticai ayaklanma, gerek olayın nedenleri ve niteliği, gerekse sonuçları bakımından halen günümüzde tartışılmaya devam etmektedir.

Asil KAYA

enç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuru- luşundan itibaren yurdun dört bir Gyanında irili ufaklı birçok gerici ve bölücü ayaklanma meydana gelmiştir. Me- kurtarılması için başlatılan halk hareketi, peratifler kurmak, üretimde millileşmeyi te- nemen Olayı da 1925’te yaşanan Şeyh Sait yokluklara rağmen başarıya ulaşmış ve Dü- min etmek başta olmak üzere, Cumhuriyet”in Ayaklanması’ndan sonra Cumhuriyet’in kar- vel-i Muazzama’ya karşı önemli bir zafer ilk yıllarında ekonomik alanda önemli ba- şılaştığı ikinci büyük ayaklanma olarak dikkat elde edilmiştir. Kazanılan zafer, harekete şarılar elde edilmiştir. Ancak 1929 yılında çekmektedir. 86 yıldır gerek somut olarak önderlik eden kadroların halkın gözündeki dünyanın en büyük ekonomilerini dahi te- gerekse soyut olarak hafızalardaki yerini ko- itibarını bir hayli arttırırken, haklı olarak melden sarsan “Büyük Buhran”, Türkiye’de ruyan ve Cumhuriyet tarihinin önemli dönüm halkın o kadrolardan beklentisini de en üst de etkisini göstermiştir. Ortaya çıkan eko- noktalarından birisi olan Menemen Olayı’nı seviyeye ulaştırmıştır. Ki, bu beklentilerin nomik sıkıntılar, ülkeyi liberal politikalardan basit bir irticai ayaklanma olarak görmek en büyüğü ve de en önemlisi, kendilerini devletçi politikalara geçmeye zorlarken, gerçekleri “es” geçmek olacağı gibi, olayın yoksulluğun pençesinden kurtaracak ted- halkı da ağır bir krizle karşı karşıya bırakmıştır. (bugün olduğu gibi) alelade bir siyaset mal- birlerin alınması idi. Özellikle Menemen gibi, zaten ekonomik zemesi haline getirilerek sıradanlaşmasına Nitekim bu tedbirlerin alınması amacıyla olarak zor durumda olan ve tarımla kıt neden olacaktır. Bu nedenle; Menemen Ola- 17 Şubat 1923’te, İzmir’de toplanan I. İktisat kanaat geçinen Anadolu kasabalarında bu yı’nı hepsi birbiriyle bağlantılı ekonomik, si- Kongresi’nde konuşan Mustafa Kemal, “Askeri krizler, daha derinden hissedilmiştir. yasi ve toplumsal boyutu olan birtakım ne- zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi Ekonomik krizin böylesine ağır hissedildiği denlerden doğmuş, gerici bir ayaklanma zaferlerle taçlandırılmadıkça sonuçsuz kalır” bir dönemde, çok partili hayata geçişi de- olarak nitelendirmek daha doğru olacaktır. diyerek, yalnızca ekonomik bağımsızlığa işa- nemek amacıyla kurulan ve ekonomide li- ret etmekle kalmamış, halkın beklentisinin beral söylemleri dile getiren Ali Fethi Bey’in farkında olduğunu da gözler önüne sermiştir. Olaya zemin hazırlayan önderliğindeki Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın gelişmeler Osmanlı’dan miras kalan ağır borç yüküyle hızlı yükselişi, halkın SCF’yi yeni bir kurtarıcı I. Dünya Savaşı sonrası, Osmanlı idarecilerinin baş etmek, kapitülasyonları ülkeden temiz- olarak gördüğünün bir göstergesidir. Nitekim emperyalizme boyun eğmesi üzerine, Mus- lemek, halk üzerindeki vergi yükünü hafif- 1930 yılında yapılan yerel seçimlerde yeni tafa Kemal Paşa’nın önderliğinde vatanın letmek, fabrikalar açmak, bankalar ve koo- kurulan fırka, umulanın çok üzerinde başarı

34 SONBAHAR 2017 elde etmiş ve 502 seçim bölgesinden 40’ında mumi Muavini Cevdet ve Fuat beyleri mak- başarı elde etmiştir. Menemen de SCF’nin tullere mensup olduğu kıyafetinden anlaşıl- kazandığı kasabalardan bir tanesidir. Gerek makta olan bir şahsın ifadesini almakla meşgul ekonomik, gerekse sosyal alanda yaşanan gördüm. sıkıntılar nedeniyle ortaya çıkan toplumsal Yaralının ifadesine göre; Manisa’dan Hüseyin muhalefetin taleplerinin meclise taşınması oğlu Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Meh- amacıyla kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası, met, Derviş Mehmet, Emrullah oğlu Zeki Meh- kısa zamanda karmaşık bir üye yapısına bü- met, Mürteza oğlu Hasan Mehmet isminde rünerek, amacının dışına çıkan bir siyasi ya- altı arkadaş Recebin on beşinde Çamlık mev- pıya dönüşmüştür. Öyle ki ilk başlarda, özün- kiine gelmişler ve orada sazlardan bir kulübe de CHF’li, fakat İsmet Paşa’ya muhalif olma- yaparak yirmi gün hiç durmaksızın zikretmiş- larıyla bilinen kişilerin, CHF’nin ekonomi po- çağdaş bireylerin oluşturduğu, yeniliğe ve lerdir. litikalarından şikayetçi olan burjuva ile ilerlemeye açık, öz geleneklerini benimsemiş, esnafın ve sivil toplum yönetimini amaçlayan Bu altı Mehmet’in bir de ‘Kıtmir’ ismini taşıyan inançları özel hayatın dışına çıkarmayan bir liberallerin partisi iken, bir anda Cumhuriyet köpekleri vardır. Yirmi gün devam eden zikr toplumsal yapıya evrilmesini hedeflemiş ve ve laiklik karşıtı gericilerin sığındığı bir liman dün nihayet bulmuş ve altı arkadaş ellerinde bunda önemli bir yol kat etmişse de yüzde haline gelmiştir. Hatta bu yapı SCF’nin yerel silahları olduğu halde sabahleyin Menemen’e yüz başarı sağlayamamıştır. Cumhuriyet’in seçimler için düzenlediği İzmir ve Balıkesir gelerek camiye girmişlerdir. Bu sırada halk sa- ilanı, Hilafetin, Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’nin, Mitingleri’nde kendisini iyiden iyiye hisset- bah namazındadır. Mehmetlerden birisi camiin Şeriat Mahkemeleri’nin lağvedilmesi; eğitim tirmeye başlamıştır. Ali Fethi Bey’in Mustafa kapısında açmış oldukları sancağı eline almış ve öğretimin birleştirilmesi, tekke ve zavi- Kemal’e ve devrimlerine bağlılığı bilinse de ve cemaat namazı bitirerek çıkmak isterken, yelerin kapatılması, Şapka Kanunu’nun yü- partisinin, kısa sürede iktidara yönelik farklı rürlüğe konması ve “Türkiye’nin dini İs- Durunuz! Demiş ve oradaki halka hitaben şu çevrelerde oluşan nefretin ve kızgınlıkların lam’dır” ibaresinin Anayasa’dan çıkarılması sözleri söylemiştir: merkezi haline gelmesi,¹ fırkanın kapatıl- gibi gelişmeler, toplumsal alanda önemli ‘Hükümet yoktur. Herkes dükkanlarını kapasın masını hızlandırmıştır. Böylelikle Cumhuriyet dönüm noktaları olsalar da, irticai gruplar ve sancağımızın altına gelsin. Sancağımızın rejimi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile el altından halkın hassasiyetiyle oynamaya altına gelmeyenler bugün kâlien öleceklerdir. ilk kez denenen ve başarısızlıkla sonuçlanan devam etmişlerdir. Ki, bunun örneklerini Saat 12’ye kadar müsaade var!’ çok partili siyasal hayata geçiş deneyiminin Cumhuriyet’in 94. yılında da görmek müm- ikincisinde de ne yazık ki başarısız olmuştur. Halk hayret içinde kalmış ve kendilerine te- kündür... Yakın geçmişimize şöyle bir göz veccüh eden silahları görünce, Menemen Olayı’nın altyapısını hazırlayan atıldığında; özellikle irticai grupların faali- bu ekonomik ve siyasal nedenlerin yanı sıra, yetlerinin ülkede yaşanan kaotik dönemlerde ‘Siz kimsiniz?’ diye sormuştur. olayın fitilini ateşleyen ve hatta etkisini art- daha çok su yüzüne çıktığı görülecektir. Me- Mehmet sözlerine devam ederek, tırmasına neden olan bir husus daha vardır nemen Olayı da esasında Mustafa Kemal ‘Biz Müslümanız. Nakşibendi tarikatine mensup ki; o da toplumsal boyuttur. Osmanlı Dev- Paşa’nın devrimlerine karşı olmayan, ancak halis Müslümanlar. Müslümanlığı seven, Müs- leti’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktığı belki kendisini toplumsal güvenceden yoksun lüman olan arkamızdan gelsin!’ de en kötü miras, kaynağı belli olmayan hisseden² kitlelerin tepkili olduğu bir dö- geleneklere bağlı, dogmalara ve hurafelere nemde radikal grupların toplumsal hassa- demiş ve hep birden camiden çıkmışlardır. Bu dayalı inançlara biat etmiş ve hayattaki her siyetleri istismar etmesinin bir sonucu olarak sırada Menemen halkından birtakım gafiller gelişmeyi dinsel bir kisveye bürüyerek ge- meydana gelmiştir. gayritabii olan bu hal karşısında dalalete dü- lişmeyi engellemeye çalışan düşünceleri şerek serserilerin arkasına düşmüşlerdir. kutsallaştıran bir toplumsal yapıdır. Cum- Menemen Olayı Serseri altı Mehmet önlerinde Kıtmirleri olduğu huriyet, her ne kadar bu toplumsal yapının Cumhuriyet tarihinin en trajik vakalarından halde hükümet binasının önüne gelerek orada birisi olan Menemen Olayı, bazı çevreler ta- da halkı hükümet aleyhine teşvik eder mahi- rafından çok basite indirgenerek anlatılırken, yette sözler sarf etmişlerdir. Hükümet önünde bazı çevreler tarafından ise abartılarak trajik müthiş bir kalabalık toplanmıştır. Bu sırada bir mizansene dönüştürülmektedir. Bu yüz- hadisenin irticai bir şekil alacağını hisseden den, olayın hemen ardından bölgeye giden zabıta kuvveti derhal faaliyete geçmiş ve Hizmet gazetesi muhabirinin yazdıklarını İzmir’e de haber verilerek kuvvet talep edilmiştir. aynen aktarmak çok daha sağlıklı bir yol İhtiyat zabitlerinden Kaltay Rağıp Bey (Kubilay), olacaktır: serserilerden birisinin yakasına yapışarak, “Halk hükümet avlusuna doluşmuş. Ağızdan ‘Ne yapıyorsunuz... Utanmıyor musunuz!’ ağıza da; ‘Bunlar derviş imiş... Nakşibendi tarikatine mensup imişler...’ sözleri dolaşıyor. Halkı açarak sokuldum. Gördüğüm manzara şu; üzerlerinde yalnız pantolonları bulunan, sarı benizli, sakallı üç erkek cesedi. Hadisenin mahiyetini öğrenmek için jandarma kuman- danlığının odasına girdiğim sırada Maddeiu-

SONBAHAR 2017 35 demiştir. Diğer beş Mehmet, arkadaşına vaki eylem olduğunu gösterirken, hem de bağ- bu taarruzu hazmedememiş ve ellerindeki si- lantıları itibariyle bu vahşetin sanıldığından lahlarla Rağıp Kaltay Bey’e (Kubilay’a) ateş çok daha kapsamlı bir boyutu olduğunu etmişlerdir. Mumaileyh yaralı ve baygın halde gözler önüne sermiştir. yere düşünce, Yapılan yargılamalar neticesinde olaylara ‘Yapmayın öldürmeyin beni... Ben de Müslü- dahil olduğu öne sürülen 37 kişi idama manım...’ mahkum olurken, 41 kişiye de çeşitli süre- demiş ise de gözlerini kan bürüyen bu serseriler lerde cezalar verildi. Türkiye Büyük Millet dinlememiş ve yalnız akıllarınca bir merhamet Meclisi’nde sekiz kişinin idam cezası ağır eseri olarak, hapse çevrilirken, diğer idam mahkumlarının infazı da 3 Şubat 1931 tarihinde gerçekleş- ‘Dur öyleyse ensenden keselim de gözlerin tirildi. Yargılamaların sona ermesinin ardından görmesin!’ 28 Şubat 1931 tarihinde Manisa ve Balıke- diyerek ellerindeki destere ile zavallı zabitin sir’de, 8 Mart 1931 tarihinde de Menemen’de kafasını kesmişler ve bu şehidin kesik başını gördüm. Kubilay Bey’in başı asılı olduğu halde sıkıyönetim kaldırılmıştır. bayraklarının sırığına geçirmişlerdir. meydanda dönüyorlardı.”4 Kubilay’ın ardından Hadise mahalline zabıta kuvveti yetişmiş ve Menemen’de yaşanan bu vahşetin ardından halkın dağılmasını ihtar ederek mitralyöz ateşi hükümet hemen sıkı tedbirler alma yoluna Menemen Olayı’nda Kubilay’ın katledilmesi, ile tarama ameliyesine başlamıştır. Bu sırada giderek 31 Aralık 1930 günü Menemen’in ülkede derin bir üzüntü yaratmıştır. Öyle ki; halk arasında müthiş kaçışmalar olmuş ve yanı sıra Balıkesir ve Manisa’da da sıkıyönetim Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, Me- hükümet binası önü adeta bir muhabere mey- ilan etmiştir. Olayda ihmali olduğu düşünülen nemen’i terkedilmiş şehir haline getirmeyi danını andırmıştır. Menemen Kaymakamı Cevdet Bey ve Jan- dahi düşünmüştür. Zira mesele, basit irticai darma Komutanı Fahri Bey de tutuklandılar.5 eylem meselesi değildir. Mesele, Cumhuriyet Serseriler de ateşe mukabelede bulunmuşlar Ayrıca olayı azmettirenlerin, olaya karışanların meselesidir. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, ve müsademe epeyce devam etmiştir. Nihayet ve doğrudan ya da dolaylı destekleyenlerin Kubilay’ın katledilmesi üzerine yayınladığı Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet ve Derviş yargılanması için Muğlalı Mustafa Paşa baş- bildiride kızgınlığını ve üzüntüsünü şu ifa- Mehmet ölü olarak yere düşmüşlerdir. Hasan kanlığında Divan-ı Harp oluşturulmuştur. delerle dile getirmiştir: oğlu Mehmet ve Mürteza oğlu Mustafa Meh- Yapılan soruşturmalarda vahşeti gerçekleş- met karışıklık arasında firara muvaffak ol- “Kısa sürede Menemen’de meydana gelen ge- tirenlerin daha önce Manisa Askeri Hasta- muşlardır. Emrullah oğlu Zeki Mehmet de ba- ricilik kalkışmasında Yedek Subay Kubilay nesi’nde imam olarak görev yapmış Laz İb- şından yaralı olduğu halde yakalanmıştır. Bey’in görevini yaparken uğradığı sonuçtan rahim’le olan ilişkileri, soruşturmanın Laz dolayı Cumhuriyet ordusuna başsağlığı dilerim. Ateş kesildikten sonra cesetler hükümet avlu- İbrahim’in bağlı bulunduğu, İstanbul Eren- Kubilay Bey’in şehit oluşunda gericilerin gös- suna kaldırılmıştır. Üzerleri taharri edilmiş ve köy’de Şevki Paşa Köşkü’nde oturan Nakşi- terdiği vahşet karşısında Menemen halkından nüfus tezkereleri ile birtakım mektuplar ve bendi Şeyhi Esad’a kadar uzamasına neden bazılarının alkışla destekte bulunmaları, bütün parça parça esrar bulunmuştur. Müsademe oldu. Nitekim yargılamalar esnasında birinci cumhuriyetçi vatanperverler için utanılacak esnasında kır bekçisi Hasan ve Menemen hal- şüpheli konumunda Şeyh Esad bulunuyordu. bir olaydır. Vatanı savunmak için yetiştirilen, kında da Şevki isminde iki kişi ölmüş, bakkal Ayrıca olayın faillerinden Emrullah oğlu Zeki iç politikanın ve anlaşmazlığın dışında ve üs- Giritli Mehmet isminde bir genç de hafif surette Mehmet’in savcıya verdiği ifadede, “Biz altı tünde bulunan Türk subaylarının gericiler kar- yaralanmıştır.”3 arkadaştık... Mensup olduğumuz tarikat bize şısındaki yüksek görevinin vatandaşlar tara- Yine olaya tanıklıklarından telgraf memuru bu işi emretti... Bizim arkadaşlarımız da vardır. fından hürmetle karşılandığına kuşku yoktur. Nail Bey de o gün yaşananları şu ifadelerle Yapacağımız iş için Menemen’i daha müsait Menemen’de halktan bazılarının hataları bütün dile getirmiştir: bulduk”6 demesi, hem olayın planlanmış bir milleti üzmüştür. İşgalin acılarını tatmış bir “Kubilay Bey’in kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze Komutanı Evkaf Kahvesi önünde askeri durdurup süngü tak emrini vererek, kendisi şakilerin yakasını tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyorlardı. Maarif Kahvesi’nin önünde büyük ağacın hi- zasına geldiler. Diğer arkadaşı bunları o vazi- yette görünce, Kubilay Bey’i arkasından bir si- lahla vurdu. O anda yere düştü. On beş saniye kadar yerde kaldıktan sonra, kalkıp doğruca cami tarafına doğru koştu. Bir kısım halk bunu görünce dağıldı. Bir kısmı Telgrafhane’ye girdi. Onları dışarı çıkarttım. Bu sırada adamlardan ikisi kayboldu. Biz kaçtıklarını zannettik. Biraz sonra saçından tutulu olduğu halde, zavallı Kubilay Bey’in kesik kafasını getirdiklerini gör- dük. Ellerinde sancağın ıcına kafayı geçirirlerken bir şeyler söyleyerek eğildiler. Kesik başın, elektrik direğine bir kırmızı kuşakla bağlandığını

36 SONBAHAR 2017 Günümüzde kimi çevrelerce birtakım cema- atleri yok etmek için bahane üretmek adına Kubilay’ın kurban edildiği bir senaryo, kimi çevrelerce de iktidara muhalif olanları etkisiz hale getirmek adına kurgulanmış bir tiyatro olarak nitelendirilerek günlük siyasetin bir malzemesi haline getirilmeye çalışılsa da bu olayın bize gösterdiği iki gerçek vardır. Bi- rincisi, Şeyh Sait Ayaklanması’na nazaran daha trajik olaylara sahne olması nedeniyle tarihin unutulmazları arasına giren bu ikinci badirenin sonsuza dek asla unutulmayacağı, ikincisi de gerici güruhların yarattığı vahşetin kurbanı olan Asteğmen Kubilay’ın Cumhuriyet tarihinin ilk devrim şehidi olarak bugün ol- duğu gibi yarın da anılmaya devam edeceği yörede genç ve kahraman Yedek Subayın uğ- huriyet’i korumak ve yüceltmekle görevli gerçeğidir. radığı tecavüz, milletin bizzat Cumhuriyet’e gençliğin de rehberi olarak kabul edilmektedir. karşı bir suikast saydığı ve küstahlar ile teş- Kaynakça: vikçileri ona göre takip edecektir. Hepimizin Sonuç ANIL, Yaşar Şahin, Mahkeme Tutanakla- dikkati, bu konudaki vazifelerimizin gereklerini 23 Aralık 1930 tarihinde meydana gelen rına Göre Menemen İrtica Olayı Davası, Karataş Yayınevi, Birinci Baskı, İstanbul, duyarlılıkla ve hakkıyla yerine getirmeye yö- Menemen Olayı, Cumhuriyet tarihimizin 2007. neliktir. Büyük ordunun kahraman Türk Subayı önemli bir noktasıdır. Zira bu olay, ekonomik ve Cumhuriyetimizin ülkücü öğretmenler he- ve siyasi zorluklardan doğan toplumsal sı- BERKES, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, yetinin kıymetli elemanı Kubilay Bey, temiz kıntıların toplumsal hassasiyetlerin istismar Haz. Ahmet Kuyaş, Yapı Kredi Yayınları, kanı ile Cumhuriyet’in hayatiyetini tazelemiş edilmesi halinde ne denli ciddi tehlikelere 18. Baskı, İstanbul, 2013. 7 ve kuvvetlendirmiş olacaktır. yol açabileceğini gösteren önemli bir örnektir. GÜREL, Ahmet, Gazi’nin İzmir Anıları, Gerçekten de Mustafa Kemal Paşa’nın ifade Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı, ettiği gibi Kubilay, o günden itibaren Cum- ardından gerek kurumlarıyla, gerekse yeni Birinci Basım, İzmir, 2013. huriyet’in simgesi haline gelmiş ve Cum- toplumsal yapısıyla yeniden inşa sürecine ARI, Kemal, “Menemen Olayı”, İzmir Kent huriyet; her yıl direncini tazeleyen, fikri ay- giren Türk milleti, kısa sürede önemli atılımlara Ansiklopedisi, Tarih, Cilt II, İzmir Büyük- dınlığını kuvvetlendiren bir hal almıştır. tanıklık ederek dünyanın en hızlı gelişen mil- şehir Belediyesi Kent Kitaplığı, İzmir, 2013. Hem asteğmen rütbesiyle ordunun hem letleri arasına girmiştir. Ancak Osmanlı’dan Avukat İdris, “İnkılâp Tarihimizde Kobi- de öğretmen kimliğiyle eğitim camiasının kalan her türlü istismara açık, dinsel gele- lâyın Manası” Menemen Ant, Sayı:7, 1 sahiplendiği Kubilay, yaşının genç olma- neklere bağlı toplumsal yapı, zaman zaman Kanunusani, 1933. sından dolayıdır ki özellikle gençliğe atfedilen bu gelişmeleri engellemek isteyenlerin en ARI, Kemal, “Menemen Olayı”, İzmir Kent bir isim olarak nitelendirilmiştir. Örneğin; 1 büyük silahı olmuştur. İşte Menemen Olayı Ocak 1931 tarihinde Türkiye Büyük Millet Ansiklopedisi, Tarih, Cilt II, İzmir Büyük- da bunun önemli örneklerinden birisidir. şehir Belediyesi Kent Kitaplığı, İzmir Meclisi’nde söz alan Denizli Milletvekili Maz- 2013, s. 208. har Müfit Bey’in, “Kubilay gibi içinde binlerce Cumhuriyet’in ilanının ardından “kul”ların kişi bulunan ve daima o karayılanın gırtlağına bireye dönüştürülmesi, “ümmet”in toplum ANIL, Yaşar Şahin, Mahkeme Tutanakla- sarılacak ve daima ezecek ve zehrini saça- haline gelmesi, hayatın her alanında De- rına Göre Menemen İrtica Olayı Davası, mayacak bir hale sokacak bir gençlik vardır”8 mokles’in kılıcı gibi halka karşı tehdit unsuru Karataş Yayınevi, Birinci Baskı, İstanbul demesi bu yüzdendir. olarak kullanılan dinsel dogmaların artık ait 2007, s. 149. olduğu yere (halkın özel hayatına) yerleşti- Hizmet, 24 Aralık, 1930. Yine 1 Ocak 1933 tarihli Menemen Ant ga- rilmesi ve daha birçok aydınlanmacı geliş- zetesinde Avukat İdris imzasıyla yayımlanan meler, her zaman olduğu gibi rahatsız etmiş Kemal Arı, a.g.m., s. 212. bir yazıda Kubilay üzerinden Türk gençliğine ve ilk buldukları fırsatta harekete geçerek, Yaşar Şahin Anıl, a.g.e., s. 97. hitaben şöyle denilmektedir: halkın “yumuşak karnına” temas etmek su- Hizmet, 24 Aralık, 1930. “Kobilay, bir asker sifatile inkılaba bekçilik eden, retiyle yeni bir ayaklanmanın fitilini ateşle- bir muallim sifatilede inkılabı yavan Türk gencini miştir. Bu nedenle Menemen Olayı, Niyazi Ahmet Gürel, Gazi’nin İzmir Anıları, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı, Bi- temsil eder. Türk genci, en büyüğü tarafından Berkes’in “Her çağdaşlaşma döneminin ar- rinci Basım, İzmir, 2013, s. 265. kendisine tevdi ve emanet olunan inkılabın kasından bir dinselleşme humması başlar”10 manasını anlamış, onu her şey bahasına ahit sözünün bir örneklemesi niteliğindedir. Ahmet Gürel, a.g.e., s. 266. etmiştir. İşte Kobilay, işte bekçi Hasan ve işte Tarihe Menemen Olayı olarak geçen bu Avukat İdris, “İnkılâp Tarihimizde Kobi- Şevki... Bunlar üç misal ve üç kahramandır. ayaklanma, her ne kadar Asteğmen Kubilay, lâyın Manası”, Menemen Ant, Sayı: 7, 1 Üçü de millet ve inkılap şehididir. Namlarını Bekçi Hasan ve Şevki’nin katledilmesine se- Kanunusani, 1933. tevkir etmek, milli bir vazifedir.”9 bep olmuşsa da Cumhuriyet’in artık yıkılmaz BERKES, Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere Kubilay, bir kale haline dönüştüğünün göstergesi Haz. Ahmet Kuyaş, Yapı Kredi Yayınları, yalnızca Cumhuriyet’in simgesi değil, Cum- olması bakımından önemlidir. 18. Baskı, İstanbul, 2012, s. 20.

SONBAHAR 2017 37 Babaevinden semt merkezine …yıllardır kullanılmayan eve girdik. Ana kapıdan orta hole girince gördüğümüz manzara çok can sıkıcıydı. Evin bahçeye bakan köşesi yukarıdan başlayarak içe doğru yıkılmış, bahçe tepeleme çöp ve atık malzemelerle dolmuş, çatı ahşapları birçok noktada çürümüş ve çökmüştü. Evin iç pencere altları kazılıp boşaltılmış, döşemeler sökülmüş, bazı bölümleri de yürünmez haldeydi. Saadet Hanım böyle bir manzara beklemiyordu, şok olmuştu. Sağa sola birkaç bakıştan sonra ağlamaya başladı.

Mihriban YANIK

Saadet Hanım’la tanışma İşyerimde günlük işlerle uğraşırken gelen bir telefon beni şaşırttı. Arayan, uzun za- mandır kendisiyle görüşmediğim eski Hasan Sağlam Öğretmenevi Müdürü Mesut Dal- taban'dı. (Mesut Bey'i 2016 yılında kaybettik. Işıklar içinde uyusun.) Daha önceki işye- rimden ve çalışmalarımdan beni tanıyordu. Biraz hoşbeşten sonra konuya girdi. "Ya- nımda emekli öğretmen bir hanım var, tarihi ∂ Kemeraltı İzmir'in kalbi. Eski İzmir'de önem veriyordu. O günlerde baba, memuri- bir evi varmış, Milli Eğitim'e bağışlamak is- yaşayan pek çok tanınmış aile, o zamanlar yetine tayin nedeniyle Niğde ve Amasya’da tiyor, ancak bizde artık bu işleri bilen ve il- Kemeraltı Çarşısı'nın bir bölümünü oluşturan devam etmektedir. İzmir'deki bu evdeyse gilenen yok, bina onarıma muhtaçmış, biz Beyler sokaklarında ve onların ardından yu- Saadet’in halası kalmaktadır. Ağabey Ziya, yapamayız. Bu işi bilse bilse Mihriban Hanım karılara doğru yükselen sırtlarda oturuyorlardı. askeri okula gitmektedir. Saadet ilkokulu Niğ- bilir, bir soralım diye sizi aradım" dedi. Evin Eski Arap Fırını Sokağı (şimdiki 442. Sokak), de'de, ortaokulu ise Amasya'da başlayıp An- yerinin Konak sınırları içinde olduğunu öğ- Esnafşeyh Camii köşesinden sola keskin dönüş kara’da bitirir. Tekrar İzmir'e döner, öğrenimine renince, “Tamam ben bir görüşeyim, tanı- yapmadan önce bir kol sağa doğru dönerek, Karşıyaka Kız Öğretmen Okulu’nda devam şayım o hanımla” dedim ve hemen yola çı- merdivenleri ve cumbalı evleri ile birlikte yu- eder. Zişan ise Kız Enstitüsü’nü bitirir. Saadet karak öğretmenevine vardım. Mesut Bey’in karılara tırmanıyor. İnönü Sokağı adı verilen ve Zişan Aytulun kardeşler artık öğretmen odasında oturan beyaz saçlı, pembe-beyaz bu sokağın merdivenlerinin bittiği yerde Hacı olmuşlardır, tayinleri Ankara'da bir köy okuluna tenli, ışıl ışıl bakan Saadet Hanım'la o gün Mehmet Müftü Camii bulunuyor. Caminin çıkar. Aynı günlerde babaları da emekli ol- tanıştım. Biraz sohbetten sonra Saadet Ha- karşısındaki köşede yükselen cumbalı evde muştur, bunun üzerine ailecek Ankara’ya ta- nım evin durumunu anlatmaya başladı: ailesiyle birlikte yaşayan, İzmir doğumlu Enver şınırlar. 1963 yılında babasını kaybeden Saadet "Ben şu anda İstanbul'da yaşıyorum. Ço- Şükrü Efendi (Aytulun), evkafta (vakıf mallarını Hanım, 1968 yılında hukukçu Haşim Mirci ile cukluğumda ve gençliğimde ailemle birlikte yöneten kuruluş) devlet memuruydu. Biri er- evlenir ve İstanbul’da yaşamaya başlar. Zaman yaşadığımız evdi. Babamı kaybettikten sonra kek, ikisi kız, üç çocuğu vardı: Ziya, Zişan ve içerisinde aile büyüklerinin kaybı, kardeşlerin boş kalmasın diye kiraya vermiştik, uzun Saadet… Enver Şükrü Efendi oldukça ileri de evden ayrılması sonucunda bu sevimli zamandır gelememiştim, ancak zamanla görüşlü biriydi, çocuklarının eğitimine çok İzmir evi, derin bir sessizliğe bürünür… kiralar da ödenmeyince gidip bir bakayım

38 SONBAHAR 2017 Ben de, “Bu kapıyı açamıyoruz, evin sahibi geldi giremiyor” dedim. Kadın "O eve giren çıkan belli değil; alkolikler, tinerciler falan dedim. Kiracının evi harap ettiğini hiç bak- Anahtar kilide uymuyor dadanmış, çocuklarımız var, eve sahip çık- madığını görünce çıkmalarını istedim ve Araçla dar yollardan geçip evin önüne gel- sınlar, kapıyı ben bilmem" dedi. Sokakta evi kapatarak İstanbul’a döndüm. O günden diğimizde Saadet Hanım’ın sesi de, elleri oynayan çocuklardan birine yaklaşıp, “Siz sonra da hiç gelemedim, ne haldedir bil- de titriyordu. Çantasından çıkardığı büyük oynarken görmüşsünüzdür, bu kapının miyorum ama evle artık ilgilenemediğim demir anahtarı kilide soktu ama açamadı. kilidi kimdedir acaba?” deyince, çocuk için, topluma yararlı bir işte kullanılmak Ben de denedim ama açılmadı. Sonra kilidin kadını göstererek kapıyı kocasının kilitle- üzere bir kamu kurumuna bağışlamak isti- değiştirildiğini, kapıya ayrıca bir asma kilit diğini söyledi. Kadına tekrar seslenerek, yorum" dedi. Saadet Hanım'a belediyenin daha asılmış olduğunu fark ettik. Komşu “Siz buraya en yakın kişisiniz, tedirginliğinizi bu evle ilgilenebileceğini, onarımını da ya- bakkala sordum, suratı asık biçimde, “Bil- anlıyorum. Bu evi görebilirsek Belediye pabileceğini, ancak önce evin son durumunu mem ben!” dedi. Neden böyle davrandığını burayı onaracak. Siz ve çocuklarınız burada görmek ve uygunsa başkanlığa durumu ilet- anlamadım. Meğer Saadet Hanım’a, komik kurslara katılacaksınız, çok güzel bir yer mek gerektiğini anlattım. Çok sevindi, göz- denecek kadar cüzi bir miktar para teklif olacak, yardımcı olun ne olur” dedim. Kadın lerinin içi parladı, “Kızım, bu evde anılarımız ederek evi kendisine satmasını istemiş. Bu yavaşça geriye çekilerek, “Eşime bir sorayım var, annem babam ve kardeşlerimin anısını ev başına bela olur, bir sürü ceza yersin belki o bilir” deyip telefonla eşini aradı. yaşatmak istiyorum. Bu ev, çevresindeki in- falan diye de kandırmaya çalışmış. Saadet Ondan olumlu cevap almış olacak ki, birkaç sanlara faydalı olan işlerde kullanılsın, aynı Hanım tabii buna yanaşmamış… dakika sonra çocuklarından biriyle anah- zamanda Atatürk ilke ve inkılapları doğrul- tarları gönderdi. Anahtarların biri asma tusunda ilerici eğitim veren bir yer olsun is- Ne yapacağımızı düşünürken, karşı binanın kilidi, diğeri de kapıyı kolayca açtı. terim" dedi. “Peki o zaman, araba kapıda, si- üst penceresinden gizlice bize bakan bir zinle birlikte gidip evi görebilir miyiz?” dedim. kadın gördüm. Bizi görünce hemen geri Babaevi harabeye dönmüş “Tabii ki, hemen gidelim” dedi. çekildi, bir süre sonra tekrar kafasını uzattı. Böylece yıllardır kullanılmayan eve girdik. Ana kapıdan orta hole girince gördüğümüz manzara çok can sıkıcıydı. Evin bahçeye bakan köşesi yukarıdan başlayarak içe doğ- ru yıkılmış, bahçe tepeleme çöp ve atık malzemelerle dolmuş, çatı ahşapları birçok noktada çürümüş ve çökmüştü. Evin iç pencere altları kazılıp boşaltılmış, döşemeler sökülmüş, bazı bölümleri de yürünmez haldeydi. Saadet Hanım böyle bir manzara beklemiyordu, şok olmuştu. Sağa sola birkaç bakıştan sonra ağlamaya başladı. Ben de çok üzüldüm, Saadet Hanım’a sa- rıldım, onu teselli etmeye çalıştım. “Göre- ceksiniz, bu evi anılarınızdaki haline dön- düreceğiz, başkan olur desin yeter ki, üzül- meyin artık” dedim. “Olur mu kızım, artık bu ev onarılmaz. Baksana, her tarafı çökmüş, ben ümitsizim” dedi.

SONBAHAR 2017 39 Mutlu son Babaevinin restorasyonu bitince Saadet Teyze’yi evinden aldım, ilk girişimizdeki gibi dış kapıdan beraber girdik. Artık yü- rümekte iyice zorlanıyordu, koluna girmiş- tim. Etrafı sevinçle inceledikten sonra bana sarılarak ağlamaya başladı. Bu kez sevinçten ağlıyordu. Ben de çok duygulandım, “Gör- dünüz mü bakın, ne güzel oldu. Artık ba- baevi, çevresine fayda sağlayacak, ne mutlu size!” dedim. Evin her tarafını birlikte do- laştık. Onarım bitince cumbada karşılıklı kahve içeceğiz demiştik ama içemedik. O sırada Başkan Muzaffer Tunçağ yapıya geldi, kahveyi onunla birlikte içtiler. Seçim zamanı geldiği için artık açılışa vakit kal- mamıştı ama birlikte yapıyı dolaşmak, soh- bet etmek istemişlerdi. Bu önemli değişime Kollar sıvandı rıldı ve projelerin çizimine başlandı. Proje katkıda bulunmak benim için gurur veri- çizimi sırasında, evin eski halini hatırladığı ciydi, bana yaşattığı mutluluk yeterdi de Evin her yerini fotoğrafladıktan sonra Saadet kadarıyla anlatması için, projecilerle Saadet artardı bile. Semt Merkezi’nin açılışı birkaç Hanım’ın üzüntüsünü hafifletebilmek için Hanım’ın görüşmesi sağlandı. Koruma Ku- ay sonra, yeni Başkan Hakan Tartan tara- onu; bu eve benzeyen ve daha önce ona- rulu onaylarının ardından sıra uygulama fından yapıldı. rımını yaptığımız Nebahat Tabak Evi’ne işine geldi. Uygulama işi için projeler ilgili (Basmane Semt Merkezi) götürdüm. Önce müdürlüğe iletildi. Onlar da Katkı Payı Saadet Hanım, Cumhuriyet'in ilk yıllarında eski fotoğraflarını, sonra yenilenmiş halini Ödeneği kullanarak restorasyon inşaatını yetişmiş, aydın bir öğretmendi. Üsküdar görünce gözlerine inanamadı. Hatta çok tamamladılar. Halide Edip Adıvar Anadolu Lisesi Edebiyat yoğun bir şekilde kullanıldığını, halka kurslar öğretmenliğinden emekli olmuştu. Ken- verildiğini öğrenince daha da mutlu oldu. Saadet Hanım o günlerde İstanbul’da otu- disinden açılışta bir konuşma yapması is- Koluna girerek her yerini yavaş yavaş gez- ruyordu ve eşi çok hastaydı. Beni telefonla tendi, kabul etti. Çok etkili bir konuşmaydı, dirdikten sonra dinlenmek ve çay içmek arayıp işin gidişatıyla ilgili bilgi alıyordu. O dinleyenler çok duygulu anlar yaşadı, bir- üzere biraz oturduk. Bana dönerek “Tamam sırada eşini kaybettiğini öğrendim. “Yalnız çoğunun gözünden yaş döküldü. Bir bö- kızım,” dedi. “Bu kadar güzel işler yapmışsınız kalınca İstanbul’da yaşamak zor geldi. İz- lümde benim için söylediği gurur verici mademki, ben de seni çok sevdim, sana mir'de bir evim var oraya geleceğim” dedi. sözleri hiç bir zaman unutamam. Umarım inanıyorum; başkanla konuş, olur derse “Çok seviniriz gelin!” dedim. Birkaç ay sonra hak etmişimdir. Bir insan bundan daha evi verdim gitti. Tek şartım olacak, babamın İzmir’e taşındı. O tarihten sonra kendisini fazla ne isteyebilir ki? ismi de yaşasın istiyorum” dedi ve evin sık sık telefonla aradım, ara sıra ziyaret edip anahtarını elime bıraktı. Anahtarı kendisine bir ihtiyacı olup olmadığını sordum. Beni Saadet Teyze’yle o günden bu güne, geli- geri verdim, “Çok yakında sizi tekrar ziyaret iyice benimsemişti, bana “kızım” diye hitap şerek devam eden bir dostluğumuz var. edeceğim, sonucu bildireceğim, o zaman ediyordu. Bazı günler annemle birlikte onu Kendisiyle daha pek çok güzel anılarımız alırım” dedim. evinden alıp gezmelere gidiyorduk. Artık oldu. Birkaç yıl sonra Karşıyaka’dan bir ev ona Saadet Teyze demeye başlamıştım. aldı. Bu güne kadar kendisine yeten bir in- Saadet Hanım’ı öğretmenevine bıraktıktan sonra işyerime dönüp çektiğim fotoğrafların çıktısını aldım, plandaki yeri ve kısa bilgileri de ekleyip hemen başkanlığa ilettim. Dö- nemin Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ idi. Çok kısa bir süre sonra bana dönüş yaptı, “Teknik şartlar uygunsa bu evi alalım ve semt merkezi yapalım Mihriban Hanım. Gereken ön çalışmaları da hemen tamamlayalım” dedi. Gerekli çalışmaların sonucunda bu bölgede böyle bir merkeze ihtiyaç duyulduğu; halkın bilinçlenmesine, ailelerin ve çocukların eğitimine önemli katkı sağlayacağı görüldü.

Müjdeyi Saadet Hanım’a ben verdim. Çok mutlu oldu, “Şartlarımı unutmayın, proto- kole koyalım” dedi. Daha sonra rutin işlemler yürütüldü. Önce protokol yapılıp imzalandı. Daha sonra bütçe olurları alındı, katkı payı ödeneğine başvuru yapılarak ödeneği ay-

40 SONBAHAR 2017 Zamanın hızla geçtiği, her şeyin hızla dönüştüğü, dünün çabucak unutulduğu günümüzde; yaşananlar hafızalarda ta- zelensin ve başka insanlara iyi örnek olsun diye, (biraz gecikmiş de olsa) bu anıları yazıyorum. Saadet Teyzeciğim! Umarım seni örnek alanlar çoğalır; insanlar bilimin ışığıyla aydınlanır; bilgili, becerili, bilinçli bireyler sayesinde gelişmiş, sağlıklı, adil ve mutlu bir toplum oluruz.

Sonsuz teşekkürlerim ve sevgilerimle el- lerinden öpüyorum…

san olmuştu. Ama yaşlılık acımasız, artık Çok yaşa Saadet Teyze, seni çok seviyorum! tek başına yürüyemiyor. Ziya ağabeyinin Seni; ülkesine, insanlığa faydalı olabilmek çocukları Fecir ve Cumhur, ona bir bebek için çalışan, maddi manevi emek veren gibi özenle bakıyorlar. Fırsat buldukça zi- herkesi çok seviyorum. yaretine gidiyorum. Bayramlarda ilk gün aramaz veya gitmezsem sitem ediyor. Sık Sevgili babacığının adı da, sayende bu bi- sık telefonla haberleşiyoruz. Bazı günler nada ölümsüzleşti. Ülke ve insan sevgine, konuşamasa da bana işaretlerle “Çok gü- kentimize verdiğin katkılara bedel biçilemez. zelsin” diyor. Ben de onun pamuk ellerini Yaşlılara hizmet amacı ile projelendirdiğimiz ve yanaklarını öpüyorum… yaş alma merkezinde de, seninle birlikte Enver Şükrü Aytulun-Saadet Mirci Semt değerli kardeşlerinin; Ziya ve Zişan Aytu- Merkezi, başta karşı komşu hanım ve ço- lun'un adları yaşıyor. Sosyal belediyecilik cukları olmak üzere, çevresinde yaşayan ilkeleri gereğince, ‘Yaşlı Gündüzevi’ olarak Enver Şükrü çoluk çocuk birçok kentliye sayısız hizmetler tasarlanmış bu yapı da başka bir yazıya AYTULUN verdi ve vermeye devam ediyor. konu olacak kadar önemli...

Saadet AYTULUN MİRCİ

SONBAHAR 2017 41 Bir gülmece ustası: Muzaffer İZGÜ

“Karşıtlığın olduğu yerde mutlaka mizah da vardır. İnsan kime, ne için, niye güldüğünün ayırdına varmalıdır. Komiklik ayrı bir şey, mizah ise apayrı bir şeydir. Mizahı anlamak için zeki olmak gerekir. Kıvrak zekanın ürününü anlamak için kıvrak zekalı olmak gerekir. Mizah topsuz tüfeksiz bir silahtır. Vurdu mu yıkar! Her zaman diktatörler mizahın düşmanı olmuşlardır. Ama mizahçılar korkmaz. Korkmayan mizah, toplumlar için en önemli şeydir…”

Muzaffer CELLEK

rkadaşlığımız Aydın’da, yerel bir ga- zetede başladı. Rakiptik ama farklı Agazetelerdeydik. Ciddi bir gazetecilik uğraşısı vardı Aydın’da. Köşe yazarları ara- sında ağız dalaşı olurdu. Aşırılık yoktu. Herkes haddini bilirdi. Bir nevi okura karşı göstermelikti bu dalaşmalar. Günlerce de sürmezdi. Gazeteciler Cemiyeti’nde bir araya gelinerek buzlar eritilirdi. Bir nevi okura karşı göstermelikti bu dalaşmalar. Günlerce de sürmezdi. Sonunda bir araya gelinir, gö- nüller alınırdı. İzgü ile hiç atışmadık. Bir araya geldiğimizde atışanları konuşurduk. Üsluplarındaki asaleti, balık ayıklar gibi kıl- çıklarından ayıklar ve işin özünü ortaya ko- yardık. Manevi kıymet biçerdik taraflara. İkimiz de Demokrat İzmir gazetesine yazı- yorduk. Köşelerimiz, ikinci sayfanın alt yarı- sında idi. Bir o, bir ben yazardım. Ekmek 25 kuruştu. Yazı başına 10 lira alırdık. O zamanın Demokrat İzmir’i, İzmir’in Hürriyet’i ve Cum- huriyet’i idi. Yani tesirli, ses getiren bir ga- zeteydi. Zaman zaman gazetenin kapıları, pencereleri, dışarıdan hücuma uğrardı. İzgü sonraları Akbaba’ya geçti. 50-60 tane mizah yazısı yazdı, yolladı. Hiçbiri basılmadı. İzgü, “Sizler yazımı basmadıkça ben yolla- maya devam edeceğim” şeklinde bir telgraf yolladı. Sonunda hepsi basıldı. İzgü’nün hicivleri de vardır konuşmaları ara- sında. Her konuşmasını makasla kes doğra, birer mizah yazısı çıkar. Üslubu öyleydi. Ko- nuşurken bile devrik cümle kullanırdı. Film oynarken bir yandan yazısını yazardı. runca gülerek, “Eşek alacağım. Lafımı dinler Gürültü aniden çoğalırsa, bilir ki film kop- hiç olmazsa” demiş, beni güldürmüştü. Derdi ki: “Memlekette şu kadar ilde, kazada, muştur, anlar o zaman. Kalkar filmi yapıştırır, nahiyede şu kadar berber dükkanı var. Her “İnsan kendisini yenilemeli” derdi. Babasına delikten bakar oynuyor mu film diye, tekrar berber Akbaba’ya abone. Beni berber müş- mektup yazıp, yeni Adana deyişlerinden is- yazıya devam ederdi. Kendisi anlatmıştı terileri okuyor. Bu da bana yeter!” Ne hesap terdi. Bana da kitap okumam için liste ver- bunu. Önceleri bisikleti vardı, sonra ona ama… Kimin aklına gelir! Ağzından hep mişti. Çoğunu okuyamadım o kitapların. motor taktırdı. En sonunda motosiklette bal damlardı. Her karşılaşmamda içim titrerdi. “Okudun karar kıldı. Fark imtihanını verip, ortaokul mu?” diye ya sorarsa! Onun sinema makinistliği de vardı. Sırtında öğretmenliğine başlamıştı o sıra. Sonra makinesi; kurar, para karşılığı film izlettirirdi. araba aldı. Ben, “Arabadan sonra?” diye so- Felsefesi ayrıydı. İnsanlarla didişmezdi. Alay

42 SONBAHAR 2017 ederdi. Bana da öyle yapmamı öğütlerdi tanıştırdı Attila İlhan. Ben sonra gazete öykü kitabını, 73 çocuk kitabını yayımladı. hep. Bir gün, Gazeteciler Cemiyeti toplantı gazete dolaştım. Ne Hürriyet’i kaldı, ne Gü- ‘Zıkkımın Kökü’ ile ‘Ekmek Parası’ adlı eser- halindeyken, hepimizi yanına çağırdı, pen- neş’i ne de Tercüman’ı. İzgü, hiç iltifat etmedi lerinde kendi yaşam öyküsünü ortaya koydu. cereden aşağıya bakmamızı istedi. Bir bi- gazeteciliğe. nanın terasında lokantanın aşçısı patates soyuyordu. Bir ayağını diğer ayağının üzerine İzmir Büyükşehir Belediyesi, Aziz Nesin’in Topsuz tüfeksiz silah atmış, çorabını çıkarmış, aynı bıçakla da, doğumunun 100. yılında başlattığı “İzmir Mizahın toplumlara, sınıflara göre değiştiğini Mizah Festivali’nin ikincisini geçtiğimiz yıl topuğundaki nasırları yontuyordu. Nasırların ve yaşamın olduğu her yerde karşıtlıkların bir kısmı da, ayağının altındaki patates ka- düzenledi. Festivalin onur konuğu Muzaffer da bulunduğunu belirten Muzaffer İzgü, zanına dökülüyordu. İzgü bunu yazınca lo- İzgü’ydü. kanta mühürlendi, aşçıyı da kovaladılar. “Karşıtlığın olduğu yerde mutlaka mizah Muzaffer İzgü 29 Ekim 1933 günü Adana'da da vardır. İnsan, kime ne için niye güldü- İzgü’nün kişiliği, okumaya doyulamayan doğdu. Üç yıllık ortaokulu bitirdikten sonra ğünün ayırdına varmalıdır. Komiklik ayrı bir yatılı olarak Diyarbakır Öğretmen Okulu'nda kalın bir kitap gibi. Bitti sandığınızda, şey, mizah ise apayrı bir şeydir. Mizahı an- yaprakları çoğalan, yeni sayfaları açılan okudu. Bu okulda tanıştığı Günsel Hanım lamak için zeki olmak gerekir. Kıvrak zekanın bir kitap. ile evlendi. İlk görev yerleri olan Silvan'da ürününü anlamak için kıvrak zekalı olmak gerekir. Mizah topsuz tüfeksiz bir silahtır. Vurdu mu yıkar! Her zaman diktatörler mi- zahın düşmanı olmuşlardır. Ama mizahçılar korkmaz. Korkmayan mizah, toplumlar için en önemli şeydir. Günümüzde hiç kimse yönetimlere karşı eleştiri yapmıyor. Bugün bir kaçış var, bir korku var. Mizah öyküleri ve romanlarına Aziz Nesin de, ben de, Rıfat Ilgaz da sanat gözüyle baktık. Gülmeceyi bir edebiyat tadında sergilemek de çok önemli. Olayların insanların duygularına seslenerek yapmaya çalışıyoruz" derdi.

Dile kolay, tam 184 kitap yazdı İzgü, Kent Kütüphanesi’nde gerçekleşen söyleşide Yönetmen Vecdi Sayar’ın suallerine cevap verirken; ben, onunla olan anılarımıza resmigeçit yaptırıyordum kafamda. Öğret- men eşinin ölümünden sonra içine düştüğü üzüntüyü ölene dek atamamıştı. “Şu sıralar bana hiçbir şey iyi gelmiyor. Acılarım biraz da olsa diner diye yazıyorum, yazmaya da devam edeceğim” diyordu.

Şimdiye kadar 184 kitap yazdığını ve bunların 98'inin çocuklara yazılmış eserler olduğunu söylüyor,“ 24 tiyatro oyunu yazdım. Şu anda iki oyunum yabancı ülkelerde oynanıyor. Her yıl kitaplarım yabancı dillere çevriliyor. Bu durum beni inanılmaz mutlu ediyor. Hele ki çocuk kitapları çevrilince daha da Ne günlerdi o günler... İkimiz de Demokrat oğulları Bülent Şahin dünyaya geldi. Aydın'da gururlanıyorum. Bu halk beni üç yıl yatılı görev yaparken ikiz kızları Nevin ve Sevin İzmir’e çağrıldık bir gün, ayrı ayrı. ”Bizde ça- okuttu. Yedirdi, içirdi, çamaşır ayakkabı doğdu. İlk kitabı ‘Gecekondu’ 1970 yılında lışın” dediler. İzgü kabul etmedi. Öğretmendi. verdi. Ben halkıma hala borcumu ödeye- Bense memurdum. Evi taşıdım İzmir’e. Zira Remzi Kitabevi tarafından yayımlandı, bunu miyorum. Belki de 184 kitabın altında yatan memuriyetimi, terfi vererek İzmir’e naklet- 1971 yılında ‘İlyas Efendi’, 1972 yılında ‘Halo tirmiş gazete. “Ya gazetecilik, ya her ikisi Dayı’ adlı kitabı izledi. Attila İlhan ile tanış- budur” diyordu. birden” dediler bana. Ben ilkini seçtim. tıktan sonra kitaplarını Bilgi Yayınevi'nde yayımlayan İzgü'nün bu yayınevi tarafından 26 Ağustos 2017 tarihinde kaybettiğimiz Bir okuldu orası. Attila İlhan’ı orada tanıdım, basılan ilk kitabı ‘Donumdaki Para’ (1977) ustamızı sevgiyle anıyorum. Onu hiçbir za- birlikte çalıştık. İzgü’yü de, Remzi Kitabevi’yle idi. Bilgi Yayınevi, İzgü'nün 42 roman ve man unutmayacağız…

SONBAHAR 2017 43 “…sürücünün yerine geçti, dizginleri eline aldı, kamçıyı havada şaklatarak, ‘Deh, deh!’diye seslenip sürmeye başladı. Dizginleri de durmadan sallıyor ve tramvay gidiyordu. Sürücüye sordu: - Nasıl sürebiliyor muyum? - Benden daha güzel idare ediyorsunuz Paşam. - Ben de senin gibi bir idareciyim. Ben de yüz binlerce insanı idare ettim, onları ölüme giden yola Gaz Mustafa Kemal ve sevk ettim. Ama hiçbirisine kamçı kullanmadım. Latfe Hanım Kokaryalı’da Kamçısız idare ettim.” kildiği bir zamandır. O zaman öyle trafik yoktu; ne otobüsler, ne de ardı arkası ke- silmeyen otomobiller vardı. Yalnızca 15 dakikada bir geçen Konak-Kokaryalı (Gü- Ahmet GÜREL zelyalı) atlı tramvayları vardı. Ocak 1924 günü Gazi ve Latife Hanım Gazi, yanında Latife Hanım’la, arkasında Uşakizade Köşkü’nden çıkarak Ko- onu takip eden arkadaşlarıyla caddenin 8karyalı’da (şimdiki Göztepe) gezinti ortasından yürüyordu. Karşı taraftan, Gü- yapmışlardır. Gazeteci Tahsin Öztin, o güne zelyalı tarafından da elinde yuları, bir deveci ait anısını şöyle anlatmıştır: devesiyle geliyordu. Tam vapur iskelesi “Anılar vardır, adeta insana tapulu olurlar önünde karşılaştılar. Deveci: ve tüm yaşantısında düşüncelerinden ko- ‘Aman Bey, yan dur!’ diye titizlendi. ‘Deve pamazlar. Benim de böyle bir anım var. Bu huysuzdur!’ benim ilkokul çağından filizlenip, bugüne Gazi ve deveci adeta karşı karşıyaydı, cad- değin zevkle düşüncemde kilitlediğim bir denin ortasında konuşuyorlardı. Bizler de anımdır. Çocukluğum, İzmir’in Göztepesinde hemen çepeçevre halka yapıp merakla on- geçti. Yakınımız olan Sadık Bey’e giderdik. ları dinlemeye koyulmuştuk. Uşakizade Muammer Bey’in köşkünün geniş bahçesine yaşlarımız 7-8 olduğundan ‘Deve ısırır Beyim!’ bahçıvan amca bizleri bırakır, ikindi serin- ‘Bana onlar bir şey yapmazlar ağa.’ liğinde bahçede Karadeniz oyunlarını, Zey- ‘Benim deve lanettir.’ bek oynayan muhafızları seyrederdik. Ka- ranlık basmadan, Bahçıvan Amca, ‘Hadi ‘Lanet olamaz onlar. Koca harpte onlar çocuklar’ der, topluca köşkü terk ederdik. bana az mı cephane, yiyecek taşıdılar. De- Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın babası Uşakizade Muammer Bey adına Gazi, yanında hanımı Latife Hanım ve yakın veler beni severler, ben de onları severim, arkadaşlarıyla bizim bu oyunları seyret- ağa!’ Deveci anlayıvermişti: düzenlenmiş abone sözleşmesi. mekten büyük zevk duyar, ara sıra “Bravo” ‘Bu bey Mustafa Kemal Paşamdır.’ Ne kork- “Bu anı benim yedi yaşımın anısıdır” diyen der, alkışlardı. Bazı ikindiler, Sadık Bey’deki muştu, ‘Yan dur, Bey’ diye Gazi’ye sesleni- Tahsin Öztin, “Atatürk hala sesiyle, sapsarı kayınpederi Uşakizade Muammer Bey’in şinden. Çünkü etrafı bizler de dahil kala- buğday rengi saçlarıyla, tunç rengine çalar köşkünden çıkar, yaya olarak, hanımı ve balıklaşıvermişti. çehresiyle çocukluk düşüncelerimden beni arkadaşlarıyla Göztepe’ye kadar yürüyüş Gazi’nin ellerine sarılmak istedi. Gazi de- yoklar” demiştir. yaparlardı. vecinin sırtını okşadı. Kendisine bir sigara 1950 yılında Latife Hanım’ı evinde ziyaret Biz Göztepeli çocuklar da kaldırımlardan ikram etti, deveci iki büklüm oldu, utandı. eden yazar Niyazi Ahmet Banoğlu, Gazi’nin toplu olarak Gazi’yi izler, zevkle, heyecanla ‘Sana güle güle ağam’ dedi. Gazi’nin ikramı başka bir Kokaryalı anısını Latife Hanım’dan beraber yürürdük. sigarayı alarak kuşağının arasına soktu. Ve şöyle nakleder: Bir gün gene bir ikindi, güneşin sıcaklığının yoluna devesiyle ağır ağır İzmir istikame- “ ‘Hanımefendi’ dedim, ‘Ben sadece sizi henüz Göztepe Tramvay Caddesi’nden çe- tinde devam etti…” dinlemek istiyorum...’ Gülümseyerek:

44 SONBAHAR 2017 ‘Benden daha güzel idare ediyorsunuz Pa- şam.’ ‘Ben de senin gibi bir idareciyim. Ben de yüz binlerce insanı idare ettim, onları ölüme giden yola sevk ettim. Ama hiçbirisine kamçı kullanmadım. Kamçısız idare ettim.’ Ben söze karıştım: ‘Ben de biletçi olsam Paşam’ dedim. Bana döndü, elini havaya kaldırıp avucunu çevirip ceketinin cebine sokar gibi yapa- rak: ‘Bilet kes ama paraları cebine atma’ dedi. Sonra: ‘Görüyorsun kamçısız idare ediyorum, beni fazla konuşturma!’” Latife Hanımefendi bu olayın oluş nedenini de anlattı, fakat: ‘Bunları yazmayın, herkes, bu fıkra ile Ga- zi’nin kamçılı idare istemediği anlamını çı- karır, öbür sebebi ise varsın bilinmesin.’ Elbette bilinmesin olmaz; ama o zaman Latife Hanımefendi böyle istemişlerdi, ben de yazmamıştım. Şimdi, Atatürk’ün gece yarısı tramvaya bin- mek isteyişinin ve nedenini gene Latife Hanım’dan dinleyelim: “Tramvaya binildikten sonra eve dönüldü ve uyundu. Doğrusu ben merak içinde idim. Bunun mutlaka bir sebebi olmalıydı. Gazi böyle manasız bir harekette bulun- mazdı. Merak ediyordum, fakat soramı- yordum. Birkaç gün geçmişti, yüzüme ma- nalı manalı bakarak: ‘Anlıyorum’ dedi. ‘Hala o geceyi merak edi- yorsun ve ne idi o delice hareket diyor- sun.’ ‘Özür dilerim, neden delice olsun?’ ‘Yok, görünüşü delice idi ama başka çarem yoktu. Ekibimden biri, o gece bizimle ge- ‘Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın kişiliğinin vayın bulunduğu yere gelerek tramvaya lenlerden biri, kamçılı idareye benzeyen bir yönünü belirtmek için bir olayı anla- bindik. İhtiyar bir sürücü idi. Kamçıyı atlara hareketle çıkar sağlamıştı. Konuyu öğren- tayım’ dedi. şaklatıyor ve sürmeye çalışıyordu. Gazi, sü- dim ve çok üzüldüm. Bana ve memlekete “Evli bulunduğum sırada İzmir’de idik. Dok- rücüye: büyük hizmetleri vardı. Hem onu feda et- mek hem de benim adamlarımdan birinin torların uyarısıyla çok sakin bir hayat ge- ‘Sen atları hep kamçı ile mi idare edersin?’ böyle hareket etmiş olmasının duyulması çirmesi gerekiyordu.İstirahat tavsiye et- diye sordu. mişlerdi. İçki de içmemesini söylemişlerdi. çok fena olurdu ama ona da bir ders vermek Bu tavsiyelere ancak birkaç gün uyabildi. ‘Tabii Paşam, kamçısız idare edilir mi?’ gerekiyordu. Yüzüne de vurmak istemedim. Bir türlü uyuyamadığı bir gece saat ikide: ‘Neden idare edilmesin?’ O takdirde onu uzaklaştırmak gerekecek, gene söylenti olacaktı. İşte o adama bir ‘Ben şimdi atlı tramvaya binmek istiyorum’ ‘Biz görmedik.’ ders vermek için bu hareketi yaptım. İstedim dedi. O saatte tramvay bulunmasının im- ‘Sen şu yerini bana ver de nasıl idare edilir ki, benim bildiğimi anlasın ve kendisine kânsız olduğunu söyledim. Dinlenmesini göstereyim.’ ders olsun.’” rica ettim: Gazi, sürücünün yerine geçti, dizginleri Bu iki anı, ‘Latife Gazi Mustafa Kemal’ adlı ‘Saatin geç olduğunu söylüyorsun, ben de eline aldı, kamçıyı havada şaklatarak, çalışmamızdan alınmıştır. Yeni elimize ge- biliyorum, ben de bundan faydalanarak çen, Uşakizade Köşkü’ne ait, ‘İzmir Suları tramvaya binmek istiyorum’ dedi. ‘Deh, deh!’ diye seslenip sürmeye başladı. Türk Anonim Şirketi’nin bir evrağını ya- Dizginleri de durmadan sallıyor ve tram- Yaverleri uyandırdım, telefonlar edildi. Saat yımlıyorum. KNK’de 8 yıldır makale yazı- vay gidiyordu. Sürücüye sordu: üçe doğru istenen tramvay hazırlanmıştı. yorum, kent belleği için sizlerden de katkı Yaverleri de yanına aldı, hep beraber tram- ‘Nasıl sürebiliyor muyum?' istiyorum…

SONBAHAR 2017 45 Son buharlı Son makinist

Buharlı trenlere çok büyük bir ilgim vardı. Ayda birkaç kez anneme ses etmeden evden çıkar, yaklaşık üç yüz metre ilerideki tarihi Kemer İstasyonu'na giderdim. Yine altımda kısa pantolon, ayaklarımda tokyo terlik, sırtımda annemin, ağabeylerimin gömleklerinden küçültüp diktiği tiril tiril bir gömlek. Sessizce gişeye yaklaşır, sıramı bekler, gidiş-dönüş bir öğrenci bileti alırdım. Yeşil renkli karton biletin bir tarafında gidiş, diğer tarafında dönüş yazardı. Ahşap banka oturur, trenin gelmesini beklerdim.

Işık TEOMAN ocukluğumda pek usluydum, ma- halleden dışarı adım atmazdım. Te- Çpecik’te doğup büyüdüm. O yıllarda pek güzel komşuluk ilişkileri vardı. Boşnak, Arnavut, İştipli ve Selanikli birçok Balkan Muhaciri’nin yaşamını sürdürdüğü bir semtti Tepecik. Komşular; teyze, amca, anne ve baba yarısıydı adeta. Zeytinlik, Boğaziçi, Toros, Kemer, Hilal, Gürçeşme, Gültepe ve Yenidoğan mahalleriyle komşu bir semtti Tepecik. 1960 - 1970 yılları arasında tam bir ‘Perihan Abla’ dizisindeki gibi geçerdi yaşam. Tek katlı evler, kırmızı kiremitli çatılar, çatı ve pencerelerden uzanan soba Kemer Tren İstasyonu borularından yükselen dumanlar... İsler kimsenin üstüne bulaşmasın diye soba duygulu, göz yaşartıcı filmler. Yaz aylarında geçiş, tektekçi meyhaneler, ardı ardına açı- borularının dirseklerine konulan konserve mahalle fırınında boyozlu akşamlar. Sokak lan birahaneler... 1144. Sokak köşesinde kutuları... Ahşap kepenkli, tokmaklı kapılar... aralarında bisiklet turları, sevgiliye göz Ömüriş turşuları... Meyhaneci Faik, Köfteci Komşuya odun kömür gelince birlikte ta- kırpmalar, romantik aşklar. "Teyze, annem Ferit, sağcılar İsmet Uç'un kahvesine, sol- şımalar, karşılığında demli çay ve poğaça gönderdi, bir fincan kahve istiyor"lu yıllar. cular Nazmi Şenhelvacılar'ın kahvesine, yemeler... Açıkhava sinemalarında fink at- Hıdırellez'in doyulmaz tadı, mahalleler ara- kundura alacaksan Özcan Kundura. Et işin- malar, Orhan Gencebay'dan şarkılar... sında ateş yakma yarışması ve göğe yük- de Gültekin Kasap, Manav Sadi Amca, Kır- selen dumanlar. Teksas Tommiks ve Ten tasiyeci Hüseyin Amca, Yoğurtçu Sadi... Bu mahalleden iki dizi, beş Ten dergi takasları, çikletten çıkan sporcular, Çorbacı Ali (Pehlivanoğlu), Berber İlhan, İnci Sakızı, Madlen Çikolata, İşçiler Caddesi Şoför Hakkı Ağabey, Fırıncı Muhittin, Eczacı de film senaryosu çıkardı girişindeki kokoreççi amca. Nazmi'nin kah- Zahit ve Günay, Samancı İhsan, Foto Gül Alman Kulesi'nde saklambaçlar. Zevk Si- vesinin önünde tulumba tatlıcısı Sadi Selahattin, Foto Sedat, Figora Kuaför (Refik) neması'nda yabancı filmler, ‘İyi - Kötü ve Amca, aşureci polis emeklisi Ali Amca, Pastaneci Muammer Yöngül, Efes Eczanesi Çirkin’ Lee Van Cleef'li filmler. Savaşan Si- İzmir sandviçinin kralını yapan Apo Yaşar... sahibi Ali Bey ve eşi, Kedi Besler Muazzez neması'na gidersen, Cüneytli, Ediz Hunlu, Hızlılar... Motosiklet sevdası, plaktan kasete Hanım, Sandviççi Erol Abi, Gazeteci Alaattin,

46 SONBAHAR 2017 gazete bayileri Necati ve İbrahim, Ayak- kabıcı Rio, Berber Cico, Mobilyacı Cavit Fayan, Cevdet Bakkal, Cenaze Levazımatçısı Mehmet Selek, Susamcı Hayati, Eşrefpaşa Hastanesi ve son durak belediyenin gasil- hanesi. Renkliliği, çeşitliliği ve ahengi dü- şünebiliyor musunuz?

Yaşam renkliydi ama televizyonlar da Sonra ne oldu? İlk renkli yayına geçen televizyonlarla, dizi izleme bahanesiyle güçlenen komşuluk ilişkileri... Kökler... Dallas... Ve sohbetlerin sona erdiği dö- nemin ardından, apartman sevdası bu güzelim semtin kimliğini ve kişiliğini de- ğiştirdi. Evini Roman kardeşlere satanların bir bölümü Hatay semtine, bir bölümü de Karşıyaka ve Bornova'ya akın ettiler, semti terk edip gittiler... Semtin yapısı ve ortaokulda sıra arkadaşlarım hep Ro- Buharlı tren sevdam son 15 yıl içinde tamamen değişti ve sa- man çocukları oldu. Onlarla ilişkilerim Yazımın başlığında da söz ettim, uslu bir dece Romanların yaşadığı bir semt kim- hep sağlıklı ve keyifli yürümüştür. Hala çocukluk dönemi geçirdim. Ama pek kimse liğine büründü... İşiyle, aşıyla, emeğiyle görüşürüm İZSU emeklisi İsmail’le. Evle- bilmezdi, buharlı trenlere çok büyük bir il- geçinen ve ekmek mücadelesi veren Ro- rine girip çıktım, yemeklerini yedim, su- gim vardı. Ayda birkaç kez anneme ses et- man kardeşlerim bir yana; yasadışı işleri larını içtim. Ama Tepecik artık Perihan meden evden çıkar, yaklaşık üç yüz metre tercih eden Romanlar bir yana. İlkokulda Abla'nın dizisindeki gibi bir semt değil. ilerideki tarihi Kemer İstasyonu'na giderdim. Yine altımda kısa pantolon, ayaklarımda tokyo terlik, sırtımda annemin, ağabeyle- rimin gömleklerinden küçültüp diktiği tiril tiril bir gömlek. Sessizce gişeye yaklaşır, sıramı bekler, gidiş-dönüş bir öğrenci bileti alırdım. Yeşil renkli karton biletin bir tara- fında gidiş, diğer tarafında dönüş yazardı. Gişenin camında demir parmaklıklar vardı, hep merak ederdim, meğer hırsızlığa karşı önlemmiş, öğrendim yıllar sonra. Ahşap banka oturur trenin gelmesini beklerdim.

Homurdanarak girerdi istasyona Gelişi benim için büyük bir keyifti. Buharlı kara tren Alsancak'tan kalkardı, tekatü (bir- Seydiköy Tren İstasyonu birini kesen iki ayrı tren hattının birleştiği yer) hattına geldiğinde takata tıkıtı, takata tıkıtı sesini Kemer İstasyonu’ndan duyardık. Bir heyecanla bekleşirdik. Görevli, tam- tamları tıkır tıkır indirmeye başlar, Gaziler Caddesi'nin her iki yanından gelen araçlar sürücüleri sabırla beklerdi. Çok büyük bir araç trafiği de yoktu o zamanlar. Her iki ta- rafta bekleyen araçlardan bakan sürücülere hava atarcasına gümbür gümbür istasyona bir girişi vardı trenin. Makinist buharı salardı, sanki durmayacakmış gibi geçerdi ve ağır ağır yavaşlayıp demir tekerleklerin raylarla buluşmasıyla çıkan ince bir ses duyulurdu. Yine sessizce binerdim Seydiköy trenine, ahşap koltuklara oturup Meles Çayı'na ba- kan cam kenarında yerimi alırdım. Hareket amirinden yeşil ışıkla "tamam" işaretini

SONBAHAR 2017 47 tasyonda bir ileri bir geri dolaşıp dururdum. Tren dönüşü tamamladıktan sonra va- gonlara biner, ahşap koltuklara kurulur, dönüş heyecanını yaşamaya başlardım. Ve en önemlisi anneme bir şeyler uydur- mak için pratik yapardım. Bu kaçamakları babam 1970 yılında ani bir kalp krizi so- nucu ölene dek yaptım. Babamı kaybe- dince kendime güvenimi kaybettim sanı- rım, bir daha tek başıma tren yolculukları yapmadım…

Kurtalan Ekspresi sürprizi 1971 yılında hava astsubayı olan büyük ağabeyimin Bandırma'ya tayini ile mototren ile tanıştım. Bandırma'da kaldığı süre içinde yüzlerce kez gidip geldim Basmane - Ban- dırma arasında. Ama buharlının yerini hiçbir zaman tutmadı. Sanırım yıllar sonra çok özlemiş olacağım ki, Seydiköy kaçamakları aklıma düşmeye başlamıştı... Üniversite yıllarında büyük ağabeyimin tayini Diyar- bakır'a çıktı... Bu sürpriz tayin bana yeni bir buharlı macerası daha yaşattı. Şu ünlü Kurtalan Ekspresi'ni hatırlamayan yoktur. Basmane'den hareket eder, Uşak - Afyon - Ankara - Konya - Toroslar - Elazığ - Maden - Diyarbakır ve Kurtalan'a kadar uzanır.

Uyu uyan Afyon Ağabeyim yerleşir yerleşmez, annemle program yaptık. Uzun bir bayram tatili denk gelince buharlıyla yolculuk sevdası yaşama geçirildi. Arife günü sabah saat- lerinde Kurtalan Ekspres'in kömür kokan deri koltuklarına kurulduk. Zorlu bir yol- culuk bizi bekliyordu. Yıllar sonra buharlı alan makinist, rayların üstünde tekerleklere alır, nedense arkasına ve yüzüne şöyle bir tren ile çok uzun bir yolculuk yapmanın patinaj çektirerek kalkışını yapardı ve çok bakar, döner bir de benim yüzüme bakar, heyecanını yaşıyordum. Tren homurda- kısa sürede hız kazanmak için acele ederdi. gidiş tarafına elindeki alet ile bir delik narak Basmane'den hareket ettiğinde fo- Çünkü birkaç dakika içinde Gürçeşme yo- açardı, sıkı sıkı saklamamı tembihlerdi. toğraf çekmeye başladım. Afyon'a geldi- kuşuna gelecek, hızını ayarlayamazsa büyük ğimizde gece yarısı olmuştu. Annemin bir olasılıkla patinaj hızlanacak ve duracaktı. Seydiköy heyecanı hazırladığı börek, poğaça ne varsa karnı- Genellikle de Gürçeşme yokuşunda sorun mızı doyurduk ve göz kapaklarımız ka- Bir tarafı delik bileti kısa pantolonumun yaşamayan makinist yoktur. Seydiköy treni panıverdi...Epeyce bir süre sonra uyandı- cebine iyice saklardım. 10 yaşlarındaydım. yokuşa geldiğinde homurdanır, şöyle bir ğımda istasyona bir göz attım nereye gel- Seydiköy'e ulaştığımda istasyona iner, tren silkelenir, patinaj yapardı, tekerlekler boşa dik diye, çünkü sabah saat 06.30 olmuştu vagonlarından adeta bir tören edası ile dönmeye başlardı. Ateşçi trenden iner, te- bile. Gözlerime inanamadım, hala Afyon'da ayrılan buharlı lokomotifin birkaç yüz kerleklerin altına rayların kenarlarını sıkış- idik... Kemer-Seydiköy arasında yaptığım metre gidişini, sonra gözden kayboluşunu tırmak için konulan çakıl taşlarından yer- o kısa yolculuklardan sonra yaşadığım izlerdim. Birkaç dakika sonra buharlar sa- leştirmeye başlardı. Beş-altı vagonun al- uzun rötar şok etmişti beni! Tam hatırla- çarak dönüş yapar, vagonların bu kez tındaki tekerleklerin hemen hepsine çakıl mıyorum ama sanırım öğleye doğru ha- gidiş yönünde ilerler, hat değiştirir ve taşı koyardı. Ardından makinist uzun uzun reket etmişti Kurtalan Ekspresi. Karşı tekrar vagonlara bağlanır, buharlının do- düdüğünü öttürür, tren hızla patinaj yaparak hattan gelen trenin gecikmesi böyle bir kunmasıyla birlikte vagonlar geriye doğru kalkmaya başlar ve bir anda hızlanırdı. Yo- rötara neden olmuştu... kuşu geçtikten sonra rahatlayan tren, tıkır gider gelirdi. Bu ray değiştirme işini izlerken tıkır yoluna devam ederdi. Hemen her bin- büyülenirdim, makiniste ve yanında kürek diğimde benzer durumlar yaşıyordum. kürek kömür atan ateşçiye hayran olurdum. 76 saat sonra Diyarbakır Bana öyle bir keyif veriyordu ki! Vagonda Tüm bunlar olurken kesinlikle istasyondan Buharlı lokomotif özellikle dik yamaçlarda biletçinin gelişini beklemek bile heyecan- ayrılmazdım, başıma bir şey gelmesinden oldukça zorlanıyordu, bu durumda bir lıydı. Kapıdan "Biletler!" diye seslenir, bileti korkardım.. Tren kalkış saatine kadar is- takviye daha yapılıyor, çift buharlıyla gi-

48 SONBAHAR 2017 Münir Nevin

değil. Ama o tarihten sonra bir daha ne buharlı tren gördüm ne de bindim. Ta ki Münir Nevin’le tanışana kadar…

Son buharlı, son makinist 80 yaşına merdiven dayamış olan Münir Amca son buharlı trende çalışmış maki- nistlerden. Günün önemli bir bölümünü hala istasyonlarda geçiriyor, buharlı trenleri çocuğu gibi okşuyor ve seviyor... Yıllarca ateşçilik yapmış, kürek sallamış, kömür atmış buharlıya. Sonra ustalık yılları ve ma- kinistlik. Birlikte Alsancak İstasyonu’ndaki buharlı treni görmek için depoya gittik. Hala çalışır durumdaki buharlıya gözleri dolarak baktı: "Bir çalıştırsam, bir hareket ettirsem, şöyle buharları basa basa, düdüğü öttüre öttüre" dedi. Bu lokomotifin Türki- ye'de çalışan tek buharlı olduğunu anlatan Münir Amca’nın anıları arasında pek keyif aldığı öğle yemekleri yer alıyormuş. Dur- madan anlatıyor. Küreğin üzerine dizdikleri kuşbaşı doğranmış etleri, soğan ve biber eşliğinde ateşe sürerlermiş. On dakika sonra fırından mis gibi kokular yayarak çıkarırlar, çalışma arkadaşlarıyla birlikte afiyetle yer- lermiş. Türkiye'nin demiryolu ağı bulunan hemen her bölgesinde görev aldığını söy- leyen Münir Amca son buharlı treni kul- lanmış ve son buharlı makinisti olarak da emekliye ayrılmış. Yıllar sonra trenle yine buluşmuş. Bu kez fuarda mini trenin başına geçmiş ve neredeyse on yıl boyunca maki- nistlik yapmış, hevesini almış. diyorduk. İlginç olansa, son vagona bağ- Toroslar'da zorlanınca dizel makinelerin Şimdi düşünüyorum da, buharlı trenle bir yolculuk yapmak pek keyifli olur. Ancak za- lanan başka bir buharlı da bizim vagonları desteği ile gider oldu. Ondan sonra Elazığ, man bol olacak, yollarda durulacak, fotoğ- itiyordu. Üç buharlıyla gittiğimiz zamanlar Maden ve Diyarbakır'a kadar hep buharlı raflar çekilecek, anılar tazelenecek. Ama hep oldu. Bazı istasyonlarda manevralar yapıldı. tren ile devam ettik. 76 saat süren bir yol- buharlı ile gidilecek; ne bir takviye ne bir Zaman kayıpları o kadar çok oluyordu ki, culuktan sonra Diyarbakır'a ulaştık. Yollarda mazot kokusu olacak. Buhar kokacak, kömür bayramın ikinci gününe geldik ama bir o kadar çok durup kalkıyordu ki, o kadar kokacak, dev tekerlekler patinaj yapacak, türlü Diyarbakır'a ulaşamadık. Kurtalan, çok rötar yapıyordu ki, pişman olmadım istim salacak, düdük ötecek uzun uzun...

SONBAHAR 2017 49 İzmir, Küçük Cne de Pars Asya’nın kıyısında bir Marsilya’dır... ‘‘İzmir, benim bir Doğu kentinden beklediğim hiçbir şeye yanıt vermiyor; o, Küçük Asya’nın Club des Chasseurs kıyısında bir Marsilya’dır; Avrupalı tüccarların Paris ve Londra’daki gibi yaşadıkları geniş ve zarif bir tezgahtır.’’ Alphonse de Lamartine-1850

Pathe Sneması Tufan ATAKİŞİ

yonya'nın Yıldızı (La Perle de L'İonie) İz- mir’in kent kültürüne saygılı, akıllı, ça- İlışkan ve sanatsever kozmopolit halkının, hoşgörülü, eğlenceli ve gönençli bir ya- şantısı vardı. Sinematografinin yeri ise bam- başkaydı.

XX. yüzyıl başlarında patlak veren Balkan Savaşı ve ardından başlayan I. Dünya Savaşı ile sıkıntılı günler başlamıştı. Bu savaşların sonucunda Balkan Savaşı Osmanlı'yı, I. Dünya Savaşı da Avrupa’yı parçalamış ve yeni devletler oluşmuştu. Ancak Doğu Ak- deniz ticaretini elinde tutan zengin Smyrnalı tüccarlar ve Levanten aileler, gelişen tehli- keleri önemsemeden yaşantılarına devam etmişlerdi. dartlarında ilk tiyatronun da 1775 yılında nemalar, kulüpler, müzik dinletileri, dans İzmir’de yaşayanları; sıkı çalışan ama boş inşa edildiğinin kayıtlara geçtiğini gördü- partileri ve akşam gezintileri, Smyrnalıların zamanlarını da eğlenerek değerlendiren ğümüzde sanata ve eğlenceye olan ilgiyi sosyal yaşamının vazgeçilmez özellikleriydi. ve yaşamın tadını çıkaran bir toplum olarak daha iyi anlamaktayız. nitelendirebiliriz. O dönemde kentte 2 bin İzmir limanında, mendirekten Punta'ya 500 piyanonun olduğunu, Avrupa stan- Avrupa'dan gelen orkestralar, tiyatro ve si- doğru rıhtım boyunca birahaneler, her

50 SONBAHAR 2017 türlü içkinin içilebildiği bahçeli alanlar ve değişik mutfakları ile kaliteli restoranlar bulunurdu. Bu birbirinden keyifli mekanlar, kuzeye doğru devam eder giderdi.

Birinci Kordon'un (Prokymeae) güneyinde, yani mendireğin kara tarafında ise deniz yoluyla gelenlerin konakladığı oteller ve eğlence yerleri bulunurdu.

1330 (1914) yılında yayımlanan Aydın Vilayet Salnamesi’nde² İzmir’de:

40 kadar kilise (bunların otuzdan fazlası Rum Ortodoks, ikisi Ermeni Ortodoks kalanı ise Katolik ve Protestan kiliseleridir), 15 havra, 150'den fazla okul, 8 medrese, 25 ferhane (birkaç mağazanın toplu olarak Sütunlu Pantheon Sneması bulunduğu yer), 15 hastane, 20 kulüp, 16 konsoloshane, 1 metropolithane, 15 ha- Kokaryalı ve Basmahane'de de birer tane nun ortasında bir buz pisti de yer almakta hamhane, 557 kahvehane, 269 meyhane, olmak üzere olmak üzere toplam on beş ve seyirciler hem perdedeki filmi hem de 30 gazino, 57 hotel, 81 eczane, 8 postahane, sinematografhane bulunmaktaydı. paten yapanları izleyebilmekteydi. Üstelik 55 büyük şirket ticarethane ve acenteleri, karanlık ortamdan dolayı kayarken düşen- 35 matbaa, 9 banka, 99 han, 5 gazoz ima- Bunlardan Beyler Sokağı'nda bulunan si- lerin de görünmemesi nedeniyle buz pateni lâthanesi ve 4 bira fabrikası bulunduğu nematografhane, İttihat ve Terakki Cemi- pisti oldukça popülerdi.³ 1910’da Evagelistria yazılıdır ve eğlence yerlerinin sayısı hemen yeti’nin yönetimindeydi ve Milli Kütüpha- Caddesi’nde Astiron, 1913’te Melis, 1912’de ne’ye aitti. dikkatimizi çeker. ise Saint Catherine Caddesi'nde Finix si- 1894’te İzmir'de ilk açılan sinema salonuna nemaları açılmıştı. Sinema salonunda buz pisti sahip olan Sporting Club sinematografhane 1922 öncesinde İzmir’de elektrik fabrikası Sokakların havagazı, evlerin gazyağı lambası ve tiyatrosu, sadece elit üyelerin girebildiği bulunmuyordu. Bazı binalarda, yalnızca ve mumlarla yetersiz bir şekilde aydınla- sosyal bir kulüptü. Yeni üyeler de özenle kendi kullanımları için elektrik üreten çok tıldığı loş mekanların yanında, elektrikle seçilirdi. Sporting'e benzer kulüpler Avrupa sayıda küçük ölçekli elektrik üretim tesisi çalışan makinelerin perdeye yansıttığı ışıl ve Akdeniz'in diğer zengin şehirlerinde de mevcuttu. Bunlar: Tiyatro de Smyrne, Club ışıl inanılmaz hareketli görüntüler, o yılların bulunmaktaydı. des Chasseurs (Pantazopoulos ikametgahı), hayret ve heyecanla izlenen en büyük eğ- Cine de Paris, Cine Pallas, Cafe Fotis Stefa- lencesiydi. Böylesine etkinliklerin yapıldığı Bella Vista, Punta, Kordon ve civarında nopoulos, Hotel Kraemer, Banque Nationale salonlara sinematografhane deniliyordu. 1908’de açılan Cine de Paris ve Cine Pallas de Grece, Banque d'Athenes, Banque Credit Bütün sinemaların sahneleri tiyatro oyun- (700 koltuk kapasiteli) önemli sinemalardı. larına da elverişli olduğu için bu tür eğlence 1909 da Pantheon ve Pathé Cinema per- Foncier d'Algerie et de Tunisie ve Banca di yerleri büyük rağbet görüyordu. delerini açtı. Adını dünyaca ünlü Fransız Roma idi. Buna ek olarak, yakınlardaki film yapım şirketinden alan Pathé Sineması evlere ve dükkanlara elektrik sağlayan üç 1900’lü yılların başlarında İzmir’de; Kor- ise, hem iç mekân yapısı hem de sunduğu tesis daha vardı. Bunlar; Xanthias ve Ste- don’da sekiz, 1914’ten sonra Karşıyaka ve film seyretme ortamı ile belki de dünyanın fanopoulos, Vidori Matbaası ve Milli Kü- Beyler sokaklarında iki, Irgat Pazarı, Asansör, en ilginç sinemalarından birisiydi. Salonu- tüphane’ydi. Filmleri oynatabilmek için mutlaka elektrik gerektiğinden bütün si- Cne Pallas nema salonlarının elektrik üreten küçük- büyük dinamoları bulunmaktaydı.

1) Lamartine İzmir’de: 5 Temmuz 1850’de İstanbul’a gelen ve Sultan Abdülmecid tarafından kabûl edilen Lamartine, aynı akşam Oronte vapuru ile İzmir’e hareket etti. 7 Temmuz 1850 tarihinde İzmir’e ulaştı. Kendisine armağan edilen çiftliği ziyaret ettikten sonra Bostand Kumpan- yası’nın bir gemisi ile 30 Temmuz 1850 tarihinde çok hazin bir veda merasimi ile İzmir’den ayrıldı.

2) Hüseyin Rıfat/Erkan Serçe Aydın Vilayeti 1330 Sene-i Mâliyesi Ticaret Rehberi

3) A. Şahabettin Ege “Eski İzmir’den Anılar”

SONBAHAR 2017 51 Alimler Ormanı İzmir’de Medresesi, Ali Paşa Medresesi, Fatma Hatun Medresesi, Hatuniye Medresesi, İsmail Efen- di Medresesi, Mahmut Efendi Medresesi, kayıp bir medrese Pabuççuzade Medresesi, Hacı Molla Med- resesi ve Katipzade Ahmet Reşit Efendi Medresesi’dir. Orhan BEŞİKÇİ Medreseler Vakıf kayıtlarında adı geçen medreselerden Geçen yıl bu sayfalarda “Merdivenli Med- Fotoğraflar:Atilla ÖZDEMİR bazıları; Abdülfettah Medresesi, Alemdar rese”nin, genç yaşta ölen Müderris İzmirî Medresesi, Berberzade Medresesi, Faik Paşa İsmail Efendi’nin medresesi olabileceğini,

vliya Çelebi İzmir’de kırk medrese bulunduğunu; her cami hareminde Eve etrafında, medrese hücrelerinde talebelerin ders yaptığını anlatır: “Zira bu şehrin uleması ve talebesi çoktur. Amma asalete mahsus medreseler, Sultan Selim Kurşunlu Medresesi, Kaptan Paşa Medre- sesi ve Ahmet Ağa Medresesi meşhurdur” diyerek üç medreseden bahseder. İzmir‘de müstakilen yapılmış bir medrese hemen hemen yok gibidir veya birkaç tanedir. İzmir çok eski devirlerden itibaren bir ticaret şehri olduğu kadar bir ilim şehriydi. Roma İmparatoru Hadrianus zamanında, gerek Ege adalarından, gerek civar şehir- lerden gelen birçok genç, İzmir okullarında çeşitli derecede tahsil gördüğü için bu şehre ‘Alimler Ormanı’ adı verilmişti.*

52 SONBAHAR 2017 mesinin sevincini yaşarken, aynı müdür- Osmanzade Yokuşu’nda İzmir Büyükşehir lüğün ani bir kararla kamulaştırmadan Belediyesi tarafından satın alınan eski ya- vazgeçtiğini öğrendim. 1941 yılında Vakıflar pıların onarımının İzmir’e ve İzmir tarihine Genel Müdürlüğü tarafından ihale yolu katkı sağlayacağından şüphemiz yok. Şeyh ile satılan parselde medrese müştemilatının ve Pazaryeri camileri, Emir Sultan Haziresi yıkılıp yerine yeni yapıların inşa edilmesi, yakınında olan tarihi medrese İzmir Bü- ihale ile satışından sonraki yıllara rastlar. yükşehir Belediyesi tarafından kamulaştı- Fotoğraflara dikkatlice bakarsanız yıkımdan rılırsa Emir Sultan Haziresi gibi önem kazanır. kurtulmuş yapıların, dönemin mimari özel- Önemli bir ziyaret yeri olabilecek mimari liklerini taşıdığını görürsünüz. özelliklere sahip olan Merdivenli Medrese; kamu veya özel kurumlar tarafından satın 945-956 sokaklarla çevrili 572,75 m² alanın alınırsa kültür hizmetlerinde de kullanılabilir. ortasında dikdörtgen kesitli avlunun etra- Bir dönem düğün salonu olarak kullanılmış, fında sıralanan hazire, türbe ve medreseden fakat buna rağmen gizli kalmış, ikinci bir kalma yapıların korunması her gün biraz örneği olmayan tarihi medresenin, öyküsü daha zorlaşıyor. Avlusunda bulunan havuzu, ile birlikte İzmir’e kazandırılacağı umudunu okuma odalarını, kubbeli türbesini, hazi- taşıyorum. resini ve çeşmesini enkaz sökücülerine, ta- rihe karşı merhametsiz davrananlara terk etmeyip koruyalım. Tarihi medresede uz- Kaynakça: manların yapacağı çalışmalar birçok bilin- AKTEPE Münir, “İzmir Yazıları-Camiler Hanlar meyeni ortaya çıkaracağı gibi kötü niyetli Medreseler Sebiller”, Kent Kitaplığı, 2003. insanların vereceği zararları da önleyecektir.

medreselerin banilerinin adlarıyla anıldığını, haziresinde İzmir’de görev yapmış mü- derrislerin mezarlarının bulunduğunu, şevli bir arazide inşa edilen medreseye merdi- venle ulaşıldığı için mahalli olarak Merdivenli Medrese denildiğini yazmış, medresenin duvarında Köprülü Fazıl Ahmet Paşa Vak- fiyesi’nde adı geçen çeşmenin bilgilerini konuyla ilgilenen uzmanlardan alıntılar ya- parak açıklamıştım.

Merdivenli medrese Osmanzade Yokuşu’nun zirvesinde Altın- ordu Spor Kulübü’nün karşısında bulunan, zamana direnemeyip yıkıldığı sanılan, müstakilen yapılmış Merdivenli Medrese’yi bir kez daha kentin gündemine getirmek istiyorum. Vakıflar Genel Müdürlüğü; Pa- zaryeri Mahallesi'nde İplikçi İsmail Dede türbesi ve haziresi bitişiğinde, içerisinde Merdivenli Medrese’den kalma yapıların bulunduğu 1548 ada, 3 parselde 5 kagir ev, 11 dükkan, 4 odadan ibaret, mülkiyeti özel şahsa ait olan taşınmazların kamu- laştırılmasına 25.09.2014 tarihli makam oluru ile karar verip, 2942 sayılı kanun uyarınca kamulaştırma davası açmıştı. Medrese’nin ortaya çıkarılıp sahiplenil-

SONBAHAR 2017 53 Yokuşların Öyküsü

…kadının peşi sıra Taner ORALALP girdim. Gösterdiği e zaman buralara; Halil Rıfat Paşa, İkiçeşmelik, Agora, Topaltı sokak- yerde ayakkabılarımı Nlarına uğrasam, ne zaman bu sus- çıkardım. Soldan yukarı kun, sakin, cumbalı, tahta kapılı evleri gör- sem, zaman içinde bir yolculuk yapmış doğru çıkan ahşap gibi olurum ve garip bir suçluluk duygusuna kapılırım. Bu yokuşlara itilmiş gibi duran merdivenleri gıcırtılarla insanların, evlerin bu dar sokaklara yayılan çıkıp küçük bir sofaya sitemli bakışlarını görürüm. Çünkü bizdik zaman içinde onların saltanatını, cazibesini geldik. Burada karşılıklı yıkan, yerlerine diktiğimiz betonarme çı- birkaç oda kapısı vardı. kıntılarla! Yok etmiştik onları bir bir, yenilenip gelişirken…(!) Bu kapılar da üzeri Fotoğraf makinemin vizöründen her bakı- baklava dilimli desenli şımda benden tebessümlerini esirger gi- biydiler. Kentin yokuşlarına konuşlanmış, bir kilimle örtülmüş vakur bir ifadeyle, tepeden bakıyorlardı beton yapılarınkinden daha serindir. Zey- bizlere! zemin gibi ahşaptı. tinyağı tenekelerine dikilmiş güllerin, fes- Kadın beni odalardan Parke taşlı, dar, kıvrımlı, labirenti andıran leğenlerin kokuları nihavent şarkılar din- bu sokaklarda yolunuzu şaşırdıysanız, ken- leyerek yapılan yemeklerin kokularına; ço- birine aldı. Şaşkınlığım dilerini oyuna vermiş çocuklar bunu hemen cukların sesleri, kuşların cıvıltılarına; kundura fark eder, siz sormadan yol gösterirler. tamircilerinin çekiç sesleri, biraz daha aşa- hala sürüyordu; burada Bunu kapı önlerinde oya işleyip, örgü örüp ğıdaki matbaaların ritmik seslerine karışır. ne işim vardı? Niye sohbet eden ev hanımları da yapabilir. Kent yaşamının ayrı birer parçaları, üretimin Aynı havayı solumamıza karşın farklı me- küçük dişlileridir bu atölyeler, dükkânlar! çağrılmıştım? kanlardır buralar. Geçmişten kalan birtakım Tıpkı o evler gibi var olma savaşı içinde. O tatları duyumsarsınız. Buraların gölgeleri, çocuklar gibi büyüme telaşı içinde!

54 SONBAHAR 2017 Sabahın alacakaranlığı. Ortalıkta kimseler deklanşöre bastım. Boncuk mavisi ahşap yok. Çevrelerinde yüzlerce kınkanatlının kapısına kıvrılıp tırmanan aşınmış taş mer- uçuştuğu loş sokak lambalarının aydınlattığı divenler ve bu merdivenlerin hemen al- eskimiş parke taşlarda yürürken içimi bir tındaki kiler girişi, yapının köşesine işlenen ürperti sardı. Gündüz çocuk sesleriyle çın- oymalı taş... Her şey, evet her şey arşivim- layan bu sokaklar, şimdi mezarlık sessizliğine deydi artık. sahipti. Geceden hazırladığım omzumdaki Bisküvi ağzımda çıtırdarken, evin kapısı ya- fotoğraf makineme garip bir güven duy- vaşça ve gıcırtıyla aralandı. Pembe, uzun, dum. Bu, dağ başında yalnız kalan birinin, çiçek desenli elbisesi, başında beyaz yemeni elindeki fenerden aldığı cesaret gibi bir gibi bağlanmış eşarbıyla yaşlı, zayıf bir kadın, şeydi. Oysaki buralardaki yaşam, kentin elinde su kovasıyla dışarı süzüldü. Suyu baş döndüren yaşamından ve mekânla- maşrapayla basamaklara dökerken bir şeyler rından çok daha masumdu. mırıldanır gibiydi. Ağır ağır diğer elindeki Önce de söyledim; yüksektir, yokuştur bu- süpürgesiyle suyu basamaklardan aşağı sü- ralar. Bu yüzden bir yan veya arka sokağa pürüyordu. Biraz yaklaşıp fotoğrafını çekmeyi geçmek için ya merdivenleri ya da düz yo- düşündüm ama kadının beni fark ettiğini kuşu tırmanacaksınız. görünce vazgeçtim. Kadın şimdi de bana Yoruldum. Bir sigara içimi mola verdim. İlk bir şeyler söylüyor gibiydi. Onu duyabilmek dumanı savururken, altında bulunduğum ve burada bulunma amacımı açıklamak için cumbayı süzdüm. Sonra evin içindekileri yanına yaklaştım ki kadın yumuşak bir ses düşündüm. Evin reisini... Yalnız kendi evinin tonuyla ve biraz da tebessümle: Buraların fotoğraflarını çekerken ayrı bir sahibi olabilmiş, yaşamını ev ahalisine ada- —Eşim uyuyor, buyurun? dedi. özen gösterir, seslerin ve kokuların da fo- mış evin babasını. Şimdi derin uykularda, —Sesinde “Ne istemiştiniz?” gibisinden bir toğrafa yansıması gerektiğini düşünürüm. bu ülke için güzel düşleri olan biçare in- soru tonlaması vardı. Bu beklemediğim Çünkü bir gün yine gelip de bu evleri ve sanlarını düşündüm bu sokakların. yaklaşım karşısında ne söyleyeceğimi bi- bu insanları buralarda göremez ve bula- Güneş gecenin kuytularını yavaş yavaş ay- lemedim. Sözcükler bir an boğazıma dü- mazsam, o gül ve fesleğen kokularının, so- dınlattığında, şekiller de belirmeye başladı. ğümlendi. kağı gölgeleyen, yaşanan ve yaşayan bu İşe koyulmuştum. Gecenin derin sessizliği —Şey! Dedim, buralarda fotoğraf çekiyor- mekânların izdüşümünü bırakmak isterim yerini beni kuşbakışı izleyen kumruların dum. Evinizin de fotoğrafını çekecektim... geleceğe. uğultularına bırakmıştı. Makinemin filmine —Neden? Arkadaşımla yaklaşık üç saattir buralardayız birkaç siluet kaydoldu. Köşe başındaki kü- ve hepsi hepsi dört poz çekmişim. Arka- çük, kepenkleri yeni açılan bakkal dükka- —Çünkü çok güzel ve... daşım bir arkeolog, bir mimar titizliği ile nından süt ve bisküvi aldım. Soğuk sütü —Ve eski, dedi kadın, sözümü tamamla- buralarda çalışmama engel bir durumda. kuru boğazımdan geçirirken gözlerime yarak. bakkalın hemen üstündeki, ahşap panjurları Bu yüzden, bir başka gün ve saatte yine —Evet. Ve bu yüzden korunması gerekiyor. gelmeliyim. Olabildiğince bol çekim yap- henüz kapalı ev ilişti. Ev iki katlıydı. Ben- malıyım; pencerede kedi, çiçekte arı, dalda zerlerinin bazıları terk edilmişti ama burada Omuzlarını kaldırıp, eliyle evi göstererek: bir yaşam belirtisi vardı. Sabahın serinli- kuş, saksıda çiçek, ardında derin bir geçmiş —İyi ya çekin, dedi. barındıran ahşap bir kapı... Ama mutlaka ğinden mi, evin bu gizemli görüntüsünden Emektar evin bir iki pozunu daha çektim. insan... Tüm bunlar için tekrar ve yalnız mi bilmem, içimi yine bir ürperti sardı. Ben fotoğrafları çekerken kadın hiç oralı gelmeliyim. Günün ilk ışıklarıyla birlikte Karşı kaldırıma geçip makinemi bu eve olmadı. Onun da fotoğrafını çektiğimi an- yeni bir güne uyanışı çekmek için! doğrulttum. Evi tepeden tırnağa kadrajlayıp lamıştı oysa. —Size bu fotoğraflardan en kısa zamanda getireceğim. —Getirmeseniz de olur. Yorulmayın, dedi kadın. Zarafeti, yaşadığı bu evle sıkı sıkıya örtü- şüyordu. Ona bunun bir yorgunluk değil, zevk olacağını söyledim. İyi niyetimi sanırım anlamıştı. Maşrapayı plastik kovasına bıraktı. Bana, “Bekleyin lütfen” deyip içeri girdi. Bir süre sonra da geri döndü. Eliyle içeriyi gös- terip, “Buyurun! “ dedi. Hiç tanımadığı halde beni evine davet eden bu yaşlı kadın karşısında ikinci kez şaşırı- yordum. Yaşlı kadınınki gibi titrek bir sesle: —Yok, rahatsız etmeyeyim, dedim. —Rahatsız etmezsiniz. Vaktiniz varsa bu- yurun, diye yineledi.

SONBAHAR 2017 55 Kadının peşi sıra girdim. Gösterdiği yerde böyle kırılır diye parça parça et! ayakkabılarımı çıkardım. Soldan yukarı Kadının ses tonunda alaycı bir tavır vardı. doğru çıkan ahşap merdivenleri gıcırtılarla Olayı gülünç bulduğu belliydi. Beni ilk soh- çıkıp küçük bir sofaya geldik. Burada kar- betin ardından evine alan ve bir ara aklından şılıklı birkaç oda kapısı vardı. Bu kapılar kuşkulandığım bu yaşlı kadın, oldukça aklı da, üzeri baklava dilimli desenli bir kilimle başında biriydi. Ali Rıza Bey nasıl biriydi örtülmüş zemin gibi ahşaptı. Kadın beni acaba? odalardan birine aldı. Şaşkınlığım hala sü- rüyordu; burada ne işim vardı? Niye çağ- Derken, sofadan tahta zeminin gıcırtıları rılmıştım? duyuldu. Kısa bir süre sonra da, uzunca boylu, hafif göbekli, yaşına göre gür, beyaz Loş odanın her tarafı, çeşitli boylardaki saçları dağınık, tıraşlı, yaşlı bir adam içeri saksılara dikili çiçeklerle donatılmıştı. Karşı girdi. Gür bir sesle odanın ortasına kocaman duvarda büyükçe, oyma desenli bir ayna; bir “Merhaba” yayıldı. Ayağa saygıyla kalktım, kenarlarına sıkıştırılmış birkaç siyah beyaz “Merhaba” dedim. Ali Rıza Bey buğday fotoğraf. Beyaz kireç badanalı duvarlarda, rengi yüzüne ve yeşil gözlerine sabahın alçaklı yüksekli asılmış birçok eski, kimi bu saatlerinde yerleştirdiği gülümsemeyle solmuş, çerçeveli fotoğraflar da vardı. Bun- karısını aratmayacak kadar sevimli ve se- lardan biri dikkatimi çekti. İsmet İnönü... vecendi. “Misafirimiz bu genç mi?” diye Yanında iyi giyimli, orta yaşlı bir adam… seslendi kadına. Kadın titizlikle incelediği Gülümsüyor. Oldukça da yakışıklı… Diğer çiçeklerden başını kaldırmadan: başka fotoğraflarda da İnönü var. Garip —Ya! dedi, bu genç. Mahallede fotoğraf bir rastlantı mı bu; İsmet İnönü’nün doğ- çekiyormuş. Evimizin de fotoğrafını çekti. duğu, şimdi müze olan eve çok yakındı bulunduğum bu ev. Ali Rıza Bey pencereden dışarı bakarak bu kez bana seslendi? Odada dikkatimi çeken bir başka şey de, duvarda asılı duran, eski, yaprak gövdeli —Pek iyi, pek iyi. Buralar biz insanlar gibi; bağlama oldu. Gözümün önüne, bağlama bugün varlar yarın yoklar. Resimci misin çalmayı ilk öğrendiğim, dedemden anneme sen? kalan on dokuz perdeli bağlama geldi. “Sayılır” diyecektim ki, yanıtımı beklemeden Bağlamayı duvardan indirmeden, ellerimi yine karısına döndü: tellerinde gezdirdim. Akortsuz tellerden, —Meziyet Hanım, gazete geldi mi? tarihten gelen tınılar döküldü! Bu eski evin dingin ortamında tuhaf bir duyguya ka- —Hayır. Bakkal çırakla gönderecekmiş. pıldım; bir rehavet, bir baş dönmesi... Bu Kadın sonra bana: durum içinde, elinde su dolu ibriğiyle çi- çekleri sulamak için odaya giren kadını —Sen Ali Rıza Bey’e arkadaş ol, ben kahvaltıyı fark edemedim. Sıcak bir sesle: hazırlayayım, deyip dışarı çıktı. —Oturun, rahatınıza bakın, dedi. Sözle- Ali Bey pencere kenarındaki iki salıncaklı rindeki samimiyetten, sulanan çiçekler gibi sandalyeyi gösterip, “Gel, kahvaltı hazırla- serinledim. Odada ve evde bulunan birçok nana kadar şurada biraz sohbet edelim” dedi ve birine kendi oturdu, diğerine de şey gibi eski bir koltuğa oturup gerçekten ben... Önce adımı sordu. Sonra elimdeki rahatladım. Ne var ki, aklıma kanca gibi fotoğraf makinesini gösterip: takılan soruyu atlatamıyordum; niye bu- radaydım ve kimi bekliyordum? Ben bunları —İşin bu mu? dedi. düşünürken kadın, düşüncelerimi okumuş- —Evet, dedim. çasına: —Yaş kaç? —Ali Rıza Bey birazdan gelir. Sizi de bek- —Otuz iki. letiyorum ama... Yaşlandı adamcağız. Bütün gibi, annelerini de kandıramayınca küsüp gün evde… Arayanı yok, soranı yok. Sizin Belki, dedi otuz iki yıldır ilk misafirimizsin. gittiler. Kendimizi düşünmüyormuşuz, bari gelmeniz onu sevindirecek. Tabi arada bir gelen bakkalın çırağını ve onları düşünecekmişiz. Şimdi İstanbul’dalar. Ali Rıza Bey kocası olmalıydı. Kadını uzun bayramlarda şeker ve harçlık isteyen ço- Unuttular buraları. Buralardaki geçmişlerini, uzun izledim. Zayıf ve zarifti. Her halinde cukları saymazsak… anılarını… soyluluk gözleniyordu. Kibar ve ağır tavrı, Şaşkınlığım üzüntüye dönüşmüştü. Bu kez —Şimdi de birçok bakımdan böyle yalnız- yumuşak ve hafif sesiyle uyumluydu. ben sordum: sınız. —Sazı Ali Rıza Bey mi çalıyor, diye sordum. —Neden? Neden kimse gelip gitmiyor? —Eh, pek de yalnız sayılmayız. Birbirimize Başını kaldırmadan: Çocuklar, torunlar filan yok mu? yetiyoruz. Bunca zamandır bir yaramazlık —Çalıyordu, diye düzeltti. Bir ara uda merak —Bizim çocuklar bize küs. Niye diye sorarsın yok şükür. Ama insan vefalı olmalı. Onlar sardıydı. Çocuklar bırakmıyor ki; kırmışlar şimdi. Efendime söyleyeyim, birileri kan- bu evde doğup büyüdüler. Benim ve an- bir yerini. Küçüktüler o zaman. Akılları er- larına girmiş; babanın evini yıkıp şöyle lüks nesinin olduğu kadar, onların üzerinde miyordu. Eh, sağ olsun Ali Bey de sinirliydi bir apartman yaptırın, size de iki daire ver- bu evin, bu mahallenin de emeği var. Ar- biraz. Sen al canım udu, öyle kırılmaz, sinler, demişler. İzin vermedim tabii. Benim dına bakmadan çekip gidilecek yer değil

56 SONBAHAR 2017 rinde mutlu oldukları belliydi. Her ikisini Kahvaltı, ortadaki yuvarlak ceviz masaya de bugüne dair mutsuz edecek şeylerin kurulmuş. Duvarda asılı meyve tabağı tab- sayısı sanırım çok azdır. Onların, geçmişe losu, bu sabah sofrasını ve odayı daha takılı birkaç kırgınlıktan başka ne sorunları çekici hale getiriyordu. Oyma işlemeli tahta olabilirdi ki? sandalyelere oturduk. Porselen fincanlarda Ben bunları düşünürken Ali Bey: çay içtik. Meziyet Hanım’ın özel tuzsuz ek- meğine dokunmamaya gösterdiğim özenle, —Ama bir bakıma haklısın, dedi. İnsan ya- tane tane kızılcık ve dut reçelinden, kara şadığı iklime benzer biraz! Betonarmelerde fırın ekmeğinin dilimlerine yayarak yedim. oturanların bu ahşap, cumbalı evlerde otu- Ali Rıza Bey, az önce bakkalın çırağının ge- ranlar gibi konu komşu, insan canlısı olması tirdiği gazetesinden paragraflar okuyup beklenemez. Onlar da kendi şartlarında yorumlar yaptı bu arada. Kimilerine güldük. haklıdır. Kent yaşamı yalnızlaştırıyor insanı. Sohbet, arada bir Meziyet Hanımın da Bu kalabalıkta giderek yalnızlaşıyor insanlar. katkılarıyla kahvaltı boyu sürdü. Ali Rıza Yani kalabalık bir yalnızlar topluluğu olu- Bey’e, duvardaki İnönü’nün bulunduğu fo- şuyor, öyle değil mi? toğrafları sordum. İnönü’nün yanındaki- Sokağı gösterip: lerden biri amcasıymış. Ali Bey o yıllar daha yedi yaşında. —Şu yola baksana. Şu evlere. İnanır mısın, nefes alır durur bu mekânlar. —Peder beyle amcam iki ayrı kutup gibiy- diler. Biri, yani amcam, Batılı sanat gelene- —İnanırım. ğinin iflah olmaz bir tutkunu. Diğeri aynı —Eee! Evi soluk alıp verenin kalbi nefes derece kendi geleneklerine sıkı sıkıya bağlı almaz mı? biriydi. Babamla amcam anlaşamazlardı. —Alır. Yine derin bir iç çekip devam etti: burası, evlat. —Kalbine hava girerse, sevgi de girer! Şu —Çocuğu olmadığı için, amcam beni çok —Mutlaka! Ama zaman ve koşullar insanı mahallede kırk kişiyiz, kırkımız da birbirimizi severdi. Bana hep kitaplar verirdi. Babam bir yerlere götürüyor, başka şekillere so- biliriz. Bizim çocuklar da dahil kaç kuşak da kitap okurdu ama amcamın verdiği ki- kuyor! yetişti bu mahallede. Şimdi benim anla- taplardan anlamadığı için çoğunu elden —Olmaz öyle şey! diye gürledi Ali Bey. Za- madığım, bizim oğlanlar işte bu havadar çıkartmış. Amcam, babam ölünce, iyice man insana değil, insan zamana hükmet- yerlerde ve ortamda büyüdüler de niye kendi oğlu yerine koydu beni. Sahiplendi. kalplerinde sevgi yok? Sen söyle bakalım. meli! Seciye dediğin şey, insanın kemiğin- —Babanızı sever miydiniz? deki ilik gibidir; değişmez. Değişmemeli. İyi bir soruydu. İyi bir yanıt ararken Ali Bey —Severdim ya. İnsan babasını sevmez mi? Karakterden mahrum bir insan savrulur söze devam etti: oradan oraya. Her şekle girer. Ben bunu Aramızda hep bir mesafe vardı. Dokuna- anlatamamışım bizimkilere demek ki… —Buraları iyice solumamışlar da ondan! mazdım babama. Ama severdi bizi için için. Aç açıkta koymadı bizi. Çok yokluk Derin bir solukla doldurdu ciğerlerini sonra: Meziyet Hanım odanın kapısından başını uzatıp seslendi: çekmedik. Yokluk çekmesin diye de ablamı —Neyse, dedi, sıkmayım seni. Diyeceğim zengin birine verdi. —Haydi, buyurun kahvaltıya. şu ki, biz hanımla bir ahenk içinde yuvar- —Ablanız sağ mı? lanıp gidiyoruz. Sofaya açılan bir başka odaya geçtik. Bu- —Sağdır herhalde. Kocası ona iyi baktı. Gerçekten de, bu iki yaşlı, görünüşte iyi ranın az kullanıldığı belliydi; diğer odalara oranla daha düzenliydi ve az eşya vardı. Ama bizimkinin de feri söndü, bizi görmez bir uyum içindeydi. Sade döşenmiş evle- oldu. Şimdi Amerika’daymış. Bizimle bir alakası kalmamış. —Aman, sizin canınız sağ olsun Ali Bey Amca. Ali Bey başını öne doğru salladı. Sonra ay- nanın altındaki küçük çekmeceden bir ta- baka açtı. İçinden düzgün istiflenmiş siga- ralardan birini aldı ki, Meziyet Hanım: —Kahve yapacağım, onunla içersiniz Ali Bey, dedi. Sonra şikâyetle: “Ali Bey günde bir iki tane içer. Onu da içmese pekiyi olacak ya…” Ali Bey, kahveleri karşı odaya getirmesini istedi karısından. Karşı odaya geçtik. Oda, daha çok bir kütüphaneyi andırıyordu; bir duvar tamamen kitaplarla dolu raflarla örülmüş, yandaki küçük pencerenin altın- daki geniş masanın üstünde bir daktilo, birkaç sandalye, yerde koyu renkli, boydan

SONBAHAR 2017 57 boya yün bir halı. Raflardaki kimi isimlere için babam, “Kaldırımlar Şairi” derdi. “Kal- aşinayım; Tolstoy, Victor Hugo, Steinbeck... dırımlar” adlı şiiri çağın bir edebiyat ve Yorgun Savaşçı, Ölmez Otu, Safahat, Büyük sanat eseri olarak nitelerdi babam. Bunları Umutlar… Ali Rıza Bey’e anlattım. —Okudukların var mı bunlardan? dedi Ali Ali Bey beni sınarcasına: Rıza Bey. —Sen oku bakalım, dedi elindeki kitabı —Evet, dedim, sizin okumadıklarınız var uzatarak. mı bunlardan? Belleğimi biraz zorlayarak ezberimden oku- —Olmaz mı? Daha Gazali’ye başlayamadım. dum: Sonra şu yeniler, yeni şiirler... Pek anlamı- “Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gö- yorum. Ama okumak gerek. Ben hece vez- nünden / Teper ha babam teper, paralan- nini seviyorum. Şimdikiler hikâye gibi, düz- maz / Teper taşlı yolları / Bir vapur geçer Varna önünden / Uy Karadeniz’in gümüş telleri / Nazım usulcacık okşar vapuru / Yanar elleri.” Ali Bey, Meziyet Hanım’ın az önce getirdiği kahvenin köpüğünü iştahla höpürdetti. Meziyet Hanım, okuduğum şiirin ardından dalgın bir görünümle: —Sıla hasreti, bir daha böylesine derinliğine yazılamadı, dedi. Ali Bey ve ben ayaktaydık. Meziyet Hanım: —Niye ayakta tutuyorsun delikanlıyı Ali Bey? diye söylendi. —Bi’şey olmaz. Adı üstünde; delikanlı o, deyip savuşturdu durumu Ali Bey. Meziyet Hanım kocasının aksine, ince, kırışık dudaklarını fincana hafifçe dokundurup kahvesini sessizce yudumladıktan sonra bu kez: —Haydi, Ali Beyciğim, bize saz çal, diye nazikçe seslendi. yazı gibi şiir yazıyorlar. Gür sesiyle Ali Bey: Hemen atıldım: —Ohoo! dedi, on yıl oluyor, elime almıyo- —Kimleri seversiniz? rum. —Şairlerden mi? Meziyet Hanım’la ısrar ettik. Yaşlı kadın Bir kitap çekti raftan. Sayfalarını biraz ka- diğer odadan tozlu sazı getirdi. Ali Bey rıştırdıktan sonra, birkaç satır okudu: odanın ortasına bütün tozu üfürüp tellere “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden hafiften dokundu. Burguları kurcalayıp, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak akort etmeye çalıştı. Gırtlağını temizleyip Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlaya- ciddi bir eda takındı. Ardından nağmeler rak...” döküldü dudaklarından: —Ahmet Haşim, dedim. “Şu Dalma’dan geçtin mi Soğuk sular içtin mi Efelerin içinden Yörük de Ali’yi seçtin —Aferin, dedi. Şimdiki gençlik bilmez bun- mi...” ları. Sonra birkaç sayfa çevirip yine okudu: Bağlamanın cılız sesi, Ali Rıza Bey’in yaşlı “Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında ama gür sesi altında kaybolmuştu. Meziyet Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum eve getirememiş. Akordeon, bu Levanten’in Hanım’ın asıl duymak istediği de buydu; Yolumun karanlığa saplanan noktasında ’daki evinde kalmış. Ali Bey, ara sıra yarım asırlık hayat arkadaşının aşık olduğu Sanki beni bekleyen bir hayal görüyo- amcasıyla trenle gidip evin oğlundan öğ- sesi... rum...” renmiş akordeon çalmayı. Sazı Ali Bey’e amcası almış. Erzincanlı bir Gözlüğünün üstünden bana baktı, yanıt —Dünyanın parası o zamanlar bizim için bakırcı, ona birkaç türkü çalmayı öğretmiş. bekleyerek. Bu haliyle babamı andırıyordu. bir akordeon. O İtalyan’ın evine gizli gizli Babasından gizli, odasında kendi kendine Beyaz bir yele gibi ensesine dökülmüş saç- gidişimizden amcam bile korkardı. Babam saz çalmayı biraz ilerletmiş. Sonra amcasının ları, biri yukarı kalkık kaşının altından soran acayip sinirli bir adamdı. bir İtalyan Levanten arkadaşı ona akordeon bakışları, ütülü beyaz gömleği ve yeşil göz- hediye etmiş. Başkalarından bir şey almasını Karısının gözlerine bakarak devam etti: leriyle babamı gördüm onda. Necip Fazıl istemeyen babası nedeniyle akordeonu —İyi ki gitmiş, öğrenmişim. Akordeonla çal-

58 SONBAHAR 2017 dığım tangolarla kandırdım Meziyet Hanım’ı. —Gençliğimde bir zaman yalnızlığı aradım. nağmeler susmasındı... İnce, uzun parmak- Başka bir Meziyetimiz de olmadı hayatta! Melankoliyi… Bu duygu durumu içinde ları perdelerde gezindi yine. bir dolu şiir yazdım. Aşk şiirleri… Hayali Gözlerini şimdi camdan dışarıya çevirdi, “Harmandalı efem geliyor hey hey! Elinde sevgililerim oldu. Şairin dediği gibi: Ne ka- eski bir tango mırıldandı: yatağan geliyor…” dınlar sevdim, zaten yoktular. Olmayan “Sevdim bir genç kadını / Ansam onun sevgililerin özlemiyle yaşadık bir zaman. Bu zeybek türküsünü sonuna kadar söyledi adını / Her şey beni ona bağlar / Kalbim Aşkı yalnızlıkta aradım. Oysa aşk yalnız kal- Ali Bey. Bağlamayı bırakıp ayağa kalktı. durmadan ağlar...” mamak içindir. Bizim edebiyatımızda hasret Biraz zorlanarak da olsa zeybek oynamaya ve sevda arasında sıkı bir bağ vardır. Tür- başladı. Her zamankinden daha heybetliydi. —Düğünümüzün açılış tangosuydu bu de- külerimiz, şarkılarımız hep sevda üzerinedir likanlı. Her şey beni ona bağladı işte. Kollar açıldı, dizler vuruldu. O diz vurdukça, değil mi? Ayrılık üzerine yakılmış türküleri evin ahşap zemini sarsılıyordu. Meziyet Hanım hafiften irkildi. Kendisi için saymakla bitmez. Aşık Veysel’e sormuşlar söylenen sözlerden gözleri dolar gibi oldu, aşk nedir diye, “Seversin kavuşamazsın, —Bizim oğlanların yıktıramadığı konağı, utandı: “Aman Ali Bey!” diye bir mırıltı du- işte o aşktır” demiş. Hasretle aşkın kuvvetli gel beraber yıkalım hanım, dedi. yuldu titreyen dudaklarından. bir bağı vardır dedik ya. Ben Meziyet’i gör- Beraber söylediler: düğümde anladım gerçek aşkı! Hayatımı Odayı kaplayan bir anlık sessizliği Ali Bey onunla doldurabileceğimi anladım. Has- “İzmir’in kavakları / Dökülür yaprakları / sorusuyla bozdu: retini çektiğim sevdaya kavuşmuştum! Se- Bize de derler Çakıcı / Yar fidan boylum / —Evli misin? nin de karşına biri çıkacaktır. Yüreğin sana Yıkarız konakları...” —Hayır. Şimdi tahta zemin üzerinde çocukça coş- muş, koca bir çınarın çıkardığı sesler vardı! —Niye ki, askerliğini yapmadın mı? AIi Bey “Haydi efeler” naralarıyla coştu... O —Yaptım. Ama bu işler para işi. narin, o tepeden tırnağa hanımefendi Me- —Canım, ne güzel işin var. Ailen, akrabaların ziyet Hanım da fırladı ayağa. Ali Bey’in da vardır. Yardım ederler. bağlamasıyla eşlik ettim onlara. Ali Bey bu işleri eskisi gibi görüyordu an- Yorulup terlemeselerdi, diz vuruşları, valse, laşılan. tangoya dönüşebilirdi. Bu kentli çift, ba- rındıkları evleri gibi göz göre göre yitirilen —Şimdikiler tangoyla filan kanmıyorlar, değerlerimizdendiler. Sadeydiler, içtendiler, dedim. Gülüştük yine. olgundular, büyüktüler! Her şeye karşın Ali Rıza Bey ciddi bir tavırla: var olmanın kıvancı vardı yüreklerinde. —Hayat senin, dedi, Ati ömrünü iyi düşün. Doğrularından ödün vermeden, bu yolda Ne dostun, ne akraban… En çok kendine ömür boyu yalnızlığı göze alabilen, ama güven. Ama herkesi sev. çocuklar kadar coşkun, sufiler gibi bilge ve alçakgönüllüydüler. Kendilerine olan —İnsan yalnız kalmaz mı böyle? Yani kim- inançlarından ve güvenlerindendi bana seye güvenmeden? açtıkları kapıları. Birlikteliğimiz süresince —Tabii ki. Ama asıl sevgisiz insan yalnız onlarla aramda olan yaş farkını hissetmedim kalır, dedi. hiç. Bu güzel evleri gibi, en az bu evde do- —Hem ben yalnız mıyım? Bak, en azından ğup büyüyen çocukları kadar varlıklarından eşim var, sen varsın. Bu nefes alan evim habersizdi herkes. Ali Rıza Bey, Meziyet Hanım ve bu yaşamın ve kentin yokuşla- var! Şaka bir yana, kayıtsızca inandığın bi- gösterecektir onu. İşte o zaman içinde bu- rında barınan insanların sesleri, gözyaşları, rinin çıkarlarına dokun da gör bak! Asıl o lunduğun maddi şartları dikkate almadan, kahkahaları, coşkuları, hüzünleri, beton bir zaman yalnızlaşırsın. Bu, en yakının da ola- yüreğini dinle. Sev onu. Ve hiç vazgeçme. bilir. Ama şu var ki; yüreğin sana kimi gös- Çünkü aşk, pişman olmamaktır. Ha, bir de doku halindeki kente inemiyor, aşağıdaki terirse yaklaş ona. Mantığın bazen yanıl- vatanını sev. Aşkla bağlan yurduna. Milletini insanlarca duyulamıyor, bilinemiyordu. tabilir seni. Ama yürek yanılmaz! Bazı in- sev, insanları sev, kentini sev. Acılarına, ke- Ali Rıza Bey ve Meziyet Hanım belki ger- sanları bir kere kaybedersen bir daha bu- derlerine rağmen yaşamaktan vazgeçme. çekten bu evde oturuyorlardı. Ya da bir lamazsın. Yüreğin, sana yol gösterecektir. Yaşam sevgisi hiçbir şeye benzemez. Bu zamanlar buralarda bir yerlerde yaşamış- Kimselere güvenmeden yaşanmaz elbet, sevgilerden mahrum olanlar yalnızdır as- lardı. Belki de hiç var olmadılar. Ben onları haklısın. Kuşku ve güvensizlik çürütür insanı! lında. Hem de yapayalnız. oturduğum bu kaldırımda, günün bu erken Ama önce kendine güvenirsen başkalarına Tüm anlatımlarında vücut dilini de kulla- saatlerinde, düşlerimde yaşattım. Onlar da güvenmeyi öğrenirsin. Başkalarına karşı nıyordu. Geniş ayalı elleri, havada teatral benim iç dünyamın yarattığı kişilerdi belki. duyacağın güven, yaşamındaki tecrübelerle figürler çizip durdu. Meziyet Hanım onu Ama ben Ali Rıza Bey’i tanıyorum. Sözleri gelişecek. saygılı bir ifadeyle, daha öncekilerin aksine kulaklarımdan gitmeyecek. Çünkü onlar Çevresindeki insanların çokluğu ile böbür- hiç bölmeden dinledi. Gün ortasının ışığı, yalnız bu yokuşların değil, yer ve kader karşı karşıya oturduğumuz yaşlı çiftle ara- lenen bir yakınım geldi aklıma. Sonra kendi birliği ettiğimiz bu beş bin yıllık kentin de mızdan geçerek odanın ortasına düşmüş, seçiciliğim... Tam bu arada Ali Bey: türküsüydü. eski halının desenlerinde parlıyordu. Ali —Yalnızsam da, mutlu bir yalnızım, dedi. Bey bir “Ya Allah!” çekip, yanına bıraktığı Onlar benim fotoğraflarımın, bir de bu yo- Yalnız kalmayalım diye bir sürü olur olmaz bağlamayı tekrar aldı. Özensizce tekrar kuşların gerçek öyküsüydü. akort etti. Ona bu işten anladığımı söyle- adam toplamaya gerek yok. *Adana 6. Altın Koza Kültür Sanat ve medim. Sazı bana vermesindi... Gürleyen Bir süre sustu, yutkundu, sonra devam etti: Flm Festval

SONBAHAR 2017 59 Ölüm bile ayıramadı

Önce Ayla Dikmen, arkasından Enis Berki… İkisi de bu dünyadan göçüp gittiler. Onların birbirlerini ne kadar sevdiklerini cümlealem bilirdi. Pek çoğumuz, aşkın ne yüce bir şey olduğunu onları izleyerek öğrendik. Bu dünyadan göç ettiler ama unutulmadılar.

Tayfur GÖÇMENOĞLU Enis Berki ile yakından da öte bir dostlu- ğumuz oldu o sıralar. İkimiz de bekardık, nları daha izlerken bile heye- ikimizin de ilgi alanları aynıydı. Gecelere canlanır, kalbimiz bir başka atar- akmak, İzmir'in o muhteşem ışıltısında Odı. Böyle bir aşkın sadece film- gezintiye çıkmak bize büyük keyif veri- lerde olmadığını görüp gerçekle yüz- yordu. Sonra birlikte oturur, çalıştığım leştiğimizde de kendilerine hayranlığımız gazete için sosyete notları yazardık. bir kat artardı. Aşk, Ayla Dikmen ve Enis Ayla Dkmen, romantk br gecede Berki'de öylesine zirve yapan bir kav- Bir gün her şey değişti. O sıralar favorim Ens Berk le. ramdı ki, bunu bugün çok daha iyi kav- olan "Niksarın Fidanları" şarkısını ses- rıyor, anlıyoruz. lendiren o muhteşem sanatçı ile tanışma

60 SONBAHAR 2017 Ayla Dikmen, İzmir'de dostları olan bir sanatçıydı. Kim bilir belki yirmi kişiye bu konuda danışmıştı. İşi şansa bırakması bir yana, bugün daha iyi anlıyorum ki; o da yıldırım aşkına tutulmuştu.

Sohbetimiz, bu havada sona erdi. Enis'e bu konudan bahsetmedim. Zaten artık kendisiyle eskisi kadar sık sık görüşemi- yorduk da. İkide bir İstanbul'a gitmekten söz ediyordu. Anladım ki, ateş bacayı sarmıştı.

Bir süre sonra Ayla Dikmen, İzmir'e yerleşti. Hayatımda tanıdığım en düzgün sanat- çılardan biriydi. Güzeldi, kültürlüydü, sevgi doluydu ve mesleğinin de zirve- sindeydi. Böylece birliktelikleri başladı. arzum gerçeğe dönüştü. Ayla Dikmen, Enis, iyi arkadaşımdı. O yıllarda; Mustafa Ayla Dikmen, İzmir'in bir numaralı play- Sibel Gazinosu'nda sahneye çıkacaktı, Bey Caddesi girişinde solda sahibi olduğu boyunu çok değil bir yılda dize getirdi. İzmir'e geldi. beş katlı apartmanın en üst katında otu- Aşkları, duruşları, yaşamları, öylesine dü- ruyordu. Çapkınlığını, hovardalığını, gece zeyli seyretti ki; kendilerini birlikte gö- Şimdi nasıl yapılıyor fikrim yok ama o za- hayatına olan tutkusunu en iyi bilenlerden renler, gıpta ediyor, en az onlar kadar manlar assolistler, anlaştıkları kulüpte or- biri bendim. Bu haliyle tanıdığımı söyle- mutlu oluyordu. Evlenmediler, ama ev- kestra veya sazla sıkı provalar yaparlardı. yecektim ki, vazgeçtim. lilikten öte bir mutluluk paylaştılar. Dillere Her zaman yakından izlediğimiz Ayla Dik- destan birliktelikleri, belki filmlere bile men de işte bunun için oradaydı o gün. "Evet, çok iyi tanıyorum" demekle yetin- konu olabilirdi. Sibel'in loş salonunda, hemen sol tarafta dim. Onun düzgün karakterini, delikanlı biraz yüksekçe bir bölümden provayı iz- tavrını, vefasını, dostluğunu, kalenderliğini. Çiçekten çiçeğe konmayı bir yaşam biçimi liyorum. Benimle birlikte gazinonun sahibi Kısacası gerçek yüzünü anlattım. haline getiren Enis Berki'nin gözü, Ayla Mehmet Ulutanır ve menajer Mösyö Garo Dikmen'den başkasını görmüyordu. Bu da var. Ayla Dikmen, orkestra eşliğinde Ayla Dikmen, ağzındaki baklayı çıkardı. birliktelikleri sırasında Ayla Hanım, İzmir'de şarkılarını prova ederken bana garip bir Enis, daha ilk görüşte kendisine aşık olmuş, fırsat buldukça sahne çalışmaları da yaptı. cesaret geldi. Sanki çok anlarmışım gibi kendisine arkadaşlık teklif etmiş. Daha Her şey öyle güzel gidiyordu ki… Enis de sahneye biraz yaklaşıp ahkam kesmeye da ileri giderek "Gel, İzmir'e taşın. Evim Ayla Dikmen de aşklarının sihiri bozul- başladım: "Orkestra şöyle yapsa, siz böyle sana açık" demiş. masın diye evlenmekten kaçınıyorlardı. yapsanız. Enstrümanların sesi salondan Sordum: Ancak bir gün yaşadıkları bu güzelliklere tiz duyuluyor, biraz bas olsa!" nazar değdi; Ayla Dikmen, o kötü hastalığa "Siz ne düşünüyorsunuz? Yıldırım aşk de- yakalandı. Enis ona evinde uzun süre Ayla Dikmen'le göz göze geldik. Öyle dikleri bu olmalı!" baktı, başından bir an olsun bile ayrılmadı. kibar ki, bu densizliğime tahammül etti, Sevgisi, ilgisi, elbette biricik hayat arka- hatta dinledi bile. Daha da ileri gitti, "Evet "Benim İstanbul'da bir düzenim var. daşının yaşam gücünü artırmıştı. Ama bir bana da tiz geliyor" dedi. Sonra orkestraya Ailem, teknem, çevrem. Onları terk etmek an geldi ki, hastaneye kaldırılması gerekti. dönüp seslendi: "Arkadaşlar, bas ayarını kolay mı?" Özel Sağlık Hastanesi'ne kaldırıldı. Enis, biraz artırsanız…" orada da sevdiği kadının hep yanındaydı, Ayarlar yapıldı, şarkılar Ayla Dikmen'in se- gece gündüz, hiç yalnız bırakmaksızın. sini daha çok öne çıkararak prova edildi. Her gün alnına öpücük kondurarak, her gün onu sevdiğini söyleyerek. Taa son Sonuç mükemmel. Benim salvo atışım nefesini verinceye kadar… (1990) hedefi vurmuştu. Böylece tanışmış olduk. Kısmet Otel'de kalıyordu, birkaç gün sonra Ayla Dikmen öldüğünde o da bitti. Sonraki aradı: yaşamı, daha çok alkol, daha çok üzüntü, daha çok özlem, daha çok sigara karışımı "Sizinle bir şey konuşmak istiyorum…" bir kabusla geçti. Çarşamba matinesi vardı. Kuliste konuştuk: Yakın dostları sık sık, "Bekle beni Ayla, "Size bir şey söyleyeceğim ama aramızda geliyorum" diye sayıkladığını duyduklarını kalacak." söylediler.

"Buyrun" dedim. Evet, sözünde durdu, onu çok bekletmedi. 2011’de Enis de bu dünyadan göçtü. On- Sordu: ların yaşadığı büyük aşk hikayesi, nice "Enis Berki'yi tanıyor musunuz?" Bütün zarafetyle Ayla Dkmen. sevdalara, nice tutkulara örnek oldu...

SONBAHAR 2017 61 Müzeler canlandırılıyor Müzeler canlandırılıyor, dolayısıyla belleğimiz de. Nasıl mı? Yaratıcı drama yöntemiyle… Bu yöntemle müzeleri gezdiğinizde bir heykeli canlandırabilir, farklı kültürleri tanıyabilirsiniz.

merakla müze dışında da Homeros’u Neslihan PERŞEMBE araştırsın. Farklı kültürleri tanımanın etkili bir yolu olup olmadığını mı soruyorsunuz? ünya çapında tanınan Homeros’u Konak Belediyesi İzmir Mask Müzesi et- çocuğunuz bilmiyor mu? İzmir kinliklerine katılın. Farklı kültürlere, Ana- DTarih ve Sanat Müzesi’ne gelin. dolu’ya, tarihte iz bırakan kişilere, ritüellere Çocuğunuz Taş Eserler bölümünde yer maskların ardından bakın. Peki yaşamı alan Homeros’u canlandırarak tanısın, Konak Belediyesi İzmir Neşe ve Karikatür fark ettiği özellikleri anlatsın. Duyduğu Müzesi üzerinden kavramayı denediniz mi? Bu kavrayışta belki de tuttuğunuz

62 SONBAHAR 2017 Müzeler genellikle sadece kitlelerin çalışıyor ya da yarım kalmış bir resim gezdiği bir bina ve koleksiyon yeri gösterilerek, “Siz olsanız nasıl tamam- olarak görülüyor. Sıkıcı ve soğuk bu- larsınız?” deniliyor. Kişiler bu resmi kendi lunabiliyor. Siz müzelerin böyle yerler bakış açılarıyla tamamlıyor, tartışıyor. olmadığını söylüyorsunuz. Bu konuda Önemli yapıtların önüne oturma yerleri öneriniz de var; eğitim. Müzelerde yapılıyor. Ziyaretçinin bir eseri uzun süre eğitim nasıl oluyor? incelemesine olanak tanınıyor. Günü- müzde müzeler tüm olarak değil parça Erdem Erem: Biz eğitimcilerin gözüyle müzeler; bir öğrenme aracı ve alanıdır. parça yaşanılıyor. Böylelikle kalıcı bilgi Maalesef Türkiye’de eğitimi müzelerde ediniliyor. Farklı bakış açılarına önem ve- çok fazla görmüyoruz. Türkiye müzele- riliyor. Resim ya da heykeller üzerine rinde eğitim genellikle nesnelerin üzerine basit bilgiler paylaşıldıktan sonra, çok bilgi kartları konulduğu ya da rehberlerin ciddi eğitimler veriliyor. Yaratıcı drama bilgi verdiği, konu ile ilgili öyküler anlattığı da bu eğitimler arasında en etkili olanların bir alan olarak görülüyor. Oysaki özellikle başında geliyor. son yüzyılda birçok ülkede bu durum Yaratıcı drama ile açık ya da kapalı değişti. Müzeler soğuk bir alan olmaktan bir müzede eğitim nasıl oluyor? Bu çıkarıldı ve yaşanılan yerlere dönüştü- eğitimin özellikle çocuk ve gençlere rüldü. Çok ciddi eğitimler veriliyor ve katkıları nelerdir? kimi müzeler gece 24.00’e kadar açık. Örneğin Picasso’nun tablosu karşısında Erdem Erem: Örneğin ben öğrencilerimi çocuk ve yetişkinler, aynı resmi yapmaya Efes’e götürdüğümde yaratıcı drama kap-

bir kalem, neşeyle elden ele dolaştırılarak bir karikatürü oluşturacak. Radyo gün- lerini mi özlüyorsunuz? Konak Belediyesi Radyo ve Demokrasi Müzesi’nin kapısını çalın. Açılan kapıdan girdiğinizde radyo günlerini yaşamanın yanı sıra yer aldığınız oyunlarla demokrasiyi de sorgulayın. Tüm bunlar nasıl mı olacak? Tabii ki ya- ratıcı drama yöntemiyle…

Peki nedir yaratıcı drama? Yaratıcı drama; bir grubu meydana getiren katılımcıların, lider eşliğinde kendi yaşam deneyimlerinden yola çıkarak bir düşünce ya da amacı doğaçlama, rol alma vb. gibi tekniklerle bir mekanda canlandırmasıdır. Her yaştan ziyaretçiyi müzelere yönelt- mede etkili olan Müzelerde Eğitim ve Ya- ratıcı Drama’yı, Çağdaş Drama Derneği İzmir Şubesi Başkanı, Ege Üniversitesi Eği- tim Fakültesi Öğretim Görevlisi Erdem Erem ve Çağdaş Drama Derneği İzmir Şu- besi Başkan Yardımcısı, Yaratıcı Drama Eğitmeni Ayşenur Dağyaran ile konuştuk.

SONBAHAR 2017 63 samında ilk olarak çemberde ısınma ha- Bu alanda kendinizi nasıl geliştirdiniz? mak, hoşgörülü davranmak, kültürlerarası reketleri, sonrasında canlandırmalar, do- anlayışı sağlamak, eğitim kalitesini ar- Erdem Erem: Ege Üniversitesi Eğitim Fa- ğaçlamalar, duvar gazetesi gibi yöntemleri tırmak ve çevreyle kültürel varlıkları ko- kültesi’nde öğretim görevlisiyim. İkinci uyguluyorum. Altı saatin sonunda da ruma bilincini etkili bir biçimde geliştir- yüksek lisans tezimin başlığı ‘Öğretmen değerlendirmemiz var. Bu altı saat so- mek olarak sıralanabilir. Arkeoloji, sanat Adaylarının Seçmeli Müze Eğitimi Dersine nunda öğrencilerim Efes ile ilgili çok sa- tarihi ve benzeri alanlarda yetişmiş ele- Yönelik Görüşlerinin İncelenmesi’. Kurucusu manları, kaliteli hizmet verecek biçimde yıda bilgiyi yaşamsal olarak öğreniyor. olduğum Çağdaş Drama Derneği İzmir işlevsel olarak kullanmak, istihdam etmek Efes’te yaşayanlarla empati kuruyorlar. Şubesi başkanıyım. Tiyatrohane’de yaratıcı önemlidir. Avrupa’da elli yıldır kabul Pazar ve agora mantığını, Celsus Kütüp- drama, genç drama, oyuncu/oyuncu aday- gören müze pedagojisi, bir alan olarak hanesi’nin anlamını, burada bir günün ları için doğaçlama tiyatro dersleri veri- Türkiye’de yaklaşık on beş yıldır uygula- nasıl geçmiş olduğunu öğreniyorlar. Böy- yorum. Doğaçhane Doğaçlama Tiyatro nıyor. Bilim ve sanata katkı koyan müze- lelikle gençlere, grup halinde çalışma, Topluluğu’nun koordinatörlerindenim. Bu lerde mantık ve hayal gücü geliştiriliyor. empati yapma, problem çözme, analitik kapsamda çok sayıda gönüllü çalışmada Geçmişten bugüne bağlantı kurmak düşünme, sağlıklı gözlem yapabilme, yer aldım. geçmişle günümüz arasında bağ kurma, mümkün olabiliyor. Kimi müzelerde eği- tarihsel çevreyi koruma, değişimin nasıl tim odaları bulunuyor. Burada öğreniyor, eğleniyorlar. Fen ve biyoloji deneyleri meydana geldiğini görme, eleştirel dü- Gelişmiş ülkelerde müzelere bakış nasıl? şünmeyi de kapsayan üst düzeyde dü- yapılıyor. Türkiye’de Rahmi Koç Müzesi ve İstanbul Modern Sanat Müzesi, de- şünülebilme, yaratıcılığı geliştirme gibi Erdem Erem: Gelişmiş ülkelerde müzeler, neylerin yapıldığı müzelerdendir. katkıları oluyor. Geçmişi tanıyan çocuk- birer araştırma merkezi ve açık üniversi- larda tarih bilinci gelişiyor. Tarih boyunca tedir. Yani yaşam boyu öğrenilen yerlerdir. Müze pedagojisi diye de bir alan vardır. farklı inançları öğreniyorlar. Böylelikle yaşadığı toprağı, toplumu tanımaları ve Sanal ortama sığdırılan yaşamlar ço- ğalırken müzeler de bundan payını toplumlar arasında iletişimi sağlamala- alıyor. Sanal müzelerin avantaj ve de- rından öte farklı insanların farklı şeylere Müze pedagojisini ilk defa sizden duy- dum. Bu alan nasıl doğdu? Türkiye’de zavantajları nedir? inanabileceğini keşfederek, demokratik kaç yıldır uygulanıyor? bir tutumu benimsiyorlar. Çağdaş Drama Erdem Erem: Çocuklar ve gençler mü- Derneği olarak kurumlarla işbirliği içeri- Erdem Erem: Müze pedagojisi, dört te- zeleri sanal ortamda geziyorlar. “Gide- sinde müzelere ilgiyi artıran bu çalışmaları mel ihtiyaçtan doğdu. Bunlar; kendi kül- ceğim de ne olacak?” ya da “O nesneyi gerçekleştiriyoruz. türlerini, farklı kültürleri çok yönlü tanı- göreceğim de ne kazanacağım?” diyorlar.

64 SONBAHAR 2017 Yine de en azından o nesnenin varlı- Ayşenur Dağyaran: Müzelerdeki mito- Uluslararası Eğitimde Yaratıcı Drama ğından sanal müzeler sayesinde haber- lojik öykülerden ya da kendi yarattığımız Kongresi, Yaşayan Müze ana teması al- dar oluyorlar. Türkiye’de Kültür Bakanlığı, kurgusal öykülerden yola çıkıyoruz. Mü- tında yapıldı. Ayrıca sadece çocuklarla sanal müzeler konusunda iyi çalışıyor. zelerdeki heykel ya da resim gibi objeleri, müze gezmek değil, yetişkinlere de bu Çok sayıda müzenin iki ya da üç boyutlu öykülerimize katıyoruz. Bu da çocuklarda anlamda katkı sağlamak adına dernek olarak sanal ortamda gezilmesine olanak daha kalıcı bir öğrenmeyi sağlıyor. Ken- çalışmalarımız var. tanıyor. Çocuklarımızın, gençlerimizin dileri yaşayarak ve yaşatarak aktif oluyor, müzelerle bağ kurması için güzel bir bunları canlandırıyorlar. Onların özellikleri yaklaşım. Burada bir heykelden etkilenip konusunda çok derin bir bilgi sahibi ol- Öğrencilere yaratıcı drama yönte- müzeyi ziyaret edenler olabilir. Ancak masalar da, fikir sahibi oluyorlar. İzmir miyle bir müzeyi ne kadar sürede neden müzelere gelip gezmesinler? Bu Tarih ve Sanat Müzesi’nde heykelini gör- gezdiriyorsunuz? Kaç öğrenci ile ça- noktada müzelerin gelişmesi gerekiyor. düğü Homeros’u hatırlıyor olması ve bu- lışıyorsunuz? Müzelerimiz iyi korunmalı çünkü bizim gün ya da ileride okuması, araştırması, belleğimizler. Bu bellekler yok olursa, merak etmesi önemlidir. Ayşenur Dağyaran: Genellikle okullar, tarih de yok olur, biz de yok oluruz. Mü- on dakikada müzeyi gezip üç fotoğraf zeler korunurken de depo olarak kulla- çekip giderler. Bizim müze gezilerimiz nılmamalıdır. Tarihten genelde korkulur. Özellikle yaklaşık iki saat sürüyor. En az sekiz, on çocuklara ve gençlere sıkıcı da gele- öğrenci olması lazım. En fazla da otuz biliyor. Tarihi nasıl ulaşılabilir kılıyor- öğrenci olmalı, çünkü geri bildirim ala- Söylediklerinizden yola çıkarak dün- sunuz? bilmek için hepsine söz hakkı tanımamız yada müze tanımının da değiştiği an- gerekiyor. Sayı artınca öğrenci başına laşılıyor. Evrensel boyutta bakarsak Ayşenur Dağyaran: Tarih denildiği za- düşen zaman azalıyor. Bu da verimi dü- günümüzde müze ne anlama geliyor? man birçok kişi korkuyor. Edinilen bilgi- şürüyor. lerin akılda tutulamayacağı düşünülerek Erdem Erem: Dünyamızda artık müze pek ilgi gösterilmiyor. Biz, çocuklara geç- demek bir problemi çözmek demek. Ül- mişle ilgili öyküleri canlandırmalarını Müzeye girişte ve çıkışta çocuklarda kemizde de bu hale gelecektir. Yaratıcılık sağlayarak tarihi daha ulaşılabilir kılıyoruz. nasıl bir değişim oluyor? Geri dönü- herkes için çok önemlidir. Bu artırılmaya Üç bin yıl önceki bir objeyi kavraması, şümler nasıl? çalışılıyor. çocuk için çok beklenebilir bir durum olmayabilir. Gündelik yaşam ve onların Ayşenur Dağyaran: Girişte ürkek ve is- yaşantılarından örneklerle geçmişi can- teksizler. Çıkıştaysa heyecanla gülümse- Çağdaş Drama Derneği, İzmir’deki çok landırmalarını sağlamak hem akılda kal- yerek, “Bir daha ne zaman geliriz?” diye sayıda müzede ‘Yaratıcı Drama’yı uy- masını hem de müzedeki eserlerin öne- soruyorlar. Sonrasında aileleriyle de gel- guluyor. Siz de bu kapsamda birçok mini kavramalarını sağlıyor. Bu eserlerin mek istiyorlar. Çocuklarla gazete, afiş ya- gönüllü çalışmada yer aldınız, alıyor- korunması gerektiğini, onlardan bir şeyler pıyoruz. Değerlendirmemiz de oluyor. sunuz. Bu gönüllü çalışmaları sizden öğrenilebilineceğini daha iyi algılıyorlar. Değerlendirmelerde, “Çok mutlu ayrılı- de dinleyelim. Bu sene Bursa’da gerçekleştirilen 27. yorum”, “Buraya tekrar gelmek istiyorum”, “Başka müzeleri de görmek istiyorum”, “Başka nerede beraber çalışabiliriz”, “İlk defa tarihi bu kadar sevdim”, “İlk defa sanatın bu kadar önemli olduğunu an- ladım” gibi yorumlar yapıyorlar.

Eğitimciler, rehber öğretmenler ya da veliler öğrencilerine, çocuklarına ya- ratıcı drama yöntemiyle müze gezdir- mek istediğinde ne yapmalılar? Bu uygulama ücretli mi? Ayşenur Dağyaran: Çağdaş Drama Der- neği’ne dilekçe vererek randevu alabi- lirler. Dernekte çalışan herkes gönüllü olarak bu işi yapar. Devlet okullarından herhangi bir ücret almıyoruz. Ancak başka yerlerde sosyal projeler gerçek- leştiriyoruz. Özel okullardan ücret alarak sosyal projelere kaynak yaratıyoruz. Sağ olsun belediyeler de devlet okulları için araç veriyor. Kültür Bakanlığı’na bağlı tüm müzelerde de, on sekiz yaşına kadar ücretsiz gezilebiliyor.

SONBAHAR 2017 65 Hayallerini toprak ve suyla yoğuran bir dünya gezgini: Bingül Başarır

Fergül YÜCEL Fotoğraflar: Can TUNCA - Mehmet AYDIN İzmir'in bir cehennem sıcağı yazında... “İnsan, sanatı ne olursa olsun yapar. Her koşulda. Henüz yeterince soğumaya geçmemiş Çünkü o içten gelen bir şey. Eğer onu satarsa, daha kızgın seramik fırının kapağını açtığında yüzüne vuran ateşe aldırmadan, toprak iyi malzeme alır, daha iyisini yapar, daha cesur ve suyla yoğrulmuş hayallerine ateşin kat- çalışır. Sınırlarını genişletir. Burada aristokrata, tığı rengi görme heyecanının dayanılmaz burjuvaya iş düşer. Yani para sahibi ya da kurumlar merakı... sanatı destekler, desteklemelidirler de…” Yaratıcı düşüncenin ele inen sinyalleri... El- lerin çamura şekil verdiği, ateşin seramiğe lumun gözü önüne çıkarma serüvenini şındaki apartmanın bodrum katı burası. dönüştürdüğü hayaller... kim merak etmez ki? Hakimiyet-i Milliye İlköğretim Okulu’nun cıvıl cıvıl çocuk sesleri kulaklarımda, iki ba- Hayallerinin elle tutulan bir gerçek haline Hadi gelin; bu ateşli heyecanıyla toprağa samak merdiveni iniyorum kaldırımdan geldiğini görmek kimi heyecanlandırmaz ki? şekil veren seramik ve cam sanatçısı Bingül aşağı. Heyecanlıyım. Uğraşısında ne zaman Başarır'ın atölyesini ziyaret edelim, hayat yarım asır devirmiş bir usta görsem hep İzmir'in kadim tarihini, kültürünü top- hikayesini birlikte dinleyelim. rak su ve ateşle harmanlayıp seramiğe böyle heyecandan kabarır yüreğim. Kapıda dönüştürme ve onu Adnan Menderes Denize yakın, çok yakın. İzmir’in en uzun durmuş, okyanus mavisi gözlerinin içi gü- Havaalanı'nda duvar panosu olarak top- caddesi Mithatpaşa üzerinde 99 Sokak ba- lümseyen, ak saçları gibi beyaz tenli, ipek

66 SONBAHAR 2017 inceliğinde bir zarif insan bekliyor beni… severin içini sızlatmaz ki? Atölyesinin tüm resim yapma merakı; babasının da teşviki Kırk yıllık dost sevecenliği ile karşılanıyorum. malzemelerini Dokuz Eylül Üniversitesi Gü- ile devam etmiş. Seramik ile henüz haşır İlhan Koman’ın sergi açılışında görmüştüm zel Sanatlar Fakültesine bağışlamış olan neşir olmamışken, 1959 yılında Beyoğ- onu ilk kez. Buyur ediliyorum içeriye. Adı- Bingül Başarır’ın 1962 yılından bu güne lu’nda bir pasajın içinde Füreya’nın sergi- mımı içeri atar atmaz kuyumcu vitrinindeki kadarki kişisel gibi görünen sanat yaşamı sine rastlayınca çok etkilenmiş. İşte o gün mücevherler gibi ışıldayan boy boy sera- öyküsü, ülkemizdeki sanatın toplumsal seramikçi olmaya karar vermiş. Ne yapıp miklerin içine düşüyorum. Seramiklerin tarihi hakkında çok ‘sır’larla dolu, çok sırları edip Füreya’ya ulaşmış. Füreya’nın onu sergilendiği girişten sonra, sağdaki odada da açığa çıkarıyor. Yıllar geçtikçe, tekrar bu sevdadan vazgeçirme yolunda konuş- çalışma masası ile oturma grubunun ya- geriye dönüp onları katman katman aç- tuklarını kulak arkası edip, atölyesine yar- nından geçip, arkada fırın ve çamur çalışma maya, altındaki cevheri arkeolojik kazı he- dımcı olarak girmeyi başarmış. Füreya, mekanı olan ama şimdi tamamen boşal- yecanı ile yeniden keşfetmeye çalışacağı- ders vermeyeceğini, ancak kendisine çö- tılmış bölümü geziyoruz bir solukta. Girişin mızdan eminim. mez olmayı kabul ederse başlayabileceğini sağ tarafındaki çalışma masasının önündeki söylemiş. koltuklarda yerimizi alıyoruz. Yandaki ka- Geç vakitlere kadar süren uzun ve yoğun feteryadan çaylar geliyor. Ortada duran iş temposu içinde henüz yirmili yaşların sehpanın üzeri dosyalar, kataloglarla dolu; başındaki bu tutkulu genç kız, fırsat bul- belgeler hazır, beni bekliyor. Masanın ardı dukça kendisi için birkaç küçük pano, küçük boydan boya kitaplık, çoğu bağışlandığı kolye uçları, madalyon ve taş formunda halde hala kitap dolu içi. Karşımdaki du- objeler yapar. Füreya bu işleri görünce, varda boy boy Japonca, Almanca, Türkçe, özellikle kolye ve madalyonlarının dünya Fransızca seramik sergi, sempozyum afişleri. çapında rağbet görebilecek düzeyde güzel Afişlerin önündeki rafta ışıltılı onlarca ödül, olduğunu söyler. Hatta kendi sergisini açtığı dizi dizi kadife kutular içinde madalyalar, atölyede onun yaptığı bu küçük işleri de teşekkür plaketleri… Oturduğum yerden sergisine dahil eder. Bu büyük bir şans afişlerin olduğu duvarın ardında görünen olur çırak Bingül için. İşleri sergiye gelenler odanın, henüz çekilmiş bir diş boşluğu tarafından çok beğeni alır. Çok geçmeden, gibi duruşu, inceden inceye bir sızı yayıyor Çekoslovakya’da uluslararası bir yarışma ağzımın içine. Dilimde hissettiğim bu çe- için akademide eser seçimi yapıldığını kilmiş diş sancısı ve acı morfin tadı yüzün- duyar Bingül Başarır. Sergide eserlerini gö- den olsa gerek, elimde olmadan ağzımdan ren kişiler ona baskı yapar katılması için. kaçan bir cümle ile dangadanak soruyorum: Ama o ustası Füreya’nın söylemesini bek- ”35 yıl burada emek vermek ve bugün bu- lemektedir. Füreya’dan ses çıkmayınca son radan eşyalarını, kitaplarını, fırınını, sırlarını, dakikada akademide seçici kurulda jüri çamurlarını, seramik eserlerini, hatıralarını Bingül Başarır Anadolu toprağını çağdaş başkanı İsmail Hakkı Oygar'a işlerini teslim boşaltıp çıkmak nasıl bir duygu?” Gülüm- özgün yorumlarıyla yoğurup pişirerek harika eder. Füreya da jüri üyesidir. Füreya atölyeye süyor, onda hiç burukluk yok gibi, bende- eserler ortaya çıkarmakla kalmıyor; sabır, gelip, haber vermediği için onu azarlayınca, kinin aksine… “Özellikle kitapları verirken olgunluk, özgüven ve azmi sayesinde neler son dakikada vakit bulamadığını söyler. çok güzel bir duygu. Çünkü onların içinde başarılabileceğine dair genç kuşaklara hala Olan olmuştur. Akademi jürisinden Çekos- internetten dahi ulaşılamayacak kitaplar esin vermeye devam ediyor. lovakya'ya gitmesi uygun görülüp seçilen vardı. Yurtdışından getirdiğim, bir de doğ- işler arasında çırak Bingül'ün de eseri vardır. rudan bana gelen, piyasada bulunmayan Bingül Başarır’ın alaylı olarak başladığı Mutlu haber tez gelir. Türkiye grubunun çok eski, yeni basımı olmayan çok değerli sanat kariyerinde, okullu olan birçok sa- eserleri içinde dört kişi altın madalya kazanır. kitaplar... 60'lı yıllardan beri biriktirdiğim...” natçıyı sollayıp, yaratıcı cesareti ile ulus- Füreya, İsmail Hakkı Toygar, seramik fabri- lararası bir ün kazandığını görüyoruz. Ko- kasının atölye şefi Gorbon Işıl ve de Bingül Sanatın toplumsal tarihi laycılıktan, kopyacılıktan uzak araştırmacı Başarır! Ama bu muhteşem başarı üzerine kişiliği sayesinde alanında ilklere imza atölyenin kapısı görünür, Füreya artık ken- Bingül Başarır sanat yaşamında neredeyse atıyor. Sabır gerektiren uzun denemeler disinden öğreneceği bir şey olmadığını 60 yılını dolduruyor. 35 yılını geçirdiği bu sonucunda çeşitli cam, volkanik taş ve ima eder çırak Bingül'e. mekanda kim bilir nasıl gençlik heyecanları, kendi buluşu olan kömür gibi malzemelerle duyguları, hayalleri ile kaç ton çamur yo- seramik çamurunu birleştirerek özgün eser- ğurdu, fırınlarda pişirdi, kaç özgün eser ler meydana getiriyor. Cesaret, emek, vefa meydana getirdi? Kim bilir hangi büyük Araya girip Füreya'nın bu tavrının nedenini değerli sanatçıların eserleri, sesleri ile dün- Bingül Başarır ne zaman sormak istiyorum ama Bingül Hanım sözümü yanın bütün renkleri yayılmıştı bu dük- seramik yapmaya başladı? kesip Füreya ile ilgili herhangi bir olumsuz kandan İzmir sokaklarına? Kaç sanatçıyı, yorum yapmama fırsat vermeden ekliyor: kaç sanatseveri ağırladı BADA Sanat Galerisi Bu klasik soruya Bingül Başarır, ”Çok klasik “Füreya çok mesafeliydi. Ben de çok çekin- adıyla bu küçük oda? Onların seslerini, du- olacak ama henüz altı yaşındayken Ada- gendim. Ama her zaman çok nazik davrandı. varlara sinmiş varlıklarını hissettiğiniz ‘sır’la- pazarı Hendek’te halamın evinde ocağın Zaten ben seramikten çok şu bakımdan rın bu mekanında, ona can veren her nes- yanında duran toprak çanağın aynısını çok memnundum. Orası bir kültür merke- nenin, her hatıranın, tatlı yorgunluklarının, yaparak başladım” yanıtını verdi. O yıllarda ziydi. Benim herhangi bir yerde tanıyama- alınterinin, usul usul damarlardan kan çe- başlayan çevresinde bulduğu mısır ko- yacağım insanları tanıdım orada. Ahmet kilircesine boşaltılıyor olması hangi sanat- çanları, çer çöp ile üç boyutlu obje ve Hamdi Tanpınar mesela. Son derece kibar

SONBAHAR 2017 67 bir insandı. Bana karşı da çok kibardı. Sa- Her sanatçının hayalidir Paris bahattin Eyüboğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Bakanlık desteği ile sergi Paris'e götürülür. Halikarnas Balıkçısı, Abidin Dino, Fahrünnissa Dünya sanat merkezi Paris'in kalbi Mont- (Fahrelnisa) Zeid, Aliye Berger. Aliye Berger parnasse'deki galeride açılır sergi. Kültür çok sevimli, candan bir sanatçıydı.” müdürü birkaç sergi teklifi daha yapar. Altı Kalkıp arkadaki kitaplığın içinde bulunan ay sonraya bir sergi daha ayarlanır ama Aliye Berger ve Füreya'nın eserlerini gös- Türkiye'ye bunları getirip götürmek maddi, teriyor. “Füreya'nın atölyesinden bu olaydan manevi açıdan zordur. Kendi imkanlarıyla sonra ayrıldım. Ama orada tanıştığım tüm altı ay kadar kalabilmek için ev ve iş arar aile fertleri ile çok iyi ilişkilerim oldu. Onlar Bingül Başarır. Christian Dior'da terzilik işi da beni saydı. Hatta burada Halikarnas Ba- bulur. Dünyanın yüksek sosyetesini giydiren lıkçısı'nın kızı İsmet Hanım’la da yakınız, bu moda merkezinde kalfa yardımcısı olarak kızları öğrencimdi. Ben Füreya’ya minnet- İran Prensesi Farah Diba ile Amerika Baş- tarım, atölyesinde çok değerli insanlarla kanı’nın eşi, moda ikonu Jacqueline Ken- tanıştım. Birkaç dil konuşuluyordu." nedy’nin elbiselerini diker!

Bir süre herhangi bir seramik işine gi- Sergi sayısı dörde çıkınca iki yıla çıkar remeyince, İstanbul'da 2. Levent'teki Paris'te yaşam. “Orada tanıdıklar evine küçük bir seramik fırını alarak var mıydı?” diye sorduğumda, “Abi- üç boyutlu objeler ve panolar yap- din Dino ve Güzin Dino'nun bana maya başlar Bingül Başarır. çok yardımı oldu. Belediye onlara ev vermişti. Valeris'e Cote D'Azur'e, Seramik sanatının sanılanın aksine Nice’e gidecektim. ‘Gidersen Pi- aslında çok az bilinen bir plastik casso'nun seramiklerini yaptığı, sanat dalı olduğunu söylüyor ve Suzanne Ramie’nin atölyesi var, şöyle devam ediyor, “Sanılıyor ki se- oraya git’ dediler. Oğlu Alain Ramie ramik fonksiyoneldir, kap kacaktır, de- yönetiyordu atölyeyi, onunla tanıştım. koratiftir. Oysa; resimde, heykelde olduğu Bana sergi teklif etti. Hatta buraya da gibi duyguların da yansıtıldığı bir daldır. (İzmir'e) geldi, Efes'te kaldı. 1980’de orada İçinde renk var, form var, asıl önemlisi tek- Picasso'nun seramiklerini yapıyordu. Şu (du- noloji var. İleri teknolojide uzaya giden vardaki afişte) balıklı tabak da onundur. O araçların birçoğu seramikten yapılıyor. Elek- artık simgesel oldu. Onun kalıpları vardı, trik sistemlerinde kullanılan parçalar, se- basıyorlardı. Benden farklı, çağdaş bir şeyler ramik kimyacılığı, seramik mühendisliği yapmamı bekliyorlardı. Ama iki çocukla ya- gibi dalları var.” pamadım, sadece sergilere gidebildim” diye anlatıyor Paris’teki yaşamını. Bingül Başarır eserlerinde çokça doğadan, insan hikayelerinden esinlenir. Anadolu topraklarında coğrafi, arkeolojik, tarihsel Yurda dönüş konuları inceler; Hitit sevdası işleri ortaya Paris'te peş peşe açılan sergilerden sonra çıkar. Ülke dışındaki insan hikayeleri de adı iyice duyulan Bingül Başarır, bu kez etkiler onu; Afrika’daki açlık, Amerika'daki Ankara'da çok önemli devlet kurumlarında ırk ayrımcılığı, tutsaklık, özgürlük, değişim, mimari yapı ile bütünleşen eserleri için gelişim gibi kavramlar da ilgi alanındadır. siparişler alır. “En büyük işi oğluma hamile Genom serisinde olduğu gibi bilim de iken aldım. TRT'den, Tarım Kredi Müdürlük caktır, oradan sergi teklifi gelir. “O zaman etkiler duygularını, eserlerine yansıtır gen binaları için. Sonra Arı Stüdyosu için 70 pek galeri filan da yoktu, ilk seramik sergisini sarmalını. m², 25 m² de sinemada, geri kalanı tiyat- ben açtım Ankara'da” diyor Bingül Başarır. roda. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı yönetim Şans yüzüne iki kez güler bu sergiyle birlikte. İlk seramik sergisi Ankara’da binasının duvar panosu var... 1967’de ev- Zamanın Belediye Başkanı Vedat Ali Dalokay, lenmiştim 1968'de çocuğum oldu. Hami- Ankara’da Mühendisler Birliği Lokali açıla- TBMM masalarını yapmasını teklif eder. leliğim ağır geçiyordu. Çanakkale Sera- Mustafa Toygar, Füreya, Attila Galatalı gibi ünlülerin arasında Bingül Başarır bu şansı yakalar. İkinci önemli teklif sergiye gelen zamanın Turizm Bakanı Ali İhsan Göğüş’ten gelir: “Bu sergiyi Paris'e götürün” der.

“Onu ilk defa orada gördüm, hiç tanışmı- yordum. Bir zamanlar böyleydi, sergiye ge- len bakanlar, gazeteciler oluyordu. Sizin özel bir çabanız gerekmiyordu bu kişilerin gelmesi, destek vermesi, haber yapması için. Bir davetiye yetiyordu...”

68 SONBAHAR 2017 mik'te fırınlamaya göndermiştim eşimle Sanat, sanat için midir yoksa bu büyük işleri ama dayanamayıp ben de toplum için midir? gittim ardından. Kar kıştı. Bazı parçalar kırıldığından meğer o hemen geri dönmüş. Sanatçıların ve sanat eserlerinin yeterli Ben boşu boşuna hamile halimle o yolu ilgiyi görmemesi sorunlarına giriyoruz. gidip dönmek zorunda kaldım karda kı- Sanatının felsefesi, gündelik yaşamda yamette, kötü otobüsle. Son derece zor- estetik sanatının gelişmesinin önündeki luklarla yürüyordu işler yani…” engeller, sanat eserinin toplumla, insanla buluşma gerekliliği, şartları, sorunları, “Bu büyük boy sipariş panoları yaparken, sanatçının kimliği, sanatsever kişiler, ku- eserlerinizin konusu, tekniği nasıl karar- rumlar ve onlara düşen görevler... Sohbet laştırılıyordu?” diye sorduğumda, siparişlerin sırasında çokça sorun, çokça kaygı dile mimarlardan geldiğini, konu verdiklerini geliyor. Birkaçını aktarayım. Mesela sa- ama buna pek uymadığını belirterek devam natçının yurtdışındaki sergilere davet ediyor: “Yaptığım işler hem mimariye uysun edilmesi, katılması, yarışmalarda kazandığı ama rengi ve formuyla mimariye baskın ödülü almaya gitmesi ile ilgili deneyim- gelmesin, hem de kendi tarzımı yansıtsın lerinde bürokratik engelleri anlatıyor ki, istiyordum. Bir de tabi birim fiyatı yüksek gözlerimiz yaşarana kadar gülüyoruz. tutuyordum. Az ve öz olmasını istiyordum. Aziz Nesin’in “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” Çünkü o panolar sayesinde uluslararası ta- öyküsündeki gibi olaylar… Uluslararası nınırlığım oldu. Uluslararası Seramik Aka- ortamlarda temsil ile ilgili sorunları şöyle demisi (IAC) sekreterinden bizzat üyelik özetliyor Bingül Başarır: “Siz gittiğiniz za- teklifi geldi. Oysa oraya üye olabilmeniz man anons ediliyor: Bingül Başarır-Türkiye, için başvurduğunuzda size üç kişinin spon- bir kişi görüyorlar... Ama siz gitmediği- sor olması gerekiyordu, ondan sonra seçim nizde adınız okunup geçiyor. Halbuki oluyordu bir de. Benimki böyle olmadı, di- gittiğinizde birçok insanla tanışma, gö- rekt teklif sekreterden geldi bana…” rüşme şansınız oluyor.”

İzmir'in ilk özel “Bayrakların önündesiniz galerisi BADA ama arkanızda kimse yok!” Bingül Başarır eserlerini BADA adıyla im- “Çok sayıda ödül aldınız, süreçler sancılı, zalıyor. 1978'de bu mekanda açtığı galerinin ama ödül almak, ülkeyi temsil etmek… de adı aynı zamanda. Bu ismin nereden Bunlar güzel şeyler değil mi?” diye soru- geldiğini soruyorum. Küçükken babaannesi yorum. Yanıt tam da sanatçının kişiliğini onu bu isimle çağırırmış. Çok ünlü olan ortaya koyuyor: “Ben ülkeyi temsil edeyim sanatçıların sergilerinin açılışını yapmış bu- diye gitmedim. Hiçbir zaman ülkeyi temsil rada. Hüseyin Yüce, Halil Akdeniz, Turan Kültür Merkezi Galerisi’nde çok güzel sergiler edeyim diye de çalışmadım. Sadece işimi Erol, Necdet Kalay, Cuma Ocaklı, Zahit Bü- düzenlediklerini, amaçlarının Konak Bele- sevdiğim için başarabildiğim kadar ba- yükişliyen gibi... diyesi için bir müze kurmak olduğunu, şarmaya çalıştım. Ama dolaylı olarak ülkemi fakat bunu gerçekleştiremediklerini anla- temsil ettim. Türk sanatçı dendi, bayrağımız Sanatsever gruplar oluşmuş galeri etrafında. tıyor. Ne yazık ki değişen yönetimlerle bir- asıldı. Bayrağımızın asılması o kadar önem- O yıllarda sergi salonu olarak Resim Heykel likte hayal edilen projelerin hep rafa kal- liyse benim temsil ettiğim kurum da bunu Müzesi ve Akbank'ın olduğu, daha sonra dırıldığını görüyoruz maalesef… değerlendirmeli diye düşünüyorum. Bir yeni galerilerin ve Vakko Sanat Galerisi’nin zamanlar çok keskin bir şekilde tartışılı- açıldığını anlatıyor. Ama İzmirli’ye sanat yordu ‘sanat kim için?’ diye. Aslında sanat eseri satabilmenin zorluğundan yoruldu- tabi ki toplum içindir. Ama siz toplum için ğunu ve galericiliği bıraktığını söylüyor. sanat yapmazsınız. Siz kendi duygularınızı Birkaç yıl önce Konak Belediyesi Güzelyalı kendi üslubunuzca yansıtırsınız ama o he-

SONBAHAR 2017 69 define ulaşır. Siz iyi bir şey yapmışsanız, Komşunun tavuğu olur, özenir, kendi de yapmak ister. Ama insanları etkileyebilecek bir şey yapmış- asıl sanatın destekleyicisi burjuvadır, aris- Bingül Hanım çok yaygın bir soruna parmak sanız, o zaman toplum için sanat yapmış- tokrasidir, resmi ya da özel kurumlardır.” basıyor. Sadece sanat değil, her alanda sınızdır. Ama ben toplum için sanat ya- karşılaştığımız toplumsal bir sorunu dile payım diye yola çıkmam, ben böyle bir getiriyor: İnsanları rahat bırakın şey düşünmem.” Güzel sohbetimiz bitecek gibi değil. Laf “Yine bir başka şey var. Genel olarak bir “Bundan sonraki çalışmalarınızı nasıl sür- lafı açtıkça her katmanda sanat-sanatçı, özgüven eksikliği. Türkler hep yabancı ül- düreceksiniz, atölye kapanınca?” diye so- herkes için sanatın gerekliliği konusunda kelerin daha iyi olduğunu düşünüyor. İzmirli ruyorum. Yanıtlıyor Bingül Başarır: “Ben konuştukça, aslında ‘sır’ olmayan güzel bir İstanbul'un daha iyi olduğunu düşünüyor. atölyeyi kapatınca kendimi sanattan kop- dünya kapısı açılıyor önümüzde. Sanatın İstanbul yurtdışının daha iyi olduğunu... muş saymıyorum. Sadece mekanı boşaltı- toplumların ve bireylerin ruhunu güzel- Kimse kendi önündeki, yanındaki şeyin yorum. Bir süredir burada bir şey üretmi- leştirdiği, geliştirdiği gerçeği çıkıyor ortaya. değerini bilmiyor. İzmir'i örnek alırsak, ne yordum zaten. Jüri üyeliklerim var, sem- Son sözü yine usta sanatçımız Bingül Ba- değerli insanlar göç etmiş İzmir'den. İzmir'e pozyumlara davet ediliyorum, öğrencilere şarır'a bırakalım: gelip yerleşmek isteyenler bile vazgeçti... danışmanlık yapıyorum, bunlar da sanatsal Mesela Halil Akdeniz, Mehmet Güler vardı. “Mağara resimleri var biliyorsunuz; gör- tatmin edici şeyler. Mutlaka üretmem ge- Burada sergiler açtılar ama İstanbul'da, Al- düklerini duvara yansıtmış ilkel insan, de- rekmiyor, altmış yıla yakın üretmişim artık, manya'da açtıklarında daha çok değer gör- ğiştirerek, yorumlayarak duygusunu kap hala sanatın içindeyim, hala kafamda ta- düler, buradayken o kadar değer görme- kacağına yansıtmış. Bu gün kopyasını ya- sarımlarım var, ondan kopmuş değilim. Bir diler. Bu benim için de geçerli. Uluslararası pıyoruz, o güzelliğe ulaşamıyoruz bile. Ben de kutsal bir görevim var; ikiz torunlarıma değerim var, ama buradaysam yok...” şunu düşünüyorum: İnsanları rahat bıra- bakıyorum, kızım doktora yapıyor, ona yar- kırsak onlar kendi yollarını bulacaklar! Biz dımcı oluyorum.” “İnsan, sanatı ne olursa olsun yapar. Her maalesef onları kötü etkiliyoruz. Gazeteyle, koşulda. Çünkü o içten gelen bir şey. Eğer televizyon yayınlarıyla gereksiz şeylerle Soyut sanat onu satarsa, daha iyi malzeme alır, daha dolduruyoruz beynini. Bıraksak onlar bu- Bingül Başarır'ın duvar panoları, üç boyutlu iyisini yapar, daha cesur çalışır. Sınırlarını lacak yollarını. Sanatçıyı, sanatı ayağına heykelleri soyut tarzda. Yine şeytanın avu- genişletir. Burada aristokrata, burjuvaya iş götürdüğünüzü düşünüyorsunuz ama onu katlığını üstlenerek sorumu atıyorum ortaya: düşer. Yani para sahibi ya da kurumlar güdümlüyorsunuz. Oysa çorap ören, kilim “Sanatın izleyicisi, soyut eserlerinizle bu- sanatı destekler, desteklemelidirler de. Dar dokuyan Anadolu kadınını düşünün; ne luştuğunda nasıl bir ilişki içerisinde oluyor, gelirli insandan eser satın almasını bekle- kadar güzel renkler, ne kadar uyumlu de- neler hissediyor? Bunu hiç izleme olanağınız yemezsiniz. O ancak görür, izler, mutlu senler, iğne oyası yapanlar da öyle... Yani oldu mu?” insanın içinde bulunan inceliği, içtenliği siz yok ediyorsunuz. Sürekli şiddet göste- “Benim işlerim çok kolay anlaşılan işler rerek, sürekli olumsuz şeyler göstererek değil ama şaşırtıcı bir şekilde kabul görüyor. kafasını boş şeylerle dolduruyorsunuz. Şu Her sergimde, her düzeyde insandan ilgi anda sadece kavga var, savaş var. Başka gördüm. Mesala Ahmet Adnan Saygun Sa- bir şey yok, bundan nasıl bir sanat, nasıl nat Merkezi’ndeki (AASSM) sergimdi orada bir güzellik çıkar?” bulunduğum sürede orada çalışanlardan koruma görevlilerine kadar çok yakın ilgi gördüm. Defalarca gezen, “Benim çocu- Onun için ne dediler ğum da böyle sanat yapsa” diyen çok "Sen gerçekten büyük bir seramik sanat- oldu. Ben çok aramasam da her sergimde çısısın. Arkitektonik kavram hala seramik hedefe ulaşıyorum. Soyut işler ama anlı- sanatçılarından ve hatta bizzat mimar- yorlar, beğeniyorlar, ilgi gösteriyorlar, et- lardan öylesine uzaktır ki onu henüz olması kileniyorlar. Ben de bunu samimiyete gerektiği kadar benimseyemediler. Oysa bağlıyorum. Herhangi bir şeyle güdüm- sen panolarında öyle bir yücelik sağladın lenerek değil de içten gelerek yaptığım ki, onlara muhteşem bir eşitlik çözümü için, sanırım bu içtenlik, samimiyet yan- sağladın. Anıtsal, özgün ve etkileyici muh- sıyor eserlerime.” teşem mimarlık seramik panolarında, do- ğuya özgü yorumlaman ile şaşırtıcı etki “Ben insanların sanat karşısında ürkek yaratıyorsun." Prof. Mario Vigna, Uluslar- olduklarını düşünüyorum. Onun için ço- arası Seramik Akademisi (IAC) üyesi, Mi- cukluktan başlatmak gerekir sanat eğiti- lano Belediyesi Seramik Tarihi Koordi- mini. İlkokuldan başlayarak galeri ziya- natörü, Seramik Tarihi Eğitim Merkezi retleri yaptırmak, arada bir şeyler anlatmak Direktörü-1983 gerek sanatla ilgili. Çünkü yetişkinler sa- natın uzaya ait, kendi dışlarında bir kavram "Bingül Başarır'ı yaklaşık yirmi yıldır tanı- olduğunu sanıyorlar. Oysa üstümüzdeki dığımın farkına varıyorum. Zaman ne çabuk şu giysi bile sanat ve bilim ürünü. Siz se- geçti. İlk tanışmamız, benim Everson Sanat çiyorsunuz şu rengi, ben başka bir şeyi. Müzesi’nin yöneticiliğini yaptığım sırada, Demek ki bir estetik duygunuz var, kork- Bingül'ün Uluslararası Seramik Akademisi masanız, bir adım atsanız gelişeceksiniz.” ile birlikte New York'a gelişiyle birlikte ol-

70 SONBAHAR 2017 muştu. Günden güne, Bingül'ün çarpıcı sa- 9. Ministry of Construction, Tajimi City, natına, buluşçuluğu, güçlü etkisi ve maceracı Gifu Pref, Japonya deneyselliği nedeniyle daha da hayranlık 10. Everson Sanat Müzesi, Syracuse, duymaya başladım." Ronald Kuchta, Ame- NewYork, ABD rican Ceramics Dergisi Editörü, Everson 11. Faenza Uluslararası Seramik Sanat Müzesi eski direktörü-2000 Müzesi, Faenza, İtalya "Bingül abartılı, gösterişli biçimlere pek 12. Ariana Seramik Müzesi, Geneva, ilgi duymuyor. Ama incelik, ilginçlik onun İsviçre işi. Giderek onun seramiği, toprak ve cam 13. Resim ve Heykel Müzesi, İzmir, etkilerinin hesaplanmasına yöneliyor. Son Türkiye çalışmalarındaki ilginç çarpıcı renklerin 14. Resim ve Heykel Müzesi, Ankara, etkileri, yeni bir tat da veriyor. Tabi bu tür Türkiye çamur-cam kombinasyonu, yeni bir araş- tırma faslı da oluşturabilir. Son çalışmaları 15. Benaki Müzesi, Atina, Yunanistan ile daha gelişmiş, daha kendine yaklaşmış. Sanatçının kendini, kendi bulduğu biçim- Çalışmalarının lerde yansıtması, işte tat alınacak nokta. yer aldığı yayınlar: Bingül deneysel bir seramik çalışması yap- 1. Ceramics in the Environment, Janet tığından, yöntemleştirme kolaylıklarından Mansfield, Avustralya, 2006 kendisini korumuştur. Zaten seramik ça- 2. World- Famous Ceramic Artists lışmalarında metodik tekrarın yaratma Studios, Çin, 2005 serüvenine ters düştüğünü, işini hafife al- mayan her sanatçı kısa zamanda anla- 3. Hands in Clay, Charlotte Speight – John Toki, ABD, 2004 yabilir. Bingül'de bu tür hafiflikler yok." Prof. Anan Turani-1994 4. The Craft and Art of Clay, 4. Basım, Susan Peterson, ABD, 2004 Ödüller: 5. Working With Clay, Susan Peterson, ABD, 1999 1. Mino Uluslararası Seramik Yarışması, Şeref Mansiyonu, 6. Ceramic Technology for Potters and Japonya, 1992 Sculpturs, Yvonne Hutchinson Cuff, ABD, 1996 2. Devlet Resim-Heykel Yarışması, Birincilik Ödülü, 1992 7. The Art and Craft of Clay, Susan Peterson, ABD, 1991 3. Devlet Resim-Heykel Yarışması, İkincilik 8. Büyük Larousse Ansiklopedisi, Türkiye Ödülü, 1991 5. Kostelec Museum, Kostelec, Çek 9. The International Art of Ceramics, Hideto 4. Faenza Uluslararası Seramik Yarışması, Cumhuriyeti Sanaka, Japonya, 1984 Altın Madalya, İtalya, 1979 6. Galleria Madoura, Vallarius, Fransa 10. Kunts – Handwerk, Ceramic 5. Faenza Uluslararası Seramik Yarışması, 7. Keramion Seramik Müzesi, Frechen, of the World, Gottfried Bormann, Altın Madalya, İtalya, 1975 Almanya Almanya, 1983 6. Clermont-Ferrand Uluslararası Yarışma, 8. İjiro Village Hall, Yamagata Gifu Pref, 11. Annuair International Galeries Grup Birincilik Ödülü, Japonya Des Arts, France, 1966 Fransa, 1974 7. Vichy Uluslararası Resim-Heykel Yarışması, Heykel Birincilik Ödülü, Fransa, 1974 8. Prag Uluslararası Seramik Yarışması, Altın Madalya, Çek Cumhuriyeti, 1962 Eserlerinin bulunduğu müzeler: 1. Icheon World Ceramic Centre Kyonggi Provence, Korea 2. Burlington Kültür Merkezi, Burlington, Kanada 3. Mikolas Ales South Bohemian Gallery, Bechyne, Çek Cumhuriyeti 4. Museum of Decorative Arts, Prague, Çek Cumhuriyeti

SONBAHAR 2017 71 İzmirspor'dan Göztepe'ye bir efsane kaleci: Seyfi TALAY Sekiz çocuğa sahip Muzaffer Tevfik Bey ve Sabiha Hanım’ın altıncı çocukları olan, tam adıyla Ahmet Seyfettin'in futbol topu ile tanışması birçok futbolcu gibi mahalle arasındaki arsalarda başlar. Sağlam fiziğiyle, yere o ölçüde sağlam basan ayaklarıyla top hakimiyeti çok iyidir ve sıkı şut çıkarabilen iyi bir hücum oyuncusudur.

Müsabaka yerlerine serbest giriş kartı.

Yaşar ÜRÜK Bu arsalarda kıran kırana futbol maçları maya bayılırdım. Bazen bu toplama işinde yapılır, hatta komşu mahallelere deplas- minik sakatlıklar da yaşadığım oluyordu. lkokul ikinci sınıfa başladığım yıldı. Ül- mana gidilirdi ve günümüzde Süper Lig'de Bunlardan birini hiç unutmam. İzmirspor'un kemizdeki futbol sezonu da yeni baş- tek takımı olmayan İzmir gerçek bir futbol İbrahim adında bir futbolcusu vardı ve İlamıştı. Babam tıpkı erkek kardeşi gibi cenneti idi. müthiş sert şutlar çekerdi. Bir gün kale ar- futbola çok düşkündü. Bir dönem İzmir'in kasında gene heyecanla bir top kaçsa da efsane amatör kulübü Kale Çamlık'ta yö- Babam beni Alsancak'ta cumartesi-pazar atlayıp alsam diye beklerken bu İbrahim'in netim kurulunda görev de almıştı. Bu ne- yapılan Milli Lig maçlarına götürürdü. O çektiği şut mermi gibi tam bulunduğum denle benim hayatıma futbol sevgisini dönemlerde İzmir'e deplasmana gelen noktaya yöneldi. O kadar ani gelen bir sokanlar babam ve amcam olmuştur. Am- takımlar iki gün üst üste maç yapar ve toptu ki, yerimden kıpırdayamadım bile. camın deyim yerinde ise ‘hasta’ Altaylı ol- iki ayrı İzmir takımı ile oynarlardı. Sözgelimi Topun bana çarpması ile birlikte havada masına karşın babam Beşiktaşlı idi. Ancak gelen takım Anakara'nın Hacettepe'si ise adeta takla attığımı anımsıyorum. Yere İzmir'de en çok sevdiği futbol kulübü, ye- cumartesi günü Karşıyaka, pazar günü düşünce, başıma ağabeyler toplandı ve tiştiği semtin de etkisi ile İzmirspor'du. de Göztepe ile oynardı. İzmir'in Milli hemen beni kale arkası duvarın yanına İşte, sözünü ettiğim ders yılı başında Lig'de beş takımı vardı: Altay, Göztepe, götürerek "Hadi çişini yapmalısın" dediler. efsane Talebe Çayırı'ndaki, İzmirspor Sahası Altınordu, Karşıyaka ve İzmirspor. İşte o O dönemlerde karnına ya da kasıklarına ile tanıştım. Günümüzde İnönü adını ta- günlerde ben de babamla birlikte İzmirs- böyle top darbesi alan erkek çocuklarına şıyan, dönemin Hatay Caddesi kenarında, por'un antrenmanlarını oldukça sık izle- hemen çiş yaptırtmak adeti vardı. dört tarafı yüksekçe taş duvarla çevrili, meye başlamıştım. sert toprak zeminli bir futbol sahasıydı. İzmirspor Sahası’nın yine Hatay Cadde- Kaptan O dönemlerde İzmir henüz bu kadar be- si’nde, ön tarafında birkaç basamaklı minik İşte Seyfi Ağabey’i o antrenmanlarda ta- tonlaşmadığından, şehrin merkezinde bir tribünü olan bir binası da vardı. Önceleri nıdım. Kaleci takımın çalışması bitince so- böyle çok sayıda futbol sahası vardı. Gene o tribün basamaklarında babamla birlikte yunma odasına gitmez, mutlaka tek başına Bahçelievler'de bulunan Leskay, Darağa- antrenman ya da amatör maçları izlerken, çalışmasını sürdürürdü. Maçlarda o kadar cı'nda Umurbey, Alsancak'ta Altınordu sa- sonraları kendimi sahanın içinde ve kale dikkatimi çekmemişti ancak antrenman- haları bunlardan bir kaçıydı. Hatta her arkasında bulmaya başladım. Özellikle ka- larında çok iyi ve artistik görünümlü plon- mahallede o yörenin çocuklarının top koş- leci antrenmanlarında kale arkasına kaçan jonlar yaptığını biliyordum. O tür plon- turduğu uygun arsalar da görebilirdiniz. topları toplayıp, sahadaki futbolculara at- jonları bir de Varol Ürkmez yapardı. Ancak

72 SONBAHAR 2017 Seyfi Talay üç direk arasındaki duruşu ile vuru olmayınca çayırın spor sahası olarak güven veren bir kaleciydi. düzenlenmesi kararlaştırılır ve semtin ta- kımı olan İzmirspor Stadı'nın yapım işi Sakin yapısı, efendi, ağabey tavırlarıyla gündeme gelir. futbolcu arkadaşları tarafından çok sevilen kaleci Seyfi'nin camianın insanları arasın- Bu stadın öyküsü de ilginçtir. 1933 yılı daki lakabı ‘Kaptan’dı. Bu nedenle İzmir Ekim ayında Cumhuriyet Kupası’nın grup futbol tarihi ile ilgili hazırladığım bir ça- maçları sonucu finale kalan o sezonun lışmaya da ‘Kaptan’ adını vermiş olmamın İzmir şampiyonu İzmirspor futbol takımı, benim için ayrıca bir onur olduğunu da böylece Ankara’da Fenerbahçe ile final belirtmek istiyorum. maçı oynamaya hak kazanır. Ankara’da Lozan Palas’ta kalan Fenerbahçe’ye karşın, İzmir'in ünlü kalecilerinden olmasına karşın okul sınıflarında ağırlanan İzmirspor, ilk Seyfi Talay İzmir doğumlu değildir. 1934 yılı Ocak ayında İstanbul'da Kireçburnu yarıyı 1-0 önde bitirir. İkinci devre başında semtinde hayata gözlerini açar. Aile aslında hakem Kemal Halim Bey ayağına kramp Selanik kökenlidir ve Balkan Savaşı'nın girdiği bahanesiyle yönetimi Kemal Rifat yaşattığı sıkıntılardan sonra İstanbul'a gö- Bey’e bırakır. O da Fenerbahçe lehine bir çer. Sekiz çocuğa sahip Muzaffer Tevfik penaltı yaratır. Tribündeki seyirci galeyana Bey ve Sabiha Hanım’ın altıncı çocukları gelir ve maç yarıda kalır. Aynı akşam Mer- olan, tam adıyla Ahmet Seyfettin'in futbol kezi Umumi Reisi Aziz, İzmir Milletvekili topu ile tanışması birçok futbolcu gibi İstanbul Dolmabahçe Stadı'nda, Halit, Ajans Umum Müdürü Fenerli Mu- mahalle arasındaki arsalarda başlar. Sağlam Feriköy - İzmirspor maçından bir an. vaffak, İzmirspor Başkanı Adnan ve Fe- fiziğiyle, yere o ölçüde sağlam basan ayak- nerbahçe kaptanı Zeki toplanır ve maçın yırı'ndan da kısaca söz etmek isterim. Ta- larıyla top hakimiyeti çok iyidir ve sıkı şut 11 Kasım’da İzmir’de, Viyanalı bir hakem lebe Çayırı, günümüzdeki yerleşim alanı çıkarabilen iyi bir hücum oyuncusudur. yönetiminde oynanması, gelirinin de Ta- üzerinden tarif etmeye çalışırsak, Bahçe- Dokuz yaşına girdiği yıl, babası görev yap- lebe Çayırı’nın stadyuma dönüştürülmesi lievler semtinde, İnönü Caddesi'nin Kara- tığı Denizcilik İşletmeleri'nin İzmir bölge- için harcanması kararını alırlar. Bu olayın bağlar ilçe sınırı içinde kalan tarafında yer sine tayin olunca aile de İzmir'e göçer. sonucunda sahanın temeli atılır. Bahçeli- alan ve Gazeteci Hasan Tahsin Caddesi, Futbol sevdası burada daha da alevlenir. evler semtinde, zamanın Hatay Caddesi Ali Rıza Avni Bulvarı, 490. ve 505. sokaklar Çünkü mahalle arası arsa yerine taşındıkları üzerinde, numara 185 adresindeki küçük arasında kalan düzlüğün adıdır. semtin Talebe Çayırı gibi müthiş bir futbol futbol stadyumu böyle bir gelişme sonucu alanı bulunmaktadır. XIX. yüzyıl sonlarında Kâtipoğlu Çayırı yapılır. Kara Fatma Dağı düzlüğünde olan olarak adlandırılan, Karafatma Dağı ya- bu alan zamanında kiremit ocakları bu- Talebe Çayırı macındaki bu düzlük uzun yıllar İzmirli lunduğu için ‘Karhane Çayırı’ ya da ‘Göller’, sonraları da ‘Talebe Çayırı’ olarak anılır. O alan Yeşilyurt'tan Bozyaka'ya, Eşrefpa- gençlerin piknik ve spor alanı olmuştur. Göller adının nereden geldiği hakkında şa'dan Hatay'a kadar çevrede yaşayan Cumhuriyet sonrası şehrin hızla yapılan- tüm gençlerin futbol topu ardında koş- ması sırasında, bir bölümünde sığınak kesin bir bilgi yoktur. Sonunda da İzmirspor turdukları yerdir. olarak kullanılan çukurların da bulunduğu futbol takımına ait semt sahası olur. Uzun alanın kime ait olduğu bilinmediğinden, yıllar hizmet veren toprak zeminli bu sa- Bu arada söz gelmişken o günlere yetişe- 1932 yılında İzmir Belediyesi tarafından hanın çevresi tamamen meskûn hale gel- meyen çok kişinin merak ettiği Talebe Ça- duyurularla sahibi aranır ancak hiçbir baş- diği için, genişletilmesi yönünden çevre- sinin istimlakine imkan bulunmaması ne- deniyle 1969 yılı Haziran ayında yıkım kararı verilir ancak yıkımın gerçekleşmesi 1972 yılını bulur ve saha tarihe karışır.

Hücum oyunculuğundan kaleciliğe İşte Seyfi'nin de İzmir'de ilk kez futbola sevdalandığı alan burasıdır. Onu bir dönem Altıntaş futbol takımının en genç futbol- cularından biri olarak görürüz. Bu arada ilkokulu bitirmiş ve Mithatpaşa Sanat Ens- titüsü'nde eğitimini sürdürmektedir. Der- ken ağabeyi Selahattin Nazilli'deki Sü- merbank fabrikasının futbol takımına transfer olur. O dönemdeki bu tür şirket takımları, transfer ettikleri futbolcuları 1955 yılında, kaleci Seyfili Ordu Milli takımımız, Floransa'da Hollanda'yı 3 - 0 aynı zamanda işe de almaktadırlar. Nitekim yenerek Dünya Şampiyonluğu yolunun açıldığı maçtan önce seremonide. Selahattin de fabrikada işe girmekle kal- mayıp, kardeşi Seyfi'yi de Nazilli'ye yanında

SONBAHAR 2017 73 götürür. Ancak Seyfi sadece Sümerspor'da oynar, fabrikada çalışmaz.

Bu arada nasıl olduysa sıkı şutlara sahip bir hücum oyuncusu iken birden kendisini kalede oynarken görürüz. Bu santrfor adayı iken kaleci olma değişimi birçok futbolcudan bildiğimiz bir olaydır. Bu futbolculara birkaç örnek vermek gere- kirse aklımıza gelen isimler arasında he- men Beşiktaş'ın unutulmaz kalecisi Necmi Mutlu'yu söyleyebiliriz. Futbola Kadırga takımında santrfor olarak başlayan Necmi Mutlu, bir maçta talihsiz biçimde ayağının kırılması sonucu futbol yaşantısını kaleci olarak sürdürmüştür. Sözgelimi Fener- bahçe kalecisi Volkan Demirel de futbola kalede başlamamıştır. Hatta bazı gazete röportajlarında en büyük arzusunun bir maçta santrfor olarak oynamak olduğunu Seyfi Talay ve Metin Oktay. da söyler. biri olabilirdi. Sözgelimi Galatasaray kalecisi sevdiği İzmirspor'a kavuşur. O dönemlerde Simoviç, Manchester United kalecileri günümüzde Süper Lig adıyla düzenlenen Seyfi Talay, elleri kadar ayaklarına da Peter Schmeichel ve Fabian Barthez, Tot- Milli Lig henüz kurulmamıştır. Futbol maç- hakim bir kalecidir. Oynadığı maçlarda tenham kalecisi Pat Jennings bu tür ka- ları bölgesel amatör lig düzeyinde yapıl- genellikle penaltı atışlarını o yapar ve de lecilere örnek isimlerdir. maktadır. Bölge birincileri ise Türkiye bi- kolay kolay kaçırmaz. Profesyonel futbol rinciliği için karşılaşmaktadırlar. Takım yaşamında kayıtlara geçmiş ve tümü İz- İzmirspor ve şampiyon olma başarısını, Seyfili kadro mirspor formasıyla atılmış tam on penaltı ile 1954-1955 ve 1955-1956 sezonlarında golü bulunmaktadır. O dönemler bu tür Milli Takım yılları gösterir. Bu arada genç kaleci başka ba- fantezilerin futbolda pek rastlanmadığı Seyfi Talay Nazilli'de fazla kalmaz. Aklı İz- şarılara da imza atar. Önce İzmir genç kar- ya da görülmediği dönemlerdir. Günü- mir'de ve İzmirspor'dadır. Kulübün başında ma ve ardından Genç Milli Takım'a seçilir. müzde olsaydı kaleci Seyfi'nin oyuna kat- olan Selim Akiş'e konu açılınca transferi Askerlik görevi gelip de silah altına alın- kısı bildiğimiz örneklerin en iyilerinden kabul eder ve Seyfi Talay 1952 yılında çok dığında Havagücü takımının kalecisi olur.

Met n Oktay

Seyf Talay

İzmir genç karması Aydın sahasında.

74 SONBAHAR 2017 1953 yılında Brüksel'de yapılan Dünya Genç Takımlar Futbol Şampiyonası'nda üçüncülüğü kazanan takımımızın kalesini de o korur ve 1954 yılında A Milli Takımı’na davet edilir. Ankara'da askerlik yaparken Ordu Milli Takımı'na seçilir. O takım, dünya şampiyonu olur.

Daha önce Fransa Ordu takımını eleyerek İtalya'da düzenlenen dörtlü finale kalan Türk Ordu Milli Takımı’nın şampiyon ol- ması için İtalya'yı mutlaka yenmesi ge- rekmektedir. 27 Mart 1955 tarihinde Ro- ma'nın ünlü Olimpiyat Stadı'nda oynanan maçta, İtalya 2-1 öne geçmesine karşın Ordu takımımız 3-2 öne geçmeyi başarır. İtalyanlar kendi seyircileri önünde maçı almak için özellikle son on beş dakika müthiş baskılı oynarlarsa da kalede dev- leşen Seyfi inanılmaz kurtarışlar yaparak şampiyonluğun kazanılmasında büyük pay sahibi olur.

Aynı takım Tahran'da bu kez İslam Ülkeleri Orduları Futbol Şampiyonu olur. Ordu Ta- kımı Dünya Şampiyonu olduktan sonra Göztepe'de kamp hatırası: Ertan Öznur, Halil Kiraz ve Fevzi Zemzem. 1955 yılında İzmir'de Demokrat İzmir ga- zetesi okurlarının oylarıyla "yılın futbolcusu" Talay'ın çok yakın dostu olan Koca Kaptan lendirilmesine ihtiyaç vardır ve eski göz- seçilir. Gürsel Aksel'in de payı büyüktür. O yıllarda ağrılarını yeniden kulübe davet ederler. Göztepe takımı sahaya çıkarken Kaptan Böylece tecrübeli Seyfi Talay 1968-1969 Bu ödülün ardından Seyfi'ye iki İstanbul Gürsel'in elini tutarak sahaya çıkan minik sezonundan itibaren yeniden İzmirspor takımı birden talip olur. Spor kamuoyu maskot kız da Seyfi Talay'ın kızı ve benim kalesine geçer. Ne yazık ki, Seyfi'nin on iki Vefa kulübüne transfer olmasını beklerken, can arkadaşım Süreyya Talay'dan başkası maçta kaleye geçtiği o sezon, İzmirspor'un o Beşiktaş'a transfer olmaya karar verir ve değildir. da ligde son sezonu olur. O günden sonra birkaç hazırlık maçına çıkar. Nedense doğ- da bir daha Süper Lig'e çıkamadığı gibi duğu şehir de olan İstanbul'da fazla kala- Göztepe'ye geldiğinde ikinci kaleci Ali Ar- 1971-1972 sezonu sonunda 3. Lig'e düş- mayacağını anlayıp çok sevdiği İzmir'e ve tuner henüz çok genç ve deneyimsizdir. mekten kurtulamaz. Seyfi Talay da, o se- İzmirspor'a döner. Bu arada sürekli bir işi Bu nedenle ilk iki sezon maçların önemli zonun sonunda futbol sahalarından ayrılır. de vardır ve İzmir Ticaret Borsası’nda kont- bölümünde Göztepe kalesini Seyfi korur. İzmirspor'daki bu dört sezonluk ikinci dö- rolörlük yapmaktadır. 1964-1965 sezonunda Göztepe takımının neminde kaleye geçtiği maç sayısı toplamı 1. Lig, Türkiye Kupası, Spor Toto Kupası ve elli üçtür. Seyfi Talay hem futbol hem de saha dı- Fuar Şehirleri Kupası'nda oynadığı 36 kar- şındaki hayatında çok özel ve farklı bir in- şılaşmanın 21'inde kalede Seyfi vardır. Göz- Futbolu bıraktıktan sonra da Ticaret Bor- sandır. Müthiş iyiliksever ve cebindeki tepe o sezon ligi üç büyüklerin ardından sası'nda eski işinde çalışmaya devam para ile sofrasındaki lokmasını bölüşen dördüncülükle bitirir. Bir sonraki sezonda eder. İlerleyen yıllarda onu bazı takımlarda birisidir. Çok efendi ve naziktir. Bu nedenle Göztepe'nin 35 karşılaşmasının 18'inde ka- kaleci antrenörü olarak görürüz. Bu ta- de çok sevilir. Futbol çevreleri onu “Kaptan" lede yine Seyfi vardır ve takım ligi beşinci kımlar; İzmirspor, Karşıyaka ve Kuşadası diye çağırırlar. Gerçekten saha dışında da olarak tamamlar. Ancak 1966-1967 sezo- Gençlik'tir. Bu arada bazı basın organlarına herkesin gönlünün kaptanıdır. Sahada da nunda Göztepe kalesinde işler değişir. Yirmi verdiği röportajlarda futbolcu olmasaydı çok nazik olmasına karşın futbol hayatında iki yaşına gelen genç kaleci Ali Artuner güreşçi olmak istediğini; kuru fasulyeyi, en çok üzüldüğü anısı iki kez hakem tara- müthiş bir çıkış yaparak teslim aldığı kaleyi Batı Müziği’ni, sinemayı ve roman oku- fından oyundan atılmasıdır. Üstelik bu iki bir daha kolay kolay bırakmaz. Göztepe'nin mayı sevdiğini belirtirken; futbolculardan atılma da Karşıyaka ile yapılan maçlarda yine lig dördüncülüğüne ulaştığı sezonda da Metin, Can, Lefter, Brumel, Boston, gerçekleşmiştir. Seyfi Talay ancak bir maçta kaleyi koruya- Didi, İolanda, Balaş ve Pele'yi beğendiğini caktır. Göztepe'nin bir kez daha dördüncü saklamaz. olduğu sezonda bu kez kaleye sadece iki Göztepe’de İzmir futbolunun unutulmaz sporcusu, İz- maçta geçebilir. Seyfi Talay on iki yıl İzmirspor'da kalecilik mirspor ve Göztepe takımlarının başarılı yaptıktan sonra yaşanan bir anlaşmazlık kalecisi Seyfi Talay'ı 1985 yılı 28 Aralık sonucu kulüpten ayrılıp 1964-1965 sezonu Sahalara veda günü, bir kalp rahatsızlığından dolayı yi- başında Göztepe'ye transfer olur. Göztepe Bu arada İzmirspor 1966-1967 sezonu so- tirdik. O, 1950 ve 1960'ların rüya gibi o dönemde ileride Avrupa fatihi olacak nunda Milli Lig'den düşmüş ve 2. Lig’de geçen efsane kaleciler döneminin yıldız- efsane takımı yaratmaktadır. Bu transferde büyük mücadele vererek güçlükle Milli larından biriydi. Günümüzde öyle bir kaleci Göztepe'nin unutulmaz kaptanı ve Seyfi Lig'e dönebilmiştir. Ama kadronun güç- kuşağı artık kolay kolay yetişmiyor.

SONBAHAR 2017 75 yumruk veya elle yapılan vuruş, “Do” ise; iyilik, doğruluk, fazilete giden yol anlamına gelmek- İzmirli tedir. Tekvando dünyada bilinen dövüş sanat- larının hemen hemen en eskisidir. Kore kökenli silahsız dövüş ve savunma sanatıdır. Tüm tek- vando terimleri de cümle kuruluşu Türkçeye Tekvando benzeyen Kore dilindedir. Türkçe, Moğol, Mançu, Tunguz, Kore ve Japon dilleri ile Macar ve Fin dillerinin ortak bir kökten, Ana Altay dilinden Ustası Kim geldiği teorisi kabul görmektedir. Türkler ve Korelilerin tarihi dostluğu Doman “Kore” veya “Büyük Han İmparatorluğu” isimli ülkenin başkenti Seul’un kelime anlamı da “baş- Seyfullah Kim Doman kent”tir. Kore yarımadasının kuzey kısmına M.Ö. 2004-2012 yılları arasında 37’de hakim olan “Kogureyo Krallığı” hem Gök- türklerle hem de farklı bölgelerdeki diğer Türk Tekvando Türk Milli kabileleriyle sağlam ilişkiler kurmuştu. Türkler ve Koreliler Çin’e karşı birlikte savaşıyorlardı. Takımı teknik Koreli savaşçı sınıfı silahsız düello kapsamında direktörlüğünü yapmıştı. bir takım dövüş sistemleri geliştirmişti. Kore’de getirdiği yıkımlar tüm Koreliler gibi onların da yaşayan sıradan halk da kendini Çinlilerin, eşkı- 15 Mayıs 2010 tarihli gazetelerin fakirleşmesine neden olmuştu. Toprak da onlara yaların ve vahşi hayvanların saldırılarına karşı “Avrupa’nın tozunu attırdık” küsmüş, verimsizleşmişti. Bir avuç pirinç için çıplak el ve ayaklarını kullanarak korumayı öğ- tarlalarını verecek duruma gelmişlerdi. reniyordu. Tekvando da özellikle bu dönemde başlığıyla yayımladıkları gelişmiş, iki bin yıldan fazla geçmişe sahip bir haberde, “Rusya’nın Saint Kim Doo Man’ın savunma sanatıdır. Tekvando uygulamaları in- sanın kendini savunabileceği en üst limiti gösterir. Petersbug kentinde sona eren tekvando eğitimi Vücut uzuvları ile yapılabilecek tüm savunma Avrupa Tekvando Kim Doo Man, 1966’dan itibaren “Büyük Üstat” biçimleri tekvando tekniklerinde vardır. Bir kişinin olarak bilinen Lee Chong Woo’nun öğrencisi kendini çıplak el ve ayakla savunabilmesi için Şampiyonası’nda Türkiye olarak tekvandoya Seul’de devam etmişti. Hayatı vücudunun parçaları ile yapacağı ideal bir sa- erkeklerde ve genel klasmanda boyunca hocasını örnek alarak bir savunma vunma sanatı olup, yumrukların yanı sıra yük- sanatı olan tekvandoyu ve onun “Doğru bakmak, sekten ve sıçrayarak atılan tekmelerden de ya- takım halinde şampiyonluğu doğru konuşmak, doğru dinlemek, doğru dü- rarlanılmaktadır. kazanırken, bayanlarda da şünmek, doğru hareket etmek, doğru emir ver- mek, emre doğru itaat etmek, vatana doğru Tekvandonun gelişmesi üçüncü oldu” deniyordu. Bu hizmet etmek” ilkelerini rehber edinmişti. Beyaz Tekvando 1943 yılında Kore'nin bağımsızlığa kuşakla başladığı çalışmalarını siyah kuşağa şampiyonada Tekvando Türk kavuşmasıyla resmiyet kazanmış ve dünyaya kadar ilerletmişti. Milli Takım çalıştırıcısı, açılmıştır. 16 Eylül 1961 yılında kurulan Kore Tekvandoda beyaz kuşak, masumiyeti simgeler. Tekvando Birliği bu sporun yasallaşmasını 25 Seyfullah Kim Doman idi. Temizlik, saflık, hiçbir zararı olmayan, masumiyet Haziran 1962’de ulusal oyunlar kapsamına aldı- gibi anlamlara da gelir. Tekvandoya ilk başlayan rarak sağlamıştır. Tekvandoda %70 oranında ve tekvando hakkında hiçbir ön bilgisi olmayan ayak, %30 oranında el kullanılırken, Japonya Metin ÖZER sporcular takarlar. Sarı kuşak kök salmak anla- kökenli karatede %70 el, %30 ayak kullanılmak- mındadır. Yere atılan tohum bir süre sonra tadır. Fakat dünyaya tekvandoyu tanıtabilmek sürgün verir, kök salar. Sarı kuşağa geçen bir amacıyla başlangıçta “Korean Karate” ismi kul- lkemizde halk arasında “Koreli” lakabı, sporcu da tekvando dünyasına kök salmış, ku- lanılmıştır. 30 Kasım 1972’de Dünya Tekvando 1950-1953 yıllarında Kore’deki savaşta rallarını öğrenmiş ve gelişmeye hazır duruma Merkezi “Kukkiwon” açılmış, Kore Tekvando baş- Birleşmiş Milletler gücü içerisinde yer Ü gelmiştir. Yeşil kuşak; sürgün vermek, büyümek kanlığına Kim Un Yong getirilmiş, 25 Mayıs alan Türk askerlerini nitelendirmek için kulla- anlamındadır. Tekvando becerilerini kazanmaya 1973’de 17 ülkenin katılımıyla ilk dünya şampi- nılmaktadır. Fakat İzmirli Seyfullah Kim Doman başlamıştır. Mavi kuşak; gelişmek, göğe erişmektir. yonası yapılmıştır. Güney Koreli iken Türk vatandaşı olmuş, dün- Sürgün veren ağaç nasıl bir süre sonra gelişimini yadaki en üst düzey dokuz, on tekvando usta- Türkiye tekvandoyla ilk kez 1964 yılında, Koreli tamamlar ve uzayıp görkemli bir ağaç olursa, o sından biridir. General Choi Honghi başkanlığında, gösteriler da gelişimini tamamlamış, temel teknikleri öğ- yapmak üzere ülkemize gelmiş olan bir tekvando Kim Doo Man Kore Savaşı sürmekteyken, Güney renmiş yavaş yavaş olgunlaşmaya başlamıştır. ekibi aracılığıyla tanışmıştı. Bu tarihten sonra Kore’nin 3 bin 358 adasından biri olan Cheong- Kırmızı kuşak tehlike anlamındadır. Artık dikkate Şükrü Gençel ve Nazım Canca tekvandonun yay- san’da 05.01.1951 yılında doğmuştu. Tarımla alınacak bir yapıya sahiptir. Kendisine saldıran gınlaşması için çalışmışlardı. 1970'te Türkiye'ye uğraşan ailesinin altıncı çocuğuydu. Kendi de- rakiplerini uyaran, ama ikazını dinlemeyip üzerine getirilen Güney Koreli çalıştırıcı Cho Soo See, yimiyle ailesinin “kazandibi” idi. Köyündeyken gelen muhaliflerini kolayca bertaraf edecek ya- yeni sporcular yetiştirerek Türkiye'de tekvandonun ağabeylerinden tekvando öğrenmeye başlamıştı. pıdadır. Siyah kuşak olgunluk ve profesyonelliği gelişmesine katkıda bulunmuştu. Doo Man küçük yaşlarda anne ve babasını kay- temsil eder. Tehlikelerden çekinmez ve korku bedince, ilkokul öğrenimini bitirdiği köyünden bilmez bir karakter yapısını içerir. Siyah kuşaklı ayrılarak ağabeylerinden biriyle yaşadığı adadan sporcu fiziki açıdan mükemmel bir estetiğe, Bruce Lee, Çekirge çok uzaklarda, Kore yarımadasında bulunan ruhsal açıdan da toplum ahlak kurallarının zir- ve İsmet Iraz Seul’e yerleşmişti. vesinde bir kişiliğe ulaşmış demektir. 1940-1973 yılları arasında yaşamış Kung-fu ustası Kore geleneğine göre; isimden önce söylenen “Taekwondo” kelimesi, Korece “Tae”, “Kwon” ve (Jun Fan) Bruce Lee’nin yaptığı filmlerle ve 1972- soyismi Kim’in anlamı “Altın” idi. Doo Man’ın “Do” kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. 1975 yılları arasında çekimleri yapılmış, başrolünde soyismi zenginliği çağrıştırıyordu. Fakat savaşın “Tae” tekme veya ayakla yapılan vuruş, “Kwon” David Carridane’nin oynadığı “Kung Fu” dizisinin

76 SONBAHAR 2017 TRT’de yayınlanmasıyla, Türk halkı Uzakdoğu itibaren Tekvando’yu sporcu olarak değil de, felsefesiyle ve dövüş sporlarıyla tanışmıştı. Caine, sadece hoca olarak sürdürürken, kızı da 2007’de Çin'de kör bir ustadan Kung-fu öğrenmişti. Hocası Avrupa, 2008’de dünya şampiyonluklarını Tür- ona “Çekirge” diye hitap ederdi. Bu tabir yıllarca kiye’ye hediye etmişti. dilimizden düşmemişti. Zamanında pek çok Çok eski zamanlardan beri yalnız başına tekvando genç, bu dizinin ve Kung-fu filmlerinin etkisiyle çalışmanın en güzel metodu “Poomse” olarak Uzakdoğu sporları kurslarına yazılmışlardı. bilinir. Tekvando, “Poomse” (hayali dövüş) ve Halil Rıfat Spor Merkezi’nde açılan tekvando İsmet Iraz'ın da büyük çabaları sayesinde tek- “Kyorugi” (rakipli dövüş) olmak üzere 2 kategoride kursları görmektedir. Konak Belediyesinin “Herkes vando sevilmişti. 1946 doğumlu İsmet Iraz 1973 yapılır. Poomseler gerçek tekvando hareketlerinin İçin Spor” sloganıyla başlattığı çalışmalardan yılında Dublin’de yapılan Dünya Şampiyonası’nda temel tekniklerine odaklanmış belirli hareketlerdir. 110 kişi ücretsiz tekvando kursu alarak fayda- altın madalya kazanmıştı. İsmet Iraz üzerinden Bunun karate gibi tüm Japonya ve Okinava kö- lanmaktadır. araba geçirme, el darbesi ile demir kırma, kafayla kenli savaş sanatlarında karşılığı “Kata” adını al- mermer parçalama gösterileriyle bu spora olan maktadır. “Poomse” kelimesi tekvando sporunda ilgiyi arttırmıştı. Iraz ormanlar kralı aslanla bo- Tekvando eğitiminin ilkeleri yapılan teknik figürleri temsil etmektedir. Bu ğuşmaya kalkmış, sanatçı Ayten Alpman ve hay- Tekvando 7’den 70’e herkesin yapabileceği bir teknik yalnız başına ve sanki karşıda biri varmış van hakları derneklerinin şikayeti üzerine Cum- spordur. Tekvando salonuna giren öğrenciler gibi yapılır. Sporcu rakip olmadan yalnız başına, hurbaşkanı Fahri Korutürk'ün ricasıyla bundan sağ ellerini kalplerinin üzerine koyarlar, Türk ve sadece tekniğini gösterdiği hayali dövüş sunumu vazgeçmişti. Bu tür gösteriler yapmasa da 80’li Kore bayraklarını ve bayrakların yanında kendi- yapmaktadır. Bu nedenle her tekvandocunun yıllarda ülkemizde Kim Doo Man’ın da adı “tek- lerini bekleyen hocalarını eğilerek başlarıyla se- bilmesi ve takip etmesi gereken genel bir çalışma prensibidir. “Kyorugi” kelimesi ise iki kişinin dö- vando ustası” olarak duyulmaya başlanmıştı. lamlarlar. Saygı, terbiye ve sabır içeren “Do” vüşmesini anlatmaktadır. Tekvando öğrencileri prensiplerini içselleştiremeyen öğrenciler tek- hem poomse, hem de kyorugi öğrenirler. Milli vandoya devam edemez. Kim Doo Man’dan takım seçmeleri, Avrupa ve dünya şampiyonaları Kim Doman’a Tekvando çalışan kişi nefsine yenilmemeyi öğ- da bu iki dalda yapılmaktadır. renir. Gerçek kahraman, mücadelede rakiplerini Doo Man 1972-1975 yılları arasında askerlik Seyfullah Kim Doman 2004-2012 yılları arasında değil kendi nefsini yenebilendir. Tekvando kişinin görevini yaparken 1972’de 63 kiloda Kore Ordusu Tekvando Türk Milli Takımı teknik direktörlüğünü kendine bir rakip tespit etmesiyle başlar. Kim tekvando şampiyonu olmuş, 10 yıl sonra da yapmıştı. 15 Mayıs 2010 tarihli gazetelerin “Av- Doman’ın hayalindeki rakibi hocası Lee Chong Suudi Arabistan Polis Koleji’ne hoca olarak davet rupa’nın tozunu attırdık” başlığıyla yayımladıkları Woo idi. Rakip olmazsa tekvando da olmaz. edilmişti. 1987-1992 yılları arasında burada ta- haberde, “Rusya’nın Saint Petersbug kentinde Tekvando yapan kişiye sürekli kamçılanması nıştığı ve öğrencisi olan bir Türk aracılığıyla ül- sona eren Avrupa Tekvando Şampiyonası’nda için rakip gereklidir. Fakat her zaman bir rakip kemize gelip Uşak’ta hoca olarak çalışmaya baş- Türkiye erkeklerde ve genel klasmanda takım bulmak mümkün olmayabilir. Hayali rakiple de lamış, fakat beklediğini bulamayarak 1987 yılında halinde şampiyonluğu kazanırken, bayanlarda tekvando çalışılabilir. Hatta bazen yalnız başına ülkesine dönmeye karar vermişti. da üçüncü oldu” yazmışlardı. Bu şampiyonada tekvando çalışılması daha iyi bile olabilir. Tekvando Türk Milli Takım çalıştırıcısı, Seyfullah Gençliğinde oyuncu Grace Kelly’i çok beğenmiş, Kim Doman idi. Batılı bir hanımla hayatını birleştirmeyi dü- Şampiyonluklar şünmüştü. İzmirli Yegan İncirmen Hanım’la ta- Seyfullah Kim Doman 30 yıldır yaşadığı ve çok nışınca ülkesine dönmekten vazgeçmiş; evlen- Seyfullah Kim Doman 1999 yılından 2005 yılına sevdiği İzmir’de emeklilik günlerini sürdürmek- mişler, Isparta’da çalışmaya başlamışlardı. Eşinin kadar “41+yaş Poomse” dalında ülkemize şam- tedir. Dünya Tekvando Danışma Kurulu üyesi önerisiyle 1987 yılında İzmir’de tekvando okulu piyonluklar kazandırmış, 1995’te Rusya’dan, olarak “Uluslararası Dan Sertifikası” verme yet- açmıştı. 1987’den 1992’ye kadar İzmir Polis Ko- 1997’de Antalya’dan, 1999’da Danimarka’dan, kisine sahip bir uzmandır. Dünyanın tekvandoda leji’nde tekvando öğretmiş, 1995 yılında Türkiye 2001’de Almanya’dan Türkiye’ye altın madalyalar 15. hakem mezunu, 19. çalıştırıcı mezunudur. Cumhuriyeti vatandaşı olup “Seyfullah” ismini getirmişti. 21 Haziran 2005 tarihli gazetelerde; Kim Doman rakip olarak kendine hocası Lee almış, soyadını da kolay söylenmesi için Doman “Tekvandocularımız Avrupa şampiyonu-Avrupa Chong Woo’yu seçmişti. Amacı hocasından daha olarak kullanmaya başlamıştı. 1929-2015 yılları Poomse Tekvando Şampiyonası'nda Türkiye, ta- ileri bir tekvando ustası olmaktı. Bunu gerçek- arasında yaşayan Lee Chong Woo öğrencisinin kım halinde Avrupa şampiyonu oldu” haberi leştirip gerçekleştiremediğini, kaç madalya ve vardı. Finlandiya’da kızı ve öğrencisi Rabia Kim Türkiye’deki çalışmalarına referans vererek destek ödül aldığını söylemeyen tekvando ustası, kızı ile birlikte Avrupa üçüncüsü olarak kürsüye çık- olmuştu. 2008 yılına kadar önce Çiğli Belediye- Rabia Kim’in madalya sayısında kendisini geçmiş mışlardı. Seyfullah Kim Doman Finlandiya’da olmasıyla gurur duymaktadır. Türkiye’nin tek- si’nde, sonrasında Konak Belediyesi bünyesinde hem sporcu hem de çalıştırıcı olarak ülkemizi vandoda dünyada ilk beş ülke içerisinde oldu- hocalık yapmıştı. şampiyonluk kürsüsüne taşımıştı. Bu tarihten ğunu anlatırken gözleri parlamaktadır. 06.06.2006 tarihinde kentyaşam.com haber bilgi sitesinde, “Konak Belediyesi'nin spor okullarından yetişen 225 minik tekvandocu kuşak taktı, sertifika aldı. Mehtap Mahallesi Spor Salonu'nda düzenlenen törene, Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, Milli Takım Poomse Antrenörü Seyfullah Kim ve sporcu miniklerin aileleri katıldı” haberi vardı. 26.12.2008 tarihinde ise; “Konak Belediyesi poomse tekvando takımı sporcuları çifte dünya şampiyonluğunu İzmir’e getirdi. 16- 18 Aralık 2008 tarihinde Ankara’da yapılan 3. Poomse Dünya Şampiyonası’nda mücadele eden Rabia Kim ve Özlem Tümay 14-35 Yaş Bayan Senkron Takımı’nda dünya şampiyonu oldu. Ko- nak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, turnuvada kazanılan dünya şampiyonluğu nedeniyle spor- cuları kutladı” haberi veriliyordu. Geçmişte olduğu gibi bugün de çocukların fiziksel gelişimlerinin yanı sıra sosyalleşmelerini de sağlayan yaz spor okullarında en yoğun ilgiyi Konak Belediyesi İsmetpaşa Semt Merkezi ile

SONBAHAR 2017 77 16 yıl futbol oynadı, 12 yıl teknik adamlık yaptı, asla unutulmadı: Beyto

Cumhuriyet’in ilk kulübü Altınordu’da kalecilik dahil her mevkide oynamış, kaptanlık yapmış Beytullah Baliç, simge isimler arasında ilk sıralardadır.

Atilla KÖPRÜLÜOĞLU Beytullah Baliç… Bülent Esel, Muhterem Ar, Melih Garipler, ‘’Futbolcu kardeşlerim! Nam-ı diğer Beyto! takım arkadaşlarıdır Beyto’nun. ‘’Kambur’’ lakaplı Melih Garipler Beyto’yu Oynadığınız futbol ile kendinize çok iyi im- 17 yaşında kuşandığı aşkı Altınordu’nun Dinyakos’a şöyle anlatır: ‘’Hayatta en sevdi- kanlar sağlayabilirsiniz. formasını -en uzun süre giyen- müstesna ğim insan Beytullah Baliç’ti. Onun gibi bir isimlerin başında gelir. Ona göre kırmızı-la- Mesleğinizde yükseldikçe çevreniz genişler adam tanımadım ben. Denizli-Sarayköy’den civert sevdası bitmez tükenmez aşktır. ve herkes tarafından tanınırsınız. Bunlar geldim, denemeye çıktım. O, arkamda oy- gelip geçicidir. Asıl olan; büyüklerinize gös- Dile kolay, 1946’da kulübün kapısından nuyordu. Ben kırk beş dakika oynamıştım tereceğiniz saygı, mütevazılık ve efendiliktir. girer. Giriş o giriş, 16 yıl ter döker. Kimse zaten. Arkamdan sürekli beni destekliyordu, Unutmayınız ki, bu değerli özelliklere sahip fazla bilmez! Kalecilik dahil her mevkide ‘Hadi aslanım, hadi koçum, felaket oynu- olamazsanız futbol hayatınız bittiğinde et- görev alır. 1923 Armalı’yı soyadı edinen ef- yorsun’ diye. Böyle baba bir adam görmedim rafınızda kimsenin olmayacağı aşikardır. İşte sane Sait Altınordu ile yan yana oynar. Kap- ben. Fakat o davranışı o güne mahsus de- ben evlatlarımıza hep bunu öğütledim.’’ tanlık pazubandı ona çok yakışır! 1959-1960 ğildi, o her zaman öyleydi.” Bu ifadeler; ömrünü futbola, Altınordu’ya sezonunda cumartesi-pazar üst üste maç- Başkanından taraftarına, futbolcusuna, ha- vermiş Beytullah Baliç’e aittir. Sadece Al- ların oynandığı Milli Lig’e katılan Altınor- kemine en çok sevilendir o! du’nun ilk golü Beyto’dan gelir. Ağabeyi tınorduluların değil, İzmir’in; hizmet ettiği Dostluğuna kıyasıya güvenilendir. kulüp taraftarlarının sevdiği, saydığı, yü- Abdullah, Hamit ve Adem Baliç de Altınor- reklerde sakladıkları Beyto’ya! ‘’Baliç’in öğüdü’’ dulu’dur. Dört kardeş aynı forma ile Fener- Ozanın dediği gibi ‘’Böyle sevmek görül- olarak bilinir bu ifadeler... İsminin ölümsüz- bahçe’ye karşı mücadele etmenin onurunu memiştir!’’ leştiği Altınordu’nun Kuşadası’ndaki kamp yaşar. Daha sonra oğul Gürsel de futbolu Gün gelir aktif futbol yaşantısına veda et- tesislerinde de asılıdır. Futbolun sosyal bir meslek edinir. Altay, İzmirspor, Ankaragücü, menin zamanı gelir. Sevgilisinden ayrılabilir olgu olduğu, izlence sporları arasında geniş Göztepe, Denizlispor, Konyaspor, Ayvalık- mi? Mümkün değildir! Teknik direktör olarak kitleler nezdinde en yoğun ilgi gördüğü gücü, Alanyaspor ve Altınordu’da oynar. Türk futboluna hizmet etmek son kararıdır. günümüz gerçeğidir. Baliç öğüdü yüzyılın Gürsel Baliç halen teknik adamlık yapmak- Nazilli Sümerspor’dur ilk çalıştırdığı takım. oyunu futbolun sadece futboldan ibaret tadır. Neticede sülalece futbolcu, aynı za- Sonra 3. Lig kurulur. Nazillispor’un başındadır. olmadığının da bir örneğidir! manda Altınorduludur Baliçler. Hasından! Altınordu’yu çok sevmiştir dedik ya, çeşitli

Nazllspor-1968

78 SONBAHAR 2017 Adnan Beytullah Süvari Baliç aralıklarla da 12 yıl çalıştırır Şeytanlar’ı. Ana- dolu takımlarını çalıştırır. 1986’da başkanlığını ‘’Taçsız Kral’’ Metin Oktay’ın yaptığı, bugün Dr. Şaban Acarbay’ın özveriyle sürdürdüğü, Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği’nin (TÜ- FAD) kurucuları arasında yer alır, Onur Ku- rulu’na seçilir. Beytullah Baliç, babam Cevat’ın da arkada- şıydı. Dönertaş Sebili’nin karşısındaki Emin Çay Salonu’nda ya da Altınordulular Loka- li’nde sık sık bir araya gelirler; merhum Halil Şarman, Dr. Ali Bahşişoğlu ve Nevzat Gü- ven’in katılımıyla sıcak Altınordu sohbetlerine koyulurlar, tavla oynarlardı. Ben Beyto’yu hep ABD’li sinema artisti Clark Gable’a ben- zetirdim. Gülümsemesiyle, bıyıklarıyla, taralı sarı saçları ve metal çerçeveli gözlükleriyle! Romalılar çok sevdiklerini yitirdiklerinde ‘’öldü’’ demezler, ‘’yaşadı’’’’ anlamına gelen ‘’vixit’’ derlermiş. Beyto da ‘’yaşadı’’... Çok sevilerek, sayılarak!

Beytullah Arif Aydoğan Metn Oktay, Beytullah Balç 1961

SONBAHAR 2017 79 NE NEREDE?... NE NEREDE?...

Acil Telefonlar Müdürlüğü ...... (3404) ATAKALP HASTANESİ VE SAVAŞ KURUMU İZMİR Teftiş Kurulu 1418 Sok. No: 16 Kahramanlar Mahmut Bozkurt Cad. No: 47 /2 AKS110 Müdürlüğü ...... (2400) Tel: 0 232 483 14 14 Alsancak Tel: 0 232 464 85 84 ACİL SERVİS112 Temizlik İşleri DENTAKİD ÖZEL YAŞAM LABORATUVARI POLİS İMDAT155 Müdürlüğü ...... (7000) SAĞLIK HİZMETLERİ Kıbrıs Şehitleri Cad. JANDARMA156 Ulaşım Hizmetleri Kıbrıs Şehitleri Cad. No: 53/4 1447 Sok. No: 6/1 SU ARIZA185 Müdürlüğü ...... (2500) Alsancak Tel: 0 232 465 11 05 Alsancak Tel: 0 232 464 55 64 CENAZE HİZMETLERİ188 Veteriner İşleri DENTORİON AĞIZ DİŞ ZÜBEYDE HANIM TIP MERKEZİ Ulaşım Müdürlüğü ...... (2210) ESTETİK MERKEZİ Zübeyde Hanım Cad. No: 39/B Yapı Kontrol Mustafa Bey Cad. No:1/1 D:18 Alaybey Karşıyaka Otogar (İzotaş) Müdürlüğü ...... (1504) Alsancak Tel: 0 232 464 88 11 Tel: 0 232 366 22 77 0 232 472 10 10 Yazı İşleri Müdürlüğü ...... (1571) DIET INN BESLENME VE Üçkuyular Terminali Zabıta Müdürlüğü ...... (1151) DİYET DANIŞMA MERKEZİ KONAK BELEDİYESİ 0 232 259 88 62 Merbel Genel Müdürlüğü Kıbrıs Şehitleri Cad. Mayıs Apt. SEMT MERKEZLERİ Adnan Menderes Havalimanı No: 4/7 Alsancak 0 232 274 26 26 0 232 464 41 52 SEMT MERKEZLERİ Tel: 0 232 463 53 67 - 463 53 29 Mersinli Nazime-Sacide THY0 232 484 12 20 Resmi Daireler DİZDARER ÖZEL SAĞLIK TCDD Basmane Garı Akarcalı Semt Merkezi Valilik 1394 Sok. No: 11 D:9 Alsancak 2814 Sok. No: 7 0 232 484 53 53 Tel: 0 232 464 04 06 0 232 455 82 82 Tel: 0 232 445 29 06 TCDD Alsancak Garı DOĞU-ŞAN ÖZEL AĞIZ VE Büyükşehir Belediye Başkanı Mersinli/İzmir 0 232 464 77 95 DİŞ SAĞLIĞI POLİKLİNİĞİ Denizcilik İşl. (Liman) 0 232 293 12 00 Cumhuriyet Bul. No: 181 D:3 Basmane Semt Merkezi 0 232 425 87 00 İZFAŞ0 232 497 10 00 Alsancak Tel: 0 232 421 59 65 Akıncı Mahallesi Ege Serbest Bölge Md. DR. CEVDET TUĞRUL MEME 1299 Sok. No: 7 Basmane Konak Belediyesi 0 232 251 35 94 MER. ANKA ÖZEL SAĞLIK (Oteller Sokağı) Tel: 0 232 445 93 79 Evlendirme Memurlukları TRT Bölge Md. Ali Çetinkaya Bul. No: 58/1 Agora Semt Merkezi Fuar Evlendirme Memurluğu 0 232 463 02 03 Alsancak Tel: 0 232 446 84 75 DUYMER İŞİTME Ali Reis Mahallesi 0 232 425 24 60 Basın Yayın ve Enformasyon 806 Sok. No: 7 Patlıcan Eşrefpaşa Evlendirme CİHAZLARI MERKEZİ İl Müdürlüğü 1720 Sok. No: 2 Karşıyaka Yokuşu/Agora Tel: 0 232 483 05 98 Memurluğu 0 232 489 42 91 Saadet Mirci Semt Merkezi 0 232 250 25 05 Tel: 0 232 364 22 59 Emniyet Müdürlüğü Şehit Nedim Tuğaltay Mahallesi Gültepe Evlendirme Kıbrıs Şehitleri Cad. No: 4 0 232 489 05 00 Memurluğu Alsancak Tel: 0 232 463 74 55 843 Sok. No: 50 İkiçeşmelik 0 232 457 49 90 Güney Deniz Saha Komutanlığı EL MİKROCERRAHİ ORTOPEDİ Tel: 0 232 425 35 10 TRAVMATOLOJİ HASTANESİ Güzelyalı Ümit Besen 0 232 463 01 00 İsmetpaşa Semt Merkezi 1418 Sok. No: 14 Kahramanlar Evlendirme Memurluğu Hava Eğitim Komutanlığı İsmetpaşa Mahallesi Tel: 0 232 441 01 21 0 232 285 05 00 0 232 285 96 50 3660/1 Sok. No: 5 İsmetpaşa GELİŞİM EGE SPECT Tel: 0 232 457 37 40 İl Gençlik ve Spor Müdürlüğü. TEŞHİS MERKEZİ KONAK BELEDİYESİ 0 232 464 82 08 Ballıkuyu Semt Merkezi Mimar Sinan Cad. No: 13/1 Kocatepe Mah. Hacı Efendi Cad. MÜDÜRLÜKLERİ İl Müftülüğü Kahramanlar Tel: 0 232 464 22 32 No: 232 Ballıkuyu İDEAL AĞIZ VE DİŞ 0 232 484 53 00 0 232 441 82 01 Tel: 0 232 446 00 40 Basın Yayın ve Halkla Meteoroloji Bölge Müdürlüğü SAĞLIĞI POLİKLİNİĞİ Talatpaşa Bul. No:16 D:1 Eşrefpaşa Semt Merkezi İlişkiler Müdürlüğü...... (1202) 0 232 285 39 65 Alsancak Tel: 0 232 463 09 39 Selçuk Mahallesi Bilgi İşlem Müdürlüğü ...... (1904) Defterdarlık İkiçeşmelik Cad. No: 5 Çevre Koruma ve www.idealclinic.com 0 232 483 09 25 İLGİM KADIN HASTALIKLARI Cicipark İçi Kontrol Müdürlüğü ...... (1681) Milli Eğitim Müdürlüğü Tel: 0 232 250 71 00 Destek Hizmetleri VE DOĞUM MERKEZİ 0 232 477 21 00 Talatpaşa Bul. 1434 Sok. No: 1/6 Gültepe Semt Merkezi Müdürlüğü ...... (3606) Ulaştırma Bölge Müdürlüğü Alsancak Tel: 0 232 463 89 29 Anadolu Mahallesi Dış İlişkiler Müdürlüğü...... (2129) www.ilgim.com.tr Plevne Cad. No: 18 Gültepe Emlak İstimlak 0 232 495 20 00 İRENBE TIP VE TÜP Tel: 0 232 433 25 77 Müdürlüğü ...... (1531) Ege Bölgesi Sanayi Odası BEBEK MERKEZİ Kadın Danışma Merkezi Etüd Proje Müdürlüğü ...... (1703) 0 232 441 09 09 Talatpaşa Bul. 1436 Sok. No:6 442 Sokak No:73 Konak Fen İşleri Müdürlüğü ...... (1602) İl Sağlık Müdürlüğü Alsancak Tel: 0 232 464 58 88 (pbx) Tel: 0 232 425 35 01 Hukuk İşleri Müdürlüğü...... (1651) 0 232 441 81 11 KENT HASTANESİ Mehmet Ali Akman Semt İmar ve Şehircilik Çevre İl Müdürlüğü 8229 Sok. No:30 Çiğli Müdürlüğü ...... (1302) Merkezi 0 232 341 68 00 Tel:0 232 386 70 70 4/1 Sokak No: 6/A İnsan Kaynakları ve KÜLTÜR TIP LABORATUVARI Dokuz Eylül Üniversitesi Diyarbakır Apartmanı Eğitim Müdürü ...... (1451) 1394 Sok. No: 11 Alsancak Kadın ve Aile Hizmetleri 0 232 464 80 47 Üçkuyular Tel: 0232 425 45 55 Ege Üniversitesi Tel: 0 232 464 42 32 Müdürlüğü ...... (2959) LAMED ÖZEL SAĞLIK HİZM. İleri Yaş Sağlıklı Yaşam Merkezi 0232 388 01 10 Kentsel Tasarım 1359 Sok. No:1 K:2 D: 5-6 442 Sokak No:73 Konak/İzmir Müdürlüğü ...... (3522) Yüksek Teknoloji Enstitüsü Umut Sitesi Alsancak Tel: 0 232 425 35 01 Kültür ve Sosyal İşler 0232 750 60 00 Tel:0 232 464 22 33 Tarık Dursun K.Yazar Evi Müdürlüğü ...... (2114) 269 Sokak No:12 Karataş Hastaneler ÖZEL ÇINARLI HASTANESİ Mali Hizmetler Anadolu Cad. No: 14 Çınarlı Tel:0232 422 52 36 Müdürlüğü ...... (2134) İzmir Büyükşehir Belediyesi Tel: 0 232 462 27 27 Oteller Muhtarlık İşleri Eşrefpaşa Hastanesi ÖZEL KENT TIP MERKEZİ Müdürlüğü ...... (1218) Yenişehir Mahallesi, Kıbrıs Şehitleri Cad. No: 140 AKSAN OTELİ Özel Kalem Müdürlüğü...... (1103) Gaziler Caddesi Konak/İzmir Alsancak Tel: 0 232 488 28 28 Gaziler Cad. No: 214-216 Park ve Bahçeler Tel:0 232 293 80 00 RETİNA GÖZ MERKEZİ Basmane Tel: 0 232 441 70 61 Müdürlüğü ...... (3502) Hastane Poliklinik Talatpaşa Bul. 1488 Sok. No:3 ANEMON İZMİR Plan ve Proje Müdürlüğü...... (1402) AĞIZ BİRLİĞİ AĞIZ VE DİŞ Alsancak Tel: 0 232 464 49 49 Mürsel Paşa Bul. No: 40 Ruhsat ve Denetim SAĞLIĞI POLİKLİNİĞİ STAR KADIN SAĞLIĞI Kahramanlar Tel: 0 232 446 36 56 Müdürlüğü ...... (1351) Ali Çetinkaya Bulvarı No: 34/1 Ali Çetinkaya Bul. No: 66/4 ANEMON FUAR OTEL Sağlık İşleri Müdürlüğü ...... (1587) Alsancak Tel: 0232 463 86 88 Alsancak Tel: 0 232 464 71 51 1362 Sok. No: 57 Montrö Alsancak Sosyal Yardım ATA DİŞ POLİKLİNİĞİ TALATPAŞA TIP LAB. Tel: 0 232 446 06 46 İşleri Müdürlüğü ...... (1250) Vasıf Çınar Bulvarı Çelebi Apt. Talatpaşa Bul. No: 61/2 BALCA OTEL Spor İşleri Müdürlüğü ...... (2127) No: 25 K: 2 D: 4 Alsancak Alsancak Tel: 0 232 463 08 97 1484 Sok. No:11 Strateji Geliştirme Tel: 0 232 464 86 26 TÜRK KANSER ARAŞTIRMA Alsancak Tel: 0 232 422 30 74

80 SONBAHAR 2017 NE NEREDE?... NE NEREDE?... NE NEREDE?...

BEYOND HOTEL YUMUKOĞLU OTEL ZİYA GÖKALP KÜLTÜR MER. ÖDEMİŞ MÜZESİ Kızılay Cad. 1376 Sok. No: 5 Şair Eşref Bul. 1371 Sok. No: 8 Tel: 0 232 366 44 59 Tel: 0 232 545 11 84 Alsancak Tel: 0 232 463 05 85 Çankaya Tel: 0 232 483 65 65 TABİAT TARİHİ MÜZESİ BLUE BOUTİQUE HOTEL Sinemalar Tel: 0 232 388 26 01 Mürselpaşa Bul. 1265 Sok. No: 13 Tiyatrolar - Sahneler AFM PASTEL TCDD MÜZE VE SANAT Basmane Tel: 0 232 484 25 25 ATATÜRK İL HALK Tel: 0 232 489 22 00 GALERİSİ COMFORT OTEL KÜTÜPHANESİ AGORA Tel: 0 232 464 31 31 Mürselpaşa Bul. No: 159 Tel: 0 232 425 08 97 Tel: 0 232 277 25 25 EGE ÜNİVERSİTESİ KAĞIT VE Tel: 0 232 425 26 00 İZMİR DEVLET TİYATROSU BATI KİTAP SANATLARI MÜZESİ CROWNE PLAZA Tel: 0 232 445 89 41 Tel: 0 232 347 58 25 Tel: 0 232 374 59 31 Crowne Plaza İzmir 10 Sok. No: 67 İDT KONAK SAHNESİ CİNEBONUS KONAK PİER İnciraltı Tel: 0 232 292 13 00 Tel: 0 232 483 50 35 Tel: 0 232 446 90 40 Dernekler OTEL DOKUZ EYLÜL İSMET İNÖNÜ SANAT MERKEZİ DESEM SİNEMALARI ÇAĞDAŞ YAŞAMI DES. DERNEĞİ Mustafa Kemal Sahil Bul. No: 273 Tel: 0 232 489 09 26 Tel: 0 232 422 53 10 1451 Sok. No: 17/3 Küçükyalı Tel: 0 232 445 94 80 İZMİR TİYATRO KARACA Alsancak Tel: 0 232 464 33 59 EGE PALAS OTELİ BAB-I SANAT SAHNESİ 0232 445 87 13- 445 87 76 EGE ORMAN VAKFI Cumhuriyet Bul. No:210 Şehit Fethi Bey Caddesi Pasaport 1452 Sok. No: 10/A K:3 Alsancak Tel: 0 232 463 90 90 Tel: 0 232 446 77 95 Müzeler Tel: 0 232 464 51 60 EGE SAĞLIK OTELİ DEÜ SABANCI KONAK BELEDİYESİ İZMİR DAĞCILIK VE DOĞA Ege Üniversitesi Arkası KÜLTÜR SARAYI NEŞE VE KARİKATÜR MÜZESİ SPORLARI İHTİSAS KULÜBÜ Bornova Tel: 0 232 373 48 62 Tel: 0 232 441 90 09 Tel: 0 232 465 31 05 1456 Sok. No: 96/3 Alsancak İSMİRA OTEL HAMLE TİYATROSU KONAK BELEDİYESİ Tel: 0 232 421 30 10 Gazi Osman Paşa Bul. No: 26 Tel: 0 232 446 88 57 İZMİR MASK MÜZESİ 0 541 421 30 90 Alsancak Tel: 0 232 445 60 60 İZMİR DEVLET Tel: 0 232 465 31 07 İZMİR FOTOĞRAF SANATI DER. İZMİR HİLTON OPERA VE BALESİ KONAK BELEDİYESİ 1457 Sok. No: 12/3 Gazi Osman Paşa Bul. No: 7 Tel: 0 232 441 01 73 ÜMRAN BARADAN OYUN VE Alsancak Tel: 0 232 464 32 12 Alsancak Tel: 0 232 497 60 60 İZMİR DEVLET SENFONİ OYUNCAK MÜZESİ İZMİR KÜLTÜR SANAT İZMİR PALACE ORKESTRASI Tel: 0 232 425 75 13 EĞİTİM VAKFI Vasıf Çınar Bul. No: 2 Tel: 0 232 489 09 26 KONAK BELEDİYESİ Mithatpaşa Cad. No: 38 Alsancak Tel: 0 232 421 55 83 İZMİR SANAT RADYO VE DEMOKRASİ MÜZESİ Karataş Tel: 0 232 482 00 90 KARACA OTELİ Tel: 0 232 483 63 34 Tel: 0 232 484 14 83 YENİ YÜKSEKTEPE 1379 Sok. No: 55 KARŞIYAKA AÇIK HAVA KONAK BELEDİYESİ KÜLTÜR DER. Alsancak Tel: 0 232 489 19 40 TİYATROSU KADIN MÜZESİ 1482 Muzaffer İzgü Sokağı No: 5 KAYA PRESTİGE Tel: 0 232 362 61 61 Tel: 0 232 484 04 81-489 45 22 Alsancak Tel: 0 232 464 57 39 Tel: 0 232 483 03 23 Kültür Merkezi AGORA AÇIKHAVA MÜZESİ 1710 Sok. No: 11 Karşıyaka KİLİM OTEL Tel: 0 232 483 46 96 Tel: 0 232 381 67 76 Atatürk Bulvarı Alsancak KONAK BELEDİYESİ ARKEOLOJİ MÜZESİ Tel: 0 232 484 53 40 TÜRKAN SAYLAN Tel: 0 232 489 07 96 Turizm Danışma KORDON OTEL ALSANCAK KÜLTÜR ATATÜRK MÜZESİ ADNAN MENDERES Akdeniz Cad. No: 2 SANAT MERKEZİ Tel: 0 232 464 80 85 HAVALİMANI Pasaport Tel: 0 232 425 04 45 Kıbrıs Şehitleri Cad. No: 12 BERGAMA MÜZESİ Tel: 0 232 274 26 26 MOVENPİCK HOTEL İZMİR Alsancak Tel: 0 232 422 52 36 Tel: 0 232 631 28 83 İL TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ Cumhuriyet Bul. No: 138 KONAK BELEDİYESİ ÇEŞME MÜZESİ Tel: 0 232 483 51 17 Pasaport Tel: 0232 488 14 14 SELAHATTİN AKÇİÇEK Tel: 0 232 712 66 09 BERGAMATel: 0 232 631 28 51 MERKEZ OTELİ EŞREFPAŞA KÜLTÜR EFES MÜZESİ ÇEŞMETel: 0 232 712 66 53 Anafartalar Caddesi No: 755 MERKEZİ Tel: 0 232 892 60 10 FOÇATel: 0 232 812 12 22 Konak/İzmir İnönü Cad. No: 2/1 Bayramyeri ETNOGRAFYA MÜZESİ SELÇUKTel: 0 232 892 63 28 Tel: 0 232 483 93 83 Tel: 0 232 262 45 90 - 262 99 84 Tel: 0 232 489 07 96 OLİMPİYAT OTEL KONAK BELEDİYESİ GÜZELYALI İNÖNÜ ANI EVİ Konsolosluklar 945 Sokak No:2 Basmane/İzmir KÜLTÜR MERKEZİ Tel: 0 232 422 52 36 ABDTel: 0 232 464 87 55 Tel: 0 232 425 1269 32 Sok. No: 4 Fuat Göztepe Parkı İZMİR RESİM VE İNGİLTERETel: 0 232 463 51 51 OTEL MARLA Güzelyalı Tel: 0 232 224 24 30 HEYKEL MÜZESİ İTALYATel: 0 232 463 66 76-96 Kazım Dirik Cad. No: 7 Pasaport KARATAŞ DARİO MORENO Tel: 0 232 482 03 93 YUNANİSTANTel: 0 232 464 31 60 İZMİR Tel: 0 232 441 40 00 SANAT MERKEZİ Faks: 0 232 441 11 50 Turgut Reis Mahallesi 12345678910 11 12 OTEL BAYLAN Dario Moreno Sokak 1299 Sok. No: 8 0 232 422 52 36 1 H E M H A L # L İ P O M Basmane Tel: 0 232 483 01 52 AHMED ADNAN SAYGUN OTEL KAYA SANAT MERKEZİ (AASSM) 2 O N A # P A G O D A # A Gazi Osman Paşa Bul. No: 45 Mithatpaşa Cad. 1087 Sok. 3 Alsancak Tel: 0 232 483 97 71 Güzelyalı Tel: 0 232 293 38 00 R E Z E R V # S E R E N PALM CITY OTEL ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ 4 O # İ N İ # A Y A K T A Mürsel Paşa Bul. No: 149 Tel: 0 232 489 56 87 Basmane Tel: 0 232 445 80 80 EÜ ATATÜRK KÜLTÜR MER. 5 N M # G L İ K O L # T # RESİDENCE BUTİK OTEL Tel: 0 232 483 85 20 Mürsel Paşa Bul. No: 28 FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ 6 # İ T İ # F A N # B İ R Basmane Tel: 0 232 441 90 90 Cumhuriyet Bul. No: 152 7 SC INN BOUTIGUE HOTEL Alsancak Tel: 0 232 466 00 13 S K A N D A L # C U R A Mürsel Paşa Bul. No: 2 KEDİ KÜLTÜR SANAT MER. 8 I R Z # İ D A R İ # G B Basmane Tel: 0 232 446 54 00 Atatürk Cad. No: 86/A SUSUZLU ATLANTİS OTEL Alsancak Tel: 0 232 464 99 35 9 K O M P L E # E N S E # Gazi Bul. No: 128 www.kedikultursanat.org Çankaya Tel: 0 232 483 55 48 NARLIDERE BELEDİYESİ 10 Ç # İ R S # E F S A N E SWISSOTEL GRAND EFES KÜLTÜR SANAT MERKEZİ 11 Gazi Osman Paşa Bul. Heykel Tel: 0 232 238 80 55 A Y N # E T K İ # B # M Tel: 0 232 414 00 00 TÜRK-AMERİKAN DERNEĞİ 12 # U # O V A # K L A P A OGLAKCIOGLU PARK Tel: 0 232 464 20 95 BOUTIQUE HOTEL TÜRK-İTALYAN KÜLTÜR DER. 13 E V E R E S T # A H I R 1367 Sokak No:9 Basmane Kıbrıs Şehitleri Cad. No: 58 Tel: 0232 425 33 33 Alsancak Tel: 0 232 421 52 42 14 Y A R A R # H A R A R E

SONBAHAR 2017 81 BULMACA... BULMACA... BULMACA... BULMACA... BULMACA...

SOLDAN 12345678910 11 12 SAĞA 1 1. Aynı durumda olan - Yağ uru 2 2. O zamirinin -e eki almış biçimi - Çin, Japonya gibi Uzak 3 Doğu ülkelerindeki tapınak 3.Yedek, ihtiyat - Yatay yelken 4 gönderi 4. Kadın veya kocaya 5 göre birbirlerinin erkek kardeşi, kayın - Mecazi anlamda 'telaşlı, 6 heyecanlı bir biçimde' 5. Kısaca 'Newton-metre' - Sentetik 7 kumaşta kullanılan dialkol 6. İtici güç, ilham verici - 8 Havalandırma aracı, vantilatör - 9 Sayıların ilki 7. Büyük yankı uyandıran, utanç verici olay - 10 Mızrap ile çalınan iki veya üç teli olan halk sazı 8. Namus, iffet - 11 Yönetimsel - Birleşik Krallık' ın internet kodu 9. Eksiksiz, 12 gerekli her şeyi tamam olan, tam - Boynun arkası 10. Kalıtım, 13 soya çekim - Eski çağlardan beri 14 söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen olmayan 4. Açık deniz - bakımında kullanılan hayalî hikâye, söylence 11. Eski YUKARIDAN Praseodim elementinin kokulu sıvı - Arkadaş, dost dilde göz - Bir kimse üzerinde AŞAĞIYA simgesi - O yer 5. Nisan - Yeni bir 9. Düşüncenin tasarlayabileceği bırakılan izlenim 12. Eğimi az dil öğrenmeye meraklı olan bütün üstün nitelikleri düzlük - Yakanın göğse doğru 1. Karadeniz bölgesinde 6. Yanardağın püskürttüğü kendinde toplayan - inen devrik bölümü kemençe ile oynanan halk madde - Anlatım - Genellikle Tür, çeşit - Bir çoğul eki oyunu - Aralarında oldukça az 13. Dünyanın en yüksek dağı - içine sulu şeyler konulan metal 10. Araçlar için ayrılmış yer - En aralık bulunan - Bir seslenme Evcil büyükbaş hayvanların kap 7. Amerikan tohumundan yakın olanı gösteren işaret sıfatı - sözü 2. Arapça da ben - Küçük, barındığı kapalı yer, hayvan üretilen bir tür pamuk - İki Yarın sabah 11. İşi başkasına dar, makro karşıtı - Kuşların damı 14. Bir işten elde edilen iyi borunun birbirine birleştirildiği yaptıran - Kuş kanatlarının yaptığı barınak 3. Geçmiş sonuç, fayda, avantaj - yer - Toryum elementinin çıkardığı ses 12. Anlam - Yaradan, zaman - Zararı ödeme - Geç Zimbabve' nin başkenti simgesi 8. Deri ve saç Allah - Belirti, iz, ipucu

82 SONBAHAR 2017