T.C

Ġstanbul Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Ġstanbul AraĢtırmaları Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

SON DÖNEM OSMANLI MĠMARĠSĠNDE MĠMARBAġILIK MÜESSESESĠ ve MĠMAR KEMALETTĠN OKULU (1909-1927)

ÖZCAN GARAN

2501070308

Tez DanıĢmanı

Prof. Dr. AHMET KALA

(DÜZELTĠLMĠġ TEZ)

Ġstanbul 2011

Düzeltme I

II Düzeltme TEZDE YAPILAN DÜZELTMELER

Tezin tamamında düzeltme yapılmıĢtır. 1. Tezin ilk halinde yer alan dört bölüm üçe indirilmiĢtir. 2. Tezin ilk halinin ilk iki bölümü bir araya getirilerek harmanlanmıĢtır. Dolayısıyla birinci bölümün isminde ve içeriğinde bazı değiĢikliklere gidilmiĢtir. 3. Tezin birinci bölümüne dünya ve Türkiye‟den çeĢitli resimler eklenmiĢtir. 4. Tezin ikinci bölümü daha da ayrıntılandırılmıĢ, ilk halindeki resimlere ek olarak yeni resimler eklenmiĢtir. 5. Tezin son bölümünün ismi ve içeriği tamamen değiĢtirilerek teze yeni bir bakıĢ açısı kazandırılmıĢtır. 6. Tezin konusu olan odak noktası malzeme temininden kurumsal yapılanmaya kaydırılmıĢtır. Bununla ilgili tez isim değiĢikliği gerektiği Ģekilde yapılmıĢ, enstitü tarafından da uygun görülmüĢtür. 7. Teze Ekler bölümü eklenmiĢ, böylece tez birincil kaynak açısından zenginleĢtirilmiĢtir. 8. Tezin ilk halindeki kaynakça daha da zenginleĢtirilerek, daha fazla kaynaktan yararlanılmıĢtır. 9. Tezin ilk halinde olmayan üç yeni tablo eklenmiĢtir. 10. Tezin ilk halinde yer alan maddi hatalar düzeltilmiĢtir.

Düzeltme III

ÖZ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

SON DÖNEM OSMANLI MĠMARĠSĠNDE MĠMARBAġILIK MÜESSESESĠ VE MĠMAR KEMALETTĠN OKULU (1909-1927)

ÖZCAN GARAN

1900‟lerin Ġstanbul‟u, Fransa ve Almanya‟da eğitim görmüĢ Müslüman mimarlar tarafından değiĢtirilmiĢ ve yeniden imar edilmiĢtir. Bu mimarlar tüm Avrupa‟da neo-klasik binaları görmüĢler ve Osmanlı baĢkenti Ġstanbul‟a deneyimlerini getirmiĢlerdir. II. Abdülhamid döneminden sonra siyasal parti olarak Ġttihat ve Terakki‟nin Osmanlı topraklarında iktidara gelmesiyle, partinin ideolojisi yeni nesil mimarların görüĢleriyle örtüĢmüĢtür.

Bu çalıĢmanın amacı Avrupa ve Osmanlı Neo-klasik deneyimini tarihsel ve politik arka planlarını da göz önünde bulundurarak benzerlikleri ve farklılıklarıyla tartıĢmak ve Ġstanbul‟daki mimari dönüĢümü örnekleriyle anlamaya çalıĢmaktır.

IV Düzeltme ABSTRACT

MASTER THESIS

THE ORGANĠZATION OF CHIEF ARCHITECTURE IN THE LATE PERIOD AND MIMAR KEMALETTIN‟S SCHOOL

(1909-1927)

ÖZCAN GARAN

Istanbul was changed and rebuilt by the Muslim architects especially who were educated in the European schools in France and in the 20th century. They saw the different neo-classic buildings over all the Europe and brought their experience to the Ottoman capital, . After the rule of Abdulhamid II, Ittihat ve Terakki as a political party came to power in Ottoman territory. The ideology of the party was overlapped the new generation architects‟ ideas.

The aim of the study is to discuss the European and Ottoman neo-classic experience with differences and similarities by taking into consideration their historical and political background and to try to understand the architectural transformation in Istanbul via the different samples.

V Düzeltme ÖNSÖZ

1908 Osmanlı tarihi açısından II. MeĢrutiyet‟in ilan edildiği tarihtir. Bu tarihle baĢlayan süreçte Ġstanbul‟da doğanlar özgürlük Ģarkılarını duymuĢ, çocukluk çağlarında dünyanın o ana kadar yaĢamıĢ olduğu en büyük savaĢı ve dolayısıyla yıkımı görmüĢ, ergenlik dönemlerine geldiklerinde Ģehirleri iĢgal edilmiĢ ve kendilerini bir bağımsızlık savaĢının ortasında bulmuĢ, yetiĢkinliğe adım attıklarında ise yeni bir devletin vatandaĢı olarak hayatlarını sürdürmüĢlerdir. Tüm bu süreç son derece acılı ve bir o kadar da dinamik geçmiĢtir. Bu sürece dinamizm katanlar en baĢta Osmanlı coğrafyasında siyaset yapanlardır. Bu siyaset meĢrutiyetin özgürlükçü ortamında yetiĢen Ġttihat ve Terakki‟nin de iktidara geldiği, iktidarda kaldığı ve iktidardan gittiği de bir dönemdir. Tüm bu dönem içersinde önce Ġstanbul‟da baĢlayan ve baĢkentin el değiĢtirmesiyle ‟ya taĢınan, hatta bir çeyrek asır boyunca özellikle bu iki kenti yeniden imar eden bir akım doğmuĢtur. Zamanının siyasetine ve ruhuna uygun bir akım: Birinci Ulusal Mimarlık.

BaĢta 1908‟de doğan çocuğun bir çeyrek asır görmeye alıĢtığı en önemli değiĢim ve dönüĢüm Ġstanbul‟un yeniden imarında yapılan çalıĢmalardır. Bu çalıĢmalar Osmanlı vatandaĢı olan gayrimüslim mimarlar ve Avrupalı mimarların arasından sıyrılan ama eğitimlerinin bir kısmını Avrupa‟da yapmıĢ bir grup Osmanlı mimarın eseridir. ġehri baĢtanbaĢa konutlar, kamu binaları ve dini yapılarla donatan bu mimarlar Tanzimat‟la çökmüĢ MimarbaĢılık müessesesinin bıraktığı yerden iĢi devralarak Osmanlı klasik mimarisini 20. asra taĢımaya çalıĢmıĢlardır. Bu çalıĢmayla bu müessesenin nasıl iĢlediği ve kökenlerinin nerelere dayandığı bir çeyrek asır boyunca Ġstanbul ve Ankara‟da bıraktıkları izler üzerinden anlatılmaya çalıĢılmıĢtır.

Tezde yer yer eserlerin fotoğraflarına yer verilmiĢ, ayrıca müesseseye ilham veren öncül mimarlar, müesseseyi zirveye taĢıyan ünlü mimarlar ve onların yolundan giden öğrenci mimarların hayatlarına da odaklanılarak bu dönem daha derinden okunmaya çalıĢılmıĢtır. Ayrıca bu mimarların yapıtlarını ortaya koyduğu kurumsal ortamı sağlayan Evkaf Nezareti Tamirat ve ĠnĢaat Müdürlüğü de yakından incelenerek bu dönemin kısıtlarının ve baĢarılarının neler olduğu konusu ayrıca mercek altına yatırılmıĢtır. Altı asırlık Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun son kertede nasıl

VI Düzeltme bir dönüĢüm geçirdiği ve kurumsal düzlemde bu dönüĢümün teorik ve pratiklerinin neler olduğu da mimari alanda dönüĢüm kurumsal yapılanmanın çözümlenmesiyle anlatılmaya çalıĢılmıĢtır.

Üç buçuk yıl süren yüksek lisans eğitimimin son aĢaması olan tezimi bitirdiğim bu günlerde Ģu an aramızda olmayan babam Mehmet Garan‟a tüm öğrenim hayatım boyunca verdiği maddi ve manevi destek için teĢekkür ediyorum. Bu süreçte annem AyĢehanım Garan‟ın manevi desteği ve abim Ömer Garan‟ın hemen her konuda desteğini yadsıyamam. Tezimin danıĢmanlığını yapan Prof. Dr. Ahmet Kala‟ya da bana olan güven ve teze yaptığı yardımlarından dolayı Ģükran borcumu ödeyemem. Bana tezim konusunda ilham veren ve derslerini büyük bir zevkle dinlediğim Yrd. Doç. Dr. Ahmet Vefa Çobanoğlu‟na, uzun yıllardır uzak mesafelerden desteğini esirgemeyen Derya Özcan‟a, pek çok konuda olduğu gibi tezde de fikirleriyle bana yol gösteren Ceylan Dağıdır‟a, tezden vazgeçtiğim bir dönemde beni tekrar ayağa kaldıran ve motive eden Çiğdem Gürsoy‟a, tezi kaleme aldığım dönemde tanıĢtığım ve büyük desteğini gördüğüm Zühtü AĢık‟a ayrıca teĢekkür etmek istiyorum. Son olarak Ģu anda ismini zikredemediğim tüm sevdiklerimi de saygıyla hatırlayacağım.

VII Düzeltme ĠÇĠNDEKĠLER

Sayfa

ÖZ……….…………………………………………………………………………IV ABSTRACT…………..………………………………………………………..…..V ÖNSÖZ………………….….……………………………………………..……....IV ĠÇĠNDEKĠLER………….……….….……...………………………………...….VIII FOTOĞRAFLAR LĠSTESĠ…………...…..…………………………………...…XII TABLOLAR LĠSTESĠ…...…….………………………………………………....XV KISALTMALAR………………………………..…………………….………...XVI

GĠRĠġ………………………………..……………………………………….…….1

1. BÖLÜM: OSMANLI ĠMAR TEġKĠLATLANMASI ve NĠZAMNAMELER IġIĞINDA SON DÖNEM OSMANLI ĠMAR TEġKĠLATLANMASI’NIN DÖNÜġÜMÜ

1.1. Hassa Mimarları Ocağı……... ……………………..……………………….9

1.1.1. Hassa mimarları Ocağı Tarihi ………..………..…………………….9

1.1.2. Hassa Mimarları Ocağı‟nın Görevleri …...... 10

1.1.3. Hassa Mimarları Ocağı‟nın TeĢkilat Yapısı ……………..…………10

1.1.4. Hassa Mimarları Ocağı BaĢmimarları …………………………..….11

1.2. Osmanlı Mimarlık TeĢkilatı‟nın Yeniden Yapılanması ………………...... 13

1.2.1. Ġmparatorluk Ölçeğinde Yeniden Yapılanma ………………….…..13

1.2.2. Osmanlı Sarayı Bünyesinde Yeniden Yapılanma ……………….…16

1.2.3. Vakıflar Özelinde Yeniden Yapılanma …………..………………...17

1.2.3.1. Evkaf-ı Hümayun Nezartei (Osmanlı Dönemi) …...……… 17

VIII Düzeltme 1.2.3.2. ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü‟nün KurumsallaĢma Süreci…18

1.2.3.3. ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü‟nde Mimar Kemalettin Dönemi ………………………………………………………………..….25

1.2.3.4. Evkaf Umum Müdürlüğü (Cumhuriyet Dönemi ) ………….26

1.2.3.5. Evkaf Umum Müdürlüğü‟nde Mimar Kemalettin Dönemi ...27

2. BÖLÜM: AVRUPA NEO-KLASĠK MĠMARĠSĠ ĠLE OSMANLI NEO- KLASĠĞĠ ARASINDAKĠ BENZERLĠK ve FARKLILIKLAR

2.1. Dünya ve Avrupa‟dan Örnekler EĢliğinde Neo-Klasik Literatür …………28

2.1.1. Neo-Klasik Akımın Siyasi Nedenleri ……………………………...30

2.1.2. Neo-Klasik Akımda Entelektüel Birikimin Rolü ……………….…32

2.1.3. ÇeĢitli Alanlarda Neo-Klasik Deneyim …………….……………...33

2.1.3.1. Resim Sanatında Neo-Klasizm ………………....………….34

2.1.3.2. Heykel Sanatında Neo-Klasizm ……………………………35

2.1.3.3. Mimarlık Alanında Neo-Klasizm …………………………..36

2.2. Osmanlı ve Cumhuriyet Yıllarında Neo-Klasik Mimar ………..…………39

2.2.1. Osmanlı‟nın Neo-Klasik Deneyimi ……….……………………….41

2.2.1.1. BaĢkent Ġstanbul‟dan Örnekler …………...………………..43

2.2.1.2. Ġstanbul DıĢı Örnekler ……………………………………...44

2.2.2. Cumhuriyetin Neo-Klasik Deneyimi ………...…………………….45

2.2.2.1. BaĢkent Ankara‟dan Örnekler …………..………………….46

IX Düzeltme 2.2.2.2. Ankara DıĢı Örnekler ……...……………………………….46

2.2.3. Akımın Siyasi Nedenleri ……..…………………………………….47

2.2.4. Akımda Entelektüel Birikimin Rolü ………….…………………...49

3. BÖLÜM: OSMANLI VE CUMHURĠYET DÖNEMĠ NEO-KLASĠK MĠMARLAR

3.1. Akımın Ġlk mimari Temsilcileri ve Mimarlık Eğitimine Katkıları ………..51

3.2. Birinci KuĢak Neo-Klasik Mimarlar ……………………………………...54

3.2.1. Mimar Kemalettin ve Okulu ……………...………………………..54

3.2.1.1. Mimar Kemalettin‟in Hayatı ………...……………………..55

3.2.1.2. Mimar Kemalettin‟in Eserleri…………... …………………58

3.2.2. Mimar Etkisi ……….……………………………….…..59

3.2.2.1. Vedat Tek‟in Hayatı ………………………………………..60

3.2.2.2. Vedat Tek‟in Eserleri ……….……………………………...60

3.3. Ġkinci KuĢak Neo-Klasik Mimarlar …………...…………………………..62

3.3.1. Arif Hikmet Koyunoğlu ……….……...……………………………63

3.3.2. Galip Gulio Mongeri ……...………………………………………..64

3.3.3. Muzaffer Bey …...………………………………………………….65

3.3.4. Ali Talat Bey …...…………………………………………………..66

3.3.5. Akımın Diğer Mimarları ……...……………………………………67

3.4. Neo-Klasik Eserlerin Genel Özellikleri ve Akıma Yönelik EleĢtiriler .....69

X Düzeltme

SONUÇ …..…………………………………………………………………...……77

KAYNAKÇA ...……..………………………………………………………...…...82

EKLER ………………………….…………...…………………………………….90

XI Düzeltme FOTOĞRAFLAR LĠSTESĠ

Sayfa

Fotoğraf 1: Thomas Jefferson‟ın Özel Konutu ……………………………………37

Fotoğraf 2: Paris Etoile-Zafer Takı ………………………………………………..37

Fotoğraf 3: Carlo Felice Tiyatrosu (Cenova) …………………………………...…38

Fotoğraf 4: Brandenburger Zafer Takı () ……………………………………38

Fotoğraf 5: Ste Genevieve Kilisesi-Parthenon (Paris) ……………………………..39

Fotoğraf 6: Cumbarland Terrace (Londra) ………………………………………...39

Fotoğraf 7: HaydarpaĢa Garı ………………………………………………………42

Fotoğraf 8: HaydarpaĢa Garı‟ndan Ayrıntılar ……………………………………..42

Fotoğraf 9: Düyun-u Umumiye Binası …………………………………………….42

Fotoğraf 10: Düyun-u Umumiye Binası Pencereleri ………………………………42

Fotoğraf 11: Maçka ÇeĢmesi ………………………………………………………43

Fotoğraf 12: Büyük Postane Binası ………………………………………………..43

Fotoğraf 13: HaydarpaĢa Askeri Tıp Akademisi …………………………………..52

Fotoğraf 14: Ġstanbul Arkeoloji Müzesi …………………………………………...52

Fotoğraf 15: Dördüncü Vakıf Han …………………………………………………58

Fotoğraf 16: Harikzedegan Apartmanları ………………………………………….58

Fotoğraf 17: Bostancı Kuloğlu Camii ……………………………………………..59

Fotoğraf 18: Ġbrahim PaĢa Mekteb-i Ġbtidaisi ……………………………………..59

Fotoğraf 19: Ankara Vakıf Apartmanı ……………………………………………59

XII Düzeltme Fotoğraf 20: Ankara Palas …………………………………………………………59

Fotoğraf 21: Hobyar Mescidi………………………………………………………61

Fotoğraf 22: HaydarpaĢa Ġskelesi ………………………………………………….61

Fotoğraf 23: Defter-i Hakani Binası ……………………………………………….62

Fotoğraf 24: Milli Emlak Dükkânları ……………………………………………..62

Fotoğraf 25: Ankara Etnografya Müzesi …………………….…………………….63

Fotoğraf 26: Eski Hariciye Vekâleti ……………………………………………….63

Fotoğraf 27: Karaköy Palas ………………………………………………………..64

Fotoğraf 28: Saint Antonie Kilisesi………………………………………………..64

Fotoğraf 29: Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü ……………………………………65

Fotoğraf 30: Tekel BaĢmüdürlüğü ………………….……………………………..65

Fotoğraf 31: Abide-i Hürriyet ……………………………………………………..66

Fotoğraf 32: Abide-i Hürriyet‟ten Ayrıntı ………………………………………..66

Fotoğraf 33: BeĢiktaĢ‟taki Kadıköy Ġskelesi ………………………………………67

Fotoğraf 34: Kadıköy Ġskelesi Ayrıntısı …………………………………………..67

Fotoğraf 35: Kadıköy Kaymakamlığı ……………………………………………..69

Fotoğraf 36: Fatih Belediye BaĢkanlığı ……………………………………………69

Fotoğraf 37: Birinci Vakıf Han ……………………………………...…………….70

Fotoğraf 38: Milli Emlak Dükkânları ……………………………………………...70

Fotoğraf 39: Ġkinci Vakıf Han ……………………………………………………..71

Fotoğraf 40: Ġstanbul Arkeoloji Müzesi Binası ……………………………………71

XIII Düzeltme Fotoğraf 41: Sultanahmet Cezaevi ………………………………………….……..71

Fotoğraf 42: Fatih Ġtfaiye Binası ………………………………………………..…71

Fotoğraf 43: Defter-i Hakani Çatı Saçağı ……………………………………..…..72

Fotoğraf 44: Büyük Postane Binası Kemerleri ………………………………..…..72

Fotoğraf 45: Dördüncü Vakıf Han Kubbesi ……………………………….………73

Fotoğraf 46: Hobyar Mescidi Çini Penceresi ……………………………….……..73

Fotoğraf 47: Gazi Osman PaĢa Türbesi …………………………………….……..73

Fotoğraf 48: Mahmut ġevket PaĢa Türbesi ……………………………….……….73

XIV Düzeltme TABLOLAR LĠSTESĠ

Sayfa

Tablo 1: Evkaf Nezareti Merkez TeĢkilatı……………………………………….…21

Tablo 2: TaĢra Heyet-i Fenniyesi ve ĠnĢaiyesi ………………………………….….24

Tablo 3: Evkaf-ı Hümayun Nazırları (1909-1919) ………………………………...26

XV Düzeltme

KISALTMALAR

A.g.a. : Adı Geçen Ansiklopedi

A.g.e. : Adı Geçen Eser

A.g.g. : Adı Geçen Gazete

A.g.m. : Adı Geçen Makale

A.g.s. : Adı Geçen Site

A.a. : Aynı Ansiklopedi

A.e. : Aynı Eser

A.g. : Aynı Gazete

A.m. : Aynı Makale

A.s. : Aynı Site

Çev. : Çeviren

Ed. : Editör s. : Sayfa

Yay. :Yayınları

XVI Düzeltme GĠRĠġ

Tezin yazılmaya baĢladığı günlerde Türkiye, ulusal parasından altı sıfır atıldıktan sonra basılan yeni banknotlarla tanıĢtı. Bu banknotlardan 20 TL‟nin arka yüzünde Mimar Kemalettin‟in resmi vardı ve arka fonda ise mimarın Ġstanbul‟da yaptığı IV. Vakıf Han seçilebiliyordu. Peki, kimdi bu mimar? Aslında özellikle Ġstanbul halkının yakından tanıdığı bir isimdi pek farkında olmasa da. Hatta öğretmenleri ve kurduğu okul/ekol Ġstanbul‟un dört bir yanında eserler verdi. Vapurla Avrupa yakasına geçen Ġstanbullu Düyun-u Umumiye binasını gördü uzaktan. Sirkeci Garından trene bindiğinde gar binasına tanık oldu. Bunlar Mimar Kemalettin‟in hocalarının yapıtlarıydı. Vakıf hanlarına iĢi düĢenler iĢ saatlerinde, evden iĢe iĢten eve gidenler çeĢitli iskelelerde, Eminönü‟nde mektup atanlar Postane binasında, Aksaray‟a yakın oturanlar Tayyare Apartmanlarında karĢılaĢtı bu okulun eserleriyle. Ankaralıların da tanıdığı bir ekoldü Meclis Binasından ya da Edirnelinin de bilgisi dâhilindeydi gar binasından. Kısaca bir dönem Ġstanbul ve Ankara baĢta olmak üzere Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarında, selef ve halefleriyle birlikte eserler vermiĢ bir mimardı Mimar Kemalettin.

Tezin konusu Mimar Kemalettin ile selef ve haleflerinin temsil ettiği Neo- Klasik Osmanlı Mimari Akım‟ın küresel ve yerel ölçekte siyasal, sanatsal ve kültürel kökenlerini bir taraftan dünyada neo-klasik akımın nedenlerini ve sonuçlarını araĢtırarak diğer taraftan da dünyadaki bu geliĢmelerle etkileĢim halinde olan Osmanlı ve Türkiye‟deki teorik ve pratik deneyime ıĢık tutarak anlamaya çalıĢmak; akımın etkili olduğu 20. yüzyılın ilk çeyreğinde gerek mimarları gerekse üretilen eserleri yakından tanımak ile son dönem Osmanlı mimari teĢkilatlanmasının neo-klasik akıma evsahipliği yaptığı kurumu olan Evkaf Nezareti ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü‟nün teĢkilat yapısını ve mimari akıma yaptığı katkıları ortaya çıkarmaktır.

Ġstanbul Üniversitesi‟nin Ġstanbul AraĢtırmaları Anabilim Dalı‟nda öğrenim gören bir yüksek lisans öğrencisi olarak bölümün baĢlı baĢına interdisipliner olma

Düzeltme 1 kaygısı taĢıması gerektiğini düĢünmemden hareketle hazırlayacağım tezin farklı disiplinleri tek bir potada kaynaĢtırarak tezi oluĢturacak yeni sorulara yeni cevaplar üretebileceğini düĢündüm. Özellikle ders döneminde iktisat tarihinden sanat tarihine değin pek çok alanda Ġstanbul merkezli aldığım derslerle oluĢan formasyonumun çok disiplinli bir çalıĢmaya ortam hazırladığına karar verdim. Buradan hareketle Osmanlı neo-klasik akımın mimari ve sanatsal yönleri üzerinde düĢünme fırsatı buldum. Ayrıca lisansını Siyaset Bilimi ve Uluslar arası ĠliĢkiler Bölümü‟nde tamamlamıĢ biri olarak da böyle bir mimari akımın Batılı ve Doğulu kökenlerine siyasi ve felsefi düzeyde de bakma Ģansım olabileceği beni ayrıca motive etti.

Mimari ile siyasi olan ve sanatsal ile felsefi olanın birbiriyle iliĢkisi nasıldır sorusu tez boyunca kafamı kurcaladı. Acaba ideolojilerin kenti yeniden üretmek için mimari alandan nasıl faydalandıkları, devletin baĢındaki iktidar ile mimarlar arasında kurulan iliĢkinin boyutları ve sanatsal kaygıların ideojiler tarafından Ģekillendirilip Ģekillendirilmeyeceği gibi komplike sorulara yanıtlar bulmaya çalıĢtım; çünkü tezimin konusu olan Osmanlı neo-klasik akımı küresel bilginin Osmanlı coğrafyasına nasıl aktığı ve kendini yeniden üreterek nasıl yeni bir akıma dönüĢtüğü konusunda önemli ipuçları veriyordu. Pekiyi akımın mimarları nasıl bir ruh hali içersinde hangi motivasyonla mimari ve sanatsal alanı Ģekillendiriyordu, eğitimleri ve gördükleri yerler onları hangi anlamda ne oranda etkileyebiliyordu soruları da tezin çeĢitli mimarlar baĢlığında biyografik bir incelemeye girilmesini de sağladı. Küresel olan bilginin yerel olanla harmanlanması mimar zihninde olmakta ve bu durumda mimarın tamamen kiĢisel tarihi, eğitim düzeyi, deneyimleri ve motivasyonu akımı ayrıca etkileyebilmekteydi. Böylece neo-klasik mimariye dair bilgi pek çok mimarın kiĢisel katkılarıyla komplike bir hale geldi. Belki akım anlam bütünlüğünü korudu ancak çeĢitli yorum farklılıklarını da bünyesinde katarak zenginleĢti. Farklı bakıĢ açıları kazandı.

Bir mimari ürün bânisinden ve mimarından soyutlanarak düĢünülemez. Bu durum özel konuttan kamu mimarisine kadar böyledir. Bir kiĢi evinin nasıl olması gerektiğini mimarıyla birlikte karar veriyorsa, bir kamu binası yapılırken de mimar o kurumun sahibi olan iktidar sahiplerinden bağımsız davranamaz. Ancak bu tek 2 Düzeltme taraflı olmayan bir durumdur ve karĢılıklı etkileĢime açıktır. O yüzden tezin konusu olan kamu mimarisinde dönemin iktidarını anlamak mimarların son kertede yaptığı katkıların aslında tek baĢına bir anlamı olmadığını bize söylüyor. Üretilen bilgide mimar kadar yapının bânisinin de görüĢleri rol oynuyor. Pekiyi üretilen eser kendi baĢına bir Ģeyler söyleyebilir mi sorusunun yanıtı da evet olarak verildiği için tezde mimarların biyografik çalıĢmaları eserlerle birlikte resimlenerek de veriliyor. Böylece eser kendi baĢına neo klasik bilginin üretilmesinde birinci tekil Ģahıs durumuna gelmiĢ oluyor. Pencere kemerleri, çinileri ve bezemeleriyle kendini kitaplara bile bakılmaksızın ifade edebiliyor. Yalnız unutulmaması gereken bir nokta bir akımın akım olabilmesi için finansal anlamda bir desteğinin, arkasını dayayabileceği bir ideolojinin ve hatta kurumsal anlamda da bir altyapının olması gerekiyor. Yukarıda saydığım neo-klasik bilgi türünün düzenli ve sürekli bir Ģekilde ürün verebilmesi de para-ideoloji-kurum sözcüklerini bir araya getiren vakıf teĢkilatlanmasında görülebiliyor. Konjonktürün de etkisiyle bu teĢkilatlanma bize on yıl gibi kısa bir sürede söz konusu akımın nasıl bu kadar eser üretebildiği sorusunun yanıtlarını verebiliyor.

Arkasında bin yıllık bir geçmiĢiyle vakıf kurumu, bu bilginin üretilmesinde gerek sağladığı maddi destek gerekse bin yıllık mimari geçmiĢiyle mimarlara ve kurumda görevli üst düzey yöneticilere sağlıklı done sağlayabiliyor. Bu teĢkilatlanmayı anlamak da baĢlı baĢına yeni bir bilgi elde etmek anlamına geliyor. Böylece bir bütünün parçalarıyla, parçaların birbirleriyle ve parçaların bütünle kurduğu iliĢki ve bu iliĢkiden çıkan sonuç sağlıklı bir yapı-söküm çalıĢmasıyla her bir düzeyi anlamlı olan bir bilgiler bütününe dönüĢüyor. En küçük bir bilgi bile bütünün anlamlandırılmasında kiĢisel düzeyde bir zihin jimnastiğine dönüĢüyor. Burada interdisipliner uğraĢ da her bilgi düzeyinde farklı disiplinlere ait bilgilerin çözümlenmesini olanaklı kılıyor.

Osmanlı neo-klasik mimari denildiğinde ilk akla gelen anahtar sözcükler ağırlıklı olarak sanat terimleri ve bu terimlerin anlam kazanmasını sağlayan mimarlar oluyor. Ancak bu tezin de soruları arasında yer aldığı gibi Osmanlı neo- klasiğinde klasik olana dönüĢ sadece mimari ve sanatsal anlanı mı kapsıyor; yoksa 3 Düzeltme bu geri dönüĢ bir anlamda teĢkilat yapısı, edinilen bir misyon ve bir gelecek vizyonunu da kapsıyor mu? Anakronik bir karĢılaĢtırma gibi görülse de neo-klasik mimarların öykündüğü dönemle kendi dönemleri arasında bir özdeĢlik kurulabilir mi, kurulursa bu özdeĢliğin parametreleri ne olur ve hatta bu özdeĢlik bizi bir takım baĢka sorulara iter mi? Bu soruların yanıtları tezin sonuç bölümünde verilmeye çalıĢılacaksa da okuyucunun teze bu gözle de bakabilmesini sağlamak asıl amaç. Belki teĢkilat yapısı gibi hakikaten uyuĢmayan ve uyuĢmayacak olan yapısal farklılıklar olsa bile klasik ve neo-klasik arasındaki bağ bir Ģekil sorununun ötesine geçiyor olsa gerek. Özellikle akımın mimarları tarafından neye öykündükleri sorusu daha da önem kazanıyor ve bu bağlamda akımın en önemli ismi Mimar Kemalettin‟in geride bıraktığı yazılara bakmak en doğrusu. Ayrıca yardımcısı olarak uzun yıllar yanında çalıĢmıĢ ve hatta birlikte bir kitap bile hazırladıkları Ali Talat Bey de bu konuda referans noktası olabilir. Pekiyi bu soru geçiĢtirilebilir mi? Osmanlı neo-klasik mimari incelemelerinde gözden kaçmıĢ bir unsur öykünülen ile öykünen arasındaki tekil iliĢki. Burada öykünülenin sustuğu, öykünenin konuĢtuğu ve öykünme eyleminin sonucunda üretilenin kendi baĢına bir anlam ifade ettiği bir düzlemde ilerliyor tartıĢma. TartıĢmanın öykünen kısmı artık sorulara yanıt verecek durumda değil; sadece geçmiĢte yazdıkları kadarıyla bilebildiğimiz bir dönemdeyiz. Ġstediğimiz soruları soramıyoruz. Ancak yazılanlar baĢlı baĢına birer kaynak; aynı zamanda üretilen eserler de dünden bugüne bir miras ve zamanın yıkıcı etkisine inat pek değiĢmeden bugün gözlerimizin önünde tartıĢmanın bir tarafı olarak duruyor.

Tezin hazırlanması sürecinde interdisipliner olma kaygısının bir sonucu da ikincil kaynaklardan fazlasıyla yararlanılması oldu. Sanat tarihi, mimarlık tarihi, siyasi tarih, iktisadi tarih, Osmanlı tarihi gibi pek çok alandan pek çok ikincil kaynak tezde kullanıldı. Gerek internet kanalıyla ulaĢılabilen gerekse bizzat benim uğraĢımla teze eklenen resimler teze görsel zenginlik ve anlam katması için yerleĢtirildi. Tezin son bölümünde neo-klasik mimarinin teĢkilat yapısı incelenirken, eklerde yer alan nizamnameler de teze birincil kaynak oluĢturdu. Yer yer bu birincil kaynaklardan yapılan alıntılara orijinal metin çerçevesinde yer verildi ve böylece okuyucunun her defasında ekler kısmına gitmesi engellenmiĢ oldu. Tabolar da tezin yaratabileceği karmaĢıklığı minimuma indermek kaygısıyla teze eklendi. 4 Düzeltme

1908 yılında ilan edilen II. MeĢrutiyet Osmanlı modernleĢmesinin kırılma noktalarından biri olarak Ġttihat ve Terakki Partisi‟nin de iktidara yürüyüĢünü hızlandıran en önemli etmen olmuĢtur. Ġstanbul‟a nasıl bir mimari çehre kazandıracakları üzerinde düĢünen Ġttihat ve Terakki‟nin ileri gelenleri uzun zamandır izledikleri Vallaury ve Jachmund gibi yabancı mimarlarla, onların eğittiği ve yurtdıĢında eğitimlerini tamamladıktan sonra yurda dönen Mimar Kemalettin Bey ve Vedat Tek gibi isimlerin Osmanlı‟nın güçlü olduğu Ortaçağlara öykünecek yeni bir mimari üslup geliĢtirebileceklerine karar verirler. Bu bağlamda Evkaf-ı Hümayun Nezareti bünyesinde bir ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü kurarlar. Bu kuruluĢun baĢına da neo-klasik Osmanlı mimarisinin en önemli Ģahsiyeti Mimar Kemalettin Bey‟i getirirler. Tezin ilk bölümü neo-klasik mimarinin Osmanlı coğrafyasının çeĢitli yerlerine –özellikle Ġstanbul‟a- uzanmasını sağlayan ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü‟nün kurumsal yapısını nizamnameler ıĢığında incelemek, merkez ve taĢra örgütlenmesine yakından bakmak, neo-klasik Osmanlı mimarsine yaptığı katkıları incelemek ve Osmanlı‟dan Cumhuriyet‟e geçiĢte kurumsal sürdürebilirliğin olup olmadığını varsa ne kadar devam ettiğinin ayrıntılarını ortaya koymaktır.

Osmanlı neo-klasik akım, neo-klasizmin dünyada ve özellikle Avrupa‟da önemli rol oynadığı 18. yüzyıl ve sonrası dönem irdelenmeden anlaĢılamaz. Aslında burada dar anlamda bir neo-klasik öykünmeden ziyade, öykünme ediminin kendisinden, edimin siyasi, ekonomik ve hatta entelektüel koĢullarından bahsetmek gerekir. Avrupa neo-klasiği ile Osmanlı neo-klasiği birbirlerinden farklı dönemlere, farklı zaman dilimlerinde öykünmüĢ iki farklı akımdır. Burada birleĢtirici olan canlandırmacılık kaygısıdır ve tezin birinci bölümünün amacı da canlandırmacılık üslubunun tarihsel arka planı üzerinden Avrupa ve Osmanlı deneyimlerini karĢılaĢtırmaktır. Her biri kendine has ve farklı eklektik özelliklere ve bu özelliklerin dayandığı farklı siyasal, sanatsal ve kültürel mirasa sahip bu iki deneyim birbirinden bağımsız olarak yapı sökümüne uğratıldığında ortaya çıkan Ģey sadece bir kaygı ortaklığı mıdır yoksa kökleri daha derinlere inen bir fenomen midir, bu sorunun yanıtı bulunmaya çalıĢılmıĢtır. Neo-klasizmin anavatanı olan Avrupa‟nın ve 5 Düzeltme Amerika‟nın deneyimi ile ondan aldığı feyz ile kendine ait farklı bir mecrada geliĢen Osmanlı neo-klasizminin kesiĢme ve ayrıĢma noktalarını incelemek her iki tecrübeye de yakından bakmayı gerekli kılar. O yüzden tezin ikinci bölümünde akımın Batılı yüzü ile Doğulu yüzü birlikte irdelenmiĢtir. Bu iki akım arasındaki benzerlik ve farklılıklar resimler eĢiliğinde görsel olarak da okuyucuya sunulmaya çalıĢılmıĢ; böylece karĢılaĢtırmalı analiz pratik anlamda da yapılmaya çalıĢılmıĢtır.

Teze konu olan Osmanlı neo-klasik mimarisinin dönemlenmesinde bir sorun bulunmaktadır. Pek çok kaynakta akımın baĢlangıç yılı olarak II. MeĢrutiyet‟in de ilan edildiği yıl olan 1908 gösterilse de birçok açıdan bakıldığında akımın Mimar Kemalettin öncesi Vallaury ve Jachmund gibi Batılı mimarlar tarafından temellerinin atıldığı; Sanayi-i Nefise Mektebi ve Hendese-i Mülkiye Mektebi‟nin kurumsallaĢmalarının da akıma ivme kazandırdığı ve bu okulların akımın taraftarı olan öğrencilerin yetiĢmelerini sağladığı açıktır. Osmanlı Ġstanbulu ve Cumhuriyet Ankarası‟nda eserler vermiĢ, akıma da adını veren Mimar Kemalettin ekolü ve bu ekolde yetiĢmiĢ mimarların hayatlarıyla eserleri tezin son bölümünde masaya yatırılmıĢtır. Böylece Mimar Kemalettin ve çağdaĢı Vedat Tek‟in bu coğrafyada nasıl yetiĢtiği, nasıl öğrenim gördükleri, dünya ile nasıl iliĢki kurdukları, selefleriyle ve halefleriyle nasıl bir Osmanlı ve Türkiye hayal ettikleri ve bunu nasıl hayata geçirmeye çalıĢtıkları, baĢarıları ve baĢarısızlıkları bu bölümde verilmeye çalıĢılmıĢtır.

Osmanlı mimarlık tarihinin dünyaya mâl olmuĢ ismi Mimar Sinan ve onunla özdeĢleĢen Hassa Mimarları Ocağı, 15. asırdan 18. asrın ortalarına kadar Osmanlı coğrafyasına damgasını vurmuĢ bir mimari üretim örgütlenmesidir. Balkanlar‟dan Ġstanbul‟a, Anadolu‟dan Ortadoğu‟ya kadar pek çok eserin verildiği bu örgütlenme modeli 19. yüzyılın Osmanlı modernleĢmesi çerçevesinde terk edilmiĢ, yerine yeni bir model oturtulmaya çalıĢılmıĢtır. Mimar Sinan‟ın büyük mirasının sapasağlam herkesin gözleri önünde asırlardır ayakta durduğu Ġstanbul‟da yetiĢmiĢ bir 19. asır Osmanlı mimarı için bu miras bir yandan tevazu ile önünde eğilebileceği bir gurur kaynağı iken diğer yandan da onu geçmek ya da en azından ona yetiĢmek isteyen bir ruh hali veriyor olmalıdır. Özellikle iki asırdır eriyen bir 6 Düzeltme imparatorluk geçmiĢine inat Osmanlı nasıl kurtulur sorusunun yana yakıla cevabının arandığı bir dönemde kurtarıcı olarak seçilen Türkçülük akımı ve bu akımın dayandığı düĢünsel temeller Ġttihat ve Terakki Partisi‟yle politik bir karĢılık bulmuĢ; imparatorluğun eski güzel günlerine öykünmek neo-klasik mimari akımı yaratmıĢtır. Pekiyi bu akım Mimar Sinan‟ın imzasını attığı Ġstanbul‟a yeni ve modern bir imza daha atabilmiĢ midir? Bunu yaparken büyük mirastan nasıl yararlanmıĢtır? Bu geçmiĢin bozuk bir tekrarı mıdır yoksa baĢlı baĢına özgün bir yaratı olabilmiĢ midir? Akımın mimarları dünyadaki mimari geliĢmelerden haberdar mıdır? Yeni ihtiyaçlara yeni cevaplar bulunmuĢ mudur? Tezin yazılıĢ sürecinde bizzat tezin sahibinin kafasında olan bu sorular tezin yön buluĢunda rehberlik etmiĢtir. Hele hele 19. asrın küresel dünya ölçeğinde bir avuç mimarın onca imkânsızlık, parasızlık ve savaĢ ortamında yaratmaya çalıĢtığı bu kurumsal dönüĢüm tek baĢına bile anlamlıdır.

Tezin konusu olan neo-klasik mimari tamamen Osmanlı klasik döneminden etkilenmiĢ olmasına rağmen Osmanlı devriyle sınırlı kalmıĢ bir akım değildir. Akım Osmanlı‟nın iĢgal yıllarında yapı üretimine ara verilmesinden sonra yeni kurulan Cumhuriyet döneminde de bir dönem varlığını sürdürmüĢtür. Bu da tezin bölümlenmesinde bir sakınca yaratmıĢtır. Ancak bu sakıncayı bertaraf etmek için tarihsel süreklilik baz alınarak her bir bölüm kendi içinde bir kronolojik baĢlangıç ve sonuç bölümünden oluĢmuĢtur. Bu kronoloji Osmanlı neo-klasiği ile Cumhuriyet neo-klasiği arasında bir devamlılık olduğu yargısından dolayı ayrı ayrı bölümlendirilmeden bir bütünmüĢ gibi verilmiĢtir ki bir bütündür de. Bu bütünlük mimarlar tutun da verilen eserlerin niteliğine, kurumsal altyapıdan tutun da ideolojik arkaplana kadar pek çok yerde kendini belli eder. Ayrıca tezin iyice karmaĢıklaĢmaması için de böyle bir tercihte bulunulmuĢtur.

7 Düzeltme 1. BÖLÜM

OSMANLI ĠMAR TEġKĠLATLANMASI ve NĠZAMNAMELER IġIĞINDA SON DÖNEM OSMANLI ĠMAR TEġKĠLATLANMASI’NIN DÖNÜġÜMÜ

MimarbaĢı Osmanlı döneminde Hassa Mimarları Ocağı‟nın baĢı anlamına gelen; mimar ağa, Hassa mimarbaĢı, sermi‟mârân-ı Hâssa Ģeklinde de kullanılan bir payedir.1 Sermimaran-ı Hassa sözcüğündeki hassa kelimesi has olarak da bilinen Osmanlı‟da hükümdara hizmet veren kurum ya da görevliler için kullanılan bir önaddır.2 Sermimar kelimesindeki ser ise bir topluluğun önderi anlamına gelen baĢ kelimesiyle aynı anlama gelir.3 Böylece kelimenin anlamı saraya hizmet veren mimarların baĢı yani günümüz Türkçesiyle mimarbaĢı Ģeklindedir ve hatta Sermimar da kendi baĢına mimarbaĢı anlamına gelebilmektedir. Bu bilgiden hareketle Hassa Mimarları Ocağı‟nın dönüĢümünü iki farklı Ģekilde inceleme imkânı bulacağız: Birincisi tarih içinde ve özellikle lağvedildikten sonraki süreçte kurumsal olarak nasıl bir dönüĢüm geçirdiği ve ikinci olarak da Mimar Sinan ile özdeĢleĢen sermimar kelimesinin nasıl bir evrimsel süreç geçirdiği.

MimarbaĢı ya da sermimar fetihten sonra kurulduğu anlaĢılan Hassa Mimarlar Ocağı‟nın baĢıdır ve Ocağın 1826 yılında lağvedilmesinin ardından çeĢitli kurumlar ve kiĢilerce unvan olarak kullanılmaya devam etmiĢtir. Bu unvan bir nevi Mimar Sinan‟ın mirası olarak algılanmıĢ; 19. yüzyıl Osmanlı mimarlık teĢkilatlanmasında nizamnamelere girmiĢ ve ilgili mimari kurumların baĢında bulunan kiĢiler için de bir unvan olarak kullanılmıĢtır. Bu bölümde bir taraftan kelimenin tarihsel dönüĢümü içersinde çeĢitli kurum ve kiĢilerce nasıl bir unvan olarak kullanıldığını anlatmaya çalıĢırken diğer taraftan da Mimar Sinan‟ın klasik

1 ġerafettin Turan, “MimarbaĢı,” Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi, Cilt 30, Yay. Müd. Ahmet yılmaz, Ġstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı, 2005, s.90-91. 2 “Hassa,” Ana Britanica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 10, Gnl. Yay. Yön. Gürel Tüzün, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2005, s.450-451. 3 “Ser,” Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Cilt 17, Gnl. Yay. Yön. Adnan Benk, Ġstanbul, GeliĢim Yayınları, 1986, s. 10354. 8 Düzeltme mimari anlayıĢına geri dönüĢü simgeleyen neo-klasik mimarinin kurumsallaĢmasını sağlayan Evkaf-ı Hümayun Nezareti‟nin gerek nizamnamelerinde gerekse pratik uygulamalarında mimarbaĢılığın nasıl bir paye olarak kullanılmaya devam ettiğini göstermeye çalıĢacağız.

1.1. Hassa Mimarları Ocağı

Ġsmi daha çok Mimar Sinan ile anılan Hassa Mimarları Ocağı Osmanlı Devleti‟nin klasik dönemine damgasını vurmuĢ en kurumsal yapılarından biridir. Hatta Osmanlı mimarisinin dünya mimarlık ve sanat tarihinde bir klasik olarak yerini almasında payı büyüktür. Mimar Sinan tarafından kurumsallaĢması çalıĢmaları tamamlanmıĢ olan Ocak ancak 1831 yılında kaldırılacak; dört asır boyunca Osmanlı Devleti‟nin mimari alandaki ihtiyaçlarını karĢılayabilecektir. Mimar Sinan‟ın öğrencileri arasında yer alan Mimar Davut Ağa, Sedefkâr Mehmed Ağa gibi isimler tarafından da Sinan ekolü daha uzun yıllar sürdürülmüĢtür.

1.1.1. Hassa Mimarları Ocağı Tarihi

Osmanlı Devleti‟nin kuruluĢundan itibaren saray ve devletin inĢaat projelerini gerçekleĢtirmek amacıyla mimarlara görev verildiği ve bu bağlamda inĢaatların tamamlanabildiği biliniyorsa da Hassa Mimarları Ocağı‟nın tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmiyor. Ancak ocağın Ġstanbul‟un fethinden sonra kurulduğuna dair tarihçiler arasında görüĢ birliği bulunuyor. Hatta ocağın sarayın Birun kısmından sayıldığı; Ģehreminine bağlı olduğu; inĢaatlarda kullanılacak malzemelerin temin edilmesi, her türlü masrafların ve özellikle yevmiyelerin karĢılanması gibi idari ve mali konularda Ģehreminliğinin görev aldığı; ancak teknik iĢlerin tamamında Hassa Mimarları Ocağı‟nın rol aldığı biliniyor.4

4 Turan, a.g.a., s. 10354-10355. 9 Düzeltme 1.1.2. Hassa Mimarları Ocağı’nın Görevleri

Hassa Mimarları Ocağı‟nın ilk görevi (1) miri inĢaat ve tamiratların yapılmasıdır. Osmanlı padiĢahı ve hanedan mensuplarının yaptıracakları binalar ve masrafları devlet hazinesinden karĢılanacak olan her türlü inĢaat ve tamirat çalıĢmasının planlarını yapmak, keĢif bedellerini çıkarmak ve projelerin kabul edilmesinin ardından inĢaatı yürütmek bu kapsamda değerlendirilir. Ayrıca (2) Vakıflarla ilgili inĢaat ve tamirat iĢlerini yürütmek, (3) azınlıklara ait mabetlerin tamirat ve keĢiflerini yapmak, (4) Ġstanbul‟daki inĢaat ve Ģehircilik hizmetlerini gerçekleĢtirmek, (5) ordu seferdeyken altyapı ve üstyapı gereksinimleri karĢılamak, (6) inĢaat usta ve amelelerin yevmiyelerini tespit etmek, (7) yapı malzemesinin vasıflarını ve fiyatlarını tespit etmek, (8) eyalet mimarlarını atamak ve mimari ehliyetlerini denetlemek ve (9) Ocağa mimar yetiĢtirmek diğer önemli görevleri arasında yer almaktadır.5 Kısacası teĢkilat bir yandan mimari üretimle ilgilenirken öte yandan da kendi sürdürebilirliğini sağlamak için de bir okul görevi görmüĢtür. Devletin askeri ihtiyaçlarından kamu yararına kurulan vakıfların gereksinimlerine kadar pek çok alanda hizmet vermiĢtir.

1.1.3. Hassa Mimarları Ocağı’nın TeĢkilat Yapısı

Hassa Mimarları Ocağı merkezi ve taĢra örgütlenmesi olarak ikiye ayrılır. Merkezi örgütlenme de kendi içersinde üçe ayrılır: (1) Mimarlar, (2) Teknik Elemanlar ve (3) Yardımcı ve Ġdari Elemanlar. Ser Mi‟maran-ı Hassa diye de bilinen MimarbaĢı, tüm teĢkilatın baĢıdır. BaĢmimarın yardımcısı olarak Mimar-ı Sani; padiĢah ve vezirlerin yapı iĢleriyle meĢgul olan Hassa Mimarları; ordunun seferden önce ve sefer sırasında yapı iĢleriyle uğraĢan Sefer Mimarları; halkın su ihtiyacını karĢılamak üzere yapılan inĢaatlardan sorumlu olan Su Mimarları; iskele ve gemi yapımıyla uğraĢan Tersane-i Amire Mimarları; daha uzmanlaĢmıĢ olan Köprü Mimarları ve Kale Mimarları gibi ihtisas mimarları da bulunmaktadır. Teknik

5 ġerafettin Turan, “Osmanlı TeĢkilatı‟nda Hassa Mimarları,” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Ankara, 1963, s.163-178. 10 Düzeltme elemanlar baĢlığında ise ustalar, su yolcuları ve nazırları ile bezemeciler yer almaktadır. Son olarak yardımcı ve idari elemanlar baĢlığında ise bina nazırları, bina eminleri, mübaĢirler, Ģehreminiler, kadılar, defterdarlar, bostancıbaĢılar, kâtipler, mutemetler ve mimar kethüdaları yer almaktadır.6

Hassa Mimarları TeĢkilatı‟nın taĢra örgütlenmesi de üçe ayrılmıĢtır: (1) Mimarlar, (2) Teknik Elemanlar ve (3) Yardımcı ve Ġdari Elemanlar. Mimarlar baĢlığında Vilayet (Eyalet) Mimarları, ġehir Mimarları, Vakıf Mimarları, Serbest mimarlar ve diğer mimarlar bulunmaktadır. Teknik elemanlar ile yardımcı ve idari elemanlar merkezi teĢkilatlanmada olduğu Ģekliyle korunmuĢtur.7

1.1.4. Hassa Mimarları Ocağı BaĢmimarları

MimarbaĢı mimar ağa, Hassa mimarbaĢı, sermimaran-ı Hassa diye de bilinen ve Hassa Mimarlar Ocağı‟nın baĢında yer alan kiĢidir.8 Ahmet Refik “Türk Mimarları” isimli kitabında baĢmimar olarak görev yapmıĢ 21 mimarın ismini sayar. Divan kayıtlarında baĢmimar kelimesine ilk kez rastladığı 1553 yılından baĢlayarak oluĢturduğu listedeki mimarlar ve görev süreleri Ģu Ģekildedir: 1. Mimar Sinan 1537- 1587/944-996; 2. Mimar Davut 1587-1598/996-1007; 3. Mimar Ahmet ÇavuĢ 1598- 1603/1007-1012; 4. Mimar Mehmet Ağa 1603-?/1007-?; 5. Mimar Hasan Ağa 1638- ?/1048-?; 6. Mimar Kasım Ağa 1640-1644/1050-1054; 7. Mimar Mustafa Ağa 1644/1054; 8. Mimar Kasım Ağa 1644-?; 9. Mimar Mustafa Ağa 1650-1665; 10. Mimar Ġsmail Ağa 1691-?; 11. Mimar Mehmet Ağa 1697-?; 12. Mimar Elhac Hüseyin Ağa 1700-?; 13. Mimar Ġsmail Ağa 1701-?; 14. Mimar Ġbrahim Ağa 1717-?; 15. Mimar Mehmet Ağa 1724-1737; 16. Mimar Elhac Hüseyin Ağa 1747-?; 17. Mimar Ahmet Ağa 1749-1753; 18. Mimar Mehmet Tahir Ağa 1764-?; 19. Mimar

6 Murat TaĢ, Osmanlı’dan Günümüze Yapı Üretiminde Mimarlık Meslek Örgütlenmesi’nin GeliĢimi, Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt 8, Sayı 1, 2003, s. 203- 210. 7 TaĢ, a.g.m., s. 203-210. 8 Turan, a.g.a., s. 165. 11 Düzeltme Nurullah Efendi 1793-?; 20. Mimar Mehmet Rasim Efendi 1821-?; 21. Mimar Abdülhalim Efendi 1824-1831.9

Geç 18. yüzyıl ve 19. yüzyılda görev yapan baĢmimarlar için Selman Can doktora tezinde farklı bir mimarlar liste yapmıĢtır. Bu liste Mehmet Arif Ağa 10 Ekim 1791-1793 (1. Defa); Ahmet Nurullah Ağa 1794-1796 (1. Defa); Mehmet Arif Ağa 1796-1800 (2. Defa); Ahmet Nurullah Ağa 1801-1802 (2. Defa); Ġbrahim Kâmi 1802-1806; Mustafa Ağa Ocak-Haziran 1807 (1. Defa); Hafız Mehmet Emin Ağa Haziran 1807-Eylül 1808 (1. Defa); Mustafa Ağa Ekim-Aralık 1808 (2. Defa); Hafız Mehmet Emin Ağa Ocak-Temmuz 1809 (2. Defa); Mustafa Ağa Ağustos1809-Ocak 1810 (3. Defa); Hafız Mehmet Emin Ağa 1810-1815 (3. Defa); Ali Rıza Bey 26 Haziran 1815-1820; Mehmet Rasim Ağa 9 Ağustos 1820-1824; Mustafa Ağa 1824- 1825 (4. Defa); Seyyid Abdülhalim Efendi Ocak 1825-Temmuz 1827 (1. Defa); Kırımlı Mahmut Ağa Ağustos 1827-21 Temmuz 1829; Seyyid Abdülhalim Efendi 21 Temmuz 1829-4 Kasım 1831 (2. Defa) Ģeklindedir. 10 MimarbaĢılık payesini Mimar Sinan ve öğrencilerinin kullandıklarını bilmekle birlikte bu unvanın 19. yüzyılın ilk çeyreğinde dahi kullanıldığını kaynaklardan bilebiliyoruz. Buna örnek teĢkil etmesi açısından söz konusu mimarların kullandıkları mühürlerde isimlerine yer verdiklerini ve attıkları imzalarda ise Sermimaran-ı Hassa olduklarını ayrıca belirttiklerini görüyoruz. 1794-1796 ile 1801-1802 arasında iki defa görev yapan Ahmed Nurullah Ağa, mühründe Abd Ahmed‟i kullanmıĢ ve imzasında Bende el- Hac Ahmed Nurullah Sermimârân-ı Hassa ifadesine yer vermiĢtir.11

MimarbaĢıların Ģehreminlerle birlikte inĢaat ve tamirat iĢlerinden birlikte sorumlu olduğu döneme, ġehreminliği ve MimarbaĢılık kurumlarının 1831‟de lağvedilmesinin ardından Ebniye-i Hassa Müdürlüğü adıyla bir kurum oluĢturulmasıyla son verilmiĢtir. Ġlk Ebniye-i Hassa Müdürlüğü‟ne de son mimarbaĢı

9 Ahmet Refik, Türk Mimarları, Ġstanbul, Sander Yayınları, Eylül 1977, s.101-103 . 10 Selman Can, Osmanlı Mimarlık TeĢkiltaı’nın XIX. Yüzyıldaki DeğiĢim Süreci ve Eserleri ile Mimar Seyyid Abdülhalim Efendi, yayınlanmamıĢ doktora tezi, Ġstanbul, 2002, s. 30-32. 11 A.e., s.100-105. 12 Düzeltme olan Abdülhalim Efendi tayin edilmiĢtir.12 Buradan da anlaĢılacağı üzere Hassa Mimarları Ocağı‟nın lağvı Mimar Sinan‟ın Sermimaran-ı Hassa unvanın da lağvedilmesine neden olmuĢ; bundan sonraki süreçte Mimar Sinan‟ın bu mirası çeĢitli kurumlar ve bu kurumların baĢında bulunan görevliler eliyle paylaĢılmıĢtır.

1.2. Osmanlı Mimarlık TeĢkilatı’nın Yeniden Yapılanması

19. yüzyıl Osmanlı Devleti‟nin yeniden yapılandığı bir dönem olarak karĢımıza çıkar. Bu restorasyon döneminden pek çok kurum gibi Hassa Mimarları Ocağı da etkilenir. Özellikle III. Selim ve II. Mahmut döneminde baĢlayan ıslahat çalıĢmalarının bir neticesi olarak Osmanlı mimarlık faaliyetlerinin aksayan yönlerini düzenlemek amacıyla Hassa Mimarları Ocağı kaldırılarak yerine üç farklı kurumsal düzenlemeye gidilir: Ġmparatorluk Ölçeğinde Yeniden Yapılanma, Osmanlı Saray Bünyesinde Yeniden Yapılanma ve Vakıflar Özelinde Yeniden Yapılanma.13

1.2.1. Ġmparatorluk Ölçeğinde Yeniden Yapılanma

Hassa Mimarları Ocağı‟nın dönüĢtürülmesi, II. Mahmut ile baĢlayan devletin merkezileĢme eğiliminin mimari alandaki uzantısıdır. Osmanlı coğrafyasının çok geniĢ bir topografik alana yayılıyor oluĢu, imparatorluk genelinde bir mimari kontrol mekanizmasının kurumsallaĢmasını zorluyordu. Özellikle iletiĢim ve ulaĢım kanallarının 19. yüzyıl ölçeğinde olduğu bir dünyada, bu zorluk yer yer kendini imkânsızlığa bırakıyordu. Ancak merkezileĢme eğilimi sonucunda Hassa Mimarları Ocağı 1831 yılında kaldırıldı. Bu tarih Yeniçeri Ocağı‟nın kaldırılmasından beĢ yıl sonradır. Mimar Sinan‟ın kurumsallaĢtırdığı ve kendisinin de bir devĢirme olduğu düĢünüldüğünde her iki ocağın da arka arkaya kaldırılması devletin geleneksel köklerinden ayrıldığına dair de fikir vermektedir. Hassa Mimarları Ocağı‟nın yerine daha kurumsal ve iĢlevsel bir yapıyı koymak en önemli amaçtı. Bu bağlamda en verimli çalıĢma Ģeklini oluĢturabilmek amacıyla devletin bir

12 Ergin, Osman Nuri, Mecelle-i Umur-u Belediyye, Cilt II, Ġstanbul, Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi Kültür ĠĢleri Daire BaĢkanlığı Yayınları, 1995, s. 928-929. 13 Can, a.g.e., s. 17-18. 13 Düzeltme arayıĢ içinde olduğu ve hatta 1831 yılında baĢlayan bu çalıĢmaların yarım asır sonunda bile bir sonuca ulaĢmadığı, ülkenin mimari alanda bir kurumlar mezarlığına dönüĢmesinden anlaĢılmaktadır. Her kurumsal deneyim öncesinde yayımlanan nizamnameler ıĢığında da bu kaos ortamını görmek mümkündür. Ayrıca Osmanlı modernleĢmesinin bir unsuru olan Batılı devletlerin kanunlarından tercüme yoluna gidilmesi mimari alanda yapılan düzenlemelere de sirayet etmiĢ; Fransa ve Belçika ebniye kanunları doğrudan tercüme edilerek ya da mevcut kanunlar üzerinde değiĢiklikler yapılarak Batılı deneyim Osmanlı‟ya aktarılmaya çalıĢılmıĢtır.14

4 Kasım 1831 tarihli bir Bâbıâli toplantısında “Ebniye-i Hassa Müdürlüğü” adıyla bir kurum oluĢturulur. BaĢına da Ebniye Müdürü olarak son Sermimaran-ı Hassa olan Seyyid Abdülhalim Efendi getirilir. Yapılması düĢünülen resmi binaların planlarının hazırlanması, keĢif çalıĢmalarının tamamlanması ve inĢaat aĢamasında denetimlerinin yapılması sorumluluğu Ebniye Müdürlüğü‟ne devredilir. Özel binalara iliĢkin de plan denetimleri bu müdürlükçe yapılmaya baĢlanır. Maddi sıkıntılar, müdürlüğe mekân bulunamaması, mimarların ücretlerinin düĢüklüğü ve buna bağlı olarak çalıĢan mimar sayısındaki azlık gibi nedenlerle Ebniye Müdürlüğü‟nden verim alınamaz ve 1848‟de kurulan Nafia Nezareti‟ne bağlı olmak kaydıyla Ebniye Müdürlüğü, Ebniye Muavinliği‟ne dönüĢtürülür.15

8 Mart 1849‟da kurulan ve mimar da yetiĢtirmesi hedeflenen Ebniye Muavinliği sorunları çözmez. Artan yolsuzluk haberleri ve mimar yetiĢtirilmesi konusundaki altyapı sorunları nedeniyle Ebniye Muavinliği kaldırılır.16

Muavinliğin kaldırılmasının ardından Ebniye Meclisi, Ticaret Nezareti‟ne bağlı Nafia Meclisi‟nde toplanmaya baĢlar. Önceki kurumsal yapılarda görülen tüm sorunların bu yeni kurumsal yapı içinde de görülmesi üzerine 8 Eylül 1861‟de bir

14 Ergin, a.g.e., s.1072. 15 Can, a.g.e., s.18-21. 16 A.e., s.22. 14 Düzeltme nizamname ile Ebniye Müdürlüğü yeniden kurulur ve 1866 yılında Hendesehane‟ye bağlanarak Ġmaparatorluğun sonuna kadar varlığını bu Ģekilde devam ettirir.17

Selman Can‟ın doktora tezinde yer verdiği listeye göre imparatorluk düzeyinde oluĢturulan kurumsal yapının baĢında olan mimarlar Ģunlardır: Seyyid abdülhalim Efendi 4 Kasım 1831-Mart 1839 (Ebniye Müdürü olarak); Mühendis Abdülhalim Efendi Nisan 1839-5 Temmuz 1839 (Ebniye Müdürü olarak); Seyyid Abdülhalim Efendi 5 Temmuz 1839-6 Kasım 1840 (Ebniye Müdürü olarak); Mühendis Abdülhalim Efendi 6 Kasım 1840-14 Temmuz 1847 (Ebniye Müdürü olarak); Seyyid Abdülhalim Efendi 14 Temmuz 1847-8 Mart 1849 (Ebniye Müdürü olarak) ve Seyyid Abdülhalim Efendi 8 Mart 1849-13 Nisan 1852 (Ebniye Muavini olarak).18

Ġmparatorluk ölçeğindeki yapılanmada 1831 yılından itibaren yaĢanan dönüĢümde kurumun baĢında yer alan mimarların mimarbaĢı unvanı yerine nizamname gereği müdür payesini kullandıları görülse de kurumsal olarak Hassa Mimarlık Ocağı‟nın bir devamı oldukları söylenebilir. Bunu ocağın lağvedilmesinin ardından yeni oluĢturulan kurumun baĢına son Hassa Mimarları Ocağı BaĢmimarı Abdülhalim Efendi‟nin getiriliĢiyle anlayabilmekteyiz. Ayrıca ilerleyen dönemde müdürlüğün muavinliğe dönüĢtüğü, müdür yerine de muavin sözcüğünün kullanıldığı; ancak sonunda tekrar müdürlük kurumuna geri gelindiği ve müdür unvanının sabitlendiği söylenebilir. Ancak aslolan Hassa Mimarları Ocağı‟nın dönüĢümü esnasında lağvedilen kurum ile oluĢturulan kurum arasındaki benzerlik ve farklılık konusundaki karĢılaĢtırma sonucunda ortaya çıkan veridir. Böyle bir karĢılaĢtırmayı zorlaĢtıran en önemli etmen üç çeyrek asır süren değiĢimin pek çok kurumun kaldırılarak yeniden oluĢturulmasına olanak sağlaması ve böylece takibin neredeyse imkânsız hale gelmesidir. Belki de bu sorunun cevabı baĢka bir teze konu olabilecek kadar geniĢtir ve fazlasıyla teferruat içermektedir.

17 A.e., s. 23-25. 18 A.e.,, s.30-32. 15 Düzeltme 1.2.2. Osmanlı Sarayı Bünyesinde Yeniden Yapılanma

Hassa Mimarları Ocağı çatısında faaliyet gösteren ve Osmanlı hanedanlığına ait saray ve kasırların onarım ve bakımlarını yapan “Tamirat Ambarı” Hassa Mimarları Ocağı ortadan kaldırılınca baĢıboĢ kalmıĢtır. Bunun üzerine sonradan oluĢturulan Çırağan Sarayı‟na ait ambarla birlikte “Ebniye-i Miriyye Tamirat Müdürlüğü” isminde bir teĢkilat kurularak her iki ambar da bu yeni kuruma bağlanmıĢtır. Dönem dönem görev alanı geniĢleyerek sarayın dıĢında karakol, hastane ve kıĢla gibi inĢa iĢleriyle de uğraĢan Müdürlük, 1861 tarihinde “Ebniye-i Seniyye Ġdaresi” ismini almıĢtır.19

Ebniye-i Seniyye Ġdaresi ismindeki bu yeni kurum 18 Eylül 1891 yılına ait bir layihaya göre padiĢahın iradesi ile tüm saraylarda gerçekleĢtirilecek bakım ve onarım faaliyetlerinden sorumlu tutulmuĢtur. Üç kısma ayrılan saray ve kasırlardan birinci kısma Yıldız Mabeyn, Yıldız Bendegân, Ayazağa Kasrı ve NiĢantaĢı‟ndaki TaĢ Konak dâhil edilmiĢ; ikinci kısma Dolmabahçe Sarayı, Hırka-i Saadet ve Emanet-i Mahsusa Daireleri, Çağlayan Kasrı ve Mirahur Kasrı eklenmiĢ; üçüncü ve son kısma ise Beylerbeyi Sarayı, Kalender Kasrı, Beykoz Kasrı, Tokat Kasrı, Küçüksu Kasrı HekimbaĢı Kasrı ve Alemdağ Kasrı yer verilmiĢtir. Ġdare imparatorluğun sonuna kadar varlığını sürdürmüĢtür.20

Bu baĢlıkta Hassa Mimarları Ocağı bünyesinde çalıĢan bir yapının özerk bir Müdürlük ve bir müddet sonra da Ġdare haline geliĢini görmekteyiz. Ancak burada sözkonusu olan sadece bakım ve onarım olduğu için Hassa Mimarlar Ocağı‟nın tek baĢına devamı olduğu söylenemez. Her iki kurumsal değiĢiklikte de kurumun baĢında yer alan kiĢi müdür sıfatını kullandığından dolayı mimarbaĢılık ya da sermimarlık bir paye olarak tercih edilmemiĢtir.

19 A.e., s.25-26. 20 A.e., s. 27-28. 16 Düzeltme 1.2.3. Vakıflar Özelinde Yeniden Yapılanma

II. Mahmut Yeniçeri Ocağı‟nı kaldırıp askerin gücünü zayıflattıktan ve kendisine bağlı yeni bir ordu kurduktan sonra; bir diğer güç merkezi olan ulemanın da gücünü sınırlandırmak amacıyla, ulemanın en önemli gelir kalemi olan vakıflara el atmıĢtır. Genelde merkeziyetçi bürokrasinin bir sonucu olarak vakıfları tek çatı altında toplamak ve böylece gelirlerin kontrolünün ulemadan merkeze geçmesini sağlamak; 21 özelde ise vakıfların çoğalıp iĢlerin ağırlaĢması nedeniyle Darphane-i Amire Nezareti‟ne bağlı vakıfları yönetmek amacıyla 24 Eylül 1826‟da “Evkaf-ı Hümayun Nezareti” kurulmuĢ, nazırlığına da eski Darphane Nazırı ve Mütevelli kaymakamı Hacı Yusuf Efendi getirilmiĢtir. 22

1.2.3.1. Evkaf-ı Hümayun Nezartei (Osmanlı Dönemi)

KuruluĢundan itibaren dinamik bir yapısı olagelen Evkaf- Hümayun Nezareti, ihtiyaç duyulduğunda var olan dairelere yenileri eklenerek büyümüĢtür. Bu bağlamda nezaretin teĢkilat yapısında meydana gelen en büyük değiĢiklik 1838 tarihinde Evkaf nazırlarının vekiller heyetine dâhil olması, 1839‟da Tanzimat Fermanı‟nın ilan edilmesi ve 1911 tarihindeki teĢkilat nizamnameleridir.23

19. yüzyıla kadar vakıf taĢınmazlarının bakım ve onarımları, vakfiye Ģartları ve fıkıh kitaplarında yer alan hükümlere göre mütevelliler eliyle yapılırken; Tanzimat‟ın ilan edildiği 1839 yılından sonra bakım ve onarımlara iliĢkin yapılacak çalıĢmalara hukuki düzenlemeler yoluyla yeni esaslar getirilmiĢtir. 1842 yılına ait bir nizamname ile selâtin vakıflarına ait taĢınmazların tamir ve imaretlerinin iaĢe ihtiyaçlarının merkez tarafından karĢılanmasına; bu bağlamda ihale bedeli 5000 kuruĢa kadar olan tamirat ve iaĢe alımlarının Nazır tarafından onaylanmasına; bu rakamın üzerinde olan tamirat ve iaĢe masraflarının ise padiĢahın iznine tabii

21 Ali Akyıldız, Osmanlı Merkez Bürokrasisi’nde Reform, Ġstanbul, 1992, s.119. 22 Seyit Ali Kahraman, Evkaf-ı hümayun Nezareti, Ġstanbul, Kitabevi yayınları, Aralık 2006, s.6. 23 Nazif Öztürk, “Evkaf-ı Hümayun Nezareti,” Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi, Cilt 11, Ġstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı, 1995, s. 521-524. 17 Düzeltme olmasına karar verilmiĢtir. Ancak bu tarihten itibaren çeĢitli yıllarda çıkarılan yeni nizamnamelerle yeni düzenlemelere de gidilmiĢ; ancak 1847 tarihinde Evkaf-ı Hümayun Nezareti merkez teĢkilatı içersinde vakfın bakım ve onarımlarından sorumlu olacak “Bina Eminliği Müdürlüğü” adıyla bir müdürlük kurulmuĢtur. 1858, 1863, 1877 ve 1906 yıllarında çıkarılan nizamnamelerle mevcut yasal düzenlemelerde çeĢitli değiĢiklikler yapılmıĢ; bu değiĢikliklerde daha çok bakım ve onarım masraflarının hangi kurum tarafından karĢılanacağı, sürecin nasıl kontrol edileceği ve yapılacak çalıĢmalara hangi organ tarafından onay verileceği gibi konular damgasını vurmuĢtur.24 II. Meşrutiyet yıllarında Evkaf-ı Hümayun Nezareti’nin merkez teşkilatı Müsteşarlık, Encümen-i Mahsus, Encümen-i Memurin, Gureba-i Müslimin Hastanesi, Merkez Fen Heyeti’nin yanında bölge esasına göre düzenlenen Taşra Fen Heyeti’nden meydana gelen İnşaat ve Tamirat Umum Müdürlüğü; Anadolu, Rumeli, Arabistan Masaları, Levazım Müdüriyeti, Terekat ve Nükud-ı Mevkufe Müdüriyeti, Vezne Müdüriyeti ve alt birimlerden oluşan MuhasebatUmum Müdürlüğü; nezaretin taşra teşkilatı esasına göre dokuz ayrı bölgeden meydana gelen Teftiş Heyeti; Hukuk Müşavirliği, Mahkeme-i Evkaf, Kalem-i Mahsus ve Akarat-ı Vakfiyye, Müessesat-ı İlmiyye, Kuyud-ı Vakfiyye, Memurin Kalemi, Evrak, Evkaf-ı Mülhaka, Evkaf-ı İslamiyye Müzesi ve Harameyn müdüriyetlerinden meydana geliyordu.25

1.2.3.2. ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü’nün KurumsallaĢma Süreci

Evkaf-ı Hümayun Nezareti‟nin 1826 yılında kurulmasının ve üç daireli merkez teĢkilatın oluĢturulmasının ardından, 1832 tarihinde nezarete üç yeni memuriyet daha eklenmiĢ, bunlardan Ruznâmecilik adıyla bilinen bir idare de nezarete bağlı tüm cami ve imaret gibi eserlerin bakım ve onarım iĢlerini devralmıĢtır. Bu kurum Ġstanbul merkezli çalıĢan bir kurumdur.

24 Nazif Öztürk, Türk YenileĢme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 1995, s. 189-193. 25 A.e., s.523. 18 Düzeltme 1835 yılında Rumeli ve Anadolu‟daki vilayet merkezlerinde evkaf müdürlükleri kurulmuĢ; 1863 tarihinde yayınlanan bir baĢka nizamnameye göre ise bu müdürlüklerin görev ve yetkileri belirlenmiĢtir. TaĢrada henüz özerk bir birim oluĢturulmaması yüzünden vakıf taĢınmazlarının bakım ve onarımları doğrudan müdürlüğe verilmiĢtir. Aynı nizamnameye göre herhangi bir onarım faaliyetinden önce ilgili yerin evkaf müdürü evkaf meclisine müracaat edecek, yerel hükümetin de onayı alındıktan sonra meclis azalarından birinin refakatıyla ilgili kiĢilerle görüĢülerek tamir olunacak taĢınmaza iliĢkin keĢif yapılacaktır.

Evkâf-ı mazbûta hayrât ve icâre-i vâhidelü akârâtından birinin ta‟mîr ve inĢâsına lüzûm göründükde evkâf müdîri iktizâsını bâ-takrîr resmen meclise beyân edüp hükûmet-i mayalliyenin re‟y ü tensîbi üzerine müdîr-i mûma-ileyh a‟zâdan terfîk olunacak zât ile mahalline gidüp mi‟mâr kalfası vesâ‟ir ehl-i vukûf ma‟rifetiyle ve kâ‟ide-i tasarufa kemâl-i ri‟âyetle keĢf etdirildikten sonra meclisce münâkasaları bi‟l-icrâ nihâyet iki bin beĢ yüz guruĢa kadar masârıf ile tesviye kabûl edeceklerin icârât ve ferâğ ve intikâl harclarından mâ‟adâ mahallince vakfı hâsılâtı olduğu hâlde meclis ma‟rifetiyle kavî kefîle rabt ve lâzım gelen ta‟ahhüd senedi ahz ve hıfz olunarak metânet ve resânetine dikkatle ta‟mîrâtına mübâĢeret ve hitâmında keĢf-i sânisi dahi bi‟l-icrâ masârıf-ı sahîhası müte‟ahhidinden makbûz senedi ahziyle hâsılât-ı mezkûreden bi‟t-tesviye üç ayda bir gönderilecek deftere idhâl olunacak ve vakfı hâsılâtı olmadığı sûretde keyfiyetleri bâ-mazbata beyân ile istîzân kılınacakdır. (EK 1)

Ayrıca nizamname tamir masraflarına iliĢkin de çeĢitli sınırlamalar getirmiĢtir. BeĢ yüz kuruĢa kadarki harcamalar mütevelliler tarafından, beĢ yüz-iki bin kuruĢ arası harcamalar müdür ve meclis onayı ile iki bin kuruĢu geçenler ise hazine onayıyla gerçekleĢtirilebilecektir.

Evkâf-ı mülhaka hayrâtının ta‟mîrât ve masârıfât-ı zarûriyeleri vukû‟unda dahi beĢ yüz guruĢa kadar vakıfları hâsılâtından sarfa mütevellîleri me‟zûn olup andan ziyâdesi avkâf müd‟iri ve meclis ma‟rifetleriyle etrâfıyla tahkîk ve tedkîk olunarak nihâyet vâridât-ı vakıfdan iki bin beĢ yüz guruĢa kadar olan masârıfın tesviyesine ruhsat verilerek rü‟yet-i muhâsebesinde masraf kayd olunacakdır… Gerek evkâf-ı mazbûta ve gerek mülhaka ta‟mirâtında iki bin beĢ yüz guruĢdan ziyâde olan masârıf evvelemirde îzâhât-ı lâzıme ile berâber hazîneden su‟âl olunarak ruhsat alınmadıkça tesviye olunamayacak ve Ģayed mikdâr-ı me‟zûniyeti tecâvüz eder masârıf, hazînenin haberi olmaksızın tesviye olunur ise ziyâdesi kat‟â kâbul olunmayacakdır. (EK 1)

Aynı nizamnamede tamir yapılacak taĢınmazların merkeze uzaklık ve yakınlıklarına göre de nasıl bir muamaeleye tabii olacağı ayrıca belirtilmiĢtir.

19 Düzeltme 1880 tarihli Evkaf Nezareti‟nin teĢkilat yapısını ilk defa anlatan nizamnamede yedi daireden biri olarak Masarıfât-ı Umûmiyye Dairesi göze çarpmaktadır. Her türlü inĢaat ve tamirat hesaplarının tutulduğu ve gerekli iĢlemlerin yürütüldüğü bu daire bir ilk olması açısından da önemlidir.

Levâzımât-ı Hicâziyye ile mübâya‟ât ve vezâ‟if ve ma‟âĢât ve masârıf-ı mu‟tâde ve gayr-i mu‟tâde ve inĢâ‟ât ve ta‟mirât ve TefrîĢât ve evkâf-ı mülhakanın deyn ve fazlalarıyla masârıf-ı sâ‟ireleri hesâplarıyla bunlara müte‟allik fi‟liyyâtın nizâmı dâ‟iresinde icrâsı Masârıfât-ı Umûmiyye Ġdâresi‟ne muhavveldir. (EK 2)

Evkaf Nezareti‟nin 1909 yılına ait bütçe kitabına göre teĢkilat içersinde oluĢturulan Tamirat ve ĠnĢaat Kalemi adında bir daireden bahseder. Nezaret bünyesinde yer alan çok değerli taĢınmazların inĢaat ve tamirlerinin çok mühim olduğu, o güne kadar onarım ve inĢa faaliyetlerinin ihmal edildiği, bu ihmalin en önemli nedeninin personel eksikliği olduğu ve personelin hem nitelik hem de nicelik açısından önemli olduğu vurgulanmıĢtır.

Nezâret-i Evkâf-ı Hümâyûn ĠnĢâ‟ât ve Ta‟mîrât Ġdaresi‟ne ta‟alluk eden vezâ‟if, ekseri enâfis-i âsâr-ı atîkadan bulunan cevâmi‟i Ģerîfe hayrât-ı münîfenin tâm‟ir ve hüsn-i muhafâzası i‟tibârıyle gâyet mühim ve nâzikdir. Asâr-ı mezkûrenin kâffesi de her dürlü aksâmına varıncaya kadar düĢecek ve münhedim olacak derecede harâb ve muhtâc-ı tamîr bir hâlde bulunduğu ve Ģimdiye kadar ihmâl edildiğinden ve ale‟l-husûs ehline tevdî‟-i keyfiyet edilmediğinden nâĢî fen ve san‟ata ve ilm –i âsâr-ı atîkaya tavfikan ta‟mîrat yapılmadığı gayr-i kâbil-i inkârdır. Buna da birinci sebeb, bu vazîfe ile meĢgûl bulunanların lâzım olduğu derecede mikdâr ve evsâfda me‟mûrlara, vesâ‟ita mâlik olmamalarıdır. (EK 3)

Aynı bütçe kitabında yurtdıĢında eski eserlerin tamir ve inĢa çalıĢmalarınaa da değinilmiĢ ve karĢılaĢtırmalar yapılmıĢtır. Osmanlı‟nın konuyla ilgili merkez ve taĢra teĢkilatlarının da eleĢtiri topuna topuna tutulduğu kitapta, mevcut sistem içersinde yer alan ilgili personelin sayısı ile maaĢlerının azlığından söz edilmektedir. Hatta personel alımı için çıkılan ilanlara mimar ve mühemdislerin ilgi göstermediği de ayrıca belirtilmiĢtir.

ġurası da nazar-ı mütâla‟aya alınmak lâzımedendir ki mülkümüzde ber-vech-i ma‟rûz evsâfda mi‟mâr ve mühendis adeden gâyet mahdûd ve her tarafda arbâb-ı fenn ü san‟ata fevkalâde ihtiyâc bulunduğu cihetle bu gibi a‟mâlât ile meĢgûl bulunan devâ‟irde müstevfî ma‟âĢlar te‟min edilmekde ve Evkâf Nezâreti‟nin Ģimdiki teĢkîlâtında ma‟âĢâtın azlığından dolayı hâricden mi‟mâr ve mühendis tedârik etmek Ģöyle dursun mevcûdlar bile birer birer terk-i me‟mûriyyet

20 Düzeltme etmekdedir. Ez-cümle biner guruĢ ma‟âĢla münhal bulunan üç mi‟mârlık mahalli içün defe‟âtle i‟lân edildiği hâlde hemân hiçbir tâlib zuhur etmemiĢ ve edenler ise değil mi‟mârlık hattâ amelebaĢılık hidmetini bile îfâ edebilecek iktidârda görülmemiĢdir. (EK 3)

Aynı bütçe kitabında Evkaf-ı Hümayun Nezareti bünyesinde Tamirat ve ĠnĢaat Kalemi dört Ģubeye ayrılmıĢtır: 1. ĠnĢaat ve Tamirat Müdiriyeti: Merkez ve taĢrada yapılacak ve yapılmakta olan tüm tamirat ve inĢaat iĢlerini teftiĢ etme, projeleri düzeltme ve onaylama mercisidir. 2. Merkez Heyet-i Fenniye ve ĠnĢaiyesi: Proje ve keĢif sürecinin düzenlenmesi ve inĢaat ve tamiratın bizzat yapılmasından sorumludur. 3. Merkez Heyet-i Fenniye-i Miyahiye: Su iĢlerinden sorumludur. 4. TaĢra Heyet-i Fenniye-i ve ĠnĢaiyeleri: Ġstanbul ve taĢradaki inĢaat ve tamirat iĢlerinden sorumludur. (Tablo 1)

Tablo 1: Evkaf Nezareti Merkez TeĢkilatı

Evkaf-ı Hümayun Nezareti Merkez TeĢkilatı

ĠnĢaat ve Tamirat Müdüriyet-i Umumiyesi

Umum Müdür ve Müdür Muavini

Merkez Heyet-i Fenniye ve ĠnĢaiyesi

Proje Bürosu

KeĢif Bürosu

Hesap Tetkik ve Mutemetlik Bürosu

Muhasebe ve Ambar Bürosu

BaĢkitabet Bürosu

Merkez Heyet-i Fenniye-i Meyahiyesi

Su Mühendisi

Mühendisler

TaĢra Heyet-i Fenniyesi ve ĠnĢaiyesi

Kaynak: Nazif Öztürk, Türk YenileĢme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 1995, s. 94.

21 Düzeltme Evkaf-ı Hümayun Nezareti‟nin merkez teĢkilatı bünyesindeki alt birimlerinden olan ĠnĢaat ve Tamirat Müdüriyet-i Umumiyesi‟nin baĢında bir Umum Müdür ve bir de Umum Müdür Yardımcısı bulunmaktadır. Müdürlük çatısı altındaki alt birimlerden ilki olan Merkez Heyet-i Fenniyesi‟nde üyeleri mühendis ve mimarlar olan Proje Bürosu, KeĢif Bürosu ve Hesap Tetkik ve Mutemetlik Bürosu bulunmakta; ayrıca Muhasebe ve anbar Bürosu ile BaĢkitabet Bürosu da görev yapmaktadır. Ġkinci alt birimde ise su mühendisi ile mühendisler yer almaktadır. Son olarak Tablo 2‟de verilen, teĢkilatın üçüncü alt birimi olan taĢra örgütlenmesi ise gene mimar ve mühendislerden oluĢan Ġstanbul Vilayeti Evkaf Müdürlüğü Heyet-i ĠnĢaiyesi‟nin yanı sıra birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beĢinci mıntıkalardan oluĢmaktadır. Buna göre Ġstanbul Vilayeti Evkaf Müdürlüğü Heyet-i ĠnĢaiyesi‟nde altı mimar, bir su mütehassıs mühendisi, iki su mühendisi, üç mutemet, bir dosya memuru, iki evrak memuru, iki mübeyyiz, üç inĢaat mühendis memuru, bir anbar memuru ve iki de kâtip görev yapmaktadır. Bunlar Ġstanbul‟daki vakıf yapılarıyla ilgilenmektedirler.

Ġstanbul Vilâyeti Evkâf Müdîriyyeti nezdindeki hey‟et-i inĢâ‟iyyeye gelince: Bu da sırf Ġstanbul‟daki mebânî-i vakfiye ve hayrât-ı Ģerîfenin icrâ-yı ta‟mîrleri zımnında mahalline bi‟l-azîme evrâk-ı keĢfiyye-i ibtidâ‟iyyeyi tanzîm etdikden be evrâk merkez-i nezâretdeki hey‟et-i fenniye tarafından kâbul ve tasdîk ile inĢâ‟âta me‟zûniyyet verildikden sonra inĢâ‟âtın baĢında durarak îfâ-yı vazîfe eylemek üzre teĢkîl edilmiĢdir ki bu da baĢlıca beheri ikiĢer bin guruĢ ma‟âĢlı üç birinci sınıf ve yine beheri bin beĢer yüz guruĢ ma‟âĢlı üç ikinci sınıf mi‟mârdan ve beheri biner guruĢ ma‟âĢlı üç birinci ve yine beheri sekiz yüz guruĢ ma‟âĢlı üç ikinci sınıf mu‟temedden ve üç bin guruĢ ma‟âĢlı bir su mütehassısı mühendis ile beheri bin beĢer yüz guruĢ ma‟âĢlı iki su mühendisinden mürekkebdir. Mi‟mârlar ve su mühendislerinin ehemmiyetlerine binâ‟en ma‟âĢları istiksâr edilememek tabî‟î olduğu gibi mu‟temedlerin b^lâda hâ‟iz olmaları lüzûmundan bahsedilen evsâfa nazaran bunlara verilen ma‟âĢlerın da çok görülmeyeceği tabî‟îdir. Bunlardan baĢka iĢbu hey‟et-i inĢâ‟iyye ma‟iyyetine –kadroda görüleceği üzre muhtelif ma‟âĢlar verilmek üzre- bir resimhâne dosya me‟mûru ve âlât ve edevât muhâfızı ve iki müsevvid ve evrâk me‟mûru ve iki mübeyyiz ve bir inĢâ‟ât mühâsebe me‟mûru ile iki refîk ve bir inĢâ‟ât anbar me‟mûru ile iki kâtib verilmiĢdir ki bu ketebenin fıkdânı hâlinde bâlâda bahs olunan mi‟mâr ve mühendislerin biir Ģey yapamamaları tabî‟î olmağla bunların dahi kabûl buyurulacağı Ģübheden vârestedir. (EK 3)

TaĢradaki vakıf eserlerin bakım ve onarımlarından sorumlu olan taĢra örgütlenmesi ise beĢ farklı mıntıkadan oluĢur ve her birinin sorumluluk alanları bir diğerinden farklıdır. Buna göre birinci mıntıka Bağdat, Mısır ve Basra‟dan; ikinci

22 Düzeltme mıntıka Suriye, Halep, Beyrut, Diyarbekir, Bingazi Livası ve Kudüs Livası‟ndan; üçüncü mıntıka Konya, Sivas, Kastamonu, Ankara, Erzurum, Bitlis, Van ve Tranzon‟dan; dördüncü mıntıka Aydın, Hüdavendigar, Adana, Cezayir Bahrisefid ve Ġzmit Sancağı‟ndan; beĢinci mıntıka ise , Selanik, Yanya, Manastır, Kosova ve ĠĢkodra‟dan sorumludur. (Tablo 2)

ĠĢbu mahzûrlara mahal kalmayup taĢradaki mebânî-i vakfiyeyi vakt ü zamânıyla ta‟mîr esbâbına tevessül edebilmek üzre bütçenin sekizinci faslının ikinci mâddesinde muharrer olduğu üzre taĢra mabânî-i vakfiyesi beĢ mıntıka i‟tibâr edilüp bunlardan Bagdâd, Musul, Basra vilayetleri birinci, Suriye, Haleb, Beyrut, Diyârbekir vilâyetleriyle Bingâzi ve Kudüs livâları ikinci ve Konya, Sivas, Kastamonu, Ankara, Erzurum, Bitlis, Van, Trabzon vilâyetleri üçüncü ve aydın, Hüdâvendigâr, Adana, Cezâyir-i Bahr-i Sefîd vilâyetleriyle Ġzmit sancağı dördüncü ve Edirne, Selânik, Yanya, Manastır, Kosova, ĠĢkodra vilâyetleri beĢinci mıntıka olmak üzre ta‟yîn edilmiĢtir. (EK 3)

23 Düzeltme Tablo 2: TaĢra Heyet-i Fenniyesi ve ĠnĢaiyesi

TaĢra Heyet-i Fenniyesi ve ĠnĢaiyesi

Ġst. Vil. Evk. I. Mıntıka II. Mıntıka III. Mıntıka IV.Mıntıka V. Mıntıka Müd. Heyet-i ĠnĢaiyesi

6 Mimar Bağdat Suriye Konya Aydın Edirne

1 Su Musul Halep Sivas Hüdavendigar Selanik Mütehassıs Mühendisi

2 Su Basra Beyrut Kastamonu Adana Yanya Mühendisi

3 Mutemet Diyarbekir Ankara Cezayir Manastır Bahrisefid

1 Dosya Bingazi Erzurum Ġzmir Sancağı Kosova Memuru Livasi

2 Müsevvid Kudüs Livası Bitlis ĠĢkodra Evrak Memuru

2 Mübeyyiz Van

3 ĠnĢaat Müh. Trabzon Memuru

1 Ambar Memuru

2 Katip

Kaynak: Nazif Öztürk, Türk YenileĢme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 1995, s. 94.

24 Düzeltme 1912 tarihinde Evkaf Nezareti Merkez TaĢkilatı ve görevleri hakkında yayınlanan nizamnamede ĠnĢaat ve Tamirat Genel Müdürlüğü olarak geçmekte olan kurumla ilgili 11. Maddede bilgiler verilmektedir. Buna göre inĢaat ve tamirat malzemelerinin devrinden sonra teftiĢ için ikinci keĢifleri yapmak, gerek Ġstanbul gerekse taĢra teĢkilatları tarafından hazırlanan proje, keĢif evrakı ve planlarını incelemek, kabul edilen tamir ve inĢa iĢlerinin bürokratik iĢlemlerini gerçekleĢtirmek, projelerin yürütülmesini sağlamak ve takibini yapmak görevleri arasında sayılmıĢtır.

ĠnĢâ‟ât ve Ta‟mîrât Müdîriyyet-i Umûmiyyesi, ser-mi‟mâr unvânını da hâ‟iz olmak üzre bir müdîr-i umûmîye mevdû‟ bulunan inĢâ‟ât ve ta‟mîrât idâresi inĢâ‟ât ve ta‟mîrâtı devr ü teftîĢ ile bilâhare keĢf-i sânîlerini yapmak ve Ġstanbul ve taĢra hey‟et-i fenniye ve inĢâ‟iyyeleri tarafından tanzîm olunan proje ve evrâk-ı keĢfiyye ve planları bi‟t-tedkîk Ġstanbul‟da ve vilâyât-ı sâ‟irede teĢebbüs olunacak mebânî-i mühime inĢâ‟ât ve ta‟mîrâtına â‟id proje ve keĢifnâmeleri bi‟t-tanzîm gerek emâneten gerek ihâleten icrâ ve ta‟kîb etmek ve inĢâ‟ât ve ta‟mîrâtı devr ü teftîĢ ile keĢf-i sânîlerini yapmak ve Ġstanbul ve vilâyât-ı sâ‟ire hey‟et-i fenniye ve inĢâ‟iyyeleri tarafından tanzîm olunan evrâk-ı keĢfiyye ve resim ve harîtaları bi‟t- tedkîk tashîh ve tasdîk eylemek vezâ‟ifiyle mükellef ve îcâbı kadar mi‟mâr ile hey‟et-i tahrîriyyeden mürekkebdir. (EK 4)

1.2.3.3. ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü’nde Mimar Kemalettin Dönemi

Ġttihat ve Terakki Partisi üyelerinden Halil Hamdi Hammâde PaĢa‟nın Evkaf Nezareti‟ne nazır olarak atanmasından hemen sonra ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü kurulmuĢ; bizzat nazır tarafından 1909‟da Kemalettin Bey de bu müdürlüğün baĢına getirilmiĢtir. Kemalettin Bey‟in bir yıl kadar devam eden Ġstanbul‟daki vakıf eserlerin restorasyon çalıĢmaları o kadar beğenilmiĢtir ki gene Ġttihat ve Terakki‟nin ileri gelenlerinden Ürgüplü Hayri Efendi‟nin 1910 yılında nazır olarak atanmasının ardından, ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü‟nün kadroları geniĢletilip mali anlamda önleri açılarak yeni projeleri hayata geçirmeleri sağlanmıĢtır. Trablusgarp SavaĢı, Balkan SavaĢları ve I. Dünya SavaĢı ile gelen iĢgal yıllarıyla birlikte yeni Evkaf Nazırı olan Vasfi Hoca tarafından 1919‟da nezaretteki görevine son verilinceye kadar kesintisiz çalıĢan Mimar Kemalettin, on yıllık kısa

25 Düzeltme sürede Ġstanbul baĢta olmak üzere ülkenin pek çok yerinde neo-klasik Osmanlı mimarsini oluĢturduğu teĢkilatıyla birlikte ölümsüzleĢtirmiĢtir.26 (Tablo 3)

Tablo 3: Evkaf-ı Hümayun Nazırları (1909-1919)

Evkaf-ı Hümayun Nazırları (1909-1919) Görev Süreleri Halil Hamdi Hammâde PaĢa 24 Mart 1909

ġerîf Ali Haydar PaĢa 12 Ocak 1910 Mehmed Fevzi PaĢa 22 Temmuz 1912 Mehmed Ziya PaĢa 28 Kasım 1912 Mustafa Hayri Efendi (1. Defa) 5 Ekim 1911 (Vekalaten) Mustafa Hayri Efendi (2. Defa) 31 Ekim 1911 (Asaleten)

Mustafa Hayri Efendi (3. Defa) 26 Ocak 1913 (Asaleten) Mustafa Hayri Efendi (4. Defa) 28 Nisan 1913 (Asaleten) Ġbrahim Hayrullah Efendi (1. Defa) 26 Ocak 1913–27 Nisan 1913 Ġbrahim Hayrullah Efendi (2. Defa) 9 Mayıs 1916–4 ġubat 1917 Musa Kâzım Efendi, vekil 4 ġubat 1917

Ahmed Ġzzet Bey (Kambur) 11 Kasım 1918 Ahmed izzet Bey (Ġbkaen) 12 Ocak 1919 Vasfî Efendi 4 Mart 1919

Kaynak: Seyit Ali Kahraman, Evkaf-ı Hümayun Nezareti, Ġstanbul, Kitabevi yayınları, Aralık 2006, s.62-63.

1.2.3.4. Evkaf Umum Müdürlüğü (Cumhuriyet Dönemi)

Evkaf-ı Hümayun Nezareti‟nin 3 Mart 1924 yılında kapatılmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti Evkaf Müdüriyet-i Umumiyesi adıyla bir genel müdürlük kurulmuĢ; merkez Ġstanbul‟dan Ankara‟ya alınmıĢ ve yeni devlet binalarının yapımı bu kuruma devredilmiĢtir. Ekim 1925‟te ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü‟ne atanan Kemalettin Bey, çeĢitli vakıf evleri, iki adet vakıf hanı gibi eserlere imza atmıĢtır. 1927 yılında Maarif Vekâleti adına Gazi Ġlk ve Orta Muallim Mektebi‟ni (Gazi Eğitim Enstitüsü) tasarlamıĢ; ancak eser mimarın 12 Temmuz 1927 yılındaki

26 Yıldırım Yavuz, Ġmparatorluktan Cumhuriyete Mimar Kemalettin 1870-1927, Ankara, TMMOB Mimarlar Odası ve Vakıflar Genel Müdürülüğü, Haziran 2009, s.21-43. 26 Düzeltme ölümünden üç yıl sonra tamamlanabilmiĢtir. Mimar Kemalettin‟in ölümü ve söz konusu eserin tamamlanmasıyla neo-klasik Osmanlı mimarisi yerini Türkiye‟ye gelen yabancı profesörlerin etkisiyle uluslar arası bir biçimlenme anlayıĢına bırakmıĢtır.27

1.2.3.5. Evkaf Müdürlüğü’nde Mimar Kemalettin Dönemi

Tanzimat döneminde, asker aydınların Osmanlı kültür ve değerler sistemiyle her türlü ilişkinin kesilmesi için açık şekilde başlattıkları kültürel mirasın reddi hareketi Cumhuriyet döneminde mimari ve yapı sektöründe en geniş ölçüde uygulanmıştır.28 Buna rağmen Cumhuriyet‟in baĢlangıcında, 1922-1932 yılları arasında, özellikle Mimar Kemalettin Bey‟in yönetiminde ilk onarılan camii Ayasofya olmuĢ; Ġstanbul‟da Sultanahmet Camii ve çeĢmesi, Ortaköy ve Beylerbeyi Camii; Edirne‟de Selimiye, Ulu Camii, ÜçĢerefeli ve Muradiye; Babaeski‟de Bulgarların yıktığı Cedid AlipaĢa; Elmalı‟da ÖmerpaĢa ve Manisa‟da Muradiye Camileri ile Konya‟da Mevlana Türbesi restorasyon görmüĢtür.29 1927 yılındaki ani ölümüyle birlikte Mimar Kemalettin kendi adıyla bilinen neo-klasik mimari okulun tasfiye sürecini görmemiĢtir.

27 Yavuz, a.g.e., s. 21-43. 28 Turgut Cansever, Osmanlı ġehri ġiir’den ġehir’e, Ġstanbul, TimaĢ Yayınları, ġubat 2010, s.193. 29 Öztürk, a.g.e., s.193-202. 27 Düzeltme 2. BÖLÜM

AVRUPA NEO-KLASĠK MĠMARĠSĠ ĠLE OSMANLI NEO-KLASĠĞĠ ARASINDAKĠ BENZERLĠK ve FARKLILIKLAR

Altı asırlık Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun Batı ile kurduğu iliĢki her çağda bir öncekinden farklı dinamikler üzerine oturmuĢtur. Burada kabaca çağ kelimesi ile söylemeye çalıĢtığım aslında bir asırlık zaman diliminden ziyade bir baĢlangıcı ve bir sonu olan kendi içinde tutarlı bir mekan-zaman bağlamıdır. Bu bağlam sanıldığının aksine bir savaĢlar manzumesi değil, karĢılıklı bir etkileĢim halidir. Tarafların bu karĢılıklı etkileĢimi sonucu çeĢitli alanlarda kültürel, ekonomik ve politik anlamda bir alıĢveriĢ sözkonusu olmuĢtur. Tarihler 19. yüzyılı gösterdiğinde ise yeni bir etkileĢim süreci çoktan baĢlamıĢtır. Eğitimden sağlığa, teknolojiden politikaya pek çok konuda ortak deneyimler de paylaĢılmıĢtır. ModernleĢen dünyada Ģehirlerin yeniden imarının konuĢulduğu ve ihtiyaçlara göre kamu mimarisinin de bu Ģehirlerin en önemli belirleyicisi olduğu bir çağda pek çok konuda olduğu gibi mimarlık alanında da bir etkileĢimden söz etmek gerekir. Tam bu noktada Batılı ve Doğulu yeniden yapılanmanın hangi dinamiklere oturduğu ve birbirlerinden benzerlik ve farkılıklarının neler olduğu sorusu ufuk açıcı bir Ģekilde araĢtırmacıların karĢısında öylece duruyor.

2.1. Dünya ve Avrupa’dan Örnekler EĢliğinde Neo-Klasik Literatür

Klasik kelimesinin sanat tarihinde birkaç anlamı bulunmaktadır. Kimi araĢtırmacıların tezine göre her sanat anlayışı ya da üslubu üç farklı aĢamadan geçerek geliĢimini tamamlar. Bu aĢamalardan ilki o üslubun arkaik çağıdır yani temellerin daha yeni atıldığı hazırlık aĢamasıdır. Bu dönemin arkasından da klasik çağ gelir. Artık üslup olgunluğa ulaĢmıĢ, kuralları belirlenmiĢ ve standartlaĢmıĢtır.

Düzeltme 28

Son kertede ise kelimenin geniĢ anlamıyla baroklaĢma dönemi baĢlar. Söz konusu üslup bir taraftan karmaĢıklaĢmakta diğer taraftan da temellerinden ve ilkelerinden hızla uzaklaĢmaktadır. Bu döneme de barok çağ denir. Hatta bir örnek verilecek olursa da Antik Yunan Sanatı‟ndan bahsedilebilir. MÖ 500 ile 300 arasındaki dönem klasik; bunun öncesi arkaik; MÖ 300 ile 100 arasında süren Helenistik Dönem ise baroktur. Hatta tezi Osmanlı‟ya uyarlarsak da 1300–1500 arası kabaca arkaik, 1500–1700 arası klasik, 1700‟den 1830‟a dek süren dönem ise barok çağdır. Bu tezin dıĢında klasik kelimesi Antik Yunan ve Roma ile onların mirasını devralan sanat anlayıĢı ve dönemleri için de kullanılır.1 Klasizm ise bir akımın adı olup klasik ilke ve örnekleri izleme anlayıĢı olarak tarif edilebilir.2

Her sanat ve üslubun bir klasik dönemi var olabilir. Klasizm buradan hareketle her sanat ve üslup için de geçerli olabilir. Gerçi klasizm sözcüğü daha çok Antikite‟nin sanat anlayıĢını izleyen ve temalarını kullanan eklektisist eğilimlerin genel adı olmuĢsa da 18.yüzyıl Avrupa sanatı içersinde, bir nevi Modern Sanat öncesinde, klasizm eğilimleri ağır basmıĢtır denebilir.3

Sanat tarihinde klasik ve klasizm terimlerinin dıĢında onlarla bağlantılı ama onlardan farklı bir anlama gelen Klasikçilik, Neo-klasizm veya Yeni Klasik Akım olarak da bilinen bir dönem bulunur. Ancak çoğu zaman klasik ile klasikçilik birbiriyle karıĢtırılan terimlerdir. Genelde klasik terimi çeĢitli disiplinlerde Antik Çağ‟da üretilen sanat yapıtları için kullanılmasına rağmen; klasikçilik ise Antik Çağ‟dan esinlenilerek üretilmiĢ eserler için kullanılır.4 Yeni Klasizm ise 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tüm Avrupa‟yı etkisi altına alan bir sanat anlayıĢı ve üslubu olarak karĢımıza çıkar. “Barok ve Rokoko’ya bir tepki olarak, onların özgün biçim repertuarını bir yana bırakarak, Antikite’ye öykünen bir tasarım ve tutum

1 Metin Sözen ve Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, Ġstanbul, Remzi Kitabevi, 1992, s. 133. 2 A.e., s. 133-134. 3 A.e., s.134-135. 4 “Klasikçilik,” Ana Britanica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 13, Gnl. Yay. Yön. Gürel Tüzün, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2005, s.393-394.

29 Düzeltme öngörmüştür.” 5 Son olarak Klasizm ve Yeni Klasikçilik de birbiriyle karıĢtırılabilir. Klasizm her çağda karĢımıza çıkabilecek bir akım iken; Yeni Klasikçilik 18. yüzyıl Avrupasına has bir akımdır.

2.1.1. Neo-Klasik Akımın Siyasi Nedenleri

18. yüzyılın ikinci yarısının dünya tarihi açısından en önemli iki olayından biri Amerikan, öteki de Fransız Devrimi‟dir. 1774‟te baĢlayan Amerikan bağımsızlık hareketi, Fransa‟nın yardımlarıyla, 1776‟da resmen bağımsızlığın ilan edilmesiyle devam etti. Ġngiltere, Amerikan kolonilerine karĢı savaĢı kazanamayacağını anlayınca 1782 yılında ABD‟nin bağımsızlığını tanıdı. 1861–65 yılları arasındaki Amerikan iç savaĢının ardından, ABD 1867 yılında bugünkü sınırlarına ulaĢtı. Aynı yıllarda sınırsız doğal kaynakların da katkısıyla kıta Avrupasına alternatif güçlü bir devlet haline geldi. Yenidünyada bu geliĢmeler oladursun, eski dünyada 1789 yılında Fransız Devrimi gerçekleĢti. Kıta Avrupasını hiç olmadığı kadar sarsan bu geliĢme monarĢiye karĢı Fransız halkının bir zaferiydi. Eski dünyada yirmi beĢ yıllık bir karıĢıklık dönemini beraberinde getiren devrim, dünyaya Haklar Bildirisi ile bir anayasa armağan etmiĢti. Ancak 1795 yılında Fransa Cumhuriyeti 800 bin kiĢilik devasa bir orduyla Avrupalı halkları monarĢilerden kurtarma davasıyla Napolyon önderliğinde yirmi yıla yakın bir zaman Avrupa‟da savaĢtı. Sonuç ise Fransa için tam bir bozgun oldu.6 ĠĢte tüm bu siyasi geliĢmelerin yaĢandığı dönemde gerek kıta Avrupasında gerekse Amerika‟da sanat tarihinde Neo-klasizm denecek yeni bir akım doğdu. Bu akım devrimlerin çocuğuydu. Avrupa kıtasında barok ve rokokonun terk edilmesi ve Neo-klasik akımın tepki olarak doğması sonucunda akım ilk ürünlerini Hollanda‟da verdi.

17. yüzyılda tüm Avrupa barok sanatın kontrolü altındayken, buna dahil olmamıĢ, hatta reddetmiĢ biricik ülke Hollanda‟dır. Daha baĢlangıç aĢamasında olan neo-klasik mimari Hollanda‟da sadece ev yaĢamı ve gerekliyle sınırlı olan küçük

5 Sözen ve Tanyeli, a.g.e., s. 254. 6 Oral Sander, Siyasi Tarih Ġlkçağlardan 1918'e, Ġstanbul, Ġmge Kitabevi, 2002, s. 149–175.

30 Düzeltme ama zevkli bir bina mimarsini yaratmıĢtır. 1630‟lardan sonra Ġngilizler tarafından yeniden yorumlanan konut mimarisinde baĢlangıcı oluĢturması açısından Hollanda‟ya hak ettiği yer hiçbir zaman verilmemiĢtir. Halbuki yeni-klasik üslubun oluĢmasında katkıda bulunan ve güzel oranlar üzerinde inĢa edilmiĢ pek çok örnek ülkede sade bir mimarinin doğmasına yol açmıĢtır.7

Hollanda‟nın dıĢında tüm kıta Avrupası 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu yeni akımın kontrolüne geçti. “1750–1800 yılları arasında Avrupa sanatı Barok ve Rokoko stillerini terk etme yoluna gitmiştir. Bir başka deyişle barok sanat çağın sosyal ve kültürel gereksinimlerine yanıt verecek güçten yoksun kalmıştır.” 8 Bu tarihten itibaren devrim öncesi Fransasında bile Neo-klasik akımın öncülü olan bir dönem görülür.

XIV. Louis, neo-klasik mimari deneyime kendine ait Louvre Sarayı ile baĢladı. Fransız klasizminin Ģaheseri olarak kabul edilen ve Fransız mimarlığının Pantenon‟u olarak görülen bu yapı, bizzat XIV. Louis tarafından ülkeye davet edilen Bernini‟nin barok üslubuna karĢı bir protesto olması için yaptırılmıĢtı. Sarayın bahçesinde yer alan mitolojik kahramanların heykelleri, Aynalar Galerisi ve Le Brun tarafından yapılan tavan resimleri ve mermerlerle kaplı büyük ve etkileyici Versailles, tanrısal bir ikametgâh olarak tasarlanmıĢtı.9

Saray mekânlarının dıĢına çıkan akım kilise mimarisini de etkilemiĢ, ilk önemli örneklerini vermiĢtir. “Antik çağa ilişkin çalışmaların yeni bir mimarlığa doğru yönelmeleri, Soufflot’un Paestum’u ziyaretinden dört yıl sonra, 1755’te tasarladığı Paris, Sainte Genevieve Kilisesi’nin tasarımında görüldü.” 10 Neo- klasizm sadece kıta Avrupasında değil ABD‟de de ürünlerini vermiĢtir.

7 Germain Bazin, Sanat Tarihi, Ġstanbul, Sosyal Yayınları, 1998, s. 383. 8 Cahit Kınay, Sanat Tarihi, Ankara, Kültür Bakanlığı, 1993, s. 139. 9 Bazin, a.g.e., s. 402. 10 Leland M. Roth, Mimarlığın Öyküsü, Ġstanbul, Kabalcı Yayınevi, 2000, s.533.

31 Düzeltme ABD‟de Cumhuriyet‟in kurulmasıyla birlikte demokrasinin simgesi olacak bir mimari akıma ihtiyaç vardı. “Federal dönemde (1790–1820) Roma mimarlık formlarını benimseyerek Birleşik Devletler’de Yeni-Klasik canlanmayı başlatan Thomas Jefferson (1734–1826), bu sanatın en belli başlı destekçilerinden biridir.”11

Neo-klasik akımın ABD‟de yayılmasının nedenini devletin Antik Yunan ve Roma‟yı idealleĢtirmesinde aramak gerekir. O kadar ki bu ideal Antik Yunan‟ın kurumsal yapısı, vatandaĢlık anlayıĢı ve demokrasi kavramı gibi ideal özelliklerini; Roma‟nın bir dünya gücü oluĢu, bir hukuk koyucu ve yaratıcısı oluĢu gibi niteliklerini kapsar. Yapılardaki simetriklik ve mükemmellik devletin, kurumlarının ve vatandaĢlarının mükemmelliğine iĢarettir. Modern dönemde ABD‟de bu mükemmellikten etkilenilmiĢtir. Fransa‟da özellikle Napolyon‟un, Roma‟nın yaptığı gibi tüm Avrupa‟yı tek bir çatı altında birleĢtirme idealine sahip olması sanatsal anlamda Roma‟ya öykünülmesine katkıda bulunmuĢtur. Burada da bu ideale sahip kahramanlar mükemmele yakın bir Ģekilde resmedilmiĢ, heykelleri yapılmıĢ ve Roma binaları yeniden ayağa kaldırılmıĢtır.

2.1.2. Neo-Klasik Akımda Entellektüal Birikimin Rolü

Neo-klasik akımın siyasi nedenlerinin dıĢında entelektüel nedenlerin de olduğu; en azından akımın geliĢmesinde baĢat rol oynadığı görülür. Bu entelektüel birikim kendini en fazla arkeoloji alanında hissettirir. “Arkeolojik çalışmaların ve kazıların toprak altından gün ışığına çıkardığı eski sanatsal kalıntıları, özellikle İtalya’daki Pompei ve Herculanium şehirlerinin bulunuşu klasik antikiteye karşı duyulan hayranlığı körüklemiştir.” 12

Batı‟da antikiteye olan ilgi arkeolojik araĢtırmaların da yoğunlaĢmasıyla akademik alana yayıldı. “Pompei ve çevresinde yapılan kazılarla gerçek Roma evleri, mobilyaları, bahçe bezemeleri, mücevherleri ve günlük eşyaları açığa

11Bazin, a.g.e., s. 398. 12 Kınay, a.g.e., s. 139.

32 Düzeltme çıkarılarak sergilendi ve sonunda da bunlar yayımlandı.” 13 Elde edilen bulgular artık tahminden öteye somut kanıtlara dayanıyordu. Romalıların barındıkları yerlerden gündelik yaĢantılarında kullandıkları objelere kadar pek çok farklı materyal o günkü kullanılan Ģekil ve oranlarda ortaya çıkarıldı. Artık Neo-klasizm için yeterli entelektüel zemin hazırlanmıĢtı.

Akımın düĢünsel temelleri ünlü Alman sanattarihçisi Winkelmann tarafından atılmıĢ ve ilk ürünler Mengs gibi ressamlar tarafından yaratılmıĢtır. “Bununla birlikte, Yeni Klasizm’in en başarılı ürünlerini mimarlık alanında verdiği söylenebilir. Özellikle, İngiltere’de adam Kardeşler ile Fransa’da Ledoux ve ABD’nde Jefferson önemli ürünler vermiştir.” 14

Bu dönemde ressam, heykeltıraĢ ve mimarların kazı alanlarını ziyaret ettiklerini, eserleri incelediklerini ve bu alanda çalıĢmalar yaptıklarını biliyoruz. Buna verilebilecek en iyi örnek ünlü neo-klasik heykeltıraĢ Antoni Canova‟dır. Kendisi Antik Yunan ve Roma kalıntılarını bizzat gidip yerlerinde incelemiĢ, bu buluntular heykeltıraĢta esin kaynağı olmuĢtur.

2.1.3. ÇeĢitli Alanlarda Neo-Klasik Deneyim

Wickelmann‟ın arkeolojinin babası ilan edildiği kazıların hemen ardından Antik Çağ ürünlerinin tüm Avrupa kıtasında bilinirlik ve tanınırlığı da artmıĢ oldu. Arkeolog elde ettiği verileri ve bu veriler üzerine yaptığı saptamaları, „Yunan Resim ve Heykel Sanatı Üzerine DüĢünceler‟ (1755) ve daha kapsamlı olan „Eski Çağ Sanatı Tarihi‟ (1764) adlı iki çığır açıcı kitapta topladı. O kadar ki Yunan sanatından bahsederken, „Soylu bir sadelik ve sakin bir büyüklük‟ Ģeklindeki ünlü tanımını yaptı.15 Entelektüel anlamda baĢtaki ilgi ve merak bilinene duyulan saygı ve hayranlığı beraberinde getirdi ve hatta neo-klasizmi yarattı. Bu yaratı bir yandan birden fazla sanat dalını ilgilendiriyor öbür yandan da onlarca yaratıcının hayal

13 Roth, a.g.e., s.530. 14 Sözen ve Tanyeli, a.g.e., s. 254. 15 Roth, a.g.e., s.530.

33 Düzeltme dünyasında Ģekilleniyordu.“Batı’daki klasikçi dönemlerde Antik Çağ yapıtlarının örnek alındığı görülür, ama bu örneklerin yorumlanışı ve uygulanışı zamana ve türlere (resim, mimarlık, edebiyat ve müzik gibi) göre değişir.” 16 Tezde bu türlerden resim, heykel ve mimarlık alanına kısaca değinilecektir. Ancak Ģunu belirtmeden geçilmeyecektir ki bu mimari akıma muhalif olanlar eleĢtirilerini de yapmıĢlardır.

Mimarlıkta klasik stil kısa süreliğine de olsa Avrupa‟ya yayılmıĢ, Yunan- Roma mimari eserlerini Ģekil bakımından taklit etmeye çalıĢan pek çok sanatçı yetiĢmiĢtir. Bu taklit bilimsel alanda yapılan çalıĢmaları beraberinde getirmiĢ, dıĢ görünüĢleriyle klasik döneme benzeyen pek çok yapı üretilmiĢtir. Ancak bu durum klasik mimarinin varolmasında tek baĢına yeterli olmayacaktır. Çünkü Antik Yunan- Roma sanatında yapının formu ile fonksiyonu arasındaki doğru orantı, 19. Yüzyıl Avrupası‟nda yerini baĢka tür bir iliĢkiye bıraktığından bu dönemde yapılan taklit anakronik kalacaktı. Bu yüzden üretim eski mimarinin taklidi olmanın yanı sıra biraz akademik, biraz kuru ve cansız kalmaya mahkûmdu.17

Bu eleĢtirilere rağmen Neo-klasik akım resim, heykel ve mimarlık alanında çok ünlü isimleri sanat tarihine kazandıracak, bu sanatçıları izleyen yeni sanatçılar yeni yerlerde yeni ürünler vereceklerdir.

2.1.3.1. Resim Sanatında Neo-Klasizm

Kıta Avrupasında Fransa ve kıta dıĢında BirleĢik Devletler Neo-klasik akımın en önemli sanatçılarını farklı sanat dallarında yetiĢtirdi. Hatta Fransız Devrimi tarihsel betimleme ve kahramanlık temalarında ressamlara yepyeni bir kapı araladı; çünkü Fransız devrimcileri kendilerini dirilmiĢ Yunanlılar ve Romalılar saymaktan gurur duyuyorlardı. Bu bağlamda resim alanında Neo-klasik üslubun en

16 “Klasikçilik,” a.g.a., s.393-394. 17 Kınay, a.g.e., s. 149.

34 Düzeltme önemli temsilcisi Jacques Louis David (1748–1825) oldu.18 “Dönemin siyasi rol oynayan tek sanatçısı olan ressam, desen çalışmalarıyla başladığı sanat çalışmalarına resimle devam etmiş; 1774’te İtalya’ya giderek antikçağ ve Roma sanatını öğrenmiş; 1738’de Yeni Klasik ismi verilen yeni okulun kavramlarını kesinleştirmiş; 1810 yılında Napolyon’un sipariş ettiği dört resimden ikisini tamamlamıştır.” 19 Devrim hükümetinin resmi ressamı olan “David, Yunan-Roma sanatından, vücutlara soyluluk ve güzellik veren kas ve sinir oylumlamasını ve yeni klasik sanattan, temel itkiye gerekli olmayan tüm ayrıntıları ayıklamasını ve yalınlığı aramayı öğrenmişti.” 20 David‟in öğrencileri de yaptıkları tabloların çoğunda Antik Yunan ve Roma ozanlarının ve tarihçilerinin eserlerinden etkilenmiĢler; eski heykeltıraĢlardan esinlenerek doğayı düzelterek veya idealleĢtirerek çizmiĢlerdir. 21 David dıĢında da pek çok ressam Neo-klasik dönemde ürünler vermiĢlerdir. Buna en iyi örnek olarak David kuĢağının konularını iĢlemeyen büyük Ġspanyol sanatçı Francisco Goya‟yı (1746-1828) verebiliriz. YaĢamını Madrid‟de bir saray ressamı olarak sonlandıran XVIII. Yüzyılın büyük Venedikli ressamı Giovanni Battista Trepolo ile XIX. Yüzyılın tutucu eğilimli en önemli ressamı Jean Auguste Dominique Ingres‟tir (1780–1867).22

18. yüzyılın son ve 19. yüzyılın ilk çeyreğine denk gelen Neo-klasik ressamlık Fransız devrimcilerinin hayallerini tuvalde gerçeğe dönüĢtürmüĢ; özellikle David‟le bu devrim hayranlığı doruk noktasına ulaĢmıĢtır.

2.1.3.2. Heykel Sanatında Neo-Klasizm

Heykel sanatında Neo-klasik dönemin en önemli sanatçısı Antoni Canova (1757-1822)‟dır. Venedik‟te eğitimini tamamlayan, Roma, Napoli ve Pompei‟ye giderek antikçağ sanatıyla tanıĢan Canova; 1791‟den itibaren Roma‟da önemli

18 E. H. Gambrich, Sanatın Öyküsü, Ġstanbul, Remzi Kitabevi Yayınları, 1972, s. 382. 19 Özkan Eroğlu, Sanat Tarihi, Ġstanbul, Kolaj Kitaplığı, 2007, s. 325. 20 Gambrich, a.g.e., s. 382. 21 Kınay, a.g.e., s. 149. 22 Gambrich, a.g.e., s. 382–399.

35 Düzeltme eserler vermiĢ, dünyaca ünlü Venüs ve Mars heykellerini yapmıĢ, Fransız istilası nedeniyle sığındığı Viyana‟dan Napolyon‟un isteğiyle yurda dönmüĢ ve Napolyon‟un dev bir büstüyle heykelini yapmıĢtır.23 Canova‟nın dıĢında da pek çok heykeltıraĢ Neo-klasik dönemde yetiĢmiĢtir. “Danimarkalı heykeltıraş Bertel Thorvaldsen (1770–1884)’ın Hebe ve Ganymedes heykelleri ile Jason ve Venüs heykelleri grek mitolojisi imajlarının klasik stilde yansıtılmasıdır.”24 Burada heykeltıraĢlık ile siyaset arasındaki iliĢki Canova‟nın Napolyon‟un büstünü yapmasından da rahatlıkla anlaĢılabilmektedir.

2.1.3.3. Mimarlık Alanında Neo-Klasizm

18. yüzyılda mimarlık alanında entelektüel anlamda çeĢitli farklı görüĢler bulunmaktaydı.“On sekizinci yüzyıl eleştirmenlerinin çağdaş mimariyi incelediklerinde gördükleri inip çıkan duvarlar, taş kılığında sıvalar ve strüktürü gizleyen ağır süslemelerdi.” 25 Bu yüzden mimarinin süslemeden kurtarılması ve bir nevi özüne geri dönmesinin sağlanması gerekiyordu. 26 “Fransız asıllı mimar Germain Soufflat (1713–1780) en önemli çalışması olan Paris Ste Genevieve Kilisesi (Parthenon), 1755’te yeniden yapmakla görevlendirilmiş ve ölümüne kadar da bu yapıyla ilgilenmiştir.” 27 Resim ve heykel alanında olduğu gibi mimarlık alanında da Neo-klasizm en önemli yapıtlarını ABD ve Fransa‟da vermiĢtir.

Amerika BirleĢik Devletleri‟nin kurucularından ve üçüncü baĢkanı Thomas Jefferson‟ın (1743-1826) özel konutunu yeni klasik üslupta yapması Ģöyle dursun, planlarını bizzat kendisinin çizmiĢ olması ve hatta Washington‟ın kamu binalarını da Yunan üslubuyla diriltmiĢ olması ABD‟deki neo-klasik heyecanı gözler önüne serer. Fransa‟ya gelince 1789‟daki Fransız Devrimi‟nden sonra barok ve rokoko geleneği, diğer devrim öncesi pek çok geleneğin mirası reddedilmiĢ, Fransızlar

23 Eroğlu, a.g.e., s. 326–327. 24 Kınay, a.g.e., s. 139. 25 Roth, a.g.e., s. 529. 26 A.e., s. 529-530. 27 Eroğlu, a.g.e., s. 327.

36 Düzeltme kendilerini Atina‟nın özgür yurttaĢları olarak görmüĢlerdir. Napolyon‟un kendini devrimci ilan edip tüm Avrupa‟yı fethe çıkmasıyla neo-klasik mimari bir anda Ġmparatorluk üslubuna dönüĢmüĢtür.28

Fotoğraf 1: Thomas Jefferson‟ın Özel Konutu Fotoğraf 2: Paris Etoile-Zafer Takı

Kaynak: (Çevrimiçi) http://www.rent-in-france.co.uk/directory/listing.php?id=1290; (Çevrimiçi) http://forums.klipsch.com/forums/p/126021/1274067.aspx.

Mimari alanda Fransa‟da yapılan eski düzen ve kurumların tasfiyesiyle birlikte eski mimari anlayıĢın da terk edilmesidir. Bu bir devrimdi ve devrimin mimari anlamda düĢmanı da barok ve rokoko olmuĢtu. Artık mimaride hem büyüklük hem sadelik hâkimdi.

Farlık sanatsal dizgelerden alınan öğelerin yeni bir dizge içinde yeniden kullanılması eylemine Eklektisizm ya da Seçmecilik denir. Bu eylem sanatta farklı çağ ve üsluplardan yapılan bir derlemedir.29 Sonuçta Neo-klasik akım bir seçmeci ve canlandırmacı geleneğe bağlıydı.

Jefforson ile birlikte mimari alanda seçmecilik dönemi baĢladı. “Bu yaklaşımın temeli çağdaş bir yapının formu ya da bezeme detayıyla yer ya da zaman 30 olarak uzakta olan bir başka mimari arasında çağrışımsal bağlantı kurmaktı.” ÇağrıĢımsal seçmecilik denen bu dönem 1740-1785 arasında eser verdi. Bu ilk evrenin ardından 1755-1815 arasını bireĢimsel seçmeciliğe bıraktı. Bu da farklı

28 Gambrich, a.g.e., s. 378. 29 Sözen ve Tanyeli, a.g.e., s. 74. 30 Roth, a.g.e., s. 557. 37 Düzeltme tarihsel dönemlerin farklı üsluplarını tek bir yapı içinde birleĢtirme anlayıĢı anlamına geliyordu. 1800-1850 arası dönem ise üçüncü aĢama olarak bilinen ve canlandırmacılık adını alan dönemdi.31 “Bu aşamada bir tasarımın başarısı iki ölçüt aracılığıyla belirleniyordu: İçsel işlevin imgesinin iletiminde tarihsel araştırmanın ne kadar doğru kullanıldığı ve yapının formunun ve detaylarının arkeolojik olarak ne kadar doğru olduğu.” 32

ÇağrıĢımsal ve bireĢimsel seçmecilik arkeolojik kesinlikten uzak, sanatçının hayal gücüne kalmıĢ, farklı dönemlere ait üslupların tek bir yapıda birleĢtirilmesine bağlıdır. Hâlbuki Winckelmann ile baĢlayan profesyonel arkeolojik süreç arkeolojik kesinliği beraberinde getirmiĢ; elde edilen yeni bulgularla Neo-klasik akımın klasik çağı yaratılmıĢ; bu da 19. yüzyılın ilk yarısına denk gelmiĢtir.

Fotoğraf 3: Carlo Felice Tiyatrosu (Cenova) Fotoğraf 4: Brandenburger Zafer Takı (Berlin)

Kaynak: (Çevrim içi) http://www.superstock.com/stock-photos-images/1566-069633; (Çevrim içi) http://www.panoramio.com/photo/15759578.

Sanat ile siyaset arasındaki iliĢki sanıldığından daha fazladır. “18. yüzyıl Batı Avrupa ülkelerinde gelişen tarihçilik (historicism) akımının etkisi ile başlayan eski Yunan ve Roma uygarlıklarına duyulan ilgi, giderek Yunan hayranlığına (philhellenism) dönüşmüş, bu ise Avrupa sanatında eski Yunan ve Roma uygarlıklarının yüzeysel yenilenmesinden ibaret olan neo-klasik biçimlenmenin ortaya çıkmasına neden olmuştur.”33 Bu akım Avrupa‟da mimari alanda öylesine

31 A.e., s.557-558. 32 A.e., s.557-558. 33 Yıldırım Yavuz, Mimar Kemalettin ve I. Ulusal Mimarlık Dönemi, Ankara, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım ĠĢliği, 1981, s. 6. 38 Düzeltme ünlü olmuĢtur ki Almanya‟dan Ġngiltere‟ye Fransa‟dan Hollanda‟ya etkisini göstermiĢtir. “Alman Von Klenze Ratibann’da Parthenon örneğinde Walhalla’yı; İngiliz Jon Nash Londra’da Regent’s Parc’ta Cumbarland Terrace’ı; İtalyan Luigi Canonica Milano’da bir roma zafertakı biçimindeki Barış Takını ve Milano’da yine Stadyum Kapısını; Carlo Barabina Geneva’da Carlo Felice Tiyatrosu’nu; Fransız Jean François Chalgrin Paris’te ünlü Etoile Zafer Takını, Pierre Viagnon Madlein Kilisesini; Alman Goohard Laughans Berlin’de Brandenburger Thor’u, Karl Friederich Schinbel Berlin Arkeoloji Müzesini, hep neo-klasik stilde inşa etmiştir.” 34 Fotoğraf 5: Ste Genevieve Kilisesi-Parthenon (Paris) Fotoğraf 6: Cumbarland Terrace (Londra)

Kaynak: Çevrim içi) http://www.flickr.com/photos/waltergueroult/favorites/page228/; (Çevrim içi) http://paris.france-province.net/pantheon-paris.html.

Neo-klasik mimarinin örneklerine Almanya, Ġngiltere, Ġtalya ve Fransa‟da rastlandığını görmek akımın tüm Avrupa‟ya yayıldığını göstermektedir. YerleĢim anlamındaki farklılıkların dıĢında yapılarda da değiĢkenlik gözlenmektedir. Kilise binaları ve tiyatrolar; zafer takı ve müzeler Neo-klasik mimarinin ürünü olmuĢlardır. Zafer takı gibi strüktürel olarak da Roma‟ya ait eserlerin yapılmıĢ olması canlandırmacılığın makyajın dıĢında da sembolik öneme sahip yapılara yeniden hayat verdiği anlamına gelmektedir.

34 Kınay, a.g.e., s. 149. 39 Düzeltme 2.2. Osmanlı Dönemi ve Cumhuriyet Yıllarında Neo-Klasik Mimari

Osmanlı sanatını dünyadan ve özellikle Avrupa‟dan kopuk bir Ģekilde düĢünemeyiz. “Napolyon’un Fransa yararına yeniden canlandırmayı düşlediği Roma İmparatorluğu’nun 1790’lar Avrupasında simgesi niteliğine bürünen neo- klasizm akımı doğudan batıya tüm dünyayı etkisi altına alırken, özellikle bir mimari biçimlenme anlayışı olarak, Osmanlı başkentinde de 18. yüzyıl sonlarında kendisini göstermeye başlamıştır.” 35 Ancak Osmanlı‟da var olan Neo-klasik etkiyi yabancı ve yerli neo-klasizm Ģeklinde ikiye ayırabiliriz. Yabancı Neo-klasizm akımının en gözde örneği Arkeoloji Müzesinde sergilenen Ağlayan Kadınlar Lahdi‟nin bir benzeri olarak tasarlanan Arkeoloji Müzesi Binası‟dır.“ Son büyük neoklasik yapılardan biri 1907’de tamamlanan Arkeoloji Müzesi binasıdır.” 36 Yerli olarak seçmeci/canlandırmacı olarak niteleyebileceğimiz isimler ise Vallaury ve Jachmund‟dur.

Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun BatılılaĢma çabalarında, özellikle III. Selim ile baĢlayan dönemde görev alan Avrupalı sanatçılardan bazıları Batı‟nın teknik ve biçimlerine eserlerinde yer verseler de bazı sanatçılar-özellikle resim ve mimarlık alanlarında- çalıĢtıkları çevrelerin kendine özgü biçimlenme yöntemlerinden yararlanarak eserlerini oluĢturabilmiĢlerdir. Bu bağlamda 19. Yüzyıl sonlarında Ġstanbul‟da çalıĢmıĢ yabancı mimarlardan Fransız asıllı Vallaury ve Alman asıllı Jachmund yapıtlarında bu yöresel biçimlenme yöntemlerine en fazla ağırlık veren örneklerdir.37

Yabancı mimarların bu çabalarının dıĢında daha profesyonel, uzun vadeli ve Osmanlı vatandaĢı olan mimarlar da yerli Neo-klasizm akımına en büyük katkıyı yapmıĢlardır. Bu yerlilik Türkçülük akımının eğilimleriyle doğru orantılı hareket etmiĢtir. “Mimar Kemaleddin Bey ile Vedat Tek’in en tanınmış temsilcileri olduğu bu akım, en ünlüsü Sirkeci’deki IV. Vakıf Hanı olan vakıf hanları, Büyük Postane,

41 Yavuz, a.g.e., s. 6–7. 36 Doğan Kuban, Ġstanbul Yazıları, Ġstanbul, Yapı-Endüstri Yayınları, 1998, s. 41. 37 Yavuz, a.g.e., s. 10. 40 Düzeltme Atmeydanında sonradan tapu dairesi olan Defter-i Hakani Nezareti gibi yapılarla kente Osmanlı tarihinin son mimari damgasını vurmuştur.”38

Batı ile Osmanlı seçmeciliğinin birbirine olan bu benzerliği yanıltıcı olmamalıdır. Benzerlik yöntemseldir. Asıl farklılık seçilen dönemin Batı ya da Osmanlı oluĢlarında yatar. Aslına bakılırsa bu mimarlık akımı, o sırada Avrupa‟da olan ve eklektik (seçmeci) adı verilen akım ile aynı tasarım yöntemlerini kullanmaktadır. Eski çağlara ait motiflerin seçilerek günün mimarisinde özellikle cephede makyaj gibi kullanmaktır. Batılı seçmecilikle Osmanlı seçmeciliği arasındaki fark seçilen dönemlerin farklılığında yatar. Osmanlı‟da seçilen dönem Batılı değil, yerli (Türk) olmasındadır. Böylece neo-klasik mimari TürkleĢmiĢ olmaktadır. Ancak bu akım çoğu zaman “sözde ulusal”, “Osmanlı Mimarisi” vb. gibi eleĢtirler de almıĢtır.39

Tüm eleĢtirilere rağmen Osmanlı‟da uygulanan Osmanlı Neo-klasik akım 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl ilk çeyreğinde yarım asrı bile bulmayan bir dönemde etkisini göstermiĢ; çeĢitli fonksiyonlara cevap verecek nitelikte tasarlanmıĢ bir Osmanlı canlandırmacı üsluptur.

2.2.1. Osmanlı’nın Neo-Klasik Deneyimi

Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun son dönemi 20. yüzyılın ilk çeyreğinde mimarlık alanında eklektik-seçmeci akımın etkili olduğu belirtilmiĢti. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren mimarlık literatürüne giren eklektisizmin Osmanlı deneyimi dört farklı doğrultuda geliĢme gösterir. Birinci geliĢim çizgisi mimar Otto Ritter ile Helmuth Cuno‟nun baĢını çektiği Neo-barok üsluptur. Ġki mimarın birlikte tasarladığı HaydarpaĢa Garı (1906–1909) bu üslubun egemen olduğu bir yapıdır. Ağırlıklı olarak Orta Avrupa barok üslubundan etkilenilmiĢtir.

38 Kuban, a.g.e., s. 41. 39 Mustafa Kandil, “20. Yüzyıl Türk Mimarlığında Yerel Estetik ArayıĢlar Üzerine Bazı Gözlemler,” Hacettepe Üniversitesi güzel Sanatlar Fakültesi 8. Ulusal Sanat Sempozyumu, Ankara, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 2006, s. 398. 41 Düzeltme Fotoğraf 7: HaydarpaĢa Garı Fotoğraf 8: HaydarpaĢa Garı‟ndan Ayrıntılar

Ġkinci olarak Fransız kökenli Vallaury, Alman kökenli Jachmund ve Ġtalyan kökenli Mongeri‟nin uygulamalarında, Selçuklu ve Osmanlı Mimarileri‟nin biçim sözlüğünden alınan sivri kemer, geniĢ saçak, saçak payandaları, konsol, sütun baĢlığı gibi çeĢitli üslup öğeleri kullanılmıĢtır. Böylece karmaĢık bir eklektik üslup doğmuĢtur. Bu üslubun en önemli yapısı Valaury ile D‟Aranco‟nun birlikte tasarladığı Düyun-u Umumiye Binası‟dır.

Fotoğraf 9: Düyun-u Umumiye Binası Fotoğraf 10: Düyun-u Umumiye Binası Pencereleri

Eklektik mimarinin üçüncü türü ise Avrupa eklektisizmine bir antitez olarak çıkan Art Nouveau akımının Ġstanbul uygulamalarıdır. Burada da Raimondo D‟Aranco ile karĢılaĢılır. BaĢlangıçtaki antitez olma iddiasından uzaklaĢarak eklektik üslubun bir uzantısı haline gelen bu akım, bitkisel kaynaklı bezeme öğelerinin ritmik eğrisel çizgilerle tanımlanabilecek bir alt-üslup olarak belirir. Avrupa‟daki geliĢim çizgisinden saparak Ġstanbul‟a özgü bir hale gelen Art Nouveau, yerel malzeme ve

42 Düzeltme eklektik mirastan da yararlanarak ġeyh Zafir Türbesi, Maçka Abdülhamid ve Galata ÇeĢmeleri‟ni yaratmıĢtır.

Fotoğraf 11: Maçka ÇeĢmesi Fotoğraf 12: Büyük Postane Binası

Eklektik üslubun dördüncü ve son Ģekli de Osmanlı Neo-klasik akımı adı verilen ve Sanayi-i Nefise ve Hendese-i Mülkiye Mekteblerinde geliĢen, Mimar Kemalettin ve Vedat Beylerin baĢını çektikleri akımdır.40 Bu akımın en ünlü eserlerinden biri de Vedat Bey tarafından tasarlanan Büyük Postane Binası‟dır (1909). “Osmanlı mimari öğelerinin yoğun biçimde yer aldığı yapıda sütunlar, kemerler, mukarnaslı sütun başlıkları, kemer alınlıklarındaki palmet ve Rumiler, kufi yazı bordürleri, iki renkli taş işçiliği, çini panolar iç ve dış dekorasyonun temelini oluşturur.”41 Bu dönemde Ġstanbul ve Ankara baĢta olmak üzere Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti‟nde pek çok eser verilmiĢtir.

2.2.1.1. BaĢkent Ġstanbul’dan Örnekler

Osmanlı Neo-klasik akımın Osmanlı Devleti ayağında özellikle Ġstanbul önemli bir yere sahiptir. Akımın ilk geleneksel yapı tipi camilerdir. Kemalettin

40 Ayla Ödekan, “Mimarlık ve Sanat Tarihi (1908–1980),” Yakınçağ Türkiye Tarihi, Ed. Sina AkĢin, Ġstanbul, Milliyet Kitaplığı, s. 527–528. 41 Alsaç, a.g.e., s. 338–339. 43 Düzeltme Bey‟in tasarladığı beĢ cami bulunmaktadır: Mecidiye Camisi (1909), Bostancı Camisi (1913), Bebek Camisi (1913), Bakırköy Camisi (1913–24) ve Azapkapı Kemer Hatun Camisi. Ġkinci geleneksel yapı tipi ise türbelerdir. Akımın ikinci geleneksel yapı tipi ise türbelerdir. Mimar Kemalettin‟in yaptığı bu türbeler: Ahmet Cevat PaĢa Türbesi (1901), Gazi Osman PaĢa Türbesi (1901–1902), Sultan V. Mehmet ReĢat Türbesi (1911–1912), Mahmut ġevket PaĢa Türbesi (1913), Ali Rıza PaĢa Türbesi (1911 sonrası) ve Hüsnü PaĢa Türbesi (1911 sonrası)‟dir. Geleneksel anlamda üçüncü tür mimari yapılar eğitim kurumlarıdır. Mimar Kemalettin‟in Göztepe Mekteb-i Ġbtidaisi, Ġbrahim PaĢa Mekteb-i Ġbtidaisi ve Sultan III. Mustafa Mekteb-i Ġbtidaisi verilebilecek örnekler arasındadır. BeĢinci baĢlıkta bimarhane isminde çağdaĢ bir kurum olarak hastaneler tekrar düzenlenmiĢtir. Hamidiye Etfal Hastanesi (1899), HaydarpaĢa Numune Hastanesi (1903) ve Guraba Hastanesi (1911–43) bu dönemin ürünleridir. Altıncı olarak konut yapımında NiĢantaĢı Vedat Tek Evi (1913–14) ve Çiftehavuzlar Cemil Topuzlu KöĢkü (1912–1919) Vedat Tek tarafından yapılan eserlerdir. Ayrıca toplu konut yapımında Mimar Kemalettin‟in Laleli Harikzedegan Apartmanları (1922) önemli bir yeri tutar. Ticari yapılar da yedinci baĢlıkta karĢımıza çıkar. Vedat Tek‟in Mesadet Hanı, Sirkeci Liman Hanı; Kemalettin Bey‟in Birinci ve Ġkinci Vakıf Hanları; ayrıca Vedat Tek‟in Nemlizade Tütün Deposu ve Milli Emlak Dükkânları verilebilecek güzel örnekler arasındadır. Son baĢlıkta kamu binalarına ayrılabilir. Defter-i Hakani (Tapu Kadastro) Binası (Vedat Tek, 1908), I. Meclis Binası (Hasip Bey, 1915), Kadıköy Kaymakamlığı (1913), Sirkeci Büyük Postane (Vedat Tek, 1909), BeĢiktaĢ Vapur Ġskelesi (Ali Talat Bey) ve Abide-i Hürriyet Anıtı (Muzaffer Bey, 1909) çeĢitli baĢlıklardaki kamu yapılarıdır.

2.2.1.2. Ġstanbul DıĢı Örnekler

Osmanlı Devleti döneminde Osmanlı Neo-klasik akımının Ġstanbul dıĢında da pek çok eseri bulunmaktadır. Ticari yapılar arasında Vedat Tek tarafından Bursa‟da Kazım Emin Tütün Deposu yapılmıĢ; kamu binaları bağlamında Kastamonu Hükümet Konağı Vedat Tek tarafından 1901–1902 yıllarında inĢa edilmiĢtir. Ġzmir

44 Düzeltme Saat Kulesi de aynı mimar tarafından 1901‟de yapılmıĢtır. Edirne Garı Mimar Kemalettin tarafından 1913–14 yılları arasında inĢa edilmiĢtir.

2.2.2. Cumhuriyetin Neo-Klasik Deneyimi

Birinci Dünya SavaĢı esnası ve sonrası dönemde Osmanlı baĢkenti Ġstanbul‟da mimarlık faaliyetleri neredeyse tamamen durmuĢtu. Buna karĢılık KurtuluĢ SavaĢı ile birlikte Ankara giderek önem kazanmaya baĢlamıĢ, Osmanlı Neo-klasik akım Ankara Dönemi‟ne girmiĢtir. Bu yeni dönemde akımın birinci kuĢağı olan Mimar Kemalettin ve Vedat Tek dıĢında ikinci kuĢak Osmanlı Neo- klasik mimarlar devreye girmiĢ, bu mimarlardan Arif Hikmet Koyunoğlu özellikle sivil mimari alanında önemli eserler vermiĢtir.42 Ancak akımın yeni baĢkentte mevcudiyeti daha on yılı bulmamıĢken; hükümetin akıma karĢı durması ile birlikte tarih sahnesinden çekilmiĢtir. “I. Ulusal Mimarlık Dönemi, 1927’de Türkiye’de yabancı uzmanlara çalışma imkânı tanıyan yasanın kabulüyle birlikte, yerini, kent planlaması ve mimarlıkta yabancı mimarlardan yararlanılan bir döneme bırakır. 1930’a kadar gelenler sayıca azdır: Yeni başkent, Theodor Post, Ernst Egli, Clemens Holzmeister ve Herman Jansen’ın elinde şekillenirken, özellikle Holzmeister’ın geliştirdiği Ankara-Viyana kübik mimari ekolünün uygulama alanına dönüşür.” 43 O kadar ki akademide uygulanan mimarlık müfredatında modernist bir yönde radikal değiĢikler yapılır. Osmanlı Neo-klasik akımın baĢlıca uygulayıcılarına gelince Kemalettin Bey 1927‟de ölür ve Gulio Mongeri 1928‟de, Vedat Bey 1930‟da akademideki görevlerinden istifa eder.44

42 Üstün Alsaç, “ÇağdaĢ Mimarlığın Ġlk Dönemi,” Thema Larousse Tematik Ansiklopedi, Cilt VI., Yay. Müd. Hakkı Devrim, Ġstanbul, Milliyet Yayınları, 1993, s. 338–339. 43 Z. Kenan Bilici, “Ġmparatorluktan Cumhuriyete: Ġstanbul ve Ankara‟da Mimarlığın Kısa Öyküsü,” Ġstanbul ġehir ve Medeniyeti, Haz. ġevket Kamil Akar, Ġstanbul, Klasik Yayınları, 2004, s. 103. 44 Sibel Bozdoğan, Modernizm ve Ulusun ĠnĢası, Çev. Tuncay Birkan, Ġstanbul, Metis Yayınları, 2002, s. 60.

45 Düzeltme 2.2.2.1. BaĢkent Ankara’dan Örnekler

Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara‟ya damgasını vuran Osmanlı Neo-klasik mimarisi kente birçok önemli yapı kazandırmıĢtır. Kentteki küçük Ġttihat ve Terakki karargâhı, 19172de Ġstiklal SavaĢında ölen Ġsmail Hasif Bey tarafından tasarlanmıĢ Cumhuriyat öncesi bir yapıdır. Belirgin çıkmalı çatısı, sivri kemerleri ve diğer Osmanlı detaylarıyla tam bir Osmanlı neo-klasik yapısıdır. Hatta bina 1920‟de Ġlk Meclis Binası olarak hizmet vermiĢtir. Diğer bir örnek de Yahya Ahmet ve Mühendis Ġrfan‟a ait olan Maliye Bakanlığı binasıdır. Simetrik cephesi, geniĢ konsolları ve mavi çinileriyle kamu binası olarak kullanılmıĢtır. Vedat Bey‟in inĢa ettiği Ġlk Meclis Binası, ona bitiĢik CHP Genel Merkezi, Mimar Kemalettin ve Vedat Bey‟in ortak eseri Ankara Palas ve Gulio Mongeri‟nin Bankalar Caddesi boyunca uzanan banka binaları akımın ilk temsilcilerine ait olan kamu binalarına verilebilecek örnekler arasındadır. Akımın ikinci kuĢak mimarlarından Arif Hikmet Koyunoğlu‟nun Hariciye Vekâleti, Etnoğrafya Müzesi ve Türk Ocağı Binası da öğrencilerin Osmanlı Neo-klasik eserlerine örnekleridir.45

2.2.2.2. Ankara DıĢı Örnekler

1920‟lerde Ankara dıĢında Konya, Ġzmir, Kütahya, Afyon ve Cumhuriyetin diğer Ģehirlerinde Osmanlı Neo-klasik dönem mimarları ve eserleri görülür. Hükümet binaları, belediye sarayları, okullar, postane binaları gibi örnekler ülkenin dört bir yanında inĢa edildi.

Konya ve Ġzmir Anadolu‟nun neo-klasik üslupta yapılmıĢ pek çok esere evsahipliği yapmıĢtır. Konya‟da Vedat Bey‟in öğrencisi olan Mimar Muzaffer ve ölümünün ardından projeyi devralan Mimar Falih Ülkü‟nün birlikte yaptığı Konya Merkez Postanesi binası akımın en önemli eserleri arasında yer alır. Ġzmir‟in 1922‟de Yunan iĢgalinden kurtuluĢunun ardından Mimar Sermet tarafından yapılan

45 A.e., s. 53–54.

46 Düzeltme Milli Sinema (1926) ve Milli kütüphane (1933) örnekleri yeni kamu binalarında sık sık milli teriminin kullanılmasına yol açıyordu. Son olarak Necmeddin Emre‟nin 1925‟te yaptığı Ġzmir Türk Ocağı Binası da Osmanlı canlandırmacı üslubun ürünleri arasında yer alır.46

Bu dönemde de yapılan eserlerde akımın Ġstanbul dönemindeki tüm özellikleri korunmuĢ; ayrıca akımın ikinci kuĢak temsilcileri yetiĢmiĢ, onlar eliyle kısa bir sürede de olsa ülkenin çeĢitli yerlerinde eserler bırakabilmiĢtir.

2.2.3. Akımın Siyasi Nedenleri

Osmanlı Neo-klasik akım 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı vatanseverliğindeki kökenleri, Türk milliyetçiliği tarafından temellük ediliĢi ve son olarak Kemalist devrim tarafından reddediliĢi olmak üzere üç safhadan geçmiĢtir.47 Bu üç safha da akımın doğuĢ, yaĢayıĢ ve yok oluĢ süreçlerinin anlaĢılmasında anahtar görevi görür. Bu safhalardan ilki olan doğuĢ aĢaması entelektüel anlamda bir Osmanlı canlandırmacılığı üslubunun nasıl teorik temellere oturabileceğine dair yapılan analizlerdir. Bu analizlerin sonucunda Usul-i Mimari-yi Osmanî isminde bir kitap ortaya çıkabilmiĢtir. Avrupa‟da eğitim görmüĢ genç Osmanlı kuĢağı etrafında geliĢmeye baĢlayan akım, Ġttihat ve Terakki önderleri tarafından coĢkuyla karĢılanmıĢ ve hatta Cumhuriyet‟in ilk yıllarında bile geçiĢ aĢamasında tampon görevi görmesi sağlanmıĢtır. 1930‟lu yılların baĢında Osmanlı mirasının reddedilmesinden Osmanlı Neo-klasik akım da kendine düĢen payı alacak ve tarih sahnesinden çekilecektir. Tüm bu süreçte Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti entelijansiyası özellikle doğuĢ aĢamasında önemli rol oynayacaktır. ModernleĢme Osmanlı‟nın Lale Devrinden I. Dünya SavaĢı‟na kadar askeri merkezli bir değiĢim ve dönüĢüm projesidir. Bu projenin kilometre taĢları arasında 1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanı yer almaktadır.

46 A.e., s. 54. 47 Bozdoğan, a.g.e., s. 37-39. 47 Düzeltme 19. yüzyıl Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun geleneksel devlet anlayıĢından modern merkeziyetçi bir devlet anlayıĢına evrildiği bir geçiĢ dönemi yaĢamıĢtır. Bu reformları yürüten kesim Ġmparatorluk tarihinin aydın mutlakiyetçileriydi. Ġlk ve en önemli merkeziyetçi dönüĢüm Osmanlı ordusunda yaĢanmaktaydı. Bu dönüĢümün altyapısını hukuki mevzuat değiĢiklikleri oluĢturmakta; bu mevzuata göre Osmanlı bürokrasisi merkeziyetçi bir anlayıĢa göre yeniden yapılanmaktaydı. Bir yandan yazı diline diğer yandan da eğitimden kültüre ve nihayet toplumsal hayata yansıdı. 18. yüzyıla değin giden bu anlayıĢ II. Mahmut‟un kurduğu modern merkeziyetçi idare sisteminin Tanzimat döneminde devam etmesiyle Osmanlı Devleti‟nin bir hukuk devleti niteliğini kazanmaya baĢlamasına neden oluyordu.48

Osmanlı‟nın meĢruti monarĢi ile tanıĢması I. MeĢrutiyet‟in 1876‟da ilan edilmesiyle baĢlamıĢ; hemen akabinde Osmanlı-Rus SavaĢı bahane edilerek II. Abdülhamid‟in otuz yıla varan Ġstibdat yönetimi boyunca tüm ülkede merkezi bir otorite kurulmuĢ, tüm muhalifler susturulmuĢtur. “Tanzimat döneminde (1839–1876) iktidara gelen ve 1908’e kadar sarayın gölgesinde kalan yüksek bürokratlar, Babıâli paşaları, anayasal rejimin işlemesini ancak kendilerinin sağlayabileceğine inanıyor ve anayasanın, Sultan’ın mutlakçılığını azaltırken, içlerinden birinin sadrazam olarak önderlik ettiği kabinenin denetimi sayesinde kendilerine iktidar tekelini verdiğini düşünüyorlardır.” 49 II. MeĢrutiyet‟in 1908 yılında ilanından bir yıl sonra 31 Mart olayı gerçekleĢmiĢ; Makedonya‟dan gelen Hareket Ordusu II. Abdülhamid‟i tahttan indirip Sultan V. Mehmet ReĢat‟ı tahta getirmiĢ; böylece Ġttihat ve Terakki Cemiyeti‟nin iktidara yürüyüĢü hız kazanmıĢtır. “1908’den beri İttihatçılar, toplumun bütün dokusunun topyekûn dönüştürülmesinin çöküş halindeki yapıyı kurtarmak ve yenilemek için gerekli olduğuna inanmışlardı.”50

Ġktidara yürüyüĢ içinde 1913 Babıâli Baskını Ġttihat ve Terakki‟nin iktidarı elinde topladığı bir dönüm noktasıdır. 1912‟de Balkan SavaĢları ve 1914–18 tarihleri

48 Ġlber Ortaylı, Ġmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 2003, s. 123–124. 49 Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin OluĢumu, Çev. Yavuz Alogan, Ġstanbul, Kaynak Yayınları, 2002, s. 45. 50 Ahmad, a.g.e., s. 54.

48 Düzeltme arasında I. Dünya SavaĢı ile sonrasında Ankara merkezli gerçekleĢen KurtuluĢ SavaĢı 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı‟nın tarih sahnesinden çekildiği ve Türkiye Cumhuriyeti‟nin kurulduğu yıllardır. Bu hareketli yıllar boyunca askeri ve siyasi değiĢim dıĢında, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda da büyük bir dönüĢüm yaĢanmıĢ, sürecin sonunda çok kimlikli bir Ġmparatorluk yerini bir ulus devlete bırakmıĢtır. Teorik ve düĢünsel temelleri Osmanlı‟nın son çeyreğinde atılan bu uluslaĢma hareketi önce Ġttihat ve Terakki, hemen akabinde de Cumhuriyet elitleri tarafından sahiplenilmiĢ ve hayata geçirilmeye çalıĢılmıĢtır. Bu hareketin Gaspıralı Ġsmail, Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp gibi teorisyenleri ideolojik çerçevesini çizmiĢ; bu teorik çerçeve içinde iç ve dıĢ politikadan eğitime, edebiyattan mimariye kadar yukarıdan aĢağıya kapsamlı bir devrim yapılmaya çalıĢılmıĢtır. Buradaki devrim kapsamlı bir TürkleĢtirme projesidir.

Devrimin mimari ayağında Ġttihat ve Terakki ile baĢlayan Osmanlı Neo-klasik akımı bulunur. Bu akım hem Osmanlı son çeyreğini hem de Türkiye Cumhuriyeti ilk on yılını kapsar. “I. Ulusal Mimarlık Akımı ve bu akımın sözcüleri konumundaki mimarlar, yeni kurulan Cumhuriyet’in ilk yıllarında henüz dışarıya kapalı ve oluşum sürecinin başlarında olan yeni rejim tarafından benimsenmiş ve ayrıca ulusal benliğe onurlandırıcı bir üslup geliştirdiği için yönetim tarafından desteklenmiştir de.” 51 O kadar ki kıĢlalar, tren istasyonları ve okullar bu yeni üsluba göre yapılacaktır. Bu akımın Cumhuriyetin ilk on yılında da etkisini gösterdiği, ideolojik nedenlerle baĢlayan akımın gene ideolojik nedenlerle sona erdiği görülür.

2.2.4. Akımda Entelektüel Birikimin Rolü

II. MeĢrutiyet‟in ilanından sonra Ġttihat ve Terakki Fırkası‟nın siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel alandaki eğitin ve uygulamalarının dıĢında Genç Kalemler‟de Ömer Seyfettin ve Ali Canib sade dil hareketi denilen dilde arılaĢtırma giriĢimlerine baĢlamıĢtır. “Ziya Gökalp gibi Türkçü düşünürlerin etkisindeki bu dönemde, mimarlıkta olduğu kadar, diğer sanat çalışmalarında da ulusçuluk

51 Bilici, a.g.e., s. 102.

49 Düzeltme düşüncesinin ağır bastığını, bu nedenle, Ömer Seyfettin gibi yazarların arı Türkçe kullanmaya özen gösterdikleri, Osman Hamdi gibi ressamların Osmanlı tarihinden esinlenmiş konular seçtiklerini, Saadettin Arel gibi bestecilerin Türk müziğini yabancı etkilerden arındırmayı amaçladıklarını görmekteyiz.” 52 Bu entelektüel ortamdan mimarların da etkilenmesi doğaldır; hatta bunu bizzat Mimar Kemalettin gibi akımın en önde gelen temsilcisinin yazdıklarından da görmekteyiz.

Dönemin pek çok mimarları yazılı doküman bırakmamıĢ olmasına rağmen Mimar Kemalettin mimarlık alanında yirmiyi aĢkın yazı kaleme almıĢtır. Birinci ulusal mimari akımın kurucuları arasında yer alan bir mimarın bu akımın nedenleri ve nasılları üzerinden yaptığı yorumları bilmek önemlidir. Ancak bu konuda yazılan yazıların çoğunda Ġttihat ve Terakki‟nin ideoloğu Ziya Gökalp‟in düĢüncelerine yer verilmiĢtir. 53

Türk Derneği, Türk Yurdu Cemiyeti ve Türk Ocağı gibi kurumların aynı dönemde etkinlikleri görülmektedir. Türk Yurdu Dergisi ve Ziya Gökalp‟in teorik temellerini attığı Türkçülük akımının etkisinin Osmanlı Neo-klasik akımı üzerinde etkisi büyüktür.54 Dönemin gazeteleri bile Mimar Kemalettin‟in yarattığı dönüĢümü heyecanla karĢılamıĢlardır. “Yahya Kemal’in divan edebiyatıyla yaptığı işi, Mimar Kemalettin mimaride uyguluyor gibiydi. İkisi de, eskinin ölümsüz yanlarını alarak, değersiz eklemelerden soyutlayarak bir eskimsi yeni ya da yenimsi eski yaratmaya çalışmakta idiler.”55 Aynı yazıda belirtilen bir baĢka husus da bu eskimsi yeninin yapı öğelerine nasıl yansıdığı sorusuna verilen yanıttır. “Kemalettin Bey, Türk kubbesini, kemerlerini, sarkıtlarını stilize ederek yapılara yansıtıyor, Türk çinilerini süslemede kullanıyor ve böylece yaptığı binalar, modern niteliklerinden hiçbir şey kaybetmeden, eski mimarimizin özellikleriyle bezenmiş oluyordu.”56

52 Yavuz, a.g.e., s. 6. 53 Ġlhan Tekeli ve Selim Ġlkin, Mimar Kemalettin’in Yazdıkları, Ankara, ġevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayınları, 1997, s. 2. 54 Bilici, a.g.e., s. 99. 55 Türk Büyükleri, Mimar Kemalettin (1870–1927), Milliyet Gazetesi, Fasikül 46, 10.03.1982, s. 182. 56 A.g., s.182-183. 50 Düzeltme 3. BÖLÜM

OSMANLI VE CUMHURĠYET DÖNEMĠ NEO-KLASĠK MĠMARLAR

Osmanlı Neo-klasizmin temel atma döneminde teorik düzenlemeleri de içeren önemli bir baĢyapıt olarak Usul-i Mimari-yi Osmanî eseri görülür. Ġmparatorluğun 1873 Viyana Uluslar arası Sergisi‟ne katılımı için üç dilde (Osmanlıca, Fransızca ve Almanca) hazırlanmıĢ ve yayımlanmıĢtır. “Usul-i Mimari yazarları bir yandan Osmanlı mimarisinin haysiyetini iade etmeye çalışırken, aynı anda da analitik çerçeve, yöntem ve tekniklerini ödünç aldıkları Avrupa bilgi kurgularının üstünlüğünü onaylamış oluyorlardı.” 1 Sultan Abdülaziz döneminde Ġbrahim Edhem PaĢa‟ya sipariĢ edilen kitap, Osmanlıların güzel sanatlar alanında yapacağı bir ilerlemenin geçmiĢin anıtlarına dönerek mümkün olabileceğini savunur. Buradan da anlaĢılabileceği gibi kitabın hazırlandığı dönem Osmanlı Neo-klasik mimarinin teorik altyapısının oluĢturulduğu dönemdir. Akımda temel atma 19. yüzyılın son çeyreğine dek gelmektedir.

3.1. Akımın Ġlk Mimari Temsilcileri ve Mimarlık Eğitimine Katkıları

Osmanlı Neo-Klasik mimari akımının ilk temsilcileri Fransız mimar Alexander Vallaury ve Alman mimar August Jachmund‟dur. Her ikisi de Sanayi-i Nefise Mektebi ile Hendese-i Mülkiye Mektebinde mimarlık dersleri vermiĢler; yeni mimarların yetiĢmesini sağlamıĢlardır. “…Vallaury, Sanayi-i Nefise Mektebi (bugünkü Eski Şark Eserleri Müzesi), Düyun-u Umumiye Binası (bugünkü İstanbul Erkek Lisesi), İstanbul Arkeoloji Müzesi, Haydarpaşa Askeri Tıp Akademisi (bugünkü Haydarpaşa Lisesi), Galata Osmanlı Bankası Binası ile bazı özel ahşap

1 Sibel Bozdoğan, Modernizm ve Ulusun ĠnĢası, Çev. Tuncay Birkan, Ġstanbul, Metis Yayınları, 2002, s. 37.

Düzeltme 51 konak ve yalıları yapmıştır.”2 Vallaury ile aynı dönemde Ġstanbul‟da bulunan Jachmund da aynı yolu izleyerek eser vermiĢtir. “Alman mimarı Jachmund, 1884’te açılan Hendese-i Mülkiye’de 1890’dan başlayarak, mimarlık dersleri vermiş, Sirkeci Garı ile diğer bazı özel binaları inşa etmiştir.”3

Fotoğraf 13: HaydarpaĢa Askeri Tıp Akademisi Fotoğraf 14: Ġstanbul Arkeoloji Müzesi

Vallaury, Cağaloğlundaki Düyun-u Umumiye binasını bitirdiğinde 47 yaĢındaydı. Bina tamamlanınca tam karĢısındaki Ġttihat ve Terakki Cemiyeti‟nin de dikkatini çekmiĢ olmalı. “110 metrelik cephesinde cesaretli çıkmalar sergileyen bina, kentin en elverişli noktasına bakıldığında Suriçi’nin en görkemli yapısı olarak bugün bile dikkati çekmektedir”. 4 Vallaury cami, konut, iĢhanı ve otellerde değiĢik tasarımları uygulayabilen cesur bir mimar olarak öne çıkmaktaydı. Ancak ününü Düyun-u Umumiye Binası‟na borçluydu. Suriçi Ġstanbul‟unda hâkim bir tepeye yapılan bu eser tamamlandığında Mimar Kemalettin 27, Vedat Tek ise 24 yaĢındaydı. Gerek konumu gerekse boyutları ve cephe tasarımlarıyla, bir kubbe dahi kullanmadan yapılan bu eser, Vallaury‟nin Osmanlı Neo-klasik mimarlarının ilk öğretmeni olduğu gerçeğiyle yüzleĢilmesini sağlar.5“Şu halde, ulusal mimarlığı 1908’de başlatmanın hiçbir mantığı olamaz. Vallaury, Düyun-u Umumiye Binasını

2 Yıldırım Yavuz, Mimar Kemalettin ve I. Ulusal Mimarlık Dönemi, Ankara, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım ĠĢliği, 1981, s. 6. 3 A.e., s. 6-7. 4 Selçuk Mülayim, “II. MeĢrutiyet‟in Plastik Dili,” Sanat Tarihi AraĢtırmaları, Ed. Mustafa DenktaĢ-Osman EravĢar, Konya, Kıvılcım Kitabevi, 2007, s. 287. 5 A.e. , s. 287-288.

52 Düzeltme yaptığında, Osmanlı toplumsal yapısında 1908 veya 1909’un ne anlama geleceğini bilemezdi.” 6

Tam da bu noktada Neo-klasik akımın baĢlangıç tarihinden bahsetmek gerekir. Vallaury Düyunu-u Umumiye Binası‟nı 1897 yılında tamamlamıĢtır. II. MeĢrutiyet‟e on yıldan fazla bir zaman daha vardı ve Neo-klasik akımın kubbe hariç bazı özelliklerini taĢıyan Osmanlı Erken Neo-klasik dönem eseriydi.

Osmanlı mimarlık ve mühendislik eğitiminin Avrupai tarzı kabullenmesi, Hassa Mimarlık Ocağı‟nın lağvedilmesinden sonra on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısına rastlar. “18. yüzyıla kadar Hassa Mimarlar Ocağı’nda yetişen ustalar tarafından yürütülen mimarlık işleri ise, bu yüzyılda, gelişen karmaşık mekânsal problemlerin çözümüne geleneksel yapı yöntemleriyle yanıt veremeyen bu ocağın tekelinden çıkarak yabancı uyruklu, ya da, Batı eğitimi görmüş azınlık mimarların eline geçmiştir.”7 1883‟te Osman Hamdi Bey‟in inisiyatifiyle kurulan Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi‟nin dört ana bölümü bulunmaktadır: Mimari, resim, heykel ve hat sanatı. Bu tarihten bir yıl sonra da Hendese-i Mülkiye Mektebi kurulmuĢ, bu okulda da mimari dersleri verilmeye baĢlanmıĢtır. Bu okullardaki mimarlık eğitimini baĢta Alexandre Vallaury ve August Jachmund olmak üzere Avrupalı ve Levanten mimarlar vermiĢtir. Hatta eğitimin dıĢında Ġstanbul‟un imarına da katkıda bulunan bu iki mimardan Vallaury, Düyun-u Umumiye Ġdaresi Binası‟nı (1897) ve Jachmund, Sikeci Garı‟nı (1880–1890) yapmıĢtır. Bu iki binada da Osmanlı ve Ġslam unsurlarına göndermede bulunulmuĢtur. Bu öğretmenler tarafından yetiĢtirilen öğrenciler ise çeyrek yüzyıl boyunca Osmanlı Neo-klasik üslubun yerleĢmesini sağlayacaklardır. Hatta bu öğrencilerden Mimar Kemalettin ve Vedat Tek öğretmenlik yapmaya baĢlayacaklardır.8

II. MeĢrutiyet döneminde Prof. Jachmund‟un Hendese-i Mülkiye Mektebi‟nden ayrılmasının ardından okuldaki tüm mimarlık derslerini üstlenmiĢtir. Aynı zamanda

6 A.e., s. 288-289. 7 Yavuz, a.g.e., s. 8. 8 Bozdoğan, a.g.e., s. 41. 53 Düzeltme Sanayi-i Nefise Mektebi‟nde „Nazariyat-ı Mimariye‟ isimli bir ders de vermeye baĢlamıĢtır. Bu derslerde ulusal mimarlık konusundaki düĢüncelerini öğrencilerine aĢılama fırsatı bulabilmiĢtir.9

1908‟de Sanayi-i Nefise Mektebi‟nde de kadro değiĢiklikleri yapılmıĢ, bölüm baĢkanlığına Vallaury‟nin yerine Vedat Bey geçmiĢtir. Hatta üçüncü bir isim de Milano‟da eğitim görmüĢ olan Guilio Mongeri‟dir ve o da nüfuzlu bir mimar olarak ders vermeye baĢlamıĢtır. 10

3.2. Birinci KuĢak Neo-Klasik Mimarlar

Osmanlı neo-klasik mimarların birinci kuĢağının Vallaury ve Jachmund gibi mimarlar olabileceğine dair bir yanılsama olabilir; ancak bu mimarlar eserlerini belli bir kurumsal yapı içinde üretmediler. Bu ancak onların yetiĢtirdiği öğrenciler eliyle gerçekleĢti. YetiĢen her bir öğrenci bilinçli bir seçimle amaçlı bir Ģekilde kendilerine açtıkları yoldan bir akım kurdular ve orada var oldular. Bu yüzden Vallaury ve Jachmund gibi mimarlar hazırlayıcı ve birer hoca oldular. Ġlk temsilciler sözcüğü o yüzden bu mimarları tanımlamak için önceki bölümde kullanılmıĢ; bu bölümde anlatılacak mimarlar için de Birinci KuĢak tabiri yeğlenmiĢtir. Bu durum ilk temsilcilerin önemini azaltmak değil bilakis onların kuramsal düzeyde kurucular oldukları anlamına gelir. Ancak bu sınıflandırmada aslolan teĢkilat yapılanmasıdır ve bu teĢlilat yapılanmasını ilk oluĢturan ya da bu yapıda ilk bulunanlar birinci kuĢak mimarlar olmuĢlardır.

3.2.1. Mimar Kemalettin Okulu

Mimar Kemalettin 1908 II. MeĢrutiyet‟in ilanından sonra Evkaf Nezareti ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü baĢ mimarlığına getirilmiĢ, buradaki ilk iĢi Sultanahmet, Fatih, Ayasofya ve Yeni Cami restorasyonları olmuĢtur. Bu

9 Yavuz, a.g.e., s. 9. 10 A.e., s. 10. 54 Düzeltme restorasyon çalıĢmalarının Mimar Kemalettin‟e pratik anlamda Osmanlı Neo-klasik akımın geliĢmesine ilham verdiği iddia edilebilir. ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü zamanla bir mimarlık bürosu gibi çalıĢmaya baĢlamıĢ; kısa zamanda Kemalettin Okulu diye bilinen yapıya evrilmiĢtir. Bu büro Neo-klasik akımın mimar, mühendis, yapı ve bezeme ustalarını yetiĢtirmiĢtir.11 Hatta kendi yazdığı yazılarında da mimarlık, restorasyon, Ģehir planlama ve mimarlık eğitimi gibi pek çok alanda Mimar Kemalettin Okulu‟nun kurallarını bizzat kendisi koymuĢtur:

Mimar Kemalettin‟e göre eskiden yapılmıĢ olan ve kendi zamanının gereklerine ve malzemelerine göre biçimlenmiĢ olan eserleri taklit etmek amaç değildir. GeçmiĢten farklı bir yüzyılda yaĢamakta olduğunun farkındadır. Artık farklı yapı malzemelerine ulaĢabilirliğin arttığı bir çağda yöresel malzemelerle sınırlı kalınması sözkonusu değildir. Hatta Mimar Kemalettin bu anlamda Batı‟dan malzeme ithaline de cevaz verir. Önemli olan yapıları kullanım amaçlarıyla uyumlu Ģekilde biçimlendirmektir.12

Mimar Kemalettin Okulu camilerden iĢhanlarına, vakıf binalarından restorasyonlara, toplu konut projelerinden hastanelere kadar pek çok farklı yapı tipinde eserler vermiĢ; bütün bu eserlerde Mimar Kemalettin‟in görüĢleri etkili olmuĢtur.

3.2.1.1. Mimar Kemalettin’in Hayatı

1870 yılında Ali Bey ve Sadberk Hanım‟ın oğlu olarak dünyaya gelen Mimar Kemalettin, ilköğrenimini Ġbrahim Ağa Mekteb-i Ġbtidaisi ve ortaöğrenimini ġemsü‟l Maarif (daha sonra Numune-i Terakki)‟de tamamladıktan sonra 1887 yılında Hendese-i Mülkiye‟de yüksek tahsile baĢladı. “1891 yılında okulu bitirir bitirmez, Hendese-i Mülkiye Mektebi’nde Prof. Jachmund’un asistanlığına atanan

11 Ayla Ödekan, “Mimarlık ve Sanat Tarihi (1908–1980),” Yakınçağ Türkiye Tarihi, Ed. Sina AkĢin, Ġstanbul, Milliyet Kitaplığı, s. 530. 12 Ġlhan Tekeli ve Selim Ġlkin, Mimar Kemalettin’in Yazdıkları, Ankara, ġevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayınları, 1997, s. 17–18. 55 Düzeltme Kemalettin Bey’in bu görevi dört yıl boyunca sürekli olarak yürüttüğü, bu arada okul dışında özel bir büro açarak ilk yapıtlarını tasarlamaya başladığı anlaşılmaktadır.”13 1888‟de Sanayi Madalyası alan mimar, tahsilini tamamlamasının ardından 1891‟de Hendese-i Mülkiye Mektebinde öğretmenliğe baĢladı. 1995–99 yılları arasında dört yıllığına Charlottenburg Technische Hochschule‟a yurtdıĢı eğitime gönderildi.

Kemalettin Bey için 1895 yılında mimarlık eğitimi için Berlin‟e gönderilmesi hayatındaki kilometre taĢlarından biri olmuĢtur. Prof. Jachmund‟un çabalarıyla gittiği bu eğitim esnasında 19. yüzyıl sonlarında dünyanın en büyük baĢkentlerinden birine dönüĢen Berlin‟i ve buradaki yoğun mimarlık faaliyetini görmüĢ olması, mimarın üzerinde mimari anlamda derin bir Alman kültürel etkisini beraberinde getirmiĢtir.14

Ġstanbul‟a dönüĢünün ardından hem öğretmenliğe devam etti hem de özel bürosunu açtı. 1901 yılında Harbiye Nezareti Ebniye-i Askeriye Mimarlığına atanan mimar, bir yıl sonra dördüncü rütbeden NiĢan-ı Ali-i Osmanî sahibi oldu. 1907‟de kendisine üçüncü rütbeden Mecidi NiĢan-ı ZiĢani verilen Mimar Kemalettin, Mimarlar Cemiyeti‟nin kurumsallaĢma çabalarında aktif rol oynadı.

Mimar Kemalettin II. MeĢrutiyet‟in verdiği özgürlük ortamında mimarlık mesleğinin kurumsallaĢması çalıĢmalarında kendisini ifade edebilmiĢtir. Bu bağlamda yaptığı çalıĢmaları üç baĢlıkta toplayabiliriz. Ġlki Osmanlı Mühendisler ve Mimarlar Cemiyeti‟ni kurarak mesleğin örgütlenmesini sağlamıĢtır. Hatta mimarların bir araya gelmesi için gazeteye ilan veren de bizzat kendisidir. Ġkinci olarak Evkaf Nezareti ĠnĢaat ve Tamirat Müdüriyeti‟nin baĢına geçerek çok baĢarılı bir döneme imza atmıĢ olmasıdır. Son olarak mimarlıkla ilgili konularda kamuoyu oluĢturmak gibi bir misyonu da kendine iĢ edinebilmiĢtir.15

13 Yavuz, a.g.e., s. 14. 14 A.e., s. 14-15. 15 Tekeli ve Ġlkin, a.g.e., s. 6.

56 Düzeltme 1909‟da Evkaf-ı Hümayun Nezareti ĠnĢaat ve Tamirat Ġdaresi Müdüriyeti Sermimarlığa getirildi. “Kemalettin Okulu diye adlandırabileceğimiz bu büro, ulusal mimarlık anlayışını tüm yörelere uygulayan bir dizi mimar, mühendis ve yapı ustasının yetişmesine olanak tanımış, böylece, Evkaf Nezareti İnşaat ve Tamirat Heyet-i Fenniyesi, Birinci Ulusal Mimarlık akımının odak noktasına dönüşmüştür.”16 On yıl kadar bu görevde kalan Mimar Kemalettin yeniden özel bürosunu açtı. 1922‟de Mescid-i Aksa restorasyonu için yapılan davete olumlu yanıt vererek baĢarılı bir restorasyon dönemi gerçekleĢtirdi. Ġngiliz Mimarlar Kraliyet Enstitüsü (RIBA) Muhabir ġeref Üyesi seçilen Mimar Kemalettin, 1925‟te Evkaf Müdüriyeti Umumiyesi ĠnĢaat ve Tamirat Müdüriyeti‟ne atandı. Ek olarak birçok görev de alan mimar, 1927 yılında Ankara‟da vefat etti. 17

Mimar Kemalettin‟in kısa hayatında sığdırdığı onca Ģeyi Ģu Ģekilde özetlemek mümkündür: “Mimar Kemalettin’in yaşam öyküsünde(…) önemli olduğunu düşündüğüm altı kritik özellik bulunmaktadır. Bunlardan birincisi 1870-1927 yılları arasında yaşamış olması, ikincisi Hendese-i Mülkiye’de ve Berlin’de Charlottenburg Technishe Hochshule’de eğitimi ve mimarlık bürolarında çalışması, üçüncüsü Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti’nin kurucusu olması, dördüncüsü Evkaf Nezareti’nin İnşaat ve Tamirat Müdürlüğü’nün başına geçmesi, beşincisi Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın oluşumundaki iki önemli figürden biri, belki de birincisi olması, altıncısı ise mimarlık konusunda kuramsal yazılar yazmasıdır.” 18

 ĠnĢaat ve Tamirat Heyet-i Fenniyesi. 16 Yavuz, a.g.e., s. 17. 17 Afife Batur, Mimar Kemalettin Yapıları Rehberi, Ġstanbul, Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası, 2008, s. 25-40. 18 Ġlhan Tekeli, “Mimar Kemalettin ve Eseri Hangi Ortamda GeliĢti,” Kayseri Mimarlar Odası Mimar Kemalettin Çağı ve Sempozyumu, (Çevrimiçi). http://www.kaymimod.org/ARAMASONUC.ASP?BASLIK=65&HHH=HABER, 13.01.2009.

57 Düzeltme 3.2.1.2. Mimar Kemalettin’in Eserleri

“Taşa gönülden bir şey koymazsan, heykel olmaz, yapıya tarihin içinden bakmazsan, eser olmaz.”19 Mimar Kemalettin bu sözlerini otuz yılı aĢkın mimarlık hayatı boyunca gerçeğe dönüĢtürdü. Eserlerini Ġstanbul, Ankara ve Edirne olmak üzere üç farklı Ģehirde yaptı. Ġstanbul‟daki eserlerden Tarihi Yarımada‟da olanları Birinci Vakıf Hanı, Ġkinci Vakıf Hanı, Dördüncü Vakıf Hanı, Vani Efendi Medresesi, BeĢinci Vakıf Hanı, Medresetü‟l Kuzat, Harikzedegan Apartmanları, Ahmet Cevad PaĢa Türbesi, Gazi Osman PaĢa Türbesi, Sultan Abdülhamid-i Evvel Medresesi (Medresetü‟l Mütehassisin), Fethiye Medresesi ve Ġstanbul Gureba Hastanesi‟dir. Mimarın surdıĢında yaptığı eserlerden Eyyüp‟te Sultan V. Mehmet ReĢat Türbesi, ReĢadiye Mektebi ve Hasan Hüsnü PaĢa Türbesi bulunmaktadır.

Fotoğraf 15: Dördüncü Vakıf Han Fotoğraf 16: Harikzedegan Apartmanları

Ayrıca Amine Hatun Camisi ve Okulu, YeĢilköy Mecidiye Camisi ve Yenikapı Mevlevihanesi de mimarın SurdıĢındaki diğer eserleridir. Mimar Kemalettin Ġstanbul‟da Galata bölgesinde de Üçüncü Vakıf Han, Kamer Hatun Camisi, Mahmut ġevket PaĢa Türbesi ve Bebek Camisi‟ni de yapmıĢtır. Üsküdar ve Kadıköy‟de Sultan III. Mustafa Mekteb-i Ġbtidaisi, Muhacirin Misafirhanesi, Ahmet Ratib PaĢa KöĢkü, Göztepe Mekteb-i Ġbtidaisi, Ġbrahim PaĢa Mekteb-i Ġbtidaisi ve Kuloğlu Camisi bulunmaktadır.

19 Türk Büyükleri, Mimar Kemalettin (1870–1927), Milliyet Gazetesi, Fasikül 46, 10.03.1982, s. 182.

58 Düzeltme Fotoğraf 17: Bostancı Kuloğlu Camii Fotoğraf 18: Ġbrahim PaĢa Mekteb-i Ġbtidaisi

Ġstanbul‟da toplam 28 esere imza atan Mimar Kemalettin, Ankara‟da Ġkinci Vakıf Apartmanı, Devlet Demiryolları Ġdare-i Umumiyesi Binası, Gazi Ġlk Muallim Mektebi, Ankara Vakıf Oteli ve Mimar Kemal Okulu olmak üzere beĢ eser üretmiĢtir. Son olarak da Edirne‟de Edirne Gar Binası onun imzasını taĢır.20

Fotoğraf 19: Ankara Vakıf Apartmanı Fotoğraf 20: Ankara Palas

Kaynak:Mimarlık Müzesi, (Çevrimiçi) http://www.mimarlikmuzesi.org/Collection/Detail_ahmet-arif- hikmet-koyunoglu_26.html, 09.02.2009.

3.2.2. Mimar Vedat Tek Etkisi

Osmanlı Neo-klasik döneminin Mimar Kemalettin‟den sonraki en önemli ismi Mehmet Vedat Tek‟tir. Mimar Kemalettin gibi o da akımın hem Ġstanbul hem

20 A.g., s. 182-183. 59 Düzeltme de Ankara döneminde çalıĢmıĢ, konut mimarisinden dini yapılara, kamu binalarından ticari iĢletmelere kadar pek çok yapı tipinde eserler üretmiĢtir.

3.2.2.1. Vedat Tek’in Hayatı

Mehmet Vedat Tek 1 Mayıs 1873‟te Ġstanbul‟da doğdu. Babası valilik yapmıĢ bir edebiyatçı olan Sırrı PaĢa, annesi ise dönemin tanınmıĢ Ģair ve bestecilerinden Leyla (Saz) Hanım‟dır.21 Mekteb-i Sultani‟de ikinci sınıfa kadar okuduktan sonra 1888‟de Paris‟e gitmiĢ, önce Ecole Monge‟u bitirmiĢ, ardından da Julian Akademisinde resim eğitimi almıĢtır. Bir süre Ecole Centrale‟de mühendislik derslerini aldıktan sonra, Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu‟nu kazanarak mimarlık eğitimi almaya baĢlamıĢtır. Fransız vatandaĢı olmadığı için katılamadığı Roma Ödülü bursu yarıĢmasına Fransa Devlet BaĢkanı‟nın özel izniyle katılmıĢ, çalıĢması Legion d’Honneur niĢanıyla ödüllendirilmiĢtir. 1897‟de Ġstanbul‟a gelmesinden iki yıl sonra ġehremaneti mimarlığına, Cemil topuzlu PaĢa‟nın Ģehreminliği boyunca Heyet-i Fenniye reisliğine, bir yıl sonra da Sanayi-i Nefise Mektebinde öğretmenliğe getirilmiĢtir. 1905‟te Posta Telgraf Nezareti mimarlığı ve 1908‟de padiĢahın baĢmimarlığı görevlerinin ardından, I. Dünya SavaĢı sırasında Harbiye Nezareti baĢmimarlığına atanmıĢtır. Mimar Osmanlı Neo-klasik döneminin hem Ġstanbul hem de Ankara dönemlerinde çalıĢmıĢ, onlarca eser üretmiĢtir. Yirmi yedi yıl öğretmenlik yaptıktan sonra 1942‟de Ġstanbul‟da ölmüĢtür.22

3.2.2.2. Vedat Tek’in Eserleri

Vedat Tek hem Ġstanbul hem de Ankara‟da pek çok yapı tipinde eserler meydana getirmiĢ, bazıları proje aĢamasında kalmıĢ bazı eserlerin ona ait olup olmadığı konusunda da emin olunamamıĢtır. Neo-klasik mimarinin hem Ġstanbul hem de Ankara döneminde görev alan Vedat Tek, Ġstanbul ve Ankara dıĢında da inĢa

21 Afife Batur, Kimliğinin Ġzinde Bir Mimar: M. Vedat Tek, Ġstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2003, s. 1. 22 Mimarlık Müzesi, (Çevrimiçi) http://www.mimarlikmuzesi.org/Collection/Detail_mimar-vedad- tek_29.html,10.02.2009. 60 Düzeltme faaliyetleri gerçekleĢtirmiĢ ve günümüze bazı eserleri gelebilirken bazı eserleri ise yok olmuĢtur. Mevcut olanlardan mimarın HeykeltıraĢ Ġhsan Bey Yalısı (Üsküdar), Halit Bey/Nuri PaĢa Yalısı (Yeniköy), Vedat Bey Yazlık Evi (NiĢantaĢı) ve Cemil Topuzlu KöĢkü (Çiftehavuzlar) konut mimarisinin örnekleridir. Sultanahmet‟te Defter-i Hakani, Sirkeci‟de Posta ve Telgraf Nezareti ile Kastamonu Hükümet Konağı kamu kurumlarına yaptığı eserler arasındadır. Hobyar Camii (Sirkeci) ile Zihni PaĢa Camii (Erenköy) yaptığı dini yapılar arasında yer alırken; annesi Leyla (Saz) Hanım için de bir mezar yapmıĢtır. Moda ve HaydarpaĢa Ġskeleleri de üreten mimar, ticari yapılar da inĢa etmiĢtir. Buna en iyi örnek Akaretler‟deki Milli Emlak Dükkânları‟dır; ayrıca Mes‟adet Han/Liman Han‟ın da inĢasını yapmıĢ ve ġark/Nemlizade Tütün Deposu‟nu da farklı yapı tiplerine verilebilecek örnekler arasındadır.23

Fotoğraf 21: Hobyar Mescidi Fotoğraf 22: HaydarpaĢa Ġskelesi

Ġstanbul döneminde Topkapı Sarayı ile Dolmabahçe Sarayı restorasyonları gibi önemli çalıĢmaları da bulunmaktadır.24

23 Gül Cephanecigil, “Vedat Tek (Tüm ÇalıĢmaları),” Kimliğinin Ġzinde Bir Mimar: M. Vedat Tek, Haz. Afife Batur, Ġstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2003, s. 323–382. 24 A.e., s. 323–370.

61 Düzeltme

Fotoğraf 23: Defter-i Hakani Binası Fotoğraf 24: Milli Emlak Dükkânları

Ġzmir Saat Kulesi ile Tayyare ġehitleri Anıtı (Saraçhane) anıtsal mimarinin örnekleridir. GüneĢ (Maçka) ve Pertev (Taksim) Apartmanları modern konut mimarisinin örneklerini teĢkil ederken; Ankara Palas Ankara Dönemi‟ne ait örneklerden biridir. O kadar ki TBMM için de bir bina inĢa eden mimar, restorasyon çalıĢmalarına Ankara Döneminde de devam ederek Gazi KöĢkü Onarım ve Ekleri ile de meĢgul olmuĢtur.25

3.3. Ġkinci KuĢak Neo-Klasik Mimarlar

Mimar Kemalettin Okulu sadece Mimar Kemalettin‟in değil Vedat Bey‟in de akademisyen olarak birinci kuĢak üyesi olduğu bir okuldur. Hatta Vedat Tek‟in kendine has bir yorumu olduğu da söylenebilir. Mimar Kemalettin‟in Evkaf Nezareti ĠnĢaat ve Tamirat Müdürlüğü yaparkenki çabalarından ötürü okula bu isim verilse de ikinci kuĢak Osmanlı neo-klasik mimari öğrencilerin yetiĢmesinde Vedat Bey‟in de payı büyüktür. Mimar Kemalettin ve Vedat Tek gerek Sanayi-i Nefise ve Hendese-i Mülkiye Mekteplerinde akademisyenlik yapmıĢlar gerekse de yaptıkları inĢaatlarda öğrencileri stajyer olarak yanlarında çalıĢtırmıĢlardır. YetiĢen bu öğrenciler hem Osmanlı Devleti hem de Cumhuriyet‟in ilk yıllarında Ġstanbul ve Ankara baĢta olmak üzere Anadolu‟nun çeĢitli il ve ilçelerinde önemli eserler vermiĢlerdir.

25 A.e., s. 323–380. 62 Düzeltme

3.3.1. Arif Hikmet Koyunoğlu

1888 yılında Ġstanbul‟da doğan Arif Hikmet Koyunoğlu, babasının arkadaĢı olan Osman Hamdi Bey‟in önerisiyle küçük yaĢtan itibaren resim yapmaya baĢladı. Ortaöğrenimi sırasında resim dersini aldığı Hoca Ali Rıza Bey‟in tavsiyesiyle mimarlığa yönelerek 1908‟de Sanayi-i Nefise Mektebi‟ne girdi. Babasının ölümü üzerine ailesinin geçindirmek zorunda kalan mimar, öğretmeni G. Mongeri‟nin Beyoğlu‟nda yapmakta olduğu St. Antoine Kilise‟sine çalıĢtı. Fotoğrafçılık, minare onarımları, âlem yaldızlayıcılığı gibi iĢler yaptı. Bir yandan da okunla devam eden mimar, I. Dünya SavaĢında askerliğini tamamladıktan sonra Ġstanbul‟a döndü. Fotoğrafçılığın dıĢında Ankara ġeriye ve Evkaf Vekâleti Fen Kurulu‟nda mimarlık yapan Koyunoğlu, bir müddet sonra kendi bürosunu açtı. 1930‟da Türk Hava Kurumu‟nun Bursa‟da yapılacak sinema ve tiyatro binası için açtığı yarıĢmayı kazandı. 1935‟te Ġstanbul‟a dönerek mimarlık ve sigorta eksperliği yaptı. 1930 sonrasında Osmanlı Neo-Klasik akımla birlikte gözden düĢse de; 1980‟de Kültür Bakanlığı Onur Plaketi, 1981‟de Atatürk Sanat Armağanı ve aynı yıl en yaĢlı mimar olarak Mimarlar Odası Onur Plaketi‟ni aldı.26

Fotoğraf 25: Ankara Etnografya Müzesi Fotoğraf 26: Eski Hariciye Vekâleti

Kaynak: Mimarlık Müzesi, (Çevrimiçi) http://www.mimarlikmuzesi.org/Collection/Detail_ahmet- arif-hikmet-koyunoglu_26.html, 09.02.2009.

26 “Koyunoğlu Arif Hikmet,” Ana Britanica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 13, Gnl. Yay. Yön. Gürel Tüzün, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2005, s.581. 63 Düzeltme Arif Hikmet Koyunoğlu‟nun 1924–30 yıllarında yaptığı Türk Ocakları Genel Merkezi (sonra Ankara Halkevi; daha sonra Üçüncü Tiyatro; nihayet 1970‟lerde onarılarak Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi), 1925–28 yıllarında yaptığı Milli Eğitim Bakanlığı (sonra DıĢiĢleri Bakanlığı; daha sonra Gümrük ve Tekel Bakanlığı), Çocuk Esirgeme Kurumu (1925–30) ve Bursa‟daki Türk Hava Kurumu (Tayyare) Tiyatrosu ve Sineması (1930–34) mimarın eserleridir.27

3.3.2. Galip Gulio Mongeri

Milano doğumlu Galip Gulio Mongeri, 1909 sonunda Sanayi-i Nefise Mektebi‟nde ders vermeye baĢladı. Trablusgarp SavaĢı ve I. Dünya SavaĢı nedeniyle iki kez görevine son verilse de 1922‟de geri döndü. Ġki mimarlık atölyesinden birinin baĢına getirildiği Sanayi-i Nefise Mektebi‟nde 1934 yılına kadar kaldı. Diğer atölyenin baĢında Vedat Tek bulunuyordu. Mongeri daha çok kendisinin de içinde yer aldığı Klasikçilik doğrultusunda projeler üretiyordu. 1909–26 arası dönemde Ġstanbul‟da Karaköy Palas, Ġtalyan Elçiliği (bugün Maçka Endüstri Meslek Lisesi), Maçka Palas ve St. Antonie Kilisesi (Beyoğlu) gibi yapılarda tarihselci-seçmeci bir mimarlık anlayıĢı benimsedi.28

Fotoğraf 27: Karaköy Palas Fotoğraf 28: Saint Antonie Kilisesi

27 “Koyunoğlu Arif Hikmet,” a.g.a., s. 581-582. 28 “Mongeri Gulio,” Ana Britanica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 13, Gnl. Yay. Yön. Gürel Tüzün, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2005, s. 206. 64 Düzeltme Cumhuriyetin ilanıyla yeni baĢkente giden Mongeri, burada da bayındırlık faaliyetlerine devam etti. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü (1926–29), Osmanlı Bankası Merkez ġubesi (1926), Tekel BaĢmüdürlüğü (1928) ve ĠĢ Bankası Ulus ġubesi‟ni (1929) yaptı. Son yıllarını akılcı-iĢlevci doğrultuda eserler vererek geçiren mimar, Bursa‟da Çelik Palas‟ı (1932) yaptı.29

Fotoğraf 29: Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü Fotoğraf 30: Tekel BaĢmüdürlüğü

Kaynak: Mimarlık Müzesi, (Çevrimiçi) http://www.mimarlikmuzesi.org/Collection/Detail_ahmet- arif-hikmet-koyunoglu_26.html, 09.02.2009.

Ġstanbul‟da NiĢantaĢı‟nda Güzelbahçe Kliniği ile Haseki Hastanesi‟nin bir pavyonunu yaptığına dair bilgi kesin olmamakla birlikte; Taksim Cumhuriyet Anıtı‟nın (1928) kaidesini de tasarlamıĢtır. 30

3.3.3. Muzaffer Bey

1881 yılında Ġstanbul‟da doğan Muzaffer Bey, Hendese-i Mülkiye Mektebinde öğrenim hayatına devam ederken; bir taraftan da Vedat Tek‟in bürosunda çalıĢmaya baĢladı. II. MeĢrutiyet‟in ardından Kadastro Fen Heyetinde görevlendirildi. Hendese-i Mülkiye Mektebinde öğretmenlik de yapan mimar; aynı dönemde Posta ve Telgraf Nazırlığı‟na atandı. 31 Mart vakasında öldürülenlerin anısına yaptırılacak anıt için açılan yarıĢmayı kazanan Muzaffer Bey, Hürriyet-i Ebediye Tepesi üzerine Abide-i Hürriyet Anıtı‟nı yaptı. Vilayet BaĢmimarı olarak

29 A.e., s. 206-207. 30 “Mongeri Gulio,” a.g.a., s. 206-207.

65 Düzeltme Konya‟ya giden mimar, burada da 1934‟te Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu), Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu), Ziraat Abidesi, Umumi Meclis ve Konya harası binalarını gerçekleĢtirdi. Edirne Selimiye Camisi onarımını da yapan mimar, 1920‟de Konya‟da ölünce eserlerini mimar Falih Ülkü tamamladı.31

Fotoğraf 31: Abide-i Hürriyet Fotoğraf 32: Abide-i Hürriyet‟ten Ayrıntı

3.3.4. Ali Talat Bey

Neo-klasik mimarinin en önemli temsilcilerinden Ali Talat Bey, 1869 tarihinde Tokat‟ta doğdu. Ailesinin Ġstanbul‟a taĢınmasıyla küçük yaĢta Ġstanbul‟a gelen mimar, Eyüp Sultan Ġbtida-i Mektebi ile KocamustafapaĢa Askeri RüĢtiyesi‟nde okumuĢ, hemen ardından Sanayi-i Nefise Mektebi resim bölümüne girmiĢtir. 1888‟de Hendese-i Mülkiye Mektebi‟ne geçen Ali Talat Bey, 1895 yılında okulu birincilikle tamamlamıĢtır. Mezun olduktan sonra bir taraftan Hendese-i Mülkiye Mektebinde köprücülük, kâgir ve ahĢap konusunda dersler vermeye baĢlamıĢ diğer taraftan da Meclis Maliye Ġstinaf Muhammimliği‟nde çalıĢmıĢtır. Evkaf Nezareti‟ne giren mimar, kısa bir süre Heyeti Fenniye‟de müdür yardımcılığı yaptıktan sonra 1919‟da müdürlüğe atanmıĢtır. Bu dönemde Mimar Kemalettin ile çalıĢma imkânı bulmuĢtur. Eserleri konusunda detaylı incelemeler yapılmadığı için

31 “Muzaffer Bey,” Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Cilt 14, Gnl. Yay. Yön. Adnan Benk, Ġstanbul, GeliĢim Yayınları, 1986, s.8424. 66 Düzeltme Ġstanbul‟daki çalıĢmaları konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bazı türbe restorasyonları yaptığı ve Boğaziçinde bazı iskeleleri inĢa ettiği bilinebilmektedir. Bu iskeleler arasında BeĢiktaĢ, Üsküdar ve Kuzguncuk Ġskeleleri bulunmaktadır; hatta Üsküdar Ġskelesi yıkılmıĢtır.

Fotoğraf 33: BeĢiktaĢ‟taki Kadıköy Ġskelesi Fotoğraf 34: Kadıköy Ġskelesi Ayrıntısı

Ali Talat Bey Mimar Kemalettin ile birlikte Fenni Mimari isimli teknik bir kitap kaleme almıĢ; ayrıca ĠnĢaat ve Ġmalatta ĠĢçilik isimli dört ciltlik bir yazmıĢ; ülümünün ardından Sanayi-i ĠnĢaiye ve Mimariyeden Doğramacılık, Marangozluk ve Silicilik isimli bir kitabı çıkmıĢtır. 19 Kasım 1922‟de ölen mimar, Mimar Sinan‟ın türbesinin avlusuna defnedilmiĢtir. 32

3.3.5. Akımın Diğer Mimarları

Akımın diğer mimarları ve eserlerinin belirlenmesi için Ģu ana kadar herhangi bir çalıĢma yapılmamıĢtır. Bunun için dönemin eğitim kurumlarındaki belgelerin taranması, yayınların incelenmesi, yaĢayan kiĢilerle görüĢmeler yapılması gibi çalıĢmalar gerekmektedir. “Bugüne kadar saptayabildiğimiz mimar adlarının bir bölümü ise şunlardır: Ahmet Burhanettin Tamcı, Arif Hikmet Koyunoğlu, A. Kemal, Ahmet Kemalettin, Alaattin Özaktaş, Ali Talat, Aram Haciyan, Cemil, Denari, Ekrem Hakkı Ayverdi, Falih Ülkü, Galip Gulio Mongeri, Hafi, İbrahim

32 Erdem Yücel, “Ali Talat Bey 1869–1922),” Sanayi-i ĠnĢaiye ve Mimariyeden Doğramacılık, Marangoz ve Silicilik Ġ’malatına Aid Mebahis, Haz. Süleyman Faruk Güncüoğlu ve Davut Türksever, Ġstanbul, KĠPTAġ, 2008, s. 3–5. 67 Düzeltme Beykozlu, İrfan J. D’Armi, Kavafyan, Kiryokidis, Küçük Kemal, Kemal Altan, Leon Güreğyan, M.D. Çurvidas, Mehmet Fesçi, Mesut Özok, Mehmet Nihat Nigizberk, Mukbil Kemal, Muzaffer, Vedat Tek, Nafilyan, Necmettin Emre, Nesim Sisa, Nuri Nafiz, Papa, Peçilas, Rafael Rus, Şefik, Tahsin Sermet, Tanaş Yamas, Taşcıyan, Terziyan, U. Ferrari, Yahya Ahmet, Vangel, Yorgiadis, Ziya, Zühtü Boşu.” 33

Osmanlı Neo-Klasik Akım‟ın ilk örneklerinden biri Yahya Ahmet ile mühendis Ġrfan tarafından yapılan Maliye Bakanlığı binasıdır. Ayrıca Ankara‟daki küçük Ġttihat ve Terakki karargahı, Ġstiklal SavaĢında ölen Ġsmail Hasif Bey tarafından 1917‟de tasarlanmıĢ ve 1920‟de ilk Meclis Binası olarak hizmete girmiĢtir.

Neo klasik mimari denildiğinde ilk akla gelen isimler genellikle Mimar Kemalettin Bey, Vedat Tek ve Arif Hikmet olmuĢtur. Ancak bu isimlerin dıĢında da bugün hayat hikâyeleri bilinmeyen, akıma katkıları bilimsel anlamda araĢtırılmamıĢ ve halen bir muamma gibi duran baĢka isimli mimarlar da bulunmaktadır.

Mimar Kemalettin ile beraber onun proje ve uygulamalarında çalıĢmıĢ bazı isimlere rastlanmaktadır. Mimar Kemalettin‟in oğlu Sinan Mimaroğlu‟nun babasıyla birlikte Mescid-i Aksa onarımına gittiği bilinmektedir. Gene Mimar Kemalettin ile çalıĢtığı bilinen Hüsnü Tümer, Mongeri‟nin Bursa‟daki Otel ve Kaplıca Binası‟nın uygulamasını yapmıĢtır. Ayrıca mimar Cemal, mimar RüĢtü, mimar Vasfi Egeli ile ġiĢli Camisinin yapımında karĢılaĢılır. Ġzmir‟de Tahsin Sermet ismine ve onun yapısı Milli Kütüphane ve Milli Sinema Binası ve Hükümet Konağı önündeki camisine rastlanmaktadır. Necmettin Emre Ġzmir Türkocağı Binası‟nı yapmıĢtır. Ankara‟da Adliye‟nin yanındaki Gazi ve Latife Okulları‟nı yapan mimar ise Mukbil Kemal‟dir. Ġstanbul‟daki Fatih ve Kadıköy Kaymakamlıklarını da Y. Terzian, Ġstanbul Karaköy Yolcu Salonu yanındaki han, Bankalardaki ĠĢ Bankası Binasını da mimar Nafilyan inĢa etmiĢtir. 34

33 Metin Sözen, “Cumhuriyet Devri Türk Mimarisi,” BaĢlangıcından Bugüne Türk Sanatı, Koord. Mehmet Önder, Ankara, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 1993, s. 242. 34 A.e., s. 104. 68 Düzeltme Fotoğraf 35: Kadıköy Belediye BaĢkanlığı Fotoğraf 36: Fatih Kaymakamlığı

3.4. Neo-Klasik Eserlerin Genel Özellikleri ve Akıma Yönelik EleĢtiriler

Osmanlı Neo-klasik akımı eserlerinin Ġstanbul ve Ankara Dönemi olarak ikiye ayrılması dönemin Osmanlı Devleti uygulamaları ve Türkiye Cumhuriyeti uygulamalarını birbirinden ayırmak için yapılan sembolik ayrımdır. Bu eserler Ġstanbul ve Ankara dıĢında da görülebilir. Ġzmir, Konya, Edirne, Kastamonu gibi illerde Hükümet Konakları, ticari iĢletmeler, okullar gibi kamu binalarına rastlanır. Birinci ve ikinci kuĢak Neo-klasik mimarlar tarafından inĢa edilen bu eserlerde benzerlikler farklılıklardan çok daha fazladır.

Osmanlı Neo-klasik dönem kendine özgü bir terminoloji de yaratmıĢtır. Bu terminoloji Osmanlı klasik döneminde kullanılan yapı unsurlarının 19. ve 20. yüzyıllarda tekrar kullanılmasını kapsamaktadır.

Eski ile yeni olanın birleĢiminden oluĢan bu yeni mimari akım pek çok değerlendirmeye konu olmuĢtur. “Temel fikir, klasik Osmanlı mimarisinden alınan dekoratif unsurları (özellikle yarımküre şeklindeki Osmanlı kubbeleri, destekleyici dirsekleri olan geniş çatı konsolları, sivri kemerler ve tezyini için çini dekorasyonu) ile ileri yeni inşaat tekniklerini (betonarme, demir ve çelik) birleştirmektir.”35 Hatta

35 Bozdoğan, a.g.e., s. 31.

69 Düzeltme bu değerlendirmeler bir adım ileri götürülerek dünyadaki neo-klasik akım ile de karĢılaĢtırılabilmektedir. “On dokuzuncu yüzyıl Avrupa ve Amerika’sındaki klasik ve Gotik üslup canlanmaları gibi, bu tarz da İmparatorluk başkentindeki bankalar, devlet daireleri, sinemalar ve diğer kamu binaları için geniş ölçüde kullanılıyordu.”36

Bu unsurlardan ilki simetridir. Planlar ve cepheler simetrik yapılmaktadır. Esas giriĢ çoğu zaman simetri aksı üzerine getirilmektedir. Mimar Kemalettin‟in Birinci Vakıf Han‟ında bu simetri birçok yapısında olduğu gibi görülmektedir. Ola ki arsa elveriĢli değilse sadece ön cephe simetrik tasarlanır. Osmanlı klasik döneminde mimarların arsanın eğimli oluĢuna bulduğu yaratıcı çözümlerin Osmanlı Neo-klasik döneminde de iĢlendiği ve yaratıcı çabanın üretime dönüĢtüğü görülür. Hem bu çözümlerin hem de eğimli arazilerde de simetri arayıĢının bir sonucu Vedat Tek‟in BeĢiktaĢ‟taki Milli Emlak Dükkânları‟nda görülebilir.

Fotoğraf 37: Birinci Vakıf Han Fotoğraf 38: Milli Emlak Dükkânları

Bu dönemde tüm binalar taĢ yapı görünümünde inĢa edilir. TaĢıyıcı sitem betonarme gibi modern bile olsa dıĢ yüzü kesme taĢ ile kaplanmakta ya da taĢ izlenimi verecek Ģekilde derzlenir. Mimar Kemalettin‟in Sirkeci‟deki Ġkinci Vakıf Hanı ile Ġstanbul Arkeoloji Müzesi verilebilecek örnekler arasındadır.

36 A.e., s. 31. 70 Düzeltme

Fotoğraf 39: Ġkinci Vakıf Han Fotoğraf 40: Ġstanbul Arkeoloji Müzesi Binası

Cephelerde güçlü korniĢler üç yatay bölüm oluĢturacak Ģekilde düzenlenir. “Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerin, bu dönemde yapılmış büyük iş hanlarında, alttaki dükkânlardan sonra yapı geleneksel mimarlık örneklerinde olduğu gibi taşırılmakta, değişik biçimli konsollarla desteklenmekte, yapının olduğundan daha hareketli görünmesine çalışılmaktadır.”37 Sultanahmet Cezaevi ile Fatih Ġtfaiye Binası burada verilebilecek örneklerden ikisidir.

Fotoğraf 41: Sultanahmet Cezaevi Fotoğraf 42: Fatih Ġtfaiye Binası

37 Metin Sözen ve Mete Tapan, 50 Yılın Türk Mimarisi, Ġstanbul, Türkiye ĠĢ Bankası kültür Yayınları, 1973, s. 99-108. 71 Düzeltme

Cephede Selçuklu ve Osmanlı yüzey bezemeleri ve çiniler, kubbe, kemer, saçak gibi motifler kullanılır. 38 “Taş, çini, madeni bezemenin yanı sıra vurgulanması gereken nokta, cephelerde bazen girişlerin bazen de köşelerin kubbelerle hareketlendirilmesi, düşey çizgilerin güçlendirilmesidir.”39 Vedat Tek‟in yaptığı Sultanahmet‟teki Defter-i Hakani çatı saçakları bu özelliğin dıĢavurumudur. Ayrıca aynı mimarın elinden çıkma Büyük Postane öncephe kemerleri de kemerlere verilebilecek örneklerdendir.

Fotoğraf 43: Defter-i Hakani Çatı Saçağı Fotoğraf 44: Büyük Postane Binası Kemerleri

Kubbe kullanımı Neo-klasik mimaride sıkça baĢvurulan bir süsleme ögesidir. Mimar Kemalettin‟in Dördüncü Vakıf Han‟ında kullanılan kubbeler örnekler arasındadır. Ayrıca çini ise yapıların cephelerinde süsleme aracı olarak kullılmakta; Hobyar Mescidi pencere kenarları çiniyle süslenmektedir.

38 Mustafa Kandil, “20. Yüzyıl Türk Mimarlığında Yerel Estetik ArayıĢlar Üzerine Bazı Gözlemler,” Hacettepe Üniversitesi güzel Sanatlar Fakültesi 8. Ulusal Sanat Sempozyumu, Ankara, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 2006, s.398. 39 Metin Sözen, “Cumhuriyet Devri Türk Mimarisi,” BaĢlangıcından Bugüne Türk Sanatı, Koord. Mehmet Önder, Ankara, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 1993, s. 37. 72 Düzeltme

Fotoğraf 45: Dördüncü Vakıf Han Kubbesi Fotoğraf 46: Hobyar Mescidi Çini Penceresi

Dini yapılarda caminin dıĢında türbe mimarisinde de Mimar Kemalettin‟in üretkenliği görülmektedir. Fatih Haziresinde Gazi Osman PaĢa Türbesinde Selçuklu taç kapı geleneği öncephe sürdürülmekte; Abide-i Hürriyet tepesinde aynı mimar tarafından yapılan Mahmut ġevket PaĢa Türbesi de mukarnaslarıyla dikkat çekmektedir.

Fotoğraf 47: Gazi Osman PaĢa Türbesi Fotoğraf 48: Mahmut ġevket PaĢa Türbesi

73 Düzeltme Osmanlı Neo-klasik akımı her ne kadar Osmanlı klasik mimarisinden alınan yapı unsurlarını kullansa da yapıların gerek plan düzenleri gerekse yapım teknikleri Batılı kaynaklara bağımlı kaldığı yönünde eleĢtiriler alır.

Tıpkı Batı‟da barok ve rokokonun dıĢlanarak Fransız Devrimi‟nin yarattığı yeni vatandaĢın neo klasik olan mimariye sarılması gibi 19. Yüzyıl boyunca Osmanlı coğrafyasında da yükselen ulusçuluk düĢüncesiyle oluĢan Türkçülük akımı da kendi neo klasik mimarisini yaratmıĢtır. Hatta bu yeni mimari öğeler Batı‟dan gelme Osmanlı barokuna karĢı da bir tepki olarak geliĢmiĢtir.40 “Ancak, genellikle Batı eğitiminden geçmiş Osmanlı aydınlarınca oluşturulan Türk ulusçuluğu düşüncesine koşut bu mimarinin tümüyle Batı etkisinden arındırıldığı söylenemez.”41

Batıya olan bağımlılığa örnek olarak iĢhanı, istasyon, okul gibi pek çok yapı tipinin Batı‟dan öğrenildiği, Osmanlı‟ya dair öğelerin bu yapıların yalnızca cephe düzenlemelerinde kaldığı belirtilir. “Mimarlıkta klasik Osmanlı mimarisine özgü pencere, kemer, saçak, kubbe, sütun gibi yapı elemanları ve yüzey bezemeleri bu kez yeni bir içerik içinde değerlendirilirken, Osmanlı mimarisinde eğrisel bir mekân örtüsü ve mekânı tanımlayan ana eleman olarak kubbe de, sadece kütlenin belirli konumlarını taçlandıran görsel bir malzeme olarak ele alınmıştır.”42 Kesme taĢ tercih edilen bir yapı malzemesi olsa da pahalılığından dolayı kullanımı kısıtlı olmuĢ, onun yerine taĢ taklidi sıva almıĢtır. Çatı örtüsünde kullanılan kurĢun pahalılığından dolayı sadece birkaç yapıda değerlendirilmiĢken; Marsilya kiremidi en yaygın örtü malzemesi haline gelmiĢtir.43 Dönemin Osmanlı Neo-klasik mimarlarının Ġmparatorluğun kültürel bir yozlaĢma içinde olduğuna inandığını, bu yozlaĢmaya duyulan tepkinin de geçmiĢin unutulmuĢ görkemli bir mazinin mimari

40 Yavuz, a.g.e., s. III. 41 A.e., s. III. 42 Z. Kenan Bilici, “Ġmparatorluktan Cumhuriyete: Ġstanbul ve Ankara‟da Mimarlığın Kısa Öyküsü,” Ġstanbul ġehir ve Medeniyeti, Haz. ġevket Kamil Akar, Ġstanbul, Klasik Yayınları, 2004, s. 99. 43 Klasikçilik,” Ana Britanica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 13, Gnl. Yay. Yön. Gürel Tüzün, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2005, s.393-394.

74 Düzeltme elemanlarıyla ifade edilmeye çalıĢıldığını ve tepkinin uygulamalara bakıldığında biçimsel düzeyde kaldığını söyleyen eleĢtirmenler de bulunmaktadır.44

Osmanlı Neo-klasik akım en olumsuz eleĢtirileri Cumhuriyet Türkiyesinde 1920‟li yılların sonlarında aldı. Neo-klasik yapıların modernleĢmekte olan Türkiye‟nin önünde bu ideali engelleyen bir akımın ürünü oldukları gerekçesiyle akım ve temsilcileri tasfiye edildi. Ancak bazı mimarların –özellikle ikinci kuĢak Neo-klasik mimarlar, örneğin Arif Hikmet Koyunoğlu 1930‟lar Ġstanbulunda- Neo- klasik mimarinin tüm özelliklerini terk edip modernist yaklaĢımlarla eserlerini tasarlamak zorunda kaldılar.

Bazı mimarlık tarihçilerince Milli Mimari Rönesansı Ģeklinde de ifade edilen ve Cumhuriyet Türkiyesi‟nde 1927‟de baĢlayıp 1931‟de sona eren Osmanlı‟dan miras bu mimari akım, CHP‟nin her türlü muhalefeti ve tartıĢmayı bastırmasıyla bir taraftan aforoz edildi bir taraftan da akım mimarları tasfiye edildi. Bu akımın ürünü olan inĢaatlar tamamen sona erdi ve Avrupa modernizminin bezemesiz, kübik kompozisyonları Yeni Mimari adı altında tüm yurda ve özellikle Ankara‟ya hâkim oldu.45 “Bazı durumlarda mevcut klasik, eklektik ve Osmanlı canlandırmacısı binalara, yeni, modern bir cephe giydirilmiş, mesela Aptullah Ziya’nın Adana’daki Öğretmen Okulu’na yaptığı bu uygulama, 1933’te Mimar dergisinde, önce ve sonra fotoğraflarıyla yayımlanmıştır.”46

Cumhuriyet Türkiyesi‟yle Osmanlı Neo-klasik mimarinin evliliği on yıla varmadan sona ermiĢ; gerek Ankara gerekse diğer Ģehirlerde yurt dıĢından getirilen mimarların hazırladıkları Ģehir planları üzerinden inĢa faaliyetlerine giriĢilmiĢtir.

Akımın Mimar Sinan ile olan iliĢkisine dair de bazı eleĢtiriler de bulunulmuĢtur. “Osmanlı kültür ortamı içersinde 1880’lerde başlayan ve Cumhuriyet’ten sonra da bir süre devam eden milli mimarlık hareketinin önemli

44 Bilici, a.g.e., s. 99. 45 Bozdoğan, a.g.e., s. 61. 46 A.e., s. 61-62. 75 Düzeltme temsilcilerinden Mimar Kemalettin Bey’in Sinan mimarisine ait bazı biçim elemanlarını kullanarak, neo-klasik bir mimari yaratma girişimi, bu miarinin sınırlı ve eksik bir yorumu olmakla beraber Sinan’dan son ciddi etkilenme olmuştur.”47 Hatta bu eleĢtirileri bir adım daha ileriye taĢıyarak Batılı formlarla karĢılaĢtıran mimarlık tarihçileri, mimarlar ve eleĢtirmenler de olmuĢtur. “Büyük ölçekli yapılara ilgi, bunlara hakim olan Barok, Rokoko, Neogotik ve Eklektik üslubu yeni bir Türk- Osmanlı Rönesansı, Klasizmi gerçekleştirmek için karşı çıkan Kemaleddin ve Vedat Beylerin Büyük Postahane ve IV. Vakıf Han binalarinda devam etmiştir.”48

47Turgut Cansever, Mimar Sinan, Ġstanbul, Albaraka Türk Yayınları, Aralık 2005, s. 401. 48 Turgut Cansever, Ġstanbul’u Anlamak, Ġstanbul, Ġz Yayıncılık, 1998, s.132. 76 Düzeltme SONUÇ

Osmanlı neo-klasiği Batılı öncülünden pek çok anlamda farklıdır. Bir kere en baĢta Batı‟da ortaya çıkmasından bir asır sonra Osmanlı‟ya ulaĢmıĢtır. O yüzden Avrupa bir yüzyıl boyunca neo-klasik mimariyi tartıĢadursun Osmanlı‟da hepi topu bir çeyrek asır hayatta kalabilmiĢtir. Ayrıca öykündükleri dönemlerin de farklı oluĢu sanki birbirleriyle hiç ortak noktaları yokmuĢ gibi bir hava estirir. Batılı neo-klasik mimari Eski Yunanlı ve Romalı köklere dönüp yapıldığı dönemin teknolojik olanaklarıyla boy gösterirken; Osmanlı neo-klasiği Mimar Sinan‟ın yapı çözümlemeleri ve süsleme tarzını 20. asrın mimari geliĢmeleriyle harmanlıyordu. Aslında her iki mimari akımın ortak bir noktası vardı. Her ikisi de yeni bir yurttaĢ tanımı üzerinden yeni bir mimari arayıĢ içersine girmiĢti. Bu tanımlar birbirinden elbette farklıydı.

Batılı neo-klasik mimaride monarĢiden kurtulmuĢ ve ulus devleti kurmakta olan yeni yurttaĢ Eski Yunan‟ın özgür vatandaĢlarını kendisine ilham alırken; Doğulu olan neo-klasik mimaride ise daha Müslüman ve daha Türk bir vatandaĢ için öykünülen miras Ortaçağlar Osmanlısı‟nın en güçlü olduğu klasik dönemidir. Ancak Osmanlı‟nın yetiĢtirdiği mimarların Batılı Ģehirlerde gördükleri eğitim sayesinde Batı‟da oluĢan canlandırmacı ve eklektisist mimariyi tanımaları, yurda döndüklerinde ise sonradan selefleri olacak yabancı mimarların yaptıkları çalıĢmaları yakından izlemeleri, bir adım sonra kendilerinin de bu yola girmelerini sağlamıĢtır. Bu bağlamda Osmanlı neo-klasiği ilhamını Batı‟dan ve Batılı mimarlardan almıĢ ancak Batı‟nın öykündüğü geçmiĢe değil de kendi geçmiĢine bir geri dönüĢ yolu aramıĢtır. Bu yüzden de pek çok sanat tarihçisi bu akıma birinci ulusal mimari akım adını koymuĢtur.

Mimar Kemalettin‟in gerek yurtdıĢında edindiği deneyim gerekse yurda döndüğünde karĢılaĢtığı siyasal ve entelektüel ortam onun hayallerini gerçeğe dönüĢtürmede kurumsal ve kuramsal bir altyapı sağlamıĢ; özellikle yeni iktidara gelen ittihat ve Terakki kadroları tarafından geliĢtirdiği neo-klasik mimari kuram

Düzeltme 77 coĢkuyla karĢılanmıĢtır. Hatta tarih ona öyle bir Ģans vermiĢtir ki aradığı geçmiĢin izlerini Evkaf Nezareti‟nin ĠnĢaat ve Tamirat Müdürü olarak eski Osmanlı eserlerin restorasyonlarında bizzat bulabilecektir. Camilerden hamamlara kadar pek çok restorasyon çalıĢması onun neo-klasik deneyimlerine artı değer katacaktır. Onun kadar baĢarılı olan çağdaĢı Vedat Tek‟in de aynı dönemde Osmanlı coğrafyasında eserler vermesi iki mimarın Osmanlı kentinin yeniden üretilmesi sürecini de hızlandıracaktır. Yepyeni bir konut mimarisi, yepyeni bir ticarethane anlayıĢı, alternatif bir konut tipi ile kamu binalarında farklı bir esinti yaratacak bu ikili; cami, han ve türbe gibi pek çok klasik yapı tipinde de üretime devam edeceklerdir. Hendese-i Mülkiye ve Sanayi-i Nefise gibi okullar aracılığıyla kendi alanlarında uzman mimarlar da yetiĢtirecek olan bu iki mimarın öğrencileri, iskele mimarisi, müze mimarisi, anıt mimarisi gibi özgün çalıĢmalara da imza atacaklardır. Sadece Osmanlı baĢkentinde değil pek çok Anadolu Ģehrinde de eserler verecek olan Mimar Kemalettin Okulu, Osmanlı dönemini de aĢan Cumhuriyet‟e de bir dönem yön verecek olan bir ekoldür.

Neo-klasik Osmanlı mimarisinde hemen hemen tüm yapıların kamu binası olduğu görülür. Kamusal alanda halkın kullandığı bu yapıların belli bir akım çerçevesinde hayata geçirilmiĢ olması, akımın devlet tarafından finansal olarak desteklenerek, kanunlarla belirlenmiĢ kurumsal bir yapılanma içersinde, belli standartlar dâhilinde profesyonel bir ekip tarafından sürdürüldüğü anlamına gelir. Burada ilk akla gelen akımın öykündüğü Osmanlı klasik mimarisinin kurumu olan Hassa Mimarları Ocağı‟dır; lakin neredeyse bir asır önce iĢlevini yitirmiĢ olan bu kurum yerini baĢka kurumlara bırakmıĢ, özellikle vakıf-imar iliĢkisi bu yeni kurumlarda kurulamamıĢtır. O yüzden tanzimatla birlikte devletin bürokratik merkezileĢmesine paralel olarak oluĢturulan Evkaf-ı Hümayun Nezareti içersinde vakıf-imar iliĢkisinin tekrar kurulabileceği öngörülmüĢtür.

Tamirat ve ĠnĢaat Müdürlüğü adıyla kurulan yapının baĢlangıçta daha çok tamirat iĢleriyle meĢgul olduğu, inĢaat kısmına ise sonra girildiği görülmektedir. Tamirat esnasında edinilen bilgi birikimi ve deneyimin de etkisiyle yeni yapı malzemesi ve teknolojik ilerlemenin sağladığı olanaklarla yeni binalar 78 Düzeltme üretilebilmiĢtir. Nezaretin kurulduğu tarihe kadar vakıflar onarım ve inĢa çalıĢmalarını kendi olanaklarıyla finanse ederken; zamanla vakıfların mali kaynaklarının kesilmesi nedeniyle bu özelliklerini yitirmiĢlerdir. Burada devreye giren Evkaf Nezareti merkezi bütçeden aldığı mali destekle vakıfların bu ihtiyacını karĢılayabilmiĢtir.

Evkaf-ı Hümayun Nezareti‟nin Tamirat ve ĠnĢaat Müdüriyeti ile Hassa Mimarlar Ocağı‟nın kurumsal yapısı arasında çeĢitli bağlantılar bulunabilir mi? Mimar Sinan‟ın kurumsal anlamda Ģekillendirdiği Hassa Mimarları Ocağı ülkenin dört bir yanında giriĢtiği inĢa faaliyetiyle Osmanlı klasiğinin standart alınmasını sağlamıĢ; çoğunluğu Ġstanbul‟da olmasına rağmen bizzat MimarbaĢı tarafından hazırlanan projelerin yereldeki yapı malzemesi ve yerel mimarlar eliyle hayata geçirilmesi imparatorluğun diğer bölgelerinde de mümkün olabilmiĢtir. Ġstanbul‟da da benzer bir süreci uygulayan Hassa Mimarları Ocağı devlet tarafından finanse edilen suyolu inĢası gibi büyük projelerle çeĢitli vakıflarca kaynak aktarılan külliye, medrese, cami, hamam gibi projeleri hayata geçirmiĢtir. Ayrıca bir okul görevi de gördüğü için çağlar boyunca bilgi birikimi bir sonraki nesle aktarılabilmiĢ, Osmanlı klasik mimari tüm Ortaçağ Osmanlısı‟na damgasını vurmuĢtur. Son olarak ocağın çeĢitli vakıf yapılarında dönem dönem restorasyon faaliyetlerine de giriĢtiği bilinmektedir.

Evkaf-ı Hümayun Nezareti Tamirat ve ĠnĢaat Müdürlüğü de özellikle mimar Kemalettin döneminde restorasyonla baĢlayan bir süreçte zamanla birbirinden özgün projelerin hayata geçmesini sağlamıĢ; kamu yararı ilkesinden hareketle yangınzedeler için yaptırılan Harikzedegân Apartmanları‟ndan ticari binalar olarak tasarlanan yedi adet Vakıf Han‟a kadar pek çok yapı üretilebilmiĢtir. Mimar Kemalettin‟in gerek seleflerinden öğrenmesi gerekse yurtdıĢında aldığı eğitimle kendini yetiĢtirmesi akımın kısa bir süre içersinde büyük çaplı projeler baĢarmasını sağlamıĢtır. Nezaretin kadrolarının geniĢletilmesi ve hatta Hendese ve Nefise öğrencileri için bir staj yeri olması hasebiyle de Hassa Mimarları Ocağı‟nın bilgi aktarımına benzer bir süreç yaĢanmıĢtır. On yıllık kısa bir süre içinde gerçekleĢtirilen bu büyük çaplı tamir ve inĢa programının baĢarısının nedeni ne olabilir sorusunun 79 Düzeltme yanıtı: Standardizasyon ve kurumsal baĢarı ile örgütlenme ve yapı malzemesi temininin sağlıklı iĢlemesi olabilir. Finansal sürdürebilirliğin ve nezarette istikrarın korunmuĢ olması da savaĢ yıllarında bile programın baĢarıyla ilerlemesini sağlamıĢtır.

Hassa Mimarları Ocağı‟nın kaldırılmasından sonra oluĢturulan çeĢitli mimari teĢkilatlanmaları kendisine has özgün ve istikrarlı bir kurumsal yapılanma içersine girememiĢlerdir. Mimar Sinan‟ın mimarbaĢılık unvanının hangi kurum tarafından devam ettirildiği sorusu burada devreye girer. Bir önceki paragrafta karĢılaĢtırmalı olarak yapılan analizin ardından mimarbaĢılık unvanının Mimar Kemalettin‟e devrettiği kolaylıkla görülebilir; çünkü Tamirat ve ĠnĢaat Müdürlüğü‟nün 1909-1919 yılları arasındaki baĢarılı yönetiminin arkasında Mimar Kemalettin Bey bulunmaktadır.

Osmanlı devleti ile Cumhuriyet arasında bir süreklilik mi yoksa bir kopuĢ mu vardır sorusu Türk siyasal düĢünce tarihinin üzerinde durduğu önemli konu baĢlıklarından biridir. Ġttihat ve Terakki kadrolarının Osmanlı Devleti‟nde gerçekleĢtirmeye çalıĢtığı ekonomik, siyasal ve kültürel dönüĢüm Cumhuriyet Türkiyesi‟nde Kemalist elitlerce sahiplenilmiĢ midir yoksa bu dönüĢüme karĢıt baĢka bir süreç mi iĢletilmiĢ midir yoksa devaralıan mirasın bir kısmı reddedilmiĢ bir kısmı örtülü bir Ģekilde kabul mü edilmiĢtir? Tam da bu noktada Osmanlı‟dan Cumhuriyet‟e miras kalan bir mimari anlayıĢ olarak karĢımıza neo-klasik Osmanlı mimarisi çıkar. Cumhuriyetin kuruluĢ yıllarında, özellikle 1923-27 yılları arasında ya da daha iyimser bir tahminle 1930‟lara kadar coĢkuyla olmasa bile sessizce kabul edilen ancak pek çok eleĢtireye de maruz kalan bir akımın babası olarak Mimar Kemalettin Bey, arkadaĢı Vedat Tek ve halefleri bıçak gibi kesilen bir sürecin sonunda gene sessiz sedasız Cumhuriyet Ankarası‟nın Ģantiyelerini terk etmek zorunda kalmıĢlardır.

Cumhuriyet kuruluĢ yıllarındaki geçiĢ dönemini sağlıklı bir Ģekilde tamamlamıĢ, Osmanlı mirasını tedavülden her anlamda kaldırmak Kemalist elitler için farz olmuĢtur. Zaten Ankara bu iĢ için yaratılmamıĢ mıdır? Neo-klasik her 80 Düzeltme anlamda Osmanlı‟yı temsil eden Ġstanbullu köklere sahip bir eski dünya mirası değil midir? Ankara ise artık yabancı mimarlar tarafından projelendirilecek bir yeni dünya kentidir. Ġlk baĢta görülen pragmatik devamlılık yerini kopuĢa bırakmıĢ, kendini yeni dünyaya uyarlayabilen mimarlar geleceğe yürümüĢ, Mimar Kemalettin bu değiĢime tanık olamadan vefat etmiĢ, uyarlayamayan diğerleri de zamanla kamu mimarisinden silinmiĢlerdir.

81 Düzeltme KAYNAKÇA

Ahmad, Feroz: Modern Türkiye’nin OluĢumu, Çev. Yavuz Alogan, Ġstanbul, Kaynak Yayınları, 2002.

Akyıldız, Ali: Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez TeĢkilatı’nda Reform (1836-1856), Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 2009.

Batur, Afife: Kimliğinin Ġzinde Bir Mimar: M. Vedat Tek, Ġstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2003.

Batur, Afife: Mimar Kemalettin Yapıları Rehberi, Ġstanbul, Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası Yayınları, 2008.

Batur, Afife: Ġstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü Mimar Kemaleddin Proje Kataloğu, TMMOB Mimarlar Odası ve Vakıflar Genel Müdürlüğü ortak yayını, Ankara, Haziran 2009.

Bazin, Germain: Sanat Tarihi, Ġstanbul, Sosyal Yayınları, 1998.

Bilici, Z. Kenan: “Ġmparatorluktan Cumhuriyete: Ġstanbul ve Ankara‟da Mimarlığın Kısa Öyküsü,” Ġstanbul ġehir ve Medeniyeti, Haz. ġevket Kamil Akar, Ġstanbul, Klasik Yayınları, 2004, ss. 103-117.

Bozdoğan, Sibel: Modernizm ve Ulusun ĠnĢası, Çev. Tuncay Birkan, Ġstanbul, Metis Yayınları, 2002.

82 Düzeltme Can, Selman: Osmanlı Mimarlık TeĢkiltaı’nın XIX. Yüzyıldaki DeğiĢim Süreci ve Eserleri ile Mimar Seyyid Abdülhalim Efendi, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, Ġstanbul, 2002.

Cansever, Turgut: Ġstanbul’u Anlamak, Ġstanbul, Ġz Yayıncılık, 1998.

Cansever, Turgut: Osmanlı ġehri ġiir’den ġehir’e, Ġstanbul, TimaĢ Yayınları, ġubat 2010.

Cansever, Turgut: Mimar Sinan, Ġstanbul, Albaraka Türk Yayınları, Aralık 2005.

Cengizkan, Ali: Mimar Kemalettin ve Çağı Mimarlık/Toplumsal YaĢam ve Politika, TMMOB Mimarlar Odası ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Ortak Yayını, Ankara, Haziran 2009.

Cephanecigil, Gül: “Vedat Tek (Tüm ÇalıĢmaları),” Kimliğinin Ġzinde Bir Mimar: M. Vedat Tek, Haz. Afife Batur, Ġstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2003, ss. 323–382.

Gambrich, E. H: Sanatın Öyküsü, Ġstanbul, Remzi Kitabevi Yayınları, 1972.

Ergin, Osman Nuri: Mecelle-i Umur-u Belediyye, Cilt II, Ġstanbul, Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi Kültür ĠĢleri Daire BaĢkanlığı Yayınları, 1995.

83 Düzeltme Eroğlu, Özkan: Sanat Tarihi, Ġstanbul, Kolaj Kitaplığı, 2007.

M. Roth, Leland: Mimarlığın Öyküsü, Ġstanbul, Kabalcı Yayınevi, 2000.

Kahraman, Seyit Ali: Evkaf-ı Hümayun Nezareti, Ġstanbul, Kitabevi Yayınları, Aralık 2006.

Kandil, Mustafa: “20. Yüzyıl Türk Mimarlığında Yerel Estetik ArayıĢlar Üzerine Bazı Gözlemler,” Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 8. Ulusal Sanat Sempozyumu, Ankara, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 2006, ss. 398-405.

Kınay, Cahit: Sanat Tarihi, Ankara, TC Kültür Bakanlığı Yayınları, 1993.

Kuban, Doğan: Ġstanbul Yazıları, Ġstanbul, Yapı-Endüstri Yayınları, 1998.

Mülayim, Selçuk: “II. MeĢrutiyet‟in Plastik Dili,” Sanat Tarihi AraĢtırmaları, Ed. Mustafa DenktaĢ-Osman EravĢar, Konya, Kıvılcım Kitabevi, 2007, ss. 287- 298. Ortaylı, Ġlber: Ġmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 2003.

Ödekan, Ayla: “Mimarlık ve Sanat Tarihi (1908–1980),” Yakınçağ Türkiye Tarihi, Ed. Sina AkĢin, Ġstanbul, Milliyet Kitaplığı, ss. 527–528.

84 Düzeltme Öztürk, Nazif: “Evkaf-ı Hümayun Nezareti,” Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi, Cilt 11, Ġstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı, 1995, ss. 521-524.

Öztürk, Nazif: Türk YenileĢme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 1995.

Refik, Ahmet: Türk Mimarları, Ġstanbul, Sander Yayınları, Eylül 1977.

Sander, Oral: Siyasi Tarih Ġlkçağlardan 1918'e, Ġstanbul, Ġmge Kitabevi, 2002.

Sözen, Metin: “Cumhuriyet Devri Türk Mimarisi,” BaĢlangıcından Bugüne Türk Sanatı, Koord. Mehmet Önder, Ankara, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 1993, ss. 242-260.

Sözen, Metin, Uğur Tanyeli: Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, Ġstanbul, Remzi Kitabevi, 1992.

Sözen, Metin, Mete Tapan: 50 Yılın Türk Mimarisi, Ġstanbul, Türkiye ĠĢ Bankası kültür Yayınları, 1973.

TaĢ, Murat: Osmanlı’dan Günümüze Yapı Üretiminde Mimarlık Meslek Örgütlenmesi’nin GeliĢimi, Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt 8, Sayı 1, 2003.

Tekeli, Ġlhan, Selim Ġlkin, Mimar Kemalettin’in Yazdıkları, Ankara, ġevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayınları, 1997.

85 Düzeltme Turan, ġerafettin: “Osmanlı TeĢkilatı‟nda Hassa Mimarları,” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Ankara, 1963, ss.163-178.

Turan, ġerafettin: “MimarbaĢı,” Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi, Cilt 30, Yay. Müd. Ahmet yılmaz, Ġstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı, 2005, ss. 90-91.

Yavuz, Yıldırım: Ġmparatorluktan Cumhuriyete Mimar Kemalettin 1870-1927, Ankara, TMMOB Mimarlar Odası ve Vakıflar Genel Müdürülüğü, Haziran 2009.

Yavuz, Yıldırım: Mimar Kemalettin ve I. Ulusal Mimarlık Dönemi, Ankara, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım ĠĢliği, 1981.

Yücel, Erdem: “Ali Talat Bey 1869–1922),” Sanayi-i ĠnĢaiye ve Mimariyeden Doğramacılık, Marangoz ve Silicilik Ġ’malatına Aid Mebahis, Haz. Süleyman Faruk Güncüoğlu ve Davut Türksever, Ġstanbul, KĠPTAġ, 2008, ss. 3–5.

86 Düzeltme Ansiklopediler:

Alsaç, Üstün, “ÇağdaĢ Mimarlığın Ġlk Dönemi” Thema Larousse Tematik Ansiklopedi, Cilt VI., Yay. Müd. Hakkı Devrim, Ġstanbul, Milliyet Yayınları, 1993, ss. 338–339.

“Hassa” Ana Britanica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 10, Gnl. Yay. Yön. Gürel Tüzün, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2005.

“Klasikçilik” Ana Britanica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 13, Gnl. Yay. Yön. Gürel Tüzün, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2005.

“Koyunoğlu Arif Hikmet” Ana Britanica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 13, Gnl. Yay. Yön. Gürel Tüzün, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2005.

“Mongeri Gulio” Ana Britanica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 13, Gnl. Yay. Yön. Gürel Tüzün, Ġstanbul, Ana Yayıncılık, 2005.

“Muzaffer Bey” Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Cilt 14, Gnl. Yay. Yön. Adnan Benk, Ġstanbul, GeliĢim Yayınları, 1986, ss.8424.

Türk Büyükleri, Mimar Kemalettin (1870–1927), Milliyet Gazetesi, Fasikül 46, 10.03.1982.

“Ser” Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Cilt 17, Gnl. Yay. Yön. Adnan Benk, Ġstanbul, GeliĢim Yayınları, 1986.

87 Düzeltme Elektronik Kaynaklar:

Tekeli, Ġlhan: “Mimar Kemalettin ve Eseri Hangi Ortamda GeliĢti,” Kayseri Mimarlar Odası Mimar Kemalettin Çağı ve Sempozyumu, (Çevrimiçi) http://www.mimarlarodasi.org.tr/mimarlikdergisi/i ndex.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=289&RecI D=1669.

Mimarlık Müzesi: (Çevrimiçi) http://www.mimarlikmuzesi.org/Collection/Detail_ ahmet-arif-hikmet-koyunoglu_26.html, 09.02.2009.

Mimarlık Müzesi: (Çevrimiçi) http://www.mimarlikmuzesi.org/Collection/Detail_ mimar-vedad-tek_29.html,10.02.2009.

Mimarlık Müzesi: (Çevrimiçi) http://www.mimarlikmuzesi.org/Collection/Detail_ ahmet-arif-hikmet-koyunoglu_26.html, 09.02.2009.

Mimarlık Müzesi: (Çevrimiçi) http://www.mimarlikmuzesi.org/Collection/Detail_ ahmet-arif-hikmet-koyunoglu_26.html, 09.02.2009.

88 Düzeltme (Çevrimiçi) http://forums.klipsch.com/forums/p/126021/1274067.aspx.

(Çevrimiçi) http://www.rent-in-france.co.uk/directory/listing.php?id=1290.

(Çevrim içi) http://www.superstock.com/stock-photos-images/1566-069633.

(Çevrim içi) http://www.panoramio.com/photo/15759578.

(Çevrim içi) http://paris.france-province.net/pantheon-paris.html.

(Çevrim içi) http://www.flickr.com/photos/waltergueroult/favorites/page228/.

(Çevrimiçi)http://www.kaymimod.org/ARAMASONUC.ASP?BASLIK=65&HHH= HABER, 13.01.2009.

89 Düzeltme EKLER

EK 1: 1863 TARĠHLĠ VAKIF NĠZAMNAMESĠ Dördüncü Fasıl Ta‟mirat ve Mübâya‟âta Dâ‟irdir

Yirminci bend: Evkâf-ı mazbûta hayrât ve icâre-i vâhidelü akârâtından birinin ta‟mîr ve inĢâsına lüzûm göründükde evkâf müdîri iktizâsını bâ-takrîr resmen meclise beyân edüp hükûmet-i mayalliyenin re‟y ü tensîbi üzerine müdîr-i mûma- ileyh a‟zâdan terfîk olunacak zât ile mahalline gidüp mi‟mâr kalfası vesâ‟ir ehl-i vukûf ma‟rifetiyle ve kâ‟ide-i tasarufa kemâl-i ri‟âyetle keĢf etdirildikten sonra meclisce münâkasaları bi‟l-icrâ nihâyet iki bin beĢ yüz guruĢa kadar masârıf ile tesviye kabûl edeceklerin icârât ve ferâğ ve intikâl harclarından mâ‟adâ mahallince vakfı hâsılâtı olduğu hâlde meclis ma‟rifetiyle kavî kefîle rabt ve lâzım gelen ta‟ahhüd senedi ahz ve hıfz olunarak metânet ve resânetine dikkatle ta‟mîrâtına mübâĢeret ve hitâmında keĢf-i sânisi dahi bi‟l-icrâ masârıf-ı sahîhası müte‟ahhidinden makbûz senedi ahziyle hâsılât-ı mezkûreden bi‟t-tesviye üç ayda bir gönderilecek deftere idhâl olunacak ve vakfı hâsılâtı olmadığı sûretde keyfiyetleri bâ-mazbata beyân ile istîzân kılınacakdır.

Yirmi birinci bend: Evkâf-ı mülhaka hayrâtının ta‟mîrât ve masârıfât-ı zarûriyeleri vukû‟unda dahi beĢ yüz guruĢa kadar vakıfları hâsılâtından sarfa mütevellîleri me‟zûn olup andan ziyâdesi avkâf müd‟iri ve meclis ma‟rifetleriyle etrâfıyla tahkîk ve tedkîk olunarak nihâyet vâridât-ı vakıfdan iki bin beĢ yüz guruĢa kadar olan masârıfın tesviyesine ruhsat verilerek rü‟yet-i muhâsebesinde masraf kayd olunacakdır.

Seyit Ali Kahraman, Evkaf-ı hümayun Nezareti, Ġstanbul, Kitabevi yayınları, Aralık 2006, s.117- 118.

90 Düzeltme Yirmi ikinci bend: Gerek evkâf-ı mazbûta ve gerek mülhaka ta‟mirâtında iki bin beĢ yüz guruĢdan ziyâde olan masârıf evvelemirde îzâhât-ı lâzıme ile berâber hazîneden su‟âl olunarak ruhsat alınmadıkça tesviye olunamayacak ve Ģayed mikdâr- ı me‟zûniyeti tecâvüz eder masârıf, hazînenin haberi olmaksızın tesviye olunur ise ziyâdesi kat‟â kâbul olunmayacakdır.

Yirmi üçüncü bend: Ta‟mîr olunacak mahal, merkez-i hükûmet-i mahalliyeye uzak yerde olup da evkâf müdîrinin meclisden terfîk olunacak zât ile gitmesinde masârıf-ı zâide vukû‟u veyâhûd umûr-ı me‟mûresine sekde verebilmesi melhûz olduğu hâlde keĢf ve münakâsanın kazâ meclisi ma‟rifetiyle bi‟l-icrâ keyfiyeti bâ-mazbata ayâlet veyâhûd livâ meclisine beyân olunacak ve anın üzerine mümkin olur ise orada dahi münâkasa olundukdan sonra bu faslın yukaruki bendlerinde gösterildiği vechile iktizâsı îfâ kılınacakdır. Fakat ta‟mîrât-ı külliye uzak yakın her nerede olur ise olsun evkâf müdîri ile meclis tarafından biri keĢf ve mu‟âyene içün mahalline gidüp hîn-i inĢâsında dahi nezâret ve dikkat etmeğe mecbûr olacakdır ve keĢf ve münâkasada ve hîn-i inĢâda vukû‟u melhûz olan hîle ve fesâd ve cânib-i vakfa terettüb edecek zarar u ziyândan dolayı meclis ve evkâf müdîrlerinin mes‟ûl olmaları emr-i tâbî‟î olduğundan bu bâbda ana göre dikkat ve hareket olunmak îcâb eder. Cevâmi‟ ve mesâcid ve medâris ve hayrât-ı sâire ile icâre-i vâhidelü musaffakât ve müstegallâtın aralıkda mu‟âyenesiyle bunların bakılmadığı hâlde ilerüde masârıf-ı külliyeye muhtâc olacak cüz‟î ta‟mîrâtının icrâsıyla harâbiyyetden muhafâzalarına ve nezâfet ve tahâretine ale‟d-devâm avkâf müdîrleri tarafından nezâret ve dikkat olunacakdır. Uzak mahalde ta‟mîrât-ı cesîme vukû‟uyla meclisden biri evkâf müdîrleriyle gönderildikde Mâliye hazînesi tarafından bu misüllü bir mahalle gidecek me‟mûrlara bârgîr ücreti ve yevmiye i‟tâsı hakkında cârî olan nizâma tatbîkan yalnız meclisden gidecek kimseye ücret-i bârgîr ve yevmiye verilerek ol ta‟mîrin defeter-i masârıfıne idhâl olunacakdır. Fakat bu vesîle ile lüzûmsuz ve ziyâde me‟mûrlar irsâliyle ücret-i bârgîr yevmiye verilür ise kabûl olunmayacakdır.

91 Düzeltme EK 2: EVKÂF NEZARETĠ DAĠRELERĠNĠN GÖREVLERĠ HAKKINDA 1880 TARĠHLĠ NĠZAMNÂME Evkâf Nezâreti‟ni TeĢkîl Eden Devâ‟irin Vezâ‟ifi Hakkında Nizamnâmedir.

Masârıfât-ı Umûmiyye Dâ‟iresi Vezâ‟ifi: Levâzımât-ı Hicâziyye ile mübâya‟ât ve vezâ‟if ve ma‟âĢât ve masârıf-ı mu‟tâde ve gayr-i mu‟tâde ve inĢâ‟ât ve ta‟mirât ve TefrîĢât ve evkâf-ı mülhakanın deyn ve fazlalarıyla masârıf-ı sâ‟ireleri hesâplarıyla bunlara müte‟allik fi‟liyyâtın nizâmı dâ‟iresinde icrâsı Masârıfât-ı Umûmiyye Ġdâresi‟ne muhavveldir.

 Seyit Ali Kahraman, Evkaf-ı hümayun Nezareti, Ġstanbul, Kitabevi yayınları, Aralık 2006, s.130.

92 Düzeltme EK 3: EVKÂF NEZARETĠ‟NĠN 1909 YILI BÜTÇESĠ ESBÂB-I MÛCĠBE MAZBATASI Birinci Fasıl MA‟ÂġÂT

13. Ta‟mîrât ve ĠnĢâ‟ât Kalemi: Nezâret-i Evkâf-ı Hümâyûn ĠnĢâ‟ât ve Ta‟mîrât Ġdaresi‟ne ta‟alluk eden vezâ‟if, ekseri enâfis-i âsâr-ı atîkadan bulunan cevâmi‟i Ģerîfe hayrât-ı münîfenin tâm‟ir ve hüsn-i muhafâzası i‟tibârıyle gâyet mühim ve nâzikdir. Asâr-ı mezkûrenin kâffesi de her dürlü aksâmına varıncaya kadar düĢecek ve münhedim olacak derecede harâb ve muhtâc-ı tamîr bir hâlde bulunduğu ve Ģimdiye kadar ihmâl edildiğinden ve ale‟l-husûs ehline tevdî‟-i keyfiyet edilmediğinden nâĢî fen ve san‟ata ve ilm –i âsâr-ı atîkaya tavfikan ta‟mîrat yapılmadığı gayr-i kâbil-i inkârdır. Buna da birinci sebeb, bu vazîfe ile meĢgûl bulunanların lâzım olduğu derecede mikdâr ve evsâfda me‟mûrlara, vesâ‟ita mâlik olmamalarıdır. Mikdâr çünki ta‟mîrâtın cins ve adedi nisbetinde inĢâ‟ât baĢında bulunmağa ve iĢçiliğin teferru‟âtına nezârete mecbûr ta‟mîrât ve inĢâ‟âtın adedi kadar me‟mûr-ı fennî lâzımdır. Evsâf çünki bu me‟mûrlar târîh-i mi‟mârî, ma‟rifet ve sanâyi‟ hakkında ma‟lûmât-ı kâfiyeyi hâ‟iz ve usûl-i inĢâda kuvvetli, merâklı, vicdânlı olmalıdır.

Memâlik-i medeniyyede bu gibi inĢâ‟ât ve ta‟mîrâtın sûret-i cereyânına bir kerecik atf-ı nazar eylemek Ģu mütâla‟âtın isâbetini isbâta kâfidir. Viyana‟da, Olm‟de, Paris‟e, Stutgart‟da ve‟l-hâsıl târîh ve san‟at nokta-i nazarından eski binâları bulunan her memleketde bu binâların sûret-i dâimede ta‟mîr ve hüsn-i sûretle muhâfazasına me‟mûr birer mi‟mâri ve bir de adedce Ģimdiki ĠnĢâ‟ât ve Ta‟mîrât Ġdaresi me‟mûrîn-ifenniyesinin iki misli kadar bir hey‟et-i ta‟mîriyyesi vardır. Ale‟l- husûs ki bu binâların değeri bir Süleymâniye, bir Yeni Câmi, bir YeĢil Câmi, bir Karatay Medresesi, bir Sahretullâhi‟l-MüĢerrefe kadar bile değildir.

 Seyit Ali Kahraman, Evkaf-ı hümayun Nezareti, Ġstanbul, Kitabevi yayınları, Aralık 2006, s.140- 146..

93 Düzeltme

Binâ‟en-aleyh ĠnĢâ‟ât ve Ta‟mîrât Ġdaresi‟nin bu günki teĢkîlât ve vesâ‟iti ile sûret-i tamîr ve muhâfazanın cereyân-ı kadîmini tebdîl etmek her cihetle muhaldir.

Ta‟mîr olunacak mebânî-i vakfiyenin bir kısm-ı mühimi sanâyi‟-i mi‟mâriyye-i Ġslâmiyyeye â‟id ve ehemmiyet-i fevkalâdeyi hâ‟iz cevâmi‟-i Ģerîfe, medreselerle çeĢmeler ve emsâli olduğu gibi ekserîsi de mesâcid-i Ģerîfe ve mebânî-i vakfiyye-i sâ‟iredir. Bunların adedi ise binlere bâliğ olmakdadır ki kâffesinin ta‟mîr ve ihyâsını dört beĢ mi‟mâr ile der‟uhde ve idâre etmek kat‟iyyen adîmü‟l-imkândır. Bunlardan baĢka taĢrada olupehemmiyyet-i târîhiyyeyi hâ‟iz mebânî-i mukaddese-i âliyenin ta‟mîrâtı içün ise mahalli belediye mühendis ve kalfaları tarafından yapılanve hiçbir noktası fen ve san‟at ile kâbil-i tevfîk olmayan resm ve keĢifnâmelerle iĢ görebilmek ihtimâl hâricinde bulunudğundan ve merkezdeki mi‟mâr ve mühendislerden bi‟t-tefrîk tedkîkat icrâsı zımnında göndermek de mümkin olamadığından taĢra mebânî-i mukaddesesi dahi hâl-i harâbîde kalmakda ve binâ-berîn hiçbir iĢ görülememekdedir.

Gerçi zikr olunan keĢifler merkezce nazar-ı tetkîkden geçirilmekde ise de bunların ekserîsi i‟âde olunduğundan hem husûs-ı mezkûr içün bir takım masârıfât-ı zâ‟ide ihtiyâr ediliyor ve hem de merkez mühendisleri bu uğurda vakitlerini zâyi‟etmiĢ oluyorlar.

Bu sebeble taĢra mebânî-i vakfiyesinin dahi harâbîden tahlîsi ile bunları sûret-i dâ‟imede nazar-ı teftîĢ ve mu‟âyenede bulundurmak ve lüzûmu olan resmlerle evrâk-ı keĢfiyyesini fenn-i mi‟mârî, kavâ‟id-i inĢâ‟ât ve bâ-husûs târîh-i mimârî nokta-i nazarından tanzîm etmek ve bi‟z-zât inĢâ‟âtı mahallinde tatbîk eylemek üzre muktedir mi‟mâr ve mühendislere sûret-i kat‟iyyede ihtiyâc vardır ki ber-vech-i ma‟rûz muktedir mi‟mârlar ma‟rifetiyle tanzîm kılınan evrâk-ı keĢfiyyenin tedkîki bi‟t-tab‟ kolay olcağından merkez mi‟mârları da beyhûde yere iĢgâl edilmemiĢ olacaklardır.

94 Düzeltme ġurası da nazar-ı mütâla‟aya alınmak lâzımedendir ki mülkümüzde ber- vech-i ma‟rûz evsâfda mi‟mâr ve mühendis adeden gâyet mahdûd ve her tarafda arbâb-ı fenn ü san‟ata fevkalâde ihtiyâc bulunduğu cihetle bu gibi a‟mâlât ile meĢgûl bulunan devâ‟irde müstevfî ma‟âĢlar te‟min edilmekde ve Evkâf Nezâreti‟nin Ģimdiki teĢkîlâtında ma‟âĢâtın azlığından dolayı hâricden mi‟mâr ve mühendis tedârik etmek Ģöyle dursun mevcûdlar bile birer birer terk-i me‟mûriyyet etmekdedir. Ez-cümle biner guruĢ ma‟âĢla münhal bulunan üç mi‟mârlık mahalli içün defe‟âtle i‟lân edildiği hâlde hemân hiçbir tâlib zuhur etmemiĢ ve edenler ise değil mi‟mârlık hattâ amelebaĢılık hidmetini bile îfâ edebilecek iktidârda görülmemiĢdir. Binâ- enaleyh mebânî-i vakfiyye-i âliyenin hüsn-i sûretle idâmesi içün me‟mûrîn-i fenniyenin adedini, ma‟âĢların mikdârını tezyîd etmek teht-ı elzemiyyetdedir.

Memleketimizde mi‟mârlık, mühendislik san‟at-ı nefîse ve fenniyesine müntesib âdemler ma‟at-te‟essüf pek mahdûd ve ma‟bûd olup bu gibi zevâtı istihdâm ise ancak kâfi tahsîsât ile kâbil olabileceği bu seneki tecrübeden anlaĢılmıĢdır.

Gerçi yevmiye ve ücret-i maktû‟a i‟tâsı sûretiyle mi‟mâr istihdâmı mütâla‟ası vârid olup çâr-nâ-çâr bu sene bu sûretle ba‟zı me‟mûrlar istihdâm edilmekde bulunmuĢ ise de gerek ta‟mîrâtın usûl ve kavâ‟id-i fenniye dâ‟iresinde sevk ve idâresi gerek sarfiyyâtın te‟mîn-i intizâmı içün hiçbir vech ile mes‟ûl edilemeyecekleri gibi muvazzaf olmayan bir me‟mûr istikbâlinden emîn olmayacağından bu gibi me‟mûrlardan ne kadar istifâde olunabileceği cây-i te‟emmüldür.

Arz-u beyândan müstağni olduğu üzre büyük ve küçük gerek müceddeden inĢâ gerek ta‟mîr olunan her nevî inĢâ‟ât ve ta‟mîrât içün mi‟mâr veyâ mühendisler tarafından tanzîm olunan proje ve keĢfin bi‟l-fi‟l-tatbîki zımnında sûret-i dâ‟imede inĢâ‟ât ve ta‟mîrât baĢında bulunmak Ģartıyla inĢâ‟ât sevk ve idâre me‟mûrlarına ihtiyâc kat‟i vardır. Öteden beri (mu‟temed) nâmıyla müstahdem bulunan bu me‟mûrlar mâlzemeyi teslîm ederek amele yevmiyyelerini tutmak vazîfesiyle

95 Düzeltme mükellef bulunacakları zannıyla gâyet dûn bir ücretle istihdâm edilmekde idiler. Hâlbuki mu‟temedler: 1. Mâlzemeyi mahall-i inĢâ‟âtda teslîm etmek, 2. Bu mâlzemeden mesâhası îcâb edenleri mesâha eylemek, 3. Müstahdem amelenin icmâllerini tanzîm etmek, 4. Ameleye iĢ göstermek, 5. Proje ve keĢfi bi‟l-fi‟l ve hemân bir mi‟mâr veya mühendis gibi tatbîk etmek, 6. Ve‟l-hâsıl binânın kâffe-i teferruât-ı a^mâliyyesinden mes‟ûl olmak, vezâ‟if-i mühimmesiyle meĢgûl olacaklar ve amele ile birlikde iĢ baĢında bulunarak berâberce ta‟tîl edeceklerinden ne derecelerde ehemmiyeti olacağı tezâhür eder. Hâlbuki bu cihetler nazar-ı mütâla‟aya alınmamıĢdır. Ale‟l-husûs tenevvü‟-i vezâ‟ife göre ehemmiyetli binâlarda inĢâ‟ât adedince veyâhûd nihâyet üç iĢ içün birer mu‟temet istihdâmı lüzûmu derece-i vücûbdadır. Binâ‟enaleyh aynı zamânda mi‟mâr veya mühendis vazîfesini görmek ve anların vereceği ta‟lîmât ve ta‟rîfâtı anlayabilmek içün mu‟temedlerin her hâlde Hendese-i Mülkiyye, Sanâyi‟-i Nefîse gibi mekâtib-i âliyeden me‟zûn bulunmaları veyâhûd kondüktör diplomasını hâ‟iz olmaları lâzımdır. ĠĢte evsâf-ı ma‟rûza dâ‟iresinde mu‟temed tedârikiyle inĢâ‟âtı bi-hakkın sevk ve idare edebilmek üzre bu sene bütçesinde bunların adediyle muhassesâtı tezyîd edilmiĢdir.

Ahâlî-i memleketin mâ-bihi‟l-hayâtı bulunan suya ihtiyâc nokta-i nazarından ashâb-ı hayr milyonlar sarfiyle bir takım su yolları ile çeĢmeler inĢâ etdirmiĢler ise de sin‟in-i müte‟addideden berü lâyıkıyla ta‟mîr edilmeyerek bunların kısm-ı a‟zamı mahvolmuĢ ve kısm-ı küllîsi de harâb bir hâlde kalmıĢdır. Ve mecrâlara lağımlar karıĢarak bugünki günde Ģürb olunamayacak bir h‟ali bulmuĢdur. Gerçi bunların terekkiyât-ı fenniye-i ahîreye göre ta‟mîri Evkâf Nezâreti tarafından taht-ı kârara alınmıĢ ise de sûret-i dâ‟imede ta‟mîrâtına nezâret ederek idâme-i ma‟mûriyetlerini te‟mîn içün bir hey‟et-i dâ‟imeye ihtiyâc-ı kat‟î bulunduğundan su iĢlerinde ihtisâs-ı tâmmı bulunan bir mühendis ile lüzûmu kadar diğer me‟mûrîn-i fenniye ilâve edilmiĢdir ki bunların da her hâlde kabûle Ģâyan görüleceği muhakkakdır.

96 Düzeltme Serd olunan mütala‟ât ve mülâhazâta mebnî Evkâf-ı Hümâyun Nezâreti ĠnĢâ‟'ât ve Ta‟mîrât Ġdâresi‟nin ber-vech-i âtî dört Ģu‟besi olmak lâzımdır.

Birincisi: ĠnĢâ‟ât ve Ta‟mîrât Müdîriyyeti; müdîr ile mu‟âvini, bi‟l-umûm inĢâ‟ât ve ta‟mîrâtı devr ü teftîĢ ile bilâhare keĢf-i sânîlerini yapmak üzre müfettiĢ mi‟mârlar, Dersa‟âdet ve taĢra hey‟et-i fenniye ve inĢâ‟iyyelerinin proje ve evrâk-ı keĢfiyyesini tashîh ve tasdîk içün tedkîkât mi‟mârlarından ve hey‟et-i tahrîriyyeden teĢekkül eder. Ġkincisi: Merkez Hey‟et-i Fenniye ve ĠnĢâ‟iyyesi; proje ve evrâk-ı keĢfiyyeyi tanzîm ile inĢâ‟ât ve ta‟mîrâtı bi‟l-fi‟l tatbîk etmek üzre lüzûmu kadar mi‟mâr ve mühendis ile mu‟temedlerden ve muhâsebe hey‟etinden teĢekkül eder. Üçüncüsü: Merkez Hey‟et-i Fenniye-i Miyâhiyyesi; su iĢlerini görmek üzre su mütehassısı mühendis ile îcâbı kadar mühendisden ibâretdir. Dördüncüsü: TaĢra Hey‟et-i Fenniye ve ĠnĢâ‟iyyeleri; bunlar da âtîdeki cedvelden anlaĢılacağı üzre bir takım mıntıkalara taksîm olunarak her mıntıkada birer baĢmi‟mâr ile lüzûmu kadar mi‟mâr ve mu‟temedlerden mürekkebdir.

Bunlardan baĢka müdîriyyet-i umûmiyye ile hey‟et-i fenniye umûr-ı tahr3iriyyesi içün bĢr mümeyyiz ile lüzûmu kadar müsevvid ve mübeyyiz ve mi‟mârlar tarafından verilen raporları tesvîd ve evrâk-ı keĢfiyyeyi tebyîz etmek üzre lüzûmu kadar ketebeye ve bâ-husûs hey‟et-i fenniyeye â‟id resimhânenin projeleri ile evrâk-ı keĢfiyyesi dosyalarını tertîb etmek üzre bir soya me^mûruna lüzûm görüleceği tabî‟îdir.

Gerek maktû‟an ve gerek emâneten yapılan inĢâ‟ât ve ta‟mîrâta muktezî olup muhâsebe-i merkeziyyeden alınan mebâliği yed-be yed ameleye, asnâf ve tüccâra tevzi‟ etmek, sarfiyât defterlerini ve hitâm-ı a‟mâlâtda sarfiyât bordrolarını tanzîm eylemek, maktû‟an yapılan ta‟mîrâta â‟id hesâbât ile mâlzeme müte‟ahhidlerinin hesâbatını tutmak ketebeden mürekkeb muhâsebe hey‟etine de sûret-i kat‟iyyede lüzûm görüleceği arz u beyandan müstağnidir.

ĠnĢâ‟ât ve ta‟mîrâtın hitâmında kalan iskelelikler vesâ‟ire gibi eĢyâ ile kazma, kürek, kantar vesâ‟ire gibi demirbaĢ eĢyâyı ve ale‟l-husûs ehveniyyeti 97 Düzeltme hasebiyle topdan mübâya‟a olunan mâlzeme-i inĢâ‟iyyeyi muhâfaza etmek, bunları müdîriyyetden gözterilecek lüzûm üzerine mahal-i ta‟mîrâta sevk eylemek üzre iĢâ‟ât dâ‟iresinin bir anbarı bulunması her halde lâzımeden olduğundan bunun içün de mükeffel bir anbar me‟mûru ile lüzûmu kadar ketebeye ve yevmiye ile müstahdem birkaç hammâla ve nakliyâtda suhûlet ve ehveniyet içün iki de nakliye arabasına lüzûm görülmekdedir.

Yukarıdan berü serd olunan mütâla‟ât ve îzâhât ile lüzûm-ı tevsî‟i gösterilen ĠnĢâ‟ât ve Ta‟mîrât Ġdâresi el-yevm bir kısmı merkez-i nezâretde bulunmak ve diğer kısmı –ilerüde ber-tafsîl lüzûm-ı teĢkîlinden bahs olunacak olan- Ġstanbul Vilâyeti Evkâf Müdîriyyeti nezdinde olmak üzre iki büyük kısma taksîm edilmiĢdir. Her iki kısım müdîr-i umûmi ve ser-mi‟mâr ile mu‟âvininin taht-ı nezâretinde olup merkezde ale‟l-umûm inĢâ‟ât ve ta‟mîrâtı teftîĢ ve mu‟âyeneye ve keĢf-i sânileri tanzîme me‟mûr olmak üzre iki bin beĢer yüz guruĢ ma‟âĢlı üç mi‟mâr ile gerek merkez mi‟mârları ve gerek taĢra hey‟et-i inĢa‟iyyeleri tarafından tanzîm edilerek li- ecli‟t-tedkîk merkeze gönderilen evrâk-ı ibtidâ‟iyye-i keĢfiyyeyi tedkîke me‟mûr olmak üzre biri iki bin ve diğer ikisi bin beĢer yüz guruĢ ma‟âĢlı diğer üç mi‟mâr ta‟yîni elzem görülmüĢ ve nihâyet merkez müdîriyyet-i umûmiyyesi ma‟iyetine bin iki yüz guruĢ ma‟âĢlı bir tahrîrât baĢkâtibi ve sekiz yüz guruĢlu bir müsevvid ve biri altı yüz ve diğeri dört yüz guruĢ ma‟âĢla iki mübeyyiz verilmiĢdir. ĠnĢâ‟ât ve ta‟mîrât müd‟ir-i umûmîsisnin Ģu sûretle gâyet ehemmiyetli olan vezâ‟ifine binâ‟en ma‟âĢı geçen 325 senesi bütçesinde kabul olunduğu üzre beĢ bin guruĢ olarak teklîf edildiği gibi mu‟âvinin ma‟âĢına dahi bin guruĢun zammı tensîb edilmekde bulunmuĢdur.

Ġstanbul Vilâyeti Evkâf Müdîriyyeti nezdindeki hey‟et-i inĢâ‟iyyeye gelince: Bu da sırf Ġstanbul‟daki mebânî-i vakfiye ve hayrât-ı Ģerîfenin icrâ-yı ta‟mîrleri zımnında mahalline bi‟l-azîme evrâk-ı keĢfiyye-i ibtidâ‟iyyeyi tanzîm etdikden be evrâk merkez-i nezâretdeki hey‟et-i fenniye tarafından kâbul ve tasdîk ile inĢâ‟âta me‟zûniyyet verildikden sonra inĢâ‟âtın baĢında durarak îfâ-yı vazîfe eylemek üzre teĢkîl edilmiĢdir ki bu da baĢlıca beheri ikiĢer bin guruĢ ma‟âĢlı üç birinci sınıf ve yine beheri bin beĢer yüz guruĢ ma‟âĢlı üç ikinci sınıf mi‟mârdan ve beheri biner guruĢ ma‟âĢlı üç birinci ve yine beheri sekiz yüz guruĢ ma‟âĢlı üç ikinci 98 Düzeltme sınıf mu‟temedden ve üç bin guruĢ ma‟âĢlı bir su mütehassısı mühendis ile beheri bin beĢer yüz guruĢ ma‟âĢlı iki su mühendisinden mürekkebdir. Mi‟mârlar ve su mühendislerinin ehemmiyetlerine binâ‟en ma‟âĢları istiksâr edilememek tabî‟î olduğu gibi mu‟temedlerin b^lâda hâ‟iz olmaları lüzûmundan bahsedilen evsâfa nazaran bunlara verilen ma‟âĢlerın da çok görülmeyeceği tabî‟îdir. Bunlardan baĢka iĢbu hey‟et-i inĢâ‟iyye ma‟iyyetine –kadroda görüleceği üzre muhtelif ma‟âĢlar verilmek üzre- bir resimhâne dosya me‟mûru ve âlât ve edevât muhâfızı ve iki müsevvid ve evrâk me‟mûru ve iki mübeyyiz ve bir inĢâ‟ât mühâsebe me‟mûru ile iki refîk ve bir inĢâ‟ât anbar me‟mûru ile iki kâtib verilmiĢdir ki bu ketebenin fıkdânı hâlinde bâlâda bahs olunan mi‟mâr ve mühendislerin biir Ģey yapamamaları tabî‟î olmağla bunların dahi kabûl buyurulacağı Ģübheden vârestedir.

TaĢra mebânî-i vakfiyesinin ta‟mirâtı içün vilâyât-ı muhtelife nezdinde teĢkîl olunan inĢâ‟ât hey‟etlerine gelince: Zuhûr-i Ġslâmiyyetden Ģimdiye kadar Memâlik-i Osmâniyye‟de mülûk ve pâdiĢ^hân^n-ı izâm ve vâkıfîn vesâ‟ir ashâb-ı kirâm tarafından binâ ve te‟sis edilüp hüsn-i muhâfazası ahlâfın boyunlarına bırakılan hayrât ve mebânî-i vakfiye ol kadar kesîr ve ol kadar ehemmiyyetlidir ki el- yevm gerek hıtta-i Irâkiyye ile sâir Arabistan vilâyâtında gerek Anadolu ve memâlik- i Osmâniye‟nin aksâm-ı sâ‟iresinde bulunan hayrât-ı Ģerifenin her biri birer enmûzec-i san‟at olup el-hâletü hâzihi li-ecli‟s-seyâha Memâlik-i Osmâniye‟ye gelen seyyâhîn-i ecnebiye bunlardan her birinin önünde sâ‟atlerce engüĢt- berdehân hayrân kalarak bunların en ufak taĢlarına varıncaya kadar icrâ-yı mezkûrede cüz‟î bir eser-i harâbiyyet müĢâhede eyledi,klerinde sırf insâniyyet ve san‟at nokta-i nazarından beyân-ı te‟essüfât eylemekde olmalarına nazaran iĢbu âsârı-âdetâ pamuğa saarup saklarcasına –muhâfaza etmemek insâniyyete karĢu büyük bir cinâyet ve bunları bırakup giden ashâb-ı hayrın bi-hakkın la‟net ve nefretini celb ile d‟areynde sebeb-i mücâzât ve ukûbet olacağı tabî‟îdir.

Çi-sûd ki Ģimdiye kadar bunların ta‟mîri içün ciddî bir teĢebbüs icrâ edilmek istenilse keĢifnâmelerini ve resimlerini yapmak içün kötü bir dülger kalfasından ve bu keĢfin tasdîk ve tedkîki içün bî-çâre belediye mühendisinden baĢka bir kimse bulunamıyor. ġu hâlde iĢbu âsâr-ı nefîseyi o mühendisle o dülger 99 Düzeltme kalfasının eline bırakmak a‟zâ-yı dâhiliyesinde gâyet mühim bir ameliye-i cerrâhiyye icrâsına lüzûm görülen nahîf bir hastayı icrâ-yı san‟at içün yedinde usturasından baĢka bir âleti olmayan bir berber yedine teslîm eylemek gibidir ki bunun ne derece vehâmeti mucîb olacağı müstağnî-i beyândır.

Vilâyâtın ekserisinde nâfi‟a mühendisleri mevcûd ise de Nâfi‟a Nezâreti‟yle defe‟âtle sebk eden muhâberâtdan anlaĢıldığı ve geçen sene bütçesinin Meclis-i Meb‟ûsân‟da müzâkeresi esnâsında da arz olunduğu üzre bunlar evkâf ta‟mîrâtı hakkındaki evrâkı tedkîk eylemek vazîfeleri iktizâsından olmadığı beyânıyla bu cihete yanaĢmamakdadırlar. ġu hâlde yalnız belediye mohendisleri kalıyor ki bunların ekseri hattâ bir mahalli tamâmıyla mesâha edebilecek iktidârı dahi hâ‟iz olmadıkları cihetle bunların tedkîk ve tasdîkinden de bir netice çıkmıyor. Nitekim bu sene zarfında vilâyât-ı muhtelife evkâf idârelerinden gönderilen ve belediye mühendisleri tarafından tasdîk edilmiĢ bulunan evrâk-ı keĢfiyyenin matlûba muvâfık ve bu keĢf evâkıyla kat‟iyyen ta‟mîrât icrâsı mümkin olamayacağı ĠnĢâ‟ât Ġdâresi‟nden ifâde edilmekde olmasıyla bu evrâkkâmilen mahalline i‟âde edilmekde ve pek müsta‟cel bir ta‟mîr oldukda evkâf müdîrinin taht-ı mes‟ûliyetinde bir komisyon-ı mahsûs teĢkîliyle ta‟mîrâtın bu komisyon ma‟rifetiyle icrâsı mahallerine yazılmakdadır. Ancak ta‟mîrât-ı vâkı‟a ehemmiyetli oldukda bi‟t-tab‟ bu sûrete cevâz verilemediğinden keĢif evrâkının yeniden tanzîm ve irsâline kadar inĢâ‟ât ve ta‟mîrât te‟ahhur etmekdedir ki bu da hayrâtın tezyîd-i harâbiyyetini mûcib olacağı tabî‟îdir.

ĠĢbu mahzûrlara mahal kalmayup taĢradaki mebânî-i vakfiyeyi vakt ü zamânıyla ta‟mîr esbâbına tevessül edebilmek üzre bütçenin sekizinci faslının ikinci mâddesinde muharrer olduğu üzre taĢra mabânî-i vakfiyesi beĢ mıntıka i‟tibâr edilüp bunlardan Bagdâd, Musul, Basra vilayetleri birinci, Suriye, Haleb, Beyrut, Diyârbekir vilâyetleriyle Bingâzi ve Kudüs livâları ikinci ve Konya, Sivas, Kastamonu, Ankara, Erzurum, Bitlis, Van, Trabzon vilâyetleri üçüncü ve aydın, Hüdâvendigâr, Adana, Cezâyir-i Bahr-i Sefîd vilâyetleriyle Ġzmit sancağı dördüncü ve Edirne, Selânik, Yanya, Manastır, Kosova, ĠĢkodra vilâyetleri beĢinci mıntıka olmak üzre ta‟yîn edilmiĢ ve bunlardan birinci ve ikinci mıntıkalara üçer bin guruĢ 100 Düzeltme ma‟âĢla birer baĢmi‟mâr ve ikiĢer bin guruĢ ma‟âĢlı ikiĢer mi‟mâr ve beheri altıĢar yüz guruĢ ma‟âĢlı üç aded mu‟temed verildiği gibi üçüncü mıntıkaya üç bin guruĢ ma‟âĢla bir baĢmi‟mâr ve ikiĢer bin guruĢ ma‟âĢla iki ve bin beĢer yüz guruĢla diğer iki ki cem‟an dört aded mi‟mâr ve altıĢar yüz guruĢla sekiz aded mu‟temed ve dördüncü mıntıkaya üç bin guruĢla bir baĢmi‟mâr ve ikiĢer bin guruĢla iki mi‟mâr ve altı yüzden dört aded mu‟temed ve beĢinci mıntıkaya kezâlik üç bin guruĢ ile bir baĢmi‟mâr ve ikiĢer bin guruĢla iki mi‟mâr vatlı yüzden beĢ aded mu‟temed verilmiĢdir.

ĠĢbu taĢra mıntıkaları kabûl buyurulduğu takdîrde mebânî-i vakfiyenin muktedir ve mâhir eller tarafından sür‟at-i mümkine ile ta‟mîr ve ihyâları esbâbı istikmâl edilmiĢ demek olacağı cihetle vakıfiçün menfa‟at-i azîmeyi mûcib olacağı der-kârdır.

Gerek merkezde gerek taĢrada inĢâ‟ât me‟mûrlarına verilen tahsîsâta gelince: Mikdâr-ı mezbûr senevî bir milyon üç yüz altmıĢ üç bin sekiz yüz guruĢa bâliğ olup merkez ve taĢra umûm inĢâ‟ât ve ta‟mîrâtı bu sene bütçesine vaz‟ olunan dokuz milyon guruĢa nisbet edildikde ancak yüzde on beĢ râddesine bâliğ olmakda olup bu da memâlik-i medeniye-i sâ‟ireden umûmiyetle kabûl olunan bir mikdârdan ibâret olmasıyla Ģâyân-ı istiksâr görülemeyeceği gibi bu muhassasâtın kabûlü hâlinde gelecek sene inĢâ‟âta mahsus dokuz milyon guruĢ tamâmıyle sarf olunacağından bu da ayrıca bir menfa‟at-ı azîme te‟mîn etmiĢ olur. Muhassasât-ı mezkûre tamâmen verilmediği hâlde inĢâ‟ât karĢuluğuna mahsûs mebâliğden bir kısmı her hâlde sarf edilemeyüp kalır. Nitekim 326 senesinde merkez ve taĢra içün verilen sekiz milyon guruĢdankısm-ı küllîsi sırf inĢâ‟ât ve ta‟mîrât hey‟etinin noksânî-i teĢkîli hasebiyle sarf edilmeyüp kalacakdır ki bu da evkâf içün telâfîsi oldukca müte‟assir bir zarardır.

101 Düzeltme EK 4: EVKÂF NEZÂRETĠ MERKEZ TEġKĠLÂTI GÖREVLERĠ HAKKINDA 1912 TARĠHLĠ NĠZAMNÂME

Numara 218-Evkâf Nezâreti Ġdâre-i Merkezziyyesi TeĢkîlât ve Vezâ‟ifi Hakkında Nizamnâme 5 ġa‟bân 1330/7 Temmuz 1328 (Takvîm-i Vekâyi‟ ve i‟lânı: 22 ġa‟bân 1330/23 Temmuz 1328-Numara 1196)

Mâdde 1: Evkâf Nezâreti memâlik-i Osmâniyye dâhilindekibi‟l-umûm evkâf-ı mazbûtanın idâresine me‟mûr ve evkâf-ı mazbûtadan mâ‟adâ kâffe-i evkâf üzerinde hakk-ı nezâret ve murâkabeyi hâ‟izdir.

Birinci Fasıl TeĢkilat Mâdde 2: Evkâf Nezâreti‟nin hey‟et- merkeziyyesi ber-vech-i âtidir: 1-ġûrâ-yı Evkâf 2-MüsteĢârlık 3-Muhâsebe Müdîriyyet-i Umûmiyyesi 4- ĠnĢâ‟ât ve Ta‟mîrât Müdîriyyet-i Umûmiyyesi 5-Hukûk MüĢâvirliği 6-Mektûbculuk 7-Emlâk ve Emvâl-i Vakfiyye Müdîriyyeti 8-Orman ve Arâzî-i Vakfiyye Müdîriyyeti 9-Mü‟essesât-ı Ġlmiyye-i Vakfiyye Müdîriyyeti 10-Kuyûd-ı Vakfiyye Müdîriyyeti 11-Me‟mûrîn Kalemi Müdîriyyeti 12-Evrâk Müdîriyyeti 13-Vezne Müdîriyyeti

 Seyit Ali Kahraman, Evkaf-ı hümayun Nezareti, Ġstanbul, Kitabevi yayınları, Aralık 2006, s.151- 154.

102 Düzeltme Bunlardan mâ‟adâ “Encümen-i Mahsûs” ve “Encümen-i Me‟mûrîn” nâmlarıyla iki encümen vardır.

ĠnĢâ‟ât ve Ta‟mîrât Müdîriyyet-i Umûmiyyesi Mâdde 11: ĠnĢâ‟ât ve Ta‟mîrât Müdîriyyet-i Umûmiyyesi, ser-mi‟mâr unvânını da hâ‟iz olmak üzre bir müdîr-i umûmîye mevdû‟ bulunan inĢâ‟ât ve ta‟mîrât idâresi inĢâ‟ât ve ta‟mîrâtı devr ü teftîĢ ile bilâhare keĢf-i sânîlerini yapmak ve Ġstanbul ve taĢra hey‟et-i fenniye ve inĢâ‟iyyeleri tarafından tanzîm olunan proje ve evrâk-ı keĢfiyye ve planları bi‟t-tedkîk Ġstanbul‟da ve vilâyât-ı sâ‟irede teĢebbüs olunacak mebânî-i mühime inĢâ‟ât ve ta‟mîrâtına â‟id proje ve keĢifnâmeleri bi‟t-tanzîm gerek emâneten gerek ihâleten icrâ ve ta‟kîb etmek ve inĢâ‟ât ve ta‟mîrâtı devr ü teftîĢ ile keĢf-i sânîlerini yapmak ve Ġstanbul ve vilâyât-ı sâ‟ire hey‟et-i fenniye ve inĢâ‟iyyeleri tarafından tanzîm olunan evrâk-ı keĢfiyye ve resim ve harîtaları bi‟t- tedkîk tashîh ve tasdîk eylemek vezâ‟ifiyle mükellef ve îcâbı kadar mi‟mâr ile hey‟et-i tahrîriyyeden mürekkebdir.

103 Düzeltme