Kemal Yalçın
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
Kemal Yalçın _ Emanet Çeyiz Mübadele İnsanları www.kitapsevenler.com Merhabalar Buraya Yüklediğim e-kitaplar Aşağıda Adı Geçen Kanuna İstinaden Görme Özürlüler İçin Hazırlanmıştır Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapları Dinliyoruz Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek Değildir Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayacağından Kitapları Beyenipte Engelli Olmayan Arkadaşlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Olduğunda Aşağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Kitapçılardan Temin Edebilirler Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bir Şeyide Düşünmem Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir Şekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz Bilgi Paylaştıkça Çoğalır Yaşar Mutlu Not: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri 87matlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmiştir. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi İşlem ve Otomasyon Dairesi Başkanlığı Ankara Bu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan zamana saydı duyarak Lütfen Yukarıdaki ve Aşağıdaki Açıklamaları Silmeyin Tarayan Yaşar Mutlu web sitesi www.yasarmutlu.com www.kitapsevenler.com e-posta [email protected] [email protected] [email protected] [email protected] 1998 Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü anet Çeyiz Mübadele İnsanları KEMAL YALÇIN DOĞAN KİTAP Emanet Çeyiz Mübadele insanları Kemal Yalçın EMANET ÇEYİZ Mübadele İnsanları Emanet Çeyiz Mübadele İnsanları Kemal Yalçın Yazan: Kemal YALÇIN Türkiye için yayın hakları: © Doğan Kitapçılık AŞ 1. baskı / Belge Yayınları, 1998 2. baskı / nisan 1999 / ISBN 975-6817-25-9 Kapak tasarımı: inci BATUK Baskı: Şefik Matbaası Doğan Kitapçılık AŞ Hürriyet Medya Towers, 34544 Güneşli-ISTANBUL Tel. (212) 677 06 21 - 677 07 39 Faks (212) 677 07 49 Bu kitabımı, mübadelenin büyük acılanm yaşamış Türk ve Rum mübadil insanlann anısına ve bana bu çalışmayı esinleyen annem Ümmühan Yalçın ile babam Ramazan Yalçın'a saygıyla sunuyorum. Giriş Minoğlu'nun kızlarının çeyizi Gündönümü zamanıydı. Çocuktum. Bulancık'taki tarlada buğday anızım sulamış, tavını kaçırmadan dan ekiyorduk. Bir çift beygirimizle sabah ve akşam serinliğinde babam sürüyor; ben de sabanın arkasındaki diziye boynumda asılı torbadan adım başı ıslanmış dan tanesi atıyordum. Kuşluk vakti oldu. Haziran sıcağı sabahtan çöktü. Hayvanlara ter bastı. Deli beygir köpürüyor nerdeyse. Babam çifti bıraktı, çeken kayışlarını çıkardı. Sabam, falakayı evlek başına koydu. Beygirleri koca cevizin altına çektik, koşumlarını çıkardık, ikisi de sürüp döşek gibi kabarttıkları toprağa yatıp yuvarlandı, silkinip rahatladı. Terlerini soğuttuk. Önlerine yonca koyduk. Biz de sabah ekmeğimizi yedik. Babam kepeneğin üstüne yan gelip yattı. Ben de yanı basma uzandım. Başı karlı Honaz Dağı, sıcaktan kıpır kıpır kaynayan havanın gitgide koyulaşan sisi içinde, Dinana Boğazı'nm arkalarından tüm heybetiyle mavi gökyüzüne doğru yükseliyordu. Babam yeri geldiğinde, sık sık dağları, yaylaları, pınarları, kayaları anlatır; her birinin adının nereden geldiğini, buralara ilişkin anılan, öyküleri, atasözü, deyim haline gelmiş sözleri söylerdi. "Gumala Yaylası" öyküsüne bayılırdım gülmekten... "Bir daha anlat baba!" derdim. Hiç üşenmez, ilk kez anlatıyor- 9 muşcasına ballandıra ballandıra anlatır, sonunda birlikte gülerdik. Gülmemiz geçince, öykünün son cümlesini bir ben, bir de babam tekrarlar, "De gidi günler deee!" diye bir son koyardı. O gün sadece Honaz Dağı'nın yaylalarını anlatıyordu: "Deee şurası Gumala Yaylası. Dinana'nın taaa yukarlarında-ki kar dolu yarın günbattı tarafındaki Gabardıç Yaylası... Hani şu 'Goyu mu olur gabardıcın gölgesi' türküsündeki gabardıç, işte o gabardıçtır. Dört adam kollaşsa zor dolanır beline! Öyle u-lu bir ardıç ağacıdır... Yaylanın adı ordan gelir. Gabardıç Yaylası'nın alt tarafındaki yaylaya Atalanı denir. Güzel, soylu, öğrek malı atlar orada olurmuş eskiden... Çaybo-ğazı'nın ta yukarlarındaki Arpacık Yaylası'dır. Kapızın taa başında gördüğün; bulutlara değen kayaya, Kayapınar derler. Ho-naz'ın içtiği su o kayanın böğründen çıkar. Elini bir dakika tutamazsın içinde; öyle soğuktur, içtin mi dişlerini sızlatır. Kayapınar'dan aşağılara in... Boğazyer köyünün üstündeki Erikli Yaylası'dır. Yazları kekik tarlasına döner. Burcu burcu kokar mübarek! Sankaya'nın üstündeki düzlük Gündoğmuş'tur. Bak, Sankaya'nın altında, Çayboğazı'nın günbatısında, Hisar Mahallesi'nin üstündeki yaylaya da Lalabağı denir." Koyun güderken, oynarken görmüştüm orayı. Çıplak bir düzlüktü. Bağ mağ yoktu. "Niye Lalabağı demişler? Bağ mağ yok orda!" "Bir zamanlar Honaz'da Rumlar yaşardı. Lala adlı bir Rum'un orada bağı vardı. Şaraplık üzümün iyisi orda olurdu." "Nerde bu Rumlar şimdi? N'olmuş o bağlar?" "Küçüktüm. Yedi sekiz yaşlarındaydım. Yunan askerleri Sarayköy'e, Menderes'e gelip dayandı! Bütün Honazlılar, Honaz Dağı'na, dağ köylerine; Kösten'e, Karaçay'a, Abaş'a, hatta taa Yatağan'a kaçtı. Domates biber yeniyordu. Demek ki, haziran 10 yada temmuz ayları. Biz anamla, hısım akraba, konu komşu kaçtık. Babam askerde. Harp ediyormuş Yunan'a karşı." "Kaçkıncılık çok zor... Kaçan kaçana! Yoruldum, anamın sırtına bindim. Yol bayır, dağ sarp. Anacazım da yoruldu. Susuzluktan ölüyorum! Bi çeşmenin başında anam indirdi beni sırtından. Buz gibi su içtiğimi şimdi gibi hatırlıyorum. Çeşmenin başında ağlaşan çocuklar... Kimi anasını kaybetmiş, kimi babasını... Derken Yatağan'a vardık. Yoncalar biçiliyordu." "Rumlar da kaçtı mı sizinle?" "Kaçmadı. 'Biz de kaçtık' diyecek kadar, mahallenin üstündeki Lalabağı'na çıkıp, çadır madır kurmuşlar. On on beş gün onlar da orda durmuş. Biz Yatağan'dayken babam haber alıyor kaçkıncılıktan. O zaman babam, Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa'nın yanında emir eriymiş. ismet Paşa, Afyon taraflarında bir yere gidecek oluyor, babam: 'Kumandanım' diyor, 'ben seninle geleceğim, ama memleketimde kimse kalmamış. Yunan geliyor diye hepsi kaçmış. Bi varayım, ne var ne yok göreyim. Sonra senin yanına geleyim.' izin veriyor babama ismet Paşa. Geliyor trenle Böceli Istas-yonu'na. iniyor. Hiç kimseler yok ovada. Yapayalnız Honaz'a çıkıyor. Yayan. Ne bahçelerde insan var, ne ovada, ne de köyde! Eve varıyor. Bakıyor ki, kapılar pencereler açık. Yataklar yorganlar ortalarda, in cin yook! Köpekler bile terk etmiş evleri. Folluk dolmuş yumurtayla; birkaçı yere dökülmüş! Mahalle arasını geziyor. Kim kimse yook! Pazar yerine iniyor. Kimseler yok. Han Kahvesi'ne uğruyor. Kapalı. Ünlüyor. Neden sonra Gaveci Gallâk topallaya topallaya geliyor. Anlatıyor babama durumu. Babam karakola varıyor. Dört jandarma, o zaman zaptiye deniyordu, oturuşup durur. Bilen bilmiş, bilmeyen bilmemiş babamın kim olduğunu. Hoşbeş ediyorlar biraz. Honazlılann nerede olduğunu öğreniyor. ıı Bizleri göremeden, gözü arkada, dönüp gidiyor bir basma ismet Paşa'nm yanma..." "Sonra?" "Sonra 'Yunan yenilmiş!' dediler. Döndük geldik evlerimize." "Sonra ne oldu?" "Önce Rumların eli ayağı tutan, askerlik çağındaki tüm erkekleri birdenbire ortadan kayboldu. Sonra kadınları kızları, çoluk çocuğu karakolun yanındaki, Kocaoğlu'nun evinin bitişiğinde, şimdiki ilkokulun yerindeki Katırcı Ali'nin evine, ahırlarına doldurdular... Başlarında üç dört zaptiye bekliyor. Hapis gibi. Nezaret altındalar." "Nereye gitmiş erkekleri, kocaları?" "Hepinizi Yunanistan'a yollayacağız. Erkeklerinizi önceden gönderdik. Sizi de arkalarından göndereceğiz. Orada birleşeceksiniz, demişler." "Doğru muymuş bu?" "Bilen mi var! Askere mi gitti, öldü mü? Ne olduğunu bilen yok! Kadınları kızları, çoluk çocuğu Katırcı Ali'nin evine kapattıktan sonra, Honaz'ın o zamanki ağalarından bazıları, bazı zaptiyeler, bazı sütü bozuklar Rumların evlerini paluçka etti." "Ne demek paluçka?" "Yağma, soygun! 'Çarpıcı' denen biri evlerdeki dikiş maki-nalannı paluçka etmiş. 'Parpıcı' evlerdeki kap kaçağı paluçka etmiş. Kimi yorgan yastık, kazan kaynatma toplamış. Evlerde ne varsa, kiremidine, kapısına, penceresine kadar paluçka edildi. Kimileri bu paluçkayla zengin oldu." "Sonra?" "Bizim bahçe komşumuz Minoğlu'nun karısını, kızlarını da Katırcı Ali'nin ahırına kapatmışlar. Aç susuz! Anam, 'Aşa ninen, Yunan'ı Sarayköy'e Minoğlu'nun karısı, kızı çağırmadı ya!' dedi. 12 'Ben bildim bileli onlar Karakörpü'de bizim bahçe komşumuz- £, III it ıı du. Bir kötü söz demedik birbirimize. Yediğimiz içtiğimiz birdi. Aynı suyla suladık bahçelerimizi. Kardeşten öte, ana baba gibiydik! Sen götür bu ekmekleri oğlum, verip gel onlara!' dedi. Her sabah belime ekmek bohçasını sanyor; ben de götürüp anamın selamıyla birlikte, ahırın koca kapısından veriyordum. Sevinirlerdi! 'Anana selam söyle!' derlerdi." "Sonra ne oldu?" "Sonra bir sabah, bir bağınş, bir çığınş koptu! 'Cavırlar gidiyormuş!' dediler. Korktum! Koşup evimize geldim... Daha sonra Minoğlu'nun kansıyla iki kızı evimize geldi. Küçük kızı benden iki üç yaş daha büyüktü. Adı Sofıya idi. Biz Safiye derdik. Ablasının adı Eleni idi. Safiye