İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK Ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının içeriğinden yazarları sorumludur. BÖLÜM: ORTAK DERS DÖNEM (GÜZ / BAHAR): GÜZ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI: 2013-2014 DERSİN ADI: ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I DERS NOTU YAZARININ PROF. DR. ALİ ARSLAN ADI-SOYADI: YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT 2 / 23 2. HAFTA DERS NOTU 3 / 23 İÇİNDEKİLER 3. TANZİMAT DÖNEMİ REFORMLARI (1839-1876) Ek 2: Tanzimat Fermanı’nın Orijinal Tam Metni Ek 3: Islahat Fermanı’nın Orijinal Tam Metni 4 / 23 ÖZET Batılılaşma hareketleri kapsamında Tanzimat dönemi reformları iç ve dış nedenleri, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla beraber değerlendirilecektir. 5 / 23 3. TANZİMAT DÖNEMİ REFORMLARI (1839-1876) Türk tarih literatüründe 1839 Tanzimat Fermanı’ndan 1876 Kanun-ı Esasi’ne kadar olan ve temelde Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) fermanlarının şekillendirdiği dönem “Tanzimat Dönemi” olarak adlandırılmaktadır. Bu süreç, en temelde Osmanlı Devleti içinde yaşayan gayrimüslimlerin hukuki statülerinde ciddi değişimlere sebep olmuştur. Özellikle 18. yüzyıl sonlarından itibaren ülkedeki gayrimüslim tebeanın çoğunlukla ticari ilişkiler sebebiyle Batı ile daha yakın münasebette bulunması dolayısıyla gayrimüslimler arasında batı sistemine duyulmaya başlanan ilgi, Avrupa’da gelişen milliyetçilik anlayışının Osmanlı ülkesine de yansıması ve buna karşılık her anlamda eski gücünü sürdüremeyen Osmanlı Devleti’nin yönetimde yeniden toparlanma hedefi gibi birçok iç ve dış etkene bağlı olarak gelişen süreç, çok net bir şekilde klasik Osmanlı sisteminden uzaklaşarak ülkede yeni bir yönetim anlayışı ve dünya görüşünü hâkim kılmayı hedefliyordu. Osmanlı bürokratlarınca “Osmanlıcılık” düşüncesi olarak tarif edilen ve en genel tabirle “ülkedeki tüm vatandaşlar için can, mal ve namus garantisi ile hukuk önünde herkesin eşitliği ve vergilendirme ile askerlik gibi hususlarda yeni düzenlemeler” getirmeyi hedefleyen sürecin destekçileri, ülkede birlik duygusunun sağlamlaştırmasının ana hedef olduğunu ifade ediyorlardı. Ancak yaşanan hadiseler,istenen sonuçların pek alınmadığını ve bundan ziyade giderek daha net ayrımların oluşmasına zemin hazırladığını gösterecektir. Osmanlı Devleti’nin dağılma süreci karşısında pragmatik bir önlem olarak tasarlanan Tanzimat reformları ve Osmanlıcılık fikrinin uygulayıcılarına göre, Osmanlı klasik sistemi artık işlemekte zorlanıyordu. Batı ile girdikleri kültürel temas neticesi daha laik ve millî bir kültürel gelişme gösteren gayrimüslim tebaanın ruhani liderlerinin hâkimiyet ve kontrolünde tutulması artık çok zordu. Bu kontrolü sağlayabilmenin çözümü olarak da her dinî cemaati kendi dinî merkezine bağlayan anlayışın yerine, Osmanlı vatandaşlığı düşüncesiyle doğrudan merkezî bir yönetimin egemen kılınması hedefleniyordu. Fakat ülkede bu hedefin gerçekleşmesini sağlayacak idari ve fikrî bir altyapı bulunduğunu söylemek zordur. Osmanlı aydınının ve bürokrasisinin yaptıkları en kısa anlatımla, devleti kurtarmak için kısa vadeli, pratik ve o anki şartlar için geçerli çözüm yolları aramaktan ibarettir. II. Mahmut’un ardından tahta geçen oğlu Abdülmecit, “Mısır Meselesi” ve Rusya ile yapılan Hünkâr İskelesi Antlaşması’na bağlı olarak ortaya çıkan “Boğazlar Sorunu” dolayısıyla Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti’nin içişlerine daha yoğun müdahaleleri ile karşı karşıya 6 / 23 bulunmakta idi. Bu açıdan Tanzimat Fermanı’nın ilanını tetikleyen etkenleri, yine Osmanlı Devleti’nin güya Batı’nın ülkeye müdahalesini önleyebilmek adına yaptığı çabalar oluşturuyordu. Kendi zaaflarını bu şekilde kapatmayı ve bazı yeni düzenlemelerle Batı’ya karşı kendince bazı hamleler yapmayı tasarlayan yönetim, giderek tam anlamıyla Batı’nın isteklerini yerine getiren bir kurum görüntüsü veriyordu. Sultan Abdülmecit’in tahta çıkmasından sonra Osmanlı Devleti’nin Londra Elçisi Mustafa Reşit Paşa, İstanbul’a gelerek İngiltere Hükûmeti’nin Osmanlı Devleti hakkındaki düşüncelerini yeni padişaha anlatmıştı. Mustafa Reşit Paşa’ya göre İngiltere, Osmanlı Devleti’nde birtakım ıslahatlar yapılması gerektiğini düşünüyordu. Bu ıslahatların yapılması hâlinde de Osmanlı Devleti’ne dış meselelerinde destekçi olmayı vaat ediyordu. Paşa ayrıca bu konuda Fransa Kralı ile de yararlı görüşmeler yaptığını iddia ediyordu. Rusya ile yaşadığı problemler vesilesiyle Osmanlı Devleti böyle bir dış desteğe gereksinim de duymaktaydı. Mustafa Reşit Paşa’nın bu gerekçeler çerçevesinde padişahı da ikna etmesi üzerine 3 Kasım 1839 günü Gülhane Parkı’nda yabancı ülke temsilcilerinin de hazır bulunduğu bir törenle ilan edilen “Tanzimat Fermanı” ile tebaanın can ve mal güvenliği ile vergiden askerliğe birçok konuda yapılacak düzenlemeler açıklanıyordu. Fermanın vurgu yaptığı en temel nokta, “din farkı gözetilmeksizin bütün Osmanlı vatandaşlarının eşit olduğu” idi. Bu hükme özellikle vurgu yapılarak yine Avrupa devletleri ve Rusya’nın ülke içindeki gayrimüslimlerin haklarını gözetmek bahanesiyle ülkenin iç işlerine müdahalesi engellenmek isteniyordu. Fakat yönetim algısında ciddi bir değişime neden olmayan Tanzimat Fermanı, hem yabancı devletlerin hem de artık millî kimliklerini ön plana çıkarmakta olan yurt içindeki azınlıkların yeni taleplerini engellemediği gibi Osmanlı Devleti’nin daha ısrarcı taleplerle karşı karşıya kalmasına sebep oldu. Tanzimat dönemi Osmanlı dış politikasına etki eden en ciddi unsurların başında, bir süre önce Avrupa’da açılmaya başlanan elçilikler geliyordu. Avrupa’daki idari ve siyasi gelişmeleri bu sayede daha yakından takip eden Osmanlı Devleti, uygulayacağı politikaları da bu elçiliklerden gelen raporlara göre belirliyordu. Ayrıca yine Batılı bir kuruma dönüştürülen Hariciye Nezareti benzer çalışmalar içindeydi. Hariciye Nezaretine bağlı olarak kurulan “Tercüme Odası”, Avrupa basınından ve Avrupa’da yayınlanan çeşitli eserlerden yaptığı tercümelerle batıdaki gelişmeler hakkında sürekli Osmanlı bürokrasisini bilgilendiriyordu. Ancak bu şekilde belirlenen politikalar, daha önce de aktarıldığı gibi, Osmanlı’nın tamamen Batılı bir zihniyete bürünmesine sebebiyet verecektir. 7 / 23 Avrupa’da açılan Osmanlı elçilikleriyle birlikte Osmanlı başkentinde de Avrupa elçilikleri açılmıştı. Bu elçilerin İstanbul’da bulunması ve zaman zaman hükûmete bazı müdahalelerde bulunmaları da yine Osmanlı dış politikasına etki eden unsurlardandı. Bu gayretlere rağmen Avrupalı devletler, Tanzimat’la vaat edilen uygulamaların Osmanlı Devleti tarafından tam anlamıyla yerine getirilmediğini düşünüyorlardı. Bir yandan bu taleplerle uğraşan Osmanlı ise diğer taraftan da askerî mücadelelerle boğuşmaya devam ediyordu. Kudüs’teki “kutsal yerler sorunu” yüzünden Rusya ile karşı karşıya gelen Osmanlı Devleti, bu olay yüzünden Rusya ile savaşa girmek zorunda kalmış ve iki ülke arasında 1853- 1856 yılları arasındaki Kırım Savaşı yaşanmıştı. Rusya’nın esas hedefi, Osmanlı ülkesi içinde yaşayan tüm Ortodoksları kendi nüfuzuna alarak onlar üzerinden Osmanlı hakkında söz sahibi olabilmekti. Rusya’nın bu şekilde boğazlar bölgesi ve Osmanlı Devleti üzerindeki baskısının kendi küresel politikalarına zarar vereceğini düşünen İngiltere bu duruma karşıydı. Mustafa Reşit Paşa devletler arası dengeden yararlanmak istedi ve Rusya’nın bu savaşı kazanması hâlinde Osmanlı toprakları üzerinde ciddi bir güç elde edeceğini ifade ederek İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti ile aynı cephede yer almasını sağlamayı başardı. Bu müdahale sayesinde Osmanlı Devleti, Rusya’ya karşı savaşı kazanmakla beraber bu kez de İngiltere ve Fransa’nın Batı kamuoyuna karşı haklılıklarını ispatlayacak bazı taleplerine karşılamak durumunda kalmıştı. Ayrıca savaş sırasında 1854 yılında İngiltere’den ilk dış borcunu da almış olan Osmanlı Devleti hem mali hem de siyasi olarak İngiltere’nin güdümünde gibiydi. Osmanlı 1840’lardaki mali bozukluk nedeniyle ilk borç alma teşebbüsünü 1850’de yapmış ancak gerçekleştirememişti. Neticede başta İngiltere olmak üzere Avrupalıların taleplerini görüşmek üzere savaş sonunda Sadrazam Âli Paşa, İngiltere, Fransa ve Avusturya elçileri ile bir araya gelmiş ve görüşmeler sonunda “Islahat Fermanı” olarak bilinen metin hazırlanmıştı. Görüldüğü gibi metnin hazırlanması dahi Avrupalıların gözetiminde olmuştu. Ayrıca yine imzalanan Paris Antlaşması’nda da Avrupalı devletler, fermanın uygulamalarını denetleme hakkında sahip olmuşlardı. 18 Şubat 1856 günü ilan edilen Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı’nda yer alan birçok hükmü de barındırıyordu. Islahat Fermanı’na egemen olan ana düşünce de yine din ve ırk farkı gözetmeksizin kaynaşmış bir Osmanlı toplumu oluşturmaktı. İltizam usulünün kaldırılarak verginin doğrudan alınması gibi merkezî otoriteyi kuvvetlendirmeye yönelik yeni hükümler yanında, vergiler ve mahkemelerdeki şahitlik hususlarında eşitlik sağlanması ve vilayet-nahiye meclislerinde gayrimüslimlerin de Müslümanlarla eşit sayıda üye 8 / 23 bulundurabilmeleri gibi “Osmanlıcılık” fikrini uygulamaya yönelik hükümler de fermanın içeriği arasındaydı. Tanzimat döneminde “Osmanlıcılık” düşüncesi olarak ortaya atılan fikirler ve uygulamalar ülkede istenen birlik duygusunu sağlamada yeterli olamamıştı. Özellikle “Islahat Fermanı” ile birlikte gayr-ı Müslim azınlıklarda başlayan millileşme ve laikleşme süreci, Osmanlı tebaası arasındaki ayrışmayı kesin çizgilerle belirlemişti. 1839 yılında Tanzimat Fermanı’nın ilanı sonrası Osmanlı Devleti’nin karşılaştığı ilk ciddi mesele Rusya ile karşı karşıya gelmesine