OSMANLI TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ

Prof. Dr. Mehmet KANAR

www.webturkiyeforum.com

1 www.webturkiyeforum.com

A

ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı.1 [ﺁ] (.â (F pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.

.düşmanlar [اﻋﺪا] (.a’dâ (A

.sayılar [اﻋﺪاد] (.a’dâd (A

.engel [ﻋﺎﺋﻖ] (.â’ik (A

.en yüksek, en yüce [اﻋﻠﯽ] (.a’lâ (A

.otlar [ﺁﻻف] (.a’lâf (A

.hastalıklar. 2.sebepler.1 [اﻋﻼل] (.a’lâl (A

.bayraklar. 2.özel isimler.1 [اﻋﻼم] (.a’lâm (A

.en iyi bilen [اﻋﻠﻢ] (.a’lem (A

.kör [اﻋﻤﯽ] (.a’mâ (A

.derinlikler [اﻋﻤﺎق] (.a’mâk (A

.işler, ameller, davranışlar [اﻋﻤﺎل] (.a’mâl (A

.ömürler. 2.yaşlar.1 [اﻋﻤﺎر] (.a’mâr (A

.yani [اﻋﻨﯽ] (.a’nî (A

.Araplar, çöl arapları [اﻋﺮاب] (.a’râb (A

.çöl arabı [اﻋﺮاﺑﯽ] (.a’râbî (A

.belirtiler [اﻋﺮاض] (.a’râz (A

2 .sinirler [اﻋﺼﺎب] (.a’sâb (A

.yüz yıllar [اﻋﺼﺎر] (.a’sâr (A

.öşür vergileri, onda birler [اﻋﺸﺎر] (.a’şâr (A

.ondalık [اﻋﺸﺎری] (.a’şârî (A

.yamuk, eğri büğrü [اﻋﻮج] (.a’vec (A

.tek gözlü [اﻋﻮر] (.a’ver (A

.bayramlar [اﻋﻴﺎد] (.a’yâd (A

.ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.1 [اﻋﻴﺎن] (.a’yân (A

.gözler. 2.pınarlar.1 [اﻋﻴﻦ] (.a’yün (A

.üyeler. 2.organlar.1 [اﻋﻀﺎ] (.a’zâ (A

.en büyük [اﻋﻈﻢ] (.a’zam (A

.su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.1 [ﺁب] (.âb (F 8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.

.Ağustos [ﺁب] (.âb (F

.meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.1 [ﺁب ﺁﺑﺴﺘﻨﯽ] âb -ı âbistenî

.adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.1 [ﺁب ﻋﺪاﻝﺖ] âb -ı adâlet

.kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.1 [ﺁب اﺣﻤﺮ] âb -ı ahmer

.ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.1 [ﺁب ﺁﺕﺸﻴﻦ] âb -ı âteşîn

.kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.1 [ﺁب ﺑﺎدﻩ رﻥﮓ] âb -ı bâdereng

.üzüm suyu. 2.şarap.1 [ﺁب اﻥﮕﻮر] âb -ı engûr

.meyhane suyu) şarap) [ﺁب ﺧﺮاﺑﺎت] âb -ı harâbât

.cennet suyu, 2.şarap.1 [ﺁب ﮐﻮﺛﺮ] âb -ı kevser

.vantrolog [ﻋﺒﻌﺎب] (.ab’âb (A

3 .kaba yün kumaş. 2.aba.1 [ﻋﺒﺎ] (.abâ (A

.babalar. 2.gezegenler.1 [ﺁﺑﺎء] (.âbâ’ (A

.ebedler [ﺁﺑﺎد] (.âbâd (A

.bayındır, mamûr [ﺁﺑﺎد] (.âbâd (F

âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.

âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.

.bayındır [ﺁﺑﺎدان] (.âbâdân (F

.bayındırlık [ﺁﺑﺎداﻥﯽ] (.âbâdânî (F

.bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.1 [ﺁﺑﺎدی] (.âbâdî (F

.develer [ﺁﺑﺎل] (.âbâl (A

.Âbân ayı [ﺁﺑﺎن] (.âbân (F

.abalı. 2.derviş. 3.yoksul.1 [ﻋﺒﺎﭘﻮش] (.abâpûş (A.-F

.kuyular [ﺁﺑﺎر] (.âbâr (A

.su kabı [ﺁﺑﺠﺎﻡﻪ] (.âbcâme (F

.peştemal [ﺁﺑﭽﻴﻦ] (.âbçîn (F

.kul. 2.köle.1 [ﻋﺒﺪ] (.abd (A

.su kabı. 2.mesane.1 [ﺁﺑﺪان] (.âbdân (F

sulu. 2.parlak. 3.hoş.1 [ﺁﺑﺪار] (.âbdâr (F

.bön. 2.âciz.1 [ﺁﺑﺪﻥﺪان] (.âbdendân (F

.abdest. 2.paylama.1 [ﺁﺑﺪﺱﺖ] (.abdest (F

.tuvalet. 2.abdest alınan yer.1 [ﺁﺑﺪﺱﺘﺨﺎﻥﻪ] (.abdesthâne (F abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.

.sulu. 2.cıva.1 [ﺁﺑﮏ] (.âbek (F

4 .saçma, abes [ﻋﺒﺚ] (.abes (A

.kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.1 [ﺁﺑﮕﻴﻨﻪ] (.âbgîne (F

.havuz. 2.su birikintisi.1 [ﺁﺑﮕﻴﺮ] (.âbgîr (F

.su rengi. 2.mavi.1 [ﺁﺑﮕﻮن] (.âbgûn (F

.nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.1 [ﻋﺒﻬﺮ] (.abher (A

.büyük dalga [ﺁﺑﺨﻴﺰ] (.âbhîz (F

.nasip [ﺁﺑﺨﻮرد] (.âbhord (F

.yüzsuyu [ﺁﺑﺮو] (.âbırû (F

.mavi [ﺁﺑﯽ] (.âbî (F

.ibadet eden. 2.erkek adı.1 [ﻋﺎﺑﺪ] (.âbid (A

.kullar. 2.köleler.1 [ﻋﺒﻴﺪ] (.abîd (A

.anıtlar [ﺁﺑﺪات] âbidât

.anıt [ﺁﺑﺪﻩ] (.âbide (A

.anıtsal [ﺁﺑﺪوی] (.âbidevî (A

.su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.1 [ﺁﺑﻠﻪ] (.âbile (F

.yaya [ﻋﺎﺑﺮ] (.âbir (A

.gebe [ﺁﺑﺴﺘﻦ] (.âbisten (F

.döl yatağı [ﺁﺑﺴﺘﻨﮕﺎﻩ] (.âbistengâh (F

.sulama yeri. 2.nasip.1 [ﺁﺑﺸﺨﻮر] (.âbişhor (F

.saka. 2.ayyaş.1 [ﺁﺑﮑﺎر] (.âbkâr (F

.saka, su çeken. 2.kevgir.1 [ﺁﺑﮑﺶ] (.âbkeş (F

.abanoz [ﺁﺑﻨﻮس] (.âbnûs (F

.su yolu, kanal [ﺁﺑﺮاﻩ] (.âbrâh (F

5 .alacalı [اﺑﺮش] (.abraş (A

.tuvalet. 2.ıbrık.1 [ﺁﺑﺮیﺰ] (.âbrîz (F

.çağlayan [ﺁﺑﺸﺎر] (.âbşâr (F

.somurtkan [ﻋﺒﻮس] (.abûs (A

.iklim [ﺁب و هﻮا] (.âbühava (F.-A

.su kaynağı. 2.gözyaşı.1 [ﺁﺑﺰﻩ] (.âbzih (F

.fildişi [ﻋﺎج ] (.âc (A

.ılgın ağacı [ﺁج] (.âc (F

.tuhaf, ilginç, acaip [ﻋﺠﺎﺋﺐ] (.acâib (A

.alelacele [ﻋﺠﺎﻝﺔ] (.acâleten (A

.tuhaflık. 2.acaba.1 [ﻋﺠﺐ] (.aceb (A

.acaba [ﻋﺠﺒﺎ] (.acebâ (A

.acele [ﻋﺠﻠﻪ] (.acele (A

.çarçabuk, alelacele [ﻋﺠﻠﺔ] (.aceleten (A

.arap olmayan. 2.İranlı, acem.1 [ﻋﺠﻢ] (.acem (A

.Türk mûsikisinde bir makam [ﻋﺠﻢ ﻋﺸﻴﺮان] (.acemaşîran (A acemce (A.-T.) Farsça.

.deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.1 [ﻋﺠﻤﯽ] (.acemî (A

.İran [ﻋﺠﻤﺴﺘﺎن] (.acemistan (A.-F

.deneyimsizler. 2.İranlılar.1 [ﻋﺠﻤﻴﺎن] (.acemiyân (A.-F

.düşkünler, âcizler [ﻋﺠﺰﻩ] (.aceze (A

.tuhaf, acayip, ilginç [ﻋﺠﻴﺐ] (.acîb (A

.şaşılacak şey [ﻋﺠﻴﺒﻪ] (.acîbe (A

6 .acil [ﻋﺎﺝﻞ] (.âcil (A

.derhal, acil olarak [ﻋﺎﺝﻼ] (.âcilen (A

.macun, yoğurulmuş [ﻋﺠﻴﻦ] (.acîn (A

.aciz. 2.ben.1 [ﻋﺎﺝﺰ] (.âciz (A

.acizce. 2.alçakgönüllüce.1 [ﻋﺎﺝﺰاﻥﻪ] (.âcizâne (A.-F

.acizlik [ﻋﺎﺝﺰی] (.âcizî (A.-F

.acizlik [ﻋﺎﺝﺰیﺖ] (.âciziyyet (A

âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.

.aceleci [ﻋﺠﻮل] (.acûl (A

.acele acele [ﻋﺠﻮﻻﻥﻪ] (.acûlâne (A.-F

.kocakarı. 2.cadı.1 [ﻋﺠﻮز] (.acûz (A

.kocakarı. 2.cadı.1 [ﻋﺠﻮزﻩ] (.acûze (A

.tuğla. 2.kiremit.1 [ﺁﺝﺮ] (.âcür (F

.acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama [ﻋﺠﺰ] (.acz (A

.edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.1 [ﺁداب] (.âdâb (A

.kaslar [ﻋﻀﻼت] (.adalât (A

.kas. 2.kaslar.1[ﻋﻀﻠﻪ] (.adale (A

.adalet [ﻋﺪاﻝﺖ] (.adâlet (A

.adil, adaletli [ﻋﺪاﻝﺘﮑﺎر] (.adaletkâr (A.-F

.âdetler, alışkanlıklar [ﻋﺎدات] (.âdât (A

.düşmanlık [ﻋﺪاوت] (.adâvet (A adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.

.sayma, görme, değerlendirme, kabul etme [ﻋﺪ] (.add (A

7 addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek. addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek. addolunmak sayılmak, kabul edilmek.

.sayı [ﻋﺪد] (.aded (A

.sayıca [ﻋﺪدا] (.adeden (A

.sayısal [ﻋﺪدی] (.adedî (A

.ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.1 [ﺁدم] (.âdem (A

.yokluk, bulunmama, adem [ﻋﺪم] (.adem (A

.başarısızlık [ﻋﺪم ﻡﻮﻓﻘﻴﺖ ] adem -i muvaffakiyet

.dengesizlik [ﻋﺪم ﻡﻮازﻥﺖ ] adem -i muvazenet

..uymama [ﻋﺪم رﻋﺎیﺖ ] adem -i riâyet

.uzlaşamama, bir araya gelememe [ﻋﺪم ﺕﺄﻝﻴﻔﻴﺖ ] adem -i te’lîfiyet

.ilgisizlik [ ﻋﺪم ﺕﻮﺝﻪ] adem -i teveccüh

.yokluk ülkesi [ﻋﺪم ﺁﺑﺎد] (.ademâbâd (A.-F

.yamyam, insan yiyen [ﺁدم ﺧﻮار] (.âdemhâr (A.-F

.insanoğlu. 2.insanlık.1[ﺁدﻡﯽ] (.âdemî (A.-F

.insanlar [ﺁدﻡﻴﺎن] (.âdemiyân (A.-F

.insanlık. 2.adamlık.1 [ﺁدﻡﻴﺖ] (.âdemiyyet (A

.mercimek [ﻋﺪس] (.ades (A

.mercek [ﻋﺪﺱﻪ] (.adese (A

.alışkanlık, âdet [ﻋﺎدت] (.âdet (A

.basbayağı [ﻋﺎدﺕﺎ] (.âdeta (A

.âdet olarak, geleneklere göre [ﻋﺪﺕﺎ] (.âdeten (A

8 .kurbanlar [اﺽﺤﯽ] (.adhâ (A

.sıradan, âdi, değersiz [ﻋﺎدی] (.âdi (A

.birçok [ﻋﺪیﺪ] (.adîd (A

.birçok [ﻋﺪیﺪﻩ] (.adîde (A

.adaletli [ﻋﺎدل] (.âdil (A

.eşit, denk [ﻋﺪیﻞ] (.adîl (A

.adilce [ﻋﺪﻻﻥﻪ] (.âdilâne (A.-F

.yok olan [ﻋﺪیﻢ] (.adîm (A

.imkânsız [ﻋﺪیﻢ اﻻﻡﮑﺎن] (.adîmülimkân (A

.alışılmış, sıradan [ﻋﺎدیﻪ] (.âdiye (A

.adalet [ﻋﺪل] (.adl (A

.kenarlar [اﺽﻼع (.adlâ’ (A

.adalet ile ilgili [ﻋﺪﻝﯽ] (.adlî (A

.mahkeme, adliye [ﻋﺪﻝﻴﻪ] (.adliyye (A

.cennet [ﻋﺪن] (.adn (A

.düşman [ﻋﺪو] (.adû (A

.ufuklar [ﺁﻓﺎق] (.âfâk (A

.nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.1 [ﺁﻓﺎﻗﯽ] (.âfâkî (A

.afetler, belalar [ﺁﻓﺎت] (.âfât (A

.yaratık, yaratılmış, mahluk [ﺁﻓﺮیﺪﻩ] (.âferîde (F

.yaratan, Tanrı [ﺁﻓﺮیﺪﮔﺎر] (.âferîdgâr (F

.bravo, çok yaşa, aferin [ﺁﻓﺮیﻦ] (.âferîn (F

.yaratan [ﺁﻓﺮیﻦ] (.âferîn (F

9 .yaratıcı [ﺁﻓﺮیﻨﻨﺪﻩ] (.âferînende (F

.yaratılış [ﺁﻓﺮیﻨﺶ] (.âferîniş (F

.afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.1 [ﺁﻓﺖ] (.âfet (A

.can belası. 2.güzel.1 [ﺁﻓﺖ ﺝﺎن ] âfet -i cân

.güzel, dilber.1 [ﺁﻓﺖ دوران ] âfet -i devrân

.afet getiren [ﺁﻓﺖ اﻥﮕﻴﺰ] (.âfetengîz (A.-F

.bela getiren [ﺁﻓﺖ رﺱﺎن] (.âfetresân (A.-F

.belaya uğramış, afet görmüş [ﺁﻓﺖ زدﻩ] (.âfetzede (A.-F

.iffetli [ﻋﻔﻴﻒ] (.afîf (A

.batan. 2.görünmez olan.1 [ﺁﻓﻞ] (.âfil (A

.güneş [ﺁﻓﺘﺎب ] (.âfitâb (F

güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi [ﺁﻓﺘﺎب ﺝﻤﺎل ] (.âfitâbcemâl (F.-A parlayan, sevgili, maşuk.

.esenlik [ﻋﺎﻓﻴﺖ] (.âfiyet (A

âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.

.afiyet verici [ﺁﻓﻴﺖ ﺑﺨﺶ ] afiyetbahş

.Afrika kıtası [اﻓﺮیﻘﺎ] (.afrika (A

.büyü, efsun [اﻓﺴﻮن] (.afsun (F

.güneş [ﺁﻓﺘﺎب] (.âftâb (F

.ıbrık, su kabı [ﺁﻓﺘﺎﺑﻪ] (.âftâbe (F

.güneş alan, güneş gören [ﺁﻓﺘﺎﺑﮕﻴﺮ] (.âftâbgîr (F

.güneşlik [ﺁﻓﺘﺎﺑﯽ] (.âftâbî (F

.parlak yüzlü [ﺁﻓﺘﺎب رو] (.âftâbrû (F

10 .bağışlama, af [ﻋﻔﻮ] (.afv (A

.haberdar [ﺁﮔﺎﻩ] (.âgâh (F

âgâh etmek haberdar etmek.

âgâh olmak haberdar olmak.

.haberdarlık [ﺁﮔﺎهﯽ] (.âgâhî (F

.haberdar [ﺁﮔﻪ] (.âgeh (F

.haberdarlık [ﺁﮔﻬﯽ] (.âgehî (F

.dolu [ﺁﮔﻴﻦ] (.âgîn (F

.kucak [ﺁﻏﻮش] (.âgûş (A

.kışkırtma [ﺁﻏﺎﻝﺶ] (.âğâliş (F

.ağalar [ﺁﻏﺎیﺎن] (.ağayân (T.-F

.başlama. 2.başlangıç.1 [ﺁﻏﺎز] (.âğâz (F

.kalın kafalılar [اﻏﺒﻴﺎ] (.ağbiyâ (A

.bulaşmış, bulanık [ﺁﻏﺸﺘﻪ] (.âğişte (F

.boyunduruklar. 2.zincirler.1 [اﻏﻼل] (.ağlâl (A

.hatalar [اﻏﻼط] (.ağlât (A

.çoğunlukla, genellikle, sık sık [اﻏﻠﺐ اﺣﺘﻤﺎل] (.ağleb [(A

.büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla [اﻏﻠﺐ اﺣﺘﻤﺎل] ağleb -i ihtimâl

.en zengin [اﻏﻨﯽ] (.ağnâ (A

.koyunlar [اﻏﻨﺎم] (.ağnâm (A

.zenginler [اﻏﻨﻴﺎ] (.ağniyâ (A

.şarkılar [اﻏﻨﻴﻪ] (.ağniye (A

.fidanlar [اﻏﺮاس] (.ağrâs (A

11 .maksatlar [اﻏﺮاض] (.ağrâz (A

.dallar [اﻏﺼﺎن] (.ağsân (A

.perdeler. 2.zarlar.1 [اﻏﺸﻴﻪ] (.ağşiye (A

.yabancılar [اﻏﻴﺎر] (.ağyâr (A

.kardeş. 2.dost.1 [اخ] (.ah (A

.feryat etme, feryat. 2.ilenme.1 [ﺁﻩ] (.âh (F

âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.

.âh edip inleme [ﺁﻩ و زار ] âh ü zâr

.birler [ﺁﺣﺎد] (.âhâd (A

.bir [اﺣﺪ] (.ahad (A

.halk, ahali, insan topluluğu [اهﺎﻝﯽ] (.ahali (A

.kızkardeşler [اﺧﻮات] (.ahavât (A

.dostlar. 2.dost.1 [اﺣﺒﺎب] (.ahbâb (A

.dostlar, sevdikler [اﺣﺒﺎب] (.ahbap (A

.haberler [اﺧﺒﺎر] (.ahbâr (A

.taşlar [اﺣﺠﺎر] (.ahcâr (A

.yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.1 [ﻋﻬﺪ] (.ahd (A

.Tevrat, Zebur ve Mezâmir [ﻋﻬﺪ ﻋﺘﻴﻖ] ahd -i atîk

.İncil ve ekleri [ﻋﻬﺪ ﺝﺪیﺪ] ahd -i cedîd

.yemyeşil [اﺣﻀﺮ] (.ahdar (A

.yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.1 [اﺣﺪاث] (.ahdâs (A

.kambur [اﺣﺪب] (.ahdeb (A

.ahitname, antlaşma metni [ﻋﻬﺪﻥﺎﻡﻪ] (.ahdnâme (A.-F

12 .and [ﻋﻬﺪ و ﭘﻴﻤﺎن] (.ahdüpeymân (A.-F

.kireç [ﺁهﮏ] (.âhek (F

.demir [ﺁهﻦ] (.âhen (F

.acımasız [ﺁهﻦ دل] (.âhendil (F

.uyum, ahenk. 2.eğlence.1 [ﺁهﻨﮓ] (.âheng (F

.ses uyumu [ﺁهﻨﮓ اﺹﻮات] âheng -i esvât

.uyumlu [ﺁهﻨﮕﺪار] (.âhengdâr (F

.demirci [ﺁهﻨﮕﺮ] (.âhenger (F

.uyumlu, ahenkli [ﺁهﻨﮓ ﮔﺬار ] (.âhenggüzâr (F

.demirden. 2.demir gibi.1 [ﺁهﻨﻴﻦ] (.âhenîn (F

.katı yürekli. 2.yiğit.1 [ﺁهﻨﻴﻦ دل] (.âhenîndil (F

.ahenk, uyum [ﺁهﻨﮓ] (.âhenk (F

.uyumlu, ahenkli [ﺁهﻨﮓ دار] (.âhenkdâr (F

.miknatıs [ﺁهﻨﮑﺶ] (.âhenkeş (F

.miknatıs [ﺁهﻦ رﺑﺎ] (.âhenrüba (F

.törpü [ﺁهﻦ ﺱﺎی] (.âhensâ(y) (F

.başka, diğer [ﺁﺧﺮ] (.âher (A

.yavaş, usul, ağır [ﺁهﺴﺘﻪ] (.âheste (F

.yavaşlık [ﺁهﺴﺘﮕﯽ] (.âhestegî (F

.en gizli [اﺧﻔﺎ] (.ahfâ (A

.torunlar [اﺣﻔﺎد] (.ahfâd (A

.kor ateş [اﺧﮕﺮ] (.ahger (F

.dostlar, sevilenler; sevgililer [اﺣﺒﺎ] (.ahibbâ (A

13 .söz, yemin [ﻋﻬﺪ] (.ahid (A

.sözünden dönen, antlaşmayı bozan [ﻋﻬﺪﺵﮑﻦ] (.ahidşiken (A.-F

.kınından çıkmış, sıyrılmış [ﺁهﻴﺨﺘﻪ] (.âhîhte (F

.son, en son [ﺁﺧﺮ] (.ahîr (A

.sonunda. 2.sonuç.1 [ﺁﺧﺮ ﮐﺎر] âhir -i kâr

.ileri görüşlü [ﺁﺧﺮﺑﻴﻦ] (.âhirbîn (A.-F

.son [ﺁﺧﺮﻩ] (.âhire (A

.geçenlerde, son zamanlarda, son olarak [اﺧﻴﺮا] (.ahîren (A

.öbür dünya [ﺁﺧﺮت] (.âhiret (A

âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.

.sonuncu. 2.sonrakiler.1 [ﺁﺧﺮیﻦ] (.âhirin (A.-F

.sonunda, nihayet [ﺁﺧﺮﮐﺎر] (.âhirkâr (A.-F

.sonunda, işin sonunda [ﺁﺧﺮاﻻﻡﺮ] (.âhirülemr (A

.alan [ﺁﺧﺬ] (.âhiz (A

.alıcı gereç [ﺁﺧﺬﻩ] (.ahize (A

.hükümler [اﺣﮑﺎم] (.ahkâm (A

.halefler [اﺧﻼف] (.ahlâf (A

.huy, ahlak [اﺧﻼق] (.ahlâk (A

.uygulamadaki ahlak anlayışı [اﺧﻼق ﻋﻤﻠﯽ] ahlâk -ı amelî

.iyi huy [اﺧﻼق ﺣﺴﻨﻪ] ahlâk -ı hasene

.teorideki ahlak anlayışı [اﺧﻼق ﻥﻈﺮی] ahlâk -ı nazarî

.kötü huy [اﺧﻼق ذﻡﻴﻤﻪ] ahlâk -ı zemîme

.ahlakça [اﺧﻼﻗﺎ] (.ahlâken (A

14 .ahlak bilgisi [اﺧﻼﻗﻴﺎت] (.ahlâkiyat (A

.ahlakçılar [اﺧﻼﻗﻴﻮن] (.ahlâkiyûn (A

.karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.1 [اﺣﻼم] (.ahlâm (A

.salgılar [اﺧﻼط] (.ahlât (A

.dört özsuyu kan, salya, safra, dalak [اﺧﻼط ارﺑﻌﻪ] ahlât -ı erba’a

.budala, aptal, ahmak [اﺣﻤﻖ] (.ahmak (A

.ahmakça [اﺣﻤﻘﺎﻥﻪ] (.ahmakâne (A.-F

.ahmaklık [اﺣﻤﻘﯽ] (.ahmakî (A.-F

.kırmızı, kızıl [اﺣﻤﺮ] (.ahmer (A

.kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.1 [اﺣﺮام] (.ahrâm (A

.özgürler [اﺣﺮار] (.ahrâr (A

.özgürce [اﺣﺮاراﻥﻪ] (.ahrârâne (A.-F

.koruyucular, muhafızlar [اﺣﺮاس] (.ahrâs (A

.öbür dünya, ahiret [ﺁﺧﺮت] (.ahret (A ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.

.duygular [اﺣﺴﺎس] (.ahsâs (A

.en güzel [اﺣﺴﻦ] (.ahsen (A

.iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.1 [اﺣﺸﺎء] (.ahşâ’ (A

.ahşap. 2.keresteler.1 [اﺧﺸﺎب] (.ahşâb (A.>T

.maiyet [اﺣﺸﺎم] (.ahşâm (A

.odunlar [اﺣﻄﺎب] (.ahtâb (A

.tehlikeler [اﺧﻄﺎر] (.ahtâr (A

.iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.1 [ﺁﺧﺘﻪ] (.âhte (F

15 .yıldız [اﺧﺘﺮ] (.ahter (F

.kuyruklu yıldız [اﺧﺘﺮ دﻥﺒﺎﻝﻪ دار] ahter -i dünbâledâr

.astrolog, yıldızbilimci [اﺧﺘﺮﺑﻴﻦ] (.ahterbîn (F

.yıldızbilimci [اﺧﺘﺮﺵﻨﺎس] (.ahterşinâs (F

.yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.1 [اﺧﺘﺮﺵﻤﺎر] (.ahterşümâr (F

.kardeş [اﺧﻮ] (.ahu (A

.ceylan, karaca [ﺁهﻮ] (.âhû (F

.ceylan yavrusu [ﺁهﻮﺑﺮﻩ] (.âhûbere (F

.ödlek, korkak [ﺁهﻮدل] (.âhûdil (F

.molla, hoca [ﺁﺧﻮﻥﺪ] (.âhund (F

.ceylan bakışlı [ﺁهﻮﻥﮕﺎﻩ] (.âhûnigah (F

.ahır [ﺁﺧﺮ] (.âhur (F

.ceylanlar [ﺁهﻮان] (.âhuvân (F

.ceylan gibi [ﺁهﻮاﻥﻪ] (.âhûvâne (F

.feryat, sızlanma, hayıflanma [ﺁﻩ و واﻩ] (.âhüvâh(F

.feryat, âh çekme, figan etme [ﺁﻩ و واویﻼ ] (.âhüvâveylâ (F.-A

.âh çekip inleme [ﺁﻩ و زار] (.âhüzâr (F

.haller, durumlar [اﺣﻮال] (.ahvâl (A

.olağan haller [اﺣﻮال ﻋﺎدیﻪ] ahvâl -i âdiye

sağlık durumu [اﺣﻮال ﺹﺤﻴﻪ] ahvâl -i sıhhiye

.en korkunç [اﺧﻮف] (.ahvef (A

.şaşı [اﺣﻮل] (.ahvel (A

.diriler [اﺣﻴﺎ] (.ahyâ (A

16 .yılkılar [اﺧﻴﺎل] (.ahyâl (A

.arasıra, kimi zaman [اﺣﻴﺎﻥﺎ] (.ahyânen (A

.iyiler [اﺧﻴﺎر] (.ahyâr (A

.iplikler [اﺧﻴﺎط] (.ahyât (A

.alma [اﺧﺬ] (.ahz (A ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.

.kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.1 [اﺣﺰاب] (.ahzâb (A

.hüzünler [اﺣﺰان] (.ahzân (A

.yeşil [اﺧﻀﺮ] (.ahzar (A

.çok hüzünlü [اﺣﺰن] (.ahzen (A ahzetmek almak.

.alış veriş [اﺧﺬ و ﻋﻄﺎ] (.ahzüi’tâ (A

.alıp sahip çıkma [اﺧﺬ و ﻗﺒﺾ] (.ahzükabz (A

.ait, ilişkin. 2.geri dönen.1 [ﻋﺎﺋﺪ] (.âid (A

.gelirler, aidat [ﻋﺎﺋﺪات] (.âidât (A

.kâr, kazanç, gelir [ﻋﺎﺋﺪﻩ] (.âide (A

.engel [ﻋﺎﺋﻘﻪ] (.âika (A

.aile. 2.eş, karı.1 [ﻋﺎﺋﻠﻪ] (.âile (A

.aile ile ilgili [ﻋﺎﺋﻠﻮی] (.ailevî (A

.buruşuk, cilt kırışığı [ﺁژﻥﮓ] (.âjeng (F

.serkeş [ﻋﺎق] (.âk (A

.arka, art. 2.topuk, ökçe.1 [ﻋﻘﺐ] (.akab (A

.yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.1 [ﻋﻘﺒﺎت] (.akabât (A

17 .geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.1 [ﻋﻘﺒﻪ] (.akabe (A akabinde (A.-T.) ardından.

.inançlar, akideler [ﻋﻘﺎﺋﺪ] (.akâid (A

.verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.1 [ﻋﻘﺎﻡﺖ] (.akâmet (A

.kazanç sağlayan mülk [ﻋﻘﺎر] (.akar (A

.kazanç sağlayan mülkler, akarlar [ﻋﻘﺮات] (.akarât (A

.çok çirkin [اﻗﺒﺢ] (.akbeh (A

.düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.1 [ﻋﻘﺪ] (.akd (A

.kadehler [اﻗﺪاح] (.akdâh (A

.ayaklar [اﻗﺪام] (.akdâm (A akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.

.önce, önceki [اﻗﺪم] (.akdem (A

.en kutsal [اﻗﺪس] (.akdes (A akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma yapmak, sözleşme yapmak.

.son [ﻋﺎﻗﺒﺖ] (.akıbet (A

.sonu gören, ileri görüşlü [ﻋﺎﻗﺒﺖ ﺑﻴﻦ] (.âkıbetbîn (A.-F

.sonunu düşünen [ﻋﺎﻗﺒﺖ اﻥﺪیﺶ] (.âkıbetendîş (A.-F

.sonunda [ﻋﺎﻗﺒﺖ اﻻﻡﺮ] (.âkıbetülemr (A

.akıllı, akıl sahibi [ﻋﺎﻗﻞ] (.âkıl (A

.akıl [ﻋﻘﻞ] (.akıl (A

.akıllıca [ﻋﺎﻗﻞ] (.âkılâne (A.-F

.akıllı kadın [ﻋﺎﻗﻠﻪ] (.âkıle (A

18 .kısır. 2.verimsiz.1 [ﻋﺎﻗﺮ] (.âkır (A

.akit yapan [ﻋﺎﻗﺪ] (.âkid (A

.inanç, akide [ﻋﻘﻴﺪﻩ] (.akîde (A

.inanç tüccarı [ﻋﻘﻴﺪﻩ ﻓﺮوش ] (.akîdefurûş (A.-F

.akik taşı [ﻋﻘﻴﻖ] (.akîk (A

.yiyen [ﺁﮐﻞ] (.âkil (A

.kısır. 2.sonuçsuz.1 [ﻋﻘﻴﻢ] (.akîm (A akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.

.yansıma, aksetme, akis [ﻋﮑﺲ] (.akis (A

.akıl [ﻋﻘﻞ] (.akl (A

.ergin [ﻋﻘﻞ ﺑﺎﻝﻎ] akl -ı bâliğ

.Tanrı [ﻋﻘﻞ اول] akl -ı evvel

.doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.1 [ﻋﻘﻞ ﮐﻞ] akl -ı küll

.soyut akıl [ﻋﻘﻞ ﻡﺠﺮد] akl -ı mücerred

.sağduyu [ﻋﻘﻞ ﺱﻠﻴﻢ] akl -ı selim

.kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.1 [اﻗﻼم] (.aklâm (A

.akılca [اﻗﻼ] (.aklen (A

.sağduyu [ﻋﻘﻞ ﺱﻠﻴﻢ] (.aklıselim (A.-F

.akılca, akıl bakımından, rasyonel [ﻋﻘﻠﯽ] (.aklî (A

.akılcılık, rasyonalizm [ﻋﻘﻠﻴﻪ] (.akliyye (A

.akılcılar, rasyonalistler [ﻋﻘﻠﻴﻮن] (.akliyyûn (A

.kısırlık [ﻋﻘﻢ] (.akm (A

.aylar [اﻗﻤﺎر] (.akmâr (A

19 .kumaşlar [اﻗﻤﺸﻪ] (.akmişe (A

.akraba, yakınlar [اﻗﺮﺑﺎء] (.akrabâ (A

.yaşıtlar [اﻗﺮان] (.akran (A

.en yakın [اﻗﺮب] (.akreb (A

.akrep. 2.saat ibresi.1 [ﻋﻘﺮب] (.akreb (A

.saati gösteren ibre [ﻋﻘﺮﺑﮏ] (.akrebek (A.-F

.yansıma, akis [ﻋﮑﺲ] (.aks (A

.çatışkı [ﻋﮑﺲ ﻡﺪﻋﺎ] aks -i müddeâ

.yankı [ﻋﮑﺲ ﺹﺪا] aks -i sedâ

.uzak, en son [اﻗﺼﯽ] (.aksâ (A

.ülkü, ideal [اﻗﺼﺎی اﻡﻞ] aksâ -yı emel

.Uzakdoğu [اﻗﺼﺎی ﺵﺮق] aksâ -yı şark

.kısımlar, bölümler [اﻗﺴﺎم] (.aksâm (A

.diğer kısımlar, öbür bölümler [اﻗﺴﺎم ﺱﺎﺋﺮﻩ] aksâm -ı sâire

.en kısa [اﻗﺼﺮ] (.akser (A aksetmek yansımak, vurmak.

.inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.1 [ﻋﮑﺴﯽ] (.aksî (A

.tepki, reaksiyon [ﻋﮑﺲ اﻝﻌﻤﻞ] (.aksülamel (A

.kesmeler. 2.beylik araziler.1 [اﻗﻄﺎع] .aktâ’ (A

.kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.1 [اﻗﻄﺎب] (.aktâb (A

.taraflar, yöreler [اﻗﻄﺎر] (.aktâr (A

.dünyanın her tarafı [اﻗﻄﺎر ﺝﻬﺎن ] aktâr-ı cihân

.azgın, kudurmuş, saldırgan [ﻋﻘﻮر] (.akûr (A

20 .kudurmuşçasına [ﻋﻘﻮراﻥﻪ] (.akûrâne (A.-F

.sözler [اﻗﻮال] (.akvâl (A

.kavimler [اﻗﻮام] (.akvâm (A

.kuvvetliler [اﻗﻮیﺎ] (.akviyâ (A

.aile. 2.sülale. 3.evlat.1 [ﺁل] (.âl (A

.yüce, yüksek [ﻋﺎل] (.âl (A

.yücelik, şeref [ﻋﻼء] (.alâ (A

.üst, üstü, üzeri [ﻋﻠﯽ] (.alâ (A

.her nasıl olsa [ﻋﻠﯽ ای ﺣﺎل] (.alâeyyihâl (A

.binler [ﺁﻻف] (.âlâf (A

.tek başına, başlı başına [ﻋﻠﻴﺤﺪﻩ] (.alâhide (A

.alakalar, ilgiler [ﻋﻼﺋﻖ] (.alâik (A alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.

.gökkuşağı [ﻋﻼﺋﻢ ﺱﻤﺎ] alâim-i semâ

.kan pıhtısı. 2.sülük.1 [ﻋﻠﻖ] (.alak (A

.ilgi, alaka [ﻋﻼﻗﻪ] (.alâka (A

.ilgilendiren, ilgili [ﻋﻼﻗﻪ ﺑﺨﺶ] (.alâkabahş (A.-F

.ilgili, alakalı [ﻋﻼﻗﻪ دار] (.alâkadar (A.-F alâkadar etmek ilgilendirmek. alâkadar olmak ilgilenmek.

.ilgililer [ﻋﻼﻗﻪ داران] (.alakadârân (A.-F

.olabildiğince [ﻋﻼﻗﺪراﻻﻡﮑﺎن] (.alâkadrilimkân (A

.elemler, acılar [ﺁﻻم] (.âlâm (A

21 .işaretler, alametler [ﻋﻼﻡﺎت] (.alâmât (A

.işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri [ﻋﻼﻡﺖ] (.alâmet (A

.aletler [ﺁﻻت] (.âlât (A

.üzere [ﻋﻠِﯽ وﺝﻪ] (.alâvechi (A

.uygun olarak [ﻋﻠﯽ وﻓﻖ] (.alâvefk (A

.bulaşma. 2.gösteriş.1 [ﺁﻻیﺶ] (.âlâyiş (F

.sürekli [ﻋﻠﯽ اﻝﺪوام] (.aleddevam (A

.ot. 2.hayvan yemi.1 [ﻋﻠﻒ] (.alef (A

.kan pıhtısı. 2.balçık.1 [ﻋﻠﻘﻪ] (.aleka (A

.çarçabuk [ﻋﻠﯽ اﻝﻌﺠﻠﻪ] (.alelacele (A

.sıradan, bayağı [ﻋﻠﯽ اﻝﻌﺎدﻩ] (.alelâde (A

.körükörüne [ﻋﻠﯽ اﻝﻌﻤﻴﺎ] (.alelamyâ (A

.çok defa [ﻋﻠﯽ اﻻﮐﺜﺮ] (.alelekser (A

.özellikle [ﻋﻠﯽ اﻝﺨﺼﻮص] (.alelhusûs (A

.genellikle. 2.rastgele.1 [ﻋﻠﯽ اﻻﻃﻼق] (.alelıtlâk (A

.topluca [ﻋﻠﯽ اﻻﺝﻤﺎل] (.alelicmâl (A

.birer birer [ﻋﻠﯽ اﻻﻥﻔﺮاد] (.alelinfirâd (A

.sürekli, aralıksız [ﻋﻠﯽ اﻻﺱﺘﻤﺮار] (.alelistimrâr (A

.ortaklaşa [ﻋﻠﯽ اﻻﺵﺘﺮاک] (.aleliştirâk (A

.yeterince [ﻋﻠﯽ اﻝﮑﻔﺎیﻪ] (.alelkifâye (A

.genellikle, genelde, genel olarak [ﻋﻠﯽ اﻝﻌﻤﻮم] (.alelumûm (A

.dünya; evren [ﻋﺎﻝﻢ] (.âlem (A

.sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.1 [ﻋﻠﻢ] (.alem (A

22 .dünyayı süsleyen [ﻋﺎﻝﻢ ﺁرا] (.âlemârâ (A.-F

.sancaktar [ﻋﻠﻤﺪار] (.alemdâr (A.-F

.dünyayı parlatan [ﻋﺎﻝﻢ اﻓﺮوز] (.âlemefrûz (A.-F

.dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.1 [ﻋﺎﻝﻤﮕﻴﺮ] (.âlemgîr (A.-F

.insanlar [ﻋﺎﻝﻤﻴﺎن] (.âlemiyân (A.-F

.dünyayı kaplayan [ﻋﻠﻢ ﺵﻤﻮل] (.âlemşümûl (A

.dünyayı aydınlatan [ﻋﺎﻝﻤﺘﺎب] (.âlemtâb (A.-F

.açıkça [ﻋﻠﻨﺎ] (.alenen (A

.açık, aşikâr [ﻋﻠﻨﯽ] (.alenî (A

.araç, alet. 2.aygıt.1 [ﺁﻝﺖ] (.âlet (A

.ayrıntılı olarak [ﻋﻠﯽ اﻝﺘﻔﺼﻴﻞ] (.alettafsîl (A

.peşpeşe [ﻋﻠﯽ اﻝﺘﻮاﻝﯽ] (.alettevâlî (A

.karşı, karşıt; üzerine [ﻋﻠﻴﻪ] (.aleyh (A

.karşıt, zıt [ﻋﻠﻴﻪ دار] (.aleyhdar (A.-F

.selam onun üzerine olsun [ﻋﻠﻴﻪ اﻝﺴﻼم] (.aleyhisselâm (A

.yüce; yüksek [ﻋﺎﻝﯽ] (.âlî (A

.yüksek dereceli [ﻋﺎﻝﯽ ﺝﺎﻩ] (.âlîcâh (A.-F

.cömert. 2.haysiyetli.1 [ﻋﺎﻝﯽ ﺝﻨﺎب] (.âlîcenâb (A

.ilahlar [ﺁﻝﻬﻪ] (.âlihe (A

.yüce himmetli [ﻋﺎﻝﯽ هﻤﺖ] (.âlîhimmet (A

.saygıdeğer [ﻋﺎﻝﯽ ﻗﺪر] (.âlîkadr (A

.hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.1 [ﻋﻠﻴﻞ] (.alîl (A

.bilgin [ﻋﺎﻝﻢ] (.âlim (A

23 .çok bilen [ﻋﻠﻴﻢ] (.alîm (A

.yüksek makamlı [ﻋﺎﻝﯽ ﻡﻘﺎم] (.âlîmakâm (A

.yüksek görüşlü [ﻋﺎﻝﯽ ﻥﻈﺮ] (.âlînazar (A

.şanı yüce [ﻋﺎﻝﯽ ﺵﺎن] (.âlîşan (A

.yüce, yüksek [ﻋﺎﻝﻴﻪ] (.âliye (A

.en iyisi [ﻋﻠﯽ اﻻﻋﻼ] (.aliyyülâlâ (A

.Tanrı, Allah [اﷲ] (.Allâh (A

.büyük bilgin [ﻋﻼﻡﻪ] (.allâme (A

.erik [ﺁﻝﻮ] (.âlû (F

.vişne [ﺁﻝﻮﺑﺎﻝﻮ] (.âlûbâlu (F

.bulanmış, bulaşmış [ﺁﻝﻮد] (.âlûd (F

.bulanmış, bulaşmış [ﺁﻝﻮدﻩ] (.âlûde (F

.iffetsiz [ﺁﻝﻮدﻩ داﻡﻦ] (.âlûdedâmen (F

.bulaşma, bulaşıklık [ﺁﻝﻮدﮔﯽ] (.âlûdegî (F

.iffetsiz, fahişe. 2.alışık.1 [ﺁﻝﻔﺘﻪ] (.âlüfte (F

.hedef. 2.nişan tahtası.1 [ﺁﻡﺎج] (.âmâc (F

.nişan alınan yer [ﺁﻡﺎﺝﮕﺎﻩ] (.âmâcgâh (F

.hazır [ﺁﻡﺎدﻩ] (.âmâde (F

.hazırlık [ﺁﻡﺎدﮔﯽ] (.âmâdegî (F

.davranışlar, ameller [اﻋﻤﺎل] (.a'mâl (A

.emeller [ﺁﻡﺎل] (.âmâl (A

.emeller [ﺁﻡﺎل] (.âmâl (A

.sayım. 2.hesap.1 [ﺁﻡﺎر] (.âmâr (F

24 .kasıt [ﻋﻤﺪ] (.amd (A

.kasıtlı olarak [ﻋﻤﺪا] (.amden (A

.gelme, geliş [ﺁﻡﺪ] (.âmed (F

.geliş gidiş [ﺁﻡﺪﺵﺪ] (.âmedşüd (F

.geliş gidiş [ﺁﻡﺪورﻓﺖ] (.âmedüreft (F

.geliş gidiş [ﺁﻡﺪوﺵﺪ] (.âmedüşüd (F

.iş. 2.ishal.1 [ﻋﻤﻞ] (.amel (A

.işçi [ﻋﻤﻠﻪ] (.amele (A

.bilfiil, işleyerek [ﻋﻤﻼ] (.amelen (A

.pratik, uygulamalı [ﻋﻤﻠﯽ] (.amelî (A

.işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.1 [ﻋﻤﻠﻴﺎت] (.ameliyât (A

.işlem, uygulama [ﻋﻤﻠﻴﻪ] (.ameliye(A

.diyecek bir şey yok, inandık [ﺁﻡﻨﺎ] (.âmennâ (A

.karışık, karışmış [ﺁﻡﻴﺨﺘﻪ] (.âmîhte (A

.derin [ﻋﻤﻴﻖ] (.amîk (A

.yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.1 [ﻋﺎﻡﻞ] (.âmil (A

.yaygın [ﻋﻤﻴﻢ] (.amîm (A

.amin [ﺁﻡﻦ] (.âmîn (A

.emin olarak [ﺁﻡﻨﺎ] (.âminen (A

.emreden [ﺁﻡﺮ] (.âmir (A

.emredercesine [ﺁﻡﺮاﻥﻪ] (.âmirâne (A.-F

.bayağı, avamca [ﻋﺎﻡﻴﺎﻥﻪ] (.âmiyâne (A.-F

.genel, yaygın [ﻋﺎم] (.âmm (A

25 .yıl [ﻋﺎم] (.âmm (A

.amca [ﻋﻢ] (.amm (A

.ama [اﻡﺎ] (.ammâ (A

.maksada gelince [اﻡﺎﺑﻌﺪ)] (.ammâba’d (A

.hala [ﻋﻤﻪ] (.amme (A

.direk [ﻋﻤﻮد] (.amûd (A

.dikine [ﻋﻤﻮدا] (.amûden (A

.dikey [ﻋﻤﻮدی] (.amûdî (A

.bağışlama, affetme.1 [ﺁﻡﺮزش] (.âmurziş (F

.öğrenen. 2.öğreten.1 [ﺁﻡﻮز] (.âmûz (F

.öğretmen [ﺁﻡﻮزﮔﺎر] (.âmûzgâr (F

.bağışlayıcı, Tanrı [ﺁﻡﺮزﮔﺎر] (.âmürzgâr (F

.bağışlama [ﺁﻡﺮزش] (.âmürziş (F

.an [ﺁن] (.ân (A

.den, -dan– [ﻋﻦ] (.an (A

.çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.1 [ان] (.ân (F

.alım, cazibe, hava [ﺁن] (.ân (F

.gelenekler [ﻋﻨﻌﻨﺎت] (.an’anât (A

.gelenek [ﻋﻨﻌﻨﻪ] (.an’ane (A

.geleneksel [ﻋﻨﻌﻨﻮی] (.an’anevî (A

.onlar [ﺁﻥﺎن] (.ânân (F

.unsurlar, elemanlar [ﻋﻨﺎﺹﺮ] (.anâsır (A

.dört unsur ateş, hava, su, toprak [ﻋﻨﺎﺹﺮ ارﺑﻌﻪ] anâsır-ı erba’a

26 .anlar [ﺁﻥﺎت] (.ânât (A

.her an, gittikçe [ﺁن ﺑﻪ ﺁن] (.anbean (A.-F

.amber [ﻋﻨﺒﺮ] (.anber (A

.amber kokulu [ﻋﻨﺒﺮﺑﻮ] (.anberbû (A.-F

.bülbül [ﻋﻨﺪﻝﻴﺐ] (.andelîb (A

.gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek [اﻥﻪ] (.âne (F

.ondan [ﻋﻨﻪ] (.anh (A

.ondan [ﻋﻨﻬﺎ] (.anhâ (A

.onlar [ﺁﻥﻬﺎ] (.anhâ (F

.bir an. 2.derhal.1 [ﺁﻥﯽ] (.ânî (A.-F

.az önce, demin. 2.yukarıda.1 [ﺁﻥﻔﺎ] (.ânifen (A

.bir anda, der hal, o anda [ﺁﻥﻴﺎ] (.âniyen (A

,zümrütüanka [ﻋﻨﻘﺎ] (.ankâ (A

.yakında, yakından, çok geçmeden [ﻋﻦ ﻗﺮیﺐ] (.ankarîb (A

.kasıtlı olarak, bile bile [ﻋﻦ ﻗﺼﺪ] (.ankasdin (A

.örümcek [ﻋﻨﮑﺒﻮت] (.ankebût (A

.içtenlikle, canügönülden [ﻋﻦ ﺹﻤﻴﻢ اﻝﻘﻠﺐ] (.ansamîmilkalb (A

.inatçı [ﻋﻨﻮد] (.anûd (A

.utanma, ar [ﻋﺎر] (.âr (A

.anırma. 2.dikenli ardıç.1 [ﻋﺮﻋﺮ] (.ar’ar (A

.süsleyen [ﺁرا] (.ârâ (F

.oylar [ﺁراء] (.ârâ’ (A

.gelinler [ﻋﺮاﺋﺲ] (.arâ’is (A

27 arap [ﻋﺮب] (.arab (A

.arapça [ﻋﺮﺑﯽ] (.arabî (A

.ter. 2.rakı.1 [ﻋﺮق] (.arak (A

.takke kavuk altı takkesi [ﻋﺮﻗﭽﻴﻦ] (.arakçîn (A.-F

.terli [ﻋﺮﻗﺪار] (.arakdâr (A.-F

.derviş külahı [ﻋﺮﻗﻴﻪ] (.arakıyye (A

.dinlenme. 2.yerleşme.1 [ﺁرام] (.ârâm (F

ârâm etmek yerleşmek

.dinlendiren, huzur veren [ ﺁرام ﺑﺨﺶ] (.ârâmbahş (F

.dinlenme yeri. 2.mezar.1 [ﺁراﻡﮕﺎﻩ] (.ârâmgâh (F

.dinlenme. 2.huzur.1 [ﺁراﻡﺶ] (.ârâmiş (F

.süslenmiş, süslü [ﺁراﺱﺘﻪ] (.ârâste (F

.süs. 2.süslenme.1 [ﺁرایﺶ] (.ârâyiş (F

.işaret, belirti. 2.tesadüf.1 [ﻋﺮض] (.araz (A

.yerler, arazi [اراﺽﯽ] (.arâzî (A

.kavga [ﻋﺮﺑﺪﻩ] (.arbede (A

.kavgacı [ﻋﺮﺑﺪﻩ ﺝﻮ] (.arbedecû (A.-F

.un [ﺁرد] (.ard (F

.elek [ﺁردﺑﻴﺰ] (.ardbîz (F

.arife, bayramdan önceki gün [ﻋﺮﻓﻪ] (.arefe (A

.yanak. 2.gelen. 3.engel.1 [ﻋﺎرض] (.ârız (A

.geçici [ﻋﺎرﺽﯽ] (.ârızî (A

.çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.1 [ﻋﺎری] (.ârî (A

28 .evet [ﺁری] (.ârî (F

.bilen, arif, irfan sahibi [ﻋﺎرف] (.ârif (A

.ödünç [ﻋﺎریﺖ] (.âriyyet (A

.geniş, genişlemesine [ﻋﺮیﺾ] (.arîz (A

.özlem. sıkıntı.1 [ﺁرﻡﺎن] (.arman (F

.yer, meydan [ﻋﺮﺹﻪ] (.arsa (A

.gök. 2.taht. 3.çardak.1 [ﻋﺮش] (.arş (A

.güverte [ﻋﺮﺵﻪ] (.arşa (A arûs (A.) [ ] gelin.

.yer. 2.dünya, yeryüzü.1 [ارض] (.arz (A

.genişlik, en. 2.enlem.1 [ﻋﺮض] (.arz (A

.sunma, arzetme [ﻋﺮض] (.arz (A

.enine, genişliğine [ارﺽﺎ] (.arzan (A

.dilekçe [ارض ﺣﺎل] (.arzıhâl (A

.istek, heves [ﺁرزو] (.ârzû (F

.değnek, sopa. 2.derviş değneği.1 [ﻋﺼﺎ] (.asâ (A

.gibi [ﺁﺱﺎ] (.âsâ (F

.sinir [ﻋﺼﺐ] (.asab (A

.sinirli [ﻋﺼﺒﯽ] (.asabî (A

.asabî mizaçlı [ﻋﺼﺒﯽ اﻝﻤﺰاج] (.asabiyülmizac (A

.sinirlilik [ﻋﺼﺒﻴﺖ] (.asabiyyet (A

.vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.1 [ﺁﺹﻒ] (.âsaf (A

.askerler [ﻋﺴﺎﮐﺮ] (.asâkir (A

29 .asillik [اﺹﺎﻝﺖ] (.asalet (A

.sağır [اﺹﻢ] (.asamm (A

.kolay [ﺁﺱﺎن] (.âsân (F

.izler. 2.eserler.1 [ﺁﺛﺎر] (.âsâr (A

.huzur. 2.güvenlik.1 [ﺁﺱﺎیﺶ] (.âsâyiş (F

.her yerde huzur hakim [ ﺁﺱﺎیﺶ ﺑﺮﮐﻤﺎل ] âsâyiş berkemâl

.gerçek dostlar [اﺹﺪﻗﺎ] (.asdika (A

.bal [ﻋﺴﻞ] (.asel (A

.gece bekçisi [ﻋﺴﺲ] (.ases (A

.sarı. 2.soluk benizli.1 [اﺹﻔﺮ] (.asfer (A

.en küçük [اﺹﻐﺮ] (.asgar (A

.en az [اﺹﻐﺮی] (.asgarî (A

.dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.1 [اﺹﺤﺎب] (.ashâb (A

.günahtan sakınan. 2.iffetli.1 [ﻋﺎﺹﻢ] (.âsım (A

.asırlarca, yüzyıllarca [ﻋﺼﺮ ﺑﻌﺪ ﻋﺼﺮ] (.asır ba’de asır (A

.isyancı. 2.günahkâr.1 [ﻋﺎﺹﯽ] (.âsî (A

.felaket, bela, zarar [ﺁﺱﻴﺐ] (.âsîb (F

.sağlam. 2.soylu.1 [اﺹﻴﻞ] (.asîl (A

.soylu çocuğu, asilzade [اﺹﻴﻞ زادﻩ] (.asîlzâde (A.-F

.özsuyu, usare [ﻋﺼﻴﺮ] (.asîr (A

.eşik [ﺁﺱﺘﺎن] (.âsitan (F

.değirmen [ﺁﺱﻴﺎ] (.âsiyâ (F

.değirmen [ﺁﺱﻴﺎب] (.âsiyâb (F

30 .asker, er [ﻋﺴﮑﺮ] (.asker (A

.asıl. 2.kök. 3.gerçek.1 [اﺹﻞ] (.asl (A

.hiçbir zaman [اﺹﻼ] (.asla (A

.asıl [اﺹﻠﯽ] (.aslî (A

.soy sop [اﺹﻞ و ﻥﺴﻞ] (.aslünesl (A.-F

.gök, gökyüzü [ﺁﺱﻤﺎن] (.âsmân (F

.gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.1 [ﺁﺱﻤﺎﻥﯽ] (.âsmânî (F

.putlar. 2.dilberler.1 [اﺹﻨﺎم] (.asnâm (A

.yüzyıl. 2.ikindi vakti.1 [ﻋﺼﺮ] (.asr (A

.modern [ﻋﺼﺮی] (.asrî (A

.eşik. 2.tekke.1 [ﺁﺱﺘﺎن] (.âstân (F

.eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.1 [ﺁﺱﺘﺎﻥﻪ] (.âstâne (F

.astar [ﺁﺱﺘﺮ] (.âster (F

.yen [ﺁﺱﺘﻴﻦ] (.âstîn (F

.rahat, huzurlu [ﺁﺱﻮدﻩ] (.âsûde (F

.huzur [ﺁﺱﻮدﮔﯽ] (.âsûdegî (F

.gönlü rahat, huzurlu [ﺁﺱﻮدﻩ ﺧﺎﻃﺮ] (.âsûdehâtır (F.-A

.gökyüzü [ﺁﺱﻤﺎن] (.âsüman (F

.yemek. 2.aşûre.1 [ﺁش] (.âş (F

.içen [ﺁﺵﺎم] (.âşâm (F

.on [ﻋﺸﺮ] (.aşer (A

.onlar [ﻋﺸﺮﻩ] (.aşere (A

.mutfak [ﺁﺵﺨﺎﻥﻪ] (.aşhâne (F

31 .aşık [ﻋﺎﺵﻖ] (.âşık (A

.aşıklar [ﻋﺎﺵﻘﺎن] (.âşıkân (A.-F

.perişan. 2.iffetsiz kadın.1 [ﺁﺵﻔﺘﻪ] (.âşifte (F

.açık, belli, aşikâr [ﺁﺵﮑﺎر] (.âşikâr (F

âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.

âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.

.açık, belli [ﺁﺵﮑﺎرﻩ] (.âşikâre (F

.tanıdık, bildik. 2.bilen.1 [ﺁﺵﻨﺎ] (.âşina (F

.onuncu [ﻋﺎﺵﺮ] (.âşir (A

.onda bir [ﻋﺸﻴﺮ] (.aşîr (A

.onuncusu [ﻋﺎﺵﺮا] (.âşiren (A

.yuva. 2.ev.1 [ﺁﺵﻴﺎن] (.âşiyân (F

.aşk [ﻋﺸﻖ] [ﻋﺸﻖ] (.aşk (A

.açık, belli, aşikâr.1 [ﺁﺵﮑﺎر] (.âşkâr (F

.açık, belli, aşikâr [ﺁﺵﮑﺎرا] (.âşkârâ (F

.tanıdık, dost, aşina [ﺁﺵﻨﺎ] (.âşnâ (F

.tanıdıklar, dostlar [ﺁﺵﻨﺎیﺎن] (.âşnâyân (F

.dostluk. 2.bilme, haberdarlık.1 [ﺁﺵﻨﺎیﯽ] (.âşnâyî (F

.aşçı [ﺁﺵﭙﺰ] (.âşpez (F

.on [ﻋﺸﺮﻩ] (.aşre (A

.kargaşa. 2.karıştırıcı.1 [ﺁﺵﻮب] (.âşûb (F

.kargaşa çıkaran [ﺁﺵﻮب اﻥﮕﻴﺰ] (.âşûbengîz (F

.aşûre [ﻋﺎﺵﻮرا] (.âşûrâ (A

32 .iffetsiz kadın. 2.perişan.1 [ﺁﺵﻔﺘﻪ] (.âşüfte (F

.gönlü perişan [ﺁﺵﻔﺘﻪ دل] (.âşüftedil (F

.çoğul eki -ler, -lar [ات] (.ât (A

.taamlar, yiyecekler [اﻃﻌﻤﻪ] (.at’ime (A

.bağış, ihsan, bahşiş [ﻋﻄﺎء] (.atâ (A

.bahşiş veren, ihsanda bulunan [ﻋﻄﺎ ﺑﺨﺶ] (.atâbahş (A.-F

.durgunluk. 2.tembellik.1 [ﻋﻄﺎﻝﺖ] (.atâlet (A

.susuzluk [ﻋﻄﺶ] (.ataş (A

.bağışlar, ihsanlar, bahşişler [ﻋﻄﺎیﺎ] (.atâyâ (A

.eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.1 [ﻋﺘﺒﺎت] (.atebât (A

.eşik [ﻋﺘﺒﻪ] (.atebe (A

.bunama [ﻋﺘﻪ] (.ateh (A ateh getirmek bunamak.

.ateş [ﺁﺕﺶ] (.âteş (F

.ateş yağdıran [ﺁﺕﺶ ﺑﺎر] (.âteşbâr (F

.fişekçi [ﺁﺕﺸﺒﺎز] (.âteşbâz (F

.mangal. 2.ocak.1 [ﺁﺕﺸﺪان] (.âteşdân (F

.acı sözlü [ﺁﺕﺶ دم] (.âteşdem (F

.ateş yakan [ﺁﺕﺶ اﻓﺮوز] (.âteşefrûz (F

.ateş rengi. 2.kırmızı.1 [ﺁﺕﺶ ﻓﺎم] (.âteşfâm (F

.ateş saçan [ﺁﺕﺶ ﻓﺸﺎن] (.âteşfeşân (F

.ateşkede, ateşperest tapınağı [ﺁﺕﺸﮕﺎﻩ] (.âteşgâh (F

.ateşkede, ateşperest tapınağı [ﺁﺕﺸﮕﺪﻩ] (.âteşgede (F

33 .maşa. 2.çıra.1 [ﺁﺕﺶ ﮔﻴﺮﻩ] (.âteşgîre (F

.ateş rengi, kırmızı [ﺁﺕﺶ ﮔﻮن] (.âteşgûn (F

.ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.1 [ﺁﺕﺸﯽ] (.âteşî (F

.ateşli. 2.hararetli.1 [ﺁﺕﺸﻴﻦ] (.âteşîn (F

.külhancı, ateşçi [ﺁﺕﺶ ﮐﺎر] (.âteşkâr (F

.sert mizaçlı [ﺁﺕﺶ ﻡﺰاج] (.âteşmizâc (F.-A

.kıvılcım [ﺁﺕﺶ ﭘﺎرﻩ] (.âteşpâre (F

.ateşe tapan, ateşperest [ﺁﺕﺶ ﭘﺮﺱﺖ] (.âteşperest (F

.eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.1 [ﻋﻄﻒ] (.atf (A

,atıfta bulunarak [ﻋﻄﻔﺎ] (.atfen (A atfetmek yöneltmek, vermek.

.şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.1 [ﻋﺎﻃﻒ] (.âtıf (A

.şefkat gösterme [ﻋﺎﻃﻔﺖ] (.âtıfet (A

.şefkat gösteren, gözeten [ﻋﺎﻃﻔﺘﮑﺎر] (âtıfetkâr (A.-F

.yararsız. 2.tembel.1 [ﻋﺎﻃﻞ] (.âtıl (A

.gelecek.1 [ﺁﺕﯽ] (.âtî (A

âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.

.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.1 [ﻋﺘﻴﻖ] (.atîk (A

.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.1 [ﻋﺘﻴﻘﻪ] (.atîka (A

.arkeoloji [ﻋﺘﻴﻘﻴﺎت] (.atîkiyyât (A

.gelecek [ﺁﺕﻴﻪ] (.âtiye (A

.gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.1 [ﺁﺕﻴﺎ] (.âtiyen (A

.aşağıda açıklanacak olan [ﺁﺕﯽ اﻝﺒﻴﺎن] (.âtiyülbeyân (A

34 .aşağıda zikredilecek olan [ﺁﺕﯽ اﻝﺬﮐﺮ] (.âtiyüzzikr (A

.bağışlar, ihsanlar [ﻋﻄﻴﺎت] (.atiyyât (A

.padişah tarafından verilen hediye [ﻋﻄﻴﻪء ﺱﻨﻴﻪ] atiyye-i seniyye

.atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.1 [اﻃﻠﺲ] (.atlas (A

.ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.1 [اﻃﻨﺎب] (.atnâb (A

.hapşırma, aksırma [ﻋﻄﺲ] (.ats (A

.hapşırık, aksırık [ﻋﻄﺴﻪ] (.atse (A

.susuzluk [ﻋﻄﺶ] (.atş (A

.susuz, susamış [ﻋﻄﺸﺎن] (.atşân (A

.attar, baharatçı [ﻋﻄﺎر] (.attar (A

.attarlık. 2.attar dükkanı.1 [ﻋﻄﺎری] (.attârî (A.-F

.şefkat [ﻋﻄﻮﻓﺖ] (.atûfet (A

.gelirler [ﻋﻮاﺋﺪ] (.avâid (A

.sonuçlar. 2.sonlar.1 [ﻋﻮاﻗﺐ] (.avâkıb (A

.âlemler, dünyalar [ﻋﻮاﻝﻢ] (.avâlim (A

.halk tabakası [ﻋﻮام] (.avâm (A

.etkenler, faktörler.1 [ﻋﻮاﻡﻞ] (.avâmil (A

.halkın beğendiği [ﻋﻮام ﭘﺴﻨﺪ] (.avâmpesend (A.-F

.zaman [اوان] (.avân (A

.aylak [ﺁوارﻩ] (.âvâre (F

.aylak [ﺁوارﻩ ﺱﺮ] (.âvâreser (F

.belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.1 [ﻋﻮارض] (.avârız (A

.bilginler, arifler [ﻋﻮارف] (.avârif (A

35 .ses [ﺁواز] (.âvâz (F

.bağırma. 2.ün.1 [ﺁوازﻩ] (.âvâze (F

.geri dönüş [ﻋﻮدت] (.avdet (A avdet etmek dönmek.

.yardakçılar, avene [ﻋﻮﻥﻪ] (.avene (A

.asılı [ﺁویﺰﻩ] (.âvîze (F

.yardım [ﻋﻮن] (.avn (A

.kadınlar [ﻋﻮرات] (.avrât (A

.kadın [ﻋﻮرت] (.avret (A

.acaba [ﺁیﺎ] (.âyâ (F

.açık, belli, aşikâr [ﻋﻴﺎن] (.ayân (A

.ayar [ﻋﻴﺎر] (.ayâr (A

.ayetler [ﺁیﺎت] (.âyât (A

.ayıp [ﻋﻴﺐ] (.ayb (A

.ayet. 2.işaret.1 [ﺁیﺖ] (.âyet (A

.tören. 2.ayin. 3.din.1 [ﺁیﻴﻦ] (.âyîn (F

.ayna [ﺁیﻨﻪ] (.âyine (F

.ayin okuyan [ﺁیﻴﻦ ﺧﻮان] (.âyînhân (F

.göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.1 [ﻋﻴﻦ] (.ayn (A

.tıpkı, aynen, olduğu gibi [ﻋﻴﻨﺎ] (.aynen (A

.taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.1 [ﻋﻴﻨﻴﻪ] (.ayniyye (A

.aynılık [ﻋﻴﻨﻴﺖ] (.ayniyyet (A

.kesin, kesin bilgi [ﻋﻴﻦ اﻝﻴﻘﻴﻦ] (.aynülyakîn (A

36 .yaşama, keyif alma, gününü gün etme [ﻋﻴﺶ] (.ayş (A

.kurnaz. 2.düzenbaz.1 [ﻋﻴﺎر] (.ayyâr (A

.kurnazlık. 2.düzenbazlık.1 [ﻋﻴﺎری] (.ayyârî (A.-F

.azap [ﻋﺬاب] (.azâb (A

.bekar [ﻋﺰب] (.azab (A

.azap veren [ﻋﺬاب اﻥﮕﻴﺰ] (.azâbengiz (A.-F

.özgür [ﺁزاد] (.âzâd (F

.özgür [ﺁزادﻩ] (.âzâde (F

.özgürlük [ﺁزادی] (.âzâdî (F

.büyüklük, ululuk. 2.çalım.1 [ﻋﻈﻤﺖ] (.azamet (A

.incitme. 2.inciten.1 [ﺁزار] (.âzâr (F

.zıtlar, karşıtlar [اﺽﺪاد] (.azdâd (A

.ateş. 2.Âzer ayı.1 [ﺁذر] (.âzer (F

.ateş gibi. 2.ateş rengi.1 [ﺁذرﺁﺱﺎ] (.âzerâsâ (F

.görevden alma [ﻋﺰل] (.azil (A

.kararlı [ﻋﺎزم] (.âzim (A

.büyük [ﻋﻈﻴﻢ] (.azîm (A

.gitme, yola çıkma [ﻋﺰیﻤﺖ] (.azîmet (A azimet etmek gitmek.

.değerli, saygın [ﻋﺰیﺰ] (.aziz (A

.değerliler [ﻋﺰیﺰان] (.azîzan (A.-F

.sevgili. 2.saygın.1 [ﻋﺰیﺰﻩ] (.azîze (A

.görevden alma [ﻋﺰل] (.azl (A

37 .azim. 2.niyet.1 [ﻋﺰم] (.azm (A

.kemik [ﻋﻈﻢ] (.azm (A

.deneme, sınama [ﺁزﻡﺎیﺶ] (.âzmâyiş (F

.hırslı [ﺁزﻡﻨﺪ] (.âzmend (F

.bâkire [ﻋﺬرا] (.azrâ (A

.Azrail [ﻋﺰداﺋﻴﻞ] (.azrâil (A

.zararlar [اﺽﺮار] (.azrar (A

.adaleler [ﻋﻀﻼت] (.azulât (A

.incinmiş, gücenmiş [ﺁزردﻩ] (.âzürde (F

38

B

.ile. 2.sahip.1 [ﺑﺎ] (.bâ (F

.sonra [ﺑﻌﺪ] (.ba’de (A

.daha sonra, ondan sonra [ﺑﻌﺪﻩ] (.ba’dehu (A

.milattan sonra, İsa’dan sonra [ﺑﻌﺪاﻝﻤﻴﻼد] (.ba’delmîlâd (A

.bundan böyle [ﺑﻌﺪﻡﺎ] (.ba’demâ (A

.bundan sonra, bundan böyle [ﺑﻌﺪازایﻦ] (.ba’dezin (A.-F

.diriliş [ﺑﻌﺚ] (.ba’s (A

.ölümden sonra diriliş [ﺑﻌﺚ ﺑﻌﺪ اﻝﻤﻮت] (.ba’süba’delmevt (A

.bazen, kimi zaman [ﺑﻌﻀﺎ] (.ba’zan (A

.kapı. 2.konu. 3.bölüm.1 [ﺑﺎب] (.bâb (A

.baba. 2.ata.1 [ﺑﺎﺑﺎ] (.bâbâ (F

.babaca, babacan [ﺑﺎﺑﺎیﺎﻥﻪ] (.bâbâyâne (F

.babuna, papatya [ﺑﺎﺑﻮﻥﻪ] (.bâbûne (F

.haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.1 [ﺑﺎج] (.bâc (F

.vergi memuru [ﺑﺎﺝﮕﻴﺮ] (.bâcgîr (F

.rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.1 [ﺑﺎد] (.bâd (F

.badem [ﺑﺎدام] (.bâdâm (F

.yelken [ﺑﺎدﺑﺎن] (.bâdbân (F

39 .eli boş, züğürt [ﺑﺎدﺑﺪﺱﺖ] (.bâdbedest (F

.yelpaze [ﺑﺎدﺑﻴﺰ] (.bâdbîz (F

.içki. 2.şarap.1 [ﺑﺎدﻩ] (.bâde (F

.meyhaneci [ﺑﺎدﻩ ﻓﺮوش] (.bâdefürûş (F

.içki içen [ﺑﺎدﻩ ﺧﻮار] (.bâdehâr (F

.şarap içen [ﺑﺎدﻩ ﮐﺶ] (.bâdekeş (F

.içki içen [ﺑﺎدﻩ ﻥﻮش] (.bâdenûş (F

.sebep olan, yol açan [ﺑﺎدی] (.bâdî (A bâdî olmak sebep olmak, yol açmak.

.tehlikeli olay, felaket [ﺑﺎدرﻩ] (.bâdire (A

.çöl [ﺑﺎدیﻪ] (.bâdiye (A

.bahçe, bağ [ﺑﺎغ] (.bâğ (F

.koltuk [ﺑﻐﻞ] (.bağal (F

.bahçıvan [ﺑﺎﻏﺒﺎن] (.bâğbân (F

.bahçe [ﺑﺎﻏﭽﻪ] (.bâğçe (F

.bahçıvan [ﺑﺎﻏﭽﻮان] (.bağçevan (F

.ansızın, birdenbire [ﺑﻐﺘﺔ] (.bağteten (A

.cinsel güç [ﺑﺎﻩ] (.bâh (A

.değer, kıymet [ﺑﻬﺎ] (.bahâ (F

.haberli, haberdar [ﺑﺎﺧﺒﺮ] (.bâhaber (F.-A

.kıymetli [ﺑﻬﺎدار] (.bahâdar (F

.yiğit [ﺑﻬﺎدر] (.bahâdır (F

.bahane. 2.sebep.1 [ﺑﻬﺎﻥﻪ] (.bahâne (F

40 .bahaneci [ﺑﻬﺎﻥﻪ ﺝﻮ] (.bahânecû (F

.ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat.1 [ﺑﻬﺎر] (.bahâr (F

.ilkbahar ile ilgili [ﺑﻬﺎری] (.bahârî (F

.dört ayaklı hayvanlar [ﺑﻬﺎیﻢ] (.bahâyim (A

.cimri [ﺑﺨﻴﻞ] (.bahîl (A

.akıllı [ﺑﺎﺧﺮد] (.bâhired (F

.bahseden, söz eden [ﺑﺎﺣﺚ] (.bâhis (A

.konu. 2.tartışma.1 [ﺑﺤﺚ] (.bahis (A

.Karadeniz [ﺑﺤﺮ ﺱﻴﺎﻩ] bahr -i siyâh

.deniz [ﺑﺤﺮ] (.bahr (A

.Hint Okyanusu [ﺑﺤﺮ اﺣﻀﺮ] bahr -i ahdar

.Kızıldeniz [ﺑﺤﺮ اﺣﻤﺮ] bahr -i ahmer

.Hazar Denizi [ﺑﺤﺮ ﺧﺰر] bahr -i hazer

.Kızıldeniz [ﺑﺤﺮ ﻗﻠﺰم] bahr -i kulzum

.Atlas Okyanusu [ﺑﺤﺮ ﻡﺤﻴﻂ اﻃﻠﺴﯽ] bahr -i muhît-i atlasî

.Büyük Okyanus [ﺑﺤﺮ ﻡﺤﻴﻂ ﮐﺒﻴﺮ] bahr -i muhît-i kebîr

.Akdeniz [ﺑﺤﺮ ﻡﺘﻮﺱﻂ] bahr -i mutavassıt

.konu. 2.tartışma.1 [ﺑﺤﺚ] (.bahs (A bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek. bahs etmek ele almak, söz etmek.

.bağışlayan [ﺑﺨﺶ] (.bahş (F bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek. bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.

41 .bağışlama. 2.bağış, ihsan.1 [ﺑﺨﺸﺎیﺶ] (.bahşâyiş (F

.bağış. 2.bahşiş.1 [ﺑﺨﺸﺶ] (.bahşiş (F

.talih [ﺑﺨﺖ] (.baht (F

.bahtiyarlık [ﺑﺨﺘﻴﺎری] (.bahtiyârî (F

.aşırı sıcak [ﺑﺎﺧﻮر] (.bâhûr (A

.hele hele, özellikle [ﺑﺎﺧﺼﻮص] (.bâhusus (F.-A

.uzak [ﺑﻌﻴﺪ] (.baîd (A

.yol açan, sebep olan [ﺑﺎﻋﺚ] (.bâis (A bâis olmak yol açmak, sebep olmak.

.tutanak ile [ﺑﺎژورﻥﺎل] (.bâjurnal (F.-Fr

.korku [ﺑﺎک] (.bâk (F

.geriye kalanlar [ﺑﻘﺎیﺎ] (.bakâyâ (A

.geriye kalan, bakiye [ﺑﻘﻴﻪ] (.bakıyye (A

.kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan.1 [ﺑﺎﻗﯽ] (.bâkî (A

.el sürülmemiş [ﺑﺎﮐﺮ] (.bâkir (A

.kızoğlan kız [ﺑﺎﮐﺮﻩ] (.bâkire (A

.kanat [ﺑﺎل] (.bâl (F

.yukarı, üst. 2.boy.1 [ﺑﺎﻻ] (.bâlâ (F

.uzun boylu [ﺑﺎﻻﺑﻠﻨﺪ] (.bâlâbülend (F

.tavan arası, çatı [ﺑﺎﻻﺧﺎﻥﻪ] (.bâlâhâne (F

.yükseklerden uçan [ﺑﺎﻻﭘﺮواز] (.bâlâpervaz (F

.erişkin. 2.tutan, varan.1 [ﺑﺎﻝﻎ] (.bâliğ (A bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak

42 .başucu. 2.yastık.1 [ﺑﺎﻝﻴﻦ] (.bâlîn (F

.yastık [ﺑﺎﻝﺶ] (.bâliş (F

.dam, çatı [ﺑﺎم] (.bâm (F

.tutanak ile [ﺑﺎﻡﻀﺒﻄﻪ] (.bâmazbata (F.-A

.sabah, sabahleyin [ﺑﺎﻡﺪاد] (.bâmdâd (F

.sözleşme ile, sözleşmeli [ﺑﺎﻡﻘﺎوﻝﻪ] (.bâmukâvele (F.-A

.ses. 2.haykırış.1 [ﺑﺎﻥﮓ] (.bâng (F

.bayan. 2.büyük hanım.1 [ﺑﺎﻥﻮ] (.bânû (F

.yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran.1 [ﺑﺎر] (.bâr (F bâr vermek meyva vermek.

.yağmur [ﺑﺎران] (.bârân (F

.rapor ile birlikte, raporlu [ﺑﺎراﭘﻮر] (.bârapor (F.-Fr

.hamal [ﺑﺎرﺑﺮ] (.bârber (F

.defa. 2.sur.1 [ﺑﺎرﻩ] (.bâre (F

.yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ.1 [ﺑﺎرﮔﺎﻩ] (.bârgâh (F

.beygir [ﺑﺎرﮔﻴﺮ] (.bârgîr (F

.hiç olmazsa, en azından [ﺑﺎری] (.bârî (F

.soğuk [ﺑﺎرد] (.bârid (A

.ince [ﺑﺎریﮏ] (.bârîk (F

.şimşek [ﺑﺎرﻗﻪ] (.bârika (A

.belirgin [ﺑﺎرز] (.bâriz (A

.burç, hisar burcu [ﺑﺎرو] (.bârû (F

.verimli. 2.meyvalı.1 [ﺑﺎرور] (.bârver (F

43 .görme. 2.görme yetisi.1 [ﺑﺼﺮ] (.basar (A

.görüş, ileriyi görme gücü [ﺑﺼﻴﺮت] (.basîret (A

.sade. 2.kolay.1 [ﺑﺴﻴﻂ] (.basît (A

.yayma [ﺑﺴﻂ] (.bast (A

.ağırlık, yavaşlık [ﺑﻄﺎﺋﺖ] (.batâet (A

.rapor halinde [ﺑﺎﺕﻘﺮیﺮ] (.bâtakrîr (F.-A

.hükümsüz. 2.boş.1 [ﺑﺎﻃﻞ] (.bâtıl (A

.karın. 2.kuşak, nesil.1 [ﺑﻄﻦ] (.batın (A

.işin iç yüzünde [ﺑﺎﻃﻨﺎ] (.bâtınen (A

.ağır, yavaş [ﺑﻄﯽ] (.batî (A

.karın. 2.kuşak, nesil.1 [ﺑﻄﻦ] (.batn (A

.kaz [ﺑﻂ] (.batt (A

.yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal.1 [ﺑﻄﺎل] (.battal (A

.ağırbaşlı [ﺑﺎوﻗﺎر] (.bâvekar (F.-A

.satıcı [ﺑﺎیﻊ] (.bâyi (A

.bayraktar, sancaktar [ﺑﻴﺪﻗﺪار] (.bayrakdâr (A.-F

.veteriner [ﺑﻴﻄﺎر] (.baytâr (A

.tekrar. 2.açık. 3.doğan.1 [ﺑﺎز] (.bâz (F

.pazar yeri [ﺑﺎزارﮔﺎﻩ] (.bazargâh (F

kimi zaman [ﺑﻌﻀﺎ] (.bazen (A

.kimi [ﺑﻌﺾ] (.bazı (A

.oyun [ﺑﺎزی] (.bâzî (F

.oyuncak [ﺑﺎزیﭽﻪ] (.bâzîçe (F

44 .kol. 2.güç.1 [ﺑﺎزو] (.bâzû (F

.zarar, kötü yan [ﺑﺄس] (.be’s (A

.kaplan [ﺑﺒﺮ] (.bebr (F

.yerinde [ﺑﺠﺎ] (.becâ (F

.yer değişimi [ﺑﺠﺎیﺶ] (.becâyiş (F

.çocuk. 2.yavru.1 [ﺑﭽﻪ] (.beççe (F

.kötü [ﺑﺪ] (.bed (F bed’ etmek başlamak.

.sözünde durmayan [ﺑﺪﻋﻬﺪ] (.bedahd (F.-A

.düşünmeden [ﺑﺪاهﺔ] (.bedâheten (A

.ahlaksız [ﺑﺪاﺧﻼق] (.bedahlâk (F.-A

.kötü sesli [ﺑﺪﺁواز] (.bedâvâz (F

.göçebelik. 2.bedevîlik.1 [ﺑﺪاوت] (.bedâvet (A

.yeni ve güzel şeyler [ﺑﺪایﻊ] (.bedâyi’ (A

.tahilsiz [ﺑﺪﺑﺨﺖ] (.bedbaht (F bedbaht etmek mutsuz etmek.

.kötümser, karamsar [ﺑﺪﺑﻴﻦ] (.bedbîn (F

.kötü kokulu [ﺑﺪﺑﻮ] (.bedbû (F

.kötü cinsli, cinsi bozuk [ﺑﺪﺝﻨﺲ] (.bedcins (F.-A

.kötü gözlü [ﺑﺪچﺸﻢ] (.bedçeşm (F

.ödlek [ﺑﺪدل] (.beddil (F

.ilenç [ﺑﺪدﻋﺎ] (.bedduâ (F.-A

.bedeller [ﺑﺪﻻت] (.bedelât (A

45 .kötü düşünceli [ﺑﺪاﻥﺪیﺶ] (.bedendîş (F

.vücutça [ﺑﺪﻥﺎ] (.bedenen (A

.bedesten [ﺑﺰﺱﺘﺎن] (.bedestân (F

.çöl arabı [ﺑﺪوی] (.bedevî (A

.göçebelik. 2.bedevîlik.1 [ﺑﺪویﺖ] (.bedeviyyet (A

.kötü sonlu [ﺑﺪﻓﺮﺝﺎم] (.bedfercâm (F

.dedikoducu [ﺑﺪﮔﻮ] (.bedgû (F

.kalbi bozuk, mayası bozuk [ﺑﺪﮔﻬﺮ] (.bedgüher (F

.birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli [ﺑﺪﺧﻮاﻩ] (.bedhâh (F

.huysuz, kötü huylu [ﺑﺪﺧﻮ] (.bedhû (F

.güzel, yepyeni [ﺑﺪیﻊ] (.bedî’ (A

.yepyeni şey [ﺑﺪیﻌﻪ] (.bedîa (A

.düşünmeden [ﺑﺪیﻬﻪ] (.bedîhe (A

.kuşkusuz [ﺑﺪیﻬﯽ] (.bedîhî (A

.kötü hareketli [ﺑﺪﮐﺎر] (.bedkâr (F

.çirkin [ﺑﺪﻝﻘﺎ] (.bedlikâ (F.-A

.mayası bozuk [ﺑﺪﻡﺎیﻪ] (.bedmâye (F

.içip içip dağıtan [ﺑﺪﻡﺴﺖ] (.bedmest (F

.içip içip dağıtma [ﺑﺪﻡﺴﺘﯽ] (.bedmestî (F bedmestlik (F.-T.) [ed+mes] içip içip dağıtma. bedmestlik etmek içip için dağıtmak.

.sevgisiz [ﺑﺪﻡﻬﺮ] (.bedmihr (F

.adı kötüye çıkmış [ﺑﺪﻥﺎم] (.bednâm (F

46 .kötü gözlü, kötü bakışlı [ﺑﺪﻥﮕﺎﻩ] (.bednigâh (F

.kötü yaratılışlı, soysuz [ﺑﺪﻥﻬﺎد] (.bednihâd (F

.dolunay [ﺑﺪر] (.bedr (A

.para kesesi [ﺑﺪرﻩ] (.bedre (A

.kötü davranışlı [ﺑﺪرﻓﺘﺎر] (.bedreftâr (F

.uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz.1 [ﺑﺪرﻗﻪ] (.bedreka (F

.veda [ﺑﺪرود] (.bedrûd (F

.kötü düşünceli [ﺑﺪﺱﮕﺎل] (.bedsigâl (F

.ahlaksız [ﺑﺪﺱﻴﺮت] (.bedsîret (F.-A

.kötü yaratılışlı, mayası bozuk [ﺑﺪﺱﺮﺵﺖ] (.bedsirişt (F

.daha kötü, beter [ﺑﺪﺕﺮ] (.bedter (F

.tıynetsiz, karaktersiz [ﺑﺪﻃﻴﻨﺖ] (.bedtıynet (F.-A

.ağzı bozuk [ﺑﺪزﺑﺎن] (.bedzebân (F

.ödlek [ﺑﺪزهﺮﻩ] (.bedzehre (F

.çok, son derece [ﺑﻐﺎیﺖ] (.begâyet (F.-A

.değer, kıymet [ﺑﻬﺎ] (.behâ (F

.sağlık [ﺑﻬﺒﻮد] (.behbûd (F

.sevinç. 2.güzellik.1 [ﺑﻬﺠﺖ] (.behcet (A

.birlikte, beraber [ﺑﻬﻢ] (.behem (F

.her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun [ﺑﻬﻪ ﺣﺎل] (.behemehâl (F.-A

.her, her biri [ﺑﻬﺮ] (.beher (F

.güleryüzlü [ﺑﻬﻴﺞ] (.behic (A

.hayvanî [ﺑﻬﻴﻤﯽ] (.behîmî (A

47 .hayvanlık [ﺑﻬﻴﻤﻴﺖ] (.behîmiyyet (A

.cennet [ﺑﻬﺸﺖ] (.behişt (F

.cennetlik [ﺑﻬﺸﺘﯽ] (.behiştî (F

.güzel [ﺑﻬﻴﻪ] (.behiyye (A

.falan, filan [ﺑﻬﻤﺎن] (.behmân (F

.nasip [ﺑﻬﺮﻩ] (.behre (F

.hisse sahibi. 2.yararlanan.1 [ﺑﻬﺮﻡﻨﺪ] (.behremend (F

.şaşkınlık [ﺑﻬﺖ] (.beht (A behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak.

.kalıcılık [ﺑﻘﺎ] (.bekâ (A

.muradına ermiş [ﺑﮑﺎم] (.bekâm (F bekâm olmak muradına ermek.

.geriye kalanlar; kalıntılar [ﺑﻘﺎیﺎ] (.bekâya (A

.içki düşkünü [ﺑﮑﺮی] (.bekrî (A

.peksimet [ﺑﮑﺴﻤﺎت] (.beksimat (F

.belki [ﺑﻞ] (.bel (A

.yutma. 2.yutulma.1 [ﺑﻠﻊ] (.bel’ (A bel’ edilmek yutulmak. bel’ etmek yutmak.

.felaket, musibet [ﺑﻼ] (.belâ (A

.evet [ﺑﻠﯽ] (.belâ (A

.dangalaklık [ﺑﻼدت] (.belâdet (A

.belaya uğramış [ﺑﻼدیﺪﻩ] (.belâdîde (A.-F

48 kusursuz söz söyleme [ﺑﻼﻏﺖ] (.belâgat (A

.eblehlik [ﺑﻼهﺖ] (.belâhet (A

.belalar [ﺑﻼیﺎ] (.belâyâ (A

.kent. 2.diyar, memleket.1 [ﺑﻠﺪﻩ] (.belde (A

.kent. 2.memleket.1 [ﺑﻠﺪ] (.beled (A

.kentli [ﺑﻠﺪی] (.beledî (A

.belediye [ﺑﻠﺪیﻪ] (.belediyye (A

.evet [ﺑﻠﯽ] (.belî (A

.fasih konuşan. 2.fasih, düzgün.1 [ﺑﻠﻴﻎ] (.belîğ (A

.belalar [ﺑﻠﻴﺎت] (.beliyyât (A

.olabilir, belki [ﺑﻠﮑﻪ] (.belki (F.-A

.pelit, palamut. 2.meşe.1 [ﺑﻠﻮط] (.belût (A

.limanlar [ﺑﻨﺎدر] (.benâdir (A.

.ünlü. 2.adında.1 [ﺑﻨﺎم] (.benâm (F

.parmaklar. 2.parmak uçları.1 [ﺑﻨﺎن] (.benân (A

.kızlar [ﺑﻨﺎت] (.benât (A

.bağ. 2.zincir. 3.boğum. 4.bend, fıkra. 4.baraj, su bendi.1 [ﺑﻨﺪ] (.bend (F bend olmak bağlanmak.

.kul. 2.köle.1 [ﺑﻨﺪﻩ] (.bende (F

.kullar. 2.köleler.1 [ﺑﻨﺪﮔﺎن] (.bendegân (F

.kulluk. 2.kölelik.1 [ﺑﻨﺪﮔﯽ] (.bendegî (F

.benim evim [ﺑﻨﺪﻩ ﺧﺎﻥﻪ] (.bendehâne (F

.liman [ﺑﻨﺪر] (.bender (F

49 .rıhtım [ﺑﻨﺪرﮔﺎﻩ] (.bendergâh (F

.köle çocuğu. 2.benim çocuğum.1 [ﺑﻨﺪﻩ زادﻩ] (.bendezâde (F

.menekşe [ﺑﻨﻔﺸﻪ] (.benefşe (F

.mor [ﺑﻨﻔﺸﯽ] (.benefşî (F

.esrar [ﺑﻨﮓ] (.beng (F

.esrarkeş [ﺑﻨﮕﯽ] (.bengî (F

.oğullar [ﺑﻨﯽ] (.benî (A

.insanlar, Adem oğulları [ ﺑﻨﯽ ﺁدم ] benîâdem

.İsrailoğulları [ ﺑﻨﯽ اﺱﺮاﺋﻴﻞ ] benîisrâîl ı

.yapı ustası [ﺑﻨﺎء] (.bennâ (A

.oğullar [ﺑﻨﻮ] (.benû (A

.üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva.1 [ﺑﺮ] (.ber (F

.aklanma [ﺑﺮاﺋﺖ] (.berâ’et (A berâ’et etmek aklanmak.

.birlikte. 2.eşit.1 [ﺑﺮاﺑﺮ] (.berâber (F

.birliktelik. 2.eşitlik.1 [ﺑﺮاﺑﺮی] (.berâberî (F

.deliller, kanıtlar [ﺑﺮاهﻴﻦ] (.berâhîn (A

.için [ﺑﺮای] (.berâyı (F

bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi [ ﺑﺮای ﻡﻌﻠﻮﻡﺎت ] berâyı malûmât olmak için.

.mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat.1 [ﺑﺮﺑﺎد] (.berbâd (F

.yerinde, uygun [ﺑﺮﺝﺎ] (.bercâ (F

.seçkin, seçme [ﺑﺮﺝﺴﺘﻪ] (.berceste (F

50 .soğuk [ﺑﺮد] (.berd (A

.köle [ﺑﺮدﻩ] (.berde (F

.sürekli, devam eden [ﺑﺮدوام] (.berdevâm (F.-A

.kocakarı soğuğu [ﺑﺮداﻝﻌﺠﻮز] (.berdülacuz (A

.kuzu [ﺑﺮﻩ] (.bere (F

.çıplak [ﺑﺮهﻨﻪ] (.berehne (F

.bereketler [ﺑﺮﮐﺎت] (.berekât (A

.bolluk. 2.uğur.1 [ﺑﺮﮐﺖ] (.bereket (A

.beratlar [ﺑﺮوات] (.berevât (A

.kar [ﺑﺮف] (.berf (F

.karlı [ﺑﺮﻓﻴﻦ] (.berfîn (F

.yaprak [ﺑﺮگ] (.berg (F

.hatıra, hediye, yadigâr [ﺑﺮﮔﺬار] (.bergüzâr (F

.harap vaziyetteki ev [ﺑﺮﺧﺎﻥﻪ] (.berhâne (F

.hayatta olan, sağ [ﺑﺮﺣﻴﺎت] (.berhayât (F.-A berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak.

.mutlu, muradına ermiş [ﺑﺮﺧﻮردار] (.berhürdâr (F

.arınmış, temiz, uzak [ﺑﺮی] (.berî (A

.ulak. 2.postacı.1 [ﺑﺮیﺪ] (.berîd (A

.yüksek, yüce [ﺑﺮیﻦ] (.berîn (F

.şimşek [ﺑﺮق] (.berk (A

.yerinde duran, karar eden [ﺑﺮﻗﺮار] (.berkarâr (F.-A berkarâr olmak devam etmek, kalmak.

51 .en iyi şekilde, mükemmel [ﺑﺰﮐﻤﺎل] (.berkemâl (F.-A

.matkap, burgu [ﺑﺮﻡﺎﻩ] (.bermâh (F

.alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere [ﺑﺮﻡﻌﺘﺎد] (.bermu’tâd (F.-A

.uyarınca, gereğince [ﺑﺮﻡﻮﺝﺐ] (.bermûcib-i (F.-A

.genç [ﺑﺮﻥﺎ] (.bernâ (F

.ayakta [ﺑﺮﭘﺎ] (.berpâ (F

.toprak. 2.kara. 3.kıta.1 [ﺑﺮ] (.berr (A

.duru [ﺑﺮاق] (.berrak (A

.kara yolu ile [ﺑﺮا] (.berren (A

.kara ile ilgili [ﺑﺮی] (.berrî (A

.eskiden olduğu gibi [ﺑﺮﺱﺎﺑﻖ] (.bersâbık (F.-A

.bir yana. 2.giderilmiş.1 [ﺑﺮﻃﺮف] (.bertaraf (F.-A bertaraf etmek gidermek. bertaraf olmak giderilmek.

.daha üstün [ﺑﺮﺕﺮ] (.berter (F

.en üstün [ﺑﺮﺕﺮیﻦ] (.berterîn (F

.gibi [ﺑﺮوﺝﻪ] (.bervech-i (F.-A

.cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert.1 [ﺑﺮزخ] (.berzah (A

.çiftçi [ﺑﺮزﮔﺮ] (.berzger (F

.yeterli. 2.çok.1 [ﺑﺲ] (.bes (F

.nice [ﺑﺴﺎ] (.besâ (F

.bahçeler [ﺑﺴﺎﺕﻴﻦ] (.besâtîn (A

.yeterli [ﺑﺴﻨﺪ] (.besend (F

52 .yeterli [ﺑﺴﻨﺪﻩ] (.besende (F

.başüstüne, başım gözüm üstüne [ﺑﺴﺮ و چﺸﻢ] (.beserüçeşm (F

.birçok [ﺑﺴﯽ] (.besî (F

.güleç [ﺑﺴﻴﻢ] (.besîm (A

.kapalı. 2.beste.1 [ﺑﺴﺘﻪ] (.beste (F

.besteci [ﺑﺴﺘﻪ ﮐﺎر] (.bestekâr (F

.Türk mûsikîsinde bir makam adı [ﺑﺴﺘﻪ ﻥﮕﺎر] (.bestenigâr (F

.müjde [ﺑﺸﺎرت] (.beşâret (A

.insan. 2.insanlık.1 [ﺑﺸﺮ] (.beşer (A

.deri, dış deri [ﺑﺸﺮﻩ] (.beşere (A

.insanlıkla ilgili, insanî [ﺑﺸﺮی] (.beşerî (A

.antropoloji [ﺑﺸﺮیﺎت] (.beşeriyyât (A

.insanlık [ﺑﺸﺮیﺖ] (.beşeriyyet (A

.müjdeci [ﺑﺸﻴﺮ] (.beşîr (A

.güleç [ﺑﺸﻮش] (.beşûş (A

.güleryüzle [ﺑﺸﻮﺵﺎﻥﻪ] (.beşûşâne (A.-F

.ağırlık, yavaşlık [ﺑﻄﺎﺋﺖ] (.betâet (A

.daha kötü, beter, şiddetli [ﺑﺪﺕﺮ] (.beter (F

.idrar. 2.işeme.1 [ﺑﻮل] (.bevl (A

.idrar ile ilgili [ﺑﻮﻝﯽ] (.bevlî (A

.üroloji [ﺑﻮﻝﻴﻪ] (.bevliyye (A

.kapıcı [ﺑﻮاب] (.bevvâb (A

.kapıcılar [ﺑﻮاﺑﻴﻦ] (.bevvâbîn (A

53 .satış [ﺑﻴﻊ] (.bey’ (A

.çöl [ﺑﻴﺎﺑﺎن] (.beyâbân (F

.açıklama, ifade etme, dile getirme [ﺑﻴﺎن] (.beyân (A beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek. beyân etmek açıklamak, dile getirmek.

.açıklamalar, demeç [ﺑﻴﺎﻥﺎت] (.beyânât (A

.bildirge [ﺑﻴﺎن ﻥﺎﻡﻪ] (.beyânnâme (A.-F

.ak, beyaz [ﺑﻴﺎض] (.beyâz (A

.boş, boşuna [ﺑﻴﻬﻮدﻩ] (.beyhûde (F

.ara, orta [ﺑﻴﻦ] (.beyn (A

.uluslararası [ﺑﻴﻦ اﻝﻤﻠﻞ] (.beynelmilel (A

.arasında, ortasında [ﺑﻴﻦ ِ] (.beyn-i (A.-F

.uluslararası [ﺑﻴﻦ اﻝﻤﻠﻞ] (.beynülmilel (A

.ev. 2.konut. 3.beyit.1 [ﺑﻴﺖ] (.beyt (A

.veteriner [ﺑﻴﻄﺎر] (.beytâr (A

.Kâbe [ﺑﻴﺖ اﷲ] (.beytullah (A

.geceleme [ﺑﻴﺘﻮﺕﺖ] (.beytûtet (A

.hazine, maliye hazinesi [ ﺑﻴﺖ اﻝﻤﺎل] (.beytülmal (A

.bembeyaz, çok beyaz [ﺑﻴﻀﺎ] (.beyzâ (A

.yumurta. 2.husye.1 [ﺑﻴﻀﻪ] (.beyze (A

.oval [ﺑﻴﻀﯽ] (.beyzî (A

.günah. 2.suç.1 [ﺑﺰﻩ] (.beze (F

.günahkar. 2.suçlu.1 [ﺑﺰﻩ ﮐﺎر] (.bezekâr (F

54 .tohum [ﺑﺬر] (.bezir (A

.tüccar [ﺑﺎزرﮔﺎن] (.bezirgân (F

.bedesten [ﺑﺰﺱﺘﺎن] (.bezistân (A.-F

.şaka, latife [ﺑﺬﻝﻪ] (.bezle (A

.şakacı [ﺑﺬﻝﻪ ﮔﻮ] (.bezlegû (A.-F

.eğlence meclisi. 2.içki meclisi.1 [ﺑﺰم] (.bezm (F

.eğlence yeri, eğlence meclisi [ﺑﺰﻡﮕﺎﻩ] (.bezmgâh (F

.manifaturacı, kumaşçı [ﺑﺰﺑﺰ] (.bezzaz (A

.kuyu [ﺑﺌﺮ] (.bi’r (A

.gönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi [ﺑﺌﺜﺖ] (.bi’set (A

.amansız [ﺑﯽ اﻡﺎن] (.bîaman (F

.arsız [ﺑﯽ ﻋﺎر] (.bîâr (F.-A

.çok değerli, paha biçilmez [ﺑﯽ ﺑﻬﺎ] (.bîbahâ (F

.eşsiz, benzersiz [ﺑﯽ ﺑﺪل] (.bîbedel (F.-A

.nasipsiz [ﺑﯽ ﺑﻬﺮﻩ] (.bîbehre (F

.yersiz [ﺑﻴﺠﺎ] (.bîcâ (F

.cansız [ﺑﯽ ﺝﺎن] (.bîcan (F

.çaresiz. 2.zavallı.1 [ﺑﻴﭽﺎرﻩ] (.bîçâre (F

.çaresizler. 2.zavallılar.1 [ﺑﻴﭽﺎرﮔﺎن] (.bîçâregân (F

.sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı.1 [ﺑﯽ چﻮن و چﺮا] (.bîçunuçirâ (F

.söğüt [ﺑﻴﺪ] (.bîd (F

.sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey.1 [ﺑﺪﻋﺖ] (.bid’at (A

.zulüm [ﺑﻴﺪاد] (.bîdâd (F

55 .zalim [ﺑﻴﺪادﮔﺮ] (.bîdâdger (F

.uyanık [ﺑﻴﺪار] (.bîdâr (F

.talihli [ﺑﻴﺪارﺑﺨﺖ] (.bîdârbaht (F

.başlangıç [ﺑﺪایﺖ] (.bidâyet (A bidâyette (A.-T.) [d] başlangıçta.

.salkımsöğüt [ ﺑﻴﺪ ﻡﺠﻨﻮن ] bîd-i mecnûn

.aşık [ﺑﻴﺪل] (.bîdil (F

.dinsiz [ﺑﯽ دیﻦ] (.bîdin (F.-A

.terbiyesiz, edepsiz [ﺑﯽ ادب] (.bîedeb (F.-A

.amansız [ﺑﯽ اﻡﺎن] (.bîeman (F

.düşünmeyen, umursamayan [ﺑﯽ اﻥﺪیﺸﻪ] (.bîendişe (F

.yabancı [ﺑﻴﮕﺎﻥﻪ] (.bîgâne (F

.kuşkusuz [ﺑﯽ ﮔﻤﺎن] (.bîgüman (F

.günahsız. 2.suçsuz.1 [ﺑﯽ ﮔﻨﺎﻩ] (.bîgünah (F

.kök [ﺑﻴﺦ] (.bîh (F

.habersiz [ﺑﯽ ﺧﺒﺮ] (.bîhaber (F.-A

.sınırsız [ﺑﯽ ﺣﺪ] (.bîhadd (F.-A

.hakkıyla, hak ederek [ﺑﺤﻖ] (.bihakkın (A

.Allah’a şükürler olsun [ﺑﺤﻤﺪاﷲ] (.bihamdillah (A

.denizler [ﺑﺤﺎر] (.bihâr (A

.hareketsiz [ﺑﯽ ﺣﺮﮐﺖ] (.bîhareket (F.-A

.sonuçsuz [ﺑﯽ ﺣﺎﺹﻞ] (.bîhâsıl (F.-A

.utanmaz, hayasız [ﺑﯽ ﺣﻴﺎ] (.bîhayâ (F.-A

56 .cansız, yaşamayan [ﺑﯽ ﺣﻴﺎت] (.bîhayat (F.-A

.buna göre, bu durumda, böylelikle [ﺑﻬﺬا اﻻﻡﺮ ] (.bihâzelemr (A

.sağlık [ﺑﻬﺒﻮد] (.bihbûd (F

.benzersiz [ﺑﯽ هﻤﺘﺎ] (.bîhemtâ (F

.hesapsız, sonsuz [ﺑﯽ ﺣﺴﺎب] (.bîhesâb (F.-A

.hissiz, duygusuz [ﺑﯽ ﺣﺲ] (.bîhiss (F.-A

.cennet [ﺑﻬﺸﺖ] (.bihişt (F

.baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme.1 [ﺑﻴﺨﻮد] (.bîhod (F

.daha iyi [ﺑﻬﺘﺮ] (.bihter (F

.boşuna, beyhude [ﺑﻴﻬﺪﻩ] (.bîhude (F

.insafsız [ﺑﯽ اﻥﺼﺎف] (.bîinsâf (F.-A

.işsiz. 2.bekar.1 [ﺑﻴﮑﺎر] (.bîkâr (F

.kararsız [ﺑﯽ ﻗﺮار] (.bîkarâr (F.-A

.el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal.1 [ﺑﮑﺮ] (.bikr (A

.bel [ﺑﻴﻞ] (.bîl (F

.beldeler. 2.memleketler.1 [ﺑﻼد] (.bilâd (A

.aralıksız, kesintisiz [ﺑﻼﻓﺎﺹﻠﻪ] (.bilâfâsıla (A

.hareketsiz, hareket etmeden [ﺑﻼﺣﺮﮐﺖ] (.bilâhareket (A

.sonradan. 2.sonunda, nihayet.1 [ﺑﺎﻵﺧﺮﻩ] (.bilâhere (A

.kesintisiz, aralıksız [ﺑﻼاﻥﻘﻄﺎع] (.bilâinkıtâ (A

.kayıtsız şartsız, kesin [ﺑﻼﻗﻴﺪ] (.bilâkayt (A

.aksine, tersine [ﺑﺎﻝﻌﮑﺲ] (.bilakis (A

engelsiz [ﺑﻼﻡﺎﻥﻌﻪ] (.bilâmâni’a (A

57 .mazeretsiz, özür bildirmeksizin [ﺑﻼﻡﻌﺬرت] (.bilâmazeret (A

.acımasızca [ﺑﻼﻡﺮﺣﻤﺖ] (.bilâmerhamet (A

.zaman tanımadan, süre vermeden [ﺑﻼﻡﻬﻠﺖ] (.bilâmühlet (A

.korkusuzca [ﺑﻼﭘﺮوا] (.bilâpervâ (A.-F

.şikayet etmeden [ﺑﻼﺵﮑﺎیﺖ] (.bilâşikâyet (A

.gecikmeden [ﺑﻼﺕﺄﺧﺮ] (.bilâte’ehhür (A

.hiçbir ayırım gözetmeksizin [ﺑﻼﺕﻔﺮیﻖ] (.bilâtefrik (A

.tehlikesizce [ﺑﻼﺕﻬﻠﮑﻪ] (.bilâtehlike (A

.güvencesiz, teminatsız [ﺑﻼﺕﺄﻡﻴﻨﺎت] (.bilâteminat (A

.parasız, ücretsiz [ﺑﻼأﺝﺮت] (.bilâücret (A

.tümüyle [ﺑﺎﻝﺠﻤﻠﻪ] (.bilcümle (A

.diyelim ki [ﺑﺎﻝﻔﺮض] (.bilfarz (A

.gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat [ﺑﺎﻝﻔﻌﻞ] (.bilfiil (A

.özellikle, hele hele [ﺑﺎﻝﺨﺎﺹﻪ] (.bilhassa (A

.gerektiğinden [ﺑﺎﻻﻗﺘﻀﺎ] (.biliktizâ (A

.bilerek, bile bile [ﺑﺎﻻﻝﺘﺰام] (.bililtizâm (A

.yararlanarak, istifade ederek [ﺑﺎﻻﺱﺘﻔﺎدﻩ] (.bilistifade (A

.alarak, elde ederek [ﺑﺎﻻﺱﺘﺤﺼﺎل] (.bilistihsâl (A

.katılarak [ﺑﺎﻻﺵﺘﺮاک] (.biliştirâk (A

.kristal [ﺑﻠﻮر] (.billûr (A

.zorunlu olarak, mecburen [ﺑﺎﻝﻤﺠﺒﺌﺮیﻪ] (.bilmecbûriye (A

.karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak [ﺑﺎﻝﻤﻘﺎﺑﻠﻪ] (.bilmukabele (A

.bir münasebetle, sırası geldiğinde [ﺑﺎﻝﻤﻨﺎﺱﺒﻪ] (.bilmünâsebe (A

58 .dönüşümlü [ﺑﺎﻝﻤﻨﺎوﺑﻪ] (.bilmünâvebe (A

.görüşülerek [ﺑﺎﻝﻤﺬاﮐﺮﻩ] (.bilmüzakere (A

.tüm, bütün [ﺑﺎﻝﻌﻤﻮم] (.bilumum (A

.dolaylı olarak [ﺑﺎﻝﻮاﺱﻄﻪ] (.bilvâsıta (A

.korku [ﺑﻴﻢ] (.bîm (F

.anlamsız [ﺑﯽ ﻡﻌﻨﯽ] (.bîma’nâ (F.-A

.hasta [ﺑﻴﻤﺎر] (.bîmâr (F

.hastalar [ﺑﻴﻤﺎران] (.bîmârân (F

.takatsiz, dermansız [ﺑﯽ ﻡﺠﺎل] (.bîmecâl (F.-A

.yersiz. 2.aylak.1 [ﺑﯽ ﻡﮑﺎن] (.bîmekân (F.-A

.acımasız [ﺑﯽ ﻡﺮﺣﻤﺖ] (.bîmerhamet (F.-A

.lezzetsiz, tatsız [ﺑﯽ ﻡﺰﻩ] (.bîmeze (F

.sevgisiz, şefkatsiz [ﺑﯽ ﻡﻬﺮ] (.bîmihr (F

.benzersiz [ﺑﯽ ﻡﺜﺎل] (.bîmisâl (F.-A

.çekinmeden [ﺑﯽ ﻡﺤﺎﺑﺎ] (.bîmuhâbâ (F.-A

.kayıtsız, umursamaz [ﺑﯽ ﻡﺒﺎﻻت] (.bîmübâlât (F.-A

.mürüvvetsiz [ﺑﯽ ﻡﺮوت] (.bîmürüvvet (F.-A

.oğul [ﺑﻦ] (.bin (A

.yapı [ﺑﻨﺎء] (.binâ (A

.gören, iyi gören [ﺑﻴﻨﺎ] (.bînâ (F

.bundan dolayı, buna dayanarak [ﺑﻨﺎﺑﺮیﻦ] (.binâberin (A.-F

.dayanarak, göre [ﺑﻨﺎء] (.binâen (A

.bu yüzden, bundan dolayı [ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻴﻪ] (.binâenaleyh (A

59 .adsız, tanınmamış [ﺑﻴﻨﺎم] (.bînâm (F

.beynamaz [ﺑﯽ ﻥﻤﺎز] (.bînamaz (F

.nasipsiz, kısmetsiz [ﺑﯽ ﻥﺼﻴﺐ] (.bînasîb (F.-A

.benzersiz [ﺑﯽ ﻥﻈﻴﺮ] (.bînazîr (F.-A

.tuzsuz [ﺑﯽ ﻥﻤﮏ] (.bînemek (F

.zavallı. 2.yoksul.1 [ﺑﻴﻨﻮا] (.bînevâ (F

.burun [ﺑﻴﻨﯽ] (.bînî (F

.sonsuz, bitmez tükenmez [ﺑﯽ ﻥﻬﺎیﻪ] (.bînihaye (F.-A

.sonuçta, sonuç olarak [ﺑﺎﻝﻨﺘﻴﺠﻪ] (.binnetice (A

.bir dereceye kadar, nispeten [ﺑﺎﻝﻨﺴﺒﻪ] (.binnisbe (A

.kız [ﺑﻨﺖ] (.bint (A

.sonsuz [ﺑﯽ ﭘﺎیﺎن] (.bîpâyân (F

.korkusuz. 2.çekinmeden.1 [ﺑﯽ ﭘﺮوا] (.bîpervâ (F bir gûna (T.-F.) [ ] hiçbir, herhangi bir. bir nevi (T.-A.) [ ] adeta, bir bakıma.

.erkek kardeş [ﺑﺮادر] (.birâder (F

.merhametsiz, acımasız [ﺑﯽ رﺣﻢ] (.bîrahm (F.-A

.kuşkusuz [ﺑﯽ ریﺐ] (.bîrayb (F.-A

.pirinç [ﺑﺮﻥﺞ] (.birinc (F

.kavrulmuş [ﺑﺮﺵﺘﻪ] (.birişte (F

.dış. 2.dışarı.1 [ﺑﻴﺮون] (.bîrûn (F

.kebap [ﺑﺮیﺎن] (.biryân (F

.yaygı [ﺑﺴﺎط] (.bisât (A

60 .dayanıksız [ﺑﯽ ﺛﺒﺎت] (.bîsebat (F.-A

.dayanıksız [ﺑﯽ ﺱﺒﺐ] (.bîsebeb (F.-A

.başsız [ﺑﯽ ﺱﺮ] (.bîser (F

.yirmi [ﺑﻴﺴﺖ] (.bîst (F

.yatak [ﺑﺴﺘﺮ] (.bister (F

.yararsız [ﺑﯽ ﺱﻮد] (.bîsûd (F

.çok [ﺑﺴﻴﺎر] (.bisyâr (F

.orman [ﺑﻴﺸﻪ] (.bîşe (F

.orman [ﺑﯽ ﺵﺮم] (.bîşerm (F

.bilinçsiz [ﺑﯽ ﺵﻌﻮر] (.bîşuur (F.-A

.kuşkusuz, şüphesiz [ﺑﯽ ﺵﺒﻬﻪ] (.bîşübhe (F.-A

.sayısız [ﺑﯽ ﺵﻤﺎر] (.bîşümâr (F

.yorgun, takatsiz [ﺑﻴﺘﺎب] (.bîtâb (F.-A bîtâb kalmak bitkin düşmek.

.bitkince [ﺑﻴﺘﺎﺑﺎﻥﻪ] (.bîtâbane (F

.tümüyle, tamamen [ﺑﺘﻤﺎﻡﻬﺎ] (.bitamâmihâ (A

.tarafsız [ﺑﯽ ﻃﺮف] (.bîtaraf (F.-A

.tarafsızca, yan tutmadan [ﺑﯽ ﻃﺮﻓﺎﻥﻪ] (.bîtarafâne (F.-A

.doğal olarak [ﺑﺎﻝﻄﺒﻊ] (.bittab’ (A

.ayrıntılı olarak, uzun uzadıya [ﺑﺎﻝﺘﻔﺼﻴﻞ] (.bittafsîl (A

.tümüyle [ﺑﺎﻝﺘﻤﺎم] (.bittamâm (A

.dul [ﺑﻴﻮﻩ] (.bîve (F

.vefasız [ﺑﯽ وﻓﺎ] (.bîvefâ (F.-A

61 .dul kadın [ﺑﻴﻮﻩ زن] (.bîvezen (F

.bıkmış, usanmış [ﺑﻴﺰار] (.bîzâr (F bîzâr olmak bıkmak, usanmak.

.kendiliğinden [ﺑﺬاﺕﻪ] (.bizâtihi (A

.zorunlu olarak [ﺑﺎﻝﻀﺮورﻩ] (.bizzarûre (A

.bahçe [ﺑﻮﺱﺘﺎن] (.bostân (F

.koku [ﺑﻮ] (.bû (F

.uzaklık. 2.boyut.1 [ﺑﻌﺪ] (.bu’d (A

.uzaklık, mesafe [ﺑﻌﺪیﺖ] (.bu’diyet (A

.varlık [ﺑﻮد] (.bûd (F

.turna [ﺑﻐﺮا] (.buğrâ (F

.cimriler [ﺑﺨﻼ] (.buhalâ (A

.buğu, buhar [ﺑﺨﺎر] (.buhâr (A

.cimrilik [ﺑﺨﻞ] (.buhl (A

.bunalım, kriz [ﺑﺤﺮان] (.buhrân (A

.şaşkınlık [ﺑﻬﺖ] (.buht (A

.tütsü [ﺑﺨﻮر] (.buhûr (F

.tütsülük, tütsü kabı [ﺑﺨﻮردان] (.buhurdan (F

.yer, diyar. 2.ülke.1[ﺑﻘﻌﻪ] (.buk’a (A

.yerel [ﺑﻘﻌﻮی] (.buk’avî (A

.yer. 2.ülke.1 [ﺑﻮم] (.bûm (F

.baykuş [ﺑﻮم] (.bûm (F

.deprem [ﺑﻮﻡﻬﻦ] (.bûmehen (F

62 bundan mâada (T.-A.) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra.

.kumral [ﺑﻮر] (.bûr (F

.burç. 2.yıldız kümesi.1 [ﺑﺮج] (.burc (A

.kanıt, delil [ﺑﺮهﺎن] (.burhan (A

.hasır [ﺑﻮریﺎ] (.bûriya (F

.burçlar [ﺑﺮوج] (.burûc (A

.soğukluk [ﺑﺮودت] (.burûdet (A bûs etmek öpmek.

.öpücük [ﺑﻮﺱﻪ] (.bûse (F

.bahçe [ﺑﻮﺱﺘﺎن] (.bûstân (F

.çalı çırpı. 2.pota.1 [ﺑﻮﺕﻪ] (.bûte (F

.balıkçıl, botimar [ﺑﻮﺕﻴﻤﺎر] (.bûtimar (F

.boşluk, anlamsızlık. 2.yalan.1 [ﺑﻄﻼن] (.butlân (A

.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.1 [ﺑﻄﻮن] (.butûn (A

.koku [ﺑﻮی] (.bûy (F

.kokulu [ﺑﻮیﺪار] (.bûydâr (F

.maymun [ﺑﻮزیﻨﻪ] (.bûzîne (F

.iftira [ﺑﻬﺘﺎن] (.bühtân (A bühtân etmek iftira etmek.

.ağlama [ﺑﮑﺎء] (.bükâ (A

.şaşılacak şey [ﺑﻮاﻝﻌﺠﺐ] (.bülaceb (A

.beldeler, diyarlar, ülkeler [ﺑﻠﺪان] (.büldân (A

.belagat sahipleri [ﺑﻠﻐﺎء] (.büleğâ (A

63 .yüksek. 2.yüce.1 [ﺑﻠﻨﺪ] (.bülend (F

.uzun boylu [ﺑﻠﻨﺪﺑﺎﻻ] (.bülendbâlâ (F

.yükseklerden uçan. 2.şerefli.1 [ﺑﻠﻨﺪﭘﺮواز] (.bülendpervâz (F

.maymun iştahlı [ﺑﻮاﻝﻬﻮس] (.bülheves (A

.erginlik [ﺑﻠﻮغ] (.bülûğ (A

.kök. 2.dip. 3.temel.1 [ﺑﻦ] (.bün (F

.temel, kök. 2.yapı, bina.1 [ﺑﻨﻴﺎد] (.bünyâd (F

.yapı [ﺑﻨﻴﻪ] (.bünye (A

.bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji [ﺑﻨﻴﻮیﺎت] (.bünyeviyat (A

.sabırlı [ﺑﺮدﺑﺎر] (.bürdbâr (F

.hırka [ﺑﺮدﻩ] (.bürde (A

.kanıt [ﺑﺮهﺎن] (.bürhân (A

.kesik [ﺑﺮیﺪﻩ] (.bürîde (F

.peçe [ﺑﺮﻗﻊ] (.bürka (A

.genç [ﺑﺮﻥﺎ] (.bürnâ (F

.keskin [ﺑﺮان] (.bürrân (F

.soğukluk [ﺑﺮودت] (.bürûdet (A

.ortaya çıkma [ﺑﺮوز] (.bürûz (A

.bahçe [ﺑﺴﺘﺎن] (.büstân (F

.müjde [ﺑﺸﺮا] (.büşrâ (A

.put [ﺑﺖ] (.büt (F

.puthane [ﺑﺖ ﺧﺎﻥﻪ] (.büthâne (F

.putperest, puta tapan [ﺑﺖ ﭘﺮﺱﺖ] (.bütperest (F

64 .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.1 [ﺑﻄﻮن] (.bütûn (A

.evler. 2.beyitler.1 [ﺑﻴﻮت] (.büyût (A

.keçi [ﺑﺰ] (.büz (F

.ödlek [ﺑﺰدل] (.büzdil (F

.tohumlar [ﺑﺬور] (.büzûr (A

.büyük. 2.ulu.1 [ﺑﺰرگ] (.büzürg (F

.büyükler. 2.ulular.1 [ﺑﺰرﮔﺎن] (.büzürgân (F

.seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade [ﺑﺰرگ زادﻩ] (.büzürgzâde (F

65

C

.yer. 2.mevki. 3.makam.1 [ﺝﺎ] (.câ (F

.yapma [ﺝﻌﻞ] (.ca’l (A

.yapma, uydurma. 2.sahte.1 [ﺝﻌﻠﯽ] (.ca’lî (A

.yer yer [ﺝﺎﺑﺠﺎ] (.câbecâ (F

.zorlayıcı [ﺝﺎﺑﺮ] (.câbir (A

.ana yol, cadde [ﺝﺎدﻩ] (.câdde (A

.büyücü. 2.cadı.1 [ﺝﺎدو] (.câdû (F

.büyücü [ﺝﺎدوﮔﺮ] (.câdûger (F

.makam, mevki [ﺝﺎﻩ] (.câh (F

.çalışıp çabalayan [ﺝﺎهﺪ] (.câhid (A

.bilgisiz [ﺝﺎهﻞ] (.câhil (A

.cahilce [ﺝﺎهﻼﻥﻪ] (.câhilâne (A.-F

.uygun [ﺝﺎﺋﺰ] (.câiz (A

.ödül [ﺝﺎﺋﺰﻩ] (.câize (A

.ilginç, çekici [ﺝﺎﻝﺐ] (.câlib (A

.dikkat çekici[ ﺝﺎﻝﺐ دﻗﺖ ] câlib -i dikkat

.kadeh. 2.şişe. 3.cam.1 [ﺝﺎم] (.câm (F

.giysi [ﺝﺎﻡﻪ] (.câme (F

66 .gardrop [ﺝﺎﻡﻪ دان] (.câmedân (F

.giysi parası. 2.hizmetçi.1 [ﺝﺎﻡﮕﯽ] (.câmegî (F

.hamamda soyunma odası [ﺝﺎﻡﮑﺎن] (.câmekan (F

.camlı bölme. 2.vitrin.1 [ﺝﺎﻡﮑﺎن] (.câmekan (F.-A

.çamaşırcı [ﺝﺎﻡﻪ ﺵﻮی] (.câmeşûy (F

.toplayan. 2.cami.1 [ﺝﺎﻡﻊ] (.câmi’ (A

.topluluk [ﺝﺎﻡﻌﻪ] (.câmia (A

.cansız. 2.donuk.1 [ﺝﺎﻡﺪ] (.câmid (A

.manda, camız [ﺝﺎﻡﻮس] (.câmûs (A

.ruh. 2.can. 3.sevgili.1 [ﺝﺎن] (.cân (F

.sevgilim, ey sevgili [ﺝﺎﻥﺎ] (.cânâ (F

.sevgili [ﺝﺎﻥﺎن] (.cânân (F

.sevgili [ﺝﺎﻥﺎﻥﻪ] (.cânâne (F

.canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz.1 [ﺝﺎﻥﺒﺎز] (.cânbâz (F

.canlı. 2.koruyucu.1 [ﺝﺎﻥﺪار] (.cândâr (F

.canını hiçe sayan, fedai [ﺝﺎن اﻓﺸﺎن] (.canefşân (F

.cana can katan [ﺝﺎن اﻓﺰا] (.cânefzâ (F

.ömür törpüsü, yürek tüketen [ﺝﺎن ﻓﺮﺱﺎ] (.cânfersâ (F

.canını hiçe sayan, fedai [ﺝﺎن ﻓﺸﺎن] (.cânfeşân (F

.cana can katan [ﺝﺎن ﻓﺰا] (.cânfezâ (F

.yürek yakan [ﺝﺎن ﮔﺪاز] (.cângüdâz (F

.yürek paralayan [ﺝﺎن ﺧﺮاش] (.canhıraş (F

.taraf [ﺝﺎﻥﺐ] (.cânib (A

67 .halef, birinin yerine oturan [ﺝﺎﻥﺸﻴﻦ] (.cânişin (F

.canını feda eden [ﺝﺎن ﻥﺜﺎر] (.cânnisâr (F.-A

.canını feda eden [ﺝﺎن ﺱﭙﺎر] (.cânsipâr (F

.canını feda edercesine [ﺝﺎن ﺱﭙﺮاﻥﻪ] (.cânsiperâne (F

.can alan [ﺝﺎن ﺱﺘﺎن] (.cânsitân (F

.canlı. 2.canavar.1 [ﺝﺎن ور] (.cânver (F

.komşu [ﺝﺎر] (.câr (A

.geçerli, yürürlükte [ ﺝ ﺎ رِ] (.cârî (A

.yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan.1 [ﺝﺎرﺣﻪ] (.câriha (A

.halayık [ﺝﺎریﻪ] (.câriye (A

.süpürge [ﺝﺎرو] (.cârû (F

.süpürge [ﺝﺎروب] (.cârûb (F

.casusluk, ajanlık [ﺝﺎﺱﻮﺱﯽ] (.câsûsî (A.-F

.kalıcı, sonsuz, ebedi [ﺝﺎود] (.câvid (F

.kalıcı, sonsuz, ebedi [ﺝﺎودان] (.câvidân (F

.yer [ﺝﺎی] (.cây (F

.yer. 2.makam.1 [ﺝﺎیﮕﺎﻩ] (.câygâh (F

.aç [ﺝﺎیﻊ] (.câyi’ (A

.birinin yerine geçen, halef [ﺝﺎیﻨﺸﻴﻦ] (.câynişîn (F

.ilginç. 2.çekici.1 [ﺝﺎذب] (.câzib (A

.çekicilik [ﺝﺎذﺑﻪ] (.câzibe (A

.çekici, cazibeli [ﺝﺎذﺑﻪ دار] (.cazibedar (A.-F

.çekicilik [ﺝﺎذﺑﻴﺖ] (.câzibiyyet (A

68 .zorbalar [ﺝﺒﺎﺑﺮﻩ] (.cebâbire (A

.korkaklık [ﺝﺒﺎﻥﺖ] (.cebânet (A

.zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli.1 [ﺝﺒﺎر] (.cebbâr (A

.zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma.1 [ﺝﺒﺎری] (.cebbârî (A.-F

.dağ [ﺝﺒﻞ] (.cebel (A

.cephe. 2.alın. 3.yüz.1 [ﺝﺒﻬﻪ] (.cebhe (A

.korkak [ﺝﺒﻴﻦ] (.cebîn (A

.zorlama. 2.cebir.1 [ﺝﺒﺮ] (.cebr (A cebr etmek zorlamak.

.zorla [ﺝﺒﺮا] (.cebren (A

.zoraki, zorla [ﺝﺒﺮی] (.cebrî (A

.cetveller, çizelgeler [ﺝﺪاول] (.cedâvil (A

.ata [ﺝﺪ] (.cedd (A

.tartışma. 2.mücadele.1 [ﺝﺪل] (.cedel (A

.tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş [ﺝﺪﻝﯽ] (.cedelî (A

.oğlak. 2.oğlak burcu.1 [ﺝﺪی] (.cedî (A

.yeni [ﺝﺪیﺪ] (.cedîd (A

.yeni [ﺝﺪیﺪﻩ] (.cedîde (A

.cetvel. 2.çizelge.1 [ﺝﺪول] (.cedvel (A

.üzme, eziyet etme [ﺝﻔﺎ] (.cefâ (A cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen.

.üzen, cefa eden [ﺝﻔﺎﺝﻮ] (.cefâcû (A.-F

.üzülmüş, cefa çekmiş [ﺝﻔﺎدیﺪﻩ] (.cefâdîde (A.-F

69 .cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen.1 [ﺝﻔﺎﮐﺎر] (.cefâkâr (A.-F

.cefa etme, üzme. 2.cefa çekme.1 [ﺝﻔﺎﮐﺎری] (.cefâkârî (A.-F

.üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan [ﺝﻔﺎﮐﺶ] (.cefâkeş (A.-F

üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzen.1 [ﺝﻔﺎﭘﻴﺸﻪ] (.cefâpîşe (A.-F sevgili.

.hoppa kadın. 2.orospu.1 [ﺝﻔﺠﺎف] (.cefcâf (F

.çalakalem [ﺝﻒ اﻝﻘﻠﻢ] (.ceffelkalem (A

.gaipten haber veren bilim [ﺝﻔﺮ] (.cefr (A

.cahillik, bilgisizlik [ﺝﻬﺎﻝﺖ] (.cehâlet (A

.çalışma, çabalama [ﺝﻬﺪ] (.cehd (A cehd etmek çalışıp çabalamak.

.cahiller [ﺝﻬﻠﻪ] (.cehele (A

.cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak.1 [ﺝﻬﻨﻤﯽ] (.cehennemî (A.-F

.cahillik, bilgisizlik [ﺝﻬﻞ] (.cehl (A

.açıkça [ﺝﻬﺮا] (.cehren (A

.yiğitlik [ﺝﻼدت] (.celâdet (A

.ululuk [ﺝﻼل] (.celâl (A

.kendine çekme [ﺝﻠﺐ] (.celb (A celb edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak. celb etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak.

.çağırı mektubu [ﺝﻠﺐ ﻥﺎﻡﻪ] (.celbnâme (A.-F

.sığır tüccarı [ﺝﻠﺐ] (.celeb (A

.oturumlar [ﺝﻠﺴﺎت] (.celesât (A

70 .ulu [ﺝﻠﻴﻞ] (.celîl (A

.arkadaş [ﺝﻠﻴﺲ] (.celîs (A

.cellat [ﺝﻼد] (.cellâd (A

.cellatlık [ﺝﻼدی] (.cellâdî (A.-F

.oturum [ﺝﻠﺴﻪ] (.celse (A

.toplama. 2.çoğul.1 [ﺝﻤﻊ] (.cem’ (A cem’ edilmek toplanılmak. cem’ etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek.

.toplam [ﺝﻤﻌﺎ] (.cem’an (A

.cemiyetler, dernekler [ﺝﻤﻌﻴﺎت] (.cem’iyyât (A

.cemiyet, dernek. 2.topluluk.1 [ﺝﻤﻌﻴﺖ] (.cem’iyyet (A

.Birleşmiş Milletler[ ﺝﻤﻌﻴﺖ اﻗﻮام ] cem’iyyet -i akvâm

.topluluk. 2.camide ibadet edenler.1 [ﺝﻤﺎﻋﺖ] (.cemâat (A

.cansız varlık [ﺝﻤﺎد] (.cemâd (A

.cansız varlıklar [ﺝﻤﺎدات] (.cemâdât (A

.cumhuriyetler [ﺝﻤﺎهﻴﺮ] (.cemâhîr (A

.yüz güzelliği [ﺝﻤﺎل] (.cemâl (A

.deve [ﺝﻤﻞ] (.cemel (A

.tümü [ﺝﻤﻴﻊ] (.cemî’ (A

.tümüyle [ﺝﻤﻴﻌﺎ] (.cemî’an (A

.güzel. 2.yüzü güzel.1 [ﺝﻤﻴﻞ] (.cemil (A

.iyilik [ﺝﻤﻴﻠﻪ] (.cemîle (A

.topluluk, toplum [ﺝﻤﻌﻴﺖ] (.cemiyet (A

71 .kalabalık [ﺝﻢ] (.cemm (A

.hazret [ﺝﻨﺎب] (.cenâb (A

.pis, murdar. 2.cünüplük hali.1 [ﺝﻨﺎﺑﺖ] (.cenâbet (A

.kanat [ﺝﻨﺎح] (.cenâh (A

.taraf [ﺝﻨﺐ] (.cenb (A

.pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava.1 [ﺝﻨﺪرﻩ] (.cendere (A

.savaş [ﺝﻨﮓ] (.ceng (F ceng etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek.

.savaşçı [ﺝﻨﮕﺎور] (.cengâver (F

.savaşçılık [ﺝﻨﮕﺎوری] (.cengâverî (F

.savaşçı. 2.kavgacı.1 [ﺝﻨﮕﺠﻮ] (.cengcû (F

.orman [ﺝﻨﮕﻞ] (.cengel (F

.cennetler. 2.bahçeler.1 [ﺝﻨﺎت] (.cennât (A

.cennet. 2.bahçe.1 [ﺝﻨﺖ] (.cennet (A

.cennet [ ﺝﻨﺖ اﻋﻠﯽ ] cennet -i a’lâ

.mekanı cennet olan [ ﺝﻨﺖ ﻡﮑﺎن ] (.cennetmekân (A

.güney [ﺝﻨﻮب] (.cenûb (A

.güneybatı [ ﺝﻨﻮب ﻏﺮب ] cenûb -i garb

.güneybatı [ ﺝﻨﻮب ﻏﺮﺑﯽ ] cenûb -i garbî

.güneydoğu [ ﺝﻨﻮب ﺵﺮق ] cenûb -i şark

.güneydoğu [ ﺝﻨﻮب ﺵﺮﻗﯽ ] cenûb -i şarkî

.güneye ait [ﺝﻨﻮﺑﯽ] (.cenûbî (A

.çekirge [ﺝﺮاد] (.cerâd (A

72 .yara [ﺝﺮاﺣﺖ] (.cerâhat (A

.gazeteler [ﺝﺮاﺋﺪ] (.cerâid (A

.suçlar [ﺝﺮاﺋﻢ] (.cerâim (A

.beceriklilik [ﺝﺮﺑﺰﻩ] (.cerbeze (A

.çan. 2.çıngırak.1 [ﺝﺮس] (.ceres (A

.akış. 2.oluş. 3.akım.1 [ﺝﺮیﺎن] (.cereyân (A cereyân etmek olmak, gerçekleşmek.

.küme [ﺝﺮﮔﻪ] (.cerge (F

.yaralama. 2.çürütme.1 [ﺝﺮح] (.cerh (A cerh edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek. cerh etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek.

.gazete. 2.tutanak.1 [ﺝﺮیﺪﻩ] (.cerîde (A

.yara [ﺝﺮیﺤﻪ] (.cerîha (A

.suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme.1 [ﺝﺮیﻤﻪ] (.cerîme (A

.operatör [ﺝﺮاح] (.cerrâh (A

.operatörlük [ﺝﺮاﺣﯽ] (.cerrâhî (A

.irilik [ﺝﺴﺎﻡﺖ] (.cesâmet (A

.cesurluk [ﺝﺴﺎرت] (.cesâret (A

.iri, büyük [ﺝﺴﻴﻢ] (.cesîm (A

.iri yapılı, iriyarı [ﺝﺴﻴﻢ اﻝﺠﺜﻪ] (.cesîmülcüsse (A

.cesaret sahibi [ﺝﺴﻮر] (.cesûr (A

.arpa [ﺝﻮ] (.cev (F

.yanıt. 2.karşılık.1 [ﺝﻮاب] (.cevâb (A

73 .yanıt olarak [ﺝﻮاﺑﺎ] (.cevâben (A

.cömert [ﺝﻮاد] (.cevâd (A

.mücevherler. 2.mücevher.1 [ﺝﻮاهﺮ] (.cevâhir (A

.camiler [ﺝﻮاﻡﻊ] (.cevâmi’ (A

.cansız varlıklar [ﺝﻮاﻡﺪ] (.cevâmid (A

.mandalar [ﺝﻮاﻡﻴﺲ] (.cevâmîs (A

.genç [ﺝﻮان] (.cevân (F

.yanlar, yönler [ﺝﻮاﻥﺐ] (.cevânib (A

.halayıklar [ﺝﻮاری] (.cevârî (A

.izin, uygun verme [ﺝﻮاز] (.cevâz (A cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek.

.1iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik [ﺝﻮدت] (.cevdet (A

.dolaşma, gezinti [ﺝﻮﻻن] (.cevelân (A cevelân etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek.

.gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri.1 [ﺝﻮﻻﻥﮕﺎﻩ] (.cevelângâh (A.-F

.boşluk [ﺝﻮف] (.cevf (A

.mücevher. 2.öz. 3.elmas.1 [ﺝﻮهﺮ] (.cevher (A

.mücevherci [ﺝﻮهﺮﻓﺮوش] (.cevherfürûş (A.-F

.mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili.1 [ﺝﻮهﺮی] (.cevherî (A

.arpadan yapılmış [ﺝﻮیﻦ] (.cevîn (F

.haksızlık, üzülme, üzme, zulüm [ﺝﻮر] (.cevir (A cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek.

.haksızlık, üzme, üzülme, zulüm [ﺝﻮر] (.cevr (A

74 cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek.

.zırhlı giysi [ﺝﻮﺵﻦ] (.cevşen (F

.hava. 2.boşluk.1 [ﺝﻮ] (.cevv (A

.çok hareketli, koşan [ﺝﻮال] (.cevvâl (A

.hava ile ilgili [ﺝﻮی] (.cevvî (A

.ikizler burcu [ﺝﻮزاء] (.cevzâ (A

.cep [ﺝﻴﺐ] (.ceyb (A

.asker [ﺝﻴﺲ] (.ceyş (A

.iyi, güzel [ﺝﻴﺪ] (.ceyyid (A

.karşılık. 2.ceza.1 [ﺝﺰاء] (.cezâ (A

.adalar [ﺝﺰاﺋﺮ] (.cezâir (A

.akıcılık, düzgünlük [ﺝﺰاﻝﺖ] (.cezâlet (A

.kendine çekme [ﺝﺬب] (.cezb (A cezb edilmek kendine çekilmek. cezb etmek kendine çekmek.

.coşku. 2.kendinden geçiş.1 [ﺝﺬﺑﻪ] (.cezbe (A

.havuç [ﺝﺰر] (.cezer (A

.ada [ﺝﺰیﺮﻩ] (.cezîre (A

.kesin karar [ﺝﺰم] (.cezm (A cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek.

.çekici, cazibeli [ﺝﺬاب] (.cezzâb (A

.dağlar [ﺝﺒﺎل] (.cibâl (A

.karakter, yaratılış [ﺝﺒﻠﺖ] (.cibillet (A

75 .karakter, yaratılış [ﺝﺒﻠﻴﺖ] (.cibilliyet (A

.karaktersiz, kötü yaratılışlı [ﺝﺒﻠﺘﺴﺰ] (.cibilliyetsiz (A.-T

.mücadele [ﺝﺪال] (.cidâl (A

.mücadeleci [ﺝﺪال ﺝﻮ] (.cidâlcû (A.-F

.duvar. 2.zar.1 [ﺝﺪار] (.cidâr (A

.ciddi olarak [ﺝﺪا] (.cidden (A

.ağırbaşlı. 2.önemli.1 [ﺝﺪی] (.ciddî (A

.ciddilik. 2.ağırbaşlılık.1 [ﺝﺪیﺖ] (.ciddiyyet (A

.leş [ﺝﻴﻔﻪ] (.cîfe (A

.ciğer [ﺝﮕﺮ] (.ciger (F

.ciğerköşe, evlat. 2.sevgili.1 [ﺝﮕﺮﮔﻮﺵﻪ] (.cigergûşe (F

.ciğer parçası. 2.evlat.1 [ﺝﮕﺮﭘﺎرﻩ] (.cigerpâre (F

.yürek yakan [ﺝﮕﺮﺱﻮز] (.cigersûz (F

.din uğrunda savaş [ﺝﻬﺎد] (.cihâd (A cihâd etmek din uğrunda savaşmak.

.dünya. 2.âlem.1 [ﺝﻬﺎن] (.cihân (F

.dünyayı yaratan, Tanrı [ﺝﻬﺎن ﺁﻓﺮیﻦ] (.cihânâferîn (F

.büyük hükümdar, imparator [ﺝﻬﺎﻥﺪار] (.cihandar (F

.görmüş geçirmiş [ﺝﺨﺎن دیﺪﻩ] (.cihandîde (F

.büyük hükümdar, imparator [ﺝﻬﺎﻥﮕﻴﺮ] (.cihangîr (F

.büyük hükümdarlık, imparatorluk [ﺝﻬﺎﻥﮕﻴﺮی] (.cihangîrî (F

.dünyayı feth eden, fatih hükümdar [ﺝﻬﺎﻥﮕﺸﺎ] (.cihângüşâ (F

.dünya ile ilgili. 2.insan.1 [ﺝﻬﺎﻥﯽ] (.cihânî (F

76 .dünya atlası. 2.taraça.1 [ﺝﻬﺎن ﻥﻤﺎ] (.cihannüma (F

.dört [چﻬﺎر] (.cihâr (F

.açıkça [ﺝﻬﺎرا] (.cihâren (A

.yönler. 2.sebepler. 3.yerler.1 [ﺝﻬﺎت] (.cihât (A

.çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem.1 [ﺝﻬﺎز] (.cihâz (A

.yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep.1 [ﺝﻬﺖ] (.cihet (A

.parlaklık. 2.cila.1 [ﺝﻼء] (.cilâ (A

.cilalı [ﺝﻼدار] (.cilâdar (A.-F

.deri, cilt. 2.kitap.1 [ﺝﻠﺪ] (.cild (A

.görünme. 2.kırıtma.1 [ﺝﻠﻮﻩ] (.cilve (A

.görünme yeri [ﺝﻠﻮﻩ ﮔﺎﻩ] (.cilvegâh (A.-F cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak.

.görünen. 2.kırıtan.1 [ﺝﻠﻮﻩ ﮔﺮ] (.cilveger (A.-F

.kırıtan, cilve yapan [ﺝﻠﻮﻩ ﺱﺎز] (.cilvesâz (A.-F

.cinsel ilişki [ﺝﻤﺎع] (.cimâ’ (A cimâ’ etmek cinsel ilişkide bulunmak.

.cinayetle ilgili [ﺝﻨﺎﺋﯽ] (.cinâ’î (A

.cennetler. 2.bahçeler.1 [ﺝﻨﺎن] (.cinân (A

.câni, cinayet işleyen [ﺝﻨﺎیﺘﮑﺎر] (.cinayetkâr (A.-F

.tabut [ﺝﻨﺎزﻩ] (.cinâze (A

.cinci, afsuncu [ﺝﻨﺪار] (.cindar (A.-F cindarlık (A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık.

.çıldırma [ﺝﻨﺖ] (.cinnet (A

77 .tür. 2.soy.1 [ﺝﻨﺲ] (.cins (A

.cinsel [ﺝﻨﺴﯽ] (.cinsî (A

.cismin kapladığı yer, hacim [ﺝﺮم] (.cirm (A

.cisim, madde. 2.vücut, beden.1 [ﺝﺴﻢ] (.cism (A

.cisim ile ilgili. 2.bedensel.1 [ﺝﺴﻤﺎﻥﯽ] (.cismânî (A

.bedenen [ﺝﺴﻤﺎ] (.cismen (A

.köprü [ﺝﺴﺮ] (.cisr (A

.genç [ﺝﻮان] (.civan (F

.gençler [ﺝﻮاﻥﺎن] (.civânân (F

.talihli [ﺝﻮان ﺑﺨﺖ] (.civanbaht (F

.gençlik [ﺝﻮاﻥﯽ] (.civânî (F

.cömert. 2.soylu.1 [ﺝﻮاﻥﻤﺮد] (.civânmerd (F

.yakın çevre [ﺝﻮار] (.civâr (A

.cıva [ﺝﻴﻮﻩ] (.cîve (F

.gayrimüslim vergisi [ﺝﺰیﻪ] (.cizye (A

.arayan. 2.arama.1 [ﺝﻮ] (.cû (F

.çay, ırmak [ﺝﻮ] (.cû (F

.açlık [ﺝﻮش] (.cû’ (A

.civciv [ﺝﻮﺝﻪ] (.cûce (F

.cömertlik [ﺝﻮد] (.cûd (A

.baykuş [ﺝﻐﺪ] (.cuğd (A

.dokumacı. 2.çulha.1 [ﺝﻮﻻﻩ] (.cûlâh (F

.cuma [ﺝﻤﻌﻪ] (.cum’a (A

78 .halk. 2.kalabalık.1 [ﺝﻤﻬﻮر] (.cumhûr (A

.cumhuriyetle ilgili [ﺝﻤﻬﻮری] (.cumhûrî (A

.cumhuriyet [ﺝﻤﻬﻮریﺖ] (.cumhûriyyet (A

.coşku. 2.kaynama.1 [ﺝﻮش] (.cûş (F cûş eylemek coşmak, coşup taşmak.

.coşkun, coşkulu [ﺝﻮﺵﺎﺝﻮش] (.cûşâcûş (F

.coşan. 2.kaynayan.1 [ﺝﻮﺵﺎن] (.cûşân (F

.coşku [ﺝﻮﺵﺶ] (.cûşiş (F

.arayan. 2.arama.1 [ﺝﻮی] (.cûy (F

.çay, ırmak [ﺝﻮی] (.cûy (F

.ırmak [ﺝﻮیﺒﺎر] (.cûybâr (F

.arayan [ﺝﻮیﻨﺪﻩ] (.cûyende (F

.korkaklık [ﺝﺒﻦ] (.cübn (A

.ayrı [ﺝﺪا] (.cüdâ (F cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak.

.ayrılık [ﺝﺪایﯽ] (.cüdâyî (F

.duvarlar [ﺝﺪران] (.cüdrân (A

.çift [ﺝﻔﺖ] (.cüft (F

.çifte [ﺝﻔﺘﻪ] (.cüfte (F

.cahiller [ﺝﻬﻼء] (.cühelâ (A

.cahiller [ﺝﻬﺎل] (.cühhâl (A

.dokumacı, çulhacı [ﺝﻼﻩ] (.cüllâh (A

.oturma. 2.tahta geçme.1 [ﺝﻠﻮس] (.cülûs (A

79 cülûs etmek tahta geçmek.

tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkan.1 [ﺝﻠﻮﺱﻴﻪ] (.cülûsiyye (A hükümdar için yazılan şiir.

.kafatası [ﺝﻤﺠﻤﻪ] (.cümcüme (A

.cümleler [ﺝﻤﻞ] (.cümel (A

.bütün, tüm. 2.tümce.1 [ﺝﻤﻠﻪ] (.cümle (A

tümüyle [ﺝﻤﻠﺔ] (.cümleten (A

.donukluk [ﺝﻤﻮد] (.cümûd (A

.buzul [ﺝﻤﻮدیﻪ] (.cümûdiyye (A

.sallayan. 2.sallanan.1 [ﺝﻨﺒﺎن] (.cünbân (F

.kıpırtı, hareket, sallanma [ﺝﻨﺒﺶ] (.cünbiş (F

.asker. 2.ordu.1 [ﺝﻨﺪ] (.cünd (A

.usta binici [ﺝﻨﺪی] (.cündî (A cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme.

.küçük suç [ﺝﻨﺤﻪ] (.cünha (A

.askerler. 2.ordular.1 [ﺝﻨﻮد] (.cünûd (A

.suç [ﺝﺮم] (.cürm (A

.maden atığı, maden posası [ﺝﺮوف] (.cürûf (A

.gövde, yapı [ﺝﺜﻪ] (.cüsse (A

.arayış, arama [ﺝﺴﺖ و ﺝﻮ] (.cüstücû (F

.çuval [ﺝﻮال] (.cüvâl (F cüvân bk. civan.

.parça. 2.medrese alfabe kitabı.1 [ﺝﺰء] (.cüz’ (A

80 .çok az [ﺝﺰﺋﯽ] (.cüz’î (A

.küçük şeyler, önemsiz şeyler [ﺝﺰﺋﻴﺎت] (.cüz’iyyât (A

.cüzzam [ﺝﺬام] (.cüzâm (A

.para çantası. 2.evrak çantası.1 [ﺝﺰﺋﺪان] (.cüzdan (A.-F

81

Ç

.kıvrak, çevik, çabuk [چﺎﺑﮏ] (.çâbük (F

.kıvraklık, çeviklik, çabukluk [چﺎﺑﮑﯽ] (.çâbükî (F

.ayağına çabuk [چﺎﺑﮏ ﭘﺎ] (.çâbükpâ (F

.hızlı giden [چﺎﺑﮏ رو] (.çâbükrev (F

.usta binici [چﺎﺑﮏ ﺱﻮار] (.çâbüksüvar (F

.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.1 [چﺎدر] (.çâder (F

.göçebe, çadırda yaşayan [چﺎدرﻥﺸﻴﻦ] (.çâdernişin (F

.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.1 [چﺎدر] (.çadır (F

.kurbağa [چﻐﺰ] (.çağz (F

.kuyu. 2.çukur.1 [چﺎﻩ] (.çâh (F

.yırtık. 2.yırtmaç.1 [چﺎک] (.çâk (F

çâk etmek yırtmak.

çâk olmak yırtılmak.

.kılıç şakırtısı [چﺎﮐﺎچﺎک] (.çâkâçâk (F

.kul. 2.hizmetkâr.1 [چﺎﮐﺮ] (.çâker (F

.kulluk. 2.hizmetkârlık.1 [چﺎﮐﺮی] (.çâkerî (F

.çekiç [چﺎﮐﻮچ] (.çâkûç (F

.çevik, kıvrak [چﺎﻻک] (.çâlâk (F

.çeviklik, kıvraklık [چﺎﻻﮐﯽ] (.çâlâkî (F

.çelik çomak [چﺎﻝﻴﮏ] (.çâlik (F

82 .çalpara [چﺎرﭘﺎرﻩ] (.çâlpâre (F

.şiir [چﺎﻡﻪ] (.çâme (F

.çene [چﺎﻥﻪ] (.çâne (F

.ulak. 2.postacı.1 [چﺎﭘﺎر] (.çâpâr (F

.dalkavuk [چﺎﭘﻠﻮس] (.çâplûs (F

.çare [چﺎر] (.çâr (F

.dört [چﺎر] (.çâr (F

.çerçeve [چﺎرچﻮﺑﻪ] (.çârçûbe (F

.çardak [چﺎرﻃﺎق] (.çardak (F

.ondört [چﺎردﻩ] (.çârdeh (F

.tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman.1 [چﺎرﻩ] (.çâre (F

.çare arayan [چﺎرﻩ ﺝﻮ] (.çârecû (F

.çare bulan [چﺎرﻩ ﺱﺎز] (.çâresâz (F

çâresâz olmak çare bulmak.

.çare bulma [چﺎرﻩ ﺱﺎزی] (.çâresâzî (F

.Türk musikîsinde bir makam [چﺎرﮔﺎﻩ] (.çârgâh (F

.dört köşe [چﺎرﮔﻮﺵﻪ] (.çârgûşe (F

.tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık.1 [چﺮخ] (.çarh (F

.çarmıh [چﺎرﻡﻴﺦ] (.çarmıh (F

.ister istemez, çaresiz, mecburen [چﺎرﻥﺎچﺎر] (.çârnâçâr (F

.dört ayaklı [چﺎرﭘﺎ] (.çârpâ (F

.dört yön [چﺎرﺱﻮ] (.çârsû (F

.çarşı [چﺎرﺱﻮ] (.çârsû (F.-A

83 .çarşaf [چﺎرﺵﺐ] (.çârşeb (F

.çarşamba [چﺎرﺵﻨﺒﻪ] (.çârşenbe (F

.çardak. 2.kare şeklinde çadır.1 [چﺎرﻃﺎق] (.çârtâk (F

.dördüncü [چﺎرم] (.çârüm (F

.dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali [چﺎریﺎر] (.çâryâr (F

.çeşni [چﺎﺵﻨﯽ] (.çâşni (F

.çeşnici [چﺎﺵﻨﯽ ﮔﻴﺮ] (.çâşnigîr (F

.kuşluk vakti [چﺎﺵﺖ] (.çâşt (F

.çağla [چﻐﺎﻝﻪ] (.çeğâle (F

.kuyu. 2.çukur.1 [چﻪ] (.çeh (F

.dört [چﻬﺎر] (.çehâr (F

.yüz [چﻬﺮﻩ] (.çehre (F

.ressam [چﻬﺮﻩ ﭘﺮداز] (.çehreperdâz (F

.kılıç şakırtısı [چﮑﺎچﺎک] (.çekâçâk (F

.damlamış [چﮑﻴﺪﻩ] (.çekîde (F

.çekiç [چﮑﻮچ] (.çekûç (F

.haç [چﻠﻴﭙﺎ] (.çelîpâ (F

.salınma. 2.süslü.1 [چﻢ] (.çem (F

.çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik.1 [چﻤﻦ] (.çemen (F

.çimenlik [چﻤﻨﺰار] (.çemenzâr (F

.çınar [چﻨﺎر] (.çenâr (F

.çember. 2.kasnak.1 [چﻨﺒﺮ] (.çenber (F

.kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar.1 [چﻨﺪ] (.çend (F

84 .o kadar, onca [چﻨﺪان] (.çendan (F

.bu kadar, bunca [چﻨﺪیﻦ] (.çendin (F

.pençe. 2.el. 3.harp, çeng.1 [چﻨﮓ] (.çeng (F

.pençe. 2.çengel.1 [چﻨﮕﺎل] (.çengâl (F

.çeng çalan. 2.dansöz, çengi.1 [چﻨﮕﯽ] (.çengî (F

.sol [چﭗ] (.çep (F

.otlama [چﺮا] (.çerâ (F

.otlak [چﺮاﮔﺎﻩ] (.çerâgâh (F

.mum. 2.kandil.1 [چﺮاغ] (.çerâğ (F

.aydınlatma, donatma [چﺮاﻏﺎن] (.çerâğân (F

.çerkesler [چﺮاﮐﺴﻪ] (.çerâkese (A

.semiz [چﺮب] (.çerb (F

.yaltakçı. 2.ağzı laf yapan.1 [چﺮب زﺑﺎن] (.çerbzebân (F

.çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef.1 [چﺮخ] (.çerh (F

.deri [چﺮم] (.çerm (F

.göz [چﺸﻢ] (.çeşm (F

.gözler [چﺸﻤﺎن] (.çeşmân (F

.arsız [چﺸﻢ دریﺪﻩ] (.çeşmderîde (F

.pınar. 2.çeşme.1 [چﺸﻤﻪ] (.çeşme (F

.gölgelik. 2.şemsiye.1 [چﺘﺮ] (.çetr (F

.çevgen [چﻮﮔﺎن] (.çevgân (F

.dörtte bir, çeyrek [چﻬﺎریﮏ] (.çeyrek (F

.nasıl [چﮕﻮﻥﻪ] (.çîgûne (F

85 .nitelik [چﮕﻮﻥﮕﯽ] (.çigûnegî (F

.dört [چﻬﺎر] (.çihâr (F

.dört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali [چﻬﺎریﺎر] (.çihar yâr (F

.dört ve iki [چﻬﺎر و دو] (.çihârüdü (F

.dört ve üç [چﻬﺎر و ﺱﻪ] (.çihârüse (F

.dört ve bir [چﻬﺎر و یﮏ] (.çihârüyek (F

.kırk [چﻬﻞ] (.çihil (F

.kırkayak [چﻬﻞ ﭘﺎ] (.çihilpâ (F

.yüz [چﻬﺮﻩ] (.çihre (F

.kırk [چﻞ] (.çil (F

.kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti.1 [چﻠﻪ] (.çile (F

.çile çeken, acı çeken [چﻠﻪ ﮐﺶ] (.çilekeş (F

.çimenlik [چﻤﻦ] (.çimen (F

.kırışık [چﻴﻦ] (.çîn (F

.mum. 2.kandil. 2.çırak.1 [چﺮاغ] (.çirâğ (F

.yetenekli, becerikli [چﻴﺮﻩ دﺱﺖ] (.çîredest (F

.kir. 2.irin.1 [چﺮک] (.çirk (F

.pis su [چﺮک ﺁب] (.çirkâb (F

.kirlenmiş. 2.çirkin.1 [چﺮﮐﻴﻦ] (.çirkîn (F

.şey [چﻴﺰ] (.çîz (F

.sopa. 2.odun. 3.tahta.1 [چﻮب] (.çûb (F

.çoban [چﻮﺑﺎن] (.çûbân (F

.tokmak, tokaç. 2.çomak.1 [چﻮﺑﮏ] (.çûbek (F

86 .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.1 [چﻮن] (.çun (F

.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.1 [چﻦ] (.çün (F

.çünkü [چﻮﻥﮑﻪ] (.çünki (F

.çevik, kıvrak [چﺴﺖ] (.çüst (F

.çeviklik, kıvraklık [چﺴﺘﯽ] (.çüstî (F

.çuval [چﻮال] (.çüvâl (F

.çuvaldız [چﻮاﻝﺪوز] (.çüvaldûz (F

87

D

.dua eden, duacı. 2.davet eden.1 [داﻋﯽ] (.dâ’î (A

.yurdunu özleme, köyünü özleme [داء اﻝﺼﻠﻪ] (.dâ’ussıla (A

.adalet. 2.iyilik, ihsan.1 [داد] (.dâd (F

.verme. 2.verdi. 3.vergi.1 [داد] (.dâd (F

.mahkeme [دادﮔﺎﻩ] (.dâdgâh (F

.davacı [دادﺧﻮاﻩ] (.dâdhâh (F

.imdada koşan [دادرس] (.dâdres (F

.dadı [دادو] (.dâdû (F

.feryat figan [دادوﻓﺮیﺎد] (.dâdüferyâd (F

.alışveriş [داد و ﺱﺘﺪ] (.dâdüsited (F

.uzaklaştıran, defeden [داﻓﻊ] (.dâfi’ (A

.yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.1 [داغ] (.dâğ (F

.hile, hilehurda, alavere dalavere [دﻏﻞ] (.dağal (F

.hileci [دﻏﻞ ﺑﺎز] (.dağalbâz (F

.telaş, gürültü patırtı [دﻏﺪﻏﻪ] (.dağdağa (A

.deha sahibi [داهﯽ] (.dâhî (A

.iç, içeri [داﺧﻞ] (.dâhil (A dâhil olmak içeri girmek.

.iç, iç yüz [داﺧﻠﻪ] (.dâhile (A

.içten [داﺧﻼ] (.dâhilen (A

88 .iç ile ilgili, iç yüze ait [داﺧﻠﯽ] (.dâhilî (A

.iç ile ilgili, iç yüze ait [داﺧﻠﻴﻪ] (.dâhiliye (A

.müdahale etme, karışma [دﺧﻞ] (.dahl (A

.mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.1 [ﺽﺨﻤﻪ] (.dahme (F

.sürekli, devamlı [داﺋﻢ] (.dâim (A

.sürekli, devamlı [داﺋﻤﯽ] (.dâimî (A

.ilişkin, hakkında. 3.dönen.1 [داﺋﺮ] (.dâir (A

.daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.1 [داﺋﺮﻩ] (.dâire (A

.çepeçevre [داﺋﺮا ﻡﺎدار] (.dâirenmâdâr (A

.dairemsi [داﺋﺮوی] (.dâirevî (A

.daire çalan [داﺋﺮﻩ زن] (.dâirezen (A.-F

.arzu, istek. 2.iddia.1 [داﻋﻴﻪ] (.dâiye (A

.incelikler. 2.dakikalar.1 [دﻗﺎیﻖ] (.dakâyık (A

.ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.1 [دﻗﻴﻖ] (.dakîk (A

.incelik. 2.dakika.1 [دﻗﻴﻘﻪ] (.dakîka (A

.sapkınlık [ﺽﻼﻝﺖ] (.dalâlet (A

.delalet eden [دال] (.dâll (A

.sapık, yoldan çıkmış [ﺽﺎﻝﻪ] (.dâlle (A

.tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.1 [دام] (.dâm (F

.damat, güveyi [داﻡﺎد] (.dâmâd (F

.etek [داﻡﺎن] (.dâmân (F

.etek [داﻡﻦ] (.dâmen (F

.iffetsiz [داﻡﻦ ﺁﻝﻮدﻩ] (.dâmenâlûde (F

89 .etek öpen [داﻡﻦ ﺑﻮس] (.dâmenbûs (F

.yamaç, dağ eteği [داﻡﻨﻪ] (.dâmene (F

.davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.1 [داﻡﻦ ﮔﻴﺮ] (.dâmengîr (F

.tuzak kurulmuş yer [داﻡﮕﺎﻩ] (.dâmgâh (F

.bilen [دان] (.dân (F

.kap [دان] (.dân (F

.bilgili, iyi bilen [داﻥﺎ] (.dânâ (F

.tohum. 2.yem. 3.tane.1 [داﻥﻪ] (.dâne (F

.bilen [داﻥﻨﺪﻩ] (.dânende (F

.altıdabirlik dirhem [داﻥﮓ] (.dâng (F

.bilgi. 2.bilim.1 [داﻥﺶ] (.dâniş (F

.öğrenci [داﻥﺶ ﺁﻡﻮز] (.dânişâmûz (F

.üniversite [داﻥﺸﮕﺎﻩ] (.dânişgâh (F

.bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.1 [داﻥﺸﻤﻨﺪ] (.dânişmend (F

.bilgin [داﻥﺸﻮر] (.dânişver (A

.yurt. 2.ev.1 [دار] (.dâr (A

.dar ağacı [دار] (.dâr (F

.sahip olan, bulunduran, tutan [دار] (.dâr (F

.ahiret [ دار ﺑﻘﺎ ] dâr -ı bekâ

.dünya [ دار ﻓﻨﺎ ] dâr -ı fenâ

.sahip. 2.büyük hükümdar.1 [دارا] (.dârâ (F

.çarpıntı. 2.vuruş.1 [ﺽﺮﺑﺎن] (.darabân (A

.darbeler, vuruşlar.1 [ﺽﺮﺑﺎت] (.darabât (A

90 .vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.1 [ﺽﺮب] (.darb (A

.vuruş, darbe. 2.bela.1 [ﺽﺮﺑﻪ] (.darbe (A

.darphane, para basımevi [ﺽﺮب ﺧﺎﻥﻪ] (.darbhâne (A

.atasözü [ﺽﺮب ﻡﺜﻞ] (.darbımesel (A.-F

.tarçın [دارچﻴﻦ] (.dârçîn (F

.sahip [دارﻥﺪﻩ] (.dârende (F

.doğuştan kör [ﺽﺮیﺮ] (.darîr (A

.ilaç [دارو] (.dârû (F

.eczane [داروﺧﺎﻥﻪ] (.dârûhâne (F

.düşkünler evi [داراﻝﻌﺠﺰﻩ] (.dârülaceze (A

.konservatuvar [داراﻝﺒﺪایﻊ] (.dârülbedâyi (A

.konservatuvar [داراﻻﻝﺤﺎن] (.dârülelhân (A

.yetimhane [داراﻻیﺘﺎم] (.dârüleytâm (A

.üniversite [داراﻝﻔﻨﻮن] (.dârülfünun (A

.İstanbul. 2.halifelik merkezi.1 [داراﻝﺨﻼﻓﻪ] (.dârülhilâfe (A

.kütüphane [داراﻝﮑﺘﺐ] (.dârülkütüb (A

.kız öğretmen okulu [داراﻝﻤﻌﻠﻤﺎت] (.dârülmuallimât (A

.erkek öğretmen okulu [داراﻝﻤﻌﻠﻤﻴﻦ] (.dârülmuallimîn (A

.başkent [داراﻝﻤﻠﮏ] (.dârülmülk (A

.doğumevi [داراﻝﻮﻻدﻩ] (.dârülvilâde (A

.İstanbul [داراﻝﺴﻠﻄﻨﻪ] (.dârüssaltana (A

.Bağdat. 2.cennet.1 [داراﻝﺴﻼم] (.dârüsselam (A

.orak [داس] (.dâs (F

91 .destan. 2.hikaye. 3.masal.1 [داﺱﺘﺎن] (.dâstân (F

.destânî, kahramanlıkla ilgili, epik [داﺱﺘﺎﻥﯽ] (.dâstânî (F

.dava. 2.teorem. 3.mesele.1 [دﻋﻮی] (.davâ (A

.yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.1 [داور] (.dâver (F

.çağrı [دﻋﻮت] (.davet (A

.dadı [دایﻪ] (.dâye (F

.alacaklı [دایﻦ] (.dâyin (A

.davalar [دﻋﺎوی] (.deâvî (A

.sepici [دﺑﺎغ] (.debbağ (A

.gösteriş [دﺑﺪﺑﻪ] (.debdebe (A

.katip [دﺑﻴﺮ] (.debir (F

.yırtıcı hayvan [دد] (.ded (F

.tef [دف] (.def (F

.uzaklaştırma [دﻓﻊ] (.def’ (A def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek. def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.

.kez, kere, defa [دﻓﻌﻪ] (.def’a (A

.bir defada [دﻓﻌﺔ] (.def’aten (A

.kereler, defalar [دﻓﻌﺎت] (.defaât (A

.gömüler, defineler [دﻓﺎﺋﻦ] (.defâin (A

.defterler [دﻓﺎﺕﻴﺮ] (.defâtir (A

.gömü [دﻓﻴﻨﻪ] (.define (A

.gömme, defin [دﻓﻦ] (.defn (A

92 .defter [دﻓﺘﺮ] (.defter (A

.ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.1 [دﻓﺘﺮدار] (.defterdâr (A.-F

.tef çalan [دﻓﺰن] (.defzen (A.-F

.on [دﻩ] (.deh (F

.dahilik [دهﺎ] (.dehâ (A

.karışma. 2.sığınma.1 [دﺧﺎﻝﺖ] (.dehâlet (A

.dehlizler [دهﺎﻝﻴﺰ] (.dehâlîz (A

.ağız [دهﺎن] (.dehân (F

.suskun [دهﺎن ﺑﺴﺘﻪ] (.dehânbeste (F

.ağız [دهﻦ] (.dehen (F

.koridor [دهﻠﻴﺰ] (.dehliz (A

.dünya. 2.devir, zamane.1 [دهﺮ] (.dehr (A

.materyalist [دهﺮی] (.dehrî (A

.materyalistlik [دهﺮیﻪ] (.dehriyye (A

.dehşet verici [دهﺸﺖ ﺁور] (.dehşetâver (A.-F

.ürkünç, dehşet verici [دهﺸﺖ اﻥﮕﻴﺰ] (.dehşetengîz (A.-F

.dükkanlar [دﮐﺎﮐﻴﻦ] (.dekâkîn (A

.kanıtlar, deliller [دﻻﺋﻞ] (.delâil (A

.delillik, yol gösterme [دﻻﻝﺖ] (.delâlet (A delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.

.kanıt. 2.rehber. 3.şahit.1 [دﻝﻴﻞ] (.delîl (A

.derviş hırkası [دﻝﻖ] (.delk (F

.tellak [دﻻک] (.dellâk (A

93 .komisyoncu, tellal [دﻻل] (.dellâl (A

.kova. 2.kova burcu.1 [دﻝﻮ] (.delv (A

.kan [دم] (.dem (A

.zaman. 2.nefes. 3.içki.1 [دم] (.dem (F

.her an [دﻡﺎدم] (.demâdem (F

.her an [دﻡﺒﺪم] (.dembedem (F

.yakın arkadaş.2.sırdaş.1 [دﻡﺴﺎز] (.demsâz (F

.alçaklık [دﻥﺎﺋﺖ] (.denâet (A

.diş [دﻥﺪان] (.dendân (F

.diş kirası [دﻥﺪان ﻡﺰد] (.dendanmüzd (F

.alçak [دﻥﯽ] (.denî (A

.kapı [در] (.der (F

.dirhemler [دراهﻢ] (.derâhim (A

.ardından, hemen, derhal, hemen ardından [درﻋﻘﺐ] (.derakab (F.-A

.kazanç, gelir [در ﺁﻡﺪ] (.derâmed (F

.uzun [دراز] (.derâz (F

.kapıcı [درﺑﺎن] (.derbân (F

.saray [درﺑﺎر] (.derbâr (F

.aylak, avare [درﺑﺪر] (.derbeder (F

.dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.1 [درﺑﻨﺪ] (.derbend (F

.içine alma, biriktirme [درج] (.derc (A derc edilmek içine alınmak. derc etmek içine almak.

94 .dert. acı. 3.ağrı.1 [درد] (.derd (F

.ne yazık ki, eyvahlar olsun [دردا] (.derdâ (F

.yakalama. 2.el altında olma.1 [دردﺱﺖ] (.derdest (F derdest edilmek yakalanmak. derdest etmek yakalamak.

.baş belası, baş ağrısı, sorun, problem [درد ﺱﺮ] (.derdiser (F

.dertli [دردﻡﻨﺪ] (.derdmend (F

.dereceler [درﺝﺎت] (.derecât (A

.derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.1 [درﺝﻪ] (.derece (A

.katlar. 2.basamaklar.1 [درﮐﺎت] (.derekât (A

.kat. 2.basamak.1 [درﮐﻪ] (.dereke (A

.yırtıcı [درﻥﺪﻩ] (.derende (F

.dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.1 [درﮔﺎﻩ] (.dergâh (F

.hemen [درﺣﺎل] (.derhâl (F.-A

.istek, talep, rica. 2.dilekçe.1 [درﺧﻮاﺱﺖ] (.derhâst (F

.hatırlama. 2.hatırda tutma.1 [در ﺧﺎﻃﺮ] (.derhâtır (F.-A derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek. derhâtır eylemek hatırlamak.

.layık [درﺧﻮر] (.derhor (F

.pencere. 2.küçük kapı.1 [دریﭽﻪ] (.derîçe (F

.anlama, idrak etme. 2.alma.1 [درک] (.derk (A derk etmek anlamak, idrak etmek.

.kenar yazısı [درﮐﻨﺎر] (.derkenâr (F.-A

95 .ilaç. 2.çare. 3.güç.1 [درﻡﺎن] (.dermân (F

.aciz. 2.zavallı.1 [درﻡﺎﻥﺪﻩ] (.dermânde (F

.ortada [درﻡﻴﺎن] (.dermeyân (F dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak. dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak.

.göz önünde [درﭘﻴﺶ] (.derpîş (F derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak. derpîş etmek göz önünde bulundurmak.

.anlayışlı [دراک] (.derrâk (A

.dere [درﻩ] (.derre (F

.İstanbul [در ﺱﻌﺎدت] (.dersaadet (F.-A

.öğrenci [درﺱﺨﻮان] (.dershân (A.-F deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek. deruhde etmek üstüne almak.

.iç, içerisi. 2.gönül.1 [درون] (.derûn (F

.içten gelen, içe ait [دروﻥﯽ] (.derûnî (F

.ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.1 [دروازﻩ] (.dervâze (F

.yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.1 [درویﺶ] (.dervîş (F

.dervişler [درویﺸﺎن] (.dervîşân (F

.deniz [دریﺎ] (.deryâ (F

.gönlü zengin. 2.büyük himmetli.1 [دریﺎدل] (.deryâdil (F

.denizci [دریﺎﻥﻮرد] (.deryâneverd (F

.terzi [درزی] (.derzî (F

96 .hileler, oyunlar [دﺱﺎﺋﺲ] (.desâis (A

.hile, oyun [دﺱﻴﺴﻪ] (.desîse (A

.hileci, düzenbaz [دﺱﻴﺴﻪ ﮐﺎر] (.desîsekâr (A.-F

.hileci, düzenbaz [دﺱﺎس] (.dessâs (A

.el [دﺱﺖ] (.dest (F

.hikaye. 2.destan. 3.masal.1 [دﺱﺘﺎن] (.destân (F

.sarık [دﺱﺘﺎر] (.destâr (F

.küçük hediye [دﺱﺘﺎویﺰ] (.destâvîz (F

.elden ele [دﺱﺖ ﺑﺪﺱﺖ] (.destbedest (F

.el öpen [دﺱﺖ ﺑﻮس] (.destbûs (F

.el öpme [دﺱﺖ ﺑﻮﺱﯽ] (.destbûsî (F

.grup. 2.demet. 3.kulp.1 [دﺱﺘﻪ] (.deste (F

.testere, bıçkı [دﺱﺘﺮﻩ] (.destere (F

.tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.1 [دﺱﺘﮕﺎﻩ] (.destgâh (F

.elden tutan, yardım eden [دﺱﺘﮕﻴﺮ] (.destgîr (F

.testi [دﺱﺘﯽ] (.destî (F

.il işi [دﺱﺘﮑﺎر] (.destkâr (F

.mendil. 2.el bezi.1 [دﺱﺘﻤﺎل] (.destmâl (F

.ücret, el emeği. 2.bahşiş.1 [دﺱﺖ ﻡﺰد] (.destmüzd (F

.ulaşma, elde etmek [دﺱﺘﺮس] (.destres (F destres olmak ulaşmak, elde etmek. destres olunmak ulaşılmak.

.izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.1 [دﺱﺘﻮر] (.destûr (F

97 .hançer [دﺵﻨﻪ] (.deşne (F

.kır. 2.ova. 3.çöl.1 [دﺵﺖ] (.deşt (F

.ilaç. 2.çare.1 [دواء] (.devâ (A

.yük hayvanları. 2.binek hayvanları.1 [دواب] (.devâbb (A

.daireler [دواﺋﺮ] (.devâir (A

.süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.1 [دوام] (.devâm (A

.çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.1 [دواﺱﺎز] (.devâsâz (A.-F

.divit [دوات] (.devât (A

.divanlar [دواویﻦ] (.devâvîn (A

.dönme, dolaşma, dolaşım [دوران] (.deverân (A deverân etmek dönmek, dolanmak.

.devlet. 2.talih. 3.mevki.1 [دوﻝﺖ] (.devlet (A

.devir. 2.dönme.1 [دور] (.devr (A

.felek, zamane [دوران] (.devrân (A

.dönem [دورﻩ] (.devre (A

.kış [دی] (.dey (F

.borç [دیﻦ] (.deyn (A

.manastır [دیﺮ] (.deyr (A

.kenar [ﺽﻠﻊ] (.dıl’ (A

.uzun [دراز] (.dırâz (F

.dün [دی] (.dî (F

.ipekli kumaş [دیﺒﺎ] (.dîbâ (F

.giriş, önsöz [دیﺒﺎﺝﻪ] (.dîbâce (F

98 .tavuk [دﺝﺎﺝﻪ] (.dicâce (A

.görüşme, buluşma. 2.yüz.1 [دیﺪار] (.dîdâr (F

.görmüş [دیﺪﻩ] (.dîde (F

.göz [دیﺪﻩ] (.dîde (F

.gözler [دیﺪﮔﺎن] (.dîdegân (F

.tencere [دیﮓ] (.dîg (F

.diğer, başka [دﮔﺮ] (.diger (F

.başka [دﮔﺮﮔﻮن] (.dîgergûn (F

.başkalarını düşünen [دیﮕﺮﮐﺎم] (.dîgerkâm (F

.köy [دﻩ] (.dih (F

.köyler [دهﺎت] (.dihât (F

.köy ağası. 2.köy kahyası.1 [دهﺨﺪا] (.dihhodâ (F

.çiftçi. 2.köy ağası.1 [دهﻘﺎن] (.dihkân (F

.dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.1 [دﻗﺖ] (.dikkat (A

.gönül [دل] (.dil (F

.gönül süsleyen [دل ﺁرا] (.dilârâ (F

.gönül karıştıran, sevgili [دل ﺁﺵﻮب] (.dilâşûb (F

.yürekli, yiğit [دﻻور] (.dilâver (F

.güzel, gönül çekici [دﻻویﺰ] (.dilâvîz (F

.gönül kıran, inciten [دل ﺁزار] (.dilâzâr (F

.kalbi kırık [دل ﺁزردﻩ] (.dilâzürde (F

.gönül şenlendiren [دﻝﺒﺎز] (.dilbâz (F

.gönül bağlanan, sevgili [دﻝﺒﻨﺪ] (.dilbend (F

99 .gönül alan, güzel, sevgili [دﻝﺒﺮ] (.dilber (F

.gönlü bağlanmış, aşık [دﻝﺒﺴﺘﻪ] (.dilbeste (F

.gönlün aradığı, güzel, sevgili [دﻝﺠﻮ] (.dilcû (F

.gönlünü vermiş, aşık [دل دادﻩ] (.dildâde (F

.gönül tutan, sevgili [دﻝﺪار] (.dildâr (F

.gönül hırsızı [دل دزد] (.dildüzd (F

.gönlü yaralı, aşık [دل اﻓﮕﺎر] (.dilefgâr (F

.gönül aydınlatan, sevgili [دل اﻓﺮوز] (.dilefrûz (F

.gönlü yaralı, aşık [دل ﻓﮕﺎر] (.dilfigâr (F

.gönül aldatan, sevgili [دل ﻓﺮیﺐ] (.dilfirîb (F

.kırgın, alınmış [دﻝﮕﻴﺮ] (.dilgîr (F

.gönül eriten, yürek törpüsü [دل ﮔﺪاز] (.dilgüdâz (F

.iç açıcı, ferahlık verici [دﻝﮕﺸﺎ] (.dilgüşâ (F

.gönlün istediği [دﻝﺨﻮاﻩ] (.dilhâh (F

.gönlü yaralı [دﻝﺨﻮاﺱﺘﻪ] (.dilhaste (F

.yürek parçalayan [دل ﺧﺮاش] (.dilhırâş (F

.yüreği kanlı, içi kan ağlayan [دﻝﺨﻮن] (.dilhûn (F

.yürekli, yiğit [دﻝﻴﺮ] (.dilîr (F

.cazibeli, gönül çekici [دﻝﮑﺶ] (.dilkeş (F

.makbul, hoş [دﻝﻨﺸﻴﻦ] (.dilnişîn (F

.gönül okşayan [دل ﻥﻮاز] (.dilnüvaz (F

.gönlün beğendiği [دل ﭘﺴﻨﺪ] (.dilpesend (F

.gönül hırsızı, gönül çalan [دﻝﺮﺑﺎ] (.dilrübâ (F

100 .bağrı yanık, gönlü yaralı [دل ﺱﻮﺧﺘﻪ] (.dilsûhte (F

.yürek yakan [دﻝﺴﻮز] (.dilsûz (F

.gönlü şen [دﻝﺸﺎد] (.dilşâd (F dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek. dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.

.gönül avcısı [دل ﺵﮑﺎر] (.dilşikâr (F

.kalp kıran [دل ﺵﮑﻦ] (.dilşiken (F

.kalbi kırık [دل ﺵﮑﺴﺘﻪ] (.dilşikeste (F

.yüreği daralmış, sıkıntılı [دل ﺕﻨﮓ] (.dilteng (F

.can atan [دل ﺕﺸﻨﻪ] (.dilteşne (F

.beyin. 2.bilinç, şuur.1 [ دﻡﺎغ ] (.dimâğ (A

.dindarlık [ دیﻨﺪاری ] (.dindârî (A.-F

.dince, din bakımından [ دیﻨﺎ ] (.dînen (A

.dinsel [ دیﻨﯽ ] (.dînî (A

.geç [ دیﺮ ] (.dîr (F

.parlak, parlayan [ درﺧﺸﺎن ] (.dirahşân (F

.ağaç [ درﺧﺖ ] (.diraht (F dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan.

.sancak. 2.bayrak.1 [ درﻓﺶ ] (.direfş (F

.dirhem, akçe, gümüş para [ درم ] (.direm (F

.esirgeme [ دریﻎ ] (.dirîğ (F dirîğ etmek esirgemek.

.ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun [ دریﻐﺎ ] (.dirîğâ (F

101 .eski [ دیﺮیﻦ ] (.dîrîn (F

.eski [ دیﺮیﻨﻪ ] (.dîrîne (F

.dün gece [ دیﺸﺐ ] (.dîşeb (F

meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya.1 [ دیﻮان ] (.dîvân (A getirildiği eser.

.deli, çılgın [ دیﻮاﻥﻪ ] (.dîvâne (F

.delilik, çılgınlık [ دیﻮاﻥﮕﯽ ] (.dîvânegî (F

.duvar [ دیﻮار ] (.dîvâr (F

.ülke, topraklar, memleket [ دیﺎر ] (.diyâr (A

.kale muhafızı [ دزدار ] (.dizdâr (F

.sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.1 [ دوﺱﺖ ] (.dost (F

.dostça [ دوﺱﺘﺎﻥﻪ ] (.dostâne (F

.dostluk [ دوﺱﺘﯽ ] (.dostî (F

.dost canlısı [ دوﺱﺘﮑﺎم ] (.dostkâm (F

.duacı, dua eden [ دﻋﺎﮔﻮ ] (.duâgû (A.-F

.uğramış, yakalanmış, maruz kalmış [ دچﺎر ] (.dûçâr (F dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek. dûçâr olmak uğramak, müptela olmak.

.böcek, kurtçuk, kurt [ دود ] (.dûd (A

.duman [ دود ] (.dûd (F

.is [ دودﻩ ] (.dûde (F

.soy sop [ دودﻡﺎن ] (.dûdmân (F

.ayran [ دوغ ] (.dûğ (F

102 .tütün. 2.duman.1 [ دﺧﺎن ] (.duhân (A

.kız [ دﺧﺖ ] (.duht (F

.kız [ دﺧﺘﺮ ] (.duhter (F

.giriş, içeri girme [ دﺧﻮل ] (.duhûl (A duhûl etmek girmek, içeri girmek.

.giriş ücreti [ دﺧﻮﻝﻴﻪ ] (.duhûliye (A

.körelme [ دﻡﻮر ] (.dumûr (A

.aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.1 [ دون ] (.dûn (A

.aşağılık kimseleri koruyan [ دون ﭘﺮور ] (.dûnperver (A.-F

.uzak [ دور ] (.dûr (F

.dürbün [ دورﺑﻴﻦ ] (.dûrbîn (F

.ırak, çok uzak [ دوردﺱﺖ ] (.dûrdest (F

.ileri görüşlü, ileriyi düşünen [ دوراﻥﺪیﺶ ] (.dûrendîş (F

.uzaklık [ دوری ] (.dûrî (F

.atasözleri [ ﺽﺮوب اﻡﺜﺎل ] (.durûb-i emsâl (A.-F

.övgü. 2.selam.1 [ درود ] (.durûd (F

.dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.1 [ دوﺱﺖ ] (.dûst (F

.dün gece [ دوش ] (.dûş (F

.omuz [ دوش ] (.dûş (F

.kız, matmazel [ دوﺵﻴﺰﻩ ] (.dûşîze (F

.cehennem [ دوزخ ] (.dûzah (F

.iki [ دو ] (.dü (F

.tekrar, yeniden [ دوﺑﺎرﻩ ] (.dübâre (F

103 .ayı [ دب ] (.dübb (A

.makat. 2.arka.1 [ دﺑﺮ ] (.dübür (A

.tavuk [ دﺝﺎﺝﻪ ] (.dücâce (A düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak.

.ikircikli, tereddütlü [ دودل ] (.düdil (F

.devirler. 2.dünyalar.1 [ دهﻮر ] (.dühûr (A

.davul [ دهﻞ ] (.dühül (F

.kuyruk [ دم ] (.düm (F

.kuyruk. 2.peş, art.1 [ دﻥﺒﺎل ] (.dümbâl (F

.kan çıbanı [ دﻡﻞ ] (.dümel (A

.kırçıl [ دوﻡﻮی ] (.dümûy (F

.kuyruk. 2.peş, art.1 [ دﻥﺒﺎل ] (.dünbâl (F

.dümbelek [ دﻥﺒﮏ ] (.dünbek (F

.ikiye bölünmüş [ دوﻥﻴﻢ ] (.dünîm (F

.dünya düşkünü [ دﻥﻴﺎﭘﺮﺱﺖ ] (.dünyâperest (A.-F

.dünya ile ilgili [ دﻥﻴﻮی ] (.dünyevî (A

.kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.1 [ درج ] (.dürc (A

.tortu [ درد ] (.dürd (F

.inci tanesi. 2.sevgili.1 [ درداﻥﻪ ] (.dürdâne (A.-F

.tortulu şarap içen [ دردﮐﺶ ] (.dürdkeş (F

.inciler [ درر ] (.dürer (A

.inci [ در ] (.dürr (A

.ferace [ دراﻋﻪ ] (.dürrâ’a (A

104 .iri inci [ درﻩ ] (.dürre (A

.ikiyüzlü [ دورو ] (.dürû (F

.yalan [ دروغ ] (.dürûğ (F

.yalancı [ دروغ زن ] (.dürûğzen (F

.dersler [ دروس ] (.dürûs (A

.sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.1 [ درﺱﺖ ] (.dürüst (F

.kaba. 2.iri. 3.kalın.1 [ درﺵﺖ ] (.dürüşt (F

.kural, prensip. 2.kanun kitabı.1 [ دﺱﺘﻮر ] (.düstûr (A

.pazartesi [ دوﺵﻨﺒﻪ ] (.düşenbe (F

.dün geceki [ دوﺵﻴﻨﻪ ] (.düşine (F

.düşman [ دﺵﻤﻦ ] (.düşmen (F

.küfür, sövgü [ دﺵﻨﺎم ] (.düşnâm (F

.güç [ دﺵﻮار ] (.düşvâr (F

.oniki [ دوازدﻩ ] (.düvâzdeh (F

.devletler [ دول ] (.düvel (A

.ikiyüz [ دویﺴﺖ ] (.düvist (F

.ikinci [ دوم ] (.düvüm (F

.borçlar [ دیﻮن ] (.düyûn (A

.hırsız [ دزد ] (.düzd (F

.hırsızlık [ دزدی ] (.düzdî (F

.çalıntı, çalınmış [ دزدیﺪﻩ ] (.düzdîde (F

105

E

.şaşılası şeyler [ اﻋﺎﺝﺐ ] (.eâcîb (A

.genelde, yaygın haliyle [ اﻋﻢ ] (.eamm (A

.büyükler, ileri gelenler [ اﻋﺎﻇﻢ ] (.eâzım (A

.çok değerli [ اﻋﺰ ] (.eazz (A

.baba. 2.ata, ced.1 [ اب ] (.eb (A

.boyutlar. 2.uzunluklar.1 [ اﺑﻌﺎد ] (.eb’âd (A

.çok uzak [ اﺑﻌﺪ ] (.eb’ad (A

.kırlangıç [ اﺑﺎﺑﻴﻞ ] (.ebâbil (A

.saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler [ اﺑﺎﻃﻞ ] (.ebâtil (A

.sayısal değer verilmiş arap alfabesi [ اﺑﺠﺪ ] (.ebced (A

,okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi.1 [ اﺑﺠﺪﺧﻮان ] (.ebcedhân (A.-F deneyimsiz.

.derviş, abdal [ اﺑﺪال ] (.ebdâl (A

.bedenler [ اﺑﺪان ] (.ebdân (A

.sonsuz gelecek zaman [ اﺑﺪ ] (.ebed (A

.asla, hiçbir zaman [ اﺑﺪا ] (.ebeden (A

.sonsuz [ اﺑﺪی ] (.ebedî (A

sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman [ اﺑﺪیﺎ ] (.ebediyyen (A

.sonsuzluk [ اﺑﺪیﺖ ] (.ebediyyet (A

.anababa [ اﺑﻮیﻦ ] (.ebeveyn (A

106 .denizler [ اﺑﺤﺎر ] (.ebhâr (A

.bahisler, tartışmalar [ اﺑﺤﺎث ] (.ebhâs (A

.baba [ اﺑﯽ ] (.ebî (A

.dilsiz [ اﺑﮑﻢ ] (.ebkem (A

.alacalı [ اﺑﻠﻖ ] (.eblak (A

.bön [ اﺑﻠﻪ ] (.ebleh (A

.bön bön [ اﺑﻠﻬﺎﻥﻪ ] (.eblehâne (A.-F

.bönlük [ اﺑﻠﻬﯽ ] (.eblehî (A.-F

.oğullar [ اﺑﻨﺎ ] (.ebnâ (A

.binalar [ اﺑﻨﻴﻪ ] (.ebniye (A

.bulut [ اﺑﺮ ] (.ebr (F

.bulutlu [ اﺑﺮﺁﻝﻮد ] (.ebrâlûd (F

.iyi insanlar, dürüst insanlar [ اﺑﺮار ] (.ebrâr (A

.dondurucu soğuk, çok soğuk [ اﺑﺮد ] (.ebred (A

.alacalı at. 2.alaca.1 [ اﺑﺮش ] (.ebreş (A

.ipek, bükülü ipek [ اﺑﺮیﺸﻢ ] (.ebrişüm (F

.kaş [ اﺑﺮو ] (.ebrû (F

.gözler [ اﺑﺼﺎر ] (.ebsâr (A

.Âdem [ اﺑﻮاﻝﺒﺸﺮ ] (.ebülbeşer (A

.kapılar. 2.bölümler, bâblar.1 [ اﺑﻮاب ] (.ebvâb (A

.beyitler [ اﺑﻴﺎت ] (.ebyât (A

.bembeyaz [ اﺑﻴﺾ ] (.ebyaz (A

.yabancılar [ اﺝﺎﻥﺐ ] (.ecânib (A

107 .atalar, cedler [ اﺝﺪاد ] (.ecdâd (A

.hayatın sonu [ اﺝﻞ ] (.ecel (A

.çok büyük, ulular ulusu [ اﺝﻞ ] (.ecell (A

.zırcahil [ اﺝﻬﻞ ] (.echel (A

.zırcahil [اﺝﻬﻞ ﻡﻦ ﻗﺮﻩ ﮔﻮز] (.echelüminkaragöz (A.-T

.ödül. 2.ücret.1 [ اﺝﺮ ] (.ecir (A

.türler, cinsler [ اﺝﻨﺎس ] (.ecnâs (A

.yabancı [ اﺝﻨﺒﯽ ] (.ecnebî (A

.ödül. 2.ücret.1 [ اﺝﺮ ] (.ecr (A

.cansız varlıklar [ اﺝﺮام ] (.ecrâm (A

.gök cisimleri[ اﺝﺮام ﺱﻤﺎویﻪ ] ecrâm -ı semâviyye

.cesetler. 2.bedenler.1 [ اﺝﺴﺎد ] (.ecsâd (A

.cisimler. 2.vücutlar.1 [ اﺝﺴﺎم ] (.ecsâm (A

.kof. 2.dangalak.1 [ اﺝﻮف ] (.ecvef (A

.cevaplar [ اﺝﻮﺑﻪ ] (.ecvibe (A

.parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.1 [ اﺝﺰا ] (.eczâ (A

.eczane [ اﺝﺰاﺧﺎﻥﻪ ] (.eczâhâne (A.-F

.dualar [ ادﻋﻴﻪ ] (.ed’iye (A

.ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.1 [ ادا ] (.edâ (A

.terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.1 [ ادب ] (.edeb (A edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi.

.avadanlık, araçlar, aletler [ ادوات ] (.edevât (A

.edebiyatçı. 2.edepli.1 [ ادیﺐ ] (.edîb (A

108 .bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.1 [ ادیﺒﻪ ] (.edîbe (A

.deliller. 2.rehberler.1 [ ادﻝﻪ ] (.edille (A

.tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz [ ادیﻢ ] (.edîm (A

.en aşağı. 2.alçak mı alçak.1 [ ادﻥﯽ ] (.ednâ (A

.devirler, çağlar [ ادوار ] (.edvâr (A

.ilaçlar, devalar [ ادویﻪ ] (.edviye (A

.dinler [ ادیﺎن ] (.edyân (A

.manastırlar [ ادیﺎر ] (.edyâr (A

.fiiller. 2.hareketler, eylemler.1 [ اﻓﻌﺎل ] (.ef’âl (A

.engerek yılanı [ اﻓﻌﯽ ] (.ef’î (A

.seçkin insanlar. 2.bilginler.1 [ اﻓﺎﺽﻞ ] (.efâzıl (A

.en üstün, en iyi [ اﻓﻀﻞ ] (.efdal (A

.feryat etme, figan etme [ اﻓﻐﺎن ] (.efgân (F

.fikirler, düşünceler [ اﻓﮑﺎر ] (.efkâr (A

.kamuoyu [ اﻓﮑﺎر ﻋﺎﻡﻪ ] efkâr -ı âmme

.gökler, felekler [ اﻓﻼک ] (.eflâk (A

.fertler, bireyler [ اﻓﺮاد ] (.efrâd (A

.Batılı, Avrupalı [ اﻓﺮﻥﺞ ] (.efrenc (A

.masal. 2.efsane.1 [ اﻓﺴﺎﻥﻪ ] (.efsâne (F

.yular [ اﻓﺴﺎر ] (.efsâr (F

.subay [ اﻓﺴﺮ ] (.efser (F

.taç [ اﻓﺴﺮ ] (.efser (F

.afsun, büyü [ اﻓﺴﻮن ] (.efsun (F

109 .afsuncu. 2.büyüleyici.1 [ اﻓﺴﻮﻥﮕﺮ ] (.efsunger (F

.yazık, çok yazık, eyvahlar olsun [ اﻓﺴﻮس ] (.efsûs (F

.donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.1 [ اﻓﺴﺮدﻩ ] (.efsürde (F

.sıkılmış meyva suyu [ اﻓﺸﺮﻩ ] (.efşüre (F

.bölükler [ اﻓﻮاج ] (.efvâc (A

.ağızlar [ اﻓﻮاﻩ ] (.efvâh (A

.afyon [ اﻓﻴﻮن ] (.efyûn (F

.alet, araç gereç [ اﻓﺰار ] (.efzâr (F

.artış [ اﻓﺰایﺶ ] (.efzâyiş (F

.fazla [ اﻓﺰون ] (.efzûn (F

.eğer [ اﮔﺮ ] (.eger (F

.bir, tek. 2.Tanrı.1 [ اﺣﺪ ] (.ehad (A

.hadisler [ اﺣﺎدیﺚ ] (.ehâdîs (A

.birlik. 2.Tanrı’nın birliği.1 [ اﺣﺪیﺖ ] (.ehadiyyet (A

.ahali, halk [ اهﺎﻝﯽ ] (.ehâlî (A

.başlıca [ اﺧﺺ ] (.ehass (A

.hedefler [ اهﺪاف ] (.ehdâf (A

.en önemlisi [ اهﻢ ] (.ehemm (A ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak.

.önem [ اهﻤﻴﺖ ] (.ehemmiyyet (A

.dostlar [ اﺣﺒﺎ ] (.ehibbâ (A

110 maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere.1 [ اهﻞ ] (.ehil (A mensup.

maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere.1 [ اهﻞ ] (.ehl (A veya görüşe mensup.

.bir dine inananlar [ اهﻞ دیﻦ ] ehl -i din

halden anlayan [ اهﻞ ﺣﺎل ] ehl -i hâl

.bilirkişi [ اهﻞ ﺧﺒﺮﻩ ] ehl -i hubre

.iman edenler, inananlar [ اهﻞ ایﻤﺎن ] ehl -i îman

.haçlılar [ اهﻞ ﺹﻠﻴﺐ ] ehl -i salib

.bilirkişi [ اهﻞ وﻗﻮف ] ehl -i vukûf

.beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.1 [ اهﻠﻴﺖ ] (.ehliyyet (A

.piramit [ اهﺮام ] (.ehrâm (A

.kötülük tanrısı, şeytan [ اهﺮﻡﻦ ] (.ehrimen (F

.duygular, hisler [ اﺣﺴﺎس ] (.ehsâs (A

.çok ucuz. 2.çok kolay.1 [ اهﻮن ] (.ehven (A

.hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.1 [ اﺣﺰاب ] (.ehzâb (A

.imamlar, önderler [ اﺋﻤﻪ ] (.eimme (A

.azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.1 [ اﻋﺰﻩ ] (.eizze (A

.büyük yılan. 2.ejderha.1 [ اژدر ] (.ejder (F

.büyük yılan. 2.ejderha.1 [ اژدرهﺎ ] (.ejderhâ (F

.büyükler, ileri gelenler [ اﮐﺎﺑﺮ ] (.ekâbir (A

.ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.1 [ اﻗﺎﻝﻴﻢ ] (.ekâlîm (A

.en az [ اﻗﻞ ] (.ekall (A

.azınlık [ اﻗﻠﻴﺖ ] (.ekalliyet (A

111 .yakınlar, akrabalar [ اﻗﺎرب ] (.ekârib (A

.sözler [ اﻗﺎویﻞ ] (.ekâvîl (A

.en büyük [ اﮐﺒﺮ ] (.ekber (A

.kederler, üzüntüler [ اﮐﺪار ] (.ekdâr (A

.kefenler [ اﮐﻔﺎن ] (.ekfân (A

.sürmeler [ اﮐﺤﺎل ] (.ekhâl (A

.kesin [ اﮐﻴﺪ ] (.ekîd (A

.kesinlikle [ اﮐﻴﺪا ] (.ekîden (A

.yeme [ اﮐﻞ ] (.ekl (A ekl edilmek yenilmek.

.mükemmel, tam [ اﮐﻤﻞ ] (.ekmel (A

.yerler, yöreler, taraflar [ اﮐﻨﺎف ] (.eknâf (A

.şimdi [ اﮐﻨﻮن ] (.eknûn (F

.çok cömert [ اﮐﺮم ] (.ekrem (A

.en çok [ اﮐﺜﺮ ] (.ekser (A

.çoğu. 2.çoğu kez.1 [ اﮐﺜﺮی ] (.ekserî (A

.çoğu zaman, sık sık [ اﮐﺜﺮیﺎ ] (.ekseriyyâ (A

.çoğunluk [ اﮐﺜﺮیﺖ ] (.ekseriyyet (A

.oy çokluğu [ اﮐﺜﺮیﺖ ﺁراء ] ekseriyyet -i ârâ

.çoğunluk [ اﮐﺜﺮیﺖ ﻡﻄﻠﻘﻪ ] ekseriyyet -i mutlaka

.omuzlar. 2.kürek kemikleri.1 [ اﮐﺘﺎف ] (.ektâf (A

.pisboğaz [ اﮐﻮل ] (.ekûl (A

.dünyalar. 2.varlıklar.1 [ اﮐﻮان ] (.ekvân (A

112 .kileler. 2.ölçekler.1 [ اﮐﻴﺎل ] (.ekyâl (A

.kuyruklu yalan [ اﮐﺬب ] (.ekzeb (A

.şimdi [ اﻵن ] (.el’an (A

aman dileme, imdat, yardım [ اﻻﻡﺎن ] (.elaman (A

.giysiler [ اﻝﺒﺴﻪ ] (.elbise (A

.acı, üzüntü [ اﻝﻢ ] (.elem (A

.elemli [ اﻝﻢ زدﻩ ] (.elemzede (A.-F

.bin [ اﻝﻒ ] (.elf (A

.sözler, lafızlar [ اﻝﻔﺎظ ] (.elfâz (A

.hacı [ اﻝﺤﺎج ] (.elhâc (A

şimdiki, günümüzdeki [ اﻝﺤﺎﻝﺔ هﺬﻩ ] (.elhâlet hâzihi (A

.şarkılar, melodiler [ اﻝﺤﺎن ] (.elhân (A

.sonuçta [ اﻝﺤﺎﺹﻞ ] (.elhâsıl (A

.alfabe [ اﻝﻔﺒﺎ ] (.elifba (A

.acı, acıklı [ اﻝﻴﻢ ] (.elîm (A

.acı, acıklı [ اﻝﻴﻤﻪ ] (.elîme (A

.kısacası, sonuç olarak [ اﻝﻘﺼﻪ ] (.elkıssa (A

.diller, lisanlar [ اﻝﺴﻨﻪ ] (.elsine (A

.iyilikler, lütuflar [ اﻝﻄﺎف ] (.eltâf (A

.levhalar, tablolar [ اﻝﻮاح ] (.elvâh (A

.renkler [ اﻝﻮان ] (.elvân (A

.elveda [ اﻝﻮداع ] (.elvedâ (A

.sancaklar [ اﻝﻮیﻪ ] (.elviye (A

113 .lifler [ اﻝﻴﺎف ] (.elyâf (A

.bugün [ اﻝﻴﻮم ] (.elyevm (A

.çok gerekli [ اﻝﺰم ] (.elzem (A

.bağırsaklar [ اﻡﻌﺎ ] (.em’â (A

.mekanlar [ اﻡﺎﮐﻦ ] (.emâkin (A

.aman dileme [ اﻡﺎن ] (.emân (A

.kutsal emanetler [ اﻡﺎﻥﺎت ﻡﺒﺎرﮐﻪ ] (.emânât-ı mübâreke (A.-F

.eminlik. 2.emanet.1 [ اﻡﺎﻥﺖ ] (.emânet (A

.emanetçi [ اﻡﺎﻥﺖ دار ] (.emânetdâr (A.-F

.emanet olarak [ اﻡﺎﻥﺔ ] (.emâneten (A

.işaretler, belirtiler [ اﻡﺎرات ] (.emârât (A

.işaret, belirti [ اﻡﺎرﻩ ] (.emâre (A

.beylik, emirlik [ اﻡﺎرت ] (.emaret (A

.çok onurlu, çok şerefli [ اﻡﺠﺪ ] (.emced (A

.arzu [ اﻡﻞ ] (.emel (A

.mühletler [ اﻡﻬﺎل ] (.emhâl (A

.mehirler [ اﻡﻬﺎر ] (.emhâr (A

.güvenilir. 2.emniyetli.1 [ اﻡﻴﻦ ] (.emîn (A

.buyruk, emir [ اﻡﺮ ] (.emir (A

.bey, emirlik başkanı, emir [ اﻡﻴﺮ ] (.emîr (A emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak.

.ferman, emir belgesi [ اﻡﺮﻥﺎﻡﻪ ] (.emirnâme (A.-F

.mekanlar, yerler [ اﻡﮑﻨﻪ ] (.emkine (A

114 .mülkler [ اﻡﻼک ] (.emlâk (A

.emredici [ اﻡﺎرﻩ ] (.emmâre (A

.güvenlik, emniyet [ اﻡﻦ ] (.emn (A

.güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.1 [ اﻡﻨﻴﺖ ] (.emniyyet (A

.emir, buyruk. 2.iş.1 [ اﻡﺮ ] (.emr (A

.hastalıklar [ اﻡﺮاض ] (.emrâz (A

.bıyıkları yeni terlemiş genç [ اﻡﺮد ] (.emred (A

.hikayeler. 2.masallar.1 [ اﻡﺜﺎل ] (.emsâl (A

.örnekler. 2.benzerler.1 [ اﻡﺜﺎل ] (.emsâl (A

.örnekler [ اﻡﺜﻠﻪ ] (.emsile (A

.mallar [ اﻡﺘﻌﻪ ] (.emtia (A

.dalgalar [ اﻡﻮاج ] (.emvâc (A

.mallar [ اﻡﻮال ] (.emvâl (A

.taşınmaz mallar [ اﻡﻮال ﻏﻴﺮ ﻡﻨﻘﻮﻝﻪ ] emvâl -ı gayr-i menkûle

.ölüler [ اﻡﻮات ] (.emvât (A

.mizaçlar, karakterler [ اﻡﺰﺝﻪ ] (.emzice (A

.canlılar. 2.insanlar.1 [ اﻥﺎم ] (.enâm (A

.heybe [ اﻥﺒﺎن ] (.enbân (F

.ambar [ اﻥﺒﺎر ] (.enbâr (F

.imbik [ اﻥﺒﻴﻖ ] (.enbîk (A

.peygamberler [ اﻥﺒﻴﺎ ] (.enbiyâ (A

.kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.1 [ اﻥﺒﻮﻩ ] (.enbûh (F

.son [ اﻥﺠﺎم ] (.encâm (F

115 .incir [ اﻥﺠﻴﺮ ] (.encîr (F

.yıldızlar [ اﻥﺠﻢ ] (.encüm (A

.topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.1 [ اﻥﺠﻤﻦ ] (.encümen (F

.boy bos [ اﻥﺪام ] (.endâm (F

.cm.lik uzunluk ölçüsü 60 [ اﻥﺪازﻩ ] (.endâze (F

.az [ اﻥﺪک ] (.endek (F

.çok az bulunan [ اﻥﺪر ] (.ender (A

.iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.1 [ اﻥﺪرون ] (.enderûn (F

.az rastlanır [ اﻥﺪراﻝﻮﻗﻮع ] (.enderü’l-vukû (A

.düşünce. 2.kaygı.1 [ اﻥﺪیﺸﻪ ] (.endîşe (F endişeli (F.-T.) kaygılı. endîşenâk olmak kaygılanmak.

.düşünceli. 2.kaygılı.1 [ اﻥﺪیﺸﻨﺎک ] (.endîşnâk (F

.keder [ اﻥﺪوﻩ ] (.endûh (F

.ben [ اﻥﺎ ] (.ene (A

.burun [ اﻥﻒ ] (.enf (A

.nefesler, soluklar [ اﻥﻔﺎس ] (.enfâs (A

.çok nefis [ اﻥﻔﺲ ] (.enfes (A

.nefisler. 2.ruhlar.1 [ اﻥﻔﺲ ] (.enfüs (A

.san [ اﻥﮕﺎر ] (.engâr (F

.üzüm [ اﻥﮕﻮر ] (.engûr (F

.bal [ اﻥﮕﺒﻦ ] (.engübin (F

.parmak [ اﻥﮕﺸﺖ ] (.engüşt (F

116 .yüzük [ اﻥﮕﺸﺘﺮ ] (.engüşter (F

.parmakla gösterilen [ اﻥﮕﺸﺖ ﻥﻤﺎ ] (.engüştnümâ (F

.nehirler, ırmaklar [ اﻥﻬﺎر ] (.enhâr (A

.inleme, inilti [ اﻥﻴﻦ ] (.enîn (A

.dost. 2.sevgili.1 [ اﻥﻴﺲ ] (.enîs (A

.yıkıntı [ اﻥﻘﺎض ] (.enkâz (A

.örnek, numûne [ اﻥﻤﻮزج ] (.enmûzec (A

.nesepler, soylar [ اﻥﺴﺎب ] (.ensâb (A

.dokular [ اﻥﺴﺎج ] (.ensâc (A

.nesiller, kuşaklar [ اﻥﺴﺎل ] (.ensâl (A

.yardımcılar [ اﻥﺼﺎر ] (.ensâr (A

.dokular. 2.kumaşlar.1 [ اﻥﺴﺠﻪ ] (.ensice (A

.çeşitler, neviler [ اﻥﻮاع ] (.envâ’ (A

.ışıklar [ اﻥﻮار ] (.envâr (A

.çok parlak [ اﻥﻮر ] (.enver (A

.bakışlar, gözler [ اﻥﻈﺎر ] (.enzâr (A

.saçmalıklar, uydurmalar [ اراﺝﻴﻒ ] (.erâcîf (A

.dullar [ اراﻡﻞ ] (.erâmil (A

.arazi [ اراﺽﯽ ] (.erâzî (A

.reziller, aşağılıklar [ اراذل ] (.erâzil (A

.dört [ ارﺑﻊ ] (.erba’ (A

.dört [ ارﺑﻌﻪ ] (.erba’a (A

.sahip. 2.başkan. 3.usta.1 [ ارﺑﺎب ] (.erbâb (A

117 .kırk. hadîs-i ~ kırk hadis [ ارﺑﻌﻴﻦ ] (.erbain (A

.değer [ ارج ] (.erc (F

.değerli, saygın [ ارﺝﻤﻨﺪ ] (.ercmend (F

.değerli, saygın [ ارﺝﻤﻨﺪ ] (.ercümend (F

.çok yüce, çok yüksek [ ارﻓﻊ ] (.erfa’ (A

.org [ ارﻏﻨﻮن ] (.erganun (F

.erguvan [ ارﻏﻮان ] (.ergevân (F

.erguvan [ ارﻏﻮان ] (.erguvân (F

.erguvan rengi [ ارﻏﻮاﻥﯽ ] (.erguvânî (F

.taht [ اریﮑﻪ ] (.erîke (A

.arşın [ ارش ] (.eriş (F

.rakamlar. 2.yazılar.1 [ ارﻗﺎم ] (.erkâm (A

direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde.1 [ ارﮐﺎن ] (.erkân (A bulunanlar. 4.önderler.

.genel kurmay başkanlığı [ ارﮐﺎن ﺣﺮﺑﻴﻪء ﻋﻤﻮﻡﻴﻪ ] erkân-ı harbiyye-i umûmiyye

.armağan [ ارﻡﻐﺎن ] (.ermeğân (F

.tavşan [ ارﻥﺐ ] (.erneb (A

.testere [ ارﻩ ] (.erre (F

.ruhlar [ ارواح ] (.ervâh (A

.değer, kıymet [ ارز ] (.erz (F

.yiyecek, erzak [ ارزاق ] (.erzâk (A

.ucuz. 2.yaraşır, layık.1 [ ارزان ] (.erzân (F

.ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.1 [ ارزاﻥﯽ ] (.erzânî (F

118 .en rezil, en aşağılık [ ارذل ] (.erzel (A

.darı [ ارزن ] (.erzen (F

.değer, kıymet, itibar [ ارزش ] (.erziş (F

.kalay [ ارزیﺰ ] (.erzîz (F

.çok mutlu [ اﺱﻌﺪ ] (.es’ad (A

.fiyatlar [ اﺱﻌﺎر ] (.es’âr (A

.sorular [ اﺱﺌﻠﻪ ] (.es’ile (A

.isimler [ اﺱﺎﻡﯽ ] (.esâmî (A

.tutsaklık [ اﺱﺎرت ] (.esâret (A

.asıl, kök, temel [ اﺱﺎس ] (.esâs (A

.asıllar, esaslar [ اﺱﺎﺱﺎت ] (.esâsât (A

.aslında [ اﺱﺎﺱﺎ ] (.esâsen (A

.mitoloji. 2.uydurma sözler.1 [ اﺱﺎﻃﻴﺮ ] (.esâtîr (A

.ustalar. 2.üstadlar.1 [ اﺱﺎﺕﻴﺬ ] (.esâtîz (A

.at [ اﺱﺐ ] (.esb (F

.sebepler [ اﺱﺒﺎب ] (.esbâb (A

.gerekçe, gerekçeler [ اﺱﺒﺎب ﻡﻮﺝﺒﻪ ] esbâb -ı mûcibe

.zorlayıcı sebepler [ اﺱﺒﺎب ﻡﺠﺒﺮﻩ ] esbâb -ı mücbire

.zorunlu sebepler [ اﺱﺒﺎب ﺽﺮوریﻪ ] esbâb -ı zarûriyye

.önceki, daha önceki, eski [ اﺱﺒﻖ ] (.esbak (A

.arslan [ اﺱﺪ ] (.esed (A

.üzülme, hayıflanma [ اﺱﻒ ] (.esef (A

!vah vah, eyvahlar olsun, yazık [ اﺱﻔﺎ ] (.esefâ (A

119 .üzücü [ اﺱﻔﻨﺎک ] (.esefnâk (A.-F

.iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.1 [ اﺛﺮ ] (.eser (A

.seferler, yolculuklar [ اﺱﻔﺎر ] (.esfâr (A

.en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.1 [ اﺱﻔﻞ ] (.esfel (A

.sahipler. 2.ashab.1 [ اﺹﺤﺎب ] (.eshâb (A

.hisseler. 2.senetler.1 [ اﺱﻬﺎم ] (.eshâm (A

.seherler [ اﺱﺤﺎر ] (.eshâr (A

.en kolay [ اﺱﻬﻞ ] (.eshel (A

.cömertler [ اﺱﺨﻴﺎ ] (.eshiyâ (A

.tutsak [ اﺱﻴﺮ ] (.esîr (A

.tutsaklar [ اﺱﻴﺮان ] (.esîrân (A.-F

.selefler, geçmişler [ اﺱﻼف ] (.eslâf (A

.silahlar [ اﺱﻠﺤﻪ ] (.esliha (A

.isimler [ اﺱﻤﺎ ] (.esmâ (A

.değerler, kıymetler, bedeller [ اﺛﻤﺎن ] (.esmân (A

.meyvalar [ اﺛﻤﺎر ] (.esmâr (A

.karayağız, esmer, koyu tenli [ اﺱﻤﺮ ] (.esmer (A

.sıra, an [ اﺛﻨﺎ ] (.esnâ (A

.sınıflar. 2.esnaf.1 [ اﺹﻨﺎف ] (.esnâf (A

.putlar [ اﺹﻨﺎم ] (.esnâm (A

.dişler [ اﺱﻨﺎن ] (.esnân (A

.en çabuk, en hızlı [ اﺱﺮع ] (.esra’ (A

.sırlar, gizler [ اﺱﺮار ] (.esrâr (A

120 .gizemli [ اﺱﺮاراﻥﮕﻴﺰ ] (.esrârengîz (A.-F

.esrar içen, esrarcı [ اﺱﺮارﮐﺶ ] (.esrarkeş (A.-F

.katır [ اﺱﺘﺮ ] (.ester (F

.giysiler [ اﺛﻮاب ] (.esvâb (A

.sesler [ اﺹﻮات ] (.esvât (A

.siyah [ اﺱﻮد ] (.esved (A

.kılıçlar [ اﺱﻴﺎف ] (.esyâf (A

.şiirler [ اﺵﻌﺎر ] (.eş’âr (A

.ağaçlar [ اﺵﺠﺎر ] (.eşcâr (A

.kişiler [ اﺵﺨﺎص ] (.eşhâs (A

.aylar [ اﺱﻬﺮ ] (.eşhür (A

.ışıklar, ışınlar [ اﺵﻌﻪ ] (.eşi’a (A

.gözyaşı [ اﺵﮏ ] (.eşk (F

şekiller [ اﺵﮑﺎل ] (.eşkâl (A

.gözyaşlı [ اﺵﮏ ﺁﻝﻮد ] (.eşkâlûd (F

.haydutlar, yol kesenler [ اﺵﻘﻴﺎ ] (.eşkiyâ (A

.en kötü, en çirkin [ اﺵﻨﻊ ] (.eşna’ (A

.seçkinler, ileri gelenler, sosyete [ اﺵﺮاف ] (.eşrâf (A

.en şerefli [ اﺵﺮف ] (.eşref (A

.varlıkların en şereflisi, insan [ اﺵﺮف ﻡﺨﻠﻮﻗﺎت ] eşref -i mahlûkât

.yiyecekler [ اﻃﻌﻤﻪ ] (.et’ime (A

.tam, mükemmel, eksiksiz [ اﺕﻢ ] (.etemm (A

.çocuklar [ اﻃﻔﺎل ] (.etfâl (A

121 .doktorlar, tabipler [ اﻃﺒﺎ ] (.etıbbâ (A

.yöre, çevre [ اﻃﺮاف ] (.etrâf (A

.Türkler [ اﺕﺮاک ] (.etrâk (A

.tavırlar [ اﻃﻮار ] (.etvâr (A

.sonlar, son günler [ اواﺧﺮ ] (.evâhir (A

.başlar, ilk günler [ اواﺋﻞ ] (.evâil (A

.emirler, buyruklar [ اواﻡﺮ ] (.evâmir (A

.çağ [ اوان ] (.evân (A

.toprak çanak çömlek [ اواﻥﯽ ﺕﺮاﺑﻪ ] (.evânî-i turâbe (A.-F

.ortalar, ortadakiler [ اواﺱﻂ ] (.evâsıt (A

.ayak takımı, külhanbeyler [ اوﺑﺎش ] (.evbâş (A

.doruk, zirve [ اوج ] (.evc (A

.vadiler, dereler [ اودیﻪ ] (.evdiye (A

.bir tane, biricik [ اوﺣﺪ ] (.evhad (A

.vehimler, kuruntular [ اوهﺎم ] (.evhâm (A

.vakıflar [ اوﻗﺎف ] (.evkâf (A

.vakitler [ اوﻗﺎت ] (.evkât (A

.en iyi, en uygun [ اوﻝﯽ ] (.evlâ (A

.çocuklar. 2.soy.1 [ اوﻻد ] (.evlâd (A

.öncelik [ اوﻝﻮیﺖ ] (.evleviyyet (A

.velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.1 [ اوﻝﻴﺎ ] (.evliyâ (A

.dualar [ اوراد ] (.evrâd (A

.kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.1 [ اوراق ] (.evrâk (A

122 .taht [ اورﻥﮓ ] (.evreng (F

.vasıflar, özellikler [ اوﺹﺎف ] (.evsâf (A

.orta, ortadaki [ اوﺱﻂ ] (.evsat (A

.kazıklar [ اوﺕﺎد ] (.evtâd (A

.ilk. 2.başlangıç. 3.önce.1 [ اول ] (.evvel (A

.ilkin, ilk önce [ اوﻻ ] (.evvelâ (A

.alt tarafı, önü sonu [ اول ﺁﺧﺮ ] (.evvelâhır (A

.ilkbahar [ اول ﺑﻬﺎر ] (.evvelbahar (A.-F evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce.

.daha öncesi, eski durumu [ اوﻝﻴﺎت ] (.evveliyyât (A

.ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.1 [ اوزان ] (.evzân (A

.eyaletler. 2.memleketler, topraklar.1 [ ایﺎﻻت ] (.eyâlât (A

.yetimler, öksüzler [ ایﺘﺎم ] (.eytâm (A

.ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.1 [ ایﻮان ] (.eyvân (F

.günler [ ایﺎم ] (.eyyâm (A

.ve yine, aynı şekilde [ ایﻀﺎ ] (.eyzan (A

.ezan ile ilgili [ اذاﻥﯽ ] (.ezânî (A

.karşıtlar, zıtlar [ اﺽﺪاد ] (.ezdâd (A

.öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk [ ازل ] (.ezel (A

.ezelden beri [ ازل ﺑﻪ ازل ] (.ezelbeezel (A.-F

.ezele ilişkin [ ازﻝﯽ ] (.ezelî (A

.ezellik durumu [ ازﻝﻴﺖ ] (.ezeliyyet (A

.zihinler [ اذهﺎن ] (.ezhân (A

123 .çiçekler [ ازهﺎر ] (.ezhâr (A

.üzme [ اذیﺖ ] (.eziyyet (A

.zikirler. 2.anmalar.1 [ اذﮐﺎر ] (.ezkâr (A

.tesadüfen [ ازﻗﻀﺎ ] (.ezkazâ (F.-A

.zekiler [ اذﮐﻴﺎ ] (.ezkiyâ (A

.zamanlar [ ازﻡﺎن ] (.ezmân (A

.zamanlar, çağlar [ ازﻡﻨﻪ ] (.ezmine (A

.yeni çağ [ ازﻡﻨﻪء ﺝﺪیﺪﻩ ] ezmine -i cedîde

.eski zamanlar, eski çağlar [ ازﻡﻨﻪء ﻗﺪیﻤﻪ ] ezmine -i kadîme

.eski çağlar [ ازﻡﻨﻪء ﻡﺘﻘﺪﻡﻪ ] ezmine -i mütekaddime

.mavi [ ازرق ] (.ezrak (A

.çiftler [ ازواج ] (.ezvâc (A

.zevkler [ اذواق ] (.ezvâk (A

.ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.1 [ اذیﺎل ] (.ezyâl (A

124

F

.hareketli, çalışkan [ ﻓﻌﺎل ] (.fa’âl (A

.hareketlilik, çalışma [ ﻓﻌﺎﻝﻴﺖ ] (.fa’âliyyet (A

.acıklı olay. 2.felaket. 3.dram.1 [ ﻓﺎﺝﻌﻪ ] (.fâcia (A

.acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler.1 [ ﻓﺎﺝﻌﺎت ] (.fâciât (A

.günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan.1 [ ﻓﺎﺝﺮ ] (.fâcir (A

.Çin imparatoru [ ﻓﻐﻔﻮر ] (.fağfur (F

.çini [ ﻓﻐﻔﻮری ] (.fağfûrî (F

.yücelik, ululuk. 2.kıymet.1 [ ﻓﺨﺎﻡﺖ ] (.fahâmet (A

.övüngen [ ﻓﺨﺎر ] (.fahhâr (A

.değerli. 2.şerefli, onurlu.1 [ ﻓﺎﺧﺮ ] (.fâhir (A

.aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü.1 [ ﻓﺎﺣﺶ ] (.fâhiş (A

.fuhuş yapan kadın [ ﻓﺎﺣﺸﻪ ] (.fâhişe (A

.genelev [ ﻓﺎﺣﺸﻪ ﺧﺎﻥﻪ ] (.fâhişehane (A.-F

.övünç, kıvanç [ ﻓﺨﺮ ] (.fahr (A

onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle.1 [ ﻓﺨﺮی ] (.fahrî (A

.fuhuş [ ﻓﺤﺸﺎ ] (.fahşâ (A

.güvercin, yaban güvercini [ ﻓﺎﺧﺘﻪ ] (.fâhte (A

.övüngen [ ﻓﺨﻮر ] (.fahûr (A

.yarar, kazanç, fayda [ ﻓﺎﺋﺪﻩ ] (.fâide (A

.yararlı, faydalı [ ﻓﺎﺋﺪﻩ ﺑﺨﺶ ] (.fâidebahş (A.-F

125 .üstün [ ﻓﺎﺋﻖ ] (.fâik (A

.üstünlük [ ﻓﺎﺋﻘﻴﺖ ] (.fâikiyyet (A

.yapan. 2.özne. 3.etkili.1 [ ﻓﺎﻋﻞ ] (.fâil (A

.etkenlik, aktivite [ ﻓﺎﻋﻠﻴﺖ ] (.fâiliyyet (A

.taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç.1 [ ﻓﺎﺋﺾ ] (.fâiz (A

.yoksulluk [ ﻓﺎﻗﻪ ] (.fâka (A

.fıkıhçılık [ ﻓﻘﺎهﺖ ] (.fakâhet (A

.ancak, yalnız [ ﻓﻘﻂ ] (.fakat (A

.yokluk, yoksunluk [ ﻓﻘﺪ ] (.fakd (A

.eşi az bulunur [ ﻓﻘﻴﺪ ] (.fakîd (A

.islam hukukçusu, fakih [ ﻓﻘﻴﻪ ] (.fakîh (A

.meyva [ ﻓﺎﮐﻬﻪ ] (.fâkiha (A

.yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş.1 [ ﻓﻘﻴﺮ ] (.fakîr (A

.bendenizin evi [ ﻓﻘﻴﺮﺧﺎﻥﻪ ] (.fakirhâne (A.-F

.yoksulluk [ ﻓﻘﺮ ] (.fakr (A

.fal [ ﻓﺎل ] (.fâl (F

falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan [ ﻓﻠﻘﻪ ] (.falaka (A düzenek.

.felç [ ﻓﻠﺞ ] (.fâlic (A

.fal kitabı [ ﻓﺎﻝﻨﺎﻡﻪ ] (.fâlnâme (F

.renk [ ﻓﺎم ] (.fâm (F

.ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici.1 [ ﻓﺎﻥﯽ ] (.fânî (A

.fener [ ﻓﺎﻥﺌﺲ ] (.fânûs (A

126 .fare [ ﻓﺎر ] (.fâr (A

.diyelim ki [ ﻓﺮﺽﺎ ] (.farazâ (A

.varsayım [ ﻓﺮﺽﻴﻪ ] (.faraziyye (A

.ayırıcı [ ﻓﺎرﻗﻪ ] (.fârıka (A

.boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen.1 [ ﻓﺎرغ ] (.fâriğ (A

.atlı [ ﻓﺎرس ] (.fâris (A

.Farsça. 2.Fars, İranlı.1 [ ﻓﺎرﺱﯽ ] (.fârisî (F

.farz. 2.borç.1 [ ﻓﺮیﻀﻪ ] (.farîza (A

.ayrıcalık, ayrılık [ ﻓﺮق ] (.fark (A

.aşırı, aşırılık [ ﻓﺮط ] (.fart (A

.Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu.1 [ ﻓﺮض ] (.farz (A farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek. farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek. farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak.

.tut ki, diyelim ki [ ﻓﺮﺽﺎ ] (.farzâ (A

.varsayım [ ﻓﺮﺽﻴﻪ ] (.farziyye (A

.kötülük düşünen [ ﻓﺎﺱﻖ ] (.fâsık (A

.ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık.1 [ ﻓﺎﺹﻠﻪ ] (.fâsıla (A

.bozulmuş, bozuk [ ﻓﺎﺱﺪ ] (.fâsid (A

.güzel konuşan [ ﻓﺼﻴﺢ ] (.fasîh (A

.aile [ ﻓﺼﻴﻠﻪ ] (.fasîle (A

.mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme.1 [ ﻓﺼﻞ ] (.fasl (A

.hacamat yapan [ ﻓﺼﺎد ] (.fassâd (A

127 .ifşa olmuş, aşikar olmuş [ ﻓﺎش ] (.fâş (F

fetheden [ ﻓﺎﺕﺢ ] (.fâtih (A

.zeki, kavrayışlı [ ﻓﻄﻴﻦ ] (.fatin (A

.yarar, fayda, kazanç [ ﻓﺎیﺪﻩ ] (.fayda (A

.erdemli [ ﻓﺎﺽﻞ ] (.fâzıl (A

.rezillik, skandal [ ﻓﻀﻴﺤﻪ ] (.fazîha (A

.erdem [ ﻓﻀﻴﻠﺖ ] (.fazîlet (A

.erdemli [ ﻓﻀﻴﻠﺘﮑﺎر ] (.faziletkâr (A.-F

.erdem yanlısı [ ﻓﻀﻴﻠﺖ ﭘﺮﺱﺖ ] (.faziletperest (A.-F

.erdem. 2.üstünlük.1 [ ﻓﻀﻞ ] (.fazl (A

.çok. 2.artık.1 [ ﻓﻀﻠﻪ ] (.fazla (A

.feci durum [ ﻓﺠﺎﻋﺖ ] (.fecâ’at (A

.günahkarlar. 2.kötü insanlar.1 [ ﻓﺠﺮﻩ ] (.fecere (A

.çok kötü, korkunç [ ﻓﺠﻴﻊ ] (.fecî’ (A

.facia, felaket [ ﻓﺠﻴﻌﻪ ] (.fecî’a (A

.tan ağartısı [ ﻓﺠﺮ ] (.fecir (A

.tan ağartısı [ ﻓﺠﺮ ] (.fecr (A

gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık [ ﻓﺠﺮﮐﺎذب ] fecr -i kâzib

.tan ağartısı, şafak sökmesi [ ﻓﺠﺮ ﺹﺎدق ] fecr -i sâdık

.yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme.1 [ ﻓﺪا ] (.fedâ (A fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek. fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek.

.yoluna canını hiçe sayan [ ﻓﺪاﺋﯽ ] (.fedâ’î (A

128 .özverili [ ﻓﺪاﮐﺎر ] (.fedâkâr (A.-F

.özveri ile, özverili [ ﻓﺪاﮐﺎراﻥﻪ ] (.fedâkârâne (A.-F

.özveri [ ﻓﺪاﮐﺎری ] (.fedâkârî (A.-F

.fihristler [ ﻓﻬﺎرس ] (.fehâris (A

.anlayışlı [ ﻓﻬﻴﻢ ] (.fehîm (A

.anlama [ ﻓﻬﻢ ] (.fehm (A fehm eylemek anlamak.

.içerik [ ﻓﺤﻮا ] (.fehvâ (A

.şakacılık, muziplik [ ﻓﮑﺎﺣﺖ ] (.fekâhet (A

.çene. 2.ayırma.1 [ ﻓﮏ ] (.fekk (A

.kurtulma, rahata erme [ ﻓﻼح ] (.felâh (A

.büyük bela, musibet [ ﻓﻼﮐﺖ ] (.felâket (A

.felakete uğrayan [ ﻓﻼﮐﺖ زدﻩ ] (.felâketzede (A.-F

.filozoflar, felsefeciler [ ﻓﻼﺱﻔﻪ ] (.felâsife (A

.inme, felç [ ﻓﻠﺞ ] (.felc (A

.gökyüzü. 2.talih. 3.kader.1 [ ﻓﻠﮏ ] (.felek (A

.astronomi [ ﻓﻠﮑﻴﺎت ] (.felekiyyât (A

.kader kurbanı, felek vurgunu [ ﻓﻠﮏ زدﻩ ] (.felekzede (A.-F

.çiftçi [ ﻓﻼح ] (.fellâh (A

.felsefe ile ilgili [ ﻓﻠﺴﻔﯽ ] (.felsefî (A

.ağız [ ﻓﻢ ] (.fem (A

.yokluk. 2.kötü.1 [ ﻓﻨﺎ ] (.fenâ (A

.yok olucu, fani [ﻓﻨﺎﭘﺬیﺮ ] (.fenâpezîr (A.-F

129 .hile [ ﻓﻨﺪ ] (.fend (F

.bilim. 2..tür. 3.teknik.1 [ ﻓﻦ ] (.fenn (A

.teknik açıdan [ ﻓﻨﺎ ] (.fennen (A

.teknik [ ﻓﻨﯽ ] (.fennî (A

.teknoloji [ ﻓﻨﻴﺎت ] (.fenniyyât (A

.parlaklık [ ﻓﺮ ] (.fer (F

.yan. 2.dal.1 [ ﻓﺮع ] (.fer’ (A

.yan dal, tâli, ikincil [ ﻓﺮﻋﯽ ] (.fer’î (A

.bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik.1 [ ﻓﺮاﻏﺖ ] (.ferâgat (A

.bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma.1 [ ﻓﺮاغ ] (.ferâğ (A ferâğ etmek bırakmak

.sevinç [ ﻓﺮح ] (.ferah (A

.geniş [ ﻓﺮاخ ] (.ferâh (F

.ferahlık veren, iç açıcı [ ﻓﺮح ﺑﺨﺶ ] (.ferahbahş (A.-F

.firavunlar [ ﻓﺮاﻋﻨﻪ ] (.ferâine (A

.farzlar. 2.ödevler.1 [ ﻓﺮاﺋﺾ ] (.ferâiz (A

.fermanlar [ ﻓﺮاﻡﻴﻦ ] (.ferâmîn (A.

.unutma [ ﻓﺮاﻡﻮش ] (.ferâmûş (F ferâmuş etmek unutmak.

.sezgi [ ﻓﺮاﺱﺖ ] (.ferâset (A

.semiz [ ﻓﺮﺑﻪ ] (.ferbih (F

.yarık. 2.vajina.1 [ ﻓﺮج ] (.ferc (A

.son, akıbet [ ﻓﺮﺝﺎم ] (.fercâm (F

130 .tek. 2.birey.1 [ ﻓﺮد ] (.ferd (A

.yarın [ ﻓﺮدا ] (.ferdâ (F

.kişisel [ ﻓﺮدی ] (.ferdî (A

.bireylik [ ﻓﺮدیﺖ ] (.ferdiyyet (A

.rahatlama [ ﻓﺮج ] (.ferec (A

.at [ ﻓﺮس ] (.feres (A

.sevinçli, neşeli [ ﻓﺮﺣﺎن ] (.ferhân (A

.kültür. 2.sözlük.1 [ ﻓﺮهﻨﮓ ] (.ferheng (F

.kutlu [ ﻓﺮﺧﻨﺪﻩ ] (.ferhunde (F

.biricik, tek [ ﻓﺮیﺪ ] (.ferîd (A

.tüm veya korgeneraller [ ﻓﺮیﻘﺎن ] (.ferikân (A.-F

.korgeneral [ ﻓﺮیﻖ اول ] (.ferîk-i evvel (A.-F

.tümgeneral [ ﻓﺮیﻖ ﺛﺎﻥﯽ ] (.ferîk-i sânî (A.-F

.melek [ ﻓﺮﺵﺘﻪ ] (.ferişte (F

.buyruk [ ﻓﺮﻡﺎن ] (.fermân (F

.komutan [ ﻓﺮﻡﺎن دﻩ ] (.fermandih (F

.padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren.1 [ ﻓﺮﻡﺎن ﻓﺮﻡﺎ ] (.fermânfermâ (F

.buyruk [ ﻓﺮﻡﺎیﺶ ] (.fermâyiş (F

.döşemeci. 2.hizmetkâr.1 [ ﻓﺮاش ] (.ferrâş (A

.kutlu [ ﻓﺮخ ] (.ferruh (F

.solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş.1 [ ﻓﺮﺱﻮدﻩ ] (.fersûde (F

.döşeme. 2.yaygı.1 [ ﻓﺮش ] (.ferş (A

.bunamış ihtiyar [ ﻓﺮﺕﻮت ] (.fertût (F

131 .İran takvimine göre baharın ilk ayı [ ﻓﺮوردیﻦ ] (.ferverdîn (F

.bağırma, çığlık. 2.imdat isteme.1 [ ﻓﺮیﺎد ] (.feryâd (F feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak

.imdada koşan [ ﻓﺮیﺎدرس ] (.feryâdres (F

.bilge [ ﻓﺮزاﻥﻪ ] (.ferzâne (F

.evlat [ ﻓﺮزﻥﺪ ] (.ferzend (F

.fesat, bozukluk. 2.kötülük.1 [ ﻓﺴﺎد ] (.fesâd (A

.fasihlik, dilde düzgünlük [ ﻓﺼﺎﺣﺖ ] (.fesahat (A

.efsane, masal [ ﻓﺴﺎﻥﻪ ] (.fesâne (F

.bozukluk, kötülük [ ﻓﺴﺎد ] (.fesat (A

.iptal etme, kaldırma, bozma [ ﻓﺴﺦ ] (.fesh (A

.genç. 2.cömert.1 [ ﻓﺘﯽ ] (.fetâ (A

.fetvalar [ ﻓﺘﺎوی ] (.fetâvâ (A

.fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma.1 [ ﻓﺘﺢ ] (.feth (A

.fitil [ ﻓﺘﻴﻠﻪ ] (.fetîle (A

.duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman.1 [ ﻓﺘﺮت ] (.fetret (A

.fetheden. 2.açan. 3.Tanrı.1 [ ﻓﺘﺎح ] (.fettâh (A

.işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.1 [ ﻓﺘﺎن ] (.fettan (A

.kadının verdiği şer’î karar [ ﻓﺘﻮی ] (.fetvâ (A

.fahişeler [ ﻓﻮاﺣﺶ ] (.fevâhiş (A

.yararlar, faydalar, kazançlar [ ﻓﻮاﺋﺪ ] (.fevâid (A

.meyvalar. 2.yemişler.1 [ ﻓﻮاﮐﻪ ] (.fevâkih (A

.atlılar [ ﻓﻮارس ] (.fevâris (A

132 .grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım.1 [ ﻓﻮج ] (.fevc (A

.fışkırma. 2.kaynama.1 [ ﻓﻮران ] (.feverân (A feverân etmek fışkırmak.

.üst, üstü [ ﻓﻮق ] (.fevk (A

.olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde [ﻓﻮق اﻝﻌﺎدﻩ] (.fevkalâde (A

.insan üstü [ ﻓﻮق اﻝﺒﺸﺮ ] (.fevkalbeşer (A

.birey üstü [ ﻓﻮق اﻝﻔﺮد ] (.fevkalferd (A

.haddinden fazla [ ﻓﻮق اﻝﺤﺪ ] (.fevkalhad (A

.üstteki, yukarıdaki [ ﻓﻮﻗﺎﻥﯽ ] (.fevkânî (A

.doğa üstü [ ﻓﻮق اﻝﻄﺒﻴﻌﻪ ] (.fevkattabîa (A

.hemen, derhal, çarçabuk [ ﻓﻮرا ] (.fevren (A

.âni [ ﻓﻮری ] (.fevrî (A

.geçip gitme. 2.ölüm.1 [ ﻓﻮت ] (.fevt (A

.fıskiye [ ﻓﻮارﻩ ] (.fevvâre (A

.taşkın [ ﻓﻴﻀﺎن ] (.feyezân (A

.bereket, bolluk. 2.ilim.1 [ ﻓﻴﺾ ] (.feyiz (A

.filozof, felsefeci [ ﻓﻴﻠﺴﻮف ] (.feylesof (A

.verimli, bereketli. 2.Tanrı.1 [ ﻓﻴﺎض ] (.feyyâz (A

.bereket, bolluk. 2.ilim.1 [ ﻓﻴﺾ ] (.feyz (A

.verimli, bereketli. 2.feyiz veren.1 [ ﻓﻴﺾ ﺑﺨﺶ ] (.feyzbahş (A.-F

.uzay. 2.geniş düzlük.1 [ ﻓﻀﺎ ] (.fezâ (A

.erdemler [ ﻓﻀﺎﺋﻞ ] (.fezâil (A

.soruşturma özeti. 2.özet.1 [ ﻓﺬﻝﮑﻪ ] (.fezleke (A

133 .gümüş [ ﻓﻀﻪ ] (.fıdda (A

.fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar.1 [ ﻓﻘﺮات ] (.fıkarât (A

.yoksunluk, bulunmama, yokluk [ ﻓﻘﺪان ] (.fıkdân (A

.islam hukuku, fıkıh [ ﻓﻘﻪ ] (.fıkh (A

.fıkra. 2.bölüm. 3.omur.1 [ ﻓﻘﺮﻩ ] (.fıkra (A

.fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler.1 [ ﻓﺮق ] (.fırak (A

.parti. 2.bölük. 3.zümre.1 [ ﻓﺮﻗﻪ ] (.fırka (A

.uygun an, fırsat [ ﻓﺮﺹﺖ ] (.fırsat (A

.kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan.1 [ ﻓﺴﻖ ] (.fısk (A

.fıskiye [ ﻓﺴﻘﻴﻪ ] (.fıskiyye (A

.kavrayış, zekîlik [ ﻓﻄﻨﺖ ] (.fıtnat (A

.fitre. 2.kuru üzüm.1 [ ﻓﻄﺮﻩ ] (.fıtra (A

.yaratılış [ ﻓﻄﺮت ] (.fıtrat (A

.yaratılıştan [ ﻓﻄﺮﺕﺎ ] (.fıtraten (A

.yaratılıştan gelen [ ﻓﻄﺮی ] (.fıtrî (A

.fiyat, değer, kıymet, eder [ ﻓﯽ ] (.fî (A

.hareket, davranış, eylem. 2.fiil.1 [ ﻓﻌﻞ ] (.fi’l (A

.yaparak, işleyerek, bilfiil [ ﻓﻌﻼ ] (.fi’len (A

.eyleme dökülen işler [ ﻓﻌﻠﻴﺎت ] (.fi’liyyât (A

.fiyat. 2.fiyatlar.1 [ ﻓﻴﺌﺎت ] (.fîât (A

.feryat etme, ah çekme [ ﻓﻐﺎن ] (.figân (F figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek.

.içindekiler. 2.indeks, dizin.1 [ ﻓﻬﺮس ] (.fihris (A

134 .fikir, düşünce [ ﻓﮑﺮ ] (.fikir (A

.düşünce, fikir [ ﻓﮑﺮ ] (.fikr (A

.düşünce bakımından [ ﻓﮑﺮا ] (.fikren (A

.düşünce ile ilgili [ ﻓﮑﺮی ] (.fikrî (A

.düşünce ile ilgili çalışmalar [ ﻓﮑﺮیﺎت ] (.fikriyyât (A

.fil [ ﻓﻴﻞ ] (.fil (A

.çiftçilik [ ﻓﻼﺣﺖ ] (.filâhat (A

.aslında [ ﻓﯽ اﻻﺹﻞ ] (.filasl (A

.gerçekte, aslında, doğrusu [ ﻓﯽ اﻝﺤﻘﻴﻘﻪ ] (.filhakîka (A

.şimdi, derhal [ ﻓﯽ اﻝﺤﺎل ] (.filhâl (A

.maden külçesi [ ﻓﻠﺰ ] (.filiz (A

.örneğin, örnekte olduğu gibi [ ﻓﯽ اﻝﻤﺜﻞ ] (.filmesel (A

.aslında, gerçekte [ ﻓﯽ اﻝﻮاﻗﻊ ] (.filvâki (A

.bundan böyle [ ﻓﯽ ﻡﺎ ﺑﻌﺪ ] (.fîmâba’d (A

.işin aslında, gerçekte [ ﻓﯽ ﻥﻔﺲ اﻻﻡﺮ ] (.fînefsilemr (A

.firavun [ ﻓﺮﻋﻮن ] (.fir’avn (A

.ayrılık. 2.ayrılık acısı.1 [ ﻓﺮاق ] (.firâk (A

.kaçış, kaçma [ ﻓﺮار ] (.firâr (A firâr etmek kaçmak.

.kaçak [ ﻓﺮاری ] (.firârî (A

.bol, çok [ ﻓﺮاوان ] (.firâvân (F

.üst, yukarı. 2.yokuş.1 [ ﻓﺮاز ] (.firâz (F

.cennet. 2.bahçe.1 [ ﻓﺮدوس ] (.firdevs (A

135 .Batı, Avrupa [ ﻓﺮﻥﮓ ] (.fireng (F

.aldanmış, aldatılmış [ ﻓﺮیﻔﺘﻪ ] (.firîfte (F firîfte olmak aldanmak.

.elçi [ ﻓﺮﺱﺘﺎدﻩ ] (.firistâde (F

.melek [ ﻓﺮﺵﺘﻪ ] (.firişte (F

.melek gibi, melek huylu, güzel huylu [ ﻓﺮﺵﺘﻪ ﺧﻮ ] (.firiştehû (F

.ayrılık [ ﻓﺮﻗﺖ ] (.firkat (A

.talihli, kutlu. 2.muzaffer.1 [ ﻓﻴﺮوز ] (.fîrûz (F

.turkuaz, firuze taşı [ ﻓﻴﺮوزﻩ ] (.fîrûze (F

.turkuaz, açık mavi [ ﻓﻴﺮوزﻩ ﻓﺎم ] (.fîrûzefâm (F

.Tanrı rızası için, Tanrı yolunda [ ﻓﯽ ﺱﺒﻴﻞ اﷲ ] (.fîsebîlillah (A

.fitneler [ ﻓﺘﻦ ] (.fiten (A

.bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.1 [ ﻓﺘﻨﻪ ] (.fitne (A

.gençler [ ﻓﺘﻴﺎن ] (.fityân (A

.yürek [ ﻓﺆاد ] (.fuâd (A

.fuhuş [ ﻓﺤﺶ ] (.fuhş (A

.fuhuş [ ﻓﺤﺶ ] (.fuhuş (A

.fıkıhçılar, islam hukukçuları [ ﻓﻘﻬﺎ ] (.fukahâ (A

.yoksullar [ ﻓﻘﺮا ] (.fukarâ (A

.çelik [ ﻓﻮﻻد ] (.fûlâd (F

.Kur’ân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren.1 [ ﻓﺮﻗﺎن ] (.furkân (A

.fırsat, uygun an [ ﻓﺮﺹﺖ ] (.fursat (A

.fırsatçı [ ﻓﺮﺹﺖ ﺝﻮ ] (.fursatcû (A.-F

136 .fasih konuşanlar [ ﻓﺼﺤﺎ ] (.fusahâ (A

.fasıllar, bölümler. 2.mevsimler.1 [ ﻓﺼﻮل ] (.fusûl (A

.erdemliler. 2.bilginler.1 [ ﻓﻀﻼ ] (.fuzalâ (A

.fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli.1 [ ﻓﻀﻮل ] (.fuzûl (A

.zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan.1 [ ﻓﻀﻮﻝﯽ ] (.fuzûlî (A

.apansız, ansızın [ ﻓﺠﺌﺔ ] (.füceten (A

.yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik.1 [ ﻓﺠﻮر ] (.fücûr (A

.falan, filan, falanca [ ﻓﻼن ] (.fülân (A

.biber, karabiber [ ﻓﻠﻔﻞ ] (.fülfül (A

.mangır [ ﻓﻠﺲ ] (.füls (A

.mangırlar [ ﻓﻠﻮس ] (.fülûs (A

.teknikler. 2.bilimler.1 [ ﻓﻨﻮن ] (.fünûn (A

.Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı.1 [ ﻓﺮس ] (.fürs (F

.yan dallar, şubeler [ ﻓﺮوع ] (.fürû’ (A

.ışık. 2.parıltı.1 [ ﻓﺮوغ ] (.fürûğ (A

.satış [ ﻓﺮوﺧﺖ ] (.fürûht (F

.aşağılık, alçak [ ﻓﺮوﻡﺎیﻪ ] (.fürûmâye (F

.parlak [ ﻓﺮوزان ] (.fürûzân (F

.genişlik [ ﻓﺴﺤﺖ ] (.füshat (A

.afsun, büyü [ ﻓﺴﻮن ] (.füsûn (F

.afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici.1 [ ﻓﺴﻮﻥﮕﺮ ] (.füsûnger (F

.donuk, solgun [ ﻓﺴﺮدﻩ ] (.füsürde (F

.düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.1 [ ﻓﺘﺎدﻩ ] (.fütâde (F

137 .fetihler [ ﻓﺘﻮﺣﺎت ] (.fütûhât (A

.gevşeklik. 2.bıkkınlık.1 [ ﻓﺘﻮر ] (.fütûr (A

gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen.1 [ ﻓﺘﻮت] (.fütüvvet (A esnaf teşkilatı.

.feyizler, bolluklar, bereketler [ ﻓﻴﻮض ] (.füyûz (A

.fazla [ ﻓﺰون ] (.füzûn (F

138

G

.bönlük, dangalaklık, kalınkafalılık [ ﻏﺒﺎوت ] (.gabâvet (A

.bön, dangalak, kalınkafalı [ ﻏﺒﯽ ] (.gabî (A

.kazıklama, alışverişte aldatma [ ﻏﺒﻦ ] (.gabn (A

.zalim, acımasız [ ﻏﺪار] (.gaddâr (A

.haksızlık, zulüm [ ﻏﺪر ] (.gadr (A

.bağışlayıcı Tanrı [ ﻏﻔﺎر ] (.gaffâr (A

.habersiz [ ﻏﺎﻓﻞ ] (.gâfil (A

.habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık [ ﻏﻔﻠﺖ ] (.gaflet (A

.dalgınlıkla [ ﻏﻔﻠﺔ ] (.gafleten (A

.bağışlayıcı [ ﻏﻔﻮر ] (.gafûr (A

.kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir.1 [ ﮔﺎﻩ ] (.gâh (F

.kimi zaman, bazen, arasıra [ ﮔﺎهﯽ ] (.gâhî (F

.beşik [ ﮔﺎهﻮارﻩ ] (.gâhvâre (F

.bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp [ ﻏﺎﺋﺐ ] (.gâib (A

.uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş.1 [ ﻏﺎﺋﻠﻪ ] (.gâile (A

.dışkı [ ﻏﺎﺋﻄﻪ ] (.gâita (A

.yanlış [ ﻏﻠﻂ ] (.galat (A

.baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık.1 [ ﻏﻠﺒﻪ ] (.galebe (A

.kaynama [ ﻏﻠﻴﺎن ] (.galeyân (A

.ağır basan. 2.galip.1 [ ﻏﺎﻝﺐ ] (.gâlib (A

139 .sanırım, belki [ ﻏﺎﻝﺒﺎ ] (.gâliba (A

.zafer, ağır basma, yenme [ ﻏﺎﻝﺒﻴﺖ ] (.gâlibiyyet (A

.koyu, yoğun, kaba [ ﻏﻠﻴﻆ ] (.galîz (A

.tahıl [ ﻏﻠﻪ ] (.galle (A

.keder, üzüntü [ ﻏﻢ ] (.gam (A

.adım. 2.ayak.1 [ ﮔﺎم ] (.gâm (F

.çapraşık, güç anlaşılır [ ﻏﺎﻡﺾ ] (.gâmız (A

.ispiyoncu [ ﻏﻤﺎز ] (.gammâz (A

.kederli, üzgün [ ﻏﻤﻨﺎک ] (.gamnâk (A.-F

.yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış.1 ﻏﻤﺰﻩ ] (.gamze (A

.ganimetler [ ﻏﻨﺎﺋﻢ ] (.ganâim (A

.koyun [ ﻏﻨﻢ ] (.ganem (A

.zengin [ ﻏﻨﯽ ] (.ganî (A

savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz.1 [ ﻏﻨﻴﻤﺖ ] (.ganîmet (A kazanç.

.mağara [ ﻏﺎر ] (.gâr (A

.gariplik [ ﻏﺮاﺑﺖ ] (.garâbet (A

.gariplikler [ ﻏﺮاﺋﺐ ] (.garâib (A

.tutku, aşk [ ﻏﺮام ] (.garâm (A

.maksat [ ﻏﺮض ] (.garaz (A

.maksatlı [ ﻏﺮض ﺁﻝﻮد ] (.garazâlûd (A.-F

.garazlı, maksatlı [ ﻏﺮﺽﮑﺎر ] (.garazkâr (A.-F

.batı. 2.Batı dünyası.1 [ ﻏﺮب ] (.garb (A

140 .batıdan [ ﻏﺮﺑﺎ ] (.garben (A

.garbî batı, batı ile ilgili [ ﻏﺮﺑﯽ ] (.garbî (A

.batılılar, Avrupalılar [ ﻏﺮﺑﻴﻮن ] (.garbiyyûn (A

.yağma [ ﻏﺎرت ] (.gâret (A

.yağmacı [ ﻏﺎرﺕﮕﺮ ] (.gâretger (A.-F

.gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf.1 [ ﻏﺮیﺐ ] (.garîb (A

.gurbette [ ﻏﺮیﺐ اﻝﺪیﺎر ] (.garibü’d-diyâr (A

.boğulmuş [ ﻏﺮیﻖ ] (.garîk (A

.içgüdü [ ﻏﺮیﺰﻩ ] (.garîze (A

.içgüdüsel [ ﻏﺮیﺰی ] (.garizî (A

.boğulma, suda boğulma. 2.batırma.1 [ ﻏﺮق ] (.gark (A

.parlak [ ﻏﺮا ] (.garrâ (A

.ağaç dikme [ ﻏﺮس ] (.gars (A

.el koyma, zorla elinden alma [ ﻏﺼﺐ ] (.gasb (A

.kusma. 2.kusmuk.1 [ ﻏﺼﻴﺎن ] (.gaseyan (A

.gasp edici [ ﻏﺼﻴﺐ ] (.gâsıb (A

.ölü yıkama [ ﻏﺴﻞ ] (.gasl (A

.ölü yıkayıcı [ ﻏﺴﺎل ] (.gassâl (A

.perde, örtü. 2.zar.1 [ ﻏﺎﺵﻴﻪ ] (.gâşiye (A

.bayılma, kendinden geçme [ ﻏﺸﯽ ] (.gaşy (A

.inek. 2.öküz.1 [ ﮔﺎو ] (.gâv (F

.kavga. 2.savaş.1 [ ﻏﻮﻏﺎ ] (.gavgâ (F

.dalgıç [ ﻏﻮاص ] (.gavvâs (A

141 .gayeler [ ﻏﺎیﺎت ] (.gâyât (A

.gözle görülmeyen, gizli. 2.kayıp.1 [ ﻏﺎیﺐ ] (.gayb (A

.bulunmama, yokluk [ ﻏﻴﺒﻮﺑﺖ ] (.gaybûbet (A

.amaç [ ﻏﺎیﻪ ] (.gâye (A

.son. 2.çok. 3.son derece.1 [ ﻏﺎیﺖ ] (.gâyet (A

.hissedilmeyecek şekilde [ ﻏﻴﺮ ﻡﺤﺴﻮس ] gayr -i mahsûs

.başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil.1 [ ﻏﻴﺮ ] (.gayr (A

.idrak dışı [ ﻏﻴﺮ ادراﮐﯽ ] gayr -i idrakî

.elinde olmadan [ ﻏﻴﺮ اﺧﺘﻴﺎری ] gayr -i ihtiyarî

.mümkün olmayan, imkansız [ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ] gayr -i kâbil

.anlaşılmaz [ ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﻓﻬﻢ ] gayr -i kâbil-i fehm

.yok edilemez, giderilemez [ ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ازاﻝﻪ ] gayr -i kâbil-i izâle

.karşı konulmaz [ ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﻡﻘﺎوﻡﺖ ] gayr -i kâbil-i mukavemet

.değiştirilmez [ ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﺕﺒﺪیﻞ ] gayr -i kâbil-i tebdil

.ayırdedilmez [ ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﺕﻔﺮیﻖ ] gayr -i kâbil-i tefrik

.birleştirilemez, uzlaştırılamaz [ ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﺕﺄﻝﻴﻒ ] gayr -i kâbil-i telif

.sınırsız [ ﻏﻴﺮ ﻡﺤﺪود ] gayr -i mahdûd

.görülmez [ ﻏﻴﺮ ﻡﺮﺋﯽ ] gayr -i mer’î

.yasal olmayan [ ﻏﻴﺮ ﻡﺸﺮوع ] gayr -i meşrû

.belirsiz [ ﻏﻴﺮ ﻡﻌﻴﻦ ] gayr -i muayyen

.ihtimal verilmeyen [ ﻏﻴﺮ ﻡﺤﺘﻤﻞ ] gayr -i muhtemel

.düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz [ ﻏﻴﺮ ﻡﻨﺘﻈﻢ ] gayr -i muntazam

.müslüman olmayan [ ﻏﻴﺮ ﻡﺴﻠﻢ ] gayr -i müslim

142 .başkalarını düşünen [ ﻏﻴﺮ اﻥﺪیﺶ ] (.gayrendîş (A.-F

.çaba. 2.kıskançlık.1 [ ﻏﻴﺮت ] (.gayret (A

.gayretli. 2.kıskanç.1 [ ﻏﻴﺮﺕﮑﺶ ] (.gayretkeş (A.-F

.gayretli [ ﻏﻴﺮﺕﻤﻨﺪ ] (.gayretmend (A.-F

.gayrılık [ ﻏﻴﺮیﺖ ] (.gayriyyet (A

.cehennemdeki kuyulardan birinin adı [ ﻏﻴﺎ ] (.gayyâ (A

.öfke [ ﻏﻴﻆ ] (.gayz (A

.savaş [ ﻏﺰا ] (.gazâ (A

.hiddet, kızgınlık [ ﻏﻀﺐ ] (.gazab (A

.ceylan [ ﻏﺰال ] (.gazâl (A

.arslan [ ﻏﻀﻨﻔﺮ ] (.gazanfer (A

.savaşlar, harpler [ ﻏﺰوات ] (.gazavât (A

.lirik şiir [ ﻏﺰل ] (.gazel (A

.gazel okuyan [ ﻏﺰل ﺧﻮان ] (.gazelhân (A.-F

.gazeller [ ﻏﺰﻝﻴﺎت ] (.gazeliyyât (A

.gazel şairi [ ﻏﺰل ﺱﺮا ] (.gazelserâ (A.-F

.savaşmış, gaza yapmış [ ﻏﺎزی ] (.gazî (A

.savaş, din savaşı [ ﻏﺰوﻩ ] (.gazve (A

.ateşperest, ateşe tapan [ ﮔﺒﺮ] (.gebr (F

.dilenci. 2.yoksul.1 [ ﮔﺪا ] (.gedâ (F

.kimi zaman, bazı [ ﮔﻪ ] (.geh (F

.beşik [ ﮔﻬﻮارﻩ ] (.gehvâre (F

.sürü [ ﮔﻠﻪ ] (.gele (F

143 .boğaz [ ﮔﻠﻮ ] (.gelû (F

.hazine [ ﮔﻨﺞ ] (.genc (F

.hazine [ ﮔﻨﺠﻴﻨﻪ ] (.gencîne (F

.kokuşmuş, kötü kokmuş [ ﮔﻨﺪیﺪﻩ ] (.gendîde (F

.buğday rengi [ ﮔﻨﺪﻡﮕﻮن ] (.gendûmgûn (F

.buğday [ ﮔﻨﺪم ] (.gendüm (F

.eğer [ ﮔﺮ ] (.ger (F

.her ne kadar, ise de, gerçi [ ﮔﺮچﻪ ] (.gerçi (F

.toz [ ﮔﺮد ] (.gerd (F

.tozlu [ ﮔﺮد ﺁﻝﻮد ] (.gerdâlûd (F

.dönen [ ﮔﺮدان ] (.gerdân (F

.boyun [ ﮔﺮدن ] (.gerden (F

.kolye, gerdanlık [ ﮔﺮدن ﺑﻨﺪ ] (.gerdenbend (F

.mağrur [ ﮔﺮدن ﻓﺮاز ] (.gerdenferâz (F

.başkaldıran, asi, dikbaşlı [ ﮔﺮدن ﮐﺶ ] (.gerdenkeş (F

.dönüş [ ﮔﺮدش ] (.gerdiş (F

.felek. 2.dünya.1 [ ﮔﺮدون ] (.gerdûn (F

.at arabası [ ﮔﺮدوﻥﻪ ] (.gerdûne (F

.sıcak [ ﮔﺮم ] (.germ (F

.sıcak. 2.sıcaklık.1 [ ﮔﺮﻡﺎ ] (.germâ (F

.hamam. 2.kaplıca.1 [ ﮔﺮﻡﺎﺑﻪ ] (.germâbe (F

.sıcaklık [ ﮔﺮﻡﯽ ] (.germî (F

.dolaşma, gezinti [ ﮔﺸﺖ ] (.geşt (F

144 .dolaşma, gezinti, gezip tozma [ ﮔﺸﺖ و ﮔﺰار ] (.geştügüzâr (F

.elmas. 2.mücevher. 3.öz.1 [ ﮔﻮهﺮ ] (.gevher (F

.mücevherci [ ﮔﻮهﺮی ] (.gevherî (F

.ceviz [ ﮔﻮز ] (.gevz (F

.zarar. 2.bela.1 [ ﮔﺰﻥﺪ ] (.gezend (F

.imrenme [ ﻏﺒﻄﻪ ] (.gıbta (A

.besin, gıda [ ﻏﺪا ] (.gıdâ (A

.kın, kılıf [ ﻏﻼف ] (.gılâf (A

.kin [ ﻏﻞ و ﻏﺶ ] (.gıllügış (A

.köle. 2.genç, yeni yetme.1 [ ﻏﻠﻤﺎن ] (.gılmân (A

.yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık.1 [ ﻏﻠﻈﺖ ] (.gılzet (A

.zenginlik. 2.bıkkınlık.1 [ ﻏﻨﺎ ] (.gınâ (A

.elek, kalbur [ ﻏﺮﺑﺎل ] (.gırbâl (A

.haykırış, çığlık [ ﮔﺮیﻮ ] (.gırîv (F

.örtü. 2.perde. 3.zar.1 [ ﻏﺸﺎ ] (.gışâ (A

.hile, kötülük [ ﻏﺶ ] (.gışş (A

.bulunmama, yokluk [ ﻏﻴﺎب ] (.gıyâb (A

.yokluğunda, yokken, ardından [ ﻏﻴﺎﺑﺎ ] (.gıyâben (A

.yardım [ ﻏﻴﺎث ] (.gıyâs (A

.çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk.1 [ ﻏﻴﺒﺖ ] (.gıybet (A

.çamur, balçık. 2.kil.1 [ ﮔﻞ ] (.gil (F

.sızlanma, yanıp yakılma [ ﮔﻠﻪ ] (.gile (F

.şikayetçi, sızlanan [ ﮔﻠﻪ ﻡﻨﺪ ] (.gilemend (F

145 .değerli, kıymetli, saygın, sayın [ ﮔﺮاﻡﯽ ] (.girâmî (F

.ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı.1 [ ﮔﺮان ] (.girân (F

.değerli, kıymetli [ ﮔﺮان ﺑﻬﺎ ] (.giranbehâ (F

.kıymetli [ ﮔﺮان ﻗﺪر ] (.girankadr (F.-A

.kıymetli, değerli, pahalı [ ﮔﺮان ﻗﻴﻤﺖ ] (.girankıymet (F.-A

.değerli [ ﮔﺮان ﻡﺎیﻪ ] (.girânmâye (F

.mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı [ ﮔﺮان ﺱﺮ ] (.girânser (F

.yuvarlak [ ﮔﺮد ] (.gird (F

.anafor, girdap [ ﮔﺮداب ] (.girdâb (F

.çepeçevre, fırdolayı [ ﮔﺮداﮔﺮد ] (.girdâgird (F

.kasırga [ ﮔﺮدﺑﺎد ] (.girdbâd (F

.ceviz [ ﮔﺮدو ] (.girdû (F

.yaka [ ﮔﺮیﺒﺎن ] (.girîbân (F

.karmaşık, çapraşık [ ﮔﺮﻓﺖ ] (.girift (F

.yakalanmış, tutulmuş, müptela [ ﮔﺮﻓﺘﺎر ] (.giriftâr (F

.düğüm [ ﮔﺮﻩ ] (.girih (F

.dolaşık [ ﮔﺮﻩ ﮔﻴﺮ ] (.girihgîr (F

.düğüm çözen. 2.sorunları halleden.1 [ ﮔﺮﻩ ﮔﺸﺎ ] (.girihgüşâ (F

.çıkmaz, sorun. 2.geçit.1 [ ﮔﺮیﻮﻩ ] (.girîve (F

.kargaşa, kavga [ ﮔﻴﺮودار ] (.gîrûdâr (F

.ağlayan [ ﮔﺮیﺎن ] (.giryân (F giryân etmek ağlatmak. giryân olmak ağlamak.

146 .ağlama, ağlayış [ ﮔﺮیﻪ ] (.girye (F

.ağlatıcı [ ﮔﺮیﻪ اﻥﮕﻴﺰ ] (.giryeengîz (F

.ağlamaklı, ağlayan [ ﮔﺮیﻪ ﻥﺎک ] (.giryenâk (F

.saç [ ﮔﻴﺴﻮ ] (.gîsû (F

.saç bağı [ ﮔﻴﺴﻮﺑﻨﺪ ] (.gîsûbend (F

.dünya [ ﮔﻴﺘﯽ ] (.gîtî (F

.bitki [ ﮔﻴﺎﻩ ] (.giyâh (F

.açmamış tomurcuk, gonca [ ﻏﻨﺠﻪ ] (.gonca (F

.yanağı goncaya benzeyen [ ﻏﻨﺠﻪ رﺧﺴﺎر ] (.goncaruhsâr (F

.gonca [ ﻏﻨﺠﻪ ] (.gonce (F

.küçük ağızlı, gonca ağızlı [ ﻏﻨﺠﻪ دهﺎن ] (.goncedehân (F

.toz [ ﻏﺒﺎر ] (.gubâr (A

.tozlu [ ﻏﺒﺎر ﺁﻝﻮد ] (.gubârâlûd (A.-F

.bez, salgı bezi [ ﻏﺪﻩ ] (.gudde (A

.salgı bezleri [ ﻏﺪد ] (.guded (A

.bağışlama [ ﻏﻔﺮان ] (.gufrân (A

.kükürt [ ﮔﻮﮔﺮد ] (.gûgerd (F

.kurbağa [ ﻏﻮک ] (.gûk (F

.gulyabani [ ﮔﻮل ] (.gûl (A

.köle. 2.genç.1 [ ﻏﻼم ] (.gulâm (A

.dinde aşırıya kaçanlar [ ﻏﻼت ] (.gulât (A

.kaynaşma [ﻏﻠﻐﻠﻪ] (.gulgule (F

.gamlar, kederler [ ﻏﻤﻮم ] (.gumûm (A

147 .rengarenk [ ﮔﻮﻥﺎﮔﻮن ] (.gûnâgûn (F

.biçim, tarz [ ﮔﻮﻥﻪ ] (.gûne (F

.uyumuş. 2.ölü.1 [ﻏﻨﻮدﻩ] (.gunûde (F

.mezar. 2.yaban eşeği.1 [ ﮔﻮر ] (.gûr (F

.karga [ ﻏﺮاب ] (.gurâb (A

.gariplik. 2.yabancı diyar.1 [ ﻏﺮﺑﺖ ] (.gurbet (A

.gurbet elde yaşayan [ ﻏﺮﺑﺖ زدﻩ ] (.gurbetzede (A.-F

.garipler [ ﻏﺮﺑﺎ ] (.gurebâ (A

.mezarlık [ ﮔﻮرﺱﺘﺎن ] (.gûristân (F

.mezarcı [ ﮔﻮرﮐﻦ ] (.gûrken (F

.kükreyen. 2.gürleyen.1 [ ﻏﺮان ] (.gurrân (F

.arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.1 [ ﻏﺮﻩ ] (.gurre (A

.batış [ ﻏﺮوب ] (.gurûb (A

.mağrurluk. 2.aldanış.1 [ ﻏﺮور ] (.gurûr (A

.buzağı [ ﮔﻮﺱﺎﻝﻪ ] (.gûsâle (F

.dana [ ﮔﻮﺱﺎﻝﻪ ] (.gûsâle (F

.koyun [ ﮔﻮﺱﻔﻨﺪ ] (.gûsfend (F

.yıkanma [ ﻏﺴﻞ ] (.gusl (A

.dal [ ﻏﺼﻦ ] (.gusn (A

.üzüntü, keder [ ﻏﺼﻪ ] (.gussa (A

.kulak [ ﮔﻮش ] (.gûş (F

.köşe [ ﮔﻮﺵﻪ ] (.gûşe (F

.köşesine çekilen, inziva hayatı süren [ ﮔﻮﺵﻪ ﻥﺸﻴﻦ ] (.gûşenişîn (F

148 .et [ ﮔﻮﺵﺖ ] (.gûşt (F

.küpe [ ﮔﻮﺵﻮارﻩ ] (.gûşvâre (F

.çevgen topu, polo topu [ ﮔﻮی ] (.gûy (F

.sözümona [ ﮔﻮیﺎ ] (.gûyâ (F

.erimiş [ ﮔﺪاﺧﺘﻪ ] (.güdâhte (F

.söz [ ﮔﻔﺘﺎر ] (.güftâr (F

.söz. 2.şarkı sözü.1 [ ﮔﻔﺘﻪ ] (.güfte (F

.dedikodu [ ﮔﻔﺖ و ﮔﻮ ] (.güftügû (F

.elmas. 2.mücevher.1 [ ﮔﻬﺮ ] (.güher (F

.mücevheratçı [ﮔﻬﺮﻓﺮوش] (.güherfurûş (F

.çiçek. 2.gül.1 [ ﮔﻞ ] (.gül (F

.gül suyu [ ﮔﻼب ] (.gülâb (F

.gülüptan [ ﮔﻼﺑﺪان ] (.gülabdan (F

.ilahi [ ﮔﻠﺒﺎﻥﮓ ] (.gülbang (F

.ezan [ ﮔﻠﺒﺎﻥﮓ ﻡﺤﻤﺪی ] gülbang -ı muhammedî

.gül yaprağı [ ﮔﻠﺒﺮگ ] (.gülberg (F

.gül ağacı. 2.güllük.1 [ ﮔﻠﺒﻦ ] (.gülbün (F

.gül yüzlü [ ﮔﻞ چﻬﺮﻩ ] (.gülçehre (F

.gül deren [ ﮔﻠﭽﻴﻦ ] (.gülçin (F

.vazo [ ﮔﻠﺪان ] (.güldan (F

.çiçek demeti [ ﮔﻠﺪﺱﺘﻪ ] (.güldeste (F

.gül boylu [ ﮔﻞ اﻥﺪام ] (.gülendâm (F

.gül renkli [ ﮔﻠﻔﺎم ] (.gülfâm (F

149 .gül goncası [ ﮔﻞ ﻏﻨﺠﻪ ] (.gülgonce (F

.gül renkli. 2.pembe.1 [ ﮔﻠﮕﻮن ] (.gülgûn (F

.gül bahçesi, güllük [ ﮔﻠﺴﺘﺎن ] (.gülistân (F

.gül yanaklı, pembe yanaklı [ ﮔﻠﻌﺬار ] (.gülizar (F.-A

.güllaç [ ﮔﻼج ] (.güllaç (F

.kabara [ ﮔﻞ ﻡﻴﺦ ] (.gülmih (F

.nar çiçeği [ ﮔﻠﻨﺎر ] (.gülnâr (F

.gül fidanı [ ﮔﻞ ﻥﻬﺎل ] (.gülnihal (F

.gül rengi, pembe [ ﮔﻞ رﻥﮓ ] (.gülreng (F

.gül saçan [ ﮔﻠﺮیﺰ ] (.gülriz (F

.gül yüzlü [ ﮔﻞ رو ] (.gülrû (F

.gül yüzlü [ﮔﻞ رخ] (.gülruh (F

.gül bahçesi [ ﮔﻠﺸﻦ ] (.gülşen (F

.gül vücutlu [ ﮔﻞ ﺕﻦ ] (.gülten (F

.gülsuyu kabı [ ﮔﻼﺑﺪان ] (.gülüptan (F

.güllük, gül bahçesi [ ﮔﻠﺰار ] (.gülzâr (F

.zan, sanı [ ﮔﻤﺎن ] (.gümân (F

.adı unutulmuş [ ﮔﻤﻨﺎم ] (.gümnâm (F

.yoldan çıkmış [ ﮔﻤﺮاﻩ ] (.gümrâh (F

.suç, kabahat. 2.dinî suç.1 [ ﮔﻨﺎﻩ ] (.günah (F

.günah sahibi, suçlu [ ﮔﻨﺎهﮑﺎر ] (.günahkâr (F

.kümbet [ ﮔﻨﺒﺪ ] (.günbed (F

.serçe [ ﮔﻨﺠﺸﮏ ] (.güncişk (F

150 .günah [ ﮔﻨﻪ ] (.güneh (F

.kedi [ ﮔﺮﺑﻪ ] (.gürbe (F

.yiğit. 2.kahraman.1 [ ﮔﺮﺑﺰ ] (.gürbüz (F

.kurt [ ﮔﺮگ ] (.gürg (F

.kaçış [ ﮔﺮیﺰ ] (.güriz (F

.kaçan [ ﮔﺮیﺰان ] (.gürîzân (F

.topluluk, zümre, bölük [ ﮔﺮوﻩ ] (.gürûh (F

.küstah. 2.cesur.1 [ ﮔﺴﺘﺎخ ] (.güstâh (F

.güleç, güleryüzlü [ ﮔﺸﺎدﻩ رو ] (.güşâderû (F

.açılış [ ﮔﺸﺎیﺶ ] (.güşâyiş (F

.tanık, şahıt [ ﮔﻮاﻩ ] (.güvâh (F

.saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude [ ﮔﺰاف ] (.güzâf (F

.geçit [ ﮔﺬرﮔﺎﻩ ] (.güzergâh (F

.geçiş. 2.hoşgörü.1 [ ﮔﺬﺵﺖ ] (.güzeşt (F

.seçkin [ ﮔﺰیﺪﻩ ] (.güzîde (F

.seçen. 2.seçilmiş.1 [ ﮔﺰیﻦ ] (.güzin (F

.çare. 2.derman.1 [ ﮔﺰیﺮ ] (.güzîr (F

151

H

Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal .1 [ ﻩ ح خ ] h değeri: 8.

.çiğneyen [ ﺧﺎ ] (.hâ (F

.çoğul eki: -ler, -lar [ هﺎ ] (.hâ (F

.uyku. 2.rüya.1 [ ﺧﻮاب ] (.hâb (F

.hava kabarcığı [ ﺣﺒﺎب ] (.habâb (A

.hava kabarcığı [ ﺣﺒﺎﺑﻪ ] (.habâbe (A

.kötülükler [ ﺧﺒﺎﺋﺚ ] (.habâis (A

.uykulu [ ﺧﻮاب ﺁﻝﻮد ] (.hâbâlûd (F

.uykulu [ ﺧﻮاب ﺁﻝﻮدﻩ ] (.hâbâlûde (F

.kötülük, alçaklık [ ﺧﺒﺎﺛﺖ ] (.habâset (A

.çekirdek, tohum. 2.hap.1 [ ﺣﺐ ] (.habb (A

.hava kabarcıkları. 2.haplar.1 [ ﺣﺒﺎت ] (.habbât (A

.ekmekçi [ ﺧﺒﺎز ] (.habbâz (A

.taneler [ ﺣﺒﻪ ] (.habbe (A

.çitlembik [ ﺣﺒﻪء ﺣﻀﺮا ] habbe-i hadrâ

.çörekotu [ ﺣﺒﻪء ﺱﻮدا ] habbe-i sevdâ

.ne güzel [ ﺣﺒﺬا ] (.habbezâ (A

.ergenlik sivilcesi [ ﺣﺐ اﻝﺒﻠﻮغ ] (.habbülbülûğ (A

.gecelik. 2.pijama.1 [ ﺧﻮاب ﺝﺎﻡﻪ ] (.hâbcâme (F

152 .haber [ ﺧﺒﺮ ] (.haber (A

.haberli [ ﺧﺒﺮدار ] (.haberdar (A.-F

.Habeşistan. 2.Habeş.1 [ ﺣﺒﺸﻪ ] (.habeşe (A

.yatak odası [ ﺧﻮاﺑﮕﺎﻩ ] (.hâbgâh (F

sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed.1 [ ﺣﺒﻴﺐ ] (.habîb (A

.haberli [ ﺧﺒﻴﺮ ] (.habîr (A

.kötü, pis [ ﺧﺒﻴﺚ ] (.habis (A

.ip [ ﺣﺒﻞ ] (.habl (A

.sarmaşık [ ﺣﺒﻞ اﻝﻤﺴﺎﮐﻦ ] (.hablülmesâkin (A

.uykulu [ ﺧﻮاﺑﻨﺎک ] (.hâbnâk (F

.rüya tabiri kitabı [ ﺧﻮاب ﻥﺎﻡﻪ ] (.hâbnâme (F

.bilgin [ ﺣﺒﺮ ] (.habr (A

.hapis. 2.tutma.1 [ ﺣﺒﺲ ] (.habs (A

.hapishane, tutukevi [ ﺣﺒﺲ ﺧﺎﻥﻪ ] (.habshâne (A.-F

.yanlış hareket [ ﺧﺒﻂ ] (.habt (A

.yanlış yapma [ ﺧﺒﻂ و ﺧﻄﺎ ] (.habtühata (A

.hacı [ ﺣﺎج ] (.hac (A

.utanma [ ﺧﺠﺎﻝﺖ ] (.hacâlet (A

.utanç verici [ ﺧﺠﺎﻝﺖ ﺁور ] (.hacâletâver (A

.kan alma [ ﺣﺠﺎﻡﺖ ] (.hacamat (A hacamat yapmak kan almak.

.kan alma, hacamat [ ﺣﺠﺎﻡﺖ ] (.hacâmet (A

.ihtiyaçlar. 2.istekler.1 [ ﺣﺎﺝﺎت ] (.hâcât (A

153 .hacamatçı [ ﺣﺠﺎم ] (.haccâm (A

.taş işçisi, taşçı [ ﺣﺠﺎر ] (.haccar (A

.bayan hacı [ ﺣﺎﺝﻪ ] (.hâcce (A

.hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir.1 [ ﺧﻮاﺝﻪ ] (.hâce (F

.hocalar. 2.efendiler.1 [ ﺧﻮاﺝﮕﺎن ] (.hâcegân (F

.hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar.1 [ ﺧﻮاﺝﮕﯽ ] (.hâcegî (F

.utanma [ ﺧﺠﻞ ] (.hacel (A

.taş [ ﺣﺠﺮ ] (.hacer (A

.karataş [ﺣﺠﺮ اﺱﻮد ] hacer-i esved

.göktaşı [ ﺣﺠﺮ ﺱﻤﺎﺋﯽ ] hacer-i semâî

.harem ağası [ ﺧﻮاﺝﻪ ﺱﺮا ] (.hâceserâ (F

.ihtiyaç [ ﺣﺎﺝﺖ ] (.hâcet (A

.muhtaç [ ﺣﺎﺝﺘﻤﻨﺪ ] (.hâcetmend (A.-F

.hacı [ ﺣﺎﺝﯽ ] (.hacı (A

.hacılar [ ﺣﺎﺝﻴﺎن ] (.hacıyân (A.-F

.hicveden, yeren [ هﺎﺝﯽ ] (.hâcî (A

.kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş.1 [ ﺣﺎﺝﺐ ] (.hâcib (A

.utangaç [ ﺧﺠﻴﻞ ] (.hacîl (A

.göçmen [ هﺎﺝﺮ ] (.hâcir (A

.ayıran. 2.haczeden.1 [ ﺣﺎﺝﺰ ] (.hâciz (A

.gerdek odası [ ﺣﺠﻠﻪ ] (.hacle (A

.gerdek odası [ ﺣﺠﻠﻪ ﮔﺎﻩ ] (.haclegâh (A.-F

.utanma [ ﺧﺠﻠﺖ ] (.haclet (A

154 .utanç verici [ ﺧﺠﻠﺖ ﺁور ] (.hacletâver (A.-F

.hacim [ ﺣﺠﻢ ] (.hacm (A

.hacimce [ ﺣﺠﻤﺎ ] (.hacmen (A

.haciz [ ﺣﺠﺰ ] (.hacz (A

.bahçeler [ ﺣﺪاﺋﻖ ] (.hadâik (A

.keskin. 2.sivri. 3.dar.1 [ ﺣﺎد ] (.hâdd (A

.sınır. 2.şer’î ceza.1 [ ﺣﺪ ] (.hadd (A

.yanak [ ﺧﺪ ] (.hadd (A

.düzenbaz [ ﺧﺪاع ] (.haddâ’ (A

.demirci [ ﺣﺪاد ] (.haddâd (A

.demircilik [ ﺣﺪادی ] (.haddâdî (A.-F

.en az [ ﺣﺪ اﺹﻐﺮی ] hadd-i asgarî

.en çok [ ﺣﺪ اﻋﻈﻤﯽ ] hadd-i azamî

.normal hal [ﺣﺪ ﻃﺒﻴﻌﯽ ] hadd-i tabiî hadd-i zâtında aslında.

.kamburluk [ ﺣﺪب ] (.hadeb (A

.hizmetçiler [ ﺧﺪم ] (.hadem (A

.hizmetçiler [ ﺧﺪﻡﻪ ] (.hademe (A

.ok [ ﺧﺪﻥﮓ ] (.hadeng (F

.uyuşma [ ﺧﺪر ] (.hader (A

.sezi, tahmin [ ﺣﺪس ] (.hades (A

.doğru yolu gösteren [ هﺎدی ] (.hâdî (A

.düzenbaz [ ﺧﺎدع ] (.hâdi’ (A

155 .bahçe [ ﺣﺪیﻘﻪ ] (.hadîka (A

.hizmetçi [ ﺧﺎدم ] (.hâdim (A hâdim olmak hizmet etmek.

.bayan hizmetçi [ ﺧﺎدﻡﻪ ] (.hâdime (A

.meydana gelen. 2.yeni.1 [ ﺣﺎدث ] (.hâdis (A

.hadis, Peygamber sözü [ ﺣﺪیﺚ ] (.hadîs (A

.olaylar [ ﺣﺎدﺛﺎت ] (.hâdisat (A

.olay [ ﺣﺎدﺛﻪ ] (.hâdise (A

.haddini bilmez [ ﺣﺪﻥﺎﺵﻨﺎس ] (.hadnâşinas (A.-F

.yeşil [ ﺣﻀﺮا ] (.hadrâ (A

.tahmin. 2.seziş.1 [ ﺣﺪس ] (.hads (A

.ürküntü [ ﺧﺪﺵﻪ ] (.hadşe (A

.ürküntü verici [ ﺧﺪﺵﻪ ﺁور ] (.hadşeâver (A.-F

.gizlilik [ ﺧﻔﺎ ] (.hafâ (A

.yarasalar [ ﺧﻔﺎﻓﻴﺶ ] (.hafâfîş (A

.gizlenilecek yer [ ﺧﻔﺎﮔﺎﻩ ] (.hafâgâh (A.-F

.çukurlar. 2.oyuklar.1 [ ﺣﻔﺎﺋﺮ ] (.hafâir (A

.yürek çarpıntısı [ ﺧﻔﻘﺎن ] (.hafakan (A

.gizli şeyler [ ﺧﻔﺎیﺎ ] (.hafâyâ (A

.koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı.1 [ ﺣﺎﻓﻆ ] (.hafız (A

.bellek [ ﺣﺎﻓﻈﻪ ] (.hafıza (A

.kütüphaneci [ ﺣﺎﻓﻆ ﮐﺘﺐ ] hâfız-ı kütüb

.yalınayak koşan [ ﺣﺎﻓﯽ ] (.hâfî (A

156 gizli [ ﺧﻔﯽ ] (.hafî (A

.torun [ ﺣﻔﻴﺪ ] (.hafîd (A

.kız torun [ ﺣﻔﻴﺪﻩ ] (.hafîde (A

.hafif [ ﺧﻔﻴﻒ ] (.hafif (A

.kazan, kazıcı [ ﺣﺎﻓﺮ ] (.hâfir (A

.çukur. 2.mezar.1 [ ﺣﻔﻴﺮ ] (.hafîr (A

.gizli şeyler [ ﺧﻔﻴﺎت ] (.hafiyyât (A

.gizli polis [ ﺧﻔﻴﻪ ] (.hafiyye (A

.gizlice [ ﺧﻔﻴﺎ ] (.hafiyyen (A

.kazma [ ﺣﻔﺮ ] (.hafr (A

.kazı [ ﺣﻔﺮیﺎت ] (.hafriyyât (A

.kaftan [ ﺧﻔﺘﺎن ] (.haftân (A

.isteyen [ ﺧﻮاﻩ ] (.hâh (F

.isteyen, istekli [ ﺧﻮاهﺎن ] (.hâhân (F

.kızkardeş [ ﺧﻮاهﺮ ] (.hâher (F

.yeğen, kızkardeşin çocuğu [ ﺧﻮاهﺮزادﻩ ] (.hâherzâde (F

.rica, istek [ ﺧﻮاهﺶ ] (.hâhiş (F

.istekli [ ﺧﻮاهﺸﮕﺮ ] (.hâhişger (F

.istekli [ ﺧﻮاهﺸﮑﺎر ] (.hâhişkâr (F

.istekli [ ﺧﻮاهﺶ ﮐﺮدﻩ ] (.hâhişkerde (F

.ister istemez [ ﺧﻮاﻩ ﻥﺎﺧﻮاﻩ ] (.hâhnâhâh (F

.korkak [ ﺧﺎﺋﻒ ] (.hâif (A

.korkarak [ ﺧﺎﺋﻔﺎ ] (.hâifen (A

157 .korkunç [ هﺎﺋﻞ ] (.hâil (A

.hain. 2.acımasız.1 [ ﺧﺎﺋﻦ ] (.hâin (A

.haince [ ﺧﺎﺋﻨﺎﻥﻪ ] (.hâinâne (A.-F

.sahip, bulunduran [ ﺣﺎﺋﺰ ] (.hâiz (A hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak.

.önemli [ ﺣﺎﺋﺰ اهﻤﻴﺖ ] hâiz-i ehemmiyet

.Tanrı. 2.doğru. 3.pay.1 [ ﺣﻖ ] (.hak (A

.toprak [ ﺧﺎک ] (.hâk (F hak etmek kazanmak. hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek. hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek. hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.

.Yüce Tanrı [ ﺣﻖ ﺕﻌﺎﻝﯽ] (.Hak Teâlâ (A

.gerçekler [ ﺣﻘﺎﺋﻖ ] (.hakâik (A

.aşağılama, hakaret [ ﺣﻘﺎرت ] (.hakâret (A

.aşağılayıcı [ ﺣﻘﺎرت ﺁﻡﻴﺰ ] (.hakaretâmiz (A.-F

.gerçekler [ ﺣﻘﺎیﻖ ] (.hakâyık (A

.kalbur [ ﺧﺎک ﺑﻴﺰ ] (.hâkbîz (F

.hakem [ ﺣﮑﻢ ] (.hakem (A

.aynı şekilde [ هﮑﺬا ] (.hâkezâ (A

.doğru sözlü [ ﺣﻖ ﮔﻮ ] (.hakgû (A.-F

.hikaye eden [ ﺣﺎﮐﯽ ] (.hâkî (A

.hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.1 [ ﺧﺎﮐﯽ ] (.hâkî (F

158 .gerçek [ ﺣﻘﻴﻘﺖ ] (.hakîkat (A

.gerçekten [ ﺣﻘﻴﻘﺔ ] (.hakîkaten (A hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında. hakikatperver (A.-F.) gerçekçi.

.gerçek [ ﺣﻘﻴﻘﯽ ] (.hakikî (A

.gerçek [ ﺣﻘﻴﻘﻴﻪ ] (.hakikiye (A

.Tanrı. 2.hakim, yargıç.1 [ ﺣﮑﻴﻢ ] (.hakîm (A

.egemenlik [ ﺣﺎﮐﻤﻴﺖ ] (.hâkimiyet (A

.değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben.1 [ ﺣﻘﻴﺮ ] (.hakîr (A

.kül [ ﺧﺎﮐﺴﺘﺮ ] (.hâkister (F

.kül rengi [ ﺧﺎﮐﺴﺘﺮی ] (.hâkisterî (F

.Tanrı. 2.doğru. 3.hak.1 [ ﺣﻖ ] (.hakk (A

.kazıma [ ﺣﮏ ] (.hakk (A

.gerçekten [ ﺣﻘﺎ ] hakkâ

.mühürcü. 2.kazıyıcı.1 [ ﺣﮑﺎک ] (.hakkâk (A

.doğruluk [ ﺣﻘﺎﻥﻴﺖ ] (.hakkaniyet (A hâkkedilmek kazılmak. hâkketmek kazımak.

.süpürge [ ﺧﺎﮐﺮوب ] (.hâkrûb (F

.haktanır [ ﺣﻖ ﺵﻨﺎس ] (.hakşinas (A.-F

.haktanırlık [ ﺣﻖ ﺵﻨﺎﺱﯽ ] (.hakşinâsî (A.-F

.hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman.1 [ ﺣﺎل ] (.hâl (A

.dayı [ ﺧﺎل ] (.hâl (A

159 .ben. 2.benek.1 [ ﺧﺎل ] (.hâl (F

.tahttan indirme [ ﺧﻠﻊ ] (.hal’ (A hal’edilmek tahttan indirilmek. hal’etmek tahttan indirmek.

.şimdi, hâlâ [ ﺣﺎﻻ ] (.hâlâ (A

.tuvalet. 2.boş.1 [ ﺧﻼ ] (.halâ (A

.yaratıklar. 2.halayık.1 [ ﺧﻼﺋﻖ ] (.halâik (A

.mesafe, aralık, açıklık [ ﺧﻼل ] (.halâl (A

.kurtuluş, kurtulma [ ﺧﻼص ] (.halâs (A halâs bulmak kurtulmak. halâs olmak kurtulmak.

.kurtarıcı [ ﺧﻼﺹﮑﺎر ] (.halaskâr (A.-F

.halden anlayan [ ﺣﺎل ﺁﺵﻨﺎ ] (.hâlâşina (A.-F

.haller [ ﺣﺎﻻت ] (.hâlât (A

.tatlılık [ ﺣﻼوت ] (.halâvet (A

.benli [ ﺧﺎﻝﺪار ] (.haldâr (F

.hala. 2.teyze.1 [ ﺧﺎﻝﻪ ] (.hâle (A

.ayça, hâle [ هﺎﻝﻪ ] (.hâle (A

.çarpıntı [ ﺧﻠﺠﺎن ] (.halecan (A

evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen.1 [ ﺧﻠﻒ ] (.halef (A

.bozukluk [ ﺧﻠﻞ ] (.halel (A halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.

.bozulmuş, bozuk [ ﺧﻠﻠﺪار ] (.haleldâr (A.-F

160 haleldâr etmek bozmak, halel getirmek. haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek.

.şimdilik, henüz [ ﺣﺎﻻ ] (.halen (A

.hal. 2.nitelik.1 [ ﺣﺎﻝﺖ ] (.hâlet (A

.ruhsal durum [ ﺣﺎﻝﺖ روﺣﻴﻪ] hâlet-i ruhiye

.ayak bileziği, halhal [ ﺧﻠﺨﺎل ] (.halhal (A

.Yaratan, Tanrı [ ﺧﺎﻝﻖ ] (.hâlık (A

.boş [ ﺧﺎﻝﯽ ] (.hâlî (A hâlî kalmak geri durmak.

.süt [ ﺣﻠﻴﺐ ] (.halîb (A

.körfez [ ﺧﻠﻴﺞ ] (.halîc (A

.sonsuz, ebedî [ ﺧﺎﻝﺪ ] (.hâlid (A

.halife. 2.kalfa.1 [ ﺧﻠﻴﻔﻪ ] (.halîfe (A

.şimdiki durum [ ﺣﺎل ﺣﺎﺽﺮ] (.halihazır (A.-F

.Tanrı. 2.yaratan.1 [ ﺧﺎﻝﻖ ] (.hâlik (A

.yaratıcılık [ ﺧﺎﻝﻘﻴﺖ ] (.hâlikiyet (A

.yumuşak huylu [ ﺣﻠﻴﻢ ] (.halîm (A

.katışıksız, saf, som.1 [ ﺧﺎﻝﺺ ] (.hâlis (A

.içtenlikle [ ﺧﺎﻝﺼﺎﻥﻪ ] (.hâlisâne (A.-F

.karışım. 2.alaşım.1 [ ﺧﻠﻴﻄﻪ ] (.halîta (A

.şimdi, şu anda [ ﺣﺎﻝﻴﺎ ] (.hâliyâ (A

.boğaz [ ﺣﻠﻖ ] (.halk (A

.yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.1 [ ﺧﻠﻖ ] (.halk (A

161 halk etmek yaratmak.

.halka [ ﺣﻠﻘﻪ ] (.halka (A

.köle [ ﺣﻠﻘﻪ ﺑﮕﻮش ] (.halkabegûş (A.-F

.folklor, halk bilimi [ ﺧﻠﻘﻴﺎت ] (.halkiyat (A

.çözülme, erime. 2.çözme.1 [ ﺣﻞ ] (.hall (A

.halaç [ ﺣﻼج ] (.hallâc (A

.yaratıcı [ ﺧﻼق ] (.hallâk (A

.çözen [ ﺣﻼل ] (.hallâl (A

.halletme, yoluna koyma [ ﺣﻞ و ﻓﺼﻞ ] (.hallüfasl (A

.karıştırma [ ﺧﻠﻂ ] (.halt (A

.iyi huylu [ ﺧﻠﻮق ] (.halûk (A

.tenha. 2.başbaşa kalma.1 [ ﺧﻠﻮت ] (.halvet (A

.başbaşa kalınacak yer [ ﺧﻠﻮﺕﮕﺎﻩ ] (.halvetgâh (A.-F

.çiğ, ham [ ﺧﺎم ] (.ham (F

.eğik eğri, bükük.1 [ ﺧﻢ ] (.ham (F

.kılıç kayışı [ ﺣﻤﺎﺋﻞ ] (.hamâil (A

.ahmaklık [ ﺣﻤﺎﻗﺖ ] (.hamâkat (A

.güvercin [ ﺣﻤﺎﻡﻪ ] (.hamâme (A

.kahramanlık şiiri [ ﺣﻤﺎﺱﻪ ] (.hamâse (A

.kahramanlık şiiri, hamase [ ﺣﻤﺎﺱﺖ ] (.hamâset (A

.şükür [ ﺣﻤﺪ ] (.hamd (A

.kalem [ ﺧﺎﻡﻪ ] (.hâme (F

.kuzu [ ﺣﻤﻞ ] (.hamel (A

162 .saldırılar, hamleler [ ﺣﻤﻼت ] (.hamelât (A

.gözeten, himaye eden [ ﺣﺎﻡﯽ ] (.hâmî (A

.hamd eden, şükreden [ ﺣﺎﻡﺪ ] (.hâmid (A

.eğik, eğri [ ﺧﻤﻴﺪﻩ ] (.hamîde (F

.taşıyan. 2.hamile. 3.sahip.1 [ ﺣﺎﻡﻞ ] (.hâmil (A hâmil olmak taşımak.

.gebe, hamile [ ﺣﺎﻡﻠﻪ ] (.hâmile (A

.hamur [ ﺣﻤﻴﺮ ] (.hamîr (A

.beşinci [ ﺧﺎﻡﺲ ] (.hâmis (A

.beşincisi [ ﺧﺎﻡﺴﺎ ] (.hâmisen (A

.mektup ilavesi [ هﺎﻡﺶ ] (.hâmiş (A

.ekşi. 2.kekre.1 [ ﺣﺎﻡﺾ ] (.hâmiz (A

.taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme.1 [ ﺣﻤﻞ ] (.haml (A

.saldırı. 2.atak.1 [ ﺣﻤﻠﻪ ] (.hamle (A hamletmek yüklemek.

.hamal [ ﺣﻤﺎل ] (.hammâl (A

.banyo. 2.hamam.1 [ ﺣﻤﺎم ] (.hammâm (A

.meyhaneci [ ﺧﻤﺎر ] (.hammâr (A

.şarap [ ﺧﻤﺮ ] (.hamr (A

.kırmızı, kızıl [ ﺧﻤﺮا ] (.hamrâ (A hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak.

.beş [ ﺧﻤﺲ ] (.hams (A

.beş mesnevîlik eser [ ﺧﻤﺴﻪ ] (.hamse (A

163 .elli [ ﺧﻤﺴﻴﻦ ] (.hamsin (A

.dayanıklı [ ﺣﻤﻮل ] (.hamûl (A

.yük [ ﺣﻤﻮﻝﻪ ] (.hamûle (A

.çöl [ هﺎﻡﻮن ] (.hâmûn (F

.suskun, sessiz [ ﺧﺎﻡﻮش ] (.hâmûş (F

.esneme [ ﺧﻤﻴﺎزﻩ ] (.hamyâze (F

.ekşilik [ ﺣﻤﺾ ] (.hamz (A

.okuyan [ ﺧﻮان ] (.hân (F

.sofra [ ﺧﻮان ] (.hân (F

.domuzlar [ ﺧﻨﺎزیﺮ ] (.hanâzir (A

.hançer [ ﺧﻨﺠﺮ ] (.hancer (A

.gırtlak, hançere [ ﺣﻨﺠﺮﻩ ] (.hancere (A

.güleç, gülen [ ﺧﻨﺪان ] (.handan (F handan etmek güldürmek.

.gülüş [ ﺧﻨﺪﻩ ] (.hande (F

.hendek [ ﺧﻨﺪق ] (.handek (A

.güleryüzlü [ ﺧﻨﺪﻩ روی ] (.handerûy (F

.ev [ ﺧﺎﻥﻪ ] (.hâne (F

.sülale, hanedan [ ﺧﺎﻥﺪان ] (.hanedan (F

.perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil.1 [ ﺧﺎﻥﻪ ﺧﺮاب ] (.hâneharâb (F

.şarkıcı. 2.okuyucu.1 [ ﺧﻮاﻥﻨﺪﻩ ] (.hânende (F

.İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan [ ﺣﻨﻴﻒ ] hanif

.tekke [ ﺧﺎﻥﻘﺎﻩ ] (.hânkah (A

164 .ev bark, yurt [ ﺧﺎﻥﻤﺎن ] (.hânman (F

.şeytan [ ﺧﻨﺎس ] (.hannas (A

.kilerci [ ﺧﻮان ﺱﺎﻻر ] (.hânsâlar (F

.ev bark, yurt [ ﺧﺎﻥﻤﺎن ] (.hânüman (F

.bir yere kapatma veya kapanma [ ﺣﺒﺲ ] (.hapis (A

.tutukevi, mahpushane [ ﺣﺒﺲ ﺧﺎﻥﻪ ] (.hapishane (A.-F

.diken [ ﺧﺎر ] (.hâr (F

.eşek [ ﺧﺮ ] (.har (F

.aşağılık, adi [ ﺧﻮار ] (.hâr (F

.yiyen [ ﺧﻮار ] (.hâr (F

.yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.1 [ ﺧﺮاب ] (.harâb (A harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek. harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.

.meyhane [ ﺧﺮاﺑﺎت ] (.harâbat (A

.yıkıntı, harabe [ ﺧﺮاﺑﻪ ] (.harâbe (A

.haraç [ ﺧﺮاج ] (.harâc (A

.haram [ ﺣﺮام ] (.haram (A

.eşkıya [ ﺣﺮاﻡﯽ ] (.harâmi (A

.piç [ ﺣﺮام زادﻩ ] (.haramzâde (A.-F

.sıcaklık.1 [ ﺣﺮارت ] (.harâret (A

.solucan [ ﺧﺮاﻃﻴﻦ ] (.harâtin (A

.harp, savaş [ ﺣﺮب ] (.harb (A

.süngü [ ﺣﺮﺑﻪ ] (.harbe (A

165 .Birinci Dünya Savaşı [ ﺣﺮب ﻋﻤﻮﻡﯽ ] harb-i umûmî

.harp okulu [ ﺣﺮﺑﻴﻪ ] (.harbiye (A harbiye nezareti savunma bakanlığı. harbiyeli Harp Okulu öğrencisi.

.kavun [ ﺧﺮﺑﺰﻩ ] (.harbüze (F

.vergi. 2.masraf.1 [ ﺧﺮج ] (.harc (A

.herkese açık, herkese uygun [ ﺧﺮج ﻋﺎﻝﻢ ] harcıâlem

.yol parası [ﺧﺮج راﻩ ] harcırah

.yengeç [ ﺧﺮچﻨﮓ ] (.harçeng (F

.hardal [ ﺧﺮدل ] (.hardal (A

.granit, sert taş [ ﺧﺎرﻩ ] (.hâre (F

.hareketler [ ﺣﺮﮐﺎت ] (.harekât (A

.hareket. 2.davranış.1 [ ﺣﺮﮐﺖ ] (.hareket (A hareketsizlik hareket etmeme.

.harem, herkesin giremeyeceği yer [ ﺣﺮم ] (.harem (A haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta giremeyeceği yer.

.harem dairesi [ ﺣﺮم ﺱﺮای ] (.haremserây (A.-F

.harf. 2.söz.1 [ ﺣﺮف ] (.harf (A

.otağ [ ﺧﺮﮔﺎﻩ ] (.hargâh (F

.tavşan [ ﺧﺮﮔﻮش ] (.hargûş (F

.düşkünlük [ ﺧﻮاری ] (.hârî (F

.kaçan [ هﺎرب ] (.hârib (A

166 .dış, dışarı [ ﺧﺎرج ] (.hâric (A

.dıştan, dışarıdan [ ﺧﺎرﺝﺎ ] (.hâricen (A

.dış ile ilgili [ ﺧﺎرﺝﯽ ] (.hâricî (A

.dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı.1 [ ﺧﺎرﺝﻴﻪ ] (.hariciye (A

.satın alma [ ﺧﺮیﺪ ] (.harîd (F

.müşteri, alıcı [ ﺧﺮیﺪار ] (.harîdâr (F

.rakip. 2.meslektaş.1 [ ﺣﺮیﻒ ] (.harîf (A

.yangın [ ﺣﺮیﻖ ] (.harîk (A

.harika [ ﺧﺎرﻗﻪ ] (.hârika (A

.olağanüstü [ ﺧﺎرق اﻝﻌﺎدﻩ ] (.hârikulâde (A

.kutsal. 2.harem. 3.avlu.1 [ ﺣﺮیﻢ ] (.harîm (A

.kutsal saha [ ﺣﺮیﻢ ﻋﺼﻤﺖ ] (.harîm-i ismet (F

.ipek [ ﺣﺮیﺮ ] (.harîr (A

.ipekli [ ﺣﺮیﺮی ] (.harîrî (A

.çiftçi [ ﺣﺎرث ] (.hâris (A

.bekçi [ ﺣﺎرس ] (.hâris (A

.hırslı [ ﺣﺮیﺺ ] (.harîs (A

.dikenlik [ ﺧﺎرﺱﺘﺎن ] (.hâristan (F

.harita [ ﺧﺮیﻄﻪ ] (.harita (A

.harman [ ﺧﺮﻡﻦ ] (.harmen (F

.harman yeri [ ﺧﺮﻡﻨﮕﺎﻩ ] (.harmengâh (F

.katır boncuğu [ ﺧﺮﻡﻬﺮﻩ ] (.harmühre (F

.keçi boynuzu [ ﺧﺮﻥﻮب ] (.harnub (A

167 .kirpi [ ﺧﺎرﭘﺸﺖ ] (.hârpuşt (F

.kızgın, yakıcı [ ﺣﺎر ] (.hârr (A

.doğramacı [ ﺧﺮاط ] (.harrât (A

.kültür [ ﺣﺮث ] (.hars (A

.kültürel [ ﺣﺮﺛﯽ ] (.harsî (A

.eşek yükü [ ﺧﺮوار ] (.harvâr (F

.dikenlik [ ﺧﺎرزار ] (.hârzâr (F

.özgü, has. 2.saf. 3.özel.1 [ ﺧﺎص ] (.hâs (A

.çöp [ ﺧﺲ ] (.has (F

.kıskançlık [ ﺣﺴﺎدت ] (.hasâdet (A

.hasletler, tabiatlar [ ﺧﺼﺎﺋﻞ ] (.hasâil (A

.nitelikler, özellikler [ ﺧﺼﺎﺋﺺ ] (.hasâis (A

.zarar, hasar [ ﺧﺴﺎر ] (.hasâr (A

.zararlar [ ﺧﺴﺮات ] (.hasarât (A

.hasarlı [ ﺧﺴﺎردیﺪﻩ ] (.hasardîde (A.-F

.zarar, hasar [ ﺧﺴﺎرت ] (.hasâret (A

.pintilik [ ﺧﺴﺎﺱﺖ ] (.hasâset (A

.göre [ ﺣﺴﺐ ] (.hasb (A

.kızamık [ ﺣﺼﺒﻪ ] (.hasbe (A

.kaderden ileri gelen, kadere bak [ ﺣﺴﺐ اﻝﻘﺪر ] (.hasbelkader (A

.Allah rızası için [ ﺣﺴﺒﺔ ﷲ ] (.hasbetenlillah (A

.halleşme, dertleşme [ﺣﺴﺐ ﺣﺎل ] (.hasbihal (A.-F hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.

168 .yapı bakımından [ ﺣﺴﺐ اﻝﻤﺎهﻴﻪ ] (.hasbü’l-mâhiye (A

.kızamık [ ﺣﺼﺒﻪ ] (.hasebe (A

.kıskançlık [ ﺣﺴﺪ ] (.hased (A hased etmek kıskanmak.

.güzel [ ﺣﺴﻦ ] (.hasen (A

.iyilikler [ ﺣﺴﻨﺎت ] (.hasenât (A

.güzel, iyi [ ﺣﺴﻨﻪ ] (.hasene (A

.huyu güzel [ ﺣﺴﻦ اﻝﺨﻠﻖ ] (.hasenülhulk (A

.ay tutulması [ ﺧﺴﻒ ] (.hasf (A

.ekin biçen, hasatçı [ ﺣﺎﺹﺪ ] (.hâsıd (A

.ortaya çıkan, var olan [ ﺣﺎﺹﻞ ] (.hâsıl (A hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak. hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak.

.kazanç, gelir [ ﺣﺎﺹﻼت ] (.hâsılat (A

.brüt gelir [ ﺣﺎﺹﻼت ﻏﻴﺮ ﺹﺎﻓﻴﻪ ] hâsılât-ı gayr-i sâfiye

.net gelir [ ﺣﺎﺹﻼت ﺹﺎﻓﻴﻪ ] hâsılât-ı sâfiye

.sözün kısası [ ﺣﺎﺹﻞ ﮐﻼم ] hasıl-ı kelâm hâsılı kısacası, sonuç olarak.

.düşman [ ﺧﺼﻢ ] (.hasım (A

.değerli. 2.muhasebeci.1 [ ﺣﺴﻴﺐ ] (.hasîb (A

.kıskanç [ ﺣﺎﺱﺪ ] (.hâsid (A

.sağlam, müstahkem [ ﺣﺼﻴﻦ ] (.hasîn (A

.hasır [ ﺣﺼﻴﺮ ] (.hasîr (A

169 .zarar eden, hüsrana uğrayan [ ﺧﺎﺱﺮ ] (.hâsir (A

.pinti [ ﺧﺴﻴﺲ ] (.hasis (A

.karakter [ ﺧﺼﻴﺼﻪ ] (.hasîsa (A

.iğdiş, hadım edilmiş [ ﺧﺼﯽ ] (.hasiy (A

.tabiat, yaratılıştan gelen huy [ ﺧﺼﻠﺖ ] (.haslet (A

.düşman, hasım [ ﺧﺼﻢ ] (.hasm (A

.düşmanca [ ﺧﺼﻤﺎﻥﻪ ] (.hasmâne (A.-F

.düşmanlık [ ﺧﺼﻤﯽ ] (.hasmî (A.-F

.güzel kız, güzel kadın [ ﺣﺴﻨﺎ ] (.hasnâ (A

.tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama [ ﺣﺼﺮ ] (.hasr (A

.özlem [ ﺣﺴﺮت ] (.hasret (A hasret çekmek özlem duymak.

.hasret çeken [ ﺣﺴﺮت ﮐﺶ ] (.hasretkeş (A.-F hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek.

.özellik [ ﺧﺎﺹﻪ ] (.hassa (A

.orakçı [ ﺣﺼﺎد ] (.hassâd (A

.duygulu, hassas [ ﺣﺴﺎس ] (.hassas (A

.hassaslık [ ﺣﺴﺎﺱﻴﺖ ] (.hassâsiyyet (A

.duyu [ ﺧﺎﺹﻪ ] (.hâsse (A

.özellikle, hele hele [ ﺧﺎﺹﺔ ] (.hâsseten (A

.herkes [ ﺧﺎص و ﻋﺎم ] hâssuâmm

.kalkmış, ayağa kalkmış [ ﺧﺎﺱﺘﻪ ] (.hâste (F

.hasta [ ﺧﺴﺘﻪ ] (.haste (F

170 .istemiş. 2.istek.1 [ ﺧﻮاﺱﺘﻪ ] (.hâste (F

.hastalık [ ﺧﺴﺘﮕﯽ ] (.hastegî (F

.görücü [ ﺧﻮاﺱﺘﮕﺎر ] (.hâstgâr (F

.görücülük [ ﺧﻮاﺱﺘﮕﺎری ] (.hâstgârî (F

.kıskanç [ ﺣﺴﻮد ] (.hasûd (A

.kıskanarak, kıskançlıkla [ ﺣﺴﻮداﻥﻪ ] (.hasûdâne (A.-F

.kıskançlık [ ﺣﺴﻮدی ] (.hasûdî (A.-F

.uzak dursun, hâşa [ ﺣﺎﺵﺎ ] (.hâşâ (A

.çerçöp [ ﺧﺎﺵﺎک ] (.hâşâk (F

.odun [ ﺧﺸﺐ ] (.haşeb (A

.maiyet [ ﺣﺸﻢ ] (.haşem (A

.haşereler, börtü böcek [ ﺣﺸﺮات ] (.haşerat (A

.böcek, haşere [ ﺣﺸﺮﻩ ] (.haşere (A

.haşhaş [ ﺧﺸﺨﺎش ] (.haşhaş (A

.kaba, sert [ ﺧﺸﻴﻦ ] (.haşîn (A

.kenar. 2.şerh kitabı.1 [ ﺣﺎﺵﻴﻪ ] (.hâşiye (A

.görkem. 2.hiddet.1 [ ﺣﺸﻤﺖ ] (.haşmet (A

.görkemli, haşmetli [ ﺣﺸﻤﺖ ﻡﺂب ] (.haşmetmeab (A

.öfkeli, hışımlı [ ﺧﺸﻤﮕﻴﻦ ] (.haşmgîn (F

.kıyamet, haşır [ ﺣﺸﺮ ] (.haşr (A

.doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot.1 [ ﺣﺸﻮ ] (.haşv (A

.korkma [ ﺧﺸﻴﺖ ] (.haşyet (A

.korku salan, korkunç [ ﺧﺸﻴﺖ اﻥﮕﻴﺰ ] (.haşyetengiz (A.-F

171 .yanlış, hata. 2.kusur.1 [ ﺧﻄﺎ ] (.hatâ (A

.hatalı, yanlış dolu [ ﺧﻄﺎ ﺁﻝﻮد ] (.hataâlûd (A.-F

.odun [ ﺣﻄﺐ ] (.hatab (A

.hataları affeden [ ﺧﻄﺎ ﺑﺨﺶ ] (.hatâbahş (A.-F

.yanlışlıkla [ ﺧﻄﺎء ] (.hatâen (A

.hatalar, yanlışlıklar [ ﺧﻄﺎﺋﻴﺎت ] (.hatâiyyât (A

.hatalı, hata yapan [ ﺧﻄﺎﮐﺎر ] (.hatakâr (A.-F

.hataları örten [ ﺧﻄﺎﭘﻮش ] (.hatâpûş (A.-F

.tehlike [ ﺧﻄﺮ ] (.hatar (A

.tehlikeler [ ﺧﻄﺮات ] (.hatarât (A

.tehlikeli [ ﺧﻄﺮﻥﺎک ] (.hatarnâk (A.-F

.yanlışlar, hatalar [ ﺧﻄﺎیﺎ ] (.hatâyâ (A

.mühür. 2.yüzük.1 [ ﺧﺎﺕﻢ ] (.hâtem (A

.gaipten gelen ses [ هﺎﺕﻒ ] (.hâtıf (A

.hatır, gönül [ ﺧﺎﻃﺮ ] (.hâtır (A

.hatıra, hatıra gelen [ ﺧﺎﻃﺮﻩ ] (.hâtıra (A hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek. hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak.

.hatıralar. 2.anı kitabı.1 [ ﺧﺎﻃﺮات ] (.hâtırat (A

.gönül inciten, hatır kıran [ ﺧﺎﻃﺮ ﺁزار ] (.hâtırâzâr (A.-F

.kalbi kırık [ ﺧﺎﻃﺮ ﺁزردﻩ ] (.hâtırâzürde (A.-F

.hatırbilir [ ﺧﺎﻃﺮﺵﻨﺎس ] (.hâtırşinâs (A.-F

.kabahat [ ﺧﻄﻴﺌﻪ ] (.hatîa (A

172 .hatip [ ﺧﻄﻴﺐ ] (.hatîb (A

.son [ ﺧﺎﺕﻤﻪ ] (.hâtime (A hâtime vermek son vermek.

.tehlikeli. 2.yüce.1 [ ﺧﻄﻴﺮ ] (.hatîr (A

.hatim, hatim indirme. 2.mühürleme.1 [ ﺧﺘﻢ ] (.hatm (A

.sünnet [ ﺧﺘﻦ ] (.hatn (A

.çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık.1 [ ﺧﻂ ] (.hatt (A

.üstelik, hatta [ ﺣﺘﯽ ] (.hattâ (A

.oduncu [ ﺣﻄﺎب ] (.hattâb (A

.hattat, güzel yazı yazan [ ﺧﻄﺎط ] (.hattat (A

.adım [ ﺧﻄﻮﻩ ] (.hatve (A

.hava [ هﻮا ] (.havâ (A

açık mekanlı [ هﻮادار ] (.havadar (F

.yeni haberler. 2.olaylar.1 [ ﺣﻮادث ] (.havâdis (A

.havaya ait [ هﻮاﺋﯽ ] (.havaî (A

.hakanlar [ ﺧﻮاﻗﻴﻦ ] (.havâkin (T.>A

.ısmarlama, havale [ ﺣﻮاﻝﻪ ] (.havale (A

.yöre [ ﺣﻮاﻝﯽ ] (.havali (A

.harikalar [ ﺧﻮارق ] (.havârik (A

.seçkin kişiler. 2.nitelikler.1 [ ﺧﻮاص ] (.havâss (A

.hatunlar, saygın hanımlar [ ﺧﻮاﺕﻴﻦ ] (.havâtîn (T.>A

.ihtiyaçlar, gereksinimler [ ﺣﻮایﺞ ] (.havâyic (A

.havan [ هﺎون ] (.hâven (A

173 .doğu [ ﺧﺎور ] (.hâver (F

.doğu ve batı [ ﺧﺎوران ] (.hâveran (F

.doğubilimci, oryantalist, müsteşrik [ ﺧﺎورﺵﻨﺎس ] (.hâverşinas (F

.korku [ ﺧﻮف ] (.havf (A havf eylemek korkmak.

.korkulu [ ﺧﻮﻓﻨﺎک ] (.havfnâk (A.-F

.içeren, ihtiva eden [ ﺣﺎوی ] (.hâvî (A

.güç. 2.çevre.1 [ ﺣﻮل ] (.havl (A

.kavrama gücü, havsala [ ﺣﻮﺹﻠﻪ ] (.havsala (A

.havuz [ ﺣﻮض ] (.havz (A

.utanma, haya, ar [ ﺣﻴﺎ ] (.hayâ (A

.hayal, düş [ ﺧﻴﺎل ] (.hayâl (A

.hayaller, düşler [ ﺧﻴﺎﻻت ] (.hayâlât (A

.hayali olarak [ ﺧﻴﺎﻻ ] (.hayâlen (A

.hayalet [ ﺧﻴﺎﻝﺖ ] (.hayâlet (A

.hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan.1 [ ﺧﻴﺎﻝﯽ ] (.hayalî (A

.hayalci [ ﺧﻴﺎل ﭘﺮﺱﺖ ] (.hayalperest (A.-F

.yaşam [ ﺣﻴﺎت ] (.hayat (A

.hayat veren [ ﺣﻴﺎت ﺑﺨﺶ ] (.hayatbahş (A.-F

.cinsel yaşam [ ﺣﻴﺎت ﺝﻨﺴﻴﻪ ] hayât-ı cinsiye

.dinsel yaşam [ ﺣﻴﺎت دیﻨﻴﻪ ] hayât-ı diniye

.gündelik yaşam [ ﺣﻴﺎت روز ﻡﺮﻩ ] hayât-ı rûz-i merre

.hayatla ilgili, yaşamsal [ ﺣﻴﺎﺕﯽ ] (.hayatî (A

174 .biyoloji, yaşambilim [ ﺣﻴﺎﺕﻴﺎت ] (.hayâtiyyât (A

.eşkiya, haydut, yolkesen [ ﺣﻴﺪود ] (.haydud (Macarca>A

.yumurta, haya [ ﺧﺎیﻪ ] (.hâye (F

.yazık, vah vah [ ﺣﻴﻒ ] (.hayf (A

.iyilik, hayır [ ﺧﻴﺮ ] (.hayır (A

.iyiliksever [ ﺧﻴﺮﺧﻮاﻩ ] (.hayırhah (A.-F hayız bk. hayz.

.yılkı, at sürüsü. 2.zümre.1 [ ﺧﻴﻞ ] (.hayl (A

.çok, fazla [ ﺧﻴﻠﯽ ] (.hayli (F

.çadır [ ﺧﻴﻤﻪ ] (.hayme (A

.çadır kurulan yer [ ﺧﻴﻤﻪ ﮔﺎﻩ ] (.haymegâh (A.-F

.göçebe, çadırda yaşayan [ ﺧﻴﻤﻪ ﻥﺸﻴﻦ ] (.haymenişin (A.-F

.iyilik, hayır [ ﺧﻴﺮ ] (.hayr (A

.şaşkın. 2.hayran, tutkun.1 [ ﺣﻴﺮان ] (.hayran (A

.iyi düşünceli [ ﺧﻴﺮاﻥﺪیﺶ ] (.hayrendiş (A.-F

.şaşkınlık [ ﺣﻴﺮت ] (.hayret (A

.hayret verici [ ﺣﻴﺮت ﺑﺨﺶ ] (.hayretbahş (A.-F

.hayret eden [ ﺣﻴﺮت ﮐﺎر ] (.hayretkâr (A.-F

.şaşkın [ ﺣﻴﺮت زدﻩ ] (.hayretzede (A.-F

.şeref, onur [ ﺣﻴﺜﻴﺖ ] (.haysiyyet (A

.canlı. 2.hayvan.1 [ ﺣﻴﻮان ] (.hayvan (A

.hayvansal [ ﺣﻴﻮاﻥﯽ ] (.hayvanî (A

.hayvana özgü, hayvansal [ ﺣﻴﻮاﻥﻴﻪ ] (.hayvaniye (A

175 .diri [ ﺣﯽ ] (.hayy (A

.terzi [ ﺧﻴﺎط ] (.hayyât (A

.yılan [ ﺣﻴﻪ ] (.hayye (A

.çok iyilik eden [ ﺧﻴﺮ ] (.hayyir (A

.regl, aybaşı [ ﺧﻴﺾ ] (.hayz (A

.hazineler [ ﺧﺰاﺋﻦ ] (.hazâin (A

.güz, sonbahar [ ﺧﺰان ] (.hazân (F

.güvenlik [ ﺣﻀﺮ ] (.hazar (A

.sakınma [ ﺣﺬز ] (.hazer (A

.hazretler [ ﺣﻀﺮات ] (.hazerat (A

.silme, kaldırıp atma [ ﺣﺬف ] (.hazf (A

.usta, yetenekli, ehil [ ﺣﺎذق ] (.hâzık (A

.huzurda. 2.hazır, mevcut.1 [ ﺣﺎﺽﺮ ] (.hazır (A

.bulunanlar, hazır olanlar [ ﺣﺎﺽﺮون ] (.hâzırûn (A

.alçakgönüllü [ ﺧﺎﺽﻊ ] (.hâzi (A

.hüzün dolu [ ﺣﺰیﻦ ] (.hazîn (A

.haznedar [ ﺧﺎزن ] (.hâzin (A

.hazine [ ﺧﺰیﻨﻪ ] (.hazine (A

.haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu [ ﺧﺰیﻨﻪ دار ] (.hazinedar (A.-F

(.etrafı çevrili yer (mezarlık vs [ ﺣﻈﻴﺮﻩ ] (.hazîre (A

.sindirim [ ﺣﻀﻢ ] (.hazm (A

.sayın, hazret [ ﺣﻀﺮت ] (.hazret (A

.sevinç, haz [ ﺣﻆ ] (.hazz (A

176 .boş [ هﺒﺎ ] (.hebâ (A hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak. hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak. hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak.

.hece. 2.yerme, hiciv.1 [ هﺠﺎ ] (.hecâ (A

.hicveden, yeren [ هﺠﺎﮔﻮ ] (.hecâgû (A.-F

.iki hörgüçlü deve [ هﺠﻴﻦ ] (.hecîn (A

.ayrılık [ هﺠﺮ ] (.hecr (A

.armağanlar, hediyeler [ هﺪایﺎ ] (.hedâyâ (A

.amaç, hedef [ هﺪف ] (.hedef (A

.yazık olma, boşa gitme [ هﺪر ] (.heder (A heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak. heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak.

.armağan, hediye [ هﺪیﻪ ] (.hediyye (A

.yedi [ هﻔﺖ ] (.heft (F

.yetmiş [ هﻔﺘﺎد ] (.heftâd (F

.hafta [ هﻔﺘﻪ ] (.hefte (F

.yedi yıldız [ هﻔﺖ اورﻥﮓ ] (.heftevreng (F

.zehir, ağı, boğanotu [ هﻼهﻞ ] (.helâhil (A

.yok olma. 2.ölme.1 [ هﻼک ] (.helâk (A helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek. helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak.

.helal. 2.eş, hanım.1 [ ﺣﻼل ] (.helal (A

177 .helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu.1 [ ﺣﻼل زادﻩ ] (.helalzâde (A.-F

.sümüklüböcek. 2.yılankavî.1 [ ﺣﻠﺰون ] (.helezon (A

.helva [ ﺣﻠﻮا ] (.helva (A

.helvacı [ ﺣﻠﻮا ﻓﺮوش ] (.helvafurûş (A.-F

.helvacı [ ﺣﻠﻮایﯽ ] (.helvâyî (A

deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye- .1 [ هﻢ ] (.hem (F yarayan ön ek. 2.hem, üstelik.

.sarmaş dolaş, kucak kucağa [ هﻢ ﺁﮔﻮش ] (.hemâgûş (F hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak.

.uyumlu [ هﻢ ﺁهﻨﮓ ] (.hemâheng (F hemâhenk bk. hemâheng.

.derhal, hemen [ هﻤﺎن ] (.heman (F

.adeta, tıpkı [ هﻤﺎﻥﺎ ] (.hemânâ (F

.o anda [ هﻤﺎﻥﺪم ] (.hemandem (F

.gibi [ هﻤﺎﻥﻨﺪ ] (.hemânend (F

.çağdaş [ هﻢ ﻋﺼﺮ ] (.hemasr (F.-A

.bir ağız [ هﻢ ﺁواز ] (.hemâvâz (F

.ortak [ هﻤﺒﺎز ] (.hembâz (F hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme.

.aynı cinsten [ هﻢ ﺝﻨﺲ ] (.hemcins (F.-A

.komşu [ هﻢ ﺝﻮار ] (.hemcivâr (F.-A

.gibi [ هﻤﭽﻮ ] (.hemçü (F

.arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı [ هﻤﺪم ] (.hemdem (F

178 .dert ortağı [ هﻢ درد ] (.hemderd (F

.birbiri [ هﻤﺪیﮕﺮ ] (.hemdîger (F

.tümü, hepsi [ هﻤﻪ ] (.heme (F

.tümü, hepsi, herkes [ هﻤﮕﺎن ] (.hemegân (F hemfikir bk. hemfikr.

.aynı düşüncede, hemfikir [ هﻤﻔﮑﺮ ] (.hemfikr (F.-A hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak.

.herkes [ هﻤﮕﻨﺎن ] (.hemginân (F

.sınırdaş [ هﻢ ﺣﺪود ] (.hemhudûd (F.-A hemhudut bk. hemhudûd.

.bu, işte bu [ هﻤﻴﻦ ] (.hemin (F

.daima, her zaman [ هﻤﻴﺸﻪ ] (.hemîşe (F

.boydaş, aynı boyda [ هﻢ ﻗﺪ ] (.hemkadd (F.-A

.meslektaş [ هﻤﮑﺎر ] (.hemkâr (F

.dindaş [ هﻤﮑﻴﺶ ] (.hemkîş (F

.kaygı [ هﻢ ] (.hemm (A

.adaş [ هﻤﻨﺎم ] (.hemnâm (F

.arkadaş, kafadar [ هﻤﭙﺎ ] (.hempâ (F

.yoldaş, yol arkadaşı [ هﻤﺮاﻩ ] (.hemrâh (F

.sırdaş [ هﻤﺮاز ] (.hemrâz (F

.bacanak [ هﻤﺮیﺶ ] (.hemrîş (F

.yaşıt [ هﻤﺴﺎل ] (.hemsâl (F

.komşu [ هﻤﺴﺎیﻪ ] (.hemsâye (F

179 .yoldaş [ هﻤﺴﻔﺮ ] (.hemsefer (F.-A

.eş, karı kocadan her biri [ هﻤﺴﺮ ] (.hemser (F

.yaşıt [ هﻢ ﺱﻦ ] (.hemsinn (F.-A

.sohbet arkadaşı [ هﻢ ﺹﺤﺒﺖ ] (.hemsohbet (F.-A

.hemşeri. 2.yurttaş.1 [ هﻢ ﺵﻬﺮی ] (.hemşehrî (F.-A hemşeri bk. hemşehrî.

.kızkardeş [ هﻤﺸﻴﺮﻩ ] (.hemşîre (F

.eş, benzer, denk [ هﻤﺘﺎ ] (.hemtâ (F

.düz [ هﻤﻮار ] (.hemvâr (F

.daima [ هﻤﻮارﻩ ] (.hemvâre (F

.heybe [ هﻤﻴﺎن ] (.hemyân (F

.doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan.1 [ هﻤﺰاد ] (.hemzâd (F

.aynı dili konuşan [ هﻤﺰﺑﺎن ] (.hemzebân (F

.domuzlar [ ﺧﻨﺎزیﺮ ] (.henâzir (A

.geometri [ هﻨﺪﺱﻪ ] (.hendese (Peh.>A

.geometrik [ هﻨﺪﺱﯽ ] (.hendesî (A

.vakit, zaman [ هﻨﮕﺎم ] (.hengâm (F

.kargaşa [ هﻨﮕﺎﻡﻪ ] (.hengâme (F

.ancak, daha [ هﻨﻮز ] (.henüz (F

.her [ هﺮ ] (.her (F her halde 1.mutlaka, her durumda. her vakit her zaman, daima.

.mutlaka [ هﺮ ﺁیﻴﻨﻪ ] (.herâyîne (F

180 .her defasında [ هﺮﺑﺎر ] (.herbâr (F

.şıpsevdi. 2.kararsız.1 [ هﺮﺝﺎﺋﯽ ] (.hercâî (F hercâyî bk. hercâî.

.kargaşa, dağınıklık, düzensizlik [ هﺮج و ﻡﺮج ] (.hercümerc (F

.ise de, her ne kadar [ هﺮچﻨﺪ ] (.herçend (F

.ne olursa olsun [ هﺮچﻪ ﺑﺎدا ﺑﺎد ] (.herçibâdâbâd (F

.her an, daima [ هﺮدم ] (.herdem (F

.ehram [ هﺮم ] (.herem (A

.sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü.1 [ ﺧﺮﮔﻠﻪ ] (.hergele (F 3.haylaz, yaramaz adam.

.asla [ هﺮﮔﺰ ] (.hergiz (F

.saçma [ هﺮزﻩ ] (.herze (F

.saçmalayan [ هﺮزﻩ ﮔﻮ ] (.herzegû (F

.saçmalama [ هﺮزﻩ ﮔﻮیﯽ ] (.herzegûyî (F

.hesap [ ﺣﺴﺎب ] (.hesâb (A

.varlık [ هﺴﺘﯽ ] (.hestî (F

.sekiz [ هﺸﺖ ] (.heşt (F

.seksen [ هﺸﺘﺎد ] (.heştâd (F

.yırtma [ هﺘﮏ ] (.hetk (A

.yırtan [ هﺘﺎک ] (.hettâk (A

.istek, nefis isteği [ هﻮا ] (.hevâ (A

.istekli, taraftar [ هﻮادار ] (.hevâdâr (A.-F

.havalı, havadar [ هﻮادار ] (.hevâdâr (F

181 .nefsinin istekleri peşinde koşan [ هﻮاﭘﺮﺱﺖ ] (.hevâperest (A.-F

.istek, heves [ هﻮس ] (.heves (A

.istekler, hevesler [ هﻮﺱﺎت ] (.hevesât (A

.hevesli [ هﻮﺱﺪار ] (.hevesdâr (A.-F

.hevesli, istekli [ هﻮﺱﮑﺎر ] (.heveskâr (A.-F

.korku [ هﻮل ] (.hevl (A

.korkunç [ هﻮﻝﻨﺎک ] (.hevlnâk (A.-F

.ekip. 2.dış görünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi.1 [ هﻴﺌﺖ ] (.hey’et (A

.astronom [ هﻴﺌﺖ ﺵﻨﺎس ] (.hey’etşinâs (A.-F

.heykeller [ هﻴﺎﮐﻞ ] (.heyâkil (A

.coşku. 2.heyecan.1 [ هﻴﺠﺎن ] (.heyecân (A

.toprak kayması, heyelan [ هﻴﻼن ] (.heyelân (A heyet bk. hey’et

.toplum [ هﻴﺌﺖ اﺝﺘﻤﺎﻋﻴﻪ ] heyet-i ictimâiye

.genel, tüm [ هﻴﺌﺖ ﻡﺠﻤﻮﻋﻪ ] heyet-i mecmua

öğretmenler kurulu [ هﻴﺌﺖ ﻡﻌﻠﻤﻴﻦ ] heyet-i muallimîn

.yazık [ هﻴﻬﺎت ] (.heyhât (A

.heykel. 2.gövde.1 [ هﻴﮑﻞ ] (.heykel (A

.heykelci, heykeltıraş [ هﻴﮑﻞ ﺕﺮاش ] (.heykeltıraş (A.-F

.ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık.1 [ هﻴﻮﻻ ] (.heyûlâ (A

.odun [ هﻴﺰم ] (.heyzüm (F

.bin. 2.bülbül.1 [ هﺰار ] (.hezâr (F

.binlerce [ هﺰاران ] (.hezârân (F

182 .bülbül [ هﺰاران ] (.hezârân (F

.bülbül [ هﺰاردﺱﺘﺎن ] (.hezârdestân (F

.kırkayak [ هﺰارﭘﺎ ] (.hezârpâ (F

.sayıklama. 2.saçmalama.1 [ هﺰیﺎن ] (.hezeyân (A

.bozgun [ هﺰیﻤﺖ ] (.hezîmet (A hezîmete uğramak bozguna uğramak.

.şaka, şakalaşma [ هﺰل ] (.hezl (A

.şakacı [ هﺰل ﮔﻮ ] (.hezlgû (A.-F

.Mısır valisi [ ﺧﺪیﻮ ] (.hıdiv (F

.koruma. 2.ezberleme.1 [ ﺣﻔﻆ ] (.hıfz (A hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak.

.sağlık koruma [ ﺣﻔﻆ اﻝﺼﺤﻪ ] (.hıfzıssıhha (A

safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan [ ﺧﻠﻂ ] (.hılt (A vücudundaki dört ana maddenin herbiri.

.kına [ ﺣﻨﺎ ] (.hınâ (A

.domuz [ ﺧﻨﺰیﺮ ] (.hınzîr (A

.salınan. 2.salınarak.1 [ ﺧﺮاﻡﺎن ] (.hırâmân (F

.akıl [ ﺧﺮد ] (.hıred (F

.akıllı [ ﺧﺮدﻡﻨﺪ ] (.hıredmend (F

.hırka [ ﺧﺮﻗﻪ ] (.hırka (A

.hırka giyen. 2.derviş.1 [ ﺧﺮﻗﻪ ﭘﻮش ] (.hırkapûş (A.-F hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak.

.mahrumluk [ ﺣﺮﻡﺎن ] (.hırmân (A

183 .hırs [ ﺣﺮص ] (.hırs (A

.ayı [ ﺧﺮس ] (.hırs (F

.sığınak. 2.nazar boncuğu.1 [ ﺣﺮز ] (.hırz (A

.huy, haslet [ ﺧﺼﺎل ] (.hısâl (A

.kale [ ﺣﺼﻦ ] (.hısn (A

.öfke [ ﺧﺸﻢ ] (.hışım (F hışımlanmak öfkelenmek.

.öfke, hışım [ ﺧﺸﻢ ] (.hışm (F

.öfkeli, hışımlı [ ﺧﺸﻤﮕﻴﻦ ] (.hışmgîn (F

.kerpiç. 2.tuğla.1 [ ﺧﺸﺖ ] (.hışt (F

.ülkeler, diyarlar [ ﺧﻄﻂ ] (.hıtat (A

.ülke, diyar [ ﺧﻄﻪ ] (.hıtta (A

.cadde [ ﺧﻴﺎﺑﺎن ] (.hıyâbân (F

.hainlik [ ﺧﻴﺎﻥﺖ ] (.hıyânet (A

.hain [ ﺧﻴﺎﻥﺘﮑﺎر ] (.hıyânetkâr (A.-F

.seçme hakkı [ ﺧﻴﺎر ] (.hıyâr (A

.kamaşmış. 2.fersiz.1 [ ﺧﻴﺮﻩ ] (.hıyre (F

.arsız, hayasız. 2.cesur, gözüpek.1 [ ﺧﻴﺮﻩ چﺸﻢ ] (.hıyreçeşm (F

.sersem [ ﺧﻴﺮﻩ ﺱﺮ ] (.hıyreser (F

.haplar. 2.tohumlar.1 [ ﺣﺒﺎب ] (.hibâb (A

.bağ. 2.tuzak.1 [ ﺣﺒﺎﻝﻪ ] (.hibâle (A

.bağışlama, hibe [ هﺒﻪ ] (.hibe (A

.Yahudi bilgini. 2.mürekkep.1 [ ﺣﺒﺮ ] (.hibr (A

184 .deneyim [ ﺧﺒﺮﻩ ] (.hibre (A

.yerme [ هﺠﺎ ] (.hicâ (A

.perde. 2.utanma.1 [ ﺣﺠﺎب ] (.hicâb (A

.Arabistan’da Hicaz bölgesi. 2.hicaz makamı.1 [ ﺣﺠﺎز ] (.hicaz (A

.yergi, taşlama [ هﺠﻮ ] (.hiciv (A

.ayrılık [ هﺠﺮ ] (.hicr (A

.ayrılık. 2.ayrılık acısı.1 [ هﺠﺮان ] (.hicrân (A

.göç [ هﺠﺮت ] (.hicret (A

.yergi, taşlama [ هﺠﻮ ] (.hicv (A hicviye bk. hicviyye.

.taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı [ هﺠﻮیﻪ ] (.hicviyye (A

.hiç [ هﻴﭻ ] (.hîç (F

.hiç kimse [ هﻴﭽﮑﺲ ] (.hîçkes (F

.düzen, komplo [ ﺧﺪاع ] (.hidâ’ (A

.doğru yolu gösterme [ هﺪایﺖ ] (.hidayet (A hidâyet etmek doğru yolu göstermek.

.öfke. 2.keskinlik.1 [ ﺣﺪت ] (.hiddet (A hiddetlenmek öfkelenmek.

.hizmetler [ ﺧﺪﻡﺎت ] (.hidemat (A

.Mısır valisi [ ﺧﺪیﻮ ] (.hidiv (F

.hizmet [ ﺧﺪﻡﺖ ] (.hidmet (A

.hizmetçi [ ﺧﺪﻡﺘﮑﺎر ] (.hidmetkâr (A.-F

.hafiflik. 2.hoppalık.1 [ ﺧﻔﺖ ] (.hiffet (A

185 .onsekiz [ هﮋدﻩ ] (.hijdeh (F

.tulum [ ﺧﻴﮏ ] (.hîk (F

.hikayeler, öyküler [ ﺣﮑﺎیﺎت ] (.hikâyât (A

.öykü, hikaye [ ﺣﮑﺎیﺖ ] (.hikâyet (A

.hikmetler [ ﺣﮑﻢ ] (.hikem (A

.bilgelik. 2.sebep.1 [ ﺣﮑﻤﺖ ] (.hikmet (A

.hakîm, felsefeci [ ﺣﮑﻤﺖ ﺵﻨﺎس ] (.hikmetşinâs (A.-F

.kaftan [ ﺧﻠﻌﺖ ] (.hil’at (A

.aykırı, zıt [ ﺧﻼف ] (.hilâf (A hilâfına aykırı olarak. hilafında aykırı olarak.

.aralık. 2.kürdan.1 [ ﺧﻼل ] (.hilâl (A

.yeni ay, ilkay [ هﻼل ] (.hilâl (A

.düzen, oyun, hile [ ﺣﻴﻠﻪ ] (.hîle (A

.hilekâr, düzenbaz [ ﺣﻴﻠﻪ ﺑﺎز ] (.hîlebaz (A.-F

.düzenbaz, hileci [ ﺣﻴﻠﻪ ﮐﺎر ] (.hîlekâr (A.-F

.yaratılış. 2.Tanrı.1 [ ﺧﻠﻘﺖ ] (.hilkat (A

.yumuşaklık [ ﺣﻠﻢ ] (.hilm (A

.süs. 2.güzel yüz. 3.güzel özellikler.1 [ ﺣﻠﻴﻪ ] (.hilye (A

.eşek [ ﺣﻤﺎر ] (.himâr (A

.koruma, esirgeme [ ﺣﻤﺎیﻪ ] (.himaye (A himayekârlık (A.-F.-T.) himaye etme.

.odun [ هﻴﻤﻪ ] (.hîme (F

186 .himmetler, çabalar [ هﻤﻢ ] (.himem (A

.çaba [ هﻤﺖ ] (.himmet (A himmet etmek çaba göstermek.

.zaman, vakit, esna [ ﺣﻴﻦ ] (.hîn (A

.karpuz [ هﻨﺪواﻥﻪ ] (.hinduvâne (F hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman.

.korku [ هﺮاس ] (.hirâs (F

.akıl [ ﺧﺮد ] (.hired (F

.meslekler [ ﺣﺮف ] (.hiref (A

.piramit [ هﺮم ] (.hirem (A

.meslek [ ﺣﺮﻓﺖ ] (.hirfet (A

.mahrumluk [ ﺣﺮﻡﺎن ] (.hirmân (A his bk. hiss.

.hesap [ ﺣﺴﺎب ] (.hisâb (A

.at, aygır [ ﺣﺼﺎن ] (.hisân (A

.kale, hisar [ ﺣﺼﺎر ] (.hisar (A

.duygu [ ﺣﺲ ] (.hiss (A

.pay [ ﺣﺼﻪ ] (.hisse (A

.pay sahibi [ ﺣﺼﻪ دار ] (.hissedar (A.-F hissedar olmak payını almak.

.pintilik [ ﺧﺴﺖ ] (.hisset (A hissetmek duymak, algılamak.

.pay alan [ﺣﺼﻪ یﺎب] (.hisseyâb (A.-F

187 hisseyâb olmak payını almak.

.duygulu [ ﺣﺴﯽ ] (.hissî (A

.önsezi [ﺣﺲ ﻗﺒﻞ اﻝﻮﻗﻮع] (.hiss-i kablelvukû (F.-A

.duygular [ ﺣﺴﻴﺎت ] (.hissiyât (A

.duygu [ ﺣﺴﻴﻪ ] (.hissiye (A hissolunmak duyulmak, hissedilmek.

.kendi. 2.akraba.1 [ ﺧﻮیﺶ ] (.hîş (F

.konuşma, hitap etme [ ﺧﻄﺎب ] (.hitâb (A hitâb etmek muhatap alıp konuşmak.

.konuşma [ ﺧﻄﺎﺑﻪ ] (.hitâbe (A

.hatiplik [ ﺧﻄﺎﺑﺖ ] (.hitabet (A

.son. 2.son bulma [ ﺧﺘﺎم ] (.hitâm (A hitam bulmak son bulmak, bitmek. hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek. hitâma ermek sona ermek.

.sünnet, sünnet etme [ ﺧﺘﺎن ] (.hitan (A

.hileler [ ﺣﻴﻞ ] (.hiyel (A

.sıra [ ﺣﺬا ] (.hizâ (A

.dalga [ ﺧﻴﺰاب ] (.hizâb (F

.hazine [ ﺧﺰاﻥﻪ ] (.hizâne (A hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan durmak. hizâya girmek sıra olmak.

188 .parti. 2.grup.1 [ ﺣﺰب ] (.hizb (A

.hizmet, görev yapma [ ﺧﺪﻡﺖ ] (.hizmet (A hizmet etmek görev yapmak.

.askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu.1 [ ﺧﺪﻡﺖ وﻃﻨﻴﻪ ] hizmet-i vataniye

.hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad.1 [ ﺧﻮاﺝﻪ ] (.hoca (F

.kendi [ ﺧﻮد ] (.hod (F

.kendi kendine [ ﺧﻮدﺑﺨﻮد ] (.hodbehod (F

.bencil [ ﺧﻮدﺑﻴﻦ ] (.hodbin (F

.kendini beğenmiş, kendini düşünen [ ﺧﻮدﮐﺎم ] (.hodkâm (F hodkâmlık (F.-T.) kendini düşünme.

.başınabuyruk [ ﺧﻮدرای ] (.hodrey (F.-A

.övüngen [ ﺧﻮدﺱﺘﺎ ] (.hodsitâ (F

.mürekkep kabı. 2.tükürük kabı.1 [ ﺣﻘﻪ ] (.hokka (A

.düzenbaz [ ﺣﻘﻪ ﺑﺎز ] (.hokkabaz (A.-F

.hoşaf, komposto [ ﺧﻮﺵﺎب ] (.hoşab (F

.hoşaf, komposto [ ﺧﻮﺵﺎب ] (.hoşaf (F

.hoşgeldiniz diyen [ ﺧﻮش ﺁﻡﺪ ﮔﻮ ] (.hoşâmedgû (F

.tatlıses, güzelses [ ﺧﻮش ﺁواز ] (.hoşâvâz (F

.hoş kokulu [ ﺧﻮﺵﺒﻮ ] (.hoşbû (F

.leziz. 2.hazmy kolay.1 [ ﺧﻮش ﮔﻮار ] (.hoşgüvâr (F hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek.

.memnun, razı [ ﺧﺸﻨﻮد ] (.hoşnûd (F hoşnut bk. hoşnûd.

189 .sevimli [ ﺧﻮش رو ] (.hoşrû (F

.tatlı sözü, sohbeti tatlı [ ﺧﻮش ﺹﺤﺒﺖ ] (.hoşsohbet (F.-A

.Tanrı [ هﻮ ] (.hû (A

.güzel. 2.iyi.1 [ ﺧﻮب ] (.hûb (F

.sevgi [ ﺣﺐ ] (.hubb (A

vatan sevgisi imandan [ ﺣﺐ اﻝﻮﻃﻦ ﻡﻦ اﻻیﻤﺎن ] (.hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A gelir.

.taneler [ ﺣﺒﺐ ] (.hubeb (A

.güzellik [ ﺧﻮﺑﯽ ] (.hûbî (F

.güzel yüzlü [ ﺧﻮﺑﺮوی ] (.hûbrûy (F

.daha güzel [ ﺧﻮﺑﺘﺮ ] (.hûbter (F

.taneler. 2.haplar.1 [ ﺣﺒﻮب ] (.hubûb (A

.tahıl [ ﺣﺒﻮﺑﺎت ] (.hububat (A

.ekmek [ ﺧﺒﺰ ] (.hubz (A

.hacılar [ ﺣﺠﺎج ] (.huccâc (A

.delil, kanıt [ ﺣﺠﺖ ] (.huccet (A

.kutlu, uğurlu [ ﺧﺠﺴﺘﻪ ] (.huceste (F

.miğfer [ ﺧﻮد ] (.hûd (F

.düzen, dalavere [ ﺧﺪﻋﻪ ] (.hud’a (A

.Tanrı [ ﺧﺪا ] (.hudâ (F

.Allah verdi. 2.Allah vergisi.1 [ ﺧﺪاداد ] (.hudâdâd (F

.Allah göstermesin, Allah etmesin [ ﺧﺪاﻥﮑﺮدﻩ ] (.hudânekerde (F

.Allah aşkına [ ﺧﻮدﺁرا ] (.hudârâ (F

190 .tanrıtanır [ ﺧﺪاﺵﻨﺎس ] (.hudâşinas (F

.Tanrı. 2.padişah. 3.efendi.1 [ ﺧﺪاوﻥﺪ ] (.hudâvend (F

.padişah [ ﺧﺪاوﻥﺪﮔﺎر ] (.hudâvendigâr (F

.Tanrım [ ﺧﺪایﺎ ] (.hudâyâ (F

.hizmetçiler [ ﺧﺪام ] (.huddâm (A

.bencil [ ﺧﻮدﭘﺮﺱﺖ ] (.hudperest (F hudperestlik (F.-T.) bencillik, kendini düşünme.

.sınırlar [ ﺣﺪود ] (.hudûd (A

.meydana gelme, vukubulma [ ﺣﺪوس ] (.hudûs (A

.yarasa [ ﺧﻔﺎش ] (.huffâş (A

.hafızlar [ ﺣﻔﺎظ ] (.huffâz (A

.çukur. 2.oyuk, delik.1 [ ﺣﻔﺮﻩ ] (.hufre (A

.uyuyan, uyumuş [ ﺧﻔﺘﻪ ] (.hufte (F

.domuz [ ﺧﻮک ] (.hûk (F

.şırınga [ ﺣﻘﻨﻪ ] (.hukne (A

.hukuk. 2.haklar.1 [ ﺣﻘﻮق ] (.hukuk (A

.siyasal hukuk [ ﺣﻘﻮق ﺱﻴﺎﺱﻴﻪ ] hukuk-i siyasiye

.hukukçu [ ﺣﻘﻮق ﺵﻨﺎس ] (.hukukşinas (A.-F

.özet [ ﺧﻼﺹﻪ ] (.hulâsa (A

.kısacası, sözün kısası [ ﺧﻼﺹﻪء ﮐﻼم ] hulâsa-i kelâm

.özetle, kısaca [ ﺧﻼﺹﺔ ] (.hulâsaten (A

.cennet [ ﺧﻠﺪ ] (.huld (A

.halifeler [ ﺧﻠﻔﺎ ] (.hulefa (A

191 .huy [ ﺧﻠﻖ ] (.hulk (A

.boğaz [ ﺣﻠﻘﻮم ] (.hulkum (A

.gelme, gelip çatma [ ﺣﻠﻮل ] (.hulûl (A hulûl etmek gelmek, gelip çatmak.

.içtenlik [ ﺧﻠﻮص ] (.hulûs (A

.yağcı, dalkavuk [ ﺧﻠﻮﺹﮑﺎر ] (.hulûskâr (A.-F

.hülya, hayal [ ﺧﻮﻝﻴﺎ ] (.hulyâ (Yun.>A

.küp [ ﺧﻢ ] (.hum (F

.mahmurluk [ ﺧﻤﺎر ] (.humâr (A

.ahmaklar [ ﺣﻤﻘﺎ ] (.humekâ (A

.şarap mahzeni. 2.meyhane.1 [ ﺧﻢ ﺧﺎﻥﻪ ] (.humhâne (F

.ahmaklık [ ﺣﻤﻖ ] (.humk (A

.nöbet, ateş nöbeti. 2.sıtma.1 [ ﺣﻤﺎ ] (.hummâ (A

.kırmızılık, kızıllık [ ﺣﻤﺮت ] (.humret (A

.beşte biri [ ﺧﻤﺲ ] (.hums (A

.ekşilik [ ﺣﻤﻮﺽﺖ ] (.humûzet (A

.kan [ ﺧﻮن ] (.hûn (F

.kanlı, kana bulanmış [ ﺧﻮن ﺁﻝﻮد ] (.hûnâlûd (F

.diyet [ ﺧﻮن ﺑﻬﺎ ] (.hunbehâ (F

.kan içen [ ﺧﻮﻥﺨﻮار ] (.hunhâr (F

.boğmaca [ ﺧﻨﺎق ] (.hunnâk (A

.kan dökücü [ ﺧﻮﻥﺮیﺰ ] (.hunrîz (F

.şarkıcı [ ﺧﻨﻴﺎﮔﺮ ] (.hunyâger (F

192 .huri [ ﺣﻮر ] (.hûr (A

.hurafeler, batıl inançlar [ ﺧﺮاﻓﺎت ] (.hurâfât (A

.batıl inanç [ ﺧﺮاﻓﻪ ] (.hurafe (A

.hurafelere inanan [ ﺧﺮاﻓﻪ ﭘﺮور ] (.hurafeperver (A.-F hurafeperverlik (A.-F.-T.) hurafelere inanış.

.küçük, ufak [ ﺧﺮد ] (.hurd (F

.büyüteç. 2.mikroskop.1 [ ﺧﺮدﻩ ﺑﻴﻦ ] (.hurdebin (F

.kusur bulan [ ﺧﺮدﻩ ﮔﻴﺮ ] (.hurdegîr (F

.huri, cennet kızı [ ﺣﻮری ] (.hûri (A

.çıkış. 2.ayaklanma.1 [ ﺧﺮوج ] (.hurûc (A

.coşku, coşma [ ﺧﺮوش ] (.hurûş (F

.düşmanlar, hasımlar [ ﺧﺼﻤﺎ ] (.husemâ (A

.ay tutulması [ ﺧﺴﻮف ] (.husûf (A

.ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma [ ﺧﺼﻮل ] (.husûl (A husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek.

.düşmanlık [ ﺧﺼﻮﻡﺖ ] (.husûmet (A

.konu [ ﺧﺼﻮص ] (.husûs (A

.hususlar, konular [ ﺧﺼﻮﺹﺎت ] (.husûsat (A

.özel [ ﺧﺼﻮﺹﯽ ] (.hususî (A

.özellik [ ﺧﺼﻮﺹﻴﺖ ] (.husûsiyet (A husûsiyetle (A.-T.) özellikle, hele hele. husûsiyle (A.-T.) özellikle, hele hele.

.akıl [ هﻮش ] (.hûş (F

193 .salkım. 2.başak.1 [ ﺧﻮﺵﻪ ] (.hûşe (F

.kuru [ ﺧﺸﮏ ] (.huşk (F

.kuraklık [ ﺧﺸﮏ ﺱﺎﻝﯽ ] (.huşksâlî (F

.alçakgönüllülük. 2.Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma.1 [ ﺧﺸﻮع ] (.huşû (A

.haşinlik, sertlik [ ﺧﺸﻮﻥﺖ ] (.huşûnet (A

.akıllı [ هﺸﻴﺎر ] (.huşyâr (F

.hatlar, yollar. 2.çizgiler.1 [ ﺧﻄﻮط ] (.hutût (A

.huy [ ﺧﻮی ] (.hûy (F

.demet [ ﺣﺰﻡﻪ ] (.huzme (A

.hazır olma, bulunma. 2.rahatlık.1 [ ﺣﻀﻮر ] (.huzûr(A

.hazır olanlar, bulunanlar [ ﺣﻀﺎر ] (.huzzâr (A

.delil, belge [ ﺣﺠﺖ ] (.hüccet (A

.deliller, belgeler [ ﺣﺠﺞ ] (.hücec (A

.hücrecikler [ ﺣﺠﻴﺮات ] (.hüceyrat (A

.hücrecik [ ﺣﺠﻴﺮﻩ ] (.hüceyre (A

.odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı.1 [ ﺣﺠﺮﻩ ] (.hücre (A

.saldırı, akın [ هﺠﻮم ] (.hücum (A

.hücreler [ ﺣﺠﺮات ] (.hücürât (A

.çavuşkuşu, ibibik [ هﺪهﺪ ] (.hüdhüd (A

.bilgeler, hakîmler [ ﺣﮑﻤﺎ ] (.hükemâ (A

.hakimler [ ﺣﮑﺎم ] (.hükkâm (A

.hüküm, emir, kesin karar [ ﺣﮑﻢ ] (.hükm (A hükmünde yerinde, gibi.

194 hükmünü almak yerine geçmek, gibi olmak. hüküm vermek kesin karar vermek.

.hükümetler [ﺣﮑﻮﻡﺎت] (.hükümat (A

.padişah, sultan, hüküm sahibi [ ﺣﮑﻤﺪار ] (.hükümdar (A.-F hükümdârî (A.-F.) hükümdarlık.

.hükümet. 2.hakimiyet. 3.devlet.1 [ ﺣﮑﻮﻡﺖ ] (.hükümet (A hükümet sürmek hakim olmak, hükmetmek, hüküm sürmek.

.istibdat hükümeti [ ﺣﮑﻮﻡﺖ ﻡﺴﺘﺒﺪﻩ ] hükümet-i müstebide

.hüküm süren, hakim olan [ ﺣﮑﻤﺮان ] (.hükümran (A.-F hükümran olmak hakim olmak.

.hüküm sürme, padişahlık [ ﺣﮑﻤﺮاﻥﯽ ] (.hükümrânî (A.-F

.özet [ ﺧﻼﺹﻪ ] (.hülâsa (A hülâsa etmek özetlemek.

.özetle, kısaca [ ﺧﻼﺹﺔ ] (.hülâsatan (A

.zümrütüanka. 2.devletkuşu.1 [ هﻤﺎ ] (.hümâ (F

.kutlu. 2.padişah ile ile ilgili.1 [ هﻤﺎیﻮن ] (.hümâyûn (F

.sanat, ustalık, beceri [ هﻨﺮ ] (.hüner (F

.marifetli, becerili, hüner sahibi [ هﻨﺮﻡﻨﺪ ] (.hünermend (F

.padişah [ ﺧﻨﮑﺎر ] (.hünkâr (F

.erkek ve dişi organları üstünde bulunduran. 2.nötr.1 [ ﺧﻨﺜﯽ ] (.hünsâ (A

.özgür [ ﺣﺮ ] (.hür (A

.saygı [ ﺣﺮﻡﺖ ] (.hürmet (A

.saygı duyan [ ﺣﺮﻡﺘﮑﺎر ] (.hürmetkâr (A.-F

195 .özgür [ ﺣﺮ ] (.hürr (A

.özgürlük [ ﺣﺮیﺖ ] (.hürriyet (A

.kılıç [ ﺣﺴﺎم ] (.hüsam (A

.güzellik [ ﺣﺴﻦ ] (.hüsn (A

.güzel ahlak [ ﺣﺴﻦ اﺧﻼق] (.hüsn-i ahlak (A.-F

.iyi yönetim, iyi idare [ ﺣﺴﻦ ادارﻩ ] (.hüsn-i idare (A.-F hüsn-i kabul görmek iyi karşılanmak. hüsn-i kabul göstermek ilgi göstermek, iyi karşılamak.

.yüz güzelliği. 2.en iyi biçim .1 [ ﺣﺴﻦ ﺹﻮرت ] (.hüsn-i sûret (A.-F hüsnü kabul göstermek bk. hüsn-i kabul göstermek.

.zarar [ ﺧﺴﺮ ] (.hüsr (A

.zarar. 2.hayal kırıklığı.1 [ ﺧﺴﺮان ] (.hüsran (A

.zarar dolu, hüsran dolu [ ﺧﺴﺮان ﺧﻴﺰ ] (.hüsranhîz (A.-F

.hükümdar, padişah [ ﺧﺴﺮو ] (.hüsrev (F

.açık, aşikâr, besbelli [ هﻮیﺪا ] (.hüveydâ (F

.asıl, kimlik [ هﻮیﺖ ] (.hüviyyet (A

.hüzün, üzüntü [ ﺣﺰن ] (.hüzn (A

.hüzün veren [ ﺣﺰن اﻥﮕﻴﺰ ] (.hüznengîz (A.-F

.Türk musikîsinde bir makam [ ﺣﺰام ] (.hüzzam (A

196

I

.ıhlamur [ اﺧﻼﻡﻮر ] (.ıhlamur (Yun.>A

.oturtma [ اﻗﻌﺎد ] (.ık’âd (A

.dizi. 2.kolye, gerdanlık.1 [ ﻋﻘﺪ ] (.ıkd (A

.iklim [ اﻗﻠﻴﻢ ] (.ıklîm (A

.uyma [ اﻗﺘﺪا ] (.ıktıdâ (A

.emzirme, süt verme [ ارﺽﺎع ] (.ırdâ (A

.soy, ırk. 2.damar. 3.kök.1 [ ﻋﺮق ] (.ırk (A

.kızılderili ırkı [ ﻋﺮق اﺣﻤﺮ ] ırk -ı ahmer

.beyaz ırk [ﻋﺮق اﺑﻴﺾ ] ırk -ı ebyaz

.ırk bakımından [ ﻋﺮﻗﺎ ] (.ırken (A

.ırk ile ilgili [ ﻋﺮﻗﯽ ] (.ırkî (A

.namus, iffet [ ﻋﺮض ] (.ırz (A

.emzirme, süt verme [ ارﺽﺎع ] (.ırzâ (A

.çıkartma [ اﺹﺪار ] (.ısdâr (A

.sararma [ اﺹﻔﺮار ] (.ısfırâr (A

.düşürme [ اﺱﻘﺎط ] (.ıskât (A

.düzeltme, iyileştirme, reform [ اﺹﻼح ] (.ıslâh (A

ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek.

.düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar [ اﺹﻼﺣﺎت ] (.ıslâhât (A

.ıslah edilebilir, iyileştirilebilir [ اﺹﻼح ﭘﺬیﺮ ] (.ıslâhpezîr (A.-F

197 .diretme, üsteleme [ اﺹﺮار ] (.ısrar (A

.sabretme [ اﺹﻄﺒﺎر ] (.ıstıbâr (A

.seçme, ayıklama [ اﺹﻄﻔﺎ ] (.ıstıfâ (A

.seçimle ilgili [ اﺹﻄﻔﺎﺋﯽ ] (.ıstıfâî (A

.terim, tabir [ اﺹﻄﻼح ] (.ıstılâh (A

.terimler, tabirler [ ﺹﻄﻼﺣﺎت ] (.ıstılâhât (A

.seçme [ اﺹﻄﻨﺎع ] (.ıstınâ’ (A

.acı, ızdırap [ اﺽﻄﺮاب ] (.ıstırab (A

.aşk [ ﻋﺸﻖ ] (.ışk (A

.sarmaşık [ ﻋﺸﻘﻪ ] (.ışka (A

.âzâd etme, köle âzâd etme [ ﻋﺘﻖ ] (.ıtk (A

.âzâdlık belgesi [ ﻋﺘﻖ ﻥﺎﻡﻪ ] (.ıtknâme (A.-F

.bırakma, salma [ اﻃﻼق ] (.ıtlak (A

.sözü uzatma [ اﻃﻨﺎب ] (.ıtnâb (A

.koku, ıtır [ ﻋﻄﺮ ] (.ıtr (A

.ıtırlı, kokulu [ ﻋﻄﺮی ] (.ıtrî (A

.kokular, ıtırlar, parfümler [ ﻋﻄﺮیﺎت ] (.ıtriyyât (A

.bilgi sahibi olma [ اﻃﻼع ] (.ıttılâ’ (A

.bilgiler [ اﻃﻼﻋﺎت ] (.ıttılâât (A

.ritm [ اﻃﺮاد ] (.ıttırad (A

.hasta ziyareti [ ﻋﻴﺎدت ] (.ıyâdet (A

.eş, hanım [ ﻋﻴﺎل ] (.ıyâl (A

.zayıf düşürme, zayıflatma [ اﺽﻌﺎف ] (.ız’âf (A

198 .acı [ اﺽﻄﺮاب ] (.ızdırap (A

.yoldan çıkarma [ اﺽﻼل ] (.ızlâl (A

.gölgede bırakma [ اﻇﻼل ] (.ızlâl (A

.zarar verme, zarara sokma [ اﺽﺮار ] (.ızrâr (A

ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak.

.ızdırap, acı [ اﺽﻄﺮاب ] (.ıztırâb (A

.acı verici [اﺽﻄﺮاب ﺁور] (.ıztırâbâver (A

.zorunluluk [ اﺽﻄﺮار ] (.ıztırâr (A

.zorunlu [ اﺽﻄﺮاری ] (.ıztırârî (A

199

İ

.aciz bırakma. 2.şaşırtma.1 [ اﻋﺠﺎز ] (.i’câz (A

.lise [ اﻋﺪادی ] (.i’dâdî (A

.yok etme, öldürme [ اﻋﺪام ] (.i’dâm (A

.yükseltme, yüceltme [ اﻋﻼ ] (.i’lâ (A i’lâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek.

.bildirme [ اﻋﻼم ] (.i’lâm (A i’lâm edilmek bildirilmek.

.ilan [ اﻋﻼن ] (.i’lân (A

.yapma, işleme [ اﻋﻤﺎل ] (.i’mâl (A

.bayındırlaştırma, mamûr etme [ اﻋﻤﺎر ] (.i’mâr (A

.yüz çevirme. 2.uzak durma.1 [ اﻋﺮاض ] (.i’râz (A

.verme. 2.verilme. 3.ödeme. 4.ödenme.1 [ اﻋﻄﺎ ] (.i’tâ (A i’tâ edilmek 1.verilmek. 2.ödenmek. i’tâ etmek 1.vermek. 2.ödemek. i’tâ olunmak verilmek.

.âzâd etme, özgür bırakma [ اﻋﺘﺎق ] (.i’tâk (A

.bir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama [ اﻋﺘﮑﺎف ] (.i’tikâf (A

.yükselme. 2.yüksek rütbeye ulaşma.1 [ اﻋﺘﻼ ] (.i’tilâ (A

.köşesine çekilme [ اﻋﺘﺰال ] (.i’tizâl (A

.özür dileme [ اﻋﺘﺬار ] (.i’tizâr (A

.eğrilme, burkulma [ اﻋﻮﺝﺎج ] (.i’vicâc (A

200 .gönderme. 2.gönderilme.1 [ اﻋﺰام ] (.i’zâm (A i’zâm edilmek gönderilmek, yollanmak. i’zâm etmek göndermek, yollamak.

.değer verme. 2.ağırlama.1 [ اﻋﺰاز ] (.i’zâz (A

.geri verme, geri gönderme [ اﻋﺎدﻩ ] (.iâde (A iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek, iâde etmek geri vermek, geri göndermek. iâde eylemek geri vermek. iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak. iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek. iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek.

.geri verilmek üzere [ اﻋﺎدة ] (.iâdeten (A

.yardımlar, bağışlar [ اﻋﺎﻥﺎت ] (.iânât (A

.yardım, bağış [ اﻋﺎﻥﻪ ] (.iâne (A

.geçindirme [ اﻋﺎﺵﻪ ] (.iâşe (A

.uzaklaştırma [ اﺑﻌﺎد ] (.ib’âd (A

.çekinme, uzak durma, kaçınma [ اﺑﺎء ] (.ibâ’ (A ibâ’ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak.

.kullar [ ﻋﺒﺎد ] (.ibâd (A

.ibadetler [ ﻋﺒﺎدات ] (.ibâdât (A

.klluk, tapınma [ ﻋﺒﺎدت ] (.ibâdet (A ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak.

.ibadet yeri, mabet [ ﻋﺒﺎدﺕﮕﺎﻩ ] (.ibadetgâh (A.-F

201 .ibadet edilecek yer [ ﻋﺒﺎدت ﺧﺎﻥﻪ ] (.ibâdethâne (A.-F

.Tanrı’nın kulları. 2.çok, bol.1 [ ﻋﺒﺎداﷲ ] (.ibâdullah (A

.helal sayma, mübah görme [ اﺑﺎﺣﺖ ] (.ibâhat (A

.helal sayan, mübah gören [ اﺑﺎﺣﯽ ] (.ibâhî (A

.cümleler. 2.paragraflar.1 [ ﻋﺒﺎرات ] (.ibârât (A

.cümle. 2.paragraf.1 [ ﻋﺒﺎرﻩ ] (.ibâre (A

.meydana gelen, oluşan [ ﻋﺒﺎرت ] (.ibâret (A

.gece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma [ اﺑﺎﺕﻪ ] (.ibâte (A

.yeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme [ اﺑﺪاع ] (.ibdâ’ (A ibdâ’ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek.

.yaratıcı, yenilik getiren [ اﺑﺪاﻋﮑﺎر ] (.ibdâ’kâr (A.-F

.belirsizlik [ اﺑﻬﺎم ] (.ibhâm (A

.belirsizlikler [ اﺑﻬﺎﻡﺎت ] (.ibhâmât (A

.devamlılık kazandırma. 2.sınıfta bırakma.1 [ اﺑﻘﺎ ] (.ibkâ (A ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak.

.eski yerinde bırakarak [ اﺑﻘﺎء ] (.ibkâen (A

.deve [ اﺑﻞ ] (.ibl (A

.bildirme. 2.ulaştırma.1 [اﺑﻼغ] (.iblâğ (A

.şeytan. 2.hileci.1 [ اﺑﻠﻴﺲ ] (.iblîs (A

.şeytanca [ اﺑﻠﻴﺴﺎﻥﻪ ] (.iblîsâne (A.-F

.oğul [ اﺑﻦ ] (.ibn (A

.aklanma [ اﺑﺮاء ] (.ibrâ’ (A ibrâ’ etmek aklanmak.

202 .zorlama [ اﺑﺮام ] (.ibrâm (A

.aklanma belgesi [ اﺑﺮاﻥﺎﻡﻪ ] (.ibrânâme (A.-F

.gösterme [ اﺑﺮاز ] (.ibrâz (A ibrâz edilmek gösterilmek. ibrâz etmek göstermek.

.iğne. 2.gösterge.1 [ اﺑﺮﻩ ] (.ibre (A

.hayat dersi [ ﻋﺒﺮت ] (.ibret (A

.ibret verici, ders verici [ ﻋﺒﺮت ﺁﻡﻴﺰ ] (.ibretâmîz (A.-F

.ibret verici [ ﻋﺒﺮت ﺑﺨﺶ ] (.ibretbahş (A.-F

.ibret olsun diye, ibret olarak [ ﻋﺒﺮة ] (.ibreten (A

.ibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap [ اﺑﺮیﻖ ] (.ibrîk (A

.ipek, ibrişim [اﺑﺮیﺸﻢ] (.ibrişim (F

.geçersiz kılma, kaldırma, bozma [ اﺑﻄﺎل ] (.ibtâl (A ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak. ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak.

.ilkin, önce. 2.başlangıç. 3.başlama.1 [ اﺑﺘﺪا ] (.ibtidâ (A ibtidâ’ etmek başlamak.

.ilkel. 2.ilkokul.1 [ اﺑﺘﺪاﺋﯽ ] (.ibtidâ’î (A

.başlama, girişme [ اﺑﺘﺪار ] (.ibtidâr (A ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek. ibtidâr etmek başlamak, girişmek.

.sevinme [ اﺑﺘﻬﺎج ] (.ibtihâc (A

.tutkunluk, müptelalık, düşkünlük [ اﺑﺘﻼ ] (.ibtilâ (A

203 .bina etme. 2.dayanma. 3.bina edilme.1 [ اﺑﺘﻨﺎ ] (.ibtinâ (A ibtinâ etmek 1.kurmak. 2.dayanmak.

.dayanarak [ اﺑﺘﻨﺎء ] (.ibtinâ’en (A

.gösterme [ اﺑﺰار ] (.ibzâr (A

.gerekme, gerek [ ایﺠﺎب ] (.îcâb (A

.gereklilikler, gerekler [ ایﺠﺎﺑﺎت ] (.îcâbât (A

.kabul edilme. 2.uyma.1 [ اﺝﺎﺑﺖ ] (.icâbet (A icâbet etmek uymak, muvafakat etmek.

.var etme, yaratma. 2.icat.1 [ ایﺠﺎد ] (.îcâd (A

îcâd edilmek 1.var edilmek, yaratılmak. 2.icat edilmek, buluş yapılmak.

îcâd etmek 1.var etmek, yaratmak. 2.icat etmek, buluş yapmak.

.aceleyle, acele olarak [ ﻋﺠﺎﻝﺔ ] (.icâleten (A

.kiralama. 2.kiraya verme. 3.kira.1 [ ایﺠﺎر ] (.îcâr (A

îcâr edilmek kiraya verilmek.

îcâr etmek kiraya vermek.

.kira geliri [ اﺝﺎرﻩ ] (.icâre (A

.veciz anlatma, özlü söyleme [ ایﺠﺎز ] (.îcâz (A

.izin. 2.mezuniyet belgesi, diploma.1 [ اﺝﺎزت ] (.icâzet (A

.diploma [ اﺝﺎزت ﻥﺎﻡﻪ ] (.icâzetnâme (A.-F

.zorlama [ اﺝﺒﺎر ] (.icbâr (A icbâr edilmek zorlanmak. icbâr etmek zorlamak.

.ululama [ اﺝﻼل ] (.iclâl (A

204 .bir araya getirme [ اﺝﻤﺎع ] (.icmâ’ (A

.özetleme. 2.özet. 3.toplam.1 [ اﺝﻤﺎل ] (.icmâl (A icmâl edilmek öçetlenmek. icmâl etmek özetlemek.

.özetle, özetleyerek [ اﺝﻤﺎﻻ ] (.icmâlen (A

.derli toplu, özet halinde [ اﺝﻤﺎﻝﯽ ] (.icmâlî (A

,yürütme, yapma, yerine getirme. 2.yapılma, yerine getirilme.1 [ اﺝﺮا ] (.icrâ (A yürütülme. icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek. icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek.

.yapılanlar [ اﺝﺮاﺁت ] (.icrâât (A

çalışma, çabalama. 2.görüş. 3.dinî kaynaklar ışığında.1 [ اﺝﺘﻬﺎد ] (.ictihâd (A görüş bildirme.

.toplanma, bir araya gelme, toplantı. 2.toplum.1 [ اﺝﺘﻤﺎع ] (.ictimâ’ (A ictimâ’ etmek toplanmak, bir araya gelmek.

.toplantılar, bir araya gelişler [ اﺝﺘﻤﺎﻋﺎت ] (.ictimâât (A

.toplumsal, sosyal, toplumbilimsel [ اﺝﺘﻤﺎﻋﯽ ] (.ictimâî (A ictimâileşme (A.-T.) sosyalleşme, sosyalizasyon. ictimâîleşmek sosyalleşmek.

.sosyoloji, toplumbilim [ اﺝﺘﻤﺎﻋﻴﺎت ] (.ictimâiyyât (A ictimâiyyâtçı (A.-T.) sosyolog, toplumbilimci.

.sosyologlar, toplumbilimciler [ اﺝﺘﻤﺎﻋﻴﻮن ] (.ictimâiyyûn (A

.kaçınma, uzak durma, çekinme [ اﺝﺘﻨﺎب ] (.ictinâb (A ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek.

205 .yüreklenme, cesaret bulma [ اﺝﺘﺴﺎر ] (.ictisâr (A ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak.

.bayram [ ﻋﻴﺪ ] (.îd (A

.kurban bayramı [ ﻋﻴﺪ اﺽﺤﯽ ] îd -i adhâ

.ramazan bayramı, şeker bayramı [ ﻋﻴﺪ ﻓﻄﺮ ] îd -i fıtr

.devam ettirme, sürdürme [ اداﻡﻪ ] (.idâme (A idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek.

.döndürme. 2.çekip çevirme, yönetme. 3.devlet dairesi.1 [ ادارﻩ ] (.idâre (A 4.yönetim. idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek.

.sıkıyönetim [ ادارﻩ ﻋﺮﻓﻴﻪ ] idâre -i örfiyye

.yönetim bürosu [ ادارﻩ ﺧﺎﻥﻪ ] (.idârehâne (A.-F

.yönetimsel [ اداری ] (.idârî (A

.talihsizlik [ ادﺑﺎر ] (.idbâr (A

.düşüncesinde ısrar etme. 2.dava etme. 3.inat.1 [ ادﻋﺎ ] (.iddiâ (A

.içeri alma, sokma. 2.yurt dışından getirme, dışalım, ithal.1 [ ادﺧﺎل ] (.idhâl (A idhâl edilmek 1.içeri alınmak, sokulmak. 2.dışalım yapılmak. idhâl etmek 1.içeri almak, sokmak. 2.yurt dışından getirmek, dışalım yapmak, ithal etmek.

.ithalat, dışalım malları [ ادﺧﺎﻻت ] (.idhâlât (A

.bayramlık, bayram bahşişi [ ﻋﻴﺪیﻪ ] (.îdiyye (A

.alıştırma. 2.spor, egzersiz.1 [ ادﻡﺎن ] (.idmân (A

.kavrama, anlama. 2.erişme.1 [ ادراک ] (.idrâk (A idrâk edilmek 1.kavranmak, anlaşılmak. 2.yaşanmak.

206 idrak etmek1.kavramak, anlamak. 2.yaşamak, görmek.

.sidik [ ادرار ] (.idrâr (A

.yapma, yerine getirme. 2.ödeme.1 [ ایﻔﺎ ] (.îfâ (A

îfâ edilmek 1.yapılmak, yerine getirilmek. 2.ödenmek.

îfâ etmek 1.yapmak, yerine getirmek. 2.ödemek.

.görev yapma [ ایﻔﺎی وﻇﻴﻔﻪ ] îfâ -yı vazife

îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek.

.ifadeler [ اﻓﺎدات ] (.ifâdât (A

.söylem, anlatım, dile getirme [ اﻓﺎدﻩ ] (.ifâde (A ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek. ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek.

.iyileşme [ اﻓﺎﻗﺖ ] (.ifâkat (A ifâkat bulmak iyileşmek.

.taşma. 2.bereketlendirme.1 [ اﻓﺎﺽﻪ ] (.ifâze (A

.namusluluk, namus düşkünlüğü [ ﻋﻔﺖ ] (.iffet (A

.anlatma [ اﻓﻬﺎم ] (.ifhâm (A ifhâm etmek anlatmak.

.rahata erme, kurtulma [ اﻓﻼح ] (.iflâh (A iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak. iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak.

.her şeyini yitirme, bitip tükenme [ اﻓﻼس ] (.iflâs (A

.yok etme [ اﻓﻨﺎ ] (.ifnâ (A

.dökme, boşaltma [ اﻓﺮاغ ] (.ifrâğ (A

207 .aşırıya kaçma [ اﻓﺮاط ] (.ifrât (A

.aşırıya kaçan [ اﻓﺮاﻃﮑﺎر ] (.ifrâtkâr (A.-F

.aşırıcılık [ اﻓﺮاط ﭘﺮﺱﺘﯽ ] (.ifratperestî (A

.parçalara bölme. 2.parselleme. 3.salgı.1 [ اﻓﺮاز ] (.ifrâz (A ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak.

.salgılar. 2.parsellemeler.1 [ اﻓﺮاﺽﺎت ] (.ifrâzât (A

.mitolojik canavar [ ﻋﻔﺮیﺖ ] (.ifrît (A

.bozma. 2.bozgunculuk yapma.1 [ اﻓﺴﺎد ] (.ifsâd (A ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek.

.açığa vurma [ اﻓﺸﺎ ] (.ifşâ (A ifşâ edilmek açığa vurulmak. ifşâ etmek açığa vurmak.

.açığa vurmalar [ اﻓﺸﺎﺁت ] (.ifşâât (A

.oruç açma. 2.Ramazan ayında verilen akşam yemeği.1 [ اﻓﻄﺎر ] (.iftâr (A iftâr etmek oruç açmak.

.iftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek [ اﻓﻄﺎریﻪ ] (.iftâriyye (A

.övünme, kıvanma, kıvanç [ اﻓﺘﺨﺎر ] (.iftihâr (A iftihar etmek övünmek, gurur duymak. iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak.

.yoksulluk çekme[ اﻓﺘﻘﺎر ] (.iftikâr (A

.birine işlemediği suçu yıkma [ اﻓﺘﺮا ] (.iftirâ (A

.ayrılık [ اﻓﺘﺮاق ] (.iftirâk (A

.parçalama [ اﻓﺘﺮاس ] (.iftirâs (A

208 .açılış. 2.başlama.1 [ اﻓﺘﺘﺎح ] (.iftitâh (A

.rezillik, skandal [ اﻓﺘﻀﺎح ] (.iftizâh (A

.kırılma, alınma, gücenme [ اﻏﺒﺮار ] (.iğbirâr (A

.aldatma, kandırma. 2.ırza geçme.1 [ اﻏﻔﺎل ] (.iğfâl (A iğfâl edilmek 1.aldatılmak, kandırılmak. 2.ırzına geçilmek. iğfâl etmek 1.aldatmak, kandırmak. 2.ırzına geçmek.

.üstü kapalı konuşma [ اﻏﻼق ] (.iğlâk (A

.yanıltma [ اﻏﻼط ] (.iğlât (A

.görmezden gelme, göz yumma [ اﻏﻤﺎض ] (.iğmâz (A

.zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme [ اﻏﻨﺎ ] (.iğnâ (A

.boğma. 2.abartma.1 [ اﻏﺮاق ] (.iğrâk (A

.ganimet bilme. 2.ganimet alma.1 [ اﻏﺘﻨﺎم ] (.iğtinâm (A

.karışıklık, kargaşa, anarşi [ اﻏﺘﺸﺎش ] (.iğtişâş (A

.karışıklıklar, anarşiler [ اﻏﺘﺸﺎﺵﺎت ] (.iğtişâşât (A

.azdırma, ayartma [ اﻏﻮا ] (.iğvâ (A iğvâ etmek azdırmak, ayartmak.

.havale etme, bırakma [ اﺣﺎﻝﻪ ] (.ihâle (A

.iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme [ ایﻬﺎم ] (.îhâm (A

.hainlik [ اهﺎﻥﺖ ] (.ihânet (A

.kavrama. 2.kuşatma, sarma.1 [ اﺣﺎﻃﻪ ] (.ihâta (A ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak. ihâta etmek 1.kavramak. 2.kuşatmak, sarmak.

.bildirme, haber verme [ اﺧﺒﺎر ] (.ihbâr (A

209 ihbar etmek bildirmek, haber vermek.

.bildiri kağıdı [ اﺧﺒﺎرﻥﺎﻡﻪ ] (.ihbârnâme (A.-F

.hediye etme [ اهﺪا ] (.ihdâ (A ihdâ edilmek hediye edilmek. ihdâ etmek hediye etmek.

.kurma, oluşturma, meydana getirme [ اﺣﺪاث ] (.ihdâs (A ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek. ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek. ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak.

.gizleme, saklama [ اﺧﻔﺎ ] (.ihfâ (A

.hafife alma [ اﺧﻔﺎف ] (.ihfâf (A

.hakkını verme [ اﺣﻘﺎق ] (.ihkâk (A

.hakkını verme [ اﺣﻘﺎق ﺣﻖ ] ihkâk -ı hak

.boşaltma [ اﺧﻼ ] (.ihlâ (A

.helak etme, yok etme, öldürme [ اهﻼک ] (.ihlâk (A

.bozma, lekeleme, halel getirme [ اﺧﻼل ] (.ihlâl (A ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek. ihlâl etmek bozmak, halel getirmek.

.içtenlik, dürüstlük [ اﺧﻼص ] (.ihlâs (A

.önemsememe, savsaklatma [ اهﻤﺎل ] (.ihmâl (A

.ihmalci [ اهﻤﺎﻝﮑﺎر ] (.ihmâlkâr (A.-F

.çıkartma. 2.dışsatım, yurt dışına gönderme.1 [ اﺧﺮاج ] (.ihrâc (A ihrâc edilmek 1.çıkarılmak. 2.dışsatım yapılmak, ihraç edilmek.

210 ihrâc etmek 1.çıkarmak. 2.dışsatım yapmak, ihraç etmek. ihrac olunmak çıkarılmak.

.çıkarmalar. 2.dışsatımlar.1 [ اﺧﺮاﺝﺎت ] (.ihrâcât (A

.yakma [ اﺣﺮاق ] (.ihrâk (A ihrak edilmek yakılmak. ihrak olunmak yakılmak.

.hac zamanı giyilen beyaz giysi [ اﺣﺮام ] (.ihrâm (A

.kazanma, elde etme [ اﺣﺮاز ] (.ihrâz (A ihraz etmek kazanmak, elde etmek.

.sayma [ اﺣﺼﺎ ] (.ihsâ (A

.sayım ile ilgili, istatistik [ اﺣﺼﺎﺋﯽ ] (.ihsâî (A

.istatistik [ اﺣﺼﺎﺋﻴﺎت ] (.ihsâiyyât (A

.istatistik [ اﺣﺼﺎﺋﻴﻪ ] (.ihsâiyye (A

.bağış. 2.iyilik.1 [ اﺣﺴﺎن ] (.ihsân (A

.hissettirme [ اﺣﺴﺎس ] (.ihsâs (A

.uyarı, hatırlatma [ اﺧﻄﺎر ] (.ihtâr (A ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak. ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak.

.kanıt gösterme [ اﺣﺘﺠﺎج ] (.ihticâc (A

.hidayete erme, müslüman olma [ اهﺘﺪا ] (.ihtidâ (A ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak.

.gizlenme [ اﺧﺘﻔﺎ ] (.ihtifâ (A

.anma töreni [ اﺣﺘﻔﺎل ] (.ihtifâl (A

211 .vurgun [ اﺣﺘﮑﺎر ] (.ihtikâr (A

.çırpınma. 2.seğirme.1 [ اﺧﺘﻼج ] (.ihtilâc (A

.uyuşmazlık [ اﺧﺘﻼف ] (.ihtilâf (A

.uyuşmazlıklar [ اﺧﺘﻼﻓﺎت ] (.ihtilâfat (A

.bozukluk, arıza. 2.ihtilal.1 [ اﺧﺘﻼل ] (.ihtilâl (A

.bozukluklar. 2.ihtilaller.1 [ اﺧﺘﻼﻻت ] (.ihtilâlat (A

.düşazma, şeytan aldatması [ اﺣﺘﻼم ] (.ihtilâm (A

.zimmetine para geçirme, para çalma [ اﺧﺘﻼس ] (.ihtilâs (A

.karışma. 2.görüşme, kaynaşma.1 [ اﺧﺘﻼط ] (.ihtilât (A ihtilât etmek karışmak.

.olasılık. 2.yüklenme. 3.belki.1 [ اﺣﺘﻤﺎل ] (.ihtimâl (A

.belki de, muhtemelen [ اﺣﺘﻤﺎل ﮐﻪ ] (.ihtimal ki (A.-F ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek.

.olasılıklar [ اﺣﺘﻤﺎﻻت ] (.ihtimâlât (A

.özen [ اهﺘﻤﺎم ] (.ihtimâm (A

.boğulma [ اﺧﺘﻨﺎق ] (.ihtinâk (A

.icat, buluş [ اﺧﺘﺮاع ] (.ihtirâ (A

.buluşlar [ اﺧﺘﺮاﻋﺎت ] (.ihtirâat (A

.yanma [ اﺣﺘﺮاق ] (.ihtirak (A

.saygı duyma, hürmet etme [ اﺣﺘﺮام ] (.ihtirâm (A

.saygıyla, saygı duyarak [ اﺣﺘﺮاﻡﺎ ] (.ihtirâmen (A

.aşırı hırs [ اﺣﺘﺮاص ] (.ihtirâs (A

.kaçınma, çekinme, uzak durma, geri durma [ اﺣﺘﺮاز ] (.ihtirâz (A

212 ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak.

.kısaltma, özetleme [ اﺧﺘﺼﺎر ] (.ihtisâr (A ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek. ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek.

.özetle, kısaltarak, kısaca [ اﺧﺘﺼﺎرا ] (.ihtisâren (A

.uzmanlık [ اﺧﺘﺼﺎص ] (.ihtisâs (A

.görkem [ اﺣﺘﺸﺎم ] (.ihtişâm (A

.sona erme [ اﺧﺘﺘﺎم ] (.ihtitâm (A

.içerme [ اﺣﺘﻮا ] (.ihtivâ (A ihtivâ etmek içermek.

.gereksinim2.yoksulluk.1 [ اﺣﺘﻴﺎج ] (.ihtiyâc (A

.gereksinimler [ اﺣﺘﻴﺎﺝﺎت ] (.ihtiyâcât (A

.hile yapma [ اﺣﺘﻴﺎل ] (.ihtiyâl (A

.seçme. 2.seçilme. 3.seçme hakky. 4.yaşlı.1 [ اﺧﺘﻴﺎر ] (.ihtiyâr (A

.kişisel seçime bağlı, isteğe bağlı [ اﺧﺘﻴﺎری ] (.ihtiyârî (A

.tedbirli davranış. 2.yedek.1 [ اﺣﺘﻴﺎط ] (.ihtiyât (A

.tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak [ اﺣﺘﻴﺎﻃﺎ ] (.ihtiyâten (A

.tedbirli, ihtiyatlı [ اﺣﺘﻴﺎط ﮐﺎر ] (.ihtiyatkâr (A.-F

.can çekişme [ اﺣﺘﻀﺎر ] (.ihtizâr (A

.titreme, titreyiş [ اهﺘﺰاز ] (.ihtizâz (A

.dostlar [ اﺧﻮان ] (.ihvân (A

diriltme, yaşatma. 2.canlılık kazandırma. 3.geceyi ibadet.1 [ اﺣﻴﺎ ] (.ihyâ (A ederek geçirme.

213 ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak.

.çağırma, huzura getirme. 2.hazırlama. 3.hazırlanma.1 [ اﺣﻀﺎر ] (.ihzâr (A ihzar etmek 1.hazırlamak. 2.getirmek.

.hazırlayıcı [ اﺣﻀﺎری ] (.ihzârî (A

.oturtma [ اﻗﻌﺎد ] (.ik’âd (A

.yapma [ ایﻘﺎ ] (.îkâ (A

îka etmek vermek, bırakmak.

.ceza [ ﻋﻘﺎب ] (.ikâb (A

.bağ. 2.köstek, pranga.1 [ ﻋﻘﺎل ] (.ikâl (A

.kaldırma. 2.oturma. 3.yerine koyma.1 [ اﻗﺎﻡﻪ ] (.ikâme (A ikâme etmek yerine koymak.

.oturma. 2.namaza durma.1 [ اﻗﺎﻡﺖ ] (.ikâmet (A

.oturma yeri [ اﻗﺎﻡﺘﮕﺎﻩ ] (.ikâmetgah (A.-F

.uyandırma. 2.uyarma.1 [ ایﻘﺎظ ] (.îkâz (A

îkâz edilmek uyarılmak.

îkâz etmek uyarmak.

.talih. 2.mutluluk.1 [ اﻗﺒﺎل ] (.ikbâl (A

.girişim [ اﻗﺪام ] (.ikdâm (A

.ülke, yer, diyar. 2.coğrâfî yaşam koşulları.1 [ اﻗﻠﻴﻢ ] (.iklîm (A

.tamamlama, bitirme. 2.bütünleme.1 [ اﮐﻤﺎل ] (.ikmâl (A ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek. ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek.

.razı etme [ اﻗﻨﺎع ] (.iknâ (A

214 iknâ etmek razı etmek.

.tiksinme, iğrenme [ اﮐﺮاﻩ ] (.ikrâh (A ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek.

.tiksinerek, iğrenerek [ اﮐﺮاهﺎ ] (.ikrâhen (A

.cömertlik. 2.sunma, armağan etme.1 [ اﮐﺮام ] (.ikrâm (A

.bahşiş. 2.ikrâm olarak verilen para veya eşya.1 [ اﮐﺮاﻡﻴﻪ ] (.ikrâmiyye (A

.itiraf. 2.dile getirme. 3.kabullenme.1 [ اﻗﺮار ] (.ikrâr (A ikrâr etmek 1.itiraf etmek. 2.dile getirmek. 3.kabullenmek.

.borçlandırma, borç verme [ اﻗﺮاض ] (.ikrâz (A

.olağanüstü etkileri olan şurup [ اﮐﺜﻴﺮ ] (.iksîr (A

.alıntı [ اﻗﺘﺒﺎس ] (.iktibâs (A iktibâs edilmek alınmak. iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak.

.alıntılar [ اﻗﺘﺒﺎﺱﺎت ] (.iktibâsât (A

.uyma [ اﻗﺘﺪا ] (.iktidâ (A iktidâ etmek uymak.

.güçlülük, kudret. 2.görev başındaki yönetim.1 [ اﻗﺘﺪار ] (.iktidâr (A

.yetinme [ اﮐﺘﻔﺎ ] (.iktifâ (A iktifâ edilmek yetinilmek. iktifâ etmek yetinmek.

.sürme çekme [ اﮐﺘﺤﺎل ] (.iktihâl (A

.içinden gelerek konuşma [ اﻗﺘﺮاﻩ ] (.iktirâh (A

.yakınlaşma, yaklaşma [ اﻗﺘﺮان ] (.iktirân (A

215 .giyinme, bürünme [ اﮐﺘﺴﺎ ] (.iktisâ (A iktisâ etmek giymek

.kazanma, çalışarak kazanma [ اﮐﺘﺴﺎب ] (.iktisâb (A iktisâb etmek kazanmak. iktisâb eylemek kazanmak.

.tutum. 2.ekonomi.1 [ اﻗﺘﺼﺎد ] (.iktisâd (A

.ekonomik [ اﻗﺘﺼﺎدی ] (.iktisâdî (A

.ekonomi [ اﻗﺘﺼﺎدیﺎت ] (.iktisâdiyyât (A

.iktisatçılar, ekonomistler [ اﻗﺘﺼﺎدیﻮن ] (.iktisâdiyyûn (A

.kısaltma [ اﻗﺘﺼﺎر ] (.iktisâr (A

.derme, devşirme, seçme [ اﻗﺘﻄﺎف ] (.iktitâf (A

.gerekme. 2.ihtiyaç.1 [ اﻗﺘﻀﺎ ] (.iktizâ (A iktizâ etmek gerekmek.

.e kadar– [ اﻝﯽ ] (.ilâ (A

.ilaç. 2.tedavi. 3.çare.1 [ ﻋﻼج ] (.ilâc (A

.tedavi edilmez [ ﻋﻼج ﻥﺎﭘﺬیﺮ ] (.ilâcnâpezîr (A.-F

.ve benzerleri, ve diğerleri [ اﻝﺦ ] (.ilâh (A

.tanrı, ilah [ اﻝﻪ ] (.ilâh (A

.tanrıça [ اﻝﻬﻪ ] (.ilâhe (A

.tanrısal. 2.ilahî, dinî şarkı.1 [ اﻝﻬﯽ ] (.ilâhî (A

.Tanrım [ اﻝﻬﯽ ] (.ilâhî (A

.tanrıbilim, teoloji [ اﻝﻬﻴﺎت ] (.ilâhiyyât (A

.sonuna kadar [ اﻝﯽ ﻥﻬﺎیﻪ ] (.ilânihâye (A

216 .ilaveler, ekler [ ﻋﻼوات ] (.ilâvât (A

.ek [ ﻋﻼوﻩ ] (.ilâve (A ilave etmek eklemek.

.ek olarak, yanı sıra [ ﻋﻼوة ] (.ilâveten (A

.hastalıklar. 2.sebepler.1 [ ﻋﻠﻞ ] (.ilel (A

.sonsuza dek [ اﻝﯽ اﻻﺑﺪ ] (.ilelebed (A

.lağvetme, kaldırma [ اﻝﻐﺎ ] (.ilgâ (A ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak.

.dinden çıkma, dinsizlik [ اﻝﺤﺎد ] (.ilhâd (A

.katma, karıştırma. 2.katılma.1 [ اﻝﺤﺎق ] (.ilhâk (A ilhak olunmak katılmak.

.esin [ اﻝﻬﺎم ] (.ilhâm (A

.ilhamlar, esinler [ اﻝﻬﺎﻡﺎت ] (.ilhâmât (A

.ilim [ ﻋﻠﻢ ] (.ilim (A

.atma, bırakma [ اﻝﻘﺎ ] (.ilkâ (A ilkâ etmek atmak.

.aşılama, dölleme [ اﻝﻘﺎح ] (.ilkâh (A

.den başka. 2.ille de, mutlaka. 3.yoksa, aksi takdirde- .1 [ اﻻ ] (.illâ (A

.hastalık. 2.sebep.1 [ ﻋﻠﺖ ] (.illet (A

.nedensel [ ﻋﻠﯽ ] (.illî (A

.nedensellik [ ﻋﻠﻴﺖ ] (.illiyyet (A

.bilim [ ﻋﻠﻢ ] (.ilm (A

.bilimsel [ ﻋﻠﻤﯽ ] (.ilmî (A

217 .din bilginleri [ ﻋﻠﻤﻴﻪ ] (.ilmiyye (A

.bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma [ اﻝﺼﺎق ] (.ilsâk (A

.benzerlik [ اﻝﺘﺒﺎس ] (.iltibâs (A

.sığınma [ اﻝﺘﺠﺎ ] (.ilticâ (A

.sığınak, sığınma yeri [ اﻝﺘﺠﺎﮔﺎﻩ ] (.ilticâgâh (A.-F

.dönme. 2.ilgi gösterme. 2.gönül alma.1 [ اﻝﺘﻔﺎت ] (.iltifat (A

.alevlenme. 2.yangı.1 [ اﻝﺘﻬﺎب ] (.iltihâb (A

.katılma [ اﻝﺘﺤﺎق ] (.iltihak (A iltihak etmek katılmak.

.yara kapanması [ اﻝﺘﻬﺎم ] (.iltihâm (A

.kayırma [ اﻝﺘﻤﺎس ] (.iltimâs (A

.kavuşma, yapışma [ اﻝﺘﺼﺎق ] (.iltisâk (A iltisak etmek kavuşmak.

.yara iyileşmesi [ اﻝﺘﻴﺎم ] (.iltiyâm (A

.gerekli görme. 2.taraf tutma.1 [ اﻝﺘﺰام ] (.iltizâm (A

.lezzet alma [ اﻝﺘﺬاذ ] (.iltizâz (A

.susturma [ اﻝﺰام ] (.ilzâm (A

.dolaylı anlatım, işaret [ ایﻤﺎ ] (.îmâ (A

îmâ etmek işaret etmek, göstermek.

.direk [ ﻋﻤﺎد ] (.imâd (A imâl etmek yapmak.

.kısa heceyi uzun okuma [ اﻡﺎﻝﻪ ] (.imâle (A

.namaz kıldıran. 2.önder, lider. 3.Hz. Ali’nin soyundan gelen.1 [ اﻡﺎم ] (.imâm (A

218 .inanma [ ایﻤﺎن ] (.îmân (A iman etmek inanmak.

.aşevi. 2.bayındırlık.1 [ ﻋﻤﺎرت ] (.imâret (A

.yardım isteme, imdat [ اﻡﺪاد ] (.imdâd (A

.yok etme. 2.yok edilme.1 [ اﻡﺤﺎ ] (.imhâ (A imhâ edilmek yok edilmek. imhâ etmek yok etmek.

.olanak [ اﻡﮑﺎن ] (.imkân (A

doldurma. 2.yazı bilgisi. 3.yazı.1 [ اﻡﻼ ] (.imlâ (A

.geçirme [ اﻡﺮار ] (.imrâr (A

.orucun başlangıç saati [ اﻡﺴﺎک ] (.imsâk (A

oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren [ اﻡﺴﺎﮐﻴﻪ ] (.imsâkiyye (A çizelge. imtidad etmek uzanmak.

.sınav. 2.deneme.1 [ اﻡﺘﺤﺎن ] (.imtihân (A

.kaçınma [ اﻡﺘﻨﺎع ] (.imtinâ (A imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak.

.boyun eğme. 2.verilen işi yapma.1 [ اﻡﺘﺜﺎل ] (.imtisâl (A

.ayrıcalık. 2.kapitülasyon.1 [ اﻡﺘﻴﺎز ] (.imtiyâz (A

.uyuşma, uzlaşma [ اﻡﺘﺰاج ] (.imtizâc (A imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak.

.bu [ ایﻦ ] (.în (F

.bağış, ihsan. 2.bahşiş.1 [ اﻥﻌﺎم ] (.in’âm (A

219 .bağlanma. 2.toplanma.1 [ اﻥﻌﻘﺎد ] (.in’ikâd (A

.yanıyma [ اهﻌﮑﺎس ] (.in’ikâs (A

.bükülme. 2.dönme.1 [ اﻥﻌﻄﺎف ] (.in’itâf (A in’itâf etmek çevrilmek, dönmek.

.inat [ ﻋﻨﺎد ] (.inâd (A

.dizgin [ ﻋﻨﺎن ] (.inân (A

.aydınlatma [ اﻥﺎرﻩ ] (.inâre (A

.iyilikler [ ﻋﻨﺎیﺎت ] (.inâyât (A

.iyilik [ ﻋﻨﺎیﺖ ] (.inâyet (A

.cazibeye kapılma [ اﻥﺠﺬاب ] (.incizâb (A

.kat. 2.görüş. 3.yan.1 [ ﻋﻨﺪ ] (.ind (A

.kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan [ ﻋﻨﺪی ] (.indî (A

.püskürme [ اﻥﺪﻓﺎع ] (.indifâ (A indifâ etmek püskürmek.

.üzüm [ ﻋﻨﺐ ] (.ineb (A

.geçindirme, nafakalandırma [ اﻥﻔﺎق ] (.infâk (A

.uygulama, yerine getirme, yapma [ اﻥﻔﺎذ ] (.infâz (A

.kırılma, gücenme [ اﻥﻔﻌﺎل ] (.infiâl (A

.ayrılış [ اﻥﻔﮑﺎک ] (.infikâk (A

.patlama [ اﻥﻔﻼق ] (.infilâk (A

.bir başına kalma [ اﻥﻔﺮاد ] (.infirâd (A infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak.

.ayrılma [ اﻥﻔﺼﺎل ] (.infisâl (A

220 .düşüş [ اﻥﻬﺒﺎط ] (.inhibât (A

.yıkılma [ اﻥﻬﺪام ] (.inhidâm (A

.çözülme, ayrışma. 2.dağılma.1 [ اﻥﺤﻼل ] (.inhilâl (A

.aşırı düşkünlük [ اﻥﻬﻤﺎک ] (.inhimâk (A

.eğri, yay. 2.kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma.1 [ اﻥﺤﻨﺎ ] (.inhinâ (A

.sapma [ اﻥﺤﺮاف ] (.inhirâf (A inhiraf olunmak dönülmek.

ay tutulması. 2.gelişimini yitirmek, parlaklığını.1 [ اﻥﺨﺴﺎف ] (.inhisâf (A kaybetmek.

.tekel [ اﻥﺤﺼﺎر ] (.inhisâr (A

.çöküş, düşüş [ اﻥﺤﻄﺎط ] (.inhitat (A

.bozguna uğrama [ اﻥﻬﺰام ] (.inhizâm (A

.yadsıma, reddetme [ اﻥﮑﺎر ] (.inkâr (A inkâr edilmek yadsınmak. inkâr etmek yadsımak.

.devrim. 2.değişim, dönüşüm.1 [ اﻥﻘﻼب ] (.inkılâb (A inkılâb etmek dönüşmek. inkırâz bulmak tükenmek, çökmek.

.kesilme, kesintiye uğrama [ اﻥﻘﻄﺎع ] (.inkıtâ (A

.bağlanma, boyun eğme [ اﻥﻘﻴﺎد ] (.inkıyâd (A

.geçip gitme [ اﻥﻘﻀﺎ ] (.inkızâ (A

.kabızlık [ اﻥﻘﺒﺎض ] (.inkibâz (A

.çökme, tükeniş [ اﻥﻘﺮاض ] (.inkirâz (A

221 .bölünme [ اﻥﻘﺴﺎم ] (.inkisâm (A inkisâm etmek bölünmek.

.ilenme, beddua etme. 2.kırılma.1 [ اﻥﮑﺴﺎر ] (.inkisâr (A

.ortaya çıkma. 2.gelişim, gelişme.1 [ اﻥﮑﺸﺎف ] (.inkişâf (A inkişaf bulmak gelişmek. inkişaf etmek gelişmek.

.acıma [ اﻥﺼﺎف ] (.insâf (A

.insanlık. 2.insan ile ilgili.1 [ اﻥﺴﺎﻥﯽ ] (.insânî (A

.insan merkezli [ اﻥﺴﺎﻥﯽ اﻝﻤﺮﮐﺰ ] (.insaniyu’l-merkez (A

.insanlık [اﻥﺴﺎﻥﻴﺖ] (.insâniyyet (A insibab etmek dökülmek.

.düzen, sıra [ اﻥﺴﺠﺎم ] (.insicâm (A

.içgüdü [ اﻥﺴﻴﺎق ] (.insiyâk (A

.içgüdüsel [ اﻥﺴﻴﺎﻗﯽ ] (.insiyâkî (A

.insanlar ve cinler [ اﻥﺲ و ﺝﻦ ] (.insücin (A

.yapma. 2.güzel yazı yazma. 3.kompozisyon.1 [ اﻥﺸﺎ ] (.inşâ (A

.bölünme. 2.dallanma.1 [ اﻥﺸﻌﺎب ] (.inşiâb (A

.yarılma, bölünme [ اﻥﺸﻘﺎق ] (.inşikâk (A inşikâk etmek yarılmak, bölünmek.

.açılma, ferahlama [ اﻥﺸﺮاح ] (.inşirâh (A

.sonuçlandırma. 2.doğurma.1 [ اﻥﺘﺎج ] (.intâc (A intâc etmek 1.sonuçlandırmak. 2.doğurmak.

.konuşturma [ اﻥﻄﺎق ] (.intâk (A

222 .mikroplu [ اﻥﺘﺎﻥﯽ ] (.intânî (A

.izlenim. 2.basılma.1 [ اﻥﻄﺒﺎع ] (.intibâ (A

.uyanış [ اﻥﺘﺒﺎﻩ ] (.intibâh (A

.uyum [ اﻥﻄﺒﺎق ] (.intibâk (A

.ateşin sönmesi [ اﻥﻄﻔﺎ ] (.intifâ (A

.yararlanma [ اﻥﺘﻔﺎع ] (.intifâ’ (A

.son. 2.sona erme.1 [ اﻥﺘﻬﺎ ] (.intihâ (A

.seçme. 2.seçilme. 3.seçim.1 [ اﻥﺘﺨﺎب ] (.intihâb (A intihâb edilmek seçilmek. intihab eylemek seçmek.

.seçimler [ اﻥﺘﺨﺎﺑﺎت ] (.intihâbât (A

.bir başkasının eserini sahiplenme [ اﻥﺘﺤﺎل ] (.intihâl (A

.kendini öldürme, canına kıyma [ اﻥﺘﺤﺎر ] (.intihâr (A intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak.

.eleştiri, tenkit [ اﻥﺘﻘﺎد ] (.intikâd (A

.göçme, taşınma. 2.kavrama. 3.miras geçmesi.1 [ اﻥﺘﻘﺎل ] (.intikâl (A intikal etmek geçmek

.öc [ اﻥﺘﻘﺎم ] (.intikâm (A intikam almak öc almak.

.intikamcı [ اﻥﺘﻘﺎم ﺝﻮ ] (.intikâmcû (A.-F

bir yere mensup olma. 2.bir yere bağlanma, bir yerde.1 [ اﻥﺘﺴﺎب ] (.intisâb (A çalışmaya başlama.

.yayılma. 2.yayınlanma. 3.üreme.1 [ اﻥﺘﺸﺎر ] (.intişâr (A

223 intişâr etmek 1.yayılmak. 2.yayınlanmak.

.söküp alma [ اﻥﺘﺰاع ] (.intizâ’ (A

.düzen [ اﻥﺘﻈﺎم ] (.intizâm (A

.düzeni seven, düzenli, tertipli [ اﻥﺘﻈﺎم ﭘﺮور ] (.intizamperver (A.-F

.bekleme, bekleyiş [ اﻥﺘﻈﺎر ] (.intizâr (A intizâr etmek beklemek.

.indirme [ اﻥﺰال ] (.inzâl (A

.zapturapt altında bulunma, düzen [ اﻥﻀﺒﺎط ] (.inzibât (A

.eklenme [ اﻥﻀﻤﺎم ] (.inzimâm (A

.köşesine çekilme, tek başına yaşama [ اﻥﺰوا ] (.inzivâ (A

.köşeye çekilme yeri, inziva yeri [ اﻥﺰواﮔﺎﻩ ] (.inzivagâh (A.-F

.gösterme [ اراﺋﻪ ] (.irâ’e (A irâ’e etmek göstermek.

.getirme, söyleme. 2.gelir, kazanç.1 [ ایﺮاد ] (.îrâd (A

.istek. 2.buyruk.1 [ ارادﻩ ] (.irâde (A

.isteme, istek [ ارادت ] (.irâdet (A

.İranlı [ ایﺮاﻥﯽ ] (.îrânî (F

.eski haline döndürme, çevirme [ ارﺝﺎع ] (.ircâ’ (A ircâ’ etmek döndürmek, çevirmek.

.bilme. 2.kültür.1 [ ﻋﺮﻓﺎن ] (.irfân (A

.kültürlü [ ﻋﺮﻓﺎن ﭘﺮور ] (.irfanperver (A.-F

.miras. 2.soyaçekim, kalıtım.1 [ ارث ] (.irs (A

.gönderme [ ارﺱﺎل ] (.irsâl (A

224 .kalıtımsal, miras yoluyla [ ارﺛﺎ ] (.irsen (A

.kalıtımsal [ ارﺛﯽ ] (.irsî (A

.kalıtımsallık, irsîlik [ ارﺛﻴﺖ ] (.irsiyyet (A

.hidayete erdirme, doğru yolu gösterme [ ارﺵﺎد ] (.irşâd (A irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek.

.titreme [ ارﺕﻌﺎش ] (.irtiâş (A

.bağlantı, ilişki, ilgi [ ارﺕﺒﺎط ] (.irtibât (A

.geriye dönüş. 2.gericilik.1 [ ارﺕﺠﺎع ] (.irticâ (A

.gerici [ ارﺕﺠﺎﻋﮑﺎر ] (.irticakâr (A.-F

.düşünmeden söyleyerek [ ارﺕﺠﺎﻻ ] (.irticâlen (A

.dinden çıkma [ ارﺕﺪاد ] (.irtidâd (A

.yükseklik [ ارﺕﻔﺎع ] (.irtifâ (A

.göçme. 2.ölüm.1 [ ارﺕﺤﺎل ] (.irtihâl (A irtihâl etmek ölmek.

.yükselme. 2.yüksek mevkiye gelme.1 [ ارﺕﻘﺎ ] (.irtikâ (A

.suç işleme [ ارﺕﮑﺎب ] (.irtikâb (A irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek.

.rüşvet yeme [ ارﺕﺸﺎ ] (.irtişâ (A

.rızıklanma [ ارﺕﺰاق ] (.irtizâk (A

.ikna etme, razı etme [ ارﺽﺎ ] (.irzâ (A

.emzirme, süt verme [ ارﺽﺎع ] (.irzâ’ (A

.yükseltme [ اﺹﻌﺎد ] (.is’âd (A is’âd etmek yükseltmek, çıkartmak.

225 is’âd olunmak yükseltilmek. is’af olunmak yerine getirilmek.

.fiyat belirleme [ اﺱﻌﺎر ] (.is’âr (A

.rastgelme. 2.tutarlılık [ اﺹﺎﺑﺖ ] (.isâbet (A

.kötülük etme [ اﺱﺎﺋﺖ ] (.isâet (A

.kavuşturma, ulaştırma [ ایﺼﺎل ] (.îsâl (A isâl etmek ulaştırmak.

.akıtma [ اﺱﺎﻝﻪ ] (.isâle (A

.kanıtlama [ اﺛﺒﺎت ] (.isbât (A isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek.

.Hıristiyan [ ﻋﻴﺴﻮی ] (.îsevî (A

.Hıristiyanlık [ ﻋﻴﺴﻮیﺖ ] (.îseviyyet (A

.sünger [ اﺱﻔﻨﺞ ] (.isfenc (F

.sürgün, cırcır olma [ اﺱﻬﺎل ] (.ishâl (A

.yerleştirme. 2.yerleştirilme.1 [ اﺱﮑﺎن ] (.iskân (A iskân edilmek yerleştirilmek. iskân etmek yerleştirmek.

.düşürme [ اﺱﻘﺎط ] (.iskat (A

.susturma [ اﺱﮑﺎت ] (.iskât (A iskât etmek susturmak.

.müslümanlık. 2.müslüman.1 [ اﺱﻼم ] (.islâm (A

.müslümanlık [ اﺱﻼﻡﻴﺖ ] (.islâmiyyet (A

.ad [ اﺱﻢ ] (.ism (A

226 .masumluk. 2.haramdan kaçınma.1 [ ﻋﺼﻤﺖ ] (.ismet (A

.oniki [ اﺛﻨﯽ ﻋﺸﺮ ] (.isnâ’aşer (A

.dayama, yükleme. 2.iftira.1 [ اﺱﻨﺎد ] (.isnâd (A

.pazartesi [ اﺛﻨﻴﻦ ] (.isneyn (A

.savurganlık [ اﺱﺮاف ] (.isrâf (A

.kapasite, alım gücü, sığıdırma [ اﺱﺘﻴﻌﺎب ] (.istî’âb (A

.aceleci davranış [ اﺱﺘﻌﺠﺎل ] (.isti’câl (A

.affını isteme. 2.görevinden ayrılma.1 [ اﺱﺘﻌﻔﺎ ] (.isti’fâ (A

.bir yere kapanma [ اﺱﻌﮑﺎف ] (.isti’kâf (A

.bilgi isteme [ اﺱﺘﻌﻼم ] (.isti’lâm (A

.kullanma. 2.kullanılma. 3.yapılma.1 [ اﺱﺘﻌﻤﺎل ] (.isti’mâl (A isti’mâl edilmek kullanılmak. isti’mâl etmek kullanmak.

.yardım isteme [ اﺱﺘﻌﺎﻥﻪ ] (.istiâne (a istiâne olunmak yardım istenmek.

.uzak görme [ اﺱﺘﺒﻌﺎد ] (.istib’âd (A

.baskı rejimi [ اﺱﺘﺒﺪاد ] (.istibdâd (A

.baskıcı [ اﺱﺘﺒﺪادﮐﺎر ] (.istibdâdkâr (A.-F

.kabul edilme [ اﺱﺘﺠﺎﺑﺖ ] (.isticâbet (A isticvâb etmek sorgulamak.

.dilekçe. 2.yalvararak isteme.1 [ اﺱﺘﺪﻋﺎ ] (.istid’â (A

.dilekçe [ اﺱﺘﺪﻋﺎﻥﺎﻡﻪ ] (.istid’ânâme (A.-F

.yetenek [ اﺱﺘﻌﺪاد ] (.istîdâd (A

227 delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında [ اﺱﺘﺪﻻل ] (.istidlâl (A yargıda bulunma.

.yararlı [ اﺱﺘﻔﺎدﻩ ﺑﺨﺶ ] (.istifâdebahş (A.-F

.sorma. 2.soru işareti.1 [ اﺱﺘﻔﻬﺎم ] (.istifhâm (A

.kusma [اﺱﺘﻔﺮاغ] (.istifrâğ (A istifrâğ etmek kusmak. istifsâr etmek açıklama istemek.

.yardım isteme [ اﺱﺘﻐﺎﺛﻪ ] (.istigâse (A

.kimseye muhtaç olmama. 2.eyvallah etmeme.1 [ اﺱﺘﻐﻨﺎ ] (.istiğnâ (A 3.tokgözlülük.

.dalma, gömülme. 2.boğulma. 3.kendinden geçme.1 [ اﺱﺘﻐﺮاق ] (.istiğrâk (A

.başkalaşım, değişim. 2.imkansızlık.1 [ اﺱﺘﺤﺎﻝﻪ ] (.istihâle (A

bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten [ اﺱﺘﺨﺎرﻩ ] (.istihâre (A sonra uykuya yatma.

.fosilleşme [ اﺱﺘﺤﺎﺛﻪ ] (.istihâse (A

.duyum, haber alma [ اﺱﺘﺨﺒﺎر ] (.istihbâr (A

.duyumlar, haber almalar [ اﺱﺘﺨﺒﺎرات ] (.istihbârât (A

.hedef edinme [ اﺱﺘﻬﺪاف ] (.istihdâf (A istihdaf eylemek hedef edinmek.

.hizmete alma [ اﺱﺘﺨﺪام ] (.istihdâm (A

.hafife alma, küçümseme [ اﺱﺘﺨﻔﺎف ] (.istihfâf (A

.hafife alan, küçümseyen [ اﺱﺘﺨﻔﺎﻓﮑﺎر ] (.istihfâfkâr (A.-F istihfafkârlık (A.-F.-T.) küçümseme, hafife alma.

.hak etme. 2.hak edilmiş şey.1 [ اﺱﺘﺤﻘﺎق ] (.istihkak (A

228 .sağlamlık. 2.siper.1 [ اﺱﺘﺤﮑﺎم ] (.istihkâm (A

.aşağılama [ اﺱﺘﺤﻘﺎر ] (.istihkâr (A

.tüketim [ اﺱﺘﻬﻼک ] (.istihlâk (A istihlâk etmek tüketmek, harcamak.

.banyo yapma, yıkanma [ اﺱﺘﺤﻤﺎم ] (.istihmâm (A

.çıkarma. 2.hüküm çıkarma. 3.anket.1 [ اﺱﺘﺨﺮاج ] (.istihrâc (A istihrâc etmek çıkarmak.

.elde etme. 2.elde edilme. 3.üretim.1 [ اﺱﺘﺤﺼﺎل ] (.istihsâl (A

.güzel bulma, beğenme [ اﺱﺘﺤﺴﺎن ] (.istihsân (A

.utanma [ اﺱﺘﺤﻴﺎ ] (.istihyâ (A

.alay [ اﺱﺘﻬﺰا ] (.istihzâ (A istihzâ etmek alay etmek.

.hazırlama. 2.hazırlanma. 2.huzura çağırma.1 [ اﺱﺘﺤﻀﺎر ] (.istihzâr (A

.doğruluk. 2.dürüstlük. 3.yön.1 [ اﺱﺘﻘﺎﻡﺖ ] (.istikâmet (A istikamet vermek yön vermek.

.ayıplama [ اﺱﺘﻘﺒﺎح ] (.istikbâh (A

.karşılama. 2.gelecek. 3.kıbleye dönme.1 [ اﺱﺘﻘﺒﺎل ] (.istikbâl (A istikbal etmek karşılamak.

.büyüklenme [ اﺱﺘﮑﺒﺎر ] (.istikbâr (A

.yetinme [ اﺱﺘﮑﻔﺎف ] (.istikfâf (A

.bağımsızlık [ اﺱﺘﻘﻼل ] (.istiklâl (A

.tamamlama [ اﺱﺘﮑﻤﺎل ] (.istikmâl (A

.iğrenme, tiksinme [ اﺱﺘﮑﺮاﻩ ] (.istikrâh (A

229 istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek.

.kararlılık [ اﺱﺘﻘﺮار ] (.istikrâr (A

.borçlanma [ اﺱﺘﻘﺮاض ] (.istikrâz (A

.keşif çalışması yapma [ اﺱﺘﮑﺸﺎف ] (.istikşâf (A

.yayılma, ele geçirme [ اﺱﺘﻴﻼ ] (.istîlâ (A istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek.

.gerekme, gerektirme [ اﺱﺘﻠﺰام ] (.istilzâm (A istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek. istilzâm eylemek gerektirmek.

.dinleme, kulak verme [ اﺱﺘﻤﺎع ] (.istimâ’ (A istimâ’ etmek kulak vermek, dinlemek.

.yardım isteme [ اﺱﺘﻤﺪاد ] (.istimdâd (A

.ek süre isteme [ اﺱﺘﻤﻬﺎل ] (.istimhâl (A

.kamulaştırma [ اﺱﺘﻤﻼک ] (.istimlâk (A istimlâk edilmek kamulaştırılmak. istimlâk etmek kamulaştırmak.

.mastürbasyon [ اﺱﺘﻤﻨﺎء ] (.istimnâ’ (A

.süreklilik [ اﺱﺘﻤﺮار ] (.istimrâr (A

.dayanma. 2.güvenme.1 [ اﺱﺘﻨﺎد ] (.istinâd (A istinâd etmek dayanmak.

.dayanarak. 2.güvenerek.1 [ اﺱﺘﻨﺎدا ] (.istinâden (A

.dayanak [ اﺱﺘﻨﺎدﮔﺎﻩ ] (.istinadgâh (A.-F

230 üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının [ اﺱﺘﻴﻨﺎف ] (.istînâf (A feshini isteme.

.anlam çıkarma, hüküm çıkarma [ اﺱﺘﻨﺒﺎط ] (.istinbât (A

.çekimserlik [ اﺱﺘﻨﮑﺎف ] (.istinkâf (A istinkâf etmek çekimser kalmak.

.buruna su çekme [ اﺱﺘﻨﺸﺎق ] (.istinşâk (A

.sorgulama [ اﺱﺘﻨﻄﺎق ] (.istintâk (A istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek.

.dinlenme [ اﺱﺘﺮاﺣﺖ ] (.istirâhat (A istirâhat etmek dinlenmek. istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak.

.geri isteme, geri alma [ اﺱﺘﺮداد ] (.istirdâd (A istirdâd edilmek geri alınmak. istirdâd etmek geri almak.

.rica etme, yalvararak isteme [ اﺱﺘﺮﺣﺎم ] (.istirhâm (A istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek.

.yalvarırcasına [ اﺱﺘﺮﺣﺎﻡﮑﺎر ] (.istirhamkâr (A.-F istirkab etmek çekememek.

.yağmur duasına çıkma. 2.vücutta su toplanması.1 [ اﺱﺘﺴﻘﺎ ] (.istiskâ (A

.hoş karşılamama, yüz vermeme [ اﺱﺘﺜﻘﺎل ] (.istiskâl (A

.kural dışı [ اﺱﺘﺜﻨﺎ ] (.istisnâ (A

.kural dışı [ اﺱﺘﺜﻨﺎﺋﯽ ] (.istisnâ’î (A

.danışma [ اﺱﺘﺸﺎرﻩ ] (.istişâre (A

231 istişâre etmek danışmak.

.kanıt gösterme. 2.örnek verme.1 [ اﺱﺘﺸﻬﺎد ] (.istişhâd (A istişhâd yapmak örnek vermek.

.güç [ اﺱﺘﻄﺎﻋﺖ ] (.istitâat (A

.örtünme [ اﺱﺘﺘﺎر ] (.istitâr (A

.sırası gelmişken [ اﺱﺘﻄﺮادا ] (.istitrâden (A

.eşitlik. 2.düzlük.1 [ اﺱﺘﻮا ] (.istivâ (A

.zayıf düşürme, zayıf görme [ اﺱﺘﻀﻌﺎف ] (.istiz’âf (A

.gensoru [ اﺱﺘﻴﻀﺎح ] (.istîzâh (A

.izin isteme [ اﺱﺘﻴﺬان ] (.istîzân (A

.başkaldırı [ ﻋﺼﻴﺎن ] (.isyân (A

.yaşama. 2.eğlenme, gününü gün etme.1 [ ﻋﻴﺶ ] (.îş (A

.bildirme, gösterme [ اﺵﻌﺎر ] (.iş’âr (A

.duyurma, yayma [ اﺵﺎﻋﻪ ] (.işâa (A

.işaretler [ اﺵﺎرات ] (.işârât (A

.gösterme. 2.alamet. 3.iz.1 [ اﺵﺎرت ] (.işâret (A

.işaret ederek [ اﺵﺎرة ] (.işâreten (A

.doyurma. .doldurma.1 [ اﺵﺒﺎع ] (.işbâ’ (A

.meşgul etme. 2.ele geçirme.1 [ اﺵﻐﺎل ] (.işgâl (A işgal etmek 1.meşgul etmek. 2.ele geçirmek.

.tanık getirme [ اﺵﻬﺎد ] (.işhâd (A

.acı verme, eziyet etme [ اﺵﮑﻨﺠﻪ ] (.işkence (F

.surat ekşitme. 2.ürperme.1 [ اﺵﻤﺌﺰاز ] (.işmi’zâz (A

232 .doğma. 2.aydınlatma.1 [ اﺵﺮاق ] (.işrâk (A

.Pisagorcu [ اﺵﺮاﻗﯽ ] (.işrâkî (A

.içki. 2.içki alemi.1 [ ﻋﺸﺮت ] (.işret (A

.yirmi [ ﻋﺸﺮیﻦ ] (.işrîn (A

.alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma [ اﺵﺘﻌﺎل ] (.iştiâl (A

.kuşkuya düşme [ اﺵﺘﺒﺎﻩ ] (.iştibâh (A

.uğraşı [ اﺵﺘﻐﺎل ] (.iştigâl (A iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak.

.iştah [ اﺵﺘﻬﺎ ] (.iştihâ (A

.iştah açıcı, iştah verici [ اﺵﺘﻬﺎ اﻥﮕﻴﺰ ] (.iştihâengîz (A

.meşhur olma [ اﺵﺘﻬﺎر ] (.iştihâr (A iştihâr etmek meşhur olmak.

.türeme [ اﺵﺘﻘﺎق ] (.iştikâk (A

.kapsama [ اﺵﺘﻤﺎل ] (.iştimâl (A

.satın alma [ اﺵﺘﺮا ] (.iştirâ (A iştirâ etmek satın almak.

.katılım. 2.ortaklık.1 [ اﺵﺘﺮاک ] (.iştirâk (A

.komünizm [ اﺵﺘﺮاﮐﻴﻪ ] (.iştirâkiyye (A

.şevklenme, şevk duyma [ اﺵﺘﻴﺎق ] (.iştiyâk (A

îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek.

.cilve, naz, eda [ ﻋﺸﻮﻩ ] (.işve (A

.işveli [ ﻋﺸﻮﻩ ﺑﺎز ] (.işvebâz (A.-F

.işveli [ ﻋﺸﻮﻩ ﮔﺮ ] (.işveger (A.-F

233 .işveli, şivekâr [ ﻋﺸﻮﻩ ﮐﺎر ] (.işvekâr (A.-F

.doyurma, yemek verme [ اﻃﻌﺎم ] (.it’âm (A

.uyma, boyun eğme [ اﻃﺎﻋﺖ ] (.itâat (A itâat etmek uymak, boyun eğmek.

.azarlama, paylama, çıkışma [ ﻋﺘﺎب ] (.itâb (A

.uzatma [ اﻃﺎﻝﻪ ] (.itâle (A

.tabi kılma [ اﺕﺒﺎع ] (.itbâ (A

.söndürme [ اﻃﻔﺎ ] (.itfâ (A itfâ etmek söndürmek.

.yangın söndürme teşkilatı [ اﻃﻔﺎﺋﻴﻪ ] (.itfâiyye (A

hediye etme. 2.eser sahibinin eserini birine veya bir.1 [ اﺕﺤﺎف ] (.ithâf (A kuruluşa manen hediye etmesi.

.suçlama, töhmet altında bırakma [ اﺕﻬﺎم ] (.ithâm (A itham etmek suçlamak.

.saygınlık [ اﻋﺘﺒﺎر ] (.itibâr (A itibar etmek 1.değerlendirmek, dikkate almak.

.den beri– [ اﻋﺘﺒﺎرا ] (.itibâren (A

.göz kararı. 2.var sayılan.1 [ اﻋﺘﺒﺎری ] (.itibârî (A itibariyle (A.-T.) bakımından.

.denge, ölçülü olma [ اﻋﺘﺪال ] (.itidâl (A

.inanç [ اﻋﺘﻘﺎد ] (.itikâd (A itikâd etmek inanmak.

.inançlar [ اﻋﺘﻘﺎدات ] (.itikâdât (A

234 .inançla ilgili şeyler [ اﻋﺘﻘﺎدیﺎت ] (.itikadiyât (A itikadperverlik (A.-F.-T.) inanç besleme.

.uzlaşma, görüş birliğine varma. 2.alışma.1 [ اﺋﺘﻼف ] (.itilâf (A

.uzlaştırıcı, birleştirici [ اﺋﺘﻼﻓﮑﺎر ] (.itilafkâr (A.-F

.güven [ اﻋﺘﻤﺎد ] (.itimâd (A itimâd edilmek güvenilmek. itimâd etmek güvenmek.

.güvenerek [ اﻋﺘﻤﺎدا ] (.itimâden (A

.güven mektubu [ اﻋﺘﻤﺎدﻥﺎﻡﻪ ] (.itimâdnâme (A.-F

.özen [ اﻋﺘﻨﺎ ] (.itinâ (A itinâ edilmek özen gösterilmek. itinâ etmek özen göstermek.

.özen gösteren, itinalı [ اﻋﺘﻨﺎﮐﺎر ] (.itinakâr (A.-F

.sakladığı şeyi söyleme. 2.hakkın verme.1 [ اﻋﺘﺮاف ] (.itirâf (A

.yolsuzluk [ اﻋﺘﺴﺎف ] (.itisâf (A

.alışkanlık [ اﻋﺘﻴﺎد ] (.itiyâd (A itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak.

.abesle iştigal etmek [ اﻝﺘﺰام ﻡﺎ ﻻ یﻠﺰم ] itizâm -ı mâ lâ yelzem

.emin olma. 2.sağlamlaştırma.1 [ اﺕﻘﺎن ] (.itkân (A

.öldürme, telef etme, ortadan kaldırma [ اﺕﻼف ] (.itlâf (A

.tamamlama, bitirme [ اﺕﻤﺎم ] (.itmâm (A itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek. itmâm etmek tamamlamak, bitirmek.

235 .emin olma, kendine güvenme [ اﻃﻤﻴﻨﺎن ] (.itmînân (A

.uyma, izleme [ اﺕﺒﺎع ] (.ittibâ (A ittibâ etmek uymak, izlemek.

.uyarak, izleyerek, ardından giderek [ اﺕﺒﺎﻋﺎ ] (.ittibâen (A

.birleşme [ اﺕﻔﺎق ] (.ittifâk (A

.tesadüfen, rastgele [ اﺕﻔﺎﻗﺎ ] (.ittifâken (A

.tesadüfî [ اﺕﻔﺎﻗﯽ ] (.ittifâkî (A

.birlik [ اﺕﺤﺎد ] (.ittihâd (A

.panislamizm [ اﺕﺤﺎد اﺱﻼم ] ittihâd -ı islâm

.töhmet altında kalma [ اﺕﻬﺎم ] (.ittihâm (A

.alma. 2.kabul etme. 3.kullanma. 4.değerlendirme.1 [ اﺕﺨﺎذ ] (.ittihâz (A ittihâz edilmek 1.alınmak. 2.kabul edilmek. 3.kullanılmak. 4.değerlendirilmek. ittihâz etmek 1.almak. 2.kabul etmek. 3.kullanmak. 4.değerlendirmek.

.dayanma, yaslanma [ اﺕﮑﺎ ] (.ittikâ (A ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak.

.genişlik. 2.genişleme.1 [ اﺕﺴﺎع ] (.ittisâ (A

.birleşme, kavuşma. 2.bitişik.1 [ اﺕﺼﺎل ] (.ittisâl (A

.getirme [ اﺕﻴﺎن ] (.ityân (A

.karşılık, bedel [ ﻋﻮض ] (.ivaz (A

.karşılığında, karşılık olarak [ ﻋﻮﺽﺎ ] (.ivazan (A

.gidiş geliş [ ﻋﻴﺎب و ذهﺎب ] (.iyâbüzihâb (A

.hanım, eş [ ﻋﻴﺎل ] (.iyâl (A

.açık, ayan beyan [ ﻋﻴﺎن ] (.iyân (A

236 iz’âc etmek rahatsız etmek.

.zayıflatma [ اﺽﻌﺎف ] (.iz’âf (A

.kavrayış. 2.terbiye.1 [ اذﻋﺎن ] (.iz’ân (A iz’ân etmek akıl etmek.

.eritme [ اذاﺑﻪ ] (.izâbe (A

.aydınlatma [ اﺽﺎﺋﻪ ] (.izâe (A

.ekleme [ اﺽﺎﻓﻪ ] (.izâfe (A

.ilgi, bağ. 2.tamlama.1 [ اﺽﺎﻓﺖ ] (.izâfet (A

.ek olarak, yanı sıra [ اﺽﺎﻓﺔ ] (.izâfeten (A

.göreceli [ اﺽﺎﻓﯽ ] (.izâfî (A

.görecelilik [ اﺽﺎﻓﻴﺖ ] (.izâfiyyet (A

.açıklama [ ایﻀﺎح ] (.îzâh (A

îzâh edilmek açıklanmak.

îzâh etmek açıklamak.

.açıklamalar [ ایﻀﺎﺣﺎت ] (.îzâhât (A

îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak.

.açıklayarak [ ایﻀﺎﺣﺎ ] (.îzâhen (A

.yok etme. 2.giderme.1 [ ازاﻝﻪ ] (.izâle (A izâle edilmek 1.yok edilmek. 2.giderilmek. izâle etmek 1.yok etmek. 2.gidermek.

.büyükler, ulular [ ﻋﻈﺎم ] (.izâm (A

.peştemal [ ازار ] (.izâr (A

.yanak [ ﻋﺬار ] (.izâr (A

237 .aşırı kalabalık, aşırı yığılma [ ازدﺣﺎم ] (.izdihâm (A

.evlilik [ ازدواج ] (.izdivâc (A

.artış, çoğalma [ ازدیﺎد ] (.izdiyâd (A

.Tanrı [ ایﺰد ] (.îzed (F

.gösterme [ اﻇﻬﺎر ] (.izhâr (A izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak.

.izin [ اذن ] (.izin (A

.zikretme, dile getirme, hatırlatma [ اذﮐﺎر ] (.izkâr (A

.alçaltma [ اذﻻل ] (.izlâl (A

.yok olma [ اﺽﻤﺤﻼل ] (.izmihlâl (A

.izin [ اذن ] (.izn (A

.değer. 2.yücelik.1 [ ﻋﺰ ] (.izz (A

.değer. 2.yücelik. 3.saygı.1 [ ﻋﺰت ] (.izzet (A

238

J

.anlamsız söz, zırva [ ژاژ ] (.jâj (F

.boşboğaz, zevzek [ ژاژﺧﺎی ] (.jâjhây (F

.çiy, şebnem [ ژاﻝﻪ ] (.jâle (F

.pas [ ژﻥﮓ ] (.jeng (F

.pas [ ژﻥﮕﺎر ] (.jengâr (F

.derin [ ژرف ] (.jerf (F

.derinlik [ ژرﻓﺎ ] (.jerfâ (F

.ayrıntılı düşünen, dikkatli [ ژرف ﺑﻴﻦ ] (.jerfbîn (F

.yırtık, eski. 2.yamalı hırka.1 [ ژﻥﺪﻩ ] (.jinde (F

.yamalı hırka giyen. 2.derviş.1 [ ژﻥﺪﻩ ﭘﻮش ] (.jindepûş (F

.kükremiş. 2.kızgın.1 [ ژیﺎن ] (.jiyân (F

.dağınık, karışık [ ژوﻝﻴﺪﻩ ] (.jülîde (F

239

K

.aşık kemiği. 2.tavla zarı. 3.küp.1 [ ﮐﻌﺐ ] (.ka’b (A

.derinlik. 2.çukur. 3.dip.1 [ ﻗﻌﺮ ] (.ka’r (A

.cübbe [ ﻗﺒﺎ ] (.kabâ (A

.suç, kusur [ ﻗﺒﺎﺣﺖ ] (.kabahat (A

.suçlular, kabahatliler [ ﻗﺒﺎﺋﺢ ] (.kabâih (A

.kâbileler [ ﻗﺒﺎﺋﻞ ] (.kabâil (A

.çirkin, hoş olmayan [ ﻗﺒﻴﺢ ] (.kabîh (A

.mümkün. 2.yetenekli.1 [ ﻗﺎﺑﻞ ] (.kâbil (A

.gibi, benzeri [ ﻗﺒﻴﻞ ] (.kabîl (A kâbil olmak mümkün olmak, elvermek.

.ebe [ ﻗﺎﺑﻠﻪ ] (.kâbile (A

.boy, kâbile [ ﻗﺒﻴﻠﻪ ] (.kabîle (A

.kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir [ ﻗﺎﺑﻞ ﻗﻴﺎس ] kâbil-i kıyas

.yetenek [ ﻗﺎﺑﻠﻴﺖ ] (.kâbiliyet (A

.yetenekler [ ﻗﺎﺑﻠﻴﺎت ] (.kâbiliyyât (A

.mehir [ ﮐﺎﺑﻴﻦ ] (.kâbin (F

.mezar [ ﻗﺒﺮ ] (.kabir (A

.önce [ ﻗﺒﻞ ] (.kabl (A

.milattan önce [ ﻗﺒﻞ اﻝﻤﻴﻼد ] (.kablelmîlad (A

.tarih öncesi [ ﻗﺒﻞ اﻝﺘﺎریﺦ ] (.kablettârih (A

240 .tarih öncesi [ ﺹﺒﻞ اﻝﺘﺎریﺨﯽ ] (.kablettarihî (A

.mezar kabir [ ﻗﺒﺮ ] (.kabr (A

.mezarlık [ ﻗﺒﺮﺱﺘﺎن ] (.kabristan (A.-F

.kabul etme. 2.alma.1 [ ﻗﺒﻮل ] (.kabul (A

.karabasan [ ﮐﺎﺑﻮس ] (.kâbûs (A

.tutma, kavrama [ ﻗﺒﺾ ] (.kabz (A

.sap [ ﻗﺒﻀﻪ] (.kabza (A

.çam [ ﮐﺎج ] (.kâc (F

.boy [ ﻗﺪ ] (.kad (A

.boy [ ﻗﺪ ] (.kadd (A

.bardak. 2.içki kadehi.1 [ ﻗﺪح ] (.kadeh (A

.adım. 2.ayak.1 [ ﻗﺪم ] (.kadem (A

.basamak. 2.derece.1 [ ﻗﺪﻡﻪ ] (.kademe (A

.ilahî takdir [ ﻗﺪر ] (.kader (A

.kötüleme, kınama [ ﻗﺪح ] (.kadh (A

.dinî yargıç [ ﻗﺎﺽﯽ ] (.kadı (A

.kurutulmuş et, kadit. 2.canlı cenaze.1 [ ﻗﺪیﺪ ] (.kadid (A

.başkadı [ ﻗﺎﺽﯽ اﻝﻘﻀﺎت ] (.kâdilkudât (A

.eski [ ﻗﺪیﻢ ] (.kadim (A

.eskiden [ ﻗﺪیﻤﺎ ] (.kadîmen (A

.güçlü [ ﻗﺎدر ] (.kâdir (A

.çok güçlü [ ﻗﺪیﺮ ] (.kadîr (A

.değerbilir [ ﻗﺪردان ] (.kadirdân (A.-F

241 .değerbilir [ ﻗﺪرﺵﻨﺎس ] (.kadirşinâs (A.-F kadirşinaslık (A.-F.-T.) değerbilirlik.

.değer. 2.şeref. 3.derece.1 [ ﻗﺪر ] (.kadr (A

.değerbilir [ ﻗﺪردان ] (.kadrdân (A.-F

.değerbilir [ ﻗﺪرﺵﻨﺎس ] (.kadrşinâs (A.-F

.baş [ ﻗﻔﺎ ] (.kafâ (A

.kafes. 2.pencere kafesi.1 [ ﻗﻔﺲ ] (.kafes (F

.tümü, hepsi [ ﮐﺎﻓﻪ ] (.kâffe (A

.yeterli [ ﮐﺎﻓﯽ ] (.kâfi (A

.kervan. 2.topluluk, kafile.1 [ ﻗﺎﻓﻠﻪ ] (.kâfile (A

.şair [ ﻗﺎﻓﻴﻪ ﭘﺮداز ] (.kafiyeperdâz (A.-F

.kağıt [ ﮐﺎﻏﺪ ] (.kâğıd (F

.köşk, kasır [ ﮐﺎخ ] (.kâh (F

.saman [ ﮐﺎﻩ ] (.kâh (F

.fahişe, 2.alçak, namussuz.1 [ ﻗﺤﺒﻪ ] (.kahbe (A

.sıva [ ﮐﺎهﮕﻞ ] (.kâhgil (F

.kahredici [ ﻗﻬﺎر ] (.kahhar (A

.yok etme. 2.çok üzülme.1 [ ﻗﻬﺮ ] (.kahır (A

.tembel [ ﮐﺎهﻞ ] (.kâhil (A

.gaipten haber veren, kehanette bulunan [ ﮐﺎهﻦ ] (.kâhin (A

.kahreden, yok eden [ ﻗﺎهﺮ ] (.kâhir (A

.fahişe. 2.alçak, namussuz.1 [ ﻗﺤﺒﻪ ] (.kahpe (A

.yok etme. 2.çok üzülme.1 [ ﻗﻬﺮ ] (.kahr (A

242 yiğit [ ﻗﻬﺮﻡﺎن ] (.kahraman (F

.kehribar [ ﮐﺎهﺮﺑﺎ ] (.kahrübâ (A

.kıtlık [ ﻗﺤﻂ ] (.kaht (A

.kahve [ ﻗﻬﻮﻩ ] (.kahve (A

.komutan [ ﻗﺎﺋﺪ ] (.kâid (A

.kural. 2.temel, esas.1 [ ﻗﺎﻋﺪﻩ ] (.kâide (A

.kural olarak, esas itibarıyla [ ﻗﺎﻋﺪة ] (.kâideten (A

.söyleyen. 2.razı olan.1 [ ﻗﺎﺋﻞ ] (.kâil (A kâil olmak razı olmak.

.ayakta. 2.yerine geçen. 3.dik.1 [ ﻗﺎﺋﻢ ] (.kâim (A kâim olmak (A.-T.) yerine geçmek.

.kağıt para. 2.ferman.1 [ ﻗﺎﺋﻤﻪ ] (.kâime (A

.kaymakam. 2.yerine geçen.1 [ ﻗﺎﺋﻢ ﻡﻘﺎم ] (.kâimmakam (A

.bulunan, yer alan [ ﮐﺎﺋﻦ ] (.kâin (A

.evren. 2.dünya.1 [ ﮐﺎﺋﻨﺎت ] (.kâinât (A

.perçem [ ﮐﺎﮐﻞ ] (.kâkül (F

.söz, laf [ ﻗﺎل ] (.kâl (A

.koparma, sökme [ ﻗﻠﻊ ] (.kal’ (A

kale [ ﻗﻠﻌﻪ ] (.kal’a (A

.mal. 2.kumaş.1 [ ﮐﺎﻻ ] (.kâlâ (F

.yürek. 2.gönül.1 [ ﻗﻠﺐ ] (.kalb (A

.değiştirme [ ﻗﻠﺐ ] (.kalb (A kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek.

243 .yürekten. 2.kalp ile ilgili.1 [ ﻗﻠﺒﯽ ] (.kalbî (A

.beden. 2.kalıp. 3.kireç kalıpı.1 [ ﮐﺎﻝﺒﺪ ] (.kalbüd (F

.kalpazan [ ﻗﻠﺐ زن ] (.kalbzen (A.-F

.kalem. 2.keski. 3.büro.1 [ ﻗﻠﻢ ] (.kalem (A

.nakkaşlık. 2.kalem işi.1 [ ﻗﻠﻤﮑﺎری ] (.kalemkârî (A.-F

.ülke, diyar, topraklar [ ﻗﻠﻤﺮو ] (.kalemrev (A.-F

.kalıp. 2.beden.1 [ ﻗﺎﻝﺐ ] (.kâlıb (A

.az [ ﻗﻠﻴﻞ ] (.kalil (A

.kalleş [ ﻗﻼش ] (.kallâş (A

.nargile [ ﻗﻠﻴﺎن ] (.kalyân (F

.damak. 2.arzu.1 [ ﮐﺎم ] (.kâm (F

.ay [ ﻗﻤﺮ ] (.kamer (A

.çardak [ ﻗﻤﺮیﻪ ] (.kameriyye (A

.boy [ ﻗﺎﻡﺖ ] (.kâmet (A

.tam. 2.olgun. 3.bilgili.1 [ ﮐﺎﻡﻞ ] (.kâmil (A

.tamamen, büsbütün, tümüyle [ ﮐﺎﻡﻼ ] (.kâmilen (A

.gömlek [ ﻗﻤﻴﺺ ] (.kamîs (A

.mutlu [ ﮐﺎﻡﮑﺎر ] (.kâmkâr (F

.sözlük [ ﻗﺎﻡﻮس ] (.kamus (A

.mutlu [ ﮐﺎﻡﻴﺎب ] (.kâmyâb (F

.maden ocağı. 2.yurt, ocak.1 [ ﮐﺎن ] (.kân (F

.yetinme [ ﻗﻨﺎﻋﺖ ] (.kanâat (A kanaat etmek yetinmek.

244 .yeraltı su kanalı [ ﻗﻨﺎت ] (.kanât (A

.şeker [ ﻗﻨﺪ ] (.kand (A

.yetinen, kanaat eden [ ﻗﺎﻥﻊ ] (.kâni (A kâni etmek ikna etmek. kâni olmak ikna olmak.

.şekerci [ ﻗﻨﺎد ] (.kannâd (A

.baskül [ ﻗﻨﻄﺎر ] (.kantar (A

.yasa. 2.yol yordam.1 [ ﻗﺎﻥﻮن ] (.kanun (A

.ocak. 2.mangal. 3.Aralık ve Ocak ayları.1 [ ﮐﺎﻥﻮن ] (.kânûn (A

.yasal. 2.kanun çalan. 3.yasa koyucu.1 [ ﻗﺎﻥﻮﻥﯽ ] (.kanunî (A

.iş [ ﮐﺎر ] (.kâr (F kâr etmek işlemek, tesir etmek.

.yakınlık, akrabalık [ ﻗﺮاﺑﺖ ] (.karâbet (A

.ipuçları, karineler [ ﻗﺮاﺋﻦ ] (.karâin (A

.durma. 2.devamlılık. 3.yeterli ölçü.1 [ ﻗﺮار ] (.karar (A

.karar verilmiş [ ﻗﺮارﮔﻴﺮ ] (.karargîr (A.-F karargîr olmak karara bağlanmak.

.kervan [ ﮐﺎرﺑﺎن ] (.kârbân (F

.bıçak [ ﮐﺎرد ] (.kârd (F

.işbilir [ ﮐﺎردان ] (.kârdân (F

.işlik, iş yeri [ ﮐﺎرﮔﺎﻩ ] (.kârgâh (F

.işçi [ ﮐﺎرﮔﺮ ] (.kârger (F

.yara [ ﻗﺮﺣﻪ ] (.karha (A

245 .fabrika. 2.işlik.1 [ ﮐﺎرﺧﺎﻥﻪ ] (.kârhane (F

.eski el işi [ ﮐﺎر ﻗﺪیﻢ ] kâr-ı kadim

.okuyucu [ ﻗﺎرء ] (.kâri’ (A

.okuyucular [ ﻗﺎرﺋﻴﻦ ] (.kâri’în (A

.bayan okuyucu [ ﻗﺎرﺋﻪ ] (.kâria (A

.yakın [ ﻗﺮیﺐ ] (.karîb (A

.yakında [ ﻗﺮیﺒﺎ ] (.karîben (A

.düşünme gücü [ ﻗﺮیﺤﻪ ] (.karîha (A

.yakın. 2.eş dost.1 [ ﻗﺮیﻦ ] (.karin (A

.ipucu [ ﻗﺮیﻨﻪ ] (.karîne (A

.yeraltı su kanalı [ ﮐﺎریﺰ ] (.kâriz (F

.boynuz. 2.yüzyıl.1 [ ﻗﺮن ] (.karn (A

.uzman, işten anlayan [ ﮐﺎرﺵﻨﺎس ] (.kârşinâs (F

.idrar şişesi, ördek [ ﻗﺎرورﻩ ] (.karûre (A

.kervan [ ﮐﺎروان ] (.kârvan (F

.kervansaray [ ﮐﺎروان ﺱﺮای ] (.karvanserây (A

.köy [ ﻗﺮیﻪ ] (.karye (A

.borç [ ﻗﺮض ] (.karz (A

.savaş [ ﮐﺎرزار ] (.kârzâr (F

.şeker kamışı. 2.nefes borusu. 3.ince keten.1 [ ﻗﺼﺐ ] (.kasab (A

.kasaba [ ﻗﺼﺒﻪ ] (.kasaba (A

.kasideler [ ﻗﺼﺎﺋﺪ ] (.kasâid (A

.katılık, sertlik. 2.keder.1 [ ﻗﺴﺎوت ] (.kasâvet (A

246 .kasıt. 2.dövme.1 [ ﻗﺼﺪ ] (.kasd (A

.kasıtlı olarak [ ﻗﺼﺪا ] (.kasden (A

.çanak, kâse.1 [ ﮐﺎﺱﻪ ] (.kâse (F

.kafatası [ ﮐﺎﺱﻪء ﺱﺮ ] kâse-i ser

.çanak yalayıcı [ ﮐﺎﺱﻪ ﻝﻴﺲ ] (.kâselîs (F

.yemin [ ﻗﺴﻢ ] (.kasem (A

.köşk [ ﻗﺼﺮ ] (.kasır (A

.kazanan [ ﮐﺎﺱﺐ ] (.kâsib (A

.ulak. 2.kasteden.1 [ ﻗﺎﺹﺪ ] (.kâsid (A

.kaside [ ﻗﺼﻴﺪﻩ ] (.kaside (A

.kaside şairi [ ﻗﺼﻴﺪﻩ ﺱﺮا ] (.kasîdeserâ (A.-F

.kısa [ ﻗﺼﻴﺮ ] (.kasîr (A

.kasır, köşk [ ﻗﺼﺮ ] (.kasr (A

.kasap [ ﻗﺼﺎب ] (.kassab (A

.çamaşırcı, çırpıcı [ ﻗﺼﺎر ] (.kassar (A

.katılık. 2.gönül darlığı.1 [ ﻗﺴﻮت ] (.kasvet (A kasvet basmak gönlü daralmak.

.keşke [ ﮐﺎش ] (.kâş (F

.yuva. 2.mâlikâne.1 [ ﮐﺎﺵﺎﻥﻪ ] (.kâşâne (F

.çini, fayans [ ﮐﺎﺵﯽ ] (.kâşî (F

.keşfeden [ ﮐﺎﺵﻒ ] (.kâşif (A

.keşke [ ﮐﺎﺵﮑﯽ ] (.kâşki (F

.kesme. 2.kesilme.1 [ ﻗﻄﻊ ] (.kat’ (A

247 .kesinlikle [ ﻗﻄﻌﺎ ] (.kat’an (A

.kesinlikle [ ﻗﻄﻌﺎ ] (.kat’en (A

.kesin [ ﻗﻄﻌﯽ ] (.kat’î (A kat’î sûrette kesin olarak, kesinlikle.

.kesinlik [ ﻗﻄﻌﻴﺖ ] (.kat’iyet (A

.kesinlikle. 2.asla.1 [ ﻗﻄﻌﻴﺎ ] (.kat’iyyen (A

.damlalar [ ﻗﻄﺮات ] (.katarât (A

.devşirme [ ﻗﻄﻒ ] (.katf (A

.asla, kesinlikle [ ﻗﺎﻃﺒﺔ ] (.kâtıbeten (A

.kesen, kesici [ ﻗﺎﻃﻊ ] (.kâti’ (A

.yazıcı [ ﮐﺎﺕﺐ ] (.kâtib (A

.öldüren [ ﻗﺎﺕﻞ ] (.kâtil (A

.öldürme [ ﻗﺘﻞ ] (.katil (A

.yazıcı [ ﮐﺎﺕﺐ ] (.kâtip (A

.öldürme, katil [ ﻗﺘﻞ ] (.katl (A

.damla [ ﻗﻄﺮﻩ ] (.katre (A

.kafileler [ ﻗﻮاﻓﻞ ] (.kavâfil (A

.kurallar, kâideler [ ﻗﻮاﻋﺪ ] (.kavâid (A

.kanunlar [ ﻗﻮاﻥﻴﻦ ] (.kavânîn (A

.güçlü [ ﻗﻮی ] (.kavî (A

.topluluk, ulus [ ﻗﻮم ] (.kavim (A

.yay [ ﻗﻮس ] (.kavis (A

.sağlam yapılı [ ﻗﻮی اﻝﺒﻨﻴﻪ ] (.kaviyü’l-bünye (A

248 .söz [ ﻗﻮل ] (.kavl (A

.kavim, topluluk [ ﻗﻮم ] (.kavm (A

.kavme dayalı [ ﻗﻮﻡﯽ ] (.kavmî (A

.kavimlik [ ﻗﻮﻡﻴﺖ ] (.kavmiyet (A

.yay [ ﻗﻮس ] (.kavs (A

.kusma [ ﻗﯽ ء ] (.kay’ (A

.bağ. 2.zincir. 3.kayıt.1 [ ﻗﻴﺪ ] (.kayd (A

.ilahî takdir. 2.kadılık. 3.kaza. 4.ilçe.1 [ ﻗﻀﺎ ] (.kazâ (A

.yargı ile ilgili [ ﻗﻀﺎﺋﯽ ] (.kazâî (A

.tesadüfen [ ﻗﻀﺎرا ] (.kazârâ (A.-F

.meseleler, problemler [ ﻗﻀﺎیﺎ ] (.kazâyâ (A

.kadı [ ﻗﺎﺽﯽ ] (.kâzî (A

.yalancı [ ﮐﺎذب ] (.kâzib (A

.mesele. 2.önerme.1 [ ﻗﻀﻴﻪ ] (.kaziyye (A

.olmamışçasına, yok sayarak [ ﮐﺄن ﻝﻢ یﮑﻦ ] (.ke’enlemyekün (A

.çanak. 2.kadeh.1 [ ﮐﺄس ] (.ke’s (A

.karaciğer [ ﮐﺒﺪ ] (.kebed (A

.büyük [ ﮐﺒﻴﺮ ] (.kebîr (A

.koç [ ﮐﺒﺶ ] (.kebş (A

.mavi [ ﮐﺒﻮد ] (.kebûd (F

.güvercin [ ﮐﺒﻮد ] (.kebûter (F

.eğri [ ﮐﺞ ] (.kec (F

.şaşı [ ﮐﺠﺒﻴﻦ ] (.kecbîn (F

249 .kel [ ﮐﭽﻞ ] (.keçel (F

.emek [ ﮐﺪ ] (.kedd (A

.üzüntü. 2.bulanıklık.1 [ ﮐﺪر ] (.keder (A

.üzüntülü, kederli [ ﮐﺪرﻥﺎک ] (.kedernâk (A.-F

.kâhya [ ﮐﺪﺧﺪا ] (.kedhüda (F

.kabak [ ﮐﺪو ] (.kedû (F

.köpük [ ﮐﻒ ] (.kef (F

.kefillik [ ﮐﻔﺎﻝﺖ ] (.kefâlet (A

.kepçe [ ﮐﻔﭽﻪ ] (.kefçe (F

.kalça [ ﮐﻔﻞ ] (.kefel (A

.kafirler [ ﮐﻔﺮﻩ ] (.kefere (A

.aya. 2.avuç.1 [ ﮐﻒ ] (.keff (A

.kefe [ ﮐﻔﻪ ] (.keffe (A

.kevgir [ ﮐﻔﮕﻴﺮ ] (.kefgîr (F

.kefil, kefalet eden [ ﮐﻔﻴﻞ ] (.kefil (A

.ayakkabı [ ﮐﻔﺶ ] (.kefş (F

.sırtlan [ ﮐﻔﺘﺎر ] (.keftâr (F

.güvercin [ ﮐﻔﺘﺮ ] (.kefter (F

.falcılık, kahinlik [ ﮐﻬﺎﻥﺖ ] (.kehânet (A

.kahinler [ ﮐﻬﻨﻪ ] (.kehene (A

.mağara [ ﮐﻬﻒ ] (.kehf (A

.göze sürme çeken. 2.göz hekimi.1 [ ﮐﺤﺎل ] (.kehhâl (A

.samanyolu [ ﮐﻬﮑﺸﺎن ] (.kehkeşan (F

250 .eğik, eğri [ ﮐﮋ ] (.kej (F

.akrep [ ﮐﮋدم ] (.kejdüm (F

.karakarga, kuzgun [ ﮐﻼغ ] (.kelâğ (F

.söz [ ﮐﻼم ] (.kelâm (A

.Kur’ân [ ﮐﻼم ﻗﺪیﻢ ] kelâm-ı kadim

.büyük insanların özlü sözleri [ ﮐﻼم ﮐﺒﺎر ] kelâm-ı kibâr

.köpek [ ﮐﻠﺐ ] (.kelb (A

.kelimeler, sözcükler [ ﮐﻠﻤﺎت ] (.kelimât (A

.sözcük [ ﮐﻠﻤﻪ ] (.kelime (A

.baş [ ﮐﻠﻪ ] (.kelle (F

.az, eksik [ ﮐﻢ ] (.kem (F

.az çok, aşağı yukarı [ ﮐﻤﺎﺑﻴﺶ ] (.kemâbîş (F

.eskiden olduğu gibi [ ﮐﻤﺎ ﻓﯽ اﻝﺴﺎﺑﻖ ] (.kemâfissâbık (A

.eskiden olduğu gibi [ ﮐﻤﺎﮐﺎن ] (.kemâkân (A

.olgunluk, mükemmellik [ ﮐﻤﺎل ] (.kemâl (A kemal-i dikkatle (A.-F.-T.) büyük bir dikkatle. kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle.

.yay. 2.keman.1 [ ﮐﻤﺎن ] (.kemân (F

.kaşı yay gibi olan sevgili [ ﮐﻤﺎن اﺑﺮو ] (.kemânebrû (F

.okçu, yay çeken [ ﮐﻤﺎﻥﮑﺶ ] (.kemankeş (F

.gerektiği gibi [ ﮐﻤﺎ یﻨﺒﻐﯽ ] (.kemâyenbağî (A

.kement [ ﮐﻤﻨﺪ ] (.kemend (F

.saçlarının kemendi [ ﮐﻤﻨﺪ زﻝﻒ ] (.kemend-i zülf (F

251 .bel [ ﮐﻤﺮ ] (.kemer (F

.bel kayışı [[ ﮐﻤﺮﺑﻨﺪ ] (.kemerbend (F

.pusu, tuzak [ ﮐﻤﻴﻦ ] (.kemîn (F

.nicelik [ ﮐﻤﻴﺖ ] (.kemmiyet (A

.nicelik [ ﮐﻤﻴﺖ ] (.kemmiyet (A

.daha az. 2.değersiz.1 [ ﮐﻤﺘﺮ ] (.kemter (F

.az bulunur [ ﮐﻤﻴﺎب ] (.kemyâb (F

.kıyı. 2.kenar, yan.1 [ ﮐﻨﺎر ] (.kenâr (F

.çevre. 2.sığınacak yer.1 [ ﮐﻨﻒ ] (.kenef (A

.kilise [ ﮐﻨﻴﺴﻪ ] (.kenîse (A

.cariye [ ﮐﻨﻴﺰ ] (.kenîz (F

.hazine [ ﮐﻨﺰ ] (.kenz (A

.sağır [ ﮐﺮ ] (.ker (F

.iğrenme tiksinme [ ﮐﺮاهﺖ ] (.kerâhet (A

cömertlik, kerem. 2.velîlerin gösterdikleri olağandışı.1 [ ﮐﺮاﻡﺖ ] (.kerâmet (A hal.

.uç, kıyı [ ﮐﺮان ] (.kerân (F

.kez [ ﮐﺮﻩ ] (.kere (A

.kereviz [ ﮐﺮﻓﺲ ] (.kerefs (F

.cömertlik [ ﮐﺮم ] (.kerem (A kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek.

.cömert [ ﮐﺮﻡﮑﺎر ] (.keremkâr (A.-F

.istemeyerek, iğrenerek [ ﮐﺮهﺎ ] (.kerhen (A

252 .iğrenç [ ﮐﺮیﻪ ] (.kerîh (A

.cömert. 2.yüce.1 [ ﮐﺮیﻢ ] (.kerîm (A

.kız çocuk [ ﮐﺮیﻤﻪ ] (.kerîme (A

.akbaba [ ﮐﺮﮐﺲ ] (.kerkes (A

.defalar [ ﮐﺮات ] (.kerrât (A

.defa [ ﮐﺮﻩ ] (.kerre (A

.büyük melek [ ﮐﺮوﺑﯽ ] (.kerûbî (A

.kafile, kervan [ ﮐﺮوان ] (.kervan (F kervansaray bk. karvanserây.

.kişi, kimse [ ﮐﺲ ] (.kes (F

.sürümsüz, kesat [ ﮐﺴﺎد ] (.kesâd (A

.yoğunluk. 2.çokluk.1 [ ﮐﺜﺎﻓﺖ ] (.kesâfet (A

.tembellik, gevşeklik [ ﮐﺴﺎﻝﺖ ] (.kesâlet (A

.çalışarak kazanma [ ﮐﺴﺐ ] (.kesb (A

.çalışarak elde edilen [ ﮐﺴﺒﯽ ] (.kesbî (A

.torba, küçük torba [ ﮐﻴﺴﻪ ] (.kese (F

.yoğun. 2.kalın. 3.koyu.1 [ ﮐﺜﻴﻒ ] (.kesîf (A

.çok, bol [ ﮐﺜﻴﺮ ] (.kesîr (A

.çok kullanılan [ ﮐﺜﻴﺮاﻻﺱﺘﻌﻤﺎل ] (.kesîrü’l-istimâl (A

.çokluk, bolluk [ ﮐﺜﺮت ] (.kesret (A kesretle :(A.-T.) çokça, bolca. kesretli (A.-T.) çok, fazla.

.keşif, bulma, ortaya çıkarma [ ﮐﺸﻒ ] (.keşf (A

253 .keşfetme, bulma [ ﮐﺸﻒ ] (.keşif (A

.dilenci çanağı. 2.keşkül, bir tür tatlı.1 [ ﮐﺸﮑﻮل ] (.keşkûl (F

.kargaşa, çekişme [ ﮐﺸﻤﮑﺶ ] (.keşmekeş (F

.gemi [ ﮐﺸﺘﯽ ] (.keştî (F

.kaptan [ ﮐﺸﺘﻴﺒﺎن ] (.keştîbân (F

.omuz. 2.kürek kemiği.1 [ ﮐﺘﻒ ] (.ketif (A

.gizleme, saklama [ ﮐﺘﻢ ] (.ketm (A

.keten [ ﮐﺘﺎن ] (.kettân (A

.sır saklayan, ağzı sıkı [ ﮐﺘﻮم ] (.ketûm (A

.yıldızlar [ ﮐﻮاﮐﺐ ] (.kevâkib (A

.yıldız [ ﮐﻮﮐﺐ ] (.kevkeb (A

.gösteriş [ ﮐﻮﮐﺒﻪ ] (.kevkebe (A

.varlık [ ﮐﻮن ] (.kevn (A

.cennet. 2.cennetteki bir havuz.1 [ ﮐﻮﺛﺮ ] (.kevser (A

.hile, düzen [ ﮐﻴﺪ ] (.keyd (A

.keyif, afiyet [ ﮐﻴﻒ ] (.keyf (A

.rastgele [ ﮐﻴﻒ ﻡﺎ اﺕﻔﻖ ] (.keyfe mâ ittafak (A

nitelik [ ﮐﻴﻔﻴﺖ ] (.keyfiyet (A

.nitelik [ ﮐﻴﻔﻴﺖ ] (.keyfiyyet (A

.dünya [ ﮐﻴﻬﺎن ] (.keyhân (F

.Satürn, Zuhal [ ﮐﻴﻮان ] (.keyvan (F

.aynı şekilde, böylece [ ﮐﺬا ] (.kezâ (A

.aynı şekilde [ ﮐﺬاﻝﮏ ] (.kezâlik (A

254 .çok yalancı [ ﮐﺬاب ] (.kezzâb (A

.kubbeler [ ﻗﺒﺎب ] (.kıbâb (A

.taraf, yön [ ﻗﺒﻞ ] (.kıbel (A

.Kâbe tarafı. 2.güney. 3.güney rüzgarı.1 [ ﻗﺒﻠﻪ ] (.kıble (A

.çingene [ ﻗﺒﻄﯽ ] (.kıbtî (A

.eskilik [ ﻗﺪم ] (.kıdem (A

.önder [ ﻗﺪوﻩ ] (.kıdve (A

.kaleler [ ﻗﻼع ] (.kılâ’ (A

.azlık [ ﻗﻠﺖ ] (.kıllet (A

.okuma [ ﻗﺮاﺋﺖ ] (.kırâat (A kırâat etmek okumak.

.kahvehane. 2.okuma salonu .1 [ ﻗﺮاﺋﺖ ﺧﺎﻥﻪ ] (.kırâathâne (A.-F

yakınlaşma. 2.iki gezegenin aynı burçta birbirine.1 [ ﻗﺮان ] (.kıran (A yaklaşması.

.deriden yapılmış su kabı [ ﻗﺮﺑﻪ ] (.kırba (A

.kağıt işleri [ ﻗﺮﻃﺎﺱﻴﻪ ] (.kırtâsiye (A

.kıssalar, hikayeler [ ﻗﺼﻪ ] (.kısas (A

.kısım, bölüm [ ﻗﺴﻢ ] (.kısm (A

.bir kısmı [ ﻗﺴﻤﺎ ] (.kısmen (A

.nasip, pay. 2.bölme.1 [ ﻗﺴﻤﺖ ] (.kısmet (A

.öykü, fıkra. 2.olay.1 [ ﻗﺼﻪ ] (.kıssa (A

.taksit. 2.parça.1 [ ﻗﺴﻂ ] (.kıst (A

.ölçü. 2.terazi.1 [ ﻗﺴﻄﺎس ] (.kıstas (A

255 .kabuk [ ﻗﺸﺮ ] (.kışr (A

.parça [ ﻗﻄﻌﻪ ] (.kıt’a (A

.savaş. 2.birbirini öldürme.1 [ ﻗﺘﺎل ] (.kıtal (A

.kılık, görünüm [ ﻗﻴﺎﻓﺖ ] (.kıyafet (A

.kalkma. 2.ayaklanma.1 [ ﻗﻴﺎم ] (.kıyâm (A kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak.

.mahşer günü. 2.gürültü patırtı.1 [ ﻗﻴﺎﻡﺖ ] (.kıyamet (A

.karşılaştırma, mukayese [ ﻗﻴﺎس ] (.kıyas (A

.değer [ ﻗﻴﻤﺖ ] (.kıymet (A kıymet vermek değer vermek. kıymetbilmez (A.-T.) değer bilmeyen.

.değerli [ ﻗﻴﻤﺘﺪار ] (.kıymetdar (A.-F

.katran, zift [ ﻗﻴﺮ ] (.kıyr (A

.okka [ ﻗﻴﻪ ] (.kıyye (A

.büyükler [ ﮐﺒﺎر ] (.kibar (A

.büyüklük taslama, şişinme [ ﮐﺒﺮ ] (.kibr (A

.yeterli olma. 2.yararlılık.1 [ ﮐﻔﺎیﺖ ] (.kifayet (A kifâyetsizlik (A.-T.) yetersizlik.

.göz hekimliği. 2.sürmecilik.1 [ ﮐﺤﺎﻝﺖ ] (.kihâlet (A

.söz [ ﻗﻴﻞ ] (.kîl (A

.köpekler [ ﮐﻼب ] (.kilâb (A

.kile [ ﮐﻴﻠﻪ ] (.kîle (A

.kilise [ ﮐﻠﻴﺴﺎ ] (.kilîsa (F

256 .kamış kalem [ ﮐﻠﮏ ] (.kilk (F

.dedikodu [ ﻗﻴﻞ و ﻗﺎل ] (.kîlükâl (A

.böbrek [ ﮐﻠﻴﻪ ] (.kilye (A

.kimyacı [ ﮐﻴﻤﻴﺎﮔﺮ ] (.kimyâger (A.-F

.kimyasal [ ﮐﻴﻤﻴﻮی ] (.kimyevî (A

.kinayeli [ ﮐﻨﺎیﻪ ﺁﻡﻴﺰ ] (.kinâyeâmîz (A.-F

.kinci [ ﮐﻴﻨﺪار ] (.kindar (F

.kinci [ ﮐﻴﻨﻪ ﺝﻮ ] (.kînecû (F

.yüce kişiler. 2.cömertler.1 [ ﮐﺮام ] (.kirâm (A

.defalarca [ ﮐﺮارا ] (.kirâren (A

.bez [ ﮐﺮﺑﺎس ] (.kirbâs (A

.kurt, kurtçuk [ ﮐﺮم ] (.kirm (F

.ipek böceği [ ﮐﺮم اﺑﺮیﺸﻢ ] kirm-i ebrîşem

.ateş böceği [ ﮐﺮم ﺵﺐ اﻓﺮوز ] kirm-i şebefruz

.torba, kese. 2.para kesesi.1 [ ﮐﻴﺴﻪ ] (.kîse (F

.giysi [ ﮐﺴﻮﻩ ] (.kisve (A

.giysi. 2.güreşçi kisbeti.1 [ ﮐﺴﻮت ] (.kisvet (A

.din [ ﮐﻴﺶ ] (.kîş (F

.ekin [ ﮐﺸﺖ ] (.kişt (F

.tarla [ ﮐﺸﺘﺰار ] (.kiştzar (F

.ülke [ ﮐﺸﻮر ] (.kişver (F

.fatih, ülkeler alan [ ﮐﺸﻮرﮐﺸﺎ ] (.kişverküşâ (F

.kitap [ ﮐﺘﺎب ] (.kitâb (A

257 .mezar taşı yazısı. 2.yazıt.1 [ ﮐﺘﺎﺑﻪ ] (.kitâbe (A

.kütüphane [ ﮐﺘﺎﺑﺨﺎﻥﻪ ] (.kitabhâne (A.-F

.sır saklama, ketumluk [ ﮐﺘﻤﺎن ] (.kitmân (A kitmân etmek saklamak.

.zekilik, uyanıklık [ ﮐﻴﺎﺱﺖ ] (.kiyâset (A

.yalan [ ﮐﺬب ] (.kizb (A

.eski [ ﮐﻬﻨﻪ ] (.köhne (F

.çirkinlik [ ﻗﺒﺢ ] (.kubh (A

.mezarlar [ ﻗﺒﻮر ] (.kubûr (A

.sokak [ ﮐﻮچﻪ ] (.kûçe (F

.kadılar [ ﻗﻀﺎت ] (.kudât (A

.çocuk [ ﮐﻮدک ] (.kûdek (F

.eskiler [ ﻗﺪﻡﺎ ] (.kudemâ (A

.güç [ ﻗﺪرت ] (.kudret (A

.kutsal [ ﻗﺪﺱﯽ ] (.kudsî (A

.melekler [ ﻗﺪﺱﻴﺎن ] (.kudsiyân (A.-F

.kutsallık [ ﻗﺪﺱﻴﺖ ] (.kudsiyet (A

kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı [ ﻗﺪﺱﻴﺖ ﺵﮑﻦ ] (.kudsiyetşiken (A.-F saygısız.

.gelme. 2.kudüm.1 [ ﻗﺪوم ] (.kudûm (A

.kudüm çalan [ ﻗﺪوم زن ] (.kudûmzen (A.-F

.küfe [ ﮐﻮﻓﻪ ] (.kûfe (F

.kilit [ ﻗﻔﻞ ] (.kufl (A

258 .ezik. 2.köfte.1 [ ﮐﻮﻓﺘﻪ ] (.kûfte (F

.dağ [ ﮐﻮﻩ ] (.kûh (F

.hörgüç [ ﮐﻮهﺎن ] (.kûhân (F

.dağlık [ ﮐﻮهﺴﺘﺎن ] (.kûhistan (F

.göz sürmesi [ ﮐﺤﻞ ] (.kuhl (A

.kuleler. 2.doruklar.1 [ ﻗﻠﻞ ] (.kulel (A

.kanca, çengel [ ﻗﻼب ] (.kullâb (A

.kule. 2.doruk.1 [ ﻗﻠﻪ ] (.kulle (A

.kalpler [ ﻗﻠﻮب ] (.kulûb (A

.kumar [ ﻗﻤﺎر ] (.kumâr (A

.kumaş [ ﻗﻤﺎش ] (.kumâş (A

.kumru [ ﻗﻤﺮی ] (.kumrî (A

.kör [ ﮐﻮر ] (.kûr (F

.kur’a, ad çekme [ ﻗﺮﻋﻪ ] (.kur’a (A

.köyler [ ﻗﺮاء ] (.kurâ (A

.kırıntı, döküntü [ ﻗﺮاﺽﻪ ] (.kurâze (A

.yakınlık. 2.yakın.1 [ ﻗﺮب ] (.kurb (A

.kuyumcu ocağı [ ﮐﻮرﻩ ] (.kûre (F

.körlük [ ﮐﻮری ] (.kûrî (F

.Kur’ân okuyucular [ ﻗﺮاء ] (.kurrâ (A

.yuvarlak [ ﻗﺮص ] (.kurs (A

.yüzyıllar. 2.çağlar.1 [ ﻗﺮون ] (.kurûn (A

.eski çağlar [ ﻗﺮون ﻗﺪیﻤﻪ ] (.kurûn-i kadîme (F

259 .ilkçağ [ ﻗﺮون اوﻝﯽ ] kurûn-i ûlâ

.ortaçağ [ ﻗﺮون وﺱﻄﯽ ] kurûn-i vüstâ

.kös, büyük davul [ ﮐﻮس ] (.kûs (F

.köse [ ﮐﻮﺱﻪ ] (.kûse (F

.kasırlar. 2.eksiklik, hata, ihmal.1 [ ﻗﺼﻮر ] (.kusûr (A kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak.

.köşe [ ﮐﻮﺵﻪ ] (.kûşe (F

.çaba [ ﮐﻮﺵﺶ ] (.kûşiş (F

.köşk [ ﮐﻮﺵﮏ ] (.kûşk (F

.azık, yiyecek [ ﻗﻮت ] (.kût (A

.kısa [ ﮐﻮﺕﺎﻩ ] (.kûtah (F

.kıt görüşlü, basiretsiz [ ﮐﻮﺕﺎﻩ ﻥﻈﺮ ] (.kûtahnazar (F.-A

.kutup [ ﻗﻄﺐ ] (.kutb (A

.pamuk [ ﻗﻄﻦ ] (.kutn (A

.çap [ ﻗﻄﺮ ] (.kutr (A

.oturma [ ﻗﻌﻮد ] (.kuûd (A

.güçler, kuvvetler [ ﻗﻮا ] (.kuvâ (A

.güç, kuvvet [ ﻗﻮﻩ ] (.kuvve (A

.hayal gücü [ ﻗﻮﻩء ﻡﺨﻴﻠﻪ ] kuvve-i muhayyile

.yaptırım gücü [ ﻗﻮﻩء ﻡﺆیﺪﻩ ] kuvve-i müeyyide

.güç. 2.askerî güç.1 [ ﻗﻮت ] (.kuvvet (A

.köy. 2.sokak. 3.sevgilinin evinin bulunduğu yer.1 [ ﮐﻮی ] (.kûy (F

.bağlar. 2.kayıtlar.1 [ ﻗﻴﻮد ] (.kuyûd (A

260 .kayıtlar [ ﻗﻴﻮدات ] (.kuyûdat (A

.kadılar [ ﻗﻀﺎت ] (.kuzât (A

.testi [[ ﮐﻮزﻩ ] (.kûze (F

.en büyük [ ﮐﺒﺮا ] (.kübrâ (A

.kederler [ ﮐﺪور ] (.küdûr (A

.bulanıklık. 2.tasa.1 [ ﮐﺪورت ] (.küdûret (A

.kafirler [ ﮐﻔﺎر ] (.küffar (A

.kafirlik. 2.küfür.1 [ ﮐﻔﺮ ] (.küfr (A

.küfürbaz [ ﮐﻔﺮﺑﺎز ] (.küfrbâz (A.-F

.eski [ ﮐﻬﻦ ] (.kühen (F

.şapka [ ﮐﻼﻩ ] (.külah (F

.kulübe [ ﮐﻠﺒﻪ ] (.külbe (F

.külah, şapka [ ﮐﻠﻪ ] (.küleh (F

.zahmet. 2.merasim.1 [ ﮐﻠﻔﺖ ] (.külfet (A

.tüm, bütün [ ﮐﻞ ] (.küll (A

.genel. 2.çok.1 [ ﮐﻠﯽ ] (.küllî (A

.tamamen, tümü [ ﮐﻠﻴﺎ ] (.külliyyen (A

.köşe [ ﮐﻨﺞ ] (.künc (F

.şerefe [ ﮐﻨﮕﺮﻩ ] (.küngüre (F

.asıl, öz [ ﮐﻨﻪ ] (.künh (A

.şimdi [ ﮐﻨﻮن ] (.künûn (F

.hazineler [ ﮐﻨﻮز ] (.künûz (A

.küre [ ﮐﺮﻩ ] (.küre (A

261 .yerküre, dünya [ ﮐﺮﻩء ارض ] küre-i arz

.küresel [ ﮐﺮوی ] (.kürevî (A

.sıpa. 2.tay.1 [ ﮐﺮﻩ ] (.kürre (F

.kürsü, taht. 2.başkent.1 [ ﮐﺮﺱﯽ ] (.kürsî (A

.güneş tutulması. 2.tutulma.1 [ ﮐﺜﻮف ] (.küsûf (A

.kesirler. 2.parçalar.1 [ ﮐﺴﻮر ] (.küsûr (A

.açma. 2.açılma, açılış.1 [ ﮐﺸﺎد ] (.küşad (F küşâd etmek açılış yapmak, açmak.

.güreş [ ﮐﺸﺘﯽ ] (.küştî (F

.kâtipler, yazıcılar [ ﮐﺘﺎب ] (.küttâb (A

.kitaplar [ ﮐﺘﺐ ] (.kütüb (A

.kütüphane [ ﮐﺘﺒﺨﺎﻥﻪ ] (.kütübhâne (A.-F

262

L

.hayır. 2.yoktur.1 [ ﻻ ] (.lâ (A

.al. 2.lal taşı. 3.kırmızı dudak.1 [ ﻝﻌﻞ ] (.la’l (A

.en azından, hiç olmazsa [ ﻻاﻗﻞ ] (.lâakal (A

.yalvarma [ ﻻﺑﻪ ] (.lâbe (F

.giyen [ ﻻﺑﺲ ] (.lâbis (A lâbis olmak giymek.

.gerekli, lazım [ ﻻﺑﺪ ] (.lâbüd (A

.kuşkusuz [ ﻻﺝﺮم ] (.lâcerem (A

.lacivert [ ﻻﺝﻮرد ] (.lâcverd (F

.laik, din dışı [ ﻻدیﻨﯽ ] (.lâdînî (A

.söz [ ﻻف ] (.lâf (F

.geveze [ ﻻﻓﺰن ] (.lafazan (F

.söz [ ﻝﻔﻆ ] (.lafız (A

.boş söz, zırva [ ﻻف و ﮔﺰاف ] (.lâfügüzâf (F

.söz, lafız [ ﻝﻔﻆ ] (.lafz (A

.lafız ile ilgili, söz ile ilgili [ ﻝﻔﻈﯽ ] (.lafzî (A

.zayıf, cılız [ ﻻﻏﺮ ] (.lâgar (F

.kaldırma. 2.boşuna.1 [ ﻝﻐﻮ ] (.lağv (A lağvedilmek (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak. lağvetmek (A.-T.) 1.kaldırmak. 2.hükümsüz kılmak.

263 lağvolmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kalmak. lağvolunmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.

.sürçme [ ﻝﻐﺰ ] (.lağz (A

.sürçme, kayma [ ﻝﻐﺰش ] (.lağziş (F

.mezar, lahit [ ﻝﺤﺪ ] (.lahd (A

.ek [ ﻻﺣﻘﻪ ] (.lahika (A

.et [ ﻝﺤﻢ ] (.lahm (A

.uyum. 2.tavır. 3.dil.1 [ ﻝﺤﻦ ] (.lahn (A

.parça [ ﻝﺨﺖ ] (.laht (F

.ilahî [ ﻻهﻮﺕﯽ ] (.lâhûtî (A

.an, lahza [ ﻝﺤﻈﻪ ] (.lahza (A

.lanetlenmiş [ ﻝﻌﻴﻦ ] (.laîn (A

.lakap [ ﻝﻘﺐ ] (.lakab (A

.kayıtsız [ ﻻﻗﻴﺪ ] (.lâkayd (A

.kayıtsızlık [ ﻻﻗﻴﺪی ] (.lâkaydî (A

.ancak, ne var ki [ ﻝﮑﻦ ] (.lâkin (A

.leylek [ ﻝﻘﻼق ] (.laklâk (A

.boş laf [ ﻝﻘﻠﻘﻪ ] (.laklaka (A

.dilsiz [ ﻻل ] (.lâl (F

.lale çiçeği [ ﻻﻝﻪ ] (.lâle (F

.pabuç. 2.taç, ibik.1 [ ﻻﻝﮑﺎ ] (.lâlekâ (F

.gelişigüzel [ ﻻ ﻋﻠﯽ اﻝﺘﻌﻴﻴﻦ ] (.lâlettayin (A

.lale bahçesi [ ﻻﻝﻪ زار ] (.lâlezar (F

264 .ister istemez, çaresiz [ ﻻﻡﺤﺎﻝﻪ ] (.lâmehâle (A

.mekansızlık [ ﻻﻡﮑﺎن ] (.lâmekan (A

.parlayan [ ﻻﻡﻊ ] (.lâmi’ (A

.parlayan [ ﻻﻡﻌﻪ ] (.lâmia (A

.dokunma duyusu [ ﻻﻡﺴﻪ ] (.lâmise (A

.yuva [ ﻻﻥﻪ ] (.lâne (F

.lanet, beddua [ ﻝﻌﻨﺖ ] (.lanet (A

.özellikle [ ﻻﺱﻴﻤﺎ ] (.lâsiyyema (A

.leş [ ﻻﺵﻪ ] (.lâşe (F

.leş yiyen [ ﻻﺵﻪ ﺧﻮار ] (.lâşehâr (F

.hoş, yumuşak [ ﻝﻄﻴﻒ ] (.latif (A

.şaka [ ﻝﻄﻴﻔﻪ ] (.latife (A latife etmek (A.-T.) şaka yapmak.

.şakacı [ ﻝﻄﻴﻔﻪ ﮔﻮ ] (.latifegû (A.-F

.tokat [ ﻝﻄﻤﻪ ] (.latme (A

.kayıtsız, gamsız [ ﻻاﺑﺎﻝﯽ ] (.lâubali (A lâubalîlik (A.-T.) kayıtsızlık, gamsızlık.

.çamur. 2.tortu.1 [ ﻻی ] (.lây (F

.kendinde olmayan [ ﻻیﻌﻘﻞ ] (.lâya’kil (A

.ölümsüz [ ﻻیﻤﻮت ] (.lâyemut (A

.kesintisiz, sürekli [ ﻻیﻨﻘﻄﻊ ] (.lâyenkatı (A

.parçalanmaz, ayrılmaz [ ﻻیﺘﺠﺰا ] (.lâyetecezza (A

.değişmez [ ﻻیﺘﻐﻴﺮ ] (.lâyetegayyer (A

265 .sonsuz [ ﻻ یﺘﻨﺎهﯽ ] (.lâyetenâhi (A

.sarsılmaz [ ﻻ یﺘﺰﻝﺰل ] (.lâyetezelzül (A

.tasarı [ ﻻیﺤﻪ ] (.lâyiha (A

.sayısız [ ﻻیﻌﺪ ] (.lâyuad (A

.yok olmaz, ölümsüz [ ﻻزوال ] (.lâzevâl (A

.gerekli. 2.geçişsiz.1 [ ﻻزم ] (.lâzım (A

.gerekli [ ﻻزﻡﻪ ] (.lâzıme (A

.inciler [ ﻝﺌﺎﻝﯽ ] (.leâli (A

.dudak [ ﻝﺐ ] (.leb (F

.ağzına kadar dolu [ ﻝﺒﺎﻝﺐ ] (.lebâleb (F

.süt [ ﻝﺒﻦ ] (.leben (A

.sahil, deniz kenarı [ ﻝﺐ دریﺎ ] (.leb-i derya (F

.inat [ ﻝﺠﺎﺝﺖ ] (.lecâcet (A

.inatçı [ ﻝﺠﻮج ] (.lecûc (A

.Tanrı sırlarıyla ilgili [ ﻝﺪﻥﯽ ] (.ledünnî (A

.ilişikte [ ﻝﻔﺎ ] (.leffen (A

.yan, yana, yararına [ ﻝﻪ ] (.leh (A

.oyun. 2.yararı olmayan işler.1 [ ﻝﻬﻮ ] (.lehv (A

.alçak [ ﻝﺌﻴﻢ ] (.leîm (A

.alçakça [ ﻝﺌﻴﻤﺎﻥﻪ ] (.leîmâne (A.-F

.tekme. 2.çifte.1 [ ﻝﮑﺪ ] (.leked (F

.lekeli [ ﻝﮑﻪ دار ] (.lekedâr (F

.parıltı [ ﻝﻤﻌﻪ ] (.lem’a (A

266 .parıldama [ ﻝﻤﻌﺎن ] (.lemeân (A

.parıltılar [ ﻝﻤﻌﺎت ] (.lemeât (A

.dokunma [ ﻝﻤﺲ ] (.lems (A

.yok olmayan, kalıcı. 2.Tanrı.1 [ ﻝﻢ یﺰل ] (.lemyezel (A

.aksak, topal [ ﻝﻨﮓ ] (.leng (F

.titrek [ ﻝﺮزان ] (.lerzân (F

.titreme [ ﻝﺮزش ] (.lerziş (F

.asker. 2.ordu.1 [ ﻝﺸﮑﺮ ] (.leşker (F

.hoşluk. 2.yumuşaklık. 3.güzellik.1 [ ﻝﻄﺎﻓﺖ ] (.letâfet (A

.şakalar, fıkralar, latifeler [ ﻝﻄﺎﺋﻒ ] (.letâif (A

.ekler [ ﻝﻮاﺣﻖ ] (.levâhık (A

.tasarılar [ ﻝﻮایﺢ ] (.levâyih (A

.gereçler, gerekli şeyler [ ﻝﻮازم ] (.levâzım (A

.Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı.1 [ ﻝﻮﻥﺪ ] (.levend (F

.levha [ ﻝﻮح ] (.levh (A

.plaka, tabela [ ﻝﻮﺣﻪ ] (.levha (A

.renk. 2.tür.1 [ ﻝﻮن ] (.levn (A

.pislik [ ﻝﻮث ] (.levs (A

.badem. 2.bademcik.1 [ ﻝﻮزﻩ ] (.levze (A

.geceler [ ﻝﻴﺎﻝﯽ ] (.leyâlî (A

.gece [ ﻝﻴﻞ ] (.leyl (A

.gece [ ﻝﻴﻠﻪ ] (.leyle (A

.yatılı [ ﻝﻴﻠﯽ ] (.leylî (A

267 .gece gündüz [ ﻝﻴﻞ و ﻥﻬﺎر ] (.leylünehâr (A

.yumuşak [ ﻝﻴﻦ ] (.leyyin (A

.lezzetler [ ﻝﺬات ] (.lezâiz (A

.lezzetli [ ﻝﺬیﺬ ] (.lezîz (A

.lezzetler. 2.zevkler.1 [ ﻝﺬات ] (.lezzât (A

.lezzet, tad. 2.zevk.1 [ ﻝﺬت ] (.lezzet (A

.giysi [ ﻝﺒﺎس ] (.libas (A

.gem [ ﻝﺠﺎم ] (.licâm (F

.sargı [ ﻝﻔﺎﻓﻪ ] (.lifâfe (A

.gem. 2.dizgin.1 [ ﻝﮕﺎم ] (.ligâm (F

.yorgan [ ﻝﺤﺎف ] (.lihâf (A

.sakal [ ﻝﺤﻴﻪ ] (.lihye (A

.ama ancak [ ﻝﻴﮏ ] (.lîk (F

.buluşma. 2.yüz.1 [ ﻝﻘﺎ ] (.likâ (A

.parça [ ﻝﻴﻤﻪ ] (.lîme (F

.limon [ ﻝﻴﻤﻮ ] (.lîmû (F

.dil [ ﻝﺴﺎن ] (.lisân (A

.dil ile ilgili [ ﻝﺴﺎﻥﯽ ] (.lisanî (A

.dilbilim [ ﻝﺴﺎﻥﻴﺎت ] (.lisâniyyat (A

.diş eti [ ﻝﺜﻪ ] (.lise (A

.sancak, bayrak [ ﻝﻮا ] (.livâ (A

.kulamparalık, oğlancılık [ ﻝﻮاﻃﻪ] (.livata (A

.yaraşma [ ﻝﻴﺎﻗﺖ ] (.liyakat (A

268 .oyuncak [ ﻝﻌﺒﺖ ] (.lu’bet (A

.kuklacı [ ﻝﻌﺒﺖ ﺑﺎز ] (.lu’betbaz (A.-F

.salya [ ﻝﻌﺎب ] (.luâb (A

.sözlük. 2.kelimeler.1 [ ﻝﻐﺎت ] (.lugât (A

.söz. 2.sözlük. 3.kelime.1 [ ﻝﻐﺖ ] (.lugat (A

.bilmece [ ﻝﻐﺰ ] (.lugaz (A

.lokma [ ﻝﻘﻤﻪ ] (.lukme (A

.boru. 2.lüle, kağıt külah.1 [ ﻝﻮﻝﻪ ] (.lûle (F

.iyilik, lütuf. 2.güzellik.1 [ ﻝﻄﻒ ] (.lutf (A lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek.

.lütuf sahibi [ ﻝﻄﻔﮑﺎر ] (.lutfkâr (A.-F

.iyilik görmüş, lütuf görmüş [ ﻝﻄﻒ دیﺪﻩ ] (.lutufdîde (A.-F

.lütuf sahibi [ ﻝﻄﻔﮑﺎر ] (.lutufkâr (A.-F

.inci [ ﻝﺆﻝﺆ ] (.lü’lü (A

.öz [ ﻝﺐ ] (.lübb (A

.kalabalık. 2.gümüş. 3.deniz, engin su.1 [ ﻝﺠﻪ ] (.lücce (A

.dil tutukluğu [ ﻝﮑﻨﺖ ] (.lüknet (A

.boru. 2.lüle, kağıt külah.1 [ ﻝﻮﻝﻪ ] (.lüle (F

.gereklilik, lazım olma [ ﻝﺰوم ] (.lüzum (A lüzum görmek gerekli bulmak.

269

M

.su [ ﻡﺎ ] (.mâ (A

.biz [ ﻡﺎ ] (.mâ (F

.kusurlar, ayıplar [ ﻡﻌﺎیﺐ ] (.ma’âyib (A

.geçit [ ﻡﻌﺒﺮ ] (.ma’ber (A

.anlam [ ﻡﻌﻨﯽ ] (.ma’ni (A

.sergi [ ﻡﻌﺮض ] (.ma’raz (A

.savaş alanı [ ﻡﻌﺮﮐﻪ] (.ma’reke (A

.kollektif [ ﻡﻌﺸﺮی ] (.ma’şerî (A

.mabetler, ibadet yerleri [ ﻡﻌﺎﺑﺪ ] (.maâbid (A

.geçitler [ ﻡﻌﺎﺑﺮ ] (.maâbir (A

.dönüş yeri. 2.ahiret.1 [ ﻡﻌﺎد ] (.maâd (A

.dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra [ ﻡﺎﻋﺪا ] (.mâadâ (A

.madenler [ ﻡﻌﺎدن ] (.maâdin (A

.ne yazık ki [ ﻡﻊ اﻷﺱﻒ ] (.maalesef (A

.seve seve [ ﻡﻊ اﻝﻤﻤﻨﻮﻥﻴﻪ ] (.maalmemnûniye (A

.anlamlar [ ﻡﻌﺎﻥﯽ ] (.maânî (A

.bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı.1 [ ﻡﻌﺎرف ] (.maârif (A maarif nezareti millî eğitim bakanlığı.

.geçim. 2.aylık.1 [ ﻡﻌﺎش ] (.maâş (A

270 .ne yazık ki, üzülerek, maalesef [ ﻡﻊ اﻝﺘﺄﺱﻒ ] (.maatteessüf (A

.bununla birlikte [ ﻡﻊ ذﻝﮏ ] (.maazâlik (A

.Allah esirgesin [ ﻡﻌﺎذ اﷲ ] (.maâzallah (A

.fizik ötesi, doğa ötesi [ ﻡﺎﺑﻌﺪاﻝﻄﺒﻴﻌﻪ ] (.mâba’dut-tabîa (A

.metafizik, doğa ötesi [ ﻡﺎﺑﻌﺪاﻝﻄﺒﻴﻌﻴﻪ ] (.mâba’duttabîiyye (A

.sonraki [ ﻡﺎﺑﻌﺪ ] (.mâbad (A mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var.

.tapınak. 2.ibadethane.1 [ ﻡﻌﺒﺪ ] (.mabed (A

.arası. 2.padişah sarayı.1 [ ﻡﺎﺑﻴﻦ ] (.mâbeyn (A

,ibadet edilen [ ﻡﻌﺒﻮد ] (.mabud (A

.cereyan eden. 2.serüven.1 [ ﻡﺎﺝﺮا ] (.mâcera (A

.maceracı [ ﻡﺎﺝﺮاﭘﺮﺱﺖ ] (.mâceraperest (A.-F

.maceracılık, maceraperestlik [ ﻡﺎﺝﺮاﭘﺮﺱﺘﯽ ] (.maceraperestî (A.-F

.ömür boyu [ ﻡﺎداﻡﺎﻝﺤﻴﺎت ] (.mâdâmülhayat (A

.madde madde [ ﻡﺎدﻩ ﺑﻤﺎدﻩ ] (.madde be madde (A.-F

.madde ile ilgili. 2.materyalist.1 [ ﻡﺎدی ] (.maddî (A

.maddîlik [ ﻡﺎدیﺖ ] (.maddiyet (A

.madde ile ilgili. 2.matetaryalist.1 [ ﻡﺎدیﻪ ] (.maddiyye (A

.dişi [ ﻡﺎدﻩ ] (.mâde (F

.adalet [ ﻡﻌﺪﻝﺖ ] (.mâdelet (A

.madencilik bilimi, mineraloji [ ﻡﻌﺪﻥﻴﺎت ] (.madeniyyât (A

.anne [ ﻡﺎدر ] (.mâder (F

.anne ile ilgili, ana tarafı [ ﻡﺎدری ] (.maderî (F

271 .anadan doğma [ ﻡﺎدرزاد ] (.mâderzâd (F

.kısrak [ ﻡﺎدیﺎن ] (.mâdiyân (F

.sayılı [ ﻡﻌﺪود ] (.madûd (A madûd olmak sayılmak.

.yok olmuş [ ﻡﻌﺪوم ] (.mâdum (A

.yokluk [ ﻡﻌﺪوﻡﻴﺖ ] (.mâdumiyet (A

.ast, aşağıda, alt [ ﻡﺎدون ] (.mâdun (A

.üst, üstü, yukarısı [ ﻡﺎﻓﻮق ] (.mâfevk (A

.eklem [ ﻡﻔﺼﻞ ] (.mafsal (A

.mağara [ ﻡﻐﺎرﻩ ] (.magâre (A

.çukur. 2.mezar.1 [ ﻡﻐﺎک ] (.mağâk (F

.savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri.1 [ ﻡﻐﺎزی ] (.mağâzî (A

.aldatılmış [ ﻡﻐﺒﻮن ] (.mağbûn (A

.haksızlığa uğramış [ ﻡﻐﺪور ] (.mağdûr (A mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak. mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak.

.haksızlığa uğrama, mağdur olma [ ﻡﻐﺪوریﺖ ] (.mağduriyet (A

.yarlıgama [ ﻡﻐﻔﺮت ] (.mağfiret (A mağfiret etmek yarlıgamak.

.yarlıganmış [ ﻡﻐﻔﻮر ] (.mağfur (A

.laf salatası, yanıltmaca [ ﻡﻐﻠﻄﻪ ] (.mağlata (A

.yenik [ ﻡﻐﻠﻮب ] (.mağlub (A

.gamlı, kederli [ ﻡﻐﻤﻮم ] (.mağmûm (A

272 .batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas.1 [ ﻡﻐﺮب ] (.mağrib (A

.gururlu, kendini beğenmiş [ ﻡﻐﺮور ] (.mağrur (A mağrûr olmak gururlanmak.

.gururlanarak, kendini beğenerek [ ﻡﻐﺮوراﻥﻪ ] (.mağrûrane (A.-F

.gaspedilmiş [ ﻡﻐﺼﻮب ] (.mağsub (A

.karışmış [ ﻡﻐﺸﻮش ] (.mağşuş (A

.beyin. 2.iç, öz. 3.ilik.1 [ ﻡﻐﺰ ] (.mağz (F

.gazaba uğratılmış [ ﻡﻐﻀﻮب ] (.mağzûb (A

.ay [ ﻡﺎﻩ ] (.mâh (F

.sevgi [ ﻡﺤﺒﺖ ] (.mahabbet (A mahabbet eylemek sevmek.

.mahfiller. 2.toplantı yerleri.1 [ ﻡﺤﺎﻓﻞ ] (.mahâfil (A

.mahkemeler [ ﻡﺤﺎﮐﻢ ] (.mahâkim (A

.yer [ ﻡﺤﻞ ] (.mahal (A

.yer [ ﻡﺤﻞ ] (.mahall (A

.yerel. 2.yerli.1 [ ﻡﺤﻠﯽ ] (.mahallî (A

.yerel [ ﻡﺤﻠﻴﻪ ] (.mahalliye (A

.aylık [ ﻡﺎهﺎﻥﻪ ] (.mâhâne (F

.beceri [ ﻡﻬﺎرت ] (.mahâret (A

.sonuç [ ﻡﺎﺣﺼﻞ ] (.mâhasal (A

.iyilikler, güzellikler [ ﻡﺤﺎﺱﻦ ] (.mahâsin (A

.hazırda olan [ ﻡﺎﺣﻀﺮ ] (.mâhazar (A

.mahzenler [ ﻡﺨﺎزن ] (.mahâzin (A

273 .sakıncalar [ ﻡﺤﺎذیﺮ ] (.mahâzîr (A

.hapishane [ ﻡﺤﺒﺲ ] (.mahbes (A

.sevilen. 2.sevgili.1 [ ﻡﺤﺒﻮب ] (.mahbûb (A

.hapsedilmiş. 2.hapishane.1 [ ﻡﺤﺒﻮس ] (.mahbus (A

.örtülmüş. 2.utangaç.1 [ ﻡﺤﺠﻮب ] (.mahcûb (A mahcûb etmek utandırmak. mahcûb olmak utanmak.

.utangaçlık [ ﻡﺤﺠﻮﺑﻴﺖ ] (.mahcûbiyet (A

.hacizli [ ﻡﺤﺠﻮظ ] (.mahcûz (A mahcûz olmak haczedilmek.

.sınırlı, kasıtlı [ ﻡﺤﺪود ] (.mahdud (A

.oğul [ ﻡﺨﺪوم ] (.mahdum (A

.matkap [ ﻡﺎهﻪ ] (.mâhe (F

.kutu, kap [ ﻡﺤﻔﻈﻪ ] (.mahfaza (A

.gizli [ ﻡﺨﻔﯽ ] (.mahfî (A

.toplantı yeri. 2.cami mahfili.1 [ ﻡﺤﻔﻞ ] (.mahfil (A

.gizlice [ ﻡﺨﻔﻴﺎ ] (.mahfiyyen (A

.korunmuş, saklanmış [ ﻡﺤﻔﻮظ ] (.mahfuz (A

.hilal, ay [ ﻡﺎﻩ ﻥﻮ ] (.mâh-ı nev (F

.ay, gökyüzündeki ay [ ﻡﺎﻩ ﺱﭙﻬﺮ ] mâh-ı sipihr

.balık [ ﻡﺎهﯽ ] (.mâhî (F

.becerili, maharetli [ ﻡﺎهﺮ ] (.mahir (A

.asıl, esas, içyüzü [ ﻡﺎهﻴﺖ ] (.mahiyet (A

274 .kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş [ ﻡﺤﮑﻮک ] (.mahkûk (A

.hüküm giymiş [ ﻡﺤﮑﻮم ] (.mahkum (A mahkûm etmek hüküm giydirmek. mahkum olmak hüküm giymek.

.takma ad [ ﻡﺨﻠﺺ ] (.mahlas (A

.tahttan indirilmiş [ ﻡﺨﻠﻮع ] (.mahlû (A

.yaratık [ ﻡﺨﻠﻮق ] (.mahluk (A

.erimiş, çözülmüş, hallolmuş [ ﻡﺤﻠﻮل ] (.mahlul (A

.karışık [ ﻡﺨﻠﻮط ] (.mahlut (A

.övülmüş. 2.hamd edilmiş.1 [ ﻡﺤﻤﻮد ] (.mahmûd (A

.yüklü [ ﻡﺤﻤﻮل ] (.mahmul (A

.uykulu, baygın [ ﻡﺨﻤﻮر ] (.mahmur (A

.ay parçası. 2.çok güzel.1 [ ﻡﺎﻩ ﭘﺎرﻩ ] (.mâhpâre (F

.çıkış yeri [ ﻡﺨﺮج ] (.mahrec (A

.nikah düşmeyen. 2.gizli.1 [ ﻡﺤﺮم ] (.mahrem (A

.ay yüzlü, güzel yüzlü [ ﻡﺎهﺮو ] (.mâhru (F

.yanık, yanmış [ ﻡﺤﺮوق ] (.mahruk (A

.yakacak [ ﻡﺤﺮوﻗﺎت ] (.mahrûkat (A

.yoksun [ ﻡﺤﺮوم ] (.mahrum (A mahrum etmek yoksun bırakmak. mahrum olmak yoksun kalmak.

.yoksunluk, mahrumluk [ ﻡﺤﺮوﻡﻴﺖ ] (.mahrumiyet (A

.koni [ ﻡﺨﺮوط ] (.mahrut (A

275 .hesap edilen [ ﻡﺤﺴﻮب ] (.mahsûb (A

.ürün, sonuç [ ﻡﺤﺼﻮل ] (.mahsûl (A

.kuşatılmış [ ﻡﺤﺼﻮر ] (.mahsur (A

.özgü, ayrılmış. 2.bilerek.1 [ ﻡﺨﺼﻮص ] (.mahsus (A

.hissedilen, hissedilir [ ﻡﺨﺼﻮص ] (.mahsûs (A

.kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık.1 [ ﻡﺤﺸﺮ ] (.mahşer (A

.mehtap [ ﻡﺎهﺘﺎب ] (.mâhtâb (F

.mühürlü [ ﻡﺨﺘﻮم ] (.mahtûm (A

.yazılı. 2.çizili.1 [ ﻡﺨﻄﻮط ] (.mahtût (A

.yok etme. 2.yok olma.1 [ ﻡﺤﻮ ] (.mahv (A mahvetmek (A.-T.) yok etmek.

.sırf, sade, tam [ ﻡﺤﺾ ] (.mahz (A

.huzur, kat. 2.görünüş.1 [ ﻡﺤﻀﺮ ] (.mahzar (A

.hüzünlü [ ﻡﺤﺰون ] (.mahzun (A mahzun etmek hüzünlendirmek. mahzun olmak hüzünlenmek.

.hüzünlü bir halde [ ﻡﺤﺰوﻥﺎﻥﻪ ] (.mahzûnane (A.-F

.sakınca [ ﻡﺤﺬور ] (.mahzur (A mahzur görmek sakıncalı bulmak.

.hoşa gidecek şeyler [ ﻡﺤﻈﻮﻇﺎت ] (.mahzûzat (A

.su ile ilgili. 2.mavi.1 [ ﻡﺎﺋﯽ ] (.mâî (A

.damıtık su [ ﻡﺎء ﻡﻘﻄﺮ ] mâ-i mukattar

.sofra [ ﻡﺎﺋﺪﻩ ] (.mâide (A

276 .eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan.1 [ ﻡﺎﺋﻞ ] (.mâil (A mâil olmak eğilim göstermek.

.geçim, dirlik [ ﻡﻌﻴﺸﺖ ] (.maîşet (A

.birlik, beraberlik, yanında bulunma [ ﻡﻌﻴﺖ ] (.maiyyet (A

.makat, kıç. 2.minder.1 [ ﻡﻘﻌﺪ ] (.mak’ad (A

.mezarlar, kabirler [ ﻡﻘﺎﺑﺮ ] (.makâbir (A

.önceki, önü [ ﻡﺎﻗﺒﻞ ] (.mâkabl (A

.tarih öncesi [ ﻡﺎﻗﺒﻞ اﻝﺘﺎریﺦ ] (.mâkablettârih (A

.söz [ ﻡﻘﺎل ] (.makâl (A

yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı.1 [ ﻡﻘﺎم ] (.makam (A

.makamlar [ ﻡﻘﺎﻡﺎت ] (.makâmat (A

.başkent. 2.merkez.1 [ ﻡﻘﺮ ] (.makarr (A

.maksatlar [ ﻡﻘﺎﺹﺪ ] (.makâsıd (A

.mezar [ ﻡﻘﺒﺮ ] (.makber (A

.mezar [ ﻡﻘﺒﺮﻩ ] (.makbere (A

.kabul edilen, beğenilen [ ﻡﻘﺒﻮل ] (.makbul (A

.alınmış. 2.alındı belgesi.1 [ ﻡﻘﺒﻮض ] (.makbuz (A

.gelme, geliş [ ﻡﻘﺪم ] (.makdem (A

.güç. 2.elden gelen.1 [ ﻡﻘﺪور ] (.makdur (A

.yansıma yeri [ ﻡﻌﮑﺲ ] (.makes (A makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak. makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak.

.kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.1 [ ﻡﻘﻬﻮر ] (.makhûr (A

277 .tavuk [ ﻡﺎﮐﻴﺎن ] (.mâkiyan (F

.yakın [ ﻡﻘﺮون ] (.makrun (A

(.amaç [ ﻡﻘﺼﺪ ] (.maksad (A

.istenilen, maksat [ ﻡﻘﺼﻮد ] (.maksûd (A

(.kesim yeri. 2.kesit.1 [ ﻡﻘﻄﻊ ] (.makta (A

.öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir.1 [ ﻡﻘﺘﻞ ] (.maktel (A

.kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz.1 [ ﻡﻘﻄﻮع ] (.maktû (A

.öldürülen [ ﻡﻘﺘﻮل ] (.maktül (A maktül olmak öldürülmek.

.akla uygun [ ﻡﻌﻘﻮل ] (.mâkul (A

.aklî bilgiler [ ﻡﻌﻘﻮﻻت ] (.makûlat (A

.kategori [ ﻡﻘﻮﻝﻪ ] (.makûle (A

.ters. 2.uğursuz.1 [ ﻡﻌﮑﻮس ] (.makûs (A

.mal. 2.servet.1 [ ﻡﺎل ] (.mal (A

.dopdolu [ ﻡﺎﻻﻡﺎل ] (.mâlâmâl (F

.mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili.1 [ ﻡﺎﻝﯽ ] (.mâlî (A

.melankoli [ ﻡﺎﻝﯽ ﺧﻮﻝﻴﺎ ] (.mâlihulya (Yun.-A

.sahip [ ﻡﺎﻝﮏ ] (.mâlik (A

.sahip olma [ ﻡﺎﻝﮑﻴﺖ ] (.mâlikiyet (A

devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona [ ﻡﺎﻝﻴﻪ ] (.maliye (A bağlı daireler.

.özürlü, hastalıklı [ ﻡﻌﻠﻮل ] (.malûl (A

.sakatlanmış olarak, özürlü olarak [ ﻡﻌﻠﻮﻻ ] (.malûlen (A

278 .hastalar, sakatlar [ ﻡﻌﻠﻮﻝﻴﻦ ] (.malûlîn (A

.bilinen [ ﻡﻌﻠﻮم ] (.malûm (A malûm olmak anlaşılmak, bilinmek.

.bilgi [ ﻡﻌﻠﻮﻡﺎت ] (.malûmat (A

.bilgiçlik taslayan [ ﻡﻌﻠﻮﻡﺎت ﻓﺮوش ] (.malûmatfurûş (A.-F malûmatfurûşluk (A.-F.-T.) bilgiçlik taslama. malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak.

.bununla birlikte [ ﻡﻊ ﻡﺎﻓﻴﻪ ] (.mâmafih (A

.sahip olunan [ ﻡﺎﻡﻠﮏ ] (.mâmelek (A

.yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış.1 [ ﻡﻌﻤﻮل ] (.mamûl (A

.imal edilenler [ ﻡﻌﻤﻮﻻت ] (.mamûlat (A mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde.

.bayındır, imar edilmiş [ ﻡﻌﻤﻮر ] (.mamûr (A mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek. mamûr etmek bayındırlaştırmak. mamûr olmak bayındır olmak.

.bayındır yer [ ﻡﻌﻤﻮرﻩ ] (.mamûre (A

.bayındırlık [ ﻡﻌﻤﻮریﺖ ] (.mamûriyet (A

.anlam [ ﻡﻌﻨﯽ ] (.mana (A manalandırmak anlam kazandırmak.

.mana yolu ile. 2.gönülden.1 [ ﻡﻌﻨﺎ ] (.manen (A

.gibi [ ﻡﺎﻥﻨﺪ ] (.mânend (F

.anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.1 [ ﻡﻌﻨﻮی ] (.manevî (A

279 .manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler.1 [ ﻡﻌﻨﻮیﺎت ] (.maneviyat (A

.engel [ ﻡﻌﻨﯽ ] (.mani (A mani olmak engel olmak.

.engel [ ﻡﺎﻥﻌﻪ ] (.mânia (A

.anlamlı [ ﻡﻌﻨﯽ دار ] (.manidar (A.-F

.devlet memuriyetindeki makam [ ﻡﻨﺼﺐ ] (.mansıb (A

.makam sahibi devlet memuru [ ﻡﻨﺼﺒﺪار ] (.mansıbdar (A.-F

.Tanrı’nın yardımıyla zafer kazanan [ ﻡﻨﺼﻮر ] (.mansur (A

.mantık bakımından [ ﻡﻨﻄﻘﺎ ] (.mantıkan (A

.mantıklı [ ﻡﻨﻄﻘﯽ ] (.mantıkî (A

.mantıkçılar, mantık bilginleri [ ﻡﻨﻄﻘﻴﻮن ] (.mantıkiyyûn (A

.seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz.1 [ ﻡﻨﻈﺮ ] (.manzar (A

.görünüm [ ﻡﻨﻈﺮﻩ ] (.manzara (A

.nazmedilmiş [ ﻡﻨﻈﻮم ] (.manzum (A

.manzumeler [ ﻡﻨﻈﻮﻡﺎت ] (.manzûmât (A

.dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem.1 [ ﻡﻨﻈﻮﻡﻪ ] (.manzûme (A

.bakılan. 2.dikkat çeken.1 [ ﻡﻨﻈﻮر ] (.manzur (A manzur olmak görülmek, göze çarpmak.

.yılan [ ﻡﺎر ] (.mâr (F

.hastalık [ ﻡﺮض ] (.maraz (A

.hastalıklı, hastalkla ilgili [ ﻡﺮﺽﯽ ] (.marazî (A

.yılancı, yılan tutan [ ﻡﺎرﮔﻴﺮ ] (.mârgîr (F

.bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.1 [ ﻡﻌﺮﻓﺖ ] (.marifet (A

280 .hasta [ ﻡﺮیﺾ ] (.mariz (A

.marpuç, nargile marpucu [ ﻡﺎرﭘﻴﭻ ] (.mârpîç (F

.bilinen. 2.ünlü, tanınmış.1 [ ﻡﻌﺮوف ] (.maruf (A marûf olmak tanınmak, bilinmek.

.arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma.1 [ ﻡﻌﺮوض ] (.maruz (A maruz olmak karşı karşıya kalmak.

.sunulanlar, arzedilecek şeyler [ ﻡﻌﺮوﺽﺎت ] (.maruzat (A

.geçen, geçmiş [ ﻡﺎﺱﺒﻖ ] (.mâsabak (A

.dizeler, mısralar [ ﻡﺼﺎرع ] (.masâri (A

.harcamalar [ ﻡﺼﺎرف ] (.masârif (A

.çıkış yeri, kaynak. 2.masdar.1 [ ﻡﺼﺪر ] (.masdar (A

.geçen, geçmiş [ ﻡﺎﺱﺒﻖ ] (.mâsebak (A

.soytarı [ ﻡﺴﺨﺮﻩ ] (.mashara (A

.Tanrı’nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey.1 [ ﻡﺎﺱﻮی ] (.mâsiva (A

.günah. 2.isyan.1 [ ﻡﻌﺼﻴﺖ ] (.masiyet (A

.düşüş yeri.1 [ ﻡﺴﻘﻂ ] (.maskat (A

.doğum yeri [ ﻡﺴﻘﻂ رأس ] maskat-ı re’s

.iş. 2.dirlik düzenlik.1 [ ﻡﺼﻠﺤﺖ ] (.maslahat (A

.elçi adına devlet işlerini yürüten [ ﻡﺼﻠﺤﺖ ﮔﺰار] (.maslahatgüzar (A.-F

.yapma, yapay. 2.sanatlı.1 [ ﻡﺼﻨﻮع ] (.masnû (A

.harcama, gider [ ﻡﺼﺮف ] (.masraf (A

.saralı [ ﻡﺼﺮوع ] (.masrû (A

.harcanmış [ ﻡﺼﺮوف ] (.masrûf (A

281 masruf olmak harcanmak.

.emme [ ﻡﺺ ] (.mass (A massetmek emmek, çekmek.

.yoğurt [ ﻡﺎﺱﺖ ] (.mâst (F

.meyhane. 2.sedir.1 [ ﻡﺼﻄﺒﻪ ] (.mastaba (A

.suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.1 [ ﻡﻌﺼﻮم ] (.masum (A

.masumca [ ﻡﻌﺼﻮﻡﺎﻥﻪ ] (.masumane (A.-F

.suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.1 [ ﻡﻌﺼﻮﻡﻪ ] (.masume (A

.masumluk, suçsuzluk [ ﻡﻌﺼﻮﻡﻴﺖ ] (.masumiyet (A

.korunmuş, saklanmış [ ﻡﺼﻮن ] (.masûn (A masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek.

.maşa [ ﻡﺎﺵﻪ ] (.mâşe (F

.toplum [ ﻡﻌﺸﺮ ] (.maşer (A

.kollektif, ortaklaşa [ ﻡﻌﺸﺮی ] (.maşerî (A

.kadın makyajcısı, kadın kuaförü [ ﻡﺎﺵﻄﻪ ] (.mâşıta (A

.yürüyen [ ﻡﺎﺵﯽ ] (.mâşî (A

.yürüyerek [ ﻡﺎﺵﻴﺎ ] (.mâşiyen (A

.doğu [ ﻡﺸﺮق ] (.maşrık (A

.erkek) sevgili) [ ﻡﻌﺸﻮق ] (.maşûk (A

.bayan) sevgili) [ ﻡﻌﺸﻮﻗﻪ ] (.maşuka (A

.basımevi [ ﻡﻄﺒﻌﻪ ] (.matbaa (A

.mutfak [ ﻡﻄﺒﺦ ] (.matbah (A

.basılı. 2.hoşa giden, hoş.1 [ ﻡﻄﺒﻮع ] (.matbû (A

282 .basın. 2.basılı şeyler.1 [ ﻡﻄﺒﻮﻋﺎت ] (.matbûat (A

.yas [ ﻡﺎﺕﻢ ] (.mâtem (A mâtem tutmak yas tutmak.

.yaslı [ ﻡﺎﺕﻤﺪار ] (.mâtemdar (A.-F

.yaslı [ ﻡﺎﺕﻤﯽ ] (.mâtemî (A.-F mâtemli (A.-T.) yaslı.

.yas tutulan ev [ ﻡﺎﺕﻤﺴﺮا ] (.mâtemserâ (A.-F

.yaslı [ ﻡﺎﺕﻢ زدﻩ ] (.mâtemzede (A.-F

.doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti.1 [ ﻡﻄﻠﻊ ] (.matla (A

.konu. 2.istek.1 [ ﻡﻄﻠﺐ ] (.matlab (A

.istenilen, aranan. 2.alacak.1 [ ﻡﻄﻠﻮب ] (.matlub (A matlûb etmek istemek.

.kovulmuş [ ﻡﻄﺮود ] (.matrûd (A

.sakalsız. 2.tıraşlanmış.1 [ ﻡﻄﺮوش ] (.matrûş (A

.yönelik, çevrili [ ﻡﻌﻄﻮف ] (.matuf (A

.bunak, bunamış [ ﻡﻌﺘﻮﻩ ] (.matûh (A

.(bunak, bunamış (bayan [ ﻡﻌﺘﻮهﻪ ] (.matûhe (A

.olup biten [ ﻡﺎوﻗﻊ ] (.mâvaka (A

.öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya.1 [ ﻡﺎورا ] (.mâverâ (A

.yurt tutulan yer [ ﻡﻮﻃﻦ ] (.mavtın (A

.maya. 2.para. 3.mal. 4.güç.1 [ ﻡﺎیﻪ ] (.mâye (F

.mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü.1 [ ﻡﺎیﻪ دار ] (.mâyedar (F

.sıvı [ ﻡﺎیﻊ ] (.mâyi (A

283 .kusurlu. 2.ayıplanmış.1 [ ﻡﻌﻴﻮب ] (.mayûb (A

.ermiş sanılan.2.zan altındaki.1 [ ﻡﻈﻨﻪ ] (.mazanna (A

.zarar verme. 2.zarar.1 [ ﻡﻀﺮت ] (.mazarrat (A

.zararlar [ ﻡﻀﺮات ] (.mazarrât (A

.tutanak [ ﻡﻀﺒﻄﻪ ] (.mazbata (A mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek.

.zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam.1 [ ﻡﻀﺒﻮط ] (.mazbut (A

.kayda geçirilenler [ ﻡﻀﺒﻮﻃﺎت ] (.mazbutat (A

.özür [ ﻡﻌﺬرت ] (.mazeret (A

.özür dileyen [ ﻡﻌﺬرت ﺧﻮاﻩ ] (.mazerethâh (A.-F

.ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma.1 [ ﻡﻈﻬﺮ ] (.mazhar (A mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak.

.geçmiş, geçmiş zaman [ ﻡﺎﺽﯽ ] (.mâzi (A

.zulme uğramış. 2.sesiz sedasız.1 [ ﻡﻈﻠﻮم ] (.mazlum (A

.mazlumca [ ﻡﻈﻠﻮﻡﺎﻥﻪ ] (.mazlumâne (A.-F

mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız.1 [ ﻡﻈﻠﻮﻡﻴﺖ ] (.mazlûmiyet (A olma.

.gargara [ ﻡﻀﻤﻀﻪ ] (.mazmaza (A mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak.

.kavram. 2.ince söz.1 [ ﻡﻀﻤﻮن ] (.mazmun (A

.zanlı [ ﻡﻈﻨﻮن ] (.maznun (A maznun olmak zan altında kalmak.

.dövülen. 2.çarpılan.1 [ ﻡﻀﺮوب ] (.mazrub (A

284 .kaba konulan. 2.zarflı.1 [ ﻡﻈﺮوف ] (.mazruf (A

.mazı [ ﻡﺎزو ] (.mâzu (F

.görevden alınmış, azledilmiş [ ﻡﻌﺰول ] (.mazûl (A mazul olmak görevden alınmak, azledilmek.

.özürlü [ ﻡﻌﺬور ] (.mazur (A

.sığınma yeri [ ﻡﺄوا ] (.me’vâ (A

.umutsuz [ ﻡﺄیﻮس ] (.me’yûs (A me’yûs etmek umutsuz bırakmak. me’yûs olmak umudunu yitirmek.

.sığınma yeri [ ﻡﺂب ] (.meâb (A

.dönüş yeri. 2.ahiret.1 [ ﻡﻌﺎد ] (.meâd (A

.kaynaklar [ ﻡﺂﺧﺬ ] (.meâhiz (A

.anlam [ ﻡﺂل ] (.meâl (A

.merdivenler [ ﻡﻌﺎرج ] (.meâric (A

.isyanlar. 2.günahlar.1 [ ﻡﻌﺎﺹﯽ ] (.meâsî (A

.kusurlar, ayıplar [ ﻡﻌﺎیﺐ ] (.meâyib (A

.sakın, aman sakın, olmaya [ ﻡﺒﺎد ] (.mebâd (F

.sakın, aman sakın, olmaya [ ﻡﺒﺎدا ] (.mebâdâ (F

.ilkeler, prensipler [ ﻡﺒﺎدی ] (.mebâdî (A

.konular, bahisler [ ﻡﺒﺎﺣﺚ ] (.mebâhis (A

.temeller. 2.yapılar, binalar.1 [ ﻡﺒﺎﻥﯽ ] (.mebânî (A

.başlangıç noktası.1 [ ﻡﺒﺪأ ] (.mebde’ (A

.tarih başlangıcı [ ﻡﺒﺪأ ﺕﺎریﺦ ] mebde-i tarih

285 .bölüm, fasıl. 2.bilim.1 [ ﻡﺒﺤﺚ ] (.mebhas (A

.bahsedilen [ ﻡﺒﺤﻮث ] (.mebhûs (A

.şaşkın [ ﻡﺒﻬﻮت ] (.mebhût (A

.tutar. 2.para.1 [ ﻡﺒﻠﻎ ] (.meblağ (A

.bina [ ﻡﺒﻨﯽ ] (.mebnâ (A

.dayanan. 2.bina edilmiş.1 [ ﻡﺒﻨﯽ ] (.mebnî (A

.yaygın, açık [ ﻡﺒﺴﻮط ] (.mebsût (A

.yaygın olarak [ ﻡﺒﺴﻮﻃﺎ ] (.mebsûten (A

.gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen.1 [ ﻡﺒﻌﻮث ] (.mebus (A

.bol [ ﻡﺒﺬول ] (.mebzûl (A

.bolca [ ﻡﺒﺬوﻻ ] (.mebzûlen (A

.bolluk [ ﻡﺒﺬوﻝﻴﺖ ] (.mebzûliyet (A

.yapay [ ﻡﺠﻌﻮل ] (.mec’ûl (A

.güç, kuvvet. 2.fırsat.1 [ ﻡﺠﺎل ] (.mecâl (A

.meclisler [ ﻡﺠﺎﻝﺲ ] (.mecâlis (A

.toplantı yerleri [ ﻡﺠﺎﻡﻊ ] (.mecâmi (A

.mecnunlar, çılgınlar [ ﻡﺠﺎﻥﻴﻦ ] (.mecânîn (A

.zorunlu. 2.zora koşulmuş.1 [ ﻡﺠﺒﻮر ] (.mecbûr (A

.zorunlu [ ﻡﺠﺒﻮری ] (.mecbûrî (A

.zorunluluk [ ﻡﺠﺒﻮریﺖ ] (.mecbûriyet (A

.parasız olarak [ ﻡﺠﺎﻥﺎ ] (.meccânen (A

.parasız [ ﻡﺠﺎﻥﯽ ] (.meccânî (A

.ululuk [ ﻡﺠﺪ ] (.mecd (A

286 .dergi [ ﻡﺠﻠﻪ ] (.mecelle (A

.bilinmeyen [ ﻡﺠﻬﻮل ] (.mechûl (A

.bilinmeyenler [ ﻡﺠﻬﻮﻻت ] (.mechûlât (A

.bilinmezlik [ ﻡﺠﻬﻮﻝﻴﺖ ] (.mechûliyet (A

.onun bunun çocuğu [ ﻡﺠﻬﻮل اﻝﻨﺴﺐ ] (.mechûlünneseb (A

.ulu [ ﻡﺠﻴﺪ ] (.mecîd (A

.toplantı yeri [ ﻡﺠﻠﺲ ] (.meclis (A

.meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren [ ﻡﺠﻠﺲ اﻓﺮوز ] (.meclisefrûz (A.-F

.celbedilmiş. 2.aşık, tutkun.1 [ ﻡﺠﻠﻮب ] (.meclûb (A

.toplantı yeri [ ﻡﺠﻤﻊ ] (.mecma’ (A

.toplam, tümü [ ﻡﺠﻤﻮع ] (.mecmû’ (A

dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya.1 [ ﻡﺠﻤﻮﻋﻪ ] (.mecmûa (A getirildiği eser.

.toplam olarak [ ﻡﺠﻤﻮﻋﺎ ] (.mecmûan (A

.delice seven. 2.cinli. 3.Leyla’nın aşığı.1 [ ﻡﺠﻨﻮن ] (.mecnûn (A

.çılğınca, delicesine [ ﻡﺠﻨﻮﻥﺎﻥﻪ ] (.mecnûnâne (A.-F

.su yatağı. 2.yol, güzergah.1 [ ﻡﺠﺮا ] (.mecrâ (A

.yaralı [ ﻡﺠﺮوح ] (.mecrûh (A

.yaralılar [ ﻡﺠﺮوﺣﻴﻦ ] (.mecrûhîn (A

.ateşperest, ateşe tapan [ ﻡﺠﻮﺱﯽ ] (.mecûsî (A

.cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli.1 [ ﻡﺠﺬوب ] (.meczûb (A

.davetli [ ﻡﺪﻋﻮ ] (.med’uv (A

.davetliler [ ﻡﺪﻋﻮیﻦ ] (.med’uvvîn (A

287 .mezarlar [ ﻡﺪاﻓﻦ ] (.medâfin (A

.yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı.1 [ ﻡﺪار ] (.medâr (A

.merdivenler [ ﻡﺪارج ] (.medâric (A

.medreseler [ ﻡﺪارس ] (.medâris (A

.uzatma. 2.çekme.1 [ ﻡﺪ ] (.medd (A

.çok öven. 2.meddah.1 [ ﻡﺪاح ] (.meddâh (A

.yardım, medet [ ﻡﺪد ] (.meded (A

.yardım isteyen [ ﻡﺪدﺧﻮاﻩ ] (.mededhâh (A.-F

.yardım eden, yardımcı [ ﻡﺪدﮐﺎر ] (.mededkâr (A.-F

.yardıma koşan, imdada koşan [ ﻡﺪدرس ] (.mededres (A.-F

.şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli.1 [ ﻡﺪﻥﯽ ] (.medenî (A medenîleşmek uygarlaşmak.

.uygarlık [ ﻡﺪﻥﻴﺖ ] (.medeniyyet (A

.top [ ﻡﺪﻓﻊ ] (.medfa (A

.mezar, defin yeri [ ﻡﺪﻓﻦ ] (.medfen (A

.çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış.1 [ ﻡﺪﻓﻮع ] (.medfû (A

.gömülü, defnedilmiş [ ﻡﺪﻓﻮن ] (.medfûn (A medfûn edilmek gömülmek.

.övgü [ ﻡﺪح ] (.medh (A

.giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet.1 [ ﻡﺪﺧﻞ ] (.medhal (A

.parmağı olan, müdahale etmiş olan [ ﻡﺪﺧﻠﺪار ] (.medhaldâr (A.-F medhaldar bulunmak (A.-F.-T.) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak. medhedilmek övülmek.

288 medhetmek övmek.

.övgü [ ﻡﺪﺣﻴﻪ ] (.medhiye (A

.övgüler [ ﻡﺪﺣﻴﺎت ] (.medhiyyât (A

.dehşete kapılmış [ ﻡﺪهﻮش ] (.medhûş (A

.uzun. 2.çekilmiş.1 [ ﻡﺪیﺪ ] (.medîd (A

.uzun. 2.çekilmiş.1 [ ﻡﺪیﺪﻩ ] (.medîde (A

.övgü şiiri, kaside [ ﻡﺪیﺤﻪ ] (.medîha (A

.övgü şairi, kaside şairi [ ﻡﺪیﺤﻪ ﮔﻮ ] (.medîhagû (A.-F

.şehir. 2.Medine.1 [ ﻡﺪیﻨﻪ ] (.medîne (A

.Medine [ ﻡﺪیﻨﺔ اﻝﻨﺒﯽ ] (.medînetünnebî (A

.Bağdat [ ﻡﺪیﻨﺔ اﻝﺴﻼم ] (.medînetüsselam (A

.kanıt olarak gösterilen [ ﻡﺪﻝﻮل ] (.medlûl (A

.medrese ile ilgili [ ﻡﺪرﺱﻮی ] (.medresevî (A

.eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen.1 [ ﻡﺪروس ] (.medrûs (A

.borçlu [ ﻡﺪیﻮن ] (.medyûn (A

.mefhumlar [ ﻡﻔﺎهﻴﻢ ] (.mefâhîm (A

.övünülecek şeyler [ ﻡﻔﺎﺧﺮ ] (.mefâhir (A

.eklemler [ ﻡﻔﺎﺹﻞ ] (.mefâsıl (A

.anahtarlar [ ﻡﻔﺎﺕﻴﺢ ] (.mefâtih (A

.övünç kaynağı [ ﻡﻔﺨﺮ ] (.mefhar (A

.kavram [ ﻡﻔﻬﻮم ] (.mefhum (A mefhûm olmak anlaşılmak.

.kayıp. 2.yok olmuş.1 [ ﻡﻔﻘﻮد ] (.mefkûd (A

289 mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak.

.ülkü, ideal [ ﻡﻔﮑﻮرﻩ ] (.mefkûre (A

.ülkü ile ilgili [ ﻡﻔﮑﻮروی ] (.mefkûrevî (A

.felçli [ ﻡﻔﻠﻮج ] (.meflûc (A meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.

.felçlilik. 2.kıpırdayamama.1 [ ﻡﻔﻠﻮﺝﻴﺖ ] (.meflûciyet (A

.döşenmiş [ ﻡﻔﺮوش ] (.mefrûş (A

.döşeme [ ﻡﻔﺮوﺵﺎت ] (.mefrûşat (A

.ayırılmış [ ﻡﻔﺮوز ] (.mefrûz (A

.farzedilmiş [ ﻡﻔﺮوض ] (.mefrûz (A

.açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı.1 [ ﻡﻔﺘﻮح ] (.meftûh (A

.tutkun, aşık [ ﻡﻔﺘﻮن ] (.meftûn (A meftûn etmek aşık etmek. meftûn olmak aşık olmak, tutulmak.

.tutkunluk [ ﻡﻔﺘﻮﻥﻴﺖ ] (.meftûniyet (A

.meğer. 2.oysa.1 [ ﻡﮕﺮ ] (.meger (F

.sinek [ ﻡﮕﺲ ] (.meges (F

.çukur. 2.mezar.1 [ ﻡﻐﺎک ] (.meğâk (F

.ay [ ﻡﻪ ] (.meh (F

.heybetlilik [ ﻡﻬﺎﺑﺖ ] (.mehâbet (A

.tehlikeli yerler [ ﻡﻬﺎﻝﮏ ] (.mehâlik (A

.yular, dizgin [ ﻡﻬﺎر ] (.mehâr (F

.kaynak [[ ﻡﺄﺧﺬ ] (.mehaz (A

290 .rahim yolu [ ﻡﻬﺒﻞ ] (.mehbil (A

.beşik [ ﻡﻬﺪ ] (.mehd (A

.mihenk taşı [ ﻡﺤﮏ ] (.mehekk (A

.heybetli [ ﻡﻬﻴﺐ ] (.mehîb (A

.süre tanıma [ ﻡﻬﻞ ] (.mehl (A

.tehlikeli yer [ ﻡﻬﻠﮑﻪ ] (.mehleke (A

.ay yüzlü, güzel yüzlü [ ﻡﻪ ﻝﻘﺎ ] (.mehlikâ (F.-A

.ay parçası. 2.güzel yüzlü.1 [ ﻡﻪ ﭘﺎرﻩ ] (.mehpare (F

.güzel yüzlü, parlak yüzlü [ ﻡﻪ ﭘﻴﮑﺮ ] (.mehpeyker (F

.mehir [ ﻡﻬﺮ ] (.mehr (A

.ay yüzlü, güzel yüzlü [ ﻡﻬﺮو ] (.mehrû (F

.mehtap, ay ışığı [ ﻡﻬﺘﺎب ] (.mehtâb (F

.alınmış [ ﻡﺄﺧﻮذ ] (.mehûz (A

.ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü.1 [ ﻡﻬﻮش ] (.mehveş (F

.yer. 2.ev.1 [ ﻡﮑﺎن ] (.mekân (A

.kiralık binek veya yük hayvanı [ ﻡﮑﺎرﻩ ] (.mekâre (A mekâreci (A.-T.) binek veya yük hayvanı kiralayan.

.cömertlikler [ ﻡﮑﺎرم ] (.mekârim (A

.mektuplar [ ﻡﮑﺎﺕﻴﺐ ] (.mekâtîb (A

.okullar [ ﻡﮑﺎﺕﺐ ] (.mekâtib (A

.yüksekokullar [ ﻡﮑﺎﺕﺐ ﻋﺎﻝﻴﻪ ] mekâtib-i âliye

.askerî okullar [ ﻡﮑﺎﺕﺐ ﻋﺴﮑﺮیﻪ ] mekâtib-i askeriye

.sürmeli [ ﻡﮑﺤﻮل ] (.mekhûl (A

291 .dizili. 2.gizli.1 [ ﻡﮑﻨﻮن ] (.meknûn (A

.hile [ ﻡﮑﺮ ] (.mekr (A

.iğrenç [ ﻡﮑﺮوﻩ ] (.mekrûh (A

.duralama, duraklama [ ﻡﮑﺚ ] (.meks (A

.kırık [ ﻡﮑﺴﻮر ] (.meksur (A

.keşfedilmiş [ ﻡﮑﺸﻮف ] (.mekşûf (A

.okul. 2.ekol.1 [ ﻡﮑﺘﺐ ] (.mekteb (A

.yüksekokul [ ﻡﮑﺘﺐ ﻋﺎﻝﯽ ] mekteb-i âlî

.harp okulu [ ﻡﮑﺘﺐ ﺣﺮﺑﻴﻪ ] mekteb-i harbiye

.lise [ ﻡﮑﺘﺐ اﻋﺪادی ] mekteb-i i’dâdî

.ilkokul [ ﻡﮑﺘﺐ اﺑﺘﺪاﺋﯽ ] mekteb-i ibtidâî

.ortaokul [ ﻡﮑﺘﺐ رﺵﺪی ] mekteb-i rüşdî

.Galatasaray Lisesi [ ﻡﮑﺘﺐ ﺱﻠﻄﺎﻥﯽ ] mekteb-i sultânî

.okul [ ﻡﮑﺘﺐ ] (.mektep (A

.yazılı. 2.mektup.1 [ ﻡﮑﺘﻮب ] (.mektub (A

.mektuplar [ ﻡﮑﺘﻮﺑﺎت ] (.mektûbat (A

.valilik özel kalem müdürü [ ﻡﮑﺘﻮﺑﯽ ] (.mektûbî (A

.gizli [ ﻡﮑﺘﻮم ] (.mektûm (A

.oyuncak [ ﻡﻠﻌﺒﻪ ] (.melabe (A

.giysiler [ ﻡﻼﺑﺲ ] (.melâbis (A

.çekirge [ ﻡﻠﺦ ] (.melah (F

.yüz güzelliği [ ﻡﻼﺣﺖ ] (.melahat (A

.dinsizler, tanrıtanımazlar [ ﻡﻼﺣﺪﻩ ] (.melâhide (A

292 .melekler [ ﻡﻼﺋﮏ ] (.melâik (A

(.melekler [ ﻡﻼﺋﮑﻪ ] (.melâike (A

.sıkıntı, usanma [ ﻡﻼل ] (.melâl (A melalli (A.-T.) sıkıntılı.

.melunluk [ ﻡﻠﻌﻨﺖ ] (.melanet (A

.sığınak, sığınacak yer [ ﻡﻠﺠﺄ ] (.melce (A

.yetiler [ ﻡﻠﮑﺎت ] (.melekât (A

.yeti [ ﻡﻠﮑﻪ ] (.meleke (A

.melek yüzlü güzel [ ﻡﻠﮏ ﺱﻴﻤﺎ ] (.meleksîmâ (A

.ruhlar alemi [ ﻡﻠﮑﻮت ] (.melekût (A

.ilişikte [ ﻡﻠﻔﻮﻓﺎ ] (.melfûfen (A

.düşünülen, öngörülen [ ﻡﻠﺤﻮظ ] (.melhûz (A

.padişah [ ﻡﻠﮏ ] (.melik (A

.gemici [ ﻡﻼح ] (.mellah (A

.yapışık [ ﻡﻠﺼﻮق ] (.melsûk (A

.alışık [ ﻡﺄﻝﻮف ] (.melûf (A

.lanet olası [ ﻡﻠﻌﻮن ] (.melun (A

.ülkeler. 2.topraklar, diyarlar.1 [ ﻡﻤﺎﻝﮏ ] (.memâlik (A

.ölüm [ ﻡﻤﺎت ] (.memât (A

.övülmüş [ ﻡﻤﺪوح ] (.memduh (A

.geçit [ ﻡﻤﺮ ] (.memer (A

.mühürlü [ ﻡﻤﻬﻮر ] (.memhûr (A

.ülke. 2.şehir.1 [ ﻡﻤﻠﮑﺖ ] (.memleket (A

293 .köle [ ﻡﻤﻠﻮک ] (.memlûk (A

.yasak [ ﻡﻤﻨﻮع ] (.memnû (A

.yasak [ ﻡﻤﻨﻮﻋﻪ ] (.memnûa (A

.yasak olma hali [ ﻡﻨﻮﻋﻴﺖ ] (.memnûiyet (A

.mutlu, razı. 2.sevinçli.1 [ ﻡﻤﻨﻮن ] (.memnûn (A memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek.

.memnunluk [ ﻡﻤﻨﻮﻥﻴﺖ ] (.memnuniyet (A

.umulan, beklenilen [ ﻡﺄﻡﻮل ] (.memûl (A

.görevli. 2.devlet memuru.1 [ ﻡﺄﻡﻮر ] (.memur (A

.memurlar, görevliler [ ﻡﺄﻡﻮریﻦ ] (.memurîn (A

.memurluk [ ﻡﺄﻡﻮریﺖ ] (.memûriyet (A

.karışık [ ﻡﻤﺰوج ] (.memzuc (A

.ben [ ﻡﻦ ] (.men (F

.engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma.1 [ ﻡﻨﻊ ] (.men’ (A 3.yasaklama. 4.yasaklanma. men’ edilmek yasaklanmak. men’ etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak. men’ olunmak yasaklanmak.

.kaynaklar [ ﻡﻨﺎﺑﻊ ] (.menâbi’ (A

.menfaatler, çıkarlar, yararlar [ ﻡﻨﺎﻓﻊ ] (.menâfi’ (A

.menkıbeler, övgüye değer özellikler [ ﻡﻨﺎﻗﺐ ] (.menâkıb (A

.uyku. 2.rüya.1 [ ﻡﻨﺎم ] (.menâm (A

.minare [ ﻡﻨﺎرﻩ ] (.menâre (A

294 .makamlar [ ﻡﻨﺎﺹﺐ ] (.menâsıb (A

.bölgeler [ ﻡﻨﺎﻃﻖ ] (.menâtık (A

.manzaralar [ ﻡﻨﺎﻇﺮ ] (.menâzır (A

.konaklar. 2.aşamalar.1 [ ﻡﻨﺎزل ] (.menâzil (A

.kaynak. 2.pınar.1 [ ﻡﻨﺒﻊ ] (.menba (A

.sürgün [ ﻡﻨﻔﯽ ] (.menfâ (A

.çıkar, yarar [ ﻡﻨﻔﻌﺖ ] (.menfaat (A

.çıkarcı [ ﻡﻨﻔﻌﺖ ﭘﺮﺱﺖ ] (.menfaatperest (A.-F menfâlık (A.-T.) sürgün hayatı.

.nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu [ ﻡﻨﻔﺬ ] (.menfez (A

olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz.1 [ ﻡﻨﻔﯽ ] (.menfî (A yaklaşan. 3.sürgüne gönderilmiş.

.nefret edilen [ ﻡﻨﻔﻮر ] (.menfur (A

.yasaklanmış [ ﻡﻨﻬﯽ ] (.menhî (A

.yasaklar [ ﻡﻨﻬﻴﺎت ] (.menhiyat (A

.uğursuz [ ﻡﻨﺤﻮس] (.menhus (A

.sperma [ ﻡﻨﯽ ] (.meni (A

.benlik [ ﻡﻨﯽ ] (.menî (F

.aşılmaz, sarp, geçit vermez [ ﻡﻨﻴﻊ ] (.menî’ (A

ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle [ ﻡﻨﻘﺒﻪ ] (.menkabe (A bağdaşmaz öyküler.

.nikahlı hanım, eş [ ﻡﻨﮑﻮﺣﻪ ] (.menkûha (A

.nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen.1 [ ﻡﻨﻘﻮل ] (.menkul (A

.nakışlı, işlemeli, desenli [ ﻡﻨﻘﻮش ] (.menkûş (A

295 .nispet edilen, ait, bağlı [ ﻡﻨﺼﻮب ] (.mensûb (A

.mensuplar [ ﻡﻨﺼﻮﺑﻴﻦ ] (.mensûbîn (A

.mensup olma, bağlı olma [ ﻡﻨﺼﻮﺑﻴﺖ ] (.mensubiyet (A

.dokunmuş [ ﻡﻨﺴﻮج ] (.mensûc (A

.dokumalar. 2.dokuma sektörü.1 [ ﻡﻨﺴﻮﺝﺎت ] (.mensûcât (A

.hükümsüz [ ﻡﻨﺴﻮخ ] (.mensûh (A

.düzyazı [ ﻡﻨﺜﻮر ] (.mensûr (A

..köken [ ﻡﻨﺸﺎ ] (.menşe (A

.ferman. 2.prizma.1 [ ﻡﻨﺸﻮر ] (.menşur (A

.alışılmış. 2.alışkın.1 [ ﻡﺄﻥﻮس ] (.menus (A

.bağlı [ ﻡﻨﻮط ] (.menût (A

.konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol.1 [ ﻡﻨﺰل ] (.menzil (A menzil alınmak yol alınmak. menzil almak yol almak.

.konak yeri [ ﻡﻨﺰﻝﮕﺎﻩ ] (.menzilgâh (A.-F

.yürürlükte, geçerli [ ﻡﺮﺋﯽ ] (.mer’î (A

.otlak [ ﻡﺮﻋﯽ ] (.mera (A

.merkezler [ ﻡﺮاﮐﺰ ] (.merâkiz (A

.amaç, anlatılmak istenen şey [ ﻡﺮام ] (.merâm (A

.acılık [ ﻡﺮارت ] (.merâret (A

.ağıtlar, mersiyeler [ ﻡﺮاﺛﯽ ] (.merâsî (A

.törenler. 2.tören.1 [ ﻡﺮاﺱﻢ ] (.merâsim (A

.rütbeler, mertebeler [ ﻡﺮاﺕﺐ ] (.merâtib (A

296 .bağlı [ ﻡﺮﺑﻮط ] (.merbut (A

.bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi.1 [ ﻡﺮﺑﻮﻃﻴﺖ ] (.merbûtiyet (A

.mercan [ ﻡﺮﺝﺎن ] (.mercân (A

.başvuru yeri [ ﻡﺮﺝﻊ ] (.merci (A

.adam. 2.yiğit.1 [ ﻡﺮد ] (.merd (F

.yiğitçe [ ﻡﺮداﻥﻪ ] (.merdâne (F

.merdiven [ ﻥﺮدﺑﺎن ] (.merdiven (F

.reddedilmiş, kabul edilmemiş [ ﻡﺮدود ] (.merdûd (A

.insan. 2.halk. 3.gözbebeği.1 [ ﻡﺮدم ] (.merdum (F merdumharlık (F.-T.) insan eti yeme, yamyamlık..

.insan. 2.halk. 3.gözbebeği.1 [ ﻡﺮدم ] (.merdüm (F

.gözbebeği [ ﻡﺮدﻡﮏ ] (.merdümek (F

.insanlardan kaçan [ ﻡﺮﻡﮕﺮیﺰ ] (.merdümgiriz (F

.insan yiyen, yamyam [ ﻡﺮدم ﺧﻮار ] (.merdümhar (F

.insanlık. 2.yiğitlik.1 [ ﻡﺮدﻡﯽ ] (.merdümî (F

.onarım [ ﻡﺮﻡﺖ ] (.meremmet (A meremmet etmek onarmak.

.ölüm [ ﻡﺮگ ] (.merg (F

.rağbet edilen, aranılan, istenilen [ ﻡﺮﻏﻮب ] (.mergub (A

.aşama. 2.konak, menzil.1 [ ﻡﺮﺣﻠﻪ ] (.merhale (A

.acıma [ ﻡﺮﺣﻤﺖ ] (. (A merhamet etmek acımak. merhametli (A.-T.) acıyan.

297 merhametsiz (A.-T.) acımasız.

.pomad, yara kremi [ ﻡﺮهﻢ ] (.merhem (A merhemsâz olmak çare bulmak.

.erkek) ölü) [ ﻡﺮﺣﻮم ] (.merhûm (A

.bayan) ölü) [ ﻡﺮﺣﻮﻡﻪ ] (.merhûme (A

.rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı.1 [ ﻡﺮهﻮن ] (.merhun (A

.Mars [ ﻡﺮیﺦ ] (.merih (A

.mezar [ ﻡﺮﻗﺪ ] (.merkad (A

.binit. 2.eşek.1 [ ﻡﺮﮐﺐ ] (.merkeb (A

.adı geçen, anılan; yazılmış [ ﻡﺮﻗﻮم ] (.merkum (A

.dikili, dikilmiş [ ﻡﺮﮐﻮز ] (.merkûz (A

.kurşun [ ﻡﺮﻡﯽ ] (.mermi (A

.gizemli. 2.rumuzlu.1 [ ﻡﺮﻡﻮز ] (.mermûz (A

.defalar [ ﻡﺮات ] (.merrât (A

.defa [ ﻡﺮﻩ ] (.merre (A

.ağıt, mersiye [ ﻡﺮﺛﻴﻪ ] (.mersiye (A

.derece. 2.miktar.1 [ ﻡﺮﺕﺒﻪ ] (.mertebe (A

.bataklık [ ﻡﺮزﻏﯽ ] (.merzagî (A

.sınır muhafızı. 2.sınır beyi.1 [ ﻡﺮزﺑﺎن ] (.merzüban (F

.akşam [ ﻡﺴﺎ ] (.mesâ (A

.mesçitler [ ﻡﺴﺎﺝﺪ ] (.mesâcid (A

.uzaklık [ ﻡﺴﺎﻓﻪ ] (.mesafe (A

.ölçüm [ ﻡﺴﺎﺣﻪ ] (.mesâha (A

298 .çalışma, çalışmalar [ ﻡﺴﺎﻋﯽ ] (.mesai (A

.musibetler [ ﻡﺼﺎﺋﺐ ] (.mesâib (A

.meseleler [ ﻡﺴﺎﺋﻞ ] (.mesâil (A

.yoksullar. 2.miskinler.1 [ ﻡﺴﺎﮐﻦ ] (.mesâkîn (A

.konutlar [ ﻡﺴﺎﮐﻦ ] (.mesâkin (A

.derideki küçük delikler [ ﻡﺴﺎﻡﻪ ] (.mesâme (A

.harcamalar [ﻡﺼﺎرف ] (.mesârif (A

.kötülükler [ ﻡﺴﺎوی ] (.mesâvî (A

.mesçit [ ﻡﺴﺠﺪ ] (.mescid (A

.kapalı, set çekili, tıkalı [ ﻡﺴﺪود ] (.mesdûd (A

.örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye.1 [ ﻡﺜﻞ ] (.mesel (A

.örneğin [ ﻡﺜﻼ ] (.meselâ (A

.mesele, konu. 2.sorun. 3.problem.1 [ ﻡﺴﺌﻠﻪ ] (.mesele (A

.sevinçler [ ﻡﺴﺮات ] (.meserrât (A

.sevinç [ ﻡﺴﺮت ] (.meserret (A

.silme, sıvama [ ﻡﺴﺦ ] (.mesh (A meshetmek silmek, sıvamak.

.büyülenmiş [ ﻡﺴﺤﻮر ] (.meshûr (A meshûr etmek büyülemek. meshûr olmak büyülenmek.

.İsa [ ﻡﺴﻴﺢ ] (.mesîh (A

.Hıristiyan [ ﻡﺴﻴﺤﯽ ] (.mesîhî (A

.Hıristiyanlık [ ﻡﺴﻴﺤﻴﺖ ] (.mesîhiyyet (A

299 .seyir yeri. 2.güzergah.1 [ ﻡﺴﻴﺮ ] (.mesîr (A

.gezinti yeri [ ﻡﺴﻴﺮﻩ ] (.mesîre (A

.konut [ ﻡﺴﮑﻦ ] (.mesken (A mesken etmek yurt tutmak. mesken ittihaz etmek (A.-T.) yurt tutmak, mesken edinmek.

.miskinlik [ ﻡﺴﮑﻨﺖ ] (.meskenet (A

.madenî paralar, sikkeler [ ﻡﺴﮑﻮﮐﺎت ] (.meskûkât (A

.yerleşilmiş, iskan edilmiş [ ﻡﺴﮑﻮن ] (.meskûn (A

.mezbaha [ ﻡﺴﻠﺦ ] (.meslah (A

.yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek.1 [ ﻡﺴﻠﮏ ] (.meslek (A

.veremli [ ﻡﺴﻠﻮل ] (.meslûl (A

.duyulan, işitilen [ ﻡﺴﻤﻮع ] (.mesmû (A

.duyulanlar, işitilenler [ ﻡﺴﻤﻮﻋﺎت ] (.mesmûat (A

.zehirli [ ﻡﺴﻤﻮم ] (.mesmûm (A

.dayanak. 2.makam.1 [ ﻡﺴﻨﺪ ] (.mesned (A

.mesnevi okuyan [ ﻡﺜﻨﻮی ﺧﻮان ] (.mesnevîhan (A.-F

.çalınmış [ ﻡﺴﺮوق ] (.mesruk (A

.sevinçli [ ﻡﺴﺮور ] (.mesrûr (A

.sevinçle [ ﻡﺴﺮوراﻥﻪ ] (.mesrûrane (A.-F

.ölçümcü [ ﻡﺴﺎح ] (.messah (A

.sarhoş, mest [ ﻡﺴﺖ ] (.mest (F

.sarhoşça [ ﻡﺴﺘﺎﻥﻪ ] (.mestâne (F

.sarhoşluk [ ﻡﺴﺘﯽ ] (.mestî (F

300 .körkütük sarhoş [ ﻡﺴﺖ ﺧﺮاب ] (.mest-i harâb (F.-A mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak.

.örtülü, gizli, kapalı [ ﻡﺴﺘﻮر ] (.mestûr (A

.yazılı [ ﻡﺴﻄﻮر ] (.mestûr (A

.mutlu, saadetli. 2.kutlu.1 [ ﻡﺴﻌﻮد ] (.mesud (A

.mesutça, bahtiyarlıkla [ ﻡﺴﻌﻮداﻥﻪ ] (.mesûdâne (A.-F

.sorumluluk [ ﻡﺴﺌﻮﻝﻴﺖ ] (.mesuliyet (A

.meşale [ ﻡﺸﻌﻞ ] (.meş’al (A

.uğursuz, şom [ ﻡﺸﺌﻮم ] (.meş’um (A

.bilinçli, şuurlu [ ﻡﺸﻌﻮر ] (.meş’ûr (A

.uğraşlar [ ﻡﺸﺎﻏﻞ ] (.meşâgil (A

.ünlüler [ ﻡﺸﺎهﻴﺮ ] (.meşâhîr (A

.meşaleler [ ﻡﺸﺎﻋﻞ ] (.meşâil (A

.sıkıntı, güçlük [ ﻡﺸﻘﺖ ] (.meşakkat (A meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak.

.burun [ ﻡﺸﺎم ] (.meşâmm (A

.doğular [ ﻡﺸﺎرق ] (.meşârık (A

.şeyhler [ ﻡﺸﺎیﺦ ] (.meşâyih (A

.dolu. 2.tok, doygun.1 [ ﻡﺸﺒﻮع ] (.meşbû (A

.ağaçlık [ ﻡﺸﺠﺮ ] (.meşcer (A

.ağaçlık [ ﻡﺸﺠﺮﻩ ] (.meşcere (A

.uğraşı [ ﻡﺸﻐﻠﻪ ] (.meşgale (A

.iş güç [ ﻡﺸﻐﻮﻝﻴﺖ ] (.meşgûliyet (A

301 .şehit düşülen yer [ ﻡﺸﻬﺪ ] (.meşhed (A

.sergi, sergilenen yer [ ﻡﺸﻬﺮ ] (.meşher (A

.görülmüş, gözlenmiş [ ﻡﺸﻬﻮد ] (.meşhûd (A meşhûd olmak görülmek, gözlenmek.

.dolu [ ﻡﺸﺤﻮن ] (.meşhûn (A

.ünlü, tanınmış, bilinen [ ﻡﺸﻬﻮر ] (.meşhûr (A

.şeyhlik. 2.şeyhlik makamı.1 [ ﻡﺸﻴﺨﺖ ] (.meşîhat (A

.yazı örneği. 2.temrin.1 [ ﻡﺸﻖ ] (.meşk (A

.kırba [ ﻡﺸﮏ ] (.meşk (F

.şüphe götürür [ ﻡﺸﮑﻮک ] (.meşkûk (A

.şüphe götürme [ ﻡﺸﮑﻮﮐﻴﺖ ] (.meşkûkiyyet (A

.övülen, beğenilen [ ﻡﺸﮑﻮر ] (.meşkûr (A

.yaratılış, tabiat. 2.içme yeri.1 [ ﻡﺸﺮب ] (.meşreb (A

.maşrapa [ ﻡﺸﺮﺑﻪ ] (.meşrebe (A

.yasal [ ﻡﺸﺮوع ] (.meşrû (A

.içilecek şeyler [ ﻡﺸﺮوﺑﺎت ] (.meşrûbât (A

.açıklanmış, şerhedilmiş [ ﻡﺸﺮوح ] (.meşrûh (A

.açıklamalar [ ﻡﺸﺮوﺣﺎت ] (.meşrûhât (A

.yasallık [ ﻡﺸﺮوﻋﻴﺖ ] (.meşrûiyyet (A

.koşullu [ ﻡﺸﺮوط ] (.meşrût (A meşrut olunmak şart koşulmak.

.gelin süsleyen [ ﻡﺸﺎﻃﻪ ] (.meşşâte (A

.danışma [ ﻡﺸﻮرت ] (.meşveret (A

302 meşveret etmek danışmak.

.mal, eşya [ ﻡﺘﺎع ] (.metâ (A

.doğuş yerleri [ ﻡﻄﺎﻝﻊ ] (.metâli (A

.dayanıklılık [ ﻡﺘﺎﻥﺖ ] (.metânet (A

.uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan [ ﻡﺘﺒﻮع ] (.metbû (A

.sağlam, dayanıklı [ ﻡﺘﻴﻦ ] (.metin (A

.yazıya dökülmüş bilgi [ ﻡﺘﻦ ] (.metn (A

.metreküp [ ﻡﺘﺮو ﻡﮑﻌﺐ ] (.metremik’ab (A

.terkedilmiş [ ﻡﺘﺮوک ] (.metrûk (A

.miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar [ ﻡﺘﺮوﮐﺎت ] (.metrûkat (A metrûkiyete uğramak (A.-T.) terkedilmek, metruk bırakılmak.

.öğüt [ ﻡﻮﻋﻈﻪ ] (.mev’ize (A

.vaat edilmiş. 2.vadeli.1 [ ﻡﻮﻋﻮد ] (.mev’ûd (A

.maddeler [ ﻡﻮاد ] (.mevâd (A

.konular, hususlar, yerler [ ﻡﻮارد ] (.mevârid (A

.dalga [ ﻡﻮج ] (.mevc (A

.dalga [ ﻡﻮﺝﻪ ] (.mevce (A

.var. 2.hazır. 3.varlık.1 [ ﻡﻮﺝﻮد ] (.mevcûd (A

.varlıklar [ ﻡﻮﺝﻮدات ] (.mevcûdât (A mevcûdiyet göstermek varlık göstermek.

.var olma, varlık [ ﻡﻮﺝﻮدیﺖ ] (.mevcûdiyyet (A

.sevgi [ ﻡﻮدت ] (.meveddet (A

.bağış [ ﻡﻮهﺒﻪ ] (.mevhibe (A

303 .vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı [ ﻡﻮهﻮم ] (.mevhûm (A

.durum, konum. 2.yer.1 [ ﻡﻮﻗﻊ ] (.mevki (A

.alay, kafile [ ﻡﻮﮐﺐ ] (.mevkib (A

.durak. 2.istasyon.1 [ ﻡﻮﻗﻒ ] (.mevkif (A

.tercih mevkii [ ﻡﻮﻗﻊ رﺝﺤﺎن ] (.mevki-i rüchan (A.-F

.vakfedilmiş [ ﻡﻮﻗﻮف ] (.mevkûf (A

.vakfeden [ ﻡﻮﻗﻮف ﻝﻪ ] (.mevkufleh (A

.Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden.1 [ ﻡﻮﻝﯽ ] (.mevlâ (A

.doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt.1 [ ﻡﻮﻝﺪ ] (.mevlid (A

.güvenilir, belgeye dayanan [ ﻡﻮﺛﻮق ] (.mevsuk (A

.güvenilirlik, belgeye dayanma [ ﻡﻮﺛﻮﻗﻴﺖ ] (.mevsûkiyet (A

.adlandırılmış [ ﻡﻮﺱﻮم ] (.mevsûm (A

.ölüm [ ﻡﻮت ] (.mevt (A

.ölüler [ ﻡﻮﺕﺎ ] (.mevtâ (A

.ölümcül [ ﻡﻮﺕﺎﺋﯽ ] (.mevtâî (A

.yurt [ ﻡﻮﻃﻦ ] (.mevtın (A

.yer [ ﻡﻮﺽﻊ ] (.mevzi (A

.yerel [ ﻡﻮﺽﻌﯽ ] (.mevzi’î (A

.konu [ ﻡﻮﺽﻮع ] (.mevzû (A

.sözkonusu [ ﻡﻮﺽﻮع ﺑﺤﺚ ] (.mevzu-i bahis (A.-F

.biçimli, düzgün. 2.vezinli.1 [ ﻡﻮزون ] (.mevzun (A

.şarap. 2.içki.1 [ ﻡﯽ ] (.mey (F meyânında (F.-T.) arasında.

304 .alan [ ﻡﻴﺪان ] (.meydân (A

.şarap rengi [ ﻡﻴﮕﻮن ] (.meygûn (F

.şarap içilen yer, içkievi [ ﻡﻴﺨﺎﻥﻪ ] (.meyhâne (F

.içkici [ ﻡﻴﺨﻮار ] (.meyhâr (F

.istek, eğilim [ ﻡﻴﻞ ] (.meyil (A meyil vermek eğilim göstermek.

.meyhane [ ﻡﻴﮑﺪﻩ ] (.meykede (F

.eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.1 [ ﻡﻴﻞ ] (.meyl (A meyl etmek (A.-T.) eğilmek.

.sağ kanat [ ﻡﻴﻤﻨﻪ ] (.meymene (A

.uğurlu [ ﻡﻴﻤﻮن ] (.meymûn (A

.sol kanat [ ﻡﻴﺴﺮﻩ ] (.meysere (A

.ölü [ ﻡﻴﺖ ] (.meyt (A

.umutsuz, üzgün [ ﻡﺄیﻮس ] (.meyus (A

.meşveli [ ﻡﻴﻮﻩ دار ] (.meyvedâr (F

.eğimli. 2.eğilimli.1 [ ﻡﻴﺎل ] (.meyyâl (A

.ölü [ ﻡﻴﺖ ] (.meyyit (A

.mezhepler [ ﻡﺬاهﺐ ] (.mezâhib (A

.zulümlerr [ ﻡﻈﺎﻝﻢ ] (.mezâlim (A

.kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.1 [ ﻡﻀﺎﻡﻦ ] (.mezâmin (A

.mezar yeri [ ﻡﺰارﮔﺎﻩ ] (.mezargâh (A.-F

.tarlalar [ ﻡﺰارع ] (.mezâri (A

.meziyetler, üstünlükler [ ﻡﺰایﺎ ] (.mezâyâ (A

305 .çöplük, döküntü alanı [ ﻡﺰﺑﻠﻪ ] (.mezbele (A

.boğazlanmış [ ﻡﺬﺑﻮح ] (.mezbuh (A

.anılan, belirtilen [ ﻡﺰﺑﻮر ] (.mezbûr (A

.karıştırma [ ﻡﺰج ] (.mezc (A mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.

.düşkünlük [ ﻡﺬﻝﺖ ] (.mezellet (A

.yol. 2.mezhep. 3.ekol.1 [ ﻡﺬهﺐ ] (.mezheb (A mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.

.meziyetler, üstünlükler [ ﻡﺰیﺎت ] (.meziyyât (A

.üstünlük [ ﻡﺰیﺖ ] (.meziyyet (A

.zikredilen, belirtilen, adı geçen [ ﻡﺬﮐﻮر ] (.mezkûr (A

.kötülenmiş, ayıplanmış [ ﻡﺬﻡﻮم ] (.mezmûm (A

.tarla [ ﻡﺰرع ] (.mezra (A

.tarla [ ﻡﺰرﻋﻪ ] (.mezra’a (A

.ekili [ ﻡﺰروع ] (.mezrû (A

.izinli. 2.diplomalı.1 [ ﻡﺄذون ] (.mezun (A

.izin alarak, izinli olarak [ ﻡﺄذوﻥﺎ ] (.mezunen (A

.makas [ ﻡﻘﺮاض ] (.mıkraz (A

.bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.1 [ ﻡﻨﻄﻘﻪ ] (.mıntaka (A

.kandil [ ﻡﺼﺒﺎح ] (.mısbah (A

.ölçüt, kriter [ ﻡﺼﺪاق ] (.mısdak (A

.dize [ ﻡﺼﺮاع ] (.mısra (A

.değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.1 [ ﻡﻄﺮق ] (.mıtrak (A

306 .mızrap [ ﻡﻀﺮب ] (.mızrab (A

.kargı [ ﻡﺰراق ] (.mızrak (A

.buluşma yeri [ ﻡﻴﻌﺎد ] (.miâd (A

.buhurdan [ ﻡﺠﻤﺮ ] (.micmer (A

.mideyi yormayan [ ﻡﻌﺪوی ] (.midevî (A

.övgü [ ﻡﺪﺣﺖ ] (.midhat (A

.yüz [ ﻡﺎﺋﻪ ] (.mie (A

.anahtar [ ﻡﻔﺘﺎح ] (.miftah (A

.tulga [ ﻡﻐﻔﺮ ] (.miğfer (A

.çivi [ ﻡﻴﺦ ] (.mîh (F

.mihenk taşı [ ﻡﺤﮏ ] (.mihekk (A

.sıkıntılar [ ﻡﺤﻦ ] (.mihen (A

.konuk [ ﻡﻬﻤﺎن ] (.mihmân (F

.misafirsever [ ﻡﻬﻤﺎن ﻥﻮاز ] (.mihmannevaz (F mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.

.misafirsever [ ﻡﻬﻤﺎن ﻥﻮاز ] (.mihmannüvaz (F

.misafirhane [ ﻡﻬﻤﺎن ﺱﺮا ] (.mihmânserâ (F

.sıkıntı, acı, dert [ ﻡﺤﻨﺖ ] (.mihnet (A

.sevgi. 2.güneş.1 [ ﻡﻬﺮ ] (.mihr (F

.odak [ ﻡﺤﺮاق ] (.mihrak (A

.sevgi dolu, şefkatli [ ﻡﻬﺮﺑﺎن ] (.mihrbân (F

.daha büyük. 2.büyük insan.1 [ ﻡﻬﺘﺮ ] (.mihter (F

.eksen [ ﻡﺤﻮر ] (.mihver (A

307 .küp [ ﻡﮑﻌﺐ ] (.mik’ab (A

.buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.1 [ ﻡﻴﻘﺎت ] (.mîkat (A

.miktar. 2.değer. 3.derece.1 [ ﻡﻘﺪار ] (.mikdar (A

.makas [ ﻡﻘﺮاض ] (.mikraz (A

.ölçek, ölçü [ ﻡﻘﻴﺎس ] (.mikyas (A

.şiş. 2.yol işareti.1 [ ﻡﻴﻞ ] (.mil (A

.doğum günü [ ﻡﻴﻼد ] (.mîlâd (A

.milletler. 2.dinler.1 [ ﻡﻠﻞ ] (.milel (A

.yorgan [ ﻡﻠﺤﻔﻪ ] (.milhafe (A

.mülk [ ﻡﻠﮏ ] (.milk (A

.din. 2.ulus.1 [ ﻡﻠﺖ ] (.millet (A

.ulusal [ ﻡﻠﯽ ] (.millî (A

.milliyetçi, nasyonalist [ ﻡﺎیﺖ ﭘﺮور ] (.milliyetperver (A.-F milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.

.ulusal [ ﻡﻠﻴﻪ ] (.milliyye (A

.mine [ ﻡﻴﻨﺎ ] (.mîna (F

.bundan sonra [ ﻡﻦ ﺑﻌﺪ] (.minba’d (A

.eskiden beri [ ﻡﻦ اﻝﻘﺪیﻢ ] (.minelkadim (A

.minnetler [ ﻡﻨﻦ ] (.minen (A

.iletki [ ﻡﻨﻘﻠﻪ ] (.minkale (A

.gaga [ ﻡﻨﻘﺎر ] (.minkar (A

.cımbız [ ﻡﻨﻘﺎش ] (.minkaş (A

.minnet altında kalan [ ﻡﻨﺘﺪار ] (.minnetdâr (A.-F

308 .bıçkı [ ﻡﻨﺸﺎر ] (.minşâr (A

.tarz, yol [ ﻡﻨﻮال ] (.minvâl (A

.ayna [ ﻡﺮﺁت ] (.mir’ât (A

.miraç, göğe ağma [ ﻡﻌﺮاج ] (.mirâc (A

.imrahor [ ﻡﻴﺮﺁﺧﻮر ] (.mîrahur (A.-F

.albay [ ﻡﻴﺮﺁﻻی ] (.miralay (F.-T

.defalarca, birçok kez [ ﻡﺮارا ] (.mirâren (A

.mirasyedi [ ﻡﻴﺮاث ﺧﻮار ] (.mirashâr (A.-F

.tuğgeneral [ ﻡﻴﺮﻝﻮا ] (.mirliva (F.-A

.gözlemevi, gözlem yeri [ ﻡﺮﺹﺎد ] (.mirsâd (A

.yelpaze [ ﻡﺮوﺣﻪ ] (.mirvaha (A

.beyzade [ ﻡﻴﺮزا ] (.mirza (F

.sözleşme [ ﻡﻴﺜﺎق ] (.mîsak (A misal (A.) [ ] örnek. misal almak örnek almak. misâli (A.-T.) gibi. misillü (A.-T.) gibi.

.zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.1 [ ﻡﺴﮑﻴﻦ ] (.miskin (A

.misk sürülmüş, miskli [ ﻡﺴﮑﻴﻦ ] (.miskîn (F

.gibi. 2.kat.1 [ ﻡﺜﻞ ] (.misl (A

.meşin [ ﻡﻴﺸﻴﻦ ] (.mîşîn (F

.matara [ ﻡﻄﻬﺮﻩ ] (.mithara (A

.meyvalı [ ﻡﻴﻮﻩ دار ] (.mîvedar (F

309 .sular [ ﻡﻴﺎﻩ ] (.miyâh (A

.orta. 2.bel. 3.ara.1 [ ﻡﻴﺎن ] (.miyân (F

.ölçü [ ﻡﻌﻴﺎر ] (.miyâr (A

.huy, tabiat, mizaç [ ﻡﺰاج ] (.mizâc (A

terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet.1 [ ﻡﻴﺰان ] (.mîzan (A günü.

.kıl [ ﻡﻮ ] (.mû (F

.tutucu [ ﻡﺤﺎﻓﻈﻪ ﮐﺎر ] (.muhafazakâr (A.-F

tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını.1 [ ﻡﻌﺮف ] (.mu‘arrif (A okuyan müezzin.

.mucizeler [ ﻡﻌﺠﺰات ] (.mu’cizât (A

.mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.1 [ ﻡﻌﺠﺰﻩ ﮔﻮ ] (.mu’cizegû (A.-F

.veri. 2.verilen, verilmiş.1 [ ﻡﻌﻄﯽ ] (.mu’tâ (A

.alışılmış [ ﻡﻌﺘﺎد ] (.mu’tâd (A

.alışılmış [ ﻡﻌﺘﺎدﻩ ] (.mu’tâde (A

.veri [ ﻡﻌﻄﻴﺎت ] (.mu’tiyat (A

.rüya yorumcusu [ ﻡﻌﺒﺮ ] (.muabbir (A

.peşin. 2.acele edilmiş.1 [ ﻡﻌﺠﻞ ] (.muaccel (A

.denk [ ﻡﻌﺪل ] (.muaddil (A

.denklem [ ﻡﻌﺎدﻝﻪ ] (.muâdele (A

.denklik [ ﻡﻌﺎدﻝﺖ ] (.muâdelet (A

.denk, eşdeğer [ ﻡﻌﺎدل ] (.muâdil (A

.muaf tutulma. 2.bağışıklık.1 [ ﻡﻌﺎﻓﻴﺖ ] (.muâfiyet (A

.ahitleşme, antlaşma [ ﻡﻌﺎهﺪﻩ ] (.muâhede (A

310 muâhede yapmak antlaşma yapmak.

.antlaşma metni [ ﻡﻌﺎهﺪﻩ ﻥﺎﻡﻪ ] (.muâhedenâme (A.-F

.çıkışma, azarlama, paylama [ ﻡﺆاﺧﺬﻩ ] (.muâheze (A

.sonraki, daha sonraki, geç [ ﻡﺆﺧﺮ ] (.muahhar (A

.takip eden, izleyen [ ﻡﻌﻘﺐ ] (.muakkib (A

.yüce, yüksek [ ﻡﻌﻠﯽ ] (.mualla (A

.asılı, havada [ ﻡﻌﻠﻖ ] (.muallak (A

.havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma [ ﻡﻌﻠﻘﻴﺖ ] (.muallakiyet (A

.öğretmen [ ﻡﻌﻠﻢ ] (.muallim (A

.bayan öğretmenler [ ﻡﻌﻠﻤﺎت ] (.muallimât (A

.bayan öğretmen [ ﻡﻌﻠﻤﻪ ] (.muallime (A

.öğretmenler [ ﻡﻌﻠﻤﻴﻦ ] (.muallimîn (A

.işlemler [ ﻡﻌﺎﻡﻼت ] (.muamelat (A

.işlem. 2.davranış.1 [ ﻡﻌﺎﻡﻠﻪ ] (.muamele (A

.bilmece [ ﻡﻌﻤﺎ ] (.muamma (A

.hoş kokulu, amberli [ ﻡﻌﻨﺒﺮ ] (.muanber (A

.inatçı [ ﻡﻌﺎﻥﺪ ] (.muânid (A

.inatçı [ ﻡﻌﻨﺪ ] (.muannid (A

.çatışkı [ ﻡﻌﺎرﺽﻪ ] (.muâraza (A

.karşıt, itirazcı [ ﻡﻌﺎرض ] (.muârız (A

.arınmış [ ﻡﻌﺮی ] (.muarrâ (A

.çağdaş [ ﻡﻌﺎﺹﺮ ] (.muâsır (A muasırlaşmak çağdaşlaşmak.

311 .sevişme [ ﻡﻌﺎﺵﻘﻪ ] (.muâşaka (A

.değiştokuş [ ﻡﻌﺎوﺽﻪ ] (.muâvaza (A

.yardım [ ﻡﻌﺎوﻥﺖ ] (.muavenet (A muavenet etmek yardım etmek.

.yardımcı [ ﻡﻌﺎون ] (.muavin (A

.bayramlaşma [ ﻡﻌﺎیﺪﻩ ] (.muayede (A

.belirli [ ﻡﻌﻴﻦ ] (.muayyen (A

.azametli, ulu [ ﻡﻌﻈﻢ ] (.muazzam (A

.acı çeken, azap çeken [ ﻡﻌﺬب ] (.muazzeb (A

.değerli, aziz [ ﻡﻌﺰز ] (.muazzez (A

.okul düzenini sağlayan görevli [ ﻡﺒﺼﺮ ] (.mubassır (A

.derli toplu, özlü [ ﻡﻮﺝﺰ ] (.mûcez (A

.gereken. 2.sebep.1 [ ﻡﻮﺝﺐ ] (.mûcib (A mûcib olmak sebep olmak.

.icat eden, mucit [ ﻡﻮﺝﺪ ] (.mûcid (A

.gülünç [ ﻡﻀﺤﮑﻪ ] (.mudhike (A

.ayrıntılı olarak [ ﻡﻔﺼﻼ ] (.mufassalan (A

.yanıltmaca [ ﻡﻐﺎﻝﻄﻪ ] (.mugâlata (A

.şarkıcı [ ﻡﻐﻨﯽ ] (.mugannî (A

.bayan şarkıcı [ ﻡﻐﻨﻴﻪ ] (.muganniye (A

.zıtlık, aykırılık [ ﻡﻐﺎیﺮت ] (.mugâyeret (A

.aykırı, zıt [ ﻡﻐﺎیﺮ ] (.mugayir (A

.deve dikeni [ ﻡﻐﻴﻼن ] (.mugîlân (A.>F

312 .kırgın, gücenik [ ﻡﻐﺒﺮ ] (.muğber (A muğber olmak kırılmak, gücenmek.

.aldatan, aldatıcı [ ﻡﻐﻔﻞ ] (.muğfil (A

.karmaşık, çapraşık [ ﻡﻐﻠﻖ ] (.muğlak (A

.karmaşıklık, çapraşıklık [ ﻡﻐﻠﻘﻴﺖ ] (.muğlakiyet (A

.sevgi [ ﻡﺤﺒﺖ ] (.muhabbet (A

.haberleşme [ ﻡﺨﺎﺑﺮﻩ ] (.muhabere (A

.haberci [ ﻡﺨﺎﺑﺮ ] (.muhabir (A

.göç [ ﻡﻬﺎﺝﺮت ] (.muhâceret (A

.saldıran. 2.saldırgan.1 [ ﻡﻬﺎﺝﻢ ] (.muhacim (A

.göçmen [ ﻡﻬﺎﺝﺮ ] (.muhacir (A

.uyuşturucu [ ﻡﺨﺪر ] (.muhaddir (A

.hadis bilgini [ ﻡﺤﺪث ] (.muhaddis (A

.koruma [ ﻡﺤﺎﻓﻈﻪ ] (.muhafaza (A muhafaza etmek korumak, saklamak. muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.

.tutucu [ ﻡﺤﺎﻓﻈﻪ ﮐﺎر ] (.muhafazakâr (A.-F muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.

.hafifletilmiş [ ﻡﺨﻔﻒ ] (.muhaffef (A

.hafifletici [ ﻡﺨﻔﻒ ] (.muhaffif (A

.koruyucu [ ﻡﺤﺎﻓﻆ ] (.muhâfız (A

.hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.1 [ ﻡﺤﺎﮐﻤﺎت ] (.muhâkemat (A

.hüküm yürütme. 2.yargılama.1 [ ﻡﺤﺎﮐﻤﻪ ] (.muhakeme (A

313 .doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.1 [ ﻡﺤﻘﻖ ] (.muhakkak (A

.araştırmacı, tahkik edici [ ﻡﺤﻘﻖ ] (.muhakkık (A

.imkansız [ ﻡﺤﺎل ] (.muhâl (A

.karşı düşüncede olma [ ﻡﺨﺎﻝﻔﺖ ] (.muhalefet (A

.hülleci [ ﻡﺤﻠﻞ ] (.muhallil (A

.tahmin edilen [ ﻡﺨﻤﻦ ] (.muhammen (A

.mayalı [ ﻡﺨﻤﺮ ] (.muhammer (A

.beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.1 [ ﻡﺨﻤﺲ ] (.muhammes (A

.kalleş [ ﻡﺨﻨﺚ ] (.muhannens (A

.kalleş [ ﻡﺤﻨﻂ ] (.muhannet (A muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.

.harpler, muharebeler [ ﻡﺤﺎرﺑﺎت ] (.muharebat (A

.harbetme, savaş [ ﻡﺤﺎرﺑﻪ ] (.muharebe (A

.savaşçı [ ﻡﺤﺎرب ] (.muharib (A

.dinî yasaklar [ ﻡﺤﺮﻡﺎت ] (.muharremât (A

.yazılı [ ﻡﺤﺮر ] (.muharrer (A

.tahrip edici, yıkıcı [ ﻡﺨﺮب ] (.muharrib (A

.yakıcı [ ﻡﺤﺮق ] (.muharrik (A

.yazar [ ﻡﺤﺮر ] (.muharrir (A

.sarma, kuşatma [ ﻡﺤﺎﺹﺮﻩ ] (.muhasara (A muhasara etmek sarmak, kuşatmak.

.muhasebeci [ ﻡﺤﺎﺱﺐ ] (.muhasib (A

.sonuç [ ﻡﺤﺼﻠﻪ ] (.muhassala (A

314 .tahsis edilmiş, özgü [ ﻡﺨﺼﺺ ] (.muhassas (A

.çevrili, kuşatılmış [ ﻡﺤﺎط ] (.muhât (A

.tehlike. 2.zarar, ziyan.1 [ ﻡﺨﺎﻃﺮﻩ ] (.muhatara (A

.konuşma [ ﻡﺤﺎورﻩ ] (.muhavere (A

.hayal edilen [ ﻡﺨﻴﻞ ] (.muhayyel (A

.hayal gücü [ ﻡﺨﻴﻠﻪ ] (.muhayyile (A

.akıllara durgunluk veren [ ﻡﺤﻴﺮاﻝﻌﻘﻮل ] (.muhayyirülukûl (A

.haber veren, haberci [ ﻡﺨﺒﺮ ] (.muhbir (A

.haklı [ ﻡﺤﻖ ] (.muhık (A

.seven [ ﻡﺤﺐ ] (.muhib (A

.korkunç, korkutucu [ ﻡﻮﺣﺶ ] (.mûhiş (A

.çevre. 2.saran, kuşatan.1 [ ﻡﺤﻴﻂ ] (.muhit (A

.ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.1 [ ﻡﺤﺘﺎج ] (.muhtâc (A

.özerklik [ ﻡﺨﺘﺎریﺖ ] (.muhtariyet (A

.kısa, özlü [ ﻡﺨﺘﺼﺮ ] (.muhtasar (A

.kısaca [ ﻡﺨﺘﺼﺮا ] (.muhtasaran (A

.vurguncu [ ﻡﺤﺘﮑﺮ ] (.muhtekir (A

.ihtilaflı [ ﻡﺨﺘﻠﻒ ﻓﻴﻪ ] (.muhtelefünfîh (A

.türlü [ ﻡﺨﺘﻠﻒ ] (.muhtelif (A

.karışık [ ﻡﺨﺘﻠﻂ ] (.muhtelit (A

.saygın, saygıdeğer [ ﻡﺤﺘﺮم ] (.muhterem (A muhterik olmak yanmak.

.kaçınan, uzak duran [ ﻡﺤﺘﺮز ] (.muhteriz (A

315 .görkemli, ihtişamlı [ ﻡﺤﺘﺸﻢ ] (.muhteşem (A

.içerik [ ﻡﺤﺘﻮا ] (.muhteva (A

.içeren, içine alan [ ﻡﺤﺘﻮی ] (.muhtevî (A muhtevî olmak içermek, içine almak.

.içindekiler [ ﻡﺤﺘﻮیﺎت ] (.muhteviyat (A

.hayat veren [ ﻡﺤﻴﯽ ] (.muhyî (A

.karşılığında. 2.karşılık.1 [ ﻡﻘﺎﺑﻞ ] (.mukâbil (A

.önde. 2.önce, önceki.1 [ ﻡﻘﺪم ] (.mukaddem (A

.önceden [ ﻡﻘﺪﻡﺎ ] (.mukaddemâ (A

.yazgı [ ﻡﻘﺪرات ] (.mukadderat (A

.kutsal [ ﻡﻘﺪس ] (.mukaddes (A

.kutsal değerler [ ﻡﻘﺪﺱﺎت ] (.mukaddesat (A

.giriş. 2.önsöz.1 [ ﻡﻘﺪﻡﻪ ] (.mukaddime (A

.taklitçi [ ﻡﻘﻠﺪ ] (.mukallid (A

.peçeli [ ﻡﻘﻨﻊ ] (.mukanna (A

.yasa koyucu [ ﻡﻘﻨﻦ ] (.mukannin (A

.yakın [ ﻡﻘﺮب ] (.mukarreb (A

.kararlaştırılmış. 2.kesin.1 [ ﻡﻘﺮر ] (.mukarrer (A

.kararlar [ ﻡﻘﺮرات ] (.mukarrerat (A

.kusurlu [ ﻡﻘﺼﺮ ] (.mukassır (A

.damıtılmış [ ﻡﻘﻄﺮ ] (.mukattar (A

.sözleşmeler [ ﻡﻘﺎوﻻت ] (.mukavelat (A

.sözleşme [ ﻡﻘﺎوﻝﻪ ] (.mukavele (A

316 (.sözleşme metni [ ﻡﻘﺎوﻝﻪ ﻥﺎﻡﻪ ] (.mukavelename (A.-F

.karşı koyma, direnme [ ﻡﻘﺎوﻡﺖ ] (.mukavemet (A mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.

.karşı koyan, direnen, dirençli [ ﻡﻘﺎوم ] (.mukavim (A

.güç veren [ ﻡﻘﻮی ] (.mukavvî (A

.kıyaslama, karşılaştırma [ ﻡﻘﺎیﺴﻪ ] (.mukâyese (A

.bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.1 [ ﻡﻘﻴﺪ ] (.mukayyed (A

.kusturucu [ ﻡﻘﻴﯽء ] (.mukayyi (A

.itirafçı [ﻡﻘﺮ ] (.mukırr (A

.oturan, yerleşik [ ﻡﻘﻴﻢ ] (.mukîm (A

.ikna edici [ ﻡﻘﻨﻊ ] (.mukni (A

.alıntı yapılmış [ ﻡﻘﺘﺒﺲ ] (.muktebes (A

.uyulan [ ﻡﻘﺘﺪا ] (.muktedâ (A

.uyan [ ﻡﻘﺘﺪی ] (.muktedî (A muktedî olmak uymak.

.güçlü, iktidarlı [ ﻡﻘﺘﺪر ] (.muktedir (A

(.tutumlu, iktisatlı [ ﻡﻘﺘﺼﺪ ] (.muktesid (A

.gereken [ ﻡﻘﺘﻀﯽ ] (.muktezî (A

.anılan, adı geçen [ ﻡﻮﻡﯽ اﻝﻴﻪ ] (.mûmâileyh (A

.adı geçenler [ ﻡﻮﻡﯽ اﻝﻴﻬﻢ ] (.mûmâileyhim (A

.imzalı, imzalanmış [ ﻡﻤﻀﯽ ] (.mumza (A

.ayrı [ ﻡﻨﻔﺼﻞ ] (.munfasıl (A

.cana yakın, alışılmış [ ﻡﻮﻥﺲ ] (.munis (A

317 .değişen, dönüşen [ ﻡﻨﻘﻠﺐ ] (.munkalib (A munkalib olmak değişmek, dönüşmek.

.yıkılan, çöken, sönen [ ﻡﻨﻘﺮض ] (.munkarız (A munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.

.vazgeçen [ ﻡﻨﺼﺮف ] (.munsarif (A munsarif olmak vazgeçmek.

.insaflı [ ﻡﻨﺼﻒ ] (.munsif (A

.uygun, uyumlu [ ﻡﻨﻄﺒﻖ ] (.muntabık (A

.düzenli, düzgün, intizamlı [ ﻡﻨﺘﻈﻢ ] (.muntazam (A

.düzenli olarak [ ﻡﻨﺘﻈﻤﺎ ] (.muntazaman (A

.bekleyen [ ﻡﻨﺘﻈﺮ ] (.muntazır (A

.ek [ ﻡﻨﻀﻢ ] (.munzam (A

.karınca [ ﻡﻮر ] (.mûr (F

.dörtgen. 2.kare.1 [ ﻡﺮﺑﻊ ] (.murabba (A

.dörtgen şeklinde, kare şeklinde [ ﻡﺮﺑﻊ اﻝﺸﮑﻞ ] (.murabbauşşekl (A

.istek, arzu [ ﻡﺮاد ] (murâd (A

.duruşma [ ﻡﺮاﻓﻌﻪ ] (.murâfaa (A

.delege [ ﻡﺮﺧﺺ ] (.murahhas (A

.denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.1 [ ﻡﺮاﻗﺒﻪ ] (.murakabe (A

.denetçi [ ﻡﺮاﻗﺐ ] (.murakıb (A

.yamalı [ ﻡﺮﻗﻊ ] (.murakka (A

.değerli taşlarla süslenmiş [ ﻡﺮﺹﻊ ] (.murassa (A

.kuş [ ﻡﺮغ ] (.murg (F

318 murûr etmek geçmek.

.sütanne [ ﻡﺮﺽﻌﻪ ] (.murzia (A

.yakalanmış, tutulmuş, uğramış [ ﻡﺼﺎب ] (.musâb (A musâb olmak yakalanmak, tutulmak.

.rastlayan [ ﻡﺼﺎدف ] (.musadif (A

.tokalaşma [ ﻡﺼﺎﻓﺤﻪ ] (.musâfaha (A musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.

.konuşma, sohbet etme [ ﻡﺼﺎﺣﺒﻪ ] (.musahabe (A

.düzeltilmiş [ ﻡﺼﺤﺢ ] (.musahhah (A

arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine.1 [ ﻡﺼﺎﺣﺐ ] (.musahib (A bakan.

.barış [ ﻡﺼﺎﻝﺤﻪ ] (.musalaha (A musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.

.yazar, kitap yazarı [ ﻡﺼﻨﻒ ] (.musannif (A

.iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit [ ﻡﺼﺮع ] (.musarra (A

.düz [ ﻡﺴﻄﺢ ] (.musattah (A

.resimli. 2.tasvir edilmiş.1 [ ﻡﺼﻮر ] (.musavver (A

.ressam [ ﻡﺼﻮر ] (.musavvir (A

.Kur’ân [ ﻡﺼﺤﻒ ] (.mushaf (A

.bela. 2.şirret, uğursuz.1 [ ﻡﺼﻴﺒﺖ ] (.musîbet (A

.müzisyen [ ﻡﻮﺱﻴﻘﯽ ﺵﻨﺎس ] (.mûsikîşinas (A.-F

.ısrarcı, ısrar eden [ ﻡﺼﺮ ] (.musir (A

.ısrarla, ısrar ederek [ ﻡﺼﺮاﻥﻪ ] (.musirrane (A.-F

319 .doğru, düz, dosdoğru [ ﻡﺴﺘﻘﻴﻢ ] (.mustakim (A

.fare [ ﻡﻮش ] (.mûş (F

.muşamba [ ﻡﺸﻤﻊ ] (.muşamma (A

.kılı kırk yararak [ ﻡﻮﺵﮑﺎﻓﺎﻥﻪ ] (.mûşikâfâne (F

.yumruk. 2.avuç.1 [ ﻡﺸﺖ ] (.muşt (F

.taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz [ ﻡﺘﻌﺼﺐ ] (.muta’assıb (A

.uyan, uyumlu [ ﻡﻄﺎﺑﻖ ] (.mutabık (A

.istekler [ ﻡﻄﺎﻝﺒﺎت ] (.mutâlebât (A

.istek. 2.isteme, talep.1 [ ﻡﻄﺎﻝﺒﻪ ] (.mutâlebe (A mutâlebe etmek istemek, talep etmek.

.tantanalı. 2.gösterişli.1 [ ﻡﻄﻨﻄﻦ ] (.mutantan (A

.biteviye [ ﻡﻄﺮدا ] (.mutarriden (A

.sancak beyi [ ﻡﺘﺼﺮف ] (.mutasarrıf (A

.sûfice [ ﻡﺘﺼﻮﻓﺎﻥﻪ ] (.mutasavvıfâne (A.-F

.baş eğme, boyun eğme, itaat [ ﻡﻄﺎوﻋﺖ ] (.mutâva’at (A

.yurt tutmuş [ ﻡﺘﻮﻃﻦ ] (.mutavattın (A

.şakalaşma, birbirine fıkra anlatma [ ﻡﻄﺎیﺒﻪ ] (.mutayebe (A

.içeren [ ﻡﺘﻀﻤﻦ ] (.mutazammin (A

.zarar gören [ ﻡﺘﻀﺮر ] (.mutazarrır (A mutazarrır olmak zarar görmek.

.itibarlı. 2.geçerli.1 [ ﻡﻌﺘﺒﺮ ] (.muteber (A

.ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.1 [ ﻡﻌﺘﺪل ] (.mutedil (A

.inanan, inancında olan [ ﻡﻌﺘﻘﺪ ] (.mutekid (A

320 .güvenilir [ ﻡﻌﺘﻤﺪ ] (.mutemed (A

.itaat eden, boyun eğen [ ﻡﻄﻴﻊ ] (.mutî (A mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.

.kesin [ ﻡﻄﻠﻖ ] (.mutlak (A

.kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız [ ﻡﻄﻠﻘﺎ ] (.mutlaka (A

.çalgıcı. 2.şarkıcı.1 [ ﻡﻄﺮب ] (.mutrib (A

.sürekli, durmadan [ ﻡﺘﺼﻞ ] (.muttasıl (A

.karşı, yüzyüze [ ﻡﻮاﺝﻬﻪ ] (.muvacehe (A

.başarılı [ ﻡﻮﻓﻖ ] (.muvaffak (A muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.

.başarı [ ﻡﻮﻓﻘﻴﺖ ] (.muvaffakiyet (A muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek. muvafık gelmek uygun olmak.

.korkutucu [ ﻡﻮﺣﺶ ] (.muvahhiş (A

.ağırbaşlı [ ﻡﻮﻗﺮ ] (.muvakkar (A

.geçici [ ﻡﻮﻗﺖ ] (.muvakkat (A

.geçici olarak [ ﻡﻮﻗﺘﺎ ] (.muvakkaten (A

.varma, ulaşma [ ﻡﻮاﺹﻼت ] (.muvâsalat (A muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.

.paralel olarak [ ﻡﻮازاﺕﺎ ] (.muvâzaten (A

.denge [ ﻡﻮازﻥﻪ ] (.muvazene (A muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu. muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.

321 .paralel [ ﻡﻮازی ] (.muvazi (A

.görevli [ ﻡﻮﻇﻒ ] (.muvazzaf (A muzaffer olmak zafer kazanmak.

.zafer kazanma [ ﻡﻈﻔﺮیﺖ ] (.muzafferiyet (A

.ızdıraplı, acı çeken [ ﻡﻀﻄﺮب ] (.muzdarip (A muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.

.zararlı, muzur [ ﻡﻀﺮ ] (.muzır (A

.karanlık [ ﻡﻈﻠﻢ ] (.muzlim (A

.acı çeken, ızdıraplı [ ﻡﻀﻄﺮب ] (.muztarib (A

.değiştokuş, alışveriş [ ﻡﺒﺎدﻝﻪ ] (.mübadele (A

.tartışmalar [ ﻡﺒﺎﺣﺜﺎت ] (.mübahesat (A

.tartışma [ ﻡﺒﺎﺣﺜﻪ ] (.mübahese (A mübahese olunmak tartışılmak.

.abartma. 2.abartı.1 [ ﻡﺒﺎﻝﻐﻪ ] (.mübalağa (A mübalağa edilmek abartılmak. mübalağa etmek abartmak.

.kutlu, bereketli [ ﻡﺒﺎرک ] (.mübarek (A

.uğraşı, mücadele. 2.savaş.1 [ ﻡﺒﺎرزﻩ ] (.mübareze (A mübareze etmek mücadele etmek. mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.

.satın alma [ ﻡﺒﺎیﻌﻪ ] (.mübâyaa (A mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak. mübâyaa etmek almak, satın almak.

322 .yenilik getiren, yeni bir şey bulan [ ﻡﺒﺪع ] (.mübdi (A

.müjdeci, müjdeleyen [ ﻡﺒﺸﺮ ] (.mübeşşir (A

.belirsiz [ ﻡﺒﻬﻢ ] (.mübhem (A

.açıklayan, açıklayıcı [ ﻡﺒﻴﻦ ] (.mübin (A

.kaçınılmaz, zorunlu [ ﻡﺒﺮم ] (.mübrem (A mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.

.başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.1 [ ﻡﺒﺘﺪی ] (.mübtedi (A

.uğramış, tutulmuş, yakalanmış [ ﻡﺒﺘﻼ ] (.mübtela (A mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.

.dayanan [ ﻡﺒﺘﻨﯽ ] (.mübtenî (A

.ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.1 [ ﻡﺒﺘﺬل ] (.mübtezel (A

.savaşım [ ﻡﺠﺎدﻝﻪ ] (.mücadele (A

.komşu [ ﻡﺠﺎور ] (.mücavir (A

.cezalandırma. 2.karşılık verme.1 [ ﻡﺠﺎزات ] (.mücazat (A

.zorlayıcı [ ﻡﺠﺒﺮ ] (.mücbir (A

.yenilikçi [ ﻡﺠﺪد ] (.müceddid (A

.donanmış [ ﻡﺠﻬﺰ ] (.mücehhez (A

.cilalı [ ﻡﺠﻼ ] (.mücellâ (A

.ciltçi [ ﻡﺠﻠﺪ ] (.mücellid (A

.deneyimli [ ﻡﺠﺮب ] (.mücerreb (A

.bekar. 2.soyut.1 [ ﻡﺠﺮد ] (.mücerred (A

.özetle [ ﻡﺠﻤﻼ ] (.mücmelen (A

.suçlu [ ﻡﺠﺮم ] (.mücrim (A

323 .derli toplu [ ﻡﺠﺘﻤﻊ ] (.müctemi’ (A

.savunma [ ﻡﺪاﻓﻌﻪ ] (.müdafaa (A

.karışma [ ﻡﺪاﺧﻠﻪ ] (.müdahale (A

.yağcılık, yardakçılık [ ﻡﺪاهﻨﻪ ] (.müdahene (A

.devam eden [ ﻡﺪاوم ] (.müdavim (A

.davacı. 2.inatçı.1 [ ﻡﺪﻋﯽ ] (.müddeî (A

.süre [ ﻡﺪت ] (.müddet (A

.geçici süre [ ﻡﺪت ﻡﻮﻗﺘﻪ ] müddet-i muvakkata

.öğrenim süresi [ ﻡﺪت ﺕﺤﺼﻴﻠﻴﻪ ] müddet-i tahsiliye

.yuvarlak [ ﻡﺪور ] (.müdevver (A

.dehşet verici [ ﻡﺪهﺶ ] (.müdhiş (A

.dehşet verici [ ﻡﺪهﺸﻪ ] (.müdhişe (A

.idrak eden [ ﻡﺪرک ] (.müdrik (A müdrik olmak idrak etmek.

.ömür boyu [ ﻡﺆﺑﺪا ] (.müebbeden (A

.telif edilmiş yapıtlar [ ﻡﺆﻝﻔﺎت ] (.müellefat (A

.yazar [ ﻡﺆﻝﻒ ] (.müellif (A

.kurulu, kurulmuş [ ﻡﺆﺱﺲ ] (.müesses (A

.kurumlar, kuruluşlar, müesseseler [ ﻡﺆﺱﺴﺎت ] (.müessesat (A

.kurum, kuruluş [ ﻡﺆﺱﺴﻪ ] (.müessese (A

.üzücü [ ﻡﺆﺱﻒ ] (.müessif (A

.etkileyici, etkili.1[ ﻡﺆﺛﺮ ] (.müessir (A

.etkileme gücü [ ﻡﺆﺛﺮیﺖ ] (.müessiriyet (A

324 .kurucu [ ﻡﺆﺱﺲ ] (.müessis (A

.yaptırım [ ﻡﺆیﺪﻩ ] (.müeyyide (A

.düşünme gücü [ ﻡﻔﮑﺮﻩ ] (.müfekkire (A

.yararlı [ ﻡﻔﻴﺪ ] (.müfid (A

.iflas etmiş. 2.sefil.1 [ ﻡﻔﻠﺲ ] (.müflis (A

.askerî birlik [ ﻡﻔﺮزﻩ ] (.müfreze (A

.aşırı [ ﻡﻔﺮط ] (.müfrit (A

.bozucu [ ﻡﻔﺴﺪ ] (.müfsid (A

.iftihar eden [ ﻡﻔﺘﺨﺮ ] (.müftehir (A

.yoksul. 2.bağlı, muhtaç.1 [ ﻡﻔﺘﻘﺮ ] (.müftekir (A

.iftiracı [ ﻡﻔﺘﺮی ] (.müfteri (A

.hazır [ ﻡﻬﻴﺎ ] (.müheyya (A

.heyecan verici [ ﻡﻬﻴﺞ ] (.müheyyic (A

.önemli [ ﻡﻬﻢ ] (.mühim (A

.savaş malzemesi [ ﻡﻬﻤﺎت ] (.mühimmat (A

.önemli [ ﻡﻬﻤﻪ ] (.mühimme (A

.tanınmış süre [ ﻡﻬﻠﺖ ] (.mühlet (A mühlet vermek süre tanımak.

.öldürücü [ ﻡﻬﻠﮏ ] (.mühlik (A

.mühür [ ﻡﻬﺮ ] (.mühr (F

.islam dinini kabul etmiş [ ﻡﻬﺘﺪی ] (.mühtedî (A

.titrek [ ﻡﻬﺘﺰ ] (.mühtez (A

.özel kalem müdürü [ ﻡﻬﺮدار ] (.mühürdar (F

325 .kirpik [ ﻡﮋﻩ ] (.müje (F

.kirpik. 2.kirpikler .1 [ ﻡﮋﮔﺎن ] (.müjgan (F

.ödül [ ﻡﮑﺎﻓﺎت ] (.mükâfat (A

.konuşma [ ﻡﮑﺎﻝﻤﻪ ] (.mükâleme (A

.yazışma [ ﻡﮑﺎﺕﺒﻪ ] (.mükâtebe (A

.kederli [ ﻡﮑﺪر ] (.mükedder (A

.tam olarak, mükemmel olarak [ ﻡﮑﻤﻼ ] (.mükemmelen (A

.mükemmellik [ ﻡﮑﻤﻠﻴﺖ ] (.mükemmeliyet (A

.tekrarlanmış, yinelenmiş [ ﻡﮑﺮر ] (.mükerrer (A

.tekrar tekrar [ ﻡﮑﺮرا ] (.mükerreren (A

.keyif verici [ ﻡﮑﻴﻒ ] (.mükeyyif (A

.kazanılmış [ ﻡﮑﺘﺴﺐ ] (.mükteseb (A

.bilgi birikimi [ ﻡﮑﺘﺴﺒﺎت ] (.müktesebat (A

.kazanılmış [ ﻡﮑﺘﺴﺒﻪ ] (.müktesebe (A

.buluşma. 2.görüşme.1 [ ﻡﻼﻗﺎت ] (.mülakat (A mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.

.yumuşak [ ﻡﻼیﻢ ] (.mülayim (A mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.

.teğmen [ ﻡﻼزم ] (.mülazım (A

.üsteğmen [ ﻡﻼزم اول ] mülazım-ı evvel

.teğmen [ ﻡﻼزم ﺛﺎﻥﯽ ] mülazım-ı sâni

.rengarenk [ ﻡﻠﻮن ] (.mülevven (A

.kirli [ ﻡﻠﻮث ] (.mülevves (A

326 .kaldırılmış [ ﻡﻠﻐﺎ ] (.mülga (A

.ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.1 [ ﻡﻠﺤﻘﺎت ] (.mülhakat (A

.yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.1 [ ﻡﻠﮏ ] (.mülk (A

.sığınmacı [ ﻡﻠﺘﺠﯽ ] (.mülteci (A

.iltifat eden, güleryüzlü [ ﻡﻠﺘﻔﺖ ] (.mültefit (A

.melikler [ ﻡﻠﻮک ] (.mülûk (A

.engelleme [ ﻡﻤﺎﻥﻌﺖ ] (.mümane’et (A

.benzerlik [ ﻡﻤﺎﺛﻠﺖ ] (.mümaselet (A

.benzer, andıran [ ﻡﻤﺎﺛﻞ ] (.mümasil (A mümasil olmak berbirine benzemek.

.uysallık, suyuna gitme, alttan alma [ ﻡﻤﺎﺵﺎت ] (.mümâşat (A

.temsilci. 2.sınıf temsilcisi.1 [ ﻡﻤﺜﻞ ] (.mümessil (A

.katip. 2.sınava giren öğretmen.1 [ ﻡﻤﻴﺰ ] (.mümeyyiz (A

.tırnak işareti [ ﻡﻤﻴﺰﻩ ] (.mümeyyize (A

.inanan, iman eden [ ﻡﺆﻡﻦ ] (.mümin (A

.inananlar, iman edenler [ ﻡﺆﻡﻨﻴﻦ ] (.müminîn (A

.mümkün [ ﻡﻤﮑﻦ ] (.mümkin (A

.elisıkı [ ﻡﻤﺴﮏ ] (.mümsik (A

.seçkin [ ﻡﻤﺘﺎز ] (.mümtaz (A

.sınav yapan, sınayan [ ﻡﻤﺘﺤﻦ ] (.mümtehin (A

.imkansız [ ﻡﻤﺘﻨﻊ ] (.mümteni (A

.imzalı, imzalanmış [ ﻡﻤﻀﯽ ] (.mümzâ (A mün’adim olmak yok olmak.

327 .yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş [ ﻡﻨﻌﻘﺪ ] (.mün’akid (A

.yansıtan [ ﻡﻨﻌﮑﺲ ] (.mün’akis (A

.Tanrı. 2.velînimet.1 [ ﻡﻨﻌﻢ ] (.mün’im (A

.Tanrı’ya yakarma [ ﻡﻨﺎﺝﺎت ] (.münâcat (A

.müezzin. 2.tellal, çığırtkan.1 [ ﻡﻨﺎدی ] (.münâdi (A

.ikiyüzlü, nifak sokucu [ ﻡﻨﺎﻓﻖ ] (.münafık (A

.taşımacılık [ ﻡﻨﺎﻗﻼت ] (.münâkalat (A

.açık eksiltme [ ﻡﻨﺎﻗﺼﻪ ] (.münâkasa (A

.tartışma. 2.irdeleme.1 [ ﻡﻨﺎﻗﺸﻪ ] münâkaşa münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.

.nakışlı, işlemeli, desenli [ ﻡﻨﻘﺶ ] (.münakkaş (A

.münasebetler [ ﻡﻨﺎﺱﺒﺎت ] (.münasebat (A

.çevrilmiş,yönelik [ ﻡﻨﻌﻄﻒ ] (.münatif (A münatif olmak çevrilmek.

.dönüşümlü olaram [ ﻡﻨﺎوﺑﺔ ] (.münâvebeten (A

.çatışmalar, çekişmeler [ ﻡﻨﺎزﻋﺎت ] (.münaza’ât (A

.ileri gelen, kaynaklanan [ ﻡﻨﺒﻌﺚ ] (.münbais (A

.verimli [ ﻡﻨﺒﺖ ] (.münbit (A

.donuk [ ﻡﻨﺠﻤﺪ ] (.müncemid (A müncer olmak sonuçlanmak.

.içinde yer alan, içinde bulunan [ ﻡﻨﺪﻡﺞ ] (.mündemic (A

.içindekiler [ ﻡﻨﺪرﺝﺎت ] (.mündericât (A münderis olmak izi kalmamak.

328 .uyarıcı, uyandırıcı [ ﻡﻨﺒﻪ ] (.münebbih (A

.eleştirmen [ ﻡﻨﻘﺪ ] (.münekkid (A

.aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.1 [ ﻡﻨﻮر ] (.münevver (A münevver eylemek aydınlatmak. münfail olmak gücenmek, alınmak.

.ayrı, tek başına. 2.tektük.1 [ ﻡﻨﻔﺮد ] (.münferid (A

.boş, açık. 2.çölülmüş.1 [ ﻡﻨﺤﻞ ] (.münhal (A

.dönük, ait, yönelik [ ﻡﻨﺤﺼﺮ ] (.münhasır (A

.sırf, sadece [ ﻡﻨﺤﺼﺮا ] (.münhasıran (A münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.

.bozguna uğramış [ ﻡﻨﻬﺰم ] (.münhezim (A münhezim olmak bozguna uğramak.

.yıldızbilimci, astrolog [ ﻡﻨﺠﻢ ] (.müneccim (A

.bölünmüş [ ﻡﻨﻘﺴﻢ ] (.münkasım (A münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.

.inkâr edilen [ ﻡﻨﮑﺮ ] (.münker (A

.kırık [ ﻡﻨﮑﺴﺮ ] (.münkesir (A münkesir olmak kırılmak.

.inkâr eden [ ﻡﻨﮑﺮ ] (.münkir (A münselib olmak kalmamak.

.seçilmiş, seçkin [ ﻡﻨﺘﺨﺐ ] (.müntahab (A

.seçki, antoloji [ ﻡﻨﺘﺨﺒﺎت ] (.müntahabat (A

.intikam alan [ ﻡﻨﺘﻘﻢ ] (.müntakim (A

329 .son [ ﻡﻨﺘﻬﺎ ] (.münteha (A müntehi olmak sona ermek, son bulmak.

.mensup, intisab etmiş [ ﻡﻨﺘﺴﺐ ] (.müntesib (A müntesip bk. müntesib.

.yaygın [ ﻡﻨﺘﺸﺮ ] (.münteşir (A

.belirsiz, belli belirsiz [ ﻡﺒﻬﻢ ] (.müphem (A

.uğramış, tutulmuş, yakalanmış [ ﻡﺒﺘﻼ ] (.müptelâ (A müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.

.gözetme [ ﻡﺮاﻋﺎت ] (.mürâat (A

.başvuru. 2.geri dönüş [ ﻡﺮاﺝﻌﺖ ] (.müracaat (A müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.

.eşanlamlı [ ﻡﺮادف ] (.müradif (A

.ikiyüzlü [ ﻡﺮاﺋﯽ ] (.mürai (A

.mektuplaşmalar [ ﻡﺮاﺱﻼت ] (.müraselât (A

.mektuplaşma [ ﻡﺮاﺱﻠﻪ ] (.mürasele (A

.ölü [ ﻡﺮدﻩ ] (.mürde (F

.eğitmen, eğitici [ ﻡﺮﺑﯽ ] (.mürebbî (A

.tercih sebebi, tercih edilir [ ﻡﺮﺝﺢ ] (.müreccah (A

.refah içinde, bolluk içinde [ ﻡﺮﻓﻪ ] (.müreffeh (A

.oluşan, bileşen. 2.mürekkep.1 [ ﻡﺮﮐﺐ ] (.mürekkeb (A

.düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.1 [ ﻡﺮﺕﺐ ] (.müretteb (A

.dizgici [ ﻡﺮﺕﺐ ] (.mürettib (A

.revaç veren, propagandasını yapan [ ﻡﺮوج ] (.mürevvic (A

330 .kuş [ ﻡﺮغ ] (.mürg (F

.ördek. 2.kurbağa.1 [ ﻡﺮﻏﺎب ] (.mürgâb (F

.buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.1 [ ﻡﺮیﺪ ] (.mürid (A mürit bk. murid.

.şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.1 [ ﻡﺮﺵﺪ ] (.mürşid (A

.gerici [ ﻡﺮﺕﺠﻊ ] (.mürteci (A

.islam dininden çıkan [ ﻡﺮﺕﺪ ] (.mürted (A

.yüksek [ ﻡﺮﺕﻔﻊ ] (.mürtefi (A

.rehinli, ipotekli [ ﻡﺮﺕﻬﻦ ] (.mürtehen (A

.titrek [ ﻡﺮﺕﻌﺶ ] (.mürteiş (A

.kötü bir iş yapan, işleyen [ ﻡﺮﺕﮑﺐ ] (.mürtekib (A

.rüşvetçi, rüşvet yiyen [ ﻡﺮﺕﺸﯽ ] (.mürteşî (A

.geçme, geçip gitme, geçiş [ ﻡﺮور ] (.mürûr (A

.zamanın akışı [ ﻡﺮور زﻡﺎن ] mürûr -i zaman mürûr etmek geçmek. mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.

.insanlık. 2.iyilik.1 [ ﻡﺮوت ] (.mürüvvet (A

.izin. 2.yardım.1 [ ﻡﺴﺎﻋﺪﻩ ] (.müsaade (A müsaade edilmek izin verilmek. müsaade etmek izin vermek.

.yardımcı, izin verici [ ﻡﺴﺎﻋﺪﻩ ﮐﺎر ] (.müsaadekâr (A.-F müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.

.yarışma [ ﻡﺴﺎﺑﻘﻪ ] (.müsabaka (A

331 .yarışmacı [ ﻡﺴﺎﺑﻖ ] (.müsabık (A

.çarpışma. 2.çatışma.1 [ ﻡﺼﺎدﻡﻪ ] (.müsademe (A

.mal varlığına el koyma [ ﻡﺼﺎدرﻩ ] (.müsadere (A müsadere edilmek mal varlığına el konulmak. müsadere etmek mal varlığına el koymak.

.rastlar, rastlayan [ ﻡﺼﺎدف ] (.müsâdif (A

.yolcu. 2.konuk.1 [ ﻡﺴﺎﻓﺮ ] (.müsafir (A müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.

.uygun [ ﻡﺴﺎﻋﺪ ] (.müsaid (A

.barış yapma [ ﻡﺼﺎﻝﺤﻪ ] (.müsalaha (A

.barışçıl [ ﻡﺴﺎﻝﻤﺖ ﮐﺎر ] (.müsalemetkâr (A.-F

.hoşgörü [ ﻡﺴﺎﻡﺤﻪ ] (.müsâmaha (A

.hoşgörülü [ ﻡﺴﺎﻡﺤﻪ ﮐﺎر ] (.müsâmahakâr (A.-F

.gece eğlencesi. 2.okul piyesi.1 [ ﻡﺴﺎﻡﺮﻩ ] (.müsamere (A

.eşitlik [ ﻡﺴﺎوات ] (.müsâvat (A müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.

.olumlu, pozitif [ ﻡﺜﺒﺖ ] (.müsbet (A

.yol açan, sebep olan [ ﻡﺴﺒﺐ ] (.müsebbib (A

.tescilli [ ﻡﺴﺠﻞ ] (.müseccel (A

.sakinleştirici, yatıştırıcı [ ﻡﺴﮑﻦ ] (.müsekkin (A

.susturucu [ ﻡﺴﮑﺖ ] (.müsekkit (A

.silahlı [ ﻡﺴﻠﺢ ] (.müsellah (A

.herkes tarafından kabul edilmiş [ ﻡﺴﻠﻤﻪ ] (.müselleme (A

332 .üçgen [ ﻡﺜﻠﺚ ] (.müselles (A

.trigonometri [ ﻡﺜﻠﺜﺎت ] (.müsellesat (A

.üçgen şeklinde [ ﻡﺜﻠﺚ اﻝﺸﮑﻞ ] (.müsellesüşşekl (A

.müslüman [ ﻡﺴﻠﻤﺎن ] (.müselmân (A

.zincirleme [ ﻡﺴﻠﺴﻞ ] (.müselsel (A

.adlandırılmış [ ﻡﺴﻤﯽ ] (.müsemma (A

.kolaylaştıran. 2.ishal edici.1 [ ﻡﺴﻬﻞ ] (.müshil (A

.yaşlı [ ﻡﺴﻦ ] (.müsin (A

.sarhoş edici şeyler [ ﻡﺴﮑﺮات ] (.müskirat (A

.müslüman [ ﻡﺴﻠﻢ ] (.müslim (A

.verimli. 2.iyi sonuç veren.1 [ ﻡﺜﻤﺮ ] (.müsmir (A

.verimlilik [ ﻡﺜﻤﺮیﺖ ] (.müsmiriyet (A

.savurgan [ ﻡﺴﺮف ] (.müsrif (A

.sömürge [ ﻡﺴﺘﻌﻤﺮﻩ ] (.müsta’mere (A

.uzak [ ﻡﺴﺘﺒﻌﺪ ] (.müstab'ed (A

.istifa etmiş, istifa eden [ ﻡﺴﺘﻌﻔﯽ ] (.müsta'fî (A

.doygun, eyvallah etmeyen [ ﻡﺴﺘﻐﻨﯽ ] (.müstağnî (A

.hak kazanmış [ ﻡﺴﺘﺤﻖ ] (.müstahak (A

.çalışan, hizmet eden [ ﻡﺴﺘﺨﺪم ] (.müstahdem (A

.çalışanlar, hizmet edenler [ ﻡﺴﺘﺨﺪﻡﻴﻦ ] (.müstahdemîn (A

.yetenekli [ ﻡﺴﺘﻌﺪ ] (.müstaid (A

.bağımsız [ ﻡﺴﺘﻘﻞ ] (.müstakil (A

.bağımsız olarak, ayrıca [ ﻡﺴﺘﻘﻼ ] (.müstakillen (A

333 .borç alınan [ ﻡﺴﺘﻘﺮﺽﻪ ] (.müstakraza (A

.kullanılmış. 2.kullanılan.1 [ ﻡﺴﺘﻌﻤﻞ ] (.müstamel (A

.sorgu yargıcı [ ﻡﺴﺘﻨﻄﻖ ] (.müstantık (A

.kiracı [ ﻡﺴﺘﺄﺝﺮ ] (.müste’cir (A müstebân olmak anlaşılmak.

.despot [ ﻡﺴﺘﺒﺪ ] (.müstebid (A müstefid olmak yararlanmak.

.tüketici [ ﻡﺴﺘﻬﻠﮏ ] (.müstehlik (A

.alaycı [ ﻡﺴﺘﻬﺰی ] (.müstehzi (A

.sömürge, koloni [ ﻡﺴﺘﻤﻠﮑﻪ ] (.müstemleke (A

.dayanan [ ﻡﺴﺘﻨﺪ ] (.müstenid (A

.dayanarak [ ﻡﺴﺘﻨﺪا ] (.müsteniden (A

.gönlü rahat [ ﻡﺴﺘﺮیﺢ ] (.müsterih (A

.apayrı. 2.dışında haricinde.1 [ ﻡﺴﺘﺜﻨﯽ ] (.müstesnâ (A

.danışman [ ﻡﺴﺘﺸﺎر ] (.müsteşar (A

.doğubilimci, oryantalist [ ﻡﺴﺘﺸﺮق ] (.müsteşrik (A

.taslak [ ﻡﺴﻮدﻩ ] (.müsvedde (A

.gösterişli, şaşaalı [ ﻡﺸﻌﺸﻊ ] (.müşa’şa (A

.benzerlik [ ﻡﺸﺎﺑﻬﺖ ] (.müşabehet (A

.benzer [ ﻡﺸﺎﺑﻪ ] (.müşabih (A

.gözlemler [ ﻡﺸﺎهﺪات ] (.müşahedât (A

.gözlem [ ﻡﺸﺎهﺪﻩ ] (.müşâhede (A müşâhede edilmek gözlemlenmek.

334 müşâhede olunmak gözlemlenmek.

.somut [ ﻡﺸﺨﺺ ] (.müşahhas (A

.ortak [ ﻡﺸﺎرک ] (.müşarik (A

.anılan, adı geçen [ ﻡﺸﺎر اﻝﻴﻪ ] (.müşarünileyh (A

.danışma [ ﻡﺸﺎورﻩ ] (.müşavere (A müşavere etmek danışmak.

.biçimli, kalıplı [ ﻡﺸﮑﻞ ] (.müşekkel (A müşerref olmak şeref kazanmak.

.karışık [ ﻡﺸﻮش ] (.müşevveş (A

.şefkatli [ ﻡﺸﻔﻖ ] (.müşfik (A

.mareşal [ ﻡﺸﻴﺮ ] (.müşir (A

.güç, zor [ ﻡﺸﮑﻞ ] (.müşkil (A

.güçlükler, zorluklar [ ﻡﺸﮑﻼت ] (.müşkilât (A müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.

.güç beğenen [ ﻡﺸﮑﻞ ﭘﺴﻨﺪ ] (.müşkilpesend (A.-F

.yumruk. 2.avuç.1 [ ﻡﺸﺖ ] (.müşt (F

.alevli [ ﻡﺸﺘﻌﻞ ] (.müştail (A

.çok isteyen, can atan [ ﻡﺸﺘﺎق ] (.müştak (A

.ünlü [ ﻡﺸﺘﻬﺮ ] (.müştehir (A

.şikayetçi [ ﻡﺸﺘﮑﯽ ] (.müşteki (A

.eklentiler, ek yapılar [ ﻡﺸﺘﻤﻼت ] (.müştemilat (A

.ortaklaşa [ ﻡﺸﺘﺮﮐﺎ ] (.müştereken (A

.okuma. 2.görüş. 3.inceleme.1 [ ﻡﻄﺎﻝﻌﻪ ] (.mütalaa (A

335 .bırakışma, karşılıklı silah bırakma [ ﻡﺘﺎرﮐﻪ ] (.mütareke (A

.birçok [ ﻡﺘﻌﺪد ] (.müteaddid (A

.kokuşmuş [ ﻡﺘﻌﻔﻦ ] (.müteaffin (A

.taahhüt eden, üstlenen [ ﻡﺘﻌﻬﺪ ] (.müteahhid (A

.ardından [ ﻡﺘﻌﺎﻗﺐ ] (.müteakib (A

.ilgili, ilişkin [ ﻡﺘﻌﻠﻖ ] (.müteallik (A

.öğrenci [ ﻡﺘﻌﻠﻢ ] (.müteallim (A

.yaygın [ ﻡﺘﻌﻤﻢ ] (.müteammim (A

.inatçı [ ﻡﺘﻌﻨﺪ ] (.müteannid (A

.kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık [ ﻡﺘﻌﺎرﻓﻪ ] (.müteârife (A

.taassup gösteren [ ﻡﺘﻌﺼﺐ ] (.müteassıb (A

.derin bilgi sahibi [ ﻡﺘﺒﺤﺮ ] (.mütebahhir (A

.derinlemesine [ ﻡﺘﺒﺤﺮاﻥﻪ ] (.mütebahhirane (A.-F

.kalan, geriye kalan [ ﻡﺘﺒﺎﻗﯽ ] (.mütebaki (A

.açık seçik, belirgin [ ﻡﺘﺒﺎرز ] (.mütebariz (A

.yaltakçı, yardakçı [ ﻡﺘﺒﺼﺒﺺ ] (.mütebasbıs (A

.gülümseyen, tebessüm eden [ ﻡﺘﺒﺴﻢ ] (.mütebessim (A

.aynı cinsten, homojen [ ﻡﺘﺠﺎﻥﺲ ] (.mütecânis (A

,aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden.1 [ ﻡﺘﺠﺎوز ] (.mütecâviz (A tecavüzcü.

.yenilikçi. 2.yenileşen.1 [ ﻡﺘﺠﺪد ] (.müteceddid (A

.görünen, tecelli eden [ ﻡﺘﺠﻠﯽ ] (.mütecellî (A

.meraklı, merak eden [ ﻡﺘﺠﺴﺲ ] (.mütecessis (A

336 .merak ederek, meraklı [ ﻡﺘﺠﺴﺴﺎﻥﻪ ] (.mütecessisâne (A.-F

.ilişkin [ ﻡﺘﺪاﺋﺮ ] (.mütedair (A

.dindar, dinine düşkün [ ﻡﺘﺪیﻦ ] (.mütedeyyin (A

.evli [ ﻡﺘﺄهﻞ ] (.müteehhil (A

.elemli [ ﻡﺘﺄﻝﻢ ] (.müteellim (A

.üzgün [ ﻡﺘﺄﺱﻒ ] (.müteessif (A müteessif olmak üzülmek.

.üzgün, esefli [ ﻡﺘﺄﺱﻔﺎﻥﻪ ] (.müteessifâne (A.-F

.üzgün. 2.etkilenen.1 [ ﻡﺘﺄﺛﺮ ] (.müteessir (A müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.

.eziyet çekmiş, eza görmüş [ ﻡﺘﺄذی ] (.müteezzî (A müteezzi etmek acı çektirmek.

.düşünür. 2.düşünceli.1 [ ﻡﺘﻔﮑﺮ ] (.mütefekkir (A

.düşünceli düşünceli [ ﻡﺘﻔﮑﺮاﻥﻪ ] (.mütefekkirane (A.-F

.bir filozof gibi [ ﻡﺘﻔﻠﺴﻔﺎﻥﻪ ] (.mütefelsifâne (A.-F

.fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan [ ﻡﺘﻔﻨﻦ ] (.mütefennin (A

.dağınık [ ﻡﺘﻔﺮق ] (.müteferrik (A

.bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş [ ﻡﺘﻔﺴﺦ ] (.mütefessih (A

.zorba [ ﻡﺘﻐﻠﺐ ] (.mütegallib (A

.birbirine zıt [ ﻡﺘﻐﺎیﺮ ] (.mütegâyir (A

.taşlaşmış, fosilleşmiş [ ﻡﺘﺤﺠﺮ ] (.mütehaccir (A

.birbirine uymayan [ ﻡﺘﺨﺎﻝﻒ ] (.mütehalif (A

.dayanan [ ﻡﺘﺤﻤﻞ ] (.mütehammil (A

337 .araştırıcı, araştıran [ ﻡﺘﺤﺮی ] (.müteharrî (A

.hareket eden, kıpırdayan [ ﻡﺘﺤﺮک ] (.müteharrik (A

.uzman [ ﻡﺘﺨﺼﺺ ] (.mütehassıs (A

.özlem duyan [ ﻡﺘﺤﺴﺮ ] (.mütehassir (A

.duygulu [ ﻡﺘﺤﺴﺲ ] (.mütehassis (A

.çekingen [ ﻡﺘﺤﺎﺵﯽ ] (.mütehâşi (A

.değişken [ ﻡﺘﺤﻮل ] (.mütehavvil (A

.şaşkın, şaşırmış [ ﻡﺘﺤﻴﺮ ] (.mütehayyir (A

.karşılıklı [ ﻡﺘﻘﺎﺑﻞ ] (.mütekâbil (A

.karşılıklı [ ﻡﺘﻘﺎﺑﻠﻪ ] (.mütekâbile (A

.karşılıklı olarak [ ﻡﺘﻘﺎﺑﻼ ] (.mütekâbilen (A

.geçmiş, eski [ ﻡﺘﻘﺪم ] (.mütekaddim (A

.emekli [ ﻡﺘﻘﺎﻋﺪ ] (.mütekaid (A

.olgun, tam, gelişmiş [ ﻡﺘﮑﺎﻡﻞ ] (.mütekamil (A

.kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen [ ﻡﺘﮑﺒﺮ ] (.mütekebbir (A

.kederli [ ﻡﺘﮑﺪر ] (.mütekeddir (A

.konuşan. 2.birinci tekil şahıs.1 [ ﻡﺘﮑﻠﻢ ] (.mütekellim (A

.giyinmiş, kuşanmış [ ﻡﺘﻠﺒﺲ ] (.mütelebbis (A

.renkten renge giren, yanar döner [ ﻡﺘﻠﻮن ] (.mütelevvin (A

.sürekli [ ﻡﺘﻤﺎدی ] (.mütemadi (A

.sürekli olarak [ ﻡﺘﻤﺎدیﺎ ] (.mütemadiyen (A

.eğimli. 2.eğilimli, yönelik.1 [ ﻡﺘﻤﺎیﻞ ] (.mütemayil (A

.uygar [ ﻡﺘﻤﺪن ] (.mütemeddin (A

338 .dalkavuk, yardakçı [ ﻡﺘﻤﻠﮏ ] (.mütemellik (A

.bir merkezde toplanma [ ﻡﺘﻤﺮﮐﺰ ] (.mütemerkiz (A

.dalgalı [ ﻡﺘﻤﻮج ] (.mütemevvic (A

.varlıklı, zengin [ ﻡﺘﻤﻮل ] (.mütemevvil (A

.tamamlayıcı. 2.tümleç.1 [ ﻡﺘﻤﻢ ] (.mütemmim (A

.sona eren [ ﻡﺘﻨﺎهﯽ ] (.mütenâhi (A

.uygun, uyumlu [ ﻡﺘﻨﺎﺱﺐ ] (.mütenasib (A

.dönüşümlü [ ﻡﺘﻨﺎوب ] (.mütenavib (A

.birbirine bakan. 2.simetrik.1 [ ﻡﺘﻨﺎﻇﺮ ] (.mütenâzır (A

.etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler [ ﻡﺘﻨﻔﺬان ] (.müteneffizân (A.-F

.çeşitli, türlü türlü [ ﻡﺘﻨﻮع ] (.mütenevvi (A

.eşanlamlı [ ﻡﺘﺮادف ] (.müteradif (A

.refakat eden. 2.karışık, bir arada.1 [ ﻡﺘﺮاﻓﻖ ] (.müterafik (A

.çevrilmiş, tercüme edilmiş [ ﻡﺘﺮﺝﻢ ] (.mütercem (A

.çevirmen [ ﻡﺘﺮﺝﻢ ] (.mütercim (A

.rastlayan, tesadüf eden [ ﻡﺘﺼﺎدف ] (.mütesadif (A

.eşit [ ﻡﺘﺴﺎوی ] (.mütesâvi (A

.eşit olarak [ ﻡﺘﺴﺎویﺎ ] (.mütesâviyen (A

.teselli bulan, avunan [ ﻡﺘﺴﻠﯽ ] (.müteselli (A müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.

.zincirleme [ ﻡﺘﺴﻠﺴﻞ ] (.müteselsil (A

.zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra [ ﻡﺘﺴﻠﺴﻼ ] (.müteselsilen (A

.şair geçinen, şair müsveddesi [ ﻡﺘﺸﺎﻋﺮ ] (.müteşâir (A

339 .girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.1 [ ﻡﺘﺸﺒﺚ ] (.müteşebbis (A

.şikayetçi [ ﻡﺘﺸﮑﯽ ] (.müteşekkî (A

.oluşmuş, teşekkül etmiş [ ﻡﺘﺸﮑﻞ ] (.müteşekkil (A

.şükran borçlu [ ﻡﺘﺸﮑﺮ ] (.müteşekkir (A

.karışık, dağınık [ ﻡﺘﺸﺘﺖ ] (.müteşettit (A

.araştırmacı [ ﻡﺘﺘﺒﻊ ] (.mütetebbi (A

.bağlı [ ﻡﺘﻮﻗﻒ ] (.mütevakkıf (A

.sürekli olarak [ ﻡﺘﻮاﻝﻴﺎ ] (.mütevaliyen (A

.yerleşik, yurt tutmuş [ ﻡﺘﻮﻃﻦ ] (.mütevattın (A

.alçakgönüllü [ ﻡﺘﻮاﺽﻊ ] (.mütevâzı (A

.alçakgönüllülükle [ ﻡﺘﻮاﺽﻴﺎﻥﻪ ] (.mütevâzıyâne (A.-F

.oranlı, uyumlu, dengeli [ ﻡﺘﻮازن ] (.mütevazin (A

.dönük, yönelik [ ﻡﺘﻮﺝﻪ ] (.müteveccih (A

.dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.1 [ ﻡﺘﻮﺝﻬﺎ ] (.müteveccihen (A

.ölmüş, ölü [ ﻡﺘﻮﻓﺎ ] (.müteveffâ (A

.tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan [ ﻡﺘﻮﮐﻞ ] (.mütevekkil (A

.bir vakfın üst yöneticisi [ ﻡﺘﻮﻝﯽ ] (.mütevellî (A

.doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.1 [ ﻡﺘﻮﻝﺪ ] (.mütevellid (A

.veremli, verem hastası [ ﻡﺘﻮرم ] (.müteverrim (A

.uyanık, teyakkuz durumunda olan [ ﻡﺘﻴﻘﻆ ] (.müteyakkız (A

.artan, çoğalan [ ﻡﺘﺰایﺪ ] (.mütezâyid (A

.sarsılan [ ﻡﺘﺰﻝﺰل ] (.mütezelzil (A mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.

340 .birlik olmuş, ittifak yapmış [ ﻡﺘﻔﻖ ] (.müttefik (A

.birleşik [ ﻡﺘﺤﺪ ] (.müttehid (A

.vekalet veren [ ﻡﻮﮐﻞ ] (.müvekkil (A

.tarihli [ ﻡﻮرخ ] (.müverrah (A

.tarihçi, tarih yazarı [ ﻡﻮرخ ] (.müverrih (A

.tarihçiler [ ﻡﻮرﺧﻴﻦ ] (.müverrihin (A müyesser olmak gerçekleşmek.

.destek, yardım, arka çıkma [ ﻡﻈﺎهﺮت ] (.müzaheret (A

.pislikler, süprüntüler, döküntüler.1 [ ﻡﺰﺧﺮﻓﺎت ] (.müzahrefat (A

.görüşme [ ﻡﺬاﮐﺮﻩ ] (.müzakere (A

.açık arttırma [ ﻡﺰایﺪﻩ ] (.müzayede (A

.altın yaldızlı [ ﻡﺬهﺐ ] (.müzehheb (A

.eril [ ﻡﺬﮐﺮ ] (.müzekker (A

.arabozucu [ ﻡﺰور ] (.müzevvir (A

.süslü, ziynetli [ ﻡﺰیﻦ ] (.müzeyyen (A

.kronik, süreğen [ ﻡﺰﻡﻦ ] (.müzmin (A

341

N

.olumsuzluk eki [ ﻥﺎ ] (.nâ (F

.nal [ ﻥﻌﻞ ] (.na’l (A

.nalbant [ ﻥﻌﻠﺒﻨﺪ ] (.na’lbend (A.-F

.nalbur [ ﻥﻌﻠﺒﺮ ] (.na’lbur (A.-F

.nalça [ ﻥﻌﻠﭽﻪ ] (.na’lçe (A.-F

.nane [ ﻥﻌﻨﺎع ] (.na’nâ’ (A

.nara, haykırma [ ﻥﻌﺮﻩ ] (.na’re (A

.naaş, cenaze [ ﻥﻌﺶ ] (.na’ş (A

.övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.1 [ ﻥﻌﺖ ] (.na’t (A

.yabancı [ ﻥﺎ ﺁﺵﻨﺎ ] (.nââşnâ (F

.övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.1 [ ﻥﻌﺖ ] (.naat (A

.saf, halis, katışıksız [ ﻥﺎب ] (.nâb (F

.yersiz [ ﻥﺎﺑﺠﺎ ] (.nâbecâ (F

.nasipsiz. 2.soysuz.1 [ ﻥﺎﺑﻬﺮﻩ ] (.nâbehre (F

.hayırsız. 2.işe yaramaz.1 [ ﻥﺎﺑﮑﺎر ] (.nâbekâr (F

.kör [ ﻥﺎﺑﻴﻨﺎ ] (.nâbîna (F

.yok. 2.yokluk. 3.perişan.1 [ ﻥﺎﺑﻮد ] (.nâbûd (F

.nabız [ ﻥﺒﺾ ] (.nabz (A

.nabza göre şerbet veren [ ﻥﺒﺾ ﮔﻴﺮ ] (.nabzgîr (A.-F

342 .kurtulan [ ﻥﺎﺝﯽ ] (.nâcî (A

.soysuz, cinsi bozuk [ ﻥﺎﺝﻨﺲ ] (.nâcins (F.-A

.çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.1 [ ﻥﺎچﺎر ] (.nâçâr (F

.değersiz, önemsiz [ ﻥﺎچﻴﺰ ] (.nâçîz (F

.cahil. 2.hödük.1 [ ﻥﺎدان ] (.nâdân (F nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.

.seslenen, çağıran [ ﻥﺎدی ] (.nâdî (A

.pişman [ ﻥﺎدم ] (.nâdim (A nâdim etmek pişman etmek. nâdim olmak pişman olmak.

.az bulunur [ ﻥﺎدر ] (.nâdir (A

.az bulunur şeyler [ ﻥﺎدرات ] (.nâdirât (A

.az bulunur [ ﻥﺎدرﻩ ] (.nâdire (A

.nadir olarak [ ﻥﺎدرا ] (.nâdiren (A

.ehil olmayan, ehliyetli olmayan [ ﻥﺎأهﻞ ] (.nâehl (F.-A

.göbek [ ﻥﺎف ] (.nâf (F

.geçim parası [ ﻥﻔﻘﻪ ] (.nafaka (A

.ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.1 [ ﻥﺎﻓﻪ ] (.nâfe (F

.sonu iyi olmayan, yararsız [ ﻥﺎﻓﺮﺝﺎم ] (.nâfercâm (F

.bayındırlık işleri [ ﻥﺎﻓﻌﻪ ] (.nâfıa (A nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü. nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı. nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.

343 nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.

.boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.1 [ ﻥﺎﻓﻠﻪ ] (.nâfile (A

.etkileyici, nüfuz edici, işleyici [ ﻥﺎﻓﺬ ] (.nâfiz (A

.ansızın [ ﻥﺎﮔﺎﻩ ] (.nâgâh (F

.ansızın [ ﻥﺎﮔﻬﺎن ] (.nâgehan (F

.nağmeler [ ﻥﻐﻤﺎت ] (.nağamât (A

.ezgi, melodi [ ﻥﻐﻤﻪ ] (.nağme (A

.güzel, hoş [ ﻥﻐﺰ ] (.nağz (F

.haksız [ ﻥﺎﺣﻖ ] (.nâhak (F.-A

.hayırsız evlat [ ﻥﺎﺧﻠﻒ ] (.nâhalef (F.-A

.av hayvanı [ ﻥﺨﭽﻴﺮ ] (.nahçîr (F

.doğru olmayan, uygun olmayan [ ﻥﺎهﻨﺠﺎر ] (.nâhencâr (F

.Venüs, Çulpan, Zühre [ ﻥﺎهﻴﺪ ] (.nâhid (F

.cılız [ ﻥﺤﻴﻒ ] (.nahif (A

.yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.1 [ ﻥﺎﺣﻴﻪ ] (.nâhiye (A

.hurma ağacı [ ﻥﺨﻞ ] (.nahl (A

.bal arısı [ ﻥﺤﻞ ] (.nahl (A

.hurmalık [ ﻥﺨﻠﺴﺘﺎن ] (.nahlistan (A.-F

.hoş olmayan [ ﻥﺎﺧﻮش ] (.nâhoş (F

.uğursuzluk [ ﻥﺤﺲ ] (.nahs (A

.kaptan [ ﻥﺎﺧﺪا ] (.nâhudâ (F

.Allahsız [ ﻥﺎﺧﺪا ] (.nâhudâ (F

.tırnak [ ﻥﺎﺧﻦ ] (.nâhun (F

344 .sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.1 [ ﻥﺤﻮ ] (.nahv (A

.böbürlenme [ ﻥﺨﻮت ] (.nahvet (A

.gramerci, nahiv uzmanı [ ﻥﺤﻮی ] (.nahvî (A

.vekil. 2.kadı, yargıç.1 [ ﻥﺎﺋﺐ ] (.nâib (A

.erişen, kavuşan, murada eren [ ﻥﺎﺋﻞ ] (.nâil (A nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.

.uyuyan [ ﻥﺎﺋﻢ ] (.nâim (A

.dişi deve [ ﻥﺎﻗﻪ ] (.nâka (A

.nakit. 2.madeni para.1 [ ﻥﻘﺪ ] (.nakd (A

.peşin olarak [ ﻥﻘﺪا ] (.nakden (A

.soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.1 [ ﻥﺎﮐﺲ ] (.nâkes (F

.eksik. 2.eksi.1 [ ﻥﺎﻗﺺ ] (.nâkıs (A

.desen [ ﻥﻘﺶ ] (.nakış (A

.şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.1 [ ﻥﻘﻴﺐ ] (.nakib (A

.taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.1 [ ﻥﺎﻗﻞ ] (.nâkil (A

.kusur [ ﻥﻘﻴﺼﻪ ] (.nakîsa (A

.kusur [ ﻥﻘﻴﺼﻪ ] (.nakîse (A

.eleştirmen [ ﻥﻘﺎد ] (.nakkad (A

.nakleden, öykü veya masal anlatan [ ﻥﻘﺎل ] (.nakkal (A

.davul. 2.dümbelek.1 [ ﻥﻘﺎرﻩ ] (.nakkare (A

.nakil, anlatma. 2.taşıma.1 [ ﻥﻘﻞ ] (.nakl (A nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.

.naklederek, nakil yolu ile [ ﻥﻘﻼ ] (.naklen (A

345 nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.

.taşımacılık [ ﻥﻘﻠﻴﺎت ] (.nakliyat (A

.taşıma [ ﻥﻘﻠﻴﻪ ] (.nakliye (A

.nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.1 [ ﻥﻘﺶ ] (.nakş (A nakşedilmek işlenmek. nakş etmek işlemek.

.çan [ ﻥﺎﻗﻮس ] (.nâkus (A

.yok sayma. 2.bozma, çözme.1 [ ﻥﻘﺾ ] (.nakz (A

.inleyen [ ﻥﺎﻻن ] (.nâlân (F nâlân etmek inletmek. nâlân olmak inlemek.

.inilti [ ﻥﺎﻝﻪ ] (.nâle (F

.inleyen [ ﻥﺎﻝﻨﺪﻩ ] (.nâlende (F

.ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.1 [ ﻥﺎم ] (.nâm (F nam vermek ad vermek, adlandırmak.

.sınırsız [ ﻥﺎﻡﺤﺪود ] (.nâmahdud (F.-A

.mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.1 [ ﻥﺎﻡﺤﺮم ] (.nâmahrem (F.-A 3.yabancı.

.hissedilmeyen [ ﻥﺎﻡﺤﺴﻮس ] (.nâmahsus (F.-A

.makbul olmayan [ ﻥﺎﻡﻘﺒﻮل ] (.nâmakbul (F.-A

.makul olmayan [ ﻥﺎﻡﻌﻘﻮل ] ((.nâmakul (F.-A

.bilinmeyen [ ﻥﺎﻡﻌﻠﻮم ] (.nâmalûm (F.-A

.ünlü, sanlı [ ﻥﺎم ﺁور ] (.nâmâver (F

346 .namaz [ ﻥﻤﺎز ] (.namaz (F

.namazlık, üstü açık mesçit [ ﻥﻤﺎزﮔﺎﻩ ] (.namazgâh (F

.ünlü, sanlı [ ﻥﺎﻡﺒﺮدار ] (.nâmberdar (F

.yiğit [ ﻥﺎﻡﺠﻮ ] (.nâmcû (F

.ünlü, namlı [ ﻥﺎﻡﺪار ] (.nâmdar (F

.mektup. 2.kitap.1 [ ﻥﺎﻡﻪ ] (.nâme (F

.umulmayan, beklenmedik [ ﻥﺎﻡﺄﻡﻮل ] (.nâme’mûl (F.-A

.anlaşılmaz [ ﻥﺎﻡﻔﻬﻮم ] (.nâmefhûm (F.-A

.görülmeyen, görülmez [ ﻥﺎﻡﺮﺋﯽ ] (.nâmer’î (F.-A

.alçak, aşağılık, namert [ ﻥﺎﻡﺮد ] (.nâmerd (F

.olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş [ ﻥﺎﻡﺴﺒﻮق ] (.nâmesbûk (F.-A nâmına (F.-T.) adına.

.ünlü, namlı [ ﻥﺎﻡﯽ ] (.nâmî (F

.muradına ermemiş [ ﻥﺎﻡﺮاد ] (.nâmurad (F.-A

.ırz. 2.dürüstlük. 3.yasa.1 [ ﻥﺎﻡﻮس ] (.nâmus (A.

.namuslu [ ﻥﺎﻡﻮﺱﮑﺎر ] (.nâmuskâr (A.-F

.namusluca, namuslulara yakışır [ ﻥﺎﻡﻮﺱﮑﺎراﻥﻪ ] (.namuskârane (A.-F

.uygun olmayan [ ﻥﺎﻡﺴﺎﻋﺪ ] (.nâmüsaid (F.-A

.sonsuz, engin [ ﻥﺎﻡﺘﻨﺎهﯽ ] (.nâmütenahi (F.-A

.ünlü [ ﻥﺎﻡﻮر ] (.nâmver (F

.aday. 2.nişanlı.1 [ ﻥﺎﻡﺰد ] (.namzed (F

.ekmek [ ﻥﺎن ] (.nân (F

.kalıcı olmayan [ ﻥﺎﭘﺎیﺪار ] (.nâpâyidar (F

347 .korkusuz, pervasız [ ﻥﺎﭘﺮوا ] (.nâpervâ (F

.ateş [ ﻥﺎر ] (.nâr (A

.nar [ ﻥﺎر ] (.nâr (F

.turuncu [ ﻥﺎرﻥﺠﯽ ] (.nârencî (F

.ham, olgunlaşmamış [ ﻥﺎرس ] (.nâres (F

.ham. 2.uygun olmayan.1 [ ﻥﺎرﺱﺎ ] (.nâresâ (F

.yakışık almaz [ ﻥﺎروا ] (.nârevâ (F

.nark [ ﻥﺮخ ] (.narh (F

.insanlar [ ﻥﺎس ] (.nâs (A

.Hıristiyanlar [ ﻥﺼﺎرا ] (.nasâra (A

.öğütler [ ﻥﺼﺎیﺢ ] (.nasâyih (A

.pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.1 [ ﻥﺼﻴﺐ ] (.nasib (A

.öğüt [ ﻥﺼﻴﺤﺖ ] (.nasihat (A

.nankör [ ﻥﺎﺱﭙﺎس ] (.nâsipas (F

.alın [ ﻥﺎﺹﻴﻪ ] (.nâsiye (A

.Hıristiyan [ ﻥﺼﺮاﻥﯽ ] (.nasrâni (A

.kesinlik [ ﻥﺺ ] (.nass (A

.insanlık ile ilgili [ ﻥﺎﺱﻮﺕﯽ ] (.nâsûtî (A

.ileri gelen, kaynaklanan, dolayı [ ﻥﺎﺵﯽ ] (.nâşî (A

.yabancı [ ﻥﺎﺵﻨﺎس ] (.nâşinas (F

.yayıncı [ ﻥﺎﺵﺮ ] (.nâşir (A

.tamamlanmamış, yarım kalmış [ ﻥﺎﺕﻤﺎم ] (.nâtamam (F.-A

.konuşan [ ﻥﺎﻃﻖ ] (.nâtık (A

348 .konuşma gücü [ ﻥﺎﻃﻘﻪ ] (.nâtıka (A

.düzgün ve etkili konuşan [ ﻥﺎﻃﻘﻪ ﭘﺮداز ] (.nâtıkaperdâz (A.-F

.nadas [ ﻥﻄﺲ ] (.nats (A

.düzgün konuşan [ ﻥﻄﻮق ] (.natûk (A

.güçsüz, zayıf [ ﻥﺎﺕﻮان ] (.nâtüvân (F

.gemi. 2.kayık.1 [ ﻥﺎو ] (.nâv (F

.oluk [ ﻥﺎودان ] (.nâvdan (F

.ok [ ﻥﺎوک ] (.nâvek (F

.ney. 2.kamış.1 [ ﻥﺎی ] (.nây (F

.küçük ney [ ﻥﺎیﭽﻪ ] (.nâyçe (F

.neyzen [ ﻥﺎیﯽ ] (.nâyî (F

.neyzen [ ﻥﺎیﺰن ] (.nâyzen (F

.işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.1 [ ﻥﺎز ] (.naz (F naza çekmek nazlanmak.

.nazlı [ ﻥﺎزان ] (.nâzan (F

.bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.1 [ ﻥﻈﺮ ] (.nazar (A

.göre, nispetle, bakılırsa [ ﻥﻈﺮا ] (.nazaran (A

.bakış yeri. 2.bakılan yer.1 [ ﻥﻈﺮﮔﺎﻩ ] (.nazargâh (A.-F

.şüpheli göz, şüpheli bakış [ ﻥﻈﺮ ﺵﺒﻬﻪ ] nazar-ı şübhe nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.

.teorik [ ﻥﻈﺮی ] (.nazarî (A

.teoriler, nazariyeler [ ﻥﻈﺮیﺎت ] (.nazariyat (A

.teori [ ﻥﻈﺮیﻪ ] (.nazariye (A

349 .teoriler, nazariyeler [ ﻥﻈﺮیﺎت ] (.nazariyyat (A

.nazlı [ ﻥﺎزﻥﺪﻩ ] (.nâzende (F

.nazlı. 2.narin.1 [ ﻥﺎزﻥﻴﻦ ] (.nâzenin (F

.düzenleyen. 2.nazmeden.1 [ ﻥﺎﻇﻢ ] (.nâzım (A

.bakan. 2.nezaret eden.1 [ ﻥﺎﻇﺮ ] (.nâzır (A nâzırlık (A.-T.) bakanlık.

.temiz [ ﻥﻈﻴﻒ ] (.nazif (A

.ince. 2.kibar.1 [ ﻥﺎزک ] (.nâzik (F

.kibarca, nazikçe [ ﻥﺎزﮐﺎﻥﻪ ] (.nâzikâne (F

.inen [ ﻥﺎزل ] (.nâzil (A nâzil olmak inmek.

.nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.1 [ ﻥﺎزﻝﻪ ] (.nazile (A

.benzer [ ﻥﻈﻴﺮ ] (.nazîr (A

dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz.1 [ ﻥﻈﻢ ] (.nazm (A söyleme.

.manzum olarak [ ﻥﻈﻤﺎ ] (.nazmen (A

.nazlı, naz eden [ ﻥﺎزﭘﺮور ] (.nâzperver (F

.nazlı, naz içinde büyümüş [ ﻥﺎزﭘﺮوردﻩ ] (.nâzperverde (F

.bitki [ ﻥﺒﺎت ] (.nebât (A

.nöbet şekeri [ ﻥﺒﺎت ] (.nebat (F

.bitkiler. 2.botanik.1 [ ﻥﺒﺎﺕﺎت ] (.nebâtât (A

.bitkisel [ ﻥﺒﺎﺕﯽ ] (.nebatî (A

.savaş [ ﻥﺒﺮد ] (.neberd (F

350 .peygamber [ ﻥﺒﯽ ] (.nebî (A

.torun [ ﻥﺒﻴﺮﻩ ] (.nebîre (A

.soyluluk [ ﻥﺠﺎﺑﺖ ] (.necabet (A

.pislik [ ﻥﺠﺎﺱﺖ ] (.necâset (A

.soylu, asil, kişizade [ ﻥﺠﻴﺐ ] (.necîb (A

.pis [ ﻥﺠﻴﺲ ] (.necîs (A

.yıldız [ ﻥﺠﻢ ] (.necm (A

.pişmanlık [ ﻥﺪاﻡﺖ ] (.nedâmet (A nedâmet getirmek pişman olmak.

padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet.1 [ ﻥﺪیﻢ ] (.nedim (A arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.

.azlık [ ﻥﺪرت ] (.nedret (A

.çıkar, yarar [ ﻥﻔﻊ ] (.nef’ (A

.değerli ve nefis eserler [ ﻥﻔﺎﺋﺲ ] (.nefâis (A

.nefislik [ ﻥﻔﺎﺱﺖ ] (.nefâset (A

.kişi. 2.asker.1 [ ﻥﻔﺮ ] (.nefer (A nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.

.üfürme [ ﻥﻔﺤﻪ ] (.nefha (A

.boynuzdan yapılmış boru [ ﻥﻔﻴﺮ ] (.nefîr (A

.lanet, ilenç [ ﻥﻔﺮیﻦ ] (.nefrin (F

.nefis, can. 2.kendi. 3.iç.1 [ ﻥﻔﺲ ] (.nefs (A

.kötülükleri emreden nefis [ ﻥﻔﺲ اﻡﺎرﻩ ] nefs- i emmâre

.içinde [ ﻥﻔﺲ ِ ] (.nefs-i (A.-F

351 .nefis ile ilgili. 2.subjektif.1 [ ﻥﻔﺴﯽ ] (.nefsî (A

.petrol yeşili [ ﻥﻔﺘﯽ ] (.neftî (F nefy (A.) [ ] sürgün.

.gündüz [ ﻥﻬﺎر ] (.nehâr (A

.yatılı olmayan okul [ ﻥﻬﺎری ] (.nehârî (A

.yol. 2.kast teşkilatı.1 [ ﻥﻬﺞ ] (.nehc (A

.timsah [ ﻥﻬﻨﮓ ] (.neheng (F

.olumsuzluk. 2.yasaklama.1 [ ﻥﻬﯽ ] (.nehiy (A

.ırmak, nehir [ ﻥﻬﺮ ] (.nehr (A

.olumsuzluk. 2.yasaklama.1 [ ﻥﻬﯽ ] (.nehy (A nehy etmek yasaklamak.

.soy, ırk [ ﻥﮋاد ] (.nejad (F

.hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi [ ﻥﻘﺎهﺖ ] (.nekahet (A

.talihsizlik. 2.felaket.1 [ ﻥﮑﺒﺖ ] (.nekbet (A

.hayırsız. 2.elisıkı.1 [ ﻥﮑﺲ ] (.nekes (F

.rutubet [ ﻥﻢ ] (.nem (F

.gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.1 [ ﻥﻤﺎ ] (.nemâ (A

.keçe [ ﻥﻤﺪ ] (.nemed (F

.derviş [ ﻥﻤﺪﭘﻮش ] (.nemedpûş (F

.tuz [ ﻥﻤﮏ ] (.nemek (F

.karınca [ ﻥﻤﻞ ] (.neml (A

.nemli [ ﻥﻤﻨﺎک ] (.nemnâk (F

.ar, utanma [ ﻥﻨﮓ ] (.neng (F

352 .tavla [ ﻥﺮد ] (.nerd (F

.yumuşak [ ﻥﺮم ] (.nerm (F

.yumuşak [ ﻥﺮﻡﻴﻦ ] (.nermin (F

.doku [ ﻥﺴﺞ ] (.nesc (A

.soy [ ﻥﺴﺐ ] (.neseb (A

.hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.1 [ ﻥﺴﺦ ] (.nesh (A

.meltem, esinti [ ﻥﺴﻴﻢ ] (.nesîm (F

.kuşak, nesil [ ﻥﺴﻞ ] (.nesl (A

.düzyazı [ ﻥﺜﺮ ] (.nesr (A

.düzyazı ile [ ﻥﺜﺮا ] (.nesren (A

.yaban gülü [ ﻥﺴﺮیﻦ ] (.nesrin (F

.dokumacı [ ﻥﺴﺎج ] (.nessac (A

.yaban gülü [ ﻥﺴﺘﺮن ] (.nesteren (F

.kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş [ ﻥﺸﺌﺖ ] (.neş’et (A neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.

.sevinç [ ﻥﺸﺎط ] (.neşat (A

.şiir. 2.besteli ve güfteli eser.1 [ ﻥﺸﻴﺪﻩ ] (.neşîde (A

.yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.1 [ ﻥﺸﺮ ] (.neşr (A neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak. neşr olunmak yayınlanmak.

.yayın [ ﻥﺸﺮیﺎت ] (.neşriyat (A

.serpilme, gelişme, büyüme [ ﻥﺸﻮ و ﻥﻤﺎ ] (.neşv ü nemâ (A neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.

353 .sevinç [ ﻥﺸﻮﻩ ] (.neşve (A

.neşeli [ ﻥﺸﻮﻩ دار ] (.neşvedâr (A.-F neşveyâb olmak neşelenmek.

.sonuçlar [ ﻥﺘﺎﺋﺞ ] (.netâic (A

.sonuç [ ﻥﺘﻴﺠﻪ ] (.netîce (A netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak. netîcepezîr olmak sonuçlanmak.

.yeni. 2.taze, körpe.1 [ ﻥﻮ ] (.nev (F

.tür, nevi, çeşit [ ﻥﻮع ] (.nev’ (A

.bir bakıma [ ﻥﻮﻋﺎ ﻡﺎ ] (.nev’an mâ (A

.ses [ ﻥﻮا ] (.nevâ (F

.torun [ ﻥﻮادﻩ ] (.nevâde (F

.nadir olan değerli eşyalar [ ﻥﻮادر ] (.nevâdir (A

.kısmet. 2.azık.1 [ ﻥﻮاﻝﻪ ] (.nevâle (A

.okşayan [ ﻥﻮاز ] (.nevâz (F

.okşama [ ﻥﻮازش ] (.nevâziş (F nevâziş eylemek okşamak.

.ilkbahar [ ﻥﻮﺑﻬﺎر ] (.nevbahar (F

.sıra, nöbet [ ﻥﻮﺑﺖ ] (.nevbet (A

.delikanlı, genç [ ﻥﻮﺝﻮان ] (.nevcivan (F

.sonradan görme [ ﻥﻮدوﻝﺖ ] (.nevdevlet (F.-A

.torun [ ﻥﻮﻩ ] (.neve (F

.ağıt [ ﻥﻮﺣﻪ ] (.nevha (A

354 .tür, çeşit [ ﻥﻮع ] (.nevi (A

.müjde [ ﻥﻮیﺪ ] (.nevid (F

.yeni [ ﻥﻮیﻦ ] (.nevin (F

.uyku [ ﻥﻮم ] (.nevm (A

.umutsuz [ ﻥﻮﻡﻴﺪ ] (.nevmîd (F nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek. nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.

.genç fidan [ ﻥﻮﻥﻬﺎل ] (.nevnihal (F

.yeti yetişmiş [ ﻥﻮرس ] (.nevres (F

.yeni gün. 2.nevruz.1 [ ﻥﻮروز ] (.nevruz (F

.nevruz için yazılan kaside [ ﻥﻮروزیﻪ ] (.nevruziye (F.-A

.yeni doğmuş. 2.bebek.1 [ ﻥﻮزاد ] (.nevzad (F

.sazlık, kamışlık [ ﻥﻴﺴﺘﺎن ] (.neyistan (F

.sazlık, kamışlık [ ﻥﻴﺰار ] (.neyzâr (F

.ney üfleyen [ ﻥﻴﺰن ] (.neyzen (F nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.

.can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma.1 [ ﻥﺰع ] (.nez’ (A nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.

.temizlik [ ﻥﻈﺎﻓﺖ ] (.nezâfet (A

.incelik. 2.hassaslık.1 [ ﻥﺰاﮐﺖ ] (.nezâket (Osmanlıca>A

.nazırlık. 2.gözetme.1 [ ﻥﻈﺎرت ] (.nezâret (A

.yan, yanı. 2.kat.1 [ ﻥﺰد ] (.nezd (F

.temiz [ ﻥﺰیﻪ ] (.nezih (A

355 .adak [ ﻥﺬر ] (.nezr (A nezr etmek adamak.

.yarı, yarım [ ﻥﺼﻒ ] (.nısf (A

.son yarısı [ ﻥﺼﻒ اﺧﻴﺮ ] nısf -ı ahîr

.meridyen [ ﻥﺼﻒ اﻝﻨﻬﺎر ] (.nısfunnehâr (A

.nimetler [ ﻥﻌﻢ ] (.niam (A nida etmek seslenmek. nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.

.ses [ ﻥﺪاء ] (.nidâ’ (A

.ikiyüzlülük [ ﻥﻔﺎق ] (.nifâk (A

.bakış [ ﻥﮕﺎﻩ ] (.nigâh (F nigâh eylemek bakmak.

.sevgili. 2.resim.1 [ ﻥﮕﺎر ] (.nigâr (F

.bakış [ ﻥﮕﻪ ] (.nigeh (F

.yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.1 [ ﻥﮕﻴﻦ ] (.nigîn (F

.yaratılış, tabiat [ ﻥﻬﺎد ] (.nihâd (F

.fidan [ ﻥﻬﺎل ] (.nihâl (F

.gizli. 2.gizlice.1 [ ﻥﻬﺎن ] (.nihân (F nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.

.son [ ﻥﻬﺎیﺖ ] (.nihayet (A nihayet bulmak sona ermek.

.soy [ ﻥﮋاد ] (.nijâd (F

.iyi, güzel [ ﻥﻴﮏ ] (.nîk (F

356 .peçe [ ﻥﻘﺎب ] (.nikab (A

.iyimser [ ﻥﻴﮑﺒﻴﻦ ] (.nikbin (F

.lacivert [ ﻥﻴﻠﮕﻮن ] (.nilgun (F

.yarı. 2.yarım. 3.buçuk.1 [ ﻥﻴﻢ ] (.nîm (F

.loş [ ﻥﻴﻢ ﻡﻈﻠﻢ ] (.nîm muzlim (F.-A

.yarıcahil, yarı cahilî [ ﻥﻴﻢ ﺝﺎهﻠﯽ ] (.nîm cahilî (F.-A

.iyilik. 2.yiyecek.1 [ ﻥﻌﻤﺖ ] (.nimet (A

.yarı resmî [ ﻥﻴﻢ رﺱﻤﯽ ] (.nîm resmî (F.-A

.afsun. 2.hile, düzen.1 [ ﻥﻴﺮﻥﮓ ] (.nîreng (F

.kadınlar [ ﻥﺴﺎ ] (.nisâ (A

.aranan sınır. 2.sermaye.1 [ ﻥﺼﺎب ] (.nisâb (A

.saçma [ ﻥﺜﺎر ] (.nisâr (A nisâr etmek saçmak.

.oran. 2.oranla.1 [ ﻥﺴﺒﺖ ] (.nisbet (A

.göreceli [ ﻥﺴﺒﯽ ] (.nisbî (A

.kadınlar [ ﻥﺴﻮان ] (.nisvân (A

.unutma. 2.unutulma.1 [ ﻥﺴﻴﺎن ] (.nisyân (A

.iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.1 [ ﻥﺸﺎن ] (.nişan (F

.belirti, işaret [ ﻥﺸﺎﻥﻪ ] (.nişâne (F

.nişan tahtası [ ﻥﺸﺎﻥﮕﺎﻩ ] (.nişangâh (F

.oturan [ ﻥﺸﻴﻦ ] (.nişîn (F

.naiplik, vekillik [ ﻥﻴﺎﺑﺖ ] (.niyâbet (A

.kın [ ﻥﻴﺎم ] (.niyâm (F

357 .yalvarma. 2.dua.1 [ ﻥﻴﺎز ] (.niyâz (F niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.

.muhtaç [ ﻥﻴﺎزﻡﻨﺪ ] (.niyâzmend (F

.niyet [ ﻥﻴﺖ ] (.niyyet (A

.kavga, çekişme [ ﻥﺰاع ] (.nizâ (A

.düzen [ ﻥﻈﺎم ] (.nizâm (A nizâm bulmak düzene girmek.

.tüzük [ ﻥﻈﺎم ﻥﺎﻡﻪ ] (.nizâmname (A.-F

.mızrak. 2.süngü.1 [ ﻥﻴﺰﻩ ] (.nîze (F

.nohut rengi [ ﻥﺨﻮدی ] (.nohudî (F

.eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.1 [ ﻥﻘﺼﺎن ] (.noksân (A

.görüş açısı, bakım [ ﻥﻘﻄﻪء ﻥﻈﺮ ] nokta-i nazar

.seçkin [ ﻥﺨﺒﻪ ] (.nuhbe (A

.noktalar, hususlar [ ﻥﻘﺎط ] (.nukât (A

.nakitler [ ﻥﻘﻮد ] (.nukud (A

.nakışlar, işlemeler [ ﻥﻘﻮش ] (.nukûş (A

.ışık [ ﻥﻮر ] (.nur (A

.nurlu, ışıklı [ ﻥﻮراﻥﯽ ] (.nuranî (A

.öğüt, nasihat [ ﻥﺼﺢ ] (.nush (A nusrat vermek üstünlük vermek.

.Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.1 [ ﻥﺼﺮت ] (.nusret (A nûş etmek içmek.

.tatlı [ ﻥﻮﺵﻴﻦ ] (.nûşin (F

358 .sperma [ ﻥﻄﻔﻪ ] (.nutfe (A

.nutuk, söylev. 2.konuşma.1 [ ﻥﻄﻖ ] (.nutk (A

.nazırlar [ ﻥﻈﺎر ] (.nuzzâr (A

.peygamberlik [ ﻥﺒﻮت ] (.nübüvvet (A

.yıldızlar. 2.astoroloji.1 [ ﻥﺠﻮم ] (.nücum (A

.nefisler. 2.insanlar.1 [ ﻥﻔﻮس ] (.nüfus (A

.etki etme, işleme. 2.etki gücü.1 [ ﻥﻔﻮذ ] (.nüfuz (A nüfuz etmek işlemek, etki etmek.

.koku [ ﻥﮑﻬﺖ ] (.nükhet (A

.ince anlam [ ﻥﮑﺘﻪ ] (.nükte (A

.zarif insan, nükteli sözler bilen [ ﻥﮑﺘﻪ دان ] (.nüktedan (A.-F

.görünen [ ﻥﻤﺎیﺎن ] (.nümayan (F nümayan olmak görünmek.

.gösteri [ ﻥﻤﺎیﺶ ] (.nümayiş (F

.örnek [ ﻥﻤﻮﻥﻪ ] (.nümune (F

.nüshalar [ ﻥﺴﺦ ] (.nüsah (A

.yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.1 [ ﻥﺴﺨﻪ ] (.nüsha (A

.çekirdek [ ﻥﻮﻩ ] (.nüve (A

.müjde [ ﻥﻮیﺪ ] (.nüvid (F

.gezinti, gezip dolaşma [ ﻥﺰهﺖ ] (.nüzhet (A

.inme. 2.felç. 3.konaklama.1 [ ﻥﺰول ] (.nüzul (A

359

Ö

.ömür [ ﻋﻤﺮ ] (.ömr (A

.gelenek, âdet [ ﻋﺮف ] (.örf (A

.geleneğe göre [ ﻋﺮﻓﺎ ] (.örfen (A

.geleneksel [ ﻋﺮﻓﯽ ] (.örfî (A

.sıkıyönetim [ ﻋﺮﻓﯽ ادارﻩ ] örfî idare

.gelenekle ilgili şeyler [ ﻋﺮﻓﻴﺎت ] (.örfiyyât (A

.onda bir. 2.öşür vergisi.1 [ ﻋﺸﺮ ] (.öşr (A

.özür. 2.bahane. 3.engel.1 [ ﻋﺬر ] (.özr (A

.özür dileyen [ ﻋﺬرﺧﻮاﻩ ] (.özrhâh (A.-F

360

P

.ayak [ ﭘﺎ ] (.pâ (F

.ayak bağı [ ﭘﺎﺑﻨﺪ ] (.pâbend (F

.yerinde, duran, ayakta duran [ ﭘﺎﺑﺮﺝﺎ ] (.pâbercâ (F

.gitmek üzere, hareket etmek üzere [ ﭘﺎﺑﺮﮐﺎب ] (.pâberikâb (F.-A

.ayağı bağlı [ ﭘﺎﺑﺴﺘﻪ ] (.pâbeste (F

.yalınayak [ ﭘﺎﺑﺮهﻨﻪ ] (.pâbirehne (F

.ayak öpme [ ﭘﺎﺑﻮﺱﯽ ] (.pâbûsî (F

.pijama [ ﭘﺎﺝﺎﻡﻪ ] (.pâcâme (F

.paça [ ﭘﺎچﻪ ] (.pâçe (F

.padişah [ ﭘﺎدﺵﺎﻩ ] (.pâdşâh (F

.padişahlık [ ﭘﺎدﺵﺎهﯽ ] (.pâdşâhî (F

.panzehir [ ﭘﺎدزهﺮ ] (.pâdzehr (F

.değer, kıymet[ ﺑﻬﺎ ] (.paha (F

.temiz [ ﭘﺎک ] (.pâk (F

.fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.1 [ ﭘﺎﮐﺒﺎز ] (.pâkbâz (F

.iffetli [ ﭘﺎک داﻡﻦ ] (.pâkdâmen (F

.temiz [ ﭘﺎﮐﻴﺰﻩ ] (.pâkîze (F paklanmak temizlenmek.

.semer, palan [ ﭘﺎﻻن ] (.pâlân (F

361 .semerci [ ﭘﺎﻻن دوز ] (.pâlânduz (F

.ezilmek, çiğnenmek [ ﭘﺎﻡﺎل ] (.pâmâl (F pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.

.pabuç [ ﭘﺎﭘﻮش ] (.pâpûş (F paralamak parçalamak, parça parça etmek. paralanmak parça parça olmak.

.parça [ ﭘﺎرچﻪ ] (.pârçe (F

.parça [ ﭘﺎرﻩ ] (.pâre (F pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça. pârelenmek parça parça olmak.

.İran, Pers ülkesi [ ﭘﺎرس ] (.pars (F

.panter [ ﭘﺎرس ] (.pars (F

.sofu [ ﭘﺎرﺱﺎ ] (.pârsâ (F

.farsça [ ﭘﺎرﺱﯽ ] (.pârsî (F

.bekçi, gece bekçisi [ ﭘﺎﺱﺒﺎن ] (.pâsban (F

.saçan, serpen [ ﭘﺎش ] (.pâş (F

.ayak. 2.dip.1 [ ﭘﺎی ] (.pây (F

.son [ ﭘﺎیﺎن ] (.pâyân (F pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.

.ayak bağı. 2.engel.1 [ ﭘﺎیﺒﻨﺪ ] (.pâybend (F

.ayak öpme [ ﭘﺎیﺒﻮﺱﯽ ] (.pâybûsî (F

.kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı [ ﭘﺎیﺪار ] (.pâydâr (F

.rütbe, derece. 2.basamak.1 [ ﭘﺎیﻪ ] (.pâye (F

362 .kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.1 [ ﭘﺎیﻨﺪﻩ ] (.pâyende (F

.kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı [ ﭘﺎیﺪار ] (.pâyidar (F

.aşağı [ ﭘﺎیﻴﻦ ] (.pâyin (F

.başkent [ ﭘﺎیﺘﺨﺖ ] (.pâyitaht (F

.güz [ ﭘﺎیﻴﺰ ] (.pâyîz (F

.dans eden [ ﭘﺎیﮑﻮب ] (.pâykûb (F

.çarşı, pazar. 2.alışveriş.1 [ ﺑﺎزار ] (.pâzâr (F pazar eylemek alışveriş yapmak.

.baba [ ﭘﺪر ] (.peder (F

.babaca [ ﭘﺪراﻥﻪ ] (.pederâne (F

.babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.1 [ ﭘﺪری ] (.pederî (F

.ataerkil [ ﭘﺪرﺵﺎهﯽ ] (.pederşâhî (F

.yiğit. 2.pehlivan.1 [ ﭘﻬﻠﻮان ] (.pehlevân (F pehlivan bk. pehlevân.

.böğür, yan [ ﭘﻬﻠﻮ ] (.pehlû (F

.geniş [ ﭘﻬﻦ ] (.pehn (F

.engin. 2.geniş.1 [ ﭘﻬﻨﺎور ] (.pehnâver (F

.solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.1 [ ﭘﮋﻡﺮدﻩ ] (.pejmürde (F

.kilim. 2.çul.1 [ ﭘﻼس ] (.pelas (F

.leopar. 2.kaplan.1 [ ﭘﻠﻨﮓ ] (.peleng (F

.kirli [ ﭘﻠﻴﺪ ] (.pelîd (F

.sığınma [ ﭘﻨﺎﻩ ] (.penah (F

.sığınacak yer, sığınak [ ﭘﻨﺎهﮕﺎﻩ ] (.penahgâh (F

363 .sığınma [ ﭘﻨﺎهﯽ ] (.penâhî (F

.pamuk. 2.pembe.1 [ ﭘﻨﺎهﯽ ] (.penbe (F

.beş [ ﭘﻨﺞ ] (.penc (F

.pençe [ ﭘﻨﺠﻪ ] (.pence (F pencidü bk. pencüdü. pencise bk. pencüse. penciyek bk. pencüyek.

.beş ve iki [ ﭘﻨﺞ و دو ] (.pencüdü (F

.beş ve üç [ ﭘﻨﺞ و ﺱﻪ ] (.pencüse (F

.beş ve bir [ ﭘﻨﺞ و یﮏ ] (.pencüyek (F

.pençe [ ﭘﻨﺠﻪ ] (.pençe (F

.öğüt [ ﭘﻨﺪ ] (.pend (F

.öğüt kitabı [ ﭘﻨﺪﻥﺎﻡﻪ ] (.pendname (F

.peynir [ ﭘﻨﻴﺮ ] (.penîr (F

.kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.1 [ ﭘﺮ ] (.per (F

.dağınık. 2.toptan olmayan.1 [ ﭘﺮاﮐﻨﺪﻩ ] (.perakende (F

.kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.1 [ ﭘﺮچﻢ ] (.perçem (F

.kapı görevlisi [ ﭘﺮدﻩ دار ] (.perdedar (F

.atlas [ ﭘﺮﻥﺪ ] (.perend (F

.kuş. 2.takla.1 [ ﭘﺮﻥﺪﻩ ] (.perende (F

.tapan [ ﭘﺮﺱﺖ ] (.perest (F

.tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.1 [ ﭘﺮﺱﺘﺎر ] (.perestâr (F

.tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.1 [ ﭘﺮﺱﺘﻴﺪﻩ ] (.perestîde (F

364 .tapınma. 2.taparcasına sevme.1 [ ﭘﺮﺱﺘﺶ ] (.perestiş (F

.mabet, tapınak [ ﭘﺮﺱﺘﺶ ] (.perestişgâh (F

.tapan. 2.taparcasına seven.1 [ ﭘﺮﺱﺘﺸﮑﺎر ] (.perestişkâr (F

.taparcasına [ ﭘﺮﺱﺘﺸﮑﺎراﻥﻪ ] (.perestişkârâne (F

.kırlangıç [ ﭘﺮﺱﺘﻮ ] (.perestû (F

.pergel [ ﭘﺮﮔﺎل ] (.pergâl (F

.pergel [ ﭘﺮﮔﺎر ] (.pergâr (F

.sakınan [ ﭘﺮهﻴﺰﮐﺎر ] (.perhizkâr (F

.peri kadar güzel yüzlü.1 [ ﭘﺮی چﻬﺮﻩ ] (.perîçihre (F

.peri padişahı [ﭘﺮی ﺧﺎن ] (.perihan (F

.peri kadar güzel yüzlü [ ﭘﺮی ﭘﻴﮑﺮ ] (.perîpeyker (F

.dağınık. 2.kötü durumda, perişan.1 [ ﭘﺮیﺸﺎن ] (.perîşan (F perişan olmak darmadağın olmak.

.hali perişan olan [ ﭘﺮیﺸﺎن ﺣﺎل ] (.perîşanhal (F.-A

.peri gibi güzel [ ﭘﺮی وش ] (.perîveş (F

.işlemeli atlas [ ﭘﺮﻥﻴﺎن ] (.perniyân (F pertavsız (F.) büyüteç.

.ışık [ ﭘﺮﺕﻮ ] (.pertev (F

.büyüteç [ ﭘﺮﺕﻮﺱﻮز ] (.pertevsuz (F

.çekinme. 2.korku.1 [ ﭘﺮوا ] (.pervâ (F

.pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.1 [ ﭘﺮواﻥﻪ ] (.pervâne (F

.pervane gibi [ ﭘﺮواﻥﻪ وش ] (.pervâneveş (F

.çekinmeyen. 2.korkmayan.1 [ ﭘﺮواﺱﺰ] (.pervâsız (F.-T

365 .uçma. 2.saçak.1 [ ﭘﺮواز ] (.pervaz (F

.yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen [ ﭘﺮور ] (.perver (F perverde etmek beslemek, gütmek.

.Tanrı [ ﭘﺮوردﮔﺎر ] (.perverdigâr (F

.Ülker, Süreyya [ ﭘﺮویﻦ ] (.pervin (F

.arka [ ﭘﺲ ] (.pes (F

.beğenen [ ﭘﺴﻨﺪ ] (.pesend (F

.beğenilmiş, makbul [ ﭘﺴﻨﺪیﺪﻩ ] (.pesendîde (F

.arta kalan [ ﭘﺲ ﻡﺎﻥﺪﻩ ] (.pesmânde (F

.geriye kalan, yaşayan son örnekler [ ﭘﺲ زﻥﺪﻩ ] (.peszinde (F

.pişman [ ﭘﺸﻴﻤﺎن ] (.peşîman (F

.önceden [ ﭘﻴﺸﻴﻦ ] (.peşin (F

.yün [ ﭘﺸﻢ ] (.peşm (F

.sivrisinek [ ﭘﺸﻪ ] (.peşşe (F

.cibinlik [ ﭘﺸﻪ ﺑﻨﺪ ] (.peşşebend (F

.peştemal, hamam havlusu [ ﭘﺸﺘﻤﺎل ] (.peştemal (F

.haber [ ﭘﻴﺎم ] (.peyâm (F

.peygamber [ ﭘﻴﺎﻡﺒﺮ ] (.peyamber (F

.ortada, açıkta [ ﭘﻴﺪا ] (.peydâ (F

.peşpeşe, ardy sıra [ ﭘﯽ در ﭘﯽ ] (.peyderpey (F

.haber [ ﭘﻴﻐﺎم ] (.peygam (F

.peygamber. 2.haberci.1 [ ﭘﻴﻐﻤﺒﺮ ] (.peygamber (F

.ulak [ ﭘﻴﮏ ] (.peyk (F

366 .temren [ ﭘﻴﮑﺎن ] (.peykân (F

.sedir, kanepe [ ﭘﻴﮑﻪ ] (.peyke (F

.yüz [ ﭘﻴﮑﺮ ] (.peyker (F

.yol alan, kateden, ölçen [ ﭘﻴﻤﺎ ] (.peymâ (F

.kadeh [ ﭘﻴﻤﺎﻥﻪ ] (.peymâne (F

.fil [ ﭘﻴﻞ ] (.pîl (F

.gizli, saklı [ ﭘﻨﻬﺎن ] (.pinhan (F

.yaşlı. 2.tarikat kurucusu.1 [ ﭘﻴﺮ ] (.pîr (F

.gömlek, mintan [ ﭘﻴﺮاهﻦ ] (.pîrahen (F

.süs [ ﭘﻴﺮایﻪ ] (.pîrâye (F

.yaşlı kadın [ ﭘﻴﺮﻩ زن ] (.pîrezen (F

.meme [ ﭘﺴﺘﺎن ] (.pistan (F

.fıstık [ ﭘﺴﺘﻪ ] (.piste (F

.ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.1 [ ﭘﻴﺶ ] (.pîş (F

.alın [ ﭘﻴﺸﺎﻥﯽ ] (.pîşânî (F

.öncü [ ﭘﻴﺸﺪار ] (.pîşdar (F

.meslek. 2.sanat. 3.huy.1 [ ﭘﻴﺸﻪ ] (.pîşe (F

sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu.1 [ ﭘﻴﺸﻪ ﮐﺎر ] (.pîşekâr (F başlatan sanatçı.

.ön. 2.huzur.1 [ ﭘﻴﺸﮕﺎﻩ ] (.pîşgâh (F

.peşkir [ ﭘﻴﺸﮕﻴﺮ ] (.pîşgîr (F

.peşin [ ﭘﻴﺸﻴﻦ ] (.pîşîn (F

.önder, lider [ ﭘﻴﺸﻮا ] (.pîşva (F

367 yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç.1 [ ﭘﻴﺎدﻩ ] (.piyâde (F taşlarından paytak.

.kadeh. 2.şarap kadehi.1 [ ﭘﻴﺎﻝﻪ ] (.piyâle (F

.hayvan derisi. 2.post. 3.makam.1 [ ﭘﺴﺖ ] (.post (F

.kürk [ ﭘﺴﺘﻴﻦ ] (.postîn (F

postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke.1 [ ﭘﺴﺖ ﻥﺸﻴ ﻦ ] (.postnişin (F şeyhi.

.argaç, dokumada enine dokunulan ip [ ﭘﻮد ] (.pûd (F

.pişmiş, pişkin, olgun [ ﭘﺨﺘﻪ ] (.puhte (F

.para [ ﭘﻮل ] (.pul (F

.çelik, polat [ ﭘﻮﻻد ] (.pûlâd (F

.çelik, polat [ ﭘﻮﻻد ] (.pulat (F

.dolu [ ﭘﺮ ] (.pur (F

.oğul [ ﭘﻮر ] (.pûr (F

.giyen, örten [ ﭘﻮش ] (.pûş (F

.örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.1 [ ﭘﻮﺵﻴﺪﻩ ] (.pûşîde (F

.pota [ ﭘﻮﺕﻪ ] (.pûte (F

.koşan, hızla giden. 2.geçip giden.1 [ ﭘﻮیﺎن ] (.pûyân (F pûyân olmak geçip gitmek.

.özür [ ﭘﻮزش ] (.pûziş (F

.dolu [ ﭘﺮ ] (.pür (F

.kan dolu, kanlı [ ﭘﺮﺧﻮن ] (.pürhûn (F

.derin sessizlik içinde [ ﭘﺮﺱﮑﻮت ] (.pürsükût (F.-A

.hav, kumaş havı [ ﭘﺮز ] (.pürz (F

368 .oğul [ ﭘﺴﺮ ] (.püser (F

.arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.1 [ ﭘﺸﺖ ] (.püşt (F

.destek. 2.destek veren.1 [ ﭘﺸﺘﻴﺒﺎن ] (.püştîban (F

369

R

.gökgürültüsü [ رﻋﺪ ] (.ra’d (A

.güzel, hoş [ رﻋﻨﺎ ] (.ra’nâ (A

.titreme [ رﻋﺸﻪ ] (.ra’şe (A ra’şe vermek titretmek.

.titrek, titreyen [ رﻋﺸﻪ دار ] (.ra’şedâr (A.-F

.Tanrı, Allah. 2.efendi.1 [ رب ] (.rabb (A

.tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.1 [ رﺑﺎﻥﯽ ] (.rabbânî (A

.Tanrım [ رﺑﯽ ] (.rabbî (A

.bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.1 [ راﺑﻈﻪ ] (.râbıta (A

.bağlantılı, ilintili [ راﺑﻄﻪ دار ] (.râbıtadar (A.-F

.dördüncü [ راﺑﻊ ] (.râbi (A

.dördüncüsü [ راﺑﻌﺎ ] (.râbian (A

.bağlama [ رﺑﻂ ] (.rabt (A rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak. rabt etmek bağlamak, tutturmak. rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.

.rica eden. 2.ümitli.1 [ راﺝﯽ ] (.râci (A raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.

.hakkında. 2.dönen.1 [ راﺝﻊ ] (.râci’ (A

370 .taşlanmış, recmedilmiş [ رﺝﻴﻢ ] (.racîm (A

.derece. 2.civar.1 [ رادﻩ ] (.radde (A

.istek. 2.ilgi duyma.1 [ رﻏﺒﺖ ] (.rağbet (A rağbet etmek ilgi duymak.

.yol [ راﻩ ] (.râh (F

.rahip [ راهﺐ ] (.râhib (A

.merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.1 [ رﺣﻴﻢ ] (.rahîm (A

.semer [ رﺣﻞ ] (.rahl (A

.acıma, merhamet [ رﺣﻢ ] (.rahm (A rahm etmek acımak, merhamet etmek.

.rahim, döl yatağı [ رﺣﻢ ] (.rahm (A

.merhametli Tanrı [ رﺣﻤﺎن ] (.rahman (A

.acıma, merhamet. 2.yağmur.1 [ رﺣﻤﺖ ] (.rahmet (A

.yol haritası [ راهﻨﺎﻡﻪ ] (.râhname (F

.yarık, gedik. 2.bozukluk.1 [ رﺧﻨﻪ ] (.rahne (F rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek. rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.

.yol gösteren, kılavuz [ راهﻨﻤﺎ ] (.rahnüma (F

.parlak [ رﺧﺸﺎن ] (.rahşan (F

.parlayan [ رﺧﺸﻨﺪﻩ ] (.rahşende (F

.ev eşyası. 2.koşum takımı.1 [ رﺧﺖ ] (.raht (F

.atın eşkin yürümesi [ راهﻮار ] (.rahvar (F

.yol kesen, haydut [ راهﺰن ] (.râhzen (F

371 .halk, hükümdar tebası [ رﻋﻴﺖ ] (.raiyyet (A

.yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.1 [ راﻗﻢ ] (.râkım (A

.rakip [ رﻗﻴﺐ ] (.rakîb (A

.binen. 2.binici.1 [ راﮐﺐ ] (.râkib (A râkib olmak binmek.

.binerek [ راﮐﺒﺎ ] (.râkiben (A

.durgun [ راﮐﺪ ] (.râkid (A

.ince. 2.hassas. 3.köle.1 [ رﻗﻴﻖ ] (.rakik (A

.dansçı. 2.sarkaç.1 [ رﻗﺎص ] (.rakkas (A

.dansöz, çengi [ رﻗﺎﺹﻪ ] (.rakkase (A

.dans [ رﻗﺺ ] (.raks (A raks etmek dans etmek.

.itaat eden, boyun eğen [ رام ] (.râm (F râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek. râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.

.çok az. 2.son nefeslik hayat.1 [ رﻡﻖ ] (.ramak (A ramak kalmak çok az bir şey kalmak.

.ramazan kasidesi [ رﻡﻀﺎﻥﻴﻪ ] (.ramazaniye (A raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.

.gözlem. 2.gözetleme.1 [ رﺹﺪ ] (.rasad (A rasad edilmek gözlemlenmek. rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.

.gözlemevi [ رﺹﺪﺧﺎﻥﻪ ] (.rasadhane (A.-F

372 .gözlemle ilgili [ رﺹﺪی ] (.rasadî (A

.derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.1 [ راﺱﺦ ] (.râsih (A

.gözlemci, gözlem yapan [ رﺹﺎد ] (.rassad (A

.doğru. 2.düz. 3.sağ.1 [ راﺱﺖ ] (.râst (F

.gerçekçi, doğruları gören [ راﺱﺖ ﺑﻴﻦ ] (.râstbin (F

.doğru sözlü [ راﺱﺖ ﮔﻮ ] (.râstgû (F

.doğruluktan yana [ راﺱﺖ ﭘﺮوراﻥﻪ ] (.râstperverâne (F

.yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.1 [ رﻃﺐ و یﺎﺑﺲ ] (.ratbüyâbis (A

.nemli, rutubetli [ راﻃﺐ ] (.râtib (A

.aylık, maaş [ راﺕﺒﻪ ] (.râtibe (A

.hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.1 [ رﻃﻞ ] (.ratl (A

.esirgeyici [ رؤف ] (.rauf (A

.rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.1 [ راوی ] (.râvi (A

.bahçe [ روﺽﻪ ] (.ravza (A

.Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer [ روﺽﻪء ﻡﻄﻬﺮﻩ ] ravza-i mutahhara

.fikir. 2.oy.1 [ رای ] (.rây (A

.sancaklar [ رایﺎت ] (.râyât (A

.kuşku, şüphe [ ریﺐ ] (.rayb (A

.sancak [ رایﺖ ] (.râyet (A

.parasız, bedava [ رایﮕﺎن ] (.râygân (F

.yaygın, revaçta [ رایﺞ ] (.râyic (A

.koku [ رایﺤﻪ ] (.râyiha (A

.kokulu [ رایﺤﻪ دار ] (.râyihadar (A.-F

373 .sır [ راز ] (.râz (F

.rızık veren Tanrı [ رازق ] (.râzık (A

.rıza gösteren [ راﺽﯽ ] (.râzi (A

.esirgeme [ رأﻓﺖ ] (.re’fet (A

.baş. 2.başkan.1 [ رأس ] (.re’s (A

.doğrudan doğruya, danışmaksızın [ رأﺱﺎ ] (.re’sen (A

.sermaye, anapara, kapital [ رأس اﻝﻤﺎل ] (.re’sülmal (A

.görüş [ رأی ] (.re’y (A

.halk [ رﻋﺎیﺎ ] (.reâya (A

.bahar [ رﺑﻴﻊ ] (.rebî’ (A

.ümit. 2.rica.1 [ رﺝﺎ ] (.recâ (A

.taşlama, taşa tutma [ رﺝﻢ ] (.recm (A recm edilmek taşlanarak öldürülmek.

.erkek [ رﺝﻞ ] (.recül (A

.politikacı [ رﺝﻞ ﺱﻴﺎﺱﯽ ] recül-i siyasî

.erkeklik [ رﺝﻠﻴﺖ ] (.recüliyyet (A

.geri çevirme. 2.inkar etme.1 [ رد ] (.redd (A redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.

.kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.1 [ رﻓﻊ ] (.ref’ (A

.bolluk [ رﻓﺎﻩ ] (.refâh (A

.eşlik [ رﻓﺎﻗﺖ ] (.refâkat (A refâkat etmek eşlik etmek. refakatinde eşliğinde, beraberinde.

374 .raf [ رف ] (.reff (A

.yüksek, yüce [ رﻓﻴﻊ ] (.refî’ (A

.arkadaş, yoldaş [ رﻓﻴﻖ ] (.refik (A

.eş, zevce, hayat arkadaşı [ رﻓﻴﻘﻪ ] (.refîka (A

.gidiş [ رﻓﺖ ] (.reft (F

.gidiş. 2.davranış.1 [ رﻓﺘﺎر ] (.reftâr (F

.damar [ رگ ] (.reg (F

.hacamatçı [ رگ زن ] (.regzen (F

.yol [ رﻩ ] (.reh (F

.kurtuluş [ رهﺎ ] (.rehâ (F

.kurtarıcı [ رهﺎﮐﺎر ] (.rehâkâr (F

.gevşeklik. 2.tembellik.1 [ رﺧﺎوت ] (.rehavet (A

.rehavet verici [ رﺧﺎوﺕﮑﺎر ] (.rehavetkâr (A.-F

.kılavuz [ رهﺒﺮ ] (.rehber (F

.geçit [ رهﮕﺬار ] (.rehgüzâr (F

.rehinli, ipotekli [ رهﻴﻦ ] (.rehîn (A

.rehin [ رهﻦ ] (.rehn (A

.yol gösterici [ رهﻨﻤﺎ ] (.rehnüma (F

.başkan [ رﺋﻴﺲ ] (.reis (A

.kekemelik. 2.söz kusuru.1 [ رﮐﺎﮐﺖ ] (.rekâket (A

.dikme [ رﮐﺰ ] (.rekz (A rekz edilmek dikilmek. rekz etmek dikmek.

375 .ürkmüş [ رﻡﻴﺪﻩ ] (.remîde (F

.sembol, işaret, rumuz.1 [ رﻡﺰ ] (.remiz (A

.kum. 2.remil, falcılık.1 [ رﻡﻞ ] (.reml (A

.falcı [ رﻡﺎل ] (.remmal (A

.sembol, işaret. 2.imalı konuşma.1 [ رﻡﺰ ] (.remz (A

.sıkıntı, zahmet, meşakkat [ رﻥﺞ ] (.renc (F

.sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.1 [ رﻥﺠﺒﺮ ] (.rencber (F

.incinmiş [ رﻥﺞ دیﺪﻩ ] (.rencîde (F rencîde etmek incitmek. rencîde olmak incinmek.

.hasta [ رﻥﺠﻮر ] (.rencûr (F

.renk [ رﻥﮓ ] (.reng (F

.renkli, renk renk [ رﻥﮕﺎرﻥﮓ ] (.rengâreng (F

.renkli. 2.hoş, havalı.1 [ رﻥﮕﻴﻦ ] (.rengin (F

.olgun [ رﺱﺎ ] (.resâ (F

.risaleler. 2.dergiler.1 [ رﺱﺎﺋﻞ ] (.resâil (A

.resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.1 [ رﺱﻢ ] (.resm (A resm -i geçit geçit töreni.

.açılış töreni [ رﺱﻢ ﮐﺸﺎد ] resm-i küşâd

.resmî olarak.. 2.kesinlikle.1 [ رﺱﻤﺎ ] (.resmen (A resmiyet bk. resmiyyet. resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.

.resmîlik [ رﺱﻤﻴﺖ ] (.resmiyyet (A

376 .elçi. 2.peygamber.1 [ رﺱﻮل ] (.resul (A

.sızıntılar [ رﺵﺤﺎت ] (.reşehat (A

.ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.1 [ رﺵﻴﺪ ] (.reşid (A

.kıskançlık [ رﺵﮏ ] (.reşk (F

.kıskandırıcı [ رﺵﮏ ﺁور ] (.reşkâver (F

.bir işi iyi idare etme [ رﺕﻖ و ﻓﺘﻖ ] (.retküfetk (A

.uygun, layık [ روا ] (.revâ (F

.bağlar, ilgiler, ilişkiler [ رواﺑﻂ ] (.revâbıt (A

.yaygınlık, revaç, sürüm [ رواج ] (.revac (A revaç bk. revac.

.sundurma. 2.çardak.1 [ رواق ] (.revak (A

.giden. 2.akan. 3.ruh.1 [ روان ] (.revân (F revan olmak gitmek, yola koyulmak. revgan bk. rugan

.gidiş. 2.tarz, yöntem.1 [ روش ] (.reviş (F

.parlaklık [ روﻥﻖ ] (.revnak (A revnak vermek canlılık kazandırmak.

.parlaklık veren, canlılık kazandıran [ روﻥﻖ ﺑﺨﺶ ] (.revnakbahş (A.-F

.revnaklı [ روﻥﻘﺪار ] (.revnakdar (A.-F

.pencere [ روزن ] (.revzen (F

.görüş. 2.oy.1 [ رأی ] (.re'y (A

.fesleğen [ ریﺤﺎن ] (.reyhan (A

.asma [ رز ] (.rez (F

377 .rezaletler [ رذاﺋﻞ ] (.rezâil (A

.rezillik [ رذاﻝﺖ ] (.rezâlet (A

.rızıklandıran [ رزاق ] (.rezzak (A

.cennet. 2.cennetin kapıcısı.1 [ رﺽﻮان ] (.rıdvan (A

.göçüş. 2.ölme.1 [ رﺣﻠﺖ ] (.rıhlet (A

.razılık, memnunluk. 2.istek.1 [ رﺽﺎ ] (.rızâ (A

.rızık [ رزق ] (.rızk (A

.uyma. 2.sayma.1 [ رﻋﺎیﺖ ] (.riâyet (A riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.

.saygılı [ رﻋﺎیﺘﮑﺎر ] (.riâyetkâr (A.-F

.tefecinin aldığı aşırı faiz [ رﺑﺎ ] (.ribâ (A

.tefeci [ رﺑﺎﺧﻮار ] (.ribâhar (F.-A

.konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.1 [ رﺑﺎط ] (.ribat (A

.geri dönüş. 2.geri çekilme.1 [ رﺝﻌﺖ ] (.ric’at (A

.ricası, yalvarırcasına [ رﺝﺎﮐﺎر ] (.ricakâr (A.-F

.erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.1 [ رﺝﺎل ] (.ricâl (A

.örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.1 [ ردا ] (.ridâ (A

.akciğer [ رﺋﻪ ] (.rie (A

.göç. 2.ölme.1 [ رﺣﻠﺖ ] (.rihlet (A rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.

.üzengi. 2.huzur, kat.1 [ رﮐﺎب ] (.rikâb (A

.incelik, hassaslık. 2.acıma.1 [ رﻗﺖ ] (.rikkat (A

.dünyayı umursamayan [ رﻥﺪ ] (.rind (F

378 .yara. 2.sakal. 3.kök.1 [ ریﺶ ] (.rîş (F

.kök, saçaklı kök [ ریﺸﻪ ] (.rîşe (F

.bıyık altından gülüş [ ریﺸﺨﻨﺪ ] (.rîşhand (F

.rüşvet [ رﺵﻮت ] (.rişvet (A

.rivayetler, söylentiler [ روایﺎت ] (.rivâyât (A

.nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.1 [ روایﺖ ] (.rivâyet (A

.ikiyüzlü [ ریﺎ ] (.riyâ (A

.ikiyüzlü [ ریﺎﮐﺎر ] (.riyâkâr (A.-F

.ikiyüzlüce [ ریﺎﮐﺎراﻥﻪ ] (.riyâkârâne (A.-F riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.

.başkanlık [ ریﺎﺱﺖ ] (.riyâset (A riyâset etmek başkanlık yapmak.

.bahçeler [ ریﺎض ] (.riyâz (A

.nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama [ ریﺎﺽﺖ ] (.riyâzet (A

.matematikçi. 2.matematiksel.1 [ ریﺎﺽﯽ ] (.riyâzî (A

.matematik [ ریﺎﺽﻴﺎت ] (.riyâziyat (A riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.

.matematikçiler [ ریﺎﺽﻴﻮن ] (.riyâziyyûn (A

.yüz [ رو ] (.rû (F

.çeyrek, dörtte bir [ رﺑﻊ ] (.rub’ (A

.tilki [ روﺑﺎﻩ ] (.rûbah (F

.rubailer [ رﺑﺎﻋﻴﺎت ] (.rubaiyat (A

.tilki [ روﺑﻪ ] (.rûbeh (F

379 .yüzyüze [ روﺑﺮو ] (.rûberû (F

.yağ [ روﻏﻦ ] (.rugan (F

.can, ruh [ روح ] (.rûh (A

.yanak, yüz [ رخ ] (.ruh (F

.mermer [ رﺧﺎم ] (.ruham (A

.papazlar [ رهﺒﺎن ] (.ruhbân (A

.ruhbanlık [ رهﺒﺎﻥﻴﺖ ] (.ruhbâniyyet (A

.cana can katan [ روح اﻓﺰا ] (.rûhefza (A.-F

.ruh ile ilgili. 2.ruhsal.1 [ روﺣﯽ ] (.rûhî (A

.psikoloji [ روﺣﻴﺎت ] (.rûhiyyat (A

.yüz [ رﺧﺴﺎر ] (.ruhsâr (F

.izin [ رﺧﺼﺖ ] (.ruhsat (A

.pusula. 2.dilekçe. 3.yama.1 [ رﻗﻌﻪ ] (.ruk’a (A

.işaretler, semboller [ رﻡﻮز ] (.rumûz (A

.aydınlık. 2.açık, aşikar.1 [ روﺵﻦ ] (.rûşen (F rûşen kılmak açıklamak, söylemek.

.nem [ رﻃﻮﺑﺖ ] (.rutûbet (A

.yüz [ روی ] (.rûy (F

.yeryüzü. 2.yer.1 [ روی زﻡﻴﻦ ] (.rûy-i zemin (F

.gün. 2.gündüz.1 [ روز ] (.rûz (F

.kıyamet günü [ روز ﺝﺰا ] rûz -i cezâ

.oruç [ روزﻩ ] (.rûze (F

.zaman [ روزﮔﺎر ] (.rûzgâr (F

380 .yevmiye defteri [ روزﻥﺎﻡﭽﻪ ] (.rûznâmçe (F

.gündüz gece [ روز و ﺵﺐ ] (.rûzüşeb (F

.görme [ رؤیﺖ ] (.rü’yet (A

.rebap [ رﺑﺎب ] (.rübab (A

.dörtlük, rubai [ رﺑﺎﻋﯽ ] (.rübai (A

.üstünlük [ رﺝﺤﺎن ] (.rüchan (A

.geri dönme [ رﺝﻮع ] (.rücû (A

.başkanlar, reisler [ رؤﺱﺎ ] (.rüesâ (A

.arkadaşlar [ رﻓﻘﺎ ] (.rüfekâ (A

.direk, sütun. 2.esas.1 [ رﮐﻦ ] (.rükn (A

.vergi. 2.tören.1 [ رﺱﻮم ] (.rüsum (A

.gümrük idaresi [ رﺱﻮﻡﺎت ] (.rüsûmat (A

.rezil [ رﺱﻮای ] (.rüsvâ /y (F

.gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.1 [ رﺵﺪ ] (.rüşd (A

.rüşvet [ رﺵﻮت ] (.rüşvet (A

.düş [ رویﺎ ] (.rüya (A

.zaman. 2.devir.1 [ روزﮔﺎر ] (.rüzgâr (F

381

S

.çalışan, gayret eden [ ﺱﺎﻋﯽ ] (.sâ’î (A sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.

.tilki [ ﺛﻌﻠﺐ ] (.sa’leb (A

.çalışma, çaba gösterme [ ﺱﻌﯽ ] (.sa’y (A

.mutluluk [ ﺱﻌﺎدت ] (.saâdet (A

.mutluluk veren [ ﺱﻌﺎدت ﺑﺨﺶ ] (.saâdetbahş (A.-F

.mutlu, bahtiyar [ ﺱﻌﺎدﺕﻤﻨﺪ ] (.saâdetmend (A.-F

.meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.1 [ ﺹﺒﺎ ] (.sabâ (A

.çocukluk [ ﺹﺒﺎوت ] (.sabâvet (A

.eski. 2.bir önceki.1 [ ﺱﺎﺑﻖ ] (.sâbık (A

.geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.1 [ ﺱﺎﺑﻘﻪ ] (.sâbıka (A

.anılan, zikredilen [ ﺱﺎﺑﻖ اﻝﺬﮐﺮ ] (.sâbıküzzikr (A

.dayanma, kendini tutma [ ﺹﺒﺮ ] (.sabır (A

.bebek. 2.küçük çocuk.1 [ ﺹﺒﯽ ] (.sabî (A

.yedinci [ ﺱﺎﺑﻊ ] (.sâbi’ (A

.yedincisi, yedinci olarak [ ﺱﺎﺑﻌﺎ ] (.sâbi’an (A

.yıldıza tapan [ ﺹﺎﺑﺌﯽ ] (.sâbi’î (A

.sabırlı [ ﺹﺎﺑﺮ ] (.sâbir (A

.kanıtlanmış. 2.yerinde duran.1 [ ﺛﺎﺑﺖ ] (.sâbit (A

.sabır [ ﺹﺒﺮ ] (.sabr (A

382 .sabah içilen şarap [ ﺹﺒﻮح ] (.sabûh (A

.sabun [ ﺹﺎﺑﻮن ] (.sabun (A

.çok sabırlı [ ﺹﺒﻮر ] (.sabûr (A

.secde eden [ ﺱﺎﺝﺪ ] (.sâcid (A

.yüz [ ﺹﺪ ] (.sad (F

.ses [ ﺹﺪا ] (.sadâ (A

.bağlılık [ ﺹﺪاﻗﺖ ] (.sadâkat (A

.sadrazamlık [ ﺹﺪارت ] (.sadâret (A

.sadrazam [ ﺹﺪارت ﭘﻨﺎﻩ ] (.sadâretpenah (A.-F

.seyyitler [ ﺱﺎدات ] (.sâdât (A

.basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.1 [ ﺱﺎدﻩ ] (.sâde (F

.konu, asıl mesele [ ﺹﺪد ] (.saded (A

.saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.1 [ ﺱﺎدﻩ دل ] (.sâdedil (F

.safça [ ﺱﺎدﻩ دﻻﻥﻪ ] (.sâdedilâne (F

.sedef [ ﺹﺪف ] (.sadef (A

.saf, temiz yürekli [ ﺱﺎدﻩ ﻝﻮح ] (.sâdelevh (F.-A

.sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.1 [ ﺹﺪﻡﺎت ] (.sademat (A

.yürekten bağlı olan. 2.doğru.1 [ ﺹﺎدق ] (.sâdık (A

.doğru sözlü [ ﺹﺎدق اﻝﻘﻮل ] (.sâdıkülkavl (A

.çıkan [ ﺹﺎدر ] (.sâdır (A sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.

.çıkan [ ﺹﺎدرﻩ ] (.sâdire (A

.altıncı [ ﺱﺎدس ] (.sâdis (A

383 .altıncısı, altıncı olarak [ ﺱﺎدﺱﺎ ] (.sâdisen (A

.çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.1 [ ﺹﺪﻡﻪ ] (.sadme (A

.yüz parça [ ﺹﺪﭘﺎرﻩ ] (.sadpâre (F

.göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.1 [ ﺹﺪر ] (.sadr (A sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.

.sadrazam [ ﺹﺪر اﻋﻈﻢ ] sadr-ı a’zam

.eski sadrazam [ ﺹﺪر اﺱﺒﻖ ] sadr-ı esbak

.yüzyıl [ ﺹﺪﺱﺎل ] (.sadsâl (F

.temiz, arı, halis. 2.açık.1 [ ﺹﺎف ] (.sâf (A

.sıra [ ﺹﻒ ] (.saf (A

.saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.1 [ ﺹﻔﺎ ] (.safâ (A safâ eylemek şenlenmek.

.gönüle rahatlık veren [ ﺹﻔﺎﺑﺨﺶ ] (.safâbahş (A.-F

.aşamalar [ ﺹﻔﺤﺎت ] (.safahât (A

.sıralanmış, sıra olmuş [ ﺹﻒ ﺑﺴﺘﻪ ] (.safbeste (A.-F

.düşman saflarını yaran, savaşçı [ ﺹﻔﺪر ] (.safder (A.-F

.saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.1 [ ﺹﺎف درون ] (.safderûn (A.-F

.safça [ ﺹﺎف دروﻥﺎﻥﻪ ] (.safderûnâne (A.-F

.yüreği temiz. 2.saf.1 [ ﺹﺎف دل ] (.safdil (A.-F

.yürek temizliği ile. 2.safça.1 [ ﺹﺎف دﻻﻥﻪ ] (.safdilâne (A.-F safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.

.sıra, dizi, saf [ ﺹﻒ ] (.saff (A

.aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.1 [ ﺹﻔﺤﻪ ] (.safha (A

384 .temiz, arı, halis [ ﺹﺎﻓﯽ ] (.sâfî (A

.aşağı, aşağıda [ ﺱﺎﻓﻞ ] (.sâfil (A

.ıslık [ ﺹﻔﻴﺮ ] (.safîr (A

.öd. 2.sarı.1 [ ﺹﻔﺮﻩ ] (.safra (A

.söğüt [ ﺹﻔﺼﺎف ] (.safsâf (A

doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya [ ﺱﻔﺴﻄﻪ ] (.safsata (A söz.

.düşman saflarını yaran savaşçı [ ﺹﻒ ﺵﮑﺎف ] (.safşikâf (A.-F

.düşman saflarını yaran savaşçı [ ﺹﺎف ﺵﮑﻦ ] (.safşiken (A.-F

.saflık, temizlik, arılık [ ﺹﻔﻮت ] (.safvet (A

.kadeh, içki kadehi [ ﺱﺎﻏﺮ ] (.sâgar (A

.küçük. 2.küçük çocuk.1 [ ﺹﻐﻴﺮ ] (.sagîr (A

.sınır, hudut [ ﺛﻐﺮ ] (.sağr (A

.cömertlik, eliaçıklık [ ﺱﺎﺧﻪ ] (.sahâ (A

.alan [ ﺱﺎﺣﻪ ] (.sâha (A

.Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman [ ﺹﺤﺎﺑﻪ ] (.sahâbe (A

.Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman [ ﺹﺤﺎﺑﯽ ] (.sahâbî (A

.sayfalar [ ﺹﺤﺎﺋﻒ ] (.sahâif (A sahâkâr bk. sehâkâr.

.çöller. 2.kırlar.1 [ ﺹﺤﺎری ] (.sahâra (A sahâvet bk. sehâvet.

.şarap [ ﺹﻬﺒﺎ ] (.sahbâ (A

.kitapçı [ ﺹﺤﺎف ] (.sahhaf (A

385 .cömert, eliaçık [ ﺱﺨﯽ ] (.sahî (A

.sahip [ ﺹﺎﺣﺐ ] (.sâhib (A

.güzel yüzlü, güzel [ ﺹﺎﺣﺐ ﺝﻤﺎل ] (.sâhibcemâl (A.-F

.bayan sahip [ ﺹﺎﺣﺒﻪ ] (.sâhibe (A

.olgun insan [ ﺹﺎﺣﺐ ﮐﻤﺎل ] (.sâhibkemal (A.-F

.keramet sahibi [ ﺹﺎﺣﺐ ﮐﺮاﻡﺖ ] (.sâhibkerâmet (A.-F

.muzaffer hükümdar [ ﺹﺎﺣﺐ ﻗﺮان ] (.sâhibkıran (A.-F

.görüş sahibi, deneyimli [ ﺹﺎﺣﺐ ﻥﻈﺮ ] (.sâhibnazar (A.-F

.sayfa [ ﺹﺤﻴﻔﻪ ] (.sahife (A

.doğru. 2.gerçek.1 [ ﺹﺤﻴﺢ ] (.sahih (A

.kıyı [ ﺱﺎﺣﻞ ] (.sâhil (A

.yalı [ ﺱﺎﺣﻞ ﺧﺎﻥﻪ ] (.sâhilhane (A.-F

.büyücü. 2.büyüleyici.1 [ ﺱﺎﺣﺮ ] (.sâhir (A

.sâlep [ ﺛﻌﻠﺐ ] (.sahleb (A

.avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.1 [ ﺹﺤﻦ ] (.sahn (A

.kaya [ ﺹﺨﺮ ] (.sahr (A

.çöl. 2.kır.1 [ ﺹﺤﺮا ] (.sahra (A

.kaya [ ﺹﺨﺮﻩ ] (.sahre (A

.çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.1 [ ﺱﺨﺖ ] (.saht (F

.yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.1 [ ﺱﺎﺧﺘﻪ ] (.sahte (F

.sahteci. 2.kalpazan.1 [ ﺱﺎﺧﺘﻪ ﮐﺎر ] (.sahtekâr (F

.işlenmiş cilalı deri [ ﺱﺨﺘﻴﺎن ] (.sahtiyan (F

.sahur [ ﺱﺎﺣﻮر ] (.sahûr (A

386 .isabetli [ ﺹﺎﺋﺐ ] (.sâib (A

.yıldıza tapan [ ﺹﺎﺋﺒﯽ ] (.sâibî (A

.kol, bilek ile dirsek arası [ ﺱﺎﻋﺪ ] (.sâid (A

.sevk eden [ ﺱﺎﺋﻖ ] (.sâik (A

.yıldırım [ ﺱﺎﺋﻘﻪ ] (.sâika (A

.dilenci. 2.soran. 3.akan.1 [ ﺱﺎﺋﻞ ] (.sâil (A

.oruçlu [ ﺹﺎﺋﻢ ] (.sâim (A

.diğer. 2.gezen.1 [ ﺱﺎﺋﺮ ] (.sâir (A

.uyurgezer [ ﺱﺎﺋﺮ ﻓﯽ اﻝﻤﻨﺎم ] (.sâirfilmenâm (A

.çalışma, çaba [ ﺱﻌﯽ ] (.saiy (A

.baldır. 2.sap.1 [ ﺱﺎق ] (.sâk (A

.sakatlık. 2.yanlışlık.1 [ ﺱﻘﺎﻡﺖ ] (.sakâmet (A

.ikizkenar [ ﺱﺎﻗﻴﻦ ] (.sâkeyn (A

.yamuk [ ﺱﺎﻗﻴﻦ ﺵﺒﻪ ﻡﻨﺤﺮف ] sâkeyn-i şibh-i münharif

.tavan. 2.çatı.1 [ ﺱﻘﻒ ] (.sakf (A

.delici. 2.parlak yıldız.1 [ ﺛﺎﻗﺐ ] (.sâkıb (A

.düşük, düşük cenin. 2.düşen.1 [ ﺱﺎﻗﻂ ] (.sâkıt (A sâkıt olmak düşmek.

.içki sunan. 2.saka.1 [ ﺱﺎﻗﯽ ] (.sâkî (A

.ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.1 [ ﺛﻘﻴﻞ ] (.sakil (A

.hastalıklı, sakat [ ﺱﻘﻴﻢ ] (.sakim (A

.yerleşik. 2.kendi halinde.1 [ ﺱﺎﮐﻦ ] (.sâkin (A

.suskun [ ﺱﺎﮐﺖ ] (.sâkit (A

387 .saka [ ﺱﻘﺎ ] (.sakka (A

.yıl [ ﺱﺎل ] (.sâl (F

.sağlamlık [ ﺹﻼﺑﺖ ] (.salâbet (A

.düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.1 [ ﺹﻼح ] (.salâh (A

..yetki [ ﺹﻼﺣﻴﺖ ] (.salâhiyet (A

.yetkili [ ﺹﻼﺣﻴﺖ دار ] (.salâhiyetdâr (A.-F

.namaz [ ﺹﻼت ] (.salât (A

.yaşlı. 2.deneyimli.1 [ ﺱﺎل دیﺪﻩ ] (.sâldîde (F

.haç [ ﺹﻠﻴﺐ ] (.salib (A

.haçlı [ ﺹﻠﻴﺒﯽ ] (.salîbî (A

.zikredilen, anılan [ ﺱﺎﻝﻒ اﻝﺬﮐﺮ ] (.sâlifüzzikr (A

.dinin kurallarına uyan [ ﺹﺎﻝﺢ ] (.sâlih (A

.tarikat mensubu [ ﺱﺎﻝﮏ ] (.sâlik (A

.sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.1 [ ﺱﺎﻝﻢ ] (.sâlim (A

.sağ salim [ ﺱﺎﻝﻤﺎ ] (.sâlimen (A

.üçüncü [ ﺛﺎﻝﺚ ] (.sâlis (A

.üçüncüsü, üçüncü olarak [ ﺛﺎﻝﺜﺎ ] (.sâlisen (A

.yıllık [ ﺱﺎﻝﻨﺎﻡﻪ ] (.sâlnâme (F

.iki yüzlü [ ﺱﺎﻝﻮس ] (.sâlûs (F

.zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.1 [ ﺱﺎﻡﺎن ] (.sâmân (F

.yüce [ ﺱﺎﻡﯽ ] (.sâmî (A

.dinleyen [ ﺱﺎﻡﻊ ] (.sâmi’ (A

.işitme duyusu [ ﺱﺎﻡﻌﻪ ] (.sâmia (A

388 .içtenlikle [ ﺹﻤﻴﻤﺎﻥﻪ ] (.samîmâne (A.-F

.içten [ ﺹﻤﻴﻤﯽ ] (.samîmî (A

.içtenlik [ ﺹﻤﻴﻤﻴﺖ ] (.samimiyet (A

.sekezinci [ ﺛﺎﻡﻦ ] (.sâmin (A

.sekizincisi, sekizinci olarak [ ﺛﺎﻡﻨﺎ ] (.sâminen (A

.sanatlar [ ﺹﻨﺎیﻊ ] (.sanâyi (A

.güzel sanatlar [ ﺹﻨﺎیﻊ ﻥﻔﻴﺴﻪ ] sanâyi -i nefîse

.sandık [ ﺹﻨﺪوق ] (.sandûk (A

.veznedar [ ﺹﻨﺪوﻗﺪار ] (.sandukdar (A.-F

.put. 2.put kadar güzel.1 [ ﺹﻨﻢ ] (.sanem (A

.ikinci [ ﺛﺎﻥﻮی ] (.sânevî (A

.ikinci [ ﺛﺎﻥﯽ ] (.sânî (A

.yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.1 [ ﺹﺎﻥﻊ ] (.sâni’ (A

.ikinci [ ﺛﺎﻥﻴﻪ ] (.saniye (A

.ikincisi, ikinci olarak [ ﺛﺎﻥﻴﺎ ] (.sâniyen (A

.öc [ ﺛﺎر ] (.sâr (A

.açıklık [ ﺹﺮاﺣﺖ ] (.sarâhat (A

.açıkça [ ﺹﺮاﺣﺔ ] (.sarâhaten (A

.kervancı [ ﺱﺎرﺑﺎن ] (.sârban (F

.harcama. 2.gramer.1 [ ﺹﺮف ] (.sarf (A sarf olunmak harcanmak.

.harcamalar. 2.salgılar.1 [ ﺹﺮﻓﻴﺎت ] (.sarfiyat (A

.bulaşıcı [ ﺱﺎری ] (.sârî (A

389 .açık, kuşku götürmeyen [ ﺹﺮیﺢ ] (.sarîh (A

.açıkça [ ﺹﺮیﺤﺎ ] (.sarîhan (A

.hırsız [ ﺱﺎرق ] (.sârik (A

.keskin [ ﺹﺎرم ] (.sârim (A

.fırtına [ ﺹﺮﺹﺮ ] (.sarsar (A

.yüzey, satıh [ ﺱﻄﺢ ] (.sath (A

.yüzeysel, üstünkörü [ ﺱﻄﺤﯽ ] (.sathî (A

.kova [ ﺱﻄﻞ ] (.satl (A

.güçlülük [ ﺱﻄﻮت ] (.satvet (A

.doğru. 2.dürüstlük.1 [ ﺛﻮاب ] (.savâb (A

.yön [ ﺹﻮب ] (.savb (A

.akın, saldırı [ ﺹﻮﻝﺖ ] (.savlet (A

.oruç [ ﺹﻮم ] (.savm (A

.manastır. 2.mabet.1 [ ﺹﻮﻡﻌﻪ ] (.savmaa (A

.ses [ ﺹﻮت ] (.savt (A

.av [ ﺹﻴﺪ ] (.sayd (A

.avlak [ ﺹﻴﺪﮔﺎﻩ ] (.saydgâh (A.-F

.gölge [ ﺱﺎیﻪ ] (.sâye (F

.gölgelik. 2.çadır.1 [ ﺱﺎیﺒﺎن ] (.sâyeban (F

.gölgeli [ ﺱﺎیﻪ دار ] (.sâyedar (F

.yaz [ ﺹﻴﻒ ] (.sayf (A

.yazlık [ ﺹﻴﻔﻴﻪ ] (.sayfiye (A

.haykırış [ ﺹﻴﺤﻪ ] (.sayha (A

390 .seyis [ ﺱﺎیﺲ ] (.sâyis (A

.cila [ ﺹﻴﻘﻞ ] (.saykal (A

.yaldızcı [ ﺹﻴﻘﻠﺪار ] (.saykalkâr (A.-F

.avcı [ ﺹﻴﺎد ] (.sayyad (A

.enstrüman, saz [ ﺱﺎز ] (.saz (F

.üç [ ﺱﻪ ] (.se (F

.yedi [ ﺱﺒﻊ ] (.seb’ (A

.yetmiş [ ﺱﺒﻌﻴﻦ ] (.seb’in (A

.yetmiş [ ﺱﺒﻌﻮن ] (.seb’ûn (A

.ders [ ﺱﺒﻖ ] (.sebak (A

.yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme [ ﺛﺒﺎت ] (.sebât (A

.sebat eden [ ﺛﺒﺎﺕﮑﺎر ] (.sebâtkâr (A.-F

.üç ve iki [ ﺱﻪ ﺑﺎ دو ] (.sebâyidü (F

.işaret parmağı, şehadet parmağı [ ﺱﺒﺎﺑﻪ ] (.sebbâbe (A

.sebep, neden [ ﺱﺒﺐ ] (.sebeb (A

.sebep olma [ ﺱﺒﺒﻴﺖ ] (.sebebiyet (A sebebiyet vermek sebep olmak.

.sepet [ ﺱﺒﺪ ] (.sebed (A

.külçe [ ﺱﺒﻴﮑﻪ ] (.sebîke (A

.yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.1 [ ﺱﺒﻴﻞ ] (.sebil (A

.üslup [ ﺱﺒﮏ ] (.sebk (A

.geçme [ ﺱﺒﻘﺖ ] (.sebkat (A

.uzun kirpikli göz [ ﺱﺒﻼ ] (.seblâ (A

391 .kayda geçirme [ ﺛﺒﺖ ] (.sebt (A sebt edilmek kayda geçirilmek. sebt etmek kayda geçirmek.

.testi [ ﺱﺒﻮ ] (.sebû (F

.hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.1 [ ﺱﺒﮏ ] (.sebük (F

.dangalak [ ﺱﺒﮏ ﻡﺰ ] (.sebükmağz (F

.hoppa [ ﺱﺒﮏ ﻡﺰاج ] (.sebükmizac (F.-A

.ayağına çabuk [ ﺱﺒﮏ ﭘﺎی ] (.sebükpây (F

.dangalak. 2.aşağılık.1 [ ﺱﺒﮏ ﺱﺮ ] (.sebükser (F

.yeşil [ ﺱﺒﺰ] (.sebz (F

.çimenlik. 2.sebze.1 [ ﺱﺒﺰﻩ ] (.sebze (F

.seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı [ ﺱﺠﻊ ] (.sec’ (A

.karakterler [ ﺱﺠﺎیﺎ ] (.secâyâ (A

.secde edilen yer [ ﺱﺠﺪﻩ ﮔﺎﻩ ] (.secdegâh (A.-F

.karakter ile ilgili [ ﺱﺠﻴﻮی ] (.seciyevî (A

.karakter [ ﺱﺠﻴﻪ ] (.seciyye (A seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.

.ses [ ﺹﺪا ] (.sedâ (A

.teyp. 2.gramofon.1 [ ﺹﺪا ﻥﻮیﺲ ] (.sedânüvis (A.-F

.memeler [ ﺛﺪایﺎ ] (.sedâyâ (A

.set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.1 [ ﺱﺪ ] (.sedd (A sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.

.tıkaç. 2.tampon.1 [ ﺱﺪاد ] (.seddâd (A

392 .sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.1 [ ﺹﺪﻓﯽ ] (.sedefî (A

.meme [ ﺛﺪی ] (.sedy (A

.sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü [ ﺱﻔﺎﺣﺖ ] (.sefâhat (A

.gemiler [ ﺱﻔﺎﺋﻦ ] (.sefâin (A

.sefillik [ ﺱﻔﺎﻝﺖ ] (.sefâlet (A

.elçilik, büyükelçilik [ ﺱﻔﺎرت ] (.sefâret (A

.elçilik binası, elçilik [ ﺱﻔﺎرت ﺧﺎﻥﻪ ] (.sefârethâne (A.-F

.yolculuk. 2.savaş. 3.kez.1 [ ﺱﻔﺮ ] (.sefer (A

.savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.1 [ ﺱﻔﺮﺑﺮ ] (.seferber (A.-F seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.

.yolcu. 2.savaş ile ilgili.1 [ ﺱﻔﺮی ] (.seferî (A

.kandökücü. 2.cömert.1 [ ﺱﻔﺎح ] (.seffâh (A

.kandökücü [ ﺱﻔﺎک ] (.seffâk (A

.beyaz, ak [ ﺱﻔﻴﺪ ] (.sefîd (F

.zevk ve eğlence düşkünü [ ﺱﻔﻴﻪ ] (.sefih (A

.aşağılık. 2.yoksul.1 [ ﺱﻔﻴﻞ ] (.sefil (A

.aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.orospu.1 [ ﺱﻔﻴﻠﻪ ] (.sefile (A

.gemi. 2.şiir mecmuası.1 [ ﺱﻔﻴﻨﻪ ] (.sefîne (A

.elçi [ ﺱﻔﻴﺮ ] (.sefir (A

.büyükelçi [ ﺱﻔﻴﺮﮐﺒﻴﺮ ] (.sefirikebir (A.-F

.köpek [ ﺱﮓ ] (.seg (F

.kunduz [ ﺱﮓ ﺁﺑﯽ ] (.segâbi (F

.cömertlik, eliaçıklık [ ﺱﺨﺎ ] (.sehâ (A

393 .bulut [ ﺱﺤﺎب ] (.sehâb (A

.bulutlu [ ﺱﺤﺎب ﺁﻝﻮد ] (.sehâbâlûd (A.-F

.cömert, eliaçık [ ﺱﺨﺎﮐﺎر ] (.sehâkâr (A.-F sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.

.cömertlik, eliaçıklık [ ﺱﺨﺎوت ] (.sehâvet (A

.seher vakti [ ﺱﺤﺮﮔﺎﻩ ] (.sehergâh (A.-F

.seher vakti kalkan [ ﺱﺤﺮﺧﻴﺰ ] (.seherhîz (A.-F

.büyüleyici [ ﺱﺤﺎر ] (.sehhâr (A

.fidan gibi. 3.düz, doğru.1 [ ﺱﻬﯽ ] (.sehî (F

.servi boylu, düzgün boylu [ ﺱﻬﯽ ﻗﺪ ] (.sehîkad (F.-A

.servi boylu, düzgün boylu [ ﺱﻬﯽ ﻗﺎﻡﺖ ] (.sehîkâmet (F.-A

.pay sahibi [ ﺱﻬﻴﻢ ] (.sehîm (A

.kolay [ ﺱﻬﻞ ] (.sehl (A

.pay. 2.ok.1 [ ﺱﻬﻢ ] (.sehm (A

.korkunç [ ﺱﻬﻢ ] (.sehm (F

.korkunç [ ﺱﻬﻤﮕﻴﻦ ] (.sehmgîn (F

.korkunç [ ﺱﻬﻤﻨﺎک ] (.sehmnâk (F

.yanılgı [ ﺱﻬﻮ ] (.sehv (A

.yanlışlıkla [ ﺱﻬﻮا ] (.sehven (A

.yanlışlıklar. 2.yanılgılar.1 [ ﺱﻬﻮیﺎت ] (.sehviyyât (A

.oturanlar, sâkinler [ ﺱﮑﻨﻪ ] (.sekene (A sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.

.sarhoşluk [ ﺱﮑﺮ ] (.sekr (A

394 .sarhoşluk veren [ ﺱﮑﺮ ﺁور ] (.sekrâver (A.-F

.durma. 2.kesilme.1 [ ﺱﮑﺘﻪ ] (.sekte (A sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak. sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.

.esenlik [ ﺱﻼﻡﺖ ] (.selâmet (A

.üç [ ﺛﻼث ] (.selâs (A

.üç [ ﺛﻼﺛﻪ ] (.selâse (A

.akıcılık [ ﺱﻼﺱﺖ ] (.selâset (A

.zincirler [ ﺱﻼﺱﻞ ] (.selâsil (A

.otuz [ ﺛﻠﺜﻴﻦ ] (.selâsîn (A

.otuz [ ﺛﻠﺜﻮن ] (.selâsûn (A

.sultanlar [ ﺱﻼﻃﻴﻦ ] (.selâtîn (A

.kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.1 [ ﺱﻠﺐ ] (.selb (A selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.

.Selçuklu [ ﺱﻠﺠﻮﻗﯽ ] (.selcûkî (A

.öncekiler, önceki görevliler [ ﺱﻠﻒ ] (.selef (A

.deri yüzme [ ﺱﻠﺦ ] (.selh (A

.kesim yeri, mezbaha, salhane [ ﺱﻠﺦ ﺧﺎﻥﻪ ] (.selhhâne (A.-F

.güzel konuşma ve yazma yeteneği [ ﺱﻠﻴﻘﻪ ] (.selîka (A

.sağlam [ ﺱﻠﻴﻢ ] (.selim (A

.temiz yürekli [ ﺱﻠﻴﻢ اﻝﻘﻠﺐ ] (.selîmülkalb (A

.akıcı [ ﺱﻠﻴﺲ ] (.selîs (A

.sele [ ﺱﻠﻪ ] (.selle (A

395 .sepetçi [ ﺱﻠﻪ ﺑﺎف ] (.sellebâf (A.-F

.zehir [ ﺱﻢ ] (.sem (A

.işitme. 2.kulak.1 [ ﺱﻤﻊ ] (.sem’ (A

.gökyüzü [ ﺱﻤﺎ ] (.semâ (A

.çirkinlik [ ﺱﻤﺎﺝﺖ ] (.semâcet (A

.mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan [ ﺱﻤﺎع ﺧﺎﻥﻪ ] (.semâhâne (A.-F

.iyilikseverlik [ ﺱﻤﺎﺣﺖ ] (.semahat (A

.sekiz [ ﺛﻤﺎن ] (.semân (A

.seksen [ ﺛﻤﺎﻥﻮن ] (.semânun (A

.gökler [ ﺱﻤﻮات ] (.semâvât (A

.gök ile ilgili. 2.tanrısal.1 [ ﺱﻤﺎوی ] (.semâvî (A

.zehirli [ ﺱﻤﺪار ] (.semdâr (A.-F

.balık [ ﺱﻤﮏ ] (.semek (A

.değer, kıymet [ ﺛﻤﻦ ] (.semen (A

.semizlik [ ﺱﻤﻦ ] (.semen (A

.yasemin [ ﺱﻤﻦ ] (.semen (F

.yasemin göğüslü [ ﺱﻤﻨﺒﺮ ] (.semenber (F

.güzel ve çevik at [ ﺱﻤﻨﺪ ] (.semend (F

.meyva. 2.ürün. 3.sonuç.1 [ ﺛﻤﺮ ] (.semer (A

.meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.1 [ ﺛﻤﺮات ] (.semerât (A

.meyva. 2.ürün. 3.sonuç.1 [ ﺛﻤﺮﻩ ] (.semere (A semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.

.meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.1 [ ﺛﻤﺮﻩ دار ] (.semeredâr (A.-F

396 .çok iyi işiten [ ﺱﻤﻴﻊ ] (.semî (A

.değerli [ ﺛﻤﻴﻦ ] (.semîn (A

.semirmiş, semiz [ ﺱﻤﻴﻦ ] (.semin (A

.samur [ ﺱﻤﻮر ] (.semmûr (A

.esmer [ ﺱﻤﺮا ] (.semra (A

.taraf. 2.yöre. 3.mahalle.1 [ ﺱﻤﺖ ] (.semt (A

.övgü [ ﺛﻨﺎ ] (.senâ (A senâ etmek övmek.

.öven [ ﺛﻨﺎﮔﻮ ] (.senâgû (A.-F

.öven [ ﺛﻨﺎﺧﻮان ] (.senâhân (A.-F

.öven [ ﺛﻨﺎﮐﺎر ] (.senâkâr (A.-F

.ön dişler [ ﺛﻨﺎیﺎ ] (.senâya (A

.tartılı [ ﺱﻨﺠﻴﺪﻩ ] (.sencîde (F

.yıl [ ﺱﻨﻪ ] (.sene (A

.hicrî yıl [ ﺱﻨﻪء هﺠﺮیﻪ ] sene -i hicriyye

.kamerî yıl [ ﺱﻨﻪء ﻗﻤﺮیﻪ ] sene -i kameriyye

.miladî yıl [ ﺱﻨﻪ< ﻡﻴﻼدیﻪ ] sene -i mîlâdiyye

.şemsî yıl [ ﺱﻨﻪء ﺵﻤﺴﻴﻪ ] sene -i şemsiyye

.yıldan yıla [ ﺱﻨﻪ ﺑﺴﻨﻪ ] (.senebesene (A.-F

.belge. 2.tapu.1 [ ﺱﻨﺪ ] (.sened (A

.belgeler [ ﺱﻨﺪات ] (.senedât (A

.yıllar [ ﺱﻨﻮات ] (.senevât (A

.yıllık [ ﺱﻨﻮی ] (.senevî (A

397 .taş [ ﺱﻨﮓ ] (.seng (F

.taş yürekli, acımasız [ ﺱﻨﮓ دل ] (.sengdil (F

.acımasızca [ ﺱﻨﮓ دﻻﻥﻪ ] (.sengdilâne (F

.ağır. 2.taştan.1 [ ﺱﻨﮕﻴﻦ ] (.sengîn (F

.taşlık arazi [ ﺱﻨﮕﻼخ ] (.senglâh (F

.taş ustası [ ﺱﻨﮓ ﺕﺮاش ] (.sengtıraş (F

.ulu, yüce [ ﺱﻨﻴﻪ ] (.seniyye (A

.beyaz, ak [ ﺱﭙﻴﺪ ] (.sepîd (F

.tan ağartısı [ ﺱﭙﻴﺪﻩ دم ] (.sepîdedem (F

.baş. 2.başkan. 3.uç.1 [ ﺱﺮ ] (.ser (F

.toprak [ ﺛﺮا ] (.serâ (A

.saray [ ﺱﺮا ] (.serâ (F

.serap [ ﺱﺮاب ] (.serâb (A

.başlangıç [ ﺱﺮﺁﻏﺎز ] (.serâğâz (F

.sırlar [ ﺱﺮاﺋﺮ ] (.serâir (A

.ileri gelen, önde gelen [ ﺱﺮﺁﻡﺪ ] (.serâmed (F

.ileri gelenler, önde gelenler [ ﺱﺮ ﺁﻡﺪان ] (.serâmedân (F

.baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm [ ﺱﺮاﭘﺎ ] (.serâpâ (F

.saray perdesi. 2.otağ.1 [ ﺱﺎراﭘﺮدﻩ ] (.serâperde (F

.bir baştan bir başa [ ﺱﺮاﺱﺮ ] (.serâser (F

.afallamış, sersemleşmiş [ ﺱﺮاﺱﻴﻤﻪ ] (.serâsîme (F

.başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.1 [ ﺱﺮﻋﺴﮑﺮ ] (.serasker (F.-A

398 başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye.1 [ ﺱﺮﻋﺴﮑﺮی ] (.seraskerî (F.-A nazırlığı.

.saray [ ﺱﺮای ] (.serây (F

.bir baştan bir başa [ ﺱﺮﺑﺴﺮ ] (.serbeser (F

.özgür. 2.kayıtsız.1 [ ﺱﺮﺑﺴﺖ ] (.serbest (F

.serbestlik [ ﺱﺮﺑﺴﺘﯽ ] (.serbestî (F

.alnı secdede [ ﺱﺮ ﺑﺴﺠﻮد ] (.serbesücûd (F.-A

..başı yüce, yücebaşlı [ ﺱﺮﺑﻠﻨﺪ ] (.serbülend (F

.kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder.1 [ ﺱﺮچﺸﻤﻪ ] (.serçeşme (F

.düzgün dile getirme [ ﺱﺮد ] (.serd (A

.soğuk. 2.sert, haşin.1 [ ﺱﺮد ] (.serd (F serd etmek dile getirmek.

.önder. 2.komutan, başkomutan.1 [ ﺱﺮدار ] (.serdâr (F serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak.

.başı yüce. 2.başta gelen.1 [ ﺱﺮاﻓﺮاز ] (.serefrâz (F

.son. 2.başa gelen olay.1 [ ﺱﺮاﻥﺠﺎم ] (.serencâm (F

.yengeç [ ﺱﺮﻃﺎن ] (.seretân (A

.başı yüce [ ﺱﺮﻓﺮاز ] (.serfirâz (F

.başı önde, başı eğik, itaat eden [ ﺱﺮﻓﺮو ] (.serfürû (F serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.

.avare, aylak. 2.şaşkın.1 [ ﺱﺮﮔﺮدان ] (.sergerdân (F

.macera, serüven [ ﺱﺮﮔﺬﺵﺖ ] (.sergüzeşt (F

.sınır [ ﺱﺮﺣﺪ ] (.serhad (F.-A

399 .çavuş [ ﺱﺮهﻨﮓ ] (.serheng (F

.hızlı [ ﺱﺮیﻊ ] (.serî (A

.taht [ ﺱﺮیﺮ ] (.serîr (A

.kıvrak zekalı [ ﺱﺮیﻊ اﻻﻥﺘﻘﺎل ] (.serîülintikal (A

.müfreze [ ﺱﺮیﻪ ] (.seriyye (A

.başkâtip [ ﺱﺮﮐﺎﺕﺐ ] (.serkâtib (F.-A

.lider, baş. 2.elebaşı.1 [ ﺱﺮﮐﺮدﻩ ] (.serkerde (F

.dikkafalı, inatçı [ ﺱﺮﮐﺶ ] (.serkeş (F

.dikkafalılık, inatçılık [ ﺱﺮﮐﺸﯽ ] (.serkeşî (F

.sokak başı, mahalle başı [ ﺱﺮﮐﻮی ] (.serkûy (F

.başlık [ ﺱﺮﻝﻮﺣﻪ ] (.serlevha (F.-A

.soğuk. 2.kış.1 [ ﺱﺮﻡﺎ ] (.sermâ (F

.anapara. 2.genelev kadını.1 [ ﺱﺮﻡﺎیﻪ ] (.sermâye (F

.sermaye sahibi, kapitalist [ ﺱﺮﻡﺎیﻪ دار ] (.sermâyedâr (F

.ebedî, sürekli [ ﺱﺮﻡﺪ ] (.sermed (F

.sarhoş [ ﺱﺮﻡﺴﺖ ] (.sermest (F

.sarhoşluk [ ﺱﺮﻡﺴﺘﯽ ] (.sermestî (F

.başyazar [ ﺱﺮﻡﺤﺮر ] (.sermuharrir (F.-A

.müneccimbaşı [ ﺱﺮﻡﻨﺠﻢ ] (.sermüneccim (F.-A

.mektup başlığı [ ﺱﺮﻥﺎﻡﻪ ] (.sernâme (F

.başaşağı, tepetakla [ ﺱﺮﻥﮕﻮن ] (.sernigun (F sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.

.yazgı, alın yazısı [ ﺱﺮﻥﻮﺵﺖ ] (.sernüvişt (F

400 .başlık [ ﺱﺮﭘﻮش ] (.serpuş (F

.saraç [ ﺱﺮاج ] (.serrâc (A

.saraçhane [ ﺱﺮاج ﺧﺎﻥﻪ ] (.serrâchâne (A.-F

.aylak. 2.anlamsız.1 [ ﺱﺮﺱﺮی ] (.serserî (F

.dolu, ağzına kadar dolu [ ﺱﺮﺵﺎر ] (.serşâr (F

.baştan ayağa, baştanbaşa [ ﺱﺮﺕﺎﭘﺎ ] (.sertâpâ (F

.baştanbaşa [ ﺱﺮﺕﺎﺱﺮ ] (.sertâser (A

.servi, selvi [ ﺱﺮو ] (.serv (F

.boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili [ ﺱﺮو ﺑﻠﻨﺪ ] serv -i bülend

.salınarak yürüyen sevgili [ ﺱﺮو ﺧﺮاﻡﺎن ] serv -i hırâmân

.fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.1 [ ﺱﺮو ﻥﻬﺎل ] serv -i nihâl

.yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.1 [ ﺱﺮو روان ] serv -i revân

.servi boylu [ ﺱﺮواﻥﺪام ] (.servendâm (F

.önder, lider, baş [ ﺱﺮور ] (.server (F

.önderler, liderler, başlar [ ﺱﺮوران ] (.serverân (F

.zenginlik, varlık. 2.ekonomi.1 [ ﺛﺮوت ] (.servet (A

.servilik [ ﺱﺮوﺱﺘﺎن ] (.servistân (F

.servi boylu [ ﺱﺮوﻗﺪ ] (.servkadd (F.-A

.sitem, başa kakma [ ﺱﺮزﻥﺶ ] (.serzeniş (F

.sitem edici [ ﺱﺮزﻥﺸﮑﺎر ] (.serzenişkâr (F

.örtme, gizleme [ ﺱﺘﺮ ] (.setr (A setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek.

.örten. 2.günahları örten Tanrı.1 [ ﺱﺘﺎر ] (.settâr (A

401 .sevap. 2.hayır, iyilik.1 [ ﺛﻮاب ] (.sevâb (A

.yıldızlar [ ﺛﻮاﺑﺖ ] (.sevâbit (A

.karalık. 2.karalama, yazma.1 [ ﺱﻮاد ] (.sevâd (A

.kıyılar [ ﺱﻮاﺣﻞ ] (.sevâhil (A

.giysi [ ﺛﻮب ] (.sevb (A

.kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri.1 [ ﺱﻮدا ] (.sevdâ (A

.sevdalı [ ﺱﻮدازدﻩ ] (.sevdâzede (F

.düzey [ ﺱﻮیﻪ ] (.seviyye (A

.gönderme [ ﺱﻮق ] (.sevk (A

.içgüdü [ ﺱﻮق ﻃﺒﻴﻌﯽ ] sevk -i tabi’î sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek.

.strateji [ ﺱﻮق اﻝﺠﻴﺶ ] (.sevkülceyş (A

.stratejik [ ﺱﻮق اﻝﺠﻴﺸﯽ ] (.sevkülceyşî (A

.boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu.1 [ ﺛﻮر ] (.sevr (A

.gezi [ ﺱﻴﺎﺣﺖ ] (.seyâhat (A

.akış, akma [ ﺱﻴﻼن ] (.seyelân (A

.kılıç [ ﺱﻴﻒ ] (.seyf (A

.asker kesimi [ ﺱﻴﻔﻴﻪ ] (.seyfiyye (A

.sel [ ﺱﻴﻞ ] (.seyl (A

.sel suyu [ ﺱﻴﻼب ] (.seylâb (A.-F

.sel suyu [ ﺱﻴﻼﺑﻪ ] (.seylâbe (A.-F

.su taşkını, taşkın [ ﺱﻴﻠﺨﻴﺰ ] (.seylhîz (A.-F

.seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.1 [ ﺱﻴﺮ ] (.seyr (A

402 seyr etmek izlemek.

.gezinme [ ﺱﻴﺮان ] (.seyrân (A

.gezinti yeri [ ﺱﻴﺮاﻥﮕﺎﻩ ] (.seyrangâh (A.-F

.uyurgezer [ ﺱﻴﺮ ﻓﯽ اﻝﻤﻨﺎم ] (.seyrfilmenâm (A

.trafik, gidişgeliş [ ﺱﻴﺮ و ﺱﻔﺮ ] (.seyrüsefer (A

.gezgin. 2.turist.1 [ ﺱﻴﺎح ] (.seyyâh (A

.gezginler. 2.turistler.1 [ ﺱﻴﺎﺣﻴﻦ ] (.seyyâhin (A

.akışkan [ ﺱﻴﺎل ] (.seyyâl (A

.akıntı. 2.sıvı.1 [ ﺱﻴﺎﻝﻪ ] (.seyyâle (A

.taşınabilir. 2.gezen.1 [ ﺱﻴﺎر ] (.seyyar (A

.gezegenler [ ﺱﻴﺎرات ] (.seyyârât (A

.gezegen [ ﺱﻴﺎرﻩ ] (.seyyâre (A

.günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar.1 [ ﺱﻴﺌﺎت ] (.seyyiât (A

.dul kadın [ ﺛﻴﺐ ] (.seyyib (A

.dul kadınlar [ ﺛﻴﺒﺎت ] (.seyyibât (A

.dul kadın [ ﺛﻴﺒﻪ ] (.seyyibe (A

.Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.1 [ ﺱﻴﺪ ] (.seyyid (A

.günah. 2.kötülük.1 [ ﺱﻴﺌﻪ ] (.seyyie (A

.layık, yaraşır [ ﺱﺰا ] (.sezâ (F

.layık, yaraşır [ ﺱﺰاوار ] (.sezâvar (F

.torun [ ﺱﺒﻂ ] (.sıbt (A

.çocuklar [ ﺹﺒﻴﺎن ] (.sıbyân (A

.sözünün eri [ ﺹﺪیﻖ ] (.sıddık (A

403 .doğruluk. 2.kalp temizliği.1 [ ﺹﺪق ] (.sıdk (A

.özellik, vasıf [ ﺹﻔﺖ ] (.sıfat (A

.özellikler, vasıflar [ ﺹﻔﺎت ] (.sıfât (A

.sıfır [ ﺹﻔﺮ ] (.sıfr (A

.küçükler [ ﺹﻐﺎر ] (.sığâr (A

.küçüklük [ ﺹﻐﺮ ] (.sığar (A

.doğruluk. 2.sağlık.1 [ ﺹﺤﺖ ] (.sıhhat (A

.sağlıkla ilgili [ ﺹﺤﯽ ] (.sıhhî (A

.sağlık işleri dairesi [ ﺹﺤﻴﻪ ] (.sıhhiye (A

.evlilikten doğan akrabalık [ ﺹﻬﺮ ] (.sıhr (A

.evlilikten doğan akrabalık, kan bağı [ ﺹﻬﺮیﺖ ] (.sıhriyet (A

.ağırlık. 2.sıkıntı.1 [ ﺛﻘﻠﺖ ] (.sıklet (A sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.

.yakınlarını ziyarete gitme özlemi [ ﺹﻠﻪ ] (.sıla (A

.yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek [ ﺹﻠﻪء رﺣﻢ ] sıla -i rahm

.şaire verilen para ödülü [ ﺹﻠﻪ ] (.sıle (A

.dizi [ ﺱﻤﻂ ] (.sımt (A

.sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.1 [ ﺹﻨﺎﻋﯽ ] (.sınâ’î (A

.sanat. 2.sanayi.1 [ ﺹﻨﺎﻋﺖ ] (.sınâat (A

.sanatlar [ ﺹﻨﺎﻋﺎت ] (.sınâât (A

.edebî sanatlar [ ﺹﻨﺎﻋﺎت ادﺑﯽ ] sınâât -ı edebî

.sınıf [ ﺹﻨﻒ ] (.sınf (A

.kandil [ ﺱﺮاج ] (.sırâc (A

404 .yol [ ﺹﺮاط ] (.sırât (A

.doğru yol. 2.sırat köprüsü.1 [ ﺹﺮاط ﻡﺴﺘﻘﻴﻢ ] sırât -ı müstakîm

.sadece, yalnız [ ﺹﺮف ] (.sırf (A

.giz, sır [ ﺱﺮ ] (.sırr (A

.oruç [ ﺹﻴﺎم ] (.sıyâm (A

.koruma [ ﺹﻴﺎﻥﺖ ] (.sıyânet (A

.otuz [ ﺱﯽ ] (.sî (F

.çekiştirme, dedikodu [ ﺱﻌﺎیﺖ ] (.siâyet (A

.elma [ ﺱﻴﺐ ] (.sîb (F

.kayıt kütüğü [ ﺱﺠﻞ ] (.sicill (A

.sidretülmüntehâda oturan melek [ ﺱﺪرﻩ ﻥﺸﻴﻦ ] (.sidrenişin (A.-F

uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine [ ﺱﺪرة اﻝﻤﻨﺘﻬﺎ ] (.sidretülmüntehâ (A geçilemeyen bir ağaç.

.çanak çömlek [ ﺱﻔﺎل ] (.sifâl (F

.topraktan yapılmış [ ﺱﻔﺎﻝﻴﻦ ] (.sifâlîn (F

.şiş [ ﺱﻴﺦ ] (.sih (F

.oklar. 2.paylar.1 [ ﺱﻬﺎم ] (.sihâm (A

.büyü [ ﺱﺤﺮ ] (.sihir (A

.sihir, büyü [ ﺱﺤﺮ ] (.sihr (A

.büyüleyici [ ﺱﺤﺮ ﺁﻡﻴﺰ ] (.sihrâmîz (A.-F

.sihirbaz. 2.büyücü.1 [ ﺱﺤﺮﺑﺎز ] (.sihrbâz (A.-F

.güvenilir kişi [ ﺛﻘﻪ ] (.sika (A

.madenî para. 2.mevlevî külahı.1 [ ﺱﮑﻪ ] (.sikke (A

405 .bıçak [ ﺱﮑﻴﻦ ] (.sikkîn (A

.silahtar [ ﺱﻼﺣﺪار ] (.silâhdâr (A.-F

.tokat, sille [ ﺱﻴﻠﯽ ] (.sîlî (F

.dizi. 2.iplik. 3.meslek.1 [ ﺱﻠﮏ ] (.silk (A

.verem [ ﺱﻞ ] (.sill (A

.akciğer veremi [ ﺱﻞ اﻝﺮﺋﻪ ] (.sillürrie (A

.zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.1 [ ﺱﻠﺴﻠﻪ ] (.silsile (A

.hiyerarşi [ ﺱﻠﺴﻠﻪء ﻡﺮاﺕﺐ ] silsile -i merâtib

.gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.1 [ ﺱﻴﻢ ] (.sîm (F

.yüz. 2.kişi.1 [ ﺱﻴﻤﺎ ] (.sîmâ (F

.cıva [ ﺱﻴﻤﺎب ] (.sîmâb (F

.sofra. 2.ziyafet.1 [ ﺱﻤﺎط ] (.simât (A

.gümüş gibi beyaz göğüslü [ ﺱﻴﻤﺒﺮ ] (.sîmber (F

.gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.1 [ ﺱﻴﻤﻴﻦ ] (.sîmîn (F

.komisyoncu [ ﺱﻤﺴﺎر ] (.simsâr (A

.komisyon ücreti [ ﺱﻤﺴﺎریﻪ ] (.simsâriyye (A

.gümüş tenli [ ﺱﻴﻢ ﺕﻦ ] (.sîmten (F

.zümrütüanka [ ﺱﻴﻤﺮغ ] (.sîmurg (F

.yaş. 2.diş.1 [ ﺱﻦ ] (.sin (A

.mızrak [ ﺱﻨﺎن ] (.sinan (A

.örs [ ﺱﻨﺪان ] (.sindân (F

.göğüs. 2.yürek.1 [ ﺱﻴﻨﻪ ] (.sîne (A

.uyuklama [ ﺱﻨﻪ ] (.sine (A

406 .sütyen [ ﺱﻴﻨﻪ ﺑﻨﺪ ] (.sînebend (A.-F

.göğsü parçalanmış, göğsü yaralı [ ﺱﻴﻪ چﺎک ] (.sîneçâk (A.-F

.göğsünü döven [ ﺱﻴﻨﻪ زن ] (.sînezen (A.-F

.tepsi [ ﺱﻴﻨﯽ ] (.sînî (F

.yıllar [ ﺱﻨﻴﻦ ] (.sinîn (A

.yaş. 2.diş.1 [ ﺱﻦ ] (.sinn (A

.yaşça [ ﺱﻨﺎ ] (.sinnen (A

.ordu. 2.asker.1 [ ﺱﭙﺎﻩ ] (.sipâh (F

.ısmarlama [ ﺱﭙﺎرش ] (.sipâriş (F

.şükür [ ﺱﭙﺎس ] (.sipâs (F

.şükreden [ ﺱﭙﺎی ﮔﺰار ] (.sipasgüzâr (F

.ordu. 2.asker.1 [ ﺱﭙﻪ ] (.sipeh (F

.başkomutan [ ﺱﭙﻪ ﺱﺎﻻر ] (.sipehsâlâr (F

.gökyüzü [ ﺱﭙﻬﺮ ] (.sipihr (F

.sarmısak [ ﺱﻴﺮ ] (.sîr (F

.tok [ ﺱﻴﺮ ] (.sîr (F

.bulaşma, geçme [ ﺱﺮایﺖ ] (.sirâyet (A sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.

.hal ve gidiş. 2.biyografi.1 [ ﺱﻴﺮت ] (.sîret (A

.gözyaşı [ ﺱﺮﺵﮏ ] (.sirişk (F

.yaratılış [ ﺱﺮﺵﺖ ] (.sirişt (F

.hırsızlık [ ﺱﺮﻗﺖ ] (.sirkat (A sirkat edilmek çalınmak.

407 .yıldız [ ﺱﺘﺎرﻩ ] (.sitâre (F

.övgü [ ﺱﺘﺎیﺶ ] (.sitâyiş (F

.övücü. 2.öven.1 [ ﺱﺘﺎیﺸﮑﺎر ] (.sitâyişkâr (F

.kalın. 2.yoğun. 3.kaba.1 [ ﺱﺘﺒﺮ ] (.sitebr (F

.zulüm. 2.haksızlık.1 [ ﺱﺘﻢ ] (.sitem (F

.zulme uğramış [ ﺱﺖ دیﺪﻩ ] (.sitemdîde (F

.zalim [ ﺱﺘﻤﮕﺮ ] (.sitemger (F

.zalim [ ﺱﺘﻤﮑﺎر ] (.sitemkâr (F

.kavga. 2.çekişme.1 [ ﺱﺘﻴﺰ ] (.sitîz (F

.kavga. 2.çekişme.1 [ ﺱﺘﻴﺮﻩ ] (.sitîze (F

.altı [ ﺱﺖ ] (.sitt (A

.altı [ ﺱﺘﻪ ] (.sitte (A

.altmış [ ﺱﺘﻴﻦ ] (.sittîn (A

.altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.1 [ ﺱﺘﺘﻴﻦ ﺱﻨﻪ ] sittin sene

.öte, başka, gayrı [ ﺱﻮا ] (.sivâ (A

.giysiler [ ﺛﻴﺎب ] (.siyâb (A

.seyyidlik. 2.efendilik.1 [ ﺱﻴﺎدت ] (.siyâdet (A

.kara [ ﺱﻴﺎﻩ ] (.siyâh (F

.karatalihli [ ﺱﻴﺎﻩ ﺑﺨﺖ ] (.siyâhbaht (F

.siyahlık. 2.zenci.1 [ ﺱﻴﺎهﯽ ] (.siyâhî (F

.sözün gelişi [ ﺱﻴﺎق و ﺱﺒﺎق ] (.siyâk u sibak (A

.politika. 2.idam cezası.1 [ ﺱﻴﺎﺱﺖ ] (.siyâset (A

.siyasal. 2.politikacı.1 [ ﺱﻴﺎﺱﯽ ] (.siyasî (A

408 .politika [ ﺱﻴﺎﺱﻴﺎت ] (.siyasiyat (A

.siyasetçiler, politikacılar [ ﺱﻴﺎﺱﻴﻮن ] (.siyasiyûn (A

.kara, siyah [ ﺱﻴﻪ ] (.siyeh (F

.eşit olarak [ ﺱﻴﺎﻥﺎ ] (.siyyânen (A

.tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf [ ﺹﻮﻓﯽ ] (.sôfî (A

.konuşma [ ﺹﺤﺒﺖ ] (.sohbet (A

.yön, taraf [ ﺱﻮ ] (.sû (F

.kötülük [ ﺱﻮء ] (.sû’ (A

.soru [ ﺱﺆال ] (.su’âl (A su’âl eylemek soru sormak. su’âl olunmak soru sorulmak.

.sorular [ ﺱﺆاﻻت ] (.su’âlât (A

.ejderha [ ﺛﻌﺒﺎن ] (.su’bân (A

.güçlük [ ﺹﻌﻮﺑﺖ ] (.su’ûbet (A suâl îrad edilmek soru yöneltmek.

.her taraf, her tarafta [ ﺱﻮﺑﺴﻮ ] (.sûbesû (F

.sabah [ ﺹﺒﺢ ] (.subh (A

.sabah akşam [ ﺹﺒﺢ و ﻡﺴﺎ ] subh ü mesâ

.sabah vakti, sabahleyin [ ﺹﺒﺢ دم ] (.subhdem (A.-F

.sabah vakti, sabahleyin [ ﺹﺒﺤﮕﺎﻩ ] (.subhgâh (A.-F

.kâr, kazanç. 2.yarar .1 [ ﺱﻮد ] (.sûd (F

.baş ağrısı [ ﺹﺪاع ] (.sudâ’ (A

.tüccar [ ﺱﻮداﮔﺮ ] (.sûdâger (F

409 .yararlı [ ﺱﻮدﻡﻨﺪ ] (.sûdmend (F

.çıkış. 2.göğüsler.1 [ ﺹﺪور ] (.sudûr (A

.yün [ ﺹﻮف ] (.sûf (A

.sofa [ ﺹﻔﻪ ] (.suffe (A

.mutasavvıf. 2.sofu.1 [ ﺹﻮﻓﯽ ] (.sûfî (A

.mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar [ ﺹﻮﻓﻴﻪ ] (.sûfiyye (A

.sıralar, saflar [ ﺹﻔﻮف ] (.sufûf (A

.küçük [ ﺹﻐﺮا ] (.sugrâ (A

.söz [ ﺱﺨﻦ ] (.suhan (F

.törpü [ ﺱﻮهﺎن ] (.sûhân (F

.söz [ ﺱﺨﻦ ] (.suhen (F

.yanık [ ﺱﻮﺧﺘﻪ ] (.sûhte (F

.sayfalar [ ﺹﺤﻒ ] (.suhuf (A

.suikast, cana kıyma [ ﺱﻮء ﻗﺼﺪ ] (.sûikasd (A.-F

.kötü gözle bakış [ ﺱﻮء ﻥﻈﺮ ] (.sûinazar (A.-F

.kötü niyet [ ﺱﻮء ﻥﻴﺖ ] (.sûiniyet (A.-F

.kötü kanıya düşme [ ﺱﻮء ﻇﻦ ] (.sûizan (A.-F

.çarşı [ ﺱﻮق ] (.sûk (A

.düşüş [ ﺱﻘﻮط ] (.sukût (A

.döl, soy. 2.katı.1 [ ﺹﻠﺐ ] (.sulb (A

.salih kişiler, iyi amelli kullar [ ﺹﻠﺤﺎ ] (.sulehâ (A

.barış [ ﺹﻠﺢ ] (.sulh (A

.barışçıl [ ﺹﻠﺢ ﺁﻡﻴﺰ ] (.sulhâmîz (A.-F

410 .barış yoluyla [ ﺹﻠﺤﺎ ] (.sulhen (A

.baskı [ ﺱﻠﻄﻪ ] (.sulta (A

.hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.1 [ ﺱﻠﻄﺎن ] (.sultân (A

.yapma. 2.yaratma. 3.güç.1 [ ﺹﻨﻊ ] (.sun’ (A

.yapay [ ﺹﻨﻌﯽ ] (.sun’î (A

.sınıflar [ ﺹﻨﻮف ] (.sunûf (A

.hisar [ ﺱﻮر ] (.sûr (A

.boru. 2.kıyamette üflenecek boru.1 [ ﺹﻮر ] (.sûr (A

.düğün. 2.şenlik.1 [ ﺱﻮر ] (.sûr (F

.delik [ ﺱﻮراخ ] (.sûrâh (F

.sürahi [ ﺹﺮاﺣﯽ ] (.surahî (A

.yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.1 [ ﺹﻮرت ] (.sûret (A

.görünüşte [ ﺹﻮرﺕﺎ ] (.sûretâ (A

.ressam [ ﺹﻮرﺕﮕﺮ ] (.sûretger (A.-F

.zurna [ ﺱﻮرﻥﺎ ] (.sûrnâ (F

para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen.1 [ ﺹﺮﻩ ] (.surre (A paralar ve armağanlar.

.susam [ ﺱﻮﺱﻦ ] (.sûsen (F

.kertenkele [ ﺱﻮﺱﻤﺎر ] (.sûsmâr (F

.yüzeyler, satıhlar [ ﺱﻄﻮح ] (.sutûh (A

.satırlar [ ﺱﻄﻮر ] (.sutûr (A

.yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.1 [ ﺹﻮر ] (.suver (A

.yön, taraf [ ﺱﻮی ] (.sûy (F

411 .yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.1 [ ﺱﻮز ] (.sûz (F

.yakıcı. 2.yanıcı.1 [ ﺱﻮزان ] (.sûzân (F

.iğne [ ﺱﻮزن ] (.sûzen (F

.yakıcı [ ﺱﻮزﻥﺪﻩ ] (.sûzende (F

.yanma, yangı [ ﺱﻮزش ] (.sûziş (F

.yakıcı [ ﺱﻮزﻥﺎک ] (.sûznâk (F

.Tanrı [ ﺱﺒﺤﺎن ] (.sübhan (A

.tanrısal [ ﺱﺒﺤﺎﻥﯽ ] (.sübhânî (A

.sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.1 [ ﺛﺒﻮت ] (.sübût (A sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.

.secde etme, yere kapanma [ ﺱﺠﻮد ] (.sücûd (A

.kapı. 2.eşik.1 [ ﺱﺪﻩ ] (.südde (A

.kutlu kişiler [ ﺱﺆدا ] (.süedâ (A

.alçaklar, sefihler [ ﺱﻔﻬﺎ ] (.süfehâ (A

.elçiler, büyükelçiler [ ﺱﻔﺮا ] (.süferâ (A

.aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.1 [ ﺱﻔﻠﯽ ] (.süflî (A

.delinmiş [ ﺱﻔﺘﻪ ] (.süfte (F

.gemiler [ ﺱﻔﻦ ] (.süfün (A

.sınırlar [ ﺛﻐﻮر ] (.sügur (A

.söz [ ﺱﺨﻦ ] (.sühan (F

.söz bilen, sözden anlayan [ ﺱﺨﻨﺪان ] (.sühandan (F

.ağzı laf yapan [ ﺱﺨﻦ ﭘﺮداز ] (.sühanperdaz (F

.kolaylık [ ﺱﻬﻮﻝﺖ ] (.sühûlet (A

412 .sıcaklık ﺱﺨﻮﻥﺖ ] (.sühûnet (A

.oturanlar, sakinlerﺱﮑﺎن ] (.sükkân (A

.şeker ﺱﮑﺮ ] (.sükker (A

.sakinlik, hareketsizlikﺱﮑﻮن ] (.sükûn (A

.sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.ﺱﮑﻮﻥﺖ ] (.sükûnet (A sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.

.sessizlik [ ﺱﮑﻮت ] (.sükût (A

.soy sop [ ﺱﻼﻝﻪ ] (.sülâle (A

.salı [ ﺛﻠﺜﺎ ] (.sülâsâ (A

.merdiven [ ﺱﻠﻢ ] (.süllem (A

.üçtebir [ ﺛﻠﺚ ] (.süls (A

.yola girme. 2.tarikata girme.1 [ ﺱﻠﻮک ] (.sülûk (A

.üçte iki [ ﺛﻠﺜﻼن ] (.sülüsân (A

.toynak [ ﺱﻢ ] (.süm (F

.zımpara [ ﺱﻢ ﭘﺎرﻩ ] (.sümpâre (F

.zehirler [ ﺱﻤﻮم ] (.sümûm (A

.zımpara [ ﺱﻨﺒﺎدﻩ ] (.sünbâde (F

.sümbül [ ﺱﻨﺒﻞ ] (.sünbül (F

.başak [ ﺱﻨﺒﻠﻪ ] (.sünbüle (A

.sünnetler [ ﺱﻨﻦ ] (.sünen (A

.akla gelenler, içe doğanlar [ ﺱﻨﻮﺣﺎت ] (.sünûhat (A

.saray perdesi [ ﺱﺮادق ] (.sürâdık (A

.kurşun. 2.kalay.1 [ ﺱﺮب ] (.sürb (F

413 .Ülker, Pervin [ ﺛﺮیﺎ ] (.süreyya (A

.öksürük [ ﺱﺮﻓﻪ ] (.sürfe (F

.kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.1 [ ﺱﺮخ ] (.sürh (F

.sürmelik [ ﺱﺮﻡﻪ دان ] (.sürmedan (T.-F

.şarkı, melodi [ ﺱﺮود ] (.sürûd (F

.sevinç [ ﺱﺮور ] (.sürur (A

.sevinçli [ ﺱﺮور اﻥﮕﻴﺰ ] (.sürûrengîz (A.-F

.melek [ ﺱﺮوش ] (.sürûş (F

.gevşek. 2.tembel, uyuşuk.1 [ ﺱﺴﺖ ] (.süst (F

.örtü. 2.perde.1 [ ﺱﺘﺮﻩ ] (.sütre (A

.övülmüş [ ﺱﺘﻮدﻩ ] (.sütûde (F

.direk [ ﺱﺘﻮن ] (.sütûn (F

.binek hayvanı. 2.yük hayvanı.1 [ ﺱﺘﻮر ] (.sütur (F

.binmiş. 2.binen.1 [ ﺱﻮار ] (.süvar (F

.binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.1 [ ﺱﻮاری ] (.süvârî (F

.kılıçlar [ ﺱﻴﻮف ] (.süyûf (A

414

ş

.kıl [ ﺵﻌﺮ ] (.şa’r (A

.şehriye [ ﺵﻌﺮیﻪ ] (.şa’riyye (A

.gösteriş. 2.parlaklık.1 [ ﺵﻌﺸﻌﻪ ] (.şa’şa’a (A

.gösterişli. 2.parlak.1 [ ﺵﻌﺸﻌﻪ دار ] (.şa’şa’adâr (A.-F

.sevinçli [ ﺵﺎد ] (.şâd (F

şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.

şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.

.sevinçli [ ﺵﺎدان ] (.şâdân (F

.sevinç [ ﺵﺎدی ] (.şâdî (F

.sevinçli [ ﺵﺎدﻡﺎن ] (.şâdmân (F

.sevinç [ ﺵﺎدﻡﺎﻥﯽ ] (.şâdmânî (F

.şadırvan [ ﺵﺎدروان ] (.şâdurvan (F

.güneşin doğacağı sıradaki aydınlık [ ﺵﻔﻖ ] (.şafak (A

.şefaatçi [ ﺵﺎﻓﻊ ] (.şâfi’ (A

.öğrenci. 2.çırak.1 [ ﺵﺎﮔﺮد ] (.şâgird (F

.öğrenciler. 2.çıraklar.1 [ ﺵﺎﮔﺮدان ] (.şâgirdân (F

.dal. 2.boynuz.1 [ ﺵﺎخ ] (.şâh (F

.padişah. 2.ıran şahı.1 [ ﺵﺎﻩ ] (.şâh (F

.tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.1 [ ﺵﻬﺎدت ] (.şahâdet (A

415 .diploma [ ﺵﻬﺎدت ﻥﺎﻡﻪ ] (.şahâdetname (A.-F

.şahlar [ ﺵﺎهﺎن ] (.şâhân (F

.şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.1 [ ﺵﺎهﺎﻥﻪ ] (.şâhâne (F

.kanattaki en uzun tüy [ ﺵﺎهﺒﺎل ] (.şahbal (F

.şahlar şahı [ ﺵﺎهﻨﺸﺎﻩ ] (.şâhenşâh (F

.üstün nitelikli eser [ ﺵﺎﻩ اﺛﺮ ] (.şâheser (F.-A

.şahlık [ ﺵﺎهﯽ ] (.şâhî (F

.tanık. 2.güzel. 3.sevgili.1 [ ﺵﺎهﺪ ] (.şâhid (A

.doruk [ ﺵﺎهﻘﻪ ] (.şâhika (A

.şahin [ ﺵﺎهﻴﻦ ] (.şahin (F

.şaheser, başyapıt [ ﺵﺎهﮑﺎر ] (.şâhkâr (F

.güvenlik görevlisi, polis [ ﺵﺤﻨﻪ ] (.şahne (A

.cumba [ ﺵﺎهﻨﺸﻴﻦ ] (.şâhnişin (F

.anayol [ ﺵﺎهﺮاﻩ ] (.şâhrah (F

.atardamar [ ﺵﺎهﺮگ ] (.şâhreg (F

.kişi, şahıs [ ﺵﺨﺺ ] (.şahs (A

.çalılık [ ﺵﺎﺧﺴﺎر ] (.şâhsâr (F

.bizzet, kendisi [ ﺵﺨﺼﺎ ] (.şahsen (A

.kişisel [ ﺵﺨﺼﯽ ] (.şahsî (A

.kişilik [ ﺵﺨﺼﻴﺖ ] (.şahsiyet (A

.usta binici [ ﺵﺎﻩ ﺱﻮار ] (.şahsüvar (F

.şah gibi. 2.büyük inci.1 [ ﺵﺎهﻮار ] (.şahvar (F

.şehzade [ ﺵﺎهﺰادﻩ ] (.şâhzade (F

416 .leke, kötü iz [ ﺵﺎﺋﺒﻪ ] (.şâibe (A

.arpa [ ﺵﻌﻴﺮ ] (.şaîr (A

.ozan, şair [ ﺵﺎﻋﺮ ] (.şâir (A

.şairler [ ﺵﺎﻋﺮان ] (.şâiran (A.-F

.romantik, şairce [ ﺵﺎﻋﺮاﻥﻪ ] (.şâirâne (A.-F

.bayan şair [ ﺵﺎﻋﺮﻩ ] (.şâire (A

.gelincik [ ﺵﻘﺎءق اﻝﻨﻌﻤﺎن ] (.şakâikünnumân A

.haydut [ ﺵﻘﯽ ] (.şakî (A

.şikayetçi [ ﺵﺎﮐﯽ ] (.şâkî (A

.şükr eden [ ﺵﺎﮐﺮ ] (.şâkir (A

.öğrenci. 2.çırak.1 [ ﺵﺎﮐﺮد ] (.şâkird (F

.yarık, çatlak [ ﺵﻖ ] (.şakk (A

.çekül [ ﺵﺎﮐﻮل ] (.şâkûl (A

.şal [ ﺵﺎل ] (.şâl (F

.akşam [ ﺵﺎم ] (.şâm (F

.başörtüsü [ ﺵﺎﻡﻪ ] (.şâme (F

.akşam vakti, akşamüstü [ ﺵﺎﻡﮕﺎﻩ ] (.şâmgâh (F

.şamlı [ ﺵﺎﻡﯽ ] (.şâmî (A

.yüksek, yüce [ ﺵﺎﻡﺦ ] (.şâmih (A

.kapsayan [ ﺵﺎﻡﻞ ] (.şâmil (A

şâmil olmak kapsamak.

.koku alma duyusu [ ﺵﺎﻡﻪ ] (.şâmme (A

.şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.1 [ ﺵﺎن ] (.şân (A

417 .tarak [ ﺵﺎﻥﻪ ] (.şâne (F

.şarap [ ﺵﺮاب ] (.şarâb (A

.şarapçı. 2.şarap rengi.1 [ ﺵﺮاﺑﯽ ] (.şarâbî (A

.yasa koyucu [ ﺵﺎرع ] (.şâri’ (A

ayyaş, gece demez gündüz demez [ ﺵﺎرب اﻝﻠﻴﻞ واﻝﻨﻬﺎر ] (.şâribülleyli vennehâr (A içki içen.

.şerh eden [ ﺵﺎرح ] (.şârih (A

.doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.1 [ ﺵﺮق ] (.şark (A

.doğudan. 2.doğusunda.1 [ ﺵﺮﻗﺎ ] (.şarkan (A

.doğu, doğu ile ilgili [ ﺵﺮﻗﯽ ] (.şarkî (A

.doğubilim [ ﺵﺮﻗﻴﺎت ] (.şarkiyat (A

şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.

.doğulular [ ﺵﺮﻗﻴﻮن ] (.şarkiyyûn (A

.koşul. 2.yemin. 3.durum.1 [ ﺵﺮط ] (.şart (A

.koşulluluk [ ﺵﺮﻃﻴﺖ ] (.şartiyyet (A

.şart mektubu [ ﺵﺮط ﻥﺎﻡﻪ ] (.şartnâme (A.-F

.altmış [ ﺵﺴﺖ ] (.şast (F

.ince anlamlı ve eğlendirici manzume [ ﺵﻄﺤﻴﺎت ] (.şathiyyat (A

.neşeli [ ﺵﺎﻃﺮ ] (.şâtır (A

.satranç [ ﺵﻄﺮﻥﺞ ] (.şatranc (A

.ırmak, büyük nehir [ ﺵﻂ ] (.şatt (A

.layık, yaraşır, yakışık alır [ ﺵﺎیﺎن ] (.şâyân (F

.belki, şayet [ ﺵﺎیﺪ ] (.şâyed (F

418 .yaraşır, layık [ ﺵﺎیﺴﺘﻪ ] (.şâyeste (F

.yaraşma [ ﺵﺎیﺴﺘﮕﯽ ] (.şâyestegî (F

.yaraşır, yakışık alır [ ﺵﺎیﮕﺎن ] (.şâygân (F

.yayılmış [ ﺵﺎیﻊ ] (.şâyi’ (A

.söylenti [ ﺵﺎیﻌﻪ ] (.şâyia (A

.kural dışı [ ﺵﺎذ ] (.şâz (A

.iş [ ﺵﺄن ] (.şe’n (A

.gerçeklik, realite [ ﺵﺄﻥﻴﺖ ] (.şe’niyet (A

.uğursuzluk [ ﺵﺂﻡﺖ ] (.şeâmet (A

.gece [ ﺵﺐ ] (.şeb (F

düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin.1 [ ﺵﺐ ﻋﺮوس ] şeb -i arûs ölüm gecesi.

.yılın en uzun gecesi [ ﺵﺐ یﻠﺪا ] şeb -i yeldâ

.gençlik [ ﺵﺒﺎب ] (.şebâb (A

.benzerlik [ ﺵﺒﺎهﺖ ] (.şebâhet (A

.geceler [ ﺵﺒﺎن ] (.şebân (F

.geceleyin, gece vakti [ ﺵﺒﺎﻥﮕﺎﻩ ] (.şebangâh (F

.ishak kuşu [ ﺵﺒﺎویﺰ ] (.şebâviz (F

.şebboy [ ﺵﺐ ﺑﻮی ] (.şebbûy (F

.geceyi aydınlatan [ ﺵﺐ اﻓﺮوز ] (.şebefrûz (F

.ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.1 [ ﺵﺒﮑﻪ ] (.şebeke (A

.bekçi [ ﺵﺒﮕﺮد ] (.şebgerd (F

.geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah [ ﺵﺒﮕﻴﺮ ] (.şebgîr (F

419 .benzer, benzeyen [ ﺵﺒﻴﻪ ] (.şebîh (A

.gece baskını [ ﺵﺒﻴﺨﻮن ] (.şebîhûn (F

.yatak odası. 2.harem dairesi.1 [ ﺵﺒﺴﺘﺎن ] (.şebistan (F

.çiy [ ﺵﺒﻨﻢ ] (.şebnem (F

.yarasa [ ﺵﺐ ﭘﺮﻩ ] (.şebpere (F

.siyah. 2.gece rengi.1 [ ﺵﺐ رﻥﮓ ] (.şebreng (F

.ateş böceği [ ﺵﺒﺘﺎب ] (.şebtâb (F

.gece gündüz [ ﺵﺐ و روز ] (.şeburûz (F

.geceleri ibadet eden [ ﺵﺐ زﻥﺪﻩ دار ] (.şebzindedâr (F

.cesaret, yiğitlik [ ﺵﺠﺎﻋﺖ ] (.şecâat (A

.ağaç [ ﺵﺠﺮ ] (.şecer (A

.soyağacı [ ﺵﺠﺮﻩ ] (.şecere (A

.cesur, yiğit [ ﺵﺠﻴﻊ ] (.şecî (A

.şiddetli [ ﺵﺪیﺪ ] (.şedîd (A

.af için aracılık etme [ ﺵﻔﺎﻋﺖ ] (.şefâat (A

.saydamlık [ ﺵﻔﺎﻓﺖ ] (.şefafet (A

.şefkat [ ﺵﻔﻘﺖ ] (.şefakat (A

.saydam [ ﺵﻔﺎف ] (.şeffaf (A

.şefaatçi, şefaat eden [ ﺵﻔﻴﻊ ] (.şefî’ (A

.müşfik, şefkatli [ ﺵﻔﻴﻖ ] (.şefik (A

.şeftali [ ﺵﻔﺘﺎﻝﻮ ] (.şeftâlû (F

.çakal [ ﺵﻐﺎل ] (.şegal (F

.şah, padişah [ ﺵﻪ ] (.şeh (F

420 .ey şah [ ﺵﻬﺎ ] (.şehâ (F

.tanıklık. 2.şehitlik.1 [ ﺵﻬﺎدت ] (.şehâdet (A

.diploma, mezuniyet belgesi [ ﺵﻬﺎدت ﻥﺎﻡﻪ ] (.şehâdetnâme (A.-F

.yiğitlik [ ﺵﻬﺎﻡﺖ ] (.şehâmet (A

.kanattaki en uzun tüy [ ﺵﻬﺒﺎل ] (.şehbâl (F

.konsolos [ ﺵﻬﺒﻨﺪر ] (.şehbender (F

.konsolosluk [ ﺵﻬﺒﻨﺪر ﺧﺎﻥﻪ ] (.şehbenderhâne (F

.bal [ ﺵﻬﺪ ] (.şehd (A

.büyük şah, şahlar şahı [ ﺵﻬﻨﺸﺎﻩ ] (.şehenşâh (F

.şehvetler [ ﺵﻬﻮات ] (.şehevât (A

.şehit [ ﺵﻬﻴﺪ ] (.şehîd (A

.ünlü, meşhur [ ﺵﻬﻴﺮ ] (.şehîr (A

.hafif şaşı. 2.ela gözlü.1 [ ﺵﻬﻼ ] (.şehlâ (A

.cumba [ ﺵﻬﻨﺸﻴﻦ ] (.şehnişin (F

.kuş kanadındaki en uzun tüy [ ﺵﻬﭙﺮ ] (.şehper (F

.ay [ ﺵﻬﺮ ] (.şehr (A

.kent, şehir [ ﺵﻬﺮ ] (.şehr (Pehlevî>F

.şehir karıştıran [ ﺵﻬﺮ ﺁﺵﻮب ] (.şehrâşûb (F

şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.

şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.

.şehirli, kentli [ ﺵﻬﺮی ] (.şehrî (F

.kent, büyük şehir [ ﺵﻬﺮﺱﺘﺎن ] (.şehristan (F

.hükümdar, şah [ ﺵﻬﺮیﺎر ] (.şehryâr (F

421 .hükümdarlık, şahlık [ ﺵﻬﺮیﺎری ] (.şehryârî (F

.binici, usta binici [ ﺵﻬﺴﻮار ] (.şehsüvar (F

.şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.1 [ ﺵﻬﻮاﻥﯽ ] (.şehvânî (A

.şehvetler [ ﺵﻬﻮات ] (.şehvât (A

.aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.1 [ ﺵﻬﻮت ] (.şehvet (A

.şehvet verici [ ﺵﻬﻮت اﻥﮕﻴﺰ ] (.şehvetengîz (A.-F

.şehvet düşkünü [ ﺵﻬﻮت ﭘﺮﺱﺖ ] (.şehvetperest (A.-F

.şah çocuğu, şehzade [ ﺵﻬﺰادﻩ ] (.şehzâde (F

.şehzadeler [ ﺵﻬﺰادﮔﺎن ] (.şehzâdegân (F

.haydutluk [ ﺵﻘﺎوت ] (.şekâvet (A

.şeker [ ﺵﮑﺮ ] (.şeker (F

.tatsızlık, kırgınlık [ ﺵﮑﺮاب ] (.şekerâb (F

.tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü [ ﺵﮑﺮﺧﻨﺪ ] (.şekerhand (F

.tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.1 [ ﺵﮑﺮﻝﺐ ] (.şekerleb (F

.sabırlı [ ﺵﮑﻴﺒﺎ ] (.şekîbâ (F

.kuşku, şüphe [ ﺵﮏ ] (.şekk (A

.şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.1 [ ﺵﮑﻞ ] (.şekl (A

.şekilce [ ﺵﮑﻼ ] (.şeklen (A

.şekle dayanan, biçimsel [ ﺵﮑﻠﯽ ] (.şeklî (A

.şikayet, sızlanma [ ﺵﮑﻮا ] (.şekvâ (A

şekvâ etmek şikayet etmek.

şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.

şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.

422 .şalgam [ ﺵﻠﻐﻢ ] (.şelgam (F

.çağlayan, şelale [ ﺵﻼﻝﻪ ] (.şellâle (A

.pantolon. 2.şalvar.1 [ ﺵﻠﻮار ] (.şelvâr (F

.uçkur [ ﺵﻠﻮارﺑﻨﺪ ] (.şelvârbend (F

.mum. 2.balmumu.1 [ ﺵﻤﻊ ] (.şem’ (A

.mumluk, şamdan [ ﺵﻤﻌﺪان ] (.şem’dan (A.-F

.huylar, tavırlar [ ﺵﻤﺎﺋﻞ ] (.şemâil (A

.şamata [ ﺵﻤﺎﻃﻪ ] (.şemâte (A

.güzel koku. 2.güzel kokulu.1 [ ﺵﻤﻴﻢ ] (.şemîm (A

.çok az [ ﺵﻤﻪ ] (.şemme (A

.güneş [ ﺵﻤﺲ ] (.şems (A

.güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.1 [ ﺵﻤﺴﯽ ] (.şemsî (A

.güneşlik. 2.şemsiye.1 [ ﺵﻤﺴﻴﻪ ] (.şemsiye (A

.kılıç [ ﺵﻤﺸﻴﺮ ] (.şemşîr (F

.kötülük [ ﺵﻨﺎﻋﺖ ] (.şenâat (A

.cumartesi [ ﺵﻨﺒﻪ ] (.şenbe (F

.kötü, çirkin [ ﺵﻨﻴﻊ ] (.şenî’ (A

.kötülük [ ﺵﺮ ] (.şer (A

.din kuralları [ ﺵﺮع ] (.şer’ (A

.şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre [ ﺵﺮﻋﺎ ] (.şer’an (A

.şeriat ile ilgili, şeriata uyan [ ﺵﺮﻋﯽ ] (.şer’î (A

.şeriat ile ilgili, şeriata uyan [ ﺵﺮﻋﻴﻪ ] (.şer’iye (A

.şarap içen [ ﺵﺮاﺑﺨﻮار ] (.şerâbhâr (A.-F

423 .şereflilik. 2.soyluluk.1 [ ﺵﺮاﻓﺖ ] (.şerâfet (A

.koşullar [ ﺵﺮاﺋﻂ ] (.şerâit (A

.ortaklık [ ﺵﺮاﮐﺖ ] (.şerâket (A

.kıvılcım [ ﺵﺮارﻩ ] (.şerâre (A

.kötülük, şerlilik [ ﺵﺮارت ] (.şerâret (A

.şeriat hükümleri [ ﺵﺮایﻊ ] (.şerâyi’ (A

.şurup [ ﺵﺮﺑﺖ ] (.şerbet (A

.şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.1 [ ﺵﺮف ] (.şeref (A

.şeref veren [ ﺵﺮﻓﺒﺨﺶ ] (.şerefbahş (A.-F

şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.

şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.

şerefvârid olmak şerefle gelmek.

şerefvusûl olmak şerefle gelmek.

şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.

şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.

.kıvılcımlar [ ﺵﺮر ] (.şerer (A

.açma. 2.açılama.1 [ ﺵﺮح ] (.şerh (A

.dilim dilim olmuş [ ﺵﺮﺣﻪ ] (.şerha (A

şerha şerha dilim dilim, parçamparça.

.din hükümleri. 2.doğru yol.1 [ ﺵﺮیﻌﺖ ] (.şeriat (A

.şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.1 [ ﺵﺮیﻒ ] (.şerif (A

.ortak. 2.okul arkadaşı.1 [ ﺵﺮیﮏ ] (.şerik (A

.kötü, şirret [ ﺵﺮیﺮ ] (.şerîr (A

424 .koşul [ ﺵﺮیﻄﻪ ] (.şerîta (A

.utanç, utanma [ ﺵﺮم ] (.şerm (F

.utangaç [ ﺵﺮﻡﻨﺪﻩ ] (.şermende (F

.utangaçlık [ ﺵﺮﻡﻨﺪﮔﯽ ] (.şermendegî (F

.utangaç [ ﺵﺮﻡﮕﻴﻦ ] (.şermgîn (F

.utangaç [ ﺵﺮﻡﻨﺎک ] (.şermnâk (F

.utangaç [ ﺵﺮﻡﺴﺎر ] (.şermsâr (F

.kötülük. 2.kötü davranış.1 [ ﺵﺮ ] (.şerr (A

.kötü insan, kötülük eden insan [ ﺵﺮیﺮ ] (.şerîr (A

.okçu yüksüğü. 2.olta.1 [ ﺵﺴﺖ ] (.şest (F

.altı [ ﺵﺶ ] (.şeş (F

.altı ve beş [ ﺵﺶ ﺑﺶ ] (.şeşbeş (F.-T

.altı ve dört [ ﺵﺶ ﺝﻬﺎر ] (.şeşcihar (F

.altı ve üç [ ﺵﺶ و ﺱﻪ ] (.şeşise (F

.altı ve bir [ ﺵﺶ و یﮏ ] (.şeşiyek (F

.topuz [ ﺵﺶ ﭘﺮ ] (.şeşper (F

.altı ve iki [ ﺵﺶ و دو ] (.şeşüdü (F

.altıncı [ ﺵﺸﻢ ] (.şeşüm (F

.altı ve üç [ ﺵﺶ و ﺱﻪ ] (.şeşüse (F

.altı ve bir [ ﺵﺶ و یﮏ ] (.şeşüyek (F

.neşe [ ﺵﻄﺎرت ] (.şetâret (A

.küfür, sövgü [ ﺵﺘﻢ ] (.şetm (A

şetm etmek küfretmek, sövmek.

425 .uğraşılar [ ﺵﻮاﻏﻞ ] (.şevâgil (A

.koca [ ﺵﻮهﺮ ] (.şevher (F

.çok isteme. 2.sevinç.1 [ ﺵﻮق ] (.şevk (A

.ululuk [ ﺵﻮﮐﺖ ] (.şevket (A

.yüce padişah [ ﺵﻮﮐﺖ ﻡﺂب ] (.şevketmeâb (A

.yüce padişah [ ﺵﻮﮐﺖ ﭘﻨﺎﻩ ] (.şevketpenâh (A.-F

.şey [ ﺵﯽء ] (.şey’ (A

.nesnel, objektif [ ﺵﻴﺌﯽ ] (.şey’î (A

.nesnellik, objektiflik [ ﺵﻴﺌﻴﺖ ] (.şey’iyet (A

.şeytanlar [ ﺵﻴﺎﻃﻴﻦ ] (.şeyâtin (A

.yaşlılık, ihtiyarlık [ ﺵﻴﺐ ] (.şeyb (A

.mecnun [ ﺵﻴﺪا ] (.şeydâ (F

.yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.1 [ ﺵﻴﺦ ] (.şeyh (A

.yaşlılık [ ﺵﻴﺨﻮﺧﺖ ] (.şeyhûhet (A

.şeytanlık, hilekârlık [ ﺵﻴﻄﻨﺖ ] (.şeytanet (A

.şeytanlık. 2.şeytanca.1 [ ﺵﻴﻄﺎﻥﯽ ] (.şeytânî (A

.güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi [ ﺵﺤﻨﻪ ] (.şıhne (A

.ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası [ ﺵﻖ ] (.şık (A

.şiir [ ﺵﻌﺮ ] (.şi’r (A

.şiî [ ﺵﻴﻌﻪ ] (.şîa (A

.slogan. 2.işaret.1 [ ﺵﻌﺎر ] (.şiâr (A

şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.

.benzeme. 2.benzer.1 [ ﺵﺒﻪ ] (.şibh (A

426 .yarımada [ ﺵﺒﻪ ﺝﺰیﺮﻩ ] (.şibh-i cezîre (A.-F

.yamuk [ ﺵﺒﻪ ﻡﻨﺤﺮف ] (.şibh-i münharif (A.-F

.cesurlar [ ﺵﺠﺎع ] (.şicâ’ (A

.sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.1 [ ﺵﺪت ] (.şiddet (A

şiddetle (A.-T.) kesin olarak.

şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.

şifa bulmak iyileşmek.

.şifa,iyileşme [ ﺵﻔﺎء ] (.şifâ’ (A

.şifa verme, iyileştirme [ ﺵﻔﺎﺑﺨﺶ ] (.şifâbahş (A.-F

şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.

.hastane [ ﺵﻔﺎﺧﺎﻥﻪ ] (.şifâhane (A.-F

.sözlü olarak [ ﺵﻔﺎهﺎ ] (.şifâhen (A

.sözlü olarak [ ﺵﻔﺎهﯽ ] (.şifâhî (A

.şifa veren, iyileştiren [ ﺵﻔﺎﮐﺎر ] (.şifakâr (A.-F

.iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz [ ﺵﻔﺎﻥﺎﭘﺬیﺮ ] (.şifânâpezîr (A.-F

.şifa veren, iyileştiren [ ﺵﻔﺎرﺱﺎن ] (.şifâresân (A.-F

.şifa bulan [ ﺵﻔﺎیﺎب ] (.şifâyâb (A.-F

şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.

.delicesine aşık [ ﺵﻴﻔﺘﻪ ] (.şîfte (F

.gönlünü kaptırmış, delicesine aşık [ ﺵﻴﻔﺘﻪ دل ] (.şîftedil (F

.akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.1 [ ﺵﻬﺎب ] (.şihâb (A

.kişneme [ ﺵﻴﻬﻪ ] (.şîhe (F

.şiî, şîa mezhebine mensup [ ﺵﻴﻌﯽ ] (.şîî (A

427 .şiirli [ ﺵﻌﺮ ﺁﻝﻮد ] (.şiirâlud (A.-F

.şiîlik [ ﺵﻴﻌﻴﺖ ] (.şîiyyet (A

.yarık. 2.yaran.1 ﺵﮑﺎف [ ] (.şikâf (F

.av. 2.av hayvanı.1 [ ﺵﮑﺎر ] (.şikâr (F

şikâr etmek avlamak.

şikâr olmak avlanmak, av olmak.

.avlak [ ﺵﮑﺎرﮔﺎﻩ ] (.şikârgah (F

.avcı. 2.av ile ilgili.1 [ ﺵﮑﺎری ] (.şikârî (F

.şikayetler [ ﺵﮑﺎیﺎت ] (.şikâyât (A

.sızlanma, şikayet [ ﺵﮑﺎیﺖ ] (.şikâyet (A

şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan.1 [ ﺵﮑﺎیﺖ ﻥﺎﻡﻪ ] (.şikâyetnâme (A.-F yapıt.

.karın. 2.mide.1 [ ﺵﮑﻢ ] (.şikem (F

.işkembe [ ﺵﮑﻤﺒﻪ ] (.şikembe (F

.karın ağrısı [ ﺵﮑﻢ درد ] (.şikemderd (F

.obur [ ﺵﮑﻢ ﭘﺮﺱﺖ ] (.şikemperest (F

.obur [ ﺵﮑﻢ ﭘﺮور ] (.şikemperver (F

.kıran. 2.kıvrım, büklüm.1 [ ﺵﮑﻦ ] (.şiken (F

.işkence [ ﺵﮑﻨﺠﻪ ] (.şikence (F

.kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.1 [ ﺵﮑﺴﺖ ] (.şikest (F

şikest bulmak kırılmak.

şikest olmak kırılmak.

.kırık. 2.yenik, mağlup.1 [ ﺵﮑﺴﺘﻪ ] (.şikeste (F

428 .kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.1 [ ﺵﮑﺴﺘﻪ ﺑﺎل ] (.şikestebâl (F

.kırık dökük [ ﺵﮑﺴﺘﻪ ﺑﺴﺘﻪ ] (.şikestebeste (F

.gönlü yaralı [ ﺵﮑﺴﺘﻪ دل ] (.şikestedil (F

.talihsiz [ ﺵﮑﺴﺘﻪ ﻃﺎﻝﻊ ] (.şikestetâli’ (F.-A

.kuzey. 2.sol.1 [ ﺵﻤﺎل ] (.şimâl (A

.kuzeyden. 2.kuzeyde.1 [ ﺵﻤﺎﻻ ] (.şimâlen (A

.kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu [ ﺵﻤﺎﻝﯽ ] (.şimâlî (A

.şimşir [ ﺵﻤﺸﺎد ] (.şimşâd (F

.kılıç [ ﺵﻤﺸﻴﺮ ] (.şimşir (F

.tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.1 [ ﺵﻨﺎس ] (.şinâs (F

.arslan [ ﺵﻴﺮ ] (.şîr (F

.süt [ ﺵﻴﺮ ] (.şîr (F

.kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.1 [ ﺵﻴﺮازﻩ ] (.şîrâze (F

.şirden [ ﺵﻴﺮدان ] (.şîrdan (F

.yiğit, arslan yürekli [ ﺵﻴﺮدل ] (.şîrdil (F

.şıra. 2.özsuyu. 3.süt.1 [ ﺵﻴﺮﻩ ] (.şîre (F

.süt çocuğu [ ﺵﻴﺮﺧﻮار ] (.şîrhar (F

.tatlı. 2.şirin, sevimli.1 [ ﺵﻴﺮیﻦ ] (.şîrin (F

.davranışları güzel [ ﺵﻴﺮیﻨﮑﺎر ] (.şîrinkâr (F

.tatlı dilli [ ﺵﻴﺮیﻦ زﺑﺎن ] (.şîrinzeban (F

.Tanrı’ya ortak koşma [ ﺵﺮک ] (.şirk (A

.ortaklık [ ﺵﺮﮐﺖ ] (.şirket (A

.yürekli, yiğit [ ﺵﻴﺮﻡﺮد ] (.şîrmerd (F

429 arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan.1 [ ﺵﻴﺮﭘﻨﭽﻪ ] (.şîrpençe (F çıbanı.

.kötülük. 2.kötü insan.1 [ ﺵﺮت ] (.şirret (A

.atardamar [ ﺵﺮیﺎن ] (.şiryân (A

.şişe [ ﺵﻴﺸﻪ ] (.şîşe (F

.kış [ ﺵﺘﺎ ] (.şitâ (A

.koşan, seğirten [ ﺵﺘﺎﺑﺎن ] (.şitâbân (F

şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.

.kışlık. 2.kış için yazılan şiir.1 [ ﺵﺘﺎﺋﻴﻪ ] (.şitâiyye (A

.tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.1 [ ﺵﻴﻮﻩ ] (.şîve (F

.işveli [ ﺵﻴﻮﻩ ﺑﺎز ] (.şîvebaz (F

.işveli, cilveli [ ﺵﻴﻮﻩ ﮐﺎر ] (.şîvekâr (F

.ağıt [ ﺵﻴﻮن ] (.şîven (F

.ünlü [ ﺵﻬﺮﻩ ] (.şöhre (A

.ün [ ﺵﻬﺮت ] (.şöhret (A

.ünlü [ ﺵﻬﺮت ﺵﻌﺎر ] (.şöhretşiâr (A

.alev, şule [ ﺵﻌﻠﻪ ] (.şu’le (A

.alevli, şuleli [ ﺵﻌﻠﻪ دار ] (.şu’ledar (A.-F

.alev rengi [ ﺵﻌﻠﻪ رﻥﮓ ] (.şu’lereng (A.-F

.alevli. 2.parlak, aydınlık.1 [ ﺵﻌﻠﻪ ور ] (.şu’lever (A.-F

.ışın [ ﺵﻌﺎع ] (.şuâ (A

.ışınlar [ ﺵﻌﺎﻋﺎت ] (.şuâât (A

.şubeler [ ﺵﻌﺒﺎت ] (.şuabât (A

430 .şairler [ ﺵﻌﺮا ] (.şuarâ (A

.kol, dal, şube [ ﺵﻌﺒﻪ ] (.şube (A

.hokkabazlık [ ﺵﻌﺒﺪﻩ ] (.şubede (F

.hokkabaz [ ﺵﻌﺒﺪﻩ ﺑﺎز ] (.şubedebâz (F

.şubeler [ ﺵﻌﺒﺎت ] (.şuebât (A

.iş, uğraşı [ ﺵﻐﻞ ] (.şugl (A

.uğraşılar [ ﺵﻐﻮل ] (.şugûl (A

.oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.1 [ ﺵﻮخ ] (.şûh (F

.şen şakrak [ ﺵﻮخ ﻡﺸﺮب ] (.şûhmeşreb (F.-A

.uğursuz, şom [ ﺵﻮم ] (.şûm (F

.heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.1 [ ﺵﻮر ] (.şûr (F

.danışma [ ﺵﻮرا ] (.şûrâ (A

.talihsiz [ ﺵﻮرﺑﺨﺖ ] (.şûrbaht (F

.çorak [ ﺵﻮرﻩ ] (.şûre (F

.çorak arazi [ ﺵﻮرﻩ زار ] (.şûrezâr (F

.perişan. 2.karasevdalı.1 [ ﺵﻮریﺪﻩ ] (.şûrîde (F

.talihsiz [ ﺵﻮریﺪﻩ ﺑﺨﺖ ] (.şûrîdebaht (F

.gönlü perişan, aklı karışık [ ﺵﻮریﺪﻩ ﺧﺎﻃﺮ ] (.şûrîdehâtır (F.-A

.çorak arazi [ ﺵﻮرﺱﺘﺎن ] (.şûristân (F

.kargaşa [ ﺵﻮرش ] (.şûriş (F

.öncü asker [ ﺵﺮﻃﻪ ] (.şurta (A

.şurup [ ﺵﺮوب ] (.şurûb (A

.koşullar [ ﺵﺮوط ] (.şurût (A

431 .şuûbîlik [ ﺵﻌﻮﺑﻴﻪ ] (.şuûbiyye (A

.işler. 2.olaylar.1 [ ﺵﺌﻮن ] (.şuûn (A

.bilinç [ ﺵﻌﻮر ] (.şuur (A

.koca [ ﺵﻮی ] (.şûy (F

.şüphe [ ﺵﺒﻬﻪ ] (.şübhe (A

.şüpheli, kuşkulu [ ﺵﺒﻬﻪ دار ] (.şübhedar (A.-F

.cesur [ ﺵﺠﺎع ] (.şücâ’ (A

.cesurluk, yiğitlik [ ﺵﺠﺎﻋﺖ ] (.şücâ’at (A

.şefaatçılar [ ﺵﻔﻌﺎ ] (.şüfeâ (A

.şehitler [ ﺵﻬﺪا ] (.şühedâ (A

.görme. 2.görünme. 3.tanıklar.1 [ ﺵﻬﻮد ] (.şühud (A

.aylar [ ﺵﻬﻮر ] (.şühûr (A

.şükür, teşekkür [ ﺵﮑﺮ ] (.şükr (A

.teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi [ ﺵﮑﺮان ] (.şükrân (A

.teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti [ ﺵﮑﺮاﻥﻪ ] (.şükrâne (A.-F

.teşekkür eden [ ﺵﮑﺮﮔﺰار ] (.şükrgüzar (A.-F

.çiçek [ ﺵﮑﻮﻓﻪ ] (.şükûfe (F

.çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi [ ﺵﮑﻮﻓﻪ زار ] (.şükûfezar (F

.görkem, ululuk [ ﺵﮑﻮﻩ ] (.şükûh (F

.açılmış, çiçek açmış [ ﺵﮑﻔﺘﻪ ] (.şüküfte (F

.teşekkür, iyilik bilme [ ﺵﮑﺮ ] (.şükür (A

.sayı. 2.sayan.1 [ ﺵﻤﺎر ] (.şümâr (F

.kapsam. 2.kapsama.1 [ ﺵﻤﻮل ] (.şümûl (A

432 .sayılı [ ﺵﻤﺮدﻩ ] (.şümürde (F

.bit [ ﺵﭙﺶ ] (.şüpüş (F

.içme [ ﺵﺮب ] (.şürb (A

.şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler [ ﺵﺮﻓﺎ ] (.şürefâ (A

.ortaklar [ ﺵﺮﮐﺎ ] (.şürekâ (A

.başlama [ ﺵﺮوع ] (.şürû (A

.şerhler, açılamalar [ ﺵﺮوح ] (.şürûh (A

.kötülükler [ ﺵﺮور ] (.şürûr (A

.koşullar [ ﺵﺮوط ] (.şürut (A

.akciğer [ ﺵﺲ ] (.şüs (F

.yıkama [ ﺵﺴﺖ ] (.şüst (F

.yıkama. 2.yıkanma.1 [ ﺵﺴﺖ و ﺵﻮ ] (.şüstüşû (F

.karaciğer [ ﺵﺶ ] (.şüş (F

.deve [ ﺵﺘﺮ ] (.şütür (F

.deveci [ ﺵﺘﺮﺑﺎن ] (.şütürban (F

.kinci [ ﺵﺘﺮدل ] (.şütürdil (F

.deve dikeni [ ﺵﺘﺮﺧﻮار ] (.şütürhâr (F

.devekuşu [ ﺵﺘﺮﻡﺮغ ] (.şütürmürg (F

.işler. 2.olaylar.1 [ ﺵﺌﻮن ] (.şüûn (A

.olaylar [ ﺵﺌﻮﻥﺎت ] (.şüûnât (A

.yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.1 [ ﺵﻴﻮع ] (.şüyû (A

.şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.1 [ ﺵﻴﻮخ ] (.şüyûh (A

433

T

.kat. 2.büklüm. 3.tane.1 [ ﺕﺎ ] (.tâ (F

.kadar [ ﺕﺎ ] (.tâ (F

.yerine koyma. 2.kurulu düzen.1 [ ﺕﻌﺒﻴﻪ ] (.ta’biye (A

.strateji [ ﺕﻌﺒﻴﺔ اﻝﺠﻴﺶ ] (.ta’biyetülceyş (A

.acele ettirme [ ﺕﻌﺠﻴﻞ ] (.ta’cîl (A

.sayma. 2.sayım. 3.sayı.1 [ ﺕﻌﺪاد ] (.ta’dâd (A ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek.

.değiştirme. 2.doğrulama.1 [ ﺕﻌﺪیﻞ ] (.ta’dîl (A

.değiştirmeler, değişiklik [ ﺕﻌﺪیﻼت ] (.ta’dîlat (A ta’dilât yapmak değişiklik yapmak.

.değiştirilerek, değişiklik yapılarak [ ﺕﻌﺪیﻼ ] (.ta’dîlen (A

.takip, ardına düşme [ ﺕﻌﻘﻴﺐ ] (.ta’kîb (A

.kovuşturma [ ﺕﻌﻘﻴﺒﺎت ] (.ta’kîbât (A ta’kîbat yapmak kovuşturmak.

.takip ederek, ardına düşerek [ ﺕﻌﻘﻴﺒﺎ ] (.ta’kîben (A

.askıya alma. erteleme.1 [ ﺕﻌﻠﻴﻖ ] (.ta’lîk (A ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.

.sebep gösterme. 2.tümdengelim.1 [ ﺕﻌﻠﻴﻞ ] (.ta’lîl (A

.öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.1 [ ﺕﻌﻠﻴﻢ ] (.ta’lîm (A

434 .direktif [ ﺕﻌﻠﻴﻤﺎت ] (.ta’lîmât (A ta’lîmât vermek direktif vermek.

.yönetmelik [ ﺕﻌﻠﻴﻤﺎت ﻥﺎﻡﻪ ] (.ta’lîmatname (A.-F

.eğitim alanı [ ﺕﻌﻠﻴﻢ ﺧﺎﻥﻪ ] (.ta’lîmhâne (A.-F

.öğretici, didaktik [ ﺕﻌﻠﻴﻤﯽ ] (.ta’lîmî (A

.derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme.1 [ ﺕﻌﻤﻴﻖ ] (.ta’mîk (A

.genelleştirme. 2.genelge.1 [ ﺕﻌﻤﻴﻢ ] (.ta’mîm (A

.genelleştirerek. 2.genelge ile.1 [ ﺕﻌﻤﻴﻤﺎ ] (.ta’mîmen (A

.onarım [ ﺕﻌﻤﻴﺮ ] (.ta’mîr (A ta’mîr edilmek onarılmak. ta’mîr etmek onarmak.

.onarım, onarımlar [ ﺕﻌﻤﻴﺮات ] (.ta’mîrât (A

.tamir ederek, onararak [ ﺕﻌﻤﻴﺮا ] (.ta’mîren (A

.ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama [ ﻃﻌﻦ ] (.ta’n (A ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak. ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.

.ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama [ ﻃﻌﻨﻪ ] (.ta’ne (A

.ayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan [ ﻃﻌﻨﻪ ] (.ta’nezen (A.-F

.arapçalaştırma [ ﺕﻌﺮیﺐ ] (.ta’rîb (A ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak. ta’rîb etmek arapçalaştırmak.

.anlatma. 2.tanımlama, tanım.1 [ ﺕﻌﺮیﻒ ] (.ta’rîf (A ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.

435 ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak.

.çizelge [ ﺕﻌﺮﻓﻪ ] (.ta’rife (A

.laf çarpma, dokundurma, taşlama [ ﺕﻌﺮیﺾ ] (.ta’rîz (A

.durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme.1 [ ﺕﻌﻄﻴﻞ ] (.ta’tîl (A

.tatiller [ ﺕﻌﻄﻴﻼت ] (.ta’tîlât (A

.askıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama [ ﺕﻌﻮیﻖ ] (.ta’vîk (A ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak. ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak.

.muska [ ﺕﻌﻮیﺬ ] (.ta’vîz (A

.ödün. 2.değiştirme.1 [ ﺕﻌﻮیﺾ ] (.ta’vîz (A

.ayıplama [ ﺕﻌﻴﻴﺐ ] (.ta’yîb (A

.belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın.1 [ ﺕﻌﻴﻴﻦ ] (.ta’yîn (A

.azap verme [ ﺕﻌﺬیﺐ ] (.ta’zîb (A

.saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme.1 [ ﺕﻌﻈﻴﻢ ] (.ta’zîm (A ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak.

.saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek.1 [ ﺕﻌﻈﻴﻤﺎ ] (.ta’zîmen (A

.özrünü bildirme [ ﺕﻌﺬیﺮ ] (.ta’zîr (A

.başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni.1 [ ﺕﻌﺰیﻪ ] (.ta’ziye (A

.başsağlığı dileme [ ﺕﻌﺰیﺖ ] (.ta’ziyet (A

.başsağlığı mektubu [ ﺕﻌﺰیﺖ ﻥﺎﻡﻪ ] (.ta’ziyetnâme (A.-F

.aziz tutma, değer verme [ ﺕﻌﺰیﺰ ] (.ta’zîz (A

.sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk.1 [ ﺕﻌﺐ ] (.taab (A

.kulluk, ibadet, tapınma [ ﺕﻌﺒﺪ ] (.taabbüd (A

436 taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak.

.şaşırma [ ﺕﻌﺠﺐ ] (.taaccüb (A taaccüb etmek şaşırmak.

.zulüm. 2.haksızlık.1 [ ﺕﻌﺪی ] (.taaddî (A taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek.

.çokluk. 2.çoğalma.1 [ ﺕﻌﺪد ] (.taaddüd (A

.zulümler. 2.haksızlıklar.1 [ ﺕﻌﺪیﺎت ] (.taadiyât (A

.kokuşma [ ﺕﻌﻔﻦ ] (.taaffün (A taaffün etmek kokuşmak.

.üstlenme [ ﺕﻌﻬﺪ ] (.taahhüd (A taahhüd etmek üstlenmek.

.taahhüt belgesi [ ﺕﻌﻬﺪ ﻥﺎﻡﻪ ] (.taahhüdname (A.-F

.akıl erdirme. 2.akıl etme.1 [ ﺕﻌﻘﻞ ] (.taakkul (A taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek.

.ilgili olma. 2.ait olma.1 [ ﺕﻌﻠﻖ ] (.taalluk (A

.ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar.1 [ ﺕﻌﻠﻘﺎت ] (.taallukât (A

.yemek [ ﻃﻌﺎم ] (.taâm (A taâm etmek yemek yemek.

.yemekhane [ ﻃﻌﺎم ﺧﺎﻥﻪ ] (.taâmhane (A.-F

.derinleşme [ ﺕﻌﻤﻖ ] (.taammuk (A taammuk etmek derinleşmek.

.bilerek yapma [ ﺕﻌﻤﺪ ] (.taammüd (A

.bilerek, kasıtlı olarak [ ﺕﻌﻤﺪا ] (.taammüden (A

437 .genelleşme, yayılma [ ﺕﻌﻤﻢ ] (.taammüm (A taammüm etmek genelleşmek, yayılmak.

.inat etme [ ﺕﻌﻨﺪ ] (.taannüd (A taannüd etmek inat etmek.

.saldırı. 2.sataşma.1 [ ﺕﻌﺮض ] (.taarruz (A

.araplaşma [ ﺕﻌﺮب ] (.taarrüb (A

.fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık.1 [ ﺕﻌﺼﺐ ] (.taassub (A

.fanatik, mutaassıp [ ﺕﻌﺼﺒﮑﺎر ] (.taassubkâr (A.-F

.fanatiklik, mutaassıplık, taassup [ ﺕﻌﺼﺒﮑﺎری ] (.taassubkârî (A.-F

.güçleşme [ ﺕﻌﺴﺮ ] (.taassür (A

.aşık olma [ ﺕﻌﺸﻖ ] (.taaşşuk (A

.ibadet. 2.itaat.1 [ ﻃﺎﻋﺖ ] (.tâat (A tâat kılmak ibadet etmek.

.gecikme, oyalanma [ ﺕﻌﻮق ] (.taavvuk (A

.ortaya çıkma, belirme [ ﺕﻌﻴﻦ ] (.taayYün (A

.yaşama [ ﺕﻌﻴﺶ ] (.taayYüş (A taayYüş etmek yaşamak.

.şekillenme, biçim alma, organ oluşturma [ ﺕﻌﻀﻮ ] (.taazzuv (A

.güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.1 [ ﺕﺎب ] (.tâb (F 6.aydınlatan.

.huy. 2.basım, baskı.1 [ ﻃﺒﻊ ] (.tab’ (A tab’ edilmek basılmak. tab’ etmek basmak.

438 tab’ olunmak basılmak.

.doğal olarak, tabiatıyla [ ﻃﺒﻌﺎ ] (.tab’an (A

.natüralizm [ ﻃﺒﻌﺎﻥﻴﻪ ] (.tab’âniyye (A

.doktorluk [ ﻃﺒﺎﺑﺖ ] (.tabâbet (A

.aşçılık [ ﻃﺒﺎﺧﺖ ] (.tabâhat (A

.tabak [ ﻃﺒﻖ ] (.tabak (A

.kat. 2.katman. 3.sınıf.1 [ ﻃﺒﻘﻪ ] (.tabaka (A

.katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar.1 [ ﻃﺒﻘﺎت ] (.tabakât (A

.jeoloji [ ﻃﺒﻘﺔ اﻻرض ] (.tabakâtülarz (A

.derilerin sepilendiği yer, tabakhane [ ﻃﺒﻖ ﺧﺎﻥﻪ ] (.tabakhâne (A.-F

.parlak, aydınlık [ ﺕﺎﺑﺎن ] (.tâbân (F

.yardakçılık, yaltaklanma [ ﺕﺒﺼﺒﺺ ] (.tabasbus (A tabasbus etmek yaltaklanmak.

.dayanıklı [ ﺕﺎب ﺁور ] (.tâbâver (F

.tabiatler, huylar [ ﻃﺒﺎیﻊ ] (.tabâyi’ (A

.aşçı [ ﻃﺒﺎخ ] (.tabbâh (A

.davulcu [ ﻃﺒﺎل ] (.tabbâl (A

.kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak.1 [ ﺕﺎﺑﺪار ] (.tâbdar (F

.tava [ ﺕﺎﺑﻪ ] (.tâbe (F

.parlak, ışık veren [ ﺕﺎﺑﻨﺪﻩ ] (.tâbende (F

.pişirme [ ﻃﺒﺦ ] (.tabh (A

.basımevi [ ﻃﺒﻊ ﺧﺎﻥﻪ ] (.tabhâne (A.-F

.uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.1 [ ﺕﺎﺑﻊ ] (.tâbi (A

439 .kitap basan [ ﻃﺎﺑﻊ ] (.tâbi’ (A

.doğa. 2.huy, yaratılış.1 [ ﻃﺒﻴﻌﺖ ] (.tabiat (A

.doktor [ ﻃﺒﻴﺐ ] (.tabib (A

.doktorlar [ ﻃﺒﻴﺒﺎن ] (.tabîban (A.-F

.doğal. 2.doğal olarak.1 [ ﻃﺒﻴﻌﯽ ] (.tabîî (A

.doğa bilimleri [ ﻃﺒﻴﻌﻴﺎت ] (.tabîiyyât (A

.uyruk [ ﺕﺎﺑﻌﻴﺖ ] (.tâbiiyyet (A

.natüralistler [ ﻃﺒﻴﻌﻴﻮن ] (.tabîiyyûn (A

.yorumlama. 2.terim.1 [ ﺕﻌﺒﻴﺮ ] (.tabir (A

.yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler.1 [ ﺕﻌﺒﻴﺮات ] (.tâbirat (A

.yaz [ ﺕﺎﺑﺴﺘﺎن ] (.tâbistan (F

.yazlık [ ﺕﺎﺑﺴﺘﺎﻥﯽ ] (.tâbistânî (F

.parlama [ ﺕﺎﺑﺶ ] (.tâbiş (F

.davul [ ﻃﺒﻞ ] (.tabl (A

.davulcu [ ﻃﺒﻞ زن ] (.tablzen (A.-F

.parlak [ ﺕﺎﺑﻨﺎک ] (.tâbnâk (F

.tabut [ ﺕﺎﺑﻮت ] (.tâbut (A

.taç. 2.sorguç.1 [ ﺕﺎج ] (.tâc (A

.taç sahibi, padişah [ ﺕﺎﺝﺪار ] (.tâcdâr (A.-F

.baştacı [ ﺕﺎج ﺱﺮ ] (.tâcıser (A.-F

.taç sahibi, padişah [ ﺕﺎﺝﺪار ] (.tacidar (A.-F

.tüccar, ticaret yapan [ ﺕﺎﺝﺮ ] (.tacir (A

.rahatsız etme [ ﺕﻌﺠﻴﺰ ] (.taciz (A

440 taciz etmek rahatsız etmek.

.baştacı [ ﺕﺎﺝﺴﺮ ] (.tâcser (A.-F

.taçlı, taç sahibi, padişah [ ﺕﺎﺝﻮر ] (.tâcver (A.-F

.sayı. 2.sayma.1 [ ﺕﻌﺪاد ] (.tadâd (A

.bilgiçlik taslama [ ﺕﻔﻀﻞ ] (.tafazzul (A

.atıp tutma [ ﻃﻔﺮﻩ ] (.tafra (A

.atıp tutan [ ﻃﻔﺪﻩ ﻓﺮوش ] (.tafrafurûş (A.-F tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma.

.ayrıntılı açıklama [ ﺕﻔﺼﻴﻞ ] (.tafsil (A

.ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı.1 [ ﺕﻔﺼﻴﻼت ] (.tafsilât (A tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak. tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla. tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı.

.ayrıntılı olarak [ ﺕﻔﺼﻴﻼ ] (.tafsîlen (A

.beslenme [ ﺕﻐﺪی ] (.tagaddî (A tagaddî etmek beslenmek.

.zorbalık [ ﺕﻐﻠﺐ ] (.tagallüb (A

.zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme.1 [ ﺕﻐﻨﯽ ] (.tagannî (A tagannî etmek şarkı söylemek.

.değişme, başkalaşma [ ﺕﻐﻴﺮ ] (.tagayyür (A

.beslenme [ ﺕﻐﺬی ] (.tagazzî (A tagazzî etmek beslenmek.

.besleme [ ﺕﻐﺬیﻪ ] (.tağdiye (A

441 tağdiye etmek beslemek.

.isyancı [ ﻃﺎﻏﯽ ] (.tâğî (A

.kilit vurma. 2.kapama.1 [ ﺕﻐﻠﻴﻖ ] (.tağlik (A

.yanıltma [ ﺕﻐﻠﻴﻂ ] (.tağlît (A tağrîb etmek uzaklaştırmak.

.azılılar [ ﻃﺎﻏﻮن ] (.tâğun (A

.büyücü. 2.şeytan.1 [ ﻃﺎﻏﻮت ] (.tâğût (A

.değiştirme, başkalaştırma [ ﺕﻐﻴﻴﺮ ] (.tağyîr (A tağyîr edilmek değiştirilmek. tağyîr etmek değiştirmek.

.değişiklikler [ ﺕﻐﻴﻴﺮات ] (.tağyîrât (A

.besleme. 2.beslenme.1 [ ﺕﻐﺬیﻪ ] (.tağziye (A

.taşlaşma [ ﺕﺤﺠﺮ ] (.tahaccür (A tahaccür etmek taşlaşmak.

.tümsekleşme [ ﺕﺤﺪب ] (.tahaddüb (A tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak.

.sezgi. 2.meydana gelme.1 [ ﺕﺤﺪس ] (.tahaddüs (A tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak.

.sezgicilik [ ﺕﺤﺪﺱﻴﻪ ] (.tahaddüsiyye (A

.gerçekleşme [ ﺕﺤﻘﻖ ] (.tahakkuk (A tahakkuk etmek gerçekleşmek.

.hükmetme, hükmü altında tutma [ ﺕﺤﮑﻢ ] (.tahakküm (A tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.

442 .kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma.1 [ ﺕﺨﻠﺺ ] (.tahallüs (A tahammur etmek mayalanmak.

.dayanma, katlanma [ ﺕﺤﻤﻞ ] (.tahammül (A tahammül etmek dayanmak, katlanmak.

.dayanılmaz, takat kesici [ ﺕﺤﻤﻞ ﻓﺮﺱﺎ ] (.tahammülfersâ (A.-F

.mayalaşma [ ﺕﺨﻤﺮ ] (.tahammür (A

.temizlik. 2.temizlenme.1 [ ﻃﻬﺎرت ] (.tahâret (A tahâret etmek temizlenmek.

.arama. 2.araştırma.1 [ ﺕﺤﺮی ] (.taharrî (A taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak. taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak.

.araştırmalar [ ﺕﺤﺮیﺎت ] (.taharriyât (A taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı.

.özlem duyma. 2.üzülme.1 [ ﺕﺤﺴﺮ ] (.tahassür (A

.duygulanma, hislenme [ ﺕﺤﺴﺲ ] (.tahassüs (A

.ürperme [ ﺕﺨﺸﯽ ] (.tahaşşî (A

.haddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme [ ﺕﺨﻄﯽ ] (.tahattî (A

.anımsama, hatırlama [ ﺕﺨﻄﺮ ] (.tahattur (A tahattur etmek anımsamak, hatırlamak.

.değişim [ ﺕﺤﻮل ] (.tahavvül (A tahavvül etmek değişmek.

.değişimler [ ﺕﺤﻮﻻت ] (.tahavvülât (A

.hayal etme [ ﺕﺨﻴﻞ ] (.tahayyül (A

443 tahayyül etmek hayal etmek.

.hayal etmeler, hayale dalışlar [ ﺕﺨﻴﻼت ] (.tahayyülât (A

.hayalî [ ﺕﺨﻴﻠﯽ ] (.tahayyülî (A

.hayranlık [ ﺕﺤﻴﺮ ] (.tahayyür (A tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak.

.çit çekme [ ﺕﺤﺠﻴﺮ ] (.tahcîr (A

.sınırlandırma [ ﺕﺤﺪیﺪ ] (.tahdîd (A tahdîd edilmek sınırlandırılmak. tahdîd etmek sınırlandırmak.

.sınırlandırmalar, kısıtlamalar [ ﺕﺤﺪیﺪات ] (.tahdîdât (A

.hafifletme [ ﺕﺨﻔﻴﻒ ] (.tahfîf (A tahfîf etmek hafifletmek.

.temiz [ ﻃﺎهﺮ ] (.tâhir (A

.araştırma, gerçeği arama [ ﺕﺤﻘﻴﻖ ] (.tahkik (A tahkik edilmek araştırılmak. tahkik etmek araştırmak.

.araştırmalar [ ﺕﺤﻘﻴﻘﺎت ] (.tahkîkat (A

.sağlamlaştırma [ ﺕﺤﮑﻴﻢ ] (.tahkim (A tahkim edilmek sağlamlaştırılmak. tahkim etmek sağlamlaştırmak.

.sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer.1 [ ﺕﺤﮑﻴﻤﺎت ] (.tahkîmât (A

.küçümseme, aşağılama [ ﺕﺤﻘﻴﺮ ] (.tahkîr (A tahkîr edilmek aşağılanmak.

444 tahkîr etmek aşağılamak.

.aşağılayıcı [ ﺕﺤﻘﻴﺮ ﺁﻡﻴﺰ ] (.tahkîrâmiz (A.-F tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek.

.and içirme. 2.and içme.1 [ ﺕﺤﻠﻴﻒ ] (.tahlîf (A tahlîf etmek halef bırakmak.

.ayrıştırma, çözümleme, analiz [ ﺕﺤﻠﻴﻞ ] (.tahlîl (A tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak.

.analizler, tahliller [ ﺕﺤﻠﻴﻼت ] (.tahlîlât (A

.kurtarma [ ﺕﺨﻠﻴﺺ ] (.tahlîs (A

.karıştırma [ ﺕﺨﻠﻴﻂ ] (.tahlit (A

.boşaltma. 2.salıverme.1 [ ﺕﺨﻠﻴﻪ ] (.tahliye (A tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek. tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek.

.yükleme. 2.sorumluluk verme.1 [ ﺕﺤﻤﻴﻞ ] (.tahmîl (A

.tahminle, aşağı yukarı [ ﺕﺨﻤﻴﻨﺎ ] (.tahmînen (A

.tahmin edilen [ ﺕﺨﻤﻴﻨﯽ ] (.tahmînî (A

.mayalandırma. 2.yoğurma.1 [ ﺕﺨﻤﻴﺮ ] (.tahmîr (A

.beşleme. 2.beş dizeye çıkarma.1 [ ﺕﺨﻤﻴﺲ ] (.tahmis (A

.ilaçlama [ ﺕﺤﻨﻴﻂ ] (.tahnit (A

.yıkma, harap etme [ ﺕﺨﺮیﺐ ] (.tahrib (A tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek. tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek.

.yıkmalar, yıkımlar [ ﺕﺨﺮیﺒﺎت ] (.tahrîbât (A

445 .tahrip edici, yıkıcı, bozucu [ ﺕﺨﺮیﺒﮑﺎر ] (.tahrîbkâr (A.-F

.üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma [ ﺕﺤﺮیﻒ ] (.tahrîf (A

anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem [ ﺕﺤﺮیﻔﺎت ] (.tahrîfat (A oynatmalar.

.hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma.1 [ ﺕﺤﺮیﮏ ] (.tahrîk (A

.tahrik edici, kışkırtıcı [ ﺕﺤﺮیﮏ ﺁﻡﻴﺰ ] (.tahrîkâmiz (A.-F

.yasaklama. 2.yasaklanma.1 [ ﺕﺤﺮیﻢ ] (.tahrim (A

.yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma.1 [ ﺕﺤﺮیﺮ ] (.tahrir (A tahrîr edilmek yazılmak. tahrîr etmek yazmak. tahrîr ettirilmek yazdırılmak.

.yazılı [ ﺕﺤﺮیﺮی ] (.tahrîrî (A

.hırslandırma [ ﺕﺤﺮیﺺ ] (.tahris (A tahrîs etmek hırslandırmak.

.tırmalama, kazıma [ ﺕﺨﺮیﺶ ] (.tahriş (A tahriş etmek tırmalamak.

.elde etme. 2.öğrenim.1 [ ﺕﺤﺼﻴﻞ ] (.tahsil (A

.para ve vergi toplama [ ﺕﺤﺼﻴﻼت ] (.tahsîlat (A

.vergi memuru [ ﺕﺤﺼﻴﻠﺪار ] (.tahsildar (A.-F

.beğenme, güzel bulma, takdir etme [ ﺕﺤﺴﻴﻦ ] (.tahsin (A

.özgü kılma, ayırma [ ﺕﺨﺼﻴﺺ ] (.tahsis (A tahsis edilmek ayırılmak. tahsis etmek ayırmak.

446 .ödenek [ ﺕﺨﺼﻴﺼﺎت ] (.tahsisat (A

.haşiye yazma [ ﺕﺤﺸﻴﻪ ] (.tahşiye (A tahşiye edilmek haşiye yazılmak. tahşiye etmek haşiye yazmak.

.alt, aşağı [ ﺕﺤﺖ ] (.taht (A

.saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı.1 [ ﺕﺨﺖ ] (.taht (F

.alttaki [ ﺕﺤﺘﺎﻥﯽ ] (.tahtânî (A

.tahta [ ﺕﺨﺘﻪ ] (.tahte (F

.yeraltı [ ﺕﺤﺖ اﻻرض ] (.tahtelarz (A

.denizaltı [ ﺕﺤﺖ اﻝﺒﺤﺮ ] (.tahtelbahir (A

.bilinçaltı [ ﺕﺤﺖ اﻝﺸﻌﻮر ] (.tahteşşuur (A

.başkent [ ﺕﺨﺘﮕﺎﻩ ] (.tahtgâh (F

.hata bulma [ ﺕﺨﻄﺌﻪ ] (.tahtıe (A

.topoğrafya [ ﺕﺨﻄﻴﻂ اراﺽﯽ ] (.tahtît-i arazi (A.-F

.tahtta oturan, hükümdar [ ﺕﺨﺖ ﻥﺸﻴﻦ ] (.tahtnişin (F

.bilinçaltı [ ﺕﺤﺖ اﻝﺸﻌﻮر ] (.tahtüşşuûr (A

.değiştirme. 2.borç senedi.1 [ ﺕﺤﻮیﻞ ] (.tahvil (A tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek. tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek.

.tahviller, borç senetleri [ ﺕﺤﻮیﻼت ] (.tahvîlât (A

.sakındırma [ ﺕﺤﺬیﺮ ] (.tahzîr (A tahzîr etmek sakındırmak.

.tövbekâr, tövbe eden [ ﺕﺎﺋﺐ ] (.tâib (A

447 .zümre. 2.tayfa. 3.kavim.1 [ ﻃﺎﺋﻔﻪ ] (.tâife (A

.kuş [ ﻃﺎﺋﺮ ] (.tâir (A

.kemer [ ﻃﺎق ] (.tâk (A

.asma, asma kütüğü [ ﺕﺎک ] (.tâk (F

.kabul etme. 2.benimseyiş.1 [ ﺕﻘﺒﻞ ] (.takabbül (A

.öncelik. 2.öne geçme.1 [ ﺕﻘﺪم ] (.takaddüm (A takaddüm etmek öne geçmek.

.kasılma [ ﺕﻘﻠﺺ ] (.takallüs (A takallüs etmek kasılmak.

.yaklaşma, yakınlaşma [ ﺕﻘﺮب ] (.takarrüb (A takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak.

.karar kılma. 2.yerleşme.1 [ ﺕﻘﺮر ] (.takarrür (A takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek.

.dayanma gücü [ ﻃﺎﻗﺖ ] (.tâkat (A

.takat tüketici, dayanılmaz [ ﻃﺎﻗﺖ ﻓﺮﺱﺎ ] (.tâkatfersâ (A.-F

.damlama [ ﺕﻘﻄﺮ ] (.takattur (A

.takvimler [ ﺕﻘﺎویﻢ ] (.takâvim (A

.bağlanma. 2.özen gösterme.1 [ ﺕﻘﻴﺪ ] (.takayyüd (A

.ayıplama, çirkin görme [ ﺕﻘﺒﻴﺢ ] (.takbîh (A takbîh etmek ayıplamak, kınamak.

.küçük kemer. 2.küçük pencere.1 [ ﻃﺎﻗﭽﻪ ] (.tâkçe (A.-F

.sunma, sunuş. 2.öne alma.1 [ ﺕﻘﺪیﻢ ] (.takdim (A takdim edilmek sunulmak.

448 takdim etmek sunmak.

.sunuş. 2.armağan.1 [ ﺕﻘﺪﻡﻪ ] (.takdime (A

.değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği.1 [ ﺕﻘﺪیﺮ ] (.takdir (A takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek. takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek.

.takdir ederek [ ﺕﻘﺪیﺮا ] (.takdîren (A

.başarı belgesi [ ﺕﻘﺪیﺮﻥﺎﻡﻪ ] (.takdîrname (A.-F

.kutsama, ululama [ ﺕﻘﺪیﺲ ] (.takdîs (A

.gizleme. 2.sakınma.1 [ ﺕﻘﻴﻪ ] (.takıyye (A

.takke [ ﻃﺎﻗﻴﻪ ] (.tâkıyye (A takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek. takîb etmek izlemek.

.takip ederek, izleyerek [ ﺕﻌﻘﻴﺒﺎ ] (.takiben (A

.taklit, öykünme. 2.sahte.1 [ ﺕﻘﻠﻴﺪ ] (.taklîd (A

.öykünerek, taklit ederek [ ﺕﻘﻠﻴﺪا ] (.taklîden (A

.azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma.1 [ ﺕﻘﻠﻴﻞ ] (.taklîl (A

.yaklaştırma [ ﺕﻘﺮیﺐ ] (.takrîb (A

.yaklaşık olarak [ ﺕﻘﺮیﺒﺎ ] (.takrîben (A

.yaklaşık olarak [ ﺕﻘﺮیﺒﯽ ] (.takrîbî (A

.yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama.1 [ ﺕﻘﺮیﺮ ] (.takrîr (A

.anlatarak [ ﺕﻘﺮیﺮا ] (.takrîren (A

.eleştiri [ ﺕﻘﺮیﻆ ] (.takrîz (A

.borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.1 [ ﺕﻘﺮیﺾ ] (.takrîz (A

449 .bölme. 2.bölüm. 3.bölü.1 [ ﺕﻘﺴﻴﻢ ] (.taksîm (A taksîm edilmek bölünmek. taksîm etmek bölmek.

.bölümlendirme, bölme [ ﺕﻘﺴﻴﻤﺎت ] (.taksimat (A

.kısaltma. 2.kusur.1 [ ﺕﻘﺼﻴﺮ ] (.taksîr (A

.kusurlar [ ﺕﻘﺼﻴﺮات ] (.taksîrât (A

.borç parçası, taksit [ ﺕﻘﺴﻴﻂ ] (.taksît (A

.kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma.1 [ ﺕﻘﻄﻴﻊ ] (.taktî’ (A

.damıtma [ ﺕﻘﻄﻴﺮ ] (.taktîr (A

.haramdan kaçınma [ ﺕﻘﻮا ] (.takvâ (A

.kuvvetlendirme [ ﺕﻘﻮیﻪ ] (.takviye (A takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek. takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek.

.kuvvetlendirme [ ﺕﻘﻮیﺖ ] (.takviyet (A

.yüz. 2.güzellik.1 [ ﻃﻠﻌﺖ ] (.tal’at (A

.boşama. 2.boşanma.1 [ ﻃﻼق ] (.talâk (A

.boşanma belgesi [ ﻃﻼق ﻥﺎﻡﻪ ] (.talâknâme (A.-F

.talan, yağma [ ﺕﺎﻻن ] (.tâlân (F

.isteme. 2.istek.1 [ ﻃﻠﺐ ] (.taleb (A taleb edilmek istenmek. taleb etmek istemek.

.alacaklı [ ﻃﻠﺒﺪار ] (.talebdar (A.-F

.öğrenci. 2.istekliler.1 [ ﻃﻠﺒﻪ ] (.talebe (A

450 .istekli. 2.alacaklı.1 [ ﻃﻠﺒﮑﺎر ] (.talebkâr (A.-F

.ikincil [ ﺕﺎﻝﯽ ] (.tâlî (A

.doğan. 2.talih.1 [ ﻃﺎﻝﻊ ] (.tâli’ (A

.öncü [ ﻃﻠﻴﻌﻪ ] (.talîa (A

.istekli [ ﻃﺎﻝﺐ ] (.tâlib (A

.ödüllendirme. 2.gönlünü alma.1 [ ﺕﻠﻄﻴﻒ ] (.taltif (A

.tamah, açgözlülük [ ﻃﻤﻊ ] (.tama’ (A

.açgözlü [ ﻃﻤﻌﮑﺎر ] (.tama’kâr (A.-F

.tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün.1 [ ﺕﻤﺎم ] (.tamâm (A

.tümüyle [ ﺕﻤﺎﻡﺎ ] (.tamâmen (A tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen.

.genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma.1 [ ﺕﻌﻤﻴﻢ ] (.ta'mîm (A

.tam, eksiksiz [ ﺕﺎم ] (.tâmm (A

.tam, eksiksiz [ ﺕﺎﻡﻪ ] (.tâmme (A

.tambur [ ﻃﻨﺒﻮر ] (.tanbûr (A

.tanbur virtüözü [ ﻃﻨﺒﻮری ] (.tanbûrî (A

.tınlama, tını [ ﻃﻨﻴﻦ ] (.tanîn (A

.tınlayan, tını veren, çınlayan [ ﻃﻨﻴﻦ اﻥﺪاز ] (.tanînendâz (A.-F

.alaya alan, eğlenen [ ﻃﻨﺎز ] (.tannâz (A

.gürültü patırtı ile gösteriş yapma [ ﻃﻨﻄﻨﻪ ] (.tantana (A

.alaya alma, eğlenme [ ﻃﻨﺰ ] (.tanz (A

.temizleme [ ﺕﻨﻈﻴﻒ ] (.tanzîf (A

.temizlik işleri [ ﺕﻨﻈﻴﻔﺎت ] (.tanzîfât (A

451 .düzenleme, tertipleme [ ﺕﻨﻈﻴﻢ ] (.tanzîm (A tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek. tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek.

.benzetme. 2.nazire yazma.1 [ ﺕﻨﻈﻴﺮ ] (.tanzîr (A tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak. tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak.

.tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık.1 [ ﺕﺎر ] (.târ (F târ olmak kararmak.

.şenlik, neşelenme [ ﻃﺮب ] (.tarab (A

.neşe veren [ ﻃﺮب اﻥﮕﻴﺰ ] (.tarabengîz (A.-F

.neşelenme yeri, eğlence yeri [ ﻃﺮﺑﮕﺎﻩ ] (.tarabgâh (A.-F

.yağma [ ﺕﺎراج ] (.târâc (F

.yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer.1 [ ﻃﺮف ] (.taraf (A

.yandaş [ ﻃﺮﻓﺪار ] (.tarafdâr (A.-F

.yandaşlar, taraftarlar [ ﻃﺮﻓﺪاران ] (.tarafdârân (A.-F

.yandaşlık [ ﻃﺮﻓﺪاری ] (.tarafdârî (A.-F

.iki taraf [ ﻃﺮﻓﻴﻦ ] (.tarafeyn (A

.yan tutan, yandaş [ ﻃﺮﻓﮕﻴﺮ ] (.tarafgîr (A tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak.

.gözleme [ ﺕﺮﺹﺪ ] (.tarassud (A tarassud edilmek gözlenmek. tarassud etmek gözlemek.

.tazelik [ ﻃﺮاوت ] (.tarâvet (A

452 .kovma. 2.görevden uzaklaştırma.1 [ ﻃﺮد ] (.tard (A tard etmek kovmak.

.kubbe [ ﺕﺎرم ] (.târem (F

.akış [ ﻃﺮف ] (.tarf (A

.göz açıp kapayış [ ﻃﺮﻓﻪ ] (.tarfe (A

.göz açıp kapayıncaya dek, bir anda [ ﻃﺮﻓﺔ اﻝﻌﻴﻦ ] (.tarfetülayn (A

.atma. 2.düzenleme. 3.desen. 4.plan.1 [ ﻃﺮح ] (.tarh (A

.Çulpan, Zühre, Venüs [ ﻃﺎرق ] (.târık (A

.tarihçi, tarih yazarı [ ﺕﺎریﺦ ﻥﻮیﺲ ] (.târihnüvis (A.-F

.tarihçi [ ﺕﺎریﺦ ﺵﻨﺎس ] (.târihşinâs (A.-F

.yol. 2.yöntem. 3.meslek. 4.tarikat.1 [ ﻃﺮیﻖ ] (.tarîk (A

.karanlık [ ﺕﺎریﮏ ] (.târîk (F

.yankesici [ ﻃﺮار ] (.tarrâr (A

.dağınık. 2.perişan.1 [ ﺕﺎروﻡﺎر ] (.târümâr (F târümâr etmek 1.dağıtmak, karıştırmak. 2.perişan etmek. tarümâr olmak 1.dağılmak, karışmak. 2.perişan olmak.

.kumaşın çözgü ve atkısı. 2.doku.1 [ ﺕﺎر و ﭘﻮد ] (.târüpûd (F

.şekil, biçim. 2.yöntem.1 [ ﻃﺮز ] (.tarz (A

.tas [ ﺕﺎس ] (.tâs (F

.girişme, başlama, el atma [ ﺕﺼﺪی ] (.tasaddî (A tasaddî etmek girişmek, başlamak, el atmak.

.musallat olma [ ﺕﺴﻠﻂ ] (.tasallut (A

.yapmacık [ ﺕﺼﻨﻊ ] (.tasannu (A

453 .tutum. 2.elinde bulundurma. 3.para arttırma.1 [ ﺕﺼﺮف ] (.tasarruf (A

.resimler [ ﺕﺼﺎویﺮ ] (.tasâvîr (A

.tasavvuf ile ilgili [ ﺕﺼﻮﻓﯽ ] (.tasavvufî (A

.zihinde kurma [ ﺕﺼﻮر ] (.tasavvur (A

.tasavvurlar [ ﺕﺼﻮرات ] (.tasavvurât (A

.baş ağrıtma, rahatsız etme [ ﺕﺼﺪیﻊ ] (.tasdî’ (A tasdî’ etmek baş ağrıtmak, rahatsız etmek.

.onay, doğrulama [ ﺕﺼﺪیﻖ ] (.tasdîk (A tasdîk etmek onaylamak.

.tasa [ ﺕﺎﺱﻪ ] (.tâse (F

.arıtma. 2.temizleme.1 [ ﺕﺼﻔﻴﻪ ] (.tasfiye (A tasfiye edilmek 1.arıtılmak. 2.temizlenmek. tasfiye etmek 1.arıtmak. 2.temizlemek.

.rafineri [ ﺕﺼﻔﻴﻪ ﺧﺎﻥﻪ ] (.tasfiyehane (A.-F

.küçültme [ ﺕﺼﻐﻴﺮ ] (.tasgîr (A

.kelimeyi yanlış yazma [ ﺕﺼﺤﻴﻒ ] (.tashîf (A

.düzelti [ ﺕﺼﺤﻴﺢ ] (.tashih (A tashih edilmek düzeltilmek. tashih etmek düzeltmek.

.dokuzuncu [ ﺕﺎﺱﻊ ] (.tâsi’ (A

.dokuzuncusu [ ﺕﺎﺱﻌﺎ ] (.tâsi’an (A

.tasma [ ﺕﺎﺱﻤﻪ ] (.tâsme (F

.kesin karar [ ﺕﺼﻤﻴﻢ ] (.tasmîm (A

454 tasmîm ittihaz etmek karar almak.

.kesin kararlar [ ﺕﺼﻤﻴﻤﺎت ] (.tasmîmât (A

.yapma. 2.uydurma.1 [ ﺕﺼﻨﻴﻊ ] (.tasnî’ (A tasnî’ olunmak yapılmak, oluşturulmak.

.sınıflandırma [ ﺕﺼﻨﻴﻒ ] (.tasnîf (A

.fiil çekimi [ ﺕﺼﺮیﻒ ] (.tasrîf (A tasrîf etmek fiil çekmek.

.açıkça belirtme [ ﺕﺼﺮیﺢ ] (.tasrîh (A tasrîh etmek açıkça belirtmek.

.açıkça bildirerek [ ﺕﺼﺮیﺤﺎ ] (.tasrîhen (A

.uygun görme [ ﺕﺼﻮیﺐ ] (.tasvib (A tasvîb edilmek uygun görülmek. tasvîb etmek uygun görmek. tasvîb olunmak uygun görülmek.

.resmetme. 2.resim. 3.niteleme.1 [ ﺕﺼﻮیﺮ ] (.tasvîr (A

.tasvir edici, tasvir eden [ ﺕﺼﻮیﺮﮐﺎر ] (.tasvirkâr (A.-F

.leğen [ ﻃﺸﺖ ] (.taşt (F

.uygulama [ ﺕﻄﺒﻴﻖ ] (.tatbîk (A

.uygulayarak [ ﺕﻄﺒﻴﻘﺎ ] (.tatbîkan (A

.uygulamalar. 2.tatbikat.1 [ ﺕﻄﺒﻴﻘﺎت ] (.tatbîkat (A tatbîkat yapmak uygulama yapmak.

.uygulamalı [ ﺕﻄﺒﻴﻘﯽ ] (.tatbîkî (A

.temizleme [ ﺕﻄﻬﻴﺮ ] (.tathîr (A

455 .temizlik [ ﺕﻄﻬﻴﺮات ] (.tathîrat (A

.boşama [ ﺕﻄﻠﻴﻖ ] (.tatlîk (A

.doyurma. 2.doyma.1 [ ﺕﻄﻤﻴﻦ ] (.tatmin (A

.uzatma [ ﺕﻄﻮیﻞ ] (.tatvîl (A

.veba [ ﻃﺎﻋﻮن ] (.tâûn (A

.boyun eğme, itaat [ ﻃﻮع ] (.tav’ (A

.isteyerek [ ﻃﻮﻋﺎ ] (.tav’an (A

.kendiliğinden [ ﻃﻮﻋﯽ ] (.tav’î (A

.etrafında dönme [ ﻃﻮاف ] (.tavâf (A tavâf etmek etrafında dönmek.

.zümreler. 2.tayfalar. 3.kavimler.1 [ ﻃﻮاﺋﻒ ] (.tavâif (A

.aracılık [ ﺕﻮﺱﻂ ] (.tavassut (A tavassut etmek aracılık etmek, aracı olmak.

.yerleşme, yurt tutma [ ﺕﻮﻃﻦ ] (.tavattun (A tavattun etmek yerleşmek, yurt tutmak.

.uzun. 2.uzun süreli.1 [ ﻃﻮیﻞ ] (.tavîl (A

.kolye, gerdanlık. 2.tasma.1 [ ﻃﻮق ] (.tavk (A

.tavır [ ﻃﻮر ] (.tavr (A

.vasıflandırma, niteleme [ ﺕﻮﺹﻴﻒ ] (.tavsîf (A tavsîf edilmek vasıflandırılmak, nitelenmek. tavsîf etmek vasıflandırmak, nitelemek.

.vasiyet etme. 2.ısmarlama. 3.öğüt verme.1 [ ﺕﻮﺹﻴﻪ ] (.tavsiye (A

.tavus kuşu [ ﻃﺎوس ] (.tâvus (A

456 .görevlendirme [ ﺕﻮﻇﻴﻒ ] (.tavzîf (A

.açıklama [ ﺕﻮﺽﻴﺢ ] (.tavzîh (A tavzîh etmek açıklamak, açıklığa kavuşturmak.

.açıklamalar [ ﺕﻮﺽﻴﺤﺎت ] (.tavzîhat (A

.denk, eşit [ ﺕﺎی ] (.tây (F

.sarığın sarkan ucu [ ﻃﻴﻠﺴﺎن ] (.taylasan (A

.kuş [ ﻃﻴﺮ ] (.tayr (A

.geçip gitme. 2.katlama, dürme. 3.silme. 4.yok etme.1 [ ﻃﯽ ] (.tayy (A

.uçucu [ ﻃﻴﺎر ] (.tayyâr (A

.uçak [ ﻃﻴﺎرﻩ ] (.tayyâre (A

.güzel, hoş [ ﻃﻴﺐ ] (.tayyib (A

.iyi davranış [ ﻃﻴﺒﻪ ] (.tayyibe (A

.koşma, koşuşturma [ ﺕﺎز ] (.tâz (F

.zayıf düşürme. 2.iki kat yapma.1 [ ﺕﻀﻌﻴﻒ ] (.taz’îf (A

.sızlanma, yakınma [ ﺕﻈﻠﻢ ] (.tazallüm (A tazallüm etmek sızlanmak, yakınmak.

.içinde bulundurma. 2.kefil olma.1 [ ﺕﻀﻤﻦ ] (.tazammun (A tazammun etmek 1.içinde bulundurmak. 2.kefil olmak.

.yalvarıp yakarma [ ﺕﻀﺮع ] (.tazarru’ (A

.yalvarıp yakarmalar [ ﺕﻀﺮﻋﺎت ] (.tazarru’ât (A

.zarar görme, zarar etme [ ﺕﻀﺮر ] (.tazarrur (A

.körpe, taze. 2.genç. 3.yeni.1 [ ﺕﺎزﻩ ] (.tâze (F

.körpelik, tazelik. 2.gençlik. 3.yenilik.1 [ ﺕﺎزﮔﯽ ] (.tâzegî (F

457 .Arapça. 2.tazı.1 [ ﺕﺎزی ] (.tâzî (F

.araplar [ ﺕﺎزیﺎن ] (.tâziyân (F

.kırbaç. 2.tezene.1 [ ﺕﺎزیﺎﻥﻪ ] (.tâziyâne (F

zarar ödeme, tazminat verme, zarar karşılama. 2.bir.1 [ ﺕﻀﻤﻴﻦ ] (.tazmîn (A başka şaire ait beyti sahibinin adını da bildirerek kendi şiirinde kullanma. tazmîn edilmek tazminat verilmek, zarar karşılanmak. tazmîn etmek 1.tazminat vermek, zararı karşılamak. 2.içinde bulundurmak, içermek.

.zarar ödemeleri, tazminat [ ﺕﻀﻤﻴﻨﺎت ] (.tazmînât (A tazmînat vermek zarar ödemesinde bulunmak.

.sıkıştırma, daraltma. 2.basınç yapma, bastırma. 3.basınç.1 [ ﺕﻀﻴﻴﻖ ] (.tazyîk (A

.birbirine düşmanlık gütme [ ﺕﺨﺎﺹﻢ ] (.tehâsum (A te’hîrli (A.-T.) gecikmeli.

.geciktirme, erteleme [ ﺕﺄﺝﻴﻞ ] (.te’cîl (A te’cîl edilmek geciktirilmek, ertelenmek. te’cîl etmek geciktirmek, ertelemek.

.eğitme, terbiye etme. 2.cezalandırma.1 [ ﺕﺄدیﺐ ] (.te’dîb (A te’dîb etmek 1.eğitmek, terbiye etmek. 2.cezalandırmak. te’dîb olunmak 1.eğitilmek, terbiye edilmek. 2.cezalandırılmak.

.ödemeler [ ﺕﺄدیﺎت ] (.te’diyât (A

.ödeme [ ﺕﺄدیﻪ ] (.te’diye (A te’diye edilmek ödenmek. te’diye etmek ödemek.

.geciktirme. 2.gecikme.1 [ ﺕﺄﺧﻴﺮ ] (.te’hîr (A

458 te’hîr edilmek geciktirilmek. te’hîr etmek geciktirmek.

.pekiştirme, sağlamlaştırma [ ﺕﺄﮐﻴﺪ ] (.te’kîd (A te’kîd etmek 1.pekiştirmek, sağlamlaştırmak. 2.önceki yazıyı tekrarlamak.

.yanyana getirme, alıştırma. 2.kaleme alma, yazma.1 [ ﺕﺄﻝﻴﻒ ] (.te’lîf (A te’lîf edilmek 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak, yazılmak. te’lîf etmek 1.bir araya getirmek. 2.kaleme almak, yazmak. te’lîf olunmak 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak.

.kaleme alınmış eserler [ ﺕﺄﻝﻴﻔﺎت ] (.te’lîfât (A

.uzlaştırıcı, birleşirici [ ﺕﺄﻝﻴﻒ ﺑﻴﻦ ] (.te’lifbîn (A.-F

.biri tarafından kaleme alınmış [ ﺕﺄﻝﻴﻒ ﮐﺮدﻩ ] (.te’lîfkerde (F

.alıştırma [ ﺕﺄﻥﻴﺲ ] (.te’nîs (A

.iz bırakma. 2.etkileme. 3.etki.1 [ ﺕﺄﺛﻴﺮ ] (.te’sîr (A

.etkiler [ ﺕﺄﺛﻴﺮات ] (.te’sîrât (A

.kurma. 2.temel atma. 3.kuruluş.1 [ ﺕﺄﺱﻴﺲ ] (.te’sîs (A te’sîs edilmek kurulmak. te’sîs etmek kurmak.

.kuruluşlar. 2.düzenek.1 [ ﺕﺄﺱﻴﺴﺎت ] (.te’sîsât (A

.başka bir yorum getirme [ ﺕﺄویﻞ ] (.te’vîl (A te’vîl etmek başka bir yorum getirmek.

.pekiştirme [ ﺕﺄیﻴﺪ ] (.te’yîd (A te’yîd edilmek pekiştirilmek. te’yîd etmek pekiştirmek.

459 .denklik [ ﺕﻌﺎدل ] (.teâdül (A

.birbirini izleme [ ﺕﻌﺎﻗﺐ ] (.teâkub (A teâkub etmek birbirini izlemek. teâkud etmek karşılıklı akitleşmek.

.yükselme [ ﺕﻌﺎﻝﯽ ] (.teâlî (A

.alışılagelmiş uygulama. 2.iş. 3.tepkime.1 [ ﺕﻌﺎﻡﻞ ] (.teâmül (A

.alışılagelmiş uygulamalar [ ﺕﻌﺎﻡﻼت ] (.teâmülât (A

.arınma. 2.çıplaklaşma.1 [ ﺕﻌﺮی ] (.tearrî (A

.karşılıklı zıtlık, çelişme [ ﺕﻌﺎرض ] (.teâruz (A teâruz etmek çelişmek.

.birbirini bilme. 2.herkesçe bilinme.1 [ ﺕﻌﺎرف ] (.teârüf (A

.birbirine verme [ ﺕﻌﺎﻃﯽ ] (.teâtî (A teâtî edilmek birbirine verilmek.

.yardımlaşma [ ﺕﻌﺎون ] (.teâvün (A

.ateş, hastalık harareti. 2.sıtma.1 [ ﺕﺐ ] (.teb (F

.uzaklaştırma. 2.sürgün etme.1 [ ﺕﺒﻌﻴﺪ ] (.teb’îd (A teb’îd edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.sürgün edilmek. teb’îd etmek 1.uzaklaştırmak. 2.sürgün etmek.

.uyruk, teba [ ﺕﺒﻌﻪ ] (.tebaa (A

.yok olmuş. 2.yıkılmış. 3.bozulmuş, çürümüş.1 [ ﺕﺒﺎﻩ ] (.tebâh (F tebâh etmek 1.yok etmek. 2.yıkmak. 3.bozmak, çürütmek. tebâh olmak 1.yok olmak. 2.yıkılmak. 3.bozulmak, çürümek.

.buharlanma [ ﺕﺒﺨﺮ ] (.tebahhur (A

460 .göllenme. 2.derin bilgi sahibi olma, uzmanlaşma.1 [ ﺕﺒﺤﺮ ] (.tebahhur (A tebahhur etmek buharlanmak.

.yok eden, mahveden, yıkan [ ﺕﺒﺎهﮑﺎر ] (.tebâhkâr (F

.kibirlenerek yürüme [ ﺕﺒﺨﺘﺮ ] (.tebahtur (A

.uyrukluk [ ﺕﺒﻌﻴﺖ ] (.tebaiyyet (A

.uyarak [ ﺕﺒﻌﻴﺔ ] (.tebaiyyeten (A

.soy [ ﺕﺒﺎر ] (.tebâr (F

.tebeşir [ ﺕﺒﺎﺵﻴﺮ ] (.tebâşîr (F

.uzaklaşma [ ﺕﺒﺎﻋﺪ ] (.tebâüd (A tebâüd etmek uzaklaşmak.

.zıtlık, aykırılık [ ﺕﺒﺎیﻦ ] (.tebâyün (A

.ululama [ ﺕﺒﺠﻴﻞ ] (.tebcîl (A tebcîl edilmek ululanmak. tebcîl etmek ululamak. tebcilkârlık (A.-F.-T.) yüceltme, ululama.

.değiştirme, dönüştürme, değişiklik [ ﺕﺒﺪیﻞ ] (.tebdîl (A tebdîl edilmek değiştirilmek, dönüştürülmek. tebdîl etmek değiştirmek, dönüştürmek. tebdîl olmak dönüşmek.

,değiştirerek, dönüştürerek. 2.değiştirilerek.1 [ ﺕﺒﺪیﻼ ] (.tebdîlen (A dönüştürülerek.

.tebalar, uyruklar [ ﺕﺒﻌﻪ ] (.tebe’a (A

.uyarak [ ﺕﺒﻌﺎ ] (.tebe’an (A

461 .değişim [ ﺕﺒﺪل ] (.tebeddül (A tebeddül etmek değişmek.

.değişimler, değişiklikler [ ﺕﺒﺪﻻت ] (.tebeddülât (A

.alma [ ﺕﺒﻠﻎ ] (.tebellüğ (A tebellüğ etmek bizzat almak.

.balta [ ﺕﺒﺮ ] (.teber (F

.baltacı [ ﺕﺒﺮدار ] (.teberdâr (F

.uzak durma [ ﺕﺒﺮا ] (.teberrâ (A

.bağış [ ﺕﺒﺮع ] (.teberru (A

.bağışlayarak [ ﺕﺒﺮﻋﺎ ] (.teberruan (A

.bağışlar [ ﺕﺒﺮﻋﺎت ] (.teberruât (A

.soğuma [ ﺕﺒﺮد ] (.teberrüd (A teberrüd etmek soğumak.

.mübarek görme, kutlu sayma [ ﺕﺒﺮک ] (.teberrük (A

.mübarek görerek,uğur sayarak [ ﺕﺒﺮﮐﺎ ] (.teberrüken (A

.savaş baltası [ ﺕﺒﺮزیﻦ ] (.teberzin (F

.gülümseme [ ﺕﺒﺴﻢ ] (.tebessüm (A tebessüm etmek gülümsemek.

.köşesine çekilme [ ﺕﺒﺘﻞ ] (.tebettül (A tebettül etmek köşesine çekilmek.

.idrar yapma, işeme [ ﺕﺒﻮل ] (.tebevvül (A

.ortaya çıkma, anlaşılma [ ﺕﺒﻴﻦ ] (.tebeyyün (A tebeyyün etmek ortaya çıkmak, anlaşılmak.

462 .uçuk [ ﺕﺒﺨﺎل ] (.tebhâl (A

.buharlaştırma [ ﺕﺒﺨﻴﺮ ] (.tebhîr (A

.sıtma nöbeti [ ﺕﺐ ﻝﺮزﻩ ] (.teblerze (F

.bildiri. 2.yetiştirme.1 [ ﺕﺒﻠﻴﻎ ] (.teblîğ (A

.bildiriler [ ﺕﺒﻠﻴﻐﺎت ] (.teblîğât (A

.soğutma [ ﺕﺒﺮیﺪ ] (.tebrîd (A

.arındırma, temize çıkarma [ ﺕﺒﺮﺋﻪ ] (.tebrie (A tebrie etmek temize çıkarmak.

.kutlama [ ﺕﺒﺮیﮏ ] (.tebrîk (A tebrîk edilmek kutlanmak. tebrîk etmek kutlamak.

.kutlamalar [ ﺕﺒﺮیﮑﺎت ] (.tebrîkât (A

.kutlama yazısı [ ﺕﺒﺮیﮏ ﻥﺎﻡﻪ ] (.tebrîkname (A.-F

.müjdeleme [ ﺕﺒﺸﻴﺮ ] (.tebşîr (A tebşîr etmek müjdelemek. tebyîn etmek açıklığa kavuşturmak. tebyîz etmek temize çekmek. tebzîr etmek savurganlık etmek, israf etmek.

.bilmezlikten gelme [ ﺕﺠﺎهﻞ ] (.tecâhül (A

.tecrübeler, denemeler [ ﺕﺠﺎرب ] (.tecârib (A

.yüreklenme [ ﺕﺠﺎﺱﺮ ] (.tecâsür (A

.haddini aşma, sınırı geçme. 2.sarkıntılık etme.1 [ ﺕﺠﺎوز ] (.tecâvüz (A tecâvüz etmek 1.sınırı geçmek, başkasının haklarını hiçe saymak. 2.ırza geçmek.

463 .sınırı geçen, saldırgan. 2.sarkıntılık eden.1 [ ﺕﺠﺎوزﮐﺎر ] (.tecavüzkâr (A.-F

.yenileme. 2.yenilenme.1 [ ﺕﺠﺪیﺪ ] (.tecdîd (A tecdîd edilmek yenilenmek. tecdîd etmek yenilemek. tecdîd olunmak yinelenmek.

.yenilenme, yenilik [ ﺕﺠﺪد ] (.teceddüd (A

.yenilenmeler, yenilikler [ ﺕﺠﺪدات ] (.teceddüdât (A

.görünme, ortaya çıkma. 2.kader.1 [ ﺕﺠﻠﯽ ] (.tecellî (A tecellî etmek görünmek.

.görünme yeri, zuhur yeri, ortaya çıkış yeri [ ﺕﺠﻠﻴﮕﺎﻩ ] (.tecellîgâh (A.-F

.toplanma, bir araya gelme [ ﺕﺠﻤﻊ ] (.tecemmu (A tecemmu etmek toplanmak, bir araya gelmek.

.süslenme [ ﺕﺠﻤﻞ ] (.tecemmül (A

.cinnet geçirme [ ﺕﺠﻨﻦ ] (.tecennün (A

.yudumlama [ ﺕﺠﺮع ] (.tecerru’ (A tecerru’ etmek yudumlamak.

.bekarlık. 2.çıplaklık. 3.soyutlanma.1 [ ﺕﺠﺮد ] (.tecerrüd (A tecerrüd etmek 1.çıplak kalmak. 2.soyutlanmak.

.cisimleşme, şekillenme [ ﺕﺠﺴﻢ ] (.tecessüm (A tecessüm etmek cisim halinde ortaya çıkmak.

.araştırma. 2.merak.1 [ ﺕﺠﺴﺲ ] (.tecessüs (A tecessüs etmek araştırmak.

.meraklı, mütecessis [ ﺕﺠﺴﺴﮑﺎر ] (.tecessüskâr (A.-F

464 .kofluk [ ﺕﺠﻮف ] (.tecevvüf (A

.bölünme, parçalanma, ayrışma [ ﺕﺠﺰی ] (.tecezzî (A

.bilgisizliğini çıkarma [ ﺕﺠﻬﻴﻞ ] (.techîl (A

.donatım [ ﺕﺠﻬﻴﺰ ] (.techîz (A techîz edilmek donatılmak. techîz etmek donatmak.

.donatım [ ﺕﺠﻬﻴﺰات ] (.techîzât (A

.cinas yapma, iki anlamlı söz kullanma [ ﺕﺠﻨﻴﺲ ] (.tecnîs (A

.deneme, sınama. 2.deneyim.1 [ ﺕﺠﺮﺑﻪ ] (.tecribe (A

.deneysel, tecrübî [ ﺕﺠﺮﺑﯽ ] (.tecribî (A

.soyutlama [ ﺕﺠﺮیﺪ ] (.tecrîd (A tecrîd edilmek soyutlanmak. tecrîd etmek soyutlamak.

.soyutlayarak [ ﺕﺠﺮیﺪا ] (.tecrîden (A

.deneme, sınama. 2.deneyim.1 [ ﺕﺠﺮﺑﻪ ] (.tecrübe (A tecrübe edilmek denenmek, sınanmak. tecrübe etmek denemek, sınamak.

.Kur’ân’ı usûlüne göre okuma [ ﺕﺠﻮیﺪ ] (.tecvîd (A

.uygun görme. 2.izin verme.1 [ ﺕﺠﻮیﺰ ] (.tecvîz (A

.parçalara ayırma, bölme [ ﺕﺠﺰﺋﻪ ] (.teczie (A

.karekök alma [ ﺕﺠﺬیﺮ ] (.teczîr (A

.cezalandırma [ ﺕﺠﺰیﻪ ] (.tecziye (A tecziye edilmek cezalandırılmak.

465 tecziye etmek cezalandırmak. tecziye olunmak cezalandırılmak.

.çareler, tedbirler [ ﺕﺪاﺑﻴﺮ ] (.tedâbir (A

.savunma [ ﺕﺪاﻓﻊ ] (.tedâfü (A

.savunma ile ilgili [ ﺕﺪاﻓﻌﯽ ] (.tedâfüî (A

.karışma. 2.yığılışma.1 [ ﺕﺪاﺧﻞ ] (.tedâhül (A

.çağrışım [ ﺕﺪاﻋﯽ ] (.tedâî (A

.hazırlıklar [ ﺕﺪارﮐﺎت ] (.tedarikât (A

.hazırlıklar [ ﺕﺪارﮐﺎت ] (.tedârukât (A

.hazırlama, temin etme [ ﺕﺪارک ] (.tedârük (A

.dolaşım [ ﺕﺪاول ] (.tedâvül (A

.çare, önlem [ ﺕﺪﺑﻴﺮ ] (.tedbîr (A

.ekonomi [ ﺕﺪﺑﻴﺮاﻝﻤﻨﺰل ] (.tedbîrülmenzil (A

.gerileme, alçalma, düşüş [ ﺕﺪﻥﯽ ] (.tedennî (A tedennî etmek gerilemek, alçalmak.

.ders alma [ ﺕﺪرس ] (.tederrüs (A

.gömme [ ﺕﺪﻓﻴﻦ ] (.tedfîn (A tedfîn edilmek gömülmek. tedfîn etmek gömmek.

.dumanlama. 2.tütsüleme.1 [ ﺕﺪﺧﻴﻦ ] (.tedhîn (A

.yağ sürme [ ﺕﺪهﻴﻦ ] (.tedhîn (A

.dehşet salma, dehşete düşürme [ ﺕﺪهﻴﺶ ] (.tedhîş (A

.inceleme, tetkik [ ﺕﺪﻗﻴﻖ ] (.tedkîk (A

466 tedkîk edilmek incelenmek. tedkîk etmek incelemek. tedkîk olunmak incelenmek.

.incelemeler, tetkikler [ ﺕﺪﻗﻴﻘﺎت ] (.tedkîkât (A

.gitgide, adım adım, yavaş yavaş [ ﺕﺪریﺠﺎ ] (.tedrîcen (A

.yavaş yavaş, azar azar, gittikçe [ ﺕﺪریﺠﯽ ] (.tedrîcî (A

.ders verme [ ﺕﺪریﺲ ] (.tedrîs (A tedrîs etmek ders vermek.

.öğretim [ ﺕﺪریﺴﺎت ] (.tedrîsât (A tedvîn edilmek kitap haline getirilmek.

.döndürme. 2.idare etme.1 [ ﺕﺪویﺮ ] (.tedvîr (A tedviye etmek ilaç vermek.

.utanma, terbiye ile çekinme [ ﺕﺄدب ] (.teeddüb (A teeddüb etmek utanmak.

.terbiye ile çekinerek, utanarak [ ﺕﺄدﺑﺎ ] (.teeddüben (A

.evlenme. 2.evcilleşme.1 [ ﺕﺄهﻞ ] (.teehhül (A teehhül etmek evlenmek.

.gecikme [ ﺕﺄﺧﺮ ] (.teehhür (A teehhür etmek gecikmek. teekküd etmek (A.-T.) pekişmek, tekid edilmek.

.enikonu düşünme [ ﺕﺄﻡﻞ ] (.teemmül (A teemmül etmek enikonu düşünmek.

.yavaşlama, duraksama. 2.dikkat gösterme.1 [ ﺕﺄﻥﯽ ] (.teennî (A

467 .üzülme, hayıflanma [ ﺕﺄﺱﻒ ] (.teessüf (A teessüf etmek üzülmek, hayıflanmak.

.üzülme, üzüntü. 2.etkilenme.1 [ ﺕﺄﺛﺮ ] (.teessür (A

.kurulma [ ﺕﺄﺱﺲ ] (.teessüs (A teessüs etmek kurulmak. teeyyüd etmek pekişmek.

.şişinme, övünme [ ﺕﻔﺨﺮ ] (.tefahhur (A

.derinlemesine araştırma [ ﺕﻔﺤﺺ ] (.tefahhus (A

.övünme [ ﺕﻔﺎﺧﺮ ] (.tefâhür (A

.arkasını arayıp sorma [ ﺕﻔﻘﺪ ] (.tefakkud (A

.ayrıntılar [ ﺕﻔﺎﺹﻴﻞ ] (.tefâsîl (A

.tefsirler, yorumlar [ ﺕﻔﺎﺱﻴﺮ ] (.tefâsîr (A

.farklılık [ ﺕﻔﺎوت ] (.tefâvüt (A

.üstünlük [ ﺕﻔﻮق ] (.tefavvuk (A

.üstünlük taslama [ ﺕﻔﻀﻞ ] (.tefazzul (A

.fal açma. 2.hayra yorma, uğur sayma.1 [ ﺕﻔﺄل ] (.tefe’ül (A tefe’ül etmek 1.fal açmak. 2.hayra yormak, uğur saymak.

.anlama [ ﺕﻔﻬﻢ ] (.tefehhüm (A tefehhüm etmek anlamak, farkına varmak.

.düşünme, kafa yorma [ ﺕﻔﮑﺮ ] (.tefekkür (A tefekkür etmek düşünmek, kafa yormak.

.düşünmeler, düşünceler [ ﺕﻔﮑﺮات ] (.tefekkürât (A

.felsefe yapma [ ﺕﻔﻠﺴﻒ ] (.tefelsüf (A

468 .ayrıntılar [ ﺕﻔﺮﻋﺎت ] (.teferru’ât (A

.gezinti [ ﺕﻔﺮج ] (.teferrüc (A

.gezinti yeri [ ﺕﻔﺮﺝﮕﺎﻩ ] (.teferrücgâh (A.-F

.yalnızlık. 2.benzersizlik.1 [ ﺕﻔﺮد ] (.teferrüd (A

.çürüme, çürüyerek dağılma [ ﺕﻔﺴﺦ ] (.tefessüh (A tefessüh etmek çürümek, çürüyerek dağılmak.

.dile getirme [ ﺕﻔﻮﻩ ] (.tefevvuh (A

.üstünlük [ ﺕﻔﻮق ] (.tefevvuk (A

.yüceltme, ululama [ ﺕﻔﺨﻴﻢ ] (.tefhîm (A

.anlatma [ ﺕﻔﻬﻴﻢ ] (.tefhîm (A tefhîm etmek anlatmak.

.ferahlık verme [ ﺕﻔﺮیﺢ ] (.tefrîh (A

.ayırma, ayırdetme [ ﺕﻔﺮیﻖ ] (.tefrîk (A tefrîk edilmek ayırılmak, ayırt edilmek. tefrîk etmek ayırmak, ayırt etmek. tefrîk olunmak ayrılmak.

.bölücülük. 2.ayrılma. 3.bölüm bölüm yayınlama.1 [ ﺕﻔﺮﻗﻪ ] (.tefrika (A

.döşeme [ ﺕﻔﺮیﺶ ] (.tefriş (A tefriş edilmek döşenmek. tefriş etmek döşemek.

.döşemeler [ ﺕﻔﺮیﺸﺎت ] (.tefrişat (A

.aşırılık [ ﺕﻔﺮیﻂ ] (.tefrît (A

.yorum [ ﺕﻔﺴﻴﺮ ] (.tefsir (A

469 tefsir edilmek yorumlanmak. tefsir etmek yorumlamak.

.yorumlar [ ﺕﻔﺴﻴﺮات ] (.tefsirât (A

.kızgın [ ﺕﻔﺘﻪ ] (.tefte (F

.fitne sokma. 2.meftun etme.1 [ ﺕﻔﺘﻴﻦ ] (.teftîn (A

.denetleme [ ﺕﻔﺘﻴﺶ ] (.teftiş (A teftiş edilmek denetlenmek. teftiş etmek denetlemek.

.birine bırakma. 2.ihale etme.1 [ ﺕﻔﻮیﺾ ] (.tefviz (A tefviz edilmek 1.birine bırakılmak. 2.ihale edilmek. tegaddî etmek beslenmek.

.bilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme [ ﺕﻐﺎﻓﻞ ] (.tegafül (A tegafül etmek anlamazlıktan gelmek.

.zıtlık [ ﺕﻐﺎیﺮ ] (.tegayür (A

.değişme, başkalaşma [ ﺕﻐﻴﺮ ] (.tegayyür (A tegayyür etmek değişmek, başkalaşmak. tegazzî etmek beslenmek.

.gazel söyleme [ ﺕﻐﺰل ] (.tegazzül (A

.dip [ ﺕﻪ ] (.teh (F

.hicivleşme [ ﺕﻬﺎﺝﯽ ] (.tehâcî (A

.saldırı. 2.üşüşme.1 [ ﺕﻬﺎﺝﻢ ] (.tehâcüm (A tehâcüm etmek üşüşmek.

.uygunsuzluk, uymama [ ﺕﺨﻠﻒ ] (.tehallüf (A

470 .mahlas kullanma [ ﺕﺨﻠﺺ ] (.tehallüs (A

.uygunsuzluk, uymama. 2.farklılık.1 [ ﺕﺨﺎﻝﻒ ] (.tehâlüf (A

.can atış, can atma, atılma, çok arzu etme [ ﺕﻬﺎﻝﮏ ] (.tehâlük (A

.birbirine düşmanlık gütme [ ﺕﺨﺎﺹﻢ ] (.tehâsum (A

.çekinme [ ﺕﺤﺎﺵﯽ ] (.tehâşî (A

.hafife alma [ ﺕﻬﺎون ] (.tehâvün (A

.göçe zorlama, göç ettirme [ ﺕﻬﺠﻴﺮ ] (.tehcîr (A tehcîr etmek göç ettirmek.

.gözdağı [ ﺕﻬﺪیﺪ ] (.tehdîd (A tehdîd edilmek gözdağı verilmek. tehdîd etmek gözdağı vermek.

.gözdağı vererek, tehdit edici [ ﺕﻬﺪیﺪ ﺁﻡﻴﺰ ] (.tehdîdâmîz (A.-F

.gözdağı vererek tehdit ederek [ ﺕﻬﺪیﺪا ] (.tehdîden (A

.gözdağı verici, tehdit edici [ ﺕﻬﺪیﺪﮐﺎر ] (.tehdîdkâr (A.-F

.tehdit ederek [ ﺕﻬﺪیﺪﮐﺎراﻥﻪ ] (.tehdîdkârâne (A.-F

.heceleme [ ﺕﻬﺠﯽ ] (.teheccî (A teheccî etmek hecelemek.

.kusma [ ﺕﻬﻮع ] (.tehevvu (A tehevvu etmek kusmak.

.küplere binme, köpürme [ ﺕﻬﻮر ] (.tehevvür (A tehevvür etmek küplere binmek, köpürmek.

.heyecanlanma [ ﺕﻬﻴﺞ ] (.teheyyüc (A

.boş. 2.anlamsız, yararsız.1 [ ﺕﻬﯽ ] (.tehî (F

471 .yoksul. 2.eli boş.1 [ ﺕﻬﯽ دﺱﺖ ] (.tehîdest (F

.yoksulluk. 2.eli boşluk.1 [ ﺕﻬﻴﺪﺱﺘﯽ ] (.tehîdestî (F

.samankafalı, boşkafalı [ ﺕﻬﯽ ﻡﻐﺰ ] (.tehîmağz (F

.içi boş. 2.kof.1 [ ﺕﻬﯽ ﻡﻴﺎن ] (.tehîmiyân (F

.hazırlama [ ﺕﻬﻴﻪ ] (.tehiyye (A tehiyye edilmek hazırlanmak. tehiyye etmek hazırlamak.

.kutlama [ ﺕﻬﻨﻴﺖ ] (.tehniyet (A

.hazırlama [ ﺕﻬﻴﺌﻪ ] (.tehyie (A

.süsleme [ ﺕﻬﺬیﺐ ] (.tehzîb (A

.alaya alış [ ﺕﻬﺰیﻞ ] (.tehzîl (A

.titretme [ ﺕﻬﺰیﺰ ] (.tehzîz (A

.karşılama [ ﺕﻘﺎﺑﻞ ] (.tekabül (A tekabül etmek karşılamak.

.öneriler, teklifler. 2.vergiler. 3.ibadetler.1 [ ﺕﮑﺎﻝﻴﻒ ] (.tekâlîf (A

.olgunlaşma. 2.evrim.1 [ ﺕﮑﺎﻡﻞ ] (.tekâmül (A tekâmül etmek olgunlaşmak, gelişmek.

.telaş, koşuşturma. 2.dalkavukluk.1 [ ﺕﮑﺎﭘﻮ ] (.tekâpu (F

.önergeler [ ﺕﻘﺎریﺮ ] (.tekârîr (A

.yakınlaşma [ ﺕﻘﺎرب ] (.tekârub (A

.yoğunlaşma. 2.koyulaşma.1 [ ﺕﮑﺎﺛﻒ ] (.tekâsüf (A tekâsüf etmek yoğunlaşmak.

.üşengeçlik, tembellik [ ﺕﮑﺎﺱﻞ ] (.tekâsül (A

472 .çoğalma [ ﺕﮑﺎﺛﺮ ] (.tekâsür (A

.kesişme [ ﺕﻘﺎﻃﻊ ] (.tekâtu’ (A

.emeklilik [ ﺕﻘﺎﻋﺪ ] (.tekâüd (A tekâüd olmak emekliye ayrılmak, emekli olmak.

.emekli aylığı [ ﺕﻘﺎﻋﺪیﻪ ] (.tekâüdiye (A

.takvimler [ ﺕﻘﺎویﻢ ] (.tekâvîm (A

.tekkeler [ ﺕﮑﺎیﺎ ] (.tekâyâ (A

.Allahuekber deme [ ﺕﮑﺒﻴﺮ ] (.tekbîr (A tekbîr getirmek Allahuekber demek.

.azarlama. 2.bulandırma.1 [ ﺕﮑﺪیﺮ ] (.tekdîr (A

.büyüklük taslama [ ﺕﮑﺒﺮ ] (.tekebbür (A

.kefil olma [ ﺕﮑﻔﻞ ] (.tekeffül (A tekeffül etmek kefil olmak.

.konuşma [ ﺕﮑﻠﻢ ] (.tekellüm (A

.tamamlanma. 2.olgunlaşma.1 [ ﺕﮑﻤﻞ ] (.tekemmül (A tekemmül etmek 1.tamamlanmak. 2.olgunlaşmak.

.tekrarlanma [ ﺕﮑﺮر ] (.tekerrür (A tekerrür etmek tekrarlanmak.

.kırılma [ ﺕﮑﺴﺮ ] (.tekessur (A

.çoğalma [ ﺕﮑﺜﺮ ] (.tekessür (A

.oluşum, oluşma [ ﺕﮑﻮن ] (.tekevvün (A tekevvün etmek 1.oluşmak. 2.meydana gelmek, olmak.

.oluşumlar, oluşmalar [ ﺕﮑﻮﻥﺎت ] (.tekevvünât (A

473 .keyiflenme [ ﺕﮑﻴﻒ ] (.tekeyyüf (A

.kefil etme, kefil gösterme [ ﺕﮑﻔﻴﻞ ] (.tekfîl (A

.kefenleme [ ﺕﮑﻔﻴﻦ ] (.tekfîn (A

.kafirlikle suçlama [ ﺕﮑﻔﻴﺮ ] (.tekfîr (A

.öneri. 2.vergi.1 [ ﺕﮑﻠﻴﻒ ] (.teklîf (A

.öneriler [ ﺕﮑﻠﻴﻔﺎت ] (.teklîfât (A

.tamamlama. 2.bütün, tüm.1 [ ﺕﮑﻤﻴﻞ ] (.tekmîl (A

.ek [ ﺕﮑﻤﻠﻪ ] (.tekmile (A

.yine [ ﺕﮑﺮار ] (.tekrâr (A

.tekrar tekrar [ ﺕﮑﺮارا ] (.tekrâren (A

.saygı gösterme [ ﺕﮑﺮیﻢ ] (.tekrîm (A

.tekrarlama [ ﺕﮑﺮیﺮ ] (.tekrîr (A

.yoğunlaştırma. 2.toplama.1 [ ﺕﮑﺜﻴﻒ ] (.teksîf (A teksîf etmek yoğunlaştırmak.

.çoğaltma [ ﺕﮑﺜﻴﺮ ] (.teksîr (A teksîr edilmek çoğaltılmak. teksîr etmek çoğaltmak.

.yaratma, var etme [ ﺕﮑﻮیﻦ ] (.tekvîn (A

.tekke [ ﺕﮑﻴﻪ ] (.tekye (A

.yalanlama [ ﺕﮑﺬیﺐ ] (.tekzîb (A tekzîb edilmek yalanlanmak. tekzîb etmek yalanlamak.

.lanetleme [ ﺕﻠﻌﻴﻦ ] (.tel’în (A

474 tel’în edilmek lanetlenmek. tel’în etmek lanetlemek.

.zarar karşılama [ ﺕﻼﻓﯽ ] (.telâfî (A

.buluşma, görüşme [ ﺕﻼﻗﯽ ] (.telâkî (A

.anlayış, görüş, değerlendirme [ ﺕﻠﻘﯽ ] (.telakkî (A telakkî etmek anlamak, değerlendirmek.

.görüşler, anlayışlar, değerlendirmeler [ ﺕﻠﻘﻴﺎت ] (.telakkiyât (A

.öğrenciler [ ﺕﻼﻡﻴﺬ ] (.telâmîz (A

.bitişme, yapışma [ ﺕﻼﺹﻖ ] (.telâsuk (A

.dağılma [ ﺕﻼﺵﯽ ] (.telâşî (A

.yumuşak davranma [ ﺕﻠﻄﻒ ] (.telattuf (A

.çalkantı [ ﺕﻼﻃﻢ ] (.telâtum (A

.hile yaparak aldatma [ ﺕﻠﺒﻴﺲ ] (.telbîs (A

.kapan, tuzak [ ﺕﻠﻪ ] (.tele (A

.ışıldama [ ﺕﻸﻝﺆ ] (.tele’lu (A

.giyinme [ ﺕﻠﺒﺲ ] (.telebbüs (A

.ölme. 2.boşa gitme.1 [ ﺕﻠﻒ ] (.telef (A telef etmek harcamak, tüketmek, yok etmek. telef olmak 1.ölmek. 2.boşa gitmek.

.can kaybı, ölümler [ ﺕﻠﻔﺎت ] (.telefât (A

.yanıp yakılma [ ﺕﻠﻬﻒ ] (.telehhüf (A

.öğrencilik [ﺕﻠﻤﺬ] (.telemmüz (A telemmüz etmek öğrenci olmak, öğrencilik etmek.

475 .yanardönerlik [ ﺕﻠﻮن ] (.televvün (A

.acı [ ﺕﻠﺦ ] (.telh (F

.kısaltma. 2.özetleme.1 [ ﺕﻠﺨﻴﺺ ] (.telhîs (A telhîs etmek özetlemek.

.özetle [ ﺕﻠﺨﻴﺼﺎ ] (.telhîsen (A

.üzgün, acılı [ ﺕﻠﺨﮑﺎم ] (.telhkâm (F

.gümüş işleme [ ﺕﻞ ﮐﺎری ] (.telkârî (T.-F

.aşılama [ ﺕﻠﻘﻴﺢ ] (.telkîh (A

.öğretme, kulağına anlatma [ ﺕﻠﻘﻴﻦ ] (.telkîn (A

.telkine dayalı [ ﺕﻠﻘﻴﻨﯽ ] (.telkînî (A

.tepe, sırt [ ﺕﻞ ] (.tell (A

.gönderme, îmâlı anlatma [ ﺕﻠﻤﻴﺢ ] (.telmîh (A

..göndermeler, îmâlı anlatmalar [ ﺕﻠﻤﻴﺤﺎت ] (.telmîhât (A

.göndermede bulunarak [ ﺕﻠﻤﻴﺤﺎ ] (.telmîhen (A

.boyama [ ﺕﻠﻮیﻦ ] (.telvîn (A telvîs etmek kirletmek. Beni de telvis ettiniz.

.uzama, sürme [ ﺕﻤﺎدی ] (.temâdî (A temâdî etmek uzamak, sürmek, devam etmek.

.dokunma [ ﺕﻤﺎس ] (.temâs (A temâs etmek dokunmak.

.resimler. 2.semboller.1 [ ﺕﻤﺎﺛﻴﻞ ] (.temâsîl (A

.benzeşme [ ﺕﻤﺎﺛﻞ ] (.temâsül (A

.seyretme [ ﺕﻤﺎﺵﺎ ] (.temâşâ (F

476 temâşâ etmek seyretmek.

.seyir yeri [ ﺕﻤﺎﺵﺎﮔﺎﻩ ] (.temaşagâh (F

.eğilim [ ﺕﻤﺎیﻞ ] (.temâyül (A

.eğilimler [ ﺕﻤﺎیﻼت ] (.temâyülât (A

.seçkinlik, üstünlük, ayrıcalık [ ﺕﻤﺎیﺰ ] (.temâyüz (A temayüz etmek seçkinlik kazanmak, ayrıcalık kazanmak, dikkat çekmek.

.ululama [ ﺕﻤﺠﻴﺪ ] (.temcîd (A

.uzatma. 2.süre uzatma.1 [ ﺕﻤﺪیﺪ ] (.temdîd (A temdîd edilmek uzatılmak. temdîd etmek uzatmak.

.uygarlık [ ﺕﻤﺪن ] (.temeddün (A temeddün eylemek uygarlaşmak.

.yerleşme [ ﺕﻤﮑﻦ ] (.temekkün (A

.yaltaklanma [ ﺕﻤﻠﻖ ] (.temelluk (A

.mülk edinme [ ﺕﻤﻠﮏ ] (.temellük (A temellük etmek mülk edinmek.

.istek, arzu [ ﺕﻤﻨﯽ ] (.temennî (A temennî edilmek arzu edilmek. temennî etmek arzu etmek.

.toplanma, yığılışma [ ﺕﻤﺮﮐﺰ ] (.temerküz (A temerküz etmek toplanmak, yığılışmak.

.dikbaşlılık, direniş [ ﺕﻤﺮد ] (.temerrüd (A temerrüd etmek direnmek, dikbaşlılık etmek.

477 .maskaralık [ ﺕﻤﺴﺨﺮ ] (.temeshur (A temeshur etmek maskaralık etmek. temessüh etmek şekil değiştirmek. temessük etmek sımsıkı tutunmak, sarılmak. temessül etmek 1.cisimlenmek. 2.benzeşmek. 3.özümlemek.

.kazanç, kâr [ ﺕﻤﺘﻊ ] (.temettü (A

.dalgalanma [ ﺕﻤﻮج ] (.temevvüc (A temevvüc etmek dalgalanmak.

.zenginlik [ ﺕﻤﻮل ] (.temevvül (A

.kendini gösterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma [ ﺕﻤﻴﺰ ] (.temeyyüz (A temeyyüz etmek kendini göstermek. temhîl etmek süre tanımak.

.gerçekleştirme, sağlama. 2.gerçekleştirilme, sağlanma.1 [ ﺕﺄﻡﻴﻦ ] (.temîn (A 3.emin kılma, güvence verme. temîn edilmek 1.sağlanmak, gerçekleştirilmek. 2.güvenci verilmek, emin kılınmak. temîn etmek güvence vermek, kesin konuşmak.

.güvence parası [ ﺕﺄﻡﻴﻨﺎت ] (.temînât (A

.sağlanarak, temin edilerek [ ﺕﺄﻡﻴﻨﺎ ] (.temînen (A

.ihtiyatlı davranma. 2.sağlamlık. 3.ağırbaşlılık.1 [ ﺕﻤﮑﻴﻦ ] (.temkîn (A

.mülk verme, mülk edindirme [ ﺕﻤﻠﻴﮏ ] (.temlîk (A

.hurma [ ﺕﻤﺮ ] (.temr (A

.alıştırma, egzersiz [ ﺕﻤﺮیﻦ ] (.temrîn (A

.tiyatro oyunu. 2.sözgelişi. 3.özümseme.1 [ ﺕﻤﺜﻴﻞ ] (.temsîl (A

478 .tiyatro oyunları [ ﺕﻤﺜﻴﻼت ] (.temsîlât (A

.ayırdetme. 2.seçme.1 [ ﺕﻤﻴﻴﺰ ] (.temyîz (A

.vücut, beden. 2.dış yüz.1 [ ﺕﻦ ] (.ten (F

.bolluk içinde yaşama [ ﺕﻨﻌﻢ ] (.tena’um (A

birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri.1 [ ﺕﻨﺎﻓﺮ ] (.tenâfür (A sık sık kullanma.

.boğazını temizleme [ ﺕﻨﺤﻨﺢ ] (.tenahnuh (A

.eksilme, azalma [ ﺕﻨﺎﻗﺺ ] (.tenâkus (A tenâkus etmek eksilmek, azalmak.

.çelişki [ ﺕﻨﺎﻗﺾ ] (.tenâkuz (A

.antipati [ ﺕﻨﺎﮐﺮ ] (.tenâkür (A

.canının kıymetini bilen, rahatına düşkün [ ﺕﻦ ﺁﺱﺎن ] (.tenâsân (F

.yardımlaşma [ ﺕﻨﺎﺹﺮ ] (.tenâsur (A

.uygunluk. 2.orantı.1 [ ﺕﻨﺎﺱﺐ ] (.tenâsüb (A

.ruhun bedenler arası göçü [ ﺕﻨﺎﺱﺦ ] (.tenâsüh (A

.üreme, üreyiş [ ﺕﻨﺎﺱﻞ ] (.tenâsül (A

.üreyiş ile ilgili [ ﺕﻨﺎﺱﻠﯽ ] (.tenâsülî (A

.dönüşüm [ ﺕﻨﺎوب ] (.tenâvüb (A

.bakışma, bıkışım, simetri [ ﺕﻨﺎﻇﺮ ] (.tenâzur (A

.bakışık, simetrik [ ﺕﻨﺎﻇﺮی ] (.tenâzurî (A

.don [ ﺕﻨﺒﺎن ] (.tenbân (F

.tembel [ ﺕﻨﺒﻞ ] (.tenbel (F

.uyandırma. 2.uyarı, tembih.1 [ ﺕﻨﺒﻴﻪ ] (.tenbîh (A

479 tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek. tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.

.uyarılar, tembihler [ ﺕﻨﺒﻴﻬﺎت ] (.tenbîhât (A

.sağlıklı, sağlam yapılı [ ﺕﻦ درﺱﺖ ] (.tendürüst (F

.gövde [ ﺕﻨﻪ ] (.tene (F

.uyanma. 2.uyarım.1 [ ﺕﻨﺒﻪ ] (.tenebbüh (A

.bitme, yeşerme [ ﺕﻨﺒﺖ ] (.tenebbüt (A tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.

.nefret etme, iğrenme [ ﺕﻨﻔﺮ ] (.teneffür (A teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.

.soluk alma.1 [ ﺕﻨﻔﺲ ] (.teneffüs (A teneffüs edilmek soluk alınmak. teneffüs etmek soluk almak. tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.

.çeşitlilik [ ﺕﻨﻮع ] (.tenevvü' (A

.aydınlanma [ ﺕﻨﻮر ] (.tenevvür (A tenevvür etmek aydınlanmak.

.gezinti [ ﺕﻨﺰﻩ ] (.tenezzüh (A tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.

.alçalma. 2.alçakgönüllülük.1 [ ﺕﻨﺰل ] (.tenezzül (A

.alçakgönüllülükle [ ﺕﻨﺰﻻ ] (.tenezzülen (A

.dar [ ﺕﻨﮓ ] (.teng (F

.elidarda, yoksul [ ﺕﻨﮓ دﺱﺖ ] (.tengdest (F

480 .tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.1 [ ﺕﻨﻬﺎ ] (.tenhâ (F

.eleştiri [ ﺕﻨﻘﻴﺪ ] (.tenkîd (A tenkîd edilmek eleştirilmek. tenkîd etmek eleştirmek.

.eleştiriler [ ﺕﻨﻘﻴﺪات ] (.tenkîdât (A

.nikahlama [ ﺕﻨﻘﻴﺢ ] (.tenkîh (A

.uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.1 [ ﺕﻨﮑﻴﻞ ] (.tenkîl (A

.azaltma, eksiltme [ ﺕﻨﻘﻴﺺ ] (.tenkîs (A

.azaltmalar, eksiltmeler [ ﺕﻨﻘﻴﺼﺎت ] (.tenkîsât (A

.geliştirme, artırma, nemalandırma [ ﺕﻨﻤﻴﻪ ] (.tenmiye (A tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.

.tandır. 2.fırın.1 [ ﺕﻨﻮر ] (.tennûr (A

.mevlevî dervişlerinin sema giysisi [ ﺕﻨﻮرﻩ ] (.tennûre (A

.rahatına düşkün [ ﺕﻦ ﭘﺮور ] (.tenperver (F

.uygun görme [ ﺕﻨﺴﻴﺐ ] (.tensîb (A tensîb edilmek uygun görülmek. tensîb etmek uygun görmek.

.düzenleme, tertip etme [ ﺕﻨﺴﻴﻖ ] (.tensîk (A

.neşelendirme [ ﺕﻨﺸﻴﻂ ] (.tenşît (A

.iriyarı, çamyarması [ ﺕﻨﻮﻡﻨﺪ ] (.tenûmend (F

.uyutma [ ﺕﻨﻮیﻢ ] (.tenvîm (A

.aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.1 [ ﺕﻨﻮیﺮ ] (.tenvîr (A tenvîr etmek aydınlatmak.

481 .arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama [ ﺕﻨﺰیﻪ ] (.tenzîh (A tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.

.indirme. 2.indirim.1 [ ﺕﻨﺰیﻞ ] (.tenzîl (A

.indirim [ ﺕﻨﺰیﻼت ] (.tenzîlât (A tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.

.taze.. 2.ıslak.1 [ ﺕﺮ ] (.ter (F

.korkutma [ ﺕﺮﻋﻴﺐ ] (.ter’îb (A

.yardımlaşma [ ﺕﺮاﻓﻖ ] (.terâfuk (A terâfuk etmek birbirine yardım etmek.

.acıma, merhamet etme [ ﺕﺮﺣﻢ ] (.terahhum (A terahhum etmek acımak, merhamet etmek. terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.

.ilerleme, gelişme [ ﺕﺮﻗﯽ ] (.terakkî (A

.ilerleme yanlısı [ ﺕﺮﻗﯽ ﭘﺮور ] (.terakkîperver (A.-F

.ilerlemeler [ ﺕﺮﻗﻴﺎت ] (.terakkiyât (A

.birikim, birikme, yığılma [ ﺕﺮاﮐﻢ ] (.terâküm (A terâküm etmek birikmek, yığılmak. terâküm ettirmek biriktirmek.

.İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.1 [ ﺕﺮاﻥﻪ ] (.terâne (F

.terazi [ ﺕﺮازو ] (.terâzû (F

.dörtleme. 2.dördün.1 [ ﺕﺮﺑﻴﻊ ] (.terbî’ (A

.yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.1 [ ﺕﺮﺑﻴﻪ ] (.terbiye (A

.eğitimsel [ ﺕﺮﺑﻴﻮی ] (.terbiyevî (A

482 .çeviri [ ﺕﺮﺝﻤﻪ ] (.terceme (A

.geri çevirme [ ﺕﺮﺝﻴﻊ ] (.tercî’ (A

.yeğleme [ ﺕﺮﺝﻴﺢ ] (.tercîh (A

.çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren.1 [ ﺕﺮﺝﻤﺎن ] (.tercüman (A

.iffetsiz. 2.namussuz [ ﺕﺮداﻡﻦ ] (.terdâmen (F

.geri çevirme [ ﺕﺮدیﺪ ] (.terdîd (A

.ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.1 [ ﺕﺮدیﻒ ] (.terdîf (A terdîf eylemek eklemek. tereddî etmek soysuzlaşmak.

.gidip gelme.2.ikirciklenme.1 [ ﺕﺮدد ] (.tereddüd (A tereddüd etmek ikirciklenmek.

.ölenin geride bıraktıkları [ ﺕﺮﮐﻪ ] (.tereke (A

.oluşum. 2.bileşim.1 [ ﺕﺮﮐﺐ ] (.terekküb (A terekküb etmek oluşmak.

.oluşumlar [ ﺕﺮﮐﺒﺎت ] (.terekkübât (A

.şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme .1 [ ﺕﺮﻥﻢ ] (.terennüm (A terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek.

.tortulanma [ ﺕﺮﺱﺐ ] (.teressüb (A teressüb etmek tortulanmak.

.sızıntı [ ﺕﺮﺵﺢ ] (.tereşşüh (A

.gerekme. 2.üzerine görev düşmek.1 [ ﺕﺮﺕﺐ ] (.terettüb (A terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek.

.yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.1 [ ﺕﺮﻓﻴﻊ ] (.terfî’ (A

483 terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.

.ayak uydurma. 2.arkadaş etme.1 [ ﺕﺮﻓﻴﻖ ] (.terfîk (A terfîk etmek ayak uydurmak.

.rağbet ettirme, istek uyandırma [ ﺕﺮﻏﻴﺐ ] (.tergîb (A tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak. terhîb etmek gözünü korkutmak.

.rehin bırakma [ ﺕﺮهﻴﻦ ] (.terhîn (A

.izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.1 [ ﺕﺮﺧﻴﺺ ] (.terhis (A

.bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.1 [ ﺕﺮک ] (.terk (A terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek. terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak. terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.

.okluk, sadak [ ﺕﺮﮐﺶ ] (.terkeş (F

.birleştirme, terkip [ ﺕﺮﮐﻴﺐ ] (.terkîb (A

.köprücük kemiği [ ﺕﺮﻗﻮﻩ ] (.terkuve (A

.onarma, onarım [ ﺕﺮﻡﻴﻢ ] (.termîm (A termîm edilmek onarılmak. termîm etmek onarmak.

.onarımlar [ ﺕﺮیﻤﺎت ] (.termîmât (A

.korku [ ﺕﺮس ] (.ters (F

.Hıristiyan [ ﺕﺮﺱﺎ ] (.tersâ (F

.korku ile, korkarak [ ﺕﺮﺱﺎن ] (.tersân (F

.Hıristiyanlar [ ﺕﺮﺱﺎیﺎن ] (.tersâyân (F

484 .korkunç, korku salan [ ﺕﺮس اﻥﮕﻴﺰ ] (.tersengîz (F

.mücevher işleme, mücevher kakma [ ﺕﺮﺹﻴﻊ ] (.tersî’ (A

.tortulandırma [ ﺕﺮﺱﻴﺐ ] (.tersîb (A

.resmetme, resimleme [ ﺕﺮﺱﻴﻢ ] (.tersîm (A tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek. tersîm etmek resimlemek, resmetmek.

.korkunç [ ﺕﺮﺱﻨﺎک ] (.tersnâk (F

.dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.1 [ ﺕﺮﺕﻴﺐ ] (.tertîb (A tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek. tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.

.düzenlemeler, düzenler [ ﺕﺮﺕﻴﺒﺎت ] (.tertîbât (A

.taptaze, çok körpe [ ﺕﺮوﺕﺎزﻩ ] (.terütâze (F

.yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.1 [ ﺕﺮویﺞ ] (.tervîc (A

.hazırcevap [ ﺕﺮزﺑﺎن ] (.terzebân (F

.rızıklandırma [ ﺕﺮزیﻖ ] (.terzîk (A

.rezil etme [ ﺕﺮذیﻞ ] (.terzîl (A terzîl edilmek rezil edilmek. terzîl etmek rezil etmek.

.kutlama [ ﺕﺴﻌﻴﺪ ] (.tes’îd (A tes’îd edilmek kutlanmak. tes’îd etmek kutlamak.

.rastlama. 2.rastlantı.1 [ ﺕﺼﺎدف ] (.tesâdüf (A tesâdüf edilmek rastlanmak.

485 tesâdüf etmek rastlamak.

.rastlantı eseri, rastgele [ ﺕﺼﺎدﻓﺎ ] (.tesâdüfen (A

.rastlantı eseri, rastgele [ ﺕﺼﺎدﻓﯽ ] (.tesâdüfî (A

.çarpışma, tokuşma [ ﺕﺼﺎدم ] (.tesâdüm (A tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.

.sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.1 [ ﺕﺼﺎﺣﺐ ] (.tesâhub (A

.hoşgörü [ ﺕﺴﺎﻡﺢ ] (.tesâmüh (A

.hoşgörülü [ ﺕﺴﺎﻡﺤﮑﺎر ] (.tesâmühkâr (A.-F tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü.

.hoşgörülü [ ﺕﺸﺎﻡﺢ ﭘﺮور ] (.tesâmühperver (A.-F

.kitaplar [ ﺕﺼﺎﻥﻴﻒ ] (.tesânîf (A

.dayanışma [ ﺕﺴﺎﻥﺪ ] (.tesânüd (A

.göklere yükselme, ağma [ ﺕﺼﺎﻋﺪ ] (.tesâud (A

.eşitlik [ ﺕﺴﺎوی ] (.tesâvî (A

.resimler, tasvirler [ ﺕﺼﺎویﺮ ] (.tesâvîr (A

.tespih [ ﺕﺴﺒﻴﺢ ] (.tesbîh (A

.sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.1 [ ﺕﺜﺒﻴﺖ ] (.tesbît (A tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek. tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.

.kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme [ ﺕﺴﺠﻴﻞ ] (.tescîl (A tescîl edilmek sicile kaydedilmek. tescîl etmek sicile kaydetmek.

.altılama [ ﺕﺴﺪیﺲ ] (.tesdîs (A

486 .avutma [ ﺕﺴﻠﯽ ] (.tesellî (A tesellî vermek avutmak.

.avutan, teselli veren [ ﺕﺴﻠﯽ ﮐﺎر ] (.tesellîkâr (A.-F

.teslim alma [ ﺕﺴﻠﻢ ] (.tesellüm (A tesellüm etmek teslim almak.

.zincirleme [ ﺕﺴﻠﺴﻞ ] (.teselsül (A

.örtünme [ ﺕﺴﺘﺮ ] (.tesettür (A

.dul kalma [ ﺕﺜﻴﺐ ] (.teseyyüb (A

.kolaylaştırma [ ﺕﺴﻬﻴﻞ ] (.teshîl (A teshîl etmek kolaylaştırmak.

.kolaylıklar [ ﺕﺴﻬﻴﻼت ] (.teshîlât (A

.ele geçirme [ ﺕﺴﺨﻴﺮ ] (.teshîr (A

.büyüleme [ ﺕﺴﺤﻴﺮ ] (.teshîr (A

.yatıştırma, sakinleştirme [ ﺕﺴﮑﻴﻦ ] (.teskîn (A teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek. teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.

.silahlandırma. 2.silahlandırılma.1 [ ﺕﺴﻠﻴﺢ ] (.teslîh (A teslîh edilmek silahlandırılmak. teslîh etmek silahlandırmak.

.sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.1 [ ﺕﺴﻠﻴﻢ ] (.teslîm (A

.üçleme [ ﺕﺜﻠﻴﺚ ] (.teslîs (A

.zehirleme. 2.zehirlenme.1 [ ﺕﺴﻤﻴﻢ ] (.tesmîm (A tesmîm edilmek zehirlenmek.

487 tesmîm etmek zehirlemek.

.adlandırma [ ﺕﺴﻤﻴﻪ ] (.tesmiye (A tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek. tesmiye etmek adlandırmak, demek. tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.

.hızlandırma [ ﺕﺴﺮیﻊ ] (.tesrî’ (A tesrî’ edilmek hızlandırılmak. tesrî’ etmek hızlandırmak.

.karartma. 2.müsvedde yazma.1 [ ﺕﺴﻮیﺪ ] (.tesvîd (A

.eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.1 [ ﺕﺴﻮیﻪ ] (.tesviye (A tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap katılmak. tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.

.ışıma [ ﺕﺸﻌﺸﻊ ] (.teşa’şu’ (A

.şubelenme, dallanma [ ﺕﺸﻌﺐ ] (.teşa’ub (A

.benzeşme [ ﺕﺸﺎﺑﻪ ] (.teşâbüh (A

.benzetme [ ﺕﺸﺒﻴﻪ ] (.teşbîh (A teşbîh edilmek benzetilmek. teşbîh etmek benzetmek.

.yüreklendirme [ ﺕﺸﺠﻴﻊ ] (.teşcî’ (A teşcî’ edilmek yüreklendirilmek. teşcî’ etmek yüreklendirmek. teşcîr etmek ağaçlandırmak.

488 .şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma [ ﺕﺸﺪیﺪ ] (.teşdîd (A teşdîd etmek şiddetlendirmek.

.girişim [ ﺕﺸﺒﺚ ] (.teşebbüs (A teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.

.girişimler [ ﺕﺸﺒﺜﺎت ] (.teşebbüsât (A teşeccür etmek ağaçlaşmak.

.oluşma, oluşum [ ﺕﺸﮑﻞ ] (.teşekkül (A teşekkül etmek oluşmak.

.teşekkürler [ ﺕﺸﮑﺮات ] (.teşekkürât (A

.kasılma, spazm [ ﺕﺸﻨﺞ ] (.teşennüc (A

.şereflenme [ ﺕﺸﺮف ] (.teşerrüf (A teşerrüf etmek şereflenmek.

.karışıklık [ ﺕﺸﻮش ] (.teşevvüş (A

.şiîlik [ ﺕﺸﻴﻊ ] (.teşeyyu’ (A

.şifa verme [ ﺕﺸﻔﻴﻪ ] (.teşfiye (A

.meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.1 [ ﺕﺸﻬﻴﺮ ] (.teşhîr (A teşhîr edilmek sergilenmek. teşhîr etmek sergilemek.

.ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.1 [ ﺕﺸﺨﻴﺺ ] (.teşhîs (A teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak. teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak. teşhîs olunmak. ayırt edilmek.

.şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.1 [ ﺕﺸﮑﻴﻞ ] (.teşkîl (A

489 teşkîl edilmek kurulmak. teşkîl etmek oluşturmak.

.susuz,susamış [ ﺕﺸﻨﻪ ] (.teşne (F

.seven, arzulu, can atan [ ﺕﺸﻨﻪ دل ] (.teşnedil (F

.yasa koyma [ ﺕﺸﺮیﻊ ] (.teşrî’ (A

.şereflendirme. 2.gelme.1 [ ﺕﺸﺮیﻒ ] (.teşrîf (A

.protokol [ ﺕﺸﺮیﻔﺎت ] (.teşrîfât (A teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi.

.açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.1 [ ﺕﺸﺮیﺢ ] (.teşrîh (A teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak.

.otopsi odası [ ﺕﺸﺮیﺢ ﺧﺎﻥﻪ ] (.teşrîhhâne (A.-F

.ortak etme [ ﺕﺸﺮیﮏ ] (.teşrîk (A

.Ekim [ ﺕﺸﺮیﻦ اول ] (.teşrîn-i evvel (A.-F

.Kasım [ ﺕﺸﺮیﻦ ﺛﺎﻥﯽ ] (.teşrîn-i sânî (A.-F

.şevklendirme [ ﺕﺸﻮیﻖ ] (.teşvîk (A teşvîk edilmek şevklendirilmek. teşvîk etmek şevklendirmek.

.teşvikler [ ﺕﺸﻮیﻘﺎت ] (.teşvîkât (A

.uğurlama [ ﺕﺸﻴﻴﻊ ] (.teşyî’ (A teşyî’ edilmek uğurlanmak. teşyî’ etmek uğurlamak.

.uyma, uygun düşme [ ﺕﻄﺎﺑﻖ ] (.tetâbuk (A tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.

490 .derinlemesine araştırma, inceleme [ ﺕﺘﺒﻊ ] (.tetebbu’ (A tetebbu’ etmek incelemek.

.incelemeler [ ﺕﺘﺒﻌﺎت ] (.tetebu’ât (A

.tamamlayıcı ek [ ﺕﺘﻤﻪ ] (.tetimme (A

.uygun gelme [ ﺕﻮاﻓﻖ ] (.tevâfuk (A

.sürekli uğraşı [ ﺕﻮﻏﻞ ] (.tevaggul (A

.korku, korkma [ ﺕﻮﺣﺶ ] (.tevahhuş (A

.sakınma, korunma, çekinme [ ﺕﻮﻗﯽ ] (.tevakki (A

.beklenti [ ﺕﻮﻗﻊ ] (.tevakku’ (A

.durma [ ﺕﻮﻗﻒ ] (.tevakkuf (A tevakkuf etmek durmak.

.kesintisiz sürme, birbirini izleme [ ﺕﻮاﻝﯽ ] (.tevâlî (A tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.

.güçlü [ ﺕﻮاﻥﺎ ] (.tevânâ (F

.tarihler [ ﺕﻮاریﺦ ] (.tevârîh (A

.miras alma [ ﺕﻮارث ] (.tevârüs (A tevârüs etmek miras almak.

.yaygın söylenti [ ﺕﻮاﺕﺮ ] (.tevâtur (A

.alçakgönüllülük [ ﺕﻮاﺽﻊ ] (.tevâzu (A

.denklik [ ﺕﻮازن ] (.tevâzün (A

.tövbe [ ﺕﻮﺑﻪ ] (.tevbe (A

.azarlama, azar [ ﺕﻮﺑﻴﺦ ] (.tevbîh (A tevbîh olunmak azarlanmak.

491 .yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.1 [ ﺕﻮﺝﻴﻪ ] (.tevcîh (A

.bırakma, görev verme [ ﺕﻮدیﻊ ] (.tevdî’ (A tevdî’ etmek bırakmak.

.yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme.1 [ ﺕﻮﺝﻪ ] (.teveccüh (A teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek.

.doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.1 [ ﺕﻮﻝﺪ ] (.tevellüd (A tevellüd etmek doğmak.

.şişme. 2.verem olma.1 [ ﺕﻮرم ] (.teverrüm (A teverrüm etmek şişmek.

.genişleme [ ﺕﻮﺱﻊ ] (.tevessü (A tevessü etmek genişlemek.

.el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.1 [ ﺕﻮﺱﻞ ] (.tevessül (A tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.

.dağılım [ ﺕﻮزع ] (.tevezzü’ (A

.e göre, uyarak, bakılarak- [ ﺕﻮﻓﻴﻘﺎ ] (.tevfîkan (A

.birleştirme [ ﺕﻮﺣﻴﺪ ] (.tevhîd (A tevhîd edilmek birleştirilmek. tevhîd etmek birleştirmek. tevhit etmek bk. tevhîd etmek.

.durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.1 [ ﺕﻮﻗﻴﻒ ] (.tevkîf (A tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak. tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak. tevkîl etmek vekil bırakmak.

492 .doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.1 [ ﺕﻮﻝﻴﺪ ] (.tevlîd (A tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek. tevsî etmek genişletmek.

.genişletme. 2.genişletilme.1 [ ﺕﻮﺱﻴﻊ ] (.tevsî’ (A tevsî’ edilmek genişletilmek.

.belgeleme. 2sağlamlaştırma.1 [ ﺕﻮﺛﻴﻖ ] (.tevsîk (A tevsîk edilmek belgelendirilmek. tevsîk etmek belgelendirmek.

.süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.1 [ ﺕﻮﺵﻴﺢ ] (.tevşîh (A

.çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı.1 [ ﺕﻮاب ] (.tevvâb (A

.dağıtım, dağıtma [ ﺕﻮزیﻊ ] (.tevzî’ (A tevzî’ edilmek dağıtılmak. tevzî’ etmek dağıtmak.

.uyanıklık [ ﺕﻴﻘﻆ ] (.teyakkuz (A

.uğur sayma [ ﺕﻴﻤﻢ ] (.teyemmün (A

.zıtlık, çelişki [ ﺕﻀﺎد ] (.tezâd (A

.ortaya çıkma, belirme [ ﺕﻈﺎهﺮ ] (.tezâhür (A tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.

.ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.1 [ ﺕﻈﺎهﺮات ] (.tezâhürât (A

.artma, çoğalma [ ﺕﺰایﺪ ] (.tezâyüd (A tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.

.ele alınma [ ﺕﺬﮐﺮ ] (.tezekkür (A

.sarsılma, sarsıntı [ ﺕﺰﻝﺰل ] (.tezelzül (A

493 .sülün [ ﺕﺬرو ] (.tezerv (F

.evllilik, evlenme [ ﺕﺰوج ] (.tezevvüc (A

.süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.1 [ ﺕﺬهﻴﺐ ] (.tezhîb (A

.anma hatırlama [ ﺕﺬﮐﺎر ] (.tezkâr (A tezkâr eylemek hatırlatmak.

.hatırlatma [ ﺕﺬﮐﻴﺮ ] (.tezkîr (A tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek. tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.

.aşağılama, zelil etme [ ﺕﺬﻝﻴﻞ ] (.tezlîl (A

.evlendirme [ ﺕﺰویﺞ ] (.tezvîc (A tezvîc etmek evlendirmek.

.arabozuculuk [ ﺕﺰویﺮ ] (.tezvîr (A

.arttırma [ ﺕﺰیﻴﺪ ] (.tezyîd (A tezyîd etmek arttırmak. tezyîd olunmak arttırılmak.

.süsleme. 2.süslenme.1 [ ﺕﺰیﻴﻦ ] (.tezyîn (A tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.

.süslemeler, süsler [ ﺕﺰیﻴﻨﺎت ] (.tezyînat (A

.tıp [ ﻃﺐ ] (.tıbb (A

.tıp ile ilgili [ ﻃﺒﯽ ] (.tıbbî (A

.tıp fakültesi, tıp okulu [ ﻃﺒﻴﻪ ] (.tıbbiye (A

.küçük çocuk [ ﻃﻔﻞ ] (.tıfl (A

.çocukça, çocuksu [ ﻃﻔﻼﻥﻪ ] (.tıflâne (A.-F

494 .yaldız [ ﻃﻼع ] (.tılâ (A

.sicim, çadır ipi [ ﻃﻨﺎب ] (.tınab (A

.tıraş [ ﺕﺮاش ] (.tıraş (F

.mizaç [ ﻃﻴﻨﺖ ] (.tıynet (A tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz.

.güzel koku [ ﻃﻴﺐ ] (.tîb (A

.ticaret yapılan işyeri [ ﺕﺠﺎرت ﺧﺎﻥﻪ ] (.ticârethâne (A.-F

.kılıç [ ﺕﻴﻎ ] (.tîğ (F

.güzel Kur’ân okuma [ ﺕﻼوت ] (.tilâvet (A tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak.

.öğrenci [ ﺕﻠﻤﻴﺬ ] (.tilmîz (A

.bakım. 2.tımar.1 [ ﺕﻴﻤﺎر ] (.tîmâr (F

.akıl hastanesi [ ﺕﻴﻤﺎرﺧﺎﻥﻪ ] (.tîmârhâne (F

.timsah [ ﺕﻤﺴﺎح ] (.timsâh (A

.resim. 2.sembol.1 [ ﺕﻤﺜﺎل ] (.timsâl (A

.sembolik [ ﺕﻤﺜﺎﻝﯽ ] (.timsâlî (A

.ok. 2.sevgilinin kirpiği.1 [ ﺕﻴﺮ ] (.tîr (F

.gökkuşağı [ ﺕﻴﺮاژﻩ ] (.tîrâje (F

.okluk, sadak [ ﺕﻴﺮدان ] (.tîrdân (F

.karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.1 [ ﺕﻴﺮﻩ ] (.tîre (F

.okçu [ ﺕﻴﺮاﻥﺪاز ] (.tîrendâz (F

.okluk, sadak [ ﺕﻴﺮﮐﺶ ] (.tîrkeş (F

.panzehir. 2.afyon.1 [ ﺕﺮیﺎک ] (.tiryâk (A

495 .esrarkeş. 2.sigara tutkunu.1 [ ﺕﺮیﺎﮐﯽ ] (.tiryâkî (A

.dokuz [ ﺕﺴﻌﻪ ] (.tis’a (A

.doksan [ ﺕﺴﻌﻴﻦ ] (.tis’în (A

.keser. 2.balta.1 [ ﺕﻴﺸﻪ ] (.tîşe (F

.keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.1 [ ﺕﻴﺰ ] (.tîz (F

.kezzap [ ﺕﻴﺰاب ] (.tîzâb (F

.suç [ ﺕﻬﻤﺖ ] (.töhmet (A

.yem. 2.yiyecek. 2.tat.1 [ ﻃﻌﻤﻪ ] (.tu’me (A

.yığın [ ﺕﻮدﻩ ] (.tûde (F

.parazitler [ ﻃﻔﻴﻼت ] (.tufeylât (A

.parazit [ ﻃﻔﻴﻠﯽ ] (.tufeylî (A

.parazitlik [ ﻃﻔﻴﻠﻴﺖ ] (.tufeyliyet (A

.elma [ ﺕﻔﺎح ] (.tuffah (A

!tükrük. 2.tüh.1 [ ﺕﻔﻮ ] (.tufû (F

.çocukluk [ ﻃﻔﻮﻝﻴﺖ ] (.tufûliyyet (A

.tuğracı [ ﻃﻐﺮاﮐﺶ ] (.tuğrâkeş (T.-F

.taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.1 [ ﻃﻐﻴﺎن ] (.tuğyân (A

.ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.1 [ ﺕﺤﻒ ] (.tuhaf (A

.hediye [ ﺕﺤﻔﻪ ] (.tuhfe (A

.tohum [ ﺕﺨﻢ ] (.tuhm (F

.uzunluk. 2.boylam.1 [ ﻃﻮل ] (.tûl (A

.uzunluğuna [ ﻃﻮﻻﻥﯽ ] (.tûlânî (A

.öğrenciler [ ﻃﻼب ] (.tullâb (A

496 .doğuş [ ﻃﻠﻮع ] (.tulû (A

.doğaçlamalar [ ﻃﻠﻮﻋﺎت ] (.tulûât (A

.Turanlı [ ﺕﻮراﻥﯽ ] (.tûranî (T.-F

.Tûran asıllı [ ﺕﻮراﻥﯽ اﻻﺹﻞ ] (.tûraniyülasl (T.-A

.yepyeni, görülmemiş şey [ ﻃﺮﻓﻪ ] (.turfa (A

.saç lülesi [ ﻃﺮﻩ ] (.turre (A

.ekşi [ ﺕﺮش ] (.turş (F

.yollar [ ﻃﺮق ] (.turuk (A

.turuncu [ﺕﺮﻥﺠﯽ ] (.turuncî (F

.serkeş at [ ﺕﻮﺱﻦ ] (.tûsen (F

.azık [ ﺕﻮﺵﻪ ] (.tûşe (F

.dut [ ﺕﻮت ] (.tût (F

.papağan, dudu kuşu [ ﻃﻮﻃﯽ ] (.tûtî (F

.tayflar [ ﻃﻴﻮف ] (.tuyûf (A

.kuşlar [ ﻃﻴﻮر ] (.tuyûr (A

.tacirler [ ﺕﺠﺎر ] (.tüccâr (A

.düğme [ ﺕﮑﻤﻪ ] (.tükme (F

.dümbelek [ ﺕﻨﺒﮏ ] (.tünbek (F

.hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.1 [ ﺕﻨﺪ ] (.tünd (F

.kasırga [ ﺕﻨﺪﺑﺎد ] (.tündbâd (F

.asabî mizaçlı [ ﺕﻨﺪﻡﺰاج ] (.tündmizâc (F.-A

.toprak [ ﺕﺮاب ] (.türâb (A

.turp [ ﺕﺮب ] (.türb (F

497 .türbe [ ﺕﺮﺑﺖ ] (.türbet (F türk 1.Türk. 2.güzel.

.Türkler. 2.güzeller.1 [ ﺕﺮﮐﺎن ] (.türkân (T.-F

.Türklük araştırmaları, türkoloji [ ﺕﺮﮐﻴﺎت ] (.türkiyât (T.-A

.koşturma, koşma. 2.yağmalama.1 [ ﺕﺮﮐﺘﺎز ] (.türktâz (T.-F

.zırva [ ﺕﺮهﻪ ] (.türrehe (A

.ekşilik. 2.turşu.1 [ ﺕﺮﺵﯽ ] (.türşî (F

.suratı sirke satan, ekşi suratlı [ ﺕﺮش رو ] (.türşrû (F

.güç [ ﺕﻮان ] (.tüvân (F

.güçlü [ ﺕﻮاﻥﺎ ] (.tüvânâ (F

.zengin [ ﺕﻮاﻥﮕﺮ ] (.tüvânger (F

498

U

.acayip, şaşılacak şey [ اﻋﺠﻮﺑﻪ ] (.u’cûbe (A

.kulluk [ ﻋﺒﻮدیﺖ ] (.ubûdiyyet (A

.geçiş [ ﻋﺒﻮر ] (.ubûr (A

.kendini beğenme [ ﻋﺠﺐ ] (.ucb (A

.öd ağacı. 2.ud.1 [ ﻋﻮد ] (.ûd (A

.ud sanatçısı [ ﻋﻮدی ] (.ûdî (A

.vazgeçme [ ﻋﺪول ] (.udûl (A udûl etmek vazgeçmek.

.ufuk [ اﻓﻖ ] (.ufuk (A

.yangı. 2.kötü koku.1 [ ﻋﻔﻮﻥﺖ ] (.ufûnet (A

.sorumluluk [ ﻋﻬﺪﻩ ] (.uhde (A

.başka, diğer [ اﺧﺮی ] (.uhrâ (A

.ahiret ile ilgili [ اﺧﺮوی ] (.uhrevî (A

.kızkardeş [ اﺧﺖ ] (.uht (A

.kardeşlik [ اﺧﻮت ] (.uhuvvet (A

.kartal [ ﻋﻘﺎب ] (.ukâb (A

.akıl sahipleri [ ﻋﻘﻼ ] (.ukalâ (A

.ahiret [ ﻋﻘﺒﯽ ] (.ukbâ (A

.düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.1 [ ﻋﻘﺪﻩ ] (.ukde (A

499 .cezalar [ ﻋﻘﻮﺑﺎت ] (.ukûbât (A

.ceza [ ﻋﻘﻮﺑﺖ ] (.ukûbet (A ukûbet bulmak cezalandırılmak.

.akitler [ ﻋﻘﻮد ] (.ukûd (A

.akıllar [ ﻋﻘﻮل ] (.ukûl (A

.ilk, birinci [ اوﻝﯽ ] (.ûlâ (A

.bilginler [ ﻋﻠﻤﺎ ] (.ulemâ (A

.yem. 2.yeniçeri maaşı.1 [ ﻋﻠﻮﻓﻪ ] (.ulûfe (A

.tanrılık [ اﻝﻮهﻴﺖ ] (.ulûhiyyet (A

.ilimler [ ﻋﻠﻮم ] (.ulûm (A

.büyük peygamber [ اوﻝﻮ اﻝﻌﻈﻢ ] (.ûlülazm (A

.görüş sahipleri [ اوﻝﻮ اﻻﺑﺼﺎر ] (.ûlülebsâr (A

.padişah [ اوﻝﻮ اﻻﻡﺮ ] (.ûlülemr (A

.yücelik [ ﻋﻠﻮ ] (.ulüvv (A

.yüce [ ﻋﻠﻮی ] (.ulvî (A

.çok yüce. 2.yukarı, üst.1 [ ﻋﻠﻴﺎ ] (.ulyâ (A

.dayanak. 2.ilke, prensip.1 [ ﻋﻤﺪﻩ ] (.umde (A

.derinlik [ ﻋﻤﻖ ] (.umk (A

.görevliler. 2.yöneticiler.1 [ ﻋﻤﺎل ] (.ummâl (A

.okyanus [ ﻋﻤﺎن ] (.ummân (A

.bayındırlık [ ﻋﻤﺮان ] (.umran (A

.genel. 2.halk. 3.tüm.1 [ ﻋﻤﻮم ] (.umûm (A

.genellikle [ ﻋﻤﻮﻡﺎ ] (.umûmen (A

500 .genelev [ ﻋﻤﻮم ﺧﺎﻥﻪ ] (.umûmhâne (A.-F

.genel [ ﻋﻤﻮﻡﯽ ] (.umûmî (A umûmîleşmek genelleşmek.

.genellik [ ﻋﻤﻮﻡﻴﺖ ] (.umûmiyyet (A umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.

.işler [ اﻡﻮر ] (.umûr (A

.sertlik, katılık, şiddet [ ﻋﻨﻒ ] (.unf (A

.sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla [ ﻋﻨﻔﺎ ] (.unfen (A

.gençlik ödnemi [ ﻋﻨﻔﻮان ] (.unfuvân (A

.örnek [ اﻥﻤﻮذج ] (.unmûzec (A

.hünnap [ ﻋﻨﺎب ] (.unnâb (A

.eleman.madde. 2.topluluk.1 [ ﻋﻨﺼﺮ ] (.unsur (A

.arifler [ ﻋﺮﻓﺎ ] (.urefâ (A

.yükselme, göklere ağma [ ﻋﺮوج ] (.urûc (A urûc etmek yükselmek, göklere ağmak.

.damarlar. 2.ırklar.1 [ ﻋﺮوق ] (.urûk (A

.kulp [ ﻋﺮوﻩ ] (.urve (A

.çıplak, üryan [ ﻋﺮیﺎن ] (.uryân (A

.özsuyu [ ﻋﺼﺎرﻩ ] (.usâre (A

.güçlük [ ﻋﺴﺮ ] (.usr (A

.güçlük, sıkıntı, zorluk [ ﻋﺴﺮت ] (.usret (A

.efsane, mitoloji [ اﺱﻄﻮرﻩ ] (.ustûre (A

.efsanevî, mitolojik [ اﺱﻄﻮروی ] (.ustûrevî (A

501 .asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod.1 [ اﺹﻮل ] (.usûl (A

.metodik [ اﺹﻮﻝﯽ ] (.usûlî (A

.aşıklar [ ﻋﺸﺎق ] (.uşşâk (A

.sağır [ اﻃﺮوش ] (.utrûş (A

.şefkat [ ﻋﻄﻮﻓﺖ ] (.utûfet (A

.kusurlar [ ﻋﻴﻮب ] (.uyûb (A

.gözler [ ﻋﻴﻮن ] (.uyûn (A

.köşesine çekilme [ ﻋﺰﻝﺖ ] (.uzlet (A

.inziva yeri [ ﻋﺰﻝﺘﮕﺎﻩ ] (.uzletgâh (A.-F

.köşesine çekilen, münzevi [ ﻋﺰﻝﺖ ﮔﺰیﻦ ] (.uzletgüzin (A.-F uzletgüzin olmak köşesine çekilmek.

.büyük, çok büyük [ ﻋﻈﻤﯽ ] (.uzmâ (A

.tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.1 [ ﻋﺬوﺑﺖ ] (.uzûbet (A

.bekarlık [ ﻋﺰوﺑﺖ ] (.uzûbet (A

.organ. 2.üye.1 [ ﻋﻀﻮ ] (.uzv (A

.organik [ ﻋﻀﻮی ] (.uzvî (A

.canlı, organik [ ﻋﻀﻮیﻪ ] (.uzviyye (A

.canlı [ ﻋﻀﻮیﺖ ] (.uzviyyet (A

502

Ü

.ululuk [ اﺑﻬﺖ ] (.übbehet (A

.babalık [ اﺑﻮت ] (.übüvvet (A

.hizmet karşılığında verilen para [ اﺝﺮت ] (.ücret (A

.ücretler [ اﺝﻮر ] (.ücûr (A

.ücretler [ اﺝﻮرات ] (.ücûrât (A

.edipler [ ادﺑﺎ ] (.üdebâ (A

.görev, fonksiyon. [ اﻓﻌﻮﻝﻪ ] (.üf’ûle (A

.görevle ilgili, fonksiyonel [ اﻓﻌﻮﻝﻮی ] (.üf’ûlevî (A

.düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı.1 [ اﻓﺘﺎدﻩ ] (.üftâde (F

.düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar.1 [ اﻓﺘﺎدﮔﺎن ] (.üftâdegân (F

.düşe kalka [ اﻓﺘﺎن و ﺧﻴﺰان ] (.üftânühîzân (F

.batış. 2.ölüm.1 [ اﻓﻮل ] (.üfûl (A

.meyva. 2.azık. 3.zeka.1 [ اﮐﻞ ] (.ükül (A

.dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma.1 [ اﻝﻔﺖ ] (.ülfet (A

ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak.

.ümmetler [ اﻡﻢ ] (.ümem (A

.güvenilir kişiler [ اﻡﻨﺎ ] (.ümenâ (A

.emirler [ اﻡﺮا ] (.ümerâ (A

.ümit, umut [ اﻡﻴﺪ] (.ümîd (F

503 ümîd etmek umutlanmak.

.ümit verici [ اﻡﻴﺪﺑﺨﺶ ] (.ümîdbahş (F

.ümit verme [ اﻡﻴﺪﺑﺨﺸﯽ ] (.ümîdbahşî (F

.ümitli [ اﻡﻴﺪوار ] (.ümîdvâr (F

.ümitli olma [ اﻡﻴﺪواری ] (.ümîdvârî (F

.anne, ana [ ام ] (.ümm (A

.anneler. 2.temeller, esaslar.1 [ اﻡﻬﺎت ] (.ümmehât (A

.ümmet, bir peygambere bağlı olanlar [ اﻡﺖ ] (.ümmet (A

.ümit [ اﻡﻴﺪ ] (.ümmîd (F

.ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen [ اﻡﻴﺖ ] (.ümmiyyet (A

.Mekke [ ام اﻝﺒﻼد ] (.ümmülbilâd (A

.Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz.1 [ ام اﻝﮑﺘﺎب ] (.ümmülkitâb (A

.Mekke [ ام اﻝﻘﺮا ] (.ümmülkurâ (A

.bayındırlık, kalkınma [ ﻋﻤﺮان ] (.ümrân (A

.halk [ اﻥﺎس ] (.ünâs (A

.boru. 2.kılcal damar.1 [ اﻥﺒﻮﺑﻪ ] (.ünbûbe (A

.alışma [ اﻥﺲ ] (.üns (A

.alışma [ اﻥﺴﻴﺖ ] (.ünsiyyet (A

ünsiyyet kesb etmek alışmak.

.dişilik [ اﻥﻮﺛﺖ ] (.ünûset (A

.yalan dolan, uydurma söz, martaval [ ارﺝﻮﻓﻪ ] (.ürcûfe (A

.çıplak, anadan doğma [ ﻋﺮیﺎن ] (.üryân (A

.hafta [ اﺱﺒﻮع ] (.üsbû’ (A

504 .haftalık [ اﺱﺒﻮﻋﯽ ] (.üsbû’î (A

.tutsaklar, esirler [ اﺱﺮا ] (.üserâ (A

.papaz [ اﺱﻘﻒ ] (.üskuf (A

.anlatım tarzı [ اﺱﻠﻮب ] (.üslûb (A

.üs. 2.esas.1 [ اس ] (.üss (A

.asıl, temel [ اس اﻻﺱﺎس ] (.üssülesâs (A

.üstat. 2.profesör. 3.usta.1 [ اﺱﺘﺎد ] (.üstâd (F

.ustaca [ اﺱﺘﺎداﻥﻪ ] (.üstâdâne (F

.ustalık. 2.üstatlık.1 [ اﺱﺘﺎدی ] (.üstâdî (F

.binek ve yük hayvanı [ اﺱﺘﻮر ] (.üstûr (F

.efsane. 2.uydurma söz.1 [ اﺱﻄﻮرﻩ ] (.üstûre (A

.kemik [ اﺱﺘﺨﻮان ] (.üstühan (F

.ustura [ اﺱﺘﺮﻩ ] (.üstüre (F

.silindir [ اﺱﺘﻮاﻥﻪ ] (.üstüvâne (A

.sağlam. 2.güvenilir.1 [ اﺱﺘﻮار ] (.üstüvâr (F

.sağlamlık. 2.güvenilirlik.1 [اﺱﺘﻮاری] (.üstüvârî (F

.deve [ اﺵﺘﺮ ] (.üştür (F

.deveci [ اﺵﺘﺮﺑﺎن ] (.üştürban (F

.kinci [ اﺵﺘﺮدل ] (.üştürdil (F

.deve dikeni [ اﺵﺘﺮﺧﺎر ] (.üştürhâr (F

.kulak [ اذن ] (.üzn (A

505

V

.vaat [ وﻋﺪ ] (.va’d (A va’d edilmek vaat edilmek. va’d etmek vaat etmek.

.vaaz, dinî öğüt [ وﻋﻆ ] (.va’z (A

.bağlı [ واﺑﺴﺘﻪ ] (.vâbeste (F

.bağlılar [ واﺑﺴﺘﮕﺎن ] (.vâbestegân (F

.gerekli [ واﺝﺐ ] (.vâcib (A vâcib olmak gerekmek.

.gerekenler, yapılması gerekli olanlar [ واﺝﺒﺎت ] (.vâcibât (A

.gereken, yapılması gerekli olan [ واﺝﺒﻪ ] (.vâcibe (A

.yapılması gereken, yerine getirilmesi gereken [ واﺝﺐ اﻻیﻔﺎ ] (.vâcibülîfâ (A

.Tanrı [ واﺝﺐ اﻝﻮﺝﻮد ] (.vâcibülvücûd (A

.Tanrı. 2.meydana getiren.1 [ واﺝﺪ ] (.vâcid (A

.vadi. 2.nehir yatağı. 2.saha, alan.1 [ وادی ] (.vâdî (A

.bol [ واﻓﺮ ] (.vâfir (A

.vah, yazık [ واﻩ ] (.vâh (A

.vaha, çöl ortasındaki yeşil alan [ واﺣﻪ ] (.vâha (A

.korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum [ وﺧﺎﻡﺖ ] (.vahâmet (A

.eyvahlar olsun [ واﺣﺴﺮﺕﺎ ] (.vâhasretâ (A

506 .yazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah [ واﺣﻴﻔﺎ ] (.vâhayfâ (A

.Tanrı’nın birliği ile ilgili [ وﺣﺪاﻥﯽ ] (.vahdânî (A

.Tanrı’nın tekliği [ وﺣﺪاﻥﻴﺖ ] (.vahdâniyyet (A

.teklik. 2.birlik, beraberlik.1 [ وﺣﺪت ] (.vahdet (A

.yararsız [ واهﯽ ] (.vâhî (A

.tek, bir tane [ واﺣﺪ ] (.vâhid (A

.tek, biricik [ وﺣﻴﺪ ] (.vahîd (A

.korkunç [ وﺧﻴﻢ ] (.vahîm (A

.yabanıl [ وﺣﺶ ] (.vahş (A

.yabanîlik. 2.korku.1 [ وﺣﺸﺖ ] (.vahşet (A

.korkunç, korku salan [ وﺣﺸﺖ اﻥﮕﻴﺰ ] (.vahşetengîz (A.-F

.korkunç. 2.ıssız.1 [ وﺣﺸﺘﻨﺎک ] (.vahşetnâk (A.-F

.yabanî. 2.acımasız.1 [ وﺣﺸﯽ ] (.vahşî (A

.vahiy [ وﺣﯽ ] (.vahy (A

.vaaz veren, dinî öğütler eden [ واﻋﻆ ] (.vâiz (A

.baş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş [ واژﮔﻮن ] (.vâjgûn (F

.olay. 2.savaş.1 [ وﻗﻌﻪ ] (.vak’a (A

.tarih yazarı [ وﻗﻌﻪ ﻥﻮیﺲ ] (.vak’anüvis (A.-F

.tarih yazarları [ وﻗﻌﻪ ﻥﻮیﺴﺎن ] (.vak’anüvîsân (A.-F

.ağırbaşlılık [ وﻗﺎر ] (.vakar (A

.olaylar [ وﻗﺎیﻊ ] (.vakâyi’ (A

.durma, duruş. 2.durdurma. 3.vakıf. 4.adama.1 [ وﻗﻒ ] (.vakf (A

.durma, duraklama [ وﻗﻔﻪ ] (.vakfe (A

507 .durulacak yer, durak [ وﻗﻔﻪ ﮔﺎﻩ ] (.vakfegâh (A.-F

.vakıf belgesi [ وﻗﻔﻴﻪ ] (.vakfiyye (A

.olay. 2.gerçek.1 [ واﻗﻌﻪ ] (.vâkıa (A

.olaylar [ واﻗﻌﺎت] (.vâkıât (A

.vakfeden. 2.anlamak, bilmek.1 [ واﻗﻒ ] (.vâkıf (A

.olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan [ واﻗﻊ ] (.vâki (A vâki’ olmak 1.olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek. 2.bulunmak, yer almak.

.okka [ وﻗﻴﻪ ] (.vakiyye (A

.vakit [ وﻗﺖ ] (.vakt (A

.diği zaman– [ وﻗﺘﺎﮐﻪ ] (.vaktâki (A.-F

.ağırbaşlı [ وﻗﻮر ] (.vakûr (A

.ağırbaşlılıkla [ وﻗﻮراﻥﻪ ] (.vakûrâne (A.-F

.yüksek, yüce [ واﻻ ] (.vâlâ (F

.yüksek mevki sahibi [ واﻻﺝﺎﻩ ] (.vâlâcâh (F

.saygıdeğer [ واﻻﻗﺪر ] (.vâlâkadr (F.-A

.baba. 2.yol açan, doğuran.1 [ واﻝﺪ ] (.vâlid (A

.anne, ana [ واﻝﺪﻩ ] (.vâlide (A

.anababa [ واﻝﺪیﻦ ] (.vâlideyn (A

.şaşkın [ واﻝﻪ ] (.vâlih (A

.valiler [ واﻝﻴﺎن ] (.vâliyân (A.-F

.borç [ وام ] (.vâm (F

.borçlu [ واﻡﺪار ] (.vâmdâr (F

.alacaklı [ واﻡﺨﻮاﻩ ] (.vâmhâh (F

508 .sonuncu [ واﭘﺴﻴﻦ ] (.vâpesin (F

.gibi, benzer [ وار ] (.vâr (F

.yaprak. 2.kağıt. 3.plaka.1 [ ورق ] (.varak (A

.belge. 2.bir yaprak.1 [ ورﻗﻪ ] (.varaka (A

.kağıt parçası. 2.pusula, not.1 [ ورق ﭘﺎرﻩ ] (.varakpâre (A.-F

.kurtulmuş, rahat. 2.uzak.1 [ وارﺱﺘﻪ ] (.vâreste (F

.gibi [ واری ] (.vârî (F

.gelen, ulaşan. 2.sözkonusu.1 [ وارد ] (.vârid (A

.kazanç, gelir [ واردات ] (.vâridât (A

.gelen, ulaşan. 2.akla gelen.1 [ واردﻩ ] (.vâride (A

.mirasçı [ وارث ] (.vâris (A

.uçurum. 2.tehlike.1 [ ورﻃﻪ ] (.varta (A

.ters, başaşağı [ وارون ] (.vârûn (F

.ters, başaşağı [ واروﻥﻪ ] (.vârûne (F

.orta. 2.ortalama.1 [ وﺱﻂ ] (.vasat (A

.ortalama. 2.orta.1 [ وﺱﻄﯽ ] (.vasatî (A

.nitelik, özellik. 2.övgü.1 [ وﺹﻒ ] (.vasf (A

.ulaşan, kavuşan, gelen [ واﺹﻞ ] (.vâsıl (A vâsıl olmak ulaşmak, kavuşmak.

.aracı. 2.araç, alet.1 [ واﺱﻄﻪ ] (.vâsıta (A

.geniş. 2.yaygın. 3.kapsamlı. 4.enli. 5.bol.1 [ واﺱﻊ ] (.vâsi’ (A

.vasiyet [ وﺹﻴﺖ ] (.vasiyyet (A

.vasiyet mektubu [ وﺹﻴﺖ ﻥﺎﻡﻪ ] (.vasiyyetnâme (A.-F

509 .ulaşma. 2.kavuşma, vuslat. 3.bağlama, ulama.1 [ وﺹﻞ ] (.vasl (A

.öven, anlatan, tavsif eden [ وﺹﺎف ] (.vassaf (A

.ulaştıran [ وﺹﺎل ] (.vassal (A

.yurt [ وﻃﻦ ] (.vatan (A

.yurttaş [ وﻃﻨﺪاش ] (.vatandaş (A.-T

.yurt ile ilgili [ وﻃﻨﯽ ] (.vatanî (A

.yurtsever [ وﻃﻦ ﭘﺮور ] (.vatanperver (A.-F

.yurtseverce [ وﻃﻦ ﭘﺮوراﻥﻪ ] (.vatanperverâne (A.-F

.yazık, eyvahlar olsun. 2.çığlık.1 [ واویﻼ ] (.vâveylâ (A vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak.

.kısmet [ وایﻪ ] (.vâye (F

.koyma, konulma. 2.bırakma. 3.atama. 4.durum, konum.1 [ وﺽﻊ ] (.vaz’ (A

.doğum [ وﺽﻊ ﺣﻤﻞ ] vaz’ -ı haml

.eski konum, eski durum [ وﺽﻊ ﻗﺪیﻢ ] vaz’ -ı kadîm

.el koyma [ وﺽﻊ یﺪ ] vaz’ -ı yed vaz’ -ı yed edilmek el konulmak. vaz’ -ı yed etmek el koymak. vaz’ etmek koymak.

.konumu bakımından [ وﺽﻌﺎ ] (.vaz’an (A

.görevler, ödevler [ وﻇﺎﺋﻒ ] (.vazâif (A

.koyan, koyucu. 2.hazırlayıcı.1 [ واﺽﻊ ] (.vâzı’ (A

.açık, net [ واﺽﺢ ] (.vâzıh (A

.açıkça, açık olarak [ واﺽﺤﺎ ] (.vâzıhan (A

510 .alçak, aşağı. 2.mütevazi.1 [ وﺽﻴﻊ ] (.vazî' (A

.görev. 2.ödev.1 [ وﻇﻴﻔﻪ ] (.vazîfe (A

.görevli [ وﻇﻴﻔﻪ دار ] (.vazîfedâr (A.-F

.görevine düşkün [ وﻇﻴﻔﻪ ﺵﻨﺎس ] (.vazîfeşinas (A

.durum, konum [ وﺽﻌﻴﺖ ] (.vaziyet (A

.günah [ وﺑﺎل ] (.vebâl (A

.yüz güzelliği [ وﺝﺎهﺖ ] (.vecâhet (A

.coşku [ وﺝﺪ ] (.vecd (A

.coşkulu, heyecanlandıran [ وﺝﺪﺁور ] (.vecdâver (A.-F

.yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey.1 [ وﺝﻪ ] (.vech (A

.yüz. 2.yön, taraf.1 [ وﺝﻬﻪ ] (.veche (A

.yapılması gereken, görev [ وﺝﻴﺒﻪ ] (.vecîbe (A

.özlü [ وﺝﻴﺰ ] (.vecîz (A

.özdeyiş [ وﺝﻴﺰﻩ ] (.vecîze (A

.ayrılış, ayrılma [ وداع ] (.vedâ (A

.emanetler [ ودایﻊ ] (.vedâyi’ (A

.emanet [ ودیﻌﻪ ] (.vedîa (A

.sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme.1 [ وﻓﺎ ] (.vefâ (A vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek.

.vefalı [ وﻓﺎدار ] (.vefâdâr (A.-F

.vefalı [ وﻓﺎﮐﺎر ] (.vefâkâr (A.-F

.ölüm [ وﻓﺎت ] (.vefât (A vefât etmek ölmek.

511 .ölümler [ وﻓﻴﺎت ] (.vefeyât (A

.uyum. 2.uygun.1 [ وﻓﻖ ] (.vefk (A

.ondan başka [ وﻏﻴﺮﻩ ] (.vegayrühü (A

.ondan başkaları [ وﻏﻴﺮهﻢ ] (.vegayrühüm (A

.vah [ وﻩ ] (.veh (F.-A

.bağış, vergi [ وهﺐ ] (.vehb (A

.Tanrı vergisi [ وهﺒﯽ ] (.vehbî (A

.var gerisini kıyas et [ و هﻠﻢ ﺝﺮی ] (.vehelümmecerrâ (A

.çok bağışlayıcı Tanrı [ وهﺎب ] (.vehhâb (A

.vehhâbîlik [ وهﺎﺑﻴﺖ ] (.vehhâbiyyet (A

.vehhâbîler [ وهﺎﺑﻴﻮن ] (.vehhâbiyyûn (A

.kuruntu [ وهﻢ ] (.vehim (A

.ansızın [ وهﻠﺔ ] (.vehleten (A

.kuruntu [ وهﻢ ] (.vehm (A

.kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş [ وهﻤﯽ ] (.vehmî (A

.kuruntulu [ وهﻤﻨﺎک ] (.vehmnâk (A.-F

.yoksa, aksi takdirde [ واﻻ ] (.veillâ (A

.arsızlık, utanmazlık, hayasızlık [ وﻗﺎﺣﺖ ] (.vekâhat (A

.vekillik. 2.bakanlık. 3.avukatlık.1 [ وﮐﺎﻝﺖ ] (.vekâlet (A

.vekil olarak [ وﮐﺎﻝﺔ ] (.vekâleten (A

.vekillik belgesi [ وﮐﺎﻝﺖ ﻥﺎﻡﻪ ] (.vekâletnâme (A.-F

.sadrazam [ وﮐﺎﻝﺖ ﭘﻨﺎﻩ ] (.vekâletpenâh (A.-F

.olaylar. 2.savaşlar.1 [ وﻗﺎیﻊ ] (.vekâyi’ (A

512 .bununla kıyasla [ وﻗﺲ ﻋﻠﯽ هﺬا ] (.vekıs’alâhâzâ (A

.avukat. 2.biri tarafından yetki verilmiş. 3.bakan.1 [ وﮐﻴﻞ ] (.vekil (A

.doğum. 2.doğum günü.1 [ وﻻدت ] (.velâdet (A

.velîlik. 2.dostluk. 3.otorite.1 [ وﻻیﺖ ] (.velâyet (A

.olsa da [ وﻝﻮ ] (.velev (A

.kısaca, sözün kısası [ واﻝﺤﺎﺹﻞ ] (.velhâsıl (A

.ermiş, velî. 2.çocuktan sorumlu olan.1 [ وﻝﯽ ] (.velî (A

.ama, fakat [ وﻝﯽ ] (.velî (F

.veliaht [ وﻝﻴﻌﻬﺪ ] (.velîahd (A

.ama, ancak [ وﻝﻴﮏ ] (.velîk (F

.ama, ancak [ وﻝﻴﮑﻦ ] (.velîkin (F

.ziyafet. 2.düğün.1 [ وﻝﻴﻤﻪ ] (.velîme (A

.doğurgan. 2.üretken.1 [ وﻝﻮد ] (.velûd (A

.gürültü patırtı [ وﻝﻮﻝﻪ ] (.velvele (A

.öte [ ورا ] (.verâ (A

.varislik [ وراﺛﺖ ] (.verâset (A

.gül [ ورد ] (.verd (A

.şişkinlik, şiş. 2.verem, tüberküloz.1 [ ورم ] (.verem (A

.varisler, mirasçılar [ ورﺛﻪ ] (.verese (A

.toplardamar [ وریﺪ ] (.verîd (A

.belgeler [ وﺛﺎﺋﻖ ] (.vesâik (A

.sebepler [ وﺱﺎﺋﻞ ] (.vesâil (A

.araçlar. 2.aracılar.1 [ وﺱﺎﺋﻂ ] (.vesâit (A

513 .aracılık [ وﺱﺎﻃﺖ ] (.vesâtet (A

.vasiyetler [ وﺹﺎیﺎ ] (.vesâyâ (A

.belge [ وﺛﻴﻘﻪ ] (.vesîka (A

.sebep, bahane. 2.yol.1 [ وﺱﻴﻠﻪ ] (.vesîle (A

.rastık [ وﺱﻤﻪ ] (.vesme (A

.kuruntu [ وﺱﻮﺱﻪ ] (.vesvese (A

.gibi [ وش ] (.veş (F

.vaşak [ وﺵﻖ ] (.veşak (A

.kazık [ وﺕﺪ ] (.veted (A

.kiriş. 2.saz teli.1 [ وﺕﺮ ] (.veter (A

.üslup. 2.süreç. 3.dar yol.1 [ وﺕﻴﺮﻩ ] (.vetîre (A

.yazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun [ ویﻞ ] (.veyl (A

.görevler, ödevler [ وﻇﺎﺋﻒ ] (.vezâif (A

.esen [ وزان ] (.vezân (F

.vezirlik [ وزارت ] (.vezâret (A

.eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi [ وزیﺮ ] (.vezîr (A

.ağırlık [ وزن ] (.vezn (A

.ağırlık. 2.tartı. 3.para gişesi.1 [ وزﻥﻪ ] (.vezne (A

.gişe görevlisi [ وزﻥﻪ دار ] (.veznedâr (A.-F

.yüzleşerek, yüzüne karşı [ وﺝﺎهﺎ ] (.vicâhen (A

.yüzyüze [ وﺝﺎهﯽ ] (.vicâhî (A

.iyi ile kötüyü ayırt edip değerlendirme duygusu [ وﺝﺪان ] (.vicdân (A

.vicdan bakımından [ وﺝﺪاﻥﺎ ] (.vicdânen (A

514 .sevgi. 2.dostluk.1 [ وداد ] (.vidâd (A

.koruma [ وﻗﺎیﻪ ] (.vikâye (A vikâye etmek korumak, esirgemek, kayırmak.

.doğum. 2.doğum günü.1 [ وﻻدت ] (.vilâdet (A

.vilayetler [ وﻻیﺎت ] (.vilâyât (A

.bebekler. 2.köleler.1 [ وﻝﺪان ] (.vildân (A

.yıkık, harap olmuş. 2.yıkıntı, harabe.1 [ ویﺮان ] (.vîrân (F vîrân etmek yıkmak, harap etmek. vîrân olmak 1.yıkılmak, harap olmak. 2.perişan olmak.

.yıkıntı alan, harap yer, harap bina [ ویﺮاﻥﻪ ] (.vîrâne (F

.haraplık [ ویﺮاﻥﯽ ] (.vîrânî (F

.dua [ ورد ] (.vird (A vird etmek dua etmek.

.antlaşma [ وﺛﺎق ] (.visâk (A

.ulaşma, varma. 2.kavuşma, vuslat.1 [ وﺹﺎل ] (.visâl (A

.bolluk [ وﻓﻮر ] (.vufûr (A

.vahşiler. 2.yaban hayvanları.1 [ وﺣﻮش ] (.vuhûş (A vukû bulmak meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek.

.meydana gelme, cereyan etme [ وﻗﻮع ] (.vukû’ (A

.olaylar. 2.polisiye olaylar.1 [ وﻗﻮﻋﺎت ] (.vukûât (A

.bir konu hakkında geniş bilgi sahibi olma [ وﻗﻮف ] (.vukûf (A vukufsuz (A.-T.) bilgisiz.

.sağlam [ وﺛﻘﯽ ] (.vuskâ (A

515 .ek. 2.yama.1 [ وﺹﻠﻪ ] (.vusla (A

.ulaşma. 2.kavuşma.1 [ وﺹﻠﺖ ] (.vuslat (A

.orta, iç [ وﺱﻄﯽ ] (.vustâ (A

.ulaşma, gelme [ وﺹﻮل ] (.vusûl (A vusûl eylemek gelmek, ulaşmak.

.abdest [ وﺽﻮء ] (.vuzû (A

.açıklık [ وﺽﻮح ] (.vuzûh (A

.gereklilik [ وﺝﻮب ] (.vücûb (A

.varlık. 2.beden. 3.var oluş.1 [ وﺝﻮد ] (.vücûd (A vücûd bulmak meydana gelmek, oluşmak.

.yüzler. 2.şekiller, tarzlar. 3.yüzeyler. 4.ileri gelenler.1 [ وﺝﻮﻩ ] (.vücûh (A

.elçiler [ وﻓﻮد ] (.vüfûd (A

.bolluk [ وﻓﻮر ] (.vüfûr (A

.vekiller. 2.bakanlar.1 [ وﮐﻼ ] (.vükelâ (A

.valiler [ وﻻت ] (.vülât (A

.giriş, geliş [ ورود ] (.vürûd (A vürûd etmek girmek, gelmek.

.genişlik. 2.kapasite. 3.takat.1 [ وﺱﻊ ] (.vüs’ (A

.genişlik. 2.kapasite. 3.parasal yeterlik. 4.genlik.1 [ وﺱﻌﺖ ] (.vüs’at (A

.sağlam [ وﺛﻘﯽ ] (.vüskâ (A

.sağlamlık. 2.güvenilirlik.1 [ وﺛﻮق ] (.vüsûk (A

.vezirler [ وزرا ] (.vüzerâ (A

516

Y

.ey [ یﺎ ] (.yâ (A

.bulan [ یﺎب ] (.yâb (F

.kuru [ یﺎﺑﺲ ] (.yâbis (A

.hatırlama. 2.gönül, hatır. 3.anı, hatıra.1 [ یﺎد ] (.yâd (F yâd edilmek anılmak, hatırlanmak. yâd etmek anmak, hatırlamak.

.anı. 2.hatıra.1 [ یﺎدﮔﺎر ] (.yâdgâr (F yadigâr bk. yâdgâr.

.talan, çapul [ یﻐﻤﺎ ] (.yağmâ (F yağma eylemek talan etmek, yağmalamak.

.yağmacı [ یﻐﻤﺎﮔﺮ ] (.yağmâger (F

.buz [ یﺦ ] (.yah (F

.buzlanmış, donmuş [ یﺦ ﺑﺴﺘﻪ ] (.yahbeste (F

.yahut [ یﺎﺧﻮد ] (.yâhud (F

.umutsuz [ یﺎﺋﺲ ] (.yâis (A

.uyanıklık [ یﻘﻈﻪ ] (.yakaza (A

.kesin bilgi [ یﻘﻴﻦ ] (.yakîn (A

.kesin olarak [ یﻘﻴﻨﺎ ] (.yakînen (A

.yakut. 2.dudak.1 [ یﺎﻗﻮت ] (.yâkût (A

517 .uyanık [ یﻘﻈﺎن ] (.yakzân (A

.yele. 2.boyun.1 [ یﺎل ] (.yâl (F

.keşke [ یﺎ ﻝﻴﺖ ] (.yâleyte (A

.dost. 2.sevgili. 3.arkadaş.1 [ یﺎر ] (.yâr (F

.güç [ یﺎرا ] (.yârâ (F

.dostlar, arkadaşlar [ یﺎران ] (.yârân (F

.dostluk. 2.yardım.1 [ یﺎری ] (.yârî (F

.yasemin [ یﺎﺱﻤﻦ ] (.yâsemen (F

.zırva, saçma [ یﺎوﻩ ] (.yâve (F

.zırvalayan, saçmalayan [ یﺎوﻩ ﮔﻮ ] (.yâvegû (F

.yardımcı [ یﺎور ] (.yâver (F

.onbir [ یﺎزدﻩ ] (.yâzdeh (F

.umutsuzluk [ یﺄس ] (.ye’s (A

.üzücü [ یﺄس اﻓﺰا ] (.ye’sefzâ (A.-F

.yabanıl. 2.ürkek. 3.kaba.1 [ یﺒﺎﻥﯽ ] (.yebânî (F

.el. 2.güç.1 [ یﺪ ] (.yed (A

.birler [ یﮕﺎن ] (.yegân (F

.bir bir, tek tek [ یﮕﺎن یﮕﺎن ] (.yegân yegân (F

.biricik [ یﮕﺎﻥﻪ ] (.yegâne (F

.birlik, teklik [ یﮕﺎﻥﮕﯽ ] (.yegânegî (F

.bir [ یﮏ ] (.yek (F

.bir bir, birer birer [ یﮏ ﺑﻴﮏ ] (.yekbeyek (F

.tek yön. 2.aynı görüşlü.1 [ یﮏ ﺝﻬﺖ ] (.yekcihet (F.-A

518 .aynı türden [ یﮏ ﺝﻨﺲ ] (.yekcins (F.-A

.birbiri [ یﮏ دیﮕﺮ ] (.yekdîger (F

.bir gönül [ یﮏ دل ] (.yekdil (F yeknazarda (F.-A.-T.) ilk bakışta, bir bakışta.

.tek parça. 2.bütün.1 [ یﮏ ﭘﺎرﻩ ] (.yekpâre (F

.bir şekilde. 2.birlikte.1 [ یﮑﺴﺎن ] (.yeksân (F

.aynı düzeyde, eşit seviyeli [ یﮏ ﺱﻮیﻪ ] (.yekseviye (F.-A

.pazar [ یﮏ ﺵﻨﺒﻪ ] (.yekşenbe (F

.tek başına [ یﮏ ﺕﻨﻪ ] (.yektene (F

.toplam [ یﮑﻮن ] (.yekûn (A

.yiğit [ یﻞ ] (.yel (F

.uzun [ یﻠﺪا ] (.yeldâ (F

.sağ, sağ yön. 2.ant, yemin.1 [ یﻤﻴﻦ ] (.yemîn (A

.sol, sol taraf [ یﺴﺎر ] (.yesâr (A

.kolay [ یﺴﻴﺮ ] (.yesîr (A

.biricik, tek. 2.yetim [ یﺘﻴﻢ ] (.yetîm (A

.yetim kız çocuğu [ یﺘﻴﻤﻪ ] (.yetîme (A

.yetimler evi [ یﺘﻴﻢ ﺧﺎﻥﻪ ] (.yetîmhâne (A.-F

.yakutlar [ یﻮاﻗﻴﺖ ] (.yevâkît (A

.gün [ یﻮم ] (.yevm (A

.günden güne [ یﻮﻡﺎ ﻓﻴﻮﻡﺎ ] (.yevmenfeyevmen (A

.günlük, gündelik [ یﻮﻡﯽ ] (.yevmî (A

.gündelik ücret [ یﻮﻡﯽ ] (.yevmiyye (A

519 .Tanrı [ یﺰدان ] (.yezdân (F

.kuruluk [ یﺒﻮﺱﺖ ] (.yubûset (A

.boyunduruk [ یﻮغ ] (.yûğ (F

.pars [ یﻮز ] (.yûz (F

.kuruluk [ یﺒﻮﺱﺖ ] (.yübûset (A

.mümkün, olabilir, olası [ یﻤﮑﻦ ] (.yümkin (A

.uğur [ یﻤﻦ ] (.yümn (A

.sağ taraf [ یﻤﻨﯽ ] (.yümnâ (A

.uğurlu [ یﻤﻨﯽ ] (.yümnî (A

.kolaylık. 2.zenginlik.1 [ یﺴﺮ ] (.yüsr (A

.sol taraf [ یﺴﺮی ] (.yüsrâ (A

520

Z

.zayıflık, zaaf [ ﺽﻌﻒ ] (.za’f (A za’f gelmek zayıflamak.

.safran [ زﻋﻔﺮان ] (.za’ferân (A

.zayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili [ ﺽﻌﻔﯽ ] (.za’fî (A

.zayıflık, zafiyet [ ﺽﻌﻔﻴﺖ ] (.za’fiyyet (A

.güvenlik görevlisi [ ﺽﺎﺑﻄﻪ ] (.zâbıta (A

.boğazlayan [ ذاﺑﺢ ] (.zâbih (A

.subay [ ﺽﺎﺑﻂ ] (.zâbit (A

.subaylar [ ﺽﺎﺑﻄﺎن ] (.zâbitân (A.-F

.tutma. 2.ele geçirme. 3.kavrama.1 [ ﺽﺒﻂ ] (.zabt (A zabt edilmek ele geçirilmek. zabt etmek ele geçirmek. zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü. zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü.

.güvenlik güçleri, polis, jandarma [ ﺽﺒﻄﻴﻪ ] (.zabtiyye (A

.tutanak, zabıt yazısı [ ﺽﺒﻂ ﻥﺎﻡﻪ ] (.zabtnâme (A.-F

.disiplin [ ﺽﺒﻂ و رﺑﻂ ] (.zabtürabt (A

.göztaşı [ زاج ] (.zâc (A

.azık [ زاد ] (.zâd (A

521 .doğmuş. 2.doğum.1 [ زاد ] (.zâd (F

.doğmuş. 2.evlat.1 [ زادﻩ ] (.zâde (F

.soylular, aristokratlar [ زادﮔﺎن ] (.zâdegân (F zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak.

.üstünlük kazanma [ ﻇﻔﺮ ] (.zafer (A

.üstünlük kazanan, muzaffer olan [ ﻇﻔﺮیﺎب ] (.zaferyâb (A.-F zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak.

.karga [ زاغ ] (.zâğ (F

.çaylak [ زﻏﻦ ] (.zağan (F

.zahireler [ ذﺧﺎﺋﺮ ] (.zahâir (A

.giden. 2.sanıya kapılan.1 [ ذاهﺐ ] (.zâhib (A zâhib olmak 1.gitmek. 2.sanıya kapılmak.

.aşırı dindar, zühd ile uğraşan [ زاهﺪ ] (.zâhid (A

.zahitçe [ زاهﺪاﻥﻪ ] (.zâhidâne (A.-F

.ortaya çıkan, görünen, zuhur eden. 2.belli, açık, aşikâr.1 [ ﻇﺎهﺮ ] (.zâhir (A 3.sanırım. 4.görünüş, dış yüz. zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek.

.sadece görünüşe bakan [ ﻇﺎهﺮﺑﻴﻦ ] (.zâhirbîn (A.-F

.depolanmış erzak [ ذﺧﻴﺮﻩ ] (.zahîre (A

.görünüşte, görünüşe göre [ ﻇﺎهﺮا ] (.zâhiren (A

.dış görünüş ile ilgili, görünüşteki [ ﻇﺎهﺮی ] (.zâhirî (A

.sadece dış görünüşe bakan [ ﻇﺎهﺮﭘﺮﺱﺖ ] (.zâhirperest (A.-F

.yara [ زﺧﻢ ] (.zahm (F

522 .yaralı [ زﺧﻤﺪار ] (.zahmdâr (F

.vuruş. 2.yara. 3.tezene, mızrap.1 [ زﺧﻤﻪ ] (.zahme (F

.sıkıntı, meşakkat. 2.güç.1 [ زﺣﻤﺖ ] (.zahmet (A

.yaralı [ زﺧﻢ زدﻩ ] (.zahmzede (F

.sırt, arka. 2.arka yüz.1 [ ﻇﻬﺮ ] (.zahr (A

.kağıdın arka yüzündeki yazı [ ﻇﻬﺮیﻪ ] (.zahriye (A

.artık. 2.artan. 3.artı. 4.gereksiz.1 [ زاﺋﺪ ] (.zâid (A

.zayıf, güçsüz [ ﺽﻌﻴﻒ ] (.zaîf (A

.tadan, tadına varan [ ذاﺋﻖ ] (.zâik (A

.tat alma duyusu [ ذاﺋﻘﻪ ] (.zâika (A

.yok olan, yok olucu [ زاﺋﻞ ] (.zâil (A zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak.

.ziyaretçi [ زاﺋﺮ ] (.zâir (A

.zikreden [ ذاﮐﺮ ] (.zâkir (A

.zakkum ağacı. 2.zıkkım.1 [ زﻗﻮم ] (.zakkûm (A

.saçları ağarmış, ihtiyar [ زال ] (.zâl (F

.karanlık [ ﻇﻼم ] (.zalâm (A

.zulüm eden [ ﻇﺎﻝﻢ ] (.zâlim (A

.zalimce [ ﻇﺎﻝﻤﺎﻥﻪ ] (.zâlimâne (A.-F

.ekler [ ﺽﻤﺎﺋﻢ ] (.zamâim (A

.devir. 2.felek.1 [ زﻡﺎﻥﻪ ] (.zamâne (A

.ek [ ﺽﻤﻴﻤﻪ ] (.zamîme (A

.ek olarak [ ﺽﻤﻴﻤﺔ ] (.zamimeten (A

523 .tazmin eden [ ﺽﺎﻡﻦ ] (.zâmin (A

.gönül. 2.iç. 3.zamir, adıl.1 [ ﺽﻤﻴﺮ ] (.zamîr (A

.ekleme, arttırma [ ﺽﻢ ] (.zamm (A zamm edilmek eklenmek, arttırılmak. zamm etmek eklemek, arttırmak. zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek.

.ötre [ ﺽﻤﻪ ] (.zamme (A

.zan, sanı [ ﻇﻦ ] (.zan (A

.zambak [ زﻥﺒﻖ ] (.zanbak (A

.zan altında bulunan [ ﻇﻨﻴﻦ ] (.zanîn (A

.zan, sanı [ ﻇﻦ ] (.zann (A zannedilmek sanılmak. zannetmek sanmak.

.diz [ زاﻥﻮ ] (.zânû (F zapt bk. zabt. zapt edilmek ele geçirmek. zapt etmek ele geçirmek. zaptiye bk. zabtiyye

.perişan, ağlayan, inleyen. 2.inilti.1 [ زار ] (.zâr (F

.yer [ زار ] (.zâr (F zâr etmek ağlayıp inlemek. zâr olmak ağlayıp inlemek.

.zariflik [ ﻇﺮاﻓﺖ ] (.zarâfet (A

524 .ziyan [ ﺽﺮر ] (.zarar (A

.zarar gören [ ﺽﺮردیﺪﻩ ] (.zarardîde (A.-F

.vuruş [ ﺽﺮب ] (.zarb (A

.darphane [ ﺽﺮب ﺧﺎﻥﻪ ] (.zarbhâne (A.-F

.kap. 2.mektup zarfı. 3.zarf.1 [ ﻇﺮف ] (.zarf (A

.kapasite [ ﻇﺮﻓﻴﺖ ] (.zarfiyyet (A

.inleme, zar zar ağlama [ زاری ] (.zârî (F

.ekici, çiftçi [ زارع ] (.zâri’ (A

.zarafet sahibi, nazik, nüktedan [ ﻇﺮیﻒ ] (.zarîf (A

.zarifçe [ ﻇﺮیﻔﺎﻥﻪ ] (.zarîfâne (A.-F

.sıkıntılar, mecburiyetler [ ﺽﺮورات ] (.zarûrât (A

.sıkıntı. 2.yoksulluk. 3.zorunluluk.1 [ ﺽﺮورت ] (.zarûret (A

.zorunlu [ ﺽﺮوری ] (.zarûrî (A

.zorunluluklar [ ﺽﺮوریﺎت ] (.zarûriyyât (A

.kişi. 2.kendi.1 [ ذات ] (.zât (A

.aslında [ ذاﺕﺎ ] (.zâten (A

.kişisel [ ذاﺕﯽ ] (.zâtî (A

.akciğer zarı iltihabı, zatülcenp [ ذات اﻝﺠﻨﺐ ] (.zâtülcenb (A

.zatürriye, akciğer iltihabı [ ذات اﻝﺮﺋﻪ ] (.zâtürrie (A

.ışık [ ﺽﻮء ] (.zav’ (A

.dış yüzler [ ﻇﻮاهﺮ ] (.zavâhir (A

.açı. 2.köşe. 3.küçük tekke.1 [ زاویﻪ ] (.zâviye (A

.kaybolan [ ﺽﺎیﻊ ] (.zâyi’ (A

525 zâyi’ etmek kaybetmek, yitirmek. zâyi’ olmak kaybolmak, yitmek.

.kayıplar [ ﺽﺎیﻌﺎت ] (.zâyi’ât (A

.dil [ زﺑﺎن ] (.zebân (F

.dili uzun [ زﺑﺎن دراز ] (.zebândıraz (F

.yalaz. 2.dilimsi.1 [ زﺑﺎﻥﻪ ] (.zebâne (F

.ünlü, dillerde dolaşan [ زﺑﺎﻥﺰد ] (.zebânzed (F

.üst [ زﺑﺮ ] (.zeber (F

.fıstık yeşili [ زﺑﺮﺝﺪی ] (.zebercedî (A

.boğazlama [ ذﺑﺢ ] (.zebh (A zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek. zebh etmek boğazlamak, kesmek.

.kesilmiş hayvan, boğazlanmış [ ذﺑﻴﺢ ] (.zebîh (A

.pislik. 2.gübre.1 [ زﺑﻴﻞ ] (.zebîl (A

.alçak. 2.aciz, zavallı. 3.güçsüz.1 [ زﺑﻮن ] (.zebûn (F zebûn etmek 1.alçaltmak. 2.aciz bırakmak. 3.güçsüz bırakmak. zebûn olmak 1.alçalmak. 2.aciz kalmak. 3.güçsüz kalmak.

.zorlama. 2.eziyet etme.1 [ زﺝﺮ ] (.zecr (A

.zorlayarak, zorlayıcı [ زﺝﺮی ] (.zecrî (A

vurmuş, dövmüş. 2.vurulmuş, dövülmüş. 3.uğramış, müptela.1 [ زدﻩ ] (.zede (F olmuş.

.gidiş. 2.sanıya kapılma.1 [ ذهﺎب ] (.zehâb (A

.altın [ ذهﺐ ] (.zeheb (A

526 .çiçek [ زهﺮ ] (.zehr (A

.zehir, ağı [ زهﺮ ] (.zehr (F

.çiçek [ زهﺮﻩ ] (.zehre (A

.acı gülüş [ زهﺮﺧﻨﺪ ] (.zehrhand (F

.zehirli [ زهﺮﻥﺎک ] (.zehrnâk (F

.zekilik [ ذﮐﺎ ] (.zekâ (A

.çene [ زﻗﻦ ] (.zekan (A

.zekilik [ ذﮐﺎوت ] (.zekâvet (A

.erkek. 2.erkeklik üreme organı.1 [ ذﮐﺮ ] (.zeker (A

.depremler [ زﻻزل ] (.zelâzil (A

.düşkün, zavallı [ ذﻝﻴﻞ ] (.zelîl (A

.sürçme, kayma [ زل ] (.zell (A

.deprem [ زﻝﺰﻝﻪ ] (.zelzele (A

.zaman. 2.çağ. 3.süre.1 [ زﻡﺎن ] (.zemân (A

.devir. 2.felek.1 [ زﻡﺎﻥﻪ ] (.zemâne (A

.karakış [ زﻡﻬﺮیﺮ ] (.zemherîr (A

.kötü [ ذﻡﻴﻢ ] (.zemîm (A

.yer. 2.dünya. 3.fon. 4.konu, alan.1 [ زﻡﻴﻦ ] (.zemîn (F

.saygı ile yer öpme [ زﻡﻴﻦ ﺑﻮﺱﯽ ] (.zeminbûsî (F

.kış [ زﻡﺴﺘﺎن ] (.zemistan (F

.kışlık [ زﻡﺴﺘﺎﻥﯽ ] (.zemistânî (F

.kötüleme, yerme [ ذم ] (.zemm (A zemm edilmek kötülenmek, yerilmek.

527 zemm etmek kötülemek, yermek.

.melodi. 2.mırıltı.1 [ زﻡﺰﻡﻪ ] (.zemzeme (A

.kadın [ زن ] (.zen (F

.zındıklar [ زﻥﺎدﻗﻪ ] (.zenâdıka (A

.kadınca, kadınsı. 2.kadın işi.1 [ زﻥﺎﻥﻪ ] (.zenâne (F

.suç, günah [ ذﻥﺐ ] (.zenb (A

.zembil [ زﻥﺒﻴﻞ ] (.zenbîl (A

.zemberek [ زﻥﺒﻮرک ] (.zenbûrek (F

.zencefil [ زﻥﺠﺒﻴﻞ ] (.zencebîl (A

.siyahî, zenci [ زﻥﺠﯽ ] (.zencî (A

.zincir [ زﻥﺠﻴﺮ ] (.zencîr (F

.zincirli. 2.zincirlik deli.1 [ زﻥﺠﻴﺮی ] (.zencîrî (F

.zındıklık [ زﻥﺪﻗﻪ ] (.zendeka (A

.zampara [ زن دوﺱﺖ ] (.zendost (F

.kuyruk [ ذﻥﺐ ] (.zeneb (A

.çene [ زﻥﺨﺪان ] (.zenehdân (F

.zil. 2.pas.1 [ زﻥﮓ ] (.zeng (F

.zenci, siyahî [ زﻥﮕﯽ ] (.zengî (F

.çan. 2.çıngırak.1 [ زﻥﮕﻮﻝﻪ ] (.zengûle (F

.kadın rolünü üstlenen erkek sanatçı [ زﻥﻪ ] (.zenne (F

.kadın düşkünü [ زن ﭘﺮﺱﺖ ] (.zenperest (F

.altın. 2.akçe.1 [ زر ] (.zer (F

.ekim [ زرع ] (.zer’ (A

528 .zürafa [ زراﻓﻪ ] (.zerâfe (A

.sırmacı [ زرﺑﺎف ] (.zerbâf (F

.sarı [ زرد ] (.zerd (F

.zerdali [ زرداﻝﻮ ] (.zerdâlû (F

.zerde. 2.sarılık. 3.safran.1 [ زردﻩ ] (.zerde (F

.sırmacı [ زردوز ] (.zerdûz (F

.altın saçılmış, altın yaldızlı [ زراﻓﺸﺎن ] (.zerefşân (F

.kuyumcu [ زرﮔﺮ ] (.zerger (F

.köle [ زرﺧﺮیﺪ ] (.zerharîd (F

.altından [ زریﻦ ] (.zerîn (F

.deri altına verme, şırınga etme [ زرق ] (.zerk (A

.ekici, çiftçi [ زراع ] (.zerrâ’ (A

.ikiyüzlü [ زراق ] (.zerrâk (A

.zerreler [ ذرات ] (.zerrât (A

.en küçük parça, molekül. 2.azıcık, birazcık.1 [ ذرﻩ ] (.zerre (A

.kılı kırk yaran [ ذرﻩ ﺵﮑﺎف ] (.zerreşikâf (A.-F

.altından [ زریﻦ ] (.zerrin (F

.yok olma, yok oluş. 2.batma. 3.öğle.1 [ زوال ] (.zevâl (A

.yok olmayan, kalıcı [ زوال ﻥﺎﭘﺬیﺮ ] (.zevâlnâpezîr (A.-F

.yok olucu, fani [ زواﻝﭙﺬیﺮ ] (.zevâlpezîr (A.-F

.kişiler [ ذوات ] (.zevât (A

.açılar. 2.köşeler. 3.küçük tekkeler, zaviyeler.1 [ زوایﺎ ] (.zevâyâ (A

.koca. 2.çiftin teki.1 [ زوج ] (.zevc (A

529 .nikahlı kadınlar, karılar [ زوﺝﺎت ] (.zevcât (A

.nikahlı kadın, karı [ زوﺝﻪ ] (.zevce (A

.karıkoca [ زوﺝﺘﻴﻦ ] (.zevceteyn (A

.karıkoca [ زوﺝﻴﻦ ] (.zevceyn (A

.eşlik [ زوﺝﻴﺖ ] (.zevciyet (A

.erime [ ذوﺑﺎن ] (.zevebân (A

.beğeni, hoşlanma. 2.tat.1 [ ذوق ] (.zevk (A

.zevk veren [ ذوق ﺑﺨﺶ ] (.zevkbahş (A.-F

.kayık [ زورق ] (.zevrak (A

.ek, zeyil. 2.etek.1 [ ذیﻞ ] (.zeyl (A

.ek olarak [ ذیﻼ ] (.zeylen (A

.süs [ زیﻦ ] (.zeyn (A zeyn olmak süslenmek.

.zeytin [ زیﺘﻮن ] (.zeytûn (A

.zıt, karşıt [ ﺽﺪ ] (.zıdd (A

.zıtlık, karşıtlık [ ﺽﺪیﺖ ] (.zıddiyyet (A

.gölgeler [ ﻇﻼل ] (.zılâl (A

.gölge [ ﻇﻞ ] (.zıll (A

.bu arada, dolayısıyla [ ﺽﻤﻨﺎ ] (.zımnen (A

.dolaylı, üstü kapalı [ ﺽﻤﻨﯽ ] (.zımnî (A

.zırh [ زرﻩ ] (.zırh (F

.zırhlı [ زرﻩ ﭘﻮش ] (.zırhpûş (F

.kaybolma [ ﺽﻴﺎع ] (.zıyâ’ (A

530 .çiftlikler [ ﺽﻴﺎء ] (.zıyâ’ (A

.sahip [ ذی ] (.zî (A

.kurt [ ذﺋﺐ ] (.zi’b (A

.güzellik [ زیﺒﺎیﯽ ] (.zîbâyî (F

.güzel [ زیﺒﺎ ] (.zîbâ (F

.cıva [ زیﺒﻖ ] (.zîbak (A

.yıldız atlası [ زیﺞ ] (.zîc (A

.gerdek [ زﻓﺎف ] (.zifâf (A

.kiriş [ زﻩ ] (.zih (F

.canlı [ ذی ﺣﻴﺎت ] (.zîhayât (A

.okçu yüzüğü [ زهﮕﻴﺮ ] (.zihgîr (F

.ne güzel, bravo [ زهﯽ ] (.zihî (F

.zihin [ ذهﻦ ] (.zihin (A

.zihin [ ذهﻦ ] (.zihn (A

.zihin yoluyla [ ذهﻨﺎ ] (.zihnen (A

.sihinsel [ ذهﻨﯽ ] (.zihnî (A

.düşünce tarzı, anlayış [ ذهﻨﻴﺖ ] (.zihniyyet (A

.darlık [ ﺽﻴﻖ ] (.zîk (A

.değerli [ ذی ﻗﻴﻤﺖ ] (.zîkıymet (A

.zikir, anma [ ذﮐﺮ ] (.zikr (A zikr etmek anmak. zikr olunmak anılmak, zikredilmek.

.güçlü, kudretli [ ذی ﻗﺪرت ] (.zîkudret (A

531 .düşkünlük, aşağılık, alçaklık [ ذﻝﺖ ] (.zillet (A

.sarsıntı [ زﻝﺰال ] (.zilzâl (A

.yular [ زﻡﺎم ] (.zimâm (A

.yular tutan. 2.işleri yürüten, sorumlu.1 [ زﻡﺎﻡﺪار ] (.zimâmdâr (A.-F

.müdahalesi olan [ ذی ﻡﺪﺧﻞ ] (.zîmedhal (A

.elde tutma zorunluluğu [ ذﻡﺖ ] (.zimmet (A

.eyer [ زیﻦ ] (.zîn (F

.zina, nikahsız cinsel ilişki [ زﻥﺎء ] (.zinâ’ (A

.zina eden [ زﻥﺎﮐﺎر ] (.zinâkâr (A.-F

.zincire vurulmuş [ زﻥﺠﻴﺮﺑﻨﺪ ] (.zencîrbend (F zencîrbend edilmek zincire vurulmak.

.hapishane [ زﻥﺪان ] (.zindân (F

.zindancı. 2.mahpus.1 [ زﻥﺪاﻥﯽ ] (.zindânî (F

.diri, canlı. 2.sağlığı yerinde.1 [ زﻥﺪﻩ ] (.zinde (F

.yaşam [ زﻥﺪﮔﺎﻥﯽ ] (.zindegânî (F

.zındık [ زﻥﺪیﻖ ] (.zindîk (A

.ziynet, süs [ زیﻨﺖ ] (.zînet (A

.sakın [ زﻥﻬﺎر ] (.zinhâr (F

.alt, aşağı [ زیﺮ ] (.zîr (F

.çünkü [ زیﺮا ] (.zîrâ (F

cm. lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak 90-75 [ ذراع ] (.zirâ’ (A ucu arasındaki uzaklık.

.tarım [ زراﻋﺖ ] (.zirâ’at (A

532 .tarımsal [ زراﻋﯽ ] (.zirâ’î (A zirâ’at nezareti tarım bakanlığı.

.el altındaki, emir altındaki, ast [ زیﺮدﺱﺖ ] (.zîrdest (F

.kimyon [ زیﺮﻩ ] (.zîre (F

.uyanık, zeyrek [ زیﺮک ] (.zîrek (F

.alttaki [ زیﺮیﻦ ] (.zîrîn (F

.canlı [ ذی روح ] (.zîrûh (A

.altüst [ زیﺮ و زﺑﺮ ] (.zîrüzeber (F zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek. zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak.

.doruk [ زروﻩ ] (.zirve (A

.şerefli [ ذی ﺵﺎن ] (.zîşan (A

.çirkin [ زﺵﺖ ] (.zişt (F

.çirkinlik [ زﺵﺘﯽ ] (.ziştî (F

.ağırbaşlı [ ذی وﻗﺎر ] (.zîvekâr (A

.süs. 2.ziynet, takı.1 [ زیﻮر ] (.zîver (F

.ışık [ ﺽﻴﺎء ] (.ziyâ’ (A

.aşıklı [ ﺽﻴﺎدار ] (.ziyâdâr (A.-F

.fazla, çok [ زیﺎدﻩ ] (.ziyâde (A

.şölen, ziyafet [ ﺽﻴﺎﻓﺖ ] (.ziyâfet (A

.zarar [ زیﺎن ] (.ziyân (F

.zarar veren [ زیﺎﻥﮑﺎر ] (.ziyânkâr (F

.ziyaret yeri [ زیﺎرﺕﮕﺎﻩ ] (.ziyâretgâh (A.-F

533 .aydınlık, ışık [ ﺽﻮء ] (.zû’(A

.kurtlar [ ذؤﺑﺎن ] (.zu’bân (A

.sanı [ زﻋﻢ ] (.zu’m (A

.zayıflar [ ﺽﻌﻔﺎ ] (.zuafâ’ (A

.yürek daralması, iç sıkıntısı [ ﺽﺠﺮت ] (.zucret (A

.çabuk. 2.erken.1 [ زود ] (.zûd (F

.tırnak [ ﻇﻔﺮ ] (.zufr (A

.öğle [ ﻇﻬﺮ] (.zuhr (A

.ortaya çıkma, görünme [ ﻇﻬﻮر ] (.zuhûr (A zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak.

.beklenmedik gelişmeler [ ﻇﻬﻮرات ] (.zuhûrât (A

.sokak [ زﻗﺎق ] (.zukâk (A

.cefa, eziyet [ ﻇﻠﻢ ] (.zulm (A zulm etmek zulüm yapmak.

.karanlıkla ilgili [ ﻇﻠﻤﺎﻥﯽ ] (.zulmânî (A

.karanlık [ ﻇﻠﻤﺖ ] (.zulmet (A

.karanlığı arttıran [ ﻇﻠﻤﺖ اﻓﺰا ] (.zulmetefzâ (A.-F

.karanlıklar [ ﻇﻠﻤﺎت ] (.zulümât (A

.zanlar [ ﻇﻨﻮن ] (.zunûn (A

.güç [ زور ] (.zûr (F

.zarifler. 2.seviciler, sevici kadınlar.1 [ ﻇﺮﻓﺎ ] (.zurafâ (A

.güçlü. 2.zorba.1 [ زورﺑﺎ ] (.zûrbâ (F

.güçlü [ زورﻡﻨﺪ ] (.zûrmend (F

534 .kaplar. 2.zarflar.1 [ ﻇﺮوف ] (.zurûf (A

.öz [ زﺑﺪﻩ ] (.zübde (A

.cam [ زﺝﺎج ] (.zücâc (A

.cam eşyalar [ زﺝﺎﺝﻴﻪ ] (.zücâciyye (A

.zahitlik, aşırı sofuluk [ زهﺪ ] (.zühd (A

.zahitler [ زهﺎد ] (.zühhâd (A

.Venüs, Çoban Yıldızı [ زهﺮﻩ ] (.zühre (A

.cinsel ilişkiyle bulaşan [ زهﺮوی ] (.zührevî (A

.dalgınlıkla unutma [ ذهﻮل ] (.zühûl (A

.nezle [ زﮐﺎم ] (.zükâm (A

.erkekler [ ذﮐﻮر ] (.zükûr (A

.berrak, saf [ زﻻل ] (.zülâl (A

.zülüf [ زﻝﻒ ] (.zülf (F

.alçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet [ ذل ] (.züll (A

.zülüf, iki yandaki lüleli saç [ زﻝﻒ ] (.zülüf (F

.grup, topluluk [ زﻡﺮﻩ ] (.zümre (A

.yermeler, kötülemeler [ ذﻡﻮم ] (.zümûm (A

.zümrüt [ زﻡﺮد ] (.zümürrüd (A

.eşek arısı [ زﻥﺒﻮر ] (.zünbûr (A

.papaz kuşağı [ زﻥﺎر ] (.zünnâr (A

.suçlar, günahlar. 2.kuyruklar.1 [ ذﻥﻮب ] (.zünûb (A

.zürafa [ زراﻓﻪ ] (.zürâfe (A

.zarifler [ ﻇﺮﻓﺎ ] (.zürefâ (A

535 .ekiciler, çiftçiler [ زراع ] (.zürrâ’ (A

.soylar, zürriyetler [ ذریﺎت ] (.zürriyyât (A

.soy, zürriyet [ ذریﺖ ] (.zürriyyet (A

.ziyaretçiler [ زوار ] (.züvvâr (A

.ekler, zeyiller [ ذیﻮل ] (.züyûl (A

www.webturkiyeforum.com

536