T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI

SELÇUKLU TARİHİ BOYUNCA ORTAYA ÇIKAN TÜRKMEN İSYANLARI

Türkan GÖKÇE TEKİN 1130204512

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN Doç. Dr. Abdullah BAKIR

ISPARTA - 2019

iii

(GÖKÇE TEKİN, Türkan, Selçuklu Tarihi Boyunca Ortaya Çıkan Türkmen İsyanları, Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2019)

ÖZET

İlk olarak Çağrı Bey döneminde Anadoluya akın yaparak gelen Türkmenler, Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan sora büyük kitleler halinde Anadolu’ya akın etmişler ve 1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu’nun Türk yurdu haline gelmesinde etkin rol oynamışlardır. 1243 Kösedağ bozgunu ile Moğol önünden kaçan Türkmenler bu akınların devamını oluşturmuştur. Bu Türkmenler hem Büyük Selçuklu Devletinin hem de Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda etkin rol oynamışlardır. Daha sonra bu Türkmenler devlet kademelerinden uzaklaştırılmışlar ve bu durum onların devlete karşı kırgınlık duymalarına sebebiyet vermiştir. Bundan dolayı Türkmenler, devlete karşı ayaklanarak bağımsızlık hareketlerine başlamış ve devletin sarsılmasına neden olup yıkılmasını tetiklemişlerdir. Bu Türkmenler daha sonra çeşitli nedenlerle Selçuklu Devletine karşı isyan girişimlerinde bulunmuşlardır. Anahtar Kelimeler: Büyük Selçuklu Devleti, Türkiye Selçuklu Devleti, Türkmenler, Türkmen İsyanları.

iv

(GÖKÇE TEKİN, Türkan, Turkmen Rebellions That Emerged During The Selcuk History, Master Thesis, Isparta, 2019)

ABSTRACT

The first Turkmen who flocked to during the period of Çağrı Beg, flocked to Anatolia in large masses after the foundation of the Great State and played an active role in the transformation of Anatolia into a Turkish homeland after the 1071 Malazgirt War. The Turkmens who escaped from the front of the Mongols with the defeat of Kösedağ in 1243 formed the continuation of these raids. The Turkmens plaved an active role in the establishment of boththe Great Seljuk and Turkey Seljuk. Later on, these Turkmens were removed from the state levels and caused to be disgruntled. Therefore, the Turkmens began to rise up against the state and started independence movements and caused the state to be shaken and triggered its collapse. Keywords: Great Seljuk State, Turkey Seljuk State, Turkmens, Turkmen Revolts.

v

İÇİNDEKİLER

TEZ SAVUNMA SINAV TUTANAĞI ...... i YEMİN METNİ ...... ii ÖZET ...... iii ABSTRACT ...... iv İÇİNDEKİLER ...... v KISALTMALAR ...... vii ÖNSÖZ ...... viii GİRİŞ ...... 1

BİRİNCİ BÖLÜM BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ, TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ VE TÜRKMENLER

1. BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ’NİN SOYU VE KURULUŞU ...... 7 2. TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NİN SOYU VE KURULUŞU ...... 15 3. BÜYÜK SELÇUKLU VE TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETLERİNDE TÜRKMENLER ...... 19 3.1. Büyük Selçuklu Devleti’nde Türkmenlerin Devlet İçinde Yeri ve Önemi ...... 20 3.2. Türkiye Selçuklu Devleti Öncesinde ve Sonrasın da Anadolu’ya Yapılan Türk Akın ve İskânları ...... 24 3.3. Türkiye Selçuklu Devleti’nde Türkmenlerin Devlet İçindeki Yeri ve Önemi ..... 27

İKİNCİ BÖLÜM BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ’NDE ÇIKAN TÜRKMEN İSYANLARI

1. SULTAN SENCER DÖNEMİNDE ÇIKAN OĞUZ İSYANI ...... 29 1.1. Sultan Sencer Dönemi ...... 29 1.2. Sultan Sencer Döneminde İsyan Çıkaran Oğuzlar ve Oğuz İsyanının Çıkma Nedenleri ...... 30 1.3. Oğuz İsyanı ve Sonuçları ...... 33

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NDE ÇIKAN TÜRKMEN İSYANLARI

1. II. GİYASEDDİN KEYHÜSREV DÖNEMİ’NDE ÇIKAN BABAİ İSYANI ..... 37 1.1. II. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi (1237-1246) ...... 37 1.2. Baba İlyas-ı Horasani (Baba Resul) ve Baba İshak...... 38 1.3. Babai İsyanı’nın Çıkma Nedenleri ...... 40 1.3.1. Sosyal ve Ekonomik Nedenler ...... 40 1.3.2. Dini Nedenler ...... 42

vi

1.3.3. Siyasi Nedenler ...... 44 1.4. Babai İsyanı ve İsyanın Sonuçları ...... 45 2. II. İZZEDDİN KEYKAVUS DÖNEMİ’NDE ÇIKAN TÜRKMEN İSYANLARI ...... 49 2.1. II. İzzeddin Keykavus Dönemi (1246-1256, 1257-1261) ...... 49 2.2. Ağaçeri Türkmenleri ...... 50 2.2.1. Ağaçeri İsyanı’nın Nedenleri ...... 52 2.2.2. Ağaçeri İsyanı ve Sonuçları ...... 54 2.3. Zeynü’l Hac ve Bunsuz İsyanının Sebepleri ve Sonuçları ...... 57 3. IV. KILIÇ ARSLAN DÖNEMİ’NDE ÇIKAN TÜRKMEN İSYANLARI ...... 59 3.1. IV. Kılıç Arslan Dönemi (1256-1257, 1261-1266) ...... 59 3.2. Karamanoğlu Türkmenleri ...... 60 3.2.1. Karaman Türkmenleri İsyanı’nın Nedenleri ve Sonuçları ...... 61 3.2.2. Karaman Türkmenleri İsyanı ve Sonuçları ...... 62 3.3. Türkmen Beyleri (Mehmed, İlyas, Ali, Sevinç ve Salur Beyler) İsyanı’nın Nedenleri ve Sonuçları ...... 63 3.4. Hurmaoğlu İsyanı ve Etkileri ...... 65 3.5. Şah Melik İsyanı ve Etkileri ...... 66 4. III. GİYASEDDİN KEYHÜSREV DÖNEMİ’NDE ÇIKAN İSYANLAR ...... 67 4.1. III. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi (1266-1281) ...... 67 4.2. Hatıroğlu İsyanı’nın Nedenleri ...... 68 4.3. Hatıroğlu İsyanı ve Sonuçları ...... 69 4.4. Alȃeddin Siyavuş (Cimri) İsyanı’nın Nedenleri ...... 71 4.4.1. Alȃeddin Siyavuş (Cimri) İsyanı ve Sonuçları ...... 73 4.5. Çepni Türkmenlerinin İsyanı ...... 78 4.5.1. Çepni Türkmenleri ...... 78 4.5.2. Çepni İsyanı’nın Nedenleri ve Sonuçları ...... 80 5. II. MESUD DÖNEMİ’NDE ÇIKAN TÜRKMEN İSYANLARI ...... 82 5.1. II. Mesud Dönemi (1281-1297, 1302-1308) ...... 82 5.2. Germiyan Türkmenleri İsyanı’nın Nedenleri ...... 84 5.2.1. Germiyan Türkmenleri İsyanı ve Sonuçları...... 85 5.3. Cahioğlu İsyanı ve Etkileri ...... 85 SONUÇ ...... 87 KAYNAKÇA ...... 91 ÖZGEÇMİŞ ...... 98

vii

KISALTMALAR a.g.e. : adı geçen eser a.g.m. : adı geçen makale a.g.t. : adı geçen tez Ans. : Ansiklopedi AÜİFD : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi AVİD : Avrasya İncelemeleri Dergisi b. : bin, ibn (oğlu) bk. : bakınız C. : Cilt ÇEKÜL : Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma çev. : çeviren DAKTAV : Doğu Akdeniz Kültür ve Araştırmaları Vakfı DGBİT : Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi DTCF : Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Ed. : Editör Fak. : Fakülte GTT : Genel Türk Tarihi H. : Hicri haz. : hazırlayan İA : İslam Ansiklopedisi İSAM : İslam Araştırmaları Merkezi İÜEF : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İÜEFTD : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi İÜEFTED : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi Ktp. : Kütüphanesi mad. : madde MEB : Milli Eğitim Basımevi M. : Miladi nr. : numara nşr. : neşreden Öl. : ölüm s. : Sayfa Sy. : Sayı ss. : sayfalar Arası SAD : Selçuklu Araştırmaları Dergisi SÜTAD : Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi TDV : Türkiye Diyanet Vakfı TTK : Türk Tarih Kurumu vb. : ve benzeri vd. : ve devamı, ve diğerleri yay. : yayınevi, yayınları, yayınlayan yy. : yüzyıl

viii

ÖNSÖZ

1040 Dandanakan Zaferi ile birlikte Büyük Selçuklu Devleti kurulmuştur. Bu devletin kuruluşunda etkili olan gruplar Oğuzlar (Türkmenler)’dir. Dandanakan ile kurulan devlet Malazgirt zaferi ile de varlığını güvence altına almıştır. Bu zafer neticesinde büyük bir Türkmen kitlesi Büyük Selçuklu Devleti’ne akın etmiştir. Devlet içindeki bu Türkmenler Anadolu’ya akın ederek bu bölgenin Türkleşmesine katkıda bulunmuşlardır. Devletin kuruluşunda etkili olan Oğuzlar zaman içinde devlet kurumlarından uzaklaştırılmış ve Fars kökenli devlet adamları önemli mevkilere getirilmiştir. Bu durum özellikle Vezir Nizamü’l-Mülk zamanında hat safhaya yükselmiştir. Geri planda kalan Oğuzlar da bu nedenle itilmişlik duygusuna kapılmışlardır. Gelişen bu durumlar Oğuzların sabrını iyice taşırmıştır. Sabırları taşan bu Türkmen grubu 1153 senesinde Büyük Selçuklu Devletine karşı isyan ederek devletin yıkılmasına giden sürecin baş faktörlerinden biri olmuştur. Devletin kuruluşunda etkili olan Oğuzlar, bu defa devletin yıkılışında etkili olmuşlardır.

Büyük Selçuklu Devletinde olduğu gibi, 1075 senesinde kurulan Türkiye Selçuklu Devleti’nde de aynı şekilde Türkmen isyanları çıkmıştır. Türkiye Selçuklu Devleti, Moğol istilası sonucu Anadolu’ya gelen Türkmenleri yerleştirmek ve onlardan faydalanmak için onları uç bölgelere yerleştirme politikası uygulamıştır. Böylece bu Türkmenlerin hem bulundukları bölgelerin güvenliğini sağlamaları hem de o bölgeleri Türkleştirmeleri amaçlanmıştır. Ancak bu durum daha sonraları Türkiye Selçuklu Devleti’nin aleyhine seyretmiş ve bu Türkmenler bulundukları uç bölgelerde bağımsızlık hareketlerine girişmişlerdir. Bu bağımsızlık hareketlerinin sonucu olarak Türkmelerle, devlet arasındaki ilişkiler bozulmuş ve Türkmenler devlet kademelerinde yer bulamamışlardır. Devlet tarafından hor görüldüklerini ve geri plana atıldıklarını düşünen Türkmenler bu nedenle devlete karşı isyan girişimlerinde bulunmuşlardır. Bu durum Türkiye Selçuklu Devleti’nin de Büyük Selçuklu Devleti’nde olduğu gibi zayıflamasına ve yıkılış sürecine girmesine sebebiyet vermiştir.

“Selçuklu Tarihi Boyunca Ortaya Çıkan Türkmen İsyanları” adlı tez çalışmasında birinci bölümde Büyük Selçuklu ve Türkiye Selçuklu Devletleri’nin soyları ve kuruluşları, bu devletlerin teşkilatları ile devlet içinde yaşayan Türkmenlerin devlet içindeki yeri ve önemleri hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde; Büyük Selçuklu Sultanı Sencer zamanında çıkan Oğuz İsyanı hakkında bilgi verilmiştir. Çalışmamın üçüncü bölümünde; Türkiye Selçuklu Devleti içinde çıkan Babai, Ağaçeri isyanı, Zeynü’l Hac ve Bunsuz İsyanlar, Karamanoğulları isyanı, Denizli Türk Beyleri isyanı, Hurmoğlu isyanı, Şahmelik isyanı, Hatıroğlu isyanı, Alaaddin Siyavuş (Cimri) isyanı, Çepni Türkmenleri isyanı, Germiyan Türkmenleri isyanları ve Cahioğlu isyanı hakkında önemli bilgiler verilmeye çalışılmıştır. Çalışmamın dördüncü bölümünde; Büyük Selçuklu ve Türkiye Selçuklu devletinde Türkmenlerin etkilerinden bahsedilmiştir.

Bu çalışmayı gerçekleştirmemde emeği olan, Yüksek Lisans eğitimim süresince bana yol göstererek yardımlarını esirgemeyen ve kütüphanesinde bulunan kitaplardan yararlanmamı sağlayan değerli danışman hocam Sayın Doç. Dr. Abdullah BAKIR’a çok teşekkür eder ve sonsuz saygılarımı sunarım. Ayrıca benden yardımlarını esirgemeyen

ix

sevgili arkadaşlarım; Esra ÇEÇEN’e, Semiha YILMAZ SARAÇ’a ve Fatih DEMİR’e içten teşekkürlerimi sunarım.

Türkan GÖKÇE TEKİN Isparta - 2019

1

GİRİŞ

Türkler, daha ilk çağlardan bu yana yeni yerler ele geçirmek ve yurt edinmek amacıyla yayılımcı hareketler meydana getirmişlerdir. Bu yayılımcı hareketler Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte gaza ve cihat anlayışı doğrultusunda devam etmiş olup, Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulmasıyla birlikte fetih hareketleri de hızlanmıştır. Bu dönemde meydana gelen en önemli akınlar Tuğrul ve Çağrı Beylerin Anadolu üzerine düzenledikleri seferlerdir. Bu ilk akınlar Anadolu’yu keşfetme amaçlı olup, döneminde meydana gelen Malazgirt Savaşı’nın kazanılmasıyla birlikte Anadolu’nun kapıları Türklere tamamen açılmıştır. Her ne kadar bu savaş sonucunda Bizans İmparatoru Romanos Diogenes ile yapılan antlaşma onun tahttan indirilip öldürülmesiyle birlikte hükümsüz kalsa da Sultan Alp Arslan bu durum üzerine emirlerine Anadolu’nun fethedilmesi emrini vermiştir. Sultan, bu emirlerine Anadolu’da ele geçirecekleri yerleri kendilerine ikta olarak vereceğini ve buralardan vergi almayacağını da belirtmiş olup, böylece Türklerin Anadolu’da tutunmaları ve burayı yurt edinmeleri için onlara gerekli desteği vereceğini garanti etmiştir. Bu gelişmeler üzerine Danişmend Beyliği, Artuk Beyliği, Saltuk Beyliği ve Mengücek Beyliği kurulmuştur. Daha sonra da Anadolu’daki en büyük Türk siyasi oluşumu olan Türkiye Selçuklu Devleti, yine Büyük Selçuklularla soydaş olan Arslan Yabgu’nun torunu Süleymanşah tarafından kurulmuştur. Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda olduğu gibi ilk Türk beylikleri olarak adlandırılan bu beylikler ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda da Türkmenler büyük bir rol oynamıştır. Türkmenlerden destek alan Anadolu’daki bu ilk beylikler ve Türkiye Selçuklu Devleti gerçekleştirdikleri başarılı fetih hareketleri neticesinde Anadolu’nun Türkleşmesini ve giderek bir Türk yurdu haline gelmesini sağlamışlardır. Türkiye Selçuklu Devleti, Bizans’a karşı sergilediği başarılı fetih hareketleri sonucunda topraklarını genişletmiş ve Anadolu’daki en büyük güç halini almıştır. Zira Bizans İmparatorluğu, Türkleri Anadolu’dan atamayacağını Miryokefalon Savaşı’yla birlikte anlamış ve bu savaşın sonucu ile birlikte Anadolu’nun Türk yurdu olduğu kesinleşmiştir. Zamanla Türkiye Selçuklu Devleti, Anadolu’daki ilk Türk beyliklerinin topraklarını ele geçirerek Anadolu’da Türk birliğini tesis etmiş ve buradaki en üstün güç haline gelmiştir. Ancak bu durum fazla uzun sürmemiş ve Kösedağ Savaşı’nın kaybedilmesiyle birlikte devlet yıkılış sürecine girmiştir. Türkiye Selçuklu Devleti’nin

2

Moğolların boyunduruğu altına girmesi sonucunda onların baskıcı tutumları nedeniyle Türkiye Selçuklu sultanlarının uyguladıkları yanlış politikalar, Moğolların Anadolu’daki Türk şehirlerini yağmalamaları, yaptıkları katliamlar ve Anadolu halkından alınan ağır vergiler ülkedeki Türkmenlerin isyan etmelerine neden olmuştur. Türkiye Selçuklu Devleti’nde tıpkı soydaşları Büyük Selçuklu Devleti’nde olduğu gibi meydana gelen Türkmen isyanları devletin yıkılışına sebebiyet vermiştir.

1. Kaynaklar ve Araştırmalar

1.1. Kaynaklar

1.1.1. El-Evamirü’l- Ala’iyye Fi’l- Umuru’l- Ala’iyye

İbn Bibi tarafından ele alınan eser Selçuklu tarihinin 1192-1280 yıllarını kapsamaktadır. İbn Bibi esrini Alâeddin Ata Melik Cüveyni’nin Anadolu’nun fethinden başlamak üzere Türkiye Selçuklu devletinin genel bir tarihini yazmasını emretmesi üzerine kaleme almıştır. Eser Farsça kaleme alınmıştır. Yazar esere 1192’de başlamış, kendi yaşadığı döneme kadar getirmiş ve 1282’de bitirmiştir. Bu eser; Altın Orda Devleti Tarihi ve Selçuklular Devleti Tarihi açından elimizde önemli bir kaynak oluşturmaktadır.1

1.1.2. Ahbarüd- Devleti’s- Selçukiyye

Eser Şadruddin Ebu’l- Hasan Ali İbn Nasır İbn Ali el-Hüseyni tarafından, İran da hüküm süren Selçukluların devlet kurmalarından, çöküş süreçlerine kadar olan zamandan bahseden Biritish Musevm’de saklanmış olan önemli bir nüshanın metnidir. Var olan bu önemli nüshanın özellikleri Riev tarafından Arapça yazma kitapların katoloğunda anlatılmıştır. Kitabın asıl müellifi bilinmemektedir. Eser Selçuklu Devleti tarihi ve Gazneliler Devleti tarihi hakkında önemli bilgiler vermektedir. 2

1 Yazıcızade Ali, Tevarih-i Al-i Selçuk[Selçuklu Tarihi], (Hazırlayan: Abdullah Bakır), Çamlıca Basım Yayın. İstanbul, 2009. 2 Şadruddin Ebu’l- Hasan Ali ibn Nasır İbn Ali El-Hüseyin, Ahbârü’d-Devleti’s-Selçukiyye, çev. Necati Lügal, TTK. Basımevi, Ankara, 1999.

3

1.1.3. Tevarih-i Al-i Selçuk

Yazıcızade Ali tarafından kaleme alınan bu eser; İbn Bibi’nin eseri olan El Evamirü’l- Alaiyye Fi’l-Umuri’l- Alaiyye’nin Türkçeye tercümesidir. Eserin yazıldığı tarih hakkında nüshalarda açık bir bilgi bulunmamaktadır. Çoğunluk ittifak ile eserin telif tarihini 827/1423 yılı olarak kabul edilmektedir.3 Yazıcızade’nin Osmanlı Sultanı II. Murat döneminde (1421-1451) yaşamış ve devlet kademesinde yer aldığı bilinmektedir. Şimdiye kadar müellifin kaleme aldığı ve bildiğimiz tek eseri olan Tevarih-i Al-i Selçuk adlı yazma eseri, İslam öncesi Türk Tarihi, Selçuklular, Gazneliler, Harzemşahlar, Anadolu Beylikler Dönemi ve Osmanlı Devleti’nin başlangıç dönemini kapsamaktadır. Esrin nüshaları Abdullah Bakır tarafından incelenip, çevirisi yapılmıştır. 4

1.1.4. Müsameretü’l-Ahbar ve Müsayeretü’l-Ahyar

Eserin yazarı Kerimü’d-Din Mahmud-i Aksarayi’nin hayatı hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Eser İbn Bibi’ni El-Evamirü’l-Alaiyye Fi’l- Umuri’l- Alaiyye adlı eserinden sonra Türkiye Selçuklularının en önemli tarihi kaynakları arasında sayılır. Eser Kerimü’d-Din Mahmud-i Aksaray-i tarafından 723 (1323) yılında İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın oğlu Çoban Noyan’ın oğlu Emir Timurtaş Noyan adına yazılmıştır.5 Eser dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde İslam âleminde yaygın olan Rumi (Selefküs), Arabî (Hicri), Melik Şah zamanında yapılan Yezdicird ve Celali takvimlerinden bahseder. İkinci Bölüm; Hazret-i Peygamberden başlayarak Hulefa-yi Raşidin, Emevi ve Bağdadın alınmasına kadar özet olarak Abbasi halifelerinden bahseder. Üçüncü bölüm; Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan yıkılışına ve Türkiye Selçuklu sultanlarından II. Gıyaseddin Keyhüsrev dönemine kadar tarihi olaylardan bahseder. Dördüncü Bölüm; Türkiye Selçukluları Devleti’nin XIII. yy’ın yarısından XIV. yy’ın birinci yarısına kadar meydana gelen olayları anlatır.6 Eser Karahanlılar Tarihi kaynakları açısından önem taşımakla beraber; Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi, Gazneliler Devleti Tarihi, Altın Orda Devleti Tarihi, İlhanlı Devleti

3 Yazıcızade Ali, a.g.e.. 4 Yazıcızade Ali, a.g.e. 5Kerimü’d-Din Mahmud-i Aksaray-i, Müsameretü’l Ahbar, çev. Mürsel Öztürk, TTK. Basımevi, Ankara, 2000. 6 Kerimü’d-Din Mahmud-i Aksaray-i, a.g.e.

4

Tarihi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Türk Beylikleri Tarihi ve Batı Anadolu Beylikleri Tarihi açısından da önem taşımaktadır.7

1.1.5. Rahat-üs- Sudur ve Ayet-üs-Sürur

Muhammed b.Ali b. Süleyman er- Ravendi bu meşhur eserini yazmaya 599/1203 yılında başlayarak iki ya da üç yıl kadar bu eserle ilgilenmiştir. Eser hicretin V. asrın ilk doğuşundan 590/1194’de yıkılmasına kadar, Büyük Selçuklu tarihini anlatmaktadır. Eserin içeriğinde beş yıldaki hadiselerin açıklayıcı bir hikâyesi verilmiştir. Bu 595/1199 senesine kadar tamamı ile nakillerden toplanmıştır. Eserin tarih bakımından büyük önemi, Selçuklu hanedanını son iki hükümdarının, Arslan ile Tuğrul’un hüküm sürdükleri dönemi içeren 555- 595/1160- 1199 yılları hakkındaki kayıtlarındadır. Bu devir hakkında müellifin toplamış olduğu bilgiler hem birinci eldendir, hem de açıklayıcıdır.8 Şua elimizde bulunan eserin çevirisini bize Ahmed Ateş hazırlayarak Türk Tarih Kurumu tarafından 1999’da basılmıştır.

1.1.6. Abu’l Farac Tarihi

Eserin müellifi, umum tarafından Bar Hebraeus (Bar Ebhraya), yani Yahudi oğlu, (tabip Ahron’un oğlu) diye tanılan Gregorius Ab-ul- Farac’dır. Bu eser Makhtebhanuth Zabne’nin birinci kısmının tam çevirisidir. Eserin bu kısmı, yaradılışın başlangıcından miladın 1286 yılına kadar dünyanın kronolojik ve politik tarihini anlatır.9 Ar Hebraeus’un bu Kronoğrafyası kronolojik ve tarihi bir ansiklopedidir. Kronoğrafyayı bir bütün olarak göz önüne aldığımızda yazarın, Meraga’daki büyük kütüphanede çalışmalarına başladığı zaman yalnız 80 yılın tarihini yazmak istediğini hatırlamalıyız. Yazar 80 yıllık tarihini tamamladıktan sonra, daha önceki dönemler üzerinde çalışmış ve Büyük Mikael’in vakayinamesini esas alarak yaradılışın başından başlamış, öldüğü yıl olan 1286 ya kadar dünyanın umumi tarihini anlatan önemli bir eser oluşturmuştur.10

7 Kerimü’d-Din Mahmud-i Aksaray-i, a.g.e. 8Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Ravendi, Rahat-üs-Sudur ve Ayet-üs-Sürur, çev. Ahmed Ateş, I, TTK. Basımevi, Ankara, 1999. 9 Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Tarihi, (çev: Ömer Rıza Doğrul), C.I., Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1999. 10 Gregory Abu’l Farac, a.g.e.

5

1.1.7. Siyaset-name

Eser Ebu Ali Hasan Nizamü’l-Mülk tarafından Farsça olarak ele alınmıştır. Melik Şah 1077-78 yılında, devlet idaresine dair bir kitap yazılması için kendi devlet adamları arasında bir yarışma yapmıştır. Sultan verdiği emirde konusunu belirtmiştir. “Her biriniz memleketimiz hakkında düşününüz ve zamanımızda iyi ilerlemeyen ne olduğunu yazınız. Selçuklu sultanları ve meliklerin her ne kanun ve adetleri varsa, onlar üzerinde düşünüp, açık bir şekilde yazınız ve bize bildiriniz ki biz onlar üzerinde düşünüp; bundan sonra din ve dünya işlerimizin düzgün ilerlemesi için emir verelim. Gerçekleştirilmesi gerekeni, gerçekleştirelim”11 demiştir. Bunun üzerine yapılan yarışmada Ebu Ali Hasan Nizamü’l-Mülk’ün eseri beğenilmiştir. İbrahim Kafesoğlu’nun bulduğu Farsça yeni bir metni (Molla Murad Me.113) yine onun isteği üzerine ilk defa Türkiye de yayımlanmıştır. Vezir Nizamü’l-Mülk’ün kaleminden çıkan asıl esere muhtelif zamanlarda şartlara göre değişik ilaveler yapılmıştır. Buna göre yazarın kaleminden çıkmış metne en yakın olanı şuan elimizde bulunan yayın esas alınan nüshadır.12 Elimizde bulunan eserin en son çalışmasını Mehmet Altay Köymen yaparak Türk Tarih Kurumu tarafından 1999’da yayıma sunmuştur.

1.2. Araştırmalar

Selçuklu Devleti içinde Türkmenlerin durumunu anlatan ve en önemli kaynaklardan birini teşkil eden Osman Turan’ın Selçuklular Zamanında Türkiye13 adlı çalışması olmuştur. Bu eser bize Türkmenlerin Sosyo-ekonomik, kültürel hayatları hakkında ve Selçuklu Devleti içindeki durumları hakkında bilgiler aktarmaktadır. Bu eser Selçuklu Devleti Tarihinin en önemli kaynaklarından birini meydana getirmiştir. Diğer bir eser ise Salim Koca’nın Selçuklu Devri Türk Tarihinin Temel Meseleleri14 bize Türkmenlerin yine aynı şekilde hayat tarzları hakkında bilgiler vermektedir.

11 Nizamü’l -Mülk, Siyaset-name, (haz. Mehmet Altay Köymen), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1999. 12 Nizamü’l-Mülk, a.g.e. 13 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2013. 14 Salim Koca, Selçuklu Devri Türk Tarihinin Temel Meseleleri, Berikan Yayınevi, Ankara, 2011.

6

Selçuklu devletinin kuruluş sürecinden Osman Gazi Özgüdenli Büyük Selçuklu Devleti Tarihi15 adlı çalışmasında bahsetmektedir. Bunun dışında Erdoğan Merçil Müslüman Türk Devletleri Tarihi16 adlı çalışmasından faydalanarak Selçuklu Devletinin kuruluş sürecini çalışmamızda yer verdik. Büyük Selçuklu Devleti içinde çıkan oğuz isyanını en kapsamlı bir şekilde Ergin Ayan Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Oğuz İsyanı17 adlı çalışmasında vermiştir. Bunun dışında M. Altay Köymn’in Büyük Selçuklular İmparatorluğunda Oğuz İsyanı18 adlı makalesi olmuştur. Bu çalışmalar oğuz isyanı hakkında önemli bilgiler vermektedir. Türkiye Selçuklu Devleti içinde çıkan Türkmen isyanları hakkında bilgi veren kaynaklara baktığımızda ise ilk sırada Babai isyanı açısında Ahmet Yaşar Ocak’ın Babailer İsyanı Aleviliğin Tarihsel Alt Yapısı Yahut Anadolu’da İslam-Türk Heterodoksisinin Teşekkülü19 adlı çalışmasını görmekteyiz. Bunundışında diğer isyanlar hakkında bilgiler veren bir çok kitab ve makaleler bulunmaktadır. Çalışmamızın içinde pek çok eser ve makaleye yer verilmiştir.

15 Osman Gazi Özgüdenli, Büyük Selçuklu Devleti Tarihi (1040-1157), C. I., İsam Yayınları, İstanbul, 2013. 16 Erdoğan Merçil, Müslüman Türk-Devletleri Tarihi, TTK. Basımevi, Ankara, 2006. 17 Ergin Ayan, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Oğuz İsyanı, Kitabevi, İstanbul, 2007. 18 M.Altay Köymen, “Büyük Selçuklular İmparatorluğunda Oğuz İsyanı (1153)”, DTCF Dergisi, C. V., Sy. 2, Ankara, 1947. 19Ahmet Yaşar Ocak, Babailer İsyanı Aleviliğin Tarihsel Alt Yapısı Yahut Anadolu’da İslam-Türk Heterodoksisinin Teşekkülü, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2000.

7

BİRİNCİ BÖLÜM

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ, TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ VE TÜRKMENLER

1. BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ’NİN SOYU VE KURULUŞU

Selçukluların soyu Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri olan Kınık boyuna dayanmaktadır.20 Selçuk Bey, Afrasyab neslinden olup, onun otuz dördüncü babasının Afrasyab’a dayandığından bahsedilmektedir.21 Afrasyab nesli; saf tabiatlı, sunni ve iyi inaçlı, hayır ve şefkat sahibi ve cömert olarak tanınmaktadır.22 Selçuklu hanedanlığının mensup olduğu Kınık boyu Oğuz boyları sıralamasının en sonunda yer almaktadır.23 Özveri ve cesaretleriyle dikkat çeken Selçukluların mensup olduğu Kınıklar her yerde saygı gören bir boy olmuştur.24 Selçuk isminin “küçük sel ”manasına geldiğini ileri süren tarihçiler; Oğuz başbuğu Selçuk’un Orta Asya’da Kırgızlar tarafından bazen Muz- (Buz) Tağ denilen Sel-Tağ civarında doğmuş ve adını da bu dağdan almış olduğunu ileri sürmektedirler.25 Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Ravendi’nin eserinde babasının adının Lokman olduğu belirtilmektedir.26 Selçuk Bey’in atası hakkında çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Bir rivayet göre Selçuk Bey’in babasının adı Lokman,27 başka bir rivayete göre ise Dukak’dır.28 Kınık boyundan olan Dukak, Oğuz devletinin sübaşısı idi. Devlet içinde önde gelen bir kumandan olduğu için ona “Demir Yay” ünvanı verilmişti.29 Dukak bahadır ve güçlü

20 Sadruddîn Ebu’l Hasan, Ahbârü’d-Devleti’s-Selçukiyye, çev. Necati Lügal, TTK. Basımevi, Ankara, 1999, s. 2. 21 Hamdullah Müstevfi Kazvini, Tarih-i Güzide (Zikr-i Padişahan-i Selçukiyan), çev. Erkan Göksu, Bilge Kültür Sanat Yayınevi, İstanbul, 2015, s. 16. 22Ahmed bin Mahmud, Selçuk-Name II, haz. Erdoğan Merçil, Terc. 100 Temel Eser, İstanbul, 1997, s. 142. 23 Faruk Sümer, Oğuzlar (Tarihleri-Boy Teşkilatı Destanları), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1999, s. 356. 24V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, çev. Azer Yaran, Ankara, 1988, s. 94. 25 İbrahim Kafesoğlu, Selçuklular ve Selçuklu Tarihi Üzerine Araştırmalar, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2016, s. 12. 26Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Ravendi, Rahat-üs-Sudur ve Ayet-üs-Sürur, çev. Ahmed Ateş, I, TTK. Basımevi, Ankara, 1999, s. 86. 27Bülent Özkuzugüdenli, “Hasan-ı Yezdi’nin Cami’u’t-Tevarih-i Hasani İsimli Eserinin Selçuklular Kısmı”, Marmara üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2014, s. 46. 28Ahmed bin Mahmud, Selçuk-Name I, haz. Erdoğan Merçil, Terc. 100 Temel Eser, İstanbul, 1997, s. 3. 29 Sümer, Oğuzlar (Tarihleri-Boy Teşkilatlatı Destanları), s. 86.

8

işlere kadir olup, pehlivanlardan ona karşı galip ve üstün gelen olmadığı için ona Dukak derlerdi. Gayet akıllı sözü geçen bir kimse idi.30 Bu kumandan öldüğü zaman yerine oğlu Selçuk Bey geçmiştir.31 Selçuk Bey babasından daha bilgili, ileri görüşlü ve daha gayretliydi.32 O, saf inançlı ve iyi adla nitelenmiş bir kişiliğe sahipti.33 O, iyi bir ahlaka ve huya sahip olması nedeniyle çevresinde kolayca tutunmuştur.34 Oğuz Yabgu Devleti, Oğuz Han döneminde batıda Maveraünnehir’e, Buhara ve Harezm’e kadar uzanıyordu. Oğuz Han’ın bu kentlerin dışında Yenikent şehrini de onararak hizmete açtığı bilinmektedir. Bu şehre veziri Irkıl Hoca vali olarak atanmıştır. Oğuz boyları arasında sağ ve sol kanatlar, yazlık ve kışlık göç alanları olarak belirlenmiştir. Oğuz boyları genellikle Yedisu taraflarında bulunmuşlardır. Oğuz Han’ın ilk karargâhı ise Talas’da yer almaktadır.35 Göktürk devletinin yıkılışından sonra, VII- X. yy.larda Oğuzlar işgal ettikleri geniş alanları ellerinde tutuyorlardı. Fakat Çin ve Mançurya’da Kıtay Devleti kurulduktan sonra 924’te, Orhun havalisine saldırması ve artan nüfus Türk halklarının birbirlerini sıkıştırmasına yurtlarını bırakarak göç etmelerine neden olmuştur.36 VII-IX. yy. larda Orta Asya’nın, Oğuz boylarının tarihinde önemli bir dönem oluşturduğu bilinmektedir. Bu dönemde Oğuz birliklerinin kurulduğu ve IX. yy’ın son çeyreği ile X. yy’ın ilk çeyreği Sır-Derya Yabgu Devletinin bunlara dayanarak varlığını belirttiği bir dönemdir.37 Oğuz Devletinin hükümdarına Yabgu denirdi. Oğuzların başına geçen her kişi bu unvanı alırdı.38 Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucusu Selçuk Bey’dir. O kendi milleti içinde İslam ülkelerinde siyaset kapılarını açmış ve bu yolda büyük adımlar atmıştır. Bu bakımdan onun soyundan gelenlere Selçuklular denilmiştir.39 Türkler tarih sahnesine çıktıktan sonra kurdukları devletlerin en önemlilerinden biri de Büyük Selçuklu Devleti olmuştur. Selçukluların atası olan Dukak Bey’in, Kınık boyuna mensup olduğu, Selçukluların atalarının, 10.yy.ın başlarından beri bağımsız yaşayan Oğuz Yabgu

30Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 1. 31Sümer, Oğuzlar (Tarihleri-Boy Teşkilatlatı Destanları), s. 86. 32Ahmed bin Mahmud, a.g.e,. s. 3. 33Kerimüddin Mahmud Aksarayi, Müsameretü’l Ahbar, çev. Mürsel Öztürk, TTK. Basımevi, Ankara, 2000, s. 6. 34Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 3. 35 S. C. Agacanov, Oğuzlar, Selenge Yayınları, İstanbul, 2015, s. 188. 36 Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2011, s. 179. 37 Agacanov, a.g.e., s. 192. 38İbn Fadlan, Seyahatname, çev. Ramazan Şeşen, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2010, s. 16. 39Mevdudi, Selçuklular Tarihi I., çev. Ali Genceli, Hilal Yayınları, Ankara, 1971, s. 61.

9

Devleti’ne bağlı olduğu bilinmektedir.40 Selçuklu Devleti’nin atası olan Dukak da Oğuz Devleti’nin içinde önemli bir askeri görevde idi.41 Dukak’ın anlamı Türk dilinde demir yay demektir.42 Oğuz Yabgu Devleti’nin hükümdarı (Yabgu) idarenin yönetimini Dukak’ın eline bırakmıştı. Bir gün Yabgu İslam ülkelerine doğru yürümek üzere askerlerini toplamış fakat Emir Dukak buna izin vermemiştir. Aralarında yaşanan bu olaydan dolayı Dukak ve Yabgu’nun arası açılmıştır. Dukak’ın giderek güç kazanmasından korkan Yabgu, dost gibi görünmüş ve Dukak’dan özür dilemiştir. Yabgu, Dukak ölene kadar bu düşüncesinden kimseye bahsetmemiştir.43 Dukak öldükten sonra yerine oğlu Selçuk Bey geçmiş, Selçuk Bey, Yabgu’nun yanında yetişmiş ve babasının devlet içindeki görevini devralmıştır.44 Yabgu, Selçuk Bey’e “sübaşı” lakabını vermiştir.45 Türkçede sübaşı, sultanın başkumandanı demektir.46 Yabgu’nun karısı onu, Selçuk’a karşı uyarmış, Selçuk’a güvenmemesini ve ondan sakınmasını söylemiştir. Bir gün “Mülk akimdir ve müşarekete tahammülü yoktur. Eğer Selçuk katledilmez ve ona ölüm kâsesinde tattırmaz isen senin için saltanat şarabının içimi saf olmaz ve devletinin sabahı açılmaz. Zira onun yakında seni mülkünden sürmesi ve helakine çalışması muhakkaktır” demişlerdir.47 Bu durumu anlayan Selçuk Bey ise öldürülme tehlikesini sezdiği için kabilesi, yakın adamları ve sürüleri ile bulundukları bölgeden uzaklaşmış, İslam ülkeleriyle Türk ülkelerinin birleştiği bir uç şehir olan Cend bölgesine gelmiştir.48 Selçuk Bey, İranlıların Müslüman olduklarını görerek; “Biz içinde yaşamak istediğimiz memleket halkının dinini kabul etmez ve onların törelerine uymazsak bir kimse bize iltifat etmez ve biz tek başımıza yaşamaya mahkûm bir azlık halinde kalırız” demiş49 ve beraberindekilerle birlikte bölgede tutunmaya çalışmıştır. Selçuklular zaman içinde güçlenerek Yabgu’nun hâkimiyetine son vermiş, Cend’de bağımsız bir beylik kurmuş ve bölgede güçlü bir hâkimiyet tesis etmişdir.50 Uzun bir

40 Osman G. Özgüdenli, Selçuklular I (Büyük Selçuklu Devleti Tarihi (1040-1157), İsam Yayınları, İstanbul, 2013, s. 38. 41 Erdoğan Merçil, Müslüman Türk-Devletleri Tarihi, TTK. Basımevi, Ankara, 2006, s. 43. 42 Gregory Abû’l-Farac, Abû’l-Farac Tarihi, C. I, çev. Ömer Rıza Doğrul, TTK. Basımevi, Ankara, 1999, s. 292. 43 Ebu’l Hasan, a.g.e., s. 1. 44 Kafesoğlu, Selçuklular ve Selçuklu Tarihi Üzerine Araştırmalar, s. 15. 45 Ebu’l Hasan, a.g.e., s. 1. 46Ahmed bin Mahmud, a.g.e, s. 3. 47 Ebu’l Hasan, a.g.e., s. 1. 48 Merçil, Müslüman Türk-Devletleri Tarihi, s. 43. 49 Abû’l-Farac, Abû’l-Farac Tarihi, C. I, s. 293. 50 Merçil. Müslüman Türk-Devletleri Tarihi, s. 43.

10

ömür yaşadığı bilinen Selçuk Bey, 1007 yılında Cend bölgesinde hayatını kaybetmiş ve burada toprağa verilmiştir.51 Selçuk Bey öldüğünde geride dört oğlu kalmıştır. Bunlar , Arslan Yabgu, Yusuf (Yunus) ve Musa Yabgu idi.52 Mikail daha babasının sağlığında iken gayrimüslim Türk ülkelerine savaşa çıkmış ve bu savaşta hayatını kaybetmiştir.53 Mikail geride Tuğrul ve Çağrı olmak üzere iki tane evlat bırakmıştır.54 Tuğrul ve Çağrı Beyleri dedeleri Selçuk Bey büyütmüştür.55 Selçuk Bey’in ölümü üzerine devletin başına Arslan Yabgu geçmiştir. ArslanYabgu, Selçuk’un oğulları arasında en büyükleri ve en bilgilileri idi.56 Arslan Yabgu başa geçtikten bir müddet sonra Selçuklular Cend’den ayrılarak Arslan Yabgu’nun hâkimiyet bölgesi olan Buhara civarına gelmişlerdir. Selçukluların bu bölgeye gelmeleri; bu bölgeye hâkim olan Karahanlılar ile karşı karşıya gelmelerine sebebiyet vermiştir. Tuğrul ve Çağrı Beylerde, Karahanlı hükümdarı olan Buğra Han (Ahmed b. Ali)’ın yanına Talas havalisine gitmişler; ancak istedikleri ilgiyi görememişlerdir.57 Karahanlı hükümdarı olan Buğra Han’ın Tuğrul Bey’i tutuklatması üzerine Çağrı Bey bir baskınla Karahanlılar’ı yenilgiye uğratarak kardeşini kurtarmıştır.58 Bu baskılar neticesinde Tuğrul ve Çağrı Beyler kendileri için daha elverişli yaşam alanları bulmak için bir keşif seferi yapmak hususunda anlaşmışlar ve bunun üzerine Tuğrul Bey taarruzdan uzak sahalara çekilmiştir.59 Çağrı Bey ise batı istikametinde Anadolu’ya doğru hareket etmiştir. Maveraünnehr’den hareketle Horasan ve Azerbaycan’dan geçerek 1018’de kaynaklarda “rüzgar gibi uçan atlar üstünde uzun saçlı, yaylı ve mızraklı” şekliyle tasvir edilen üç bin kadar atlıdan oluşan Türkmen kuvveti ile Van Gölü etrafında Ermeni Vaspurakan Krallığı60 topraklarında

51 İbnü’l-Esir, İslam Tarihi (El-Kamil Fit-Tarih Tercümesi), çev. Abdülkerim Özaydın, C. IX, Bahar Yayınları, İstanbul, 1989, s. 362. 52 Hamdullah Müstevfi-i Kazvini, Tarih-i Güzide (Zikr-i Padişahan-i Selçukiyan), çev. Erkan Göksu, Bilge Kültür Sanat Yayınevi, İstanbul, 2015, s.17. 53el-Bundari (Feth b. Ali b. Muhammed el-Bundari), Zübdetü’n-Nusre ve Nuhbetü’l-Üsre, çev. Kıvameddin Burslan, Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, TTK. Basımevi, Ankara, 1999, s. LIV. 54 Ebu’l Hasan, a.g.e., s. 3. 55 Merçil, Müslüman Türk-Devletleri Tarihi, s. 45. 56er-Ravendi, a.g.e., s. 85. 57 Merçil, Müslüman Türk-Devletleri Tarihi, s. 45. 58el-Bundari, a.g.e. s. LV. 59 Kafesoğlu, Selçuklular ve Selçuklu Tarihi Üzerine Araştırmalar, s. 20. 60 Vaspurakan Krallığı: Van Gölü havzasında Ermeni Ardzruni ailesinin hâkimiyetinde bulunan bir krallıktır. Bkz. Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, TTK. Basımevi, Ankara, 2002, s. 2.

11

görünmüştür.61 Çağrı Bey karşısına çıkan Ermeni kuvvetlerini yenilgiye uğratarak ülkenin batı kısmını hâkimiyet altına almıştır. Çağrı Bey Ermeni ve Gürcü topraklarında bir süre mücadele ettikten sonra Maveraünnehir’e kardeşi Tuğrul Bey’in yanına dönmüştür. Çağrı Bey’in hem askeri gücünü göstermek hem de ganimet elde etmek için başarı ile sonuçlanan Doğu Anadolu seferinden sonra iki kardeşin Maveraünnehir’deki itibarı artmıştır.62Arslan Yabgu ise; Karahanlılar’dan olan Ali Tegin ile işbirliği yaparak Ali Tegin’in Buhara bölgesini ele geçirmesine yardımcı olmuştur. Bu durum Karahanlı Hükümdarı Yusuf Kadir Han ve Gazneli Sultan Mahmud’un iş birliği içine girmesine sebebiyet vermiştir. Çünkü Arslan Yabgu ve Ali Tegin’in iş birliği Karahanlı hükümeti ve Gazneliler açısından bir tehdit niteliğindeydi.63 Bu tehlikeli durumda Gazneli Sultan Mahmud’u bir hayli tedirgin etmiştir. Gazneli Sultan Mahmud onlarla dostluk yolunu bozmuş64 ve tatlı dilli bir elçi ile haber göndermiştir: “Sizin işten anlamanızdan ve aklınızdan hayrete düştüm. Çünkü bu zamana kadar komşuluk sebebi ile bizden hiçbir istekte bulunmadınız ve bir şey arzu etmediniz. Biz ise dostluğunuzu ve yardımınızı çok istiyoruz ve sizin taraftan gelecek bir yardımdan müstağni değilim. Eğer bütün kardeşler gelmezlerse, birini seçsinler huzurumuza gelsin. Biz mesafe daha yakın olsun diye, nehir kıyısında yerleştik ki, onunla sözleşip bir antlaşma ve yardımlaşma yapalım.” diyerek bir hile düşünmüştür.65 Bu haber üzerine Arslan Yabgu, Sultan Mahmud’u ziyaret etmek üzere onun yanına gitmiştir. Sultan Mahmud onu çok iyi bir şekilde karşılamıştır. Konuşma esnasında ona “Eğer bizim için bir yardım gerekirrse bize ne kadar asker gelebilir?” diye sormuştur. Bu sırada Arslan Yabgu’nun elinde bir yay ve elbisesinin kemerinin üstünde “berbend-i kabâ” iki ok vardır. Bir oku ona vermiş ve “bu oku benim kabileme gönderirsen, 100 bin atlı yardıma gelir” demiştir. Sultan Mahmud’un, “eğer daha fazla gerekirse?” demesi üzerine Arslan Yabgu, diğer oku ona vermiş ve “eğer bu oku Balhân Kûh‟a gönderirsen, 50 bin atlı yardıma gelir” demiştir. Sultan, “eğer daha fazla gerekirse?” deyince, yayı ona vermiş ve “bunu Turân’a gönderirsen, istediğin kadar ordu gelir” demiştir. Bu durum üzerine Sultan Mahmud, Selçuklu kuvvetlerinin çokluğundan tedirgin olmuş ve korkuya kapılmıştır.

61Mehlika Aktok Kaşgarlı, Kilikya Tabi Ermeni Baronluğu Tarihi, Altıncıoğlu Matbaa, Ankara, 1990, s. 88; Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s. 4. 62 Kafesoğlu, Selçuklular ve Selçuklu Tarihi Üzerine Araştırmalar, s. 20-21. 63 A. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, C. 1, İÜEF Yayınları, İstanbul, 1981, s. 188, 189. 64 Erkan Göksu, “ Târîh-i Güzîde’ye Göre Selçuklu Devleti'nin Kuruluşu ve Tuğrul Beg Dönemi”, History Studies, Volume 3/1, 2011, s. 293. 65er-Ravendi, a.g.e., s. 87.

12

Bu nedenle ArslanYabgu’ya karşı hain bir plan yapmış ve ziyafet sırasında Arslan Yabgu’yu sarhoşluk hâlinde yakalayıp, Hindistan’daki Kalincar Kalesi’ne hapsetmiştir.66 Arslan Yabgu 7 sene bu kalede hapis kalmıştır. Arslan Yabgu’nun kendi askerlerinden 2 kişi bu kaleye gelip uzun süre su taşımışlar ve Arslan Yabgu’yu kaçırma yollarını aramışlardır. Bir gün bir yolunu bulup Arslan Yabgu’yu kaleden çıkarmışlar fakat gece olduğu için ormanda yollarını kaybetmişlerdir. Sabah olunca da kale muhafızları gelerek onu tekrardan yakalamışlardır. Muhafızların yaklaştığını gören Arslan Yabgu yanındakilere: “Benden ümidi kesiniz ve kardeşlerime şöyle söyleyiniz: Hükümdarlık elde etmeğe çalışınız, sizi 10 defa yenseler bile ümitsizliğe düşmeyiniz ve fikrinizden dönmeyiniz. Çünkü bu hükümdar kul, köle oğludur. Soyu sopu yoktur ve zalimdir. Onun için hükümdarlık elinde kalmıyacaktır ve sizin elinize düşecektir” demiştir. Arslan Yabgu’nun bu sözleri üzerine askerler oradan ayrılmış olup, kale muhafızları Arslan Yabgu’yu tekrardan yakalayarak kaleye götürmüşler ve o, hayatının sonuna kadar bu kalede hapis kalmıştır.67 Arslan Yabgu’nun 1032 yılında ölümünden sonra Selçuklu yönetiminin başına Musa Yabgu geçmiştir. Esasen devleti yönetenler ise Mikail’in oğulları Tuğrul ve Çağrı Beyler olmuşlardır.68 Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmış babasının ölüm haberini alınca amcalarının yanına gelip durumu anlatmıştır. Onlarda hükümdarlık elde etmek ve intikam almak için uygun bir zaman beklemişlerdir. Bunun üzerine Sultan Mahmud’a bir adam yollayıp: “Bu yer bizim için dardır, bu otlaklar hayvanlarımıza kâfi gelmiyor. Müsaade et de biz nehirden geçelim ve Nesa ile Baver arasında oturalım.” demişlerdir.69 Bunun sonucunda 4 bin çadırlık bir Türkmen kabilesi Sultan Mahmud’dan izin alarak Horasan bölgesine yani Gazneliler’in sahası içine girmişlerdir. Bu durum ilerleyen zamanlarda Gazneliler açından tehdit unsuru olmaya başlamış ve bu tehlikeler her geçen gün arttığı için Sultan Mahmud, Tus valisi Arslan Cazib’e bir mektup yazarak Selçuklu Türkmenlerini cezalandırmasını istemiştir. Tus valisi bu emir üzerine harekete geçmiş ise de vali Türkmenlerle başa çıkamamıştır. Bu başarısızlığının neticesinde sultana bir mektup yazarak, Türkmenlerin çok kuvvetlendiğini ve onların

66Göksu, a,g,m., s. 293; Abdullah Bakır, Yazıcızade ‘Ali’nin Selçuk-Name İsimli Eserinin Edisyan Kritiği”, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Tarihi Anabilim Dalı, Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmış Doktora Tezi, İstanbul, 2008, s. 32. 67 er-Ravendi, a.g.e, s. 90. 68 Merçil, Müslüman Türk-Devletleri Tarihi, s. 45. 69 er-Ravendi, a.g.e, s. 91.

13

hakkından sadece sultanın gelebileceğini belirtmiştir. Sultan bu sözler üzerine sinirlenip asker toplayarak 1028 yılında Gazne’den hareket etmiştir. Sultan Mahmud’un düzenlemiş olduğu bu sefer sonucunda Horasan bölgesindeki Türkmen faaliyetleri bir nebze de olsa yavaşlatılmıştır. Bu olaydan iki yıl sonra Gazneliler’in hükümdarı Sultan Mahmud ölmüştür.70 Bu durum Selçuklu Türkmenlerinin akıbeti açısından büyük önem arz etmektedir. Çünkü Selçukluların dünya çapında büyük bir devlet kurmalarına engel olabilecek güçlü bir hükümdar böylelikle ortadan kalkmış oluyordu. Selçuklunun karşısında güçlü bir hükümdar kalmayınca Selçuklular iyice güçlenmişlerdir. Gaznelilerin o dönemde hükümdarı Sultan Mesud’dur. Selçuklular, çok zaman geçmeden Gazneliler üzerine seferler düzenlemeye başlamışlardır. Sonuç olarak da Selçuklular, 24 Mayıs 1040’da Gaznelilere karşı kazandıkları Dandanakan Savaşı’ndan sonra Horasan’da bağımsız bir devlet kurmuşlar ve Tuğrul Beyi de bu devletin hükümdarı olarak kabul etmişlerdir.71 Selçuklu tahtına oturan Tuğrul Bey cihana hâkim olma düşüncesiyle, sultanlık görev ve merasimlerini yerine getirmiştir.72 Tuğrul Bey, Nişabur’dan Rey’e gelerek burayı Selçuklu Devleti’nin başkenti yapmış; ayrıca Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrillah ile görüşmelerde bulunmuştur. 23 Ocak 1058 tarihindeki bu görüşmeler sırasında halife Tuğrul Bey’i “Melikü’l- Meşrık ve’l-Mağrib” ilan etmiş ve “Ebu Talib” künyesi ile “Rükne’d-Din” lakabını vermiştir. Bundan sonra İslam âleminin dünyevi hâkimiyetini halife kendi isteği ile Tuğrul Bey’e bırakmış, din ve dünya kuvvetleri birbirinden ayrılmıştır. Tuğrul Bey, Selçuklu Devleti’ni sağlam temeller üzerine atmış ve devletin sınırlarını Ceyhun’dan Fırat’a kadar genişletmiştir.73 Tuğrul Bey sağlığında devleti önemli bir zirveye çıkarmıştır.74 Tuğrul Bey’in vefatından sonra saltanat kavgasına giren Musa Yabgu, yeğeninin oğlu Alp Arslan tarafından Herat’tan çıkartılarak Mazenderan’a gönderilmiştir.75 Tuğrul Bey’in oğlu olmadığı için yerine kardeşi Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan geçmiştir.76 Alp Arslan dönemi Selçuklular açısından bir dönüm noktası niteliğindedir. Bu dönemde Bizans ile önemli bir savaşa girilmiş ve bu savaştan başarı ile çıkılmıştır. 1071 Malazgirt Zaferi olarak bilinen bu

70 Sümer, Oğuzlar (Tarihleri-Boy Teşkilatlatı Destanları, s. 96, 97. 71 Merçil, a.g.e, s. 47. 72 er-Ravendi, a.g.e., s. 96. 73 Merçil, a.g.e, s. 50-51; Faruk Sümer, “Tuğrul Bey” mad., DİA, C. 41, İstanbul, 2012, s. 345. 74 Kamal el-Din İbn el-‘Adim, Buğyat At-Talab Fi Tarih Talab (Selçuklularla İlgili Hal Tercümeleri), Yay. Ali Sevim, TTK. Basımevi, Ankara, 2011, s. 66. 75Tülay Metin,”Tarih-i Sistan’da Selçuklular ile İlgili Bilgiler”, SÜTAD, Sy. 35, , 2014, s. 337. 76Ali Sevim, “İbnü’l-Kalanisi’nin Zeyl’ü Tarih-i Dımaşk Adlı Eserinde Selçuklularla İlgili Bilgiler I. (436-500=1044/1045-1106/1107)”, Belgeler, c. XXIX, Sy. 33, TTK. Basımevi, Ankara, 2008, s. 6.

14

zafer Selçuklu Türkmenlerinin Anadolu’ya girişlerini sağlamıştır. Kısacası Anadolu’nun kapıları bu zaferle birlikte Türklere açılmıştır. Büyük Selçuklu Devleti en parlak dönemlerini Alp Arslan ve Melik Şah dönemlerinde yaşamıştır. Alp Arslan’ın ölümünün ardından onun vasiyeti üzerine oğlu Melik Şah Büyük Selçuklu Devleti tahtına çıkmıştır.77 Tahta geçmesinde vezir Nizamül-Mülk’ün büyük etkisi vardır. Ancak Melik Şah’ın amcası ve Kirman meliki Kavurd onun sultanlığını tanımamıştır. İki taraf arasında Hemedan civarında bir savaş yapılmış, bu savaşı Nizamül-Mülk’ün iyi idaresi sayesinde Melik Şah kazanmıştır.78 Kavurd ise boğularak öldürülmüştür.79 Bu dönemde devletin merkezi Rey’den İsfahan’a taşınmıştır. Sultan Melik Şah döneminde Büyük Selçuklu Devleti içinde Batini (İsmaili) faaliyet merkezi ortaya çıkmıştır. Batinilerin lideri Hasan Sabbah gizli yürüttüğü faaliyetler sonucu Kazvin yakınlarındaki Elburz Dağları’nda yer alan Alamut Kalesi’ni ele geçirmiştir. Sultan Melik Şah bu durumu kontrol altına almak istemiş ancak; sultanın ölümüyle Batinilere karşı başlatılan hareket durmuştur.80 Melik Şah torunu Cafer’i halifelik veliahdı yapmak istemiş, bu nedenle Halife Muktedi ile arası açılmıştır. Bu olayın hemen akabinde sultan zehirlenerek öldürülmüştür. Melik Şah geride 4 evlat bırakmıştır. Bunlar: Berkyaruk, Muhammed, Sencer ve Mahmud’dur. Mahmud bunların en küçüğüdür. Melik Şah, Bağdad’da öldüğü sırada yanında küçük oğlu Mahmud bulunmaktadır. Askerler Mahmud’a biat etmişlerdir.81 Nizamül-Mülk taraftarları da Berkyaruk’u Rey şehrinde sultan ilan etmişlerdir. Bu durum üzerine iki taraf arasında Bürücird’de bir savaş meydana gelmiş, sonuç olarak Berkyaruk’un sultanlığı tanınmıştır. Berkyaruk öldükten sonra küçük yaştaki oğlu Melik Şah II, Bağdad’da sultan ilan edilmiştir. Bunu duyan Muhammed Tapar, Bağdad üzerine yürüyerek Büyük Selçuklu Devleti tahtını fazla zorluk çekmeden ele geçirmiştir.82 Muhammed Tapar, İsfahan’a yakın olan Şahdiz Kalesi’ni almış ve bu kalede birçok Bâtıni öldürülmüştür. Muhammed Tapar Bâtınilerin azılı düşmanı olup, onları ortadan kaldırmak için büyük mücadeleler vermiştir.83 Bâtınilere karşı önlemler almıştır. İlk olarak, İsfahan yakınlarındaki Han-Lincan

77 Sıbt İbnü’l-Cezvi, Mir’atü’z-Zaman fi Tarihi’l-Ayan’da Selçuklular, çev. Ali Sevim, TTK. Basımevi, Ankara, 2011, s. 187. 78 Merçil, a.g.e, s. 55. 79 Ebu’l Hasan, a.g.e., s. 40. 80 Merçil, a.g.e, s. 59. 81 Ebu’l Hasan, a.g.e.,s. 51. 82 Merçil, a.g.e, s. 64. 83Anonim Selçukname, Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi III, çev. Ferudun Nafiz Uzluk, Ankara, 1952, s. 14, Ebu’l Hasan, a.g.e., s. 55.

15

Kalesi’ni 1107 yılında ele geçirmiştir. Daha sonra Alamut’u kuşatmış fakat kış şartlarının bastırması nedeniyle bir sonuç alamamıştır. Sultan, hemen hemen her yıl Bâtıniler üzerine seferler düzenlemiştir. 1111-1112 yılında Emir Anüştegin Bâtıniler üzerine sefer düzenlemekle görevlendirilmiştir. Anüştegin, Kazvin ve Deylem bölgesinde birçok kale ele geçirmiştir. Sultan son olarak yine Anüştegin’i Alamut’daki Bâtınilere karşı göndermiştir. Anüştegin, Alamut’u kuşatmış fakat kaleyi ele geçirmek üzereyken sultanın ölüm haberi gelmiştir. Bu haber Selçuklu ordusunun dağılmasına ve seferin sonuçsuz kalmasına neden olmuştur. Muhammed Tapar yakalandığı bir hastalık sonucunda 1118 yılında ölmüştür. Ölmeden önce küçük yaşta olan oğlu Mahmud’u veliaht ilan etmiştir.84 Bu durum üzerine Mahmud ve amcası Sultan Sencer arasında bir savaş yaşanmış ve bu savaşı kazanan taraf Sultan Sencer olmuştur. Böylece Selçuklu tahtının başına Sultan Sencer geçmiştir.85 Sultan Sencer döneminin en önemli olaylarından biri Oğuz isyanı olmuştur. Bu dönemde Oğuz isyanıyla uğraşan devlet, bu isyan sonucunda zayıflayarak yıkılma sürecine girmiştir. Sultan Sencer devleti ayakta tutma hususunda başarılı olamamış ve 1157 yılında ölmüştür. O, Merv’de sağlığında yaptırdığı türbesine gömülmüştür. Böylece sultanla birlikte Büyük Selçuklu Devleti de parlak bir geçmiş bırakarak tarih sahnesinden çekilmiştir.86

2. TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NİN SOYU VE KURULUŞU

Büyük Selçuklu Devleti ile soydaş olan Türkiye Selçuklu Devleti, Selçuk Bey’in torunu Kutalmış’ın oğlu Süleyman Şah tarafından kurulmuştur.87 Süleymanşah’ın dedesi Arslan İsrail, Büyük Selçuklu Devleti’nin Selçuk Bey’den sonraki ikinci sultanıdır. O, Gazneli Sultan Mahmud tarafından hapsedilince; Arslan İsrail’e bağlı Türkmenler ne yaptılarsa da Arslan İsrail’i kurtaramamışlardır. Bu durum üzerine Selçuklu Devleti’ni Mikail’in oğulları Tuğrul ve Çağrı Beyler yönetmeye başlamışlardır. Daha sonraki dönemlerde de (Dandanakan Zaferine müteakip 1040) Tuğrul Bey hükümdarlığını ilan etmiştir. Arslan İsrail’in oğulları Kutalmış ve Resul Tekin ise hükümdarlığın kendilerine verilmesinde hak iddiasında bulunmuşlardır.88

84 Merçil, a.g.e., s. 66. 85 er-Ravendi, a.g.e., s. 165. 86 Merçil, a.g.e., s. 71. 87Urfalı Mateos, Urfalı Metaos Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), çev. Hrant D. Andreasyan, Notlar: Edouard Dulaurer-M. Halil Yınanç, TTK. Basımevi, Ankara, 2000, s. 161. 88Ali Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, TTK. Basımevi, İstanbul, 1990, s. 22.

16

Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey’e karşı taht kavgası yapan Kutalmış, bu sultanın ölümü üzerine, taht iddiası ile Rey üzerine yürüyerek hükümdarlığını 1064 yılında ilan etmiştir; fakat aynı maksatla hareket eden Alp Arslan, Damegan civarındaki savaşta yenilmiş ve atından düşerek hayatını kaybetmiştir.89 Bu durum üzerine Kutalmış’ın kardeşi Resul Tekin ile Kutalmış’ın oğulları Süleyman, Mansur ve diğerleri Alp Arslan tarafından esir alınmıştır. Alp Arslan, Kutalmış’ın oğlu Süleyman Şah’ı öldürmek istemiş ancak Nizamül-Mülk bu durumu önleyerek onu Suriye’ye göndermiştir.90 Malazgirt Zaferi ile dönüm noktası yaşayan Türkler, bu zaferle birlikte Anadolu’ya akın etmeye başlamıştır. Türklerin tarih boyunca kazandığı hiçbir zafer bu denli istiklallerini etkileyici olmamıştır. Dandanakan ile kazanılan zaferi Malazgirt tamamlamıştır.91 Bizans İmparatoru Diogenes’in Azerbaycan’a yürümesi üzerine Sultan Alp Arslan 13 bin atlı ile hareket edip, Ahlat üzerinden Malazgirt’e yönelerek Bizans’ı burada hezimete uğratmıştır.92 Alp Arslan bu zaferin ardından emirleri Artuk, Tutuk, Danişmend ve Saltuk Beylere Anadolu’yu fethetme emrini vermiş olup, bu beylerin fetih hareketleriyle birlikte Anadolu’nun fethi hızlanmıştır.93 Süleyman Şah, Malazgirt zaferinden sonra Anadolu fethine gönderilen melikler ve Türk beyleri arasında yer almamıştır. Bu dönemde Anadolu’ya fetih yapmak amacıyla gelen beylerden biri olan Artuk Bey, Kelkit ve Yeşilırmak havzalarında94 önemli fetih hareketlerinde bulunmuştur. Öyleki, 1072 yılında VII. Mihael taht kavgaları nedeniyle Artuk Bey’den yardım istemek durumunda kalmıştır.95 Frank Başbuğu Russel ile Selçuklu kuvvetleri arasında geçen savaşta Russel’in kuvvetleri yenilgiye uğramış ve Yunannis Dukas ile birlikte esir alınmıştır. Aradan fazla zaman geçmeden Artuk Bey bu esirleri kurtuluş akçesi karşılığında özgür bırakmıştır.96 Yunannis Dukas, İstanbul’a dönerken Russel, bölgesinden topladığı

89 Merçil, a.g.e., s. 52; Muharrem Kesik, “Cenabi’ye Göre Türkiyede Selçuklular”, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Dergisi, İstanbul, 2000, s. 229. 90Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2013, s. 75; Ahmed bin Mahmud, Selçuk-Name II, s. 145. 91Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, I., Ötüken Yayınevi, İstanbul, 1977, s. 420. 92 Kamal el-Din İbn el-‘Adim, a.g.e., s. 67. 93 Öztuna, a.g.e., s. 421. 94 Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK. Basımevi, Ankara, 2000, s. 101. 95Osman Turan, Selçuklu Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2013, s. 280. 96M.Halil Yınanç, “ Anadolu’nun Fethi”, Türkler, c. VI, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 194.

17

kuvvetlerle tekrardan isyana başlayıp, kendisine karşı gönderilen Bizans kuvvetlerini yenilgiye uğratmıştır. Böylece Russel, Bizans için ciddi bir tehlike halini almıştır.97 Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın 1072 yılında ölümü üzerine, yerine oğlu Melih Şah tahta geçmiştir. Bu sırada ülke içinde meydana gelen karışıklıklar esnasında Kutalmış’ın oğulları Mansur, Süleyman Şah, Alp İlik ve Devlet (Dolat), Selçuklu kumandanlarının ve emirlerinin fetih hareketlerine devam ettiği Anadolu’ya gelip Urfa bölgesinde ve Fırat Irmağı dolaylarında fetihlerde bulunmuşlardır. Bu sırada emir Atsız, Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı olarak Filistin’de bir Türkmen Beyliği kurup, burada ve Suriye’de fetihler yapmak istemiştir.98 Anadolu’daki fetih hareketlerine başlayan Süleyman Şah, devletinin temellerini Türkmenler üzerine oturtmuştur. Zira Malazgirt Zaferi ile yüzyıllar boyunca süregelen akınlarda özellikle Azerbaycan bir geçiş noktası olmuş ve Türkiye Selçuklu Devleti bu keşif Türkmen kütlelerinin Anadolu’ya göç etmesi neticesinde bölgede aktif bir faaliyet göstermeye başlamıştır. 1074’de Mirdasi Emiri Mahmud’un ölümü ile Süleyman Şah önce Haleb’i ve daha sonrada Bizanslı bir valinin idaresindeki Antakya’yı kuşatmıştır.99 Kuzey Suriye seferinden sonra Anadolu’ya dönerek fetihlere başlamıştır. Marmara Denizi’ne kadar ilerleyen Süleyman Şah, 1075 yılında tarihi bir Bizans kenti olan İznik’i (Nicea) alarak, temellerini oluşturmakta olduğu Türkiye Selçuklu Devleti’nin başkenti yapmak amacıyla Büyük Selçuklu Devletine tabi olarak devletini kurmuştur.100 Süleyman Şah devleti kurduktan sonra da Bizans’ın içinde bulunduğu karışıklıklardan yararlanarak Anadolu’daki fetihlerine devam etmiştir. Devletin sınırlarını Marmara, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde genişleterek kısa bir süre içinde Bursa ve bölgesinden başka Kocaeli Yarımadası’nı ele geçirerek Üsküdar ve Kadıköy’e kadar ilerlemiştir. Hatta bu başarılarla yetinmeyip Anadolu kıyılarında gümrük daireleri kurup, boğazlardan gelip geçen gemilerden vergi almaya başlamıştır.101 Süleyman Şah’ın sınırlarını Bizans aleyhine genişletmesi Bizans’ı rahatsız etmeye başlamış, bu durum karşısında Bizans çaresiz kalarak vergi vermek karşılığında Süleyman Şah ile

97 Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, s. 100. 98 Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, s. 22; Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, s. 115. 99 Merçil, a.g.e., s. 103-104. 100 Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, s. 116-117; Merçil, a.g.e., s. 103. 101 Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, s. 27.

18

1081 yılında Dragos Suyu102 adı altında bir anlaşma imzalamış ve Selçukluları İstanbul Boğazını terk ile Dragos Suyuna kadar çekilmelerini sağlamıştır.103 Böylelikle Bizans Türkiye Selçuklu Devleti’nin varlığını, başkentinin İznik olduğunu ve Süleyman Şah’ın kurucusu olduğu gerçeğini kabullenmiştir.104 Bundan sonraki dönemlerde de İznik ve İzmit şehirlerine kadar Anadolu’nun birçok bölgesine hâkim olan Süleyman Şah’a, Halife tarafından da hâkimiyet alameti olan sancak ve diğer alametler gönderilerek sultanlığı tanınmıştır.105 Devletin kurucusu Süleyman Şah 1086 yılında intihar etmiştir. Başka bir rivayeye göre Tutuş ile giriştiği savaşta şehid edilmiştir.106 Süleyman Şah, Türkiye Selçuklu Devletinin kuruluşunu sağlayan büyük bir yöneticidir. Güzel ahlakı ve cömertliği ile tanınan Süleyman Şah zamanında Anadolu’nun fethi için başlangıç teşkil edecek önemli adımlar atılmıştır.107 Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucuları ilk yıllarından itibaren devleti güçlendirme çabası içine girişmişlerdir. Bunun için de kuruluşundan beri devlet Bizans ve Haçlılara karşı büyük bir koruma içgüdüsüyle sınırlarını savunmuştur. I. Kılıç Arslan, I. İzzeddin Mesud, II. Kılıç Arslan, I. Gıyaseddin Keyhürev, I. İzzeddin Keykavus ve I. Alâeddin Keykubad bunun için gayret gösteren Selçuklu sultanları olmuştur. Özellikle II. Kılıç Arslan döneminde 1176 yılında meydana gelen Miryokefalon Savaşı’yla Bizans’ın Anadolu’yu ele geçirme umudu tamamen ortadan kalkmış, böylelikle Anadolu’nun tapusu Türklerin eline geçmiştir.108 I. Alâeddin Keykubad’ın ölümünden sonra başa geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Anadolu’da fetih hareketleri yapılmamıştır. Bu dönemin devlet adamlarından özelikle Saadettin Köpek sultanın üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Zira sultan tahta geçmesine yardım ettiği için Saadettin Köpek’in sözünden çıkamıyordu. Saadettin Köpek de devlet üzerinde kendi otoritesini güçlendirmek amacıyla kendisine muhalefet eden devlet adamlarından kurtulmak istemekteydi. Sultan da başlangıçta kendisine biat etmek istemeyen bu devlet adamlarına güvenmiyordu. Bu

102 Bugünkü İzmit’de bulunan Dragos (Orhan) tepe yakınında bir deredir. Bkz. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 91. 103 Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, s. 119. 104V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, çev. Azer Yaran, Ankara, 1988, s. 40. 105Mehmet Şeker, “Anadolu’nun Türk Vatanı Haline Gelmesi”, Türkler, C. VI., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 271. 106Turan, a.g.e., s. 104. 107Kesik, a.g.m, s. 230. 108Abdulhalük Çay, II. Kılıç Arslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987, s. 83; Şeker, a.g.m., s. 272.

19

durumu bilen Saadettin Köpek, onları ortadan kaldırması amacıyla sultanı sürekli telkin ediyordu. Onun bu girişimleri neticesinde önce Kayır Han, Zamantı (Pınarbaşı) Kalesi’nde zindana atılmış ve çok geçmeden bu emir vefat etmiştir. Bu durum üzerine Harezmliler, Türkiye Selçuklu’nun hizmetinden ayrılarak Urfa taraflarına çekilmiş ve yağma hareketlerine girişmişlerdir. Ayrıca kalabalık bir Türkmen kitlesi de bunlara katılmıştır. Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev daha sonra yine Saadettin Köpek’in telkinleriyle Türkiye Selçuklu Devleti’nde önemli hizmetlerde bulunmuş olan Kemaleddin Kamyar, Şemseddin Altunaba, Hüsameddin Kaymeri ve Taceddin Pervane gibi devlet adamlarını bertaraf etmiştir. Bununla da yetinmeyerek İzzeddin Kılıç Arslan ile kardeşi Rükneddin ve anneleri Adiliye Hatun’u önce hapse attırmış ve daha sonra da öldürtmüştür. Haziran 1238 tarihinde Eyyubilere karşı kazanılan Samsat (Sümeysat) zaferinden sonra Saadettin Köpek’in, Türkiye Selçuklu hanedanına mensup olduğu rivayetini yayarak tahtı ele geçirmeye çalışması üzerine tehlikenin farkına varan Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev Sivas subaşısı Hüsameddin Karaca’dan da destek alarak Saadettin Köpek’i 1238 yılında ortadan kaldırmıştır. Bu olayların dışında ülke içinde Şamani inançlı göçebe Babai Türkmenleri’nin dini-siyasi nitelikteki ayaklanmaları devleti sarsan ciddi nitelikte buhranlara yol açmıştır. Ülke içinde bu sıkıntılar yaşanırken bir de Baycu Noyan kumandasındaki Moğol ordusuyla II. Gıyaseddin Keyhüsrev idaresindeki Selçuklu ordusu Kösedağ’da karşı karşıya gelmiştir.109 Moğollar karşısında kaybedilen 1243 Kösedağ Savaşı ile Anadolu doğudan gelen büyük bir tehlike altına girmiş ve bir sürede olsa Moğol hâkimiyeti altında kalmıştır.110 Moğol hâkimiyeti ve çöküş dönemi 1318 yılına kadar devam etmiştir. 1075-1318 yılları arasında tarih sahnesinde olan Türkiye Selçuklu Devleti’nin tarihi devresi de böylece sona ermiştir.111

3. BÜYÜK SELÇUKLU VE TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETLERİNDE TÜRKMANLER

Türkmen kelimesinin anlamı için çeşitli yorumlar yapılmıştır. X.yy.dan itibaren ticari münasebetlerle Oğuzların XI.yy.da çoğunun islam dinine yöneldiği görülmüştür.

109Ali Sevim, “Keyhüsrev II.” mad., DİA, C. XXV., Ankara, 2002, s. 349; Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, s. 180,181; Abdullah Bakır, a.g.t., s. 534. 110 Şeker, a.g.m., s. 272. 111 Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, s. 181.

20

Bunun sonucu olarak da XI.yy.da Oğuzlara Türkmen ismi verilmiştir. Bu isim Oğuz isminin yerini almış ve yaklaşık iki asır boyunca kullanılmıştır.112 Avrupalı tarihçiler Türkmen adını “Saf kanlı Türk” olarak nitelendirirken, Türk tarihçileri “Öz Türk” yani “Türk halklarının kökü” diye değerlendirmektedirler. Arap kaynaklarının ifadesine göre, Müslüman olmayan Oğuzlar, Müslüman olan Oğuzlara “İnançlı Türk” anlamına gelen “Türk-iman” adını vermişlerdir. Bu da zamanla “i” sesinin düşmesiyle “Türkmen” şekline dönüşmüştür.113 Türkmen sözü “Türk” ve “men” ekinden ortaya çıkmıştır. “Men ve man” eki ise eski Türkçede mübalağa ekidir114 şeklinde yorumlar yapılmıştır. Selçukluların ve garp Türkmenleri’nin esasını teşkil eden Oğuz veya Türkmenler’e ait tarihi kayıtlar Türkmenlerin Moğol tipinden değil de İranlılara yakın ırki özellikler taşıdıklarını belirtmişlerdir. Türkmen adı “Oğuzlar kendi ülkelerinden Maveraünnehir’e ve İran’a gelince buralarda nesilleri çoğaldı; iklim, hava ve su tesiri ile Taciklere (Acem) benzediler. Fakat tam Tacik şeklini almadıkları için de İranlılar onlara Türk-namend (Türke benzer) adını verdiler. İşte Türkmen ismi bu suretle meydana çıktı.” şeklinde izah edilmektedir.115 Türkmen adı hakkında çeşitli kaynaklarda bu denli açıklamalar verilmiş ve açıklamalara bakıldığında Türkmen adı bir netliğe kavuşmamıştır.

3.1. Büyük Selçuklu Devleti’nde Türkmenlerin Devlet İçinde Yeri ve Önemi

İlk olarak Çağrı Bey döneminde ( 1016-1071) Anadoluya akın yaparak gelen Türkmenler, Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan sora (1040) büyük kitleler halinde Anadolu’ya akın etmişler ve 1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu’nun Türk yurdu haline gelmesinde etkin rol oynamışlardır.116 Türkmenler, Türkmenistan başta olarak Irak, İran, Türkiye, Suriye ve dünyanın farklı bölgelerinde milli kimliklerini koruyarak yaşamaya devam etmişlerdir. Türkmenler esasen IX. yy.da Salur, Kınık, Yazır, Kayı, Bayat gibi boylardan oluşan Oğuzlardan meydana gelmişlerdir. Türkmen medeniyetinin oluşmasında, bu topraklarda varlıklarını devam

112 Sümer, Oğuzlar (Tarihleri-Boy Teşkilatlatı Destanları), s. 2. 113 Dinç-Çakır, a.g.e, s. 34. 114 Cemal Anadol, Tarihe Hükmeden Millet Türkler, Bilge Karınya Yayınları, İstanbul, 2006, s. 175. 115 Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi, s. 48. 116Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ordu”, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmış Doktora Tezi, Ankara, 2008, s. 210.

21

ettirmiş olan Massagitler, Dahlar, Parfiyalılar, Alanlar, Sakalar ve Hazarlar gibi birçok kültür ve halkın etkisi olduğu kabul edilmelidir.117 Türkmenler genel itibarıyle İran, Afganistan ve Orta Asya’da hayatlarını devam ettirmiş ve coğrafi sebeplerden dolayı Anadolu’ya ve Orta Doğu’ya göç etmişlerdir. Onlar, merkezî ve yerleşik hayattan uzak yaşamış olup, geleneksel kültür anlayışının hâkim olduğu bir medeniyete sahiptirler.118 Anadolu’ya gelen Türkmenlerin bir kısmı devlet görevlerinde bulunmuşlardır. Ayrıca bu dönemde Anadolu’ya gelen Türkmenlerin çoğunluğu bir meslek sahibidir. Bu Türkmenler genellikle eski boy düzeni kurallarına göre hareket etmişler, başlarında birer boy beyi bulunmuştur. Bu beylere “uç beyi” veya “il beyi” denmektedir.119 Oğuzlar XI.yy.da Selçuklu hanedanlığı idaresinde İran’da bir devlet kurduktan sonra 1071’de Bizans’ı yenerek Anadolu’yu yurt tutmaya başlamışlardır. Böylece Türkmenler Anadolu’ya akın etmeye başlamış, onların bu gelişleri kısa bir sürede olmayıp uzun zamanlar almıştır. Yaklaşık iki asır kadar sürmüştür.120 Selçuklu devri Anadolu Türk toplumunun en kalabalık ve en dinamik unsuru konar-göçer Türkmenlerden meydana gelmiştir. Türkmenler dalgalar halinde akın akın Anadolu’ya gelerek kendi hayat tarzlarına uygun sahalara yerleşmişlerdir.121 XI.yy.ın ortalarında Oğuzların hâkim olduğu Oğuz Bozkırı’nı ve Seyhun Nehirlerinin aşağı kısımlarını Kıpçaklar işgal etmiştir. Bununla beraber Oğuz Yabgu Devleti’nin yıkılması üzerine Oğuzlardan kalabalık bir grup Karadeniz’in kuzeyinden batıya göçmüş, diğer bir grup ise Cend bölgesine, oradan da Horasan ve sonra Anadolu’ya ilerlemiştir.122 Bu bölgede de Büyük Selçuklu Devleti’ni kurmuşlardır. Selçuklu sultanları 1071 Malazgirt Savaşı’na kadar, hem Bizans’ın gücünü kırmak, hem de ülkede olabilecek iç huzursuzlukları önlemek maksadıyla yoğun olarak meydana gelen bu Türkmen nüfusunu Anadolu’ya yönlendirmişlerdir. Yani Selçuklu yönetimi, göçebe Türkmenlerin yoğunluğundan dolayı birtakım sosyal ve ekonomik sıkıntılara sebep olmasından endişe duymuş ve kendi yurtlarının güvenliği için, bir tedbir olarak

117 Ahmet Dinç-Ramazan Çakır, Türkmen Kültürü ve Türkmenlerin Sosyo-İktisadi Düşüncesi, Ayrıkotu Yayınevi Araştırma-İnceleme Serisi, İstanbul, 2008, s. 33. 118 Dinç-Çakır, a.g.e., s. 33. 119Salim Koca, Selçuklu Devri Türk Tarihinin Temel Meseleleri, Berikan Yayınevi, Ankara, 2012, s. 477. 120 Faruk Sümer,“Anadolu’ya Yalnız Göçebe Türkler mi Geldi ?”, Belleten, C. XXIV, Sy. 96, Ankara, 1960, s. 574. 121Koca, a.g.e., s. 476. 122 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2005, s. 155.

22

bu göçleri devamlı olarak Anadolu’ya yönlendirmişlerdir.123 İran’dan Anadolu’ya gelen göçlerin sebeblerinden biri de Büyük Selçuklu Devleti’ni kuran Oğuzlar’ın, devleti kuran unsur olmakla beraber, bürokraside yani devletin yönetim kademelerinde bulunmamaları ve bu sebebden dolayı da devlet yönetimine karşı olumsuz bir tavır takınmış olmalarıdır. Selçuklu yönetiminin bu şekilde kendi ırkdaşları olan Türkmenlere karşı kayıtsız ve ilgisiz kalması ve onları devlet hizmetlerinden uzaklaştırması, Türkmenler üzerinde olumsuz etkiler bırakmıştır.124 Anadolu’ya gelen Türkmenlerin bir kısmı devlet görevlerinde bulunarak, daha Anadolu’nun fethi sırasında yerleşik hayata geçmiştir. Bir kısmı ise yarı yerleşik bir hayat tarzı yaşamışlardır. Yani kışı köylerde çiftçilik, yazı da yaylalarda hayvancılık yaparak geçirmişlerdir. Türkmenlerin önemli bir çoğunluğu ise Orta Asyada’ki eski hayat tarzı olan konar-göçerliğe yani yarı göçebeliği Anadolu’da da devam ettirmişlerdir. Konar-göçerlerin konutu ise kısa sürede kurulup sökülebilen çadırlardan oluşmaktaydı. Bu çadırlar konar-göçerlerin hayat tarzlarına uygun bir şekilde düzenlenmekteydi. Yağmura, tipiye, rüzgâra, soğuğa ve sıcağa karşı korunaklı idi. Buradaki Türkmenlerin ekonomik faaliyetleri de yaşadıkları hayat tarzı ile doğru orantılıydı. Yazın yaylalarda yaşayan Türkmenlerin geniş sürüleri bulunmakta idi. Bu sürülerin etinden, sütünden, yününden faydalanarak geçimlerini sağlamışlardır. Yünlerden halı, kilim ve yaşadıkları çadırları dokumuşlardır. İhtiyaçları olan ve kendilerinin yetiştiremedikleri ürünleri de takas usulü ile karşılamışlardır.125 Devlete olan vergilerini ise beslemiş oldukları hayvanlardan yılda bir miktarını devletin mutfağına sunarak ödemişlerdir. Daha sonraları Türkmenler ile Selçuklu Devleti arasındaki iplerin kopmasına sebebiyet veren olayların yine bu vergi alışverişi esnasında yaşanan olumsuzluklardan kaynaklanacağını söylemek mümkündür. Anadolu’da Oğuz veya Türkmen adıyla bilinen grupların göç etmesi ve yerleşmesi büyük ölçüde Büyük Selçuklu Devleti dönemindeki siyasi ve demografik gelişmelerle ilgilidir.126. Nizamü’l-Mülk, Türkmenleri şu şekilde ifade etmiştir: “Her ne kadar, sayıları çok olan Türkmenlerden üzüntü gelmişse de, onların devlet üzerinde çok hakları olmuştur. Çünkü devletin başlangıcında hizmetler etmişlerdir ve sıkıntılar çekmişlerdir.

123 Metin Bozkuş, “Anadolu Selçuklularında Sosyal, Dinî ve Mezhebî Yapı”, Cumhuriyet Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 5, Sy. 2, Sivas, 2001, s. 249. 124 Bozkuş, a.g.m., s. 249. 125 Koca, a.g.e., s. 477-478. 126İlhan Şahin, “Anadolu’da Oğuzlar”, Türkler, C. VI., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 246.

23

Sonra akraba cümlesindendirler. Bu sebeple, onların oğullarından bin kişiye ekmek yazılmalı, saray köleleri tarzında onları tutmamalıdır. Çünkü daima hizmette meşgul olunca, silah ve hizmet terbiyesini öğrenirler ve halk ile birlikte yerleşirler; gönül bağlarlar, tıpkı köleler gibi hizmet ederler ve onların tabiatlarında Selçuklu hanedanına karşı hasıl olan sabit fikir zail olur. İhtiyaç duyulduğu her zaman hizmete tayin edilen 5 bin ve 10 bin köleler gibi teçhiz ve teşkil edilerek atlanırlar. Öyle ki, onlar, bu devletten nasipsiz kalmazlar ve melik şöhrete nail olur; onlarda memnun kalırlar.”127 Burada Nizamü’l-Mülk’ün sözlerinden anlaşılan Büyük Selçuklu Devleti için önemli adımlar atmış olan Oğuzların küstürülmesinden kaçınmak istenmiş, Oğuz çocuklarının ordu içine alınarak gönüllerinin alınması dile getirilmiştir. Oğuzlar, Türk Milleti’nin en büyük grubunu oluşturan muazzam bir topluluktur. Tarih boyunca onlarca coğrafyada devlet kuran, büyük siyasi ve medeni gelişimlere adım atmışlardır. Yapılarında muhteşem bir dinamizm, teşkilatçılık, müdahalecilik gibi önemli özellikleri taşıyan Türkmenler, Büyük Selçuklu Devleti’ni kurduktan sonra orta ve yakın doğuda yeni bir durumla karşılaşmışlardır. Selçuklularla başlayan bu süreç Osmanlılarla devam etmiştir. Burada esas olan konu Türkmenlerin hayat tarzlarından uzaklaştırılmaya çalışılmasıdır.128 Özgürlüğüne düşkün olan ve hayat tarzlarını değiştirmek istemeyen Türkmenler ve devlet arasında sürekli anlaşmazlıklar olmuştur. Selçuklu Devleti’nin kurulmasından sonra Fars aristokrasisi devlet yönetimini tamamen kontrolü altına almayı başarmıştır. Amîdu’l-Mülk Kündürî ve Nizamü’l-Mülk bu yönde önemli başarılara imza atarak Fars yönetimini Selçuklu Devleti’nde tamamen hâkim kılmayı başarmışlardır. Bu her iki meşhur vezir, farklı etnik kökenden gelen yeni fatihleri kendilerine benzetip, kültürlerini kabul ettirerek devlete Fars kimliği kazandırmaya çalışmışlardır. Neticede bu durumdan nasibini alan Türkmenlerde, ilkin gulâm sisteminin benimsenmesi sonucu ordudan ve daha sonra da devletle ilgili bütün yönetim organlarından uzaklaştırılmışlardır. Özellikle vezir Nizamü’l-Mülk, onların devlet üzerindeki hâkimiyetlerini ortadan kaldırmak için çalışmıştır.129 Bu durum göçebe hayat tarzı ile pek fazla uyuşmamakta olup, artık devlet için en önemli meselelerden biri, geçimleri için göçebe bir hayat tarzı yaşayan Oğuzlar için yaylak ve

127Nizamülmülk, Siyasetname, Antik Dünya Klasikleri, İstanbul, 2010, s. 136 128Hüseyin Kayhan, “Selçuklulardan Safevilere Türkmen Meselesi”, History Studies, III/3, 2011, s. 215, 216. 129 Kayhan, a.g.m., s. 217.

24

kışlak bölgeleri bulmak olmuştur. Bunun sonucunda Selçuklu merkezi idaresi, Oğuzları merkezi idareden uzak bölgelere yani batı uç bölgelerine doğru yönlendirmeye başlamıştır.130 Devletin asıl kurucusu olan Oğuzlar (Türkmenler) yavaş yavaş merkezi idarenin dışına itilerek yönetimden uzaklaştırılmışlardır. Bunu kabullenmek istemeyen Türkmenler ile Büyük Selçuklu Devleti arasında her geçen gün uçurumlar artmıştır. Artık sabırlarının sonuna gelen Türkmenler tepkilerini Selçuklu sultanlarına isyan ederek göstermeye başlamıştır. Netice olarak da devletin asıl kurucuları olan Türkmenler, yine aynı şekilde devletin yıkımına sebebiyet vermiştir.

3.2. Türkiye Selçuklu Devleti Öncesinde ve Sonrasın da Anadolu’ya Yapılan Türk Akın ve İskânları

Anadolu’daki Türk iskânı uzun bir süreç içerisinde gerçekleşmiştir. Batı Hunları Anadolu’ya gelen ilk Türkler olup, daha sonra Sabar Türkleri ve Hazar Türkleri de Anadolu’ya gelmişlerdir. Ancak gelen bu Türk grupları Anadolu’da sadece akınlar yapmış ve yerleşme politikası gütmemişlerdir. 530 yılında Bizans, Bulgar Türklerinin bir kısmını Balkanlar üzerinden Anadolu’ya geçirerek Trabzon havalisi ile Çoruh ve Yukarı Fırat bölgelerine iskân ettirmiştir. Daha sonra Bizans Avar Türklerini, Farslılar ile savaşmaları için Anadolu’ya getirmiş ve İran sınırına yerleştirmiştir. 755 yılına gelindiğinde yine Bizans tarafından Bulgar Türkleri, Araplarla savaşmaları için Balkanlardan Anadolu’ya getirilerek Tohma ve Ceyhan havzalarına iskân ettirilmişlerdir. Ayrıca Avar, Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak Türkleri de Bizans ordusuna hizmet etmek ve Fars, Arap ve Ermenilere karşı Bizans topraklarını müdafaa etmek üzere Balkanlardan Anadolu’ya geçirilerek çeşitli yerlere iskân ettirilmişlerdir. Bu Türkler Anadolu tarihinde önemli bir yer almakla birlikte Oğuz Türklerinden önce Anadolu’ya gelerek burayı yurt edinmişlerdir. VIII. yy.dan itibaren ise Anadolu’ya Türkistan ve Horasan’dan Araplar ile beraber Anadolu’ya çok fazla Türk gelmiştir. Ayrıca Abbasiler döneminde Bizans’a karşı yapılan akınlarda Türk komutanları büyük bir rol oynamışlardır. Abbasiler döneminde Anadolu’da alınan yerlere Türkmenler iskân ettirilerek Anadolu’nun Türkleşmesi yolunda önemli adımlar atılmıştır. Ancak Bizans tarafından Abbasiler yenilgiye uğratılınca X.yy.ın ikinci yarısından itibaren Türkler

130 Şahin, a.g.m., s. 247.

25

Anadolu’dan geri çekilmeye başlamışlardır,131 bu durum kısa sürmüştür. Zira XI.yy.da Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul ve Çağrı Beyler döneminde Anadolu’ya çok sayıda Türk akını gerçekleştirilmiş olup, bu akınlarla birlikte iyice keşfedilen Anadolu Türkmenlerin sığınak yeri halini almıştır. Türkmenlerin yoğun bir şekilde yönlendirildiği Anadolu topraklarında Malazgirt Zaferi sonrasında Türkmen devletleri kurulmaya başlamıştır. Doğu ve Orta Anadolu’da kurulan bu devletlerin Türkmen kitlelerinin hakimiyeti, bu bölgedeki Türkmen yoğunluğunu daha da artırmıştır. Doğu ve Orta Anadolu’da bu şekilde oluşan Türkmen yerleşmeleri, Türkiye Selçuklularının kurulması ve Türkmen Beylerinin uçlara gerçekleştirdikleri akınlarla kısmen de olsa batıya doğru ilerlemeye başlamıştır.132 Anadolu’ya gelen Türklerin çoğunluğunu Oğuzlar oluşturmaktadır. Oğuz Türkleri Sirderya Irmağı ve Aral Gölü kıyıları ve kuzeydeki bozkırlarda yaşamışlar ve XI.yy.da Müslümanlığı kabul ederek Türkmen ismini almışlardır. Oğuzların, “yabgu” (kral) unvanlı bir hükümdarın yönettiği devletleri bulunmaktadır. Oğuzlar 1071’de Malazgirt’te Bizanslıları yenilgiye uğratarak Anadolu’yu yurt edinmeye başlamışlardır.133 Oğuzlar Malazgirt savaşından sonra boy teşkilatlarını koruyarak Anadolu’ya gelmişler ve Türkiye Selçuklu Devleti ile Oğuz boylarına bağlı bir siyasi yapı oluşturmuşlardır.134Anadolu’ya bir diğer Türkmen kitlesi de 13.yy.da Moğol istilasına bağlı olarak135 İran ve Türkistan’dan gelmiştir.136 Bu yeni gelen Türkmenlerin yerleşik özellikleri bulunmakta olup, bu Türkmenler bir yandan Anadolu’daki nüfus yapısını değiştirerek Türk nüfusunun artmasına, diğer yandan da dağlık bölgelerin, sahillerin ve Bizans’ın elinde bulunan Batı Anadolu topraklarının Türkleşmesini ve İslamlaşmasını sağlamışlardır.137 Moğol baskısı sonucu Anadolu’ya gelen Türkmenler ilk olarak I. Alâeddin Keykubad döneminde Anadolu’ya gelmeye başlamış olup, Türkiye Selçuklu idaresi altındaki bölgelere yerleşmişlerdir. Sultan, siyasi ve idari geleneğe uyarak Suriye, Mısır ve Bizans sınırlarına yani uç bölgelerine bu Türkmenleri

131Abdullah Kaya, “Başlangıcından 1071’e Kadar Türklerin Anadolu’ya Akınları Hakkında Bir Değerlendirme”, Ekev Akademi Dergisi, Sy. 59, Erzurum, 2014, s. 213-216. 132Şakir Turan, “Moğolların Anadolu’yu İstilası Sonrası Batı Anadolu’da Türkmen Tarzında Şekillenme”, Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Sy. 29, Kütahya, 2011, s. 185. 133 Sümer, “Anadolu’ya Yalnız Göçebe Türkler mi Geldi ?”, s. 571-574. 134 Mustafa Demir, “Türkiye Selçuklularında Yerleşim Yapısı”, Türkler, C. VI., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 326. 135Mehmet Şeker, Anadolu’nun Türkleşmesi ve Kültürel Hayatı, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 2006, s. 87. 136 Sümer, “Anadolu’ya Yalnız Göçebe Türkler mi Geldi ?”, s. 574. 137 Demir, a.g.m. s. 327; Şeker, Anadolu’nun Türkleşmesi ve Kültürel Hayatı, s. 87.

26

yerleştirmiştir.138 Moğol saldırılarına bağlı olarak Anadolu’ya gelmiş olan Türkmenler bir yandan Anadolu’daki nüfus yapısını büyük ölçüde değiştirerek Türk nüfusunun artmasını, diğer yandan dağlık bölgelerin, sahillerin ve özellikle 13.yy.ın ikinci yarısına kadar hala Bizanslıların elinde bulunan Batı Anadolu topraklarının Türkleşmesini sağlamışlardır.139 Anadolu’ya göç eden Türkmenler, Anadolu’nun uç bölgelerini fethederek buraya yerleşmiş ve Anadolu’daki Türk nüfusunun artmasını sağlamışlardır. Denizli, Honas ve Dalaman Çayı bölgesinde 200 bin hane (çadır) Türkmen göçebe halk yaşamıştır. Eskişehir’den Kütahya’ya kadar uzanan dağlarda 300 bin ve Kastamonu bölgesinde 100 bin çadırlık Türkmen halkı birikmiştir. Denizli’den batıya uzanan dağlar bu göçebe halkın yaylaları olduğundan bu dağlara “Türkmen Dağları” (Cibalü’t- Türkmen) adı verilmiştir.140 Türkiye Selçuklu Devleti zamanında Anadolu’ya yerleşen Türkmenler iki göç dalgası yoluyla bu bölgeyi anayurtları haline getirmişlerdir. Bu göç dalgasının ilki 11.yy.da Kıpçaklar ile diğer kavimlerin sıkıştırması ve Orta Asya’daki nüfus yoğunluğu sebebiyle Oğuzların Türkistan ve Harezm üzerinden Batıdaki İslam topraklarına yapmış oldukları göçtür. İkincisi ise 13. yy.da Moğol baskısı ile yapılmış olan Türkmen göçleridir.141 Selçuklu sultanlarının Moğol-İlhanlı hâkimiyeti altına girmesiyle birlikte Moğollar tarafından Türkmenlerin Selçuklu hâkimiyet bölgesinden boşaltılması meselesi gündeme getirilmiştir. Hülagü’nün emriyle Moğol komutanları 1261 senesinden itibaren Türkmenler üzerinde baskı uygulayıp Orta Anadolu’daki Türkmenlerin birçoğunu öldürmüşlerdir. Bu mücadele sonrası kalan Türkmenler Memlüklü Sultanı Baybars’ın hâkimiyeti altına girdikleri gibi bir kısmı da Batı Anadolu uçlarına doğru göç etmeye başlamışlardır. Bu göç işine şehirlerdeki Türkmen nüfusu da katılmış, böylece Selçuklu Türk nüfus ağırlığı Batı Anadolu coğrafyasında yoğunlaşmaya başlamıştır.142 Batıya yapılan göçler neticesinde 13.yy.ın başlarından itibaren Anadolu’da 5 ana Türkmen topluluğunun oluştuğu görülmektedir. Bunlar; Maraş ve çevresinde Ağaçeriler; Samsun, Sinop bölgesinde Çepniler; Malatya civarında bulunan Germiyan Türkmenleri; Denizli-Köyceğiz, Uşak bölgesinde Mehmet, İlyas,

138Halil Çetin, “İlhanlı Hâkimiyeti Altında Anadolu’da siyasetin Temel Dinamiği: Göçebe Moğol- Türkmen Çatışması”, TurkishStudies, 7/4, Ankara, 2012, s. 1205. 139 Şeker, a.g.m., s. 280. 140 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 525. 141Kansu Ekici, “AnadoluSelçukluları’nda Türkmen İsyanlarının Nedenlerine ilişkin Tespitler”, Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesİ Sosyal Bilimler Dergisi, Sy.13., Isparta, 2005, s. 89. 142 Demir, a.g.m,. s. 327.

27

Salur, Ali, Sevinç Beyler’in bulunduğu Türkmen topluluğu ve Ermenek, Mut, Silifke ve Anamur bölgesindeki Karamanoğulları olmuştur.143

3.3. Türkiye Selçuklu Devleti’nde Türkmenlerin Devlet İçindeki Yeri ve Önemi

Türkiye Selçuklu Devleti akrabası olduğu Büyük Selçuklu Devleti gibi Oğuzların desteğini alarak Anadolu’da hâkimiyetini tesis etmiş ve buradaki fetih hareketlerini de onlara dayanarak gerçekleştirmiştir. Zira Türkiye Selçuklularında devletin asıl dayandığı askeri kuvvet Türkmenler idi.144 Anadolu’nun fethi ve Türkleşmesinde önemli bir yere sahip olan Türkmenler XI. ve XII. yy.da Türkiye Selçuklu Devleti’nin askeri gücünü teşkil ediyordu. İyi ata binen ve iyi silah kullanan Türkmenler uç bölgelere yerleştirilerek, devletin kuruluşunda olduğu gibi gelişmesinde de savaşçı özellikleri nedeniyle önemli bir rol oynamışlardır.145 Türkiye Selçuklu ordusunda Türkmenlerin her zaman savaşa hazır, düzenli bir ordusunun bulunması devlet içinde savaş stratejilerini geliştirmelerini sağlamıştır. Türkmenlerin kendilerine özgü taktikleriyle savaşan, hızlı hareket eden, okçuluk konusunda benzeri görülmemiş bir becerileri bulunmakla birlikte, onların şehir, kale ve önemli mevkilerin ele geçirilmesi ile kuşatma savaşlarında ağır silahlar ve zırhlar karşısında yetersiz kaldığı durumlarda olmuştur.146 Ancak Türkmenlerin Bizans’la olan devamlı mücadeleleri ve çoğu zaman Türkmen beylerinin aralarında oluşan çatışmalar, onlar arasında profesyonel bir savaşçı grubunun oluşmasını sağlamıştır. Bu gruplar da geçimlerini sağlamak amacıyla başta Türkiye Selçuklu Devleti olmak üzere Bizans ve diğer bölge devletleri adına ücretli askerlik yapmışlardır.147 Orta Asya’da İpek Yolu üzerinde bulunan Türklerin memleketleri, onların ticaret yapmaları için de uygun bir imkân sağlamıştır. Bu bakımdan Anadolu’ya gelenlerin ticaretle uğraşmaları da doğal olarak görülmektedir.148

143 Ekici, “Anadolu Selçukluları’nda Türkmen İsyanlarının Nedenlerine İlişkin Tespitler”, s. 91. 144 Sümer, Oğuzlar (Tarihleri-Boy Teşkilatlatı Destanları), s. 157-158. 145Esra Sert, “XII. Yüzyıl Türkiye Selçuklularında Türkmenler”, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2011, s. 51. 146Erkan Göksu, Selçuklu’nun Mirası Gulam ve İkta, Kronik Kitap, İstanbul, 2017, s. 39. 147 Ekici, “Anadolu Selçukluları’nda Türkmen İsyanlarının Nedenlerine İlişkin Tespitler”, s. 98. 148 Şeker, a.g.m., s.280.

28

Moğol baskısı sonucu I. Alâeddin Keykubad döneminden itibaren Anadolu’ya çok sayıda Türkmen göçü gerçekleşmiştir. Gelen bu Türkmenler Anadolu’yu kendilerine yurt edinmişlerdir. Bu sayede Anadolu’daki Türk nüfusu artmış olup, bu Türkmenler arasında; bilim adamları, sanat sahipleri, tüccar ve esnaf kesimi ile çeşitli tarikat mensupları da bulunmuştur.149 Ayrıca çiftçilikle meşgul olan Türkmenlerde Anadolu’yu yurt edinmişlerdir. Zira Anadolu’ya gelen Türkmenlerin birçoğu daha önceleri Türkistan ve Maveraünnehir’de toprak sahibi olarak çiftçilikle uğraşmışlardı. Çiftçilikle uğraşan Türklerin bu kültürleri beraberinde getirmeleri Anadolu’da verimli toprakların işlenmesine katkıda bulunmuştur.150 Bu nedenle köylüler ve çiftçi Türkmenler, Selçukluların en kalabalık kısmını oluşturmuşlardır.151 Uç bölgelere yerleşen Türkmenler devamlı Bizans topraklarına akınlar yapıp sınırlarını genişletmişlerdir. Bu Türkmenlerin imal ettikleri “Türkmen Halıları” da dünyanın her tarafına gönderilmiştir. Ancak bu yararlı katkılarının yanında Anadolu’ya sonradan yerleşen bu Türkmenler, Selçuklu devlet düzenini sarsmış, göçebe ve yerleşik halk arasında hayati zaruretle başlayan mücadeleler iki tarafı da huzursuzluğa uğratmıştır. Bu durum düzeni korumak isteyen devleti bir hayli sıkıntıya sokmuştur.152 Bu nedenle daha önceleri Büyük Selçuklu sultanları gibi Türkmenlerden destek almış olan Türkiye Selçuklu sultanları ilerleyen zamanlarda Türkmenlerden yararlanmak yerine Fars kökenli kişileri devlet yönetiminde kullanmayı tercih etmişlerdir.153 Böylece başlangıçta devleti birlikte kuran hanedan ve halk, ilerleyen zamanda yönetimi bölüşme hususunda anlaşmazlığa düşmüştür. Türkmenlerin asi ve isyancı olarak ünlenmesini sağlayan en önemli olaylardan biri, çok sık yaşanan taht kavgalarında aktif olarak rol almaları ve yönetime katılma veya önemli devlet makamlarına gelme istekleri olmuştur.154 Bu Türkmenler devletin kurucusu konumundan geri plana itilerek uç bölgelere sürülmeleri neticesinde Selçuklu devletine karşı içlerinde biriktirdikleri hırs ile devlet yöneticilerine isyanlarda bulunarak devletin zayıf düşmesinde ve daha sonrada yıkılmasında önemli rol oynamışlardır.

149 Şeker, Anadolu’nun Türkleşmesi ve Kültürel Hayatı, s. 87. 150Şeker, a.g.m., ,s.280. 151Osman Gazi Özgüdenli, “Selçuklular” mad., DİA, C. XXXVI, İstanbul, 2009, s. 372. 152 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 525. 153Mehmet Ersan, Türkiye Selçuklu Devleti’nin Dağılışı, Birleşik Yayınevi, Ankara, 2010, s. 96. 154 Ekici, “Anadolu Selçukluları’nda Türkmen İsyanlarının Nedenlerine İlişkin Tespitler”, s. 92.

29

İKİNCİ BÖLÜM

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ’NDE ÇIKAN TÜRKMEN İSYANLARI

1. SULTAN SENCER DÖNEMİNDE ÇIKAN OĞUZ İSYANI

1.1. Sultan Sencer Dönemi

Büyük Selçuklu Devleti’nin sonuncu hükümdarı olan Sencer, Melih Şah’ın oğlu olup H. 477/M. 1084 yılında Sincar’da doğmuştur.155 Sultan Sencer, buğday tenli, çapar yüzlü, sakallı ve uzun boylu bir yapıya sahiptir. Selçuklu hükümdarları arasında uzun ömürlü olmuştur.156 Sultan Sencer cengâver bir kumandan olmakla beraber şiirin ve sanatın aşığı olarak tanınmıştır.157 Sultan Sencer, kardeşi Berkyaruk’un sultan olmasından sonra amcasının çıkardığı Arslan Argun’un isyanını bastırmak için Horasan’a gönderilmiştir. Arslan Argun’un öldürülmesinden sonra kardeşi Berkyaruk tarafından Horasan’ın idaresi Sultan Sencer’e verilmiştir. Taht mücadeleleri sırasında Sultan Sencer, Berkyaruk’a karşı ağabeyi Muhammed Tapar’ı desteklemiştir.158 Sultan Muhammed Tapar öldüğü zaman yerine küçük yaştaki oğlu Mahmud devletin ileri gelenleri tarafından sultan ilan edilmiştir.159 Diğer taraftan da 1118 yılında Horasan’da Sencer, “Muizzü’d-din” lakabını alarak sultanlığını ilan etmiştir.160 Tek başına devlete hâkim olmak isteyen Sencer, batıya doğru ilerleyerek Save’de Mahmud ile karşılaşmıştır.161 Sencer ile kardeşinin oğlu Mahmud, savaşa tutuşmuş, Mahmud amcasına karşı mağlup olarak İsfahan’a çekilmiş, daha sonra anlaşarak geri gelmiş, amcası Sencer’in huzuruna çıkmış ve onun kızıyla evlenmiştir.162 Böylece Sencer, Büyük Selçuklu Devleti’nin başına geçmiştir. Sencer, Gazne ve Semerkand’dan Horasan’a, Taberistan, Kirman, Sicistan, İsfahan, Hemedan, Rey, Azerbaycan,

155Ebu’l Hasan, a.g.e., s. 44. 156 er-Ravendi, a.g.e., s.163. 157 Togan, a.g.e., s. 202. 158Osman Gazi Özgüdenli, Büyük Selçuklu Devleti Tarihi (1040-1157), C. I., İsam Yayınları, İstanbul, 2013, s. 235. 159Merçil, a.g.e.,s. 66. 160 Özgüdenli, a.g.e., s. 236. 161 Merçil, a.g.e., s. 66, 67. 162el-‘Âzîmî, Tarih, Azîmî Tarihi Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler (H. 430-538=1038/39-1143/44), çev. Ali Sevim, TTK. Basımevi, Ankara, 2006, s. 51; Merçil, a.g.e., s. 67.

30

Ermeniyye, Erraniye, Bağdat, Irakeyn, Musul, Diyarbakır, Şam, Haremeyn’e kadar hüküm süren bir sultan olmuştur. Sencer’in bu saltanatı H. 536/M. 1141 yılına kadar devam etmiş; fakat Karahitayların vurduğu bir darbe ile Maveraünnehir’den Müslümanların alakaları kesilmiştir.163 Sultan Sencer hayatının ilk yenilgisini burada Karahitaylılarla yaptığı Katvan Savaşı’nda almıştır.164 Bu yenilgi Büyük Selçuklu Devleti için ağır bir darbe olmuştur. Gayrimüslim Karahitayların Müslüman Türk ülkelerine istila etmelerine karşı fedakârca çalıştığı için Sultan Sencer, Türkistan’da azizlerden sayılmıştır. Kendisi Karahanlılardan Maveraünnehir’i almış, “Sultan ilik Mazi” ,“Sultan Sencer Mazi” gibi isimler ile adlandırılmıştır.165

1.2. Sultan Sencer Döneminde İsyan Çıkaran Oğuzlar ve Oğuz İsyanının Çıkma Nedenleri

Oğuz adının manası hakkında eski eserlerde bilgilere rastlanmamaktadır. Eski müellifler Türkmen kelimesinin ne anlam taşıdığını araştırmışlar; fakat Oğuz adı üzerinde bir araştırma yapmamışlardır. İlhanlı hükümdarlarından Gazan Han döneminde (1295-1304) veya Gazan Han’ın halefi Olcaytu zamanında (1304-1316) yazılmış olan Uygurca Oğuz destanında ilk süt demek olan ağız, oğuz şeklinde geçmektedir.166 Gy. Nemeth’e göre Oğuz kelimesi Türkçede aynı zamanda “kabile” manasına gelen “ok” sözüne Türkçedeki çoğul eki “z” ilavesiyle türemiş (ok-uz) olup “kabileler” demektir.167 Üzerinde pek çok görüşler ileri sürülen “Oğuz” kelimesinin bir görüş olarak “kabileler”, “kabileler birliği” veya “akraba kabilelerin birliği” manasına geldiği ileri sürülmüştür. Diğer bir ifade ile “Oğuz” siyasi ve sosyal teşkilatlanmanın da bir ifadesi olarak gösterilmiştir.168 Doğuda bulunan Sabaran, aynı şekilde batıda bulunan Curcaniye gibi Oğuzların önemli ticaret ve iş merkezlerindendi. Seyhun Nehri’nin kıyısına pek yakın bulunan bu küçük kent Oğuz Türklerinin toplanmış oldukları bir yerdi. Burada Müslümanlarla ticaret anlaşmaları imzalarlar, alışveriş yaparlar ve her türlü ihtiyaçlarını giderirlerdi.

163 Ebu’l Hasan, a.g.e., s. 65. 164 Merçil, a.g.e., s. 69. 165 Togan, a.g.e., s. 202. 166 Sümer, Oğuzlar (Türkmenler), s. 19. 167Ahmet Bican Ercilasun, “Oğuz Adının Etimolojisi”, Oğuzlar: Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri 5. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, Hacettepe Üniversitesi, Türkiyat Araştıları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2015, s. 15-16; Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 150. 168 Şahin, a.g.m., s. 246.

31

Sabaran’dan daha yukarıda Cend, Huara ve El-Hadise kentleri vardı. Bu kentler İslamın tesiri ve nüfuzu altında bulunuyordu. XI.yy’da bu bölge Oğuzların itaati altındaydı. Hudut civarında bulunan bu Türkler, ister savaş, ister alışveriş münasebetinde olsun bu vesilelerle Müslümanlarla ilişkilerini devam ettirdiklerinden ve aynı tarzda bunlar arasında bulunan bazen küçük, bazen kalabalık zümreler İslam medeniyetine ılımlı yaklaşarak İslamiyeti benimsemişlerdir. İslamiyeti kabul etmiş bu yeni Müslümanlar, yine hudut bölgesinde yaşıyorlar ve kendi soydaşlarına karşı Müslümanlığı savunuyorlardı. Diğer Müslümanlarda bunlara “Türkmen” demekteydi.169 Oğuzlar X.yy’ın başında kışlık merkezi Yeni-Kent olan Oğuz Yabgu adında bir devlet kurmuşlardır. Bu devlet zamanında Oğuzlar, Boz-ok ve Üç-ok olmak üzere eski ikili teşkilat halinde idiler. Bu devlet 1000 yıllarına doğru yıkılmıştır. Devletin yıkımı üzerine Oğuzlardan kalabalık bir kısımı Karadeniz’in kuzeyinden batıya göçmüş, diğer bir kısım Cend bölgesine, oradan da Horasan’a ve Anadolu’ya yönelmiştir.170 Anadolu’ya yönelen bu Oğuz kabilelerinden Kınık boyu ileride Büyük Selçuklu Devletini kuracaktır. Anadolu’da bugünkü söylenişe göre Oğuz boylarının adları şunlardır:171

BOZ-OKLAR ÜÇ-OK KAYI BAYINDIR BAYAT PEÇENE ALKA EVLİ ÇAVUNDUR KARA EVLÜ ÇEPNİ YAZIR SALUR DÖĞER EYMÜR DODURGA ALAYUNTLU YAPARLU ÜREĞİR AVŞAR İĞDİR KIZIK BÜĞDÜZ BEĞ-DİLİ YIVA KARKIN KINIK

169Mevdudi, a.g.e., s. 62, 63. 170 Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 153-155. 171Abdullah Bakır, a.g.t., s. XIX.

32

Büyük Selçuklu Devleti’ni kuran ve Anadolu’yu Selçukluların yurdu haline getiren Oğuzların 24 boyundan biri olan Kınık boyudur. Oğuzlar devleti kurduktan kısa bir süre sonra devletin tebaasına farklı etnik kökenler yerleşmeye başlamıştır. Bu durumda Oğuzların devlet yönetiminde söz sahibi olmalarını engellemiş ve onları geri çekilmeye mecbur bırakmıştır. Oğuzların devleti kurmalarına rağmen batıya yani uç bölgelere gönderilmeleri, devlet işlerinden uzaklaştırılmaları onları rahatsız etmeye başlamıştır. Büyük Selçuklu Sultanı Melik Şah zamanında (1072-1092) İran’da ve bu ülkenin doğu taraflarında devletin yerleşik halkı yanında oğuz kabilelerinin de bulunduğu görülmektedir. Bu dönemde de Oğuzlar sorunlar çıkartarak Selçuklu devletini meşgul etmekte ve Melik Şah’ı uğraştırmakta idiler. Burada Oğuzların derdi yönetimden uzaklaşmamak için 1000 veya daha fazla Oğuz çocuğunun saraya alınıp gulam sistemine göre eğitim görmelerini istemeleriydi. Böylelikle saray işlerinden uzaklaşmamış olacaklardı.172 Oğuzlar 1130’larda Maveraünnehir’de Karahanlılar’a bağlı halde bulunmaktaydılar. Bunlar, Kanglılar’ın sıkıştırması neticesinde bölgelerinden Buhara yörelerine inmişlerdir. Bunların Karahanlılar ile münasebetleri iyi, Karluklularla ise problemli idi. Neticede Karluklar bunları, Karahitaylar’ın yardımı ile Toharistan’a göç etmek zorunda bırakmıştır. Sultan Sencer, Karahanlılar gibi bu Oğuzları askeri hizmete almayıp sadece vergi vermekle hükümlü kılmıştır.173 Oğuzlar vergi olarak sultanın mutfağına yılda 24 bin koyun ödemekteydiler.174 Devlet bu Oğuzları nitelik bakımdan diğer reayadan farksız gibi telakki ediyormuş gibi görünse de, aslında iç idarelerinde reislerinin emrinde tamamıyla müstakil oldukları bilinmektedir. Çünkü bunlar üzerine tayin edilen şıhnelerin selahiyetinin başka herhangi bir bölgeye tayin edilen şahnelerinkinden çok daha az ve mahdut olduğu görülmektedir. Bu şıhnelerin belli başlı vazifesi, devleti kabile reisleri adı altında temsil etmek, devletle bu reisler arasındaki irtibatı temin etmek, otlak ve sulama yerlerini paylaştırmak, uygunsuz hareketlerde bulunanları önlemek ve devlete olan vergi borçlarını zamanında tahsil etmektir.175 İşte

172Mehmet Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi (İkinci İmparatorluk Devri), C. II., TTK. Basımevi, Ankara, 2011, s. 399. 173Faruk Sümer, “Oğuzlar” mad., DİA., C. XXXIII., İstanbul, 2007, s. 228. 174Merçil, a.g.e., s. 70. 175 M.Altay Köymen, “Büyük Selçuklular İmparatorluğunda Oğuz İsyanı (1153)”, DTCF Dergisi, C. V., Sy. 2, Ankara, 1947, s. 161-162,

33

bütün bunun gibi sebepler Oğuzları çok rahatsız etmekte ve kendilerini devletten dışlanmış olarak hissetmelerine sebebiyet vermekteydi. Üst üste gelen bu sebepler Oğuzların sabrını taşırarak Oğuzları isyan etmeye sevk etmiştir.

1.3. Oğuz İsyanı ve Sonuçları

Oğuzlar, Büyük Selçuklu Devleti’ni kurduktan sonra ilerleyen zamanlarda uç bölgelere çekilmek zorunda kalmışlar, devletin kurucusu durumundan geri plana itilmişlerdir. Oğuzların başında Dinar, Bahtiyar, Tuti (Dudu), Arslan, Çagar ve Mahmud adlı emirler bulunuyordu. Bu sırada Belh vilayetinin valisi olan İmadüddin Kımac kendi hudutları içinde yaşayan Oğuz kabilelerini bulundukları bölgeden uzaklaştırmak istemiştir, ancak Oğuzlar bazı hediyeler ve mallar vererek onunla anlaşmışlar, bunun üzerine emir İmadüddin Kımac onlarla uğraşmaktan vazgeçmiştir.176 Oğuzlar, Selçuklu sahaları içinde bulunmalarına rağmen yarı bağımsız bir şekilde hareket etmişler ve sultanın sofrasına yılda 24 bin baş koyun vergi ödemişlerdir.177 Bu, sofracı başının topladığı vergilerden olup, devletin bir adamı bu vergiyi almaya gitmiştir. Bu vergiyi tahsil etmeye giden görevli Oğuzlara haksızlık ederek, koyunların verilmesi ve bedelleri konusunda haddinden fazla pazarlık edip, ileri giderek onları zor durumda bırakmıştır. Bu Oğuz kabileleri arasında büyük emirler ve yüksek servetleri bulunan insanlar vardı. Bu vergiyi tahsil etmeye gelen şahıs bunlardan rüşvet alabileceğini düşünerek işi ileri boyuta taşımıştır. Oğuzlar ise bu görevlinin isteğini boşa çıkarıp rüşvet vermeyerek bu adamı öldürmüşlerdir.178 Bu durum Oğuzların artık sabrının taştığını göstermektedir. Valisi olduğu vilayetin güvenliğinden sorumlu olması gayet normal olan İmadüddin Kımac’ın, bu vergi tahsildarının, sebep ne olursa olsun, öldürüldüğünü haber alınca yeni selahiyet istemeden yani kendisini onların üzerinde görevli şahne tayin ettirmeden gereken tedbirleri almayarak devleti zor durumda bırakmıştır.179 Böylelikle Selçuklu Devleti ile Oğuzlar arasındaki bu ilk anlaşmazlık bu vergi tahsilâtı sırasında meydana gelmiştir. Tahsildarın zamanında geri dönmemesi üzerine araştırmalar sonucu sebep anlaşılmış; fakat bu durum sultana

176 İbnü’1-Esîr, a.g.e., s. 154. 177 Merçil, a.g.e., s. 70. 178er-Ravendi, a.g.e., s. 173. 179M.Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi İkinci İmparatorluk Devri II, TTK.. Basımevi, Ankara, 2011, s. 406-407.

34

bildirilmeye cesaret edilememiştir. Hansalar180 o yıla ait saray mutfağının et masraflarını kendileri karşılamışlardır.181 Belh valisi İmadüddin Kımac, Merv’e hükümdarın hizmetine gelmiştir. Hansalar da durumu ona anlatarak bir nevi yardım istemişlerdir. İmadüddin Kamac önemli ve zorunlu işlerin halledildiği bir vakitte bu durumu sultana bildirmiştir. O, bu sözlerini şu şekilde anlatmıştır: “Cema’at-i Guzan (Oğuzlar), tamamen müstevli/istilacı olmuşlardır. Uygunsuz davranışlarda bulunuyorlar. Eğer Hüdavend-i âlem onların şıhneliğini (şıhneği) bu kuluna lutfederse, bendeniz onları kahredip cezalandırır ve vazife-i matbah-ı hass (olarak), matbah’a her yıl 30 bin koyun getiririm.” Konuşma bitince sultandan aldığı fermanla182 Oğuzlara bir şıhne göndererek söz konusu olan vergiyi tahsil etmelerini bildirmiş; ancak Oğuzlar, Selçuklu emirini ve idari temsilciyi tanımayarak doğrudan doğruya sultana bağlı olduklarını söylemişlerdir. Oğuzlar bulundukları bölgeyi terk etmedikleri gibi üzerlerine gönderilen görevliyi de kovmuşlardır. Bunu duyan İmadüddin Kımac ve oğlu Ebubekir askerleriyle Oğuzların üzerine yürümüşlerdir.183 Oğuzlar bu durumu haber alınca savaş için gerekli önlemleri almışlar ve iki kuvvet arasında bir muhabere gerçekleşmiştir. Oğuzlar burada İmadüddin Kımac ve oğlu Ebubekir’i öldürmüşlerdir.184 Bu haber sultana bildirilince, devlet adamları iyice sinirlenmişler ve “Böyle işler gözardı edilemez. Eğer onlar durdurulmazsa önleri alınmaz ve her an savaş çıkarabilirler. Sultan biran evvel harekete geçmeli ve onları ciddiye almalıdır.” demişlerdir.185 Böylelikle sultanın Oğuzlar üzerine harekete geçmesini sağlamışlardır. Sultanın harekete geçtiğini duyan Oğuzlar telaşlanıp, sultana elçi göndererek daimi tabii hükümdarın şahsına, itaatten geri kalmadıklarını, fermanları gereğince harekete geçtiklerini, İmadüddin Kımac’ın ocaklarına kastettiği için, aile ve çocuklarını korumak maksadıyla mecburi olarak karşı koyduklarını bildirmişlerdir. Meselenin halledilip çözüme kavuşması içinde İmadüddin Kımac ve oğlunun ölümüne diyet olarak 100 bin dinar ile 1000 Türk kölesi vermeyi

180Selçuklu sultanlarının mutfaklarında gerekli olan malzemeleri sağlayan görevliler hakkında bilgi almak için: Bkz. Merçil, a.g.e., s. 170. 181Köymen, a.g.e., s. 407-408. 182Reşîdüʾd-dîn Fazlullah, Cami‘üʾt-Tevârih,Selçuklu Devleti, çev. Erkan Göksu-H. Hüseyin Güneş, Selenge Yayınları, İstanbul, 2010, s. 180. 183Ergin Ayan, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Oğuz İsyanı, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2007, s. 22- 23. 184Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Selçuklular Tarihi I Horasan-Irak, Kirman ve Suriye Selçukluları, haz. Ali Öngül, Kabalcı Yayıncılık, İstanbu, 2017, s. 148. 185er-Ravendi, a.g.e., s. 174.

35

kabul ettiklerini söylemişlerdir.186 Sultan bu ısrarlar üzerine ikna olup, bu seferden vaz geçeceği sırada ordu içindeki bazı kumandanların ısrarı ile yoluna devam ederek seferden vazgeçmemiştir.187 Sultan Belh ve Merv yönünde harekete geçip, Oğuzlar üzerine varınca, Oğuzlar kadınlarını ve çocuklarını önlerine alıp Sultan Sencer’i karşılamışlar ve ondan tekrar af dilemişlerdir. Sencer bu tutum üzerine dönmeye razı olmuşken emirler ısrarla onu savaşa zorlamışlar, geri dönmesine engel olmuşlardır. Gözlerinin önünde olan bu gelişmeleri izleyen Oğuzların kalbindeki korkunun yerini kızgınlık almıştır. Ancak 100 atlının geçebileceği bir boğazda hücum için hazırlanmışlar ve Sencer’in ordusunu bir hamlede bozguna uğratmışlardır (1153).188 Birçok askeri sulara gömmüşler, sultanı yakalamışlar ve sultanın görkeminden dolayı onu bağlamamışlardır.189 Oğuz beyleri sultanın etrafında toplanıp yer öpmüşler ve şunları söylemişlerdir: “Biz senin kullarınız, sana itaatten ayrılmayız, iyi biliyoruz ki, bizimle savaşmaya gelmedin; fakat savaşa itildin. Sen sultansın biz ise kullarınız.”190 Onu, Ulyabad ve Kefşgeran yolundan Merv’e götürmüşler, tahta oturtarak hizmetine birkaç hizmetçi hazırlamışlardır. Bunları da her hafta değiştirmişlerdir. Merv’i 3 gün 3 gece yağmalamışlar, şehir halkının çoğunu esir almışlardır. Saklamış oldukları malları ve servetlerin yerlerini göstermeleri için halka çeşitli işkenceler uygulamışlardır. Yer altında ve yer üstünde hiçbir hazine bırakmayarak yüklü bir ganimet elde etmişlerdir.191 Halka çeşitli zulümler yaparak o bölgeyi terk etmişler ve Sultan Sencer’i de yanlarında götürmüşlerdir. Bundan sonra Nişabur üzerine yürümüşlerdir. Nişaburlular Oğuzlardan bir kısmını öldürmüşler, bunu haber alan Oğuzlar toplanan orduyla Nişabur halkının üzerine saldırmışlardır. Bunlardan kaçabilen kadın, erkek, çocuk camiye sığınmış; ancak Oğuzlar onları orada kılıçtan geçirerek öldürmüşlerdir. Mescid-i Mutarriz denilen, içinde 2 bin adamın namaz kıldığı büyük camiyi de ateşe vermişler ve cami yanarken sabaha kadar yağma yapmışlardır. Bunun yanında pek çok kütüphane, imaret ve hane de zarar görmüştür.192

186Köymen, , a.g.m., s. 169; Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, a.g.e., s. 148. 187 İbnü’1-Esîr, a.g.e., s. 155. 188Mustafa Demir, Büyük Selçuklular Tarihi, Sakarya Kitabevi, Sakarya, 2004, s. 156. 189Reşîdüʾd-dîn Fazlullah, a.g.e., s. 182-183 190İbnü’1-Esîr, a.g.,e., s. 155. 191Reşîdüʾd-dîn Fazlullah, a.g.e., s. 182-183; Abdullah Bakır, a.g.t., s. 79. 192er-Ravendi, a.g.e., s. 177, 178; Özgüdenli, a.g.e., 241.

36

Oğuzlar, sultanı gündüzleri tahta oturtup, geceleri de demir kafese koymuşlardır.193 Böylelikle yönetimin kendi ellerinde bulunduğunu kanıtlamaya çalışmışlardır. Hutbeyi onun adına okutmalarına rağmen sultanın hiçbir sözünü dinlememişlerdir. Horasan’ın doğrudan doğruya, Oğuzların idaresi altına girdiği bu dönemde onların karşılarında hiçbir kuvvet duramamıştır. Fakat bunların başlarında güçlü bir beyleri olmadığı için devlet de kuramamışlardır.194 Oğuz isyanı, Sultan Sencer’in Oğuzların eline esir düşmesine ve böylelikle de Büyük Selçuklu Devleti’nin fiilen sona ermesine neden olmuştur. Varlıklarını korumak için sultana karşı savaşa girişen Oğuzlar başlangıçta asi durumundayken, sultanı ellerine geçirmeleri sayesinde birden bire Selçuklu Devleti’ni yöneten zümre haline gelmişlerdir. Sultan Oğuzların elinde 3 yıl kaldıktan sonra 1156 senesinde kaçmayı başarmış ve Merv’e gelmiştir. Fakat esaret sırasında çektiklerinden ve yaşlanmasından dolayı devleti eski gücüne getirmeyi başaramamıştır. Kurtuluşundan 6 ay sonra 8 Mayıs 1157 senesinde ölmüş ve Merv halkı 3 gün yas tutmuştur.195 Sencer’in cenazesi Merv’de hayattayken inşa ettirdiği “darü’l-ahiret” veya “devlet-hane” adı verilen büyük türbeye defnedilmiştir.196 Sultan Sencer’in ölümüyle birlikte Horasan’da Selçuklu hâkimiyeti fiilen sona ermiştir.197 Böylece meydana gelen Oğuz isyanı Büyük Selçuklu Devleti’nin idaresinin bir süreliğine Oğuzların eline geçmesine ve devletin yıkılış sürecine girmesine sebebiyet vermiştir. Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşunu gerçekleştiren Oğuzlar, devlet idaresinden uzaklaştırılmaları ve kendilerinden alınan ağır vergiler neticesinde devletin kuruluşunda olduğu gibi yıkılışında da yine baş rolü oynamışlardır.

193Alaaddin Ata Melik Cüveyni, Tarih-i Cihangüşa, c. II, çev. Mürsel Öztürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınevi, Ankara, 1988, s. 13. 194Sümer, “Oğuzlar”, s. 328, 329. 195Cüveyni, a.g.e., s. 14; Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, a.g.e., s. 151. 196 Özgüdenli, a.g.e., s. 242. 197Ergin, Ayan, “Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun Yıkılış Süreci”, Kuruluş ve Çöküş Süreçlerinde Türk Devletleri Sempozyumu Bildirileri (5–6 Kasım 2007), Sakarya, 2008, s. 96.

37

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NDE ÇIKAN TÜRKMEN İSYANLARI

1. II. GIYASEDDİN KEYHÜSREV DÖNEMİ’NDE ÇIKAN BABAİ İSYANI

1.1. II. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi (1237-1246)

II. Gıyaseddin Keyhüsrev, I. Alaaddin Keykubad’ın oğludur. İzzeddin Kılıç Arslan ve Rükneddin adlarında kardeşleri bulunmaktadır198 I. Alaaddin Keykubad ölmeden önce Kayseri’de, İzzeddin Kılıç Arslan’ı veliaht tayin etmişti ancak; Sultan I. Alaaddin Keykubad Kayseri’deki Keykubadiye Sarayında ölünce daha cenazesi defnedilmeden saltanat mücadeleleri başlamıştır. Bu mücadeleler sonucu galip gelen II. Gıyaseddin Keyhüsrev 1237 yılında Selçuklu tahtına oturmuş ve 8 yıl boyunca sultanlık yapmıştır.199 Saltanatını sağlayan II. Gıyaseddin Keyhüsrev babasının ölümümden önce Kayseri’ye gelen bütün elçileri kabul etmiştir. Haleb’e Tokat kadısı İzzeddin’i gönderip aralarındaki dostluğun kuvvetlenmesi için Melik Nasır’ın kızı Gaziye Hatun ile evlenmeyi ve kendi kız kardeşini de (Melike Hatun) ona vermeyi teklif etmiş ve bu evlilikler gerçekleşmiştir.200 Sultan Selçuklu tahtına oturmasına rağmen yine de kardeşi İzzeddin Kılıç Arslan’a tabi olan beylerden ve Harizmlilerden şüphe duymuştur. Bu esnada devletin içinde birinci derece rol oynamak isteyen Saadeddin Köpek de sultanı dolduruşa getirerek bu beylerin ortadan kaldırılmasına önayak olmuştur. İlk olarak da Harizmlilerin lideri olan Kayır Han, Zemantu (Zamantı) Kalesi201’ne hapsedilip, ölüme mahkûm edilmiştir. Bu olaydan sonra Harizmliler Kayseri’den ayrılarak Urfa bölgesine yerleşmişlerdir.202 Bu olaylar üzerine devlet içinde önde gelen yerli beyleri bertaraf

198İbn Bibi, el-Evamirü’l-Ala’iyye fi’l-Umuri’l-Ala’iyye (Selçuk Nâme), c.II, çev. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996, s. 12. 199 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 425; Mehmet Açıkgözoğlu, İslam evletleri Tarihi, Yeni asya Yayıevi, İstanbul, 1977, s. 126; Kerîmü’d-din Mahmud Aksarâyî, a.g.e., s. 25. 200 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 425, 426. 201Zamantı kalesi, bugünkü Kayseri Pınarbaşı’nda bulunan bir kaledir. Bkz. İbn Bibi, a.g.e., s. 23. 202 Merçil, a.g.e., s. 149; İbn Bibi, a.g.e., s. 23; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 427; Abdullah Bakır, a.g.t., s. 534.

38

etmek gerekmekteydi. Saadeddin Köpek, Türkiye Selçuklu Devleti’ndeki önemli devlet adamlarından kurtulmak amacıyla girişimlere başlamıştır. Zira o, diğer önemli beylerin kendini gözden düşürmek hatta kendisini ortadan kaldırmak istediklerini çok iyi bilmektedir. 203 Bu duruma fırsat vermemek için de önde gelen bu devlet adamlarını ortadan kaldırtmıştır. Genç ve tecrübesiz olan Sultan, Saadeddin Köpek’in tahrikleri sonucu kardeşleri, İzzeddin Kılıç Arslan ve Rükneddin’i Borgulu Kalesi’ne (Uluborlu) hapsettirmiş ve ölümlerine sebep olmuştur. Hatta anneleri Melike Adiliyye’yi de yay kirişiyle boğdurtarak ortadan kaldırtmıştır.204 Saadeddin Köpek’in sultan üzerindeki olumsuz etkileri, devlet yönetiminde telafisi güç, çok ağır yaralar açmıştır. Bu olayla bağlantılı olarak Güney-Doğu Anadolu ve Kuzey-Suriye bölgesinde yaşamakta olan Harizmlilerin çıkardıkları rahatsızlıklar ve Şamani inançlı olan göçebe Babai Türkmenlerinin dini, siyasi nitelikteki geniş çaplı ayaklanmaları da bu dönemde gerçekleşerek Türkiye Selçuklu Devletini zor duruma düşürmüştür.205

1.2. Baba İlyas-ı Horasani (Baba Resul) ve Baba İshak

1240 yılında Türkiye Selçuklularında meydana gelip, Babai isyanı olarak bilinen ve aslında siyasi-içtimai yapıya sahip olmakla birlikte dini yönden de büyük sonuçlar doğuran, olaylara yön veren kişiler olan Baba İlyas ve Baba İshak hakkında tam ve kesin bilgilere ulaşmak çok da mümkün değildir. Sadece İbn Bibi, Baba İshak’tan bahsetmektedir.206 Onun tam adı Ebü’l-Beka Şeyh Baba İlyas b.Ali el-Horasani olup, Moğol istilası sırasında Anadolu’ya sığınan bir Türkmen babasıdır.207 Baba İlyas, Amasya’nın bir köyüne yerleşerek, o köyün koyunlarını güdüp çobanlık ettmiş ve azdan çoktan şikâyetçi olmayarak karın tokluğuna çalışmıştır. Kendisini son derece dindar ve güvenilir biri olarak göstermiş, hiç bir kimseden az çok bir şey kabul etmemiştir. Burada kısa zamanda halkın sevgisini kazanmış ve yine aynı

203Nejat Kaymaz, Anadolu Selçuklu Sultanlarından II. Gıyasüd’din Keyhüsrev ve Devri, TTK, Ankara, 2009, s. 43. 204İbn Bibi, a.g.e., s. 27; Abdullah Bakır, a.g.t., s. 538; Sait Demirdal, Bütünüyle Uluborlu, Acar matbaası, İstanbul, 1968, s. 45, 46. 205Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, s. 181. 206Elvan Çelebi, Menakıbu’l-Kudsiyye Fi Menasıbi’l-Ünsiye( Baba İlyas-ı Horasani ve Sülalesinin Menkabevi Tarihi), haz: İsmail E.Erünsal-A.Yaşar Ocak, Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul, 1984, s. XLVII; İbn Bibi, a.g.e., s. 49. 207Ahmet Yaşar Ocak, Babailer İsyanı Aleviliğin Tarihsel Alt Yapısı Yahut Anadolu’da İslam-Türk Heterodoksisinin Teşekkülü, Dergâh Yayınları, İstanbul,2000, s. 94.

39

şekilde köydeki kadın ve erkeklerin ona güvenip itaat ettiklerini sağlamıştır. Eğer bir kimse arasında ya da bir karı koca arasında bir husumet olsa ona gidip, sorunu çözmesi istenirmiş. Bu bilgiden yola çıkarak onun sorunları çözdüğü, geçimsiz çiftlerin arasını bulduğu ve halka mutluluk sağladığını söylemek mümkündür.208 Aslında burada Baba İshak anlatılmakta ise de bizce gerçekte söz edilen Baba İlyas’tır. Şeyhin Amasya bölgesine yerleşmesindeki amacı da bu bölgede kendisini kolayca kabul ettirecek inançlar taşıyan Türkmen topluluklarının yaşamakta olmasıyla açıklanabilir.209 Baba İlyas’ın İslami kimliğinin altında gözüküp; çok derinlerde kalmış şaman kimliğini henüz kaybetmemiş bir Türkmen babası olduğunu söyleyebiliriz. Çok eski bir şaman geleneği olan sihir ve büyü ile uğraştığını belirtebiliriz. İslamiyet’in sihiri yasaklamasına rağmen Türkmenler ondan vazgeçmemiştir. Baba İlyas’ın mistik kimliği hakkında belirtilmesi gereken diğer bir nokta da Elvan Çelebi’nin belirttiğine göre onun Hızır ile eşit olduğu görüşüdür. 210 Baba İlyas’ı bu çerçevede incelediğimizde kendisinin, iki büyük şeyhin tarikat çevresiyle bağlantısı ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi Dede Garkın, ikincisi ise Tacu’l-Arifin Seyyid Ebü’l-Vefa Bağdadi’dir.211 Baba İlyas Horasan’dan Anadolu’ya I. Alâeddin Keykubad döneminde gelmiştir.212 Elvan Çelebiye göre Baba İlyas, Anadolu’da Dede Garkın ismindeki başka bir Türkmen şeyhinin halifesi kılığıyla gelmiş ve Amasya yakınlarında bulunan Çat Köyüne (bugünkü İlyas Köyü) yerleşmiş ve burada bir zaviye açmıştır. Baba İlyas buradaki zaviyesinde çalışmalarını ve fikirlerini yaymaya başlamıştır. Selçuklu Sultanı I.Alâeddin Keykubad ile yakın münasebetler kurmuştur.213 Baba İlyas zaman geçtikçe Türkmenlerin memnuniyetsizliklerinden yararlanarak Türkmenleri devlete karşı kullanmayı planlayarak müritlerini çoğaltmaya başlamıştır.214 Baba İlyas 1230 tarihinden başlayıp isyan çıkana kadar Amasya’daki Hanikah-ı Mes’üdi’nin şeyhliğini yapmıştır. Baba İlyas hakkında isyan olayından önceki hayatına dair bilinenler bundan

208 Yazıcızâde Ali, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, haz. Abdullah Bakır, Çamlıca Basım Yayın, İstanbul, 2009, s. 651; İbn Bibi, a.g.e., s. 49. 209Elvan Çelebi, a.g.e., s. XLVIII. 210 Ocak, a.g.e. s. 96,98. 211 Elvan Çelebi, a.g.e., s.XLVIII. 212 Clauda Chen, “Baba İshak, Baba İlyas, Hacı Bektaş ve Diğerleri”, AÜİFD, çev. İsmet Kayaoğlu, C.XVII/I., Ankara, 1970, s.197. 213Elvan Çelebi, a.g.e., s.XLVIII. 214Gregory Abü’l-Farac, Abü’l-Farac Tarihi, C.II., çev.Ömer Rıza Doğrul, TTK, Ankara, 1999, s. 540.

40

ibarettir. Onun ne kökenine, ne yetişmesine ne de ailesine dair hiçbir bilgi elimizde bulunmamaktadır.215

1.3. Babai İsyanı’nın Çıkma Nedenleri

II. GıyaseddinKeyhüsrev zamanının en önemli olaylarından biri olan Babailer isyanının sebeplerini üç başlık altında toplamak doğru olacaktır, bunları sosyo- ekonomik, dini ve siyasi sebepler olarak ayırmak mümkündür.

1.3.1. Sosyal ve Ekonomik Nedenler

Sosyal nitelikli olaylar bir hazırlık aşamasından sonra meydana gelmekte olup,216 İbni Bibi Babai isyanının bu hazırlık aşamasından: “Birkaç yıl önceden savaş araç-gereçlerini hazırlayıp işaret bekleyen Türkmenler” diyerek bahsetmiştir.217 Abü’l- Farac ise bu durumu: “Türkmen askerleri eşeklerini, öküzlerini ve koyunlarını satarak atlar aldılar" şeklinde açıklamıştır.218 Babailer ve Baba İlyas isyanının önemli sebeplerinden birini XIII. yüzyılda Anadolu’nun içinde bulunduğu iktisadi sıkıntılar oluşturmaktadır. Genellikle, bu olayda halkın içinde bulunduğu kötü hayat şartlarının etkin rol oynadığı bilinmektedir. Ciddi anlamda Baba İlyas isyanının meydana gelmesinde ekonomik şartların önemli bir yeri olduğunu ve bu hususun belirgin olarak kendiliğinden meydana çıktığı görülmüştür. Konuya dikkatlice bakıldığında bunların, Türkiye Selçuklu Devletinin toprak rejiminin devletin o dönemdeki durumuyla oldukça yakından alakalı olduğu anlaşılmaktadır.219 XIII. yüzyılda Türkiye Selçuklularının toprak sistemine baktığımızda miri toprak rejimi ve askeri iktaları görmekteyiz. Bu iktaları hükümet bazı askeri sınıfların yöneticileri olan Türkmen beyleri ile devlet memurlarına vermiştir.220 Burada yaşayan Müslim ve gayrimüslim ahali, her yıl ikta sahibine belli miktarda vergi ödemekteydi. Duruma göre öşür ve haraç adını alan bu vergiyi ödeyenler, karışık olarak üzerinde oturdukları ve işledikleri toprakların sadece tasarruf hakkına sahiptiler. Halk bu

215 Ocak,a.g.e.,s. 95. 216Züriye Çelik,“Moğol İstilası ve Türkiye Selçuklu Devleti”, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Ensitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya, 2014, s. 78. 217 İbn Bibi,a.g.e., s. 50. 218Abü’l-Farac, a.g.e., s. 540. 219 Ocak, a.g.e, s. 37. 220Osman Turan, “ Türkiye Selçuklularında Toprak hukuku”, Belleten, C.XII, S.45, s. 550.

41

arazilerden yaylak, kışlak şeklinde kendilerine göre faydalanmaktaydılar. Fakat zaman içerisinde bu sistem bozulmaya başlamıştır. Bu bozulmayla zengin toprak aristokrasisi oluşmuş ve askeri iktalar vakıf haline dönüştürülmüştür. Netice olarak bu toprak sistemindeki değişikliğin doğurduğu arazi sıkıntısı gibi hayati bir tehlike önünde, Türkmenler gittikçe hayvanlarını otlatacak mera ve kışı geçirecek kışlık bulma konusunda güçlüklerle karşılaşmışlardır. Bu durumda onların günlük yaşayışını olumsuz etkilemiştir.221 Türkiye Selçuklularının durumu XIII. yüzyılda aşağı yukarı bu durumdaydı. Hal böyleyken batı yönünden gelmekte olan büyük Moğol istilası sebebiyle Türkiye’ye sığınıp Güney-Doğu bölgesi ve Suriye sınır bölgesinde yoğunlaşan ve genellikle Şamanî inanca bağlı göçebe Türkmenler, bu bölgelerde oturan Harizmlilerin yağma ve tahrip hareketlerine paralel olarak göçebe hayat tarzının değişik olması sebebiyle, buradaki yerleşik halk ile uyuşmamıştır. Geçimlerini sağlamak için geniş çapta yağma hareketlerine girmiş ve huzuru bozmuşlardır.222 Köyleri ve kervanları basarak geçimlerini sağlamışlar. Bu durum onların güvenliğini sağlayan devlet güçleri ile aralarını açmalarına sebebiyet vermiştir. Devlet güçlerinin düzeni muhafaza etmeye çalışması, göçebelerin hayatlarını zorlaştırdıkça onlarında devlete karşı mennuniyetsizlikleri ve düşmanlıkları artmıştır.223 I. Alaaddin Keykubad’ın öldürülmesinden sonra yönetimi ele geçiren Selçuklu devlet adamları, Türk göçünü gereği gibi organize edememiş, Anadolu’ya yeni gelen bu kitleler ile devlet çatışma içine girmiştir. Yoğun bir şekilde gelen Türkmen topluluğu batı bölgesinde bulunun Türkmenler gibi gayrimüslim bir devlete sınırdaş olmadıklarından, yani ganimet amaçlı akınlara çıkmadıklarından ekonomik durumları düzeltme şansına sahip değillerdi. Kendilerine imkân sunulmadığından otlak ve yer darlığı çekerek oldukça zor şartlar altında yaşamaya çalışmışlardır. Bir de devlet memurlarının baskıları, devletin yönetimden sorumlu sultan ve devlet adamlarının zevk ve sefa düşkünlüğü bu yoksul Türkmenleri olumsuz etkilemiş, devletten uzaklaşmalarına sebep olmuştur.224 Ayrıca yerleşik hayata geçip buna alışanlar, ellerinde bulunan ekili dikili arazileri yeni gelenler ile mera veya kışlak olarak paylaşmayı kabul etmemişlerdir. Bu durum da haliyle yeni gelenler ile yerliler arasında

221Ocak, a.g.e., s. 38,39. 222 Ali Sevim- Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK, Ankara, 1995, s 470. 223Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 441. 224Mehmet Ersan, Türkiye Selçuklu Devletinin Dağılışı, Birleşik Yayınevi, Ankara, 2010, s. 99, 100.

42

geçimsizliğe sebebiyet vermiştir. Bu gibi kavgalar, hayvanlarına mera arayan ve hükümetin emirlerini dinlemip daha çok kendi bildiği gibi hareket etmeyi tercih eden Türkmenler arasında Baba İlyas isyanından önce ortaya çıkan genel memnuniyetsizliğin çoğalmasında önemli bir sebep olmuştur.225 Sebeplerden bir diğeri, Türkmenlerin yaşadıkları hayat tarzının kendisi olmuştur. Bilindiği gibi onların ana ekonomik faaliyetleri hayvan yetiştiriçiliğinden olmuştur. Bu Türkmenler yoğun miktarda koyun, at ve hatta deve sürülerini besledikleri görülmüştür. Bu sürüler Türkmenleri yaz gelince yaylaya çıkıp gerekli meraları aramaya ve kışında soğuktan korunmak için düze inmeye mecbur bırakmıştır. Büyük sürüler ve kalabalık insan kitleleriyle kışlıktan yaylaya, yayladan kışlığa harket ettiren bu devamlı gidiş ve gelişler, yerleşik halkın hayatlarında olumsuzluklara sebep olmuştur. Bu gidiş gelişler esnasında sürülerin yerli halkın tarlalarında ve bağlarında ortaya çıkan ağır zarar ve ziyanlar nedeniyle, köylüler ile aralarında büyük kavgalar çıkmış bu kavgalara bazen devlet müdahale etmek durumunda kalmış, bazen de Türkmen boyları arasında kışlak ve mera yüzünden kavgalar çıkmıştır.226 Bu durumlarda isyanın oluşmasına bir zemin oluşturmuştur.

1.3.2. Dini Nedenler

Türkmenler ve yerleşik Türkler arasında ekonomik nedenin dışında bir de dini inanç farkı ortaya çıkmıştır. IX. ve X. yy da İslamiyetin Orta Asya’da farklı bölgelerdeki Türk grupları arasına girmeye başladığı sırada, birbirinden farklı iki sosyo- kültürel ortama göre şekillenmiştir. Şehirli halk doğal olarak bir yerde sürekli oturmaları nedeniyle, medreselerde işlenen ve öğretilen ve tabiatıyla kitabi esaslara daha sadık bir İslam anlayışını benimsemişlerdi. Konar -göçer Türkler ise, kendilerine önce İranlı, sonra da Türk sufiler tarafından getirilen tasavvuf ağırlıklı bir mistik Müslümanlık anlayışını benimsemişlerdi. Daha çok “Heterodoks İslam” dediğimiz bu Müslümanlık tarzı, Türk göçleriyle beraber XI. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya da girmiş ve bir takım öne çıkan sufi çevreleri temsil eden Türkmen babaları etrafında odaklanmıştır.227 Bu durumda her iki taraf arasında çatışmalara sebebiyet vererek huzursuzlukları ortaya çıkarmıştır. Türkler Anadolu’ya gelmeden bir asır önce İslamiyet’i kabul etmekle beraber, çoğunluğu göçebe olduğu için bu hayatın icabı bu

225 Ocak, a.g.e., s. 40. 226 Ocak, a.g.e., s. 41. 227 Ocak, a.g.e., s. 45.

43

dini benimsemişler ve İslam dini adı altında birçok eski Şamanî yaşayış ve inançlarını devam ettirmişlerdir. XII. asır ortalarında peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan Baba İlyas, Barak Baba ve Sarı-Saltuk gibi Türkmen babaları Müslüman şeyhlerinden fazla eski şamanların hüviyetinde gözükmüşlerdir. Bu sebeple de şehirli Müslümanlarla göçebeler arasında zıtlık meydana gelmiştir.228 Sözünü ettiğimiz kişilerden Baba İlyas kendisini son derece dindar ve güvenilir biri olarak tanıtmış, bu durumu uzun süre devam etmiş, kendini halka yeterince güvendirince bulunduğu köyün (Amasya’ya bağlı Çat ) yakınındaki bir tepeye zaviye yapmış, orada ibadetle meşgul olmuştur.229 Köylüler ve çevre ahali şeyhin üstün bir kudrete sahip olduğuna inanmaya başlamışlardır. O gerçektende zaman zaman yazdığı muskalarla hastaları iyileştirmiştir. Aslında çok iyi bir şekilde sihir bildiği için halkı üstün kudretine inandırmıştır. Amasya’yı tercih etmesindeki amaç ise bu bölge halkına kendini kabul ettirecek inançların olduğunu bilmesidir.230 Türkmenlerin yerleştirildikleri bölgelerde, Hıristiyanlarla birlikte aşırı Şii, Mani231 ve Pavlaki232 inançlara sahip Hıristiyan zümreler yaşamakta idiler. İşte böyle bir bölgeye gelen yarı İslami ve eski Türk inancı olan Şamanî inançlarını koruyan göçebe Türkmenler arasında Horasanlı Baba İlyas adlı bir Türk şeyhi varmış.233 Bu şeyh Horasan’dan kalkarak Amasya’ya gelmiştir. Kendisini tanıtarak kendisinin Kayseri’ye kadı tayin edilmesini saglamış, sonra Mesudiye dergâhı şeyhliğine getirilmiştir. Burada Babai tarikatını yaymış ve Babailik kısa bir zamanda Türkmenler arasında yayılmıştır. Bunlar Selçuklu idaresine düşman olup,234 gitgide isyanı teşkilatlandırmışlardır. Bunun dışında o dönemde, bütün Orta Doğu’da Müslüman bölgelerde güçlü bir nüfuzu bulunan Batini (İsmaili) propagandasının bir payının mevcut olup olmadığına da bakılması gerekmektedir. Çünkü bu propaganda Babai isyanının ideolojik yönü açısından önemlidir.235 Baba İlyas isyanının ana merkezlerden biri olan Kuzey Suriye yaklaşık olarak bir asırdan beri Batiniler için çok elverişli bir propaganda alanı haline gelmiştir. Türkmen boylarının sürüleriyle dolaştıkları bu bölgede birçok Batini kalesinin

228 Turan, Selçuklular Tarihi Ve Türk-İslam Medeniyeti, s. 356, 357. 229İbn Bibi, a.g.e., s. 49; Sevim- Merçil, a.g.e., s. 470. 230Elvan Çelebi, a.g.e., s. XLVIII. 231 Hıristiyanlık- Mazdeizm- Budizm karışımı bir din, hayvansal gıdalar yemeyi yasaklar. Bkz. Kafesoğlu, Türk milli Kültürü, s. 133. 232 Maniheizm ve Hıristiyanlığın karışımı düalist bir mezhep. Bkz. Ocak, a.g.e., s. 118. 233Sevim- Merçil, a.g.e., s. 470. 234 Enver Behnan Şapolyo, Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Güven Matbaası, Ankara, 1972, s. 186. 235 Ocak, a.g.e., s. 47.

44

bulunduğu ve söz konusu propagandalara merkez vazifesi görmüştür. Bu Batini propagandasına, Moğol baskısından kaçan ve yine Kuzey Suriye ile Anadolu’ya sızan dailerin yürüttükleri yeni safhayı da eklemek gerekmektedir. Görülüyor ki Türkmen babalarının isyana yönelik propagandaları için bu çevreler gayet elverişli idi ve Baba İlyas’ın adamları bu ortamda kolayca her an ayaklanmaya hazır vaziyette bulunuyordu. Nitekim Baba İlyas’ın propagandaları kısa zamanda hızla Türkmenler arasında yayıldıysa, bunda da yukarıda temas edilen iktisadi ve içtimai alandaki genel memnuniyetsizliğin itici gücü kadar, bu heterodoks Türkmen Müslümanlığı önemli bir rol oynamıştır.236

1.3.3. Siyasi Nedenler

I. Alaaddin Keykubat’ın 1237’de ölümü üzerine yerine genç ve tecrübesiz olan oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahta geçişi Türkiye Selçuklu Devleti gibi güçlü bir devletin sarsılmasında bir başlangıç olmuştur. Dönemin önemli devlet adamlarından olan Saadeddin Köpek bu hükümdarı tahta çıkarmış, etkisi altına almış ve büyük hayalleri için rakip saydığı önemli devlet adamlarını birer birer bertaraf etmesi ülke için büyük bir zarara yol açmıştır.237 II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in zevk ve eğlenceye düşkünlüğü ve bu şekilde hayat sürmesi, iktidarın zafiyetini daha da artırmıştır.238 Baba İlyas bu zayıflığı kullanarak; II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Allah ve halifelerin yolundan ayrıldığını söyleyerek halkı kendine bağlamaya çalışmıştır.239 Harizmşahlar devletinin Moğollar tarafından yıkılmasından hemen ardından, Kanglı ve Kıpçak boylarına mensup Harizmli bir kısım Türkler 1231 yılında Anadolu’ya sığınmışlardır. Bunlardan bir grup Türkmen I. Alaaddin Keykubad’ın hizmetinde bulunmuşlardır. Sultan I. Alaaddin Keykubad onları Orta Anadolu’ya yerleştirmiş, buna karşılık da Harizmliler sultanının ölümüne kadar ona sadık kalmışlardır. Fakat II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında bu durum değişmiştir. Sultan etrafındaki bazı kimselerin tesiriyle, isyan edecekler korkusu yüzünden Harizmlilerin reisi Kayır Han’ı yakalatıp Zamantı kalesine hapse attırmıştır.

236 Ocak, a.g.e., s. 48. 237Turan, Selçuklular Tarihi Ve Türk-İslam Medeniyeti, s. 300. 238Züriye Çelik, a.g.t., s. 78. 239Turan, Selçuklular zamanında Türkiye, s. 442.

45

Kayır Han buradaki ağır şartlara dayanamayarak ölmüştür.240 Baba İlyas’ın bu durumdan faydalanarak Harizmlileri sultana karşı savaşa çağırması da siyasi şartları ne derece bildiğini ortaya koymuştur.241 Bu durum neticesinde isyana hiç de hevesli olmayan Harizmliler isyan ederek bütün Güney Doğu Anadolu mıntıkasını yağmalamışlardır. İşte tam bu sırada Baba İlyas isyanı patlak vermiştir. Her iki olayın aynı zamana rastlaması, ister istemez Baba İlyas ile bu Harizmliler arasında bir ittifakın bulunabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Öyle görülüyor ki Harizmliler’in Güney Doğu Anadolu’da çıkardıkları huzursuzluklar, Baba İlyas’ı isyan konusunda cesaretlendirmiştir.242

1.4. Babai İsyanı ve İsyanın Sonuçları

Yukarıda bahsettiğimiz sosyo-ekonomik birtakım etkenler, Baba İlyas’ın propagandalarını tereddütsüz kabule yarayacak elverişli dini ortam muhtemel bazı iç ve dış siyasi teşvik ve tahrikler, Türkmenleri maruz bulundukları zorunlulukları değiştirmek ve siyasi iktidarı ele geçirerek devlete bizzat sahip olmak maksadıyla bir ayaklanmaya girişme konusunda cesaretlendirmiştir.243 1240 yılında Türkiye Selçuklu devletinde bu Türkmen beyi yani Baba İlyas sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’e karşı ayaklanmış ve yaklaşık 2 buçuk ay devleti meşgul etmiştir.244 Baba İlyas’ın II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in idaresine karşı bir peygamber iddeasıyla veya bir ilahi kurtarıcı kimliğiyle ortaya atıldığı ve bu maksatla çok geniş bir propaganda faaliyeti yürüttüğü görülmüştür.245 Bütün şartlar uygun olunca şeyh halka II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yaşayış tarzının kötülüklerini anlatmış, onun şarap içtiğini söyleyerek kınamış, Allah yolundan saptığını söyleyerek böylelikle sultanın itaatinden çıkmanın cazip olduğunu söyleyerek halkı kendi yanına çekmiştir.246 İki adamından birini Kefarsud247, birini de Maraş tarafına gönderip hazır olmalarını bildirerek kendilerine katılmalarını istemiştir. Bu iki adamı belirtilen bu şehirlerde karışıklık

240 Ocak, a.g.e., s. 49. 241Turan, Selçuklular zamanında Türkiye, s. 442. 242 Ocak, a.g.e., s. 49. 243Elvan Çelebi, a.g.e., s. XLIX. 244 Simon de Saint Quentin, Bir Keşiş’in Anılarında Tatarlar ve Anadolu 1245-1248, haz. Tufan Karasu, DAKTAV, İstanbul, 2006, s. 43. 245 Ocak, a.g.e., s. 114. 246İbn Bibi, a.g.e., s. 50; MüneccimbaşıAhmed b. Lütfullah, Camiu’d Düvel Selçuklular Tarihi II Anadolu Selçukluları ve Beylikleri, haz. Ali Öngül, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2017, s.78. 247 Kefersut: Samsat yakınlarında bir kasabadır. Bkz. Yazıcızade Ali, a.g.e., s. 650.

46

çıkarmışlardır.248 Bunun üzerine Samsat, Kefersud, Antep, Kâhta, Adıyaman ve Suriye’ deki Türkmenler toplanmış olup sayıları 20 bini bulmuştur. Ayrıca Amasya, Tokat, Sivas ve Çorum Türkmenlerinden de 30 bin kişi isyan bayrağını açmıştır.249 Baba İlyas’ın talimatına göre bunlar bozulan insanlığı düzeltmek amacıyla yapılan savaşta birlikte olanların, alınan ganimetlere ortak olacaklarını ilan etmiştir. Kendileriyle savaş yaparken hiç birinin ölmeyeceğini çünkü bu hâkimiyeti kendilerine Tanrı’nın vaat ettiğini yaymışlardır.250 İbn Bibi; Baba İlyas’ın tespit ettiği isyan gününe kadar Türkmenlerin birkaç yıl boyunca hazırlık yaptıklarını belirtmiştir. İsyan işaretini beklediklerini, haber alır almaz “karınca ve çekirge gibi” her köşeden çıkarak, arı kümesi gibi uğuldayarak hareke geçtiklerini öncelikle içinde yaşadıkları kendi bölgelerinden ve buralardaki köylerden başlayarak etraflarını yaka yıka ilerlemeye başladıklarını, Cuma günü halk namazda iken halkın üzerine yürüyerek halkı katletmişler ve emirlerine uymayanları, kendilerine karşı gelenleri ise acımasızca öldürdüklerini belirtmektedir.251 Büyüyen tehlikenin farkına vararak, yaklaştığını gören Malatya valisi Muzaffereddin Alişir, Selçuklu askerlerinden ve bir kısım Hıristiyan ahaliden toplamış olduğu kuvvetleriyle Baba İlyas kuvvetlerine karşı koymaya uğraşmıştır.252 Babailerin şiddetli hücumlarına dayanamayan Selçuklu ordusu bozguna uğratılmıştır. Muzaffereddin Alişir Malatya’ya dönmüştür. Bu defa Babailerin üzerine Kirman oymaklarından kalabalık bir kuvvet gönderilmiştir. Yine savaş başlamış, bu kuvveti de perişan etmişlerdir. Asiler büsbütün coşmuşlar, Sivas üzerine yürüyerek köyleri basmışlardır. Sivas halkı bunlara karşı koymaya çalışmışlarsa da, Baba İlyas’ın müritleri onları da bozguna uğratmışlardır. Kendilerine karşı gelenleri öldürmüşler ve birçok mala el koymuşlardır. Bundan sonra Tokat ve Amasya üzerine akın etmeye başlamışlardır. Tokatlıları da bozguna uğratmışlardır. Burada bulunan Türkmenler de bunlara katılmıştır. Amasya’ya geldikleri zaman büyük bir kuvvet haline gelmişlerdir.253 Durumun ciddiyeti karşısında Beyşehir Gölü yakınlarındaki Kubadabad Sarayına giden sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev asilere karşı Amasya subaşılığına atadığı Mübarizüddin Armağanşah’ı

248 Yazıcızade Ali, a.g.e., s. 652. 249 Şapolyo, a.g.e., s. 186. 250 Kaymaz,. Anadolu Selçuklu Sultanlarından II. Gıyasüd’din Keyhüsrev ve Devri, s. 65. 251İbn Bibi, a.g.e., s. 50; Şikari, Karamanname, çev. Necdet Sakaoğlu, Çekül Vakfı Basımı, Karaman, 2005, s. 21. 252 Ocak, a.g.e., s. 30. 253 Şapolyo, a.g.e., s. 187.

47

göndermiştir.254 II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Mübarizüddin Armağanşah ile gönderdiği ordu Babailerle Amasya’nın Çat mevkiinde çarpışmış, önlerine geleni kılıçtan geçirmişlerdir. Babailer neye uğradıklarını bilememişlerdir. Babailer Amasya kalesine sığınmıştır. Baba İlyas da dergâhına saklanmıştır. Kale kuşatılmış ve sonra da askerler içeri girmişlerdir.255Armağanşah yanındaki adamlarıyla birlikte Baba İlyas’ı zaviyeden çıkartıp hemen oracıkta onu öldürmüş ve kalenin hurcuna asmıştır (1240).256 Baba İlyas’ı aralarında göremeyen Babailer onun, meleklerin yardımını almak için Tanrı katına gittiğini sanmışlardır.257 Ama gerçekte Baba İlyas, Armağanşah’ın elinden kurtulamamış ve savaş alanında hayatını kaybetmiştir.”Tanrı Peygamberi “ olduğuna inandıkları Baba İlyas’ın “hiçbir fani insan tarafından öldürülemeyeceğine ve onun göğe çıkıp meleklerden yardım getireceğine” inanan Türkmenler, hayatı hiçe sayarcasına çarpışıp Armağanşah’ı öldürmüşlerdirler.258 Bunun üzerine II. Gıyaseddin Keyhüsrev Erzurum’da bulunan orduya haber göndermiştir. “Eğer en kısa zamanda onların çıkardığı karışıklığı yatıştırmak için gerekli adımlar atılmazsa, padişahlık yetkisi ve saltanat tahtı elden gider.” demiştir. Bu ordu süratle Sivas’a gelmiştir. Babailer Kırşehir’in Malya ovasında259 toplanmışlar ve savaşı beklemişlerdir. Bunların üzerine öncü olarak Necmeddin Behramşah Candar’ı, Gürcü oğlu Zahireddin Şir’i, Frankların önderi Fardahlay’ı göndermiş ve büyük bir ordu da onların arkasından yürümüştür.260 1240 yılının kasım başlarında Selçuklu ordusu ve Baba İlyas kuvvetleri Malya ovasında savaşa hazır vaziyete gelmişler.261 İsyancılara karşı öncü olarak Hıristiyan askerleri çıkarılmıştır. Bütün teşviklere rağmen Selçuklu ordusundaki Türk askerleri bir türlü hücuma geçmeye istekli görünmemekteydi. Çünkü Baba İlyas’ın kudretine inanmaktaydılar. Ancak Franklar da Baba İlyas’ın doğaüstü gücünün şöhreti karşısında haç çıkarmaktan kendilerini alamamışlardı.262 Nihayet muharebe Türkmenlerin hücuma geçmeleriyle başlamıştır. Bu isyanı kazanma ümidiyle her şeylerini yanlarında taşıyan,

254Yazıcızade Ali, a.g.e., s. 654; Sevim- Merçil, a.g.e., s. 471. 255Şapolyo, a.g.e., s. 187; Elvan Çelebi, a.g.e., s. LLI. 256İbn Bibi, a.g.e., s. 51. 257Abü’l-Farac, Abû’l-Farac Tarihi, C. II, s. 540; Ocak, a.g.e., s. 133; Turan, Selçuklular zamanında Türkiye.,s. 444. 258Sevim- Merçil, a.g.e., s. 471 259 Kırşehir ilinin bir ovasıdır. Bkz. İbn Bibi, a.g.e., s. 52 260İbn Bibi, a.g.e., s. 52. 261 Ocak, a.g.e., s. 137. 262Turan, Selçuklular zamanında Türkiye, s. 443.

48

kendilerini gelecekte mutlu bir hayatın beklediğine inandırmış bir insan kitlesi; çoluk çocuk, kadın erkek, yürüyen bir insan selinden oluşmaktaydı. Bu şiddetli hücum, Frank askerlerinin çelik zırhları karşısında Türkmenlerin ok ve mızraklarını etkisiz bırakması sonucu neticesiz kalmıştır.263 Babailer ilk saldırıda amaçlarına ulaşamayınca moralleri bozulmuştur. Cesaret ve güvenlerini kaybetmişlerdir. Sultanın ordusu bu durumu görünce keskin kılıçlarını çekerek onların üzerlerine yürümüştür. Çoluk çocuk demeden 4 bin kişiyi öldürmüşlerdir. 2-3 yaşlarında ki çocuklardan başka kimseyi sağ bırakmamışlardır.264 Kadın ve çocuklarla birlikte Babailerin mallarını ele geçirmişler ve hums-i has265 ayırdıktan sonra aralarında paylaşmışlardır.266 Savaş böylelikle Selçuklu ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştır. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’e bir haberci gönderilerek Babai isyanının kontrol altına alındığı haber verilmiştir (1241). Sultan bu zafer üzerine her bir köşeye fetih- nameler göndermiş, savaşta görev alan kumandanlara hediyeler ve hil’atlar sunmuştur. Askerlerin yurtlarına dönmelerini emretmiştir.267 Bu kanlı savaş sonunda ele geçirilen esirler II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanına sevk edilip, elde edilen ganimetler de askerler arasında paylaştırılmıştır. Sultan Frank askerlerine ifa ettikleri hizmete mükâfat olmak üzere 3 bin altın dağıtmış, aynı şekilde komutanları da mükâfatlandırmıştır. 600’ü bulan esirleri ise derhal idam etmek istemiş; ancak vezir Celaleddin Karatay’ın araya girmesiyle onları affetmiştir.268 Bu isyana katılanların hepsine genel olarak Babailer deniyordu. İşte 2 buçuk 3 ay boyunca Türkiye Selçuklu Devleti’ni önemli derecede etkileyen ve hükümdarını taç ve tahtından vazgeçirecek kadar etkileyip, korkutup, başkentten kaçıran bu büyük isyan, Türkiye tarihinin bu önemli halk hareketi şimdilik bu şekilde son bulmuştur. Daha önce peş peşe kazandıkları zaferlerden sonra, tam hedefe ulaşacaklarını sandıkları uçnoktada Malya savaşındaki bu ağır yenilgi, Türkmenlere çok ağır olmuştur.269 Selçuklu Devleti, kökünü kazıyıp Babailiğe dair iz

263 Ocak, a.g.e., s. 137. 264İbn Bibi, a.g.e., s. 52. 265 Beşte bir hazine hissesi. Bkz. İbn Bibi, a.g.e., s. 53 266İbn Bibi, a.g.e., s. 53. 267 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 443. 268 Ocak, a.g.e., s. 138. 269 Ocak, a.g.e., s. 139.

49

bırakmamaya çalışmış; ancak Babailiği Anadolu’da Süleyman Türkmenleri, Burak Baba, Baba Aybey uzun zaman yaşatmışlardır. Bunlara Işık Tayfası adı verilmiştir.270 Babai ayaklanmasının bastırılmasında yaşanan güçlükler, I. Alaaddin Keykubad’tan sonra Selçuklu Devleti’nde bir yönetim sıkıntısının varlığını ortaya koymuştur. Bu sıkıntının anlaşılması, Moğolların Selçuklulara saldırma konusundaki tereddütlerini de yok etmiş ve onları cesaretlendirerek Anadolu’ya ordu sevkine neden olmuştur.271 Babai isyanıyla birlikte Selçuklu Devleti eski gücünü ve kuvvetini içte ve dışta büyük sarsıntıya uğratmıştır.272 Bu isyanın olumsuz sonuçlarının yanında olumlu sonuçları da vardır. Bu olumlu sonuçlardan biri Selçuklu Devleti’ne kızgın bu Türkmenlere batı Türkmenlerinin de katılması olmuştur. Bundan sonra Türkmenler, hem Moğolların güdümündeki Selçuklu Devleti’ne hem de Moğollara karşı bağımsızlık mücadelesine girişmişler. Türkmenlerin, Moğollara karşı mücadelesinin olumsuz tarafı ise, çoğu defa Moğol destekli Selçuklu ordusuyla Türkmenlerin karşı karşıya getirilmesi, istilaya karşı birleşmesi gereken Türk gücünün genellikle İran menşeli idareciler yüzünden birbirini yok etmekle uğraşmasıdır.273 Babai isyanının sonucuna genel olarak bakacak olursak; Anadolu Selçuklularını bir iç sorunla uğraştırmak zorunda bırakarak dış sorunlarla uğraşamamasına ve dış tehlikelere karşı zayıf kalmasına neden olmuştur. Böylece devletin güçsüzlüğü ortaya çıkmış ve bu durum da dış devletler tarafından anlaşılmıştır. Bu nedenle Türkiye Selçuklu Devleti Moğol tehlikesiyle karşı karşıyakalmıştır.

2. II. İZZETTİN KEYKAVUS DÖNEMİ’NDE ÇIKAN TÜRKMEN İSYANLARI

2.1. II. İzzeddin Keykavus Dönemi (1246-1256, 1257-1261)

Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev 1245’de öldüğü zaman geride üç oğlu kalmıştır. Bunlar: II. İzzeddin Keykavus, IV. Kılıç Arslan ve II. Alaaddin Keykubad’dır. Bunların en küçüğü olan II. Alaaddin Keykubad’ı babası veliaht yapmıştır. Fakat ülkenin hâkimiyeti vezir Celaleddin Karatay ve sipehdar ve beylerbeği

270 Şapolyo, a.g.e., s. 188. 271 Ersan, a.g.e., s. 100. 272Ali Üremiş, Türkiye Selçuklularının Doğu Anadolu Politikası, Babil Kitabevi, Ankara, 2005, s. 321. 273 Mehmet Ersan, a.g.e., s. 100.

50

Yavtaş’ın elinde bulunmaktaydı.274 II. İzzeddin Keykavus Konya’da Devlet büyüklerinin desteği ile Selçuklu tahtının başına geçmiştir.275 Bu sırada Güyük Han’ın Moğol tahtına geçmesiyle yeni sultan II. Alaaddin Keykubad Moğol başkentine çağrmış fakat onun yerine IV. Kılıç Arslan gönderilmiştir. Gönderilen kardeşi IV. Kılıç Arslan’ın bir zaman sonra Moğol başkentinden Selçuklu Sultanı olarak geri dönmesi işleri karıştırmıştır. Bu olayı çözüme kavuşturmak isteyen vezir Celaleddin Karatay üç kardeşin de aynı anda Selçuklu tahtına oturmasını sağlamıştır.276 Bu durum Türkiye Selçuklu Devleti’nin aleyhine olmuş, idarede görülen bu çok başlılık ülkeyi zayıf duruma düşürmüştür. Bu yönetim kargaşasından dolayı ülke hem iç hem de dış tehlikelere karşı açık hale gilmiştir. Ancak II. Alaaddin Keykubad’ın Erzurum’da 1254 yılında zehirlenerek ölmesi üzerine Selçuklu tahtında iki kardeş kalmıştır.277 II. Alaaddin Keykubad’ın ölümüyle birlikte geriye II. İzzeddin Keykavus ve IV. Kılıç Arslan taht iddiacısı olarak kalmıştır. Fakat II. İzzeddin Keykavus içkiye ve eğlenceye düşkünlüğü nedeniyle devletin önde gelen adamları tarafından beğenilmemiştir. Bu nedenle IV. Kılıç Arslan Konya’dan kaçırılarak Kayseri’de sultan olarak ilan edilmiş olsada bu durum iki kardeş arasında büyük bir anlaşmazlığa ve taht kavgalarına yol açmıştır.278 Uzun süren düşmanlık ve aralarında yaşanan savaşlar neticesinde II. İzzeddin Keykavus galip gelerek Selçuklu tahtına çıkmış, IV. Kılıç Arslan ise mağlup olarak devlete karşı gelenlerle birlikte uç vilayetine gönderilmiş ve daha sonra ise Uluborlu Kalesinde hapsedilmiştir.279 Böylece II. İzzeddin Keykavus tek başına tahta oturmuştur. Bu durumların yaşanması devleti güçsüz duruma düşürmüş, halkıda tedirgin etmiştir. Böylelikle devlet içinde yaşanan hoşnutsuzluklar bazı grupları devlete karşı isyana sevk etmiştir. Bunlardan biri de Ağaçeriler olmuştur.

2.2. Ağaçeri Türkmenleri

Ağaçeriler en eski Türk topluluklarından biri olup, bunlardan ilk defa 12. yüzyılın ikinci yarısında bahsedilmiştir.280 Bazı araştırmacılar Ağaçerilerin kökenini

274Aksarâyî, Kerîmü’d-din Mahmud, Müsameretü’l Ahbar, çev. Mürsel Öztürk, s. 27, 78. 275Anonim Selçukname, Anadolu Selçuklu DevletiTarihi III , çev: Ferudun Nafiz Uzluk , Ankara, 1952, s. 33. 276 İbn Bibi, a.g.e., s. 12,13; Abdullah Bakır, a.g.t., s. 598. 277İbn Bibi, a.g.e., s. 13. 278Erdoğan Merçil, a.g.e., s. 154. 279Aksarâyî, Kerîmü’d-din Mahmud, a.g.e. ,s. 30. 280Faruk Sümer, “Ağaç-Eriler”, Belleten, XXVI, Sy.101, TTK., 1962, s. 521.

51

V.yy da Rusya’da yaşamış Akatzir isimli bir kavme bağlasalar da Ağaçerilerin Türkmen kökenli oldukları bilinmektedir.281 Yazıcızâde Ali, Ağaçeri isminin eski zamanlarda olmadığından ve Oğuz kavimlerinden bir topluluğun ormanlık bölgelere yerleşerek bu ismi aldıklarından bahsetmektedir.282 A. Zeki Velidi Toğan da bu topluluğun 465 yılında Kafkasya’nın kuzeyinden Azerbaycan’a geçtiğini ve bu topluluğun isminin Paikuli mevkiinde bulunan bir Sasani kitabesinde de okunduğunu belirterek bu kitabedeki kayıtlardan bunların o zaman “hakan”ları olduğunu belirtmektedir.283 Ağaçeriler hakkında bundan sonraki zamanlarda ve kaynaklarda pek bilgi bulunmamakla birlikte; Türkiye Selçukluları zamanında isimleri zikredilmeye başlanmıştır. İlyas Gökhan, Ağaçerilerin Anadolu’ya Selçuklu Türklerinden önce geldiklerinden bahsetmektedir. Eskiçağlarda Hunlar zamanında Yunan kaynaklarında Agathir ve Agatzir şeklinde zikredilen topluluğun Ağaçeriler olduğunu belirtmiştir. Selçuklu Devletinden önce Anadolu’da Ağaçerilerin varlığından bahsetmiştir. İdil bölgesinde oturan ve Hunlar tarafından yönetilen Agatzir topluluğunun orman kavmi olarak tanındığı ve Atilla’nın oğlunun idaresi altında olduklarından bahsetmiştir. Milattan sonra V. yy da Taberistan ve Cürcan bölgelerinde Ağaçerilerin, Çöl ve Yazar Türklerinin yaşadıkları bilinmekle birlikte bu Türk topluluklarının bu bölgelere ne zaman geldikleri ise bilinmemektedir. Ancak VI. yy da Sasani hükümdarı Anüşirvan tarafından bu topluluğun bir bölümü Azerbaycan bölgesine göç ettirilmiştir. Ağaçeri Türkleri Azerbaycan’dan Anadolu’ya Selçuklu Türklerinin fetih hareketlerinden önce gelmiş olabilecekleri düşünülmektedir.284 Faruk Sümer ise Ağaçerilerin Moğol istilası sonucu Anadolu’ya Türkistan, Horasan, Erran ve Azerbaycan’dan bir grup Türkmen ile birlikte geldiğini ve bunların memleketin her bölgesine yayıldıklarını belirtmiştir. XII. yy’ın ortalarında Selçuklu ülkesine Türkiye ve Türkistan ismini vermeleri bu sebepten kaynaklanmıştır. Fakat Türkistan’dan sadece Türk göçebe toplulukları değil, bunların yanında yarı yerleşik ve tam yerleşik köylü-şehirli Türk topluluklarının da Anadolu’ya geldiği anlaşılmaktadır. Moğol istilası sonucunda Türkistan’da yaşam koşullarının zorlaşması üzerine göçler

281Faruk Sümer, “Ağaçeriler”, DİA.,mad., C. I., s. 460. 282Yazıcızâde Ali, a.g.e., s. 20. 283A. Zeki Velidi Toğan, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1981, s. 170. 284İlyas Gökhan, Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, Vefa Kitap Kırtasiye, Kahramanmaraş, 2011, s. 122.

52

artmış olup Anadolu’ya gelen Türkmenlerin bir kısmı bu ülkede kendi ekonomik faaliyetlerine uygun ortam bulamadıkları için, ormanlık ve dağlık bölgeleri kendilerine yurt edinmek zorunda kalmışlardır.285 İşte bunlardan Malatya, Maraş bölgesindeki ormanlık alanlara yerleşenlere Ağaçeri ismi verilmiştir. Aynı zamanda günümüzde Çukurova, Mersin, Antalya, Isparta, Burdur, Muğla, Denizli gibi bölgelerde bunlara Tahtacı da denilmektedir.286 Bu Türk topluluklarına ormanda yaşamalarından, kereste imal ettiklerinden ve bu sahada uzman olmalarından dolayı onlara Ağaçeri ve Tahtacı gibi isimler verilmiştir.287 Türkiye Selçuklu Devleti, güvenlik ve siyasi sebeplerle, Moğol istilasının önünden kaçıp Anadolu’ya sığınan Türkmenlerin daha çok uç bölgelerde yerleşmelerine izin vermiştir. Türkmenlerden kalabalık topluluklar Kilikya’daki Ermeni Krallığı ile Eyyubiler’e karşı Selçukluların sınır bölgelerine yerleştirilmişlerdir.288 Ermeni Krallığı sadece Ereğli, Ermenek ve Karaman taraflarındaki uçlarla değil; Malatya, Maraş, Antep ve Antakya taraflarında oluşan uçlarla sarılmış durumdaydı. Bu nedenle özellikle Malatya ve Maraş bölgesindeki ova ve ormanlara Ağaçeriler yerleşmiştir.289 Bu Türkmenler şeyh ve dervişlerini de beraberlerinde getirmişlerdir. Bunlar Müslümanlığı tam benimseyemeyen ve eski Türk inanışlarını taşıyan bir topluluk olup bereberinde getirdikleri bu şeyhlerden biri de Baba İlyas’dır. Zira Baba İlyas yukarıda bahsedilen bu duruma uygun olarak Malatya’nın Samsat yöresindeki Türkmenler arasında yaşamıştır. Baba İlyas etrafında topladığı müritleri ile II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde bir isyan çıkarmıştır. Ağaçerilerin de bu isyanı desteklediği görülmektedir.290

2.2.1. Ağaçeri İsyanı’nın Nedenleri

Selçuklu sultanları ya da onlar adına iktidarı ellerinde tutan devlet adamları, göçebe unsurlar ile yerleşik unsurları bir arada tutup Moğollara karşı bir savunma cephesi meydana getirememişler. Özellikle Türkmenlere karşı Moğollara dayanmışlar. Baba İlyas isyanı Türkmenlerin Selçuklu hakimiyetinden memnuniyetsizliklerini açıkça

285Faruk Sümer, Oğuzlar(Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı Destanları, , s. 177, 178. 286Faruk Sümer, “Ağaçeriler”, DİA., s. 461. 287 Koca, a.g.e., s. 540. 288 Sümer, “Ağaçeriler”, s. 460. 289 Koca, a.g.e., s.501. 290 Sümer, Oğuzlar(Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı Destanları, s. 178.

53

ortaya koymuştur. Selçuklu Sultanlarının Moğol itaati altına girmesi, Moğol hâkimiyeti altına girmek istemeyen Türkmenleri büsbütün çileden çıkarmıştır; ancak onlar Moğollara boyun eğmemişlerdir.291 Çıkardıkları Baba İlyas ayaklanması kanlı bir şekilde bastırılmasına rağmen bunlar güç ve kuvvetlerinden bir şeyler kaybetmemişlerdir. Devletin bel kemiğini kıran 1243 Kösedağ bozgunundan sonra onlar kervanları ve yolcu kafilelerini soyarak, baskınlarda bulmuşlar düzeni ihlal; halkı da tedirgin etmişlerdir. Bu sebeple ticareti sekteye uğratmışlardır.292 Türkmenler bütün bunları devlete olan memnuniyetsizliklerinden yapmışlardır. 1241 yılında Muzaffereddin’in ölümünden sonra Maraş Emirliği’ne Nusreddin Hasan Bey’in oğlu İmameddin görevlendirilmiştir. Bu İmameddin’in Maraş hâkimliği 1258 yılına kadar devam etmiştir. 1243 yılında Türkiye Selçulu sultanı II.Gıyaseddin Keyhüsrev’in başında bulunduğu Selçuklu ordusu Anadolu’ya istilaya kalkışan Baycu Noyan’ın komutasındaki Moğol ordusu ile Kösedağ’da karşılaşmıştır. Selçukluların yenilgisiyle sonuçlanan bu savaştan sonra Anadolu’da Moğol idaresinin güçlenmesinin ardından Ağaçerilerin isyanı ve Ermenilerin Maraş’a saldırmaları Vali İmameddin’i zor durumda bırakmıştır.293 Selçuklular devrinde 1254 yılından itibaren milletlerarası iki önemli ticaret yolu Ağaçerilerin yurtlarından geçmekteydi. Bunlardan biri Suriye ile ticaretin yapıldığı Kayseri-Elbistan-Maraş yolu idi. Kayseri’nin doğusunda Yabanlu Pazar denilen yerde kurulan ve 40 gün süren milletlerarası panayır bu yolun önemini arttırmıştır. İkinci yol ise bu dönemde milletlerarası önemli bir ticaret merkezi olan Sivas’a Suriye, Elcezire ve Irak’tan tüccarların geldikleri Sivas-Malatya yolu idi.294 Bu yolların varlığı Ağaçerilerin işini kolaylaştırmıştır. Bunlar hatta Malatya’nın çevresindeki dağları, tepeleri ve vadileri bile ellerine geçirmişler ve özellikle Hıristiyan köylerini yağmalamışlardır.295 Bütün bu özellikler birleşince Ağaçeriler güçlenerek Türkiye Selçuklu Devleti’ne başkaldırma yoluna gitmişlerdir.

291 Sümer, Oğuzlar(Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı Destanları, s. 179. 292Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I., TTK., Ankara, 1970, s. 29. 293 Gökhan, a.g.e., s. 123. 294Faruk Sümer, “Ağaçeriler”,mad., s. 460. 295Faruk Sümer, “Ağaç-Eriler”, s. 523.

54

2.2.2. Ağaçeri İsyanı ve Sonuçları

Türkiye Selçuklu Devleti’ndeki taht kavgaları sona erip 1246’da II. İzzeddin Keykavus tek başına tahtı ele geçirince, sultan günlerini huzur ve mutluluk içinde geçirmeye, gençliğin gereklerini yerine getirmeye başlamıştır. Vezir Sahib Kadı İzzeddin hüküm ve emir verme makamındaki yerini güçlendirince ülke de güven ve huzur içine girmiştir. Bagdat’dan, Suriye’den, Musul’dan, Mardin’den, Rum ve Frank bölgelerinin uçlarından elçiler, hediyeler ve yüklerle saltanat makamına gelip gitmeler artmıştır. Bu elçilerin ve kervanların geliş gidiş yolları Ağaçerilerin bulundukları bölgelerden geçmektedir. Ağaçeriler de çok pek hazineye sahip olmaları dolayısıyla Rum, Suriye ve Ermeni ülkelerinin tenha yerlerinde yol kesmeye, kafile mensuplarını öldürmeye, kervanları soymaya başlayınca onların kalplerine büyük bir korku düşmüştür.296 Bu durum üzerine sultan, Sahib Kadı İzzeddin, beylerbeyi Yavtaş ve diğer beyleri görevlendirerek Ağaçerilerin tertibi için Konya’dan Kayseri’ye gelmişlerdir. Buradan Ağaçeriler üzerine bir kuvvet sevk edilmiştir. Fakat bu sırada Moğol kumandanı Baycu Noyan’ın kalabalık bir ordu ile Selçuklu sınırına geçtiği haberi gelmiştir. Onun devleti yeniden istila edeceğini düşünen devlet adamları, büyük bir endişeye düşmüştür. Bu arada Ağaçerilere gönderilen kuvvet de hiçbir iş yapmadan alelacele geri dönmek zorunda kalmıştır.297 Baycu Noyan kötü bir niyetle gelmediğini, isteğinin kendisine yaylak ve kışlak gösterilmesinden ibaret olduğunu bildirmiştir. Baycu Noyan’ın askerleri, aileleri, göçkünleri ve hayvanları ile Anadolu’ya daimi olarak yerleşmek üzere gelmiştir. Türkiye Selçuklu Devleti, Moğol imparatorluğuna tabi bir devlet olmakla birlikte ülke ilk defa mühim bir Moğol kuvvetinin işgaline uğrayarak ve Moğolların daimi oturma yerlerinden biri haline gelmiştir. Bundan sonra da buraya yerleşen askerlerin masraflarını karşılamak ve bitmek tükenmek bilmeyen Moğol beylerinin isteklerine katlanmak, Selçuklu’ya çok zor gelmiştir. Bunun neticesinde Sultan II. İzzeddin Keykavus haklı olarak Baycu Noyan ile savaşa karar verilmiştir. Yapılan savaş sonucunda Selçuklu ordusu Aksaray, Konya arasındaki Sultan Han’ı mevkiinde 1256’da ağır bir yenilgi almıştır.298 Sultan II. İzzeddin Keykavus Moğolların önünden kaçarak Bizans’a sığınmıştır. Bunun üzerine Moğollar Anadolu

296 İbn Bibi, a.g.e., s. 143,144. 297 Sümer,“Ağaç-Eriler”, s. 523. 298 Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, s. 29.

55

tahtını sultanın kardeşi IV. Kılıç Arslan’a vermişlerdir.299 II. İzzeddin Keykavus ve yanındaki devlet adamları, Anadolu Türkleri’nin ve Moğolların önünden kaçıp Selçuklu ülkesine gelen göçebe Türkmenlerin onlara düşmanlığından faydalanarak, her tarafa adamlarıyla fermanlarını göndererek halkı cihada davet etmişlerdir. Onlar bu sırada Hülagü ve Baycu Noyan’ın Bagdat seferinde bulunmalarından yararlanmışlardır.300 II. İzzeddin Keykavus tahtı tekrardan kardeşinin elinden almış ve daha sonra da Ağaçeriler üzerine yürümeye karar vermiştir. Bu arada Maraş emiri İmameddin yeniden yardım talepleri ile Konya’ya gelmişti. Kontrolsüz şekilde hareket eden Ağaçeri Türkmenleri Maraş, Malatya, Adıyaman ve Elbistan çevresinde birçok yağma ve çapulculuk yapmaktaydı. Ağaçeriler bu saldırılarda Adıyaman’ın bir köyünden birçok büyük baş hayvan ve koyun çalmışlardı. Bunu duyan sultan en önemli emiri Ali Bahadır’ı Ağaçerilerin üzerine yollamıştır. Ağaçeriler Malatya şehrini sürekli tehdit altında tutmaktaydı. Bir yandan Ali Bahadır diğer yandan da Maraş emiri İmameddin’in askerleri Ağaçerileri yurtlarında sıkıştırarak ağır bir yenilgiye uğratmış, liderleri Cuti Bey’i de tutsak ederek Malatya’daki Minşar Kalesi’ne hapsetmiştir. Elde edilen bu başarı ile Anadolu’da asayiş ve ticaret yollarının güvenliği sağlanmıştır.301 Baycu Noyan Doğu Anadolu ile Bağdat muhasarasına giderken Yaruklu Türkmenleri ile Kürtler yolları tutarak Moğolların yolunu kesmekte ve onları engellemekteydi. Bundan dolayı II. İzzeddin Keykavus bu bölgeye adamını gönderip bu Türkmen ve Kürtlerden asker toplanmasını emretmiştir. Fakat Moğollar toplanan bu askerleri perişan edip Erzincan’ı kurtarmışlardır. Engürek Noyan, Kemah’ı muhasara ederek Türkler ve Kürtleri imha etmiştir. II. İzzeddin Keykavus bu durumu öğrenince Ali Bahadır gibi cesur bir emirini Malatya’ya göndermiştir. Büyük bir kıtlık yaşayan Malatya halkı bu emiri hoş karşılamış ve II. İzzeddin Keykavus’a bağlılıklarını bildirmişlerdir. Bunun üzerine Baycu Noyan Elbistan’ı işgal etmiş ve şehirde 700 kişiyi öldürüp, Malatya üzerine yürümüştür. Burada bulunan Ali Bahadır, Kâhtaya kaçmak zorunda kalmıştır.302 Baycu Noyan Doğu Anadolu’dan ayrılınca Ali Bahadır tekrar Malatya’ya dönmüş ise de halk Baycu Noyan’dan korktuğu için onu şehre sokmamışdır. Bunun üzerine Ali Bahadır, 1 yıl önce bozguna uğrattığı Ağçerilerden yardım istemiş;

299 Gökhan, a.g.e., s. 124. 300 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 487,488. 301 Gökhan, a.g.e., s. 24. 302 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 488.

56

onların yardımı ile kısa sürede şehri kuşatmış ve halkı teslim olmak zorunda bırakmıştır. Malatya’da daha kuşatma sırasında başlayan kıtlık şehrin kapılarını açmasından sonra tamamen artmıştır. Çünkü serbest kalan Ağaçeriler ve diğer Türkmenler bütün yolları kesmişlerdir. Bundan dolayı halktan birçok kimse çocuklarını Ağaçerilere satmak zorunda kalmışlardır. Ali Bahadır bir müddet Malatya’da kaldıktan sonra Moğolların yeniden gelmesi üzerine şehri bırakıp sultanın yanına dönmüştür.303 Moğollar Türkmenlerin gücünü kırmadan Anadolu’da hâkimiyetlerini devam ettiremeyeceklerini anlamışlardır. Bu sebeple Hülagü, Bağdat muhasarasından sonra 1260 yılında 20 bin kişilik bir orduyu Ağaçerilerin üzerine sevk etmiştir. Bu ordu Ağaçerilerin gücünü kırmıştır. Moğollar bunlardan birçoğunu öldürmüşler ve birçoğunu da esir almışlardır. Bir kısmı da Suriye’ye geçmek zorunda bırakılmıştır. Bu olaydan sonra Ağaçeri isminin çok fazla geçmemesi, onların Moğollardan ağır bir darbe yediklerini göstermektedir.304 Moğolların Ağaçeriler üzerine yaptıkları bu saldırıyla Ağaçerilerin gücü büyük ölçüde kırılmıştır. Bu durum Selçuklu Devleti’nin biraz olsun nefes almasını sağlamıştır. Bu yenilgi ve çekilen zorluklara rağmen sonraki dönemlerde varlıklarını devam ettirdiklerini görmekteyiz. XIV. yy’ın ikinci yarısında Ağaçerilerin Sis ve Sivas’da huzursuzluklar çıkardıkları görülmektedir. Maraş’ta kalanlar da daha sonra kurulan Dulkadirli Beyliği’ne katılmışlardır. Bunlardan bir kısmının ise Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmen devletlerinin hizmetine girerek İran’a doğru gittiklerini görmekteyiz.305 Babai isyanından sonra 1243’de Moğol hâkimiyeti altına giren Selçuklu Devleti bir de Ağaçeri Türkmenlerinin çıkardığı isyanlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Bu durum Selçuklu Devleti’ni Moğollara karşı daha zayıf bir konuma getirmiştir. Selçukluların Babai İsyanından sonra uğraştıkları ikinci büyük isyan Ağaçeri isyanı olmuştur. Bu isyanlarla Selçuklu Devleti meşgul olmuş hatta ciddi savaşlara girerek zor durumda kalmıştır. Bu Türkmenler sıkıştıkları zaman sınır bölgelerine yığılarak, Hıristiyanlarla savaşıp, kendilerine daha kolay yurt ve geçim imkânı sağlamışlardır. Bunlar arasına giren din adamları, bunları yani yarı göçebe Şamanîleri, İslamlaştırmış hem de gaza ruhunu

303 Sümer, “Ağaç-Eriler”, s. 524. 304 Sümer, “Ağaç-Eriler”, s. 524,525. 305 Gökhan, a.g.e., s. 125.

57

kuvvetlendirmiştir. Moğollara düşman olmaları sonucunda 1258’de Sultan II. İzzeddin Keykavus tarafında Moğollara karşı savaşmışlar ve Malatya’yı müdafaa etmişlerdir.306

2.3. Zeynü’l Hac ve Bunsuz İsyanının Sebepleri ve Sonuçları

Moğol Komutanı Baycu Noyan, II. İzzeddin Keykavus’u 1256’da Sultan Hanı muharebesinde tahttan indirip yerine IV. Kılıç Arslan’ı Selçuklu tahtına getirince Türkmenler ile Moğollar arasında düşmanlık belirtileri başlamıştır. Karamanlıların Moğol düşmanlığını hesap eden vezir Muineddin Pervane Kamereddin-ili’ni307 ’e ikta vermek ve onun beyliğini tanımak suretiyle onları kazanmak istemiştir. Karamanoğullarının atası Karaman’ın kardeşi Bunsuz’u Emir-i candar unvanı ile görevlendirmiştir. Böylece biri Denizli’de (Mehmed, İlyas, Ali, Sevinç ve Salur Beyler) diğeri Ermenek’te (Karaman Türkmenleri) olmak üzere iki güçlü Türkmen beyliği meydana gelmiş ve resmen tanınmıştır.308 Sultan IV. Kılıç Arslan 1256 yılında Türkiye Selçuklu Devleti’nin tahtına çıkınca başkent Konya’ya dönmüştür.309 Moğol kumandanı ise ordusunu dağıtmış ve askerini istirahat ettirmek için yaylaklara çekmiştir. Bunlar gerçekleşirken birden bire güneyde Ermenek tarafındaki dağlar ve ormanlar içinden bir Türkmen dalgasının meydana geldiği ve hızla Konya önlerine kadar ulaştığı görülmüştür.310 Moğol ordusunun dağınık olarak yaylaklara gitmiş olmalarını fırsat bilip bu Türkmenler akıllarına Konya’yı fethetmeyi koymuşlardır. Sultanın askeriyle orada bulunan Muineddin Pervane onlara karşı çıkmıştır.311 Sayıları 20 bine varan, hepsi de atlı ve zırhlı olan bu Türkmenlerin başında Karaman, Zeynü’l-Hac (Karaman Beyi) ve Bunsuz adlı beyler yer almıştır. Bunlar Sultan II. İzzeddin Keykavus’un hakkını korumak iddiası ile ortaya atılmışlar ve Sultan II. İzzeddin Keykavus’u tekrardan tahta çıkarmak istemişlerdir.312 İki taraf Gavele Kalesi313 sahrasında karşılaşmıştır. Türk emiri büyük

306Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 496. 307Ermenek ve çevresi, Bkz. İbni Bibi, a.g.e., s. 202. 308 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 537. 309 Şikari, Karamanname, çev. Necdet Sakaoğlu, Çekül Vakfı Basımı, Karaman, 2005, s. 23. 310 Nejat Kaymaz, Pervane Mu’inüd-din Süleyman”, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ortaçağ Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doçentlik Tezi, Ankara, 1970, s.97. 311 Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l Ahbar, çev. Mürsel Öztürk s. 53. 312 Şikari, a.g.e., s. 24; Kaymaz, a.g.,t. s. 97. 313 Bu kale Konya’nın 13km. Batısında Takkeli dağ, Silleliler’in Karaburga denilen dağın tepesindedir. Buraya takkeli dağda denilmektedir. Bkz. İsmail Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Konya Tarihi, Konya, 2007, s. 59.

58

bir direniş göstermiş, iki ordu arasında 1262’de Gavele Kalesi ovasında çetin bir savaş olmuştur. Sonunda Türkler bozguna uğratılmıştır.314 Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi bu durumu “Toplulukları dağıtılacak ve yüz geri edileceklerdir.” şeklinde dile getirerek isyanın başarısızlığını anlatmıştır.315 Muineddin Pervane tarafından hiç beklenmedik şekilde yenilgiye uğratılmışlardır. Zeynü’l-Hac ve Bunsuz bu savaşta Muineddin Pervane tarafından tutsak edilmişler, Konya pazarlarında dolaştırılmak üzere, halka dövdürülmüş, türlü hakaretlere maruz bırakılmışlar ve birkaç gün sonra iç kale kapısında asılmışlardır. Hırslarını alamayan yöneticiler, Türkmen beylerinin kapıdan sarkan cesetlerini Konya sarayının kulesinden ok attırarak delik deşik ettirmişlerdir.316 Karamanoğlu Mehmet Bey ise daha fazla kaçamayarak Kurbağa Hisarı’nda yakalanıp öldürülmüştür. Moğollar, Karamanlılara ait bölgeleri gezerek bulduklarını öldürüp her yeri yakıp yıkmışlardır.317 Türkmenlere karşı kazanılan bu zafer o kadar önemli sayılmıştır ki, yazılan ferman ve fetihnameler ile bu olay bütün illere gönderilip müjdelenmiştir.318 Karaman beylerinin akıllarından, Moğollara karşı koyma konusunda bir düşünce geçmiştir. Merkezin güçsüzlüğünü gören Karaman; devletin ulusal çıkarlarını üstlenmek, Selçukluların başkentini yabancıların siyasal ve kültürel egemenliğinden kurtarmak istemiştir.319 Anadolu’nun yabancı egemenliğine karşı hem siyasi hem de manevi bakımdan ilk defa bilinçli milli mücadeleye girişmiş olan Türkmen topluluğunun yani Karamanlıların giriştikleri istiklal teşebbüsünü anlatılmıştır. 1262’de yapıldığı anlaşılan bu teşebbüs tam bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır.320

314 Şikari, a.g.e., s. 24. 315 Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l Ahbar, çev. Mürsel Öztürk, s. 53. 316 Kaymaz, a.g.t., s. 97; Şikari, a.g.e., s. 24. 317Bahattin Keleş, “XIII. ve XIV. Yüzyılda Denizli ve Yöresindeki Türkmenlerin Moğollara Karşı Mücadelesi”, The Journal of Akademic Social Science Studies, S. 66, 2018, s. 421. 318 Unsi, Selçuk Şahnamesi, Ülkü Basımevi, Konya, 1942, s. 28; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 538; Şikari, a.g.e., s. 24. 319V.Gordlevski, a.g.e.,s. 68, 69. 320 Kaymaz, a.g..t., s. 98.

59

3. IV. KILIÇ ARSLAN DÖNEMİ’NDE ÇIKAN TÜRKMEN İSYANLARI

3.1. IV. Kılıç Arslan Dönemi (1256-1257, 1261-1266)

Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in 1245’de ölümünün ardından geride II. İzzeddin Keykavus, IV. Kılıç Arslan ve II.Alaaddin Keykubad adında 3 evladı kalmıştır. Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev henüz sağlığında iken oğullarının en küçüğü olan II. Alaaddin Keykubad’ı veliaht yapmıştır. Bu sırada Türkiye Selçuklu Devleti’nin hakimiyeti Vezir Celaleddin Karatay ve Beylerbeyi Yavtaş’ın elinde bulunmaktaydı. Sultanın ölümünün ardından devlet adamlarının desteğini alan II. İzzeddin Keykavus tahta çıkmıştır. Bu esnada Moğol tahtında da bir değişiklik olmuş, Güyük Han tahtın yeni sahibi olmuştur. Bu durum üzerine yeni Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus Moğol başkentine çağrılmış; ancak onun yerine kardeşi IV. Kılıç Arslan gönderilmiştir. O, bir süre sonra Moğol başkentinden Türkiye Selçuklu Sultanı olarak geri dönmüştür. 1258 yılına kadar devlet işleri sorunsuz bir şekilde ilerlemiştir.321 Bu dönemde “kurtla koyun su içer, beraber otlar, toplum ise son derece güven içinde yaşarmış.”322Ancak çok geçmeden Moğolların Anadolu’ya sürekli elçiler yollayıp anlaşma dışı paralar istemesi bu sorunsuz ortamı bozmuş, bu nedenle Selçuklu Devleti, Altun Ordu hükümdarı Batu Han’dan yardım istemek zorunda kalmıştır. Bu olaya sinirlenen Baycu Noyan’ın çok sayıda kuvvetle Erzurum’dan Aksaray’a yürümesi Türkiye Selçuklu Devletinin huzurunu kaçırmıştır. Her iki tarafın karşılaşmasıyla yapılan savaşı Baycu Noyan kazanmıştır. Bunun üzerine II. İzzeddin Keykavus önce Antalya’ya oradan da Alanya’ya kaçmıştır. Baycu Noyan sultanı yanına çağırmış ise de o, gelmeyerek Bizans’a sığınmıştır. Bu olay neticesinde Baycu Noyan’ın desteğiyle IV. Kılıç Arslan 1256’da Selçuklu tahtına çıkarılmıştır. 1257’de de II. İzzeddin Keykavus ise İznik İmparatoru II. Theodoros Laskaris’in desteğiyle Konya’da Selçuklu tahtına çıkmıştır. Bu olay üzerine IV. Kılıç Arslan Kayseri’de kardeşine karşı mücadelesine devam etmiştir. Netice olarak İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün onayıyla Kızılırmak’ın batı tarafı II. İzzeddin Keykavus ’un, doğu tarafı ise VI. Kılıç Arslan’ın yönetimine verilerek

321Aksarâyî, Kerîmü’d-din Mahmud,. Müsameretü’l Ahbar, çev. Mürsel Öztürk, s. 27,28, 31; İbn Bibi, a.g.e., s.12. 322 Anonim Selçukname, s. 36.

60

anlaşma sağlanmıştır.323 Böylece ikili yönetim tekrardan başlamıştır. Ancak daha sonra meydana gelen olaylar II. İzzeddin Keykavus’un aleyhine gelişmiştir. O, Moğollarla yapılan anlaşmalar neticesinde vermesi gerektiği vergileri vermemiştir. Bunu üzerine Moğollara bağlı Alıncak Noyan idaresinde bir ordu Konya üzerine sevk edilmiştir. Bunu duyan II. İzzeddin Keykavus, Antalya’ya kaçmış ve oradan dış devletlerden yardım aramaya başlamıştır. O, Memlük Sultanı Baybars’dan yardım bulduğu sırada Moğol baskısı karşısında İstanbul’a kaçmak zorunda kalmış ve (1262) burada VIII. Mikhail Palaiologos (1259-1282) tarafından iyi karşılanmıştır. Daha sonra Kırım’a Altun Ordu hükümdarının yanına götürülmüş ve orada 1280 yılında ölmüştür. 324 Böylece Selçuklu tahtında iki başlılık ortadan kalkarak tek sultan IV. Kılıç Arslan olmuştur.

3.2. Karamanoğlu Türkmenleri

Karamanoğulları, Konya ovasının güney kısmında Taşeli yaylasına, doğuda da Bolkar sıradağlarına uzanan, eski çağlarda Yunan, sonraları da İklim-i Karaman adıyla anılan bölgede çoğunluğun Oğuz kollarının oluşturduğu bölgede hüküm sürmüşlerdir.325 Karamanoğulları Oğuzlara dâhil bir kol olduğundan bunların tarihi önce Oğuzların sonrada Selçukluların tarihi ile bağlantıları incelenmelidir.326 Karamanoğulları, Oğuzların Afşar boyundandır. Dayandığı başlıca oymaklar; Turgutlu, Bayburtlu, Oğuzhanlı, Hoca Yünuslu, Hocantılı, Bozkırlı, Bozdoğan, Bulgarlı, İğdir, Beydili ve Yuvalılardır. Bunlardan özellikle Turgutlular Karamanoğulları tarihinde etkin rol oynamıştır.327 Avşar oymağı beyi İslam Bey’in 1254’de Cracca şehrini yağmaladığını anlatmaktadır. Bu şehir Silifke-Mersin arasında deniz kıyısındaki Corycos (Görkez bugünkü Kız kalesi) olduğu düşünülmektedir. İslam Bey öldükten sonra bu şehir Sarum adlı bir Türkmen bey tarafından yağmalanmıştır. Bu beylerin Karamanoğulları olduğu düşünülmektedir.328 Türkler Anadolu’ya IV. yy.dan sonra gelmeye başlamıştır. Oğuz boylarının göçleri IX. yy.da Selçuklularla başlamış ve Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması

323Aksarayi, Müsameretü’l Ahbar, çev. Mürsel Öztürk, s. 31; İbn Bibi, a.g.e., s.13. 324Merçil, a.g.e., s. 156,157; İbn Bibi, a.g.e., s. 14. 325 Şikari, a.g.e., s. 13. 326Tahsin Ünal, Karamanoğulları Tarihi, S.S. Karaman Esnaf Kefalet Kooperatifi Yayını, Konya, 1986, s. 9. 327Faruk Sümer, “Karamanoğulları”, mad., DİA., C. XXIV, İstanbul, 2001, s. 454. 328Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler), s. 274.

61

bu dönemden sonra gerçekleşmeye başlamıştır.329 Çağrı Bey’in 1016 senesindeki keşif hareketiyle başlayan ve Malazgirt zaferiyle devam eden Selçukluların Anadolu fütuhatı, birçok Oğuz boyunun Anadolu’ya akın etmesi ve bu coğrafyanın bir Türk yurdu haline gelmesini sağlamıştır. Selçuklu zaferiyle birlikte Anadolu’ya gelen ilk Oğuz boylarından biri de Karaman Türkmenleriydi. Türkiye Selçukluları Anadolu’ya gelen Karamanlıları, Anadolu’nun çeşitli bölgelerine, özellikle de Taş-ili (İçel) bölgesine yerleştirdi. Taş-ili olarak belirtilen bu bölge Ermenek, Mut, Silifke, Gülnar, Anamur gibi Türkiye Selçukluları’nın askeri bakımdan uç bölgelerini oluşturan önemli mevkilerdi.330 Karamanoğulları, Anadolu Türkmen Beylikleri’nin Osmanoğulları’ndan sonra en önemlisi, en büyüğü ve en kudretlisidir.331

3.2.1. Karaman Türkmenleri İsyanı’nın Nedenleri ve Sonuçları

Karamanoğulları’nın babası hayatının ilk başlarında Ermenek bölgesinde yaşayan bir Türkmen kömürcüsü idi. Her zaman Ermenek dağlarından Larende’ye (Bugünkü Karaman) kömür taşıyarak, çocuklarının geçimini sağlamaya çalışırdı.332 Karamanoğulları’nın atası olan Nureddin Beyoğlu’nun, Karaman’ı yerine geçirip Baba İlyas’a biat ederek adını aldığı, Azerbaycan’dan geldiği ve birkaç yıl Sivas’ta yaşadığı bilinmektedir.333 O devlete karşı çıkan Baba İlyas’ın yanında yer alarak devlete olan memnuniyetsizliğini bildirmiştir.334 O 1256 yılında Baycu Noyan’ın Anadolu’ya ikinci gelişinde çıkan kargaşa esnasında fitne ve fesada uyup fırsatıkaçırmak istemeyip, aynı milletten olan insanlardan bir grup oluşturmuştur. Yol kesip yoldan gelip geçenlerin mallarını yağmalamaya başlamıştır.335 Türkiye Selçuklu Sultanı IV. Kılıç Arslan 1261’de tek başına Selçuklu tahtına geçince Karaman Bey’e beylik vermiş, kardeşi Bunsuz’u da emir-i candar tayin etmiştir. Sultan devlet içinde önemli görevler vererek onları devlet hizmetine almıştır. Böylece Karaman Bey’in sorun çıkarmayacağı ve devletin sınırlarını Ermenilere karşı

329Mümin Köksoy, Karamanoğulları Ermenek ve Bir Bölge Medresesi (Sarıvadi Fevziye Medresesi), Ankara 2007, s. 33. 330Yahya Başkan, “Karamanoğullarının Kökeni Meselesi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, c.XXVII, Sy.1, Malatya, 2012, s. 23, 24. 331Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, C.II., Ötüken Yayınevi, İstanbul, 1977, s. 16. 332 Şikari, a.g.e., s.23; İbn Bibi, a.g.e., s. 202; Kaymaz, a.g..t., s. 98. 333Claude Cahen, Osmanlıdan Önce Anadoluda Türkler, E Yayınevi, İstanbul, 1979, s. 272; Şikari, Karamanoğolları Tarihi, Yeni Kitap Basımevi, Konya, 1946, s. 15. 334Köksoy, a.g.e, s. 37. 335İbn Bibi, a.g.e., s. 202; Kaymaz, a.g..t., s. 101.

62

koruyacağı düşünülmüştür. Ancak o bu duruma rağmen yine de yol kesip soygunculuk yapmaya devam etmiştir. Sultan bu hareketine çok kızsa da onu cezalandıramamıştır. Çünkü isyan çıkarmasından korkmuştur.336 Karaman Bey bu olanlardan sonra kendini daha da güçlü hissederek kardeşi Bunsuz ile devlete karşı gelip, isyan çıkarmaya başlamıştır. Güç ve dirayeti sayesinde etrafında toplanan boy ve oymaklar tarafından sultan ilan edilen Karaman Bey, Gülnar ve Silifke yöresine saldırılar düzenlemiş, birçok kaleyi muhasara etmiş, bunların bazılarını elde etmiştir.337 Karaman Bey’in 1262’de vefat etmesinin ardından Türkiye Selçuklu Devleti sultanı IV. Kılıç Arslan, Karaman Bey’in küçük yaştaki oğullarını Konya yakınlarındaki Gavela Kalesine hapsettirmiştir.338 Bunun üzerine de Ermenek bölgesi merkezden gönderilen subaşı Hoten’li Kadı’nın oğlu Bedreddin İbrahim’in idaresine verilmiştir.339 Sultan öldükten sonra onlar, kaleden çıkartılıp ülkenin muhtelif yerlerinde bulunan kalelere götürülmüşlerdir. Muineddin Pervane’nin hükmü geçerli olduğu yıllarda onları hapiste bırakmışlardır.340 Bunun göstergesi olarak da devlet içinde sürekli huzursuzluk çıkarmışlardır.

3.2.2. Karaman Türkmenleri İsyanı ve Sonuçları

Beylerbeyi Hatıroğlu Şerafeddin 1275’de isyan bayrağını açtığında Moğol karşıtı olan bütün kesimleri bu hareketine davet etmiştir. II. İzzeddin Keykavus’un ülkeden ayrılması sırasında tavırlarını ortaya koyan Karamanoğulları ve diğer uç Türkmenleri bu davete seve seve katılmışlardır. Hatta Karaman Türkmenleri bulundukları bölgeden sahile kadar yerleri hemen zapt ederek Sultan Baybars ile temasa geçmişlerdir. Bunun karşılığı olarak Mehmed Bey, Hatıroğlu Şerafeddin tarafından Ermenek subaşısı olarak tayin edilmiştir.341 Bu durumu öğrenen Ermenek’in eski subaşısı Bedreddin İbrahim Karamanlılara saldırıp onları cezalandırmak istemiştir. Bedreddin İbrahim, 2 bin kişilik bir kuvvetle Karamanlılar’ın üzerine yürümüş, durumu haber alan Mehmed Bey bir elçi gönderip bu baskından vazgeçmesini, isyanlarının bedelini ödemek üzere sultanın hazinesine 100 bin dinar ödeyeceklerini ve

336 Şikari, a.g.e., s. 20. 337Sümer, “Karamanoğulları”, mad., s. 455. 338Şikari, a.g.e., s. 23; İbn Bibi, a.g.e., s. 203; Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, Tekin yayınevi, İstanbul, 1982, s. 2119. 339 Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, s. 51. 340İbn Bibi, a.g.e., s. 203. 341Ersan, a.g.e., s. 111,112.

63

serleşkerlik aidatını tamamen iade edeceklerini bildirmişlerdir. Fakat gücüne güvenen Bedreddin İbrahim bu teklifi reddedip yıkım ve yağma yoluyla Ermenek’i ele geçirmeye kalkışmıştır. Bunun üzerine Karamanlılar vilayetlerini canla başla savunmaya başlamışlar, Selçuklu ordusunu hırpalayıp kayıplara uğratmışlardır.342 Galibiyetin ve başarının yüzünü göremeyen Selçuklu ordusu geri dönmüşler, geride birçok esir ve ganimet bırakmışlardır. Bu durumda Karaman Türkmenlerinin gücünü kuvvetini artırmıştır.343 Bundan sonra bu Türkmenler daha asi bir hal takınmışlar ve yağma hareketlerine devam etmişlerdir. Selçuklu Devleti’ne ödemesi gereken vergileri ödemeyerek bağımsızlık hareketlerine kalkışmışlardır. Türkmenlerin bu hareketini cezalandırmak ve uç bölgelerini Türkmenlerden temizlemek için harekete geçmeye hazırlanan Muineddin Pervane, Memlük Sultanı Baybars’ın Anadolu kapılarına geldiğini duyunca bu isteğini gerçekleştirememiştir.344 Bundan sonra Mehmed Bey yine boş durmayarak, bağımsızlık iddialarıyla Konya’yı zapt etmiş ve Selçuklu soyundan olduğunu ileri sürerek Alâeddin Siyavuş’u (Cimri) Selçuklu tahtına çıkarmıştır. Karaman Türkmenleri her ne kadar Selçuklu Devleti’ne isyan ederek zarar vermek isteseler de tarihimizde çok önemli yerleri vardır. Örneğin Moğollara karşı Türkiye Selçuklu Devleti’nin koruyuculuğunu üstlenmişlerdir.345

3.3. Türkmen Beyleri (Mehmed, İlyas, Ali, Sevinç ve Salur Beyler) İsyanı’nın Nedenleri ve Sonuçları

Mehmed, İlyas, Ali, Sevinç ve Salur Beylerin başını çektiği söz konusu olan Türkmen isyanı IV. Kılıç Arslan döneminde gerçekleşmiştir. IV. Kılıç Arslan 1262’de tek başına Selçuklu tahtına oturunca II. İzzeddin Keykavus’un beyleri ve taraftarlarını, Moğol ordusu ile birlikte Konya Akşehir arasında bozguna uğratmıştır. Sonra iç huzuru bozan Türkmenler üzerine yürümüştür. Bu Türkmenler, Moğol istilasından Anadolu’ya kaçarak, bu istilacılarla mücadele eden II. İzzeddin Keykavus’un tarafını tutmuşlar ve IV. Kılıç Arslan’ın saltanatını tanımamışlardır. Bu sebeple birlikte Türkmenlerin istiklal kazanma hevesleri de önemli rol oynamıştır.346 Bunlardan en önemlilerinden biride Köyceğiz, Denizli ve Uşak bölgesinde bulunan, Mehmed, İlyas, Ali, Sevinç ve Salur

342Ersan, a.g.e., s. 112. 343İbn Bibi, a.g.e., s. 203. 344 Ersan, a.g.e., s. 113. 345 Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, s. 50. 346 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 531.

64

Beylerin oluşturduğu topluluktur. Bunlar o kadar kalabalıktı ki bunların nüfusunun 200 bin çadıra yakın olduğu bilinmektedir.347 Mehmed Bey, Konya’ya gelip gitmekte, sultana bağlılığını bildirmekte, beyliğine ait meseleleri ve devletle münasebetleri düzene koymakta, vergileri teslim etmekteydi. Bu vesileyle devlet adamlarından başka, devrin büyükleri ve Mevlana Celaleddin Rumi ile de dostluk kurmuştur. Bir defasında Mehmed Bey, Kayseriye varınca Antalya’dan gelen bir kervana Türkmenlerin baskın yapıp Konyalı tacir Hoca Mecdeddine ait 50 bin dirhem kıymetli olan kumaşlarını aldıklarına dair bir şikâyet gelince hemen bu zararı ödemiştir.348 Karaman Türkmenlerin reisi olan Mehmed Bey, IV. Kılıç Arslan’ın saltanatını tanımayarak, II. İzzeddin Keykavus tarafını tutmuştur. Bir ara Rum Kondistabl yüzünden düşmanlık beslemiş349 hatta Antalya Konya arasında işleyen kervanları basarak Selçuklu Devleti’ne zarar vermeye başlamıştır. Mehmed Bey kardeşi İlyas, damadı Ali ve arkadaşı Sevinç Beyler ile birlikte doğrudan doğruya Hülagü ile temas kurmuşlar, gönderdikleri elçi ile ödemeleri istenilen vergiyi Moğol hazinesine ödemeyeceklerini bildirmişlerdir. Bunun dışında kendilerine bir sancak, yaşadıkları bölgenin kendilerine tevcih edildiğini bildiren bir yarlığ ve yanlarında bulunacak bir şahne gönderilmesini istemişlerdir. Hülagü bu Türkmen beylerinin isteklerini yerine getirmiş, Denizli, Honas, Köyceğiz ve çevresinin kendilerine verildiğini bildiren bir yarlığı ve Kulşar isimli bir şahneyi kendilerine göndermiştir.350 Bu durumdan tatmin olan Mehmed Bey tekrardan II. İzzeddin Keykavus’a bağlılık bildirmiştir. Bir yıl sonra 1262’de Hülagü, Muineddin Pervane’nin şikâyeti üzerine Mehmed Bey’i çağırmış; fakat o Moğollar adına hareket ettiği için Selçuklu sultanına itaat edip gelmemiştir. Bu sebeple Moğol hükümdarı, IV. Kılıç Arslan ile Anadolu’daki Moğol kumandanına yarlığ göndererek Mehmed Bey üzerine yürüyerek onu cezalandırmalarını emretmiştir.351 Moğol tarafında bunlar olurken Mehmed Bey damadı Ali Bey’in ihanetine uğramıştır. Ali Bey sultan IV. Kılıç Arslan’a gelerek, onu kayınpederinin üzerine yürümeye teşvik etmiş, oluşturulan Selçuklu-Moğol ordusuna kılavuzluk yapmıştır. Köyceğiz Ovası’nda Selçuklu-Moğol ordusuyla karşılaşıp mağlup olan

347Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, s.47,48. 348 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 532. 349 Sümer, Anadolu’da Moğollar, s. 48. 350 Ersan, a.g.e., s. 103. 351 Sümer, Anadolu’da Moğollar, s. 49.

65

Mehmed Bey, dağlara çekilerek bir süre direnmiş; ancak aman verildiği takdirde itaat edeceğini bildirmiştir. Yeminle kendisine güvence verilen Mehmed Bey, Konya’ya götürülürken Uluborluda katledilmiştir. Mehmed Bey’e ihanet eden damadı Ali Bey, Türkiye Selçuklu Devleti’nin uç beyi olarak tayin edilmiştir.352 Ali Bey 1278 yılına kadar bu bölgedeki Türkmenlerin başı olarak kalmıştır. O, Cimri’nin ortadan kaldırılmasının ardından devlete karşı sadakatsizlik göstererek yabancı bir devletin itaati altına girdiği ithamıyla Karahisar (Afyonkarahisar) kalesinde hapsedilmiş, orada korku ve üzüntüden ölmüştür.353Ali Bey’den sonra Denizli ve havalisinde hüküm süren Şücaeddin Yınanç Bey’in, beyliğe babasının ölümü ile birlikte mi yoksa daha sonra mı sahip olduğu bilinmemektedir. Bu beyliğin ilk reislerinden Salur Bey adı bu Türkmenlerin Oğuz boylarından Salurlara mensup olduğunu düşündürmektedir.354 Bu isyanda da görüldüğü gibi, 200 bin çadırlık bir nüfusun askeri gücünü devletin hizmetine sokacak ve ülke yararına kullanabilecek bir yönetimin olmayışı, Türkiye Selçuklu Devleti’ni yine Türkmenler ile karşı karşıya getirmiş ve bu insanları birbirine kırdırtmıştır.355

3.4. Hurmaoğlu İsyanı ve Etkileri

Hurmaoğlu’nun kişiliği ve kim olduğuna dair kaynalarda pek bilğiye rastlanmamaktadır. Selçuklu yöneticileri ülke işlerini düzene koymayı planlayarak, ülkede nizam ve güvenliği sağlamak istemişlerdir.356 Ülke ve uç bölgelerinde karışıklıklar baş göstermeye başlamıştır. Bu karışıklıklara karşı alınan önlemler çok yetersiz kalmış, karışıklık her yere yayılmaya başlamıştır.357 II. İzzeddin Keykavus’un önemli komutanlarından olan Ali Bahadır358Ankara ve Çankırı bölgesini alt-üst etmiş ve başka isyanlarında çıkmasına sebebiyet vermiştir.359 Bunu takiben Danişmend ilinde (Tokat ve çevresi) Hurmaoğlu isminde biri isyan çıkarmıştır.360 Bir süre o taraflarda karışıklıklar devam etmiştir. Bu karışıklıklar büyük zahmetler ile bastırılmıştır.

352 Ersan, a.g.e., s.103,104. 353 Sümer, Anadolu’da Moğollar, s. 49. 354 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 535,536. 355 Ersan, a.g.e., s. 104. 356 Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, a.g.e., s. 56 357 Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, a.g.e., s. 56 358İlyas Gökhan, “Türkiye Selçukluları Zamanından Maraş Uç Beyliği(1071-1258), Selçuklu Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, C.1, S. 1, 2016, s. 160. 359 Osman Turan, a.g.e., s. 539. 360 Nejat Kaymaz, a.g.t., s. 109.

66

Hurmaoğlu Danişmend ilini birkaç gün ele geçirmiştir. Kastamonu taraflarına da karışıklık sıçramıştır.361 Bu isyan Selçuklu ordusunu bir süre meşgul etmiştir.362

3.5. Şah Melik İsyanı ve Etkileri

Sultan II. İzzeddin Keykavus’un güvenilir adamlarından olan Şah Melik kendi güvenliğini düşünerek Moğollara gidip onlara bağlanmıştır. Daha sonra Sultan IV. Kılıç Arslan’ın adamları arasına katılarak onun yanında saygın bir yer kazanmış, Emir-i âlem’363olmuş ve Simre364 sübaşılığını da ele geçirmiştir.365 Fakat çok geçmeden Şah Melik 20 bin kadar Türk ile Amasya yöresindeki Kedağra kalesine366sığınarak isyan etmiştir.367 İsyan eden Şah Melik’in bastırılması işini dönemin veziri Muineddin Pervane bizzat kendi üzerine almıştır. Emrinde bulunan Selçuklu-Moğol ortak kuvvetleri ile onu bu kalede bir süre muhasara etmiştir.368 Bu şekilde Şah Melik’i alamayacağını anlayınca öldürmeyeceğine dair yemin vererek teslim almış, ele geçirince de onu Moğollara teslim etmiş ve Moğollar tarafından öldürülmüştür.369 Bu konuya dair başka bir iddia ise; bu isyanın anlaşmalı bir isyan olduğu hakında bilgi verilmiştir. Altın Orda Hanı Berke’ye yenilen Hülağü, Muineddin Pervane’yi yanına çağırarak, onun uğradığı yenilgi nedeniyle üzüntülü bir zamanda huzura çıkmanın uygun olmayacağını düşünerek, Anadolu’dan ayrılmasının mümkün olmadığına inandırmak için Şah Melik ile anlaşarak bu isyanı başlatmışlardır.370 Muineddin Pervane, Şah Melik’e gösteriş olması için anlaşmalı olarak isyan çıkarmasını söylemiştir. Şah Melik bu isteği kabul ederek 20 bin kişi ile isyan çıkarmıştır. Muineddin Pervane Selçuklu-Moğol ordusu ile bu isyanı bastırmak için Kedağra kalesine gelmiştir. Selçuklu-Moğol ordusu iki taraf arasındaki anlaşmadan haberdar olmadığı için şiddetli bir savaş yapılmaya başlanmıştır. İş ciddiye binince Muineddin

361 Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi,a.g.e., s. 56. 362 Kaymaz, a.g.t, s. 109. 363Emir-i alem, Sultanın Rayeti Devlet denilen bayrağını taşıyan ve onu muhafaza eden sınıfın emiri olup, maiyetinde alemdarlar vardır. Bkz. Kansu Ekici, Anadolu Selçuklu Devletinde Üç Kardeş Devri (1246- 1266), (Yüksek Lisans Tezi), Isparta, 2005, s. 64. 364Simre, Amasya civarında bir yerdir. Bkz. İbni Bibi, a.g.e., s. 164 365 İbni Bibi, a.g.e., s. 164. 366Kedağra kalesi, bugünkü Tokat’ın Artova ilçesine bağlı Gredağz köyündedir. Bkz. Kansu Ekici, a.g.t., s. 64. 367 Sümer, “Anadolu’da Moğollar, s. 37 368 Nejat Kaymaz, a.g.t., s. 110. 369 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 539.

370 Mehmet Ersan, Türkiye Selçuklu Devleti’nin Dağılışı, s. 106.

67

Pervane, Şah Melik’e gizlice haber gönderip teslim olmasını istemiş, eğer teslim olursa affedilmesi için İlhanlılara karşı elinden geleni yapacağını bildirmiştir. Bu habere rağmen Şah Melik teslim olmamıştır. Muineddin Pervane hile ile Şah Melik’i kaleden çıkartıp Moğollara teslim edip öldürtmüştür.371

4. III. GIYASEDDİN KEYHÜSREV DÖNEMİ’NDE ÇIKAN İSYANLAR

4.1. III. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi (1266-1281)

IV. Kılıç Arslan’ın 1266’da öldürülmesi üzerine yerine küçük yaştaki oğlu III. Gıyaseddin Keyhüsrev geçti. Sultanın yaşı küçük olduğu için devlet işlerinde en yetkili kişi vezir Muineddin Pervane idi.372 O, sultanın iyi bir eğitim alması için Kadı Nureddin Yenbui’yi eğitimine tayin etmiştir.373 Muineddin Pervane devletin önemli noktalarına kendi akraba ve yakınlarını getirmiştir.374 Muineddin Pervane’nin çekindiği bir konu vardır. Sahib Ata Fahreddin Ali onu ortadan kaldırmak için fırsat kollamaktaydı. Pervane, Sahib Ata Fahreddin Ali’yi Kırım’da bulunan II. İzzeddin Keykavus’a yardım etmekle suçlayarak vezirlik görevinden uzaklaştırılmasını sağlamıştır. Bunun üzerine vezirin küçük oğlu babasına yapılan haksızlığa dayanamayarak bu konuyu İlhanlı sultanı Abaka Han’a açıklamıştır. Bunun sonucunda vezir görevine tekrardan dönebilmiştir.375 Çok zaman geçmeden Muineddin Pervane’nin Moğollarla arası açılmıştır. Muineddin Pervane’yi de bu durum korkutmuştur. O, bu nedenle kendisine ittifak yapacak birilerini aramış, Moğolları başından atmak için Baybars ile gizlice anlaşma yapmıştır. Abaka Han’ın oğlu Argun ile IV. Kılıç Arslan’ın kızı Selçuk Hatun’u evlendirmek istemesi üzerine gelin alayıyla birlikte Tebriz’e gitmiştir. Onun yokluğu sırasında meydanı boş bulan Beylerbeyi Hatıroğlu Şerafettin, Moğollara karşı isyan başlatmıştır.376

371Nejat Kaymaz, a.g.t., s. 110. 372İbn Bibi, a.g.e., s. 14. 373Aksarâyî, Kerîmü’d-din Mahmud, a.g.e., s. 66. 374İbn Bibi, a.g.e., s. 14. 375 Merçil, a.g.e., s. 158. 376İbn Bibi, a.g.e., s. 14.

68

4.2. Hatıroğlu İsyanı’nın Nedenleri

Muineddin Pervane ile Sahib Ata Fahreddin Ali, padişahla evlenecek olan sultanın kızının düğünü için İlhanlı karargâhına hareket etmişlerdir. Gelin için sunulacak hediyeleri tamamlamak üzere bir süre Sivas’ta kalmışlardır. Bir yandan da akılları, boş bıraktıkları ülkenin başına bir sorun gelir mi endişesinde idi.377 Onlar, Sivas’tan ayrılmadan önce sultanı, damadı Atabey Mecdüddin ile Müstevfi Celaleddin ve Beylerbeyi Seyfüddin Torumtay’a emanet ederek Kayseri’ye göndemişlerdir.378 Gönderirken Muineddin Pervane emir Sinaneddin’e gizlice “Ben Hatıroğullarının tutumlarında, davranışlarında ve sözlerinde şimdiye kadar hiç iyilik ve hayır görmedim; şüpheniz olmasın onlardan büyük bir bela ve elim bir fitne çıkacak. O karışıklıkta büyükler yorulacak ve ar tozları her yeri kaplayacak. Eğer burada kalmış olsaydım; her ne kadar benim yetiştirdiğim kimseler olsalar da bunların pasını varlık aynasının üzerinden silerdim. Yinede siz ikiniz gece gündüz birlikte durmayı yapılması gereken işlerden sayın. Fırsat düşünce savunmaya geçmeden onları yere serin. O iki kardeşin kanlarını yere dökmede acele edin, o konuda hızlı davranmayı ihmal etmeyin.” dedi.379 Onlar, sultanı saltanat tahtına oturtup saltanat işlerini yoluna koymuşlardır.380 Pervane Tebriz’e varıp gelini saraya teslim ettikten sonra Abaka Han’ın huzuruna çıkarak Hatıroğolları’nın Baybars ile birleşmek sultan III. Gıyaseddin Keyhüsrev’i ona götürmek niyetinde olduğunu bildirdi ve Memlüklülerin de Anadolu’ya girerek gelini (Selçuk Hatun) almak istediklerini anlatmıştır. Bütün bunları Abaka Han’ın gözüne girebilmek için anlatmış olan Muineddin Pervane, eskisi gibi itimat görememiştir.381 Muineddin Pervane Moğolların gözünde güvenini kaybettiğini anlayınca, onların Anadolu’daki hâkimiyetlerine son vermek gerektiğini düşünmüştür. Bunun için bazı devlet adamlarıyla anlaşmaya varmıştır. Fakat bazıları ile arası açılmıştır. Bunlardan birisi Hatıroğlu Şerafeddin’dir.382 Düğün alayının vilayetten

377Aksarâyî, Kerîmü’d-din Mahmud, a.g.e., s. 77. 378Kaymaz, Pervane Mu’inü’d-din Süleyman, s. 146. 379İbn Bibi, a.g.e., s. 179,180. 380Aksarâyî, Kerîmü’d-din Mahmud, a.g.e., s. 77. 381 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 555. 382 Ersan, a.g.e., s. 107.

69

ayrılmasını fırsat bilen Hatıroğulları Meydanı boş bulunca isyan bayrağını çekmişlerdir.383

4.3. Hatıroğlu İsyanı ve Sonuçları

Hatıroğlu Şerafeddin, Moğol ve Anadolu askerlerinden oluşan bir grupla Suriye sınırını korumak için Elbistan tarafına yürüyerek Pınarbaşı’na inmiştir.384 Burada ilk işi Sultan Baybars’a gelişmeleri bildiren ve onun derhal Anadolu’ya gelmesi gerektiğini bildiren bir mektup yazmıştır. Bu mektup üzerine Baybars, Bedrüddin Bektu adlı kumandanı ve bir grup askeri durumu öğrenmeleri için Anadolu’ya yollamıştır. Anadolu’ya gelen bu komutan biraz tehditkâr bir dille onları itaata çağırmıştır.385 Bu sırada Suriye ordusundan bir grup ortaya çıkarak çaşnigir Türkeri oğlu Rumerib, candar Seyfeddin Ebu Bekir ve sultan Rükneddin’in yakın kölesi Seyfeddin Karasonkur’u rehin alıp götürmüşlerdir.386 Bu durumu gören Hatıroğlu sayılarının azlığı nedeniyle müdahale etmeyip yarını bekleyerek, Kayseri ovasına hareket etmiştir. Aynı zamanda emir Celaleddin Karatay, Taceddin Giv ve Atabeg Fahreddin Arslan Doğmuş’un oğlu Sinaneddin de aynı menzilden Kayseri’nin yolunu tutmuştur.387 Kayseri’ye bir günlük uzaklıktaki Karatay Kervansarayı’nda konakladıktan sonra Taceddin Giv ve Sinaneddin, Hatıroğlu Şerafeddin’e haber vermeden kervansaraydan ayrılıp Kayseri’ye varmışlardır. Şehirde bulunan Pervaneoğlu Mühezzibüddin Ali’ye olan biten her şeyi anlatmışlardır. Bu iki bey Pervaneoğlu ve naibi Mühezzibüddin ile birlikte Hatıroğullarını ortadan kaldırmak için bir plan hazırlamışlardır. Hatıroğulları, pervane oğlunun sarayına çağrılıp orada öldürülmesini planlamışlardır. Fakat devlet içinden bir kişi bu durumu gidip Hatıroğullarına bildirmiştir. Bunun üzerine Hatıroğulları da bu durumdan habersiz gibi davranarak onlara karşı bir plan hazırlamışlardır. Her iki taraf da karşılaştığı zaman Ziyaeddin, Taceddin Giv’i selamlamak bahanesiyle yaklaşarak Taceddin Giv’in sağ elini kesmiştir.388 Taceddin Giv ve uç komutanı olan atabeğ Fahreddin Arslan Doğmuş bu olay karşısında hazırlıksız yakalandıkları için olaya

383Aksarâyî, Kerîmü’d-din Mahmud, a.g.e., s.78. 384İbn Bibi, a.g.e., s.180. 385Kaymaz, Pervane Mu’inü’d-din Süleyman., s. 147. 386İbn Bibi, a.g.e., s. 180. 387İbn Bibi, a.g.e., s. 180. 388Kaymaz, Pervane Mu’inü’d-din Süleyman, s. 149.

70

müdahale edememiştir.389 Bu durum üzerine ikisi de oracıkta katledilmiştir. Bu olaylardan sonra Kayseri’de karışıklıklar ve çarpışmalar başlamıştır.390 Hatıroğlu Şerafeddin emri altındaki askerleri Meşhed ovasına götürmüş ve sancakları açarak isyan ettiğini resmen ilan etmiştir. Sultanı getirmesi için kardeşini şehrin kapısına göndermiştir.391 Bu olaylar üzerine Hatıroğlu uç beylerine, özellikle Karaman Bey’in oğlu Mehmet Bey’e elçi gönderip onları da askerleri ile birlikte Niğde’ye davet etmiştir.392 Şerafeddin kardeşini Kayseri’de bulunan sultanı teslim alması için yollamıştır. Karşı koyamayacaklarını anlayan devlet adamları sultanı hazırlayıp ata bindirmişler ve şehirden çıkarmışlardır. Aynı gün akşamüzeri sultan “Cemal-taşı” denilen yere getirmişlerdir. Hatıroğlu Şerafeddin sultanı burada karşılamış ve önünde yer öpüp itaatini belirtmiştir.393 Hatıroğlu Şerafeddin, sultanla birlikte Niğde’ye çekilerek oradan Baybars’a (Melik Zahir) elçiler gönderip sultanı ve kendileri için yemin ve aman alınması hususunda ittifak yapmıştır. Hatıroğlu kardeşi ile birlikte beylerbeyi Seyfeddin Tarantay ve kendi oğlu Sinaneddin’i Baybars’a elçi olarak yollamıştır. Şerafeddin ve Seyfeddin, sultan ile beraber Niğde’ye gitmiş ve buradan gönderdiği elçilere Baybars’dan söz aldıktan sonra hareket etmesini kendisine söylemelerini bildirmiştir.394 Sahip Ata Fahreddin ve Muineddin Pervane memleketlerine dönerken Erzurum sınırlarına vardıkları zaman Hatıroğlunun isyan haberini almışlardır. Tekrardan geri dönerek durumu Abaka Han’a anlatmışlardır.395Abaka Han’ın kardeşi Mengü Timur ve Muineddin Pervane yanlarında birçok asker ile Anadolu’ya gelmişler. Bunlar geldikleri zaman Şerafeddin bunlara karşı koymaya çalışmıştır. Yanındakiler 4 bin kişi ile 30 bin kişiye karşı koymanın akılsızca olacağını söylemişler. Bunun üzerine hayatından ümidini kesen Şerafeddin, Luluva Kalesi396’ne gitmek istemiştir. Fakat buranın valisi sadece kendisi ve emiri âlemi olmak üzere iki kişinin girmesine izin vermiştir. 16 senedir Şerafeddin’e kin besleyen bu emir kalenin valisine Şerafeddin’i Abaka Han’a teslim etmesi karşılığında Abaka Han’ın yanında itibar kazanmasını sağlamasını

389Aksarâyî, Kerîmü’d-din Mahmud, a.g.e., s. 78. 390Kaymaz, Pervane Mu’inü’d-din Süleyman, s. 149, 150. 391 İbn Bibi, a.g.e., s. 181. 392 Ersan, a.g.e., s. 108. 393Kaymaz, Pervane Mu’inü’d-din Süleyman, s. 150. 394 İzzeddin ibn Şeddad, Baybars Tarihi,C.II, çev.Şerefüddin Yaltkaya., TTK, Ankara, 2000, s. 77, 78. 395İbn Bibi, a.g.e., s. 180. 396 Ulukışla. Bkz. İbn Bibi, a.g.e., s. 184.

71

istemiştir. Bunun üzerine vali Şerafeddin’i Muineddin Pervane’ye göndermiştir.397 Muineddin Pervane tarafından sorguya çekilen Şerafeddin’e Abaka Han’ın itaatinden çıkıp mısır hükümdarına itaat etmesinin sebebi sorulmuştur. Şerafeddin bu hareketinin amil olduğunu belirtmiş ve Muineddin Pervane’nin kendisinin Baybars ile mektuplaştığını anlatmıştır. Muineddin Pervane ise bunları yalanlamıştır. Muineddin Pervane bu açıklamalar karşısında öldürüleceğini bildiği için Şerafeddin’e “Beni öldürdükten sonra bunlar; seni sağ bırakmazlar. Sen hem kendini ve hem beni kurtarmak için ikinci defa ihzar olunup kırbaçlanarak tekrar sorguya çekildiğin vakit dediklerinden dön eski söylediklerini kırbacın acısıyla söylemiş olduğunu ve benim al Melik az-Zahir ile mektuplaşmamış olduğumu bildir…” diye haber göndermiştir. Şerafeddin’de bu söylenenleri uygulamıştır. Bu itiraflar Abaka Han’a yazılmış ve Abaka Han’dan cevap gelinceye kadar her gün Şerafeddin’e 100 kırbaç vurulmuştur.398 Nihayet Abaka Han’dan cevap gelmiş ve Şerafeddin’in öldürülmesi bildirilmiş ve idam edilmiştir.399 Şerafeddin öldürülüp başı Konya’ya ve ellerinden biri Ankara ve diğeri Erzincan’a ve başka parçaların da her biri Anadolu şehirlerine yollanmıştır. Şerafeddin ile birlikte birçok Türkmen de öldürülmüştür.400 Böylelikle Selçuklu Devleti’nde çıkan bir isyan daha bastırılmıştır. Hatıroğlu isyanı ile başlayan, Memlûk Sultanı Baybars (1260–1277) ve İlhanlı hükümdarı Abaka Han’nın Anadolu seferleri ile devam eden tarihî olaylarla iyice sarsılan Anadolu’da siyasi istikrarsızlık ve buhranlar son safhaya varmıştır.401 Bu durum Anadolu’yu olumsuz etkilemiştir.

4.4. Alȃeddin Siyavuş (Cimri) İsyanı’nın Nedenleri

Alaaddin Siyavuş isyanı III. Gıyasedin Keyhüsrev döneminde 1277’de gerçekleşen bir isyandır. Bu dönemde çıkan isyanlar neticesinde Türkiye Selçuklu Devleti bir hayli yıpranmıştır. Esasen Kösedağ mağlubiyetinden sonra iç isyanlarla karmakarışık olan Anadolu’nun siyasi ve sosyal durumu tamamen bozulmuş ve Selçuklu hükümdarlığı Moğol hâkimiyeti altında ezilmiştir. Cimri olayının baş lideri

397İzzeddin ibn Şeddad, a.g.e. , s. 79. 398İzzeddin ibn Şeddad , a.g.e. , s. 80. 399Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 559. 400İzzeddin ibn Şeddad, a.g.e. , s. 80 401Mehmet Alpargu, Kurtuluş ve Çöküş Süreçlerinde Türk Devletleri Sempozyumu Bildirileri , Sakarya Üniversitesi Basımevi, Sakarya, 2007, s. 121.

72

Karamanoğlu Mehmet Bey’dir. O, bu olaya girişmeden önce Anadolu’daki Türkmenlerle birlikte, devlete karşı ayaklanan Hatıroğlu isyanına büyük çapta destek vermiştir. Hatıroğlu isyanı devlet tarafından bastırılmasına rağmen Karamanoğolları devlete karşı uzun süre direnebilmiştir.402 Hatıroğlu hareketi ile başlayan, Baybars ve Abaka Han’ın seferleri ile şiddetlenen sarsıntılar Türkiye’de siyasi düzenin bozulmasına ve buhranların sürmesine sebep olmuştur. Moğollar artık Selçuklu Devletine el koymuş, iktidarları arttıkça huzursuzluk ve kargaşalarda bir biri ardına devam etmiştir. Bununla birlikte Anadolu halkı kadar, Moğolların da güvenini kazanan vezir Sahib Ata Fahreddin, yine de tek adam olarak devleti ayakta tutmaya çalışmıştır.403 Kösedağ’dan vezir Muineddin Pervane’nin ölümüne kadar (1242-1277) siyasi buhranlara ve Moğolların müdahalelerine rağmen Selçuklu Devleti ordusuyla, idaresiyle mevcut olduğu gibi iktisadi ve medeni bir yükselişte önemli bir sarsıntı olmamıştır.404 Fakat bu tarihten sonra artan Moğol baskıları neticesinde buhranlar artmış ve gidişat bozulmuştur. Tahta çocuk yaşta oturan III. Gıyaseddin Keyhüsrev (1266-1284) dönemindeAnadolu’da iktidarın sahibi vezir Muineddin Pervane olmuştur. Bu şahıs Moğollar ve Memlüklülerle ilişkilerin gidişatını belirleyen kişidir. Onun teşvik ve yardımlarıyla Baybars, 1277’de Anadolu’ya girip Elbistan Ovası’nda Moğol ordusuna ağır kayıp verdirmiş ve Kayseri’ye gelip Rum sultanı olarak adına para bastırmıştır. Eşrefoğlu, Menteşeoğlu ve Karamanoğlu Türkmenleri de gelip bağlılık bildirmişlerdir.405 Mehmed Bey kardeşi Ali Bey’i, Baybars’ı karşılamak üzere Kayseri’ye yollamış, kardeşi aracılığıyla Elbistan zaferini ve Selçuklu tahtına çıkmasını tebrik etmiş ve bağlılığını arz etmiştir. Bunun üzerine Mehmed Bey’e Memlük Sultanı tarafından Ermenek’ten sahillere kadar uzanan bölgenin beyliğinin verildiğini bildiren sancak ve menşur gönderilmiştir.406 Fakat Moğol korkusundan dolayı Selçuklular Baybars ile sağlam bir iş birliği içine girmemişlerdir. Netice olarak Baybars tekrardan ülkesine dönmek zorunda kalmıştır. 407 Anadolu’da İlhanlı gücünün kırılma noktası, Selçuklu iktidarının dağılma devresi ve Türkmenlerin siyasi faktör haline gelme aşaması, Baybars’ın bu seferi ile

402Ali Sevim,”Cimri Olayı Hakkında Birkaç Not”, Belleten, C. XXV, Sy. 97, TTK, Ankara, 1961, s. 63. 403 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 575. 404 Turan, Selçuklu Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, s. 297. 405Halil Çetin, “İlhanlı Hâkimiyeti Altında Anadolu’da Siyasetin Temel Dinamiği: Göçebe-Moğol Türkmen Çatışması”, Turkish Studies, 7/4, Ankara, 2012, s. 1209. 406 Ersan, a.g.e., s. 113. 407 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, s. 297.

73

tarihlendirilebilir. Karamanoğlu Mehmed Bey’e beylik menşuru veren Memlük sultanı, bu hukuki düzenleme ile Anadolu’nun meşru ve fiili iktidarı olarak ortaya çıkmaktadır. O, böylece aynı tarihte Mehmed Bey’in Selçuklu başkenti Konya’yı ele geçirmesiyle Moğol idaresine en büyük darbeyi vurmuş olacaktır. 1277’de Baybars’ın seferi ve Mehmed Bey’in isyanı ile başlayan süreç Anadolu’da İlhanlı iktidarının kırılma noktası olmuştur.408 Bu durumu bir fırsata çeviren İlhanlı Hükümdarı Abaka Han, bu hadise ile ilgili olarak, bu memlekette çok insan öldürmüş ve Muineddin Pervane’yi de idam ettirmiştir. Bu devlet adamından sonra Selçuklu hanedanı 1308’e kadar varlığını sürdürse de Moğollar bu devleti fiilen yıkmıştır.409

4.4.1. Alȃeddin Siyavuş (Cimri) İsyanı ve Sonuçları

Uç Gazisi Mehmed Bey’in öldürülmesinden, kudretli Denizli ve sahil Türkmenlerinin ezilmesinden sonra Moğollara karşı mücadele bayrağı Karamanlıların eline geçmiştir. Karamanlı Beyliği de birkaç defa Selçuklu-Moğol orduları tarafından bozguna uğratılmışsa da Mehmed Bey zamanında yeniden canlanmıştır. Hatıroğlu Şerafeddin’in isyanını desteklemesiyle, batı uçlarına kadar bütün sahilleri, Kerameddin- ili’ne (Ermenek) ilave olarak Karamanlılara bırakmıştır. Bu fırsattan faydalanan Mehmed Bey kendi hudutları dâhilinde ve sahillerde bulunan bütün Moğolları temizlemiş, Selçuklulara vergi ödeme işine ve onlara tabii olma durumuna son vererek bağımsızlığını ilan etmiş ve hâkimiyetini güçlendirmiştir.410 Karamanoğulları ile Ermenek Kalesi Türkmenleri, Sahib-i azam’ın oğullarının Karahisar (Afyonkarahisar) tarafına gittiklerini ve Konya’yı askerden boş bıraktıklarını öğrendikleri zaman durumlarını kuvvetlendirmek için Türkmenleri illeri yağma etmeye çağırmışlardır.411 Mehmed Bey, bir toplantı sırasında: “Sultan Baybars’dan bize bir fayda yok, eğer biz Selçuklu hanedanından birisini elimize geçirebilirsek hiç kimse bize karşı duramaz. İstanbul’a Bizans İmparatoruna bir ulak gönderelim ve ondan Sultan II. İzzeddin Keykavus’un çocuklarından birinin gönderilmesini rica edelim. Biz eğer bunu başarabilirsek durumumuz daha çok kuvvetlenecektir.”diye söylemiştir.412

408 Çetin, a.g.m., s. 1209. 409 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, s. 297. 410 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 575. 411İbn Bibi, a.g.e., s. 204. 412Sevim, a.g.e.m., s. 65.

74

İbn Bibi’de bu söz “Eğer Bizans kralı (melikü’r rum) Vasilyus’a elçi gönderir, ona tevazu ve saygı gösterip yanında düşkün bir halde yaşayan sultan İzzeddin’in oğullarından birini istersek, o isteğimizi kabul eder. O zaman halimizin, büyüklüğün doruğuna; gücümüzün feleklerin ve gezegenlerin zirvesini aşıp sidretü’l müntehaya ulaşması kesindir.” şeklinde geçmektedir. O günlerde tarikat mensubu olmaya niyetlenmiş, Türk kabileleri arasında gezerek kendini, ölmüş ve Türkiye Selçuku Devleti sultanı II. İzzeddin Keykavus’un oğlu olarak tanıtan Cimri isminde bir kişi ortaya çıkmıştır.413 Karamanoğlu’nun söylediği sözleri duyan ve Cimri’yi tanıyan biri onu yolda görünce “Gel seni Karamanoğlu katına iledtyim. Seni sultan ederler” deyip hemen alıp Mehmed Bey’in yanına götürerek, “İşte bu yiğit Sultan II. İzzeddin Keykavus’un oğludur.” demiştir.414 Ayrıca Suğdak’tan kaçıp gelmiş olan Taki lakaplı biri de“Bu melik, Sultan İzzeddin’in oğludur. Adı ve sanı Alâeddin Siyavuş’tur. O, orada bana yazı öğretti” diye şahitlik etmiştir. Yalancı Taki’nin bu şahitliğiyle onların Cimri’ye olan güvenleri daha da arttırmıştır.415 Eflaki eserinde “Uç beyi olduğu bilinen Mehmed Bey, Karamanoğlu ailesinden olup, Hatıroğlu isyanında, kendisine bulunduğu bölgenin serleşkerliği (ordu başkomutanlığı) verilmiş, üzerine gönderilen Moğol ve Selçuklulardan oluşan karma bir orduyu yendikten sonra emri altına gireceğini vaat ederek Memlük hükümdarı Baybars’ı Anadolu’ya davet etmiştir. Baybars’ın onun bu teklifini reddetmesi üzerine, saltanata geçirilmek üzere Selçuklu ailesinden biri aranmış ve o sırada dervişlik yolunu tutmuş olan Cimri lakabı ile anılan Alâeddin Siyavuş bulunup saltanata getirilerek biat edilmiştir”416 şeklinde bu dönemde olanları açıklamıştır. Şikari tarihine göre ise Mehmed Bey, Cimri’yi hapisten çıkarıp Konya tahtına sultan olarak oturtup ona biat etmiştir.417 Görüldüğü gibi eserler arasında Cimri’nin Konya’da Selçuklu tahtına oturması hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. Konya önlerine gelen Mehmed Bey, Baybars’ın Moğolları mağlup ettiğini, Kayseri’de tahta çıktığını, onun adına Konya’yı teslim almaya geldiklerini bildirmiş ve bu münasebetle sultanın kendisine ve kardeşi Ali Bey’e gönderdikleri sancakları

413 İbn Bibi,a.g.e., s. 204 414Yazıcızâde Ali, a.g.e., s. 827. 415İbn Bibi, a.g.e., s. 204. 416Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri I, çev. Tahsin Yazıcı , Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1995, s. 131,132. 417Şikari, Şikari’nin Kaamanoğulları Tarihi, Konya Halkevi Tarihi ve Müze Komitesi Yayınları, Konya, 1946, s. 44.

75

başlarının üzerinde tutup göstermiştir. Ayrıca Selçuklu şehzadesi Alâeddin Siyavuş’un yanlarında olduğunu belirtmişlerdir. Onun soyu sahipliği konusunda güvenilir kişilerin şahitlik ettiklerini, eğer şüpheleri var ise, hanedanın güvendiği kimselerin ve saray hocalarından gönderilecek şehzadenin durumunun onlar tarafından da incelenip araştırılmasını istemişlerdir. Soyunun konusunda şüpheleri kalmazsa gelip biat etmelerini, eğer şüpheleri varsa zaten kendilerinin de onu yanlarında tutmayacaklarını elçiler ile Naib Emineddin Mikail’e bildirmişlerdir.418 Haberciler gidip geldikçe Naib’in onlara ilgisi azalmıştır. Netice olarak onların öldürülmesi konusunda emir vermiştir. Naib’in maksadını anlayan Mehmed Bey kalabalık bir ordu ile Konya’ya saldırmıştır. 419 Mehmed Bey, Baybars’ın Kayseri’de bulunduğu, III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in, Pervane ve diğer devlet adamları ile Tokat’a çekildiği bir zamanda Konya’yı kuşatmıştır. O, At Pazarı ve Çaşniğir kapılarını yıktırmış ve odunlarla yaktırmıştır. Kapıların yıkılıp yakıldığını gören Naib Emineddin Mikail, artık şehri müdafaa etmenin imkânsız olduğunu anlamış, kıyafet değiştirerek Tokat’a kaçmak istese de Kaymaz Kervansarayı420’nda yakalanmış421 ve Mehmed Bey’in yanına getirilmiştir. Mehmed Bey’in emri ile mallarının ve eşyalarının yerini göstermesi için ona işkence edilmiştir.422 Bu işkenceler sırasında Emineddin Mikail’in sarığının ucundaki düğmenin içinde sarılı olan kâğıdı görmüşlerdir. Bu kâğıtta onun hazinelerinin ve mallarının yerini ayrıntılı olarak anlattığını görmüşler. Kâğıtta yazılı olan yere gidip orayı kazmaya başlamışlar ve hazinelere ulaşmışlardır.423 Naib ise hazinenin bulunduğu yere elleri bağlı olarak götürülmüş, hazine at ve katırlarla boşaltılmıştır.424 Daha sonra Naib Filobad Köşkü’ne götürülmüştür. Mallarını ele geçirdikten sonra Emineddin Mikail’i çarmıha gerip ona işkence etmişlerdir. O, Türkmenlerin işkencelerine dayanamayarak feci bir şekilde can vermiş ve kafası kale kapısına asılmıştır.425 Ermenek Türkleri Naib’i öldürdükten sonra iğdişbaşı, ileri gelenler yani ayanlar, ahiler ve bütün itibarlı kişilere Cimri’nin saltanatını tanımaları ve ona biat etmeleri konusunda zorla yemin

418Ersan, a.g.e., s. 114. 419İbn Bibi, a.g.e., s. 205. 420 Konya-Kayseri bir Kervansaray. Bkz. İbn Bibi, a.g.e., s. 206. 421 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 578. 422 Ersan, a.g.e., s. 114. 423 İbn Bibi, a.g.e., s. 206. 424 Sevim, a.g.e.m., s. 66. 425 Ersan, a.g.e., s. 114.

76

ettirmişlerdir. Şehrin halkı canının korkusundan yemin etmek zorunda kalmıştır. Bu amaçlarına ulaşınca, bu seferde uğur getirsin diye Alâeddin Keykubad’ın türbesinden çetrini ve sancağını istemişlerdir. Kale halkı zorbalıklardan kurtulmak için bu isteklerini yerine getirmiştir. Ertesi gün Cimri’yi yani Alâeddin Siyavuş’u büyük bir ihtişamla ata bindirip şehrin etrafını gezdirmeye çıkararak Konya tahtına oturtmuşlardır.426 Alâeddin Siyavuş tahta oturtularak sultan ilan edilmiş ve Mehmed Bey de vezir olmuştur.427 Divan kurularak her tarafa makam sahibi kimseler ile fermanlar yollanmıştır.428 Bu divanda şöyle bir karar alınmıştır: “Bugünden sonra hiç kimse divan’da, derğahta, barğahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil konuşmayacaktır.”429 Mehmed Bey burada söylediği, her alanda Türkçe konuşulması sözüyle halkın sevgisini ve güvenini kazanmayı amaçlamıştır. O, kendisini halkın içinden biri olarak göstererek halkın güvenini elde etmeye çalışmıştır. Ancak onun ve Cimri’nin Konya’daki eğemenlikleri kısa sürdüğü için bu kararda sözde kalmıştır.430 Alâeddin Siyavuş tahta çıkarılıp Mehmed Bey vezir olduktan sonra, devletin diğer alanlarına da görevlendirmeler yapılarak hükümet kurulmuştur.431 Mehmed Bey devlet mekanizmasına gerçekten güvendiği Türk kumandan ve beylerini göreve getirmiştir. Böylece Mehmed Bey belirli bir zaman için bile olsa memleketi Moğollardan, devlet mekanizmasını dönmelerden, dili de İran ve Arap etkisinden temizlenmiştir. Yine vezir işleri kendi arzu ve isteklerine göre idare etmiştir. Zaten Alâeddin Siyavuş vaktinin çoğunu ibadetle geçiren, az konuşan atıl, çabuk karar veremeyen ve kimsenin incinmesini istemeyen bir şahıs olarak nitelendirilmiştir.432 Her ne kadar Selçuklu tahtında Alâeddin Siyavuş oturuyor gibi gözükse de devleti asıl idare eden Mehmed Bey olmuştur. Cülus ve görev dağılımları bittikten sonra Alâeddin Siyavuş her gün Yeşil Köşk’e gidip saltanat sürmeye başlamıştır. Bu arada vezir Mehmed Bey, Alâeddin Siyavuş’u III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in kız kardeşi, IV. Kılıç Arslan’ın kızı ile evlendirmek istemiştir. Bu konu için kızın annesi Gazalya Hatun ile görüşüp

426İbn Bibi, a.g.e., s. 209. 427 Şikari, a.g.e., s. 30; Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, s. 52. 428Mazlum Şahin Demir, Türkiye’de Moğol Sömürüsüne Karşı Millileşme Hareketi: Cimri Vakası (1277), Analitik Sosyal Bilimler Dergisi, C.1, Van, 2018, s. 59. 429 İbn Bibi, a.g.e., s. 209. 430 Şikari, a.g.e., s. 30. 431 Sümer,“Anadolu’da Moğollar”, s. 53. 432 Ünal, a.g.e., s. 78.

77

anlaşmışlardır.433 Fakat Gazalya Hatun’un bu isteği kabul etmesiyle birlikte, çeyiz hazırlığı için 4 ay süre istemesi, onun bu evliliğe pek sıcak bakmadığı ve zaman kazanıp, gelişmeleri görmek istediği şeklinde açıklanmıştır.434 Mehmed Bey’in buradaki amacı Alâeddin Siyavuş’un bulunduğu konumu kuvvetlendirip ve kendisini sağlama almak istemesidir. Konya’da bu işlerle uğraşılırken Afyon’daki Sahib Ataoğulları Konya’yı kurtarmak için hazırlıklara başlamıştır. Onlar kendi kuvvetlerinin yanı sıra 50 bin akçe dağıtarak Türkmenlerden ve Germiyanoğulların’dan da kuvvetler tedarik etmiştir. Bu durumu öğrenen Mehmed Bey kuvvetlerini toplayıp, yanına Alâeddin Siyavuş’u da alarak önce Akşehir’e gelmiştir.435 O zaman kuvvetleriyle beraber Değirmen Çayı dolaylarında bulunan Ata Oğullarından Taceddin Hüseyin ile Nasreddin Hasan düşmanı mümkün olduğu kadar Afyon’dan uzakta karşılamak için Değirmen Çayı’ndan hareketle öğleye doğru Akşehir’in 3 kilometre doğusundaki Kozağaç köyüne gelmişlerdir.436 Burada karşılaşan iki kuvvet arasında gerçekleşen muharebeyi Mehmed Bey ve yeni Selçuklu sultanı Alâeddin Siyavuş kazanmıştır. Karamanlılar bu muharebede birçok Selçuklu devlet adamını öldürmüşlerdir. Onlar daha sonra Afyon üzerine yürüdülerse de burayı alamayarak Konya’ ya dönmek zorunda kalmışlardır.437 Bu başarının üzerinden fazla zaman geçmeden Anadoludaki bu karışıklığa son vermek ve Ankara’dan itibaren Batı Anadolu’ya hâkim olan Cimri’nin bu hâkimiyetini ortadan kaldırmak için Moğol veziri Sahip Şemsüddin Cüveyni438, Moğol şehzadesi Kongurtay, Sahib Ata ve Sultan III. Gıyaseddin Keyhüsrev büyük bir ordu ile Konya’ya ilerlemiştir. Mehmed Bey bu orduya karşı koyamayacağını anlayınca Alâeddin Siyavuş ile Konya’yı terk edip Ermenek taraflarına gitmiştir.439 Fakat birkaç gün sonra Sahip Şemsüddin Cüveyni’nin ayrılıp gittiğini öğrenen Mehmed Bey ve Cimri tekrardan Konya’ya girmek istemişle; fakat halk kuvvetli bir Selçuklu ordusunun geldiği haberini aldığından, şehrin kapılarını kapatıp onları içeri almamışlardır. Daha sonra Selçuklu kuvvetleri, bunları takip ederek dar bir boğazda sıkıştırmışlar ve ok

433 Şikari, a.g.e., s. 32. 434 Ersan, a.g.e., s. 116. 435 Şikari, a.g.e., s. 32; Ünal, a.g.e., s. 80. 436 Ünal, a.g.e., s. 80. 437 Merçil, a.g.e., s. 162 438 Sevim, a.g.e.m., s. 68. 439 Merçil, a.g.e., s. 162.

78

yağmuruna tutmuşlardır.440 Bu kuvvet ilk önce Mehmed Bey’i sonrada Ankara’ya giderek Cimri’yi ortadan kaldırmak suretiyle isyanı bastırmıştır.441 Cimri başına siyah bir kilim örtülerek sultan III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in huzuruna getirilmiştir.442 İbn Bibi’nin eserinde Cimri’nin cellâtlar tarafından alınıp ceza yerine yani siyasetgaha götürüldüğü ve orada canlı canlı derisinin yüzüldüğü belirtilmektedir. Ayrıca diğer asilere ibret olsun diye onun derisi Anadolu’nun bütün şehirlerinde dolaştırılmıştır.443 Böylelikle 37 gün saltanat süren Alâeddin Siyavuş dönemi de sona ermiştir. Üç ay süren dalgalanmalar, kısa bir süre sonra tekrardan başlamak üzere durmuştur.444 Selçuklu Devleti, Karamanoğulları ve Alâeddin Siyavuş’un siyaset sahnesine çıkması ile uzun zaman uğraşmış, devlet sarsılmış ve on binlerce Türk bu olayda ölmüştür. Moğol yanlıları ve Türkmen düşmanları, Karaman Türkmenlerine ağır kayıplar verilmesini adeta bayram olarak kutlamışlardır. Selçuklular kadı Celeleddin Mahmud’u, Abaka Han’a gönderip zaferlerini bildirmişlerdir.445

4.5. Çepni Türkmenlerinin İsyanı

4.5.1. Çepni Türkmenleri

Oğuzların bulunduğu yirmi dört boydan yirmi birincisi olup,446 Üç-Ok kısmına mensup olan Çepniler, bir rivayete göre Gün Han’ın dördüncü oğlu Çepni’den türemişlerdir.447 Çepni adının manası: “Nerde düşman görse durmayıp savaşan”448 (kandaki yağa göre derhal savaşır ve çapar). Sünügü ise sol karı yağrındır. Kuşu sungur kuştur.449 İbrahim Kafesoğlu, Çepnilerin askeri teşkilat ve unvanlarla ilgili olduğunu belirtmektedir.450 Çepni adının geçtiği en eski kaynak Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lüğati’t-Türk adlı eseri, ikinci bir kaynak ise Reşîdüʾd-dîn Fazlullah’ın Cami’üt-

440 Sevim, a.g.e.m., s. 68. 441 Eflaki, a.g.e., s. 134. 442 Sevim, a.g.e.m., s. 68. 443İbn Bibi, a.g.e., s. 238. 444V. Gordlevski, s. 67. 445 Ersan, a.g.e., s.121. 446Haşim Albayrak, Tarih Boyunca Doğu Karadeniz’de Etnik Yapılanmalar ve Pontus, Babıâli Kitaplığı, İstanbul, 2003, s. 118. 447Fuad Köprülü, Tarih Araştırmaları I,Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 23. 448Ali Çelik, “Çepnilerin Anadolu’nun Türkleştirilmesindeki Yeri ve Önemi”, Türkler Ansiklopedisi, VI., s. 312. 449Abdullah Bakır, Yazıcızade Alin’in Selçuk-Name İsimli Eserininin Edisyon Kritiği, s. 21. 450Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 230.

79

Tevarih adlı esrinin olduğu belirtilmiştir.451Aynı zamanda Çepnilerden söz eden kaynakların Çepnileri ifade ederken yarı Farsça bir tamlama olan Türkan-ı Çepni’yi kullandıkları görülmektedir.452 Çepniler hakkında söylenebilecek en önemli hususlardan biri de Oğuzların, yani Türklerin Anadolu’daki öncü kuvvetleri olup, savaşçılık yönleriyle ön plana çıkmalarıdır.453 Çepnilerin Anadolu’ya ne zaman nasıl geldikleri kesin olarak bilinmemekle birlikte;454 Moğol istilası sonrasında Anadolu’ya göç eden Türk boyları arasında Çepnilerin de olduğu tahmin edilmektedir.455 Çepniler, Anadolu’ya gelmeden önce Türkistan’dan İran’a buradan da Anadolu’ya geçmişlerdir. Çepnilerin Horasan bölgesinde bulunmalarından dolayı bunların Alevi-Bektaşi etkisinde oldukları söylenmektedir.456 Ayrıca Çepnilerin Anadolu’ya geldiklerinde yanlarında Hacı Bektaş Veli ’nin olduğundan da bahsedilmektedir. Başka bir rivayete göre Hacı Bektaş Veli Kırşehir, Suluca Karahöyük’e ( bugünkü Hacı Bektaş ilçesi) geldiğinde Çepniler ile karşılaşmış ve onları etkisi altına almıştır.457 Anadolu’ya geçen Çepnilerden birçoğu Giresun, Tirebolu, Görele ve Büyük Liman’da bulunmak üzere Trabzon bölgesine yerleşmiş, bir kısmı da batıya doğru ilerleyerek İzmit, Balıkesirbve İzmir bölgesine yerleşerek buradaki hâkimiyetlerini korumuşlardır. Fakat Trabzon bölgesinde birçok hoca yetişmiş ve Alevliklerini kaybederek Sünnileşmişlerdir. Ancak Giresun’un, Tirebolu’nun, Görele’nin yüksek köylerinde ve Kürtün’de bugün bile Alevilik izleri görülmektedir.458 Anadolu’nun Türkleşmesinde en büyük rolü oynayan boylardan biri de hiç şüphesiz Çepnilerdir.459 XVI. yy’da Anadolu’da onlara ait 45 kadar yer adının görülmesi bunun en önemli delilidir.460 Bu yer adlarından Çorum’da bir bölgeye (nahiye)verilmiştir. Diğer Oğuz boyları için bu denli yayılmadan söz edilmemektedir. Bu yayılmanın da 1240 yılındaki Baba İlyas Türkmenleri’nin isyanı veya Moğol baskısı

451Mevlüt Kaya, Çepniler( Tarihi Serüveni ve Giresun-Espiye Yöresinin Kültür Kökenleri), Togan Yayınları, İstanbul, 2011, s. 27. 452Kaya, a.g.e., s. 30. 453Halil İbrahim Şahin, Çepniler (Tarih İnanış ve Halkbilimi), Altınpost Yayınları, Ankara, 2013, s. 73. 454 Çelik, a.g.m., s. 313. 455 Kaya, a.g.e., s. 31. 456Halil İbrahim Şahin, Çepniler (Tarih İnanış ve Halkbilimi), Altınpost Yayınları, Ankara, 2013, s. 69. Şahin, a.g.e., s. 69. 457 Çelik, a.g.m., s. 313. 458Albayrak, a.g.e., s. 118. 459 Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı Destanları, s. 322. 460Faruk Sümer, “Çepni”, DİA., C.VIII., s. 269.

80

ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Hacı Bektaş Veli’nin Suluca Karahöyük’teki ilk müritlerini de bu köy halkı teşkil etmiştir. Bunlardan ve komşu köylerden bazıları ya da birçoğu Çepniler olmuştur.461

4.5.2. Çepni İsyanı’nın Nedenleri ve Sonuçları

12. yüzyılın yarısından itibaren Bizans İmparatorluğu ile ilişkileri bozuk olan Trabzon Rum Devleti, Sinop’un kaybedilmesinden sonra batısındaki Türkmen ilerlemesini durduramamıştır. Bu dönemde Türkiye Selçukluları, Türkmen isyanları ve Moğol baskısı ile uğraşırken Sinop’ta gerçekleşen bir olay sebebiyle varlığı bilinen Çepniler, Doğu Karadeniz bölgesinin nüfus yapısını büyük ölçüde değiştirerek 12. yüzyılın son döneminden itibaren bölgenin Türk yurdu haline gelmesinde büyük rol oynamışlardır.462 Doğu Karadeniz bölgesi 2 yoldan elegeçirmek istenmiş ve Türkleşmeye mecburbırakılmıştır. Birinci yoldan Karadeniz dağlarında yayla kuran veya Harşıt Çayı gibi vadilerden ilerleyen Türkmenler sahillere inmiştir. Fakat Samsun’dan deniz kenarını takip eden yayılma ve Türkleşme hareketi daha sağlam ilerlemekteydi. XIII. yyda Anadolu, Moğol istilası altında ezilirken bu bölgeyi korumak Çepni Türkmenlerine kalmıştır.463 Bunlar 1279’da Sinop bölgesini almak için gelen Trabzon Rum Devleti’ni yenerek geri dönmelerini sağlamıştır.464 Yazıcızâde Ali bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Sinop kuvvetleri komutanı Taybuğa, Sinop’a varıp haber getirdi. Trabzon imparatoru kadırgalar, birçok asker ve silah ile Sinop’un fethine geldi. O bölgede bulunan Çepni Beyleri onlara karşı koyarak üzerlerine yürüdüler. Denizde savaşıp, canlarını ve evlerini ateşe verdiler. Deniz ve ateş arasında sıkıştırıp Trabzon İmparatorluğuna darbe vurdular. Bunun üzerine Taybuğa’ya kıymetli bir mülk verildi.”465 Şeklinde açıklamıştır. Çepniler, Canit (Canik) denilen Samsun’dan Trabzon’a uzanan kıyı bölgesinde oranın yerli unsuru olan asi Hıristiyan Çan kavmi ile mücadelelere devam ederek bölgenin fethinde ve Türkleşmesindeki rollerini sağlamlaştırmışlardır.466 Hatta Bayramlu (Ordu) yöresindeki Hacı Emirli Beyliği’nin onlar tarafından kurulduğu ileri

461 Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı Destanları, s. 323-326. 462İbrahim Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, Serander Yayınları, Trabzon, 2007,s. 123,124. 463 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 530. 464Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı Destanları, s. 323. 465Yazıcızâde Ali, a.g.e., s. 846. 466 Sümer, “Anadolu’da Moğollar, s. 46.

81

sürülmektedir.467 Çan kavmi özellikle Trabzondaki Komnenoslar ile mücadele halinde idiler. Onlara nispetle de Samsun-Ordu arasındaki bu dağlar yakın zamanlara kadar Canik adını almıştır. Selçuklular bu bölgeye ve bazen Trabzon Devletine Canik veya Canit ismini vermişlerdir.468 Moğolların Anadolu’yu istilasını fırsat bilen Trabzon Rum Devleti hükümdarı Georgios 1277’de Karadeniz ticareti için büyük önem taşıyan Sinop limanına saldırmış ve burada Çepni Türkmenleriyle karşılaşmış, o sırada Sinop muhafız kuvvetleri komutanı Taybuga gelerek “Canik hükümdarı asker ve cephane dolu kadırgalarla Sinop’a saldırmak için geldi. Çepni Türkleri ile o diyarı korumak için görevlendirilmiş olan komutanlar onlara karşı koyarak, onları ateş ve su arasında sıkıştırıp canlarına ve evlerine darbe indirdi. Her tarafı yerle bir ettiler. Onları kahrederek her şeyden mahrum, mahzun ve ümitsiz bıraktılar.” demiştir.469 1277 yılında gerçekleşen bu olay Çepnilerin başarısı ile sonuçlanmıştır. Böylece Çepnilerin bölgede ne kadar kalabalık oldukları gözler önüne serilmiştir. Ayrıca onların, denizle ilgileri olmadığı halde deniz kuvvetleri karşısında zafer kazanmaları da bir hayli ilgi çekmiştir. Bu durum, Çepnilerin Sinop bölgesine ne zaman yerleştiklerine dair bir delil olmamakla birlikte, onların bu bölgede ilerlediklerini göstermektedir. Ayrıca Tellioğlu onların Ordu bölgesinde Bayram Bey’in idaresinde beylik kurmuş oldukları kanaatindedir.470 Çepniler XII. yüzyılda yavaş yavaş Sinop ve Samsun’dan ilerlemeye başlayarak XIV. yüzyılda Harşit Çayı’nın doğu sınırına gelmişler ve bu yüzyılda Harşit Çayı vadisini ele geçirmişlerdir.471 Çepnilerin Sinop’tan ayrılıp doğuya doğru ilerlemeye başladığı yıllarda, Trabzon İmparatoru Georgios, bölgesinin çevresindeki dağlık bölgeyi ele geçiren Türkmenlere karşı büyük bir hareket başlatmıştır. Tauresion’da472 bulunan Türkmenler üzerine yürüyen imparator, bu sefer esnasında esir düşmüştür. Bu olay Trabzon’u batıdan tehdit eden Çepnilerin yanı sıra, güneyden abluka altına alan Türkmenlerin de büyük bir güce ulaştığını gözler önüne sermektedir.473 Bu esnada meydana gelen Cimri hadisesi ile Karamanlıların Konya üzerine yürüdükleri zaman Rumlar bu durumu fırsat bilerek asker ve silah dolu gemiler ile Sinop’a hücum edince

467 Faruk Sümer, “Çepni”, mad. DİA., C.VIII, s. 269. 468 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 530. 469 İbn Bibi, a.g.e., s. 238. 470Tellioğlu, a.g.e., s. 126. 471Tellioğlu, a.g.e., s. 126. 472 Trabzon- Tebriz yolu üzerinde Aladağ mevki. Bkz. Tellioğlu, a.g.e., s. 127. 473 Tellioğlu, a.g.e., s. 127.

82

sahil kuvvetleri komutanı Taybuğa ile Çepni Türkleri onları perişan etmiştir. Muineddin Pervane, böylece 5 yıl Rumların elinde kalan Sinop’u kurtarmıştır.474 Cimri hadisesiyle birlikte Doğu Karadeniz kıyısındaki Türkmen unsurlarının Moğol idaresine karşı tavır takındıkları ve devlet otoritesini tanımadıkları görülmüştür. Sahip Şemseddin Muhammed Cüveyni475, Anadolu’ya geldiğinde Simre, Sinop, Samsun, Bafra ve civar sahil kesiminde bulunan Türklerin rızasını alarak devlete bağladığı için büyük övgüye sahip olmuştur.476 Bu da göstermektedir ki Türkiye Selçukluları idaresinde Doğu Karadeniz’e yerleştirilen Türkmenler, devletlerinin yıkılmaya yüz tutması üzerine bulundukları bölgede kendi başlarına hareket etmeye başlamışlar ve otorite olarak kabul ettikleri güçlerle mücadele etmekten çekinmemişlerdir. Bu dönemde Samsun ve civarında meydana gelen olaylar, bu bölgeyi idare eden Türk emirlerinin huzuru sağlamak için yaptığı önemli çalışmaları göstermektedir.477 Kösedağ savaşından sonra başlayan süreçte Türkiye Selçuklu Devleti hâkimiyetini kaybetmiş, Anadolu’da Moğollar hüküm sürmeye başlamıştır. Bu durum Doğu Karadeniz Bölgesi’ne Türkmen yerleşimi konusunda olumsuz etki yapmamış aksine olumlu etkiler yapmıştır.478 Moğol istilası sonucu Anadolu’ya gelen konar-göçer Türkmenler yaylak kışlak hayatına uygun olmayan yerlerde bile yaşamaya razı olmuşlar, bu da Anadolu’nun Türkleşmesine önemli bir katkıda bulunmuştur. Bu Türkmenler bir yandan Moğollara karşı direnirken diğer yandan da Türkiye Selçuklu idarecilerine karşı direnerek amansız bir savaş vermişlerdir.479 Daha önce de ifade edildiği üzere Türkmenlerin Selçuklu Devleti’ne her ne kadar olumsuz etkileri olduysa bir o kadar da olumlu etkileri olmuştur.

5. II. MESUD DÖNEMİ’NDE ÇIKAN TÜRKMEN İSYANLARI

5.1. II. Mesud Dönemi (1281-1297, 1302-1308)

II. İzzeddin Keykavus 1280’de Kırımda vefat edince II. Mesud Sinop’a gelmiştir. Kastamonu uç beyi Çobanoğlu Muzafferüddin Yavlak Arslan onu alıp önce

474 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 529. 475 Moğolların Anadolu’nun yönetimine atadığı vezir. Bkz. İbn Bibi, a.g.e., s. 3. 476 İbn Bibi, a.g.e., s. 233 477Tellioğlu, a.g.e., s. 128. 478Şahin, a.g.e., s. 73. 479 Tellioğlu, a.g.e., s. 129.

83

Moğol Valisi Samagar Noyan’a, sonra da İlhanlı Hükümdarı Abaka Han’a götürmüştür. Abaka Han, Erzurum, Erzincan, Sivas, Diyarbakır ve Harput’un idaresini II. Mesud’a vermiştir.480Abaka Han 1282’de öldükten sonra İlhanlı hükümetinin başına geçen Ahmed Teküdar, 1284’de Selçuklu ülkesini sultan III. Gıyaseddin Keyhüsrev ve II. Mesud arasında ikiye bömüştür.481 Fakat III. Gıyaseddin Keyhüsrev bu duruma razı olmayınca, Kongurtay (Moğolların Anadolu valisi), sultanı ve Fahreddin Ali’yi yanına alarak Ahmed Teküdar’ın yanına gitmek üzere yola çıkmışlardır. Ancak bu sırada Ahmed Teküdar, Kongurtay’ın Argun Han ile birleşerek kendi hanlığı aleyhinde bulunduğunu öğrenmiş ve o da bunlara karşı mücadeleye girişmiştir. İlhanlı içinde çıkan taht mücadeleleri neticesinde III. Gıyaseddin Keyhüsrev, Erzurum’da kalmış ve bir müddet sonra Han’a varmıştır. Fakat taht mücadelesi sonucunda Argun Han tahta oturunca Tebriz’de bekleyen II. Mesud Selçuklu sultanı olarak tayin edimiştir.482 Bu devirde de ülke Moğol kumandanları ile İlhanlılar adına Anadolu’yu idare eden valilerin idaresindeydi. Anadolu’ya Moğol ordularının gelmesi halktan alınan vergilerin artması, açlık ve sefalet anlamına gelmekteydi. Anadolu halkı bir yandan artan vergileri ödemekte, diğer yandan Türkmen saldırılarına direnmek ve Selçuklu devlet adamlarının yolsuzluklarına katlanmak zorundaydı.483 İlhanlı yöneticisi Argun Han tarafından III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Erzincanda 1284’de yayının kirişi ile boğularak öldürülmesinin üzerine;484 II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi, torunları adına saltanat mücadelesine girişmiş, bu amaçla Karamanlılardan ve Eşrefoğullarından yardım istemiştir. Bu gelişmeden sonra 14 Mayıs 1285 yılında III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in olduğu iddia edilen çocuklar, Türkmen beylerinin desteği ile Selçuklu tahtına oturtulmuştur.485 Ancak kısa süre içinde bunlar yakalanarak yargılanmak üzere Argun Han’a gönderilmişler ve III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğulları olmadığı anlaşılınca ortadan kaldırılmışlardır. Bir süre sonra

480Muharrem Kesik, “Mesud II.” , mad., DİA, C. XXIX. s. 342. 481 İbn Bibi, a.g.e., s. 16. 482 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 599, 600. 483 Kesik, a.g.m., s. 342. 484 İbn Bibi, a.g.e., s. 16; Ersan, a.g.e., s. 144. 485 İbn Bibi, a.g.e., s. 16.

84

Argun Han’ın kardeşi Geyhatu Sultan II. Mesud ile birlikte Konya’ya gelmiştir.486 Bu esnada Germiyanoğulları da II. Mesud’a karşı harekete geçmişlerdir.487

5.2. Germiyan Türkmenleri İsyanı’nın Nedenleri

Germiyan aşireti Türkiye Selçuklu Devleti’nin hizmetinde ilk olarak 13.yüzyılda Malatya dolaylarında görülmüştür.488 1239 yılında Baba İlyas isyanı sırasında Malatya bölgesinde bulunan Germiyanlılar, Harizm hükümdarı Celaleddin Mengüberti ile birlikte bu bölgeye gelmişlerdir. Malatya bölgesinde Germiyan adlı bir yerin bulunması aşiretin adı konusunda dikkat çekici bir bilgidir. Kökeni konusunda açıklığa kavuşturulamayan birtakım görüşler ileri sürülen aşiretin ilk tarihi ismi olarak Baba İlyas isyanı sırasında Malatya’da bulunan Alişir oğlu Muzafferüddin’in ismine rastlanmaktadır.489 13. Yüzyılda Anadolu’da kurulan, Germiyanoğlu Beyliği, Karamanoğlu Beyliğinden sonra Anadolu’daki en güçlü ve en büyük beyliktir.490 Muineddin Pervane’nin 1262 senesinde devlete hâkim olup II. İzzeddin Keykavus taraftarlığı ile itham ederek Moğollara öldürttüğü devlet adamları ve emirler arasında Kerimüddin Alişir’de bulunmaktadır. Bu beyin Muzafferüddin’in oğlu olduğu belirtilmiştir. Bu bilgiye göre Germiyanlıların batıya yani Kütahya’ya göç ettikleri belirtilmektedir.491 Hatıroğlu isyanı ile başlayan Moğol baskısından kurtulma heyecanının, Muineddin Pervane’nin idamı ve binlerce Türk’ün öldürülmesiyle bastırılması, Türkmenlerin bir süre Moğollara itaat etmesine ve sessiz sakin bir hayat sürmesine neden olmuştur. Fakat Türkmenler, II. İzzeddin Keykavus’un oğlu II. Mesud’un Kırım’dan Anadolu’ya gelmesi ve Selçuklu tahtına geçmesinden sonra başlayan mücadeleye dâhil edilmeleri üzerine, tekrardan göz önüne gelmeye başlamışlardır.492

486 Merçil, a.g.e., s. 164. 487 Kesik, a.g.m., s. 342 488İsmail Çiftçioğlu, “Germiyan Beyliği Döneminde Kütayha’da Mevlevilik”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyalbilimler Dergisi, Sy. 10, Kütahya, 2004, s. 143. 489Mustafa Çetin Varlık, “Germiyanoğulları”, mad., C. DİA., IXV, 1996, s. 33; Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, s.47. 490Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, II, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 1977, s. 24. 491 Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, s. 47. 492 Ersan, TürkiyeSelçuklu Devleti’nin Dağılışı, s. 143, 144.

85

5.2.1. Germiyan Türkmenleri İsyanı ve Sonuçları

Germiyan Türkmenleri harekete geçerek, saldırı düzenledikleri Beyşehir bölgesini (Gorgorum) yağmalamışlardır. Sultan II. Mesud, Napşı Noyan komutasındaki Moğol ve Selçuklu kuvvetleri ile birlikte Germiyan Türkmenlerine karşı harekete geçmiştir. İlk başlarda Moğol ve Selçuklu kuvvetlerine ağır kayıplar verdiren Germiyan Türkmenleri Selçuklu askerlerinin toparlanması üzerine yenilmişler ve onlar arkalarında birçok ganimet bırakarak kaçmak zorunda kalmışlardır.493 Bununla beraber bu dönemde en kuvvetli Türkmen beyliği, Germiyanlılar olduğundan onlar Karahisar üzerine yürüyüp Fahreddin Sahib Ata’nın torunu ile çatışmaya girmişlerdir. Fakat Sultan, Geyhatu ve Sahib Ata sefere devam edip, Germiyanlı Boz-kuş’u ve askerlerini bozguna uğratmıştır.494 Bozguna uğrayan Germiyanlılar geri çekilmişlerdir. Bu durum üzerine Selçuklu ve Moğol müttefik kuvvetleri Germiyan ilini 3 gün boyunca yağmalanmışlar ve sonra da Konya’ya dönmüşlerdir.495 Böylece iç huzursuzluklardan yararlanılarak yönetime karşı çıkarılan bu isyan kısa bir süre için de olsa durdurulabilmiştir. Ancak müttefik Selçuklu ve Moğol kuvvetleri, Türkmenleri yok etmeyi başaramamışlardır. Ayrıca bu olayların neden olduğu kargaşa ortamından yararlanan yine Türkmenler olmuştur.496

5.3. Cahioğlu İsyanı ve Etkileri

Cahioğlu’nun Ereğlili bir Selçuklu kumandanı olduğu kanaatiyle birlikte elimizde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ereğli’de bu ismi taşıyan bir mahalle ve bir köy bulunmaktadır.497 Fatih dönemindeki vakfiye metinlerinde vakfına rastlanmaktadır.498 Sultan II. Mesud (Gıyaseddin Mesud) Musul yolu ile Konya’ya gelip Selçuklu tahtına çıktıktan sonra ve bir müddet huzur içinde yaşamıştır.499 Veziri Alaeddin idi.

493 Ersan, a.g.e., s. 144. 494 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 606. 495 Ersan, a.g.e., s. 144. 496 Cahen, a.g.e., s. 291. 497İbrahim Hakkı Konyalı, Abideler ive Kitabeleri ile Konya Ereğlisi Tarihi, İstanbul, 1970, s. 198. 498Salih Yılmaz, “Konya Sahrasında Zümrüt Bir Vaha; Ereğli”, 2.Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Konferansı, Konya, 2012, s. 530. 499 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, , s. 649.

86

Türk ve Tacik bütün halk üzerinde Abışga Noyan hâkimiyetini kurmuştur. Memleket işleriyle uğraşmaya başlamış, bu durum 1303 yılına kadar böyle devam etmiştir.500 Cahioğlu 1304 yılında Develü-hisar Kalesi’ni işgal edip isyan bayrağını açmıştır.501 Aksarayi’nin eserinde bu kalenin Niğde-Aksaray arasında olduğu belirtilmiştir.502 Cahioğlu bu isyanla birlikte vilayetin birçok yerinde vergi toplamıştır.503 Sultan II. Mesud, Abışga Noyan ve veziri Alaeddin ile birlikte varıp bu kaleyi kuşatmışlardır.504 Bir ay boyunca mancılıklarla Develü-hisar Kalesi’ne taş yağdırmışlar ve kaledeki isyancıların işlerini zorlaştırmışlardır.505 Mancınıkla bir ay bu kaleyi dövdülerse de Gazan Han’ın ölüm haberi üzerine 1304’de kuşatma kaldırılmıştır.506 Sonuçlanamayan bu isyan Selçuklu Devleti’ni uğraştırarak, bir nebzede olsa devletin zayıflamasına neden olmuş, bu durum da devleti dış güçlere karşı korumasız bırakmıştır.

500Konyalı, a.g.e., s. 198. 501 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 649. 502 Kerimüddin Mahmud Aksarayi, Müsameretü’l-Ahbar (Moğollar Zamanında Türkiye Selçukluları Tarihi), çev: Osman Turan, TTK, Ankara, 1999, s. 294. 503Konyalı, a.g.e.,s. 198. 504Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 649. 505Konyalı, a.g.e., s. 198. 506 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 649.

87

SONUÇ

Bu Oğuz isyanın en büyük etkisi hiç şüphesiz Sultan Sencer’in Oğuzların eline esir düşmesi ve bu sebeble Büyük Selçuklu Devleti’nin fiilen de olsa sona ermesi olmuştur. Varlıklarını korumak için Sencer’e karşı şavaşmak durumunda kalmış olan Oğuzlar farklı bir netice elde ederek Selçuklu Sultanını ellerinde bulundurup Büyük Selçuklu Devletinin başına geçmişlerdir. Beklenmedik bu yeni durum, gerek Büyük Selçuklu Devleti askeri ve sivil teşkilatı üyeleri, gerek bağlı devletler, gerekse İran halkı tarafından kabul görmemiştir.507 Oğuzlar Sultan ile birlikte esir aldıkları kumandanları öldürmüşlerdir. Bu durumda Oğuzların bu devletin varlığını kendi kuvvetlerine dayanarak varlıklarını sürdürmek istemelerini göstermiştir. Nişabur’a vali tayin etmeleri, kendi kuvvetleri ile yeni vilayet idaresini de merkezi idare gibi kendi isteklerine göre teşkilatlandırmak istemeleri görülmüştür.508 Büyük Selçuklu Devleti’nin çöküşü ile Merv, Nişabur, Herat ve Belh gibi Horasan şehirleri büyük bir zarara uğramıştır. Oğuzlar on yıl süreyle bu şehirlerde yağma girişimlerinde bulunmuştur.509 Çağrı Bey zamanından beri hazinelerle dolu Merv ilk sırada olmakla birlikte Tus, Nişabur, Şaristan, Cüveyn ve İsferayin şehirleri yağmalanarak yakılıp yıkılmıştır. Bu yağmalar esnasında kütüphanelerde yakılmış, kütüphanelerin az bir kısmı kurtarılabilmiştir. Ordu ve halk bitkin düşmüştür.510 Buradan anlaşılıyor ki bu yağmalar esnasında birçok Selçuklu şehri tahrip olmuş ve kültürel yapı zarar görmüştür. Büyük Selçuklu Sultanı Sencer, Oğuzların eline 1153’de esir düşdüğünde Oğuz başbuğlarından Bahtiyar, Sencer’den Merv’i kendisine ikta vermesini istemiştir. Sencer de “burası başkenttir hiç kimseye ikta olarak verilemez” diyerek cevap vermiştir. Bunun üzerine Sultan ile alay etmişlerdir. Bu gerçekleşen olay üzerine Sencer tahtan indirilmiştir. Diğer taraftan vezir Tahir 1154’de ölünce yerine oğlu Ebu Ali Hasan vezir olarak atandı ise de devlet çöküşten kurtarılamamıştır.511 Büyük Selçuklu Devleti’nin

507 Köymen, “Büyük Selçuklular İmparatorluğunda Oğuz İsyanı (1153)”, s. 172. 508 Köymeni, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi (İkinci İmparatorluk Devri), s. 419. 509 Osman Gazi Özgüdenli, a.g.e., s. 240. 510 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, s. 245; İbnü’1-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh Tercümesi, çev. Abdülkerim Özaydın, İslâm Tarihi el-Kâmil fi’t-târîh Tercümesi, C. XI, Bahar Yayınları, İstanbul, 1989, s. 158, 159; er-Ravendi, a.g.e., s. 176; Abdullah Bakır, a.g.t., s. 79. 511 Sevim- Merçil, a.g.e., s. 224.

88

temelini oluşturan Oğuzlar devletin çöküşünde de aynı görevde bulunarak devleti çöküşe sürüklemişlerdir.512 Bu durum devletin kendi içinde çıkan bir isyanı bastıramayacak kadar etkisiz olduğunu ortaya çıkarmıştır. Oysaki Sultan Sencer dönemi devletin ikinci kuruluş dönemi olarak nitelendirilmiştir. Buna rağmen devletin aynı dönem içinde ne kadar güçlü, güçlü olduğu kadar da zayıf konumda olduğu görülmüştür. Türkiye Selçuklu Devletinin kurulması ve büyük bir devlet haline gelmesinde Türkmenlerin rolü inkâr edilemez bir gerçektir.513 Babai isyanı Türkiye Selçuklu Devletinin ne kadar zayıf bir durumda olduğunu ortaya koyunca Kösedağ bozgunu ile Moğol istilası başlamıştır.514 Moğol istilası, Türkmenlerin uç bölgelere kaymalarında önemli bir etken olmuştur. Türkmenlerin öldürülmesi, mallarına el konulması, ağır vergiler altında ezilmeleri, tekkelerine el konulması gibi nedenler Türkmenleri uç bölgelere itmiştir.515 Bu Türkmenler zaman içinde Batı Anadolu’yu ele geçirerek Anadolu’nun fethini ve Türkleşmesini sağlamışlardır. Kösedağ bozgunundan sonra Anadolu’ya hâkim olan Moğolların idaresine karşı çıkmış birçok isyan meydana gelmiştir. Bu isyanlar devlet içinde asayişi, ekonomiyi, devlet yönetimini, sosyal durumu bozan önemli unsurlar haline gelmiştir. Fakat bunlar her ne kadar düzeni bozuyor gibi gözükseler de Moğolların ortaya çıkışına kadar Anadolu’da ciddi anlamda bu Türkmenlerle bir sarsılma yaşanmamıştır. Selçuklu devlet adamlarının aksine, Türkmenlerin Moğollara karşı direnişe geçmeleri ve Moğolların bu direnci kırma girişimleri Anadolu’nun harap hale gelmesine neden olmuştur.516 Aslına bakılırsa Moğol karşıtı bu Türkmen isyanları, Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılma sürecini uzatmıştır. Moğol istilası önünden kaçan kalabalık Türkmen kitleleri, özellikle Anadolu’nun uç bölgelerinde Moğol karşıtı teşkilatlanmalar oluşturmuş, merkezi hükümet tarafından isyan olarak görülen dalgalanmalar meydana getirmiş ve bu durum Moğol baskısı, Selçuklu ülkesinin ücra köşelerine kadar işlemesine mani olarak, uzun süren bir direnişin zeminini meydana getirmiştir. Merkezde bulunan Moğol karşıtlarının da uçlara akın ederek dâhil oldukları Moğol

512 Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, s. 243. 513 Esra Sert, a.g.t., s. 62. 514 Osman Turan, Selçuklular ve İslamiyet, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1993, s. 55. 515 Şakir Turan, a.g.m., s. 185. 516 Ersan, a.g.e., s. 169.

89

karşıtı direniş, bir yandan işgalcilerin baskıcı gücünü biraz olsun durdururken, diğer yandan da Selçuklu Devleti’nin ömrünün uzamasını sağlamıştır.517 İsyanlara genel olarak bakılacak olursa; isyanlar Türkmen nüfusunun ne denli kalabalık olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye Selçuklu Devleti Moğolların hakimiyeti altına girmesiyle Moğolların baskıcı tutumu artması üzerine Türkmenlerin aksine direnişi artmıştır. İsyanlar ilk başlarda uç bölgelerde başlamışsada daha sonraları tüm Anadolu’ya yayılmıştır. Batı Anadolu’da çıkan bu kargaşalar beyliklerin kurulmasına zemin hazırlamıştır.518Ancak bu isyanlar içinde bağımsızlık mücadelelerinin bulunması, Türkmenlerin kendi başlarına hareket etmeleri, devlete olan vergilerini ödememeleri ve kervanları soyup ticareti sekteye uğratmaları Selçuklu Devleti’ne zarar vermiştir. Özetle bakacak olursak Türkmenlerin devlete karşı hem olumlu hem de olumsuz faaliyetlerinin olduğu anlaşılmıştır. Türkmenler, Büyük Selçuklu Devleti ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin temelini oluşturan ve bu devletlerin kuruluşunu sağlayan en önemli unsurdur. Onlar, bu nedenle devlette söz sahibi olmak ve önemli görevlerde bulunarak devlete hizmet etmek istemişlerdir. Ancak Büyük Selçuklu Devleti’nde vezir Nizamül-Mülk’ün devrinden başlayarak Türkmenlerin dışlanmaya başlanması, Fars kökenlilerin devlet hizmetine alınması ve onlardan alınan ağır vergiler Türkmenlerin Büyük Selçuklu Devleti’nde geri plana itilmiş olarak hissetmelerine neden olmuştur. Bu memnuniyetsizlik Sultan Sencer döneminde bir hayli artmış ve Oğuz isyanının çıkmasına neden olmuştur. Böylece Büyük Selçuklu Devleti yıkılış sürecine girmiştir. Türkiye Selçuklu Devleti’nde de Türkmenler Büyük Selçuklu Devleti’nde olduğu gibi devlet hizmetlerinden uzaklaştırılarak, onlardan ağır vergiler alınmaya başlanmış ve bu nedenle birçok isyan meydana gelmiştir. Bu isyanlar hiç şüphesizki 1243 yılında meydana gelen Kösedağ Savaşı’nın ardından Moğol idarecilerinin Türkiye Selçuklu yönetimini ele geçirerek, devleti kendi istekleri doğrultusunda yönetmeleri nedeniyle başlamıştır. Zira bu dönemde Moğol idarecilerinin giderlerini karşılamak zorunda kalan Türkiye Selçuklu sultanları, çareyi halka ağır vergiler yüklemekte bulmuşlardır. Bu ağır vergiler nedeniyle zor durumda kalan Türkmenler isyan ederek bu

517Mehmet Ersan, Mustafa Alican, Osmanlı’dan Önce Onlar Vardı Türkiye Selçukluları, Timaş yayınları, İstanbul, 2013, s. 215. 518 Mehmet Suat Bal, “ Moğol İstilasından Sonra Türkiye Selçuklu Devleti İçinde Çıkan Türkmen İsyanları (1243-1262), Kahramanmaraş Sütçü İmam ÜniversitesiSosyal Bilimler Dergisi, C.2, S.2, Kahramanmaraş, 2005, s. 8.

90

düzene karşı çıkmışlar ve hakimiyet kurdukları uç bölgelerde beylikler kurmaya başlamışlardır. Bu durum Anadolu’nun uç bölgelerinin Türkleşmesini sağlamış ve Anadolu’dan Türklerin atılamayacağını ortaya koymuştur. Ayrıca bu isyanlar neticesinde Türkiye Selçuklu Devleti’nin karşı koyamadığı Moğollara karşı Türkmenler büyük bir direniş göstermişlerdir. Bu nedenle burada meydana gelen isyanların Türkiye Selçuklu Devletine karşı olmadığını, isyanların Moğol saldırılarına karşı çıktığını söylemek mümkündür. Zira Moğol hâkimiyeti altına girmek istemeyen Türkmenler çareyi isyan etmekte bulmuşlardır. Ayrıca Türkmenler, Moğollara karşı koyarak devletin yıkılış sürecini uzatıp devlete zaman kazandırmışlardır. Bu nedenlerden dolayı Türkiye Selçuklu Devleti’nde meydana gelen Türkmen isyanlarını tümüyle olumsuz olarak değerlendirmek mümkün görünmemektedir. Büyük Selçuklu Devleti ve Türkiye Selçuklu Devleti tarihi boyunca ortaya çıkan Türkmen İsyanları’nın meydana geldikleri zaman ve dönemin hükümdarları farklı olsa da hepsinde ortak bir amaç bulunmaktadır. Bu isyanların temelini sosyo-ekonomik bir nedenden gelecek kaygısından kaynaklandığını söylemek mümkündür. Bu isyanların çoğu başarısızlıkla sonuçlanmakla birlikte Türkiye Selçuklu Devleti hem ülke içindeki bu isyanlara hem de Moğollara karşı kendini koruma çabası içine girmiştir. Bu isyanlar Türkiye Selçuklu Devleti ve Türkmen halkını karşı karşıya getirmiş olup, bağımsızlık hareketiyle devleti uğraştırarak devletin dışa karşı zayıf bir duruma düşmesine neden olmuştur. Bu yönden bakılacak olursa, meydana gelen bu durumları isyanların olumsuz etkileri olarak kabul etmek mümkündür. Bu nedenlerden dolayı ortaya çıkan Türkmen isyanlarının hem olumlu hem de olumsuz etkilerinin olduğunu söylemek daha doğru olmakla birlikte, Türkmenlerin, Büyük Selçuklu Devleti’nin ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin hem kurulmasına hem de yıkılmasına neden oldukları bilinen bir gerçektir.

91

KAYNAKÇA

KAYNAK ESERLER

Ahmed bin Mahmud, Selçuk-Name I-II, haz. Erdoğan Merçil, Terc. 100 Temel Eser, İstanbul, 1997. Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri I, çev. Tahsin Yazıcı, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1995. Aksarâyî, Kerîmü’d-din Mahmud, Müsâmeretü’l-Ahbâr, çev. Mürsel Öztürk, TTK. Basımevi, Ankara, 2000. Aksarayi, Kerimü’d-din Mahmud, Müsameretül-Ahbar (Moğollar Zamanında Türkiye Selçukluları Tarihi), çev. Osman Turan, TTK. Basımevi, Ankara, 1999. Alaaddin Ata Melik Cüveyni, Tarih-i Cihangüşa, C. II, çev. Mürsel Öztürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınevi, Ankara, 1988. Anonim Selçukname, Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi III, çev. Ferudun Nafiz Uzluk, Ankara, 1952. el-‘Âzîmî, Tarih, Azîmî Tarihi Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler (H. 430- 538=1038/39-1143/44), çev. Ali Sevim, TTK. Basımevi, Ankara, 2006. el-Bundari (Feth b. Ali b. Muhammed el-Bundari), Zübdetü’n-Nusre ve Nuhbetü’l-Üsre, çev. Kıvameddin Burslan, Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, TTK. Basımevi, Ankara, 1999. Elvan Çelebi, Menakıbu’l-Kudsiyye Fi Menasıbi’l-Ünsiye (Baba İlyas-ı Horasani ve Sülalesinin Menkabevi Tarihi), haz. İsmail E. Erünsal-Ahmet Yaşar Ocak, Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul, 1984. Abû’l-Farac, Gregory (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, C. I-II, çev. Ömer Rıza Doğrul, TTK., Basımevi, Ankara, 1999. Hamdullah Müstevfi Kazvini, Tarih-i Güzide (Zikr-i Padişahan-i Selçukiyan), çev. Erkan Göksu, Bilge Kültür Sanat Yayınevi. İstanbul, 2015. İbn Bibi, el-Evamirü’l-Ala’iyye fi’l-Umuri’l-Ala’iyye (Selçuk Nâme), C. I-II, çev. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996. İbn Fadlan, Seyahatname, çev. Ramazan Şeşen, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2010. İbnü’1-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, çev. Abdülkerim Özaydın, İslâm Tarihi el-Kâmil fi’t- târîh Tercümesi, C. IX, Bahar Yayınları, İstanbul, 1989. İbnü’1-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, çev. Abdülkerim Özaydın, İslâm Tarihi el-Kâmil fi’t- târîh Tercümesi, C. XI, Bahar Yayınları, İstanbul, 1989. İzzeddin ibn Şeddad, Baybars Tarihi, c. II, çev. Şerefüddin Yaltkaya., TTK, Ankara, 2000. Kamal el-Din İbn el-‘Adim, Buğyat At-Talab Fi Tarih Talab (Selçuklularla İlgili Hal Tercümeleri), Yay. Ali Sevim, TTK. Basımevi, Ankara, 2011.

92

Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Ravendi, Rahat-üs-Sudur ve Ayet-üs-Sürur, çev. Ahmed Ateş, I., TTK. Basımevi, Ankara, 1999. Mevdudi, Selçuklular Tarihi I, çev. Ali Genceli, Hilal Yayınları, Ankara, 1971. Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Selçuklular Tarihi I Horasan-Irak, Kirman ve Suriye Selçukluları, haz. Ali Öngül, Kabalcı Yayıncılık, İstanbu, 2017. MüneccimbaşıAhmed b. Lütfullah, Camiu’d Düvel Selçuklular Tarihi II Anadolu Selçukluları ve Beylikleri, haz. Ali Öngül, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2017.

Nizamülmülk, Siyasetname, Antik Dünya Klasikleri, İstanbul, 2010. Reşîdüʾd-dîn Fazlullah, Cami‘üʾt-Tevârih, Selçuklu Devleti, çev. Erkan Göksu-H. Hüseyin Güneş, Selenge Yayınları, İstanbul, 2010. Sadruddîn Ebu’l Hasan, Ahbârü’d-Devleti’s-Selçukiyye, çev. Necati Lügal, TTK. Basımevi, Ankara, 1999. Sıbt İbnü’l-Cezvi, Mir’atü’z-Zaman fi Tarihi’l-Ayan’da Selçuklular, çev. Ali Sevim, TTK. Basımevi, Ankara, 2011. Simon de Saint Quentin, Bir Keşiş’in Anılarında Tatarlar ve Anadolu 1245-1248, haz. Tufan Karasu, DAKTAV, İstanbul, 2006. Urfalı Mateos, Urfalı Metaos Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), çev. Hrant D. Andreasyan, Notlar: Edouard Dulaurer-M. Halil Yınanç, TTK. Basımevi, Ankara, 2000. Unsi, Selçuk Şahnamesi, Ülkü Basımevi, Konya, 1942. Yazıcızâde Ali, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, haz. Abdullah Bakır, Çamlıca Basım Yayın, İstanbul, 2009. Yazıcızade Ali, “Yazıcızade ‘Ali’nin Selçuk-Name İsimli Eserinin Edisyan Kritiği”, haz. Abdullah Bakır, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Tarihi Anabilim Dalı, Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmış Doktora Tezi, İstanbul, 2008.

KİTAPLAR AÇIKGÖZOĞLU, Mehmet, İslam Devletleri Tarihi, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 1977. AGACANOV, S.C., Oğuzlar, Selenge Yayınları, İstanbul, 2015. AKTOK KAŞGARLI, Mehlika, Kilikya Tabi Ermeni Baronluğu Tarihi, Altıncıoğlu Matbaa, Ankara, 1990. ALBAYRAK, Haşim, Tarih Boyunca Doğu Karadeniz’de Etnik Yapılanmalar ve Pontus, Babıâli Kitaplığı, İstanbul, 2003. ANADOL, Cemal, Tarihe Hükmeden Millet Türkler, Bilge Karınya Yayınları, İstanbul, 2006. AVCIOĞLU , Doğan, Türklerin Tarihi, Tekin yayınevi, İstanbul, 1982.

93

AYAN, Ergin, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Oğuz İsyanı, Kitabevi, İstanbul, 2007. CAHEN, Claude, Osmanlıdan Önce Anadoluda Türkler, E yayınları, İstanbul, 1979. ÇAY, Abdulhalük, II. Kılıç Arslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987. ÇETİN, Kenan, Selçuklu Medeniyeti Tarihi, Çağlayan A. Ş., İzmir, 2011. DEMİR, Mustafa, Büyük Selçuklular Tarihi, Sakarya Kitabevi, Sakarya, 2004. DEMİRDAL, Sait, Bütünüyle Uluborlu, Acar matbaası, İstanbul, 1968. DİNÇ, Ahmet-ÇAKIR, Ramazan, Türkmen Kültürü ve Türkmenlerin Sosyo-İktisadi Düşüncesi, Ayrıkotu Yayınevi, İstanbul, 2008. ERSAN, Mehmet-ALİCAN, Mustafa, Osmanlı’dan Önce Onlar Vardı Türkiye Selçukluları, Timaş yayınları, İstanbul, 2013. ERSAN, Mehmet, Türkiye Selçuklu Devleti’nin Dağılışı, Birleşik Yayınevi, Ankara, 2010. GORDLEVSKİ, V., Anadolu Selçuklu Devleti, çev. Azer Yaran, Ankara, 1988. GÖKHAN, İlyas, Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, Vefa Kitap Kırtasiye, Kahramanmaraş, 2011. GÖKSU, Erkan, Selçuklu’nun Mirası Gulam ve İkta, Kronik Kitap, İstanbul, 2017. KAFESOĞLU, İbrahim Selçuklular ve Selçuklu Tarihi Üzerine Araştırmalar, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2016. KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2005. KAYA, Mevlüt, Çepniler (Tarihi Serüveni ve Giresun-Espiye Yöresinin Kültür Kökenleri), Togan Yayınları, İstanbul, 2011. KAYMAZ, Nejat, Anadolu Selçuklu Sultanlarından II. Gıyasüd’din Keyhüsrev ve Devri, TTK. Basımevi, Ankara, 2009. KOCA, Salim, Selçuklu Devri Türk Tarihinin Temel Meseleleri, Berikan Yayınevi, Ankara, 2011. KONYALI, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Ereğlisi Tarihi, İstanbul, 1970. KONYALI, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleriyle Konya Tarihi, Konya, 2007. KÖKSOY, Mümin, Karamanoğulları Ermenek ve Bir Bölge Medresesi (Sarıvadi Fevziye Medresesi), Ankara, 2007. KÖPRÜLÜ, Fuad, Tarih Araştırmaları I, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006. KÖYMEN, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi (İkinci İmparatorluk Devri), C. II., TTK Basımevi, Ankara, 2011. MERÇİL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, TTK. Basımevi, Ankara, 2006. OCAK, Ahmet Yaşar, Babailer İsyanı Aleviliğin Tarihsel Alt Yapısı Yahut Anadolu’da İslam-Türk Heterodoksisinin Teşekkülü, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2000.

94

ÖZGÜDENLİ, Osman Gazi, Büyük Selçuklu Devleti Tarihi (1040-1157), C. I., İsam Yayınları, İstanbul, 2013. ÖZTUNA, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, I-II, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 1977. SEVİM, Ali-MERÇİL, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi, Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK. Basımevi, Ankara, 1995. SEVİM, Ali, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK. Basımevi, Ankara, 2000. SEVİM, Ali, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, TTK. Basımevi, Ankara, 2002. SÜMER, Faruk, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı Destanları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1999. ŞAHİN, Halil İbrahim, Çepniler (Tarih İnanış ve Halkbilimi), Altınpost Yayınları, Ankara, 2013. ŞAPOLYO, Enver Behnan, Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Güven Matbaası, Ankara, 1972. ŞEKER, Mehmet, Anadolu’nun Türkleşmesi ve Kültürel Hayatı, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 2006. ŞİKARİ, Şikari’nin Karamanoğulları Tarihi, Konya Halkevi Tarihi ve Müze Komitesi Yayınları, Konya, 1946. ŞİKARİ, Karamanname, çev. Necdet Sakaoğlu, Çekül Vakfı Basımı, Karaman, 2005. TELLİOĞLU, İbrahim, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, Serander Yayınları, Trabzon, 2007. TOGAN, A. Zeki Veledi, Umumi Türk Tarihine Giriş, C. 1, İÜEF Yayınları, İstanbul, 1981. TURAN, Osman, Selçuklu Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2013. TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2013. TURAN, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2011. TURAN, Osman, Selçuklular ve İslamiyet, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1993. UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, TTK Basımevi, Ankara, 1988. ÜNAL, Tahsin, Karamanoğulları Tarihi, S.S. Karaman Esnaf Kefalet Kooperatifi Yayını, Konya, 1986. ÜREMİŞ, Ali, Türkiye Selçuklularının Doğu Anadolu Politikası, Babil Kitabevi, Ankara, 2005.

95

TEZLER BAKIR, Abdullah, “Yazıcızade ‘Ali’nin Selçuk-Name İsimli Eserinin Edisyan Kritiği”, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Tarihi Anabilim Dalı, Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmış Doktora Tezi, İstanbul, 2008. ÇELİK, Züriye, “Moğol İstilası ve Türkiye Selçuklu Devleti”, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Ensitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya, 2014. EKİCİ, Kansu, “Anadolu Selçuklu Devletinde Üç Kardeş Devri (1246-1266)”, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2005. GÖKSU, Erkan, “Türkiye Selçuklularında Ordu”, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmış Doktora Tezi, Ankara, 2008. KAYMAZ, Nejat, “Pervane Mu’inü’d-din Süleyman”, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doçentlik Tezi, Ankara, 1970. ÖZKUZUGÜDENLİ, Bülent, “Hasan-ı Yezdi’nin Cami’u’t-Tevarih-i Hasani İsimli Eserinin Selçuklular Kısmı”, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2014. SERT, Esra, “XII. Yüzyıl Türkiye Selçuklularında Türkmenler”, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2011.

MAKALELER AYAN, Ergin, “Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun Yıkılış Süreci”, Kuruluş ve Çöküş Süreçlerinde Türk Devletleri Sempozyumu Bildirileri (5–6 Kasım 2007), Sakarya, 2008, ss. 83-106. AYAN, Ergin, “Türkiye Selçukluları Devleti’nin Yıkılış Süreci”, Kuruluş ve Çöküş Süreçlerinde Türk Devletleri Sempozyumu Bildirileri (5-6 Kasım 2007), Sakarya, 2008, ss. 107-130. BAL, Mehmet Suat, “ Moğol İstilasından Sonra Türkiye Selçuklu Devleti İçinde Çıkan Türkmen İsyanları (1243-1262), Kahramanmaraş Sütçü İmam ÜniversitesiSosyal Bilimler Dergisi, C.2, S.2, Kahramanmaraş, 2005, ss. 1-11. BAŞKAN, Yahya, “Karamanoğullarının Kökeni Meselesi”, Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Tarih İncelemeleri Dergisi, C. XXVII., Sy.1, İzmir, 2012, ss. 23-35. BOZKUŞ, Metin, “Anadolu Selçuklularında Sosyal, Dinî ve Mezhebî Yapı”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.5, Sy. 2, Sivas, 2001, ss. 249-257. CHEN, Clauda, “Baba İshak, Baba İlyas, Hacı Bektaş ve Diğerleri”, AÜİFD, çev. İsmet Kayaoğlu, C. XVII/I., Ankara, 1970,. ss. 193-202.

96

ÇELİK, Ali, “Çepnilerin Anadolu’nun Türkleştirilmesindeki Yeri ve Önemi”, Türkler, C. VI., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, ss. 312-321. ÇETİN, Halil, “İlhanlı Hâkimiyeti Altında Anadolu’da Siyasetin Temel Dinamiği: Göçebe-Moğol Türkmen Çatışması”, Turkish Studies, 7/4, Ankara, 2012, ss. 1203-1216. ÇİFTÇİOĞLU, İsmail, “Germiyan Beyliği Döneminde Kütayha’da Mevlevilik”, Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Sy. 10, Kütahya, 2004, ss.143-159. DEMİR, Mazlum Şahin, “Türkiye’de Moğol Sömürüsüne Karşı Millileşme Hareketi: Cimri Vakası (1277)”, Analitik Sosyal Bilimler Dergisi, C.1, Van, 2018, ss. 52- 63. DEMİR, Mustafa, “Türkiye Selçuklularında Yerleşim Yapısı”, Türkler, c. VI, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, ss. 324-331. EKİCİ, Kansu, “Anadolu Selçukluları’nda Türkmen İsyanlarının Nedenlerine ilişkin Tespitler”, Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, S. 13., Isparta, 2005, ss. 89-102. ERCİLASUN, Ahmet Bican, “Oğuz Adının Etimolojisi”, Oğuzlar: Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri 5. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2015, ss. 15-20. GÖKHAN, İlyas, “Türkiye Selçukluları Zamanından Maraş Uç Beyliği (1071-1258)”, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Selçuklu Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, C.1, Sy. 1., Konya, 2016, ss. 115-173. GÖKSU, Erkan, “Târîh-i Güzîde'ye Göre Selçuklu Devleti'nin Kuruluşu ve Tuğrul Beg Dönemi”, History Studies, Volume 3/1, 2011, ss. 289-300. KAYA, Abdullah, “Başlangıcından 1071’e Kadar Türklerin Anadolu’ya Akınları Hakkında Bir Değerlendirme”, Ekev Akademi Dergisi, Sy. 59, Erzurum, 2014, ss. 211-232. KAYHAN, Hüseyin, “Selçuklulardan Safevilere Türkmen Meselesi”, History Studies, III/3, 2011, ss. 215-222. KELEŞ, Bahattin, “XIII. ve XIV. Yüzyılda Denizli ve Yöresindeki Türkmenlerin Moğollara Karşı Mücadelesi”, The Journal of Akademic Social Science Studies, Sy. 66, 2018, ss. 415-424. KESİK, Muharrem, “Cenabi’ye Göre Türkiyede Selçuklular”, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Dergisi, İstanbul, 2000, ss. 213-260. KESİK, Muharrem, “Mesud II.” mad., DİA, C. XXIX., ss. 342-344. KÖYMEN, M.Altay, “Büyük Selçuklular İmparatorluğunda Oğuz İsyanı (1153)”, DTCF Dergisi, C. V., Sy. 2, Ankara, 1947, ss. 159-186. DEMIR, Mazlum Şahin, “Türkiye’de Moğol Sömürüsüne Karşı Millileşme Hareketi: Cimri Vakası (1277)”, Analitik Sosyal Bilimler Dergisi, C. 1, Van, 2018, ss. 52- 63.

97

METİN, Tülay, “Tarih-i Sistan’da Selçuklular ile İlgili Bilgiler,”, SÜTAD, Sy. 35, Konya, 2014, ss. 309-340. ÖZGÜDENLİ, Osman Gazi, “Selçuklular” mad., DİA, C. XXXVI, ss. 372-375. SEVİM, Ali, “Cimri Olayı Hakkında Birkaç Not”, Belleten, C. XXV, S.97, TTK. Basımevi, Ankara, 1961, ss. 63-74. SEVİM, Ali, “Keyhüsrev II.” mad., DİA, C. XXV., ss. 349-350. SEVİM, Ali, “İbnü’l-Kalanisi’nin Zeyl’ü Tarih-i Dımaşk Adlı Eserinde Selçuklularla İlgili Bilgiler I. (436-500=1044/1045-1106/1107)”, Belgeler, C. XXIX, Sy. 33, TTK. Basımevi, Ankara, 2008, ss. 1-42. SÜMER, Faruk, “Anadolu’ya yalnız Göçebe Türkler mi Geldi ?”, Belleten, C. XXIV, Sy. 96, Ankara, 1960, ss. 567-594. SÜMER, Faruk, “Ağaç-Eriler”, Belleten, C. XXVI, Sy. 101, TTK. Basımevi, Ankara, 1962, ss. 521-528. SÜMER, Faruk, “Ağaçeriler” mad., DİA., C. I., ss. 460-461. SÜMER, Faruk, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi I, 1969, TTK. Basımevi, Ankara, 1970, ss. 1-147. SÜMER, Faruk, “Çepni” mad., DİA., C. VIII., ss. 269-270. SÜMER, Faruk, “Karamanoğulları” mad., DİA., C. XXIV., ss. 454-460. SÜMER, Faruk, “Oğuzlar” mad., DİA., C. XXXIII., ss. 325-330. SÜMER, Faruk, “Tuğrul Bey” mad., DİA, C. XXXXI., ss. 344-346. ŞAHİN, İlhan, “Anadolu’da Oğuzlar”, Türkler, C. VI., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, ss. 246-259. ŞEKER, Mehmet, “Anadolu’nun Türk Vatanı Haline Gelmesi”, Türkler, C. VI., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, ss. 269-283. TURAN, Osman, “Türkiye Selçuklularında Toprak Hukuku”, Belleten, C. XII, Sy. 47, Ankara, 1948, ss. 549-574. TURAN, Şakir, “Moğollar’ın Anadolu’yu İstilası Sonrası Batı Anadolu’da Türkmen Tarzında Şekillenme”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sy. 29, Kütahya, 2011, ss.185-193. VARLIK, Mustafa Çetin, “Germiyanoğulları” mad., DİA., C. XIV., ss. 33-35. YILMAZ, Salih, “Konya Sahrasında Zümrüt Bir Vaha; Ereğli”, 2. Milletlerarası ŞehirTarihi Yazarları Konferansı, Konya, 2012, ss. 527-540.

98

ÖZGEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler: Adı ve Soyadı : Türkan Gökçe Tekin

Doğum Yeri ve Yılı : Aksaray/1987

Medeni Hali : Evli

Eğitim Durumu: Lisans Öğrenimi : 2007-2011 Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü

Yabancı Dil(ler) ve Düzeyi: İngilizce (Orta)