Beylikten Devlete: Gazi Devrinde Kurumlaşmanın Boyutları

Mehmet ÖZ *

abası Osman’ın yaşlılığında beyliğin başına geçen Orhan, 1326’da ’yı fethetti. Osman Bey zamanın- Bda, önce vesayet altındaki Selçuklular vasıtasıyla sonra da valileri aracılığıyla İlhanlılara tâbi bir beylik konumunda olan Osmanlılar, Bursa gibi önemli bir kentin fethinin ardından Anadolu’da İlhanlı hakimiyetinin önce fiilen iyice gevşemesi (1328) ve ardından son hükümdar Ebu Said Bahadır Han’ın ölümüyle (1335) tama- men ortadan kalkması sayesinde bağımsızlıklarını perçinlediler. Orhan Gazi döneminde İznik’in alınması, diğer beylikler aleyhine sınırların genişletilmesi, Bizans’ın ve Balkan- lardaki devlet ve prensliklerin iç işlerine müdahale yoluyla Rumeli’ye geçiş ve Balkanlardaki sınırların geniş- letilmesi gibi siyasi gelişmelerin yanında devletin kurumlaşmasında atılan adımlar da çok dikkati çekicidir. Osmanlı topraklarında ilk medresenin açılmasında yaya ve müsellem teşkilatının kurulmasına, timar sistemi ve tahrir uygulamasından divanın ve bürokrasinin gelişmesine kadar bir dizi husus söz konudur. Ele geçirilen toprakların idari taksimatı ve bu çerçevede I. Murad’ın başa geçmesiyle Rumeli beylerbeyliğinin kurulması, Osmanlıların devlet teşkilatlanması ve yönetim anlayışı bakımından değerlendirilmeyi hak eden özelliklere sahiptir. İlhak edilen beyliklerden veya Anadolu içlerinden gelen ulema ve ümeranın kurumlaşma sürecindeki katkı ve etkileri olmuştur. Anadolu Selçuklu devlet kurumlarının, İlhanlı devlet sisteminin Osmanlıların kurumlaşma- sına katkıları ve yakın ilişkide bulunulan Bizans’ın bu kurumlaşma sürecindeki etkileri tartışılan konulardır. Osmanlıların uçtaki konumu, onların iç kesimlerden gelen ümera ve ulemadan yararlanmalarının yanında zaman içerisinde Bizans ve Balkan devletlerinden mühtedi veya devşirme devlet adamlarını da istihdam et- mişlerdir. Uçların siyasi açıdan olduğu kadar kültürel açıdan da geçişken ve hareketli yapısı Osmanlıları ve uçtaki diğer beylikleri etkileyen faktörlerin başında gelmiştir.

Alpler’in/Gaziler’in Uc Beyliğinden Devlete Osman Gâzi ve arkadaşlarının Koyunhisarı muharebesi sonrasındaki faaliyetlerine baktığımızda İznik’in yanında Bursa ve İzmit gibi yörenin önemli kentlerinin çevrelenmesine yönelik bir strateji çerçevesinde hareket edildiği izlenimi doğmaktadır. Bunlardan Bursa, o zaman çevrenin ticarî ve sosyal bakımdan en büyük ve en gelişmiş şehri idi. Surları sağlam olduğundan önce çevresindeki kaleler zapt edilerek şehir abluka altına alındı.1 1321’de Bizans’ta iç savaş başlamış ve bu da Osman Bey’e daha rahat hareket etme imkânı vermiştir. Onun ölümünü müteakip beyliğin başına geçen oğlu Orhan Bursa’yı kuşatmış ve almıştır (1326); Orhan, daha sonra burasını başkenti haline getirdi. Osmanlı kaynaklarına göre, bu sırada Akçakoca ve Gazi Abdurrahman ise Kandıra ve Karamürsel’i ve Kartal civarındaki Aydos ve Samandıra kalelerini alarak sınırları İstanbul’a doğru genişlettiler. Gerçekten de Osman Gâzi’nin silah arkadaşlarından Akça Koca, Abdurrahman Gâzi, Konur Alp, , Aykut Alp ve Samsa Çavuş kendilerine bağlı kuvvetlerle savaşlara katılmışlar ve Bizans toprakları- nın fethedilmesinde büyük rol oynamışlardır.2

* Prof. Dr. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. [email protected] 1 Bu konuda bkz. Halil İnalcık, “Osman Gazi’nin İznik (Nicae) Kuşatması ve Bafeus Savaşı”, Söğüt’ten İstanbul’a-Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Üzerine Tartışmalar, der. Oktay Özel-Mehmet Öz, İmge Kitabevi, Ankara, 2015, 3. Bs. (ilk basım 2000), s. 301-339. 2 Bkz. Halil İnalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), İSAM yayınları, İstanbul, 2010, s. 45 vd. Osmanlı kaynaklarında bu şahsiyetlerle ilgili anlatılara örnek olarak bkz. Âşıkpaşaoğlu Ahmed Aşıkî, Tevârih-i Âl-i Osman, yay. Çiftçioğlu N. Atsız, (Osmanlı Tarihleri I, İstanbul, 1949’un içinde) s. 108-110. (Osman Gazi’nin Orhan Gazi’yi Akça Koca, Konur Alp, Gazi Rahman ve Köse Mihal ile Akyazı’ya göndermesi). Aynı vaka için keza bkz., Mevlânâ Mehmed Neşrî, Cihânnümâ (Osmanlı Tarihi 1288-1485), haz. Necdet Öztürk, Çamlıca Basım Yayın, İstanbul, 2008, s. 58-59 (Osman’ın bu kişileri Orhan ile gazaya göndermesi anlatılıyor).

341 Mehmet ÖZ

1324-1362 arasında hükümdarlık yapan ve Kanunî’den sonra tahtta en uzun süre kalan padişah olan Orhan Beğ/Gazi’nin bilinen eşleri Nilüfer Hatun, Asporçe ve Theodora’dır. Çocukları ise Süleyman Paşa ve Murad (Nilüfer Hatundan); İbrahim ve Fatma (Asporçe’den); Halil (Theodora’dan), Sultan bey, Kasım bey’dir.3 Orhan Bey, babasından aldığı yöneticilik ve kumandanlığı başarıyla devam ettirir. Esasen o daha babasının sağlığın- da çeşitli seferlere katılmış ve babasının son yıllarında da beyliğin başına geçmiştir. Nitekim Osmanlı kay- nakları da babasının hastalığından ve/veya sağlığında oğlunun şevketini görmek istemesinden dolayı yerini ona bıraktığını ifade ederler. Bu bağlamda dikkat çeken bir husus da kardeşi Alâeddin (Anonim ve Oruç gibi kaynaklarda Ali) Paşa’nın kendi tercihiyle devlet işlerinden çekilmesi ve beylikte hak iddia etmemesidir: “Orhan tamâm memleketleri mukarrer itdi, pâdişâh oldı. Karındaşı Ali Paşa’yı katına okudı. Ayıtdı: “İy ka- rındaş, memleket bâbında ne dersin” dedi. Ali Paşa ayıtdı: “Memleket senün olsun. Bana beğlük gerekmez.” diyü bi’l-külliye beğliği terk idüp kendü bir köşeyi ihtiyâr idüp oturdı. Ol zamanda kardaş kardaşa hürmet iderlerdi.”. Yine Alaeddin/Ali Paşa’nın Orhan’a ak börk tavsiyesinden sonra Anonim yazarı şöyle der: “Ol zamanda beğler karındaşlarıyla meşveret iderler, bir yere cem’ olurlardı. Birbirin öldürmezlerdi, tâ Yıldırım Han zamanına değin. Kardaş kardaşı öldürmek Yıldırım han zamanından kaldı”.4 Beyliğin bu ilk dönemlerinde var olduğu anlaşılan ülüş anlayışının terk edilmesi süreci, kaynaklarda bu şekil- de meşrulaştırılmaktadır. Osman ve Orhan devrinde aile mensuplarına bazı yerlerin tahsisi ve en büyük oğula en önemli ucun tahsisi uygulaması var iken I. Murad devrinde bu husus daha da belirginleşir ve oğulların sancak beyliği dışında hanedan mensuplarının ülke yönetiminde söz sahibi olması söz konusu olmaz. Nitekim I. Murad tahtta hak iddia eden kardeşlerini bertaraf eder.5 Burada, Osmanlı Beyliğinin kuruluş devrindeki niteliği ve devletleşme sürecinde rol oynayan etkenler üze- rindeki tez ve tartışmalara ayrıntılı bir şekilde girmeksizin bu süreçte devletleşme/kurumlaşma bağlamında önemli gördüğümüz bazı belge, kitabe ve kaynaklardaki bilgilerin bir analizini yapmaya çalışacağız. Bilindiği üzere,Osmanlıların kuruluştan itibaren gaza idealini benimsedikleri ve devletin kuruluşunda gazanın muhar- rik güç olduğu görüşünü ileri süren Paul Wittek’in dönemin genel atmosferi dışında Osmanlılara dair iki te- mel kanıtından biri Bursa Şehadet Camii kitabesi, diğeri de Ahmedî’nin İskendername adlı eserinin sonundaki manzum Osmanlı tarihidir. Bu eser, bugün elimizde bulunan en eski Osmanlı tarihidir. Orhan Gazi’den gaziler sultanı olarak bahseden meşhur kitabe Wittek’e göre çok önemli ve farklı mahiyette- dir. Lowry ise bunun diğer beyliklerdeki benzerlerinden farkı olmadığı kanaatindedir. Şehâdet Camii duvarına sonradan konan 738 (1337) tarihli mescid kitâbesinde Orhan, “el-emîrü’l-kebîri’l-muazzam el-mücâhid sultânü’l-guzât ... şücâü’d-dünyâ ve’d-dîn ... bahâdır-ı zamân Orhan b. Osman” şeklinde anılmıştır. Sultâ- nü’l-a‘zam unvanını İlhanlı Ebû Said Bahadır’ın ölümünden (1335) önce hiçbir Türkmen beyi almaya cesaret edememişti. Bu kitabenin de gösterdiği gibi Orhan Bey sultanü’l-guzat ve emirü’l-kebir gibi unvanlarla anıl- mıştır. İbn Battuta onun İhtiyarüddin sanını kullandığını söylerse de gerek bu kitabede gerekse oğlu Süley- man Paşa için 1360’da tertip ettirdiği vakfiyede Şücaeddin sanını görmekteyiz.6 Osmanlıların “gaziler” olarak tarih sahnesinde yer aldığını vurgulayan ilk edebî kaynak olan İskendernâme’nin Dâstân ve Tevârih-i Mülûk-ı Âl-i Osman bölümünde, Bursa ve İznik’i almadan önce vefat eden Osman’ın yerine Orhan’ın başa geçişi ve Orhan’ın gazi karakteri şu şekilde vurgulanmaktadır7: “Ol ölücek aldı yerin Orhan/Ana dedi ehl-i keramet Ur, Han! Her yanadan yürüdüben bir çeri/Ruz u şeb târâc etdi kâfiri Avrat oğlan bulduğun etdi esir/Kırdılar bâkî ne var yigid ü pîr Kâfir üzre akdılar a’van-ı dîn [dinin yardımcıları]/ Andan etdiler gazâ adın akın 3 Bkz. Mustafa Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, c. I, (İstanbul, 1957 (Tıpkıbasım, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2010, s. 68. 4 Necdet Öztürk (Haz.), Anonim Osmanlı Kroniği (1299-1512), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2000, s. 18. Krş. Oruç Beğ Tarihi [Osmanlı Tarihi, 1288-1502], Çamlıca Basım Yayın, İstanbul, 2008, s. 17-18. Burada Ali Paşa’nın “Beğliği küllî terk idüp karındaşı Orhan”a ısmarladı”ğı ifade edildikten sonra ak börk hikayesine geçilir (bu mesele Hacı Bektaş’la ilişkilendirilir). O zamanda padişahların kardeşlerine danıştığı ve birbirlerini öldürmediğine dair cümleler Oruç’da da hemen hemen aynıdır (s. 18): “Ve ol zamanda olan pâdişâhlar ve begler ve beg oğlanları uluca kardaşla- rıyla bilece tanışık iderlerdi. Birbirine hürmet iderlerdi. Birbirini öldürmezlerdi, tâ Yıldırım Bâyezîd zamanına dek kardaş kardaşı öldürmek yogıdı, Yıldırım han zamânında oldı.” 5 Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye-Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar I, Türkiye İş Bankası Yay., İstanbul 2009, s. 27.Osmanlılarda şehzadelerin sancağa gönderilmesi ve genel olarak şehzadelik kurumu hakkında ayrıntılı bir araştırma için bkz. Haldun Eroğlu, Osmanlı Devletinde Şehzadelik Kurumu, Akçağ Yay., Ankara, 2004. Eroğlu, aşağıda ele alınacak Orhan Gazi vakfiyesinde Osman’ın oğulları arasında Alaeddin’in isminin olmayışı- nın, onun Orhan’ın başkanlığını kabul etmemiş olması ihtimalini kuvvetlendirdiğini ileri sürer (a.g.e., s. 60). 6 Bkz. Paul Wittek,Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, (Batı Dillerinde Osmanlı Tarihi kitabının içinde), çev. Güzin Yalter, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1971, s. 18 ve dipnot 27. Wittek metindeki unvanları “Sultân ibn sultân el-Ghuzat, ghazi ibn el-ghazi, şüca’ ed-devle ve’d-dîn, merzbân el-âfâk, pehlevân-i cihân Orhan bin Osman” olarak okumuştur. Lowry ise bunu şu şekilde tashih etmiştir: “al-amir al-kabir al-mu’azzam al-mujahid (fi sabîl Allah) sultan al-ghuzat, ghazi ibn al-ghazi, shuja al-dawla wa’l-din wa’l afak pahlavan al-zaman(?) Urkhan bin Uthman” Hetah W. Lowry, Erken Dönem Osmanlı Devletinin Yapısı, çev. Kıvanç Tanrıyar, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., İstanbul, 2010, s. 38-39. Sultan unvanının tek başına kullanılmadığına dikkat çeken Lowry onun gerçek unvanının el-Emirü’l-kebir el-Muazzam el-Mücahid olduğunu belirtir(s.40). 7 Ahmedî, “Dâstân ve Tevârih-i Mülûk-ı Âl-i Osman”, yay. Çiftçioğlu N. Atsız, Türkiye Yayınevi (Osmanlı Tarihleri I), İstanbul, 1949, s. 9.

342 Beylikten Devlete: Orhan Gazi Devrinde Kurumlaşmanın Boyutları

Kâfiri karşu yerinden sürdiler/Küfrü yere sokuben yitirdüler Her yanadan ilim ehli yetdiler/Din nedürür, şer’i takrir etdiler … Ol zamandan kim fariza oldı gazâ/Bari anlar bigi kim kıldı gazâ?” Bu metinde, “Andan etdiler gaza adın akın” ifadesini Osmanlıların aslında gazi değil yağmacı akıncılar olduğu manasını çıkaran tarihçilere göre onlara gaza/gazilik yakıştıran Ahmedî’nin kendisidir.8 Ne var ki, Türkçe ke- limelerin böyle bağlamlarda kullanılmış olmasını gazilik kavramıyla çelişik görmenin doğru olmadığı kanaa- tindeyiz. Uclarda aynı dönemde diğer beyliklerdeki manzara bunun bir göstergesidir.9

Belgeler ve Semboller Osmanlı hükümdarları içinde ilk tuğra10 sahibi hükümdar (ilk vesika 1324 Tarihli vakfiyede) Orhan Gazi’dir.11 Dönemin diğer vakfiye veya temliknamelerinde aynı tuğra kullanılmıştır. Osman Gazi zamanında hutbe okunması, kadı konulması, kanun konulması gibi sembolik uygulamalar devletleşmesinin nüvesini teşkil etmiştir.12 Orhan zamanında ise devlet belgelerinin ortaya çıktığını, bu belgelerde yer alan hususlardan da kurumlaşmanın çeşitli veçhelerini gözlemlediğimizi söylemek gerekir. Orhan Bey’in Bursa’nın fethi üzerine 727 (1327) tarihinde İlhanlı sikkeleri tipinde gümüş sikke bastırdığı bilin- mektedir. 13 Ona ait beş tip sikke tespit edilmiştir. Orhan’dan önce Osman Bey’in de adına sikke kestirdiğine dair 1970’lerden bugüne bazı tartışmalar vardır. Tespit edilen ilk sikkenin sıhhati tartışılmışsa da daha sonra Osman adına başka sikkelerin de varlığı o dönemde bağlı beylerin de sikke kestirebildiği gerçeğiyle birlikte düşünüldüğünde çok da şaşırtıcı sayılmamalıdır.14 Osman Gazi’nin beyliği Orhan’a devrettiği ve Orhan’ın Bey olduğu döneme ait Osmanlılardan kalma orijinal tek bir belge vardır: 1324 tarihli Orhan Gazi Vakfiyesi (724 rebiülevvel ortalar/ Mart 1324). Bu vakfiye, beyliğin o dönemdeki kurumlaşma düzeyini göstermesi bakımından ilginçtir. Farsça kaleme alınan vakfiyede söz ko- nusu vakfın mütevellisi olarak Orhan Bey’in bir azatlı kölesi (Şerefeddin Mukbil) görevlendirilmiştir. Orhan’ın unvanı Şücaeddin, babası Osman’ınki Fahreddin olarak zikredilir. Bütün özellikleri ile bu vakfiye Selçuklu ge- leneğini tevarüs eden bir beylik yönetimine işaret eder. Ayrıca Osman ve Orhan’ın kendilerini takdimde ve yönetimlerini tanımlamada “din”e atfettikleri önem de belirgindir. Bu belgenin konusu,Orhan’ın Mekece’de kurduğu hankâhın mütevelliliğine, âzat edilmiş kullarından hadım Şerefeddin Mukbil’i tayin edilmesidir.Burada Orhan Gazi, Mekece nahiyesinin gelirlerinin oradaki hankâhta misafir olarak gelip geçenleri, garipleri, miskinleri, dervişleri, ehl-i ilmi barındırmak ve yedirip içirmek üzere tahsis ettiğini ve bu işle de azatlı kölesi Tavaşi Şerefeddin Mukbil’i mütevelli tayin ettiğini bildirir. Çocuklarının ve varislerinin burada hiçbir hakkı olmadığını da vurgulayan Orhan Bey, vakıf yöneticisinin de hasılattan öşür almasını şart olarak koyar.15 Orhan Gazi dönemine ait önemli bir diğer belge de 1348 tarihli temliknamedir. Orijinal olmayıp asıl belgenin sonradan yapılmış bir kopyası olması kuvvetle muhtemel olan 749 Rebîülâhir sonları (Temmuz 1348) bu bel- gede Orhan’ın “zaîm” (komutan) Ferzende’ye Pambucak deresini temlik ettiği yazılıdır.16Belgede ilkin Orhan’ın,

8 Bir örnek olarak bkz. Colin Imber, “İlk Dönem Osmanlı Tarihinde Düstur ve Düzmece”, çev. Fatma Acun, Söğüt’ten İstanbul’a Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Üzerine Tartışmalar, der. Oktay Özel-Mehmet Öz, İmge Kitabevi, Ankara, 2015, 3. Bs., s. 299. 9 Bu konuda bkz. Feridun M. Emecen, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, Kitabevi, İstanbul, 2001(özellikle bkz. “Gazaya dair…”, s. 75-85). 10 Tuğra dönemin hâkimiyet sembollerindendir. Bu konuda genel bilgi için bkz. M. Uğur Derman,“Tuğra”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 41, İstanbul, 2012, s. 336-339. 11 Bu vakfiye İ. H. Uzunçarşılı tarafından yayınlanmış (“Gazi Orhan Bey Vakfiyesi”, Belleten, sayı 19 (1941), yeniden basımı: aynı yazar, Osmanlı Hane- danı Üstüne İncelemeler-Seçme Makaleler 2, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2012, s. 37-47) ve literatürde Osmanlı Devletinin kurumlaşması bağlamında çokça tartışılmıştır. 12 Kadı konulması, pazar kurulması ve kanun konulmasına dair kroniklerdeki anekdotlar aslında bağımsız bir beyliğin ortaya çıkış sürecinin sembol- lerinin vurgulanmasıdır. Bunların tarihî gerçekler olup olmaması bir yana bir “otorite”nin kurumlaştığını ifade etmek üzere nakledildikleri açıktır. Bkz. Âşıkpaşaoğlu, s. 103 (hutbe okunması), s. 104 (kadı tayini, pazar kurulması, kanun konulması vb.), s. 105 (idari bölgelere yönetici tayini vb.) 13 İ.H. Uzunçarşılı, “Gazi Orhan Bey’in Hükümdar Olduğu tarih ve İlk Sikkesi”, TTK Belleten, IX/34 [1945], s. 207-211 (Yeniden basımı, aynı yazar, Os- manlı Hanedanı Üstüne İncelemeler, 2, s. 33-36.) 14 Bu konudaki tartışmalar ve Osman’ın sikkeleri için bkz. Şevki Nezihi Aykut, “Osman Gazi’nin Sikkeleri”, Abdülkadir Özcan’a Armağan- Tarihin Peşinde Bir Ömür, haz. H. Alan-Ö. İşbilir- Z. Aycibin-M. Ali Kılıç, Kronik, İstanbul, 2018, s.495-500. 15 Belgede Osman ailesi fertleri şunlardır: Çoban bin Osman, Melik bin Osman, Hamid bin Osman, Bazarlu bin Osman, Fatıma Hatun binti Osman, Mal Hatun binti Ömer Bey, Melek binti el-Melik, Efendi binti Akbaşlu. Osman Bey oğlu Alaeddin veya Ali Paşa’nın bu listede olmayışı tuhaftır. Uzunçarşılı Pazarlu’nun isim, Alaeddin’in lakap olması ihtimalini öne sürer. Şahitler arasında ise Orhan’ın oğullarından Sultan, Süleyman ve İbrahim bulun- maktadır. Henüz doğmamış olan Halil, Murad ve Kasım’ın burada olmaması normaldir, Sultan muhtemelen daha sonra hayatını kaybetmiştir. İbrahim Asporçe Hatun’un oğludur ve onun 1323 tarihli vakfiyesinde mütevellidir ve 1348 tarihli temliknamede de adı geçer: Uzunçarşılı, a.g.m. 16 Bu belge İ. Hakkı Uzunçarşılı tarafından yayımlanmış (“Osmanlı Tarihine Ait Yeni Bir Vesikanın Ehemmiyeti ve İzahı ve Bu Münasebetle Osmanlı- larda İlk Vezirlere Dair Mütalaa”, Belleten, III/9 (1959), s. 99-106, yeniden basımı, aynı yazar, Seçme makaleler 2, 25-36) ve özgün olup olmadığı, metnin içeriğindeki hususların tam olarak ne anlama geldiği hususlarında tartışmalar olmuştur. Bu tartışmaları ele alan ve burada geçen kayıtlar ile ilgili olarak muahhar arşiv kaynaklarındaki atıflarla birlikte ele alan Feridun M. Emecen, Osmanlı tarihine ait bu ilk Türkçe belgenin, II. Bayezid devrinde, bir sınır meselesinin halli için, orijinalinden yapılmış bir kopya olduğu kanaatindedir: Emecen, İlk Osmanlılar…(“Orhan Bey’in 1348 tarihli Mülknâmesi Hakkında Yeni Bazı Notlar ve Düşünceler” makalesi), s. 187-207

343 Mehmet ÖZ

Ferzende tarafından armağan verilen oğulları Süleyman Paşa, Murad Bey, Halil Bey, İbrâhim Bey sırayla sa- yılır; Vezir Hacı Paşa’ya at ile vezirlik kırmızı kemha bağışlanmıştır. Şahitler sırasıyla başta Sinâneddin Fakih, Hacı Paşa, Timur Boğa, Yûsuf, Nusret Bey, Bahadır ve Taştimur Ağa’dır (Taştimur Ağa şüphesiz Aykut Alp oğlu Emîr Ali oğlu ünlü Kara Timurtaş’tır). Kendisine Pambucak deresi temlik edilen Ferzende önemli bir kuman- dan olmalıdır. Bu temlikin 1337’de İzmit fethinden sonra yapılmış olması dikkat çekicidir.17 Oğlu Süleyman Paşa’nın18 vefatından sonra İznik’te Hacı Karaoğlan diye bilinen Osman bin Yusuf Zaviyesi için düzenlediği 1360 tarihli Arapça vakfiye Orhan Gazi döneminin önemli belgelerinden biridir. Bu vakfiyede Şücadü’d-devle ve’d-Din Orhan Bey’in babası Osman Bey ve dedesi Ertuğrul’un adı zikredilmiştir.19 Orhan Gazi 1329 Pelekanon savaşından sonra Gebze’de bir külliye kurmuş olup cami ve hamamı günümüze ulaşmıştır. Sofya Millî Kütüphanesi’nde bulunan Orhan’ın vakıfları defterindeki kayıtlar ise Bursa Hisar Medre- sesi, Bursa imaret ve medresesi için vakıflarını içerir.20 Bütün bu vakfiyeler ve kurulan vakıflar kurumlaşmanın sosyal ve dinî boyutlarının yanında bürokratik yönünü de ortaya koymaktadır.

İdare ve Ordu Orhan Bey döneminde vezirlik ve bürokrasi konusundaki veriler elbette ki bazı tartışmaları beraberinde ge- tirir ama devlet bürokrasisinin oluştuğu açıktır. Orhan’ın vezirleri şu kişilerdir: Ulemadan Kemaleddin oğlu Alaeddin Paşa (1327-1337); Mahmut oğlu Ahmed Paşa (1339-1348), Hacı Paşa (1348), Sinaneddin Yusuf Paşa (1348). Osmanlılarda, Edebâli’den itibaren beyliğin idaresini çoğu fakih, ulemâdan kişiler kurmuş ve yürüt- müştür.21Âşıkpaşazade ve Neşrî’deki bir kayda göre Divan’da burma dülbend takılması Orhan zamanında hâ- dis olmuştur. Divana gelen beğler burma dülbend giyerdi.22 Bu da resmi toplantılardaki protokol ve giyim-ku- şamın tertip edildiğinin bir göstergesidir. Orhan Gazi devrinde askerî teşkilâtın yeni bir düzenlemesinin yapılmış olduğu açıktır. Beyliklerde, Türkmen- ler arasında gazâ akınlarına katılan yayalar okçulukta üstün beceri kazanmış özel bir savaşçı grubu oluşturur, bunlar sıradan halktan kızıl börk ile ayırt edilirdi. Düstûrnâme’de Umur Gazi’nin deniz seferlerine iştirak eden savaşçıların kızıl börk giymiş Türkmen askeri olduğu belirtilmiştir. Bunlar atlı ve yaya olabilirdi. Sefer ilânı üzerine beyin bayrağı altında toplanırlardı. Buna “ilden yaya çıkarma” denirdi. Orhan Gazi, Vezir Alâeddin Paşa’nın sözüyle beyin maiyetinde sürekli hizmet gören hassa yaya askerini teşkil etti.23 Âşıkpaşazade ve Neşrî’de “ilden yaya yazmak” ve “ak börk-kızıl börk” meselesi aşağı yukarı aynı şekilde an- latılır. Orhan Gazi’ye kardeşi Ali Paşa [Neşrî, burada Alaeddin yerine Ali diyor]padişah olduğunu, askerinin arttığını, onları diğer beylerin askerlerinden ayırmak için bir işaret koyması gerektiğini söyler. Orhan onun teklifini sorunca o da “Etraftaki beylerin börkleri kırmızıdır. Senin has kullarının börkleri ak olsun” der, Orhan da Bilecik’te ak börk büktürüpönce kendisi giyer, sonra da askerilerine giydirir.Orhan askerinin çoğalmasını ister, kardeşine danışır, o da “Anı kadıya tanışmak gerek” der. Bilecik Kadısı Hayrettin (ki Osman zamanında kadı idi, Orhan ona önce İznik sonra Bursa kadılığını verdi; daha sonra Murad zamanında kadıasker ve vezir oldu)’e danıştı. O da “ilden yaya yazıp çıkarmak gerek” dedi. Çok rağbet oldu, hatta bazıları kadıya yaya yazıl- mak için rüşvet verdi(“Ol vakıt adamlarun çoğu kadıya rişvet iletdi kim beni yaya yazdurun deyü.”. Bunlara da ak börk giydirildi.24 Bu konuda Oruç Beğ Tarihi ve Anonim Tevârih anlatısında bazı farklar vardır. “Orhan Gazi tamam memlekette istiklali padişah oldu. Ali Paşa kim vardur karındaşı idi. Begliği küllî terk idüp karındaşı Orhan’a ısmarladı. Kendisi derviş olup meşayih yolunu dutmuş idi. Bir gün Ali Paşa karındaşı Orhan’a didi ki, “İy karındaş! Şimden girü leşkerün ziyade oldu. İslam leşkeri arttı. Muhammed dini şevket dutup günden güne ziyâde oldu. İmdi sen dahi âlemde bir nişan ko. Bir resm ki anunla anılasun.” didi. Orhan Gazi eyitdi: “İye karındaş! Sen ne dirsen eyle olsun” didi. Ali Paşa eyitdi: “İy karındaş! Kamu leşkerün kızıl börk geysünler, sen ak börk geygil, ve sana ta’alluk olan dahi ak börk geysünler. Bu dahı âlemde bir nişân olsun” didi. Orhan Gâzi bu sözi kabul idüp âdem gönderip Amasiyye’de Hacı Bekdaş el-Horasanî’den icazet alup, ak

17 Halil İnalcık, “Orhan”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2007, c. 33, s. 385 (Yeniden Basımı: aynı yazar, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302- 1481), İSAM Yayınları, İstanbul 2010, s. 76.) 18 Süleyman Paşa için bkz. Enver Konukçu, “Orhan Gazi’nin Şehit Oğlu Süleyman Paşa”, Uluslararası Orhan Gazi ve Dönemi Sempozyumu 8-9 Nisan 2011-Orhan Gazi ve Dönemi, ed. İsmail Selimoğlu, Osmangazi Belediyesi, Bursa, 2011, s.123-157. 19 İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Orhan Gazi’nin Vefat Eden Oğlu Süleyman Paşa İçin Tertip Ettirdiği Vakfiyenin Aslı”, Belleten, sayı 107, 1963 (Yeniden Basımı: aynı yazar, Seçme makaleler 2, s. 49-62. 20 İnalcık, “Orhan” maddesi. 21 Mustafa Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, c. I, s. 68; İnalcık, “Orhan” maddesi, s. 383. Cezar, Orhan oğlu Süleyman Paşa’yı da vezirler arasında sayar. 22 Enük yaya anekdotu vesilesiyle değinilir. Âşıkpaşaoğlu, s. 118 (“Ve dahı burma dülbend Orhan zamanında tasnif olundı. Divâna gelecek beglerün burma dülbendi olmasa ta’yib ederler idi kim “Divâna geldün. Kanı burma dülnendün?” derler idi.),Mevlânâ Mehmed Neşrî, Cihânnümâ (Osmanlı Tarihi 1288-1485), haz. Necdet Öztürk, Çamlıca, İstanbul 2008, s. 74. (“Ve dahı burma mu’akkad dülbend Orhan zamanında hâdis olmışdur. Divâna gelicek beğlerüñ burma dülbendi olmaa teşnî’ iderlerdi”.) 23 İnalcık, “Orhan” maddesi, s.383-384. 24 Neşrî (Öztürk neşri), s. 73-74; Âşıkpaşaoğlu (Atsız neşri), s.117-118.

344 Beylikten Devlete: Orhan Gazi Devrinde Kurumlaşmanın Boyutları

börk getürdüp evveş kendü giydi. Andan sonra kendüye taalluk olan kimselere geydürdi. Ak börk geymek ol zamandan berü kaldı.”25 Burada görüldüğü üzere Oruç Beğ Hacı Bektaş-ı Veli’yi devreye sokarak dinî kutsamayı gündeme getirir. Yine, Anonim’de Ali Paşa’nın “bir köşeyi ihtiyar etti”ği yazılıyken Oruç onun derviş olduğunu ileri sürmüştür. Anonim’de Hacı Bektaş’tan icazet konusu şöyledir: “Orhan Gazi vardı. Hacı Bektaş-ı Sultan oğlundan[bazı nüshalarda Hacı Bektaş hünkârdan] dest-i tevbe idüp ak börk geydi. Ve yeniçeri ak börk geymek ol zamandan kaldı.” Burada Oruç-Anonim anlatısında Hacı Bektaş’ın adının geçmesi sorunludur. Anonim’in bazı nüshalarında Hacı Bektaş’ın kendisi değil oğlunun geçmesi kronolojiye uygundur.26Bu durumun farkında olan Âşıkpaşazâde Hacı Bektaş’a atfedilenlerin doğru olmadığını çünkü Osmanlı beylerinden önce vefat ettiğini açıkça yazmıştır27. An- cak Âşıkpaşazâde’nin Hacı Bektaş ile ilgili olumsuz duygularını gerekçe gösteren Palmer aslında ak börk me- selesinde Hacı Bektaş soyundan gelenlerin oynadığı rolün tarihî gerçeğe uygun olabileceği kanaatindedir.28 Ak börk giyilmesi dolayısıyla bazen Yeniçerilerle karıştırılsa da esas itibariyle burada söz konusu olan Orhan’ın askerlerine ak börk giydirilmesi ve hükümdarlığı sırasında Anadolu’dan yaya askeri toplanmasıdır. Nitekim “Anadolu’da yaya askeri yazılmasının Orhan zamanından kaldığı” da bu kaynaklarda yazılıdır.29Anonim-O- ruç’da ak börk giyilmesi bahsinde, o dönemde meşveret edildiği, kardeş kardeşi öldürmediği, kardeşin karde- şi öldürmesinin Yıldırım Bayezid zamanından kaldığı belirtildikten sonra “ve Anatolı’da yaya yazmak Orhan zamanından kaldı” denir. I. Murad devrinde Çandarlı Halil ile Karamanlı Kara Rüstem’in dahliyle yeniçeriliğin kuruluşu anlatılırken Oruç’da yeniçerilerin de ak börk giydirildiği yazılıdır.30

Timar ve Taşra Müslüman Türkler’de timar kelimesi “bakım” anlamında kullanılırdı. Osmanlı tımarının Selçuklu ikta sistemi- ne dayanmakla birlikte kendine özgü nitelikleri de vardır ve bunlar kuruluş döneminden itibaren belirir.31A- nonim Tevârîh-i Âl-i Osmân’da ve diğer kroniklerde Osman Gazi zamanından başlayarak Osmanlı beylerinin askere timar verdiği belirtilir. Mesela, Turgut Alp’e verilen İnegöl bölgesi Turgut-ili diye adlandırılmıştır. Öyle anlaşılıyor ki Âşıkpaşazâde “yurtluk” olarak verilen toprakları, kendi zamanının terimini kullanarak timar adıyla anmaktadır. Yurtluklar babadan oğula irsîdir; XV. yüzyılda Rumeli uç sancaklarında uc beyine verilen topraklar irsî yurtluklardır, babadan oğula geçer, feodal bir karakter taşır. Öyle anlaşılıyor ki, Osman döne- minin yurtluk yöntemi, Orhan-Murad dönemlerinde tipik Osmanlı timar sistemine doğru bir gelişme göster- miştir.32 Tahrir defterlerindeki kayıtlarda, geriye doğru yapılan atıflardan Orhan Gazi devrine ulaşan timar tevcihleri tespit edilmiştir.33 I. Murad devrinden kalmakla birlikte Orhan dönemine uzanan bir belge, Mount Athos St Paul (Pavlus) Ma- nastırı arşivinde bulunmaktadır. Bu biti’de I. Murad babası Orhan’ın bitisini yenilemiştir. 1979’da müteveffa Vanco Boskov tarafından yayınlanmış olan I. Murad’ın bu belgesi daha önce babasının verdiği bir belgenin onaylanması/yenilenmesidir. Belgede Chaldikidi (Halkidiki)yarımadasına yakın iki köyün Sampias adlı bir Sırp soyluya timar olarak bahşedildiği teyit edilmektedir. Belgede Murad babasından “merhum gazi babam” diye söz eder.34

25 Anonim Osmanlı Kroniği (1299-1512),(Öztürk neşri) s. 18. Krş. Oruç Beğ Tarihi [Osmanlı Tarihi, 1288-1502], (Öztürk neşri)s. 17-18. 26 Öztürk neşrinde(s.18) “Hacı Bektaş-ı Sultan oğlundan” ibaresi geçer; dipnotta ise bir nüshada “Hacı Bektaş hünkârdan” “dest-i tevbe” edildiği yazı- lıdır. Giese neşrinde (Azamat, s. 16) de bu ikincisi (Hacı Bektaş Hünkârdan) vardır. 27 Âşıkpaşaoğlu (Atsız neşri), s. 237-238: “Sual: Bu Bektaşılar eyidürler kim Yeniçerilerün başındaki tac Hacı bektaşundur derler. Cevab: Yalandur! Ve bu börk hod Bilecükde Orhan zamanında zahir oldu. Yukaru bâbda beyan edüb dururın. Ve illâ Bektaşılar geymeğe sebeb: Abdal Musa Orhan zamanında gazâya geldi. Ve bu Yeniçerinün arasında bile [birlikte] yüridi. Ve bir Yeniçeriden bir eski börk diledi. Ve Yeniçeri üsküfini çıkardı. Bunun başına geydürdi. Abdal Musa vilâyetine geldi ol börk başında. Sordılar kim: “Bu başundaki nedür?” Ol eyitdi: “Buna elif derler” dedi. Vallahi bunla- run taclarınun hakîkatı budur.” 28 J.A.B. Palmer, “Yeniçerilerin Kökeni”, Söğüt’ten İstanbul’a [orijinali 1952-3’de yayınlanmıştır], s. 485-487. 29 Yaya teşkilatı hakkında bkz. Feridun Emecen, “Yaya”, TDV İslam Ansiklopedisi, c 43, İstanbul, 2013, s. 354-356. Osmanlıların 1329 Pelekanon Sava- şında yaya askerlerinin olduğuna dikkati çeken Emecen, muahhar kaynakların kendi devirlerindeki teşkilatı geçmişle karıştırmasının söz konusu olabileceğine dikkat çeker: “.Burada muhtemelen timar sisteminin ortaya çıkışı ve teşkilâtlanmasıyla yaya birliklerinin teşekkülü konusu oluşum süreçlerine dikkat edilmeden birbirine karıştırılmıştır. Ayrıca kaynaklar, yeniçeri teşkilâtının kuruluşunu aynı temele oturtup durumu daha da karmaşık hale getirmiştir.”(aynı yer). 30 Anonim TAO (Öztürk neşri , s. 18, Giese-Azamat neşri, s.17); Oruç Beğ (Öztük neşri, s. 18). Daha sonra, I. Murad devrinde Çandarlı Halil ile Kara Rüstem’in yeniçeriliğin ihdası anlatılırken yeniçerilere ak börk giydirildiği belirtilir. Esirlerden devşirilen oğlanlar Anadolu’da “Türk kavmineü- leşdürdiler, çift sürdürdiler. Hem Türkçe öğrenürler. Üç dört yıl Türkçe dahı öğreñdükden sonra getürüp kapuda yeniçeri eylediler. Bu veçhile oğlanlar cem’ idüp getürüp kapuda ak börk geydürdiler. Adını yeniçeri kodılar.” (Oruç Beğ, s. 25; Anonim’de yeniçerilere ak börk giydirildiği ibaresi yoktur: “kapuya getürüp bu oğlanları taşra illere ve Türklere verdiler. Türkçe öğrensin didiler. Andan Anatolı’ya bu oğlanları gönderdiler. Türkler bu oğlanlara çift sürdiler kullandılar. Birkaç yıldan sonra getürüp kapuda yeniçeri eylediler. Ve hem adını yeniçeri kodılar.”(Öztürk neşri, s. 28-29; Giese-Azamat neşri, s. 25) 31 Bu konuda genel olarak bkz. Ö. L. Barkan, “Timar”, MEB İslam Ansiklopedisi, c. 12, s.286-333; Halil İnalcık, “Timar”, TDV İslam Ansiklopedi- si, c. 41, 2012, s. 168-173; Nicoara Beldiceanu, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Devletinde Tımar, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara, 1985. 32 İnalcık, “Orhan” , s. 384. 33 Mesela bkz. Beldiceanu, a.g.e., s. 16-18 (Ankara Sancağının 1462-63 tahririne ait MM 9’da Süleyman oğlu Mehmed’in timarını oluşturan Torbalı köyü Orhan Gazi döneminde tevcih edilmiş ve bu tevcih I. Bayezid döneminde Mahmud ve Balaban adlı kişilerin adına yenilenmiştir). 34 Elizabeth Zacharioadu, “ Referring to His Father “Merhum Gazi Babam”, Uluslararası Orhan Gazi ve Dönemi Sempozyumu 8-9 Nisan 2011-Orhan Gazi ve Dönemi, ed. İsmail Selimoğlu, Osmangazi Belediyesi, Bursa, 2011, s. 18-22.

345 Mehmet ÖZ

Orhan Gazi devrindeki idarî taksimata dair kroniklerde verilen bilgiler aile mensupları ve yoldaşların birlikte yönettiği bir ülke görüntüsü arz eder. Neşrî’de İznik’in fethi sonrası ülke yönetimi özetle şu şekilde anlatı- lır: Bir ulu kilise Cuma mescidi, bir manastır medrese yapılır. Yenişehir kapısının olduğu yerde imaret yaptı. Medreseyi Davud-ı Kayseri’ye verdi. İznikmid’i oğlu Süleyman Paşa’ya verip (1329’dan sonra) Yenice, Göynük ve Mudurnu’ya havale etmişti. İznik alınınca Bursa’yı oğlu Murad Han Gazi’ye verip adını Bey sancağı koydu. Karacahisar’ı amcası oğlu Gündüz’e verdi. Karasi vilayeti alınınca Süleyman Paşa oranın idarecisi oldu.35 Daha sonra Rumeli’ye geçince orayı yönetti. Hacı İlbeğ ve Gazi Evrenuz da Rumeli’nde fetihler yaptılar. Burada ilmî faaliyetler ve devletin ihtiyaç duyduğu insan gücünün yetiştirilmesi açısından Osmanlı toprak- larındaki ilk medresenin açılması önemlidir. Ülke yönetiminde ise Orhan’ın oğlu Süleyman Paşa öne çıkar. Rumeli’de ise oranın fethinde rol oynayan beylerin ve onların soyundan gelenlerin etkisi sonraki dönemlerde de devam edecektir.

Sonuç Sonuç olarak denilebilir ki, Orhan Gazi’nin hükümdarlığı döneminde İlhanlı egemenliğinin zayıflaması ve ne- ticede ortadan kalkması, Bizans ile ilişkiler(kâh rekabet kâh ittifak), Karesi Beylerinin Osmanlı hizmetine gi- rişi gibi gelişmeler Osmanlı beyliğinin teşkilatlanmasının yönünü ve muhtevasını etkilemiştir. Timar sistemi şekillenmeye başladı; yaya ve müsellem ordusu kuruldu; vezirlik kurumu ortaya çıktı; bürokrasi gelişmeye başladı (Arapça, Farsça ve Türkçe belgeler bunun göstergeleridir). Toplumun ve devletin ihtiyacı için medrese- lere önem verildi, vakıf kurumu geliştirildi. Kısacası Osman bin Ertuğrul’un “şeci”oğlu Orhan Gazi, gazilerin te- mellerini attığı beyliği askeri ve siyasi açılardan olduğu kadar teşkilat ve kurumlar açısından da geliştirmiştir.

35 Neşrî (Öztürk neşri), s. 76. Krş. Âşıkpaşaoğlu (Atsız neşri), s.119-120.

346