Haziran 2017 Sayı: 05

ÜCRETSİZDİR SARIYER BELEDİYESİ KENT KÜLTÜRÜ VE YAŞAM DERGİSİ

“Sen ne utanıyorsun, zenginler utansın!” Ölümünün 47. yılında Orhan Kemal Merhaba edebiyat severler, merhaba dostlar...

ŞÜKRÜ GENÇ Sarıyer Belediye Başkanı

SEVGILI Dostlar , iz bırakan bir kalemdi. Hayatının geniş ve ufuk açıcı öyküsünü, sürgünlerini, sevdalarını, Geçen ay, kültür ve sanat takvimimizin en hapishane ranzasının izlerini, mücadelesini ve önemli, en keyifli ve en lezzetli günlerini eserlerinin büyüsünü, çok değerli kalemlerden geride bıraktık. 6’ncı Sarıyer Edebiyat Günleri okuyacaksınız. boyunca, birbirinden değerli yazarlar, çizerler, aydınlar, sanatçılar Sarıyer’de sevenleri ile ve Yine bu sayımızda OKTAY RİFAT’tan birbirleri ile buluştu. Kelimenin tam anlamı ile TOLSTOY’a, SARAMAGO’ya kadar pek “Kana kana edebiyat içtik” hep birlikte. çok isimden alıntılar, izler ve dokunuşlar bulacaksınız. Elinizde tuttuğunuz, YEŞİL MARTI’nın bu sayısında da bu toprakların insanına bu Sanatı edebiyatı yaşatmak yeni ve genç toprakların edebiyat tutkunlarına, kalemi ile nesillere benimsetmek, yudum yudum doya doya edebiyat içiren bir ustayı, bir yazı tattırmak ve her zaman söylediğimiz gibi abidesini anıyoruz. Sarıyer’i hem ’un hem de Türkiye’nin bir “Kültür - Sanat Vahası” haline dönüştürmek Ölümünün 47’nci yıldönümünde andığımız için çabalarımız var gücümüzle sürecek.. ORHAN KEMAL, kendisine “pusula” bellediği, sonradan kol kola ve omuz omuza bu ülke Sanat damarlarımızın her daim kan düşün yaşamına ve edebiyatına yön veren, pompalaması dileği ile, iyi okumalar...

Haziran 2017 Sayı: 05 Yeşil ÜCRETSİZDİR SARIYER BELEDİYESİ KENT KÜLTÜRÜ VE YAŞAM DERGİSİ Haziran 2017 [email protected] Sayı: 05 Sahibi: T.C. Sarıyer Belediyesi adına ŞÜKRÜ GENÇ

Genel Yayın Yönetmeni Yayın Kurulu Baskı CENGİZ KAHRAMAN Halil Genç Yapım: MAVİ MEDYA Başkent [email protected] Vecdi Çıracıoğlu Uluslararası Ajans Filiz Coşkun Editör Yayın Koordinatörü Tur. İç ve Dış Tic. Genel Koordinatör ASLAN ÖZDEMİR VECDİ ÇIRACIOĞLU Ltd. Şti. Cengiz Kahraman Esenşehir İSMAİL ERDEM [email protected] vecdihisar @gmail.com Aslan Özdemir Mahallesi, [email protected] Kürkçüler Cad. Kreatif Yönetmen Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Fazıl Sk. No:7 “Sen ne utanıyorsun, MUSTAFA GÖKMEN Dudullu-Ümraniye zenginler utansın!” ÖNDER KÖMÜR [email protected] İSTANBUL Ölümünün 47. yılında [email protected] Tel: Orhan Kemal Halaskargazi Cad. Badur İşhanı No:20 K:7 0216 526 20 22 Adres: Kültür Merkezi, Derbent Mahallesi Şişli 34371 İSTANBUL Tel: 0212 241 21 39 Akgün Caddesi No: 1 Sarıyer / İstanbul www.sariyer.bel.tr Aylık süreli yayındır. Kapak Deseni: Utkucan AKYOL

3 Yeşil DOSYA: ORHAN KEMAL

“... istersen ayrıl benden, kendine yeni bir yol çiz, beklemekle geçirme en güzel yıllarını. Çünkü karıcığım, biliyorum ki buradan çıktıktan sonra daha da zor ve yoksulluk içinde geçecek hayatımız” ORHAN KEMAL’İ ÖLÜMÜNÜN 47. YILINDA SAYGIYLA ANIYORUZ

ÖZGÜL APEÇE bir ağabeyim var, der ki: Eski pabuçlarımızdan zenginlerimiz ASIL adı Mehmet Raşit Öğütçü utansın!..” deyince gözleri doldu. olan Orhan Kemal, şiirle başladığı Bu sözler on yedi yaşında zenginliği yazın hayatını, Nazım Hikmet’in de fakirliği de görmüş bu genç yönlendirmesiyle roman ve öyküyle adamın aklından hiç çıkmayacaktı. sürdürdü. Aralarında Ekmek Kavgası, Eleni, bir gün ardında en ufak bir Bereketli Topraklar Üzerinde, 72. iz bırakmadan Lübnan’dan ansızın Koğuş ve Gurbet Kuşları’nın da kaçıp gitti. Mehmet Raşit onu her olduğu çok sayıda eser verdi. yerde aradı ama nafile bir çabaydı. Varlıklı ve köklü aileler sahip Yıllar sonra “ilk aşk kolay kolay oldukları her şeyi bir gün yitirebilir unutulmuyor” diyecek ve ünlü bir ve hayata sıfırdan başlamak zorunda yazar olunca kendisinde ilk sosyal kalabilir. Böyle durumlarda yapılması uyanışın Eleni adındaki bu Rum kızı gereken hayata dört elle sarılmak ve ile başladığını söyleyecekti. çok çalışmaktı. O yıllarda herkes bunu Mehmet Raşit, Eleni gittikten bir bilirdi. On yedi yaşındaki Mehmet yıl sonra babasından izin kopararak, Raşit de... ’ya geri döndü. Artık Mehmet Raşit’in babası Abdülkadir babaannesinin yanında kalıyordu. Kemali Bey, Birinci Büyük Millet Günlerini sokak aralarında futbol Meclisi’nde milletvekilliği yapmış, oynayarak ya da diğer tüm Adanalı onun hayatındaki tüm kötülüklerin ranzasının üstünde şiirler yazıyordu. dergilerinde yayınlanıyordu. Karlı bir hatta vekiller heyetinde adliye gençler gibi kahvelerde geçiriyordu. sorumlusu kendisiymiş gibi Raşit Kemali adıyla dergilere aralık sabahında şiirlerinden başını bakanlığı görevini üstlenmiş, bir yıl Mehmet Raşit’in ölene kadar sürecek Bu tanışmadan hissediyor, bu hatayı düzeltmeye gönderdiği bu ilk şiirlerinden kaldırdığında, cezaevine hayatının öncesine kadar Adana’nın önde gelen olan kahvehane tutkusu o yıllarda çalışıyordu. Güzide otuzunda, bazıları Yedigün ve Yeni Mecmua yönünü değiştirecek yeni bir konuğun zenginlerinden biriydi. Ama 1930 başladı. sadece Mehmet ise on dokuzundaydı. dergilerinde yayımlanınca kendine geldiğini gördü: Gelen Nazım yılında, Abdülkadir Kemali Bey’in, Kahvehanelerde tanışıp dost birkaç hafta sonra Mehmet Raşit, bir gün Güzide’den olan güveni de arttı. Ama askerliğinin Hikmet’ti. Mehmet Raşit, büyük bir Adana’daki büyük ahşap konağının olduğu biri, İsmail Usta, Mehmet nüfusunu istedi. Evlenmeye karar bitmesine sadece kırk gün kala, heyecanla ve ev sahibi inceliği ile alt katında kurduğu Ahali Cumhuriyet Raşit’in hayatını değiştirdi, İsmail Mehmet vermişti. Ama Güzide, bu çok okuduğu kitaplar başına bela oldu. onu cezaevi müdürünün odasının Fırkası kapatılınca her şey birdenbire Usta, onun yılar sonra yazacağı Raşit, Nazım sevdiği genç adama, onu tertemiz Nazım Hikmet’i ve Maksim Gorki’ kapısında karşıladı. değişiverdi. Tek partili yeni Türkiye Cemile romanındaki İzzet Usta gibi, Hikmet’ in genç kızların beklediğini söyleyerek yi okuyordu. Bu kitaplar sakıncalı Bu tanışmadan sadece Cumhuriyeti’nde siyasi muhalif kitaplara meraklı biriydi. Bu genç kendisini unutması tavsiyesinde bulunmuştu. Üstüne üstlük bu genç birkaç hafta sonra Mehmet olmanın bedeli ağırdı. Abdülkadir adama pek çok kitap verdi. Mehmet koğuşuna bulundu. Bu sözler Mehmet Raşit’in adamın Nazım Hikmet’ten ve onun Raşit, Nazım Hikmet’ in koğuşuna Kemali Bey, partisi kapatıldığı halde Raşit’in okul yılları boyunca nefret taşınmıştı bile. sevgisini daha da büyüttü. Ama şiirlerinden övgüyle bahsettiği de taşınmıştı bile. Kısa zamanda dost muhalefeti sürdürünce, ödediği bedel ettiği edebiyatla barışması da bu Güzide’de tıpkı Eleni gibi bir gün duyulmuştu. Tezkeresine kırk gün olmuşlardı. Bu dostluğa sığınan çok daha ağır oldu, ailesini de yanına sayede oldu. Kısa zamanda dost aniden ortadan kayboluverdi. kala, yirmi beş yaşındaki Mehmet genç şair, bir gün üstadına şiirlerini alarak Lübnan’a kaçmak zorunda ‘Bereketli toprakların üzerinde’ olmuşlardı. Bu Mersin’e gitmişti. O da peşinden gitti Raşit, komünist olduğu gerekçesiyle okumaya başladı ve hiç beklemediği kaldı. çalışmanın zamanı geldiğindeyse ama o Mersin’e vardığında, Güzide’yi yargılandı ve 27 Ocak 1939’ da beş bir tepki aldı. Nazım, karşısındaki Mehmet Raşit babasının peşinde tanıdığı bildiği herkes gibi çırçır dostluğa sığınan istanbul’a götüren vapuru limandan yıla hüküm giydi. genç adam hangi şiirini okumaya Lübnan’a giderken geride dantel gibi fabrikalarında işçilik, dokumacılık, genç şair, bir gün ayrılırken yakalayabildi. Bir kez daha Cezaevine girerken aklında tek bir başlarsa başlasın, “Kâfi, bir başkasına işlemeli tahta saçakları olan, yerleri kâtiplik, ambar memurluğu yani sevdiği kadın ellerinden kaçıvermişti. şey vardı: Karısı Nuriye Hanım, ilk iş geçin kardeşim” diyordu. En sonunda beyaz taşlarla süslü cumbalı eski ne iş olsa yapmaya başladı, iş üstadına şiirlerini Güzide’den sonra günler bildik ona bir mektup yazdı. “Çok gençsin. Nazım Hikmet, “Berbat. Bütün bu laf konağı, okulunu, tüm arkadaşlarını başlayınca çok sevdiği futbola veda okumaya başladı sıkıcılığına, boğuculuğuna geri döndü. Zaten hiçbir şey veremedim sana. ebeliklerine, hokkabazlıklara, affedin yani genç bir adamın sahip etmek zorunda kaldı. Ama okumayı ve hiç beklemediği Her biri birbirine benzeyen ve hızla Şimdi de beş yıllık mahkûmiyet girdi tabirimi, ne lüzumu var?” deyince olabileceği her şeyi bıraktı. bırakamıyordu. Geceleri solgun bir akıp giden monoton günlere noktayı araya, istersen ayrıl benden, kendine elindeki şiirlerle dolu bir tomar sarı Babası bir avukattı ama Lübnan lamba ışığında kelimeler arasında bir tepki aldı. ise, Mehmet Raşit’le aynı fabrikada yeni bir yol çiz, beklemekle geçirme kağıt yere düşüverdi. Hayranı olduğu tebaasından olmadığı için, Beyrut’ta mekik dokuyordu, gündüzleri ise Nazım, karşısındaki çalışan henüz on dört yaşındaki en güzel yıllarını. Çünkü karıcığım, Nazım, hayallerini yıkmıştı. Ama, mesleğini yapamıyordu. Önce çalıştığı milli mensucat fabrikasıyla, küçük bir işçi kız koydu. Nuriye biliyorum ki, buradan çıktıktan “Sizinle yakından meşgul olmak annesinin bilezikleri bozduruldu. kahvehaneler arasında... genç adam hangi adındaki bu işçi kıza âşık olmuştu. sonra daha da zor ve yoksulluk istiyorum... Yani kültürünüzle... Bilezikler karşılığında ele geçen on Bir gece hayatına aniden Güzide şiirini okumaya 1937 yılında bir mayıs gününde içinde geçecek hayatımız.” diyordu Evvela Fransızca, sonra diğer kültür altın lira sermaye ile sürgündeki lokantayı kapatmak zorunda kalınca genç bir adamdı aynı zamanda. Hem adında, kendi tabiriyle ‘bir bar evlendiler. Sadece bir yıl sonra ilk mektubunda. Nuriye Hanım büyük bir bahisleri üzerinde muntazam dersler Abdülkadir Kemali Bey yeni işini Mehmet Raşit de babasının yakın de basımevinin yanındaki çikolata kadını’ girdi. Artık sık sık aynı başlarsa başlasın, çocukları Yıldız dünyaya geldi. Kızının sevgi ve saygıyla bağlı olduğu eşini yapacağız. Tahammülünüz var kurdu: Lokanta açtı. bir arkadaşının bulduğu küçük bir fabrikasında çalışan Eleni’ye gönlünü bara gidiyor saatlerce Güzide ile “Kâfi, bir başkasına doğumunun hemen arkasından teselli etti. mı?” diye sorunca Mehmet Raşit’in Mehmet Raşit’ in ilk işi de bu basımevinde, işçi olarak çalışmaya kaptırmış genç bir adam... sohbet ediyordu. Güzide de bu Mehmet Raşit askere çağrıldı. Mehmet Raşit, önce Kayseri, gözlerinde tekrar bir umut ışığı lokantada garsonluk ve bulaşıkçılık başladı. Mehmet Raşit bir gün iş çıkışı genç adamdan hoşlanmıştı. Ona tek geçin kardeşim” Yıllardır bıkmadan usanmadan ardından Adana son olarak da belirdi. yapmaktı. Rahat aile hayatı babasının Eleni’yle buluştuğunda, ona bir gece bile hesap ödetmiyordu. diyordu. okuyan yirmi dört yaşındaki bu genç Bursa Cezaevi’ne gönderildi. Şiir Artık cezaevi koğuşu onun için Ama olmadı, lokantada işler sürgünlüğüyle beraber çok gerilerde ayağındaki eski postallardan Mehmet Raşit, Güzide’nin acıklı hayat adam, artık eline kalem de almıştı. yazmaya devam ediyordu. Yeni adeta bir okula dönmüştü. Her gün iyi gitmedi. Çok geçmeden babası kalmıştı. Artık o bir işçiydi. Ama utandığını söyledi. Eleni “... Benim hikâyesinden o denli etkilenmişti ki Geceleri yorgun argın oturduğu şiirleri Ses, Yürüyüş ve Yeni Ses sekiz saat aralıksız ders çalışıyordu. 4 5 Yeşil DOSYA: ORHAN KEMAL

Nazım Hikmet’ten Fransızcanın En yakın arkadaşları Muzaffer Buyrukçu, Edip insanlar gibi yaşıyordu. Zaten hep yanında dünya edebiyatı, felsefe, işçi mahallelerinde oturmayı seçmişti. 72’NCİ KOĞUŞ’TAN ekonomi-politik dersleri alıyor, Cansever gibi edebiyatçılardı. Orhan Kemal’in, Ama her şeye rağmen umudunu bol bol kitap okuyordu. Bu arada Adana’da ilk gençlik yıllarında başlayan kahvehane yitirmiyordu. Evde şakalaşan, gizli gizli roman yazmaya da çocuklarıyla top oynayan, tavla 72’inci Koğuş kim bilir kaçıncı uykusunda, horluyordu. Hem bilmeli, hem de öteki hükümlü kadınlara, “Benim başlamıştı. Bir gün Nazım’ın eline, tutkusu İstanbul’da da sürüyordu. Kasımpaşa, oynayan -yenildi mi tavlayı kaldırıp Kaptan, koğuşun cezaevi avlusuna bakan penceresine dostum Kaptan!” demeliydi. “Kaptan ama, Boğaz’da ça- genç koğuş arkadaşının yazmaya Fener ve Eyüp kahvehanelerine postu sermişti. Bu atan- hafta sonlarını ailesiyle birlikte her zamanki gibi tüneyerek kalın bilekli kollarını pencere lışan küçük vapurlarda değil, şileplerde. Buraya düşme- başladığı romanının ilk sayfaları geçirmekten hoşlanan iyi bir aile geçti. Bu sayfaları büyük bir hızla kahvehanelerde insanlarla tanışıyor, yeni romanlarını babası olmaya çalışıyordu. demirlerine geçirmiş. Güzel Fatma’yı düşünüyordu: Demek den önce dünyanın bütün limanlarına yük taşır, yolcu okuyan Nazım Hikmet, soluğu düşünüyor, kurguluyor ve yazıyordu. Çok geçmeden kendi dertlerini Fatma, Bobi’den çamaşırların sahibini sormuş. Boğaz va- taşır, liman meyhanelerinde kadeh kırar, iskemle devi- Mehmet Raşit’in yanında aldı ve tamamen unutturacak bir şey oldu. purlarında değil. Pire, Napoli, Marsilya, Hamburg, Rusya’ya rirdi. Benim Kaptan’ım benden başkasını sevmedi bana ona roman yazmaya başlamasını Artık bir zamanlar olduğu gibi kendisine haber vermediği için sabahları yine çok erken kalkıyor, uğrayan kocaman şileplerde kaptanlık ettiğini öğrenmişti? gelinceye kadar, istese onu sevmeyecek kadın yoktu, is- sitem ettikten sonra okuduklarını Ona tek çare istanbul’a göç etmek Orhan Kemal, İstanbul’da bu daktilonun tuşlarına daha büyük Demek biliyordu artık ne adam olduğunu? O daha anasının temedi. Beni bekledi. Allah benim sevgimi ben daha doğ- çok beğendiğini söyleyerek öykü gibi görünüyordu. Zaten Adana’da kahvehanelerde yazmaya başladığı bir hızla vuruyor sonra türküler memesindeyken, kahpece öldürülen babasının kanını yer- madan düşürmüştü yüreğine...” (...) yazması tavsiyesinde bulundu. kalması için ısrar eden, çok sevdiği romanlarında, öykülerinde olduğu söyleyerek evden çabucak çıkıyordu. Mehmet Raşit’in öykücülük serüveni babası da artık hayatta değildi. 1949 gibi işçileri, köylüleri yani emekçileri Onun bu davranışları tek bir şeyin de komamak için buraya düştüğünü bilmeliydi. Tekin Yayınevi, 72’nci Koğuş bu tavsiyeyle, yirmi altı yaşında, yılının bu son günlerinde hayatındaki konu etti. Onları zaman zaman işaretiydi: Aşkın. Bir kitabevinde bir cezaevi koğuşunda başladı. tek iyi şey, ilk romanı Baba Evi’nin, kendi şiveleriyle konuşturuyor, tanıştığı on yedi yaşındaki genç Fabrikalarda işçiler arasında geçen Varlık Yayınları’nca basılması romanlarını diyaloglar üzerine okuruna âşık olmuştu. O ise tam çocukluğunun ve ilk gençliğinin olmuştu. Ama bu güzel habere dahi kuruyordu. Küçük memurlar, çalışan tamına kırk yedi yaşındaydı. Bu genç sayesinde genç yazar, ırgatların, doğru dürüst sevinemiyordu. çocuklar, kötü yola düşen genç kızlar, kızın teslim olmayan inatçılığı, dışa işçilerin, vurguncuların portrelerini 17 Nisan 1950’de ailesini de çalışmak için kente göçen köylüler dönüklüğü, hayata bağlılığı, heyecanı son derece gerçekçi bir biçimde yanına alarak istanbul’a göç etti. onun satırlarında hayat buluyordu. onu çok etkilemişti. Ülkü’yle Orhan anlattığı ilk öykülerini yazıyordu. Artık yalnızca yazarlıkla geçinmeye Onların gitgide acımasızlaşan yaşam Kemal’in ilişkisi uzunca bir süre Nazım Hikmet, Mehmet Raşit’in karar vermişti. Gelirken çantasında karşısındaki mücadelelerini yazarak devam etti. Ama Orhan Kemal en yazdıklarını beğeniyordu. Genç yeni öykülerinin yanında, Avare aslında çağdaş toplum problemlerine yoksul günlerini paylaştığı eşi Nuriye adamın Güllü ve Asma Çubuğu adlı Yıllar, Cemile ve Bereketli Topraklar değiniyordu. Murtaza, Cemile, Hanım’ı ve çocuklarını hiçbir zaman iki öyküsünü yayımlanması için Üzerinde adlı romanlarının taslakları Bereketli Topraklar üzerinde, Suçlu, terk etmedi. Her zaman onların ikdam Gazetesi’nin gece sekreteri da vardı. Geride ise dededen, Devlet Kuşu, Vukuat Var, Gavurun yanında oldu. olan arkadaşı Kemal Sülker’e bir babadan kalma ne varsa bırakmıştı. Kızı romanlarının arasında Murtaza Ta ki 1966 yılında edebî sohbetler not eşliğinde gönderdi. Notta genç Aslında Orhan Kemal’e ailesinden büyük ses getirdi. Eleştirmenler için sık sık ziyaret ettiği Türkiye işçi yazarın paraya ihtiyacı olduğunu, büyük araziler kalmıştı. Ama o Murtaza’nın bir başyapıt olduğu Partisi, Orhan Kemal’in yolunu, 52 bunun için telif hakkı alınması parasızlığına rağmen bu toprakları konusunda hemfikirdi. yaşında tekrar cezaevine düşürene ÖZALP Turgut Desen: gerektiğini yazıyordu. Kemal Sülker, beraber çalıştığı işçilere bıraktı, Artık kitapları birkaç baskı yapan kadar. Partide toplantı yaptıkları 7 Mehmet Raşit’in öykülerini, altına istanbul’a bir kalem işçisi olmaya ünlü ve başarılı bir yazardı. Hatta Mart 1966 günü bir ihbar üzerine, Orhan Kemal takma adını yazarak geldi. Bu onurlu duruşunu hayatı dönemin sosyalist ülkelerinde dahi TİP Fatih ilçe Başkanı Mehmet yayınladı. boyunca sürdürecekti. tanınıyor, seviliyordu. Ama ne Şahin ile birlikte “Hücre çalışması Mehmet Raşit artık Orhan Kemal En yakın arkadaşları Muzaffer hikmetse bir türlü doğru dürüst para ve komünizm propagandası olmuştu. Genç bir şair olarak girdiği Buyrukçu, gibi kazanamıyordu. 1957 yılında önünde yaptıkları” gerekçesiyle tutuklandılar cezaevinden, Orhan Kemal adıyla edebiyatçılardı. Orhan Kemal’in, duran kağıtlara dördüncü çocuğunun ve Sultanahmet Cezaevi’ne 1943 yılında bir öykücü olarak çıktı. Adana’da ilk gençlik yıllarında doğumu üzerine şu satırları not götürüldüler. Soluğu memleketi Adana’da aldı. başlayan kahvehane tutkusu düşmüştü: “1957 Türkiyesi’nin Üç buçuk ay sonunda tekrar özgür Hamallıktan sebze nakliyeciliğine İstanbul’da da sürüyordu. pahalılığı ile alay eder gibi, dördüncü kalınca yeniden kağıda kaleme sarıldı. karşısına hangi iş çıkarsa yapmaya Kasımpaşa, Fener ve Eyüp çocuk babası olarak, yeni güne Birbiri ardına yeni başladı. O günlerde ilk kez roman kahvehanelerine postu sermişti. Bu giriyorum. Hayırlısı.” Şaşılacak şeydi kitaplarını yazdı. Artık eline fena yazma fikri de aklına düştü. Hâlâ kahvehanelerde insanlarla tanışıyor, doğrusu, ünlü ve başarılı bir yazardı sayılamayacak bir para da geçiyordu cezaevinde olan Nazım Hikmet’e yeni romanlarını düşünüyor, ama hâlâ evinde bir sedir, tahta masa ancak bu kez de sağlığı bozulmuştu. mektupla bu fikrini açtı. Ünlü kurguluyor ve yazıyordu. Çünkü ve sandalyeler dışında doğru dürüst Bir kalp krizi atlatmıştı ve artık şairden gelen cevap “hemen başla” ona göre bir yazar halkın içinde bir şey yoktu. Romanlarında anlattığı evden pek çıkamaz olmuştu. Elli olunca, büyük bir hevesle kağıda olmalıydı, halkın değişimi ancak böyle beş yaşındaydı ama adeta yetmiş kaleme sarıldı, ilk romanı Baba Evi’ni kavranabilirdi. Bir nevi laboratuardı yaşında gibiydi. Çocukluğundan yazmaya başladı. bu kahvehaneler onun için. itibaren yaşadığı zor hayat şartları Öyküleri iyiye gidiyor, gittikçe onu yormuştu. Buna rağmen Bulgar daha büyük beğeni topluyordu. Yazarlar Birliği’nden gelen daveti Ama bu arada para sıkıntısı da geri çevirmedi. Artık pasaport da büyüyordu. Oğlu Nazım’ın dünyaya alabiliyordu. Eşi Nuriye Hanım’la geldiği sıralarda bir nakliyat birlikte Sofya’ya doğru yola çıktılar. ambarında bulduğu işten de Sofya’ya gider gitmez yerleştikleri çıkarıldı. Öykülerini yayınlayan otelde masasının başına kuruldu dergilerden aldığı telifler, iki çocuklu ve yazmaya başladı. Kelimelerle ailesini geçindirmeye yetmiyordu. oynadığı Sofya gecelerinden Üç ayrı dernekte birden çalışmaya birinde Orhan Kemal’ i uyku başladı. Kâtiplik yapıyordu artık. tutmadı... Ağrısı vardı... Apar topar Tam işleri biraz yoluna girer gibi hastaneye kaldırdılar... Beynine olmuştu ki Demokrat Parti iktidara giden damarlardan biri tıkanmıştı. geldi. Çalıştığı derneklerdeki üç ayrı Aslında Orhan Kemal’in vücudu uzun işine birden, aynı gün içerisinde zamandır alarm veriyordu. Ama son verildi. Orhan Kemal, politik sonunda ölüm, onu Sofya’da buldu, sebeplerle veyahut da kendisinden hastanede geçirdiği birkaç günün boşalacak yerlere partililer ardından hayata gözlerini yumdu... yerleştirileceği için bir kez daha “insan dediğin cart diye ölmeli, işsiz kalmıştı. altına oturak falan sürülmeden... Her Üçüncü çocuğu Kemali dünyaya şey birdenbire olmalı... Böyle ölmek gelmişti ve para sıkıntısı artık isterim... Kimseye muhtaç olmadan...” dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. demişti... Öyle de oldu... • n 6 7 Yeşil DOSYA: ORHAN KEMAL

leğendeki sodalı suyla çitiliyor, Doğu ve keyifle yalarlar. replikleri duyulur; Ayhan Işık’la Belgin yemeklerini gazocağında pişiriyorlar. Adana’nın en meşhur içeceği Doruk’un aşkları, Türkan Şoray’ın Yaz akşamları mahalleli damlara Güneydoğudan acılı, taneli şalgam suyu, susatıcı buğulu gözleri, Leyla Sayar’ın masum çıkıyor, cibinlik kurup yataklarını yüklerini denkleştirip özelliğine karşın yaz günlerinin de yüzü mahallede büyülü bir atmosfer serdikten sonra yemeklerini yiyor, trenlere doluşarak vazgeçilmez içeceklerindendir. yaratmıştır. çaylarını içip çekirdek çinterek radyo Çokçok denilen, şekerli, kokulu Bütün bu görüntüler, ‘Cemile’ tiyatrosu dinliyorlar. Avlu sakinleri gelen ırgatlar pamuk macunlar renkli bilyeler gibi parlar. ve ‘Dünya Evi’ romanlarının Katip yazlık sinemalara çekirdek yüklü tarlalarının kenarında Karsambacını bolca veren bicicinin Necati’siyle Boşnak kızı dokuma birer günebakan çiçeği götürmeden kurdukları çadırlarda yolu gözlenir. Tablasını gölgelik bir işçisi Cemile’nin aşkları, evlilikleri, gitmezler; bade gazozu içer, film yere çekip, “Bici biciiii!” diye bağırdı verdikleri zorlu hayat kavgası, izlerken siyah-beyaz hayaller yaşama uğraşı verirler. mı, koşup çevresini sarar, tepside birlikte çalıştıkları Milli Mensucat kurarlar… Okul çağındaki dondurulmuş allı, pembeli nişasta fabrikası, ‘Çarçaput Mahallesi’, işçi Doğu ve Güneydoğudan kalıbını bıçakla kuşbaşı biçiminde evleri, çamurlu sokaklar, yazarın yüklerini denkleştirip trenlere çocukları okula kesişini, kâselere yerleştirişini, öbür hikaye ve romanlarında da doluşarak gelen ırgatlar pamuk gidemez, gelinlik üzerine buz rendeleyişini, onun belleğimizde canlanıp devinir. tarlalarının kenarında kurdukları kızları baharlarını üzerine de kırmızı boyalı şurubu Açgözlü hacıağaların, hırsız çadırlarda yaşama uğraşı verirler. gezdirişini keyifle izlerler. tüccarların kumpaslarına karşın Okul çağındaki çocukları okula yaşayamadan kuruyup Meyveli, hoş kokulu renkli dürüst kalma uğraşı veren, kitap gidemez, gelinlik kızları baharlarını gider, bebekler şurupların dikdörtgen biçimindeki okumayı seven, kendi deyimiyle yaşayamadan kuruyup gider, sıtmadan telef kalıplarda dondurularak elde edildiği aydınlık gerçekçiliğin, umudunu, bebekler sıtmadan telef olurlar. ‘Eskimo’ adı verilen dondurmaları iyimserliğini yitirmeyen insanların Fabrikaların çevresinde, işçilerin olurlar. bisikletlerinin selesinde ya da yazarı Orhan Kemal’i besleyen işte oturduğu büyük büyük avlularda kayışlarını omuzlarına astıkları böyle bir ortamdır… alt üst birer göz odadan oluşan, Çocukluğum böyle bir sazla samanla karılmış, balçıkla mahallede, belleğime kazınmış sıvanmış, sofalı, kerpiç evler omuz bu görüntüler arasında geçtiği omza ayakta kalmaya çalışırlar. için, ortaokul yıllarımdan buyana Teneke çatılı evlerde yaşayanlar tanışığı olduğum Orhan Kemal’i yazın sofada yatıp kalkarlar. Her her okumamdan sonra müthiş avlunun bir su tulumbası, tahtadan, heyecanlanır, bize o yılların ‘ESKİCİ ve Oğulları’ adlı romanın ilk figürleri... Seyyar çay ocaklarının tenekeden çakılmış bir helâsı, teneke Adana’sını sık sık anımsattığı için onu cümlesi şöyledir: etrafına alçak tabureler, sehpalar sobalı bir banyosu bulunur. Avlunun şükranla anarım. “Betonunda bile otlar biten atılmış. Çayları oraların deyimiyle: ortasındaki yaşlı, kalın gövdeli dut İlk romanlarına konu olan bereketli Çukurova topraklarının dört Orhan Kemal ‘adamı osurtacak’ kadar demli, ağacı iri, beyaz dutlarla yüklendi otuzlu-kırklı yılların Adana’sından bucağından, inceli kalınlı kollar gibi bardakları ince belli. Ocağın sürekli mi, kadınlar, çocuklar çingillerini sonra İstanbul’da yazdığı uzanan tozlu yollarında bir zamanlar müdavimleri esrarcılar, cinayet ve alıp altında toplanır, büyük bir romanlarında da insanlar ve develer, Bursa çift atlıları, çokluk da, hırsızlıktan dışlanmışlar, sabahçılar, çulu kenarlarından tutup gerer, mekânlar Adana kokar. Kapitalizmin sabahlardan akşamlara, akşamlardan işsiz delikanlılar, horozcular, kuşçular, kadınlardan en şahbazı, kolu bacağı palazlanmak için insan emeğini en sabahlara dek gıcır gıcır gıcırdayan ve Çukurova tombalacılar, Maraş otu çiğneyip güçlü olanı ağaca çıkıp yüklü dalı ilkel, en vahşi biçimde sömürdüğü, kocaman tekerlekli öküz, camız tükürenler. Kebapçının radyosundan silkeler, çulun üzerine yağan bal gibi tarımın tasfiye olduğu, kırsaldan arabaları olurdu...” ZAFER DORUK yükselen ‘Yandı Çukurova yandı’ dutlar akşamları sofalarda yenmek şehirlere yoğun göçlerin yaşandığı Orhan Kemal’in öykü ve türküsü, kaldırımın tozu toprağı ve üzere çingillere paylaştırılır. Avlunun bir dönemi anlatır. İnsanı sistem romanlarını her okuduğumda, havanın nemli sıcağıyla güzel bir bir köşesinde küçük bir günebakan bekleyen çocuklar köprüyü geçip boyacı sandığına benzer kapaklı içi ilişkilerin belirlediği bir sanat gözümde çocukluğumun Adana’sı uyum içinde... ‘Aşlamacı’ denilen bahçesi, bir-iki limon, turunç ağacı ellerindeki kesekâğıtlarını sevinçle tahta kutularda satarak dolaşan anlayışıyla, tektipleştirerek değil, canlanır. Kanalköprü, Denizli, meyan kökü şerbetçileri, sırtlarında bulunur. Herkes kendi evinin alır, bellerine sarılarak avluya girer, Eskimocular gelir avlulara. farklılıklarıyla sergiler. Aralarında Narlıca Mahallesi, eskilerin Çarçaput bronz güğümleriyle, yeniçeri önünden olduğu kadar avlunun birlikte bir süre eğleştikten sonra Destancılar gelir. Destancı, yaşadığı, yakından tanıdığı insanları mahallesi dediği Döşeme Mahallesi, kıyafetleriyle, kalaylı bakır taslarını genel temizliğinden de sorumludur. onları anneleriyle baş başa bırakıp trafik kazası, sel, yangın, deprem en doğal halleriyle gösterir. fabrikaların çevresinde kümelenen takırdatarak kaldırımda geziniyorlar. Avluyu süpürme işini her gün bir cibinliklerine çekilirler. gibi felaketlerin ardından hemen Sahneleme tekniğini ve gõzlem işçi evleri, memur lojmanlar… Biciciler, karsambacın üzerine pudra ev üstlenir. Tuvaletle tulumbayı İşçi aileleri; peyniri, zeytini, harekete geçmiş, felaketin hikâyesini gücünü kullanarak onları kendi O dönemin işçi mahallelerini şekeri ve kırmızı şurup döküyor, gereğinden fazla meşgul etmemek, ‘Vita’ margarinini, çayı, şekeri, fotoğraflarıyla birlikte ucuz kâğıtlara koşulları, kendi dünyaları içinde verir. bugün işsizler, seyyar satıcılar üzerine bir tatlı kaşığı saplayıp servis gürültü yapmamak; hastalık, cenaze, gazyağını, ispirtoyu bakkaldan bastırmıştır. Türkü biçiminde, Eserlerinin sinemaya yatkınlığı onun doldurmuş. Suphi Paşa Çırçır ve ediyorlar. Âlemciler kumarda ütünce düğün gibi özel durumlarda birbirine gram gram, veresiye alırlar. içli, dokunaklı bir sesle okuyarak bu çarpıcı görselliğinden gelir. İç Pres Fabrikası yönetim bürosunun Giritli’nin meyhanesinde birer buçuk destek olmak insanlık gereğidir. Veresiye defterleriyle gittikleri sokak sokak dolaşır. Kadınlar ve dış eylemleriyle, konuşmalarıyla kalıntısı bugün ıssız bir caddede Adana’yla, acılı şalgamla, kavun Eğlence biçimlerinden, örf ve mahalle bakkalları en yakın dert destancıyı dinlerken salya sümük ruh hallerini, dünyaya bakışlarını beklemektedir. Õnünden her ve peynirle başlattıkları rakı faslını geleneklerinden, alışkanlıklarından ortaklarıdır. Maaşlar alınınca önce ağlar, ‘hediyesi yirmi beş kuruş’ yansıtır. İçeriğe hizmet etmeyen geçtiğimde kulağıma işçi sesleri, sardıkları kubar cıgarayla bitiriyorlar. ödün vermez, ‘kol kırılır yen onlara olan borçlar kapatılır, yeni olan destanlardan bir yaprak alıp gevezelikler onda yoktur; ışıklı, ayna motor gürültüleri gelir. Tekel ve Oradan şırdancıya takılıyor, göbekli, içinde kalır’ anlayışıyla, kavganın, sayfalar açılır. Yiyecekler mutfağın komşu çocuklardan birine okutur, tutucu konuşmaları seçer. Asla İnhisarlar İdaresinin, Milli Mensucatın, kara bıyıklı esmer şırdancının didişmenin, küskünlüğün ardından tavanından sarkan bir tel dolapta ya yaşanan felaket karşısında hallerine abartmaz, uzun uzun betimlemelere Güney Sanayinin, Sümerbank Bez önlerine koyduğu şırdanları bol acıyı, kederi, neşeyi paylaşmasını da da sahanlıklarda saklanır. Kadınlar şükrederler. girmez, samimi ve açık yüreklidir. fabrikasının, Alman Fabrikasının, ve imar izni verilmediği için sahipleri burun, yumurta ökçeli ruganları kimyonla, süs biberi turşusuyla yiyor, bilirler… gazocağını alevi mavi bir renk alana Ayıcılar, ayının burnuna Uzun yaşamasının, günümüzde de Suphi Paşa Fabrikasının bulunduğu tarafından terk edilmiş, hurda, gölgede ışıl ışıl parlar. Arabanın içi tatlıcıya geçiyorlar. ‘Kerhane tatlısı’ Çocuklar, kanalın kıyısına kadar pompalar, üzerine yemek taktıkları halkanın zincirini tutarak sevilmesinin en önemli nedeni budur. Eski istasyon civarı, Çukurova pamuk tekstil deposu olarak kullanılmaya lavanta kokar, ön ve arka camlarda da denilen sarı Adana burmasından oturup babalarının gece tenceresini koyduktan sonra dut avlu avlu dolaşır, tef çalıp ayı Õzellikle hikayelerinde Çehovvari, ticaretinin önemli bir merkeziydi. başlanmıştır. Eskiistasyon civarını püsküllü perdeler, kenarlarına eşin en az beşer tane yedikten sonra vardiyasından dönmesini beklerken ağacının gölgesinde oturup muhabbet oynatırlar. “Göster bakayım, kısa, kesin, vurucu ve dokunaklıdır. ‘Cemile’, ‘Dünya Evi’, ‘Murtaza’ gibi gezerken, tarihi Doğa Hamamının dostun fotoğraflarının sıkıştırıldığı gecenin fenerini bol sirkeli kelle başlarına üşüşmüş yıldızlardan en ederler. Çukurova’nın nemli sıcağında kocakarılar hamamda nasıl yatar?” Hikayenin atmosferi bizde bir romanlara ve bir çok hikayeye esin yerinde bir benzin istasyonu görünce aynalar, başı topuzlu vites kolunda paçayla söndürüyolar. Kurdukları beğendiklerini seçip kendi yıldızı bakkaldan aldıkları buzu kırıp su dolu komutunu alan ayı, yere sırtüstü şiir tadı bırakır. Bugün Orhan kaynağı olan Milli Mensucat Fabrikası içim burkulmuştu. sallanan Oltu taşından tespih... At her üç cümlenin birinde Allah kitap ilan eder, onlara dair hikâyeler bir boducun içine atarak soğuk su uzanıp kocakarı taklidi yapar, sırt Kemal yüz yaşında ve yine bugün devredilmiş, daha sonra üretimini Kamyonların tohumlu tohumsuz arabaları arkalarında yoğun bir sövüyorlar... İşçiler, fabrikanın uydururlar. Kurbağa seslerine, içerler. Avlulara serinletici yiyecek ağrılarından şikâyetçi kadınlar Adana’nın güneyindeki mahallelerde tamamen durdurmuş, Suphi Paşa pamuk hararlarını, arpa, yulaf, toz bulutu bırakarak geçiyorlar. karşısındaki ciğercinin dumanlı evlerini sarsarak geçen trenlerin içecek satıcıları gelir. Çocukların en ayıya bellerini elli kuruş karşılığında Orhan Kemal’in insanlarına sıkça Çırçır fabrikası kapanmış, Çukobirlik buğday çuvallarını çektikleri, benzin, Faytonlar geçerken atlar kuyruklarını mangal başında, şişlerinden sıyırıp acı düdüklerine, fabrikaların tütün, bayıldıkları serinleticiler dondurma, çiğneterek ağrılarından sızılarından rastlamak mümkün. Sınıflar depoları kullanılamaz hale gelmiştir. mazot kokuları arasında köylülerin kaldırıp altın sarısı dışkılarını yola yağlı pidelere sardıkları kuşbaşı ciğeri yağ, çiğit kokularına alışkınlar, eskimo ve bici bicidir. Üç tekerlekli kurtulduklarını sanırlar. arasındaki uçurum o günlerden İşyerleri, evler, konaklar terk edilmiş, Orozdibak meydanında yükleriyle lap lap bırakıyorlar, idrarları hortum pul biberle, kimyonla, karışık, ezme bu kokuların olmadığı yerlerde tablayla ya da bisikletle satış Yazlık bahçe sinemaları bugüne daha derinleşmiştir. Emek Sümerbank Fabrikasının yerine araç bekledikleri günlere giderim. suyu gibi fışkırıyor. Faytoncular ve soğan salatayla kahvaltı niyetine kendilerini yabancı duyumsarlar. yapan dondurmacılar, tren yolunun Nisanın ortalarında açılır. İlk birkaç sömürüsü inceltilmiş, terbiye belediye yönetim binası yapılmış, Koltuklarında bir çeyrek açıyla ince kırbaçlarıyla, dar koltuklarında yiyor, üstüne de ikişer bardak kaçak Gece vardiyasından dönen babalar kenarında durup, “Dondurma, gün gösterim bedavadır. Portakal edilmiş, kılık değiştirmiş yüzüyle metro inşaatı bu tarihi yapıların oturan Amerikan menşeli lüks rahat, yaygın oturuş biçimleriyle, çayla birer sigara içtikten sonra yorgun argın, hayata kırgın, birer gaymaaaak!” diye bağırınca, çocuklar çiçeği kokularının sokaklara taştığı bütün acımasızlığıyla sürerken, yıkımını hızlandırmıştır. Döşeme taksilerin şoförleri havalı giyinir, kasket, yelek, çizgili mintan, siyah işbaşı yapıyorlar… dal gibi süzülerek evlere doğru koşar, dondurmacının fıçıdan akşamlar gençlerin duyguları Orhan Kemal’in Türkiye edebiyatına Mahallesi’ndeki tarihi evler yenileme siyah güneş gözlüğü takarlar. Sivri şalvarlarıyla şehrin en renkli Kadınlar çamaşırlarını ilerlerken, kanalın kıyısında keskiyle kesip külahlara yerleştirdiği coşmuştur, aşklar çiçeklenmiştir, kazandırdığı yapıtların da önemi dondurmaları gölgelik bir yerde çevredeki sinema bahçelerinden film giderek artıyor. n 8 9 Yeşil DOSYA: ORHAN KEMAL VECDI ÇIRACIOĞLU gelimi: Duvarlar, cüce, şekiller, perdeler, ince hastalıktan-/Dört yaşındaymış ORHAN Kemal’in edebiyat serüvenine kafatası… Orhan Kemal’in görünenin Emine/ Çok ağlamışlar//Dedesi bir şiirle başladığı biliniyor. Şöyle diyor: ötesini Sorguladığı; “Niçin göremiyorum avukatın odacısıdır/On lira aylık alır/ Maphusanede yanan ışık “İlk şiirim, Kayseri 19. Piyade Alay göklerin gerisini/Neden Allah açmıyor Emine mavi gözlüdür/Sarı saçları var hapishanesindeyken, Reşat Kemal esrar penceresini” dizeleriyle biten Emine’nin/Yumruk yumruktur memeleri” imzasıyla Yedigün’de, 1939’da çıktı.” “Ben ve Ötesi” adını taşıyan bir şiiri “Pınar Köylü Ahmet’in Mektubu” adlı Daha sonra, “Yeni Mecmua”, “Yeni Ses”, var, altındaki tarih: 21. 11. 1939, Adana. şiirden: “Ana,/on gün oluyor fabrikaya “Ses”, “Yürüyüş”, “Gün” dergilerinde şiirleri Necip Fazıl’ın 1932’de yayımlanan gireli,/dokumacıyım;/bakıyorum eski yayımlandı. Yazdığı ilk şiirlerde halk şiirinin üçüncü şiir kitabı “Ben ve Ötesi” adını dokumacı arkadaşlara/ayak bilekleri NÂZIM’DAN özellikleri (hece ölçüsü, kafiye vs.) dikkat taşımaktadır… Yine Bursa’da 1941’de kalın/ dizlerinden yukarısı ince./ çeker. Zamanla, özellikle Bursa cezaevinde yazılmış, her biri kendi arasında kafiyeli Bunlardan çoğu /askerlik muayenesine Nâzım’la tanıştıktan sonra şiiri biçim altı beyitten oluşan “Koğuşta Geceler” gidince/ sakata ayrılırlarmış” bakımından serbestleşir. Orhan Kemal’in adlı şiirin dördüncü beytinde şu dizeyi “Dokumacı Haydar” adlı şiirden: şiire başladığı dönemlerde Garip şairleri ön okuruz: “Gündüzler sizin olsun verin “Evleri tek odadan ibarettir/Çocuklar ORHAN KEMAL’E plandadır. Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay bize geceyi!” buna çok benzer bir dize oynar/Kadınlar konuşur/O kitap okur!/ Rifat. Nitekim 1941’de “Garip” adlı ortak bizi Necip Fazıl’ın ünlü “Kaldırımlar” Yağmurlu ve soğuk bir gece çıkınca kitabı yayımlarlar. Garipçiler; Nurullah Ataç, şiirinde karşılar: “Gündüzler size kalsın, fabrikadan/ Düşündü/‘bir evim olsa üç Şevket Rado ve Yaşar Nabi Nayır (Varlık verin karanlıkları” Buradan hareketle odalı!’ diye” Bütün bu örnekler, Orhan Dergisi) tarafından desteklenmektedir. Nâzım’ın, bir vakitler arkadaşlık ettiği Kemal’in şiirlerinin içinde susturulmuş Orhan Kemal’in 10.10.1940 tarihli şiirinin Necip Fazıl etkisini Orhan Kemal’in öykülerin olduğunu gösterir bizlere. adı ilginçtir: “Zavallı Balıklara, Akıllı yazdıklarında görmüş olabileceğini Anlatmak istediğini hangi biçimde Robenson, Saate, Vesaireye Dair” Bu söylersek çok mu aşırı bir yorum olsa anlatmak taraftarıdır o. Şiiri şiirin başlığında geçen “Zavallı Balıklar” olur? Orhan Kemal henüz 1930’ların toplumun yararına işler. Etrafında olup Melih Cevdet’in; “Saat”, Fazıl Hüsnü başlarında boy veren yazma ihtiyacına bitenlere tanık olmak taraftarı. 1924 Dağlarca’nın; “Akıllı Robenson’um” ise dair söyledikleri de bu bakımdan tarihli ‘Barış’ adlı şiiri antmilitarist, Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirleridir. Orhan önemlidir: “İçimde yazmaya dair savaş karşıtı bir şiirdir. Dönemin Kemal, bu şiirleri eleştirir. İnsanlar yok kıpırtılar beni boyuna şiire zorluyordu. siyasi ortamı düşünülünce oldukça edilirken şairlerin bu duruma tanıklık Okullarda öğretilen kitabi edebiyatla manidardır: “Paslansın kınında bütün NÅZIM HİKMET’E etmeyip balıklara acımasına sitem eder ve hiç mi hiç ilgim olmamakla beraber, dünyanın süngüleri/Mermileri çürüsün bu şairleri iğneler… Şiirin sonuna doğru asıl çeşitli şairlerin şiirlerini okuyor, bu sandıklarında bütün dünyanın/Ben senin Sen Prometenin çığlıklarını söylemek istediğini söyler ve biz buradaki şiirlerin uyumlarıyla edalarını şıp için diş bilemiyorum artık/Yorgi kardeş!/ kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam özel isimden dönemin edebi zihniyeti diye kavrayarak onlar gibi yazmaya At tüfeğini yere/Çıkar ekşi kokan asker Sen benim mavi gözlü arkadaşım hakkında da fikir sahibi oluruz. Şöyle der başlıyordum.” postallarını/Gel/Cigara içelim bizim Kabil değil unutmam seni Orhan Kemal: “Hoşuna gidelim diye “Geçmiş Zaman” adlı şiirin (bu şiir çeşme başında” Nurullah Ataç’ın/Sesini duymuyorsunuz halk şiiri formunda yazılmıştır) son “Babası Harpte Ölen” adlı 26 Eylül 1943 milyonlarca ölünün/Milyonlarca açın” dörtlüğünde halk şairlerinin yaptığı şiiri, “Dünyanın çocuklarına” ithaf seni yapayalnız bırakıp hapishanede Burada sadece politik değil poetik bir gibi şairin müstear adına rastlarız: edilmiştir. Şiirlerinde en sık tekrar ettiği bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken eleştirinin olduğu da dikkatimizi çeker. “Şimdi ne Mecnun var, ne Kerem, sözcüklerden biri “memleketim”dir. koşacağım memlekete Orhan Kemal, şiirlerinin çoğunu 1933-1944 ne saz,/Ne eski baharlar, ne o eski Memleket çoğu zaman ‘Adana’dır. “Beni yılları arasında kaleme almıştır. Kemal yaz/Raşit’im otur da dertlerini yaz,/ de al götür/al götür beni de/tozuna ve Tren bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek Sülker şöyle der: “…öyküde olağanüstü Sana bu âlemde mevzu kalmamış” güneşine kurban olduğum memlekete” Gözü yaşlı bir genç kadına beş senenin ardından başarı gösteren ve toplumcu yazında Orhan Kemal kendi dertleri üzerinden diyecektir. Kimi şiirlerinde ironi öne kocasını getirecek yepyeni bir konu ve gözlem zenginliğiyle toplumun sorunlarını da dile getirir. çıkar. Çalışan, ezilen insandan yana O dem ki boş verip istasyon halkıına yer alan Orhan Kemal, özgür koşukla Açlık, savaş, hasret, memleket toplumcu tavrı dikkat çeker. ‘Sarhoş’ Yanaklarından öperken sevgilimi yazdığı şiirleri ‘Motor Sesleri’ adlı bir meseleleri sıradan insanlar etrafında şiirde isim vermeden, dizelerini anarak kitapçıkta derlemek istediyse de bunu anlatılır. Şiirlerinde gündelik hayatın iki şairle dalgasını geçer: İlk dalgasını Sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın içimden , Orhan Kemal’i, ‘Öyküden içindeki insanları karşılayan ve yaşayan Yahya Kemal’e ayırır: Yahya Kemal’in: bana şiire dönüşüne yol açar’ gerekçesiyle nice sözcük yer alır. Orhan Kemal’in “Gece Leyla’yı ayın on dördü gibi/ O dem ki yürekten her şey atılacak önledi.” Nâzım Hikmet’le Bursa şiirlerinde Nâzım’ın ilk etkisi 01.02.1941, Koyda çıplak yıkanırken…” mısralarını Ekmek, kin hasret, fakat Nazım Hikmet cezaevindeki yol arkadaşlığının Orhan Bursa tarihli “Karıma Mektup”adlı şiirle andıktan sonra şöyle devam eder: Sen şu kadar kilometre uzakta kalmama rağmen Kemal’in yazı serüveni üzerinde yoğun başladığını söyleyebiliriz. Birçok şiirinde “Görse de olur, görmese de./Ama tesirinin olduğunu biliyoruz. 1939’dan olduğu gibi bu şiirde de ‘Adana özlemi’ni sarı sıcakta kütlü toplayan Hatice’yi/ Aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını başlayarak, 1941’e kadar yazdığı şiirler buluruz. Şairin gözü görmese…/Olmaz”. Ardında Batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını blok halde yazılmış olsa bile halk şiirinin Nâzım’ın da 11.11.1933 tarihli Bursa Ahmet Hâşim’in mısralarını alıntılar ve Günler geçecek ekmek derdi çökecek omuzlarıma dörtlüklerini, duraklarını, kafiye özelliklerini hapishanesinde yazılmış “Karıma ona da ayakları yere basan sözlerle cevap Fabrika, makinalar tezgahım görebiliyoruz. Şiirlerindeki kafiyelerin Mektup” adını taşıyan meşhur şiiri verir. Orhan Kemal’in şiirleri arasında Sana şeker kamışı, portakal yollayacağım önemli bir kısmının ses çağrışımlarıyla vardır. Orhan Kemal, “Ormancı Alaadin Nâzım’a ithaf ettikleri diğerlerinden oluştuğu dikkat çeker. Bu kafiyelerin Bey’in Hikâyesi” adlı şiirde serbest bir söyleyiş ve içtenlik bakımından ayrılır. Karım yün çorap örecek, her hafta mektup yazacağız bir kısmı, bir sözcüğün diğer sözcüğün şiirin imkânlarını kullanır. Bu şiirde, bir Olanca içtenliğiyle büyük şaire seslenir. Askere almazlarsa eğer içinde yuvalandığı ‘tunç’ kafiyelerdir: taraftan öykücülüğünden gelen sağlam Orhan Kemal’in Kemal Sülker’e Unutabilir miyim seni “..Suna/uykusuna”, “inci/sevinci”, tasvirler öte yandan Nâzım’ın söyleyiş yazdığı 27.01.1944 tarihli mektupta Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini “izden/hepinizden”, “akları/durakları”, biçimi zaman zaman yolumuza çıkar. “Hapishaneden çıkmadan bir müddet Ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz “düğümdür/gördüğümdür”, “acıyı/ “Mangalın kenarında mor çaydanlık evvel Nâzım Hikmet için yazdığım ve postacıyı”… Bazı kafiyeler ise sanki ses kaynamaktadır/Sabık orman memuru onun ağladığına şahit olduğum” dediği Müthiş anların küfürünü benzerliği oluşsun diye zoraki bir araya Alaaddin Bey/‘Hava amma da kışladı ha!’ “Nâzım Hikmet’e” Radyonun yanındaki duvara getirilmiş gibidir: “tablo/kablo”, “adım/ ha diyerek/Isıtmaktadır ellerini” başlıklı şiirin son bölümüyle bitirelim. Kurşun kalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin dadım”, “kuşu/yokuşu”… Yazdığı bütün Allaaddin Bey, Orhan Kemal’in “Unutabilir miyim seni hiç/Dünyayı ve Unutabilir miyim seni hiç? şiirlerde sözcük kadrosu oldukça yalındır. günlüklerinde karşımıza çıkıyor. 9 Şubat insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim/ İlk şiirlerde biçim ön plândadır. Bizi bir ritim, 1943 tarihli günlüğünde Nâzım’ın radyo Hikâye, şiir yazmayı/Ve erkekçe kavga Hala beton malta boylarında duyuyorum ezgi karşılar. “İniş Yokuş” adlı şiirin yanı dinlemek için koğuşuna gittiği insandır etmeyi senden” Takunyaların sesini! başında “Necip Fazıl gibi!..” yazar…’gibi’den Alaaddin Bey. Yazdıklarında, yaşadıkları Şair ve yazarların bir kısmı ölür Unutabilir miyim seni? sonraki ünlem burada bir hinliğin olduğunu gürül gürül akar. Şiirlerinin bir kısmının toprağa gömülür, bir kısmı ise toprağın Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim düşündürtüyor bize, ama ilk dönemlerde içinde bir hikâyeye doğru yol alırız; bu yanı sıra ağaçlara, sulara bulutlara, Hikaye şiir yazmayı yazdığı şiirlerdeki kimi sözcüklerin metinler bizde manzum hikâye tadı derdiyle dertlendiği halkların yüreğine Necip Fazıl şiirlerinde yoğun biçimde bırakır. Bu durumu örnekleyecek birçok gömülür. Nâzım gibi Orhan Kemal’in de Ve erkekçe kavga etmeyi, senden karşılaştığımız, bir bakıma Necip Fazıl’la şiir gösterebiliriz. “Komşunun Öksüzü” halkların yüreğinde, dilinde yaşamayı Orhan Kemal anılan motifler olduğunu söyleyebiliriz. Söz şiirinden: “Babası ölmüş on sene evvel/- sürdürmesi tesadüf değildir. n 10 11 Yeşil DOSYA: ORHAN KEMAL SİNEMA

SONUNDA, Orhan Kemal’e olan önündeki masada tavla oynayan birini borcumu ödedim. gördüm. Fotoğraflarından tanıdığım Evet, “sonunda”! Orhan Kemal’e Orhan Kemal’in bir parça zayıfıydı. Hesapladım: Otuz dört yıl Zarı attıkça, pulları tavlaya vurdukça Orhan Kemal ve sinema geride kalmış bir borçtu bu. Hoş zayıf, cılız kahkahalar atıyordu. bir anı olarak taşıdığım; zaman borcumu nasıl Arkadaşıma gösterdim, Orhan Kemal MESUT KARA zaman çok yakın olduğum kişilerle olduğunda görüş birliğine vardık. Gidip bölüştüğüm, ama kaleme almayı asla tanışmayı önerdim, yanaşmadı. Ben “ÇUKUROVA’DA bahar harikadır. Gök Orhan düşünmediğim bir güzellik. niyetlendim, tersler mersler diyerek masmavi, kırmızı topraklar yemyeşildir. Kemal’in Okuru olarak Orhan Kemal’e olan ödedim? beni frenledi. Birkaç kez hamle Çukurova’nın toprağına dört kilo çiğit borcumdan söz etmiyorum. Borcun yaptım engelledi. Ama sonunda, ne at 80 kilo pamuk versin. Çukurova eserlerinden öylesi kolay kolay ödenemez çünkü. MEHMET ERGÜN olursa olsun diyerek, masalarına insanına peygamberler, kitaplar dolusu Sözünü ettiğim kişisel bir borç. Diğer gittim. Korka – çekine, “Siz Orhan sabır, tevekkül ve kanaat getirmiştir. sinemaya bir deyişle salt okur olarak değil, Kemal’siniz, değil mi?” diye sordum. Allah hakkı! Ölseler bile ne! Öte dünya özel olarak da borçluydum ona. Göz ucuyla şöyle bir baktıktan sonra, vardır. Kuş gibi uçup gideceklerdir uyarlanmış Onu ödemek kısmet olmadı. Ağır “Evet!” dedi. Ama oyununu sürdürdü. cenneti âlâya. Cenneti âlâda yağdan, kan davrandığımdan değil; o ivecen Ürkeklik katsayım yükselmiş; baldan dağlar; sütten ırmaklar…” filmlerin davrandığı için! Erkenden “elveda cesaretim kırılmıştı. Ama geriye de Bu cümlelerle başlar Çukurova güzelim dünya / ve merhaba kâinat” dönmeyi kendime yediremedim. gerçeğinin anlatıldığı Bereketli bazıları: diyerek çekip gitti çünkü. Sonunda “Ben,” dedim, “kitaplarınız çoğunu Topraklar Üzerinde filmi. Seyhan ve n Meyhanecinin Kızı / ödediğimi belirttiğim borç bu işte. okudum.” Şöyle bir kez daha Ceyhan’ın kucakladığı Adana, hayatın Mapushane Çeşmesi (1958), Bir okur sevdiği yazar(lar)a, diğer baktı ve oturmam için sandalyeyi her alanında olduğu gibi sanat alanına n Suçlu (1960), bir deyişle de beslendiği kaynaklara gösterdi. Oturmadım, iliştim. O da, sinemaya da cömert davranmış, n Avare Mustafa (1961), borcunu nasıl öder? zarları avucunda çalkalıyordu. bereketini esirgememiştir. n Üç Tekerlekli Öncelikle, yapıtlarını okuyarak. Yan göz ucuyla bakarak sordu: Dadaloğlu’nun, Karacaoğlan’ın, Kul Bisiklet (1962), Sonra, onlardan edindiklerinin “Hangi hikâyelerimi beğeniyorsun.” Halil’in ve edebiyatçısıyla, müzisyeniyle n Murtaza (1965), arkasında durarak ve onları başkaları Duraksamadan yanıtladım: “En çok daha nice sanatçının yetiştiği n Bu Şehrin Belalısı (1966), ile de bölüşerek. Son olarak da yatay Teber Çelik’in Karısı ile Çikolata’yı.” topraklarda, sinemanın kaderini n El Kızı (1966) ilişki ağı içerisinde olduğu kişilere Salladığı zarları atmadı, tavlaya değiştirecek, ona güzellikler katacak n Vukuat Var (1972), yapıtlarını okutturmaya çalışarak! Yeni Ortam’a yeniden okuduğum mektup geldi: bıraktı ve bana döndü. “Sen sahiden güçlü sanatçılar da yetişmiştir. n Sokaklardan Bir Kız (1974) Ben de öyle yaptım. bazı roman ve anlatıları (Bereketli “Sayın Mehmet bey, okurummuşsun.” dedi. Çok sevindim; Yeşilçam’a emek vermiş birçok n Bereketli Topraklar Okur olarak üzerime düşenin Topraklar Üzerinde, Vukuat Var, İşsiz Vatan Kitap ekinde yazmış kanatlandım. İki öykünün çok değişik sinemacı gibi, Adanalı sanatçıların Üzerinde (1979), gereklerini yerine getirdiğime gibi) üzerine kısa eleştirel tanıtılar olduğunuz Orhan Kemal’in eseri olduğunu belirttikten sonra; en da katkısıyla sinema hem daha geniş n Devlet Kuşu (1980), inanıyorum. yazdım. Yeni Dergi’nin son sayısında, Konya Oturak Ãlemleri ilgili yazıya çok onları sevmemin nedenlerini kitlelerce sevilmiş, hem dünya çapında n Kaçak (1982), Yazıya bulaştıktan sonra ise, Memet Fuat’ın önemseyip o ünlü teşekkür ederim. sordu. Neler söylediğimi şimdi tanınır hale gelmiştir. n Bekçi (1986), üzerlerinde söz alarak borcumu kırmızı çerçevesi içerisinde sunduğu Bir gün arzu eder Orhan Kemal anımsamıyorum. Ama aklımın erdiği, Bereketli toprakların sinemaya n 72. Koğuş (1987), ödemeyi sürdürdüm. Yazdıklarımın bir incelemem yayımlandı: “Orhan Müzesi’ne gelirseniz İkbal Kahvesi’nde dilimin döndüğünce onları neden gönül vermiş öncüleri arasındadır n Eskici vi Oğulları (1990), okunma katsayısı ile oranlı olarak Kemal’in Şiirleri”. Sonra Demirtaş hem kahve içer hem de babamı yad sevdiğimi açıklamaya çalıştım. Orhan Kemal. n Tersine Dünya (1993). kuşkusuz. Ceyhun’un Edebiyat Cephesi’nde ederiz. Arada bir beni engellemeye çalışan Edebiyat dünyamızın da önemli Orhan Kemal’e ilişkin ilkyazım, “Orhan Kemal’in Öyküye Yönelişi” Saygı ve sevgilerimle.” arkadaşıma göz ucuyla bakmayı da isimleri olan Orhan Kemal ve Yaşar Üç Kâğıtçı üzerine yazdığım ve ile Yürüyüş’te “Geçmişten Geleceğe Işık Öğütçü, elektronik posta ihmal etmeden kuşkusuz. Bana çay Kemal yazdığı senaryolarla ve Varlık’ta yayımlanan eleştiridir. Bu Orhan Kemal”. Bütün bunlar Orhan adresimi almak için Vatan Kitap’a söyledi. Tavlayı unutmuş gibiydi. yazdıkları öykülerden, romanlardan sayıdaki farklı ismin sipariş üzerine inceleme kitabı yayınlamıştır. yazıldığı üzerinde bir fikrim vardı. yazı ile Varlık’ın “okurları arasında” Kemal’le ilgili monografi çalışmasının telefon ettiğinde, yazımda sözünü O bir şeyler anlatıyor, bense can uyarlanan filmlerle sinemaya önemli yazdıkları senaryolar bir süre sonra Bazı eserleri de televizyon filmi ya da Yazılmış bir senaryo bile görmemiştim” düzenlediği eleştiri yarışmasına öğeleriydi aslında. O çalışmada da ettiğim İki Damla Gözyaşı’nın ellerinde kulağı ile dinliyordum. Ama öylesine katkıda bulunmuş sanatçılardandır. birbirinin tekrarı seri üretimlere dizi olarak çekilen Orhan Kemal’in, Orhan Kemal, bütün anlatılanları katılmıştım. Oktay Akbal, Rauf epeyce yol aldım. Asım Bezirci, bulunmadığını söylemiş Kürşad heyecanlı ve o ölçüde de mutluydum Yedinci sanat sinema, kendi dilini dönüşmüştür. Sinemaya destek olan, ekmek parası kazanabilmek için dinledikten sonra somut bir örnekle Mutluay ve Hilmi Yavuz’dan oluşan Hikmet Altınkaynak’la birlikte Orhan Oğuz’a. O da, bir şaka ile yanıtlamış ki sözcükleri tek tek anlıyor ama oluştururken bütün sanatlardan senaryolar yazan edebiyatçılarımız da Yeşilçam’a imzasız ya da başka senaryonun nasıl bir şey olduğunu seçiciler kurulu birinciliği bana Kemal üzerine bir çalışmaya sıvanınca onu: “Bizde var, ama bir tane.” Bütün cümlelerini anlayamıyordum. Yalnızca yararlanır. En çok da edebiyattan vardı. Bir elin parmakları sayısındaki bu isimlerle çok sayıda senaryo yazdığı pekiştirmek istemiş, “Yanında senaryo vermişti. Ödül bin liraydı. Almaya kullanılsın diye o çalışmayı Bezirci’ye bunlardan beni haberli ettikten sonra sesiyle vardı benim için. Yurt dışına yararlanmıştır. Türkiye sinemasında edebiyatçılar arasında Vedat Türkali, söylenir. Halit Refiğ’in Gurbet Kuşları için hazırladığın film hikayeleri var Necati Tosuner’le gitmiştik. Yaşar verdim. Bezirci – Altınkaynak Vatan Kitap için Işık Öğütçü ile bir gideceğini, döndükten sonra kendisini da edebiyat uyarlaması filmlerin sayısı Orhan Kemal, ve Yaşar filminin diyaloglarını da Orhan Kemal mı” diye sormuştur. Bunun üzerine Nabi Nayır, “Siz bayağı bilinen bir ikilisince hazırlanan kitap Cem konuşma yapıp yapamayacağımızı burada bulabileceğimi söyledi. O oldukça fazladır, fakat edebiyatçıların Kemal’in ayrı/önemli bir yeri vardır. yazmıştır. arkadaşı, Orhan Kemal’e okuması imzasınız. Nasıl olacak şimdi.” diye Yayınevi’nce yayımlandı. Ama benim sormuştu. Öğütçü’nün beni çok aralık arkadaşım örgütün açıldığını sinemayla ilişkisi aynı oranda güçlü Orhan Kemal’in sinemaya aktarılmış Orhan Kemal, İstanbul’a geldikten için bir kaç örnek senaryo vermiştir. ortaya konuşunca ben sıkılmış emeğimden söz edilmedi. Dosyamı sevindiren önerisinin gereğini haber verdi. Elini uzattı; öpmek değildir. Bunun nedeni edebiyatçıların, eserleri arasında Üç Tekerlekli hemen sonra 1950’li yıllarda senaryo Böylece Orhan Kemal’in senaryo ve önüme bakmaya başlamıştım geri verdiğinde, yararlandıkları ve yerine getirmek; hem Orhan Kemal için eğildim, engelledi: “Arkadaşlar sanatçıların, aydınların Yeşilçam Bisiklet, 72. Koğuş, Murtaza, Avare yazmaya başlamıştır. Anılarında yazarlığı başlamıştır. İmdadıma Tosuner yetişmiş ve hemen teşekkür ettikleri yerlerin kitabı Müzesi’ni ziyaret etmek, hem de İkbal birbirlerinin elini öpmez!” Tanıdığım sinemasına mesafeli durmaları, Mustafa, Devlet Kuşu, Kaçak, Bereketli senaryo yazmaya başladığı dönemi, Orhan Kemal, 1950’lerden devreye girerek “Yaşar bey,” demişti, inceltmek söz konusu olduğunda Kahvesi’nde kahve içip Orhan Kemal’i ve elini sıktığım ilk yazardı. Ama yurt küçümsemeleriydi. Oyuncu, yönetmen Topraklar Üzerinde, Tersine Dünya’yı şöyle anlatmıştır. “ Bir gün arkadaş başlayarak yazmış olduğu “yarışma düzenlendiğinde Mehmet’in ayıkladıklarını belirtti Bezirci. yad etmek için bir vesileydi bu. Aynı dışı gezisinden geri dönemedi. İçtiğim ve teknik kadrolar açısından oldukça sayabiliriz. (Macit Doğudan) bana ‘Neden senaryo senaryolardan kazandığı birikimi birkaç yazısı yayımlanmıştı. Ne Ama Yazko Edebiyat günlerinde, zamanda da Orhan Kemal’e olan otuz çay karşılığını veremediğim bir ikram şanslı olan Yeşilçam’ın en önemli Yazar bazı filmlerin yazmıyorsun?’ dedi. Senaryonun bir kitaba aktarmak istemiş ve olduysa sonuçlanıncaya kadar geçen Hikmet Altınkaynak’ın Orhan dört yıllık borcumu tasfiye etmek için olarak kaldı. sorunu, eksikliği senaryoydu denebilir. senaryolarının yanı sıra Üç Arkadaş çevrilecek filmlerin hikâyesi olduğunu 1963 yılında ‘Senaryo Tekniği ve sürede oldu.” Kemal’in Hikâyeciliği çalışması bir fırsat, bir olanaktı. Belirtmiştim: Işık Öğütçü, Kürşad Bülent Oran, Safa Önal, Erdoğan adlı filmin bazı diyaloglarını da biliyordum. Ama o güne kadar ne Senaryoculuğumuzla İlgili Notlar” Tosuner, haklıydı. Yarışmaya Yazko Yayınları’ndan çıkınca, benim Kürşad Oğuz’la birlikte Orhan Oğuz’a, Orhan Kemal’in İlhan F. Tünaş gibi rekortmen senaristin, az yazmış, Senaryo Tekniği adında bir de uğraşmıştım, ne de senaryonun nasıl kitabını yazmıştır. n katıldıktan sonraki aylarda Yeni dosyamdan bir bölümün “Orhan Kemal Müzesi’ne gittik; Işık Öğütçü Demir imzası ile yayımlanan İki Damla Dergi, Yansıma ve Soyut’ta arka Kemal ve Hikâyemiz” başlığı altında ile Vatan Kitap için konuşma yaptık Gözyaşı adlı kitabının kendilerinde arkaya yazılarım yayımlanmış ve dergide yayımlandığını gördüm. ve hepsinden önemlisi, otuz dört yıllık olmadığını söylemişti. Orhan Kemal yazın dünyasında adı anılır biri Gönderdiğim tepki notuma ise borcumu ödedim. Müzesi’ne onu armağan ederek otuz ORHAN KEMAL’IN YAZDIĞI SENARYOLAR olmuştum. Nitekim , 1972 herhangi bir karşılık verilmedi. En Ne miydi o borç? dört yıllık borcumu ödeyebileceğimi yılında eleştirinin durumu üzerine son, “Konya Oturak Âlemleri’nin 1970’in ilk aylarıydı. Sultanahmet düşündüm. Kitap için teşekkür eden Orhan Kemal’in yazdığı ya da yazımına katkıda 2- Sevdaya Koşanlar (1959) Bolan, Orhan Kemal görüşlerini belirtirken dikkatle Yazarı İlhan F. Demir Kim?” başlıklı Otobüs Durağı’nın karşısındaki binanın Işık Öğütçü’ye bu olayı anlattım ve bulunduğu senaryoları, eserlerinden uyarlanan Yönetmen: İhsan Tomaç / Senaryo: Orhan Kemal 6- Gurbet Kuşları (1964) izlediğini belirttiği üç addan biri bir yazım Vatan Kitap’ta yayımlandı. iki ya da üçüncü katında bir gençlik “Orhan Kemal’e olan kişisel borcumu filmleri belirlemek zor. Çünkü Orhan Kemal, 3- Acı Zeytin (1961) Yönetmen: Halit Refiğ / Senaryo: Orhan Kemal, bendim. Diğer ikisi, Murat Belge ile O yazıyı “kadim” dostum Halûk örgütü vardı ve biz hafta sonlarında ödediğimi düşünüyorum.” dedim. ekmek parası kazanabilmek için onlarca imzasız Yönetmen: Nişan Hançer / Senaryo: Orhan Halit Refiğ Attilâ Özkırımlı, çoktan rüştlerini Ceylandağ’dan “lojistik destek” alarak Ekonomi – Politik ve Felsefe dersleri NOT: Bu yazı, “üçlü konuşma”nın senaryo yazmıştır. Bilinen filmlerin başlıcalarını Kemal 7- Bu Şehrin Belalısı (1966) kanıtlamış kişilerdi. Yaşar Nabi yazmıştım. Konya Oturak Âlemleri için oraya gidiyorduk. Giriş katında ise ardından, sıcağı sıcağına kaleme sıralamaya çalışalım: 4- Aşka Kinim Var (1962) Yönetmen: Ertem Göreç / Senaryo: Bülent Oran, Nayır Tosuner’in sözleri karşısında ile Gâvurun Kızı elimin altında değildi bir kahvehane vardı. Örgütün kapalı alındı. Ama nedense yayımlatmadım. 1- Altı Ölü Var / İpsala Cinayeti (1953) Yönetmen: Semih Evin / Senaryo: Orhan Kemal, Orhan Kemal bakmakla yetinmiş ve hazırladığı çünkü. Ama Halûk, sağ olsun, yoktan olduğu günlerde, nöbetçinin gelip Aslan Özdemir Orhan Kemal’e Yönetmen: Lütfi Ö. Akad / Temel Karamahmut 8- Yaprak Dökümü (1967) gider makbuzunu imzalattıktan sonra var etti onları. açmasını o kahvehanede bir köşeye ilişkin yazı isteyince aklıma geldi. Senaryo: Ferdi Öner , Orhan Hançerlioğlu , 5- Mağrur Kadın (1962) Yönetmen: Memduh Ün / Senaryo: Orhan Kemal, ödülümü vermişti: Yüzde on beş Bu yazı nedeniyle Işık Öğütçü’den ilişerek beklerdik. İşte öyle günlerden Yazılışından on üç yıl sonra, nasıl Orhan Kemal , Lütfi Ö. Akad Yönetmen: Burhan Bolan / Senaryo: Burhan Halit Refiğ, Memduh Ün stopaj düşüldükten sonra! Sonrasında elektronik posta aracılığı ile bir birinde, caddeye bakan pencerenin yazıldıysa öyle, sunuyorum. n

12 13 Yeşil DOSYA: ORHAN KEMAL Bereketli Topraklar Üzerinde BEREKETLİ Topraklar Üzerinde, üretimi alabildiğine artarken ekonominin Babam Orhan Kemal’in, 1954’te kaleme aldığı HALIL GENÇ üretimi hızla geriler. Açlık, yoksulluk, romandır. Orhan Kemal romanda, İç ölüm, hastalıklar, göç tüm Avrupa’yı Orhan Kemal Anadolu’nun kırsalından Çukurova’ya Orhan Kemal’in yazarlığının, yaşamının zorunlulukları sarar. Genç Türkiye Cumhuriyeti savaşa çalışmaya giden İflahsızın Yusuf, Köse girmese bile savaşın acımasız etkilerini IŞIK ÖĞÜTÇÜ Hasan ve Pehlivan Ali adlı üç arkadaşın doğrultusunda şekillendiğini biliyoruz. Adana’daki yılları, farklı özellikleriyle yaşar. Savaş yılları kentte, başından geçenleri konu Bursa cezaevi ve sonrasında İstanbul olmak üzere yaşadığı boyunca 2 milyon genç askere alınır HERKES hayatım romandır, der. Doğrudur. olarak alır. Romanda, kalabalıklaşan her yerde ve her dönemde durup dinlenmeksizin yazma, ve hazır kıt’a olarak bekletilir. Kurtuluş Herkesin anlatacağı pek çok hikayesi vardır. ve yoksullaşan köylü ailelerinin, ekmek Savaşı’nın yıkımlarının etkileri henüz Bu hikâyeler kimi zaman gün ışığına çıkar, kimi peşine düşerek kafileler halinde kentlere ekmeğini kalemiyle kazanma uğraşı içinde bir yazar olarak giderilememişken genç nüfusun olmayışı, zaman insan hayatından silinir gider. Oysa göç edişlerine, hiç bilmedikleri bu yaşam karşımıza çıkar Orhan Kemal. Romanlarının, oyunlarının, üretim ekonomisinin gerilemesine neden Mehmet Raşit Öğütçü’nün yani Orhan Kemal’in içinde hayatta kalma mücadelelerine olur. yaşamı gerçek bir romandır. tanık oluruz. Bir hikayeler bütünü senaryolarının ve öykülerinin örgüsünü şekillendiren de Bereketli Topraklar Üzerinde, Kendisinin de üzerinde çalıştığı büyük değildir romanda anlatılanlar. Köylünün, bu yaşam koşulları olmuş, yaşadığı çevrenin özellikleri sanayileşme sürecinde ve 2’nci Dünya projesini (Romancının Romanı), şayet erken ırgatın ve kentlinin saflığı ve cehaleti; doğrultusunda birbirinden güzel eserler ortaya çıkarmıştır. Savaş’ından hemen sonraki dönemde yaşta ölmeseydi, kendi romanını (her ne kadar sistemin acımasızlığı karşısında toplumsal koşulları başarıyla anlatmış, daha önce yazdığı biyogrofik romanları olsa da) insanlığın yaşadığı zavallılık ve her şeye birçok tarihçi ve toplum bilimci büyük coşkuyla yazacaktı. ”...Yüksek ağaçların rağmen hayatta kalma mücadelesi; tarafından araştırma-başvuru kitabı tepesinden vurup sık yapraklardan süzülerek yetki sahibi oluveren küçük insanın olarak önerilmiştir. nemli toprağa parça parça dökülen güneş. nasıl kraldan çok kralcı oluverdiği ve vi) Sınıf bilincinin ortaya çıkış Kaçıyordu Ziynet, nemli orman toprağına kendisine sağlanan avantajları nasıl sancıları dökülmüş güneş parçalarını çiğneyerek kaçıyor, sinsice kişisel çıkarlara dönüştürdükleri; Romanda önemle işaret edilen bir kaçıyordu...” gecikmez. Yasanın 94. maddesine muhalefetten İşçi semtlerinde oturmaktadır. Anadolu insanının cinselliği; insanımızın özellik de sendikalaşma çabaları ve 1914’te Ceyhan’da dünyaya geldiğinde, dedesi beş yıl hüküm giyer. Siyasi mahkumdur. Kendisi 1957’de dördüncü çocuğu doğar ve yeni mukadderata nasıl teslim oluşu, yaşam sosyal uyanışın ortaya çıkmasıdır. Çanakkale’de topçu subayı olarak görev yapan şöyle yazar: “... bu babası politikacı olan bir eserler sürekli yazmaktadır. 1960’lı yıllara ve ekmek kavgası içindeki insanın nasıl Anlatılan ve roman kahramanlarının babasına telgrafla doğum müjdesini verir. genç adamın, babası gibi politik bir meseleden gelindiğinde ekonomik sıkıntılar devam bencilleşebilecekleri destansı bir dille yaşadıkları olaylar, okuyucuyu taraf Mehmet Raşit’in imzasıyla şöyle yazar: ”Ben de dolayı tutuklanması gururumu okşamış, kendimi etmektedir. Hatta bir keresinde bir arkadaşının anlatılır. 2017’deki toplumsal yapıya olmaya zorlar. Kemal’in kendisi de dünyaya, dünyanın sıkıntısını çekmeye geldim.” ‘devletin uğraştığı önemli bir adam’ gibi görmeye önerisi üzerine iki buzdolabı alınır, bunlar peşin şöyle bir göz attığımızda, sorunların taraftır çünkü. Romanı, kendi ideolojik Macera da böylece başlar. başlamıştım. Hazır o sırada Nazım Hikmet’te paraya ucuz satılarak evin kirası, ailenin o anlık biçim değiştirerek sürdüğünü, hatta anlayışına göre kaleme aldığını söyleyen Babasının ayrı bir tarihi kişiliği vardır. tutuklanmıştı. Demek ki ben de onun kadar ihtiyaçları giderilir. O iki buzdolabının borcu uzun birçoğunun artarak yaşandığını Orhan Kemal, yazarken öyle yoğunlaşmış Abdülkadir Kemali Bey, Osmanlı İmparatorluğu’ değilse bile, ona yakın bir siyasiydim, cezaevine aylar süresince ödenerek bitirilir. 1966 yılında, görmekteyiz. ki, sohbetlerinin birinde şunları anlatır; nda bir çok devlet görevi almış, İttihat ve yollandım. Mahkumlar beni düşüncelerime uygun Sultanahmet cezaevinde siyasi suçtan 35 gün Romanın, 1979 yılında Erden Kıral “Kitabın ilk yazılışında Adana’dayım. Terakki’ye hayran bir hukukçu, aynı zamanda şekilde, bir kahraman gibi karşıladılar. Elim yatar. Daha sonra bu davadan da beraat eder. tarafından filme uyarlandığını da Kafamda bu öz ve biçimi tespit etmişim gazetecidir. Yazdığı yazılardan hakkında kalem tutuyordu. Fakir fukaraya dilekçeler, hatta 1967 yılında Basınköy’e taşınılır. Basınköy’deki unutmayalım. de romanı yaşıyorum. Köse Hasan’ın soruşturmalar açılır, zaman zaman cezaevinde temyiz layihaları yazıyor, karşılığında on para bile ev oğlunun verdiği borç parayla alınır. Bu arada Hem Orhan Kemal’in hem de ölüm sahnesine takılmışım. O sırada tam yatar. Kendi deyişiyle dokuz defa tutuklanmış, almıyordum. Bunun için seviyorlardı beni...” tiyatro oyunları oynanmaya başlar. Oyunlar Türk romanının başyapıtlarından “Bu kitap, kendi bilgi ve görgülerim ve kötüleşen yaşam koşullarıyla Seyhan kıyısındayım. Kendi kendime toplam 4,5 yıl hapis yatmıştır. İlk Meclis’te Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yatar. çok büyük başarı kazanır. 1969 yılında ilk defa biri olarak nitelendirilen Bereketli dışında, bir lokma ekmek için kötü birlikte önce mevsimlik, sonra da mırıldanarak, Köse Hasan’ın hemşerisine (1920 - 1923) Kastamonu Milletvekilidir. Daha Bursa’da Nazım Hikmet’le tanışması sanatının pasaport verilmiş ve davetli olarak Moskova’ya Topraklar Üzerinde, roman incelemeleri iş şartları içinde zehir gibi bir hayatı yerleşik göç başlar. Ancak kentlerdeki vasiyetini en iyi şekilde vermek için sonra serbest avukatlık ve çiftçilik yapar. 1930 yönünü de tayin eder. Nazım Hikmet bir gün düz gitmiştir. Orada çeşitli incelemeler yapmış, ve değerlendirmeleri yapan bazı yaşayanlardan derlenmiş malzemeyle bilmedikleri hayat büyük sıkıntılar neler dedirtmeliyim diye, bir, beş, on yılında Serbest Fıkra kurulunca, artık parti yazısını okur. Arkasından “aman kardeşim! bırak sağlık kontrolünden geçmiş, fakat tedavisini araştırmacılar tarafından, birçok meydana gelmiştir. Yayımlanmadan ortaya çıkarır. Kötü yaşam koşulları, tekrarlar yapıyorum. Birden istediğim kurmak serbest düşüncesiyle Ahali Cumhuriyet şiiri. Sen nesir adamısın. Hikâye yaz, roman yaz” tamamlamadan Türkiye’ye dönmüştür. 1970 yönüyle Gazap Üzümleri’ne benzetilerek önce, çeşitli ırgat, usta, usta yardımcısını barınma, beslenme, işsizlik ve düşük klişe düştü kafama. ‘Kardaşlar, beraber Fırkası’nı kurar. Ama yanılır. Önce Serbest Fırka der. “…bu suretle realist yolu kendime seçtim. yılında ise yine davetli olarak Bulgaristan’a övgüler almış ve yüceltilmiştir. Asıl toplayarak bir gece sabaha kadar ücretlerle çalışmak zorunda bırakılma, tuz ekmek yedik. Ola ki, bana hakkınız kapatılır. Sonra da Abdülkadir Kemali Bey’inki. Hikâyeler yazıyorum artık. Hem de büyük bir gitmiştir, Ama bu son yolculuğu olacaktır. olarak da Türkiye’nin o dönemdeki okudum onlara. Dinlediler. ‘Pardon,’ iş saatlerinin ve koşullarının insanı geçti. Benim gücüm yok…’ falan der Ve gönüllü sürgün olarak yurtdışında 8,5 yıl coşkunlukla. Bol ve zengin bir yaşantım vardı. Son röportajını Bulgaristan’da yaparak, “toplumsal, ekonomik, tarıma dediler, ‘Bu, bu kadar olur. Bütün insanlıktan çıkaracak denli uzun ve kötü ya! Oralara gelince birden Köse Hasan yaşar. Orhan Kemal 1931-1932 yıllarında Beyrut’ta Edebiyatımıza hiç girmemiş ‘fabrika’yı gayet iyi son günlüklerini yazarak ömrünü 2 Haziran teknolojinin müdahalesiyle ortaya çıkan anlattıkların doğru Raşit. Eksik bile. olması, zaman içinde, köylü-kentli arası oldum sanki. Elimde kızım için aldığım babası ile birlikte lokanta işletecek, Eleni’ye aşık biliyordum. İşçi hayatı yabancım değildi.” 1970‘de tamamlayacaktır. O, hep halkı için alt üst oluşları” gibi temel problemleri Çukurova’nın bereketli topraklarında bir insan tipinin ortaya çıkmasına yol saç tokası. Hemşerilerime bunu kızıma olacak ve yurt hasreti ağır basarak Türkiye’ye 26 Eylül 1943’te cezaevinden çıkar. Evini yazdı. Günümüzde de görülmemeye çalışılsa hakkında bir başvuru kitabı olarak da öyle işler olur ki, aklın durur. Sana açacaktır. götürmelerini vasiyet ediyorum. Öyle geri dönecektir. 1937 yılına kadar çeşitli işlerde geçindirmesi için çalışması gerekmektedir. da, eserlerini hâlâ okumayan bu güzel halkına değerlendirilmektedir. anlatsak, bir değil beş roman çıkarırsın...’ Bu gelişmelerin sonucu olarak çarpık dokundu ki, başladım ağlamaya…” çalışacak, futbol oynayacak ama kitap okumayı Tekrar katiplik, hamallık, puantörlük, sebze inanmaya ve aydınlık günleri getireceklerine Bereketli Topraklar Üzerinde’yi Yılda üç dört kitap çıkarmasına karşın, kentleşme, kentlileşememe durumu Eserleri incelendiğinde hemen ihmal etmeyecektir. Bu arada katip olarak çalıştığı komisyonculuğu, Verem Savaş ve Adana Bağ inandı. O aramızda ve kalbimizde yaşamaya roman yapısı olarak ele alırsak aşağıdaki yazma hızı, daktilosu ve parmakları, ortaya çıkmıştır. hemen tümünde doğru ve olumlu Milli Mensucat Fabrikası’nda, dokumalarda çalışan ve Bahçeciler Dernekleri’nde muhasiplik yapar. devam ediyor. Bu sessizlerin sesi olan yazarın başlıkların öne çıktığını görüyoruz. düşünce ve tasarlama gücünün gerisinde Büyük umutlarla kentlere akın eden insanların varlığı gözlenir. Aslında bu Boşnak kızına aşık olacak, 1937’ de evlenecektir. Bu arada yazmaktadır ve 1949’da ilk kitabı son sözleri de daima yüreklerde kalacaktır: i) Romanın edebi güzelliği ve estetik kalmış bir yazardır Orhan Kemal. insanlar geleneklerinden, alışageldikleri olumlu insanlar, Orhan Kemal’in dünya 1938 yılının ilkbaharında askere gider. Kendi Varlık’ta yayınlanır. ”Baba Evi”. 1944 ve 1949‘ da “İnandığım doğruların adamı oldum, böyle yapısı ii) Romanda Türkiye’nin toplumsal yaşamdan kopamamış ancak kentli görüşüdür. Yani yazarın ta kendisidir. yaşamının, duygularının verdiği coşkuyla ülke iki çocuğu daha dünyaya gelir. 1951 yılında artık yaşadım, karınca kararınca bu doğruların Orhan Kemal romanı kaleme almadan yapısı kapsamlı olarak ele alınmıştır olmayı da başaramamışlardır. Önce Kendi dilinden, yazma anlayışıyla sorunlarını, sanat, edebiyat, politika konularında Adana’ya veda etmesi gerekecektir. Adana’ da savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım. önce uzun araştırmalar yapmış, gezip Büyük çoğunluğu şehir bile görmemiş çadır kentler oluşturmuş ve her bitireyim; devamlı konuşmaktadır. Bu konuşmaları doğal çeşitli baskılar, geçim sıkıntısı Orhan Kemal’i yeni Kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi görmüş, gözlemler yapmış, tarlada köy insanı, daha iyi bir yaşam hayaliyle türlü güvenceden yoksun sersefil bir “İnsan sevdiklerinin refahını ister. olarak, birileri not etmektedir ve beklenen sonuç bir geleceğe sürükleyecektir. İstanbul’a taşınır. girmemiştir.” n fabrikada çalışanlarla sohbetler etmiş, kente akın ederken, kendilerini bekleyen gecekondu yaşamı ortaya çıkmıştır. İstemekle de kalmaz, bu refah ve uzun notlar almış ve bu çalışmaları, koşullardan habersizdir. Bütün bildikleri Aslında şöyle bir bakıldığında mutluluğun çarelerini arar. Bulur. oluşturduğu roman kurgusuyla rençberlik olan bu insanlar, dur durak Orhan Kemal’in de bir göçer olduğunu Açıklar… Ben de bunu yapıyorum. ustaca harmanlamıştır. Romandaki bilmeksizin çalışan makineler karşısında söylemek yanlış olmaz. Bu arada Yurdumun ve yurdumun insanlarının sosyal gerçeklikler can yakıcı olsa da bocalarlar ve yeni hayata tutunmak için işsizliğin, göç olgusunun ve getirdiği mutluluğu benim ve çocuklarımın da TOPLUMCU-Gerçekçi Orhan Kemal), Dr.Coşkun Yılmaz Kemal), Tahir Şilkan (Orhan insan ruhunun evrensel özellikleri büyük çaba harcarlar. Aslında yaşanan, sorunların, çarpık kentleşmenin mutluluğu demektir. Yani milletim Ölümünün 47. edebiyatımızın büyük ustası Orhan (Kültürümüzde Orhan Kemal), Kemal’in Gerçekçiliği), Nursel ustaca irdelenmiştir. İnsanlar idealize geride kalmış bir çağın (feodalite) hâlâ süregeldiği düşünülürse kitabın gelişirse, ben de bana bağlı olanlar Kemal ölümünün 47.yılında, Orhan Çimen Günay Erkol (Orhan Duruel (Gürsel Korat’ın Edebiyatı), edilmeden, abartılmadan, dolaysız insanları ile ileri bir çağın (kapitalizm) güncelliğini koruduğunu özellikle da gelişir. Ben kalemimi, aslında öteki yılında Orhan Kemal Kültür Merkezi tarafından Kemal’in Yazı Dünyası), Murat Nâzım K.Öğütçü (Ödül Takdimi), bir biçimde, olduğu gibi yansıtılmıştır. tekniğinin karşı karşıya gelişindeki hazin vurgulamak gerekir. milletlerden hiçbir bakımdan geri düzenlenen törenle anılacaktır.Aynı Yetkin (Arkadaşım Gürsel Korat), Ödül Töreni, Gürsel Korat (Ödül Çukurova’nın sıcağı, sıtması, pamuk çarpışmadır. iv) Romanda, sanayileşmenin olmayan milletimin gelişmesi yoluna Kemal’i anma ve törende, 2017 yılı 46. Orhan Kemal M.Sadık Aslankara (Orhan Konuşması). tarlalarındaki ırgatlık, fabrikalardaki iii) Romanda önemli yer tutan göç hızlanmasının ortaya çıkardığı koymuş bir yazarım. Bu yolda gücüm, Roman Armağanı’nı “Unutkan Kemal’in Öykücülüğü), Ezel Akay Tören Yeri: Orhan Kemal İl Halk işçilik çok acımasızdır. Orhan Kemal, olgusunu edebiyatta ilk kez ele alan, ilk çarpıklıklar çok başarılı bir şekilde ele çabam nereye kadarsa, oraya kadar 2017 yılı 46. Orhan Ayna” romanıyla kazanan Gürsel (Edebiyattan Sinemaya Gürsel Kütüphanesi - Konferans Salonu diğer romanlarındaki yumuşak anlatımı kez işleyen Orhan Kemal’dir alınmıştır. yürüyorum. Yürüyeceğim.” (İkbal Korat’a ödülü verilecektir. Korat), Özlem Güveli Türker (Orhan Adres: Ordu Caddesi No:19 (eski yerine, anlattığı gerçekleri çağrıştıran Kol, kas ve hayvan gücüne dayalı köy 1930’lardan başlayarak, özellikle Kahvesi. s 82) n Kemal Roman Tören programı : Kemal’in Oyununda Oynamak), 33), Beyazıt - İstanbul sert, yer yer kaba ve küfürlerle dolu, ekonomisi, artan nüfusu barındıramaz. İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa halkları Süheyla Acar (Hoş Geldiniz), Efsun (Orhan Kemal’den Şiirler), Tarih ve saat: 02.Haziran.2017, sarsıcı bir anlatımı tercih etmiştir. Üretimin yetersiz kalmasıyla, köylüler tam bir felakete sürüklenir ve tarihinin (2. Orhan Kemal Festivali’nde Halil Genç’in Armağanı Töreni Işık Öğütçü (Ölümünün 47.Yılında Aydın Ilgaz (Anılarla Orhan Cuma – Saat : 10.30 Bir söyleşisinde şöyle diyor; hızla yoksullaşmaya başlar. Zorlaşan en sefil dönemlerinden birini yaşar. Silah Adana’da yaptığı konuşmanın özeti) 14 15 Yeşil HAZİRAN TAKVİMİ HAZIRLAYAN: VECDİ ÇIRACIOĞLU

AY’IN AYIN BALIKÇI DÜĞÜMÜ AY’IN HALLERİ AYIN DENIZ FIRTINALARI AYIN balık yemeğİ HALLERİ 02 HAZİRAN Fırtına 03 HAZİRAN Filiz Koparan Fırtınası (3 gün) 01 10 HAZİRAN Ülker Doğumu Fırtınası (3 gün) SARDALYA BUĞLAMA 16 22 HAZİRAN Fırtına Ayıklanmış, pulları temizlenmiş, yıkanmış ve hafifçe 23 HAZİRAN Gün dönümü Fırtınası tuzlanmış balıklar bir tepsiye, üst üste gelmeyecek 27 HAZİRAN Kızıl Erik Fırtınası (2 gün) şekilde tek sıra halinde yerleştirilir. Üzerlerini ört- meyecek kadar az su konur. Ya da su yerine aynı 02 ölçüde domates suyu sıkılır. Tepsinin kapağı kapa- 17 AYIN balığı tılır. Orta derecede ateşin üzerine konur. Balıklar 15-20 dakikada pişer. Şayet suyu fazla kaçırılmış ise CAMADAN DÜĞÜMÜ çekmesi için suda 3-5 dakika daha bekletilir. Servis BENIM ADIM HARHARYAS İki ipi birbirine bağlamada ve ilk yardımda sargı işlerinde tabağına alındıktan sonra üzerine çiy zeytinyağı gez- 03 KÖPEKBALIĞI kullanılır. En önemli iki özelliği yassı oluşu ve düğümün atıldığı dirilir. İstenirse hafifçe karabiber serpiştirilir. Limon 18 yerden kaymayışıdır. Camadanı doğru atmak çok önemlidir. sıkılarak yenir. Familyamın en canavar Camadan atıldıktan sonra düğümün dışında kalan kısa uçlar türlerindenimdir. Burnum kalkık aynı yönde olmalıdır. Aynen camadana benzeyen; ancak uçları olanıma Dikburun denir. Üç ile farklı taraflarda olan bir düğüm daha vardır. Buna sahte cama- 04 beş metre arasında boyum de- dan ya da yanlış düğüm diyebiliriz. Gergiye geldiğinde kayarak Ayın Maceraperestİ AYIN denİz yazarı 19 ğişir. Vücudum füze şeklinde ve çözüldüğünü görürsünüz. Bu düğüm hayati önem taşıyan bir biraz tombulca olup çeviğimdir. yerde - örneğin bir kaya tırmanışı ya da kurtarma çalışmasında FIRKATE Dişlerim çok kuvvetli çene ve kullanıldığında istenmeyen, üzücü sonuçlara yol açabilir. Bu ne- dişlere sahibim. Sırtım açık kah- ederim. Malta palamutları benim denle düğüm atıldıktan sonra sağlamlığı kontrol edilmeli, iyice USTASI ESIR 05 verengi ile karışık gri renktedir. Haramilerimdir. Benimle birlikte emin olduktan sonra yük bindirilmelidir. 20 Yan taraflarım sırtımın rengin- gezerler ve artıklarımla beslenir- Barbaros Hayrettin Paşa’nın Mayorka tek- den biraz daha açık renktedir. ler. Marmara denizinde orkinos nesinde bir üstat firkate ustası varmış. Onun Karnım beyazdır. Yüzgeçlerim tutan balıkçıların oltalarında av AYIN yalnız gemİsİ usta olduğunu kimse bilmezmiş. Bir gün fazlasıyla gelişmiştir. Dünya’nın veririm. Çiftleşmem ilkbahar kendiliğinden Paşa’nın yanına gelip: “Ağam, 06 21 çeşitli denizlerinde dolaşır, Ege, aylarıdır. Gebelik sürem 1.5 yıldır ALEMDAR eğer bana azatlık verirsen, sana bir firkate AYIN DENIZ Marmara ve Akdeniz’i kendime ve bir batımda, boyları 40 ile 50 tekne yapayım ki uçar kuşa hükm eylesin,” mekân ederim. İnsanlar için çok santimetre arasında değişen, 25 demiş. Böyle bir usta zaten Barboros’un gö- yelkende esirin yaptığı firkate cümlesini YAZARI tehlikeliyimdir. Gemileri takip ile 40 arasında yavru veririm. zünde tütermiş. “Yapacağın tekne istediğim geçmiş. Barbaros o gün gazilerine güzel gibi olursa, azatlık değil daha fazlasını da bir ziyafet vermiş. Gülme oynama ve yeme YAMAN KORAY 07 yaparım,” diye cevaplamış esiri. içme eylemiş herkes. Esir ustaya ise büyük 22 Usta varıp dağdan istediği gibi kereste bahşişler vererek ummadığı ihsanlarda 2006 yılında elim bir tekne kazasın- AYIN DENİZ KİTAPLARI kestirmiş ve yerine taşıtmış. Yirmi altı otu- bulunmuş Barbaros ve esir usta azat olmuş. da kaybettiğimiz Yaman Koray (Do- raklı bir firkate yapmış ki böylesi olmamıştı. Usta bu kadar ikramdan sonra sevinerek, ğumu: 1934) Saint Joseph Fransız Pek ziyadesiyle dilber bir tekne olmuş. “Ağam sana bir işkanpavye dahi yapmadan Lisesi’ni bitirdikten sonra Erdek’e 08 Barbaros’un on iki eski teknesiyle yeni vilayetime gitmem,” demiş. On iki oturak yerleşti. Cumhuriyet ve Akşam ga- 23 aldıkları yürük Mayorka teknesi bununla işkanpavye yapmış önceki gibi güzel olan. zetelerinde hikayeleri yayımlandı. koşuya çıktıklarında gerek kürekte, gerekse Usta sonra memleketine gitmiş. Konularını Kapıdağ yarımadası ve Marmara adalarındaki köylülerin “Milli Mücadele yıllarında Anadolu kuvvetlerine bağlı üç beş ve balıkçıların yaşamlarından alan 09 eski ve de küçük tekneden biriydi ‘Alemdar’… Fırtınalı havalar- eserlerinde deniz ve deniz insanları 24 da zor durumda kalan gemilerin yardımına koşmak için yapıl- Ayın ARAÇ/GERECİ Ayın DENİZ ŞİİRİ geniş yer tutar. Özellikle Büyük mış bir kurtarma gemisiydi. 1898 Danimarka yapımıydı. Boyu Orfoz (1978) adlı kitabıyla bilinen 49.5 metre, genişliği de 8 metre kadardı. Kapitülasyonların LENGER Bu ayın şiiri Oktay Rıfat’tan. Yaman Koray ölümünden önce bir sağladığı olanaklardan yararlanarak karasularımızda gemi kur- Dikenli Taşta röportajında (Cumhuriyet Kitap, Viva Böyle, Kısmet’in Dümen Türkiye’de Balık ve 10 tarma işleri yapan bir Danimarka kampanyasının gemisiydi. 1. LENGER, denilen 30 Mart 2006) eserlerinde; “… 25 Ünal Cilesun Suyunda, Balıkçılık, Dünya Savaşı’na girdiğimiz gün, hükümet, karasularımızdaki gemi demirleri Osman- sırf denize tutkun adamları değil; Sadun Bora Karekin Deveciyan Balıklar ki dostlarımdır bütün büyüklü küçüklü yabancı bayraklı teknelere olduğu gibi, lı’da Bulgaristan’daki insanın kendi kendini tutsak ettiği, bu kurtarma gemisine de el koymuştu. ‘Alemdar’ adı verilmiş, Samako imalatha- Vurdum onları dele dizdim yaratılışına ve yaratılışa ters, bir mürettebatı Türk denizcileriyle değiştirilmişti.” (Eser Tutel, yapma, bir uydurma, yalan, reklam, AYIN DENİZCİLİK TERİMLERİ nelerinde yapılırdı. Ve sattım 11 2005) İstanbul’un işgaliyle Alemdar da işgal kuvvetlerinin em- Galata’daki lengerciler para, hırs dolu dünyayı boşlayıp, 26 Bu ay denizcilik terimlerini, “Denizci Bocurgat Yapmak: Burnunu Balık satılan tezgâhta rine girmişti. 23 Ocak 1921’de Anadolu kuvvetlerine katılmak ve Tersane’deki araması, bulması gereken hemen Argosu”ndan seçtik. karıştırmak. üzere Karadeniz’e çıkarılan Alemdar peşindeki Fransız savaş demirciler de ihtiyaç yanı başındaki doğal dünyayı; Aborda Etmek: Yanaşmak, değecek Çapariz: Engel, mani. gemileriyle süren ve “gazi” ünvanını almasına neden olan çatış- doğayı (ve bu arada elbette denizi kadar yanaşmak. Fora: Çıkarma. halinde lenger hazırlardı. Çeşitli şekillerde yapılan O gün açıkta dikenli taşta malarla dolu bir yolculuktan sonra Anadolu kuvvetlerine katıldı. de) keşfetmesi, ona dönmesi ge- Ağzını Poyraza Açmak: Boşuna Kavanço: Takas. lengerlerden bir kadırgada beş tane bulunurken, 12 “Aylarca Anadolu’ya silah ve mühimmat taşıyıp durdu… Cum- Dizlerim kan içinde rektiğini vurgulamaya…” çalıştığını 27 beklemek. Mayna Etmek: Durdurmak, bitirmek, kalyonların büyüklüğüne göre taşıdığı lenger sayısı huriyet’in ilanından sonra da kurtarma gemisi olarak 1954 yılı- Küçük bir karagöz zıpkının ucunda belirtir. Eserlerinden bazıları: Deniz Akıntı Çağanozu: Düşük omuzlu kimse. son vermek. değişmekle birlikte toplam altı lenger gerekebi- Ağacı (1962), Mola (1970), Büyük Alarga: Yaklaşma, uzak dur; açıktan geç. Orsa Boca: Bir sağa bir sola. na kadar aralıksız hizmet verdi. Bir süre tanker dubası olarak liyordu. Kalyon devrinde bahariye kalyonları için Yüzdüm derisini ve dişledim kullanıldı. 1971’de bir kez daha el değiştirdi.” (a.g.e.) 1982’de Orfoz (1979), Ne cennet Şey şu De- Alesta: Hazır, tetikte, emre amade. Pupa Gitmek: doğru gitmek, hızlı gereken büyük lengerler İngiltere’den getirtilirdi. Hazdan Babafingo: Erkeklik organı, penis. gitmek. hurdaya gitti. Geriye, “gazi” olarak anılan adından başka bir niz (2005), Kuyudaki Adam (2005) 13 Bodoslamadan: Tam karşıdan. Yisa: Çekmek, kaldırmak. şey kalmadı. Halkımın etini dişledim dikenli taşta 28

14 29

15 30 KÜÇÜKKEN ÖLDÜRME... KÜÇÜKKEN BÜYÜMESİNİ İSTİYORSAN BÜYÜMESİNİ İSTİYORSAN

16 17 Yeşil SARIYER’İN SEMTLERİ

Meşhur Hisar Kirazı Her yazımızda başvurduğumuz RUMELIHISARI TARIHINDEN Evliya Çelebi bu yerleşmeyi “kalenin dışında denize bitişik dar l Rumelihisarı’ndaki tek kilise l Günümüzde, Boğaz Köprü- bir yerde olup, bağsız ve bahçesiz, Ermenilere ait Azize Sırpuhi anı- sü’nün gölgesi altında kalmış kayalar üzerinde kat kat 1.060 sına yapılan 29 Temmuz 1856 Tophane Müşîri Zeki Paşa (1849- kadar hanedir. Üç camii, 11 mescidi, tarihinde ibadete açılan Durmuş 1914) Yalısı, 19. Yüzyılın sonla- yedi okulu, bir hamamı, 200 Dede Sokağında bulunan Surp rında yaptırılan ve Boğaziçi’nde dükkânı, Durmuş Dede Tekkesi, Santuht Ermeni Kilisesi’dir kalmış nadir dört katlı kâgir yalı- yedi kadar Rum hanesi vardır. l Rumelihisarı Telgrafhanesi, 7 dır. Yalının mimarı da dönemin Yahudisi, meyhanesi, bozhanesi dahi Kasım 1867 tarihinde inşa ettiril- önemli yapılarının inşasına imza bulunmaz. Halkı balıkçı, kale neferi, miş olup Rumelihisarı Karakol- atan Aleksandr Vallaury’dir. kayıkçı ve diğer esnaftır.” diye tarif Kalenin yapımında hanesi bitişiğinde yer almaktay- l Semtin en eski tarihli çeşmesi, eder Hisar’ın arka bahçelerinde Paşalar da çalıştı dı. Rumelihisarı Karakolhanesi Rumelihisarı’nın üst taraflarında yetiştirilen ve adına Acem’de Hisarın her bölümünün inşası bir gibi telgrafhane binasının da ve Çukurbostan mevkiinde olan ‘Gülnar-ı Rum’ denilen kirazının paşanın denetimine verilmiştir. Denizden mimarı Dimitri Kalfadır. Çukurbostan Çeşmesi’dir. Halk çok meşhur olduğunu, kiraz bakıldığında sağ taraftaki Fatih Kulesi l Christopher Robert tarafından arasında Acı Su Çeşmesi de mevsiminde insanların akın akın adı verilen kulenin yapımına Saruca 1863 yılında kurulan ve ABD denilmektedir. buraya kiraz yemeye geldiğinden Paşa, Bebek tarafındaki kulenin yapımına sınırları dışında ilk Amerikan l Semtin iki önemli hama- bahseder. Zağanos Paşa, kıyıdaki kulenin yapımına koleji olan Robert Kolej Rumeli- mı günümüze ulaşamamıştır. da Sadrazam Halil Paşa nezaret etmeye hisarı’nı sosyo-ekonomik olarak Semtin en eski hamam yapısı, İstanbul’un Fetih sembolü memur edilmişti. Buradaki kuleler bu da etkilemiştir. Bazı ailelerin bir Roma Hamamı olup Rumeli Rumeli Hisarı sebeple günümüzde de bu paşaların geçimini Kolej’de çalışmakla Hisarı inşaası sırasında ihya Boğaz’ın en dar yerinin iki isimlerini taşımaktadır. Hisarpeçe denilen karşıladığı gibi, pek çok aile de edilen Eski Hamamdır. kıyısına yapılan kaleler Boğaziçi’nin sahildeki burcu dışarıdan kuşatan ön sur Kolej öğrencilerine pansiyon- l 10 Kasım 1452 tarihinden kilidi olmuşlardır. Zamanla askeri dâhil deniz tarafına düşen bölümünün culuk yaparlardı. Başbakanlık sonra Kale, Karadeniz’den gelen önemlerini yitiren bu kaleler şimdi inşaası ise bizzat Fatih Sultan Mehmet yapmış şair Bülent Ecevit de bu ve güçlükle Boğaz’dan geçmeyi Boğaz’ın simgeleridir. Kalenin tarafından yürütülmüştür. öğrenciler arasındadır. becerebilen ilk Venedik kadır- yapımına 1452 Mart’ı sonlarından l Kolej’den 1903 yılında me- gasına karşı ateş açtı. Aynı ayın itibaren, bizzat Fatih’in idaresinde, Kara Kule zun olan ilk Türk öğrenci Nâfi 26’sında Antonio Rizo’nun ge- 1.000 kadar usta ve onun iki P. Gyllius “De Bosporo Thracia” adlı Baba’nın torunu olan Hüseyin misini batırdı ve geminin sahibi uiea misli ırgat katılmıştır. Burasının eserinde kalenin XVI’ıncı asırdan itibaren Pektaş’tır. Türkler tarafından esir alınarak Muslihiddin adında bir mimarın eseri bir hapishane olarak kullanıldığını l 1873 Ocak ve Mart aylarında- Edirne’ye genç Sultan’ın huzu- olduğu yolundaki varsayım henüz kaydetmektedir. Suçları ve aykırı ki büyük kar fırtınaları şehri ve runa getirildi ve orada kazığa ispat edilmemiştir. Projenin esasını hareketleri görülen devlet adamları ulaşımı felç eder. Robert Kolej’in geçirilmek suretiyle öldürüldü. Fatih’in düşünmüş olması mümkün ile yeniçeriler ve bazı yabancılar yakınlarına kadar kurtlar iner ve l Köy’ün önemli geçim kay- görülmektedir. Semavi Eyice’nin Hisar’a hapsedilmişlerdir. Buraya ilk birkaç insanı öldürüp yerler. naklarından biri de balıkçılıktı. bu bilgisine ilişkin Türk mimarisine kez, Veziriâzam Gedik Ahmet Paşa l Hisar’ın İstanbul’un en büyük Birçok aile balıkçılıkla geçinirdi. çok sayıda kaynak eser kazandırmış hapsedilmişti. Paşa’nın 1478 yılında afetlerinden depremin yanında Balık boldu ve daima etten ucuz olan Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi’nin Arnavutluk üzerine sefere gitmekten yangınlardan da nasibini aldığı olurdu. Bu nedenle; “Fakirin eti Bir zamanlar Rumelihisarı araştırmaları sonucunda Rumeli çekinmesi buraya hapsine neden bilinmektedir. 1746 senesinde balıktır!” denilirdi. Köy’ün sahili Hisarı’nın inşasında; 300 usta, olmuştur. Kale bu olaydan sonra, bir çıkan yangında ahşap kısımları derin ve kayalık olduğundan harap olmuş, 1773 ve 1794 dep- istakozu, karidesi, gelincik balığı ISMAIL BAKAR Köprüsü’nden 700 bin askerin geçişini 700-800 işçi, 200 arabacı, yandan Boğaz’dan geçen gemilerin bu tepelerden izlemiştir. Birbirlerine kayıkçı, nakliyeci ve diğer tayfanın kontrolünü yaparken, hapishane olarak remlerinde kalenin bazı surları bol ve lezzetli olurdu. bağlı dev dubalar üzerinde duran çalıştığını belirtmektedir. Ne kadar da işlevini sürdürmeye başlamıştır. hasar görmüştür. l Fatih Sultan Mehmet döne- Boğaziçi’nin En Eski Köyü bu köprü, Boğaz’ın Asya ve Avrupa kişinin çalıştığını bilemiyorum Avusturya İmparatoru Ferdinand’ın l Rumeli Hisarı’nın en eski minde Rumelihisarı’nda dört Rumelihisarlılar kendilerine yakalarını birleştiren ilk geçiştir. ama dört ay gibi kısa bir sürede elçisi Malvasi 1551 yılında önce buraya görüntüsü İtalya’da Milano’da tekke vardı. Nalbur Şeyh Meh- kısaltılmış olarak ‘Hisarlı’ derler. 48 Piyadelerle süvariler köprüden tamamlanan, bir askeri yapı sonra Yedikule’ye kapatılmıştı. 1587 Biblioteca Trivulziano’da bulu- met Tekkesi Kale içerisinde idi. yıldır bu mahallede yaşayan bir Hisarlı geçerken, Darius’un 600 gemiden olarak inşasındaki malzeme, insan yılında Reinhold Lubenau, 1593’de nan 15. yy’ın sonlarına ait bir Durmuş Dede Tekkesi kalenin olarak semtimi anlatmaya çalışacağım. oluşan donanması Karadeniz’e gücü yönlendirmesindeki lojistik Pupel Bokoviç ve daha sonraları resimdir. güney tarafındaydı. Nâfi Baba Güzel manzarası, denizle iç içe oluşu, doğru yol alıyordu. Rumeli Hisarı’nın organizasyon ve inşa tekniği Erdel temsilcisi Gaspar Baçes de l Osmanlı gündelik hayatı içeri- Tekkesi ise Şehitlik tepesinde temiz havası ve yalılarıyla meşhur bulunduğu tepenin doruklarındaki hayretler uyandırmaktadır. Rumeli buraya hapsedilmişti. Meşhur Piyale sinde, bilhassa Ramazan ayla- ve Şeyh Mehmed Niyazi Efendi Rumelihisarı, Boğaziçi’nin ilk Türk köyü kayalardan oyulmuş tahta kurularak Hisarı’nın yapılışı ile boğazdaki Paşa, Kastelli kalesindeki İspanyol rında Rumeli Hisarı’ndan atılan Tekkesi (Kayalar Mescidi). ve yerleşim birimi olması ve ilk stratejik ordusunun geçişini izlemiştir. Daha geçişler kontrol altına alınmış ve kumandanları Desandr ile Le Bua’yı esir top ayrı bir önem taşımaktay- l Rumeli Hisarı deniz müzesi kalenin de burada yapılmış olması sonraki yıllarda ise Gotlar ve Latinler İstanbul’un fethi sırasında Bizans’a alarak buraya getirmişti. Daha sonra dı. İftar ve imsak zamanında yapılmak üzere 1917’de bir Al- dolayısıyla, İstanbul tarihinde önemli bu yeri geçit için kullanmışlardır. yardım gelmesi önlenmiştir. Sonraki 50 kadar İslâm esiriyle değiş tokuş Rumelihisar muvakkithanesi man şirketine tamir için verilmiş bir yere sahiptir. Birkaç cilt kitapta sonra Nâfi Baba 53 yıl tekkede şeyhlik yıllarda ise bu kale sayesinde edilerek kurtulmuşlardı. 1594 yılında ise önünde birer kez top atılması 1918 yılında çeşitli nedenlerle anlatılabilecek bilginin olduğu bu tarihi Şehitlik Tepesi’nde Bir Günümüzde yapmıştır. 1826’da yeniçeriliğin boğazdan geçiş ücrete bağlandı. Wratislaw von Mitrowitz hapsedildiği Sultan III. Mustafa döneminde inşaat durduğundan bu istek (1757-1774) uygulanmıştır. gerçekleşmemiştir. semti 2-3 sayfaya sığdırmak o kadar Bektaşi Tekkesi Rumelihisarı olarak kaldırılışı sırasında yıktırılmış olan Kalede 105 top ve 400 yeniçeri Saruca Paşa Kulesi’nin adı Kara Kule zor ki. 1451 yılında kalenin yapımından önce tekke 1839’dan sonra yeniden inşa bulunuyordu. olarak adlandırılmıştı. l İstanbul’da İlk Türk Kitabe l Yervant Gobelyan (1923- gerçekleşen çatışmalar sırasında şehit geçen bölgeye edilmiştir. 1947 tarihinde tekrar yıkılan Rumeli Hisarı Güney/Dağ Kulesi 2010) İzmit Bardizag (Bahçecik) Boğaz’ın En Dar Yerine İlk düşenlerin topluca gömülü olduğu, eski çağlarda bina 2016 yılında aslına uygun olarak Kapısı üzerindedir. İki satır halin- kökenli bir aileye mensup olan Köprü bu nedenle Şehitlik olarak anılan Boğaziçi Üniversitesi tarafından de, nesih yazı ile yazılmıştır. Rumelihisarı doğumlu şair, ya- Günümüzde Rumelihisarı olarak Rumelihisarı Türklerin, yaklaşık 1450’de Hermeon, Doğu restore edilmiştir. Nâfi Baba zamanın l Rumelihisarı sakinlerinden, zar ve gazetecidir. geçen bölgeye eski çağlarda Rumeli yakasında ilk kez yerleştikleri, Roma Dönemi’nde önemli bir vazifesi olan müderrisliğe Rumelihisarı Spor Kulübü kuru- l Hisar tarafında bulunan yalı- Hermeon, Doğu Roma Dönemi’nde mezarlık yeri belirledikleri ve cami inşa ulaşmış, ünlü bir kişi olduğu için cularından, milletvekili ve Türk ların bir bölümü 1919 yılında çı- ise Boğazkesen anlamında Mokopiyan ettikleri yöredir. Rumelihisarı’nda bir ise Boğazkesen bu mıntıka ve dergâh onun ismiyle resminin önde gelen sanatçı- kan bir yangınla, bir bölümü de denmişti. Bu isimlerin dışında dönem muhtarlık da yapan, değerli anlamında anılmıştır. Nâfi Baba’nın yabancılarla larından Ressam Şevket Dağ 1934-1947 yılları arasında yapı- Pirhiyas, Phoneua ve Kayon gibi Hisarlı araştırmacı İhsan Kesedar’ın ve dönemin bazı entelektüelleriyle (1875-1944) vapur iskelesinin lan istimlak çalışmaları sırasında adlarla anılıyordu. Hermeon denilen araştırmalarına göre, yukarıda, Nâfi Mokopiyan denmişti. olan ilişkilerinden daha da ilginci yakınlarında yer alan yalısında kamulaştırılarak yola katılır. ve Boğaz’ın en dar yeri olan bölge Baba Tekkesi’nin yanındaki şehitlikte, Bu isimlerin dışında 1908 Jön Türk ihtilalinden sonra yaşamış ve ömrünü tamamla- l Boğaziçi’nin en dar yerinde bu özelliği nedeniyle Asya ile Avrupa kaybolmaktan kurtulan mezar geliştirmiş olduğu siyasi bağlardır. mıştır. Rumelihisarı ile Kavacık semt- Pirhiyas, Phoneua ve l arasında bir geçit yeri olarak ön taşlarının en eskilerinden birinde Bir nevi Jön Türk ocağına çevirmiş Semtin sembol yapılarından leri arasına yapılan II. Boğaziçi plana çıkıyordu. Tarihçi Heradot’a 855/1451 tarihi yazılıdır. 15. Yüzyılda Kayon gibi adlarla olduğu tekkesinde 1910 yılında Sultan 1913 inşa tarihli Ziya Paşa Köşkü, Köprüsü 3 Temmuz 1988 yılında halk arasında ismi ile Perili Köşk, Fatih Sultan Mehmet adıyla göre, Pers İmparatoru Darius, M.Ö. kurulan tekke zaviyenin, bilinen ilk anılıyordu. Reşad’ın yaverlerinden Hurşid Paşa’yı 512 yılında İskitlerle savaşa giderken binasını Nâfi Baba’nın babası Mahmud maiyetindeki askerlerle birlikte kabul semtin etkileyici yapılarındandır. hizmete girer. Samoslu Mandrokles’in yaptığı Boğaz Baba yaptırmıştır. Onun ölümünden etmişti. 18 19 Yeşil SARIYER’İN SEMTLERİ ÖYKÜ

Tevfik Fikret Yalısı Rumelihisarı’nda söz etmeden GÜN, gün ve gecenin eşitlendiği kayanın arasına gelince gökgürültü- geçemeyeceğimiz köye damgasını vuran ekinoks günüdür. Üstelik havada Tarih değil, hatalar sünü andıran seslerle kayalar hemen kişilerden biri de ’tir. Tevfik meltem ılımanlığı baharı müjdeler kapanacak, ancak Oinas yeterince Fikret, Mustafa Bey’in kızıyla evliydi. gibidir. Balıkçı İlyas, doğuma hazırla- hızlı olduğundan kayalar kapanma- Tevfik Fikret’in altı eczane ve berber nan karısının bütün ısrarlarına rağ- tekerrür eder dan geçmeyi başaracaktı. Kayaların dükkânı olan yalısı vardı. Eşi ve oğlu men Rumeli Feneri’nin bulunduğu tekrar çarpışarak bir araya gelmeleri Halûk ile birlikte bu yalıda otururlardı. Bu noktadan ikindi ezanı yalnız başına MURAT YAYKIN için, önce sonuna kadar açılmaları yalı 1908 yılında yanmıştır. Tevfik Fikret denize açılır. Yoksul balıkçının derdi, gerekiyordu. Bundan yararlanan Ar- için bu yalıdan çok “Kuş Yuvası” adını iki çocuğu, gelecek bebesi, yaşlı gonautlar gemiyi iki kayanın arasına verdiği Aşiyan Köşkü ayrı bir öneme annesiyle beş kişilik nüfusun nafa- atar. Cigarasını yakar, şarabıyla Çünkü o kuşu tanıyorum; adı Oinas*. sürecek, zamandan kazanacak ve sahipti. İç ve dış süslemelerini kendi kasıdır. Karısının derdi ise bir gece kuruyan dudaklarını ıslatır, yudu- Antik çağdan çıkıp geldiyse bunun güçlü kürekçilerinin yardımıyla son mimari zevkine göre yaptırdığı önemli önce gördüğü rüyadır; “Şarap rengi muyla damağından boğazına doğru bir tek anlamı olabilirdi; o da, Argo- sürat güvercini takip edecekti. eserlerine imza attığı bu köşk aynı güvercinler gördüm,” der. “Binlerce ince bir sızı fena kırmızı kan akıtır. nautlar’ın yeniden Karadeniz’e açıl- Balıkçı İllias hemen harekete zamanda bir toplantı yeridir. Devamlı hem de.” Şişenin yarısına geldiğinde iki kez mak istemeleriydi. Ve bunun için ilk geçti. Argonautlardan önce kaya- ziyaretçileri Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Sevgili okur; buraya kadar serpmeyi çekmiştir, yakaladıklarını önce Boğaz Geçidi’nden geçmeleri lıklardan kendisi geçmeyi başarırsa İsmail Hikmet Ertaylan, Prof. Feridun anlattıklarım herşey olup bittikten livara koyar. Eve erken gidesi yok- gerekiyordu. Geçmişte Symplegad- kayalar yeniden kapanacak ve elle- Nigâr ve daha niceleridir. sonra balıkçı barınağında bir çekçek tur. Denizin kokusu, kayığın altına lar (çarpışan mavi kayalar) denen bu rinde ikinci bir Oinas olmadığından üzerinde o gün ne olduğu ile ilgili vuran suyun homurtusu, serpmenin bölgeden hiçbir gemi geçemiyordu. tarih tekerrür etmeyecekti. Balıkçı Sokağa çıkanlar gemici feneri balıkçıdan dinlediklerimdir, bundan denize örtündüğü an çıkardığı hışırtı, Kayalar aralarından geçen bir gemi kayığına bindi, yönünü ayarladı, kullanırlardı sonra anlatacaklarım ise yine o gün şarabın tadı, cigaranın dumanı, tabii olunca birbirlerine hızla çarpıyor, kimbilir belki de tanrılar istediğine Vapur iskelesi meydanı, köyün gözlerimle şahit olduğum olaylardır. ki martılar, yakamoz, iyod kokusu arada kalan herşeyi eziyorlardı. Ar- kavuşamaz, her istediklerinde tepe- meydanıydı. Ortada ufak bir çiçeklik ve Önce size balıkçıyı anlatmalıyım, daha neler neler sayardı -ki denizle gonautlar bu durumu ihtiyar Phinius lerine çökme ukalalığını gösteremez içinde bayrak direği vardı. Meydanın bir asıl adı İllias’dır. 1923 yılında Lozan ilgili herşey O idi. O denizdi... sayesinde önceden bildiklerinden ve bununla birlikte kendi yoksul tarafında yalılar, iskele ve karşısında Antlaşması’yla İstanbul Rumlarının Ve bundan sonra gördüklerim hazırlıklıydılar ve tarih öncesinden talihi de değişir diye düşündü. Tarihi Camiler eskiden hamam olan (Sultan Bayezid mübadele dışı tutulmasıyla dede- tanrıların isteğiydi... yaptıkları gibi yanlarında getirdikleri Şarabi renkte Oinas’ın kayalardan Rumelihisarı’nda diğer tarihi Hanın Çifte Hamamı) karakol binası sinden kalma Kurtuluş’da bir binaya Güneş, Beykoz tepelerinin ardın- bir güvercini (şarap renkli Oinas) kendiliğinden geçmesini beklemedi. yapılardan deniz kenarında Hacı bulunurdu. Köyün elle çalıştırılan bir gözkulak olabilmesi için Atina’ya dan göğü sarıkızıla boyayıp battı- geçide vardıklarında salmışlardı. O Argonautlar gelmeden güvercini Kemaleddin Camii (ya da Çarşı Camii) itfaiye tulumbası da vardı. Kışlık yakacak göç etmek zorunda kalmış balıkçılık ğında balıkçı şarabın da etkisiyle tarihten beri hareketsiz kalan bu ka- harekete geçirdi. İllias tek kişiydi ve mescit olarak yaptırılmış, sonra 1743’te ihtiyacı ise mangal kömürü ve odun yapan ailesi tarafından görevlendi- şekerleme yalar eğer efsane bu gece yeniden güvercin kadar hızlı olması gereki- I. Mahmut tarafından yeniden cami ile karşılanırdı. 1934’ten evvel köye rilmiş, sonradan İstanbul’da kalmayı tekerrür edecekse, İllias’ı uyandır- yordu. Argonautların ise kürekçileri olarak inşa ettirilmiş, 1940’ta da bir henüz elektrik gelmediğinden, mahalle tercih etmiş Ayvalıklı bir Rumdur. mak ve uyarmak gerekiyordu. çoktu. Tanrıların tanrısı Zeus duru- onarım daha geçirmiştir. Semtin en bekçisinin akşamları gaz doldurup Dedesinin uyurken anlattığı mitolojik Tanrıların döngüyü başa sarmala- mu yukarıdan izliyordu. eski camii Ali Pertek Camii ya da Bey yaktığı, direklerdeki gazlı fenerlerle hikâyelerle, efsanelerle büyümüş, rını engelleyecek canlı, mitolojik bir Sonunda ne mi oldu? Balıkçı İllias Camii, eski Rumelihisarlıların ifadesi ile aydınlanırdı. Gece sokağa çıkanlar dolayısıyla tarihe tutkunluğu çocuk- kuş olarak ben olmamalıydım. Öyle tek başına çarpışan mavi kaya- Hamam Mescidi olarak anılan caminin, mutlaka gemici feneri kullanırdı. luğundan gelmekte. Bu yüzden onu ya antik çağdan günümüze işitmedi- lıkları geçmeyi başaramadı. Kayı- 1640 tarihinden önce yapıldığı kabul ayrı severim. Ayrıca hemcinslerim ğim, görmediğim, içinde bulunmadı- ğıyla birlikte kayalıkların arasında edilmekle beraber Rumeli Hisarı inşası Hep birlikte yaşanırdı keder de gibi birçok mitolojik kuşu okuyan, ğım bir tarih dilimi yoktu -ki tanrılar parçalanıp öldü. Zeus herşeyi gördü sırasında yapıldığı bilinmektedir. neşe de dedesinden dinleyen kaç balıkçı kadar deneyimliydim-. ve kayaların yeniden açılması için Şair Nigâr Tevfik Fikret Mehlika Mete, Varak Pogaryan’ın vardır değil mi ya? İnsanların geleceği için çocukluğundan beri Girit mağarala- Yedi mezarlık anılarını anlattığı kitabında 1900’li Geçmiş tarihini, yaşadığı coğ- mücadele etmediği her rında yetiştirdiği şarap renkli güver- Rumelihisarı’nda altısı Türklere, yıllarda Hisar’da yaşanan kardeşliği rafyanın-mekânın tarihini bilme- tarih diliminin değişime cinlerin binlercesini gökyüzüne saldı. biri Ermenilere ait olmak üzere yedi Bey ile evliydi, Kale’nin sahil kapısı Batı’nın büyük merkezlerinde şöyle anlatır: “Köyümüzde oturanlar si onunla iletişim kurmamı uğramadığına ve tanrı- Kayaları yanılttı ve Argonautların mezarlık vardı. Sahilde Kayalar yanındaki burcun üzerine yapılmış tanınmış kişilerin evlerinde mı? Ermeniler, Rumlar elbette vardı. kolaylaştırdı. Tarihin değil, lara yaradığına o kadar kara denize geçişini sağladı. Mezarlığı, Şehitlik veya Nâfi Baba bir evde otururlardı. 20. yüzyıl gelenek haline getirdikleri sanat Aramızda bağlılık, sevgi, saygı, hataların tekerrür ettiğini çok tanık oldum ki. Tek başına -hata buradaydı- tan- Mezarlığı, Osmanlı Mezarlığı başında bazı yalılarda artık özel ve edebiyat toplantıları, Türkiye’de imrenilecek cinstendi. Erkekler denize öğretti. Ayrıca geleceğe bir Güneş batmış, şarabi- rılarla savaşmaya balıkçının gücü (Küçükdere Ayazması yakınında), saz takımları vardı. Halim Paşa’nın Nigâr Hanım’la başlamıştı. Yalısının açılıp ağlarını attılar mı sabahın kör damla olamayanın, ‘şimdi’de kızıl gitmiş, ayın ışığı denizin yetmemişti. Tarih değil, hatalar Bağ Mezarlığı, Meydan Mahallesi Rumelihisarı’ndaki yalısında haftada salonları, özellikle salı günleri kandilinde biz kadınlar da işimize yaşayıp ‘şimdi’de ölenin tarihinin lacivertkarasına çizik atmıştı. Mito- tekerrür etmişti. Mezarlığı, ve Aşiyan Mezarlığı. İlk beş iki gece en meşhur hânende ve sanatseverlerle dolar taşardı. bakardık erkenden. Çoluk çocuğumuzu yazılamayacağını... yapma ihtiyacı duydu. İşte o andan lojik kuş, balıkçının kayığına doğru Ertesi gün gazeteler Rumeli mezarlık zamanla kaldırıldı. Tek Türk sâzendelerden oluşan saz takımı Tanburi Cemil Bey, Ahmet Rasim doyurup evimizi derleyip toparladıktan Sonradan sürpriz olmasın diye sonra ne olduysa oldu, kuzeyden uçtu. Oinas’ı tedirgin etmemek için Feneri’nde dün gece çıkan fırtınada mezarlığı olarak Aşiyan Mezarlığı fasıl yapardı. Bey, Ahmet Mitat gibi zamanın ünlü sonra, konu komşu birbirimize el baştan söyleyeyim; ben mitolojik bir önce hafif başlayan bir esinti çıktı. kayığına konmadı, kıyıya en yakın bir balıkçının kayığını kayalıklara kaldı. Ermenilere ait meşatlık ise müzisyenleri, yazarları yalıya gelir verirdik. İlla ki bir hazırlığa ihtiyaç kuşum. Rumeli Feneri’ndeki Ceneviz Çok geçmeden fırtınaya dönüş- çekçek üzerine tünedi. İllias şara- çarptığını ve öldüğünü yazdı. Hisarüstü’ndedir. Rumelihisarı’nda Şair Nigâr Yalısı sanat çalışmaları yapar genellikle de duyuluyordu; bazen bir düğün için Kalesi’nin yıkık duvarları arasında tü, kara denizden gelen bulutlar bın etkisinden midir, uyku sersemi l Rumelifeneri Köyü, Sarıyer Yahudi ve Rum Mezarlığı yoktur. Ahmet Vefik Paşa’nın yalısının yalıda misafir kalırlardı. Şair Nigâr bazen bir doğum ya da bir bayram için. yaşarım. Tan ağarırken yuvama gi- güneşle beraber günbatımı mavisini kendini bir düşte mi zannediyordu, ilçesinin Karadeniz’e bakan en uç yanında Hacı Salih Efendi’nin Hanım Köy’de bir okul yapılması En azından günde birkaç kez bir araya rer, yaşama dair herşey elini eteğini dönüştürerek yeri göğü şarabikızıl yoksa hâlâ karısının anlattıklarının noktasında kurulmuş bir yerleşim Rumelihisarı’nın meşhur yalısı vardı. Macar Osman Paşa’nın için para bırakmış, o parayla 1950’li gelinirdi çeşmelerin başında. Kilisenin çektiği karanlıkta kara denize doğru renge boyadı. etkisinde miydi neydi, iri bir kuşun bölgesidir. Köyün antik çağdaki ismi yalıları kızı Şair Nigâr Hanım, Hacı Salih yılların başında eski mezarlığa okul çanı ya da verilen sala, hepimiz için birdi. süzülürüm. Karadeniz’e bu bölge- Ertesi gün gazeteler anlam vere- kendisiyle konuştuğuna şaşmadı. Panium veya Panyum Burnu, Bizans Rumelihisarı’nın kıyılarını meşhur Efendi’nin oğlu İhsan Bey ile evliydi. binası yapılmış ve okula Şair Nigâr Paylaşılan helvalar, paskalya çörekleri den açılan bütün balıkçıları tanırım. medikleri bu doğa dönüşümüne kum Anlattıklarını can kulağıyla dinledi. döneminde ise Fanaraki veya Fanari- kişilerin yalıları süslerdi. Sadrazam Bu yalı duygulu ve güzel şiirleri olan İlkokulu denmiştir. Daha önceki de. Dedim ya hep birlikte yaşanırdı keder Söylememe gerek yok sanırım, onlar fırtınası diyeceklerdi. Hele şarap renkli Oinas’ı kayığına yan Burnu idi. Ahmet Vefik Paşa Yalısı, Hacı Salih Şair Nigâr Yalısı olarak bilinirdi. ilkokulun adı 27. İlkokul idi. de neşe de”. n beni hiç görmediler. Gerçek böyle değildi ve insan- konmuş görünce inandı bile. Buna l Argonautlar (Antik Yunanca: Efendi Yalısı (Şair Nigâr Yalısı), Gelelim o gün olan olaylara... lık bunu bilemezdi. Argonautlar* dedesinin anlattığı mitolojik hikâye- Ἀργοναῦται, Argonautai) Yunan Abdülhak Şinasi Hisar’ın babası Muhtar İllias havayı ve denizi en iyi geri dönüyordu... Ve tarih tekerrür ler ve tarih bilgisinin de katkısı vardı mitolojisinde Truva Savaşı’ndan KAYNAKÇA Bey Yalısı, Hasan Paşa Yalısı, Dr. l Aysu, Çiğdem. “Rumelihisarı”, İstanbul Ansiklopedisi, bilen balıkçılardandır. Güneş henüz ediyorsa bunun bir sebebi olmalıydı. kuşkusuz. önceki yıllarda yaşamış kahraman Kadri Reşit Paşa Yalısı, Oduncubaşı Sayı:6,s.357-359 batmamıştır, bulutlar kimbilir hangi Tanrılar, kendi kurdukları dünyadan Balıkçı da; işte o an bana, bir grup. Jason’ın Altın Post’u bul- l Balcı, İbrahim. Sarıyer Aşiyan’dan Kısırkaya’ya. İstanbul: göğü süslemektedir -ki gök tanrıları mutlu olsalar, tarihi yeniden yeniden karısının bugün denize açılmama- Yalısı, Şair Tevfik Fikret Yalısı, Ressam İlkbiz, 2006 mak için Colchis’e gidişini konu alan Şevket Dağ Yalısı, Tophane Müşiri Zeki l Çıracıoğlu, Vecdi. Rumeli Hisarı. İstanbul: Heyamola, o uçsuz bucaksız, o derin maviliğe tekrarlamazlardı herhalde. sını istediğini ve gerekçe olarak da bir mitte yer alırlar. Kahramanların Paşa Yalısı, Köprülüzade Asım Yalısı, 2010 beyaz fırçasını sürmemiştir. Balıkçı Balıkçının bildiği bir hava değildi, rüyasında binlerce şarabi renkte kuş ismi bindikleri gemi olan Argo’dan l Eyice, Semavi. Bizans Devrinde Boğaziçi. İstanbul: Mekkizade Yalısı, Posta Nazırı Hasip Yeditepe Yayınları, 2007 günlük nevalesini çıkarıp eve döne- garipsedi. Kayığını balıkçı barınağın- gördüğünü anlattı. gelir. Geminin adı ise yapan kişi olan Paşa ve Ali İhsan Paşa Yalısı, Halim l Freely, John. Evliya Çelebi’nin İstanbulu. İstanbul: YKY, cektir. Panium’dan* uzaklaşmak, daki tahta iskeleye bağladı. Galonluk Karadeniz kıyılarındaki Colc- Argus’tan gelir. “Argonotlar” kelime 2002 Paşa Yalısı Rumelihisarı-Baltalimanı l Göncüoğlu, Süleyman Faruk. Hisarlar ve Mahalleleri. Karadenize açılmak istemez. Belki şarabın geri kalanını da içti, uyudu. his Krallığı’nda bulunan Kutsal anlamı itibariyle “Argo denizcileri” arasında yer alırdı. Kale’nin sahil kapısı İstanbul: Turing, 2016 de bu isteksizliğine karısının rüyası Boğazdan doğru, şarap renkli Ares Ormanı’nda saklı Altın Post, anlamındadır. karşısında Osmanlı padişah sarayının l Kesedar, İhsan. Rumelihisar. İstanbul, 1990 etken olmuştur, kimbilir? Bugün bir güvercin süzülüp geldi, İllias’ın Zeus’a kurban edilen Uçan Koç’dan l Zeus’u çocukluğunda Girit ma- l Kurtçu, Ünal. Boğaziçi Tiryakiliği. Ankara: Elips Kitap, doktorlarından Mukim Paşa’nın yalısı 2007 halk Roke (Öreke) kayalıkları der, kayığına kondu. Sizler için sıradan gelmekteydi. Argonautlar tanrılar ğaralarındaki şarap renkli güvercinler vardı. Mukim Paşa’nın oğlu zamanın l Kut, Günay; Edhem Eldem. Rumelihisarı Şehitlik Dergâhı ama benim bildiğim antik çağdaki bir görüntü olabilir, nihayetinde nice tanrısı Zeus için Altın Postu almaya beslemiş, Tanrıların ve Tanrıçaların Mezar Taşları. B.Ü, 2010 ünlü çocuk doktoru Raşid Kadri Paşa l Mazak, Ali. Dersaadet’in Sayfiye Semti Sarıyer. İstanbul: adıyla Kyanaeis ya da Symplegades kuş balıkçı teknelerine konmuştur, gidiyorlardı. Kralı’na ‘ambrosia’ adı verilen ölüm- da bu yalıda otururdu. Mukim Paşa’nın Sarıyer Belediyesi, 2008 kayalıkları yakınlarında serpmesini değil mi ya? Benim için öyle değil. Efsaneye göre Oinas geçitteki iki süzlük şerbetini sunmuşlardır.) n kızı yine saray eczacısı Refik Pasin l Mete, Mehlika. Kan Kırmızı. İstanbul: Maya Kitap, 2015. l Şehsuvaroğlu, Haluk. Boğaziçi’ne Dair. İstanbul: Turing, 1986 20 21 Yeşil KİTAP/YAŞAM

DERLEYEN: NAFER ERMIŞ KÖRLÜK VE GÖRMEK ÜZERİNE Tolstoy’un Ölümü DÜNYA Edebiyat tarihinin en ilginç ziyaret etti. Kız kardeşi, oradan pek de ölümlerinden biri Lev N. Tolstoy’un uzak olmayan Şamardino manastırında BİZİM HİKAYEMİZ başına gelendir. Daha yaşarken dünya rahibeydi. Orada doktor arkadaşı çapında ün kazanan ve oldukça varlıklı Dusan Makovicki ile karşılaştı. Hâlâ bir yazar olan Tolstoy, adeta ölmek son yolculuğunda nereye gideceğine METIN YEĞIN için evinden ayrıldı –kimsenin haberi tam karar vermiş değildi. Bir Kuzey olmadan ve kimse tarafından rahatsız Kafkaslardaki Kazak bölgesine edilmeden, tıpkı yaşlı bir fil gibi. 28 gitmeyi düşüyor, bir daha uzak bir Ekim 1910 sabahı saat 5’te hasta yerlere, örneğin Bulgaristan’a gitmeyi BİR yazar nereden beslenir? Her- kız onları, öteki hastaların beklediği yerlerden birisinin neresi olduğunun yatağından kalktı ve son yolculuğuna düşünüyordu. Ryasan-Ural yolunda man Hesse doğanın tadını emiyordu. küçük bir salona aldı. içerde, gözünün farkına vardınız mı? çıktı. “O kadar karanlıktı ki insan üçüncü mevkide ilerlerken soğuk Hewingway ya da Jack London sokak- biri siyah bir bantla örtülü bir ihtiyar, gözlerinin önündeki elini göremiyordu,” algınlığına yakalandı. Hastalık hızlı bir ların maceracı damarını kesiyorlardı. annesi olduğu anlaşılan bir kadının Körlük’ün ya da körlüğümüzün diye yazdı günlüğünün son sayfalarına. şekilde zatürreye dönüştü. Ölümcül Okuduğunuzda etrafa sokak bulaşı- yanında oturan şehla bir erkek çocuk, belki altını çizmek gerekirken, Gör- “Yoldan ayrılıp sol tarafa doğru hasta olduğu anlaşılınca, yol üzerindeki yordu, macera sıçrıyordu her yere. koyu renk camlı gözlük takmış bir mek’teki romanın geçtiği yeri bulma- sendeledim, bir çalılığın içine düştüm, küçük bir istasyonda, Astapovo Ayrıca ‘beslenir’ kelimesine mutlaka genç kız, gözle görülür bir belirti taşı- nın çok da zor olmadığını düşünüyo- sağıma soluma diken battı, ağaçlara istasyonunda bir demiryolu bekçisinin olumlu bir anlam vermeyin, mesela mayan ama kör olmadıkları belli olan rum. Görmek’te yine neresi olduğu ve çarpa çarpa ilerledim, şapkamı kulübesinde bakıma alındı. Tolstoy’un Kafka koca bürokrasinin çarklarını -körler göz doktoruna gelmezler- iki zamanı bilinmeyen bir yerde seçim düşürdüm, bir daha da bulamadım, güç kaçışı hiç de sandığı gibi herkeslerden un ufak ederek yazıyordu ya da bir kişi daha vardı.’ günü, akşamüstüne kadar ortalığı bela tekrar yola ulaştım, eve gittim, habersiz değildi. Kimliği bilinmeyen biri başka açıdan bakarsanız, belki koca Roman belli bir ülkede ve belli saran sağanak yağmurda kimse oy yeni bir şapka aldım, bir el feneri Tolstoy’un ailesine şu telgrafı çekmişti: bir kanser de olabilir beslendiği ya da bir yerde değildi. Hiçbir yerdeydi kullanmaz. Yağmur dindikten sonra yardımıyla ahıra vardım, at arabasını “Lev Nikolayeviç Astapovo’da, istasyon obez, durmak, doymak bilmeyen ve ve hiçbir zamanda ama kör olanları herkes bir koşu oy kullanmaya gidip hazırlattım [...]. Titriyordum, çünkü şefinin kulübesinde yatıyor. 40 derece doymamak için ve tekrar yemek için kapattıkları yer ki burada iki türlü bir kullandığında ise oyların çoğunun be- takip edileceğimden korkuyordum. ateşle.” Bunun üzerine aile derhal bile kusmaya kıyamayan bir orta- kapatma vardı; biri aykırı olanları, yaz-boş çıkması sadece iktidarı değil Ama çoktan yola koyulmuştuk.” yola çıktı. Alelacele Tula’ya ulaştılar. mın yazarı da olabilir, yani koca bir yani beyaz körlüğe tutulanları ve bütün partileri şaşırtır. Devlet bunun Geride sadece, onu Ancak daha fazla süpermarket yazarıdır satın aldıkça daha doğrusu kör olduklarının farkına arkasında önce bir örgüt, ardından dış hiç anlamayan, ilerleyemediler. rafların yeniden dolduğu, uzun süre varanları kapatırken, diğeri körlüğün güçler arar. Size çok yabancı gelmi- ama onun da hiç Çünkü Astapovo’ya muhafaza edilebilir ve standart. ta kendisiydi. Elle tutulur bir beyazlık- yor değil mi? anlamadığı karısına günde sadece bir Jose Saramago ise ‘Kanser’den, yani tı bu tam olarak. Ancak sonunda isya- yazılmış bir mektup tren vardı. Bunun diktatörlüklerden beslenir. Bu yüzden bir kitap vermiş, bir gün önce birlikte nın çıkmasında bu kapatılmanın, yani Bu kadarı size bir ülke hatırlatmı- bıraktı. “Sofya üzerine özel bir mizahın illegal hali ‘hiciv’le doludur aynı kaptan mate çayı içmiş olabilirdi ikinci kapatılmanın esas rolü vardı. yorsa biraz daha devam edelim. “İçiş- Andreyevna’ya. vagon kiralandı. Tren bütün yazdıkları. Bu romanları ya da ama bir gün sonra kimse onu anmı- Bu yüzden dışarıdakiler kör olmaları- leri bakanının kafasında kurduğu pla- Gidişim seni ailenin bulunduğu öyküleri yazma dönemi ile diktatörlük yordu. Herkes biliyordu. Hiç kimse na rağmen, işlerine ya da okullarına nın, yani kent sakinlerinin ya da daha üzecektir. Bunu vagonu Astapovo’da dönemlerinin denk düşmemesi bir şey görmüyordu. Beyaz bir körlük değil gidebiliyorlardı, alışveriş merkezleri doğrusu kokuşmuş, suçlu, bozguncu istemezdim, ancak bıraktı. Vagon değiştirmez. Neredeyse her roma- mi bu sizce? belki de güneş rahatsız etmesin diye boş oycuların hatalarını kabul edip bunu anla ve başka kullanılmayan bir nın ya da öyküsünün içinde kanserli en çok gözlük satıyordu ki gözlerdeki aman dilemeye, aynı zamanda ceza- türlü davranmanın perona aktarıldı. Kısa hücrelerin, diktatörlüğün her yeri Ve bunu tam olarak bunu tarif beyaz bağı aşabilecek daha beyaz landırılmaya razı olmaya, yapılacak elimden süre sonra küçücük kaplayan hissinin, geleceği kirleten ediyor gibi geliyordu bana göz dok- olmadığı halde. İçerdekiler ile dışa- yeni bir seçimde bu hatalarını bağış- gelmediğine inan. tren istasyonu yapışkanlığını ve her daim hazır ve torunun bekleme odasını anlatırken; rıdakiler arasındaki tek görme farkı, latmak için bir daha asla aynı hataya Evdeki durumum panayır yerine nazır karamsarlığının altındaki her ‘Karısı, sekreter kıza, yarım saat içerdekilerin kör olduklarının, daha düşmeyerek toplu halde oy sandığına katlanılmaz olacak, döndü. Tolstoy’un şeye inat neşeli bir çocuk yazımını gö- önce kocasının hastalığı hakkında doğrusu ne olduklarının farkında gidip istenen yönde oy kullanmaya, hatta şimdiden oldu. kaçışı hızla rebilirsiniz. Bu yüzden Saramago ro- telefon eden kişi olduğunu söyledi ve olmalarıydı. Şimdi öykünün geçtiği böylelikle de günahlarından arınmaya Bütün olumsuzluklar duyulmuş, adını daha manları, öyküleri bize çok yakın gelir ikna etme planının, durumun geneli bir yana, yaşamakta önce pek kimsenin çünkü o koca kanserin altında yaşadık göz önüne alındığında, birkaç önemsiz olduğum o lüks duymadığı tren çoğu zaman ve yaşıyoruz hâlâ… ve etkisiz başarı dışında hedeflenen koşullarda daha fazla yaşamazdım istasyonu bir anda dünyanın merkezi sonuçlara ulaşamayacağının ortaya ve şimdi, benim yaşımdaki insanların haline gelmişti. Vagon kiralama Saramago Körlük’te yazıyordu; çıkması üzerine, savunma bakanının genel olarak yaptıkları şeyi yapıyorum: yöntemini Sofya Andrejevna’dan ‘Kör adam, ellerini gözlerinin hizasına vaktiyle denizaltıyla yarım saat kadar Onlar dünyevi hayattan çıkar giderler, öğrenen gazeteciler de aynı şekilde kaldırdı, hareket ettirdi, Hiçbir şey sakin sularda yaptığı tarihsel geziden son günlerini dünyadan elini ayağını vagonlarla akın akın oraya geliyordu. görmüyorum, yoğun bir sisin orta- edindiği unutulmaz deneyimden kıs- çekerek, huzur içinde geçirebilmek Hatta kilisenin ileri gelenleri de oraya sında kalmış, bir süt denizine batmış men esinlenen gözde formülü dikkat için.” Sofya Andreyevna sabah bu koşmuştu; belki son anda Tolstoy’u gibiyim, İyi ama körlük böyle olmaz, çekmeye ve güç kazanmaya” başlaya- mektubu okuyunca evden fırladı ve tekrar Ortodoks Kilisenin kanatları dedi öteki, körlerin karanlık içine caktır. Daha sert önlemler almak. Yani histerik bir tepkiyle bahçedeki gölete altına almak mümkün olabilirdi. Ama gömüldükleri söylenir, İyi de ben her olağanüstü hal ilanı, yani sıkıyönetim! atladı. hasta odasına kimsenin girmesine izin şeyi bembeyaz görüyorum.’ Beyaz Şimdi bir şeyler çağrıştırdı mı size? O saatte yaşlı Tolstoy, kendisini, verilmedi. Karısı Sofya Andreyevna’nın bir körlük; herkesin sabah kalkıp gençken Kazaklar arasında bir bile. Gazeteciler ise ondan tam da bu işine, okula gittiği ama yanında olan Birbirinin içine giren, yüksekten süre kaldığı Kafkaslara götürecek konuda yardım umuyorlardı. Oysa o hiçbir şeyi görmediği bir körlüğün akan bir suyun karmaşıklığı ama olan bir trende oturmaktaydı. Ama sadece odanın önündeki koridorda tarifi değil mi? Arjantin’de gözaltında duruluğunda ilerleyen, neredeyse her aslında nereye gideceğini tam olarak duruyor ve içeri girmesine izin kaybolanları dinlerken hemen aklı- tarafında ironik ya da ironik olmasa bilmiyordu. Kafası karışık, umutsuz ve verilmesi için yalvarıyordu -ama sonuç ma ‘körlük’ gelmişti. O dönemde La da ironiymiş hissi uyandıran masalsı hastaydı; ateşi yüksekti, başı ağrıyordu, alamadı. Çünkü Tolstoy sadece sevgili Plata’da üniversite öğrencisi olanlar bir gerçeklik, işte bu yüzden fantastik susuzdu ve kalbiyle ilgili sorunları kızı Tatiana’nın odasına girmesine izin anlatıyordu. Bir sabah okula geldikle- ve bu düşünce akışına katılmadan da vardı. Bin kilometreden fazla olan o verdi. Ve sonunda, dünya edebiyatının rinde bir kişi eksik oluyordu. Herkes tadının pek alınamayacağı romanlar; yolu sağ salim atlatamayacağı çok en büyük yazarlarından biri Lev N. hemen bunun farkına varıyor ama hiç Körlük ve Görmek… açıktı. Tolstoy, 20 Kasım1910’da, evden kimse bunu konuşmuyordu. Sanki hiç Kiliseden aforoz edilmiş olmasına ayrıldıktan 10 gün sonra o küçük tren o sınıfta öyle birisi yokmuş gibi davra- Son bir soruyla bitirelim o zaman: rağmen geceyi Opta manastırında istasyonunda hayata veda etti. Saat nıyorlardı. Yeri boş kalıyordu. Kimse Bir, hatta birkaç Saramago romanın- geçirdi ve ertesi gün kız kardeşini altıyı beş geçiyordu. n José Saramago onun yerine oturmuyordu. Belki birisi da yaşamak, nasıl bir duygu? n 22 23 Yeşil ŞAİR PORTRESİ

kendisiyle yapılan bir söyleşideki yargısına na varmış, üstünde bir an düşünmeye fırsat OKTAY RIFAT bakılırsa “toplum dertlerine çare arayan” bir bulmadan sevivermiştir her şeyi; işi aceledir; şiir anlayışından geçilerek gelinmiştir sokağın günler su gibi geçer; her şey birdenbire olur.” perçemi soyutlanmasına… Bu şiirin ünlü dizesi Üçlerin ortak kitabı Garip “Kuş ve Bulut” “Telgrafın tellerinde gemi leşleri”ne… “Bir kız şiiriyle başlar; altında Oktay Rifat ve Orhan vardı yok gibi öyle güzel” dizesine! Perçemli Veli imzası var. Garip akımının şiir anlayışının Sokak, Oktay Rifat’ın İkinci Yeni’ye yönelişinin özeti gibidir bu şiir: “Kuşcu amca!/ Bizim kuşu- manifestosu sayılır. muz da var,/ Ağacımız da,/ Sen bize bulut ver Oktay Rifat’ın, Perçemli Sokak ile giderek sade/ Yüz paralık.” soyut şiirler yazarken düşüncede yoğunlaştığı Okyat Rifat ile Orhan Veli her ne kadar ilk dönemin bir özelliği ise biçimde geleneksel şiirlerini Garip adlı bu ortak kitapta yayımlasa- öğelere yönelmesi. Aşağı Yukarı (1952); Karga lar da berikinde ötekinin gelenek karşıtlığının ile Tilki (1954) kitaplarında görülen toplumcu olmadığına dikkat çeker Cemal Süreya: “Orhan içerik ve biçimsel açıdan düzyazıya yaklaşan Veli için her şey eski şiiri yıkmaktık; bunu ya- şiirlerinde yöresel ağızdan argoya konuşma parken bir yerde belli bir şemaya göre hareket Elleri Var Özgürlüğün dilinin olanaklarını da denedikten sonra gelen etmekte, eski şiirin tersini yazmaktadır. Oktay 1 biçimsel duruluşa karşın alışılmadık soyutla- Rifat’ta bunun böyle olmadığı, hiç değilse o ka- Köpürerek koşuyordu atlarımız malar… dar olmadığı görülüyor. Eski şiirle bu yönden Durgun denize doğru. Oktay Rifat’ın toplumcu döneminin önünde bağımlı olmadığı ya da tersten de olsa ona ko- ise bilindiği gibi Garip (Birinci Yeni) ve halk şullanmadığı yerler var onun.” Bu tespitinden 2 şiirinin olanaklarını araştırdığı iki dönem var. sonra Cemal Süreya şu yargıya varır: “Orhan Bu uçuş, güvercindeki, Gerçi Garip’in izleri görülmekle birlikte, yarım Veli’de bir silahtır şiir. Oktay Rifat’ın bu dönem Özgürlük sevinci mi ne! YENI VE IKINCI ve tam uyaklar kullandığı ikinci dönemdeki şiirlerinde ise başka bir şeydir, yaşamanın naiv halk şiiri eğilimi, İkinci Yeni şairi sayılacağı ve uzantısıdır, türküdür.” 3 YENI ŞIIRIMIZIN döneme yapışık toplumcu Oktay Rifat’ın 1980’de, Yusufçuk dergi- Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz, ve argo dilin olanaklarını sinde söyledikleri Düşünmek yasak, BÜTÜNLEŞTIRICI araştırdığı üretimlerinde de gösterir ki Per- İşgücünü savunmak yasak! de görülür! Bana göre çemli Sokak onun 4 ŞAIRI Birinci Yeni (Garip) ile şiir serüveninin Ürünü ayırmışlar ağacından, İkinci Yeni arasındaki bir ekseninde baştan Tutturabildiğine, beri değişmeyen, OKTAY RIFAT arayıştır bütün bunlar. Satıyorlar pazarda; belki dönüşerek Emeğin dalları kırılmış, yerde. 103 YAŞINDA SARIŞIN ARI varlığını sürdüren Cemal Süreya’nın, ana şiirsel damardır. 5 1969’da yazdığı gibi “Perçemli Sokak’la Işık kör edicidir, diyorlar, Oktay Rifat’ın şiirindeki yapmak istediğim Özgürlük patlayıcı. her değişim dönüp bir gerçeğe biraz daha Lambamızı bozan da, yerinden daha önceki sokulmak, yaklaş- Özgürlüğe kundak sokan da onlar. kişisel serüvenine maktı. Gerçeği duyu- Uzandık mı patlasın istiyorlar, eklemleniyor: “Oktay larımızla tanırız. Hiç Yaktık mı tutuşalım. Rifat’ta şiirsel konjonk- ağaç görmemiş birine Mayın tarlaları var, tür büyük inip çıkma- birden çınarı gösterir- Karanlıkta duruyor ekmekle su. lar gösteriyor. Her seniz ne yapar! İnsa- değişiş, bir öncekinin noğlu kendini alıştıra 6 bazı yönlerden tam alıştıra algılar gerçeği, Elleri var özgürlüğün, tersiymiş izlenimini böylece öldürür onun Gözleri, ayakları; uyandırıyor okurda. şaşırtıcı ve olağanüstü Silmek için kanlı teri, Yalnız bunların kim- yanını. Şiir hep bizden Bakmak için yarınlara, lik değiştirmeyle bir önce vardır, doğada Eşitliğe doğru giden. ilgisi yok. İlhan Berk gibi her değişişte da, kitaplarda da. Şunu 7 bir önceki dönemi yadsımıyor, inkâr etmiyor. söylemek istiyorum: Okumasını ve bakmasını Ve tuhaf bir şekilde (böyle diyebiliyorum), bilirseniz hemen tanırsınız onu.” Ben kafes, sen sarmaşık; başta yadırgansa da, birbirinin tersi olarak Bu tespitin, Cemal Süreya’nın, Oktay Rifat Dolan dolanabildiğin kadar! belirmiş dönemler ve bu dönemlerin ürünleri şiiri hakkında 1969’da söyledikleriyle benzerli- 8 birbirine bağlanıyor; eklem yerleri o ters çıkış ği ise ilginç: “Böylece gerçeğin alışa alışa unut- Özgürlük sevgisi bu, noktaları olmak üzere.” (“Oktay Rifat’ın Şiir tuğumuz ya da artık farkına bile varmamaya İnsan kapılmaya görsün bir kez; Çizelgesi”, Şapkam Dolu Çiçekle, s. 96, Yön başladığımız yüzünü görebilmek için kelimeler Bir urba ki eskimez, BANA göre Oktay Rifat’ın kırılma düzeninde yapamayacağımız bu deği- Yayıncılık, İstanbul, 1991.) dünyasında yeni bireşimler yapılmak gerektiği- Bir düş ki gerçekten daha doğru. noktası Perçemli Sokak (1956) adlı şikliği, kelimelerin konuşma dilindeki Bu vesileyle “üçler”in -böyle der Cemal ne inanıyor.” şiir kitabına yazdığı önsözdür. “Dil gündelik düzeninde yapmak bize bu Süreya- ortak kitabı Garip’teki (1941) şiirleri Oktay Rifat, şiirimizin ilk akımı Birinci Ye- 9 Oktay Rifat bir anlaşma aracıdır. Karşımızdakine, açıyı sağlayacak, birbirine yabancı okudum yeniden. Oktay Rifat’ınkiler daha çok, ni’nin üç kurucusundan biriydi; İkinci Yeni’nin Yiğit sürücüleri tarihsel akışın, vapurun yüzdüğünü mü anlatmak sanılan kelimelerin karşılıklı ışığında etkileyici gücünü şaşırtıcı buluşlardan, alay ve usta şairlerinden… Ve “üçüncü” bir yeni ta- İşçiler, evren kovanının arıları; istiyoruz, vapur’la yüzmek eyleminin gerçek unuttuğumuz yüzüyle çıkacak- yergiden alan yalın, yedi sekiz dizelik şiirler. nımlanmış olsa Oktay Rifat’ı mutlaka orada da Bir kara somunun çevresinde döndükçe dildeki işaretlerini, vapur’la yüzmek tır karşımıza.” Ama şaşırtıcı biçimde Perçemli Sokak’ta damı- görürdük. İki akım arasını doldurduğu toplum- Dünyamıza özgürlük getiren kardeşler. kelimelerini yan yana getiririz” cüm- Bu önsözün can alıcı cümlesi ise tacağı soyut şiirin, geneldeyse İkinci Yeni’nin cu şiirleri, türkü tadındaki koşmaları, argonun O somunla doğrulur uykusundan akıl, Daima Yeni lesiyle başlayan önsöz, Orhan Veli’nin şudur: “Balık kavağa çıkınca gelirim ipuçları vardır bu kısacık şiirlerde. “Peyzaj” olanaklarını denediği, düzyazının sınırlarında Ağarır o somunla bitmeyen gecemiz; Garip’e yazdığı önsözden, aynı adlı dediğimiz zaman gözümüzün önüne adlı şiir beş dizeden oluşur; hem “sarışın arı” dolandığı çalışmalarında da hep özgünlüğünü O güneşle bağımsızlığa erer kişi. Şiirimizin ilk akımı Birinci Yeni’nin üç akımın manifestosundan 15 yıl sonra gelen görüntüden ikinci bir görüntü- ile karşılaşırız bu şiirde, hem de nâmütena- korumayı başardı. Perçemli Sokak’la ulaştı- yazılmıştı. Oktay Rifat sözü dallan- ye, sana hiç gelmeyeceğim sözünün hi gelincik” ile. Bir başkası, yine beş dizelik ğı soyutlamanın Garip’teki önceli saydığım 10 kurucusundan biriydi; İkinci Yeni’nin usta dırıp budaklandırmaz; kısa önsözde görüntüsüne sıçrarız.” “Ellerimiz Gibi”nin son iki dizesi ise şöyledir: “Peyzaj” adlı şiirin tamamı şöyle: “Küçük bir Bu umut özgür olmanın kapısı; birkaç örnek cümleyle dilin gündelik Perçemli Sokak işte bu nedenle “Ah, okumaya başlamadan önce/ Çiçeklere su lavanta çiçeği,/ Sarışın arı/ Ve nâmütenahi Mutlu günlere insanca aralık. şairlerinden… Ve “üçüncü” bir yeni tanımlanmış kullanımı, anlamsal ve yapısal yönü “perçemli sokak”tır. Oktay Rifat şiiri- vermek lâzımdır.” gelincik./ Düşünmeden sevdiğimiz bu anda/ Bu sevinç mutlu günlerin ışığı; üzerinde durduktan sonra şu yargıya nin en özel, özgün durağıdır. Vardığı Cemal Süreya “Daha ilk şiirlerinde beliren Birdenbire başlıyan gökyüzü.” Vurur üstümüze usulca ürkek. olsa Oktay Rifat’ı mutlaka orada da görürdük. varır: “Gerçeğin gündelik düzenini noktadır, hem baştan beri şiirinde bir özelliği var Oktay Rifat’ın; birdenbirelik” Cemal Süreya’nın, onun şiirinde “her şey Gel yurdumun insanı görün artık, değiştirmek, yahut başka bir açıdan var olagelendir. Daha da önemlisi iki der, onun şiirinde beliriveren gündelik anlara birdenbire oluverir” dediği gibi “Birdenbire Özgürlüğün kapısında dal gibi; IBRAHIM BAŞTUĞ bakabilmek elimizde olsaydı, daha yıl önce yayımlanan Karga ile Tilki dikkat çekerek: “Doğa içinde nesnelerin birbir- başlıyan gökyüzü”… Ve sanki birdenbire 103 Ardında gökyüzü kardeşçe mavi! çok ilgi duyardık ona. İşte gerçeğin kitabı Yeditepe Şiir Ödülü’nü alınca leriyle ve insanlarla hısımlık bağlarının farkı- yaşında Oktay Rifat! n 24 25 Yeşil ANMA KISA ÖYKÜ HAZİRAN’DA ÖLMEK ZOR! ALTAY ÖKTEM ÇEVIREN: NAFER ERMIŞ Büyük şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in, Orhan Kemal’in ölümünden sonra yayımladığı şiirin adıdır: Boş kavanoz BÜYÜK YAZARLARDAN KISA MASALLAR “Haziran’da Ölmek Zor”. Korkmazgil; bu şiire Nazım Hikmet’in ölümünden sonra başladığı ve yıllar sonra Orhan Kemal’in ölümüyle de bu ölümsüz esere son noktayı koyup, yakın dostuna ithaf ettiğini dikkatli okurların bilgisindedir... Hasan Hüseyin’in bu ünlü şiirine bu ismi kapağı Ernst Penzoldt seçmesi tesadüf değildir elbette. Aşağıda da görüleceği gibi ve buraya alıntılayamadığımız usta edebiyatçılarıımızın pek çoğunun ölüm BAZEN, yani kendimden dışarı çıkıp da tarihinin ay hanesinde “Haziran” yazmaktadır. O yüzdendir ki ; Haziran edebiyatımız için bir hüzün ve burukluk ay’ıdır. Böyle olunca da sokaklarda amaçsızca dolaşmaya başladı- Neden Savaş İlan Edilemez dergimizin bu sayısına da ister istemez o hüzün yansıdı. Haziran ayında yitirdiğimiz edebiyatçılarımızın bıraktıkları eserlerle ölümsüzleştiği ğım günlerde içimi bir hüzün kaplıyor. Oysa ortada. Senenin bu ayında, aşağıdaki isimlere bakıpta Hasan Hüseyin’in o ünlü şiirini hatırlamamak olmazdı. sokakların en büyük özelliği neşeli olmalarıdır. İKİ komşu halk arasındaki savaş kaçınılmaz olduğu zaman, düşman komu- Sokak araları ise biraz neşe, biraz kasvet, tanlar, komşu ülkeye en kolay hangi noktadan girilebileceğini araştırmak DERLEYEN: ASLAN ÖZDEMIR biraz kopuş içerir; bunun için güzeldir. Sokak üzere öncü kuvvet gönderdiler. Kolcular geri döndüklerinde efendilerine du- arasından bize doğru değil, bizden ona doğru rumu yaklaşık olarak şu sözcüklerle anlattılar: Komşu ülkeye girilebilecek Ahmed Arif – 2 Haziran yayılır neşe ve kasvet. Kopuş ise dönüşümlü- tek bir sınır noktası vardı. “Ama orada,” dediler, “küçük, namuslu bir çiftçi Umudun, sevdanın şairi Ahmed Arif’i 1991’in 2 Haziran’ında yitirmiştik. Ahmed Arif dür. Karşılıklıdır. yaşıyor. Küçük kulübelerinde, güzel karısıyla birlikte mutlu bir hayat sürü- tek bir şiir kitabı yayımladı: Hasretinden Prangalar Eskittim. Bu şiir kitabı ülkemizde Böyle günlerde eve döndüğümde, ceketimi yor. Birbirlerini seviyorlar. Bu da onların dünyanın en mutlu insanları olduğu görülmemiş bir satış tirajı yakaladı. Cemal Süreya Hasrettinden Prangalar Eskittim portmantoya asarken aynaya bakarım göz anlamına geliyor. Bir çocukları var. Şimdi eğer biz o küçük toprak parçasını kitabı için kaleme aldığı yazının girişinde «Bir şair: Ahmed Arif/Toplar dağların ucuyla. İçimden “Buralar hep dutluktu” demek kullanıp düşman ülkeye girmeye kalkarsak bu mutluluğu bozmak zorunda rüzgârlarını/Dağıtır çocuklara erken» diyecektir. geçer. Ama demem. Nostaljinin en kötüsü, kalacağız. O halde savaş ilan edemeyiz.” Bunu komutanlar da ister istemez “Sus, kimseler duymasın, insanın kendine duyduğu nostaljidir. Kendini kabullendiler ve savaş ilan edilemedi; herkesin kavrayabileceği gibi. Duymasın, ölürüm ha. özlemen için kendinden uzaklaşmış, kendi- Aymışam yarı gece, ni kaybetmiş olman gerekmiyor. Sen yine Seni bulmuşam sonra. kendinle olsan da, başkaları senden uzakla- Seni, kaburgamın altın parçası. şabiliyor, parklar, bahçeler, binalar, ağaçlar, Ernst Bloch Seni, dişlerinde elma kokusu. denizler senden uzaklaşabiliyor ve kentin Bir daha hangi ana doğurur bizi?” ortasında bir vaha gibi kalabiliyorsun. Geçici Yaşlı Ressamın Hikayesi Orhan Kemal – 2 Haziran vaha! Çünkü çöl, hızlı yayılır ve her türlü vaha- Hasan Hüseyin Kokmazgil’in Haziran’da Öl- yı yutacak kudrete sahiptir, ne yazık ki. Aynı BU, arkadaşlarına son resmini gösteren yaşlı ressamın hikayesidir: Resimde bir mek Zor” şiirini adadığı Orhan Kemal’i ölüm kötülüğün iyilikten daha hızlı yayıldığı gibi. park görülüyordu, dar bir yol, ağaçların ve suyun kenarında yumuşak bir şekilde Haziran ayının ikisinde tedavi amacıyla gittiği Nâzım Hikmet – 3 Haziran İlle de sokaklarda amaçsızca dolaşmak ilerleyen bu yol, gide gide bir sarayın küçük kırmızı kapısına varıyordu. Ama yurtdışında yakaladı. Yaşamı boyunca babası Büyük şair Nâzım Hikmet 3 Haziran 1963’te çok sevdiği memleketinden uzakta gerekmiyor; pencerenin kenarında oturup arkadaşları ressama bakmak istediklerinde, o tuhaf kırmızının onun hemen Abdülkadir Kemali Bey’in siyasi muhalif olma- yaşamını yitirdi. Memleket hasretiyle sayısız şiirler yazdı. Nâzım Hikmet öldüğünde gökyüzünü seyrederken de, kuşların konduğu önünde durmakta olduğunu gördüler; ressam artık yanlarında değildi. O dar sının bedelini çok ağır ödedi. Şilili şair Pablo Neruda ardında şu dizeyi yazacaktı; “Tek başınayım, ağzımın ekmeği dallara bakarken de insan kendine dönebili- yoldan yürüyüp gitmiş, o masalsı kapıya ulaşmış ve önünde sessizce durmuştu. “Boşnakça bir halk türküsüydü bu. Bu türküde dostluğundan yoksun/ O susuzluğuma su. Kanıma güç dostluğundan!” yor; kendi içine çevirebiliyor aynaları. Kuşlar, O sırada dönüp arkasına baktı, gülümsedi, kapıyı açtı ve gözden kayboldu. bir Avşar kilimindeki renklerin cümbüşü “…Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani, ağaçlarla aynı hızda azalıyor, gök daha vardı. Bu türküde hasret vardı, bu türküde - öyle gibi de görünüyor - vurdumduymaz oluyor eskiye oranla. İnsan, sı- arzu, bu türküde aşk.. Bu türkünün motifleri Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni...” radan nostaljiyi özlüyor. Yani Rumelihisarı’nda Hint’de, Çin’de, Kazablanka’da, New York’da, oturduğun kahveyi, Beşiktaş motor iskelesin- Po Vadisi’nde, Güney Amerika Bozkırları’nda, de buluştuğun sevgiliyi, piknik tüpünde çay Orta Anadolu’da da vardı. Bu türkü insanlığın Ahmed Haşim – 4 Haziran demlemeyi... Nostaljinin bu kısmında sorun Karadut Omleti hasretlerini, arzularını belirten nakışlarla işli “Şâir ne bir hakikat habercisi, ne de bir kanun yapıcıdır” diyen Ahmed Haşim yok. Yaş ilerledikçe, yirmi, otuz yıl öncesini Walter Benjamin bir türküydü…” Cemile’den… öldüğünde takvimler 4 Haziran 1933’ü gösteriyordu. Ağır bir hastalığın pençesinde özlemek zaten oldukça insani bir duygu. Ama geçen son günlerinde yakınları ölümün onun için bir kurtuluş olduğunu düşünüyordu. hayat, nostaljimizi elimizden aldı, yüzümüze BİR zamanlar, dünyanın bütün meğin bana yaşattığı hoş duyguları “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden sıvadı son dönemlerde. Ben hayat dedim ama; güçlerini ve hazinelerini ken- hemen unuttum. Ama yıllar sonra, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak hayatın tek başına suçu yok bu işte. Siz farklı dinin ilan eden bir kral vardı. krallığımın her yerine adamlar salıp Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak anlamlar yükleyebilirsiniz bu kelimeye! Ama o bütün bunlara rağmen o anneciği arattım. Ne yazık ki bütün Sular sarardı yüzün perde perde solmakta Nostalji kavramı değişim geçirdi, “biz”le mutlu olmamış, yıllar geçtikçe aramalar boşa gitti. Ne yaşlı kadını Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” geçmiş arasındaki mesafe kısaldı; asıl sorun üzüntüsü arattıkça artmıştı. ne de karadut omletini yapan birini burada. Bir yandan teknoloji hızla ilerliyor, üç Bunun üzerine bir gün aşçıbaşı- bulabildik. Şimdi, eğer benim bu son yıl önce kullandığımız cep telefonu tarihsel nı çağırdı ve şöyle dedi: “Uzun arzumu yerine getirebilirsen sana Cahit Zarifoğlu – 7 Haziran bir nesne gibi kalıyor elimizde. 2. el pazarında zaman bana sadakatle hizmet kızımı vereceğim ve krallığımın va- bile para etmiyor. Antika olamayacak kadar ettin ve soframı her zaman risi yapacağım. Ama eğer sonuçtan “Her ölüm erken ölümdü” hele ölen bir şair ise. Cahit Zarifoğlu 7 Haziran 1987 yeni, kullanılamayacak kadar eski! Diğer harika yiyeceklerle donattın. memnun kalmazsam, bunu hayatınla yılında yaşama veda ettiğinde henüz 47 yaşındaydı. Ölümüne yakın arkadaşına yandan, toplum olarak her yıl en az yirmi yıl Bunun için sana müteşekkirim. ödeyeceksin.” Bunun üzerine aşçı- “Kırlarda çiçekler artık bensiz açacak” demiş ve kısa bir süre sonra, 7 Haziran’dan geriye sıçrıyoruz. Bizim alıştığımız nostalji de Ama sanatını son bir defa daha başı şöyle dedi: “Efendim, o halde sonra kırlarda çiçekler artık onsuz açacaktı. arada kaynıyor. Rumelihisarı’ndaki kahveye, sınamak istiyorum. Bana Kara- cellâdı hemen çağırabilirsiniz. Çünkü – 15 Haziran “Ve elbet Beşiktaş motor iskelesindeki eski sevgiliye sıra dut-omleti yapacaksın, üstelik ben bu karadut omletinin sırrını ve o Hastalıkların yakasını bırakmadığı bir başka Gözlerin sularımdan çekilince gelmiyor bir türlü. Üç yıl önceki Beyoğlu’nu, tıpkı elli sene önce ilk gençlik vicdansız tereden kekiğe kadar içine isim de Peyami Safa’dır. Otobiyografik ro- Ürkek bir ceylanla anlaşırım yorulup da soluklanmak için daha geçen yıl ke- yıllarımda yediğim ve sevdiğim konan bütün baharatları biliyorum. manı 9.Hariciye Koğuşu’nda kendi hastalığını Yüzünün çok yakını olan bir limana narına iliştiğin bankı özlüyorsun. Hayır, bank şekilde. O zamanlar babam doğudaki kötü düşman- Hatta karıştırırken söylenen tekerlemeyi ve bütün yazmıştır. 15 Haziran 1961’de girdiği öksürük Dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine yerinde duruyor da, etrafındaki çimler sökülüp larına karşı savaş halindeydi. Ama düşmanlarımız zahmetlerin boşa gitmesini istemiyorsak, karıştırır- nöbetinden çıkamayacağını anladığında son Bahçeni tutan tavşanlara sığınırım” sözü “İşte bu fena” olur. yerine beton dökülmüş. Yine beton bir saksıya bizi yendi ve biz de oradan kaçmak zorunda kaldık. ken o şimşir kaşığın her zaman soldan sağa doğru “Vafi Bey’in ecinnileri arasında oturan, da çiçek ekip bankın yanına koymuşlar. Hazır Gece gündüz durmadan kaçtık, babam ve ben, ta ki döndürülmesi gerektiğini de biliyorum. Ama yine de, iradesi çarpılmış, bir hafta sonra ne yapaca- bu yaşa gelmişken, pencerenin kenarında otu- karanlık bir ormana ulaşıncaya dek. Sonra ormanın yüce kralım, bunlar beni ölümden kurtaramaz. Yine ğını bilmeyen, tembel, hiçbir işe yaramaz ve Ahmet Muhip Dıranas – 27 Haziran rup hülyalı hülyalı otuz yıl öncesini özlemem içinde yolumuzu kaybettik ve en sonunda karşımı- de benim omletimi beğenmezsiniz. Çünkü, sizin o ömrünün yarısı Avrupa’da hariciye memur- Şiirini küçümseyenlere karşı “Ne kafiye düşkünüyüm, ne de vezin mutaassıbı” diye- lazım. Ya, niye iki yıl öncesini özlüyorum ben? za bir kulübe çıktığında, açlıktan ve yorgunluktan zaman omlete kattığınız bütün diğer baharatları luklarında geçmiş, ayyaş, zampara, hedonist, rek şiir de iddia sahibi olmadığını söyleyen Ahmet M. Dıranas 21 Haziran 1980’de öldü- Ne hakla, dört ay önce ne güzel günler yaşa- bitkin haldeydik. Orada yaşlı bir annecik yaşıyordu, nereden bulabilirim ki: Ölüm tehlikesini, ölümden ciddiyetin yalnız hayvanlara yakıştığına inandı- ğünde 71 yaşındaydı. Şiir okurları Dıranas’ı en çok Fahriye Abla şiiri ile bilmektedir. mıştık, zaman değişti, artık hepsi geçmişte bizi dostça karşıladı ve içeri buyur etti. Bir süre kaçan insanın pür dikkat kesilmiş halini, o ocağın ğı için dünyanın bütün dramlarına kahkahayı “…Gönül verdin derlerdi o delikanlıya, kaldı dedirtiyorsunuz bana? Bu kadar hızla ocağın başında bir şeyler yaptı. Dönüp yanımıza sıcaklığını, yabancı birinin evinde, karanlık bir basan ve bunun için Gülener soyadını alan bir En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya. kirlenmeyi hak edecek ne yaptık biz? geldiğinde, elindeki tabakta karadut omleti duruyor- geleceğin önündeki o sıcak misafirperverliği?” İşte baba ile yarı sanatkar, yarı deli, erkek düşkünü Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın, “İnsan yaşadığı yere benzer” demişti ya du. Ama omletten ilk lokmayı henüz almıştım ki içim böyle konuşmuştu aşçıbaşı. Kral bir süre suskun veremli ve veremden iki yetişkin kızını kay- Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın? Edip Cansever. Biz bir şeye benzemiyoruz birden avuntuyla, kalbim yepyeni umutlarla doldu. kaldı ve sonra, aşçıbaşına sayısız hediyeler vererek betmiş, ayyaş, kokainman, Paris’te okuduğu Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın; artık. Boş bir kavanozun kapağı gibi dönüp O zamanlar henüz çok küçüktüm ve bu harika ye- onu hizmetinden azat etti. için kültürlü, genç yaşında ölmüş bir ananın Hâtırada kalan şey değişmez zamanla, duruyoruz şehrin ortasında. oğluyum.” (Matmazel Noraliya’nın Koltuğu) Ne vefalı komşumuzdun sen, Fahriye Abla!” 26 27 Yeşil SARIYER EDEBİYAT GÜNLERİ

6. Sarıyer Edebiyat Günleri böyle geçti Bu yıl 6.sını gerçekleştirdiğimiz Sarıyer Edebiyat Günleri’nde kimler yoktu ki.. Türk edebiyatının büyük ustaları, gazeteciler, sanatçılar ve farklı sanat dallarından 150’ye yakın isim beş gün boyunca okurlarıyla buluştu.

KİREÇBURNU’NDA gerçekleşen etkinlik; imza günleri, söyleşiler, şiir dinletileri ve sürpriz konuklarla Sarıyerliler’e unutulmaz bir edebiyat şöleni sundu. Şiir teknesinde ise katılımcılar hem Sarıyer’in doğal gü- zelliklerini hem de boğazın mavi sularına karışan şiir dizeleri eşliğinde muhteşem bir boğaz turunu ve edebiyat keyfini bir arada yaşadı. Bu yılın onur konuğu ile yapılan söyleşi sonrası Genco Erkal da sürpriz bir şeklide sahne alarak doğaçlama bir perfor- mans sergileyerek edebiyatseverlere unutulmaz anlar yaşattı. Artık bir klasik haline gelen Sarıyer Edebiyat Günleri Yeni Türkü’nün verdiği konser ile sona erdi. Sözü fazla uzatmadan Sarıyer Edebiyat Günleri’ni fotoğraflarla anlatalım.

28 29 Yeşil BULMACA MİZAH

SARIYER KÜLTÜR BULMACASI

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 YUKARIDAN AŞAĞIYA

1 1. Rumelikavağı’ndaki bir türbe – “… Şahenk Spor Salonu” (Derbent 2 Mahallesi’ndeki spor salonu). 3 2. İhsan Oktay Anar’ın bir romanı – Sarıyer’in bir semti – Orhan 4 Pamuk’un Kar romanındaki 5 temel tip. 3. Roma’nın eski adı

6 – “…lı Köşk” (Emirgan’daki Sakıp Sabancı Müzesi’nin olduğu yer) 7 – Emirgan’daki tarihi bir köşk. 8 4. “Atatürk …” (Sarıyer Kemer Mahallesi’ndeki ağaç parkı) – 9 Karadeniz’in kuzeyindeki içdeniz. 10 5. Bulgaristan’ın ülke alan adı kısaltması – Mevcut – Güzel 11 sanatların bir dalı – Su. 6. Fırat 12 Tanış’ın bir şarkısı – İlkel benlik

13 – Bitiş. 7. Hemencecik, bir anda – Tanzanya ülke kısaltması – Bir 14 harfin okunuşu. 8. Dalaşı olur – 15 Bir yüzey ölçüsü. 9. Sarıyer’de çok olan mesire yerlerine verilen ad – “… Suyu” (Kemer SOLDAN SAĞA Mahallesi’ndeki bir mesire alanı). 1. Resimdeki Sarıyer koyu – Sarıyer’in bir mahallesi – Amme. 2. Sarıyer’deki bir koru 10. O yer – İnce Memed yazarını – Hamız. 3. İngilizce “kuzu” – Nikelin simgesi – Bir müzik türü – “…köy” (Sarıyer’in bir simgeleyen harfler – Bir soru eki. köyü). 4. Sıvı ölçüm birimi simgesi – Uskumruköy’deki, Cenevizlilerden kalma gözetleme 11. Suya bir şey düştüğünde çıkan kulesi – İstanbul’un bir ilçesi. 5. Uzaklık – Spielberg’in bir bilimkurgu filmi – Sarıyer Pınar ses – Uyuşturucu bir madde. Mahallesi’ndeki üniversite – Kahvaltı tatlısı. 6. Orkestrada vurmalı çalgılar takımı – Kilobayt 12. Bir takımın gözde oyuncusu (kısa) – Kemiklerin yuvarlak ucu. 7. Bir zaman birimi – Mahir. 8. Hemoroit – Aşık, tutkun. – Uluslararası Birimler Sistemi 9. Görkem, heybet – “Hünkar …” (Sarıyer’de, suyu da meşhur mesire alanı). 10. Düğün (kısaca) – Mağara. 13. Kapan, fak – gecesi – Bebek sesi – Japonya’da kullanılmış bir hacim ölçüsü. 11. Zehir – Sarıyer’in bir Gorki’nin bir romanı. 14. Aşamasız semti – Ev – Renk. 12. Geceleyin denizde oluşan parıltılar – Negatif – Demirin simgesi asker – Bağışlama – Küçük – Deniz giysisi. 13. Üvey olmayan – Yemek – Protein sentezine yardımcı olan bir asit bitkilerin ortak adı. 15. “Su sesi ve türü – İbadet etme. 14. Günün son, gecenin ilk saatleri – Kaymak – Bir Japon tiyatrosu – kanat …tılarından / Billur bir avize Harekete hazır, tetikte. 15. Mehterhanede bir davul – Kumköy’de bir beach – Kabul etme, Bursa’da zaman” (A. H. Tanpınar) – alma. Gelecekten haber verme. 16. Tavlada üç bir sayısı – İnciçiçeği – Bir haber ajansı.

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 17. Sarıyer’de bir semt – Ucu 1 R U M E L İ H İ S A R I S A R I Y E R halkalı cıvata. 18. Arapların, Cahiliye devrinde, Recep ayında 2 U R A L A T A M A N R H O N E A T İ kestikleri kurban – İçine başka bir 3 M A D E N N A N A M A L H U B E R sıvı katılmayan içki – Sarıyer’deki 4 E U Z A N I M A Y A Z A Ğ A A R bir orman. 19. Sarıyer’de bulunan 5 L A N E E M H Ü N K A R V O N O Z BİST’te, bin hisseye verilen ad 6 İ L R İ Ş K E T M E – “Falih Rıfkı … Suyu” (Belgrad 7 F İ L S E O T A M A K Ormanı içindeki dokuz tabiat 8 A P İ T T C K O N İ parkından biri) – Bir bağlaç.

9 V E D A Y N İ 20. “… Ataman Klasik

10 Otomobil Müzesi” (Ferahevler İ AYK GEÇEN A H U N K T A L İ A Mahallesi’ndeki müze) – Üçüncü 11 Ğ S U Y U M A M A R M A R A C I K Köprü ve Kuzey Anadolu Otoyolu 12 I S S E M T F U A T P A Ş A A R İ

BULMACANIN ÇÖZÜMÜ BULMACANIN için binlerce ağacın kesildiği 13 O V A K A B A K A R R A A F Sarıyer ormanı. 14 A D A B Ö R E K A R A K A K Ü M E 15 T A R A B Y A İ N C İ S İ P I N A R HAZIRLAYAN: İLKER MUMCUOĞLU

30 Sevgili Sarıyerliler, mavi sularına açılarak, şiir teknemiz ile edebiyatın dalgaları üzerinde sörf yapacağız. Birbirinden değerli şair ve yazarların yanı nsanların günlük yaşamına her alanda sıra sanat dünyasından pek çok ünlü ismin dokunmanın yanı sıra, kültür ve de katılımı ile gerçekleşecek olan SARIYER sanata da elinden gelen her türlü 5. EDEBİYAT GÜNLERİ kapsamındaki desteği vermeyi, "yaşam kalitesini yük- panel, söyleşi, imza etkinliği ve diğer seltme"İ yolunda bir görev benimseyen bir performanslara katılan tüm konuklarımıza yerel yönetim olarak, SARIYER EDE- teşekkür eder, çalışmalarında başarılar BİYAT GÜNLERİ'nin bu yıl 5'incisini dilerim. gerçekleştiriyoruz. Yaşasın Edebiyat, Yaşasın Sanat.. Kireçburnu'ndaki Haydar Aliyev Parkı'n- daki etkinliklerin yer alacağı bu yılki

3 günlük EDEBİYAT GÜNLERİ İnş. Müh. ŞÜKRÜ GENÇ

şölenimizde, zaman zaman da Boğaz'ın SARIYER Belediye Başkanı Sahibi Bir vapur geçer boğaza doğru. Nazım “ T.C. Sarıyer Belediyesi adına Şükrü Genç “usulcacık okşar vapuru, yanar elleri... Yayın N. Hikmet Yönetmeni Cengiz Kahraman “Bir vapur geçer Boğaz’a doğru. Editör Nâzım usulcacık okşar vapuru, yanar elleri...” Aslan Özdemir

Yayın Danışmanı Nâzım Hikmet Vecdi Çıracıoğlu 15 Ocak 1902 - 3 Haziran 1963

Yayın Kurulu İsmail Erdem Filiz Coşkun Cengiz Kahraman Halil Genç Vecdi Çıracıoğlu Aslan Özdemir Zafer Arapkirli

Adres Yaşar Kemal Kültür Merkezi Derbent Mahallesi Akgün Caddesi No: 1 Sarıyer - İstanbul www.sariyer.bel.tr

Baskı LM Basın Yayın Ltd. Şti. Alkop Sanayi Sitesi C5 Blok No:7-8 Hadımköy - İstanbul Tel: 0212 251 57 54

3