Beşinci Bölüm
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
175 Beşinci Bölüm V. Tarımda Özelleştirme, Bağımlılaştırma, Yabancılaştırma ve Tasfiye Süreçleri Dünya ekonomisinde 1970’lerin başından bu yana gittikçe derinleşen ve yaygınlaşan bir yapısal kriz yaşanıyor. Bu, esas olarak yoğun sermaye biri- kim rejiminin, başka bir deyişle Fordizmin krizidir. Özelleştirme ise işte bu krize çare ararken ortaya çıkmış bir çözüm. Fordist sermaye birikim rejimi I. ve II. Paylaşım Savaşları arasındaki dö- nemde ABD’de ortaya çıktı ve II. Paylaşım Savaşı sonrasında gelişmiş kapi- talist ülkelerde yaygınlaşarak, 1970’lerde de yeni sanayileşmiş ülkeleri etkisi altına alarak dünya ekonomisinde merkezî/belirleyici sermaye birikim rejimi haline geldi. Fordist sermaye birikim sürecinin istikrarının sağlanması için, devlet kitle üretimini ve buna uygun toplumsal talebi düzenlemeye, iç pazarı denetleme- ye çalıştı, ülkenin döviz değerini kontrol etti, doğrudan üreticilerin muhale- 176 fetini sistemin içinde tutarak kurumları ve düşünceleri yaşatmaya, destekle- meye çalıştı. Bu işlevleri yerine getirebilmek için devletin bunlara uygun ekonomik araçlarının olması gerekir. “Refah devleti” olarak nitelenen yapılanma için- deki toplumsal hizmetler ve KİT’ler bu çerçevede değerlendirilebilir. Fonlar borç piyasası yarattı 1970’lerin başında altın–dolar ilişkisine bağlı uluslararası para sistemi, Bretton Woods çöktü, sabit kur sistemi yerini dalgalı kur sistemine bıraktı. Döviz fiyatlarının ülke ekonomilerinin göreli hareketlerine göre dalga- lanmaya başlamasıyla oluşan spekülatif ortamda, döviz piyasaları küresel- leşmeye başladılar. Aynı dönemde ortaya çıkan petrol krizinin etkisiyle olu- şan ve Avrupa bankalarında biriken fonlar, değerlenmek için kendilerine pazar ararken azgelişmiş ülkelere yönelerek uluslararası bir borç piyasası yarattılar. Bu sermaye hareketi, metropol ülkelerde yaşanan kârlılık ve üretkenlik krizinin etkisiyle kendine ucuz ve disiplinli işgücü arayan sanayi sermayesi- nin uluslararasılaşmasının hızlanmasıyla çakıştı. Bu uluslararası borç piyasasında dolaşan mali sermaye, gelişmiş ülkelerin, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların da etkisiyle, çokuluslu şirketlerin çevre ülkelerde, ucuz/disiplinli işgücü bölgelerine göçünü desteklemek için de kullanıldı. Bu ortamda uluslararası borç piyasası hızla büyümeye ve küre- selleşmeye başladı. Mali sermayenin küreselleşmesi Dünya ekonomisinde banka sermayesi giderek büyüdü, metropol ülkeler- de üretken yatırımların kârlılığı düşük olduğu için, mali sermaye spekülas- yona sıkışarak genişledi ve sermaye hareketleri küreselleşmeye başladı. Bu küreselleşme süreci içinde, ekonomik büyümenin yavaşlamasına koşut ola- rak krediye talep arttıkça mali sermayenin gücü artacaktı. Bu ortamda mali sermayesinin en önemli gereksinimi, sermaye dolaşımı- nın önündeki engellerin kaldırılması, yabancı sermaye yatırımlarının kolay- laştırılması ve güvenli bir hale getirilmesiydi. Bu nedenle mali sermayenin ve küreselleşmenin temsilci ve savunucuları, giderek daha çok, ulusal devletlerin ekonomi üzerindeki otoritesinin yerine piyasa otoritesinin geçmesini ve politik otoritenin, piyasa mantığına bağımlı olmasını istiyorlardı. Bu piyasa, küreselleşen bir piyasa olduğu için, iktidarı kurulacak olan da küresel bir piyasaydı. “Yapısal uyum programları”yla yoksullaşma 1980’lerin başında borç krizi, genel yapısal krizin dünya ekonomisinde genelleştiğini ve azgelişmiş ülkeleri de pençesine aldığını gösteriyordu. Az- gelişmiş ülkelerdeki dış borç ödeme zorunluluğu ve yabancı kaynak bulma 177 gereksinimi altında, IMF ve Dünya Bankası “yapısal uyum programları” çerçevesinde bir dışa açılma, dış dünyada rekabet etmek için işçi haklarına saldırı, iç kaynakları ihracatı ve yabancı sermaye girişini desteklemek için dışa yöneltme çabasıyla da bir yoksullaşma başladı. Özetle, 1980’lerde sermaye hareketlerinin serbestleşmesinin önündeki en- gellerin kaldırılması ve işçi hareketinin 1950’lerden bu yana elde ettiği ka- zanımların budanması için şiddetli bir saldırı başlamıştı. Kısaca belirtmek gerekirse, küreselleşme sürecinin hızlandırılmasının ta- banı özellikle 70’li yıllarda oluşturulmuş, 80’li yıllarda sermayenin uluslara- rasılaşması salt üretim sektöründe, mali sektörde de hızlanarak yeni boyutlar kazanmıştır. 90’lı yıllarda ise giderek artan sermaye fazlası, üretken alanlardaki tıka- nıklıklar nedeniyle spekülatif alanlara kaymaya başlamıştır (S. Sönmez, 2001). Özelleştirme: Küreselleşmede temel araç Özelleştirme, 1950–70 döneminde gelişen ve dünya ekonomisinde yay- gınlaşan sermaye birikim rejiminin, 1970’lerde başlayan krizine çare ararken ortaya çıkan bir politikadır. Serbestleşme, kuralsızlaştırma ve özelleştirme iktisadi–mali küreselleşmenin ana öğeleri ve araçları olup, çok kapsamlı ve karmaşık toplumsal ve siyasal etkiler doğurmaktadırlar. Özelleştirme, küreselleşmenin temel araçlarından birisi olarak, uluslarara- sı mali kuruluşların ve çokuluslu tekellerin öngördüğü “yapısal uyum prog- ramları” kapsamında gündeme getirilmiştir. Sermaye hareketlerinin önündeki tüm engellerin kaldırılması eylemine bağlı olarak, devletin küçültülmesi, sosyal devletin ortadan kaldırılması ve kamusal denetimin yok edilmesine yönelik özelleştirme programları uygu- lamaya konmuştur (TMMOB 2001). Özelleştirme devletin ulusal ekonomi üzerindeki denetimini azaltırken ay- nı zamanda yabancı, küresel mali sermayenin giriş–çıkışını kolaylaştırdığı ve hatta borçlanma gereği nedeniyle teşvik ettiği için, devlet politikalarını küre- sel sermayenin gereksinimlerine göre biçimlendirmeye zorlar ve devletin küresel mali sermaye karşısında göreli bağımsızlığını azaltır. Genel olarak çalışanların örgütlerini zayıflatarak yaşam koşullarını ağırlaştırırken emper- yalizmin ve uluslararası mali oligarşilerin iktidarını güçlendirir (Yıldızoğlu Nisan 1996). Uygulamada, özelleştirmenin birtakım somut amaçlara yönelik olduğu gö- rülmektedir. Bu amaçlar üç alt başlıkta toplanmaktadır: ekonomik, toplumsal ve siyasal. Ekonomik amaçların başında, serbest piyasa koşullarının yaygın- laştırılması gelmekte; buna ek olarak, kamu girişimlerinin devlet bütçesi 178 üzerindeki olumsuz etkilerinin giderilmesi ve sermaye piyasasının güçlendi- rilmesi de ekonomik amaçlar olarak sıralanmaktadır. Toplumsal amaç, mülkiyetin geniş kitlelere yaygınlaştırılması yoluyla servet dağılımını daha dengeli bir duruma getirme biçiminde belirtilmekte- dir. Son olarak, özel mülkiyet anlayışının egemen kılınması ve “istenmeyen” siyasal eğilimlerin önlenmesi de özelleştirmenin siyasal amacını oluşturmak- tadır (Kepenek, 1993). ANAP’la başlatılan özelleştirme 24 Ocak 1980 Kararlarıyla başlatılan “istikrar ve uyum programları” ile birlikte ekonomik, toplumsal ve siyasal boyutlarıyla Türkiye’nin gündemine giren özelleştirme, ülkenin somut gerçeklerinden hareketle geliştirilen bir araç değil, Türkiye kapitalizminin dünya kapitalizmiyle bütünleşmesini ar- tırmak ve sermayenin sömürü olanaklarına yeni katkılar yapmak için getiri- len bir çaredir ve 12 Eylül askeri rejimi eşliğinde gerçekleştirilebilmiştir. Türkiye’de özelleştirmeye ilişkin ilk hazırlıklar 1983 sonrasında, ANAP iktidarlarıyla birlikte başlatıldı. KİT’lere ilişkin yasa gücündeki 233 sayılı kararnamenin çıkarılmasıyla özelleştirme yolu da açıldı. Özelleştirmenin yol ve yöntemini hazırlamak için de yabancı danışmanlık şirketlerine çağrı yapıldı. Bu konudaki çalışmaların en kapsamlısı, 1985 so- nunda hükümete verilen Morgan Guaranty Bank’ın “Özelleştirme Ana Pla- nı”dır. Özelleştirme, bu plandaki önerilere bağlı kalınarak yürütülmüştür. Tarımsal KİT’lerin özelleştirilme önceliği Özelleştirme Ana Planı’nda tarımsal KİT’lerin satış öncelikleri şöyle be- lirlenmiştir: Birinci derecede öncelikli KİT’ler: YEMSAN, TİGEM İkinci sırada öncelikli KİT’ler: SEK, EBK, ORÜS, ÇAYKUR, TÜG- SAŞ, TŞFAŞ Üçüncü sırada öncelikli KİT’ler: TMO, TZDK Özelleştirme programına alınan tarımsal KİT’lerin özelleştirilme sırala- masında zamanla kimi değişiklikler yapılmıştır. Ekonomik Önlemler Uygulama Planı KİT’lerin özelleştirmelerine ilişkin ilk somut yasal düzenleme 28 Mayıs 1986’da yayımlanan 3291 sayılı yasadır. Yasaya göre KİT’in özelleştirilmesi- ne Bakanlar Kurulu, bunlara bağlı müessese, bağlı ortaklık ve işletmelerin özelleştirilmesine de Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu yetkili olacaktı. 1994 yılında KİT’lerin özelleştirilmesi ya da kapatılmasını da öngören ve hangilerinin kapatılacağının da yer aldığı 5 Nisan’da ilan edilen “Ekonomik Önlemler Uygulama Planı” belli bir sürecin beklenen bir sıçraması oldu. 179 27 Kasım 1994’te yayımlanan 4046 sayılı yasa kamuya ait tüm mal ve varlıkların özelleştirilmesini getirdi. Bu yasa ile özelleştirmenin ideolojik ve sınıfsal; yine uluslararası mali kuruluşlara ne denli bağımlı olunduğunun tüm nitelikleri ortaya kondu (Petrol–İş 1995). Özelleştirmede temel amacın “piyasa güçlerinin ekonomiyi harekete ge- çirmesine olarak verilmesi ve verimliliğin artırılması” olarak açıklanmasına karşın, gerçek amaç, sermayeye birikim alanı yaratmak olarak ortaya çıkmış- tır. Sermayenin kamuya karşı giriştiği ideolojik bir saldırı olarak kullanılan özelleştirmelerle KİT’lerin tasfiye edilmesinin ardından, serbestleştirme adı altında tarım kesimi uluslararası tarım/gıda tekellerine açılarak yok edilme sürecine girilmiştir. Çizelge–V.1. Tarımsal Desteklemede İşlevleri Açısından KİT’ler ve Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri Kuruluş(lar) ve Destekleme İlk İşleme, İlgili Olduğu Alımı, Stok, İleri Sınaî Girdi Girdi Finansman Ürün(ler) Pazarlama Dönüştürme Üretimi Dağıtımı Temini KİT’LER TMO Hububat + TEKEL Tütün + + TŞFAŞ + Şekerpancarı + + Kısmen ÇAYKUR Yaş çay yaprağı + + TİGEM