<<

TURK ETNOGRAFYA DERGİSİ

SAYI : IX 1966

Milli Eğitim Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanır.

TÜRK TARİH KURUMU BASIMEVİ — ANKARA, 19 6 7

İÇİNDEKİLER

Ord. Prof. Dr. Ünver Süheyl : Çiçek tarihimizde Türk karanfilleri...... 5-12 önder Mehmet : Selânikte Atatürk e v i...... 13-20 Gürçay Hikmet : Keçe ve keçecilik...... 21-32 Dr. Phil-Koşay Hamit Z- '■ Maddi halk kültürü araştırmaları (Binicilik, nakil araçları ve M üzesi)...... 33-46 örnek Ze^ a : Alacahöyük ve civarı örme ve dokuma motifleri ...... 47"79 Katoğlü Murat : 13 Yüzyıl Konyasmda bir câmi grubu­ nun plân tipi ve son cemaat yeri ...... 81-100 Gökoğlu Ahmet : Kastamonu yemekleri ...... 101-109

ÇİÇEK TARİHİMİZDE TÜRK KARANFİLLERİ

Ord. Prof. Dr. A. SÜHEYL ÜNVER Tıp Tarihi Enstitüsü Müdürü

Meşhur Türk Hekim Karan/İlcilerinden Tabib Mehmed Aşkî ve Dr. Salih Efen­ dilere ve Cevad Rüştü Beye İthaf

9 Asırdır payidar anavatanımızda ymda Muradı Salis dairesine muttasıl madem ki tabiatinde karanfil de vardır, Bu Şehzâdeler dairesi di varlan haricine kap­ da lâle gibi asırlar boyunca millî çiçekleri­ lanmıştır. mizden olmuştur. Tarihini bukadar eski­ İstanbul hamamları hakkında Alman­ ye götüren bu çiçek için en mühim kay­ ca mühim bir resimli eser yayınlayan meş­ nak eski eserlerimizde istilize edilmiş ör hur müsteşrik H. Glück müdiri olduğu neklerinin mevcudiyetidir. Selçuk taş ve 1929 senesi son ayında Viyana Müzesinde çini işlerinde görülmektedir. Esasen men­ beni gezdirirken “ Bunların Türk Kumaşı şei Asya ve Küçük Asya (Anadolu) dur. olduğunu nereden anlıyorsunuz ” sualime XV inci asırda da bu merakın devam güzel Fransızcası ve hattâ Türkçesiyle : ettiğini buluyoruz. Zira Karanfiller zev­ “Karanfil ve Lâle motiflerinden cevabını kimizin sembolü ve bahçelerimizin ana­ vermişti. Çiçek ve lâle hakkında yazılan nesi olmuştur. Hele XVI inci asırda yalnız resimli ve resimsiz mecmualarda karanfile çinilerimizde ve taş üzerine tezyinatta de­ çok defa iyi bir mevki’ verilmiştir. 1061 ğil, kumaşlarımızda da yer almıştır. Ve (1651) de padişahın nedimi olan meşhur bunun çeşitleri bol olarak dokunmuştur. Zırnıhî cüce Hüseyin Çelebi, Çiçekcizâde XVI inci asırda Kanunî devrinde Topka- Şeyh Mehmed Efendi, Cabî Haşan Efendi, pı Sarayı Nakışhanesi Baş hocası Kara- Hüseyin Ali Çelebi gibi meşhur zevatın memi de Kanunî Sultan Süleyman’ın za­ karanfilleri de Abdullah Efendinin 1100 tine mahsus Divan nüshası tezhibinde (1689) tarihli tezkirei Şukûfeciyanm’da yer 700 sahifenin her varakına tek veya çift, almıştır. renkli “Şikâf” halkârîde sayısı pek çok is­ Urfalı Admî Efendi karanfile : tilize karanfil yapmıştır ki bu da bize Ka­ Narı endişeye karanfil atup nunî asrında karanfilin de lâle gibi rağ­ Udu Veş dûdî çıktı muhammerden, bette bir çiçek olduğunu gösteriyor. diyor. Edirne Yeni Sarayında : 1078 (1667) de Ali Çelebinin “Şukû- Kum Kasrı çinilerinin müşabihleri fenamei Musavverin’de karanfil mühim Topkapı Sarayında Kasrı Adalet Kapısı bir yer alır. karşısındaki (Araba Kapısı dahilindeki Ubeydî (Ubeydullah) Netayicül Ez- taşlıkta 1078 (1667) tamirinde Dördüncü har’ı 1110 (1698-1699) da yazmıştır. “Ka­ Sultan Mehmed tarafından vaz’ edilmiş­ ranfili Mustafa Çelebi’nin “Süheyli Ka­ tir. Bu kasırda bordür olarak kullanılan ranfil” inden bahsederken şu kıt’a yı düz­ karanfil saksılı çinilerden Topkapı Sara- müş : 6 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

Manzuru olurmuçeşmi ehli zârm fes renkliler, morumsu renkler, karışık Sad necmi Süheylî feleki tannazın renkli beneklilere 96 dan fazla isim veril­ Düşdü nazarımdan feleğin mihrü mehi miştir. Seyreyleye Süheylini gazzazın Gümüş fincan, Atik Gümüş Fincan. Mustafa Halife’nin “Süheyli Musta­ Büyük Gülbün - Gülru, Kapıcı Ali, Kum- fa Halife” si sapı gâyet düz ve yoğun ve kapılı moru, Tezhibi çimen, Tezhibi Gül­ çiçek vermeğe cömerddir. Ibtida “Zerrin” şen. kısmına Süheyl demek bunlardan çıkmıştır. Avrupahların “Panaché” dedikleri “Şeyhi Sünbülî” deki karanfiller de (Ebrî) . .. bunlardan birkaçı. şöhret alarak mecmualarda sıralanmıştır. Şehremini camii Hatibi ve Mahmud XVIII inci asırda Lâle risalelerinde Efendi Zâde Ubeydullah Efendi 1100 resim ve hattâ isimleriyle karanfillerden (1689) da yazdığı Tezkirei Şukûfeciyan bahsolunması diğer çiçekler arasında rağ­ eserinde çiçek merakhları isimlerini ve betini kaybetmediğini gösterir. yetiştirdikleri çiçeklerin evsafını verirken Karanfiller isimleri, cinsleri, yetişti­ “B” harfinde Pirî paşanın oğlu Seyyid renler ve sair hususlarda yazılı resimli ve Cemalî Mehmed Beyin tohum sahibi ol­ resimsiz eserler üç kısma ayrılır. duğunu söyledikten sonra henüz karanfil­ 1 - Çiçeklerin en rağbettekilerinden den surhu sihîd, Ayva gülü, Gül Penbe, bahseden mecmualar. Bunlarda ayrı bir Yek ah adlı dört karanfil olduğunu bildi­ fasıl hâlinde karanfile yer verilmiştir. riyor. Ferahnâmede yalnız sünbül ve 2 - Bazı eserler ve makalelerin ara­ lâlei Osmaniden değil, karanfilden de bah­ larında dolayısiyle karanfilden bahis ge­ seder. çer. “Ferahnâme” de tabiati iktizası dört 3 - Münhasıran “Ferahname” gibi mevsimde terbiyesi, arızalan ve hastalık­ sırf karanfilden bahseden eserler. ları bildirilmektedir. Eser iki makale ve Herşeyde olduğu gibi en iyi karanfil bir son kısımdan ibarettir. çeşitleri de İstanbul’da yetiştirilmiştir. Ana­ Birinci makale : Karanfil çiçeğinin dolu’da muhtelif yerlerde ve o muhitlerde amelî ve nazarî bilgisini 11 babda verir, bulunan sade cinsler karanfil ihtiyacını te­ ikinci makale hariçten ona lâzım ve yar­ min etmiştir. dımcı olan saksı, gübre ve ilaç gibi husus­ XVIII inci asır sonunda 1193 (1779) larda dört lâzimede sıralanmıştır. Kütüp­ da Hekim Mehmed Aşkî “Miyarül Ez- hanelerimizde yazmaları olan bu nüsha­ har” diye en meşhur çiçeklerimiz hakkın­ daki tafsilatı burada tekrarlamıyoruz. Za­ da bir eserini 1203 (1788-1789) da Üçüncü manına göre bunlar karanfil yetiştirme ve Sultan Selim’e ithaf ederek sırf karanfil­ bakımının bir nizamnamesi mesabesinde­ ler, isimleri, cinsleri ve yetiştirilmesi hak­ dir. kında “Ferahname” diye bir risale kale­ ---- Saksı bahsinde (ikinci makale, me almıştır ki el yazısiyle bir nüshası bizde birinci lâzime) Büyükdere, Eyüb, Göksu, durmaktadır. Üsküdar Kavağı ve Levent çiftliğinde ya­ Tabib Mehmed Aşkî hem hekim ve pılanlardan bahis açıyor. Göksudakini ter­ hem de çiçek meraklısı idi. Gençliği Üçün­ cih ediyor. San, kırmızı ve zeytuni toprak, cü Sultan Ahmed devrine rastlar. taşı az, toprak tavsiye olunuyor. Cibre - İstanbul’da meraklılar karanfilin pek gübre makamında - Bellut’u üzüm cibre­ güzel nevi’lerini yetiştirmişlerdir. Ferah­ sinden iyi buluyor. Bu da debbağhaneden name bunları tesbit ediyor. Miyarül Ez- tedarik olunuyor. Şerbetçi veya helvacı­ har’da beyazlardan ikisine; Nuru Sefid, lardan tedarik olunan cibreyi beğenmiyor. Necmi Seher, Şeker renk beyazlara : Bed­ Tavsifini ve renklerini bildirdiği ka­ ri Bahar, Nuru Gülşen deniyor. ranfil isimleri. Şap renkli, açık penbe renklerden Afitabı Gülşen, işte Meydan, izharı “Elmas Pâre’” gülpenbeler, al renkliler, Kudret, Pertevi Hurşid, Perçemi Hür Toz- ÇİÇEK TARİHİMİZDE TÜRK KARANFİLLERİ 7 koparan, Tuhefi Naz, Cihan Pesend, Hu- Tetkik ettiğimiz Hekimbaşı Mustafa bi Cemal, Dilpesend, Dilnişin, Reşki Sü­ Behçet Efendi el mecmuasmda da karan­ heyl, Serlavhai Cedid, şahidi kudret, şâ- filin büyük yetiştirilmesi usulünden bahse­ duman, Turrai Mahbub, Tabur Bozan. dildiğini öğrendik. Âlemtab, Unvani Şeref. Feyzi Kudret. Karanfil bütün tezyini mevzuatımıza Kâfuru Behişt. Mirâtı Cihan. girmişdir. Kumaşlar ve çinilerimizde cazib Karanfile ikinci merakh hekimimiz örneklerini görüyoruz. Bütün bunlarda Mektebi Tıbbiyei Adliyei Şahanenin daha çiçek demetleri ve vazolu buketlerde pek son sınıfında öğrenci iken Muallimi Evvel değişiklerine rastlarız. Tahta üzeri işlerde C. A. .Bemard’m tensibiyle nebatat ders­ de karanfilin istilize çeşitleri yer almıştır. leri veren ve bilahare mezun olduktan kı­ Kâğıt üzerindeki süslemelerde keza pek sa zaman sonra Sultan Mecid’e Hekimbaşı güzelleri vardır. XVIII inci asırda rokoko olan Dr. Salih karanfilin iyi cinslerini ye­ tezyinatımızda karanfil de mühim ahyor. tiştirmekle meşhurdur. Anadolu Hisarı ile Edirne ve İstanbul mezar taşlarmda Kanhca Bahaî körfezi arasında halâ bir süsler içinde çiçekler arasında karanfille­ kısmı tamirle duran yalısında oturur ve rin envâi vardır. İşlemelerimizde de ve bahçesinde bizzat yetiştirdiği nebatlar ve oylarda da katmer karanfil, kavuniçi ka­ çiçeklerle de meşgul olurdu. Merhum yan­ ranfil, çaylak, penbe, yediveren, dağ, boz, dan çarhh vapurla gidip gelirken tanıdık­ Zehli dağıl ebru, sarı isimlerini alanları sa­ ları yanma varır, etrafım alırlar. Çiçeklere yarlar. aid sohbetlerini lezzetle dinlerler1. Karan­ fil hakkında karanfil alıp hemen burnuna Kaplarda, el işlerinde, üstad Necmet­ götürenler karanfilin ne olduğunu bilme­ tin Okyay ve Mustafa ebrularında, Meş­ yenlerdir. Karanfili şöyle alıp bakmalıdır, hur nakkaş ve ressam Ali Üsküdarî lâke kap, kutu ve altlıklarında ve İstanbul Üni­ diyerek şahadet ve orta parmaklarının versitesi Kütüphanesi Müzesinde saklı pek arasiyle karanfilin ke’sinin ölçmesini söy­ çok karanfillerle süslü lâke kaph şiir cön­ lerdi. künde, Birinci Sultan Abdülhamid kütüp­ Bazı makbul olmayan biraz büyücek hanesinde 152 No. da başlığında sağ ve karanfilleri kendilerine gösteren gençlere : solda iki karanfil gördük. Halkarî işlerde — Oğlum biz bunlara pazar pehli­ keza karanfil yani tezhib süslerimizde dahi vanı tabir ederiz, der beğenmezdi. Hele karanfilin pek çok kullanıldığı meydanda. ke’sinden patlamış olan karanfillere Av­ Karanfil şairlerimize lâle gibi ilham rupa meraklıları gibi velev büyük olsa hiç vermiştir. Bir takım medlullerden Ahmed itibar etmez. Haşim Merhumun karanfil şi’ri : Her çarşamba kendi istirahat odası­ nın bir köşesini nadide karanfillerle adeta KARANFİL bir gelin odası askısı suretinde süsler ve bu rengarenk, kokulu karanfil müzeyyenatı Yârin dudağından getirilmiş altmda oturarak sırf bize mahsus millî bir Bir katre alevdir bu karanfil çiçek zevkiyle şevklenirdi. Ruhum acısından bunu bildi Bahçesindeki çiçek camekânlarma li­ Düşdükce vurulmuş gibi bir yer monluk tabir etmez. Çiçeklerin orada kı­ Kızgın kokusundan kelebekler şın kışlamasından dolayı ser mukabili ola­ Gönlüm ona pervane kesildi. rak “kışla” tabir ederdi. 1 Tarzı kadim divanlarda ve şarkı mec­ mualarında güftelerde de yer almıştır. 1 Cevat Rüştü : ■ Millî çiçeklerimizden karanfil. Darbı mesellerimizde karanfil med- Edebiyatı Umumiye Mec. No. 29 1917. Bu izahatı merhume yetişmeyen Cevat Bey’e rahmetli Keçeci lullü olanlara rastlayamadım. Yalnız bu zâde Reşad Fuad Bey vermiştir. söylenir : 8 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

Karanfilsin kararın yok Gönce gül­ XIX uncu asır sonlarında kadın, er­ sün timarm yok. kek sevgililerin birbirlerine içten tahassüs­ Lisanı ezharda karanfil de mühim yer lerini ifade için karanfilin de delaletine baş alır. vurmuşlardır. İşte bir aşık farzedin ki ya­ Karanfil (3 dane) : nına aldığı karanfiller sayısının mânâsına — Görüşmemiz oldu güç göre hissiyatını bilvasıta ifadeye medar Kavuşmamız güç. oluyor. Karanfil (bir dane) : Karanfil hakkında Hekimbaşı Salih — Olalım bir. Efendi için şöyle bir fıkra nakledilir : Karanfil (5, dane) : Kendisi zabtiye nazırı iken narhtan — Olayım sana eş fazlaya karanfil satan bir karanfilciyi ge­ tirirler. Daha ucuza verilmesi lâzım bir Karanfil : karanfili bir mecidiyeye satar. Ona 4 me­ — Kadrimi bil cidiye belediye cezası keser ve der ki : Karanfil tepesi : — Ben sana bu cezayı şu sebebten ver­ — Yandı ciğerim köşesi dim ki bunca emek vererek yetiştirilen — Karanfil (7) : bu karanfili insan bir mecidiyeye sa­ — Aşkın beni yedi tar mı? Süheyl Ünver „ V-4 4 . , ■

î^j ıS<*

iğ ^ Li-ViLC*-'V' '¿¿ty+r' U3'*^'

’■»ı*',) * Ji> jlttlJ>

n f

-i< . * . ■>_ ,* { f r /'^ ? \ Uj* * ' ’.

ÎT.1«? 1 — Hekim Aşkî Efendi Karanfilnâmesi “Ferahnâme’nin baş sahifesi.

2 — Türk Karanfillerine âşık Hekimbaşı Dr. Salih Efendi. 9 Süheyl Ünver

3 — Karamemivarî Kanunî Divanî Karanfilli 4 — I. U. Kütüphanesi Tezhibli Kanunî Diva- Motifi Topkapı Sarayı Revan Kısmı 773 V. 25b. nında karanfilli bir sahife.

5 — Kanunî Divanında Karamemi’nin karanfillerle 6 — Topkapı Sarayında Harem taşlığında ka- de süslü bir sahifesi T. K. S. Revan 738. 23 b. ranfilli bir seşmse 10 Süheyl Ünver

9 — Çinilerimizde çok 10 — Çinilerimizde 11 — Kumaşda karanfil. bulunan karanfillerden karanfil, bir başka örnek.

11 Süheyl Ünver

12 — Bir Türk tavanında 13 — Hazerfen Gazneli Mahmud-Karanfil, karanfilli bordür. Lâle ve Nergisli bir buket 1. Ü. Kütüphanesi.

14 — Ali Üsküdârı de 15 — Ali Üsküdârı’nin 16 — Ali Üsküdârı’de karanfil. katmerli karanfili. diğer bir karanfil.

12 SELÂNÎK’TE ATATÜRK EVÎ

MEHMET ÖNDER

Evin Kısa Tarihçesi: ru evlenen Ali Rıza Efendi, Kırmızı Hafız Atatürk hakkında yazılan eserlerde, diye şöhret bulan babası Ahmed Efendi’- Atatürk’ün Selânikteki doğduğu ev şöyle nin evinden ayrılarak Selânik Kasımiye tarif edilmiştir : Atatürk’ün Evi, eski Se- (Ahmed Subaşı) mahallesindeki Ziynet-i lânik’in Kasımiye mahallesi îslâhane Cad­ Bostan denilen boş bir arsada yeni bir ev desi üzerinde ahşap zemini ile birlikte yaptırmıştı. Ev, harem ve selâmhğı olan üç kath bir evdirx. Bu mahalle, Ahmed üç kath ve ahşaptı. Dış yüzü sıva üzerine Subaşı Mahallesi olarak ta adlandırılmak­ pembe boyalı olup alt pencerelerine demir, ta, evin eski (Sanayi Mektebi) karşısında üst pencerelerine de ahşap kafesler yaptı­ olduğu belirtilmektedir2. rılmış, etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş­ Yunan işgalinden sonra, Selânik şeh­ ti. Ali Rıza efendi, evlendiği zaman bu eve rinde, mahalle, cadde ve sokak adları de­ taşınmış, Atatürk, 1880 yılında, bu evin ğiştirilerek, yeni adlar verilmiş, birçok ikinci katındaki sol tarafa düşen ocakh semtlerdeki eski Türk evleri yıktırılarak odada doğmuştu3. Ali Rıza efendinin, yeni caddeler açılmış, yeni yeni binalar 1888 yılında vefatından sonra, genç yaşın­ yaptırılmıştır. Bugün Selânik’te Atatürk da dul kalan Zübeyde Hanım, oğlu küçük Evi, Aya Dimitri mahallesi ve Apostolu Mustafa (Atatürk), kızları Naciye ve Pavlu caddesi üzerinde 75 numarayı taşı­ Makbule ile, biraz da geçim masraflarını maktadır (Resim : 1-2). hafifletmek üzere, bu pembe boyah evden Selânik’teki Atatürk Evi, 1877 yılla­ taşınmışlar, yanındaki küçük bir eve nak- rına doğru, Atatürk’ün babası Ali Rıza letmişlerdi. Zaman zaman çocukları ile Efendi tarafından yaptırılmıştır. Bilindiği birlikte kardeşi Hüseyin Ağa’nın çiftliği­ gibi, Ali Rıza Efendi, bir süre, Selânik Ev­ ne giden Zübeyde hanım, bu sırada-Ata- kaf kâtipliğinde bulunmuş, gümrük me­ türk’ün de ifadesiyle-iyi kalpli bir insan murluğu yapmış, 1876 yılında da Selânik olan Ragıp beyle bu küçük evde evlen­ Asâkir-i Milliye taburunda birinci mülâ­ mişti4 *. Atatürk, babasının sağlığında, zım olarak görev almış, sonra da keresteci kısa bir süre devam ettiği Şemsi efendi lik yaparak, serbest ticaret hayatma atıl­ mahalle mektebine Pembe evde başlamış, mıştır. babasının ölümünden sonra, önce Selâ­ Selânik’in tanınmış ailelerinden Sarı- nik Mülkiye Rüşdiyesine kaydolmuşken, güllü Hacı Sofulardan Feyzullah Ağa’nın sonra buradan ayrılarak, 1893 yılında Se­ kızı Zübeyde Hanım’la, 1878 yıllarına doğ- lânik Askerî Rüşdiyesi’ne geçmiştir. 1896 yılında Manastır Askerî İdadîsi’ne, 1899 1 Türk Ansiklopedisi, (Atatürk), c: 4 s: 88 İst. 1964. Bugün Selânik Atatürk Evinde sergilenen Ata­ 3 Makbule Atadan’ın Hatıraları. Bak: Enver türk’le ilgili belgelerden birinde Kasımiye Mahallesi Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele (Koca Kasım Paşa Mahallesi) adı ile geçmektedir. Tarihi, s. 17, İst. 1958. 3 Falih Rıfkı Atay, Babamız Atatürk, s: 7, İst. 4 Prof. Dr. Afetinan, Kemal Atatürk’ü anarken, 1966. s: 34. Ankara 1956. 14 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

yılında da İstanbul’daki Harp Okuluna plâka yerleştirilmiş, üzerine Türkçe, Rum­ başladıktan sonra, tatillerinde Selânik’e ca ve Fransızca şu ibare yazılmıştır (Re­ gelen Atatürk, yine annesi ve kardeşleriyle sim : 3). küçük evde oturmuşlardır. (Türk Milletinin büyük müceddidi ve Atatürk, 1902 yılında Harp Okulunu Balkan İttihadının müzahiri GAZİ MUS­ da bitirmiş ve Kurmay sınıfına başlayarak TAFA KEMAL burada dünyaya gelmiştir. 1905 yılı başlarında Kurmay Yüzbaşı ol­ İşbu levha Türkiye Cumhuriyetinin Onun­ muştur. Bu tarihten İkinci Meşrutiyetin cu Yıldönümü münasebetiyle konulmuştur. ilân edildiği 1908 yılına kadar Atatürk, Selânik, 29 Birinciteşrin 1933). vatan hizmetinde askerhk görevini yapar­ 4 Kasım 1933 tarihinde, Türkiye’nin ken, bir ara gizlice Selânik’e gitmiş ve ora­ Atina Büyükelçiliği mensupları ve Yunan da arkadaşları ile birlikte (Vatan ve Hür­ ileri gelenlerinin katılmasıyla yapılan bir riyet) cemiyetini kurmuştur. İkinci Meş­ törenle, plâka, yerine konmuş7, daha rutiyetin ilânından sonra Selânik’te görev sonra Selânik Belediyesi, evi kamulaştıra­ alan Atatürk, Seklânik’te ailesiyle birlikte rak anahtarlarını Selânik Başkonsoloslu­ bir süre baba ocağında oturmuş, evinde ğumuza teslim etmiş, Atatürk bu jestten birçok siyasî toplantılar yapmıştır5. Da­ çok duygulanmıştır8. ha sonra Trablusgarp ve Balkan savaşla­ rının patlak vermesiyle Selânik’ten ayrı­ Bu olaydan sonra, Atatürk Evi, Se­ lan Atatürk’ün, bundan sonraki hayatı ar­ lânik’teki Türk Konsolosluğu’nun dakı- tık mücadelelerle doludur. Atatürk’ün an­ mına verilmiş ve Evin zemin katında son­ nesi Zübeyde Hanım’a gelince, O da Selâ­ radan açılan dükkânlar kaldırılarak eski nik’te çok kalmamış, Selânik’in Yunanhlar şekline getirilmiş, sonradan sarıya boya­ tarafından işgalinden sonra, kızı Makbu­ nan ev, yine pemde renkle boyanmış, çatı­ le (Atadan) ile birlikte İstanbul’a gelerek, sı aktarılarak onarılmıştır. 1950 yılında Atatürk’ün Şişli’deki evine yerleşmiş, Mil­ daha geniş çapta büyük onarım gören lî Mücadele yıllarında da Ankara’ya gel­ Atatürk Evi’nin (Atatürk Müzesi) olarak miştir. Ancak, Ankara’nın iklimi sıhhati tanzimi düşünülmüş ve bu konuda Dışiş­ için elverişli olmadığı için, Zafer’den son­ leri Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanhğı ra İzmir’e gönderilmiş, 1923 yılında orada çalışmalara başlamıştır. vefat etmiştir. Atatürk Evi’nin tanzim ve teşhiri ko­ Atatürk Evi’nin Tanzimi: nusunda fikirlerini almak üzere Millî Eği­ Selânik’in Yunan işgalinden sonra tim Bakanlığınca gerekli kişilere baş vu­ (1912), Atatürk’ün doğduğu ev’in sık sık rulmuş ve mütaleaları istenmiştir. Daha el değiştirdiği bazı değişiklikler geçir­ sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- diği, Yunan Hükümetince kamulaştırılarak Coğrafya Fakültesi Türk inkılâp Tarihi anahtarınm Atatürk’e gönderilmesinden Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Enver Ziya önce de Kıbrıs’k birkaç ailenin oturduğu Karal ve eşi öğretmen Fatma Karal, Ata­ anlaşılmaktadır6. türk Evi’nin tanzimine memur edilmiş ve gerekli eşya İstanbul Dolmabahçe ve Top- Cumhuriyet’in Onuncu yıl dönümün­ kapı Saraylarmdan seçilerek Selânik’e de (29 Ekim 1933) Türk-Yunan dostluğu­ gönderilmiştir. Böylelikle Ev’in bütün oda­ nun bir cemilesi olmak üzere, Atatürk’ün ları eski şekline göre ayrı ayrı değerlendi­ doğduğu ev’in çift kanatlı kapısı sağ kö­ rilmiş, 10 Kasım 1953 günü törenle ziya­ şesine Selânik Belediyesince mermer bir rete açılmıştır. 5 Atatürk’ün Selânik’teki faaliyetleri için bak: Hikmet Bayur, Atatürk, hayatı ve eseri, Ankara 1963. 7 4 Kasım 1933 tarih ve 3413 sayıh Cumhuriyet 6 Prof. Dr. Afetinan’m hatıralarından. Sayın Pıof. Gazetesinden. Dr. Afetinan, 1933 ten önce Evi ziyaret etmiş ve duru­ 8 Mehmet Ali Ağakay, Atatürk’ten 20 Anı, Türk mu Atatürk’e anlatmıştır. Dil Kurumu Yayını, s. 19. Ankara, 1963. SELANİK’TE ATATÜRK EVİ 15

Atatürk Evi’nin bugünkü durumu: sehpalarla döşenmiştir. Duvarda ibrişim Bugün Müze olarak ziyarete açık bu­ işleme bir yazı levhası, bir duvar saati ası­ lunan Selânik’teki Atatürk Evi, Selânik lıdır. (Resim : 6). Başkonsolosluğumuzun da bulunduğu et­ Soldaki birinci küçük oda (mutfak) rafı duvar parmaklıklarla çevrili bir bah­ tır. Burada ocaklar ve çeşitli mutfak eşya­ çenin ana caddeye bakan köşesi üzerinde­ ları yer almaktadır. İkinci oda, (yatak dir. Ev üzeri tuğla çatılı, çıkartmak, eski odası) dır. Odanın bir köşesinde, çift kişi­ Türk evleri tipinde ve zemini ile birlikte lik demir bir karyola bulunmaktadır. Ya­ üç katlıdır. Zemin kat üzerindeki birinci tağın başucundaki duvarda, gümüş gi- ve ikinci katlar dikdörtgen şeklinde kafes­ lâptanlı, kırmızı atlas cüz kesesi içerisinde li pencerelerden ışık almaktadır. Eve, cad­ bir Kur-ân-ı Kerim ve bir levha asılı. Lev- deye açılan çift kanatlı kapısından girilir ha’da Fetih sûresinin ilk âyeti olan (inna (Resim : 4-5). fetehnâleke fethen mübina) yazdı (9). Kar­ yolanın önünde pirinç bir , cadde­ a) Zemin Kat: Kapıdan tuğla döşeli ye bakan atlas perdeli pencereler boyunca bir hole girilir. Sağdaki birinci oda kiler, da döşenmiş bir sedir bulunmaktadır(10) İkincisi mutfaktır. Kiler’de mutfak eşya­ c) İkinci Kat: Birinci katın Sandık ları (bakır kaplar, toprak testiler, çöm­ Odası bitişiğindeki merdivenli Sofa’dan lekler, balta, havan ve küpler, sandıklar) ikinci kata çıkılır. Buradaki sedirli sofa da teşhir edilmektedir. Mutafk’ta dolap ve birinci kat sofasının ayni olup yalnız daha raflar vardır. Soldaki birinci oda (Hizmet­ küçüktür. Girişte sağdaki alçı işleme ta­ çi Odası) ikinci oda (Merdivenli Sofa)dır. vanlı oda (çahşma odası) olarak ayrdmış- Buradan Birinci kata çıkılır. (Plân: 1). tır. Atatürk’ün doğduğu bu odada, Ata­ b) Birinci Kat: Buraya bahçe’deki çı­ türk’ün tunç bir büstü ile, bir yazı masa­ kartma taş merdivenle girildiği gibi zemin sı, pirinç mangal, koltuklar, yer almak­ kattaki Merdivenli Sofadan da girilmek­ tadır. Duvarlarda Atatürk’le ilgili levha tedir. (Plân: 2) Girişte ahşap tavanlı ge­ ve tabaklar asdıdır (Resim: 7). Sağdaki nişçe bir sofa vardır. Sofanın bahçeye ba­ (Yatak Odası) Atatürk Müzesi haline ge­ kan atlas perdeli üç penceresi önünde yas­ tirilmiştir. Vitrinlerde Atatürk’ün kullan­ tık ve işlemeli yaygılarla döşenmiş bir se­ dığı elbiseler ve şahsî eşyaları görülür. diri bulunmaktadır. Sofanın ortasında yu­ Atatürk’ün hayatına ait fotoğraflarla, okul varlak ahşap bir masa durmaktadır. So- çağlarına ait belgeler sıralanmış, bir’de fa’nın bahçe girişinde, sağda (Misafir küçük Atatürk kitaplığı kurulmuştur. Ya­ Odası) ve bu odadan geçilen küçük bir tak Odası’mn bitişiğinde tahta parmaklıklı (Sandık odası) bulunmaktadır. Misafir bir teras mevcuttur (Plân: 3). odası, kadife koltuk ve kanapeler, atlas Atatürk evi, 1966 yılında yeniden ona­ perde, aynalı komodin, bakır mangal ve rılmış ve ziyarete açılmıştır. Mehmet önder Mehmet önder

Res. 3 — Atatürk Evi’nin kapısında asılı mermer Levha

Res. 4 — Atatürk evi’nin caddeden görünüşü.

17 Mehmet önder

Res. 6 — Atatürk evi, Birinci kat yatak odası.

Res. 7 — Atatürk’ün doğduğu oda. 18 Mehmet önder

Plân 1 — Atatürk evi zemin kat plânı. 19 Mehmet önder

Plân 2 — Atatürk evi birinci kat plânı. ■. ¡'i

Plân 3 — Atatürk Evi ikinci kat plânı. 20 KEÇE VE KEÇECİLİK*

HİKMET GÜRÇAY

insan çok defa çocukluk hatıraları­ daki hamut’u ve bir keçeyi gördüğüm za­ nın tesiri altında kalır ve onlara muhayyi- man üzerimdeki elbise ile mukayeseye lesile süslüyerek bambaşka şekiller verir. kalkışırdım. İşte bu düşünce kumaşm ilk Bunlar unutulmaz, değeri değişmez şey­ şekillerine inmeye zorladı beni. Bu satır­ lerdir. Bu gün halâ çocukluğuma ait bazı lar böyle bir görüş ve düşünüşün bir neti­ hatıraları andıkça içimde ulaşılmaz bir haz celeri olarak bir araya toplanmıştır. duyar, kanatlanmış gibi bir âlem içinde Eski el sanatlarmdan bazıları bu gün bulurum kendimi. Küçükten minicik ka­ tamamen ortadan kalkmış olmakla bera­ famla çocukluk hatıralarımın gizlendiği ber bazıları ya eski şekliyle veya teknik ve mezar taşları arasında dolaşır, her biri ilmi görüşlerden istifade ederek değişik­ sanki Allahın huzurunda durmuş sessiz liklerle devam etmektedir. Esasen insan­ mezar taşlarını seyreder, bunları biçimleri­ ların hayat ihtiyaçlarmı sağlayacak faa­ ne, kavuklarına göre tasnif ederdim aklım- liyetlerden doğan halk sanatları insan ka­ ca. Çarşıya giderek bazı dükkânlar önünde biliyeti ve yaşayış özelükleri ve iklim şart­ asılı kepeneklere bakar, bunlar üzerindeki larına uygun olarak bir gelişme göstermek­ şekillere bir manâ vermeye çalışırdım. Şim­ te 1 buna göre bazan değişik yerlerde de­ di bunların taşıdığı şekil ve biçimleri daha ğişik şekil ve motifler doğurmaktadır. Ev­ iyi anlıyor, manalandırmaya çalışabiliyo­ lerde veya imalâthanelerde yapılan el sa­ rum aklımca. Beni de böyle bir konu üze­ natlarmdan bilhassa imalâthanelerde ya­ rinde çahşmaya ilk ve saf hatıralarım sü­ pılanlarda göreceği hizmete göre günün rüklemiş olmahdır sanırım. Hele bazı el zevki, müşterinin isteği gözönünde tutula­ sanatlarının gün geçtikçe kaybolmaları rak yapılır, fakat bu gibi hallerde sanatçı veya bunların yerini makineleşmiş sanayi­ siparişçinin zevki ile sınırlanmış olur. nin alması karşısında elden uçan bir kuşu Evlerde yapılanlarda ise sanatçı renk, şekil yakalamak için atılan bir insanın son ham­ ve desen bakımından serbest olarak hare­ lesi ile bu işe sarıldım kendiliğimden. Ha­ ket eder ve burada halkın öz görüşü daha kikaten bu gün hayal halini almış bazı hatı­ serbest tebellür etmiş olur a. işte keçe ve raları veya anlatılanları masal gibi dinleme­ keçecilik te böylesine bir halk sanatının bir ye başlar oldum belkide. Bazan bir çoba­ kalıntısıdır. Bu gün memleketimizin bil­ nın üzerindeki kepenek’i, merkep sırtın­ hassa , Afyon, İsparta, Uşak, Bursa, Balıkesir ve Çorum bölgelerinde * Bu konunun hazırlanmasında beni teşvik eden halâ yaşayan sanatın uzun bir mazisi ve Sayın Dr. Hamit Koşay’a ve bu çalışmalar sırasında hatıraları vardır. Esasen her bölgede yardımlarını gördüğüm kültür Müsteşarı Yardımcısı Sayın Mehmet Önder’e, Afyon Müzesi Müdürü Haşan T. Uçankuş’a, Kastamonu Müzesi Müdürü Ahmet 1 Kenan Özbel-El Sanatları I Anadolu çorapları Gökoğlu’na, Tire Müzesi Memuru Faik Tokluoğlu’na 1935 Sh. 3. ve her zaman kıymetli fikirlerinden istifade ettiğimiz a Kenan Özbel-El Sanatları I Anadolu çorapları Sayın Mahmut Akok’a teşekkür etmeyi bir borç bilirim. 1935 Sh. 4. 22 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

oranın iklim şartlarına ve ürünlerine uy­ keçeden yapıldığım göstermektedir. Şu gun olarak el sanatları doğmakta ve muhakkakki her sanatın bir yayılış sahası gelişmektedir. vardır, fakat bilhassa el sanatları biribi- Hayvancılıkla meşgul olan yerlerde rinden habersiz olarak doğmakta ve ayrı yünlü, pamuğun yetişdiği bölgelerde pa­ bölgelerde ayrı ayrı gelişmektedir. Nite­ muklu sanayiin diğerlerine nazaran daha kim Ortaasyada Türklerde keçeden kesil­ fazla yer aldığı ve geliştiği görülmek­ miş ecdat tasvirlerinin bulunuşu 10 * bu­ tedir3. nun Asya içlerinde de doğup geliştiğini göstermektedir. 1922-1924 yıllarında Mo­ Tarihî seyrine göre tepilip dövülerek ğolistan’da Nain-Ula dağlarında yapılan yapılan keçe ve keçeciliğin dokuma sana­ kazılarda keçelerin bulunuşu ve Altay’da yimden önce geliştiği düşünülebilir. Yü­ Bahk gölü çevresinde Pazırık’taki Arkeo­ nün yanında pamuğun da dövülerek ku­ lojik kazıda keçe üzerine tasvir edilen ge­ maş haline geldiği Cava’da görülmekte­ yiği parçalayan aslan tasvirleri ve diğer dir4. Gerçi dokuma tezgâhlan bulun­ sahneler bunun bir delilidir u . Ayrıca madan evvel dokuma yerine çeşitli bitkile­ yenisey nehrinin yukarı kısmında Uygur- rin lifleri örülerek kumaş meydana getiri­ lardan sonra bir müddet Moğolistanda liyordu5. Her ne kadar Anadoluya do­ yaşayan Karakırgızların da döşeme yaygı­ kuma sanayiinin 1071 Malazgirt galiple­ ları keçe cinsindendir. Divan-ı Lügat-ül riyle geldiği söylenmekte ise de Anado- 6 Türk’te keçe kelimesi karşıhğı kidhiz keli­ luda daha önce bu bölgeye has medeni­ mesinin kullanılmış olması ve Radlof’ta yetler kurmuş olan kavimlerin tasvirlerin­ Taraçi ve Çağatayca karşıhğı kîz kelimesi den ve mezarlardaki kalıntılarından doku­ geçmesi bunun bir delilidir12. ma sanayisini tanıdıkları bilinmektedir7. Selçuklularda keçecilik çok gelişmiş Dokuma sanayii böyle olunca dövme tek­ ve merkezi Konya olarak şöhret yapmış­ niği ile yapılan keçeciliğin de Selçuklarla tır. Nitekim Konya’daki Selçuklular devri Anadolu’ya gelmediği düşünülebilir8. Fa­ hamamlarında keçelik adı verilen, keçele­ kat Boğazköy (Hatuşaş) yanındaki Ya- rin pişirildiği özel bir bölümün görülmesi zılıkayada görülen kabartmalarm başın­ bunun açık bir deülidir. Bu gün dahi Kon­ daki sivri külahlar ile mühürlerde ve diğer ya’da keçecilik ayrı bir el sanatı olarak ta­ tasvirlerde görülen külâhlar görünüşleri ve nınmaktadır ıs. şekilleri itibariyle keçeden yapılmış oldu­ Osmanlılar devrinde daha da gelişen ğunu göstermektedir. Mezopotamya’da Ha- ve küçük esnaf, el emekçileri geçimini sağ­ murabi devrine ait bir bulle üzerindeki tas­ lamak üzere, beden gücünü adamışların vir Amurru ve diğerlerinin isimlendirdik­ bir araya gelmeleriyle bir lonca teşkilâtı leri gibi adaddaki kenarı yukarı dönük, kurmuşlardır. Eskiden lonca teşkilâtının belkide kuzu yününden yapılmış yumuşak geleneksel kuralları ve disiplini içinde keçe­ bir şapka giymektedir 9. Belge serpuşun cinin geçim ve hüner durumlarının daha 3 Kenan Özbel-El Sanatları Eski Türk Kumaşları sağlam bir temele dayandığı görülmekte­ Sh. 14. dir. Loncaların disiplinli çahşmaları ile 4 Kenan Özbel-El Sanatları Eski Türk Kumaşları Sh. 11. Ab. 35, Ab. 37 Sh. 125. Ab. 541, 543 Sh. 126 Ab. 545, 5 Kenan Özbel-El Sanatları Eski Türk Kumaşları 546 Sh. 859 Ab. 705. Sh. 13. 10 Eberhard-Rondo Keçeden kesilmiş ecdat 6 Kenan Özbel-El Sanatları Anadolu Kilimleri tasvirleri 53, 62. Sh. 14. 11 Abdülkadir İnan - Türk Tarih Kurumu 1937 7 James Mellaart I - Illustrated London News Kongresi Sh. 142-151. kasım -1959. 12 Divan-ı lügatül Türk. 8 Mehmet Önder-Konyada keçecilik-Türk folk­ I. Cilt 366-5, 366-5, 508-22, 307-13. lor araştırmaları (T. F. A.) II. Cilt 96-16, 304-14, 290-11. 8 M. Smith-American Joumalof Arkeology- m . Cilt 262-19, 329-1. Helmuth Th. Bossert-Altanatolien Berlin 1942 Sh. 123 13 Mehmet Önder-Aym eser. KEÇE VE KEÇECİLİK 23 karşılıklı saygı, güven ve dayanışma içinde lır, buna ıslama denir, halatla sıkıştırılır, keçecilik el sanatları arasmda kendi müs­ üç, dört kişi ile 65 baş tepilir (Bir baş dük­ tesna yerini almıştır. kânın veya keçenin yapıldığı yer yani 20-25 Keçenin yapılışı : metrelik bir mesafedir). Bunu saymak için çok defa teşbih tutulur. Sonra keçe Daha ziyade hayvan yetiştiren bozkır açılır, eğri veya bozulan yerleri varsa dü­ bölgelerinde gelişen keçecilik ve keçe, suyu zeltilir, 30-35 baş tekrar tepilir sonra açıhr, zor ahşı, buna rağmen zor kuruyuşu, aynı kuru bir beze sardır, iyice bozuk yerleri zamanda harareti geçirmeyen özelliği do- düzeltilir15. layısiyle çok rağbet görmüş ve uzun za­ Keçe tephirken aralarda ayak ahen­ man hayatiyetini devam ettirmiştir. Bu gün ginin sağlanması ve keçe tepen gençlerin dahi pek çok yerlerde kullanılmaktadır. yorulmamaları ve şevkle çahşmaları için Anadolu dışında Ortaasya’da Hora­ genizden bir tempo ile (hıh hıh hıh) çekilir san ve Türkistan bölgelerinde keçe kepe­ üçüncü (hıh) diğerlerinden kuvvetli olup neğin Türkler üzerinde sergi olarak kulla­ birlikte şiddetle ayağın tepilişinin işareti­ nıldığım görmek kabildir. dir. Ayrıca ahengi sağlayacak kendilerine Keçe umumiyetle koyunlarm ikinci has bir türkü ve maniler söylenir16. kırkım ayı olan Ağustos’da yapılan kırkı- mında elde edilen yünlerden yapılır. Bunun (TÜRKÜLER) yanında zaruret olduğu takdirde Nisan Oğlum keçe teper misin aymda yapılan kırkımdan elde edilen ve Tepemem am an.. yapağ ismi verilen yünden de yapılır. Ay­ Yaşı da pek küçük civanım rıca yukarda işaret ettiğimiz gibi Cava’da Öpemem aman.. pamuğun da dövülerek bir nevi keçe imal Oğlum keçe döver misin edildiği bilinmektedir. Bunlardan başka Döverim am an.. tavşan ve deve tüyü, filik14 veya oğlak Güzel görsen nidersin tüyü karıştırılarak daha yumuşak ve de­ Severim aman.. ğerli keçeler de yapılmaktadır. Keçenin ham maddesi olan yün evve­ (TÜRKÜ) lâ elden geçirilir ve içindeki pıtırak ve di­ Cövüzün etekleri ğer yabancı maddeler temizlenir, pis yer­ Sallanda gel sen beri leri makasla kesilir ve el ile veya makina Aramız uzak düştü ile ditilerek mümkün olduğu kadar tel tel Mektübü bari ayrılır, kabartılır. Bu iş şimdi pek çok Keçeyide nasd deperler yerlerde makina ile yapılmaktadır. Yün Şöylede böyle deperler ayrıca hallaç tarafından atılır. Bu durum­ Gözelide nasıl severler da yün atılmış ve keçe yapılmak üzere kahb Çirkini nasd döğerler yapılmaya hazır duruma getirilmiştir. Bi- Şöylede böyle döğerler ribirine iple bağh kamışlardan yapılan ka­ Çubuk geldi gazele lıp veya kahpleş yere serilir ve makina ile Cıvarayı tezele veya elle atılan yün keçenin iç tarafına, Çirkini evde bırak elle atılan yün de daha ziyade yüz tarafına Şimdide rağbet gözele gelecek şekilde, yapılacak keçe cinsine ve Keçeyide nasd deperler ebadına göre tartılarak serilir ve çubukla Şöylede böyle deperler düzeltilerek her tarafmın aynı kalınlıkta Gözelide nasd severler olmasma dikkat edilir. Hafifçe ıslatddık- Çirkini nasd döğerler dan sonra pamuklu bir kumaşa sıkıca sarı­ Şöylede böyle döğerler

14 Tayyar Ataman-Afyon’da keçecilik-Ulkü (Mil- 15 Sadi Yaver Ataman-Memleket havalan I. lî kültür Dergisi) Sayı 85, 1945; Ahmet Gökoğlu- esnaf türküleri 1945. Kastamonu el sanatları (basılmamıştır) - 1963 Sh. 54. 14 Tayyar Ataman-Aynı eser. 24 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

înce bel ipek guşak Keçeler gece böylece dürüm halinde kalır. Gel seniğnen gavuşak Ertesi gün dürüm açılır ve kesilecek yerleri Aramız derya deniz kesilerek satışa çıkarılır17. Mektübünenğ gonuşak Bu gün keçeciükte kullanılan ham Keçeyide nasıl deperler maddelerin pahalılaşması, işçiliğin artma­ Şöylede böyle deperler sı gibi faktörler keçenin pahalıya malol- Gözelide nasıl severler masma sebeb olmaktadır, üstelik keçeden Çirkini nasıl döğerler mamul eşyanın dayanıklı olması ve uzun Şöylede böyle döğerler müddet kullanılması imalât istihlâk süra­ Gaya dibi örümcek tini azaltmaktadır. Bunlarm yanında keçe­ Aklım çıktı görüncek nin pek bol kullanıldığı süvari birlikleri Nolur biyol girincek yerine orduda motorize kuvvetlerinin kul­ Toprak gömer ölüncek lanılması, hanlarda kepeneğine bürünüp Keçeyide nasıl deperler yatan köylülerin daha ziyade handan, Şöylede böyle deperler otellere göç etmesi, piyasada keçeden imal Gözelide nasıl severler edilen eşya yerine yeni kullanılan diğer Çirkini nasıl döğerler malzemelerin kullanılması piyasada keçe, Şöylede böyle döğerler istihlâkini azaltmakta ve dolayısiyle ima­ lâtı da düşürmektedir. (MANİ) Bu gün teknikte yayın yerini tutan yün Keçeci gözelinin kametine tarama makinası ve depme makinalannın Akıl sır ermez çok kerâmetine kullanılmasına rağmen bildirilen sebebler Beş vakit coşup derviş niyetine yüzünden keçe imalâtı pek gerilemiş, bazı Depindükçe toz kaldırır havâya şehirlerde ve pek mahdut kişilerin elinde Hazır duruma getirilen keçe kapak­ kalmış ve keçe çeşitleri de azalmıştır. lanarak şekil verilir. Kapaklanan keçe tek­ Keçeci Esnafı : rar kalıba konur, yine tepilir sonra çıkarı­ OsmanlIlar zamanında bir lonca teş­ lıp hamama pişirilmeye götürülür. kilâtına bağlanan keçecilik daha önce de Pişirme işi evvelce hamamlarda yapı­ belirttiğimiz gibi belli başlı bir sanat hali­ lır ve hamamlarda keçelik ismi verilen ni almıştır. Diğer meslekdaşları arasında yerler vardır. Hamamlarda pişirme işi ne­ keçe külâh giyerek ayrılan keçecilerin lon­ vine göre ya hamamın soğukluğunda veya ca teşkilâtında kendine mahsus örf ve keçelik ismi verilen yerde yapılır. Keçeyi adetleri vardır18. Mesleğe girecek olan pişirecek olanlar soyunup ayaklarına bir bir şahıs daha çocuk yaşmda iken babası dön giyerler, sardı keçeler ortaya getirilir veya ailenin bir büyüğü tarafından elinden ve üzerine sıcak su dökülerek ovmaya baş­ tutularak keçeciler çarşısına götürülür ve lanır. Ovma kolun bilekten dirseğe kadar gözünün tuttuğu veya evvelce mutabık ka­ olan kısmı ile yapılır. Bu ovma ile keçenin lman ustanm yanına getirilir, ustamn eli tüyleri biribirine iyice karışır sonra kazık­ öptürülüp şeyirtliğe (Şakirtliğe) verilir19 lama başlar, bunun için de keçe çok sıkı ve ince bir dürgü ile sardır ve kıstırma deni­ Keçecilik mesleğine giren çocuk, 6-7 len tesviye işine geçilir, ince yerler kalın­ yıl bu işte çalışır ve bu zaman zarfında ba­ laştırılarak her tarafı aynı kalmhğa getiri­ sit olmakla beraber usullerini, kaideleri lir. Sonra dizleme faaliyeti ile keçe sıkış­ beller, basit işleri yapar, şeyirtlik devresi tırılır ve sertleştirilir. Bilâhare dizleme sı­ içinde sırasiyle yün ditme, yün atma, ayak- rasında meydana gelen kırışıklıkları dü­ 17 M. Önder-Aynı eser. zeltmek için tığlama yapılır ve keçe gayet 18 Dr. M. Kemal Övergir-Afyonda Keçecilik- sık bir şekilde sarılarak suyunun süzülme- T. F. A. 1966 Sayı: 287. si için kaldırılıp dikilir, buna dürüm denir. 18 Tayyar Ataman-Aynı eser. KEÇE VE KEÇECİLİK 25 la yün depme, kalıba yün yapma ve niha­ rum taraflarmda Ramazan ve Kurban yet hamamda keçe pişirme işleri öğrenilir. Bayramlarının arefe günü ikindi namazın­ Bu işte olgunlaşan ve başarı gösteren­ dan sonra en yaşlı keçecinin dükkânmda ler ustasının iznini alarak kalfa olur, kal­ dua edilir. Çorumda kalfalık bu dualar falık için bir merasim yapılır, esnaf m yiğit sonu 1001 gününü başarıyle dolduranlara başısı yanında yaşlı esnaf azalan toplanıp merasimle verilir. Lonca teşkilâtı içinde bir yeterlik imtihanından geçirilir. İmti­ karşılıklı saygı, güven, dayanışma keçeci­ handa heyet huzurunda diğerlerine naza­ nin yazılmamış hukukunu teşkil eder, ya­ ran daha ince olan ve daha fazla itina iste­ zılı hukuktan daha etkili sonuçlar sağlanır. yen üç adet kıbrız keçesi yaptırılır. Mu­ Bu gün keçecilik meşakkatli buna mu­ vaffak olan şeyirt kalfalık hakkı kazanır kabil kazanç sağlayan bir meslek olmak­ ve kalfa defterine kaydedilir. tan çıkmış bulunmaktadır. Keçecilerin ço- Kalfa olanlar ileride sermayesi oldu­ ğı ticaret odasına kayıth bile değildir. Ke­ ğu takdirde ayrı bir dükkân açmaya hak çecilik sosyal anlamda dağınık, desteksiz, kazanırlar veya aynı usta yanında çalışma­ hattâ kimsesiz, eski geleneklerinden yok­ ya devam ederler. Bir kalfanın dükkân aç­ sun bir meslek halini almıştır. Evvelce kök­ ması için de yeni bir merasim yapılır. Şeh­ lü bir sanat olan keçecilik yeni sergi çeşit­ rin münasip bir yerinde ziyafetler tertiple­ lerinin bol ve ucuz oluşu, meşin ve suni nir, şehrin ve esnafın ileri gelenleri, yaşlıları, deri, imperteks’in çıkışı, ucuzluğu ve medrese hocaları bu merasime katılırlar. kullanılışındaki pratiklik ve lâstik çizme Bu merasimde kurbanlar kesilir, yemekler gibi yeni giyim malzemelerinin mevcut olu­ yenir ve İlâhiler okunur. Merasim sonun­ şu sanatın her gün biraz daha gerilemesine da yiğitbaşmm izni ve duası ile kalfa peş- sebeb olmaktadır. Bu gün bu sanatın eski temal kuşanır ve merasim sona erer. Bu günlerini yadeder ve ata sözlerimiz ara­ merasimden sonra kalfa artık yeni bir sına kadar giren keçecilikten yavaş yavaş dükkân açar ve keçeci esnafının bir üyesi dilimizdeki atasözlerimizden başka bir ha­ olur. tıra kalmayacaktır. Keçecilikte de usul, adâb ve ananelere Çünkü artık ihtiyacı karşılayacak ke­ son derece riayet edilirdi, keçeci hiç bir çeler de teknik aletlerle yapılmakta, eski el zaman hile yapmaz ve müşterisini aldat- sanatı böylece diğer sanatlarda olduğu gi­ mazdı. Böyle bir hâli görülen keçecinin bi yerini tekniğe bırakmaktadır. dükkânı belirli bir müddet kapatılır ve Belli başlı atasözlerimizden bir kaç kötü yapılan mal kesilerek imha edilirdi. örneği buraya alıyoruz : Her mesleğin olduğu gibi bu mesle­ 1. Abacı, kebeci sen neci. ğin de piri olduğuna inanılır ve keçe tep­ 2. Abada bir, kebede bir giyene menin piri Ebu Seyit Rukbâni veya Ebu Güzelde bir çirkinde bir sevene. Sait Rabbani yün atmanın piri de Hallacı 3. Kepenek altında er yatar. Mansur olarak kabul edilir. 4. Keçeyi sudan kurtarır. Keçenin mucidi Abdülmuttalip veya 5. Teptum keçe, sivri İtim külâh oldu20 *. Veysel Garani olarak kabul edilir. Riva­ 6. Keçeyi teperler, güzeli öperler. yete göre Abdülmuttalip keçeyi kalıba 7. Keçeyi yağ eritmez su eritir. dökmüş fakat pişirememiş, develere dep- 8. Gözü budak deliği, kulağı keçe tirmiş gene olmamış, yani yünler biribiri- parçası. ne birleşmemiş. Bu durumdan üzülen pir ağlamış ve göz yaşları kalıbın içine dökül­ 9. Her keçeye pala sallanmaz. müş. Tekrar kalıbı yuvarlamaya devam 10. Keçeye pala sallar. etmiş. Kalıbı açınca göz yaşlarının değdiği 11. Demirden silâh olur yerlerin biribirine kaynaştığım görmüş ve Keçeden külâh olur. pişirme için su ihtiyacmı anlamış ve keçeyi 20 Ömer Asım Aksoy-Atasözleri ve Deyimler pişirmeye muvaffak olmuş. Bilhassa Ço­ Ank. Üniversitesi Basımevi 1965 Sh. 271. 26 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

12. Keçeyi sudan kurtarmak marifet. bancı maddeler girmesini önler. Bu özel­ 13. Herkes keçeyi sudan kurtaramaz. liği ile keçe bir termos vazifesini görür. İçi­ 14. Kel başı keçe külâh örter. ne soğuk olarak konulan bir sıvıyı soğuk, 15. Keçe kapılı evde oturanın kulağı sıcak olarak konulan sıvıyı sıcak olarak sağırdır. muhafaza eder. 16. Testiye kurşun atar, keçeye pala 5 - Sargı Keçesi : sallarız. Bilhassa yörüklerde küçük çocuğu 17. Her keçe tepen külâh yapamaz. sarmak için bir nevi kundak vazifesini gö­ 18. Yiğidin kılıcı keçe ile bilenir. rür. Bohça gibi dört köşe bir yaygıdır. Ço­ 19. Keçeyi tepene sor, cuk sarılırken kırmızı boyah tarafı üst Güzeli öpene sor. tarafa getirilir. Çocuğu sıcak ve soğuğa 20. Keçe deliği pala deliği21 karşı korur. Keçe Mamülleri : 6 - Yük Keçesi : 1 - Keçe çizme bu daha ziyade aske­ Bu da yine yörüklerde eşya üzerine ör­ riye için imal edilir. Koncu ve tabanı keçe tülen bir yaygı vazifesini görür. Yağmur­ olup diz üzerine kadar uzanır çok karlı ve dan ve kardan korur, altına su geçirmez. buzlu arazide kullanılır. Ortaasya’da uyuk Hayatları daima açık havada geçen yü­ Başkurtlar arasında ufa denilir. rükler bu nevi keçeleri pek çok kullanır­ 2 - Kepenek : lar. Vaktiyle Afyon’dan Avrupa’ya gönde­ Daha ziyade çobanların giydikleri rilen afyonlar bu nevi keçelere sarılarak omuza alman bazan başhğı da olan kolsuz gönderilirdi22. Bir nevi harar olarak kul­ pelerin şeklinde bir giyim eşyası. Kepenekler lanılırdı. Gelin çeyizleri de aynı şekilde büyüklüğüne göre numara numaradır. En bu keçe örtülere sarılırdı. büyüğü 10 numara, ortancası 8 numara­ 7 - At Keçesi : dır. 8 numara keçe 4-5,5 kilo yünden At eyerinin veya eşek semerinin altı­ yapılır. na, hayvanın sırtına konulan keçedir. At 3 - Alakeçe : keçesi daha ziyade kırmızı renkli ve kırp- Esnaf arasında nakışlı veya benli ke­ malı keçeden yapılır. Hem hayvanın sırtını çe de denir. Daha ziyade yörük çadırla­ acıtmaz, hem de teri alır. Keçeci ölçüsüne rında sergi olarak kullanılır iki tanesi bir göre üç karış uzunluğu ve iki buçuk karış araya gelince bir misafir çadırım kaplar. genişliği vardır. Üç kilo yünden yapılır. Aşağı yukarı bir santim kalınlığında, 100- Aynı maksatla kullanılan katır keçesi 2,5, 130 santim eninde ve 200-250 santim bo­ tay keçesi 1,5, eşek keçesi de 1 kilo yünden yundadır. Çok ömürlü ve sıhhate pek yapılır. uygundur. Ortaasya’da yere döşenen bu 8 - Semer Keçesi : nevi yaygılar halâ yaşamakta ve bunlara At keçeleri tipindedir. Ve ölçüleride küz denilmekte ve Divan-ı lügatil türk’de böyledir. Siyah keçeler belleme ve semer keçe karşılığı kırğız kelimesi geçmektedir. doldurmada, beyaz keçeler ise daha ziyade Anadoluda Konya’da daha çok hah eğer ve semerlerde kullandır. gibi kullanılan oda yer döşemesi olanlar, burada ise seccade cinsi yapılmaktadır. 9 - Havut (deve semeri) : Develer için kullanılan bir nevi keçe­ 4 - Süt Keçesi : dir. Semer altına kullandır, ebadı diğerle­ Daha ziyade yaylalarda gezen, göçe­ rinden daha büyüktür. be hayat yaşayan halk tarafmdan süt ta­ vasının üzerine örtülen bir keçedir. Bir 10 - Kalabak : parmak kalmhğındadır. Sütün soğumama­ İstiklâl harbinde askerlerin başlarına sı için ve sütün içine toz toprak gibi ya- giydikleri keçeden mamül bir nevi serpuş, bu gün Urallarda ve Başkurtlarda erkekler 21 Osman Sümer-Türk Atasözleri isimli henüz basılmamış eseri. 22 Tayyar Ataman-Aym eser. KEÇE VE KEÇECİLİK 27

buna benzer fakat kenarlı istepe ismi veri­ larla yapılırken bu gün halı ipliğinde kul­ len bir nevi keçe serpuş kullanmaktadır. lanılan kimyevi boyalar kullanılmaktadır. 11 - Kıbrıs Keçesi : Keçe imâlinde kullanılan âletler : Buna ince keçe’de denir. Kışın ayak­ Yay : Ağaçtan yapılan ve kiriş ismi kabıların tabanına konur. verilen hayvan bağırsağından imâl edilen ipi bulunan yün atmak için kullandır. Yün 12 - Namazlık : atılırken yaya büyücek ağaçtan yapılmış Küçük boydadır, üzerine mihrap şekli bir tokmakla vurulur. Ayrıca yay üzerin­ yapılır ve bazı motifler konulur. de yayı genişletmek için kalb şeklinde bir 13 - Keçe Külâh : yay aynası ve yayın kirişini tutan köstek Loncalar devrinde keçeci esnafının ismi verilen bir kısmı vardır. Ayrıca kiri­ başlarma giydikleri sivri keçe külâh. Mev- şin kopmaması için deriden sağrdık ve ya­ levilerde sikke adını verdikleri bu nevi yın kirişine ses veren lâma-Nâme vardır. külâhlar giyilmektedir. Yalnız mevlevile- Bu yün veya pamuğu atanlara hallaç ismi rinki silindir biçimindedir. verilir. Bunlardan başka keçe vaktiyle kılıç, Kalıb : Keçeye şekü vermek için kul­ ve ok talimlerinde kullamhr. Cami kapı­ landır. Değişik ölçülerde sazın özünden larında keçe saraçlanarak cam, kapı per­ yapılmış keçi kılı kazd ile dokunmuş daya­ desi olarakta kullanılmıştır. OsmanlIlar­ nıklı bir nevi hasırdır. da serhat bezleri, ağır piyadeler Hacı­ Kalıpleş veya Kalıpgeç : Bağlanan bektaş koluna dahil olanlar keçe başhk kahbın üzerine sardan bir örtüdür. Kalıp­ giyerlerdi. lara yün kalıpleş ile sarılır veya depme ma- 14 - Arakiye : kinasma konulur. Beyaz yün veya sarı deve tüyünden Çubuk: 40-50 cm. boyunda uzun kollu tiftikten hususi kalıplarda imal edilerek yabaya benzer bir alettir ve tarafı yelpaze çok defa evde giyilen bir nevi keçe külâh- şeklinde bir daldan ibarettir. Yünün kalıbı tır. Üst kısım dar ve yassı olanlara elifi üzerine yaydmasmda kullandır. arakiye ismi verilir. Arakiye ekseriya gece Makas : Yün yayla atdırken yaya sa- giyildiği için şeb külâh ismini de alır. Ara­ rılanlar ve keçenin kesilmesinde kullanılır. kiye içine ayrıca bir takkede giyilir, bu ter Sepki : Atılan yünün kalıp üzerine emmeye ve arakiyenin kirlenmemesini te­ serildikten sonra sıkıştırmak için kullam­ min eder. Arakiyeler Bursa ve Konya’da hr. Uzunca bir çubuktur. özel arakiye atölyelerinde imal edilir. Hasır sırığı : 2 metre boyunda, 8 cm Keçeler umumiyetle düz renk olmak­ çapmda ağaçtan yapılmış düz bir sırıktır. la beraber keçeciler bunlar üzerine kendi Keçe bunun üzerine sarılır. işaretlerini koymakta veya keçenin yapıl­ dığı yılı yazmaktadırlar. Ayrıca keçeler Hasır şah : 2 metre eninde, 1,5 metre üzerinde eşek geçti, sığır sidiği, deve zinci­ boyunda olan bir şaldır. Keçenin üzerine ri, selvi, göl, koç boynuzu, badem, gül, sardan bezin üzerine dolanmaktadır. kafes, kertik 1er gibi şekiller konulur. Bun­ Halat : Keçeyi ve hasır kahbı sıkıştır­ lar beyaz keçe üzerine renkli keçelerle bu mak için kullandır. işaretlerin yapılmasından meydana gelir. Su kabı : Keçeye su vermek için kul­ Cumhuriyetin ilânından sonra bilhassa ke-' landır ve keçeye su dökülür. penekler üzerinde ay ve ayyıldız motifi Süpürge : Keçeye suyu serpmek işin­ çokça kullanılmaktadır. Renk olarak en de kullanılır. ziyade kırmızı, lâcivert, yeşil, mavi, mor, Uzun ağaç : Hasıra serilen yünleri kahverengi gibi renkler evvelce lâk boya­ toplamakta kullanılır. Hikmet Gürçay

28 Hikmet Gürçay

Res. 6 — Tire-Keçe tepilişi.

29 H ikm et Gürgay

Res. 7 — Tire - Bir sergi keçesi.

Res. 9 — Bursa - Keçe üzerine sırma işlemeli Bursa Res. 8 — Konya - Bir sergi keçesi (Konya müzesinden) keçe seccadesi (Konya müzesinden).

30 Hikmet Gürçay

Res. 12 — Keçecinin kullandığı malzemeler.

31 Hikmet Gürçay

Res. 13 — Keçelerde kullanılan bazı motifler: 1 — Sahra yolu 2 — Aşk yolu 3 — Sığır sidiği 4 — Deve zinciri 5 — Badem 6 — Kafes ( dilimi, börek). 6 — Kafes (Baklava dilimi, börek). 7 — Tavan 8 — Göl 9 — Keklik izi (Kaz ayağı)

32 MADDİ HALK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI (Binicilik, nakil araçları ve Müzesi)

Dr. Phil. HÂMlT Z. KOŞAY

I. Eski Türk kültürü İskitlerle birlikteSağir eyer 42 adet Atlıhalklar kültür çevresine bağlıdır. Bay- Murassa altın üzengi 53 çift kal gölünden Macaristana kadar uzanan Gümüş üzengi 58 çift geniş bozkırlar Türk kavimlerinin törediği Altm kaplama üzengi 129 çift ve ürediği yerlerdir. Türkler ve daha sonra Altın kaplama üzengi (köhne) 105 çift Türkler ile Mogollar buralardan hareketle Altm tabılbaz 6 adet cihan tarihinde büyük rol oynamışlar ve Gümüş tabılbaz 2 adet devletler kurmuşlardır. Türkü atsız tasar­ Altm kaplama tabılbaz 1 adet lamaya dahi imkân yoktur. Türk büyük­ Dimeşkî ve bakır tabılbaz 30 adet lerinin ölü gömme “yoğ” törenlerinde at Murassa başhk ve göğüslük 104 (altın kurban edildiği gibi Türk ve Moğolların yıldırım savaşları, ancak at sayesinde ger- gümüş) çekleşe bilmiştir. Bu bakımdan kurulacak Safi altın başhk 107 adet Nakil araçları müzesinde ata ve takımları­ Gümüş yaldızlı başlık 28 adet na fazlasiyle önem vermemiz gerekir. Os­ Altm kaplama gem 15 adet manlI süvari teçhizatının Avrupadaki em­ Gümüş kaplama gem 50 adet saline göre üstün seviyede olduğu bilin­ Demir kaplama gem 43 adet mekle beraber müzelerimizde kalan eserler Murassa altın zencir 63 adet onun zenginliğini ve sanat değerini hak- Murassa altın meftul ve ger- kiyle aks ettirecek nitelikde değildir. danlık 43 adet “RAHT HAZÎNESİ” padişahların milki Murassa altın ve gümüş bazu- olduğu için onu istedikleri gibi tasarruf bend 156 adet etmişlerdir. Yabancı hükümdarlara, ko- Murassa altm ve gümüş palan 134 adet mandanlara bu hâzineden hediyeler veril­ Altm ve gümüş yaldızlıreçme 72 adet miş, fakirleşme çağında ise altın takımlar Murassa abayi 36 adet paraya çevrilmek üzre Darphaneye gön­ Altm telle işlenmiş abayi 11 adet derilmiş ve kıymetli taşlar sökülerek süs Gümüş sırma ile işlenmiş Şaka eşyası imalinde kullanılmıştır. bend 35 adet Ahat Ural Bikkul, “Topkapı Sara­ Seraser kumaştan Şakabend 4 adet yında Hasahır” adlı mekalesinde (Güzel- Kırmızı sırma ile işlenmiş eyer sanatlar Dergisi Sayı 6) önceleri Raht Hâ­ örtüsü 5 adet zinesindeki eşyanın muhafazasma çok dik­ Seraser kumaştan eyer örtüsü 24 adet kat edildiğini kayd ettikten sonra, 1637 Altm sırma ile işlenmiş teyelti 51 adet tarihli deftere dayanarak şu listeyi verir : Altm sırma ile işlenmiş murassa Murassa altın eyer 75 adet yancık 7 adet Muhtelif altın eyer 5 adet Safi altm yancık 5 adet Gümüş eyer 18 adet Dimeşki altm kaplama yancık 29 adet 34 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

Gümüş sırma ile işlenmiş yancık 46 adet S. yedinci ve sekizinci yüzyıllardan kalan Altın sırma işlenmiş yapuk 32 adet aşağıdaki sözlere rastlanılır : Murassa altın başlık 3 adet At, at lığ (atlı); binmek; yılkı (hayvan Murassa gümüş başlık 5 adet ve at sürüsü); yont (hatırlayınız: Alayontlı Murassa altın sorguç 28 adet oymak adı) at; tebe (deve); kişemek (kös­ Murassa altın kamçı 4 adet tek vurmak); toyukçin (nalbant); arkış Gümüş yaldızlı kamçı 3 adet (kervan); tirkiş (kervan, kafile); kedim Sineklik 4 adet (giyim, zırh), v. b. Yalnız bu sözler yardı­ Bu listede, ayni nisbette süvarinin mı ile de Gök Türklerin yaşayışları hak­ teçhizatını tamamlayan Dimeşkî topuz; kında bir fikir edinmek mümkündür. altın gaddare ve şiş; altın nacak ve balta; UYGURLAR. Türk halkları arasın­ murassa altın kalkan; altın kaplama mu­ da M. S. Dokuzuncu yüzyılda, çok yüksek rassa Davudi zırh; murassa topuzluk; al­ medeni seviyeye ulaşan, müteharrik harfler tın ve gümüş sırma işlemeli tirkeş; altın ile kitap basan ve şehir hayatına uyan Uy­ ve gümüş sırma işlemeli hecin heybesi; kap­ gurların dinî metinlerinde az da olsa, nakil lan postu; bebr (Hind kedisi) postu; sa­ araçları ile ilgili sözlere rastlanır : mur postu; vaşak postu v. b. sıralanmıştır. müngü at (binek at); minmek (bin­ 1697 de Darphaneye teslim olunan bu gibi mek); Kanglı, kanga (kağnı); tergen (ara­ eşyadan 550 kese para kesilmiştir (Silâh­ ba); tilgen (tekerlek, çarh, daire); tin (yu­ tar Tarihi). Selim III. in Kaymakam paşa­ lar); ulag (ulag, yük hayvanı); yükün ya gönderdiği Hatt-i Hümayunda ise pa­ dizgin, Kazan lehçesinde yügen); arkış (ker­ dişah, kadınların ziynet eşyası ile kılıç van, haberci); tirkiş (kervan, saî); t ev e süslerinden başka her türlü altın eşyanın (deve); Kasuy (Mogolistanda yaşayan ker­ Darphaneye teslim edilmesini ve ancak van tüccarları). “Şan-u Saltanat için bir kaç eyer alıko­ Bu terimlerin ışığı ile Çine, Hinde ve yup geri kalanının Darphaneye verilme­ Irana giden kervanları, kağnı ile birlikte sini” emr etmektedir (Enver Ziya Karal, diğer çeşit arabanın kullanıldığım seçebili­ Selim III. 1942)*. riz. Kıpçak ülkesinde ise yarı nomadlarm, Türk biniciliğini, hiç olmazsa ilim he­ kadınları ve çocukları için seyyar ev vazi­ sabına, tekrar diriltmek için, Hun, Avar, fesi gören arabaları olduğunu Orta çağ Peçenek, Kun, Altın ordu mezar buluntu­ batılı seyyahları haber verirler. (Marco larından başlayarak, Türk, ve Hind- Polo, Plan Carpin). deki Türk minyatürlerinden faydalanmak, Divanü Lûgat-it Türk: Kaşgarlı Mah- Avrupa müzelerini taramak, aileler elinde mud’un Hicretin 466 (1072-3) yılında yazıl­ kalan hatıraları satın almak ve binicilikle mış Türk Ansiklopedisinde taşıt ile ilgili ilgili “Kitab-ül Hayl” emsali kaynakları aşağıdaki sözcüklere rastlanır. incelemek gerekir. Adhrım (ayrım) eğerin altına iki yana II. Nakil araçları Müzesi eser kadro­konan keçe, teyelti. sunun düzenlenmesinde faydalana bilece­ Arkış, kervan, elçi, haberci. ğimiz kaynaklar arasında dil hâzinesi de Artılmak, yüklemek, binmek, ardıl­ bulunmaktadır. Bir şeyin ismi varsa cismi mak. de var demektir. Taslak halinde olsada bu Bağırçak, eşek semeri. hususda bir deneme yapa biliriz : Berge, berke, kamçı. Orhon ve Yeniseyi anıtları: Rünik Boyunduruk, boyunduruk. harflerle yazdı Eski Türk yazıtlarında, M. Butlu, devenin burnuna geçirilen bu­ runsalık. * İmrahur odasında XIX. yüzyıla ait eyer takım­ Çetgen, gem dizgini. ları; Hasahır binasında XVIII - XX yüzyıllara ait Sal­ Çufga, çabuk gitmek isteyen bir pos­ tanat arabaları, üzengiler, gemler, kamçılar, gaşyeler, abaîler, koşumlar, tahterevanlar teşhir edilmiştir. Ha­ tacının yoldan ahp başkasım buluncaya len envanterde 1400 kalem eşya kayıtlıdır. değin binip gettiği at. MADDİ HALK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 35

Edher, eğer, hayvan eğeri. Yışığ, ip; kayıştan örülmüş bağ; Kanğlı, kağnı arabası. boyunduruk kayışı. Kaygık, kayık. Yonak, yona, hayvanların semerleri Kemi, Kimi, gemi. altına konan şey, çul çuval parçası. Kova, Türklerin kullandığı gemlerde Yortmak, dört nal koşturmak. Yortuş- atların burnuna doğru dikilen kayış. mak, yarış etmek. Köçük, sağrı; bir hayvana binen iki Yığ, gemin damağa gelen parçası. adamdan arkadaki. Yonga, yorga yürüyen at için. Kök, eğer bağı. Kökletmek. eğer tah­ Yular, at yuları. talarını diktirmek, bağlatmak. Yügün, gem. (yaşayan ağızlarda yü- Kölük, gölük, yük yükletilen her han­ geri). gi bir hayvan. Yügürmak, at koşmak, yügürükçe koş­ Köpcük, eğerin ön ve arka yastıkları. mak. Yügürgen, çinden İslâm diyarına ge­ Kudhurgm, kuskun, eğerin kuskunu len kervanın müjdecisi, her zaman koşan. (Oğuzca). III. Türkiyede taşıtla ilgili sözcükler Küben, deve havudunun altına konu­ Anadilden Derlemeler (H. Z. Koşay - lan çul, (Oğuzca). îshak Refet ile T. D. K. Söz Derlemelerin­ Küvüç, küfeç, küçük yular, çilbir. den alınmıştır). Oluk, küçük kayık. Ablı, Ablo, kayık sereninin yelken açıl­ Otgun, eğerin solunda kolanın hal­ dığı zaman rüzgârın tesiriyle iki yana kaç­ kası geçirilerek dile bağlanan enli bir kayış. maması için serenin ucundan kayığın ar­ Ömzük, eğerin ön ve arka tarafları, ka yanma ve dümene yakın kısmına bağ­ ucu. lanan ipler (Çanakkale). Örk, yular, at tavlası. Örtük, eğer örtüsü. Absut, demir çemberi olmayan kağnı Sal, sal. tekerleği (Sinop, Samsun) Bk. Apsut, İspit. Ada yavrusu, bir çift ufak balık kayığı Sırığarsuk, iki kişi bir ata bindiğinde (İzmit). İkincinin oturduğu yer. Alaysa, kayığın ortasında su biriken Sırmak eşek palanındaki teyelti. yeri (Eğridir). Süken, eşek yükünün bir tarafında Amura, kayık yelkenlerinin baş tarafı. olan sepet, sele gibi şeyler. (Tirebolu). Tafarçı, yük taşıyan. Angıç, öküz at arabasının iki tarafına Tar, kelek- ırmaklarda - sal. (Yakabu konan parmakhk (Malkara, Çanakkale). ve Tatar dillerince). Araç, araba oku (Bozan köyü). Arıç Tartığ, yük ipi denk sargısı. (Geyve). Tegirmek, Ügürmek (Oğuzlarca), de­ Are, mazı, dingil, bağı. (Maraş). ve üzerine iki taraflı atılarak içerisine bini­ Armaz, kayıkta iki kaplama arası (İs­ len sepete benzer nesne. tanbul). Tin, yular; Tin tizgin, yular dizgin. Art göp, sekiz karış uzunluğunda yassı Tuşağ, köstek, at ayağına vurulan bu­ bir tahta olup kağnının gerisindedir. Ok­ kağı. ların sağa sola kımıldanmamasını sağlar Tükek, halka, yük yükletirirken yükü (Çorum). sıkıştırmağa yarayan ve ipe takılan halka. Avsıt, Avsut, kağnı tekerleğinin par­ Uçan, iki yelkenli gemi. çası. (Maraş, Kayseri). Üstem, eğerlere, kemerin başına, ta­ Azı, öküz arabalarının arka ve ön kalara işlenen altm ve gümüş. Oğuzcası yastıklarını dingile bağlayan şey, yöğrüğe Saxt. çakılan ağaç çivi, (Kütahya, Kayseri vb.). Yatı, eğerin üstüne ve altına konan Babacık, araba teknesinin her iki ta­ keçe, eğer yastığı (Çiğilce). raflarında başları yuvarlak ve tekneyi mu- 36 TÜRK ETNAGRAFYA DERGİSİ hafazaya yarayan çift ağaç, dayama. (Bey­ Cığrık, araba tekerleği (Yalova). pazarı). Cöp, araba tekerleklerinde iki ispiti Badalak, arabalarda koşum kayışla­ birbirine bağlayan ağaç çivi (Biga). rının bağlandığı yer (Kırklareli). Çanpıra, çalpıra, araba tekerleğinin Bağcık, arabamn dingil üzerinde bu­ iç tarafına takılan ve ses veren randela, lunan kısımları (Balıkesir). çağpar (Kütahya). Bağlama, kağnıda iki oku mazı üze­ Çapar, baş, kıç tarafları sivri ve yu­ rine tesbit eden ve enine konulan ağaç. karı kalkık olan bir çeşit mavna, tek di­ (Sinop, Kastamonu). rekli kayık (Şile, Ünye). Bağlantı, arabalarda dingil üzerindeki Çardak arabası, üç atla çekilen bir parçaları birbirine bağlayan demir (Ço­ araba cinsi (Aydm). rum, Balıkesir). Çartık, dalyanlarda boya için kullanı­ Bağırçak, çift atlı arabalarda oku özek lan kayık (Çanakkale). çivisiyle arabaya bağlayan yer (İzmir). Çatalkuskun, eğerlerde, eğerin ileri Bakraç, kayıktan vapura vinçle kö­ gitmemesini temin eden kısım (Ankara). mür aktarılan iri saç kap (Zonguldak). Çatılma, boyunduruğa konan mesnet Barbut, arabada arka tekerlekleri ­ (Kayseri). tan ağaç (Polatlı). Çekek, kayık ve mavnaların çekildiği Barcık, arabanın alt yastığı (Eskişe­ yer (Giresun, Sinop). hir). Çene çivisi, arabamn tekerleği çıkma­ Barva, araba tekerleğinin göbeği için­ mak için dingile takılan çivi (İsparta, deki yuvarlak demir (). Edirne). Baston, kayığın baş tarafında ucu de­ Çeten, saman taşımak için kağnılara nize doğru çıkmış olan ağaç (Çanakkale). yerleştirilen özel sepet (Çorum). Baş bodoslaması, teknenin ön ucuna Çiftözengi, dört nalın en süratlisi (Ma­ eklenen ve kayığın başım teşkil eden eğri raş). tahta (Sinop). Çilbir, hayvan yuları (İsparta). Başlık, tekerlek parmaklıklarının ça­ Çıkrmcak, çocukları yürümeğe alış­ kılı olduğu kısım, top (Bursa, Tarsus vb). tırmak için biri önde ikisi arkada üç te­ Başüstü, kayığm baş tarafındaki otu­ kerlekli, etrafı korkuluklu araba (Sinop) racak yer (Sinop). Sürecek. Bel ağacı, ağır yüklerde arabanın orta Çıngırak, beygir koşulan düvenlerin kısmına ve altına eğrilmeyi önlemek için ön tarafına konup atm yan kayışları takı­ konulan ağaç (Bursa). lan âdi ağaçtan yapılmış falaka (Mudan­ Biçerdöğer, ekini bir taraftan biçen, ya). diğer taraftan döğen makine (Amasya). Çıt, odun taşınan kağnı (Haymana). Binitat, eşek ve katır gibi nakil vası­ Çıvgar, boyunduruğa koşulmuş öküz­ taları (Antalya, Kırşehir vb.). lerin arkasma yardım olarak bir çift öküz Bocurum, geminin kıç tarafındaki yel­ daha koşma (Gelibolu, Edime vb.). ken (İstanbul). Çomaca, boyunduruğu arabamn arı­ Boyna, balıkçı kayıklarında dümen şına bağlayan çeki çivisi (Çankırı). yerinde kullanılan kürek (İstanbul). Dayak, yedeceğin üzerinde bulunan Böğrek, kağnı tekerleğinin yan tara­ dikey kısa tahta parçası. fında yarım daire şeklinde tahta (Maraş). Dayama araba sandıklarını tutan ağaç Burtum, nakliyat gemisi (İstanbul). (Afyon). Buylu, kağnı arabalarmda tekerleğin Dayantı, arabalarda süvelerin arkası­ çıkmaması için mazının ucuna takılan na konan dayak (Balıkesir). çivi (Zonguldak, Erzurum vb.). Delce, kağnıların üzerinde ot ve sa­ Canet, tekerlek demiri, çemberi (An­ man gibi havaleli şeyleri taşımak için ya­ talya). pılan tertibat (Kütahya) Delece. MADDİ HALK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 37

Denbel, urgan (Kilis, Maraş). Eysen, kağnı dingili (Çankırı, Kale­ Depece, kağnıların ardına uzatılan cik, İsparta) eskan, eysan. ağaçlar (Afyon). Felek, kayığın kolayca yüzdürülmesi Derecen, tek atlı arabalarda hayvanın veya karaya çekilmesi için üzerlerine don- boynuna geçirilen eğri hamut (Balıkesir) yağı sürülen, ortası kertik ağaçlar (ine­ Eğmeç. bolu) Felenk. Deyra, Dayra, Derya, kağnı arabala­ Fuğm, üstü kapalı at arabası (Bursa- rının kanat arasındaki tahtaları (Konya). Nilufer). Dilkicik, kağnı üzerine yük koymak Fürgen, araba (Kars). için uzatılan tahtadan köprüler (Denizli- Galyangıç, arabalarda arka dingili bir­ Çal). birine bağlayan ve başı özeğe çivili üç kö­ Dingeldemir, dingil. şeli ağaç (Şile). Diplik, öküz arabalarının arka kapağı Gangala, sünger avlanılan kayık (Bod­ (Çanakkale). rum). Dobaca, araba okunun orta kısmında Gogara, bir çeşit araba (Erzurum). tekerlekleri geri çıkarmayıp ileri çeken Göbit, kağnı arabalarının ön ve arka parçası (Samsun). taraflarmda bulunan iki tahta (Sinop) Doğkazığı, kağnının ön küpünü oka Göp, Göbü. bağlayan kazık (Kayseri). Göpçek, kağnı döşeğinin yan tarafına Döşek, kağnının üstünde bulunan ve uzunlama konulan ağaç (Sinop). üzerine eşya konulan kaim ağaç (Antalya). Gövlek, kağnı tekerleğinin ortasında Arabanın ön ve arka yastıkları (Bursa). dönen ağaç (Safranbolu) Gövelek. Düvelek, dingil başlığı, dingil yatağı Gülevşer, gem ile göğüs kolanım bir­ (Bergama, Kütahya); Düvülek, tekerlek leştiren kayış (Batı Anadolu). başlığı (Balıkesir). Hepçeken, dört tekerlekli arabaların Ebcit, kağnı tekerleklerinin ağaç kıs­ uzayıp kısalmasını temin eden kısım (Zon­ mı (Maraş); Ebsit. guldak). Eğerkaşı, eğerin ön tarafındaki yük­ İğsen, kağnının iki tekerleği arasındaki sek kısmı (Orta Anadolu). kalın ağaç, mil (Ankara), Eğsen. Eğmir, kağnı tekerleğinin dingil geçe­ İremas, kağnı oku (Konya). cek yerine oturtulan demir halka (Konya, İtişken, kağnı oku (Bolu). Denizli). İyef saban okuna geçirilen ağaç, hal­ Eğre, kağnı arabalarında okun mazı­ ka (Edime). dan çıkarılması için takılan eğri çivi (Ço­ Kadı ağacı, kayığm ortasındaki seren rum, Tokat, Maraş). direğini tutan aygıt (Eğridir). Eğsan, Eğsen, kağnı ve araba dingili Kanat boylusu, dört tekerlekli öküz (Ankara, Afyon); Ensen. arabasında yastığı dingile bağlayan kızılcık Elmin, kağnı göbeğinin içindeki demir çivisi (Samsun). parçası (İzmir, Bayındır). Kangıllt, iki tekerlekli araba (Çorlu). Emril, tekerlek göbeğinin silindirik de­ Kanrı, çocukları yürümeğe alıştırmak miri, poyra (İsparta). için kullanılan dört tekerlekü, ortası delik Estek, at gemi (Batı Anadolu). araba (Kastamonu). Eşkin üzengi Uzengileyerek yürütmek Kaptıkaçtı, küçük otobüs (Ankara). At yürüyüşleri : dört nal, rahvan, karaeş- Kapya, geminin dik dörtgen şeklin­ gin, koyun yurgası, tırs, link lik gitme (Niğ­ deki yelkenleri (İzmir). de). Karacağ, Ekin saplarım taşımak için Eymeç iki tekerlekli öküz arabaların­ kağnıda okun üstüne konulan nesne (Kay­ da yüklerin düşmemesi için çakılan iğri seri). Karacar, sap taşımak için kağnıda ağaç (Mudanya-Yamanköy). ahnan tertibat : Karacoğ, sap taşırken kağ- 38 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

nı arabasiyle ok araşma konulan parmak­ Köteş, Köteşi, Kötöş, ıhlamur kabu­ lık (Tokat) : Karacağın, (Elazığ, Sivas). ğundan örülmüş araba döşemesi, araba Karpapuç, karda gezmek için kullanı­ yastığı (Bahkesir, Eskişehir, Karamürsel). lan bir vasıta (Siirt). Kumpasa, araba kasasının yanlarını Kasak, semerin arka kısmındaki ağa­ tutan ağaçlar (İzmir). ca çakılı ve ay şeklinde olan demir (Bay­ Kuruluk, araba hangarı, sundurma, ramiç). örtme (Giresun-Muhacir, Bolu). Kuşka, eşek semerinin arka kısmı (Te­ Katalak, araba dingilindeki demir hal­ kirdağ). ka (Karaman). Küteş, arabada dört tekerlek ortasına Kecaba, gelin götürülen tahtarevan konulan tahtalar (İstanbul - Muhacir). (Cedere-Arapaçayı-Kars). Mala, hamudun içi ve arka boşluğuna Kez, üzerinde araba tekerleği yapılan kıstırılan çul veya keçe parçası (İsparta). çatal ağaç (Mudurnu-Bolu). Malık, boyunduruk kayışına geçirilen Kına kağnısı, kma günü oğlan tarafı- ağaç çivi (Erzurum, Kars) Maluk (Gümüş­ nm hazırladığı hediyeler içine koyarak hane). gelin evine getirdikleri kağnı (Çivril-De- Mara, araba içindeki tahtalar (İstan- nizli). bul-Muhacir). Kocacık, semerin arkasma çakılan ay Maşi, mazı (Kars), Mazu (Şebinka­ şeklinde demir (Konya, Tokat); Düğeni rahisar), mazı iki tekrleğe geçirilmiş olan boyunduruğa bağlayan ağacm baş tarafı­ kalın eysen, (İzmir, Ürgüp vb.). na takılan küçük ağaç (Çankırı). Mögürdek, arabalara örtülen kemer Koçan, boyunduruğu araba okuna şeklinde örtü (Amasya - Muhacir). rapt eden kayış (Edirne). Ok, kağnının esas iskeletini teşkil eden Kocaş, arabacı (Urla - İzmir). Hatır­ çatal şeklindeki kısım (Anadolu). layınız : koçiş, Macarca’da arabacı. Oyan, hayvan gemi (Lapseki - Çanak­ Koçu, gelinarabası (Erzurum); Üstü kale). kapalı dört tekerlekli yaylı araba (İstan­ Ödde, düveni boyunduruğa bağlayan bul - Muhacir); Beygir, katır üzerinde ge­ ağaç (Ürgüp). lin getirmek için yapılan mahfe (İzmir- Örke, düveni boyunduruğa bağlayan Karşıyaka). ağaç (Niğde). Kolona, arabanın alt kısmım tutan Örtü kırmaları, arabanm örtüsünün ağaç (Görece-İzmir). yan tarafındaki demirden vidalı âletler Koltuk, gemiyi demirledikten sonra (Antalya). iskeleye, yahut rıhtıma bağlayan ip (İs­ Palank, keçeden yapılan eşek kaltağı, tanbul). (Keskin). Kotur, tek atlı araba (Edirne). Pandıl, paldum (Cebelibereket - Sey­ Korzevil, boyunduruğun üstündeki han). değnek (Kemaliye-Malatya). Pelesek, Pelesenk, Pesenk çivisi, kağnı Kölgen, yelken bağı (Trabzon). mazısının ucuna tekerleğin çıkmaması için Köp, kağnı arabalarmda biri en arka­ çakılan çivi (Niğde, Denizli). da, öbürü öküzlerin kıçının dokunduğu Pravanti, arabalarda bagırcık, arış ve yerde bulunan iki uzun tahta (Ankara, dingili birbirine bağlayan demir parçası, Tokat vb.). bağlantı demiri (İstanbul - Muhacir), Köpbasan, kağnının oku üzerindeki Pırvan (Uzunköprü). köpleri oka tutturan ağaç çivi (Çorum). Pusla, araba tekerleğinin göbeğinde­ Köpçek, tekerleğin ortası (Yalova). ki demir (İzmir - Görece). Kiipcük, eğer yastığı (Lapseki - Ça­ Sam bağı, boyunduruktaki zelveleri nakkale). bir birine bağlayan ip (Erzurum). MADDİ HALK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 39

Serven, yelkenin sarıldığı veya açıldı­ Tembelti, teyelti, yüklü hayvan üzeri­ ğı uzun direk, seren (İzmir). ne konulan minder (Ordu). Serverce, deve hamudunun altına ko­ Tepenk, eğerin iki tarafındaki dik­ nulan yastık (Muğla). dörtgen şeklinde kayış (Çanakkale). Sintine, kayıklarda başaltı ile ikinci Tevük kızak (Alucra - Şebinkarahisar) sıra kürek yeri arasındaki boşluk (Tire­ Timon, araba oku (İzmir). bolu - Giresun). Trandıl, bir çeşit yelkenli kayık (Şile). Siye etme, kayığı kürekle geriye gö­ Uşkuna, iki ilâ onbeş tonilâto hacmin­ türme (Çanakkale). de olan iki direkli gemi (İzmir). Sısana, çeyiz sandığı taşıyan araba Ustuluk, kağnı arabalarının kağnı evi (Kayseri). de denilen, tekerlekten yukarı kısmı (An­ kara). Üstülük. Sonalı, boynuzdan yapılan kağnı yağ­ danlığı (Çorum - Eskiyapar). Usturpa, ucu korşunlu çelikten mamul Söve, söven, arabaların yükü tutmak kamçı (Çankırı). veya bağlamak üzre dört tarafma dikilen Üsküdar, kağnı tekerleğinin ağaç kıs­ ağaçlar (Söğüt, Bursa, İzmir). mı (Konya), Yöreme. Sunduruç, kağnı oku (Seyhan). Üstülük, kağmevi, kağnının tekerlek­ Sipindirik, araba içinde gelinin gö­ ten yukarı olan üst kısmı (Kayseri). rünmesine mâni olmak üzre arabaların Valka, yelkenli kayık arkasına bağ­ etrafına serilen kilim (Alayunt - Kütahya). lanan küçük sandal (Şile). Sına, yeni yapılan araba tekerlekle­ Yalın araba, iki tekerlekli, ön ve ar­ rinde demir çemberi yerleştirmek için te­ kası açık, iki yanı çitten örtme korkuluklu kerlekle çember araşma çakılan demir ve çift hayvan tarafından çekilen bir çeşit (Antalya). araba. (İzmit). Şıvgar, arabaya veya pulluğa koşul­ Yalkı, bir kağnı cinsi (Emirdağ - A f­ muş hayvanların önüne yardımcı olarak yon). koşulan diğer hayvanlar ki üçleme ve dört­ Yancak, yükün düşmemesi için ara­ leme şekli de olur (Kocaeli, Kastamonu). banın yan taraflarına konulan parmaklık Tahuk, kızak (Ahlat - Bitlis). (Bor - Niğde). Talaka, dört tekerlekli yük arabası, yaylı araba (Çorum, Konya, Yozgat). Yaprak, kağnı arabasmın etrafındaki Talazlık, kayıkların küpeştesine dal­ tahta (Konya, Antalya). gaların nüfuzuna mani olmak üzre ilâve Yasaduk, kağnı arabalarında mazı, edilen kısım (İstanbul - Muhacir). Tanaz- (İskilip), yastık. lık (Sinop). Yeke, kayıklarda dümen kolu (Ordu), Taliga, beygir arabası (Bilecik - Mu­ Yeyke. hacir) talika. Yekeke, elle kullanılan kayık dümeni, Taliga göçü, araba tekerleği üstüne (Seyhan). konulan sandık (İzmit - Muhacir). Yelatı, bisiklet (Kağızman - Kars). Talika, üstü kapah uzun araba (Ber­ Yidecek, kağnı ve sabanı boyundu­ gama, İzmir). ruğa bağlayan kayışm çıkmaması için oka Tallama, kayıktaki çifte kürek (Ereğ­ ve kayış önüne takılan ağaç parçası, çeki li - Zonguldak). çivisi (Bünyan). Tapkur, kafile, dizi (Van). Yığan, kağnı arabasını dağdan indir­ Tazıkağnı, tekerleri parmaksız olan, mek için önüne konulan ve firen işini gö­ som tekerlekli kağnı (İsparta). ren çalı, sürütme (Kütahya). Tekişek, tekerlek (Gaziantep). Yığar, iniş yollarda arka tekerlekler­ Tekliç, oku demire bağlayan demir den birini zincirle bağlamak suretiyle ya­ çiviler (Çatalca). pılan firen (Kütahya). 40 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

Yörü, tekerlek çivisi, ispit (İsparta), katması ve düzeltmeler yapması da müm­ Yörük, araba dingilinin, tekerleğin kütük kündür. Asyanın karlı bölgelerinde teker­ deliğine giren uç kısımları (Şile). lekli arabadan önce kızağm kullanıldığını Yultar, at yuları (Tekirdağ), Denize tahmin edebiliriz. Maden devrine geçişten uzatılan kılıç balığı ağını kayığa bağlayan sonrada taş devri devam eder. Netekim kalın ve kuvvetli sicim (Beykoz). Keskin’in Çelebi köyünde ağır bir taşı Zahme, ipten ve kayıştan özengi nakl etmek istedikleri zaman, üç direğin (Tokat). tepelerini yan yana getirerek bağlarlar ve Zeftir, öküz boyunduruğu (Şebinka­ serbest kalan uçlarına ağır taşı yerleştir­ rahisar - Giresun). dikten sonra hayvanlara çektirirler. Yerli­ Zilkar, tek atlı arabalara bağlanan ler buna köten derler. (Kötenin Doğu Ana­ yedek hayvan (Hatip - Konya). doluda demir pulluk manâsı da vardır). Zindan, çocuk arabası (Çankırı). V. Günlük gazeteler, Devlet Demir­ Bu sözlükde bazı terimlerin yabancı yolları Genel Müdürlüğünün bir Müze dillerden Halk diline geçtiği şüphesizdir. kurma teşebbüsünde olduğunu ve 1874 Çoğunluğu teşkil eden türkçe terimler ise tarihli Kara arslan adlı emekdar eski bir tarihin karanlık çağlarından itibaren Türk- lokomotifin Adanadan süslenerek Adapa- lerin süvarilikte ve tekerlekli araba kul­ zarına doğru son seferini yapacağını haber lanmada ileri seviyede olduklarını göster­ verdiler*. Bu gerçekleşirse Türkiyede Na­ meğe yeterlidir. kil araçları müzesinin Demir Yolları bö­ IV. Emekdar kağnımızı saygı ile Na­ lümü kurulmuş olacaktır. Bu müzede bir kil araçları müzesine almaya sıra gelmiş­ zamanlar Islâm Dünyasında büyük akis­ tir. Müzenin bu bölümü “Kağnıdan trak­ ler yapan Hicaz Demiryolu, Birinci Ci­ töre” remzini taşıya bilir. Cilâlı taş ça­ han Savaşından önce Ortadoğu politika­ ğında rüzgâr, su ve esirleri çalıştırma su­ sının mihverini teşkil eden Bağdat Hattı retiyle, tabiat ve insan gücünden faydalan­ ve Cumhuriyet devrinde Anadolunun de­ ma, sürüleri besleyerek yarının gıdasını mir ağlarla örülmesi konuları ele alınacak­ sağlama, tekerin ve kap-kaçağm icadı be­ tır. Müzenin saygı köşesine inandıkları şer tarihinde en büyük ilerlemeyi sağla­ davaya ömürlerini vakf eden Devlet rica­ mıştır. Bu günkü bilgi seviyemize göre, linin, mühendislerin ve emekleri geçen TEKERLEK ilk defa Sümer ülkesinde fedakâr usta ve işçilerin resimleri yer ala­ URUK devrinde icad edilmiştir. Doğu­ caktır. Müzeyi ziyaret sırasında öğrenci­ dan tekerlekli araba Anadolu yolu ile ler, asıllarına uygun olarak yapılan mo­ Italyaya, oradan da Doğu ve Orta Avru- deller karşısında bir düğmeye basmakla, paya, sonunda Güney Iskandinavyaya ulaş­ makinelerin işleyiş tarzım göreceklerdir. mıştır. H. Breul’in Ispanya’da incelediği ba­ Buhar makinalarmdan Dizel motorlarına zı kayalara oyulmuş resimlere göre ise, kadar her çeşit araçların gelişmesini takip tekerlekli araba bu ülkeye Bakır çağında edebileceklerdir. ulaşmıştır. Filistin ve Mısıra tekerlekli ara­ Müzelerin sanat eserlerine münhasır bayı M.Ö. 19-18 yüzyıllarda HYKSOS’lar kalmayıp tekmil hayatı kapsadığım, eği­ getirmişlerdir. Anadoluda bulunan ka­ tim ve öğretimin tamamlayıcı bir unsuru bartma resimlere göre de Hititler Hyksos’- olduğu gerçeğini tekrarlamaya hacet yok­ lardan az sonra iki tekerlekli harp araba­ tur. HALKIN MÜZELERE ve MÜZE­ larını kullanmışlardır. Avrupa toprağma LERİN HALKA GETİRİLMESİ husu­ arabamn sokulduğuna dair en eski tarih sunda Batı dünyasında başarı ile tatbik belgesi, Myken I. çağma (M. Ö. 1550-1500) olunan usullerin Türkiyede uygulanması ait bir kıral mezarı sandukası üzerindeki malî külfetten önce doğru bir anlayış işi­ yüksek kabartma resimden ibarettir. dir. Zira her Bakardık ve herbir İktisadî te­ Bu söylediklerimize, Orta doğu ve şekkül bugün de bütçesinden, tanıtma adı Asyada yapılacak kazıların yeni bilgiler altında propagandası için az veya çok MADDİ HALK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 41

masrafa katlanmaktadır. Bu çabaların zesi adı altında geniş bir programla ger­ faydalı olması GEÇlCÎ değil de KALICI çekleştirilmesidir. eğitim ve öğretim araçlarının, diğer tabir­ UNESCO ile işbirliği yapan Uluslar­ le halkın ziyaretine açık İHTİSAS MÜZE­ arası Müzeler Konseyi (ICOM) kendi bün­ LERİNİN kurulması ve geliştirilmesi ile yesi içinde Nakil Araçları Müzesi tali ko­ mümkündür. Bizim dileğimiz, Devlet De­ misyonunu kurmuş ve üye Devletlerin bu miryolları Müzesinin Nakil Araçları Mü- alanda çalışmalarına sağlık vermiştir.

* Hürriyet. 13-X II-1966

VI. BİBLİYOGRAFYA

E mmanuel Anatî : Bronze Age Chariots from Europe (Proceedings of the Prehistoric Society for 1960. vd. XXVI). V. G. Childe : P. P. S. XVII. 1951. pp. 128 ff. H. Breuil : Les peintures rupestres Schemantiques de la Péninsule Ibérique II. pp. 63 Paris, 1933. Amschler : Die älteste Funde des Hauspferdes. Wiener Beitr. IV. 1936. V. H ehn : Kulturpflanzen, Haustiere in ihren Übergang aus Asien nach Griechen­ land und Italien 1913. Trever Camilla : Excavations in Northeren Mongolia. (Memoire of the Ac. of Material Culture III. 1932. Leningrad). Nuin-Ula bahsi. İnan A. : Altayda Bazirik hafriyatında çıkartılan atların vaziyetini Türklerin defin merasimi bakımından izah. 12. İst. 1937. D iem C. : Asiatische Reiterspiele. 1941. “Kitabı Riyazati-Hayil” : (Atabakmak, ata binmek, at öğretmek, atı yemlemek ve gemlemek bil­ gileri). İstinsah eden : Hüseyin bin Ahmet Erzurumî. Çeviren : Nurettin Rüştü Bungül. Konya 1944. G r. Zichy Istvan : Euroasia atlı göçebe medeniyeti sorusuna dair (Macarca. Budapesti Szemte 1936 s. 17-36.) K öppers Wilhelm : Pferde Opfer und Pferde Kult der Indogermanen (Wiener Beitrage zur Kultur Geschichte und Linguistik. Band IV. 1936). Sahife 518 de “Ur- türkentum”. R asonyi L. : Dünya tarihinde Türklük. Ankara 1942. Ö z TahsIn : Topkapı Sarayı Onanmiarı. Güzel San’atlar Dergisi. Sayı 6. s. 6-74. BIkkul, Ahat U ral : Topkapı Sarayında Hasahir. (Güzel San’atlar Dergisi. Sayı 6. s. 118-131). Esİn, E mel : The Horse in Turkic Art (Central Asiatic Journal. Vol. X. No. 3-4. 1965). SeVÜK, İSMAİL HABİB : Halk şi’rinde Türk atı. Cumhuriyet 24 Temmuz 1953. Orkun, HÜSEYİN N amik : Eski Türk Yazıtları. IV. Sözlük 1941. D r. Cafer Oğlu Ahmet : Uygur sözlüğü 1938. Yalgin, A. RIza : Yılkıda tor taylar ve atlar nasıl tutulur? H. B. H. No. 10, 114 (1941)129- 132. At hakkında mitolojik malûmat. Konya No. 11 (1940) Sah. 679-685. Halkta at edebiyatı. Konya No. 9 1940 sah. 570. Ata, H üsnü İrkil : At üzerinde derlenen ata sözleri. Baş Pınar. No. 85 (1940) 125. ZİYA : Andıranda at hakkında araştırmalar. H. B. H. III. 32 (1934) sah. 244-250. Atay, Mehmed : Türk dininde at. İnan B. III. 28 (1947) sah. 9. ÖZTELLİ, CAHİT : Zileden notlar: At hakkmda bir araştırma. T. F. A. 18 (1950) sah. 127 D r . E lçIn, Şükrü : At damgaları. T. E. D. 1956. cilt VI. sah. 26. H . Koşay

K öten :

Res. 1 — Çift At koşulu yaylı.

42 H . Koşay

Res. 4 — Boyunduruğa geçirilen öküzler.

Res. 5 1) Kağnı. 2) Kağnı tekerini katranlama (katran çatlamaktan korur. Katran yapışır diye yumurta kabuğu ilâve edilir). 3) Fırça (katran sürmek için kullanılır. Ağaç ayrılarak arasına bez takılır ve ucu bağlanır. (H. Z. Koşay, Alacahöyük T.T.K. 1951 den alınmıştır).

43 H . Koşay

Res. 6

Res. 1 — Kağnı: A. demir, B. teker, C. basan, D. kop, E. basan, G. ok, H. yastık, F. mazı, K. ön eğri, Eğri, L. Art eğri, T. Absit. Res. 2 — Yastık: A. ön eğri, bu art eğri. Res. 3 — Mazı: A. Mazı başı, B. yağlık. Res. 3 — Mazı: A. ması başı, B. yağlık. Res. 4 — Boyunduruk: A. Doğru elvedalgara, B. Eğri zelve, C. fak. 5) kağnı kuş bakışı: A. ekbaşı, B. halka, C. yedecek D. zencir, E. Dayak, F. boyunduruk, G. kop, H. çağa F. Araba tahtası, K. ması, L. teker, M. geridoğuca, R. doğruboylu S. kop basan.

Res. 7 1 — Eyer-Eğer: A. üzengi, B. kayası bağı; C. kolon, D. Terki bağı, Er kaltak, eyer. 2 — yastık (Meşinden; içi kılık) 3 — kama; (4) kın; (5) çuğen (çirit oynarken yerden sopa almak için bir ucu halkalı demir çubuk). 6 — kaval (Erik Ağacından olup Ladik’de yapılır) 7 — At bukağısı, bukağı: A. ; B-Anahtar C. kilit. 44 H . Koşay

Res. 8 — Topkapı Sarayı Müzesi Sultanahmet arkası.

Res. 10 — III. Selim zamanına aid eğer takımı (envanter 36/114 topkapı Sarayı Müzesi) 45 H . Koşay

Res. 11— Sultan Abdülaziz zamanına ait eğer Res. 12 — Sultan Abdülaziz zamanına ati eğer (Envanter: 36/130 Topkapı Saroys Müzesi) (Envanter.: 36/130 Topkapı sarayı Müzesi)

Res. 13 — Hamburg Şehir tarihi Müzesinde model olarak işleyen, Demiryolu ve münakale bölümü. ALACAHÖYÜK VE CİVARI ÖRME VE DOKUMA MOTİFLERİ

ZEHRA ÖRNEK

GİRİŞ

Alacahöyük Hafriyatında bulunma­ ler eksiklerimizi tamamlıyacaktır. Sundu­ mızdan bil’istifade her türlü zahmet ve ğumuz bu albümle yalnız ele geçirdikleri­ meşakkate göğüs germek, herkesin mizacı­ mizi sıhhat ve sadakatle tesbit ve bu yolda nı okşamak suretiyle HALK MOTİFLE- izahat vermekle iktifa edeceğiz. Rİ’ni toplama tecrübesine giriştik. Motiflerimizi toplarken her türlü mal­ Elde edebildiklerimiz bize pek az gö­ zeme üzerinde ecdadımızın nasıl bir karak­ rünüyor, biraz daha çoğaltmak sevdasiyle ter yarattığını, tabiatı nasıl stilize ettiğini, neşrini düşünmeden çalışmamızı artırı­ işlediği çiçeklerin köklerinden aldığı usâre yorduk. ile nasıl bir gülistan bezediğini göstermek Türk Tarih Kurumu Asbaşkanı Âfet emelini taşıdık. İnan’la Hafriyat Direktörümüz Hâmit Ko- Bununla beraber Cumhuriyet Hükü­ şay, kuvvetli teşvikleriyle topladığımız metimizin gayret ve himmetiyle yer yer kadarım bir an evvel neşretmek gayret ve teessüs eden örme ve dokuma fabrikaları­ kuvvetini bahşettiler. mızda tatbikat sahasına girecek zengin bir ALACAHÖYÜK VE CİVARI ÖR­ albüm hazırladık. ME VE DOKUMA MOTİFLERİ ismini NETİCEDE, asırlardan beri ucuzluğu alan bu eserimizle Anadolu’nun sâf ve bâ- ile revaç bulan ecnebi (sahte ve harcıâ­ kir muhitinin bir cüz’ünde bu gün bile lem) zevkler yüzünden tereddi ve izmihlâ- safiyetini muhafaza ederek yaşama kabi­ le yüz tutan millî zevkimizin hayatiyetini liyet ve istidadını gösteren ve aranılır, tet­ kurtarma ve yeni başdan canlandırıcı, tat­ kik edilirse menşelerini ORTAASYA ve bikî bir gaye de tâkip ettik. Emellerimiz Hititlere kadar ulaştırabileceğimiz motifle­ tahakkuk ederse bizim için ne MUTLU. rimiz, Alacahöyük ve civarmdaki onbir köyden toplanmıştır. Bir bakışta memleketimizin bir köşe­ BÎR AÇIKLAMA : Eserde çizgi ha­ sinden bir kaç yöresine münhasır kalan bu linde gösterilen motiflerin aslı bu gün araştırmalar pek az gibi görünür. Fakat Ankara Etnografya Müzesindedir. Türk bunu bütün Türkiye’ye ve nihayet Türk Tarih Kurumu, asıllarmı tertiplediğimiz âlemine teşmil edersek alınacak netice kar­ şekilde renkli olarak yaymlamak üzere şısında gözlerimiz kamaşarak hürmetle baş elimizden almıştı. 1942 de neşredilmek eğeceğimize şüphe yoktur. üzere Türk Tarih Kurumu büroşürlerin- Bu albüm, Türkiye’de intişar eden ilk de programa alınmış olmakla beraber e- eserler meyanında olduğu için mükemmel serin neşriyatı bu güne kadar tahakkuk olduğu iddia edilemez. Mamafih bu yolda ettirilmemiştir. çahşmak istiyenlere rehberlik edeceği gibi Beklenilen bir kadir şinaslıkla eserin bundan sonra ilâve edeceğimiz malzeme­ yayın hayatına ulaştıran Sayın Es­ 48 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

ki Eserler ve Müzeler Genel Müdürü dolaba takılarak dokunacak şeyin uzunlu­ HİKMET GÜRÇAY’a bilhassa minnet ğuna göre çözülüp kurutulur. Bilâhara ta­ ve şükranlarımı sunarım. rağa geçirilip çulhalığa gerilerek dokunma­ Bu meyanda esere ait motiflerin ğa başlanılır. renklerini ifadelendirme yoluyla çizerek Yün iplikler ise boyandıktan sonra desenlenleştiren Ressam Mustafa Duman’- böyle bir ameliyeye lüzum görülmeksizin mn bu sürprizine de ayrıca ve samimi­ yani çirişlenmeksizin örülür veya doku­ yetle teşekkürü insanlık borcu tanırım. nur. Örgüler mutlak beş şişle örülür. Do­ Z. Ö. kuma tezgâhları ya yerli veyahut portatif ve mesnetleri tekerlekli olarak yapılırsa da MALZEME VE TEKNİK esas itibariyle biribirinden farklı değildir. BOYALAR Mevzuumuz kitabın isminden de an­ laşılacağı veçhile örmelerden ve doku­ Eski boyalar umumiyetle ehli ve ya­ malardan ibarettir. banî nebatlarm çiçeklerinden, meyvelerin­ Örmelerden çorap ve terlik (Takke), den, yapraklarından, dalından, meyva dokumalardan çatma olarak heybe, yas­ veya dallarının kabuklarından ve nihayet tık, çuval, harar ve sergi, diğer dokuma­ köklerinden yapılır. Bu nebatî boyalar lardan kilim ve çarpana yün ipliklerden ekseriyetle köklerden istihsal edildiği için yapılır. umumuna birden (KÖK BOYA) demiş­ Bunun için kirli yapağı temizlenip ta­ lerdir. randıktan sonra kabaca ip haline koyarak Bilâhara bu boyaları ucuzluğu ve har- iğ ve kirman vasıtalariyle örülecek veya cıâlemliği ile Avrupa’nın madenî ANÎLÎN dokunacak eşyanın cinsine göre ince veya ve ALİZARİN boyaları hâkim olmuştur. kalın, tek veya çift olarak iğrilir. Bundan Aniün boyalar gerek su görünce birbirine sonra ihtiyaca göre dokunur. Bu cihet karışması ve gerekse ziya tesirlerine karşı Etnografik bazı eserlerde izah edildiğinden rengini muhafaza edememesi yüzünden daha fazla tafsilâta lüzum görülmedi. Yal­ kıymetini kaybetmiş ve piyasadan çekil­ nız iç çamaşırı peşkir ve çarşafların do­ miştir. Bugün boya işlerinde maalesef yal­ kunmasında, boyaların imalinde nazarı nız Alizarin boyalar, köylü lisaniyle ALÎ- dikkatimizi celbeden bazı noktaların iza­ RIZA boyası hâkim bulunmaktadır. Elde hını faydalı bulduk. ettiğimiz motifler de bu boyalarla yapıla­ îç çamaşırı peşkir ve çarşaflar pamuk bilmiştir. ipliğinden dokunur. Pamuk ipliği ya doğ­ Şayanı şükrandır ki kök boyalar, ned­ rudan iğrilir yahut da ekseriyetle vaki ol­ retine rağmen bugün bile yapılabilmekte­ duğu veçhile çarşıdan hazır olarak satın dir. Bunlardan öğrenebildiklerimizin tarzı alınır. Bu iplik daha dokuma tezgâhına imalini buracıkta zikretmeyi de faydalı girmeden evvelâ boyanır, sonra beyazlar bulduk. ve boyalılar ayrı ayrı şu yolda çirişlenir: Değirmende ince öğütülmüş kara buğ­ KÖK BOYALAR day unu tencerede kaynamakta olan su­ yun içine bir miktar tuzla birlikte konula­ SİYAH BOYA : rak kaynatıhr, bu suretle elde edilen bula­ Boyanması lâzımgelen iplikler, şap ma ocaktan indirilerek bir leğen içine ak­ tozu ile birlikte sıcağa yakın ılık bir su tardır. Ve dokunacak ipliği ihata edebile­ içine konularak iki gün bu şaplı su içinde cek derecede sulandırılır, iplik de bu su­ bekletilir. Bunu mütaakip bu sudan çıka­ yun içine basdarak bir gece bırakılır. Ertesi rılarak güneşte kurutulur. Sonra bir ten­ gün ipliğin suyu sıkılır, yaş olarak (teççe) cere içine baca kurumu ile kâfi miktarda takılıp çıkrık ile masralara sarılır. Sonra (TETİRE) (A) otu konularak iyice kay- TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ 49 natılır. Tencere indirilerek içine boyan- İşe başlarken : Kolay gelsin, Allah mas istenilen iplikler basılır. 24 saat ten­ yenilik versin, elin kuş olsun, Peygamber cerenin içinde kalan iplikler çıkarılarak so­ yoldaşın olsun, benim elim değil Fatma ğuk suda çalkamak suretiyle iyice yıkanır anamızın eli, Çulhalığm Piri (Şıp Peygam­ ve güneşe serilerek kurutulur. ber), Şuayıp Peygamber, eğilip dokuya­ nın adı Hallâcı Mansur. Niyazında bulu SARI BOYA : nurlar. KURU PANCAR (B) kaynatılıp su­ Bu mesaileri evlendikten sonra da ev yu süzülür. Elde edilen bu suyun içine şap işi olarak devam eder. Binaenaleyh motif tozu atılıp karıştırıldıktan sonra iplikler leri mebzul, cihazı zengin olan kızlar kö­ basılır. 24 saat sonra aynı şekilde temizle­ yün en hünerli kızı olarak tanınırlar. nip kurutulur. Bir kız onbeş yaşma kadar evlenir. Yirmisine kalan az olur. Bu yaşa kadar KIRMIZI BOYA : gelmek o kız için düşüklüktür. Hattâ ken­ BOYA OTU (C) kurutulduktan son­ di aralarında (ya ere ya yere) derler. ra iyice döğülür. Tencerede kaynatılarak sarı boya gibi imal olunur. NİŞANLI İKEN : MOTİFLER Delikanlı nişanlısını ilk gömüye ge­ lirken nişan hediyesi olarak altm küpe, Çatma, kilim, çarpana, çarşaf, peşkir ve kuşak motifleri en eski tiplerini muha­ gümüş yüzük ve bilezik, gümüş beşlik, faza etmektedirler. Ancak çorap örnekle­ elbiselik ve saire getirir. Kız evi de müs­ rinden yukarıda zikredilen motiflerle ga­ takbel damadın heybesini güzel nakışlı bir rabet arzedenleri en eski motiflerden olup çift çorapla bir peşkir ve bir de ipekli kü­ bunun haricinde kalanlar eski olmakla be­ çük para kesesi korlar. Eski zamanlarda ise bu meyanda bir kat da ASVAP (Elbise) raber o kadar uzak zamanların mahsulü değildirler. Ye esasen endeksimizde bun­ korlar. Sair zamanlar deükanh nişanlısını lar ayrıca gösterilmiştir. görmeğe gelirken hediye olarak yukarıda zikredüenlerden herhangi birini veya mev­ BU KİTAPTAKİ KONULARLA simine göre muhtelif meyva ve saire geti­ İLGİLİ BAZI ÂDETLER rir. Kız da müstakbel kocasının heybesine güzel nakışh bir çift çorap veya peşkir bı­ Eskiden çocuk doğmasiyle beraber rakır. üç yaşına basıncaya kadar düz beyaz ço­ rap, bu yaştan itibaren hayatmm sonuna Eğer delikanlı bayram ziyaretine gel­ kadar renkli çorap giyerdi. Son zamanlar­ miş ise, kız da kendine hediye taşıyan hey­ da renkli çorap giymek yalnız gençlere benin içine nişanlısı için güzel nakışh bir münhasır kalmıştır. İhtiyarlar sa düz be­ çift çorap ve müstakbel kayın valide, ka­ yaz veya düz örgü yahut da torlu çorap yın peder ve kayın biraderleriyle görüm- giyerler. Bir müddet şehirde kalan bazı celerini birer çift nakışh çorabı elinin eme­ köy delikanlıları ise FİLİK yani tiftik be­ ği olarak türesini yerleştirir. yaz şiş örneği tor çorap giymektedirler. Bu iş yalnız kadınlar tarafından yapılır. NÎKÂHLANIRKEN : Nikâh kıyüdığı gece, kızın ördüğü ve KIZ İKEN : dokuduğu el emeği ne varsa hepsi teker Kız çocukları cihaz olarak, terlik ve teker sayıhr, hesap edilir. Çünkü kızın ci­ çorap örmeğe, heybe, yastık, çarşaf, peş­ hazı ile kız evine verilecek kalın (ağırhk) kir, kuşak ve daha eski zamanlarda çar­ nm at başı bir olması icabeder. pana dokumağa oniki yaşında başhyarak Bu esnada bu cihazdan güveyi ve sağ­ gelin oluncaya kadar hazırlıklarını yapma­ dıcına ait olmak üzere her ikisi için birer ğa ve tamamlamıya çakşırlar. kat esvap güzel nakışlarından seçilmek su- 50 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ retiyle birer çift çorap, peşkir, traş peşkiri, NOT ipekli para kesesi, kuşak ve terlik bir ta­ rafa ayrılır. Bunlardan terlik ve traş peş­ Topladığımız motifler peşkir, çarşaf, kiri yalnız damada verilirse de terlik, şap­ çorap, çatma, kilim ve çarpana motifleri­ ka çıktıktan sonra kıymetini kaybetmiş ve dir. Bu motiflerden: cihaz kadrosundan çıkmıştır. Peşkir ve çarşafa ait olanlar Alaca- höyük’te Yusuf Kâhyanm kızı Kartallar’- DÜĞÜNLERDE : ın Zühre tarafından, Bu cihazlar müstesna nişanlarda ve Çoraba ait olanlar : Alacahöyük’de umumiyetle düğünlerde getirilen hediye­ Azize bacı tarafmdan, lerin kıymetine göre türesi (mukabil hedi­ yesi) olarak davetlilere dağıtılır. Meselâ : Çatmaya ait olanlar : Alacahöyük’te Gelen hediye bir davar ise davarın Halil Kâhya Kızı Topuzlar’m Fidan ta­ kıymetine göre türesi, heybe yastık veya rafından, kuşaktır. Culuk, kaz, tavuk türesi ise bir Çarpana’ya ait olanlar Alacahöyük’te çorap veya terliktir. Nakten hediyeler de Kamer Bacı tarafından yapılmışlardır. verilen paranın miktarına göre türesi bu Kilim, Camili’den alınmıştır. cihazlardan biri verilir.

ZİFAF GÜNÜ : Bu motiflerle yapılan eşya numuneleri: Güveyinin arkadaşları başına topla­ Peşkir : Sülük Kâhya kızı Gökmen nırlar yukarıda yazıh traş peşkirini boynu­ tarafından. na takarak traş ederler. Traştan sonra da Seksenakıl doksanfikir motifli çorap: çimdirtirler. Yani yıkanır. Güveyi bundan Gıcılı’da Musa ailesi tarafından. sonra her traş oluşta bu peşkiri kullanır. Buğday Kellesi motifli çorap : Gıcı- Diğer peşkirleri ise kuşağma takarak men­ h’da Kezik tarafından. dil gibi kullanır. Terliği de köyün imamı merasimle güveyinin başına takarak üze­ Heybe : Alacahöyük’te İbili kızı Kev­ rine ipekli veya pamuklu yazmasını sarar­ ser tarafmdan. dı. Bu merasimin sonunda imama da bir Koçboynuzu motifli yastık : Alaca­ çift çorap ve bir de nakışlı peşkir verilirdi. höyük’te Mevlût Kâhya ailesi Satı tara­ Bu merasim şimdi kalkmıştır. fmdan. Bele sarılan Kayma kuşak : Alaca­ (A) Alacahöyük civarında bulunan ve yetişen höyük’te Elmas bacı tarafmdan yapılmış­ yeşil yapraklı bir nebat olup bilâhara bu yapraklar kırmızılaşır. lardır. (B) Bildiğimiz pancar olmayıp orada yetişen ve Çorap motiflerinden kadın ve erkek­ fakat yine o fasileden olan köklü bir nebattır. lerin başlarına giydikleri terlik : Türkkale (C) Alçiçek veya Alizar denilen kırmızı kök boya otudur. Hisar’dan alınmıştır. TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ 51

DİZİ ÇORAP MOTİFLERİ : Envanter Resim Motifin ismi Köyün adı No. No. Açıklama

Akıtmalıtor Kalınkaya 52 182 Beyaz fot. Alacahan Alacahöyük 2 2 42 113 Alacahan Kalınkaya 7 13 8 16 Almaşakı Alacahöyük 12 29 29 72 Armutdah Alacahöyük 34 93 Aynalı Alacahöyük 5 9 6 11 Baklalı Gıcıh 53 186 Bey. fot. Benekli Gıcılı 44 118 Bıyıklıgül Narlık 17 42 Biber Alacahöyük 2 2 Bülbülgözü Hüseyinova 23 57 Büyükgül Hüseyinova 4 8 Ceylân Gıcılı 43 116 Cilveli Alacahöyük 1 1 Cilveli Alamastı 5 10 Culukburnu Alacahöyük 13 32 Çakmak Alacahöyük 3 5 Çalmasarık Alacahöyük 13 31 Çapraz Karamahmut 4 128 Çehreperi Alacahöyük 24 61 Çekirge Alacahöyük 29 73 Çıtıklıgül Karamahmut 38 105 Çiftegül Gıcılı 16 40 Çiğit Gıcıh 28 70 Çolakayşe Alacahöyük 45 124 Çomarörneği Alacahöyük 14 35 Dal Alacahöyük 39 106 Dallı Alacahöyük 38 102 Dallı Alamastı 20 49 Dallıçorap Karamahmut 39 108 Dallıgül Narlık 18 44 Dallıgül Alacahöyük 39 109 Dalömeği Alacahöyük 19 48 Delikli Türkkalehisar 50 178 Bey. fot. Destere Gıcıh 20 51 Deveboynu Alacahöyük 3 3 13 33 Dolma Karakaya 27 67 Dürzübıyığı Gıcılı 25 64 Eliböğründe Gıcılı 7 18 16 41 Erikgülü Karakaya 29 75 Gelinağlatan Alacahöyük 24 61 Göbekligül Gıcılı 41 112 Gül Alacahöyük 13 33 32 87 Gül Narlık 28 69 Gül Gıcılı 32 83 45 122 Güllü Gıcıh 52 184 Bey. fot. 52 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

Envanter Resim Motifin ismi Köyün adı No. No. Açıklama

Güllü Narlık 47 127 Güllüçorap Alacahöyük 27 68 Güllüçorap Kalınkaya 19 47 Güllüçorap Karamahmut 42 114 Gülörneği Alacahöyük 32 86 Gülpembe Alacahöyük 22 56 Harharömeği Karamahmut 46 125 Harharörneği Hüseyinova 14 34 Halıörneği Gıcıh 15 36 Hürriyetgülü Gıcılı 40 111 İbrik Alacahöyük 11 26 İmatyaprağı İmat 24 60 İstollu Gıcılı 15 37 İtizi Alacahöyük 12 29 İtizi İmat 29 76 Kâkül Alacahöyük 33 89 Karanfil Gıcıh 26 65 Karnıyarık Alacahöyük 12 30 Kâse Gıcılı 32 84 Kavakyaprağı Gıcıh İS 46 Kaymaz Kalınkaya 9 19 Kazayağı Alacahöyük 12 28 Kazayağı Alamastı 29 74 Kediizi Kalınkaya 28 71 Keditırnağı Gıcılı 30 79 Kepenek Gıcıh 16 39 Kesepüskülü Gıcılı 36 98 Kıvrım Kalınkaya 10 25 Kirazlı Alacahöyük 34 95 Kirman Alacahöyük 33 90 Koçboynuzu Alacahöyük 3 7 Koçboynuzu Karamahmut 50 179 Bey. fot. Koyungözü Alacahöyük 43 115 Kuş Gıcılı 30 78 Lâm Gıcıh 34 94 Lâmbalı Gıcılı 38 103 Lâmbalı Alacahöyük 39 107 Mahye Gıcılı 17 43 Maydanozlu Gıcılı 46 126 Mekikli Alacahöyük 10 23 44 119 Minâre Gıcılı 31 82 Muskalı Gıcıh 43 117 48 174 Bey. fot. Navruzgülü Gıcıh 36 99 Ördekli Gıcılı 34 92 Parmaklı Gıcılı 40 110 Pıtırak Kalınkaya 7 Saksılıçiçek Gıcılı 37 100 Sandıklı Alamastı 21 52 Sarhoşsokağı Alacahöyük 22 55 Sekizdenkıvrım (2 dâne) Alacahöyük 3 5 Seksenakıl doksanfikir Gıcılı 53 185 Bey. fot. Selvi Gıcılı 33 91 Sığırsüdüğü Alacahöyük 13 31 Sığırsüdüğü Karakaya 37 101 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ 53

Envanter Resim Motifin ismi Köyün adı Nö. No. Açıklama

Sındıkulpu Alacahöyük 45 123 Sinek Gıcılı 18 45 Sinek Alamastı 32 85 Sivasörneği Alacahöyük 2 4 10 24 Söğütyaprağı Gıcılı 25 63 Sulupıtrak Alacahöyük 6 12 Şalgûlü Karakaya 10 22 Şalputa Alacahöyük 11 26 Şaşırtma Gıcılı 23 58 Şeftâli Gıcılı 31 81 Şiraz Gıcılı 25 62 Taraklı Gıcılı 38 104 Tayyaregülü Gıcılı 35 96 Tekayak Gıcılı 26 66 Terslitor (2 dâne) Kalınkaya 51 180 Bey. fot. 51 181 Bey. fot. Tersdere Alacahöyük 7 14 45 121 Tor Alacahöyük 49 176 Bey. fot. Tor (3 dâne bir arada) Alacahöyük 49 177 Bey. fot. Tor Gıcılı 48 175 Bey. fot. 52 183 Bey. fot. Türkmenküpesi Karamahmut 21 53 Türkmenküpesi Alamastı 21 54 Türkmenküpesi (2 dâne) Kalınkaya 8 15 8 17 Yaprakgülü Alacahöyük 290 50 Yeşilyaprak Gıcılı 33 88 Yünbasma Karamahmut 11 27 Zincirli Gıcılı 15 38

İSİMSİZ ÇORAP MOTİFLERİ :

Gıcılı 35 97 Narlık 9 20 30 77 31 80 44 119 44 120 Türkkalehisar 9 21 24 59

ÇATMA MOTİFLER :

Akıtma Alacahöyük 59 146 Alma Alacahöyük 56 137 Ayak Alacahöyük 66 156 Balıklı Alacahöyük 65 154 67 158 Çapraz Alacahöyük 54 Çatanak Alacahöyük 56 136 Dallı Alacahöyük 55 135 Delimelek Alacahöyük 63 152 66 156 54 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

Envanter Resim Motifin ismi Köyün adı No. No.

Düzpıtırak Alacahöyük 57 140 Elibelinde Alacahöyük 57 142 61 150 Ersin Alacahöyük 55 132 Göz Alacahöyük 57 lğiliki Alacahöyük 56 139 İşleme Alacahöyük 54 129 Kâkül Alacahöyük 55 133 Karnıyarık Alacahöyük 60 148 Kaşıksapı Alacahöyük 57 141 Kilimörneği Alacahöyük 65 155 Kirman Alacahöyük 55 133 Koçboynuzu Alacahöyük 68 159 Koçhisar Alacahöyük 61 149 62 151 Köşeli Alacahöyük 58 144 Likli (2 dâne) Alacahöyük 59 145 49 1b7 Parmaklı Alacahöyük 56 138 Pıtırak Alacahöyük 64 153 66 157 Pıtıraklı Alacahöyük 58 143 Sığırsüdüğü Alacahöyük 55 131 60 148 Sinek Alacahöyük 54 130 Tırmıkdişi Alacahöyük 55 134 Yılanıyası Alacahöyük 55 134 Yıldız Alacahöyük 68 160

PEŞKİR VE ÇARŞAF MOTİFLERİ : Akıtma Alacahöyük 69 161 Akma Alacahöyük 69 164 Almaşakı Alacahöyük 70 167 Elmas Kalmkaya 70 169 Göznakşı Alacahöyük 69 165 Karnıyarık Alacahöyük 69 162 Kilimörneği Alacahöyük 70 166 Kirman Alacahöyük 69 163 Koçboynuzu Alacahöyük 71 173 Sındıkulpu Alacahöyük 70 168 Sineklinakış Alacahöyük 70 171 Şekerpâre Alacahöyük 71 172 Yıldızlı Alacahöyük 70 170 Zehra örnek

Res. 3 — Deveboynu - A. H. No. 3 55 Zehra önder

Res. 4 — Sivas örneği - A.H. No. 2 Res. 5 — Çakmak Sekizden kıvrım A.H. No. 3

Res. 10 — Çilveli - A. No. 5. Res. 11 — Aynalı-A.H. No. 6. 56 Zehra önder

Res. 16 — Alacahan - ka. k. No. 8. Res. 17 — Türkmen Güpesi kak. No. 8

II

1 * 1 I I I İl* I Res. 18 — Eliböğründe G. No. 7. 57 Zehra önder

Res. 23 — Mekikli A. H. No. 10. Res. 24 — Sivas Örneği A. H. No. 10.

Res. 25 — Kıvrım - ka.k. No. 10. Res. 26 — Şalputa A. H. No. 11.

58 Res. 27 — Yün basma - K. M. No. 11. Res. 28 — Kazayağı - A. H. No. 12.

Res. 29 — Almaşakı - A. H. No. 12. Res. 30 — Karnıyarık - A. H. NO. 12.

Res. 32 — Culuk burnu - A. H. No. 13.

t-f '■i-'*'* -+'f> i-f -*•*•* **-"**-*• t*.? •+ + ** -t > +

it----1----

Res. 33 — Deveboynu Gül - A. H. No. 13. Res. 34 — Harharömeği - Hüseyinova No. 14.

59 Zehra önder

m m-* ^ & '«İ. - î

Res. 35 — Çamarörneği - A H . No. 14. Res. 36 — Hah örneği - G. No. 15. t ’*4-4.++'V'V-t l'ft+'fitt'M-*-♦■** iV * ^ ^ * J * i-i* *•■*-#•«••*• *-»3 ¡Ifrt V-Vİrt-tt-H Ki*'***'* + *■ -- a<-* n•* ■*■ - mf •* uflL*' «N- + -+■+■ -t-t ...... ınfa»-t--t-1 ^ ■ J ■

*>+v+w_ PÇSTSV ssgs►Tl j W r ^

nv-W Î.'ÎW **r^îV ^'35^? Res. 37 — Istollu - G. No. 15. Res. 38 - Zincirli - G. NO. 15.

Res. 39 — Kepenek - G. No Res. 40 — Çiftegül - G. No. 16.

60 Zehra önder

-+ ı- + +++ frAi*L\.T +•?•*■* t*ı ±s5ıi+*

r^ ^ T İ-4"1

'* & + * * & '-i-f-t— •*-1- f- İK-t ? m WV + ^ 1 Res. 42 — Bıyıklıgül - Narlık No. 17. Res. 41 — Eliböğründe G. No. 16. £« V + * î f* î VVVv\t i Lr^junfejuı

■ * «i

iîiÎÎ^±±£±ut Um ____ ı^auı ıra n ır Res. 43 — Mahya - G. N. 17. Res. 44 — Dallıgül - No. 18.

Res. 45 1 Sinek - G. No. 18. Res. 46 - Kavak yaprağı - G. No. 18.

Res. 48 — Dalömeği A. H. No. 19.

61 Zehra önder

Res. 49 — Dallı - H. No. 20. Res. 50 — Yaprakgülü - A.H. No. 20.

-t •** *-t-»-1 - + '~İm t-A+k

Res. 51 — Destere - G. No. 20. Res. 52 — Sandıklı - A. No. 21.

Res. 54— Türkmenküpesi - A. No. 21. Res. 55 — Sarhoş sokağı A. H. No. 22.

62 Res. 56 — Gülpembe - A. H. No. 22.

Res. 61 — Çehreperi - A. H. No. 24. Res. 62 — Şiraz - G. No. 25. İ ■»“> *WVj

++ 4 +4Vf t V 4 t _ t n « w

tVV: ¿4 -V+VÎ+ “V ıjv *

+ H - + H - Y 4 ^ + ~f. H ~f "t + + -f -t

Res. 63 — Söğüt yaprağı - G. No. 25. Res. 64 — Dürzübıyığı - G. No. 25. 63 Zehra Önder

v-t- -t -t--v -f-n ■ ■ ■H-t-kv-tf t-'*-k'+-+♦'fi + *+-fc *** V -f-t «**"*'Hi *-V i" '

-t-f -+'+7. |C•+ T , •t Î-f +V+3 ■+ + •*.-ir t-* ■rı-f-t* S- + -++ + 9 ■+_ + +-V + f /■ t C t U t t iri n n r - f c . - t m m Res. 65 — Karanfil - G. No. 26. Res. 66 — Tekayak - G. Res. 67 — Dolma - ka. k. No. 27. No. 26.

Res. 68 — Güllüçorap - A. H. No. 27. Res. 69 — Gül - No. No. 28.

Res. 70 — Çiğit - G. No. 28. Res. 71 — Kedi izi ka. k. No. 28.

Res. 72 — Almaşakı - A. H. No. 29. Res. 73 — Çekirge - A. H. No. 29. 64 £ehra önder

Res. 76 — Hizi-im No. 29 Res. 77— ?.... No. 30.

65 Zehra önder

Res. 84 — Kâse - G. No. 32. Res. 85 — Sinek - A. No. 32.

Res. 86 Gülörneği - A. H. No. 32. Res. 87 Gül - A. H. No. 32.

Res. 88 — Yeşilyaprak - G. No. 33

66 Zehra Önder

Res. 90 — Kirman - A. H. No. 33. Res. 91 — Selvi - G. No. 33.

Res. 93 — Armutdalı - A. H. No. 34.

+ + + + + •* + + * Res. 92 — Ördekli - G. No. 34.

Res. 95 — Kirazlı - A. H. No. 34.

Res. 94 — Lam - G. No. 34.

Res. 97 — ?.... G. No. 35. Res. 96 — Teyyare gülü. G - No. 35. 67 Zehra önder

Res. 98 — Kesepüskülü - G. No. 36. Res. 99 — Navrazgölü - G. No. 36.

Res. 102 — Dallı - A.H. No. 38. Res. 104 — Taraklı - G. No. 38.

68 Zjıhra önder

Res. 105 — Çıtıklı gül - K. m. No. 38. Res. 106 — Dal - A. H. No. 39.

Res. 108 — Dallıçorap - K. m. No. 39.

Res. 110 — Parmaklı - G. No. 40. Res. 111 — Hürriyet gülü - G. No. 40.

69 70 r’>>W önder Zehra e. 1 Gülçrp-k m No 42. o. N m. k. - üllüçorap G — 114 Res. e. 1 Msaı-G 6 N. 43. No. 6. G. - Muskalı 117— Res. uı e ı ı u m m n e. 1 — ynöü A H No 43. o. N H. A. - oyungözü K — 115 Res. Res. 119 — Mekikli - A. H. No. 44 No. H. A. - Mekikli 119 — Res.

A e. 1 — eel - N. 44. . N . G - Benekli — 118 Res. e. 1 Cyâ -G. . 43. o. N . G - Ceylân — 116 Res. 1 r f l J j U d /

r ♦ ♦ r r rc rc r r M >*ı t u r Z ehra önder

Res. 121 — Testere - A. H. No. 45.

Res. 120 - ? ___ N o. 44. Res. 122 — Gül - G. No. 45.

Res. 125 — Harhar örneği - K. m. No. 46. Res. 126 — Maydonozlu - G. No. 46.

71 Zehra Önder

Res.

W*İ «U* iSİ n i ggmr M Res. 129 — İşleme - A. H. No. 54.

Res. 130 — Sinek - A. H. No. 54. Res. 131 — Sığırsüdüğü - A. H. No. 55.

Res. 136 — Çatanak - A. N. No. 56. Res. 137 — Alma - A. H. No. 56. 72 Zehra Önder

Res. 138 — P arm aklı - A. H . N o. 56. Res. 139 - İgiliki - A. H. No. 56.

Res. 142 —• Elibelinde — A. H. No. 57. Res. 143 — Pıtıraklı A. H. No. 58.

Res. 146 — Akıtma - A. H. No. 59. Res. 147 — Likli - A. H. No. 59. Akıtma - A. H.

73 Zehra önder

Res. 152 — JDelimelek - A. H. No. 63.

Res. 153 — Pıtırak - A. H. No. 64. Res. 154 — Balıklı - A. H. No. 65.

74 Zehra önder

Res. 155 — Kilimörneği - A. H. No. 65. Res. 156 — Delimelek A. H. Ayak - A. H. No. 66.

Res. 159 — Koçboynuzu - A. H. No. 68. Res. 160 — Yıldız - A. H. No. 68.

Res. 161 — Akıtma - A. H. No. 69. Res. 162 — Karnıyarık - A. H. No. 69.

75 Zehra önder

■ ■ tîîijjin K tiA ti- r * % + & * £ ■ Res. 164 — Akma - A. H. No. 69.

Res. 163 — Kirman - A. H. No. 69.

Res. 165 — Göznakışı - A. H. No. 69.

aza ehb ITTE Res. 167 — Almaşakı - A. H. No. 70. sos |SL-fW»‘»,4-1 *'*•'*»•* -v V b < |> 4 ¿ti + -*-*-»• + -t- f * i + 4. t- t- V 'i, AV\-~4 -+ 4 >■■ m i- »- *■*. r rj+4 -V+ -4 i i 4* -V- L^l'4-f 4 4-4-- L * *■ -V * . . . * 4 4 - 4 4 . 4 - 4- 4 4 -V- 4 4 .

-iU'.f *-> /-1 - => + + 1- lî^Aî;

Res. 169 — Elmas - Ka. k. No. 70. Res. 168 — Sındıkulpu - A. H. No. 70.

76 Zehra önder

Res. 170 — Yıldızlı-A.H. No. 70. Res. 171 — Sineklinakış - A.H. No. 70.

Res. 172 — Şekerpara - A.H. No. 71. Res. 173 — Koçboynuzu - A.H. No. 71.

Res. 174 — Muskalı - G. No. 48. Res. 175 — Tor - G. N. 48.

77 %ehra önder

Res. 178 — Delikli - T. K. No. 50. Res. 179 — Koçboynuzu - K. M. No. 50.

Res. 180 — Tersli tor - ka. k. No. 51. Res. 181 — Terslitor - ka. k. No. 51.

78 Z«hra önder

Res. 182 — Akıtmalıtor - ka. k. No. 52.

Res. 185 — Seksenakıl doksan fikir - G. No. 53 Res. 186 — Baklalı - G. No. 53.

79

13- YÜZYIL KONYASINDA BÎR CAMİ GRUBUNUN PLÂN TİPİ VE “ SON CEMAAT YERİ”

MURAT KATOĞLU

Tek kubbeli ve son cemaat yeri bulu­ yerleştirilmiş bir “giriş hol” ünden mey­ nan küçük cami veya mescitlerin Anadolu dana geliyorlardı3. Kendi aralarında bir Türk Sanatı Tarihi araştırıcıları tarafmdan kaç gruba ayırabileceğimiz bu yapıların 14. yüzyıldan itibaren görülmeye başladık­ Konya dışında da benzerleri olmalıydı. He ları kabul edilmiştirx. Esas olarak bu tip men Konya yakınlarında Akşehirde Aya- camiler, kare teşkil eden dört duvar ile, sofya, Güdük Minare, Eminüddin Yusuf bu mekâm örten bir kubbe ve son cemaat (Altın Kalem) ve daha başka mescitler ile 4 yerinden ibarettir2. Bazen bir minare de Alanyadaki Akcebe Sultan mescit ve tür­ bulunur. Bu üç mimarî unsurdan bilhassa besi konumuzu ilgilendiren yapılardır5. son cemaat yerinin 14. yüzyılda, yani Bey­ Konya da ise Sırçalı, Hoca Haşan, Zem- likler Devri ile cami mimarimize girmiş burî, Hacı Ferruh (Taş Cami, Akçegiz- olduğunda, sanat tarihçileri anlaşma ha­ lenmez), Aksinne Dibekli, Beşarebey, Kü­ lindedir. Ancak, son yıllarda Konyadaki çük Karatay, Beyhekim, Tahir ile Zühre çalışmalarımız sırasında bazı küçük cami­ ve daha bir çok mescidi sayabiliriz. Bütün ler dikkatimizi çekti. Bunlarm çoğu üze­ bunlar müstakil yapılardır. Ayrıca, çok rinde fazla durulmamış, Konya'nın diğer önemli iki eser olarak birer yapı grubu muhteşem eserleri arasmda adeta unutul­ içinde yer alan Konya’nın İnce Minareli muş yapılardı. Selçuklu devrinden olan bu Medrese mescidiyle, Akşehir’in Taş Med­ mütevazi görünüşlü yapıların bir kısmı rese (Sahip Atâ) mescitlerini sayabiliriz. bakımsızlıktan; bazıları da bilgisizce yapı­ Bunlardan bir kısmının tarihleri kesin ola­ lan onarımlar sonucu şekillerini kısmen rak bilinmemekle beraber, 13. yüzyıla ait kaybetmişlerdi. Buna rağmen binalar, ilk yapı şekilleri hakkında tatmin edici fikir 3 Bu kısımlara, şimdilik “giriş holü” de diyebili­ lere varmamızı sağhyan özelliklerini de riz; M. Önder, “dehliz” tabirini kullanıyor; Mevlâna muhafaza etmişlerdi. Bunlar yukarda bah­ Şehri KONYA s. 98, 101, 102, 112 ... Konya 1962... t. Hakkı Konyah ise doğrudan doğruya “son ce­ settiğimiz, Beylikler devrindeki camileri maat yeri” diyor: Konyalı, İ. H., Nasreddin Ho- hatırlatır bir plân üzerine; kare, kubbeli ca’nın Şehri AKŞEHİR, s. 304, 314, 345 ve Konya bir mekânla, kapının bulunduğu tarafa Tarihi, s. 328, 354, 397, 524 ... Konya 1964. Sarre, Akşehir Taş Medrese ve Beyhekim Mescidi için son cemaat yeri deyimini kullanıyor : Reise in klenasien, 1 fVulzinger, Kari, Das Islamische Milâs (ayrı s. 21 Berlin 1896; Seldchakishe kleinekunst s. 32-33 basım) s. 162, Berlin 1935 ... Diez, E. - O. Aslanapa- Leipzig 1909. M. Koman, Karaman Devri Sanatı, s. 198 İst., 1950... Diez, E., - O; Aslanapa, Türk Sanatı s. İst., 1955 4 Konyalı, 1. H., Akşehir s. 314, 344, 345. Yetkin, S. Kemal, İslâm Mimarisi s. Ankara 1959 5 Riefstahl, R., Turkish İsmamic Architecture of Erdmann Kurt; XIII. yy. Anadolu Camileri Birinci Southwestern Anatolia, s. 56, London 1931. Kon­ Türk S. Kongresi Sayfa 150. Kuran, Aptullah, İlk D e­ yalI, 1. H., Alanya (Tarihi Turistik Klavuz) s. 287 vir Osmanlı Mimarisinde Cami Ankara 1964. 1st., 1946 ... Rice, D. Storm-Setton Lloyd, A lanya 2 Kuran, A. aynı eser s. 3. (Alâiyya) s. 30 London 1958. 82 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

oldukları kabul ediliyor6. Adı geçen mes­ lündeki kapıyla geçilir. Pencere ve kapılan citlerin hepsinin önlerinde birer “giriş çeşitli değişikliklere uğramıştır. hol” ü; bizim değerlendirmemize göre, Bina vakfiyesine göre, 646 H. (1248 “son cemaat yeri” vardır. Ancak bu bö­ M.) yıhnda Celâleddin Karatay’m kardeşi lümlerin gerek mimarî, gerek fonksiyon Kemaleddin Rumtaş tarafmdan yaptırıl­ larında çeşitli şekilleri hattâ anlamları ol­ mıştır 10 *. malıdır ve zamanın akışı içinde, pek tabii- 3. Erdemşah (Kalecerp) Mescidi. dirki bu şekil ve anlamlar da değişmelere Küçük Karatay ve Beşarebey mescit­ uğramıştır. Bu hususlar ilerde tekrar dön­ lerinin plânında, tonozlu giriş holü (ki mek üzere, bırakıp, benzer yapıları grup­ bugün yıkılmıştır ve ahşap örtülüdür) olan lar halinde tophyarak bazıları üzerinde tek kubbeli bir mescittir. Kubbesi dışar­ duralım. dan ve içerden sıvalıdır. 617 H. (1220 M. A) 1. Beşarebey (Ferhutıiye) Mescidi yıhnda yapılmıştır11. Kare plânh kubbeli bir mescittir. Ku­ B) 1. Hacı Ferruh (Taş Cami, Akçe- zeyinde tamamiyle kapalı bir “giriş holü” gizlenmez) Mescidi (Res. 2, 3, 4, 5). vardır. Bugün ahşap kaph olan bu kısmın Birçok isimlerle anılan bu mescit, üzeri eskiden tonozluymuş7. Kuzeydeki Konya’nın üzerinde az durulmuş eserle­ kapıdan “giriş holü” ne, oradan da kub­ rinden biridir. Kesme taştan yapılmıştır- beli mabet kısınma geçilir. Plân tipi bakı­ Tek kubbeli Selçuklu devri mescitlerin- mından Karatay Mescidiyle aynı karak­ dendir. Kubbesi yıkılmış, yerine ahşap ta­ terdedir. (Plân: 1, 2) Yapı, devrinde çini­ van yapılmıştır. Doğudaki cümle kapı­ lerle kaplıydı. Bunu, bugünkü izlerinden sıyla giriş holü dediğimiz “son cemaat anlıyoruz. yeri” ne, oradan da ikinci bir kapıyla mes­ Kapı üzerinde bir kitabesi vardır Dört cide geçirli12 *. Plân, bu tonozlu “son ce- satırh sülüs kitabede, mescidin 613 H- (1213 M.) yılında Emir-i Ahur Zeyneddin Eski Malatyada Ulu Cami (Resim: 22), Harput da Alaca Mescit (Arap Baba türbesi) - Resim için: Sun- Beşare Bey tarafmdan yaptırıldığı yazılı­ guroğlu, İshak, Harput Yollarında s. 312 İst., 1958) dır8. Bu tarih bizim için önemlidir. kubbeleri bu tarzın örneklerindendir; Konya ve Ak- 2. Küçük Karatay Mescidi (Resim 1)- şehirdeki tek kubbeli mescitlerin hemen hepsinin kub­ Bu mescitte yine kare ve üzeri kub­ beleri de böyledir. beli bir kısımla önündeki tonozlu bölüm­ 10 M. Ferit-M. Mesut, Cemaleddin Karatay ile Kardeşlerinin Hayatı ve Eserleri, s. 64 Konya 1940. den meydana gelmiştir. (Plân: 2) Kuzey­ 11 1. H akkı Konyalı, Konya Tarihi, s. 354. deki kapı sonradan örülmüştür. Gövde 12 Her iki kapı da süslüdür. Cümle kapısı bir taş, kubbe tuğladır9. Mescide, giriş ho­ “tak kapı” gibidir. Ancak çıkıntı yapmaz. Girişin ba­ sık kemeriyle portal nişini, çevreliyen sağır kemer ara­ 6 Önder, Mehmet, (Mevlâna Şehri) Konya s. 98, sında, kademeli stalâktik dolguları yer ahyor. Nişin 101, 102, 112, 114, 157 ... Konyalı, İ. H., K onya T a­ sağ ve soluna birer mihrabiye yerleştirilmiştir. Stalâk- rihi s. 329, 333, 517, 518. titler oldukça “arkaik” bir görünüştedir. Bu sistemiyle 7 M. Önder, aynı eser s. 102. kapı, Amasyadaki Halifet Gazi Türbesi, Niğdedeki 8 M. önder, aynı eser s. 101, 610 H. tarihini veri­ Alâaddin (Beşare Bey) camiinin stalâktik nişleriyle yor; î. H. Konyalı ise 616 H. tarihinde yapıldığını söy­ benzerlik gösterir. (Resim için: A. Gabriel, M onu- lüyor; Konya tarihi s. 327. ments Turc D’Anatolie, I cilt Pl. XXXV, ve H cilt 9 Bu mescitlerin güzel taraflarından biri de, kub­ Pl. XIV Paris 1931-1934) Nişi çerçeveliyen geometrik belerinin içerden tuğlayla muhtelif şekillerde süslen­ kabartmalar da erken devir üslûbundadırlar ve mese­ meleridir. Malzeme hem fonksiyon, hem dekoratif lâ Kayserideki Çifte Medrese’nin portal dekorasyo­ bakımdan değerlendirilmiştir. Bu çeşit tuğla kubbeler nuyla aynı anlayıştadırlar. (Resim için: Gabriel, cilt Selçuklu çağı eserlerinde sık sık görülür ... Çoğu I Pl. XVIII). zaman ortada bir çini rozet yer alır. Bu rozetin çevre­ Alttan merkezî yıldızlardan yayılan geometrik sinde tuğlalar zik zak olarak iç içe sıralanırlar. Bu zik şekiller halinde başlıyan bu kabartmalar, biraz yukar­ zak şeklinde dizilmiş tuğla sıralarıyla çeşitli şekiller da nispeten dolgun bir hal alarak devam ederler. En teşkil edilmiştir. Konyada Beyhekim, Tahir ile Zühre, dışta iki kademeli, sonraki tarihlerde görülen “nar Sırçalı mescitler ile, Sahip Atâ türbesi; Akşehirde Kü çiçeği” dediğimiz motifleri hazırlayan “zik-zak” h bir çük Ayasofya, (Resim: 21) Taş Medrese mescitleri; çerçeve vardır. Kapının iki yanında, üzerlerinde sağır 13. YÜZYIL KONYASINDA BİR CAMİ 83 maat yeri” ile, kubbeli kare kısımdan iba­ d ı14. (Son cemaat yerinin iki yan kemer rettir. (Plân: 3) İlk gruptaki yapılardan, ayaklarında Selçuklu tarzı kakma çinile­ giriş holü ile mescit arasmdaki pencereler rin kalıntıları gözüküyor). Duvarları kır­ sebebiyle ayrılır. ma taştır. Kubbe tuğladır ve dışardan Kitadesine göre 612 H. (1215 M.) yı sıvanmıştır15 16. Bu mescidin minaresi de lmda yapılmıştır13. vardır. Kuzey - doğu köşesindeki bu mi­ 2. Aksime Dibekli Mescidi nare, son cemaat yerini yandan kapatan bir çıkmtı yapar. Bu kısım öbür taraftan Plâm, yukarda da belirttiğimiz, tek da duvarla kapatılmıştır. (Plân: 5) Bu kubbeli, giriş holü tonozlu ve kapah Sel­ plân tipiyle bilhassa bu grup içinde topla­ çuklu camileri tipindedir. Giriş holü pen­ dığımız Hoca Haşan ve Zemburî mescit­ cerelerle mescide bağhdır. Bu bakımdan leriyle büyük yakınlık gösterir. (Plân: 6-7). Hacı Ferruh mescidine benzer. (Plân: 4) Kubbesi dışardan sıvanmış olup, bakım­ Kitabesi yoktur. Ancak yapı tarzı, sız bir durumdadır. Kitabesi yoktur ve mescidin 13. yüzyılın ikinci yarısmda ya­ tarihi bilinmemekle beraber, yapı tarzı pılmış olduğunu gösteriyor. (Bak: 15). binanın 13. yüzyıla ait olduğunu gösteriyor 2. Zemburî Mescidi (Resim: 11, 12). C) 1. Sır çalı Mescit (Resim: 6, 7, 8, Selçuklu devrinin kare plânh, kub­ 9, 10). beli mescitlerindendir. Muhtemelen iki Kare plânh, kubbeli bir yapıdır. Do­ ayağa oturan tonozlu son cemaat yeri, yı­ ğusunda, muhteüf genişlikte üç sivri keme­ 14 Mescit, son yıllarda bu esasa göre onarıldı. rinin iki ayağa ve yanlarda duvarlara otur­ 1964 yılında minaresi de yeniden yapıldı. duğu anlaşılan tonozlu bir kısım (ki artık 16 Sırçah mescit tezyinatıyla göze çarpan bir ya­ buraya “son cemaat yeri” diyebiliriz) var- pıdır. Son cemaat yerinin pencere üstlerinde, revak kemerlerinde; içerde mihrabında çini, kubbesinde çini kemerler bulunan birer pencere yer alıyor ... Mesci­ ve tuğla Selçuklu sanatını bütün güzelliğini gösterir din sanat değeri yüksek unsurlarından biri de taş bir şekilde kullanılmıştır. Çini mihrabı devrinin en mihrabıdır. Zengin bir şekilde süslenmiştir. En dışta güzel örneklerindendir. Bütün kıble duvarma yayılan geometrik, geniş bir bordür görülüyor. Mihrap girin­ bir çini kaide üzerinde yükselir. Mihrap nişini beş bor­ tisi, iç içe iki nişten meydana gelir. İkisi de stalâktitli dür kuşatır. Dıştan ilk ikisi incedir ve geometrik süs­ olan bu nişleri ayrı ayrı motiflerle süslenmiş birer sivri lüdür. Üçüncüsü beyaz alçı zemin üzerinde firuze ve kemer çevirir. Üst kemer ile dış bordür arasmda birer patlıcan moruyla örülmüş “palmet” motiflerinin bor- kabara bulunur. Tezyinat yine portal dekorasyonu dürüdür. Dördüncüsü ise, en geniş yeri kaplar ve en üslûbundadır. güzel olanıdır ... Kobalt mavisi yazı altında yer alan Selçuklu Anadolusunda böyle çift nişti mihrap­ palmet ve dallar bordüre adeta kademeli bir görünüş, lar vardır ... Taş olarak Niğdede Alâaddin (Beşare bir derinlik havası verirler. İç bordür, üçüncüye ben- Bey), Kayseri-Develi Ulu (Sivasî Hatun), camileriyle, ziyen bitkisel tezyinathdır. Mihrap hücresinin kenar “değişik bir yapı grubu” olmasına rağmen” Kayseri- sütunceleri “zar başlık” İldir. Hücrenin plânı, çini Sivas yolunda Tuzhisar Sultan Ham’nın köşk mesci­ mihrapların çoğunda olduğu gibi dikdörtgendir. (Çini dinde; alçı-çini olarak Vandaki Ulu Cami mihrapla­ mihraplar içinde bu şekle uymayan tek örnek, Harput rında bu tip görülüyor ... (Niğde için resim: Gabriel, da Alaca mescit mihrabıdır ve çokgene tamamlanabi­ aynı eser Pl. XXXVI., Sultan Ham için: Erdmann, lir bir plâna sahiptir). Mihrap hücresi firuze ve patlı­ K., Anatolischen Karavansaray 13. Jahrhunderts, vo­ can moru çinilerin meydana getirdiği geometrik şekil­ lüme I Abb. 154 ...)... Van Ulu Camii için: Bach- lerle süslü bir yüzey halindedir. Kenar sütuncelerinin mann, W., Kirchen und Moscheen Armenien und başhkları hizasından yedi sıra stalâktit yükselir. Sta- Kurdistan Taf. 62. Leipzig 1913. lâktit hücreleri alçı üzerine kakma çeşitli şekilleri olan Hacı Ferruh mescidi dekoratif değerleri bakı­ geometrik çini parçalarının kompozisyonlarıyla göste­ mından ilgi çekicidir. Erken Selçuk taş plâstiğini yan­ rişli bir tarzda süslenmiştir. Stalâktit nişinin yanların­ sıtan önemli bir yapıdır. Konyada bu devir Selçuk taş daki üçgen silmeler de geometrik tezyinathdır. Mihra­ işçiliğini bu kadar iyi gösteren, diğer bölgelerle ve Kon­ bın kitabesi yoktur. Ancak yine Konyadaki Sahip Atâ ya'nın gelişmiş “momümental” eserleriyle mukayese mescidinin mihrabıyla yakınlık gösterir. Bu mihraba yapmamızı sağhyan bina yoktur. Bu da yapının bir nazaran süs motifleri, yazı karakteri daha da geliş­ başka önemli yanıdır. miştir. Bunları göz önünde tutarak mescidin ve mihra­ 18 M. önder, aynı eser, s. 97, 98 ... I. Hakkı bın, 1260 yıllarından sonra yapılmış olabileceğini dü­ Konyalı, Konya T., s. 364. şünebiliriz. 84 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

kılmış olup, son yıllarda kısmen değişe­ Yapının tarihi kesinlikle bilineme­ rek yenilenmiştir. Son cemaat yeri batı­ mektedir. M. önder, 13. yüzyıl başlarına sında üstü yıkık minaresi vardır. Bu kısım, ait kabul ediyor... N. Elgin ise 12. yüzyıl sol taraftan da duvarla örtülmüştür. (Plân: sonuna tarihliyor. Tam bir tarih verme­ 6) Plânı yukarda da belirttiğimiz gibi Sır- nin zor olduğu bu bina için biz hiç değilse çalı ve Hoca Haşan mescitlerinin hemen 13. yüzyılın ikinci yarısını düşünüyoruz19. aynıdır. Gerek mescit, gerek minare tuğ­ 4. İnce Minareli Medrese Mescidi. ladır. Minarenin uzunca tutulmuş sekiz­ gen bir kaidesi vardır. Gövde bunun üs Bugün yıkılmış olan bu mescidin de kare plânlı ve kubbeli bir yapı olduğunu tünde silindrik olarak yükselir. biliyoruz20. Medresenin bitişğindeydi ve 3. Hoca Hasarı Mescidi (Resim: 13, girişte iki kemerli, bizim son cemaat yeri 14). olarak değerlendirdiğimiz bir kısmı vardı. Yine Selçuklu çağından olduğu söy­ Mescidin doğusunda bulunan bu kısım, lenen bu cami16, plân bakımından, Sırçalı güneyden minare; kuzeyden duvarla sınır­ ve Zemburî mescitlerine benzer. (Plân: 7) landırılmıştı. Biz bu yapıyı da (C) grubu Minare son cemaat yerini doğudan kapa­ mescitleri içinde mütalea ediyoruz. tır. Bugün ahşap olan son cemaat yeri ta­ 5. Akşehirde Taş Medrese Mescidi vam, devrinde tonozluydu17. Buradan, (Sahip Atâ). sola kaymış kapı ile mabede giriliyor. Mes­ cit tuğladan yapılmıştır. Minarenin kaide Bu yapının 1250 M. yılında Sahip kısmında devşirme taşlar da kullanılmış­ Atâ Fahreddin Âli tarafından yaptırıldı­ tır. Kubbe, zik - zak biçimde dizilmiş ğını biliyoruz. Banisinin adım taşıyan kül- tuğla sıralarından meydana geliyor. Sel­ liyenin içinde yer alıyor. Biz, înce Mina­ çuklu devri kubbeleri özelliğinde olup, reli Medrese mescidinde olduğu gibi, bu duvarlarm içine gömülmüş bir şekilde, eseri de (C) grubu yapıları içine alıyoruz. kasnaksız olarak yapılmıştır18. Mescit, yine kare bir plân üzerine ya­ pılmıştır. Dıştan sıvalı bir tuğla kubbe bu 18 M. önder, aynı eser, s. 114 m. Elgin, Necati, mekâm örter. Batı tarafta devşirme sütu­ Konya’da Hoca Haşan Camii Üzerine, Anıt dergisi sayı 31 s. 18-20 Konya 1964 ... 1. Hakkı Konyalı, na oturan, iki sivri kemerli, tonozlu bir Konya T., s. 397-400, 13. yüzyıl başlarından olması ihtimali üzerinde duruyor. rini taşımaktadır. Stalâktit hücrelerinin ilkel görünü­ şüne karşı, çift şerefeli minaresi, yapının 13. yüzyılın 17 Hoca Haşan camiinin en önemli kısımların­ ilk yarısında yapılamıyacağmı gösteren bir husus olma­ dan biri, Anadolu için tek olan minaresidir. Kısmen lıdır. Kesin bir iddia olmamakla beraber, 13. yüzyılın yıkılmıştır ve değişik bir plândadır. (Plân 7) Formu ilk yansında iki şerefeli minarelere rastlamıyoruz. Ne- İrandaki bazı türbeleri, bilhassa Gurgandaki kümbet-i tekim, tarihi kati olarak bilinen en eski çift şerefeli mi­ Kâbus’u hatırlatıyor. Anlaşıldığına göre iki şerefeliy- nare, Akşehirdeki Taş Medrese ait olandır. (1251 M.) miş. Bugün durmakta olan şerefesinden yukarı doğru Eserin banisi Sahip Ata’nın Konyadaki İnce Minareli devam eden merdiven, bunu anlatmaktadır. Birinci Medresesindeki de hemen bunun arkasından gelen ikin­ şerefeye kadar olan kısım köşeli-dilimli; ikinci gövde ci örnektir. Taş medrese minaresinin dahi, (yukarda ise yivlidir. İkinci gövdeye ait bu yivli kalıntılar da, da belirttiğimiz gibi) mescide bağlanışı oldukça anor­ minarenin ikinci bir şerefesi olduğuna tanıklık edi­ mal bir durum gösterir. İkinci şerefesinin sonradan yor ... Şerefe altı stalâktitleri çinilidir. Fakat pek azı yapılmış olması ihtimali üzerinde durduksa da, içer­ günümüze kadar kalabilmiştir. Minarenin asıl önemli den yukarı doğru yükselen çekirdek kısmmda herhan­ tarafı iki şerefeli oluşudur. Hoca Haşan böylece Kon- gi bir yapı değişikliğine rasthyamadık ... Minare’nin yadaki bu tip minarelerin üçüncüsü oluyor ... İnce bütünüyle sonradan yapılmış olması ihtimali üzerinde Minareli medrese mescidi minaresinin çift şerefeli ol­ de durulamaz mı?) Bundan sonrakilerinin sayısı ise duğu biliniyordu. Yine Konyadaki Hatuniye mescidi Osmanlı devrine, 15. yüzyıla kadar, (hattâ 16) pek faz­ minaresinin de iki şerefesi bulunduğunu Ord. Prof. la değildir. Binanın “arkaik” görünüşünü, belki de Dr. Süheyl Ünver tesbit etmişti. (S. Ünver, K onya’­ mütevazi bir bütçeyle, mahalli ustalar tarafından ya­ da İkinci Çift Şerefeli Minare, Konya Mecmuası, pılmış, bir “mahalle mescidi” olmasma bağlıyabiliriz. sayı 105-107, Konya 1947). 18 Eser, yer yer pek arkaik bir görünüşteyse de 20 Arseven, C. E., aynı eser s. 126 şekil 243 I. bazı kısımları da tam aksine daha geç devirlerin izle- cilt, 2. fasikül. 13. YÜZYIL KONYASINDA BİR CAMİ 85 kısım vardır21. (Plân: 8) Yine son cemaat eserin Selçuklu çağma ait olduğunu gös­ yeri diyebileceğimiz bu kısım kuzeyde mi­ teriyor. nare, güneyde külliyenin duvarıyla sınır­ 2. Tahir ile Zühre Mescidi (Resim: 15, landırılmıştır. Taş bir kaideye oturan si- 16, 17, 18, 19, 20). lindrik minaresi iki şerefelidir. Minarenin bağlanışı, mescidin inşaasından sonra ya­ Eser, mescit, türbe ve tonozlu bir giriş pıldığı intibaını uyandırmaktadır. Bina, di­ kısmından meydana gelmiştir. (Plân: 10) ğer müstakil yapılara nazaran, ince Mina­ Esas olarak yine kare plânlı, kubbeli mes­ reli medrese mescidine daha çok benzer. citlerdendir. Doğu tarafına tuğla kubbeli D) 1. Bey hekim Mescidi bir türbe ve tonozlu bir giriş kısmı eklen­ Bu da tek kubbeli bir mescit olmakla miştir. Bu tonoz sağlamdır ve sırçah med­ beraber, namaz kılınan asıl mescit kısmı rese türbesinin tonozunun hemen hemen dikdörtgen bir alana oturuyor. (Plân: 9) aynıdır, sırlı tuğladan yapılmıştır. Bugün Buna rağmen konumuzu teşkil eden eser­ dışarda bulunan çini-tuğla kapı, aslmda ler araşma alıyoruz. Yine, doğusunda ana mescide ait olmalıdır. Sonradan dışarı alın­ binaya eklenmiş parçalar vardır. Burada dığı anlaşılıyor. Bu giriş kısmında bir de farklı olarak, diğer eserlerdeki giriş holü­ çinialçı mihrap kalıntısı (türbe duvarı üze­ nün üçe ayrıldığını görüyoruz. Ortadaki rinde) bulunuyor. O zaman buraya yazhk kapıdan yine bir hole girilir. Sağda, ese­ gözüyle bakamaz, yahut son cemaat yeri rin banisi Beyhekim’in türbesi yer alıyor. olarak düşünemez miyiz? Aşağıda “Akce- Soldaki odanın binanın idarecilerine ait be Sultan” mescidini işlerken, bu konuya olması muhtemeldir. Bugün ahşap örtülü tekrar döneceğiz. olan bu kısımların devrinde tonozlu ol­ duğunu biliyoruz22. Mescide, giriş holünün Mescit muhakkak ki 13. yüzyıl yapı­ ortasındaki kapıdan geçiliyor. F. Sarre sıdır Mimarî şekli bunu göstermekte­ burayı son cemaat yeri olarak isimlendi­ dir26. M. Önder ve 1. H. Konyalı da ese- riyor 23. Bu eserin Kitabesi yoktur. Ancak ba­ 26 Bina taş ve tuğladandır. Kubbeye Selçuk tarzı nisinin yaşadığı tarih biliniyor24. Zaten üçgenlerle geçiliyor. Tuğla kubbesi 'yukarda bahsetti­ yapı şekli duvarlardan kubbeye geçerken ğimiz özelliktedir. (Bak: 9) Eserin önemli kısımların­ dan biri de alt kısmı yıkılmış olan mihrabıdır. Bu, em­ kullanılan üçgenler, tuğla kubbesi, duvar­ sallerinden oldukça farklı bir mihraptır. Alçı, çininin larının ve mihrabının çini tezyinatı25 da yanmda aynı değerde tezyini bir malzeme olarak kul­ lanılmıştır. Çini, firuze rengiyle, kenarları yirmi cm. 21 Taş medrese mescidi resmi için : Reise Sarre, lik kareler halinde stalâktit nişinin kenarlarındaki üç­ in K leinasien, 2. İs, Taf. 11. gen silmelerde; sekizgen, küçük parçalar halinde de 22 Bugün halâ duran çini kaplama tonoz ayakları, geniş dış bordürün alçı kabartmaları arasına yerleş­ bunu gösteriyor. Yıldız şeklindeki bu tip tonoz ayak­ tirilmek suretiyle kullanılmıştır. Kitabelik kısmın bir latma yine Konya’da Sahip Atâ türbesi ve Karatay pano halinde patlıcan renkli, yine aynı büyüklükte ka­ Medresesinde rastlıyoruz. Her üçüde çini olan bu to­ re parçalar konulmuştur. Böyle kare çinilere Selçuklu noz ayaklarının taşıdığı tonozların, devrinde ne muh­ devrinde sık rastlanmaz. Yine Konyadaki Karaaslan teşem bir görünüşe sahip olduklarını tasavvur edebi­ liriz. mescidi mihrabmda da böyle kare çiniler görürüz. Ora­ 23 Sarre, Seldschukische Kleinekunst, teill II s. da alçıyla birlikte kullanılmıştır. (Resim: 23). (Karaas­ 32, 33, Leipzig 1909. lan mescidi, Konyadaki tek kubbeli mescitlerdendir. 24 Unver, S., Selçuklu Tababeti, s. 92, Ankara, M. Önder, Selçuklu devrinden olduğunu söylüyor 1940. aynı eser s. 116) Stalaktit nizamları da her iki mescitte 25 Çini mihrabı Selçuklu üslûbunda olmakla be­ birbirine yakındır. (Bu çeşit kare şeklindeki çiniler raber, yapının 13. yüzyılın ikinci yarısında yapıldığını Amasyada Burmalı Minare camiinde de vardır). Tez­ göstermektedir. Bitkisel tezyinat gelişmiş, kâh bordür­ yinatta alçının çiniyle birlikte kullanılması, daha çok ler, kâh yüzeyler halinde birinci derecede değer kazan­ yüzyılın sonlarına doğru görülmeye başhyor. Netekim mıştır. Karaman daki İbrahim Bey İmareti’nin mihra­ Ankaradaki Arslanhane (Ahi Şerafeddin) camii mih­ bını andıran bir görünüşü vardır. Bu mihrap ne yazık rabmda da aynı çini alçı beraberliğini görürüz. (1290 ki bugün yoktur. Mescit son zamanlarda kötü bir şe­ M.) Bu mescit, yüzyılın son yirmi beş-otuz yılı içinde kilde onarılmaktadır. yapılmış olmalıdır. 86 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

rin Selçuklu devrinden olduğunu söylü­ Bir takım gruplar halinde toplamaya yorlar 27. çalıştığımız bu yapılar, bizi bazı düşünce­ 3. Alanyada Akcebe Sultan Mescit ve lere yöneltti, ötedenberi, kare plâna sahip Türbesi. kubbeli ve son cemaat yerli mescitlerin 628 H. (1230 M.) yılında yapıldığını 14. yüzyıldan itibaren göründükleri; yani bildiğimiz bu bina son derece ilgi çekici­ Beyükler ve Osmanlı çağı özelliğinde yapı­ dir 28. Bugün pek harap bir durumda olan lar oldukları benimsenmiş bir düşünce­ bu bina kırmızı tuğla ve yer yer taştan ya­ dir 32. Kubbeli mescitlerin önüne ilâve edil­ pılmıştır. Yapıdan ayrı olarak kuzey - batı miş kısımlardan Selçuklu devrine ait olan­ yönünde bir de minaresi vardır. Yine kare lar için M. Önder “dehliz” olarak bahse­ plânlı mescidin üstü kubbeyle örtülmüş, diyor; î. H. Konyah da gerek Akşehir, ge­ doğusuna kubbe ve tonozlu iki kısımdan rek Konya Tarihi kitaplarında sık sık son ibaret bir bölüm bitiştirilmiştir29. kapı ve cemaat yerinden söz açıyor. En eski ola­ pencereleri sayısız değişikliklere uğrayan rak da F. Sarre, Beyhekim mescidin son yapının ilgimizi çeken sebeplerinden biri cemaat tabirini kullanıyor33. Ancak, bu de, Tahir ile Zühre Mescit ve türbesiyle önemli konunun üzerinde yeterince durul­ çok benziyen bir plânı olmasıdır. Buranın muyor ve Türk cami mimarisinin gelişimi giriş kısmında da bir mihrap vardır ki, içindeki yeri belirtilmiyor. Tek kubbeli ve Konyah buraya “yazlık mescit” diyor. Pe­ son cemaat yerli mescitler de devamh ola­ kâlâ son cemaat yeri olarak da değerlen­ rak Beylikler devrinde meydana çıkmış bir direbileceğimiz bu kısım hakkmda Kon- plân tipi olarak anılmakta devam ediyor. yâlı’nm düşüncesi Tahir ile Zühre mescidi Bunların ilk örnekleri olarak İznik, Bursa, için öne sürdüğümüz düşünceyle bağdaşı­ Milâs, Milet, Edirne, Kütahya gibi bölge­ yor. Burasmın yanında yer alan, yine Kon- lerde 14. ve 15. yüzyıllarda yapılan bina­ yalı’nın türbe olduğunu söylediği oda ile lar gösteriliyor34. Halbuki, bizim yukar­ plân, Tahir ile Zühre mescidiyle aynı mi­ da bahsettiğimiz Selçuklu devrine ait bid marî taksimat anlayışında karşımıza çıkı­ nalarla bu yapıların arasında büyük ben­ yor. Hattâ insan Konyadaki yapımn da bir zerlikler vardır. Selçuklu devrine ait mes­ minaresi olduğu düşüncesine kapıhyor. Bu citlerimizin belli başlı mimarî özelliklerini araştırmaya değer bir konu olmalıdır. Yaz­ ele ahrsak, şu unsurlar üzerinde durmamız lık mescit olarak vasıflandırılan bölümler icabeder. her iki binada da geniş birer kemerle ade­ Duvarlar, taş yahut tuğladan örülü ta “eyvan” şeklinde dışarı açılıyor. Mescit yor, yahut da her ikisi bir arada kullanılı- ile bu kısımlar arasında bugün örülmüş 32 Tek kubbeli yapıların Selçuk devrinde de var- olan üç açıklık varmış30. Yapının asıl gi­ kğından bahsedilir. (M. önder, aynı eser s. 70) Fakat rişi, kuzeyde, sağa kaymış, üzerinde kitabe son cemaat yerleri 14. yüzyıla ait kabul edilir. bulunan basık kemerli bir kapıdır. Üstüne 33 Selçuklu çağı eserleri için “son cemaat yeri” deyimini kullanan iki yazarımız var ... Sarre, Gerek tuğla bir çerçeve içinde çok güzel olan ki­ Akşehir Taşmedrese mescidi, gerek Beyhekim Mescidi tabesi yerleştirilmiştir31. için son cemaat yerlerinden bahsediyor ... Sarre, Reise in Kleinasien s. 21 Taf. 11 ve Seldschukische 27 M. Önder, aynı eser, s. 157 ... î. Hakkı Kleinekunst s. 32, 33 Teill II Leipzig 1909 ... İkincisi Konyak, Konya T. s. 516-517, 518 yapının Sahip yukarda da belirttiğimiz gibi İ. H. Konyah ... Hem Atâ Fahreddin Alî’ye ait olduğunu söylüyor. Akşehir, hem Konya Tarihi eserlerinde konumuzu teş­ 28 Fiefstahl, R., Turkish İslamic Architecture in kil eden yapılardan bahsederken, daima son cemaat Southwestern Anatolia s. 56, 57 Cambridge 1931 ... yerleı inden söz ediyor. Akşehirdekilerin yıkılmış olan­ Konyah, t. H., Alanya (Tarihi Turistik Klavuz) s. 288 larını amyor. İst. 1946. 34 Diez, Ernst-O. Aslanapa-M. M. Koman, K ara­ 29 Lloyd, Seton-D. S. Rice, Alanya (Alâ’ıyya) s. man Devri Sanatı, s. 198, 203 Yine aym eserde kubbeli 32, Fig. 14 London 1958. camiler grubundan olmamakla beraber, 1302 tarihli 30 1. H. Konyak, Alanya s. 287, 288... Lloyd- Ermenek Ulu camiinin son cemaat yerinden bahsedili­ Rice, aynı eser s. 32. yor ki, esas itibariyle bu da Osmanh devri son cemaat 31 Riefstahl aynı, eser 14, Fig. 212 a, b. yerlerinden ayrı karakterdedir, (s. 6). 13. YÜZYIL KONYASINDA BİR CAMİ 87 yordu. Bu duvarlar içinde pencereler kü­ mış, ve daima klâsik Osmanh çağının kud- çük olup, duvarlar masif bir görünüştedir­ beli, sütunlu, kemerli, olgun şekli düşü­ ler. nülmüştür. Böyle olunca da, bu “form” Kubbeler, daima duvarların içine gö­ bir türlü tam yerine oturtulamamış, kâh mülmüş bir şekilde, tuğladan inşa edili­ Selçuklu devrinin çıkıntı yapan taç kapı­ yordu. Duvarlardan Kubbelere çok defa larının yerini aldığı, kâh İtalya ve Sicilya- “yedi - sekiz” veya “Selçuk üçgeni” dedi­ daki kiliselerden mülhem olduğu35; ya- ğimiz usulle, daima “tambur” suz olarak hutta Bizans kiliselerinin nartexlerinden geçiliyordu. etkilenerek doğduğu ileri sürülmüştür36 *. Ana mekâna ilâve olunan girişlerdeki Belki klâsik Osmanh çağındaki formun kısım ile yapı, dikdörtgen bir plâna otur­ teşekkülünde, “nartex” in rolü olmuştur. muş oluyordu. Bu ilâve kısımlar asıl ko­ Bu pek realist bir düşünüş tarzıdır. Ama numuzu teşkil ediyor ki, bunların da çe­ bu kısımların yaratılmasını söylediğimiz şitli şekilleri olduğunu yukarda da belirt­ gibi, “mescit” kavaran içinde daha orga­ miştik. nik sebeplerle açıklamamız, daha doğru a) ilkel diyebileceğimiz haliyle her ta­ olmaz mı? O zaman, bu unsurun form raf ından duvarla kapah; mescit ve sokağa olarak da izahının kolaylaşacağı, “üslûp yalnız birer kapıyla bağlanan ve üzeri to­ gelişimi” açısından yapılacak bir değerlen­ nozlu olanlar. (Küçük Karatay, Erdem- dirmenin daha mantıkî bir yol olacağı şah ve Beşaredey mescitleri) düşüncesindeyiz. Aksi halde Osmanh d) Yine her taraftan kapah; fakat devrine kadar, son derece fonksiyonel olan pencerelerle mescit ve dışarıya bağh olan­ bu bölümlerin yerini hangi mimarî unsur­ lar... (Hacı Ferruh ve Aksinne Dibekli ların tuttuğunu açıklamak zor olmaz mı? mescitleri). Son cemaat yeri mimarimize ne za­ c) İki taraftan kapah olanlar ki bun­ man girmiştir, 16. yüzyıldaki şeklini alın­ lar revak şeklindedir: (Sırçalı, Akşehir Taş caya kadar ne gibi değişiklikler geçirmiş­ Medrese, ince Minareli Medrese, mescit­ tir? leri ile Hoca Haşan ve Zemdurî mescitleri). Kanaatimize göre mescit, dört du­ d) Ana mekân önündeki kısımları yi­ vardan ibaret bir yapı olamazdı. Şehir ne kapah fakat ayrı ayrı fonksiyonları olan içinde yer alışma göre, değişik şartlarda iki veya daha çok parçadan meydana ge­ kullanılmak üzere, bir yanma bazı kısım­ lenler: (Beyhekim, Tahir ile Zühre Akcebe ların da ilâve edilmesi gerektiğini tasavvur Mescitleri). etmemiz pek zor değildir. Mescit, ilk za­ Biliyoruz ki son cemaat yeri camile­ manlarda yalnızca bir ibadet yeri değil; rin önünde; revakh, mihraplı, pencereler aynı zamanda bir sohbet yeriydi de. Bu­ ile içeriye bağlanan, hem yazları kullan­ nun Anadoluda da yaşıyan bir özellik ol­ mak için, hem içeri girmek istemiyen ya­ duğunu biliyoruz. Bunun gibi misafir ağır­ hut geç kalmış veya daha başka anormal lamaya yarıyan kısımların olduğu da bili­ şartlar altındaki cemaatın durumu düşü­ nen bir husustur. Son cemaat yeri de bun­ nülerek cami mimarisine girmiş, üstelik lar gibi mescide ilâve edilmiş kısımdır. esas ibadet yerine hazırlık teşkil eden bir Yukarda incelediğimiz mescitlerin 13. unsurdur. Hiç şüphesizki “cami” veya yüzyılın başından itibaren yapılmış olduk­ “mescit” in hattâ bünyesinde bulunması larım görüyoruz. Hiç değilse bu zamandan icabeden bu sonuncu ihtiyaç, “son cema­ başhyarak gelişimini takibetmemiz müm­ at yeri” nin yaratılmasında pek mantıkî kündür. En gereken tarihli olanlar, Kon- bir sebep olarak düşünülmelidir. Ne var yada Beşarebey (1213) Hacı Ferruh (1215) ki daima “mescit - cami” kavramı içinde düşünmemiz gereken son cemaat yeri, 36 Diez-Aslanapa - Koman, aynı eser, s. 202, 203. 36 Wulzinger, K., (Die) Piruz Moschee zu Milâs çok zaman bu açıdan ele alınmamış, yalnız­ s. 169. Karlsruhe 1925, ... Otto-Dom, K., Das Is- ca bir “form” olarak açıklanmaya çalışıl­ lamische İznik, s. 65, 1938. 88 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSt

Akşehirde Eminüddin Yusuf (Altın Ka­ ince Minareli ve Sırçalı Mescitte doğu ta­ lem - 1223), Güdük Minare (1226) Aya- raftadır. Bunlar, tamamiyle son cemaat sofya (1235) (Bak: not 4) ve Alanyada Ak- yeridirler. Zemburî ve Hoca Haşan mes­ cebe (1230) mescitleridir. Akşehirdekiler citleri de muhtemelen iki ayaklı bir reva- büyük ölçüde tahrip olmuştur. Ancak ka­ ğa sahiptiler. Bütün bu mescitlerin ölçü­ lıntıları bize fikir vermektedir. leri, yukarda verdiklerimize yakındır. İç Yukardaki ilk grup mescitlerin son ce­ mekân ile ön kısımların nispetleri son maat yerleri her taraftan kapalıydı. Mescit cemaat yerlerine uygun ölçüdedirler. ve dışarıyla irtibatları yalnız birer kapıyla Dördüncü grup olarak, “giriş holü” sağlanıyordu. Karatay mescidinin iç kıs­ birden fazla bölüm ve çeşitli fonksiyonlar mı 6.20 X 6.20, “giriş holü” 2.95 X 6.20 gösteren mescitlerden bahsetmiştik. Bun­ metredir. Beşarebey mescidinde bu ölçü­ lar Konya da Beyhekim ve Tahir ile Zühre ler 7.50 X 7.50 ve 3.35 X 7.50 olarak gö­ (Sahip Atâ); Alanya da Akcebe Sultan rünür. Pencereleri yahut mihrapları olsun Mescitleri idi. Tahir ile Zühre Mescidiyle olmasın, bu “giriş holü”, iç mekânın önü­ Akcebe mescidi hemen aynı plâna sahip­ ne ilâve edilmiş ve plân tipi itibariyle on­ tirler. ilâve kısımlar her ikisinde de iki ları Beylikler devri mescitlerinin bir asır bölümden ibarettir: yazhk mescit (son önceki prototipleri yapmıştır. cemaat yeri) ve türbe. Beyhekim mesci­ ikinci grubun, yani pencerelerle dışa­ dinde ise üçe ayrılmıştır... Türbe, giriş ho­ rıya ve mescide bağlanan Hacı Ferruh ve lü (son cemaat yeri) ve ne için kullanıldığı Aksinne Dibekli mescitleri “giriş holleri” kesinlikle bilinmeyen bir oda daha...38. de esasında farklı bir yapıya sahip değil­ Konya mescitlerinin, birinci ve ikinci dirler. Yalnız pencereler yeni bir unsurdur gruplarıyla, Akşehir mescitleri, 13. yüzyı­ ve bu kısımlar hakkmdaki düşüncemizi lın başında yapılmışlardır. Konya da desteklerler. Bunlardan birincinin kubbe üçüncü grup olarak aldığımız mescitler ise çapı 6.95, giriş holü derinliği 4.20, ikinci yüzyılın ikinci yarısına aittirler. Bursa, İz­ mescitte ise bu ölçüler 5.45 ve 3.80 metre­ nik ve Milâstaki camiler 14. yüzyılın ba­ dir. şında yapılmışlardır. (Örnek olarak aldık­ Üçüncü gruptaki Zemburî, Hoca Ha­ larımızı kastettiğimiz her halde anlaşılır) şan, Sırçalı, Akşehir Taş Medrese İnce Mi­ Demek ki “son cemaat yeri” nin, 13. yüz­ nareli Medrese mescitleri ise kesin, olarak yılın başından itibaren, önce kapalı, son­ 14. yüzyıl mescitlerinin öncüleridir. Ne- ra yanlardan kapalı ve daha sonrada re­ tekim, İznik de Hacı Özbek, Bursa da vak şeklinde ve tonoz örtü olarak görülen Alâaddin Bey, Milas da Hacı Ilyas mes­ “form gelişimini” takip edebiliriz. Son ce­ citleri plânlarıyla kıyaslanınca hemen he­ maat yerinin kubbelerle örtüldüğü ilk ya­ men aynı anlayışta oldukları görülür. Bi­ pı, Milâstaki Hacı Ilyas camiidir39. lindiği gibi aynı tip yapılardan batı Ana- Daha sonraki devirlerde, bu kısım­ doluda, Selçuk, Bursa, İznik, Manisa, ve ların yanları da açılarak, nihayet Osmanh çevrelerinde birçok örneklere rasthyabili- çağının eserlerinde en olgun şeklini alıyor. riz. Bursa ve Iznikteki (genellikle 14. ve Son söz olarak diyebiliriz ki, etraf­ 15. yüzyıl başlarına kadar diğer bölgelerde ları kapalı, mihrapları yok, üzerleri to­ dahil olmak üzere) bu yapıların son cema­ nozlu diye, bu mahallere “son cemaat at yerleri, çok zaman yandan kapah ve to­ yeri” dememek hatalı bir görüş olmuyor nozluydu. Alâaddin Bey camiinde bu kı­ sım kuzeyde; Hacı Özbekte batıda yer alı­ 38 M. önder, bu odanın türbedar veya görevli­ yor37. Taş Medrese Mescidinde batıda, lerden birine ait olabileceğini söylüyor. Mescitlere biti­ şik bu gibi kısımlarda acaba misafithaneler yahut top­ 37 Diez-Aslanapa, Türk Sanatı, s. 113 .'. Arlanma, sohbet odaları düşünemezmiyiz? seven, C. Esat Türk Sanatı, s. 238 Fas. II Kuran, A., 39 Akarca, Aşkıdil-T. Akarca, Milâs, s. 95, 96 aym eser s. 6, 9. şekil 2 İst., 1954. 13. YÜZYIL KONYASINDA BİR CAMİ 89 mu? Unutmamak lâzımdır ki, meselâ Bur­ esas tiplerinden biri olan; kare, tek kub­ sa camilerinin birçoklarında da son ce­ beli, son cemaat yerli yapıların —ki asıl maat yerlerinde tonoz kullanılmıştır. Bun­ meselemiz fonksiyonu ne olursa olsun, lar bir çeşit “başlangıç” eserleridir ve her bu plân tipidir— türklerin Anadoluya yer­ ne olursa olsun, bu ismi taşıyacak fonk­ leştikleri zamanlardan beri yapılagelmek- siyonda oldukları düşünülmelidir. Böyle te olan tiplerden biri olduğunu düşünebi­ olunca da Anadoludaki cami mimarisinin leceğimiz ortaya çıkmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA

Sarre, F riedrich Reise in Kleinasien. Berlin 1896. Sarre, F riedrich Seldschukische Kleinekunst. Leipzig 1909. Bachmann, Walter Kirchen und Moscheen Arménien und Kurdistan. Leipzig. 1913. W ulzinger, K arl (Die) Piruz Moschee zu Milâs. Karlsruhe 1925. G abriel, Albert Monuments Turc D ’Anatolie. Cilt I, II Paris, 1931, 1934. R iefstahl, R udolf Turkish Islamic Architecture in Southwestern Anatolia. London 1931. W ulzinger, Karl (Das) Islamische Milâs. (Ayrı Basım) Berlin, 1935. Otto-Dorn, K atharina (Das) Islamische İznik. 1938. M. F er1t-M. M esut Cemaleddin Karatay ile Kardeşlerinin Hayatı ve Eserleri. Konya 1940. Ü nver, Süheyl Selçuklu Tababeti, Ankara 1940. K onyali, İ. H akki Nasreddin Hoca’nın Şehri AKŞEHİR. 1st. 1945. K onyali, İ. H akki Alanya (Tarihi Turistik Kılavuz) İst. 1946. Ü nver, Süheyl Konyada İkinci Bir Çift Şerefeli Minare. Konya Mecmuası sayı 105 K onya 1947. D iez, Ernst-O. Aslanapa-M. K oman Karaman Devıi Sanatı. İst. 1950. Akarca, A şkidIl-Turhan A karca Milâs. İst. 1954. D iez, Ernst-O. Aslanapa Türk Sanatı (İkinci Basım) İst. 1955. Lloyd, Seton-D. S. R ice Alanya (Alâ’ıyya). London 1958. SUNGUROĞLU, İSHAK Harput Yollarında. İst. 1958. YetkIn, S. K emal İslâm Mimarisi. Ankara 1959. Erdmann, K urt XIII Yüzyıl Anadolu Camileri. Milletlerarası Birinci Türk Sanat­ ları Kongresi Tebliğleri (s. 144-151). Ankara 1961. E rdmann, K urt Anatolischen Karavansaray 13. Jahrhunderts Berlin 1961. Ö nder, Mehmet Mevlâna Şehri Konya. Konya 1962. K uran, Aptullah İlk Devir Osmanlı Mimarisinde Cami. Ankara 1964. ElgIn, N ecat! Konyada Hoca Camii Üzerine. Anıt Dergisi sayı 31 Konya 1964. K onyali, 1. H akki Konya Tarihi. Konya 1964. Arseven, C. Esat Tüık Sanatı. İst. Maarif Basımevi. Murat Katoğlu

Plân: 3 — Hacı Ferruh Mescidi Plân: 4 — Aksinne Dibekli Mescidi

90 Murat Katoğlu

Plân: 7 ■— Hoca Hasan Mescidi 91 Murat Katoğlu

Plân: 9 — Beyhekim Mescidi

92 Murat Katoğlu

Res. 1 — Küçük Karatay Mescidi Res. 2 — Hacı Ferruh Mescidi (Taş camii)

Res. 3 — Hacı Ferruh Mescidi cümle kapısından detay. 93 Murat Katoğlu

94 Murat Katoğlu

Res. 5 — Hacı Ferruh Mescidi içkapısı Res. 6 — Sırçalı Mescit (Tamirden sonra)

Res. 7 — Sırçalı Mescit kubbesi Res. 8 — Sırçalı Mescid kubbeye geçiş üçgenleri

95 Murat Katoğlu

Res. 9 — Sırçalı Mescit son' cemaat yeri revağmda çini dekorasyon.

96 Res. 10 — Sırçalı Mescit Mihrabı Murat Katoğlu

Res. 11 — Sırçalı Mescit mihrabından detay.

97 Murat Katoğlu

Res. 14 — Hoca Haşan Mescidi Minaresi şerefe Res. 15— Tahir ile Zühre Mescidi, stalâktitleri ve yivli üst gövde.

Res. 16 — Tahir ile Zühre Mescidi kubbesi ve çini Res. 17 — Tahir ile Zühre Mescidi mihrabı, rozetik kalıntısı.

98 Murat Katoğlu

Res. 18 — Tahir ile Zühre Mescidi mihrabından. Res. 19 — Tahir ile Zühre Mescidi “yazlık mescit” tonoz.

Res. 20 — Tahir ile Zühre Mescidi “yazlık mescit” Res. 21 — Ayasofya Mescidi kubbe geçişi üçgenleri mihrabı. (Akşehir).

99 Murat Katoğlu

Res. 22 — Eski Malatya ulu cami mihrap önü kubbesi

Res. 23 —

100 KASTAMONU EKMEKLERİ

Yazan ; AHMET GÖKOĞLU

Kastamonu ve çevresinin Arkeolojik de hem isim hem yapılış bakımından ta­ durumunu etüd ederken Etnoğrafik konu­ nındığı halde 674 çeşit yemeğin hiç bilin­ lar üzerinde de çalışıyor ve malzeme top­ mediği meydana çıkmaktadır. Yine yazı­ lamaya devam ediyorduk. Bu sırada sayın nın sonundaki 2 No. lu listeye göre de Dr. Hamit Zübeyr Koşay’la Akile Ulkü- Kastamonu’da Anadolu’nun 532 çeşit can (Anadolu yemekleri ve Türk mutfağı) yemeğinden 41 tanesi isim, 115 tanesi de adlı kıymetli eserlerini neşrettiler. Rehber hem isim hem yapılış bakımından tanın­ olarak aldığımız bu eserin metoduna uya­ makta 376 türlü yemek de hiç bilinmemek­ rak bizde Kastamonu yemeklerinin etüdü­ tedir. nü yazmış bulunuyoruz. Yine I no. lu üsteye göre Kastamo­ Anadolu’nun 36 ilinden anket yoluy­ nu’da 51 çeşit ekmek yapılmaktadır. Bun- la toplanan malzeme ile meydana getirilen ladran 4 tanesi Anadolu’nun bazı illerince (Anadolu yemekleri ve Türk mutfağı) adlı yalnız ismen bilinmektedir. Meselâ : An­ eserde 532 çeşit yemek neşrolunduğu hal­ talya 8 no. daki Katmeri, Samsun-terme de biz yalnız Kastamonu ve çevresinden 21 no. daki Mısır ekmeğini, Erzincan 43 812 türlü yemek tesbit ettik. Kastamonu no. daki ’yi, Samsun - Alaçam 51 yemeklerinde 36 ilden toplananlara naza­ no. daki Pideyi ismen bilir. Yani Kasta­ ran 280 çeşit yemek fazla bulunması çev­ monu’nun bu çeşit ekmekleriyle adım ver­ renin yemek kültürünü tesbit etmek gaye diğimiz yerlerinki arasmda yalnız isim siyle her çeşit yemeği almamızdan ileri benzerliği vardır. Yapılışları tamamen ay gelmektedir. Halbuki Anadolu yemekle­ rıdır. rinin yazılması için yapılan ankete iller­ Kastamonu ekmeklerinden 5 tanesi den cevap verilirken sanki mutfaklarda de Anadolu’nun bazı ülerinde yapılanlarla her gün müracaat olunacak bir yemek ki­ hem isim hem yapılış balonundan benzer- tabı hazırlanıyormuş gibi yalnız kalbur ük göstermektedir. Meselâ : Afyon ve Es­ üstü yemekleri bildirmelerinden bu farkın kişehir I no. daki yufkayı, îsparta 5 no. ileri geldiğini zannediyoruz. daki bazlamayı, Kütahya 10 no. daki Göz­ Kastamonu yemekleriyle (Anadolu lemeyi, Ankara 13 no. daki Cızlemeyı, yemekleri ve Türk mutfağı) adh eserde ya­ Tokat 37 no. daki Çökelek ekmeğini hem yınlananları karşılaştırdığımız zaman ba­ isim hem yapılış bakımından bilir. Geri zı yemeklerin yalnız isim, bazılarının da kalan 42 çeşit ekmek Anadolu’nun 36 hem isim hem yapılış bakımından birbir­ iünden hiçbirisinde bilinmez. lerine benzedikleri, bir kısırımın da başka 2 No. lu üsteye göre de Anadolu’nun yerdekilerle hiç benzerliği bulunmadığı 36 ilinde 22 çeşit ekmek yapılmaktadır. görülmektedir. Gerçekten yazının sonun­ Bunlardan 4 tanesini yani Mısır ekmeği, daki I No. lu listeye göre Anadolu’nun 36 peynirü pide, Kete ve katmeri Kastamonu ilinde Kastamonu’da mevcut 812 çeşit ye­ -biraz evvel işaret ettiğimiz gibi- yalnız isim mekten 32 tanesi yalnız isim, 106 tanesi bakımından, 5 tanesini de yani Yufka, 102 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

Bazlama, çökelekli, gözleme ve çizlemeyi yufka olunca buğusunun giderilmesi için hem isim hem yapılış bakımından bilirse açılır, tekrar istif edilerek sarılır. de bu 9 çeşidin dışında kalan 13 türlü ek­ Öğretmen : M e h m et T o p a l o ğ l u meği hiç bilmez. Meselâ : Tire’nin bayram ekmeği, Sirit - Beşiri’nin Gübaye, Erzu­ 2 - Serme ekmeği: Kastamonu’nun rum’un Lavaş, Tombul, İsparta’nın bir çok yerlerinde yufkaya serme ekmeği mercimek bükmesi, dıgan ekmeği, haş­ derler. haşlı ekmeği, Ayden’nin Bezdirme, Bur- A h m e t G ö k o ğ l u sa’nın Kartalaç, Kütahya’nın Şibit ve 3 - Pişi: Arac’ın Ahnören köyünde. Türkmenlerin Kümme ekmeği dedikleri Malzeme : Pişmiş yufka, yağla karı­ 13 çeşit ekmek Kastamonu’ca malûm de­ şık süt. ğildir. Bunun gibi ayrılık ve benzeyişleri biz Yapılışı : Bir yufka saç üzerine konu­ Kastamonu kıyafetleri ve el sanatlarını larak yağlı sütle yağlanır, üstüne bir yuf­ etüd ederken de görmekteyiz Bu ayrılıklar ka kapatıhr, tersine çevrilir ve yağlamr, Etnografya ve Etnoloji bilginlerine bazı böylelikle 6-7 yufka üst üste yağlanmış şeyler vadedeceklerdir. olur ki buna pişi derler. (Anadolu yemekleri ve Türk mutfa­ A h m e t G ö k o ğ l u ğı) adlı eserin ikinci baskısı yapılırken 36 4 - İçi yağlı ekmek: Tosya’nın yukarı ilin dışında kalan yerlerdeki yemeklerin de kayı köyünde : tesbitiyle beraber (Kastamonu yemekleri) Malzeme : Un, tuz, sadeyağ, zeytin­ adlı naçiz etüdümüzü de göz önünde bu­ yağı. lundurmalarım sayın müellflerden rica Yapılışı : Hamur katica yuğrulur, etmekteyiz. yufkalar açılır, üzerleri yağlanır, 15 er san­ Kastamonu ekmekleriyle Anadolu ek­ tim kareler halinde kesilerek katlanır, her meklerinin benzeyiş ve ayrılıklarına işaret katlanan kareler tekrar açılarak yağlanır ettikten sonra Kastamonu ekmeklerinin ve yine açılarak pişirilir. tarif ve tavsifine geçiyoruz. 1 no. lu Üstede Öğretmen : C e v d e t M a z l u m görüldüğü gibi Kastamonu’da 51 çeşit ek­ mek vardır : 5 - : Bozkurt’un Ulu kö­ yünde. 1 - Yufka ekmeği: Malzeme : Un, Tuz, Yağ. Malzeme: Tuz, Un, Yaslağaç, Okla- Yapılışı : Hamur yuğrulur, oklava ile ğaç, Bisleğeç, Saç, Eyseren, ve tekne. açılır, yağ sürülerek tekrar toplanır. Bu Yapılışı : Un elenir, hamur sıcak su ameliye iki def’a yapıhr, saçta pişirilir, ile yuğrulur, yaslağaç üzerine çıkarılır, altına üstüne tekrar yağ sürülür. Eyserenle pözüler kesiür, elle yuvarlak şe­ Öğretmen : H a y a t i T o p a l o ğ l u kil verilir, Oklağaçla yufkalar açılır, saca Bozkurt’un Bayramgazi köyünde bu konulur, Bisleğeçle çevrililerek pişirilir ve ekmeğe bazlamaç derler. ekmek selesine atıhr. 6 - İçlibazlamaç: Bozkurt’un merke­ Kastamonu’da yufka ekmeği günlük zinde. yapılmaktadır. Yapılışı : Yufka açılır, içine kıyma, A h m e t G ö k o ğ l u soğan, biber edilerek serilir, tekrar Bozkurt’un ilişi köyünde : katlanır ve açılır, saçta yağlanarak pişirilir. Hamur yuğrulur, oklava ile yastaraç öğretmen : M u s t a f a Ç e le bİ üzerinde incecik açılır, temiz bir yere seri­ 7 - İçliyufka: Bozkurt merkezinde : lir, bir tanesi saca konulur, pişince üzerine Yufka açılır, içine kıyma, soğan, bi­ bir yufka daha konularak altüst edilir, 20 berle yapılan piyaz serilir, üstüne bir yuf- KASTAMONU EKMEKLERİ 103 ka daha serilir, böylelikle üç sıra olunsca 12 - Oklava hamurlusu: altı üstü yağlanır, saçta pişirilir. Kastamonu’nun birçok yerlerinde öğretmen : M u s t a f a Ç elebi gözlemeyi oklava hamurlusu (oklahamur lusu) derler. 8 - Katmer: Kastamonu merkezinde: A h m e t G ö k o ğ l u Malzeme : Un, su yağ. Yapılışı : Un tahta elekten yani bak­ 13 - Cizleme: Taşköprü Germeç böl­ lavalık eleğinden elenir, serme ekmeğinin gesi. hamuru gibi yuğrulur. (Hamur çıvık olur­ Malzeme : Un, Su, Tuz. sa yapışır katmerlenmez, katı olursa çok Yapılışı : Un sıvı haünde karıhr. Bir yağ sorar elepelenir) Pözü tutulur kalınca kapla ocaktaki saç üzerine akıtılır. Bir ta­ yufka açıhr, yağlamr, dört tarafı üsütste rafı pişince eğseranla çevrilir. Öbir tarafı- katlanır yağlamr, saca koymadan yağını da pişirilerek alınır. sorması ve kendini bulması için başkası Öğretmen : M e h m e t Sa k a yapılıncaya kadar dinlendirilir. Oklağacm 14 - Çizlama: Tosya’nın karaköyün- ucuyle çevriştirilerek dört köşe açılır ve de cizleme mayalı hamurdan yapıhr ve adı­ saçta pişirilir. îlk konulan yeri tersi olur, nı Çizlama derler. tekrar çevrilir ve saçtan almır. Hoşaf, yo­ Öğretmen : M e h m e t A l î V u r a k ğurt veya ezmesiyle yenilir. Araç merkezinde cizleme hamuruna Öğretmen : Fİt n a t Ü z e n g İcİo ğ l u karbonat aynı zamanda yumurta da katı­ Tosya’nın Çiğe köyünde yufkalar lır. açıhr, araları yağlamr ve hepsi bir ekmek Öğretmen : U l vİy e B u l u t hâbne getirilerek saçta pişirüir. 15 - Akıtma Ekmeği: Araç Boyalı Öğretmen : C e m a l U s l u Nahiyesi. 9 - Saç ekmeği: Taşkörü’nün Abs- Hamur sıvı halinde karıhr. Yağ içine ray köyünde katmere saç ekmeği derler. azar azar dökülerek pişirilir. öğretmen : K e skİn Şe n e l öğretmen : Ah m e t B a l ç ik 10 - Gözleme: Kastamonu merkezin­ 16 - Hamullu Ekmek: Tosya çaybaşı de. köyünde. Malzeme : Un, su karponat, tuz, çö- Malzeme : Un, Maya, Tuz, Su, El rekotu, yağ. yaslağacı, Çatalca. Yapıhş : Un orta elekten elenir, el Yapılışı : Maya ıhk su ile eritilir ve ucuyla karponat bir tutam çörek otu katı­ una katılarak yoğurulur. Kabarıncaya ka­ larak yuğrulur. Hamur gebnce üstü açıhr, dar üstü örtülür. Çapı 15-20 santim olan karıştırılır ve soğutulur. Pözü tutulur, ok- ve el yaslağacı denilen saplı bir daire üze­ lağaçla açılır, saca konulur, pisleyeçle çev- rinde ekmekler yazılır, bir örtü üzerine riür, iki tarafı da yağlamr, kızarınca almır, dizilir, saç kapanır, ekmekler el yaslağa- yoğurt hoşaf, perverde, pestil ezmesiyle ciyle alınarak saca konur, iki tarafı piştik­ yenihr. ten sonra köz üzerine konulmuş Çatalca Öğretmen : Fİt n a t Ü z e n g İcİo ğ l u da iyice her tarafı kızartılarak pişirilir. Öğretmen : A b d u l l a h Y il d iz Devrekânı merkezinde çeker gözleme­ si denilmektedir. Cide’nin güble köyünde hamullu ek­ Öğretmen : T u r h a n K a r a s u mek taş saç üzerinde pişirilmektedir. 11 - Akça ekmek: Daday - Yunuslar Öğretmen : M u s t a f a Y il m a z köyünde. 17 - Mayalı Ekmek: Gözlemenin yağsız olmasına akça ek­ Taşköprü’nün germeç bölgesinde Ha­ mek, bazı yerlerde de ekmek derler. mullu ekmeğe mayalı ekmek derler. Öğretmen : Ism aİl K u r u öğretmen : Sa k a r 104 TÜRK EtNOGRAFYA DERGİSİ

18 - Şiplek : Tosya’nın çaybaşı kö­ 25 - Kıymalı Ekmek: Bozkurt - Mer­ yünde Hamullu ekmeğe şiplek veya ma­ kez. yalı ekmek derler. Malzeme : Kıyma, Soğan, Un, Su­ öğretmen : A b d u l l a h Y il d iz cuk, Pastırma, Maydanoz, Karabüber. Yapılışı: Yayım açılır kıyma soğan bi­ 19 - Tere Ekmek: Devrekâni Örcün- raz sucuk, pastırma maydanoz karabüber ler köyünde. karıştırılır. Kıyma içine konulur, Fırmda Malzeme : Un, Su, Tuz. pişirilir, üzeri yağlanır. Yapılışı : Hamur yoğurulur. Yayım öğretmen : M u s t a f a Ç elebi şeklinde açılarak saçta pişirilir. 26 - : Kastamonu - Mer­ Öğretmen : Y u s u f D o ğ a n c i kez : Malzeme : Et, Soğan, Karabüber, yağ. 20 - Şipleme: Tosya’nm karakö- Yapılışı: Et makinada çekilir veya sa­ yünde Buğday veya mısır unu mayasız ha­ tırla yoksa balta ile et tahtasında dövülür. murundan ince olarak yapılan ve saçta Bu esnada soğan, karabüber katılır, Ha­ pişirilen ekmeğe şipleme ekmek derler. mur yuğurulur, yufka açılır bu ilk yufkaya öğretmen : M e h m e t A l î V u r a l et konmaz, pişirilerek seleye altına konur. 21 - Mısır Ekmeği: Arac’ın Alınö- İkinci yufkanm içine bir kaşık et konulur, ren köyünde. Yarışma çalınır yarısı üstüne kapanır, Par­ Malzeme : Mısır unu, Su, Tuz. mak uçları ile bastırılır, altı küllenmiş saç ocağa kapanır, üstü yağlanır, Ekmek üze­ Yapılışı : Mısır unundan mayasız ha­ rine konulur. Bir tarafı pişince diğer tarafı mur yuğurulur. Pözüler el yaslağacı üze­ çevrilir ve yağlanır öbir tarafı da çevrile­ rinde hamullu ekmek gibi yazıhr. 3-4 tanesi rek yağlanır. birden saç üzerinde pişirilir. Çatalcada Öğretmen : Fİt n a t Ö z e n g İcİo ğ l u iyice kızartılır. A h m e t G ö k o ğ l u İnebolu Evrenye köyünde ete yumur­ ta da katılmaktadır. 22 - Kirtil Ekmeği: Araç Ahnören Öğretmen : Hİk m e t G ö k m e n köyünde. 27 - Et Samsısı: El Değirmeninde çekilen buğday ma­ Küre’nin köycüğez köyünde tıpkı etli ya katılarak yuğurulur. Hamurlu ekmek ekmek gibi yapılmaktadır. veya mısır ekmeği gibi saçta ve çatalcada Öğretmen : R a sîm Y il m a z pişirilir. A h m e t G ö k o ğ l u Daday’m tunuslar köyünde yufkalar sütle ıslatılır içine et, ekşimik, peynir, so­ 23 - Kırtıç Ekmeği: Tosya’nın çay- ğan yağda piyaz edilerek konulur. Dört başı köyünde kirtil ekmeğine kırtıç ekme­ köşe katlamp tavada patatesle kızartılır. ği derler. Öğretmen : İsm aİl K u r u öğretmen : A b d u l l a h Y il d iz 28 - Mantar Ekmeği: Kastamonu - 24 - Pastırmalı Ekmek: Kastamonu - Gökl öyünde. Merkez : Malzeme : Un, Mantar, Tuz. Malzeme : Pastırma, Soğan, Büber, Yapıhşı : Mantar haşlanır, Ufalanır, Yağ, Tuz. yağda kavrulur, etli ekmek gibi yufkaya Yapılışı : Çimensiz pastırma incecik yaydır iki katlanarak saçta pişirilir. doğranır. Soğan ve büberle karıştırılarak Öğretmen : R a şİt Tİr y a k İ biraz durdurulur. Yayım açılır, içine konu­ 29 - Ispanak Ekmeği: Kastamonu larak bir tarafı üstüne bükülür, saçta veya merkezinde. fırında kızartılır, üzeri yağlanır. Malzeme : Ispanak, Yağ, Soğan, Bü­ A h m e t G ö k o ğ l u ber. Yumurta, Su. KASTAMONU EKMEKLERİ 105

Yapılışı : Bir kilo ıspanak ayıklanır, konarak saçta veya tavada kızartılır ve yaprağı ayrılır, Yıkanır, Börttürülür, süzü­ yağlamr. lür, avuçta sıkılır, et tahtasında satırla dö Öğretmen : Îsm aİl K u r u vülür, ocağa atılır bir kaşık yağda bir 35 - Patates Ekmeği: Daday Cu- kelle soğan çırpılır, öldürülür, iki yumur­ rumören köyü : ta kırdır, tuzu büberi katılır, ıspanakla ka­ rıştırılır Ve hepsi birden kavrulur, hamur Malzeme : Patatis, Un, Büber, Yağ, kulak memesi yumuşaklığında yuğurulur, Su, Tuz. yufka açılır, Ispanak yayımın yarısına ağaç Yapılışı : Patatisler haşlanır, soyulur kaşığın tersiyle yayılır, yarısı üstüne kapa- rendeden çekilir, soğan büber ve yağla tdır oklağaçla saca serilir. Çevrilerek pişi­ kavrulur, yufkalar açdır, birtarafına çalı­ rilir, yerde yağlamr. nır diğer tarafı üstüne kapanır, saçta öğretmen : Fİt n a t Ö z e n g İCİo ğ l u pişirilir ve yağlanır. Öğretmen : A h m e t O k 30 - Prasa Ekmeği: Bozkurt yeme­ ni köyünde : 36 - Yoğurt Ekmeği: Küre Ağh Na­ Malzeme : Mısır unu, Pırasa. Tuz. hiyesi : Yapıhşı : Mısır unu içine pırasa ince Malzeme : Yoğurt, Yumurta, May­ ince doğranarak yoğundur. Yaslağaçta danoz, Büber, Nane, Un, Soğan, elle açıhr. Saçta pişirilir. Yap dışı: Yoğurt, Yumurta, Mayda­ Öğretmen : İ sm a il K a r t a l noz. Büber, Nane, Un, Soğan, birbirine katılarak hallolunur. Hamur yoğundur, 31 - Çükündür Ekmeği: Küre Ağlı Yufkalar açıhr, bir tarafma çalınır, diğer Nahiyesinde : tarafı üstüne kapatılır. Saçta pişirilir ve Malzeme : Çükündür (şeker pancarı) yağlanır. büber. peynir, soğan, un, tuz. öğretmen : Şe v k e t Ç ö l g e ç e n Yapıhşı : Çükündür haşlanır, rende­ den geçirilir, içine soğan doğranır, büber 37 - Kesik (Çökelek) Ekmeği: Dev- ekiür, yağla kavrulur, Yufkalar açıhr bir rekâni merkez : tarafına çükündür çalınarak katlamr saç­ Malzeme : Un, Kesik, soğan, Büber, ta pişirilir, Yerde yağlanır. Yağ, Tuz, Su. öğretmen : Ş e v k e t Ç ö l g e ç e n Yapılışı: Bir kapta soğan, büber, ke­ sik iyice bir birine karıştmlır. Hamur yo- 32 - Pancar Ekmeği: Mergüze ka­ ğurulur, yufkalar açdır, hazırlanan kesik lafat köyü. bir tarafına çalınır diğer tarafı lstüne ka­ Malzeme : Pancar, Un, Su, Tuz. panır, saçta pişirilir, ve yağlanır. Yapılışı : Toklu vesaire gibi tarlalar­ Öğretmen : T u r a n K a r a s u da biten pancarlar toplanır, Haşlanır, kı­ ydır, yağda kavrulur, ıspanak ekmeği gibi 38 - Ekşimik Ekmeği: döşenerek saçta pişirilir. Bazı yerlerde kesiğe ekşimik denildi­ Öğretmen : M u s t a f a B a ş a a k ğinden ekmeğine de ekşimik ekmeği derler. Öğretmen : Şe v k e t Ç ö l g e ç e n 33 - Ot Ekmeği: Devrekâninin şey­ diler bölgesinde pancar ekmeğine ot ek­ 39 - Yumurtalı Ekmek: Kastamonu meği derler. merkez. öğretmen : C e v a t H a r m a n d a l i Malzeme : Un, Tuz, Su, Yumurta. Yapıhşı : Yumurta kırılır, tuz katıla­ 34 - Cevizli Ekmek: Daday - tunuslar rak çırpılır. Hamur yoğurulup yufka açı köyü : hr, bir tarafma yumurta çalınarak diğer ta­ Malzeme : Un, Ceviz, Yağ, Tuz. rafı üstüne kapanır, Saçta pişirilir ve yağ­ Yapıhşı : Ceviz ezilir, Hamur yoğuru- lanır. lur, yufkalar açıhr, araşma ezilmiş ceviz Öğretmen : Fİt n a t Ö z e n g İCİo ğ l u 106 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

40 - Çullama Ekmek: Tosya karaköy. Yapılışı : Un maya ile yoğrulur. Ma­ Malzeme : Fırın Ekmeği, Yumurta, yası gelince 40-50 santim çapında ve 5-8 Yağ, Un. santim derinliğinde olan güveçlerde ya Yapılışı : Yumurtalar un ile çrpılır. bütün olarak veya küçük küçük yaparak Ekmek dilimlenir, yumurtaya batırılarak ateşin üstüne konur. Güvecin üstüne ka­ kızgın yağda kızartılır. panan saçta ateş yakılarak hem üstünden Öğretmen : M e h m e t A l î V u r a l hem altından pişirilir. Öğretmen : Sa t i T a ş Kastamonu merkezinde çullama ekmeğe dilim kayganası derler. 47 - Taş Ekmeği: Taşköprü - Gök- A h m e t H ö k o ğ l u çeağaç Nahiyesi : 41 - Fırın Ekmeği: Taşköprü yukarı Mayasız hamur yoğurulur, Yufkanın şehirveran. yarısı kadar kalınca açılır taşta pişirilir. Malzeme : Un, Tuz, Su, Maya. Öğretmen : H a ş a n M u t l u Yapılışı : Un elenir maya ilâvesiyle 48 - Taş Pidesi: Taşköprü Ahsaray. yuğurulur. Mayası gelince yarım küre şek­ linde pözüler tutulur, kürekle fırına atılır Malzeme : Un, Su, Tuz, Yağ. pişince çıkarılır. Yapılışı : Hamur yuğurulur. Parçala­ Öğretmen : H a m İt E k e r ra ayrılarak yaslığaçta oklağaç ile açılır ve yağlanır. Sonra kızgın taşa yapıştırılarak 42 - Somun Ekmeği: Kastamonunun pişirilir. bir çok yerlerinde fırm ekmeğine Somun Öğretmen: K e s k în Şe n e l ekmeği veya sadece somun veyahut kara somun derler. 49 - Kütük Pidesi: Taşköprü Ger- A h m e t G ö k o ğ l u meç Bölgesi. 43 - Kete: Devrekâni merkez : Hamur yoğurulur, pideler yazılır. Fırında veya çörek çabasında So­ Ocakta yanan odun kütüğünün altındaki mundan daha küçük olarak yapılan ekme­ küller süprülür. Pideler oraya konularak ğe kete derler. pişirilir. Ahlat ekşisi veya acı elma döv­ Öğretmen : T u r a n K a r a s u mesiyle yenilir. 44 - Koca Görmez: Somun fırınla­ Öğretmen : M e h m e t Sa k a r rında hamurdan küçük ekmek yaparak 50 - Yoğurtlu Pide: Bozkurt-Ulu köy. fırının kenarına bucağına serpiştirilirki bu­ Malzeme : Yoğurt, Un, Tuz, Yağ. na koca görmez derler. Yapıhşı : Un yoğurtla yuğrulur. Ma­ A h m e t G ö k o ğ l u yası gelen hamur tavaya dökülür yağla 45 - Tava Ekmeği: Bozkurt-Uluköy. kızartılır. Malzeme : Un, Su, Yağ, Tuz. Öğretmen : H a y a t î T o p a l o ğ l u Yapılışı : Hamur sıcak halde yuğuru­ lur. Tavaya yağ konulur, içine hamur dö­ 51 - Peynirli Pide: külür, yağda kızartılır. Tepesi çevrilerek Malzeme : Peynir, Maydanoz, Yu­ bir tarafı daha kızartılır. murta, Yağ. Öğretmen : H a y a t î T o p a l o ğ l u Yapıhşı : Peynir, Maydanoz, Yumur­ 46 - Güveç Ekmeği: Daday Çiğlene ta, bir birine karıştırılarak hallolunur. Çar­ köyü. şı pidesinin ortasına konarak başları hafif Malzeme : Un, Maya, Tuz, Su. kıvrılır, fırında pişirilir ve yağlamr. KASTAMONU EKMEKLERİ 107

ANADOLU’NUN 36 İLİNCE KASTAMONU’DA MEVCUT YEMEKLERDEN BİLİNEN VE BİLİNMEYENLERİN ADEDİNİ GÖSTERİR LİSTE

K astam onu K astam onu K astam onu yemeklerinden yemeklerinden yemeklerinden Anadolu’nun Anadolu’nun Anadolunun Kastamonu’da Kastamonu’da 36 ilinde yalnız 36 ilinde hem 36 ilinde tanın­ mevcut yemek mevcut yemek­ mayan yemek gruplarının lerin adedi ismen tanınan­ isim hem ya­ ların sayısı pılış bakımın­ lerin sayısı adlan dan tanınan­ ların sayısı A det A det A det A det

Kış hazırlıkları 95 14 16 65 Ekm ekler 51 4 5 42

Ç orbalar 88 4 13 71

Et yemekleri 21 1 4 16 Balıklar 8 — 4 4

K ebaplar 10 — 4 6

K öfteler 21 — 3 18 D olm alar 32 — 9 23 Sebzeler 150 1 16 133

Hamurişleri 56 3 3 50

Pilâvlar 21 — 2 19 B örekler 38 2 8 28

Çörekler 16 — — 16 Salatalar 26 — 3 23

Çeşitli yemekler 65 — 3 62 Tatlılar 60 3 8 49

H elvalar 12 — 3 9

Kompostolar 7 — — 7 Paçalar 9 — 1 8

Tiritiler 14 — — 14 M ıklam alar 12 — 1 11

Toplam 812 32 106 674 108 TÜRK ETNOGRAFYA DERGİSİ

ANADOLUNUN 36 İLİNDEN TOPLANARAK NEŞROLUNAN YEMEKLERDEN KASTAMONU’­ NUN BİLDİKLERİ VEYA BİLMEDİKLERİNİ ADET BAKIMINDAN GÖSTERİR LİSTE

Anadolu’nun Anadolu’nun 36 ilinde K as­ 36ilinde K as­ Anadolu’nun Anadolu’nun tamonu’nun tamonu’nun 36 ilinde K as­ Anadolu’nun 36 ilindeki yalnız isim hem isim, tamonu’nun 36 ilinde bu­ yemeklerin bakımından hem yapılış hiç tanımadığı lunan yemek sayısı tanıdığı ye­ bakımından yemeklerin grupları meklerin tanıdığı ye­ sayısı sayısı meklerin sayısı A det A det A det A det Kış hazırlıkları 52 14 16 22

Ekm ekler 22 4 5 13 Ç orbalar 73 4 14 55

Et yemekleri 23 1 4 18

B alıklar 17 — 4 13 K ebaplar 18 2 4 12

K öfteler 26 1 3 22

D olm alar 28 1 9 18

Sebze yemekleri 72 1 23 48 Hamur işleri 27 3 3 21

Pilâvlar 11 — 2 9 Börekler 39 2 8 29

Çörekler 3 — — 3 Salatalar 8 1 3 4 Çeşitli yemekler 45 1 3 41

T atlılar 44 3 9 32 H elvalar 9 3 3 3

Kompostalar — — — —

Meyve yemekleri 8 — — 8 Paçalar 2 1 1 1

T iritler 4 — — 4

M ıklam alar 1 — 1 — Toplam 532 41 115 376