0

International Scientific Research Congress (UBAK)

(09-12 September 2018, Nevşehir, ) (ABSTRACT BOOK)

Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresi (UBAK) (09-12 Eylül 2018, Nevşehir, Türkiye)

(ÖZET KİTABI)

Edited by / Editor Prof. Dr. Behset KARACA Prof. Dr. Osman KÖSE

1

International Scientific Research Congress

(UBAK)

(09-12 September 2018, Nevşehir, Turkey) (ABSTRACT BOOK)

Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresi (UBAK) (09-12 September 2018, Nevşehir, Turkey) (ÖZET KİTABI)

Edited by / Editor Prof. Dr. Behset KARACA Prof. Dr. Osman KÖSE

Nevşehir / 2018

2

Yayın Koordinatörü/ Broadcaste Coordinator• Prof. Dr. Osman KÖSE

Yayın Yönetmeni / General Publishing Director • Prof. Dr. Behset KARACA

Editörler / Edited by • Prof. Dr. Behset KARACA Prof. Dr. Osman KÖSE

SS

Kapak Tasarım / Cover Design E. Y

İç Tasarım / Interior E. Y

Birinci Basım / First Edition• © Eylül 2018 // September 2018-Nevşehir

ISBN: 978-605-67945-3-7

© copyright Telif ve hukuki hakları History Studies Dergisine aittir

web: www.ubaksymposium.org

e-mail: [email protected]

Nevşehir – Eylül / 2018

3

EĞĠTĠM BĠLĠMLER

Dr. Öğr. Üyesi Ümit DEMĠRAL

4 KırĢehir Ahi Evran Üniversitesi

Okul Öncesi Öğretmenlerin Fen Etkinliklerinde Özel Eğitime Ġhtiyaç Duyan Çocuklara Yönelik KarĢılaĢtıkları Sorunların ve Çözümlerinin Ġncelenmesi

ÖZET Bu çalıĢmanın amacı, okul öncesi eğitim kurumlarında çalıĢan öğretmenlerin fen etkinlikleri yaparken özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencileriyle karĢılaĢtıkları sorunların ve bu sorunların çözümüne yönelik öğretmen önerilerinin neler olduğunun incelenmesidir. AraĢtırmada nitel araĢtırma yöntemlerinden fenomonolojik (olgu bilim) desen kullanılmıĢtır. AraĢtırma KırĢehir ilinde okul öncesi eğitim kurumlarında çalıĢan 12 öğretmen ile yürütülmüĢtür. AraĢtırmada veri toplama aracı olarak araĢtırmacı tarafından geliĢtirilen yarı yapılandırılmıĢ açık uçlu 15 sorudan oluĢan bir görüĢme formu kullanılmıĢtır. Yapılan yüz yüze görüĢmeler neticesinde elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiĢtir. Öğretmenler ile yapılan yüz yüze görüĢmelerde, katılımcıların tamamı fen etkinlikleri yaparken özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklara yönelik sorunlar yaĢadıklarını belirtmiĢtir. Bu sorunlar incelendiğinde, öğretmenler; çocukların fiziksel sınırlılıkları, sınıf içi disiplini bozma, etkinliklere odaklanamama, tehlike oluĢturacak etkinliklerde dikkatsiz davranma, gruba uyum, öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği, akranlara yönelik fiziksel Ģiddet ve ailenin öğretmene yönelik olumsuz tutumları gibi genellikle çocuk kaynaklı sorunlarla karĢılaĢtıklarını belirtmiĢlerdir. Bu sorunların üstesinden gelmek için, öğretmenlere profesyonel geliĢim seminerleri, ailelere yönelik eğitim seminerleri verilebilir ve illerdeki Rehberlik AraĢtırma Merkezindeki rehber öğretmenlerin okul öncesi eğitim kurumlarıyla daha fazla iĢ birliği içinde olmaları önerilmiĢtir. Sonuç olarak, bu bulgular öğretmenlerin fen etkinliklerinde özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklara yönelik yetersiz pedagojik bilgi ve düĢük öz-yeterlik inancından kaynaklanıyor olabilir. AraĢtırmada, okul öncesi öğretmenlerine özel eğitim kapsamında fen gibi ders odaklı hizmet içi eğitim seminerleri düzenlenmesi, bu tür çocuklara sahip ailelere eğitim seminerleri düzenlenmesi, illerdeki Rehberlik AraĢtırma Merkezindeki rehber öğretmenlerin okul öncesi eğitim kurumlarıyla daha fazla iĢ birliğinde olmaları gerektiği önerilmektedir. ANAHTAR KELĠMELER: Okul öncesi eğitimi, Fen eğitimi, Özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklar, Okul öncesi öğretmenleri

An Examination of Pre-School Teachers‟ Problems and Solutions to the Special Needs Kids in Science Activities

ABSTRACT The aim of this study is to examine the problems faced by the teachers working in the pre- school education institutions with the special needs kids during science activities and the suggestions of the teachers to solve these problems. Phenomenological design was used in the study as qualitative research methods. The study was carried out with 12 teachers working in pre-school education institutions in KırĢehir. An interview form consisting of 15 semi- structured open-ended questions developed by the researcher was used as a data collection tool in the study. The data obtained from the face-to-face interviews were analyzed by content analysis method. In the face-to-face interviews with teachers, all participants stated that they had problems with the special needs kids while doing science activities. When these problems are examined, it has been pointed out that teachers are often faced with child-related problems such as children‟s physical limitations, disruption of classroom discipline, inability to focus on activities, carelessness in activities that will cause danger, group cohesiveness, learning

5 difficulty, lack of attention, physical violence against peers and negative attitudes of the family towards teacher. To overcome these problems, they have been suggested that teachers should have professional development seminars, parents should have educational seminars and guidance counselors in the Guidance Research Center in the provinces should be in more co-operations with pre- school education institutions. As a result, these findings may be due to teachers‟ inadequate pedagogical knowledge and low self-efficacy beliefs to the special needs kids in science activities. In the study, it is suggested that in-service training seminars such as science should be organized within the scope of special education for pre-school teachers, education seminars for families with such children should be arranged, and guidance teachers in the guidance counseling center should be in more cooperation with preschool education institutions. KEY WORDS: Pre-school education, Science education, Special needs kids, Pre-school teachers

&&&&&&&&&

6

Dr. Öğr. Üyesi Burcu Seher ÇALIKOĞLU Ġzmir Demokrasi Üniversitesi

Türkiye‟de Üstün Yetenekliler Eğitimi AraĢtırmalarına Özgü Problemler

ÖZET Bu çalıĢma, Türkiyede özel yetenekliler eğitiminde yapılan araĢtırmalarda yaĢanan zorlukları belirmeye yöneliktir. Bu zorlukları saptamak için, ülkede yeni dönem politik ve uygulamaya dönük geliĢmeler literatürde gözden geçirilmiĢ, yazarın birincil ve ikincil deneyimleri ile harmanlanmıĢtır. Sonuç olarak, altı problem tanımlanmıĢ ve bu problemler A. Bağlam, B. Uygulama ve C. KoĢullar olmak üzere üç problem alanında kategorilenmiĢtir. Özel Yetenekliler Eğitimi alanında çalıĢan araĢtırmacının problemleri Ģu Ģekildedir: (A.1) özel yeteneklilerin sorunlu davranıĢlarını açıklarken neden-sonuç iliĢkisini kurmak, (A.2) araĢtırmacının “yetenek” kavramına olan bakıĢ açısı ile alıĢılagelmiĢ teĢhis etme yöntemleri arasındaki çakıĢma, (B.1) araĢtırmacının, araĢtırmasına iliĢkin elde ettiği sonuçların politik eyleme dönüĢme sözünü vermede yaĢadığı sıkıntı, (B.2) araĢtırmasının katılımcıları olarak özel yetenekli çocuklar, velileri ve öğretmenlerine eriĢmekte zorlanma, (C.1) özel yetenekli öğrenci profillerinin benzeĢmesi, (C.2) teĢhis edilmiĢ özel yetenekli ile teĢhis edilmemiĢ öğrenci grubu ile arasında beklenen farkı bulmada yaĢanan çekinceler. ANAHTAR KELĠMELER: Özel Yetenekliler Eğitimi AraĢtırmaları, AraĢtırma Yapmanın Zorlukları

Problems of Gifted Education Research in Turkey

ABSTRACT In this study, the problems of gifted education research in Turkey are determined. In order to identify the problems, recent political and practical developments in Turkey and in the world are reviewed in literature, blended with author‟s primary and secondary experiences. As a conclusion, totally six problems were identified and then divided into three problem areas: A. contextual, B. implicational and C.conditional. Difficulties of the researcher in the field of gifted education are listed as: (A.1) building cause and effect relationship while explaining challenging behaviors in gifted children, (A.2) having discrepancy between the researcher‟s perspective on the conception of giftedness and the common used methodology of diagnosis, (B.1) having difficulty to promise to be taken political action in the end of the research, (B.2) difficulty to achieve gifted children, their teachers and parents as participants of the research, (C.1) similarity among the profiles of gifted children, and lastly (C.2) drawbacks in the tiral of finding the difference between diagnosed gifted children and undiagnosed children. KEY WORDS : Research in Gifted Education, Problems of Doing Research

&&&&&&&&&&

7

Dr. Öğr. Üyesi Meral Taner DERMAN Uludağ Üniversitesi Hatice HOPOĞLU Uludağ Üniversitesi Rabia ÖZCAN Uludağ Üniversitesi

OKUL ÖNCESĠ ÖĞRETMENLERĠNĠN ELEġTĠREL DÜġÜNME VE PROBLEM ÇÖZME BECERĠLERĠ ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠNĠN ĠNCELENMESĠ

ÖZET Bu araĢtırmanın temel amacı okul öncesi öğretmenlerinin eleĢtirel düĢünme ve problem çözme becerilerinin farklı değiĢkenlere göre incelenmesi ve eleĢtirel düĢünme ile problem çözme becerileri arasındaki iliĢkinin bulunmasıdır. AraĢtırmada öğretmenlerin bazı demografik özellikleri göz önünde bulundurularak (mezun oldukları okul türü, cinsiyet, kitap ve gazete okuma sıklıkları, kıdem yılları, sınıflarının yaĢ grubu ve mevcudu) problem çözme ve eleĢtirel düĢünme becerileri incelenmiĢtir. AraĢtırmada nicel araĢtırma yöntemlerinden betimsel tarama yöntemi kullanılmıĢtır. AraĢtırmanın evrenini Türkiye‟deki okul öncesi öğretmenleri oluĢturmaktadır. AraĢtırmanın örneklemini ise tesadüfî örneklem yöntemi ile belirlenen, araĢtırmaya gönüllü olarak katılan Bursa, Diyarbakır, Kütahya ve Ġzmir ilinde görev yapmakta olan 125 okul öncesi öğretmeni oluĢturmaktadır. Verilerinin toplanmasında okul öncesi öğretmenleri hakkında bilgi toplamak amacıyla araĢtırmacılar tarafından geliĢtirilen „KiĢisel Bilgi Formu‟, Okan Sarıgöz tarafından geliĢtirilen “EleĢtirel DüĢünme Becerileri Anketi” ile Heppner ve Petersen (1982) tarafından geliĢtirilen; ġahin, ġahin ve Heppner tarafından (1993) Türkçe formuna uyarlanan “Problem Çözme Envanteri” kullanılmıĢtır. Okul öncesi öğretmenlerinin cinsiyet değiĢkenine göre eleĢtirel düĢünme ve problem çözme becerileri arasındaki iliĢkiyi incelemek amacıyla t testi kullanılmıĢtır. Okul öncesi öğretmenlerinin mezun oldukları okul türü, kıdem yılları, kitap ve gazete okuma sıklıkları, sınıflarındaki öğrencilerin yaĢ grubu ve mevcudu arasındaki iliĢkiyi incelemek için ise tek yönlü varyans analizi kullanılmıĢtır. EleĢtirel düĢünme becerileri ile problem çözme becerileri arasındaki iliĢkiyi incelemek amacıyla “Pearson Korelasyon Analizi‟‟ yapılmıĢtır. AraĢtırmamız sonucunda okul öncesi öğretmenlerinin problem çözme becerileri ile mezun oldukları okul türü, cinsiyet, kıdem yılları, kitap ve gazete okuma sıklıkları, sınıflardaki öğrenci yaĢ grubu ve mevcudu değiĢkenleri arasında anlamlı bir iliĢki bulunamamıĢtır. Okul öncesi öğretmenlerinin eleĢtirel düĢünme becerileri ile kıdem yılı ve kitap okuma alıĢkanlıkları arasında anlamlı bir iliĢki olduğu görülürken mezun oldukları okul türü, cinsiyet, gazete okuma sıklıkları, sınıflarının yaĢ grubu ve mevcudu değiĢkenleri arasında anlamlı bir iliĢki olmadığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. Okul öncesi öğretmenlerinin eleĢtirel düĢünme ve problem çözme becerileri arasında anlamlı bir iliĢki bulunamamıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: eleĢtirel düĢünme, problem çözme, okul öncesi, okul öncesi öğretmeni &&&&&&&&&&

8

Dr. Öğr. Üyesi Yasemin KABA Kocaeli Üniversitesi

ORTAOKUL MATEMATĠK ÖĞRETMENĠ ADAYLARININ MATEMATĠĞE YÖNELĠK DÜġÜNCELERĠNĠN ĠNCELENMESĠ

ÖZET Bu çalıĢmada ortaokul matematik öğretmeni adaylarının matematiğe yönelik düĢüncelerinin incelenmesi amaçlanmıĢtır. Bu amaçla çalıĢma bir durum çalıĢması olarak tasarlanmıĢtır. ÇalıĢma grubu ise uygun/kazara örnekleme yöntemine göre belirlenmiĢtir. Bu bağlamda çalıĢma Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesinde gerçekleĢtirilmiĢtir. ÇalıĢmaya 50 ortaokul matematik öğretmeni adayı katılmıĢtır. Veriler “Matematik DüĢüncelerim” formu ile toplanmıĢtır. Sonuçta, öğretmen adaylarına göre matematik hayattır, bir bilim dalıdır ve sayıların dünyasıdır. Matematik evrenin soyutlanması olup evrensel bir dildir. Ayrıca öğretmen adaylarına göre matematik problem çözme sanatı olup matematiğin kalbinin problem olduğu ortaya çıkmıĢtır. Öğretmen adaylarına göre matematiğin temelleri ise problem çözme ve problem oluĢturmadır. Problem çözme problem oluĢturmadan daha önemli bulunmamıĢtır ancak adayların problem oluĢturmanın problem çözmeden daha zor olduğunu düĢündükleri belirlenmiĢtir. Adaylara göre iyi bir problem çözücü matematikte baĢarılıdır. Buna ek olarak mantıklı ve çözülebilir problem oluĢturabilen bireyler de matematikte baĢarılıdır sonucu elde edilmiĢtir. Adayların problem oluĢturmada iyi olan birinin problem çözmede de iyi olduğunu düĢündükleri ortaya çıkmıĢtır. Bununla birlikte öğretmen adaylarının problem çözmeyi problem oluĢturmaya tercih ettikleri sonucu elde edilmiĢtir. ANAHTAR KELĠMELER: Matematik, ortaokul matematik öğretmeni adayı, düĢünceler

INVESTIGATION OF OPINIONS OF PRE-SERVICE MIDDLE SCHOOL MATH TEACHERS TOWARDS MATH

ABSTRACT: In this study, it was aimed to investigate of opinions of pre-service middle school math teachers towards math. The study was designed as a case study. A study group was determined by a convenient sampling method. In this context, the study was conducted at Faculty of Education, Kocaeli University. 50 pre-service middle school math teachers participated in this study. Data were collected with “My Math Thoughts” form. In conclusion, math is a life, a scientific field, and a world of numbers according to pre- service teachers. It is a universal language and an abstraction of universe. Besides, it was found that math is an art of problem-solving. Math‟s heart is a problem according to pre- service teachers. The main components of math are also problem-solving and problem-posing according to them. It was seen that even though problem-solving isn‟t more important than problem-posing, problem-posing is more difficult than problem-solving. A good problem solver is successful in math. In addition to this, it was determined that someone who poses a logical and solvable problem is also successful in math. It was found that pre-service teachers think that someone who is good at problem-posing is also good at problem-solving. Furthermore, it was determined that pre-service teachers would rather problem-solving than problem-posing. KEY WORDS: Math, pre-service middle school math teacher, opinions

&&&&&&&&&

9

Seda ATAĠZĠ EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi Prof. Dr. Özden TEZEL EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi

Eğitsel Oyun ve Bilimsel Hikâyenin Fen Öğretiminde Kullanımına Yönelik Türkiye‟de Yapılan AraĢtırmaların Derleme ÇalıĢması

Özet Bu çalıĢmanın amacı, eğitsel oyun ve bilimsel hikâyelerin ortaokul fen öğretiminde kullanımına yönelik, 2012-2018 yılları arasında Türkiye‟de yapılan araĢtırmaları derleyerek, bu konuda çalıĢma yapacak araĢtırmacılara ve eğitimcilere katkı sağlamaktır. Bu amaçla, yapılan tarama sonucunda Türkçe yayınlanan; 14 makale, 8 yüksek lisans tezi ve 1 doktora tezine ulaĢılmıĢtır. UlaĢılan araĢtırmalar; katılımcılar, amaç, yöntem, sonuç ve öneriler göz önünde bulundurularak incelenmiĢ ve bu derleme çalıĢması hazırlanmıĢtır. Alan yazın taraması sonucunda, fen öğretiminde eğitsel oyun ve bilimsel hikâyelerin ayrı kullanılmasına yönelik araĢtırmaların daha fazla olduğu, eğitsel oyun ve bilimsel hikâyenin birlikte kullanılmasına yönelik bir adet çalıĢmanın gerçekleĢtirildiği anlaĢılmıĢtır. Bilimsel hikâyeler, öğrencilerin günlük hayatla bağlantı kurması ve hayâl güçlerinin geliĢmesi bakımından önemlidir. Eğitsel oyunlar ise öğrencilerin karar verme, problem çözme vb. becerilerinin geliĢmesi bakımından önemlidir. Ġncelenen araĢtırma sonuçlarına göre, bilimsel hikâye ve eğitsel oyunların fen öğretiminde kullanılması, öğrenciler üzerinde olumlu etkiler göstermektedir. Bilimsel hikâye ve eğitsel oyunun birbirini destekler nitelikte kullanılması; öğrencilerin duyuĢsal, biliĢsel ve sosyal beceri özelliklerinin geliĢimi gibi çok daha geniĢ olumlu etkilere yol açabilmektedir. Fen bilimleri dersinde bazı konuların bilimsel hikâye içeren eğitsel oyunla desteklenerek iĢlenmesi ve bu konuya yönelik çalıĢmaların artırılması önerilir. Anahtar Sözcükler: Eğitsel Oyun, Bilimsel Hikâye, Bilimsel Öykü, Fen Öğretimi

Review of the Studies Carried out in Turkey for use in science teaching of Educational Games and Scientific Story

Abstract Between the years 2012-2018 compiled by the research done in Turkey

ABSTRACT The aim of this study is to contribute to the educators and researchers who will play on the use of educational games and scientific stories in science education compiled by the research carried out in Turkey between the years 2012-2018. For this purpose, research in the relevant published in national journals was examined and 14 articles, 8 graduate thesis and 1 doctoral dissertation were obtained as a result of the screening. The results of the study were evaluated by taking into consideration purpose, participants, method, results and suggestions. As a result of the field literature survey, many studies have been carried out on the use of educational games and scientific stories in science Teaching in recent years and few studies have been carried out for the use of educational games and scientific stories together in science Teaching. Scientific stories are important for students to connect with everyday life and to develop their imagination. Educational games are students' decision-making, problem- solving, etc. it is important for the development of skills. As a result of the field search, it has been understood that there is more research on the use of educational games and scientific stories in science teaching, and that there is a research on the use of educational games and

10 scientific stories together. For this reason, science education, scientific story and educational game is used to support each other; it will have a much wider positive impact on the development of the students' perceptual, cognitive and social skills. In the course of science, it is recommended that some subjects be supported by scientific stories and educational games. Key Words: Educational game, Scientific story, Science teaching

&&&&&&&&&&

11 Neslihan ER EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi Prof. Dr. Özden TEZEL EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi

Fen Alanı Eğitiminde Robotik Uygulamalara Yönelik Türkiye‟de Yapılan AraĢtırmaların Derleme ÇalıĢması ÖZET Bu çalıĢmanın amacı, robotik uygulamalara yönelik Türkiye‟de yapılan araĢtırmaları derleyerek, robotik uygulamaların fen alanı eğitiminde kullanım durumunu belirlemek, bu konuda çalıĢma yapacak araĢtırmacılara ve eğitimcilere katkı sağlamaktır. Bu amaçla, alan yazındaki araĢtırmalar incelenerek, bir derleme hazırlanmıĢtır. Bu çalıĢmada, Ulusal Tez Merkezi ve SOBĠAD veri tabanlarında “robotik”, “robotik eğitimi”, “eğitimde robotik uygulamalar” ve “robotik uygulamalar” anahtar kelimeleri kullanılarak literatür taraması yapılmıĢ, tarama sonucunda 2012-2018 yılları arasında yayınlanmıĢ 5 tez, 15 makale ve 2 bildiriye ulaĢılmıĢtır. UlaĢılan çalıĢmalar; amaç, örneklem grubu, yöntem, veri toplama araçları, sonuç ve öneriler göz önünde bulundurularak incelenmiĢtir. Fen alanı eğitiminde robotik uygulamalara yönelik yapılan araĢtırmalar daha ziyade, öğrencilerin; bilimsel süreç becerileri, bilimsel yaratıcılıkları ve fen bilimleri dersine yönelik motivasyonlarına etkisini belirlemek amacıyla karma yöntem kullanılarak gerçekleĢtirilmiĢtir. AraĢtırmaların bazılarında ise, robotik eğitim setleri ve robotik sistemlerin kullanımının, problem çözümüne ve öğrencilerin bilimsel tutumlarına etkisi, robotik kodlamaya iliĢkin özyeterlik algıları, öğrenci görüĢleri alınarak incelenmiĢtir. Robotik uygulamalara yönelik araĢtırmaların nispeten son yıllarda artıĢ gösterdiği ve daha ziyade öğrencilere yönelik araĢtırmaların gerçekleĢtirildiği dikkati çekmektedir. Yapılan araĢtırmalara göre, robotik uygulamalar etkili bir eğitim ortamı yaratmaktadır. Ülkemizde pek çok özel ve devlet okulları bu alanda etkinlikler yapmaya ve son dönemde yarıĢmalar düzenlemeye baĢlamıĢtır. Buna rağmen alan yazın incelemesi sonucunda, etkinlikleri destekleyici çok fazla akademik çalıĢmaya ulaĢılamamıĢtır. Bu konu üzerine araĢtırmaların yapılmasına, öğretmen ve öğretmen adaylarına yönelik araĢtırmaların arttırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Robotik Uygulamaların seçmeli ders olarak önerilmesinde fayda vardır. Ayrıca, proje, çalıĢtay vb. etkinliklerle, öğretmen adaylarının robotik uygulamalara yönelik eğitim almaları sağlanabilir. Öğretimin en önemli yapı taĢı ve asıl uygulayıcısı olan öğretmenlere yönelik, robotik uygulamalara dair hizmet-içi eğitimlerin düzenlenmesi önerilir. Böylece, robotik üzerine eğitim alan öğretmen adayları ve öğretmenler, meslek yaĢantılarında bu uygulamayı verimli biçimde kullanabileceklerdir. Anahtar Sözcükler: Robotik, robotik eğitimi, eğitimde robotik kullanımı, robotik uygulamalar

Review of the Study Carried out in Turkey in the Science Field of Education Towards Robotic Applications

ABSRACT The aim of this study is to compile studies for robotic applications in Turkey, to determine the operational status of robotic applications in the field of education, will make efforts in this regard it is to contribute to researchers and educators. For this purpose, a review has been prepared by examining the field studies.In this study, the National Thesis Center and SOBĠAD databases were screened using the keywords "robotics", "robotics education", "robotic applications in education" and "robotic applications", and 5 thesis, 15 articles and 2 the notification has been reached. Works reached; purpose, participants, method, data

12 collection tools, results and suggestions. The researches carried out for robotics applications in science field education are more extreme; scientific process skills, scientific creativity, and motivation for science lessons. In some of the researches, the use of robotic training sets and robotic systems, problem solving and effects on students' scientific attitudes, self-efficacy perceptions about robotic coding, student opinions were examined.It is noteworthy that the researches on robotic applications have been increasing in recent years, but more researches have been carried out for the students. According to the researches made, robotic applications create an effective educational environment. Many private and public schools in our country have begun to organize competitions and organize contests in the last period.Nevertheless, as a result of the field summer examination, too many academic studies supporting the activities have not been achieved. There is a need for further research on teacher and teacher candidates to conduct research on this subject. It is beneficial that Robotic Practices are offered as elective courses. In addition, projects, workshops, etc. activities, teacher candidates can be trained in robotics applications. It is recommended that in-service trainings for robotic applications be organized for teachers, who are the most important building stone and practitioner of teaching. Thus, prospective teachers and teachers trained in robotics will be able to use this application effectively in their professional lives. Key Words: robotics, robotics education, robotics use in education, robotics applications

&&&&&&&&&&

13

Öğr. Görv. Özlem YAĞCIOĞLU Dokuz Eylül Üniversitesi

WHY ARE THE BOOK REVIEWS IN HIGHER EDUCATION IMPORTANT?

ABSTRACT

Book reviews about the academic books have crucial roles in academic writing. While writing the academic articles or books these reviews are important while choosing the correct and appropriate references. Books reviews on education, training and higher education are important to follow the innovations in higher education. They are also very important for professional development in academic lives and in business lives. Book reviews are different from the book critiques and short summaries. This study deals with the book reviews on academic books. The role of these academic book reviews will be highligted. Why book reviews should be written on academic books will be handled. The outcomes of reading and writing book reviews on academic books will be unearthed. Sample academic studies will be shared. KEY WORDS: Book reviews; academic books; academic writing

YÜKSEK ÖĞRETĠMDE KĠTAP ĠNCELEMELERĠ NĠÇĠN ÖNEMLĠDĠR?

ÖZET

Akademik kitaplarla ilgili kitap incelemeleri akademik yazıda önemli rollere sahiptirler. Akademik kitapları veya makaleleri yazarken bu incelemeler doğru ve uygun referansları seçmek açısından önemlidir. Eğitim, öğretim ve yüksek öğrenimle ilgili kitap incelemeleri yüksek öğrenimdeki yenilikleri takip etmek için önemlidir. Akademik hayatlarda ve iĢ hayatlarında profesyonel geliĢim için de çok önemlidirler. Kitap incelemeleri, kitap kritiklerinden ve kısa özetlerden farklı yazılardır. Bu çalıĢma, akademik kitaplarla ilgili kitap incelemeleriyle ilgilidir. Akademik kitap incelemelerinin rolü vurgulanacaktır. Akademik kitaplar hakkında kitap incelemelerinin neden yazılması gerektiği ele alınacaktır. Akademik kitaplarla ilgili kitap incelemelerini okuma ve yazmadan elde edilen olumlu sonuçlar ortaya çıkarılacaktır. Örnek akademik çalıĢmalar paylaĢılacaktır. ANAHTAR KELĠMELER: kitap incelemeleri; akademik kitaplar; akademik yazı

&&&&&&&&&&

14

Dr. Öğr. Üyesi Pınar Bağçeli KAHRAMAN Uludağ Üniversitesi Prof. Dr. Handan Asude BASAL Uludağ Üniversitesi

Farklı Fakültelerde Öğrenim Gören Öğrencilerin Çevre Duyarlılıkları

ÖZET

Çevre duyarlılığını insanların içinde yaĢadıkları dünyadaki çevre sorunlarına iliĢkin oluĢturdukları farkındalık olarak tanımlayabiliriz. Ancak insanların çevre sorunları ve bu sorunlara gösterdikleri duyarlılık seviyeleri de toplumdan topluma değiĢiklik göstermektedir. Bunun en önemli sebebi ise toplumların toplumsal geliĢmiĢlik seviyeleridir. Bu geliĢmeyi sağlayabilecek en önemli etmen ise eğitimdir. Bu açıdan üniversitede öğrenim görmekte olan öğrencilerin çevreye duyarlılıklarının yüksek olması beklenmektedir. Türkiye‟de alana iliĢkin araĢtırmalar incelendiğinde genel olarak üniversite öğrencilerinin çevre duyarlılıklarını inceleyen bir araĢtırmaya rastlanmamıĢtır. Bu bakımdan bu araĢtırmanın üniversite eğitimi gören kiĢilerin çevreye yönelik duyarlıklarının belirlenmesi ve eğitimde buna yönelik önlemlerin alınması için önemli olduğu düĢünülmektedir. Bu çalıĢmanın amacı üniversitede farklı alanlarda öğrenim gören öğrencilerin çevre duyarlılık düzeylerini saptamaktır. Bu amaç doğrultusunda Bursa Uludağ Üniversitesinin 12 farklı fakültesinde öğrenim görmekte olan üçüncü ve dördüncü sınıf 962 lisans öğrencisine Çevre Duyarlılığı Ölçeği uygulanmıĢtır. Ayrıca araĢtırma kapsamına giren öğrencilere cinsiyet, çocukluğunu geçirdiği yerleĢim yeri, çevre eğitimi dersi alıp almama durumu, gönüllü kuruluĢlara katılıp katılmama durumları ve konferans, seminer, panel vb. bilimsel çalıĢmalara katılıp katılmama durumlarına iliĢkin sorular yöneltilmiĢtir. AraĢtırma sonucunda elde edilen verilerine göre; Bursa Uludağ Üniversitesi‟nde öğrenim görmekte olan 962 öğrencinin çevre duyarlılık düzeylerinin yüksek olduğu; ancak kız öğrencilerin çevre duyarlılıklarının erkek öğrencilere göre daha yüksek olduğu saptanmıĢtır. Fakülte bazında yapılan değerlendirmede çevre duyarlılığı en yüksek olan öğrencilerin Eğitim Fakültesinde öğrenim gördüğü; en düĢük olan öğrencilerin ise Tıp Fakültesinde öğrenim gördüğü ve fakülteler arasında çevre duyarlıklılarının anlamlı düzeyde farklılaĢtığı belirlenmiĢtir. Eğitimleri süresince herhangi bir Çevre Eğitimi dersi alan öğrencilerin almayan öğrencilere göre çevre duyarlılıkları daha yüksek çıkmıĢtır. Üniversitede gerçekleĢen çevre konusunda yapılan bilimsel araĢtırma projelerine katılan öğrencilerin, bilimsel projelere katılmayan öğrencilere göre çevre duyarlılığı daha yüksek çıkmıĢtır. Ayrıca çevre alanında gönüllü kuruluĢlara katılan öğrencilerin, gönüllü kuruluĢlara katılmayan öğrencilere göre çevre duyarlılığı daha yüksek bulunmuĢtur. ANAHTAR KELĠMELER: Çevre, çevre duyarlılığı, çevre eğitimi, çevreye yönelik tutum, üniversite öğrencileri

Environmental Awareness of Undergraduates Studying At Different Faculties

ABSTRACT

We can define environmental awareness as consciousness that people generate towards the environmental problems in the world that people live in. However, people‟s environmental problems and their level of awareness about these problems also vary from society to society. The most important reason for this is the social development levels of the societies. The most

15 important factor in achieving this development, on the other hand, is education. In this respect, undergraduate students studying at university are expected to have high environmental awareness. When the relevant studies in this area in Turkey are examined, it is clearly observed that there are no studies that investigated the environmental awareness of university students in general. In this regard, it is thought that this study is important for identifying the environmental awareness of the people obtaining university education and for taking the necessary precautions in their education. The purpose of the present study is to identify the environmental awareness levels of the undergraduate students studying different subjects at the university. For this purpose, the Environment Awareness Scale was applied to 962 third and fourth year undergraduate students studying at 12 different faculties of Uludağ University in Bursa. Furthermore, the undergraduate students participating in the study were questioned regarding gender, place of residence in childhood, whether they took any environmental education course, whether they participated in voluntary organizations, and whether they took part in scientific studies such as conferences, seminars and panels. According to the data obtained as a result of the study: The environmental awareness levels of 962 undergraduate students studying at Uludağ University in Bursa were high; however, it was found that female students had higher environmental awareness than the male students. It was found that the students with the highest environmental awareness studied at the Faculty of Education; the student with the lowest levels of environmental awareness were those students who studied at the Faculty of Medicine and consequently, the environmental awareness among the students studying at faculties differed significantly. It was also revealed that the students who took any Environmental Education course during their education period were environmentally more aware than those who did not. Similarly, it was found that the students who participated in the scientific research projects on environment at their university were environmentally more aware than those who did not take part in any scientific projects. Additionally, it was revealed that the students who participated in voluntary environmental organizations were more environmentally aware than those who did not take part in any voluntary organizations. KEY WORDS: Environment, environmental awareness, environmental education, attitudes towards the environment, undergraduate students.

&&&&&&&&&&

16

FEN BĠLĠMLERĠ

17 Kumru AKġEHĠR Ondokuz Mayıs Üniversitesi

Doç. Dr. Talat ġENEL Ondokuz Mayıs Üniversitesi

Gezgin Satıcı Probleminin Karınca Kolonisi Algoritması Ġle Çözüm Performansının Arttırılmasında Parametre Optimizasyonu

Özet Endüstriyel problemlerin çözümünde kullanılan sezgisel yöntemlerin önde gelenlerinden biri de “Karınca Kolonisi Algoritmasıdır” . Karıncalar bir yol seçmeleri gerektiği zaman bu seçimi alternatif yollar üzerine bırakılmıĢ olan feromen madde yoğunluğuna göre belirlemektedirler ve karıncaların bu hareketleri merkezi bir kontrol ile sağlanmamaktadır. Karınca kolonisi optimizasyonu, gezgin satıcı problemi gibi çözümü karıĢık kombinatoryal optimizasyon problemleri için umut verici bir optimizasyon tekniğidir. Karınca koloni optimizasyonu birçok kombinatoryal optimizasyon problemlerine baĢarıyla uygulanmıĢtır. Bu çalıĢma NP-hard olarak bilinen simetrik gezgin satıcı probleminin karınca kolonisi algoritması ile çözüm performansının arttırılmasında deney tasarımı ile ilgilidir. Uygulamada Ġstanbul iline ait ilçeler arası 40* 40 mesafe matrisi oluĢturuldu. Simetrik gezgin satıcı problemi Matlab programlama dilinde karınca kolonisi algoritması kullanılarak çözüldü. Karınca kolonisi algoritmasının optimum veya optimuma yakın çözüme ulaĢma performansını etkileyen parametrelere ait faktör seviyeleri belirlendi. Deneyler Taguchi L25 ortogonal düzlemde Minitab programlama dilinde yapıldı. Faktörlerin sonuçlara etkisi varyans analizi (Anova) yardımıyla bulundu. Karınca kolonisi algoritması performansını etkileyen parametre değiĢimlerinin en kısa mesafenin bulunmasına yönelik performansı üzerindeki etkileri incelendi. Karınca kolonisi algoritmasının çözüm performansını artıracak parametre setleri önerilmeye çalıĢıldı. Anahtar Kelimeler: Gezgin Satıcı Problemi, Karınca Kolonisi Algoritması, Taguchi Yöntemi, Faktöriyel Tasarım

Parameter Optimization To Ġncrease Solution Performance Of Travelling Salesman Problem By Using Ant Colony Algorithm

Abstract Ant colony algorithm is one of the leading heuristic methods used to solve industrial problems. Many species of ant is almost blind. When the ants have to choose a path that selection according to the density of pheromone deposited on alternative ways to formulate and this movements of ants are not provided with a central control system.Ant colony optimization is a promising optimization technique for solution of combinatorial optimization problems such as traveling salesman problem. Ant colony optimization has been successfully applied in many combinatorial optimization problems. This study is about the experimental design in improving solution performance by using ant colony optimization algorithm of the problem of symetric travelling salesman problem which is know as NP-Hard problem.In practice, a distance matrix of 40 * 40 was formed between the districts of Istanbul. The symmetric travelling salesman problem was solved using the ant colony algorithm in the Matlab programming language. The factor levels of the parameters affecting the optimal or near optimal solution reach performance of the ant colony algorithm were determined. The experiments were performed in the Minitab programming language on the orthogonal plane of Taguchi L25. The effect of the factors on the results was

18 found by the analysis of variance (ANOVA).The effects on the performance of the parameter exchanges affecting the performance of the ant colony algorithm for finding the shortest distance have been studied. We tried to propose parameter sets that would improve the solution performance of the ant colony algorithm. Key Words : Travelling Salesman Problem , Ant Colony Alogrithm , Taguchi Method, Factorial Design

&&&&&&&&&

19

Onat ġĠMġĠR Ġstanbul Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ġnci Zaim GÖKBAY Ġstanbul Üniversitesi

Bireylerin Psikosomatik ve Psikiyatrik Etkilerinin ĠĢ Tatminlerine Etkisi ve Memnuniyetin Arttırılmasına Yönelik Bir Vaka ÇalıĢması

Amaç ĠĢ tatmini kiĢiden kiĢiye değiĢen bir özelliktir. Bunun en önemli nedeni kiĢilerin değerlerinin önem derecelerinin farklılık göstermesidir. Bireylerin hayatta önemsedikleri olay ve kiĢiler esasında kiĢilik özellikleri ile doğrudan iliĢkilidir. KiĢilik kavramı insanın sosyal yaĢantısının bir parçası olarak yüzyıllar boyunca ilgi görmesine rağmen bilimsel geliĢimine 1930‟lu yıllarda kiĢilik psikolojisinin diğer soysal bilim alanlarında ayrı bir bilimsel disiplin olarak ortaya çıkması ile baĢlamıĢtır. KiĢilik; bir insanın duyma, düĢünme, davranıĢ biçimlerini etkileyen koĢulların kendine özgü görüntüsüdür. Ġçten ve dıĢtan gelen uyarıcıların etkisi altında olan kiĢilik bireyin biyolojik ve psikolojik, kalıtsal ve edinilmiĢ bütün yeteneklerinin, güdülerinin, duygularının, isteklerinin, alıĢkanlıklarının ve bütün davranıĢlarının içine alır. Bu nedenle insan biyopsikososyal bir varlıktır. Dolayısı ile kiĢilik özellikleri ile performans arasındaki iliĢkiyi, durumsal değiĢkenlerin kiĢilik özellikleri üzerinde yarattığı etkiyi açıklamak gerekmektedir. Bir çalıĢan içinde bulunduğu örgütün farklı kademelerinden çeĢitli durumsal uyarıcılar almaktadır. Bu uyarıcıların kiĢilik özellikleri üzerinde yarattığı etki sayesinde çalıĢan kendi davranıĢlarını yönlendirmektedir. KiĢilik ve iĢ tatmini iliĢkisinin ve performansa etkisinin birbiriyle etkileĢim içerisinde belirlenmesi gerekmektedir. Bu çalıĢmanın amacı, özel bir Ģirkette çalıĢan ve memnuniyet anketlerinde ortalamanın altında memnuniyetsizlik ifade eden, farklı kiĢilik yapısında, farklı kademelerde (Mavi Yaka, Beyaz Yaka, Yönetici Pozisyonunda göre yapan bireylerde) ve farklı illerde bireylerin iĢ tatminlerinin iyileĢtirilmesinde bir vaka analizinin gerçekleĢtirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Uygulama kapsamında bireylerin psikosomatik ve psikiyatrik durumlarının iĢ memnuniyetlerine ve iĢe aidiyet duygularına etkilerinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda çalıĢma örneklem grubu seçilmesi için ilgili firmanın Ġnsan Kaynakları Direktörlüğü‟nün 4 farklı grup Ģirketinde periyodik olarak yaptığı çalıĢan memnuniyetinin ölçülmesine iliĢkin çalıĢmalarda ortalamanın altında puanlama yapan bireylerin veri tabanı oluĢturulmuĢtur. En az puanlama yapandan (vasat altı) en çok puanlama yapan bireye kadar (ortalama altı) tüm veri tabanı çalıĢma kademelerine göre gruplandırılarak çalıĢma hakkında bire bir görüĢmelerle bilgilendirilmiĢtir. ÇalıĢmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden 21 kiĢi örneklem grubu olarak projeye dahil edilmiĢtir. ÇalıĢmaya katılmayan diğer bireyler kontrol grubu olarak uzaktan izlenmiĢtir. Ġlk uygulamada 21 kiĢiye Cornel Index Envanteri uygulanarak psikosomatik ve psikiyatrik durumları hakkında bilgi edinilmeye çalıĢılmıĢtır. Envanter web üzerinden gerçekleĢtirilmiĢ tüm soruların cevaplanması sağlanmıĢtır. Katılımcıların envanteri mümkün olduğunca doğru cevaplandırması için belirli Ģablon kullanıp kullanmadıkları incelenmiĢtir. Katılımcıların Ģirkete giriĢ ve çıkıĢ saatlerine uyumlarını, Ģirket içerisinde iĢ dıĢı internet kullanım değerlerini öğrenmek için bilgi teknolojileri direktörlüğünden PDKS ve data kullanım verileri alınmıĢ ve uyumsuzluk durumlarına iliĢkin bilgiler alınarak analiz için kullanılmıĢtır. ÇalıĢma arkadaĢlarıyla birebir görüĢmeler yapılarak Cornel Index sonuçlarının doğruluğuna iliĢkin somut bilgiler alınmıĢtır. Uygulamalar kapsamında Ģirketlerde odak grupları oluĢturmuĢ ve iyileĢtirilmesi gereken konular önem ve aciliyet durumları göz önüne alınarak ortaya çıkartılmıĢtır.

20 ÇalıĢmaya gönüllü katılan 18 kiĢi 9 erkek ve 9 kadından oluĢmaktadır. Kadın katılımcıların yaĢ ortalaması 31,5 iken erkek katılımcıların yaĢ ortalaması 37,33‟tür. Kadın katılımcıların %66,67‟si (6 kiĢi), erkek katılımcıların %100‟ü evlidir. Kadın katılımcıların % 33,33‟ü Yüksek Lisans düzeyinde, %44,44‟ü Lisans düzeyinde ve %22,22‟si lise düzeyinde eğitime sahiptir. Erkek katılımcıların % 11,11‟i Yüksek Lisans düzeyinde, %55,56‟sı Lisans düzeyinde, %22,22‟si Ön Lisans düzeyinde ve %11,11‟i lise düzeyinde eğitime sahiptir. Kadınların beyaz yaka dağılımı % 77,78 mavi yaka dağılımı %22,22 iken erkeklerin beyaz yaka dağılımı % 66,67, mavi yaka dağılımı %33,33 biçimindedir. Bulgular ve TartıĢma: Genel grup popülasyonu mavi yaka ve beyaz yaka olarak ele alındığında mavi yakalıların cornel index sonuçlarının dağılımı; %20‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %20‟sinde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %40‟ında AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal biçimindedir. Mavi yakalı kadın çalıĢanların %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %50‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal bulunurken, Mavi yakalı erkek çalıĢanların %33,33‟ünde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %33,33‟ünde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu gözlemlenmiĢtir. Mavi yakalı çalıĢanların yaĢ ortalaması 39,4 iken mavi yakalı kadın çalıĢanların yaĢ ortalaması 39,5 ve mavi yakalı erkek çalıĢanların yaĢ ortalaması 39,33‟dür. Mavi yakalı çalıĢanların genel cornel index dağılımları %40‟ı Kuvvetli nevrotik ruhsal yapıya, %60‟ı emotif ruhsal yapıya sahiptir. Mavi yakalı kadın çalıĢanların %100‟ü Kuvvetli nevrotik ruhsal yapıya sahip iken, mavi yakalı erkek çalıĢanların %100‟ü emotif ruhsal yapıya sahiptir. Mavi yakalı çalıĢanlardan çalıĢmaya katılanların unvanları ġef, Personel ve Ekip Lideri‟dir. ÇalıĢmaya katılan mavi yakalı çalıĢanların unvanlarının dağılımı %60‟ı ġef, %20‟si Personel ve %20‟si Ekip Lideri olarak gerçekleĢmiĢtir. ÇalıĢmaya katılan mavi yakalı erkek çalıĢanların %66,67‟si ġef, %33,33‟ü Ekip lideri iken mavi yakalı kadın çalıĢanların %50‟si Ģef ve %50‟si personel unvanına sahiptir. Cornel Index sonuçları unvana göre incelendiğinde ise; ġeflerin %33,33‟ünde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %66,67‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu söz konusu iken, Personellerin %100‟ü depresif, %100‟ünde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme durumu söz konusudur. Ekip liderlerinin incelemesinde herhangi bir olumsuz bulguya rastlanmamıĢtır. Unvanların cinsiyet boyutuna bakılmak istendiğinde mavi yakalı Ģeflerin %33,33‟ü kadın, %66,67‟si erkek iken, personellerin %100‟ü kadın ve Ekip Liderlerinin %100‟ü erkektir. Mavi yakalı Ģef kadınların %100‟ünde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu gözlemlenirken, mavi yakalı Ģef erkeklerin %50‟sinde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %50‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu gözlemlenmiĢtir. Beyaz yakalıların cornel index sonuçlarının dağılımı; %38,46‟sı Depresif, %30,77‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %15,39‟unda Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %38,46‟sında AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal, %7,69‟unda Psikopati Durumu söz konusudur. Beyaz yakalı kadın çalıĢanların %28,57‟si Depresif, %42,86‟sında Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %14,29‟unda Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %57,14‟ünde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu gözlemlenmiĢtir. Beyaz yakalı erkek çalıĢanların %50‟si Depresif, %16,67‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %16,67‟sinde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %16,67‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal, %16,67‟sinde Psikopati Durumu gözlemlenmiĢtir. Beyaz yakalı çalıĢanların yaĢ ortalaması 32,46 iken beyaz yakalı kadın çalıĢanların yaĢ ortalaması 29,14 ve beyaz yakalı erkek çalıĢanların yaĢ ortalaması 36,33‟dür. Beyaz yakalı çalıĢanların genel cornel index dağılımları %30,77‟si Kuvvetli nevrotik ruhsal yapıya, %69,33‟ü emotif ruhsal yapıya sahiptir. Beyaz yakalı kadın çalıĢanların %42,86‟sı Kuvvetli nevrotik ruhsal yapıya sahip iken, %57,14‟ü emotif ruhsal yapıya sahiptir. Beyaz yakalı erkek çalıĢanların %16,67‟si Kuvvetli nevrotik ruhsal yapıya sahip iken %83,33‟ü emotif ruhsal yapıya sahiptir.

21 Beyaz yakalı çalıĢanlardan çalıĢmaya katılanların unvanları Müdür, Yönetici, Uzman, Uzman Yardımcısı ve Eleman‟dır. ÇalıĢmaya katılan beyaz yakalı çalıĢanların unvanlarının dağılımı %15,38‟i müdür, %30,77‟si yönetici, %30,77‟si uzman, %15,38‟i uzman yardımcısı ve %7,69‟u eleman olarak gerçekleĢmiĢtir. ÇalıĢmaya katılan beyaz yakalı erkek çalıĢanların %33,33‟ü müdür, %33,33‟ü yönetici ve %33,33‟ü uzman iken beyaz yakalı kadın çalıĢanların %28,57‟si yönetici, %28,57‟si uzman, %28,57‟si uzman yardımcısı ve %14,29‟u elaman unvanına sahiptir. Cornel Index sonuçları unvana göre incelendiğinde ise; Müdürlerin %50‟si Depresif, %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %50‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu söz konusu iken, yöneticilerin %25‟i Depresif, %25‟inde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %25‟inde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, uzmanların %25‟i depresif, %25‟inde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %50‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal, %25‟inde psikopati, uzman yardımcılarının %50‟si depresif, %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %50‟sinde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %100‟ünde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal, elemanların %100‟ünde depresiflik durumu söz konusudur. Unvanların cinsiyet boyutuna bakılmak istendiğinde beyaz yakalı müdürlerin %100‟ü erkek iken, yöneticilerin %50‟i erkek, %50‟si kadın, uzmanların %50‟si erkek, %50‟si kadın, uzman yardımcılarının %100‟ü kadın ve elemanların %100‟ü kadındır. Beyaz yakalı müdür erkeklerin %50‟si depresif, %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %50‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu gözlemlenmiĢtir. Beyaz yakalı yönetici erkeklerin %50‟si depresif, %50‟sinde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu söz konusu iken, beyaz yakalı yönetici kadınların %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme durumu gözlemlenmiĢtir. Beyaz yakalı uzman erkeklerin %50‟si depresif, %50‟sinde ise Psikopati Durumu, beyaz yakalı uzman kadınların ise %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %100‟ünde ise AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu söz konusudur. Beyaz yakalı uzman yardımcı kadınların %50‟si depresif, %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %50‟sinde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu ve %100‟ünde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal söz konusudur. Sonuçlar: Odak çalıĢmaları sonucunda ortaya çıkan ana konular: “ÇalıĢma saatleri, Ofis/ÇalıĢma Ortamı, Sosyal Etkinlikler, MaaĢ Politikası, Onurlandırma-Ödüllendirme/Takdir Sistemi” baĢlıkları altında olmuĢtur. Çıkan konularla ilgili yapılabilir aksiyonlar insan kaynakları direktörlüğü ile görüĢülerek kararlaĢtırılmıĢ ve üst yönetime sunulmuĢtur. ÇalıĢma ortamlarında fiziksel memnuniyetsizliklerin giderilmesi için orta ölçekli harcamalar yapılarak hiç camı olmayan havasız mekânda çalıĢan bireyler küçükte olsa camı olan ve temiz hava girebilecek bir ortama taĢınmıĢlardır. ÇalıĢma saatleri sabah ve akĢam 1 saat öne alınmıĢtır. GiriĢ ve çıkıĢ saatlerinin trafiğin en yoğun olduğu saatlere denk gelmesi nedeniyle gün içinde en az 2 saat yolda zaman geçiren çalıĢanlar 1 saat tasarruf etmiĢlerdir. Böylece sosyal hayatlarına 1 saat fazla zaman ayırabilme avantajı elde edilmiĢ aynı zamanda trafikte kalınma süresi minimize edildiği için iĢe stres oranı düĢük gelinmeye baĢlanmıĢtır. Sadece çalıĢmaya katılan gönüllüler de değil uygulama tüm Ģirketlerde gerçekleĢtiği için çalıĢma sonrasında yapılan memnuniyet anketlerinde memnuniyet puanlarında artıĢ gözlenmiĢtir. ANAHTAR KELĠMELER: ĠĢ tatmini, iĢ tatmini ve kiĢisel davranıĢ biçimleri, Cornel Indeks, ĠĢ tatmin analizi

Individuals Psychosomatic and Psychiatric Disorders Effect to Job Satisfaction and A case study to increase the level of Job Satisfaction

ABSTRACT Individual satisfaction at work; could be achived by the combination of the characteristics of the work and passion to the profession with the working enviroment. Positive attitude towards work is called job satisfaction, negative attitude is called job unsatisfaction. Considering that a

22 significant part of human life passes through the workplace, the rate of job satisfaction greatly influences his life, the pleasure he receives from his work will positively influence on his life and progressively show a positive effect on mental health as well as on the physical health. Studies in the literature; argues that happy individuals in family life are also happy in business life, those who are happy in business life are also happy in family life, and all that satisfaction leads the individual to be efficient in their connected organizations. Individual satisfaction at work is a specification that varies from person to person. The main reason of this variety is because the importance of values is changing person to person. The events and people that the individual cared the mosts are directly connected with their personalities. Although the concept of personality has been attracting attention for centuries as part of human social life, scientific development has begun with the emergence of personality psychology as a separate scientific discipline in other generational fields of science in the 1930s. Personality; is a unique image of the conditions that affect a person's hearing, thinking and behavior. Under the influence of internal and external effects, personality includes all biological, psychological, inhereted and acquired habits, instics, feelings and desires. For this reason, human is a biopsychosocial presence. Therefore, it is necessary to explain the relationship between personalities and performance with the effect of situational variables on personalities. The employee receives various and status stimulants from different levels of the organization which he involves. With the effect of this stimulants on his personality, he orients his behaviours. The relation between individual satisfaction at work and the personality and their effect on the business performance must be decided accordingly. The aim of this study is to carry out a case analysis to improve the satisfactory level of individuals who work in a private company and express their satisfaction level under the average in surveys, in different personality structures, in different stages (blue collar, white collar, manager position) and in different cities. 9 male and 9 female total of 18 employee who worked at the comapny will involve to the study voluntarily. The average age of the females will be 31,5 and the average of male‟s age will be 37,33. The %66,67 percent of ( 6 females) the females are married meanwhile %100 percent of the male‟s are married. 33.33% of the female participants have graduate level, 44.44% have undergraduate level and 22.22% have high school level education. 11,11% of the male participants have graduate level, 55,56% at undergraduate level, 22,22% at associate degree level and 11,11% at high school level. The distribution of female‟s as white collar is 77,78 and %22,22 as blue collar. Meanwhile the distrubiton of White collar for males are %66,67 percent and %33,33 as blue collar. In the study, a total of 9 men who filled the Cornell index personality inventory, 1 had a strong neurotic structure and 8 were in the group of emotional psychological structure. In addition 1 of the participants had psychopathies and 3 of them had high depression scores. A total of 9 females filled the Cornell index personality inventory, 5 strong neurotic structures and 4 emotional psychological groups. In addition 3 of them had high depression scores. On the volunteers a survey have been made through the survey monkey to find out the methods to improve their satisfaction levels and they have been evaluated by managers. Before the study the satisfaction level results were 63 and the volunteers level were 46 and the average satisfaction of the company from the working environment and health facilities was 59 while the satisfaction of the volunteers were 24. After the study the satisfaction level results become 74 and the volunteers level become 55 and the average satisfaction of the company from the working environment and health facilities was 74 while the satisfaction of the volunteers were 66. Accordingly, the actions taken during the study increases the overall satisfaction by 8%, while the satisfaction of the samples increased by 20%. Looking at the work environment and health facilities, it increased the overall satisfaction of the company by 25%, but increased the satisfaction of the volunteers by 175%.

23 KEY WORDS: Job satisfaction, job satisfaction and personal behaviours, Cornel Index, Job Satisfaction Analysis

&&&&&&&&&

24

Emre GENÇ Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Adem Alpaslan ALTUN Selçuk Üniversitesi

BĠLĠM MERKEZĠ SERGĠ GALERĠNDE IBEACON TEKNOLOJĠSĠ KULLANIMI

ÖZET Okul dıĢı öğrenme ortamları eğitim-öğretim sistemi içerisinde yaygınlaĢmaya baĢlayan alanlardır. Özellikle doğa parkları, bilim merkezleri, planetaryumlar, fabrika sahaları okul dıĢı öğrenme ortamlarına örnek verilebilir. Günümüzde okul dıĢı öğrenme ortamları, görselliğin ön plana çıktığı, bilginin farklı yöntemlerle ziyaretçiye iletilmeye çalıĢıldığı, ziyaretçinin farklı alanlarda bilgiler edinebileceği mekânlardır. Teknoloji kültürü, teknolojinin sürekli geliĢtiği çağımızda teknolojinin doğru ve iĢlevsel kullanılmasında, bireyin kazanması gereken bir edimdir. Ülkemizde teknolojinin kullanılması ve geliĢtirilmesine dair bireylerin teknolojiyle olan iliĢkisinin değerlendirilmesi ve bireylerin teknolojiyle bir okul dıĢı öğrenme ortamında karĢı karĢıya kalmasıyla, kullanma becerilerini geliĢtirmek arasında bir iliĢki olduğu ve bilim merkezindeki bu eğitim teknolojilerinin bu amaçla önemli bir etkisi olacağı düĢünülmektedir. Bilim merkezlerinde bulunan sergiler ziyaretçilerin katılımına açıktır. Ziyaretçiler bilim merkezi sergi galerini aktif olarak kullanabilmektedir. Sergi ünitelerinin yer aldığı, ıĢıklandırma tasarımı ve anlatılmak istenen konuların dağılımı açısından bir bütünlük veren ve bu bütünlüğe göre sergi düzeneklerinin yerleĢtirildiği alanlara sergi galerisi denmektedir. ÇalıĢmamızda Konya bilim merkezi içerisinde yer alan sergi düzeneklerinin, ibeacon teknolojisini kullanımı sonrası ziyaretçi görüĢleri değerlendirilecektir. Ibeacon teknolojisi, ilgili alanlarda, nesnelerin interneti kavramının yayılması ile birlikte, akıllı ve içerik duyarlı hale getirilmiĢ; kiĢiselleĢtirilmiĢ deneyimler sunan küçük Bluetooth radyo vericilerine verilen genel isim olarak tanımlanmaktadır. Ġlerlemenin önemli alanlarından olan eğitimin yeni yollarla çeĢitlendirilmesi, bireylerin kazanacağı özellikleri artırmaktadır. Özellikle teknoloji kültürünün geliĢtirilmesinde bilim merkezlerinin önemli bir rol oynayacağı ve bilim merkezlerinde kullanılan eğitim teknolojilerinin bu kültürün oluĢmasına önemli bir katkı sunacağı düĢünülmektedir. ANAHTAR KELĠMELER: Bilim Merkezi, Sergi Galerisi, Ibeacon

USE OF IBEACON TECHNOLOGY IN SCIENCE CENTER EXHIBITION GALERI

ABSTRACT Non-school learning environments are areas that are becoming widespread within the educational system. Especially nature parks, science centers, planetariums, factory sites are examples of out-of-school learning environments. Today, out of school learning environments are places where visuality comes to the fore, where information is tried to be transmitted to the visitor in different ways, and where the visitor can obtain information in different areas. Technology Culture is an act that an individual should win in the correct and functional use of technology in our age when technology is constantly evolving. It is thought that there is a relationship between the use and development of technology in Turkey and the evaluation of the relationship between the individuals and technology and the individuals faced with the technology in an out of school learning environment, and that these educational technologies at the Science Center will have an important impact on this purpose. Exhibitions in science centers are open to visitors. Visitors can actively use the Science Center exhibition Gallery. The areas where exhibition units are located, which give an integrity in terms of lighting

25 design and distribution of the topics to be discussed, are called exhibition galleries. In this study, visitor views will be evaluated after the use of ibeacon technology of exhibition apparatus located in Konya Science Center. Ibeacon technology is smart and Content-Aware, with the spread of the concept of Internet of objects in related areas; it is defined as the generic name given to small Bluetooth radio transmitters that offer personalized experiences. Diversification of education in new ways, which are important areas of progress, increases the characteristics of individuals. In particular, it is thought that science centers will play an important role in the development of Technology Culture and educational technologies used in science centers will contribute to the formation of this culture. KEY WORDS : Science Center, Exhibition Gallery, Ibeacon

&&&&&&&&

26

ArĢ. Görv. Fatih SERTTAġ Afyon Kocatepe Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet Fatih HOCAOĞLU Afyoın Kocatepe Üniversitesi

Bozucu Çevrenin Yüksek Gerilim Ölçümlerine Etkisi

ÖZET Dahili sistemden kaynaklanan güç sistemindeki hataları azaltmak için, yüksek gerilim kablolarını kısmi deĢarjlara göre test etmek gerekir. Ancak, doğru ölçüm, olası yanlıĢ ölçümlerin sonuçlarını önlemek için hayati öneme sahiptir. Ölçüm ortamı üzerinde birçok bozucu etki olduğu için, ölçümün iç mekan koĢullarında uygulanması gerekmektedir. Bu çalıĢmada, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yüksek Gerilim Laboratuvarında, bozucu cihazların etkisini araĢtırmak için bir test ortamı kurulmuĢtur. Yüksek gerilim kablosu bozucu koĢullar altında test edilmiĢtir. Bozucu bir ortam oluĢturmak için bir cep telefonu kullanılmıĢtır. Deneyler sırasında veriler, aktif mobil aramalar altında ve olmadan ölçülmüĢtür. Veriler karĢılaĢtırılmıĢ ve yüksek frekansın ölçüm ortamına etkisi ve özellikleri üzerinde durulmuĢ ve tartıĢılmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: Yüksek gerilim ölçümleri, bozucu etki, yüksek frekans

The Effect of Disruptive Environment on High Voltage Measurements

ABSTRACT To decrease the faults on power system occurred due to internal problems, it is needed to test the high voltage cables according to partial discharges. However, accurate measurement is of vital importance to prevent possible miss measurements. Since there are a lot of disruptive effects on the measurement environment, the measurement need to be applied under indoor conditions. In this study, to search the effect of disruptive devices a test environment is built at the High Voltage Laboratory of Afyon Kocatepe University. A high voltage cable is tested under disruptive conditions. To form a disruptive environment a mobile phone is employed. During experiments data are measured under and without active mobile calls. The data are compared and the effect of high frequency on measurement environment and its characteristic is determined and discussed. KEY WORDS: High voltage measurements, disruptive environment, high frequency

&&&&&&&&&

27 Dr. Öğr. Üyesi Emre AKARSLAN Afyon Kocatepe Üniversitesi Emrah ÜSTÜNDAĞ Afyon Kocatepe Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet Fatih HOCAOĞLU Afyoın Kocatepe Üniversitesi

Çok Boyutlu Doğrusal Tahmin Filtreleri ile Kısa Dönem Rüzgar Hızı Tahmini

ÖZET Enerji ihtiyacı ve çevre bilincinin artması, yenilenebilir enerji sistemleri daha önemli bir konu haline getirmiĢtir. Rüzgar enerjisi en önemli yenilenebilir kaynaklardan biridir. Enerji potansiyelinin yatırım için yeterli olup olmadığına karar vermede en önemli parametrelerden biri de rüzgar hızıdır. Bu çalıĢmada, 10 dakikalık periyotta rüzgar hızı tahmini için çok boyutlu doğrusal tahmin filtreleri (MDLPF) görevlendirilmiĢtir. Afyon Kocatepe Üniversitesi ana yerleĢkesinde yer alan meteoroloji istasyonundan toplanan rüzgar hızı ve sıcaklık verileri kullanılmıĢtır. Tahmin için iki farklı filtre Ģablonu tasarlanmıĢtır. Elde edilen sonuçlar, MDLPF yönteminin kısa vadeli rüzgar hızı tahmini için uygun olduğunu göstermektedir. ANAHTAR KELĠMELER: Rüzgar hızı tahmini, MDLPF, Doğrusal tahmin

Short-Term Wind Speed Forecasting with Multi-Dimensional Linear Prediction Filters

ABSTRACT The increase on energy need and environmental awareness, renewable energy systems have become more important issue. Wind energy is one of the most important renewable sources. One of the most important parameters in deciding whether or not the energy potential is sufficient for investment is the wind speed. In this study, multi-dimensional linear prediction filters (MDLPF) are employed for 10 minutes ahead wind speed forecasting. The wind speed and temperature data collected from meteorological station located on main campus area of Afyon Kocatepe University are used. Two different filter templates are employed for prediction. The obtained results show that the MDLPF method is suitable for short term wind speed forecasting. KEY WORDS: Wind speed forecasting, MDLPF, Linear prediction

&&&&&&&&&

28

Dr. Öğr. Üyesi Emre AKARSLAN Afyon Kocatepe Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet Fatih HOCAOĞLU Afyoın Kocatepe Üniversitesi

Yük Tahmini için Mevsimsellik Üzerine Bir AraĢtırma

ÖZET Talep artıĢı, enerji planlamasında hayati öneme sahiptir. Öte yandan, doğru yük tahmini enerji planlaması için oldukça kritiktir. Doğru yük tahmini sorunuyla ilgili literatürde birçok çalıĢma bulunmaktadır. Çoğu, yükü gelecekte tahmin ederken sadece geçmiĢ yük değerlerini dikkate alır. Dahası, geçmiĢ kayıtların yanında sıcaklık, nem vb. gibi diğer parametreleri de alan bir çok çalıĢma vardır. Ancak, mevsimsellik, yükü tahmin ederken dikkate alınması gereken bir baĢka önemli konudur. Bu nedenle bu çalıĢmada, yük tahmini üzerinde mevsimsel etki araĢtırılmıĢtır. Bu amaçla Afyon Kocatepe Üniversitesi bölgesinin profil yükü incelenmiĢtir. Mevsimsel etkiyi dikkate almak için bölgeden ölçülen ve toplanan veriler aylar olarak sınıflandırılmıĢtır. Sonuç olarak, bir Yapay Sinir Ağı tabanlı model oluĢturulmuĢ ve kısa vadeli yük tahmini uygulanmıĢtır. Doğru tahmin sonuçları elde edilmiĢ ve doğruluktaki artıĢa dair olasılıklar tartıĢılmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: Yük tahmini, mevsimsel etki, yapay sinir ağları

A Research on the Effect of Seasonality for Load Forecasting

ABSTRACT Increase on demand get energy planning of vital importance. On the other hand accurate Load forecasting is of critical for energy planning. There are a number of studies deals with accurate load forecasting issue. Most of them consider only the past load values while forecasting the load in future. Moreover, there are a number of studies that takes other parameters such as temperature, humidity etc. beside the past records. However, the seasonality is another important issue that should be taken into account while forecasting the load. In this study therefore, the seasonality effect on load forecasting is searched. For this aim, the load of profile of the Afyon Kocatepe University region is studied. To take the seasonality effect into account, the data measured and collected from the region is classified into months. Consequently, a Neural Network based model is built and short term load forecasting is applied. Accurate forecasting results are obtained and possibilities on the increase of accuracy are discussed. KEY WORDS: Load forecasting, Seasonality, Artificial Neural Networks

&&&&&&&&

29

Dr. Öğr. Üyesi Mustafa EKEN Kahraman Ġstiklal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ela BahĢude AVġAROĞULLARI KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Serhan ĠLKENTAPAR Erciyes Üniversitesi

Takviye Olarak Kullanılan Atık Çelik Liflerin Betonun Mekanik Özelliklerine Etkisi

ÖZET Bu çalıĢma, atık olarak bulunan çelik liflerin kullanılması ile güçlendirilmiĢ betonun mekanik özelliklerinin deneysel araĢtırmalarının sonuçlarını göstermektedir. Geleneksel beton gevrek bir malzemedir. Çelik liflerin geleneksel betona eklenmesi, sürdürebilirlik üzerine katkı sağlamakla beraber betonun özelliklerini iyileĢtirme bakımından olumlu sonuçlar meydana getirecektir. ÇalıĢmada, uçucu kül ve çelik lif %0, %10, %20, %30 oranlarında katılarak üretilen betonun, basınç, eğilme, aĢınma ve su emme değerleri araĢtırılmıĢtır. Atık çelik liflerin katkısı ile üretilen betonun mekanik özelliklerinin geleneksel betona oranla daha iyi sonuçlar gösterdiği belirlenmiĢtir. ANAHTAR KELĠMELER: Sürdürebilirlik, Atık çelik lif, Beton, Mekanik Özellikler

Effect of Waste Steel Fibers Used as Reinforcements on Mechanical Properties of Concrete

ABSTRACT This study shows the results of experimental investigations of the mechanical properties of reinforced concrete using waste steel fibers. Conventional concrete is a crunchy material. The addition of steel fibers to conventional concrete will contribute to sustainability and will bring positive results in terms of improving the properties of the concrete. In the study, pressure, bending, abrasion and water absorption values of concrete produced by adding fly ash and steel fiber 0%, 10%, 20%, 30% were investigated. It has been determined that the mechanical properties of the concrete produced by the addition of waste steel fibers show better results than the conventional concrete. KEY WORDS:

&&&&&&&&&

30

Öğr. Görv. Sibel Çelikel YĠĞĠTER Kocaeli Üniversitesi

Türkiye‟de Lojistik Sektöründe ĠĢ Kazalarının Genel Görünümü

ÖZET Askeri bir terim olan lojistik, geri hizmetle ilgili faaliyetleri anlatmakta kullanılırken, felsefi açıdan sözcük hesapla ilgili ve hesaba dayalı anlamlarında kullanılmaktadır. Ġktisadi açıdan ise mal ve hizmetlerin sağlanmasına yönelik etkinliklerin yönetimi, örgütlenmesi ve planlamasına lojistik denilmektedir. Lojistik sektörü artan teknolojik geliĢmelerinde etkisi ile günümüzde hızla artan öneme sahiptir. Bir ürünün ilk üreticisinden son tüketiciye kadar olan nakliye, depolama, gümrükleme, ambalajlama, dağıtım gibi tüm süreçlerini kapsayan lojistik sektöründe de tüm sektörlerde olduğu gibi iĢ kazaları yaĢanmaktadır. Lojistik sektöründe yer alan iĢletmeler ekonomik faaliyet sınıflandırmasına göre taĢımacılık için depolama ve destekleyici faaliyetler ile kara taĢımacılığı ve boru hattı taĢımacılığı, suyolu taĢımacılığı ve havayolu taĢımacılığı alanlarında bulunmaktadır. ÇalıĢmada lojistik sektöründe yer alan ekonomik faaliyet alanlarında 2013 ile 2016 yıllarını kapsayan dönemde gerçekleĢmiĢ olan iĢ kazaları Sosyal Güvenlik Kurumu verileri kullanılarak incelenmiĢtir. Yapılan inceleme sonucunda özellikle taĢımacılık için depolama ve destekleyici faaliyetler alanında en fazla iĢ kazasının yaĢandığı görülmüĢtür. TaĢımacılık için depolama ve destekleyici faaliyetler alanındaki iĢletmeler insan yoğun bir çalıĢma alanı olduğundan konuya iliĢkin önlemler alınırken bu durumun göz önünde bulundurulması bir zorunluluktur. Türkiye‟de tüm taĢımacılık faaliyetlerinin yaklaĢık %89‟u karayolu taĢımacılığı ve %5‟i demiryolu taĢımacılığı ile gerçekleĢtirilmektedir. ĠĢ kazası sayısı açısından kara taĢımacılığı ve boru hattı taĢımacılığı faaliyet alanı ise ikinci sırada gelmektedir. Bu ekonomik faaliyet alanında yer alan iĢletmelerde yürütülen çalıĢmalarda yine insan yoğun çalıĢmanın yürütüldüğü ve ayrıca trafik risklerinin de bulunduğu bir faaliyet alanıdır. ÇalıĢma da tüm bu bilgiler ıĢığında elde edilen veriler değerlendirilerek lojistik sektöründe bulunan ekonomik faaliyet alanlarında iĢ kazalarının azaltılmasına yönelik önlemler üzerinde durulmuĢtur. ANAHTAR KELĠMELER: Lojistik Sektörü, ĠĢ Güvenliği, ĠĢ sağlığı, ĠĢ Kazası

&&&&&&&&&

31

Dr. Mine Nazan Kerimak ÖNER Kocaeli Üniversitesi

Serin Alkalen Proteaz Enziminin Yüzey Aktif Ajanlar Varlığında Termal Ġnaktivasyon Kinetiği

ÖZET ÇalıĢmada; alkalen proteaz enzim aktivitesi üzerine reaksiyon ortamındaki % 0.2 (a/h) sodyum dodesilsülfat (SDS), % 2 (a/h) Tween-20, Tween-40, Tween-60 ve Tween-80 yüzey aktif ajanlarının etkisi incelenmiĢtir. Enzim adı geçen yüzey aktif ajanlar varlığında 1 saat süre ile 30 ve 60°C‟da inkübe edilmiĢ ardından molekülün kalan aktivitesi % kalan aktivite olarak belirlenmiĢtir. Enzimin 30°C‟daki 1 saatlik inkübasyonu sonucunda anyonik yüzey aktif ajan SDS haricindeki tüm non-iyonik yüzey aktif ajanlar tarafından değiĢik oranlarda aktive edildiği gözlenirken SDS varlığında % 15‟lik bir aktivite kaybına uğramıĢtır. 60°C‟daki 1 saatlik inkübasyonu takiben yine aynı sonuçlar gözlemlenmiĢ enzim SDS tarafından % 20 aktivite kaybına uğratılırken non-iyonik yüzey aktif ajanlar tarafından değiĢik oranlarda aktive edilmiĢtir. Ardından en yüksek aktivasyon etkisinin gözlemlendiği Tween-20 varlığında enzimin inaktivasyon kinetiği çalıĢması yapılarak inaktivasyon kinetiği parametreleri ve inaktivasyonun termodinamik parametreleri hesaplanmıĢtır. Bu amaçla, enzim molekülü %2 Tween-20 varlığında 30-55°C arasındaki sıcaklık değerlerinde 0-180; 60°C‟da 0-10 dakika zaman aralığında inkübe edilerek kalan aktivite değerleri belirlenmiĢtir. Alkalen proteaz enziminin %2 Tween-20 varlığında termal inaktivasyonunun Arrhenius -1 aktivasyon enerjisi değeri (Ea,i); 115.94 kJ/mol (27.70 kcal mol ), Lineweaver-Burk diyagramından 30°C ve pH: 10.5‟da % 2 Tween-20 varlığında kazein hidrolizinin Km, Vm -1 -1 -1 değerleri sırasıyla 1.25 mgml kazein, 1.83 µmol tirozinml dak olarak tespit edilmiĢtir. ANAHTAR KELĠMELER : Alkalen Proteaz, Ġnaktivasyon Kinetiği, Yüzey Aktif Madde

32

GÜZEL SANATLAR EĞĠTĠMĠ

33

ArĢ. Görv. Makbule ÖZDEMĠR KırĢehir Ahi Evran Üniversitesi

PARAMETRĠK TASARIMDA BĠÇĠMSEL DEĞERLENDĠRMELER

ÖZET Mimari tasarım ortamında bilgisayar destekli araçlarının etkisi gün geçtikçe artmakta ve yeni sonuçlar doğurmaktadır. Dijital alanın bir tasarım ortamına dönüĢtüğü süreçte, tasarımda farklılaĢan bakıĢ açısı, yeni düĢünme biçimlerini, tasarım yöntemlerini ve araçlarını beraberinde getirmiĢ ve bunun sonucunda formdaki yansımalarda çeĢitlenen geometri algısı ile kompleks ve sıra dıĢı tasarımlar ortaya çıkmıĢtır. Bilgisayar sistemlerinin mimariye adaptasyonu esnek formlar, eğrisel ve interaktif yüzeyler tasarlanabilir ve üretilebilir bir ortam sağlamıĢtır. ĠĢlevsellikten biçimselliğe kayan mimari yönelimde parametri kavramı, sayısal verilerin değiĢtirilmesi ve düzenlenmesi ile biçim varyasyonlarına ulaĢılmasını sağlamaktadır. Dijital ortamın oluĢturduğu üç boyutlu model, animasyon gibi gerçeklik algısında fonksiyonellik; parametrik tasarım sürecinin ve süreç aĢamalarının açık, geri dönülebilir, kontrol edilebilir bir hale gelmesini sağlayarak tasarımda alternatif yelpazesini geniĢletmiĢtir. Bu sebeple yazılım özelliklerinin, tasarım iĢlemlerinin esnekliğini önemli ölçüde artırdığı görülmektedir. Tasarım probleminde yeni çözüm yolları sağlayan bilgisayar programları iç içe geçmiĢ hiyerarĢiler ile birleĢtirilmiĢ görsel verileri geniĢ bir ağda birleĢtirir. Bu da tasarım adımlarında önemli değiĢikliklere neden olmaktadır. ÇalıĢma kapsamında çağdaĢ mimaride biçimsel yaklaĢımlar parametrik tasarım çerçevesinde ele alınarak seçilen örneklerde farklılaĢan tasarım biçimleri dijital biçim çalıĢmaları ile çeĢitlendirilmiĢtir. Bu doğrultuda kompleks biçimler temel veriler çerçevesinde birleĢerek geniĢ ve karmaĢık bir ağ oluĢturmaktadır. Biçimsel olarak sınıflandırılan örnek yapılar tasarım süreci kapsamında model üretimi, tasarım geliĢtirme ve değiĢimleri dijital model destekleri ile değerlendirilmiĢtir. ANAHTAR KELĠMELER: Parametrik tasarım, üretken mimari, bilgisayar destekli tasarım

MORPHOLOGICAL EVALUATIONS IN PARAMETRIC DESIGN

ABSTRACT In the architectural design environment, influence of computer-aided tools is increasing day by day and new consequences arise. In the process where digital space is transforming into a design environment, diversifying perspectives related to design have led to new ways of thinking, design methods and tools which has resulted in complex and unusual designs due to the geometry perception that has varied with reflections in form. Adaptation of computer systems into architecture has provided flexible forms, curvilinear and interactive surfaces along with a designable and producible environment. The concept of parameter in architectural orientation which has shifted from functionality to form allows reaching form variations through changing and regulating the numerical data. The three-dimensional model formed by the digital environment and functionality in the perception of reality such as animation have expanded the alternative range in design through making the parametric design process and stages of this process clear, revertible and controllable. For this reason, it is seen that software features have significantly increased the flexibility of the design process. Computer programs which provide new ways of solving

34 design problems integrate interlocking hierarchies with combined visual data in a wide network which causes significant changes in design steps. Within the scope of the study, the formal approaches in contemporary architecture have been analysed within the frame of parametric design and the diversifying design forms in the selected examples have been varied with digital form studies. In this direction, complex forms gather around the within the frame basic data and form a wide and complex network. Sample structures which have been classified formally have been evaluated with respect to model production, design developments and changes, digital model supports within the scope of design process. KEY WORDS: Parametric design, Generative design, Computer aided design

&&&&&&&&&

35

ArĢ. Görv. Gamze ÇOBAN Afyon Kocatepe Üniversitesi Prof. Dr. Pınar Kalaycı DĠNÇ Gazi Üniversitesi

Tarihi Yapıların Yeni ĠĢleve Adaptasyonunun Sürdürülebilirlik Açısından Değerlendirilmesi: Afyonkarahisar Tarihi Kent Merkezi Örneği

ÖZET Toplumlar kültürlerini yaĢatabildikleri ve koruyabildikleri sürece daim olabilirler. Toplumların kültürlerini gelecek kuĢaklara aktarmasını sağlayan en somut deliller, taĢınmaz kültür varlıklarıdır. Yapıldığı dönemin izlerini taĢıyan taĢınmaz kültür varlıkları zamanla teknolojik geliĢmeler ve değiĢen yaĢam tarzıyla beklenen ihtiyaçları karĢılayamaz hale gelir ve terk edilirler. Terk edilen yapılar için iki seçenek mevcuttur, biri yeni yapı yapmak için yıkım diğeri ise yapıları dönüĢtürerek yeni iĢlevlerle kullanmaya devam etmektir. Pasif koruma anlayıĢı yerine yapıyı yeni iĢlevler vererek yaĢatmak yapının ekolojik, ekonomik ve toplumsal açıdan sürdürülebilirliğini sağlamaktadır. Binaların yeni iĢlevi ile kullanılması, öncelikle iĢlevin binanın mekânsal organizasyonu ile uyumu, kullanıcıların ihtiyaçlarına cevap verebilmesi gibi birçok konu ile iliĢkilidir. Doğru iĢlevin seçilmesi, binanın sürdürülebilir olmasını sağlamakta bunun içinde bir takım analizler yapılması gerekmektedir. Bu çalıĢmada, tarihi kent merkezinde yeniden kullanım potansiyeline sahip birçok sivil mimarlık örneği bulunan Afyonkarahisar kenti çalıĢma alanı seçilmiĢ, konut olarak kullanımının ardından kamusal kullanımlara dönüĢtürülmüĢ üç örnek ele alınmıĢtır. Yapıların yeni iĢleve adaptasyonunun baĢarısı, mekânsal organizasyonlar ve kullanıcı memnuniyeti ile belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Fiziksel mekan analizleri ve kullanıcılara uygulanan anketlerle yeni iĢlevlerin avantaj ve dezavantajları belirlenmeye çalıĢılmıĢ, seçilen üç örnek karĢılaĢtırılmıĢtır. ÇalıĢmanın bundan sonraki yeniden iĢlevlendirme çalıĢmaları için örnek olması planlanmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: Mimaride yeniden kullanım, yeniden kullanıma adaptasyon, sürdürülebilirlik.

Evaluating the Adaptation of Historic Buildings to New Functions in Terms of Sustainability: Example of the Historic City Center of Afyonkarahisar

ABSTRACT Societies can exist as long as they can maintain and protect their cultures. The most concrete means that helps societies transfer their cultures to the next generations is the immovable cultural properties. Bearing the traces of the period when they were built, immovable cultural properties fail over time to meet the expectations due to the technological advances and the changing lifestyles, and then are abandoned. There are two options for the abandoned buildings: demolishment for constructing a new one or continuing to use with new functions after transforming. Conserving a building by assigning new functions instead of passive protection sustains the building ecologically, economically and socially. Using a building with a new function is associated with several aspects firstly such as the adaptation of the function to the spatial organization of the building, and its ability to satisfy the users‟ expectations. Selection of the right function ensures the sustainability of the building, for which certain analyses are required. In this study, province of Afyonkarahisar is selected as the field of study, of which the historic city center has many examples of civil architecture with the

36 potential of reuse, three of which are discussed which have been transformed for public use after serving as a residence. Success of the adaptation of the buildings to the new function is determined by the spatial organizations and the user satisfaction. Advantages and disadvantages of the new functions are determined by the physical analyses of spaces and the surveys applied to the users, and the selected three examples are compared. The study is intended to set an example for future re- functioning projects. KEY WORDS: Reuse in architecture, adaptation to reuse, sustainability.

&&&&&&&&&&

37

ArĢ. Görv. Dr. Fatih BĠNGÖL Gazi Üniversitesi Doç. Dr. Mehtap BĠNGÖL Ankara hacı Bayram Veli Üniversitesi

KLASĠK MÜZĠK EġLĠĞĠNDE ÇAĞDAġ DESEN PERFORMANSI

ÖZET Desen, gözle görülen dünyanın ve hayal gücünün çizgi yoluyla bir zemin üzerine aktarımıdır. Desen, tarihin bir belgesi niteliği taĢıyarak, uygarlıklara ait yaĢam ve düĢünme biçimlerini ortaya koyar. Günümüzde desen, plastik sanatların temelini oluĢturmasının yanı sıra tek baĢına ayrıcalıklı bir sanat biçimidir. ÇağdaĢ desen uygulamaları, güncel sanat dinamiklerinin içerisinde yerini almaktadır. ÇalıĢmada, desen güncel sanat bağlamında değerlendirilmiĢ ve disiplinlerarası bir yaklaĢımla müzik sanatı ile birleĢtirilerek yeni bir bütünlüğe kavuĢturulmuĢtur. Bu anlayıĢla çalıĢan Tony Orrico, Heather Hansen gibi sanatçılar, kavramsal desenleri ile özgün performanslar gerçekleĢtirirlerken, aynı zamanda vücutlarını bir nesne ve bir rota olarak kullanarak oldukça etkili kareografilerde sergilemektedirler. ÇalıĢmada, desen, güncel bir sanat disiplini olarak ele alınmaktadır. ÇağdaĢ desen çalıĢmalarında dans, heykel, resim, müzik gibi oldukça çeĢitli sanat dallarının bir arada kullanımı dikkat çekmektedir. Bu anlamda çalıĢma, desen eğitimi sürecinde klasik müzik eĢliğinde gerçekleĢtirilen özgün uygulama olanaklarını ortaya koymaktadır. Uygulama, gönüllü olarak katılan Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Görsel ĠletiĢim Tasarımı Bölümü 1. sınıf ve Resim Bölümü 3. sınıf öğrencileri tarafından gerçekleĢtirilmiĢtir. Fransız besteci Erik Satie‟nin müziği eĢliğinde öğrenciler, büyük boyutlardaki derici kağıtları üzerinde vücutlarını da çalıĢmanın bir parçası olarak kullanarak performanslarını tamamlamıĢlardır. ÇalıĢmada, performansı seyredilmek için gelen güzel sanatlar fakültesi öğrencileri, öğretim elemanları ve dıĢarıdan da katılımın olduğu çok sayıda izleyici ile buluĢmuĢ olan bu projenin, izleyicilere ve performansta yer alan öğrencilere katkıları ortaya koyulmaktadır. Ayrıca çalıĢmada, disiplinlerarası desen anlayıĢının önemine vurgu yapılmakta ve desen eğitimindeki etkisi üzerine değerlendirmelere yer verilmektedir. ANAHTAR KELĠMELER: ÇağdaĢ Desen, Desen Eğitimi, Klasik Müzik, Performans Sanatı. CONTEMPORARY DRAWING PERFORMANCE IN CLASSICAL MUSIC ACCOMPANIMENT

ABSTRACT The drawing is the transfer of the visible world and your imagination to the background through a line. The drawing is a document of history, revealing the civilizations' life and ways of thinking. Today, design can be considered the foundation of plastic arts, as well as a form of art that is privileged to be on its own. Contemporary drawing practices can be observed in the creation of contemporary art works. In this study, the drawing was treated in the context of contemporary with an interdisciplinary approach. Artists such as Tony Orrico and Heather Hansen, who work with this understanding, perform their original performances with their conceptual designs while at the same time exhibiting their bodies in highly effective chareographies using as an object and a route.

In the study, the drawing is considered as a contemporary art discipline. It is noteworthy that the use of a wide variety of art branches such as dance, sculpture, painting,

38 music in contemporary drawing studies. In this sense, the study reveals the original application possibilities realized in classical music accompaniment during drawing education. The study was carried out by junior students enrolled in the Painting Department of the Department of Visual Communication Design, Faculty of Fine Arts, Gazi University. As the musical background French composer Erik Satie‟s music was used. In the study the students performed their drawings on large paper papers by using their bodies. The project was open to an audience who consisted of the department‟s faculty and the students. With this study we also aimed to draw attention to an interdisciplinary approach to drawing practices. KEY WORDS: Contemporary Drawing, Drawing Education, Classical Music, Performance Art. &&&&&&&&&

39

Dr. Öğr. Üyesi Aysun TUNA Ġnönü Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Parisa GÖKER Bilecik ġeyh Edebali Üniversitesi

ALTERNATĠF YEġĠL ALAN OLARAK MEZARLIKLAR: NUFRĠNGEN (ALMANYA) MEZARLIĞI ÖRNEĞĠ

ÖZET Hızlı nüfus artıĢının getirdiği hızlı kentleĢme faaliyetleri sonucunda açık yeĢil alanlar giderek azalmaktadır. Kentsel alandaki yapılaĢma öncelikli yaklaĢımlar kentsel ekosistemi tahrip etmekte ve dolayısıyla özellikle kentsel alanlarda alternatif yeĢil alanlar oluĢturma arayıĢını gündeme getirmektedir. Birçok geliĢmiĢ ülkede mezarlıklar; kent peyzajı içinde fonksiyonel ve estetik özellikleri bakımından yeĢil alan ihtiyacı ve rekreasyonel faaliyetleri karĢılama kapsamında planlama ve tasarım yaklaĢımlarının geliĢtirildiği alternatif yeĢil alanlar olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bildiride; kentsel açık yeĢil alan sistemi içinde önemli bir yere sahip olan mezarlıkların Almanya‟nın Baden-Württemberg kentine bağlı Nufringen mahallesinde yer alan bir mezarlık örneğinde; mezarlığın yenilenme süreci, mekânsal ve tasarım özellikleri kapsamında incelenmiĢ, değerlendirme ve önerilerde bulunulmuĢtur. ANAHTAR KELĠMELER: Mezarlık tasarımı, alternatif yeĢil alan, Nufringen Mezarlığı

CEMETERIES SEEN AS ALTERNATIVE GREEN SPACE: THE EXAMPLE OF NUFGRINGEN (GERMANY) CEMETERY

ABSTRACT As a result of rapid urbanization activities caused by rapid population growth, open-green areas are gradually decreasing. Settlement priority approaches in urban areas are destroying urban ecosystem, thus making search of creating alternative green spaces in urban areas a current issue. In several developed countries, cemeteries are seen as alternative green spaces, where planning and design approaches have been developed within the scope of meeting the need of green spaces and recreational activities regarding the functional and aesthetical characteristics in the cityscape. In this paper, in the example of a cemetery located in Nufringen in the state of Baden- Württemberg in Germany, considering that the cemeteries have a significant place in the system of urban open-green space, the process of the cemetery‟s reconstruction has been examined within the context of its spatial and design characteristics; relevant evaluations and suggestions have been made. KEY WORDS: Design of Cemeteries, Alternative green space, Nufringen Cemetery

&&&&&&&&&

40 Dr. Öğr.Üyesi Mine POYRAZ Bilecik ġeyh Edebali Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Parisa GÖKER Bilecik ġeyh Edebali Üniversitesi

Bahçelerinde Kullanılan Su Yapıları; Selsebiller ve Süsleme Özellikleri

ÖZET Su yapıları, Türk bahçelerinde her zaman önemli tasarım ögesi olarak yer almıĢtır. Su kullanım ihtiyacını karĢılamak için tasarlanan çeĢmeler, ses ve serinleme amacıyla da kullanılması dikkat çekmektedir. Anadolu-Türk bahçelerinde su yapılarının kullanımı, çeĢmeler, selsebilleri, durgun ve akan su kanalları gibi zengin formlar ile bahçelerde yer almıĢtır. Sesebil kelimesinin ilk olarak kuranda yer aldığı ve cennetteki soğuk su ifadesi olarak kullanıldığı bazı rivayetlere göreyse bir pınar olduğu belirtilmektedir. Birinden diğerine kademe kademe dökülen, suların atta bir havuz veya kurnaya toplandığı dekoratif amaçlı yapılar, selsebil olarak tanımlanmaktadır. Süsleme unsuru olarak yapılan selsebiller üzerlerinde bulunan çanaklardan akan suyun çıkardığı seslerle dinlendirici, üstlerindeki süsleme özellikleri ile estetik ve göze hitap etmektedirler. Anadolu-Türk bahçe kültürünün her döneminde faklı form ve süsleme özellikleri ile yapmıĢ olan selsebiller, hat, çini ve kabartma tekniklerinin kullanıldığı son derece estetik su ögesi niteliğindedir. Bu çalıĢmada; Osmanlı Dönemi saray bahçelerinde yer alan selsebillerin yapım tarihi, yapısal materyali, tasarım özellikleri ve yüzey süslemesinde kullanılan teknik ve özellikler irdelenecektir. Ayrıca mevcut koruma sorunları için öneriler geliĢtirilecektir. ANAHTAR KELĠMELER: Türk Bahçesi, ÇeĢme, Sebil, Süsleme, Su yapıları

Water Structures that are used in Turkish Gardens; Ornamental Fountains and Ornamentation Characteristics

ABSTRACT Water features have always appeared as crucial design components in Turkish gardens. It is remarkable that fountains and dispensers, designed for meeting water utilization need, were also used for sound and cooling purposes. Water in Anatolian-Turkish gardens emerged as rich forms including dispensers, water pots and stagnant and running water. It is stated that the Word “ornamental fountain” was first conferred in Qur‟an, that it is defined as the spring in paradise, as well as being narrated as a fountain. The decorative structures, where water passes gradually from one to another, and where it is collected in a pool or basin in the bath at the bottom, are defined as ornamental fountains. With its calming voices sounding with the water running from the pots over these fountains, which were built as an ornamental element, they are quite pleasing to the eye, thus meeting aesthetical concerns with the ornamentation on them. Built in various forms and with ornamentation characteristics on each and every era of Anatolian-Turkish garden culture, these ornamental fountains possess the characteristics of highly aesthetical water features, where caligraphy, tile art and relief-art techniques were applied. In this study, the history of building process, structural material, design properties, including the techniques and characteristics applied on the surface decoration of the ornamental fountains that are placed in the palace gardens of the Ottoman Period, will be researched. Additionally, Suggestions will be made for the current preservation issues. KEY WORDS:Turkish Garden, Fountain, Public Fountain, Ornamentation, Water Structures &&&&&&&&&

41

Dr. Öğr. Üyesi Parisa GÖKER Bilecik ġeyh Edebali Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Aysun TUNA Ġnönü Üniversitesi

Dinsel ritüellerle Ģekillenen bahçe kültürü: Ġran Ġslam Bahçeleri

ÖZET Ġslam bahçeleri 7.yüzyıldan itibaren çeĢitli toplumların kültür ve gelenekleri doğrultusunda biçimlenerek, dinin, iklimin ve içinde yer aldığı coğrafyanın da etkilerine bağlı olarak kendine özgü bir bahçe sanatı olarak ortaya çıkmıĢtır. Bahçe sanatı tarihinde, farklı ülkelerdeki toprak yapısı, iklim, flora ve ekoloji gibi yerel ve bölgesel doğal koĢullar bahçelerin geliĢimini etkilemiĢtir. Genel olarak Ġslam bahçeleri dinin yayıldığı coğrafyalar dikkate alındığında sıcak, kurak ve az yağıĢlı doğaya sahip bölgelerde biçimlenmiĢtir. Ġslam bahçeleri her zaman cennetin bir sembolü olarak görülmesi yanı sıra, günlük yaĢam alanı ve mekanları olarak tasarlanmıĢlardır. Ġran‟da bahçe sanatının izleri çok eski dönemlere dayanmaktadır. Ġslamiyet öncesi Ġran, doğuda buda, batıda Hristiyanlar, Merkezi Ġran‟da ZerdüĢt dinin etkisi altında geliĢim göstermiĢtir. Dönemlerdeki en güçlü ve etkin din olan ZerdüĢt inancına göre doğal etmenler olan toprak, su, hava, ateĢ çok önemlidir. ZerdüĢtlere göre tohum eken herkes tanrı (Mezd sna) yoluna g tmekted r. Mezd sna ZerdüĢt d n nde Tanrı anlamına gelmekted r. Ġslam yet‟ten sonra d n nançlar değ Ģm Ģ, ancak doğa sevg s bugüne kadar Ġran‟da varlığını sürdürmüĢtür. Ağaç d kmek, bahçe oluĢturmak, ç çek sevg s bu esk felsefeye dayanmaktadır. Bu nedenle bütün tarihi dönemler boyunca ve hükümdarlar tarafından Ġran‟da görkemli saraylar ve bahçeler oluĢturulmuĢtur. Bahçe tasarımında etkili olan çeĢitli doğal unsurlar arasında su ve bitkisel materyal en önemli ögeler olarak nitelendirilmektedir. Tasarımda sürdürülebilirliği sağlamak amacı ile tasarımı oluĢturan ögelerin kavramsal, estetik ve iĢlevsel açısından irdelenmesi gerekmektedir. Tüm tarih boyunca Ġran Ġslam bahçelerinde sürdürülebilirliği sağlamak için su ve bitkisel materyalin etkin bir Ģeklide kullanıldığı görülmektedir. Felsefi bir boyuta sahip olan bu bahçeler insanların fiziksel gereksinimlerini sağlamanın yanı sıra zihinsel ve ruhsal açıdan da fayda sağlamıĢtır. Bu araĢtırmada Ġran bahçelerinin Ġslamiyet öncesi ve Ġslamiyet sonrası dönemlerden etkilenmiĢ olduğu dini, geleneksel kavramlar ve düĢünceler araĢtırılmıĢtır. Yanı sıra bahçe kavramının temelini oluĢturan su ve bitkisel materyalin Ġran bahçe sanatında kullanımı ve tasarım özellikleri irdelenmiĢtir. ANAHTAR KELĠMELER: Ġran Bahçe Sanatı, Ġslam Bahçeleri, Cennet Mekan AnlayıĢı

Formation of Garden Culture in Religious Rituals: Persian Islamic Gardens

ABSTRACT From the 7th century, Islamic gardens have emerged as a unique garden art by being formed in line with a variety of societies‟ cultures and customs, and also according as the influences of the religion, climate and geography in which they exist. In this history of garden art, local and regional natural conditions such as soil structure in different countries, climate, flora and the ecology have had an effect upon development of gardens. In general, Islamic gardens have been shaped in the regions with warm, dry and low-rainfall nature, when the geographies in which religion has spread are considered. While the Islamic gardens have always been regarded as a symbol of heaven, they have been designed as a daily living area and places, as well. The traces of garden art in Iran have been originated in ancient times. Pre-Islamic Iran,

42 Buddha in the East, Christians in the West, Zarathustra in Central Iran has developed under the influence of religion. According to Zoroastrian belief which is the most powerful and effective religion in that period of time, natural factors such as soil, water, air and fire are very important. According to Zoroastrians, everyone who seeds gets in god‟s way (Mezdisna). Mezdisna means God in Zoroastrian religion. After Islam, religious beliefs have changed, but nature love has continued to exist in Iran up until today. Planting trees, creating a garden, love of flowers are based on this old philosophy. For this reason, magnificent palaces and gardens were built in Iran during all historical periods and by rulers. Among the various natural elements that are effective in garden design, materials of water and plant material are considered as the most important elements. It is necessary to examine the elements, forming the design with regards to conceptual, aesthetic and functional aspects in order to provide sustainability in design. Throughout the history, it can be clearly seen that the water and herbal materials have been effectively used in order to provide sustainability in Iranian Islamic gardens. Having a philosophical dimension, these gardens have provided the physical needs of people, while providing them with the benefits on both mental and spiritual aspects. In this research, the religious, conventional concepts and notions that Islamic gardens have been influenced by pre-Islamic and post-Islamic periods are studied. Additionally, the design features of the use of water and herbal material which are the basis of the garden concept in Persian garden art are analyzed. KEY WORDS: Persian Garden Art, Islamic Gardens, Perception of Paradisiacal Place

43

SAĞLIK BĠLĠMLERĠ

44 Assoc. Prof. Sibel AKYOL Istanbul University / Turkey

Effect of alcohol consumption during pregnancy on TLR4 cascade in neonatal rat microglia

ABSTRACT The interaction between brain, behavior and the immune system in alcohol use is an important part of addiction research. There are studies that have shown that acute and chronic alcohol consumption causes neuroimmunologic changes in brain functions and that substance dependence may have an effect on the neuroimmune system. We had planned our study to show, how chronic alcohol use changes the micro-glial neuroimmunal signaling mechanisms (via TLR 4 pathways) and how it affects the second generation. Materials and Methods : This work was conducted at the Departments of Physiology (Immunology Research Laboratory), CerrahpaĢa Medical Faculty, Istanbul University, Istanbul. Turkey. We had used 10-12 weeks a / a Wistar albino strain female rats with average weights of 180-200 g. Two main groups were formed, as the control group and the study group and their offspring. We had formed 4 groups (n = 40) in rats 1- Control pregnant group. (CG) (n = 10) 2 - Gavage ethanol pregnant group (GP) (n = 10) 3- Control 21-day-old offspring (CB21) (n = 10) 4- 21-day-old offspring of gavage ethanol pregnant group (GB21) (n = 10) Daily administration of ethanol via gavage is known to induce stress. In the CP group, 0, 9% NaCl solution(saline) instead of ethanol was given by gavage with the solution volume being equal, in the same manner. A 30% ethanol in water solution was administered 6 g/kg during pregnancy and until the end of the lactation period (Day 21) from the birth of the offspring. Group administered ethanol (for GP) and saline (for CP) by gavage was treated for 2 weeks (6 g/kg/day) before pregnancy until the end of the lactation period. Immunological parameters of TLR-4, TLR-2, HMGB-1, NFK-β and TNF-α in cell culture supernatants were determined by Sandwich Elisa method after brain microglial cell isolation. Results: Comparing with the pregnant control group, we had obtained significant increases in TLR-4(ng/ml.)(5.4±0.72, 9.7±1.3**); TLR-2 (ng/ml.) (4.2±0.4, 6.4± 0.7**); NFK –β (pg/ml.)(15.4±1.6, 46.2±5.4***); TNFα (pg/dl) (237.3±9.1, 282.1±8.4**) in the pregnant alcohol group. The change in HMGB-1 (ng / ml) (5.5 ± 1.2, 8.4 ± 1.3 *) was of little significance. When the Neonate + Control group compared to the Neonate + Alcohol group; TLR-4 (ng/ml.) (4.9±1.1, 6.4±0.9&); TNFα (pg/dl) (215.7±5.02, 229.8±6.4&) were a statistically insignificant increase, while an increased NFK –β (pg/ml.) (13.1±2.4, 27.6±3.9&&&) observed in the Neonate + Alcohol group. No significant changes were observed in TLR-2 (ng / ml) and HMGB-1 (ng / ml.) levels. Conclusion: Our study's results show that chronic ethanol exposure affects the cascade of TLR4 in the rat brain. Present findings suggestion a new perspective for exploring and understanding the effect of the alcohol addiction on the neuroimmune system.

&&&&&&&&&

45 Assoc. Prof. Sibel AKYOL Istanbul University / Turkey Prof. Dr. B. Ben NĠSSAN Universitty of Technology Sydney / Australia Prof. Dr. F.N. OKTAR Marmara University / Turkey

Comparative analysis of various Coral types as implant materials Abstract As its known since many years, for various materials were used in medicine and dentistry as biomaterials. Those biomaterials were having various phases of hydroxyapatite (HA), tricalcium phosphate (TCP) and many others. They are mostly land (i.e. bovine, sheep, pig, land snails) and water originated (coral, sea shells, sea snails – fish). Here except land snails, all other land sourced animal bones were prepared by high temperature calcination technic (by 800 – 850°C). In addition, fish bones were also calcinated. Egg shells of chickens and ostrich, shells of land snails, shells of sea snails, shells of barnacle, and shells of limpets can be primary sources for bioceramic production. Outher skeleton of the corals and inner skeleton of cuttle fishes can be also primary sources for bioceramic production. At that above mentioned creatures (chicken, eggshells - ostrich eggshells - land snails) are consisting mostly from calcium oxide. Cuttle fish inner skeleton, seashells, limpet shells and outher skeleton of the corals having also an aragonitic and calcitic structure. Synthetization methods for aragonitic and calcitic structures looks a bit quite tiring. The hydrothermal transformation (HT) of aragonite CaCO3 content of cuttlefish bone and nacre must also calculated with the differential thermal analysis (DTA/TG)(the exact amount CaO is prepared). After that, the quantity of the calcium phosphate solution is calculated, as seen below (to the prepared solution drop by drop phosphoric acid is added): 10CaCO3 + 6(NH4)2HPO4 + 2H2O → Ca10(PO4)6(OH)2 + 6(NH4)2CO3 + 4H2CO3. At last all chemicals are poured to a closed steel cub and heated. This method works under pressure and can be dangerous. There are also much easier applicable methods for producing HA and related phases (i.e TCP) with using very simple equipment like ultrasonic cleaner and hot-plating equipment. Even especially ultrasonication makes easier producing nano-phosphate structures. Also with hot-plating equipment it is practical producing bioceramics. Even though corals having a better character for natural bioceramics, most of the bioceramic implant materials are still produced by chemicals synthetically. But if when different corals are worked out much more very effectively, it will seen, that quality and biocompatibility will be much better, than all before. But it will not be forgotten not to damage the coral reefs around Australia.

&&&&&&&&

46

Uzm. Dr. Yasemin CĠHAN Kayseri ġehir Hastanesi

Meme kanserinde patolojik lenf nodu, yerine metastatik lenf nodu diseke edilen lenf nodu sayısına oranı daha önemli olabilir mi?

ÖZET Amaç: Bu çalıĢmanın amacı, meme kanserinde metastazlı lenf nodlarının sayısının çıkarılan lenf nod sayısına oranını ifade eden lenf nodu oranı (LNO)‟nın hastalıksız ve genel sağkalım üzerinde prognostik önemini incelemektir. Materyal ve metod: 2005-2014 yılları arasında Kayseri Eğitim ve araĢtırma hastanesi radyasyon onkoloji bölümünde tedavi gören T1-3 ve N1-3 non- metastatik meme kanserli olgularda LBO‟nın prognozla ve diğer prognostik faktörlerle olan iliĢkisi araĢtırıldı. ÇalıĢmaya 200 kadın,5 erkek hasta toplam 205 hasta dahil edildi. Basvuru sırasındaki ortalama yas 56 idi. %63.4 olgu postmenopoze, %96.6 olguya MRM, %93.2 invaziv duktal kanser, %52.7‟si N1, %62‟si T2, %94 olgu kemoterapi, %57.1 olgu hormonoterapi aldı. LNO <0.2 %48.8, 0.21-0.65 arası %35.1 ve =>0.65 ise %16.1 oranında idi. Bulgular: Takip süresi median 20 ay (aralık: 1-112 ay) idi. 5 OS ve PFS oranları sırasıyla %76 ve %58 idi. 29 olgu hastalık veya hastalık dıĢı nedenlere bağlı olarak kaybedildi. 43 olguda lokal nüks veya uzak metastaz saptandı. Pearson Chi-Suare incelendiğinde yaĢın (p=0.044), pN (p<0.001), kemoterapinin (p=0.039) ile LBO ile arasında anlamlı farklılık görüldü. OS‟a etki eden faktör PR status (p=0.021), PFS‟a etki eden faktörler ise cinsiyet (p=0.003) ve HER 2 (p=0.018) bulundu. Tek ve çok değiĢkenli analizde PFS‟a istatistiksel olarak anlamlı Ģekilde etki eden faktörler olarak cinsiyet p=0.04 OR:5.9, CI: 1.7-19.6) ve lenf nodu p=0.05 (OR:1.4, CI:0.9-2.1) bulundu. Sonuç: ÇalıĢmamızda non-metastatik meme kanserli hastalarda LBO oranını prognoz üzerine etkisinin olmadığı görüldü. Bunun hasta sayısının az olması ve takip süremizin kısa olmasından dolayı sonucu tam olarak yansıtamamıĢ olabileceğini düĢünmekteyiz. ANAHTAR KELĠMELER: Meme kanseri, patolojik lenf nodu, metastatik lenf nodu diseke edilen lenf nodu sayısına oranı, prognoz

Role of metastatic lymph nodes to totally removed lymph nodes ratio in Breast Cancer?

ABSTRACT Aim: To determine prognostic ratio of metastatic lymph nodes to totally removed lymph nodes (MLR) on overall and progression-free survival with diagnosis of breast cancer. Material and method: Radiation Oncology department of Kayseri Training and Research Hospital, relationship of MLR between prognosis and other prognostic factors was evaluated in T1-3 and N1-3 non-metastatic breast cancer patients. Results: Two hundred female patients and 5 male patients with an average age of 56 years were enrolled in this study. Of all patients, 63.4% of the patients were postmenopausal and modified radical mastectomy was performed in 96.6% of them. While 93.2% of the patients were diagnosed with invasive ductal carcinoma, 52.7% of them had clinical N1 disease, 62% of them were staged as T2, 94% of them received chemotherapy and 57.1% of them received hormonal therapy. Metastatic lymph node ratio below 0.2 was 48.8%, between 0.21-0.65 it was 35.1% and above 0.65% it was 16.1%. Five-year Overall survival and progression-free survival rates were 76% and 58% respectively. Statistically significant difference was found between MLR and age (p = 0.044), chemotherapy (p = 0.039), pathological lymph nodes (p <0.001) according to

47 Pearson's Chi-Squared test. Factor affecting overall survival was Progesterone receptor status (p = 0.021) and for progression-free survival they were gender (p = 0.003) and human epidermal growth factor receptor 2 (p = 0.018). Univariate and multivariate analysis found that gender (p = 0.04, OR 5.9, CI: 1.7-19.6) and lymph node (p = 0.05, OR: 1.4, CI: 0.9-2.1) were significant factors affecting progression-free survival.Conclusion: MLR was shown to have no effect on prognosis in non-metastatic breast cancer patients due to small number of patients and short follow-up period. KEY WORDS: breast cancer, metastatic lymph nodes, totally removed lymph nodes, prognosis

&&&&&&&&&

48

Uzm. Dr. Elif Damar GÜNGÖR KahramanmaraĢ Necip Fazıl ġehir Hastanesi

Malnütrisyonlu Çocuklarda Makula Kalınlığı Ve Retina Sinir Lifi Tabakası Kalınlığının Değerlendirilmesi

ÖZET GĠRĠġ-AMAÇ: Malnutrisyon enerji ya da besin alımındaki dengesizlik olarak tanımlanabilir. Yetersiz beslenme yaĢa göre boy uzunluğu, ağırlığa göre boy uzunluğu, yaĢa göre ağırlık ölçümleri azalma ile seyreder. Eser element ve vitamin eksiklikleri gözlenebilir. Makular bölge fotoreseptörlerden oldukça zengindir ve bu bölgede metabolik aktiviteler oldukça yoğundur. Eser element ve vitamin eksikliklerinin göz üzerindeki etkileri bilinmektedir. Malnutisyonun makula ve retina sinir lifi tabakasında ki etkisini görebilmek için bu çalıĢmayı tasarladık. YÖNTEM: Necip Fazıl ġehir Hastanesi Pediatrik Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Bölümünde, 2017 -2018 yılları arasında, malnutrisyon tespit edilen 100 çocuk ile malnutrisyonu olmayan 50 çocuk olgu ailelerinin onayı ile göz muayenesine tabii tutuldu. Malnütrisyonlu olguların vitamin ve eser element düzeylerine bakıldı. Makula ve retina sinir lifi tabakaları optik koherens tomografi cihazı ile değerlendirildi. Malnutrisyon ve kontrol grubu verileri istatistiksel olarak karĢılaĢtırıldı. BULGULAR: Malnütrisyonlu hasta grubunda yaĢ ortalaması 11,39±3,50222(6-18) iken, kontrol grubunda 11,1636±2,67889(6-17) idi. YaĢ ve cinsiyet yönünden iki grup arasında istatiksel anlamlı bir fark yoktu. (sırasıyla P=0,661, P=0,156) Gruplar arasında makula kalınlığı yönünden istatistiksel fark bulunamazken malnutrisyon grubunda retina sinir lifi tabakasında istatistiksel olarak anlamlı incelme tespit ettik. (P=<0,001) Retina sinir lifi tabakasında incelme olan malnütrisyonlu olgularda, incelme olmayan malnütrisyonlu olgulara göre D vitamini ve ferritin düzeylerinde istatstiksel olarak anlamlı azalma tespit ettik. (sırasıyla P=0,025, P=<0,001) SONUÇ: Malnütrisyon nörobiliĢsel geliĢimde gerilik yapabildiği gibi gözde retina sinir lifi tabakasında incelmeye sebep olarak görme yetisini de etkileyebilir. Bu nedenle malnütrisyonlu hastalarda karbonhidrat, yağ ve protein desteğinin yanında vitamin ve eser element eksikliklerinin erken giderilmesi geliĢebilecek organ disfonksiyonlarının önüne geçebilir. ANAHTAR KELĠMELER: Malnutrisyon, Optik koherens tomografi, Retina sinir lifi tabakası

Macular Thickness and Retinal Nerve Fiber Layer Thickness Assessment in Children with Malnutrition

ABSTRACT INTRODUCTION-OBJECTIVE: Malnutrition can be defined as an imbalance in energy or nutrient intake. Undernutrition is seen with low height for age, low weight for height, low weight for age. Trace element and vitamin deficiencies can be observed. The macular region is quite rich in photoreceptors and metabolic activities in this region are quite intense. Some effects of trace element and vitamin deficiencies on the eye are known. We designed this study to evaluate the effect of malnutrition on macula and retinal nerve fiber layer. METHODS:100 children who were diagnosed as malnourished at Pediatric Gastroenterology, Hepatology and Nutrition Department of Necip Fazıl City Hospital, between the years 2017

49 and 2018 and 50 children without malnutrition were subjected to eye examinations with the approval of their families. Vitamin and trace element levels of malnourished cases were examined. Macula and retinal nerve fiber layers were evaluated with optical coherence tomography. Malnutrition and control group data were statistically compared. RESULTS: The mean age of the malnourished patient group was 11,39 ± 3,50222 (6-18), while the control group was 11,1636 ± 2,67889 (6-17). There was no statistically significant difference between the two groups in terms of age and sex. (P = 0,661, P = 0,156, respectively). There was no statistically significant difference between the groups in terms of macular thickness, but we found a statistically significant decrease in retinal nerve fiber layer in the malnutrition group. (P = <0.001) We found a statistically significant decrease in vitamin D and ferritin levels in malnourished cases with thinning of the retinal nerve fiber layer compared to malnourished cases without thinning. (P = 0.025, P = & lt; 0.001 respectively) CONCLUSION: Besides inadequate neurocognitive development, malnutrition may affect visual ability as a result of and thinning of the retinal nerve fiber layer in the eye. For this reason, early elimination of carbohydrate, fat and protein deficiencies as well as vitamin and trace element deficiencies in malnourished patients can prevent organ dysfunctions that may develop. KEY WORDS: Malnutrition, Optical coherence tomography, Retinal nerve fiber layer

&&&&&&&&&

50

Uzm. Dr. Ali BAYRAM Kayseri ġehir Hastanesi

Submandibuler bez eksizyonu: 32 olgunun değerlendirilmesi

ÖZET Amaç: Submandibuler bez eksizyonu; submandibuler bezde görülen siyalolitiazis, tümör ve kronik siyaloadenit gibi patolojilerin tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir cerrahidir. Literatüre göre bez eksizyonunu gerektiren patolojiler arasında en sık görüleni taĢtır. Bu çalıĢmada submandibuler bezin çeĢitli patolojileri nedeniyle ameliyat edilen hastaların geriye dönük olarak değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır. Gereç ve Yöntem: Kayseri Eğitim AraĢtırma Hastanesi, Kulak Burun Boğaz ve BaĢ Boyun Cerrahisi Kliniği‟nde, Temmuz 2015 ile Nisan 2018 tarihleri arasında, submandibuler bez patolojisi nedeniyle ameliyat edilen hastaların dosyaları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: ÇalıĢmaya toplam 32 hasta dahil edilmiĢtir. Hastaların 21‟i erkek (%66), 11‟i (%34) kadın iken, hastaların yaĢ ortalaması 42.3±16.8 olarak bulundu. Hastaların tamamına submandibuler bez eksizyonu yapıldı. Boyunda metastatik lenfadenopatisi olan 2 hastaya aynı seansta fonksiyonel boyun diseksiyonu yapıldı. Patoloji raporlarının değerlendirilmesi sonucu en sık görülen tanı siyalolitiazis idi (18 hasta, %56.2). Benign tümörler içerisinde en sık pleomorfik adenom izlendi (7 hasta, %22). Malign tümör 2 hastada (%6.2) mevcut iken, 5 hasta (%15.6) kronik siyaloadenit tanısı aldı. Ameliyat sonrası en sık görülen komplikasyon toplam 7 hastada (%22) gözlenen marjinal mandibular sinir hasarı idi. Sonuç: Submandibuler bez eksizyonu çeĢitli submandibuler bez hastalıkları nedeniyle halen yaygın olarak uygulanmakta olan güvenilir bir cerrahidir. Sunduğumuz vaka serisindeki hastalarda en sık görülen tanı literatürle uyumlu olarak siyalolitiazis olarak bulunmuĢtur. ANAHTAR KELĠMELER: Submandibuler bez, eksizyon, patoloji

Submandibular Gland Excision: An evaluation of 32 Cases

ABSTRACT Aim: Submandibular gland excision is a commonly performed surgery for the treatment of submandibular gland pathologies including sialolithiasis, tumor and chronic sialadenitis. The most common reason for submandibular gland excision is sialolithiasis according to the literature. The aim of the present study was to evaluate the patients who operated for various submandibular gland pathologies retrospectively. Material and Method: Medical records of the patients who were operated for a submandibular gland pathology in the Deparment of Ear Nose Throat and Head Neck Surgery of Kayseri Training and Research Hospital years between July 2015 and April 2018 were evaluated retrospectively. Results: A total of 32 patients were included in the present study. Of these patients, 21 (66%) were male and 11 (34%) were female, whereas the mean age of the patients was found 42.3±16.8 years. All patients had a submandibular gland excision. Two patients had a functional neck dissection due to the metastatic neck nodes. The most frequent diagnosis was a sialolithiasis (18 patients, 56.2%) according to the pathological reports. The most common benign tumor was a pleomorphic adenoma (7 patients, 22%). Malign tumor was detected in two patients (6.2%), while 5 patients (15.6%) had a chronic sialadenitis. The most frequent complication was a transient marginal mandibular nerve paresis which was presented in 7 patients (22%).

51 Conclusion: Submandibular gland excision is a safe surgical procedure which has been commonly performed due to variouc submandibular gland pathologies. In the present study, the most common diagnosis was sialolithiasis which was compatible with the literature. KEY WORDS: Submandibular gland, excision, pathology.

&&&&&&&&&

52

ArĢ. Görv. Meltem ÖZKAYA Akdeniz Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Öznur KÖRÜKÇÜ Akdeniz Üniversitesi

HemĢirelik Uygulamalarında Klinik Rehberlerin Kullanımı

ÖZET Amaç: Bu çalıĢma kanıta dayalı rehberlerin hemĢirelik bakımında kullanılmasının önemini vurgulamak amacıyla yapılmıĢtır. Yöntem: Klinik rehberlerin kullanımı ile ilgili olarak Google Scholar, Pubmed, ScienceDirect, veri tabanları kullanılarak “ evidence-based nursing”, “evidence-based guideline”, “research utilization” anahtar kelimeleriyle literatür incelemesi yapılmıĢtır. Bulgular: GeliĢen teknoloji sayesinde günümüzde bilgiye ulaĢmak oldukça kolaydır. HemĢirelik uygulamalarının kanıta dayandırılarak yapılması, bakım kalitesinin arttırılmasında oldukça önemli bir yer almaktadır. Ancak hemĢirelik uygulamalarında araĢtırma sonucunda ortaya çıkan kanıta dayalı bilgilerin kullanımı kabul edilmiĢ olsa bile günümüzde pek çok ülkede geleneksel uygulamalar bilime rehberlik etmektedir. Kanıta dayalı uygulama rehberleri, uygulayıcıların bilgiye dayalı karar vermelerine yardımcı olmak üzere elde edilebilen en iyi kanıtlarla sistematik olarak hazırlanan belgelerdir. Mevcut en iyi kanıtı ortaya çıkarabilmek için sistematik literatür taramasının yanı sıra hemĢirelik uygulamalarında randomize kontrollü çalıĢmalar ve meta-analizlere önem verilmelidir. Rehberler uygun olmayan bakım yöntemlerini engelleyerek mortalite ve morbitide oranlarını azaltmaktadır. ABD ve Hollanda‟da yapılan çalıĢmalarda, hastaların %30-40‟ının güncel araĢtırma sonuçlarına dayalı bakım almadıkları saptanmıĢtır. Bunun sonucunda hemĢirelerin bakımda araĢtırma sonuçlarından yararlanmadıklarını göstermektedir. Son 40 yıldır hemĢireler, uygulamalarını kanıta dayalı olarak gerçekleĢtirdiklerinde hastalara ve mesleklerine daha yararlı olduklarını bulmuĢlardır. Sonuç: Klinik rehberlere uygun yapılan hemĢirelik giriĢimleri hemĢirelik bakımını daha fazla görünür hale getirecek ve hemĢirelik mesleğinin değerini artıracaktır. ANAHTAR KELĠMELER: hemĢirelik, kanıt, kanıta dayalı rehber

Use of Clinical Guidelines in Nursing Practice

ABSTRACT Objective: This study was conducted to draw attention to the use of evidence-based guidelines in nursing care. Method: The literature review was conducted with the keywords "evidence-based nursing", "evidence-based guideline" and "research utilization" using databases from Google Scholar, Pubmed, and ScienceDirect regarding the use of clinical guidelines. Results: Today's knowledge is very easy to achieve thanks to the developing technology. Making nursing practices based on evidence is very important in increasing the quality of care. However, even though the use of evidence-based information emerging from research as a result of nursing practice has been accepted, many countries nowadays guide traditional practices. Evidence-based practice guides are systematically prepared documents with the best evidence available to help practitioners make informed decision-making. In order to provide the best evidence available, systematic literature review as well as randomized controlled trials and meta-analyzes should be emphasized in nursing practice. Guidelines reduce mortality and morbitide rates by preventing inappropriate care methods.

53 Studies conducted in the USA and the Netherlands found that 30-40% of patients did not receive care based on current research results. As a result, nurses show that they do not benefit from the research results in care. For the past 40 years, nurses have found that they are more beneficial to their illness and profession when they practice their practice on a blood- based basis. Conclusion: Nursing interventions made in accordance with clinical guidelines will make nursing care more visible and increase the value of the nursing profession. KEY WORDS: evidence, evidence-based guideline, nursing,

&&&&&&&&&&

54

Dr. Öğr. Üyesi Derya EVGĠN NevĢehir HacıbektaĢ Veli Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Zehra ÇALIġKAN NevĢehir HacıbektaĢ Veli Üniversitesi ArĢ. Görv. Bahriye KAPLAN NevĢehir HacıbektaĢ Veli Üniversitesi Öğr. Görv. Nuray CANER Erciyes Üniversitesi

Ortaokul Öğrencilerinin Sağlık Durumlarının Değerlendirilmesi: NevĢehir Örneği ÖZET GiriĢ: AraĢtırma; ortaokul öğrencilerinin büyüme geliĢmelerinin ve olumlu sağlık davranıĢlarının değerlendirilmesi amacıyla yapılmıĢtır. Gereç ve Yöntem:Tanımlayıcı nitelikteki araĢtırmanın evrenini 2015-2016 eğitim öğretim yılında NevĢehir il merkezinde temel eğitim 5, 6, 7 ve 8. Sınıfta öğrenim gören 8740 öğrenci oluĢturmuĢtur. Ġl merkezindeki 13 okuldan 4 tanesi basit rastgele örnekleme seçilmiĢ ve1798 öğrenciye ulaĢılmıĢtır. Veriler, anket formu ve Çocuklarda Sağlık Algıları ve Sağlık DavranıĢları Ölçeği kullanılarak, boy-kilo ve ağız-diĢ sağlığı taraması yapılarak toplanmıĢtır. Veri toplama formu doldurulmadan önce öğrencilerden sözlü onam alınmıĢtır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler, t testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılmıĢtır. Bulgular: AraĢtırma kapsamına alınan öğrencilerin %26.1‟inin 8. sınıf, %50.5‟inin kız ve yaĢ ortalamalarının 12.52±1.23 olduğu bulunmuĢtur. Öğrencilerin %11.7‟si obez, %19.6‟sı fazla kilolu olup, %12.5‟inin ağız-diĢ hijyeninin kötü olduğu, %4.4‟ünde ağız yarası, %13.8‟inde ağız kokusu ve %56.3‟ünde diĢ çürüğü saptanmıĢtır. Öğrencilerin sağlık algıları ve sağlık davranıĢları ölçeği alt boyutlarından beslenme 28.27±2.89, sağlık sorumluluğu 12.61±1.61, egzersiz 6.43±1.25, kendini gerçekleĢtirme 18.17±2.32, sosyal destek 12.49±1.93, stres ve baĢ etme %17.00±2.68, hijyenik alıĢkanlıklar 19.09±2.08, güvenli davranıĢlar puan ortalaması 10.31±1.71‟dir. Öğrencilerin yaĢ, cinsiyet ve sınıf düzeylerinin ölçeğin sağlık sorumluluğu, egzersiz, sosyal destek, stresle baĢ etme ve güvenlik alt boyutları puan ortalamalarında etkili olduğu belirlenmiĢtir (p<0.05). Sonuç: Sonuç olarak; ölçek toplam puanına göre öğrencilerin sağlık algıları ve sağlık davranıĢlarının orta düzey olduğu belirlenmiĢtir. Okul sağlığı hizmetleri kapsamında öğrencilerin ve okul personelinin sağlığının değerlendirilmesi, sağlığın korunması ve geliĢtirilmesi amacıyla çalıĢmalar yapılması önerilebilir. ANAHTAR KELĠMELER: Okul sağlığı, okul hemĢiresi, öğrenci, sağlık davranıĢı

The Evaluation of Health Cases of Middle School Students: NevĢehir Sample

ABSTRACT Introduction: The study was conducted to assess the growth developments and positive health behaviors of secondary school students. Materials and Methods: The universe of the descriptive research was created by the 8740 students who were studying at the 5th, 6th, 7th and 8th classes of basic education in the city center of NevĢehir in the academic year of 2015-2016. The four schools of the 13 schools in the city center were randomly selected and 1798 students were reached. Data were collected using a questionnaire and the Health Perceptions and Health Behavior Scale in Children, by weight-height and oral-dental health screening. Verbal approval was obtained from the

55 students before the data collection form was filled out. In the evaluation of the data, descriptive statistics, t test and one way analysis of variance (ANOVA) were used. Findings: 26.1% Of the students in the research context, were in the 8th grade, 50.5% of them were girls and the average age of them were 12.52 ± 1.23. 11.7% of the students were obese, 19.6% were overweight, 12.5% had poor oral hygiene, 4.4% had mouth sores, 13.8% had odor, and 56.3% had tooth decay. Students' health perceptions and health behavior scale subscales‟ nutrition 28.27 ± 2.89, health responsibility 12.61 ± 1.61, exercise 6.43 ± 1.25, self-actualization 18.17 ± 2.32, social support 12.49 ± 1.93, stress and coping 17.00 ± 2.68, hygienic habit 19.09 ± 2.08, safe behavior score average were 10.31 ± 1.71 It was determined that age, gender and class levels of students were effective in the mean score of health responsibility, exercise, social support, coping with stress and safety subscales (p <0.05). Consclusion: As a result; it was determined that health perceptions and health behaviors of the students were moderate according to scale total score. Within the scope of school health services, it can be suggested to evaluate the health of students and school personnel. In the meantime, studies can be suggested for the protection and development of health. KEY WORDS : School Health, School Nurse, Student, Health, Behavior

&&&&&&&&&&

56

Dr. Öğr. Üyesi GülĢah ALBAYRAK Ufuk Üniversitesi

Old drugs new tricks again? Alzheimer‟s drug Memantine as a potential anticancer agent

ABSTRACT An old drug can be taught new tricks and there is a bunch of examples in history like, metformin, aspirin, viagra, thalidomide and so on. Drug repurposing studies enable shorter paths to the clinic by skipping some of the steps like in vitro- in vivo screening, chemical optimization and toxicological studies. Memantine‟s effect on cytotoxicity of T98G glioblastoma cells was evaluated by using MTT assay. Memantine inhibited T98G cell proliferation in a concentration- dependent manner at 48h at 0.25mM (IC50) concentration. 24, 48 and 72 hours effect of T98G cell line with different memantine concentrations (0.1, 0.25 and 0.5 mM respectively) was determined by using western blotting. Memantine differentially changed the Bcl-2, Bax, Casp3, Casp-9 apoptotic protein expression levels. It was found that Alzheimer‟s Drug Memantine triggers Bax-dependent pathway of apoptosis on T98G glioblastoma cells. The results of this study indicates that memantine might be used as a new repositioned drug in cancer treatment. In this setting, now there is a new candidate that triggers apoptosis in cancer cells. Alzheimer‟s drug memantine can offer new horizons in cancer treatment. KEY WORDS: Memantine, cancer, drug re-purposing, glioblastoma

&&&&&&&&&

57

Uzm. Dr. Sümeyra KOÇTÜRK KahramanmaraĢ Süçüimam Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Selman SARICA KahramanmaraĢ Süçüimam Üniversitesi

MaraĢ otu (Dumansız tütün) kullanımının Oral ve Faringeal Bakteriyel Flora Üzerine Etkilerinin Belirlenmesi

ÖZET Amaç: ÇalıĢmamızda MaraĢ otu kullanan kiĢilerde oral ve faringeal bakteriyel floranın saptanması amaçlanmıĢtır. Böylelikle önemli bir halk sağlığı sorunu olan MaraĢ otu kullanımının oral ve faringeal florada yer alan bakteriyel ajanların prevalansının ortaya konulup gerek tıp profesyonellerinin dikkati çekilecek gerek de kontrol edilebilir bir risk faktörü olan MaraĢ otu konusunda koruyucu hekimlik politikalarının oluĢturulmasında katkı sağlanacaktır. Method: 18 yaĢ ve üstü maraĢ otu kullanan 50 erkek çalıĢmaya dahil edilecektir. Tütün ürünleri kullanmayan 50 erkek kontrol grubunu oluĢturacaktır. Steril Ģartlarda ve nazokomiyal kontaminasyona neden olmadan her bir çalıĢma ve kontrol grubu hastadan posterior farenks duvarı ve tonsil lojuna sürülerek farengial kültürler alınarak mikrobiyoloji laboratuarına gönderilmiĢtir. Sonuç: ÇalıĢmamızda maraĢ otu kullananlar ile kullanmayanlar arasında nazofarenksden alınan kültür sonuçlarının karĢılaĢtırılmıĢtır. MaraĢ otu kullananların orofaringeal florasının kullanmayanlara göre daha fazla patojen mikroorganizma saptanmıĢtır. Orofaringeal bölge yanak epitel, dil, subgingival ve supragingival olarak dört ana ekosistemdir. Orofaringeal bölgede bulunan mikroorganizmların çoğu, biyofilm olarak adlandırılan bir yüzeye yapıĢık mikroorganizma topluluklarına aittir. MaraĢ otu kullanımının tiryakilerde hücresel immüniteyi göreceli olarak arttırdığı, humoral immüniteyi ise azalttığını belirtmiĢlerdir. Ġmmün sistemdeki her türlü sapma ile sonuçlanan yanıtlar, hastalıklara zemin hazırlamaktadır. (.aral ve ark) Sigara patojen mikroorganizmaların epitele bağlanmasını kolaylaĢtırır. Epitele bağlanma yeteneği orofaringeal mukoza membranlarındaki bakterilerin kolonileĢtirilmesi için önemli olup bakterilerin destrüksiyonunu durdurmaktadır. ANAHTAR KELĠMELER: MaraĢ otu, dumansız tütün boğaz kültürü

Determination of the Effects of Maras grass (Smokeless Tobacco) Usage on Oral and Pharyngeal Bacterial Flora

ABSTRACT Purpose: In our study, it was aimed to detect oral and pharyngeal bacterial flora in MaraĢ otu users. Thus, the prevalence of bacterial agents in oral and pharyngeal flora in MaraĢ herb use, which is an important public health problem, will be contributed to establish preventive medicine policies on Maras grass which is a controllable risk factor which is notable for medical proffesionals. Method: 50 males aged over 18 involved in the study. 50 male that do not use tobacco products will form control group. Under sterile conditions and without causing nasocomial contamination, each study and control group was transferred from the patient taken from posterior pharynx wall and tonsil were taken to the microbiology laboratory.Cultures are evaluated with conventional methods.

58 Discussion: In our study, the culture results obtained from the nasopharynx were compared between those who use smokeless tobacco and those who do not. More pathogenic microorganisms were detected in those who use the Maras grass. The oropharyngeal region is the four major ecosystems of the cheek epithelium, tongue, subgingival and supragingival. Most of the microorganisms found in the oropharyngeal region belong to a group of microorganisms attached to a surface called biofilm. In past reports that the use of Maras herb has relatively increased effect on cellular immunity and decreased humoral immunity. Responses resulting in any deviation in the immune system are the basis for diseases. (.aral et al.) Cigarette facilitates epithelial attachment of pathogenic microorganisms. The ability of epithelial binding is important for the colonization of bacteria in the oropharyngeal mucosa membranes and stops the destruction of bacteria. KEY WORDS:Maras grass, throat culture, smokeless tobacco

&&&&&&&&&&

59

Doç. Dr. Murat ASLAN KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi Uzm. Dr. Sümeyra AlkıĢ KOÇTÜRK KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa GÜL KahramanmaraĢ Uğur Göz Hastanesi Doç. Dr. Murat ASLANKURT KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi Doç. Dr. Orçun ALTINÖREN KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi

Kronik böbrek yetmezliği,Diyabetik kronik böbrek yetmezliği ve renal transplant hastalarında konjunktiva florası

ÖZET Amaç:Kronik böbrek yetmezliği hastaları ve alt gruplarında oküler flora değerlendirmesi yapmak ve sağlıklı bireylerle karĢılaĢtırmak. Metod: ÇalıĢmaya 105 hemodiyalize giren eriĢkin kronik böbrek yetmezlikli (HD)hasta, diyabetik hemodiyaliz hastaları (DHD) ve renal transplant(RT) hastaları ile 40 sağlıklı birey alındı. Göz muayenesinden sonra sağ gözün alt fornix kısmından alınan sürüntü kültürü değerlendirildi ,tiplendirmesi Vitek2 cihazı ile yapıldı. Sonuçlar: Gruplarda bakteri üreme yüzdeleri sırasıyla RT(%65), DHD(%57),HD(%56) ve kontrol (%48) olarak belirlendi.RT grubunda anlamlı derecede farklılık tespit edildi(p<0.05), fakat diğerlerinde saptanmadı.Hemodiyaliz hastalarında en sık rastlanan bakteri S. hominis (%23),Diyabetik hemodiyaliz hastalarında S.epidermidis(%20); Renal transplant hastalarında Kocuria rosea(%17) ve kontrol grubunda da S.epidermidis(%22) oldu. TartıĢma:Renal transplant hastalarında ve diğer gruplarda en sık izole edilen bakteri grubu koagülaz negatif stafilokoklardır.Kocuria türleri yine çalıĢmada belirgin olarak gözlenen bir türdür. Ġmmünsupresif alan Renal transplant hastalarında bakteri üreme oranı ve çeĢitliliğinde ciddi farklılık görülmektedir. ANAHTAR KELĠMELER: Oküler flora, Kronik böbrek yetmezliği, oküler yüzey,diyabet,renal transplant

Conjunctival flora in chronic renal disease, chronic renal with diabetic and renal transplant patients

ABSTRACT Purpose: To evaluate conjunctival flora in patient with chronic renal disease (CR), among its subgroups and to compare with healthy subjects. Methods: The study consisted of 105 adult CR patients with hemodialysis(HD), diabetic hemodialysis(DHD) and renal transplant(RT), and 40 healthy subjects. After ophthalmologic examination, a swab taken from the lower fornix of the right eye directly subcultured and identified with Vitek2. Results: The bacterial growth rates in the groups are RT(65%), DHD(57%), HD(56%), and control(48%). RT group had a significant difference (p<0.05), but the others didn‟t. The most frequently isolated bacteria are S.hominis(23%) in HD; S.epidermidis(20%) in DHD; K.rosea(17%) in RT and S.epidermidis(22%) in controls.

60 Conclusion:The most prominently isolated bacteria in the RT group, and overall were coagulase negative staphylococcus species. Kocuria species were detected as one of the most prevalent types in this study. RT receiving immunosuppressive drugs had a significant difference in both bacterial growth and flora diversity. KEY WORDS: Ocular flora; Chronic renal disease; Ocular surface; Diabetes; Renal Transplantation

&&&&&&&&

61

Dr. Öğr. Üyesi AyĢegül ÖZCAN NevĢehir HacıbektaĢ Veli Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Kamuran ÖZDĠL NevĢehir HacıbektaĢ Veli Üniversitesi

Avanos Toplumunda Kadınların Menopozla Ġlgili YaĢadıkları Sorunların Belirlenmesi

ÖZET GiriĢ ve amaç: Kadınların hormonal, fizyolojik ve psikolojik değiĢiklikler yaĢadığı bir dönem olan menopoz; yaĢam sürelerinin yaklaĢık 1/3‟ünü bu dönemde geçirmektedir. AraĢtırmada Avanos toplumundaki menopoza girmiĢ kadınların, menopozla ilgili yaĢadıkları sorunların belirlemesi amaçlanmıĢtır. Yöntem: Tanımlayıcı tipte olan araĢtırmada örneklem belirlenmemiĢ olup, Avanos merkezinde 08-10 Mayıs 2018 tarihleri arasında kurulan sağlık standı aracılığı ile ulaĢılabilen menopoz döneminde olan 187 kadın çalıĢmaya dahil edilmiĢtir. Verilerin toplanmasında; literatür doğrultusunda hazırlanan Menopoz Semptomlarını Değerlendirmeye yönelik anket formu kullanılmıĢtır. AraĢtırmanın uygulanabilmesi için, katılımcılardan sözlü onam alınmıĢtır. Veriler sayı ve yüzde ile değerlendirilmiĢtir. Bulgular: AraĢtırmada kadınların %91.4‟ü 46 yaĢ ve üzeri, %40.1‟i ilkokul mezunu ve çoğunluğu(%93.0) çalıĢmamaktadır. Kadınların menopoza iliĢkin en sık yaĢadıkları sorunlar sırasıyla; %86.1 sıcak basması ve terleme, %70.1 keyifsizlik, %67.9 fiziksel ve zihinsel yorgunluktur. Menopoza iliĢkin fiziksel alanda en çok yaĢadıkları sorunlar; %74.3 yorgun ve yıpranmıĢlık, psiko-sosyal alan iliĢkin % 70.1 ile endiĢeli ve gergin hissetme; cinsel alanda ise %86.1 cinsellikten kaçınma olarak saptanmıĢtır. Sağlık kuruluĢuna ne zamanlarda baĢvurursunuz sorusuna %48.7‟si sağlık problemi olduğunda demesine rağmen menopozla ilgili sorunlarla baĢ etmek için sağlık kuruĢuna baĢvurur musunuz sorusuna ise % 73.8‟i baĢvurmadığını belirtmiĢtir. Sonuç ve öneriler: AraĢtırmada kadınların menopozla ilgili yaĢadıkları sağlık sorunları olduğunu ancak bu yaĢadıkları sağlık sorunları için sağlık kuruluĢuna baĢvurmadığı saptanmıĢtır. Bu nedenle; hemĢireler baĢta olmak üzere, sağlık çalıĢanlarının menopoza yönelik eğitim ve danıĢmanlık hizmetlerinin etkinliğinin arttırılması ve düzenli eğitim programlarının uygulanması önerilebilir. Anahtar Kelimeler; Kadın, Menopoz, HemĢirelik.

Determination of Women's Problems Related to Menopause in the Avanos Community

ABSTRACT Introduction and Purpose: Menopause, a period in which women experience hormonal, physiological and psychological changes; about one third of their life span is spent in this period. It was aimed to determine the problems that menopausal women in Avanos society had experienced about menopause. METHOD: No sample was identified in the descriptive study and 187 women in the menopause period who were reached through the health stand established between 08-10 May 2018 in the Avanos center were included in the study. In gathering the data; a questionnaire for evaluating Menopausal Symptoms prepared in the literature was used. For the application of the survey, verbal approval was obtained from the participants. The data were evaluated in terms of number and percentage.

62 Findings: In the study, 91.4% of the women were over 46 years old, 40.1% were primary school graduates and the majority (93.0%) were not working. The most common problems women experience with menopause are; 86.1% hot flashes and sweating, 70.1% malaise, 67.9% physical and mental fatigue. The problems that most lived in the physical area related to menopause; 74.3% were tired and worn, feeling anxious and nervous with 70.1% of the psycho-social area; and sexual abstinence was found as 86.1% avoidance from sexuality. When asked about the health institution, 48.7% said that they had a health problem but they did not apply 73.8% if they ask for health benefit to cope with problems related to menopause. Results and suggestions: In the study, it was determined that women had health problems related to menopause but they did not apply to the health institution for the health problems they experienced. Therefore; it is suggested that health workers' training and counseling services for menopause, especially nurses, should be increased and regular education programs should be implemented. Keywords; Women, Menopause, Nursing.

&&&&&&&&&

63

Fatma Leyla ÇEZĠK Adana Ģehir Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi

Sağlık Turizminde Farklı Bir Destinasyon; Termal Turizm-Jeoturizm (NevĢehir Ġli Kozaklı Örneği). ÖZET Ġnsanlar eski çağlardan bu yana beslenme, barınma, göç, ticaret, savaĢ, din ve sağlık nedenleri ile bulundukları yerlerden baĢka yerlere seyahat etmiĢlerdir. Farklı nedenlerle yapılan seyahatler gidilen yerde sürekli ikamet etme durumuna dönüĢmediği sürece turizm olarak nitelendirilmektedir. Tarihi çağlarda meydana gelen keĢifler, icatlar, değiĢim ve geliĢmeler (siyasal, ekonomik, kültürel vb.) turizm hareketlerinin özellik ve amaçlarını da değiĢtirmiĢtir. Ortaçağ‟da turizm hareketlerinin en önemli nedeni din olurken, Yakınçağ‟da sanayi ve ulaĢımda yaĢanan geliĢmeler, yeni yerler keĢfedilmesi, kitlesel seyahat hareketlerine neden olmuĢtur. Çağımızda geliĢen teknoloji ile birlikte insanların boĢ zamanlarının ve ulaĢım imkânlarının artması, eğitim düzeyinin yükselmesine paralel yaĢam kalitesi ve tatil bilincinin oluĢması, farklı turizm alanlarına yönelimi ve bütçe ayırma öncelik sırasını yükseltmiĢtir. Bununla birlikte geliĢmiĢ ülkelerdeki yaĢam Ģartları, nüfus yoğunluğunun bireyler üzerinde oluĢturduğu stres, iĢgücünde ve üretimde azalmaya neden olmaktadır. Bu nedenle geliĢmiĢ ülkeler, deniz, kum ve güneĢin yanında oniki ay süresince doğal, dinlendirici, sağlığı korumaya yönelik, tedavi edici özelliği olan termal sulardan faydalanma imkânlarını artıracak çözümler aramaktadır. Türkiye‟de zengin jeotermal kaynakların bulunduğu destinasyonlardan biri olan NevĢehir Ġli Kozaklı termal kaynakları, sadece Kapadokya‟nın değil dünyanın en güzel vadilerinin (Ihlara Vadisi, Soğanlı Vadisi, Kızıl Vadi, üzengi Vadisi, Pancarlık Vadisi, PaĢabağ (Rahipler Vadisi), Devrent (Hayal Vadisi), Göreme Zemi Vadisi, Göreme Güllüdere Vadisi) jeolojik oluĢumları, tarihi, doğası ve kültürü, sürdürülebilir jeoturizm açısından önemlidir. Bu çalıĢma EBSCO, DergiPark Akademi (ULAKBĠM), Directory of Open JSTOR, Science veri tabanlarında literatür taranarak hazırlanmıĢtır. ÇalıĢmanın temel amacı sağlık turizminin önemli ve farklı bir destinasyonu olan termal turizmin jeolojik oluĢumlar, tarih, doğa, kültür ve rekreasyon faaliyetleri ile zenginleĢtirilmesi, geliĢtirilmesi, jeotermal kaynakların sağlık ve termal turizmde daha etkin kullanımı konusunda değerlendirmeler yapmak ve önerilerde bulunmak, NevĢehir Ġli Kozaklı jeotermal kaynaklarının, bölgenin jeolojik yapısının, tarihsel ve kültürel zenginliğinin jeoturizm açısından farklılığını ve önemini vurgulamaktır. ANAHTAR KELĠMELER : Turizm, sağlık turizmi,termalturizm, jeoturizm, destinasyon, rekreasyon, NevĢehir/Kozaklı, Kaplıca

A Different Destinations In Medical Tourism; Thermal Tourism- Geotourism (Province Of Nevsehir Kozakli Sample)

ABSTRACT Since ancient times people nutrition, housing, immigration, trade, war, religion and health reasons for traveling to places other than those where they are with. The trips made for different reasons can be navigated at all times as long as a condition to reside dönüĢmediği understood that tourism. Discovery occurred in historical times, inventions and developments (political, economic,

64 cultural, etc.) has changed in feature of tourism activities and objectives. While the major cause of religious tourism activities in the Middle Ages, developments in the transport industry and the modern era, discovering new places, has caused massive travel movement. In our era of people's leisure time increased with advancing technology and transportation facilities, parallel to the rise of the educational level of quality of life and increase awareness of holidays has increased the budget allocation priority to the orientation and the different tourism areas. However, living conditions in developed countries, where population density creates stress on individuals, causes a reduction in labor and manufacturing. Therefore, developed countries, sea, sand and natural during the next twelve months in the sun, relaxing, for protecting health, is seeking therapeutic solutions to improve the functionality opportunity to benefit from the thermal waters. One of the destinations where the rich geothermal resources in Turkey, which Nevsehir Kozakli thermal sources, not only in Cappadocia, the most beautiful valleys in the world (Valley Ihlara, Onions Valley, Red Valley, stirrups Valley, Pancarlik Valley, Pasabag (Monks Valley), Devrent ( imagination Valley), Zemi Valley Goreme, Goreme Rose Valley), geology, history, nature and culture is important in terms of sustainable geotourism. In this study, EBSCO, dergipark Academy (ULAKBIM), Directory of Open JST were prepared literature has been reviewed in Science database. Important and geological formations of thermal tourism with a different destination of the study The main aim of health tourism, history, further enrichment with nature and culture, development, geothermal resources, health and thermal tourism in making judgments about the use of more efficient and make recommendations. The province of Nevsehir Kozakli geothermal resources, geological structure of the region, in terms of historical and cultural wealth of Geotourism is to emphasize the importance and the different. KEY WORDS : Tourism, health tourism, thermal tourism, geotourism, destinations, recreation, Nevsehir / Kozaklı, Hot Springs

&&&&&&&&&

65

Prof. Dr. Sacide PEHLĠVAN Ġstanbul Üniversitesi ArĢ. Görv. Dr. Hayriye ġentürk ÇĠFTÇĠ Ġstanbul Üniversitesi

Association and in silico analysis of (Diseases) Genetic Markers Affecting CYP2A6 Gene and Smoking Status Risk

ABSTRACT Nicotine, the major addictive agent in tobacco, is metabolized primarily by cytochrome P450- mediated oxidation. Smoking patterns vary widely across smokers and can be influenced by variation in rates of enzyme activity in nicotine metabolism. When 5-fold threshold was used, there were 371 concordantly co-expressed genes, including five additional Cytochrome P450 (CYP450) genes (CYP2A7, CYP2A13) located in the cytogenetic band as CYP2A6 (chr19q13.2). Six CYP450 region genes were also found to be strongly co-regulated, including CYP2D6, CYP2C9, CYP2B6, CYP3A4, CYP3A7, CYP8B1. Also, aminotransferase and coagulation factor genes were also found to be strongly co-regulated as ATF5, TAT, HAO1, SLCO1B1, F13B, F12. The most highly significant co-expression pattern was noted in the liver followed by other tissues (brain, fetal brain, plasma and urine). 14 miRNAs were identified the targets of each using TargetScan. The gene set enrichment analysis of the co-expressed gene set on the GSEA/MSigDB tool suggested enrichment of genes did not involved. Examination of disease associations of SNPs from each miRNA gene region in GWAS databases yielded results for drug response, cardiovascular disease, type 2 diabetes, cognition, lung cancer–related, crohn‟s, schizophrenia, bipolar disorder at P<10-4. Therefore, we aimed to investigate the significance of CYP2A6 gene variants in the smoking status in a Turkish population using next-generation sequencing. This case-control study involved 64 subjects with Nicotine dependence (ND) and 36 Non- smoker (NS). DNAs were isolated from peripheral blood samples. The amplicants designed by “Primer-BLAST” program were sequenced in “Illimuna-MiseqQ-platform. Mean age was 47±13 for ND, and 34±12 for NS. The sequencing of CYP2A6 revealed 41 different gene variants, 36 variants of them were in subjects with ND, while 26 variants were in NSs. It was detected that 5 SNP in the CYP2A6 gene (rs8192725, rs7248240, rs1809810, rs8192733 and rs28399435). We showed for the first time that CYP2A6 gene variants were associated with smoking status in a Turkish cohort. This results suggest that the SNPs (rs1809810, rs8192733, rs28399435) of the CYP2A6 gene affect smoking status in a Turkish population. Also, the role played by CYP2A6 is stronger in drug response, cardiovascular disease and possibly schizophrenia, bipolar disorder than in smoking status. KEY WORDS: smoking status, CYP2A6, CYP2A13, sequencing

&&&&&&&&&

66

ArĢ. Görv. Dr. Hayriye ġentürk ÇĠFTÇĠ Ġstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Sacide PEHLĠVAN Ġstanbul Üniversitesi

In Silico Analysis of the TNF- α effects on Cancer (Multiple Myeloma) and Autoimmune Diseases (Psoriasis and Rheumatoid arthritis)

ABSTRACT Objective: Tumour necrosis factor-alpha (TNF-α) has a impact on regulation of immune and inflamatory responses. The TNF-α gene is located within the majör histocompatibility complex region on chromosome 6p21.3, a significantly polymorphic region. This cytokine is involved in the regulation of a wide spectrum of biological processes including cell proliferation, differentiation, apoptosis, lipid metabolism, and coagulation. This cytokine has been implicated in a variety of diseases, including autoimmune diseases, insulin resistance, and cancer. Methods: We examined the regulation of expression of TNF-α microRNAs (miRNAs); co- regulated gene sets and disease associations of TNF-α sequence variants, eQTLs for TNF-α together with related miRNA variants to learn about its pathophysiological roles. The CO- Regulation Database identified 97 concordantly co-expressed genes. Results: We selected the miRNAs targeting TNF-α, and determined their other target genes using TargetScan. Fifty-two miRNAs were identified, and the targets of each miRNA were subjected to the same GSEA analysis. The results were not nearly significant as the co- expressed gene set suggesting that miRNAs do not play a major role in the regulation of TNF- α expression. Examination of disease associations of Single Nucleotid Polymorphisms (SNPs) from each miRNA gene region in GWAS databases yielded results for autoimmune (Rheumatoid arthritis, Systemic lupus erythematosus, Psoriasis) and for Drug response, Type 2 Diabetes, Cardiovascular disease, Crohn‟s disease, Bipolar disorder, Inflammation at P<1E- 04. SNPs within TNF-α showed GWAS associations (Rheumatoid arthritis, Psoriasis, Cancer) (P<1E-04). Conclusion: Multiple Myeloma, Psoriasis and Rheumatoid arthritis patients groups studies results with TNF-α were confirmed that in silico analysis datas. KEY WORDS: TNF-α, autoimmune-diseases, GWAS

&&&&&&&&&

67

Msc. Bio. Yeliz ÖĞRET Ġstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Aytül UYAR Ġstanbul Üniversitesi ġule KARATAġ Ġstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Fatma Savran OĞUZ Ġstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Tevfik DORAK Liverpool Hope Umiversity

HLA-A, -B, -C Typing by Next-Generation Sequencing in a Sample of Turkish Population

ABSTRACT HLA typing was performed on 767 unrelated subjects referred to the EFI-accredited HLA Laboratory in Istanbul University Istanbul Faculty of Medicine using Illumina MiSeq Sequencing System. The subjects were genotyped for the volunteer bone marrow donor registry. HLA-A, -B, -C typing on next-generation sequencing data was achieved using Omixon Holotype HLATM assay and Omixon HLA TwinTM software. Population genetics analyses were done on Arlequin v.3.5.2.2. Genotype frequencies at all three classical class I HLA loci were in Hardy-Weinberg equilibrium (P >= 0.25). The most common three alleles (and their frequencies) at each locus were A*02:01:01 (0.201), A*24:02:01 (0.145), A*01:01:01 (0.111); B*51:01:01 (0.114), B*35:01:01 (0.081), B*18:01:01 (0.060); C*04:01:01 (0.175), C*12:03:01 (0.114), C*07:01:01 (0.100). The most common B-C haplotypes (and their frequency / D' as LD measure) were: B*35:01:01 - C*04:01:01 (f = 0.072; D' = 0.864), B*49:01:01 - C*07:01:01 (f =0.043; 0.967), B*38:01:01 - C*12:03:01 (f = 0.040; 0.965). These B-C haplotypes most frequently had the following HLA-A alleles as part of three-locus haplotypes: A*11:01:01, A*23:01:01, and A*26:01:01, respectively. However, the most common three-locus haplotype was none of these, but A*03:01:01 - B*07:02:01 - C*07:02:01 (f=0.018). Of the three-locus haplotypes with more than 0.01 frequency, three were the B-C haplotype B*35:01:01 - C*04:01:01 with different alleles at HLA-A: A*11:01:01 - A*24:02:01 - A*03:01:01, suggesting the presence of a recombinational hotspot between HLA-A and -C on this particular B-C haplotype. The addition of these high- resolution HLA class I types in a sample of Turkish population should fill a gap in global databases. Keywords: NGS, HLA, Turkish population, allele frequency

&&&&&&&&&

68

Dr. Öğr. Görv. S. RüĢtü OĞUZ Bilim Üniversitesi Msc. Bio Yeliz ÖĞRET Ġstanbul Üniversitesi Msc. Sedat KARADENĠZ Kadir Has Üniversitesi ArĢ. Görv. Dr. Hayriye ġentürk ÇĠFTÇĠ Ġstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Fatma Savran OĞUZ Ġstanbul Üniversitesi

Türk Populasyonunda HLA epitop Sıklığı ÖZET Transplantasyon adayı olan hastalarında anti-HLA donör spesifik antikorların varlığı, doku ve greft reddi ile ilgili önemli bir faktörlerdir. Bu antikorlar, HLA epitopları olarak adlandırılan ve hastanın HLA antijenleri üzerindeki spesifik bölgeleri hedeflerler. Böbrek transplantasyonu için eĢleĢtirme konusundaki mevcut çabalar genellikle alel düzeyindeki yanlıĢ eĢleĢtirmelerin sayısını en aza indirmeye çalıĢmaktadır, ancak son yıllarda uyumsuzlukları en aza indirmek için HLA epitop odaklı bir yaklaĢımın daha uygun olabileceğini gösteren kanıtlar artmaktadır. ÇalıĢmadaki amacımız popülasyonumuzdaki HLA epitop sıklıklarını saptamaktır.Bu amaçla, akrabalık iliĢkisi olmayan sağlıklı 494 bireyin HLA-A,-B,-C,-DR,-DQ doku tipleri yeni nesil dizileme (NGS) teknolojisi Illumina Miseq Dizileme sistemi ilesaptanmıĢtır. HLA lokuslarının genetik frekanslarının analizleri Hardy- Weinberg denklemi ile epitop sıklıklarının analizi ise multiplication rule ( product rule) yöntemi kullanılarak yapılmıĢtır. Sınıf I için toplam 143906 sıklıktan 305 epitop bulunmuĢtur. 305 epitopun frekans aralığı %2.23- %0.01olarak tespit edilmiĢtir. En sık bulunan ilk 10 epitopların sayı ve frekansları sırasıyla 170RY (n:3213, %2.23), 99Y (n:2845, %1.98), 142ITQ (n:2577, %1.79), 163T (n:2176, %1.51), 102DV (n:1997, %1.39), 163TEW (n:1943, %1.35), 97R (n:1812, %1.26), 194V (n:1806, %1.25), 156L (n:1787, %1.24) ve 156LA (n:1708, %1.19) olarak saptanmıĢtır. En yüksek frekansta olan 170RY epitopu (HLA)- 38 A, 57 B ve 25 C alelleri olmak üzere 120 HLA alleli içermektedir. Sınıf II için toplam 87500 sıklıktan 292 epitop bulunmuĢtur 292 epitopun frekans aralığı %1.44- %0.00 olarak tespit edilmiĢtir. En sık bulunan ilk 10 epitopların sayı ve frekansları sırasıyla 108P (n:1262, %1.44), 189R (n:1246, %1.42), 23R (n:1244, %1.42), 112H (n:1241, %1.42), 85V (n:1232, %1.41), 40F (n:1230, %1.41), 16H (n:1215, %1.39), 56P (n:1214, %1.39), 38V (n:1206, %1.38) ve 3S (n:1175, %1.34) olarak saptanmıĢtır. En yüksek frekansta olan 108P epitopu 48 HLA DRB1 aleli içermektedir. HLA- epitop sıklığının daha geniĢ gruplarda çalıĢılmasının klinisyenlere ve immünogenetik araĢtırmalar için popülasyonlardaki HLA uyumsuzluğunun daha iyi anlaĢılması ve belirlenmesine yardımcı olmasını umuyoruz. ANAHTAR KELĠMELER: Epitope, HLA, epitope frequency

&&&&&&&&&

69

Öğr. Görv. Derya YETKĠN Mersin Üniversitesi Prof. Dr. Ebru BALLI Mersin Üniversitesi ArĢ. Görv. Gülsen BAYRAK Mersin Üniversitesi ArĢ. Görv. Deniz KĠBAR Mersin Üniversitesi

Meme Kanseri Hücre Hattında Tamoksifen ve Vitamin D Kombinasyonunun Hücre Proliferasyonu ve Apoptoz Üzerine Etkilerinin Ġncelenmesi ÖZET Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserdir. Bu hastalıkta en çok kullanılan endokrin ajan Tamoksifen‟dir. Tamoksifen östrojen reseptörüne bağlanarak reseptör konformasyonunu değiĢtirir ve ko-aktivatörlerin bağlanmasını önleyerek transkripsiyonu inhibe eder. D vitamini, hormon benzeri fonksiyonları olan bir steroldür ve hücre proliferasyon ve diferransiyasyon yolağını düzenler. D vitamini reseptörü (VDR) malign meme, prostat gibi birçok tümör kökenli hücre hatlarında bulunmaktadır ve D vitamininin kanser hücrelerinde anti-proliferatif etkisi olduğu düĢünülmektedir. Bu çalıĢma farklı konsantrasyonlarda kombine olarak meme kanseri hücre hattına (MCF-7) uygulanacak Tamoksifen ve D vitamininin olası anti kanserojenik etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. ÇalıĢmamızda hücre proliferasyonunu izleyerek ilaç-aracılı sitotoksisitenin zamana bağlı ölçümünü yapan xCELLigence cihazı kullanıldı. Her grup için n=4 tekrar yapıldı. 90 µl besiyeri içinde 3x104 hücre olacak Ģekilde E-plate sistemine ekim yapıldı. 24 saat sonra Tamoksifen (60, 40, 20, 10, 1 μM) ve D vitamininin (125, 100, 75, 50, 10 nM) farklı konsantrasyonları uygulandı ve 96 saat boyunca hücreler değerlendirildi. Elde edilen veriler sonucunda kombinasyon 20 Tam+ 50 nM vit D, 20 Tam+ 100 nM vit D, 10 Tam+ 50 nM vit D, 10 Tam+ 100 nM vit D uygulaması yapıldı. ÇalıĢmamızda apoptoz değerlendirilmesi için FACS ARIA III cihazı kullanıldı. ÇalıĢmamızda Tamoksifen ve D vitamini‟nin düĢük konsantrasyonlarının kanser hücrelerinde proliferasyonu artırdığı gözlemlenmiĢtir. Tamoksifen için etkin konsantrasyon bulunmuĢtur. D vitamini‟nin tek baĢına hücre proliferasyonunu azaltmadığı fakat kombinasyon ile beraber hücre çoğalmasını azaltığı saptanmıĢtır. Sonuç olarak, bu iki maddenin ayrı kombine kullanıldığı terapilerin kanser hücrelerinin proliferasyonunu azalttığı ve hücreyi apoptoza sürüklediği görülmüĢtür. ANAHTAR KELĠMELER: MCF-7, Tamoksifen, D vitamini, apoptoz.

THE INVESTIGATION OF THE EFFECTS OF TAMOXIFEN AND VITAMIN D ON BREAST CANCER CELL LINE PROLIFERATION AND APOPTOSIS

ABSTRACT Breast cancer is the most common cancer type seen in women. The most commonly used endocrine agent in this disease is Tamoxifen. It changes the conformation of estrogen receptor upon binding and prevents transcription by inhibiting co-activators‟ bindings. Vitamin D is a sterol which has hormone-like functions and regulates cellular proliferation and differentiation pathways. The receptor of vitamin D is expressed in many of the tumorigenic cell lines such as malign breast and prostate cancer and it is thought to have an antiproliferative effects on them. In this study, we aimed to investigate the possible anti-

70 carcinogenic effect of the combination of Tamoxifen and vitamin D in different concentrations on breast cancer cell line, MCF7. In our study, repeated number of experiments were four for each group. To monitorize drug- mediated cytotoxicity of MCF7 cells upon the addition of the related compounds, xCELLigence system was used. E-plate system was planted as 3x104 cells in 90 μl of medium. After 24 hours, different concentrations of tamoxifen (60, 40, 20, 10, 1 μM) and vitamin D (125, 100, 75, 50, 10 nM) were added and evaluated for 96 hours. As a result of the obtained data, combinations of 20 μM Tam + 50 nM vit D, 20 μM Tam + 100 nM vit D, 10 μM Tam + 50 nM vit D and 10 μM Tam + 100 nM vit D were applied. Apoptosis experiments were done and examined via FACS ARIA III device. Our results suggested that low concentrations of tamoxifen and vitamin D increase proliferation in cancer cells. Vitamin D alone did not reduce cell proliferation but decreased cell proliferation in combination groups. An effective concentration of IC50 value for tamoxifen was also found. As a result, it was suggested that the therapies in which these two substances are separately used, reduced the proliferation of cancer cells and induced cell apoptosis. To conclude, vitamin D might be considered as a therapeutic agent in the treatment of breast cancer in combination with tamoxifen as it could reduce the negative effects of tamoxifen. However, further studies are necessary to understand its mechanism of action on the proliferation and apoptosis of cancer cells. KEY WORDS: MCF-7, Tamoxifen, vitamin D, apoptosis.

&&&&&&&&&&

71

Uzm. Dr. Olcay GÜNGÖR KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi

Pediatrik bir olguda H3N2‟ ye bağlı akut nekrotizan ensefalit

ÖZET Akut nekrotizan ensefalit çocukluk çağında nadir görülen akut ensefalopati Ģeklidir. Tipik olarak talamusta simetrik tutulumu ile karakterize olup beyin sapı ve serebellum tutulumu değiĢik derecelerde izlenebilir. Etiyolojisi ve patolojisi genellikle bilinmemektedir. Biz 5 yaĢında kliniğimize ateĢ ve kusma Ģikayeti ile baĢvuran kız hastayı sunduk. Olgumuzun son 3 gündür ateĢi mevcut olup Ģikayetlerinin giderek artması ve sürekli uyuklama hali olması üzerine çocuk acil servisine baĢvurdu. Beyin manyetik rezonans görüntülemede bazal ganglion ve talamus, simetrik sinyal artıĢları, orta beyinde nekrotizan tutulum mevcuttu. Nazofangial sürüntü kültüründe, polimeraz zincir reksiyonu (PCR) sonucu Ġnfluenza A (H3N2) pozitif saptandı. Destek tedavisi ve antiviral tedavi sonrası sekelsiz olarak taburcu edildi. Biz ensefalitin klinik ve radyolojik özelliklerini taĢıyan 5 yaĢındaki olguyu sunarak, Ġnfluenza a (H3N2) enfeksiyonu dikkat çekmeye çalıĢtık. ANAHTAR KELĠMELER: çocuk, ensefalit, H3N2

&&&&&&&&&

72 Gökçe GĠSĠ KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi

Nöronavigasyonlu Ġntrakranial Kitle Rezeksiyonu Olgularında Anestezi Deneyimimiz

ÖZET Ġntrakranial tümör cerrahisinde anestezi yönetimi, hastada intakraniyal kompliyansın bozulmuĢ olması, çeĢitli pozisyonların uygulanımı, çivili baĢlık kullanımı, kanama ve nöromonitorizasyon uygulanımı gereksinimi sebebiyle özellik arzetmektedir. Ġntrakranial kitleler çoğunlukla çocuk yaĢ grubunda infratentorial yerleĢimli iken, eriĢkinlerde ise supratentorial yerleĢimlidir. Kitlenin yerine göre supin, pron, oturur pozisyon gibi farklı pozisyonların uygulandığı cerrahide anestezi yönetiminde amaç; serebral perfüzyon basıncını sürdürmek, cerrahi iĢlemi kolaylaĢtırmak için beyin kompliyansını sağlamak, kranial sinirlerin elektrofizyolojik monitörizasyonuna izin vermek, uygun sıvı ve kan transfüzyonu yönetimi ve postoperatif erken nörolojik muayenenin yapılması için erken derlenmeyi sağlamaktır. 2017-2018 tarihlerinde Sütçü Ġmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde alınan ASA statüsü I-III olan 80 hasta çalıĢmaya alındı. ÇalıĢma hastanemiz bilgi sistemi ve anestezi formları değerlendirilerek retrospektif olarak gerçekleĢtirildi. Kayıtlardan demografik özellikler, kitlenin lokalizasyonu, verilen pozisyon, uygulanan monitörizasyon ve anestezi Ģekli, komplikasyonlar değerlendirildi. YaĢları 4 ile 91 arasında değiĢen 80 hastanın 7'si (% 8,75) çocuktu.Hastaların 42'si (%52,5) erkek, 38'i (%47,5) kadındı. Standart monitörizasyon sonrası tüm hastalara propofol veya tiyopental, fentanil ve rokuronyum ile indüksiyon uygulandıktan sonra nöromonitörizasyona izin vermek amacıyla total intravenöz anestezi uygulandı. Ġndüksiyon sonrası radial arter kanülü ve juguler veya subklavyen venöz kateter ve iki geniĢ periferik kateter konuldu. 37 hastaya pron pozisyonu uygulanırken, bu hastaların sadece 15' inde kitle infratentorial yerleĢimliydi. 65 (%81,25) hastada ise supratentorial kitle mevcuttu. Bir hasta ay baĢlığa, diğerleri çivili baĢlığa alındı. Posterior fossa cerrahisi yapılan 5 hasta dıĢında tüm hastalar ameliyat odasında ekstübe edilip yoğun bakıma çıkarıldı. Nöronavigasyonlu kitle cerrahisinde sıkı hemodinamik takip ve cerrahi ekip ile iyi bir iletiĢim içerisinde olarak total intravenöz anestezi baĢarılı bir Ģekilde uygulanarak komplikasyonlardan kaçınılabilir. ANAHTAR KELĠMELER: anestezi yönetimi, Ġntrakranial kitle, nöromonitörizasyon

&&&&&&&&&

73

ArĢ. Görv. Yasemin Selekoğlu OK Dokuz Eylül Üniversitesi Doç. Dr. Murat BEKTAġ Dokuz Eylül Üniversitesi

ADÖLESANLARIN EĞĠTĠM STRESĠ VE OKUL TÜKENMĠġLĠK DÜZEYLERĠNĠN TÜTÜNE YÖNELĠK ALGI VE TÜTÜN ÜRÜNÜ KULLANMA DURUMLARINA ETKĠSĠ

ÖZET Amaç: Adölasanların eğitim stresi ve okul tükenmiĢlik düzeylerinin tütüne yönelik algı ve tütün ürünü kullanma durumlarına etkisini incelemektir. Yöntem: Tanımlayıcı kesitsel tasarımda yürütülen araĢtırmanın örneklemini Ġzmir Ġl Milli Eğitim Müdürlüğü‟ne bağlı ortaokullar arasından basit rastgele örneklem yöntemi ile seçilen iki ortaokulun beĢ, altı, yedi ve sekinci sınıfta öğrenim gören, çalıĢmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden, okuma yazma güçlüğü olmayan, ebeveyninden onay alınan 1285 öğrenci oluĢturmuĢtur. AraĢtırma 20 Mart 2018- 1 Haziran 2018 tarihleri arasında uygulanmıĢtır. ÇalıĢmanın verileri Sosyo demografik Veri Toplama Formu, Eğitim Stresi Ölçeği, Okul TükenmiĢlik Ölçeği, Çocuk Karar Denge Ölçekleri ile toplanmıĢtır. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde, ortalama, korelasyon ve lojistik regresyon analizi kullanılmıĢtır. Anlamlılık düzeyi 0.05 kabul edilmiĢtir. Bulgular: Öğrencilerin % 50.7‟si erkek, yaĢ ortalaması 13.44+1.23, çocukların sigara kullanma oranı %10.4‟tür. Erkek öğrencilerin % 13‟ü ve kız öğrencilerin % 7.7‟si sigara kullanmaktadır. ArkadaĢ sigara kullanım oranı ise % 20.8‟ dir. Öğrencilerin % 98.5‟ i sigarayı zararlı olarak algılarken, sadece % 1.5‟i sigarayı yararlı olarak algılamaktadır. Öğrencilerin okul tükenmiĢliği ile sigara yarar algısı arasında pozitif yönde düĢük düzeyde (r= 0.272) ve zarar algısı ile negatif yönde düĢük düzeyde (r= -0.117) anlamlı bir iliĢki saptanmıĢtır. Eğitim stresi ile yarar algısı arasında düĢük düzeyde pozitif yönde (r= 0.203) anlamlı bir iliĢki saptanırken, eğitim stresi ile zarar algısı arasında anlamlı bir iliĢki saptanmamıĢtır (p>0.05). Lojistik regresyon analizi sonucunda öğrencilerin Okul tükenmiĢlikleri ile eğitim stresleri sigara kullanma durumlarının % 7.7 etkilemektedir (Nagelkerke R2 0.77) . DeğiĢkenler tek incelendiğinde ise öğrencilerin okul tükenmiĢlik düzeyleri sigara kullanma durumlarının 1.05 kat arttırmaktadır (OR 1.05, %95 CI 1.031-1.086). Eğitim stresi ise anlamlı Ģekilde sigara kullanma durumu etkilememektedir (p>0.05). Sonuç: Bu çalıĢma ilköğretim seviyesindeki adölasanların eğitim stresi ve okul tükenmiĢlik düzeylerinin tütüne yönelik algılarına etkisini birlikte inceleyen Türkiye‟deki ilk kesitsel çalıĢmadır. Bu çalıĢmada, çocukların tütüne yönelik algıları ve tütün ürünü kullanma durumları eğitim stresi ve okul tükenmiĢlik düzeyleri tarafından etkilenmektedir. Bu nedenle sigara kullanımını önlemeye yönelik çalıĢmalarda bu iki değiĢkenin birlikte ele alınması ve giriĢim programlarında özellikle yer verilmesi önerilir. ANAHTAR KELĠMELER: Adölesan, Eğitim Stresi, Okul TükenmiĢliği, Tütün Yarar Zarar Algısı

Effect of Adolescents‟ Education Stress and School Burnout Levels on Smoking Perception and Use of Tobacco Products

ABSTRACT

74 Aim: The aim of the present study is to examine the effect of education stress and school burnout levels of adolescents on smoking perception and use of tobacco products Method: The sample of the present descriptive cross-sectional study was composed of 1285 students in the fifth, sixth, seventh eighth grades of two secondary schools selected among the schools affiliated to Ġzmir Provincial Directorate of Education by using simple random sampling method. The students who had no problem with reading and writing agreed to participate in the study and their parents‟ consent was obtained. The study was carried out between March 20, 2018 and June 1, 2018. The data were collected using Sociodemographic Information Form, Education Stress Scale, School Burnout Inventory and Child Decision Balance Scale. Data were analyzed using number, percentage, mean, correlation and logistic regression analysis and the level of significance was accepted as 0.05. Findings: Of the students, 50.7% were male, their mean age was 13.44+1.23 and 10.4% smoked. It was found that 13% of the males and 7.7% of females smoked. The rate of friends smoking was 20.8%. While 98.5% of the students perceived that smoking is harmful, only 1.5% thought it was beneficial. There was a positive, low (r= 0.272) relationship between the school burnout scores of the students and perception of benefits of smoking and a negative, low significant relationship between

75 the perception of harm of smoking (r= -0.117). A low, positive relationship (r= 0.203) between education stress and perception of benefit was found; however, there was no significant relationship between education stress and perception of harm of smoking (p>0.05). It was found, as a result of Logistic Regression Analysis, that school burnout and education stress of the students affect 7.7% of their smoking. (Nagelkerke R2 0.77). In examining the variables individually, school burnout levels of the students increase their smoking 1.05 times (OR 1.05, 95% CI 1.031-1.086). Education stress does not affect smoking significantly (p>0.05). Conclusion: The present study is the first cross-sectional study in Turkey discussing the effect of education stress and school burnout levels of primary school adolescents on tobacco- based perception together. The study revealed that students‟ perceptions on smoking and using tobacco products are influenced by education stress and school burnout levels. Therefore, these two variables are suggested to be discussed together in the studies prepared to prevent smoking and, in particular, be addressed in intervention programs. Key words: Adolescent, Education Stress, School Burnout, Perception Of Benefit-Harm Of Smoking

&&&&&&&&&

76

Nesrin Balak ÖZPOLAT Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ertuğrul DEMĠRDEL Yıldırım Beyazıt Üniversitesi

Serebral Palsili Çocukların Fonksiyonel Seviyelerinin Bakım Verenlerin Ağrı Durumlarına Etkilerinin Ġncelenmesi

ÖZET Bu çalıĢmanın amacı, farklı fonksiyonel seviyelerdeki serebral palsili çocukların bakım verenlerinin ağrı durumlarının incelenmesidir. Bu araĢtırma kapsamında; geçmiĢte ya da halen var olan bir durumu var olduğu biçimiyle betimlemeyi amaçlayan ve araĢtırmaya konu olan olay, birey veya nesneyi, kendi koĢulları içerisinde olduğu gibi tanımlamaya çalıĢan model olarak betimlenen tarama modeli kullanılmıĢtır. AraĢtırmada iki ya da daha fazla değiĢen arasındaki birlikte değiĢimin varlığını belirlemek amaçlandığından, bu araĢtırma iliĢkisel tarama modelinin uygulandığı bir çalıĢma olmuĢtur Bu çalıĢmaya serebral palsili çocuklar ile herhangi bir zihinsel engele sahip olmayan, aynı zamanda uygulanacak ölçekleri anlayıp doldurabilecek, yönergelere uygun cevaplar verebilecek okur yazarlık seviyesinde olan ebeveynler dahil edilmiĢtir. Çocukların fonksiyonel seviyeleri Kaba Motor Fonksiyon Sınıflandırma Sistemi (Gross Motor Function Classification SystemGMFCS), El Becerileri Sınıflandırma Sistemi (Manual Ability Classification System-MACS), ĠletiĢim Becerileri Sınıflandırma Sistemi (Communication Function Classification SystemCFCS) ile değerlendirilmiĢtir. Bakım verenler için, bakım yükleri Zarit Bakım Yükleri Ölçeği ve bakım verenlerin ağrı Ģikayetleri olan vücut bölümleri (kas iskelet sistemi problemi) de McGill ağrı ölçeğiyle ölçülmüĢtür. ÇalıĢma sonunda farklı fonksiyonel seviyelere sahip serebral palsili çocukların bakım verenlerinin bakım yükü arttıkça vücut bölgelerinin belli bölümlerinde ağrı hissettiği belirlenmiĢtir. Bu ağrıların özellikle bel bölgesinde yoğunlaĢtığı görülmüĢtür. Buna göre farklı fonksiyonel seviyedeki çocukların, bakım verenlerin kas iskelet sistemine olan etkileri göz önünde bulundurularak, çocukların rehabilitasyon sürecinde, bakım verenler için de uygun koruyucu programların düzenlenmesi gerekmektedir. Böylece bakım verenlerin karĢılaĢacağı sağlık problemlerinin azalmasına katkı sunulacak, verilen bakımın kalitesi de yükseltilebilecektir. ANAHTAR KELĠMELER: serebral palsi, bakım veren, ağrı, yaĢam kalitesi

Investigation of the Effect of Caregivers on Pain Status of Functional Levels of Children with Cerebral Palsy

ABSTRACT The aim of this study was to examine the pain states of caregivers of children with cerebral palsy at different functional levels. Within the aim of this research; a screening model has been used which is described as a model that attempts to describe events,

77 individuals or objects as if they were in their own conditions, aiming to describe the situation in the past or present as if it exists. This study is to examine the relational screening model aimed at determining the existence of changes between two or more variables in the study. Included in this study are parents with literacy levels who can respond to the guidelines and understand the scales to be applied at the same time without having any mental retardation with children with cerebral palsy. Functional levels of children were assessed by the Gross Motor Function Classification System (GMFCS), the Manual Ability Classification System (MACS), and the Communication Function Classification SystemCFCS. For caregivers, Zarit burden Scale for Care Loads and body parts (musculoskeletal problems) with caregiver pain complaints were also measured by the McGill pain scale.

78 At the end of the study it was determined that caregivers of children with cerebral palsy with different functional levels felt pain in certain parts of the body parts as the care load increased. These pains are particularly concentrated in the waist region. Accordingly, it is necessary to arrange appropriate preventive programs for the caregivers in the rehabilitation period of the children, taking into consideration the effects of the children at different functional levels on the musculoskeletal system of caregivers. This will contribute to the reduction of health problems faced by caregivers, and the quality of the care provided can be increased. Key Words: cerebral palsy, caregiver, pain, quality of life

&&&&&&&&&&

79 Prof. Dr. Sacide PEHLĠVAN Istanbul University Dr. Öğr. Üyesi AyĢe Feyda NURSAL Hitit University Doç. Dr. Nilgün IġIKSAÇAN Dr. Sadi Konuk Training and Research Hospital, Istanbul Doç. Dr. Meral GÜNALDI Dr. Sadi Konuk Training and Research Hospital, Istanbul Bio. Yasemin OYACI Istanbul University Prof. Dr. Mustafa PEHLĠVAN Gaziantep Univesity

Lack of evidence for association between miR-196a2 gene variant (rs11614913) and breast and gastrointestinal cancers risk in a Turkish population

Abstract Background/Aim: miRNAs, small non-coding RNAs, regulate gene expression by targeting mRNAs for translation inhibition and/or mRNA degradation. MIR196A2 (MicroRNA 196a- 2) is an RNA Gene, and is affiliated with the undefined RNA class (localized 12q13.13). In present study, we investigated the association of miR-196a2 (rs11614913) variant with the risk of breast and gastrointestinal cancers in Turkish population. Materials and Methods: The study included 82 patients with breast (n:37) and gastrointestinal cancers (n:45) and 79 healthy controls. Genomic DNA extracted from peripheral venous blood. The rs 11614913 variant of miR-196a2 gene was genotyped using polymerase chain reaction-restriction fragment length polymorphism (PCR-RFLP). Results: There was no statistically significant difference between the groups with respect to miR-196a2 rs11614913 variant genotype and allele frequencies (p>0.05). Conclusion: Our results confirm the miR-196a2 rs11614913 variant was not genetic risk factor for breast and gastrointestinal cancers in the studied Turkish population. Further research with larger patient populations is necessary to ascertain the implications of miR- 196a2 rs11614913 polymorphism in breast and gastrointestinal cancers. Key words: breast and gastrointestinal cancers, miR-196a2, PCR-RFLP.

&&&&&&&&&&

80

Bio. Yasemin OYACI Istanbul University ArĢ. Görv. Hasan Mervan AYTAC Bakirkoy Research and Training Hospital for Psychiatry Dr. Hayriye ġentürk ÇĠFTÇĠ Istanbul University Uzm. Dr. MenekĢe Sıla YAZAR Istanbul University Prof. Dr. Sacide PEHLĠVAN Istanbul University

Can VNTR variants in eNOS and XRCC4 genes contribute to formation of bipolar disorders?

Abstract Background and aim: Recent reports have indicated that some the variable number of tandem repeat (VNTR) sequences may function as transcriptional or translational regulators, or that they can modify the function of a protein when tandemly repeated region lies within the coding region of the gene. This study aimed to find out whether VNTR variants in the endothelial nitric oxide synthase (eNOS) and the X-ray repair cross-complementing group 4 (XRCC4) gene play any role in bipolar disorders (BD) ethiopathogenesis. Material and Methods: Present study included 93 individuals with BD and 100 healthy controls. Genomic DNA isolated from subjects and analysis of VNTR variants of eNOS and XRCC4 gene were performed using polymerase chain reaction. Results and Discussion: There is no HWE deviation was observed in patients and control groups in both NOS3-VNTR and XRCC4-VNTR. A statistically significant difference in both the genotype distribution and allele frequency for eNOS intron 3 VNTR variant. The cases with BD had higher eNOS VNTR AA genotype than the healthy control subjects (p=0.049). eNOS VNTR A allele was significantly higher frequency in BD group than the controls (p=0.028). There was no significant difference for genotype distribution and allele frequency of XRCC4 gene VNTR variant between groups (p>0.05). Conclusion: To our knowledge, this is the first study to assess relationship between the eNOS/XRCC4 VNTR variants and BD in a Turkish cohort. Our results showed that eNOS VNTR variants might play a potential role in BD ethiopathogenesis. Key words: VNTR, eNOS, XRCC4, bipolar disorders, PCR.

&&&&&&&&&&

81

Dr. Öğr. Üyesi Ġskender KARA Selçuk Üniversitesi

Polisulfon yapılı hemodiyaliz filtresine bağlı geliĢen ardıĢık kardiyak arrestler

ÖZET GiriĢ: Hemodiyaliz tedavileri sırasında anaflaktik ve anaflaktoid reaksiyonların görülmesi uzun yıllardır bilinmektedir. Hemodiyaliz teknolojilerindeki önemli geliĢmelere rağmen kanın yabancı maddelere tekrar tekrar maruz kalması sonucu bazı hastalarda hipersensitivite reaksiyonları oluĢabilmektedir. Biz bu vakada polisulfon hemodiyaliz membranına karĢı oluĢan ve arka arkaya kardiyak arreste sebep olan anaflaktik reaksiyonları sunmayı amaçladık. Olgu sunumu: Bilinen diabetes mellitus ve hipertansiyonu olan 48 yaĢında bayan hasta enfeksiyon ve akut renal yetmezlik tanısı ile servise yatırılmıĢ. Hemodiyaliz seansı baĢlangıcında ani kardiyak arrest olmuĢ. YaklaĢık 5 dakikalık Kardiyo Pulmoner Resüsitasyon (CPR) ve 1 mg adrenaline yanıt olmuĢ. Hasta entübe olarak yoğun bakım ünitesine alındı. Ġki gün sonra yoğun bakımda yapılan hemodiyaliz seansı baĢlangıcında tekrar kardiyak arrest olan hasta yaklaĢık 2-3 dakika CPR ve adrenalin puĢesi ile geri döndürüldü. Daha sonra hemodiyaliz seansları öncesinde feniramin, deksametazon yapıldı. Extrakorporal devreler serum fizyolojik ile yıkandı ve iki seansta problem olmadı. Üçüncü hemodiyaliz seansında aynı hazırlıklar yapılmasına rağmen hasta tekrar kardiyak arrest oldu ve yapılan 1 mg adrenaline 2-3 dakikada yanıt oldu. Atak sonrası bazofil, C4, Ig A, IgG ve kortizol düzeyleri yüksek tespit edildi. Kullanılan polisulfon yapıda hemodiyaliz filtresi poliamid yapıda bir filtre ile değiĢtirildi. Daha sonra yoğun bakımda 30 gün boyunca yatan hastaya haftada 2-3 defa hemodiyaliz yapıldı ve herhangi bir problem meydana gelmedi. TartıĢma: Son on yılda dünyada hemodiyaliz hastalarının sayısı artmıĢtır. Dolayısıyla poliarilsülfonat ailesinden milyonlarca diyalizör kullanılmaktadır. Bizim vakamızda Helixone FX-100 classix polysulfone (Fresenius) diyalizör ile meydana gelmiĢ ardıĢık kardiyak arrest vakasıdır. Bizim vakamızda problem devrenin yıkaması, antihistaminik, deksametazon gibi yollarla çözülmeye çalıĢılmıĢ ve polisulfondan Ģüphelenmekte geç kalınmıĢtır. Hemodiyaliz reaksiyonlarında tanısal zorluklar olabilir ve klinisyenler yüksek bir Ģüphe indeksine sahip olmalıdırlar. Erken tanı ve müdahale ile birlikte etkene maruziyetin ortadan kaldırılması ile baĢarılı sonuçlar alınabilir. Ayrıca adrenalin kullanımının hayati önem arz ettiği kanaatindeyiz. ANAHTAR KELĠMELER: Hemodiyaliz, polisulfon membran, anaflaktik reaksiyon

Successive cardiac arrest due to polysulfone hemodialysis membranes

ABSTRACT Ġntroduction: The occurrence of anaphylactic and anaphylactoid reactions during hemodialysis treatments have been known for many years. Despite significant improvements in hemodialysis technologies, hypersensitivity reactions occur with the repeated exposure of blood to foreign substances in some patients. We aim to present anaphylactic reactions that cause repeated cardiac arrest against the polysulfone hemodialysis membrane. Case report: A 48-year-old female patient was admitted to nephrology due to infection and acute renal failure. The patient had diabetes mellitus and hypertension. Patient had sudden cardiac arrest at the beginning of the hemodialysis session. Patient responded with approximately 5 minutes of cardiopulmonary resuscitation and 1 mg of adrenaline. Patient was accepted to intensive care as entubated. Two days later, the patient was cardiac arrested

82 again at the onset of hemodialysis in the intensive care unit. Patient responded with approximately 2-3 minutes of cardiopulmonary resuscitation and 1 mg of bolus adrenaline. Later, feniramin maleat and dexamethasone were administered before the hemodialysis sessions. Extracorporeal circuits were washed with saline and there was no problem in the next two dialysis sessions. The patient was cardiac arrested again despite the same preparations for the third hemodialysis session. Patient again responded with approximately 2-3 minutes of cardiopulmonary resuscitation and 1 mg of bolus adrenaline. Basophil, C4, IgA, IgE and cortisol level were detected as high after attack. Finally the polysulfone filter was replaced with a filter with polyamide. Later hemodialysis was done 2-3 times a week in 30 days in the intensive care unit and there was no problem. Discussion: In the last decade the number of hemodialysis patients in the world has increased. Hence, millions of dialysers are used from the polyarylsulfonate family. In our case, we present a series of consecutive cardiac arrest, which is connected to the Helixone FX-100 classix polysulfone (Fresenius) dialysers. In our case, we tried to dissolve by means of circuit wash, antihistamine, dexamethasone and suspected of polysulfide was late. There may be diagnostic difficulties in hemodialysis reactions and clinicians should have a high index of suspicion. Successful results can be obtained by early diagnosis, early intervention and removal of exposure to effect. We also believe that the use of adrenaline is vital. KEY WORDS: Hemodialysis, polysulfone membrane, anaphylactic reaction

&&&&&&&&&

83

Dr. Öğr. Üyesi Ġsmail KürĢad GÖKÇE Ġnönü Üniversitesi

Prematüre bebek annelerinde aile odasına alınmanın kaygı düzeyine etkisi; ön sonuçlar

ÖZET Prematüre bebekler önemli nörolojik, solunumsal, kardiyak ve beslenme sorunları ile karĢı karĢıyadır. Bebeğin karĢılaĢabileceği erken ve geç dönem sorunlar konusunda yenidoğan ekibi ilk günden itibaren aile ile iletiĢim halindedir. Bu durum annede ciddi bir kaygı oluĢturmaktadır. Takip eden günlerde durumu iyiye giden ve erken dönem sorunlarını atlatan bebekler yoğun bakım servisinden çıkarılarak birinci basamak servise anne ile birlikte kalabileceği aile odasına alınmaktadır. Bu çalıĢmada, aile odasına geçmenin prematüre annelerinin kaygı düzeyine etkisi araĢtırılmıĢtır. Annelerin kaygı düzeyi Spielberger ve arkadaĢlarının geliĢtirdiği durumluk kaygı ölçeği (DKÖ) ve sürekli kaygı ölçeği (SKÖ) ile değerlendirildi. Değerlendirmeler aile odasına geçmeden hemen önce ve aile odasına alındıktan 3 gün sonra yapıldı. On altı annenin [ortanca yaĢ 29,5 (18-48)] kaygı düzeyi değerlendirildi. Bebeklerin ortanca doğum haftası 32 (27-36) haftaydı. Bebekler ortanca 15,5 (5-55) postnatal günde aile odasına alındı. Aile odasına alınmadan önceki ortalama DKÖ ve SKÖ sırasıyla 36,3 ± 11,4 ve 37,6 ± 8,8 idi. Aile odasına alındıktan üç gün sonraki ortalama DKÖ ve SKÖ (sırasıyla 41,1 ± 13,1 ve 40,4 ± 7,6) anlamlı olarak yükselmiĢti (p=0,037 ve p=0.002). Biz ön sonuçlarımızda aile odasına alındıktan 3 gün sonra prematüre annelerinin kaygı düzeyinin yükseldiğini gördük. Kaygı düzeyindeki bu beklenmedik artıĢın nedeni üçüncü günün değerlendirme için erken bir tarih olması olabilir. Bu nedenle çalıĢmanın devamında aile odasına geçtikten 10 gün sonra kaygı düzeyini tekrar değerlendirmeyi planlıyoruz. Kaygı düzeyinin azaltılması amacıyla annelerle diyalog halinde olmak ve stresle daha kolay baĢ edebilmeleri için psikolojik desteğin sağlanması önemli olabilir. Anahtar kelimeler: Anne, kaygı düzeyi, prematürite

Influence on the anxiety level of getting into the family room in premature baby mothers; preliminary results

ABSTRACT Premature infants are confronted with significant neurological, respiratory and nutritional problems. The neonatal team is in contact with the family about the problems that the baby may encounter. In the following days babies who are getting better are taken to the family room (primary care service) where they can stay with the mother. In this study, the effect on the anxiety level of the premature mothers to the family room was investigated. The anxiety level was assessed by the State Anxiety Inventory (SAI) and Trait Anxiety Inventory (TAI) developed by Spielberger et al. The assessments were made just before the transfer to the family room and 3 days after being taken to the family room. Sixteen mothers (median age 29.5) were assessed. Premature babies were taken to the family room on median 15.5 (5-55) postnatal days. The mean SAI and TAI before taking into the family room were 36.3±11.4 and 37.6±8.8, respectively. The mean SAI and TAI (41.1±13.1 and 40.4±7.6) three days after being taken to the family room were significantly increased (p=0.037 and p=0.002). We have seen that the anxiety level of premature mothers has increased after we have passed into the family room. The cause of this unexpected increase in anxiety levels may be an early date for the assessment of the third day. For this reason, we plan to reevaluate the level of

84 anxiety 10 days after going to the family room. Psychological support for mothers may be important in order to reduce the level of anxiety. Key words: Mother, anxiety level, prematurity

&&&&&&&&&

85

Dr. Öğr. Üyesi Kamil DOĞAN KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi

ĠKĠ PRĠMER KANSERĠ NEDENĠYLE KEMOTERAPĠ ALMIġ HASTADA HER ĠKĠ FEMUR BAġINDA AVASKÜLER NEKROZUN BT TANISI

ÖZET GĠRĠġ: Kemik dokunun avasküler nekrozu çok farklı etyoloji ile ortaya çıkabilen bir patolojidir. Çok farklı kemiklerde görülebilmektedir. Femur baĢı sık tutulum lokasyonlarından olup unilateral yada bilateral olabilir. Sebepler arasında ilk sıralarda olmamakla birlikte kemoterapötikler de bulunmasından onkoloji hastalarının takibinde hatırda tutulması gereken bir tablodur. Onkoloji hastalarında kemik bulguları metastatik tutulumu da gösterebileceğinden ayrı klinik yönetimleri nedeniyle tanısal ayrım önem kazanmaktadır. Radyolojik modaliteler (x-ray, BT yada MR) çoğu zaman tipik morfoloji nedeniyle tanıda önemlidir. VAKA:57 yaĢında bayan hasta iki primer malignitesi var. Dokuz yıl önce meme karsinomundan ve bir yıl önce serviks karsinomundan operasyon öyküsü bulunmaktadır. Her iki malignite için operasyon dıĢında kemoterapi ve radyoterapi ile ayrıca meme karsinomu için hormonoterapi almıĢtır. Hastanın takiplerinde bilateral kalça Ģikayetleri ortaya çıkmıĢtır. Ġki primer nedeniyle özellikle kemik metastatik hastalığı kaygısıyla tedkikleri yapılmıĢtır. Radyoloji (BT) Ģikayetlerin bilateral femur baĢı avasküler nekrozuna bağlı olduğunu kolaylıkla ortaya koymuĢtur. SONUÇ: Kemoterapötik ajanlar avasküler nekroz geliĢiminde sebepler arasında bulunmaktadır. Onkoloji hastalarında kemik bulguları öncelikle metastaz dıĢlamasını gerektirmektedir. Metastaz Ģüphesinde tanısal yaklaĢımda radyolojinin yeri önemlidir. Radyoloji hem kemik lezyonlarını tanımlamada hem avasküler nekroz tanısında baĢarılıdır. ANAHTAR KELĠMELER : Avasküler nekroz, kemoterapi, malignite

&&&&&&&&&&

86

Dr. Öğr. Üyesi Utku BEYAZIT Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Aynur Bütün AYHAN Ankara Üniversitesi

Babaların Çocuk Ġstismarı Potansiyeli Ġle Babalık Algıları Arasındaki ĠliĢkinin Ġncelenmesi

ÖZET Babaların, çocukluk çağında babalarıyla deneyimlediği iliĢkinin ve babalığa yönelik algılarının, yetiĢkinlik çağında kendi çocuklarına yönelik istismar potansiyeline iliĢkin önemli bir etmen olabileceği düĢünülmektedir. Bu noktadan hareketle bu araĢtırmada, babaların çocuk istismarı potansiyeli ile babalık algıları arasındaki iliĢkinin incelenmesi amacıyla planlanmıĢtır. AraĢtırmanın çalıĢma grubunu Kuzey Kıbrıs‟ta yaĢayan ve 18 yaĢ altı çocuğu olan 154 erkek katılımcı oluĢturmuĢtur. AraĢtırmada veri toplama aracı olarak, araĢtırmacı tarafından hazırlanan “KiĢisel Bilgi Formu”, babaların çocuk istismarı potansiyellerini değerlendirmek amacıyla Milner (1983) tarafından geliĢtirilen “Çocuk Ġstismarı Potansiyeli Envanteri” ve babaların kendi babalarını nasıl algıladıklarını değerlendirmek amacıyla Dick (2001) tarafından geliĢtirilen “Babalık Ölçeği” kullanılmıĢtır. Verilerin değerlendirilmesinde Spearman korelasyon testi uygulanmıĢtır. AraĢtırma sonucunda babaların Babalık Ölçeği ile Çocuk Ġstismarı Potansiyeli Envanteri puanları arasında negatif yönde ve istatistiksel açıdan ileri derecede anlamlı bir iliĢki olduğu (p<0.01) tespit edilmiĢtir. AraĢtırmada edilen bulgular doğrultusunda ebeveynlere, çocuk istismarı konusunda çalıĢan uzmanlara, kurum ve kuruluĢlara önerilerde bulunulmuĢtur. ANAHTAR KELĠMELER: Baba, Çocuk, Çocuk Ġstismarı, Çocuk Ġstismarı Potansiyeli

An Examination of The Relationship Between Fathers‟ Child Abuse Potential And Fatherhood Perception

ABSTRACT Fathers‟ childhood experiences with their own fathers and their perception of fatherhood might be significant associate of their child abuse potential toward their children in their adult lives. Within this context in this study, it was aimed to examine the relationship between fathers‟ child abuse potential and fatherhood perception. The participants of the study was comprised of 154 fathers who had children under 18 years old and were living in North Cyprus. In the study, “Individual Information Form”, developed by the author, was administered to the fathers for the collection of socio-demographic information. In addition, “Child Abuse Potential Inventory” developed by Milner (1983), was administered to assess fathers‟ child abuse potentials and “Fatherhood Scale” developed by Dick (2001), was administered in order to assess how fathers‟ perceive their own fathers. As with the analysis of the collected data, Spearman correlation test was performed. As a result of the study, a significantly negative correlation was found between the scores of Fatherhood Scale and Child Abuse Potential Inventory (p<0.01). As a result of the research, certain proposals as with the child abuse were brought to the parents, proffessionals, institutions and organizations KEY WORDS: Father, Child, Child Abuse, Child Abuse Potential

&&&&&&&&&&

87

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet BAġTÜRK Gaziantep Üniversitesi

Konjenital sükraz izomaltaz enzim eksikliği tanılı bir olgu sunumu

ÖZET GiriĢ-Amaç: Konjenital ishal hastalık grubu içinde en sık laktaz ve sükraz-izomaltaz eksikliği gözlenmektedir. Primer laktaz eksikliği çok nadir bir hastalık olmakla beraber sıklıkla sekonder laktoz intoleransı Ģeklinde klinikte görülür. Burada, yenidoğan döneminde baĢlamıĢ ağır dehidratasyon ve metabolik asidoz ile baĢvuran sükraz izomaltaz enzim eksikliği tanısı alan süt çocuğu olgusunu sunmak istedik Olgu Sunumu: Kırk beĢ günlük erkek bebek, yenidoğan döneminden itibaren baĢlamıĢ günde 10-15 kez ekĢi kokulu, bol, sulu ishal yakınmasıyla baĢvurdu. Doğumunun 10. gününde adapte formüla ile beslenmeye baĢlamasının ardından bol sulu dıĢkılama nedeni ile meydana gelen ishal ve ağır dehidratasyon nedeni ile 2 defa özel hastanede yatıĢ öyküsü olan bebekte laktoz intoleransı düĢünülerek laktozsuz formüla baĢlanmıĢ. Ancak ishalde belirgin düzelme sağlanmamıĢ hasta laktozdan yoksun mama ile taburcu edilmiĢ. BaĢvurusunda ağır dehidratasyonu ve metabolik asidozu olan hasta uygun intravenöz sıvı ile rehidratasyon sağlanıp metabolik asidozu bikarbonat replasmanı ile düzeltildi. Hastanın metabolik tarama tetkikleri istendi. Batın ultrasonografisinde nefrokalsinozisi olan hastada renal tubuler asidoz açısından bakılan idrar elektrolitleri normal geldiğinden bu tanı dıĢlandı. DıĢkının paraziter, virolojik ve bakteriyolojik araĢtırmalarında bir etken saptanmadı. DıĢkı elektrolitleri normal sınırda saptanıp sekretuar ishal dıĢlandı. DıĢkıda bakılan yağ (++), redüktan madde (+++), ph 5,5 saptanan hastada osmotik ishal düĢünülüp laktozdan yoksun diyete yanıt vermediğinden dıĢkıda Ģeker kromatografisi istenip fruktoz içerikli formula baĢlandı. Lipid profili, periferik yayma, ter testi, serum amilaz ve lipaz düzeyi normal olan hastada abetalipoproteinemi, hipobetalipoproteinemi ve kistik fibroz dıĢlandı. Gıda alerjilerine yönelik total IgE normal, food paneli negatif bulundu. Hastanın izleminde metabolik test sonuçları normal saptanıp fruktoz ve maltodextrin içerikli mama altında bol miktarda sulu dıĢkılaması olan hastanın dıĢkıda Ģeker kromatografisi sonucunda da dıĢkıda sükroz ve maltoz saptandığından hastada sükraz izomaltaz enzim eksikliği düĢünülüp diyetten sükroz ve maltodextrinin çıkartılması amaçlı tedavide karbonhidrattan yoksun diyet baĢlandı. Ġzleminde 2. günde ishali gerileyen hastanın 3. günde ishali tamamen geriledi. Disakkaridaz eksikliklerinde kesin tanı ince bağırsak materyalinde disakkaridaz ölçümü ile yapılmasına rağmen ülkemizde bu yöntem uygulanamadığından tanı diyete verilen yanıt ve klinik izlem ile konulmuĢtur. Hasta Ģimdi 3 aylık olup tartısı 4500 (10-25 p) gram ağırlığında olup çocuk gastroenteroloji polikliniğinde izlem yapılmaktadır. Hastanın ek gıdaya baĢlaması döneminde beslenme sırasında kullanılacak olan sükrosidaz enziminin ülkemizde bulunmadığından yurt dıĢından getirilmesi planlandı. Sonuç: Ülkemizde de laktoz intoleransının daha fazla görülmesi nedeni ile kronik ishal durumlarında öncelikle laktozla ilgili sorunlar düĢünülmektedir. Ancak laktozsuz ürün altında ishalleri devam eden çocuklarda sükraz-izomaltaz eksikliği düĢünülmelidir. ANAHTAR KELĠMELER: Bebek, konjenital ishal, sükraz izomaltaz

Congenital sucrase–isomaltase deficiency: A case report

ABSTRACT Background/Aim: Lactase and sucrose-isomaltase deficiency are most frequently observed in the congenital diarrheal disease group. Primer lactase deficiency is a very rare disease and

88 often clinically seen as secondary lactose intolerance. Here, we would like to present a case of milk infant who was diagnosed with sucrose isomaltase enzyme deficiency with severe dehydration and metabolic acidosis that started in neonatal period Case Report: A forty-five-day-old male infant was admitted with complaints of sour- smelling, abundant, watery diarrhea that started 10-15 times a day since the neonatal period. On the 10th day of birth, after starting to feed with adapte formula, lactose intolerance was started with lactose-free formula for the reason of diarrhea and severe dehydration due to abundant watery stools and lactose intolerance of baby 2 times in private hospital. However, the diarrhea did not improve significantly and the patient was discharged with lactose-free formula. Patients with severe dehydration and metabolic acidosis were rehydrated with appropriate intravenous fluid and the metabolic acidosis was corrected by bicarbonate replacement. The patient's metabolic screening tests were performed. There was no causal factor in the parasitic, virological and bacteriological investigations of the outbreak. Fecal electrolytes were detected at normal limits and secretory diarrhea was excluded. Osmotic diarrhea was considered in the patient because fecal fat (++), reductant (+++), stool pH 5,5 were detected. Since the lactose-free diet did not respond, the fructose-containing formula was initiated by requesting sugar chromatography in the stool. Lipid profile, peripheral smear, sweat test, serum amylase and lipase level were normal in the patient, abetalipoproteinemia, hypobetalipoproteinemia and cystic fibrosis were excluded. Total IgE for food allergies was normal and food panel was negative. Metabolic test results were normal in the follow-up of the patient. Fructose and maltodextrin were fed with food, and in a patient who had abundant watery stools, sucrose isomaltase enzyme deficiency was considered as a result of sucrose and maltose in feces as a result of sugar chromatography in stool. In order to remove sucrose and maltodextrins from the diet, the diet without carbonhydrate started. The diarrhea of the patient who regained diarrhea on the 2nd day of follow - Although definite diagnosis of disaccharidase deficiency is made by disaccharidase measurement in the small intestine material, this method can not be applied in our country. The patient is 3 months old and the present weight is 4500 (10-25 p) gram weight and the child is being followed in the gastroenterology polyclinic. It was planned to be brought from abroad because the enzyme of sucrose is not available in the country during the period when the patient starts supplementary food. Conclusion: Lactose intolerance is more prevalent in our country, and lactose-related problems are primarily considered in cases of chronic diarrhea. However, sucrose-isomaltase deficiency should be considered in children with diarrhea-free diarrhea. KEY WORDS: Infant, congenital diarrhea, sucrase–isomaltase

&&&&&&&&&

89 Dr. Öğr. Üyesi Tamer EROĞLU Niğde Ömer Halis Demir Üniversitesi

Abdominal Aorta Anevrizmasında Endovasküler Tamir Deneyimleri

ÖZET GiriĢ: Bu retrosperktif çalıĢmanın amacı abdominal aortik anevrizması bulunan hastalarda endovasküler tamirin sonuçlarını değerlendirmektir. Metod: Kasım 2015 ve Ekim 2017 tarihleri arasında, abdominal aorta hastalığı nedeniyle 20 hasta (17 erkek, 3 bayan; ortalama yaĢ 70.05±10.93, yaĢ aralığı 51-86 yıl) kliniğimize baĢvurmuĢ ve abdominal aorta anevrizması için endovasküler tamir yapılmıĢtır. Sonuç: Endovasküler tamir genel anestezi altında gerçekleĢtirilmiĢtir. Ortalama aortik çap 6.18±1.53 cm (aralığı 4-11.2 cm) idi. Bütün hastalar endovasküler tamir yoluyla tedavi edildi, bu %100 teknik baĢarı demektir. Hastalar operasyon sonrası yoğun bakım ünitesinde takip edildi. Mortalite, femoral/iliak arter yaralanması, stent migrasyonu ve cerrahi saha hematomu operasyon sonrası gözlenmedi. Endovasküler aortik anevrizma tamiri (EVAR) yapılan bir hastada Tip 1 endoleak geliĢmiĢ ancak re-operasyon gerekmemiĢtir. TartıĢma: Abdominal aort anevrizması tedavisinde endovasküler tamir açık cerrahiyle kıyaslanabilecek bir alternatif metoddur. Açık cerrahi ile kıyaslandığında endovasküler tamir daha az mortalite ve morbidite oranı ve daha kısa hastanede kalıĢ süresine sahiptir. Ancak tekniğin yüksek maliyeti, yüksek oranda ikinci bir giriĢim gerekebilirliği ve uzun dönem sonuçlarına dair yetersiz sonuçların bulunması endovasküler tamirin dezavantajlarını oluĢturmaktadır. ANAHTAR KELĠMELER: Endovasküler tamir, abdominal aort anevrizması

Endovascular Repair Experiences for Abdominal Aortic Aneurysm

ABSTRACT Objective: The aim of this retrospective study is to evaluate outcomes of endovascular repair in patients with abdominal aortic aneurysm. Methods: Between November 2015 and October 2017, 20 patients (17 males, 3 females; mean age 70.05±10.93, range 51-86 year) admitted at our clinic and endovascular repair performed for abdominal aortic aneurysm . Results: Endovascular repair was performed under general anesthesia. Mean aortic diameter was 6.18±1.53 cm (range 4 to 11.2 cm). All patients were treated by endovascular repair, this means 100% technical success rate. Patients followed in intensive care unit after operation. Mortality, femoral/iliac arterial injury, stent migration and surgical site hematomas were not presented after operation. Type 1 endoleak presented in one patient who underwent endovascular aortic aneurysm repair (EVAR) but no re-operation was needed. Conclusion: Endovascular repair is a comparable alternative method to open repair in the treatment for abdominal aortic aneurysm. Endovascular repair seems to be associated with low mortality and morbidity rate and short hospital stay when compared with open repair. Unlikely, the high cost of the technique, high potential of secondary attempt and the inadequate reports about the long term results are the disadvantages of endovascular repair. KEY WORDS ( İngilizce Anahtar Kelimeler): Endovascular repair, abdominal aortic aneurysm

&&&&&&&&&&

90 Dr. Öğr. Üyesi AyĢe KOYUN Afonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Selma Ġnfal KESĠM Selçuk Üniversitesi

Gebelikte Karar Vermeye Ġnternetin Etkisi: Sistematik Bir Ġnceleme

ÖZET Bu sistematik incelemenin amacı gebelikte karar vermeyi Ġnternetin nasıl etkilediğini açıklamaktır. York Üniversitesi Ulusal Sağlık AraĢtırmaları Enstitüsü tarafından geliĢtirilen rehber doğrultusunda, Mart - Nisan 2018 tarihlerinde yürütülmüĢtür. Pubmed, EBSCOhost, Ulakbim Tıp Veri Tabanı, Türk Medline, Web of Science, Scopus veri tabanları taranmıĢtır. Makalelerin baĢlık, özet ve anahtar kelimelerinde, MeSH'te yer alan üç anahtar kelime: "Pregnancy", "Decision making", "Internet" ve Türkçe karĢılıkları taranmıĢtır. Ġlk taramada 636 makaleye ulaĢılmıĢtır. Yinelenen makaleler çıkarılmıĢ ve kalan makaleler dahil etme ölçütlerine göre incelenmiĢtir. Bu ölçütler sağlıklı gebeler ile epidemiyolojik araĢtırma yöntemleri ile çalıĢılmıĢ, Ġngilizce ve/veya Türkçe dillerinde yayılanmıĢ tam metnine ulaĢılabilen araĢtırma makalesi olmaktır. 15 makale dahil incelemeye dahil edilmiĢtir. ÇalıĢmaların örneklem büyüklüğü 9 - 5090 arasında değiĢmektedir. ÇalıĢmalarda gebelerin Ġnterneti bilgi kaynağı olarak kullandığı bildirilmiĢtir. Gebelik, fetüs geliĢimi, doğum, yenidoğan sağlığı, beslenme en çok ilgi duyulan konulardır. ÇalıĢmalarda yüksek öğrenime sahip, genç yaĢta (25-35), nullipar ve primigravid olan gebelerin daha fazla Ġnternetten bilgi aldıkları bulunmuĢtur. Gebelikte Ġnternet en çok sağlık bilgisi aramak, edinilen bilgilerin doğruluğunu değerlendirmek, gebelikle ilgili uygulama kullanmak, sosyal medya takip etmek, duygusal destek aramak, tavsiye almak, tecrübe paylaĢmak ve tartıĢma forumlarına katılmak amacıyla kullanılmıĢtır. Ġnternette yanlıĢ bilgiler olmakla birlikte, ulaĢılan bilgilerin çoğu doğru olarak değerlendirilmiĢtir. Doğum Ģekli, gebelikte ilaç kullanımı, fiziksel aktivite gibi konularda Ġnternetin kararları etkilediği rapor edilmiĢtir. Ġnternet gebelerin farkındalıklarını arttırdığı ve karar alma süreçlerini olumlu etkilediği belirlenmiĢtir. Uzmanlar tarafından hazırlanan ve denetlenen Ġnternet bilgi sistemlerinin artması, gebelikte kanıta dayalı ve güvenilir bilgiye ulaĢmayı kolaylaĢtırabilir. Böylece gebelerin karar alma mekanizmalarına katılımı ve bilgilendirilmiĢ onamlarının niteliği arttırılmıĢ olabilir. ANAHTAR KELĠMELER: Bilgi, Gebelik, Ġnternet, Karar alma

Decision on Pregnancy Influence of the Internet: A Systematic Review

ABSTRACT The purpose of this systematic review is to explain how the Internet influences decision-making in pregnancy. It was carried out between March and April 2018 in the direction of the guide developed by the University of York National Institute of Health Research. Pubmed, EBSCOhost, Ulakbim Medical Database, Turkish Medline, Web of Science, Scopus databases were scanned in the titles, abstracts and key words of the articles, the three keywords and Turkish correspondences were scanned in MeSH: "Pregnancy", "Decision making", "Internet". In the first scan, 636 articles were reached. Repeated articles were removed and the remaining articles were examined according to their inclusion criteria. These criteria were studied with healthy pregnant and epidemiological research methods; Published in English and / or Turkish languages; and to be able to reach the full text. Including 15 articles have been included in the review. The sample size of the studies ranges from 9 to 5090. It has been reported that pregnant women use the Internet as a source of

91 information. Pregnancy, fetal development, birth, newborn health, nutrition are the most interesting topics. In pregnancy, the Internet has been mostly used to participate in discussion forums, seeking health information, assess the accuracy of the information obtained, use pregnancy related application, follow social media, looking for emotional support, get advice, and share experiences. Along with misinformation on the Internet, most of the information that has been accessed has been considered as correct. It has been reported that the Internet influences decisions such as birth, pregnancy drug use, physical activity. It has been determined that the Internet increases the awareness of pregnant women and affects decision making processes positively.The increase in the number of Internet information systems prepared and controlled by specialists can facilitate access to evidence-based and reliable information in pregnancy. Thus the participation of pregnant women in decision-making mechanisms and the quality of their informed consent can be increased. KEY WORDS: Information, Pregnancy, Internet, Decision making

&&&&&&&&&

92

Dr. Öğr. Üyesi Selma URFALIOĞLU KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Gülay GÜNGÖR KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi

Bilateral lateral rektus kası içinde görülen dermoid kist olgusu: Nadir bir olgu

ÖZET GiriĢ: Dermoid kistler tüm orbital tümörler içeriside %14, benign olanlar içerisinde %20 oranı ile en sık görülen tümörlerdir (1). Her iki lateral rektus kası (LRK) içerisinde aynı anda nadir görülen bilateral dermoit kist olgusu ve yönetiminin sunulması amaçlanmıĢtır. Olgu: Her iki gözde sulanma ve göz küresi dıĢ kısımlarında kabarıklık Ģikayeti ile baĢvuran 70 yaĢında hastanın yapılan muayenesinde, görme keskinliği sağ 0.8, sol 0.6 Ģeklinde ve biyomikroskopta bilateral temporal konjonktival, düzgün sınırlı kitle (dermoid kist?) görüldü. Bilateral olarak göz hareketleri, +1 dıĢa bakıĢ kısıtlı Ģeklindeydi. Bu ön tanı ile istenen orbital MRI'da, bilateral LRK'larda aksiyel planda sağda 14x3 mm, solda 12x3 mm'lik intramusküler dermoid kist tespit edildi. Her iki bulbus okuli, egzoftalmus ile uyumlu olarak anteriyora yer değiĢtirmiĢti. TartıĢma: Orbital tümörler içerisinde çok sık görülen dermoid kistlerin, aynı anda bilateral olarak LRK'ler içerisinde tespit edilmeleri oldukça nadirdir. Dermoid kistler; kitle görünümü dıĢında asemptomatik olabildikleri gibi, bulbus ve optik sinir basısı oluĢturularsa gözlerde hareket kısıtlılığı, ağrı ve geçici vizüel kayıplara neden olabilirler (2). Asemptomatik olgularda takip yeterli iken, vizüel yakınmaların varlığında cerrahi eksizyon uygulanabilir (3). Cerrahi yöntem ve komplikasyonlar farklı Ģekillerde görülebilir (4). Göz küreleri dıĢında kitle görünümü ve hafif dıĢa bakıĢ kısıtlılığı dıĢında yakınması olmayan olgumuz, görme kaybı, ağrı, diplopi gibi vizüel yakınmalarının olması durumunda kontrole çağrılarak takip önerildi. Sonuç: Genellikle tek taraflı görülen dermoid kistler, nadir de olsa bilateral görülebilir. Olguların vizüel yakınmalarına göre yapılacak takip ya da cerrahi müdahale ile uygun hasta yönetimi sağlanabilir. Kaynaklar: 1. Bonavolontà G, Strianese D, Grassi P, et al. An analysis of 2,480 space-occupying lesions of the orbit from 1976 to 2011. Ophthal Plast Reconstr Surg 2013;29:79–86. 2. Howard GR, Nerad JA, Bonavolonta G, et al. Orbital dermoid cysts located within the lateral rectus muscle. Ophthalmology 1994;101:767–71. 3. Tannan A, Jhaveri M, Moftakhar R, Munich S, Harbhajanka A, Cohen AJ. Compressive optic neuropathy secondary to a lateral rectus muscle dermoit cyst. Ophthal Plast Reconstr Surg 2015; 31(3): e63-e64. 4. Lenci LT, Shams P, Shriver EM, Allen RC. Dermoid cysts: clinical predictors of complex lesions and surgical complications. J AAPOS 2017; 21: 44-47. ANAHTAR KELĠMELER: Bilateral dermoid kist, lateral rektus kası, vizüel yakınmalar, hasta yönetimi

The presence of a dermoid cyst in the bilateral lateral rectus muscle: A rare case

ABSTRACT

93 Objective: Dermoid cysts are the most common tumors with 14% in all orbital tumors and 20% in benign ones (1). It is aimed to present a case of bilateral dermoid cyst which is rarely seen in both lateral rectus muscle (LRM) and management. Case: In consequence of physical examination of 70 year old patient who has slaking from eyes and redness outer side of eyes,visual acuity of right eye 0.8 left eye 0.6 and on the biomicroscope bilateral temporal conjunctival uniformly bounded tumor has seen. Extroversion of bilateral eye movements were +1 limited. On the MRI that solicited based on this pre-diagnosis, in the bilateral LRK of axial plan on the right 14X3 mm, on the left 12X3 mm intramuscular dermoid cyst has seen. Both of bulbus oculi were protruded to anterior as compatible with exophtalmos. Discussion: Dermoid cysts may be asymptomatic except for mass appearance, and if the bulbus and optic nerve pressure are formed, may cause limitation of movement in the eyes, pain and visual loss (2). While follow-up was sufficient in asymptomatic cases, surgical excision may be performed in the presence of visual complaints (3). Surgical methods and complications can be seen in different ways (4). The case which hasn‟t any complaint other than mass out of the eyeballs and slight outward view limitation, follow-up was recommended in case of hasing visual complaints such as visual loss, pain, diplopia. Conclusion: Dermoid cysts, usually seen unilaterally, are rarely seen bilaterally. Appropriate patient management can be provided by follow-up or surgical intervention according to the visual complaints of the cases. References: 1. Bonavolontà G, Strianese D, Grassi P, et al. An analysis of 2,480 space-occupying lesions of the orbit from 1976 to 2011. Ophthal Plast Reconstr Surg 2013;29:79–86. 2. 2. Howard GR, Nerad JA, Bonavolonta G, et al. Orbital dermoid cysts located within the lateral rectus muscle. Ophthalmology 1994;101:767–71. 3. 3. Tannan A, Jhaveri M, Moftakhar R, Munich S, Harbhajanka A, Cohen AJ. Compressive optic neuropathy secondary to a lateral rectus muscle dermoit cyst. Ophthal Plast Reconstr Surg 2015; 31(3): e63-e64. 4. 4. Lenci LT, Shams P, Shriver EM, Allen RC. Dermoid cysts: clinical predictors of complex lesions and surgical complications. J AAPOS 2017; 21: 44-47. KEY WORDS : Bilateral dermoid cyst, lateral rectus muscle, visual complaint, patie

&&&&&&&&&

94

Uzm. Dr. Zeynep BAKACAK KahramanmaraĢ Özel Vatan Hastanesi

Açıklanamayan Ġnfertilite Olgularındaki Ġntrauterin Ġnseminasyon Sonuçlarımız

ÖZET GiriĢ ve Amaç: Ġnfertilite yaklaĢık olarak çiftlerin %13-15„ ini etkilemektedir. Açıklanamayan infertilite terimi ise sperm analizi, ovulasyon testleri, tubal patolojileri değerlendiren temel tetkikler neticesinde herhangi bir anormallik saptanmayan olgularda tanımlanan durumdur. Açıklanamayan infertilite prevalansı %22- 28 arasında değiĢmektedir. Açıklanamayan infertilite etiyolojisinde immünolojik, genetik ve endokrinolojik faktörler baĢta olmak üzere pek çok farklı sebepler olduğu ileri sürülmüĢtür. Tedavide daha basit ve yan etki profili daha az olanlar ile baĢlanmalı, cevap alınamaması durumunda daha komplike ve kapsamlı tedavilere geçilmelidir. Hastanın yaĢı ve over rezervi de göz önüne alınarak, yapılması gereken ilk basamak tedavi klomifen sitrat (CC) ile intrauterine inseminasyon (IUI) kombinasyonudur. Yine cevap alınamaması halinde gonadotropinler ile IUI yapılmalıdır. Yine cevap alınmazsa Ġn vitro fertilizasyona geçilmeli. Bahsedilen bu basamaklar sırası ile 2- 4‟er siklus denenmeli ve baĢarısızlık halinde bir sonraki basamağa geçilmelidir. Biz de bu çalıĢmada açıklanamayan infertilite nedeniyle kliniğimizde yapılan IUI uygulamalarını geriye dönük olarak incelemeyi amaçladık. Materyal ve Metod: ÇalıĢmamıza KahramanmaraĢ Özel Vatan Hastanesi Kadın Doğum Kliniğinde Temmuz 2014-Nisan 2018 yılları arasında açıklanamayan infertilite tanısı ile yapılan 51 IUI dahil edilmiĢtir. Hastane ve dosya kayıtlarından tüm hastaların demografik özellikleri, folikülometri ölçümleri, menstrüel siklüslerinin 2. veya 3. günündeki FSH, LH, E2 düzeyleri, ovulasyon indüksiyonunda kullanılan ilaçlar ve dozları, uygulama sonrası on dördüncü gündeki beta HCG değerleri kaydedildi. Bulgular: Olgularımızın yaĢ ortalaması 26,70±3,49, infertilite süresi ise 3,35±1,55 yıl idi. Vücut kitle indeksi ortalaması 25,83±2,61 kg/m2 idi. Menstrüel siklüsün üçüncü gününde bakılan FSH, LH ve E2 değer ortalaması sırasıyla 5,28±1,95; 6,66±4,08; ve 44,49±14,32 bulundu. Olguların 28‟ine CC ile 23‟üne de Rekombinant FSH ile ovulasyon indüksiyonu yapılmıĢtı. Olgularımızın 9‟unda klinik gebelik tespit edildi (9/51, %17). Sonuç: Açıklanamayan infertilite tedavide amaç nedeni aramaktansa, fertiliteyi arttıran tedavi seçenekleri arasından, basit ve ucuzdan komplike ve pahalıya doğru giden basamakları takip etmekti ve tedavilerin çiftler bazında bireyselleĢtirilmesidir. Bizim olgularımızda elde ettiğimiz %17‟lik klinik gebelik oranı literatürle uyumlu, hatta pek çok literatüre göre daha yüksek bir orandır. Açıklanamayan infertilite olgularında IUI etkili ve baĢarılı bir tedavi yöntemidir. ANAHTAR KELĠMELER: Ġntrauterin inseminasyon, açıklanamayan infertilite, tedavi

Our Outcomes of Intrauterine Insemination in Unexplained Infertility Cases

ABSTRACT Introduction & Objective: Infertility influences about 13% to 15% of couples. Unexplained infertility term is a condition defined in cases without any abnormality detected in sperm analysis, ovulation tests, and basic investigations assessing tubal pathologies. The prevalence of unexplained infertility varies between 22% and 28%. Especially immunologic, genetic, and endocrinologic factors, numerous different causes have been proposed for the etiology of unexplained infertility. The treatment should be initiated with simpler agents of low side effect profile, and more complicated and comprehensive therapies should be tried in case of

95 unresponsiveness. Considering age and ovarian reserve of the patient, the first line treatment to start is a combination of clomiphene citrate (CC) and intrauterine insemination (IUI). In the case of failure again, IUI should be performed with gonadotropin. In the case of unresponsiveness once again, in vitro fertilization should be initiated. These mentioned steps should be tried for 2 to 4 cycles in a consecutive manner, and the next step should be started in the case of failure. In this study, we aimed to retrospectively examined IUI applications carried out in our clinic for infertility. Material & Methods: A total of 51 patients diagnosed with unexplained infertility in the Kahramanmaras Private Vatan Hospital, gynecology clinic between July 2014 and April 2018. Patients‟ demographics, folliculometry, FSH, LH, and E2 levels on the 2nd or 3rd day of menstrual cycle, drugs and doses used for ovulation induction and beta hCG values on the 14th day of the application. Results: The mean age was 26.70 ± 3.49 years and the mean duration of infertility was 3.35 ± 1.55 year. The mean body mass index was calculated as 25.83 ± 2.61 Kg/m2. The mean values of FSH, LH and E2 studied on the third day of the cycle were found as 5.28 ± 1.95, 6.66 ± 4.08 and 44.49 ± 14.32, respectively. Ovulation induction was performed with CC in 28 patients, and recombinant FSH in 23 patients. Clinical pregnancy was detected in nine patients (9/51, 17%). Conclusions: The goal of treatment in unexplained infertility is not seeking the cause, but rather it is following the steps from simple and inexpensive ones to complicated and expensive ones among the treatment options increasing fertility, and individualisation of the treatment tailored to the couple. The clinical pregnancy rate of 17% that we obtained is consistent with the literature, and even a higher rate compared to many studies. IUI is an effective and successful treatment method in patients with unexplained infertility. KEY WORDS: intrauterine insemination, unexplained infertility, treatment

&&&&&&&&&&

96

Dr. Öğr. Üyesi Velid ÜNSAL Mardin Artuklu Üniversitesi

Biochemical Approach to Heavy Metals

ABSTRACT Heavy metals are often referred to as metals that adversely affect the environment and living organisms that have a specific density greater than 5 g / cm3. Various sources of heavy metals are soil erosion, natural decomposition of ground crust, mining, industrial wastewater, urban stream, sewerage discharge, insect or disease control agents applied to plants and others. These metals, while at very low concentrations, are important to preserve various biochemical and physiological functions in living organisms, but become toxic when certain threshold concentrations are exceeded. Industrial products used in households and produced from heavy metals are the source of heavy metal exposure to people. Mercury exposure; disinfectants (such as merkrokrom), antifungal agents, toiletries, creams and organo-metallic substances, cadmium exposure; nickel / cadmium batteries; lead exposure; mirror covers, pillows, old paints and tiles with happens. Babies are more susceptible to the hazardous effects of exposure to heavy metals. In biological systems, it has been reported that heavy metals affect some enzymes involved in metabolism, detoxification and damage repair in cellular organelles and components such as cell membrane, mitochondrial, lysosome, endoplasmic reticulum, nucleus. Heavy metal ions have been found to interact with cellular components such as DNA and nuclear proteins, leading to conformational changes that can lead to DNA damage and cell cycle modulation, carcinogenesis or apoptosis. Heavy metals additionally cause the production of reactive oxygen and nitrogen species. This causes the effectiveness of antioxidant systems to decrease. As a result, heavy metals break down the functions of cells by creating DNA damage, lipid peroxidation and changes in proteins. KEY WORDS : Heavy metals, Biochemistry, Cell

Ağır Metallere Biyokimyasal YaklaĢım

ÖZET Ağır metaller genellikle 5 g / cm3'ten fazla özgül bir yoğunluğa sahip olan çevreyi ve canlı organizmaları olumsuz olarak etkileyen metaller olarak adlandırılır. Ağır metallerin çeĢitli kaynakları toprak erozyonu, yer kabuğunun doğal ayrıĢması, madencilik, endüstriyel atık sular, kentsel akarsu, kanalizasyon deĢarjı, bitkilere uygulanan böcek veya hastalık kontrol ajanları ve diğerleridir. Bu metaller, çok düĢük konsantrasyonlar da iken, canlı organizmalarda çeĢitli biyokimyasal ve fizyolojik fonksiyonları korumak için önemlidir, ancak belirli eĢik konsantrasyonları aĢtığında toksik olurlar. Evlerde kullanılan ve ağır metallerle üretilen endüstriyel ürünler insanların ağır metallere maruziyetinin kaynağıdır. Civa maruziyeti dezenfektanlar (merkrokrom gibi), antifungal ajanlar, tuvalet malzemeleri, kremler ve organo-metalik maddeler; kadmiyum maruziyeti nikel / kadmiyum bataryaları; kurĢun maruziyeti, ayna kaplamaları, piller, eski boyalar ve fayanslar ile gerçekleĢir. Bebekler, ağır metallere maruz kalmanın tehlike verici etkilerine karĢı daha hassastır. Biyolojik sistemlerde, ağır metallerin hücre zarı, mitokondriyal, lizozom, endoplazmik retikulum, çekirdek gibi hücresel organelleri ve bileĢenlerinde metabolizma, detoksifikasyon ve hasar onarımında rol alan bazı enzimleri etkilediği bildirilmiĢtir. Ağır metal iyonlarının DNA ve nükleer proteinler gibi hücre bileĢenleriyle etkileĢtiği ve DNA hasarına ve hücre döngüsü modülasyonuna, karsinojeneze veya apoptoza yol açabilen konformasyonel

97 değiĢikliklere neden olduğu bulunmuĢtur. Ağır metaller ek olarak reaktif oksijen ve nitrojen türlerinin üretimine neden olur. Bu durum antioksidan sistemlerin etkinliğinin azalmasına neden olur. Sonuç olarak, Ağır metaller DNA hasarı, lipit peroksidasyon ve proteinlerde değiĢiklikler oluĢturarak hücrelerin fonksiyonlarını bozarlar. Anahtar kelimeler: Ağır metaller, Biyokimya, Hücre

&&&&&&&&&

98 Dr. Öğr. Üyesi Merih ġĠMġEK Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi

MRSA (metisiline dirençli Staphylococcus aureus) ve MSSA (metisiline duyarlı Staphylococcus aureus) izolatlarının çeĢitli antiseptik ve dezenfektan maddelere karĢı duyarlılıklarının karĢılaĢtırılması

ÖZET Bu çalıĢmada, hastanelerde yaygın olarak kullanılan 4 adet antiseptik ve dezenfektanın, tıbbi mikrobiyoloji laboratuvarından sağlanan MRSA ve MSSA izolatları üzerine etkisi ve etki süresinin incelenmesi amaçlanmıĢtır. Bu amaçla, 20 adet MRSA ve 20 adet MSSA olmak üzere 40 adet bakteri incelenmiĢtir. Bununla birlikte, kontrol için S. aureus ATCC 25923 standart suĢu kullanılmıĢtır. Ġncelenmek üzere, etil alkol, povidon-iyot (%10), glutaraldehit (%2) ve sodyum hipoklorit (%5) dahil edilmiĢtir. Povidon-iyot (%10) ve glutaraldehit (%2); saf, 1/2 ve 1/4 oranında, Sodyum hipoklorit (%5); saf, 1/10 ve 1/100 oranında sulandırımları hazırlanarak kullanılmıĢtır. Etil alkol ise %95-%70-%50‟lik konsantrasyonda hazırlanmıĢtır. Bakteriler kalitatif süspansiyon test yöntemine göre test edilmiĢtir. Böylece, 1, 2, 5, 10, 30 dakikalık sürelerde, madde-bakteri teması sağlanmıĢtır. Bakterilerin inkübasyon sonrası ekimleri yapılarak üremeleri kontrol edilmiĢtir. Bu çalıĢmada, povidon-iyot (%10) ve Glutaraldehit (%2) tüm sulandırımlarında bir dakikalık temaslarda bile üremeyi durdurucu etki göstermiĢtir. Sodyum hipoklorit (%5)‟in 1/100 sulandırımda MRSA izolatlarından 1. dakikada 7, 2. dakikada 6 izolat üremiĢtir. Nispeten, MSSA‟da daha az üreme görülmüĢtür. Standart bakteride 1/100 sulandırımın 10. dakikadan sonra etki ettiği belirlenmiĢtir. Etil alkolün %95‟lik konsantrasyonunda tüm sürelerde MRSA ve MSSA izolatlarına karĢı etkili olduğu ve %70‟lik oranında, MRSA izolatlarında 1. dakikada 6 izolatta etkili olmadığı gözlenmiĢtir. MSSA ve MRSA izolatlarına karĢı en etkili maddeler, glutaraldehit (%2) ve povidon-iyot (%10) olarak belirlenmiĢtir. Ayrıca, dezenfektanların MSSA ve MRSA izolatlarına benzer etkiyi göstermekle birlikte, maddelerin etkisinde türe özgü farklılıklarda göstermiĢtir. Sonuç olarak farklı duyarlılıklara ve hastane florasına sahip tüm sağlık merkezlerinde muhtemel enfeksiyonların kontrolünde mikroorganizma türüne hedefli antiseptik ve dezenfektan seçimine gidilmesi sonucuna varılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Antiseptik, dezenfektan, metisiline duyarlı Staphylococcus aureus, metisiline dirençli Staphylococcus aureus

Comparison of susceptibility of MRSA (methicillin-resistant Staphylococcus aureus) and MSSA (methicillin-sensitive Staphylococcus aureus) strains to various antiseptic and disinfectant substances

ABSTRACT In our study, it was aimed to investigate the effects and duration of effect of 4 antiseptics and disinfectants commonly used in hospitals on MRSA and MSSA isolates obtained from the medical microbiology laboratory. For this purpose, 40 bacteria including 20 MRSA and 20 MSSA were examined. However, S. aureus ATCC 25923 standard strain was used for the control. To investigate, ethyl alcohol, povidone-iodine (10%), glutaraldehyde (2%) and sodium hypochlorite (5%) were included. Povidone-iodine (10%) and glutaraldehyde (2%); in pure, 1/2 and 1/4 rates, Sodium hypochlorite (5%); in pure, 1/10 and 1/100 dilutions were prepared and used. Povidone-iodine

99 (10%) and glutaraldehyde (2%); in pure, 1/2 and 1/4 rates, Sodium hypochlorite (5%); in pure, 1/10 and 1/100 dilutions were prepared and used. Ethyl alcohol was prepared in 95%- 70%-50% concentrations. Bacteria were tested according to the qualitative suspension test method. Thus, at 1, 2, 5, 10, 30 minutes, substance-bacterial contact was established. Bacteria were cultured after incubation and colonies was checked. In this study, povidone-iodine (10%) and glutaraldehyde (2%) showed an inhibitory effect even in one minute contact with all dilutions. In 1/100 dilution of Sodium hypochlorite (5%), it was grown 7 MRSA isolates in the one minute and 6 MRSA isolates in the second minute. Relatively, MSSA isolates were fewer. It has been determined that Sodium hypochlorite (5% effectived after 10 minutes in 1/100 dilution in standard bacterial. It was observed that 95% concentration of ethyl alcohol was found to be effective to MRSA and MSSA isolates at a at all times, and 70% concentration of them was not effective at 6 isolates in one minute to MRSA isolates. The most effective substances to MSSA and MRSA isolates were determined as glutaraldehyde (2%) and povidone-iodine (10%). In addition, disinfectants showed similar effects on isolates of MSSA and MRSA, but with some species-specific differences. As a result, it was concluded that antiseptic and disinfectant selection should have made according to microorganism species in all health centers with different sensitivities and hospital flora, for the control of possible infections. Keywords: Antiseptic, disinfectant, methicillin sensitive Staphylococcus aureus, methicillin resistant Staphylococcus aureus

&&&&&&&&&

100

Uzm. Dr. Ahkam Göksel KANMAZ Tepecik Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Prof. Dr. F. Acar KOÇ Ankara Üniversitesi

Doğum Esnasında Annedeki Preinflamatuar Belirteçlerin Doğum Süresi, ġekli ve Postpartum Komplikasyonları Göstermedeki Yeri

ÖZET Amaç; Doğum sırasında inflamasyon, uterus içerisinde lokalize non-enfeksiyöz bir durum olup, doğum kaskatının anahtar noktalarındandır. ÇalıĢmamızda doğum sırasındaki preinflatuar belirteçler ile doğum süresi, Ģekli ve postpartum komplikasyonlar arasındaki iliĢkinin gösterilmesi amaçlandı. Materyal- Metod; 2014 ġubat- 2014 Ekim ayları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı‟na doğum için baĢvuran toplam 126 gebe çalıĢmaya dahil edildi. ÇalıĢmaya dahil edilen tüm gebelerden doğum eyleminin latent fazında kan örnekleri alındı ve nötrofil, lökosit sayısı, Ġnterlökin 6 (ĠL 6), interlökin 1 Beta (ĠL 1) ve Tümör Nekrosis Faktör Alfa (TNF ) gibi preinflamatuar belirteçler çalıĢılarak, sonuçları kaydedildi. ÇalıĢamaya dahil edilen gebelerin doğum süreleri, Ģekli ve neonatal sonuçları kaydedildi. Bulgular; Preinflamatuar belirteçler ile doğum süresi ve postpartum komplikasyonlar arasında istatistiksel anlamlı sonuç saptanmadı. Preinflamatuar belirteçlerler ile doğum Ģekil karĢılaĢtırıldığında ĠL 6 ve TNF  nın ortalama değerleri sezaryen olan grupta yüksek saptanırken, ĠL 1 nın ortalama değeri vajinal doğum yapan gebelerde daha yüksek idi. Ancak bu sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı saptanmadı. Sonuç; ÇalıĢmamızda her ne kadar preinflamatuar belirteçler ile doğum süresi, Ģekli ve postpartum komplikasyonlar arasında iliĢki saptanamamıĢ olsa da doğum eyleminin baĢlangıcından sonuna kadar inflamatuar sürecin devam ettiğini bilmekteyiz. Bu konu ile ilgili gebelerden doğum eyleminin farklı fazlarında kan örnekleri alınarak yapılacak prospektif randomize çalıĢmalara ihtiyaç vardır. ANAHTAR KELĠMELER: inflamasyon, doğum, preinflamatuar belirteç, ĠL 6, ĠL 1, TNF 

Effectiveness of Maternal Preneflamatuar Markers at labor for duration pof labor and type of labor and Postpartum Complications of

ABSTRACT Aim; Inflammation during labor is a localized non-infectious condition within the uterus and is a key point of birth cascade. In our study, we aimed to show the relationship between the pre-inflammation determinants during delivery and the duration of delivery, type and postpartum complications. Material-method; Between February 2014 and October 2014, a total of 126 pregnant women who applied to Ankara University Medical Faculty Obstetrics and Gynecology Department for delivery were included in the study. Blood samples were taken in the latent phase of labor in all pregnant women‟s included in the study and pre-inflammatory markers such as neutrophil, leucocyte count, Interleukin 6 (IL 6), interleukin 1 Beta (IL 1) and Tumor Necrosis Factor Alpha (TNF) were studied and their results were recorded. The delivery time, type and neonatal results of the pregnant women‟s included in the study were recorded.

101 Results; There was no statistically significant difference between pre-inflammatory markers and postpartum complications. The mean value of IL 6 and TNF was higher in the cesarean group, whereas the mean value of IL 1 was higher in the vaginal delivery group compared to the pre-inflammatory markers. However, these results were not statistically significant. Conclusions; In our study, although there was no relationship between pre-inflammatory markers and delivery time, type and postpartum complications, we know that the inflammatory process continues from the beginning to the end of labor. Prospective randomization studies to be performed by taking blood samples at different phases of labor delivery from the gestations are needed. KEY WORDS: inflammation, Labor, preinflammatory marker, IL-6, IL-1, TNF

&&&&&&&&&

102

Uzm. Dr. Ġsmail ALTINTOP Kayseri Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi

Acil servisimize Sentetik kanabinoid zehirlenmesi ile gelen hastalarımızın 4 yıllık retrospektif analizi

ÖZET Amaç Akut sentetik kanabinoid zehirlenmesi hastaların sayısı, yasal satıĢ ve kullanımlarının yasaklanmasına rağmen acil servislerde son yıllarda artmıĢtır. Akut sentetik kanabinoid zehirlenmesinin bildirilen klinik bulguları taĢikardi, hipertansiyon, uyuĢukluk, konfüzyon, ajitasyon, halüsinasyonlar ve nöbet gibi birçok hastalıkla benzer bulguları verdır. Klinisyenler, bu tür hastalar için en iyi tedavi yöntemi hakkında çok az bilgiye ve deneyime sahiptir. ÇalıĢmamızda hastanemizde ilk olarak 2014 yılında gördüğümüz akut sentetik kanabinoid zehirlenmesi hastalarımızn 2014-2017 yılları arasında Acil servismize baĢvuran ve sentetik kannabioid intoksikasyonu nedeniyle takip ve tedavi edilen hastalarımızın verilerinin paylaĢılması amacıyla bu çalıĢma planlanmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: sentetik kanabinoid, zehirlenme, acil servis

ABSTRACT The number of acute synthetic cannabinoid intoxication has increased in recent years in emergency departments despite the prohibition of legal sale and use. The reported clinical manifestations of acute synthetic cannabinoid poisoning are similar to many other diseases such as tachycardia, hypertension, drowsiness, confusion, agitation, hallucinations and seizures. Clinicians have little knowledge and experience about the best treatment for such patients. This study was planned in order to share the data of our patients with acute cannabinoid intoxication due to synthetic cannabioid intoxication between 2014 and 2017, which we first study in our hospital. KEY WORDS : synthetic cannabinoid, poisoning, emergency

&&&&&&&&&

103

Uzm. Dr. Ali Erdal KARAKAYA KahramanmaraĢ Özel Megapark Hastanesi

Sünnet yapılacak çocuklarda anestezi öncesi laboratuvar ve radyolojik inceleme gerekli midir?

ÖZET GiriĢ ve Amaç: Çocuk Cerrahisi pratiğinde sünnet çoğunlukla genel anestezi altında yapılmaktadır. Böylelikle hem çocuğun yaĢadığı cerrahi stres en aza indirilmekte ve hem de cerrahi iĢlemin rahat bir Ģekilde yapılması sağlanmaktadır. Genel anestezi uygulanacak hastaların ameliyat öncesi değerlendirilmesinde öykü ve fizik muayeneleri ile laboratuvar ve radyolojik incelemelerin yapılması önemli yer tutar. Bu çalıĢmada sadece öykü ve fizik muayene ile değerlendirilen, iĢlem öncesi radyolojik ve laboratuvar inceleme yapılmayan hastaların sonuçlarını incelemek amaçlanmıĢtır. Hastalar ve Yöntem: ġubat 2017 ve Temmuz 2018 tarihleri arasında kliniğimize sünnet talebiyle getirilen , fizik muayeneleri tamamen normal olan hastalara ait kayıtlar geriye dönük olarak incelendi. Hastaların hepsine balon maske anestezisi uygulandı. Sünnet iĢlemi sırasında vital bulguları takip edilen hastaların, iki saat sonrasında ve sünnetten iki hafta sonra fizik muayene ile genel değerlendirmeleri yapıldı Bulgular: Toplam 218 hastanın yaĢları 60 gün-13yaĢ arası(ortalama yaĢ 2yaĢ 10 ay) idi. Hastaların hiç birisinde anestezi sırasında problem olmadı. Bir hastaya kanama nedeniyle müdahale edildi ve 3 saat daha takip edilip taburcu edildi. Diğer tüm hastalar ameliyattan 3 saat sonra taburcu edildiler. Hastaların üç hafta sonraki kontrollerinde herhangi bir patolojiye rastlanmadı. Sonuç: Genel anestezi altında sünnet planlanan hastalarda ameliyat öncesi öykü ve fizik muayene ile değerlendirmeleri yeterlidir. Radyolojik ve laboratuvar incelemenin ek fayda sağlamayacağı, ayrıca çocuklardaki kan alma zorluğu, radyasyonun etkileri ve maliyet düĢünüldüğünde ek inceleme yapılmamasının avantajlı olduğu düĢünülmüĢtür. KarĢılaĢtırmalı ve prospektif çalıĢmalar konuya daha da açıklık kazandıracaktır. ANAHTAR KELĠMELER: sünnet, anestezi, muayene

Is it necessary to perform laboratory and radiological examination before anesthesia in children to be circumcised?

ABSTRACT Introduction and Purpose: In the practice of Pediatric Surgery, circumcision is mostly performed under general anesthesia. Thus, the surgical stress experienced by the child is minimized and the surgical procedure is performed in a comfortable manner. In the preoperative evaluation of patients who will undergo general anesthesia, history and physical examinations, laboratory and radiological examinations are important. In this study, it was aimed to investigate the results of patients who were evaluated only by history and physical examination and did not undergo preoperative radiological and laboratory examinations. Patient and method: Records of patients whose physical examinations were completely normal and who were referred to our clinic for circumcision between February 2017 and July 2018 were retrospectively reviewed. All patients underwent balloon mask anesthesia. Patients whose vital signs were followed during the circumcision procedure were evaluated by physical examination after two hours and two weeks after circumcision

104 Findings: The ages of 218 patients were between 60 days and 13 years (mean 2 years 10 months). Patients had no problems during anesthesia. One patient was interrupted due to bleeding and was followed up for 3 hours and discharged. All the other patients were discharged three hours after the operation. Patients did not have any pathology after 3 weeks of follow-up. Conclusion: Preoperative evaluation with physical examination and history is sufficient in patients who undergo circumcision under general anesthesia. Radiological and laboratory investigations have been considered to be additional benefit, and in addition to the difficulty of taking blood in children, the effects of radiation and cost. Comparative and prospective studies will further clarify the issue. KEY WORDS: Circumcision, Anestesia, Examination

&&&&&&&&&&

105

ArĢ. Görv. Dr. Yağmur Nil DEMĠREL Afyon Kocatepe Üniversitesi ArĢ. Görv. Dr. Mürürvvet DÜZ Afyon Kocatepe Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ġlkay DOĞAN Gaziantep Üniversitesi Doç. Dr. Zeki GÜRLER Afyon Kocatepe Üniversitesi

MANDA SÜTLERĠNDE SOMATĠK HÜCRE SAYISI ĠLE OKSĠDATĠF STRES PARAMETRELERĠ ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠ

ÖZET Mastitis hayvanlarda meme yangısına sebep olan ciddi bir hastalıktır. Bu hastalığın tespitinde somatik hücre sayısının (SHS) belirlenmesi önemlidir. Mastitis durumunda SHS artmaktadır. Yangıya bağlı olarak meydana gelen serbest radikallerin etkisi ile oksidatif stres oluĢabilmektedir. Bu çalıĢmada manda sütündeki lipit peroksidasyon (MDA), süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (KAT), glutatyon (GSH), nitrik oksit (NOX) ve total antioksidan kapasite (TAS) düzeylerinin SHS‟ye göre karĢılaĢtırılması amaçlanmıĢtır. Afyonkarahisar bölgesi manda üreticilerinden toplanan 71 adet manda sütünde SHS hesaplanmıĢ ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı‟nın Türk Gıda Kodeksi Çiğ Sütün Arzına Yönelik Tebliğ‟inde çiğ inek sütü için belirtilen 400.000 hücre/ml değeri referans alınarak gruplandırılmıĢtır. Ġstatistiksel analiz iki grup karĢılaĢtırmalarında bağımsız örneklem t testi kullanılarak yapılmıĢtır. Ayrıca oksidatif stres parametreleri ile SHS arasındaki iliĢkilerin tespitinde Pearson korelasyon analizinden yararlanılmıĢtır. GSH ve katalaz değerlerinin SHS gruplarına göre istatistiksel olarak farklı olduğu tespit edilmiĢtir. MDA, NOX, SOD, TAS değerleri ise SHS gruplarına göre istatistiksel farklılık göstermemiĢtir. SHS ile GSH arasında negatif yönlü düĢük seviyede iliĢki, katalaz ile pozitif yönlü düĢük seviyede iliĢki tespit edilmiĢtir. Sonuç olarak yapılan oksidan ve antioksidan ölçümlerine göre manda sütünün hastalık etkenlerine karĢı kendini savunabildiği ve güçlü bir antioksidan potansiyele sahip olduğu söylenebilir. SHS sayısının artması ile manda sütünün içeriğinde kalitesini bozacak kimyasal bir değiĢikliğin meydana gelmediği düĢünülmektedir. Ayrıca SHS sayısı arttıkça değiĢen glutatyon ve katalaz enzimleri mastitis kontrol programı için biyobelirteç olarak düĢünülebilir. Fakat katalaz, glutatyon gibi enzimlerin tanıya uygun olup olmadığını göstermek için daha fazla çalıĢma yapılması gerekmektedir. ANAHTAR KELĠMELER: Manda Sütü, Somatik Hücre Sayımı, Oksidatif Stres Parametreleri *Bu çalıĢma Afyon Kocatepe Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından 17.VF.01 proje numarasıyla desteklenmektedir.

THE RELATIONSHIP BETWEEN SOMATIC CELL NUMBER AND OXIDATIVESTRESS PARAMETERS IN BUFFOLA MĠLK *

ABSTRACT Mastitis is a serious disease that causes inflammation of mammary gland. It is important to determine the somatic cell counts (SCC) in the detection of this disease. SCC is increased in mastitis cases. Oxidative stress can be formed due to the effect of free radicals, which occur depending on inflammation. In this study, it was aimed to compare the levels of lipid

106 peroxidation (MDA), superoxide dismutase (SOD), catalase (CAT), glutathione (GSH), nitric oxide (NOX) and total antioxidant capacity (TAS) according to SCC in buffalo milk. In Afyonkarahisar region, 71 buffalo milk were collected from the different producers and SCC were grouped according to 400.000 cells/ml for raw cow milk mentioned in the Turkish Food Codex Communique on Raw Milk Supply, Food, Agriculture and Livestock Ministry. Statistical analysis was performed using independent sample t test for two groups‟ comparisons. Pearson correlation analysis was also used to determine the relationships between oxidative stress parameters and SCC. GSH and catalase values were found to be statistically different according to SCC groups. MDA, NOX, SOD and TAS values were not statistically different according to SCC groups. While negative and low level correlation was detected between SCC and GSH, positive and low level correlation was detected between SCC and catalase. As a result, it can be said that buffalo milk can defend itself against disease agents and has a strong antioxidant potential according to oxidant and antioxidant measurements. It is thought that the increase of SCC wouldn‟t lead to a chemical change disrupting the quality of the buffalo milk content. In addition, glutathione and catalase enzymes changing with SCC can be considered as biomarkers for mastitis monitoring. However, further studies are needed to show whether enzymes such as catalase and glutathione are suitable for diagnosis. KEY WORDS: Buffalo Milk, Somatic Cell Count, Oxidative Stress Parameters *This work is supported by Afyon Kocatepe University, Scientific Projects Research Coordination Centre with project number 17.VF.01.

&&&&&&&&&

107

Dr. Öğr. Üyesi Yasemin DURDU Ġstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesi

Escherichia coli, Klebsiella pneumonia, Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter baumannii ve Staphylococcus aureus suĢlarında aminoglikozidlerin duyarlılıklarının araĢtırılması

ÖZET Amaç: Hastanemizde enfeksiyon etkeni çeĢitli suĢların, aminoglikozidlere karĢı duyarlılıklarını inceleyip akılcı antibiyotik kullanım politikası geliĢtirmektir. Materyal: Haseki Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi, Mikrobiyoloji Laboratuvarına 2005 yılı boyunca gönderilen biyolojik örneklerden izole edilen 20. S. aureus, 34 E. coli, 30 K. pneumonia, 30 P. aeruginosa ve 23 A. baumannii suĢu çalıĢmaya alınmıĢtır. Ġlgili mikroorganizmalarda streptomisin, neomisin, kanamisin, gentamisin, amikasin, netilmisin, tobramisin ve isepamisin duyarlılıkları çalıĢılmıĢtır. Metod: Mikroorganizmalar konvansiyonel yöntemlerle identifiye edilmiĢtir. Duyarlılık çalıĢmaları, CLSI kriterleri baz alınarak Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi ile yapılmıĢtır. Bulgular: ÇalıĢmaya alınan 137 suĢun aminoglikozid duyarlılıkları tabloda özetlenmiĢtir. ÇalıĢmaya alınan suĢların çoğunluğu yoğun bakım ünitesinden (n=58, %42) gelen örneklerden izole edilmiĢtir. En fazla idrar örneği (n=45, %33) çalıĢılmıĢ, bunu ikinci sırada balgam (n=33, %24) takip etmiĢtir.

Streptomi Neomi Kanami Gentami Tobrami Amika Netilmi Ġsepami sin sin sin sin sin sin sin sin E. coli %53 %53 %65 %76 %53 %88 %71 %97 (n=34) K. pneumo %63 %27 %50 %67 %43 %90 %67 %100 nia (n=30) P. aerugin %30 %33 %47 %40 %30 %57 %43 %57 osa (n=30) A. bauman %30 %43 %35 %35 %35 %35 %35 %30 nii (n=23) S. aureus %35 %70 %65 %60 %60 %70 %80 %60 (n=20) Tablo: Ġzolatların aminoglikozid duyarlılığı

Gram negatifler genel olarak incelendiğinde isepamisin en duyarlı (%64), amikasin ikinci en duyarlı (%60) aminoglikozit olarak bulunmuĢtur. S. aureus‟a en etkili aminoglikozid olarak netilmisin (%80) bulunmuĢtur. Metisilin direnci ile aminoglikozid direnci birlikteliği yüksek oranda bulunmuĢtur.

108 Sonuç: ÇalıĢmamız, Gram negatif etkenler söz konusu olduğunda isepamisin ve amikasinin, S. aureus söz konusu olduğunda ise netilmisinin güvenilir seçenekler olduğunu ortaya koymuĢtur. ANAHTAR KELĠMELER: Amikasin, Ġsepamisin, Klebsiella pneumonia, Acinetobacter baumannii

&&&&&&&&&

109

Uzm. Dr. ġükrü GÜNGÖR KahkaraanmaraĢ Necip Fazıl ġehir Hastanesi

Hiperferritineminin eĢlik ettiği çoklu hipofiz hormonu eksikliğine bağlı neonatal kolestazlı bir olgu

ÖZET Hiperferritineminin eĢlik ettiği çoklu hipofiz hormonu eksikliğine bağlı neonatal kolestazlı bir olgu GĠRĠġ-AMAÇ: Çoklu hipofiz hormon eksikliğine bağlı literatürde yaklaĢık 50 kolestaz vakası bildirilmiĢtir. Hormon replesman tedavisi sonrası kolestaz ve transaminaz düzeylerinde düzelme gözlenmektedir. Biz ferritin yüksekliğinin eĢlik ettiği çoklu hipofiz hormon eksikliğine bağlı bir neonatal kolestaz olgusunu sunduk. OLGU: Sezaryen ile 39 haftalık, 3900 gram doğan erkek bebek postnatal 3. gününde hipoglisemik konvüzyon 2. haftada kolestaz tespit edildi. 2 aylıkken neonatal kolestaz ön tanısıyla tarafımıza sevk edildi. Kliniğimizde yapılan etiyolojik çalıĢmalarımızda hiperferritinemi, çoklu hipofiz hormonu eksikliği tespit edildi. Hormon replasman tedavisi ile karaciğer fonksiyon testleri ve ferritin seviyeleri belirgin düĢtü. Sonuç olarak, hipoglisemi ve neonatal kolestazı olan yenidoğanlarda konjenital hipofiz hormon eksikliği düĢünülmelidir. Hiperferritinemi ile hipofiz hormon eksikliğinin birlikteliği dikkat çekicidir. ANAHTAR KELĠMELER: Neonatal kolestaz, Hipofiz hormon eksikliği, Hiperferritinemi

A case with neonatal cholestasis due to multiple pituitary hormone deficiency accompanied by hyperferritinemia

ABSTRACT Objectives: About 50 cases of cholestasis due to multiple pituitary hormone deficiencies have been reported. Improvement in cholestasis and transaminase levels after hormone replees treatment is observed. We presented a neonatal cholestasis due to multiple pituitary hormone deficiencies accompanied by hyperferritinemia. Case : Male baby born 3900 grams, 39 weeks, with caesarean section. hypoglycaemic convulsion on postnatal day 3 and cholestasis in week 2 were detected. Neonatal cholestasis was diagnosed at the 2nd month and we were referred to our side. In our etiological studies in our clinic, hyperferritinemia, multiple pituitary hormone deficiency were detected. Hormone replacement therapy significantly reduced liver function tests and ferritin levels. As a result, congenital hypophysial hormone deficiency should be considered in neonates with hypoglycemia and neonatal cholestasis. It is noteworthy that hyperferritinemia and pituitary hormone deficiency are associated. KEY WORDS : Neonatal cholestasis, Hypophysis hormone deficiency, Hyperferritinemia &&&&&&&&&

110

Dr. Öğr. Üyesi Tuba Dilay Kökenek ÜNAL Erciyes Üniversitesi

Kök hücre çalıĢmalarında patolojinin yeri veya tam tersi

ÖZET Patoloji hastalık bilimi anlamına gelmekte olup hastalıkların hücre ve dokulardaki etkisini inceleyerek süreçleri aydınlatan, hastalıklara tanı koyan, tedaviye yol gösteren bir bilimdalıdır. Kök hücreler dokuda bulunan kendini yenileme ve diğer hücre tiplerine dönüĢebilme kapasitesine sahip hücrelerdir. Patoloji bilimdalı ve geliĢmekte olan kök hücre bilimi uygulamada birbirleri ile uzak gibi görünen ancak yakından incelendiğinde birbirinden beslendiği görülen iki alandır. Bu çalıĢmada bir yandan patolojinin kök hücre alanına katkısının ortaya konması, diğer yandan da kök hücre alanındaki çalıĢmalardan elde edilen bilgilerin patoloji bilimi içindeki yerinin değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır. Kök hücrelerin ve genetik olarak manipüle edilmiĢ hücrelerin doku içindeki davranıĢları, iĢlevleri, hücrelerin doku içindeki yerleĢim yeri ve yayılımı, iliĢkili olduğu hücreler ve yapılar ile bu tür uygulamaların dokudaki etkisi rutin veya özel boyalar aracılığıyla ancak patolojik inceleme sonucu gözlemlenebilmekte ve potansiyel riskler öngörülebilmektedir. Diğer yandan kök hücre ve rejeneratif tıp alanındaki araĢtırmalar da baĢta kanser olmak üzere hastalıkların patogenezinin daha iyi anlaĢılmasına katkı sağlamakta ve hatta tanı, tedavi ve takip süreçlerinde yeni yaklaĢımların geliĢmesine yardımcı olmaktadır. Kanser kök hücrelerin tanımlanması, kök hücre niĢinin (mikroçevrenin) öneminin anlaĢılması, öncül lezyonlardaki değiĢikliklerin ortaya konması ve ilgili belirteçlerin geliĢtirilmesi patoloji bilimini zenginleĢtirmiĢtir. Son yıllardaki bu alandaki hızlı geliĢmelere bakarak yakın gelecekte patolojiye çok daha fazla görev düĢeceğini söyleyebiliriz. Ayrıca geliĢmelere paralel olarak da bu dokuları değerlendirecek patologların da bu konudaki geliĢmelerden haberdar olması, yeni bulguları değerlendirebilecek ve yorumlayabilecek bilgi birikimine sahip olması gerekmektedir. Belki de tüm bu sebeplerden dolayı kök hücre patolojisi yeni bir disiplin olarak telaffuz edilmeye baĢlanmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: Kök hücre, patoloji , rejeneratif tıp

The role of the pathology in stem cell research or vice versa

ABSTRACT Pathology is the knowledge of the disease examining the effects of the diseases in cells and tissues, illuminating the disease processes, diagnosing the diseases and guiding the treatment. Stem cells are unique cells that have the capacity of self-renewal and transformation into the different cell types in the tissue. The pathology and developing stem cell science are two fields that seem to be distant from each other in practice but they are feeding each other when closely examined. The aim of this study is to evaluate the contribution of pathology to the stem cell field and vice versa. The only pathology can prove the behavior and function of the stem cells or genetically manipulated cells within the tissues; present the location, the distribution, and the relationship of stem cells with other cells and structures; and exhibit the effecst of such applications on the tissue through routine or special staining and predict the potential risks. On the other hand, stem cell and regenerative medicine researches also contribute to a better understanding of the pathogenesis of the diseases, especially cancer, and even help to develop new approaches in the diagnosis, treatment and follow-up processes. The pathology has been certainly enriched by the stem cell researh through the description of the cancer stem cells, the

111 understanding of stem cell niches (microenvironment), the understanding of the nature of precursor lesions, and the development of relevant markers. KEY WORDS: pathology, regenerative medicine, stem cell

&&&&&&&&&&

112

Dr. Öğr. Üyesi Ruhi TÜRKMEN Afyoın Kocatepe Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ġlkay DOĞAN Gaziantep Üniversitesi

Erkek ve DiĢi Sıçanlarda Knockdown 48 SL‟nin Akut Oral Zehirliliğinin (LD50) Değerlendirilmesi

ÖZET Bu çalıĢmada, Türkiye'de yabani otlara karĢı sıklıkla kullanılan ticari herbisit formülasyonunun (Knockdown 48 SL) akut oral toksisitesini belirlemek amaçlanmıĢtır. Bu formülasyon, erkek ve diĢi sıçanlara oral yoldan 6000, 6500, 7000, 7500, 8000, 8500 ve 9000 mg/kg konsantrasyonlarda uygulanmıĢtır. AraĢtırmada, her bir doz grubunda 10 erkek, 10 diĢi sıçan olmak üzere toplam 140 sıçan kullanılmıĢtır. Sıçanlar mortalite, anormal davranıĢlar, toksik belirtiler ve semptomlar için 14 gün boyunca izlenmiĢtir. Verilen dozlardan sonra 24. ve 48. saatte her bir grup için mortalite oranları kaydedilmiĢtir. Sıçanlarda, 48. saatten sonra herhangi bir ölüm gözlenmemiĢtir. Elde edilen sonuçların analizi Probit ve Lojit Analizi yardımıyla gerçekleĢtirilmiĢtir. Erkek ve diĢi sıçanlarda herbisit formulasyonunun 24. saat oral LD50 dozu sırasıyla 7878,50 ve 7444,26 mg/kg olarak bulunmuĢtur. Ayrıca, erkek ve diĢi sıçanlarda 48. saat oral LD50 dozu sırasıyla 7397,250 ve 7203,58 mg/kg olarak belirlenmiĢtir. Sonuç olarak, diĢi sıçanlar bu toksik maddeye erkek sıçanlara göre daha fazla duyarlıdır. Bu çalıĢma, erkek ve diĢi sıçanlarda Knockdown 48 SL'nin LD50 dozu belirlenmesi için ilk çalıĢma niteliğindedir. Dolayısıyla, Knockdown 48 SL'nin LD50 ve toksisite bilgisi, toksik karakteristiğinin daha iyi değerlendirilmesi ve kısa süreli zehirlenme potansiyelinin önlenmesi ve/veya azaltılması için çok önemlidir. ANAHTAR KELĠMELER: Akut Oral Toksisite, Herbisit, Öldürücü doz, Probit analizi *Bu çalıĢma Afyon Kocatepe Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından 18.KARĠYER.125 numarası ile desteklenmektedir.

Evaluation of Acute Oral Toxicity (LD50) of Knockdown 48 SL in Male and Female Rats*

ABSTRACT The present study was designed to find out the acute oral toxicity of commercial herbicide formulation (Knockdown 48 SL) that is often used to weeds in Turkey. This formulation was administered orally concentrations of 6000, 6500, 7000, 7500, 8000, 8500, and 9000 mg/kg to male and female rats. A total of 140 rats, 10 male and 10 female rats, were used in each doses group in the study. They were monitored 14 days for mortality, any abnormal behaviors, toxic signs, and symptoms. Mortality was recorded at 24 and 48 hours (hrs) after doses given. No rat mortality was occurred after 48hrs. The obtained results were evaluated by the Probit and Logit Analysis Method. The obtained results revealed that the oral LD50 values of herbicide formulation on male and female rats were 7878,50 and 7444,26 mg/kg after 24hrs, respectively. Moreover, the 48hrs oral LD50 values for male and female rats were 7397,25 and 7203,58 mg/kg, respectively. Our results indicate that female rats are more sensitive to this toxicant than males. The present study demonstrate for the first time the LD50 of Knockdown 48 SL in male and female rats. Hence the knowledge of LD50 and toxicity are very important for the better evaluation of the toxic characteristic of Knockdown 48 SL and also to prevent and/or reduce its short-time poisoning potential. KEY WORDS: Acute Oral Toxicity, Herbicide, Lethal dose, Probit analyse

113 *This study was supported by a grant from the Afyon Kocatepe University Scientific Research Council, Afyonkarahisar, Turkey (Project no: 18.KARĠYER.125).

&&&&&&&&&&

114

Dr. Öğr. Üyesi Bülent KATI Harran Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ömer Faruk BORAN KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi

STRES ĠNKONTĠNANSI OLAN HASTALARDA TRANSOBTURATOR TAPE BAġARISINI ETKĠLEYEN FAKTÖRLER

ÖZET Amaç: Stres üriner inkontinans (SUĠ) tedavisinde minimal invaziv bir cerrahi yöntem olan transobturator tape (TOT), diğer inkontinans tiplerine göre cerrahi uygulaması ve baĢarısı daha yüksek olan bir durumdur. Bu calıĢmada, kliniğimizde baĢvuran SUI hastalarının özelliklerini ve içlerinde TOT cerrahisi uygulanan olgularda tedavi baĢarısını etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi amaçlandı. Materyal ve Metot: Güneydoğu bölgesinde bulunan devlet hastanemizde Eylül 2012- Ocak 2017 tarihleri arasında üroloji kliniğimizde stres inkontinanstanısı konulan 283 hastadan TOT uygulanan 66 hasta retrospektif olarak incelendi. Olguların kontrollerine ait kayıtlar incelenerek TOT baĢarısı ve takipte geliĢen komplikasyonlar ve tedavileri değerlendirildi. Operasyon sonrası ve 6 ay boyunca takibe elen hastalarda herhangi bir karın içi basıncı artıĢına bağlı idrar kaçırma olmayan hastalar baĢarılı olarak kabul edilirken devam eden idrar kacırma Ģikayetinin olması TOT baĢarısızlığı olarak değerlendirildi. Bulgular: YaĢ ortalamaları 49,3±12,4 (22-90) yıl olan 283 hastanın tamamı multipardı. Ortalama çocuk sayısı 3,64±1,5 idi. Hastaların 176‟sında (%62,1) zorlu doğum hikâyesi mevcuttu. Hastaların 109‟i (%38,5) postmenapozal dönemdeydi. YirmibeĢ hasta (%8,8) daha öncede bir inkontinans cerrahisi geçirmiĢti. Muayenesinde ürogenital prolapsusu bulunan 53 (%18,7) mevcuttu. Kırkyedi hasta daha önce antibiyotik tedavisi gerektiren idrar yolu enfeksiyonu geçirmiĢti. Altıncı ayda kontrole gelebilen 43 hastadan 38‟inda (%88) idrar kaçırma Ģikayetlerinin olmadığı görüldü. Ġstenilen baĢarıyı yakalamayan hastalar incelendiğinde doğum sayısını yüksek (5±1,45) ve tümünün enfeksiyon geçiren hastalar olduğu gözlendi. Sonuç: Stres inkontinans Ģikayeti olan özellikle komplike olmayan hastalar da TOT cerrahisi oldukça baĢarılı olup medikal tedaviden fayda görmeyen hastalara önerilmesinin uygun olmakla beraber doğum sayısı, geçirilmiĢ üriner enfeksiyonlar ve beraberinde pelvik organ prolapsusu olması tedavi baĢarısın etkileyen faktörlerdendir. ANAHTAR KELĠMELER: Stres üriner inkontinans (SUĠ) , transobturator tape (TOT)

THE FACTORS AFFECTING TRANSBUTURATOR TAPE SUCCESS IN PATIENTS WITH STRESS INCONTINENCE

ABSTRACT Objective: Transobturator tape (TOT), a minimally invasive surgical method for the treatment of stress urinary incontinence (SUI), is a surgical procedure with a higher success rate than other types of incontinence. In this study, we aimed to evaluate the characteristics of SUI patients who admitted to our clinic and the factors affecting treatment success in cases of TOT surgery. Material and Methods: Sixty-six patients who underwent TOT from 283 patients who had stress incontinence in our urology clinic between September 2012 and January 2017 were studied retrospectively in our southeastern state hospital. TOT success and follow-up complications and treatments were evaluated by examining the records of the controls of the

115 cases. Patients who did not have urinary incontinence due to any intraabdominal pressure increase in the elderly patients after the operation and for 6 months were considered to be successful and the ongoing urinary incontinence complaint was regarded as TOT success failure. Results: All 283 patients with a mean age of 49.3 ± 12.4 (22-90) years were multipard. The mean number of children was 3.64 ± 1.5. In 176 of the patients (62.1%) there was a difficult birth trauma history. 109 of the patients (38.5%) were postmenopausal. Twenty-five patients (8.8%) had an incontinence surgery history. There were 53 (18.7%) patients with urogenital prolapse. Forty-seven patients had previously underwent urinary tract infection requiring antibiotic therapy. At the 6th month, 43 patients who were admitted to control and in 38 (88%) patients were no complain about incontinence When the patients who did not achieve the desired success were examined, it was observed that the number of births was high (5 ± 1,45) and all of them had urinary infected patients. Conclusion: TOT surgery is very successful in patients who have complaints of stress incontinence. The number of births, urinary infections history and accompanying pelvic organ prolapse are factors that affect the success of the treatment. KEY WORDS: stress urinary incontinence, Transobturator tape

&&&&&&&&&

116 Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Burak DOĞAN KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi Prof. Dr. Cüneyt TURAN Erciyes Üniversitesi

HIRSCHSPRUNG HASTALIĞINDA SWENSON AMELĠYATI ĠLE LAPAROSKOPĠ YARDIMLI TRANSANAL ENDOREKTAL PULL-THROUGH AMELĠYATI SONUÇLARININ KARġILAġTIRILMASI

ÖZET Amaç: Bu çalıĢmada, Swenson ve laparoskop yardımlı transanal endorektal pull-through (LYTERP) yöntemler yle amel yat ed len hastaların sonuçlarının karĢılaĢtırılması amaçlanmıĢtır. Hastalar ve yöntem: Bu çalıĢmada; HH neden yle 2002-2011 yılları arasında Swenson (Grup I) ve LYTERP (Grup II) amel yatları yapılan 49 hasta ncelend . Grup I'de 18 hasta (14 erkek, 4 kız), grup II'de 31 hasta (26 erkek, 5 kız) olup, hastalara a t ver ler, ger ye dönük olarak ncelend . Sosyal yaĢam kal teler , hastalarla ve a leler yle görüĢülerek kayded ld . Kont nans değerlend rmes Kr ckenbeck skorlamasıyla yapıldı. Bulgular: Amel yat yaĢları grup I'de 6,5 ay, grup II'de 3 ay olarak bulundu (p>0,05). Grup I'de 3 hastada, grup II'de 4 hastada ek anomali tespit ed ld (p>0,05). Her k grupta geç Ģ zonu dağılımı arasında fark zlenmed . Grup I'de 6, grup II'de 4 hastaya amel yat önces kolostom açıldı (p>0,05). Amel yat süres grup I'de 132 dk, grup II'de 100 dk d (p<0,05). Ġk grupta da ameliyat sonrası hastanede kalma süres 7 gün (p>0,05) ken, toplam hastanede kalma süres grup I'de 11 gün, grup II'de 13 gün olarak bulundu (p<0,05). Grup I'de anal d latasyon sayısı 2, grup II'de 9 idi (p<0,05). Ameliyat sonrası grup I'de 15 hastada toplam 42 kez, grup II'de 21 hastada toplam 32 kez enterokol t görüldü (p<0,05). Kr ckenbeck skorlamasına göre, gruplar arasında fark saptanmadı. Sonuç: Amel yat sonrası sonuçlar ve kompl kasyonlar açısından, gruplar arasında bel rg n fark saptanmasa da minimal nvaz f b r Ģlem olan LYTERP' n, daha kısa amel yat süres ve daha az enterokol t sıklığı le Swenson amel yatına üstünlüğünün göz ardı ed lemeyeceğ sonucuna varılmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: H rschsprung hastalığı, Swenson, laparoskop , endorektal pull- through

THE COMPARISON OF POSTOPERATIVE RESULTS OF SWENSON'S TECHNIQUE AND LAPAROSCOPY ASSISTED TRANSANAL ENDORECTAL PULL- THROUGH IN HIRSCHSPRUNG'S DISEASE

ABSTRACT Aim: In this study, we compared the postoperative results of Swenson's operation and laparoscopy assisted transanal endorectal pull-through (LATERP) for Hirschsprung' s disease. Patients and methods: Forty-nine HD patients operated on between 2002- 2011 were divided in two groups according to operative technique and results were compared with each other. In group I, there were 18 patients (14 boys, 4 girls) and these patients were operated with Swenson' s technique. In group II, there were 31 patients (26 boys, 5 girls) and these patients were operated with LATERP. The datas of patients were reviewed retrospectively. Quality of life, in consultation with patients or their families were recorded. Continence was assessed by the Krickenbeck classification. Results: In group I, the patients were 6,5 months old at operation and 3 months old in group II. There were additional anomalies in 3 patients in group I and 4 patients in group II (p>0,05). Localization of transitional zone were similar in two groups. Preoperative ostomy

117 was needed in 6 patients in group I and 4 patients in group II (p>0,05). Operation time was 132 minutes in group I and 100 minutes in group II (p<0,05). In both two groups, postoperative hospitalization time was about 7 days (p>0,05). Total hospitalization time was about 11 days in group I and 13 days in group II (p<0,05). Number of anal dilatations was 2 in group I and 9 in group II (p<0,05). Number of postoperative enterocolitis attacks was in total 42 times for 15 patients in group I and 32 times for 21 patients in group II (p<0.05). Faecal continence scores were similar according to Krickenbeck classification in both two groups. Conclusions: Although the functional results and complications rates are similar in the both groups, we identified that LATERP has some advantages to the Swenson's operation, minimized blood loss and shorter operation time and less enterocolitis. According to this results we think that LATERP is preferable to Swenson's technique for management of HD, where possible. KEY WORDS : Hirschsprung's disease, Swenson, laparoscopy, endorectal pull- through

&&&&&&&&&&

118

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Burak DOĞAN KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi

ÇOCUKLARDA LAPAROSKOPĠK ĠNGUĠNAL HERNĠ ONARIMININ ETKĠNLĠĞĠ VE GÜVENLĠRLĠĞĠ

ÖZET Amaç: Percutaneous internal ring suturing (PIRS) tekniği inguinal hernili çocuklarda uygulanabilen oldukça konforlu bir cerrahi metottur. Bu çalıĢma kliniğimizin PIRS ön sonuçlarını sunmayı amaçlamaktadır. Metod: 0cak 2016 ile Temmuz 2018 tarihleri arasında indirekt inguinal herni nedeni ile PIRS yapılan 39 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Cinsiyetleri, ameliyat yaĢları, herni tarafları, ameliyat süreleri ve bulguları, komplikasyonları ve takip süreleri kaydedildi. Göbekten girilen 5 mm ilk optik portu ile sağlanan karın içi bakı sonrası inguinal kanal iç halkası PIRS tekniği ile kapatıldı. Üç saat sonra evlerine gönderilen hastalardan hiçbirisine ameliyat sonrası analjezik verilmedi. Sonuçlar: Otuz dokuz hastaya 48 herni onarımı gerçekleĢtirildi. Hastaların 28 (%78) tanesi kız, 11 (%22) tanesi erkekti. Herni 16 (%41) hastada sağda 14 (%36) hastada solda, 9 (%23) hastada iki tarafta teĢhis edildi. Üç hastada iĢlem esnasında diğer tarafta da herni tespit edilerek aile onayı ile onarıldı. Ortalama ameliyat süresi tek taraflılarda 17±7.2 dk. iki taraflılarda 22.22±3,63 dk. olarak bulundu. Hastaların ortalama takip süresi 3.15 ± 2,15 aydı. Üç (%8,2) hastada iliak vene, iki (%5,1) hastada inferior epigastrik artere iğne batması oldu. Ġki (%5,1) kız hastada sliding herni tespit edildi. Bir (%2,5) hasta nüks, 1 (%2,5) hasta hidrosel ile geldi. Sadece iki (%5,1) erkek hastada açık ameliyata geçildi. Sonuç: PIRS özellikle kız çocuklarında güvenle uygulanabilecek bir tekniktir Kız çocuklarda uygulanması daha kolay olup erkek çocuklarda vas deferens ve testiküler damarların yakın komĢuluğu nedeni ile artmıĢ tecrübe gerektirmektedir. Ġnsizyon skarı olmaması ve analjezik ihtiyacı gerektirmemesi nedeni ile oldukça konforludur. Artan sayıda uzun dönem çalıĢmalar iĢlemin gelecekteki akıbetini belirleyecektir. ANAHTAR KELĠMELER: Laparoskopi, inguinal herni, çocuk, PIRS

EFFICACY AND SAFETY OF LAPAROSCOPIC INGUINAL HERNIA REPAIR IN CHILDREN

ABSTRACT Aim: Percutaneous internal ring suturing (PIRS) technique is a relatively straightforward surgical technique that can be applied to children with an inguinal hernia. This study aims to present PIRS preliminary results of our clinic. Method: Between January 2016 and July 2018, the data of 39 patients who underwent PIRS for indirect inguinal hernia were retrospectively reviewed. Gender, operative age, hernia sides, operative time and findings, complications and follow-up were recorded. After intraabdominal examination with 5 mm optical telescope inserted from the umbilicus, the inguinal canal was closed with PIRS technique. None of the patients who were referred to their homes after three hours were given analgesics after surgery. Results: Thirty-nine patients underwent 48 hernia repair. Of the patients, 28 (78%) were female and 11 (22%) were male. A hernia was diagnosed on the right side in 16 (41%), on the left side in 14 (36%) and bilaterally in 9 (23%) of the patients. During the procedure in three patients, hernia was detected on the other side and repaired with family approval. The mean duration of surgery was 17 ± 7.2 min for unilateral hernias and 22.22 ± 3.63 min for bilateral.

119 The mean follow-up duration of the patients was 3.15 ± 2.15 months. Three (8,2%) patients had iliac ven puncture, and two (5,1%) patients had inferior epigastric vessels puncture causing minimal hemorrhage. Two (5,1%) female patients were found to have sliding hernia. One (2.5%) patients were relapsed, and 1 (2.5%) patients came back with hydrocele. Only two (5.1%) male patients underwent open surgery. Conclusion: PIRS is a technique that can be safely applied especially in girls. It is easier to administer in girls and requires increased experience in boys due to the proximity of vas deferens and testicular vessels. It is quite comfortable with the absence of the incision pain and scar. An increasing number of long-term studies will determine the future outcome of the process. KEY WORDS : Laparoscopy, inguinal hernia, PIRS

&&&&&&&&&

120

Özge Aslan KOYUTÜRK Akdeniz Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Öznur KÖRÜKÇÜ Akdeniz Üniversitesi

Acil Servise BaĢvuran Kanamalı Gebelerde Durumluk Kaygı Düzeyi ve Etkileyen Faktörler

ÖZET Amaç: Bu araĢtırma, acil servise baĢvuran kanamalı gebelerde durumluk kaygı düzeyi ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıĢtır. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipte olan bu çalıĢma Sağlık Bilimleri Üniversitesi Antalya Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Kadın Doğum Acil Servisine baĢvuran ve ankete katılmayı kabul eden 255 kanamalı gebe ile gerçekleĢtirilmiĢtir. Veriler KiĢisel Bilgi Formu ve Durumluk-Kaygı Envanteri kullanılarak elde edilmiĢtir. Verilerin analizinde, parametrik olmayan analiz yöntemleri kullanılmıĢtır. Buna göre iki grubun ortalama değerleri karĢılaĢtırılırken Mann-Whitney U-testi, üç veya daha fazla grubun ortalama puanları karĢılaĢtırılırken Kruskal Wallis H-testi kullanılmıĢtır. Bulgular: ÇalıĢmanın sonucunda acil servise baĢvuran gebelerin durumluk kaygı düzeylerini etkileyen faktörlerin sırasıyla; trimester, kendi sağlığının olumsuz etkileneceği düĢüncesi, acil servis ortamındaki makinaların neden olduğu gürültü, yabancı ortam, koğuĢ sistemi, yatağın/sedyenin rahatlığı, kalabalık, diğer hastaların durumunu görmek ve acil serviste dıĢ ortam ile iletiĢimin sınırlı olması olduğu saptandı. GeçmiĢte gebelik kaybı yaĢama, kanamanın nedeni, baĢlama Ģekli, baĢlama zamanı, kanama ilk baĢladığı anda ne yapıldığı, ulaĢım, ilk baĢvurulan yer, tıbbi yardıma kimin karar verdiği, kanama baĢladığında hissettikleri, bebeğin sağlıksız doğmasından ve kaybetmekten korkma, acil serviste ilgilenilme süresi, telefonların ve personelin gürültüsü, koku, sıcaklık, aydınlatma, havalandırma, yabancı aletler, yatak sayısı, her an baĢkaları tarafından görülebilir olmak, televizyon ve radyo olmaması, baĢka hastalara yapılan tıbbi iĢlemlere tanık olmak ve ziyaretçi gmluiriĢinin olmaması parametrelerinin ise, kanamalı gebelerin durumluk kaygı düzeyleri üzerinde istatistiksel olarak anlamlı olmadıkları saptanmıĢtır. Sonuç: Kanamanın gebelerde durumluk kaygı düzeyine bir etkisi yokken, acil servis ortamının gebelerin kaygı düzeyini etkilediği saptanmıĢtır. Acil servislerin gebelerin psikososyal sağlığını geliĢtirecek Ģekilde düzenlenmesi önerilebilir. ANAHTAR KELĠMELER: acil, gebelik, kanama, kaygı

The level of state anxiety and its influencing factors in pregnant women who applied emergency service because of hemorrhage

ABSTRACT Objective: This study was conducted to determine the state anxiety level and the influencing factors in the hemorrhagic pregnancies applied to the Emergency Service. Method: This descriptive and cross-sectional study was carried out with 255 pregnant women with hemorrhage who applied to the Emergency Department of Antalya Training and Research Hospital, Antalya, and accepted to participate in the questionnaire. Data were obtained using the Personal Information Form and State-Anxiety Inventory. In the analysis of the data, nonparametric analysis methods were used. Mann-Whitney U-test was used to compare the mean values of the two groups and Kruskal Wallis H-test was used to compare the mean scores of three or more groups.

121 Results: As a result of the study, it was determined that the factors affecting the state anxiety levels of the emergency patients were; the noise caused by the machines in the emergency service environment, the foreign environment, the ward system, the comfort of the bed/chair, the crowd, the situation of the other patients and the difficulty of communication between the emergency service personels and the environment. It has been determined that the loss of pregnancy in the past, the cause of bleeding, the way it started, the time of onset, what is done first, transportation, first contacted place, who decides medical aid, feeling during bleeding, fear of loss of baby or loss of his/her health, the care given in emergency room, noise of telephones and staff, smell, temperature, lighting, ventilation, foreign tools, number of beds, being visible to others at any time, no television/ radio, witnessing other medical procedures performed and no visitor entry, were not statistically significant. Conclusion: It was determined that the emergency environment affected the anxiety level of the pregnant women while the bleeding had no effect on the state anxiety level in the wards. It may be suggested that the emergency services should be arranged to improve the psychosocial health of the pregnant women. KEY WORDS: emergency, pregnancy, hemorrhage, anxiety

&&&&&&&&&

122

Dr. Öğr. Üyesi Hakan HAKKOYMAZ KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi Uzm. Dr. Halit BAYKAN Kayseri Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi

Acil servise el ve/veya el bileğinin açık yaralanması sonucu baĢvuran hastaların değerlendirilmesi

ÖZET GiriĢ: El, günlük yaĢam aktivitelerini yapmada kullandığımız en önemli organımız olup anatomik yapısı itibariyle üst ekstremitenin en hareketli ve yaralanmalara en sık maruz kalan kısmıdır. Bu yaralanmalar acil servis baĢvurularının yaklaĢık %10-20‟sini ve tüm yaralanmaların yaklaĢık %6.6-28.6‟sını oluĢturmaktadır. Yaralanmalar çoğunlukla çalıĢan genç erkeklerde görülmektedir. El yaralanmaları basit yumuĢak doku travmasından amputasyona kadar olan geniĢ bir yelpazede karĢımıza çıkmakta ve fonksiyonel kayıplara, iĢ gücü kayıplarına, yaĢam aktivitelerinde engellilik geliĢmesine ve sağlık harcamalarında artıĢa sebep olmaktadır. Bizde hastanemiz acil servisine baĢvuran, izole el ve/veya el bileği açık yaralanması olan hastaların demografik ve etiyolojik özelliklerini, Sosyal Güvenlik Kurumuna olan tedavi maliyetlerini ve maliyet üzerine etkisi olan faktörleri incelemek için bu çalıĢmayı planladık. Materyal ve metod: 01.01.2018- 30.06.2018 tarihleri arasında hastanemiz yetiĢkin acil servisine baĢvuran izole el ve/veya el bileği açık yaralanması olan hastaların dosyaları otomasyon sisteminden retrospektif olarak incelendi. Demografik veriler, yaralanmanın Ģekli ve kliniği ile ilgili veriler sayı ve yüzde olarak özetlendi. Sayısal ölçümlerin normal dağılıma uyup uymadıkları ShapiroWilk testi ile değerlendirildi. Bu değerlendirme sonucunda sayısal ölçümler ortalama, standart sapma, medyan ve minimum-maksimum olarak sunuldu ve maliyetin gruplar arası karĢılaĢtırılmasında Kruskal Wallis testi kullanıldı. Ġstatistiksel olarak p<0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: ÇalıĢmaya alınan 127 hastanın %81,1‟i erkek, %18,9‟u kadın idi. YaĢ ortalaması 38,7±17,2 SD (min=2, max=78) idi ve en sık yaralanma 19-64 yaĢ grubunda (%77,2) görüldü. Meslek grubuna göre en sık yaralanma iĢçilerde (%44,1) görüldü. Parmaklar (%72,4) en sık yaralanan bölgeler olup, en sık 2. parmak (%15,7) yaralanması vardı. El bilek yaralanması ise %7,9 hastada vardı. Etiyolojide ilk iki sebebi ev (%43,3) ve iĢ kazaları (%40,2) oluĢturup, ateĢli silah yaralanması (%0,8) en az görülen sebepti. Delici kesici alet yaralanması (%53,5) en sık görülen yaralanma mekanizması olup bunu ezilme ve sıkıĢma yaralanması (%27,6) takip etmekteydi. YumuĢak doku (%48,8) en sık yaralanan yapı olup bunu kompleks yaralanma (%15,8) ve ampütasyon (%14,2) takip etmekteydi. Tedavilerden primer sütürasyon (%38,6) ve birçok yapının etkilendiği durumlara yönelik yapılan çoklu tedavilerin (%22,8) en sık, greft/flep (%5,5) ve fraktür onarımlarının (%3,9) ise en az uygulanan yöntemler olduğu tespit edildi. Hastalar maliyet açısından incelendiğinde ise toplam maliyetin 78.440,47 TL, ortalama maliyetin ise 617,64 TL olduğu tespit edildi. Ġstatistiksel olarak meslek grupları ve yaralanma sebeplerine göre maliyet dağılımları arasında anlamlı bir fark tespit edilmezken, yapılan tedavi Ģekilleriyle maliyet arasında anlamlı fark olduğu gözlendi. Sonuç: Yaralanmalar erkeklerde ve iĢçilerde en sık görülmektedir. Etiyolojide en sık sebepler ev ve iĢ kazaları olup, yaralanmaların çoğu delici kesici alet yaralanmasıdır. KiĢisel ve kurumsal güvenlik bilincinin arttırılmasına yönelik eğitim faliyetleri, iĢ güvenliğinin her alanda sağlanması, sosyal yaĢam alanlarının dizaynında güvenlik unsurlarının daha ön planda ele alınması ve geniĢ çaplı kamusal bilgilendirme yapılması sonucu bu tip yaralanmaların oluĢumunun engellenmesi ile hem sağlık harcamalarının azalacağını ve ülke ekonomisine

123 önemli katkıları olacağını, hem de iĢ gücü kaybının ve engellilik durumunun azalacağını düĢünmekteyiz. ANAHTAR KELĠMELER: Acil servis, açık yaralanma, el ve/veya el bileği, maliyet

Evaluation of the patients who applied to the emergency department with open hand and/or wrist injury

ABSTRACT Introduction: Hand is the most important organ we use in daily activities and it is the most active part of the upper extremity due to its anatomical structure, thus it is the part of the upper extremity which is most frequentlyaffected from the injuries. These injuries account for approximately 10-20% of emergency department visits and approximately 6.6-28.6% of all injuries. Injuries are seen mostly in working young men.Hand injuries are faced in a wide range of patients ranging from simple soft tissue trauma to amputation, and lead tofunctional losses, job losses, disabilities in life activities, and increased health spending. We planned this study to investigate the demographic and etiologic characteristics of the patients with open hand and/or wrist injuries, who were admitted to our emergency hospital along with the treatment costs for the Social Security Institution, and the factors that affected the cost. Materials and methods: Patients with isolated open hand and/or wrist injuries who admitted to our hospital emergency department between 01.01.2018 - 30.06.2018 were examined retrospectively from the automation system. Demographic data and data on clinical aspects and types of injuries were summarized as number and percentage.Quantitative measurements were evaluated by the Shapiro Wilk test to determine whether they met the normal distribution. As a result of this evaluation, numerical measurements were presented as mean, standard deviation, median and minimum-maximum, and the Kruskal Wallis test was used to compare the cost between groups. p <0.05 was considered statistically significant. Results: Of the 127 patients, 81.1% were male and 18.9% were female. The mean age was 38.7 ± 17.2 SD (min = 2, max = 78) and injurieswere most frequentlyobservedin the 19-64 age group (77.2%). According to occupational group, the most common injuries were seen in workers (44.1%). Fingers (72.4%) were the most common injured part of the hand and the second finger (15.7%) injury was the most frequent. There were wrist injuries in 7.9% of the patients. The first two common causes of injuries were domestic (43.3%) and occupational accidents (40.2%) and injuries caused by firearm (0.8%) were least common. Penetrating and cutting tool injury (53.5%) was the most common injury mechanism followed by crushing and squeezing injury (27.6%). Soft tissue (48.8%) was the most common injured tissue structure followed by complex injury (15.8%) and amputation (14.2%).While primer suture (38.6%) and multiple treatments (22.8%) for the treatment of several affected tissue structıres were the most common practiced treatment methods, graft/flap (5.5%) and fracture repair (3.9%) were the least frequent treatment methods. When the patients were examined in terms of cost, total cost was found to be 78.440,47 TL and average cost was found to be 617,64 TL. There was no statistically significant difference in cost distributions in terms of occupation and causes of injury, but there was a significant difference between the treatment methods and the cost. Conclusion: Injuries are most common in men and workers. The most common causes in etiology weredomestic and occupational accidents, and most of the injuries were caused bypenetrating and cutting tools. Prevention of such injuries with educational activities aimed at increasing the awareness of personal and institutional safety, ensuring occupational safety in all areas, preliminary consideration of security elements in the design of social habitats and extensive public informationwould reduce health expenditures which is an important contribution to the country's economy, as well as preclusionloss of work power and disability.

124 KEY WORDS: Emergency department, open injury, hand and/or wrist, cost

&&&&&&&&&

125

Dr. Öğr. Üyesi Yasin TĠRE Konya Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Dr. Öğr. Üyesi Aydın MERMER Konya Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi

Additional disease and mortality rates in the intensive care unit patients with acute respiratory distress syndrome (ARDS)

Abstract Ġntroduction: Acute respiratory distress syndrome (ARDS) is a loss of ventilated lung tissue characterized by acute elevated inflammatory lung injury, increased pulmonary vascular permeability.1,2 There are limited studies of the identification, management, and outcome of ARDS patients.3 In this study, we retrospectively reviewed the data from intensive care patients We aimed to present the association of ARDS with an additional disease in cases with a diagnosis and mortality. Methods: A study was planned retrospectively in a total of 150 patients who were diagnosed with acute respiratory distress syndrome (ARDS) in Konya Education and Research Hospital, Anesthesiology and Reanimation intensive care unit and resulted in mortality. Patients were screened for age demographic data, additional illness and hospitalization reasons. Results: 60.7% of the patients had chronic respiratory diseases. Acute headache was caused by 25% of the patients who had an apnea and were connected to mechanical ventilation. 60,7% were over 65 years old, 28,5% were over 40 years old and 10,8% were under 40 years old. Discussion: The incidence of acute respiratory distress syndrome (ARDS) is increasing in elderly adults with diseases affecting respiration. Especially in the case of chronic respiratory diseases, the course of the disease is more aggressive and the life span is shortened. We hope that these findings will guide my colleagues in terms of treatment strategies in patients with acute respiratory distress syndrome (ARDS). References: 1- Force, ARDS Definition Task, V. M. Ranieri, and G. D. Rubenfeld. "Acute respiratory distress syndrome." Jama 307.23 (2012): 2526-2533. 2- Stevens, Jennifer P., Anica Law, and Jaclyn Giannakoulis. "Acute Respiratory Distress Syndrome." Jama 319.7 (2018): 732-732. Bellani, Giacomo, et al. "Epidemiology, patterns of care, and mortality for patients with acute respiratory distress syndrome in intensive care units in 50 countries." Jama 315.8 (2016): 788-800. &&&&&&&&&&

126

Dr. Öğr. Üyesi Erdinç EROĞLU KahramanmaraĢ Sütçüimam Üniversitesi

OUR FOUR-YEAR ULTRASOUND-GUIDED PORT CATHETER RESULTS

ABSTRACT BACKGROUNDThe port catheter is highly important in intravenous catheter applications and maintenance of treatment in hematology and oncology patients. The purpose of this study is to present our ultrasound (USG)-guided chemotherapy port catheter results from our Cardiovascular Surgery Clinic. METHODS: Eighty patients undergoing USG-guided port catheter implantation in 2014-2018 were evaluated. Patients‟ vascular structures were assessed using USG before the procedure to determine appropriate insertion sites. All procedures were performed under local anesthesia and guided by USG. Insertion numbers during the procedure were recorded. All patients were assessed in terms of pneumothorax and hemothorax by lung x-ray after the procedure. RESULTS: Patients‟ ages ranged between 46 and 74. Port catheter was applied to 30 patients due to colon cancer, to 33 patients due to gastric cancer to 13 due to lung cancer, and to four due to breast cancer. USG-guided insertions were made from the right jugular vein in 72 cases and from the left jugular vein in eight. One insertion was made in all cases. No pneumothorax, hemothorax, or vascular complication occurred in any case. Hematoma was observed in the port reservoir in two patients. CONCLUSION: USG-guided port catheter implantation is important in terms of complication prevention. Keywords: chemotherapy port catheter, ultrasound guided

&&&&&&&&&&

127

Dr. Öğr. Üyesi Lebriz Uslu BEġLĠ Ġstanbul Üniversitesi - CerrahpaĢa

Does Adding Hounsfield Unit Measurement on Standardized Uptake Value Helpful in Differentiating Thyroid Nodules?

ÖZET Aim: Focally increased F-18 FDG uptake in thyroid nodules is not a reliable indicator of thyroid gland malignancy, since several benign diseases such as infection and inflammation can also cause falsely inflated F-18 FDG uptakes on PET/CT scans. Thyroid nodules with focally increased F-18 FDG uptake have higher malignancy risk in comparison to incidental nodules detected with other imaging modalities (1). On the other hand, thyroid nodules with focally increased F-18 FDG uptake are mostly benign, being only 1/3 of them malignant (2). Therefore, further evaluation of incidental thyroid nodules, detected by FDG PET, is needed to exclude malignancy (3). However, in order to differentiate malignant thyroid nodules from benign ones, other parameters apart from standardized uptake value (SUV) is needed. In our study, our hypothesis was; the density of thyroid nodules might also be important in differentiation of malignant nodules from benign ones. So, we investigated if addition of Hounsfield unit (HU) measurement, a radiodensity parameter obtained exclusively by CT component of PET/CT imaging, may help in separation of malignant nodules from benign ones. Methods: Thirty patients, with incidental finding of focally increased F-18 FDG uptake in thyroid gland were included in this study. Patients underwent routine thyroid ultrasonography, thyroid function tests, thyroid scintigraphy and thyroid fine needle aspiration biopsy (FNAB). The patients with malignant nodules on FNAB cytology were referred to the department of surgery for thyroidectomy. SUVmax and SUVmean values obtained by PET, also HUmax and HUmean values obtained by CT were listed as malignant and benign groups in respect to the cytopathology or postoperative pathology results. Results: Pathology results confirmed malignancy in 11 patients (36.7%). Mean HUmax and HUmean values were found to be 136.0±9.9 and 60.5±9.5 respectively. Mean values for SUVmax and SUVmean were calculated as 7.43±3.68 and 3.87±3.0, respectively. There was no statistically significant correlation between any of SUVmax values or HUmax values with either benign or malignant pathology results. Similarly SUVmean values and HUmean values were also found not to be correlated with each other. Conclusion: The HU values does not have any synergistic effect on SUV values in evaluating incidental thyroid nodules with increased F-18 FDG uptake on PET/CT scans, in terms of differentiating malignant from benign conditions. ANAHTAR KELĠMELER: Thyroid nodules, FDG PET, Hounsfield unit

&&&&&&&&&&

128

Uzm Dr. Özlem KĠRĠġÇĠ KahramanmaraĢ Necipfazıl ġehir Hastanesi Uzm. Dr. Ahmet ÇALIġKAN KahramanmaraĢ Necipfazıl ġehir Hastanesi

KahramanmaraĢ ġehir Hastanesi‟ne BaĢvuran Hastalarda HBs Ag, Anti-HBs, Anti-HCV Seroprevalansı

ÖZET Amaç: Hepatit B ve C virus enfeksiyonları ülkemizde ve tüm dünyada önemli bir sağlık sorunu olup siroz ve hepatoselluler karsinomanın en önemli nedenlerinden biridir(1). Bu çalıĢmada Haziran 2012 - Haziran 2018 tarihleri arasında KahramanmaraĢ Necip Fazıl ġehir Hastanesin Mikrobiyoloji Laboratuvarına gönderilen örneklerde; HBsAg, Anti-HBs ve Anti- HCV seropozitifliğinin retrospektif olarak araĢtırılması amaçlanmıĢtır. Gereç ve Yöntem: HBs Ag, Anti-HBs ve Anti-HCV testleri elektrokemiluminesans immunoassay (EIA) tekniği (Cobas e 601, Roche Diagnostic, Almanya) ile çalıĢılmıĢtır. Bulgular: 2012-2018 yılları arasında toplam 587789 kan örneği çalıĢılmıĢ olup test edilen örnek sayısı ve saptanan pozitifliklerin oranları Tablo 1‟de gösterilmiĢtir. Tablo 1. Olguların HBsAg, anti-HBs, anti-HCV seropozitiflik oranları. Toplam(n) Seropozitif(n) Pozitiflik yüzdesi(%) HBsAg 171230 7164 4,18 Anti-HBs 249812 94747 37,92 Anti-HCV 166747 1881 1,12

Sonuç: Türkiye‟de genel popülasyonun HBsAg seropozitifliği oranı %3,9-12,5 arasında, anti- HBs %20.6-52.3 olup orta endemik, HCV taĢıyıcılığı açısından ise düĢük endemik (<%1,5) bölgede yer almaktadır (1,3). Konuyla ilgili yapılmıĢ bazı çalıĢmaların sonuçları Tablo 2‟de görülmektedir. Tablo 2. Ülkemizden konuyla ilgili yapılmıĢ bazı çalıĢmaların sonuçları. ÇalıĢma Merkez HBsAg pozitif Anti-HBs Anti-HCV (%) pozitif (%) pozitif (%) Çoban ve ark. Ankara 2,54 43,9 0,55 (2) Iraz ve ark. (3) Ġstanbul 5,5 42,5 1,3 Uzun ve ark. Ġzmir 6,5 - 1,3 (4) Asan ve ark. Tunceli 4,22 - 0,95 (5) Tunç ve ark. Siirt 10 48 0,62 (6) Demirpençe ve Batman 12,6 48,06 1,9 ark. (7) Kaygusuz ve Kırıkkale 5,1 28,6 0,9 ark. (8) Kurt ve ark. (9) Ankara 5,5 20,7 0,5 Tekay ve ark. Hakkari 2,7 32 1 (10) Gürkan ve ark. Ankara 5,58 42,64 1,5

129 (11) Ġnci ve ark. Artvin 3,96 35,06 0,85 (12) YeĢilyurt ve Yozgat 5,56 8,56 0,28 ark. (13) Çetinkol ve Kars 4,6 - 1,5 ark. (14) Duman ve ark. Malatya 14 47 (15) Mevcut çalıĢma KahramanmaraĢ 4,18 37,92 1,12

Yaptığımız bu çalıĢmadaki tespit ettiğimiz hepatit seroprevalans verileri Türkiye‟nin diğer bölgelerinde bulunan sonuçlarla uyumlu olduğu görülmüĢtür. Anahtar kelimeler: HBs Ag, anti-HBs, anti-HCV, seroprevalans

The HBsAg, Anti-HBs, Anti-HCV Seroprevalence of Patients Admitted to Kahramanmaras City Hospital

ABSTRACT Objective: Hepatitis B and C virus infections are an important health problem in Turkey, as throughout the world, and cirrhosis and hepatocellular carcinoma are the most important causes of carcinoma (1). In this study, a retrospective examination was made of samples sent to the Microbiology Laboratory of Kahramanmaras Necip Fazıl City Hospital between June 2012 and June 2018 to investigate the seropositivity of HBsAg, Anti-HBs and Anti-HCV. Material and Method: HBsAg, Anti-HBs and Anti-HCV tests were assayed with the electrochemiluminescence immunoassay (EIA) technique (Cobas e 601, Roche Diagnostics, Germany). Results: Between 2012-2018 a total of 587,789 blood samples were studied and the number of samples tested and the percentages of positivities detected are shown in Table 1. Table 1. Seropositivity rates of HBsAg, anti-HBs, anti-HCV of cases. Total(n) Seropositivity(n) Percentage of positivity (%) HBsAg 171230 7164 4,18 Anti-HBs 249812 94747 37,92 Anti-HCV 166747 1881 1,12

Conclusion: The rate of HbsAg seropositivity of the general population in Turkey is 3.9%- 12.5 %- and anti-HBS is 20.6%-52.3 % in the middle endemic zone and in the low endemic zone (<1.5 %) in terms of HCV carriers (1,3). The results of some studies on this subject are shown in Table 2.

Table 2. The results of some studies on this subject from our country. Study Center HBsAg Anti-HBs Anti-HCV seropositivity seropositivity seropositivity (%) (%) (%) Çoban et al. (2) Ankara 2,54 43,9 0,55 Iraz et al. (3) Ġstanbul 5,5 42,5 1,3 Uzun et al. (4) Ġzmir 6,5 - 1,3 Asan et al. (5) Tunceli 4,22 - 0,95

130 Tunç et al. 6) Siirt 10 48 0,62 Demirpençe et Batman 12,6 48,06 1,9 al. (7) Kaygusuz et al. Kırıkkale 5,1 28,6 0,9 (8) Kurt et al. (9) Ankara 5,5 20,7 0,5 Tekay et al. Hakkari 2,7 32 1 (10) Gürkan et al. Ankara 5,58 42,64 1,5 (11) Ġnci et al. (12) Artvin 3,96 35,06 0,85 YeĢilyurt et al. Yozgat 5,56 8,56 0,28 (13) Çetinkol et al. Kars 4,6 - 1,5 (14) Duman et al. Malatya 14 47 (15) Current work KahramanmaraĢ 4,18 37,92 1,12

Hepatitis seroprevalence data identified in this study were found to be consistent with results found in other regions of Turkey. KEY WORDS : HBsAg, anti-HBs, anti-HCV, seroprevalance

&&&&&&&&&

131

Uzm. Dr. Özlem KORKMAZ Ege Üniversitesi

Retinal anomaliler ve boy kısalığı birlikteliğinin nadir bir nedeni: Transsfenoidal ensefalosel

ÖZET GiriĢ: Ensefalosel kafatasındaki bir defekt aracılığıyla kranial içeriğin dıĢa doğru çıkıntısı Ģeklinde bir konjenital anomalidir. Transsfenoidal ensefalosel en az görülen bazal ensefalosel tipidir. Rinore, görme problemleri, optik sinir ya da retina anomalileri ve endokrin bozuklukları olan olgularda ayrıcı tanıda düĢünülmelidir. Transsfenoidal ensefaloseli olan hastaların çoğunda endokrin bozuklukların uzun süreli izlemde ortaya çıktığı gösterilmiĢtir. Bu sunumda görme problemleri olan ve boy kısalığı nedeniyle değerlendirilirken büyüme hormonu eksikliği tanısı alan bir transfenoidal ensefalosel olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu: 13 yaĢında kız olgu boy kısalığı nedeniyle baĢvurdu. Öyküsünde gözde kayma ve myopi nedeniyle 1 yaĢında gözlük kullanmaya baĢladığı, 12 yaĢında retina yırtılması nedeniyle opere edildiği belirtildi. Fizik muayenesinde ağırlık: 43.7 kg (SDS:-1.52), boy: 143.7 cm (SDS:-2.8), vücut kitle indeksi: 21.1 kg/m2 (SDS:0.4) idi. Tanner evrelemesine göre puberte; telarĢ evre 3, pubik kıllanma evre 2 ile uyumluydu. Yapılan L-Dopa ve Klonidin büyüme hormonu uyarı testleri yanıtsız olarak değerlendirildi (Pik büyüme homonu yanıtı sırasıyla <0.05 ve 0.05 ng/ml). Manyetik rezonans görüntülemede sfenoid sinüs içine doğru BOS sinyal yoğunluğu olan bir kitle görünümü saptandı. Adenohipofiz ve hipofiz sapı görüntülenemedi. Büyüme hormonu tedavisi baĢlanan olgunun ilk yıl yıllık büyüme hızı 7 cm/yıl olarak belirlendi. TartıĢma: Transsfenoidal ensefalosel olgularında endokrinolojik değerlendirme mutlaka yapılmalıdır. Bu nedenle görme sorunları, retinal anomaliler nedeniyle değerlendirilen olguların ayrıntılı sistemik değerlendirilmesi ve bu olguların ileride geliĢebilecek hormon eksiklikleri açısından periyodik izlemi gereklidir. ANAHTAR KELĠMELER: Transsfenoidal ensefalosel, boy kısalığı, büyüme hormonu

A rare cause of retinal anomalies and short stature: Transsphenoidal encephalocele

ABSTRACT Background: Encephalocele refers to a protrusion of the cranial contents through a defect in the skull. Transsphenoidal encephalocele is the least common type of basal encephalocele. This should be suspected in patients presenting with rhinorrhea, visual defect, optic nerve or retinal anomalies or endocrinological disturbance. Most patients with transsphenoidal encephalocele exhibit a progression of hormonal disturbances during long-term follow-up. We describe a patient presenting with visual disturbances and short stature, and subsequently diagnosed with growth hormone deficiency due to transsphenoidal encephalocele. Case presentation: A 13-year–old girl was admitted with short stature. Her medical history revealed myopia and eye shifts. She began to use glasses at the age of one year and was operated for retinal detachment at the age of 12. Physical examination revealed a weight of 43.7 kg (SDS:-1.52), a height of 143.7 cm (SDS:-2.8) and a body mass index of 21.1 kg/m2 (SDS:0.4). According to Tanner staging, breast development and pubic hair were compatible with stage 3 and stage 2, respectively. Growth hormone stimulation tests resulted in a blunted growth hormone peak response during L-DOPA and clodinine stimulation tests (<0.05 and 0.05 ng/ml, respectively). Magnetic resonance imaging revealed a mass with CSF signal

132 intensity protruding into the sphenoid sinus, not including the pituitary stalk. The anterior pituitary gland was not visible. Growth hormone substitution increased her height velocity to 7 cm/year in the first year. Discussion: Endocrine evaluation of transsphenoidal encephalocele is essential. Detailed systemic assessment is required in cases under evaluation due to vision problems and retinal anomalies, and these cases should receive periodic follow-up in terms of potential hormone deficiencies. KEY WORDS: Transsphenoidal encephalocele, short stature, growth hormone

&&&&&&&&&&

133

ArĢ. Görv. Ecem ÇĠÇEK Gaziantep Üniversitesi Doç. Dr. GüngörmüĢ GÜNGÖRMÜġ Gaziantep Üniversitesi

ULUSLARARASI ETKĠLEġĠMĠN VE FARKLI KÜLTÜRLER ĠLE ÇALIġMANIN ENGELLĠ BĠREYLER ÜZERĠNDEKĠ ETKĠSĠ: NĠTEL ÇALIġMA

ÖZET Engelli bireylerin toplumsal katılımı dünyada önemli bir yere sahiptir. Sosyal etkileĢim ve toplumsal katılım, kabul görmelerinin ve ötekileĢtirilmeden „‟normal‟‟ bireyler olarak hayatlarına devam edebilmelerinin temelini oluĢturmaktadır. Bu çalıĢma uluslararası etkileĢimin ile farklı kültürlerle çalıĢmanın, Finlandiya‟da engelli bireyleri güçlendirme merkezinde hizmet gören engelli bireyler üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapılmıĢtır. Veriler çalıĢmaya katılmayı kabul eden bir grup ve onların eğitmenleri ile yürütülmüĢtür. AraĢtırmaya iki eğitmen ve beĢ engelli birey olmak üzere toplam yedi kiĢi katılmıĢtır. Veriler engelli bireylerden yapılandırılmıĢ, eğitmenlerden ise yarı yapılandırılmıĢ soru formu kullanılarak nitel olarak toplanmıĢtır. GörüĢmeler engelli grup ile Fince, eğitmenler ile Ġngilizce yapılmıĢtır. Kayıtların analizi Fince ve Ġngilizceden Türkçeye çevrilmiĢtir. ÇalıĢmaya katılan engelli bireyler, farklı kültürlerle çalıĢmaktan oldukça memnun olduklarını belirtmiĢlerdir. Farklı kültürlerle çalıĢtıkları zaman oldukça güzel zaman geçirdikleri ve yeni Ģeyler öğrenerek niteliklerini artırdıkları belirlenmiĢtir. Eğitmenlerin cevapları sonucunda, uluslararası farklılıklarla birlikte olmanın ve çalıĢmanın onlar için çok önemli bir yere sahip olduğu belirtilmiĢtir. Böyle projelerin engelli bireylerin geliĢimine katkı sağladığı, farklı kültürlerle çalıĢtıklarında oldukça katılımcı, istekli, heyecanlı ve mutlu zamanlar geçirdikleri belirtilmiĢtir. Ortak dil konuĢulmasa da iletiĢime geçmek için özel bir çaba harcadıklarını, birbirleriyle yardımlaĢmayı ve birbirlerine nasıl destek olabileceklerini öğrendiklerini belirtilmiĢtir. Farklı kültürden ve farklı dilden biriyle iletiĢim kurmak, yeni kültürleri tanımak ve kendi kültürlerini ve dillerini tanıtmak için yeni yollar ve çözümler ürettikleri ve bu durumun geliĢimlerine önemli katkılar sağladığı belirtilmiĢtir. Farklı kültürler ile çalıĢmanın ve zaman geçirmenin, engelli bireylerin toplumsal katılımlarına ve geliĢimlerine önemli ölçüde katkı sağladığı sonucuna varılmıĢtır. Bu nedenle bu tür projelerin yaygınlaĢtırılması ve ülkemizde de uygulanması büyük bir önem taĢımaktadır. ANAHTAR KELĠMELER: Uluslararası EtkileĢim, Farklı kültürler, Engelli Birey, Nitel ÇalıĢma.

THE ĠNFLUENCE OF THE ĠNTERNATĠONAL ĠNTERACTĠON AND WORKĠNG WĠTH DĠFFERENT CULTURES ON DĠSABLED PEOPLE

ABSTRACT Social participation of disabled people has an important place in the world. Social interaction and social participation form the basis for their acceptance and continuing their lives as "normal" individuals without any otherization. This study was conducted in order to determine the effect of working with different cultural and international interaction on disabled people in the Centre for Disability Empowerment in Finland. The data were carried out with a group and their instructors who agreed to participate in the study. A total of seven people, including two instructors and five disabled people, participated in the research. The data were collected qualitatively using structured questionnaires from

134 disabled people and semi-structured questionnaires from instructors. Interviews were conducted with the disabled group in Finnish and the instructors in English. The analysis of records has been translated from Finnish and English into Turkish. Individuals with disabilities who participated in the study stated that they were quite satisfied with working with different cultures. It has been determined that when they work with different cultures they have improved their qualifications by learning new things and having a good time. As a result of the tutor's answers, they said that being with international differences and to work with, having a very important place for them. Such projects have contributed to the development of disabled people, and they have been quite participative, willing, excited and happy when they are working with different cultures. Even though the common language is not spoken, it is stated that they spend a special effort to communicate, learn how to help each other and how to support each other. They stated that they have created new ways and solutions for communicating with different cultures and different people, recognizing new cultures and promoting their own cultures and languages, and have provided important contributions to their development. As a conclusion estimated that working with different cultures and spending time has made a significant contribution to the social participation and development of disabled people. For this reason, the generalizing of such projects and their implementation in our country has great importance. KEY WORDS: International Interaction, Different Cultures, Disabled Individual, Qualitative Research.

135

SOSYAL BĠLĠMLER

136

ArĢ. Görv. Dr. Esra KĠRĠK Sakarya Üniversitesi

FĠRDEVSÎ-Ġ RÛMÎ’NĠN SÜLEYMÂN-NÂMESĠ’NDE (75. CĠLT) ATASÖZLERĠ VE ÖZDEYĠġLER/KELÂM-I KĠBÂRLAR

ÖZET Türk dili yazılı kaynaklarla takip edilebilen kadarıyla kökeni altıncı yüzyıla kadar dayanan; kullanılan dil de dikkate alındığında tarihi daha eski devirlere dayandırılabilen köklü bir dildir. ÇeĢitli söz kalıplarının varlığı, özlü söz veya sanatlı söyleyiĢlerin çokluğu ile Türkçe dil hazinesinin zenginliğini göstermesi bakımından mühimdir. Bu söz kalıplarının en baĢında atasözleri ve özdeyiĢler/kelâm-ı kibârlar gelmektedir. Bir yazarın/müellifin dili kullanma kabiliyeti “az sözle çok Ģey anlatabilme” gücünden ileri gelir. Yazarın/müellifin ortaya koyduğu eserlerde dili kullanma beceresi ve kullandığı dil malzemesi, mevcut dil hazinesinden estetik olarak yararlandığını da gösterir. Dil estetiğinin en belirgin ifadelerinden biri olan atasözleri ve özdeyiĢlerden/kelâm-ı kibârlardan yararlanma, yazarın/müellifin Türk dilinin zenginliğini ortaya koyma çabasının bir ürünü olarak da görülmelidir. Bu bağlamda Firdevsî-i Rûmî‟nin Süleymân-nâmesi‟nin 75. cildinde dikkat çeken atasözleri ve özdeyiĢler/kelâm-ı kibârlar dikkate alınarak Türk dilinin söz varlığına katkı sağlamak amaçlanmaktadır. Orijinal katkılar olarak düĢünülen bu söz kalıplarının Türk Dil Kurumu‟nun Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü‟ne de kaynak sağlaması beklenmektedir. ANAHTAR KELĠMELER: atasözü, özdeyiĢ, kelâm-ı kibâr, söz varlığı, Firdevsî-i Rûmî, Süleymân-nâme &&&&&&&&&

137

Öğr. Görv. Dilek KOCAYANAK NevĢehir Hacı BektaĢ Veli Üniversitesi

YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETĠMĠNDEKĠ DERS KĠTAPLARINDA -DIR BĠÇĠMBĠRĠMĠNĠN BĠÇĠMSEL VE ĠġLEVSEL ÖZELLĠKLERĠNĠN ĠNCELENMESĠ

ÖZET Türkçede ekler hem biçimde hem de anlamda önemli bir yerdedir. Bunun sebebi ise Türkçenin yapısal olarak eklemeli bir dil olmasından kaynaklanmaktadır. Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde eklerin biçimsel ve iĢlevsel özelliklerinin yanı sıra onların öğrenciye nasıl aktarıldığı da önemlidir. Bu çalıĢmanın amacı, yabancı dil olarak Türkçe öğretimi ders kitaplarında {-DIr} biçimbiriminin öğretimine hangi seviyede, hangi iĢlevlerine ne oranda yer verildiğini ortaya koymaktır. ÇalıĢmanın araĢtırma deseni nitel olarak belirlenmiĢtir. Nitel araĢtırma yöntemlerinden olan doküman inceleme yoluyla çalıĢmanın verileri elde edilmiĢ ve değerlendirilmiĢtir. ÇalıĢma Yedi Ġklim Türkçe ve Yeni Hitit Yabancılar Ġçin Türkçe A1-A2 ders ve çalıĢma kitaplarıyla sınırlandırılmıĢtır. Kitaplarda {-DIr} biçimbiriminin iĢlevlerinin hangileri olduğu saptanmıĢtır ve ne oranda yer verildiği belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Tarama sonucu elde edilen bulgulara göre {-DIr} biçimbiriminin iĢlevlerinin öğretimi açısından kitaplar arasında farklar olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Yabancı Dil Olarak Türkçe, {-DIr} Biçimbirimi, Ders Kitapları

INVESTIGATION OF THE FORMAL AND FUNCTIONAL CHARACTERISTICS OF "- DIR" MORPHEME IN THE TEXT BOOKS OF TURKISH AS A FOREIGN LANGUAGE TEACHING

ABSTRACT Affixes in Turkish are both important in form and meaning. The reason for this is the fact that Turkish is structurally an articulate language. in teaching Turkish as a foreign language In addition to the formal and functional features of the affixes, it is also important how they are taught to the students. The purpose of this study is to depict at what level, which functions, and in what ratio, the teaching of {-Dır} morpheme in Turkish teaching textbooks as a foreign language. The research pattern of the study is qualitatively determined.The reserch data is obtained and evaluated from examining the document through qualitative research methods. This study is limited with “Yedi Ġklim” Turkish textbook and “Yeni Hitit” Turkish textbook A1 and A2 for foreigners. it is determined the functions of the {-Dır} morpheme and also it is tried to detect in which ratio it is placed in text books. According to the findings obtained from the study, in terms of teaching the function of the {-DIr} morpheme is different among the text books. Keywords: Turkish as a foreign language, {-Dır} morpheme, Text books

&&&&&&&&&

138

Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Eruğrul YAVUZ Bozok Üniversitesi

Medya‟da Kut‟ül Amare ve Yozgat‟taki Ġngiliz Esirler

ÖZET Osmanlı Ordusunun Irak'ın Kut bölgesinde Ġngilizlere karĢı kazandığı büyük bir zafer olarak tarihe geçmiĢtir. Öyle ki Ġngilizlerin, Türk tarih kitaplarından bile sildirecek kadar unutmak istediği hafızalara kazınacak bir zafer olma özelliği göstermektedir. Kimi tarihçiler, Ġngilizlerin 1781‟de Amerika‟daki York Town hezimetinden sonra en büyük yenilgiyi 29 Nisan 1916‟da Irak‟ın Kut‟ül-Amare Ģehrinde aldıklarını savunur. KuĢkusuz Ġngilizler ve müttefiklerinin Kut‟ül-Amare‟den önce Çanakkale‟de yaĢadığı hezimet, stratejik açıdan daha önemlidir. Dicle Nehri kıyısında Kut'ül Amare Ģehri yakınlarında konuĢlanmıĢ Ġngiliz ve müttefiklerinin kuĢatılmasıyla baĢlayan muharebe, kasabanın Osmanlı Ordusu tarafından ele geçirilmesi ve Ġngiliz birliklerinin tamamının esir alınması baĢarasıyla sona ermiĢtir. Osmanlı Devleti‟nin Kut‟ul Amare savaĢı sonrasında birçok Ġngiliz askeri esir almıĢtır. Bu esirlerden bir kısmı Yozgat‟a getirilmiĢtir. Kut‟ül Amare„de Osmanlı askerlerine teslim olan Ġngiliz Esirler için Yozgat‟a varmadan önce gerekli hazırlıkların yapıldığı anlaĢılmaktadır. Esirler 30 Haziran 1916‟da Yozgat‟a varmıĢtır. Bu bilgileri bilgiler Kut‟ül Amare‟de esir düĢen Ġngiliz BinbaĢı E.W.C. SANDES‟in günlüğünden de teyit etmek mümkündür. Yozgat‟a gönderilenlerin yaklaĢık 100 kiĢi oldukları göz önüne alındığında, bu konuda yapılacak bir çalıĢmayla esirlerin neden Yozgat‟a getirildikleri ve burada nasıl muamele gördüklerinin açığa çıkarılması mümkün olacaktır. Bu çalıĢmayla Osmanlı Devleti‟nin Kut‟ul Amare savaĢı sonrasında esir aldığı Ġngiliz askerlerinin Yozgat‟a gönderilmelerinin ve bunun nedenlerinin açığa çıkarılması amaçlanmaktadır.

&&&&&&&&&&

139

Doç. Dr. Spartak KADIU Tiran Üniversitesi

ABOUT THE STRUCTURE OF LOAN DERIVED AND COMPOSED NOUNS AND ADJECTIVES IN ALBANIAN LANGUAGE

ABSTRACT Turkish loan roots and themes are part in some examples of word formation in Albanian Language. An interesting group of words are a class of adjectives that are formed by Turkish roots or themes and suffixes and one other group that are formed by Turkish roots or themes and Albanian suffixes. The aim of this paper will be to make a classification of the paradigma of these kind of derived and composed adjectives in Albanian language and to analyze the formation of these words in Albanian language. KEY WORDS : paradigma, adjective, derived structure, composed structure

&&&&&&&&&

140

Doç. Dr. Xhemile ABDĠU Tiran Üniversitesi

THE DEVELOPMENT AND THE USE OF POSITIVE STYLISTIC NUANCES IN SOME ALBANIAN WORD FAMILIES THAT ARE FORMED BY TURKISH ROOTS AND THEMES

ABSTRACT Turkish elements are present in Albanian language. As a consequence they became part of the Albanian and other languages of the Balkans considering new concepts which did not exist earlier. Time passing by, these borrowed words also developed new internal semantic meanings. Some of them became part of word formation in Albanian Languages and formed a word families. These words have enriched the lexicon of the Albanian language and have especially influenced the system of synonyms. Also, many of these words have been incorporated in the phraseology and expressions of Albanian Language. The aim of this paper is to explain the development and the use of positive stylistic nuances in some word families and the positive connotations of some of these word families in Albanian Language. KEY WORDS : meaning, word families, positive, nuance.

&&&&&&&&&&

141 Dr. Menderes ALPKUTLU Adıyaman Üniversitesi

Uluslararası Sermaye Bağlamında Türkiye‟nin Ekonomi Güvenliği

ÖZET Liberal ekonomik kuramın en güncel öğelerinden biri de finans ve sermaye odaklı hareketlilikler üzerinden Ģekillenmektedir. Öyle ki 21‟inci yüzyılın mevcut evresinde, para ve sermaye bakımından güçlü devletin zayıf olanı etkilemeye, yönlendirmeye ve haliyle kendine yarar hale getirmeye çalıĢtığı örtük mücadele eksik olmamaktadır. Devletler arası bu iliĢkinin bir parametresi de adına çokuluslu Ģirketler denilen özel kuruluĢlar üzerinden verilmektedir. Arka planında Ģirket ve güçlü sermayedarların olduğu bu mücadelenin en sıcak geliĢmelerinden biri de Ağustos 2018 tarihinde Türkiye‟ye ekonomisini hedef alarak gözler önüne serilmiĢtir. Bu çalıĢma, Türkiye‟yi hedef alan sermaye odaklı bu son olayı, güvenlik refleksiyle analiz etmeyi amaçlamaktadır. ÇalıĢmanın teorik çerçevesi, Gezi Olayları (2013) üzerinden Ģekillenip, akabinde konu değiĢikliğine gidilen doktora tez çalıĢması kapsamında ĢekillenmiĢtir. Metnin kısmen revize edilmesiyle geliĢen bu çalıĢmanın argümanı ise, Türkiye bağlamında “devlet; yerli ve üretken sermaye ile finans gücü oranında ulusal güvenliği sürdürebilir” hipotezi ile bu özde geliĢen bazı soru(n)lar etrafında geliĢmektedir. Bu çeperde analitik bir metot takip edilirken, iliĢkili nitel kaynaklar ile Türkiye‟yi hedef alan sermaye çıkıĢlı bazı veriler de göz önünde bulundurularak konuya projeksiyon tutulmaktadır. Sonuç olarak, bu metinde, Türkiye‟nin sermaye endeksli farklı rizikolara karĢı korunabilmesi için ulusal güvenlik perspektifiyle hangi tür tedbirler alması gerektiğine dönük bazı çıkarımlar yapılmakta ve altı çizilen bu hususların Türkiye‟nin yarınına dönük misyon ve vizyonundaki yeri de kalın çizgilerle belirtilmeye çalıĢılmaktadır.

In the Context of International Capital Movement Turkey‟s Economic Security

KEY WORDS: State, capital, economic and security.

&&&&&&&&&&

142 Dr. Öğr. Üyesi Özgür TOKAN Bartın Üniversitesi

BAYCU NOYAN KOMUTASINDA ANADOLU‟YA GĠREN MOĞOL ORDUSUNUN ETNĠK YAPISI ÖZET Cengiz Han liderliğindeki Moğollar; XII. Asrın sonlarına doğru oldukça güçlenmiĢ ve Naymanlar, Kereyitler gibi diğer Moğol boyları ile Kırgız, Uygur gibi Türk boylarını da hâkimiyetleri altına alarak büyük bir imparatorluk kurmuĢlardır. Cengiz Han hayatta iken Moğolistan da dâhil olmak üzere Orta-Asya‟nın neredeyse tamamına hâkim olan bu imparatorluk, XIII. Asrın baĢlarında Çin‟in de büyük bir bölümünü iĢgal etmiĢtir. Aynı dönemde onluk sistemde düzenlenmiĢ ordularıyla Batı‟ya yönelen Moğol orduları, Harezm, Horasan ve Maveraünnehr gibi bölgelerde hâkim güç olan HarezmĢahlar Türk Devleti‟ni de ortadan kaldırarak aynı istikametteki istila ve iĢgallerine devam etmiĢtir. Daha sonra Ġran, Irak, Azerbaycan ve Kafkasya gibi yerlerde hâkim güç haline gelen Moğolların büyük bir ordusu da Anadolu‟ya girmiĢ ve Türkiye Selçukluları ile karĢı karĢıya kalmıĢtır. Kösedağ SavaĢı (1243)‟nda Selçuklu ordusunun öncü birliklerini yenen Baycu Noyan komutasındaki bu ordu, Anadolu‟daki birçok Ģehri iĢgal etmiĢtir. Bu coğrafyada ve bu coğrafyaya komĢu coğrafyalarda yerleĢmiĢ birçok ulusun gerek siyasî gerekse içtimaî tarihi açısından büyük değiĢimlere zemin hazırlayan bu ordu, birçok tarihî kaynakta Tatar ordusu olarak tesmiye edilmiĢtir. Müelliflerin bu tabiri kullanırken hangi ulusu veya ulusları kastettikleri, eserlerinde açık bir Ģekilde yazılmamıĢtır. Ancak Moğol tarihine ıĢık tutan eserler dikkatlice incelenecek olursa bu orduda Moğollar haricinde Türk, Ermeni, Gürcü vs menĢeden askerlerin de yer aldığı açıkça görülecektir. ĠĢte bu çalıĢmada da bahsini ettiğimiz iki konu ele alınmıĢtır. Yani söz konusu tabirle hangi ulusun veya ulusların kastedildiği sorusu ile Baycu Noyan komutasındaki orduda hangi uluslardan asker bulunduğu sorusuna cevap aranmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: Moğollar, Selçuklular, Gürcüler, Ermeniler, HarezmĢahlar, Kırgızlar, Uygurlar.

ETHNICITY OF MONGOL ARMY ENTERED ANATOLIA UNDER THE COMMAND OF BAYCU NOYAN

ABSTRACT under the leadership of Cenghis Khan had become extremely powerful towards the end of 12th century and established a big emperorship by taking not only other Mongol tribes such as and Kereits under command, but also various Turkic tribes such as Kyrgyzs and Uyghurs. The empire, which ruled almost all of the Central Asia including Mongolia during Cenghis Khan Era, invaded most of the Chinese lands at the beginning of 13th century. After this period, Mongol armies, organized in the shape of decimal system, headed towards West; the armies continued invading and conquering in the same direction after overthrowing Khorezms Turkic State (HarezmĢahlar) who had been ruling over various regions such as Khorezm (Harezm), Khurasan (Horasan) and Mawara'un- nahr (Maveraünnehir) at that era. After that, Mongols became the ruling power in Iran, Iraq, Azerbaijan and Caucasus; while a big army of Mongols entered Anatolia and came up against Turkic Seljuks. This army under the command of Baycu Noyan defeated the vanguards of Seljuk army in Kösedağ battle (1243) and invaded various cities in Anatolia. The significant army, which provided the basis of significant political and social changes in many nations in this territory and neighborhood, was named Tatar army in many historical resources. The exact intention of this naming wasn‟t clearly written by the authors, which makes it impossible to determine which nation/nations are mentioned. But when the works that shed

143 light to Mongol history are carefully analyzed, it can be clearly seen that besides Mongols, this army included Turkish, Armenian, Georgian etc. soldiers. This study places these two issues at the centre of discussion. Namely, the questions of “which nations were intended to be mentioned by the authors?” and “which nation’s/nations’ soldiers were in the army under the command of Baycu Noyan?” will be analyzed and answers will be searched in this study. KEY WORDS: Mongols, Seljuks, Georgians, Armenians, Khorezms, Kyrgyz, Uighurs.

&&&&&&&&

144

Dr. Öğr.Üyesi Mehmet Erhan YĠĞĠTER KırĢehir Ahi Evcran Üniversitesi Öğr. Gör. ġenol AFACAN KırĢehir Ahi Evcran Üniversitesi

FORMAL MÜZĠK EĞĠTĠMĠNĠN TÜRK HALK MÜZĠĞĠNDE GELENEKSEL ĠCRALARA ETKĠLERĠ (KIRġEHĠR ABDALLARI ÖRNEĞĠ)

ÖZET Türkiye'de geleneksel müziklerin öğretiminde ve kuĢaklararası aktarımında usta-çırak iliĢkisinin (meĢk usülü) etkin rol oynadığı bilinmektedir.Müzik eğitimi mesleki boyutuyla güzel sanatlar liseleri, konservatuarlar, eğitim fakülteleri ve güzel sanatlar fakültelerinde sürdürülmektedir. Mesleki müzik eğitimi süreci bireylerin müziğin belirli alanlarında odaklanarak uzmanlaĢmalarını,diğer sosyal bilimlerle müziği iliĢkilendirerek çok boyutlu müzik kültürü edinmelerini, eğitimin diğer boyutlarında müzik eğitimini kullanabilmelerini,ulusal müzik kültürünün bilimsel kimlik kazanarak sürdürülmesini sağlamayı hedeflemektedir. Türk halk müziğinin en belirgin özelliklerinden olan yöresel saz ve ses kullanma teknikleri bilindiği gibi sözlü gelenek ve usta-çırak iliĢkisiyle yüzyıllardır sürdürülmektedir. Her yörede geleneksel müzik kültürüne hakim ve müziği meslek olarak seçmiĢ zümreler, ulusal kültürün önemli bir boyutu olan müzik kültürünün yaĢatılması noktasında önemli bir misyonu gerçekleĢtirmektedirler. Mesleki müzik eğitimi veren kurumlardan Türk müziği devlet konservatuarlarının Türk Halk Müziği bölümlerinde saz ve ses icralarında geleneksel karakterin teorik altyapı kazanması ve yaĢatılmasına yönelik bilimsel açıdan değerli araĢtırmalar ve çalıĢmaların sürdürüldüğünü söylemek mümkündür. Geleneksel müziklerin notasyonu, sözlü geleneğin kuramsal boyutlarıyla saptanması, makamsal- modal isimlendirme-sınıflandırma, çalgıların formlarında ortak özelliklerin belirlenmesi ve mesleki müzik eğitimi müfredatlarının içeriğinde ulusal ve uluslararası müziklerle ilgili kuramsal ve uygulamalı derslere gerektiği ölçüde yer verilmesi gibi boyutlarda birçok yeni araĢtırmaya ve çalıĢmaya ihtiyaç duyulduğu ifade edilebilir. Bu çalıĢmada KırĢehir Abdal kültürü ve müziğini yaĢatan ailelere mensup bireylerin mesleki müzik eğitimlerini sürdürdükleri güzel sanatlar liseleri, eğitim fakülteleri,güzel sanatlar fakülteleri ve devlet konservatuarlarında aldıkları eğitim ile ilgili görüĢleri, beklentileri ve geleneksel olarak sürdürdükleri ses ve saz icraları üzerinde formal müzik eğitimi müfredatlarının hangi açılardan nasıl etkili olduğu belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Verilerin elde edilebilmesine yönelik bir görüĢme formu oluĢturularak öğrencilere uygulanmıĢtır. Anahtar Kelimeler : Mesleki Müzik Eğitimi, Türk Halk Müziği Geleneksel Ġcraları, KırĢehir Abdalları

THE EFFECT OF FORMAL MUSIC EDUCATION ON TRADITIONAL MUSIC IN TURKISH FOLK MUSIC (SAMPLES OF TRADITIONAL MUSICIANS “ABDAL‟S” IN KIRġEHĠR)

ABSTRACT

145 The master-apprentice relationship in the teaching of traditional musics and intergenerational transmission in Turkey is known to play a role effectively. Music education is continuing in the faculties of fine arts schools, conservatories, education faculties and fine arts with professional dimension. The professional music education process aims to enable individuals to acquire multidimensional music culture , using music education in other dimensions of education and continuing to gain theoric identity of national music. The most prominent features of Turkish folk music are the local species of playing instruments and voices, as well as oral tradition and master-apprenticeship. Individuals who have mastered the traditional music culture in every region and have chosen it as a music profession, realize an important mission at the point of survival of the music culture which is an important dimension of national culture. It is possible to say that in the Turkish music state conservatories, scientific researches and studies for the acquisition and the survival of the theoretical infrastructure of the traditional character in saz and sound performances are maintained. The necessity of many new researches and studies about the dimensions of notation of traditional music, determination of theoretical dimensions of verbal tradition, makam-modal naming- classification, common features of instruments form and theoretical and practical lessons about national and international music in the context can be expressed. In this study, the opinions and expectations of the students about the education they have received in the music colleges, fine arts faculties and state conservatoires, and the formal education curriculum's on which the traditional music education courses are held tried to determine how effective it is. An interview form for the acquisition of the data was created and applied to the students. Keywords: Professional Music Education, Turkish Folk Music Traditional Styles, Musician society in KırĢehir ( Abdal's)

&&&&&&&&&

146

Öğr. Görv. Dilek KOCAYANAK NevĢehir Hacı Bayram Veli Üniversitesi

YABANCI DĠL OLARAK TÜRKÇE ÖĞRENENLERĠN DOLAYLI AKTARIM TÜMCELERĠNDE YAġADIKLARI SORUNLAR

ÖZET Yabancı dil olarak Türkçe öğrenen öğrencilerin sıklıkla yaptıkları yanlıĢları gözlemlemek, çözümlemek ve yanlıĢların giderilmesine yönelik çözüm önerileri sunmak hem Türkçenin yabancı dil olarak öğretimini daha nitelikli kılmak hem de alanın geliĢimi açısından önem taĢımaktadır. “YanlıĢ Çözümleme” yabancı dil öğretimi alanında önemli çalıĢma konularından biridir. YanlıĢ çözümleme çalıĢmalarının bulguları, yabancı dil öğretiminde kullanılacak olan yöntemler ve ders malzemelerine yön verebilmektedir. Bu çalıĢmada yabancı dil olarak Türkçe öğrenenlerin zaman çekimli, evet/hayır sorulu, koĢaçlı ve kip çekimli doğrudan aktarım tümcelerini dolaylı aktarıma çevirirken yaĢadığı sorunlar yanlıĢ çözümleme çerçevesinde ele alınmıĢtır. YanlıĢların saptanabilmesi için B2 düzeyinde Türkçe öğrenen 30 öğrenciye alıĢtırma kâğıtları verilmiĢ ve yaptıkları yanlıĢlar incelenmiĢtir. Dolaylı aktarımlarda “Halam bana derslerim iyi olup olmadığını sordu.” Ģeklinde kullanımlar olduğu görülmüĢtür. Bu bağlamda öğrencilere yapılacak yazma ve konuĢma çalıĢmalarıyla öğrencilerin dilbilgisel olarak doğru ve akıcı üretim yapmalarını sağlayacak etkinliklere yer verilmesi gerektiği sonucuna varılmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: Yabancı Dil Olarak Türkçe, dolaylı anlatım, yanlıĢ çözümleme

PROBLEMS OF THE STUDENTS LEARNING TURKISH AS A FOREIGN LANGUAGE IN INDIRECT SPEECH SENTENCES

ABSTRACT Observing and analyzing the mistakes frequently made by the students learning Turkish as a foreign language and presenting solution proposals for correcting the mistakes is important both for making the teaching of Turkish as a foreign language more qualified and also for the development of the field. “Error Analysis” is an important study area for the foreign language learning. Error analysis studies findings can direct the methods and lesson materials to be used in foreign language teaching. In this study, the problems of the students learning Turkish as a foreign language which are occured during translating the yes/no questioned and copulative and mood conjugated direct speech sentences to the indirect speech sentences. are dealt with the context of error analysis. In order to determine the mistakes, 30 students which are at B2 level were surveyed by an examination paper and their mistakes were investigated. In indirect speech some results like “ My aunt asked me if my lessons were good” are encountered. By this context, it is led to a conclusion that, to enable the students to produce grammatically correct and fluent production, the writing and speaking exercises to be made to the students should be held. KEY WORDS: Turkish as a Foreign Language, Indirect speech, Error Analysis

&&&&&&&&&&

147

Ameneh BASERĠ Tahran / Ġran

Effect of Seljuk Culture and Civilization in Anatolia (Asia Minor)

ABSTRACT Seljuk's rule In Anatolia should beginning of the separate kingdom of Rome (1078 AD / 708 AH) was calculated, although the monarchy in 1308 AD / 708 AH Was dismantled But the fourteenth century AD / eighth AH with the different board the land continued. Taking Since these Turks across the Anatolia Imposed on the region and its culture and civilization. The Seljuk of Iran's civilization the final shaping of Islamic culture and civilization classical patterns in Anatolia of fundamental importance. Has created lasting effects and many, such as painting, pottery, mosques architecture and,….The architecture of the Seljuk Era, Buildings have with the role and image the build date, architect's name are specified. The beginning of the Seljuk era the Inscription as a very important element the architecture has been used to decorate the most obvious example of verses written in the Kufic style On clay bricks minaret of the Great Mosque of Sivas. In addition to the mosque, among other mosques example: Haji Bayram Mosque, Aslanhane Mosque, Aladdin Mosque, In Turkey, it can be seen that the survivors of the Seljuk rule. The author of the study, to investigate In Anatolia Seljuk's Civilization and culture and examines the works. KEY WORDS: Seljuk's rule, Anatolia, mosques architecture, Great Mosque of Sivas.

&&&&&&&&&

148

Dr. Öğr. Üyesi Kamelya TEKNE Kırklareli Üniversitesi

ÂLEM-Ġ SIBYÂN ÖZET Kırım Tatar kültür ve medeniyeti üzerine çalıĢırken gazete ve dergiler göz ardı edilmemesi gereken unsurlar olarak karĢımıza çıkarlar. Bu alanda özellikle Ġsmail Gaspıralı ve Onun Rusya Türklerinin hatta zaman içinde Rusya sınırları dıĢında yaĢayan Türklerin de yayın hayatına kazandırdığı Tercüman gazetesi ayrı bir öneme sahiptir. Tercüman okuyucuya sadece gündemi takip etmesini sağlayan haberler sunmakla kalmamıĢtır. Türk ve Ġslam kimliği ve bilincinin korunması esasında dil, eğitim, kültür, kadınların sosyal hayata kazandırılması odaklı batılılaĢma fikirleri de Tercüman vasıtasıyla yaygın hale gelmiĢtir. Bu amaç doğrultusunda Tercüman‟a ek olarak ve Rusya Türklerinin yayın hayatında ilk kadın dergisi Âlem-i Nisvân (Hanımlar Dünyası) ve yine ilk çocuk dergisi olan Âlem-i Sıbyân (Çocuklar Dünyası)‟ın çıkarıldığını görmekteyiz. Düzensiz aralıklarla çıktığını bildiğimiz Âlem-i Sıbyân dört sayfa gibi oldukça küçük bir hacme sahip olup bugün elimizde 1911 ve 1912 yıllarına ait eksik koleksiyonu mevcuttur. ÇalıĢmamızda biçim ve içerik noktasından hareketle Âlem-i Sıbyân dergisini tanıtmak amaçlanmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Ġsmail Gaspıralı, Tercüman, Âlem-i Sıbyân, Çocuklar Dünyası, Kırım Tatar &&&&&&&&&

149

Dr. Öğr. Üyesi Mustafa KAYA Afyon Kocatepe Üniversitesi

Rousseau'da SavaĢ ve BarıĢ Üzerine

ÖZET Felsefe tarihi boyunca düĢünürler, önemli bir insanlık sorunu olan "savaĢ" üzerine değiĢik fikirler ortaya atmıĢlardır. Ayrıca teknolojinin sağladığı yeni imkanlar sayesinde gittikçe daha yıkıcı ve sınır tanımaz hale gelen savaĢlara karĢılık, "barıĢ" da hakkında en fazla fikir üretilen kavramlar arasında yer almaktadır. Bu iki kavram, bir yanıyla hastalıktan baĢka bir Ģey olmayan uygarlığa karĢı iyi ve saf olan "doğal insan"a yüzünü dönen bir romantik diğer yanıyla doğal insanın yaĢamından çok yurttaĢın yaĢamını ideal olarak belirleyen politik bir filozof olan J. J. Rousseau'nun da üzerinde fikirler ürettiği kavramlardır. Rousseau savaĢ üzerine görüĢlerini Hobbes'a yönelttiği eleĢtirilerle ortaya koyar. O, öncelikle Hobbes'un doğa durumunun bir savaĢ durumu olduğu görüĢünü eleĢtirir. Ona göre Hobbes, sivil durumda sahip olunan düĢünceleri doğa durumuna taĢımıĢtır; böylece vahĢi insandan bahsederken aslında toplumsal insanı anlatmıĢtır. Doğa durumu Hobbes'un ifade ettiği gibi bir savaĢ durumu değildir; aksine insan doğası gereği barıĢçıl ve hatta korkaktır. Ġnsanın topluma girmesi onun barıĢçıl doğasını değiĢtirir. SavaĢ bireyler arasındaki uzlaĢmazlıktan değil, devletler arasındaki uzlaĢmazlıktan kaynaklanan bir durumdur. Devletlerin ortaya çıkmasından sonra savaĢlar da ortaya çıkmıĢtır: “Ġnsan ancak yurttaĢ olduktan sonra asker olur.” Rousseau devletlerin kurulmasının savaĢları ortaya çıkardığını ifade ettikten sonra devletler arasındaki savaĢ durumunun nasıl sonlanacağı, yani barıĢın imkanı üzerinde durur. Ona göre devletler arasında barıĢı sağlayacak olan Ģey, onları bir araya getirecek bir konfederasyondur. Konfederasyon sadece küçük devletleri büyük devletlere karĢı korumanın değil, bütün devletlerle barıĢ sağlamanın bir yoludur. Öte yandan Rousseau, söz konusu barıĢın sağlanmasının zor olduğunu da düĢünür. Çünkü ona göre devlet yöneticilerinin sözde çıkarları ile gerçek çıkarları birbirinden farklıdır. Devletlerin gerçek çıkarları kalıcı barıĢtadır. Oysa sözde çıkarları mutlak bağımsızlıklarını devam ettirmek, topraklar fethetmek ve mutlakiyetçi rejimler kurmaktır. Bunun için Rousseau yöneticileri sadece sözle değil silahla da barıĢa zorlamak gerektiğini, yani barıĢın devrimle mümkün olduğunu belirtir. Bu çalıĢmada Rousseau'nun savaĢın ortaya çıkmasını, liberal hukuk geleneğinden farklı olarak doğa durumuna değil sivil duruma bağlaması ve barıĢın devrimin zorlamasıyla kurulacak bir konfederasyon sayesinde mümkün olduğuna dair görüĢleri analiz edilecektir. ANAHTAR KELĠMELER: SavaĢ, BarıĢ, Doğa Durumu, Sivil Devlet, Konfederasyon

On War and Peace in Rouseau

ABSTRACT Throughout the history of philosophy, thinkers have come up with different ideas on "war", an important human problem. In addition to the wars that have become increasingly destructive and uninhabitable thanks to the new possibilities provided by technology, "peace" is among the most conceptually produced concepts. These two concepts are ideas that J. J. Rousseau, a political philosopher who ideally determines the life of a citizen rather than the life of a natural person, produces ideas on the other, as well as a romantic spinning of the "natural person" who is good and pure against civilization. Rousseau puts his views on war into criticism directed at Hobbes. He first criticizes the view that Hobbes' state of nature is a state of war. According to him, Hobbes carried the thoughts

150 possessed in the civil situation to the nature; so when talking about the wild man he actually described the social man. The state of nature is not a state of war as Hobbes says; On the contrary, human nature is peaceful and even cowardly. The gathering of a man changes his peaceful nature. The war is not a conflict between individuals, but a conflict between states. After the emergence of the states, wars also emerged: "Man becomes a soldier only after he becomes a citizen." After Rousseau stated that the establishment of the nations would bring about wars, then it would focus on how the state of war would end, that is, the possibility of peace. According to him, what will ensure peace among the states is a confederation that will bring them together. Confederation is not only a way of protecting small states against big states, but a way of making peace with all states. Rousseau, on the other hand, thinks that it is difficult to achieve peace. Because, according to him, the so-called interests and the real interests of the state managers are different from each other. The real interests of the states are permanent peace. The so-called interests, however, are to maintain absolute independence, to conquer the lands and to establish absolutist regimes. For this reason Rousseau says that the leaders should force not only the word but also the peace with the arms, that peace can be achiaved through the revolution. In this study, Rousseau's views on the emergence of war will be analyzed, not unlike the liberal legal tradition, but on the basis of a civilian situation, not on nature, but on the basis of a confederation to be established by the force of the peace revolution. KEY WORDS: War, Peace, State of Nature, Civilan State, Confederation

&&&&&&&&&

151

Dr. Öğr. Üyesi Ali ALGÜL Ağrı Ġbrahim Çeçen Üniversitesi

Yakup Kadri Karaosmanoğlu‟nun Adlı Kitabında Geçen Milli Mücadele ve Mustafa Kemal Temaları Üzerine Bir Ġnceleme

ÖZET SavaĢlar insanlık tarihi kadar eskidir. Yapılan savaĢlardan sonra geriye kalanlara bakıldığında genel olarak kimi ülkelerin iĢgal edilmeleri sonrasında tarihten silindikleri, kimi ülkelerin ise bağımsızlıklarını, özgürlüklerini kazandıkları görülmektedir. Bu bağlamda 1919-1922 arasında Anadolu‟da verilen savaĢ, Türk ulusunun kendini, yurdunu kurtarması ve yeniden doğuĢu anlamına gelmektedir. Yakup Kadri tarafından KurtuluĢ SavaĢı yıllarında İkdam gazetesinde yazılan ve daha sonra da Ergenekon adıyla kitaplaĢtırılan yapıt, Milli Mücadele yıllarında yaĢananları içermektedir. Eserinde romancı kimliğinin dıĢında bir gazeteci olarak karĢımıza çıkan Yakup Kadri, Anadolu‟da emperyalizme karĢı mücadele veren halkın sıkıntılarını, bunalımlarını, heyecanlarını, umutlarını; I. ve II. Ġnönü SavaĢları gibi Türk ulusunun kendi vatanını kurtarmak için yaptığı varlık-yokluk savaĢlarını; Mustafa Kemal‟i; Türkiye Büyük Millet Meclisi‟nin açılması ve sonrasında Türk ulusunun geleceğinin belirlendiği yer hâline gelmesini; Türk tarihini; yerli ve yabancı - özellikle de Ġstanbul - basın dünyasının KurtuluĢ SavaĢı‟na bakıĢını ulusal mücadelenin vermiĢ olduğu heyecanla ele alır. Yakup Kadri yazılarda Anadolu‟da verilen bağımsızlık savaĢını savunur, savaĢın haklılığını açıklamaya çalıĢır. Ġki bölümden oluĢan bu çalıĢmanın ilk bölümünde Milli Mücadele‟nin ne olduğu, nasıl yapıldığı, nasıl zaferle sonuçlandığı açıklanırken çalıĢmanın ikinci bölümünde ise Mustafa Kemal‟in Türk KurtuluĢ SavaĢı‟ndaki liderliği ele alınmıĢtır. Anahtar sözcükler: Yakup Kadri, SavaĢ, Milli Mücadele, Mustafa Kemal, Anadolu

A Review on the National Struggle and the Mustafa Kemal Theme in the Book Ergenekon by Yakup Kadri Karaosmanoğlu

ABSTRACT Wars are as old as human history. When we look at what remains after the wars, it is seen that some countries have lost their history after invasions, and some countries have gained their independence and freedom. In his context, the war between 1919 and 1922 means Turkish nation's itself, the liberation of its lands and its rebirth. The work written by Yakup Kadri during the Independence War in İkdam newspaper which later was published as a book called Ergenekon includes happenings during National Struggle. In his work, Yakup Kadri, who is a journalist rather than the novelist, addresses with the enthusiasm, which National Struggle has given, to the problems of people who are fighting against imperialism in Anatolia, their depressions, their excitement, their hopes; the existence wars like I. and II. Ġnönü Wars that the Turkish nation fought for the liberation of its country; Mustafa Kemal; the opening of Grand National Assembly of Turkey, the place where the Turkish nation's future was decided; Turkish History and foreign and domestic media's - especially Istanbul- perspective on Turkish Independence War. Yakup Kadri defends and attempts to explain the justification of the Independence War in his articles. In the first part of his work which is consisted of two parts, he explains what the National Struggle is, how to be

152 done and how to be ended up with a victory. In the second part of his work, Mustafa Kemal‟s leadership during the Turkish Independence War is addressed. Key words: Yakup Kadri, War, National Struggle, Mustafa Kemal, Anatolia.

&&&&&&&&

153

Doç. Dr. Yenal ÜNAL Bartın Üniversitesi

TÜRKĠYE CUMHURĠYETĠ DEVLET YILLIĞINDA (1928-1929) KONYA VĠLAYETĠ

ÖZET Salnameler içerdikleri bilgi bakımından yakın dönem Türkiye tarihi açısından en önemli veri kaynakları arasında yer almaktadır. Günümüzden geriye gidildiğinde yüz elli yıllık bir geçmiĢi olan salname yayıncılığının Tanzimat döneminin mühim kültürel etkinliklerinden biri olduğu görülmektedir. Tanzimat döneminde çeĢitli reformlarla ülkeyi Batılı tarzda modernleĢtirmek isteyen devlet adamlarının, bu yapılanma sırasında devletin idari, mülki, iktisadi, hukuki ve askeri yapısı hakkında istatistiki ve genel bilgileri bu yıllıklarda toplamaya çalıĢtıkları görülmüĢtür. Osmanlı Devlet salnameleri ilk defa 1847 yılında yayımlanmaya baĢlanmıĢtır. Sonraki yıllarda sayıları ve türleri geliĢmiĢtir. Salnameler kapsam açısından değerlendirildiğinde yayınlandığı yılın bir önceki yılına ait idari, coğrafi, nüfus istatistikleri, ziraatçılık, ormancılık, hayvancılık faaliyetleri, basın-yayın etkinlikleri, yörelerde iĢlenen suçlar ve idari memurlar baĢta olmak üzere birçok mühim bilgileri içerisinde barındıran temel kaynaklar olarak önem taĢımaktadır. Osmanlı Devleti döneminde yayımlanması bir gelenek halini alan salname yayımcılığı cumhuriyet döneminde yıllık adıyla devam etmiĢtir. Yıllıklarda da vilayetlere ait son derece önemli bilgiler ve diğer birçok kaynakta eriĢilmesine imkan bulunmayan veriler yer almıĢtır. Bu açıdan bakıldığında cumhuriyetin ilk dönemleri hakkında yapılan Ģehir tarihi incelemeleri baĢta olmak üzere vilayetlere iliĢkin sağlık, ekonomi, halk kültürü, tarım, hayvancılık, ormancılık, nüfus, eğitim ve basın-yayın faaliyetleri konusunda kimi bilgilere bu kaynaklardan eriĢebilmek mümkündür. Bu cepheden bakıldığında yıllıklar araĢtırmacıların ufkunu açan bilgi kaynakları olarak yol gösterici niteliktedir. Bu araĢtırmada 1928-1929 yıllarında ait Türkiye Cumhuriyeti Devlet yıllığında verilen bilgiler ıĢığında Konya Vilayetinin coğrafi, idari, mülki, sosyal ve kültürel durumu ile vilayette gerçekleĢtirilen ziraatçılık, ormancılık ve hayvancılık faaliyetleri değerlendirmeye tabi tutulmuĢtur. Bu vesileyle Konya Vilayetinden hareketle bu dönemde büyük bir kalkınma hamlesi içerisinde bulunan Türkiye‟nin o günkü vaziyeti analiz edilmeye çalıĢılmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: Erken Cumhuriyet Dönemi, 1928-1929 Yıllığı, Konya Vilayeti, Ġdari Yapı.

KONYA PROVINCE IN THE TURKISH REPUBLIC GOVERMENTAL YEARBOOKS (1928-1929)

ABSTRACT In terms of the recent period of Turkish history, annuals (Salname) are one of the important data resources as they contain significant information. It can be said that annual publishing, which has one hundred and fifty years of history, was one of the significant cultural activities of Tanzimat era. It is seen that during this era, statesmen who wanted to modernize the country through various reforms attempted to collect statistical and general information about the state‟s administrative, territorial, financial, judicial and military structure during this structuring process in annuals. annuals started to be published in 1847 for the first time; the number and types of these publishing increased in the following years. In terms of their scope, they are significant basic resources which contain various important information including administration, geography, population statistics, husbandry, forestry and breeding activities, press occasions, administrative officers and crimes in regions; the information used to include a one-year period before an annual was published. Annual

154 publishing, which had become a tradition during Ottoman Empire period, continued during the Republic period with the name of yearbook. There were highly important information about provinces and various data which were impossible to reach from other resources. When considered from this point of view, it can be said that it is possible to reach some information through these resources about the early Republic Period city history analysis, health, economy, folk culture, agriculture, breeding, forestry, population, education and press activities. When viewed from this aspect, yearbooks are significant guides and resources of data that open up researchers‟ horizon as they have important information. In this research, Konya Province‟s geographic, administrative, territorial, social and cultural situation besides husbandry, forestry and breeding activities in the province are evaluated on the basis of the data in Turkish Republic State yearbook; the period analyzed in this research is between 1928 and 1929. The situation of Turkey, which was in a stage of development thrust, was attempted to be analyzed on the basis of the data on Konya Province obtained from the related yearbook. KEY WORDS: Early Republic Period, 1928-1929 Yearbook, Konya Province, Administrative Structure.

&&&&&&&&&

155

Dr. Öğr. Üyesi bayram Arif KÖSE Artvin Çoruh Üniversitesi

EMÎRÜ'L-ÜMERÂ ĠBN RÂĠK'ĠN ASKERĠ VE SĠYASĠ FAALĠYETLERĠ

ÖZET Abbasi devlet kademelerinde artan Türk etkisi, Ġbn Râik‟in ilk defa ihdas edilen emîrü‟l- ümerâlık makamına getiriliĢiyle daha farklı bir boyut kazanmıĢtı. Halifenin sözünün neredeyse hiç geçmediği, hazinenin harcama yetkisinin tamamen Ġbn Râik‟e devredilmesi ve divanların devre dıĢı bırakılması idari yapıda olduğu gibi askeri alanlarda da birtakım sıkıntıları beraberinde getirmiĢti. Ġbn Râik‟in hilafet merkezi Bağdat‟ı bile tehdit eden tavırları ve kendisi gibi Türk olan Beckem‟le çatıĢmalara girmesi, Abbasilerde Türk iktidar savaĢlarının önemli safhasını oluĢturmaktadır. Bu bildiride; Ġbn Râik‟in devlet idaresini büyük oranda eline aldıktan sonra nüfuz alanlarını geniĢletmeye yönelik girdiği mücadelelerin, Abbasi Devleti ve Türk idareciler üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri dönemin kaynakları ıĢığında ele alınmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: Ġbn Râik, Abbasiler, Beckem, Emîrü‟l-Ümerâ

THE MILITARY AND POLITICAL ACTIVITIES OF AMIR AL UMARA IBN RA‟IQ

KEY WORDS : Ġbn Ra‟iq, Abbasid, Bachkam, Amır al Umara

&&&&&&&&

156

Doç. Dr. Nurten ÇETĠN Trakya Üniversitesi

AÇIKSÖZ GAZETESĠ‟NDE ĠZMĠR (1919-19122)

ÖZET Milli Mücadele sürecinde Türk kamuoyunun aydınlanmasında, düĢmana karĢı örgütlenmesi ve harekete geçmesinde Anadolu‟daki yayımlanan gazetelerin etkisi yadsınamaz. Bu gazetelerden birisi de Kastamonu‟da yayınlanan Açıksöz gazetesidir. Açıksöz, 15 Haziran 1919 tarihinde yayımlanmaya baĢlamıĢ, 1931 tarihine kadar yayın hayatını sürdürmüĢtür. 15 Mayıs 1919‟da Yunanlılar tarafından iĢgal edilen Ġzmir‟in iĢgal süreci, Kastamonu halkının iĢgal karĢısındaki tutumları gazete sütunlarında sık sık yer bulmuĢtur. Açıksöz, Ġzmir‟in iĢgaline ve Ġzmir halkının maruz kaldığı Yunan zulmüne karĢı Kastamonu halkını devamlı bilgilendirmiĢ, bölge halkını Ġzmirlilerin içine düĢtükleri acıklı duruma yardıma çağırmıĢtır. Kastamonu halkı bu çağrılara sessiz kalmamıĢtır. Kastamonu‟da pek çok protesto ve mitingler yapılmıĢ Ġzmir muhacirleri için yardımlar toplanmıĢtır. Açıksöz gazetesi, Ġtilaf devletleri ile Mustafa Kemal PaĢa arasında yürütülen diplomasi savaĢında Ġzmir ile ilgili alınan kararları sütunlarına taĢımıĢtır. Bu çalıĢmanın amacı, Yunanlıların Ġzmir‟i iĢgalinden, Ġzmir‟in kurtuluĢuna kadar uzanan sürecin Açıksöz gazetesine nasıl yansıtıldığını açıklamak ve bunu önemini ortaya koymaktır. Böylece Kastamonu halkının Millî Mücadele sürecindeki tutum ve davranıĢları ortaya konacak, diğer taraftan da Açıksöz gazetesinin rolü ortaya konacaktır.

&&&&&&&&&

157 Dr. Öğr. Üyesi Gökhan DEMĠRKOL Çankırı Karatekin Üniversitesi

TANZĠMAT DÖNEMĠ TÜRKÇE MĠZAH DERGĠLERĠ BĠBLĠYOGRAFĠSĠ (1870-1877)

ÖZET Türk Basın Tarihi içerisinde mizah dergilerinin geliĢim süreci üç döneme ayrılmaktadır. Bu dönemler “Tanzimat Dönemi”, “II. MeĢrutiyet Dönemi” ve “Cumhuriyet Dönemi” Ģeklindedir. Birinci dönemi oluĢturan Tanzimat Dönemi, 1870 ile 1877 yılları arasını kapsar. Bu dönemi önemli kılan unsur ise Osmanlı Ġmparatorluğu‟nda Türkçe mizah dergilerinin ortaya çıktığı ve tematik birer yayın olarak günlük gazetelerden ayrıldığı dönem olmasıdır. Bu çalıĢmanın amacı, 1870-1877 yılları arasında yayınlanmıĢ olan Türkçe mizah dergilerinin bibliyografisini ortaya koymaktır. Bu amaç çerçevesinde dergilerin; yayın tarihleri, sahipleri, yayın sayıları ile biçimsel özellikleri üzerinde durulmuĢtur. Bu kapsamda Terakki, Asır, Diyojen, Terakki Eğlence, Letaif-i Asar, Çıngıraklı Tatar, Hayal, Tiyatro, Latife, ġarivari Medeniyet, Meddah, Kahkaha, Kara Sinan, Geveze ve Çaylak dergileri incelenmiĢtir. Dergilerin orijinal nüshalarının kullanıldığı bu çalıĢmanın literatürdeki eksik ve hatalı bilgileri düzelterek ileride bu alanda yapılacak çalıĢmalara yol gösterici olacağı düĢünülmektedir. ANAHTAR KELĠMELER: Mizah, Mizah Dergisi, Tanzimat Mizahı, Türk Basın Tarihi

TANZIMAT PERIOD TURKISH HUMOR MAGAZINES BIBLIOGRAPHY (1870-1877)

ABSTRACT Within the Turkish Press History, the development process of humor magazines is divided into three periods. These periods are "Tanzimat Period", "II. MeĢrutiyet Period" and "Cumhuriyet Period". The Tanzimat period, which constituted the first period, involves between 1870 and 1877. The importance of this period is being the period which Turkish humor magazines appeared in the Ottoman Empire and they were distinguished from daily newspapers as a thematic publication. The aim of this study is to reveal the bibliography of Turkish humor magazines published between 1870-1877. With the this aim, publication dates, ownership, number of publications and their formal features are emphasized. In this context, the magazines of Terakki, Asır, Diyojen, Terakki Eğlence, Letaif-i Asar, Çıngıraklı Tatar, Hayal, Tiyatro, Latife, ġarivari Medeniyet, Meddah, Kahkaha, Kara Sinan, Geveze ve Çaylak were examined. By using the original copies of the magazines, this study is thought to guide the studies to be made in the future by correcting the incomplete and incorrect information in the literature. KEY WORDS : Humor, Humor Magazine, Tanzimat Humor, Turkish Press History

&&&&&&&&&

158 Dr. Öğr. Üyesi Türkan Polatçı DEMĠRKOL Çankırı Karatekin Üniversitesi

OSMANLI DĠPLOMASĠSĠNDE “TEHDĠTNAME “ GELENEĞĠ

ÖZET Devletlerarası iliĢkilerin resmi temsilciler vasıtasıyla yürütülmesi anlamına gelen diplomasi, daha ziyade devletlerin birbirleriyle olan iliĢkilerinde uyguladıkları yöntem ve esasları ihtiva etmektedir. Dolayısıyla tarihi süreç içerisinde her devletin kendine özgü diplomatik faaliyeti söz konusu olmuĢtur. Bu faaliyetler yürütülürken devletlerin birbirlerine gönderdikleri diplomatik belgeler, devletlerin birbirleriyle olan iliĢkilerinin mahiyeti konusunda önemli ipuçları içermektedir. Osmanlı diplomasi tarihi söz konusu olduğunda name-i hümayunlar ve ahidnameler bu bağlamda değerlendirilebilecek önemli kaynaklar arasındadır. Osmanlı Devleti ile diğer devletlerarasında var olan iliĢkilerin seyrine göre bahsi geçen belgeler kendi içerisinde de çeĢitlilik göstermektedir. ġöyle ki; bu belgeler içerik açısından incelendiğinde muhatabı dost ülkeler için bir müjde, düĢman ülkeler için ise tehdit mahiyetinde olduğu görülmektedir.. Bu çalıĢmanın amacı söz konusu belgelerden hareketle Osmanlı diplomasi dilinde önemli bir belge türü olan tehditnamelerin yazılıĢ amaçlarını ve genel özelliklerini ortaya koymaktır. ANAHTAR KELĠMELER: Osmanlı Diplomasisi, Name-i Hümayun, Ahidname, Tehditname

"TEHDĠTNAME" TRADITION IN OTTOMAN DIPLOMACY

ABSTRACT Diplomacy, meaning that interstate relations carried out through official representatives, involves more like the methods and principles that states apply in their relations with one another. Therefore, in the historical process, each state has its own specific diplomatic activity. During these activities the diplomatic documents that governments send to each other have important clues as to the nature of their relations with each other. When the history of Ottoman diplomacy is concerned, name-i hümayun and ahidname are among the significant resources that can be evaluated in this context. According to the course of the relations between the Ottoman State and the other states, the documents mentioned vary within themselves. Namely; When these documents are analyzed from the contextual point of view, it is seen that it can be a good news for the friendly fellow country and a threat for the enemy countries. The aim of this study is to reveal the aims and general features of “tehditnameler”,as an important document type in the language of Ottoman diplomacy, acting on the basis of the documents mentioned. KEY WORDS: Ottoman Diplomacy, Name-i Hümayun, Ahidname, Tehditname

&&&&&&&&&

159 Elanur Kazanlar ÜRKMEZ Celal Bayar Üniversitesi

KAZAK TÜRKLERĠNDEKĠ KĠġĠ ADLARI ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME

ÖZET KiĢi adları bir toplumun sosyo-kültürel bağlamda incelenmesine olanak tanıyan malzemelerden biridir. Adlar o toplumun maddî ve kültürel yaĢamından, dünya görüĢünden, inançlarından, geleneklerinden izler taĢımaktadır. Kazak kiĢi adlarının kaynakları hayvan adları, nehir adları, Ģehir adları, dini adlar, kahramanlık adları ve temenni taĢıyan adlardır. Bunun yanı sıra ad vermede çocuğun doğum yeri, doğum zamanı, doğum anında yaĢanan doğa olayları, çocuğun diğer kardeĢlerinin yaĢayıp yaĢamaması gibi durumlar da etkili olmuĢtur. Kazak kiĢi adlarının ele alındığı bu çalıĢmada tüm kiĢi adlarına yer verilmeyecek, yapılacak olan tasnife bağlı kalınarak örnekler verilip, semantik bir inceleme yapılacaktır. Böylece Kazak kiĢi adlarına yansıyan sosyo-kültürel izler de gösterilmiĢ olacaktır. ANAHTAR KELĠMELER: Kazak Türkleri, adbilim, kiĢi adları

AN ASSESSMENT ON PERSONEL NAMES IN KAZAKH TURKS

ABSTRACT Personal names are one of the materials that allow a society to be examined in a socio-cultural context. It carry traces of the material and cultural life of the society, worldview, beliefs, traditions. Sources of Kazakh personal names are animal names, plant names, river names, city names, religious names, hero names and wishes. In addition to this, while giving name to tha child, it has been influential some situations such as the birth place of the child, the time of birth, the nature events that occur at birth and whether previous brothers and sisters of the child are alive. In this study which Kazakh personal names are dealed, not all person names will be included, samples will be given in accordance with the classification to be done and a semantic examination will be done. Thus, socio-cultural traces reflected in Kazakh personal names will also be shown. KEY WORDS : Kazakh Turks, onomastic, personel names

&&&&&&&&&&

160 Doç. Dr. Pınar ÜLGEN Tokat GaziosmanpaĢa Üniversitesi

ORTA ÇAĞ ĠNGĠLTERE‟SĠNDE DRAMATĠK BĠR SAHNE: THOMAS BECKET‟IN ÖLÜMÜ VE ĠKTĠDAR KAVRAMI

ÖZET II.Henry Ġngiltere krallığının yenilikçi krallarındandı. Henry‟nin getirdiği yeniliklerden en önemlileri hem Ġngiltere krallığında hem de Normandiya dükalığında 1149 yılından itibaren tartıĢmalı konuların ele alınmasını kolaylaĢtıran “writs” adlı mahkeme emirleri sistemini getirmiĢ olması ve iĢkence yoluyla sorgulamalar yerine jüri sistemini oluĢturmasıdır. II. Henry, yetkisini güçlendirmek için baĢhakim Thomas Becket‟ın bilgeliğinden ve eğitimden yararlanmıĢtır. Bu arada Becket, siyasal iktidarın dinsel iktidara boyun eğmesi gerektiği Ģeklindeki sistem yerine her iki iktidarın onları meĢru kılan ve Tanrı‟ya dayanan ortak bir yasaya bağlılığını savunmuĢtur. Dolayısıyla II. Henry, ruhban sınıfını krallık adaletine tabi kılmaya çalıĢarak dokunulmazlık ayrıcalığını ihlal etmiĢtir. Bu duruma Thomas Becket itiraz etmiĢtir. Kralla ruhban sınıfı arasındaki iliĢkileri düzenleyen ve krala geniĢ yetkiler veren “Clerandon Emirnamesi” Becket‟in reddine rağmen 1166‟da onaylanmıĢtır. 1170 yılında ise krala karĢı çıktığı için öldürülmüĢtür. Bu olayın önemi ve oluĢturduğu tepkiler, kralın piĢmanlık duymasına yol açmıĢtır. Böylece Ġngiliz kralları. Canterbury baĢpiskoposu Thomas Becket (1170 yılında) cinayetiyle kiliseyi kendilerinden soğutmuĢ ve Fransa‟da ise kilise ile kral arasındaki ittifak siyasi istikrarın da temelini oluĢturmuĢtur. Bu çalıĢmada ise Ġngiltere krallığının en dramatik sahnesi olarak kabul edilen II. Henry gibi yenilikçi bir kralın zamanında gerçekleĢen bu cinayetin önemi ve kralla ruhban sınıfı arasında oluĢturduğu yeni iktidar kavramı anlatılmaya çalıĢılacaktır. ANAHTAR KELĠMELER: Orta Çağ, Avrupa, Ġngiltere, Henry II, Thomas Becket.

A DRAMATIC SCENE IN THE MEDIEVAL ENGLAND: THOMAS BECKET'S DEATH AND THE POWER CONCEPTS

ABSTRACT Henry II was one of the reformist kings of the kingdom of England. The most important ones of these innovations that Henry II brought, were introduction of the “writs” system namely court orders that simplified the controversial subjects from 1149 both in the Normandy Duchy and England Kingdom and creation of jury system instead of questioning through torture. Henry II benefited from the wisdom and training of the chief Judge Thomas Beckett to strengthen his authority. In the meantime, Becket defended the commitment of both powers to a common law that is legitimate and based on God instead of a system in which political power is subordinated to religious power. Therefore, II. Henry violated the privilege of immunity by trying to subordinate the priesthood class to the justice of the kingdom.Thomas Becket objectioned to this. The “Clerandon Decree” which regulates the relationship between the king and the clergy and gives the king broad powers despite the rejection of Becket was approved in 1166. He was killed in 1170, because he opposed the king. The prominence and reaction of this incident led to the king's regret. Thus the British kings chilled the church with the murder of Archbishop Canterbury Thomas Becket (1170), and in France the alliance between church and king formed the basis for political stability.In this study, it will be tried to explain the importance of the murder that was accepted the most dramatic scene of the England Kingdom and was happened in the period of Henry II who was a reformist king the new power concept between king and clergy.

161 KEY WORDS: Middle Ages, Europe, England, Henry II, Thomas Becket.

&&&&&&&&&&

Dr. Öğr. Üyesi Utku BEYAZIT

162 Akdeniz Üniversitesi Prof. Dr. Fatmagül CĠRHĠNLĠOĞLU Cumhuriyet Üniversitesi Prof. Dr. Zafer CĠRHĠNLĠOĞLU Cumhuriyet Üniversitesi Öğr. Görv. Gönül TAġÇIOĞLU Yakındoğu Üniversitesi

Çocuk Ġstismarının Sosyal Temsili

ÖZET Bu çalıĢmanın amacı Kuzey Kıbrıs örnekleminde çocuk istismarına iliĢkin kavramların, düĢüncelerin, değerlerin ve inançların nasıl paylaĢıldığnın, Ģekillendiğinin, algılandığının ve toplumdaki bireyler arasında nasıl iletildiğinin incelenmesidir. Bu doğrultuda, 2018 Temmuz ayında 116 katılımcı ile çocuk istismarının sosyal temsillerine iliĢkin sorular içeren görüĢmeler yapılmıĢtır. Sosyal temsillerin incelenmesinde en yaygın kullanılan yöntemler olan serbest çağrıĢım ve mülakat yöntemi aracılığıyla katılımcıların kendi kategorilerini oluĢturmalarına olanak tanınmıĢtır. Örneklemin oluĢturulmasında kartopu yöntemi kullanılmıĢtır. AraĢtırmada elde edilen bulgulara göre, çocuk istismarının ne olduğu sorulduğunda katılımcıların konuyu cinsel istismar bakımından ele aldığı görülmüĢ; çocuk istismarına iliĢkin serbest çağrıĢımlarının ise daha çok fiziksel, duygusal ve psikolojik istismara iliĢkin olduğu belirlenmiĢtir. Katılımcılar, çocuk istismarının geçmiĢe oranla daha yaygın hale geldiğine inandıklarını ve çoğunlukla yoksul ve kırsal kesimde yaĢayan çocukların istismara maruz kaldıklarını belirtmiĢlerdir. Katılımcılara göre istismarcılar çocuğun ailesiyle yakın bağı olan, akraba ya da aile içinden çıkan “ruhsal açıdan hasta” kiĢilerdir. Çocuk istismarı sorununun çözümüne iliĢkin olarak katılımcılar, çocuk istismarının ne olduğu ve çocuklarını istsimardan nasıl koruyacakları konusunda tüm ülke çapında ailelerin bilinçlendirilmesi, okullarda çocuklara mahremiyet ve vücutlarının dokunulmazlığı konusunda eğitim verilmesi ve çocuk istismarına iliĢkin cezaların artırılması gerektiğine inandıklarını belirtmiĢlerdir. ANAHTAR KELĠMELER: Sosyal temsil, çocuk istismarı, Kuzey Kıbrıs.

Social Representation of Child Abuse

ABSTRACT The aim of this study is to examine how concepts, ideas, values and beliefs about child abuse were shaped, shared, perceived and transmitted in a sample of Northern Cyprus. Rising questions from the angle of social representations (SRs), 116 people were interviewed in July 2018. Free association tasks and interviews which are the most frequently used methods for investigating SRs were employed by allowing respondents to specify their own categories. Mainly snowball sampling technique was employed. The primary findings revealed that the sample group, when asked about child abuse, took the issue as a matter of sexual abuse while free associations relating to the concept of child abuse are physical, emotional and psychological abuse. They believed that the number of child abuse has been recently increased steadily and become more visible comparing to the past. Largely children from poor and country families are the subject of abuse. For the respondents, abusers are “psychologically ill” persons mostly from the relatives, those who have close ties with the family members or the members themselves. They pointed out that to solve this problem countrywide first to do is to make families more aware of child abuse and how to protect this children from abusers, more information should be given in school education and children

163 should be more conscious about the privacy and untouchability of their own body. In terms of prevention, the participants stated that they believed heavier punishments should be launched. KEY WORDS: Social representations, child abuse, North Cyprus

&&&&&&&&&&

Dr. Öğr. Üyesi Semih ZEKA

164 Erciyes Üniversitesi

BĠR NAMUS MESELESĠ‟NDE KARAMANLILAR VE KAYSERĠ

ÖZET Karamanlılar, Ortodoks Hristiyanlardır. Türkçe konuĢan ve Grek alfabesini kullanan Karamanlılar, Karaman, Konya, Kayseri, NevĢehir, Niğde, Isparta, Burdur, Aydın, Ġstanbul ve Karadeniz kıyı Ģeridinde yaĢamıĢlardır. Karamanlıların TürkleĢmiĢ Rumlar ya da Bizans ordusunda görev yapıp HristiyanlaĢmıĢ Türkler olabileceğine dair iki görüĢ vardır. Karamanlılar, 1923 yılında Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan “Türk-Yunan Ahali Mübadelesi” antlaĢması ile Ġstanbul dıĢında yaĢayan Ortodoks Hristiyanlarla birlikte Yunanistan‟a gönderilmiĢlerdir. 1895-1945 yılları arasında yaĢayan Mahmut Yesari, birçok hikâye, roman ve tiyatro oyunu yazmıĢtır. O, eserlerinde toplumun içinden seçtiği kiĢilerle toplumun yaĢayıĢına ayna tutar. Bu çalıĢmada Mahmut Yesari‟nin “Bir Namus Meselesi” adlı romanı incelenmiĢtir. Ġlk romanı Bir Namus Meselesi‟nde Mahmut Yesari, Kayseri‟de yaĢamıĢ Karamanlı Ortodoks Hristiyanlardan iki tüccarın birbirleriyle mücadelesini anlatır. Kelebek dergisinde tefrika edilen “Bir Namus Meselesi” adlı roman Kayseri‟nin insanına ve toplumsal yaĢamına ıĢık tutar. Bu romanda Kayseri‟de yaĢayan Karamanlılar bağlamında sıradan insanın aĢk ve akrabalık iliĢkisine, dedikodusuna, kiĢilik özelliğine, folklorik değerlerine, mekân ile bağlantısına dair izler tespit edilmiĢtir. Bu roman aracılığı ile ticaretin Kayseri‟nin günlük hayatındaki önemi belirlenmiĢ ve romanda kullanılan sözcük ve deyimler vasıtasıyla dönemin Kayseri‟sinde konuĢulan gündelik dile ayna tutulmuĢtur. ANAHTAR KELĠMELER: MAHMUT YESARĠ, KARAMANLILAR, KAYSERĠ, TÜRK EDEBĠYATI

THE KARAMANLIDES AND KAYSERĠ IN BĠR NAMUS MESELESĠ

ABSTRACT The Karamanlides are Orthodox Christians. The Karamanlides who spoke Turkish and used Greek alphabet lived in Karaman, Konya, Kayseri, NevĢehir, Niğde, Isparta, Burdur, Aydın, Ġstanbul and Black Sea area. There are two views about the Karamanlides. First view is that the Karamanlides are Greeks who adopted the Turkish culture. Second view is that they were the Turks who took part in the Byzantine army and became Christian in time. According to the Turkish-Greek Public Exchange agreement made between Greece and Turkey in 1923, the Karamanlides were sent to Greece with Orthodox Christians living outside Ġstanbul. Mahmut Yesari who lived between 1895 and 1945, wrote many stories, novels and plays. He mirrors the life of society with the people he chooses from the society through his works. In this study, Mahmut Yesari's novel called "Bir Namus Meselesi" was examined. In his first novel, “Bir Namus Meselesi”, he tells the struggle of two merchants who were the Karamanlides and lived in Kayseri. This novel which is published in the Kelebek magazine sheds light on the people and the social life of the Karamanlides in Kayseri. In this novel, the traces about ordinary people's love and kinship relation, gossip, personality, folkloric values, connection with historical places were determined in the context of the Karamanlides. Through this novel, the importance of trade was determined in the daily life of Kayseri. In addition, through the words and phrases used in the novel, a mirror was kept in the daily language spoken in Kayseri. KEY WORDS: MAHMUT YESARĠ, THE KARAMANLIDES, KAYSERĠ,

165 &&&&&&&&&

Öğr. Görv. ġenol AFACAN KırĢehir Ahi Evran Üniversitesi

166 Öğr. Görv. Dr. M. Erhan YĠĞĠTER KırĢehir Ahi Evran Üniversitesi

Keman Eğitiminde DeĢifre ÇalıĢmalarının Performansa Etkisi

ÖZET Çalgı eğitiminin en önemli boyutlarından biri olan keman eğitimi birçok teknik ve müzikal becerinin kazandırıldığı ve geliĢtirildiği uzun ve karmaĢık bir süreçtir. Keman eğitiminde temel beceriler arasında yer alan deĢifre becerisi önemli bir yere sahiptir. DeĢifre becerisinin kazandırılması için diğer çalgılarda olduğu gibi keman eğitimi derslerinde de düzenli bir Ģekilde yer verilmesi gerekir. Keman eğitiminin her aĢamasında deĢifre çalıĢmalara yer vermek öğrencinin hızlı nota okuyabilmesini, anında çalgısında uygulayabilmesini ve aynı anda birkaç müzikal unsurları beraber düĢünmesini ve çalgısında uygulamasını sağlar ki bu çalıĢmalar öğrencinin çalgısındaki geliĢiminin yanında müzikalitesinin geliĢiminde de çok önemli rol oynar. Kemanın kendine özgü teknik zorluklar içeren bir çalgı olması nedeniyle baĢlangıç aĢamasında deĢifre çalıĢmalara yeterince yer verilemediği bilinmektedir. Her öğrencinin düzeyine uygun çalıĢtığı etüt ve eserlerin seviyesinde deĢifre çalıĢmaları yapmasının nota okuma ve çalma becerilerini olumlu etkileyeceği düĢünülmektedir. Bu düĢünceden hareketle yapılan çalıĢmada 2017-2018 eğitim öğretim yılı bahar dönemi NeĢet ErtaĢ Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü 1.sınıfta öğrenim gören güzel sanatlar lisesi mezunu 6 keman öğrencisi ile 10 hafta süresince keman eğitimi derslerinde bireysel çalıĢmaların sonunda düzenli olarak deĢifre çalıĢmaları yapılmıĢtır. ÇalıĢmada tek gruplu ön test son test modeli kullanılmıĢtır. AraĢtırma sonucunda ön test puanları ile son test puanları arasında anlamlı bir farklılık bulunmuĢ olup çalıĢma grubunu oluĢturan öğrencilerin son test puanlarının daha yüksek olduğu belirlenmiĢtir. Bu sonuca göre keman eğitimi derslerinde düzenli olarak deĢifre çalıĢmalarına yer vermenin öğrencilerin deĢifre becerisi kazanmalarını olumlu yönde etkilediği görülmüĢtür. ANAHTAR KELĠMELER: Keman eğitimi, deĢifre, performans, güzel sanatlar fakültesi

Impact Performance of Deciphering Studies in Violin Education

ABSTRACT One of the most important aspects of instrument education, violin education is a long and complicated process in which many technical and musical skills are gained and developed. The ability to decipher, which is one of the basic skills in violin education, has an important place. In order to gain the skill of decipherment, it is necessary to include regularly in violin education courses as well as in other instruments. Each stage of violin education allows students to read a fast note, practice it instantly, and simultaneously think about several musical elements together and apply it to the instrument, which plays a very important role in the development of musicality as well as the development of the instrument. Since the violin is an instrument with its own technical difficulties, it is known that there is not enough room for deciphering studies at the beginning stage. It is thought that doing the deciphering studies at the level of the studies and works that are appropriate to the level of each student will positively affect the ability to read and play the notes. In this study, six students who graduated from Fine Arts High School graduated from Music Department of NeĢet ErtaĢ Faculty of Fine Arts in spring semester of 2017-2018 education year and violin education courses for 10 weeks were deciphered at the end of individual studies. A single group pre-test post-test model was used in the study. As a result of the research, there was a significant difference between pre-test scores and post-test scores and it was determined that

167 post-test scores of the students constituting the study group were higher. According to this result, it has been seen that it is positively influenced by students to learn deciphering skills by regularly using deciphering works in violin education courses. KEY WORDS: Violin education, deciphering, performance, fine arts faculty.

&&&&&&&&&&

Doç. Dr. Meltem EKĠZ Gazi Üniversitesi

168 Dr. Öğr. Üyesi Ufuk EKĠZ Gazi Üniversitesi Fulya KARAKOCA Gazi Üniversitesi

Sağlam M ve S tahmin edicilere dayalı Etkili Uzaklık

ÖZET Çoklu doğrusal regresyon analizinde verinin bütününden farklılık gösteren ve literatürde düzgün olmayan gözlemler olarak adlandırılan gözlemlerle karĢılaĢılabilir. Aykırı, etkili ve kaldıraç noktaları olarak sınıflandırılan bu gözlemlerin tespit edilmesi doğru istatistiksel çıkarsamaların yapılabilmesi bakımından önemlidir. Nurunnabi vd. (2016) düzgün olmayan gözlemlerin belirlenmesinde kullanılan artıklar, kaldıraç değerleri, Cook uzaklığı ve DFFITS gibi istatistiklere bağlı etkili uzaklık (EU) ölçüsünü önermiĢtir. Bu çalıĢmada, sağlam M ve S tahmin edicilere dayalı EU‟ın kullanılması ile düzgün olmayan gözlemlerin belirlenmesi amaçlanmıĢtır. EU-M ve EU-S üzerinden gerçek veriye dayalı sonuçlar elde edilmiĢtir. ANAHTAR KELĠMELER: Aykırı gözlem, etkili gözlem, kaldıraç nokta, etkili uzaklık, M tahmin edicisi, S tahmin edicisi.

İnfluence Distance based on robust M and S estimators

ABSTRACT In multiple linear regression analysis, it could be possible to encounter with observations that differ from the bulk of the data and are named as unusual observations in the literature. It is important to identify these observations, which are classified as outliers, influential and leverage points, in order to make accurate statistical inferences. Nurunnabi et al. (2016) suggested influence distance (EU) based on statistics such as residuals, leverage points, Cook distance and DFFITS that are used to create suspicious observations. In this study, it is intended to determine unusual observations by using EU based on robust M and S estimators. The results for a real data set is obtained by using EU-M and EU-S. KEY WORDS: Outlier, influential observation, leverage point, influence distance, M estimator, S estimator. &&&&&&&&&

,

169 Doç. Dr. Zübeyir BÜTÜNER Yızgat Bozok Üniversitesi

ALMAN SEYYAH ANDREAS DAVĠD MORDTMANN‟IN KAPADOKYA GEZĠSĠ

ÖZET Seyahatnameler, bir seyyahın gezip gördüğü belli bir coğrafi alana ve tarihsel döneme dair izlenimlerini ve topladığı bilgileri metne aktardığı yazılardır. Seyahatname, Sefername ve anı kitapları, bir coğrafyanın, bir ülkenin veya bir Ģehrin tanınmasında önemli yer tutan önemli tarihsel kaynaklardır. Bu eserleri kaleme alanlar, gezip gördükleri yerleri, gerek tarihî ve kültürel açıdan gerekse sosyolojik açıdan kendi bakıĢ açılarıyla görerek izlenimlerini aktarırlar. Bazı tarihçilerin seyyah olmaları ve bir tarihçi tarafsızlığında seyahatlerini kaleme almıĢ olmaları bu seyahatnamelerin değerlerini daha da artırmaktadır. 19. Yüzyılda Alman Seyyahlar‟dan A. D. Mordtmann Osmanlı Devletini gezmiĢ ve gezilerini “Anadolu” adlı seyahatnamesinde toplamıĢ, fakat Osmanlı toplumuna ve medeniyetine aydın ve kültürlü olmasına rağmen önyargıyla bakmaktan kurtulamamıĢtır. A. D. Mordtmann Türkçe bilen ve aydın bir bakıĢ açısına sahip birisi olarak “Anadolu” adlı seyahatnamesinde yazdıkları önyargılı olsa da, göz ardı edilemeyecek değerli bilgiler vermiĢtir. Bu seyyah, Osmanlı Devletinde çeĢitli etnik unsurların ve farklı din, dil ve ırka mensup insanların barıĢ, huzur ve dayanıĢma içerisinde yaĢadıklarını bildirerek, Osmanlı Devleti tebaasındaki Ermeni, Rumlar ve diğer etnik gruplarında Türkler gibi yaĢadıklarını ve Türkçe konuĢtuklarını gözlemlemiĢtir. Bu çalıĢma da A. D. Mordtmann‟ın “Anadolu” Seyahatnamesi‟nin “ Pontus üzerinden Kapadokya‟ya gezi” (Ausflug Durch Pontus nach den Kappadokien) bölümünden Kapadokya hakkında bilgi verilecektir. ANAHTAR KELĠMELER: Anadolu, Osmanlı Devleti, Seyyah, A. D. Mordtmann, Kapadokya

GERMAN TRAVELLER ANDREAS DAVID MORDTMANN AND KAPPADOKIEN

ABSTRACT Travelogues, to a certain geographical area where the pilgrim see over a historical period and that the information it collects impressions and articles which are quoted in the text. Travels, books and memories of times, but, a geography are important historical sources holds an important place in the recognition of a country or a city.These works convey the impressions of the residents, the places they visit and the places they see, both historically and culturally, from a sociological point of view. The fact that some historians are travelers, and that they have received a stay in a historian's impartiality, are further enhancing the values of these travel destinations. A.D. Mordtmann from the German Travels in the 19th Century traveled to the Ottoman Empire and did not escape from looking at the trips "Anatolian" in his travels, but looking at Ottoman society and civilization with prejudice despite being intellectual and cultural. A. D. Mordtmann, who speaks Turkish and who has an intellectual point of view, has given valuable information that can not be ignored, even if he or she is prejudiced in the travels "Anatolia". He observed that various ethnic elements and people of different religions, languages and racial lines lived in peace, tranquility and solidarity in the Ottoman State and observed that they lived like Turks in Armenian, Greek and other ethnic groups in Ottoman State subjects and Turkish speaking.

170 In this study, A.D. Mordtmann's "Anatolian" Travel Names will be informed about Cappadocia from the "Ausflug Durch Pontus nach den Kappadokien" section of "Trip to Cappadocia by Road of Pontus". KEY WORDS: Anatolia, Kappadokien, Little Asia, A. D. Mordtmann, Ottoman Empire, Traveller

&&&&&&&&&

171

Öğr. Görv. AyĢe Özlem AKDENĠZ Anadolu Üniversitesi Doç. Dr. Hüseyin Bülent AKDENĠZ Anadolu Üniversitesi

MACAR BESTECĠ VE ETNOMÜZĠKOLOG BELA BARTOK‟UN ÇAĞDAġ TÜRK MÜZĠĞĠĞĠNE ETKĠLERĠ ÖZET Macar besteci, piyanist ve etnomüzikolog Bela Bartok, uzun yıllar boyunca ülkesinin halk müziği üzerine araĢtırmalar yapmasının ardından halk müziğinden uyarladığı besteleriyle Macaristan ulusal müzik anlayıĢında kendisine önemli bir yer edinmiĢtir. 1936'da Ankara Halkevi'nin davetlisi olarak Türkiye'ye gelmiĢ ve halk müziği derlemeleri konusunda konferanslar vermiĢtir. Böylece araĢtırmalarının bir bölümünü Türk halk müziği kaynaklarına yöneltmiĢtir. Adana ve Osmaniye bölgesinde derleme gezisine çıkmıĢ, bu çalıĢmalarda kendisine çok sesli Türk müziğinin önde gelen isimlerinden A. Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin ve Necil Kazım Akses de eĢlik etmiĢlerdir. AraĢtırma gezisi esnasında Adana yöresindeki göçebelerin müziklerini dinleyip, otantik halk Ģarkılarının fonograf kayıtlarını da gerçekleĢtirmiĢtir. Bartok, Türkiye‟de gerçekleĢtirmiĢ olduğu araĢtırma seyahati sonrasında araĢtırmasına ait sonuçları ve izlenimlerini kendi estetik anlayıĢı ile birleĢtirerek yayınlamıĢ ve çağdaĢ Türk müzik dünyasına önemli katkılar sağlamıĢtır. Bu araĢtırmada, Bela Bartok‟un Türkiye'de yapmıĢ olduğu çalıĢmalar ve bu çalıĢmaların sonucundaki değerlendirmeleri incelenerek, halk müziği kaynaklarının çağdaĢ Türk müziğine aktarılması konusundaki düĢünsel esasları ve yöntemleri, bu müziğe katkıları bakımından yorumlanmaya çalıĢılmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: Bela Bartok, Müzikoloji, ÇağdaĢ Türk Müziği, Halk Müziği, Müzik.

IMPACTS OF HUNGARIAN COMPOSER AND ETHNOMUSICOLOGIST, BELA BARTOK ON MODERN TURKISH MUSIC

ABSTRACT Hungarian composer, pianist and ethnomusicologist, Bela Bartok gained an important position for her in Hungarian national music understanding via her compositions, adapted from folk music after her studies on her country‟s folk music for many years. She visited Turkey on 1936 after invitation from Ankara Community Center, and rendered conferences on folk music compilations. Thus, she addressed some of her studies to Turkish folk music resources. She visit Adana and Osmaniye region for compilations, and she was accompanied by some of the leading names of Turkish glee, A. Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin and Necil Kazım Akses during these visits. She listened to the immigrants‟ music within Adana region during her study trip, and realized phonograph recordings of the authentic folk songs. Bartok published her impressions and results of her study by combining with her aesthetical understanding after her study trip in Turkey, and rendered important contributions to the modern Turkish music. In this study, studies of Bela Bartok in Turkey and her assessments as a result of these studies were investigated, and intellectual principles and methods of transferring folk music resources to modern Turkish music were tried to be interpreted in connection with their contributions to such music.

172 KEY WORDS: Bela Bartok, Musicology, Modern Turkish Music, Folk Music, Music.

&&&&&&&&&& Doç. Dr. Hüseyin Bülent AKDENĠZ Anadolu Üniversitesi Öğr. Görv. AyĢe Özlem AKDENĠZ Anadolu Üniversitesi

AHMED ADNAN SAYGUN‟UN KEMAN ESERLERĠNDE KULLANDIĞI MÜZĠK DĠLĠNĠN ĠNCELENMESĠ

ÖZET Türkiye‟de Cumhuriyet döneminin en önemli müzik insanlarının baĢında gelen Ahmed Adnan Saygun, müzik tarihinin ender gördüğü çok yönlü bir sanat adamıdır. Saygun sanatsal, yazınsal, düĢünsel ve eğitimsel alanların hepsinde ürünler vermiĢ sanatsal bir kimliktir. Müziğin hemen her türünde üstün değerde eser vermesinin yanı sıra, tanınmıĢ bir etnomüzikolog, büyük bir halk kültürü ve sanatları araĢtırmacısı, değerli bir düĢünce adamı ve yazar olmakla birlikte aynı zamanda çok önemli bir müzik eğitimcisidir. Saygun, ciddi bir etnomüzikolog olarak Türk halk müziğinde önemli araĢtırmalarda bulunmuĢ ve etnomüzikolog/besteci Bela Bartok ile de beraber çalıĢmalar yapmıĢtır. Saygun, Bartok gibi, halk öğelerini eserlerinde geniĢ bir Ģekilde kullanmıĢtır. Saygun, cumhuriyet idealleri doğrultusunda Türk halkının müziğini kendi yerinde araĢtırmıĢ ve eserlerini bu değerler üzerine kurmuĢtur. Bu araĢtırmanın amacı, Saygun‟un keman eserlerini anlayabilmek için, içerdiği özgün ve halk müziği ilhamıyla yazılmıĢ eserlerinde bulunan Türk halk müziği Ģivesini otantik yanıyla ele almak ve böylece bestecinin müzik dilinin Türk halk unsurlarıyla iliĢkilerini irdeleyerek sanatçının eserlerini daha iyi yorumlayabilmektir. ANAHTAR KELĠMELER: Ahmed Adnan Saygun, ÇağdaĢ Türk Müziği, Keman Eserleri, Türk BeĢleri, Halk Müziği.

INVESTIGATION OF MUSIC LANGUAGE, EMPLOYED BY AHMED ADNAN SAYGUN ON HIS VIOLIN PIECES

ABSTRACT Leading person of the most important music people of Republic period in Turkey, Ahmed Adnan Saygun is a well rounded artist, rarely encountered in the history of the music. Saygun is an artistical personality, produced in all of the artistic, literary, intellectual educational areas. Besides his superior pieces in all types of music, he is a well-known ethnomusicologist, an important folk and folk arts researcher, a valuable intellectual and author as well as a very important music professor. Saygun implemented important researches in Turkish folk music as a serious ethomusicologist, and performed studies along with ethnomusicologist / composer Bela Bartok. Saygun, like Bartok, widely used folk elements in his pieces. Saygun studied Turkish folk music on the spot in connection with the ideals of the republic, and built his pieces on such values. Aim of this study is to handle Turkish folk music accent from its authentic aspect in his pieces, composed with the inspiration of genuine and folk music within them, in order to understand the violin pieces of Saygun, and thus examine the relations of music language of the composer with Turkish folk elements, and better interpret pieces of the artist.

173 KEY WORDS: Ahmed Adnan Saygun, Modern Turkish Music, Violin Pieces, Turkish Fives, Folk Music.

&&&&&&&&&

Dr. Öğr. Üyesi Selahattin BAYRAM Ġstanbul Üniversitesi

Osmanlı Döneminde Selanik‟te ĠnĢa Edilen Son Mabet: Hamidiye Camii

ÖZET Osmanlı Devleti‟nin batıya açılan kapısı olan Selanik, yirminci yüzyılın baĢında mimari açıdan olduğu kadar banisinin sıra dıĢı kabul edildiği bir mabedin yükseliĢine tanıklık etmiĢtir. Kentin doğu surlarının dıĢında geliĢen ve yalılarıyla ünlü Hamidiye Mahallesinde1901‟de inĢasına baĢlanan Hamidiye/Yeni Cami on bir ay sonra 1902‟de ibadete açılmıĢtır. Söz konusu cami Hamidiye mahallesinde ikamet eden Yahudilerin ihtida etmelerinin Ģerefine fes tüccarı Ahmet Kapancı tarafından inĢa edilmiĢtir. Selanik‟in modern mahallesinde ortaya çıkan bu yeni cemaatin ihtidası, dönemin yöneticileriyle halkı ikna etmemiĢ olmalıdır. O yüzden devlet ricali söz konusu cemaati içinde kuĢkuyu barındıran “avdeti” sıfatıyla isimlendirmeyi yeğlemiĢtir. Bu kuĢkuyu taç kapıdaki kitabede açıkça görmek mümkündür. Caminin mimarı, taç kapının sol tarafında yer alan kitabeye göre, Ġtalyan Vitaliano Poselli‟dir. Poselli Selanik‟te kilise, cami ve birçok köĢkün yanı sıra kamu binalarında imzası bulunan bir mimardır. Kare planlı harem kısmı dört duvara oturan kubbeyle örtülmüĢtür. Son cemaat yeri haremin kare görünümünü dikdörtgene çevirmiĢtir. 1912‟ye kadar cami ibadete açık kalmıĢtır. 1924‟te Anadolu‟dan Selanik‟e gelen Rumlara bir süreliğine ev sahipliği yapmıĢtır. 1963‟te minaresi ve minberi yıkılıp Arkeoloji Müzesine çevrilmiĢtir. Caminin genel görüntüsü mimaride etkilenme döneminin izlerini taĢımakla birlikte esas etkinin cümle kapsını çevreleyen unsurlarda, minarede ve pencerelerin tasarımında meydana geldiği gözlenmiĢtir. Bununla birlikte cümle kapısının üstünü süsleyen at nalı Ģeklindeki kemeri ile dört cephede yer alan pencerelerin beĢ sütun üzerine oturan iki Ģeritli kemerleri Endülüs mimarisi etkisindedir. Özetle Selanik Hamidiye Camii klasik Ġslam mimarisinden etkiler taĢımakla beraber Neo- Gotik ve etkilenme döneminin diğer özelliklerini taĢıdığı söylenebilir. ANAHTAR KELĠMELER: Selanik, Hamidiye Camii, mimari, dönmeler, Yahudi…

Hamidiye Mosque: The Last Temple Built in Thessaloniki in the Ottoman Period

ABSTRACT Thessaloniki - the Ottoman Empire‟s gateway to the west - witnesses the rise of a temple whose patron was as exceptional as its architecture. The construction of the Hamidiye/ New Mosque begins in 1901 in the Hamidiye district that develops at the eastern outskirts of the city walls and is renowned for its waterfront residences. The mosque opens for worship eleven months after, in 1902. The mosque was commissioned by fez merchant Ahmet Kapancı in honor of the Jewish residents of the Hamidiye district converting to Islam en masse, including Kapancı himself. The conversion of this new community emerging in the modern quarters of Thessaloniki must not have convinced state officials nor the public, such that they preffered to address them with

174 the skeptical term „renegade‟. This skepticism is apparent in the inscriptions on the crown gate. According to the inscriptions on the left side of the main entrance, the architect of the structure is Vitaliano Poselli, an Italian architect who was responsible for the construction of many churches, mosques, and mansions throughout Thessaloniki, as well as many public buildings. The Harem section is covered by a dome that sits atop the four walls of the square base. The narthex disguises the square plan as rectangular. The mosque remains open for worship until 1912. For a while in 1924, it hosts the Greeks who emigrate from Anatolia. In 1963, its minaret and minbar are demolished, and it is converted into the Archeology Museum. The overall style of the building bears the vocabulary of the Late Period of Ottoman Architecture, which developed under the strong influence of Western architectural styles of the time. However, the most decisive Western influence is seen in the parts around the main entrance gates, in the minaret, and the design of the windows. On the other hand, the horseshoe- arched portico embellishing the entrance, along with the double horseshoe-arches of the windows that sit on five columns are elements borrowed from Moorish Architecture. In conclusion, even though Hamidiye mosque carries traces of Classical Islamic Architecture, overall, it is built in the Neo-Gothic style. KEY WORDS: Thessaloniki, Hamidiye Mosque, architecture, converts, Jewish ...

&&&&&&&&&

175

Dr. Öğr. Üyesi Özgür TOKAN Bartın Üniversitesi

Büyük Selçuklu Devlet TeĢkilâtının Beslendiği Kaynaklara Dair Bir Ġnceleme

ÖZET Selçuklu Devleti, Oğuzların Kınık boyuna mensup kiĢilerce XI. Asrın birinci yarısında Horasan merkezli olarak kurulmuĢ bir Türk-Ġslam devletidir. Kurulduktan kısa bir müddet sonra sınırlarını daha da geniĢleterek Ġran, Irak, Suriye ve Kirman gibi birçok sahaya hâkim olan bu devlet, Orta Çağ‟ın en büyük imparatorluklarından birisi haline gelmiĢtir. Bu hale gelmesinde, devletin benimsediği ve sağlam temellere oturttuğu hemen her alandaki (askerî, sivil vs.) teĢkilat yapısının önemi Ģüphesiz çok büyüktür. Ancak kabul edilmelidir ki bu teĢkilat yapısı tek bir kaynaktan beslenmiĢ ve bir anda oluĢmuĢ değildir. Uzun bir zaman diliminde yerleĢmiĢ ve daha sonra diğer Türk-Ġslam devletlerine (Kirman Selçukluları, Suriye Selçukluları, Anadolu Selçukluları, Memlûkler, Eyyûbîler vs.) de örnek teĢkil etmiĢ olan söz konusu teĢkilatlanma, kaynağını aslında Ġslamiyet öncesinde kurulmuĢ Türk devletleri teĢkilatından ve özellikle Selçuklu Ġmparatorluğu‟nun hâkim olduğu sahada önceden yerleĢmiĢ bulunan Ġslam-Sâsânî sentezli bir devlet teĢkilatından almıĢtır. Bu iki kaynaktan ilkine ait teĢkilât unsurları, Ġslam öncesi Türk devlet geleneğini devam ettiren ve Selçukluların da menĢeini oluĢturan Oğuzlar baĢta olmak üzere Selçuklular ile siyasî ve askerî alanda yoğun temaslarda bulunmuĢ olan Karahanlılar vasıtasıyla; ikincisi ise, Abbasîler, Samanîler ve Gazneliler, özellikle de Gazneliler Devleti‟nden ayrılarak Selçuklu hizmetine giren devlet adamları aracılığıyla Selçuklulara intikal etmiĢtir. Bu durumda hem Selçuklu Ġmparatorluğu‟na bağlı olarak kurulan Türk siyasî teĢekküllerinin (Kirman Selçukluları, Suriye Selçukluları vs.) hem de daha sonradan farklı sahalarda kurulmuĢ diğer Türk siyasî teĢekküllerinin (Eyyûbîler, Memlûkler, Osmanlılar vs.) devlet teĢkilatlarını doğru bir Ģekilde anlamak ve değerlendirmek için öncelikle Selçuklu Ġmparatorluğu teĢkilatının nasıl oluĢtuğunun ve hangi kaynaklardan beslendiğinin bilinmesi zarureti ortaya çıkmaktadır. Bu çalıĢmada bu mevzu üzerinde durulmuĢ ve bir inceleme yapılmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: Oğuzlar, Selçuklular, Gazneliler, Sâsânîler, Eyyûbîler, Ġran, Orta Çağ.

An Analysis on the Resources of Great Seljuk State Organization

ABSTRACT Seljuk Empire was a Turkish-Islamic State established by Kınık tribe of Oghuzs, in the first half of 11th century and the centre of the state was Khorasan. Soon after establishing the state, its borders were expanded and the Empire started to rule various regions including Iran, Iraq, Syria and Kerman; the state became one of the biggest and most significant empire of the Middle Age. Each organizational structure of the state was proficiently planned and built on solid basis (military, non-governmental organizations etc.), which had significant contribution to the success of the Empire. On the other hand, it should be noted that this organizational structure didn‟t come out of nowhere and one single resource wasn‟t sufficient for forming such strong organizations. This organization, which was planned and formed in a long time and served as a model for the other Turkish-Islam states (Kerman Seljuks, Syrian Seljuks, Anatolian Seljuks, Mamelukes, Ayyubids etc.) was originally resourced from pre-Islamic Turkish States organizations, especially from Islamic-Sassanian synthesized state organization, which had settled in the region that was later dominated by Seljuk Empire. The

176 organizational elements of the first resource mentioned above were inherited through Karakhanids, which had close political and military relations with Oghuzs which was the origin of Seljuks, and had continued the pre-Islamic Turkish State tradition. Organizational elements of the second resource were inherited through statesmen started serving Seljuks after departing from Abbasids, Samanids and especially Ghaznavids. In this case, in order to correctly and completely understand and evaluate state organizations of Turkish political organizations established as a part of Seljuks (Kirman Seljuks, Syrian Seljuks etc.) and other Turkish political organizations (Mamelukes, Ayyubids, Ottoman Empire etc.) established after that period in different areas, it is crucially necessary to know how was the Seljuk Empire organization formed and which resources did it use. In this study, this topic is taken into consideration and an analysis is carried out KEY WORDS: , Seljuks, Ghaznavids, Sassanians, Ayyubids, Iran, Middle Age. &&&&&&&&&&

177

Prof. Dr. Behsat KARACA Süleyman Demirel Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi D. Volkan KARABOĞA Süleyman Demirel Üniversitesi

Osmanlı Medeniyeti, YerleĢmesi ve Ġskânına Etki Eden En Önemli Kurumlardan Biri Olan Zaviyeler: Hamid Sancağı Örneği

ÖZET Osmanlı döneminde toplumdaki sosyal dengenin büyük ölçüde vakıflar tarafından sağlandığını bilmekteyiz. Askeri meselelerde varını yoğunu seferber eden Osmanlı Devleti, devlet bütçesinden sosyal hayata yönelik hiçbir yatırıma giriĢmemiĢtir. Gerçi devlet, birçok yol, köprü, kale, kıĢla vs. yapmıĢtır. Ancak bunlar da doğrudan doğruya askeri amaçlıdır. Devlet kendi bütçesinden medrese, imarethane, cami, mescid, hastane, zaviye, kervansaray, han, hamam, çeĢme gibi herhangi sosyal tesis yaptırmamıĢtır. Çünkü Osmanlıya göre bunları yaptırmak devletin görevi değildir. Devletin görevi, vatandaĢın can ve mal güvenliğini sağlamak, asayiĢi temin etmek, sınırları korumak ve devlet düzenini sağlamaktır. Vakıf müessesesi, Osmanlı toplum hayatında, iskân, istikrar, Ģehircilik, eğitim, kültür, sosyal hizmet ve ekonomik açılardan derin izler bırakmıĢtır. Gerçekten eğitim ve öğretim hizmetleri baĢta olmak üzere, birçok sosyal hizmetin hiçbir devlet katkısı olmadan yerine getirildiği bir toplum ve devlet tipi dünya tarihinde görülmemiĢtir. Osmanlı bu konuda istisnadır. Anadolu‟nun TürkleĢmesi ve islamlaĢmasına katkı sağlamak için zaviyeler, imaretler, çeĢmeler, hamamlar, hanlar, camiler, mescitler, mektepler, medreseler, darüĢĢifalar gibi birçok yapılar ve bu yapılar topluluğunun tamamından oluĢan külliyeler teĢkil edilmiĢ ve sonuçta çevrenin fiziki ve sosyal alt yapısı tamamlanmıĢtır. Böylece ilk önce Anadolu sonra Balkanlar ve Avrupa‟da yaĢanabilir bir ortam hazırlanmıĢtır. Bunun sonucunda iskân, yerleĢik bir düzen meydana gelmeye baĢlamıĢtır. Özellikle zaviyelerin iskân, TürkleĢme ve ĠslamlaĢmada önemli bir yeri vardır. Güvenliğin sağlanmasında etkilidirler. Belgelerde genelde “ayende ve revendeye” yani “gelip geçene hizmet etmeleri” bilhassa belirtilmiĢtir. Yine bunlar haberleĢme imkânının olmadığı bu dönemde toplumun bütün kesimlerinin bir araya gelmesini sağlayarak, istikrar ve huzurun temininde, toplumun belirli gayeler etrafında bütünleĢmesinde önemli rolleri olmuĢtur. Biz bu bildiride Hamid Sancağındaki zaviyelerden örnekler vererek hem bölgedeki zaviyelerin yeri ve önemi hem de bu yapıların Osmanlı medeniyetindeki durumunu ortaya koymaya çalıĢacağız. 1501 tarihinde Hamid sancağında 216 vakıf eser olup bunların da 88 adedi zaviyedir. Bu zaviyeler sancakta doğudan batıya- güneyden kuzeye genelde yol güzargahlarında toplanmıĢlardır. Hatta bir kısmı Hamidoğullarından Osmanlıya intikal etmiĢtir. ANAHTAR KELĠMELER: Hamid Sancağı, Vakıf, Zaviye, Ġskan, Medeniyet.

Zawiyas; One of The Most Important Institution Which Affected The Ottoman Civilization, Settlement and Habitation: The Case of The Sanjak of Hamid

ABSTRACT It is known that the social balance in the society in the Ottoman period was provided by foundations to a great extent. In the military affairs, the Ottoman State, which heavily mobilized its wealth, did not enter into any investment for social life from the state budget. However, the state built many roads, bridges, castles, barracks etc.. But these investments had

178 also direct military purposes. The state did not build any social facilities such as madrasah, hospice, mosque, prayer room, hospital, zawiya, caravanserai, inn, public bath, fountain from its own budget because according to the Ottomans it was not the duty of the state to do them. The duty of the state was to provide citizens life and security, to ensure public order, to protect the borders and to provide state regulation. The foundation institution left deep traces in the Ottoman social life such as housing, stability, urbanism, education, culture, social services and economic benefits. Indeed, many social services, especially education and training services, have not been seen in the world history of a society and a state in which no state has been contributed. The Ottomans are exceptional in this regard. In order to contribute to the Turkization and Islamization of Anatolia, many structures such as zawiyas, hospices, fountains, public baths, inns, mosques, prayer rooms, madrasahs, hospitals and complexes composed of these buildings were formed and the physical and social infrastructure of the region was completed. Thus, a livable environment was first created in Anatolia, then in the Balkans and in Europe. As a result, settlement, a residential order began to grow up. Especially, zawiyas had an important place in resettlement, Turkization and Islamization. They were especially effective in securing security. In the documents, "ayende ve revendeye" (ie, " serve the passerby") is mentioned in particular. In this period, when there is no communication possibility, by ensuring all sections of the society come together, zawiyas played an important role in providing stability and peace and the integration of the society around specific goals. In this presentation, we will try to reveal the place and importance of the zawiyas in the region and the situation in the Ottoman civilization by giving samples from the zawiyas in the Sanjak of Hamid. 1501, the Sanjak of Hamid had 216 foundation works and 88 of them were zawiyas. They were generally located in sanjaks from east to west and south to north on road routes. Some of them were transferred to the Ottomans from Hamidoğulları.

&&&&&&&&&

179

Dr. Öğr. Üyesi D. Volkan KARABOĞA Süleyman Demirel Üniversitesi Prof. Dr. Behsat KARACA Süleyman Demirel Üniversitesi

XVI. Yüzyılın Ġkinci Yarısında Yalvaç Nahiyesi‟nin Sosyo-Ekonomik Durumu

ÖZET Yalvaç, Ġzmir, Konya ve Ġran‟a giden yol üzerinde bulunması dolayısıyla ilkçağlardan itibaren önemli yerlerden birisi olmuĢ, Pisidya bölgesindeki ticaret yollarının kavĢak noktasını oluĢturmuĢtur. Bundan dolayı da tarihi devirlerde muhtelif milletlerin güzargahı olup, harp sahnelerine maruz kalmıĢ ve birçok defa el değiĢtirmiĢtir. Burası eskiçağlarda Pisidya bölgesinde yer almakta ve önemli Pisidya Ģehirleri arasındaki Antiokhia burada bulunmaktadır. Türk tarihinin önemli zaferlerinden birisi olan Miryokefalon Zaferi de bu kaza sınırları dâhilinde meydana gelmiĢtir. Dolayısıyla Anadolu‟nun TürkleĢmesi, islamlaĢması ve Türk yurdu olmasında bölgenin önemli bir yeri vardır. Bölgede Türkiye Selçuklularından sonra Hamidoğulları Beyliğini, 1391-92 tarihlerinde de Osmanlıları görmekteyiz. Ankara savaĢından sonra elden çıkan bölge 1423 tarihinde Osmanlıların eline tekrar geçmiĢ ve burada Hamid Sancağı ihdas edilerek Anadolu Eyaletine bağlanmıĢtır. Ġlk dönemlerden itibaren bölgede tahrir iĢleminin yapıldığını ve birçok tahrir defterinin meydana getirildiğini görmekteyiz. 1478, 1501, 1523, 1530 ve 1568 tarihli Tapu Tahrir defterleri ile 1501, 1530 ve 1570-71 tarihli vakıf defterleri mevcuttur. Biz bazı tapu tahrir ve vakıf defterlerine dayanarak XVI. yüzyılın ikinci yarısındaki Yalvaç‟ın sosyo-ekonomik durumunu ortaya çıkarmaya çalıĢacağız. 1568 tarihinde Yalvaç bu sancağın bir kazası olarak karĢımıza çıkmaktadır. Yalvaç kazası, Yalvaç ve Karaağaç nahiyelerinden meydana gelmektedir. Biz burada Yalvaç nahiyesinden bahsedeceğiz. 1568 tarihinde Yalvaç 8 mahalleden meydana gelen önemli bir Ģehir durumundadır. ġehirde 115 hane yer almakta ve Ģehrin hâsılı 11.000 akçeden oluĢmaktadır. ġehrin boyahane ve pazar gibi mühim ticari faaliyetleri bulunmaktadır. Bu ticari ve sanayi faaliyetlerinin yanısıra bağcılık, hububat da yapılmaktadır. Yalvaç‟ta 33 köy vardır. Bu köylerden Gemen köyü Kozyaka mahallesine ayrılmıĢtır. Köylerde 2340 hane yer almaktadır. EĢrefler çiftliğinde de hane kaydedilmiĢ olup 10 hane bulunmaktadır. Atikoğlu mezrasında da nüfus kaydedilmiĢ olup 25 hane mevcuttur. Yani kırsal alanda toplamda 2375 hane kaydedilmiĢtir. Bu verilere göre Yalvaç kırsal bir yapı göstermektedir. Köylerin hâsılı 179422 akçedir. Köylerin en önemli yetiĢtirdiği ürünün baĢında hububat gelmektedir. Ayrıca bağcılık, bostan, afyon, ceviz yetiĢtiriciliği önemlidir. KüçükbaĢ hayvanların yanısıra arıcılık da yapılmaktadır. Ġlave olarak keten ve kendirden de vergi alınmakta ve yetiĢtirilmektedir. Yalvaç‟da 19 mezra olup hâsılları 19370 akçedir. Çiftliklerin ve sazlıkların hâsılı ise 2400 akçedir. Yalvaç‟ın Ģehir ve köyleri vakıf eserlerin etrafında geliĢmiĢtir. Buradaki vakıflar, Ģehirlerden daha ziyade kırsal alanda kurulmuĢlardır. Özellikle bazı köyler vakıflar yönünden zengindir. Bunlar; Gemen, Örkenez, Sücüllü, Üyüklü, Kuyucak, Hisarardı, Köstük, Sofular, Salur, Akhisar, Altıkapu, Büğdüz, Gelegermi, KaĢ, Körkü, ġamluca, Yuvalu, Eski, Bahtiyar, BağlutaĢ gibi yerlerdir. 1570-71 tarihinde 97 adet civarında vakıf vardır. Burada hemen hemen her türlü vakıf bulunmaktadır. En fazla mescid ve cami vakfı vardır. Daha sonra zaviye ve muallimhane vakıfları gelmektedir. Kısaca Yalvaç Hamid Sancağının önemli yerlerinden birisidir. ANAHTAR KELĠMELER: Hamid Sancağı, Yalvaç Kazası, Tahrir, Yalvaç Vakıfları.

180 Socio-Economic Situation of the Nahiye Of Yalvaç in the Second Half of the XVI. Century

ABSTRACT Yalvaç has become one of the most important places since the ancient times, because it is situated on a road running to Ġzmir, Konya and Ġran, and it was a junction point of the trade roads in Pisidia. Thus it became a route of various countries, it witnessed battles and changed hands several times. In the ancient times, it was a part of Pisidia region and Antiokhia, one of the important cities in Pisidia, was situated here. The Victory of Miryakefalon also occurred in the borders of this kaza. Accordingly, it has an important role on the Turkization and Islamization of the region. In the region, the Seljuks of Turkey, the Beylik of Hamidoğulları and then the Ottomans in the years of 1391-92 appeared respectively. The region, which was lost with the Battle of Ankara, was recaptured by the Ottomans in 1423 and then the Sanjak of Hamid, under the control of the Eyalet of Anadolu, was founded here. From the early period, we see that the area has been subjected to tahrir (cadastral record) books have been created. The land registry books (Tapu Tahrir Defterleri) belonged to the years of 1478, 1501, 1523, 1530 and 1568 and waqf (vakıf) books of the years of 1501, 1530 and 1570-71 were available. Based on the land registry and waqf books, we will attempt to reveal the socio-economic situation of Yalvaç in the second half of the XVI. century. In 1568, as a kaza of this sanjak, the Kaza of Yalvaç consists of Nahiyes of Yalvaç and Karaağaç. We will mention the Nahiye of Yalvaç here. In 1568, Yalvaç was an important city consisting of 8 quarters (mahalle). There were 115 households in the city and its revenue was 11.000 akçe. The city has important commercial activities such as paint shop and bazaar (market). In addition to these commercial and industrial activities, viticulture and cereals are also made. There are 33 villages in Yalvaç. From these villages the village of Gemen is divided into Kozyaka district. There are 2340 households in the villages. In the EĢrefler farm some households are recorded and their number are 10. The population is recorded in Atikoglu mezras and there are 25 households. In other words, 2375 households were registered in the rural area. According to these records, Yalvaç shows a rural structure.The villagers' income is 179422 akçe. The main product that the villagers most importantly cultivate is the grain. In addition, viniculture, garden, opium, walnut farming is important. In addition to sheep and goat breeding, beekeeping is also performed. In addition, flax and cannabis are taxed and grown. There are 19 hamlets (mezra) in Yalvaç and their income is 19370 akçe. The income of the farms and reeds is 2400 akçe. The towns and villages of Yalvaç developed around foundation (waqf) works. The foundations (waqfs) there were established in rural areas rather than cities. Especially some villages are rich in foundations (waqfs) such as Gemen, Örkenez, Sücüllü, Üyüklü, Kuyucak, Hisarardı, Köstük, Sofular, Salur, Akhisar, Altıkapu, Büğdüz, Gelegermi, KaĢ, Körkü, ġamluca, Yuvalu, Eski, Bahtiyar, BağlutaĢ. There were 97 foundations (waqfs) in 1570-71. Almost all kinds of foundations (waqfs) are here. There are a great majority of masjid and mosques. Later, zaviye and muallimhane foundations come. In short, Yalvaç is one of the important places of the Sanjak of Hamid. KEY WORDS: the Sanjak of Hamid, the Kaza of Yalvaç, Tahrir (cadastral record), Yalvaç Foundations (waqfs).

&&&&&&&&&

181

ArĢ. Görv. Selda SANDALYECĠ Trakya Üniversitesi

GAGAUZ TÜRKÇESĠ SÖZ DĠZĠMĠNĠN ÖLÇÜNLÜ TÜRKĠYE TÜRKÇESĠ SÖZ DĠZĠMĠ ĠLE MUKAYESESĠ

ÖZET Gagauz Türkleri bugün Moldova, Ukrayna, Kazakistan, Beyaz Rusya, Özbekistan, Azerbaycan, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve Türkiye‟de dağınık olarak yaĢamaktadırlar. Yoğunluklu olarak yaĢadıkları bölge ise Moldova‟ya bağlı Gagauz Yeri Özerk Bölgesi‟dir. Gagauz Türkçesi yönlere göre Güney Batı grubuna, kavimlere göre ise Oğuz grubuna dâhil olup Türkiye Türkçesi‟nin Rumeli ağızlarına en yakın olan Türk lehçesidir. Gagauzlar tarih boyunca kendi devletlerini kuramamıĢ, sürekli baĢka güçlerin egemenliğinde yaĢamıĢlardır. Böyle olduğu için Gagauz Türkçesi Türk dilleri arasında dıĢ etkilere en fazla maruz kalmıĢ, geliĢme güçlükleri çekmiĢ, konuĢma dili boyutunda kalmıĢ ve en geç yazı dili olmuĢ bir lehçedir. Bu süreçte Gagauz Türkleri ve Türkçesinin en büyük sorunu varlıklarını sürdürebilmek olmuĢtur. Nihayetinde 1990‟da Otonom Gagauz Cumhuriyeti‟ni kurmuĢlar, 1994‟te de Moldova onlara özel bir statü tanımıĢtır. Kendi devletlerini kurduktan sonra yazı dili olma teĢebbüslerinin daha da arttığı görülmektedir. Gagauz Türkçesi metinleri incelendiğinde kelime dağarcığında, cümle yapısında ve öğe diziliminde kendisine en yakın yazı dili olan Türkiye Türkçesi ile ortaklıklar olduğu gibi farklılıklar da dikkati çekmektedir. Türkiye Türkçesi ölçünlü dilinde de konuĢma dilinde, atasözleri ve deyimlerde olduğu gibi kimi zaman heyecan veya onarım gibi sebeplerle devrik cümle kuruluĢlarına rastlanmaktadır. Bu durumun Gagauz Türkçesinin en önemli ayırt edici özelliklerinden olan devrik cümle kuruluĢlarıyla paralel olup olmadığı veya –varsa- kuruluĢ sebebinin farklılıkları tespit edilmeye çalıĢılacaktır. Biz bu çalıĢmamızda Gagauz Edebiyatına dair seçtiğimiz metinlerde cümle yapılarını ayrıntılı olarak inceleyecek, tamlamalar, birleĢik cümleler, heyecan cümleleri gibi değiĢik yapıları ele alarak Türkiye Türkçesi ölçünlü dilinin öge diziliĢiyle Gagauz Türkçesinin öge diziliĢini mukayese edeceğiz. ANAHTAR KELĠMELER: Gagavuz Türkçesi, Gagavuzlar, Gagauzlar, Söz dizimi, sentaks, devrik cümle, ölçünlü dil.

THE COMPARISON WITH THE GAGAUZ TURKISH AND TURKEY TURKISH SYNTAX

ABSTRACT Gagauz Turks today, Moldova, Ukraine, Kazakhstan, Belarus, Uzbekistan, Azerbaijan, Greece, Bulgaria, Romania and Turkey are living scattered. The region they live in intensively is the Gagauz Autonomous Region of Moldova. According to the direction, Gagauz Turkish is belongs to the South West group, according to the tribe, in Oguz Turks and is the closest dialect Turkey Turkish Rumeli dialect. Gagauz Turkish texts examined when the vocabulary, sentence structure and elements in the lineup with his closest literary language differences as well as partnerships with Turkey Turkish attract attention. Turkey in the Turkish language in the speech of the common language, and sometimes, as in proverbs and idioms are found anacoluthon organizations for reasons such as excitement or repair. It is tried to determine whether this

182 situation is parallel to the overturned sentence organizations which are the most important distinguishing features of Gagavuz Turkic or, if they are, the differences between them. We will examine in detail the structure of sentences in the text we have chosen on the Gagauz Literature. In this study is examined determinative groups, compound sentences and excitement sentences and will be compared withTurkey Turkish syntax formal language Gagauz Turkish KEY WORDS: Gagauz Turkish, Gagauzs, Gagavuzs, Syntax, inverted sentences, formal language.

&&&&&&&&&&&

183 Doç. Dr. Nurhan AYDIN Kafkas Üniversitesi Öğr. Görv. Ferhat ACAR Kafkas Üniversitesi

MARDĠN BÖLÜĞÜNÜN VAN‟A ĠNTĠKALĠ VE KAFKAS CEPHESĠNDEKĠ FAALĠYETLERĠ

ÖZET Birinci Dünya SavaĢı‟nda Osmanlı Devleti birçok cephede savaĢmıĢtır. Bu cephelerden en önemlisi ise Kafkas Cephesiydi. Kafkas Cephesinde savaĢın kesin ve etkili sonuca varması için diğer bölgelerden ve cephelerden ilgili cepheye sevkiyatlar yapılmıĢtır. Bu nedenle Osmanlı Devleti‟ni seferberlik ilanı telgraflarla askere alma Ģubelerine bildirilmiĢtir. Haber ġu‟abat‟daki askere alma Ģubelerine de (Van, BaĢkale, Gever, Bitlis, Siirt, Mardin, Midyat Kasabası) bildirilmiĢ olup ġu‟abat‟taki askere alma iĢlemlerinin ne Ģekilde yürütüleceği de ayrıca Ģubelere ayrıntılı olarak bildirilmiĢtir. Mardin Askere Alma ġubesine gönderilen telgrafta 2158 askerin derhal Van‟a sevki gerektiği belirtilmiĢ olup, aynı zamanda askeri eğitmenlerden 10 yılını tamamlamıĢ olanların, Mardin deposunda bulunan çeĢitli teçhizatlarla birlikte, binek taĢıma amaçlı hayvanların da gönderilmesi istenmiĢtir. Mardin askere alma Ģubesi kendilerinden istenen ihtiyaçların sağlanması için hükümetten 500 lira yardım talebinde bulunmuĢtur. Alınan yardımdan sonra Mardin‟den askeri sevkiyat yapılmıĢtır. Mardin‟den hareket eden askerlerin ViranĢehir‟de toplanıp bölgeye doğru yönelmesi kararlaĢtırılmıĢ olduğundan, Mardin Bölüğü 13 Eylül 1914‟te ViranĢehir‟e varmıĢtır. 19 Eylül‟de ViranĢehir‟den hareket eden Mardin bölüğü, 26 Eylül günü Diyarbakır‟dan Lice‟ye doğru hareket etmiĢtir. Mardin Bölüğünün katılmasından sonra Tutak‟taki tüm birlikler Kafkas Cephesine hareket etmiĢtir. ÇalıĢmamızda Kafkas Cephesi‟ne Mardin‟den gönderilen askerlerin sevkiyatları araĢtırılmıĢ, sevkiyatlar sırasında görülen eksiklikler, askerlerin durumu, sevkiyatın gidiĢatı Mardin Bölüğünün Cephedeki faaliyetleri hakkında bilgiler ele alınmıĢ ve değerlendirilmiĢtir. ANAHTAR KELĠMELER: Asker, Bölük, Cephe, Sevkiyat, Tutak

MARDĠN TROOP‟S GOING TO VAN AND ACTIVITIES AT KAFKAS FRONT

ABSTRACT Ottoman Empire fought in many fronts at the First World War. The most important one of these fronts is Kafkas one. This front was supported by the other fronts and areas to win the war at this front. That‟s why the declaration of the mobilization by Ottoman Empire was reported to the recruiting offices. This declaration was reported to the recruiting offices in ġu‟abat (Van, BaĢkale, Gever, Bitlis, Siirt, Mardin, Midyat ) and it explained how this process would be driven in detail. In the telegram sent to Mardin recruiting office, it was stated that 2158 soldiers should be immediately sent to Van together with the military trainers who completed 10 years, various outfits in Mardin store and animals for transportation. Mardin recruiting Office requested for 500 Lira to supply with requirements. The military shipment was able to be carried out only after this help. It was decided that the soldiers from Mardin would gather in ViranĢehir and move to the area, so Mardin troop arrived at ViranĢehir in 13th of September, 1914. This troop which moved from ViranĢehir in 19th of September moved from Diyarbakır to Lice in 26th of September. All the troops in Tutak moved to Kafkas front after Mardin troop.

184 In this study we have studied on shipments belonging to the soldiers from Mardin, drawbacks during the shipment, the conditions of the soldiers, the course of the shipment and activities by Mardin troop at the front. KEY WORDS: Soldier, Troop, Front, Shipment, Tutak

&&&&&&&&&

185 Dr. Öğr. Üyesi Pelin KOCAPINAR Çankırı Karatekin Üniversitesi

DĠLDEN ÜSLÛBA DOĞRU ÖZET Duyguları ve düĢünceleri ifade etme aracı olan dilin kullanımı, kiĢiden kiĢiye göre değiĢiklik göstermektedir. Dil; insanların benimsediği yaĢam tarzı, kiĢilik özellikleri, üslûbu gibi pek çok konuda, kiĢiyi tanıtıcı ip uçları da vermektedir. Aynı Ģekilde edebiyatçılarımızın da eserlerinde kullandıkları dil, kendileri hakkında pek çok yönden bilgi sahibi olmamıza imkân tanımaktadır. Bu bildiride, kullanılan dilden yola çıkılarak tanınmıĢ iki önemli hikâyecimizin üslûbuna doğru yolculuk yapılacaktır. Türk hikâyeciliğinin kurucusu sayılan, dilde sadeleĢmeyi savunup uzun cümlelerden ve süslü anlatımlardan uzak olarak halkın anlayacağı dille yazmayı benimseyen Ömer Seyfettin ile toplumdan ziyade bireyi ön plana çıkaran Sait Faik, bilindiği gibi Türk hikâyeciliğinin iki büyük ismidir. ÇalıĢmada, edebiyatımızda önemli yere sahip olan bu iki hikâyecimizin üçer hikâyesi ele alınmıĢ ve eserlerin söz varlığından yola çıkılarak sıklık analizi yapılmıĢtır. ÇalıĢma temelinde, hikâyecilerimizin dil ve üslûpları üzerinde durulacaktır. Söz konusu yazarların dil özellikleri, bu özelliklerin eserlerine yansımaları, kelimelerin ve türlerinin kullanım sıklıkları ortaya konularak bunun sonucunda da üslûpları, dikkatleri, önem verdikleri kavramlar bu üçer hikâye çerçevesinde ele alınıp değerlendirilecektir. Birbirine hemen hemen eĢit uzunluklarda seçilen Ömer Seyfettin ve Sait Faik Abasıyanık‟ın eserlerine bu yönden bakıldığında, onların dili kullanma tarzı ve bu vesileyle üslûpları daha net bir Ģekilde ortaya çıkacaktır. ANAHTAR KELĠMELER: dil, söz varlığı, üslûp, sıklık çalıĢması.

From the Language to Wording Right

ABSTRACT The use of language, the means of expressing emotions and thoughts, varies from person to person. Language; it also gives the person tips in many ways, such as the lifestyle that people adopt, personality traits, wording. In the same way, the language that our litterateurs use in their works allows us to have a lot of knowledge about themselves. In this declaration, we will travel to the wording of our two famous storywriters by going out road from the used language. Ömer Seyfettin, who is considered to be the founder of Turkish storytelling, advocates simplification on the language, adoptes writing with the language that people understand away from long sentences and fancy narratives, and Sait Faik, who brings the individual to the foreground far from society, as it is known, are the two greatest names of Turkish storytelling. In study, each three stories of our two storywriters, who have an important place in our literature, were handled and frequency analysis was done by way of the words existence of the works. On the basis of our work, we will focus on the language and wording of our storywriters. The language characteristics of the said writers, the reflections of these characteristics on their works, the frequency of use of words and types will be revealed, and as a result their wordings, their attention, and the concepts they give importance will be evaluated by handling in the context of these each three stories. When we look at the works of Ömer Seyfettin and Sait Faik Abasıyanık which are chosen almost equal lengths, the way they use the language and the wordings will be revealed more clearly. KEY WORDS: language, vocabulary, wording, frequency stud

&&&&&&&&&&

186

ArĢ. Görv. Nalan ġenata AYDIN Dokuz Eylül Üniversitesi

ĠSHAK BĠN MURAD‟IN EDVĠYE-Ġ MÜFREDE ADLI ESERĠNDE YER ALAN HASTALIKLAR VE TEDAVĠ YÖNTEMLERĠ

ÖZET Arapça “deva” sözcüğünün çoğulu olan edviye ve “ferd” olarak ifade edebileceğimiz müfrede sözcüğünden oluĢan eserin adı, ilaçlar, ecza maddeleri anlamına gelmektedir. Edviye-i Müfrede, Anadolu‟da yazılmıĢ ilk Türkçe telif eserdir. Hastalıklar, ilaçlar, botanik, anatomi hakkında geniĢ bilgiler içeren eser, tıp terimlerinin Türkçede nasıl izah edilebildiğine dair verdiği bilgilerle önemli bir yere sahiptir. Nesnelerin kan, sevda, safra, balgam‟dan oluĢan dört ana unsura ve soğuk, sıcak, kuru, yaĢ olma gibi karakteristik özelliklere sahip olması, hastalıkların sebeplerini tesbit edebilmek ve tedavi yöntemlerini uygulayabilmek adına oldukça önemlidir. Eserde “tek baĢına ilaç” olarak kullanılabilen yiyecek-içeceklere, bitkilere ve diğer maddelere, bu maddelerin hastalıkları iyileĢtirme özelliklerine, bunun yanısıra bu maddelerin kullanımında vücutta oluĢabilecek zararlara da yer verilmiĢtir. Bu çalıĢmada eserde yer alan çeĢitli hastalıklar tasnif edilerek derlenecek, yazarın bu hastalıklar için önermiĢ olduğu tedavi yöntemlerine değinilecektir. ANAHTAR KELĠMELER: Edviye-i Müfrede, Hastalıklar, Tedavi Yöntemleri, Ġlaçlar

THE DISEASES AND TREATMENT METHODS IN EDVĠYE-Ġ MÜFREDE BY ISHAK BIN MURAD

ABSTRACT The name of the work, which consists of the word "deva" and “ferd” in Arabic language, means drugs, drug substances. Edviye-i Müfrede, is the first Turkish copyrighted work written in Anatolia. The book, which contains extensive information on diseases, medicines, botanic, and anatomy, has an important place with information on how medical terms can be explained in Turkish. It is very important for the objects to have characteristics such as kan, sevda, safra, balgam, and cold, hot, dry, age, to determine the causes of diseases and to apply treatment methods. The work includes food- beverages, plants and other substances that can be used as "stand-alone medicines", the properties of these substances to cure diseases, as well as the damage that can occur in the body when these substances are used. In this study, the various diseases in the work will be compiled and sorted, and the treatment methods that the author suggests for these diseases will be mentioned. KEY WORDS: Edviye-i Müfrede, Diseases, Treatment Methods, Drugs

&&&&&&&&&

187

Dr. Yıldız Yenen AVCI Milli Eğitim Bakanlığı / Aydın

TÜRKĠYE TÜRKÇESĠ DEYĠMLERĠNDE EDATLAR

ÖZET Cümle içindeki diğer unsurlar ile girdikleri iliĢki sonucu anlam kazanan edatlar Türkçenin isim soylu sözcük türleri arasında yer almaktadır. Bu çalıĢmada Türkiye Türkçesi deyimlerinde edatların varlığı ve bunların kullanım özellikleri tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır. AraĢtırma betimsel analiz modelindedir. Veriler Ömer Asım Aksoy tarafından hazırlanan “Deyimler Sözlüğü” (1988) adlı eserden hareketle elde edilmiĢtir. Verilerin analizinde sıklıkları ve yüzdelik hesapları dikkate alınmıĢtır. Ġncelenen deyimlerde toplam 10 edat türünün kullanıldığı görülmektedir: ile (f=104), gibi (f=90), mi (f=78), kadar (f=33), değil (f=19), -e göre (f=11), için (f=9), -e karĢı (f=3), -den beri (f=2), -e doğru (f=1). Sonuç olarak incelenen deyimlerde en çok ile, en az ise –e doğru edatına yer verilmiĢtir. “Ġle” genel olarak araç ve durum anlamında kullanılmıĢtır. Deyimlerde bu edata bağlı olarak beraberlik, neden ve zaman anlamı veren kullanımlar son derece azdır. Bu durum deyimlerin bir yargıyı belirtmesinden ziyade bir durumu anlatmasından kaynaklanmaktadır. “Ġle” edatı en çok göz (10) ve ayak (5) sözcüğüyle birlikte kullanılmıĢtır. Zamanda yakınlık anlamı veren “–e doğru” edatının ise yalnızca “sabaha doğru” deyiminde görüldüğü tespit edilmiĢtir. ANAHTAR KELĠMELER: Deyimler, sözcük türleri, edatlar, edatların kullanım özellikleri

PREPOSITIONS in TURKEY TURKISH IDIOMS

ABSTRACT The prepositions that have a positive relationship with the other elements in the sentence are among the noun word types of Turkish. In this study, the presence of prepositions in Turkey Turkish idioms and tried to determine their usage features. Research is in descriptive analysis model. The data was obtained from the book "Dictionary of Idioms" (1988) prepared by Ömer Asım Aksoy. Frequency and percentage calculations were taken into account in the analysis of the data. A total of 10 types of prepositions are used in the idioms examined: ile (f=104), gibi (f=90), mi (f=78), kadar (f=33), değil (f=19), -e göre (f=11), için (f=9), -e karĢı (f=3), -den beri (f=2), -e doğru (f=1). As a result, most used preposition was “-ile”, least used was “–e doğru” preposition in the examined idioms. "ile" is generally used in vehicle and situation. In the idioms, there are very few uses for meaning, togetherness and time, depending on this verb. This is due to the fact that the idioms are about a situation rather than a judgment. "ile" is most often used with the word eye (10) and foot (5). It has been found that the "-e doğru" preposition, meaning proximity in time, is only seen in "sabaha doğru (toward morning)" idiom. KEY WORDS: Idioms, word types, prepositions, usage characteristics of prepositions &&&&&&&&&&

188

Doç. Dr. Ayten MEHDĠYEVA Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi

Kız kalelerinin bölgelere göre inĢa edilme tarihine iliĢkin

ÖZET Kız kalelerinin Doğu ülkelerinde, özellikle türk halklarının yaĢadığı bölgelerde inĢa edilmesi ve çeĢitli tarihsel dönemlerdeki farklı amaçlarla iliĢkilendirilmesi araĢtırmacılar arasında en çok kabul gören görüĢlerden biridir. Türkiye, Azerbaycan, Orta Asya, Ġran ve diğer ülkelerde bu anıtlar sayısızdır ve farklı amaçlar için inĢa edilmesi konusunda bilgiler zamanımıza gelmiĢtir. Kıbrıs adasındaki Magosa kalesi, Kırım'da Kız Kermen, Eski Bulgar Ģehrinde Kız kalesi ve diğer adıgeçen kalenin farklı amaçlara hizmet ettiğini belirtmektedir. Avrupa ülkelerinde de Kız kalelerine rastlamak mümkündür. Bu bağlamda, Almanya, Estonya, Polonya ve diğer ülkelerde inĢa edilen aynı isimli kaleleri de gösterebiliriz. Kız kaleleri arasında bir grubun da vurgulanması gerekiyor. Bu gruba giren Kız kaleleri daha eski inançları kendisinde barındırması ile karakterize edilir. Antik kültür değerlerini yansıtan Belkıs ve Kadife kaleleri dikkat çekiyor. Ortaçağ anıtları arasında, savunma nitelikli kaleler daha hakim olmuĢtur. Bu nedenle, Kız kalelerinin niteliği değiĢmiĢtir. Öyle ki, eski zamanlarda, AteĢ kızı, Su tanrısı, gök cisimleri, vb. ile iliĢkilendirilen Kız kaleleri ya savunma sisteminin bir parçası olmuĢ, ya da belirli değiĢikliklere uğramıĢlardı. Aynı zamanda, onları Kadınlar ülkesi ile iliĢkilendirilmesi ve Senemhane olarak anılması rasgele bir olay değildi. Böylece, Kız kaleleri bir kültür anıtı olarak onu yaratan insanların geçmiĢini yansıtıyor. Onların öğrenilmesi bu kaleleri inĢa eden insanların mensubiyetini, göç süreçlerini, mimari geleneklerini ve ideolojik değiĢimlerini izlemelerini sağlar. Kız kaleleri ile ilgili bilgiler geçmiĢi açıklığa kavuĢturur ve her bölge hakkındakı bilgiler özetlendiğinde belirli yasal durumların ortaya çıkmasını göstermektedir. Bu nedenle, dönemin maddiyat sembolü olan Kız kalelerinin öğrenilmesi büyük ilgi uyandırıyor ve güncelliği ile seçiliyor. ANAHTAR KELĠMELER: türk, Kız kalesi, kültür, anıt, bölge

About the history of construction of Maiden Towers in regions

ABSTRACT It is more widely accepted thought by investigators that the Maiden towers have been constructed in Eastern countries, especially in the regions of Turkic nations and coordinated with different purposes in various historical periods. There are a number of such monuments in Turkey, Azerbaijan, Central Asia, Iran and other countries, also details on their construction for different purposes have reached our days. Magosa Tower on Cyprus Island, Kiz Kermen Tower in Crimea, Maiden Tower in Eski Bulgar city and etc. are the bright examples of different purposes of this tower. In European countries it is possible to meet Maiden towers too. From this point of view, it`s possible to show such Maiden towers constructed in Germany, Estonia, Poland and other countries. A group of towers could be highlighted among the Maiden towers. The Maiden towers of this group are characterized by the combining of most ancient beliefs. Belkis and Kadife towers which reflect the ancient cultural values draw a special attention. Among towers of the medieval monuments fortresses occupy an important place. This is why the characteristic features of Maiden towers have changed. Therefore, in ancient times the Maiden towers connected with Od gizi (girl of Fire), Su ilahasi (goddess of Water), celestial bodies and etc. have been an integral part of the defensive system or undergone some

189 changes. At the same time, the connection of these monuments with Gadinlar ulkesi (country of Women) and calling Sanamkhana (house of Women) were not accidental. Thus, the Maiden towers, as a cultural monument reflect the history of nation. The investigation of these monuments enables us to follow the ethnic belonging, migration prosesses, architectural traditions and ideological changes of the nation constructed these towers. The information of the Maiden towers gives the details of our historical past and shows the appearing of certain regularities by summarizing the information of each region. From this point of view, investigation of the Maiden towers that are the materialized symbol of their period attracts the great interest and differs with their uniqueness. KEY WORDS: Turk, Maiden Tower, culture, monument, region

&&&&&&&&&

190

Dr. Öğr. Üyesi Yasemin ULUTÜRK Ġstanbul SaĢlık Bilimleri Üniversitesi

MEKÂN - ĠNSAN ĠLĠġKĠSĠ BAĞLAMINDA GÖKYÜZÜNE AKAN IRMAK

ÖZET Mekân; olayların gerçekleĢebilmesi, kiĢilerin varlık gösterebilmesi ve zamanın yerelleĢebilmesi için önemli bir iĢleve sahiptir. Bu iĢlevin en ihtiyaç duyulduğu metinlerden biri ise romandır. Roman türünün yapı unsurlarından biri olarak karĢımıza çıkan mekân, olay örgüsü ve kiĢilerin belirli bir zemine yerleĢerek somutlaĢmasında büyük bir görev üstlenir. Bu görev kimi zaman yalnızca olay örgüsünün tamamlanmasını sağlayan ve dolayısıyla göz ardı edilen bir unsurken kimi zaman da bireyin öncelenmesi ile birey zihninde farklı bir anlam kazanarak onun kadar değerli görülür. Söz konusu farklılık ise romanın tarihsel sürecine bağlı olarak değiĢiklik göstermektedir. Bu değiĢiklik ise romanın olaya dayalı bir anlatımdan uzaklaĢmasını sağlarken bireyin duygu ve düĢüncelerinin keĢfedilmesine de imkân oluĢturur. Mekân, kiĢilerin yaĢamlarına bağlı olarak çeĢitli Ģekillerde romana yansır. Bu yansıma ile mekân bazen olay örgüsünün gizli tanığı bazen de kiĢinin ruhsal ve fiziksel durumunu ortaya koyan anlatıcı hâline bürünür. Öner Yağcı'nın Gökyüzüne Akan Irmak adlı romanı ise uzun ve farklı betimlemeleri ile oldukça fazla mekâna ev sahipliği yapar. ġehirlerden sokaklara, evlerden cezaevlerine kadar her türlü mekânın yer aldığı romanda kiĢiler ile mekân arasında belirgin bir iliĢki mevcuttur. Özellikle kiĢilerin ruhsal dünyalarının mekâna tezahürünün yoğun olarak görüldüğü romanda, kiĢilerin ruh hâllerine göre mekânın olumlu /olumsuz bir görünüme sahip olduğu fark edilmektedir. Biz de çalıĢmamızda Gökyüzüne Akan Irmak romanında yer alan mekânların kiĢiler ile olan iliĢkisini somutlaĢtırmaya ANAHTAR KELĠMELER: Roman, Mekân, Ġnsan, Gökyüzüne Akan Irmak.

IN THE CONTEXT OF PLACE AND HUMAN RELATIONSHIP: GÖKYÜZÜNE AKAN IRMAK

ABSTRACT Place is a significant function so as to events come true, localization of time and presence of people . One of the most needed texts for this function is the novel. Novel, which is confronted as one of the building elements of the novel type, assumes a great role in the formation of the story line in order to embody people on a certain floor. This task is sometimes seen as valuable as it is merely an element that provides the completion of the story line, and therefore is ignored, and sometimes it is worthwhile to acquire a different meaning in the mind of the individual through the exclusivity of the individual. This difference can change with historical process. This change allows the novel to be moved away from a causal narrative, allowing the discovery of the individual's feelings and thoughts. Place is reflected in the roman in various forms depending on the lives of the people. With this reflection, the space is sometimes the secret witness of story line, and sometimes it is the narrator who reveals the spiritual and physical state of the person. On the other hand, Öner Yağcı's novel "Gökyüzüne Akan Irmak" hosts many places with long and different descriptions. There is a clear relationship between the people and places which are, from cities to streets, from houses to prisons. It is noticed that in the novel, especially where the spiritual worlds of the people are seen intensely, place has a positive / negative appearance according to the moods of the people. We will also try to concretize the relationship of place and people in the novel “Gökyüzüne Akan Irmak”. KEY WORDS: Novel, Place, Human, Gökyüzüne Akan Irmak.

&&&&&&&&&&

191 Dr. Öğr. Üyesi Levent DOĞAN Trakya Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Muharrem ÖZDEN Trakya Üniversitesi

Doğu Trakya Ağızlarında Kullanılan Argo Yapılar Üzerinde Bir Sınıflandırma ÇalıĢması

ÖZET Her ülkede, her dilde görülen, toplum içinde bir kesimin ya da öbeklerin farklı bir biçimde anlaĢmayı sağlamak amacıyla oluĢturduğu özel bir dil olarak tanımlanan argonun Doğu Trakya Ağızlarındaki kullanımı üzerine yoğunlaĢtığımız bu çalıĢmada, bölgeyle ilgili 25 farklı çalıĢmadan çıkarılan argo sözcükler sınıflandırıldıktan sonra yapı ve köken bakımından ele alınmıĢtır. Yapı bakımından Doğu Trakya ağızlarından derlenen argo sözcüklerin bir kısmı basit halde bulunurken bir kısmı çeĢitli yapım ekleri kullanılarak türetilmiĢtir. Bazı argo sözcüklerin meydana gelirken kelime grupları oluĢturduğu gözlenmiĢtir. Derlenen argo sözcükler arasında kökenlerine ulaĢabildiklerimize göre Türkçe kökenli sözcük sayısının alıntı sözcüklere oranla daha fazla olduğu görülmüĢtür. Bu çalıĢmadaki temel çıkıĢ noktamız Türkçenin zengin söz varlığının kullanım çeĢitliliği hakkında bir fikir vermektir. ANAHTAR KELĠMELER: Doğu Trakya, Türkçe, Söz varlığı, Argo.

A Study On Classıfıcatıon Of Slang Structures Used In Eastern Thrace Dıalect

ABSTRACT In this study that we concentrate on usage of slang in Eastern Thrace Dialects which seen in every country in every language, defined as a special language formed by fractions or masses in a society to communicate in a different way, slang words found in 25 different studies about the area were classified and then evaluated in terms of structure and origin. In terms of structure, some of the slang words compiled from the Eastern Thrace dialects are simple but some are derived using various construction suffixes. It has been observed that some of the slang words constitute word groups when being comprised. It is seen that the number of Turkish originated words is higher than the quoted words according to what we can reach in origin among the slang words. Our main motive in this study is to give an idea about the varieties of usage of rich Turkish vocabulary. KEY WORDS: Eastern Thrace, Turkish, Vocabulaty, Slang.

&&&&&&&&&&

192

Dr. Öğr. Üyesi Levent DOĞAN Trakya Üniversitesi Ceyda ERDĠN Trakya Üniversitesi

Uygur Türkçesi Atasözlerinde Akrabalık Adları Üzerine Bir Ġnceleme,

ÖZET Aile bir toplumun temel yapı taĢlarındandır. Türk toplumunda aile kavramına, bir aile kurmaya ve akrabalık iliĢkilerine büyük önem verilmiĢtir. Çünkü aile birlik ve beraberliğin dolayısıyla dayanıĢmanın en güçlü olduğu toplumsal birimdir. Bireylerin yetiĢtirilmesi noktasında aile iliĢkileri ve ailenin üstlendiği rol toplum yapısı bakımından son derece önem arz eder. Ailenin biyolojik, psikolojik, ekonomik; eğitim ve terbiye, dinî, manevi, duygusal ve kültürel alanlara özgü gerçekleĢtirdiği pek çok iĢlevi vardır. Buna göre sosyolojik bir kurum olarak aile en baĢta bireylerin buna bağlı olarak da toplumsal geliĢimin mimarı sayılır. Sözlü edebiyatın en özel ve nadide ürünü sayılan atasözleri; belli bir birikim sonucunda her toplumun özyapısına uygun olarak meydana getirdiği, ait olduğu toplumu tüm yönleriyle bize sunarken halkın tasavvur etme gücünü de sergileyen, yaĢanmıĢlıkları usta bir dille aksettiren, orijinal ve kısa anlatımlardır. Yaptığımız tanıma dayanarak atasözleri dil-düşünce-kültür- toplum eksenini en iyi biçimde aktaran olgulardır diyebiliriz. Zira atasözleri bütünüyle toplumdan ve o toplumun kullandığı dilin sözcüklerinden beslenerek var olmaktadır. Yukarıda ailenin toplumun temelini teĢkil ettiğini vurgulamamıza göre bahsi geçen konuyla ilgili terimlerin atasözlerinde yer almaması ve konunun iĢlenmemiĢ olması da olanaksızdır. Bilindiği gibi temel söz varlığı içinde yer alan akrabalık adları bakımından Türkçe zengin bir dildir. Bu çalıĢmada da Türkçenin lehçelerinden biri olan Uygur Türkçesindeki aile ve akrabalık derecelerini bildiren adlar atasözleri üzerinden tespit edilmiĢtir. Uygur Türklerinde aile ve akrabalık iliĢkilerini ihtiva eden çok sayıda atasözüne denk gelinmiĢtir. Bu atasözlerinden tespit edilen adların büyük çoğunluğunun kan (soy) bağı ve evlilik bağıyla ilgili adlar olduğu görülmüĢtür. ÇalıĢmamızda Uygur Türkçesinde kullanılan aile ve akrabalık adları öncelikle belirli bir çerçeveye göre sınıflandırılmıĢtır. Daha sonra Dîvânü Lûgati-t Türk‟te ve Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü‟nde geçen akrabalık adlarıyla karĢılaĢtırılıp Ģekil yönünden eĢ ya da benzer olanları gösterilmiĢtir. Aynı zamanda akrabalık adları köken bakımından değerlendirmeye alındığında Uygur Türkçesinde hangi yabancı dillerin daha etkili olduğu saptanmaya çalıĢılmıĢtır. Bunların yanı sıra Uygur atasözlerinde anne, baba ve çocuk (kan-soy bağı) terimlerinin en fazla kullanılan akrabalık terimleri olduğu görülmüĢtür. Uygur Türkçesi atasözlerinde genellikle anne ve baba terimlerinin bir atasözünde yer aldığı ve karĢılaĢtırılarak verildiği dikkati çekmiĢtir. Sonuç olarak aile ve akrabalık iliĢkilerine geniĢ bir perspektiften bakıldığı Uygur atasözlerinden hareketle Uygur Türklerinin kültüründe aile teĢkilatı ve ailenin üstlendiği rol gibi birçok konu sosyolojik açıdan değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: Uygur atasözleri, akrabalık adları, aile yapısı, adbilim.

A Study On The Kınshıp Names In Uıghur Turkısh Proverbs

ABSTRACT Family is one of the foundation stones of a community. In the Turkish society, great importance has been given to the concept of family, the establishment of a family and kinship relations. Because the family is the strongest social unit of unity and togetherness hence solidarity. The role of family relations and family in the upbringing of individuals is of great

193 importance in terms of community structure. The family has many functions that are specific to biological, psychological, economic, education and nurture, religious, spiritual, emotional and cultural fields. According to this the family as a sociological institution is regarded as the constructor of the development of the individuals in the first place and correpondingly society. Proverbs, which are considered to be the most special and rare products of oral literature, are original and short narratives that are made according to the character of society as a sum of experiences, reflecting the power of imagination of the people while presenting us all the aspects of the society they belong to. Based on the definition we make, we can say that proverbs are phenomena that best convey the axes of language-thought-culture-society. Because proverbs exist entirely from society and from the words of the language that society uses. With regard to emphasize above on the family is the basis of the society so it is not possible that the terms related to the subject are not included in the proverbs and the subject has not been processed. As it is known, Turkish is a rich language in terms of kinship names in its the basic vocabulary. In this study, the names of family and kinship ratios in Uyghur Turkish, one of the Turkish dialects have been identified through proverbs. In Uighur Turks many prominent proverbs involving family and kinship relations were discovered. It is seen that the vast majority of the names found in these proverbs are names related to lineage and marriage. In our study the family and kinship names used in Uyghur Turkish are classified according to a specific framework. Then they are compared to the ones in Dîvânü Lûgati-t Türk‟te and Old Uihgur Turkish Dictionary and the same or similar ones by shape are indicated. At the same time, it was tried to determine which foreign languages were more effective in Uyghur Turkish when the kinship names were taken into consideration in terms of origin. Besides these, it is seen that in Uighur proverbs mother, father and child (blood-lineage) terms are the most used kinship terms. It draws attention that the mother and father terms usually appear in a proverb and are given by comparison. As a result, many points such as family organization and family role in Uighur Turks culture have been tried to be evaluated from sociological point of view, based on Uighur proverbs where family and kinship relations are viewed from a wide perspective. KEY WORDS): Uighur proverbs, kinship names, family structure, onomatology.

&&&&&&&&&&

194

Doç. Dr. Osman UYANIK Necmettin Erbakan Üniversitesi

Türkiye Türkçesindeki “–sA” ġart Kip Ekinin Kumuk Türkçesinde Zarf-Fiil Olarak Kullanım

ÖZET Köktürk döneminde zarf-fiil olarak kullanılan “–sA” eki dilin ifade etme ihtiyacı dolayısı ile zamanla ardına Ģahıs ekleri alarak Ģart kipi hâline gelmiĢtir. Günümüzde Türkiye Türkçesinde de bu görevi ile kullanılmaktadır. ġahıs eki almayan “-sA” eki de üçüncü Ģahısta çekime girmiĢ Ģart kip eki olarak kullanılır. Kumuk Türkçesinde “-sA” eki, Ģart kip eki olarak kullanılmakla birlikte aynı zamanda Köktürk dönemindeki Türkçede olduğu gibi zarf-fil görevinde de kullanılmaya devam etmektedir. Bu zarf-fiil eki Türkiye Türkçesindeki “-IncA” zarf-fiil eki görevindedir. Köktürkçedeki bir ekin, günümüzde görevi değiĢmesine rağmen Kumuk Türkçesinde Köktürkçedeki göreviyle de kullanılması Kumuk Türkçesini Türk dili araĢtırmalarında önemli bir konuma getirmektedir. Çünkü Köktürkçeden günümüze kadar dilin geliĢim aĢamasını üzerinde barındırmaktadır. Dilin geliĢim aĢamalarını üzerinde barındıran bir lehçe dildeki problemlerin çözümünü kolaylaĢtırır . Bu yönüyle bu çalıĢma, Türk dilindeki pek çok problemin Türk lehçeleri vasıtası ile çözüleğini göstermesi açısından önemlidir. Kumuk Türkçesi, Türk Lehçeleri, ġart kipi, Zarf-fiil ANAHTAR KELĠMELER: Kumuk Türkçesi, Türk Lehçeleri, ġart kipi, Zarf-fiil

Using “-sA” Conjunctive mood affix in Turkey Turkish As An Adverbial Verb In Kumuk Turkish

ABSTRACT The affix “-sA” which is used as an adverbial verb in Köktürk period, after time it became a conjunctive mood by taking a personal ending because of the need to express of language. Today, it is used with this task in the Turkish language. The affix “-sA” which is not a personal ending use as conjunctive mood in inflection with third person. The affix “-sA” uses a conjunctive mood affix in Kumuk Turkish at the same time it continues to be used adverbial-verb position , like Köktürk period of Turkish, too. This adverbial verb is the same as “-Inca” adverbial verb affix in Turkey Turkish. Even though the mission of an affix in Köktürks has changed today, its use in the same mission at Kumuk Turkish, it brings Kumuk Turkish to an important position in Turkish language researches. Because this is carrying period of development phase of the language from Kötürkian until today. A dialect that carrying the stages of development of a language helps solve the problems on the language. This study from this aspect is important that it shows many problems in Turkish language will be solved through Turkish dialects. KEY WORDS: Kumuk Turkish, Turkish dialects, conjunctive mood, vebal adverb.

&&&&&&&&&

195 Doç. Dr. Osman UYANIK Necmettin Erbakan Üniversitesi

Kumuklarda Tezlik Tasvir Fiili

ÖZET Tezlik ifadesi, insanın kendisini ifade edebilmesi için gerekli yapılardan biridir. Türkçedeki tezlik ifadesi birleĢik fiil yapılarıyla oluĢturulmaktadır. Bu yapı “Asıl Fiil (+) Zarf-fiil Eki (+) Yardımcı Fiil” formülü ile gerçekleĢir. Bu birleĢik fiilde anlam, asıl fiil üzerindedir. Yardımcı fiil ise tezlik ifadesini sağlayan çekim unsuru olarak kullanılmaktadır. Türkiye Türkçesinde tezlik ifadesini sağlayan yardımcı fiil “ver-”dir. Bu yardımcı fiil, farklı Türk lehçelerinde tezlik ifadesi dıĢında farklı görevlerde de kullanılabilmektedir. Bunun sebebi yardımcı fiilin gerçek anlamında olmayıp çekim unsuru olarak kullanılmasıdır. Bundan dolayı “ver- ” yardımcı fiilinin dıĢında baĢka yardımcı fiiller de farklı Türk lehçelerinde tezlik ifadesi taĢıyabilmektedir. Çoğunluğu Kafkasya coğrafyasında yerleĢmiĢ bulunan Kumuklarda, tezlik ifadesi “yiber-” yardımcı fiili ile sağlanmaktadır. Gerçek anlamı “gönder-” olan bu fiil, yardımcı fiil olarak Türkiye Türkçesinde tezlik tasvir fiili olan “ver-” yardımcı fiilinin karĢılığıdır. Kumuk Türkçesi, yeterlik tasvir fiili olarak diğer Türk lehçelerinden farklı olarak “bol-” yardımcı fiilini kullandığı gibi tezlik tasvir fiili için de diğer Türk lehçelerinden farklı bir yardımcı fiil kullanmaktadır. Bu farklılıklar, Kumuk Türkçesini özel bir konuma yerleĢtirmektedir. Kumuk Türkçesindeki bu farklılıkların incelenmesi, Türkçe içerisindeki yerinin belirlenmesi açısından önem taĢımaktadır. ANAHTAR KELĠMELER: Anahtar kelimeler: Tezlik tasvir fiili, Kumuk Türkçesi, yiber- tasvir fiili7

Urgency Description Verb In Kumuks

ABSTRACT The expression of urgency is one of the necassary structures for a person to express himself. The expression of urgency in Turkish is formed by compound verbs. This structure takes place in the form of the “main verb (+) adverb affix (+) auxiliary verb” formula. The meaning of this combined verb is on the main verb and the auxiliary verb is used as the inflectional morpheme for the expression of urgency Auxiliary verb of the expression of urgency in Turkey Turkish is “ver-“ auxiliary verb. This auxiliary verb can also be used in different tasks in different Turkish dialects except for the expression of urgency. This is because the auxiliary verb is not real meaning but it used as an inflectional morpheme. Therefore, other auxiliary verbs for “ver-“ auxiliary verb can be used in expression of urgency in different Turkish dialects, too. The expression of urgency is provided with auxiliary verb “yiber-“ in Kumuks the majority of which is settled in the Caucasus region. This auxiliary verb which is the real meaning of “send (gönder-)“ correspond as the expression of urgency “give (ver-)“ auxiliary verb in Turkey Turkish. Kumuk Turkish uses “be (bol-)“ auxiliary verb for the expression of efficiency as different from other Turkish dialects as well as they use an different auxiliary verb for the expression of urgency different from other Turkish dialects. These differences place Kumuk Turkish in a special position. The examination of these differences in Kumuk Turkish is important in terms of determining its location in Turkish. KEY WORDS: the expression of urgency, Kumuk Turkish, “yiber-“ description verb. &&&&&&&&&&

196

Doç. Dr. Yenal ÜNAL Bartın Üniversitesi

CUMHURĠYETĠN ĠLK YILLARINDA GÖREV YAPAN TÜRK DĠPLOMATLARI ÜZERĠNE BĠR ĠNCELEME (1923-1938): AHMET FERĠT TEK ÖRNEĞĠ

ÖZET Osmanlı Ġmparatorluğu, I. Dünya SavaĢı ve bu savaĢın neticeleri doğrultusunda tarih sahnesinden çekilmiĢ bir devlettir. Bununla birlikte I. Dünya SavaĢı‟nın sonucunda giriĢilen Milli Mücadele, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti‟nin temelinin atıldığı bir süreçtir. Milli Mücadele‟nin baĢarıyla ikmale muvaffak olunmasından sonra 24 Temmuz 1923 tarihinde yeni Türk devleti murahhaslarıyla Ġtilaf Devletleri temsilcileri arasında yaklaĢık dokuz aylık görüĢmeler neticesinde Lozan BarıĢ AntlaĢması imzalanmıĢtır. Lozan AntlaĢması, Ġtilaf Devletleriyle yeni Türk siyasi teĢekkülü arasında yaĢanan meselelerin büyük bölümünü çözmekle birlikte bazı konular neticeye kavuĢamamıĢ ve Lozan sonrasına bırakılmıĢtır. Lozan görüĢmeleri sırasında sadece I. Dünya SavaĢı sonrasında ortaya çıkan durum tartıĢılmamıĢtı; Osmanlı dönemine iliĢkin yüzlerce yıllık meseleler de görüĢülmüĢtü. Dönemin koĢulları göz önüne alındığında yeni Türk Devleti, Lozan‟da bir zafer kazanmakla birlikte; burada çözemediği birçok meseleyi kendi çıkarına olacak Ģekilde neticelendirebilmek amacıyla yoğun bir diplomasi faaliyetinin içerisine girmiĢtir. Nüfus mübadelesi, Musul sorunu, Hatay meselesi, Boğazlar komisyonu baĢta olmak üzere çözülmesi gereken pek çok konu genç Türkiye‟yi beklemekteydi. Bütün bu mühim meselelerin savaĢtan uzak durularak diplomasi kanalıyla çözülmesi gerekiyordu. Bu maksatla yürütme organı baĢta olmak üzere dıĢiĢleri bakanlığının ve Türk diplomatlarının olağanüstü bir çaba içine girmeleri elzemdi. Bu çalıĢmada bahsedilen zorlu süreçte, Atatürk devri Türk diplomasisi ve bu dönemde diplomaside görev almıĢ Ģahıslar üzerine çeĢitli değerlendirmeler yapılacaktır. Yine bu diplomatlardan birisi olan Ahmet Ferit Tek örneklem olarak alınarak bu Ģahsın özellikle diplomat olarak görev yaptığı yıllardaki faaliyetleri değerlendirilmeye çalıĢılacaktır. ANAHTAR KELĠMELER: Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk Dönemi, DıĢ Politika, Diplomasi, Diplomat.

A STUDY ON THE TURKISH DIPLOMATS OFFICIATED DURING THE FIRST YEARS OF THE REPUBLIC (1923-1938): AHMET FERĠT TEK EXAMPLE

ABSTRACT The Ottoman Empire was a state drawn from the history in the direction of the First World War and its consequences. However, National Struggle which undertaken as a result of the First World War is a process that also laid the foundation of the Republic of Turkey. The ending of the National Struggle successfully, after about nine months of negotiations the Lausanne Peace Treaty was signed on 24 July 1923 between the representatives of the new Turkish state delegations and the representatives of the Entente States. The Treaty of Lausanne has solved most of the issues between the Entente States and the new Turkish political establishment but some matters could not be solved and these has been left behind Lausanne. During the Lausanne negotiations only the situation that emerged after First World War was not discussed; the centuries-old affairs of the Ottoman period were also discussed. Given the conditions of the new Turkish state gained a victory in Lausanne but she has entered into an intense diplomatic activity in order to conclude many issues in her own

197 interest that she could not solve in Lausanne. Mainly population exchange, Mosul problem, Hatay issue, the Straits commission, many issues need to be solved by young Turkey. All these important issues had to be solved with diplomatic channels, away from war. For this purpose, especially the executive organ, the Ministry of Foreign Affairs and the Turkish diplomats had to make an extraordinary effort. In this study various evaluations will be made on this difficult process and diplomacy of Atatürk period as besides diplomats who have taken part in the diplomacy. Ahmet Ferit Tek who is one of these diplomats will be taken as a sample and will be tried to evaluate the activities of this person especially in the years served as a diplomat. KEY WORDS: Republic of Turkey, Atatürk Period, Foreign Policy, Diplomacy, Diplomat.

&&&&&&&&&

198

Öğr. Görv. Ġzzettin BEġTAġ Pamukkale Üniversitesi

TBMM XI. DÖNEM NEVġEHĠR MĠLLETVEKĠLLERĠ VE MECLĠS ĠÇĠ FAALĠYETLERĠ

ÖZET Seçim, oy hakkı demokrasinin olmazsa olmazlarından birisidir. Türkiye‟de 1876‟dan beri müdahalelere ve kesintilere rağmen, hep bir Ģekilde sandıklar kuruldu ve parlamento halkın oyuyla oluĢtu. Seçimlerin kalitesi, siyasi iktidarlar baĢta olmak üzere, muhalefet partilerinin tutumu, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarının demokratikliği ayrıca sorgulanabilir. Ancak tartıĢmayacağımız belki de tek husus; Türk toplumunda seçim ve sandık kültürünün yerleĢmiĢ olduğudur. Halkın demokrasiyle ilgili diğer parametreleri çok önemsemediği bir vakıa olsa da, demokrasinin beĢiği Avrupa‟dan daha geniĢ katılımla sandığa gittiği gerçeği de ayrı bir paradoks olarak ortada duruyor. Bildirimizin konusunu teĢkil eden NevĢehir, dönemin iktidarı Demokrat Parti tarafından bir siyasal pragmatizm örneği olarak, 1954 yılında Niğde Vilayetine bağlı bir ilçe iken il yapılır. DP‟nin Ġkinci döneminde il yapılan NevĢehir halkı, ilk kez 1957 Seçimlerinde yani, TBMM XI. Dönemde Cumhuriyet Tarihi‟nin ilk NevĢehir vekillerini seçmek üzere, sandığa gider. Seçimler beklenildiği gibi, Anadolu‟da yaygın olan ahde vefa örneği olarak, DP‟nin açık zaferiyle neticelenir. NevĢehir için ayrılan 4 vekili de Adnan Menderes‟in baĢında olduğu DP kazanır. Yine enteresandır ki, NevĢehir‟in koparılmasıyla küçülen Niğde‟de tersi bir sonuçla 7 vekilin 6‟sını Ana muhalefet partisi CHP kazanır. Oysa 1954 Seçimlerinde DP Niğde‟de 8-0 kazanmıĢtı. Bu sonuçlara baktığımızda Niğde halkının iktidarın bu kararını tasvip etmediği anlaĢılmaktadır. Alfabetik sırayla Hasan Hayati Ülkün, Münip Hayri Ürgüplü, Necmettin Önder ve Zihni Üner adlı vekiller NevĢehir‟i temsilen XI. Dönem Meclisinde yerlerini alırlar. Ġlin ilk vekilleri olmalarından mıdır bilinmez, lakin her dört vekilin de TBMM‟de hayli aktif olduklarını gözlemledik. Bu araĢtırmamızda 1957-1960 arası XI. dönem NevĢehir Milletvekillerinin Meclis içi faaliyetlerini irdeleyeceğiz. ANAHTAR KELĠMELER: TBMM, XI. Dönem, Seçim, Sandık, NevĢehir, Hasan Hayati Ülkün, Münip Hayri Ürgüplü, Necmettin Önder ve Zihni Üner

THE ELEVENTH TERM DEPUTĠES OF NEVSEHĠR AND THEĠR PARLĠAMENTARY ACTĠVĠTĠES

ABSTRACT The election, the right to vote are one of the essentials of democracy. In Turkey, despite the interventions and interruptions, somehow ballot boxes were set up and parliaments were formed by popular vote since 1876. The quality of the elections, especially the political power, the attitude of the opposition parties, the democracy of the Political Parties and the Election Laws can be questioned separately. However, the one thing that we cannot discuss, perhaps, is that the election and ballot culture has taken root in the Turkish society. Another fact is that the public is not paying much attention to other parameters related to democracy, but the fact that broader participation to the election than Europe, considered as the cradle of the democracy, remains as a separate paradox. NevĢehir, constituting the subject of our study, was made a province in 1954, while it was a district of Nigde, by Democrat Party, the government at that time, as an example of political pragmatism. The people of NevĢehir, which was made a province during the second term of

199 the Democrat party, went to ballot box for the first time in the elections of 1957, in other words in the eleventh term of TBMM, to elect the first NevĢehir deputies of the Republican History. As expected, the elections resulted in a landslide victory for the DP as an example of widespread pacta sunt servanda in Anatolia. The four deputyship which were allocated for NevĢehir were won by the DP, headed by Adnan Menderes. It is also interesting to note that in the case of Niğde, which contracted with the detachment of NevĢehir, the main opposition party CHP, won 6 of the 7 deputies. However, in the 1954 elections DP won all 8 of the deputyship in Niğde. When we look at these results, it is understood that the people of Niğde did not approve this decision of the government. In alphabetical order, deputies named, Hasan Hayati Ülkün, Munip Hayri Ürgüplü, Necmettin Önder and Zihni Üner took their place in the eleventh term of TBMM as the representatives of NevĢehir. It is not known whether it was due to being the first deputies of the province, we have observed that all four deputies were highly active in the assembly. In this study, we will examine the parliamentary activities of the eleventh term deputies of NevĢehir during the period between 1957-1960. KEY WORDS: TBMM, 11th Term, Election, Ballot Box, Nevsehir, Hasan Hayati Ülkün, Münip Hayri Ürgüplü, Necmettin Önder and Zihni Üner

&&&&&&&&&&

200

Onat ġĠMġĠR Ġstanbul Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ġnci Zaim GÖKBAY Ġstanbul Üniversitesi

Bireylerin Psikosomatik ve Psikiyatrik Etkilerinin ĠĢ Tatminlerine Etkisi ve Memnuniyetin Arttırılmasına Yönelik Bir Vaka ÇalıĢması

ÖZET Amaç: ĠĢ tatmini kiĢiden kiĢiye değiĢen bir özelliktir. Bunun en önemli nedeni kiĢilerin değerlerinin önem derecelerinin farklılık göstermesidir. Bireylerin hayatta önemsedikleri olay ve kiĢiler esasında kiĢilik özellikleri ile doğrudan iliĢkilidir. KiĢilik kavramı insanın sosyal yaĢantısının bir parçası olarak yüzyıllar boyunca ilgi görmesine rağmen bilimsel geliĢimine 1930‟lu yıllarda kiĢilik psikolojisinin diğer soysal bilim alanlarında ayrı bir bilimsel disiplin olarak ortaya çıkması ile baĢlamıĢtır. KiĢilik; bir insanın duyma, düĢünme, davranıĢ biçimlerini etkileyen koĢulların kendine özgü görüntüsüdür. Ġçten ve dıĢtan gelen uyarıcıların etkisi altında olan kiĢilik bireyin biyolojik ve psikolojik, kalıtsal ve edinilmiĢ bütün yeteneklerinin, güdülerinin, duygularının, isteklerinin, alıĢkanlıklarının ve bütün davranıĢlarının içine alır. Bu nedenle insan biyopsikososyal bir varlıktır. Dolayısı ile kiĢilik özellikleri ile performans arasındaki iliĢkiyi, durumsal değiĢkenlerin kiĢilik özellikleri üzerinde yarattığı etkiyi açıklamak gerekmektedir. Bir çalıĢan içinde bulunduğu örgütün farklı kademelerinden çeĢitli durumsal uyarıcılar almaktadır. Bu uyarıcıların kiĢilik özellikleri üzerinde yarattığı etki sayesinde çalıĢan kendi davranıĢlarını yönlendirmektedir. KiĢilik ve iĢ tatmini iliĢkisinin ve performansa etkisinin birbiriyle etkileĢim içerisinde belirlenmesi gerekmektedir. Bu çalıĢmanın amacı, özel bir Ģirkette çalıĢan ve memnuniyet anketlerinde ortalamanın altında memnuniyetsizlik ifade eden, farklı kiĢilik yapısında, farklı kademelerde (Mavi Yaka, Beyaz Yaka, Yönetici Pozisyonunda göre yapan bireylerde) ve farklı illerde bireylerin iĢ tatminlerinin iyileĢtirilmesinde bir vaka analizinin gerçekleĢtirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Uygulama kapsamında bireylerin psikosomatik ve psikiyatrik durumlarının iĢ memnuniyetlerine ve iĢe aidiyet duygularına etkilerinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda çalıĢma örneklem grubu seçilmesi için ilgili firmanın Ġnsan Kaynakları Direktörlüğü‟nün 4 farklı grup Ģirketinde periyodik olarak yaptığı çalıĢan memnuniyetinin ölçülmesine iliĢkin çalıĢmalarda ortalamanın altında puanlama yapan bireylerin veri tabanı oluĢturulmuĢtur. En az puanlama yapandan (vasat altı) en çok puanlama yapan bireye kadar (ortalama altı) tüm veri tabanı çalıĢma kademelerine göre gruplandırılarak çalıĢma hakkında bire bir görüĢmelerle bilgilendirilmiĢtir. ÇalıĢmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden 21 kiĢi örneklem grubu olarak projeye dahil edilmiĢtir. ÇalıĢmaya katılmayan diğer bireyler kontrol grubu olarak uzaktan izlenmiĢtir. Ġlk uygulamada 21 kiĢiye Cornel Index Envanteri uygulanarak psikosomatik ve psikiyatrik durumları hakkında bilgi edinilmeye çalıĢılmıĢtır. Envanter web üzerinden gerçekleĢtirilmiĢ tüm soruların cevaplanması sağlanmıĢtır. Katılımcıların envanteri mümkün olduğunca doğru cevaplandırması için belirli Ģablon kullanıp kullanmadıkları incelenmiĢtir. Katılımcıların Ģirkete giriĢ ve çıkıĢ saatlerine uyumlarını, Ģirket içerisinde iĢ dıĢı internet kullanım değerlerini öğrenmek için bilgi teknolojileri direktörlüğünden PDKS ve data kullanım verileri alınmıĢ ve uyumsuzluk durumlarına iliĢkin bilgiler alınarak analiz için kullanılmıĢtır. ÇalıĢma arkadaĢlarıyla birebir görüĢmeler yapılarak Cornel Index sonuçlarının doğruluğuna iliĢkin somut bilgiler alınmıĢtır. Uygulamalar kapsamında Ģirketlerde odak grupları oluĢturmuĢ ve iyileĢtirilmesi gereken konular önem ve aciliyet durumları göz önüne alınarak ortaya çıkartılmıĢtır.

201 ÇalıĢmaya gönüllü katılan 18 kiĢi 9 erkek ve 9 kadından oluĢmaktadır. Kadın katılımcıların yaĢ ortalaması 31,5 iken erkek katılımcıların yaĢ ortalaması 37,33‟tür. Kadın katılımcıların %66,67‟si (6 kiĢi), erkek katılımcıların %100‟ü evlidir. Kadın katılımcıların % 33,33‟ü Yüksek Lisans düzeyinde, %44,44‟ü Lisans düzeyinde ve %22,22‟si lise düzeyinde eğitime sahiptir. Erkek katılımcıların % 11,11‟i Yüksek Lisans düzeyinde, %55,56‟sı Lisans düzeyinde, %22,22‟si Ön Lisans düzeyinde ve %11,11‟i lise düzeyinde eğitime sahiptir. Kadınların beyaz yaka dağılımı % 77,78 mavi yaka dağılımı %22,22 iken erkeklerin beyaz yaka dağılımı % 66,67, mavi yaka dağılımı %33,33 biçimindedir. Bulgular ve TartıĢma: Genel grup popülasyonu mavi yaka ve beyaz yaka olarak ele alındığında mavi yakalıların cornel index sonuçlarının dağılımı; %20‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %20‟sinde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %40‟ında AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal biçimindedir. Mavi yakalı kadın çalıĢanların %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %50‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal bulunurken, Mavi yakalı erkek çalıĢanların %33,33‟ünde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %33,33‟ünde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu gözlemlenmiĢtir. Mavi yakalı çalıĢanların yaĢ ortalaması 39,4 iken mavi yakalı kadın çalıĢanların yaĢ ortalaması 39,5 ve mavi yakalı erkek çalıĢanların yaĢ ortalaması 39,33‟dür. Mavi yakalı çalıĢanların genel cornel index dağılımları %40‟ı Kuvvetli nevrotik ruhsal yapıya, %60‟ı emotif ruhsal yapıya sahiptir. Mavi yakalı kadın çalıĢanların %100‟ü Kuvvetli nevrotik ruhsal yapıya sahip iken, mavi yakalı erkek çalıĢanların %100‟ü emotif ruhsal yapıya sahiptir. Mavi yakalı çalıĢanlardan çalıĢmaya katılanların unvanları ġef, Personel ve Ekip Lideri‟dir. ÇalıĢmaya katılan mavi yakalı çalıĢanların unvanlarının dağılımı %60‟ı ġef, %20‟si Personel ve %20‟si Ekip Lideri olarak gerçekleĢmiĢtir. ÇalıĢmaya katılan mavi yakalı erkek çalıĢanların %66,67‟si ġef, %33,33‟ü Ekip lideri iken mavi yakalı kadın çalıĢanların %50‟si Ģef ve %50‟si personel unvanına sahiptir. Cornel Index sonuçları unvana göre incelendiğinde ise; ġeflerin %33,33‟ünde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %66,67‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu söz konusu iken, Personellerin %100‟ü depresif, %100‟ünde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme durumu söz konusudur. Ekip liderlerinin incelemesinde herhangi bir olumsuz bulguya rastlanmamıĢtır. Unvanların cinsiyet boyutuna bakılmak istendiğinde mavi yakalı Ģeflerin %33,33‟ü kadın, %66,67‟si erkek iken, personellerin %100‟ü kadın ve Ekip Liderlerinin %100‟ü erkektir. Mavi yakalı Ģef kadınların %100‟ünde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu gözlemlenirken, mavi yakalı Ģef erkeklerin %50‟sinde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %50‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu gözlemlenmiĢtir. Beyaz yakalıların cornel index sonuçlarının dağılımı; %38,46‟sı Depresif, %30,77‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %15,39‟unda Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %38,46‟sında AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal, %7,69‟unda Psikopati Durumu söz konusudur. Beyaz yakalı kadın çalıĢanların %28,57‟si Depresif, %42,86‟sında Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %14,29‟unda Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %57,14‟ünde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu gözlemlenmiĢtir. Beyaz yakalı erkek çalıĢanların %50‟si Depresif, %16,67‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %16,67‟sinde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %16,67‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal, %16,67‟sinde Psikopati Durumu gözlemlenmiĢtir. Beyaz yakalı çalıĢanların yaĢ ortalaması 32,46 iken beyaz yakalı kadın çalıĢanların yaĢ ortalaması 29,14 ve beyaz yakalı erkek çalıĢanların yaĢ ortalaması 36,33‟dür. Beyaz yakalı çalıĢanların genel cornel index dağılımları %30,77‟si Kuvvetli nevrotik ruhsal yapıya, %69,33‟ü emotif ruhsal yapıya sahiptir. Beyaz yakalı kadın çalıĢanların %42,86‟sı Kuvvetli nevrotik ruhsal yapıya sahip iken, %57,14‟ü emotif ruhsal yapıya sahiptir. Beyaz yakalı erkek çalıĢanların %16,67‟si Kuvvetli nevrotik ruhsal yapıya sahip iken %83,33‟ü emotif ruhsal yapıya sahiptir.

202 Beyaz yakalı çalıĢanlardan çalıĢmaya katılanların unvanları Müdür, Yönetici, Uzman, Uzman Yardımcısı ve Eleman‟dır. ÇalıĢmaya katılan beyaz yakalı çalıĢanların unvanlarının dağılımı %15,38‟i müdür, %30,77‟si yönetici, %30,77‟si uzman, %15,38‟i uzman yardımcısı ve %7,69‟u eleman olarak gerçekleĢmiĢtir. ÇalıĢmaya katılan beyaz yakalı erkek çalıĢanların %33,33‟ü müdür, %33,33‟ü yönetici ve %33,33‟ü uzman iken beyaz yakalı kadın çalıĢanların %28,57‟si yönetici, %28,57‟si uzman, %28,57‟si uzman yardımcısı ve %14,29‟u elaman unvanına sahiptir. Cornel Index sonuçları unvana göre incelendiğinde ise; Müdürlerin %50‟si Depresif, %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %50‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu söz konusu iken, yöneticilerin %25‟i Depresif, %25‟inde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %25‟inde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, uzmanların %25‟i depresif, %25‟inde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %50‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal, %25‟inde psikopati, uzman yardımcılarının %50‟si depresif, %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %50‟sinde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu, %100‟ünde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal, elemanların %100‟ünde depresiflik durumu söz konusudur. Unvanların cinsiyet boyutuna bakılmak istendiğinde beyaz yakalı müdürlerin %100‟ü erkek iken, yöneticilerin %50‟i erkek, %50‟si kadın, uzmanların %50‟si erkek, %50‟si kadın, uzman yardımcılarının %100‟ü kadın ve elemanların %100‟ü kadındır. Beyaz yakalı müdür erkeklerin %50‟si depresif, %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %50‟sinde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu gözlemlenmiĢtir. Beyaz yakalı yönetici erkeklerin %50‟si depresif, %50‟sinde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu söz konusu iken, beyaz yakalı yönetici kadınların %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme durumu gözlemlenmiĢtir. Beyaz yakalı uzman erkeklerin %50‟si depresif, %50‟sinde ise Psikopati Durumu, beyaz yakalı uzman kadınların ise %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %100‟ünde ise AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal durumu söz konusudur. Beyaz yakalı uzman yardımcı kadınların %50‟si depresif, %50‟sinde Korkma ve Ġrkilme Tepkisi Gösterme, %50‟sinde Nevrotik Kökenli Mide Bağırsak Bozukluğu ve %100‟ünde AĢırı Duyarlı ve ġüpheci Hal söz konusudur. Sonuçlar: Odak çalıĢmaları sonucunda ortaya çıkan ana konular: “ÇalıĢma saatleri, Ofis/ÇalıĢma Ortamı, Sosyal Etkinlikler, MaaĢ Politikası, Onurlandırma-Ödüllendirme/Takdir Sistemi” baĢlıkları altında olmuĢtur. Çıkan konularla ilgili yapılabilir aksiyonlar insan kaynakları direktörlüğü ile görüĢülerek kararlaĢtırılmıĢ ve üst yönetime sunulmuĢtur. ÇalıĢma ortamlarında fiziksel memnuniyetsizliklerin giderilmesi için orta ölçekli harcamalar yapılarak hiç camı olmayan havasız mekânda çalıĢan bireyler küçükte olsa camı olan ve temiz hava girebilecek bir ortama taĢınmıĢlardır. ÇalıĢma saatleri sabah ve akĢam 1 saat öne alınmıĢtır. GiriĢ ve çıkıĢ saatlerinin trafiğin en yoğun olduğu saatlere denk gelmesi nedeniyle gün içinde en az 2 saat yolda zaman geçiren çalıĢanlar 1 saat tasarruf etmiĢlerdir. Böylece sosyal hayatlarına 1 saat fazla zaman ayırabilme avantajı elde edilmiĢ aynı zamanda trafikte kalınma süresi minimize edildiği için iĢe stres oranı düĢük gelinmeye baĢlanmıĢtır. Sadece çalıĢmaya katılan gönüllüler de değil uygulama tüm Ģirketlerde gerçekleĢtiği için çalıĢma sonrasında yapılan memnuniyet anketlerinde memnuniyet puanlarında artıĢ gözlenmiĢtir. ANAHTAR KELĠMELER: ĠĢ tatmini, iĢ tatmini ve kiĢisel davranıĢ biçimleri, Cornel Indeks, ĠĢ tatmin analizi

Individuals Psychosomatic and Psychiatric Disorders Effect to Job Satisfaction and A case study to increase the level of Job Satisfaction

ABSTRACT Individual satisfaction at work; could be achived by the combination of the characteristics of the work and passion to the profession with the working enviroment. Positive attitude towards work is called job satisfaction, negative attitude is called job unsatisfaction. Considering that a

203 significant part of human life passes through the workplace, the rate of job satisfaction greatly influences his life, the pleasure he receives from his work will positively influence on his life and progressively show a positive effect on mental health as well as on the physical health. Studies in the literature; argues that happy individuals in family life are also happy in business life, those who are happy in business life are also happy in family life, and all that satisfaction leads the individual to be efficient in their connected organizations. Individual satisfaction at work is a specification that varies from person to person. The main reason of this variety is because the importance of values is changing person to person. The events and people that the individual cared the mosts are directly connected with their personalities. Although the concept of personality has been attracting attention for centuries as part of human social life, scientific development has begun with the emergence of personality psychology as a separate scientific discipline in other generational fields of science in the 1930s. Personality; is a unique image of the conditions that affect a person's hearing, thinking and behavior. Under the influence of internal and external effects, personality includes all biological, psychological, inhereted and acquired habits, instics, feelings and desires. For this reason, human is a biopsychosocial presence. Therefore, it is necessary to explain the relationship between personalities and performance with the effect of situational variables on personalities. The employee receives various and status stimulants from different levels of the organization which he involves. With the effect of this stimulants on his personality, he orients his behaviours. The relation between individual satisfaction at work and the personality and their effect on the business performance must be decided accordingly. The aim of this study is to carry out a case analysis to improve the satisfactory level of individuals who work in a private company and express their satisfaction level under the average in surveys, in different personality structures, in different stages (blue collar, white collar, manager position) and in different cities. 9 male and 9 female total of 18 employee who worked at the comapny will involve to the study voluntarily. The average age of the females will be 31,5 and the average of male‟s age will be 37,33. The %66,67 percent of ( 6 females) the females are married meanwhile %100 percent of the male‟s are married. 33.33% of the female participants have graduate level, 44.44% have undergraduate level and 22.22% have high school level education. 11,11% of the male participants have graduate level, 55,56% at undergraduate level, 22,22% at associate degree level and 11,11% at high school level. The distribution of female‟s as white collar is 77,78 and %22,22 as blue collar. Meanwhile the distrubiton of White collar for males are %66,67 percent and %33,33 as blue collar. In the study, a total of 9 men who filled the Cornell index personality inventory, 1 had a strong neurotic structure and 8 were in the group of emotional psychological structure. In addition 1 of the participants had psychopathies and 3 of them had high depression scores. A total of 9 females filled the Cornell index personality inventory, 5 strong neurotic structures and 4 emotional psychological groups. In addition 3 of them had high depression scores. On the volunteers a survey have been made through the survey monkey to find out the methods to improve their satisfaction levels and they have been evaluated by managers. Before the study the satisfaction level results were 63 and the volunteers level were 46 and the average satisfaction of the company from the working environment and health facilities was 59 while the satisfaction of the volunteers were 24. After the study the satisfaction level results become 74 and the volunteers level become 55 and the average satisfaction of the company from the working environment and health facilities was 74 while the satisfaction of the volunteers were 66. Accordingly, the actions taken during the study increases the overall satisfaction by 8%, while the satisfaction of the samples increased by 20%. Looking at the work environment and health facilities, it increased the overall satisfaction of the company by 25%, but increased the satisfaction of the volunteers by 175%.

204 KEY WORDS: Job satisfaction, job satisfaction and personal behaviours, Cornel Index, Job Satisfaction Analysis

&&&&&&&&&&

205

Begüm Hergüvenç SINMAZ Yıldız Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Cengiz ÇAĞLA Yıldız Teknik Üniversitesi

ġadırvan Dergisi Örneğinde 1970'lerde Ġslamcı Kadın Söylemi

ÖZET Kemalist modernizasyon projesiyle geri çekilen Ġslamcılık düĢüncesinin, çok partili hayata geçiĢle birlikte politik arenada sahneye çıkmasını takiben 1970-1980 arası dönem Ġslamcılık‟ın siyasal düzenin meĢru zemininde kendisine yer bulduğu yıllardır. Politik meĢruiyetin yanı sıra Ġslamcı ideolojinin fikri temellerini sağlamlaĢtırmaya çalıĢtığı 70‟li yıllar Ġslamcılık ideolojisi çerçevesinde kadınların hem özel hem de kamusal alanda tahayyül ediliĢlerine dair tartıĢmaların sıklaĢtığı bir izlek tutturmaktadır. Ġslamcı kadınların “dava uğruna” görev telakki etmesiyle baĢlayan kamusal alanda yer alma gayreti dernekleĢme/vakıflaĢma süreçlerine sahne olurken bir yandan neĢriyatlar çerçevesinde yer alıĢlarına dair bir potansiyeli de açığa çıkarmıĢtır. Kamusal alana katılımın Ġslamcılık açısından bir toplumsal projeyi temsil etmesi bağlamında 1973 yılında kurulan Hanımlar Ġlim ve Kültür Derneği bünyesinde kendilerini Müslüman-Türk olarak tanımlayan Milliyetçi- Muhafazakâr çizgideki kadınların çıkardığı ġadırvan isimli dergi tarihimizde ilk kez Ġslamcı kadınların neĢrettiği bir yayın olma özelliği taĢımaktadır. ġadırvan dergisi, Ġslamcı kadınların seslerini daha kitlesel bir biçimde duyurmasına yardımcı olmasının yanı sıra dönemin hem ulusal hem de uluslararası politik konjonktürü hususunda Ġslamcı kadınların anlam dünyasını deĢifre ederek katkı sağlamıĢtır. ÇalıĢmamız, Ġslamcılık ideolojisi çerçevesinde ayak sesleri Türkiye‟ye yaklaĢan 2. Dalga kadın hareketine duyulan reflektif tavrın nabzını tutarken ġadırvan dergisinin dönemin ulusal ve uluslararası politik konjonktüründen etkilenerek ele aldığı kavramları söylem analizi yöntemiyle çözümlemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda dergi bazında hem makbul kadınlığın inĢası ve bu inĢa kurulumu sürecinde kadın hareketi ve Ġslamcılık düĢüncesinin etkileri hem de derginin milliyetçilik, modernizm, komünizm, din, ahlak gibi ana baĢlıklarda takındığı tavır analiz edilmektedir. ġadırvan dergisi örneğinden hareketle 1980'lerde kamusal alanda sesini daha yoğun bir Ģekilde duyuran Ġslamcı kadın hareketinin 1970'lerdeki resmini çekmiĢ olacağız. ANAHTAR KELĠMELER: Ġslamcılık, Kadınlık, Söylem Analizi, Ġslamcı Dergi.

Ġslamic Women‟s Discourse in the 1970‟s in the Example of ġadırvan Journal

ABSTRACT Following the appearance of the Islamic thought, which had taken the backseat with the Kemalist modernization project, the period from 1970 to 1980 was the period when Islamism took its place on the legitimate ground of political order. Besides political legitimacy, the seventies, when Islamist ideology tried to consolidate its ideological base, followed a path where the debates about the envision of women both in the private and the public arenas got intensified within the framework of the Islamist ideology. While the effort of taking part in the public arena, which started with the Islamic women regarding it as a duty "for the sake of the cause", witnessed the processes such as becoming association/foundation, it also revealed the potential with regard to their taking part within the framework of publications. The journal titled ġadırvan, published by the women of the Nationalist-Conservative line defining themselves as Muslim-Turks within Hanımlar Ġlim ve Kültür Derneği founded in 1973, has the feature of being the first publication by Islamic women in our history.

206 Our aim is to analyze the concepts, which the ġadırvan Journal dealt with being influenced by the political conjuncture of the period, by using discourse analysis method while taking the pulse of reflective attitude towards the Second Wave Women's Movement whose footsteps are approaching Turkey within the ideology of Islamism. In this context, based on the journal, both the construction of ideal womanhood and the effects of the idea of Islamism and the attitude of the journal in main themes such as nationalism, modernism, communism, religion and morality are analyzed. KEY WORDS: Ġslamism, Gender, Discourse Analysis, Ġslamist Journal,

&&&&&&&&&&

207 Dr. Banu ANTAKYALI Çukurova Üniversitesi

HALDUN TANER‟ĠN KONÇĠNALAR ÖYKÜSÜNDE SOSYAL ELEġTĠRĠ

ÖZET Türk edebiyatının yetiĢtirdiği en kıymetli yazarlardan biri olan ve Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatı içinde değerlendirdiğimiz Haldun Taner, öykü ve tiyatro alanlarında yazdığı eserleriyle büyük bir baĢarı yakalamıĢtır. Yazar, dil ve anlatıma egemen tutumu, zengin kültürel birikimi, yaĢamın içinde ve nesneler dünyasında var olan ayrıntıyı yakalamadaki ve yaĢamı kavrayıĢındaki ustalığı ile modern Türk öykücülüğünün tekdüzelikten uzak, gerçekçi, canlı ve doyurucu örneklerini vermiĢtir. Eserlerinde toplumun aksayan yönleri ile bireyin davranıĢ ve düĢünce tarzındaki olumsuzlukları mizah ve ironiden aldığı güçle hicveden yazar, gerek konu seçiminde gerekse anlatım tarzında birbirinin tekrarı olmayan yetkin öyküler kaleme almıĢtır. Taner, hiçbir topluluğa ve akıma bağlı kalmadan, yaĢadığı dönemin sosyal hayatını, insanlık hallerini sert bir muhalif tavır yerine, yumuĢak bir mizahla ele alarak çağdaĢı yazarlardan baĢka bir çizgiye yönelmiĢtir. Yazar, bireysel ve toplumsal yaralara okuyucunun ilgisini çekecek gerçekçi bir tutum, dil ve üslûpla yaklaĢırken hümanist tutumunu da elden bırakmamıĢtır. Haldun Taner, çalıĢmamızın ana materyali Konçinalar öyküsünde sembolik bir anlatımla iskambil kâğıtları üzerinden toplumdaki hiyerarĢik yapıyı, mizah ve ironi ile irdeleyerek insanoğlunun yaĢadığı düzenin aksayan yönlerini düĢünmeden ve sorgulamadan kabulleniĢini anlatır. Bu çalıĢmanın amacı, Konçinalar öyküsü üzerinden yazarın zaman zaman satır aralarında, zaman zaman doğrudan eserlerinde yer verdiği sosyal eleĢtiriyi, bir kurgu metin içerisinde ele alıp iĢleme tarzını değerlendirmektir. ÇalıĢma, aynı zamanda tartıĢılan çatıĢma noktasından hareketle yeni anlam düzeylerine ulaĢılmasını da hedeflemektedir. ANAHTAR KELĠMELER: Haldun Taner, Konçinalar, Sosyal EleĢtiri, Mizah, Hiciv

HALDUN TANER‟S SOCĠAL CRĠTĠCĠSM IN KONÇĠNALAR STORY

ABSTRACT Haldun Taner, one of the most valuable writers that Turkish literature has produced and appreciated in Turkish literary period of the Republic era, has achieved great success with his writings in short stories and theater. The author has given away, realistic, lively and satisfying examples of modern Turkish storytelling with mastery of language and narrative dominant attitude, rich cultural accumulation, the detail in life and within the world of objects, and the grasp of life. In his works, with disorienting aspects of society in a satirical manner with the strengths of humor and irony of the negativities of the behavior and thought of the individual the writer, both in the choice of subject matter, in the style of expression, have received non- repeating elaborate elaborate remarks. Taner, has moved from a contemporary writer to a line from contemporary writers, treating his social life with a soft humor rather than a rigid dissenting attitude of humanity, without being bound to any community and flow. The author, does not leave the humanist attitude as it approaches a realistic attitude, language and style that will appeal to the individual and social hurting reader. Haldun Taner tells us that the main material of our work is the hierarchical structure of the society through symbolic expressions in the story of Konçinalar, the acceptance of the society without thinking and questioning the aspects of the order which human beings have suffered by examining with humor and irony. The aim of this study is to evaluate the social criticism that the writer sometimes places in the works between the lines, sometimes from the

208 works of Konçinalar, in a fiction text. The study also aims at reaching new levels of meaning by moving from the point of conflict discussed at the same time. KEY WORDS: Haldun Taner, Konçinalar, Social Criticism, Humor, Satire

&&&&&&&&&&

209 Prof. Dr. Emin ÇELEBĠ Ġnönü Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Yakup YILDIZ Ġnönü Üniversitesi

DÂRÜLFÜNÛN‟DA FELSEFE TANIMLAMALARI ÜZERĠNE BĠR ĠNCELEME: AHMED NAĠM VE HALĠL NĠMETULLAH ÖRNEĞĠ

ÖZET

Felsefe nedir? sorusu, kuĢkusuz felsefe ile yaĢıt bir soru olarak güncelliğini korumaktadır Ancak bu soru ile kastedilen veya cevabı aranan Ģeyin her daim aynı olduğunu söylemek güçtür. Çünkü bu soru, kimi zaman bir tavır ve tutuma iĢaret ederken kimi zaman ise felsefenin içeriği ve konusuna matuf olarak sorulmuĢ ve bu çerçevede cevaplanmıĢtır. Batıda söz konusu gayeye matuf olarak sorulan bu sorunun aynı biçimde ve maksatla son devir Osmanlı mütefekkirleri tarafında da gündeme getirildiğini ve bu minvalde bir arayıĢın baĢladığını görüyoruz. Özellikle Darülfünun‟un kurulması ile birlikte resmi anlamda ortaya çıkan felsefe tedrisatının Ģekillenmesinde ve genel anlamda felsefî bir zeminin oluĢmasında bu arayıĢın kayda değer bir felsefi etkinlik olduğunu söylemek gerekir. Bu dönemde ġ. Filibeli Ahmed Efendi, Ahmed Mithat Efendi, Halil Nimetullah ve Babanzâde Ahmed Naim bu mesele ile meĢgul olmuĢ isimlerden bazılarıdır. Ancak biz bu çalıĢmada iki farklı felsefe anlayıĢına sahip olan Halil Nimetullah ile Ahmed Naim‟in bu soru bağlamındaki arayıĢlarını, yaslandıkları felsefe zeminini ve felsefe tasavvurlarını değerlendirmeye çalıĢacağız. ANAHTAR KELĠMELER: Felsefe, Darülfünun, Osmanlı DüĢüncesi, Halil Nimetullah, Ahmed Naim.

A STUDY ON DEFINITIONS OF PHILOSOPHY IN DÂRÜLFÜNÛN: THE CASE OF AHMED NAIM AND HALIL NIMETULLAH

ABSTRACT

What is philosophy? This question remains undoubtedly updated as an age-old question with philosophy. However, it is difficult to say that this question refers to the same thing as what is meant or what is sought for in all context. Because while this question is sometimes points to a manner and an attitude, and sometimes it was asked and answered in the context of the content and the themes of the philosophy, and it was answered in this frame. We see that this question which was asked in the West in the same way and for the same purpose, was brought to the agenda by the Ottoman thinkers in the last period and seeking in this frame begins It is worth noting that this search is a remarkable philosophical activity, especially in the formation of Darülfünun and in the formation of the philosophical education that emerged in the official sense and in the formation of a philosophical background in the general sense. In this period, ġ. Philip Ahmed Efendi, Ahmed Mithat Efendi, Halil Nimetullah and Babanzâde Ahmed Naim are some of the names engaged in this matter. But in this study, in the context of cited question, we will try to evaluate the quests, the philosophical background and conception of Halil Nimetullah and Ahmed Naim, who have two different philosophical understanding. KEY WORDS: Philosophy, Darülfünun, Ottoman Thought, Halil Nimetullah, Ahmed Naim.

&&&&&&&&&&&

210

Prof. Dr. Emin ÇELEBĠ Ġnönü Üniversitesi

DĠL VE ANLAMIN DOĞASI ÜZERĠNE BAZI DEĞERLENDĠRMELER ÖZET Bu çalıĢmanın temel amacı anlamın dolayısıyla anlamanın doğasına muttali olma çabasıdır. Çünkü anlamın mahiyetinin tarafımızdan tam olarak idrak edildiğini söylemek güçtür. Olgu ile olgu dıĢı durumların birbiri ile iliĢkisi anlamın doğası ile doğrudan iliĢkilidir. Bu durum aynı zamanda dile gelme ve gelememenin de sınırıdır. Dolayısıyla "dil"in düĢünce ile olan iliĢkisi, bu bağlamda irdelenmelidir. Dilin imkânları ile bir olgu kapsamına girmeyen bir durumun izah edilebilmesi veya tanımlanabilmesinin imkânsız olduğu savlaması, aynı zamanda düĢüncenin de olgu ile sınırlı oluĢu gibi bir durumu zorunlu olarak beraberinde getirmektedir. Öte yandan hayalgücünin sınırsız denebilecek terkip ve tahlil gücüne sahip olduğu da bir gerçekliktir. Bu minvalde zihnin gücünün, hayalgücüne eĢlik edemediği de aynı Ģekilde baĢka bir gerçekliktir. Kant'ın “Bütün bilgimiz deneyle baĢlamasına karĢın, bu bütün bilgimizin deneyden geldiği anlamına gelmez." biçiminde ifade etmeye çalıĢtığı durum baĢka bir kaynağa da iĢaret etmektedir. Açıktır ki bütün bu karmaĢık zihinsel/düĢünsel evrenin imkânlarının araĢtırılması aynı zamanda anlamın araĢtırılması anlamına gelir. DüĢünce tarihinde J. Locke, I. Kant ve L. Wittgenstein'ın bu minvaldeki çabaları ile öne çıktığını söyleyebiliriz. 'Bilginin sınırlarının araĢtırılması' olarak ifade edebileceğimiz bu durum halen tartıĢılmakta ve tartıĢılmaya devam etmelidir de. Bu çalıĢmada yöntem olarak mezkur düĢünürlerin temel eserlerinden hareketle dil, anlam, olgu ve olgu dışı durumlara iliĢkin saptamaları irdelenerek analiz edilecektir. ANAHTAR KELĠMELER: Dil, DüĢünce, Anlam, Olgu.

SOME ASSESMENTS ON LANGUAGE AND NATURE OF MEANING

ABSTRACT The main purpose of this study is to concieve the meaning and the natura of understanding. Because it is hard to say that we know the essence of meaning as a whole. To us, the matters of facts and non- facts are related to each other. This case also is the boundary of being expressed an not being expressed. So, the relation of language with thinking should be studied in this context. The assertion that it is impossible to define the matters of non-fact in limitations of language, also necessarily brings with it that thinking is limited with matters of fact. At the same time it is a fact that imagination has boundless power for combination and dissection. In this way, it can be said as a real that the power of mind doesn‟t accompany with imagination. Kant‟s statement such “..though all our knowledge begins with experience, it by no means follows that all arises out of experience.” refers to an other source of knowledge. It is clear that all this investigation of such compounded mental/intellectual sphere also means investigation of meaning or signifations as well. It is certain that Locke, Kant and Wittgenstein are famous philosphers who elaborated such problem in the history of philosophy. The case that we calls as “investigation of boundary of knowledge” was discussed during the times and still is discussed . In this study, the determinations concerning language, meaning, facts and matters of non-fact will be examined and analyzed from the basic works of the mentioned thinkers. KEY WORDS : Language, Thinking, Meaning, Fact. &&&&&&&&&&

211

Prof. Dr. Nimet HaĢıl KORKMAZ Uludağ Üniversitesi Fatma DEMĠR Yalova Termal Ortaokulu

GeçmiĢten Günümüze Türklerde Kadın ve UluslaĢma Sürecinden Günümüze Türk Kadınının Spordaki Yeri

ÖZET Bu araĢtırma geçmiĢten günümüze kadın ve uluslaĢma sürecinde kadının spordaki yerini ortaya koymak için hazırlanmıĢ betimleyici bir çalıĢmadır. AraĢtırmanın baĢlangıcında uluslaĢma, kadın ve sporun teorik çerçevesi sunulmuĢ ve ardından Ġslamiyet öncesi Türklerde kadın, Müslüman Türk Devletlerinde kadın, Osmanlı'da kadına değinilmiĢtir. AraĢtırmanın Cumhuriyet ve sonrasını ele alan kısmında ise kadın ve spor üzerinde durulmuĢtur. Kadınların her alanda ilerlemeleri ortaya konulmuĢtur. En son aĢamada ise bazı takım sporları ve Olimpiyat süreçlerinde kadınların ilerleyiĢi üzerinde detaylı bir Ģekilde durulmuĢtur. AraĢtırmanın sonucunda Türkiye'de kadının her alanda ilerleme kaydetmesi hemen olmamıĢtır. Kadınlar bu konuma gelebilmek için çok sancılı dönemlerden geçmiĢtir. Toplumların geliĢiminin göstergelerinden biri de spordur. Kadınlarımızın sporda yeralıĢları gün geçtikçe artmaktadır. Bu noktada toplum, devlet ve bizlerin olumlu tutumu ve katılımı destekleyen yapısı etkilidir. Sonuç olarak kadın her alanda etkin rol oynamalıdır. ANAHTAR KELĠMELER: UluslaĢma, Kadın, Spor

The Placce of Turkısh Woman ın Sports In The Process of Nationalization

ABSTRACT This research is a descriptive study was prepared to bring up the Turkish women from past to the present and especially their position in sports life during the nationalization era of modern Republic of Turkey. In the begining of the research, the theoretical outline of nationalization, women and sports were presented. Then position of turkish women in pre-islamic period, in islamic Turkish states and in Ottoman society were also presented. At the part of the research which contains the foundation and later period of the the Republic of Turkey, women and sports subjects were presented. In this period, develeopment of women in every scope of society was also revealed. In the last phase, rise of women in some team sports and in olympic games were mentioned. Progressing of Turkish women in society did not happen in the blank of an eye. Turkish women moved though very painfull periods in time. One of the indicators of social development is sports. Thankfully, there is an increment in participation of Turkish women to sports day by day. In this respect, positive stance of the society and supporting the participation to sports by government is very effective. As a result, women must have active part in every field. KEY WORDS : Nationalization, Women, Sports &&&&&&&&&&&

212 Arife Cibil YILDIRIM Afyon Kocatepe Üniversitesi

KOSOVA‟DA TÜRKÇE VE TÜRK TARĠHĠ EĞĠTĠMĠ

ÖZET Dünyanın hızla değiĢtiği 21. Yüzyılda siyasi haritalar yeniden Ģekillenmektedir. Türk Dünyası da bu durumdan etkilenmekte ve Türkçe eğitim alanında adımlar atmaktadır. Çünkü dil öğretimi kuĢaktan kuĢağa aktarılarak toplumu yönlendiren ve topluma kimlik kazandıran en önemli unsurlardan biridir. Bizi diğer toplumlardan farklı kılan dilimiz yani Türkçe bu bağlamda önem kazanmaktadır. Türk Dünyasının önemli bir kısmını oluĢturan Balkanlar da Osmanlının mirası olarak tarihteki değerini korumaktadır. Balkanların en genç ülkesi olan Kosova‟da Türkçe ve Türk Tarihi eğitimi alanında çalıĢmalar yapılmaktadır. Türkçe, Türk Tarihi ve Türk Edebiyatı kısaca Türkoloji eğitimi Kosova özelinde, Balkanlar ve Türk Dünyası genelinde Türk kültürünü ebedi kılacaktır. Bu nedenden dolayı da ayrı bir öneme sahiptir. Kosova hem Avrupa hem de Balkanlar için stratejik ve siyasi öneme sahiptir. 450 yılı aĢkın bir süre Türklüğün önemli Ģehirlerinden olan Kosova‟da Türkçe konuĢulmuĢ ve Türkçe eğitim verilmiĢtir. Yugoslavya Krallığı dönemine gelindiğinde ise bu durum değiĢmiĢ 1912-1951 yılları arasında Türkçe eğitim yasaklanmıĢ, dersler Sırpça ve Arnavutça verilmiĢtir. 1951 yılından sonraki süreçte ise okullarda yeniden Türkçe eğitim vermenin yolu açılmıĢ, kısmi bir rahatlama dönemi yaĢanmıĢtır. Bu çalıĢmada Kosova'nın bağımsızlığını ilan edip dünyaca tanındığı zamandan bugüne yani 2008-2018 yılları arasında ülkede Türkçe ve Türk Tarihi öğretimi, kimliği sürdürme konusu yazılı, basılı ve süreli yayınlar göz önünde bulundurularak tarihsel süreç içerisinde ele alınacaktır. ANAHTAR KELĠMELER: Kosova, Türkçe, Tarih, Eğitim, Türk Kültürü

TURKISH LANGUAGE and TURKISH HISTORY EDUCATION in KOSOVO

ABSTRACT Political maps reshape in the 21st century where the world rapidly changes. The Turkish world is affected by this situation as well and takes certain steps in the field of Turkish education. Because language teaching is one of the most important elements that direct the society and gives it an identity, transferred from generation to generation. In this context, Turkish, the thing that makes us different from other communities, becomes important. Balkans, an important constituent of the Turkish world, preserve its significance as a heritage of Ottomans. In Kosovo, the youngest country in the Balkans, studies are being conducted in the fields of Turkish and Turkish history education. Turkish, Turkish History and Turkish Literature, in short, Turcology education will make the Turkish culture endure in Balkans and Turkish world within the context of Kosovo. It is significant for this reason. Kosovo is important strategically and politically for both Europe and the Balkans. For more than 450 years, the Turkish language was spoken, and Turkish education was given in Kosovo, one of the most important Turkic cities. This situation has changed in the period of the Kingdom of Yugoslavia where Turkish education was prohibited between the years 1912- 1951 and the language of the classes switched to Serbian and Albanian. In the period after 1951, schools started to give Turkish education and a period of partial relief was experienced.

213 This study will discuss the Turkish and Turkish History and the issue of preserving identity between 2008 - 2018, from its independence and recognition to today within the historical context, referring to the printed and periodic publications. KEY WORDS: Kosovo, Turkish, History, Education, Turkish Culture

&&&&&&&&&&

214

Full-time Ġnsructor Özlem YAĞCIOĞLU Dokuz Eylul University

Talking About the Turkish and European Culture in ESP Classes

ABSTRACT Turkey has had a very rich culture for ages. It is impossible not to see any cultural centres, galleries and museums in the big cities in Turkey. Turkish food culture and humor culture are also very popular in the world. Turkish proverbs and idioms are also important in Turkish culture. Most of the Turkish students have some basic knowledge about the Turkish culture and the Turkish customs, but they don‟t know how to explain them in English. This paper deals with the ESP Classes in the museum studies at Dokuz Eylul University in Izmir in Turkey. How the Turkish culture and the European culture are told in these classes will be explained. Sample classroom activities will be shared. Classrom games on culture and humor will also be shared and suggested. KEY WORDS: Turkish culture; European culture; politeness; ESP Classes

&&&&&&&&&&

215

Doç. Dr. Arif AYTEKĠN Düzce Üniversitesi

Ġbn Arabî‟nin Vahdet-i vücûd GörüĢünde Ontolojik Mesele Olarak Sudur Nazariyesi ve Allah‟ın Tekvin Sıfatı

Özet Ġslâm ilim ve düĢünce tarihine mal olmuĢ Ģahsiyetler, yaptıkları çeĢitli çalıĢmalarla isminden söz ettirmiĢ ve bu gün hâlâ etki-tepki iliĢkileri çerçevesinde onlar adına çeĢitli ilmî çalıĢma ve müzakereler devam etmektedir. Ġslâmî Ġlimler denince, bu hususta ilk baĢta kurucu disiplinler olarak Kelâm ve Fıkıh ilmi akla gelmektedir. Ġslâm felsefesi ve tasavvuf gibi konular, geliĢtirdikleri düĢünce sistemleri itibariyle zaman zaman kurucu disiplin olan Kelâm ilmi ile ihtilafa düĢmüĢ, münakaĢalar, reddiyeler yaĢanmıĢ olup iĢi tekfir derecesine kadar vardırmıĢlardır. Kelâmcılarla tasavvuf erbabı arasında bu hususta yaĢanan eleĢtirilere örnek olarak Bikâî‟nin Ġbn Arabî eleĢtirisi üzerinde durulacaktır. Fusûs örneğinde görüleceği gibi Ġbn Arabî‟nin tasavvufu ya da tasavvuf felsefesinin temelleri, Aristo‟dan baĢlayıp Ġbn RüĢd‟e kadar gelen felsefî düĢünce çerçevesinde geliĢmiĢtir. Bu düĢünce sisteminde Sudûr nazariyesinin temel etkenlerden olduğu görülmektedir. Buna karĢın Allah‟ın yaratma sıfatı olan Tekvin, iĢlevsiz bırakılmıĢtır. Bu aynı zamanda Tekvin sıfatının ta‟tîli anlamına da gelir. Her ne kadar Hallâc tarafından temelleri atılmıĢ olsa da Ġbn Arabî tarafından sudur nazariyesi ile sistemleĢtirilen Vahdet-i vücud felsefesi, Kelâm ilminin naslardan istihraç ederek kurduğu Tevhid inancına, sıfatların iptali ve daha baĢka gerekçelerle, zarar verdiği iddiasıyla kelâmcıların bu konuda itirazları yükselmiĢtir. Ġbn Arabî‟nin tasavvuf felsefesine, ontolojik ve epistemolojik itirazlar yöneten Bikâî, aynı zamanda önemli bir müfessir olarak da Vahdet-i vücud felsefesinin Kur‟ân âyetlerine ters düĢtüğü gerekçesi ile Ġbn Arabî‟nin çok sayıda Ġslâm âlimleri tarafından, birçok konuda tekfir ediliĢine haklı gerekçeler oluĢturduğuna dikkat çeker. Ġslâm inançları açısından Vahdet-i vücud felsefe ve düĢünce sisteminin ne getirip ne götürdüğünün muhasebesi yapılırken uyulması gereken yöntemlerin tekfir edici değil de öncelikle tenkit ve tashih edici karakterinin öne çıkarılması tecrübe edilip, konunun halk nezdinde bütün insanlara açık olarak ele alınmaması gerektiği kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Kelâm, Vahdet-i vücut, Aristo, Sudur nazariyesi, Ontoloji, Tekvîn

The Doctrin of Sudûr and the Attribute of Tekvin for God as an Ontolojical Problem According to The Doctrine of Unity by Ġbn Arabî

Muhyiddin Ġbn Arabi was born on (560/1165) in Murcia, a town of Andalusia. He became a famous scholar on Sufizm and has written many boks in this area. One of them is “Fusûsü’l- Hikem” that our research is about only this book. Ġn this book he builds all his ideas upon Doctrine of Unity. This doctrine implies that “the Creater and the creatures are tha same one, although it is God Who created everything. But there is a clearly contradiction here and that means denying the attribute of God which called “Tekvin”. If a man deny one of the attributes of God, say that God and His creaturs as the same one, he becomes an infidle. Many of Muslim scholars announced Ġbn Arabi as an infidle because of this and the other similiar views o f him. Keywords: Theology, Doctrine of Unity, Aristo, Extantion, Ontoloji, Tekvin &&&&&&&&&&

216

Doç. Dr. Arif AYTEKĠN Düzce Üniversitesi

Hür Ġrade ve Kesb Kavramı Açısından Ġnsan Sorumluluğu

ÖZET

Ġnsanın yaptığı iĢlerinde, karar verme ve tercih etme olgusuna temel teĢkil eden en önemli kavram irade’dir. Aslında irade, alternatifli düĢünme ve karar verme mekanizmasının bir ürünüdür. Ġradenin ortaya koyduğu sonucu benimsemeye ise tercih denir. Ġrade kelimesinin etimolojisine bakıldığında, alternatiflerden tercih edilecek olanıyla terk edilecek olanı birlikte içerdiği görülür. Ortaya çıkan tercihin sebepleri olmakla birlikte, sebeplerin, irade sahibini bağlamadığı da bir gerçektir. Bu gerçeklik ise hürriyetle ifade edilmektedir. Hür olarak yapılan irâdî tercih, yapılacak olan fiillerin her türlü sonucunun irade sahibine ait olduğunu gösterir. Maddî ve manevî fiilleri açısından insana sorumluluk yükleyen kavram ise kesb olarak ifade edilir. Bütün bu kavramlar çerçevesinde, insana sorumluluk getiren fiillerinin özellikleri/sıfatları konunun can alıcı noktasını oluĢturmaktadır. Ġnsanın iĢlediği fiiller söz konusu olunca Kelâm terminolojisinde, halk/yaratma ve kesb/kazanma, üstlenme terimleri karĢımıza çıkar. Buna göre bir fiile esas olan bu iki kavram, hem Allah‟a hem de insana isnat edilmektedir. Sonuç olarak fiiller konusunda Allah hâlik, kul kâsib denir. Kâinatta her Ģeyi kesintisiz olarak yaratmakta olan Yüce Allah, hâliyle insanın fiillerini de yaratmaktadır. Bu yaratılan fiillerin değiĢeni ise sadece sıfatlarıdır. Yani kul, iradesini kullanarak, Allah‟ın yarattığı fiillerinin sıfatını bizzat kendi belirler/tayin eder. Bu sebeple de kâsib olur. Bilindiği gibi, fiillerin sıfatları, iyi-kötü, güzel-çirkin, hayır-Ģer, faydalı-zararlı gibi kavramlarla ifade edilir. Zaten fiillerin tercihi konusunda, daha çok belirleyici unsurlar zıt kavramlardır. Ehven olana, daha iyisine karar vermenin de bir tercih olduğu açıktır. Ancak sorumluk getiren tercih, birinci Ģık kavramlar arası yapılan tercihtir. Ġnsanın, dinî, hukukî ve vicdanî sorumlulukları açısından gerçekte imkân dâhilinde hür olması kaçınılmazdır. Ġmkân kavramı ve olgusu, sorumluluğun temelindeki olmazsa olmazıdır. ĠĢaret edilen sorumluluk alanlarından her biri için, maddî manevî, zahirî ve derunî anlamda imkân kaçınılmazdır. Kader kavramının da, hem yaratma hem de kesb açısından insana herhangi bir Ģeyi dayatmadığı hususunun bilinmesi önem arz etmektedir. ANAHTAR KELĠMELER: Ġrade, Kesb, Kader, Fiil, Hâlik, Tercih.

The Uman Responsibility From the Point of Free Will and Acquisition

ABSTRACT Free will is an importent basic principle to decide on uman acts. It is a matter of fact that the will has alternate thought to accept or refuse and the accepted alternate is called choice. Although there are some reasons of this chosing but it is not bind the deed owner. This is due to freedom and the responcipility of uman beign. Man is responcipled by the acquisition of his acts. All deeds of man are created by God and acted by man. Consequantly God is called The Creater/Hâlik and man is called the Acquisiter/Kâsib and he is responsipled by acquasition/Kesb . So what does mean Kesb? Kesb means to determine the attributes of the uman acts as good and evil, helpful and harmful, mitzvah and sin etc. Man does not have to process due to predestination. Because ought implies can. KEY WORDS): Will, Acquisition, Destination, Act, Creator, prefer. &&&&&&&&&&

217

Zeynep SEFEROVA Bakü Slavyan Üniversitesi

Azerbaycan Türkçesi ve Doğu Anadolu Türkçesinde ortak kullanılan ağızlar ( R.Rzanın eserleri üzerine )

ÖZET

Oğuz grupuna dahil olan diller içerisinde gramer ve ses özelliyi bakımından en çok benzeyen Azerbaycan Türkçesi ve Türkiye Türkçesidir.Bu ortaklık, bugün iki dilde konuĢan milletin bir-biriyle rahatca anlamasını ve konuĢmasını sağlayan nedenlerden biridir.Her iki dil içerik ve sayı olarak ortak kelimelerle zengindir. Bu çalıĢmada coğrafi konuma bağlı olarak Azerbaycan ve Doğu Anadolu yöresine ait ortaq ağız örnekleri sunularak,gramer bakımından ayrı ve farklı türlerde olan kelimelerle karĢılaĢtıralacak, anlam iliĢkileri değerlendirilmeğe çalıĢılacaktır. Burada tarihi seyir içerisinde Doğu Anadolu Türkçesinde kullanılan ağızlar çeĢitli kaynaklardan örnekler seçilerek, Resul Rzanın eserlerinden orneklerle karĢılaĢtırılacaktır.Tüm bunları gözden geçirilerek gelenek ve göreneklerimizin, eski inanclar sisitemi ile bağlı oaln sözler ele alınarak karĢılaĢtırmaya çalıĢılacaktır.Ġncelemeler esnasında Anadolu Ağızlarındaki bazı kelimelerin Azerbaycan Türkçesinin edebi dilinde veyahut ağızların kullanıldığı örneklerle gösterilecektir. Bunun yanısıra bu karĢılaĢtırmalarda bazı çapraz kullanılan kelimeler üzerinde yoğunlaĢtırılarak bu iki ağızın ses özelliklerini ve kelime yapısı karĢılaĢtırmaya çalıĢılacak. ANAHTAR KELĠMELER: Azerbaycan Türkçesi, Türkiye Türkçesi, Oğuz grupu,deyimler, Anadolu ağızı, kelime

Dialects commonly used in Azerbaijani Turkish and Eastern Anatolia Turkish (on works of R.Rza)

ABSTRACT:

Grammar and sound feature in languages that are includes Oguz group most closely resembles are Azerbaijani Turkish and Turkey Turkish.This similarity is one of the reasons why the nation that speaks two languages today is able to understand and speak each other freely.Both languages are rich in content and number of words.In this research, examples of Azerbaijan and Eastern Anatolia region will be presented according to their geographical location and will be tried to be compared with words in different genres and grammatical terms. Here, the dialects used Eastern Anatolian Turkism in the historical course will be selected from various sources and compared with the examples of Resul Rza‟s works.We will try to compare all of these with our traditions and customs, and the words associated with the old belief system.During the studies, some words in the Anatolian dialects will be shown in the literary language of the Azerbaijani Turkish or by the examples used in the dialects. Besides, in these comparisons, we will try to compare the sound properties and word structure of these two dialects by concentrating on some cross usage words. KEY WORDS: Azerbaijani Turkish , Turkey Turkish,dialects, Eastern Anatolia, word

&&&&&&&&&&

218 ArĢ. Görv. Melike SOMUNCU Erciyes Üniversitesi

13-14. YÜZYILLARDA YAZILAN YÛSUF U ZÜLEYHÂ HĠKÂYELERĠ

ÖZET

Türk edebiyatnda Ģair, Ģeyh, derviĢ, tarihçi ve tefsirci gibi çok farklı gruplara mensup müellifler tarafından hem manzum hem mensur bir çok Yûsuf u Züleyhâ mesnevisinin ele alındığı bilinmektedir. Bu çalıĢmada 13-14. yüzyıllar arasında yazılmıĢ olan Yûsuf u Zelihâlar hakkında kısaca bilgi verilecektir. Kültür hazinemize bir katkı sağlaması amacıyla ele alınan bu yazıda Ģimdiye kadar üzerinde çalıĢmamıĢ ama kısa zamanda Türkoloji camiasına kitap olarak sunulacak olan bir baĢka Yûsuf u Züleyhâ‟dan da bahsedilecektir. Böylece Eski Anadolu Türkçesi döneminde yazılmıĢ olan Yûsuf u Zelihâlar topluca sunulacak hem de yeni bir Yûsuf u Züleyhâ‟dan da bahsederek okuyucuya bir katkıda daha bulunulacaktır. Aksaraylı Mahmud tarafından yazılmıĢ olan bu eser 1577 beyit 55 varaktan oluĢmuĢ tahminlere göre 13. yüzyılın ikinci yarısında kaleme alınmıĢtır. Bu yeni eser ile birlikte 13-14.yüzyıllarda 8 adet değil 9 adet Yûsuf u Züleyhâ mesnevisinin olduğu tahmin edilmektedir. ANAHTAR KELĠMELER: 13-14. Yüzyıl, Yûsuf u Züleyhâ, Aksaraylı Mahmud

13-14. TH. CENTURĠES WRĠTTEN YÛSUF U ZÜLEYHÂ WRITINGS

ABSTRACT

It is known that, in Turkish literature, many Yûsuf u Züleyhâ mesnevisin are considered by both authors and volunteers by authors belonging to different groups such as poet, sheikh, dervish, historian and exegesis.In this study 13-14. Yûsuf u Züleyhâs, written between the centuries, will be given briefly. It will also be mentioned from another Yûsuf u Züleyhâ, who has not worked on this article until now as a contribution to our cultural treasure, but which will soon be presented as a book to the Turcology community. Thus, the Yûsuf u Züleyhâs written in the Old Anatolian Turkish period will be presented collectively and also a new contribution will be made to the reader by mentioning a new Yusuf u Zeliha. This work, written by Aksaraylı Mahmud, was taken in the second half of the 13th century according to estimates of 1577 couplets consisting of 55 valleys. Along with this new work, it is estimated that in the 13-14 th centuries, it is not 8 but 9 Yûsuf u Züleyhâ. KEY WORDS: 13.-14. th centuries, Yûsuf u Züleyhâ, Aksaraylı Mahmud

Doç. Dr. Ebru CEYLAN Ġstanbul Aydın Üniversitesi

Türk Hukukunda Babalık Davası ve Babalık Hükmünün Hukuki Sonuçları

ÖZET Çocuğun soybağının belirlenmesinde babalık davasıyla ilgili ortaya çıkan hukuki sorunlar ülkemizde önemli boyuttadır. Çocuğun soyu ile ilgili hayatında sorunlar yaĢamaması

219 için soybağının doğru olarak belirlenmesi gereklidir. Bir erkek ile çocuk arasında soybağının kurulması için anne ile evlilik , tanıma veya hakim hükmüyle babalığa karar verilmesi gerekir. Soybağının kurulmasında babalık davası sonucunda verilen babalık hükmü kurucu niteliktedir. Babalık davasının amacı, evlilik dıĢında doğan çocuğun babasının ispatlandığı takdirde baba olduğunun belirlenmesidir. Evlilik dıĢı çocuğun babasının baba olduğunu kabul etmediği durumda mahkemenin verdiği babalık hükmü ile geriye etkili olarak çocuk ile babası arasında soybağı iliĢkisi kurulur, böylece çocuk bütün yasal haklarını anne rahmine düĢmesinden itibaren kazanır. Babalık davası , kurucu yenilik doğuran hukuki niteliğe sahip bir dava türüdür. Bu davayı açma hakkı , anne ye ve çocuğa tanınmıĢtır. Bu davanın davalıları ise baba olduğu iddia edilen kiĢi veya bu kiĢinin mirasçılarıdır. Babalık davasında yetkili ve görevli mahkeme , yargılama usulü , hak düĢürücü süreler ispat yöntemleri açıklanmıĢtır. Babalık hükmünün çocuk ve anne için hukuki sonuçları bulunmaktadır. Babalık hükmü sonucunda çocuğun soyadı değiĢir , kiĢisel iliĢki kurma hakkı , velayet hakkı , miras hakkı , vatandaĢlık hakkı ve nafaka talebi etkilenir. Babalık hükmü sonucunda anne lehine maddi tazminat ve manevi tazminat talep hakları doğabilir. ANAHTAR KELĠMELER: çocuk , baba , dava , soybağı , hüküm

Paternity Suit and The Legal Effects of Order of Filiation in Turkish Law

ABSTRACT Legal issues, concerning the establisment of lineage of the child throughout paternity suit, have a huge extent in our country. The accuracy of the lineage is so important to prevent the possible problems which can be occur in the future of the child. To be able to establish a lineage between a man and a child, there are three options; marriage with the mother, acknowledgement and establishment of the lineage by a court decision. A court decision ruling the establisment of the lineage is a founding element. The aim of the paternity suit, if it is proven, is to identify the father of the child born out of wedlock upon. In the situation where the father does not acknowledge the child born out of wedlock, the court decision ruling the establisment of the lineage has a retrospective effect thereby the child gains all legal rights since he/she has dropped into womb. A court decision ruling the establisment of the lineage is a founding element. Both the mother and the child can commence a suit. The defendants of this suit are the alleged father and his heirs. The competent court and the court in charge, procedure, prescription periods and means of evidence in paternity suit has been examined. The order of filiation has legal effects on the child and the mother. Depending on the order of filiation, the surname of the child has changed, it has also impact upon right to establish personel relationship, parental right, right of inheritance, right to citizenship and demand for child maintenance. Both material and immaterial compensation in favour of mother can emerge as a result of the order of filiation. KEY WORDS : child, father, suit, lineage, order

220