Cumhuriyet

AYRICA PARA ÎLE SATILMAZ

ları, içinden kabaran direnme« kalabalık zenaatçt ailesini sür­ leri yenemeyişidir. düremez. Ezilir, pamuk tarlala­ Onun romanlarının ikinci bö­ rında yokluğun son basamakla­ lümünde, «’da toprak ve rına kadar yuvarlanırlar. Yaş­ fabrika işçilerinin dünyası» m lı ve topal Eskici, oğul ve torun anlatan altı büyük roman var­ kalabalığı karşısında, eski öz­ dır, Bu bölümün ilk eseri ^ «Be­ lemleri ve tutkuları ile töreden reketli Topraklar Üzerinde» kalma eski baba tipinin gülünç (1954), Çukurova’ya inen mev­ bir kuklası hâline düşer, Or­ O. Kemal’in sim işçilerinin, tarlalarda, fab­ han Kemal’in geçim derdinden rikalarda, tanımaya ve anlama­ soluk alabildikçe güçlü eserle­ ya çabaladıkları karışık bir iş re ulaşabildiğini açıkça ortaya fahir dünyasının şartlarına ayak uy­ koyan bir örnektir bu eseri. durmaya çabalayışları tasvir e- «Kanlı Topraklar» (1963) de, diliyordu. Çırçır fabrikalarında­ 1934 yıllarını« Çukurova’sından, ki ağır çalışma koşullarını, ge­ bereketli topraklar ve fabrika­ önger ce işçilerinin makine gürültüle­ lar çevresinde, altta ezilen iş­ edebiyata ri arasında, oradan oraya koşuş çi ve ırgatlar kalabalığının üs­ malarını anlatırken, yeni ve bü tünde, birbirleriyle dalaşarak yük bir genişliğe ulaşıyordu. palazlanan tilki-soy iş adamları­ Okuyanları şaşırtan bir iş ce­ nın amansız, çetin, kanun ve henneminden, üstü yeni açılan töre dışı savaşlarını anlatıyor­ bir alt dünyadan haber veriyor­ du. Fabrika kâtipliğinden pat­ du. Bozkır’dan yeni inen şaş­ ron damatlığına, oradan ağalı­ kın gurbetçilerin, ejderhalar ğa ulaşan yolda yürüyen Topal girişi üzerine notlar gibi soluyan şirret makinalar Nuri, onun en canlı tiplerinden karşısında saf ve şaşkın bocala­ biridir. İş hayatında haşarılı yışlarını anlatırken, geride kal­ olanların ne ölçüde pis olabile­ mış bir çağın insanları ile ileri ceklerini anlatırken, çok iyi ta­ bir çağın tekniğinin karşı kar­ nıdığı çevreleri yansıtıyordu. şıya gelişindeki hazin ve acık­ Bütün bu evrimi kucaklayan lı dramı ortaya koyuyordu. Çu­ düzenin temelde nasıl işlediği­ İNSAN bîr bahar sabahında kuş emltdannı yıp, birinci gelmesine bir çeşit isyan yazısı. Ak­ lımda klişe halinde kalan, en kuvvetli etki bu. kurova’nın pamuk tarlalarında­ ni gösteremiyorsa da, gözler dinleyerek mi şair olur, yoksa bir şiirle coşarak ki ırgatlık, fabrikalarındaki iş­ önünde neler olup bittiğini ba­ mı kendini şiirin içinde bulur, kestiremiyorum. Ondan sonrakiler sanırım futbol üzerinedir ve tabii hep (haksızlık) saydığım şeylere isyan ma­ çilikten de çetindir. Bu eserin­ şarıyla tasvir ediyordu. Ama şiir çoğu edebiyata yönelen kişilerin ilk de Orhan Kemal, eski yumu­ Onun üçüncü bölümdeki ro­ gözağnsı olmuştur, sonradan başka yazın türle­ hiyetindedir. Ama bütün bunların da altında ha­ kim faktör (Fırlama), (Teferrüt etme) içgüdü­ şak anlatımından kopuyof, an­ manları (’da küçük a- rinde ün kazanmış, güçlü yapıtlar ortaya koymuş damlann hayatları), İstanbul sü.» (2). lattığı gerçeklere uygun, sert ve nice sanatçının mayası şiirle yuğrulmuştur. Kim kesin, deyimler ve küfürlerle kenar mahalleleri, fabrika çev­ bilir, belki de şiir, insanoğlunu duygusal coşku­ Bu tür kalem denemeleri, babasının yurd dı­ şına çıkmasıyla, sona erecektir. O da babasıyla dolu, kısa tasvirli, hızlı ve ba­ releri, gecekondularını doldu­ larının dengesiz, düzensiz anlarında, bunalımına şarılı bir anlatıma da ulaşıyor­ ran, Anadolu ve Rumeli’den ko­ bir çare, bir çıkar yol gibi göründüğü için şiir­ birlikte Hatay, Suriye, Lübnan’da dolaşacak, mat­ baa işçiliği, garsonluk vb. işlerde çalışacak, Ada- du. Bu romanında, dört ayrı pup gelmiş, katlarını yitirmiş den başlanmıştır işe... Ne var ki şiire bir kez el hayat çevresini birbirine bağla­ insanların yaşama savaşlarım, attıktan sonra ondan caymak, vazgeçmek de ko­ na'ya dönüşünde yine bir süre ırgat, işçi olarak yaşamını sürdürdükten sonra, hesap memurluğu, yarak hızlı bir tempo akışı ila bu yoldaki kavgalarını anlatı­ lay olmamıştır yazarlar için. Şiiri bırakıp düzyazı­ yürütüyor, bağlıyor, zengin ve yordu. Orhan Kemal’in bu sı­ ya geçen yazarlarm eserlerine bakın, şiirsellik kâtiplik gibi işlere girebilecektir. Bir iplik fab­ rikasında kâtip olarak çalışırken, o fabrikanın değişik, güçlü bir anlatıma ula­ radaki romanları, diğer iki tutkularının düzyazılarında yansıdığını görürsü­ şıyordu. grupa bakımla, «Çala kalem» nüz. Edebiyatın düzyazı türlerinde başarı sağla­ «En güzel kızıydı» diye tanımladığı, bir hanıma sevdalanır. Yıl 1936 ya da 1937’nin başlarıdır. Onun «Vukuat Var» (1958) yazılmış, çoğu taslak hâlinde mış ne kadar sanatçı tanıyorsanız, bilin ki, on­ adındaki romanında, «Cemile» yayınlanmış eserlerdir. Bunla­ lar bir «şiir eğitiminden» geçtikleri için başarılı Yani Orhan Kemal’in karıştırdığı edebiyat kitap­ larından esinlenerek şiir yazmayı denediği sıra­ den sonra bütün eserlerinde rın gerekli araştırma ve çalış­ eserler vermişlerdir. Bundan öte, şiiri sürdürüp yer alan, o canlı, erkeğine bağ­ malardan yoksun kalmış «Ma» sürdürmemeleri bizi İlgilendirmez artık. lar... Bu sırada da o sevdiği kızla evlenir. (1937) (3). lı, çalışkan ve güzel işçi kızla sabaşı tasarlamaları» olduğu ORHAN KEMAL’de de ilk edebiyat tutkusu ORHAN KEMAL’in kişiliğini pekiştiren ve sevişen bir delikanlı, güneyde ilk bakışta görülür. Bunlardan şiirle başlamış... Kendisi bunu şöyle anlatıyor: onu edebiyata iten etmenler görüldüğü gibi çok «Arap uşağı» dedikleri esmer bir bölümünü, Orhan Kemal, bir genç tasvir edilmekteydi. «Şiir bende, yanılmıyorsam 936 - 937’lerde, bir yanlı ve çok çeşitlidir. Babası; avukat, gazeteci, Fotoğraf: Fikret OTYAM sonradan yeniden işlemiş ve ge­ iç coşkunluk halinde fışkırdı diyebilirim. Lise birinci dönem Kastamonu mebusu. Ahali Fırkası Eser tefrika edilirken adı se­ nişletme gereğini de duymuştu. bitirme sınavlarına hararetle hazırlandığım için, Lideri Abdülkadir Kemali Bey, annesi öğretmen... çim çekişmelerine karıştırılmış, Öldüğü sırada da bu kısır dön- öbür derslerin yanında lise edebiyat kitaplarını Ünlü ve aydın bir ailenin çocuğudur Orhan Ke­ 1954 yılında yazıldığı halde ki­ geden sıyrılıp daha olumlu bir da defalarca elden geçirmiştim. O kitaplardaki mal... Çocukluğundan ilk gençlik yıllarına aile tap düzeninde çıkması ancak aşamaya geçme hazırlıkları için­ şiir tariflerine uygun bir takım kalıplar içine ça­ çevresiaden aldıklarıyla erişir. Kişiliğini etkile­ çok sonraları mümkün olmuş­ deydi. «Serseri Milyoner» (1957), resiz girmeye çalıştım ve tabii coşkun heyecanla­ yen çizgilerden birisi budur. İkincisi, bunun tam tu. Orhan Kemal’in Adana top­ ayiak ve zengin insanların dün­ rım pis birer şekilde kanalize oldu. Bu 938, 939’a karşıtı bir yaşamın sert koşullarıyla savaşmak Orhan Kemal’in lum gerçeklerini anlatan roman yalarını, barlara düşen genç bir kadar sürdü.(.) îlk şiirimi Kayseri 19. Piyade zorunluğu, Üçüncüsü sanat ve yazı yazmak eği­ dizisinden, tepki uyandırmayan kızın hayatını anlatıyordu. Alayı hapishanesindeyken Reşat Kemâl imzasıyla limi. Dördüncüsü sevmek heyecanı. Beşincisi bü- piyasa romanlarına kaymasının «Suçlu» (1957) ve «Sokakların (7 Gün) dergisine yollamıştım. Çok övücü bir ya­ tür bu birikimin anlatıma dönüşmesini sağlayan bir nedeni de. bu romanın çev­ Çocuğu» (1963) romanlarında, resinde koparılan fırtına olmuş­ zıyla bu derginin heveskârlar sütununda çıkmış­ ra iti an tı... «Suç ve onun toplumdaki kay­ tı. Tarih: 938 veya 939 olacak.(.) 1939 yılının sa­ Ama Orhan Kemal’i şiire yönelten etmenlerin tu. «Vukuat Var» da, Adana’ nakları» sorununa eğiliyordu. nın işçi mahallelerindeki, çeşit­ nırım Kasım ortalarında Bursa Cezaevine Nâzım yalnız bunlar olduğu iddia edilemez. Yaşamının Bu iki eserinde, çocuk suçlulu­ li yerlerden gelmiş, sonunda Hikmet gelmişti. Onunla tanıştıktan sonra serbest bu döneminde henüz bilmediğimiz, daha bir çok Romancılığı ğu konusunu işlerken, «Suçlu «'oTtry’g Vmtbrdrtu kendimi. Bu da Nâzım’m kö­ . 5 «>»m lı)arı* ıt» mlü «lafaîtic... Elbette tam biyrığ- birleserek «Adanalı» denilen in­ ntnbaUelcr»i belirlemesi çok ba­ tü bir taklitçiliğinden öte gitmediği için, şiiri bı­ raiisi yazıldığı zaman bu noktalar geniş ölçüde san tipini meydana getiren olu­ şarılı olduğu halde, suçlu çocu­ raktım.» (1). aydınlığa çıkacaktır. şumu tasvir ediyordu. Çeşitli ğun komplekslerini anlatırken etnik zümrelerin aralarındaki ORHAN KEMAL’in şiire ilk yönelişi, yazdık­ 2 — Şiirlerin yayınlanması: kabataslak belirlemelerden öte­ karşıtlıklarını değil, yaşam 1- larım ilk kez (7 Gün), (Yeni Mecmua) gibi der­ Orhan Kemal’in şürlerini iki evrede İrdele­ ye geçemiyor, ikinci gruptaki si arasında bir denge, bazan da çlnde birleşerek evrilmelerinl gilerde yayımlaması, sonra serbest nazım'a geçi­ mek mümkündür: «... Çalışmak gerekiyordu, a Küçük hikâyeden büyük hi­ eserlerinde gösterdiği başarıya biri diğerine üstün getirilerek, anlatıyordu. Onun Adana ger­ şi, bu aşamada 939’dan 944’e kadar Orhan Raşit A ) Hece şairlerini taklid ederek yazdığı ve nta nasıl? Gene dokuma işçili kâyeye, oradan da romana ge­ ulaşamıyordu. romanları, hep bu iki uç ara­ çeklerini anlatan en değerli imzasıyla sanat, düşün, edebiyat dergilerinde gö­ (7 Gün) ile (Yeni Mecmua) gibi magazinlerde ği mi? Yapılarda kara amele­ çen Orhan Kemal’in, bu türde­ «Devlet Kuşu» (1958) nda, iş­ sında kurulacaktır. Bu denk­ eserlerinden biri olan bu roma­ rünmesi üzerinde kısaca durmak istiyorum. çıkanlar. Reşat Kemal imzasıyla yayımlanan bu lik mi? Pamuk tarlalarında, ki eserlerini üç bölümde göz­ çi ile serseri arasında, birinden lem üzerinde yürüyünce de, nın devamı «Hanımın Çiftliği» şiirlerin ilki. Kayseri Piyade Alayı Hapishanesin­ yahut müthiş Çukurova güneşi­ den geçirmenin mümkün olabi­ ■ötekine kolaylıkla geçebilen, 1 — Orhan Kemal’in şiire ilk yönelişi: (1961), ancak çok sonra yayın­ den gönderilmiş. (1938 sonbaharında yazılmış nin altındaki harmanlarda P leceği kanısındayım: 1. Biyog- karşımıza artık hep o «Yakı­ kadınlı ve erkekli bir kalabalı­ Büyük yazarın çocukluk ve ilk gençlik ya­ şıklı, çoğu kez aylak, afi kesen lanmıştı. olabilir). toz ırgatlığı mı? En kola- rafya romanları sırası, 2. Ada- ğın gündelik yaşayışım tasvir şamına değgin bilgimiz, onun «Baba Evi» ile sporcu delikanlı», romanların­ «Hanımın Çiftliği» (1961), B) Bursa Cezaevinde Nâzım Hikmetle tanış­ giden kavun, karpuz, üzüm s na’da toprak ve fabrika işçile­ ediyordu. «Âvâre Yıllar» adlı biyografik iki kısa romanın­ tıktan soma serbest nazımla yazılan ve «Yeni Ses* tıcılığıydı. Bu kolaydı, âli­ rinin dünyası, 3. İstanbul’da kü­ da baş tip olarak yürüyüp ge­ yine bu sıradan bir roman ol­ Onun bu grupta, çok silik daki verilere dayanmaktadır. (Son yıllarda yoğun lecektir. Bu «Karşı durulmaz makla birlikte, artık ilk eser­ «Yeni Edebiyat», «Yürüyüş» gibi sanat ve fikir mine göre, limon, portakal çük adamların mahrum hayat- kalmış bir romanı da, gelin - bir çalışma içinde olduğundan, hem boş zamanı lerindeki canlılığı yitirmeye baş­ dergilerinde yayınlananlar. Bunlar «Orhan Raşit* kerkamışı, şu bu satılabilir- kaynana kavgalarım anlatan «El çok azdı, hem de yorgun ve rahatsızdı. Bu ne­ layan belirtileri de getiriyordu. imzasıyla çıkmıştır. Saptayabildiğimiz ilk şiir Kazanılabilirdi ama, kendi do; K ızı» (1960) adındaki romanı­ denler altında, onu konuşturarak geniş ve ayrın­ «Yeni Edebiyat Gazetesinin 21nci sayısındaki duğum memlekette, arkadaş: Alabildiğine hızlı bir olay kala­ dır. Hüseyin Rahmi’den bu ya­ tılı bir yaşam hikâyesini — kendisiyle kararlaş­ balığı içinde yuvarlanan bu se­ «Zavallı Balıklara, Akıllı Robenson’a, Saate v.s. rint, sonra bilhassa el için n; na romancılarımızın üzerinde rüven romanı, Orhan Kemal’in tırdığımız halde— not edemedim.) Bunların ya- ye dair» dir. (1941), aynı gazetede ikinci şiiri ra yanmayacak kadar zeki ; çok durdukları bu temayı o, kendini geçim zoru ile senaryo- nısıra, eserlerinin serüvenini anlatan bir mektu­ «2000 Senesine Şiirler» sayı: 24, 1941. «Yeni Edebi­ sanların önünde? Çünkü onl.ı katlarmdan düşmüş küçük aile­ culuğa iyice kaptırdığı yılların bunda, yer yer hayatından da sözetmiştir. Ayrıca, yat» 26’ncı sayıdan sonra çıkmadı. Orhan Raşit babamın, el için nara vanıv tahir alangu lerin ilişkilerini ve yaşamlarını Bursa Cezaevindeki yaşantıları kitap halinde ya­ imzası bundan sonra «Yürüyüş» dergisinde gö­ bir nevi ahmaklık sayıyorlar» ı. etkilerini taşıyordu. tasvirde kullanıyor. Eserine gı­ «Eskicinin Oğulları» (1962), yımlanmıştır. (Nâzım Hikmetle Üçbuçuk Yıl - rülür: «Mahpusane» sayı 11, 1942, «Sahillere İne­ Delik pabuçlarım, paçaları ti cıklayım, hızlı tempolu bir se­ Sosyal Yayınlar) Bütünüyle bu malzeme şu an­ ceğiz» sayı 14, 1943. Bu dergi de bir kaç sayı son­ tiklenmiş pantalonumdan dolu t Orhan Kemal'in en başarılı e- rüven romanı biçimi verirken, da bize fazla bir bilgi vermemekle beraber, gene ra çıkmayınca, «Ses» dergisine geçti. 1943. müthiş bir ayıbın yükünü t: serlerinden biri olarak iyice bir yandan sinemayı hesapla­ de onun edebiyatla ilk ilişkileri konusunda bir 3 — Orhan Kemal’in ilk hikâyeleri: dığını sanıyorum.» (Âvâre Y i beliriyor. Burada, kalabalık bir dıktan, bir yandan da kolay o yakışıldı delikanlı» nın bütün takım açıklamalar yapmamıza olanak sağlayabi­ Orhan Kemal, hikâye yazmaya başlamadan lan. esnaf ailesini ele almış, Trab- kunmaktan başka bir amacı ol­ lar. 1950). sorunu, baba ocağının varlıklı lecektir. önce roman üzerinde çalışmış. Bu konuda gerek Orhan Kemal’in «Küçül Adı­ Birinci gruptaki «Biyografya lusgarp Savaşı’ndan bir bacağı­ madığı anlaşılıyordu. yaşamının anıları ile içine düş­ nı yitirerek dönen Eskici, deği­ Orhan Kemal, «Şiir bende bir iç coşku halinde «’le Üçbuçuk Yıl» adlı kitabında mın Notları» dizisindeki ,\vi- Romanları Sırası»nda, hayatı­ «Gurbet Kuşları» (1962) nda, şen koşulların baskısı altında, fışkırdı» demiştir. Bu sözün altmda, hareketli bir (Sayfa: 42-43) gerek bana yolladığı mektubunda re Yıllar» (1950) romanındın nın çetin koşullar altmda geçen tüğü işçi dünyasının düşkün köyünden ve ailesini artık bes­ çocukluk ve ilk gençlik yılları­ eski dükkânlı tezgâhlı hayatını, gençlik yaşantısının çok renkli, çok iniş-çıkışlı şu bilgiyi vermiştir: «Roman olarak ilk müsved- yukarıya aldığım bu parça d: ti yaşaması arasındaki bocalama­ lemez duruma gelen toprağın­ belirlemeyi, son yıllarına kad’r nın dramım «Babaevi» (1949), dan koparak İstanbul’a dökü­ yazdığı bütün romanların «Âvâre Yıllar (1950) adındaki len, 1950-1960 yılları İstanbul’u­ hattâ henüz kitap ha’ . : romanlarında anlatmıştı. Aslin­ nun yıkım - imar kargaşalığının meyen tefrikalarında di di yazıya ilk başladığı yıllarda ortasına düşen bir iş göçü ha­ aynı ortamlar, şartlar aaıncl;. bir türlü yayın olanağı bulama­ reketini, büyük şehrin çok ka­ aynı sıradan kişilerin ağzmd dığı «Fabrika İnsanları» adındaki Orhan Kemal’e rışık düzeni içinde şaşıran köy­ değişik biçimlerde tekrarlandı­ büyük romanım, editörlerin tu­ lü insanım burada tasvir edi­ ğını görüyoruz. Orhan Kemal,' tumlarına uyarak parçalara ayı yordu. Köylünün büyük şehir kalabalık bir ailenin geçim yü­ rıvor, böylece yayınlıyordu. ortamında çürüyüşünü, daha künü ömrü boyunca taşıyarak, «Murtaza» (1952) ile «Grev» Ağıt doğrusu «Büyük şehri köyleş­ çoğunlukla eserleri üzerinde tı­ (1954) adındaki küçük roman­ tirme» olayının çevresinde do­ stın boylu durup, gerekli araş ları da, aslında bu büyük ro­ laşan toplum gerçeklerini iyi­ tırmalan yapma fırsatı bulamt- manın birer parçasıydı. Orhan Fazıl Hüsnü DAĞLARCA ce belirlemekten uzak kalıyor­ yarak, durmadan yazmak zo­ Kemal, bu roman sırasında, du. Aslında çok geniş ve dallı runda kalan bir «Yazı :sçisi»y ke ıdi anı ve görgülerine daya­ budaklı bir oluşumu kucakla­ di. Son günlerinde tasarladığı narak, «Küçük Adam» ın, fab­ maya çalışacağına, eseri birkaç rikalarda dokumacılık, muha­ yeni bir aşamaya geçmeye ha Seslendi bez dokuyan basma dokuyana ciltte, ancak bölüm bölüm iş­ sip yamaklığı, aylak öğrenicilik leyebilirdi kanısındayım. zırlanıyordu. Eserlerinin 2-; Duydunuz mu arkadaşlar. baskılarının sağladığı yeni günlerini, ortahalli ailenin çö­ Orhan Kemal, son beş yıl oldukça rahat olanaklar, onu, küşünün bir yanım anlatmak­ Kim çıktı dışan içinde, kitap düzeninde sekiz ancak ölümün eşiğinde, büyük taydı. «Babaevi» nin bir çok Orhan Kemal. roman daha yayınlamıştı: «Bir özlemine, «Aşama ortamı» na parçalarını, daha önce dergi­ Filiz Vardı» (1965), «Yalancı ulaştırmıştı. lerde küçük hikâyeler hâlinde Dünya» (1966), «Müfettişler Mü­ Ortasma nadazm konmuştu fettişi» (1966). «Evlerden Biri» Yukarıya aldığım parçada or­ yayınlamıştı. O yıllarda edebi­ (1966), «Arkadaş Islıkları» taya çıkan ve benim de asıl ü- yatımızda bütün gerçekçi ön­ Gök dökülürcesine kuşlar. (1968) . «Kötü Yol» (1969), «t)ç zerinde durmak istediğim ger­ cülerin araştırmaya ve anlat­ Birisi birdenbire, kırmızı, uzak, Kâğıtçı» (1969), «Murtaza» çek, Orhan Kemal’in büyük hi­ maya giriştikleri «Küçük A- Durdu. (1969) . Bunlardan «Murtaza», kâyeleri ve romanlarındaki ör­ dam» m tanımlamasına girişi­ oyun şekliyle de başarı kazan­ nek tiplerin dramıdır. Bunlar, yor, düzensiz bir toplumda bun­ mış eski büyük hikâyesinin ge­ orta hâili aydın - memur basa­ ların nasıl kat değiştirdiklerini, Yüreğinin uçsuz bucaksız köyleri. nişletilmiş şekliydi Başarılı bir mağında tutunamayan, işçi o- nasıl ezilip sürüklendiklerini Köylerde göz alabildiğine pamuklar. tip belirlemesi olan bu kitabın­ larak çalışma zorunda kalan, tasvir ediyordu. Orhan Kemal’ Birisi birdenbire, ta içi yaprak. dan sonra birbirini tamamlayan duyum ve izlenimlerinin taşmaya hazır birikimi dem, kocaman bir bakkal defterine çalakalem ya­ ama yine de bizdeki eski me­ in daha ilk denemelerinde, ha­ Durdu. iki romanı «»Müfettişler Müfet­ yatmaktadır. Bir lise diploması elde etmek, sev­ zılmış bir gençlik macerasıydı aklımda kaldığına mur ailelerinde görülen, «Mut­ yat okulunda ezilip pişerek, kü­ tişi» ve «Üç Kâğıtçı» da. onun diği kızla evlenmek gibi yaşamına katkıda buluna­ göre. Şiirle uğraştığım aylardaydı. Henüz yolumu lu ve gelenekçi» çevrelerinin çük adamlar ve işçilerin yaşam­ cak tasarılarım gerçekleştirmeye kalktığı bir sı­ bulamamıştım. Yeni koğuş arkadaşını Nâzım Hik- moral davranışını bırakamıyan larına katılarak, kendi kendile­ Yalağa varmıştı ikindileyin büyük romana ulaşma yolunda çabasını ve özlemini ortaya ko­ rada, lise edebiyat kitaplarındaki şiirlerin onu met’i şıp diye taklid ediyor, üstadı kızdırıyor­ kişilerdir, işçi olarak çalışmak rini yetiştiren Maksim Gorkl Ova ağız koyunlar, van önemli bir tip belirlemesiv- etkilemesi ilginçtir. Gerçi edebiyata sanata kar­ dum. istiyordu ki, onun sesleriyle değil, kendime zorunda kalsalar bile, henüz ve Panait îstrati soyundan ya­ Birisi, birdenbire, taş ayak. di. ötekiler İse, üçüncü grup şı tutkusu daha Ortaokul sıralarında belirmiştir. has seslerle, benim olan şiiri yazayım. İşte bu psikolojileri ve bilinçleriyle «İş­ zarları izlemeğe çalıştığı görü­ romanları arasında yer alabile­ Mektubunda açıkladığına göre: «İlk heyecan, ilk sıralarda yukarda adını ettiğim gençlik macerası çi» olamamışlardır, bunun «A- lüyor, gerçeği anlayış ve yan­ Durdu. cek halk romanları aşamasında yaratma çabası onda bir piyes’îe başlar. Şiirden roman müsveddem eline geçmiş. Ayaklarında ta­ yıbtnı» içleri burkularak duvar­ sıtmasında —belki de şartların çok önce. O sırada Ortaokul birde öğrencidir kunya, koşarak yanıma geldi. Elinde benim ro­ lar, yaşamları ve davranışları­ baskısı altmda— birincisinden kalmış eserleriydi Parmaklan ak kesilmişti, çatlamıştı, kandı, Bu tabloya bakılacak olursa, Adana’da Asri Sinemada Raşit Rıza trupu’mın man müsveddesi. Yüreğim hop etti. Sandım ki na durmadan yansıtırlar. Orhan çok İkincisini andırıyordu. Bun­ Çuvalı on kuruşa koza ayıran çocuklar. Orhan Kemal’in, geçim derdi oynadığı Otello’yu. sinemada görevli bir arka­ şiirlerimde olduğu gibi, romanımı da tenkid ede­ Kemal'in romanları gözden ge­ dan dolayıdır ki, «Babaevi»nde, bizdeki aydın • memur ailelerin­ altında nasıl acı ve buruk bir daşının yardımıyla kulis arasından seyreder Çok cek, beni yerlere geçirecek. Öyle olmadı. «Bunları çirilirse, bu henüz «İşçi ola­ Birisi birdenbire, gecelerie sıcak den gelen yazarlara has bir 1- «İşçilik» yoluna sapmak zorun­ etkilenir. Şehir Tiyatrosu temsillerini, daha baş­ sen mi yazdın?» dedi. Çekine çekine: «Evet» de­ mamış», ama el emekleri ile ge­ Durdu. da kaldığı, soluk alabildiği yer­ ka tiyatroları hep izler, hatta o yıllardan sonra dim, O, büyük bir heyecanla — Evet, heyecan­ çinmek zorunda kalmış insan­ yimserlik havası eser. lerde zaman zaman aşamalara dokuz tane de oyun yazar, ne ki — mektubu yaz­ la — : «Bırak şiiri, miiri birader, hikâye yaz, ro­ ları anlatan, bu evrim basama­ «Âvâre Yıllar» da. çocukluk­ Boynun uzatmıştı yollara azgın. geçme çabasıyla davrandığı, dığı tarihte — onların konularım bile hatırla­ man yaz sen.» dedi, «Şiirle ne uğraşıyorsun?» ğını tasvir eden bir yazar oldu­ tan kurtulup bir delikanlı ola­ kendini eserine verebileceği maz.» ilk ciddi tiyatro oyunu «ispinozlar»* kadar O günden sonra başladım. Roman bende hikâye­ ğu açıkça görülür. Onun «Kü­ rak yaşama savaşma girişini, Satılmışın arabasındaki atlar. mutlu günleri nasıl da özlemle aradan çok seneler seçecektir. den de öncedir. Simdi konusunu bile pek hatır­ çük Adam» dan kasdettiğl da avnt serinin üçüncü kitabı olan Birisi birdenbire, teker boyu şahlanarak. «Cemile» (1952) de ise, küçük beklediği açıkça ortava çıkmış­ Piyes türünde olduğu gibi, diizyazı’da da İlk layamadığım (On Sekiz Yaşım) isimli ilk küçük budur. Durdu. adamın kadın , tipini ele alıyor­ tır umudundayım. Hayatında, kalem denemeleri şiir döneminden çok önce baş­ romanımı o yıllarda. Nâzım Hikmet’in de yar­ Orhan Kemal’in «öncü ger­ dımıyla yazmıştım. Sonraları dil. sair bilgilerim du. «Dünya Evi» (1958) nde zaman zaman ve yer yer btı lıyor, Bunlar, aslında edebiyat dışı, daha çok spor çekçiler» kuşağı arasında, en arttıkça yavaş yavaş hikâyeye döndüm. Uzun ise küçük adamın evlilik haya­ Seslendi ulu çınarın kökü uluca kavağm köküne aşamaya ulaşabileceğini göste­ konularıyla ilgili yazılar «Bu razıların yazılış çok eser veren kimse olduğu­ yıllar kendimi hikâyede biledim diyebilirim. Ro­ tı anlatılmaktadır. Adana’da ol­ rebilmiş olması, onun romancı­ tarihleri tâ Ortaokulun ilk sınıflarına kadar u- nu görüyoruz, öldüğü sırada Duydunuz mu kardaşlar. man daha sonraları hanisten çıktıktan sonra ge­ sun, İstanbul’da olsun, onun lığının en trajik olan yanıdır. zamr. Bunlar daha çok spor yazılarıydı ve sırt yalnız roman olarak 28 eser ver­ Kim girdi içeri lişti.» (4) mişti. Elçte mevcut tefrika ve kişilerinin yaşamlarında «Ek- Bütün bunlara rağmen, bize bı­ okulda yakın arkadaşlarıma okurdum. Meselâ bil­ Orhan Kemal. raktığı oserlpr arasında bir hay mem kaç Olimpiyad'mda 800 metre koşuda. İn­ Orhan Kemal’in ilk Hikâyeleri «Orhan Raşit» müsveddeleriyle bu sayı, kolay­ inekle aşk» ın oynadığı «nemli rol, sürekli olarak onun roman­ 11si gelecek kuşaklara kalabile­ giliz Low’un. varış sırasında Türk atleti Ömer imzasıyla «Yeni Edebiyat- ve .Yiirü'riiş.te yayım* lık'a 30’a ulaşacağa benzemek­ larına yansıyacaktır. Bazan İki* cektir kanısındayım. Besım’in bacağım çivili ayakkaplarıyla parçaia- (Arkası 4 üncü sayfada) tedir. 0 Temmuz 1970 2 Cumhuriyet SANAT EDEBİYAT

Orhan Kemal Hikâyesi

erdeyse unuttuğumuz bir iradesinde, yazarlıkla geçinmek Eski makinelerde dilekçe ya­ ğini de bir toplum olayı, top­ medikleri bir hemşeriye olan dönemdir 1938 - 1950 arasj. amacındadır. Bu namuslu ya­ zarak ekmek parası çıkaran ar­ lumsal bir sorun biçiminde ko­ güvendir. Genç kız güzellikleri, Çok yaygın olduğu İçin zarlık direnişini sonuna kadar H zuhalcileri, köşe başı dilencile­ yar ortaya. Gerçekten pek çok bu umutla aldatılır, ölüme bir­ İlk bakışta göze çarpmaz bir yürüttü Orhan Kemal. «Kalemin rini, «kravatlı» ama vurdum­ hikâyesinde işsizlik ve yoksul­ baskının bezglnleştlrdlğl, tek ev külfetine bu kadar borçlan­ duymaz memurlar karşısında luk günlerini, hapishane hayatı kaç adımı kalmış ihtiyar ana parti, vesika, yokluk ve savaş mamasını, Türkiye’de edebiya­ bekleşen çaresiz insanları, kah­ m, eşini ve çocuklarını, evini v« babalar, doktor çıkacak çocuk­ yıllan. Şiirimizin kesin deği­ tın bu kadar dolaylı yollardan ve kalabalıklarını, şaraphane işini konu yaptığı halde yazar larının yardımına güvenirler. okuyucu aramamasını isterdim. müşterilerini, fabrika işçilerini, olarak öne çıkmaz. Sıradan bir şimlerle yenilendiği, bir yanda Örneğin işinden atılmış bir na­ , bir uçta Sait Çalışkanlığının son ürünleri Ye- tarla ırgatlarım, mahpusane ka­ adammış gibi hayatı göstermek­ Faik’in öncülüğünde hikâyemi­ şilçam’dan, tefrika sütunların­ derinde birleşenleri, küçük me­ le yetinir. Ruhsal çözümlemele­ tır, karısıyla birlikte dilekçe yaz zin yeni imzalarla geliştiği... dan dolaşarak kitaba gelirken mur tedirginliğini, düşmüş ka­ rin yumağına dolaşmadan apar dırırken — buraya kadar herşey ama kitap yayım bakımından yazarının adını da zedeliyor sa­ dınları, genç kız düşlerini, halk çık bir işaretle toplumsal ger­ o kadar anlatılmaz derecede o- alabildiğine kesat bir dilim. nırım» (Cumhuriyet, 16 Kasım otobüslerinde ve tramvaylarda çeği öne sürer. Deyim yerindey­ lağanken — okumasına nice u- Bu son iki yıl içinde —kırk yıl­ 1969) diye eleştirdiğim yanı, ro­ biriken bütün bir halkın sabırlı se özgecil (diğerkâm) bir ya­ mutlarla bağlandığı küçümen­ lık yazarların, Uşaklıgillerle Re­ mancılığıyla ilgiliydi. «Ama be­ acılarım, yoksul mahalleleri, zardır Orhan Kemal; yer yer, cik oğlunu hatırlar, «Memed’in fik Halitlerin, M.Ş.E. ile F. nim asıl istediğim şey, eserle­ fakir sofraları, Beyoğlu düşle­ faydalı için güzelliği, toplumsal Celâlettin’lerin eserleri de için­ rinin bütünü içinden Orhan Ke­ rinde - Yeşilçam umudunda için bireyseli bırakır. Yaşadığı babası olurum ben» deyiverir. de olmak üzere — topu topu 48 mal’in kendisinin seçimiyle ger herşeylerini yitiren saf umut­ döneme duyduğu borç duygusun Ama bu düş dünyasının iyim­ hikâye kitabı basılmıştır. 1942 çekleşecek son ve asıl külliyatı ları, hamalları, gecekondu köy- dan gelir bu. Başka türlü sa­ serliği yanında her zaman ya­ hazırlamasıdır» satırlarıyla be­ ve 1945 yıllarında hiç yoktur; nat, toplumsal kurumların ö- şanan gerçek ağır basar. Baş­ düşünün Sait Faik bile 1940-1948 lirttiğim genel dilek ise, artık nünde gidemez. ka hiç bir güven dajranağı bu­ arasında sekiz yıl susar. Orta­ hiç yerine gelmeyecek. Ama en Birçok yazar hikâyede sürp­ lama bir yıla 4 kitap düşüyor. çok kendi eserine zararı doku­ rizli bitişler, şaşırtıcı sonuç­ lamadıkları için gelecekle avu­ «Hikâyeciliğimizde bunalım var» narak yürüttüğü bu hayat kav­ lar, etkili son tablolar ararlar. nan bu hayat kavgacıları, yaza­ diye soruşturmalar açılan 1969’ gasından, yazılarına yanlış bir Orhan Kemal ilk hikâyelerinde rın da yaşadığı inanılmaz bir da ise 22 hikâye kitabı basıldı. ot ki gelmemişti. Çoğunu ücret­ bile kurtulmuştur bu tuzaktan. sin, ya da küçücük dergi öde­ geçim kaygısının en zor dilinim­ Orhan Kemal, edebiyatımızın Sonucu içindeki hikâyenin; hiç ntilerine sebil ettiği hikâyele­ dedirler. Gardiyan Galip, Ka- devrimci bir çizgiye yöneldiği, bir şaşırtıcı öğeye kanmadan, rinle, başlangıçtaki temeline işte bu dönemden gelir. Hemen konuyu bilinir bütünlüğüyle ko­ melyalı Kadın’ı özleyerek roman hep bağlı kalarak aynı toplum­ her yazarımız gibi önce şiir yar ortaya. Onun için kolay ya­ tik aşk mektupları yazar ve şu cu bakışı ve köklü sevgiyi sür- özentisindedir. 26 yaşlarında zıldığı sanılır eserleri; taklit dii'dü. Bu birikimin, ömrünün karşılığı alır: «... Kalb kalbe kar Bursa hapishanesinde N âzım a edilir, benzeri çabucak çıkar sa­ Fotoğraf: Ara GÜLER sor. yılında iki ödülle birden şıdır. Senin bana meylin düş­ rastlama ve eserlerini ona oku­ nılır, ama aynısı yapılamaz. df-;erlendirilmiş olması, şimdi rauf ma fırsatını ise, ömrü boyunca Çünkü bu konu uydurulmamış, tüyse, benim de sana düştüğü sanırım hepimiz için, bir bor­ iyi kullanacaktır. Bu dönemle masa başında yapılmamış, dü­ tabiidir... Şurda kırk gün bir ce cu» ödenmesinden doğan iç dir ilgili anılarını «Nazım Hikmet’ şünceyle kurulmamış; görülmüş İiğni getirmektedir. mutluay zam kaldı, dışarda ödeşiriz. Be­ le tJçbuçuk Y ıl» kitabında bu­ ve yaşanmıştır; hayatın kanı do­ ni ciddi olarak sevdiğini anlıya« luyoruz (41-43). Halit Ziya Uşaklıgil, «bana İki laşır yazdıklarında. Onun kadar ad söyleyin; size bir hikâye ve- gerçek, onun kadar güçlü, onun yım ki bana bir kalıp sabunla Edebiyat takviminde 1940-1950 arasında yazdıkları­ rejim» dermiş. Burda sanatı­ kadar çirkin ve bayağı, olduğu iki somun gönder.» nı, ayıklamak, düzeltmek, arıt­ na inanan bir yazarın zengin lülerini, iş hayatında sayısız tu­ gibi. Birçok röportajının da ken mak ve yeniden yazmak için ha ai gücü ve büyük güveni zakla karşılaşan namus direni­ diliğinden hikâye oluşu, bu ya­ Orhan Kemal’in gerçekçiliği, fırsatlar bulan Orhan Kemal, var. Orhan Kemal de böylesine şindeki kadınlarımızı, düzenbaz lın ve yalansız tutumdan gelir. hayatın zor çilelerinden geçen T emmuz gerçekten kendine özgü bir hi­ yaşantısının ona kazandırdığı raiat hikâye yazabilirdi. Yal­ ve palavracı üç kâğıtçıları, cad Kişilerinin hemen hepsi gözü kâyecilik tutumuyla çıkar or­ yanılmaz bir yöntemdir. «Ünce nız iki ad söylemek yerine, ona de kalabalıklarını, delikanlı ba­ ve gönlü tok, kanık (kanaatkar), 1 Temmuz 1904 Şemsettin Sami öldü- taya. «Varlık dergisinin okuyu­ Ekmek» ilkesiyle toplum ger­ iki insan göstermeliydiniz. Hi- şıboşluğunu, «Bereketli Toprak­ esirgemez insanlardır; doyacak cuları arasında açtığı anketli hl çeklerinin gözlemine yönelirken, » 1955 Dr- Adnan Adıvar öldü* kâj elliğinin ilk özelliği bu: lara» akan «Gurbet Kuşları»nı.. kadar ekmek hakkı, uyku hakkı, kâye yarışmasında birinci olu­ ilk örneğini kendisinde gördüğü Kısa bakışlarla en derine ine­ kim anlatabildi onun gibi. Bu­ oyun hakkı, okuma hakkı, na­ 3 » 1946 Muzaffer Tayyip Uslu öldü. şu (Ocak 1949)», konulan ve ki­ bir özelliğimizin hiç kaybedil- bil: ıi büyük bir gözlem gücü; rada Orhan Kemal’in başka bir mus hakkı isterler, fazla değil. şileriyle değişik ve canlı görü­ mediğine de dikkat eder. En 13 » 1959 Ekrem Reşit Rey öldü- başlalarına hem bakmayı, hem özelliği de göze çarpar: Ken­ Hepsi düşler kurar, rahatça nen eserinin ilk başarı onayı­ ağır baskılar, en uzun açlıklar, 17 » 1961 Vasfi Mahir Kocatürk öldü- bulup görmeyi bilişi. Vitrin ön- dinden söz açarken bile konu­ geçmişlerinin özlemini duyar, dır. Ardından çok verimli ve en dayanılmaz koşullar içinde leriııde duraklayan, küçük iş- ya başkalarına bakarmış gibi kötü durumlarda bile geleceğe 18 » 1965 Refik Halit Karay öldü- bile bırakılmayan, unutulmayan inatçı bir çalışkanlık dönemi nor ala rda nöbet bekleyen, arsa nesnellikle yaklaşır. Pek çok hi­ aydınlık bir umutla bakarlar. gelir. Düşünün ilk kitabı ya­ bir değer, sonuna kadar koru­ 20 » 1959 Musahipzade Celâl öldü- futbollarıyla oyalanan, fabrika ■ kayecinin, hikâyeyi, hep oto­ En kara günün ışığı, bazan bir yınlandığı zaman otuz beş ya­ nan bir onur direnişi vardır. atölye han odalarında ter dö­ biyografik öğeler, itiraflar, anı­ piyango bileti, bazan büyümesi­ 23 » 1967 öldü. Pek çok hikâyesini bu ruh den­ şında, nice hayat sınavıyla bi­ ken çocuk dünyasını kim göre­ lar, kişisel izlenimlerle doldur­ ne yıllar olan küçücük bir öğ­ » » 1929 Saffeti Ziya öldü. riktirdiği gözlemlerin yaşama gesinin örneklerine ayırır. Söz bildi onun kadar? masına karşılık, o kendi gerçe­ renci, bazan yüzlerini bile gör- gelimi yoğurtçunun kızı, ömrün­ ce tatmadığı çikolatayı kendisi­ ni horlayan çocukların elindey- ken küçümser de, hiç kimsenin görmediği anda yerden aldığı bulaşık kâğıdını yalar. Bir çe­ şit toplumsal gururdur bu; ıçgü dülerin, açlığa vo yokluğa yeni­ len «insan nayvanı»ntn, - uhşku- ları» varken susturulan, bastırı­ lan, toplum denetimi ortadan kalkınca ortaya çıkan dürtüsü. Onun için bütün «düşmüş» ki­ şilere büyük bir sevgi ve şef­ Direğin Tepesinde Bir Adam katle bakar Orhan Kemal. Halk tan gelseler bile halka karşı ta­ vır alan «kravatlı» memur yet­ kisini; maaş rahatlığını kay­ betmemek için hak ve insanlık Sait Faik Hikâye Armağam’nı, Zeyyat Selimoğlu kazan­ işlenmemiştir.» Burada, yazarın kendisinin de belirttiği gibi, keyi, kini simgeleştiriyor böylesine bir masalsı ortamda «Bu­ ölçülerini çiğneyen bencil tu­ dı bu yıl. Direğin Tepesinde Bir Adam adlı yapıtıyla katıl­ öbür yazarlarla (hikâyeci olarak fait Faik; romancı olarak lucu Hızır Salim» de, aslında masal kişilerini andırıyor. «H ı­ tumları rezil eder. «Çift kösele» mıştı Armağan’a. Zeyyat Selimoğlu’nun hikâyeciliğimizdeki Halikarnas Balıkçısı, Tank Dursuı K., Yaman Koray) bir zır» oluşundan da belli bu. «Deyyus her şeyi, kuş sütünü bile pabuç giyenlerde bile başkaları­ yerini, en son yapıtı Direğin Tepesinde Bir Adam’ın nitelik­ konu ortaklığı var. Sözgelimi, Sat Faik balıkçıları, Tarık arayıp bulur ama, sen araşan onu bulamazsın. Ama darda nın yenmiş hakkım görür; ense- lerini saptamaya çalışacağız bu yazımızda. Armağan’ın Zey­ Dursun K. sünger avcılığını, Halikırnas Balıkçısı denizin se­ mısın, git otur denizciler kahvesine, bir çay ısmarla, birkaç li, göbekli, eli altın yüzüklüle- yat Seiimoğlu’na -verilmesinin yerindeliğini ya da yerinde- rüvenini ele alıyor. Selimoğlu ise, ıçık deniz adamlarını, hat­ yudum almış almamışsın Hızır gibi yetişmiş, gözlerinin içine ri hiç sevmez. Ama ne kadar sizliğini bu saptamanın dışında tuttuğumuzu da belirtelim tâ açık denizin çileli kişilerini, şileplerde çalışanları yansıtı­ bakıp o berbat gülümsemesiyle gülüyor, sanki derde düşmen­ düşmüş olursa olsun yenik in­ daha konuya girmeden. Selimoğlu’nun, öyküyle ilişkisi ne za­ yor. Kaptaniyle, muçosuyle, ateşçisiyle, aşçısiyle... Bir gemi den zevkleniyor deyyus.» İki kılı birbirine çarpınca bizi ge­ sanı dünyanın bütün sevgi ve man, nasıl başlamıştır? önce, ona değinelim. dünyası yaratıyor Selimoğlu Direği'-Tepesinde Bir Adam’da. lip bulan bir Hızır sanki Bulucu Hızır Salim. Bu, kişileri hoşgörüsüyle kucaklar, özellikle Bunlardan birkaç çizgi verelim : «Prmbe yüzlü, bıyıkları sa­ Bir yazı yarışmasında duyuruyor adını Selimoğlu. Cum­ idealleştirme anlayışı, Selimoğlu’nun öykülerine bir başka çocukları ve... yüceltir kadınla­ rı sarı terlemiş, daha yeni terlemiş, gencecik bir gemici. Ka­ huriyet gazetesinin düzenlediği bir yarışma bu. Adı da, açıdan bakmamızı da gerektiriyor. rı: Erkeğine destek olan, top­ şı kirpiği sarı, elinin üzerindeki tüyleri sarı, karantina fla­ «Yurt Yazısı». Yunus Nadi adına düzenlenen bu yarışmada, lumun en ağır yükünü çeken, ması kadar sarı bir adam.», «Kulakları düşmüş, saçı sakalı Bu gemici gerçeğiyle masal arasındaki ilişkiden simgesel birincilik ödülünü alıyor (1950) Rize’nin Köylerinden adlı günâha ve ayıba sürüklenen ça­ ağarmış, gözleri, kalın sis ardında t ırnaktan olmuş fenerler bir sonuç da çıkıyor. Bu öykülerdeki kişiler, deniz, gemi yazısıyla. «Bacaklarını hamsili sahillerine sokup sırtım ye­ lışkan ve yiğit kadınları. «Ma­ gibi bakan lostromo, derin bir göğtfs geçiriyor.», «İri bir çı­ (özellikle gemi) nedir? Kuşkusuz yalnızca bir durum sapta­ şilim fındık ormanlarına yaslayan» Rize’nin gerçeklerini kıv­ halle karısı» tipi ise hemen tek narı getirip geminin ortasına dikmi'sin gibi bir adam. Göz- ma ya da bir araç değil bunlar. Kişiler, Salim’i, Mehmet aiay ettiği şeydir. Çünkü zaman rak, «horon» lu bir dille yansıtıyor Selimoğlu bu yazısında. Kaptanı, Idris’i, A li’si, Eyüp’ü, Şükri’siyle... toplumdaki çe­ zaman uğraşmasına rağmen Or­ Gerçekleri içinde oluşturmuş, o gerçekleri bir duyarlıkla bi­ lişkileri, kavgayı, yönetimi, yönetileni ve yöneteni, tutkuları, han Kemal’de mizah yoktur;.' çimlemiş sanatçıların bakışıyla karşılaşıyoruz Selimoğlu’nun özlemleri, kurtuluş umudunu, kişiler arasındaki dengeyi ya zekânın bakışıyla değil, yüreğin Rize’nin Köylerine bakışında. Sanatçı, bu bakışı, daha sonra­ da dengesizliği göstermektedir. Denizse karanlık, uzak ve sevgisiyle yaklaşır insanlara. ki öykülerinde de sürdürecektir. 1955’te ilk yapıtını çıkarı­ geniş bir alan, «Bu denizin sonu yok. Git git yine denizdesin.» Hemen bütün roman kişileri­ yor : Kavganın Sonu ve Başı. Bir yanda ekmek, bir yanda Bu, boşluk ve sonsuzluk düşüncesi, kişilerin gerçekleşmez ni hikâyelerinden çıkardı Or­ yaşamak. Bu ikisi arasındaki insanın kavgasına eğiliyor Se­ adnan iinyazar umutlarını simgeler gibidir. Kimi kez, gökteki bir parça bu­ han Kemal. Onun için asıl konu limoğlu, aynı adlı öyküde. Kavganın sonu ve başı bu. Öbür lut bile bir umut kaynağı olur bu sonsuzluk ve boşluk dü­ çekirdekleri, yoğun dram tohum öykülerde ise Rize’ye özlem, gurbetteki insanın duygulanışı, şüncesi içinde. «Başımızın üzerindeki bulut yürüyüp yürü­ ları, etkisi güçlü, yapısı sağlam gemi karanlıklarında kişinin duyduğu yalnızlık ve alabildi­ yüp de bizim köyün üzerinden geçer mi, bizi gören bu bulut ler alabildiğine gerilere kaçmış, kıpkırmızı bir suratın orta­ hikâyelerindendir; ortalama üç ğine uzayan boşluk, bu boşluk duygusu içinde kalan gemici­ bizim köyü görür mü?» Aynı zamanda bu bulut, insanın ya­ buçuk sayfa düşen küçük hikâye lerin, karılarına, çocuklarına duydukları yakınlık, çevresine sında iki mavi nazar boncuğu g;oi gözleri, iki gözün ara­ şam içindeki düşsel mutluluğunu da, hiç gerçekleşemiyecek sından da bir deniz kuşunun, bir nartı ya da albatrosun ga­ lerinde. Verimli emeğinden ede­ sevgi ve mutluluk yayan ilginç, insancıl kişiler, bir kocayla mutluluğunu da simgeler. biyatımızın en çok kazanç alan yaşadığı halde başkalarıyle yatmakta sakınca bulmayan kıyı gası fırlamış burun yerine.» Bu yönden, Selimoğlu’nun ko­ nularında bir kendine özgülük vaı. Bu, kişilere bakış açısında Bir de gemi var bu simgeler arasında, öykülerin geçti­ dilimi, «Orhan Kemal Hikâye­ kenti kadınları, yeni insanlar ve bunları tanıma isteği... gibi s iy le zenginleşti: Erişilmez bir duygusal birikimler ele almıyor. Bu duygusal birikimlerden, da kendini gösteriyor. Gerçekten, Behçet Necatigil’in yargı- ği gemiyi sanki alıp denizin ortasına koymuşlar. Bir kıyıdan siyle söylemek gerekirse, Selimoğlu’nun, «bilinmiyen bayatı ayrılıp oraya gelmemiş gemi, bir kıyıya gitmek üzere de konuşturma ustalığı, en az tas­ acı gerçeklere varmayı deniyor Selimoğlu. Bu gerçek, açık virle tipleri canlandırma yete­ işlediği» ortaya çıkıyor. Bu bilinmeyen gerçek hayat, yaza­ değil. Denizin döl yolundan gelen bir yaratık gibi. Acıların, denizdeki, gurbetteki insanın gerçeğidir. Toplumsal durum­ neği; toplumun her katından ki­ rın yaşantısından ve gözlemlerinden çıkmaktadır. Rauf Mut- kavgaların, mutlulukların, gerginliklerin... olduğu bir uzak lar, bu gerçeklere bağlıdır. Bu izlenimler, çarpıcı gözlemler­ şiler alan gözlem genişliği; in­ luay’ın. «Sait Faik Hikâye Arma;anı’nı kazanan kitabınızda­ ülke noktası. Kimi zaman, insanı, bu geminin direğinin tepe­ le, öyküleşmeye yöneliyor. Bu dönemde Selimoğlu’nda in­ sanın ana sorunlarım olumlu ki bütün hikâyeler, denizcilerle ilgili. Bu konularla kişileri sine çıkaracak kadar boşluklaştıran bir güldürü (komedya) sanları bir ölçüp biçme; daha doğrusu yoğun bir biçimde bir gerçekçilikle yaşatma gücü; insanı tanıma isteği seziliyor. «Orada deniz, martı çığlıkları, hangi gözlemlerle edindiniz?» so usunu şöyle karşılıyor Se­ alanı. Yaşamakla oynayan kişilerin güldürüsü... doğal, vurucu, etkili konular se­ yosun kokusu birbirine karışır, karada mumla arayacağın limoğlu : «Bu, baba mesleğiyle ilgili bir gözlemdir, denizci­ Yukarıdan beri belirtmeye çalıştığımız bu anlam yoğun­ çimi; canlı, yatkın, usta bir bir koku genzini doldurur, ciğerlerini dipdiri eder.» biçimin­ lik mesleğiyle.. Gemilerle seferlere çıkmanın sonucu, deniz­ luğunu, özgün ve değişik; deyişi, yordamı bozan bir anla­ konuşma dili; toplumcu bir sa­ deki deniz gözlemleri, Selimoğlu’nun bir konu yoğunlaşma­ cilerle bir arada yaşamanın... Doğrusu, deniz adamlarının tımla yaratmaya çalışıyor Selimoğlu. ’in deyi­ arasında bulunmanın renkli bir yanı vardı, beni etkiledi bu natçılık sorumluluğuyla tutarlı sına yöneldiğini gösterir. Daha sonraki öykülerinde, Selim­ miyle bu, «deniz gibi oynak ve canlı» öykülerde, «denizcile­ bir dünya görüşü; insanlara sev­ oğlu’nun, insanlara ve olaylara deniz ve gemi açılarından yaşam. Onlar dolu dolu yaşayan insanlardır; güldükleri za­ rin yaşantılarını içten, iyi bir üslup ve canlı bir dille» anla­ man tam gülerler, yemek yedikleri zaman tam yerler, kız­ giyle, ilgiyle, saygıyla yaklaşma baktığım kolaylıkla görebiliriz. Bundan, yazarın konulan iş­ tabiliyor mu Selimoğlu? İçten anlattığına bir şey denemez, tutumu; kısaca kendisinin değil leyişi ve insanlara bakışı çıkıyor ortaya. dıkları zaman tam kızarlar; kısacası yaşamanın hakkını ve­ ama canlı anlattığına katılmak oldukça güçtür. Ya da, Beh­ rerek yaşarlar.» Bu gerçek kişilerin yanında bazı kişileri de halkının, yurdunun yazan ol­ çet Necatigil’tn vardığı sonucu gerçekleştirebilmiş midir? mak bilinci. Kavganın Sonu ve Başı’yle Direğin Tepesinde Bir Adam düş gücünden yarattığını söylemektedir yazar. Necatigil’in, «bilinmeyen hayatı işleyen, benzerlerini oku­ arasında on dört yıl var. Bu on dört yılda Selinaoğlu neler Bütün bu deniz ve gemi gerçeğinin içinde, kişilerin ma­ madığı» bu öykülerde, «yalınlık içinde, kıvrak renkli bir an­ yapmış? öyküsünü nasıl bir aşamaya vardırmış? Öykücülü­ salsı yanlarının araştırıldığını da görüyoruz. Onlar, bir yer­ latım» yaratılabilmiş midir? Birkaç Örnekle, bunu belirtme­ ğümüz, bir açılma, gelişme döneminde. Daha doğrusu bir de yalnızca düş kuran kişiler gibi görülüyor. Sözgelimi, ye çalışalım «ölüm - dirim savaşına çıkmış iki boğa gibi bunalımdan kurtulma çabalamasında. Bu çıkışta, eski öykü­ Tcşil Altın adlı öyküdeki îdris, böyle bir kişidir. Kişilerin adanı.» (S 20) cümlesinde, «iki boğa gibi adam» ın, «boğa cülerin katkısı daha büyük. Sözgelimi, Oktay Akbal’ın iç- gerçek yanını bir yana iten bir anlatımla oluşan masallaş- gibi iki adam» olması gerektiği ortadadır. Şu cümledeki yan­ gözlemden geniş ölçüde yararlanarak oluşturduğu anı - öy­ tırma, Zeyyat Selimoğlu'nun kişiliğinin, üzerinde durulması lışlıksa, anlaşılmayı engellemektedir: «Dakikalar böyle uza- küleri, bir kendine özgülük taşımaktadır. Necati Cumalı’da, gereken bir yanı. Gırtlağından ekmek geçmeyen kişi, gerçek J'P gidedursıın yenişemeden, öteden, ambar yakınlarından, Türk öyküleri bir konuda yoğuşlaştırmayı gördük. Anadolu kadı­ başlangıcın masalıdır. «Ve yıllar öncesi, çarşıdaki aşevinde ağır ağır yürüyerek Hızır Kaptanın yaklaştığı görülüyor.» nının cinsel sorunlarını bir çıplak gerçeklikten kurtarıp ona gırtlağından lokma geçmeyen adam, altınları zerre zerre (S. 20). Burada, Hüseyin'le Kadir’in yenişememest söz ko­ Kültürü bir beğeni (estetik) katıyor yalın anlatımıyla Cumalı. Mu­ öğürüyordu gırtlağında. Öldürdüğü adamın gırtlağı yerleş­ nusu. Oysa «dakikalar» ın yenişemediği anlaşılıyor cümleden. zaffer Buyrukçu’nun romana çevrik öykülerinin, günübirlik miş gırtlağına, lokmayı geçirmiyor. Tam da kusamıyor adam Şu cümleden de neyi anlamamızın istendiğini kestirmek de bir konuyu evrenselleştirme gücü var. Mehmet Şeyda, öykü­ lokmasını, çünkü kusmak rahatlatır, aşevindeki adam kuşa­ oldukça güçtür : «Gölgeler kımıldıyor; sinsileşmiş ayak ko­ sünü, gerçekçi bir psikoloji ile oluşturuyor. Adnan özyal- tılıyordu, öğürüyordu, çiiııkü ölünün gırtlağı yerleşmişti gırt­ kuları dalgalanıyor havada ekşimiş tüm bayraklar ve gemi­ çıner’in soyutlamak öykülerinin bir gerçekçi - toplumcu so­ lağına, ne yutan, ne de kusan bir gırtlak, öğüren bir gırtlak Pertev Naili Borafav nin başaltı ekşi İnsan kokuyor salamuraya yatmış insanlar runu yansıtmaya yöneldiğini görebiliyoruz. Her sanatçının yalnız.» gibisinden abartmalar, haksızlığa karşı duyulan öf- AZ GİTTİK UZ GİTTİK ançuez kutularında yanyana sıkışık nasıl durnr ya balıklar aynı öyküyü yazmayı amaçladığı dönemi aştığımızı sanıyo­ 15 LİRA rum. Zaman zaman, Sait Faik etkisinde yazılmış etkisini öyle insanlar keskin tuzlu ançuez.» (S. 96k Sıkça rastlanan uyandıran Selimoğlu’nun öykülerinde de bir kendine özgü­ buna' benzer örnekler çoğaltılabilir. Belki bunların önemsiz lük söz konusudur. REGIS DEBRAY olduğu üzerinde durulacak ama; öykü, her şeyden önce bir Selimoğlu, açık deniz gemicilerinin yaşantısına yöneliyor dil sanatıdır. Cevdet Kudret Direğin Tepesinde Bir Adam’da topladığı öykülerin tümün­ ZAMANE DELİKANLISI K A R A G Ö Z OÇ CİLT de. Bu öykülerde çevre, deniz ve gemi’dir. Daha çok da ge­ «Gerçekle çağrışımı ustaca bağdaştırma» yönünden güçlü Genç devrimcinin Türkiye'de ilk defa yayınlanan 55 LİRA mi. Bu çevredeki insanların kavgaları, serüvenleri, mutlu­ soyutlamalara giden, insanı zihinsel gerçeklemelerle yansıt­ hikâyeleri (6 lira) lukları, dostlukları, düşleri, esprileri... «Ben açık deniz mayı amaçlayan Zeyyat Selimoğlu'nun sanatında önemli bir adamlarını anlatıyorum. Onların ne yaptıklarını, ııe yapma­ KEMAL AHMET kusur olarak görüyoruz bu dil pürüzlerini Bu nedenle de­ dıklarını. Deniz adamlarını anlatmam, uydurmacılık, özenti Metin And değildir. Onların arasında yaşadım uzun şiire; onların bu ğindik bu soruna. Bunun yanında, yoğun ve kıvrak bir an­ hikâyelerin insanları olarak ele alınması, başka bir yazara S0KAXTA HARP VAR latımla geliştirdiği bölümlerde bir dil beğenisinin bulundu­ OELENBKSELTÜRK özenmek ya da benzemek için değil, onları yakından tanıdı­ Nazım Hikmet’in ilk yayınlandığında «yılın en güçlü ğunu da sözlerimize ekleyelim. TİYATROSU 25 LİRA ğım içindir» diyor bir açıklamasında Bu belli bölgelerdeki ve gerçekçi eseri» dediği roman. (5 lira) açık deniz insanlarının anlatılmasını da bir yenilik olarak Zeyyat Selimoğlu. Salt Faik Hikâye Armağanı’nı kazan­ bilgi yayınevi niteliyor Selimoğlu ■ «Aldığım karakterler, vani ele aldığım HABOKA KİTABEYİ P-K 6 - Beyazıt - İstanbul dı. Direğin tepesinde bir öykücü olduğundan mı bu sonuca insanlar, hizd» işlenmiş kişiler değil, açık dem? insanları varıldı? Edebiyat çevrelerimizde açılan tartışmanın sonu­ Sonra, bölge bakımından... Karadeniz Bölgesi de bizde pek (Cumhuriyet Ek: 21) cunda varılacağını sanıyorum, kesin yargılara. ^ Temmuz 1970 3 Cumhuriyet SANAT EDEBİYAT

Mikis Theodorakis su özgürlüğe sürüldü Bir gün, bir uzun gün hep denize baktık Kızılcahamamlı bir pirinç Miller ve ağırlıklar bitti Tülbentler, yazmalar, krepler Gelip geçmeler bitti, gemilerin Hep sudur Beyaz ve kocaman gövdeleri Askerin son defa memleketine baktığı Gözün kahverengi suyuna geldik. Yüzünü çevirince bir bardak gibi düşüp kınlan memleket Ve gemilerin ağır ağır limanlardan çıktığı Palamutlar yaktık, çalılar, her zamanki gibi Ah sudur. Süsledi bizi bu ufak değişiklik Çok ağır bir şeydi gün dörtgenleri üstümüze düşen Bir gün, bir uzun gün bir aynanın önündeyim Aydınlıktan kopan aydınlıktan kesilen Kirpikler ve saçlar bitti Ağır mı ağır Gövdem duvara sürte sürte inceltilmiş bir nesne gibi Kaldık ne kadar kaldıksa böyle Dalgın ve uzun Sonra gün diye bildiğimiz ne varsa akıtıldı Uzun ve sisli Duvarlar, sarmaşıklar, evler akıtıldı Ben ki gövdemle tattım gövdemi, iyi bilirim Güneşler, hizarlar, kıymık taneleri Bir hurma, bir başdönmesi Vinç sesleri, çekiç sesleri bir bir. Kokusu başdönmesinin Güzel kaplar aldım bu yüzden, ne kadar güzel kap varsa aldım Sokağın bitiminde dönüp arkama baktım Bilmek için suyumu Her şey nasıldı diye Ve hazırlıklı değildim ve bildim Sundurma hazin Ben suyun bir dakika durduğu Çarşı kararsız Fotoğraf: Güneş KARABUDA Durunca boğulduğu bir yerdeyim. Düzlerde yarlarda tepelerde irdenbire öğrenmiş salıve­ Kurtlar, tavşanlar, yılanlar erimekte nik parçalar, oratoryalar, bale ku, manevî işkenceler arasında Bir kilimi yere sermek kadar güzel ne var rileceğini. Hapishane revi­ müzikleri, Zorba ve ölümsüz ise, işkence edilen başka tutuk- Herkes bir ayakkabıyı bir yanından onarıyor sanki Sonra püsküllerini düzeltmek kadar B rinde dolaşırken yeniden top gibi filimlerin müzikleri ve bir luların çığlıklarını dinletmek, Meltem belli belirsiz bir şeyleri kıpırdatıyor lama kampına gönderileceğini halk operası var. 1957'dc Mos­ çok küçük hücrelerde tecrit, ö- Gözümü kapatıp baktığımda Y a sofraya dilim dilim kesilmiş bir domatesi koymaktaki görkem söylemişler. Sonra birden karı­ kova'da altnı madalya, 1959’da lürale tehdit, uydurma infazlar, Kamyon sürmek yükünü bilmeden sı belirmiş karşısında. Aileden Sudur gün. Amerika Birleşik Devletlerinde çırılçıplak soymak, zorla bildiri Ve ikimiz bir akşamüstü sırasında birine bir şey oldu diye düşün­ Copley ödülünü kazanmış. Ama imzalatmak gibi şeyler var. müş. Ya çok kötü, ya çok iyi bir onun asıl başarısı, halkın sevgi Theodorakis’e fizik işkence ya Ah sudur, ne yandan baksam sudur Ve akşamüstünün Anadoluya giden bir otobüs gibi kalkması sırasında şey. Belki de hasta olduğu için lisi olmasını sağlayan eserleri, pılmamış. «Bu görevimi 1948’de Suyun imgesi sudur Dağlarda, tarlalarda, köprü altlarında evine bırakılacağını sanmış. Son halk havalarından yararlanarak yerine getirmiştim», diyor kendi Sazların, taşların, yosunların arasından geçerek ra karısı M. Servan - Schreiber- bestelediği türküleridir. Bu tür­ si. «O zaman Makronissos’a sü­ Trenlerin kalktığı her yerde le tanıştırmış kendisini. Paris’e küler faşist darbe gelinceye ka­ rülmüştüm. Sonra on yıl has­ Bavullar sudur Bir akik gibi yansıyaraktan hem de gideceğini öğrenmiş. Karısı ile dar bütüıı kahvelerde ve meyha talıktan kurtulamadım. Bu kez Bir gün bir Erzurum çalkantısı Kırmızı bir karpuzun doğum sancısına iki çocuğu da ertesi hafta katı­ nelerde çalımyormuş. Theodo­ oldukça tanınmış biriydim: böy Öbür gün bir Konya pası Su akar ben akarım lacaklarmış ona. Bir Paskalya rakis bu türküler için Seferis ve İçlerini ya lıemen öldürüyorlar, armağanı diye düşünmüş. Üç Ritsos gibi Yunanistan’ın en bü ya da pek dokunmuyorlar. Elbet Manisadan görünen İstanbul kıyılan Ben akarım su akar yıldır yargılanmadan bekleyen iki yük ozanlarının şiirlerini kulla­ bir de manevî işkence var. Be­ Çantası açık duran bir kadının anısı ve Vakit yok bakışmaya bin tutuklu varken, on dokuz narak geniş halk yığınları ile e- nim çektiğim işkence yakalan­ budak boyası yıldır hapiste yatan hasta, yaşlı debiyat arasında da şaşırtıcı bir mamla başlıyor. Beni aradıkları Ardahanlı bir kartal Günlerden suya. siyasi mahkûmlar varken kendi­ yakınlık kurmayı başarmış. yerde iki saat kadar bir piyano­ siyle birlikte üç yüz kişinin sa­ 21 Nisan 1967 darbesi Yunanls nun arkasına gizlenmek zorunda lıverilmesinin dünyanın ve özel­ tandaki bütün sanat ve kültür kaldım. Küçük bir fare gibi. Çev likle Avrupa Konseyinin gözünü hayatıyla birlikte Theodorakis’in remde dolaşan polisleri kurtlar boyamaktan başka ne amacı o- de yaratıcılığını kısıtlamış. Rit- gibi görüyordum. Sabah saat lur diye düşünmüş... Hikâyenin sos, Kulufakos ve daha birçok üçe doğru yakalandığını zaman, bundan sonrasını biliyorsunuz­ başka yazarla sanatçı Yaros’a, Le- korkudan tirtir titriyordum. Üs dur. Ünlü Yunan bestecisi Mi­ ros’a ya da bir başka adaya siirül tümde ne varsa, çıkarttırdılar. kis Theodorakis Fransa’nın haf­ müşlcr. Tlıcodorakis’in kendisi bu Ellerimi bağladılar., işimi he­ talık Express dergisinin eski baş men orada göreceklerinden hiç yazarı Servan - Schreiber’in ara kuşkum yoktu. Yalnız bunu na eılığı ile Yunanistan’daki faşist sil yapacaklarını bilmiyordum. Yaşayan cunta tarafından serbest bıra­ Bir pantolon istedim...» Polis­ kıldı ve Paris’e gitmesine izin ler daha sonra kendisini öldüre­ verildi. Bu arada, Servan • Sch cevat ceklerini söylemişler, ama mane­ reiber, Tlıeodorakis’in eski si­ vî işkencenin bir çeşidiymiş bu. yasal inançlarından vazgeçtiğini Sonra hücre tecridi başlamış. Büyük Türk şairi Yunus Emre’nin Eskişe­ 6öyliyerek ortalığı bir güzel ka çapan Avcrof hapishanesinde işkence rıştırdı ve besteciyi az çok tanı­ edilen öbür tutukiularla, oraya hir’de, Sarıköy’deki mezarı 24 Mayıs 1970 yanları epeyce şaşırttı. Ama çok çok yakın bir doğumevinden ge­ Pazar günü, yeni yaptırılan kabrine taşındı. geçmeden, bunun, kendi reklâmı len çığlıkların birbirine karıştı- ■ Yapılan törende Millî Eğitim Bakanı Prof. Or­ m yapmak için en son Amerikan ğını duymuş. «Herkesin güneş­ buluşlarını büyük bir ustalıkla lenmek için gittiği Yunanistanda han Oğuz, bir Yunus Emre Enstitüsü kurula­ kullanan Servan • Sclıreiber'in turizm ve işkence yanyana gidi cağını ve Yunus’un şiirlerinin Bin Temel Eser bir numarası olduğu anlaşıldı ve yor» diyor Theodorakis. «Batı dizisinde bastırılacağını bildirdi. Çevre köy­ Thcodorakis’in özgürlüğe kavuş aduıa, NATO adına, uygarlık a- lerden gelen binlerce kişinin izlediği törende ması olayı da biraz unutulur gi dına işkenceye uğruyor insanlar. bi oldu. Görünüşte âsayiş berkemai. Po K/’hmet Önder, Halim Baki Kuntpr, Abdül­ Mikis Theodorakis 1967'nin lis para getirdiği için güler yüz baki Gölpınarlı, Müjgân Cumbur konuştular. le karşılıyor turisti. Ama du­ Ağustosundan beri tutuklu bulu karanlık dönemi sürgün olarak 2.« Bu sayfada Abdülbaki Gölpmarlı’nın konuş­ varların gerisinde inleyen insan­ nuyordu. Suçu, devrimci bir po tuna köyünde, Oropos ve Avcrof masını sunuyoruz. litika ve sanat adamı olmaktı. ların varlığından haberli olmala­ hapishanelerinde geçirmiş. Bu rı turistlerin bir ahlâk borcu. Toplumcuydu. Yurdunu sevdiği süre içinde ancak beş on tür­ Biz Nazizme karşı İngilizlerle için toplumcu olduğunu söylü­ kü ve Ölümsüz (Z ) filminin mü yordu. İkinci Dünya Savaşında omuz omuza savaştık, Nazizmin ziğini besteleyebilmiş. Ama 21 Sayın Yunus-severler, aziz Es­ yer alamaz. Yunus İse, bu şiir­ Direniş Hareketini toplumcular kökünü kazımak için, toplama nus’tur. Ve bu, Bursa’da med- Nisan 1967’den bu yana Yunanis kampları olmasın, işkence olma kişehirliler, fundur. de sevgilisini anlatırken, başlatmıştı. Almalılara karşı ilk tan’da sözü edilmeye değer hiç Yunus’un hatırasını anmak, savaşanlar toplumcular olmuştu. sın diye. Şimdi İngiliz, Ameri­ Yunus’un adına makamlar ya­ bir yazar bir tek kelime' bile kan, Fransız malzemesi kullanı Yunus’u söylemek, Yunus’u pılmıştır, birçok yerlerde. Bu «Sıfatın arılığı bulguru nohut Theodorakis işte bu yüzden on yayımlamamış. Kitapçılarda da­ anlatmak çok zor bir şey. Yu­ gibi lara katılmış, daha sonra Mark­ yorlar işkence yapanlar.» makamlar Yunus’un gezdiği yer ha çok yemek kitapları, bahçe- nus, bir olgunluk, bir daimi iki kaşın yay alnın gencaya sist - Leninist öğretiyi inceleye­ Theodorakis, Ritsos ve öbür sa lerdeki anılarını canlandırır, ya cilik, köpek bakımı ve benzeri yaratılış örneğidir. Yunus beşe­ verir sadak» rek Yunan halkının ancak sosya natçılarla aydınların tutuklanma hut bazıları da İbrahim Hak­ konularla ilgili yayınlara ve tu­ lan, adalara sürülmeleri herhan­ riyetten tanrısal varlığa biirü- kı 'nm -Allah rahmet eylesin- list bir düzenle kurtulabileceği­ diye tam halk unsurunu almış, «Sultan Seyyid Necmeddin, na’dan ve Sadi’den tercümeleri rist kılavuzlarına rastlanıyor. gi bir sanatçının özgürlüğünün kı nüş, kulluktan iradesini, ihti­ Hasankale’nin Tuzcu köyünde ne inanmıştı. 1963 yıhnda arka­ işlemiştir. Fakat Yunus Emre Fakih Ahmed Kutbeddin bulunan, Iran ve Yunan mitolo­ Yunanlılar yazarlar arasında ö- sıtlaııması olarak düşünülmeme­ yarını Tanrı irade ve ihtiyarına icadettiği gibi bir rüyaya daya­ daşı solcu milletvekili Dr. Lam- lenler olduğunu, ama yenilerinin veıiş, mecazi aşktan tanrısal bundan sonra öyle bir hal al­ jisini bilen ve bu bakımdan bir brakis, Selanik’te bir mi­ li. Cuntanın bu davranışı, emper nan kabirlerdir Yunus Emre'- Meviâna Celâleddin ol kutb-ı doğmadığını söylüyorlar. aşka dönüş, fanilikten bekaya mıştır ki artık o, güzelden gü­ cihan kanı» halk şairi olmadığı halde halk­ tingde öldürülünce, Theodora­ yalizme karşı savaş verebilecek zelliğe, mecazdan gerçeğe bağlı­ Tutuklanan sanatçı ve aydın­ bir halkı en militan önderlerinden eriş, benlikten, bencillikten ge­ tan ayrılmadığı, halka kalkın kis, «Lambrakis Gençlik Hare lara yapılan işkence konusun­ dır. Tanrısal aşka bürünmüş­ yoksun bırakma amacını güdüyor çip kendini topluma adayış sem diye ağlayan, gözyaşı döken Yu­ diliyle hitap ettiği için halkın keti»nin kurulmasına vardım et da «Uluslararası Genel A f» örgü tür: apaçık. Türküleri halkının ezbe­ bolüdür âdeta. Yunus Emre şairi olan Yunus’un ayaklan miş ve bu hareketin önderi ol­ tünün yayımladığı raporda ayrın nus böyle bir söz söylemez. Bu rinde olan bir sanatçı, Yunanis­ öyle bir varlıktır ki bu varlı­ yeryüzündedir. Ve isteği daima muştu. 1964’te ise EDA Partisin tılı bilgi, veriliyor. Fizik işken­ «Dost senin aşkın oku key katı tan'ın bir Amerikan üssü oldu­ ğın benzerlerini gerçekten de söz Said Emre’nin bir şiirinde­ den milletvekili seçilmişti. celer arasında falakaya çekmek, taştan geçer ileridedir. Onun şu beytini an­ ğunu, Amerikalıların bu üsde bir insanlık tarihinde pek güç ve sa ki bir beytin bölünmüş bir par­ Theodorakis devrimcilik gele çeşitli cinsel işkenceler, süngüle Aşkına düşen kişi can ile baştan makla en gerçek karakterini polis devleti kurmak için birbu- yılı bulabiliriz. Yunus feyzini geçer çasıdır. Gene güya Cenab-ı Mev- neği zengin Giritli bir aileden ge mek. kafaya vurmak, çırılçıplak çuk milyar dolar harcadıklarını, Mevlâna’dan almıştır. Kendi sil verdiğimizi sanıyoruz. liyor. Atina ve Paris Konserva­ soyarak dövmek, kolları bağla­ Dün ü günü zar olur aşkın ile lâna demişmiş ki: «Meratib-i ma Onassis, Niarkos gibi kapitalist­ Şilesini kendisi anlatırken, tuarlarında müzik eğitimi gör­ yıp asarak bekletmek, tırnak yar olur neviyeden hangi mertebeye git- lerin ve onların gerisindeki Shell, Endişesi sen olan cümle cihan­ «Ben Ay’ımı yerde gördüm ne müş. Besteleri arasında senfo- sökmek, yakmak, elektrik şo- «Yunus’a Tapduk’tan oldu, hem tiysem önümde koca bir Türk- Pechüıey ve benzeri şirketlerin Barak’tan Saltuk’a dan geçer isterim gökyüzünde kime hizmet ettiklerini anlatma­ Cûş kıldı çünkü bu sır, ben Aşkına düşenlerin yüreği ya­ menin izini geçemedim.» Bun­ Benim yüzüm yerde gerek, ba­ ya başladı mı, bugünkü koltuk­ nice pinban olanı» nar olur dan maksadı da Yunus’muş. Bu na rahmet yerden yağar.» larını korumak için Amerikalıla­ Yayımlandığı her ülkede «KADIN» anlayışım abdülbaki Kcndüyü saııa veren düğell iş­ da Esrar-üt-tevhid’inde Ebu ra uşaklık etmek zorunda olan der. Yunus’un birçok şiirinde ten geçer altüst eden dev eser: albaylar da elbet bir kolaylık dü andığı Tapduk Emre, Barak Ba­ Dünyanın mahabbeti ağulu aşa Said Ebülhayr’ın Bayezid-i Bis- Çocukluktan yaşlılığa kadar şünecekierdir. Theodorakis’e gö­ ha’nın; Barak Baba, Sarı Sal- benzer tami için söylediği bir sözdür. gölpınarlı Ve X V II. yüzyılda Köstendilli SIMONE DE BEAUVOIR re, durumu asıl güçleştiren de tuk’un; o da Seyyid Mahmudu Âhırın sanan kişi ağulu aştan albayların CIA ile tam bir işbir­ Hayrani’nin halifesidir. Mah­ geçer Süleyman Efendi Bahr-ül-vilâye’ ye yazmış, mal bulmuş mığrıbî liği içinde olmaları ve Altıncı mudu Hayrani, Meviâna Celâ- Başında aklı olan ücret ile iş gibi bazı adamlar da bunu nak­ ÜMfRdl Filoya güvenmeleri. Bizim de leddin’den feyzalmıştır. Yunus’ etmez nin kabrim Hacı Bayram’in letmişler, çengelsakızı gibi çiğ- pek yabancısı olmadığımız hikâ­ un silsilesi, kendisinin, şeyhi olup 815’te vefat eden Hurilere aldanmaz göz ile kaş yeler... tan geçer» neye durmuşlardır. «Meviâna Hüdavendgâr bize Hamid-i Veli burada (Sarıköy’- Zaman zaman Yunanistan’dan der ve aynı zamanda, SEYFETTİNf BÜTÜN ESENLERİ de) ziyaret etmiştir. Lâmii 920’ Kendisini ferdiyetten toplu­ gelen gözlemcilerin anlattıkları nazar kılalı de Nefahat’mda Yunus’un bu­ ma veren, güzelden geçip güzel­ Anın görklü nazarı gönlümüz «Işkın aldı benden beni bana E F R U Z B E Y şeyler, Yunaıı halkının albayla­ rada medfun olduğunu söyler; liğe vurulan; kin, garaz gibi kü­ TAMAMI üç cilt olarak ÇIKTI aynasıdır» seni gerek seni rın rejiminden şikâyetçi olmadığı Taşköprüzade’nin Şakayık-ı çüklüklerden sıyrılıp insan sev­ 2 Ben yanarım dün ü bana seni PAYEL YAYINEVİ — P-K- 889 İSTANBUL izlenimini bırakıyor insanda. Tlıeo Numaniye’si burada olduğunu gisine ulaşan Yunus, aynı za­ KAHRAMANLAR doıakis, kendisiyle Mayıs avında dediği gibi Meviâna Celâleddin’e gerek seni» varır. söyler. 900 H. ye kadar gelen manda gözünü yumup hayal âle­ HER CİLT 10 LİRA BBC Radyosunda yapılan bir ko­ bütün bu kaynaklardan başka mine dalmamış, gerçekten hiç Onu her şehir, her belde diye gerçek sevgiliye yönelir. bilgi yayınevi Reklâmcılık Ek: 1744 — 24 nuşmada bu konuyla ilgili olduk kaynaklarda, yani XVI. Milâdi ayrılmamış bir şairimizdir. Mü­ ça aydınlatıcı bilgi veriyor: Theo nasıl kavramak, kendine malet- Aziz Hüdai Efendi, Vakıat’ta yüzyıla kadar Yunus’un başka kemmel bir tahsil gören. Mevlâ­ doıakis’e göre halkın albaylardan mek isterse, gayet gariptir çe­ şeyhi Ülfade’nin Yunus’u cen­ şitli toplumlar da onu kendisi­ bir yerde yattığına dair bir tek nete tariz ettiği için kınadığını memnun olduğunu sanmak kadar belge yoktur. En eski belgeler­ büyük bir yanılgı olamaz. Eğer ne maletmek ister. Albülkadir-i söyler ve «Sun’u hoş görmemek, den biri olan ve en eski nüshası Faşist Cunta yönetiminde yal­ Geylâni’yi övdüğünü söyleyen­ saııii hoş görmemektir.» der. DOĞAN YAYINEVİ SUNAR ler onun Kadiri, Bektaşi Vilâyet sayın Necmeddin’de bulunan nız aydınların özgürlüklerinin Halbuki Yunus Emre burada Mevhub-ı Mahbub Baba Yusuf-u kısıtlandığı sanılıyorsa. bütün namesi onun Hacı Bektaş müri­ pek ince bir meseleye dokun­ TEKELCİ KAPİTALİZM Hakiki’nin kitabı, Yunus’un bu­ halkın da tam bir baskı altında di olduğunu. Emir Sultan sâ- maktadır. Hz. Ali der ki, «Öy­ Paul A. Baran - Paul M- Svveezy 20— i£¥@canı îikleri, Emir Sultan’ı öven bir rada yattığını yazar. Baba Yu­ le bir toplum vardır ki Allah’a olduğu İliç bir zaman unutulma­ suf 918’de vefat etmiştir. ULUSLARARASI İKTİSAT malı. Aydınlar halkın sözcüleri, şiiri dolayısiyle Emir Sultan cenneti kazanmak için ibadet 1 Yunus Emre hakkında söyle­ Charles P. Kindleberger - Doç- Dr- Necdet Serin öncüleri oldukları için okkanın hulefasından bulunduğunu söy­ eder, bu tüccar ibadetidir; bir yeceğimiz sözleri özetlerken şu­ Cilt: 1 20— cilt: 2 35— altına gidiyorlar. Ama bugün Yu lerler. Halbuki Yunus Emre’­ başka toplum vardır ki, cehen­ nu diyebiliriz ki Yunus Emre uaıı ıstaııda kaç insan gece yarısı nin ebediyete göçmesi 720 H. nem korkusundan kulluk eder, sevenler gerçekten bir tekâmül hayalı 10 P an Pazarı - Vay Kurban . Hayvanlar ve : yatağından alınıp götürüleceği dedir. Emir Sultan Hz. 833’le bu da kölelerin kulluğudur. Bir yaşamıştır. Sürekli, olarak geliş­ GIDfc insanlar - Fikret Otyam 15— korkusu olmadan yaşıyabiliyor? vefat etmiştir. Bu tarihte vefat üçüncü bölükse Tanrıya şük­ miştir. Ondaki aşk, mecaziden Sonra sendika özgürlüğünün ol­ eden bir zatın türbesinden retmek içiıı ibadet eder; hür­ İlâhiye dönmüştür. Meselâ, AMERİKAN BELGELERİYLE AMERİKAN EM­ okusun... maması. Yunanistanda işçi ücret sözeden Yunus, bizim Yunus lerin ibadeti hudıır işte.» Emre’miz olamaz. Onun adına Yunus bunu söylemektedir. PERYALİZMİNİN DOĞUŞU İcriııde her yıl yüzde üçle dört «Kerem et bir beri bak nikahı İdeal Kitaplık arası bir düşiiş var. Eskiden her dayanan, onun İzini izleyen, gön Gerçi bazı taşkın sözleri vardır. 2. Bası Türkkaya Ataöv 7-50 lünü ona veren bir başka Yu- yüzden bırak M0QQP. Serisi’nln yıl yiizde onla yirmi arası bir Cezbe âleminde söylenmiştir. DOĞUDA DEĞİŞİM VE YAPISAL SORUNLAR Ayın ondördii müsün balkurur Fakat bunlarda bile bu sözlerin 4. heyecan fırtınası artış olurdu. Özgür sendikalar İsmail Beşikçi 12-50 yüzde yaııak kendisinden olmadığını, kudret olmadıkça böyle bir artış nasıl Sol ağzından keleci yüz bin sağlanır. dilinin söylediğini bildirerek sı­ TÜRKİYEDE KAPİTALİZMİN GELİŞMESİ VE ı * -, _~JB şiikrane ile nırdan çıkmamayı gözetir; nite­ Mikis Theodorakis artık hapis­ Destur gelsin taşraya söylesin İŞÇİ SINIFI şişedeki te değil. Aıııa anayurdundan u- kim Mevlâna’nın da buna ben­ dille dııdak Kurthan Fişek 6— zakta. Bu yüzden kendisini özgür aziz zer sözleri vardır. Otuz iki mirvari mercana diz­ Yunus’a bazı yersiz yakıştır­ SAĞCI DÜŞÜNÜŞÜN KRİTİK TARİHÎ saymıyor. Bir zamanlar Nazllcriıı miş gibi mesaj toplama kampı olarak kullandık nesin malar yapılmıştır: Mevlâna’ya Adam Şenel 12-50 IVILEKETİN Kıymeti dürden üstün yaraşır gitmiş de demiş ki; «Sen mi lan adalara sürülen arkadaşlarını inciden ak» ÇİN’hı SÖMÜRGELEŞMESİ VE AMERİKA’nın kurtuluş gününü onurlu bir ses­ yazdın Mesnevi’yi?» Meviâna «Evet» deyince, «Çok uzatmış­ ASYA POLİTİKASI sizlik içinde bekleyen balkını dii h o p t S« n a m diyen Yunus, görülüyor kİ bir süııiiyor. Bu kurtuluş için yurt dı 12.5 LİRA maddi sevgiliye hitabetmektedir. sın. Ben olsaydım (Ete deriye John K. Fairbank 15— büründüm - Yunus diye görün­ şında kendisi gibi sürgün olan Fakat bu şiirde dikkat edilecek * N A M U S G A Z I düm) derdim» demiş. Bunun ÜNİVERSİTE SORUNLARI Yunanlıları, yeryüzünde alın te­ 7.5 LİRA çok ilginç birşey vardır: Hiç hiç aslı yoktur. Prof- S- L- Meray 5.— rine ve insanca yaşama ilkesine » G O L K R A L I bir vakit Divan şairlerimizden DOĞAN YAYINEVİ saygı duyan herkesi işbirliğine çn 15 LİRA birisi divanına bulgurun, no­ Meviâna biidavenâgâr bize na­ ğırıyor. Türküleri şimdiden lıiı hudun temizliğini almamıştır. Cemal Gürsel Cad- Yeni Acun Sok- 3/C .Genel Dağıtım BATEŞ bilgi yayınevi zar kılalı Tel: 19 27 72 Cebeci — ANKAKA çok insanın ezberinde. Hattâ bunu görmemiştir de. Onun görklü nazarı gönlümüz Bir gün elbet bu liirkiilpr eaR- Bulgur, nohut onlar için ede­ aynasıdır» Cumhuriyet — 22 rılır poiissiz ve copauz bir alanda. biyat alanına giremez; şiirde diyen, vefatından sonra, Cumhuriyet Ek: 20 4 Cumhuriyet SANAT EDEBİYAT £ Temmuz 1970 William Wylerla konuşma

Atilla DORSAY

İNEMAYA 1920'lerde başlamış kuşaktansınız, «Çöl io- ve düşünceleri hatırlanan canlı, dost bir anıdır. zu»nu «Delil»ı, «Yalnız tıızaksı hatırlamamanız müm­ S kündür. 1930’Iarda gördüğünüz filmlerden, «Çıkmaz — Niye son yıllarda az film yapıyorsunuz, William sokakxta N e w -York gökdelenlerinin gölgesinde fakir ço­ Wyler? cuklarının acıiı yaşamım, «Jesebel» de 1860’lann bir Gü­ — Az film yaptığımı sanmıyorum. Bir film, asgarî bir ney Amerika kasabasındaki salgın öyküsü boyunca Bette yıllık bir hazırlığı gerektirir. Senaryo ve dekupaj üstün Refik DURBAŞ Davis’in soğuk, mağrur bakışlarını veya «ölm eyen aşk» de uzun uzadıya dururum. 6 ay kadar da, çekim ve çekim ta, Emily Bronté’nin kadınsı duygululuğuyla yoğurduğu sonrası için koyun. Her filmden sonra, 6 ay dinlenirim. büyük sevgi öyküsünde ebedileşen Merle Oberon ve Lau­ Böylece, 2 yılda bir film yapmak, benim için normal bir rence Olivier’nin yüzlerini hatırlamanız, ihtimal cfışı de­ çalışma temposudur. ğildir. 1940’larda, çocukluk yıllarında sinemaya gitmeye ■ HALKIN DOSTLARI (Ha­ — Hollywood's 1921’de gittiğinizi, birçok kısa filmden başlamış benim kuşağımdansamz, çocukluk günlerinin ziran 1970 - Sayı 4) Ataol Belı- sonra, sesli filmle birlikte uzun filmlere başladığınızı bi­ sisli anıları arasında, veya daha sonra, bir sinematek veya ramoğlu, günümüz şiirinde yü­ liyoruz. Böylece, 50 yıldır sinemanın içindesiniz. Hâlâ ay­ Quartier Lâtin salonunda edinilmiş daha yakın anılarda, nı tutkuyla bağlı mısınız sinemaya? rürlükte olan akımların ge­ «öldürünceye kadar» da yine Betle Davis’in ölmekte olan — Sinema öyle bir serüvendir ki, 2 günü birbirine nel bir tanımlamasını yapı­ kocasının yalvarışla»!na aldırmadan, koltuğunda, kımıltı- benzemez. Sizin deyiminizle, aynı tutkuyu nasıl sürdüre­ yor. Bunlardan «ikinci Yeni» ve sız oturduğu o çıldırtıcı sahneyi, «Mrs. Miniver» de, dün­ bildiğimi, bu açıklar sanırım. «Mekanik Toplumcular» dediği yanın öbür yarısını sarsan bir savaş sırasında kendi gün­ — Sinema anlayışınızda, hiç bir zaman, biçimi, bi­ akımların artık işlevlerini yitir­ delik yaşamlarını sürdüren bir Amerikan ^ailesine, kaçak çimsel kaygıyı ön plâna almadığınız biliniyor. Hattâ, — Politik sinema yaptım. «Mrs. Miniver», politik bir diklerini, bugün için bir geçerli­ bir Alman’m getirdiği allak-bullaklığı, veya hemen savaş André Bazin’in, «W yler mis-en-scéne’inin, mis-en-scéne’i filmdi. Amerika’nın savaşa girmesini gerekli buluyor­ likleri kalmadığını söylüyor. ertesi, savaş kahramanının topluma uymaktaki güçlükle yok etme çabası» olduğunu ileri süren bir incelemesi var. dum. Savaş için bir filmdi bu. Bugün, bu konuda bir «Şiirleri birbirinden ne kadar rini veren «Hayatımızın en güzel yılları» mn sadeliği al­ Ne dersiniz? film yapacak olsam, savaş aleyhtarı olur mutlaka. Filmi farklı görünürse görünsün, İkin­ tında gizli belgesel gücü yeniden bulmanız, çok daha güç — Doğrudur. Benim için, mis-en-scéne, kendini hisset yaparken, yapımcım Louis Mayer, filmdeki Alman’ın ci Yenici diye adiandırılan şair­ İÜ bir ihtimaldir. 1950’lerde mi sinemaya başladınız? «Mi- tirmediği ölçüde önemlidir. Seyircinin, bir film seyre­ (Ilelm ut Daııiine) kötü bir kişi olmasını doğru bulma­ lerin, hatta bir bölük hikâye ve ras»ta, aldatılmış bir Olivia de Havilland vardır. Yıllar derken, bir yönetmenin varlığının her dakika hatırlatıl- dığını söyledi. Almanlara karşı bir film yapmamı iste­ deneme yazarının «İkinci Yeni sonra, eski sevgilisi pişman olup geri döndüğünde, o, yum masmdan hoşlandığını sanmıyorum. Biçime fazla önem miyordu. Ben de, filmde birçok Alman olsa birinin olum­ Duyarlığı» denebilecek ortak bir ruklanan kapıya aldırmadan, elinde barok bir şamdan, so­ verme, hikâyenin özünü zedeler. Genç bir yönetmenin, lu bir tip olabileceğini, ama bir tek Alman olduğu için, duyarlıkta birleştikleri kanısın­ ğukkanlılıkla merdiveni çıkar. Bu sahnenin akademik dikkati çekmek istemesi doğaldır. Ama bunun için, film ­ onun olumsuz bir tip olmasını tercih ettiğimi söyledim. da» olduğunu, bu duyarlılığın da güzelliğini hatırlamıyorsanız, «Roma tatili»nde, «gazeteci­ lerini, orijinal kamera hareketleri, değişik çerçevelemeler Birkaç gün sonra, Pcarl Harbour oldu. Mayer geldi ve bireycilik, gizemcilik, kapalılık, ye âşık olan prenses» fantezisinde Audrey Hepburn’un ile dolduran yönetmenler, hiç iyi etmiyorlar. Üstelik, bu istediğini yap diyerek gitti... çapraşıklık, şiniklik, edilgenlik taptaze oyununu, «Karakolda» da, tek bir karakol dekoru «buluş»ların hemen hepsi, daha 1929’larda; Fransız yönet­ Alis Manukyan (pasifizm) gibi temelinde idea­ İçinde girift olmuş insan dramlarını, «ümitsiz saatler» meni Abel Gance tarafından denenmişti. — «Beti - Hur» ve «Komik kız» gibi iş filmlerinin list dünya görüşü olan bir takım de, bir evi basarak evin kadınım rehin tutan haydutların — Buna rağmen, önemli bazı filmlerinizde, örneğin meslek yaşamınızdaki yeri nedir? şefi Humphrey Boçart’a duyduğunuz öfkeyi, «Kan dök­ özelliklerin bulunduğunu öne «öldürünceye kadar» veya «Hayatımızın en güzel yılları» — «İş filmi», «ticari film » deyimlerindeki küçümse­ Selmi ANDAK meyeceksin» de western fonu üzerinde o sıpsıcak insan sürüyor. nda, bir sahnenin en gerisindeki elemanların bile en ön meye karşıyım. Ben, «avantgarde»cı bir yönetmen deği­ sevgisi kokan öykünün Gary Cooper - Anthony Perkins Mekanik toplumculuğu ise, plândakiler kadar net seçilmesini sağlayan «alan derin- lim. Bir filmin söyleyecek bir sözü varsa, bunun müm­ baba-oğulunu mutlaka hatırlarsınız. En vehi kuşaksınız- toplumsal bir takım kav­ liği»nin başarılı uygulayıcısı ünlü kameı-a yönetmeni kün olduğu kadar geniş bir seyirci yığını tarafından dır belki, sinema serüveniniz 1960’larda başlar. «Ben-Hur» Devlet Operasının çok değerli solistlerinden ramların alt alta dizilmesiyle kı­ Gregg Toland ile işbirliği yaptığınız biliniyor. duyulması istenmez mi? Başarıya niçin karşı çıkmalı? un nefes kesici araba yarışını «teknik başarı» diye geçip, koloratür soprano Alis Mzııukyan, bugünlerde dün sa dönemde yarar sağlayan, ilk — Toland, gerçekten büyük bir kamera yönetmeniy­ Bugün, herkes başarı peşinde. Yine de, itiraf edeyim, filmi sevmediyseniz, haklısınız. Ama «Korkunç koleksi­ ya plâk repertuarında önemle üzerinde durulacak bakışta çekiciliği bulunan bir di. Filmi çekmeden oturur, günlerce kullanacağımız tek­ toplumsal bir özü, güçlü bir mesajı olan filmlerimi da­ yoncu» da, deliliğin o tutkulu, hırslı, mantık dışı sevgi­ bir «Long-Play» doldurmuş bulunmaktadır. Piya­ anlayış olarak belirliyor. niği konuşurduk. Toland’ın varlığı, filmlerimin mis-en- ha çok severim. «Komik kız»ı çevirmem teklif edildiğin­ sindeki şiirli, trajik güzelliği sevmemiş olamazsınız. «K o­ noda Varujan Arslanyan’m eşlik ettiği bu plâğın Ayhan Gerçeker, sanatta «bağ­ scéne’ini etkilemiştir. Ancak, biz, alan derinliğini de za­ de, ilk kez bir müzikal yapacağımı düşünerek sevindim mik kız» yavanlığını bağışlamadıysanız bile, bekleyin... birinci bölümünde, solist Alis Manukyan, özellikla lanma» konusunu irdeliyor. man zaman, ancak sahnenin dramatik vurgulamasına yar ve kabul ettim. Ayrıca, tam sağırlaştığım bir devreye William W yler’in sinema serüveni bitmiş değildir ki... 50 Türk halk müziğinden geniş çapta esinlenmiş ve Bağlanmanın sanatın özünde ol­ dımcı olması için kullandık. raslamıştı bu. Böylece, kendimi, sağır olduktan sonra yıldır, her kuşak, onda sevdiği, hatırladığı, unutamadığı müziğimize besteleriyle katkıda bulunmuş klâsik duğunu, bu bakımdan her yaza­ — Bir yönetmenin kişisel bir «uslûb»u olmalı mı siz­ 9. senfoniyi yazan Beethoven’e benzetiyordum. Son fil­ birkaç film bulmuştur. 1970’lerin kuşakları da onu, belki besteci Gomidas'ın seçme «lied» lerini söylemekte, rın «bağımlı» bulunduğunu ileri ce? mim «L.B. Jones», Amerika’daki ırk sorununu veriyor. yeni filmi «L,B. Jones’uıı serbest bırakılması» ile tanıya­ ikinci bölümünde R. Melikyan, H. Berberyan. A. sürüyor, sanattaki gerici akımla — Bu sorunuzda, beni «uslûpsuzluk»ia suçlamış olan Sanırım, «Ben - Hur»u veya «Komik kız»ı beğenmiyen- cak, eskiler ise, zenci sorununu yüreklilikle ele alan bu Dikranyan (Anuş operasından arya), P. Ganaçyan- rm ortak ideolojilerini saptıyor. bir yazıya bir «telmih» var galiba. Aslında, her hikâye, ler, bunu beğenir. Sert, acı bir film bu. Irkçılığa şid­ filmle, W yler’in toplumsal konulara dönüsünü kutlaya­ dan parçalar ve bir halk şarkısı sunmaktadır. ayrı bir üslûp, değişik bir «stil» gerektirir bence. «Ben- detle karşı çıkıyor. Amerika’da, yasalar önünde, zenci- ■ TÜRK DİLİ (Haziran 1970 - caklardır. William Wyler, sinema sanatına katkı ile yay­ Hur»u anlattığınız gibi, «Komik kız»ı anlatamazsınız. İn­ beyaz ayırımı yok. Ama, bu ayırım, birçok insanın kal­ İstanbul’da doğan Alis Manukyan 1959’da İs­ Sayı 225) Agâh Sırrı Levent, dil gın bir ünü ve büyük başarıları birleştirebilmiş, sayılı san ille de kişisel bir üslûba sahip olacağım derse, hep binde mevcut. Bu duygusal ayırımı silmekte filmim bir tanbul Konservatuarını «pek iyi» dereceyle bitir­ devrimi üzerinde duruyor ve 50 yönetmenlerdendir. Ve siz, 1940 kuşağının sinema merak aynı tür hikâyeleri anlatması gerekir, Hitchock gibi. Bu, nebze yardımcı olabilir diye seviniyorum şimdiden. dikten sonra iki yıl Amerikada Dora Lyon ve Otto yıllık yazarlık hayatından da ör lısı, yıllardır filmlerini seyredip, bu filmlerden bazılarını benim türüm değil. Ben, değişik hikâyeleri, türlerine gö­ Frohlich gibi otoritelerle çalış-rak Miami Üniver­ nekler vererek «öz tiirkçeciler- bölüm bölüm inceleyen kitaplar okuduğunuz bu adamla, re değişik biçimlerde anlatmayı severim. sitesi Opera Bölümünü bitirmiştir. Amerikada şan le», «OsmanlIca kırması», türk- günün birinde, bir lüks otelin barında, biraz kader, biraz — Oyuncularla ilişkileriniz? Ve. 69 yaşındaki William Wyler, 31’1 sessiz olmak yarışması birinciliği kazanan sanatçımız, sonra çe kullananlar arasındaki ayırı­ kendi çabanızla karşı karşıya gelir, sinema konuşmaya — Bence, mis-en-scéne’in en önemli yanı, oyuncu yö­ üzere, 66. filmini tamamlamış oluyor ve gelecek filminde Romanyada G. Enescu konkurunda finale kalmış­ mı belirtiyor. Bu ayırımın kul­ başlarsınız, zamanı unutarak... Siz heyecanlısınızdır, o netimidir. Oyuncunun oyununu değerlendirmektir önemli yine «çeşni değiştireceğini», Barillet ve Gredy’nin «Kırk tır. Sofya uluslararası 1967 şan parkurunda üçün­ lanılan kelimelerde değil de, röportajlardan yorgun, ama, genç kuşağın hâlâ ilgisini olan. Bu nedenle, benim filmlerimden armağan alan oyun cülük kazanmış, ayni yıl Burgaz Operasında «Ri- ilkelerde ve ülkülerde olduğunu kırat» komedisini filme çekeceğini söylüyor. Sinemanın çekmekten memnun, ayrıca uzak, tanımadığı bir ülkeden cular oldu mu, o armağanı ben almış gibi sevinirim. Ve go!etto»yu başarıyla oynamıştır. 1969'da Rııman- söylüyor. Bu ilke ve ülkeleri bildiğiniz gibi, bunların sayısı, bir hayli çoktur. 75 yıllık ömrünün üçte ikisine tanıklık eden W yler’in se­ geldiğiniz için ilgili. Ayrıldığınızda, William Wyler, sizin yadan dâvet alarak Bükreş, Cluj, Yaş ve Temeş- saptıyor. Dil devrimine hayatım — Politik sinema hiç yapmadınız. Bu konuda ne dü­ rüveni, anlaşılan daha bitmemiş. 1970 kuşakları da, her­ var’da altı defa «Rigoletto» ve «Lucia» operalarım için bir İsim değildir artık yalnızca; yüzü, sesi, mimikleri adamış bir yazarın gözlemlerini şünüyorsunuz? halde Wyler’in dehâsından paylarına düşeni alacaklar. başarıyla temsil etmiştir. taşıması yanında, bugün kulla- r.üan türkçeye açıklık getirme­ siyle de ilgiyi çeken bir yazı. Dergide ayrıca «dil» konusuyla ilgili Prof. Dr. Vecihe Hatipoğlu’ nun «üstünkörü» ve «yüzüko­ yun- kt ilmelerinin etimolojisini inceleyen yazısı ve Batı kaynak­ lı kelimelere karşılıklar var. Fahir Aksoy, «naif resim» üzerinde duruyor. Naif resmin Ozanlığı bilinmeyen bir ozan tanımını yapıyor, ilkelerini sap­ tıyor. Sınırdaşları olan ilkel- resim, halk resmi, çocuk ve de­ Selâm sîzlere Zeus’nn çocukları, bana güzel şarkılar verin Bu çağ ki çocukları babadan, babalan çocuklardan uzaklaştıran li resimleriyle ilgili açıklamalar Söyleyin nasıl önce tanrıların ve toprağın meydana geldiğini Kimsenin kimseye saygı duymadığı, görevlerin unutulduğu getiriyor. Bu resimlerle naif res Ve ırmakların, kabarıp gürleyen sonsuz denizin. Kimsenin dostu ve konuğu kalmadığı bu çağ son bulacak. nıin ortak yönlerini, ayrıldıkla­ Bu dizelerin yazıldığı günden bugüne yirmi üç yıl geçmiş. Bu rı noktalan belirliyor. Bu dizeleri yazan, 1953 yılında, bir klâsik filoloji doçenti olarak yirmi üç yıl içinde gerek dil, gerek sanat yönünden büyük aşa­ BAKANLIĞIMIZ YAYINLARINDAN BAZILARI malara ulaşıldı. Hele kültür dünyamız, değil yirmi üç yıl, on yıl Prof. Dr. Melâhat özgü, öldü. Kırk yaşındaydı. 1947 yılında bu dizeleri yazarken, amacı, Haşan - Âli Yücel’in çeviri an­ öncesiyle bile karşılaştırılamayacak kadar ileri bir çizgiye vardı. Fiatı şiir yazmak değil, Walther Kranz’ın Antik felsefe adlı yapıtını layışım inceliyor. Oysa bu dizeler, dilindeki arılık ve kuruluşundaki ustalık bakı­ Kitabın adı Y’azan Lira Kr, Ayrıca, Muzaffer Buyrukçu ve dilimize çevirmekti. Eski Yunanca’yı çok iyi bildiği için antik mından bugün yazılmış gibi Bu dizelerde, iyi dil bilen bir çevi­ Türk Ansiklopedisi Fas. 142 10.- Tahsin Yücel’in hikâyeleri, Fazıl metinleri doğrudan doğruya Yunanca’dan çeviriyordu. Olağan­ ricinin bilimsel titizliğinden çok daha başka bir sanat işçiliği var. Büyük Türk Zaferi General Fahri Belen 11.- Yaşasaydı, bilgi alanının büyük yetkelerinden biri olurdu her­ Hüsnü Dağlarca’nın Vietnam üstü çalışma gücü, yazdığı ve çevirdiği daha birçok yapıttan an­ Eğitim Hizmetinde Elli Yıl Kâmuran Şerif Saru 5.50 halde. Gençlik yıllarına sığdırdığı birbirinden değerli birçok ya­ Körü adlı destanoyunu ve Me­ orhan laşılıyor. 1912 yılında doğmuş, İzmir Lisesini bitirmiş, Milli Eği­ pıt bunu belirtiyor. Ama yaşasaydı iyi bir ozan da olabilirdi. Bu İlkokullarda Genel Öğ. Metodu (Tercüme) Vedide Baha tin Eloğlu ile Nahit Ulvi Ak- tim Bakanlığınca açılan sınavı kazanarak Berlin Üniversitesin­ dizeler de onu belirtiyor. ve Uygulama... Pars 10.— gün’Un şiirleri anılmağa değer­ de Germanistik okumuş, sonra Bakanlığın isteğiyle Heidelberg Yukardaki dizeler Hesiodos’un Theogonia’sından çevrilmiş. An­ Psikoloji ve Yeni Eğitim 1 (Tercüme) Prof. Dr. de. hançerlioğlu Üniversitesinde klâsik filoloji doktorası yapmıştı. Yurda dönün­ tik felsefe adlı yapıtta Yunanca ve Lâtince’den çevrilmiş birçok Haşan Tan 20.— ce Atatürk Lisesinde Lâtince öğretmenliğine getirilmişti. Daha H PARtRÜS’ün bu sayısı oto­ güzel şiirler var. Aşağıdaki dizeler, yurttaşlarına Yunan düşünürü Psikoloji ve Yeni Eğitim 2 (Tercüme) Prof. Dr. sonra üniversiteye geçmiş, klâsik filoloji doçentliğine yüksel­ biyografilere ayrılmış. 17 yazarı­ Empedokles’i anlatan Lâtin ozanı Lucretius’tan: Haşan Tan 17.— mişti. Kendisini tanımam. Bu bilgileri, 1964 yılında Dil Kuru­ mız kendi kalemlerinden hayat öyle parlak ve yepyeni düşünceler döküyor ki ortaya munca ikinci baskısı yayımlanan Dil ve Kültür adlı yapıtında Türk Musikisi Kimindir Hüseyin Sadettin Arel 15.- lannı anlatıyorlar. Belge niteli­ inanmaz kolayca insan onun insan soyundan çıktığına. buldum. Yazı Klavuzu Mustafa Güneri 5.— ğinde bir özel sayı. Bu ses bana, yirmi yıl öncelerden, günümüz ustalarının Türk Musikisi Ansiklopedisi sesini duyuruyor. Bu ses, Hesiodos’un ve Lucretius’un sesi değil, İR YENİ DERGÎ’de Christop- Cilt I (Meşin ciltli) Yılmaz öztuna 75.- her Caudwell’in Marksçı açıdan klâsik filoloji doçenti Suat Yakup Baydur'un sesidir. Çeviri şiir, çok büyük bir oranda onu çevirenin malıdır. Şiirin temel yapısın­ Türk Musikisi Ansiklopedisi «özgürlük» sorununu inceleyen Cilt. I (Karton ciltli) Yılmaz Öztuna 50.— uzun bir yazısı var. Geçen ayın da belli bir ölçüde etkisi bulunan düşüncelerin dışında, sözcüklerin plâstik dizimi tümüyle çevirenindir. Bütünsel kuruluştaki ustalık, önemli yazılarından biri. Romantizmin Tarihi (Tercüme) Dr. Necdet eğer yansıtılabilmişse, çevirenin ustalığına pek çok şeyler borç­ Bingöl 14.— ■ YENÎ EDEBÎYAT’ın bu ludur. sayısında incelemelere ağırlık Suat Yakup Baydur, ayrıca Hesiodos’un Erga ve Hemerai adlı TAKSİTLİ KİTAP SATIŞLARIMIZDAN: verilmiş. Nermin Menemencioğ- uzun şiiriyle Solon'un Şiirler’ini de çevirmiş ve Millî Eğitim Ba­ lu’nun incelemesi kanlığının Yunan klâsikleri dizisinde yayımlamış. Hep bu temiz A) Büyük Millet Meclisi üyeleri, ilginç. dil ve değerli bilimcinin ardına gizlenmiş gerçek ozan ustalığıyla. B) 3656 ve 3659 sayılı kanunlara tâbi daimî memur, subay ve Arkaik çağın çoban ozanları gibi alçakgönüllü, savsız. öğretmenler ile savunma uzmanları. ■ VARLIK’ta Nuruüah Berk, Kimse onun ozanlığım bilmiyordu ama. öyle sanıyorum, o, Türk minyatür sanatının gelişi­ C) Bankalar ve Milli Sigorta ŞirkeÜeri daimî memurları, kendi ozanlığını biliyordu. Şiiri düşünce ürünlerine bu haklı bi­ D) Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Ulusal Verem Savaş mini, özelliklerini, fon ve figür linçle uygulamış olmalı yapışım irdeliyor. Hilmi Yavuz Derneği daimî memurları, E) Fikir işçileri - Gazete Yazarları, da romanlarımızda «Türk insa­ F) Devlet sektörü ile İktisadî Devlet Teşekküllerinde, 931 sayılı nı» sorunu üzerinde duruyor. ÖMER B A Y IN ______— Çöı. Kimya Prob Lisa I« II »III kanuna tâbi daimî kadroda çalışan işçiler istifade ederler. Tartışmalara yol açacak bir TAHSİN ÇİZENEL _ . . _ — Çoı. Dürlem Geometri Prob, Cilt: l Taksitli kitap satışlarımızda Bakanlığımız Yayınlarından bilim yazı. TAHSİN ÇİZENEL _ _ _ — Çoı. Düzlem Geometri Prob. Cilt: II TAHSİN ÇİZENEL____ — Çöz. Uzay Geometri Prob. Cilt: I eserleri ile klâsik eserlere ait olmak üzere, bu yayınların satış fi­ ■ YENÎ UFUKLAR’da Rauf TAHSİN ÇİZENEL _ _ _ .■» Çöz. Uzay Geo. ve Trigonome. Cilt: l yatları tutarından % 15 ıskonto yapılır. Mutluay Nâzım Hikmet’e kapa­ NECATİ GİRGİN _ _ - * Modern Geometri Prob. (Konikler) Taksitli kitap satışımız limiti, net 400.— liradır. Alıcının, borç­ lı kalan şiirimiz üzerine açıkla­ HALİL BUDAK______— — Cebir Lise II Pen K. Çöz Prob lanmaya esas olan kitapların tutarını, tesbit edilecek aylık taksit­ İRFAN GÜNDÜZ _ _ « — Çor Arit. »Cebir Prob. (Orta III) malar getiriyor. lerle 12 ay içerisinde ödemesi lâzımdır. 400.— lirayı geçen sipariş­ İRFAN GÜNDÜZ _ ^ 0 —. Çöz. Geometri Prob. (Orta III) lerin, geçen kısmı, birinci taksitle birlikte alınır. 50.— lira ve daha EMİN ÖZDEMIR_____ —. — Yazma Tekniği (örnekli • Uygulama) B SOYUT’ta Said Maden’in fazla peşin siparişlerde herkese °/o 20 indirim yapılır. özenli çevirisi ile Comte de La- Türk Ansiklopedisinin hâlen neşredilmekte olan 18. cildinin utreaınont’tun Maldoror’un Şar­ YARDIMCI KİTAPLARIM abone bedeli 64.— liradır. kıları var. F İ L YAYINEVİ SUNAR. Daha fazla izahat ve broşürümüzden almak üzere şahsen veya Yanıksaraylar, Özbakır İş Hanı No. 50 • Tel: 26 48 58 B DOST’ta ünlü Rus şairi yazı ile Müdürlüğümüze müracaat edilebilir. Cağaloğlu - İstanbul Andrey Voznessensky’nin in­ DEVLET KİTAPLARI MÜDÜRLÜĞÜ san - makine ikilemi üzerine ku KİTAPÇILARDA ARAYINIZ. SULTANAHMET — İSTANBUL rulmuş Oza adlı uzun şiiri 22 38 03 ilgiyle okunuyor. (Basın Ek: 23) (Cumhuriyet: Ek - 26)

¡CEMAL Orhun Kemal'in edebiyata girişi üzerine notlar (Baştarafı 1 inci Sahifede) le beraber geçen üç buçuk yılında, bilenerek, usta Nâzım’dan başkası bilmiyordu, bilemezdi ki, kasının işçileri iş başına çağıran 7.30 düdüğünün lanmış ve büyük ilgi uyandırmıştır. Ama «üs- bir hikayeci olarak evine ve ondan sonraki ya­ yüreğimin büyük bir parçasını hapishanede bı­ ötmesine kadar, tam üç buçuk saat durmamacası- tad.ın uyarmasından hemen sonra şiirden uzak­ şamına kendisini bekleyen nice sıkıntıları kahra­ rakıp, hapishanedekilerin dostluklarını evime gö­ na, bir his fırtınası içinde sürer. Sonra canım ça­ laştığım sanmak doğru olmaz. Şiiri hapisten çı­ manca göğüsleyerek, gitmiştir. Hapishane anıla­ türüyordum. — Adana, 1947 —»(5). lışmak istemez. Mola. Arada kahvaaltı. Mevsim kana kadar sürdürmüştür. Ne var ki, «üstad.ın D E V LE T A N A rının son satırları kadar, onun kişiliğini — Ölü­ ORHAN KEMAL’in hayat macerasını, eserle­ baharsa, beni masamın başında kendir kement uyarısından sonra bir küçük romana başladığı f^i BÜTÜN 20 LİRA müne dek hiç açık vermeden, sapmadan ayakta rinde bütünüyle yansıyan bu zengin yaşamın bir zaptedemez. O zaman İstanbul kazan ben kepçe. gibi, hikâyeye sarıldığı da gerçektir. Bunun böy­ YORGUN SAVAŞÇI tuttuğu onurlu kişiliğini — hiç kimse daha iyi özetlemesini kendisinden duymak amacıyla bir Dünya bir başka güzeldir. Mevsim kışsa belki ' Æ FSiRLUa le olduğunu, dergilerde bir sayı şiir, bir sayı hi­ anlatamaz: 125 LİRA konuşma, bir söyleşi dilemiştim ondan. Söyleşi­ evde kalıp saat 10’da yeniden masama geçer, ken­ kâye yayınlaması, doğrulamaktadır. Sözgelişi RAHMET YOLLARI KESTİ «Ve fevkalâde parlak bir güneşle başlayan 26 nin ilk bölümü yapıtları konusundaydı Yoğun dimi çalışmağa zorlarım.» (6). «Yeni Edebiyat Gazetesi »nin 21’inci sayısmda şiir, 15 LİRA Eylül 1943 günü sabahı, onunla — Nâzım’la — bir çalışmaya giriştiği günlere rastlamıştı Senar­ ORHAN KEMAL’in içtenlikle yazdıkları nok­ 22’nci sayısmda «Bir Yılbaşı Macerası» adlı hi­ s a b v i o KURT KANUNU hapishane kapısında, hapishanede bıraktığım öte­ yolar, piyesler, roman ve hikâyeler yetiştirmek tayı koyduğum yerde bitmiyor. Daha nice açıkla­ kâye (1941), 24’üncü sayısmda yine şiir, 26’ncı 15 LİRA ki mahpus arkadaşların hasret dolıı bakışları ö- zorundaydı Bununla beraber, dileğimi yazılı ola­ malar yapıyor, yapıtları üzerine.. Ben burada sa­ 2 sayıda «Kardeşim Niyazi» adlı hikâye (1941), «Yü­ O Ö L İN SA N L A R I nünde tekrar tekrar sarılıp vedalaştıktan sonra rak yanıtlamaktan kaçınmadı: dece, onun edebiyata giriş dönemini, otuz yıllık şahmerdan rüyüş» dergisinde de 9’ncu sayıda «Babam» adlı 15 IİRA elimde bavulum, çıktım. «Sevgili Fahir, sorularının karşılığını verme yazarlığının nasıl başladığını kendi anlatımıyla hikâye (19421, l l ’nci sayıda şiir, 13’üncü sayıda lüzumsuz YEDİ ÇINAR YAYLASI Evime, memleketime, bilhassa kırk günlük hususunda tenbellik etmedim BUiyorsun, ben vermeye çalıştım. Ama benim ödevim de bu ya­ ünlü «Telefon» hikâyesi (1943), 14’üncü sayıda ge­ adam 15 LİRA bıraktığım beş yaşındaki kızıma kavuşacağıma bir (Yazı IrgadDyım Biliyorsun dedim yanlış. zıyla bitmiş olmayacak. Yaşadığım kadar Orhan ne bir şiir, 17-18’nci sayıda ünlü «Bir Ölüye Dair» ne kadar seviniyorsam, Nâzım’dan, onun ölçüsüz Bilemezsin Kestiremezsin bile nasıl çalıştığımı. Kemal’in sesini yankılandırmak benim İçin bir 3 KÖYÜN KAMBURU adlı hikâye (Haziran - Temmuz 1943) yayımlan­ dostluğundan ayrıldığım için de o kadar mahzun­ Bir sefer, sabahın saat dördünde uyanırım El. gönül borcu olarak sürecek... medarı 15 LİRA mıştır. dum. viiz. bir tablet Redoson mahliilü, kallavi birçok Orhan Kemal hikâye türünde yayımlanan ilk Yollar, güneş dolu, tozlu yollar... sekerli kahveden sonra olur «aat dört çeyrek (1) 12.XII.19S4 günlü mektubundan. maişet B Ü Y Ü K M A L yazısının «Balık» adlı bir hikâye olduğunu belirt­ Gözlerimin önünde o ve ötekiler . Bilhassa Otururum yazı makinemtr başına Yığınla sipariş (2) Aynı mektuptan. 20 LİRA miş, Bu öykünün sonradan «Baba Evi»nde de yer motoru ötekiler. Mahzun, âdeta dargın gibiydiler sanki almışımdır Daha çok da (Senaryo) adı altında (3) Sermet Sâml Uysal: Nuriye Öğütçü Orhan Ke­ aldığına değinmiştir mektubunda. Sanırım ilkin benim çıkışım yüzünden onlar içerde kalıyorlardı ıvır zıvır. Arada sene sipariş hikâyeler, takma ad­ mal’i anlatıyor. Cumhuriyet. 26.7.1954. her cilt 10 lira bilgi yayınevi «Ses* dergisinde, sonra da «Yaratış» dergisinde ya­ — Çilen doldu!. la romanlar Bu arada da hikâve ve romanın key- (4| Adı gecen mektuptan yımlanmış olacaktır. br'gi yayınevi — Pendir epmek Bibi vidin be$ senevi Allahsız f'mc"yi yani kendimce seçtiğim konuları İşleme (,îı tVhnn Kemal' Nâzım Hikmetle Üçbuçuk Yıl ORHAN KEMAL. Cezaevine bir şiit heveslisi — Depesi bövp değpı caali. fı-sptırıı hulnHitirsem mpronımumdur günümden (Sosyal yayınla» I965t. olarak girmiş, beş yıllık çilesi.'in Nâzım Hikmet’ — Bi gadeh de benim İçin iç he mı? Bütün bu isler yakınımızdaki Tekel Tütün Fabri­ (6ı Adı gecen mektuptan.

Taha Toros Arşivi