......

Sayı: 13 Güz 2013

Ankara

1 ......

Dil Araştırmaları/Language Studies Uluslararası Hakemli Dergi ISSN: 1307-7821 Sayı: 13 Güz 2013 Sahibi/Owner Avrasya Yazarlar Birliği adına Yakup DELİÖMEROĞLU Yayın Yönetmeni/Editor Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü/Editorial Director Prof. Dr. Ekrem ARIKOĞLU Yayın Yönetmeni Yardımcısı/Vice Editor Araş. Gör. Hüseyin YILDIZ Yayın Danışma Kurulu/Editorial Advisory Board Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN • Prof. Dr. Mustafa ARGUNŞAH • Prof. Dr. Sema BARUTÇU ÖZÖNDER • Prof. Dr. Ahmet BURAN • Prof. Dr. İsmet CEMİLOĞLU • Prof. Dr. Hülya KASAPOĞLU ÇENGEL • Prof. Dr. Nurettin DEMİR • Prof. Dr. Hayati DEVELİ • Prof. Dr. Musa DUMAN • Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY • Prof. Dr. Gürer GÜLSEVİN • Prof. Dr. Ayşe İLKER • Prof. Dr. Günay KARAAĞAÇ • Prof. Dr. Leylâ KARAHAN • Prof. Dr. Metin KARAÖRS • Prof. Dr. Yakup KARASOY • Prof. Dr. Ceval KAYA • Prof. Dr. M. Fatih KİRİŞÇİOĞLU • Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ • Prof. Dr. Mehmet ÖLMEZ • Prof. Dr. Mustafa ÖNER • Prof. Dr. Mustafa ÖZKAN • Prof. Dr. Nevzat ÖZKAN • Prof. Dr. Çetin PEKACAR • Prof. Dr. Osman Fikri SERTKAYA • Prof. Dr. Vahit TÜRK • Prof. Dr. Cengiz ALYILMAZ • Prof. Dr. Bilgehan Atsız GÖKDAĞ • Doç. Dr. İsmail DOĞAN • Prof. Dr. Zühal YÜKSEL • Yrd. Doç. Dr. Ferhat TAMİR Yazı Kurulu/Executive Board Doç. Dr. Dilek ERGÖNENÇ AKBABA • Yrd. Doç. Dr. Gülcan ÇOLAK BOSTANCI • Doç. Dr. Figen GÜNER DİLEK • Doç. Dr. Feyzi ERSOY • Doç. Dr. Habibe YAZICI ERSOY • Doç. Dr. Yavuz KARTALLIOĞLU • Yrd. Doç. Dr. Veli Savaş YELOK • Dr. Hakan AKÇA • Yrd. Doç. Dr. Hüseyin YILDIRIM Akademik Temsilciler/Academic Representatives Abdulkadir ÖZTÜRK (Kayseri), Yusuf ÖZÇOBAN (Balıkesir), İsmail SÖKMEN (İzmir), Musa SALAN (Çankırı), Aslıhan DİNÇER (İzmir), M. Emin YILDIZLI (Nevşehir), İlker TOSUN (Edirne), Özer ŞENÖDEYİCİ (Trabzon) Düzelti/Redaction Hüseyin YILDIZ İngilizce Danışmanı/English Language Consultant Yrd. Doç. Dr. Cemal ÇAKIR Web sayfası sorumluları/Web page designers Hüseyin YILDIZ • B. Yavuz PEKACAR • Musa SALAN Yönetim Merkezi/Management Center Hacettepe Mahallesi Hamamönü Sk. No: 24 Altındağ/ANKARA İletişim Bilgileri/Correspondence Address Prof. Dr. Ekrem ARIKOĞLU - Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Teknikokullar / ANKARA Tel: +90 312 202 14 20 e-posta: [email protected] web sayfası: www.dilarastirmalari.com Abonelik/Subscription Fiyatı: 10 TL Yurt içi Yıllık Abone Bedeli: 20 TL T.C. Ziraat Bankası Başkent Şubesi – Şube Kodu:1683 Hesap No: 47095325-5001 Posta Çeki Hesabı: Avrasya Yazarlar Birliği No: 53 23 008 e-posta: [email protected] Yayın Türü/Type of publication 6 aylık, yerel süreli Tasarım/Design by İbrahim Sağlam +90 532 460 96 41 Baskı/Printed by Sage Matbaacılık Tel: +90 312 283 65 64 • Dil Araştırmaları, EBSCO Publishing, MLA, ASOS index ve Araştırmax tarafından taranmaktadır.

2 ......

BU SAYININ HAKEMLERİ

Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN

Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY

Prof. Dr. Leylâ KARAHAN

Prof. Dr. Hülya KASAPOĞLU ÇENGEL

Prof. Dr. M. Fatih KİRİŞÇİOĞLU

Prof. Dr. Mehmet AYDIN

Prof. Dr. Ekrem ARIKOĞLU

Prof. Dr. Konuralp ERCİLASUN

Doç. Dr. Metin YILMAZ

Doç .Dr. Eyüp BACANLI

Doç. Dr. Erhan AYDIN

Doç. Dr. Hatice ŞİRİN USER

3 ......

Dil Araştırmaları’ndan, Dil Araştırmaları’nın dördüncü sayısına ulaşmış bulunuyoruz. Dergimizin meslektaşlar arasında ilgi görmesi bize şevk veriyor. Bu ilginin devam etmesini diliyoruz. Dergiyi ulaştıramadığımız meslektaşlarımız lütfen bizimle temas kursunlar. Bu sayıda yer alan “Kazakçaya Ait İlk Fonetik İzler” adlı makale, Dîvânü Lügati’t-Türk, Codex Cumanicus ve Mısır Memlük sahası sözlük ve gramerlerinde bugünkü Kazakçaya ait fonetik izlerin peşine düşüyor. Genel Kıpçak özellikleri arasında doğrudan Kazakçaya ait fonetik özelliklerin bulunup bulunmadığını araştırıyor. Leylâ Karahan’ın incelemesi Türk toponimisine yeni bir katkı olarak değerlendirilebilir. Tülay Çulha’nın Karayca “Sekirme Yoraları” hem seğirname araştırmaları hem de Karayca için önemli veriler barındırıyor. İş yeri adlarıyla ilgili saha araştırmasına dayanan yazı konuya yeni bir yaklaşımdır. “Hiç” kelimesiyle ilgili ortak çalışma da işlevsel bir yaklaşımı yansıtıyor. Şahru Pilten’in Türkmenceyle ilgili incelemesi, Türkmencedeki sıfat-fiilleri zaman çizgisindeki yerine oturtmasıyla önem taşıyor. Nihal Çalışkan’ın çalışması ise, dilde metafor yoluyla Cemil Meriç’in dünyasına girmeye çalışıyor. Seyfullah Türkmen de atasözü ve deyimlerde bulunan kişi adlarının kullanım sebepleri üzerinde duruyor. Dergide yer alan üç çevirinin de meslektaşlarımızın dikkatini çekeceğini sanıyoruz. Her sayıda olduğu gibi bu sayıda da kitaplarla ilgili değerlendirme, tenkit ve tanıtmalar var. Hem dil çalışanlarının eserlerini değerlendirmek hem de alanımızda bir tenkit ortamı oluşturmak bakımından bu bölümün faydalı olduğuna inanıyoruz. Dördüncü sayımızla sizlere yeniden merhaba diyoruz.

Ahmet B. Ercilasun

4 ......

Makaleler/ Articles

Batalga’dan Çökelge’ye 9-36 Anadolu Ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair Uwe Bläsing

Macarca’daki Yer Adlarına ve Ad 37-44 Verme Geleneklerine Dair Éva Csáki

Pastırma Sözü Üzerine 45-55 Nevzat Özkan

Çuvaş Türkçesindeki +lA Eki Üzerine 57-71 Feyzi Ersoy

Tocharian etnotoponyms and 73-92 etnohydronyms in İçindekiler Hakan Aydemir Arapçadan Alıntı Müennes 93-108 Contents Kelimelerin Türkiye Türkçesindeki Tutunamamışlığı Gülcan Çolak-Bostancı Sayı: 13 Neslihan Koç-Keskin Güz 2013 satın (almak) Kelimesi Üzerine 109-130 Hüseyin Yıldız

bir kişi yaŋılsar uguşı bodunı ebi eşükiŋe 131-139 tegi kıdmaz ermiş İbaresi Üzerine Hakan Özdemir

On the Titles Ten-si and Kan in the 141-150 Irk Bitig Fikret Yıldırım

Memlûk-Kıpçak Dil Araştırmaları ve 151-156 İstanbul’daki El Yazmaları T. Halası Kun Çev. Hayriye Gül Çev. Musa Salan

Türkçe İlgi̇ Hâli̇ Eki̇ni̇n Kökeni̇ Üzerine 157-162 Talat Tekin Çev. Gökçen Bilgin

5 ......

Değerlendirme ve Tanıtmalar/ Reviews Hazai, György (2012), Türkiye Türkçesinin 165-181 Dünü ve Bugünü. Türk Dili Araştırmalarına Kısa Bir Bakış (Çev.: Tevfik TURAN), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 219 s., ISBN: 9789751625113 Zeynep Korkmaz

Anadolu Ağızlarıyla İlgili Yeni Bir Kitap 182-187 Demir, Nurettin (2013), Ankara Örneğinde: Ağızların Belgelenmesi, (İnceleme- Metinler-Sözlük), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 167 s. + 1 CD eki, ISBN: 9789751625526 Tuncer Gülensoy

Eski Türk Yazıtları’nın Kelime Hazinesi ve 188-193 Bazı Okuma Sorunları Ölmez, Mehmet (2012), Orhon - Uygur Hanlığı Dönemi – Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları (Metin - Çeviri - Sözlük), BilgeSu Yayıncılık, Ankara, 344s. ISBN: 9789944795463 İçindekiler Tuncer Gülensoy

Contents Yazıcı Ersoy, Habibe (2012), Başkurt 194-196 Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde Yalancı Eş Değerler, Gazi Kitabevi, Ankara, 517 s., Sayı: 13 ISBN 978-605-4562-63-3 Ekrem Arıkoğlu Güz 2013 Gökçe, Faruk (2013), Gramerleşme 197-205 Teorisi ve Türkçe Fiil Birleşmeleri, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Dil Araştırmaları 05, Ankara, 262 s., ISBN 978-975-456-116-6 Dilek Ergönenç Akbaba

Uçar, Erdem (2013), Uygurca Altun Yaruk 206-209 Sudur IX. Tegzinç, 金光明最勝王經卷第九, Diplomatik Neşîr Usûlüyle Yayını. Tercüme, Açıklamalar ve Dizin, Dinozor Kitabevi, İzmir, 313 s. ISBN: 978-605-63726-0-5 Hüseyin Yıldız

Karahan, Saim Osman (2011), Dobruca 210-214 Kırım Tatar Ağzı Sözlüğü (1-2-3), Köstence- Romanya, 1682 s., ISBN: 978-606-598-188-1 Işılay Işıktaş Sava

Argunşah, Mustafa (2013), Çağatay 215-218 Türkçesi, Kesit Yayınları, İstanbul, 381s., ISBN: 975-605-4646-44-9 Tuğba Bayrakdarlar

6 ......

Makaleler Articles

7 ......

8 Dil Araştırmaları ...... Sayı: 13 Güz 2013, 9-36 ss.

Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu Ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair

Uwe Bläsing*1 Gülü seven dikenine katlanır, Halk ağızlarını seven, halkın çenesine katlanır. Özet: Bu çalışmada Anadolu ağızlarında -alga/-elge eki vasıtasıyla fiilden türeyen birtakım isimler ele alınacak; bu ekin, Moğolcadaki -lgA kökensel ve Türkçedeki -Ak ekiyle anlamsal ilgisine ve bu eki alan fiillerin geniş zaman biçimlerinin geniş ünlüsünün A olmasına değinilerek Anadolu ve Azerbaycan coğrafyasındaki dağılımı gösterilecektir. Anahtar sözcükler: Anadolu ağızları, Biçim bilim, Türkçe -AlgA, Moğolca -lgA ekleri.

From Batalga to Çökelge Remarks on the Suffix -alga/-elge in Anatolian Turkish Dialects Abstract: This paper deals with a number of lexems in Turkish dialects derived by the suffix -alga/-elge. It will be pointed out that the suffix etymologically is related to Mongolian -lgA and semantically close to Turkish -Ak. It is added to verbs having an A aorist. Concerning its spread the distribution in Anatolia and Azerbaijan will be emphasised. Key words: Anatolian (Turkish) dialects, Morphology, Turk- ish -AlgA, Mongolian -lgA suffixes.

Anadolu ağızlarında -alga/-elge eki vasıtasıyla fiilden türeyen birtakım isimler bulunmaktadır. Tebliğin12başlığı olarak seçtiğim terimler tam bu tür fiil adını teşkil etmektedir. Görüldüğü gibi biri batmak, diğeri çökmek fiilinden türemiştir. Anlamlarına baktığımızda ikisinin bu açıdan da biribirine çok benzer olduğunu görmekteyiz: batalga (Ankara; Kırşehir; Niğde; Malatya) ‘sazlık,

* Prof. Dr., Arya International University, Ereven - Leiden University, [email protected] 1 Bu çalışmayı Celal Bayar Üniversitesi’nin ev sahipliğinde Orient Institut (İstanbul) ve Türk Dilleri Araştırmaları Dergisi tarafından 26-27 Mayıs 2013 Manisa’da düzenlenen III. Türkiye Türkçesi Diyalektoloji Çalıştayı’nda tebliğ olarak sundum. Bu güzel ve verimli toplantıyı gerçekleştiren değerli iş arkadaşlarıma bu vesileyle tekrar teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

9 Uwe Bläsing bataklık, çayırlarda kapalı küçük bataklık’ ve çökelge (Eskişehir; Çorum; Ankara; Adana; İçel) ‘bataklık, su kenarı, balçık’. Fakat bu terimleri ve Anadolu’da kullanılan diğer biçimdeşleri ayrıntılı bir tarzda dikkatinize sunmadan önce -alga/-elge ekine yönelik bazı bilgilerin verilmesi faydalı olur. Mongolische Lehnwörter im Westoghusischen adlı eserde Claus Schönig (2000: 132-133), asıl biçimi -lġa/-lɣ́ e (bundan sonra -lgA) olan Moğolca kökenli ekin Türk dillerine de girip orada -(a)lga/-(e)lge (bundan sonra -AlgA) şeklinde birtakım fiillere eklenmiş bulunduğunu açıklamaktadır. Örnek olarak hem Türkçe hem de Türkmencede geçen yatalga/ýatalga (‘yatacak yer’) türevinin yanı sıra Türkmence çıkalga (‘çıkış’) ve düşelge (‘dinlenme yeri’) biçimlerini göstermektedir. Aynı yazar, başka yerde (Schönig 2003: 417), Kuzey-Doğu Türk dillerindeki Moğolcadan morfolojik ödünçlemelerin birçoğunun Orta Asya ile Batı Kıpçak Türk dillerinde de tespit edilir olduğunu vurgulayıp, örnek olarak -lgA ekini taşıyan, bu dillere ait birkaç fiil adı sıralamaktadır. Moğolca -lgA ekinin işlekliği ile işlevine bakıldığında Juha Janhunen (2003: 11), Ana-Moğolcada çeşitli eylem adları (nomina actionis) oluşturan diğer eklerin çoğu23gibi *.lgA ekinin de işlekliğinin sınırlı olduğunu ve bunun türevlerinin sözlükleştirmeye eğimli olduğunu bildirmektedir. Nicholas Poppe, Grammar of Written Mongolian’da (1974: 47) ekin işlevine dair maalesef pek elverişli bilgi vermediği için (“to form nouns designating process”) Ulzı-Žargal Šoybonovič Dondukov tarafından hazırlanmış Affiksal’noe slovoobrazovanie častej reči v burjatskom jazyke adlı çalışmaya bakmamızın faydası olur. Zira Dondukov —Buryatça örneklerden hareketle— eylem türüne yönelik anlambilimsel bir yaklaşımda -lgA ekiyle34türeyen adları önce genel olarak dört temel gruba ayırmaktadır (1964: 33-34):45 a) eylemin durumu (состояние действия), meselâ amila-lga ‘nefes, solunum’ ← amila- ‘nefes almak’; b) eylemin süreci (процесс действия), meselâ bari-lga ‘kurma, inşa etme’ ← bari- ‘kurmak, inşa etmek’; c) eylemin nesnesi (объект действия), meselâ edi-lge ‘rüşvet’ ← edi- ‘yemek yemek, rüşvet almak’; d) eylemin sonucu (результат действия), meselâ aldarša-lga ‘popülerlik, şöhret’ ← aldarša- ‘popüler olmak, meşhur olmak’. Sonra özel olarak şu ulamları eklemektedir:

2 Örneğin: *.dAl, *.lAng, *.ltA, *.li, *.m, *.mǰi, *.mtA, *.r. 3 Buryatçadaki çeşitlemeler yelpazesi: -lga/-lge/-lgo (GBJa 1962: 53). 4 Bundan başka bkz.: Dondukov 1993: 54-55.

10 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair

e) Bazı fiillerden bu ek aracılığıyla bir durum veya duygu, bir kalite veya özellik (состояние или чувство, качество или свойство) ifade eden adlar oluşturulmaktadır; örneğin obto-lgo ‘haset, kıskançlık’ ← obto- ‘kıskanmak, imrenmek, haset etmek’ ve gansaarda-lga ‘yalnızlık’ ← gansaarda- ‘yalnız olmak’. f) Nadir olarak bu ek günlük eşya adları (названия предметов обихода) da oluşturmaktadır, örneğin unta-lga ‘(bütün eşyasıyla birlikte) yatak (yeri)’ ← unta- ‘uyumak, yatmak’. Bu sınıflandırma ve öncelikle gözden geçirilmiş örnekler, -lgA ekiyle türemiş adların bayağı büyük bir anlam çeşitliliğine sahip olabileceğini göstermektedir. Türk dillerine gelince... Moğolcadan ödünçlenme öğelerinin sayısı Moğol dil alanının hemen kıyısındaki Türk dillerinde ufuktakilerine nazaran umumi olarak daha yüksektir. Böylelikle -lgA ekinin ödünçleme öğesi olarak kullanım sıklığının da uzun zaman Moğollarla komşu olarak yaşamış veya günümüzde de yaşamakta olan halkların dillerinde daha yüksek olması beklenmektedir. Görünürdeyse bu sadece Tuvaca için doğrudur.56Zira Tuvacanın sözvarlığı tarandığında bu ekin işlek olduğunu ve dolayısıyla bununla üretilmiş türevlerin sayısının da oldukça yüksek olduğunu tespit etmekteyiz.67Sözcük kökeni bakımından şu çeşitleri ayırmak mümkündür: 1. Bünyesinde -lgA eki bulunan Moğolcadan dolaysız ödünçlemeler; örneğin Tuvaca üdelge ‘uğurlama; eşlik (etme)’ (Ölmez 2007: 286b) = Moğolca üde-lge ← üde- ‘uğurlamak, eşlik etmek’ (Lessing 1960: 995); 78 2a. -lgA eki aracılığıyla Türkçe kökenli fiillerden türemiş adlar, meselâ Tuvaca olurt-ulga89‘bitki dikimi, dikim zamanı’ (TuvR 1968: 318b)

5 Valentin Ivanovič Rassadin’in Mongolo-burjatskie zaimstvovanija v sibirskix tjurkskix jazykax adındaki eserinde (1980) konumuza giren şu verileri bulmaktayız: Altay-Türkçesi (s. 24) tayılga ‘kurban, kurbanlık; kurban edilen hayvanın derisini kullanma’ (= Moğolca tayilġa ← tayi- ‘kurban etmek’), čačılga ‘serpinti’ (artı: Teleutça, Kırım Tatarcası čačılġı ‘göğün kuzey, doğu, güney, batı yönlerinin muhtelif tanrıları için serpilerek yapılan bir kurban töreni’, Şorca šažılġı ‘bir tanrının şerefine içki dökülmesi, serpilmesi’; Ramstedt 1976: 423b = Mo.čačalġa ← čaču- ‘serpmek’), kaalga ‘yurt çadırının (iki parçalı ağaç) kapısı’ (ve Hakasça (Rassadin 1980: 11) qaalga ‘kapı’ = Mo. qaɣalġa ← qaɣa- ‘kapamak’), bodolga/o ‘maksat; vazife; sorun’(= Mo. bodulġa ← bodu- ‘hesap tutmak, düşünmek’), tarılga ‘büyük bir düğme; şamanın tören giyisinin arka tarafında bulunan güneş ve ayı tasvir eden büyük metal levha’ (Mo. darulġa ← daru- ‘basmak’) ve (a.y. 26) ǰaŋılga ‘yankı’ (← Altayca ǰan- ‘geri gelmek’), Tofaca (a.y. 57) tahalga ‘bölme’ (= Buryatça tahalga, Mo. tasulġa ‘bölüm, bölme’), v.s. 6 Fakat bu noktada aldanmamak gerekir. Çünkü ekin işlekliği doğal değildir. Sovyetler Birliği topraklarında yaşayan azınlık halklarının Rus hakimiyeti altındaki Sovyetleştirilmesi sürecinde Tuvacanın yazı dili standartları yükseltilmesinde -lgA eki uygun, elverişli bir türetme aracı olarak görünüp Rusçanın bazı morfolojik yapılarının (soyut adları oluşturan öğeler) taklidi için etkinleştirilmiştir. Tuvacaya yönelik Katanov’un abidevî Opyt izsledovanija urjanchajskago jazyka (1903) adlı eseri gibi Sovyetler öncesi çalışmalarında böylesi bir ekten bahsedilmemektedir. Tuvacada günlük konuşma dilinde -lgA türevleri bugüne dek pek bir rol oynamamaktadır. 7 Üdelge türevinin yanı sıra Moğolca üde- fiili de Tuvacaya ödünçlenmiştir:üdeer /üde- ‘iletmek, aktarmak, geçirmek; eşlik etmek, yolcu etmek, uğurlamak’ (bkz. Ölmez ay.) 8 Ünlü sonrası (= temel) biçimi -lga/-lge, ünsüz sonrası biçimi (bağlantı ünlüsüyle) -ı.lga/-i.lge/-u.lga/-ü.lge (bkz.

11 Uwe Bläsing

← olurtur/olurt- ‘dikmek, oturtmak’ = Eski Türkçe olurt- ‘oturtmak’ (Ölmez 2007: 225b; Clauson 1972: 151); 2b. -lgA eki aracılığıyla ödünçlenmeler esasında oluşturulmuş olan fiillerden türemiş adlar; örneğinT uvaca elektrižid-ilge ‘elektrikleştirme, elektriklendirme’ ← elektrižid-er/elektri-žit-910‘elektrikleştirmek, elektriklendirmek’ ← elektri ‘elektrik’ (TuvR 1968: 611; Ölmez 2007: 155a) ← Rusça *ėlektri-, krş. ėlektričestvo ‘elektrik’ vs. Ekimizle alakalı terim ve biçimleri Türkçede bulmak üzere artık Anadolu’ya gidelim. Zira daha önce anladığımız gibi bu türetme stratejisi Tuvacanın dışındaki Türk dillerinde umumiyetle yöresel aşamayla sınırlı olarak çok nadir görülmektedir. Böylelikle, sanki taşra hayatına gizlenmişçesine, -AlgA eki dil bilimcilerin gözlerinden kaçarak gramer ve el kitaplarına girmeyip ancak kısa notlarda bazen sahneye çıkmıştır. Bugün ise bunu ilk defa topluluk hâlinde kendisine özel bir etkinliğin sahnesinde göreceğiz. basalga 1. (Çakalkuyusu–Adana) ‘sık ağaçlı yer’, (Afşin ve köyleri–Maraş) 2. ‘kuytu, ağaç gölgesi’ 3. ‘engin, alçak’: Ahırın damını basalga yapmışsın (TTAS).1011 batalga (Şabanözü–Polatlı, Solakuşağı–Şereflikoçhisar, Şereflikoçhisar, Küçükyozgat–Ankara; Sarılar–Avanos–Nevşehir, Temürlü–Kırşehir; Bor– Niğde; Malatya), batalka (Göksun ve köyleri–Maraş; Sızır–Şarkışla–Sivas; Cimşit–Balâ–Ankara; Aydınlıçadır–Ceyhan–Adana), batılga (Mut köyleri– İçel), batılka (İçel) ‘sazlık, bataklık, çayırlarda kapalı küçük12bataklık’,11 batalka (Ankara) ‘bırakılmış, kullanılmayan yer’ ve batarga (Malatya) ‘ziyan olma, telef olma’ (TTAS). biçelge (Bayburt, Selim–Kars) 1. ‘biçilecek yer’ 2. ‘çayır’ (TTAS).1213 bitelge 1. (Hacıhamzalı, Gülek–Tarsus–İçel; Antakya–Hatay) ‘verimli toprak’ 2. (Bahçeli–Bor–Niğde) ‘ekilmiş toprak’ 3. (Niğde; Çakallı–Adana) ‘ürün verme kuvveti’13144. (Adana) ‘bitki’ 5. (Sarıyer–İstanbul; Lohan–Gaziantep;

Isxakov & Pal’mbax 1961: 166-167). 9 -ži-t- vs. (bkz.: Isxakov & Pal’mbax 1961: 266-267). 10 Anlam açısından çok benzer birkaç türev: basalgan (Göksun ve köyleri–Maraş) ‘havası bunaltıcı, sıkıcı yer’: Ahmet’in evi basalgandır; baskın (Afşin, Elbistan–Maraş; Uğurlu, Mençek–Ermenek–Konya), basıḫ (Gürün–Sivas), basırık (Yusufça–Gölhisar–Burdur) ‘havasız, basık yer’ (TTAS) ve yazı diline ait olan basık ‘çok yüksek olmayan, alçak’ (GTS). 11 Eş anlamlı türevler: batalaç, batalak, batalgan, batılgan, batılganlık, batılkan, batırgan, batlak ve (?) butalga ‘sazlık, bataklık, çayırlarda kapalı küçük bataklık’ (TTAS). 12 Anlamsalca yakın: biçenek (Gümüşhane; Erkinis–Yusufeli, Çavdarlı–Şavşat–Artvin; Taşlıçay–Diyadin–Kars; Erciş– Van) ‘otlak’ (TTAS). 13 Bu anlamsal yelpazeden hareketle bitelge biçimi, Osmanlıca kuvve-i inbatiye (‘toprağın bitki yetiştirme gücü’) teriminin yerine geçmek üzere uygun görülüp dil yenileştirme sürecinde yöresellikten yazı diline kabul edilmiştir. 1963 senesinde yayımlanan Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu’nda bulunmaktadır (bkz. BTS). Bunun yanı sıra verimli ile anlamdaş olan bitek türevi de, daha çok taşra diline ait olmakla birlikte, yazı dili standardına yükseltildiğini Güncel Türkçe Sözlük (GTS)’ten öğrenmekteyiz. Yaygınlığı şu kayıt yerleri listesinden anlaşılmaktadır: Bolvadin–Afyon;

12 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair

Maraş; Mucur–Kırşehir; Soysallı–Develi–Kayseri) ‘fayda, çıkar’, biterge (Kilis–Gaziantep; Maraş; Bünyan–Kayseri) ‘bitecek iş, ihtiyaç’ (TTAS).1415 çekelge ~ çekerge (Niğde) ‘süre, mesafe, uzam’ (TTAS). çimelge (İçel) ‘banyo, yıkanacak yer, yunak’ (TTAS).1516 çökelge 1. (Günyüzü, Sivrihisar–Eskişehir; Gökçam–Sungurlu, Farzant– Mecitözü–Çorum; Balâ–Ankara; Kadirli–Adana; Mersin–İçel) ‘bataklık, su kenarı, balçık’ (TTAS),16172. (Ka­­­rahacılı–Mersin) ‘çevresi kapalı, çukur yer’ (Tor 2004: 98a).1718 Klaus Röhrborn, bu sözcüğü çizge, yerleşke, yönetke gibi -GA türetmeleri arasına koyup (2003: 69) böylelikle onun çökel- fiilinden (2003: 114) türediği düşüncesinde olduğunu ifade etmektedir. Bu yaklaşım anlamsal sebeplerden olası değildir. Zira çağdaş yazı dilinde ‘bir sıvının içinde erimiş olan katı bir madde bir ayıracın yardımıyla sıvı dibine çökmek, teressüp etmek’ manasındaki çökelmek kimya terminoljisine mahsus Yeni Türkçe bir sözcük sayılmaktadır (GTS). Ağızlarda geleneksel olarak geçen çökelmek fiili ise ‘kaçmak, gidivermek, çekilmek’ ve ‘ayaklar üzerine oturmak, çömelmek’ gibi anlamlar taşmaktadır (TTAS). dönelge 1. (Endel, Çardak–Osmaniye–Adana) ‘dönemeç’ 2. (Büğdüz–Çankırı) ‘hortum, kasırga’18193. (Yapıntı–Mut–İçel) ‘ev’ (galiba dönülecek yer olarak), dönerge 1. (Sivas; Akşehir–Konya) ‘çark’ 2. (Bahçeli–Bor–Niğde) ‘arabanın mazısı’ 3. (Niğde) ‘işleri çevirmek için elde bulunan anapara’ 4. (Çorum) ‘su çevirisi’ (TTAS). Azerbaycanca dönǝlgǝ 1. (Bǝrdǝ, Kürdǝmir, Şuşa) ‘sokağın, yolun ve sairenin dönen, bükülen yeri, dönemeç, sokağın köşesi; caddeden ayrılan küçük, dar sokak’: dönǝlgǝdǝ kǝsdilǝr onun qabağın (Kürdǝmir) ‘dönemeçte/sokağın köşesinde onun önünü kestiler’, 2. (Bǝrdǝ, Şǝmkir, Şuşa) ‘talih, kısmet’: Bayram kişinin dönǝlgǝsi dönüf, ildǝ bir qohumu ölör (Şǝmkir) ‘Bayram’ın

Senirkent, Yalvaç–Isparta; Bucak–Burdur; Tavas–Denizli; Manisa; Susurluk–Balıkesir; Kütahya; Bilecik; Eskişehir; İstanbul; Safranbolu–Zonguldak; İnebolu–Kastamonu; Çorum; Afşin–Maraş; Antakya–Hatay; Pınarbaşı, İncesu– Kayseri; Bor–Niğde; Ermenek, Seydişehir–Konya; Adana; Anamur–İçel; Fethiye–Muğla; Lüleburgaz–Kırklareli (TTAS). 14 ‘Fayda, çıkar, ihtiyaç’ manalarına gelince, bunlar da (bazen ‘beklenmedik zamanda’) ‘çıkıp yetişen’ şeyler gibi görmek mümkündür; krş. bitmek 1. ‘bitki, tüy, saç vb. şeyler çıkıp yetişmek’ 2. ‘beklenmedik zamanda ortaya çıkmak’ (GTS). 15 Eş anlamlı türevler: çimecek, cimecik, çimek, çimetlik, çimişlik (TTAS). 16 Bu anlam yelpazesi ile çökelge halk diline ait bir sözcük olarak Güncel Türkçe Sözlük (GTS)’te de geçmektedir. Benzeri daha yaygın olan eş anlamlısı çökek türevi için de geçerlidir; krş. 1. ‘bataklık, su kenarı, balçık’ (Eğridir– Isparta; Denizli; Eskişehir; Kandıra–Kcocaeli; Bolu; Akyazı–Sakarya; İstanbul; Çorum; Gebze–Sinop; Çarşamba– Samsun; Ezine, Merzifon–Amasya; Taşova–Tokat; Gaziantep; Maraş; Yıldızeli–Sivas; Yozgat; Pınarbaşı–Kayseri; Adana; Mersin–İçel) 2. ‘çukur yer’ (Acıpayam–Denizli; Düzce–Bolu; Adapazarı–Sakarya; Kurşunlu–Çankırı; Samsun; Amasya; Şiran–Gümüşhane; Yusufeli, Ardanuç, Şavşat–Artvin; Arpaçay–Kars; Elazığ; Darende–Malatya; Antakya– Hatay; Sorgun–Yozgat; Bor–Niğde; Ermenek–Konya; Feke–Adana; Anamur–İçel; Edirne) (bkz. GTS, TTAS). 17 Üstelik ‘Ağrı ili, Taşlıçay ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi’nin de adı Çökelge’dir (BTS). 18 Anlamdaşlar olarak krş. dönek (Yusufeli–Artvin; Ankara; Kerkük), dönge (Iğdır, Arpaçay–Kars) ‘dönemeç’ ve döneğeç (Isparta) ‘hortum, kasırga’ (TTAS).

13 Uwe Bläsing

iyi talihi bozuldu, her yıl bir akrabası ölür’ (ADL 1: 152b; AzbR 1: 832a). dutalga (Zile–Tokat; Turan–Kayseri; Bor–Niğde; Yozgat ve çevresi), dutalka (Amasya; Hartlap–Maraş), dutulga (Refahiye çevresi–Erzincan), tutalga (Amasya; Urfa; Antakya–Hatay; Hacıilyas–Koyulhisar–Sivas, Gürün– Sivas; Bahçeli–Bor–Niğde), tutalğa (Çorum) dutarga (Samsun; Gaziantep; Bünyan–Kayseri) ‘sara nöbeti, sara hastalığı, epilepsi’, dutalga (Yozgat ve çevresi; Bahçeli–Bor–Niğde) ‘öfke, kin, hiddet’,1920tutalga (İrişli–Sarıkamış– Kars) ‘sözde neden, bahane’,2021tutarga 1. (Bursa; Nizip–Gaziantep; Gemerek–Sivas) ‘sinir hastalıkları nöbeti’ 2. (Urfa) ‘yol, neden, elverişli durum 3. (Niğde) ‘temelli ve düzenli durum, kararlılık’: Aklımın tutargası yok 4. (Karaptal–Samsun) ‘pay’: Benim şu tarlada dörtte bir tutargam var (TTAS; Özturan 2009: 42b). Tutalga’nın halk diline ait olan bir sözcük olduğunu ispatlayan maruf ilk kayıt Terceme-yi Burhān-ı Ḳāṭi‘ eserinde rastlanmasıdır (TBḲ h. 1250/1834 basımına göre):

604. sahifesi, satır 33-34 ‘[Farsça] Naydulān: merdümān vezninde aġırlıḳdır ki uyḳuda ‘ārıż olur ‘arabīde ‘abdu ’l-cinne ve kābūs derler ve ṣar’a ma‘nāsınadır ki ma‘rūf ‘illetdir, ḫalḳ buŋa ṭutalġa ve ṭutarıḳ derler...’ (TarSöz 2: 1278). Azerbaycanca tutalğa 1. (Ağcabǝdi, Bǝrdǝ, Şuşa, Tǝrtǝr) ‘esas, delil, belge’: Zǝhranın ǝlindǝ tutalğası var, işǝ çıxmır (Bǝrdǝ) ‘Zehra’nın raporu var, işe gitmez; Yunus kişi, sǝnin ǝlindǝ bir tutalğa varmı bu sözü maŋa deirsǝn (Ağcabǝdi) ‘Yunus, senin elinde bir delil var mı, bunu bana diyorsun’, 2. (Meğri) ‘nişanlı’: Qız irilǝnip, ama tutalğası yoxdu ‘Kız büyümüş, ama nişanlısı yok’ (ADL 2: 581-582). Türkmence tutalga 1. ‘tutulacak yer, tutamak’ 2. ‘sebep, bahane, dayanak, koz’ (TkmTü 1995: 638b): Ol öz pikirini aýratyn ýazsa, onda Serheňiň elinde bir tutalga boljakdy. (M. İbrahimov, Ol Gün Geler) ‘Kendi fikrini ayrıntılı yazsaydı, o zaman Serhe’nin elinde bir dayanak olacaktı’ (TDS 1962: 661a).

19 Eş anlamlı türevler: dutalık, dutarak, dutu, tutak, tutalık, tutar, tutarak, tutarı, tutarık ‘sara’ ve dutalak, dutalık, dutarak ‘öfke, kin, hiddet’ (TTAS). 20 Krş. dutamak (Çivril–Denizli; Alaşehir–Manisa;–Es.; Kurşunlu–Çankırı; Zile–Tokat; Refahiye–Erzincan;– Gaziantep; Divriği–Sivas; Pınarbaşı–Kayseri; Bor–Niğde; Ermenek–Konya; Mersin–İçel) ‘vesile, neden’, tutamak (Balıkesir; Eskişehir; Kandıra–Kocaeli; Akyazı–Sakarya; Kurşunlu–Çankırı; Ulubey–Ordu; Tirebolu–Giresun; Maçka Trabzon; Ardanuç–Artvin; Nizip–Gaziantep; Reyhanlı–Hatay; Koyulhisar, Gürün–Sivas; Pınarbaşı–Kayseri; Mucur– Kırşehir; Niğde; Lüleburgaz–Kırklareli) ‘neden, sebep’ (TTAS).

14 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair düşelge (Niksar–Tokat; Bayburt–Selim–Kars; Hisarcık–Yayladağı–Hatay; Pınarbaşı köyleri–Kayseri; Osmaniye, Kadirli–Adana), duşelge (Antep), düşerge (Refahiye çevresi–Erzincan; Silvan–Diyarbakır; Aşudu–Darende– Malatya; Kilis–Gaziantep; Bünyan–Kayseri; Niğde), düşirge (Gaziantep) ‘pay, miras payı’, tüşelge (Bayburt–Selim–Kars) ‘pay’,2122düşelge (Gürün– Sivas) ‘ödev’, (Kozan–Adana) ‘sorumluluk, görev’, (Maraş–Merkez) ‘bir işi yapmanın ya da birine bir armağan vermenin zorunlu olduğu, ‘Bunu ben yapmalıyım’ denildiği durum’ (TTAS; Ölmez 2009: 314; Özturan 2009: 43a).2223 Azerbaycanca düşǝlgǝ 1. (~ düşǝrgǝ) ‘Geçici barınak yeri, konaklama yeri, kamp, yurt, menzil; köyden uzakta olan tarlalarda çalışan işçilerin yemek yemek ve dinlenmek için toplandıkları yer’: ..İkinci düşǝlgǝdǝ, gecǝ Mǝlǝk itdi (qaib oldu). Bir aydan sonra ǝmisi oğluna qoşulub qaçması xalq arasında söylǝndi (A. Divanbǝyoğlu) ‘İkinci konaklama yerinde, Melek geceleyin sıvıştı. Bir ay sonra amcasının oğluna kaçtığı halk arasında söylendi’, 2. (Şǝki) ‘hediye’, düşǝrgǝ ‘eskiden düğünlerde damadın hamam bohçasını getiren adama verilen bir hediye’ (ADİL 1: 722-723; ADL 1: 159b). Türkmence düşelge 1. ‘durak, dinlenme yeri’ 2. ‘uzaktaki tarlalarda dinlenmek, yatmak için özel yapı, çardak’ 3. ‘iniş, bayır’ (TkmTü 1995: 183a): Kalinin adyndaky kolhozyň meýdan düşelgesiniň ýanynda guralan körek arassalaýan maşynyň işleýşi talaba laýykdyr («Ýaş Kommunist» Gazeti) ‘Kalinin adındaki kolhozun tarla çardağı yanında kurulmuş olan çırçır makinesinin çalışması taleplere uygundur’ (TDS 1962: 280b). ekelge 1. (Bor–Niğde; Höketçe–Saimbeyli–Adana) ‘ekin’, 2. (Bayburt–Selim, Selim–Kars) ‘ekilecek yerler, tarlalar’: Köyümüzün ekelgesi bize yetmez oldu, 3. (Solakuşağı–Şereflikoçhisar–Ankara; Sarılar–Avanos–Nevşehir; Bor– Niğde, Niğde; Karaman–Konya; Civanyaylağı–İçel), ekilge (Karakuyu– Adana), ekerge (Niğde; İçel) ‘ekilecek, ekilmeye elverişli yer, tarla’,2324ekilge (Adana) ‘tohum’ (TTAS). Bu sözcüğü Andreas Tietze de hedef alıp etimolojik sözlüğünde şu şekilde açıklamaktadır (2002: 700b):2425 ekelge ‘ziraat sahası, ekin’ < ekel- + fiilden çeşitli mânada isim yapan -ge eki... ve ekel- ʻbüyümek, yetişmek’ < eke + sıfat ve isimden

21 Bu anlamdan hareketle düşelge özel terim olarak ‘yıl sonunda yapılan sayışım sonucu ortaya çıkan değer fazlası’ için seçilip dil yenileştirme sürecinde yöresel aşamadan yazı diline sokulmuştur. Örneğin 1972 yılında çıkan Tecim, Maliye, Sayışmanlık ve Güvence Terimleri Sözlüğü’nde geçmektedir (bkz.: BSTS). 22 Eş anlamlı türevler: düşelik, düşerce, düşergeme, düşerlik ‘pay, miras payı’; düşerlik ‘ödev’ (TTAS). 23 Eş anlamlı türev: ekenek ‘ekilecek, ekilmeye elverişli yer, tarla’ (TTAS). 24 Edebiyattan bir örnek: Yürükler, malî durumlarının biraz sarsılmış olduğunu söylemektedirler. Sebepleri de ekelgelerin artması ve otlak hususunda gördükleri müşkülât olduğunu söylüyorlar (Kemal Güngör, Cenubî Anadolu Yürüklerinin Etno-Antropolojik Tetkiki; bkz. Tietze a.y.).

15 Uwe Bläsing

ʻfilân hale gelmek’ mânasında fiil yapan -al-/-el- genişlemesi... ve eke ʻbuyuk, yetişkin, olgun’ < Eski Türkçe eke ‘abla’. Şimdiye kadar -AlgA ekine dair öğrendiklerimizden hareketle bu yaklaşımın hem anlamsal hem de biçimsel bakımdan reddedilmesi gerekir. Zirâ diğer sözcüklerin böylesi bir modele göre —yani *bat(a)-, *çök(e)- vs. + fiil yapan -Al- genişlemesi + isim yapan -gA öğelerinden oluşmuş birlikler olarak— açıklanması mümkün değildir. Anlam açısından da sözcük çekirdeğinin ekel- değil, fakat ek- fiilinin olması gerektiği bellidir. gezelge (Adana) ‘gezinti yeri’ (TTAS).2526 göçelge (Kadirli–Adana) ‘göçülen yer’ (TTAS).2627 kanalga (Maraş; Kadirli–Adana) ‘inanç, kanı’: Kardeşimin kanalgası tez olur (TTAS).2728 sürelge 1. (Rumkuş–Karaisalı, Karatepeli–Adana; Tepeköy–Mersin–İçel) ‘ekilen toprak alanı, tarla’, 2. (Karakuzu–Tarsus–İçel) ‘sürülmüş tarla’, 3. (Ayvagediği–Mersin–İçel) ‘eskiden beri sürüp ge­len’, (Niğde) sürerge ‘sürekli’2829 (TTAS; Tor 2004: 337a). yatalga (Sarayözü, Heniske–Amasya; Zile–Tokat) ‘yatak odası’ (Geceli– Sivrihisar–Eskişehir) ‘kış geceleri, konuğa verilen yatsı yemeği’ (TTAS). Azerbaycanca yatalqa ‘uğrak yeri, yatak; geçici olarak kalınan, yaşanan yer’, [İvan bǝy:] Sǝnin evin olub qaçaqlar yatalqası (N. Vǝzirov) ‘Senin evin bir kaçaklar yatağı/yuvası oldu – dedi İvan bey’ (ADİL 4: 555b), yatalğa 1. (Bǝrdǝ, Şuşa, Tovuz) hayvanların gecelediği yer – Bizim hǝyvanlar çinarın divin yatalğa eliyif (Şuşa) ‘Bizim hayvanlarımız çinarın dibini yatma yeri edinmiş’, 2. (Tovuz) ‘karahumma, tifo hastalığı’: Yatalğa, yatıxlıx bir şǝydi ‘Tifo hastalığı bulaşıcı şeydir’ (ADL 2: 625b). Türkmence ýatalga 1. ‘yatılacak yer’ 2. ‘yatakhana’ (TkmTü 1995: 683a): Ol institutyň umumy ýatalga jaýynda taýýarlanýar (H. Ysmaýylov, Povestler) ‘O enstitünün ortak yatakhanesinde hazırlanıyor’ (TDS 1962: 858a). yönelge (Akseki–Antalya), yunelge (Sarıyer–İstanbul) ‘yön’ (TTAS). Bu biçimi yorumlamanın iki yolu vardır. İlk bakışta yönel- fiilinden bir -ge türemesi gibi görünmektedir. Bu yorumlama doğruysa, yönelge sözcüğünü ‘rengârenk -alga/-elge topluluğu’ndan çıkartmalıdır. Fakat buna anlamdaş olan yönek, yönelek gibi türevler, kendilerinin yanı sıra yönelge biçiminin

25 Eş anlamlı türevler: gezek, geze, gezelek, gezenek, gezim (TTAS). 26 Bu biçim de halk dili terimi olarak Güncel Türkçe Sözlük (GTS)’te gösterilmektedir. Andreas Tietze tarafından göçelge iç yüzü bilinmeyen bir sözcük olarak değerlendirilmiştir (2009: 167b). Anlamdaş: göçek (TTAS). 27 Eş anlamlı türev: kanık (TTAS). 28 Eş anlamlı türevler: süreke, sürekli ‘ekilen toprak alanı, tarla’, sürekeli, sürgelli ‘sürekli’ (TTAS).

16 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair

çekirdeğinin de yön­- olduğunu önermektedir.2930Çağdaş Türkçenin ne yazı dilinde ne de ağızlarında böylesi bir fiil ise yoktur. Bunu ancak 13. yüzyıl Eski Anadolu Türkçesinde bulabiliriz (Şeyyat Hamza, Yusuf ve Zeliha 4 [3a], 49.): Siz varasız dümügesiz oyına / Korkaram kim Yûsuf’uma kurt yöne (Taş 2010: 136; TarSöz 6: 4685). Azerbaycanca yönǝlgǝ (İmişli) ‘birinin sık sık uğradığı yer’: Ora mǝnim yönǝlgǝmdi ‘Orası benim tekrar ve tekrar gittiğim yer’ (ADL 2: 636b).

Anadolu ağızlarından toplanan verilere dayanarak yukarıda çizdiğimiz tablonun değerlendirmesine yönelik göze çarpan birtakım ilginç noktaları vurgulamak gerekmektedir. -AlgA’lı bu sözcüklerin gövdesi olan fiillere baktığımız zaman Türkçenin ‘aksakallılar’ı arasında tör bir yer alan, torunları da çağdaş Türk dilleri âleminin hemen hemen her köşesinde yaşayan, CVC/(VC)3031yapısından tek hecelik 17 kök tanımaktayız. Başka bir deyişle -AlgA eki Türkçede sadece sonsesi bir ünsüz olan tek heceli fiillere eklenmiş durumda tespit edilmektedir. Daha önce Tuvacada gördüğümüz gibi -lgA çok heceli fiillere de eklenmiş bulunmaktadır. Dikkate değer başka bir nokta ekin ünsüz sonrası pozisyonundaki -AlgA biçimidir. Moğolca -lgA’dan hareketle bu pozisyonda beklenen biçim aslında -(I) lgA olmalıdır; krş. Tuvaca boozadılga ‘döllenme’ (← boozat- ‘hamile bırakmak, gebe bırakmak’; bkz. Ölmez 2007: 98a); Kırgızca tabılga ‘(hediye, kazanç, ganimet gibi) elde edilmiş olan bir şey; bulma, keşif’ vs. (← tap- ‘bulmak’; KrgR 1965: 686b). Gerçekten de Anadolu fiil topluluğumuzdan bazıları standart olan -AlgA biçiminin yanı sıra, nadir olsa da, -IlgA biçimini taşımaktadır: batılga, batılka, ekilge ve dutulga.3132Dutulga’nın Osmanlıcada da tespit edilmesinden hareketle -IlgA tipinin daha eski ve orijinal olması belki tahmin edilir, fakat daha çok böylesi referansın eksikliğine nazaran, bu fikrin delili olarak kesin bir şekilde gösterilemez. Sözcük gövdesiyle -lgA ekinin arasındaki bağlantı ünlüsünün umumiyetle -a./-e. olması için neden aradığında bütün bu fiillerin geniş zaman eki ünlüsünün de a/e(r) olduğu ortaya çıkmaktadır, yani: bas- bas-ar bas-a.lga düş- düş-er düş-e.lge bat- bat-ar bat-a.lga ek- ek-er ek-e.lge

29 Yönek ile yönelek biçimlerindeki -ek uzantısının addan ad türeten, benzetme ve küçültme işlevinde bulunan -ak/-ek eki (Korkmaz 2003: 35) olarak yorumlanması burada akla yakın değildir. Bence yönek ve yönelek, fiilden ad türeten-ak /-ek ve -alak/-elek ekleriyle (Korkmaz 2003: 70, 72) oluşturulan biçimlerdir. Üstelik krş. Yeni Türkçe yönerge ‘herhangi bir konuda tutulacak yol için üst makamlardan alt makamlara belli bir esasa dayanarak verilen buyruk, talimat, direktif’ (BTS). 30 VC yapısındaki tek fiil ek-, diğerler hep CVC’lidir. 31 Biçimsel açıdan bu şekillerin edilgen fiilden -gA türemeleri olarak da değerlendirilmesi mümkündür (batılmak için bkz.: TarSöz 1: 456). Anlamsal bakımdan ise -AlgA biçimlerinden farklı olmadıkları için (krş. batalga, batılga ‘sazlık, bataklık’; ekelge, ekilge ‘ekilecek yer’; dutalga, dutulga ‘sara nöbeti’) bunları -IlgA tipinin bir devamı olarak kabul etmekteyiz. Mark Kirchner (2001: 203) tarafından -(I)lgA türemesi olarak gösterilen oyulga ‘elle yapılan kalın, seyrek dikiş’ sözcüğü de aynı ışıkta görünmelidir (GTS).

17 Uwe Bläsing

biç- biç-er biç-e.lge gez- gez-er gez-e.lge bit- bit-er bit-e.lge göç- göç-er göç-e.lge çek- çek-er çek-e.lge kan- kan-ar kan-a.lga çim- çim-er çim-e.lge sür- sür-er sür-e.lge çök- çök-er çök-e.lge yat- yat-ar yat-a.lga dön- dön-er dön-e.lge yön- yön-er yön-e.lge dut- dut-ar dut-a.lga Kimi terimlerde tespit edilen -ArgA’lı biçimler de büyük olasılıkla geniş zaman etkisinin ışığında görülmelidir (bkz. Schönig 2000: 155). Anlam bakımından -AlgA ile -ArgA biçimleri çoğunlukla biribirine yakın veya denk gelmektedir: batalga ‘sazlık’ vs. batarga ‘ziyan olma’ vs. bitelge ‘verimli’ vs. biterge ‘ihtiyaç’ vs. çekelge ‘süre mesafe’ çekerge a.m. dönelge ‘dönemeç’ vs. dönerge ‘çark’ vs. tutalga ‘sınır hastalığı nöbeti’ tutarga a.m. düşelge ‘pay, miras’ düşerge a.m. ekelge ‘ekilecek yer’ vs. ekerge a.m. sürelge ‘eskiden beri sürüp gelen’ sürerge ‘sürekli’ Yukarıdaki açıklamaları -AlgA’lı biçimlerle anlamdaş olan türevleri dikkate alarak bir daha yokladığımız zaman onların en çok -Ak türevlerinin denkleri olduğunu anlamaktayız: basalga ≠ [basak] batalga = batak ‘bataklık, batak yeri’ biçelge ≠ [biçek] bitelge = bitek ‘verimli toprak’ / ‘verimli’ çekelge ≠ [çekek] çimelge = çimek ‘banyo, yıkanacak yer, yunak’ çökelge = çökek ‘bataklık, su kenarı, balçık’ ve ‘çukur yer’ dönelge = dönek ‘dönemeç’ d/tutalga = tutak ‘sara (nöbeti, hastalığı)’ düşelge ≠ [düşek] ekelge ≠ [ekek] gezelge = gezek ‘gezinti yeri’ göçelge = göçek ‘göçülen yer’ kanalga ≠ [kanak] sürelge ≠ [sürek] yatalga = yatak ‘yatacak yer’ yönelge = yönek ‘yön’

18 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair

Türkçedeki -Ak eki, Ana-Türkçeden miras kalan (-ġaq/-gek)3233ve bir dereceye kadar hâlâ işlek sayılabilen bir şekildir.3334Böylelikle bununla türeyen ad ve sıfatların sayısı en eski zamanlardan beri oldukça yüksektir. Şekil bilgisine yönelik Türkiye Türkçesi Grameri adıyla bildiğimiz el kitabında Zeynep Korkmaz (2003: 70) ekin başlıca işlevlerini dört gruba ayırmaktadır. Buna göre -Ak: 1) “Genellikle bir alışkanlığı, bir duyguyu ve fiilin bildirdiği işi çokça yapanı gösteren (frequentative) sıfatlar türetir”; 2) “Bir işin yapıldığı yeri gösteren adlar türetir”; 3) “... bazı araç-gereç adları türetir”; 4) “Somut ve soyut adlar türetir”. Zeynep Hanım’ın anlamsal sınıflandırma yaklaşımı Ulzı-Žargal Šoybonovič (Dondukov) Bey’inkinden biraz farklı olmakla beraber, Türkçe -Ak eki ile Moğolca -lgA (ve bundan Türkçe -AlgA) eki arasındaki anlamsal denklik oranının oldukça yüksek ve böylelikle işlevlerinin de aslında aynı olduğu hemen anlaşılmaktadır. Bu yüzden -lgA’nın Türk dillerine geldiği zaman bunlardaki -Ak paradigmasına karışmış olduğunun söylenmesi pek de yanlış olmayacaktır. Yukarıdaki geçit törenine katılan, uzun zaman Anadolu topraklarında hizmet eden -AlgA rütbelilerinin yanı sıra bölüğe büyük olasılıkla “Ankara’dan” daha yeni gelen bir avuç dolusu Mehmetçik de vardır ... işte çizelge’den dizelge’ye: çizelge 1. ‘çizgilerle bölümlere ayrılmış kâğıt, cetvel’ 2. ‘kadro, kademe, basamak ve derecelerin yer aldığı liste’ (GTS). Ne kadar “table”, “tableau” dolusu bir dünyada yaşadığımızın bir göstergesi, BTS ya BSTS sayfalarında çizilge sözcüğünü aradığımız zaman çıkan, özel sözlüklerden kaynaklı verilerdir. Matematikten bürokrasinin günlük rutin “batalgasına” ve aldanmaz hukuktan dipsiz kimyaya kadar .... hiç bir alandan ‘ilerideki kullanıma elverişli biçimde sıralanan sayısal bilgiler dizgesi’ (Matematik Terimleri Sözlüğü), ‘yapılacak işlemin özelliğine uygun bir düzende adı, soyadı, para ya da sayışımları kapsayan ayrıntılı kâğıt’ (Tecim, Maliye, Sayışmanlık ve Güvence Terimleri Sözlüğü), ‘gözlemleri incelenen değişkenin çeşitli değer ya da seçeneklerine göre dağıtarak döküme sokan dağılım alanı’ (Yöntembilim Terimleri Sözlüğü), ‘cedvel’ (Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü), ‘birbiriyle ilgili verilerin toplu ve düzenli sunumu’ (Kimya Terimleri Sözlüğü) ve ‘her öğesi, hiçbir belirsizlik söz konusu olmadan bir ya da birkaç dizin sayısı ile belirtilebilen bir veri dizisi’ (Bilişim Terimleri Sözlüğü) gibi şeyler eksik olmaz.

32 Erdal (1991: 391-396). 33 Bu sebeple -Ak eki, dil yenileştirme hareketinde de günümüze dek önemli bir rol oynamaktadır (bkz.: Röhrborn 2003: 47).

19 Uwe Bläsing dizelge ‘liste’ (GTS) yahut Yöntembilim Terimleri Sözlüğü’ne göre ‘birimleri bir ölçüt ya da dizgeye göre sıra düzeni içinde toplayan ya da dizgesiz olarak alt alta sıralayan dizim’ (= İngilizce list) (bkz. BTS). Sözcüğün doğum günü bilinmemektedir. Sadece bunun Yöntembilim Terimleri Sözlüğü’nün yayımlandığı 1981 senesinde yaşadığı kesindir. Kanımca Türkçeye geldiğini o zamanlar pek kimse fark etmemiş, beşikte yatan taptaze bir bebekmiş. Bu söz olmasaydı, Ömer Asım Aksoy da altı yıl sonra “Öğrencemiz Turkçe” adındaki bir yazıda dizelge başlıklı şu ilginç notu yazmazdı (1987): “Rahmetli Besim Atalay, Divanu Lugat-it-Turk çevirisinin 4. cildine –‘indeks’i karşılamak uzere– ‘dizin’ adını verdi. O zamandan beri bilimsel yayınlarda ‘indeks’ yerine ‘dizin’ kullanılması yaygınlaştı. Ancak kimi yayınlarda indeks niteliğinde olmayan listelerin – söz gelimi yazım kılavuzunun sözcukler listesinin– de ‘dizin’ başlığı altında verildiği görulmektedir. Biz bu tur listelere ‘dizin’ denilmesini doğru bulmuyor, ‘dizelge’ denilmesini öneriyoruz. Dilimizde bu yapıda sözcukler vardır: Çizelge, genelge ve kimi bölgelerde kullanılan çökelge, konalga gibi”. Bu satırlar, sanki Ömer Bey sözcüğü yeni icat etmiş gibi okunur. Var olduğundan haberdar olsaydı, bunu mutlaka herhangi bir şekilde zikredecekti. Ve, değerli dinleyicilerim, nesnel bakıldığında dizelge günümüze kadar çocuk odasındaki gölge varlığından çıkıp her türlü ‘liste’den dolu günlük hayatın diline muvazzaf olarak katılmamaktadır. duralga ‘taşıma dizgesinin çalışmasıyla, taşıtların durup yolcu ve yük indirip yüklemeleriyle ilgili her türlü kolaylıkların ve yapıların bulunduğu yer’ (İngilizce terminal). Sözcük 1980de yayımlanan Kentbilim Terimleri Sözlüğü’nde geçmektedir (bkz. BTS). Duralga türevinin tam eş anlamlısı olmamakla birlikte durak sözcüğünün yakın anlamlısı olarak gösterilmesi mümkündür: ‘tren, tramvay, otobüs, minibüs vb. genel taşıtların [yolcu indirip bindirmesi için] durmak zorunda olduğu veya durabileceği yer’ (GTS). Başka deyiş ile bir durak aslında özel bir duralga türüdür. Bu düşüncelerimi doğrulayan bir şahit olarak Azerbaycanca ile Türkmence emektarlarından duralga kardeşlerini çağırmak istiyorum: Azerbaycanca duralğa (Kǝlbǝcǝr) ‘konaklama yeri, durak, menzil’ (ADL 1: 156a). Türkmence duralga 1. ‘durak, istasyon, iskele’: Ol säher bilen turup, avtobus duralgasyna gönükdi («Edebiýat ve Sungat» gazeti) ‘Sabah erken kalkıp otobüs durağına doğru gitti’ 2. ‘vaat, söz, yemin’ (TkmTü 1995: 177a; TDS 1962: 272a). genelge ‘yasa ve yönetmeliklerin uygulanmasında yol göstermek, herhangi bir

20 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair

konuda aydınlatmak, dikkat çekmek üzere ilgililere gönderilen yazı, tamim, sirküler: İki gün sonra yönetici bir genelge yayımladı (Ç. Altan) (GTS) veya 1972de çıkan Tecim, Maliye, Sayışmanlık ve Güvence Terimleri Sözlüğü’nde verilen bilgiye göre 1. ‘çeşitli kişilere aynı konuda gönderilen yazılım, genelge’ 2. ‘tecimcilerin belirli özellikleri tanıtmak, bildirmek amacıyla gönderdikleri genelgeler’ (İngilizce circular, Fransızca circulaire) (bkz. BTS). Bu terim tamamen bir tüp bebeğine benzemektedir. İçyüzü, yani DNA yapısı belli değildir. Bu hususta elimizde olan etimolojik çalışmalara baş vurduğumuz zaman, piyasada tekelci sayılan Tietze (2009) ile Eren (1999) ne genelge ne de eserlerinde genellikle kullandıkları genel sözcüklerine madde başları arasında yer vermemişlerdir. Üstatlarca galiba sevilmeyen öksüzlere ait ilginç, faydalı malumatı ise Sevan Nişanyan vermektedir. Ondan meselâ sözcüklerin ikisinin ta 1935 senesinde yayımlanan Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu’nda geçtiğini öğrenmekteyiz ve yapılarına yönelik olarak Sevan Bey şu modeli dikkate almaktadır: (Fransızca “général... sözcüğünden serbest çağrışım yoluyla” olmak üzere) Türkçe geŋ/gen ‘geniş, bol’ + (Yeni Türkçede “isimlerden (sözel, yasal, yerel), sıfatlardan (ilkel, genel) ve fiillerden (doğal, sanal) sıfat yapımı için serbestçe” kullanılan) -al/-el eki = genel + (Yeni Türkçede “fiillerden, adlardan (duyarga, imge, simge) ve sıfatlardan (duyarga, genelge) belirgin bir işlev gözetilmeksizin ad yapımında” kullanılan) -ga/-ge eki = genelge. Hem yukarıdaki yön-yönelge sorununu hatırlayarak hem de Ömer Bey’in dizelge biçimi hakkındaki düşüncelerine dayanarak genelge’nin DNA’sını iki yaklaşım yolu göstererek şu şekilde yorumlamaktayım: Yaklaşım A) geŋ- ‘genişlemek’ fiili +-alga /-elge eki = genelge! Bunun zayıf tarafı, böylesi bir fiil kökünün gerçekten var olduğu olası değildir.3435 Yaklaşım B) geŋ/nel- ‘genişlemek’ fiili + (fiilden ad türeten) -ga/-ge eki = genelge! Bu fiilin var olduğunu en başta ağızlardan (krş. genelmek (Çorum; Tokat; Trabzon) ‘genişlemek’; Bkz. TTAS) sonra da Eski Anadolu Türkçesi bir- iki kaynaktan da öğrenmekteyiz (15. yy.; Tennuri: Çu göçdu, kalmadı burada

34 Fiil ile ilgili olarak Andreas Tietze şunu bildirmektedir (2009: 127b): “Eski Osmanlıca geŋ- ‘genişlemek’ J. Th. Zenker 1876 II, 786, A. Zajączkowski 1937 II, 83 < gėŋ sıfatının bir fiil kökü olabileceğine dair başka kaynaklarda bir delil bulamadık. Zajączkowski’nin dayandığı metindeki kelime yanlış okunmuştur. Bir metinde geçen genirken kelimesi, bir tertip hatası değilse, ya yen- ya da yeni- (TK 1640) fiillerinden gelebilir: Dimaġıŋ bir iştihānıŋ āteşiyle yanarken, sinirleriŋ muḳāvemetsüz bir ārzūnuŋ arḳasından geŋirken, vücūdüŋ dīger bir vücuūdüŋ inciẕābiyle titrerken, rūḥuŋ ḳaynaşaraḳ ḥallolmaḳ için başḳa bir rūḥa atılmaḳ isterken hangi ḳuvvet seni ṣavletiŋden men‘edebilir? (H. R. Gürpınar 1341 s. 307)”. Bundan doğan sorunların çözülme sırası burası değildir. Ama büyük olasılıkla Osmanlıcada geçen fiilin gövdesi geŋ- değil, geŋi-’dir! Krş. Eski Anadolu Türkçesi (15. yy.) gėŋi- ‘geniş olmak, genişlenmek’: (Enfesü’l-Cevāhir) kaçan ol nûr gönüle girse, ol gönül gėŋi-r açılır ve (Tefsir-i Ebi’l-Leys Tercümesi) kaçan ol nûr gönüle girse, ol gönül açılur gėŋi-r (TarSöz 3: 1640) ← “ké:ŋü- (g-) Intrans. Den. V. fr. ké:ŋ; ‘to e, or become, broad or wide’. The following modern forms seem rather to be survivals of *ké:ŋed-; SE Türki keŋey- BŞ 528: NC Kır., Kzx. keŋi-/keŋey-: SC Uzb. keŋay-: NW Kk., Nog. keŋey-: SW Tkm. gi:ŋe-/gi:ŋel-... Osm. xv géŋi- ‘to become broad’ ...” (Clauson 1972: 727).

21 Uwe Bläsing

şenlik, / Geŋeldi ol aralıkda ekinlik (TarSöz 3: 1640; Tietze 2009: 130a). Bunlardan daha da farklı bir öneride Klaus Röhrborn (2003: 197) bulunmaktadır. Buna göre genelge orta hece yutumu (haplology) yoluyla genelle- fiilinin -gA türemesi, *genellege biçiminden oluşmuştur. Fakat öyle olsaydı, genelleme yerine de *genelme biçimi beklenirdi. Görünürde .elle./.alla. ses grubu Türkçede orta hece yutumuna hiç uğramamaktadır. Zeynep Korkmaz (2003: 78-79), fiilden ad türeten-ga /-ge ekinin açıklamasında “Kelime ve terim yapımında ekin özelliği ve hangi tür fiillere getirildiği göz önünde bulundurulmadığı için, bunlar arasında çizelge ‘çetvel’, genelge (< genel), imge ‘imaj’ (< im) gibi yanlış kuruluşlar da yer almıştır” görüşündedir. İmge biçimi için bu görüş kuşkusuz doğrudur. Diğer biçimler de Zeynep Hanım’ın çizdiği yapım modeline göre (*çizel-ge, *genel-ge) yanlış kuruluşlar olarak değerlendirilmelidir. Fakat -alga/-elge ekinden hareketle çiz-elge’nin kuruluşu hem biçimsel hem de anlamsal açıdan fevkalade düzgündür. Genelge hakkındaysa son kararın verilmesi için aslında, biçimin mimarıyla konuşmak şarttır... Lakin bunun kim olduğunu bilmiyoruz. Biçimlerimizin (yani “Mehmetçik” olmayanların) yayılımına geldiğinde buna önce Anadolu seviyesinde, sonra Oğuz Türkçesi dilleri aşamasında ışık tutmaya çalışacağız. TTAS’deki verilerine dayanarak -AlgA ekiyle türemiş sözcüklerin ağırlıkla kullanıldığı yerler bir haritaya geçirildiğinde şu olağanüstü ilginç resim ortaya çıkmaktadır:

-AlgA türevlerinin başlıca kullandığı yerler

22 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair

Azerbaycancada da bu türevler en başta ağızlarda geçerken Türkmencede bunların standart sözvarlığının bir parçası olarak sayılması mümkündür. Bulabildiğim örnekler şunlardır: adalga [a:dalga] ‘terim, ad, isim’ (TkmTü 1995: 21b; TDS 1962: 24a) < a:da:- (bkz. Clauson 1972: 42). Büyük olasılıkla bu sözcük yapaydır. asalga ‘askı’ < as- ‘asmak’ (TDS 1962: 54b). bukalga ‘sığınak’: howpsuz bukalga ‘tehlikesiz/güvenli sığınak’ < buk- ‘gizle(n) mek, sakla(n)mak’ (TkmTü 1995: 85b; TDS 1962: 112-113; Räsänen 1969: 83a). çykalga 1. ‘çıkış, çıkış kapısı’: jaýyň çykalgasy ‘evin dış kapısı’ 2. ‘bulunan çare, yol, çıkar yol’, çykalgasyz ‘çıkış yeri olmayan; çaresiz, çıkar yolu olmayan’ < çyk- (TkmTü 1995: 119-120; TDS 1962: 758-759). duralga ‘durak, istasyon, iskele’ vs. < dur- ‘durmak’ (TkmTü 1995: 176-177; TDS 1962: 272); yukarıya da bakınız. düşelge 1. ‘durak, dinlenme yeri, çardak’ 2. ‘iniş, bayır’ < düş- ‘düşmek, inmek’ vs. (TkmTü 1995: 182-183; TDS 1962: 280-281); yukarıya da bakınız. gaçalga 1. ‘sığınak’ 2. ‘kaçamak yolu’: gaçalga gözle- ‘sığınak aramak, kaçamak yolu aramak’ < gaç- ‘kaçmak, kaçınmak’ (TkmTü 1995: 216-217; TDS 1962: 157-158). garbanalga ‘çerez, hafif yemek’, garbanalgahana ‘çerezlenmek için küçük bir aşevi’ < garban- ‘azar azar yemek, çerezlenmek’ (TDS 1962: 149a). geçelge ‘geçit’: demir ýol geçelgesi ‘demiryolu geçidi’ < geç- ‘geçmek, geçerek gitmek’ (TkmTü 1995: 245-246; TDS 1962: 168-169). girelge [gi:relge] ‘giriş’: girelge bileti ‘giriş bileti’ < gir- [gi:r-] ‘girmek’ (TkmTü 1995: 273; TDS 1962: 172b). inelge [i:nelge] 1. ‘inme, iniş’ 2. ‘iskele (tahtası)’: inelge bilen düş- ‘iskele (tahtası) ile inmek’ < in- [i:n-] ‘inmek’ (TkmTü 1995: 377a, 379a; TDS 1962: 339-340). okalga ‘kitap okunan yer’: okalga zalı ‘okuma salonu’ < oka- ‘okumak’ (TkmTü 1995: 484; TDS 1962: 484). oňalga ‘geçim’ < oň- ‘onmak, gun görmek, yaşamak, davranmak, bir şeyle yetinmek, idare etmek’ (TDS 1962: 488). önelge [ö:nelge] ‘yetişen, üretilen, ürün’ < ön- [ö:n-] ‘bitmek, yetişmek, ortaya çıkmak, büyümek’ (TkmTü 1995: 504; TDS 1962: 505a). ötelge ‘geçit’: dag ötelgesi ‘dağ geçidi’ < öt- ‘geçmek’ (TkmTü 1995: 508; TDS 1962: 508-509). sowalga 1. ‘(harcanacak) para’: meniň sowalgam gutardy ‘benim param bitti’ 2.

23 Uwe Bläsing

‘yol ayrımı’ 3. ‘bahane’ < sow- 1. ‘harcayıp bitirmek, sarfetmek’ 2. ‘yoldan sapmak’ (TkmTü 1995: 584; TDS 1962: 600). sümelge ‘delik, deşik’ < süm- ‘sokulmak, girmek, aradan geçmek’ (TkmTü 1995: 592b; TDS 1962: 618a). sypalga ‘bahane, sebep, kaçamak’: sypalga gözle- ‘bahane aramak’ < syp- ‘kurtulmak, atlatmak, başından savmak’ (TkmTü 1995: 576-577; TDS 1962: 624). tutalga 1. ‘tutulacak yer’ 2. ‘bahane, sebep, dayanak, koz’ < tut- ‘tutmak’ (TkmTü 1995: 638; TDS 1962: 661-662), yukarıya da bakınız. ýapyşalga 1. ‘korkuluk, tırabzan, tutulacak’ 2. ‘sığınma yeri’ < ýapyş- ‘tutmak, sarılmak, yapışmak’ (TDS 1962: 852). ýatalga 1. ‘yatılacak yer’ 2. ‘yatakhane’ < ýat- ‘yatmak, uyumak’ (TkmTü 1995: 682-683; TDS 1962: 858), yukarıya da bakınız. ýörelge 1. ‘yol’ 2. ‘adet, alışkı, gelenek’: köne ýörelgeni tut- ‘eski gelenekleri uygulamak’ 3. ‘yön, yöntem, çizgi, yol’: obahojalygy barasynda täze ýörelge bellemek ‘ziraat (aynen: sel’sko xosjastvo ‘köy ekonomisi’) hakkında yeni yöntemler öğrenmek’ < ýöre- ‘yürümek, gitmek, hareket etmek’ (TkmTü 1995: 708; TDS 1962: 351b). Türkçeden farklı olarak Türkmencede CVC yapılı fiilerin yanı sıra-(A)lgA eki3536—çok seyrek olarak— hem çok heceli (garban-) hem de sonsesi bir ünlü olan (oka- gibi) gövdelere eklenmiş bulunmaktadır. Beklendiği gibi Türkmence gramerlerinde de bu eke dair bilgi çok azdır. Larry Clark (1998: 525) iki örneğin verilmesi ve işlevine yönelik “forms nouns from vers to designate the place of an action” diyen bir açıklama ile yetinmektedir. Grammatika turkmenskogo jazyka da bu bakımdan daha zengin değildir (GTkmJa 1970: 126). Yani ekin işlek olmadığından ve sadece belirli birkaç fiille, sınırlı olarak kullanıldığından hiç bahsedilmemektedir. Şimdiye kadar Azerbaycancada tespit ettiğim, araştırma çerçevemize uyan malzeme çok az olmakla birtlikte bunu da bir harita şeklinde sunmak istiyorum. Orada şu yedi terim yer almaktadır: dönǝlgǝ 1. (Bǝrdǝ, Kürdǝmir, Şuşa) ‘dönemeç, sokağın köşesi’ vs. 2. (Bǝrdǝ, Şǝmkir, Şuşa) ‘talih, kısmet’ (ADL 1: 152b; AzbR 1: 832a); ayrıntılı bilgi için yukarıya bakınız. duralğa (Kǝlbǝcǝr) ‘konaklama yeri, durak, menzil’ (ADL 1: 156a); yukarıya da bakınız. düşǝlgǝ 1. ‘Geçici barınak yeri, konaklama yeri, kamp, yurt’ vs. 2. (Şǝki) ‘hediye’

35 Yazı biçimi: -(a)lga/-(e)lge, telafuzu: /-(a)lga/-(o)lgo/-(e)lge/-(ö)lgö/; bkz.: Clark 1998: 525.

24 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair

(ADİL 1: 722-723; ADL 1: 159b); ayrıntılı bilgi için yukarıya bakınız. kǝsǝlgǝ (Kǝlbǝcǝr) ‘geçit (yeri)’: Canavar kǝsǝlgǝyǝ gǝlǝndǝ avcı onu vurdu ‘Av geçit yerine geldiğinde avcı onu vurdu’ (ADL 1: 278a). tutalğa 1. (Ağcabǝdi, Bǝrdǝ, Şuşa, Tǝrtǝr) ‘esas, delil, belge’ 2. (Meğri) ‘nişanlı’ (ADL 2: 581-582); ayrıntılı bilgi için yukarıya bakınız. yatalqa ‘uğrak yeri, yatak; geçici olarak kalınan, yaşanan yer’ (ADİL 4: 555b); yatalğa 1. (Bǝrdǝ, Şuşa, Tovuz) ‘hayvanların gecelediği yer’ 2. (Tovuz) ‘karahumma, tifo hastalığı’ (ADL 2: 625b); ayrıntılı bilgi için yukarıya bakınız.. yönǝlgǝ (İmişli) ‘birinin sık sık uğradığı yer’ (ADL 2: 636b); yukarıya da bakınız.

Azerbaycancadaki -AlgA türemelerinin bulunduğu yerler Bütün bu verilerden hareketle -AlgA ekinin Oğuz Türkçesi dillerindeki dağılımına bakıldığında şunu söylemek münkündur: A) Anadolu’daki dağılım, ekin, özel bir grubun veya grupların bir dil/ağız simgesi olmasını önermektedir. Bu bakış açısından Yörük ve ayrıca Türkmen gibi göçebe gruplarını düşünmeliyiz. Zirâ dağılım bölgesinin ağırlık noktası, kuşkusuz, Orta Toroslar’da, yani İçel-Adana-Kahramanmaraş mihveri üzerinde ve buna kuzeyde bitişik olan Niğde, Kayseri ve Sivas illerine bağlı bölgelerde bulunmaktadır (aşağıya bkz.: Dizelge 1). Adı geçen grupların büyük bir payı işbu mıntakada yaşmaktadır (bkz. EGRT 1989). Bunlardan aşiretlere yönelik bilgi Gülseren Tor’un çalışmasında (2004) ve çok seyrek olarak TTAS’de verilmiştir. Kimi grupların 13. yüzyılın ortalarında Moğol istilacıları ile beraber ya da bunların peşinden Anadolu’ya vardığı bilinmektedir. B) Anadolu haritamızda en çok göze çarpan nokta ise, diğer yerlerden çok ayrı kalan Kars ilindeki küçük “-AlgA adası”dır. Bunun nüfusuna baktığımız

25 Uwe Bläsing zaman Selim’de hem Türkmen Alevilerinin hem de Karapapah (Terekeme) ve özellikle Bayburt köyünde Abdalların yaşadığı anlaşılmaktadır (EGRT 1989: 280, 300, 234). Dil coğrafyası bakımından orasını aslında Azerbaycanca dil alanının bir parçası olarak saymak mümkündür. Selim’lerde kaydedilmiş dört -AlgA türevlerinden ikisi Azerbaycancada da geçmektedir. Fakat anlamlarına göre onları Azerbaycancadaki biçimdeşlerinin denkleri olarak değil, ancak kısmen yakınları olarak kabul etmek mümkündür; krş.: Tü. d/tüşelge ‘pay, miras’ :: Az. düşǝlgǝ ‘hediye’ Tü. tutalga ‘sözde neden, bahane’ :: Az. tutalğa ‘esas, delil, belge’ Eminim, şimdi herkes düşünüyor: Baksanızsa, bu gruba ait en çok üzerinde durulmuş olan ve herkesçe bilinen sözcüğü Uwe Bey bilmez, gözden kaçırmıştır. Bu noktada yanılıyorsunuz. Çünkü bunu mahsus en sona sakladım. -AlgA’lıların Türk dilleri dünyasınca belki en meşhur temsilcisi, göğsünde aslında Türk kalbi çarpan bir Moğoldur. Adı qonalġa ve hikayesi şöyledir: Örneğin konak türevinde çağdaş Türk dilleri cemiyetinde görev yapan Ana Türkçe *qona- ‘geceyi bir yerde geçirmek, gecelemek’ fiili, Moğolcada ödünçleme (qonu-; Lessing 1960: 964a) olarak bulunmaktadır (genel olarak bkz.: Schönig 2000: 154-155 ve Doerfer 1: no. 292; 4: s. 393). Bundan -lgA eki vasıtasıyla qonalga ‘durup geceyi geçirmek için bir yer, yatılacak yer’ sözcüğü türemiştir. Moğolların 13. yüzyıldaki güçlenip açılmasıyla el ele bu terim de en nihayet Türklerin ve diğer bazı komşu halklarının dillerine yayılmıştır: Çağatayca qonalġa (Mahbûb’ül-Kulûb; Gül ü Nevrûz) ‘konukluk masrafı’ (Ersin Teres)3637ve qonalġa ~ qonalġu ‘geceleyecek yer’ (Radloff 2: 538-539).3738Örnek olarak Zuhal Ölmez ile birlikte (1993: 150)3839Alî Şîr Nevâî’in Mahbûb’ül-Kulûb adlı eserinden sözcüğün geçtiği bir mesnevî okuyalım (Paris Bibliotheque National, Supplément tur4074739 numarada kayıtlı yazmaya göre; varak 30b): (8) Bular bā‘isi barça nefsāniyyet / Ki anda ėmes dāḫil insāniyyet (9) Ḳonalġa alıp ḳayda ḳonsa direm / At arpası ve hem ḳuşıġa ṭu‘me hem Özbekçe qo’nalg’a ~ qo’nolg’a ‘geceleyecek yer, yatacak yer, tünek’ (ŬTİL 2: 407b, 409b). Kırgızca qonolgo ‘geceleyecek yer, tünek’ (KrgR 1965: 401-402); üstelik

36 = Çağataycanın Sözvarlığı. Ersin Teres (İstanbul Üniversitesi) tarafından hazırlanan, Çağataycanın önemli (50 küsur) eserinin sözvarlığını yansıtan bu lugat daha yayımlanmaştır. Dolayısıyla Ersin Bey’e malzemesinin şimdiden elime verdiği için bu vesileyle şükranlarımı sunarım. 37 Qonalga’nın yanı sıra Çagataycada -lgA ekini taşıyan Moğolcadan ödünç bir sözcük daha Osman Fikri Sertkaya tarafından Bahtiyār-nāme’de tespit edildi: ögülge ‘hediye’ ← Moğolca ög- ‘vermek’ (Sertkaya 1992: 274-275; Lessing 1960: 630). 38 Ayrıca bkz.: a.y. 364. 39 Bkz.: Blochet 2: 51.

26 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair

krş. (Nookat ağzı) konogo ve (Özgön ağzı) konorgo (KTDS 2009: 519). Kazakça qonalqa ‘gece kalınan, gecelenilen, konaklanan yer’ (QTS 1999: 405b; KTTTS 2003: 317a) Uygurca qonalġu ‘yolculukta konaklanan yer’ (UTİL 4: 293b) Tümen-Tatarcası qonalgı ‘geceleyecek yer’ (Radloff 2: 538) Başkurtça qunalqa ‘konaklama yeri, yatılacak yer’ (BškR 1958: 347b). vs. Ayrıca Oğuz Türk dillerinde: Türkmence gonalga ‘dinlenme yeri, konaklama, mola, duraklama’: Arçyn han, hasapsyz uçan guş gonalğasyny ýalyňýandyr (B. Kerbabaýev, Aýğytly Ädim.) ‘Arçın Han, hesapsız uçan kuşun yuvasını ?ateşe ver’ (TkmTü 1995: 278a; TDS 1962: 179a). Azerbaycanca qonalğa (İmişli) ‘misafir etme, ağırlama, ziyafet verme’ (ADL 1: 340a). Türkçe gonalga (Osmaniye–Adana, Aslanköy–Mersin–İçel) ‘göçebelerin çok kondukları, konakladıkları yer’; ayrıca ((Keşevli Aşiretinin Kırtıllı Ka­bi­lesi) Dümbelekbaşı, Hüyükalanı–Toroslar, Huzurkent–Tarsus, Gür­ levik–Anamur, Burhan–Mersin) ‘yörüklerin göçerken kon­duk­ları yer, konak, dinlenme yeri’, konalga (Kozan–Adana) ‘oturulan yer, ikametgah’, (Zeahmet–Kemalpaşa–İzmir; İğneciler–Mudurnu–Bolu, Düzce–Bolu; Bertiz, Ekinözü–Elbistan, Önsen–Afşin–Maraş, Afşin–Maraş; Afşar, Pazarören–Pınarbaşı, Molu, Erkilet–Kayseri; Yeniköy–Ceyhan–Adana, Kadirli–Adana; Navdalı–Mut–İçel): İlk konalga bura, konalka (Aydın; Afşar aşireti–Gaziantep) ‘göçebe ve yolcuların yolculuk ya da göç sırasında kondukları sulu, otlu yerler, konaklama yeri, durak’; gonarga (Anamur– İçel) ‘bir göç sırasında, dinlenilen, yemek yenilen ya da yatılan durak yeri’, (Çorum) ‘kuşların gidip gelip kondukları yer’, (İleydağı–Uluborlu–Isparta) ‘bitek, verimli yer’, konarğa (Çorum) ‘konaklama yeri, durak’ (TTAS; Tor 2004: 193a; Ölmez 2009: 314).4041 Osmanlıcada hem ḳonalġa hem de ḳonulġa biçimleri geçmektedir: a) ḳonalġa ‘konak yeri, yolculuk sırasında yolcuların kondukları yer’: (17. yy.; Karacaoğlan 148) Bugün konalgamız Mersimşil beli / Oğul balı veirir dili yavrunun ve Ne hoş olur bu dağların havası / Yarın konalgası Söğüt ovası (TarSöz 4: 2230); b) ḳonulġa ‘misafire gönderilen yemek’ (14. yy.; Fütûhü’ş-

40 Halk diline ait bir sözcük olarak konalga biçimi Güncel Türkçe Sözlük’te de gösterilmektedir (‘göçebe ve yolcuların yolculuk veya göç sırasında konakladıkları sulu ve otlu yer, konak yeri’; GTS). Bundan başka Konalga’yı yer adı görevinde bulmaktayız: ‘Bitlis ili, Sarıkonak bucağına bağlı bir yerleşim birimi’, ‘Elâzığ ili, Aydınlar bucağına bağlı bir yerleşim birimi’, ‘Sivas ili, Şarkışla ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi’, ‘Van ili, Narlı bucağına bağlı bir yerleşim birimi’ (BTS).

27 Uwe Bläsing

Şâm Tercümesi 141) Yukanna kendi çadırına geldi, ardınca konulgası geldi, ulûfesi geldi (TarSöz 4: 2648). Hikaye budur! Ama... Gerhard Doerfer’e göre qonalġa sözcüğü en azından Farsçaya Batı Orta Moğolcadan, demek ki 13. ile 17. yüzyıl arasında geçmiştir. Fakat ne Orta Moğolcada ne de Klasik Moğolcada bu terimin bıraktığı herhangi bir iz yoktur. Başka bir ifade ile sözcük sadece modern Moğol dillerinde bulunmaktadır. Bu durumu, Gerhard Doerfer’in gösterdiği kaynak eserler de yansıtmaktadır: Mos 353 = Ordosça χonolġo “action de passer la nuit”, Cyd 335 = Halhaca “nočëvka, nočlég” χonolgo ve RKW 185 = Kalmukça χonlɣa “das übernachten, nachtquartier”.4142 ˚ Farsçadaki en eski kayıt, 15. asrın hemen başına dair Niẓāmuddīn

Šāmī’nin Ẓafernāma adındaki eserinde bulunmaktadır (bkz.: Tauer 2: 1585, 293a). Buna göre 14. yüzyıla ait Osmanlıca ḳonulġa biçimi galiba bu terimin bilinmiş en eski kaydıdır. Bir göz ile diğer -AlgA’lı sözcüklerine bakadururken konalga hikayesinin anlatıldığı şekilde gerçekten doğru olup olmadığından artık bu kadar emin değilim. Dolayısıyla seçenek olarak burada başka bir çözüm yolunu çizip tartışma konusu yapmak istiyorum. Buna göre tıpkı biçimdeşlerinde olduğu gibi konalga da Moğolcadan ödünçlenmiş bir kelime değil, sadece Moğolca bir ek vasıtasıyla Türkçe bir fiilden türemiş bir yapı teşkil etmektedir. Fiil, tabii ki, Türkçe kon- gövdesidir: 1. ‘kuş, kelebek, uçak, toz vb. bir yere inmek’ 2. ‘yolculukta geceyi geçirmek için bir yerde kalmak, konuk olmak’ 3. ‘kısa bir süre için bir yere yerleşmek, bir yeri yurt edinmek’ 4. mec. ‘bir şeyi emeksiz edinmek’ (GTS). Kon-/ konalga çifti hiç bir noktada diğerlerinden farklı değildir; meselâ: 1. Geniş zaman eki ünlüsü a’dır (kon-ar); 2. -Ak türemesi konak da kısmen anlamdaş sayılır (esk. ‘yolculukta geceyi geçirmek için inilen, konaklanılan yer’; GTS); 3. -AlgA’nın yanı sıra -ArgA’lı biçimler de vardır; 4. Dutulga’da olduğu gibi en eski kayıdın bağlantı ünlüsü dardır (-I.lgA: konulga). Kısacası diğer -AlgA’lılar hakkındaki tespitlerimiz aynen konalga için de geçerlidir. Fakat konalga hakkikaten Türkçe bir sözcük ise, o zaman Moğolca *qonalġa Türkçeden bir alıntı mı? Bunu da diyemeyiz. Bence bu sözcük Moğol istilası zamanında (13. yüzyıl ve sonrası) Türkçe Moğolca bir ortak üretimi

41 Mos = Mostaert, Dictionnaire Ordos; Cyd = Cydendambaev, Russko-burjat-mongol’skij slovar’; RKW = Ramstedt, Kalmückisches Wörterbuch.

28 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair olarak oluşmuştur. İstilada Türk boylarının da önemli bir rol oynadığı ve bu sayede hem Moğolca unsurların Türkçeye hem de Türkçe öğelerin Moğolcaya girdiği bilinmektedir. O zaman Moğolca -lgA’nın yeni bir yapım eki olarak Türk dillerinde de seyrekçe kullanılmasının başladığını görmekteyiz. Ama bununla Türkçede türemiş diğer sözcüklerden farklı olarak qonalga anlam ve biçim açısından her iki dilde anlaşılmaktadır, işte: Tü. *qon-u/a.lġa veyahut Mo. *qona-lġa ‘yatılacak yer’. Bu yüzden hem Türkçenin hem de Moğolcanın kanatlarıyla uçabilerek daha çok yere varıp daha çok dile de konmuştur. Sıra şimdi sizde, sevgili okurlarım, iki hikaye, iki seçenek var. İkisini düşünüp karar verin veya en iyisi konuyu daha da derinlenmesine araştırın. Zaten bu çalışmamın sadece konuya ilk bir yaklaşım olduğunun farkındayım. Yine de bir ön çalışma olarak satırlarımın yol düzelten, yol açan etkiler ve aynı zamanda yeni ufuklar gösteren faydalı itkileri olacağını umarım. Bu sayfaları nihayet kapayıp yerimizden kalkmadan biraz istatistik ile pratik bir-iki -AlgA’lılık dersi daha... Dizelge 1. Yerlere göre -AlgA’lılar: Yer adı -AlgA’lı (19) Adana Ceyhan–Aydınlıçadır batalka Adana Ceyhan–Yeniköy konalga Adana Kadirli çökelge Adana Kadirli düşelge Adana Kadirli göçelge Adana Kadirli kanalga Adana Kadirli konalga Adana Karaisalı–Rumkuş sürelge Adana Kozan düşelge Adana Kozan konalga Adana Osmaniye–Endel, Çardak dönelge Adana Osmaniye gonalga Adana Osmaniye düşelge Adana Saimbeyli–Höketçe ekelge Adana Çakalkuyusu basalga Adana Çakallı bitelge Adana Karatepeli sürelge Adana bitelge Adana gezelge (17) Niğde Bor–Bahçeli bitelge Niğde Bor–Bahçeli dönerge

29 Uwe Bläsing

Niğde Bor–Bahçeli dutalga Niğde Bor–Bahçeli tutalga Niğde Bor dutalga Niğde Bor ekelge Niğde Bor ekelge Niğde batalga Niğde bitelge Niğde çekelge Niğde çekerge Niğde dönerge Niğde düşerge Niğde ekelge Niğde ekerge Niğde sürelge Niğde tutarga (10) İçel Anamur gonarga İçel Mersin–Aslanköy gonalga İçel Mersin çökelge İçel Mut–Navdalı konalga İçel Mut–Yapıntı dönelge İçel Tarsus–Hacıhamzalı, Gülek bitelge İçel Tarsus–Karakuzu sürelge İçel Civanyaylağı ekelge İçel çimelge İçel ekerge (10) Maraş Afşin ve köyleri basalga Maraş Afşin-Bertiz, Önsen konalga Maraş Afşin konalga Maraş Elbistan–Ekinözü konalga Maraş Göksun ve köyleri batalka Maraş Hartlap dutalka Maraş (Merkez) düşelge Maraş bitelge Maraş biterge Maraş kanalga (8) Ankara Balâ çökelge Ankara Balâ–Cimşit batalka

30 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair

Ankara Polatlı–Şabanözü batalga Ankara Şereflikoçhisar–Solakuşağı batalga Ankara Şereflikoçhisar–Solakuşağı ekelge Ankara Şereflikoçhisar batalga Ankara Küçükyozgat batalga Ankara batalka (8) Kayseri Bünyan biterge Kayseri Bünyan düşerge Kayseri Bünyan dutarga Kayseri Develi–Soysallı bitelge Kayseri Pınarbaşı köyleri düşelge Kayseri Pınarbaşı–Afşar, Pazarören konalga Kayseri Molu, Erkilet konalga Kayseri Turan dutalga (6) Gaziantep Afşar aşireti konalka Gaziantep Kilis biterge Gaziantep Kilis düşerge Gaziantep Lohan bitelge Gaziantep Nizip tutarga Gaziantep dutarga (6) Kars Sarıkamış–İrişli tutalga Kars Selim–Bayburt biçelge Kars Selim–Bayburt düşelge Kars Selim–Bayburt ekelge Kars Selim–Bayburt tüşelge Kars Selim ekelge (6) Sivas Gemerek tutarga Sivas Gürün düşelge Sivas Gürün tutalga Sivas Koyulhisar–Hacıilyas tutalga Sivas Şarkışla-Sızır batalka Sivas dönerge (5) Çorum Mecitözü–Farzant çökelge Çorum Sungurlu–Gökçam çökelge Çorum dönerge

31 Uwe Bläsing

Çorum gonarga Çorum konarğa (3) Amasya Sarayözü, Heniske yatalga Amasya dutalka Amasya tutalga (3) Hatay Antakya bitelge Hatay Antakya tutalga Hatay Yayladağı–Hisarcık düşelge (3) Malatya Darende–Aşudu düşerge Malatya batalga Malatya batarga (3) Tokat Niksar düşelge Tokat Zile dutalga Tokat Zile yatalga (2şer) Bolu Düzce konalga Bolu Mudurnu–İğneciler konalga Erzincan Refahiye çevresi düşerge Erzincan Refahiye çevresi dutulga Eskişehir Günyüzü, Sivrihisar çökelge Eskişehir Sivrihisar–Geceli yatalga Kırşehir Mucur bitelge Kırşehir Temürlü batalga Konya Akşehir dönerge Konya Karaman ekelge Nevşehir Avanos–Sarılar ekelge Nevşehir Avanos–Sarılar batalga Samsun dutarga Samsun tutarga Urfa tutalga Urfa tutarga (1er) Antalya Akseki yönelge Aydın konalka Bursa tutarga Çankırı Büğdüz dönelge

32 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair

Diyarbakır Silvan düşerge Isparta Uluborlu–İleydağı gonarga İstanbul Sarıyer bitelge İzmir Kemalpaşa–Zeahmet konalga Yozgat ve çevresi dutalga

Çizelge 1. Oğuz Türk dillerindeki -(A)lgA türevleri bir bakışta: Türkçe Azerbaycanca Türkmence ada- x as- x bas- x bat- x biç- x bit- x buk- x çek- x çık- x çim- x çök- x dön- x x dur- (x) x x düş- x x x ek- x garban- x geç- x gez- x gir- x göç- x in- x kan- x gaç- x kes- x kon- x x x oka- x oŋ- x ön- x öt- x sıp- x sov- x süm- x sür- x tut- x x x yapış- x yat- x x x yön- x x yöre- x 38 18 8 23

33 Uwe Bläsing

Kaynaklar ADİL (2006) = Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti, 1-4. Bakı. ADL (1999-2003) = Azәrbaycan dialektoloji lüğәti, 1-2, Ankara. Aksoy, Ömer Asım (1987), “Öğrencemiz Turkçe”, Türk Dili Dergisi, 1(2): . AzbR (2006) = Azərbaycanca-rusca lüğət, 1-4, Bakı. Blochet, Edgar (1932), Catalogue des manuscrits turcs, 1-2, Paris. BSTS = Bilim ve Sanat Terimleri Sözlüğü (Türk Dil Kurumu), . BškR (1958) = Baškirsko-russkij slovar’ ‹Bašqortsa-russa hüδlĕk›, Moskva. BTS = Büyük Türkçe Sözlük (Türk Dil Kurumu), . Clark, Larry V. (1998), Turkmen reference grammar, Wiesbaden. Clauson, Sir Gerald (1972), An Etymological dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford. Doerfer, Gerhard (1963-1975), Türkische und Mongolische Elemente im Neupersischen, 1-4, Wiesbaden. Dondukov, Ulzı-Žargal Šoybonovič (1964), Affiksal’noe slovoobrazovanie častej reči v burjatskom jazyke, Ulan-Udė. Dondukov, Ulzı-Žargal Šoybonovič (1993), Slovoobrazovanie mongol’skix jazykov, Ulan- Udė. EGRT (1989) = Ethnic Groups in the Republic of Turkey, compiled and edited by Peter Alford Andrews with the assistance of Rudiger Benninghaus, Wiesbaden. Erdal, Marcel (1991), Word Formation, a Functional Approach to the Lexicon, 1-2, Wiesbaden. GBJa (1962) = Grammatika burjatskogo jazyka, Fonetika i morfologija, otvetstvennyj redaktor G. D. Sanžeev, Moskva. GTkmJa (1970) = Grammatika turkmenskogo jazyka, Fonetika i morfologija; (red.:) N. A. Baskakov, M. Ja. Xamzaev, B. Čaryjarov, Ašxabat. GTS = Güncel Türkçe Sözlük (Türk Dil Kurumu), . Isxakov, Fazyl Garifovič & Aleksandr Adol’fovič Pal’mbax (1961), Grammatika tuvinskogo jazyka, Fonetika i morfologija, Moskva. Janhunen, Juha (2003), “Proto-Mongolic (Chapter One)”, (editör: Juha Janhunen) The Mongolic Languages, London & New York: 1-29. Katanov, Nikolaj Fedorovič (1903), Opyt izslĕdovanija urjanxajskago jazyka s ukazaniem glavnĕjšix rodstvennyx otnošenij ego k drugim jazykam tjurkskago kornja, Kazan’. Kirchner, Mark (2001), (tanıtma) “Mongolische Lehnwörter im Westoghusischen. Von Claus Schönig. (Turcologica. 47) Wiesbaden: Harrassowitz 2000. VI + 210 S.”, Mediterranean Language Review, 13: 200-203. Korkmaz, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi), Ankara. KrgR (1965) = Kirgizsko-russkij slovar’ ‹Qırgızča-orusča sözdük›, sostavil K. K. Yudaxin, Moskva.

34 Batalga’dan Çökelge’ye Anadolu ağızlarındaki -alga/-elge Ekine Dair

KTDS (2009) = Žėėmbay Mukambaev, Kırgız tilinin dialektologiyalık sözdügü, Biškek. KTTTS (2003) = Kazak Turkcesi-Turkiye Turkcesi Sozlüg, hazırlayan: Kenan Koç vd., Ankara. Lessing, Ferdinand D. (1960), Mongolian-English Dictionary, compiled by Mattai Haltod,­ John Gombojab Hangin, Serge Kassatkin and Ferdinand­ D. Lessing (General Editor), Berkeley, Los Angeles. Nişanyan, Sevan, Sözlerin Soyağacı, Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, . Ölmez, Mehmet (2007), Tuwinischer Wortschatz, mit alttürkischen und mongolischen Parallelen ‹Tuvacanın Sözvarlığı, Eski Türkçe ve Mogolca Denkleriyle›, Wiesbaden. Ölmez, Mehmet (2009), (tanıtma) “Pekşen Tamdoğan, Çetin Yiğenoğlu, Kozanca. Kozan Ağzı Üzerine Bir İnceleme, YEKSAV yayınları, Kozan, 205 s. [tarihsiz]”, Turk Dilleri Araştırmaları, 19, 2009: 313-314. Ölmez, Zuhal Kargı (1993), Mahbûbü’l-Kulûb (İnceleme-Metin-Sözlük), Ankara. (yayımlanmamış doktora tezi, Hacettepe Üniversitesi) Özturan, Hacı Ali (2009), Maraş Merkez Ağzı (Kelimeler, Deyimler, Atasözleri, Düâlar, Beddüâlar, Tekerlemeler, Ninniler), Kahramanmaraş. Poppe, Nicholas (1974), Grammar of Written Mongolian, 3. printing, Wiesbaden. QTS (1999) = Qazaq tiliniŋ sözdigi, Almatı. Radloff, Wilhelm (1960), Versuch eines Wörterbuches der Türk-Dialecte ‹Opyt’ slovarja tjurkskix narečij› 1-4, ‘s Gravenhage. (reprint of the edition St. Petersburg 1893-1911) Ramstedt, Gustav John (1976), Kalmückisches Wörterbuch, zweite, unveränderte Auflage, Helsinki. Räsänen, Martti (1969), Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen, Helsinki. Rassadin, Valentin Ivanovič (1980), Mongolo-burjatskie zaimstvovanija v sibirskix tjurkskix jazykax, Moskva. Röhrborn, Klaus (2003), Interlinguale Angleichung der Lexik, Aspekte der Europaisierung des turkeiturkischen Wortschatzes, Göttingen. Schönig, Claus (2000), Mongolische Lehnwörter im Westoghusischen, Wiesbaden. Schönig, Claus (2003), “Turko-Mongolic Relations (Chapter Twenty)”, (editör: Juha Janhunen) The Mongolic Languages, London & New York: 403-419. Sertkaya, Osman Fikri (1992), “Mongolian Words and Forms in Chagatay Turkish (Eastern Turki) and Turkey Turkish (Western Turki)”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten, 1987: 265-280. TarSöz (1963-77) = XIII. Yüzyılından Beri Türkiye Türkçesiyle Yazılmış Kitaplarından­ Toplanan Tanıklarıyle Tarama Sözlüğü, 1-8, Ankara. Taş, İbrahim (2010), Şeyyâd Hamza, Yûsuf ve Zelîhâ, Ankara. Tauer Felix (1937-1956), Histoire des conquêtes de Tamerlan intitulée Zafarnama = Tārīḫ-i futuḥat-i amir Timur Kurkan maʿruf ba Ẓafarnama par Niẓmuddin Šami, avec des additions empruntées au Zubdatu-t-tawarī-i baysunguri de Ḥafiz-i Abru, édition critique, 1-2, Praha. TBḲ (h. 1250/1834) = Terceme-i Burhan-ı ḳai‘ (Mütercim: ‘Aynṭābī Aḥmed ‘Āṣım, Eser Sahibi: İbn Ḵalaf Tabrizi), Dar ut-Ṭıba‘a-ı Misriye.

35 Uwe Bläsing

TDS (1962), Türkmen diliniŋ sözlügi ‹Slovar’ turkmenskogo jazyka›, Ašɣabat. Tietze, Andreas (2002, 2009). Tarihi ve etimolojik Türkiye Türkçesi lugatı ‹Sprach­ geschichtliches und etymologisches Wörterbuch des Türkei-Tür­ki­schen›, 1, Istanbul & Wien, 2, Wien. TkmR (1968), Turkmensko-russkij slovar’ ‹Türkmenče-rusča sözlük›, pod obščej redakciej N. A. Baskakova, B. A. Karryeva, M. Ja. Xamzaeva, Moskva. TkmTü (1995), Türkmence-Türkçe Sözlük, Hazırlayanlar: Tekin, Talat & Mehmet Ölmez, Emine Ceylan, Zuhal Ölmez, Süer Eker, Ankara. Tor, Gülseren (2004), Mersin Ağzı Sözlüğü, İstanbul. TTAS = Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü (Türk Dil Kurumu), . TuvR (1968) = Tuvinsko-russkij slovar’ ‹Tıva-orus slovar’›, pod redakciej Ė. R. Teniševa, Mos­kva. UTİL (1990-1998) = Uyġur tiliniŋ izahliq lugiti, 1-6, Beyǰiŋ. ŬTİL (1981) = Ŭzbek tilining izohli luɣati ‹Tolkovyj slovar’ uzbekskogo jazyka›, 1-2, Moskva.

36 ...... Dil Araştırmaları Sayı: 13 Güz 2013, 37-44Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir?

Macarca’daki Yer Adlarına ve Ad Verme Geleneklerine Dair*1 Éva Csáki**2 Özet: Macarlar, göçebe hayat sürdükleri süreçte Türklerin etkisi altında kalmıştır. Macar ve Türk yer adlarında birçok benzerlik bulunması bu bakımdan hiç de şaşırtıcı değildir. Bu etkinin bugün de mevcut sonuçlarından olan yer adlarının ve ad verme geleneğinin hâlâ araştırılması mümkün, ancak çok güç olduğundan; dolayısıyla da çok az araştırma yapıldığından şikâyetçiyiz. Kolay olmayan bu konu içinde, yer adlarında saklanmış eski bilgilere de rastlanabilir. Anahtar sözcükler: Macarca yer adları, eski Türklerin etkisi, iki dillilik, benzer gelenekler

A Study about the Place Names and Traditions of Giving Names in Hungarian Abstract: Turkic influence on Old Hungarian language and culture in general is a highly neglected area of studies. Parallel forms on both sides were not a surprise at all. There is no doubt one should be very careful with each details of language history on both sides when researching onomastics. Especially hidden are the details of the place names that were part of religious or mystic knowledge. Key words: Turkic influence on Old Hungarian, bilingualism, similar traditions

Yerlerin adlandırılması kültürlere özgü, özel geleneklere dayanır, ancak bazı tipler çok rağbet görünce diğer halklarda da kullanılmaya başlanır. MS. 71’de Romalılar tarafından kurulmuş York şehri, İngilizlerin şahane bir kenti idi. İngilizler, Amerika’nın keşfinden sonra orada da bir York şehri kurma çabasına girdiler ve Yeni York, yani XVII. yüzyıldan beri New York adıyla bilinen şehri kurdular.

* Bu çalışma TÜBITAK tarafından desteklenen ve B. 14.2.TBT.0.06.01.03.220.01-22126 sayılı post-doktora araştırma projesi kapsamında hazırlanmıştır. ** PhD, Şarkiyat Enstitüsü Péter Pázmány Katolik Üniversitesi, Macaristan.

37 Éva Csáki

XIII. yüzyılda tarihî sebeplerden dolayı Macaristan’ın doğusundan Seklerler, Telegd adlı şehirlerinden, Erdel’in ortasındaki Küküllő nehrinin güneyine göç edip yerleşmişler ve orada tekrar Telegd adında bir şehir kurmuşlardı (Kiss –Pusztai 2003:2 No-lu harita). Tarih boyunca süregelmiş olan ve Türklerin de derin etkisinin görüldüğü ad verme geleneği Macarların en eski yer adları olan nehir ve göl isimlerinde kendisini göstermiştir. Karpatlar havzasına yerleşmiş olan Macarların en eski zamanlara ait nehir adlarında (ki bu grup yer adlarının ilk tabakası sayılır) aşağıdaki düzen görülmektedir1: 1. En büyük nehirlerin adları Eski Hint-Avrupa dillerinde (Yunanca ve Latince) yazılmış kaynaklarda bile yer almaktadır: Duna, Tisza, Dráva, Száva, Rába, Zala, Kőrös vd. 2. Macarların göç ettikleri zamana ait nehir adları Cermen dilinden: Nyitra, Vág, Morva vd. İslav dilinden: Balaton, Bisztra, Tapolca, Kraszna vd. Kendi dillerinden: Fertő, Sió, Sár-víz, Sajó, Hejő, Berettyó, Eger, Gyöngyös, Aranyos, Nyárád vd. Bunların dışındaki diğer Eski Macarca yer adları ise şöyle gruplandırılabilir: - Kabile veya boy isminden yapılan yer adları: Kápolnásnyék, Salgótarján, Bajandor, Balassagyarmat, Budakeszi, Hajmáskér, Pilisborosjenő vd. Bunların hepsi birleşik kelime olup ilk ya da ikinci kısmı Eski Türkçeden alıntı bir kelimedir. - Kişi adından oluşturulan yer adları: Buda, Szabolcs, Örkény, Tas, Solt, Gyula, Üllő vd. Bunlar arasında da birçok Türkçe kökenli isim yer almaktadır. - Halk adından oluşturulan yer adları: Besenyő, Varsány, Káloz, Hajdúböszörmény vd. Bunlardan da birçoğu Türkçe alıntı kelimelerden olmuştur. - Meskûn bölgede bulunan kilisenin koruyucu meleğinden hareketle oluşturulan isimler: Szentandrás, Szentbalázs, Szentkatalin vd. Bunlar arasında doğal olarak Hıristiyan isimleri de vardır. - Yaygın olarak bulunan bitki ve hayvan isimlerinden oluşan yer adları: Almás, Almamellék, Beregsom, Borzlik, Diósd, Disznósd, Gyümölcsény, Majom, Mandulás, Medvevár, Nagymákfa, Nagyölyves, Zobordarázs vd. - Meslek adlarından yapılan yer adları: Ácsteszlár, Szűcsi, Végardó vd. Bunlarda da Türk asıllı kelimelere rastlanmaktadır. - Hafta pazarı gününden oluşan yer adları: Hetvehely, Kéthely, Csíkszereda,

1 Macaristan’daki yer adları konusunda en kapsamlı kılavuzun yazarı Kiss (1999: 22), Türkçe asıllı isimlere çok az yer vermiştir.

38 Macarca’daki Yer Adlarına ve Ad Verme Geleneklerine Dair

Péntekhely vd. Bunlar da genellikle birleşik kelimeler olup; ilk ya da ikinci kısmı, hangi günün pazar olup olmadığının göstergesidir. - Kime ait olduğunu, ya da nasıl bir yer olduğunu gösteren kelimelerden de yer adı oluşturulmuştur (Konstantinopol, Alexandropolis, St. Petergrad vd.): Sándor+telke, Apát+falva, Asszony+laka, Antal+háza, Cseke+laka vd. Bu tür ad verme geleneğine Türkler arasında da, Hazar İmparatorluğundan beri rastlanmaktadır. - Halk itikadıyla ilgili neredeyse hiç araştırılmamış bir sahadan da isimler bulunmaktadır: Körtvélyes2 ‚Armut ağaçlarıyla kaplanmış arazi’, bunun bir genişletilmiş çeşidi de Déskörtvélyes, ama ismin bunun dışında birçok çeşidi vardır. Çok önemli olan bu yer adı grubundan ilerde de söz edilecektir. Bu tür yer adları tek bir yer için değil de halkın oturduğu geniş bir ülkenin birçok bölgesinde çıkmaktadır. Ayrıca, büyük bir ihtimalle tapınak yeri olarak şüphe edilen ağaçtan başka şeylerin (+fa ‚ağaç’, +kő ‚taş’, +patak ‚dere’, +kút ‚kuyu’ gibi) adı da yer adları arasından ortaya çıkmaktadır: Ablakos-kő, Alibánfa, Asztagkő, Boldogkő, Borkút, Cserkút, Dobogókő, Egyeskő, Fehérkő, Felsőboldogfa, Forráskút, Gyöngyfa, Háromfa, Háromkő, Hegyes-kő, Hegykő, Iker-kő, Kecskekő, Kő-szirt vd. Bu gruba ait yer adlarından biri olan Tetétlen ’tepesi olmayan’, yani ’çok yüksek’ anlamında olup, masallarda da geçen ‚gökleri delen’ özellikle ağaç (hayat ağacı da olabilir) ya da zirve vd. çeşitlerine –Dunatetétlen– bir örnektir. Tetétlen’in de Macar halkının yayıldığı topraklarda birçok varyantı bilinir. Istenhegy ‚Tanrıdağı’ belki o kadar şaşırtıcı bir yer adı değil, Istenfa-tető ‚Tanrı ağacı-tepesi’. Ama mesela Hegyeshalom, sadece Avusturya – Macaristan arasındaki sınır geçidinden başka bir faaliyette de olabilirmiş. Macarların oturdukları sahada Mindszent’e yakın diğer bir Hegyeshalom, cadıların toplantı yeri olarak bilinir (Tóth 2009: 83, 103). Igyfon erdő3 de halk inancıyla ilgili önemli bir yer adıdır. Bu da birleşik kelimedir, ama konuşurlar bunun farkında değildir. İlk parçası olan igy, Eski Türkçe4 ‚aziz’ anlamındaki bir kelimeden alıntılanmıştır ve Macarcada igy ~ egy ~ ügy varyantları da bilinir. Birleşik kelimelerde hem ilk hem de ikinci kısım olarak da kullanılır. Ayrıca, yine halk inancıyla ilgili bazı yer adlarımızda aynı Türkçe kökün farklı ödünçlendiğini görmekteyiz: Egyeskő, Hegykő, Igykő, Apor-ügy, Fekete-ügy gibi yer adlarında da bu Türkçe alıntı görünmektedir. Yalnız farklı

2 Eski Kafkas halklarının kertme ‚armut’ ve diğer birçok ağaçla ilgili geleneklerinden haberimiz var. Karaçay-Malkar Türklerinde de bu geleneğin olduğunu Tavkul (2000: 322) sözlüğünden okumaktayız: ‚Malkar’da şamanizm döneminde kutsal olduğuna inanılan bir armut ağacı’. Bu konu üzerine bir makalemin hem İngilizcesi hem genişletilmiş Türkçesi, hem de Macarcası yayımlanmıştır. 3 Anonymus tarafından yazılmış olan bir kronikte silva Igfon yani Igyfon ormanı yazılıdır (Róna-Tas 1999: 366). 4 Old Turkic edgü ‚good’ in every sense of the word, (of people) ‚morally good’; of things ‚qualitatively good, serviceable’ (Clauson 1972: 51).

39 Éva Csáki

Türk lehçelerinden geldikleri için birisinin başında h- ünsüzü5 varken, diğeri ünlü ile başlamaktadır. Bunun ispatı olarak, Macarca yer adı olan Szentmagas bir qalque gibi görünmekte olup, birleşik kelimenin her iki kısmı ‚aziz + yüksek’ yer adının diğer kaynaklardaki şeklinde de bulunur. Bazen aynı yer adı Hegymagas olarak verilir, yalnız kelime başındaki h- bir hatadır6 ve doğrusunun Egymagas olması gerekir. Egymagas’ın anlamı yine ‚aziz + yüksek’tir. Egy ~ igy ~ ügy ve h- ile başlayan şekiller de Eski Türkçeden alınmıştır. Göçebe hayat sürdüren bütün halkların tabiatla ilgili gözlemlerinin, yer adı verme geleneğinde etkili olduğuna tanık olunur. Türkçe yer adlarından buna örnek verilebilecek isimler arasında Toqay, Balkan, Ova vd. sayılabilir. Ne var ki telaffuzu aynı olan Macarca Tokaj ismini Macarlar da kullanmaktadır. Balkan ismi Türk dünyasında çok yaygındır, Türkmenistan’ın da batısında büyük bir bölgenin ismidir. Hakkında eski hocalarımdan Eren (1999: 36) diğer yer adlarını ele alırken şunları yazmıştır: „Kaşgarlı Mahmud’a borçlu olduğumuz Oğuzca balık sözü ‚çamur’ anlamına gelir. Buna göre, balkan türevinin başlangıçta ‚bataklık, …orman, sık orman’ anlamına geldiği anlaşılıyor.”. Coğrafi olarak, Macaristan ile Türkiye arasında bulunan Balkanlar bölgesi, Macarcada da Balkán olarak geçer ve Türkmenistan’daki Balkan ile ortak bir yönleri bulunur: İkisi de sulak bölgedir. Macarların da aynı tipten örnekleri bulunur: Hidegkút ‚Soğuk kuyu’, Ormánság7 ‚Ormanlık’ vd. Bununla beraber, orman anlamına gelen sözlerin Türk diyalektlerinde ‚dağ’ olarak kullanıldığına, ormana ise tokay adı verildiğine rastlamak mümkündür (Eren 1999: 37, 309). Benzer bir şekilde Macarlar da Bihar’daki dağlarına erken Orta Çağda Erdő ismini vermiştir, daha sonra ise bu kelimeden Erdély gelişmiştir. Macaristan’daki Ormánság, Ormán – Alma – Okos nehirleri arasında ormanla kaplı dağ sırtının adı eskiden Ormánköz idi. Yalnız ilk bahsedilen yer adı da birleşik kelime olup, ikinci kısmı Türkçeden ödünçlenmiştir. Diğer Macarca yer adlarında ise asıl Türkçe kelime saklanmıştır. Erken döneme ait yer adları arasında Türk geleneğine dayalı yer adları da bulunmaktadır. Karpatlar havzasına yerleşmeden önceki, en son nehirler ötesi Macar toprağına (Yunanlılar tarafından Transoxania, Mezopotamia vd.) Etelköz8 adı verilmiştir. Etelköz ‚nehirler arası’ anlamına gelmektedir, ancak her iki kısmı

5 Kelime başındaki h- diğer Altay dillerinde de, çeşitli Türk lehçelerinde de bilinir. Evenki hukur ‚öküz’, Orta Moğolca hüker ‚öküz’, Dagurca hukure vd. Macarcadaki şekli Eski Bulgar Türkçesinden alıntıdır: ökör. Eski Macarcada ünlü ile başlayan kelimeler önüne sık sık h- ile gösterilmiştir: hember (Jókai-kódex 5/8). 6 Aslında bugünkü çeşitli Türk lehçelerinden Balkanlar’da bir lehçe özelliği olarak kelime başındaki orijinal h-ler kaybolmuştur, ünlü ile başlayan kelimelerde ise fazladan bir h- ortaya çıkmıştır. 7 Macarca Ormán+ság kelimesindeki ek, adlardan soyut adlar yapan bir ektir. Tam anlamıyla Türkçedeki +lIk ekinin ikizidir. (Alsóság 127, 181; Bakonyság 181; Barcaság 25) 8 Etelköz üzerine birçok araştırma yapılmıştır. Hakkında yazılanlardan bizim için en önemlisi: Róna-Tas 1999: 322.

40 Macarca’daki Yer Adlarına ve Ad Verme Geleneklerine Dair da Türklerden ödünç alınmış olabilir. Buna benzer bir şekilde yapılmış diğer Macarca yer adlarından Csallóköz, Csomaköz, Döbrököz, Muraköz, Rábaköz, Szigetköz vd. birleşik kelimelerinin ikinci kısmı olan +köz9 Türkçeden bir çeviri de sayılabilmektedir. Eski Türkçeden beri su ile ilgili bir anlam da taşıyan bu kelime, bugünkü Karaçay sözlüğünde de Kızılköz şeklinde ırmak ve vadi adları bölümünde bulunur (Tavkul 2000:486). Karaçayca közüv ‚sıra, zaman, esna’ (Tavkul 2000:278) ise Macarcadaki gibi zaman zarfı olarak da kullanılmaktadır. Hazar İmparatorluğu’nun meşhur başkentleri olan hisarın adı Šarkel’in ilk kısmı šar ‚ak’ + kel ise ‚ev’ anlamında olup, Türk dillerinden ancak Çuvaşçada bulunan bir kelimedir10. Göçebe hayat sürdüren diğer halklarda da renklerin yön anlamı taşıdıkları bilinmektedir. ‚Akkale’ anlamına gelen Fehérvár’ın, qalque olduğundan şüphelenilen Macarca bir yer adı olduğu düşünülmektedir. Hazarların Šarkel ‚ak kale’ (Ligeti 1986:474) anlamına gelen ismini Macarlar çevirmişlerdir. Bu tür örneklerden sayılan Nándorfehérvár, Székesfehérvár gibi bazı Macarca yer adlarında olduğu gibi, qalque olup tam bir Türkçe birleşik isim anlamına gelmektedir. Fehérvár da bunun bir örneğidir. Türkçeden gelen bazı Macarca yer adlarının bir göstergesi olarak +csA [ < +çA] eki gösterilebilir. Bu ek, tipik bir Türkçe diminutif ekidir. Merhum Macar Türkoloğu I. Mándoky’nin kitabında özel isim olarak Alacs, Karacs, Katoncsa (1993: 133, 138, 150) bulunmakta, ama soyadı olarak gösterilmektedir. Yer adlarından Kemence ile Kemend de bu gruba aittir, yalnız birçok defa kelime sonundaki ünlü, dil tarihinde pek çok örneğinin bulunduğu gibi, kaybolmuştur (Drócsa, Tarcsa, Kistarcsa vd.). Kolay fark edilen bir başka Türkçe ek olan +lAr da Macarca yer adlarında görülebilir: Tázlár, Eszlár vd. Türkçe şekillerden hepsi kolay görülmez, çünkü Macarcanın tarihî süreçleri sebebiyle onların bir kısmı zamanla şekil değiştirmektedir: Küküllő, Somlyó, Somló vd. sonundaki orijinal +lIk eki ancak akademik bilgi sahibi olanlara görünebilmektedir. Diğer Türkçe ek olan +lI ekine de Macarca yer adlarında, örneğin Csengele, Tekele ( < Tekeli), Talla ( < Tallï), Tülkele (

9 Eski Türkçe kö:z ‚eye’…..Kıp. XIII (under ‚waters’), XIV also ‚spring water’ (Clauson 1972: 756). 10 Kafkaslar’da konuşulan Karaçaycadaki gilav ‚delik, yarık’ (Tavkul 2000: 205) kelimesi de buraya ait olabilir.

41 Éva Csáki

„Mikor mentünk el onnét, volt rossz szivünk, hogy nem mégülünk.” (s. 10) „Mikor elmentem onnét, én még akartam üljek mert szép volt ott a táborban, …” (s.11) „Én ültem a táborban négy estét és három napot.” „Mi klézseiek egy kedves családnál ültünk, hol három gyerek volt.” (s. 5) 11 ülés(e) ‚oturak’ – yukarıda bahsedildiği gibi bir şeyin birine ait olduğunu gösteren bir birleşik kelimeden ikincisi olarak coğrafyadaki adlarda ortaya çıkmaktadır. TESZ ül ?vleu? ‚ölyv’, Bánkülése, Péntek ülése (Juhász 2004: 192). Birçok Macarca basit ya da birleşik yer adında yer alan kelime her halükârda Macarlara Türkler tarafından öğretilmiştir (Juhász 2004: 191). Hegedűs’e göre büyük Macar ovasında pek yaygın olan yerleşim tipinden Macarlara mahsus tanya sisteminde, isim vermede yaygın olan birleşik kelimelerin ikinci kısmı olarak kullanmakta olan –telke ve –ülése, XVIII. asırdan eski değildir (Hegedűs 1982:458). Orta Macaristan’daki en büyük şehrin adı Kecskemét’tir. Ana caddesinin ismi ise Nagy ucca (1559) ‚Büyük sokak’, XIII. asırdan beri Kumanların başkenti olan Kecskemét’te ve Cegléd adlı komşu şehirde de mahalle ismi olarak kullanmıştır (Erdélyi 2004: 107). Bazı Türk ve Macar yer adlarıyla ilgili bir destan geleneği de bilinmektedir. İç Asya’dan Orta Avrupa’ya kadar buna rastlamak mümkündür12. Sufi Türklerin tezkerelerinde buna tanık olunur. Örneğin, bir Yesevî dervişi olarak bilinen Hakim Ata’nın menkabevi hayatının anlatıldığı bir kitapta bunun bir örneği anlatılır: „[Süleyman Hakim Ata] Şafak vakti bir deveye binerek yolculuğa çıkar. Deve, Horasan’ın batısında Buğra Han’a ait bir otlakta durur. Buğra Han’ın çobanları Hakim Ata’yı otlaktan çıkarmak isterler. Ancak deve, devamlı bağırır. Bu sebeple otlağın bulunduğu yere ‚bağıran’ anlamında ‚Bakırġan’ denilmiştir. Bu olay üzerine Hakim Ata, bu mevkiyi kendisine menzil yapar. Hakim Ata’ya, bu yerin adına Bakırġani denmiştir’ (Kaya 2007:5). Yer adlarının Türkler tarafından verildiğine dair bir kanıt yoktur; ama, birçok Macarca yer adı Türk halk ya da kavim adından, bütünüyle ya da kısmen Türkçe bir kelimeden ortaya çıkmıştır: Besenyő, Besenyőtelek, Bercel, Talmács, Sátoraljaújhely, Szatymaz gibi.

Sonuç Genel olarak denebilir ki daha büyük yerlerin adı daha kalıcı olup, küçük yerlerin adı ise daha çabuk değişmektedir. Tarihî olaylar, gelenekler, siyasi

11 Reverinda. A Moldvai Csángómagyarok Szövetsége Ingyenes Gyereklapja 2010. 12 Kayapınar tarafından Eski Osmanlı dönemine ait yer adlarıyla ilgili olarak Balkanlar’da geniş bir araştırma yapılmaktadır.

42 Macarca’daki Yer Adlarına ve Ad Verme Geleneklerine Dair nedenler, hatta moda bile bunu etkilemektedir. Yer adlarının yaygınlığı insan ile herhangi bir yerin ilişkisine ve bunun ne kadar bilindiğine bağlıdır. Küçük dere ve ırmakların isimlerini Macarlar, çoğu zaman kenarında bulunan bitkilere göre vermişlerdir. Örneğin Gyümölcsös ‚Meyveli’ yer adı, bir derenin kenarlarında çok sayıda meyve ağaçlarının bulunduğu anlamına gelmektedir. Almás ‚Elmalı’ yer adı bir derenin kenarında elma ağaçlarının, Diós ‚Cevizli’ ise aynı şekilde dere kenarında ceviz ağaçlarının var olduğunu ifade etmektedir. Türkçe benzeri ya da Türkçe yapısında olan Macarcadaki yer adları konusu az araştırılmıştır; oysa yer adları, tarihin tanıkları olup son derece önemli bir kaynak oluşturmaktadır.

Kaynakça BALOGH L. (1995): Etelküzü, Őseink hetedhétországa. (Névtani Értesítő 17) Budapest: s. 78-80. CLAUSON, G. (1972): An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish. Oxford. CSÁKI, É. (2002): Traces of the pear-cult in the Caucasus. Acta Orientalia Hungaricae 55:4, s. 345-353. DOBROVITS, M. (2012): The Sacred Ötükän Forest. Natural, Commercial, and Sacred Featrures of a Holy Place. In: Kellner-Heinkele, B. – Boykova, E.V. – Heuer, B. (eds): Man and Nature in the Altaic World. Proceedings of the 49th PIAC, Berlin, July 30- August 4 2006. (Studien zur Sprache, Geschichte und Kultur der Türkvölker) Klaus Schwarz, Berlin. Pp. 91-98. ERDÉLYI E. (2004): Kecskemét első hivatalos utcanevei. Névtani Értesítő 26. s. 105-118. EREN, H. (1999): Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü. 2. baskı Ankara. GOLDEN, P.B. (2007): Irano –Turcica. The Khazar Sacral Kingship Revisited. Acta Orientalia Hungaricae 60:2 pp. 161-194. GYÖRFFY Gy. (1994): Vezéri szálláshelyek emlékei. In: Kovács L. (ed.): Honfoglalás és régészet. (A honfoglalásról sok szemmel I.) Budapest pp. 129-138. HEGEDŰS A. (1982): A tanyanevekről. Magyar Nyelv LXXVIII:4. pp. 457-459. JUHÁSZ D. (2004): Opponensi vélemény Rácz Anita doktori értekezéséről. Névtani Értesítő 26. pp. 188-195. KAYA, Ö. (2007): Tezkire-i Hakim Ata. Bir Yesevi dervişinin menkabevi hayatı. KÖKSAV Tengrim Türklük Bilgisi Araştırmaları Dizisi 2) Ankara. KAYAPINAR, A. (2010): Osmanlı Klasik Döneminde Trakya’da yer ve kişi adlarında Bektaşi geleneğinin izleri. In: Ecevitoğlu, P. – İrat, A.M. – Yalçınkaya, A. (eds): Hacı Bektaş Veli Güneşte Zerresinden, Deryada Katresinden. Ankara. Pp. 143- 163. KAYAPINAR, A. (2010a): Balkanlar’da Mihaloğullarına Tabi Akıncıların Bektaşilikle Bağlantısına Dair Onomastik ve Toponimik Bir Araştırma. In: Doğumunun 800. Yılında Hacı Bektaş Veli Sempozyumu. Bildiriler. (Atatürk Kültür Merkezi Yayını

43 Éva Csáki

399) Ankara. pp. 39- 58. KEMÉNYFI, R. (2004): Földrajzi szemlélet a néprajztudományban. Etnikai és felekezeti terek, kontaktzónák elemzési lehetőségei [A Geographic Perspective in Folklore Studies: The Possibilities of Analyzing Ethnic and Denominational Spaces and Contact Zones]. Debrecen: Kossuth Egyetemi Kiadó. KISS J. – PUSZTAI F. (eds) (2003): Magyar nyelvtörténet. Budapest. KISS L. (1988): Földrajzi nevek etimológiai szótára I-II. 4. bővített, javított kiadás Budapest. KISS L. (1999): Történeti vizsgálatok a földrajzi nevek körében. (Pázmány Péter Katolikus Egyetem Magyar Nyelvészeti Tanszék Kiadványai 1.) Piliscsaba. KÜTÜKOGLU, M.S. (2012): Osmanlı’dan günümüze yer adları. Belleten LXXVI. 275. pp. 147-165. LIGETI L. (1986): A magyar nyelv török kapcsolatai a honfoglalás előtt és az Árpád korban. Budapest. MÁNDOKY K. I. (1993): A kun nyelv magyarországi emlékei. Karcag. RÓNA-TAS, A. (1999): Hungarians and Europe in the Early Middle Ages. An Introduction to Early Hungarian History. Budapest. RÓNA-TAS, A. (2005): Turkic – Alanian – Hungarian contacts. Acta Orientalia Hungaricae 58:2. pp. 205-214. TAVKUL, U. (2000): Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü. (Türk Dil Kurumu Yayınları 770) Ankara. TÓTH E. (2009): Sacer Mons. Szakrális helyek a magyarság kereszténység felvétele előtti vallásosságában. In: Molnár Á. (ed.): Csodaszarvas. Őstörténet, vallás és néphagyomány III. Budapest. pp. 77-100. VOIGT V. (2002): Honfoglalóink hiedelemvilága körül. In: Csonka-Takács E. – Czövek J. – Takács A. (eds): Mir-susnē-χum. Tanulmánykötet Hoppál Mihály tiszteletére. I. Budapest. pp. 3-11.

44 Dil Araştırmaları Sayı: 13 Güz 2013, 45-55Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir?

Pastırma Sözü Üzerine

Nevzat Özkan*1 Özet: Türk mutfak kültüründe çok eskiden beri bazı yiyecekler kurutularak tüketilmiştir. Temel gıda ürünlerinden meyvelerin ve etin kurusuna kak, baharat kullanılarak ve mevsime bağlı olarak kurutulan ete ise yazuk et adı verilmiştir. Bu geleneğe dayalı olarak geliştirilen pastırma, en eski dönemlerden beri Anadolu’nun önemli bir kültür ve ticaret merkezi olan Kayseri’de bambaşka bir lezzet ve çeşitlilik kazanmıştır. Pastırma sözü, bas-tır- ma şeklinde oluşmuş ve b->p- değişmesiyle bugünkü şeklini almıştır. Diğer Türk lehçelerinde de kullanılan pastırma, Türkçenin başka dillere verdiği önemli kültür kelimelerindendir. Anahtar sözcükler: kak, yazuk et, Kayseri, pastırma.

On Pastirma Word Abstract: Dried foods has been an important part of Turk- ish Cuisine since very early ages. Among the staple food products, dried fruits and dried meat has been called kak; and one particular kind of dried meat, flavoured with spices and sun-dried seasonally, was called yazuk meat. Pastrami, which evolved as a part of this tradition, has acquired new and diversified flavours in the city of Kayseri, age-old cul- tural and commercial center of Anatolia. Key words: kak, yazuk meat, Kayseri, pastırma.

Giriş Moğolistan bozkırlarından Orta Avrupa’ya kadar uzanan toprakları birkaç kez boydan boya geçen Türkler, besin maddelerini kurutarak koruma ve uzun yol azığı hazırlama konusunda uzmanlık sahibiydiler. Bu alışkanlık yayla ve kışla arasında dönen bir hayat tarzını sürdüren Yörük ve Türkmenlerde, hatta yerleşik hayata geçen diğer Türklerde sistemleşerek devam etmiştir. Pastırma, bu gelişme sürecine bağlı olarak ortaya çıkmış bir tür et işleme tekniğidir. Pastırma sözünün yapısına geçmeden önce, pastırmayı ortaya çıkaran bu süreci gözden geçirmekte fayda var.

* Prof. Dr. Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. İleti: [email protected]

45 Nevzat Özkan

Kak ve yazuk et Orta Asya’da yaz aylarında beslenen hayvanların eti ve yetiştirilen sebze ve meyveler kurutularak uzun kış ayları için hazırlık yapılmıştır. Bir şeyi ikiye bölmek anlamına gelen ḳaḳ sözü, erük ḳaḳı örneğinde görüldüğü gibi şeftaliyi veya bir başka meyveyi bölerek güneş altında kurutmayı, ḳaḳ et ise kurutulmuş eti ifade etmektedir. (Dankoff vd. 1984: 103; Clauson 1972: 608b) Aynı geleneğin Anadolu’ya da taşındığı bilinmektedir. (Köymen 1982: 43-44) Eski Anadolu Türkçesinde (13.-15. yüzyıllar) ḳaḳ “elma, armut, kaysı gibi meyvelerin kurusu ve kurutulmuş et” anlamlarını sürdürmektedir. (Dilçin 1983: 122) Memluk Kıpçak Türkçesi metinlerinde görülen ḳāḳ sözü de aynı şekilde genel olarak “kurutulmuş her şey” anlamına gelirken ḳāḳ et “uzun dilimler halinde kesilip ateşte veya güneşte kurutulmuş, pişirilmiş et” şeklinde açıklanmaktadır. (Toparlı vd. 2007: 123) Mukaddimetü’l-Edeb’de geçen ḳāḳladı etni (83-6) “eti kuruttu” ve dilip ḳāḳladı etni (92-2) “eti dilip kuruttu” ifadeleri kak et hakkındaki bilgiyi pekiştirmektedir. (Yüce 1988: 46, 49) Bazı araştırmacılar ḳāḳ et sözünü “pastırma” şeklinde açıklamışlardır. (Ögel 1991: 379-381; Toparlı vd. 2007: 123) Ancak Divânü Lügati’t-Türk’te yazoḳ (Atalay 1986: III/16) veya yazuḳ (Dankoff vd. 1984: 154) et şeklinde geçen ve “sonbaharda çeşitli baharatlarla kurutulan ve yazın yemek için saklanan et” olarak açıklanan bir söz daha bulunmaktadır. Kâşgarlı bu sözün yāz oḳ yė “yalnızca yazın ye” ibaresinden türediğini ifade etmektedir. Bu görüşü desteklemek için de “çünkü hayvanlar yazın zayıflar ve ancak kurutulmuş eti olan kimse iyi et yiyebilir” açıklamasını eklemektedir. (Dankoff vd. 1984: 154; Atalay 1986: III/16) Kâşgarlı’nın bu açıklamasına rağmen yazuḳ et sözünün yazuḳ bölümünü yaz- “yaymak” fiilinden getirme ve bu söze “düzlenmiş, seviyelenmiş et” anlamı verme eğilimi kuvvetlidir. (Clauson 1972: 985b; Dankoff vd. 1985: 220) Ḳāḳ et sadece “bölünerek kurutulmuş et” anlamına gelirken yazuḳ et “son baharda bölünüp düzlenerek ve çeşitli baharatlarla kaplanarak kurutulan et” anlamına gelmektedir. Bu sebeple yazuḳ etin ḳāḳ ete göre daha fazla işlem gören ve belli bir amaca yönelik olarak kullanılan bir yiyecek olmasından dolayı bugünkü pastırmaya ḳāḳ etten daha yakın olduğu düşünülerek bazı kaynaklarda yazoḳ et “pastırma” (Atalay 1986: III/16) veya “baharatlı pastırma” (Ögel 1991: 381) şeklinde açıklanmaktadır. Yazuḳ et adına daha sonraki dönemlerde rastlanmamakla birlikte ḳāḳ sözü Anadolu ağızlarında kak / kağ / kah / kakı şekillerinde “meyve kurusu” anlamında yaygın olarak görülmektedir. Kak sözüyle ilgisi açık olan kakaç “1. pastırma, kurutulmuş et, 2. kavurma, 3. tuzlanarak kurutulan balık, 4. ateşte pişirilen

46 Pastırma Sözü Üzerine uzunluğuna dilinmiş et” (DS VIII, 2598) ve kakırdak / kahırdak / kakırdaḫ / kakırtlak “eritilmiş iç yağı ya da kuyruk yağından kalan posa” anlamlarında kullanılmaktadır. (DS VIII, 2603) Çağdaş Türk lehçelerinden Kazak Türkçesinde “kurutulmuş et”e kaktalğan et, (Kasimanov 1992: 48-50) Türkmen Türkçesinde ise “pastırma”ya kakmaç adı verilmektedir. (Ercilasun vd. 1991: 695) Türklerde meyveleri ve eti kurutarak koruma kültürünün çok eski ve köklü bir geleneğe dayandığı ve bugün de devam ettiği açıkça görülmektedir. Ancak ḳāḳ et de yazuḳ et de bugünkü anlamda pastırma değildir. Çemen, kırmızıbiber ve sarımsağın birlikte karıştırılıp ezilmesiyle elde edilen bir macunun kıyma ete katılıp yoğrulmasıyla üretilen sucuk ise (Arlı 1982: 23) Eski Türklerde bugünküne benzer bir yöntemle karaciğer, et ve baharatların bağırsağa doldurulmasıyla yapılmakta ve suḳtu veya soḳtu adıyla anılmaktaydı. (Atalay 1986: 416; Genç 1982: 61)

Pastırma Bugünkü şekliyle pastırma yapımına ne zaman başlandığı konusunda kesin bir yargıya varmak zor görünüyor. Ancak pastırma adının yazılı kaynaklar üzerinden izlenmesiyle yaklaşık bir sonuca varmak mümkündür. 15. yüzyıl Osmanlı mutfağını anlatan Muhammed bin Mahmûd Şirvânî’nin ‘Yemek Kitabı’nda (Tabh-ı Et’ime) da (Argunşah vd. 2005) Fatih dönemi mutfağını anlatan eserlerde de pastırmadan bahsedilmez. (Ünver 1952) Pastırma adıyla bir yiyeceğe Osmanlı devlet sisteminin oturduğu ve klasikleştiği 16. yüzyıl kaynaklarında rastlanmaktadır. (And 2011: 159-176) Bu dönemin toplumsal hayatı hakkında bilgi veren Mevâidü’ün-Nefâis fî Kavâidi’l- Mecâlis’te içki meclisi anlatılırken meze olarak yenen yiyecekler arasında pastırma da geçmektedir. (Gelibolulu Mustafa Âlî 1978: 159) Aynı şekilde Topkapı Sarayı arşivine kayıtlı 16. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen bir belgede (D. 9599) yer alan yemek listesinde kış mevsiminde yenecek yemekler arasında pasdırma da sayılmaktadır. (Sarı 1982: 250) 17. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Türkçesiyle bağlantılı yerli ve yabancı kaynaklarda pastırma / pastûrma “ḳaḳ, kadîd” (kurutulmuş et) sözüne yaygın olarak rastlanmaktadır. (Tulum 2011: 1143) Bu dönemde yazılmış Türkçe ve Arapçadan Farsçaya bir sözlük olan Meninski Lügati’nde kelimenin pastırma ve pasṭırma şeklinde iki ayrı imlası görülür. (Meninski 2000: I/655) Çağatay Türkçesinde ise durum farklıdır. Çağatay Türkçesinin ilk sözlüğü olarak bilinen Abuşka Lügati’nde pastırma ve yazuḳ et sözleri bulunmamaktadır.

47 Nevzat Özkan

Bunların yerine ḳāḳ sözü, “kurumuş nesneye dirler ki Horasan’da ve Semerkand’da kavunı kurudurlar sâyir meyva kurusu kibi ki vakt-i hacetde su ile ısladurlar heman taze kavun kibi olur” açıklamasıyla verilir. (Atalay 1970: 313) 1544’te İstanbul’da kaleme alınan Çağatay Türkçesinden Osmanlı Türkçesine düzenlemiş sözlükte ḳaḳ sözüne “kurumuş nesne” anlamı verilmekte ve aynı sözlükte pastırma veya bu anlama gelecek başka bir kelimeye rastlanmamaktadır. (Niyâzî 2011: 951) 1760’lı yıllarda yazılmış bir diğer Çağatay sahası sözlüğü olan Senglâḫ’da basturma sözüne yer verilmekte, ancak “Türkî-i Rûmî” yani Anadolu Türkçesi kaydı düşülmektedir. Farsça karşılığı “gûşt (et), kadîd (kurutulmuş et)” şeklinde açıklanmaktadır. (Clauson 1960: 112) 1881 yılında Buharalı Şeyh Süleyman Efendi’nin yazdığı Çağatay Türkçesi - Osmanlı Türkçesi Lügat’te hem “kuru meyve” anlamında kak (Kunos 1902: 114) hem de “pastırma” anlamında biḫti sözü geçmektedir. Çağatayca biḫti sözünün Osmanlı Türkçesindeki karşılığı “kurutlamış ve suyunu çekmiş et, kadid, kak, basturma, gilbar etmek, elemek; bir nevi şutur ve deve” (Kunos 1902: 26) şeklinde sıralanmaktadır. Tekrar Osmanlı Türkçesi sahasına dönersek, pastırma hakkında en ayrıntılı bilgiye Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde rastlamaktayız. 10 ciltlik eserin tümünde pasdırma / basdırma sözü 23 kez, Bolu ağzında pastırma anlamında kullanılan kakaç sözü 1 kez, “Kimyonlu ve baharlı sığır pastırması” anlamında kullanılan lahm-ı kadîd ise 2 kez geçmektedir. (Yerasimos 2011: 421, 448) Evliya Çelebi’nin anlattığına göre 17. yüzyılda pastırma padişahtan cephedeki askere kadar herkesin tükettiği bir gıdadır. Üretimi ve pazarıyla büyük bir ekonomik değere sahiptir. İstanbul önemli bir pastırma üretim merkezidir. Her yıl kasım ayında yani pastırma zamanında Eflak ve Boğdan’dan Hıristiyan celepler pastırma yapımı için İstanbul’a yüz binlerce sığır getirir ve 40 gün boyunca Yedikule dışında kurulan pazarda bu hayvanları pazarlarlar. Kesilen hayvanların etleri çoğu Ermeni olan pastırmacılara, sucukçulara ve diğer kasaplara ve sakatatçılara satılır. (Evliya Çelebi 1996: I/273-274, 278 ) Evliya Çelebi pastırma terimleri hakkında da bilgi verir. Pastırma ile ilgili meslekler şöyle sıralanır: pasdırmacı / pasdırmacı bâzergânlar / pasdırmacı bakkal esnafı / pastırmacıyân esnafı / pasdırmacıyân-ı sığır esnafı / pasdırma tâcirleri, pasdırma keşân (çeken), pastırma emini, pasdırma nâibi (vekili). Pastırma yapılacak sığırlara pasdırma sığırı, pastırmanın yapıldığı yere pasdırmahâne, pastırma için kullanılan çuvallara ise pasdırma çuvalları adı verilmektedir. (Yerasimos 2011: 448)

48 Pastırma Sözü Üzerine

Etinden pastırma yapılan hayvanlar arasında at da bulunmaktadır. Özellikle at kazısı veya at eğeği kemikleri basdırması Tatar – Nogay yiyeceği olarak vasıflandırılmaktadır. Dîvânü Lügati’t-Türk’te “atın karnından çıkan yağ” olarak açıklanan kazı günümüzde at etinden yapılan bir sucuk türüdür. (Yerasimos 2011: 296) Sığır, koyun gibi evcil hayvanlar ile geyik, karaca gibi av hayvanları, etinden pastırma yapılan başlıca hayvanlardır. İstanbul’da Galata, Tophane ve Üsküdar’da pastırma satılır, pastırma satan tüccarların tümü Manavgatlı Müslüman bakkallardır. Pastırma yapılan yerler arasında İstanbul’da Yedikule ve Yeniköy; Balkanlar’da Tulça yakınlarındaki Yılanlıada ve Saraybosna; Karadeniz’in kuzeyinde Kili ve İsmail liman şehirleri; Anadolu’da Engürü (Ankara) ve Kayseri sayılır. (Yerasimos 2011: 110-113, 448) Yapılma şekline göre pastırmalar baharlı ve / veya kimyonlu pasdırma, is pasdırması ve kakaç olarak sıralanır. Bunlardan “kakaç”, veya “is pasdırması” adlarıyla bilinen ve Saraybosna’da koyun etinden meşe odununda yapılan isli (füme) pastırma ile yahni yapılır. Ancak bu pastırmalar kalitesi düşük kabul edildiğinden yerli pastırmaya göre daha ucuza müşteri bulur. Ayrıca söz Silitre’ye geldiğinde Tuna nehri yakınlarında bir Pasdırma adası (cezîre-i pasdırma) bulunduğundan söz edilir ve burada yapılan pastırmaların Anadolu’ya, Arap ülkelerine ve Avrupa’ya gönderildiğine temas edilir. (Evliya Çelebi 1999: III/188) Evliya Çelebi Kırım’dan söz ederken de “birkaç bârgîrler üzre koyun ve keçi derileri içre yüz(?) pastırması, ya‘nî kavrulmuş darı ve keşkurutları var gayri me’kû[lâ]tları yok bir alay Tatarı sabâ-reftârı adû-şikârlardır.” (Evliya Çelebi 2003: VII/224) der ve bu ifadeleri içinde “kavrulmuş darı” anlamına gelen bir pastırma sözünden bahseder. Dankoff, “kavrulmuş darı” anlamına gelen bu pasdırma sözünü Tatarca paṣṭa sözüyle karşılaştırmakta ve bir parantez içi açıklama ile kelimenin ṭalḳan ile ilgisini hatta böyle bir kelimenin var olup olmadığını sorgulamaktadır. Ancak paṣṭa / paṣda madde başında yer alan “darı lapası” (Kafkasya) paṣṭa darısı (Abazaca) paṣda darısı (Migrilistan) paṣṭa = “darı lapası”. Krş. DS 3405 paṣṭa: “darı” (Hemşin – Rize) açıklamaları (Dankoff 2004: 220) “darı” ve “darı lapası” anlamalarına gelen bir pasta sözünün bulunduğunu ortaya koymaktadır. Yerasimos ise “darı” anlamına gelen bu pasta sözünü Eski Yunancada “akdarı” anlamına gelen pistó sözüyle ilgili görmektedir. (Yerasimos 2011: 449) Kökeni açık olamayan pasta “darı” sözünün pastırma “kavrulmuş darı” sözüne kaynaklık etmesi mümkündür. Bu gelişme pasta+r-ma şeklinde olabilir. Evliya Çelebi, Kayseri ile ilgili intibalarını anlatırken Kayseri

49 Nevzat Özkan pastırmasıyla ilgili olarak şunları söyler: “lahm-ı kadîd (kurutulmuş et) nâmıyle şöhret bulan kimyonlu ve bahârlı sığır pasdırması ve mümessek (misk kokulu) et sucuğu rub’-ı meskûnda (yeryüzünde) yokdur. Pâdişâhlara hedâyâ gider.” (Evliya Çelebi 1999: III/108) Bu sözlerden 17. yüzyıl Osmanlı mutfağında baharatlı ve sığır etinden yapılan ve padişahlara hediye olarak götürülen bir Kayseri pastırmasının bulunduğunu, ayrıca Kayseri sucuğunun da çok kıymetli olduğunu açıkça görmek mümkündür. Daha sonraki dönemlerde de Anadolu sahasında pastırma yapımı giderek gelişir ve çeşitlenir. 19. yüzyıla ait bir yemek kitabında pastırmalar, Kayseri pastırması, Çemenli Kayseri pastırması, Rumeli Pastırması, Çerkes pastırması, Tavuk pastırması olmak üzere beş farklı çeşidiyle sıralanır. (Kut 1985: 45, 63- 64) Bu açıklama hem yurdun diğer bölgelerinde hem de Kayseri’de pastırmanın her bakımdan geliştiğini ve çeşitlendiğini göstermektedir. Böylesi bir geçmişe dayanan Kayseri pastırmasının yapım aşamaları hem pastırma sözünün kaynağına hem de pastırma kültürünün gelişimine ışık tutacaktır. Kayseri pastırması altı aşamada üretilmektedir. Bunlar sırasıyla şöyledir: 1. Kesim: Etinden pastırma yapılmak üzere seçilen hayvanlar, kesimhanelerde kasaplar tarafından kesilir. Derisi yüzülen hayvanın vücudu; butlar ve kollar, sırt, döş ve baş olmak üzere dörde ayrılır. Etin sertleşmesi için bu parçalar 4 ila 8 saat arasında soğumaya ve sertleşmeye bırakılır. 2. Söküm: Hayvanın vücudundaki etler kol, but, döş ve baş olmak üzere ayrı bölümler halinde kemikten ayrılır. Etlerin bir kısmı çengellere asılır, bir kısmı boyunduruklar üzerine bırakılır ve bir iki saat süreyle dinlenmeye terk edilir. 3. Açım: Hayvanın vücudunun değişik bölümlerinden elde edilen etler, aynı günün akşamında, yapılacak pastırmanın cinsine göre uygun parçalara ayrılır. Sırt, but, bacak, boyun ve baş bölümlerinden ayrı cins pastırmalar yapılır. 4. Tuzlama: Kalın et parçaları bıçakla birkaç yerden delinerek bütün etler iyice tuzlanır. Tuzlanan et üst üste konularak bir gün bekletilir. Bir gün sonra etler, altı üstüne gelecek şekilde yeniden tuzlanır. Tekrar bütün etler üst üste konularak bir gün daha bekletilir. Ardından etler teknelere konularak yıkanır ve iki gün su dolu teknede bekletilerek fazla tuzdan arındırılır. 5. Kurutma: Sudan çıkarılan etler birbirine değmeyecek şekilde çengellere asılır ve havanın durumuna göre 2 ila 4 gün arasında kurumaya bırakılır.

50 Pastırma Sözü Üzerine

6. Denge koyma: Kuruyarak sertleşmeye başlayan etler, akşamüzeri toplanarak birbiri üzerine konulur. İstif edilmiş etin üzerine bir tahta ve tahtanın üzerine birkaç yüz kiloluk çeki taşı denilen ağırlıklar yerleştirilir ve etler bu şekilde bir gün bekletilir. Böylece ete işleyen tuzlu suyun çıkması sağlanır. Bu işleme soğuk dinlenme adı verilir. Artık pastırma büyük ölçüde şekillenmiştir. Ancak etler boyunduruk denilen havalandırma bölümlerine tekrar asılır ve iki gün bekletilir. Bu bekleme süresinde ortaya çıkan tuzlu su sızıntılarından arındırmak için Pastırma etleri yeniden üst üste konur ve 12 saat süreyle ikinci defa baskıya alınır. Bu işleme ise terli denkleme denir. Pastırma adı, soğuk dinlenme ve terli denkleme adıyla anılan bu iki aşamalı eti baskı altında tutma işleminden gelmektedir. Bu işlemlerden sonra tüm fazlalıklarından kurtulan etler, 6 saat süreyle yeniden boyunduruklara asılır ve havalandırılır. 7. Çemenleme: Çemen otunun tohumunun kurutulması ve toz haline getirilmesiyle elde edilen çemen, Kayseri’de acı biber ve sarımsakla karıştırılarak macuna dönüştürülmek suretiyle yenilen iştah açıcı bir yiyecek olarak da kullanılır. Pastırma için hazırlanan çemen terkibi normal büyüklükte bir sığırın tüm eti için 4,5 kg çemen tozu, 1,5 kg kırmızıbiber ve diğer baharatlar ile 4 kg ezilmiş sarımsağın karıştırılmasıyla elde edilir. Bu şekilde hazırlanan karışım su katılarak iyice karıştırılır ve pastırmalık etlere 3-4 mm kalınlıkta sürülür. Birbirine temas etmeyecek şekilde boyunduruklara asılan pastırmalar havanın durumuna göre en az iki gün en çok bir hafta süreyle kurutulur. 8. Ambalajlama: Pastırmalar, 70-80 kg.lık özel tahta sandıklara yerleştirilerek tüketime arz edilir. (Satoğlu 1960: 7-16; Özdemir 1994: 8-29)

Bu işlemlerden geçen Kayseri pastırması sığırın hangi bölümünden alınan etle yapılmış olduğuna göre; antrekol, arkabaş, bacak, bohça, bohça eniği, but dilmesi, döş, eğrice, etek, kanlıbez, kapak, kavrama, kelle, kenar, kuşgömü, kürek, kürek dilmesi, mehle, meme, omuz, ortabez, potuk, sırt, şekerpâre, tütünlük adlarıyla anılır. Bunlar arasında en kaliteli olan pastırma türü kuşgömü ve sırt pastırmasıdır. (Gümüşkaynak 1966: 39; Özdemir 1994: 29-38) Pastırma, Kayseri’de sadece bir geçim aracı veya gıda maddesi olarak görülmez, aynı zamanda geçmişten gelen bir kültürel zenginlik olarak da kabul edilir. Onun için de dilden dile pastırma fıkraları anlatılır, pastırma mani ve türküleri söylenir. Bunlardan bazı örnekler şöyledir:

51 Nevzat Özkan

Yekte yavrum yekte, Pastırmalar denkte, Ne olursa olsun delikanlılıkta.

Pastırmacılıktır bizim işimiz, Çemen kokar ekmeğimiz aşımız, Küçük yaştan beri durmaz koşarız, Dertliyim derdime durmaz yanarım. (Özdemir 1994: 65-68)

İşte bunun için Türkçe Sözlük’te pastırma için yapılan “tuz, çemen, kırmızıbiber, karışımının et üzerine sürülerek güneşte veya iste kurutulması yoluyla yapılan yiyecek” açıklaması yetersizdir. Aynı madde başında yer alan Kayseri pastırması (TS II, 1582) yapım aşamalarında da görüldüğü gibi, “sinirleri alınmış kaba etin ağaçtan oyulmuş teknelerde üzerine ağırlık konup ‘bastırılması’ ile yapılır. Birkaç kez yapılan bu bastırma sonucunda etin suyu ve kanı akıtılmış olur. Kan ve sudan arınmış olan et, çok sıcak olmayan günlerde iplere asılarak kurumaya bırakılır. Tavını aldıktan sonra da üzerine ‘çemen’ sürülerek yenecek duruma getirilir. (Gülensoy 2011: 689) Pastırmanın bu yapılış şekli tam olarak bilinmediğinden, bir ara bazı dilciler pastırmayı Rumca πάστωμα ‘tuzlanmış et, tuzlanmış balık’ biçiminden getirmeye çalışmışlar ise de bu görüşün yanlış olduğu anlaşılmıştır. (Eren 1999: 326) Pastırma ile Yunanca pásti “bulama” sözü arasında ilgi kurma iddiası ise (Nişanyan 2002: 346) kısa süre sonra bizzat iddia sahibi tarafından terk edilmiştir. (Nişanyan 2009: 112-114) Pastırma kelimesinin türediği bas- fiil kökünden Anadolu ağızlarında türetilmiş pek çok yiyecek adı bulunmaktadır: basdık (Urfa, Maraş), / bastık (genel) “pestil, köfter” basdırma “kabak veya patlıcan musakkası” (Maraş, Kilis), basmaca “kaysı kurusu, kak” (Malatya), basdı “patlıcan veya kabakla yapılan bir çeşit kır yemeği” (Sivrihisar), “etli sebzeyi karıştırmak suretiyle yapılan yemeklere verilen isim” (Eskişehir) vb. (Koşay 1962: 291) Bas-tır-ma şeklinde türeyen pastırma sözü gibi, b>p değişmesine uğramış çok sayıda örnek bulunmaktadır: barmak > parmak, bişirmek > pişirmek, bınar > pınar, bıçak > pıçak vb. Zaten pastırma sözü çağdaş Türk lehçelerinin çoğunda önseste b- ünsüzüyle kullanılmaktadır. Azerbaycan Türkçesinde basdırma, Başkurt ve Tatar Türkçelerinde bastırma, Türkmen Türkçesinde basturma, Özbek Türkçesinde båstirmä, Uygur Türkçesinde paturma ve Kırgız Türkçesinde böstürmö (Gülensoy 2011: 688-689), Gagavuz Türkçesinde pastırma (Çebotar vd. 2002: 513) şekillerinde görülür.

52 Pastırma Sözü Üzerine

Pastırma, Türkçenin başka dillere verdiği söz varlığı içinde de önemli bir yer tutar: İngilizce pastrami “pastırma”. Arapça: Cezayir: bāşṭarma Irak: bāṣṭirma, Libya: bāṣṭirma, Mısır: basṭarma, Suriye: bāṣṭurma “pastırma”. (Aytaç 1994: 109) Ermenice: pasdírma, basdurma, pastram, pastrama “pastırma”. Macarca: pásztormány, pasztormán, pasztormány, pasztorma, pásztormán, posztorman, pásztráma “pastırma, ateş veya güneşte pişirilmiş et”. Romence: pastramă “kurutulmuş et, pastırma”; pastramagiŭ “pastırmacı”; a face pastramă “birini pastırma yapmak çok dövmek”, a se face pastramă pe cineva “pastırması çıkmak, zayıf düşmek”; păstrămioară “pastırma dükkânı”; păstrămutá “pastırma parçası”. Çekçe: pastyrma “pastırma”. Sırpça: pastrma, pastrva, pästrma “kurutulmuş koyun eti”. Arnavutça: pastërma, pastërmah, pasterm, pastërm “pastırma”; pastërmoj “pastırma yapmak, salamura kurmak”. Makedonca: pastrma, pastramayka, pastırmitsa “pastırma”. Yunanca: pastramás, pasturmás, pastromás: “pastırma”. Bulgarca: pastırmá, pastırma: “pastırma”; pastırmacíya ”pastırma yapan veya satan”; (Karağaç 2008: 677) kayzer pastırmá: pastırma. (Karağaç 2008: 470) Bulgarcadaki kayzer pastırmá sözünün Kayseri pastırmasından geldiği açıktır.

Sonuç: Et saklama ve koruma yöntemi Türk kültüründe çok eski ve köklüdür. Bu alandaki en eski terimler 11. yüzyıl kaynaklarında geçen kak et ve yazuk ettir. Pastırma sözünün Çağatay Türkçesi sözlüklerinde geçmemesine veya Anadolu Türkçesine ait bir söz olduğunun belirtilerek zikredilmesine bakarak pastırmanın, kak et veya yazuk etin Anadolu’da geliştirilmiş bir ileri evresi olduğunu düşünebiliriz. Pastırma üretimi, Anadolu’da ilk kez İstanbul’da, Kayseri’de yahut da başka bir şehirde başlamış olabilir. Ancak pastırmanın, Kayseri’de geçirdiği evrimin bir sonucu olarak ortaya çıkan Kayseri pastırması, 20’yi aşkın farklı çeşidiyle, uzun bir sürece dayalı üretim aşamaları ve lezzetiyle bir marka özelliği kazanmıştır. Pastırma Kayseri’de sadece bir yiyecek değil, türkülere, manilere, fıkralara konu olan bir kültürel etkinliktir. Bu en azından 17. yüzyıldan beri böyledir. Bu durumun en önemli şahidi de dönemin gezgini Evliya Çelebi’dir.

53 Nevzat Özkan

Günümüzde ise pastırma Çağdaş Türk lehçelerinde ve Türkçenin komşu olduğu veya söz alış verişinde bulunduğu diğer dillerde kullanılan bir kültür sözüdür.

Kaynakça And, Metin (2011). 16. Yüzyılda İstanbul Kent – Saray – Günlük Yaşam. İstanbul: YK Yay. Argunşah, Mustafa ve Müjgân Çakır (2005), 15. Yüzyıl Osmanlı Mutfağı. İstanbul: Gökkube Yay. Arlı, Mine (1982). “Türk Mutfağına Genel Bir Bakış”. Türk Mutfağı Sempozyumu Bildirileri 31 Ekim – 1 Kasım 1981, KTB Yay., Ankara, s.19-33. Atalay, Besim (1970). Abuşka Lûgati veya Çağatay Sözlüğü. Ankara: Ayyıldız Matbaası. Atalay, Besim (1986). Divanü Lügat-it Türk Tercümesi. Ankara: TDK Yay. Aykut, A. Sait (2000). Ebû Abdullah Muhammed İbn Battuta Tancî İbn Battuta Seyahatnâmesi I-II. İstanbul: YK Yay. Aytaç, Bedrettin (1994). Arap Lehçelerindeki Türkçe Kelimeler. İstanbul: TDAV Yay. Burov, Stoyan ve Penka Pehlivanova (1995). Речник На Чуждите Думи В Български (Bulgarcadaki Yabancı Kelimeler Sözlüğü). Elpis. Clauson, Sir Gerard (1960). Sanglax A Persian Guide to the Turkish Language by Muhammed Mahdi Xan Facsimile Text with an Introduction and Indices. London: Messrs Luzac and Co. Ltd. Clauson, Sir Gerard (1972). An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish. Oxford: Clarendon Press. Çebotar, Petri ve Ion Dron (2002). Gagauzca –Rusça – Romınca Sözlük. Chişină: Pontos. Dankoff, Robert ve James Kelly (I-1982, II-1984, III-1985). Maḥmûd al-Kāšгarī Compendium of The Turkic Dialects (Dīwān Luγāt at-Turk) Part I-II-III. USA: Printed at the Harvard University Printing Office. Dankoff, Robert (2004). Evliya Çelebi Seyahatnamesi Okuma Sözlüğü. Çev. Semih Tezcan. Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi: 37, İstanbul. Darkot, Besim (1997). “Kayseri”, İslam Ansiklopedisi c. VI. İstanbul: MEB Yay., s. 484-491. Dilçin, Cem (1983). Yeni Tarama Sözlüğü. Ankara: TDK Yay. DS VIII: Derleme Sözlüğü (1975). Ankara: TDK Yay. Ercilasun, Ahmet Bican vd. (1991). Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü (Kılavuz Kitap) I. Ankara: KB Yay. Eren, Hasan (1999). Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü. Ankara. Evliya Çelebi (1996-2007). Evliya Çelebi Seyahatnâmesi 1-10. Kitap, hzl. Robert Dankoff- Yücel Dağlı-Hasan Ali Kahraman. İstanbul: YK Yay. Gelibolulu Mustafa Âli (1978). Görgü ve Toplum Kuralları Üzerine Ziyafet Sofraları (Mevâidü’ün-Nefâis fî Kavâidi’l-Mecâlis) 1-2. haz. O.Ş. Gökyay. İstanbul: Tercüman 1001 Temel Eser. Genç, Reşat (1982). “IX. Yüzyılda Türk Mutfağı”. Türk Mutfağı Sempozyumu Bildirileri 31 Ekim – 1 Kasım 1981. Ankara: KTB Yay., s. 57-68. Gülensoy, Tuncer (2011). Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü I-II. Ankara: TDK Yay.

54 Pastırma Sözü Üzerine

Gümüşkaynak, Mustafa (1966). “Halk Yiyecekleri: Kayseri Pastırması, Kuşgömü ve Tütünlük”. Türk Folklor Araştırmaları. (208), s. 39-40. Karaağaç, Günay (2008). Türkçe Verintiler Sözlüğü. Ankara: TDK Yay. Kasimanov, Sadık (1992). Kazakların Millî Yemekleri / Kazatın Ulttık Tağamdarı, akt. E. Yaman, Ankara: KB Yay. Koşay, Hamit Zübeyir (1962). “Türkiye’de Halk Dilinde Yemek Adları”. Németh Armağanı. Ankara: TDK Yay., s. 289-317. Köymen, Mehmet Altay (1982). “Selçuklular Zamanında Beslenme Sistemi”. Türk Mutfağı Sempozyumu Bildirileri 31 Ekim – 1 Kasım 1981. Ankara: KTB Yay., s. 33-45. Kúnos, Ignaz (1902). Şeyh Suleyman Efendi’s Çagatay-Osmanisches Wörterbuch, Budapest. Kut, Turgut (1985). Açıklamalı Yemek Kitapları Bibliyografyası (Eski Harfli Yazma ve Basma Eserler). Ankara: KTB Yay. Meninski, Franciscus á Mesgnien (2000). Thesaurus Linguarum Orinetalium Turcicae – Arabicae –Persicae I von elif bischy. İstanbul: Simurg Yay. Nişanyan, Sevan (2002). Sözlerin Soyağacı Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü. İstanbul: Adam Yay. Nişanyan, Sevan (2009). Kelimebaz I. İstanbul: Everest Yay. Niyâzî (2011). Nevâyî’nin Sözleri ve Çağatayca Tanıklar El-luġātu’n-Nevā’iyye ve’l- İstişhādātu’l-Caġatā’iyye Giriş – Metin – Dizinler – Tıpkıbasım. haz. Mustafa S. Kaçalin. Ankara: TDK Yay. Ögel, Bahaeddin (1991). Türk Kültür Tarihine Giriş IV. Ankara: KB Yay. Özdemir, Mustafa (1994). Kayseri’de Pastırmacılık. Kayseri: Kayseri Ticaret Odası Yay. Redhouse, Sir James W. (1992). Turkish and English Lexicon. İstanbul: Çağrı Yay. Sarı, Nil (1982). “Osmanlı Sarayında Yemeklerin Mevsimlere Göre Düzenlenmesi ve Devrin Tababetiyle İlişkisi”. Türk Mutfağı Sempozyumu Bildirileri 31 Ekim – 1 Kasım 1981. Ankara: KTB Yay., s. 245-255. Satoğlu, Abdullah (1960). Kayseri Pastırmacılığı. Kayseri: Hakimiyet Matbaası. Sefercioğlu, Nejat (1985). Türk Yemekleri (XVIII. Yüzyıla Ait Yazma Bir Yemek Risâlesi). Ankara: KTB Yay. Toparlı, Recep; Hanifi Vural ve Recep Karaatlı (2007). Kıpçak Türkçesi Sözlüğü. Ankara TDK Yay. TS: Türkçe Sözlük (2005). Ankara: TDK Yay. Tulum, Mertol (2011). 17. Yüzyıl Türkçesi ve Söz Varlığı. Ankara: TDK Yay. Ünver, A. Süheyl (1952). Türkiye Gıda Hijyen Tarihinde Fatih Devri Yemekleri. İstanbul: İ.Ü. Tıp Tarihi Enstitüsü Yay. Yerasimos, Marianna (2011). Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde Yemek Kültürü Yorumlar ve Sistematik Dizin. İstanbul: Kitap Yay. Yüce, Nuri (1988). Mukkadimetü’l-Edeb Ḫvārizm Türkçesi ile Tercümeli Şuster Nüshası Giriş, Dil Özellikleri, Metin, İndeks. Ankara: TDK Yay.

55 56 Dil Araştırmaları Sayı: 13 Güz 2013, 57-71Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir?

Çuvaş Türkçesindeki +lA Eki Üzerine*1 Feyzi Ersoy**2 Özet: Çalışmada, Türkçenin tarihî seyri içinde birle, tünle, taŋla, basala, tirigle, yaŋıla gibi kelimelerde kullanılan +lA ekinin Çuvaş Türkçesindeki izleri üzerinde durulmuştur. Köktürkçeden bugüne kullanılagelen +lA, tarihî metinlerde ve lehçelerde örneklerine sıkça rastlanılan bir ektir. Geçmişte, çeşitli araştırmacılarca yapılan çalışmalarda +lA üzerinde durulmuş; onun partikel, ek, tekit, zarf yapan ek, ek/edat, sona gelen edat veya enklitik olabileceği yönünde görüşler öne sürülmüştür. +lA ekine Çuvaşçada da sıklıkla rastlanır. Çuvaşça sözlükte madde başı olarak yer alan ve eki taşıyan kelimelerden bazıları şunlardır: arĭmla “kadınca, kadın gibi”, açalla “çocuk gibi, çocukça”, aşakla “eşek gibi”, vutla “ateş gibi”, kakayla “et gibi, ete benzer”, kapla “şöyle, böyle”, laşalla “at gibi”, månle “nasıl, ne gibi”, putekle “kuzu gibi”, apla “böyle, şöyle”, årle “geceleyin”, tĭvanla “kardeşçe, akraba gibi…” Çuvaşça örneklerden, ekin çoğunlukla “gibilik” ve “benzer- lik” ifade ettiği anlaşılır. Bununla birlikte ekin, zaman zarfları ile Turkĭlla “Türkçe”, Vırĭsla “Rusça” ve Akĭlçanla “İngiliz- ce” örneklerinde olduğu gibi dil isimleri yaptığı da görülür. Anahtar sözcükler: +lA eki, Çuvaşça, zarf, enklitik.

On +lA Suffix in Chuvash Abstract: The focus of the study is the traces of +lA suf- fix, which is used in words such as birle, tünle, taŋla, basala, tirigle, yaŋıla in the historical process of Turkish, in Chuvash. +lA has been used from Köktürk to present time and its examples can be found in historical texts and dialects. +lA was analyzed through several studies before, it was claimed that this can be a particle, a suffix of emphasize or adverb, a postposition or an enclitic. There are many examples of +lA suffix in Chuvash. Some of the words with this suffix in Chuvash dictionary are found as main entries such as arĭmla “like a woman”, açalla “like a child, childish”, aşakla “like a donkey”, vutla “like

* VII. Uluslararası Türk Dili Kurultayı’nda (24-27 Ekim 2012, Ankara) sunulan bildirinin gözden geçirilmiş ve düzenlemiş şeklidir. ** Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, Ankara, ersoyf@gazi. edu.tr

57 Feyzi Ersoy

fire”, kakayla “like meat, similar to meat”, kapla “like that”, laşalla “like a horse”, månle “like what”, putekle “like a lamp”, apla “likewise”, årle “in the evening”, tĭvanla “brotherly, like a borther…” It can be understood from the Chuvash examples that this suffix used mainly to indicate resemblance, similarity. In addition to its function of derivation of time adverbs, it is used to derivate language names such as Turkĭlla “Turkish”, Vırĭsla “Russian” and Akĭlçanla “English”. Key words: +lA suffix, Chuvash, adverb, enclitic.

+lA, Türkçenin takip edilebilen en eski dönemlerinden beri kullanılan bir ektir. Ekin tarihî lehçelerdeki seyri, araştırmacılarca ele alınıp incelenmiştir. Yapılan çalışmalarda zaman zaman ekin çağdaş lehçelerdeki durumuna da değinilmiştir. Bu çalışmada ise +lA’nın Çuvaşçadaki kullanım ve anlam özellikleri üzerinde durulacaktır. Ekle ilgili son çalışma, Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun tarafından kaleme alınmıştır.1 Ercilasun’un makalesinde ek hakkındaki görüşler her ne kadar genel olarak değerlendirilse de +lA’nın Çuvaşçadaki durumuna geçmeden önce bu görüşlere aşağıda da yer verilecektir. Eski Türkçenin Grameri adlı eserinde Gabain, +lA eki için “Çok eski ve ekseriya yüklem yahut cümle belirleyicisidir, çok seyrektir” demiş ve Eski Türkçeden şu örnekleri vermiştir: körklä “güzel”, kurla “kere”, tünlä “geceleri” (2007: 47). Ekin geçtiği birle kelimesi üzerinde duran Bang, Poppe’nin birlen’in *birle- fiilinden geldiği görüşüne karşı çıkmıştır. Ona göre böyle bir şey olsa idi *birleyin vb. şekillerin de bulunması gerekirdi. Bang’a göre birlen’deki n’nin vasıta hâli eki olma ihtimali kuvvetlidir (1980: 94, 95). R. Rahmeti Arat, Atabetü’l-Hakayık neşrinde ekle ilgili çeşitli izahlarda bulunmuştur. Arat, ekin birle > bile’deki -la, -le ile ilgili olduğunu düşünmenin mümkün olduğunu belirtmekle birlikte, eklerin kökenini ve tarihî seyrini tespit etmenin güçlüğünden bahsetmiştir. Arat’a göre Bang’ın bir-le (ile) > birle izahı “hiç değilse şimdilik” haklıdır. Arat, -la, -le eklerinin inkişâfında sayı isimlerinden fiil yapmak için kullanılan -la-, -le- eklerinin de (birinçileyin, ikiley, birlep…) az veya çok tesiri olduğunu düşünmektedir (1992: 139, 140). Arat, adı geçen eserin 34 numaralı notunda ise sayı isimlerine gelen +lA ekini şöyle sınıflandırmıştır:

1 “La Enklitiği ve Türkçede Bir ‘Pekiştirme Enklitiği’ Teorisi”, Dil Araştırmaları, Sayı: 2, 2008, s. 35-56.

58 Çuvaş Türkçesindeki +lA Eki Üzerine

I. -la, -le 1. birle, ikile, üçle… 2. iyelik ekli şekiller: ikilemiz, ikilesi 3. vasıta ekli şekiller: ikkilen, altülen

II.-ünlü-le 1. üçele, törtele 2. iyelik ekli şekiller: üçelesi, törtelesi 3. vasıta ekli şekiller: üçülen

III. -av-la, -ev-le 1. ikevle, üçevle, törtevle 2. iyelik ekli şekiller: ikevlesi, ikevlenüz, ikevlemüz 3. vasıta ekli şekiller: ikevlen, üçevlen... (1992: 137, 138)

Saadet Çağatay “Kazan Lehçesinde Bazı Tekitler” başlıklı yazısında indi ve basa ile birlikte kullanılan –lA’yı “pek katî tekit” olarak değerlendirmiştir (1978: 173, 174). Marcel Erdal, +lA’yı Old Turkic Word Formation adlı eserinde zarf yapıcı bir ek olarak ele almış ve “The Formation of Adverb” başlığı altında (1991: 401) incelemiştir. Ona göre ek, genellikle zaman zarfları oluşturur:tünlä, taŋla, arala, tiriglä, yaŋıla, yanala. Ek, yer bildirme işlevi taşısa da bu işlev zarf işlevi kadar yaygın değildir: tegirmile, oŋarula, udala, üzele. Basala’da çekim edatı üzerine gelen ekin, birle’de zaman anlamı kaybolsa da zarf işlevi korunmuştur. Körtlä ve körklä kelimeleri ise yer ve zaman bildirmezler, ayrıca zarf da değildirler (1991: 404, 405). Erdal, Orta Türkçede zarf kullanımı için +lA’nın işlek olduğunu belirtmiştir. Erdal, Erken Osmanlıcadan uyanıkla, açla, dokla, äsrüklä, mästlä, sarhoşla, ayıkla, çokla; Osmanlıcadan ise yäŋilä, dünlä, taŋla, dirilä örneklerini vermiştir (1991: 406). Mertol Tulum “La/Le Ekine Dair” başlıklı bildirisinde öyle, dünle, taŋla kelimelerindeki -lA’nın -la < ile’den eski bir şekil olduğunu düşünmektedir. -lA’nın işlevi konusunda mütereddit olan Tulum, ek kelimeye pekiştirici, kuvvetlendirici bir anlam nüansı mı katmaktadır, diye sormaktadır. -lA’nın kökeni hakkında da mütereddit olan Tulum bu konuda da “-la, -le’ye *il- (naklolmak, taşınmak, aşırılmak, taşırılmak, ileriye gitmek, katlanmak) -e zarf-fiil şeklinden bir edatın ekleşmiş biçimi (il-e ‘daha; defa, kerre’) gözüyle bakabilir miyiz? diye sorar (1993: 161, 162). Körkle, körtle, tirigle, dirile, ısılsa, acla vb. örneklerdeki -lA’yı ise sıfatların anlamını pekiştiren bir unsur olarak gören Tulum, sıfatların anlamını pekiştiren bu -lA’nın çok eski bir şekil olduğunu, fakat menşei hakkında hâlâ aydınlanmış olmadığımızı söyler. Tulum, bu –lA’nın öyle, taŋla, dünle’deki

59 Feyzi Ersoy

-la, -le’ler ile aynı olabileceğini düşünür (1993: 163, 164). Zafer Önler, “Türkçedeki –LA Zarf Eki” adlı çalışmasında, Eski Türkçe döneminden itibaren zarf niteliğinde bazı kelimelerde görüldüğünü söylediği +lA’yı “zarf eki” olarak değerlendirmiştir. Ekin Eski Anadolu Türkçesi döneminde yaygınlık kazandığını belirten Önler, Gabain tarafından dile getirilen ekin “ile” kelimesinden kaynaklanabileceği görüşüne karşı çıkar. Çünkü Önler’e göre ile kelimesine ilkin Çağatay metinlerinde rastlanır; hâlbuki -lA Eski Türkçeden beri kullanılan bir ektir (1992: 9, 10). Önler, Eski Anadolu Türkçesi metinleri hariç, sayı adları dışında kullanımını olukça sınırlı gördüğü ek için Eski Türkçeden birle, tegirimile, tünçüle, kurla, oŋarula, körtle ve körkle kelimelerini örnek verir. Önler, Orta Türkçe ve Kıpçak Türkçesi metinlerinden tünle “geceleyin”, arala “bazen, arasında”, basala “sora”, tirigle “hayatta, sağken”, yaŋıla/yaŋla “yeniden, henüz”, katla “defa, kez”, kurla “defa, kez”, üzele “üzerinde, hakkında, üstelik” gibi örnekleri verir. Önler, ayrıca Kodeks’te geçen ovrula “gizlice” ve Gülistan’da geçen yılla “yıllarca” kelimelerini de bu gruba katılabilir nitelikte görmektedir (1996: 10-12). Önler’in Tarama Sözlüğü’nden verdiği örneklerde (acla, dirile, ayıkla, mestle, dünle…) ek, bazen “iken, …olarak, -lıkla” görevlerinde bazen de “vakit” anlamında kullanılmıştır (1996: 14). Sonuçta ekin Eski Türkçe döneminden beri zarf yapma fonksiyonunu vurgulayan Önler, çağdaş lehçelerde birle kelimesi ile birlikte sayı adlarına gelen biçimlerin yaygınlık kazandığını belirtir. Ekin Çuvaşçada hâl eki olarak yaşadığını söyleyen Önler, ekin en çok yaygın olarak Eski Anadolu Türkçesi döneminde kullanıldığını ifade eder (1996: 15). Türkiye Türkçesinde ile > -la, -yıla biçimlerinin eski –lA’nın yerini tümüyle aldığına işaret eden Önler, –leyin ekine değinirken de buradaki –le’yi “addan fiil” yapma eki olarak değerlendirmiştir (1996: 15). Ahat Üstüner Türkçede Pekiştirme adlı eserinde +lA’yı bir “ek/edat” olarak değerlendirmiş; ek için Tatar, Başkurt, Türkmen, Özbek ve Yeni Uygur lehçelerinden örnekler vermiştir. Ekin la, le, lay, ley, lan, len, layn, läy, labasa vb. şekillerde kullanıldığını belirten Üstüner’e göre ekin anlamları pekiştirme özelliği ön plandadır (2003: 214-219). Yıldız Kocasavaş “Çağatay Metinlerinde Görülen la Hakkında” adlı makalesinde meseleyi Nevayî, Hüseyin Baykara ve Muhammed Salih’ten aldığı örnekler yardımıyla ele almıştır. Türkmence, Tatarca ve Yeni Uygurcadan da örnekler veren Kocasavaş, -lA’nın kuvvetlendirme, şaşkınlık, hitap ve benzeri fonksiyonlarına dikkat çekmiştir (2003: 2). Musa Duman’ın “On the usage of the adverbial suffix +lA in Old Anatolian Turkish” adlı 2002 tarihli bildirisi daha sonra “Eski Türkiye Türkçesi Devresinde +La Ekli Zarfların Kullanımı Üzerine” başlılığıyla yeniden yayımlanmıştır. Duman, yazısında meseleye Eski Türkiye Türkçesi esasında yaklaşmış ve

60 Çuvaş Türkçesindeki +lA Eki Üzerine metinlerden bolca örnek vererek konuyu ele almıştır. Ona göre birle, taŋla, tünle gibi kelimeler bir yana bırakılırsa ek, Eski Türkiye Türkçesine ait bütün eserlerde görülmez. Bununla birlikte +lA’yı “çekim eki sıklığında bulunduran” belli eserler de mevcuttur. Duman, çalışmasında, bu eserleri ağız özelliği taşıyan çalışmalar olarak yorumlamıştır (2008: 345-355). S. Mahmut Kaşgarlı “Uygur Türkçesinde la Edatı Üzerine” adlı bildirisinde ekin Yeni Uygur Türkçesindeki şu işlevlerine değinmiştir: 1. Kuvvetlendirme edatı olarak kullanılır. 2. Bir hareketin sonunda ikinci hareketin hemen başladığını ifade etmek için kullanılır. 3. Bir hareketin aniden, birdenbire çok çabuk cereyan ettiğini göstermek için kullanılır. 4. Bir hareketin zorluklarla gerçekleştiğini ifade etmek için kullanılır. 5. Şahıs zamirlerine eklenerek “yalnız, fakat” manasını ifade eder. 6. İşaret zamirleriyle birleşen benzetme edatına eklenerek geldiğinde “bununla beraber”, “ondan başka” anlamlarını verir (2004: 1731, 1732). Mehmet Vefa Nalbant ise “Türkçede Enklitik Edatı lA” adlı bildirisinde meseleyi ele almıştır. Nalbant, konuyla ilgili çalışmaları özetledikten sonra +lA’nın tarihî ve çağdaş lehçelerdeki kullanımlarını ayrı başlıklar altında incelemiştir. Eki, “fiillerden sonra” ve “isim ve isim soylu kelimelerden sonra” diye iki ana grupta örneklendiren Nalbant, çalışmasında şu sonuçlara ulaşmıştır (2004: 2171, 2172): 1. Bu edat sayı isimlerinde anlamı kuvvetlendirici ya da tekrar anlamı verdirici bir özellik göstermektedir. 2. Üzele, arala, udula, basala gibi kelimelerde anlam üzerinde vurguyu arttırmaktadır. 3. Tigüle gibi kelimelerde –le edatı kelimeye dahi, de/da anlamı katar. 4. Tirigle, tünle, taŋla gibi kelimelerde bir taraftan kelimenin anlamını pekiştirirken diğer taraftan bu kelimelere “iken, layın/leyin” anlamı katmaktadır. Nalbant, çalışmasında -lA’nın Moğolcadan geldiğini de söylemiştir (2004: 2162). Başta da belirtildiği üzere ek üzerinde son olarak Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun durmuştur. Ercilasun, “La Enklitiği ve Türkçede Bir ‘Pekiştirme Enklitiği’ Teorisi” başlıklı yazısında ekle ilgili yapılan çalışmalara değindikten sonra +lA’nın bir enklitik olduğunu söylemiştir. Ercilasun, aynı yazısında

61 Feyzi Ersoy enklitiklerin özelliklerini 11 maddede toplayarak tarihî ve çağdaş lehçelerden örnekler de vermiştir. Çalışmada, Çuvaşçadan da kayĭkla “kuş gibi”, ar ınla “erkek gibi”, hirarĭmla “kadın gibi” örnekleri yer almıştır (2008: 35-56). Ercilasun, makalesinde eki ele alan çalışmalardan yola çıkarak bir tasnif de yapmıştır. Buna göre ek, araştırmacılar tarafından die hervorhebende Partikel (Grønbech), ek (Arat), tekit (Çağatay), the formation of adverbs (Erdal), zarf eki (Önler), adverbial suffix (Duman), ek/edat (Nalbant) şeklinde değerlendirilmiştir (2008: 39). Ercilasun kendisi de ekin bir enklitik olduğunu düşünmektedir (2008: 40). Pekiştirme dışında –lA’nın, en çok “zarf eki, zarf yapan unsur” olarak değerlendirildiğini (Erdal, Önler, Duman) belirten Ercilasun’a göre ek zarf yapan bir unsur değildir. Türkçenin yapısına ve örneklere dikkatle bakıldığında +lA’nın aslında pekiştirici bir unsur olduğunu vurgulayan Ercilasun, ekin zaten aslında zarf olan kelimelere eklendiği için zarf eki görüntüsü verdiğini söylemiştir. Hâlbuki, bir kelimenin sıfat veya zarf olabilmesi için çoğunlukla eke ihtiyacı yoktur (2008: 39). Buraya kadar anlatılanlardan ekle ilgili ortaya çıkan görüşler şu şekilde özetlenebilir: 1. Ek, Eski Türkçeden beri kullanılmaktadır. 2. Ekin kökeni ile’den daha eskidir. 3. Ek, sayı isimleri dışında genellikle zarf olan kelimelerle kullanılmıştır. 4. +lA’nın zarf yapıcı bir ek olduğu görüşü yaygınsa da onun pekiştirici, kuvvetlendirici bir ek olduğunu söyleyenler de vardır. Ek, enklitik kategorisinde de değerlendirilmiştir. 5. Ek, Eski Anadolu Türkçesine ait bütün eserlerde görülmese de bu dönemde ekin çekim eki sıklığında kullanıldığı eserler de mevcuttur. 6. Ek, Çağdaş lehçelerde sayı isimlerinde yaygınlık kazanmıştır. 7. Ek, Çuvaş Türkçesinde hâl eki olarak kullanılmaktadır.

Yapılan çalışmalardan da faydalanılarak tarihî lehçelerdeki durumu kısaca özetlenen ek, bugün Çuvaşçada da çok sık bir şekilde kullanılmaktadır. Yukarıda zikredilen çalışmalarda zaman zaman çağdaş Türk lehçelerinin bazılarından örnekler verilse de bu çalışmaların çoğunda Çuvaşçaya kavramsal çerçeve doğrultusunda pek değinilememiştir. Bu çalışmada ekin Çuvaşçadaki kullanımları ve ihtiva ettiği anlam özellikleri üzerinde durulacaktır. +lA eki, Çuvaşçada oldukça işlek bir şekilde kullanılmaktadır. Ekin Çuvaş Türkçesindeki kullanım özelliklerine geçmeden önce çeşitli bilim adamlarının

62 Çuvaş Türkçesindeki +lA Eki Üzerine ekin bu lehçedeki kullanımına ilişkin görüşlerini aktarmak istiyoruz. Çuvaşçanın atası sayılan İdil Bulgarcasında ekle ilgili fazla bir veri bulunmamaktadır. Bu alanla ilgili kaynaklardan biri olan ve Talat Tekin tarafından hazırlanan Volga Bulgar Kitabeleri ve Volga Bulgarcası adlı eserde ekin yer almadığı görülür. Alanla ilgili bir başka çalışmada ise Marcel Erdal ek için bir örnek vermiştir. İdil Bulgar kitabelerinden Erle sa’at wafati balti (s. 42) cümlesindeki erle sa’at “erken saat” örneğini veren Erdal, buradaki eki Eski Türkçedeki tünlä ve Çuvaşçadaki årle kelimelerindeki eke benzetmiştir (1993: 97). +lA ekine, Çuvaşçanın çağdaş gramerlerinde ise oldukça geniş bir yer ayrılmıştır.2 Benzing, ek üzerinde dururken ekin fonksiyonlarına ya da etimolojisine girmeden ünlü ile biten kelimelerden sonra +llA, ünsüzle biten kelimelerden sonra ise ekin +lA şeklinde olduğunu belirtip çĭvaşla, tutarla, vırĭsla, nimåşle, inelle, pirle, irle gibi örnekler vermiştir. Onu verdiği ånelle måkåråt. “İnek gibi böğürüyor”, kayĭkla etem “vahşi adam” vb. örneklerde ekin “gibilik” fonksiyonunda olduğu görülmektedir (1943: 47, 48). M. Räsänen, eki “Zarflar” başlığı altında ele almış ve Kotwicz’den hareketle onu Moğolcadaki la ile eşlemiştir. Aşmarin ve Benzing’den hareketle +lA’nın Çuvaşçada zarf yapma görevine değinen Räsänen, ekin Çuvaşçada ünlülerden sonra -lla şeklini aldığını belirtmiştir (1957: 66). Sergeyev, eki “Çeşitli eklerin eklenmesi sonucu oluşan zarflar” başlığı altında değerlendirmiş ve şu örnekleri vermiştir: çĭvaşla, pırĭlla, laşalla, kĭntĭrla, hålle, amrĭkla, ånålle, månle, urĭhla, vĭtĭralla, yalalla, kåmesle, ĭ talla, kuntalla vb. (1960: 116). Pavlov da eki Nareçi “Zarf” başlığı altında incelemiş ve eklerle oluşan zarflar başlığı altında ona yer vermiştir. +lA’yı, eklendiği kelimeye göre dokuz başlık altında veren Pavlov’a göre ek şu tarz kelimelere eklenebilmektedir (1965: 297, 298): 1. Yalın haldeki isimlere: açalla, çĭvaşla, kĭntĭrla,, hålle, ulla 2. Çokluk eki almış şekillere: vattisemle kalasan… 3. Aitlik bildiren sıfatlardan sonra: Aça vıyyille hĭtlanma yuramast’. 4. Yer bildiren sıfatların belirten formunda: Kavlazrisemle tumlannĭ ın. “Kafkasya’dakiler gibi giyinmiş kişi” 5. Sıfatlardan sonra: ånålle kurĭn, çĭmĭrla på er, tåttåmle it, puşĭlla kay 6. Sayı isimlerinden sonra: pårle purın, tıvattılla pir ap, sımah ikkålle

2 Bu bölümde Çuvaşça için kullanılan kaynakların, hâliyle, konuyla doğrudan alakalı ve ekle ilgili yorum yapılan çalışmalar olmasına dikkat edilmiştir!

63 Feyzi Ersoy

tuhrå, vi ålle yav 7. Zamirlerden sonra: Yurra-taşşa yara å hĭysemle./Vĭt ku pirånle. At’ĭr urra yĭtatpĭr. 8. Sıfat-fiil eklerinden sonra: Puhu nih an pulmanla kårlese kayrå./ Kun ta irtet kurmaslah, år te itet sismesleh. 9. Zarflardan sonra:Hal’ççenle uhalsa purĭnsan, kun pek kĭmĭl hĭ an-ha vĭl tulå?

Pavlov, ekin bütün isimlerden sonra kullanılmadığı için hâl eki kategorisinde değerlendirilemeyeceği görüşündedir. Ona göre ek, anlam olarak pek “gibi” ve yevår “gibi, -mış gibi” kelimelerine yakın bir mana ifade eder. Fakat ekin anlamının bu kelimelerin manalarından daha zengin olduğunu belirten Pavlov, ekin temel anlamının işin kim/ne gibi yapıldığını ve işin ne şekilde gerçekleştiğini bildirmek olduğunu söylemiş; våsem hal’ kommunistla å le å ve ülåk inçe kukkukla avĭtakan ereş tĭrĭllĭ sehet kurĭnsa tĭrat’ örneklerini vermiştir (1965: 299). Pavlov’a göre bu eki taşıyan zarflar; a) İşin ne şekilde, hangi imkânla yapıldığını gösterirler: ĭnĭhla il, uk alla sut, kunla å le… b) İşin zamanını bildirirler: açalla(h), amrĭkla(h), kĭntĭrla kay (1965: 299, 300). Temle vĭkĭrla etem (1965: 300). Pavlov, son olarak Çuvaşçanın çağdaş metinlerinde ekle ilgili bazı yanlış kullanımlara rastladığını göstermiştir. Onun verdiği örneklerden anlaşıldığına göre ekin kullanımı oldukça artmış ve bu yanlış biçimlerin de ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Pavlov’un zarflarla kullanıldığında “yanlış” diye verdiği örneklerden ve önerdiği doğru biçimlerden birkaçı şu şekildedir (1965: 300, 301): yanlış doğru vırĭsla çilhe vırĭs çålhi “Rus dili” klasla kåreşü klas kåreşåvå “sınıf mücadelesi” açalla ku åsem açanni pek ku åsem “çocuğunki gibi gözler” kürençåkle şuhĭş kürençåklå şuhĭş “can sıkıcı düşünce” urĭhla antalĭk urĭh antalĭk “farklı tabiat” Levitskaya, eki “Nareçiya na -la/-le” başlığı altında incelemiştir. Ek için årle “geceyle, geceleyin”, hålle “kışın”, ve kunla “günbegün, her gün” örneklerini veren Levitskaya, eki Türkçedeki taŋla, öyle ve tünle kelimelerindeki ekle

64 Çuvaş Türkçesindeki +lA Eki Üzerine

genetik olarak ilişkili bulmuştur. Levitskaya, Çuvaşçadaki açalla, kayĭkla, aralla ve hakla gibi örneklere de yer vererek ekin karşılaştırma-benzetme fonksiyonuna dikkat çekmiştir (1976: 114). Levitskaya, ekin semantik olarak Başkurtçadaki -lay, -ley ve Kumukçadaki -layın, -leyin ekli biçimlere benzediğini bu lehçelerden verdiği örneklerle de göstermeye çalışmıştır (1976: 114, 115). Levitskaya, ekin Çuvaşçada pusla ve sakkĭrla örneklerinde “toplamak ve ayırmak” anlamlarına işaret de etmiştir (1976: 115). Fedotov, ek için Çuvaşçadan apla-kapla, månle, ıtla, kartla, vırĭsla ve apla örneklerini vererek bunları Türkçedeki hevesle, kastle, vakitle, böyle, öyle gibi kelimelerle karşılaştırır. Ekin kullanıldığı kayĭkla ve amrıkla örnekleri üzerinde ayrıca duran Fedotov bu şekillerin Çuvaşçadan Mariceye geçtiğini de belirtmiştir. Fedotov, ekin ayrıca Türk lehçelerindeki -lay, -ley’e karşılık geldiğini belirterek Tatarcadan örnekler de vermiştir (19963: 290). Emine Yılmaz, Genel Türkçe isimden isim yapma eki +lA ile karşılaştırdığı eki “Addan Ad Yapımı” başlığı altında incelemiş ve ek için şu açıklamalarda bulunmuştur. “Belirteç ve kimi durumda sıfat olarak kullanılabilecek kelimeler türetir. Türkçeye “…yoluyla, …ile, ….gibi” anlamlarında çevrilebilir.” (2002: 120). Yılmaz’ın ek için verdiği örnekler şunlardır: årle “geceyle, geceleyin”, hålle “kışın”, temånle “herhangi bir şekilde”, pårle “birlikte, “ar ınla “erkek gibi”, hårarĭmla “kadın gibi”, laşalla “at gibi”. Yılmaz ayrıca ekin dil isimleri yaptığını belirterek vırĭsla “Rusça”, çĭvaşla “Çuvaşça”, tutarla “Tatarca”. Yılmaz, kulĭşla “gülünç” ve tĭvanla “kardeş” örneklerini ise “Bazı örnekler daha kalıplaşmış bir anlam taşırlar” diyerek verir. Çuvaş araştırmacılardan Andreyev de +lA’yı zarf yapan ekler başlığı altında değerlendirmiştir. Onun ekle ilgili verdiği örnekler şunlardır: kivålle, urĭlla, simåsle, arĭslanla, ayvanla, ånålle, türkkesle, vırĭsla, ir elle, ansuhla, ånelle, ĭtkĭnla, avtanla, ĭpatalla, ulĭpla, hu alla, kĭntĭrla, ulla, hålle, pårle, vi ålle, tĭvattĭlla, sakkĭrla, tĭhhĭrla (2006: 32). Andreyev ayrıca bu ekle yapılan zarfların tam bir listesini de eserinin ilerleyen sayfalarında vermiştir. Onu bu noktada verdiği ekle yapılmış zarfların sayısı 114’ü bulmaktadır. Bunlardan 90’ı isimlerden, 20’si ise sıfatlardan türemiş zarflardır (2006: 68, 69). Ekin Çuvaşçadaki kullanımına ilişkin bu çalışmalarda yer alan görüşleri şöyle özetleyebiliriz: 1. Ekin ses düzeni ünlülerden sonra +llA, ünsüzlerden sonra ise +lA şeklindedir.

3 Fedotov’un bu eseri, daha önce Çuvaşskiy Yazık v Sem’ye Altayskih Yazıkov adıyla 1980 (I), 1983 (II) ve 1986 (III)’da 3 cilt hâlinde yayımlanan çalışmalarının bir kitapta toplanmış şeklidir.

65 Feyzi Ersoy

2. Ek, Çuvaşçanın atası konumundaki İdil Bulgarcasında tek örnekte geçmektedir. 3. Ek, Çuvaş gramerlerinin hemen hepsinde “zarflar” ya da “zarf yapıcı ekler” başlığı altında değerlendirilmiştir. 4. Ekin kelimeye kattığı anlam için şunlar söylenmiştir: a. İşin kim/ne gibi yapıldığını, işin ne şekilde gerçekleştiğini gösterir. b. İşin zamanını gösterir. c. Kelimeye karşılaştırma ve benzetme anlamı katar. 5. Ek, bazı araştırmalarda (Önler 1992: 15) vurgulandığı gibi Çuvaşçada hâl eki olarak kullanılmamaktadır. Çuvaşça için yazılan gramerlerde eke genellikle yapım ekleri arasında yer verilmiştir. Ekin oldukça işlek olması, Pavlov’un da belirttiği gibi (1965: 299) onun hâl eki gibi (yanlış olarak) algılanmasına sebep olmuştur.4 6. Yukarıda da belirtildiği gibi ek, Çuvaşçada hâl eki olarak kullanılmaz. Vasıta hâli eki Çuvaşçada +pA’dır. Nadir de olsa +pAlA da kullanılır. 7. Ekle ilgili en çok örneği Çuvaş araştırmacılar içinde Andreyev vermiştir. Ekin işlevini ve Çuvaşçadaki kullanımını daha iyi tespit edebilmek amacıyla eki taşıyan ve madde başı olan kelimeler tarafımızdan Çuvaşça-Rusça Sözlük’ten fişlenmiştir. Ek, dil ve lehçe isimleri yaparken bütün millet isimlerine gelebildiği için dil isimleri sözlükten seçme yapılarak taranmıştır. Sayı isimlerinde de ekin kullanımı yaygın olduğu için aynı seçme işi sayı isimlerinde de uygulanmıştır. Tespit edilen diğer örnekler sözlükte yer alan eki taşıyan bütün kelimeleri içermektedir. Mevcut örnekler tasnif edildiğinde +lA’nın Çuvaşçada şu fonksiyonlarda kullanıldığı ortaya çıkmaktadır:

a. Millet isimlerine gelerek dil isimleri yapar. afganla “Afganca” (ÇRS, s. 47), akĭlçanla “İngilizce” (ÇRS, s. 28), arabla “Arapça” (ÇRS, s. 39), armiyanla “Ermenice” (ÇRS, s. 41), azerbaydjanla “Azerice” (ÇRS, s. 25), çĭvaşla “Çuvaşça” (ÇRS, s. 581), estonla “Estonca” (ÇRS, s. 637), frantsuzla “Fransızca” (ÇRS, s. 530), ir elle “Erze dili” (ÇRS, s. 116), gruzinla “Gürcüce” (ÇRS, s. 92), ital’yanla “İtalyanca” (ÇRS, s. 117), kalmĭkla “Kalmukça” (ÇRS, s. 137), kazahla “Kazakça” (ÇRS, s. 134), kĭrkĭsla “Kırgızca” (ÇRS, s. 162), kitayla “Kitayca” (ÇRS, s. 179), kumıkla “Kumukça” (ÇRS, s. 192), litvalla “Litvanca” (ÇRS, s. 219), marille “Marice” (ÇRS, s. 228), mongolla “Moğolca” (ÇRS, s. 246), nimå le “Almanca” (ÇRS, s. 257), osetinla

4 Burada konu edinilen ekle Çuvaşçadaki yön gösterme hâli eki (+AllA) eki karıştırılmış olabilir.

66 Çuvaş Türkçesindeki +lA Eki Üzerine

“Oset dili”(ÇRS, s. 264), puşkĭrtla “Başkurtça” (ÇRS, s. 321), turkĭlla “Türkçe” (ÇRS, s. 496), turkmenla “Türkmence” (ÇRS, s. 496), tutarla “Tatarca” (ÇRS, s. 499), yakutla “Yakutça” (ÇRS, s. 646), yaponla “Japonca” (ÇRS, s. 648), uygurla “Uygurca” (ÇRS, s. 508), uzbekla “Özbekçe” (ÇRS, s. 508)

b. Sayı isimlerine gelerek “kez, defa, kat” manalarını vermektedir. pårle “bir kez” (ÇRS, s. 290), ikkåle “iki kez” (ÇRS, s. 110), vi ålle “üç kez” (ÇRS, s. 81), tĭvattĭlla “dört kez” (ÇRS, s. 451), pillåkle “beş, beşli” (ÇRS, s. 295), ulttĭlla “altı kez, altı misli” (ÇRS, s. 511), iççålle “yedi kat, yedi kez” (ÇRS, s. 421), sakkĭrla “sekiz kez” (ÇRS, s. 340)

c. Zaman bildirir (4 örnek). hålle “kışın” (ÇRS, s. 552), åmårle “asırlık, yıllarca” (ÇRS, s. 101), årle “gece” (ÇRS, s. 413), kunla “günbegün, her gün” (ÇRS, s. 193)

ç. Tarz bildiren zarflar oluşturur (7 örnek). apla “böyle” (ÇRS, s. 38), apla “böyle, şöyle” ap “pekiştirme edatı” (ÇRS, s. 398), nimånle “hiç, hiçbir, bir türlü, asla”(ÇRS, s. 257), urĭhla “başka, başka türlü” (ÇRS, s. 515), kapla “şöyle, böyle” (ÇRS, s. 142), kasulla “sırayla, arka arkaya”(ÇRS, s. 150), måskånle “sefilce, acınacak hâlde” (ÇRS, s. 242)

d. Soru zarfları oluşturur (3 örnek). månle “nasıl, ne gibi, hangi” (ÇRS, s. 242), miskerle “nasıl, ne gibi, ne kadar” (ÇRS, s. 242), yeple “nasıl, ne gibi, ne kadar” (ÇRS, s. 99),

e. Kalıplaşmış kelimeler yapar (1 örnek). kulĭşla “komik” (ÇRS, s. 191)

f. “gibilik/benzerlik” ifade eden zarflar oluşturur. Ekin bu tarz kullanımı çok yaygındır (98 örnek). açalla “çocuk gibi, çocukça” (ÇRS, s. 48), agressorla “agresif” (ÇRS, s. 24), akĭşla “kuğu gibi” (ÇRS, s. 28), akrobatla “akrobatik” (ÇRS, s. 29), akterla “aktör olarak, aktör gibi” (ÇRS, s. 29), ansuhla “aptalca, akılsızca”(ÇRS, s. 36), apĭsla “tersyüz” (ÇRS, s. 38), arĭmla “kadınca, kadın gibi” (ÇRS, s. 39), ar ınla “erkek gibi” (ÇRS, s. 42), aristokratla “aristokrat gibi” (ÇRS, s. 40), ar urille “orman devi gibi” (ÇRS, s. 41), artistla “artist gibi” (ÇRS, s. 42) , asamĭ

67 Feyzi Ersoy

la “büyücü gibi” (ÇRS, s. 43), aşakla “eşekçe, eşek gibi” (ÇRS, s. 49), avtanla “horoz gibi”(ÇRS, s. 22), ayvanla “aptalca, safça” (ÇRS, s. 26), batrakla “rençber gibi” (ÇRS, s. 59), burjualla “burjuva gibi” (ÇRS, s. 62), byurokratla “bürokratik” (ÇRS, s. 62), çĭmĭrla “yuvarlak bir şekilde” (ÇRS, s. 583), çårålle “diri diri, bizzat” (ÇRS, s. 592), diktatorla “diktatörce, diktatör gibi” (ÇRS, s. 95), ĭssĭrla “aptal, aptalca” (ÇRS, s. 55), ĭşĭlla “sıcak bir şekilde” (ÇRS, s. 57), faşistla “faşistçe, faşist gibi” (ÇRS, s. 526), feodalla “feodal gibi” (ÇRS, s. 527), gangsterla “gangster gibi” (ÇRS, s. 89), hĭlatla “çaylak kuşu, beceriksiz kişi” (ÇRS, s. 543), hĭyamatla “felaket, kıyamet” (ÇRS, s. 551), hıtĭlla “sert görünüşlü” (ÇRS, s. 574), hirå le “karşıt, zıt, muhalefet” (ÇRS, s. 558), hårle “kız gibi” (ÇRS, s. 555), håsårle “verimsizce” (ÇRS, s. 556), hresçenle “köylü gibi” (ÇRS, s. 560), huliganla “serseri gibi, serserice” (ÇRS, s. 561), amrĭkla “genç, gençlikte” (ÇRS, s. 396), idealla “ideal, yüce”(ÇRS, s. 108), ĭhanla “kuzgun gibi” (ÇRS, s. 406), ĭpanla “çıban gibi, çıbana benzer” (ÇRS, s. 404), ĭtkĭnla “hırsla, şevkle” (ÇRS, s. 405), ånålle “yeni” (ÇRS, s. 411), ånenmelle “inandırıcı, ikna edici” (ÇRS, s. 101), iyezuitla “sinsi ve hain” (ÇRS, s. 109), izuverla “gaddarca, canavarca, hunharca” (ÇRS, s. 109), jonglerla “hokkabaz gibi” (ÇRS, s. 106), julikla “yan kesici gibi” (ÇRS, s. 106), kakayla “et gibi, ete benzer” (ÇRS, s. 135), kamitle “komedyen gibi” (ÇRS, s. 139), kaşkĭrla “kurt gibi” (ÇRS, s. 155), kavaleristla “atlı süvari” (ÇRS, s. 134), kayĭkla “av hayvanlarının çok olduğu yer” (ÇRS, s. 135), kĭvarla “ateş gibi, köz gibi” (ÇRS, s. 156), kiv enle “ödünç olarak, borç olarak” (ÇRS, s. 175), kivålle “eskice, eski gibi, eskiye göre” (ÇRS, s. 175), kulakla “burjuvazi gibi” (ÇRS, s. 191), kurakla “karga gibi” (ÇRS, s. 194), kuştanla “kabadayı gibi” (ÇRS, s. 199), laşalla “at gibi” (ÇRS, s. 210), liberalla “liberal gibi” (ÇRS, s. 218), mulkaçla “tavşan gibi” (ÇRS, s. 248), nimskerle “hiçbir şekilde” (ÇRS, s. 257), patşalla “padişah gibi” (ÇRS, s. 275), pattırla “cesurca, yiğitçe” (ÇRS, s. 275), pırasla “uygun, münasip…” (ÇRS, s. 324), pısĭkla “erginlikte, ergin” (ÇRS, s. 325), pulmasla “umulmaz şekilde “ (ÇRS, s. 313), puşĭlla “boş, özgür, rahat” (ÇRS, s. 321), putekle “kuzu gibi, kuzuya benzer” (ÇRS, s. 320), putişle “komik, tuhaf bir biçimde” (ÇRS, s. 320), püskelle “top, yumak” (ÇRS, s. 323), sĭtĭrla “zararlı” (ÇRS, s. 355), simåsle “yeşil, ham, olgunlaşmamış” (ÇRS, s. 366), sivålle “soğuk bir şekilde” (ÇRS, s. 363), sportsmenla “sportmen” (ÇRS, s. 375), starikle “ihtiyar gibi” (ÇRS, s. 376), surĭhla “koyun gibi” (ÇRS, s. 384), şĭpçĭkla “cırcırböceği” (ÇRS, s. 613), tĭşmanla “düşman gibi” (ÇRS, s. 462), tĭvanla “kardeşçe, akraba gibi” 221 (ÇRS, s. 450), tipålle “kuru, kurak” (ÇRS, s. 483), tragedille “trajik” (ÇRS, s. 487), tsıganla “çingene gibi” (ÇRS, s. 576), sol tarafa” (ÇRS, s. 503), türkkesle “kabaca, terbiyesizce” (ÇRS, s. 504), ulĭpla “alp gibi” (ÇRS, s. 510), upalla “ayı gibi” (ÇRS, s. 514), upĭtelle “maymun gibi” (ÇRS, s. 514), üsårle “sarhoş gibi” (ÇRS, s. 524), varvarla “barbarca” (ÇRS, s. 64), vatĭlla “yaşlılığa

68 Çuvaş Türkçesindeki +lA Eki Üzerine doğru” (ÇRS, s. 66), vele-sele “yavaş, ağırkanlı, şöyle böyle” (ÇRS, s. 72), vĭrĭ- hurahla “haydutça, eşkiyaca” (ÇRS, s. 70), vĭrĭlla “hırsız gibi” (ÇRS, s. 69), vı ĭlla “aç, açgözlü” (ÇRS, s. 88), vilåmle “ölümcül, ölüm derecesinde” (ÇRS, s. 80), vut- i åmle “yıldırım hızıyla” (ÇRS, s. 85), vut-kĭvarla “alevli, hararetli” (ÇRS, s. 85), vutla “ateş gibi” (ÇRS, s. 85), yeşålle “yeşil, taze, ham” (ÇRS, s. 100), yıtĭlla “terbiyesizce, it gibi, küstahça” (ÇRS, s. 133)

Ekin kullanımına ilişkin bazı tamlama ve cümle örnekleri: açalla şuhĭşsem “çocukça düşünceler” (ÇRS, s. 48) aşakla kutĭnlĭh “eşek gibi inatçı” (ÇRS, s. 49) tĭşmanla å sem “düşmanca işler” (ÇRS, s. 462) Upalla puskalasa ut. “Ayı gibi yürü.” (ÇRS, s. 514) Urĭhla kalakansem te pur. (ÇAH, s.144) “Başka türlü anlatanlar da var.” Temen vilnå. Ançah unĭn yaçå halĭh asånçe yulnĭ: unĭn pattĭrla å åsem íinçen vattisem hĭysen açisene kala-kala kĭtartnĭ. (ÇAH, s.124) “Temen ölmüş ancak onun adı halkın hafızasında kalmış. Onun kahramanca işlerini yaşlılar, çocuklarına anlatmışlar.”

Ekle ilgili yukarıdaki örnekler ilk defa ayrıntılı ve fonksiyonları esas alınarak tarafımızdan sınıflandırılmıştır. Dil isimleri ve sayı isimleri için örneklerde seçme yapılırken diğer örneklerin tamamı değerlendirilmiştir. Bu örnekler esasında ekin Çuvaşçadaki kullanımı ile ilgili sonuç olarak şunları söylemek mümkündür: 1. +lA, Çuvaşçanın atası sayılan İdil Bulgarcasında bir kez geçer. Bu, eldeki metinlerin içeriğine bağlı bir sıklık olabilir. 2. Ek, Çuvaşçada çok yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Ekin Çuvaş Türkçesinde bu kadar yaygın oluşu, onun Türkçede çok eskiden beri kullanıldığının bir göstergesi sayılmalıdır. 3. Araştırmacılarca Eski Türkçeden ve tarihî lehçelerden verilen örneklerde ekin genellikle zarf yaptığı belirtilmiştir. Ekin, Çuvaşçada da çoğunlukla zarf yapan bir fonksiyonda kullanıldığı görülmektedir. 4. Çuvaşça örneklerde ekin isimlere gelerek onları zarf yapması ve en çok da “gibilik” ve “benzerlik” fonksiyonunda kullanılması (98 örnekte) dikkat çekmektedir. Çuvaşça bu açıdan Eski Türkçeden farklılık gösterir. Bununla birlikte, benzer örnekler Eski Türkçede de yok değildir. Eski Türkçe için ekin isme geldiği bu tarz örnekler, Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya tarafından adıglayu “ayı gibi”, arjulayu “çakal, sırtlan gibi”, arslanlayu “arslan gibi”, kazlayu “kaz gibi”,

69 Feyzi Ersoy udlayu “sığır gibi”, uslayu “kartal, akbaba gibi”, börileyü “kurt gibi”, oplayu “boğa gibi” şeklinde sıralanmıştır (1995: 155, 159). Çuvaşçadaki şekillerle Eski Türkçe örneklerin belirli ölçülerde paralellik taşıdığı görülmektedir. Fakat, Çuvaşçada, özellikle açalla “çocuk gibi, çocukça” (ÇRS, s. 48), upalla “ayı gibi” (ÇRS, s. 514) ve aşakla “eşekçe, eşek gibi” (ÇRS, s. 49) gibi isme gelen örneklerin Eski Türkçeye oranla çok daha fazla olması dikkate değerdir. 5. Türkçede +lA ile ilgili son çalışmayı yapan Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, onu “enklitik” olarak değerlendirmiştir. Tarihî ve çağdaş lehçelerdeki örneklere bakarak ekin zarf yapan bir unsur olmadığını söyleyen Ercilasun, +lA’nın aslında pekiştirici bir unsur olduğunu belirttikten sonra ekin zaten aslında zarf olan kelimelere eklendiği için zarf eki görüntüsü verdiğini söylemiştir. Ekin yaygın bir kullanım özelliği kazandığı Çuvaş Türkçesinde ise sadece zarf olan kelimelere gelmediği; buna rağmen yine de eklendiği kelimelerden zarflar türettiği yukarıda da belirtilmiştir. Eğer, bu çok kullanıma bağlı bir özellik değilse ekin Çuvaşçadaki pekiştirici fonksiyonunun zarf yapıcı fonksiyonu yanında daha zayıf olduğunu söylemek mümkündür. 6. Şinasi Tekin, +leyin ekini ele alırken sulayın “akar sular gibi”, yaġmurlayın “yağmur gibi”, didügümleyin “dediğim gibi” örneklerinde ekin “gibilik” / “benzerlik” fonksiyonuna değinmiş ve haklı olarak buradaki –la’nın isimden fiil yapma eki olamayacağını ifade etmiştir (2001: 240). Buradan hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Çuvaşçadaki +lA da, Ş.Tekin’in yukarıda verdiği örneklerdeki ekle anlamsal ve işlevsel açıdan paralellik göstermektedir. Anlaşılan odur ki, Türkçenin bir kolunda çeşitli pekiştiricilerle genişlemiş bir biçimde yaşayan ek (+lAyU, +lAyIn), Çuvaş Türkçesinde benzer pekiştiricileri almadan kullanımına devam etmektedir.

Kısaltmalar ÇRS : Çuvaşça-Rusça Sözlük (Çĭvaşla-Vırĭsla Slovar’, Moskova 1982.) ÇAH : Çuvaş Alp Hikâyeleri (Feyzi ERSOY), TDK Yay., Ankara 2009.

Kaynakça ANDREYEV, V.V. (2006), Sĭmah Pulĭvån Modelåsem Affiks Melå, Şupaşkar. ARAT, Reşid Rahmeti (1992), Atebetü’l-Hakayık, TDK Yayınları, Ankara. BENZİNG, Johannes (1943), Kleine Einführung in die Tschuwaschische Sprache, Berlin. ÇAĞATAY, Saadet (1978), “Kazan Türkçesinde Bazı Tekitler”, Türk Lehçeleri Üzerine Denemeler, Ankara, s. 168-175. Çĭvaşla-Vırĭsla Slovar’, Moskova 1982. DUMAN, Musa (2008), “Eski Türkiye Türkçesi Devresinde +La Ekli Zarfların Kullanımı Üzerine, Turkish Studies, Volume 3/3 Spring, p. 345-355.

70 Çuvaş Türkçesindeki +lA Eki Üzerine

ERCİLASUN, Ahmet Bican (2008), “La Enklitiği ve Türkçede Bir ‘Pekiştirme Enklitiği’ Teorisi”, Dil Araştırmaları, Sayı: 2, s. 35-56. ERDAL, Marcel (1991); Old Turkic Word Formation, Wiesbaden. ERDAL, Marcel (1993), Die Sprache der wolgabolgarischen Inschriften, Harrassowitz Verlag, Wiesbaden. FEDOTOV, M. R. (1996), Çuvaşskiy Yazık, İstoki Otnoşeniye k Altayskim i Finno-Ugorskim Yazıkam İstoriçeskaya Grammatika, Çeboksarı. KOCASAVAŞ, Yıldız (2003), “Çağatay Metinlerinde Görülen la Hakkında” Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı: 242 (Şubat), s. 1-6 (183-188). LEVİTSKAYA, L. S. (1976), İstoriçeskaya Morfologiya Çuvaşskogo Yazıka, Moskova. NALBANT, Mehmet Vefa (2004), “Türkçe Enklitik Edatı “LA”, V. Uluslar arası Türk Dili Kurultayı Bildirileri II, s, 2157-2173, Ankara. ÖNLER, Zafer (1996); Türkçede -lA Zarf Eki, Uluslararası Türk Dili Kongresi 1992, s, 9-15, Ankara. PAVLOV, İ. P. (1965), Hal’hi Çıvaş Literaturı Çilhi, Şupaşkar. RÄSÄNEN, M. (1957), Materialien Zur Morphologie der Türkischen Sprachen, Helsinki. SERGEYEV, M. S. vd (1960), Çĭvaş Çilhin Grammatiki, Şupaşkar. SERTKAYA, Osman Fikri (1995), “Köl Tigin ve Köl İç-Çor Kitâbelerinde Geçen ‘oplayu tegmek’ Deyimi Üzerine”, Göktürk Tarihinin Meseleleri, s. 153-159, TKAE Yayınları, Ankara. TEKİN, Talat (1988), Volga Bulgar Kitabeleri ve Volga Bulgarcası, TDK Yayınları, Ankara. TEKİN, Şinasi (2001), İştikakçının Köşesi, Simurg Yayınları, Ankara. TULUM, Mertol (1993), “-La/-Le Ekine Dair” Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt XXVI, İstanbul, s. 157-164. ÜSTÜNER, Ahat (2003), Türkçede Pekiştirme, Elazığ. W. BANG KAUP (1980), Berlindeki Macar Enstitüsünden Türkoloji Mektupları (1925- 1934), (Çev. Şinasi Tekin), Erzurum. YILMAZ, Emine (2002), Çuvaşça Çok Zamanlı Morfoloji, Grafiker Yayınları, Ankara.

71 Tocharian ethnotoponyms and ethnohydronyms in Xinjiang.*

Hakan Aydemir** Abstract: As far as is known, Tocharians were the oldest inhabitants of Xinjiang and they were present in that area since before our era. Their Turkification and total linguistic assimilation probably took place in the 12th–13th centuries. Thus, there are many unsolved problems and unknown aspects with regard to Tocharian-Turkic linguistic and ethnic relations. One of these problems is whether or not the Tocharian ethnonyms occurring in Old Turkic (Twqry, Twq’ry) and Sogdian (Twγr’k) sources can be shown in the toponymy of Xinjiang. To solve this problem, the present study investigates Uighur and Chinese place names and tries to list Tocharian ethnotoponyms and ethnohydronyms in and around Xinjiang. At the end of the study, a map based on Tocharian ethnonyms is also given to show the former geographical distribution of Tocharians in Xinjiang. Key words: Tocharians, ethnotoponyms, ethnohydronyms, exonyms, Tocharian place names, Uighur place names Doğu Türkistan’da Tohar Kavim Adlarından Yapılmış Yer ve Su Adları

Özet: Bilindiği gibi Toharlar Doğu Türkistan’ın en eski sakinlerindendi ve milattan önceki dönemlerden beri o bölgede yaşıyorlardı. Türkleşmeleri ve dilsel bakımdan tamamen asimile olmaları muhtemelen 12.-13. yüzyıllarda cereyan etti. Dolayısıyla, Tohar-Türk dil ve etnik ilişkilerinin bilinmeyen pek çok yönü ve çözüm bekleyen pek çok problemi var. Bu problemlerden biri, Eski Türkçe (Twqry, Twq’ry) ve Soğdca (Twγr’k) kaynaklardaki Tohar kavim adlarının Doğu Türkistan yer adlarında yaşayıp yaşamadığı meselesidir. Çalışma, bu problemi çözmek için Doğu Türkistan ve çevresindeki Uygur ve Çin yer adlarını inceleyerek, Tohar kavim adından yapılmış yer ve su adlarının bir listesini çıkarmaya çalışıyor. Çalışmanın sonunda, Toharların geçmişte Doğu Türkistan’daki coğrafi dağılımlarını gösteren, Tohar kavim adlarına dayalı bir harita da veriliyor. Anahtar kelimeler: Toharlar, etnotoponim, etnohidronim, eksonim (dış adlandırma), Tohar yer adları, Uygur yer adları

72 2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi Dil Araştırmaları Sayı: 13 Güz 2013, 73-92Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir?

Tocharian etnotoponymsethnotoponyms and and ethnohydronymsetnohydronyms in in Xinjiang Xinjiang.* * Tocharian Ethnotoponyms Hakan Aydemir** and Abstract:Ethnohydronyms As far as is known, Tochariansin Xinjiang. were the* 1 oldest inhabitants of Xinjiang and they were present in that area since before our era. Their TurkificationHakan and Aydemirtotal linguistic**2 assimilation probably took place in the 12th–13th centuries. Thus, there are many unsolved problems and unknown aspects with regard to Tocharian-Turkic linguistic and ethnic relations. One of these problems is whether or not the Tocharian ethnonyms occurring in Old Turkic (Twqry, Twq’ry) and Sogdian (Twγr’k) sources can be shown in the toponymy of Xinjiang. To solve this problem, the present study investigates Uighur and Chinese place names and tries to list Tocharian ethnotoponyms and ethnohydronyms in and around Xinjiang. At the end of the study, a map based on Tocharian ethnonyms is also given to show the former geographical distribution of Tocharians in Xinjiang. Key words: Tocharians, ethnotoponyms, ethnohydronyms, exonyms, Tocharian place names, Uighur place names Doğu Türkistan’da Tohar Kavim Adlarından Yapılmış Yer ve Su Adları

Özet: Bilindiği gibi Toharlar Doğu Türkistan’ın en eski sakinlerindendi ve milattan önceki dönemlerden beri o bölgede yaşıyorlardı. Türkleşmeleri ve dilsel bakımdan tamamen asimile olmaları muhtemelen 12.-13. yüzyıllarda cereyan etti. Dolayısıyla, Tohar-Türk dil ve etnik ilişkilerinin bilinmeyen pek çok yönü ve çözüm bekleyen pek çok problemi var. Bu problemlerden biri, Eski Türkçe (Twqry, Twq’ry) ve Soğdca (Twγr’k) kaynaklardaki Tohar kavim adlarının Doğu Türkistan yer adlarında yaşayıp yaşamadığı meselesidir. Çalışma, bu problemi çözmek için Doğu Türkistan ve çevresindeki Uygur ve Çin yer adlarını inceleyerek, Tohar kavim adından yapılmış yer ve su adlarının bir listesini çıkarmaya çalışıyor. Çalışmanın sonunda, Toharların geçmişte Doğu Türkistan’daki coğrafi dağılımlarını gösteren, Tohar kavim adlarına dayalı bir harita da veriliyor. Anahtar kelimeler: Toharlar, etnotoponim, etnohidronim, eksonim (dış adlandırma), Tohar yer adları, Uygur yer adları

* This work was supported by the Research Fund of the Istanbul Medeniyet University. Project Number: SBA-2013-390. The Turkic and other ethnotoponyms and ethnohydronyms in Xinjiang will be discussed in a further study. ** Ph.D., Istanbul Medeniyet University, Department of Linguistics, [email protected].

73 Hakan Aydemir

dedicated to Professor Klaus Röhrborn them in this study to show that the northeastern geographic distribution of the on the 75th anniversary of his birth Tocharians exceeded the current political borders of Xinjiang.

The main difficulties in studying Tocharian place names in Xinjiang are 1. There are many unsolved problems and unknown aspects with regard as follows: (1) The incontinuity of Tocharian settlements and the loss of the to Tocharian-Turkic linguistic and ethnic relations. One of these problems is place names because of this. 2. The lack of detailed knowledge of associative whether or not the Tocharian ethnonyms occurring in Old Turkic sources can relations concerning the place name in question. 3. The lack of historical, local be shown in the toponymy of Xinjiang. historical and archaeological research concerning the places in question. 4. The transformative effect of folk etymology. 5. The transformative effect of 2 At the very beginning of my research, my main goal was to examine Chinese (morphological and phonological). 6. Inaccurate geographical whether the Old Turkic ethnonyms Twqry ‘Tocharian’ and [T]wq’ry ‘id.’ of determination of historical records and recent works in some cases. 7. Official Sogdian origin as well as Sogd. Twγr’k ‘id.’ (in: ctß’r twγr’k ‘the four modifications of place names. 8. The loss of the Tocharian place names Tuγrāk/Toγrāk’) in the Sogdian version of the trilingual Karabalgasun because of the interlingual allonymy. 9. Research material is not easily inscription (9th c.) occur as place names in Xinjiang.1 Their occurrence as accessible to Western scholars, etc. place names would namely help to reconstruct their phonetic shapes in Old As far as is known, Tocharians were the oldest inhabitants of Xinjiang Turkic correctly. and they were present in these areas since before our era. Their total linguistic assimilation probably took place in the 12th and 13th centuries.3 Thus, in However, this main goal reached an impasse at the very beginning of principle, a fair number of Tocharian place names, i.e., the substrate layer of my research and it became clear that, because of the similar phonetic shape of Tocharian place names, should be taken into consideration (such as micro- and the Sogdian Twγr’k [Tuγrāk/Toγrāk], the Old Turkic Twqry [Tuγrï / Tuγri / macro-toponyms, ethnotoponyms and ethnohydronyms). We should consider Tuγre] (or less probably [Toγrï / Toγri / Toγre]) and the Uighur words toġraq three basic groups of the substrate layer of Tocharian place names: poplar (tree)’ and toġri ‘straight’ occurring in the Uighur place‘ ﺗﻮﻏﺮﺍﻕ (ġ = γ) names, it is almost impossible to clearly show the ethnonyms Twγr’k or Twγry (1) The place names of Tocharian origin. in the toponymy of Xinjiang. The lack of historical, local historical and 4 (2) The Endonym group of the geographical names given by the archaeological studies concerning the toponyms or hydronyms in question Tocharians themselves. further complicates this problem. Thus, in numerous dubious cases of toponyms and hydronyms, it is – for the time being – almost impossible to (3) The Exonym group of the geographical names given by others clearly determine whether the toponym or hydronym in question is a Tocharian referring to Tocharians or their location. These are ethnotoponyms and ethnonym (i.e., Twγr’k, Twqry) or a Uighur common word (i.e., toġraq, toġri). ethnohydronyms. In one case (see Tügürmiti in section 6.5 below) a The Uighur and Chinese toponymical literature interprets these types of place name of appellative origin generated from an ethnonym referring toponyms or hydronyms in every instance as common words. This problem to Tocharians also occurs. will be described in detail at the end of this study (see section 10 below). In this study, only the exonym group will be examined. As far as I know In the course of research into the three Tocharian ethnonyms mentioned the Tocharian ethnotoponyms and ethnohydronyms in and around Xinjiang above (i.e. Twγr’k, Twqry, [T]wq’ry), I have extended my research to include have not been investigated or collected yet. Thus, this study makes an attempt, the other well-known or less well-known names of Tocharians, too. Thus, without aiming at completeness, to collect the Tocharian ethnotoponyms and various Tocharian ethnonyms in the toponymy of Xinjiang will be examined ethnohydronyms from Chinese and Uighur sources available to me, and finally below without aiming at completeness. to transfer the data to a map (see below), which will help to map the former factual geographical distribution and location of Tocharians in Xinjiang. This Although some Tocharian ethnotoponyms remain outside of the political is important because, although we know from historical sources that the borders of present-day Xinjiang (see sections 6.4 and 7.2 below), I investigate 2 See Abdurashid 2006:136. 3 See Aydemir 2009:168-177. 1 For the Turkic background of these ethnonyms, see Aydemir 2009:163, 166. 4 An endonym can also be a borrowing.

74 Tocharian Ethnotoponyms and Ethnohydronyms in Xinjiang

dedicated to Professor Klaus Röhrborn them in this study to show that the northeastern geographic distribution of the on the 75th anniversary of his birth Tocharians exceeded the current political borders of Xinjiang.

The main difficulties in studying Tocharian place names in Xinjiang are 1. There are many unsolved problems and unknown aspects with regard as follows: (1) The incontinuity of Tocharian settlements and the loss of the to Tocharian-Turkic linguistic and ethnic relations. One of these problems is place names because of this. 2. The lack of detailed knowledge of associative whether or not the Tocharian ethnonyms occurring in Old Turkic sources can relations concerning the place name in question. 3. The lack of historical, local be shown in the toponymy of Xinjiang. historical and archaeological research concerning the places in question. 4. The transformative effect of folk etymology. 5. The transformative effect of 2 At the very beginning of my research, my main goal was to examine Chinese (morphological and phonological). 6. Inaccurate geographical whether the Old Turkic ethnonyms Twqry ‘Tocharian’ and [T]wq’ry ‘id.’ of determination of historical records and recent works in some cases. 7. Official Sogdian origin as well as Sogd. Twγr’k ‘id.’ (in: ctß’r twγr’k ‘the four modifications of place names. 8. The loss of the Tocharian place names Tuγrāk/Toγrāk’) in the Sogdian version of the trilingual Karabalgasun because of the interlingual allonymy. 9. Research material is not easily inscription (9th c.) occur as place names in Xinjiang.1 Their occurrence as accessible to Western scholars, etc. place names would namely help to reconstruct their phonetic shapes in Old As far as is known, Tocharians were the oldest inhabitants of Xinjiang Turkic correctly. and they were present in these areas since before our era. Their total linguistic assimilation probably took place in the 12th and 13th centuries.3 Thus, in However, this main goal reached an impasse at the very beginning of principle, a fair number of Tocharian place names, i.e., the substrate layer of my research and it became clear that, because of the similar phonetic shape of Tocharian place names, should be taken into consideration (such as micro- and the Sogdian Twγr’k [Tuγrāk/Toγrāk], the Old Turkic Twqry [Tuγrï / Tuγri / macro-toponyms, ethnotoponyms and ethnohydronyms). We should consider Tuγre] (or less probably [Toγrï / Toγri / Toγre]) and the Uighur words toġraq three basic groups of the substrate layer of Tocharian place names: poplar (tree)’ and toġri ‘straight’ occurring in the Uighur place‘ ﺗﻮﻏﺮﺍﻕ (ġ = γ) names, it is almost impossible to clearly show the ethnonyms Twγr’k or Twγry (1) The place names of Tocharian origin. in the toponymy of Xinjiang. The lack of historical, local historical and 4 (2) The Endonym group of the geographical names given by the archaeological studies concerning the toponyms or hydronyms in question Tocharians themselves. further complicates this problem. Thus, in numerous dubious cases of toponyms and hydronyms, it is – for the time being – almost impossible to (3) The Exonym group of the geographical names given by others clearly determine whether the toponym or hydronym in question is a Tocharian referring to Tocharians or their location. These are ethnotoponyms and ethnonym (i.e., Twγr’k, Twqry) or a Uighur common word (i.e., toġraq, toġri). ethnohydronyms. In one case (see Tügürmiti in section 6.5 below) a The Uighur and Chinese toponymical literature interprets these types of place name of appellative origin generated from an ethnonym referring toponyms or hydronyms in every instance as common words. This problem to Tocharians also occurs. will be described in detail at the end of this study (see section 10 below). In this study, only the exonym group will be examined. As far as I know In the course of research into the three Tocharian ethnonyms mentioned the Tocharian ethnotoponyms and ethnohydronyms in and around Xinjiang above (i.e. Twγr’k, Twqry, [T]wq’ry), I have extended my research to include have not been investigated or collected yet. Thus, this study makes an attempt, the other well-known or less well-known names of Tocharians, too. Thus, without aiming at completeness, to collect the Tocharian ethnotoponyms and various Tocharian ethnonyms in the toponymy of Xinjiang will be examined ethnohydronyms from Chinese and Uighur sources available to me, and finally below without aiming at completeness. to transfer the data to a map (see below), which will help to map the former factual geographical distribution and location of Tocharians in Xinjiang. This Although some Tocharian ethnotoponyms remain outside of the political is important because, although we know from historical sources that the borders of present-day Xinjiang (see sections 6.4 and 7.2 below), I investigate 2 See Abdurashid 2006:136. 3 See Aydemir 2009:168-177. 1 For the Turkic background of these ethnonyms, see Aydemir 2009:163, 166. 4 An endonym can also be a borrowing.

75 Hakan Aydemir

Tocharians were present throughout Xinjiang, because of the lack of research then Tuhulu ⎸吓剎.14 This fact indicates that this township had two names of we still have no comprehensive view of what is of Tocharian origin in the Tocharian origin in the past. The Chinese scientific literature correctly macro- and micro-toponymy of present-day Xinjiang. There is no doubt that associates the name Tuhulu with the Tocharians.15 much remains to be done to research the substrate layer of Tocharian place In my opinion, the Chinese form Tugulike is certainly of Sogdian origin. names. I assume that the name Tuhulu (< *Tuχura) as a version of Tuhula (< *Tuχura) is also of Sogdian origin, i.e.: 2. Tuhuluo, Tuhuoluo, Tuhuoluo a) Uig. Tuχulu ← Chin. Tuhulu < *Tuχura ← Sogd. *Tuγure < *Tuγurak < *Tuγur ‘Tocharian(s)’+ Sogd. -’k. The name Tuhuluo and its variants as place names can be observed today in Xinjiang in many places (see below). Although in the Chinese b) Chin. Tugulike ← Sogd. *Tuγurīk < *Tuγur ‘Tocharian(s)’+ Sogd. historical records several variations of this name are found, they do not refer to 16 historical records several5 variations of this name are found, they do not refer to -īk. Xinjiang, but to Bactria.5 This question, however, necessitates further examinations. According to The first mention of this ethnonym occurs in the form Tuhuluo ⎸␤仿 Owen Lattimore the name Tuhulu referred to the Aratürük County in the in Weishu (6th c.). Henning reconstructed this form as *Tuχura / *Toχora 17 ⎸吓剎 in Weishu (6th c.). Henning6 reconstructed this form as *Tuχura / *Toχora7 1920s. Today, however, Tuhulu ( ) refers only to the township in based on research by Pelliot.6 In Suishu (7th c.) it appears as Tuhuoluo ⎸䀓伭.7 Aratürük. As the name Tuhulu has not been newly created, it is certain that In Datang xiyu ji ⣏Ⓒ大➇姀 “Report on the Western Regions of the Great both names (Tugulike and Tuhulu) existed side by side in the past. At this point Tang [Dynasty]” (7th c.) and in the Chinese Xuanzang biography (7th c.) both Tang [Dynasty]” (7th c.) and in the8 Chinese Xuanzang 9biography (7th c.) both another question arises. Namely, it is currently not very clear why today only of the forms Tuhuoluo 契屐伭8 ~ Tuhuoluo ⎸䀓伭9 occur. Based on my the name Tuhulu as the name of this township emerges instead of the former preliminary research relatively large numbers of these types of Tocharian place Tugulike in Xiyu tuzhi 大➇⚾⽿. names (exonyms) can be shown in Xinjiang (see map at the end). They are as So the Chin. , Uig. Aratürük ~ Arıtürük of Turkic origin, the follows: Tuhulu and the former Tugulike of Sogdian origin are the different names (interlingual allonyms) of this county. 3. Tuhulu, Tuχulu, 3.2. Tuhulu is the Chinese name of a village 50 km east of the Anxi (⬱ ⎸吓剎 10 大) County in the Gansu Province (see map no. 3). According to Wang, this colloquial Toχolo) is the ,ﺗﯘﺧﯘﻟﯘ Tuhulu ⎸吓剎 (Uig. Tuχulu .3.1 ḉ 11 area is considered to include the eastern settlements of the Tocharians and Chinese name of a township (xiang ḉ) in the northeast of Qumul (). It 18 archaeological finds confirm the presence of Tocharians there. belongs to the Aratürük (Yiwu) County (see map no. 1). But this township also had another Tocharian name in the past besides Tuhulu. Namely, in the 9th 㱱 had another Tocharian name in12 the past besides Tuhulu. Namely, in the 9th 3.3. Tuhuluquan ‘The Tuhulu Spring’ (< Tuhulu + Chin. quan chapter of Xiyu tuzhi 大➇⚾⽿,12 this township is mentioned as Tugulike ⚦⎌ chapter of Xiyu tuzhi , this township is mentioned13 as Tugulike ‘spring’) is the name of a spring in a valley about 120 km west of Dunhuang in 慴⃳ (see map no. 2, and also section 8 below).13 What is more, on the the Gansu Province (see map no. 4).19 The spring seems to have first been historical map of Xiyu tuzhi 大➇⚾⽿- an official description of the western named by the Chinese since the Uighur publisher of the XHT listed it with the territories from the 18th century, only Tugulike ⚦⎌慴⃳ can be seen, rather Chin. word quan ‘spring’ and not with the Uig. word bulaq ‘spring’ as in many other cases of Uighur hydronyms in the XHT (cf. Toġirikti bulaq ‘The 5 5 Today Afghanistan and the border regions of Uzbekistan and Turkmenistan. 6 Today Afghanistan and the border regions of Uzbekistan and Turkmenistan. Togirikti Spring’, i.e., ‘the Spring of the Togiriks (= Tocharians)’ (see section 6 Henning 1938:546; Pelliot 1936:264. 7 Henning 1938:546; Pelliot 1936:264. 7 Pulleyblank reconstructs it as “T‘u-huo-lo (Tochara)”, see Pulleyblank 1966:31. 7.3 below) or Tatarbulaq ‘the Tatar Spring’, etc.). 8 Pulleyblank reconstructs it as “T‘u-huo-lo (Tochara)”, see Pulleyblank 1966:31. 8 See Taishō, no. 248a15, 250a10, 13, 14, 15-16, 19, 20, 24 and Aydemir 2009:163, note 6. 9 9 See Taishō, no. 228a03 and 872a06. 10 ⎸吓剎ḉ 14 Zhong/Wang/Han 2002:65. ’the Tuxulu Village‘ ﺗﯘﺧﯘﻟﯘ ﻳﯧﺰﯨﺴﻰ Chin. Tuhulu xiang ⎸吓剎ḉ ‘the Tuhulu Township’, Uig. Tuχulu yezisi 10 .Wang 1987:69; Zhong 2008:937 15 ﺗﯘﺧﯘﻟﯘ ﻳﯧﺰﯨﺴﻰ Sabit/Nasir 1994:444b, 642c. 16 Sabit/Nasir11 1994:444b, 642c. The Sogdian -īk is an adjectival ending, see Bailey 1937:890, note 1; Sims-Williams 1989:190; cf. Aydemir, 11 In brackets are the Chinese equivalents in . 12 In brackets are the Chinese equivalents in Pinyin. 2009:163, note 6. 12 The book illustrated with many maps is a detailed description of the region of Xinjiang from the Qing period (1644- The book illustrated with many maps is a detailed description of the region of Xinjiang from the Qing period (1644- 17 Lattimore 1995:372. 1911). It was compiled in 1756 and completed in 1782. 18 131911). It was compiled in 1756 and completed in 1782. Wang 1987:68. 13 Zhong/Wang/Han 2002:183, 188, note 34; for ⣏⚦⎌慴 on the historical map, see p. 65. Zhong/Wang/Han 2002:183, 188, note 34; for ⣏⚦⎌慴 on the historical map, see p. 65. 19 XHT 1966:112.

76 Tocharian Ethnotoponyms and Ethnohydronyms in Xinjiang

Tocharians were present throughout Xinjiang, because of the lack of research then Tuhulu ⎸吓剎.14 This fact indicates that this township had two names of we still have no comprehensive view of what is of Tocharian origin in the Tocharian origin in the past. The Chinese scientific literature correctly macro- and micro-toponymy of present-day Xinjiang. There is no doubt that associates the name Tuhulu with the Tocharians.15 much remains to be done to research the substrate layer of Tocharian place In my opinion, the Chinese form Tugulike is certainly of Sogdian origin. names. I assume that the name Tuhulu (< *Tuχura) as a version of Tuhula (< *Tuχura) is also of Sogdian origin, i.e.: 2. Tuhuluo, Tuhuoluo, Tuhuoluo a) Uig. Tuχulu ← Chin. Tuhulu < *Tuχura ← Sogd. *Tuγure < *Tuγurak < *Tuγur ‘Tocharian(s)’+ Sogd. -’k. The name Tuhuluo and its variants as place names can be observed today in Xinjiang in many places (see below). Although in the Chinese b) Chin. Tugulike ← Sogd. *Tuγurīk < *Tuγur ‘Tocharian(s)’+ Sogd. historical records several variations of this name are found, they do not refer to 16 historical records several5 variations of this name are found, they do not refer to -īk. Xinjiang, but to Bactria.5 This question, however, necessitates further examinations. According to The first mention of this ethnonym occurs in the form Tuhuluo ⎸␤仿 Owen Lattimore the name Tuhulu referred to the Aratürük County in the in Weishu (6th c.). Henning reconstructed this form as *Tuχura / *Toχora 17 ⎸吓剎 in Weishu (6th c.). Henning6 reconstructed this form as *Tuχura / *Toχora7 1920s. Today, however, Tuhulu ( ) refers only to the township in based on research by Pelliot.6 In Suishu (7th c.) it appears as Tuhuoluo ⎸䀓伭.7 Aratürük. As the name Tuhulu has not been newly created, it is certain that In Datang xiyu ji ⣏Ⓒ大➇姀 “Report on the Western Regions of the Great both names (Tugulike and Tuhulu) existed side by side in the past. At this point Tang [Dynasty]” (7th c.) and in the Chinese Xuanzang biography (7th c.) both Tang [Dynasty]” (7th c.) and in the8 Chinese Xuanzang 9biography (7th c.) both another question arises. Namely, it is currently not very clear why today only of the forms Tuhuoluo 契屐伭8 ~ Tuhuoluo ⎸䀓伭9 occur. Based on my the name Tuhulu as the name of this township emerges instead of the former preliminary research relatively large numbers of these types of Tocharian place Tugulike in Xiyu tuzhi 大➇⚾⽿. names (exonyms) can be shown in Xinjiang (see map at the end). They are as So the Chin. Yiwu, Uig. Aratürük ~ Arıtürük of Turkic origin, the follows: Tuhulu and the former Tugulike of Sogdian origin are the different names (interlingual allonyms) of this county. 3. Tuhulu, Tuχulu, 3.2. Tuhulu is the Chinese name of a village 50 km east of the Anxi (⬱ ⎸吓剎 10 大) County in the Gansu Province (see map no. 3). According to Wang, this colloquial Toχolo) is the ,ﺗﯘﺧﯘﻟﯘ Tuhulu ⎸吓剎 (Uig. Tuχulu .3.1 ḉ 11 area is considered to include the eastern settlements of the Tocharians and Chinese name of a township (xiang ḉ) in the northeast of Qumul (Hami). It 18 archaeological finds confirm the presence of Tocharians there. belongs to the Aratürük (Yiwu) County (see map no. 1). But this township also had another Tocharian name in the past besides Tuhulu. Namely, in the 9th 㱱 had another Tocharian name in12 the past besides Tuhulu. Namely, in the 9th 3.3. Tuhuluquan ‘The Tuhulu Spring’ (< Tuhulu + Chin. quan chapter of Xiyu tuzhi 大➇⚾⽿,12 this township is mentioned as Tugulike ⚦⎌ chapter of Xiyu tuzhi , this township is mentioned13 as Tugulike ‘spring’) is the name of a spring in a valley about 120 km west of Dunhuang in 慴⃳ (see map no. 2, and also section 8 below).13 What is more, on the the Gansu Province (see map no. 4).19 The spring seems to have first been historical map of Xiyu tuzhi 大➇⚾⽿- an official description of the western named by the Chinese since the Uighur publisher of the XHT listed it with the territories from the 18th century, only Tugulike ⚦⎌慴⃳ can be seen, rather Chin. word quan ‘spring’ and not with the Uig. word bulaq ‘spring’ as in many other cases of Uighur hydronyms in the XHT (cf. Toġirikti bulaq ‘The 5 5 Today Afghanistan and the border regions of Uzbekistan and Turkmenistan. 6 Today Afghanistan and the border regions of Uzbekistan and Turkmenistan. Togirikti Spring’, i.e., ‘the Spring of the Togiriks (= Tocharians)’ (see section 6 Henning 1938:546; Pelliot 1936:264. 7 Henning 1938:546; Pelliot 1936:264. 7 Pulleyblank reconstructs it as “T‘u-huo-lo (Tochara)”, see Pulleyblank 1966:31. 7.3 below) or Tatarbulaq ‘the Tatar Spring’, etc.). 8 Pulleyblank reconstructs it as “T‘u-huo-lo (Tochara)”, see Pulleyblank 1966:31. 8 See Taishō, no. 248a15, 250a10, 13, 14, 15-16, 19, 20, 24 and Aydemir 2009:163, note 6. 9 9 See Taishō, no. 228a03 and 872a06. 10 ⎸吓剎ḉ 14 Zhong/Wang/Han 2002:65. ’the Tuxulu Village‘ ﺗﯘﺧﯘﻟﯘ ﻳﯧﺰﯨﺴﻰ Chin. Tuhulu xiang ⎸吓剎ḉ ‘the Tuhulu Township’, Uig. Tuχulu yezisi 10 .Wang 1987:69; Zhong 2008:937 15 ﺗﯘﺧﯘﻟﯘ ﻳﯧﺰﯨﺴﻰ Sabit/Nasir 1994:444b, 642c. 16 11Sabit/Nasir 1994:444b, 642c. The Sogdian -īk is an adjectival ending, see Bailey 1937:890, note 1; Sims-Williams 1989:190; cf. Aydemir, 11 In brackets are the Chinese equivalents in Pinyin. 12 In brackets are the Chinese equivalents in Pinyin. 2009:163, note 6. 12 The book illustrated with many maps is a detailed description of the region of Xinjiang from the Qing period (1644- The book illustrated with many maps is a detailed description of the region of Xinjiang from the Qing period (1644- 17 Lattimore 1995:372. 1911). It was compiled in 1756 and completed in 1782. 18 131911). It was compiled in 1756 and completed in 1782. Wang 1987:68. 13 Zhong/Wang/Han 2002:183, 188, note 34; for ⣏⚦⎌慴 on the historical map, see p. 65. Zhong/Wang/Han 2002:183, 188, note 34; for ⣏⚦⎌慴 on the historical map, see p. 65. 19 XHT 1966:112.

77 Hakan Aydemir

3.4. Tuhulu (in: Da tuhulu ⣏⎸吓剎 ‘The Big Tuhulu’) appears in the Tohuli goes back to an -a, i.e. Tohuli < Tohula. This kind of sound change is a Qing Dynasty (1644–1911) as the name of a kurgan (see map no. 5) on the east well-known modern Uighur phenomenon. Since the XHT does not give the bank of the Tugulike River (now Queergouhe 晨⮼㱇㱛 ‘the Queergou River’) Chinese equivalents of the place names, it is not clear how this name is written in the Qutubi (Hutubi) County within the borders of the village Tugulike of the in Chinese (Tuohula ㈀᷶㉱ or Tuohula ㈀傉㉱?). The second term bazar small town (zhen 擯) Dafeng ⣏ᷘ. This kurgan also had two other Tocharian corresponds to the Chin. zhen 擯 ‘town’. names. (1) One of them was Tugulike ⚦⎌慴⃳ ~ ⛇⎌慴⃳ (see map no. 20 5a). The Chin. Tugulike goes back to a form Tugurik, which – as already mentioned above – is a Sogdian name for Tocharians (i.e., Chin. Tugulike ← 5. Tuokaer, Tokar Sogd. *Tuγurīk, see section 3.1 above). Tugulike as the name of the village or 29 Tuokaer ㈀┨⮻ (Uig. Tokar )29 is a village about 9 km. north of is a village about 9 km. north of (ﺗﻮﻛﺎﺭ river must have been transferred to the kurgan. Lin Zexu 㜿⇁⼸ (1785–1850) Tuokaer ㈀┨⮻ (Uig. Tokar Qaraqaš (Moyu) near (Hetian) (see map no. 14). This is the only village writes in his book Hege jicheng 匟ㆰ乒䦳 that the kurgan Tugulike is also Qaraqaš (Moyu) near Hotan (Hetian) (see map no. 14). This is the only village 21 with this name that I have found in the records and maps of Xinjiang. The Old commonly known as Tuhulu ⛇吓剎. (2) The other one was Tuguli ⛇⎌慴 with this name that I have found in the records and maps of Xinjiang. The Old Turkic Tokar as an ethnic name in the 45th line of the Old Turkic runic text (see map no. 5b, and section 9 below). This name occurs in the book Yili riji Ẳ Turkic Tokar as an ethnic name in the 45th line of the Old Turkic runic text 22 Tunyukuk (8th c.) also supports the assumption that the form Tokar with -k- 䈩㖍姀 ‘Ili Diary’ (18th. c.). So the kurgan in question has three names of Tunyukuk (8th c.) also supports30 the assumption that the form Tokar with -k- has existed since ancient times.30 This name appears in the form Thokar, which ethnotoponymic origin: 1. Tuhulu, 2. Tugulike, 3. Tuguli. The last two of them, has existed since ancient times.31 This name appears in the form32 Thokar, which refers to “a people in Kan-su”,31 in the Tibetan sources as well32. i.e., Tugulike (< Sogd. Tuγurīk) and Tuguli ( ← Sogd. *Tuγurī < Sogd. refers to “a people in Kan-su”, in the Tibetan sources as well .

*Tuγurīk, see section 8.2.3 below), are certainly of Sogdian origin. The first one, i.e., Tuhulu (cf. Uig. Tuχulu above), seems to be of Sogdian origin as well. 6. Tugeer, Tuġir, Tuġur, Tügür All these forms (ġ = γ) are developments of a form *Tuγr ‘Tocharian(s)’ (see the development diagram in section 6.5 below). 4. Tuohula, Toχula (see the development diagram in section 6.5 below). The‘ ﺗﯘﻏﯨﺮ ﺗﯚﺑﻪ Tugeer tuobie ㈀㟤⮻㈀⇍ (← Uig. Tuġir töbä .6.1 The‘ ﺗﯘﻏﯨﺮ ﺗﯚﺑﻪ Tuohula ㈀᷶㉱ (Uig. Toχula ← Chin. Tuhula < *Tuχura) is 6.1. Tugeer33 tuobie (← Uig. Tuġir töbä .4.1 Tugir Hill’)33 is the name of two hills (1) about 80 km north of Köktogay ﺗﻮﺧﯘﻻ the Chinese name of a number of settlements. This toponym appears: Tugir Hill’) is the name of two hills (1) about 80 km north of Köktogay (Fuyun) County in the northeast of Xinjiang (see map no. 15), and (2) in (1) as the name of a number of villages (cun 㛹) in the Konašähär Konašähär (Wensu) in Aksu (Akesu) (see map no. 16). Both of them are of (Wensu) County in Aksu (Akesu) (see map no. 8), in the Kuča (Kuche) Uighur origin. The Chinese Tugeer tuobie is of Uighur origin and goes back to 23 Uighur origin. The Chinese Tugeer tuobie is of Uighur origin and goes back to County (see map no. 6), in Bügür (Luntai) (see map no. 9), Heijing the Uig. Tuġir töbä. (see map no. 10), Hotan (Hetian) (see map no. 11),24 and in Qaraqaš 25 6.2. Tuogeer tuobie shan ㈀㟤⮻㈀⇍Ⱉ! ‘The Tuogeer Tuobie (Moyu) (see map no. 12); 6.2. Tuogeer tuobie shan ㈀㟤⮻㈀⇍Ⱉ! ‘The Tuogeer Tuobie The Tugur Töbe‘ ﺗﯘﻏﯘﺭ ﺗﯚﺑﻪ ﺗﯧﻐﻰ Mountain’ (← Uig. Tuġur töbä teġi The Tugur Töbe‘ ﺗﯘﻏﯘﺭ ﺗﯚﺑﻪ ﺗﯧﻐﻰ Mountain’ 34 (← Uig. Tuġur töbä teġi 26 (2) as a township in Qaraqaš (Moyu) (see map no. 13); Mountain’)34 is the name of a 2129 m high mountain, about 380 km northwest 27 of the Barköl Lake in the Barköl Kazakh Autonomous County (see map no. (3) and as the name of a road in Konašähär (Wensu) (see map no. 14). of the Barköl Lake in the Barköl Kazakh Autonomous County (see map no. 17). This name also has another version with -o-, i.e., Toġirtöbä (see map no. 4.2. Tohulibazar (< Tohula bazar) is a small town in the Qaraqaš 18),35 which developed from Tuġir töbä (i.e., Toġirtöbä ‘id.’ < Tuġir töbä). 28 18), which developed from Tuġir töbä (i.e., Toġirtöbä ‘id.’ < Tuġir töbä). (Moyu) County about 25 km northeast of Hotan (see map no. 13). The -i in The Chinese Tugeer tuobie is of Uighur origin.

20 29 .the Tokar village’, see Sabit/Nasir 1994:455a‘ ﺗﻮﻛﺎﺭ ﻛﻪﻧﺘﻰ Zhong 2008:934. 29 Chin. Tuokaercun ㈀┨⮻㛹, Uig. Tokar känti .the Tokar village’, see Sabit/Nasir 1994:455a‘ ﺗﻮﻛﺎﺭ ﻛﻪﻧﺘﻰ Chin. Tuokaercun ㈀┨⮻㛹, Uig. Tokar känti 21 30 Zhong 2008:928. 30 Based on the research of Henning, Rybatzki thinks that the Old Turkic form Tokar refers to the inhabitants of 22 Based on the research of Henning, Rybatzki thinks that the Old Turkic form Tokar refers to the inhabitants of Zhong 2008:928. Bactria (Rybatzki 1997:116, note 309). According to Henning, namely, the form Toχār (Tuχār) was used as the name 23 ㈀᷶㉱ ⎸᷶㉱ Bactria (Rybatzki 1997:116, note 309). According to Henning, namely, the form Toχār (Tuχār) was used as the name Tuohula can also be seen with other characters as Tuhula (see Sabit/Nasir 1994:444b). of Bactria (Henning 1938:549 and 1949:158). 24 31of Bactria (Henning 1938:549 and 1949:158). Sabit/Nasir 1994:444b, 454b, 455a. For the Uig. Toχula in Konašähär, see also XHT 1966:115. 31 Tarn 1951:515. 25 32 Tarn 1951:515. Sabit/Nasir 1994:455a. The last one can also be seen with other characters as Tuohula ㈀傉㉱. 32 Bailey 1937:888. 26 33 Bailey 1937:888. Sabit/Nasir 1994:455a. This can also be seen with other characters as Tuohula ㈀傉㉱. 33 Sabit/Nasir 1994:452a. 27 34 Sabit/Nasir 1994:452a. Sabit/Nasir 1994:454b. 34 Sabit/Nasir 1994:443a. 28 35 Sabit/Nasir 1994:443a. XHT 1966:155, 157, 161. 35 XHT 1966:98.

78 Tocharian Ethnotoponyms and Ethnohydronyms in Xinjiang

3.4. Tuhulu (in: Da tuhulu ⣏⎸吓剎 ‘The Big Tuhulu’) appears in the Tohuli goes back to an -a, i.e. Tohuli < Tohula. This kind of sound change is a Qing Dynasty (1644–1911) as the name of a kurgan (see map no. 5) on the east well-known modern Uighur phenomenon. Since the XHT does not give the bank of the Tugulike River (now Queergouhe 晨⮼㱇㱛 ‘the Queergou River’) Chinese equivalents of the place names, it is not clear how this name is written in the Qutubi (Hutubi) County within the borders of the village Tugulike of the in Chinese (Tuohula ㈀᷶㉱ or Tuohula ㈀傉㉱?). The second term bazar small town (zhen 擯) Dafeng ⣏ᷘ. This kurgan also had two other Tocharian corresponds to the Chin. zhen 擯 ‘town’. names. (1) One of them was Tugulike ⚦⎌慴⃳ ~ ⛇⎌慴⃳ (see map no. 20 5a). The Chin. Tugulike goes back to a form Tugurik, which – as already mentioned above – is a Sogdian name for Tocharians (i.e., Chin. Tugulike ← 5. Tuokaer, Tokar Sogd. *Tuγurīk, see section 3.1 above). Tugulike as the name of the village or 29 Tuokaer ㈀┨⮻ (Uig. Tokar )29 is a village about 9 km. north of is a village about 9 km. north of (ﺗﻮﻛﺎﺭ river must have been transferred to the kurgan. Lin Zexu 㜿⇁⼸ (1785–1850) Tuokaer ㈀┨⮻ (Uig. Tokar Qaraqaš (Moyu) near Hotan (Hetian) (see map no. 14). This is the only village writes in his book Hege jicheng 匟ㆰ乒䦳 that the kurgan Tugulike is also Qaraqaš (Moyu) near Hotan (Hetian) (see map no. 14). This is the only village 21 with this name that I have found in the records and maps of Xinjiang. The Old commonly known as Tuhulu ⛇吓剎. (2) The other one was Tuguli ⛇⎌慴 with this name that I have found in the records and maps of Xinjiang. The Old Turkic Tokar as an ethnic name in the 45th line of the Old Turkic runic text (see map no. 5b, and section 9 below). This name occurs in the book Yili riji Ẳ Turkic Tokar as an ethnic name in the 45th line of the Old Turkic runic text 22 Tunyukuk (8th c.) also supports the assumption that the form Tokar with -k- 䈩㖍姀 ‘Ili Diary’ (18th. c.). So the kurgan in question has three names of Tunyukuk (8th c.) also supports30 the assumption that the form Tokar with -k- has existed since ancient times.30 This name appears in the form Thokar, which ethnotoponymic origin: 1. Tuhulu, 2. Tugulike, 3. Tuguli. The last two of them, has existed since ancient times.31 This name appears in the form32 Thokar, which refers to “a people in Kan-su”,31 in the Tibetan sources as well32. i.e., Tugulike (< Sogd. Tuγurīk) and Tuguli ( ← Sogd. *Tuγurī < Sogd. refers to “a people in Kan-su”, in the Tibetan sources as well .

*Tuγurīk, see section 8.2.3 below), are certainly of Sogdian origin. The first one, i.e., Tuhulu (cf. Uig. Tuχulu above), seems to be of Sogdian origin as well. 6. Tugeer, Tuġir, Tuġur, Tügür All these forms (ġ = γ) are developments of a form *Tuγr ‘Tocharian(s)’ (see the development diagram in section 6.5 below). 4. Tuohula, Toχula (see the development diagram in section 6.5 below). The‘ ﺗﯘﻏﯨﺮ ﺗﯚﺑﻪ Tugeer tuobie ㈀㟤⮻㈀⇍ (← Uig. Tuġir töbä .6.1 The‘ ﺗﯘﻏﯨﺮ ﺗﯚﺑﻪ Tuohula ㈀᷶㉱ (Uig. Toχula ← Chin. Tuhula < *Tuχura) is 6.1. Tugeer33 tuobie (← Uig. Tuġir töbä .4.1 Tugir Hill’)33 is the name of two hills (1) about 80 km north of Köktogay ﺗﻮﺧﯘﻻ the Chinese name of a number of settlements. This toponym appears: Tugir Hill’) is the name of two hills (1) about 80 km north of Köktogay (Fuyun) County in the northeast of Xinjiang (see map no. 15), and (2) in (1) as the name of a number of villages (cun 㛹) in the Konašähär Konašähär (Wensu) in Aksu (Akesu) (see map no. 16). Both of them are of (Wensu) County in Aksu (Akesu) (see map no. 8), in the Kuča (Kuche) Uighur origin. The Chinese Tugeer tuobie is of Uighur origin and goes back to 23 Uighur origin. The Chinese Tugeer tuobie is of Uighur origin and goes back to County (see map no. 6), in Bügür (Luntai) (see map no. 9), Heijing the Uig. Tuġir töbä. (see map no. 10), Hotan (Hetian) (see map no. 11),24 and in Qaraqaš 25 6.2. Tuogeer tuobie shan ㈀㟤⮻㈀⇍Ⱉ! ‘The Tuogeer Tuobie (Moyu) (see map no. 12); 6.2. Tuogeer tuobie shan ㈀㟤⮻㈀⇍Ⱉ! ‘The Tuogeer Tuobie The Tugur Töbe‘ ﺗﯘﻏﯘﺭ ﺗﯚﺑﻪ ﺗﯧﻐﻰ Mountain’ (← Uig. Tuġur töbä teġi The Tugur Töbe‘ ﺗﯘﻏﯘﺭ ﺗﯚﺑﻪ ﺗﯧﻐﻰ Mountain’ 34 (← Uig. Tuġur töbä teġi 26 (2) as a township in Qaraqaš (Moyu) (see map no. 13); Mountain’)34 is the name of a 2129 m high mountain, about 380 km northwest 27 of the Barköl Lake in the Barköl Kazakh Autonomous County (see map no. (3) and as the name of a road in Konašähär (Wensu) (see map no. 14). of the Barköl Lake in the Barköl Kazakh Autonomous County (see map no. 17). This name also has another version with -o-, i.e., Toġirtöbä (see map no. 4.2. Tohulibazar (< Tohula bazar) is a small town in the Qaraqaš 18),35 which developed from Tuġir töbä (i.e., Toġirtöbä ‘id.’ < Tuġir töbä). 28 18), which developed from Tuġir töbä (i.e., Toġirtöbä ‘id.’ < Tuġir töbä). (Moyu) County about 25 km northeast of Hotan (see map no. 13). The -i in The Chinese Tugeer tuobie is of Uighur origin.

20 29 .the Tokar village’, see Sabit/Nasir 1994:455a‘ ﺗﻮﻛﺎﺭ ﻛﻪﻧﺘﻰ Zhong 2008:934. 29 Chin. Tuokaercun ㈀┨⮻㛹, Uig. Tokar känti .the Tokar village’, see Sabit/Nasir 1994:455a‘ ﺗﻮﻛﺎﺭ ﻛﻪﻧﺘﻰ Chin. Tuokaercun ㈀┨⮻㛹, Uig. Tokar känti 21 30 Zhong 2008:928. 30 Based on the research of Henning, Rybatzki thinks that the Old Turkic form Tokar refers to the inhabitants of 22 Based on the research of Henning, Rybatzki thinks that the Old Turkic form Tokar refers to the inhabitants of Zhong 2008:928. Bactria (Rybatzki 1997:116, note 309). According to Henning, namely, the form Toχār (Tuχār) was used as the name 23 ㈀᷶㉱ ⎸᷶㉱ Bactria (Rybatzki 1997:116, note 309). According to Henning, namely, the form Toχār (Tuχār) was used as the name Tuohula can also be seen with other characters as Tuhula (see Sabit/Nasir 1994:444b). of Bactria (Henning 1938:549 and 1949:158). 24 31of Bactria (Henning 1938:549 and 1949:158). Sabit/Nasir 1994:444b, 454b, 455a. For the Uig. Toχula in Konašähär, see also XHT 1966:115. 31 Tarn 1951:515. 25 32 Tarn 1951:515. Sabit/Nasir 1994:455a. The last one can also be seen with other characters as Tuohula ㈀傉㉱. 32 Bailey 1937:888. 26 33 Bailey 1937:888. Sabit/Nasir 1994:455a. This can also be seen with other characters as Tuohula ㈀傉㉱. 33 Sabit/Nasir 1994:452a. 27 34 Sabit/Nasir 1994:452a. Sabit/Nasir 1994:454b. 34 Sabit/Nasir 1994:443a. 28 35 Sabit/Nasir 1994:443a. XHT 1966:155, 157, 161. 35 XHT 1966:98.

79 Hakan Aydemir

6.3. Tuoguer tage shan ㈀⎌⮻⟼㟤Ⱉ ‘The Tuoguer Tage Mountain’ Tugumaiti) as *Tügürmeti and then regularly Tügürmiti (i.e., *meti > miti). The The Tügür Mountain’) is the Chin. name of a development e > i (i.e., *me-ti > mi-ti) is seen quite regularly in the open and‘ ﺗﯜﮔﯜﺭ ﺗﺎﻍ Uig. Tügür taġ ←) mountain in the region of Turfan (Tulufan) (see map no. 19).36 For the devel- non-first syllable in modern Uighur. opment of the form Tügür with front vowels see the development diagram So the village with the Uighur name Tügür miti känti should have been below in 6.5. The Chinese Tuoguer tage is of Uighur origin. named after a person with the name *Tügür Met (< *Tügür Mehmet ‘Tocharian 6.4. Tugurnur (< Tuġur ‘Tocharian(s)’ + Mo. nur ‘lake’) ‘The Lake Mehmet’), whose attribute Tügür (< Tuġir, see diagram below) probably Tugur’ is the name of a lake just in the north-east corner of Xinjiang in the referred to his Tocharian origin. As for the modern forms Tuġir, Tugur, Tügür, Köktogay (Fuyun) County in northwest (s. map no. 23).37 The name in view all these forms go back to the form *Tuγr postulated by Henning, i.e.: of the lake seems to have been given by Mongolian. This means that the northeastern geographic distribution of the Tocharians exceeded the current political borders of Xinjiang. Thus it is conceivable that we might find further place names of this kind in that area. Therefore the investigation of Tocharian place names should be extended beyond the present borders of Xinjiang, especially towards the regions of Western Mongolia. Tugurik, Tögörük, Togirikti .7 ﺗﯜﮔﯜﺭ ﻣﯩﺘﻰ ﻛﻪﻨﺘﻰ Tugumaiticun ⎸㟤Ḙ㍸㛹 (Uig. Tügür miti känti .6.5 ‘The Tügür Miti Village’) is a village next to the township Tugumaitixian ⎸㟤 7.1. Tugurik (< Tuġur ‘Tocharian(s)’ + Sogd. -īk) is the Sogdian Ḙ㍸ḉ (Uig. Tügür miti yezisi ) about 30 km. north of the designation for the Tocharians. The -īk is a Sogdian adjectival ending. This ﺗﯜﮔﯜﺭ ﻣﯩﺘﻰ ﻳﯧﺰﯨﺴﻰ (Atushi) in the Kizilsu Kirghiz (see map no. 20, 38 39 ending can also be seen in the name t‘uχari-k‘ of Tocharians in Armenian 21). This name can also be seen in the form Tügürmiti. (from the end of the 7th c.), where the -i (in t‘uχari-k‘) goes back to the Sogd. The Uig. Tügürmiti ~ Tügür miti may have emerged from a -ī < -īk.41 contamination of the Chin. Tugumaiti and the Uig. *Tügürmet (< Tügür+met), The name Tugurik (g = γ) appears in Hauer’s Manchu dictionary as a where met is the shortened form of the personal name Mehmet (< Ar. toponym. Hauer’s definition of Tugurik is “Ort in Sinkiang”, i.e., ‘place in Muḥammad), and Tügür ‘Tocharian’ an appellative of the personal name 42 Xinjiang’ (see map no. 25). However, no further information is to be found in Mehmet, i.e.: Hauer’s dictionary. So there is uncertainty as to which century and which a) Chin. Tugumaiti ← Uig. *Tügürmet < Tügür + met < Tügür + Memet Manchurian source this data originates from and which place it designates in < Tügür ‘Tocharian’+ Mehmet. Xinjiang. It is also not clear whether Tugurik in Hauer and the Manchu Togorik (< Tugurik) in the first volume of the Pentaglot Dictionary Xiyu tong b) Chin. Tugumaiti ~ Uig. *Tügürmet → Uig. * Tügürmeti > Tügürmiti 43 wenzhi 大➇⎴㔯⽿ (18th c.) designate one and the same toponym. The ~ Tügür miti. latter, namely, is the name of a toponym in Barköl in the north of Qumul The shortened form met is a frequent component of Uighur personal County (see map no. 29), which is referred to in the same entry in the Pentaglot names and toponyms, cf. the personal names Arzemet ~ Arzumet (< Dictionary as Tugulike ⚦⎌慴⃳ (< Tugurik). But for the time being it cannot Arzu+Mehmet) as components of Uig. toponyms.40 The shape miti (in Tügür be precisely localized. Perhaps it refers to the Tuġir töbä (~ Toġirtöbä, see map miti) is probably caused by the fact that the Uig. met is rendered in Chin. – no. 17) in Barköl or to a place near it. This problem necessitates further because of the Chinese syllable structure – with the characters maiti Ḙ㍸ (i.e. research (cf. 8.2.2 below). Uig. met → Chin. maiti). Since the Uighurs did not know the origin of the 7.2. Tögörük (< Tügürük < Tuġurik) is the name of a town in Tsengel name *Tügürmet, they probably interpreted it (under the influence of the Chin. (Цэнгэл) in the Province Bayan-Ölgii in the northwest Mongolia (see map no.

36 XHT 1966:454a. I was not able to identify a more detailed geographic position of this name. 37 XHT 1966:90. 38 XHT 1966:128. 41 See Bailey 1937:890, note 1; see also Aydemir, 2009:163, note 6. 39 Sabit/Nasir 1994:128. 42 Hauer 1955:921. 40 Jarring 1997:37. 43 Zhong/Wang/Han 2002:235-4; cf. also Manchu Togorik gool in section 8.2.4 below.

80 Tocharian Ethnotoponyms and Ethnohydronyms in Xinjiang

6.3. Tuoguer tage shan ㈀⎌⮻⟼㟤Ⱉ ‘The Tuoguer Tage Mountain’ Tugumaiti) as *Tügürmeti and then regularly Tügürmiti (i.e., *meti > miti). The The Tügür Mountain’) is the Chin. name of a development e > i (i.e., *me-ti > mi-ti) is seen quite regularly in the open and‘ ﺗﯜﮔﯜﺭ ﺗﺎﻍ Uig. Tügür taġ ←) mountain in the region of Turfan (Tulufan) (see map no. 19).36 For the devel- non-first syllable in modern Uighur. opment of the form Tügür with front vowels see the development diagram So the village with the Uighur name Tügür miti känti should have been below in 6.5. The Chinese Tuoguer tage is of Uighur origin. named after a person with the name *Tügür Met (< *Tügür Mehmet ‘Tocharian 6.4. Tugurnur (< Tuġur ‘Tocharian(s)’ + Mo. nur ‘lake’) ‘The Lake Mehmet’), whose attribute Tügür (< Tuġir, see diagram below) probably Tugur’ is the name of a lake just in the north-east corner of Xinjiang in the referred to his Tocharian origin. As for the modern forms Tuġir, Tugur, Tügür, Köktogay (Fuyun) County in northwest Mongolia (s. map no. 23).37 The name in view all these forms go back to the form *Tuγr postulated by Henning, i.e.: of the lake seems to have been given by Mongolian. This means that the northeastern geographic distribution of the Tocharians exceeded the current political borders of Xinjiang. Thus it is conceivable that we might find further place names of this kind in that area. Therefore the investigation of Tocharian place names should be extended beyond the present borders of Xinjiang, especially towards the regions of Western Mongolia. Tugurik, Tögörük, Togirikti .7 ﺗﯜﮔﯜﺭ ﻣﯩﺘﻰ ﻛﻪﻨﺘﻰ Tugumaiticun ⎸㟤Ḙ㍸㛹 (Uig. Tügür miti känti .6.5 ‘The Tügür Miti Village’) is a village next to the township Tugumaitixian ⎸㟤 7.1. Tugurik (< Tuġur ‘Tocharian(s)’ + Sogd. -īk) is the Sogdian Ḙ㍸ḉ (Uig. Tügür miti yezisi ) about 30 km. north of the designation for the Tocharians. The -īk is a Sogdian adjectival ending. This ﺗﯜﮔﯜﺭ ﻣﯩﺘﻰ ﻳﯧﺰﯨﺴﻰ Artux (Atushi) in the Kizilsu Kirghiz Autonomous Prefecture (see map no. 20, 38 39 ending can also be seen in the name t‘uχari-k‘ of Tocharians in Armenian 21). This name can also be seen in the form Tügürmiti. (from the end of the 7th c.), where the -i (in t‘uχari-k‘) goes back to the Sogd. The Uig. Tügürmiti ~ Tügür miti may have emerged from a -ī < -īk.41 contamination of the Chin. Tugumaiti and the Uig. *Tügürmet (< Tügür+met), The name Tugurik (g = γ) appears in Hauer’s Manchu dictionary as a where met is the shortened form of the personal name Mehmet (< Ar. toponym. Hauer’s definition of Tugurik is “Ort in Sinkiang”, i.e., ‘place in Muḥammad), and Tügür ‘Tocharian’ an appellative of the personal name 42 Xinjiang’ (see map no. 25). However, no further information is to be found in Mehmet, i.e.: Hauer’s dictionary. So there is uncertainty as to which century and which a) Chin. Tugumaiti ← Uig. *Tügürmet < Tügür + met < Tügür + Memet Manchurian source this data originates from and which place it designates in < Tügür ‘Tocharian’+ Mehmet. Xinjiang. It is also not clear whether Tugurik in Hauer and the Manchu Togorik (< Tugurik) in the first volume of the Pentaglot Dictionary Xiyu tong b) Chin. Tugumaiti ~ Uig. *Tügürmet → Uig. * Tügürmeti > Tügürmiti 43 wenzhi 大➇⎴㔯⽿ (18th c.) designate one and the same toponym. The ~ Tügür miti. latter, namely, is the name of a toponym in Barköl in the north of Qumul The shortened form met is a frequent component of Uighur personal County (see map no. 29), which is referred to in the same entry in the Pentaglot names and toponyms, cf. the personal names Arzemet ~ Arzumet (< Dictionary as Tugulike ⚦⎌慴⃳ (< Tugurik). But for the time being it cannot Arzu+Mehmet) as components of Uig. toponyms.40 The shape miti (in Tügür be precisely localized. Perhaps it refers to the Tuġir töbä (~ Toġirtöbä, see map miti) is probably caused by the fact that the Uig. met is rendered in Chin. – no. 17) in Barköl or to a place near it. This problem necessitates further because of the Chinese syllable structure – with the characters maiti Ḙ㍸ (i.e. research (cf. 8.2.2 below). Uig. met → Chin. maiti). Since the Uighurs did not know the origin of the 7.2. Tögörük (< Tügürük < Tuġurik) is the name of a town in Tsengel name *Tügürmet, they probably interpreted it (under the influence of the Chin. (Цэнгэл) in the Province Bayan-Ölgii in the northwest Mongolia (see map no.

36 XHT 1966:454a. I was not able to identify a more detailed geographic position of this name. 37 XHT 1966:90. 38 XHT 1966:128. 41 See Bailey 1937:890, note 1; see also Aydemir, 2009:163, note 6. 39 Sabit/Nasir 1994:128. 42 Hauer 1955:921. 40 Jarring 1997:37. 43 Zhong/Wang/Han 2002:235-4; cf. also Manchu Togorik gool in section 8.2.4 below.

81 Hakan Aydemir

22).44 It is about 20 km from the border of Xinjiang, right in the northeast Tugulike in Xiyu tuzhi and the Tuhulu used today are two different Tocharian corner of Xinjiang and near Tugurnur (cf. Tugurnur in section 6.4). The names for one and the same place. presence of the Tocharians in this region requires further research. 8.2.2. The Pentaglot Dictionary Xiyu tong wenzhi 大➇⎴㔯⽿ of 45 The Togirikti Manchurian, Mongolian, Tibetan, Chinese and Uighur compiled under the‘ ﺗﻮﮔﯩﺮﯨﻜﺘﻰ ﺑﯘﻻﻕ Togirikti (in: Uig. Togirikti bulaq .7.3 Spring’, Chin. Tuogurikebulake ㈀⎌㖍⃳ⶫ㉱〒46 < *Toġurik bulaq). Qing in the 17th–18th centuries also refers to a toponym Tugulike ⚦⎌慴⃳ in Togirikti bulaq ~ Tuogurikebulake are the names of one and the same village Barköl (see map no. 29, cf. section 7 above).52 Today, however, such a (cun 㛹) in the District Xihu of the Tarbagatay () County in the toponym cannot be found in Barköl. At least, I could not find such a toponym northwest of Ürümqi (see map no. 24).47 The Chinese form Tuogurikebulake either in historical or in modern sources available to me. goes back to a Uig. *Toġurik bulaq (< *Tuġurik bulaq), which is an older form It is therefore questionable (1) whether the place name Tugulike in in comparison to Uig. Togirikti bulaq (< Tuġirikti bulaq). Uig. Togirikti is Barköl referred to the Tuġir töbä (~ Toġirtöbä, see map 17) in Barköl or to a namely a form expanded with the “+tI, an instrumental suffix, dead in 48 place near it, or (2) whether Tugulike actually refers to the above-mentioned Turkic”, but preserved in many Turkic place names in Xinjiang (Sarimsaqti, 49 township Tuhulu ⎸吓剎 (Uig. Tuχulu ), i.e., to the Aratürük (Yiwu) ﺗﯘﺧﯘﻟﯘ .Quduqti, etc.) and in Eurasia, i.e., Uig. Togirikti < Tuġirik+ti County itself about 80 km southeast of the Barköl Lake, which was also known as Tugulike in the past (see map no. 2). The latter one seems, however, less probable. This question necessitates further research (cf. section 7 above). 8. Tugulike 8.2.3. Tugulike ⚦⎌慴⃳ is a place name in the Qutubi (Hutubi) County 8.1. Tugulike goes back to a Sogdian form *Tuγurīk (see section 3.1 53 in the 10th chapter of Xiyu tuzhi (see map no. 7). According to Zhong, this above). Zhong’s reconstruction *Tuguliq for Chin. Tugulike ⚦⎌慴⃳ is not 54 place name actually refers to a village (cun 㛹). This village is now a part of correct in his toponymical dictionary. He is not sure of the origin of this the small town Dafeng ⣏ᷘ and consists of two parts, i.e., of Da tugulike ⣏⚦ toponym. He therefore thinks (1) with reference to Xiyu tong wenzhi 大➇⎴㔯 ⎌慴⃳ ‘The Big Tugulike’ and Xiao tugulike ⮷⚦⎌慴⃳ ‘The Small ⽿ that Tugulike is of Mongolian origin (cf. LitMo. tögürig ‘circle, disk; Tugulike’.55 circular, round’). Since the Mo. word means ‘round objects’, the toponym Tugulike – in his opinion – may refer to a ‘round area’. This is, of course, a So this village has two names, i.e., Tugulike ⚦⎌慴⃳ and Tuguli ⚦⎌ folk etymology in Xiyu tong wenzhi. He thinks, alternatively, (2) it may be a 慴 (s. map, No. 7),56 which indicates that Tugulike and Tuguli (as the Sogdian historical heritage of Tochraian place names.50 designations of this former Tocharian village) existed in the past side by side. In the book Xinjiang tuzhi 㕘䔮⚦⽿,57 the name of the village appears in the 8.2. Tugulike ⚦⎌慴⃳ also occurs in Xiyu tuzhi 大➇⚾⽿, an west of Qutubi as Da tuguli ⣏⛇⎌慴 ‘The Big Tuguli’ and Da tugulike ⣏⛇ illustrated book of Western regions, i.e., of Xinjiang. In this book, Tugulike 58 ⎌慴 ‘The Big Tugulike’ (see section 9.2 below). refers to five different places, of which only three can be seen on the historical maps in Xiyu tuzhi. The name Tugulike – as already mentioned above – goes back to a Sogdian form *Tuγurīk (see section 3.1 above). For the form Tuguli and its 8.2.1. The first of them refers to a township (xiang ḉ) in the Aratürük origin see below 9.2. (Yiwu) County in the northeast of Qumul (Hami) (see map no. 2., see also section 3.1 above).51 Today this township is known as Tuhulu ⎸吓剎 (Uig. see for more information section 3.1 above). The former 52 ü ,ﺗﯘﺧﯘﻟﯘ Tuχulu in ﺘﻮﮐﺮﻴﮏ Zhong/Wang/Han 2002:235-4. The Uighur equivalent of the Chin. Tugulike ⚦⎌慴⃳ is given as Tüg rik the same entry and the Mo. equivalent as Tügürik. The Uighur form can also be read as Tügrik. 53 44 XHT 1966:90. Zhong/Wang/Han 2002:194, 197, note 20; for Tugulike ⚦⎌慴⃳ on the historical map of Xiyu tuzhi, see p. 67. 54 45 Sabit/Nasir 1994:454a, 641c. Zhong 2008:934. 46 Sabit/Nasir 1994:454a, 641c. 55 Zhong 2008:934. 56 47 Sabit/Nasir 1994:454a. Zhong/Wang/Han 2002:197, note 20. 57 48 Menges 1995:115. The +tI is still productive in Tungus (ibid.). A chronicle of Xinjiang Province from the Qing period (1644-1911) published in 1911. 49 XHT 1966:90. 58 Zhong 2008:934. It is possible that this comment in Xinjiang tuzhi actually refers to the town Dafeng ⣏ᷘ. There is 50 Zhong 2008:928. a village about 15 km. west of Qutubi with the Uighur name Qongtuƣul [ʧoŋtuʁul] (see XHT 1966:43a) < Uig. čong 51 In the 9th chapter of Xiyu tuzhi; cf. also Zhong/Wang/Han 2002:183, 188, note 34; for Tugulike ⚦⎌慴⃳ on the ‘groβ’ + Chin. tuguli < *tuguri < *tugurik ‘Tocharian(s)’. This may be identical with the village named in the records historical map of Xiyu tuzhi, see p. 65. as Da tuguli ⣏⚦⎌慴 (and also Da tugulike ⣏⚦⎌慴⃳).

82 Tocharian Ethnotoponyms and Ethnohydronyms in Xinjiang

22).44 It is about 20 km from the border of Xinjiang, right in the northeast Tugulike in Xiyu tuzhi and the Tuhulu used today are two different Tocharian corner of Xinjiang and near Tugurnur (cf. Tugurnur in section 6.4). The names for one and the same place. presence of the Tocharians in this region requires further research. 8.2.2. The Pentaglot Dictionary Xiyu tong wenzhi 大➇⎴㔯⽿ of 45 The Togirikti Manchurian, Mongolian, Tibetan, Chinese and Uighur compiled under the‘ ﺗﻮﮔﯩﺮﯨﻜﺘﻰ ﺑﯘﻻﻕ Togirikti (in: Uig. Togirikti bulaq .7.3 Spring’, Chin. Tuogurikebulake ㈀⎌㖍⃳ⶫ㉱〒46 < *Toġurik bulaq). Qing in the 17th–18th centuries also refers to a toponym Tugulike ⚦⎌慴⃳ in Togirikti bulaq ~ Tuogurikebulake are the names of one and the same village Barköl (see map no. 29, cf. section 7 above).52 Today, however, such a (cun 㛹) in the District Xihu of the Tarbagatay (Tacheng) County in the toponym cannot be found in Barköl. At least, I could not find such a toponym northwest of Ürümqi (see map no. 24).47 The Chinese form Tuogurikebulake either in historical or in modern sources available to me. goes back to a Uig. *Toġurik bulaq (< *Tuġurik bulaq), which is an older form It is therefore questionable (1) whether the place name Tugulike in in comparison to Uig. Togirikti bulaq (< Tuġirikti bulaq). Uig. Togirikti is Barköl referred to the Tuġir töbä (~ Toġirtöbä, see map 17) in Barköl or to a namely a form expanded with the “+tI, an instrumental suffix, dead in 48 place near it, or (2) whether Tugulike actually refers to the above-mentioned Turkic”, but preserved in many Turkic place names in Xinjiang (Sarimsaqti, 49 township Tuhulu ⎸吓剎 (Uig. Tuχulu ), i.e., to the Aratürük (Yiwu) ﺗﯘﺧﯘﻟﯘ .Quduqti, etc.) and in Eurasia, i.e., Uig. Togirikti < Tuġirik+ti County itself about 80 km southeast of the Barköl Lake, which was also known as Tugulike in the past (see map no. 2). The latter one seems, however, less probable. This question necessitates further research (cf. section 7 above). 8. Tugulike 8.2.3. Tugulike ⚦⎌慴⃳ is a place name in the Qutubi (Hutubi) County 8.1. Tugulike goes back to a Sogdian form *Tuγurīk (see section 3.1 53 in the 10th chapter of Xiyu tuzhi (see map no. 7). According to Zhong, this above). Zhong’s reconstruction *Tuguliq for Chin. Tugulike ⚦⎌慴⃳ is not 54 place name actually refers to a village (cun 㛹). This village is now a part of correct in his toponymical dictionary. He is not sure of the origin of this the small town Dafeng ⣏ᷘ and consists of two parts, i.e., of Da tugulike ⣏⚦ toponym. He therefore thinks (1) with reference to Xiyu tong wenzhi 大➇⎴㔯 ⎌慴⃳ ‘The Big Tugulike’ and Xiao tugulike ⮷⚦⎌慴⃳ ‘The Small ⽿ that Tugulike is of Mongolian origin (cf. LitMo. tögürig ‘circle, disk; Tugulike’.55 circular, round’). Since the Mo. word means ‘round objects’, the toponym Tugulike – in his opinion – may refer to a ‘round area’. This is, of course, a So this village has two names, i.e., Tugulike ⚦⎌慴⃳ and Tuguli ⚦⎌ folk etymology in Xiyu tong wenzhi. He thinks, alternatively, (2) it may be a 慴 (s. map, No. 7),56 which indicates that Tugulike and Tuguli (as the Sogdian historical heritage of Tochraian place names.50 designations of this former Tocharian village) existed in the past side by side. In the book Xinjiang tuzhi 㕘䔮⚦⽿,57 the name of the village appears in the 8.2. Tugulike ⚦⎌慴⃳ also occurs in Xiyu tuzhi 大➇⚾⽿, an west of Qutubi as Da tuguli ⣏⛇⎌慴 ‘The Big Tuguli’ and Da tugulike ⣏⛇ illustrated book of Western regions, i.e., of Xinjiang. In this book, Tugulike 58 ⎌慴 ‘The Big Tugulike’ (see section 9.2 below). refers to five different places, of which only three can be seen on the historical maps in Xiyu tuzhi. The name Tugulike – as already mentioned above – goes back to a Sogdian form *Tuγurīk (see section 3.1 above). For the form Tuguli and its 8.2.1. The first of them refers to a township (xiang ḉ) in the Aratürük origin see below 9.2. (Yiwu) County in the northeast of Qumul (Hami) (see map no. 2., see also section 3.1 above).51 Today this township is known as Tuhulu ⎸吓剎 (Uig. see for more information section 3.1 above). The former 52 ü ,ﺗﯘﺧﯘﻟﯘ Tuχulu in ﺘﻮﮐﺮﻴﮏ Zhong/Wang/Han 2002:235-4. The Uighur equivalent of the Chin. Tugulike ⚦⎌慴⃳ is given as Tüg rik the same entry and the Mo. equivalent as Tügürik. The Uighur form can also be read as Tügrik. 53 44 XHT 1966:90. Zhong/Wang/Han 2002:194, 197, note 20; for Tugulike ⚦⎌慴⃳ on the historical map of Xiyu tuzhi, see p. 67. 54 45 Sabit/Nasir 1994:454a, 641c. Zhong 2008:934. 46 Sabit/Nasir 1994:454a, 641c. 55 Zhong 2008:934. 56 47 Sabit/Nasir 1994:454a. Zhong/Wang/Han 2002:197, note 20. 57 48 Menges 1995:115. The +tI is still productive in Tungus (ibid.). A chronicle of Xinjiang Province from the Qing period (1644-1911) published in 1911. 49 XHT 1966:90. 58 Zhong 2008:934. It is possible that this comment in Xinjiang tuzhi actually refers to the town Dafeng ⣏ᷘ. There is 50 Zhong 2008:928. a village about 15 km. west of Qutubi with the Uighur name Qongtuƣul [ʧoŋtuʁul] (see XHT 1966:43a) < Uig. čong 51 In the 9th chapter of Xiyu tuzhi; cf. also Zhong/Wang/Han 2002:183, 188, note 34; for Tugulike ⚦⎌慴⃳ on the ‘groβ’ + Chin. tuguli < *tuguri < *tugurik ‘Tocharian(s)’. This may be identical with the village named in the records historical map of Xiyu tuzhi, see p. 65. as Da tuguli ⣏⚦⎌慴 (and also Da tugulike ⣏⚦⎌慴⃳).

83 Hakan Aydemir

8.2.4. In the 10th chapter of Xiyu tuzhi, Tugulike ⚦⎌慴⃳ (in: Tugulike into Ili River.68 For the time being we do not know more about it. The precise guole ⚦⎌慴⃳悕≺) appears as the name of the river 22 km to the west of the geographical location of this toponym requires further research. small town Dafeng ⣏ᷘ in the Qutubi (Hutubi) County (see map no. 26). The river comes from the north side of the Tianshan Mountains and flows through the pond Tugulike ⚦⎌慴⃳ (see map no. 27) in a northeasterly direction.59 It 9. Tuguli is known as Queergouhe 晨⮼㱇㱛 ‘The Queergouhe River’ today.60 The 9.1. Tuguli ⛇⎌慴 (see map no. 5b, cf. no. 27) appears in the book Yili Chin. Tugulike guole goes back to a Mo. *Tugurik gol/*Tugurik gool, where 61 riji Ẳ䈩㖍姀 ‘Ili Diary’ (18. c.) as the name of a kurgan on the east bank of Mo. gol (< gool) or gool (g = γ) means ‘river; river bed’. However, in the 5th the Tugulike River (now Queergouhe 晨⮼㱇㱛 ‘the Queergou River’) within chapter of the Pentaglot Dictionary Xiyu tong wenzhi 大➇⎴㔯⽿ (18th c.), the borders of the village Tugulike of the small town Dafeng ⣏ᷘ in the this toponym appears in the Mo. script with front vowels, i.e., Mo. Tügürik 69 Qutubi (Hutubi) County. This kurgan also has two other names, i.e., (1) qool (< gool). The Uighur version of the same entry occurs with front vowels ü Tugulike and (2) Tuhulu, see section 3.4 above. It appears likely that Tugulike The front vocalic forms are secondary . ﮏ as well, i.e., Tüg rik ġol .as the name of the river has been transferred to the kurgan, and not vice versa ﺗﻮﻛﺮﻳ ﻏﻮﻝ developments, i.e., Tügürik < Tugurik. The Manchu version of the same entry is, however, with velar vowels Togorik gool (< Tugurik gool).62 9.2. Tuguli ⚦⎌慴 (see map no. 7) is a place name in the Qutubi (Hutubi) County in the 10th chapter of Xiyu tuzhi.70 This place name actually 8.2.5. In the 10th chapter of Xiyu tuzhi a pond named Tugulike ⚦⎌慴 71 refers to a village (cun 㛹). In the book Xinjiang tuzhi 㕘䔮⚦⽿, the name of ⃳ (see map no. 27, cf. section 8.2.4 above) is mentioned 50 li (1 li = 500 m.) the village in the west of Qutubi appears as Da tuguli ⣏⛇⎌慴 ‘The Big east of Yangbalegaxun 旛⶜≺☞徲 and 80 li from the Suilai 亍㜍 – now 63 Tuguli’ and Da tugulike ⣏⛇⎌慴⃳ ‘The Big Tugulike’ (see note 57 Manas (Manasi) – County to the northwest. I assume that the pond in Xiyu 72 above). So the village has two names, i.e., Tuguli ⚦⎌慴 and Tugulike ⚦⎌ tuzhi is identical with the pond that is about 12 km east of the 慴⃳ (in: Da tugulike ⣏⚦⎌慴⃳ ~ Xiao tugulike ⮷⚦⎌慴⃳, see section and about 25 km northwest of the small town Dafeng ⣏ᷘ (between the 64 8.2.3 above). villages Zuoshaocun ⶎ⒐㛹 and Chaichangcun 㞜⛢㛹). The river with the former name Tugulike guole ⚦⎌慴⃳悕≺65 flows through this pond in a Chin. Tuguli (1) goes back to a form *Tuγurī, which may be a shortened northeasterly direction (see section 8.2.4 above). So it seems very likely that form of the Sogdian *Tuγurīk (see section 3.1 above, cf. Sogd. -ī < -īk, in Tugulike as the name of the river has been transferred to the pond. section 7 above). (2) However, although less probable, it cannot be excluded with absolute certainty that the form *Tuγuri goes back not to a *Tuγurīk, but 8.2.6. In the 13th chapter of Xiyu tuzhi, the name Tugulike ⚦⎌慴⃳ 73 66 to another Sogdian form *Twγry (Old Turkic Twqry ‘Tocharian’), and appears as a toponym. On the map in Xiyu tuzhi, Tugulike ⚦⎌慴⃳ is because of the Chinese syllable structure, the Sogdian *Twγry became Tuγuli in located to the southwest of Lake Balkhash in Kazakhstan, where the Ili River 67 Chinese, i.e.: flows into Lake Balkhash (see map no. 28). According to the geographical description in Xiyu tuzhi, Tugulike is in the northern part of the Ili River, where a) Chin. Tuguli ← Sogd. *Tuγurī < *Tuγurīk, or the streams Talegeer ⟼≺☞⮼ and Guerbanalimantu ⎌⮼䎕旧慴䐲⚦ flow 74 b) Chin. Tuguli ← ? Sogd. *Twγry < Sogd. Twγr’k.

59 Zhong/Wang/Han 2002:194, 197, note 20. 60 Zhong 2008:928. 61 Cf. LitMo. goul (Lessing 1960:362), cf. LitMo. gool (Kara 1998:108). 68 Zhong/Wang/Han 2002:221, 227, note 16; for Tugulike ⚦⎌慴⃳ on the historical map of Xiyu tuzhi, see ibid., p. 62 Xiyu tong wenzhi, p. 235/89-90. 73; Zhong 2008:928. 63 Zhong/Wang/Han 2002:194, 197, note 20. 69 Zhong 2008:928. 64 For the precise geographical location of these villages, see 70 Zhong/Wang/Han 2002:197, note 20. http://www.cfguide.com/town/baojiadian_676712424.htm [Accessed 20.08.2013]. 71 Zhong 2008:934. 65 Now Queergouhe 晨⮼㱇㱛. 72 Zhong 2008:934. 66 Zhong/Wang/Han 2002:221, 227, note 16. 73 For Old Turkic Twqry, see Aydemir 2009:165-167. 67 Zhong/Wang/Han 2002:73. 74 For the Turkic background of the Sogd. Twγr’k, see Aydemir 2009:159-168.

84 Tocharian Ethnotoponyms and Ethnohydronyms in Xinjiang

8.2.4. In the 10th chapter of Xiyu tuzhi, Tugulike ⚦⎌慴⃳ (in: Tugulike into Ili River.68 For the time being we do not know more about it. The precise guole ⚦⎌慴⃳悕≺) appears as the name of the river 22 km to the west of the geographical location of this toponym requires further research. small town Dafeng ⣏ᷘ in the Qutubi (Hutubi) County (see map no. 26). The river comes from the north side of the Tianshan Mountains and flows through the pond Tugulike ⚦⎌慴⃳ (see map no. 27) in a northeasterly direction.59 It 9. Tuguli is known as Queergouhe 晨⮼㱇㱛 ‘The Queergouhe River’ today.60 The 9.1. Tuguli ⛇⎌慴 (see map no. 5b, cf. no. 27) appears in the book Yili Chin. Tugulike guole goes back to a Mo. *Tugurik gol/*Tugurik gool, where 61 riji Ẳ䈩㖍姀 ‘Ili Diary’ (18. c.) as the name of a kurgan on the east bank of Mo. gol (< gool) or gool (g = γ) means ‘river; river bed’. However, in the 5th the Tugulike River (now Queergouhe 晨⮼㱇㱛 ‘the Queergou River’) within chapter of the Pentaglot Dictionary Xiyu tong wenzhi 大➇⎴㔯⽿ (18th c.), the borders of the village Tugulike of the small town Dafeng ⣏ᷘ in the this toponym appears in the Mo. script with front vowels, i.e., Mo. Tügürik 69 Qutubi (Hutubi) County. This kurgan also has two other names, i.e., (1) qool (< gool). The Uighur version of the same entry occurs with front vowels ü Tugulike and (2) Tuhulu, see section 3.4 above. It appears likely that Tugulike The front vocalic forms are secondary . ﮏ as well, i.e., Tüg rik ġol .as the name of the river has been transferred to the kurgan, and not vice versa ﺗﻮﻛﺮﻳ ﻏﻮﻝ developments, i.e., Tügürik < Tugurik. The Manchu version of the same entry is, however, with velar vowels Togorik gool (< Tugurik gool).62 9.2. Tuguli ⚦⎌慴 (see map no. 7) is a place name in the Qutubi (Hutubi) County in the 10th chapter of Xiyu tuzhi.70 This place name actually 8.2.5. In the 10th chapter of Xiyu tuzhi a pond named Tugulike ⚦⎌慴 71 refers to a village (cun 㛹). In the book Xinjiang tuzhi 㕘䔮⚦⽿, the name of ⃳ (see map no. 27, cf. section 8.2.4 above) is mentioned 50 li (1 li = 500 m.) the village in the west of Qutubi appears as Da tuguli ⣏⛇⎌慴 ‘The Big east of Yangbalegaxun 旛⶜≺☞徲 and 80 li from the Suilai 亍㜍 – now 63 Tuguli’ and Da tugulike ⣏⛇⎌慴⃳ ‘The Big Tugulike’ (see note 57 Manas (Manasi) – County to the northwest. I assume that the pond in Xiyu 72 above). So the village has two names, i.e., Tuguli ⚦⎌慴 and Tugulike ⚦⎌ tuzhi is identical with the pond that is about 12 km east of the Manas County 慴⃳ (in: Da tugulike ⣏⚦⎌慴⃳ ~ Xiao tugulike ⮷⚦⎌慴⃳, see section and about 25 km northwest of the small town Dafeng ⣏ᷘ (between the 64 8.2.3 above). villages Zuoshaocun ⶎ⒐㛹 and Chaichangcun 㞜⛢㛹). The river with the former name Tugulike guole ⚦⎌慴⃳悕≺65 flows through this pond in a Chin. Tuguli (1) goes back to a form *Tuγurī, which may be a shortened northeasterly direction (see section 8.2.4 above). So it seems very likely that form of the Sogdian *Tuγurīk (see section 3.1 above, cf. Sogd. -ī < -īk, in Tugulike as the name of the river has been transferred to the pond. section 7 above). (2) However, although less probable, it cannot be excluded with absolute certainty that the form *Tuγuri goes back not to a *Tuγurīk, but 8.2.6. In the 13th chapter of Xiyu tuzhi, the name Tugulike ⚦⎌慴⃳ 73 66 to another Sogdian form *Twγry (Old Turkic Twqry ‘Tocharian’), and appears as a toponym. On the map in Xiyu tuzhi, Tugulike ⚦⎌慴⃳ is because of the Chinese syllable structure, the Sogdian *Twγry became Tuγuli in located to the southwest of Lake Balkhash in Kazakhstan, where the Ili River 67 Chinese, i.e.: flows into Lake Balkhash (see map no. 28). According to the geographical description in Xiyu tuzhi, Tugulike is in the northern part of the Ili River, where a) Chin. Tuguli ← Sogd. *Tuγurī < *Tuγurīk, or the streams Talegeer ⟼≺☞⮼ and Guerbanalimantu ⎌⮼䎕旧慴䐲⚦ flow 74 b) Chin. Tuguli ← ? Sogd. *Twγry < Sogd. Twγr’k.

59 Zhong/Wang/Han 2002:194, 197, note 20. 60 Zhong 2008:928. 61 Cf. LitMo. goul (Lessing 1960:362), cf. LitMo. gool (Kara 1998:108). 68 Zhong/Wang/Han 2002:221, 227, note 16; for Tugulike ⚦⎌慴⃳ on the historical map of Xiyu tuzhi, see ibid., p. 62 Xiyu tong wenzhi, p. 235/89-90. 73; Zhong 2008:928. 63 Zhong/Wang/Han 2002:194, 197, note 20. 69 Zhong 2008:928. 64 For the precise geographical location of these villages, see 70 Zhong/Wang/Han 2002:197, note 20. http://www.cfguide.com/town/baojiadian_676712424.htm [Accessed 20.08.2013]. 71 Zhong 2008:934. 65 Now Queergouhe 晨⮼㱇㱛. 72 Zhong 2008:934. 66 Zhong/Wang/Han 2002:221, 227, note 16. 73 For Old Turkic Twqry, see Aydemir 2009:165-167. 67 Zhong/Wang/Han 2002:73. 74 For the Turkic background of the Sogd. Twγr’k, see Aydemir 2009:159-168.

85 Hakan Aydemir

10. The problem of the Tocharian ethnonyms Twγr’k, Twγry and Tuogelakeercun ㈀㟤㉱⃳⮼㛹 80 ‘The Tuogelelakeer Village’ in the Aksu [T]wq’ry as toponyms. Prefecture, it seems possible to interpret the Toġraq (< ? Sogd. Twγr’k ‘Tocharian’) as an appellative of ethnonym origin (i.e., ‘the village of the As indicated at the beginning of this study, at the very start of my Toγrak/Tuγrak man’), where Toγrak/Tuγrak is an appellative to the īr ‘man’ research my main goal was to examine whether Old Turkic twqry and [t]wq’ry 81 (cf. Uig. īr < är ‘man’) and probably refers to the Tocharian (i.e. as well as Sogd. twγr’k occur as place names in Xinjiang. Their occurrence as Toγrak/Tuγrak) background of the man. place names could have helped to reconstruct their phonetic shapes correctly. However, already during the initial stage of my research it became clear that, 10.2. Twqry: because of the similar phonetic shape of the Sogdian twγr’k, Turkic twqry and The situation is also the same in the case of the Old Turkic twqry. the Uighur words toġraq (ġ = γ) ‘poplar (tree)’ and toġri ‘straight’ in the Because of the similar phonetic shape between the ethnonym Twqry ﺗﻮﻏﺮﺍﻕ Uighur place names, it would – for the time being – be almost impossible to ‘Tocharian’ and Uig. toġri ‘straight’ occurring in the place names in Xinjiang, clearly show the ethnonyms Twγr’k or Twγry as place names in Xinjiang. it cannot be decided with absolute certainty in many dubious cases whether (1) 10.1. Twγr’k: the place name in question was named originally after Tocharians (i.e., Twγry) and later the ethnonym Twγry was reinterpreted as a Uighur word, i.e., as toġri It is not clear whether Uig. Toġraq (in: Toġraq mähällä ~ Toġraq 75 ‘straight’ by folk etymology, or (2) the place name in question is actually of mähällisi, which is interpreted as ‘the poplar village’ now) refers to the Uighur origin. former Tocharian (i.e., Tuγrāk/Toγrāk) inhabitants of the village (i.e., ‘the ġ = γ) in the list of Le) ﺗﻮﻏﺮﻯ Tuγrāk/Toγrāk Village’), and the interpretation of ‘the poplar village’ emerged This first of all concerns the toponym Toġri later through a folk etymology, or whether it was actually named after poplar Coq.82 Its precise geographical position in Xinjiang is not given in the list. (Uig. toġraq) trees. This is because, it is structurally identical with the Uig. According to him it means ‘gegenüber’ (i.e. ‘opposite’). The Uighur word does toponyms Türk mähällä76 ‘the Turk Village / the village of the Turks’ and not, however, mean ‘opposite’, but ‘straight’. It is therefore not clear why Le Huyzu mähällisi 77‘the Hui (Chinese Muslim) village / the village of the Hui Coq gives this meaning for Uig. toġri ‘straight’. This place name also occurs people’. among the place names of Sven Hedin from the Lop Nor and Tarim Area (i.e., Toγrï /Toghri ‘the Straight’) alone or as a part of different toponyms and What should we think in the case of the toponym Toġraqmazar (< 83 hydronyms (i.e., Toγrï köl/Toghri köl ‘the Straight Lake’, etc.). However, the Toġraq mazar) in Uighur? Based on Tungganmazar (< Tunggan mazar) ‘the interpretation 'the Straight' of these toponyms is not convincing and the Tunggan (Chinese Muslim) tomb’, should it be interpreted as ‘the motivation behind them is not entirely clear. Historical, local historical and Tuγrāk/Toγrāk Tomb’ or as ‘the tomb with poplars’? archaeological studies are needed to determine whether or not the name The situation is the same in the case of Toġraqbulaq (< Toġraq bulaq) Toγrï/Toghri is identical with the ethnonym Twγry (i.e., Toγrï/Toghri ‘Tuγri’, ‘the poplar spring’ in Uighur.78 On the basis of Uig. Tatarbulaq79 (< Tatar Toγrï köl/Toghri köl ‘the Tuγri Lake’). It is namely possible that because of the bulaq) ‘the Tatar spring’, it may also be interpreted as ‘the Tuγrāk/Toγrāk phonetic similarity with the Uig. toġri, the former ethnonym Twγry was later spring’. The case of Chin. Tuhuluquan ‘the Tuhulu spring’ in Gansu (see reinterpreted by folk etymology as a common word of Uighur origin and so the section 3.3 above) or Uig. Toġurikti bulaq ‘the Togirikti Spring’ (i.e., ‘the interpretation of ‘the Straight’ emerged (cf. also the Tocharian hydronyms Spring of the Togiriks = Tocharians’, see section 7.3 above) would also Tugulike ⚦⎌慴⃳ ‘the Tugulike Pond’, see section 8.2.5, and Tugurnur ‘the support this kind of interpretation. Lake Tugur’, see section 6.4). ﻣﻪﮪﻪﻟﻠﯩﺴﻰ Only in one case, i.e., in the case of Uig. Toġraqir mähällisi (< Toġraq ir mähällisi < *Toγrak/Tuγrak är mähällisi), Chin. ﺗﻮﻏﺮﺍﻗﯩﺮ

75 XHT 1966:125, 148, Sabit/Nasir 1994:452. Uig. mähällä (< Ar. maḥalla) as a component in Uighur place names means ‘district, quarter, quarter of town, village’, see Jarring 1997:289. 76 Sabit/Nasir 1994:452. 80 Sabit/Nasir 1994:452b. 77 XHT 1966:61. 81 Hartmann 1905: 53b. 78 See Jarring 1997:468. 82 Le Coq 1922:118. 79 XHT 1966:42. 83 See Jarring 1997:470.

86 Tocharian Ethnotoponyms and Ethnohydronyms in Xinjiang

10. The problem of the Tocharian ethnonyms Twγr’k, Twγry and Tuogelakeercun ㈀㟤㉱⃳⮼㛹80 ‘The Tuogelelakeer Village’ in the Aksu [T]wq’ry as toponyms. Prefecture, it seems possible to interpret the Toġraq (< ? Sogd. Twγr’k ‘Tocharian’) as an appellative of ethnonym origin (i.e., ‘the village of the As indicated at the beginning of this study, at the very start of my Toγrak/Tuγrak man’), where Toγrak/Tuγrak is an appellative to the īr ‘man’ research my main goal was to examine whether Old Turkic twqry and [t]wq’ry 81 (cf. Uig. īr < är ‘man’) and probably refers to the Tocharian (i.e. as well as Sogd. twγr’k occur as place names in Xinjiang. Their occurrence as Toγrak/Tuγrak) background of the man. place names could have helped to reconstruct their phonetic shapes correctly. However, already during the initial stage of my research it became clear that, 10.2. Twqry: because of the similar phonetic shape of the Sogdian twγr’k, Turkic twqry and The situation is also the same in the case of the Old Turkic twqry. the Uighur words toġraq (ġ = γ) ‘poplar (tree)’ and toġri ‘straight’ in the Because of the similar phonetic shape between the ethnonym Twqry ﺗﻮﻏﺮﺍﻕ Uighur place names, it would – for the time being – be almost impossible to ‘Tocharian’ and Uig. toġri ‘straight’ occurring in the place names in Xinjiang, clearly show the ethnonyms Twγr’k or Twγry as place names in Xinjiang. it cannot be decided with absolute certainty in many dubious cases whether (1) 10.1. Twγr’k: the place name in question was named originally after Tocharians (i.e., Twγry) and later the ethnonym Twγry was reinterpreted as a Uighur word, i.e., as toġri It is not clear whether Uig. Toġraq (in: Toġraq mähällä ~ Toġraq 75 ‘straight’ by folk etymology, or (2) the place name in question is actually of mähällisi, which is interpreted as ‘the poplar village’ now) refers to the Uighur origin. former Tocharian (i.e., Tuγrāk/Toγrāk) inhabitants of the village (i.e., ‘the ġ = γ) in the list of Le) ﺗﻮﻏﺮﻯ Tuγrāk/Toγrāk Village’), and the interpretation of ‘the poplar village’ emerged This first of all concerns the toponym Toġri later through a folk etymology, or whether it was actually named after poplar Coq.82 Its precise geographical position in Xinjiang is not given in the list. (Uig. toġraq) trees. This is because, it is structurally identical with the Uig. According to him it means ‘gegenüber’ (i.e. ‘opposite’). The Uighur word does toponyms Türk mähällä76 ‘the Turk Village / the village of the Turks’ and not, however, mean ‘opposite’, but ‘straight’. It is therefore not clear why Le Huyzu mähällisi 77‘the Hui (Chinese Muslim) village / the village of the Hui Coq gives this meaning for Uig. toġri ‘straight’. This place name also occurs people’. among the place names of Sven Hedin from the Lop Nor and Tarim Area (i.e., Toγrï /Toghri ‘the Straight’) alone or as a part of different toponyms and What should we think in the case of the toponym Toġraqmazar (< 83 hydronyms (i.e., Toγrï köl/Toghri köl ‘the Straight Lake’, etc.). However, the Toġraq mazar) in Uighur? Based on Tungganmazar (< Tunggan mazar) ‘the interpretation 'the Straight' of these toponyms is not convincing and the Tunggan (Chinese Muslim) tomb’, should it be interpreted as ‘the motivation behind them is not entirely clear. Historical, local historical and Tuγrāk/Toγrāk Tomb’ or as ‘the tomb with poplars’? archaeological studies are needed to determine whether or not the name The situation is the same in the case of Toġraqbulaq (< Toġraq bulaq) Toγrï/Toghri is identical with the ethnonym Twγry (i.e., Toγrï/Toghri ‘Tuγri’, ‘the poplar spring’ in Uighur.78 On the basis of Uig. Tatarbulaq79 (< Tatar Toγrï köl/Toghri köl ‘the Tuγri Lake’). It is namely possible that because of the bulaq) ‘the Tatar spring’, it may also be interpreted as ‘the Tuγrāk/Toγrāk phonetic similarity with the Uig. toġri, the former ethnonym Twγry was later spring’. The case of Chin. Tuhuluquan ‘the Tuhulu spring’ in Gansu (see reinterpreted by folk etymology as a common word of Uighur origin and so the section 3.3 above) or Uig. Toġurikti bulaq ‘the Togirikti Spring’ (i.e., ‘the interpretation of ‘the Straight’ emerged (cf. also the Tocharian hydronyms Spring of the Togiriks = Tocharians’, see section 7.3 above) would also Tugulike ⚦⎌慴⃳ ‘the Tugulike Pond’, see section 8.2.5, and Tugurnur ‘the support this kind of interpretation. Lake Tugur’, see section 6.4). ﻣﻪﮪﻪﻟﻠﯩﺴﻰ Only in one case, i.e., in the case of Uig. Toġraqir mähällisi (< Toġraq ir mähällisi < *Toγrak/Tuγrak är mähällisi), Chin. ﺗﻮﻏﺮﺍﻗﯩﺮ

75 XHT 1966:125, 148, Sabit/Nasir 1994:452. Uig. mähällä (< Ar. maḥalla) as a component in Uighur place names means ‘district, quarter, quarter of town, village’, see Jarring 1997:289. 76 Sabit/Nasir 1994:452. 80 Sabit/Nasir 1994:452b. 77 XHT 1966:61. 81 Hartmann 1905: 53b. 78 See Jarring 1997:468. 82 Le Coq 1922:118. 79 XHT 1966:42. 83 See Jarring 1997:470.

87 Hakan Aydemir

10.3. [T]wq’ry, Tugarak Of course, I do not think that I have fully explained every piece of toponomical data and question referred to above. Certainly, there are still However, there is also another place name in the list of Le Coq, i.e., 84 questions, that need to be expanded on further or require additional Tugarak (g = γ). In the case of this place name, Le Coq wrongly refers to the examination and research. There are, of course, also other Tocharian other Uighur place name Toγraq in his list, which – in his opinion – means ethnotoponyms and ethnohydronyms not discussed here. But I hope and am ‘poplar (tree)’. He also identifies it with the Uig. toġrak ‘poplar (tree)’. confident that an increased number of Tocharian place names will be Tugarak and Uig. toġrak have, however, nothing to do with each other and discovered through new research investigations in the future, which will clarify Uig. toġrak ‘poplar’ has no *tugarak variant. the problems discussed above and also the former factual geographical Both of the place names (Tugarak, Toγraq, sic) are of unknown distribution of Tocharians in and around Xinjiang. localization in the list of Le Coq. Le Coq does not give any geographical location. In Artux (Atushi) in the Kizilsu Kirghiz Autonomous Prefecture there is, however, a village with the name Toγraq about 20 km. southeast of the Abbreviations township Tügürmiti (for Tügürmiti see 6.5 above).85 But there is also another village Toγraq in the Poskam County in the Prefecture.86 One of these Ar. Arabic may be identical with the place name in the list of Le Coq. In my opinion, it is Chin. Chinese highly probable, that the place names Toγraq refer not to a poplar tree, as Le LitMo. see Lessing 1960, Kara 1998 Coq thinks, but to Tocharians, i.e., to the ethnonym Twγr’k in the Karabalgasun Mo. Mongolian inscription and to the Turkic (Karakhanid) tribe Twγraq of Tocharian origin.87 Uig. Uighur Of course, historical, local historical and archaeological studies are needed to Sogd. Sogdian determine whether or not these place names refer to Tocharians or to theTurkic Tur. Turkic tribe Twγraq in that area. With regard to the place name Tugarak, I could not find such a place References name in the sources available to me. Hence I have excluded it from the map. If it is not a piece of phantom data, then it is very valuable and a unique piece of Abdurashid 2006 data for the reconstruction of the first syllable labial vowels (w = o/u) of the Abdurashid, Ablikim, Das Tocharer-Problem in der chinesischen Forschung. Ural- Sogdian exonyms for Tocharians, i.e., for Old Turkic Twqry (< Sogd. *Twγry) Altaische Jahrbücher 20 (2006), 125-145. and [T]wq’ry (← Sogd. *Twγ’ry) as well as for the Sogd. Twγr’k in the Aydemir 2009 trilingual Karabalgasun inscription and other Tocharian ethnonyms (e.g., Tugurik, Tuχulu, etc.) in the toponymy of Xinjiang.88 The Old Turkic Aydemir, Hakan, Bemerkungen zu den tocharisch-türkischen und tocharisch [T]wq’ry89 (10th c.) goes back to a Sogd. *Twγarīk or *Twγarak. The last one uigurischen Beziehungen (türkisch twqry, sogdisch twγr’k, persisch t(u)ġr(a)q). In: (i.e. *Twγarak) is perfectly identical with the toponym Tugarak (g = γ) in the Journal of Oriental and African Studies 18. 2009, 159-180. list of Le Coq. But we should not draw any hasty conclusions concerning this Bailey 1937 Tugarak of unknown localization until we are certain that there really is such a Bailey, Harold W., Ttaugara. Bulletin of the School of Oriental Studies, 8 (1937), toponym in Xinjiang. However, all these problems necessitate further research. 883-917. Hartmann 1905 Martin, Hartmann, Ein türkischer Text aus Kašgar. Keleti Szemle 6. 1905, 26-65. 84 Le Coq 1922:120. Hauer 1955 85 XHT 1966:128, Sabit/Nasir 1994:452a. 86 XHT 1966:146. Hauer, Erich, Handwörterbuch der Mandschusprache. Vol. III. Deutsche 87 For the Turkic (Karakhanid) tribe of Tocharian origin, see Aydemir 2009:159-168 88 For these ethnonyms, see Aydemir 2009. Gesellschaft für Natur- und Völkerkunde Ostasiens. Tokyo-Hamburg-Wiesbaden. 89 [T]wq’ry [Tuγari / Tuχari / Toγari / Toχari] or [Tuγare / Tuχare / Toγare / Toχare] as equivalent of Tuhuoluo 契屐 1955, 713 – 1032. 伭 (~ Tuhuoluo ⎸䀓伭), see no. 228a03 and 872a06 in Taishō.

88 Tocharian Ethnotoponyms and Ethnohydronyms in Xinjiang

10.3. [T]wq’ry, Tugarak Of course, I do not think that I have fully explained every piece of toponomical data and question referred to above. Certainly, there are still However, there is also another place name in the list of Le Coq, i.e., 84 questions, that need to be expanded on further or require additional Tugarak (g = γ). In the case of this place name, Le Coq wrongly refers to the examination and research. There are, of course, also other Tocharian other Uighur place name Toγraq in his list, which – in his opinion – means ethnotoponyms and ethnohydronyms not discussed here. But I hope and am ‘poplar (tree)’. He also identifies it with the Uig. toġrak ‘poplar (tree)’. confident that an increased number of Tocharian place names will be Tugarak and Uig. toġrak have, however, nothing to do with each other and discovered through new research investigations in the future, which will clarify Uig. toġrak ‘poplar’ has no *tugarak variant. the problems discussed above and also the former factual geographical Both of the place names (Tugarak, Toγraq, sic) are of unknown distribution of Tocharians in and around Xinjiang. localization in the list of Le Coq. Le Coq does not give any geographical location. In Artux (Atushi) in the Kizilsu Kirghiz Autonomous Prefecture there is, however, a village with the name Toγraq about 20 km. southeast of the Abbreviations township Tügürmiti (for Tügürmiti see 6.5 above).85 But there is also another village Toγraq in the Poskam County in the .86 One of these Ar. Arabic may be identical with the place name in the list of Le Coq. In my opinion, it is Chin. Chinese highly probable, that the place names Toγraq refer not to a poplar tree, as Le LitMo. see Lessing 1960, Kara 1998 Coq thinks, but to Tocharians, i.e., to the ethnonym Twγr’k in the Karabalgasun Mo. Mongolian inscription and to the Turkic (Karakhanid) tribe Twγraq of Tocharian origin.87 Uig. Uighur Of course, historical, local historical and archaeological studies are needed to Sogd. Sogdian determine whether or not these place names refer to Tocharians or to theTurkic Tur. Turkic tribe Twγraq in that area. With regard to the place name Tugarak, I could not find such a place References name in the sources available to me. Hence I have excluded it from the map. If it is not a piece of phantom data, then it is very valuable and a unique piece of Abdurashid 2006 data for the reconstruction of the first syllable labial vowels (w = o/u) of the Abdurashid, Ablikim, Das Tocharer-Problem in der chinesischen Forschung. Ural- Sogdian exonyms for Tocharians, i.e., for Old Turkic Twqry (< Sogd. *Twγry) Altaische Jahrbücher 20 (2006), 125-145. and [T]wq’ry (← Sogd. *Twγ’ry) as well as for the Sogd. Twγr’k in the Aydemir 2009 trilingual Karabalgasun inscription and other Tocharian ethnonyms (e.g., Tugurik, Tuχulu, etc.) in the toponymy of Xinjiang.88 The Old Turkic Aydemir, Hakan, Bemerkungen zu den tocharisch-türkischen und tocharisch [T]wq’ry89 (10th c.) goes back to a Sogd. *Twγarīk or *Twγarak. The last one uigurischen Beziehungen (türkisch twqry, sogdisch twγr’k, persisch t(u)ġr(a)q). In: (i.e. *Twγarak) is perfectly identical with the toponym Tugarak (g = γ) in the Journal of Oriental and African Studies 18. 2009, 159-180. list of Le Coq. But we should not draw any hasty conclusions concerning this Bailey 1937 Tugarak of unknown localization until we are certain that there really is such a Bailey, Harold W., Ttaugara. Bulletin of the School of Oriental Studies, 8 (1937), toponym in Xinjiang. However, all these problems necessitate further research. 883-917. Hartmann 1905 Martin, Hartmann, Ein türkischer Text aus Kašgar. Keleti Szemle 6. 1905, 26-65. 84 Le Coq 1922:120. Hauer 1955 85 XHT 1966:128, Sabit/Nasir 1994:452a. 86 XHT 1966:146. Hauer, Erich, Handwörterbuch der Mandschusprache. Vol. III. Deutsche 87 For the Turkic (Karakhanid) tribe of Tocharian origin, see Aydemir 2009:159-168 88 For these ethnonyms, see Aydemir 2009. Gesellschaft für Natur- und Völkerkunde Ostasiens. Tokyo-Hamburg-Wiesbaden. 89 [T]wq’ry [Tuγari / Tuχari / Toγari / Toχari] or [Tuγare / Tuχare / Toγare / Toχare] as equivalent of Tuhuoluo 契屐 1955, 713 – 1032. 伭 (~ Tuhuoluo ⎸䀓伭), see no. 228a03 and 872a06 in Taishō.

89 Hakan Aydemir

Henning 1938 Sims-Williams 1989 Henning, Walter B., Argi and the ‘Tokharians’. Bulletin of the School of Oriental Sims-Williams, Nicholas, Sogdian. In: Compendium Linguarum Iranicum. Ed. R. and African Studies, 9 (1938), 545-571. Schmitt. Wiesbaden. 1989. Taishō ! ! ! ! ! ! ! !!!!!!!!

Jarring 1997 ㄏ䩳 Hui Li – ⼍じ Yan Cong, ⣏Ⓒ⣏ヰ】⮢ᶱ啷㱽ⷓ⁛ Datang daciensi Jarring, Gunnar, Central Asian Turkic place-names. Lop Nor and Tarim Area. An sanzang fashi zhuan. In: Taishō shinshu daizōkyō. Vol. 50, Nr. 2053. Tokyo. 1924- Attempt at Classification and Explanation Based on Sven Hedin’s Diaries and 1932. Published Works. Stockholm. 1997. Tarn 1951 Kara 1998 Tarn, William W., The Greeks in Bactria & India. Cambridge. 1951. Kara, György, Mongol-Magyar kéziszótár. Budapest. 1998. Wang 1987 (see in Abdurashid 2006) Lattimore 1995 䌳交亜 Wang Zongwei. ‘㔎䃴! 慲⎵! .! ℤ孢ᷕ⚥⎸䀓仿Ṣ ‘Dunhuang’ shiming Lattimore, Owen, The Desert Road to Turkestan. New York-Tokyo-London. 1995. jianlun Zhongguo Tuhuoluo ren. In: 㕘䔮䣦Ể䥹⬎ Xinjiang shehui kexue 1 (1987), 61-70. Le Coq, 1922 XHT 1966 Le Coq, Albert von, Osttürkische Namenliste mit Erklärungsversuch. In: Southern Tibet: discoveries in former times compared with my own researches in 1906-1908. Zhongua Helk Jumhuriyiti Xinjiang Uygur Aptonom Rayoni Heritiliri Toplimi. 1966. Ed. Sven Hedin. Vol. 9, Part II. Stockholm. 1922, 87-123. Xiyu tong wenzhi Lessing 1960 㫥⭂大➇⎴㔯⽿ Qingding xiyu tong wenzhi. ℙ⌟ gong juan. ⼙⌘㛔 yingyinben Lessing, Ferdinand D., Mongolian-English Dictionary. Berkeley. 1960. (facsimile). ‭⿺ (Ed.) Fu Heng et al. (1763). 冢䀋⓮⊁⌘㚠棐 Taiwan shangwu yin shuguan. 冢⊿ Taibei (Taipei). 1986. Menges 1995 Zhong 2008 Menges, Karl H., The Turkic Languages and Peoples. An Introduction to Turkic Studies. 2nd revised edition. Wiesbaden 1995. 摇ℜ渺 Zhong Xingqi. 大➇⛘⎵侫⻽ Xiyu diming kaolu. ⚥⭞⚦Ḏ椮↢䇰䣦 Guojia tushuguan chuban she. Beijing. 2008. Pelliot 1936 Zhong/Wang/Han 2002 Pelliot, Paul, A Propos Du „Tokharien“. T’oung Pao 32. 1936, 259-284. 摇ℜ渺 Zhong Xingqi/䌳尒 Wang Hao/枑ㄏ Han Hui, 大➇⚦⽿ Xiyu tuzhi. 㕘䔮Ṣ Pulleyblank 1966 㮹↢䇰䣦 Xinjiang renmin chuban she. 2002. Pulleyblank, G. Edwin, Chinese and Indo-Europeans. Journal of the Royal Asiatic Society 1-2. 1966, 9-39. Rybatzki 1997, Rybatzki, Wolker, Die Toñuquq-Inschrift. Studia uralo-altaica 40. Szeged. 1997. Sabit/Nasir 1994 ﯓﺎﺠﻨﯩﺷ ﺭﻪﻳ ﻯﺮﯩﻠﻣﺎﻧ ﻰﺘﯩﻏﯘﻟ ,Nasir, Turdi ﻯﺩﺭﯘﺗ ﺮﯩﺳﺎﻧ/Sabit, Abdurišit ﺖﯩﺸﯦﺭﯗﺪﺑﺎﺋ ﺖﯩﺑﺎﺳ ﻖﻟﻪﺧ ﻰﺗﺎﻴﯨﺮﺷﻪﻧ .Henzuče-Uygurče Šinjiang Yer Namliri Lugiti ﻪﭼﯗﺰﻧﻪﺧ-ﻪﭼﺭﯘﻐﻳﯘﺋ .Šinjiang Helk Nešriyati (2nd edition). 1994 ﯓﺎﺠﻨﯩﺷ

90 Tocharian Ethnotoponyms and Ethnohydronyms in Xinjiang

Henning 1938 Sims-Williams 1989 Henning, Walter B., Argi and the ‘Tokharians’. Bulletin of the School of Oriental Sims-Williams, Nicholas, Sogdian. In: Compendium Linguarum Iranicum. Ed. R. and African Studies, 9 (1938), 545-571. Schmitt. Wiesbaden. 1989. Taishō ! ! ! ! ! ! ! !!!!!!!!

Jarring 1997 ㄏ䩳 Hui Li – ⼍じ Yan Cong, ⣏Ⓒ⣏ヰ】⮢ᶱ啷㱽ⷓ⁛ Datang daciensi Jarring, Gunnar, Central Asian Turkic place-names. Lop Nor and Tarim Area. An sanzang fashi zhuan. In: Taishō shinshu daizōkyō. Vol. 50, Nr. 2053. Tokyo. 1924- Attempt at Classification and Explanation Based on Sven Hedin’s Diaries and 1932. Published Works. Stockholm. 1997. Tarn 1951 Kara 1998 Tarn, William W., The Greeks in Bactria & India. Cambridge. 1951. Kara, György, Mongol-Magyar kéziszótár. Budapest. 1998. Wang 1987 (see in Abdurashid 2006) Lattimore 1995 䌳交亜 Wang Zongwei. ‘㔎䃴! 慲⎵! .! ℤ孢ᷕ⚥⎸䀓仿Ṣ ‘Dunhuang’ shiming Lattimore, Owen, The Desert Road to Turkestan. New York-Tokyo-London. 1995. jianlun Zhongguo Tuhuoluo ren. In: 㕘䔮䣦Ể䥹⬎ Xinjiang shehui kexue 1 (1987), 61-70. Le Coq, 1922 XHT 1966 Le Coq, Albert von, Osttürkische Namenliste mit Erklärungsversuch. In: Southern Tibet: discoveries in former times compared with my own researches in 1906-1908. Zhongua Helk Jumhuriyiti Xinjiang Uygur Aptonom Rayoni Heritiliri Toplimi. 1966. Ed. Sven Hedin. Vol. 9, Part II. Stockholm. 1922, 87-123. Xiyu tong wenzhi Lessing 1960 㫥⭂大➇⎴㔯⽿ Qingding xiyu tong wenzhi. ℙ⌟ gong juan. ⼙⌘㛔 yingyinben Lessing, Ferdinand D., Mongolian-English Dictionary. Berkeley. 1960. (facsimile). ‭⿺ (Ed.) Fu Heng et al. (1763). 冢䀋⓮⊁⌘㚠棐 Taiwan shangwu yin shuguan. 冢⊿ Taibei (Taipei). 1986. Menges 1995 Zhong 2008 Menges, Karl H., The Turkic Languages and Peoples. An Introduction to Turkic Studies. 2nd revised edition. Wiesbaden 1995. 摇ℜ渺 Zhong Xingqi. 大➇⛘⎵侫⻽ Xiyu diming kaolu. ⚥⭞⚦Ḏ椮↢䇰䣦 Guojia tushuguan chuban she. Beijing. 2008. Pelliot 1936 Zhong/Wang/Han 2002 Pelliot, Paul, A Propos Du „Tokharien“. T’oung Pao 32. 1936, 259-284. 摇ℜ渺 Zhong Xingqi/䌳尒 Wang Hao/枑ㄏ Han Hui, 大➇⚦⽿ Xiyu tuzhi. 㕘䔮Ṣ Pulleyblank 1966 㮹↢䇰䣦 Xinjiang renmin chuban she. 2002. Pulleyblank, G. Edwin, Chinese and Indo-Europeans. Journal of the Royal Asiatic Society 1-2. 1966, 9-39. Rybatzki 1997, Rybatzki, Wolker, Die Toñuquq-Inschrift. Studia uralo-altaica 40. Szeged. 1997. Sabit/Nasir 1994 ﯓﺎﺠﻨﯩﺷ ﺭﻪﻳ ﻯﺮﯩﻠﻣﺎﻧ ﻰﺘﯩﻏﯘﻟ ,Nasir, Turdi ﻯﺩﺭﯘﺗ ﺮﯩﺳﺎﻧ/Sabit, Abdurišit ﺖﯩﺸﯦﺭﯗﺪﺑﺎﺋ ﺖﯩﺑﺎﺳ ﻖﻟﻪﺧ ﻰﺗﺎﻴﯨﺮﺷﻪﻧ .Henzuče-Uygurče Šinjiang Yer Namliri Lugiti ﻪﭼﯗﺰﻧﻪﺧ-ﻪﭼﺭﯘﻐﻳﯘﺋ .Šinjiang Helk Nešriyati (2nd edition). 1994 ﯓﺎﺠﻨﯩﺷ

91 Hakan Aydemir

92 2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi Dil Araştırmaları Sayı: 13 Güz 2013, 93-108Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir?

Arapçadan Alıntı Müennes Kelimelerin Türkiye Türkçesindeki Tutunamamışlığı*1

Gülcan Çolak-Bostancı**2 Neslihan Koç-Keskin***3 Özet: Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han’ın 10. yüzyılda İslamiyet’i devletin resmî dini olarak kabul etmesiyle Arapçanın Türkçe üzerindeki tesiri başlamıştır. Uygur harflerinin yanı sıra Arap harflerinin de kullanımı yaygınlaşmış, önce dinî içerikli daha sonra ise kültürel, toplumsal ve gündelik hayatla ilgili çok sayıda Arapça kelime Türkçeye yerleşmiştir. Bu çalışmada Arapçadan alıntı müennes kelimelerin, Osmanlı ve Türkiye Türkçesinde yer almakla birlikte bir kalıcılık gösteremedikleri vurgulanacak ve bu durumun sebepleri açıklanmaya çalışılacaktır. Bu amaçla müzekker ve müennes biçimleri Osmanlı ve Türkiye Türkçesinde kullanılan bir kelime listesi oluşturulmuş, bu kelimeler Osmanlı dönemi ve günümüz Türkçesi sözlüklerinde, çeşitli eserlerde taranmış, kelimelerin tutunma seyri takip edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Arapçadan Alıntı Kelimeler, Gramatik Cinsiyet, Müennes Kelimeler, Söz Varlığı

Loss of Feminine-Gender Words Derived From Arabic in Contemporary Turkish Abstract: With the adoption of Islam as the official religion of the Karahan state by Satuk Buğra Han, the influence of Arabic on Turkish increased. Arabic Alphabet was started to be used in addition to the Uighur Alphabet and many Arabic words firstly related to religious life and then to cultural, social and daily lives were adopted into Turkish.

* Bu makale, 12-15 Mayıs 2013 tarihleri arasında Amman/Ürdün’de düzenlenen Uluslararası Türk-Arap Müşterek Değerler ve Kültürel Etkileşim Sempozyumu’nda sunulan bildiri metnine dayanmaktadır. ** Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Yeni Türk Dili ABD, gulcanbs@ gazi.edu.tr *** Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Eski Türk Edebiyatı ABD, neslihank@ gazi.edu.tr

93 Gülcan Çolak-Bostancı - Neslihan Koç-Keskin

In this study, it would be emphasized that feminine-gender words borrowed from Arabic were occasionally used in Ottoman Turkish and Turkey Turkish but they could not be permanent. Besides, an attempt would be made to explain the reasons of this situation. To this end, a list of words whose feminine and masculine forms were used for women and men in Ottoman and Turkey Turkish was created and these words were reviewed in the Ottoman Turkish and contemporary Turkish dictionaries as well as various works. Usage levels of these words were monitored. Key words: Borrowed Words from Arabic, Grammatical Gender, Feminine Gender Words, Vocabulary

1. Giriş Farklı milletlerin birlikte yaşaması ya da aralarında kurulan ticari, siyasi, kültürel, dinî ilişkiler, diller arasında leksik ve gramatik etkilenmelere sebep olmaktadır (Aksan 2004: 125). Türkçenin tarihî süreçlerini, yabancı dillerle etkileşim yönünden değerlendirdiğimizde, Göktürk Türkçesinden günümüz Türkiye Türkçesine kadar uzanan süreçte farklı dillerle kurulan ilişkilerin yansımalarını bulabilmekteyiz. Göktürk Türkçesinde (6–8. yy) alıntı kelimelerin oranı %1’in altındadır. Eski Uygur Türkçesi döneminde (8–15.yy) Türklerin Budist ve Maniheist kültür çevresine girişleriyle din, astroloji, falcılıkla ilgili metinlerde Sanskritçe, Çince, Soğdakça ve nadir de olsa Toharcadan alıntı kelimeler kullanılmıştır, fakat bunların oranı %2 ile %5 arasında değişmektedir (Ercilasun 2004: 285; Aksan 2004: 126). 940’ta Karahanlı Hükümdarı Satuk Buğra Han’ın İslamiyet’i devlet dini olarak kabul etmesi Türkçeyi de etkilemiş, Uygur harflerinin yanı sıra Arap harfleri de kullanılmaya başlanmış (Özkan 1999: 31–32), Karahanlı Türkçesi döneminde (11–13.yy) Arapça ve Farsçadan özellikle dinle ilgili kavramlar Türkçeye girmiştir. 11. yüzyılda yazılan Kutadgu Bilig’de yabancı ögelerin oranı %1,9 iken 12. yüzyılda yazılan Atebetü’l Hakayık’ta %20’dir (Aksan 2004: 127). 11-13.yüzyıllar arasında Anadolu’ya yerleşen Türk boylarının, farklı halklarla kurdukları kültürel ilişkiler neticesinde, Yunanca, Ermenice, İtalyanca, Macarca, Rumence, Sırpça gibi dillerden, tarım aletleri, sebze, meyve ve çiçek adları, ticaret, denizcilik, balıkçılıkla ilgili kelimeler Türkçeye geçmiştir (Korkmaz 1995: 844-845). Eski Anadolu Türkçesi dönemi (13–15.yy), Batı Türkçesinin yabancı unsurlar yönünden en temiz devri olsa da Türkçeye, Arapça ve Farsça unsurlar girmeye devam etmiş, dönemin sonlarına doğru Arapça ve Farsça terkipler artmıştır. 15. yüzyılın sonundan 20. yüzyılın başına kadar süren

94 Arapçadan Alıntı Müennes Kelimelerin Türkiye Türkçesindeki Tutunamamışlığı

Osmanlı Türkçesi döneminde, Arapça ve Farsça kelime ve terkiplerin sayısı ve yoğunluğu oldukça fazlalaşmıştır (Ergin 2008: 19), fakat bu dönemdeki alıntı kelimeler, sadece Arapça ve Farsça ile sınırlı değildir. 15. ve 16. yüzyıllarda Venediklilerle ve Cenevizlilerle artan ilişkiler sonucunda İtalyancadan denizcilik ve ticaretle ilgili kelimeler, Türkçeye yerleşmiştir (Aksan 1995: 370). Yeni Lisan Hareketi (1911) ve Dil Devrimi (1932) ile Türkçe, halk diline yerleşmemiş Arapça ve Farsça kelimelerden, terkiplerden arınsa da (Ergin 2008: 25) Avrupa’yla kurulan ilişkiler, 1839 Tanzimat Fermanı’ndan sonra özellikle Fransa ile yaşanan kültürel yakınlaşma, bilim terimlerinden gündelik hayat kavramlarına dek birçok Fransızca kelimenin Türkçeye girmesine sebep olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise Amerika ile kurulan ilişkiler, popüler kültürün İngilizce üzerinden hâkimiyet kurması, Türkiye’de İngilizce eğitiminin önem kazanması gibi etkenler, Türkçede İngilizce kelimelerin artışını körüklemiştir (Aksan 1994: 132–133). Çinceden İngilizceye kadar değişik dillerle ilişkiye girmiş ve bu dillerden kelime almış, farklı dillere kelime vermiş günümüz Türkiye Türkçesindeki alıntı kelimelerin sayısı 1. Tablo’da gösterilmektedir.

1. Tablo: Türkçedeki Alıntı Kelimeler1 Diller Kelime Sayısı Arapça 6463 Fransızca 4974 Farsça 1374 İtalyanca 632 İngilizce 538 Yunanca 399 Latince 147 Almanca 85 Rusça 40 İspanyolca 36 Kaynak: (Ermiş 2008: 9)

2. Türkçedeki Arapçadan Alıntı Kelimeler Türklerin İslamiyet’e geçişiyle birlikte Kur’an’ı okumak ve anlamak için Arapçayı, dolayısıyla Arap harflerini öğrenmek önem kazanmış ve bu önem, sadece dinî boyutta kalmamış, Selçuklular döneminde Arapçanın değişik bilim dallarındaki güç ve etkisi artmıştır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Fatih

1 Türkçeye 30’un üzerinde kelime vermiş diller, tabloda yer almaktadır.

95 Gülcan Çolak-Bostancı - Neslihan Koç-Keskin medreselerinin kurulmasıyla Arapça, din ve bilim dili olarak kullanılmakla birlikte birçok Arapça eser yazılmış ve bu etki nedeniyledir ki Arapça kelimeler, Türkçe yazılmış eserlerden gündelik konuşmalara dek bir yayılma ve yerleşme alanı bulmuştur (Akar 2010: 10–12). Gerek yönetimde gerek eğitimde Arapçanın sahip olduğu bu önem; din, siyaset, edebiyat, tarih ve hukukla ilgili kelimelerin Türkçeye yerleşmesini sağlamıştır. Sadeleşme hareketleriyle birçok Arapça unsur kullanımdan kalktıysa da bugün Türkçede 6463 Arapça kelime vardır2. Dillerin genel eğilimi, alıntı kelimeleri kendi dillerinin kurallarına uygun biçimde değiştirme yönündedir. Bu yüzden Arapçadan alıntı bazı kelimeler de Türkçenin ses kurallarına göre Türkçeye yerleşmiştir. Türkçe kökenli kelimelerin sonunda b, c, d, g ünsüzlerinin bulunmaması kuralına uygun olarak ilac>ilaç, kitab>kitap; kelime sonunda sadece belirli ünsüz çiftlerinin bulunmasına uygun biçimde fikr>fikir, ilm>ilim; ünlü uyumlarından dolayı zeytun>zeytin, fursat>fırsat gibi ses değişimleri olmuştur, fakat şems, tarz, tarih gibi Türkçenin ses kurallarına uymamış ya da Arapça söz dizimi kurallarına göre ilelebet (ile’l-ebed), harikulâde (hâriku’l-‘âde) gibi Türkçeye yerleşmiş kelimeler de mevcuttur3.

2.1. Arapçadan Alıntı Kelimelerde Cinsiyet Türkçede dil bilgisel cinsiyet bulunmazken (Korkmaz 2003: LXXI; Ercilasun 2004: 18), memur-memure, Zarif-Zarife örneklerinde olduğu üzere Arapçadan alıntı kelimelerde (İmer, Kocaman, Özsoy ve Sumru 2011: 70; Göksel & Kerslake 2005: 63); baba-anne, hala-amca gibi akrabalık adlarında, öküz-inek, horoz-tavuk gibi bazı hayvan adlarında; aktör-aktris, imparator, imparatoriçe gibi yapısında erillik-dişillik ekleri bulunan Batı dillerinden alıntı kelimelerde bu cinsiyet ayrımını, söz varlığı düzeyinde görmek mümkündür. Arapçada ise kelimeler dişil/müennes ve eril/müzekker olmak üzere ikiye ayrılır. Arapçada kelimelerin mevcut vezinleri genellikle müzekkerdir ve bunlara ,getirilerek müennes yapılır: kâtib-kâtibe (”ه“ Türkçede e, a) ”ة“ yuvarlak t mecrûh-mecrûha, melîh-melîha gibi (Ergin 2010: 58). Ayrıca Arapça kelimenin müennes olduğu sonundaki harflere bakılarak anlaşılır. Kelimenin sonunda kök “ة “ ve -e/-a olarak okunan “ ات/ ت “ harf olmayan, -et/-ât şeklinde okunan ;(varsa (takvâ, davâ, Selmâ “ ﻯ“ varsa ( harekât, emânet, irâde); elif-i maksûre varsa (sevdâ, sahrâ, Semrâ) bu kelimeler “اء“ kelimenin sonunda â olarak okunan müennestir. Zekeriyâ ve Muâviye örneklerinde olduğu gibi anlamca müzekker olup, şeklen müennes olanlar veya tam tersi şems, Meryem örneklerinde olduğu

2 Bedrettin Aytaç’ın “Arap Lehçelerindeki Türkçe Kelimeler” adlı çalışmasında belirtildiği üzere Arapçada da 941 Türkçe söz bulunmaktadır (Karaağaç 2008: XXI). 3 Ses değişmelerinin yanı sıra alıntı kelimelerde semantik farklılaşmalar da olabilmektedir. Şafak kelimesi Arapçada” güneşin batışı” anlamına gelirken Türkçede “güneşin doğuşunu” ifade etmektedir (Ergin 2007: 151).

96 Arapçadan Alıntı Müennes Kelimelerin Türkiye Türkçesindeki Tutunamamışlığı gibi müenneslik belirten harfleri bulundurmayan ama müennes olan kelimeler de vardır. Bununla birlikte Arapçada kadın adları (Zeyneb, Meryem), kadınları işaret eden kelimeler (bint, ümm), ülke, şehir, kabile adları (Mısır, Şam), çift organ adları (ayn, yed), yön adları (şimâl, cenûb), insan dışındaki varlıkların topluluk adları (ganem, ibl), harf adları, ay adları (Muharrem, Ramazan), dört ve daha fazla harfi olan mastarlar (inkılâb, tezâhür), belli kalıplarda yapılan çokluklar (kütüb, umûr) müennes kabul edilir4 (Tulum 2009: 230-232). Arapçadaki gramatik cinsiyet ayrımına yönelik sınıflandırma, örneklerde görüldüğü gibi insanın biyolojik cinsiyetiyle ilgili değildir. Dil bilgisel cinsiyet, sadece bir dil bilgisi kategorisidir, her durumda mutlaka biyolojik cinsiyetle bağlantısı bulunmaz ve biçim, doku, renk, yenilebilirlik gibi herhangi bir doğal özellik mantığına da dayanabilmektedir (Lyons 1983: 256). Bu çalışmada Arapçadan alıntı tüm müennes kelimeler değil, sadece bazı müzekker isimlere ekinin gelmesiyle müennesleşen ve kadın cinsiyetine yönelik kullanılan “ﻩ“ A+ isimler değerlendirilmiştir.

3. Kadına Yönelik İfadelerde Kullanılan Müennes İsimlerin Türkçedeki Seyri 3.1. Çalışmanın Yöntemi Kadına yönelik ifadelerde kullanılan müennes isimlerin Osmanlı ve Türkiye Türkçesindeki durumunu takip edebilmek için Arapçadan alıntı kelimeleri içeren bir hedef kelime listesi oluşturulmuş, bu kelimeler farklı dönemlerde yazılmış sözlük ve eserlerde taranmış, hedef kelimelerin günümüzdeki kullanım durumlarını görebilmek için de sıklık sözlükleri incelenmiştir.

3.2. Taranan Kelimeler Bu çalışmada 27 kelime çifti seçilmiştir, fakat Arapçadan alıntı olup da özellikle Osmanlı Türkçesinde kullanılan müennes kelimelerin sayısı, örnek listedeki kelimelerden oldukça fazladır. Dellâl-dellâle, hâdim-hâdime, mahbûb-mahbûbe, musâhib-musâhibe, mutrib-mutribe, mürebbi-mürebbiye, rakkâs-rakkâse, sehhâr-sehhâre, vasî-vasiye, zânî-zâniyye örneklerinde olduğu gibi birçok Arapça isim, müennes biçimleriyle Türkçede yer almıştır. Kelime seçiminde, söz konusu kelimelerin bugünkü Türkiye Türkçesinde, müzekker biçimlerinin hâlâ kullanılıyor olmasına da ayrıca dikkat edilmiştir.

4 Osmanlı Türkçesinde Arapça isim ve sıfat tamlamaları kullanılacaksa müenneslik uyumuna mutlaka dikkat edilmiştir: Devlet-i Osman değil, Devlet-i Osmaniyye; Medîne-i münevver değil Medîne-i münevvere (Tulum 2009: 232).

97 Gülcan Çolak-Bostancı - Neslihan Koç-Keskin

3.3. Taranan Metinler Osmanlı Türkçesi döneminde çok sayıda sözlük yazılmasına rağmen bunların sadece bir kısmı değerlendirmeye alınmıştır, çünkü bilindiği üzere Kâşgarlı Mahmud’un 1072-1077 yılları arasında yazdığı Divânü Lügati’t-Türk ile başlayan Türk sözlükçülüğünün önemli bir özelliği, sözlüklerin iki dilli ya da çeviri olmasıdır. 19. yüzyıla kadar Farsça-Türkçe/Türkçe-Farsça; Arapça-Türkçe/ Türkçe-Arapça ya da bu üç dilin birlikte alındığı çok dilli sözlükler yazılmıştır. Bu iki dilli sözlük yazma geleneğinin yanı sıra Sünbülzade Vehbî’nin Farsçadan çevirdiği Tuhfe-i Vehbî, Mütercim Ahmed Asım’ın Farsça’dan çevirdiği Burhan-ı Katı, Vankulu Mehmed Efendi’nin Arapçadan çevirdiği Kitâb-ı Lûgat-ı Vankulu gibi tercüme sözlükler de bulunmaktadır (Eminoğlu 2010: 12). Ayrıca Batı ülkelerinden gelip Türkçeyi çok iyi öğrenen yabancıların yazdığı sözlükler de mevcuttur. Bernardo Parigi tarafından 1661’de yazılan Vocabolario Italiana- Tvrchesco (İtalyanca-Türkçe Söz Kitabı); Meninski’nin Viyana’da 1680’de yazdığı Thesaurus Linguarum Orientalium, Turciace, Arabiace, Persiace Lexicon (Doğu Dilleri Türkçe-Arapça- Farsçanın Hazinesi); J. Zenker’in 1866’da Leipzig’de yazdığı Türkish-arabish-persisches Handwörterbuch (Türkçe- Arapça-Farsça Sözlük), bu sözlüklerdendir (Kartallıoğlu 2010: 11; Eminoğlu 2010: 12). 19. yüzyılın sonlarına doğru Türkçenin tek dilli sözlükleri yazılmaya başlanmıştır. Şeyhülislam Mehmed Efendi’nin Lehcetü’l-Lügat’i, Ahmed Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmanî’si, Şemseddin Sami’nin Kâmûs-ı Türkî’siyle madde başlarında ve açıklamalarda Türkçe kelimeler kullanılmaya başlanmıştır (Yavuzarslan 2004: 190; Eminoğlu 2010: 12). İki dilli ve tercüme sözlüklerde Arapça söz varlığının ve Arap sözlükçülüğünün etkisi olacağı göz önünde bulundurularak bu çalışmada, Türkçe kelimelerin madde başı yapıldığı tek dilli sözlükler ve Batılıların yazdığı sözlüklerin değerlendirilmesine öncelik verilmiştir. Bu amaçla Mertol Tulum’un, Meninski’nin Thesaurus sözlüğündeki söz varlığını derlemesiyle oluşturduğu 17. Yüzyıl Türkçesi ve Söz Varlığı adlı kitabının sözlük kısmı; Parigi’nin İtalyanca-Türkçe Söz Kitabı; Sir James Redhouse’un 1890’da yazdığı Redhouse Türkçe/Osmanlıca-İngilizce Sözlük; ilk tek dilli sözlüklerden olan Lehcetü’l-Lügat, Lehçe-i Osmanî, Kâmûs-ı Türkî, Resimli Türkçe Kamus; Ferit Devellioğlu’nun Osmanlı Türkçesi dönemine ait çok sayıda sözlük, edebî eser ve ansiklopedilerden faydalanarak hazırladığı Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat; İsmail Parlatır’ın Osmanlı Türkçesi Sözlüğü; Çağbayır’ın yüzlerce sözlük, edebî eser ve makaleyi değerlendirerek oluşturduğu Ötüken Türkçe Sözlük; Hamza Ermiş’in Arapça’dan Türkçeleşmiş Kelimeler Sözlüğü; İlyas Göz’ün 1995 sonrasında yayımlanmış kitap, dergi ve gazetelerden derlediği yaklaşık bir milyon kelimelik söz havuzundan oluşturduğu Yazılı Türkçenin Kelime Sıklığı Sözlüğü; Gökhan Ölker’in 1945-1950 arasında yayımlanmış kitap, gazete

98 Arapçadan Alıntı Müennes Kelimelerin Türkiye Türkçesindeki Tutunamamışlığı ve dergileri tarayarak 929.015 kelimelik söz havuzundan oluşturduğu Yazılı Türkçenin Kelime Sıklığı Sözlüğü (1945-1950 Arası); 13. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar yüzlerce eserin taranmasıyla oluşturulan Misalli Büyük Türkçe Sözlük; Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan Türkçe Sözlük incelenmiştir. Hedef kelimelerin çeşitli eserlerdeki kullanımlarını görebilmek amacıyla da Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’si, Konya Şer’iye Sicili (1691–1692), Târih-i Na’îmâ, Netâyicü’l-Ezhâr, Kâfile-i Şuarâ, Hâtimetü’l-eş’âr, Beyânî’nin Tezkiretü’ş-Şuarâ’sı, Sâlim’in Tezkiretü’ş-Şuarâ’sı taranmıştır.

3.4. İşlem 2. Tablo: Eserlerde Müennes Kelimelerin Varlığı Eserin adı Listedeki müennes kelimelerin kadınlar için kullanımı “…Eymîr Mahallesi sâkinelerinden iken bundan akdem fevt olan ‘Ālime’nin verâseti….” (s. 178) Konya Şer’iye “… kırk dört sehmi merkûme İsmihan’a ve elli beş sehmi mezkûr Sicili (1691-1692) Mahmud’a isabet eylediği…” (s. 178) “… mezkûre Marzıye tarafından vech-i âtî üzere… “(s. 178) “… ve mahbûbe-i zenâneleri dahi meşhûrelerdir” (C.2, s.141) “Ammâ zenâneleri fasîhu’l-lisân ve bedî‘u’l-beyân gâyet afîfe … Seyahatnâme nisvânları vardır.” (C.2, s.172) Bu şehirde merd [u] zenândan ferdi âferîde merhûm ve merhûme olsa… (C.3, s.221) “Âb [u] havâsı letâfetinden mahbûbe zenâneleri var.” (C. 5, s.295) “Bâkire iken fir‘avn şehîde etdi.”(C.10, s.21) “… Ebâ Eyyûbı Ensârî yalısında ciğeri pâre pâre olup merhûme oldu. Ciğer-kûşesi hayâtda olup yetîme kaldı.” (C.1, s.170) “Hemân koyunlarından bir semiz koy basup boğazlayup mahbûbesinin arabası tekerleğinin birini kırup kebâb pişirir. Ne çâre deşti Kıpçak’da odun yok. Ma‘şûkasını Heyhât’da bırakmağı irtikâb edüp koyun kebâbın pişirüp müsâfir Noğay’ı sıylar.” (C.7, s.230) Netâyicü’l-Ezhâr “Müdebbire-i zenân mümeyyize-i nisvân ârife-i cihân ‘akıle-i zamân kâbile-i güft u şinid sâhibe-i lâle-i Girid a’ni Fatıma Hatun…” (vr. 43b) Kâfile-i Şuarâ ….vâlidesi şâ’ire-i müşârün ileyhâ Fâtımâ Hânım’ı… (s.69) Hâtimetü’l-eş’âr “Şâire-i mûmâ-ileyha Leylâ Hânım sudûr-ı izâmdan Moralızâde Hâmid Efendi merhûmun duhter-i pâkîzesi olup…” (s.366) Tezkiretü’ş-Şuarâ “Amasiyyadan bir kâdî kızıdur. Reşk-i kümelîn-i ricâl bir (Beyânî) sâhibetü’l-kemâldür.” (s.79) Tezkiretü’ş-Şuarâ “… şâ‘ire Ânî Kadın merhûmenin dîvânına eyledigi kâr-ı bedî’ü’l- (Sâlim) etvâr gibi nice merdâne latîfeleri…” (Sırrî maddesi)

99 Gülcan Çolak-Bostancı - Neslihan Koç-Keskin

2. Tablo’da Osmanlı Türkçesine ait eserlerden seçilen örnek ifadelere bakıldığında, kadınlardan söz edilirken Arapçadan alıntı kelimelerin müennes biçimlerini kullanmaya dikkat edildiği görülmektedir.

3. Tablo: Türkçenin Tarihî Dönemlerinde Müennes Kelimelerin Varlığı5 6 7 8 9 10 11 12 131415161718

Kelimeler6 MS7 PS8 LL9 RS10 LO11 KT12 RTK13 ÖTS14 OTAL15 OTS16 ATKS17 (1680) (1661) (1725- (1890) (1876) (1900) (1927) (2007) 1732) afif + + - + + + + + + + + afife + + - - - + - + + + + âşık + + - + + + + + + + + âşıka18 + + - + - + - + + + - aziz + + - + + + + + + + + azize + + - + - + - + + + - kâhin + + - + + + + + + + + kâhine - - - + - + - + + + - kâtip + + - + + + + + + + + kâtibe - - - + - - - + + + + mağdur - - - + - + + + + + + mağdure - - - - - + + - + + - mağrur + + - + + + + + + + + mağrure - - - - - + - - + + - mahbup + + - + + + + + + + + mahbube + - - + - + - + + + + mahcup + + - + + + + + + + +

5 Listedeki kelimenin, söz konusu sözlükte madde başı olarak bulunması durumu +; bulunmaması – ile gösterilmiştir. 6 Hedef listedeki kelimelerin yazımında, TDK imlası esas alınmıştır. 7 Meninski Sözlüğü 8 Parigi Sözlüğü 9 Lehcetü‟l-Lügat 10 Redhouse Sözlüğü 11 Lehçe-i Osmanî 12 Kâmûs-ı Türkî 13 Resimli Türkçe Kamus 14 Ötüken Türkçe Sözlük. ÖTS‟de “mağdure, melune, merkume, meşhure, mezkure, mürşide, sakine, şehide” kelimeleri ayrı madde başı olarak verilmeyip, müzekker madde başlarının içinde belirtilmiş; “mağrure, memnune, sultane kelimelerine ise hiç yer verilmemiştir. 15 Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat. OTAL‟de bazı kelimelerin müennes biçimleri ayrı madde başı olarak verilmişken bazıları ise aziz, azize örneğinde olduğu gibi aynı madde başında yer almıştır. Afife ise afif maddesi içinde açıklanmıştır. 16 Osmanlı Türkçesi Sözlüğü 17 Arapça‟dan Türkçeleşmiş Kelimeler Sözlüğü 18 Şemseddin Sami, Arapçadan alıntı kelimelerin müzekker biçimini madde başı olarak vermiş, kelimenin açıklamasından önce de müennes biçimini belirtmiştir. Kâtip, mürşit, sahip, sultan, şehit kelimelerinin müennesi belirtilmemiş, kâhine, muallime, şaire de ayrı madde başı kelime olarak yer almıştır.

100 Arapçadan Alıntı Müennes Kelimelerin Türkiye Türkçesindeki Tutunamamışlığı

Kelimeler MS PS LL RS LO KT RTK ÖTS OTAL OTS ATKS (1680) (1661) (1725- (1890) (1876) (1900) (1927) (2007) 1732) mahcube - - - - - + - + + + - masum + + - + + + + + + + + masume - - - - - + - + + + + maşuk + + - + + + + + + + + maşuka - - - + + + - + + + + melun + - - + + + + + + + + melune - - - - - + - + + + - memnun + + - + + + + + + + + memnune - - - - - + - - + + - merhum + + - + + + + + + + + merhume - - - + - + - + + + + merkum + + - + + + + + + + + merkume - - - - - + - + + + - meşhur + + - + + + + + + + + meşhure - - - - - + - + + + - mezkûr + + - + + + + + + + + mezkûre - - - - - + - + + + - muallim + + - + + + + + + + + muallime - - - + - + - + + + + mürşit + + - + + + + + + + + mürşide ------+ + + - sadık + + - + + + + + + + + sadıka - - - - - + - - + + - sahip + + - + + + + + + + + sahibe + + - + - - - + + + - sakin - + - + + + + + + + + sakine - + - - - + - - + + - sultan + + - + - + + + + + + sultane - + ------+ - şair + + - + + + + + + + + şaire - - - + - + - + + + + şehit - + - + + + + + + + + şehide ------+ + + - yetim + + - + + + + + + + + yetime + - - + - + - + + + - zarif + + - + + + + + + + + zarife - - - + - - - + + + -

101 Gülcan Çolak-Bostancı - Neslihan Koç-Keskin

Lehcetü’l-Lügat’te hedef kelimelerin ne müzekker ne de müennes biçimlerinin yer almayış nedeni, söz konusu sözlüğün Türkçeden Arapça ve Farsçaya bir sözlük olması ve halk arasında yaygınlaşmış olanlar dışında madde başı Arapça ve Farsça kelimenin az bulunmasıdır. Türkçe kelimeler madde başıdır ve bunların Arapça ve Farsça karşılıkları verilmiştir (Lehcetü’l-Lügat Önsözü, Kırkkılıç, s.XV).

4. Tablo: Günümüz Türkiye Türkçesi ve Sıklık Sözlüklerinde19 Müennes Kelimelerin Varlığı 20212223 Kelimeler TS20 MBTS21 YTKSS22 YTKSS-223 afif + + 2 0 afife + + 0 0 âşık + + 65 53 âşıka - + 0 0 aziz + + 104 23 azize + + 2 2 kâhin + + 1 4 kâhine - + 0 0 kâtip + + 59 13 kâtibe + + 1 0 mağdur + + 10 33 mağdure - + 0 0 mağrur + + 22 10 mağrure - - 0 0 mahbup + + 0 0 mahbube + + 0 0 mahcup + + 14 4 mahcube - - 0 0 masum + + 39 23 masume + + 0 0 maşuk + + 2 0 maşuka + + 2 0 melun + + 11 3 melune - + 0 0

19 Sıklık sözlükleri sütunundaki rakamlar, hedef kelimelerin sözlüklerde belirtilen sıklıklarını göstermektedir. 20 Türkçe Sözlük 21 Misalli Büyük Türkçe Sözlük. MBS’de âşık, aziz, mağdur, merkum, meşhur, mezkûr, sakin, sadık, zarif kelimeleri madde başı olarak verilmiş, kelimelerin açıklamalarında bir alt madde başı olarak müennes biçimleri belirtilmiştir. Listedeki diğer müennes biçimler ayrı madde başı kelime olarak sözlükte yer almıştır. 22 Yazılı Türkçenin Kelime Sıklığı Sözlüğü (1945-1950 Arası) 23 Ölker “bir yerde oturan” anlamında olup olmadığını belirtmemiştir.

102 Arapçadan Alıntı Müennes Kelimelerin Türkiye Türkçesindeki Tutunamamışlığı

Kelimeler TS MBTS YTKSS YTKSS-2 memnun + + 93 0 memnune - - 0 0 merhum + + 97 27 merhume + + 15 4 merkum + + 0 0 merkume - + 0 0 meşhur + + 221 33 meşhure - + 1 0 mezkûr + + 54 1 mezkûre - + 0 0 muallim + + 32 7 muallime + + 0 0 mürşit + + 10 5 mürşide - - 0 0 sadık + + 59 32 sadıka - + 0 0 sahip + + 595 892 sahibe + + 0 4 sakin + + 7418 66 sakine - + 0 0 sultan + + 219 106 sultane - - 0 0 şair + + 201 125 şaire + + 0 0 şehit + + 31 20 şehide - - 0 0 yetim + + 17 16 yetime - + 0 0 zarif + + 64 36 zarife - + 0 0 Sonuç Hedef kelimelerin seçilen eserler ve sözlüklerdeki durumuna bakıldığında kadın cinsiyeti için kullanılan müennes kelimeler, 2. Tablo ve 3. Tablo’da görüldüğü üzere Osmanlı ve Türkiye Türkçesi dönemlerinde zaman zaman yer almakla birlikte bugün kullanılmaz duruma gelmiştir. Söz konusu kelimelerin müzekker biçimleri, bugünkü Türkçede hem kadın hem erkek cinsiyetini kapsayan bir anlama sahiptir. Bu durumun nedenleri şöyle izah edilebilir: 1. Türkçede gramatik cinsiyet yoktur, bu yüzden varlıkları ve kavramları çeşitlerine göre tasnif etme ve buna bağlı olarak gramer biçimleri kullanma

103 Gülcan Çolak-Bostancı - Neslihan Koç-Keskin alışkanlığı olmayan Türk dili, kadını ve erkeği özellikle belirtmek için tutarlı ve kurallı bir duyarlılık göstermemiştir. Bu kuralın hiçbir zaman tutarlı bir biçimde işlemediğini, kadın için müzekker biçimlerin de kullanıldığı durumlardan anlamak mümkündür: Kâfile-i Şuarâ’daki “Âl-i Hasan-cân’dan Fâtıma Hânım dimekle meşhûrdur.” (s.69); Tezkiretü’ş-Şuarâ’daki “Emetu’llâh Kadın demekle meşhûr-ı cihân olan zen-i merdâne-revişdir.” (Sıdkî Kadın maddesi); Târih-i Na’îmâ’daki “…yetîm kalmış bî-kes kızları arayıp, tezvîce kudreti olmayanların cihâzın görüp….” (C.III, s.1330) cümlelerinde görüldüğü gibi kadın için kullanılmasına rağmen meşhûr, yetim gibi kelimelerin müzekker biçimleri kullanılmıştır. 2. Kelimelerin müzekker biçimleri, sadece erkeği ifade eder bir rol üstlenmemiştir. Kadın ve erkek, her ikisi de söz konusu olduğunda müzekker kullanılması, bu biçimin her iki cinsiyeti de anlatabildiğini gösterir. Seyahatnâme’den seçilen aşağıdaki cümlelerde görüldüğü üzere latif, meşhur gibi kelimeler, her iki cinsiyet için de kullanılmıştır. “…Ve bu şehrin âb [u] hevâsı letâfetinden mahbûb u mahbûbesi gâyet latîfdir.” (C.8, s.81) “Ammâ Sakız cezîresinin cüvânı, bunun zenânesi meşhûrdur. “ (C.9, s.112). Ayrıca sözlüklere bakıldığında müennes kelimelerin açıklamalarında kadın cinsiyetinin vurgulandığı, fakat müzekkerlerde erkek cinsiyetinin belirtilmediği görülmektedir. Redhouse Sözlüğü’nde âşık “lover, in love”, âşıka “a woman in love”; yetim “orphan; fatherless child”, yetime “orphan girl (Redhouse 1999), Parigi’nin Söz Kitabı’nda afîf “namuslu”, afîfe “namuslu kadın” (Kartallıoğlu 2010), Meninski Sözlüğü’nde aziz “ziyade, kudretli, ulu, cebbar”, azize “pak avret, mesture, muhaddere, zekzeket, afife (Tulum 2011), Kâmûs-ı Türkî’de kâhin “eski İsrailîlerde vesair bazı edyânda gaybden haber vermek iddiasında bulunan reis-i ruhani, kâhine “eski İsrailîlerde vesair bazı edyânda gaybden haber vermek iddiasında bulunan karı”; şair “şiir söyleyen, tabiatında şiir söylemek hassa ve kuvveti bulunan ve mevzun söz uydurmaya mahir olan”, şaire “şiir söyleyen kadın” (Ş. Sami 2010), Ötüken Türkçe Sözlük’te kâtip “yazı işleriyle uğraşan, bu işi kendisine meslek edinmiş kimse”, kâtibe “bayan kâtip, bayan sekreter”; masum “kendisine yüklenen bir suçu veya suç olarak görülen bir fiili işlememiş olan; suçu olmayan; suçsuz; günahsız”, masume “suçsuz, günahsız kadın” (Çağbayır 2007), Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te muallim “öğreten, tâlim eden, öğretici, eğitici kimse”, muallime “kadın öğretmen“ (Ayverdi 2005) gibi madde başı kelimelerin açıklamalarında görüldüğü üzere müzekker

104 Arapçadan Alıntı Müennes Kelimelerin Türkiye Türkçesindeki Tutunamamışlığı kelimelerin tanımında erkek ifadesine yer verilmemekte, müenneslerde kadın vurgusu yapılmaktadır. Sözlüklerin bir kısmında hedef kelimelerin bazıları sadece müzekker biçimde bulunmaktaydı. Bu müzekker isimlerin tanımlarına bakıldığında, yine kadın ve erkek cinsiyetini kapsar bir anlamlandırmaya gidildiği görülür: masum “bi-günah, pâk, sabi”; muallim “talim edici, hoca, usta, talimci” (Ahmed Vefik Paşa 2000); mağrur “kibirli, tafralı, kendini beğenmiş”; kâtib “kâtip, noter. (Kartallıoğlu 2010); masum “innocent, guiltless” (Redhouse 1999); zarif “nazik, letafetli, hoş eda” (Ş. Sami, 2010); mağrur “kendini beğenen, böbürlenen, kibirli, gururlu” (Ayverdi 2005); mağdur “haksız bir uygulamayla karşılaşmış olan; haksızlığa uğramış; haksızlık dolayısıyla zarar görmüş olan” (Çağbayır 2007). Bu durum da müzekker biçimlerin, her iki cinsiyeti ifade edebilme kapasitesini gösterir. 3. Müenneslik biçimi Türkiye Türkçesinde tutunamamış olsa da kişi isimlerinde tam tersi bir durum görülmektedir. Adile, Afife, Azize, Besime, Cemile, Emine, Fikriye, Hayriye, Kadriye, Lütfiye, Makbule, Melike, Nazmiye, Nuriye, Şerife örneklerinde görüldüğü üzere kişi isimlerinde cins isimlerinin aksi bir kural, adlandırma dikkati ve istikrar söz konusudur. Bu durum, kişi isimlerinin insanları sadece adlandırmadığı, onların kimlik bilgilerinin kodlarını da içerdiği gerçekliğiyle açıklanabilir. Bir insanın, ismi yoluyla cinsiyeti hakkında büyük oranda fikir sahibi olunabilir. Kişi isimlerinde gramatik cinsiyetten bağımsız bir adlandırma mantığı olması, kadın ve erkek isimlerinin ayırt edilebilir nitelikler taşıması sebebiyle bu tür müennes isimlerin Türkçede kolay yerleştiğini düşünmek mümkündür. Ayrıca kişi isimleri marka gibidir, kalıplaşmıştır. Kızına Emine ismi veren biri, Emin ismine müenneslik eki getirip ismi dişileştirmeyi düşünmez. Bu konuda gramatik cinsiyet hassasiyetinden öte kadın ve erkek cinsiyetini özel isimle adlandırırken teyakkuzda olan adlandırma zihniyeti daha ağır basmaktadır. Neticede birkaç istisna hariç, erkek çocuğuna Gül, Ceylan, Çiğdem, Narin; kız çocuklarına da Aslan, Kaya, Savaş adını vermeyen zihniyet, bu konuda da hassasiyetini göstermektedir. 4. Bakir-bakire, fahiş-fahişe, hamil-hamile, valid-valide şeklinde örnek verilebilecek müzekker-müennes kelime çiftlerinden Türkçeye en fazla müennes şekillerin –bazılarında anlam daralması yaşanarak- yerleştiği de ayrı bir sorgulama konusudur. Bu durum da söz konusu kelimelerin müzekker biçimlerinin kullanılmasını gerektiren kültürel bir zeminin olmaması olarak açıklanabilir. Bakirelik, Türk toplumunda daha çok kadında aranılan bir niteliktir. Erkeğin ahlaksızlığı fahişlik üzerinden toplumsal bir vurguya sebep değilken kadının fahişeliği daha dikkat çekicidir. Hamilelik kadına özgüdür. Doğurmak ve evlat sahibi olmanın toplumsal cinsiyet algısı, kadın cinsiyetinde daha baskındır.

105 Gülcan Çolak-Bostancı - Neslihan Koç-Keskin

Değerlendirme Kadın için kullanılan Arapçadan alıntı müennes kelimelerin Türkiye Türkçesindeki tutunamamışlığını tespit etmeyi amaçlayan bu çalışmada, farklı eserlerin ve sözlüklerin taranması sonucunda görülmüştür ki Osmanlı Türkçesinde kadın cinsiyetine yönelik müennes biçimler ara ara kullanılsa da bunlar zamanla kullanımdan düşmüştür. Kişi adları ile birkaç kelime dışında müenneslik ifade eden kelime kalmamıştır.

Kaynaklar ______, (2009), Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. Ahmed Vefik Paşa, (2000),Lehçe-i Osmanî (Haz: Recep Toparlı), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. AKAR, Ali (2010), “Türkçe-Arapça Arasındaki Sözcük İlişkileri”, Karadeniz-Black Sea- Çerno More, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, s. 9-16. AKSAN, Doğan (1995), Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. AKSAN, Doğan (2004), Türkçenin Sözvarlığı, Engin Yayınevi, Ankara. AYVERDI, İlhan (2005), Misalli Büyük Türkçe Sözlük (Kubbealtı Lugatı), Kubbealtı Neşriyatı Yayıncılık, İstanbul. Beyânî, Tezkiretü’ş-Şuarâ (Haz. Aysun Sunurhan), www.ekitap.kultur.gov.tr, adresinden 28.03.2013 tarihli erişim. ÇAĞBAYIR, Yaşar (2007), Ötüken Türkçe Sözlük: Orhun Yazıtlarından Günümüze Türkiye Türkçesinin Söz Varlığı, Ötüken Neşriyat, İstanbul. DEVELLİOĞLU, Ferit (2010), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara. EMINOĞLU, Emin (2010), Türk Dilinin Sözlükleri ve Sözlükçülük Kaynakçası, Asitan Yayınları, Sivas. ERCILASUN, Ahmet Bican (2004), Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara. ERGIN, Muharrem (2007), Üniversiteler İçin Türk Dili, Bayrak Basın Yayım Tanıtım, İstanbul. ERGIN, Muharrem (2008), Türk Dil Bilgisi, Bayrak Basın Yayım Tanıtım, İstanbul. ERGIN, Muharrem (2010), Osmanlıca Dersleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul. ERMİŞ, Hamza (2008), Arapça’dan Türkçeleşmiş Kelimeler Sözlüğü, Ensar Neşriyat, İstanbul. Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî (1996), Evliya Çelebi Seyahatnâmesi Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının Transkripsiyonu-Dizini I.Kitap (Haz.Orhan Şaik Gökyay), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî (1998), Evliya Çelebi Seyahatnâmesi Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının Transkripsiyonu-Dizini 2.Kitap (Haz.Zekeriya Kurşun-Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî (1999), Evliya Çelebi Seyahatnâmesi Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının Transkripsiyonu-Dizini 3.Kitap (Haz.Seyit Ali Kahraman-

106 Arapçadan Alıntı Müennes Kelimelerin Türkiye Türkçesindeki Tutunamamışlığı

Yücel Dağlı), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî (2001), Evliya Çelebi Seyahatnâmesi Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının Transkripsiyonu-Dizini 5.Kitap (Haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî (2003), Evliya Çelebi Seyahatnâmesi Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının Transkripsiyonu-Dizini 7.Kitap (Haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman-Robert Dankoff), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî (2003), Evliya Çelebi Seyahatnâmesi Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının Transkripsiyonu-Dizini 8.Kitap, (Haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman-Robert Dankoff), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî (2005), Evliya Çelebi Seyahatnâmesi Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının Transkripsiyonu-Dizini 9.Kitap, (Haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman-Robert Dankoff), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî (2007), Evliya Çelebi Seyahatnâmesi Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının Transkripsiyonu-Dizini 10.Kitap, (Haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman-Robert Dankoff), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Fatîn Dâvûd, Hâtimetü’l-eş’âr, (Haz: Ömer Çiftçi), www.ekitap.kultur.gov.tr, adresinden 28.03.2013 tarihli erişim. GÖKSEL, Aslı; KERSLAKE, Celia (2005), Turkish: A Comprehensive Grammar, Routledge, New York. GÖZ, İlyas (2003), Yazılı Türkçenin Kelime Sıklığı Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. İMER, Kâmile; KOCAMAN, Ahmet ve ÖZSOY, A. Sumru (2011), Dilbilim Sözlüğü, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. KARAAĞAÇ, Günay (2008), Türkçe Verintiler Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KARTALLIOĞLU, Yavuz (2010), Bernardo da Parigi’nin Söz Kitabı 400 Yıllık İtalyanca Sözlük, Gazi Kitabevi Yayınları, Ankara. KESTELLI, Raif Necdet, (2004), Resimli Türkçe Kamus, (Haz:R. Toparlı, B. T. Aksu, C. S. Kanoğlu, S. Türkmen), KORKMAZ, Zeynep (1995), “Batı Kaynaklı Yabancı Kelimeler ve Dilimiz Üzerindeki Etkileri”, Türk Dili, Sayı: 524, s.843-858. KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri: Şekil Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. LYONS, John (1983), Kuramsal Dilbilime Giriş, (Çev. Ahmet Kocaman),Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. Mehmed Tevfîk (2010), Kâfile-i Şuarâ, (Haz. F.S. Kutlar Oğuz, M. Çakır, H. Koncu), Doğu Yayınları, İstanbul. Nâimâ (2007), Târih-i Na’îmâ, (Haz. Mehmet İpşirli), Türk Tarih Kurumu Yayınları, C.III, Ankara. ÖLKER, Gökhan, (2011), Yazılı Türkçenin Kelime Sıklığı Sözlüğü (1945-1950 Arası), Kömen Yayınları, Konya. ÖZKAN, Mustafa (1999), Tarih İçinde Türk Dili, Filiz Kitabevi, İstanbul. PARLATIR, İsmail (2012), Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı Yayınevi, Ankara. REDHOUSE, Sir James (1999), Redhouse Türkçe/Osmanlıca-İngilizce Sözlük (Haz. V. B. Alkım, N. Antel, R. Avery, J. Eckmann, S.Huri, F. İz, M.Mansuroğlu, A. Tietze), Türk

107 Gülcan Çolak-Bostancı - Neslihan Koç-Keskin

Dil Kurumu Yayınları, Ankara, SAK, İzzet (2010), Konya Şer’iye Sicili (1102-1103/ 1691-1692), Konya Ticaret Odası Yayınları, Konya. Sâlim, Tezkiretü’ş-Şuarâ, (Haz. Adnan İnce), www.ekitap.kultur.gov.tr, adresinden 28.03.2013 tarihli erişim. Şemsettin Sami, (2010), Kâmûs-ı Türkî, (Haz: Paşa Yavuzarslan), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. Şeyhülislâm Mehmed Esad Efendi (1999), Lehçetü’l-Lugat, (Haz. Ahmet Kırkkılıç), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. TULUM, Mertol (2011), 17. Yüzyıl Türkçesi ve Söz Varlığı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. TULUM, Mertol, (2009), Osmanlı Türkçesine Giriş, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir. Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. Ubeydî, Netâyicü’l-Ezhâr, Süleymaniye Kütüphanesi Nuruosmaniye Kitaplığı Yazma Demirbaş No:4079. YAVUZARSLAN, Paşa (2004), “Türk Sözlükçülük Geleneği Açısından Osmanlı Dönemi Sözlükleri ve Şemseddin Sâmî’nin Kâmûs-ı Türkî’si”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Dergisi 44, 2, 185–202.

108 2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi Dil Araştırmaları ...... Sayı: 13 Güz 2013, 109-130Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir?

satın (almak) Kelimesi Üzerine Hüseyin Yıldız*1 Özet: Türkçenin etimolojik sözlüklerinin çoğunda satın kelimesinin etimolojisi hakkında bilgi verilmemektedir. Ayrıca kelimenin yapısı hakkında çeşitli gramer ve metin incelemelerinde farklı görüşler vardır. Bununla beraber kelimenin dizin ve sözlüklerin madde başlarında gösterilmesi de problemlidir. Bu çalışmanın amacı, gerek etimolojik sözlüklerde gerekse diğer çalışmalarda daha önce ele alınmamış olan satın kelimesinin etimolojisinin morfolojik ve sentaktik delillerle ortaya konulmasıdır. Anahtar sözcükler: satın (almak), kökenbilimi, şekil bilgisi, sözdizimi, Türkçe

About the word satın (almak) ‘to buy’ Abstract: In many etymologic lexicons there isn’t knowledge about the etymology of the word “satın”. Besides there are different claims about the structure of the word in various studies about grammar and texts. Furthermore the issue about its depiction in indexes and as an article in lexicons is also problematic. In this study it is aimed to discuss the etymology of the word “satın”, which hasn’t been analyzed before in etymologic lexicons and other studies, by presenting morphologic and syntactic proofs. Key words: satın (almak), etymology, morfology, syntax, Turkish 1. Giriş Her dilde olduğu gibi Türkçede de kelimeler12ve leksik birimler23vardır. Bu

* Arş. Gör., Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected] 1 kelime Fr. mot “Başlı başına bir anlamı olan veya söz içinde anlama yardım eden bir veya birkaç heceden ibaret ses” diye tanımayabileceğimiz kelime kavramı için A. Meillet şöyle diyor: “Kelime, gramerce herhangi bir kullanışa elverişli olmak üzere belli bir anlam ile bir ses kümesinin elele vermesinden meydana gelir”. Kelimeler YALIN (simple) olabildiği gibi BİLEŞİK (composé) de olabilir. (bk. Bileşim). Kelimelerin isim, sıfat, fiil gibi başlı başına anlamları olanlarına ÖZERKLİ KELİME veya SÖZLÜK KELİMESİ (M. principal, autonome ou lèxicographique) derler; edatlar gibi ancak özerkli kelimeler arasındaki ilgileri sağlamağa yarayanlarına da ÖZERKSİZ veya GRAMATİKAL kelime (M. accessoire ou grammatical) denir. Bazı dillerde kelimelerin belli başlı bir varlığı olmayıp onlar daima birbirleriyle ekleşirler ; bunlara GÖRNÜRDE KELİME (M. apparent) adı verilir. Kelimeler kaynaklan bakımından HALK veya ÖZDİL KELİMESİ ( M. populaire ou indigène), ALINTI KELİME M. d›emprunt) ve BİLİMLİK KELİME (M. Savant, diye de ayrılır. Bilimlik kelimeler, sesbilim kanunlarına bağlı kalınmaksızın, bir dereceye kadar keyfî ve şuurlu bir yolda, başka kelimelerden türetilir. bk. Cümle kelime, Kök kelime, Dolu, Boş, Canlı ve ölü kelimeler (DbTS) ; kelime İng. word “Bir veya birden çok heceli ses öbeklerinden oluşan, aynı dili konuşan kişiler arasında zihinde tek başına kullanıldığında somut veya soyut bir kavrama karşılık olan yahut da somut ve soyut kavramlar arasında geçici ilişkiler kurmaya yarayan dil birimi. Somut kelime: ağaç, taş, kedi vb. Soyut kelime: sevinç, üzüntü, kaygı, çalışkanlık vb. İlişki için: gibi, göre, dolayı, kadar, karşı, üzerinde vb.” (GrTS). 2 leksik birimi a. Sözlük birimi (GTS).

109 Hüseyin Yıldız iki terim her ne kadar birbirine yakın olsa da, bulunduğu konuma göre (sözlükte madde başı olarak ya da cümle içinde) temelde farklılıklar gösterir. Mesela, elma bir kelimedir, aynı zamanda da leksik birimdir. Ancak ısırdı ifadesi, bir leksik birim değil, yalnızca kelimedir. Bu durumu iki örnekle kısaca açıklayalım. (1) Adam elmayı ısırdı. ← KELİMELER özne nesne yüklem isim isim fiil Adam elma ısır-(mak) ← LEKSİK BİRİMLER

(2) Adam işi ağırdan aldı. ← KELİMELER özne nesne yüklem (←) isim isim isim fiil Adam iş ağırdan al-(mak) ← LEKSİK BİRİMLER Birinci cümlede adam, elmayı ve ısırdı; ikinci cümlede ise adam, işi, ağırdan ve aldı kelimeleri bulunmaktadır. Ancak her iki cümlede de üç leksik birim vardır: adam, elma, ısır-(mak) ve adam, iş, ağırdan al-(mak). Bir başka deyişle, bu cümleyi gören birisi, kelimelerin anlamını öğrenmek için sözlüğe baktığında madde başı olarak elmayı, işi, ağırdan, ısırdı, aldı gibi kelimeleri madde başında bulamayacaktır3.4 Çünkü bunlar kelimelerin cümle içindeki işlev ve görevlerine bağlı olarak çeşitli eklerle çekimlenmiş biçimlerdir. Bu sebeple, sözlükte adam, elma, iş, ısır-(mak), ağırdan al-(mak) leksik birimlerini aramak, okuyucu için daha isabetli bir tercih olacaktır. Aksi hâlde okuyucu, yanlış yönlendirilmiş olur. Bu makalenin konusu olan satın kelimesi ise, bir leksik birim olmadığı hâlde, birçok sözlük ve çalışmada leksik birim gibi düşünülerek sözlük ve dizinlerin madde başlarında bu hâliyle yer bulmuştur. Bts’de satın ifadesi tarandığında bulunan 38 ifadenin biri hariç kalanı, al-(mak) fiiliyle oluşturulmuştur4.5 Hariç olan ise, Ttas’de geçen Erzurum ağzına göndermeli satın kelimesidir5.6 satın kelimesinin leksik birim olup olmadığının tespit edilmesinin bir yolu vardır. 4. dipnotta işaret edilen 38 kullanıma bakarak gerek müstakil (ki, esasında öyle değil, bk. 2-5. bölümler), gerekse al- fiiliyle kullanımlarına

3 Burada çıktı, dolmuş, yiyecek gibi kalıplaşarak leksik birim olmuş bazı kelimeleri hatırlatmak gerekir. Nitekim bu kelimeler artık bir isim olmuş, cümlede isim gibi kullanılmış ve sözlüklerde madde başlarında yer almışlardır. 4 belayı satın almak, borsa satınalma yeri, dağınık satın alma, efektif satınalma geliri, geri satın alma, geri satınalınabilir tahvil, göreli satınalma gücü değerdeşliği, karşı satın alma, karşı-satınalım anlaşmaları, menkul değerlerin satın alınacağı taahhüdü, mutlak satınalma gücü değerdeşliği, nispi satınalma gücü değerdeşliği, paranın satınalma gücü, pay senetlerini kredi ile satın alma, satın, satın alınabilir pay belgiti, satın alma, satın alma gücü, satın almacı, satın almak, satınalma buyruğu, satınalma ederi, satınalma fiyatı, satınalma gücü, satınalma gücü aktarımı, satınalma gücü değerdeşliği, satınalma gücü dizini, satınalma gücü endeksi, satınalma gücü paritesi, satınalma gücü paritesi önsavı, satınalma gücü riski, satınalma gücü yaşam evresi bölümlemesi, satınalma gücünün transferi, satınalma opsiyonu, satınalma tavanı, süreli satın alma, tek yerden satınalma, zorunlu satın alma hakkı (BTS). 5 satın < ET satmak: satın. || satun [TTAS | Erzurum]

110 satın (almak) Kelimesi Üzerine bakılarak kelimenin isim türünden olduğu tahmin edilebilir: satın (isim) + al- (fiil) = birleşik fiil. Buraya kadar verilen bilgiden hareketle, satın kelimesinin bir isim gibi düşünüldüğü ve al- fiiliyle beraber bir leksik birim oluşturulduğu sonucu çıkarılabilir. Peki bir kelimenin isim67olup olmadığı nasıl anlaşılabilir? Bunun bir nevi cetvel diyebileceğimiz usulü vardır. Buna göre bir isim, ya müstakil olarak, ya isim çekim eklerinden birini alarak ya da ekfiil biçimlerinden birinin yardımıyla cümle içinde kullanılabilmektedir. Mesela, elma kelimesinin isim olduğunun anlaşılabilmesi için, cümlede şu biçimlerden birinde görünmesi gerekir: yalın [elma], çokluk [elma-lar], iyelik [elma-m, elma-n, elma-(s)ı, elma-mız, elma-nız, elma-ları], hâl [elma-(y)a, elma-(y)ı, elma-da, elma-dan, elma-(y) la, elma-(n)ın], ekfiil [elma-ise > elma-(y)sa, elma-iken > elma-(y)ken, elma- idi > elma-(y)dı, elma-imiş > elma-(y)mış, elma durur > elma-dır]; eğer bu biçimlerden birden fazlasının birlikte kullanılması gerekiyorsa sıralama isim + çokluk + iyelik + hâl + ekfiil şeklinde olmalıdır: elma-lar-ım-dan-sa, elma- nız-ı, elma-dan-dır, elma-(s)ı-(y)ken vb. Merak edenler, bu kullanımların her birine cümle içinde örnek bulabilir. Makalenin çıkış noktasını oluşturan kelimeye dönülürse bu biçimlerden hiçbirine (bkz. 2. bölüm) cümle içinde rastlanmadığı görülür: yalın [*satın (?)], çokluk [*satın-lar], iyelik [*satın-(ı)m, *satın-(ı)n, *satın-ı, *satın-(ı)mız, *satın-(ı)nız, *satın-ları], hâl [*satın-a, *satın-ı, *satın-da, *satın-dan, *satın-la, *satın-ın], ekfiil [*satın-ise > *satın-sa, *satın-iken > *satın-ken, *satın-idi > *satın-dı, *satın-imiş > *satın-mış, *satın durur > *satın-dır] Görüldüğü üzere satın şeklinde müstakil bir leksik birim yoktur ve bu bir problemdir!

2. Veri Altay Dilleri ‖ *sa to buy, sell: Turk. *sat-; Jpn. *sirә; Kor. *sà- ‖ PTurk. *sat- to sell (prodavat’): OTurk., OUygh., Karakh., MK, Tur., Gag., Az., Turkm.,

6 isim Çok defa ad (substantif) anlamına kullanılıyorsa da bu, ad, sıfat, zamir ve sayı kavramlarının ortak terimi olarak kabul edilmiştir. bk. Ad. Cins ismi, Özel isim, Topluluk ismi; Edici ismi, Eylem ismi, Hal ismi, Fiil ismi; Aygıt ismi; Kesir ismi; Kök isim. Fr.: nom (DbTS). isim bk. ad (GrTS). ad Varlıkları bildiren sözcük: Ev, kedi, Ali, Ayşe, hayal, ordu, vermek, yarış vb. T. : isim İng.: name, noun, substantive Fr.: substantif, nom Alm.: Substantiv, Gegenstandswort (DbTS). ad 1. Canlı ve cansız varlıklara, çeşitli somut ve soyut kavramlara ad olan kelime türü: Ayşe, Hasan, ağaç, yaprak, doğruluk, incelik, ordu, toplum, buluş, akış vb. Adlar özel ad, tür adı, somut ad, soyut ad, topluluk adı gibi türlere ayrılır. Bunlara bk. || 2. (Almanca Nomen; Fr. nom; İng. noun) Bir oluş ve kılış bildiren fiilin dışında kalan ve ad gibi çekilebilen kelime sınıflarının tümüne verilen ad; ad, sıfat, zamir, edat, bağlaç ve ünlemi içine alan geniş kapsamlı ad; ad soylu söz: ağız, dil, pınar, incelik, acı, tatlı, yürekli, yüreksiz; ben, bizler, siz, sizler; yanında, gerisinde; fakat, ancak; evet, hayır, of, eyvah vb. İng.: 1. substantive 2. noun Fr.: 1. substantif 2. nom Alm.: 1. Substantiv, Gegenstandswort 2. Nomen (GrTS)

111 Hüseyin Yıldız

Sal., Khal., MTurk., Uygh., Krm., Tat., Kirgh., Kaz., KBalk., KKalp., Kum., Nogh., SUygh., Khak., Shr., Oyr., Tv. sat-; Özb. sↄt-; Bashk. hat-; Chuv. sot-; Yak., Dolg. at-. ◊ EDT 798-799, VEWT 405, Лексикa 335, ЭСТЯ 7, Федотов 2, 67, Stachowski 38, 39. Turk. > Hung. szatócz ‘salesman’ (< *satïγčï) see Gombocz 1912 ‖ PJpn. *sirә price; material (tsena; tovar, veşç’): OJpn. siro ◊ JLTT 526 ‖ PKor. *sà- to buy (pokupat’, torgovat’): MKor. sà-; Mod. sa- ◊ Nam 282, KED 869 ‖ Лексикa 335. The match is acceptable (as one of the Common Altaic monosyllabic verbal roots) if -rә in Jpn. is a historical suffix. Cf. perhaps also TM *sali- ‘estemm; price’ – which may reflect a merger of this root with *sáĺo ‘love’ q.v. [EDAL 1193] Eski Türkçe ETS 186 sataġ, satıġ ‘satış, muamele, ticaret, alış veriş’, satıġ yuluġ ‘satış, ticaret, alışveriş’, sataġın ‘satın’ ‖ Kök. ETY 849 satïγçï ‘satıcı’| EUyg. U-IV 726 sat- al- ‘kaufen’, satγïn alayïn, satγïn alγalï oγra-; BT-VIII 138 satïγ ‘Verkauf’; BT-IXII 109 s’t’q̈ , s’t’qyn, s’tqyn ‘Verkauf’; Mayt 456 sataġın, satġın ‘satın’7;8EUTS 130 satıġ ‘satış, muamele, ticaret’, sataġın ‘satın’ | Krh. CTD 156 satiγ; DLT-E satığ ‘satış, satma’; DLT-D 100 satıg ‘satış, satma’; DLT-K 475 satıg ‘satış’; MW 174 satyγ ‘Verkauf’; KB-D 383 satıġ89‘satış, satma; ticaret’; KTrE 249 satġïn al- ‘to purchase, take a sale price’, satïġ ‘trafficking’; KTrA 607 satġın al- ‘satın almak; seçmek, tercih etmek’, satıġ ‘alışveriş, ticaret’; KTSS 661 satġın ‘satın, satma, satış; ticaret krş. satıġ’, satıġ ‘satma, satış; ticaret krş. satġın’; KTSE 239 satıġ ‘satma, satış, alışveriş, ticaret’, satkun ‘satın’; DTS 491 satïγ ‘torgovlya, kuplya-prodaca, sdelka; torgovıy; stoymost’. Orta Türkçe ‖ Har.-Alt. | AKK 231 satıg ‘satış’910; RabQA 733 satġïn: satġïn tilä- ‘to wish to buy’10,11satġïn almaġa tilä-, satïġ ‘trade’, satïġ üčün ‘for trading’; KTfB 226 satıġ ‘ticaret’, satın: satın al- ‘satın almak’; NF-D satġın ‘satın’11,12KE 539 satıġ ‘satış’ ‖ EKıp. | CC 215 satun ‘Handel’, satun al- ‘kaufen, ‘emere’’, satun almaq ‘emptio’ | Kİ 88 satnaal- ‘satın al-’; İM 588 satın al-; KK 121 satın al- ‘satın almak’, saṭın al- ‘satın almak’; Dmt 104 satın al- ~ satın al- ~ satun al- ~ satun al- ~ ‘satın almak’; Ttam 135 satun al- ‘satın almak’; KEf 269 satġın ~ satun ‘satın, satın alma’12,13GulB 369 satïn al- ‘to buy, buy out’, satun al- ‘to buy’ | DAK 669 satun al-, sat́un al- ‘kupować’; ‘acheter’; EK 69

7 sataġ yuluġ birip sataġın almıs [Mayt 1/50: 40]; töşep samntapuşp yimişlikig satġın / alır ötrü (ar)şidati arhant birle [Mayt 52/2-3: 107] 8 Kelimenin alt maddelerinin sonuncusunda s.-ın biçimi gösterilmiştir. Bu biçim KB 4399’a işaret etmektedir. KB 4399’da bulunan negü kolsa birgil bularka tükel / bularnıŋ tilindin özüŋ satġın al beyitinden anlaşıldığı üzere kelimenin doğru biçimi satġın al- şeklinde madde başına taşınmalıdır. 9 aṭ birle içgerüdin kemi birle yörüyüp bāzergānlik kılıp satıġ alıġ yörigen [AKK K.I.28: 113] 10 Yusụf-nï sạtġïn tilädi [RabQA A.76v4: 153] 11 Madde başında satġın biçimi gösterilmiş olsa da madde içindeki yer gösterimlerinden önce s. al- ifadesi eklenmiştir. Metindeki geçen 16 kullanımın tamamı da satġın al- biçimindedir: satġın alġay erdük tėdi[ler] erse [NF 22-1: 16], ėkki tėwe satġın alıp turur-men [NF 23-10: 17] vd. 12 satġın aldı kāleni / tegdi aŋa kaḍġu / yalġan [KEf 148b/6: 140]; dostluk kılıştı / kiç kaldı bitig / düşmanlaştılar / satġın alıştılar [KEf 160a/5: 144]; aldı çakırnı / satun alınmış çakır / süzdi yaġnı [KEf 88b/5: 117]

112 satın (almak) Kelimesi Üzerine satun al- ‘acheter’; AB 189 satun ‘satın’13;14SAK 69 satun ał- ‘kupować’; KPN 1245 satïχ ‘prodaca’, 1246 satïn/satun al- ‘pokupat’, kupit’’, satïn alïn- ‘bıt’ kuplennım, vıkuplennım’ | OTS 414 satġın ‘satın’, 415 satıġ ‘satış, satma’, satın ‘satın’, satın/satun al- ‘satın almak’, satov ‘ticaret’, satuk ‘satma, satış’; TSD 454 sadık ‘ticaret’, 467 satag, satıg ‘ticaret, satış; fiyat’, satgın, satın ‘satın’, satı ‘satış; pazar yeri; satın alınacak şey’, 468 satkun ‘satın’; KTS 228 satın, satın, satun ‘satın’, satın al-, satna al-, saṭın al-, satun al- ‘satın almak’, satov ‘satış, ticaret’, satu, satuġ, satuh, satuk ‘satma, satış’ ‖ Çağ. | Çek 301 satkun al- ‘satın almak’; Nsçt 877 satkun, satkun alıp, 992 satkun [< sat-ġun] ‘satın’14;15ŞT 441 satkun al-; ŞH 601 satun al-; ZT 381 satkun al- ‘satın almak’; Sang 60 satığ, satğun al-; SH 242 satun/satun ‘fiyatını vererek, bir şey almak manasında kullanılan satın almak deyiminde geçer’; DH 471 satkun ‘satın’ ‖ EOğ. | Eats 586- 7 satun ‘satış’, satun almak ‘satın almak’, satun dilemek ‘satın almak istemek’; TarS satu, satı ‘satış; satın alınacak şey; pazar yeri’, satu bahası ‘satış bedeli, değeri, kıymeti’, satu bazar ‘alışveriş’, satu bazar akçası ‘pey akçesi’, satun dilemek ‘satın almak istemek’; GulÖ 425 satun al- ‘para vererek almak’; HN 495 sat bazar ‘(f) alışveriş’15;16FahHŠ 386 satun alduñ, satun almadı; SN 633 satu bāzār ‘alış veriş’, satun al- ‘satın almak’; KY 406 satun al- ‘satın almak’; KTrT 506 satı ‘alışveriş’, satı eyle- ‘alışveriş yapmak, alışverişte bulunmak’, satı eylemek ‘alışveriş’, satı eyleş- ‘birbirine satmak, alışveriş etmek’, satun al- ‘karşılık vererek almak, satın almak; fidye vererek (kendini) kurtarmak, satun alma ‘fidye karşılığında alma, fidye verme’; Dmo 111 satun al- ‘satın almak’; KG 821-8221617satun ‘satın alma işi, satış; alışveriş’, satun al- ‘(bir şeye) karşılık vererek almak, satın almak’, satun alın- ‘karşılık vererek alınmak, satın alınmak’, satun almak ‘karşılık vererek alma, satın alma’, satun dile- ‘satın almak istemek’; RC 172 satun almak ol- ‘satın alınmak’, satun al- ‘satın almak’; MN 337 satun al- ‘satın almak’; KD 96 satun ‘satın, para ödeyerek bir şeyi edinme’, satun al- ‘satın almak, para ödeyerek bir şeyi edinmek’17;18NH 537-538 satı ‘satış’, satu ‘satış, satış akdi; satın alınacak şey’, satun ‘fiyatını vererek bir

13 satun al- 131/6, 159/6 [AB, 189] c 14 1787 satḳun [< sat-ġun] Ṣatun dėmekdür. [Bedāyi u’l-Vasat’da gelür [44, 59, 51]:] Beyt/Hezec-i mütemmen-i sālim: Mefācįlün mefācįlün mefācįlün mefācįlün/ sifāl-i fakr ol cān u cihān nakḍin bėrip gerçi / kişi ̄ d Cemşė cāmın satkun almaydur bahā ėylep [=Canı cihanı versen aldığın yine fakirlik çanağıdır; kişi değerli bir şey verip de Cemşed kadehini almaz.]; 1790 satḳun alıp [< sat-ġun al-ıp] Ṣatun alup dėmekdür. [NSÇT, 574] 15 Metinde satu bâzâr | çü ziyân oldı baña aṣı vü ser-mâye kamu / satu bâzârı kodum aṣı ziyânı n’iderem [HN 6702: 381] 16 Eserin dizininde madde başı olarak satun kelimesi verilmiş, alt maddelerde satun, satun al-, satun alın-, satun almak, satun dile- kullanımları gösterilmiştir. 86, 87 ve 88. örneklere satun alt maddesinde işaret edilmektedir. Metne bakıldığında satın kelimesinin 86. örnekte al- ve 87. örnekte ise dile- kelimeleriyle birlikte kullanıldığı görülmektedir. 88. örnek ise kendisinden bir önceki cümleyi okumayı gerektirmektedir: yigregi oldur kim halk aña sat dir-ise ol sata [160a.6]. Buna göre 88. örnekte geçen satun kelimesinin daha önce alım satım konusu olan bir nesneyi belirttiği görülmektedir. 17 ol karavaş deyüp alduġuñı dün / baña baġışla yaẖud virgil satun [KD 27a, 201: 15]; cān virüp ‘ışk-ıla dįni al satun / ger kocasın ger yigitsin ger hatun [KD 29b, 266: 20]

113 Hüseyin Yıldız

şeyi almak’18;19İsm 360 satun al- ‘satın’; AD 902 satun al- ‘satın almak, değerini vererek bir şey almak’; TM 512 satun ‘satın’19;20ZD 54 satun ̮alın-; SatFkhK 210 satıġ, satıġ ‘satış, satma’, satın ‘satın (alma)’; FN-II 526. satun21‘satın’20; ŞŞÇ 2370 satu ‘satma işi, satış’, satu bāzār ‘alışveriş, ticaret’, satun ‘satma’, satun al- ‘satın almak, üzerine almak; (kötü bir işe) bulaşmak’; KBN 264 satu ‘satış’, satun al- ‘satın almak’ ‖ Osmanlı | FFA 231 satın al- ‘satın almak, alış veriş yapmak’; XVII-S 1554 satun ałıci, satun ałınmış, satun almağ̇ a támá‘kār, satun almak, satun almakte mürādleri degül iken artürışmak; YZH 465 satun ‘satış’21;22LL 570 satıcı ‘…bayi, …fürûhtâr’; LO 334 satı ‘satım, bey, mübayaa’, satı pazarı, satı paha ‘dun kıymet’, 335 satın ‘iştira, ibtiyâ’, satın alıcı ‘müşteri’; TL 277 satun, satın ‘bir şeyi bir bedel mukabilinde alma, mubayaa, iştira’, satın almak ‘mubayaa ve iştira etmek’, satı, satu ‘satma, satış, bey’, furuht’, satı pazarı ‘dun ve ucuz kıymet, ehvenlik, ruhs’; KT 1037 satı ‘satış, bey’’, satı pazarı, satı bahâ ‘dûn-ı fi’ât’, 1038 satın, satun ‘[Tk. Ç: satgun] Akçe verip bir mal ve mülk alma, satma mukabili, mübayaa, iştirâ, harîd’; RTK 417 satı ‘satış’, 418 satın ‘mübayaa, iştira’, satın almak ‘iştira etmek, para mukabilinde almak’; YTL 640 satı ‘satış, bey, füruht’, satun, satın ‘Almak fiili ile beraber kullanılır’ satın almak ‘parasını vererek, bir şey almak, mübaya’a, iştira etmek’; OsTS 1463 satı ‘satış, satmak işi, alış veriş’. Çağdaş Türk Lehçeleri ‖ Oğuz | Ttü. TS 2041 satı ‘satma işi, satış; adanmış’, 2042 satın almak ‘bir nesneyi belirlenen fiyatını ödeyerek kendine mal etmek, mübayaa etmek’; TtüAğ. TTAS satın ‘< ET satmak: satın. || satun’ [Erzurum]; satun almah ‘satın almak’ [Aybastı]; satıII ‘düğün armağanı; satılık mal’ [DS-10]; satıkII ‘satılan, elden çıkarılan (mal, vb.); peşin’ [DS-10]; satin ‘(Tek başına kullanılmaz)// satin almak: satın almak’ [Artvin]; satin almak ‘satın almak // satın almiş’ [Artvin]; Gag. GagB 210 satı ‘satış; ihanet’, satın ‘satın alma’; Az. AzA 1019 satġın ‘kendini, ülküsünü paraya satan; rezil, şerefsiz, hain, namert, alçak’, satıcı ‘herhangi bir şeyi satan kimse, satışa çıkaran’, satın: satın almaġ ‘parayla almak, bedelini vererek sahip olmak’, satınalma ‘parayla alınmış, karşılığında para verilmiş’; AzO 33-34 satğın ‘özünü, öz egidesini, meslekini, heysiyyetini pula satan; şerefsiz, alçag, rezil, hain, namerd’, satın: satın almag ‘pulla almag’, satınalma ‘pulla alınmış, evezinde pul verilmiş’; AzD 182 satğın ‘satılmış, haince, kahpece; hain, dönek’; ML 125 satġın ‘satılmış (adam), şerefsiz’ : ( ) ‘hod furûhte’, ( ) ‘vicdân furûş’; Tkm.

18 kaçan satun alsa zimmį yiri kim ‘öşrį olsa- aña lāzım olur harāc ulu katı[nda] [NH 2b/11: 43]; ya‘nį bir zimmį ‘öşrį yirini satun alsa [NH 2b/14: 44] 19 Mısr / bāzārında satun aldum didi [TM 43a-4: 120] 20 Madde başında satun biçimi gösterilmiş olsa da madde içindeki yer gösterimlerinden önce s. al- ifadesi eklenmiştir. Metindeki geçen 7 kullanımın tamamı da satun al- biçimindedir: kabūl itdi bu kavli Fātma Hatun / Varuban yedi deve aldı satun [FN-I 303: 117] 21 ṣatun aldı, satun aldum, satun almışam, satun aluŋ, satun alınmış [YZH 465]

114 satın (almak) Kelimesi Üzerine

TkmT 564 satın: s. al- ‘satın almak’; TkmH 586, satıgçı ‘hususi harıt satyan, ovnuk zatlar bilen sövda edyen adam, cerçi’; SMAI, 476: sa̮ tïn a̮ l- ‘kaufen’ ‖ Kıpçak | Kry. KryK 120 satınal- ‘satın almak’; KryÇ 97 satınal- ‘satın almak, almak √ET sat-ıg+ın al- > satın al-, CC satunal-‘, satuv ‘satma, satış √sat-uv, satıg ED 799, CC satov, Kzk satın’; KryT 192 satınal- ‘to buy’; Kzk. KzkK 471 satkın ‘hain, dönek, kaypak, satılmış’, satuwşı ‘satıcı, pazarlayıcı’; KzkZ 144 satıwşı ‘satıcı’, satıw ‘satılım’, 145 satıp alıw ‘satın almak’; KzkH 236 satuvşı ‘satıcı’; Krg. KrgY 640 satık, sattık, satuu ‘satış, satılma, ticaret’; KrgA 1077 satuuçu ‘düköndö, sooda mekemesinde tovar satıp turuuçu sooda kızmatkeri’, satık ‘satuu, soodaloo işi’; KrgM 791 satkın ‘biröögö aldanıp, satılıp ketkendik’; KrgAI 170 satıp aluu ‘almak, satın almak’, satkın ‘hain’, satuu ‘satmak, satış’, satuuçu ‘satıcı’; KrçM. KMTS 333 satıb al- ‘satın almak’, satuv ‘ticaret’, satuvçu ‘tüccar, satıcı’; Tat. TatR 338 satıw ‘1. satış / vînzare, 2. çeyiz / (fig.) zestrea miresci transportată în casa mirelui’; KW 91 satïcï, satuçï ‘Verkäufer, Krämer’; TatT 267 satıp al- ‘satıp almak’, satu ‘satma, ticaret’, satuçı ‘satıcı’; TatÖ 230 satuv ‘satış, alışveriş, ticaret’ satuvçı ‘satıcı, tüccar’; Bşk. BşkZ 168 hatıw ‘satmak’; KrTat. KrTatU 482 satan ‘dial. prodavets’, satkın ‘prodacnıy, zaprodanets’; izmennik, zradnik; hain, hıyanet’, satuv ‘prodaca, sbıt’, satıdcı ‘dial. prodavets, torgovets’, satın: ~ al- ‘kupit’’; Dob. DKTS 114 satın almak ‘satın almak’; Nog. NRS 290 satuv ‘prodavat’; torgovat’’, satıp aluv ‘pokupat’’, satuvşı ‘prodavets’, torgovets’’; Kmk. KmkP 289 satıw ‘satış, satım, satma’, satıwçu ‘satıcı’; KBLS 44 satın al-, satıp al- ‘satın almak’, satû ‘satış’, satû et- ‘satmak’; Urm. UrmG 371 satuw ‘prodac’, satuwga ‘na prodac’, satuw aluw ‘torgivlya’, satuwçu ‘prodavets’, torguval’nik, torgovets’’, satıw ‘prodac, torgivlya’, satıcı ‘prodavets’’, satım, satın ‘prodac, torgivlya’, satın al- ‘kupuvati’, papazın satın aldı ‘vin pidkupiv popa’, satınalıcı ‘pokuvets’’ ‖ Karluk | Özb. ÖzbY 78 såtuvçi ‘satıcı’, såtqın ‘satkın, satılmış’, 246 såtib ålmåq ‘satın almak’; ÖzbT 554 såtib ålmåk ‘pulgä älmäştirib ålmåk, härid kilmåk’, såtuvçi ‘magazindä sävdå-såtik bilän şuğullenüvçi hådim’, såtkin ‘öz vicdånini såtib, kärşi tåmångä ötgän; såtilgän, håin’; DULA 242 sätqin ‘öz vicdanını satıb karşı tamänge ötgen, satılgan, hain’, sätuw ‘satmak fiilinin hareket namı’, sätuwchi ‘dükkanda sevda satık bilen şugüllenüwçi şahıs’; YUyg. YUygN 342 satkuçi ‘satıcı’, satkun ‘hain, vatan haini’, 351 sétik ‘ticaret, alışveriş’, sétikçi ‘satıcı, tezgahtar’, sétivalmak ‘satın almak’, sétivéliş ‘satın alış’ ‖ Sibirya | Alt. AltN 148 sadu ‘ticaret, alışveriş’, saduçı ‘tüccar’, 150 sadıp al- ‘satın almak’; Hak. HakA 400 sadığ ‘satış, satma’, 401 sadığcı ‘satıcı’, sadıp al- ‘satın almak’; Tuv. TuvÖ 241 sadıg ‘satış, satma, Etim.: sat-ıg > ET satıġ ED 799 b’, sadıgjı ‘satıcı’, sadıp al- ‘satın almak’; TuvA sadıg ‘mağaza; market; alışveriş merkezi; bakkal’, sadıgjı ‘satıcı, tezgahtar’, sadıp alıkçı ‘müşteri’; Tel. TelR 93 sadıp al- ‘satın almak’, sadu ‘ticaret’, saduçı ‘satıcı’ ‖ Hal. WC 185: sa’tun al- ‘kaufen’, sa’tun

115 Hüseyin Yıldız alγïlï ‘Käufer’, sa’tun altur- ‘kaufen lassen’ ‖ Yak. YakV 231 atııhıt ‘satıcı’, atıı ‘satış’; Dol. DW 39 atȳ ‘Verkauf; Einkauf; *Preis = jak. atȳ ‘Verkauf, Handel < *satyġ < *sat- > osm. sat- verkaufen; vgl. dolg. atastas-’, atȳhyt ‘Kaufmann, Händler’ ‖ Çuv. ÇuvB 193 sutĭ ‘satış, ticaret’, sutuśĭ ‘satıcı’.

3. Araştırma ve Yorumlar Türkçenin etimolojik sözlüklerine bakıldığında EDPT22,23VEWT2324ve ESTY’de kelimenin etimolojisi hakkında yorum yapılmaz ve sadece tarihî lehçelerdeki biçimleri sıralanır. Yalnız ESTY’de satıġ kelimesinin geçirdiği -(ı)ġ > -u > -ı değişimine dikkat çekilmiştir (ESTY 229). Bir diğer etimolojik sözlük olan KBS’de kelime, +ın ‘instrumental/vâsıta hâli’ ekiyle tahlil edilir: satın ‘fiyatını vererek bir şey almak anlamında kullanılan satın almak deyiminde geçer’ < sat-(ı)n [< satġın < *satıġ+ın ‘instrumental/vâsıta hâli’ (KBS 741). ÇTS’de ise kelimenin Etü. satgın, Kıp. satın/sattın biçimleri verilir ve kelime fiilden isim yapma eki (+In)’a göre analiz edilir:sat- +In (ÇTS 539). Türkçenin gramer ve metin inceleme çalışmalarında kelimeyle ilgili farklı yorumlar yapılmıştır. Bu yorumların tamamı da kelimenin ilgili dönemdeki biçimine bağlı olup şekle dayalı yorumlardır. Kelimenin durumu, dönem sırası dikkate alınarak şöyle gösterilebilir: ETG 292 +ın satıġ, sattih+ (br.) ‘satış’; satġ+ın al- ‘satın almak’ Eutg 599 -ġın satġın (< sat-ġın) ‘satın’ KarM 148 -ġın, -gin satġın ‘satma’ KB 4399 HTG 48 -gın/-gin; -gun/- sat-gın ‘satın, satılan’ gün; -kın/-kin; -kun/-kün KHK 118 -Gın/-Gun/-KUn satġın KTGK 43 -n satın1 KTGG 152 -(I, U)n+ sat-ın ~ sat-(u)n ‘satın’ < sat- ‘satmak’

22 satğın Pass. Dev. N./A. ffr. sat*; ‘sold’ ; used only in the phr. satğın al- ‘to receive something sold’, i.e. ‘to buy’. Survives only (?) in SW Az. Osm. Tkm. satın al-; the commoner phr. for ‘to buy’ in other modern languages is satıp al-. Uyğ. vııı. ff. Bud. (I will sell my life and) sizlerniŋ isig özüŋüzlerni satğın alayın ‘buy your lives’ U IV 36, 100-1: Civ.; uḏ satğın alsar ‘if one buys an ox’ TT VII 39, 2; (Xak.) xııı (?) Tef. satın al- ‘to buy’ 264; xıv Muh. iştarā ‘to buy’ sa:tu:n al- Mel. 22, 11; Rif. 103; al-şirā’ sa:ṭkun almak 126 (only); Çağ. xv. satkun al-(-ıp) satun al- Vel. 272; satkun al- xarīdan ‘to buy’ San. 229r.9 (quotn.); Xwar. xııı. satun al- ‘to buy’ ‘Ali 56; Kom. xıv ditto CCI; Gr.; Kıp. xııı iştarā sa:ṭun al- Hou. 37, 7: xıv ṣaṭna al- (sic) ditto İd. 58: xv ditto ṣa:ṭṭın al- Kav. 12, 17; sa:ṭın al- do. 31,7; saṭın al- Tuh. 87a.5. [EDPT 800] 23 uig. usw. sat ‘verkaufen’, jak. at-ȳ-lāid., čuv. sot, sut; osm. sat-um, sat-ym al ‘kaufen’; jak. at-ȳ‘torgovlya’ [VEWT, 405]

116 satın (almak) Kelimesi Üzerine

Dwmt 288 *-(X)n -un: satun, satun al-, satun almaq, sātun (a)l-, sātun (a)lgïl; -ïn: sātïn al-, sāṭïn al-; -ï̄ n: sātï̄n al-; -un/-ïn: satun al-/satïn al-; -(ï)n: sāt(ï)n (a)l-; -na (<ïn a- <*-ġïn a-): satna al- Dwmt 536 -Un CCI satun, Hou. sātun, Dur. ṣatï/un KHK 221 -n satın24 KEf 60 -GUn/-GIn satġın ‘satın, satın alma’ ÇT 108 -GUn, -KUn sat-ġun ~ sat-kun ‘satın’ SH 44 -un/-ün satun ‘satın’ ŞT 60 -kun satkun al- ‘satın almak’ ZT 89 -kun sat-kun EATE 135 -In satun (Feraiz.588) EATG 158 -In satun (Feraiz.588) EATH 57 -In sat-ın GulÖ 39 -n sat-u-n25 İsM 59 -un saṭun FN-I 34 -ın/-un/-ün ṣat-un KGT 219 -n ṣat-un SatFıkK 50 -n sat-ı-n KOTS 497-8 -(X)n satun XVI ْ XVII XVIII - Men. satun, Mol. satun KTYE 101 -(I)n sat-ın ‘para verip bir mal veya mülk alma’ TDBK 282 -n sat- > satın TGB 256 -in adları satın < satkun26 TDBD 511 -In eki satın27 BTYİ 132 -n Az. satın, Gag. satın 25262728

24 Karamanlıoğlu, bu kelimeyle ilgili bir de not düşmüştür: satın, satun sözü de sat-’dan -n eki ile yapılmış bir isme benziyorsa da bunun satġın, satun, satın veya satıġ-ı-n (bk. AGr. satġ-ın s.332) olması da muhtemeldir (KTGK 43). 25 Bu maddede Özkan, metinde 22 kez geçen {-n} ekinin 5 yerde düz (biç-i-n, diz-i-n, ek-i-n, gel-i-n, yak-ı-n), 6 yerde yuvarlak (beş kez sat-u-n, bir kez tüt-ü-n) yardımcı vokal aldığına ve kalan 11 yerde fiil tabanına doğrudan geldiğine değinmiştir. Ancak burada bir tespit gözden kaçmıştır. Bahsi geçen ilk 11 kullanım aslında yedi farklı kelimeye aittir ve bu yedi kelimenin altısının kökü düz (biç-, diz-, ek-, gel-, yak-, sat-), birinin kökü ise yuvarlak (tüt-) ünlülüdür. Dönemin fonetik özelliklerine uygun olarak düz ünlülü fiil köklerine düz ünlülü yapım eki, yuvarlak ünlülü fiil köklerine ise yuvarlak ünlülü yapım eki gelmesi tabiidir. Yani ekin, ilk beş kelimeye {-I-n} şeklinde, son kelimeye de {-U-n} şeklinde gelmesi sisteme uygun bir kullanımdır. O hâlde buradaki sat-u-n kelimesi, bu sistemin dışında kalmakta ve kendisinden beklenen {-I-n} eki yerine {-U-n} ekini almaktadır. Bizce burada bir problem vardır! 26 Banguoğlu, kelimenin damak sesi (g) düşmesiyle meydana geldiğini düşünmektedir. 27 Deny, kelimeyi, fiilden türemiş adlar kısmında maddesinde göstermiş ve maddeye ‘satkın yerine satın aļmak da görüldüğü üzere satın biçiminin kullanılması da gösteriyor ki -In eki bazen (gırtlak sesinin düşmesi ile) -kin ekinden gelmiş olabilir.’ notunu düşmüştür.

117 Hüseyin Yıldız

4. al-(mak) Fiilinin Bir Özelliği TS’de al-(mak) fiilinin 33, ÖTS’de 27 anlamı gösterilmekte ve ilgili örnek cümlelerin çoğunda bir nesne bulunmakta, kalan birkaçında ise cümleye bağlamdan bir nesne yerleştirilebilmektedir (ÖTS 106-107). Tarama Sözlüğü’ne bakıldığında ise al-(mak) fiiliyle birlikte kullanılan 60 örnekle karşılaşılır. Bunların yapı bakımından dağılımı da ÖTS’deki ifadeyi güçlendirmektedir: [3] {isim +(y)I} almak başı canı ele almak, kapuyu almak, konukluğu almak [12] {isim +(s)In} almak ardın almak, ayağın almak, bileğin almak, boğazın almak, elin almak, elin eline almak, kadasın almak, öñün almak, üstün almak, yanın almak, yol üstün almak, yolun almak [14] {isim +(s)InI} almak acığını almak, başını almak, birbirini almak, canını ağzına almak, elini almak, etrafını almak, ileyini almak, kanını pamuğa almak, kanını panbuğa almak, karşusını almak, katını almak, suçunu almak, yerin kolayını almak, yüzünü ele almak [17] {isim} almak av almak, ayak almak, boyun almak, buyur almak, çepçevre almak, çevre almak, el almak, er almak, gem almak, hayıf almak, işkil almak, meydan almak, öyke almak, sabak almak, sağlık almak, söz almak, şarap almak [10] {isim+(y)A} almak akça assıya almak28,29boynuna almak29,30 boyuna almak30,31el ele almak31,32göze almak32,33 gülünceğe almak33,34kola

28 akça assıya almak “Faizle para almak” Zaruretle borç edinme ve nesne dutuya koma ve akça assıya alma (Kab. XV.189 /TS) 29 boynuna almak “Üzerine almak, deruhte etmek” Ya’kup eyitti: Ey şehriyar-ı Çin, çün işini bitirmeğe boynuma aldım ben dahi halimi sana şerhedeyim (Ferec.XV.80); Boyunlarına [Neyi?/Onu] aldılar ki rüzgârla sa’yedip itmamına eriştüreler (Ta.Sel.XV.183-1); Sultan ne kim buyurdu ise bunlar boyunlarına [Neyi?/Onu] aldılar gönüldüler (Tuh. Le.XV.201); Nevbet İdris’in idi, sen güderim dedin, boynuña aldın. (Bektaş.XV.146); …Vılak oğlu Engürüs vilâyetini boynuna aldı, müslümanlığa zarar gelmeye… (Âş.XVI.118); Bundan akdem benim ba’zı yerde iki bin akçam var idi, mezbur almasını boynuna almış idi, inkâr ider, almadığına yemin etsin. (Sic.A.XVI.2,233); Kasım Voyvoda, ki serhat beylerinden yarar ve namdâr bir merd-i rüzgâr idi. Padişah-ı memalik-ârâ hazretlerinin uğurunda can ü başı feda etmeği revâ görüp on iki bin asker-i müntahap dilâverler ile düşmanın iç illerin urmağı boynuna aldı (Solak.XVII.474). 30 boyuna almak “Yanına almak, kendine arkadaş etmek” …Yiğitlerin okşagıl, boyuña algıl (Dede.XIV.12) 31 el ele almak “El ele yermek, el ele yapışmak” Yâr ile [Neyi?/Onu] el ele alup gezmedür / Sözleşüp hoş şehd ü şekker ezmedür (Ruşeni.XV.208); Tehadur [Ar.]: İki kişi [Neyi?/Onu] el ele alup gitmek ve yahut yanaşı yan yana yürümek (Bab. XVI.2,24) 32 göze almak “Ehemmiyet vermek” Gerçi bir hâk-i rehim kimse beni almaz göze / Çok hakaretle nazar kılma gubarımdan sakın (Fuzuli.XVI.181) 33 gülünceğe almak “Maskaraya, alaya almak” Tesaḫur [Ar.]: [Neyi?/Onu] Gülünceğe almak ve kimseye güre tavar öğredivermek ve yavaşıdıvermek (Bab.XVI.1,28); İstihza’ [Ar.]: Kimseyi gülünceğe almak ve hormalak ve masharalığa almak (Bab.XVI.2,10); Sa̮hr [Ar.]: Kimseyi temaşaya ve gülünceğe almak (Bab.XVI.1,52)

118 satın (almak) Kelimesi Üzerine

almak34,35mezeye almak35,36temaşaya almak36,37yelken altına almak3738 [2] almak almak38,39almak vermek3940 [1] {fiil-(y)U} almak dolayu almak4041 [1] {fiil-(y)IncA} almak gülünce almak4142

Burada bir problem vardır. Esasında yukarıdaki son dört biçim ({isim+(y) A} almak, almak, {fiil-(y)U} almak, {fiil-(y)IncA} almak) bizce eksik kullanımlardır. İlgili dipnotlarda geçen 30 örnek cümlenin yalnızca yedisinde nesne belirtilmemiştir. Ancak bağlama bakıldığında bu yedi cümlede de söylenmemiş bir nesne saklandığı aşikârdır. Bu verilerden hareketle, al-(mak) fiilinin kendisinden önce bir nesne gerektirdiği, eğer cümlede bir nesne yoksa bile, bunun bağlam gereği olarak tamamlanabileceği sonucu çıkarılabilir. Bu tespit önemlidir, çünkü eğer al-(mak) fiili,satın kelimesiyle peş peşe, araya bir kelime daha girmeksizin bir birleşik fiil yapısını oluşturuyorsa, satın kelimesinin de bir nesne olması gereğini doğurur.

5. Tespit ve Değerlendirmeler Buraya kadar anlatılanlardan hareketle, kelimeyle ilgili olarak şu tespitlerden söz edilebilir: i. satın kelimesi ya da kelimenin satġın, satun biçimleri ne tarihî ne de çağdaş türk lehçelerinde leksik bir birim olarak tek başına kullanılmamaktadır: *satın+lar, *satın+ım…, *satın+da, *satın+lı(g), *satın+sız ii. İsim çekim (çokluk, iyelik, hâl) ya da yapım ekleriyle kullanımına rastlanmayan satın kelimesinin bu haliyle, kelime türü olarak isim kategorisine sokulması mümkün görülmemektedir.

34 kola almak “Şefaat ve himaye etmek” Ez-zer‘ [Ar.]: … Ve şefaat eylemek mânasına müsta‘meldir ki lisanımızda [Neyi?/Onu] kola almak ve kollamak ta‘birleri buna akreptir (Kam.XVIII-XIX.2,574) 35 mezeye almak “Alay etmek, eğlenmek” Ey hoca beni mezeye mi alursun? (Hamza.XIV-XV.26,161); Görücek hışmile bakar yüzüne eyler meze (Kuddusi.XIX.179) 36 temaşaya almak “Maskaraya, alaya almak” Sa̮ hr [Ar.]: Kimseyi temaşaya ve gülünceğe almak (Bab.XVI.1,52) 37 yelken altına almak “Himaye altına almak (?)” “ Henüz Melik Kahkaha’yı yelken altına aldık idi (Müslim.XV.33) 38 almak “1. Basmak, galebe etmek, istila etmek, kaplamak. 2. Ele geçirmek, yakalamak, elde etmek. 3. Gereken şeyi kendine mal etmek” … Ta kuruyunca kendi ayruk işe meşgul oldu, eri uyku aldı bir it geldi ol sısama ağız değirdi (Kel. XIV.86); Avratın aşkı eri almış idi / Gerçi Şat’tan bu yana kalmış idi (Man. Tayr.XIV.21); Dil gamnâk, dide nemnâk şehir dervazesine çıktı, bir yerde oturdu, halini ağladı, uyku aldı düş gördi (Ferec.XV.316); Nuh Peygamber Aleyhisselâm zamanında su aldı dünyayı (Saat.XV.55); Dil hanesin aldı zulmet-i gam / Bişem‘ü şarab ü rûy-i canan (Lâmii.XVI.47); Bir gece arup tururdum beni uyku aldı (Tez.Ün.XVI.2-1); Etti canâne firakı beni candan bîzar / Bilmezem ahbeni ala mı âlâm-ı firak (D.B.XVI.121) 39 almak vermek “Mücadele, mukatele etmek, savaşmak” Bu iki tâife Furat kenarında mukabil olup bazar-ı kârzârda bir zaman [Neyi?/Onu] aldılar verdiler (Saadet.XV.-XVI.152-1) 40 dolayu almak “Etrafını kuşatmak” Tolayu alup etrafını yekser / Oturdular koyup pây üstüne ser (Lârendi.XVI.235). Örnek cümlede tolayu kelimesiyle deyimleşen bu kullanımın doğrusu etrafını almak olsa gerektir. krş. etrafını almak “etrafını çevirmek” Etrafımız alursa nola asker-i belâ / Gam bârigâhının güzelim şâhrahıyız (Figani.XVI.3) 41 gülünce almak “Maskaraya, alaya almak” İstishar [Ar.]: Nesneyi suhreye alup gülünce almak (Bab.XVI.2,8)

119 Hüseyin Yıldız

iii. al- fiili geçişli bir fiildir ve cümle içinde nesne almaksızın kullanılamamaktadır. iv. Kelime, al-(mak) kelimesiyle birlikte bir birleşik fiil oluşturmaktadır: satın al- < satun al- < satġun- al- < satġın al-. v. al- fiilinin birleşik kullanımlarında kendisinden önce muhakkak ya bir isim ya da isim çekim eki almış bir kelime gelmektedir: ev almak, evi almak, evini almak; dolma almak, dolmayı almak, dolmasını almak… Öyle ki bu fiil, fiilimsileşmiş yapıları dahi kendisinden hemen önce kabul edememektedir: *-masını al-, *-mayı al- vb. Yani, bu fiilin kendisinden önce gerçek bir isim türünden nesne kullanılması gerekmektedir. vi. satın kelimesi ne tarihî ne de çağdaş Türk lehçelerinde leksik bir birim olarak tanıklanmamaktadır. Bir başka ifadeyle satın kelimesinin isim çekim ekleriyle çekimlenmiş biçimlerine veya ekfiil biçimlerindeki kullanımlarına rastlanmamakta ve çoğu zaman al-(mak), ender olarak da tile-(mek) fiiliyle kullanılmaktadır. vii. satın al- birleşik fiilinde al- fiilinden önce gelen kısmı oluşturan satın kelimesi müstakil bir isim olarak tanıklanmadığına göre, geriye diğer ihtimal kalmaktadır. Yani satın kelimesi aslında isim türünden bir başka kelimenin isim çekim eki almış hâlidir. viii. /n/ sesiyle biten isim çekim eklerine bakıldığında, iyelik eki almış kelimelerde rastlanan belirtme hâli eki {-n} ve ilgi hâli eki {-(n)In} ile karşılaşılmaktadır. ix. İlgi hâli eki {-(n)In} geldiği kelimeden sonra iyelik eki almış bir başka kelimeyi -bu kelime yazılmasa/söylenmese bile- gerekli kılmaktadır: muhtar-ın ev-i, bu kitap senin olsun < bu kitap sen-in (kitab-ın) olsun. Ayrıca –nIn şeklinde bir tamlayıcının olmadığı da unutulmamalıdır. x. al- fiili, kendisinden öncebelirtme hâli, bulunma hâli ve çıkma hâli ekli tamlayıcılar alabilmektedir. xi. ix. ve x. maddelerdeki gerekçeler al- fiilinden önce ilgi hâli eki {-(n)In} veya bunun bir kalıntısının gelemeyeceğini gösterir niteliktedir. xii. satın al- yapısında, al- fiilinden önceki kısım belirtme hâli eki almış bir yapı görünümündedir ve bu durum al- fiilinin tamlayıcı ilişkisine de uygundur. xiii. Gabain, ETG’de kelimeyi satġ+ın al- şeklinde göstermiş, Karamanlıoğlu bu bilgiye atıfta bulunarak satıġ-ı-n biçiminin düşünülebileceğini dile getirmiş, Çulha da aynı atıfta bulunarak sözlüğüne sat-ıg+ın al- ibaresini düşmüş, Gülensoy ise sat-(ı)n [< satġın < *satıġ+ın ‘instrumental/vâsıta hâli’] etimolojisini yapmıştır. Ancak Gülensoy dışında diğer üç kaynakta satıġ kelimesinden sonraki yapı hakkında açıklama bulunmamaktadır.

120 satın (almak) Kelimesi Üzerine

xiv. Bu bilgilerin dışındaki, kelimeye içeriğinde yer veren tüm gramer ve metin çalışmalarında kelime, şeklen benzediğinden dolayı ya {-GIn} ya da {-(I)n}4243fiilden isim yapma ekleri içinde gösterilmiştir. Ancak bahsi geçen {-GIn} Eski Türkçeden (bk. OTWF 327, ETG 52, EUTG 106) beri tüm tarihî ve çağdaş türk lehçelerinde kullanılmakta ve baştaki /ġ/ sesini hiçbir şekilde düşürmemektedir. Ayrıca {-GIn} ekinin geçişli ve geçişsiz tek heceli fiil köklerinden anlamı pekiştirilmiş sıfatlar türeten çok işlek bir ek (TTG 81) olduğu da dikkate alınmalıdır. Bununla beraber Çağdaş Türk lehçelerine bakıldığında ‘hain, satılmış’ anlamlarına gelen bir satkın kelimesine rastlanmaktadır. Bu kelimeye üç lehçe incelemesinde yer verildiği ve bu kelimelerin fiilden isim yapma eki {-GIn} grubunda gösterildiği görülür: Azerbaycan (T.Az 188 sat-ğın, BTYİ 139 satqın), Özbek (T.Öz 303 såt-qın, ÖzbH 53 sotqin, ÖzbÖ 26 såt-qın) ve Kırım Tatar (T.KT 832 sat-qın, KrTatY 177 satqın, KrTatÇ 23). ‘Satılmış, hain’ anlam ilgisi düşünüldüğünde bu kelimenin Eski Türkçeden beri kullanılagelen {-GIn} ekiyle türetildiği göz önünde bulundurulmalı ve satın < satġın kelimesiyle karıştırılmamalıdır. xv. Yine aynı şekilde {-(I)n} eki de Eski Türkçeden (bk. Otwf 300, ETG 54, EUTG 107) beri tüm tarihî ve çağdaş türk lehçelerinde kullanılmakta ve sondaki /n/ sesini hiçbir zaman düşürmemektedir. Ayrıca {-(I)n} ekinin kalıcı isimler, ender olarak da sıfatlar türeterek fiilin gösterdiği işin “sonucu” veya “ürünü olma” görevini yüklendiği (TTG 101) de hatırlanırsa satın al- yapısına uymayacağı daha net anlaşılmış olur. xvi. satı-n yapısında son sesin belirtme hâli eki olan {-n} ekine bağlanması, bu ekin özel kullanım şartını yerine getirmeyi gerekli kılmaktadır. Bir başka ifadeyle, belirtme hâli eki olan {-n}, isimlere ancak bir iyelik eki aldıktan sonra gelebilir. xvii. sat-I-n etimolojisinin oluşabilmesi için -I-n (iyelik + belirtme hâli)

42 Fiilden isim yapma eklerinden olan {-In}, satın kelimesinin de örnek olarak kullanıldığı Gülsevin imzalı gramerlerde şu şekilde geçmektedir: -In : Ünlü uyumuna girmediği örnekler de vardır. a. geçişsizlerde: akın (DKor.D.174,10), dütün (ŞH.142,12); b. geçişlilerde: dügün (MV.7/1-55), ekin (Mrzb.7b.11), satun (Feraiz.588) [EATE 135, EATG 158] Gülsevin’in {-In} ekiyle ilgili yukarıdaki açıklamasında kullandığı “Ünlü uyumuna girmediği örnekler de vardır.” cümlesi, örneklerden de anlaşılacağı üzere yalnızca satun kelimesi için geçerlidir. Üstelik kelime, Gülsevin’in işaret ettiği Feraiz metninde al- fiiliyle birlikte kullanılmaktadır. 588 bir seyek duttı üçünciye 16 nese degmedi bu nite durur cevāb ayġıl bu er bende bolsa anı bir kız satun alsa ve azad bolsa (Tekin, 1973-1974: 103) Yavuz Kartallıoğlu’nun çalışmasında {-(X)n} eki anlatılırken satun kelimesi de örnekler arasındadır. Kelime XVI. yüzyılda imlasıyla, XVII. yüzyılda ve imlalarıyla, XVIII. yüzyılda ise ve imlalarıyla yazılmıştır. Kartallıoğlu ayrıca, ekin XVI.-XVIII. yüzyıl metinlerinde; Eski Türkiye Türkçesinde de uyumsuz olan satun kelimesi dışında, dudak uyumuna bağlı olduğunu belirtir. Meninski ve Molino’da da satun kelimesi uyuma girmemektedir (Kartallıoğlu, 2011: 497-8). Uyum dışındaki kullanımlara yalnızca satun kelimesinin örnek olarak gösterilmesi, bu kelimenin de al-(mak) fiiliyle beraber kullanılıyor olması dikkat çekicidir ve üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.

121 Hüseyin Yıldız

yapısının bir isme gelmesi gerekmektedir. xviii. Tarihî ve çağdaş Türk lehçelerine bakıldığında kelimenin satgın, satgun, satkun biçimlerinde geçtiği görülmektedir. Ayrıca satı kelimesinin de satu biçimine rastlanmaktadır. xix. satu kelimesindeki /u/ sesi, kelimenin eski biçiminin bir isim-fiil eki olan {-(I)g}’dan geliştiğini düşündürmektedir ki Eski Oğuz döneminden itibaren bu biçimin izlerine rastlanmaktadır: sat-(ı)g > sat-u xx. satıg kelimesi de ek alınca son hece dar ünlüsünü düşürmüş olabilir: sat(ı)g+ı+n > satgın. Bu konuyla ilgili olarak Eski Türkçe veriler bize ihtiyacımız olan bilgiyi vermektedir. Eski Türkçede önünde ya da arkasında bir dar ünlü bulunan -ġ sesi, iki ünlü arasında kaldığında bu dar ünlüyü düşürebilir: Otwf 421 kur(u)g+a-, 423 sıg(ı)t+a-, 426 ug(u)r+a-, 489 ul(u)g+ad-, 504 sar(ı)g+ar-, 585 ag(ı)z+an-, ag(ı)rı- n- , KHK 81 tatıġın > tatġın vb. Özellikle son örnek satıġın > satġın gelişimine birebir uygundur. Kaldı ki Eski Uygurcada sataġın ~ satıġın biçimlerine de rastlanmaktadır. xxi. sat-(ı)g+ı+n > satgın etimolojisinde hece başında kalan /ġ/ sesinin düşmesi ise, yine tarihî ve çağdaş lehçelerden hareketle takip edilebilmektedir: satıġ > satıw > satuw > satuu > satu > satı xxii. satın kelimesinin etimolojisinin sat-(ı)g+ı+n > satgın > satın şeklinde yapılması daha isabetli olsa gerektir. Daha açık ifade etmek gerekirse kelimenin etimolojisi şöyle gösterilebilir: sat- fiil kökü (ı) yardımcı ses {-ġ} fiilden isim yapma eki {+ı} 3. teklik kişi iyelik eki {+n} belirtme hâli eki xxiii. sat(ı)ġ+ı+n kelimesi, satġın biçimine değiştikten sonra, muhtemelen fiilden isim yapma eki {-GIn} eki gibi düşünülmüş, bu biçimin iyelik+belirtme hâli eki birleşmesinin bir kalıntısı olduğu unutulmuş, sonra da bu kelime –{-GIn} ekiyle türetilmiş gibi– {-GIn} ekinin tarihî süreçte uğradığı değişikliklere uğramıştır. sat(ı/a)ġ+ı+n al- (Etü.) > satġın al- (EUyg., Krh., Har.-Alt., EKıp.) > satğun al- (Çağ. Sang 60) [> satḳun al- (Krh., Çağ.)] > satun al- (EKıp., EOğ., Osm., TtüAğ. ), ṣaṭṭın al- (EKıp.) > satın al- (EKıp., EOğ., Osm., Ttü., TtüAğ., Gag., Az., Tkm., Kry., KrTat., Kmk., Urm., Hal.) xxiv. Yukarıdaki gelişme dikkate alındığında satın al-(mak) kelimesinin, Tarihî Türk lehçelerinin yanısıra çağdaş Türk lehçelerinden Oğuz grubunda ve Oğuz grubuna coğrafî olarak yakın olan Karay, Kırım

122 satın (almak) Kelimesi Üzerine

Tatar, Kumuk, Urum ve Halaç Türkçelerinde de tanıklanması dil/lehçe ilişkileri bakımından da ayrıca önemlidir.

6. Sonuç Sonuç olarak denebilir ki, satın kelimesi tek başına bir leksik birim değildir ve her zaman al(-mak) fiiliyle birlikte kullanılmaktadır.al(-mak) fiili de kendisinden önce muhakkak bir nesne gerektiren, geçişli bir fiildir. Bu iki kelimenin ilişkisi (bk. 5. bölüm) satıġ+ı+n > sat(ı)ġın > satġın etimolojisini doğurmaktadır. Bu sebeple; a. Tarihî ve çağdaş Türk lehçelerine ait çeşitli dizin ve sözlüklerde satın, satun, satġın kelimelerinin tek başına madde başına taşınması yanlıştır. Doğru biçimler satın al-, satun al-, satġın al- şekillerinde olmalıdır. b. Tarihî ve çağdaş Türk lehçelerine ait çeşitli gramer ve metin incelemelerinde kelime, şekil benzerliğinden dolayı, fiilden isim yapma ekleri olan {-GIn} ya da {-(I)n} eki altında gösterilmiştir. Bu bilgiler gözden geçirilmeli ve yeni çalışmalarda düzeltilmeli ya da satın, satun, satġın kelimeleri ilgili maddelerden çıkarılmalıdır.

7. Kısaltmalar ve Kaynakça Alt. Altay, Az. Azerbaycan, Bşk. Başkurt, Çağ. Çağatay, Çuv. Çuvaş, Dob. Dobruca, Dol. Dolgan, EKıp. Eski Kıpçak, EOğ. Eski Oğuz, EUyg. Eski Uygur, Gag. Gagauz, Hak. Hakas, Hal. Halaç, Har.-Alt. Harezm-Altınordu, Kmk. Kumuk, Kök. Köktürk, KrçM. Karaçay- Malkar, Krg. Kırgız, Krh. Karahanlıca, KrTat. Kırım Tatar, Kry. Karay, Kzk. Kazak, Nog. Nogay, Özb. Özbek, Tat. Tatar, Tel. Teleüt, Tkm. Türkmen, Ttü. Türkiye Türkçesi, TTüAğ. Türkiye Türkçesi Ağızları, Tuv. Tuva, Urm. Urum, Yak. Yakut, YUyg. Yeni Uygur.

AB Chirli, Nadejda (2005), Ermeni Kıpçakça Dualar Kitabı. Alġış Bitigi, Türkistan ve Azerbaycan Araştırma Merkezi, Sota Yayınları, Haarlem, Netherlands. AD Özmen, Mehmet (2001), Ahmed-i Dâ’î Divanı I (Metin-Gramer-Tıpkıbasım), II (Dizin), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. AKK Özyetgin, Melek (1996), Altın Ordu, Kırım ve Kazan Sahasına Ait Yarlık ve Bitiklerin Dil ve Üslûp İncelemesi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. AltN Naskali-Gürsoy, Emine - Muvaffak Duranlı (1999), Altayca-Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. AzA Altaylı, Seyfettin (1994), Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü, II. cilt, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul. AzD Develi, Hayati (1983), Azerî Türkçesi Lügati, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayını, Erzurum. AzO Orucov, E. E. (1964), Azerbaycan Dilinin İzahlı Lugeti, IV. cilt (S-Ş), Azerbaycan SSR Elmler Akademiyası Neşriyyatı, Bakı. BşkZ Zeynullina, G. D. (1996), Türkçe-Başkurtça Başkurtça-Türkçe Sözlük, Başkutistan Kitap Neşriyatı, Ufa.

123 Hüseyin Yıldız

BT-IXII Tekin, Şinasi (1980), Maitrisimit nom bitig. Die uigurische Übersetzung eines Werkes der buddhistischen Vaibhāsika-Schule, 2. Teil: Analytischer und rück läufiger Index, Berliner Turfantexte VIII, Akademie Verlag, Berlin. BTS Büyük Türkçe Sözlük, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_ bts&view=bts BT-VIII Kara, G. - P. Zieme (1977), Die uigurischen Übersetzungen des Guruyogas ‘Tiefer Weg’ von Sa-skya Pandita und der Manjusrinamasamgiti, Berliner Turfantexte VIII, Akademie Verlag, Berlin. BTYİ Biray, Himmet (1999), Batı Grubu Türk Yazı Dillerinde İsim, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. CC Grønbech, K. (1942), Komanisches Wörterbuch. Türkischer Wortindex zu Codex Cumanicus, Einar Munksgaard, Kopenhagen. CTD Dankoff, Robert - James Kelly (1985), Mahmūd al-Kāšgarī. Compendium of The Turkic Dialect (Dīwān Luγāt at-Turk), Part III, Harvard University Press, USA. Çek Eckmann, János (2009), Çağatayca El Kitabı (Çev. Günay Karaağaç), Kesit Yayınları, İstanbul. ÇT Argunşah, Mustafa (2013), Çağatay Türkçesi, Kesit Yayınları, İstanbul. ÇTS Nişanyan, Sevan (2010), Sözlerin Soyağacı. Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, 5. baskı, Everest Yayınları, İstanbul. ÇuvB Bayram, Bülent (2007), Çuvaş Türkçesi - Türkiye Türkçesi Sözlük, Tablet Yayınları, Konya. DAK Tryjarski, Edward (1972), Dictionnaire Armeno-Kiptchak, Tome I, Fascicule P-Z, Zakład Orientalistyki Polskiej Akademii Nauk, Warszawa. DALU Altoi, Noorullah (2007), Dictionary of the Uzbek Language of Afghanistan, Global Partners. DbTS Komisyon (1949) Dilbilim Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. DH Bice, Hayati (2009), Hoca Ahmed Yesevi. Divân-ı Hikmet, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara. DKTS Karahan, Saim Osman (2011), Dobruca Kırım Tatar Ağzı Sözlüğü (1-2-3), Köstence, Romanya. DLT-D Divanü Lûgat-it-Türk Dizini (1972), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. DLT-E Atalay, Besim (1999), Divanü Lûgat-it-Türk Dizini ‘Endeks’, Cilt IV, 4. baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. DLT-K Erdi, Seçkin - Serap Tuğba Yurteser (2005), Divânü Lügâti’t-Türk. Kâşgarlı Mahmûd, Kabalcı Yayınları, İstanbul. Dmo Gökdağ, Bilgehan Atsız – Seyfullah Türkmen (2004), İshak Bin Murad. Ed- Dürretü’l-Mudiyye fi’l-Lugati’t-Türkiyye. Eski Oğuzca Sözlük-Gramer Arası Bir Eser, Akçağ Yayınları, Ankara. Dmt Toparlı, Recep (2003), Ed-Durretü’l-Mudiyye fi’l-Lügati’t-Türkiyye, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. DS Derleme Sözlüğü DTS Nadelyayev, V. M. - D. M. Nasilov - E. R. Tenişev - A. M. Şçerbak (1969), Drevnetyurskiy Slovar, Akademiya Nauk SSSR İnstitut Yazıkoznaniya, Leningrad. DW Stachowski, Marek (1993), Dolganischer Wortschatz, Copyright by Eniwesytet Jagielloñski, Kraków. Dwmt Berta, Árpád (1996), Deverbale Wortbildung im Mittelkiptschakisch-Türkischen,

124 satın (almak) Kelimesi Üzerine

Harrassowitz Verlag, Wiesbaden. EATE Gülsevin, Gürer (2007), Eski Anadolu Türkçesinde Ekler, 3. baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. EATG Gülsevin, Gürer - Erdoğan Boz (2004), Eski Anadolu Türkçesi, Gazi Kitabevi, Ankara. EATH Şahin, Hatice (2009), Eski Anadolu Türkçesi, Akçağ Yayınları, Ankara. Eats Kanar, Mehmet (2011), Eski Anadolu Türkçesi Sözlüğü, Say Yayınları, İstanbul. EDAL Starostin, S. A. - A. V. Dybo - O. A. Mudrak (2003), An Etymological Dictionary of Altaic Languages, Brill, Leiden. EDPT Clauson, Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth- Century Turkish, Oxford University Press, London. EK Deny, Jean (1957), L’Arméno-Coman Et Les ‘Ephémérides’ De Kamieniec (1604- 1613), Otto Harrassowitz, Wiesbaden. ESTY Sevortyan, E. V. (1974), Etimologiçeskiy Slovar’ Tyurkskih Yazıkov, Akademiya Nauk SSSR İnstitut Yazıkoznaniya, Moskva ETG Gabain, A. von (2000), Eski Türkçenin Grameri (Çev. Mehmet Akalın), 3. baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. ETS Bayat, Fuzuli - Minara Esen Aliyeva (2008), Eski Türkçe Sözlük, Yalın Yayıncılık, İstanbul. ETY Orkun, Hüseyin Namık (2011), Eski Türk Yazıtları, 3. baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. Eutg Eraslan, Kemal (2012), Eski Uygur Türkçesi Grameri, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. EUTS Caferoğlu, Ahmet (1993), Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, 3. baskı, Enderun Kitabevi, İstanbul. FahHŠ Flemming, Barbara (1974), Fahrīs Husrev u Šīrīn. Eine Türkische Dichtung von 1367, Franz Steiner Verlag GMBH, Wiesbaden. FFA Adamovıć, Milan (2009), Floransalı Filippo Agenti’nin Notlarına Göre (1533) 16. Yüzyıl Türkçesi (Çev. Aziz Merhan), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. FN-I Tepeli, Yusuf (2002), Dervîş Muhammed Yemînî. Fazîlet-Nâme, I (Giriş-İnceleme- Metin), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. FN-II Tepeli, Yusuf (2002), Dervîş Muhammed Yemînî. Fazîlet-Nâme, II (Grammatikal Dizin), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. GagB Baskakov, N. A. (1991), Gagauz Türkçesinin Sözlüğü (Çev. İsmail Kaynak - A.Mecit Doğru), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. GrTS Korkmaz, Zeynep (2003), Gramer Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. GTS Güncel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_ gts&view=gts GulB Bodrogligeti, A. (1969), A Fourteenth Century Turkic Translation of Sa‘dī’s Gulistān. Sayf-ı Sarāyī’s Gulıstān bi’t-Turkī, Akadémiai Kiadó, Budapest. GulÖ Özkan, Mustafa (1993), Mahmûd b. Kādî-i Manyâs. Gülistan Tercümesi (Giriş- İnceleme-Metin-Sözlük), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. HakA Arıkoğlu, Ekrem (2005), Örnekli Hakasça Türkçe Sözlük, Akçağ Yayınları, Ankara. HN Ayan, Hüseyin (1979), Şeyhoğlu Mustafa. Ḫurşîd-Nâme (Hurşîd ü Feraḥşâd). İnceleme-Metin-Sözlük-Konu Dizini, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum.

125 Hüseyin Yıldız

HTG Hacıeminoğlu, Necmettin (1997), Harezm Türkçesi ve Grameri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Ankara. İM Toparlı, Recep (1992), İrşâdü’l-Mûlük ve’s-Selâtîn, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. İsM Yüksel, Hasan - H. İbrahim Delice - İ. Hakkı Aksoyak (1996), Eski Anadolu Türkçesine İlişkin Bir Metin, İslamî’nin Mesnevîsi, Sivas. KarM Mansuroğlu, Mecdut (1998), ‘Karahanlıca’, Tarihî Türk Şîveleri (Çev. M. Akalın), 3. baskı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara. KB-D Arat, Reşit Rahmeti (1979), Kutadgu Bilig III İndeks (Haz. Kemal Eraslan - Osman F. Sertkaya - Nuri Yüce), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, İstanbul. KBLS Nemeth, Gyula (1990), Kumuk ve Balkar Lehçeleri Sözlüğü (Çev. Kemal Aytaç), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. KB-M Arat, Reşit Rahmeti (2007), Kutadgu Bilig I Metin, 5. baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KBN Tokatlı, Ümit (1996), Pir Mehmed bin Evrenos bin Nûreddin Za‘ifi. Kitāb-ı Bostān-ı Nasayih, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri. KBS Gülensoy, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KD Ersoylu, Halil (1996), Kız Destanı (Hazā Ḥikāyet-i Kız ma‘a Cühūd), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KE Ata, Aysu (1997), Nāsırüd-din Bin Burhānü’d-Din Rabġūzi. Kısāsü’l-Enbiyā (Peygamber Kıssaları) II Dizin, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KEf Eminoğlu, Emin (2011), Abbâs ibni Hamza es-Sabrânî. Kitâbü’l-Ef’âl –Kıpçakça Satır Arası Sözlük-, Akçağ Yayınları, Ankara. KG Akkuş, Muzaffer (1995), Kitab-ı Gunya, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KGT Yavuz, Orhan (2002), Kansu Gavrî’nin Türkçe Dîvânı, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Konya. KHK Argunşah, Mustafa - Gülden Sağol Yüksekkaya - Özcan Tabaklar (2010), Karahanlıca Harezmce Kıpçakça Dersleri, Kesit Yayınları, İstanbul. Kİ Caferoğlu, Ahmet (1931), Abû Hayyân. Kitâb al-İdrâk li-lisân al-Atrâk, Evkâf Matbaası, İstanbul. KK Toparlı, Recep - M. Sadi Çögenli - Nevzat H. Yanık (1999), El-Kavânînü’l- Külliyye li-Zabti’l-Lügati’t-Türkiyye, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KmkP Pekacar, Çetin (2011), Kumuk Türkçesi Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KMTS Tavkul, Ufuk (2000), Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KOTS Kartallıoğlu, Yavuz (2011), Klasik Osmanlı Türkçesinde Eklerin Ses Düzeni (16, 17 ve 18. Yüzyıllar), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KPN Garkavets, Aleksandr (2010), Kıpçakskoye Pismennoye Naslediye Kıpçakskiy Slovar, Bawr-Kasean, Almatı. KrgA Akmataliyev, A. vd. (2010), Kırgız Tilinin Sözdügü, II. cilt, Avrasya Press, Bişkek. KrgAI Aksu, Nurettin - Ayfer Işık (1997), Türkiye Türkçösü Kırgız Türkçösü Sözdügü, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul. KrgM Mukambayev, Ceembay (2009), Kırgız Tilinin Diyalektologiyalık Sözdügü, Kırgız Cumhuriyeti Milli Bilimler Akademisi, Bişkek.

126 satın (almak) Kelimesi Üzerine

KrgY Yudahin, K. K. (1998), Kırgız Sözlüğü (Çev. Abdullah Taymas), 4. baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KrTatÇ Çeneli, İlhan (1997), Kırım Tatarcasında Yapım Ekleri (Çev. Mustafa Argunşah), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KrTatU Useynov, Seyran Memetoviç (2008), Krımskotatarsko-Russko-Ukrainskiy Slovar’, Tezis, Simferopol. KrTatY Yüksel, Zühâl (2005), Kırım Tatar Türkçesi Grameri. Ses ve Şekil Bilgisi, Semih Eğitim Kültür Yayınları, Ankara. KryÇ Çulha, Tülay (2006), Karaycanın Kısa Sözvarlığı. Karayca-Türkçe Kısa Sözlük, Dil ve Edebiyat Dizisi:6, İstanbul. KryK Kowalski, Tadeusz (1996), Karayim Lehçesi Sözlüğü, (Çev. Kemal Aytaç), Engin Yayınevi, Ankara. KryT. Kocaoğlu, Timur (2006), Karay. The Trakai Dialect, Lincom Europa, München. KT Şemseddin Sami (2010), Kamus-ı Türkî (Haz. Paşa Yavuzarslan), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KTfB Borovkov, A. K. (2002), Orta Asya’da Bulunan Kur’an Tefsirinin Söz Varlığı (XII.-XIII. Yüzyıllar) (Çev. Halil İbrahim Usta - Ebülfez Amanoğlu), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KTGG Güner, Galip (2013), Kıpçak Türkçesi Grameri, Kesit Yayınları, İstanbul. KTGK Karamalıoğlu, Ali Fehmi (1994), Kıpçak Türkçesi Grameri, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KTrA Ata, Aysu (2004), Türkçe İlk Kur’an Tercümesi (Rylands Nüshası), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KTrE Eckmann, János (1976), Middle Turkic Glosses of The Rylands Interlinear Koran Translation, Akadémiai Kiadó, Budapest. KTrT Topaloğlu, Ahmet (1978), Muhammed Bin Hamza. XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış Kur’an Tercümesi, II. Cilt, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul. KTS Toparlı, Recep - Hanifi Vural - Recep Karaatlı (2007), Kıpçak Türkçesi Sözlüğü, 2. baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KTSE Üşenmez, Emek (2010), Karahanlı Türkçesinin Sözlüğü, Doğu Kitabevi, İstanbul. KTSS Ünlü, Suat (2012), Karahanlı Türkçesi Sözlüğü, Eğitim Yayınevi, Konya. KTYE Gülsevin, Gürer - Selma Gülsevin (1993), (Kâmûs-ı Türkî’ye Göre) Türkçede Yapım Ekleri ve Kullanılışları I. Fiilden İsim Yapma Ekleri, Malatya. KW Kakuk, Zsuzsa - Imre Baskı (1999), Kasantatarisches Wörterverzeichnis Aufgrund der Sammlung von Ignás Kúnos, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KY Karahan, Leyla (1994), Erzurumlu Darîr. Kıssa-i Yûsuf. Yûsuf u Züleyhâ, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. KzkH Oraltay, Hasan - Nuri Yüce - Saadet Pınar (1984), Kazak Türkçesi Sözlüğü, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul. KzkK Koç, Kenan - Ayabek Bayniyazov - Vehpi Başkapan (2003), Kazak Türkçesi Türkiye Türkçesi Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara. KzkZ İsmail, Zeyneş (?), Türkçe Kazakça Sözlük, Ankara. LL Şeyhülislâm Mehmed Esad Efendi (1999), Lehcetü’l-Lügat (Haz. H. Ahmet Kırkkılıç), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. LO Ahmet Vefik Paşa (2000),Lehce-i Osmânî (Haz. Recep Toparlı), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.

127 Hüseyin Yıldız

Mayt Tekin, Şinasi (1960), Uygurca Metinler II. Maytrısimit. Burkancıların Mehdisi Maitreya ile Buluşma. Uygurca İptidaî Bir Dram, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum. ML Heyet, Cevat (2003), İki Dilin Karşılaştırılması (Mukayesetü’l-Lügateyn) (Çev. Mürsel Öztürk), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. MN Canpolat, Mustafa (1982), ‘Ömer Bin Mezįd. Mecmū‘atü’n-Neẓā’ir, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. MW Brockelmann, Carl (1928), Mitteltürkischer Wortschatz nanch Mahmud al- Kasgaris Divan Lugat At-Turk, Bibliotheca Orientalis Hungarica, Budapest. NF Eckmann, János (1995), Nehcü’l-Ferādīs. Uştmahlarnın͡ g Açuq Yolı. I Metin II Tıpkıbasım (Haz. Semih Tezcan - Hamza Zülfikar), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. NF-D Ata, Aysu (1998), Nehcü’l-Ferādīs. Uştmahlarnın͡ g Açuq Yolı. III Dizin-Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. NH Bilgin, Azmi (1996), Nazmü’l-Hilâfiyyat Tercümesi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. NRS Baskakova, N. A. (1963), Nogaysko-Russkiy Slovar’, Karaçayevo-Çerkesskiy Nauçno-İssledovatel’skiy İnstitut Yazıka, Literaturı i İstorii, Moskva. NSÇT Kaçalin, Mustafa S. (2011), Niyāzi. Nevâyî’nin Sözleri ve Çağatayca Tanıklar. El- Luġātu’n-Nevā’iyye ve’l-İwtişhādātu’l-Caġātā’iyye, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. OB Tekin, Şinasi (1974), 1343 Tarihli Bir Eski Anadolu Türkçesi Metni ve Türk Dili Tarihinde Olġa-bolġa Sorunu, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1973 – 1974: 59-157. OsTS Parlatır, İsmail (2009), Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı Yayınları, Ankara. OTS Bayat, Fuzuli (2008), Orta Türkçe Sözlük, Yalın Yayıncılık, İstanbul. Otwf Erdal, Marcel (1991), Old Turkic Word Formation. A Functional Approach to the Lexicon. I-II, Otto Harrassowitz, Wiesbaden. ÖTS Komisyon (1995), Örnekleriyle Türkçe Sözlük, I A-E, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara. ÖzbH Yıldırım, Hüseyin (2009), Özbek Türkçesi, Gazi Kitabevi, Ankara. ÖzbÖ Öztürk, Rıdvan (2005), Özbek Türkçesi El Kitabı, Çizgi Kitabevi, Konya. ÖzbT Tuhliyev, N. (2007), Özbek Tiliniŋ İzåhli Lugäti, III. cilt, Uzbekstån Respublikäsi Fänlär Akademiyasi Alişer Nävåyi Nåmidägi Til vä Ädäbiyät İnstituti, Tåşkent. ÖzbY Yaman, Ertuğrul - Nizamiddin Mahmud (1998), Özbek Türkçesi-Türkiye Türkçesi ve Türkiye Türkçesi-Özbek Türkçesi Karşılıklar Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. RabQA Boeschoten, H.E. - M. Vandamme - S.Tezcan (1995), Al-Rabghūzī. The Stories of The Prophets. Qisas al-Anbiyā’. An Eastern Turkish Version, Vol.I, E.J. Brill, Leiden-New York- Köln. RC Kutlar, Fatma Sabiha (2005), Klâsik Dönem Metinlerinde Değerli Taşlar ve Risâle-i Cevâhir-nâme, Öncü Kitap, Ankara. RTK Kestelli, Raif Necdet (2004), Resimli Türkçe Kamus (Haz. Recep Toparlı - Belgin Tezcan Aksu - Canan Selvi Kanoğlu - Seyfullah Türkmen), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. SAK Zajaczkowski, Annaniasz (1954), Słownik Arabsko-Kipzacki z okresu Państwa Mameluckiego Bulġat al-Muštāq fī luġat at-Turk wa-l-qıfž̜ āq. Część II. Verba,

128 satın (almak) Kelimesi Üzerine

Polska Akademia Nauk Komitet Orientalistyczny, Warszawa. Sang Clauson, Sir Gerard (1960), Sanglax. A Persian Guide to the Turkish Language by Muhammad Mahdī Xān, Elias John Wilkinson Gibb Publishing, London. SatFkhK Karasoy, Yakup (2004), Satıraltı Tercümeli Bir Fıkıh Kitabı (İnceleme-Dizin- Tıpkıbasım), Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Konya. SH Demir, Necati (2005), Abdülazîz Bin Mahmûd el-İsfahanî. Sıfâtu’l-Haremeyn, Akçağ Yayınları, Ankara. SMAI Doerfer, Gerhard - Wolfram Hesche (1989), Südoghusische Materialien aus Afghanistan und Iran, Otto Harrassowitz, Wiesbaden. SN Dilçin, Cem (1991), Mes‘ūd Bin Ahmed. Süheyl ü Nev-bahār (İnceleme-Metin- Sözlük), Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara. ŞH Karasoy, Yakup (1998), Şiban Han Dîvânı (İnceleme-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. ŞŞÇ Kültüral, Zühal - Latif Beyreli (1999), Şerîfî. Şehnâme Çevirisi, 4. Cilt, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. ŞT Kargı Ölmez, Zuhal (1996), Ebulgazi Bahadır Han. Şecere-i Terākime (Türkmenlerin Soykütüğü), Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi: 3, Simurg Yayınları, Ankara. T.Az Kartallıoğlu, Yavuz - Hüseyin Yıldırım (2007), ‘Azerbaycan Türkçesi’, Türk Lehçeleri Grameri (Ed. Ahmet Bican Ercilasun), Akçağ Yayınları, Ankara: 171- 230. T.KT Yüksel, Zühâl (2007), ‘Kırım-Tatar Türkçesi’, Türk Lehçeleri Grameri (Ed. Ahmet Bican Ercilasun), Akçağ Yayınları, Ankara: 811-882. T.Öz Öztürk, Rıdvan (2007), ‘Özbek Türkçesi’, Türk Lehçeleri Grameri (Ed. Ahmet Bican Ercilasun), Akçağ Yayınları, Ankara: 291-354. TarS Tarama Sözlüğü, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_ tarama&view=tarama TatÖ Öner, Mustafa (2009), Kazan-Tatar Türkçesi Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. TatR Kerim Altay - Leyla Kerim (1996), Dicţionar Tătar Turc Român - Tatarca Türkçe Romence Sözlı̌ k - Tatarca Türkçe Romence Sözlük, Editura Kriterion. TatT Ganiyev, Fuat - Rifkat Ahmet’yanov - Halil Açıkgöz (1997), Tatarca-Türkçe Sözlük, İnsan Yayınevi, Kazan-Moskova. TDBD Deny, Jean (2012), Türk Dil Bilgisi. Modern Türk Dil Bilgisi Çalışmalarının Kapsamlı İlk Örneği, Kabalcı Yayınları, İstanbul. TDBK Karaağaç, Günay (2012), Türkçenin Dil Bilgisi, Akçağ Yayınları, Ankara. TelR Ryumina-Sırkaşeva, L.T. - N.A. Kuçigaşeva (2000), Teleüt Ağzı Sözlüğü (Çev. Şükrü Halûk Akalın – Caştegin Turgunbayev), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. TGB Banguoğlu, Tahsin (2004), Türkçenin Grameri, 7. baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. TkmH Hamzayev, M. Ya. vd. (1962), Türkmen Dilinin Sözlügi, Türkmenistan SSR Ilımlar Akademiyasınıŋ Neşiriyatı, Aşgabat. TkmT Tekin, Talat - Mehmet Ölmez - Emine Ceylan - Zuhal Ölmez - Süer Eker (1995), Türkmence Türkçe Sözlük, Simurg Yayınları, Ankara. TL Hüseyin Kâzım Kadri (1943), Türk Lûgati. Türk Dillerinin İştikakı ve Edebî Lûgatleri, 3. cilt, Türk Dil Kurumu Yayınları, İstanbul.

129 Hüseyin Yıldız

TM Argunşah, Mustafa (1999), Muhammed b. Mahmûd-ı Şirvânî. Tuhfe-i Murâdî (İnceleme-Metin-Dizin), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. TS Akalın, Şükrü Halûk vd. (2010), Türkçe Sözlük, 11. baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. TSD Paçacıoğlu, Burhan (2006), VIII-XVI. Yüzyıllar Arasında Türkçenin Sözcük Dağarcığı, Ankara. Ttam Toparlı, Recep - M. Sadi Çögenli - Nevzat H. Yanık (2000), Kitâb-ı Mecmû-ı Tercümân-ı Türkî ve Acemî ve Mugalî, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. TTAS Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü, http://www.tdk.gov.tr/index. php?option=com_ttas&view=ttas TTG Korkmaz, Zeynep (2007), Türkiye Türkçesi Grameri Şekil Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. TuvA Arıkoğlu, Ekrem - Klara Kuular (2003), Tuva Türkçesi Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. TuvÖ Ölmez, Mehmet (2007), Tuwinischer Wortschatz mit alttürkischen und mongolischen Parallelen. Tuvacanın Sözvarlığı. Eski Türkçe ve Moğolca Denkleriyle, Harrassowitz Verlag, Wiesbaden. U-IV Müller, F.W.K - A. v. Gabain (1931), Uigurica -IV, Gesamtsitzung v. 30.Juli 1931 - Mitteilung der phil.-hist. Klasse v.3.Februar 1927: 675-727. UrmG Garkavets’, Aleksandr (2000), Urums’kiy Slovnik, Bawr, Alma-Ata. VEWT Räsänen, Martti (1969), Versuch Eines Etymologischen Wörterbuches Der Türksprachen, Lexica Societatis Fenno-Ugricae, Helsinki. WC Doerfer, Gerhard – Semih Tezcan (1980), Wörterbuch Des Chaladsch (Dialekt von Charrab), Bibliotheca Orientals Hungarica XXVI, Akadémiai Kiadó, Budapest. XVII-S Tulum, Mertol (2011), 17. Yüzyıl Türkçesi ve Söz Varlığı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. YakV Vasiliev, Yuriy (1995), Türkçe-Sahaca (Yakutça) Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. YTL Toven, Mehmet Bahaettin (2004), Yeni Türkçe Lügat (Haz. Abdülkadir Hayber), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. YUygN Necipoviç Necip, Emir (1995), Yeni Uygur Türkçesi Sözlüğü (Çev. İklil Kurban), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. YZH Cin, Ali (2012), İbn-i Abbas’tan Rivayet Edilen Yûsuf ve Züleyha Hikâyesi, Akdeniz Üniversitesi Yayınları, Antalya. ZD Tezcan, Semih (1998), Bir Ziyafet Defteri, Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi: 25, Simurg Yayınları, İstanbul. ZT Kara, Funda (2011), Zebân-ı Türkî (Kélür-nâme) İnceleme-Metin-Dizin, Fenomen Yayınları, Erzurum.

130 Dil Araştırmaları Sayı: 13 Güz 2013, 131-139 ss.

bir kişi yaŋılsar uguşı bodunı ebi eşükiŋe tegi kıdmaz ermiş İbaresi Üzerine Hakan Özdemir*1 Özet: Eski Türkçe metinlerin anlamlandırılması konusunda birçok halledilmemiş sorunun bulunduğu bir gerçektir. Konu anlam olunca bu durum kaçınılmaz olmaktadır. Özellikle Eski Türkçe dönemine ait metinlerde rastlanan bu durum, metinlerin hem kısalığı hem de azlığı gibi sebeplere bağlanabilir. Bu çalışmada aynı durumda olan bir kişi yaŋılsar uguşı bodunı ebi eşükiŋe tegi kıdmaz ermiş ibaresi üzerinde durulacaktır. Araştırmacılar, kıd- fiili üzerindeki bilinmezliği gidermek için çok sayıda yayın yapmışlardır. Bu tartışmaların çoğu bundan önceki yayınlarda ele alındığı için tartışmalara uzun uzadıya yeniden değinilmemiştir. Ercilasun ve İnayet’in görüşleri üzerinden yeni bir eleştiriye gidilmeye çalışılmıştır. İbare anlamlandırılırken yapı bilgisine dayanarak sunulan verilerden sonra metnin bağlamı göz önünde tutulmaya çalışılmıştır. Anahtar sözcükler: ḳıy-, ḳıd-, ḳıyın, ceza, Türk, Çin

Upon the Phrase of bir kişi yaŋılsar uguşı bodunı ebi eşükiŋe tegi kıdmaz ermiş Abstract: It’s a fact that there are a lot of unresolved problems about signification of Old Turkish Texts. When the matter is signification, this circumstance has become inevitable. Having coincided in texts especially belonging to Old Turkish Era, this circumstance can be attached to reasons such as both the minority and the brevity of the texts. In this study, being in the same circumstance, the phrase of bir kişi yaŋılsar uguşı bodunı ebi eşükiŋe tegi kıdmaz ermiş will be emphasized. Researchers have published very much in order to satisfy the obscurity upon the kıd- verb. Since much of these arguments have been dealt in the former publishments, the arguments haven’t been mentioned at length. A new criticism has been attempted to propose over Ercilasun and İnayet’s views. When the phrase is about to be significated, the concept of the text also has been attempted to be counted after the datas, presented in terms of the structure knowledge. Key words: ḳıy-, ḳıd-, ḳıyın, punishment, Turkish,

** Yrd. Doç. Dr., Giresun Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

131 Hakan Özdemir

1. Giriş Eski Türkçe metinlerin anlamlandırılması konusu Türkoloji’de önemli bir yer tutar. Araştırmacıların çeşitli fikir ayrılıklarına düşmesi, bilimin doğasında var olan bir olgu olmasının yanında konu anlam olunca ileri sürülen düşüncelerin çeşitliliğinin artması şaşılacak bir durum sergilemez. Başlangıçta Thomsen olmak üzere, ardı sıra gelenlerin ısrarla sürdürdükleri metinleri anlamlandırma çabasının bundan sonra da hız kesmeden devam edeceğinde hiç kimsenin şüphesi yoktur. Nihai amacın Türk kültür hayatının üzerindeki bilinmezliklerin kaldırılması bilinciyle metinlerin doğru bir şekilde anlamlandırılması hayati öneme sahiptir. Bu açıdan anlamlandırma konusunda üzerinde farklılık oluşmuş metinlerin tekrar tekrar ele alınmasında büyük yarar vardır. Bu alanda düşünceler çeşitlendikçe metinler üzerindeki bilinmezliklerin ortadan kalkacağı da bir gerçektir. Bu anlamda üzerinde çokça durulan yapılardan biri de bu ibare olmuştur: Başlangıçta ‘Bir kişi hataya düşse, onun soyunun ve halkının ...sına kadar gitmezlermiş’ (Thomsen 2002: 165), ‘Bir insan yanılsa, kabilesi, milleti, akrabasına kadar barındırmazmış’ (Ergin, 1991: 18), ‘Bir kişi yanılsa soyu, kavmi bisükine (?) kadar ilerlemez imiş’ (Orkun, 1994: 25), ‘(öte yandan) bir kişi suç işlese, onun boyu(na), halkı(na) (ve) hısım akrabasına kadar (herkesi) öldürmezler imiş’ (Tekin, 2010: 21) şeklinde çevrilen bu ibare 1993 yılında Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun tarafından ‘bir kişi yanılsa (Çinliler), kabilesine, milletine, evine, eşiğine varıncaya kadar kıyı yapmazmış’ şeklinde düzeltilmiştir. (Ercilasun, 1995: 88). Ancak Prof Dr. Geng Shi-min Ahmet Bican Ercilasun’un açıklamasını tatminkâr bulmamış, ‘kıd-’ fiiliyle ilgili daha farklı yorum getirmiştir. Ona göre bu fiil Kazakçadaki ‘kıy-’ fiiline benzer. Kazakçada bu fiil ‘esirgemek’, ‘sempati göstermek’, ‘acımak’, ‘şefkat göstermek’, ‘merhamet etmek’ anlamlarına da gelmektedir. O halde, bu ibare ‘Bir kişi yanılsa, onlar kavmine bile, hatta beşikteki bebeklerine bile acımazlarmış’ diye çevrilebilir. (Geng Shi-min, 2005; 142). Geng Shi-min söz konusu ibareyi son olarak (Bir kişi yanılsa kavmi, halkı ve nesillerini dahi affetmezler imiş.’ şeklinde çevirmiştir. (Geng Shi-min, 2005: 118).” (İnayet 2010: 451). Kendisinden önceki çalışmaları ana hatlarıyla bu şekilde özetledikten sonra İnayet, Kedimki Uygur Tili Luğiti’nden yararlanarak kıt-, kıtığ, kıdığ, kıdığsız, kızığ, kıy sözcüklerinin anlamlarını vermiş ve ibaredeki kıd- fiiliyle ilişkili olabilecek ‘bırak-’ anlamındaki kıt- sözcüğünün kıtığ, kıdığ, kıdığsız, kızığ, kıy sözcüklerinden farklı bir kökten geldiği sonucuna ulaşmıştır. Bu ara sonuçtan sonra ibareyi Türkiye Türkçesine şu şekilde aktarmıştır: ‘Bir kişi yanılsa, kavmi, halkı ve nesillerini dahi bırakmazlarmış’ (İnayet 2010: 451-452).

1. Ḳıd-, Ḳıy- Fiilleri ve Ḳıyın İsmi Üzerine Önceki çalışmalara bu kısa bakıştan sonra burada, bazı soruları sormak

132 bir kişi yaŋılsar uguşı bodunı ebi eşükiŋe tegi kıdmaz ermiş İbaresi Üzerine gerekmektedir. Ercilasun’un ‘muhtemelen’ diye verdiği ‘ceza’ anlamındaki ḳıyın sözcüğü gerçekten ‘öldürmek, kesmek’ anlamındaki ḳıy- fiilinden mi gelmektedir? Ḳıd- fiilinin ḳıyın sözcüğüyle olabilecek münasebeti gerçekten Eski Türkçenin ses yapısı göz önünde bulundurulduğunda ihmal edilmeli midir? Bu devirde ileri ögelerle eski ögeler yanyana kullanılmış olamaz mı? Önce Tonyukuk ve Uygur metinleri daha sonra Dîvân’da geçen ḳıyın şekli esas alınarak verilmiş hüküm için başka bazı özel kullanımlar gösterilebilir mi? İnayet’in verdiği anlam bağlama uymakta mıdır? Bu soruların daha somut bir zemin bulması için Ercilasun’un konuyla ilgili açıklamasına burada yer vermek isabetli olacaktır: Bence asıl hata, ḳıd- fiili ile ḳıy- fiili arasında münasebet kurulmasıdır. Bilindiği gibi, bu günkü y’nin Eski Türkçede iki kaynağı vardır: d ve y. Yani Kıpçak, Karluk, ve Oğuz lehçelerinde bugün kullandığımız y, ya y’den gelir, ya da d’den. Acaba kıy- fiilindeki y’nin kaynağı hangisidir; y mi d mi? Bu sorunun cevabı Dîvânü Lûgati’t-Türk’te mevcuttur. Bugünkü ḳıy- fiili Dîvân’da y’li olarak geçer. Üstelik ḳıyıl-, ḳıyış-, ḳıytur-, ḳıyma gibi türevleri de vardır ve bunlar da hep y’lidir. Eğer “öldürmek, kesmek, doğramak” anlamlarındaki bu günkü ḳıy- fiilinin kaynağı d’li olsaydı Dîvân’da da bu fiili ḳıd- şeklinde zel ile yazılmış olarak görmemiz gerekirdi. Hâlbuki bugünkü ḳıy- fiilini Kâşgarlı’da y’li olarak görüyoruz. Hatta eski Uygur metinlerinde ve Tonyukuk’ta (T I K8) rastladığımız “ceza” anlamındaki ḳıyın kelimesi de muhtemelen “öldürmek, kesmek” anlamındaki ḳıy- fiilinin türevidir ve görüldüğü gibi Tonyukuk’ta bile kelime y’lidir. O hâlde burada, Clauson’un ve diğer bazı araştırıcıların ve metin üzerinde kafa yoranların zihnini karıştıran bu durumu ortadan kaldırıyor ve diyoruz ki ḳıd- ile ḳıy- fiilleri arasında hiçbir ilgi yoktur; çünkü bu fonetik olarak imkânsızdır. Şimdi artık ḳıy- fiilinin düşüncemizi sekteye uğratan tasallutundan kurtulabilir ve ḳıd- fiilini başka yerlerde arayabiliriz. Fiilin kendisini değilse bile türevlerini yine Dîvânü Lûgati’t- Türk’te bulabiliyoruz: ḳıdış-, ḳıdıt-, ḳıdıġ, ḳıdıġla-, ḳıdıġlan-. Ḳıdış-, ḳıdıt-, ḳıdıġ kelimelerinin bir ḳıd- fiilinden türediği açıktır. Ancak bu fiile nasıl bir anlam vermeliyiz? Elbette bunun için hareket noktamız, Kâşgarlı Mahmud’un ḳıdış-, ḳıdıt, ve ḳıdıġ kelimelerine verdiği anlamlar olacaktır. Kâşgarlı ḳıdış- fiiline “kenar dikmekte yardım etmek; değirmi bir şeyin kenarını dikmekte yardım etmek” anlamını verir; örnek olarak da ol manga börk ḳıdışdı “o bana börk dikmekte yardım etti” cümlesini zikreder. Ḳıdıt- fiili de “kenar diktirmek, kıyılatmak” olarak manalandırılır ve ol börkin ḳıdıttı “o börkünü kıyılattı, börküne kenar diktirdi” örneği verilir. (Ercilasun 1995: 88) Bu açıklamada, ḳıd- fiiliyle ḳıy- fiili kesin olarak birbirinden ayrılmıştır. Bu durumun dayanaklarından biri olarak da dil bilimi yasaları gereği fonetik olarak ḳıyın isminin kökünün ḳıd- fiili olamayacağı gösterilmiştir. Peki ileri

133 Hakan Özdemir

öge olarak kabul edebileceğimiz ḳıyın sözcüğü daha eski bir devirde d>y gelişmesini gösterip Eski Türkçeye aktarılmış olamaz mı? Yani ḳıyın ismi kökünü ‘öldür-, kes-’ anlamındaki ḳıy- fiilinden değil de kendisine anlamca da köklük etmiş olabilecek ‘cezalandırmak’ anlamındaki bir ḳıd- fiilinden almış olamaz mı? Biliyoruz ki Orhon Yazıtları, kısıtlı bir söz varlığına sahip olarak Türkçenin VIII. yüzyıl başındaki görünümünü verir. Bundan önce yüzyıllarca kullanılmış bir dilden bahsediyorsak yapmamız gereken şey sadece bu durumu belirleyebileceğimiz somut başka bir örnek bulup onun üzerinden bu bilinmeyeni çözmeye çalışmak olmalıdır. Bizce yad- fiilinin kullanımı, ihtiyacımız olan çözümü fazlasıyla sunmaktadır. Bu fiilin y’li kullanımlarının aynı zaman diliminde gösterilmesi, hatta bu türevlerinin Eski Türkçenin yad- fiiline göre daha erken dönemlerinde tanıklanması, aradığımız çözüme ulaşmak açısından önemli bir veri sağlayacaktır. 1. Öncelikle ilk defa Uygur döneminde belirlenen yad- fiiliyle ilgili şu kayıt dikkat çekicidir: ya:d- ‘to spread out (on the ground, etc.)’, hence metaph. ‘to publish abroad’ and the like. S.i.a.m.l.g as yay-/cay-/çay-/jay-; SW Tkm. ya:y; these modern forms are not to be confused with those of yaň- and yay-, but as the basic meanings of all three verbs (or both if the last two are identical) are not very different it is not always easy to distinguish between them. Uyğ. vııı ff. Man.-A teŋri nomın yad[ayın] ‘let me publish abroad the sacred doctrine’ M I 33, 6: Bud. (the Buddha). yada yarlıkap ‘deigning to spread out’ (his gracious thoughts over (üze) mankind) TTX 8; (we regret and deplore our misdeds). aça yada ‘we disclose and publish them’ (and ask for forgiveness) TT IV 4, ı8; aça yada ötüneyin ‘let me venture to disclose and publish’ (our many grivous constrictions and sufferings) Suv. ı09, 3; a.o. do. ı4ı, ıı: Xak. xı ol to:nuğ kü:nke: yattı: ‘he spread out (basaṭa) the garment (or something else) in the sun’; originally ya:dtı: but assimilated Kaş. II 313 (yada:r, yadma:k): ol ya:dtı: ne:ŋni: ‘he spread out the thing’, for example bread on a tray III 434 (yada:r, yadma:k): KB (the Prophet) yaruklukı yadtı ‘widely displayed his light’ 35; o.o. 68 (arkış), 69, 1299 (to publish abroad), 2197 (to open the hands), 2329, 3637 (2 a:ğ), etc.: xııı(?) Tef. yad-/yay- ‘to spread out, stretch out’ 133-5: Muh. Basata ya:y- Mel. 23, ı5; Rif. ı05: Çağ. Xv ff. yay- (spelt) (ı) pahn kardan ‘to spread out’; (2) (see 1 yay-) San. 340v. I (quotn.): Xwar. xıv yay- (ı) ‘to spread out (lit.); to publish abroad, disseminate’ Qutb 64; MN 39, etc.; Nahc. 301, 4: Kom. xıv ‘to spread out’ yay- CCI, CCG; Gr.: Kıp. xıv yay- faraşa (‘to spread out bedding, etc.’) wa basata İd. ı00: xv naşara ‘to spread out, publish abroad’ yay- Tuh. 37a. 4. (EDPT 1972: 883-884) Clauson tarafından VIII. yüzyılın ikinci yarısında belirlenen bu kayıt yad- fiilinin Eski Türkçe dönemi içindeki kullanımını göstermesi bakımından önemlidir.

134 bir kişi yaŋılsar uguşı bodunı ebi eşükiŋe tegi kıdmaz ermiş İbaresi Üzerine

2. a. Şimdi yad- fiiline göre daha yeni bir şekil olan yay- fiilinin Eski Türkçe döneminde kullanımını göstermek, eski ve yeni şekillerin bir arada kullanılabileceğinin delillendirilmesi açısından çarpıcı bir örnek oluşturacaktır: ėçümüz: apamız: [ya]mı: kagan: tört: buluŋug: ėtmiş: yıgmiş: [y]aymiş: basmiş: ol kan yook: boltokda: kėsre: [ėl] yitmiş: ıçgınmiş: (Ölmez 2012, 190; ayrıca bk. Tekin 2000: 224). Ceddimiz Yamı kağan dört tarafı derleyip toplamış, almış, ele geçirmiş. O han vefat ettikten sonra ülke elden gitmiş, mahvolmuş. ... (Ölmez 2012: 192). Yukarıdaki metin 732 (?) tarihli Ongi yazıtından alınmıştır. Her iki kayıt (yad- ve yay-) için tarihler aynı dönemi hatta aynı yüzyılı işaret etmektedir. b. Bir başka kullanım Kara Balgasun yazıtında geçmektedir: ulug törün yayıp (Ölmez 2012: 218). yay- almak, ele geçirmek (asıl anlamı “yaymak”) (Ölmez 2012: 326). Öyleyse yay- ve yad- fiilleri aynı dönem içinde farklı ideolektlerde kullanılmaktadır. Aynı zaman diliminde kullanılan fiilin bu iki şekli, ileri zamanlı birtakım ses değişmelerinin bazı örnekler üzerinde, Orhon Yazıtları’ndan önce oluşmuş olabileceğini ve Eski Türkçe döneminde hatta Orhon Yazıtları’nda ḳıd- fiilinde ve ḳıyın isminde bir arada kullanılmış olabileceğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu veriye bakarak yad- fiilinde rastlanan durumun tek örnek gibi görünen ḳıd- fiilinde ve Orhon Yazıtları’ndan önceki bir dönemde ḳıy- fiilinden değil yineḳıd- fiilinden türetilmiş gibi görünen ve ses değişmesine uğramış hâliyle ‘ceza’ anlamındaki ḳıyın yapısında da yaşandığı ileri sürülebilir. Yani Orhon Yazıtları’ndan önceki bir dönemde bir ḳıdın>ḳıyın gelişimi tamamlanmış olmalıdır. Zamanla ‘kes-, öldür-’anlamındaki başka bir sözcük olan ḳıy- fiilinin kuşatıcılığı gibi çeşitli sebeplerle ḳıd- fiil kökü için bir sözcük ölümü gerçekleşmiştir. Dil kullanıcısı ḳıd- fiilini bırakarak yoluna ‘ceza’ anlamındaki ḳıyın türeviyle devam etmiştir. Clauson da anlamı bilinmeyen bu fiili (ḳıd-), sonraki ḳıy- fiiliyle yanlış olarak ilişkilendirmekte bir beis görmemiştir. Bu arada anlam yakınlığı dolayısıyla ḳıyın ismi ḳıy- fiiliyle Ercilasun’un açıklamasında olduğu gibi çoğu zaman birleştirilmiştir. İnayet, elindeki kayıt ve örneklerden hareketle, Ercilasun’un aksine ‘bırak-’ anlamında müstakil bir ḳıd- fiili tasavvur etmemiz gerektiğini ifade eder. Ercilasun’un ḳıd- fiilinden türediğini düşündüğü kıdış-, kıdıt-, kıdıġ sözcüklerinin ibarede geçen ḳıd- fiiliyle ilişkisi noktasını İnayet’in kabul etmediğini yaptığı açıklamaya bakarak ifade edebiliriz. İnayet’in ayrımının, Divan’da geçen ve Ercilasun’un dayanak olarak aldığı ‘kıyı’ anlamına gelen türevlerle ḳıd- fiilinin ilgisi olamayacağını göstermesi açısından önemlidir. Fakat İnayet’in ḳıd- fiiline önerdiği ‘bırak-’ anlamı aşağıda gösterilmeye çalışıldığı üzere bağlama uygun

135 Hakan Özdemir düşmemektedir. Bu sebeple ‘bırak-’ anlamı yerine yukarıdaki ḳıdın>ḳıyın gelişiminden hareketle ḳıd- fiiline ‘cezalandır-’ anlamını vermek daha yerinde olur. Öyleyse ḳıd- fiiliyle ‘ceza’ anlamındaki ḳıyın sözcüğü arasında ilgi yukarıdaki gibi kurulabilirse ḳıd- fiiline de ‘cezalandır-’ anlamı verilebilir: Bir kişi suç işlese, boyu, milleti, hısım akrabasına kadar cezalandırmazlarmış.

2. Cezalandırma Kavramı ve Ḳıyın İsminin Kökü Eski çağlar boyunca devlet kurma geleneğine sahip nadir milletlerden biri olan Türklerde (Aryan ve bitişken dillilerin tarihî mücadelesi hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Karatay 2003), ceza olarak sadece öldürmenin var olabileceğini düşünmek zor olsa gerektir. Devlet sahibi olmanın gereği olarak bir hukuk sisteminin varlığı zorunlu hâle gelir. Türk devleti, bu hukuk sistemini sadece kendi toplumuna uygulamamıştır. Bir yeri sınırlarına kattığında yaptığı ilk şeyin oradaki halkın başına bir kağan atayıp o toplumu organize etmek ve böylece onlara bir düzen vermek olan Türk’ün bu durumu, Orhon Yazıtları’ndan öğrendiklerimiz arasındadır. Türk devletinin bu geleneği bir anda edinmediği, bu durumun herhâlde yüzyıllar içinde barbar toplumlara veya kendisinden daha zayıf devleti olan toplumlara karşı edindiği bir tecrübe olduğunu burada kaydetmeye gerek yoktur. Bu devlet fikri de en basit hâliyle bile içinde yaptırım kurumunu barındıran bir hukuk sistemini gerektirir. Bu yaptırımı da ‘kes-, öldür-’ anlamlarına gelebilecek basit bir ḳıy- fiilinden türetilmiş ḳıyın ismiyle ilişkilendirmek pek sağlıklı bir değerlendirme olmasa gerektir. Tüm bu anlatılanlar ışığı altında, her türlü cezalandırma eylemini ifade eden kavramı dile getiren ve ḳıy- fiilinden farklı bir sözcük olanḳıd- fiiline ve bu fiilin ‘cezalandırmak’ anlamına,ḳıyın sözcüğü üzerinden ve bu sözcüğün (ḳıyın) kökü olarak ulaşılabilir.

3. Bağlam Açısından ‘Cezalandırmak’ Anlamı Orhon Yazıtları’ndan hareketle, Çin ve Türk devletlerinin yabancı toplumlara karşı tutumu dikkat çekmektedir. Türk’ün bir coğrafyada atadığı kağanlar eliyle orada yaşayan topluma düzen vermesi ve belirli hukuk kurallarına dayalı devlet eliyle anarşiye son vermesine karşılık Çin, Çinlileşme sürecindeki toplumlar üzerinde farklı bir politika ve strateji izlemektedir. Çin’in bu toplumlar üstünde izlediği politika ve strateji kendi toplumuna davranması gibi değildir. Çin, giriştiği toplum mühendisliğinin ilk adımında işi, ehli olanlara vermeyerek kendisine komşu toplumu istikametsiz ve kararsız bir hâle

136 bir kişi yaŋılsar uguşı bodunı ebi eşükiŋe tegi kıdmaz ermiş İbaresi Üzerine getirmektedir. Devletin dayandığı iki sınıf olan bilge kişiler ve alp kişileri şöyle bir son beklemektedir: (e)dgü: bilge: kişig: (e)dgü: (a)lp kişig: yor(ı)tm(a)z: (e)rm(i)ş (Tekin 2010: 20). İyi (ve) akıllı kişileri, iyi (ve) cesur kişileri ilerletmezler imiş (Tekin 2010: 21). Çin’in bununla eş bir diğer adımını, bir sonraki cümlede, toplumdaki adalet duygusunun sarsılmasına yönelik girişimler oluşturmaktadır. Toplumda suç işleyenleri cezalandırmayarak kargaşa ve anarşinin artmasına bu suretle de toplumda adalet duygusunun sarsılmasına sebep olmaktadır: bir kişi yaŋılsar uguşı bodunı ebi eşükiŋe tegi kıdmaz ermiş (Ercilasun 1995: 87). Bir kişi suç işlese, boyu, milleti, evi eşiğine kadar (herkesi) cezalandırmazlarmış. Çin, son olarak yönetici sınıfla yönetilenler arasındaki uyumdan rahatsızdır ve bu uyumun bozulması adına hemen her şeyi yapmaktadır. Beyi halkına, halkı beyine düşürmektedir. Çin, yabancı toplumlar üstündeki nihai hedeflerine ulaşmak için bu toplumlar içinde bir çeşit düzensizlik ve huzursuzluk istemektedir. Böylece Çin, bahsi geçen toplumun tabi olduğu devletin yıkılmasını hedefler: b(e)gl(e)ri: bod(u)nı: tüzs(ü)z üç(ü)n: t(a)bg(a)ç: bod(u)n: t(e)bl(i)gin: kürl(ü)güçün: (a)rm(a)kçısin:üçün: in(i)li: (e)çili: kikşürtükin: üçün: b(e)gli: bod(u)nlıg: yoŋ(a)şurtukin: üçün: türük: bod(u)n: ill(e) dük: ilin: ıçg(ı)nu: ıdm(ı)ş (Tekin 2010: 24) Beyleri (ve) halkı itaatkâr olmadığı için, Çin halkı hilekâr (ve) sahtekâr olduğu için, aldatıcı olduğu için, erkek kardeşlerle ağabeyleri birbirlerine düşürdüğü için, beylerle halkı karşılıklı kışkırttığı için, Türk halkı, kurduğu devletini elden çıkarıvermiş. (Tekin 2010: 25) Çin, hiçbir zaman yabancı toplumlara kendi toplumuna davrandığı gibi davranmamıştır. Peki kendi toplumunu bir disiplin ve düzen içinde tutmak için Çin, nasıl bir yaptırım kurumuna sahipti? Aslında bu ibare Çin tarihinde “族刑” diye bilinen ceza yöntemini yansıtmaktadır. Çincede ”株连九族”, “灭族” gibi terimlerle de ifade edilen bu ceza yöntemine göre, bir kişi suç işlerse, suçluyla birlikte dokuz sülalesi yok edilmektedir. Buradaki dokuz sülale baba sülalesinden 4, anne sülalesinden 3, hanım (eş) sülalesinden 2 aileyi gösterir. Çin’de bu ceza yöntemi milattan önceki dönemlerde “üç sülale” (baba, anne, kardeşler ve hanımları, yani baba sülalesi, anne sülalesi ve hanım eş sülalesi)’yi kapsayacak şekilde uygulanmış, Qin Shi-huang dönemi (M.Ö. 221 - M.Ö.206. yıllar) nde kapsamı “dokuz sülale”ye çıkarılmıştır. Han (M.Ö. 206 – M. S. 220. yıllar) ve Tang döneminde (M.S. 618 – 907. yıllar) bu ceza belli esaslara bağlanmış, kapsamı devlete suikast düzenleyen ve ihanet edenlerle sınırlı tutulmuştur. Ming ve Qing döneminde (1616- 1911) kapsamı tekrar genişletilen bu ceza yöntemi 1905 yılında ancak

137 Hakan Özdemir

iptal edilebilmiştir. Çin’de binlerce yıldır uygulanan bu ceza, kan bağına dayanan, birbirlerini denetleme, ihbar etme sorumluluğu olduğu halde, bu sorumluluğu yerine getirmeyen ailelere uygulanan toplu cezalandırma yöntemidir. Bu ceza yönteminin suçlu yakınlarının intikam alma olasılığını ortadan kaldırma, cezanın caydırıcılığını artırma, başkalarına ders verme amacıyla uygulandığı ifade edilmektedirler (İnayet 2011: 452). Çin, tarih boyunca kuzeye olan genişlemesini bu coğrafyadaki halkları dönüştürerek yapmıştır. Onları yok ederek değil onları Çinlileştirerek gerçekleştirmiştir. Çin’in düşmanlığı onların varlıklarına değil kimliklerinedir. Çin kanunları o yüzden Çinlilere uygulanmış böylece Çin, kendi toplumunu belirli bir düzen ve disiplin içinde tutmuştur. Yabancı toplumları ise ehil insanları işbaşından uzaklaştırarak önce istikrarsızlaştırmış, daha sonra da toplumsal refleksleri körelttikten ve adalet duygusunu sarsıp giderek moral değerleri yıprattıktan sonra bu dönüştürmeyi tamamlamıştır. Verilecek kesin, katı, caydırıcı hükmündeki cezalar bu toplumların uyanmasına neden olacağından katletmek anlamına gelecek anlamlandırmalar bağlama uygun düşmemektedir.1 Sonuç 1. Ḳıd- ve ḳıy- fiilleri birbirinden ayrı fiillerdir. 2. Ḳıd- fiiliDivan ’da geçen ‘kıyı’ anlamına gelen sözcüklerden bağımsız bir sözcüktür. 3. Ḳıd- fiiliOrhon Yazıtları’ndan önceki bir dönemde ḳıyın ismine köklük etmiş olmalıdır. Bu anlamda ḳıyın ismi ḳıdın>ḳıyın gelişmesinin bir sonucudur. Ḳıd- fiili sözcük ölümüne uğrarken ḳıyın şekli yaşamaya devam etmiştir. 4. Ḳıd- fiiline ‘ceza’ anlamındakiḳıyın isminden hareketle ‘cezalandırmak’ anlamı verilmelidir. 5. İbareye anlam verirken Orhon Yazıtları’ndaki bağlam ihmal edilmemelidir. Bağlama göre Çinlileşmesi tamamlanmış bir toplumdan bahsedilmemektedir. Kendi beyi, komutanları ve âlim sınıfı olan ve Çin’e yakınlaşarak komşu olmak suretiyle Çinlileşme süreci başlamış toplumlardan bahsedilmektedir. Burada Çin’in bu toplumlara kendi toplumuna davrandığı gibi davranmasını bekleyemeyiz ki kendi toplumuna uyguladığı ceza sistemini uygulasın. Dönüştürme politikasının bir gereği bu toplumlar özellikle savaşlarda insan gücünden yararlanılan ve hizmet eden bir sınıf olarak Çinlileşmek üzere kapıda bekletilmektedirler. 6. Öyleyse ibare, bir kişi suç işlese, boyu, milleti,hısım akrabasına kadar cezalandırmazlarmış şeklinde anlamlandırılmalıdır.

1 ‘Çin toplumu ve Çinlileşmekte olan toplum’ ayrımına İlhan’da da dikkat çekilmiş, fakat metne anlam verilirken bu ayrım farklı bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur (İlhan 2004: 128).

138 bir kişi yaŋılsar uguşı bodunı ebi eşükiŋe tegi kıdmaz ermiş İbaresi Üzerine

Kaynaklar CLAUSON Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary Pre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford. ERCİLASUN Ahmet Bican (1995), “Bir Kişi Yañılsar Oguşı Bodunı Bişükiñe Tegi Kıdmaz Ermiş (KT, G, 6 = BK, K, 4) İbaresi Üzerine”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1993 [1995], s. 83-89. ERGİN Muharrem (1991), Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul. İLHAN Nadir (2004), “Yaňılsar … Bişükine Tegi Kıdmaz Ermiş”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:14, Sayı:2, Sayfa:121-128, Elazığ. İNAYET Alimcan (2011), “bir kişi: y(a)ŋıls(a)r: og(u)şı: bod(u)nı: bişükiŋä: t(ä)gi: kıdm(a) z: (ä)rm(i)ş ve in(i)si: [(ä)ç]isin: bilm(ä)z: (ä)rti: oglı: k(a)ŋın: bilm(ä)z: (ä)rti İbareleri Üzerine” “Orhon Yazıtlarının Bulunuşundan 120 Yıl Sonra Türklük Bilimi ve 21. Yüzyıl” Konulu III. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu, Edt: Ülkü Çelik Şavk, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, C: 1, Ankara. KARATAY Osman (2003), İran ile Turan Hayali Milletler Çağında Avrasya ve Ortadoğu, Karam Yayınları, Ankara. ORKUN Hüseyin Namık (1994), Eski Türk Yazıtları, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları: 529, Ankara. ÖLMEZ Mehmet (2012), Orhon-Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları Metin-Çeviri-Sözlük, Bilgesu Yayınları, Ankara. TEKİN Talat (2000), Orhon Türkçesi Grameri, Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi: 9, Ankara. TEKİN Talat (2010), Orhon Yazıtları, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları: 540, Ankara. THOMSEN V. (2002), Orhon Yazıtları Araştırmaları, Çeviren ve Yayına Hazırlayan: Vedat Köken, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.

139 140 Dil Araştırmaları ...... Sayı: 13 Güz 2013, 141-150 ss.

On the Titles Ten-si and Kan in the Irk Bitig*1 Fikret Yıldırım**2 Abstract: Irk Bitig is an Old Turkic omen book which was written with Old Turkic Runic script at the beginning of the Xth century. Although this book mainly reflects the nomadic- steppe Turkic culture, it contains some Manichaean elements, like the words dintar, manistan. Irk Bitig also has a few Chinese origin words. One of them is the title ten-si. Along with this Chinese ruler title there is a title, kan which is much more widespread in Turkic government tradition. Up to now, researchers have not sufficiently laid stress on the place of the title ten-si in the Irk Bitig. In this article, we will focus on the place of the title ten-si in Turkic culture and compare this title with the title kan in terms of their functions in the Irk Bitig. Keywords: Irk Bitig, Ten-si, Kan, Teŋri, son of heaven, Ongi inscription, Taryat (Terhin) inscription.

Irk Bitig’de Ten-si ve Kan Unvanları Üzerine Özet: Irk Bitig, X. yüzyılın başlarında Eski Türk Runik yazı ile yazılmış Eski Türkçe fal kitabıdır. Bu kitap temelde Türk göçebe-bozkır kültürünü yansıtmasına rağmen dintar, manistan sözcüklerinde görüldüğü gibi Maniheist öğeler de barındırmaktadır. Irk Bitig’de aynı zamanda birkaç Çince kökenli sözcük de bulunmaktadır. Bunlardan birisi ten- si unvanıdır. Bu Çince hükümdar unvanı ile birlikte Türk yönetim geleneğinde çok daha yaygın olan kan unvanını da Irk Bitig’de görmekteyiz. Araştırmacılar ten-si unvanının Irk Bitig’deki yeri üzerinde bugüne kadar yeterince durmamışlardır. Biz bu yazımızda ten-si unvanının Türk kültüründeki yeri üzerinde durup bu unvan ile kan unvanını Irk Bitig’deki işlevleri açısından karşılaştıracağız. Anahtar Sözcükler: Irk Bitig, Ten-si, Kan, Teŋri, göğün (tanrının) oğlu, Ongi yazıtı, Taryat (Terhin) yazıtı.

* This is the revised version of the paper presented at PIAC 55, in Cluj Napoca, Romania, July 22-27, 2012. ** Arş. Gör., Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

141 Fikret Yıldırım

In the Old Turkic cultural environment we encounter a lot of administrative or military titles that are not Turkic origin mostly. The title kan “ruler” is one of them. There are a lot of attempts to find the etymological background of this word in relation with the titles kagan “ruler or supreme ruler”, katun “kan’s wife” and kagatun “kagan’s wife”.1 Actually, among scholars main agreement on this word’s etymology is just that the title kan is not a Turkic word. Our principal goal in this article is not to deal with the etymology of the title kan and the title ten-si (天子tian-zi) “son of heaven namely Chinese emperor”. I want to take the attentions for especially use of the title ten-si with respect to the title kan in the Old Turkic Runic text, Irk Bitig. Irk Bitig is an interesting text in terms of its content, the environment in which it was written and the omen pattern used in it. Firstly, scholars concord on the point that Irk Bitig is not a translation from any foreign language.2 It reflects the Turkic culture, mainly steppe life with some signs of sedentary lifestyle. By the way, in the Irk Bitig, one can either see the omen (#18) which talks about nomadic life’s main element “a tent” or the omen (#9) which talks about sedentary life’s element “a house”:34

Omen 18.3 kerekü : içi : ne : teg : ol : tügünüki (Omen) says that: What is the inside of : ne : teg : ol : köznüki : ne : teg : the tent frame like? What is its smoke körklüg : ol : egni : neteg : edgü : ol hole like? What is its window like? It : bagışı ne : teg : bar : ol : tėr : ança is beautiful. How is its roof? It is good. : biliŋler : ańıg : edgü: ol : : How are its ropes? They link (the tent). Know thus: it (the omen) is very good. Omen 9.4 ulug : ev : örtenmiş : katıŋa : (Omen says that:) A big house was tegi : kalmaduk : bükiŋe : tegi : burnt down. Neither a flat nor a corner kodmuk : tėr : ança : biliŋler : of the house remained. : yavlak : ol : : Know thus: It (the omen) is bad.

Actually, the house that was burnt down in the omen nine is not an ordinary one. In this omen, because of the existence of the word kat “flat” in relation to the word ev “house” we can infer that this house had at least two flats. And, this feature of the house also gives us a clue about the development of the

1 For details see Vovin 2007. 2 See Thomsen 1912: 194, Erdal 1997: 66 and Tekin 1993: 3. 3 Aydın, et al. 2013: 366-367. 4 ibid., p. 364-365.

142 On the Titles Ten-si and Kan in the Irk Bitig

Turkic civilization in terms of sedentary life. Irk Bitig has nearly five hundred word entries, and among them only 14 words are originally foreign:

1. burua “omen” < Middle Persian murwāg [mwlw’k’ | Manichaean Middle Persian mwrw’, (early) New Persian murwā] “omen” MacKenzie, 1986, 57. (Colophon) 2. çıntan “sandal tree” < Sanskrit चन्दन kand-ana (caṇḍana) “sandal tree, wood, powder, or ointment” MacDonell, 1893, 91c. Also see EDPT, 425a., entry çıntan. (Omen 4) 3. dintar “monk” < Sogdian δynδ’r “religious, priest, monk, electus” Gharib, 2004, 149b., entry 3772. (Colophon) 4. guruşd5 “(?) sun; proper name” < (?) Middle Persian ḫurḫşyd, hwrḫşyd “sun” Durkin-Meisterernst, 2004, 369b. (Colophon) 5. kan “ruler, khan” < (?) Hsiung-nu language *qā “ruler”, see Vovin 2007. (Omen 28, 34, 63) 6. kunçuy “princess” < Chinese 公主 gong zhu “daughter of the emperor” Giles, entries 6568 and 2526. Also see Hucker, 1985, 291b., entry 3408; EDPT, 635a., entry kunçuy; Ölmez, 1999, 59. (Omen 5) 7. manistan “monastery, Manichaean monastery” < Manichaean Parthian m’nyst’n “dwelling place, monastery” (under the entry mān “house, palace”) Nyberg, 1974, 124b. Also see MacKenzie, 1986, 54, mānistan “= entries māndan” and mānişt “abode, dwelling”. (Colophon) 8. saŋun “high-ranking military title, general” < Chinese 將軍 jiang jun “army commander, general” Giles, 1912, entries 1212 and 3276. Also see Hucker, 140a., entry 694; EDPT, 840a., entry saŋun/seŋün. (Colophon) 9. taloy “sea, ocean” < (?) Chinese 大纍 da lei Giles, 1912, entries 10470 and 6843. Also see EDPT, 502a., entry taluy. (Omen 3) 10. tan “skin, body” < Middle Persian tan [tn′ | same in the Manichaean Middle Persian and (early) New Persian] “body, person” MacKenzie, 1986, 81. Also see EDPT, 510a., entry tan (2). (Omen 3) 11. taygüntan “name of a monastery” < Chinese 大雲堂 da-yun tang “Grand cloud residence [or school]” Hamilton, 1975, 14. See Giles, 1912, entries 10470, 13812 and 10760. (Colophon)

5 Although we read this word as guru (ėşidiṗ) in Aydın, et al. (2013: 378), Zieme’s proposal (2001: 378) guruşd (< ḫurş(ī)d) as a proper noun is much more appropriate in terms of the context of the Irk Bitig’s colophon.

143 Fikret Yıldırım

12. teŋri “god, heaven; sky” < (?) Chinese 天理 tian-li (Klaproth, 1820, 9). See Giles 1912, entries 11208 and 6879. (Omen 2, 12, 15, 17, 20, 38, 44, 47, 48, 52, 54(2), 60) 13. tensi “‘Son of Heaven’ namely Chinese emperor” < Chinese 天子 tian-zi (t’iēn-tzŭ) “Son of Heaven: from Zhou on, a standard reference to the supreme ruler of China” Hucker, 1985, 510a., entry 6719. See Giles 1912, entries 11208 and 12317. (Omen 1) 14. yalavaç “envoy” < (?) Iranian language. “an Iranian loan word; -va:ç/-wa:ç is an Iranian word meaning ‘voice’, see sanduwa:ç; -var too is an Iranian Suffix, but the first part is not yet identified and the word has not yet been found in any Iranian language. It might be (Iranian) Xwarazmian. Originally ‘a diplomatic envoy from one ruler to another, ambassador’; adopted in Manichaean and Moslem terminology for ‘Prophet’, i.e. God’s envoy to mankind...” EDPT, 921a.-b., entry yala:vaç/ yala:waç/yala:var. Also see TMEN, IV, 106- 107, entry 1807. (Omen 11)

As can be seen above, most of the foreign words are present in the colophon. And, some of them like the words manistan “monastery, Manichaean monastery” and dintar “monk” may be the sign for that Irk Bitig was written in the Manichaeist environment although its content does not include religious motifs about . However, Rybatzki (de Rachewiltz, et al. 2010: 46) points out that because these terms can be found also in Buddhist and Nestorian sources Irk Bitig may originate from another religious environment instead of Manichaeist one. The title ten-si is one of the fourteen foreign origin words in the Irk Bitig. But its main importance arises from its rare usage in the Old Turkic corpus. We can not find this word in any other Old Turkic text exceptTunyukuk inscription. Scholars who studied on the Irk Bitig generally contented themselves with giving the meaning of ten-si briefly. Actually, we can say that ten-si is the key of the Irk Bitig in terms of showing us in which cultural environment it was written or which cultural environments affected it. Vilhelm Thomsen (1912: 209), who was the first publisher of the Irk Bitig, with the help of Friedrich W. K. Müller notices that the word ten-si corresponds to the Chinese 天子 tian-zi6 “son of heaven namely Chinese emperor”. Thomsen

6 Under the entry T’ien (Pinyin Tian) in Merriam-Webster’s Encyclopedia...(1999: 1096) we get this explanation: “(Chinese, literally, “Sky” or “Heaven”), in indigenous Chinese religion, the supreme power reigning over lesser gods and humans. ... The first mention ofT’ien [Tian] seems to have occurred early in the Chou [Zhou] dynasty (1111-255 BCE). ... Chinese rulers were traditionally referred to as Son of Heaven t’ien-tzu [tian-zi], and their authority was believed to emanate from heaven.”

144 On the Titles Ten-si and Kan in the Irk Bitig also remarks that there are instances in Uyghur with the form si7 expressing Chinese 子 zi. According to Sanping Chen (2002: 292), although the notion that Chinese emperors are Son of Heaven was first seen in the Zhou dynasty, Zhou’s heaven worship and the related “mandate of heaven” and “son of heaven” notions had striking parallels in ancient Inner Asia. To him, the traditional sinocentric views in historiography would naturally ascribe this similarity to Chinese cultural influence. However, given the “conquest” nature of the Zhou dynasty and the sharp contrast between Shang and Zhou religious beliefs, in Chen’s view it is no less plausible that the so-called Chinese influences may well have a common origin with that of the later Steppe civilizations. The political notion that ruler’s right to rule came from mandate of heaven (namely god) was available also among Turks. In the Old Turkic inscriptions this notion can be seen clearly: teŋri teg : teŋride : bolmış : türük bilge : kagan : bo ödke : olurtum (Ölmez 2012: 78) (Kül Tėgin Inscription, East, Line 1) “I, the Heaven-like and Heaven- born Turkish Bilge Kagan, succeeded to the throne at this time”. ėl bėrig[me t]eŋri... (Ölmez 2012: 127) (Bilge Kagan Inscription, East, Line 21) “Heaven which had given (them) the kingdom...”. Turk Kagans go one step further and see themselves as mighty as heaven or god. As a result they take the name of heaven or god, teŋri, as a title. Among the Old Turkic runic inscriptions we see this title in two inscriptions, Ongi and Taryat (Terhin). In the Ongi inscription in two lines we see the title teŋri which was used for Bilge Kagan (716-734) who is the kagan of the second Turk Empire (682- 745). teŋri : bilge : kaganka : [t]akı : işig küçüg : bėrsigim : bar ermiş erinç (Ölmez 2012: 191) (Line 10) “Certainly, I still had a wish to give my services to Teŋri Bilge Kagan” teŋri : bilge : kaganta : adrılmalım : azmalım : tėyin (Ölmez 2012: 191) (Line 11) “So let us not be parted from Teŋri Bilge Kagan or go astray.” In the Taryat inscription, in four lines (North, Lines 1, 2, 3, 4) we see the title teŋri or teŋrim “my Teŋri” as a title of the Turk Kagan. teŋri kanım atlıgı tokuz tatar yeti yegirmi az... (Tekin 1983: 807, 810) (North, Line 2) “My Teŋri Khan’s mounted troops consist of Tokuz Tatar “Nine Tatars” and Yeti Yegirmi Az “Seventeen Az””.

7 For details and some instances see the entry zĭ 子in Ölmez 1995: 136.

145 Fikret Yıldırım

To Sangpin Chen (2002: 303), the ancient Turkic tradition, using the word teŋri always forming a part of the Kagan’s formal royal title comes from Xiongnu. He says that “From the beginning, it appeared as part of the Xiongnu Shanyu’s regnal name in the context of “son of Teŋri” according to Han shu 漢 書 (94a.3751)”.8 In the second Turk Empire there was a ruler, Bilge Kutlug (Pi-chia Ku- tuo-lu) -son of Bilge Kagan- who also had the title teŋri and was called Teŋri Kagan. According to Taşağıl (2004: 56) when Bilge Kutlug succeeded to the throne T’ang dynasty in China sent an ambassador, Li Chih, to the Turk Kaganate and he offered the title Teng-li (Teŋri) Kagan to Bilge Kutlug. Taşağıl gives the meaning of Teng-li from the Chinese historical book, T’ang Shu, as follows: “In the previous life, one who reaps what he sows (the punishment for the good or bad deeds)”. The information about Bilge Kutlug clearly shows us that teŋri is a title as kagan which qualifies the ruler. However, its meaning according to T’ang Shu is not directly in the meaning “heaven, god”. Actually, whatever the teŋri’s meaning is, the important thing here is that the title teŋri is superior to the title kagan. And, it will be much more plausible not to translate the title teŋri to any language giving the meaning “lord”, “majesty”, “sacred” etc. in the Ongin and Taryat inscriptions. Instead of this, it should be used as bare as the titles shad, baga etc. Namely, just the word teŋri is enough in the translations of these inscriptions. Now, let’s see whether Turk Kagans exactly used the title “Son of Heaven” like Chinese emperors or not. As mentioned above, the word ten-si apart from Irk Bitig, was used in the Tunyukuk inscription three times within the compound tensi (~ tinsi) oglı (Tekin 1994: 19). While Tekin gives the meaning of this compound namely tensi (~ tinsi) oglı as “God’s son” within the text translation, he gives the meaning of tensi in his book’s glossary as “son of heaven (within toponym)”. According to H. Ş. User (2009: 149), tensi (~ tinsi) oglı is “a mountain range which is situated in the western part of Altai Mountains”. To Sanping Chen (2003: 308), the compound tensi (~ tinsi) oglı in the Tunyukuk inscription corresponds to the Tianshan “Heavenly Mountain” and also known as Ak-tag in Old Turkic and Baishan白山 “White Mountain” in Chinese, probably due to its permanent snow-cover around the peak. It is interesting that although ten-si means “son of heaven” in Turkish, the Turkish word oglı “his son” comes together with the word ten-si and they make a compound. We can literally translate the toponym tensi (~ tinsi) oglı as “son of

8 For the interpretation of Xiongnu rulers’ title Chengli gutu Shanyu see Sangpin Chen 2002: 308-309.

146 On the Titles Ten-si and Kan in the Irk Bitig son of heaven” or “son of Chinese emperor”. According to Tekin (1994: 47) Old Turks supposed that tensi means “God”. He reaches this assumption because of the addition of the word oglı “his son” to the word tensi. However, even if we consider that the compound tensi (~ tinsi) oglı is a set phrase in the meaning “son of heaven”, the long time interval between the Tunyukuk inscription and the Irk Bitig stands as a problem in front of us. Tunyukuk inscription was erected in 720-725 and the Irk Bitig was written circa 200 years later. This situation actually seems an obstacle to form a probable set phrase. This is because, if the compound tensi (~ tinsi) oglı formed a set phrase in the meaning “son of heaven” in the Tunyukuk inscription, it would be expected in this form in the Irk Bitig as well. However, in the Irk Bitig instead of this Sino-Turkic compound namely tensi (~ tinsi) oglı, we find just the Chinese word ten-si in the meaning “son of heaven (= Chinese emperor)”. Although Sanping Chen (2002: 309) remarks that Turk Kagans did not use the title “son of heaven” he gives an instance of this title use for a Turk Kagan from Sui-shu (84.1868). In 584, the Turk Kagan Sha-po-lüe, wrote a letter to the Chinese emperor [Kao-tsu]. Bazin (2011: 122) gives the beginning of this letter as below: “In the Tch’en year9, on the 9th month, on the 10th day, born from heaven, (I am) wise and blessed son of god (t’ien-tseu) of the Great Tu-kiyu empire Yı- li-kiu-lou-chou-mo-hoche-po-lo-k’o-han, I am writing this letter to the emperor (houang-ti) of the Great Souei.” According to Pelliot Yı-li-kiu-lou-chou-mo-hoche-po-lo-k’o-han corresponds to Turkish form *El Kül10 Shad Baga Ishbara Kagan (Bazin 2011: 122). In the Chinese sources one can find examples that Turk Kagan relates himself with heaven, like in the Old Turkic inscriptions. However, apart from found one instance in above mentioned Chinese source there is not any Old Turkic written document in which the title ten-si “son of heaven” was used for a Turk Kagan. By the way, one can assert that in the Irk Bitig, Ten-si may be a Turk Kagan. Actually, this assumption just would be a speculation. In the Irk Bitig, there are some creatures like tiger (Old Turkic bars) (omen 10), snake (Old Turkic yılan) (omen 8) etc. which speak in the beginning of the related omen. However, in the first omen which Ten-si speaks it is impossible to know who or which speaks. It can be either a human being or a creature (may be an animal like in other omens) which just claims that it is Ten-si “son of heaven, Chinese emperor”.

9 The dragon year (= Old Turkic luu yıl). 10 Bazin prefers to read the word as Kȫl instead of Pelliot’s reading Kül.

147 Fikret Yıldırım

It is known that a ruler title used in a society might be used by other rulers for the sign of dominance or just for showing mightiness against the enemies. We can give an example of Mehmed II, namely Mehmed the Conqueror (1451- 1481) in the Ottoman Empire. He started to use the title Kayser (Caesar) which was used by Roman-Byzantium emperors after he conquered Constantinople. In this context, Sha-po-lüe’s use of “son of heaven” in his letter to the Chinese emperor can be seen as the sign of dominance or equivalence towards the Chinese emperor. From this brief explanation we can say that the title ten-si “son of heaven” is clearly not a real element of Turkic culture but it belongs to especially Chinese emperors. As mentioned above in terms of content Irk Bitig reflects Turkic cultural elements and there is a conjecture that it is not a translation from any language. When we regard these two assessments it is interesting to see the Chinese emperor’s title in the first omen which is in the quality of the introduction to the Irk Bitig. The creature that speaks in the first omen introduces itself as a Chinese emperor or it claims that it has the attributes of a Chinese emperor. In the Irk Bitig we encounter with the title kan three times (omen 28, 34 and 63). All of the omens in which the word kan is present are about the kan’s activities entirely. And, when we look at the end of these omens where one can find the declaration about the omens whether they are good or bad, we see that all these three omens are favorable and good. Although some scholars assert that the title kagan is a supreme ruler and superior to the kan, it is known that in Turkic culture these two titles namely kagan and kan were used interchangeably. Actually, because the title kagan does not exist in the Irk Bitig, one can not exactly judge whether kan in the Irk Bitig is a supreme ruler or just a ruler. However, in the Irk Bitig kan actually seems to be a supreme ruler who after having ascended the throne builds a palace or royal camp or goes on a campaign or goes out for hunting with his army. So, it is interesting to see the title ten-si which is the Chinese cultural element and the title kan more or less Turkic cultural element together with in the Irk Bitig. And, it is also interesting to see that the creature introduces itself in the first omen of the Irk Bitig asten-si men “I am the son of Heaven, Chinese emperor” instead of kan men “I am the supreme ruler, khan”. We can conclude that in the Irk Bitig the title ten-si is superior to the title kan. Also, ten-si appears to be concrete being and has personality unlike kan.

148 On the Titles Ten-si and Kan in the Irk Bitig

Omens that Include the Titles Ten-si and Kan in the Irk Bitig11 Omen 1. ten- : -si : men : yarın : kėçe : altun (Omen says that:) I am Ten-si (‘Son of : örgin : üze : olurupan : meŋileyür : Heaven’, i.e. Chinese Emperor). In the men : ança : biliŋler : edgü : ol : morning and evening sitting on golden throne I am in a state of happiness. Know thus: It (the omen) is good. Omen 28. kan : olurupan : ordo : yapmış : ėli : (Omen says that:) After having turmış : tört : buluŋtakı : edgüsi : uyurı ascended the throne a khan built a royal : tėrilipen : meŋileyür : bedizleyür : camp. His realm remained. (Khan’s) tėr : ança : biliŋler : edgü : ol : good and skillful men in all quarters of the world having assembled there. They rejoice and adorn (his court). Know thus: It (the omen) is good. Omen 34. kan : süke : barmış : yagıg : sançmış (Omen says that:) A khan went on a : köçürü : konturu : kelir : özi : süsi : campaign. He routed the enemy. He ögire : sevinü : ordosıŋaru : kelir : tėr comes back permitting (the enemies) : ança : biliŋler : : edgü : ol : to nomadise and settle down. He himself and his soldiers come towards his royal camp rejoicing and happily. Know thus: It (the omen) is good. Omen 63. kanlık : süsi : avka : ünmiş : sagır (Omen says that:) The army of the : içre : elik : kėyik : kirmiş : kan : khanate went out for hunting. A eligin : tutmış : kara : kamag : süsi roe-buck entered the battue. The ögirer : tėr : ança : biliŋler : : edgü khan caught it with his hand. All his : ol : common soldiers rejoice. Know thus: It (the omen) is good.

Bibliography AYDIN, Erhan, Risbek ALİMOV, Fikret YILDIRIM (2013), Yenisey-Kıgızistan Yazıtları ve Irk Bitig (Yayına Hazırlayan Mehmet ÖLMEZ), BilgeSu Yayıncılık, Ankara. BAZIN, Louis (2011), Eski Türk Dünyasında Kronoloji Yöntemleri (çev. Vedat KÖKEN), Türk Dil Kurumu, Ankara. CLAUSON, Gerard (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish, Oxford University Press, London. DE RACHEWILTZ, Igor, Volker RYBATZKI with the collobaration of Hung Chin-fu (2010), Introduction to Altaic Philology. Turkic, Mongolian, Manchu, Leiden, Boston.

11 Aydın, et al. 2013: for omen 1 see p. 363; for omen 28 see p. 368-369; for omen 34 see p. 370; for omen 63 see p. 377.

149 Fikret Yıldırım

DOERFER, Gerhard (1975), Türkische und mongolische Elemente im Neuper­sischen, unter besonderer Berücksichtigung älterer neupersischer Geschichtsquellen, vor allem der Mongolen- und Timuridenzeit, IV, Steiner, Wiesbaden. DURKIN-MEISTERERNST, Desmond (2004), Corpus Fontium Manichaeorum. Dictionary of Manichaean Texts. Volume III. Texts From and China. Part I. Dicitonary of Manichaean Middle Persian and Parthian, Brepols, Turnhout. ERDAL, Marcel (1997), “Further Notes on the Irk Bitig”, Turkic Languages, 1: 63-100. GILES, Herbert A. (1912), A Chinese-English Dictionary, Second Edition, Revised and Enlarged. Published in Shanghai, China and London. GHARIB, Badri (2004), Sogdian Dictionary (Sogdian-Persian-English), Farhangan Publications, Tehran. HAMILTON, James Russel (1975), “Le Colopfon De L’Irq Bitig”, Turcica, Revue d’Etudies Turques, VII: 7-19. HUCKER, Charles O. (1985), A Dictionary of Official Titles in Imperial China, Reprinted by Southern Materials Center, Inc., Taipei. KLAPROTH, Heinrich Julius (1820), Abhandlungen über die Sprache und Schrift der Uiguren, Paris. MACDONELL, Arthur Anthony (1893), A Sanskrit-English Dictionary, London. MACKENZIE, D. N. (1986), A Concise Pahlavi Dictionary, Oxford University Press, London. Merriam-Webster’s Encyclopedia of World Religions (1999), Merriam-Webster, Inc. NYBERG, Henrik Samuel (1974), A Manual of Pahlavi II, Otto Harrassowitz, Wiesbaden. ÖLMEZ, Mehmet (1999), “Eski Türk Yazıtlarında Yabancı Ögeler (3)”, Türk Dilleri Araştırmaları, c. 9: 59-65. ______(2012), Orhon-Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları. Metin- Çeviri-Sözlük, BilgeSu Yayıncılık, Ankara. ______(1995), “Uygurca Xuanzang Biyografisindeki Çince Alıntılar (Chinesische Lehnwörter in uigurischer Xuanzang-Biographie)”, Türk Dilleri Araştırmaları, 4: 109-143. Sanping Chen (2002), “Son of Heaven and Son of God: Interactions among Ancient Asiatic Cultures regarding Sacral Kingship and Theophoric Names”, Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain & Ireland, (Third Series), 12: 289-325. TAŞAĞIL, Ahmet (2004), Göktürkler III, Türk Tarih Kurumu, Ankara. TEKİN, Talat (1993), Irk Bitig: The Book of Omens, Harrassowitz Verlag, Wiesbaden. ______(1983), “Kuzey Moğolistan’da Yeni Bir Uygur Anıtı: Taryat (Terhin) Kitabesi”, TTK Belleten XLVI, (184): 795-838. ______(1994), Tunyukuk Yazıtı, Simurg, Ankara. THOMSEN, Vilhelm (1912), “Dr. M. A. Stein’s Manuscripts in Turkish ‘Runic’ Script from Miran and Tun-Huang”, Journal of the Royal Asiatic Society: 181-227. USER, Hatice Şirin (2009), Köktürk ve Ötüken Uygur Kağanlığı Yazıtları. Söz Varlığı İncelemesi, Kömen Yayınları, Konya. VOVIN, Alexander (2007), “Once Again on the Etymology of the Title qaγan”, Studia Etymologica Cracoviensia, vol. 12. Kraków: 177-187. ZIEME, Peter (2001), “Runik Harfli Birkaç Pasaj Üzerine Kimi Yorum Önerileri”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, 2000, Ankara: 377-382.

150 Dil Araştırmaları Sayı: 13 Güz 2013, 151-156 ss.

Memlûk-Kıpçak Dil Araştırmaları ve İstanbul’daki El Yazmaları T. Halası Kun*1 ** *** Çev. Hayriye Gül 2 - Musa Salan 3

Memlûk-Kıpçak alanındaki dil çalışmaları son zamanlarda ciddi bir ivme kazanmıştır. Son on yılda, Avrupa ve özellikle İstanbul kütüphanelerinde bulunan Arapça gramerler ile Kıpçakça sözlük ve kelime dizinleri büyük bir oranda gün ışığına çıkmış, çok yakın bir zamanda da araştırmacılar tarafından büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Arapça kaleme alınan bildiğimiz Memlûk-Kıpçak sözlük ve gramerleri şunlardır: 1. Anonim, Tercümân-ı Türkî ve Arabî ve Mugâli (1245); M. Th. Houtsma tarafından Leiden’de14yayımlanmıştır. 2. Ebû Hayyan’ın Kitâbü’l-İdrâk Li Lisânü’l-Etrâk’i (1313)25 3. Cemâleddin Ebu Muhammed Abdullah Et-Türkî’nin Kitâbü’l- Bulgâtü’l-Müştâk ve Fi’l-lûgâti’t-Türk ve’l Kıfçâk’ı (XIV. yy.)36 4. Anonim, El-Kavânînü’l-Küllîye Li-Zapti’t-Lûgâti’t-Türkiyye (XV. yy.)47 Ayrıca beşinci bir eser olarak, muhtemelen XV. yy.’da yazılan, Et- Tuhfetü’z-zekiyye fi’l-lûgati’t-Türkiyye isimli anonim sözlük burada zikredilebilir. Bu değerli eser, Memlûk-Kıpçak sözlükleri arasında geniş malzemesi dolayısıyla belki de en önemlisidir. Kaynaklarda bir on yıldan daha önce geçmesine rağmen yakın zamana kadar gözlerden kaçmış ve bir Kıpçak sözlüğü olarak dikkate

* T. Halasi Kun, “Die Mameluk-kiptschakischen Sprachstudien und die Handschriften in Stambul”, Körösi Csoma Archivum III. Kötet, Budapest 1941-43, pp. 77-83. ** Arş. Gör., Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Manisa, Muradiye Yerleşkesi, [email protected]. *** Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Ankara, Beşevler, musasalan@yahoo. com. 1 M. Th. Houtsma, Ein türkisch-arabisches Glossar. Leiden, 1894. 2 Bu eser üzerine iki çalışma vardır: İlki 1891-92 tarihleri arasında İstanbul’da yayımlanmıştır (kullanılamaz durumda); ikincisi Ahmet Caferoğlu, Abū-Hayyân. Kitâb al-Idrâk li-lisân al-Atrâk, Istanbul, 1931. 3 Ananiasz Zajaczkowski, Manuel arabe de la langue des Turcs et des Kiptchaks (époque de l’Ėtat Mamelouk), The Warsaw Society of Sciences and Letters, Publications of the Oriental Commission Nr 2, Warszawa, 1938. (Filllerin olmadığı yayın). 4 Kilisli Muallim Rifat, El-Kavânînü’l-Küllîye Li-Zapti’t-Lûgâti’t-Türkiyye. İstanbul, 1928; S. Telegdi, Eine türkische Grammatik in arabischer Sprache aus dem XV. Jhdt. KCsA, I.Ergänzungsband, s. 282-326.

151 T. Halası Kun (Çev. Hayriye Gül - Musa Salan) alınmamıştır5.8Zajaczkowski’nin güzel tanıtmasından69sonra, bu sözlüğü710 tanıtma işinden vazgeçiyor ve şimdi sadece İstanbul’da bulunan Kıpçak ve eski Osmanlıca yazmalarını çalışmaya başladığımdan beri bu eseri yayımlamak niyetinde olduğuma ve çalışmamın –zahmetinden kaçmazsam– çok yakında basılacağına değinmek istiyorum. Yukarıda değinilen dil kitapları (Tuhfetü’z-zekiyye ve daha önce hazırlanan sözlükler) Memlûk-Kıpçak dilinin kelime hazinesi hakkında bilgi sahibi olmamıza ve kimi zaman bu dilin ses ve biçim bilgisine dair birkaç mesele ile ilgili çıkarımlara varmamıza olanak tanımasından dolayı önemlidir. Bununla birlikte sözlüklerde karşılaşılan birçok sorun tamamen çözülmemiştir. Ses ve biçim bilgisinin belli başlı problemleri, sözcük yapımından hiç bahsetmeden sözlüklere dayanılarak tek başına çalışılamaz; üstelik uygun sonuçlara ulaşmak için mutlaka ilişkili metinler gereklidir. İstanbul’daki el yazmaları üzerinde yaptığım çalışmalar sırasında, beni sözlükler dışında alanın diğer Memlûk-Kıpçak metinleri üzerine de araştırma yapmaya yönlendiren bilhassa bu düşünce oldu. İstanbul kütüphanelerinde alanla ilgili şu Memlûk-Kıpçak metinlerini inceleyebildim8:11

1. Anonim, Tulu Bey’in emriyle Arapçadan tercüme edilmiştir. Ekslibris: . Tercüme tarihi verilmemiştir. 67 varak. (Topkapı, Revan Köşk 1695) 2. (Katalogda verilen başlık). Arapça bir fıkıh kitabının satır arası çevirisi.

’ın emriyle hicrî 789 yılında İskenderiye’de tarafından istinsah edilmiştir. 498 varak. (Aya Sofya 10169)12 3. (Katalogda verilen başlık: başka bir elden). Ekslibris:

5 KCsA, I, 190 ve II, 36-37. Joseph Schacht, Aus den Bibliotheken von Konstantinopel und Kairo. Abhandlungen der Preuss. Akad. der Wissensch., Phil.-Hist. Kl., No 8. Berlin, 1928, S. 64.; T. D, T. C., Osmanlıcadan Türkçeye Söz Karşılıkları Tarama Dergisi, İstanbul, 1934, s. 73. 6 Ananiasz Zajaczkowski, Note complementari sulla lessicografia arabo-turca nell’epoca dello Stato Mamelucco. Estratto dagli Annali del R. Istituto Superiore Orientale di Napoli. Nuova Serie, volume I, Roma, 1940-XVIII. 7 İstanbul’daki yazma, Veliyüddin 3092. 8 El yazmalarının tanıtımına daha ayrıntılı bir çalışmada tekrar dönmek istediğim için sadece önemli noktalara değiniyorum. 9 Köprülüzade M., Fuat, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1928, s. 371 ; Tarama Dergisi, s. 97.

152 Memlûk-Kıpçak Dil Araştırmaları ve İstanbul’daki El Yazmaları

. Mısır’dan ’in emriyle İbn aḫî Ḫazzâm el-Ḫuttulî’nin Furûsîye adlı eserinin tercümesinden istinsah edilmiştir. Tercüme veya istinsah tarihi: Hicrî 850. 115 varak. (Topkapı, III. Ahmed 346810)13

4. Anonim, (Katalogda adı geçen başlıkla verilmiştir). Satır arası Türkçe tercüme ile Arapça metin. Tercümenin tarihi ve tercüman bilinmemektedir. Memlûk tarzında hazırlanmış bir el yazmasıdır. 267 varak. (Aya Sofya 136011)14

5. Anonim, . Eser okçuluk üzerinedir. ’nun emriyle Arapçadan tercüme edilmiştir. Ekslibris: . Eser, bir el yazması koleksiyonunun birinci kısmıdır. 65 varak. (Veliyüddin 317612)15 6. . Farsçadan tercüme edilmiş atçılık kitabı. Müstensih: . 5 numara gibi aynı el yazması koleksiyonunun içinde aynı şekilde yer alır. 36 varak. (Veliyüddin 317613)16 7. . Fetvâ derlemesidir. Ekslibris: . Bağışın tarihi: Hicrî 834. Bağışlayanın ismi: . 439 varak. (Feyzullah 104614)17 8. . Satır arası Türkçe tercüme. Ekslibris: . Müstensih: . 47 varak. (Aya Sofya 1451) Söz konusu Memlûk-Kıpçak eserlerinin dışında, İstanbul kütüphanelerinde Memlûk sultanları ve ileri gelenlerinin emriyle Mısır’da telif

10 H. Ritter, Türkiyat Mecmuası IV, 45 ve Der Islam XVIII, 125. 11 Tarama Dergisi, s. 100. 12 H. Ritter, Der Islam, XVIII, 136—137; Tarama Dergisi, s. 97. 13 Köprülüzade M. Fuat, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1928, s. 369. 14 En eski yazma: Topkapı, Hazine 1519.

153 T. Halası Kun (Çev. Hayriye Gül - Musa Salan) edilen ya da Arapçadan ve Farsçadan tercüme edilen pek çok Eski Osmanlıca metin de bulunmaktadır. Hüseyin bin Ḥasan Muhammed el-Ḥüseynî’nin (Şerif diye de adlandırılır)1518Kânṣû Ġûrî için XV.yy.’da istinsah edilen Şehnâme tercümesi ve XIV. yy.’dan1619Kemâloğlu’nun Ferahnâme adlı eseri bu tür Osmanlı metinlerindendir. Burada Darîr’in Siyer kitabı17,20Fütûḥü’ş-Şam ve XIV. yy.’dan kalan Yüz Hadis1821adlı eserlerine de değinilmelidir ve XV. yy.’dan İbrâhîm b. Bâlî’nin Hikmat-nāme’si ve XV. yy.’dan cAynî’nin Kudûrî tercümesi Kânsû Ġûrî’nin Türkçe şiirleri ve burada değinemeyeceğim birçok diğer eser mevcuttur. Bütün bu eserleri (1-8 numaralı eserler ve Osmanlı Türkçesinde kaleme alınanlar) dil bilim açısından değerlendirdiğimizde Memlûk devletinde en azından üç Türk diyalektinin konuşulduğu sonucuna varabiliriz: İlki, güney Rusya’dan aşina olduğumuz ve asıl Kıpçak dili olarak değerlendirilmesi gereken Kıpçak dilidir. Bu dilde kaleme alınanlar 1-3 numaralarında değinilen Memlûk-Kıpçak metinleridir. İkincisi Osmanlı Türkçesidir. Bu dilde yukarıda zikredilen Osmanlı metinleri yazılmıştır. Metinlerin dili eş zamanlı yazılmış Anadolu metinlerinin dili ile örtüşür. Memlûk devletinin bu diyalekti Türk dillerinin Oğuz koluna dâhildir. Memlûk devletinde bilinen üçüncü diyalekt, 4-8 numaralı metinlerin dilidir. Bu, ne Kıpçakça ne de Oğuzcadır; bilakis ikisinin arasındadır, dolayısıyla en doğrusu Oğuz-Kıpçak dili olarak adlandırılmasıdır. Oğuz ve Kıpçak özellikleri bu dilde hemen hemen cAlî’nin Kıssa-i Yûsuf’unda olduğu ölçüde nöbetleşir. Kıssa-i Yûsuf ve bu metinlerin arasındaki benzerlikler o derecededir ki, bunları rahatlıkla aynı kimlik altında birleştirebiliriz. Gerçekten, C. Brockelmann’ın Kıssa-i Yûsuf’tan derlediği doğu, güney ve diğer Türk dillerinin özellikleri, birkaç istisna dışında, bu metinlerde de kendini göstermektedir. Dikkat edilmeli ki, Kıssa-i Yûsuf’un dili ile olan paralellik ve Oğuz ve Kıpçak unsurlarının hemen hemen eşit düzeyde temsili daha eski metinlere işaret eder. Daha geç dönem metinlerinde (örneğin, No 8 ve 4) Oğuz etkisi dikkate değer bir şekilde daha fazladır. Oğuz-Kıpçak diyalektinin Memlûk devletinde üçüncü bir diyalekt olarak mevcut oluşu birçok problemi de beraberinde getirir. Öncelikle, bu metinlerde Oğuz-Kıpçak dil özelliklerinin bir arada oluşu gibi açıklanması gereken bir problem ortaya çıkar: Bu karışık diyalektin ortaya

15 Köprülüzade M. Fuat, Der Islam, IV, 1014 16 Benim kullandığım el yazması: Ali Emirî 720. 17 El yazması: Ali Emirî 1154. 18 El yazması: Ali Emirî 4639.

154 Memlûk-Kıpçak Dil Araştırmaları ve İstanbul’daki El Yazmaları

çıkışı nasıl tasavvur edilmelidir? Esasen, söz konusu metinlerin saf Kıpçak dilinde kaleme alınmış; ancak daha sonra Oğuz müstensihler tarafından bunlara çeşitli Osmanlıca unsurlarının dâhil edildiği düşünülebilir. Böyle bir kabule göre, metinlerde Kıpçakçadan Oğuzcaya doğru tabii bir gelişimin tespit edilebileceğinden söz etmek mümkün gibi gözüküyor. Bu varsayım çok cazip olmakla birlikte farklı düşüncelerle de çürütülebilir. Öncelikle, el yazmaların büyük bir kısmı (örneğin, No 5, 6 ve 7) çok eskidir ve burada müstensih kaynaklı metin değişiklikleri fazla sayıda olamaz. Ayrıca, Oğuz-Kıpçak dil özellikleriyle bütün metinlerde büyük ölçüde aynı oranda karşılaşıldığı için bunu müstensih hatası olarak açıklamak tamamen doğru olmaz. O halde, bu diyalekt Mısır’da Kıpçakça ve Oğuzca unsurlardan oluşmuş karışık bir dil şeklinde tasavvur edilebilir19.22Fakat bizim Oğuz-Kıpçak metinleri ile Kıssa-i Yûsuf arasındaki yakın bağ bu düşünce ile çelişmektedir. Söz konusu bağ gerçi ikinci hipotezimizi çürütür; ancak bize bu dilin kaynağının aslında nerede aranması gerektiğini de gösterir. Burada aslında Kıssa-i Yûsuf’un oluşum yeri olarak (bu özellikle Samoyloviç’i doğrular) Kıpçak devleti düşünülebildiğinden20,23Oğuz-Kıpçak metinlerinin dilinin vatanını da aynı yerde aramalıyız; fakat bu vatan hiçbir surette Mısır’da değildir. Bu üçüncü varsayım tarihî gerçeklerle de en iyi şekilde örtüşür ki, Kıpçak devleti ile Mısır’daki Memlûk devleti arasındaki yakın bağlantı zaten bilinmektedir21.24 Öyleyse asıl mesele, Kıpçak devletinin hangi bölgesinde böyle bir Oğuz- Kıpçak diyalektinin gelişebildiğidir. Samoyloviç, Avrupa kütüphanelerinde bulunan Oğuz-Kıpçak metinlerine, belli coğrafî ve tarihî düşüncelere dayanarak, bu Türk diyalektini Harezm’de konumlandırmıştır. Ama biz Oğuz-Kıpçak dili ile Memlûk devleti arasındaki yakın bağlantıyı düşündüğümüzde, Kıpçak devletinin daha batı bölgesini de dikkatlerden uzak tutmamalıyız22.25 Memlûk devletinin Oğuz-Kıpçak dili ile bağlantılı olan ikinci büyük sorunu, kelime dizinlerinin dilidir. Bu metinlere göre, Memlûk devletinde Kıpçakça dışında bir Türkmence yani Oğuz diyalekti olduğu çok önceden tespit edilmiştir23.26Oğuz-Kıpçak metinlerinin bilinişi ile birlikte, durum; kelime dizinlerini hazırlayanları şu andan itibaren, üçüncü bir dili yani Oğuz- Kıpçak dilini hesaba katmak zorunda bırakacak kadar şekil değiştirir. İlerleyen zamanlarda, daha önce yayımlanan kelime dizinlerinin de hangi oranda saf

19 Böyle bir karışık dil ihtimali hakkında bk. Köprülüzade M. Fuat, Türk Edebiyatı Tarihi, 1928, s. 371. 20 A. N. Samojloviç, K istorii literaturnogo sredneaziatsko-tureckogo jazyka. Mir-Ali-Šir. Sbornik k pjatisotletiju do dnja roždenija. Leningrad, 1928, s. 1-23. 21 A. N. Poliak, Le caractère colonial de l’ètat Mamelouk dans ses rapports avec la Horde d’Or, Revue des Ѐtudes Islamiques, Paris, 1935, s. 231-248. 22 A. N. Samojlovič, a.g.e., s. 19 ve devamı. 23 A. Zajaczkowski, Manuel, s. VIII-IX ve XIV-XV; A. Caferoğlu, Kitâb al-idrâk, s. IX; S. Telegdi, KCsA, 1. Ergänzungsband, s. 282 ve devamı.

155 T. Halası Kun (Çev. Hayriye Gül - Musa Salan)

Kıpçak ya da Oğuz-Kıpçak dilini temsil ettiği –mümkün olduğunca– tespit edilmelidir. Bütün bu meselelere, yani Memlûk devletindeki Kıpçak ve Oğuz- Kıpçak diyalektleri ile Kıpçak devletindeki Türk ağızlarının ilişkileri, yine Memlûk-Kıpçak sözlükleri ile Memlûk devletinde konuşulan diyalektler arasındaki bağ ile ilgili meselelere ayrıntılı bir çalışmada tekrar döneceğim. İstanbul’da bulunan el yazmalarının yanında Avrupa’da bulunanların da dikkate alınacağı çalışmam yayımlanana kadar, bu makalenin benim Memlûk-Kıpçak çalışmalarımın bir tanıtımı olarak görülmesini rica ediyorum.

156 2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi Dil Araştırmaları ...... Sayı: 13 Güz 2013, 157-162Dî...... ü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir?

Türkçe İlgi̇ Hâli̇ Eki̇ ni̇ n Kökeni̇ Üzerine Talat Tekin*1 Çev. Gökçen Bilgin**2

Altay teorisine göre, Genel Altaycada ilgi hȃli eki {*-n} idi. Ünlü ile biten kelimelerden sonra *-n eki kullanılmıştır, fakat ünsüz ile biten kelimelerden sonra gövde ve ek arasına bağlayıcı bir ünlü (yuvarlak veya düz bir dar ünlü) getirilmiştir. Bağlayıcı ünlü ve *-n eki Ön-Moğolcada *-un olurken Türkçede -ïŋ/-iŋ şekline dönüşmüştür (Ramstedt II: 25, Poppe 1955: 187). Gerhard Doerfer, Türkçe ilgi hȃli eki {-(n)Iŋ}’ın kökeni ile ilgili olarak yakın bir zaman içinde bir başka teoriyi ortaya koymuştur. Eski Türkçede var olan iki belirtme hȃli ekinden söz ederken Doerfer şu ifadeleri kullanmaktadır: “Köken itibariyle -əG ve -ən (iyelikten sonra) iki farklı hȃlde bulunmuş olabilir: -əG = doğrudan nesnenin asıl hȃli idi (köken itibariyle = ilgi hȃli eki, bkz. bizĕŋ “bizim” < biz-ən-g, ismin bu belirtme hȃli, Kül Tegin’de süŋü-ġ batămï yani “mızrağın uzunluğu” olarak geçmektedir. Henüz yayınlanmamış olan bir makalemde de dile getirdiğim gibi, “süŋügin, süŋüglig”in “süŋġün, süŋġüleg” olarak telaffuz edildiği söylense de tüm diğer Türkçe metinlerde süŋgü şeklinde geçmekte olup bununla birlikte -ən eki ise eski bir ilişkiselliği gösteriyor olabilir” (1993: 147-148). Erdal’ın son zamanlarda dikkat çektiği (1991: 205) ve benim daha önce başka bir yerde tartıştığım (TDA 1994: 189) gibi, süŋüg ifadesinde süŋüg batïmi “mızrak uzunluğu” (KT E 35) yalın durumdadır çünkü bu tür ifadelerde ilk isim için genel kural yalın durumda olmaktır. Örneğin bir süngü turqï “bir mızrağın uzunluğuna dair” (MK I 349), bir är turumï suv “bir adam boyunda derinliğe sahip su” (MK I 396), Türk. diz boyu kar vb. Bununla birlikte Türkçe “mızrak” kelimesinin her yerde süŋgü olarak kullanıldığına ilişkin ifadesi doğru değildir. Orhon Türkçesinde bu süŋüg’dür, yani {-G} bir fiilden isim yapma ekidir ve bu şekil Yakutça ve Dolgancada yaşamaktadır: Yak. üŋü: “mızrak, kargı”, Dol. üŋü:, üŋü “Nehir geçişinde (vahşi) ren geyiği öldürmek için şiş” (Stachowski 1993: 251). Bunun yanı sıra Uyg, MK süngü (yani süŋü) ve bu kelimenin diğer

* “On the Origin of the Turkic Genitive Suffix”, Makaleler I Altayistik, (Haz. Emine YILMAZ, Nurettin DEMİR), Grafiker Yayınları, Ankara, 2003, s. 347-352. ** Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, gokcen.bilgin@gazi. edu.tr

157 Talat Tekin (Çev. Gökçen Bilgin) modern şekilleri (Türk. süngü, Kzk., Nog. süŋgi, Tat. söŋge, Baş. höŋge vb.) {-GU} fiilden isim yapma eki kullanılarak *süŋ-‘den türetilmiş eski bir *süŋ-gü şekline dayanır. Sonuncusu Yakutçada üŋ- “kafa atmak, boynuzlamak” olarak yaşar. Doerfer’in Türkçe ilgi hȃli eki {-Iŋ}ın kökeni ile ilgili teorisine gelince bu teorinin fonetik olarak zayıf olduğunu söylemem gerekir. Çünkü ünsüzle başlayan veya tek ünsüzden oluşan bir ek, ünsüz ile biten bir gövdeye bağlayıcı ünlü kullanılmadan eklenemez. Bu nedenle *biz-n-g gibi bir yapının biz-n-g (yani bizing) olarak değil *bizinig olarak sonuçlanması veya daha doğru olması için, orta ünlüsünün düzenli kaybı ile *biznig şeklini alması gerekirdi. Nitekim, benim düşünceme göre, Ramsted’in Türkçe ilgi hȃli ekinin kökeni üzerine görüşü hâlâ doğru ve tatmin edici gibi görünüyor. Fakat Türkçede ilgi hȃli ekinin önce *-n olduğu, bilahare ünsüzlerden sonra -Iŋ ve ünlülerden sonra -(n)Iŋ şekline dönüştüğü teorisini nasıl açıklayabiliriz? Bilindiği gibi, Türkçenin tarihinde ŋ>n ses değişimi için delillerimiz bulunmaktadır ancak tam tersi bir değişimin örnekleri (mesela -DAn > Kaz. -DAŋ) nadir görülür. Dolayısıyla, Türkçede *-n > -(n)In gibi bir değişimin tatmin edici bir şekilde ispatlanması gerekmektedir. Ramstedt’in, teorisini desteklemek için sunduğu deliller aşağıdaki gibidir: 1. (Nazal n’nin düzenli olarak korunmuş olduğu) Kırgızcada ilgi hâli eki -nïn/-nin, vs’dir. 2. (Nazal n’nin genellikle korunmuş olduğu) Kumukçada ilgi hâli eki -nï / -nī’dır. 3. Çuvaşçada ilgi eki, ünsüzlerden sonra -ĭn/-ìn ve ünlülerden sonra -nĭn/- nìn (-yĭn/-yìn) dir (II: 25). 4. Eski Türkçedeki arkaik ilgi hȃli eki, yeni durum biçimleri açısından temel biçim işlevini görür, örneğin bizgä’ye “bize” karşılık, Eski Türkçede bizingä (bizin-gä) yani “bize” (II: 27). Şu hemen belirtilmelidir ki Ramstedt tarafından ileri sürülen Çuvaş delili geçerli kabul edilemez. Çünkü Çuvaşçadaki nazal /n/, her yerde, Türkmen istisnasıyla, Oğuz grubunda olduğu gibi, /n/ye dönüşmüştür. Ramstedt’in Kumukça delili de geçerli değildir çünkü bu dilde ilgi hȃli eki {-nI}, belirtme hȃli eki ile aynıdır. Bu demektir ki bu ek başlangıçta Çağataycada ilgi hȃli eki oluşturmak için de kullanılmaya başlanan, örneğin Afrasiyab-nï oġl-ï “Afrasiyab’ın oğlu” vb., eski belirtme eki {-nI}dır. Bu suretle, Ramstedt’in teorisini desteklemek için ileri sürdüğü dört delil arasından sadece ikisi, yani birinci ve dördüncüsü, doğru ve tatmin edici görünmektedir. Fakat bu, bizim bu teoriyi desteklemek için başka delillerimiz

158 Türkçe İlgi̇ Hâli̇ Eki̇ ni̇ n Kökeni̇ Üzerine olmadığı anlamına gelmemektedir. Türkçe ilgi hȃli ekinin aslen -{(I)n}olduğu görüşü ile ilgili benim diğer delillerim aşağıdaki gibidir: 1. Orhon yazıtlarında, ilk ismin ilgi hȃli eki olarak beklenen -(ï)ŋ yerine -(ï)n ekine sahip olduğu iki iyelik yapısı görülmektedir: qaүan-ïŋ-ïn sab-i-n “senin kağanının sözleri” (KT S 9), bilgä qaүan-ïŋ-ïn… ädgü el-i-ŋä “Senin Bilge Kağanının iyi ülkesine” (KT E 23). Kanaatimce, bu örneklerdeki qaүan- ïŋ-ïn şekli arkaik genitif durumdadır (Tekin 1968: 127). Öyle görünüyor ki, ilgi hȃli ekinin en eski aslî şekli Orhon Türkçesindeki gibi en azından ikinci kişi iyelik ekinden sonra hâlâ korunmaktaydı. Bu örnek ile ilgili olarak Doerfer “-әn eki için ilgi hȃli bulunmamaktadır” der ve bu kelimedeki -ïn unsurunu “ismin belirtme hȃli açısından ilişkisel hȃl” olarak nitelendirir. Fakat görülüyor ki Doerfer’in bahsettiği “ilişkisellik hȃl”i işlevsel olarak ilgi hȃli ekinden çok farklı değildir. 2. Ramstedt tarafından bahsedilen biziŋä (< *biziŋ-kä) haricinde, bir de Orhon Türkçesinde, Tonyukuk Yazıtı’nın 40. satırında görülen, biz(i) ntä “bizimkinden, bizden” vardır. Aynı ayrılma hȃli şekli, arkaik ilgi hȃli eki şekli *bizin’e dayanan bizintä ile arkaik ilgi hȃli şekli *sizin’e dayanan sizintä “sizden” M I’de de görülmektedir (10, 5; 33, 20). Bilindiği üzere, zamirlerin ilgi hȃli şekillerine dayanan, benzer fakat daha yeni bulunma-ayrılma ve ayrılma durumundaki şekiller Kutadgu Bilig’de sıkça görülür. Örneğin: meniŋdä, meniŋdin, seniŋdä, seniŋdin, anïŋda, anïŋdïn, biziŋdä vb. (bkz. Çuv. pirten ve sirten’e ek olarak pirìnten “bizden” ve sirìnten “sizden”). 3. 14. yüzyıldan kalma İdil-Bulgar yazıtlarının dilinde, arkaik ilgi eki {-(I)n} en azından iki örnekte görülür: Ahmad aүa-n ïlġïčï-si “Ahmad Aga’nın at yetiştiricisi” (Tekin 1988: 64), Armāš hīri Ya‘qūt-ïn bälüw-i “Armaş’ın kızı, Yakut’un mezartaşı” (Tekin 1988: 79). 4. Eski Türkçe /ŋ/ foneminin sistemli olarak korunduğu Kumukçada biz ve siz’in ilgi şekli sırasıyla bizin ve sizin’dir, sırasıyla: bizin at “bizim at”, bizinki “bizimki”, sizin “sizin”, sizinki “sizinki”, bizinče “bizce”, sizinče “sizce”. 5. Genel olarak kabul edildiği gibi Yakutçada özel bir ek ile oluşturulan bir ilgi durumu yoktur. Fakat bu dilde, iyelik gövdelerinin çekiminde ve sadece üçüncü kişi ile bitenlerde yükleme hȃli şekli ile aynı olan, –n şeklinde bir ilgi şekli meydana çıkar, mesela: saxa tïl-ï-n grammatika-ta “Yakut dilinin grameri”, W. Radloff, saxa tïl-ï-n morfologiya-tï-n… üöreten baran… “W. Radloff, Yakut dilinin morfolojisini çalışmış…”, SSSR Naukalarïn Akademiyata “USRR Bilimler Akademisi”, vb. İkinci örnek tam olarak özdeş yapılarda fakat iki farklı fonksiyonda iki kelime içermesi bakımından özellikle önemlidir, yani tïl-ï-n ilgi durumunda ve morfologiya-tï-n yükleme durumundadır. Üçüncü

159 Talat Tekin (Çev. Gökçen Bilgin) tamlamada, bence, iyelik yapısının daha net bir örneğine sahibiz, yani Naukalar- ïn Akademiya-ta “Bilimler Akademisi” SSSR olarak tadil edilmiş (bkz. Çuv. SSSR Naukĭsen Akademiyì, Alt. SSSR Naukalardïŋ Akademiyazï, vb.) Bütün bunlar bizi iyelik gövdelerinden sonra ortaya çıkan {-n}’nin Eski Yakutça ve Ana Türkçede hem ilgi hem yükleme durumunu oluşturduğu varsayımına götürür. Bununla birlikte ilerleyen zamanlarda, ilgi ekindeki n’nin nazallaşmasıyla, bu ekin yeni şekli ortaya çıkmış ve böylece geç dönem Ana Türkçede bu ek yükleme ekinden ayrılmıştır. Türkçedeki {-(I)n} ilgi ekindeki n’nin nazallaşması kolayca açıklanabilir: Hiç kuşku yok ki, arkaik yönelme durumundaki şekiller biziŋä “bize” ve siziŋä “size”, *biziŋ-gä ve *siziŋ-gä biçimleri vasıtasıyla eski ve orijinal *bizin-kä ve *sizin-kä şekillerine dayanır. Bu gibi şekillerdeki n’nin nazallaşmasından sonra, kendinden önceki bağlayıcı ünlü ile birlikte ilgi ekinin yeni şekli bu tür şekillerden türetilmiş ve {-Iŋ} olarak genelleştirilmiş olmalıdır. Örneğin: men- iŋ, sen-iŋ, an-ïŋ, biz-iŋ, siz-iŋ, äb-iŋ, bäg-iŋ vb. Ünlülerden sonra ortaya çıkan -nIŋ alamorfundaki ilk /n/ye gelince bu da analojik olarak, yani ek kaynaşması veya hecelemenin neticesinde, meydana gelmiş olmalıdır. Örneğin: meniŋ (me- niŋ), seniŋ (se-niŋ), anïŋ (a-nïŋ), qaganïŋ (qaga-nïŋ), qatunïŋ (qatu-nïŋ) vb. ve bunların sonucunda Bayïrqu-nïŋ “Bayïrku’nun”. Eski ilgi hâli eki {-(I)n}daki /n/nin nazallaşması da, aitlik eki {-kI}dan önce gerçekleşmiş olmalıdır, yani Trkm. biziŋki “bizimki”< *bizin-ki, siziŋki “sizinki”< *sizin-ki vb., Kaz. Minii “benimki”, Tuv. mēŋii, ay. < *menin-ki, Kaz. Sini “seninki”, Tuv. sēŋii ay. < *seniŋki < *senin-ki, Yak. bihigi “bizimki”< -biziŋi < *bizin-ki, vb. Ramstedt ve Poppe’nin haklı olarak varsaydığı gibi, Tunguzca aitlik (=ilgi) eki {*-ŋī} de benzer yapıların bir sonucu olarak meydana gelmiş olmalıdır: Ewk. minŋi “benimki”, Ude. miniŋi, Ulch. miŋgi, Orok miniŋgi, Nan. miŋgi, mineŋgi, mineŋge, Ma. miniŋge, Ewk. sinŋi “seninki”, Ew. hinŋi, Orok. siniŋi, Nan. siŋgi, sineŋgi, Ma. siniŋge, vb. Açıkça görülüyor ki, bu gibi yeni şekiller eski ve orijinal -ki yapısına kadar uzanır, yani *minin-ki ve sinin-ki.

160 Türkçe İlgi̇ Hâli̇ Eki̇ ni̇ n Kökeni̇ Üzerine

Kısaltmalar1 Baş. : Başkurtça Çuv. : Çuvaşça Dolg. : Dolganca Ewk. : Evenkice Kaz. : Kazakça Ma. : Mançuca MK : Mahmud Kaşgarlı Nan. : Nanayca Nog. : Nogayca Orok. : Oroki Tat. : Tatarca Trkm. : Türkmence Tuv. : Tuvaca Türk. : Türkçe Ud. : Ude Ulch. : Ulçaca Uyg. : Uygurca Yak. : Yakutça

Kaynaklar: BENZING, Johannes (1959), Das Tschuwaschische, Fundamenta, I. Wiesbaden, s. 695-751. BENZING, Johannes (1955), Die tungusische Sprachen, Wiesbaden. DOERFER, Gerhard (1993), Versuch einer linguistischen Datierung älterer osttürkischer Texte, Wiesbaden. ERDAL, Marcel (1991), Old Turkic Word Formation: A functional Approach to the Lexicon I-II, Wiesbaden. GABAIN, A. Von (1950), Alttürkische Grammatik, Leipzig. LE COQ, A. Von (1911), Manichaica aus Chotscho I. ABAW, Berlin. HAENISCH, Erich (1961), Mandschu-Grammatik, Leipzig. NORMAN, Jerry (1978), A Concise Manchu-English Lexicon, Seattle ve London. POPPE, Nicholas (1954), Grammar of Written Mongolian, Wiesbaden. POPPE, Nicholas (1955), Introduction to Mongolian Comparative Studies, Helsinki. POPPE, Nikolaus (1959), “Das Jakutische”, Fundamenta I., Wiesbaden, s. 671-684. RAMSTEDT, G. J. (1952), Einführung in die altaische Sprachwissenschaft II: Formenlehre (ed. und heraus. von Pennti Aalto), Helsinki.

1 Bu bölüm için Talat Tekin, Makaleler 1, Altayistik adlı eserin XIII-XVI. sayfalarındaki açıklamalar esas alınmıştır (GB).

161 Talat Tekin (Çev. Gökçen Bilgin)

STACHOWSKI, Marek (1991), Dolganischer Wortschatz, Krakow. TEKİN, Talat (1968), A Grammar of Orkhon Turkic, Bloomington. TEKİN, Talat (1988), Orhon Yazıtları, Ankara. TEKİN, Talat (1988), Volga Bulgar Kitabeleri ve Volga Bulgarcası, Ankara. TEKİN, Talat (1994), Tunyukuk Yazıtı, Ankara. TSINTSIUS, V. I. (ed.) (1975-77), Sravnitel’nyj slovar’ tungusoman’čžurskix jazykov, I-II. Leningrad.

162 Değerlendirme ve Tanıtmalar Reviews ......

164 2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi Dil Araştırmaları ...... Sayı: 13 Güz 2013, 165-181Dî...... ü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir?

Hazai, György (2012), Türkiye Türkçesinin Dünü ve Bugünü. Türk Dili Araştırmalarına Kısa Bir Bakış (Çev.: Tevfik TURAN), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 219 s., ISBN: 9789751625113 * Zeynep Korkmaz 1

Türk dil biliminin sorunlarına kapsamlı bir bibliyografik giriş niteliğinde olan ve 1978 yılında Almanca olarak yayımlanan eser, aradan geçen uzun yıllar boyunca hem Türkiye’de hem de Türkiye dışı batı ve doğu (Rusya) dünyasında ortaya konmuş olan yeni yeni çalışmaların ulaştığı sonuçları dikkate alarak günümüz gereksinimlerine yanıt verecek bir genişletme ve güncelleştirmeyi gerekli kılmıştır. İşte bu gerekçe ile ele alınan ve bu kez Tevfik Turan’ın çevirisi ile ve yukarıda verilen başlıkla Türkçe olarak yayımlanan eser, Türklük bilimi alanında ilgili ve yetkililere yalnızca bibliyografya bilgisi vermekle yetinmiyor; aynı zamanda kitabın ön sözünde de vurgulandığı üzere, eserin diğer bir temel amacı, ister Türkiye içi ister Türkiye dışı ülkelerdeki çalışmalarda olsun, uluslararası dilbiliminin metodolojisindeki gelişmelerin, yeni düşünce ve araştırma yollarının dikkate alınarak çalışma alanlarındaki bilgi akımının ve düşünce alışverişinin hızlandırılmasına yardımcı olmaktır; böylece, uluslararası Türklük bilimi alanında bir işbirliği sağlamaktır, deniliyor. Yazar, bu hususta gösterilecek bir ihmalin ileride önemli açıklar doğurabileceğine de işaret ediyor. Yazar eserin yeni yayınında, ilk yayındaki temel bilgilere hayli eklemeler yaptığı gibi, ilk yayından sonra yapılan tanıtmalarda, ileri sürülen bir kısım sorunlar üzerinde daha geniş bir şekilde durmak ve verilen bibliyografyayı da genişletme dileği ileri sürülünce, meslektaşlarının bu konuda yapacakları katkılara başvurmuştur. Böylece 1990 yılında 11 uzmanın katılımı ile Türkiye Türkçesinin dününe ve bugününe ait araştırma sonuçlarına dayanan bir el kitabı ortaya çıkmış; bu temel bilgilere yapılan yeni ekleme ve genişletmelerle eldeki eser ortaya konmuştur, açıklamasını yapmıştır. Yazar, eserin Giriş ( s. 13-24) bölümünde, kitaptaki ana bölümlerin kapsam ve içerik açısından hangi çerçeve ve ölçütlerle yürütüldüğünü belirten kısa ve özlü açıklamalara yer vermiştir. Bu konuda, eserin ana bölümünü oluşturan KİTABIN KONUSU VE BÖLÜMLERİ için özet olarak verilen bilgiler

* Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi

165 Zeynep Korkmaz

şöyledir: Türk dilinin Selçuklular Devleti’nin kuruluşundan günümüze uzanan dönemlerinin çok kısa bir çerçevesi çizilerek bu çerçeve içinde, özellikle Türkiye’de ve Türkiye dışı araştırmalarda yer alan Türkçe, Osmanlıca (Osmanlı Türkçesi), Rum Türkçesi, İmparatorluk Türkçesi gibi farklı terimlere ve bunların ortaya koyduğu kargaşaya işaret ederek bu kapsamda Türkçe teriminin yalnız Osmanlı Türkçesi’ni veya Türkiye Türkçesi’ni değil, aynı zamanda bütün Türk dili ailesini de kapsadığını dikkate alan bilim dünyasının, bu karışıklığı önlemek için Turkic ve Turkish ya da Rusça Tyurskiy ve Turetstkiy terimlerine başvurduğunu belirtmiştir. Türkiye dışındaki bilimsel literatürde rastlanan Rum Türkçesi ve İmparatorluk Türkçesi gibi terimlerin birçok araştırmacı tarafından reddedildiğini kaydeden yazar, Anadolu bölgesinde yazılan ilk ürünler için Eski Osmanlıca (Altosmanisch, Old Ottoman) teriminin Türkiye dışında hâlâ kullanıldığına, buna karşılık Türk araştırmacıların ortaya attığı Eski Anadolu Türkçesi’nin de oldukça tutunduğuna işaret etmiş; ayrıca, yer yer Eski Rum Türkçesi (Altrumtürkish) terimine de rastlandığını belirtmiştir. Burada, biz de şu hususu belirtelim ki Eski Osmanlıca terimi, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan önceki bir dönemi kapsadığı için son derece isabetsiz olmuştur. Bu bakımdan Eski Anadolu Türkçesi, Eski Osmanlıca’ya oranla çok daha yerinde ve isabetli bir terimdir. Türkiye’deki bilim adamları arasında iyiden iyiye de tutunmuştur. Yazar, terimler konusunda Türkiye Türkçesi ve Azerice ile Türkmence arasındaki farkın belirtilmesi için bazı yazarlarca Türkiye Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesi için kimi zaman Batı Oğuzcası (West Ogusisch) kimi zaman da Azerosmanlıca (Azerosmanisch) teriminin kullanıldığına işaret etmiştir. Kitapta ele alınan ana bölümlerin genel olarak hem dilin geçmişi hem de bugünü ile ilgili çeşitli araştırmalara ve bunlarla ilgili ayrıntılara dayandığını belirten yazar, toparlayıcı eserler ve bibliyografyaların yalnızca tek bölümlerde değil, ilgili bütün bölümlerde ele alındığını ve kitabın son bölümünün Türkologlar için el altında bulundurulması gereken temel çalışmalar ile bunlara ait kaynaklar olduğunu vurgulamıştır. Giriş’in 2. Araştırmaların Tarihçesi başlıklı 2. alt bölümü ile ilgili olarak yazar, Türklük bilimi alanındaki çalışmaların ilkin Osmanlı Devleti’nin Avrupa dahil üç kıt’aya yayılan üstün gücü dolayısıyla, Avrupa’nın bu devletle ilişki kurarak bütün özellik ve geleneklerini tanıma amacına dayanan gezgin (seyyah), misyoner ve elçiler aracılığındaki gözlemlerden başlayıp, Osmanlı dünyasında, şimdiye kadar Avrupa’da yer alan dillerle de ilişkisi bulunmayan başka bir dille konuşulmasının bu dile ilgiyi artırması dolayısıyla, müşahitleri, bu dilin öğrenilerek sistematik olarak tasvirine yönelttiğini belirterek konuya girmiştir. Bu konudaki gelişmeleri ana çizgileri ile okuyucularının dikkatine sunan

166 Hazai, György (2012), Türkiye Türkçesinin Dünü ve Bugünü yazar, kronolojik yol alışa uyarak önce 16-19. yüzyıllar arasındaki Latince veya yazarların kendi ana dillerinde hazırladıkları Türk dil bilgisi ve sözlüklerine işaret etmiş; 19. yüzyıl ortalarından başlayarak da Türk bilim adamlarının girişimi ile dil bilgisi ve sözlük alanlarındaki çalışmaların genişletildiğini dile getirmiştir. Bundan sonraki gelişme aşamaları, yazı dilinde Ar. ve Far. ile olan yakın ilişki dolayısıyla Türkçenin İslami bilimler alanına dahil edilerek Avrupa’da sistematik ölçülerle incelenmesi, buradan denizaşırı ülkelere uzanması ve bu çalışmalara Türk bilim adamlarının da katılması, hatta halk dili alanındaki çalışmalar da dahil olmak üzere araştırma ufkunun genişlemesi olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda, araştırmaların tarihçesi ve coğrafi yayılımları konusunda derece derece artan gelişme evreleri, Radloff, Vambery, Thomsen, Le Coq, Müller, Gabain, Arat gibi ilk öncülerin yayınlarına ve bunların niteliklerine işaret eden yazar, birbirini izleyen bu gelişmenin kısa fakat özlü bir tablosunu çizmiştir. Bu çalışmalar sırasında yer yer tarihî dil bilgisi sorunlarının çözüm açısından ihmale uğradığını, ancak, bu eksikliğin de malzeme yetersizliğinden kaynaklandığını vurgulamıştır. Giriş’in 3. Bilgi Kaynakları alt bölümünde, kaynaklar 1- Sürekli bibliyografyalar, 2- Retrospektif bibliyografyalar, 3- El kitapları ve girişler, 4- Araştırmaların tarihçesi olarak kendi içinde yeniden dört ayrı alt bölüme ayrılarak değerlendirilmiştir. Sürekli bibliyografyalar alt bölümünde, uluslararası bir bibliyografya çalışmasının yapılmamış olmasının, Türkoloji alanında önemli bir eksiklik olduğuna işaret ettikten sonra, bir istisna olarak Türkiye Türkçesinin bugünü ve geçmişi üzerine yapılan çalışmaların cesaret verici bir başlangıç olduğunu belirtmiştir. Bu münasebetle sürekli bibliyografya niteliğinde olan ve ilk sayısı 1975 yılında yayımlanan WZKM bünyesindeki Bibliyografya 1975; uluslararası dil bilimi konusundaki Linguistic Bibliography (1949); Türkiye Bibliyografyası (1929), Makaleler Bibliyografyası (1954), TDK yayını olarak Bibliyografya 1941, 1942, 1943, 1944 vb. bibliyografya yayınları üzerinde durarak bunların yararlı ya da eksik yanlarını değerlendirmiştir. Ayrıca, bibliyografya konusuna önem veren Oriens, Ural-Altaische Jahrbücher, Der Islam ve Revue des Etudes Islamiques gibi dergilere de işaret etmiştir. Retrospektif bibliyografyalar konusunda yazar, bu alanın sürekli bibliyografyada olduğundan daha kötü olduğuna işaret ederek bütün sahayı kaplayan bir bibliyografya kaynağı olmadığını bildirdikten sonra, var olan altı ciltlik Current trends in linguistics (Dil biliminde güncel akımlar) adlı yayının 6. cildindeki Turkish bölümünün Diyalektoloji alanı üzerine eğilen bibliyografya

167 Zeynep Korkmaz

çalışmaları ile Index Islamicus (Pearson 1958)’un çalışmaları üzerine kısa açıklamalar yapmıştır. El kitapları ve Giriş alt başlığı altında, bakış açıları çoğunlukla genel Türkoloji veya Altaistik bilimi temeline dayanan el kitapları üzerinde durulmuş; Baskakov, Caferoğlu, Dilaçar, Menges, Sinor, Şçerbak, Rӓsӓnen, Çağatay, Gabain, Clauson, Ergin, Timurtaş, Jansky gibi yazarlar tarafından hazırlanmış olan eserlerin ve Fundamenta gibi yayınların temel özellikleri ele alınmıştır. Ayrıca, Fahir İz, Kreutel ve Tietze’nin zengin birer metin derlemesi sunan birkaç okuma kitabına da işaret edilmiştir. Giriş’te 4. bir alt bölüm olarak yayımlanan Araştırmaların Tarihçesi üzerinde de duran yazar, elimizde birkaç kısmî incelemenin bulunduğuna, ancak, bütününü toparlayan bir kaynağın bulunmadığına işaret ettikten sonra, kısaca bu konuda yapılan çalışmalara eğilmiştir. Bunlar Kononov’un Sovyetler Birliği’ndeki Türkolojinin tarihi üzerine yaptığı (1969 b, c, 1972 a, b) olağanüstü birkaç çalışma ile TDK’nın yıllardan beri Türkoloji araştırmalarına hizmet vermiş büyük şahsiyetlerin hayat ve etkinliklerini dile getiren yayınlar olduğuna işaret etmiştir. Dolayısıyla Arat, Bang, Bonelli, Brockelman, Deny, Gabain, Kononov, Kunos, Kowalski, Zajaczkowski, Köprülü, Nemeth, Radloff vb. için yapılan yayınları dile getirmiştir. Eserdeki ana bölümlerin temel özelliklerini yansıtan bu Giriş’ten sonra, şimdi eserin temelini kuran ana bölümlere geçilebilir:

1. Türk Dilinin Tarihi (s. 26-68) Dil Gelişiminin Çerçevesi Üzerine Bu bölümde dildeki gelişmenin genel bir çerçevesini çizmiş olan yazar, Osmanlı Türkçesinin tarihî bir gramerinin hazırlanması yolunda büyük bir isteği bulunmasına, bu dilin tarihinin öteki Türk dili kolları arasında en iyi belgelenmiş olmasına, dolayısıyla malzeme yönünden hiçbir engel görülmemesine rağmen, bugün için hiçbir Osmanlıca araştırmacısının böyle bir girişime hazır olduğu söylenemez, diyerek bu alanda var olan güçlüklere cevap oluşturacak açıklamalar yapmıştır. Bu açıklamalarda, Eski Anadolu Türkçesinin en eski dil anıtlarını işleyen bir eser olan 19. yüzyılın 2. yarısına ait Vámbéry’nin Altosmanische Sprachstudien (1901)’i ile buna 1959’da yayımlanan Philologiae Turscicae Fundamenta’nın ve Mansuroğlu’nun bu eserdeki yazısının kapsamını göz önünde bulunduran yazar, yapılan kaynak araştırmalarının kitaplık ve arşivlerde var olan eserlerin çokluğuna oranla yetersiz kaldığına dikkat çekmiştir. Bu durum ve yapılan işler, kitaplık ve arşivlerde bulunan gerçek malzemenin zenginliği ile karşılaştırıldığında, bir bakıma tek tek ağaçlara bakıp ormanı görmeme anlamı taşıdığına işaret ediyor.

168 Hazai, György (2012), Türkiye Türkçesinin Dünü ve Bugünü

Anadolu’da gelişen Türk yazı dilinin başlangıçta temel olarak Türkçe unsurlara dayandığını, ancak, daha sonra dile Ar., Far. kelime ve deyimlerin akın etmesiyle yeni ve üst düzeydeki ürünlerle halk tabakasının anlayamayacağı bir yazı dilinin ortaya çıktığını, Fasih Osmanlıca (Hochosmanisch) denilen bu yazı dilinin toplumdan koptuğunu ve toplum ile yazı dili arasındaki örtüşmenin ancak 20. yüzyılda Atatürk’ün başlattığı dil reformu ile sağlandığını, böylece geniş kitlelerin yabancısı olduğu yazı dilinin yerine, yine Türkçe kimliğini taşıyan ve kendine özgü özelliklere sahip olan bir yazı dili oluştuğunu dile getirerek dil bilimcisinin bu farklı dönemleri birbirinden ayrı görmesi ve değerlendirmesi gereğine işaret ediyor. Dolayısıyla bu konuda, bir yandan Osmanlıcanın gölgesinde ve geri planda kalmış olan ve kendine özgü lehçe özellikleri taşıyan edebî ve yarı edebî ürünler dönemi, bir yanda da Osmanlı Türkçesi dönemi vardır. Bu dönemde yazı dili ile konuşma dili birbirinden kopmuş durumdadır. Yazarın haklı olarak işaret ettiği bu ayırım, bugün Türkiye’deki dilcilerin de özellikle üzerinde durdukları bir husustur. Ancak, bizce bu husus bir çıkmaz olarak görülmemelidir. Çünkü dil tarihinin bu iki farklı dönemi, her ne kadar zaman bakımından birbirinin devamı ise de nitelik bakımında Arap ve Fars dil kültürleri ile sıkı ilişkinin ortaya koyduğu yabancı etki yoğunluğu taşıdığı ve nitelik açısından birbirinden de çok farklı olduğu için buna uygun ölçülerle ele alınmalıdır. Cumhuriyet dönemi Türkçesi ise, Türkçe temelinde gerektikçe eski kaynaklardan da yararlanılan yeni bir dil tarihi döneminin ifadesidir. Elbette içinde böyle çetrefilli bir dönemecin de yer aldığı ve farklı biçimlenmelerden kaynaklanan yazı dilinin gelişimini rayına oturturken yazarın da işaret ettiği gibi, toplumsal ve kültürel arka planın da ihmal edilmemesi gerekir. Yazılı Kaynaklar (s. 27-38) Birinci bölümün bu 2. alt başlığı da kendi içinde yeniden üç ayrı alt bölümcüğe ayrılmıştır. Bunlardan birincisi Arap yazısı ile yazılmış ürünler (s. 27-30), ikincisi Transkripsiyon anıtları (s. 30-34), üçüncüsü de Kaynak araştırmalarının varabileceği kazanımlardır ( s. 34-38). Arap yazısı ile yazılmış ürünler konusundaki görüşlerini dile getirirken son on yıllar boyunca bir yandan Türkçenin yazılı ürünlerine yönelik bilimsel etkinliklerin hayli artmış, Türkiye ve Avrupa kitaplıklarında yer alan yazmalar üzerinde yapılan araştırmaların ilerlemiş ve yazma eserler kataloglarının hazırlanmış olması gibi bilgi ufkumuzun alabildiğine genişlediğine işaret eden yazar, bu kısımda, Mansuroğlu’nun 1959’daki araştırmasından sonra yol alan ve Zajaczkowski, Mélikoff, Yüksel, Olcay, Matuz, Karahan, Tarlan, Engin, Korkmaz, Kleinmichel, Flemming gibi araştırmacıların müstakil eser yayınları üzerinde durmuş; daha sonra da birçok önemli kaynağın kısa makale ve tasvirler biçiminde tanıtıldığına işaret ederek bu çalışmaları sıralamıştır.

169 Zeynep Korkmaz

Yazar burada, yukarıda verilen çalışmalara bakılırsa, bu büyümenin doyurucu görülebileceği izlenimi doğal; ancak, dil tarihi araştırmalarında söz konusu olan ihtiyaç devreye girince, bu alandaki yetersizlik kendini gösterir demektedir. Çünkü, Vámbéry’nin bir kilometre taşı niteliğindeki eserinde yer alan kaynaklar incelendiğinde, çığır açıcı bir adım atılmamış olduğu ortaya çıkar. Eğer malzeme artışındaki hız da göz önüne alınırsa, Türkçenin tarihî gramerinin yazılmasını daha çok beklememiz gerektiğine işaret etmekte ve ilerlemek için çağdaş olanaklardan daha fazla yararlanılmasını önermektedir. Yazar bu bölümde, araştırmacıların büyük çoğunluğunun eserlerin sorunlu yerlerini çözmekte bütün kaynaklara başvurmadığını, bugün için birçok meselenin de cevapsız kalmak durumunda olduğunu, dil anıtlarımızın dil tarihi açısından az incelendiği hususlarını da vurgulamaktadır. Transkripsiyon anıtları alt bölümünde, Almancada yer alan bu terimin isabetli olmadığına, ele alınan eserlerin Arap harfleri dışındaki alfabelerle yazılmış anıtlar olduğuna dikkat çeken yazar, önce bu anıtların oluşturduğu malzemenin ilk yüzyıllardan kısa notlar ve kelime listeleri, sonraları kapsamlı dil ders kitapları ve sözlükler olduğunu bilgimize sunuyor. Daha sonra gerekli açıklamalarla Németh, Heffening, Hazai, Abulaze, Akyüz, Beltatze, Berberian, Dilaçar, Drimba, Eckmann, Mollova, Theodoridis, Zieme gibi yazarların çalışmaları ve taşıdıkları özellikler üzerinde durmuştur. Daha sonra edisyonu ve incelemesi kendisi tarafından yapılan Jakob Nagy Harsanány’nin Colloqıa Familiaria Turcica Latina başlıklı konuşma kitabının malzeme kapsamı ve yazarının dil bilgisi yönünden İstanbul ağzına ne denli aşina olduğu konusuna yönelen açıklamalar yapmıştır. Kaynak araştırmalarının varabileceği kazanımlar ( s. 34-38) alt başlığı altında, yazar, bundan önceki iki alt bölümde yapılan açıklamalara dayanarak bugün için Türkiye Türkçesi dil tarihinin çeşitli aşamalarındaki gramer yapısının somut bir biçimde ortaya konabilmesi için var olan kaynaklar, yapılması gereken işlerle karşılaştırıldığında, pek mütevazi bir gelişme olduğu söylenebilir görüşündedir. Bunun nedenini de çeşitli yüzyıllara ait monografi ve araştırmaların aynı sayı veya düzeyde olmadığına bağlıyor. Bu nedenle malzeme dağarcığının zaman ve mekân yönünden sistematik olarak tamamlanması gereğine işaret ediyor. Bu bağlamda da geniş kapsamlı Arap harfleriyle yazılı kaynaklar içinde, “gerçek Türkçe damarını” yani Türk dilinin çeşitli gelişme evrelerini en iyi yansıtan eserlerin seçilmesi lazımdır görüşüne ağırlık veriyor. Eldeki kaynaklar arasında nesir türündeki eserlerin de önemli bir yer tuttuğuna işaret eden yazar, burada eserlerin asılları ile kopyaları arasındaki farkların dikkatli bir çalışmayı gerekli kıldığına ilişkin birkaç çalışmaya atıf yapmıştır. Dil Tarihi ile İlgili Sorunlar (s. 38-61) alt bölümü, kendi içinde yeniden

170 Hazai, György (2012), Türkiye Türkçesinin Dünü ve Bugünü birkaç alt bölüme ayrılarak ele alınmıştır. Türk yazı dilinin oluşumu (s. 38-46) alt bölümünde, Anadolu yazı dilinin ilk dönemlerine ait kaynak araştırmalarının bilgilerimizi gittikçe arttıran bir nitelik taşımasına karşı, yazı dilinin yabancı etkilere açık bir gelişme yolu izleyen daha sonraki dönemleri için araştırmaların yetersizliğine işaret etmekte ve bu ilk dönemler için M. Mansuroğlu ve Köprülü’nün çalışmalarını dile getirmektedir. Anadolu’daki Türk yazı dilinin Orta Asya ile bağlantısı ve “karışık dilli” eserler konusunda Mansuroğlu’nun görüşünü maddeler hâlinde özetledikten sonra, Korkmaz’ın bu konudaki temel görüşlerini de ele alarak bunların altı ayrı maddede açıklamalarını yapmıştır. Bu münasebetle kısaca Grunina’nın adını da vermiştir. Bu açıklama dolayısıyla Hazai’nin bizim çalışmalarımız üzerindeki değerli görüş ve atıflarına, son çalışmalarımız ışığında biz de şu noktayı eklemek isteriz: Evet Anadolu yazı dilinin oluşumu ile Orta Asya’daki Oğuz yazı dili arasında elbette organik bir bağlantı vardı. Ancak, bu bağlantı daha önce ortaya atıldığı gibi karışık dilli eserlerdeki Doğu Türkçesinden gelen özellikler, dilin kendi tarihî gelişmesindeki normatif özellikler olmayıp Karahanlı Türkçesinin etkisi altında Horasan Oğuzcasında yer alan Anadolu Oğuzcasından farklı bir ağız yapısını temsil eden özellikler olduğu biçimindedir. Doerfer’in günümüz Horasan Türkçesi üzerindeki araştırma sonuçları, bizi bu görüşü benimsemeye yöneltmiştir. (Bu konunun ayrıntıları için bkz. Korkmaz, Oğuz Türkçesinin Tarihî Gelişimi, TDK yay., 2013, s. 81 ve öt.). Anadolu yazılı edebiyatının kaynak araştırmaları dolayısıyla Flemming’in Husrev ü Şîrin ve Mısırdaki Memluk edebiyatı çalışmalarından başlayarak Björkman ve Zajaczkowski’ye uzanan öteki çalışmalara da yer veren yazar, daha sonra Eski Osmanlıca ve Eski Anadolu Türkçesi üzerindeki görüşlerini açıklamıştır. Dilin yapısındaki değişmeler (s. 46-56) alt bölümünde, yazar 1920’li ve 1930’lu yıllardan beri Osmanlı Türkçesinin tarihî bir gramerinin yazılması gereğinin tekrarlandığına; ancak, o zamandan beri yapılagelen araştırmaların ortaya koyduğu çok sınırlı veriler, kaynak malzemesinin kapsamı ve sorunların çeşitliliği göz önünde bulundurulunca, tarihî gelişme konusuna ne dereceye kadar el atılabileceğini dile getiriyor. Bu açıdan yapılan açıklamalarda temel dayanak olarak ele alınan M. Mansuroğlu ve A. Caferoğlu’nun 1959 yılında Fundamenta’daki makaleleri ile Deny’nin 1920’de yayımlanan ve M. Ergin’in üniversite ders kitabı olan (1973) eserlerindeki bilgilerin değerine işaret etmekle birlikte, bunlardan ses, şekil ve cümle bilgileri açısından gerekli tarihî bilgiler için elverişli bir durum oluşmadığına da işaret ediyor. Bu alanla ilgili olarak daha sonra yayımlanan Deny’nin Principes de grammaire turque (1955) adlı fonetiği

171 Zeynep Korkmaz ile Guzev’in 1966, 1970 yıllarında yayımlanan makalelerine, Grunina’nın 1971, Menges’in 1968 ve Z. Korkmaz’ın 1971 tarihli makalelerinde verilen bilgilere dayanarak Osmanlı Türkçesinin tarihî dönemlerinin ses, şekil bilgisi ve anlam bilimi açısından hangi noktalarda ne dereceye kadar aydınlatabileceği hususunda birtakım açıklamalar yapmaktadır. Bu bağlamda Jakob Nagy Harsány’in transkripsiyon metinlerinin ortaya koyduğu ses bilgisi imkânlarını, Eski Anadolu Türkçesinin şekil bilgisi açısından rengârenk bir tablo oluşturduğunu, hangi unsurların yerli (Batı Oğuzcası), hangilerinin yabancı olduğunu, - Iyor’lu şimdiki zaman ile – AcAk’lı gelecek zaman şekillerinin ortaya çıkacak sistemle nasıl bütünleştiğini Grunina’nın ve Hadzıeolova (1970, 1971)’nın çalışmalarına dayanarak açıklıyor. Ancak, burada Z. Korkmaz’ın – AcAk gelecek zaman ekinin yapısı ve tarihî gelişmesi ile ilgili araştırması (DTCF Derg., C. XVII / 1-2, s. 107-124) ile M. Özkan’ın “Tarihî Türkiye Türkçesi Metinlerinde İstek Eki – A/ -E’nin Kullanılışı Üzerine” (TDE Derg. C. XXX, s. 103) başlıklı makalesi gözden kaçmış bulunuyor. Tarihî sentaks açısından Buri Gutermann’ın tarihî belgelere dayanan, ancak, yöntem bakımından zayıf olan çalışması (1972) ile Matuz’un kanunî belgeleri üzerinde yaptığı övgüye değer çalışmasına (1972) işaret ediyor. Morfoloji envanterinin belli unsurları üzerinde yapılan etimoloji çalışmaları dolayısıyla Korkmaz’ın 1961 a, b, c, 1965 b, 1966, 1968 a çalışmalarını dile getiren yazar, bu araştırmalarda varılan sonuçların, dilin yazılı kaynaklar yoluyla belgelenmemiş dönem açısından anlamlı olduğunu ve Bang’ın tarihî karşılaştırma temeline dayanan bir yöntemle ele alındığını bildiriyor. Bu alt bölümde dil yapısını Azerice ve Türkmenceyi de kapsayan karşılaştırmalı bir Oğuzca temeline dayandıran çalışmalar konusunda, Baskakov (1969), Xydyrov (1971), Ragımov (1971) ve Ergin’in ders kitabı ile ( 1962/b) Tietze’nin Türkçe ve Azericedeki Farsça türetim eklerini ele alan (Azer osmanlıca) yararlı çalışmasını (1963-64) da dile getirmiştir. Dil Tarihinin Dönemlere Ayrılması (s. 56-61) Dil tarihinin dönemlere ayrılmasının öncelikle kaynakların incelenmesine yönelik beklentilerin yerine getirilmesine ve sentezin oturtulacağı temeli hazırlayan pek çok araştırmanın yapılmasına bağlı olduğunu dile getiren yazar, bu konuda zaman faktörünü de dikkate alarak nelerin yapılıp nelerin yapılamadığı hususunda birtakım açıklamalara yer vermiştir. Bu bağlamda karşımıza iki sorun öbeğinin çıktığına işaret ederek bunlardan birinin Türk yazı dilinin tarihiyle ilgili olduğunu, bu dilin halk dilinden yavaş yavaş uzaklaşması ve yapısına giren yabancı unsurların çoğunluğu ile oluşan fasih Osmanlıca (yabancılaşma bakımından en üst dereceye varan) deyimi altındaki oluşumları göz önünde bulundurarak ve bu dönemin taşıdığı birtakım özellikleri de dikkate

172 Hazai, György (2012), Türkiye Türkçesinin Dünü ve Bugünü alarak Eski Osmanlıca (XV. yüzyıl ortalarına kadar), Orta Osmanlıca ve Orta Osmanlıcadaki fonolojik ve morfolojik özelliklerin gittikçe ortadan kalkması ile oluşan Yeni Osmanlıca ( 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başları) ile ilgili açıklamalar yapmıştır. Ayrıca, bu sınıflandırmada daha başka etkenlerin de yer aldığına işaret eden öteki bazı açıklamalara da yer vermiştir. Bu münasebetle biz de bir daha belirtmek isteriz ki Eski Osmanlıca dönemi diye adlandırılan ve XV. yüzyıl ortalarına kadar uzanan dönemde, daha başlıbaşına bir Osmanlı Devleti’nin varlığı söz konusu olmadığı ve Anadolu Beyliklerinin egemen olduğu bir dönem olarak kendine özgü ve daha sonraki Osmanlıcadan farklı dil yapısı ile bu dönem tarafımızdan ve Türkiye Türkologları tarafından yaygınlıkla Eski Anadolu Türkçesi dönemi olarak benimsenmiş bulunmaktadır. Bundan sonraki dönem, adlandırma ile ilişkili olarak Orta Osmanlıca değil, doğrudan doğruya Osmanlıca dönemidir. Bunu elbette daha sadeleşmiş bir Osmanlıca olarak Yeni Osmanlıca dönemi izleyecektir. Yazar, birinci bölümün 4. alt bölümünü oluşturan Etimoloji araştırmaları ve tarihsel sözlük konularında, sözlüklerde yer alan Ar. ve Far.’dan geçme kelimeler için yapılan açıklamalara işaret etmiş ve örnek olarak da Yeni Redhouse (1968) ile Türkçe Sözlük (Ağakay 1969) üzerinde durmuştur. Bu konuda, her iki sözlüğün içerdiği etimolojik göndermelerde, bu bilim dalının son yıllarda ulaştığı araştırma sonuçları göz önünde bulundurulmuştur denmektedir. Türkçenin etimolojik sözlüğünün eksik olduğu yolundaki şikâyetin, konunun kendine özgü şartları içinde değerlendirilmesi gereğinden hareket ederek bu konuda Battersby (1966), Ivanonov (1973), Tietze (1952), Mc. Carthy (1970), Esenkova (1960, a, b), Hubert (1967)’nin çalışmaları üzerinde durmuştur. Türkiye Türkçesi ağızları üzerindeki Derleme Dergisi’nin de (1939- 1957) bu türlü çalışmalar için bir temel oluşturduğuna işaret etmiştir. Sistematik bir girişim yolundaki ilk adımların Tietze tarafından atıldığına işaret eden yazar, onun 1955, 1957, 1958 b, 1962 a, 1967 yıllarında yaptığı çalışmalardaki temel özellikleri açıklamıştır. Bir silsile içinde yer alan ve genelde örnek birer model oluşturan çalışmaların gerek ses değişmeleri gerek söz varlığının kültür tarihine ilişkin yönleri üzerinde toplu bir bakış sunduğunu ve bu yolla Ar., Far., Islavca, Yunanca kökenli kelimelerin incelendiğini dile getiren yazar, daha sonra yine Tietze’nin, Gudiaşvil’in, Kahane-Tietze’nin ve Winter’in etimoloji ve terimler niteliğindeki çalışmalarını değerlendirmiş, bu konularla ilgili daha başka isimler üzerinde de durmuştur. Ayrıca kapsamları ve tasvir derinlikleri bakımından üstün olmayan; ancak, kendi kategorilerinde yine de yararlı el kitapları sayılabilecek olan Devellioğlu (1970) ve Özön (1965, 1971 a, b)’ün sözlükleri ile Türkçe söz varlığının tasviri açısından Aksoy ile Dilçin’in yönettiği Tarama Sözlüğü’ne (1943-1957, 1963-1975) dikkat çekmiştir. Yazarın bu değerli açıklamalarına

173 Zeynep Korkmaz ekleme olmak üzere biz de belirtelim ki gerektikçe etimoloji açıklamalarına da yer veren Osmanlı Sözlükleri konusunda son yıllarda TDK, MEB ve özel yayınevlerince hazırlanmış veya yeniden işlenmiş daha başka sözlükler de vardır. Örnek olarak Ahterî Mustafa Efendi’nin Ahterî-i Kebir (TDK 2009); Muallim Naci’nin Lugat-ı Nacî’si (TDK 2009), Şemsettin Sami’nin Kamus-ı Türkî’si (TDK 2010), Redhouse’un, Müntehab-ı Lugat-ı Osmaniye’si (TDK 2009), 4 ciltlik Osmanlıca temelindeki Türkçe Sözlük (MEB 1995, 1996), İ. Parlatır’ın Osmanlı Türkçesi Sözlüğü ( yargı yayınevi 2006) vb. yayınlar gösterilebilir. Dil tarihi ile ilgili birinci ana bölümün 4. alt bölümü olarak esere Türkçenin Başka Diller Üzerindeki Etkisi (s. 65-68) bölümü eklenmiştir. Bu alt bölümde, yazar önce Türkçenin ses tarihindeki kendine özgü kaynak sorunları dolayısıyla, komşu dillere girmiş olan Türkçe kelimelerin araştırılmasının önemine işaret etmiştir. Bundan sonra da Kuzeydoğu Kafkas dillerine ve Lazcaya, Kürtçeye, Batı ve kuzey-batı Akdeniz’e doğru Avrupa bölgelerindeki Cezayir, Suriye vb. çeşitli Arap dillerine, yeni Farsçaya, Balkanlardan Sırpça ve Hırvatça ile Bulgarca, Makedonca, Romence, Arnavutça ve yeni Yunancaya girmiş olan Türkçe kelimeler ile bunların üzerindeki çalışmaların başarılı ve eksik yönleri üzerinde durmuştur.

2. Türk Dilinin Bugünü (s. 69-110) Yazar, Türk dilinin bugünü konusundaki çalışmaların makale ve müstakil monografilerden oluşan yerli ve yabancıların ortaya koyduğu çok sayıda çalışmalar olduğuna işaret ettikten sonra, bunları hem coğrafi dağılım hem de çalışmaların temel nitelikleri açısından ele alarak değerlendirmiştir. Birinci bölümde olduğu gibi bu bölümde de çalışmaları nitelikleri açısından alt bölümler hâlinde ele almıştır. Sentez ve kısmî sentez denemeleri alt bölümünde (s. 69-84), 50. yılların ikinci yarısından başlayarak ortaya konan ve dilin tek tek kısmî alanları üzerindeki dil bilgisi kitaplarını değerlendiren yazar, Deny’nin (1921, 1955), Kononov’un (1956), Banguoğlu’nun (1959), Sevortyan’ın (1955) kitapları üzerinde durmuştur. 60’lı yılların başında Türkçenin dil bilgisinin Amerikalı dilbilimcilerin ilgi alanına da girdiğine işaret eden yazar, bu konuda Indiana Üniversitesinin Uralic and Altaic Series dizisinde yer alan Lees’in, Chomsky’nin başlattığı üretici dönüşümsel kuram temeli üzerine hazırlanmış olan phonology’sı (1961) ile Swift’in Reference Grammar (1963)’ını genel dilbilimi ve dilbiliminde uygulanan yöntemler açısından önemli bulduğundan oldukça ayrıntılı birer değerlendirmeden geçirmiştir. Bu münasebetle söz konusu eserlerdeki klasik dil bilgisi yönteminden ayrılan yapısalcı yeni yöntemi beğenenlerin ve beğenmeyenlerin dayandıkları temelleri dile getirerek Robins

174 Hazai, György (2012), Türkiye Türkçesinin Dünü ve Bugünü

(1965), Zimmer (1965), Krámsky (1963), Hrebiçek (1964), Waterson (1964), Benzenig (1965), Broomhall (1965), Doerfer vb.’nin görüşlerine oldukça ayrıntılı bir ölçüyle yer vermiştir. Böylece, bu eleştirileri okuyan dilciler, Chomsky’nin üretimsel dilbilimi yöntemine dayandırılan çalışma ve eserlerin hangi yönlerden yapıcı, hangi yönlerden dayanıksız bir temele oturduğu konusunda bilgi sahibi olabileceklerdir. Bu bölümde, Türkçe üzerine yapılan dil bilgisi araştırmaları içinde en büyük olaylardan birinin de Johanson’un (1971), fiil sistemi ile ilgili olarak Türkçedeki aspekt üzerine yazdığı monografi (1971) olduğuna işaret etmiştir. Hovdhaugen’in (1972) bu çalışmayı “eklektik” olarak nitelendiren eleştirisine rağmen, bu monografinin yalnızca dilin zaman değil, semantik düzeyi açısından da çok yönlü içerik sunan değerli bir çalışma olduğu görüşünü dile getirmiştir. Yazar bu alt bölümde, Hrebiçek’in (1971 b) Türkçenin ‘graph’ tasvir niteliğindeki model denemesine de yer vermiştir. Yazarın bu bölümde verdiği değerli bilgilere katkı olarak biz de her nasılsa ele alınması unutulmuş ya da yazara ulaşamamış olan bir eseri dile getirelim. Bu çalışma Z. Korkmaz’ın 2003 yılında TDK’ca yayımlanan ve şimdiye kadar birkaç kez basılmış olan 1224 sayfalık Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi) adlı çalışmasıdır. Bilindiği gibi 1920’de yayımlanmış olan Deny’nin grameri, esas itibariyle Fransız öğrencileri hedef alarak hazırlandığı, çalışmalarda daha çok Fransız gramerinin ölçülerine dayanıldığı, eserdeki değerlendirme ve örneklerin Eski Anadolu Türkçesine kadar uzanan Osmanlı Türkçesi temelinde yer aldığı için 1920-1950 yılları arasındaki etkisine rağmen, birçok yönü ile bugün artık işlevini tamamlamış durumda idi. Rusça olarak hazırlanan ve Türkçeye çevirisi yapılmamış olan Kononov grameri de çağdaş Türkiye Türkçesi için bir istisna oluşturur. Buna ekleyeceğimiz Banguoğlu’nun grameri de şüphesiz uygulanan yöntem açısından Türkiye Türkçesinin ufkunu açmış, yeni araştırmalara ortam oluşturmuştur. Ancak, bütün bu gramerlere rağmen, ortadaki eksiklikler ve beklentiler dikkate alınınca, artık Türkçenin ortaya konan bütün kaynaklarının ve 2000’li yıllara kadar uzanan çeşitli araştırmaların değerlendirilmesine ve yüzlerce edebî eserin fişlenmesine dayanan bir gramerinin yazılması gerekli idi. İşte Korkmaz’ın şekil bilgisi alanındaki kapsamlı kitabı, bu görevi yerine getirme amacına yönelmiş bir araştırma ürünüdür diye düşünüyoruz. Fonetik, fonoloji ve morfoloji alt bölümünde (s. 94-97) yazar, farklı ekollerin geliştirdikleri dilbilim terminolojisinin kullanımında gösterilen ayrılıkları dikkate alarak konuya bu terimlerin ne anlama geldiğini açıklama ile başlamıştır. Fonetik teriminin anlamının bilindiğine işaret ederek fonolojinin kendisi için fonem envanterini kapsadığı ve fonemlerin tek tek dağılımı anlamına geldiğini, morfoloji kavramının da gövde morfemleri ile buna bağlı morfemleri kapsayan kelime fonolojisini karşıladığını açıklayarak

175 Zeynep Korkmaz konuya girmiştir. Türkçenin bu alanlardaki eksikliklerini dikkate alan yazar, Steuerwald (1963-1966), Tansu (1963), Lees (1961), Swift (1962), Zimmer (1979), Bayçura (1971), Lotz (1961), Pierce (1966 a) ve Bazin’in fonoloji veya morfoloji alanındaki çalışmaları konusunda yararlı bilgiler vermiştir. Biz bu noktada fonetik çalışmalarına, Türkiye’de Volkan Coşkun tarafından hazırlanan Türkçenin Ses Bilgisi (İst. 2010) adlı eserinin de eklenmesini öneriyoruz. Morfoloji ve Sentaks (s. 87-91) alanındaki çalışmalar için Türkiye’deki dil araştırmacılarının bu alana daha az ilgi gösterdiklerini, bu konularda büyük ilgi payının Türkiye dışındaki ve özellikle Sovyetler Birliğindeki Türkologlara ait olduğunu belirtiyor. Bu durumun nedenini de Sovyet Türkologlarının çoğunun Rus dil bilimi zemininde yetişmelerinin kendilerine sağladığı avantaja bağlayarak Hovdhaugen’in (1972) bu konudaki görüşleri ile Kramsky (1960), Eyvazov (1962, 1963, 1964, 1967), Kononov (1968 a/b), Sokolov (1971 a) ve Lubimov gibi araştırmacıların morfoloji çalışmalarındaki temel özelliklere işaret ediyor. Sadece Sovyet araştırmacılarının eseri olmayan ve Türkçedeki fiilin morfolojisini ele alan bir dizi çalışmalar içinde Başkan, Bazin, Çaryarov, Dizdaroğlu, Dźamaşia, Ediskun, Korkmaz, Kazncov, Lubimov, Mikeajlov, Xıdırov adlarını sıralıyor. İnceleme sonuçları açısından Johanson’un daha önce sözü edilen ve çeşitli açılardan burada belirtilen çalışmalarla hesaplaşan monografisinin yarattığı yeni durumu vurguluyor. Yazar bunlara fiilden türeme kategorileri ele alan birkaç çalışmayı daha eklemiştir. Bu bölüme Türkiye’deki çalışmalar için E. Yaman’ın Türkiye Türkçesinde Zaman Kaymaları (TDK 1999); G. Sev’in “Etmek Fiiliyle Yapılan Bileşik Fiiller ve Tamlayıcılarla Kullanılışı” (TDK 2001); N. Bayraktar’ın Türkçede Fiilimsiler (TDK 2004); Ö. D. Yılmaz’ın Türkiye Türkçesinde Eylemsi (TDK 2009); D. Öztürk’ün Türkiye Türkçesinde Bileşik Fiiller gibi eserleri de katmak gerekir. Gerçi sayın yazar, Türkiye Türkçesinin şekil bilgisi ile ilgili olarak H. Biray (1999), A. Buran, A. Buran - E. Alkaya (1999), G. Gülsevin (1997), A. İlker, L. Karahan (1991), M. Özkan (1997, 2001) ve H. Zülfikar (1995) vb.’nin yayınlarına Bibliyografya bölümünde yer vermişse de (s. 199-204), bu eserler araştırmanın üzerinde durduğumuz bölümünde yer almadığı ve yazarca bibliyografyaya da gönderme yapılmadığı için okuyucuda, bu konuda verilen bilgilerde eksiklik olduğu izlenimi uyanabilir. Bu açıdan bu noktayı özellikle dikkate sunmak istedik. Sentaks, cümle birimleri, cümle bileşenleri ve bileşik cümle konusundaki sorunlar için de Baskakov (1971), Kuneçov (1971, 1972 a), Dil Bilgisi (TDK 1967-1971), Bazin (1958 b), Guzev ve Nazilov (1971), Göğüş (1969), Kononov (1971), Kuznecov (1965), Lyubimov (1971), Pokrovskaya (1971 b), Sokolov ve Tietze’nin (1958 a, 1960 b, 1962 b) adları yer almıştır. Üretici yaklaşımdan kaynaklanan pek az sayıda eser yayımlandığına işaret

176 Hazai, György (2012), Türkiye Türkçesinin Dünü ve Bugünü eden yazar, bu konuda Lees (1960) ve Hrebiçek’in (1966) adlarını vermekle yetinmiştir. Dil devrimi sonucunda ortaya çıkan ve kendisince büyük bir sentaks yeniliği olan “devrik cümle” konusu için de Baskakov (1972 b) ve Bazin (1968 b) ‘in adlarını öne sürmüştür. Kelime Hazinesinin Tasviri: Leksikografi (s. 91-93) Bu alt bölümde yazar, yaşayan dilin söz varlığı açısından geçirdiği aşamalar dolayısıyla içinde bulunduğu durumu bir iki cümle ile özetledikten sonra, Türkçe Sözlük’ten başlayarak TDK’ca yayımlanan sözlükler, Hatiboğlu’nun dil bilimi terminolojisi ile ilgili sözlüğü, Redhouse’un yeni baskısını (1968); Türkçe-yabancı dil sözlüğü olarak Hony-İz’i (1947) İngilizce-Türkçe, Heuser- Şevket’in (1962) ilk baskısı için geçerli olan Türkçe-Almanca Sözlüğü ile Steuerwalel (1972) sözlüğünü dile getirmiştir. Bu münasebetle burada sözlükler açısından var olan bazı boşlukları tamamlamak üzere, biz de TDK tarafından yayımlanan ve şimdiye kadar birkaç baskısı yapılmış olan, 1992 ek baskısı bibliyografya bölümünde gösterilen ancak, 2003, 2007 genişletilmiş baskısı ile bu bölümde yer almamış olan Z. Korkmaz’ın Gramer Terimleri Sözlüğü ile yine kurumca yayımlanan sayıları oldukça kabarık çeşitli bilim dallarına ilişkin terim sözlüklerini sıralayabiliriz. Bu arada yine TDK’ca yayımlanan ve Yaşar Önen-Cemil Ziya Şanbey tarafından hazırlanmış olan iki ciltlik Almanca-Türkçe Sözlük ile (1993), Hamit Atalay tarafından hazırlanmış iki ciltlik İngilizce- Türkçe Sözlük’ü de (1999) hatırlatmak isteriz. Yazar bu bölümde Devellioğlu’nun argo sözleri içine alan sözlüğü ile (1970), bu sözlüğü değerlendiren Tietze’nin Theodoridis’in görüşlerine ve Atsız- Kissling’in Sammlung Türkischer Redensarten (1974) başlıklı sözlüğüne de yer vermiştir. Bunlara H. Eren – H. Zülfikar’ın Anayasa Sözlüğü (TDK 1985) ile P. Yavuzarslan’ın Osmanlı Dönemi Türk Sözlükçülüğü (2009) de eklenmelidir. Çeşitli Konular (s. 94) alt bölümünde yazar, çok kısa olarak yalnız Türkiye Türkçesi ile ilgili değil, öteki alanlarla da bağlantılı olan birkaç çalışmaya işaret etmiştir. Bunlar Aksan’ın Türkçenin anlam bilimi ile ilgili çalışmaları, Aganin, Aşni, Jusipova, Rosanskiy’in hareket bildiren fiiller, Ljubimov’un kesmek fiilinin anlam bilimi incelemesi, Çağatay’ın kadın konusundaki kelime derlemeleri, Tevfik Fikret, Nazım Hikmet vb.’dir. Bu münasebetle biz de burada Zülfikar’ınDoğru Yazma ve Konuşma Bilgileri (2008) adlı Türkiye Türkçesinin ses bilgisi, şekil bilgisi, cümle yapısı gibi alanlarındaki çeşitli makalelerinin bir araya getirilmesi ile oluşmuş kapsamlı kitabını eklemek isteriz. Ayrıca, aynı yazarın Yüksek Öğretimde Türkçe Yazım ve Anlatım (1985); Yabancılar İçin Türkçe Dilbilgisi (1976) ile L. Karahan’ın Türk Dili Üzerine İncelemeler’i (2011) de eklenmelidir. Zülfikar’ın 2007 yılından beri Türk Dili dergisinin

177 Zeynep Korkmaz hemen her sayısında yer alan ve Türkiye Türkçesinin günümüzdeki sorunlarını değerlendiren “Dünden Bugüne Türkçe” başlıklı makaleleri de bu gruba girebilir. Bir de konu çeşitliliği açısından Türk Dili, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı, Türkoloji, Türk Dili ve Edebiyatı gibi genellikle üniversitelerde yayımlanan çeşitli bilimsel dergilerde ve eserin Bibliyografya bölümünde yer alan çok sayıdaki Armağan kitaplarında çıkan Türkiye Türkçesi ile ilgili yazılara toplu bir gönderme yapılması yerinde olur ve bu yolla Türkiye Türkçesi üzerinde Türkiye’de yapılmış olan yayınların kapsamı da genişletilmiş olurdu, diye düşünüyoruz. Dil Reformu (s. 94-96) Bu bölümde kısaca dil reformunu doğuran nedenler ve Atatürk’ün dil devrimi ile ele aldığı dilde yenileşme ve geliştirme olayları ile ilgili olarak bir toplu bakış hâlinde Levend, Korkmaz, Karamanlıoğlu, Timurtaş, Baydur, Dilaçar, Özdemir vb.’nin birbiri ile uyuşan veya birbirinden ayrılan görüşlerine işaret edildikten sonra, TDK’nın bu konudaki yayın kataloğu (1972 b) ve çalışma raporları (1972 a) dikkate sunulmuştur. Biz bu konu ile ilgili olarak buraya Zülfikar’ın “Prof.Dr. Tahsin Banguoğlu ve Türkçecilik Akımı İçindeki Yeri” (Türkoloji Derg. 11/1-1993) başlıklı araştırmasının da eklenmesini isteriz. Yazar, dil reformunun yurt dışındaki Türkologları da ilgilendirdiğini dile getirerek bu konuda Heyd’in (1954), Steuerwald’in (1963-1966), Antelava (1967, 1968, 1970), Bosworth (1965), Kissling (1968 b), Kononov (1959), Osmanova (1971), Soholov (1970 b), Starostov (1970) ve Tachau (1964)’un adlarını vermiştir. Dilin güncel sorunları ile ilgili olarak aydınlar arasında zaman zaman bazı çalışmaların da yer aldığına işaret eden yazar, Türkiye Türkçesinin bu yüzyılın başındaki ürünlerinin dili ile günümüz ürünlerinin dili arasındaki bir karşılaştırmanın ortaya koyduğu farkların bu alandaki gelişmeyi gösterdiği kanısındadır.

3. Dialektoloji (s. 97-110) Araştırmaların Genel Durumu, Eğilimler ve Beklentiler alt başlığında (s. 97-101), yazar, eldeki imkânların çokluğuna rağmen araştırmaların azlığı hususundaki yakınmalara, zamanın ağızların araştırılması aleyhine çalışmasından duyulan endişeye işaret ettikten sonra, özellikle Türkiye’deki dil araştırmaları çalışmaları ilgi ile beklenmektedir diyerek, bu alanda S. Buluç (1942), Erimer (1970) ve İ. Eren’in (1968) bibliyografya niteliğindeki toplu bakışlarına işaret etmiştir. Daha sonra Kowalski (1934a), Caferoğlu (1954, 1960, 1963), Vekilov, Németh (1956), Hazai (1960 a, b, 1971 a), Doerfer (1959) ve Hazai (1961)’nin Anadolu veya Balkan ağızları üzerindeki çalışmalarını veya

178 Hazai, György (2012), Türkiye Türkçesinin Dünü ve Bugünü bu konudaki eleştirileri ele alan yazar, ayrıca 1930-1940’lı yılların araştırma etkinliğini metin yayımlama niteliğine dayandırırken, bugünkü araştırmaları tek tek kesitler olarak nitelendirmiş, örnek olarak da Rӓsӓnӓn’in, Caferoğlu’nun, Aksoy’un, Balkan ağızları için de Drimba’nın çalışmalarını göstermiştir. Sistematik dil coğrafyası incelemelerine, Anadolu ve Rumeli Türkçesinin yayılma alanlarını kapsayan bir dil atlası hazırlanması çalışmalarına ne zaman başlanabileceği hususunda bir tahminde bulunabilecek durumda olunmadığını vurgulayan yazar, daha sonra Türk ağız araştırmalarında en büyük olayın TDK’ca yayımlanan Derleme Dergisi (1939-1957), Derleme Sözlüğü (1963- 1971) ve Anadilden Derlemeler (Koşay-Işıtman 1932; Koşay-Aydın 1951) olduğu konusuna eğilerek bu çalışmalar üzerine kısa açıklamalar yapmıştır. Anadolu Ağızları alt bölümünde (s.102-103) Rӓsӓnӓn, Caferoğlu, Aksoy, Olcay ve Eren’in çalışmaları ile Korkmaz’ın önemine işaret ettiği birkaç yönlü araştırmalar üzerinde değerlendirmeler yapmıştır. Anadolu ve komşu bölgelerindeki Türkçenin ağızları üzerine elimizde bulunan malzemenin hatırı sayılır ölçüde arttığına işaret etmekle birlikte, bu artışla ilgili olan 1970’li yıllardan sonraki bazı yayınlara işaret etmemiştir. Biz, son 30-40 yıldır TDK’nın desteği ile Anadolu ağızları üzerindeki metin, ağız yapılarının değerlendirilmesi ve ağız konularında araştırma yapma yayınları hayli artmış ve hem ağızların sınıflandırılmasını yapacak hem de bir ağız atlası hazırlama çalışmalarına başlanabilecek duruma gelinmiştir diye düşünüyoruz. Şimdiye kadar sayın yazarın bu konuda dile getirdiği yayınlara biz de aşağıdaki yayınları ekleyerek bu tabloyu genişletebiliriz. Şöyle ki: A. Ercilasun, Kars İli Ağızları (2001); A. Ercilasun – E. Aslan, Arpaçay Köylerinden Derlemeler (1988); Ş. Beysanoğlu, Diyarbakır Ağzı (1986); M. Erten, Diyarbakır Ağzı: İnceleme-Metin-Sözlük (1994); T. Gülensoy – A. Buran, Tunceli Yöresi Ağızlarından Derlemeler (1991); T. Gülensoy–A. Buran, Elazığ Yöresi Ağızlarından Derlemeler (1994); S. Olcay, Erzurum Ağzı (1995); B. Gökdağ, Almas Ağzı, Güney Azerbaycan Türkçesi Üzerine Bir İnceleme (2006); M. Sağır, Erzincan ve Yöresi Ağızları (1998); A. Buran, Elazığ İli Ağızları (2003); C. Gülseren, Malatya İli Ağızları (2000); B. Brendemoen, The Turkish Dialect of Trabzon (2001); Z. Korkmaz, Bartın ve Yöresi Ağızları (1994); N. Demir, Ordu İli ve Yöresi Ağızları (2001); T. Gülensoy, Kütahya ve Yöresi Ağızları (1988); A. Günşen, Kırşehir ve Yöresi Ağızları (2001); F. Yıldırım, Adana ve Osmaniye İlleri Ağızları, 2 cilt (2006); F. Özkan, Osmaniye Ağzı (1997); E. Öztürk, Silifke ve Mut’taki Sarıkeçili Bahşis Yörükleri Ağzı (2009); C. İleri, Eskişehir İli Mihaliççik İlçesi ve Yöresi Ağızları (2009); C. İleri, Eskişehi Alpu İlçesi Merkez Ağızları (2009); A. Akar, Muğla Ağızları (2004); E. Kolay, Edirne İli Ağızları (1998); Ö. Ay, Türkiye Türkçesi Ağızlarında Fiil Çekimi (2009); Ağız Araştırmaları Bilgi Şöleni (TDK. 1999), Ağız Araştırmaları Çalıştayı (TDK.

179 Zeynep Korkmaz

2008); T. Gülensoy, Rumeli Ağızları Ses Bilgisi Üzerine Bir Deneme (1993) vb. Bunlara daha baskı aşamasında olanlar da eklenirse, Anadolu ağızları üzerindeki çalışmaların hayli zenginleştiği, ama tamamlanması gereken bazı eksikliklerin de bulunduğu anlaşılır. Balkan Ağızları (s. 103-108) Yazarın, kendisinin de önemli yayınları bulunan Balkan ağızlarındaki çalışmaları üzerinde yaptığı açıklama ve değerlendirmeler daha ayrıntılıdır. Bu değerlendirmelerde Kowalski, Drimba, Németh, Kakuk, Mollova, Katona, Hazai, Eckmann, Zajackowski, Yaşar-Nasteva, Berev’in Kuzey-doğu Bulgaristan Gagavuz, Violin, Batı Bulgaristan, Köstendil, Duiler-Kowanova, Üsküp, Batı Makedonya, Rodop ağızları üzerindeki çalışmaları ayrıntılarına inilerek ele alınmıştır. Ağızların Tarihi (s. 118-110) Dialektolojinin son bölümünü oluşturan Ağızların Tarihi alt bölümünde, bir yazı dilinin geçerli olduğu etki alanında bulunan ağızların, aslında bağımsız yapıları ve geçmişte izledikleri kendilerine özgü yolları olan bağımsız alt diller oldukları gerçeğinden yola çıkan yazar, bu alandaki tespitler için önemli birtakım güçlüklerin bulunduğuna işaret ediyor. Bu konuda Türkçe yazılı kaynakların zengin olmasına rağmen, Arap yazısı ile yazıldıkları için pratikte pek az işe yaradığını dile getirerek, bu açıdan eski dönemlere ait transkripsiyon metinlerinden yararlanılabileceği görüşü ile bazı açıklamalar yapıyor. Yukarıda ele alınan araştırma bölümlerinde, yazar, Türkiye Türkçesinin dünü ve bugünü konusunda ele aldığı eserler ve yapılan çalışmalar üzerinde, bunları tahlilî birer değerlendirmeden geçirerek yararlı bilgiler sunmuştur. Eserin Tevfik Turan tarafından yapılan çevirisi de başarılı bir çeviridir. Ancak, yazarın terimler konusundaki çok yerinde ve duyarlı tutumuna karşı, çeviride yer yer anlaşılması güç bazı terimlerin, daha doğrusu terimleri karşılayan Türkçe anlatımların yer aldığı göze çarpıyor. Söz gelişi önses ünlüleri için “ön olmuş ünlüler”, içses ünlüleri için “arka ünlüler”, dudak benzeşmesi için “yuvarlak uyumu”, dil benzeşmesi için “düz uyum” vb. anlatımların kullanılmış olması gibi. Eğer sayın mütercim, çeviri sırasında TDK’ca yayımlanan Gramer Terimleri Sözlüğü’nü kullanmış olsaydı, sayın Hazai’nin kullandığı terimlerin Türkçe karşılıklarını bu sözlükte rahatça bulabilir ve isabetli bir yol izlemiş olurdu.

4. Bibliyografya Eserin 4. ve son bölümü, araştırmanın üç ana bölümü ile ilgili zengin bibliyografyayı içine almaktadır (s. 110-211).

180 Hazai, György (2012), Türkiye Türkçesinin Dünü ve Bugünü

Bu kaynakların 1. bölümü, eserin ilk yayımındaki bibliyografyayı, 2. bölümündeki bibliyografya ise, kendi içindeki sınıflandırmalarla eserin ikinci yayını dolayısıyla başvurulan kaynakları (s.177-211) içermektedir. İkinci bölümündeki bibliyografya, kaynaklar bakımından, kendi içinde, Türkiye içi, Türkiye dışı yayınlar, makale yayınları, kitap yayınları, şahsî bibliyografyalar, sentezler ve başvuru eserleri, yazı derlemeleri gibi alt bölümlere ayrılarak verilmiştir. Bunun arkasına da 5. bir Ek Bölüm olarak İngilizce Dilcilik Terimlerinin Kısa Dizimi (s.213-219) eklenmiş bulunmaktadır. Yukarıdan beri kısa ölçülerle tanıtmaya çalıştığımız bu eser, Türkiye Türkçesinin dünü ve bugünü açısından gerek eser tahlillerine dayanan yerinde değerlendirmeler gerek bibliyografsı açısından genellikle uzun bir emek ürünü olan çok yönlü bir araştırma ve değerlendirme çalışmasıdır. Ayrıca, eser tümü itibariyle Türkiye Türkçesi alanında 1978 yılından bu yana yayımlanan yerli ve yabancı hayli zengin ve çok yönlü bir bibliyografyayı ve bibliyografya değerlendirmesini içerdiği için, dolayısıyla yeniden güncellenmiş değerler taşıyan bir çalışma niteliğine de kavuşmuştur. Sayın yazarı bu önemli yayını dolayısıyla kutlar, uzun meslek tecrübesinin bahşettiği yeni yayınlarını bekleriz.

181 Dil Araştırmaları Sayı: 13 Güz 2013, 182-187 ss.

Anadolu Ağızlarıyla İlgili Yeni Bir Kitap Demir, Nurettin (2013), Ankara Örneğinde: Ağızların Belgelenmesi, (İnceleme-Metinler-Sözlük), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 167 s. + 1 CD eki, ISBN: 9789751625526 Tuncer Gülensoy*1

Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan “Ankara Ağzı” ile ilgili bu eser, Nurettin Demir imzasını taşıyorsa da içindeki bilgilerden (s.11), bu eserin bir proje çalışması olduğu ve projede yer alan dokuz kişi tarafından da “ekip elemanı olarak” yardım edildiği kaydı bulunmaktadır: 1) Süer Eker (alan çalışmalarına katılmış; öncelikle söz varlığının derlenmesine katkı sağlamıştır); 2) Faruk Yıldırım (ekibin eğitimi, alan araştırması, derlemelerin yazıya geçirilmesi, yazıya geçirilenlerin kontrolünde yardımcı olmuştur); 3) Sema Aslan (bazı alan araştırmalarına ve proje çerçevesinde söz varlığının belgelenmesi çalışmalarına katılmıştır); 4) Saniye Çancı (alan araştırmalarının neredeyse tamamına katılmış, kayıtların tutulması ve proje yazışmalarının takibi sorumluluğunu yüklenmiştir; özellikle çalışmanın üçüncü döneminde, günde 4-5 köyden derleme yapıldığı sırada zaman zaman ilaçlarla ayakta durarak derlemelere katılmış; derlemeci olarak ‘Onun çabası ve başarısı olmasaydı gidilen yerlerde kadınlardan rahat ve nitelikli malzeme almak mümkün olmazdı’ notu var); 5) Bilge Gökter (proje çerçevesinde derlenen söz varlığı malzemesinin kayıt altına alınmasında yardımcı olmuş ve alan araştırmalarının bir kısmına katılmıştır). Ayrıca üç (3) kişi de bu projeye katkı sağlamıştır: 6) Sıdıka Kurtoğlu (alan araştırmalarında görev almış ve kayıtların transkripsiyon denemelerini yapmıştır); 7) Meltem Can (alan araştırmalarına katılmış ve kayıtların ilk transkripsiyon denemelerini yapmıştır); 8) Seydi Ertek (transkripsiyon sırasında özel gayret göstermiş, zaman içinde bu konuda önemli bir beceri kazanmıştır. N. Demir: ‘Seydi Ertek’in bireysel çabası olmadan metinlerin transkripsiyonu yeterince ilerleyemezdi. Transkripsiyon çalışmaları sırasındaki deneyimlerinin ve

* Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi, [email protected]

182 Anadolu Ağızlarıyla İlgili Yeni Bir Kitap Demir, Nurettin (2013) konuyla ilgili okumalarının birleştiği yüksek lisans tez çalışması dikkate değer tespitler ortaya koymuştur.’ kaydını düşmüştür. 9) Müberra Seydi Ertek (Metinlerin transkripsiyonunu yapmakla görevli olarak üçüncü dönemde projeye katılmıştır). Taslak metni okuyanlar arasında Prof. Dr. Leyla Karahan, Melike Üzüm ve Dr. Leyla Burcu Dündar da bulunmaktadır. Onların ‘keskin dikkati ve üslup duyarlılığı kitaptaki yazım hatalarının ve üslup zaaflarının azalmasına ciddi katkı sağlamıştır.’ (s. 11). Eserin incelenmesi ve gerekli “basılabilir” raporu da iki Türk Dili profesörü (ağız araştırmaları konusunda kitap, makale ve bildirileri bulunan) Prof. Dr. Gürer Gülsevin ve Prof. Dr. Mehmet Aydın tarafından yazılmıştır. Kitabın kapağında “Ankara Kalesi”nin silüeti yer almakta, burada “beyaz mürekkep”le kitabın adı bulunmakta; sarı kuşak üzerinde de yazarın adı-soyadı görülmektedir. Kapakta, eserin adının altında yer alan dokuz punto yazılmış bilgiden, kitabın içeriğini öğreniyoruz: “İnceleme-Metinler-Sözlük”. 2. sayfada yer alan kütüphane “katalog fişi”nde ise (İnceleme- Metinler-Sözlük) bilgisi YOK. Zaten “eser”in bütününü oluşturduğunu düşündüğümüz bu bilgi kitabın içinde de YOK. Yani, kitapta “İnceleme” diye bir bölüm YOK. Aynı zamanda “Sözlük” diye de bir bölüm YOK. Kitap, şu bölümlerden oluşmakta: İçindekiler Ön Söz * 9 I. Ağızlar ve Kullanım Alanları * 13-26 II. Ağızların Belgelenmesi * 27-36 III. Anadok * 37-71 IV. Transkripsiyon * 72-80 V. Söz Varlığı * 81-92 VI. Sonuç * 93-154 Kaynaklar * 158-163 Dizin * 165-167. Eserin beş bölüm başlığı da kendi aralarında alt başlıklardan oluşmakta. Bu alt başlıklarda Nurettin Demir’in “Dursun Yıldırım Armağanı-1998”, “KEBİKEÇ-1999”, “Ağız Araştırmaları Bilgi Şöleni-1997”, “TÜRKBİLİG 4”, “Türkiye’de Dil Tartışmaları-2006”, “II. Kayseri ve Yöresi Kültür, Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni-2007”, “Mustafa İsen’e Armağan-2007”,

183 Tuncer Gülensoy

“Turcological Letters to Bernt Brendemoen-2009”, “Türkiye Türkçesi Ağız Araştırmaları Çalıştayı-2008”, “Türk Dili Yazılı Sözlü Anlatım-2009: ‘Dil ve Varyasyon’”, “Türkiye’de ve Dünyada Sözlük Yazımı ve Araştırmaları Uluslar Arası Sempozyumu-2010”, “Türkoloji Dergisi-2010”, “TDAY- Belleten-2013 (baskıda)” gibi kitap ve dergilerde yayımlanmış ya da sempozyumlara sunulmuş makale-bildirileri yer almakta. Bu arada yazarın bazı yeni eklemeleri de bulunmakta. N. Demir, birinci sayfadan itibaren hep 1. tekil şahıs kullandığı halde, kendisine derleme sırasında yardımcı olan 9 ve sonradan “tashihte” yardımcı olan 3 kişiden bahsetmemektedir. Proje yürütücüsü N. Demir’dir ama “metin derleyicileri” farklı kişilerdir. Nitekim derlemeyi yapanların adları metinlerin girişlerinde verilmiş, fakat “metinleri dinleyerek transkripsiyonunu yapanlar” belirtilmemiş. Sayfa 10-11’de hemen herkese teşekkür edilmiş, buna rağmen “Giriş” bölümündeki bilgi yanlışlıkları ve bibliyografya eksiklikleri gözden kaçırılmıştır: Balkanoğlu (Necip Asım Yazıksız)’nun KSz-II, S. 1, s. 269- 278’de yayımlanan “Dialect turc de Kilis” adlı yazısı 1902; yine Ksz. IV/1, s. 125-127’de yayımlanan “Dialecte de Behesni” adlı yazısı da 1903 tarihlerini taşımaktadır. Ayrıca, H. Z. Koşay’ın [“Ankara Ağzı”, TD I/1 (Ekim 1951), s. 72-122] 50 sayfalık makalesi ile Meral Daldal’ın [“Ankara Ağzı”, AÜ DTCF TDE Bölümü mezuniyet tezi-1979] adlı tez çalışması da “Kaynaklar” bölümünde yoktur, atlanmıştır. Yani Anadolu ağızları ile ilgili ilk yayınlar 1902-1903 yıllarına kadar geriye gitmektedir. Balkanoğlu’nun araştırmasında inceleme yapılıp yapılmadığını, “gramer” özelliklerine temas edilip edilmediğini, yazıyı göremediğimiz için, bilmiyoruz. Ama böyle bir araştırmayı yapan kişinin “1940’a kadarki yayınlar daha çok yabancı araştırıcıların kaleminden çıkmıştır. İlk ses kaydı denemesi (Giese 1907), ilk toplu değerlendirme yazısı (Kowalski 1934), ayrıntılı transkripsiyon işaretlerinin kullanıldığı ilk metin neşirleri gibi (örn. Räsänen 1926, 1936) temel çalışmalar bu ilk dönemde yapılanlar arasındadır.” hükmünü verirken çok daha dikkatli olması gerekirdi. * [Burada şu notu koymak istiyorum: Räsänen 1926 yılında JSFOu XLI’de yayımlanan “Einige Sammlung von Mâni-Lieder aus Anatolien” adlı makalesinde, Vezirhan (Bilecik)’da karşılaştığı ortalama 40 yaşlarındaki Ayşe adlı bir kadından 61, Hüseyin adlı bir erkekten de 16 mâni derlemiş ve transkripsiyonlu olarak yayımlamıştır. Yazarın da kaydettiği gibi Ayşe, hayatının büyük bir kısmını İstanbul, Selanik ve Mısır gibi yerlerde geçirdiği için daha çok İstanbul ağzı ile konuşmuştur. Tortum’un Vaktanos (yeni adı: Tipili) köyünden Hüseyin’in ise, sarilalum, duşti, akti, geliyur, varamiyirum, dişledum vb. örneklere göre,

184 Anadolu Ağızlarıyla İlgili Yeni Bir Kitap Demir, Nurettin (2013) tam bir Karadeniz ağzı mensubu olduğu, sonradan Vartanos’a yerleştiği anlaşılmaktadır.] Räsänen’in 1932, 1933, 1935, 1936, 1942 ve 1949 yıllarında altı makalesi daha yayımlanmıştır. Bu konuda geniş bilgi için bk. “Türkiye Türkçesi Ağızları Bibliyografyası” (3. Bas. Ankara 2011, s.179) Ayrıca, N. Demir’in “Ağız araştırmaları Türk Dili çalışmaları içerisinde önemli tecrübeye ve birikime sahip olmakla birlikte, Türkçenin araştırılmayı bekleyen çok zengin bir yerel çeşitlenmesi vardır. Türkçenin son yıllara kadar ihmal edilmiş ağız bölgelerinden biri de başkent Ankara’dır.” hükmü de kesin değildir (Altı çizili cümleden ne denilmek istendiği anlaşılamamıştır.). Çünkü Ankara ili ve yöresi (Ayaş, Bağlum, Bala, Beypazarı, Çamlıdere, Çubuk, Evren, Güdül, Hasanoğlan, Haymana, Kalecik, Kızılcahamam, Örencik, Polatlı /-Kerç, /-Çongar, Şabanözü) ile ilgili 2010 yılına kadar 39 çalışma yapılmıştır. Bu sayı az değildir ama yeni araştırmalarla çoğaltılabilir. (Hakan Akca’nın “Ankara İli Ağızları Üzerine Yapılan Çalışmalar” (2004) adlı makalesi bu konu için kaynaktır.) N. Demir, 13. sayfanın ikinci paragrafında yazdığı “Ahmet Caferoğlu’nun Anadolu Diyalektolojisi Üzerine Malzeme I (1940) adlı eseri, Türk araştırıcıların yaptığı geniş derleme çalışmalarının ilkini oluşturur.” hükmü de tartışılabilir… Zira Balkanoğlu (N.A. Yazıksız)’nun 1902 ve 1903’de yayımlanan yazılarını unutmamak gerekir (yukarıya bk.). Yine aynı paragrafta verilen [Gülensoy ve Alkaya’nın 2003 yılında yayımladığı Anadolu ve Rumeli Ağızları Bibliyografyasında Anadolu ağızlarının büyük araştırıcısının 44 çalışması kaydedilir.] bilgisi de yanlıştır. Çünkü “Anadolu ve Rumeli Ağızları Bibliyografyası” Tuncer Gülensoy imzası ile 1981 yılında Kültür Bakanlığı MİFAD yayınları arasında çıkmıştır. Ercan Alkaya’nın yardımcılığını yaptığı 2. baskının adı “Türkiye Türkçesi Ağızları Bibliyografyası” adını taşımakta olup, 2003 yılında Akçağ Yayınları arasında Ankara’da yayımlanmıştır. Aynı adı taşıyan kitabın 3. baskısı da 2011 yılında yapılmış olup, burada 3392 kitap-makale-bildiri künyesi bulunmaktadır. 4. baskısı için malzemeler kayda geçirilmektedir. Demek ki, N. Demir’in 13. sayfanın 1. paragrafında verdiği bilgiler tashihe muhtaçtır. (Okuyucuyu yanıltmamak için kitabın içine bir sayfalık “Düzeltmeler” listesi konulmalıdır.) GİRİŞ’ten sonra yer alan bütün alt başlıklara bir itirazımız yok. Çünkü onlar bir bilim adamının, bir araştırıcının bilgi birikiminin kâğıda akseden görüntüleridir. O anlatılanlar, “eksiği ve kusuru ile” o kişinindir. (Girişten sonra yer alan bilgiler de tartışılmaya açık olup, sanırım benden başka

185 Tuncer Gülensoy

Anadolu ağız derleyicilerinin de dikkatini çekecektir.) Gelelim “SONUÇ” bölümündeki bilgilere: Anlaşıldığına göre bu araştırmanın sonrasında bazı köylerden derlenen yeni malzemeler de verilecek, bu arada “Ankara Ağzı Sözlüğü” de hazırlanacaktır. Bizim burada yapacağımız bir itiraz da kitabın kapağında yer alan “İnceleme- Metinler-Sözlük” alt başlığınadır. Benim bildiğim “İnceleme” alt başlığı metinlerde geçen ağız malzemesinin inceden inceye ortaya konulmasıdır. Yani, “SESBİLGİSİ”: Ünlüler-Ünsüzler ve bunların alt başlıkları; bütün ağız olayları; “ŞEKİL/BİÇİM BİLGİSİ”: İsimler-Zamirler-Sıfatlar-Zarflar- Fiiller-Edatlar. Burada da bütün bilgiler, o ağız bölgesinden elde edilecek biçimleriyle ortaya konulmalıdır. Bu araştırmanın, bana göre, bir eksiği de “Araştırmada Kullanılan Çevriyazı (Transkripsiyon) İşaretleri”nin YOKLUĞUDUR. Görebildiğim kadarıyla metinlerde geçen farklı sesler şunlardır: ḫ, ó, ú, ė, å, é, ŋ. Uzunluk için (:) kullanılmıştır: a:, e:, o:, ö:, u:, ü: gibi. Bu seslerin değerlerinin ne olduğu burada belirtilmeli idi. ġ, ḳ, ḥ, ñ, n͡g, e̊ sesleri için işaret (belki de Ankara ve yöresinde bu sesler bulunmadığı için) kullanılmamıştır. Bir de “iki ünlü arasında bağlantı işareti” ve “iki ünlü altında ikiz ünlü işareti” olan ͜ çizgisini çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Derlemelerde geçen sesler için bir sayfalık “Çevriyazı” işaretleri listesi Ankara ağzını tanımayan yabancı araştırıcılar için de yol gösterici olurdu. Bu araştırmanın bir eksiği de “Ankara Bölgesinin Etnik Yapısı” ile “Ankara İlinin Fizikî Coğrafyası” adlı bölümlerinin ve “Ankara İli Haritası”nın olmamasıdır. Bu konuların ve haritanın daha sonraki kitaba konulması uygun olur. Çünkü ağız çalışmalarının bir özelliği de o yöreye yerleşmiş “Oğuz Boyları” ile ilgili kayıtlardır. 24 Oğuz boyundan hangilerinin nerelere yerleştiği ve ne gibi “ağız tabakaları” oluşturduğu ancak bu araştırma ile ortaya çıkar (bu konu için bk. Z. Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları). Eserin “İNCELEME” bölümünün sonuçları bana göre biraz soru (?) işaretli olacaktır. Eğer derlenen metinler, derlemeyi yapan 10 kişi tarafından ayrı ayrı değerlendirilecekse, malzeme de farklı olacaktır. Eğer bu metinleri bir kişi yorumlayacaksa, “Allah ona kolaylıklar versin!” demek istiyorum. Çünkü “Kütahya ve Yöresi Ağızları” adlı doçentlik tezimi hazırlarken çektiğim sıkıntıları bir ben bir de Allah biliyor. O zamanlar yollar böyle düzgün ve çift, otobüsler şimdiki gibi modern değildi. Derlemeyi yaparken kullandığım teybin motorunu üç kez yakmıştım. Köylerde kalacak yer,

186 Anadolu Ağızlarıyla İlgili Yeni Bir Kitap Demir, Nurettin (2013) kasabalarda “han”dan başka konaklayacak yer yoktu. Şimdi “Maşallah” derleyicilere acil işler için arabasını veren arkadaşları var. Artık “video”larla çekim yapıp, “renkli fotoğraf”lar ile görüntü alabiliyorlar. Her şeyden önce böyle bir projeyi yüklü bir meblâğ ile destekleyen kuruluşlar var. (Bizler kendi maaşımızla, üniversitenin bile desteği olmadan dağ ve ovalardaki köylere gidip araştırma yapıyorduk. Notlarımızı önce fişliyor, sonra tek tek tasnif ediyor, sonra da daktilo ile “mumlu kâğıt”a yazıyorduk. Sözlük hazırlarken her kelimeyi bir fişe yazıyor, sonra onları evin salonunda tasnif ederek 1-2 ayda sonuca ulaşabiliyorduk. Şimdi öyle mi? Aç makinayı tarama yaptır, bas tuşa sırala, bas tuşa tersten dizin yaptır… Bu konuda ayrıca hikâye yazılabilir.). Eserin raporunu hazırlayan ve inceleme yapan meslektaşlarıma da birkaç sözüm var: Bir eser incelenirken hatır gönül aranmaz, bilim adamlığının gereği neyse o yapılır. Eksik kusur da gözden kaçabilir ama bazı temel bilgilerde (mesela ‘Kaynakça’, mesela ‘Sözlük’) görülen yanlışlıklar mutlaka düzelttirilmelidir. Bir eser basılmadan önce konu ile ilgili birkaç bilim adamına da okutulmalıdır. Birinin gözünden kaçan hatalar diğeri tarafından görülebilir. Ben olsaydım öyle yapardım. Nitekim “Köken Bilgisi” adlı sözlüğümü 5 meslektaşıma okutmuştum. Bir eser basıldıktan sonra pek çok kişi tarafından iyi kötü değerlendirileceği unutulmamalıdır. Son Söz Bu eserin bütününü, eksik bibliyografyasının tamamlanmış hâli, GİRİŞ’inin düzeltilmiş biçimi ve “Sözlüğü” ile bekliyoruz. Projeye katılanları, derleme yapanları, “İnceleme”yi yapacak olanları da kutluyorum. “Haydi Allah rast getire!”.

187 Dil Araştırmaları Sayı: 13 Güz 2013, 188-193 ss.

Eski Türk Yazıtları’nın Kelime Hazinesi ve Bazı Okuma Sorunları Ölmez, Mehmet (2012), Orhon - Uygur Hanlığı Dönemi – Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları (Metin - Çeviri - Sözlük), BilgeSu Yayıncılık, Ankara, 344s. ISBN: 9789944795463 Tuncer Gülensoy*1

Eski Türk Yazıtlarının okunuşundan bugüne yüz yirmi yıl geçmiş; Thom- sen, Radloff, Bang, Aalto, Arat, Aydın, Alyılmaz, Barutçu, Bazılhan, Bazin, Bernştam, Caferoğlu, Clauson, Dobrovits, Doerfer, Erdal, Ergin, Karjav- bay, Katayama, Klyaştornıy, Kormuşin, Malov, Mert, Mori, Moriyasu, Orkun, Ôsava, Sertkaya, T. Tekin, Tezcan, Şirin-User, Vasilyev, Yoshida, Zieme gibi Türkologlar tarafından yapılan çeşitli yayınlar konunun önemini daha da artırmıştır. Thomsen’den günümüze kadar yapılan yazıt okumaları hâlâ süregelmekte, ilk okumadan sonra yapılan yeni okuma teklifleri de bitmeyecek gibi görünmektedir. Türkiye’deki ilk neşir Necip Asım’ın “Orhun Abideleri” (İstanbul 1924) adlı eseridir. Bu yayından 12 yıl sonra Hüseyin Namık Orkun (1902-1956)’un 4 ciltlik “Eski Türk Yazıtları” (Ankara, 1936-1941, TDK yay.) adlı eseri konuyu geniş şekilde ele alıp işleyen ve sözlüğü de bulunan bir yayındır. Muharrem Ergin’in 1970 yılında MEB 1000 Temel Eser serisi içinde çıkan “Orhun Abide- leri” (İstanbul 1970) adlı eseri hem akademik hem de halka yönelik bir yayındır. 1968 yılında, Talat Tekin tarafından Indiana Üniversitesi-Bloomington (ABD)’da yapılan “A Grammar of Orkhon Turkic” adlı İngilizce yayın, 21 yıl sonra “Orhon Yazıtları” adı ile TDK yayınları arasında (Ankara 1989) çıkmıştır. Tekin’in yalnız bir yazıtı inceleyen eseri de “Tunyukuk Yazıtı”dır (Ankara 1994, Simurg yay.). T. Tekin’den sonra Cengiz Alyılmaz, Erhan Aydın, Osman Mert gibi Türkologlar yazıtların tamamı ya da birkaçı üzerinde çalışmışlardır. Sertkaya, Tezcan, Barutçu-Özönder, M. Ölmez, Şirin-User gibi Türkloglar da yazıtların çeşitli sorunları üzerinde araştırmalar yapmışlardır (Konunun bibliyografyası için Tekin, Alyılmaz, Aydın ve Ölmez’in kaynakçalarına bakılabilir.).

* Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi, [email protected]

188 Eski Türk Yazıtları’nın Kelime Hazinesi ve Bazı Okuma Sorunları Ölmez, Mehmet (2012

*** Bu tanıtma-tenkit ve inceleme yazımızda, 2012 yılında Ankara’da Bil- geSu Yayınları arasında çıkan “Orhun-Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları” (Metin-Çeviri-Sözlük) adlı kitap üzerinde duracağız. Kitabın kapağından bu kitabı hazırlayanın Mehmet Ölmez olduğunu öğ- reniyoruz. “Son Okuma” da Erhan Aydın tarafından yapılmış. Kitabın 5. sayfa- sının sağ üst köşesinde bir ithaf notu var: “Talat Tekin’e, yazıtları ve karşılaştır- malı Türkdilbilimini tanıtan, öğreten hocama, uzun ömürler dileğiyle!” denmiş. Mehmet Ölmez’in hocası Talat Tekin’i böyle güzel bir temenni ile anması övgü ve takdirle anılacak bir davranış. Kitabın içindekiler bölümü de oldukça zengin: Önsöz, Kısaltmalar ve İşaretler, Giriş, Yazıtlar, Kaynaklar ve Kısaltmalar, Sözlük. Tamamı 328 sayfa tutuyor. 329. sayfadan sonra 14 sayfa renkli resim ve iki de harita bulunuyor. Önsöz [TDK’nun Yazım Kılavuzu’na göre Ön Söz olması gerekiyor], bana göre çok ilginç. Ölmez “Elinizdeki çalışma ise Türkolojideki yeni okuyuş- lara, anlamlandırmalara dayanan yeni bir okuyuş ve yeni, yalın bir çeviridir. Özellikle çeviride elden geldiğince akademik üsluptan, harfiyen bir çeviriden kaçınmaya, günlük dili kullanmaya çalıştım. Bir örnek vermek gerekirse yazıtla- rın ilk satırında yer alan tengri teg tengride bolmış sözünü var olan çevirilerden farklı olarak “ilahî göğün yarattığı” diye çevirdim.” diyor (Fakat pek çok çevi- ride anlamlar Köktürkçedekinden farklı…Onlara zaman zaman değineceğim.). Devam ediyorum: “Yazıtları öğrenme ve çalışma sürecim 30 yıllık bir süre içerir. Bu çalışma süreci benim için çok ayrıcalık, şans, kutla dolu bir süreç oldu. İlk ayrıcalığım “Orhon Türkçesi” dersine 1982 yılında sevgili hocam, ala- nın yaşayan en önemli üstadı Talat Tekin’le başlamak oldu…”, “…fotoğrafçı dostum Servet Somuncuoğlu’na; son okuyuşu üstlenen değerli meslektaşım Er- han Aydın’a……ayrı ayrı teşekkür ederim.”. Ölmez’in hazırladığı bu kitabı elime alıp okumaya başladığımda, bek- lediklerimi bulamayınca üzüldüğümü belirtmek isterim. Ön sözde Talat Tekin için yazılan övgü cümlesi “….alanının yaşayan en önemli üstadlarından biri olan…” dense idi, sanırım daha gerçekçi olurdu. Ölmez “Yazıtlar”ı “yeni bir okuyuş ve yeni, yalın çeviri” ile ele aldım diyor. Evet, aşağıda göreceğimiz gibi Ölmez pek çok sözcüğü yeniden okumuş (!), yeniden anlamlandırmış ama yukarıda övdüğü hocasının ilk okuyuşlarını dikkate almamış, not ile de göstermemiş. Bu yüzden bazen metin ile sözlük fark- lı farklı görülmekte. Ölmez, yazıtları yalın [= gösterişsiz, sade] çevirdim diyor ama “tengri teg tengride bolmış” sözü “ilahî göğün yarattığı” diye çevrilince yalın mı oluyor? Hayır, “Tanrı ile ilgili olan, Tanrı’ya özgü olan, tanrısal” an- lamındaki Arapça “ilâhî” sözcüğü daha da karmaşık oluyor. Talat Tekin ne güzel

189 Tuncer Gülensoy

çevirmiş: “(Ben), Tanrı gibi (ve) Tanrı’dan olmuş Türk Bilge Kağan” diyor. Gerisine gerek var mı? Teşekkür edilenlerden birisi olan “fotoğrafçı dostum Servet Somuncuoğ- lu” Ölmez’in nazarında fotoğrafçı olabilir ama rahmetli Somuncuoğlu, çektiği ve yayımladığı sanat fotoğrafları ile Türk “tamgaları” ile ortaya çıkardığı Ana- dolu ve Orta Asya’daki Türklük bilgisi malzemeleri ile mağara ve kaya üzerine çizilmiş resimleri objektifiyle yakalaması ile ve aynı zamanda Erzurum Atatürk Üniversitesi Türkoloji bölümü mezunu olarak tam bir Türkologdu. Benim en yadırgadığım cümle şu oldu: “Son okuyuşu üstlenen değerli meslektaşım Erhan Aydın’a …..teşekkür ederim.” Doç. Dr. Erhan Aydın, “son okuma”yı üstlenmiş ve böylece gözden kaçan dizgi, çeviri ya da “bilgi” hataları Erhan Aydın’ın omuzlarına yüklenmiş. Bu kitap içinde beni ilgilendiren bölümler M. Ölmez’in “yeni okuyuşları ve çevirileri” oldu. Öteki tarihî bilgiler zaten basılı kitaplarda ve makalelerde bulunduğu için biliniyor. Kitaptaki her satırı ve tercümeyi yeniden ele almak mümkün değil. Ancak bazı bölümlere ve sözcük hazinesine değineceğim. Tekin, Kül Tigin Yazıtının Güney Yüzündeki “…taluyka kiçig tegme- dim….tüpütke kiçig tegmedim.” sözlerini, “Denize Pek Az Kala Durdum… Tibet’e Pek Az Kala Durdum…” diye çevirmiş. Aynı cümle Ölmez’de “Deni- ze Bir Kez Bile Varmadım….. Tibet’e Bir Kez Bile Varmadım…” biçimin- de. Ayrıca Tekin’de TÜPÜT olan ülke adı, Ölmez’de TÖPÖT. Hangisi doğru? Tekin’in transkripsiyonu mu, Ölmez’inki mi? Bu cümleyi, “Denize Az Eriş- medim….Tibet’e Az Gitmedim…” diye çeviremez miyiz? [Nitekim Prof. Dr. A.B. Ercilasun da “Türk Dili Tarihi” adlı eserinin 119. sayfasında “Az” (yani, “pek çok kez”) diye yorumlamış.]. Kül Tigin Yazıtının G8 ve G9 satırlarının Tekin ve Ölmez tarafından ya- pılan çevirilerini örnek olması için aşağıya alıyorum: (KT G8) Tekin: “O yere doğru gidersen, Ölmez: “Oralara gidersen, Türk halkı (ey) Türk halkı, öleceksin! mutlaka öleceksin. Ötüken topraklarında oturup (buradan Ötüken topraklarında yaşayıp (sağa-so- Çin’e ve diğer ülkelere) kervanlar gön- la) ervanlar gönderirsen, derirsen, hiç derdin olmaz, sonsuza kadar devlet hiç sıkıntıya düşmeyeceksin. Ötüken sahibi olup hükmedeceksin. topraklarında yaşarsan kurduğun ülke (Ey) Türk halkı (sen) tok (gözlü ve) ak- sonsuza değin ayakta kalacaktır. sisin: Açlığı tokluğu düşünmezsin; bir Türk halkı, toksun. Acıkacağını ya da (de) doyarsan doyacağını açlığı (hiç) düşünmezsin. Böyle düşünmezsin. Böyle olduğun… olduğun…

190 Eski Türk Yazıtları’nın Kelime Hazinesi ve Bazı Okuma Sorunları Ölmez, Mehmet (2012

(KT G9): için, (seni) besleyip doyurmuş için seni beslemiş olan hakanının olan hakanlarının sözlerini (dinlemeden ve rızalarını) almadan her yere gittin sözlerini dikkate (ve) oralarda hep mahvoldun (ve) tü- almayıp her yöne gittin. Oralarda tama- kendin. men yok oldun, tükendin. Oralarda (nasılsa sağ) kalmış Geride kalanlarınız yarı ölü yarı diri, olanları(nız da hemen) hemen her yönde her yere bitkin gidiyordunuz. Tanrı lütfettiği için, benim ve mecalsiz (bir halde) yürüyor idiniz. de Tanrı lütufkâr olduğu için, benim (de) talihim olduğu için hakan olarak tahta talihim olduğu için, hakan (olarak tahta) çıktım. Tahta çıktıktan sonra… oturdum. Tahta oturup…

Görüldüğü gibi yazıtları yazan kişi Yollug Tigin’in o zamanın Türkçesi (Kök Türkçe) ile söylediği cümleler birisi hoca, diğeri öğrencisi iki Türkolog tarafından farklı biçimlerde yorumlanmıştır. [Daha başkaları da var…] “üze KÖK TENGRİ asra YAGIZ yer kılontokda…” ikisinin arasın- da “KİŞİ OĞLU” yaratılmış. Kişi oğullarının üzerine de BUMIN KAĞAN ve İŞTEMİ KAĞAN tahta çıkmışlar, Türk halkının ülkesini ve töresini ele alıp dü- zenlemişler. Yazıtlarda anlatılan olaylar o kadar ilgi çekici ve sürükleyici ki Köktürk- çeyi bilmeyen bir kişi bu satırları okumaya başladıktan bir süre sonra ne demek istenildiğini anlayabilir. Yazıtlarda anlatılan sosyal, siyasal ve normal hayat olaylarını takip ederken bazı folklorik ve etnolojik konuları da çok iyi kavramak gerekiyor. Mesela, Kül Tigin yazıtının doğu yüzünün 16. satırındaki “….Babam hakana ilk önce Baz hakanı BALBAL dikmişler…” cümlesin- den çeviride bir yanlışlık olduğunu anlayabiliyorsunuz. Çünkü “Balbal”ın Eski Türklerde kişinin anılması için mezarının veya bazı kurganlarının etrafına diki- len insan suretinde yontulmuş mermer ya da granit taştan heykel demek oldu- ğunu ve bu tercümenin “… Babam hakan için ilk önce Baz Hakanın BALBALını dikmişler…” biçiminde olması gerektiğini bilmek gerekir. Ayrıca, “baz hakan” Tekin tarafından “bağımlı hakan”, Ölmez tarafından ise “BAZ” kavim adı olarak yorumlanıyor. Bu kitabın en tartışılacak yerlerinden birisi de SÖZLÜK bölümüdür. Tes- pit edebildiğim bazı gözden kaçmış yazılımlar ile Ölmez’in Tekin’den farklı okuduğu ve manalandırdığı bazı kelimeler şunlardır: ança “öyle(ce), şöyle(ce)”; ama çeviride: “böylelikle” ayıgma “danışman, sözcü”  metinde: ayagma

191 Tuncer Gülensoy

baz “bağımlı, tabi”; ama çeviride “BAZ KAĞANı balbal dikmişler” (KT D16); Tekin: “bağımlı, tabi” bilig bilmez “cahil, bilgisiz” (KT G6) [sözlükte yok] bo “bu”  Tekin: bu bonça  Tekin: bunça “bu kadar (çok)” bonta  Tekin: bunta “burada, buraya” böşük “hısım akraba” [sözlükte yok]  Tekin: bişük buka  ETS: boga “boğa” ev “ev” ama KT K10: “karargâh”  Tekin: eb ışvara  Tekin: ışbara “unvan” < Skr. i:şvara iniygün “küçük erkek kardeşler”  ETS: iniyigün kök “mavi, (göğün rengi olarak)”; fakat “yeşil” anlamı unutulmuş. oksuz “dağınık, örgütsüz”  Tekin: “pek örgütsüz” olor- “oturmak”  Tekin: olur- ordo “ordu, ordugâh”  Tekin: ordu orto “orta”  Tekin: ortu öd tengri (çeviride) “felek”; ama sözlükte: öd “zaman, felek” ögrünç “sevinç, mutluluk”  Tekin: ögrünçü ökün- “tevbe etmek, pişman olmak, hayıflanmak”; ama tercümede: “ke- derlenmek” öl- “ölmek” ; ama tercümede: “helâk olmak” öŋ “ö.a. parçası, y.a. parçası”  Tekin: öng “kurak, çorak” sav “söz”  Tekin: sab sevin-  Tekin: sebin- suv “su”  Tekin: sub sıgun “geyik”  Tekin: sıgun “erkek geyik” taloy “deniz”  Tekin: taluy taşra dışarı, dışta, dıştan”; ama taşra tonsuz cümlesinde “üstü başı gi- yeceksiz” anlamı olmalı. tėr-(il-) yanında tir-(il-) “bir araya getirmek; toplanmak, derilmek” Tekin’de: tiril- I, II. tokurkak “tok”; Tekin’de: tok arkuk (s. 77) [hangisi doğru?] töpö “tepe”  ETS: töpö, töpü, töbü/Tekin: töpü töpöt “Tibet” [ama K 12’de: tüpüt] Tekin: tüpüt/ETS: töpüt törö “töre” ETS: töre törö- “yaratılmak”  ETS: törü-; Tekin: töri- tug- “doğmak” Sözlükte yok.

192 Eski Türk Yazıtları’nın Kelime Hazinesi ve Bazı Okuma Sorunları Ölmez, Mehmet (2012

tugsık “doğu”  ETS: togsuk tugur- “(güne) doğmak  ETS: togur- tur- “durmak”; Tekin’de: “kalkmak, yükselmek, kalmak” anlamlarında. tuso “fayda, yarar”  ETS’te: tusu yalavaç “elçi”  Tekin: yalabaç yavız “kötü, fena, yanlış”  Tekin: yabız yavlak “kötü, fena”=yavız  Tekin: yablak yış “ormanlı dağ, dağ”  Tekin: yiş “çayır, mera” Yukarıda farklı imlâlarla yazılmış sözcükler yeni problemleri masaya getirmek- tedir. Hele /o/ mu, /u/ mu; /ö/ mü, /ü/ mü; /b/ mi /v/ mi soruları Türkolojinin yeni soruları olarak bir süre tartışılacağa benzer. Bu çalışma, bazı eksik ve hatalı yönleriyle birlikte “Eski Türkçe”ye baş- layanlar için bir başvuru kitabıdır, diyemeyeceğim. Elimdeki kitap nüshasının hemen her sayfasında “derkenar” notlarım bulunmakta. Bazı yerleri iki üç kere okuyup iyice anlamaya çalışıyorum. Ölmez’in OLOR- “oturmak” okuduğu sözcük bir yerde OLUR- biçiminde geçmiş; gözden kaçmış olabilir! (Kül Tigin yazıtının 12. Satırında da TÜPÜT “Tibet” okunan coğrafi adın Ölmez’e göre TÖPÖT olarak düzeltilmesi gerekecek. (s. 87, alttan 1. satır). Sayfa 99, aşağıdan 7. satırın başına “… ikinci olarak [=ekinç] ” sözcüğü gelecek. Dizgide atlanmış olmalı. Sayfa 100, aşağıdan 14. satırdaki “Felek” [Tekin’de: Zaman Tanrı- sı] sözcüğü buraya tam oturmamış. Çünkü eski Türkler’de “Tek Tanrı/KÖK TENGRİ” inancının yanında “Zaman Tanrısı” diye bir Tanrı yok. Arapça bir isim olan FELEK sözcüğü de “Gök, gökyüzü, sema” anlamında olduğuna göre ÖD TENGRİ’yi “Ulu/Yüce/Kutlu/Ebedî Tanrı” olarak çevirmek gerekmez mi? Bir bilimsel derginin sınırlı sayfaları içinde yazabileceklerim ancak bu kadar. Fakat Ölmez’in, bizlerin de bilim ve sezgisine güvendiğimiz hocası ile hemen hemen bütün “çevirilerde” ve zaman zaman “okumalarda” sık sık ters düşmesi doğrusu ilgi çekici. Bana göre Tekin “TÖRÜG KAZGANIP” (= çalışıp çabalayıp) “Or- hun Yazıtları”nı ve arkasından da gramerini hazırlayarak Türkolojiye büyük katkıda bulunmuştur. Ölmez, dört yıl gibi uzun bir sürede hazırladığı bu kitabını yeniden gözden geçirmeli; Alyılmaz, Sertkaya, Tezcan ve daha başka- larınca yapılan “yeni okumaları” da bibliyografyaya almalıdır. Bana göre “son okuma”yı da bir kişinin omuzlarından alıp, birkaç arkadaşına yaptırmalıdır.

193 Dil Araştırmaları Sayı: 13 Güz 2013, 194-196 ss.

Yazıcı Ersoy, Habibe (2012), Başkurt Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde Yalancı Eş Değerler, Gazi Kitabevi, Ankara, 517 s., ISBN 978-605-4562-63-3

Ekrem Arıkoğlu*1

Çeviri veya aktarmanın bir konusu olan yalancı eş değerler meselesi Türk lehçelerinden karşılıklı aktarmaların başlamasıyla, üzerinde daha yoğun durulan bir konu durumuna gelmiştir. Aynı kökenden olmayan yabancı diller arasındaki yalancı eş değerler hemen fark edilecek kadar az sayıdadır ve çevirmen dili öğrenirken öncelikle bu eş değer sözcüklerin farklı anlamlarını öğrenir. Mesela Rusça öğrenen biri durak, bardak, kulak gibi kelimelerin yalancı eş değer olduğunu, büyük ihtimalle bu konuda yaşanmış hoşluklar aracılığıyla öğrenmiştir. Türk lehçeleri arasında, lehçelerin birbirine yakın veya uzak oluşuna göre, binlerce kelime aynı kökenden gelerek ortaklık gösterebilmektedir. Bu lehçeler arasında Kazakçayla Kırgızca, Tatarcayla Başkurtça, Türkiye Türkçesiyle Azerbaycan Türkçesi arasındaki yakınlık lehçelerde uğraşanlar veya konuşurlar tarafından kolaylıkla fark edilebilmektedir. Yani her lehçenin bir diğerine mesafesi eşit uzaklıkta değildir. Fakat lehçeler ister birbirine yakın isterse uzak olsun, yalancı eş değerler mutlaka vardır. Lehçelerdeki yalancı eş değerleri öğrenmek lehçeler arasında aktarma yapacakların mutlaka bilmesi gereken bir bilgidir. Bir lehçe çok iyi öğrenilmemişse aktarmalarda yapılan yanlışlıklar çoğunlukla bu yalancı eş değerleri bilmemekten kaynaklanmaktadır. İşte bu yüzden her dil ve lehçenin başka dil ve lehçelerle olan yalancı eş değer kelimelerini listelemek çevirmen veya aktarıcıların işini kolaylaştıran bir çalışmadır. Burada tanıtacağımız eser sadece Başkurtça ve Türkiye Türkçesi arasındaki yalancı eş değer kelimeleri listeleyen bir çalışma değildir. Gazi Üniversitesi öğretim üyelerinden Habibe Yazıcı Ersoy tarafından yazılan kitapta Ön Söz’den sonra 55 sayfalık geniş bir Giriş bölümü bulunmaktadır. Bizce eserin bu bölümü eserin asıl gövdesi kadar kıymetlidir. Bölümde, ülkemizde yakın zamanda yoğun olarak tartışılmaya başlanan yalancı

* Prof. Dr. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Öğretim Üyesi, [email protected]

194 Yazıcı Ersoy, Habibe (2012), Başkurt Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde Yalancı Eş Değerler eş değerlik etrafındaki kavram alanları ve bu kavram alanlarıyla ilgili gerek yurt dışında ve gerekse yurt içerisinde otoritelerin görüşleri ve bu görüşlerin birleşen ve ayrılan noktaları ayrıntılı bir şekilde irdelenmektedir. On beş alt başlıkta; çeviri ve çeviri bilimi, aktarma ve aktarma problemleri, kelimenin tanımı, kelime ve anlam, kelime ve kavram alanı, kelime ve çağrışım, eş dizimlilik, eş anlamlılık, eş adlılık, eş yazımlılık, eş seslilik, çok anlamlılık, eş değerlik kavramı ve kelime eş değerliği, yalancı eş değerlik, Başkurt Türkçesi konuları işlenmektedir. Bu konular işlenirken özellikle ülkemizde lehçeler arası aktarma sorunları üzerine fikir beyan etmiş bilim adamlarının görüşleri ayrıntılı ve mukayeseli olarak verilmektedir. Eserde yalancı eş değerler; tam yalancı eş değerler ve kısmi yalancı eş değerler olmak üzere iki ana bölümde ele alınmaktadır. Tam yalancı eş değer kelimeler isimler, fiiller, Arapça alıntı kelimeler, Farsça alıntı kelimeler, Rusça veya Rusça yoluyla giren alıntı kelimeler olarak beş alt başlıkta toplanmıştır. Her başlık kendi içerisinde eş sesli ve ses değişmeleri yoluyla oluşan tam yalancı eş değer kelimeler olarak iki alt gruba ayrılmaktadır. Eserin ikinci bölümünde kısmi yalancı eş değerler, bazı anlamları ortak olduğu halde bazı anlam veya anlamları farklı olan yalancı eş değerleri konu almaktadır. Eserin bu bölümü de birinci bölümdeki sınıflandırmaya benzer şekilde tasnif edilmiştir. Eserde sonuç, kaynakça ve dizin bölümleri de bulunmaktadır. Eserde yalancı eş değer olduğu düşünülen toplam 1155 kelime işlenmektedir. Bu kelimelerden 220’si başka dillerden alıntılanan kelimeler olarak incelenir. Lehçeler arasında bulunan ses denklikleri bir yandan lehçeleri öğrenirken kolaylık sağlamakta, diğer yandan ses denkliklerini bilmeyenler için aynı kökenden olan kelimelerin farklı bir kelimeymiş gibi görünmesine yol açmaktadır. Kitapta eş sesli kelimelerin yanında, ses değişmeleriyle farklılaşan kelimeler, eğer anlamca da farklılaştıysa, yalancı eş değerler olarak gösterilmiştir. Böylece ses değişmeleriyle farklılaşmış, fakat köken olarak aynı olduğu için aynı anlamı taşıyacağı düşünülebilecek kelimeler de eserde incelenmiştir. Lehçeler arasında alfabelerden veya seslerin farklılığından doğan ayrışmalar vardır. Bu kitapta birbirine yakın sesler eş değer kabul edilmiştir: w = v, ŋ = n, q = k gibi… Ülkemizde Türk lehçeleri arasında aktarma yoğunluğunun artışıyla birlikte yalancı eş değerler konusundaki tartışmalar da yoğunlaşmıştır. Elimizdeki eser Giriş bölümünde bu tartışmaları bir bütün olarak okuyucuya sunuyor. Eserin iki bölümlük ana gövdesinde Başkurtça ve Türkiye Türkçesi

195 Ekrem Arıkoğlu arasında var olduğu kabul edilen yalancı eş değerler edebî eserlerden seçilmiş örneklerle gösteriliyor. Henüz tartışma seviyesindeki “hangi sözcükler yalancı eş değer kabul edilmeli?” sorusuna cevap veriliyor. Ben eseri yüksek lisans tezinde Kırgızca ve Türkiye Türkçesi arasındaki yalancı eş değerleri çalışan öğrencim Emine Güven’e bir kılavuz kitap olarak kullandırttım ve olumlu sonuç aldım. Herkesin malumu olduğu üzere bu tür çalışmalarda sınırlılıkların belirgin olması çalışmanın başarıyla gerçekleştirilmesi için önemli etkenlerden biridir. Yani eser bir kılavuz kitap oldu bile. Genç doçent arkadaşım Habibe Yazıcı Ersoy’u bu eserinden dolayı kutluyorum. Kendisinden özellikle dil bilimi ve dil ilişkisi alanında özgün eserler bekliyoruz.

196 Dil Araştırmaları ...... Sayı: 13 Güz 2013, 197-205 ss.

Gökçe, Faruk (2013), Gramerleşme Teorisi ve Türkçe Fiil Birleşmeleri, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Dil Araştırmaları 05, Ankara, 262 s., ISBN 978-975-456-116-6

* Dilek Ergönenç Akbaba 1

Son yıllarda Türkçede birleşik fiillerin bir alt kolu olan tasvir fiilleri konusu üzerine yapılan çalışmalarda, özellikle yüksek lisans ve doktora tezlerinde artış gözlenmektedir. Yüksek lisans tezlerine göre çok daha kapsamlı olarak hazırlanan ve bir kısmı basılan doktora tezlerinin çoğu aynı yıllarda çalışılmıştır.2 Bu çalışmaların en önemlilerinden biri de Faruk Gökçe’nin 2007 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde doktora tezi olarak savunduğu ve daha sonra yayımladığı “Gramerleşme Teorisi ve Türkçe Fiil Birleşmeleri” adlı eseridir. Tasvir fiilleri, bilindiği üzere; şekilce zarf-fiil kuruluşundaki bir asıl fiilin, bir yardımcı fiile bağlanması sonucu meydana gelmektedir. Yardımcı fiil, kendisinden önceki asıl fiilin gösterdiği durum veya hareketi tasvir eder, çeşitli bakımlardan onun yapılma şeklini gösterir. Yardımcı fiil tek başına tasvir fiili değildir. Tasvir fiili, yardımcı fiilin zarf-fiille birlikte oluşturduğu yapıdır. Faruk Gökçe’nin bu çalışması, Türkçe fiil birleşmelerinin bir alt türünü oluşturan tasvir fiillerinin (art-fiil) tarihsel ve modern Oğuz Türkçesi çerçevesinde, yine işlevsel, tarihsel ve karşılaştırmalı dilbilimi geleneklerinin ulaştığı sonuçlara göre ele alınıp incelenmesiyle meydana getirilmiştir. Johanson’a göre Türkçedeki tasvir fiilleri (Alm. Verbalkompositionen, hilfsverbverbindungen; İng. descriptive verbs, compound verbs, standart Türkiye Türkçesinde tasvirî fiiller, tasvir fiilleri veya birleşik fiiller); Germen ve

* Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü, [email protected]. 2 Tasvir fiilleri üzerine yapılan yüksek lisans tezleri: Aydeniz, Süleyman (1995),Türkiye Türkçesinde Tasvirî Fiiller ve Fonksiyonları, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (yayımlanmamış yüksek lisans tezi); Çiloğlu, Meral (2008) Anadolu ve Rumeli Ağızlarında Tasvirî Fiiller, Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Edirne (yayımlanmamış yüksek lisans tezi); Şahin, Savaş (2008), Türkmen Türkçesinde Tasviri Fiiller Üzerine Örnekli Bir Çalışma, Gazi Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara (yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Tasvir fiilleri üzerine yapılan doktora tezleri: Tulum, Mehmet Mahur (1997), Özbekçede Tasvir Yardımcı Fiilleri, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (yayımlanmamış doktora tezi); Demirci, Kerim (2006), Kazakh Verbal Structures and Descriptive Verbs, Dunwoody Press (University of Wisconsin-Madison 2003); Akbaba, Dilek Ergönenç (2011) Kazak ve Nogay Türkçesi Yazı Dillerinde Tasvir Fiilleri, Grafiker Yayınları, Ankara (Gazi Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2005); Tan, Ali (2011) Kırgız Türkçesinde Tasvir Fiilleri, TDK Yayınları, Ankara (Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana 2005); Yıldız, Mustafa (2005) Yeni Uygur Türkçesinde Tasvir Fiilleri, Gazi Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış doktora tezi).

197 Dilek Ergönenç Akbaba

Slav dillerindeki ön-fiillere (präverbs) benzemektedir. Bu yüzden son yıllarda tasvir fiilleri içinpostverbs “art-fiil” terimi kullanılmaktadır. F. Gökçe de burada her iki unsuru da fiilden oluşan fiil + fiil şeklindeki yapılar; yani tasvir fiilleri için art-fiiller (postverbs) terimini tercih etmiştir. Gökçe’ye göre art-fiiller terimi, standart Türkiye Türkçesindeki tasvirî fiiller veya tasvir fiilleri terimini içermesinin yanında, bu terimlerin karşılamada yetersiz kaldığı “görünüş zamanlı kategorilere” de işaret ettiği için daha kullanışlıdır. Çalışmada; kılınış “aktionsart” ve görünüş zamanlı kategorileri işaretleyen yapılar ele alınmıştır. Gökçe, 262 sayfadan oluşan çalışmasında, sadece Oğuz Türkçesindeki gelişimi değil, Türk dilinin en erken metinlerinden günümüzdeki modern yazı dillerine ve ağızlarına uzanan gelişim seyrini de değerlendirmiştir. Çalışmada art- fiil birleşmeleri (tasvir fiilleri) konusu, şimdiye kadar yapılan pek çok makale, tez vb. çalışmadan farklı olarak, dilbiliminin gramerleşme (grammaticalization) ve fiil görünüşü (verbal aspect) bakış açıları ile ele alınmıştır. Gökçe; Türkçede fiil birleşmelerinin, bir gramerleşme zinciri sonucu ortaya çıktığını ileri sürmekte ve çalışmasını da bu teorinin kuralları çerçevesinde ele aldığını belirtmektedir. Bu bakımdan çalışmasının ilk bölümünde bu teoriyi ayrıntılarıyla incelemiştir. Türk dilinde fiil birleşmeleri; kılınış türlerinin yanında, aynı zamanda görünüş zamanlı kategorileri de işaretlemektedir. Gökçe, ortaya çıkan bu bakış açısı değerlerinin, dilbiliminin fiil görünüşü kolu çerçevesinde incelendiğini ifade eder. Art- fiil yapıları (tasvir fiilleri); Gökçe’nin ifadesiyle, söz dizim tekniğinin yoğun gramerleşme süreçleri ile dilin ilerleyen aşamalarında bağımlı biçimbirimlere kadar gidebilen bir gelişim sergilemesinin ifadesidir. Çalışma, Giriş’le başlamakta ve üç ana bölümden oluşmaktadır. Bunlar, I. Bölüm “Bir Gramerleşme Süreci Olarak Fiil Birleşmeleri”, II. Bölüm “Oğuz Türkçesinde Fiil Birleşmelerinin Yapısı”, III. Bölüm “ Oğuz Türkçesinde Fiil Birleşmelerinin İşlevleri ve Anlamları”dır. Çalışmada “Sonuç” bölümünün ardından “Bilimsel Kaynaklar” ve “Edebiyat Kaynakları” ile, eserde geçen kaynakların yazarlarından oluşan bir de “Dizin” yer almıştır. “Giriş” bölümünde Konu, Yöntem, Kapsam, Oğuz Türkçesi ve Sınırları, Literatür, Araştırmanın Veri Alanı ve Sınırları, Kısaltmalar, Yazı Çeviri Sistemi ve İşaretler yer almaktadır. Çalışmanın hemen başında yer alan “Konu” başlığı altında verilen bilgiler ilgi çekicidir. Gökçe, tasvir fiilleri ile ilgili daha önce yapılan çalışmalarda yer alan Türkmencedeki B + çık-, Türkiye Türkçesinde -A bil-, ile başla-, bitir- gibi yardımcı fiillerle yapılan tasvir fiillerine çalışmasında yer vermemiştir. Bunun da gerekçesini şöyle açıklamaktadır: B + çık- yapısı Oğuz yazı dillerinde ve ağızlarında dil temasları sonucu kullanım alanı bulduğu için bu çalışmaya dahil edilmemiştir. Yine çalışmanın sınırları kılınış (aktionsart) ve görünüş zamanlı kategorileri işaretleyen yapılardan oluştuğu için, Standart Türkiye Türkçesinde iktidar bildiren –A bil- gibi kiplik bir kategori burada yer

198 Gökçe, Faruk (2013), Gramerleşme Teorisi ve Türkçe Fiil Birleşmeleri almamıştır. Standart Türkiye Türkçesinde başla- ve bitir- fiilleri ise; ünlü veya ünsüz zarf-fiil ekleriyle birleşirken ortaya çıkan yeni yapıda gerçek anlamını koruduğu için çalışmaya dahil edilmemiştir. Çalışmada Klasik Osmanlı Türkçesi öncesi için kullanılan Eski Anadolu Tükçesi, Eski Türkiye Türkçesi, Eski Osmanlıca gibi adlandırmalar yerine daha kapsayıcı olduğu için Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun’un “Türk Dili Tarihi”nde önerdiği “Eski Oğuz Türkçesi” terimi tercih edilmiştir. Gökçe’nin çalışmasında kullandığı literatür oldukça geniş kapsamlıdır. Araştırmanın veri alanı ve sınırları çizilirken, art-fiil birleşmelerinin Oğuz Türkçesindeki gelişiminin ele alındığı bu çalışmada, sadece modern dillere değil, tarihsel metinlere de başvurulduğu ifade edilmiştir. Art-fiil yapılarını tanıklamak için Eski Oğuz Türkçesinin 13.-14. yüzyıldaki en erken tarihsel metinlerinden 16.-17. yüzyıldaki geç metinlere kadar uzanan bir veri alanı gözden geçirilmiş; Oğuz Türkçesinin modern yazı dillerindeki ve ağızlarındaki tanıklarına ise bu alanda yazılmış gramer, sözlük, derleme metinler vb. dil malzemesi üzerinden ulaşılmıştır. Çalışmanın asıl inceleme alanı Oğuz Türkçesi olmasına rağmen art- fiil yapılarının tarihî gelişimleri de burada incelenmiştir. Böylelikle gramerleşme zincirlerinin aşamaları ele alınmaya çalışılmıştır. Eserde art-fiil yapıları, Türk dilinin bütün tarihî dönemlerine ait altmıştan fazla metinden tanıklanmıştır. Çalışmanın I. Bölümü’nde, “Bir Gramerleşme Süreci Olarak Fiil Birleşmeleri” başlığı altında “1. Gramerleşme ve Fiil Birleşmeleri İlişkisi” konusu tur- fiili özelinde bir paragraf ile açıklanmış, “2. Gramerleşme Teorisi ve Tarihi” başlığı altında bu teorinin dilbilim tarihinde ortaya çıkışı ve gelişimi konuları hakkında bilgi verilmiştir. Gramerleşme terimi ilk defa Saussure’ün öğrencisi olan Antoine Meillet tarafından dilbiliminin konuları arasında gösterilmiştir [Meillet, Antoine (1912) L’évolution des formes grammaticales, Rivista di Scienza 12: (26), Milan]. Gramatikal biçimlerin bağımsız sözlüksel birimlerden geliştiği tezinin ortaya çıkışı ise daha eskidir ve ilk defa Fransız filozofu Étienne Bonnot de Condillac’ın 1746 tarihli Fransızca eserinde bu konudan bahsedilmiştir. Condillac, eserinde fiillerdeki kişi eklerinin, kişi zamirlerinin ekleşmesinden, zaman kategorilerinin ise zaman bildiren zarfların ilgili kök ile birleşmesinden ortaya çıktığını belirtmiştir. Gökçe; Humboldt’tan Gabelentz’e, Kurylowicz’ten Givón’a, Hopper’dan Traugott’a, Haspelmath’a kadar birçok dilbilimcinin gramerleşme teorisi hakkında verdikleri bilgileri bu bölümde özetlemektedir. “3. Gramerleşme Süreçleri” başlığı altında, bu teorinin birbiriyle ilişkili üç etkileşim mekanizması sonucunda ortaya çıktığını belirten Gökçe, bu mekanizmaları; A. Anlamsızlaşma (desemanticazition): B. Kategorisizleşme (decategorialization) 3. Erozyon (veya ses indirgemesi) olarak gösterir ve bu

199 Dilek Ergönenç Akbaba basamakları ayrı ayrı açıklar. A. Anlamsızlaşma (desemanticazition): Anlam içeriğindeki kayıp, B. Kategorisizleşme (decategorialization): Bağımsız sözlüksel birimlerin ya da az çok gramerleşmiş birimlerin biçim söz dizimi özelliklerinde meydana gelen kayıp, C. Erozyon (veya ses indirgemesi): Ses yapısındaki kayıptır. Tur-, yat-, ol(t)ur- bu süreçlerin hepsinden etkilenen tasvir fiilleri veya art fiiller arasındadır. Gramerleşme teorisinde genel kabul gören ve bu teorinin ortaya çıkma aşamaları ile ilgili Lehmann’ın (2002) teklif ettiği bir şemayı da veren Gökçe, yukarıda belirtilen basamakların dışında, gramerleşme süreçleriyle ilişkilendirilebilecek yenileme, katmanlaşma, ayrılma vb. süreçlerden de bahsetmektedir. Çalışmanın II. Bölümü “Oğuz Türkçesinde Fiil Birleşmelerinin Yapısı” ana başlığı altında oluşturulmuştur. Bu bölümün ilk konusu “1. Fiil Birleşmelerinin Dış Yapısına Genel Bir Bakış”tır. Ana fiil + Zarf-fiil + Yardımcı fiil şeklinde olan yapının zarf-fiilleri olarak gösterilen A ve B işaretleri ise şu şekilde açıklanmıştır: A işareti, çalışmanın kapsamına giren yazı dillerinde ve ağızlarda yaklaşık olarak –(y)I, -(y)U, -(y)A şeklinde; B işareti ile karşılanan –(y)Ip, -(y)Up şeklindeki ünsüz zarf-fiil eki ise /p, b, f, v/ sesleri ile karşımıza çıkmaktadır. Burada A ve B zarf-fiil eklerinin farkını da ortaya koyan Gökçe, A zarf-fiil ekinin bir olayı kendi sınırları içerisinde seyir hâlinde iken kavrayanara sınırlılığa işaret ettiğini, ünsüz B zarf-fiil ekinin ise kılınış türüne göre değişen ve kritik sınırın aşılmış olduğu bir noktada kavrayan art sınırlılığa işaret ettiğini belirtir. Ana bölümdeki “2. Zarf-fiil Terimi” başlığı altında bu terim açıklanmakta, “3. Zarf-fiil Yapılarının Seviyeleri” başlığı altında ise Türkçe fiil birleşmelerine kaynaklık eden zarf-fiil yapılarının muhtemel dört seviyesi bulunduğuna işaret edilmektedir. Johanson’a (1991) göre Türkçedeki zarf-fiiller, Batı dillerindeki bağlaçlarla karşılaştırılabilecek görevleri yerine getiren bağlayıcıları hatırlatır. Johanson’un ifade ettiği bu seviyelerden “Seviye 4”, çalışmanın ana konusunu oluşturan art-fiil yapılarının ortaya çıkmasını sağlayan seviyedir. Seviye 3 ve Seviye 4 arasındaki farkların ele alınmasının ardından, “4. Fiil Birleşmelerinde Niteleme İlişkileri”, “5.Alt Sıralı Fiil Birleşmeleri” gibi konular ele alınmıştır. Türkçede yazıp dur- fiilinde tamlayanın tamlanandan önce gelmesi kuralının, tamlananın tamlayandan önce gelmesi şeklinde tersine döndüğünü anlatan Gökçe, bu çalışmada alt sıralılık diye karşılanan bir söz dizimsel yapıdan bahseder. Bu yapı Avrupa dilbiliminde hypotaxis veya subordination şeklinde adlandırılmaktadır. Buna göre Kırgızcada yer alan aşağıdaki cümle örneklerini veren Gökçe, bunların hangi seviyelere ait olduğunu da gösterir: Oqu-p tur-du. “Sürekli okudu.” (Seviye 4)

200 Gökçe, Faruk (2013), Gramerleşme Teorisi ve Türkçe Fiil Birleşmeleri

Oqu-p turdu. “Okudu ve /sonra (ayağa) kalktı.” (Seviye 2) Avrupa dillerinde ard arda sıralılık gösteren böyle bir yapıda sıklıkla “ve, sonra” bağlacı kullanılmaktadır. Gökçe, “5.1. A ve B Zarf-fiilleri” başlığı altında bu zarf-fiilleri özellikle Johanson’un çalışmalarına göre ele alıp açıklar. Birçok dilde şu üç bakış açısının varlığını ifade eden Johanson standart Türkiye Türkçesinde bunlardan sadece ilk iki görünüş türünün bulunduğunu belirtmektedir. Bunlar; ara sınırlılık (bir olayı süreç içerisinde gelişen bir olay olarak kendi sınırları içinde ele alır, Latin dillerindeki şimdiki zamanın hikâyesi gibi), art sınırlılık (bir olayı, o olaya ilişkin sınırın aşıldığı noktadan itibaren ele alır, İngilizcedeki geçmiş zaman gibi), an sınırlılık (bir olayı, olaya ilişkin sınıra erişildiği noktada ele alır, Rusçadaki geçmiş zaman gibi). Burada Gökçe, yine Johanson’un ifadesiyle ön dönüşümlüler, son dönüşümlüler, dönüşümsüzler şeklinde fiilleri de gruplandırır. “5.2. A + Yardımcı Fiil” başlığı altında ünlü zarf-fiil eklerindeki çeşitlilik üzerinde durulmakta, fiil tabanlarının tek veya çok heceli olmasına göre ünlü zarf-fiil eklerinden hangilerinin geldiği burada ele alınmaktadır. “5.3. B + Yardımcı Fiil” başlığı altında ünlü zarf-fiil ekine göre daha fazla kullanılan ünsüz zarf-fiil unsurunun aslî olarak art sınırlı bakış açısına dayalı fikirleri ifade ettiğini belirten Gökçe, burada bazı birleşmelerdeki işlev çeşitliliğinin yanlışlıkla karıştırmalara yol açabilecek görünürdeki çok anlamlılık tehlikesini Tuva Türkçesi örneğinde verir. Birçok lehçede ses indirgemesi sonucu B zarf-fiil ekinin geride hiçbir iz bırakmadan kaybolabildiğini Hakas Türkçesi örneğinde yine bu başlık altında anlatır. “6. Art Arda Sıralı Fiil Birleşmeleri” konusu içinde Türk dilindeki daha çok alt sıralı söz dizimi kuralı ile oluşturulan fiil birleşmelerinden bahsedilmektedir. Bu çalışmada belirtilen birleşmeler art arda sıralılık şeklinde ifade edilmektedir. Bu bölümde N. Demir’in art sıralı söz dizim yöntemi ve kip ekleri aracılığıyla kurulan birleşik fiiller sorununu ele aldığı yazısından da ayrıntılı bir biçimde bahseden Gökçe, art arda sıralılık > alt sıralılık gelişimi üzerine birkaç görüşü de bu bölümde ele almıştır. A ve B gibi en eski zarf-fiil işaretçilerinin bir zamanlar cümle bitirici yüklemler olarak işlev görüp görmedikleri konusunu da tartışan Gökçe, mesela modern Türk yazı dillerinde ve ağızlarında, B + turur biçiminden indirgendiği açık olan yalın B biçiminin bitimli bir kullanım sergilediğini de burada ifade eder. Konu, modern Türk lehçelerinden Rusçaya, Tacikçeden Halaççaya çeşitli dil ve lehçelerde soruşturulmuştur. “7.Yardımcı Fiiller” ana başlığı altında Gökçe, öncelikle “7.1. Yardımcı Fiil Kavramı” başlığında bu fiillerin evrensel bir gramer kategorisi oluşturup oluşturmadığı üzerinde durur ve bu konudaki delilleri ele alır. “7.2. Bir

201 Dilek Ergönenç Akbaba

Gramerleşme Süreci: Yardımcı Fiiller” konusunda ise yardımcı fiilin somut ve şematik içeriklerin soyut gramatikal kavramların ifadesinde kullanıldığı bilişsel bir süreç olduğu belirtilmektedir. Gökçe’ye göre bu dilbilimsel sürecin bir ucu somut bağımsız sözlüksel yapıya bağlıyken, diğer ucu daha büyük gramatikal yapılara dayalı Fiil = Zaman, Görünüş ve Kip zincirlerine bağlıdır. “7.3. Temel Olay Şemaları” başlığı altında ise gramatikal yapıların kökenleri üzerine yapılan çalışmalardan elde edilen en temel gözlemlerden birinin bu kavramların son derece soyut olmaları bilgisini veren Gökçe, gramatikal şekil bilgisinin sözlüksel yapılardan geliştiği belirtir. Bu bölümde “Temel Olay Şemaları”, “Yer Şeması” ve “Kaynak-Hedef” şeklinde üç şemaya yer verilmiştir. Temel olay şemalarında yardımcı fiillere kaynaklık ettiği varsayılan genel fikirler ve fiiller yer almaktadır. Yer şemasında ise tarihî ve modern Oğuz lehçelerindeki art fiil yapılarına kaynaklık eden sözlüksel birimler verilmiştir. Kaynak ve Hedeflerin yer aldığı şemada ise yer şeması, hareket şeması, eylem şeması, istek şeması vb. şemaların ifade ettiği görünüşler yer almaktadır. Buna göre temel olay şemaları gramerleşme süreçlerinde çok yönlü bir gelişim sergilemekte, tek biçim tek anlam ilkesi yerine tek biçim çok anlam ilkesi doğru görünmektedir. Burada T. Kuteva’nın Hint-Avrupa, Fin-Ugor ve Sino-Tibet dil aileleri içindeki 11 dil örneği temelinde yardımcı fiiller konusunu ele aldığı çalışmasından da burada bahsedilmiştir. Çalışmanın III. Bölümü eserin asıl inceleme bölümüdür. Bu bölümde “Oğuz Türkçesinde Fiil Birleşmelerinin İşlevleri ve Anlamları” ana başlığı altında, yardımcı fiiller I. Grup ve II. Grup olmak üzere iki ana gruba ayrılmıştır. Bu ayrımı yaparken yardımcı fiillerin işaret ettiği kılınış ve görünüş kategorilerini dikkate aldığını ifade eden Gökçe’ye göre kimi yardımcı fiiller belirgin bir şekilde kılınış türlerini işaretlerken tur-, yat-, ol(t)ur- ve yorı- yardımcı fiilleri birçok yazı dilinde kılınış türlerini işaretlemenin yanı sıra görünüş zamanlı kategoriler olarak da işlev görmektedir. Buna göre I. Gruptaki bar-, bė:r, käl- , kė:t-, ka:l-, kod-, ya:z- gibi yardımcı fiiller ana fiildeki eylemi niteleyen (tasvir eden) kılınış türlerini işaretlemektedir. Gökçe; buna rağmen bar- kė:t- , käl- yardımcı fiillerinin Oğuz Türkçesinin bazı ağızlarında görünüş zamanlı kategorileri işaretleyebildiğini ifade eder. Gökçe bütün fiil birleşmelerinde öncelikle bu yapının Eski Türkçede sergilediği gramerleşme süreçlerini örneklerle incelemiştir. Modern Türk yazı dillerinde ve ağızlarında konuyu örneklerle ele aldıktan sonra belirtilen yapının Oğuz Türkçesi yazı dillerinde ve ağızlarında sergilediği durumu ele almıştır. Fiil birleşmelerinin ilki 1.1. B+BAR- başlığı altında verilmiştir. Bu yapı Gökçe’nin ifadesiyle süreklilik, başlama, tezlik, yaklaşma gibi kılınış türlerinin yanı sıra, kesin şimdiki zaman ve bitmişlik gibi görünüş zamanlı kategorilerin işaretlenmesinde de işlev görmektedir. Konu yukarıda belirtildiği üzere önce

202 Gökçe, Faruk (2013), Gramerleşme Teorisi ve Türkçe Fiil Birleşmeleri

Eski Türkçede ve modern Türk yazı dili ve ağızlarında, sonra da Oğuz Türkçesi yazı dili ve ağızlarında ele alınmıştır. Konuyla ilgili örnekler Türkmen Türkçesi ile Anadolu ağızlarından Muğla ağzı üzerine yoğunlaşmıştır. 1.2. A+BAR- yapısı; ilerleyici nitelikteki süreklilik kılınışı başta olmak üzere, başlama, alışkanlık, yaklaşma vb. kılınış türlerinin yanında kesin şimdiki zaman görünüş zamanlı kategorisini işaretlemektedir. Konu yine Eski Türkçe ve modern lehçe ve ağızların incelenmesinin ardından eski Oğuz Türkçesiyle Azerbaycan Türkçesi ağızlarına ait örnekler üzerinden değerlendirilmiştir. 1.3. B+BĖ:R- başlığı altında yapının düzenli bir yarar kılınışını işaretlediği ifade edilmektedir. Konunun Oğuz lehçesinde tanıklandığı lehçe Türkmen Türkçesi ve ağızlarıdır. 1.4. A+BĖ:R- konusunun anlam alanı üzerinde daha ayrıntılı durulmuştur. Bu fiil birleşmesi, çalışmada yarar kılınışı şeklinde adlandırılan bir gramatikal işaretçi konumuna gelişebilirken, aynı zamanda başlama, tezlik, süreklilik, ihmal, kolaylık vb. kılınış türlerini de gösterir. Konu diğer başlıklarda olduğu gibi Eski Türkçe, modern lehçe ve ağızların yanı sıra Eski Oğuz Türkçesi, Anadolu ağızları, standart Türkiye Türkçesi, Türkmen Türkçesi gibi pek çok lehçe ve ağızda tanıklanmıştır. 1.5. B+KÄL- yapısı süreklilik, alışkanlık gibi kılınış türlerinin yanında fiilsel yönelim kategorisini ve bitmişlik, kesin şimdiki zaman gibi görünüş zamanlı kategorileri işaretlemektedir. Konu, Eski Oğuz Türkçesi, standart Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve Anadolu ağızlarında tanıklanmıştır. 1.6. A+KÄL- şeklindeki fiil birleşmesi sözlük anlamını büyük ölçüde korumakla birlikte süreklilik ve tezlik kılınışı başta olmak üzere birtakım kılınış türlerini işaret etmektedir. Konu Eski Oğuz Türkçesi ve standart Türkiye Türkçesinde tanıklanmıştır. 1.7. B+KĖ:T- yapısı, süreklilik kılınışı, bitmişlik görünüş zamanlı kategorisi ile fiilsel yönelim kategorisini işaretlemektedir. Konu diğer bütün fiil birleşmelerinde olduğu gibi Eski ve modern lehçe ve ağızlarından sonra; Eski Oğuz Türkçesi, standart Türkiye Türkçesi, Anadolu Ağızları, Azerbaycan Türkçesi, Türkmen Türkçesinde tanıklanmıştır. 1.8. A+KĖ:T yapısı süreklilik kılınışını ifade eder. Bu fiil birleşmesi, Eski Oğuz Türkçesinde, standart Türkiye Türkçesinde, Anadolu ağızlarında mevcuttur. 1.9. B+KA:L- yapısı hem bitmişliği hem de sürekliliği gösterir. Konunun Oğuz Türkçesine ait örnekleri Eski Oğuz Türkçesi, standart Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve Türkmen Türkçesine aittir.

203 Dilek Ergönenç Akbaba

1.10. A+KA:L- fiil birleşmesi yoğun biçimde standart Türkiye Türkçesinde ve Azerbaycan Türkçesinde tanıklanabilmektedir. Gökçe, fiilin ön dönüşümlü ve iki evreli olduğunu belirterek dönüşüm sonrası ortaya çıkan bu durumda kalmak/ bu durumda kalmaya devam etmek anlamlı ikinci evresinden de bahsetmektedir. Eski Oğuz Türkçesinde yapı süreklilik kılınışını işaretlemektedir. 1.11. B+KOD- bitmişlik işlevinin yanında ana fiildeki eylemin tamamen, iyice gerçekleştirildiğini bildiren bir tür kuvvetlendirme edatı işlevi de sergilemektedir. Yapı Eski Oğuz Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve Anadolu ağızlarında tanıklanmaktadır. 1.12. A+KOD- yapısı gramerleşme çalışmalarında bitmişliği, tamamlanmışlığı işaretlemektedir. Çalışmada Eski Oğuz Türkçesinde yapının süreklilik anlamı üzerinde durulmuştur. Anadolu ağızlarında süreklilikten çok eylemin başlangıç aşamasını da işaretleyen bu yapı geniş bir kullanım alanına sahiptir. Gerek Eski Oğuz Türkçesinde gerekse standart Türkiye Türkçesinde ve ağızlarında alıko- şeklinde tanıklanan fiil birleşmesi ise Gökçe’ye göre art-fiil değil ön-fiildir. 1.13. A+YA:Z- yaklaşma kılınışı şeklindeki işleviyle, hem modern Türk lehçelerinin pek çoğunda hem de Eski Oğuz Türkçesiyle standart Türkiye Türkçesinde ve Anadolu ağızlarında yaygın olarak kullanılmaktadır. “2. Grup Yardımcı Fiiller ve Gramerleşme” ana başlığı altında bu gruba dahil edilen tur-, yat-, ol(t)ur- ve yo:rı- yardımcı fiilleri üzerinde durulmuştur. Bu yardımcı fiiller Türk yazı dilleri ve ağızlarında genel bir eğilimle ilerleyici bir bakış açısı ile süreklilik kılınışını işaretlemektedir. T. Kuteva’nın konuyla ilgili makalesi bu bölümde incelenmiş ve yardımcı fiiller Kuzey Germen dilleri, Bulgarca, Korece vb. dünya dillerinden de tanıklanmıştır. 2.1. B+OL(T)UR- Türkçede ilerleyici, bitmemişlik bakış açılarını ve süreklilik, tekrar, sıklık gibi kılınış türlerini göstermektedir. Konu diğer yardımcı fiillerde olduğu gibi önce Eski Türkçe ve modern Türk yazı dilleri ileEski Oğuz Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve ağızları, Türkiye Türkçesi ve ağızlarında tanıklanmıştır. 2.2. B+TUR- şeklindeki fiil birleşmesi, bir yandan süreklilik, devam ettirme, tekrarlama, alışkanlık gibi kılınış türlerini, diğer yandan da ara odaksal kesin şimdiki zaman ve art odaksal sonuçsal geçmiş zaman şeklinde iki farklı görünüş zamanlı birimi işaretlemede ve yenilemede kullanılmaktadır. Çalışmada konu eş zamanlı ve art zamanlı olarak ayrıntılarıyla incelenmiş, konuyla ilgili Eski Oğuz Türkçesinden standart Türkiye Türkçesi, Azerbaycan, Türkmen Türkçesi, Anadolu ağızları, Türkmen Türkçesi ağızlarına kadar birçok lehçe ve ağızdan tanıklar getirilmiştir. 2.3. A+TUR- süreklilik, devamlılık, alışkanlık, tekrar gibi kılınış türleriyle

204 Gökçe, Faruk (2013), Gramerleşme Teorisi ve Türkçe Fiil Birleşmeleri ara odaksal kesin şimdiki zaman ilk yenilemesine katılan bu yapının, söz konusu işlevleri işaretlemesinde Gökçe’ye göre A zarf-fiilinin ara-sınırsal değerinin önemli bir rolü söz konusudur. Konu önce eski ve modern yazı dillerinden sonra da Oğuz Türkçesi yazı dilleri ve ağızlarından tanıklanmıştır. 2.4. B+YAT- gramerleşmenin süreklilik kılınışını ve daha sonra ek bir gramerleşme süreci ile kesin şimdiki zaman şeklinde adlandırılan bakış açısını işaretleyen üç durum fiilinden biri olan yat- fiiliyle yapılan bir fiil birleşmesidir. Konu önce eski ve modern Türk lehçelerinde ve ağızlarında, Oğuz Türkçesi lehçe ve ağızlarında ayrıntılı olarak ele alınmıştır. 2.5. A+YO:RI- yapısında Gökçe, gramerleşmenin başlangıç aşamasında ilerleyici fikirleri işaretleyen yo:rı- fiilinin yoğun bir gramerleşmeyle birçok Oğuz yazı dili ve ağzında ekleşmek suretiyle görünüş zamanlı bağımlı bir biçimbirime doğru gelişim gösterdiğini ifade eder. Bu fiil birleşmesi eski ve modern Türk lehçe ve ağızlarıyla Oğuz Türkçesinde ayrıntılarıyla incelenmiştir. 2.6. B+YO:RI- yapısında; yo:rı- fiilinin art-sınırsal B zarf-fiili ile birleşerek genel süreklilik, tekrar, alışkanlık kılınışını işaretlenmektedir. Konu eski ve modern Türk yazı dilleri ve ağızlarıyla Oğuz Türkçesi yazı dili ve ağızlarında tanıklarıyla incelenmiştir. Çalışmanın IV. BÖLÜM’ü “SONUÇ” bölümüdür. Gökçe’nin çalışması “V. KAYNAKLAR” bölümü ile sona ermektedir. Faruk Gökçe’nin bu çalışmasının çok derin bir ön çalışmanın ardından gerçekleştirildiği açıktır. Yabancı kaynakların oldukça fazla kullanıldığı çalışmada, çevirisi yapılan bazı cümlelerdeki anlatım bozuklukları çalışmada anlaşılması zor kısımlar yaratsa da, konunun çok ayrıntılı olarak ele alınması yüzünden bu durum hoşgörülebilir. Çalışmada eski ve modern bir çok lehçe ve ağız tanıklanmış, ancak modern Oğuz lehçelerinden biri olan Gagavuz Türkçesi tanıklanmamıştır. Yine de Faruk Gökçe, daha önce konuyla ilgili yapılan çalışmalarda ele alınmayan yöntemleri [gramerleşme (grammaticalization) ve fiil görünüşü (verbal aspect)] kullanarak Türkiye’de yapılan çalışmalar içinde bir ilki gerçekleştirmiştir. Çalışmanın hem yöntem ve içerik hem de kullandığı zengin kaynakça bakımından, bundan sonra Türkçede gramerleşme (veya gramatikalleşme), art fiiller (tasvir fiilleri), fiillerde görünüş, kılınış vb. konularda yapılacak olan çalışmalar için ufuk açıcı ve yol gösterici nitelikte olduğunu düşünmekteyiz.

205 Dil Araştırmaları Sayı: 13 Güz 2013, 206-209 ss.

Uçar, Erdem (2013), Uygurca Altun Yaruk Sudur IX. Tegzinç, 金光明最勝王經卷第九, Diplomatik Neşîr Usûlüyle Yayını. Tercüme, Açıklamalar ve Dizin, Dinozor Kitabevi, İzmir, 313 s. ISBN: 978-605-63726-0-5

Hüseyin Yıldız*1

Yüksek lisans tezini Klasik Türkmen edebiyatı şahsiyetlerinden Annagılç Meteci (1824-1884)’nin şiirleri üzerine hazırlayan Erdem Uçar, doktorada Eski Uygurca metinlerinden Altun Yaruk’un beşinci kitabını incelemiştir. Uçar, Erdem (2003), Annagılç Meteci’nin bütün şiirleri (giriş -inceleme- metin ve sözlük), Dan.: Doç. Dr. Zeki Kaymaz, Ege Üniversitesi, İzmir. Uçar, Erdem (2009), Altun Yaruk Sudur, V. Kitap, Berlin Koleksiyonundaki fragmanların transliterasyonu ve transkripsiyonu açıklamalar ve dizin, Dan.: Prof. Dr. Zeki Kaymaz, Ege Üniversitesi , İzmir. Burada tanıtacağımız ve Eski Uygurca Altun Yaruk’un dokuzuncu kitabını ele alan bu eser; doktora sürecinden itibaren Eski Uygurca alanında çalışmalar yapan Uçar’ın ilk kitabı olma özelliğini taşıyor. Altı bölümde tertip edilen eserin Giriş bölümü, Altun Yaruk’u genel hatlarıyla tanıtan, orijinal nüsha ve dokuzuncu bölümün içeriği hakkında bilgiler veren, çeşitli versiyonlar arasındaki farkları işleyen ve neşirde takip edilen yöntemi açıklayan; kısmen genel, ama aslında önemli bilgilerden oluşmaktadır. Bu bölümde verilen bilgilere göre, Altun Yaruk’un dokuzuncu kitabı hakkında Simone-Christiane Raschmann, Gerhard Ehlers, Ceval Kaya, Eyüp Tursun - Sayit Muhammetrehim, Peter Zieme, Kōgi Kudara ve Shimin Geng gibi Uyguristlerin çalışmaları bulunmaktadır. Bu bölüm eserle ilgili teknik açıklamalarla devam etmekte; Kısaltmalar ve Kaynakça kısımlarından sonra metin neşrine geçilmektedir. Eserin ikinci bölümü metin neşrine ayrılmıştır. Rehber metin (Alm. Leittext) olarak St. Petersburg nüshası seçilmiştir. Metinde esasen dokümansal neşir (Alm. Diplomatische Edition) yöntemi kullanılmıştır, ancak özellikle St. Petersburg nüshasının eksik bölümlerini tamamlamak için Berlin fragmanlarına başvurulduğundan, zaman zaman tenkitli neşir (Alm. Kritische Edition)

* Arş. Gör., Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

206 Uçar, Erdem (2013), Uygurca Altun Yaruk Sudur IX. Tegzinç yönteminin uygulandığı da görülür. St. Petersburg nüshasından farklı olan Berlin versiyonundaki kısımlar rehber metnin sonunda ‘Aparatlar’ bölümünde gösterilmiştir. Metin 1025 satırdan oluşmaktadır. Yazara göre, eserin XXI. bölümü tamdır, XXII. bölümden 17, XXIII. bölümden 6, XXIV. bölümden 1, XXV. bölümden 18 sayfa eksiktir. Ayrıca XXV. bölümde 30a-31b arası sayfaların 16. satırdan sonrası kopuktur. Yazarın, Berlin versiyonundan neşre dahil ettiği fragmanlar şunlardır: Mainz 325, U 2543, Mainz 343, U 2488, U 2352, U 1520, U 3193, U 2426, U 1983 v01-10, U 733 + U 735 + U 738, U 730, U 1022. Neşirde mukayese kolaylığı sağlamak bakımından Çince metin, Uygurca metnin sağ tarafına yerleştirilmiş; Uygurca metinde bulunmayan Çince kısımlar altı çizili ve koyu olarak belirtilmiştir. Metnin Türkiye Türkçesine aktarımı orijinal metnin hemen sonrasında verilmekte, Çince kısımların Almancaya ve - XXVI. bölüme mahsus olmak üzere - İngilizceye çevirileri de Türkçe aktarmadan sonra gelmektedir. Neşrin Aparatları başlığı altında Berlin versiyonunda St. Petersburg nüshasından farklı olan kısımlar, diğer neşirlerdeki farklı okumalar ve neşirdeki kelimelere/cümlelere yapılan atıflar gösterilmiştir. İkinci bölümün son alt başlığı ise Uygurca Metindeki Manzum Kısımlar’a ayrılmıştır. Çince metne göre 151 dörtlüğün bulunduğunun belirtildiği bu bölümde; 119 dörtlükte her dizede beş, 32 dörtlükte ise her dizede yedi Çince karakter bulunmaktadır. Eski Türkçe tercümede ise XXI. bölümden 32, XXII. bölümden 11, XXIV. bölümden 37 dörtlük olmak üzere toplam 80 dörtlük St. Petersburg nüshasında muhafaza edilmiştir. Çalışmanın bir sonraki bölümü Açıklamalar başlığını taşımaktadır. Burada çeşitli kelime, deyim ve cümlelere dair 161 ibare hakkında açıklama notu düşülmüştür. IV. bölüm Metin Tekâbülleri (Alm. Konkordanz)’dir ve üç tabloyla bu tekabüller ortaya konmaya çalışılmıştır: 1. Uygurca Neşir ile Çince Metnin Tekâbül Listesi 2. Berlin Fragmanlarının Listesi 3. Berlin Fragmanları ile Çince Metnin Tekâbül Listesi V. bölümde 0444 a13 – 0450 c14 aralığındaki Çince metin [=Taishō (Textus Receptus)] verilmekte; 0445 b01’den sonraki kısmın Almanca tercümesi de dipnotlarda gösterilmektedir. Çalışmanın son bölümü iki dizine ayrılmıştır. Öncelikle St. Petersburg Nüshasındaki [= Rehber Metin] Kısımların Dizini, sonra da Rehber Metne Berlin Versiyonundan Eklenen Kısımların Dizini verilmektedir. Dizinlerdeki

207 Hüseyin Yıldız bazı kelimelerle ilgili, bazı açıklamalar yapmakta fayda vardır. Öncelikle, dizinlerde genelde birkaç kelimeden oluşan anlamlandırmalar kullanılmaktadır. Bu durum bazı kelimelerin anlam bakımından açıklığına engel olmaktadır: ay (I) ‘ay’ 256 → Bu kelimenin anlamı olarak verilen “ay” kelimesi yeterince açık değildir. Aşağıdaki anlamlardan hangisi olduğu belirtilmelidir: I. Birdenbire duyulan acı, ağrı, şaşırma, ürkme veya sevinç anlatan bir söz II. 1. Art arda gelen iki yeni ay arasında geçen süre II. 2. Yılın on iki bölümünden her biri II. 3. Bir ayın herhangi bir gününden ertesi ayın aynı gününe kadar geçen veya yaklaşık otuz gün olarak kabul edilen süre” anlamlarından hangisi balıkkaya ‘balıkçık’ 257 → Bu kelimede anlam olarak “küçük balık” ifadesi de kullanılabilirdi. ugra- ‘-mAk üzere olmak’ 294 → Bu kelimenin anlamı ‘uğramak, rastlamak, düşünmek, niyet etmek, tasarlamak’ şekillerinde verilebilir, kelimenin geçtiği beş kullanımın ikisinde alkıngalı ugramış biçiminde (diğer üçünde ugrayu) yer aldığına dikkat çekilebilirdi. Ayrıca bodisatav, budaya, oomahuŋ gibi kelimelerin açıklamaları yerine yalnızca kökeni belirtilmekle yetinilmiştir. Bu da bir yöntemdir, ancak sözgelimi bodisatav kelimesi karşılığında ‘Buddha olacak kimse, Buddha adayı’ şeklinde bir açıklama yapılsaydı, hem Eski Uygurcayla doğrudan ilgilenmeyen Türkologlar, hem de genel okuyucu için daha faydalı olabilirdi. Kitabın birkaç yerinde geçen dizgi hatalarını da, yeni baskıda düzeltilmesi temennisiyle, belirtmek istiyorum. 13. sayfa 3. paragraf : Türkitan’a kelimesi Türkistan’a şeklinde düzeltilmelidir. 19. sayfa son paragraf 6. satır : ilâver kelimesi ilâveler şeklinde düzeltilmelidir. 20. sayfa 3. paragraf : rehbper kelimesi rehber şeklinde düzeltilmelidir. buyan << Sr. puṇya ‘iyi amel; sevap’ 262 → Bu kelimede doğru kısaltma Skr. olmalıdır. étig ‘techizat; uzuv’ 266 → Dizinde, anlamın ilk kelimesi teçhizat şeklinde düzeltilmelidir. kigür- ‘nifuz ettirmek’ 273 → Dizinde, anlamın ilk kelimesi nüfuz şeklinde düzeltilmelidir. Eserle ilgili olarak değinmek istediğim son husus tıpkıbasımdır. Eski

208 Uçar, Erdem (2013), Uygurca Altun Yaruk Sudur IX. Tegzinç

Uygurcayla ilgili olarak Türkiye’de yayımlanmış son çalışmalara da bakıldığında pek çoğunda tıpkıbasım verilmediği görülmektedir. Bu yayında da tıpkıbasım yoktur. Eğer bundan sonraki yayınlarda tıpkıbasım verme imkanı olabilirse, metinlerin değerlendirilmesinin daha sağlıklı olabileceği muhakkaktır. Yazarı, bu çalışmasından dolayı kutluyor ve alanla ilgili çalışmalarının devamını diliyorum.

209 Dil Araştırmaları Sayı: 13 Güz 2013, 210-214 ss.

Karahan, Saim Osman (2011), Dobruca Kırım Tatar Ağzı Sözlüğü (1-2-3), Köstence-Romanya, 1682 s., ISBN: 978-606-598-188-1

Işılay Işıktaş Sava*1

Romanya Müslüman Tatar Türkleri Demokrat Birliği’nin maddî desteğiyle basılan ve Dobruca Kırım Tatar millî şairi Mehmet Niyazi’nin aziz ruhuna ithaf olunan Dobruca Kırım Tatar Ağzı Sözlüğü, Saim Osman Karahan tarafından kaleme alınmıştır. 1860’larda Kırım’dan o zamanlar Osmanlı toprağı olan Dobruca’ya göç eden bir Kırım Tatar ailenin çocuğu olarak 1939’da Köstence-Romanya’da dünyaya gelen Saim Osman Karahan 1964’te Türkiye’ye göç edip yerleşir. 1966’da Ankara’da kazandığı Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü 1970’te bitirir. Saim Osman Karahan İstanbul’da yayımlanan Emel Dergisi ve Bahçesaray dergisinin yazı işleri müdürlüğünü 2009’dan beri yürütmektedir. Daha önce Dobruca Hikâyeleri (2011), Ant Etkenmen-Numan Çelebi Cihan (Köstence, 2002) adlı kitapları neşreden Karahan; Kültürümüzün Meseleleri - Ahmet-Naci Cafer Ali (2012), Türkniñ Öz Qardaşı - Tahsin İbrahim (2011),Qırım - Necip Hacı Fazıl (2011), Dobruca’dan - Müstecib Ülküsal (2007),Ömürniñ İçinden - Vasfiye Qıpçaq (2004), Balalar İçün - Vasfiye Qıpçaq (2004), Sagış - Memet Niyazi (2003), Dobruca’nın Davuşı I-II-III - Mehmet Vani Yurtsever (2003) adlı kitapların neşredilmesine yardım etmiştir. Dobruca KırımTatar Ağzı Sözlüğü, Dobruca’da doğup büyüyen ve anadilinde eğitim almadığı için kendi diline yeteri kadar vakıf olamadığına üzülen Karahan’ın lise yıllarında 1952-1955 yılları arasında bildiği Tatarca (Kırım Tatarca) kelimeleri fişlere not ederek bugünlere kadar getirdiği titiz bir çalışmanın meyvesidir (Önsöz s.V). Üç cilt ve 1682 sayfa olan sözlük,  Dobruca Kırımtatatar Ağzı  Sözlük maddelerine Dair Açıklamalar  Türkçe Kısaltmalar  Romence Kısaltmalar  İşaretler

* Arş. Gör., Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları, [email protected]

210 Karahan, Saim Osman (2011), Dobruca Kırım Tatar Ağzı Sözlüğü (1-2-3)

 Kelime ve Alıntı Cümleler İçin Taranmış Metinler  Yararlanılmış Sözlükler  Sözlük bölümlerini içermektedir. Sözlüğün sözlük maddeleri bölümüne kadar olan kısmı Türkiye Türkçesi ve Romence olarak yazılmış, sözlük maddeleri Dobruca Kırım Tatar ağzı şekilleriyle madde başı olarak verilmiş ve bu madde başı olan kelimelerin karşılarına açıklamalar önce Türkiye Türkçesiyle sonra Romence olarak kaleme alınmıştır. Sözlüğün Önsöz’ünde yazar bu sözlük çalışmasına başlamasının sebebi olarak Komünist rejimdeki Romanya’da 1959’da ana dilde eğitim veren okulların kapanmasından dolayı yarım kalan bilgilerini tamamlama gayretini gösterir. Sözlük için lise yıllarında (1952-1955) bildiği Tatarca (Kırım Tatarca) kelimeleri fişlediğine, bunu yaparken ailesinden, akrabalarından ve mahallesindekilerden faydalandığına değinir. Köstence’deki tahsil hayatı boyunca ona bu konularda kaynak sağlayan kişilere, fikri anlamda yardımlarını esirgemeyen Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki hocalarına teşekkür eder. Sözlükte sadece konuşma kelimelerine değil halk edebiyatında ve yazılı edebiyatın eserlerinde yer alan kelimelere de yer verdiğinden bahseder. Ayrıca sözlüğe son şeklini verirken İstanbul’da yaşayan ve Romanya’dan göç etmiş ailelerden yardım aldığını, Kırım Akmescit’teki İsmail Gaspıralı Millî Kütüphanesi’nde bulunan dilbilgisi kitaplarını ve Kırım Tatarca eserleri temin edip kendisine Naciye Tairova hanımın gönderdiğini belirtir. Eserin girişi niteliğindeki Dobruca Kırımtatatar Ağzı (s. IX-XXI) başlıklı bölüm, 1. Giriş 2. Türk lehçeleri arasında yeri 3. Konuşma dili olarak özellikleri • Bazı fonetik özellikler • Morfolojik özellikler • Sentaktik özellikler 4. Tarihte Tatar adı ve dili 5. Yazı dili haline gelişi 6. Dobruca Tatar ağzı ile ilgilenen âlimler 7. Dobruca Tatar ağzının kelime varlığı 8. Dobruca Tatar ağzı sözlükçlüğü 9. Dobruca Tatar ağzının Kırm Tatar Ağızlarına göre durumu ve konuşulduğu saha 10. Sonuç alt başlıklarında incelenmektedir.

211 Işılay Işıktaş Sava

Dobruca Kırım Tatar Ağzı bölümünün 1.Giriş başlığında önce Romanya sınırları içinde yaşayan Kırım Tatarlarının nüfusu hakkında bilgi verilir. Dobruca Kırım Tatar ağzının dilbilgisi bakımından Kırım Çöl ağzının diğer ağızlarından bazı unsurları kendi bünyesine katmasıyla Dobruca coğrafyasında geliştiği belirtilir. (s. IX). 2. Türk lehçeleri arasında yeri’nde fonetik, gramer ve leksik özellikleriyle Kırım Tatarcası ve dolayısıyla onun bir ağzı olan Dobruca Kırım Tatarcasının Türk dilleri içinde Kıpçak grubunda yer aldığına değinilir. Göçler ve savaşlar sebebiyle Tatarların değişik coğrafyalarda çeşitli milletlerle ilişkilerde bulunduğundan söz edilir (s. IX). 3. Konuşma dili olarak özellikleri’nde 1774’e kadar Kırım Hanlığı içindeki Tatar nüfusunun zaman zaman Dobruca’ya ve Balkanlara göç edip yerleştikleri, 1783’te Kırım’ın Rusya tarafından işgal edilmesinden sonra da Çarlığın Tatarları sürüldükleri anlatılır. Bugün Dobruca Tatarcasını konuşanların Romen nüfusu arasında dağınık bir halde, yerleşik yaşayan küçük bir azınlığın dili olduğu bilgisi verilir. Dobruca Tatarcasının, ülkenin dili Romencenin yoğun ve sürekli baskısı altında olduğu, yeni nesillerin aileleri içinde Romence konuştukları belirtilir (s. IX). “Bazı fonetik özellikleri” alt başlığında ünlüler hakkında bilgiler verilir, bu ağızda on ünlü olduğu belirtildikten sonra bunların açıklamaları yapılır. Ünsüzlerle ilgili de bazı ses özellikleri ve ses değişiklikleri kısaca açıklanır. Morfoloji özellikleri alt başlığında bu ağzın bitişken bir dil olduğu, kelimelerin üç bölümden meydana geldiği (kök, yapım eki, çekim eki), bütün Türk lehçelerinde olduğu gibi Dobruca Kırım Tatar ağzında da 8 kelime türünün varlığı (isim, sıfat, zamir, fiil, zarf, bağlaç, edat ve ünlem) ifade edilir. “Sentaktik özellikleri” alt başlığında tamlamaların durumundan, kurallı cümlelerde özne+yüklem olduğundan söz edilir. 4. Tarihte Tatar adı ve dili’nde Orhun abidelerinde yer alan Tatar adından günümüze değin Tatarlar hakkındaki bilgilere bir sayfalık özetle yer verilir. 5.Yazı dili haline gelişi’nde zengin sözlü edebiyat ürünlerinin yazıya geçirilmesiyle başlayan yazılı edebiyatın Mehmet Niyazi’nin eserleriyle XX. yüzyılın ilk çeyreğinde kimliğini bulduğuna dikkat çekilir. 1950 yılından sonra Kırım Tatar adının yasaklanıp Dobruca Tatarcasının Kazan Tatarcasının bir kolu olduğu yönünde politik yaklaşımlar geliştirildiği ve daha sonra 1959 yılında Tatar okulları rejim tarafından kapatıldığı ve 1980 yılına kadar Dobruca Kırım Tatar ağzında herhangi bir kitap basılmadığı anlatılır. 1980 yılında Boztorğay adlı kitabın basılmasından sonra arka arkaya çıkan kitaplardan bahsedilir. 6. Dobruca Tatar ağzı ile ilgilenen âlimler’de bir dilbilgini olan Polonyalı Türkolog Tadeusz Kowalski’nin ilk defa Dobruca Kırım Tatar ağzını ele aldığı, gezdiği köylerden elde ettiği dil malzemeleri ışığında Dobruca Kırım Tatarcasının yapısında Yalıboyu (Tat), Kırım (Çöl-Şongar-Keriş) ve Nogay olmak üzere üç ağzı bulunduğu dile getirilir. Ayrıca Dobruca Kırım Tatar ağzının fonetiğini ve morfolojisini ortaya koyan ilk kişinin Prof. Dr. Enver Mahmut

212 Karahan, Saim Osman (2011), Dobruca Kırım Tatar Ağzı Sözlüğü (1-2-3) olduğu belirtildikten sonra bu ağızla ilgili yapılan diğer çalışmalar hakkında bilgiler verilir. 7. Dobruca Kırım Tatar ağzının kelime varlığı’nda yazar Dobruca Kırım Tatar ağzının kelimelerini temelde a) öz kelimeler, b) alıntı kelimeler alt başlıklarında iki ana gruba ayırmıştır. A) Öz kelimeler kısmı kök halinde kelimeler, türemiş kelimeler, birleşik kelimeler bölümlerinde incelenmiştir. B) Alıntı kelimeler kısmı 1. Türkiye Türkçesinden ve Türk lehçelerinden alınan kelimeler ve 2. Diğer dillerden alınan kelimeler şeklinde sınıflandırılmıştır. Diğer dillerden alınan kelimeler altı grupta incelenmiştir. 8. Dobruca Kırım Tatar ağzı sözlükçülüğü’nde 1919’da Kırım’da Müstecip H. Fazıl (Ülküsal) ve arkadaşı Yakup Seyitcelil ile birlikte başladıkları Kırım Tatarca-Rusça sözlük çalışmasının 1920’de Kırım’dan ayrılmak zorunda kalmalarıyla tamamlanamadığından söz edilir. Sonra bu sözlükçülüğün günümüze kadar gelişi şahıslar ve eserleriyle açıklanır. 9. Dobruca Tatar ağzının Kırm Tatar Ağızlarına göre durumu ve konuşulduğu saha’da 16. yüzyıldan itibaren Kırım Hanlığı içindeki Tatarlara Ruslar tarafından yaapılan baskılar sonucunda Kırım Hanlığı’ndaki Bucak, Azak Kuzeyi ve Kuban Nogaylarının Dobruca’ya yerleşmesi, bunu takip eden diğer göçler ile burada konuşulan ağızın özellikleri hakkında bilgiler verilmiştir. 10. Sonuç kısmında tarihî hadiseler sebebiyle ayrı düşen Kırım Tatarlarının vazifesinin birbirlerini bulmak, “Dilde, fikirde, işte birlik” şiarını yaşatmak olduğu dile getirilmiştir. Sözlük Maddelerine Dair Açıklamalar (s. XXXVI) başlığında önce sözlük maddesinin hangi sıralamayla verildiği açıklanır: 1.Madde başı kelime, 2. Okunuşunda bir özellik varsa bunun parantez içinde gösterilmesi, 3.Kelimenin türünü belirten kısaltma söz, 4. Parantez içinde etimolojik bilgi, 5. Kelimenin anlamlarının açıklanması, 6. Anlamların açıklamaları doğrultusunda konuşma dilinden ve yazar eserlerinden alınmış örnek tabirler, 7. Sözlük maddesi içeren kalıp sözler, tabirler, deyim ve atasözleri. Ayrıca madde başı kelimelerin Tatar ağzına yakın diğer Türk lehçelerinde ve bazı yabancı dillerde biçim ve anlamlarının da yazıldığı ifade edilir. Bir de madde başı kelimenin anlamlarının Romence karşılıklarının yazıldığı belirtilir. Türkçe Kısaltmalar kısmında bu sözlükte kullanılan kısaltmalar alfabetik sırayla verilir. Romence Kısaltmalar kısmında bu sözlükte kullanılan kısaltmaların Romenceleri alfabetik sırayla verilir. İşaretler’in içinde *, ’, ➞, • gibi işaretlerin ne için kullanıldığı açıklanır. Kelime ve Alıntı Cümleler İçin Taranmış Metinler’de bu sözlüğün hazırlığında faydalanılan eserlerin künyeleri Dobruca Kırım Tatar Halk Edebiyatı, Dobruca Kırım Tatar Klasikleri, Dobruca’da Tanıtılmış Kırım Tatar Klasikleri, 1956-1959 Yılları Arasında Romanya’da basılan Tatarca Okul

213 Işılay Işıktaş Sava

Kitapları, Tatarca Dilbilgisi Üzerine Eserler, 1980’den sonra Dobruca’da çıkan Tatarca Edebî Kitaplar, Karadeniz Gazetesi (1990- ...), Renkler 1-4, Emel Dergisinde neşredilmiş muhtelif yazıların Tatarcaları, Türkiye’de neşredilmiş Tatarca kitaplar başlıklarının içinde listelenir. Yararlanılmış Sözlükler’de bu eser yazılırken faydalanılan sözlükler sıralanır. Dobruca Kırım Tatar Ağzı Alfabesi’nde üç sütun hâlinde sırayla Tatar ağzı alfabesi / Türkçedeki karşılığı / Correspondenul românese şeklinde bir tabloyla gösterilir. Sözlük kısmında açıklamaları yazılmış 25.000 kelime bu bölümde yer alır. İçine konuşma dili ve kitaplardan derlenmiş kelimeler eklenince sayısı 30000’e ulaşan hacimli bir sözlük meydana çıkar. Saim Osman Karahan “Dobruca Kırım Tatar Ağzı Sözlüğü” adlı bu çalışmasıyla 2013 yılında, Türk dünyasının önemli Türkologlarından Kırımlı Prof. Dr. Bekir Çobanzade anısına düzenlenen Uluslararası Bekir Çobanzade Ödülleri’nin “Kırım Tatar filolojisi ve folkloru alanında en iyi bilimsel ve bilimsel-metodik çalışma” dalında ödül alır. (http://www.vatankirim.net/ kirimhaber/haber/haber_site.asp?HaberID=97 Bekir Çobanzade Edebiyat Mukafatı-Kırım) Uzun ve meşakatli bir çalışmanın neticesi olan bu eserin Türkoloji dünyasında yapılacak başka çalışmalara yardımcı olmasını diler, Saim Osman Karahan’a Türkoloji ilmine katkılarından dolayı teşekkür ederiz.

214 Dil Araştırmaları ...... Sayı: 13 Güz 2013, 215-218 ss.

Argunşah, Mustafa (2013), Çağatay Türkçesi, Kesit Yayınları, İstanbul, 381s., ISBN: 975-605-4646-44-9 Tuğba Bayrakdarlar*1

Günümüze kadar tarihî Türk lehçeleri ile ilgili pek çok çalışma yapılmış ve yapılmaya da devam etmektedir. Bunlar içerisinde Çağatay Türkçesinin grameri ile ilgili çalışmalar önemli bir yere sahiptir. Macar Türkolog Janos Eckmann’ın Çağatayca El Kitabı (çev.: Günay Karaağaç) ve Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar (çev.: Osman Fikri Sertkaya) isimli eserleri, Andras J.E. Bodrogligeti’nin A Grammar of Chagatay, Hanifi Vural-Ali Osman Solmaz ve Recep Karaatlı’nın birlikte hazırladıkları Çağatay Türkçesi bu alandaki başlıca kaynaklardır. Eylül 2013’te yayımlanan yeni bir çalışma da Prof. Dr. Mustafa Argunşah’a aittir. 381 sayfadan oluşan Çağatay Türkçesi adlı eser, Sunuş, Birinci Bölüm (Çağatay Türkçesi ve Edebiyatı), İkinci Bölüm (Ses Bilgisi), Üçüncü Bölüm (Biçim Bilgisi), Metin Çözümlemeleri, Metinler, Sözlük, Tıpkıbasımlar ve Kaynakça şeklinde dokuz ana başlık altında hazırlanmıştır. Eserin Sunuş (s. 11) kısmında, Çağatay Türkçesinin 15. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar uzun bir dönemde Doğu Türklüğünün konuşma ve yazı dili olduğundan; Timurlular, Şibanîler, Baburîler, Hive ve Hokand Hanlığı tarafından resmî dil olarak kullanıldığından bahsedilmektedir. Yazar, bu dönemlerde Batı Türklerinin Oğuz Türkçesi temeline dayalı Osmanlı Türkçesini kullanarak klasik edebiyatlarını oluşturduklarına, Doğu Türklerinin de Karahanlı-Harezm temelinde gelişen Çağatay Türkçesini esas aldıklarına değinmiştir. Çağatay Türkçesi ve Edebiyatı (s. 13-76) ana başlığını taşıyan birinci bölümde; Çağatay Türkçesi, Klasik Öncesi Dönem Yazarları ve Eserleri, Klasik Dönem Yazarları ve Eserleri, Klasik Sonrası Dönem Yazarları ve Eserleri, Çağatay Türkçesi Sözlükleri isimli alt bölümler bulunmaktadır. Çağatay Türkçesi bahsinde, Çağatay Türkçesinin tanımı kısaca verildikten sonra Çağatay adının tarihî kökenine değinilmiştir. Ardından bu kelime, terimsel açısından değerlendirilmiş ve terimin önceleri Çağatay ulusunda yaşayan göçebe Türkler için kullanılırken; sonraki dönemlerde yazar ve tarihçiler tarafından Timurlular Devletinin Türk halkı, Timurlu Türkleri için kullanıldığı ifade edilmiştir. Argunşah, bu dönemde gelişen dil için “Çağatay tili”, “Çağatay Türkîsi” terimlerinin kullanıldığını, dönemin yazar ve şairlerinin ise kendi dillerini “Türkî, Türk tili, Türk lafzı, Türk

* Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, [email protected]. tr; [email protected].

215 Tuğba Bayrakdarlar elfâzı, Türkçe, Türkçe til” terimleri ile adlandırdıklarını belirtmektedir (s.15-18). Aynı başlık altında Çağatay Türkçesinin dönemleri, Çağatay edebî dilinin kaynağı ve Çağatay Türkçesinin fonetik ve morfolojik özelliklerine yer verilmiştir. Klasik Öncesi Dönem Yazarları ve Eserleri adını taşıyan bölümde, 1390-1465 yılları arasında Çağatay Türkçesinde ilk eserlerin verildiğine dair genel bir bilgilendirme yapılmış; Sibicabî, Atayî, Ahmedî, Gedaî, Haydar Harezmî, Sekkâkî, Yusuf Emirî, Seyyid Ahmed Mirza, Lutfî, Yakınî, Harezmli Hâfız gibi dönemin şair ve yazarları kronolojik sıraya uygun olarak verilmiştir (s. 27-39). Klasik Dönem Yazarları ve Eserleri kısmı, döneme damgasını vuran Ali Şir Nevayi ve Hüseyin Baykara ile başlar. Hamidî, Şahî, Şiban Han, Muhammed Salih, Padişah Hoca, Zahirüddin Muhammed Babur Mirza, Ubeydullah Han, Bayram Han, Kâmrân Mirza ise diğer önemli şahsiyetler olarak burada yerini alır. Argunşah, yazar ve şairlerin hayatı, edebî şahsiyeti ve eserleri hakkında genel bilgiler verdikten sonra Çağatay Türkçesiyle yazılan Kur’an tefsirleri ve nüshalarına da burada değinmiştir. Klasik Sonrası Dönem Yazarları ve Eserleri kısmında, devrin önemli ismi Ebulgazi Bahadır Han’ın hayatı hakkında kısa bir bilgilendirmenin ardından onun iki büyük eseri Şeçere-i Terâkime ve Şecere-i Türk’ten bahsedilmiştir. Ayrıca Çağatay Türkçesinin son dönem eseri olan Şerhü’r-Risale fi’t-Tasavvuf’a da kısaca değinilmiştir. Çağatay Türkçesi Sözlükleri bölümünde, Çağatay sahasının sözlükçülük bakımından Kıpçak sahasından sonra önemli bir yerde olduğu ve bu dönemin sözlüklerinin daha çok Ali Şir Nevayi’nin eserlerini anlayabilmek maksadıyla hazırlandığı belirtilmiştir. Sözlüklerin başlıcaları: Abuşka Sözlüğü (El-Luġātu’n-Nevā’iyye ve’l-İstişhādātu’l-Caġātā’iyye), Bedâyiü’l-lugat, Senglâh, Lugat-i Çağatay ve Türkî-i Osmanî, Hulâsa-i Abbasî, Fazlullah Han Sözlüğü, Kitâb-ı Zebân-ı Türkî, El-Tamga-yı Nâsırî, Fethali Kaçar Sözlüğü, Üss-i Lisan-ı Türkî’dir (s. 71-76). Ses Bilgisi (s. 77-98) ana başlığını taşıyan ikinci bölümde Ünlüler ve Ünsüzler ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Ünlüler alt başlığında kapalı /ė/ sesi, ünlü uyumları, ünlü olayları örneklerle açıklanmıştır. Ünlü uyumları da kalınlık-incelik uyumu (damak uyumu) ve düzlük-yuvarlaklık uyumu (dudak uyumu) olarak ikiye ayrılmıştır. Ünlü olayları yuvarlaklaşma, düzleşme, genişleme, ünlü birleşmesi, ünlü türemesi, ünlü düşmesi şeklinde sınıflandırılmıştır. Ünsüzler alt başlığında, Çağatay Türkçesinde önemli görülen /s/, /t/, /ng/, /ḍ/, /w/ ünsüzleri hususunda kısa bir bilgilendirmeden sonra ünsüz uyumu, ünsüz değişmeleri, ünsüz düşmesi, ünsüz türemesi, ikizleşme, göçüşme (yer değiştirme) konusu işlenmiştir. Biçim Bilgisi (s. 99-178) ana başlığını taşıyan üçüncü bölüm, eserde en kapsamlı yeri teşkil etmektedir. Bu bölüm, Yapım Ekleri, İsim Çekimi, Sıfatlar, Sayılar, Zamirler (Adıllar), Zarflar (Belirteçler), Edatlar (İlgeçler), İsim-Fiiller, Sıfat-Fiiller, Zarf-Fiiller, Fiil Çekimi olmak üzere on bir alt başlıktan oluşmaktadır. Yapım Ekleri bahsinde Çağatay Türkçesinin yapım ekleri bakımından bir önceki dönemin devamı niteliğinde olduğu ifade edilmiş, ardından bu ekler isimden isim, fiilden isim, isimden fiil ve fiilden fiil yapım ekleri şeklinde dörtgrupta incelenmiştir. İsim Çekimi alt başlığında çokluk, iyelik, aitlik, durum ekleri

216 Argunşah, Mustafa (2013), Çağatay Türkçesi ve soru eki: + mU ele alınmıştır. Sıfatlar, niteleme ve belirtme sıfatları olarak ikiye ayrılmış; belirtme sıfatları da kendi içerisinde işaret, soru, belirsizlik, sayı sıfatları, sıfatlarda karşılaştırma, pekiştirme, en üstünlük ve renk adları olarak sekiz alt başlıkta tasnif edilmiştir. Yapım ekleriyle türetilen sıfatlar, isimden isim ve isimden fiil yapım ekleri arasında gösterildiğinden dolayı bu bölümde tekrar üzerinde durulmamıştır. Sayılar, asıl sayılar, topluluk, kesir ve çarpma sayıları olmak üzere dörde ayrılmıştır. Zamirler (Adıllar) konusunda yazar, Çağatay Türkçesinde eserlerin yazıldığı coğrafyaya ve yazıma bağlı olarak bazı zamirlerin birden fazla biçiminin bulunduğunu ifade etmiş ve ardından zamirleri; kişi, işaret, soru, belirsizlik, dönüşlülük, ilgi ve birliktelik zamirleri olmak üzere yedi grupta incelemiştir. Bunlardan kişi ve işaret zamirlerini, tüm hâl ekleri eklenmiş şekilleri ve değişen varyantlarıyla tablo üzerinde göstermiştir. Örneğin; 1. teklik şahıs kişi zamiri “mėn / bėn”, ilgi durumunda “mėnim / mėnin / mėni”; eşitlik durumunda “mėnçe / mėniŋçe” şeklindedir. “bu” işaret zamiri, ilgi durumunda “bunuŋ / munıŋ/ munuŋ / muŋ”; bulunma durumunda “munda / munuŋda”; ayrılma durumunda “mundın / munuŋdın” ve eşitlik durumunda “bunça / munça” (s. 136-137). Soru zamirlerini “kim, nė ve ḳa ile yapılanlar” diye üçe ayırmıştır. Belirsizlik, dönüşlülük ve ilgi zamirlerinde ise Türkçe ve Farsça kökenlileri ayrıca belirtmiştir. Zarflar (Belirteçler), yer-yön, hâl, miktar, zaman, nasıllık-nicelik gibi yönlerden fiilleri ve sıfatları niteleyen isim soylu kelimeler olarak tanımlanmış (s.139). Çağatay Türkçesinde çok sayıda zarfın kullanıldığı, bunlardan bir kısmının basit, bir kısmının ise türemiş yapıda olduğu ifade edilmiştir. Yazar, zarf-fiil ekleriyle türetilen zarfları bu bölümde tekrar ele almaya gerek görmemiş ve sonrasında Çağatay Türkçesinde tespit ettiklerini yer- yön, zaman, azlık-çokluk (miktar), durum (nasıllık-nicellik), soru zarfları şeklinde beşe ayırmıştır. Edatlar (İlgeçler), bağlama (bağlaçlar), çekim, cümle başı, kuvvetlendirme (pekiştirme), şüphe, karşılaştırma-denkleştirme, cevap, benzetme ve ünlem edatları olmak üzere dokuza ayrılarak sunulmuştur. Örnekler, Çağatay sahasının önemli şahsiyetlerinden Nevayi, Babur, Ebulgazi Bahadır Han, İsbicabî, Yusuf Emirî, Padişah Hoca, Gedai, Sekkâkî’nin eserlerinden alınan cümleler ile zenginleştirilmiştir. Aynı bölümde İsim-fiiller konusunda Çağatay Türkçesinde sadece –mAK ekinin varlığından söz edilir. Sıfat-fiillerbahsinde işlevleri hakkında kısa bir bilgilendirme yapıldıktan sonra –Ar/ -r / -Ir/ -Ur, -AsI, -DUK, -GAn / -Kan, -An, -GU / -KU, -GUçI / -KUçI, -GlI, -mAs ve –mIş olmak üzere dokuz sıfat-fiil eki incelenmiş, konuya ilişkin pek çok örnek verilmiştir. Zarf-fiiller bölümünde; Çağatay Türkçesinde iki tür zarf-fiil ekinin varlığından bahsedilmektedir: Basit ve sıfat-fiil eklerinin durum ekleri almasıyla oluşmuş birleşik zarf-fiil ekleri (s.152). Yazar, genel bir bilgilendirmeden sonra –A / I / U /-y, -UrçA (

217 Tuğba Bayrakdarlar eklerden görülen geçmiş zaman eki ile ek-fiilin şart çekiminden oluşan -DI ėrse yapısının Harezm Türkçesindeki gibi zarf-fiil işleviyle kullanıldığını da ayrıca belirtmiştir. Fiil çekimi alt başlığında, çekimli bir fiilin cümlede hareket, şekil, zaman ve kişi olmak üzere dört unsuru ifade ettiğinden bahsedilmiştir. Ardından fiil çekimi basit ve birleşik çekim diye iki gruba ayrılmış, basit çekim başlığı altında bildirme ve tasarlama kipleri; birleşik çekim başlığı altında ise hikâye, rivayet, şart çekimi anlatılmıştır. Fiillerde soru ve ek-fiillere kısaca değinildikten sonra birleşik fiiller konusuna geçilmiştir. Birleşik fiiller, genel Türkçede olduğu gibi Çağatay Türkçesinde de iki şekilde meydana gelir: 1) asıl fiil+ zarf-fiil eki+ yardımcı fiilden oluşan birleşik fiiller, 2) isim+yardımcı fiilden oluşan birleşik fiiller. Yazar, birinci yapıyı “İki fiilden oluşan birleşik fiiller” başlığı altında incelemiş ve işlevlerine göre yeterlilik, süreklilik, tezlik, yaklaşma fiilleri olarak dörde ayırmıştır. Metin çözümlemeleri (s. 179-226) bölümünde, Sekkâkî, Luṭfî, Gedayi, Hüseyin Baykara, Nevayi’den gazellere yer verilmiştir. Arap harfli metinler, çeviri yazısıyla ve Türkiye Türkçesine aktarılmış şekilleri ile verilmiştir. Dil bilgisi çözümlemeleri başlığı altında beyitlerde geçen önemli kelimeler detaylıca tahlil edilmiştir. Bu bölümde gazellerin yanı sıra rubai, tuyug örnekleri, Şecere-i Terâkime, Bâburname’den metinler de incelenmiştir. Metinler (s. 227-291) bölümünde, Harezmli Hafız, Mevlana Sekkâkî, Gedaî, Yusuf Emirî, Hüseyin Baykara, Şiban Han, Ubeydullah Han ve Kâmrân Mirza’nın Divan’ından; Sibicabî’nin Gülistan-ı Türkī, Ali Şir Nevayi’nin Fevayidü’l-Kiber, Leylâ vü Mecnun, Muhakemetü’l-Lugateyn, Gazi Zahireddin Muhammed Babur’un Bāburnāme ve Divan’ından, Padişah Hoca’nın Miftāḥü’l- ‘adl, Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Terakime’den metinler yer almaktadır. Sözlük (s. 292-318) bölümünde, kitapta geçen 973 kelime alfabetik olarak sıralanmıştır. Kelimelerin Türkiye Türkçesindeki karşılıkları verilirken, kökenlerinin de parantez işareti içerisinde gösterilmesi etimoloji açısından ayrı bir zenginlik kazandırmaktadır. Tıpkıbasımlar (s. 319-373) bölümünde, Atayi Divanı Petersburg nüshası (s. 4-9), Mahzenü’l-Esrar Topkapı Sarayı Müzesi nüshası (s. 1-4), Sekkaki Divanı Taşkent nüshası (s. 12b-15b), Nevayi Külliyatı İstanbul Üniversitesi nüshası (s. 1-10), Baykara Divanı Fatih Kütüphanesi nüshası (s. 1b-4b), Miftahü’l-adl Ali Şir Nevayi Ktp. nüshası (s.15b-18a), Babur Divanı İstanbul Üniversitesi nüshası (s. 37b-40a) ve Zafername Topkapı nüshasına (s. 438b-441b) ait metinler bulunmaktadır. Kaynakça (s. 375-381) bölümünde, çalışmanın hazırlanması esnasında yararlanılan kaynaklar listelenmiştir. Çağatay Türkçesi ile ilgili değerli bir kaynak olan bu eserinden dolayı Prof. Dr. Mustafa ARGUNŞAH hocamıza teşekkürlerimizi iletir, çalışmalarının ve başarılarının devamını dileriz.

218 Yayın İlkeleri

Dil Araştırmaları Uluslararası Hakemli Dergi

Yayın İlkeleri Dil Araştırmaları dergisi, uluslararası hakemli bir dergidir. Bahar ve Güz olmak üzere yılda iki kez yayımlanır. Dört sayıda bir dizin oluşturulur. Dergi, Yayın Kurulu tarafından belirlenen yurt içi ve yurt dışındaki kütüphanelere, uluslararası indeks kurumlarına, abonelere ve ilgililere gönderilir. Amaç: Dil Araştırmaları dergisinin amacı, genel Türk dili, genel dil bilimi, tarihî ve çağdaş Türk lehçeleri alanlarındaki özgün çalışmalara bir ortam hazırlamak ve bu yolla söz konusu alanlardaki araştırmaları ilgili kamu oyuna duyurmaktır. Konu: Dil Araştırmaları dergisi, tarihî ve çağdaş Türk lehçeleriyle genel dil bilimi konularını ele alan özgün araştırmalara yer verir. İçerik: Araştırmaya dayalı, alanında bir boşluğu dolduracak ve daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış özgün yazılar ile bilimsel toplantılarda sunulmuş bildiriler (bu durum açık bir şekilde belirtilmek şartıyla), alanın gelişimine katkı sağlayacak tanıtım ve eleştiri yazıları Dil Araştırmaları dergisinde yayımlanır. Yazıların Değerlendirilmesi: Dil Araştırmaları dergisine gönderilen yazılar, Yayın Kurulu tarafından derginin yayın ilkelerine uygunluk bakımından değerlendirilir. Yayın Kurulunun uygun bulduğu yazılar, alanında çalışmalarıyla kabul görmüş iki hakeme gönderilir. İki hakemden olumlu rapor alan yazılar yayımlanır. Hakem raporlarından biri olumlu diğeri olumsuz ise, yazı üçüncü bir hakeme gönderilir. Hakemlere yazar adı gönderilmez ve hakemlerin isimleri gizli tutulur. Gelen raporlar beş yıl süreyle saklanır. Yazarlar hakemlerin eleştiri, öneri ve düzeltme taleplerini dikkate alırlar; katılmadıkları hususlar varsa, gerekçeleriyle birlikte itiraz etme hakkına sahiptirler. Dil Araştırmaları dergisine kabul edilmeyen yazılar istek hâlinde yazarlarına iade edilir. Yayın Dili: Dil Araştırmaları dergisinin yayın dili Türkiye Türkçesidir. Ancak her sayıda Yayın Kurulunun kararıyla diğer Türk lehçelerinde de yazı yayımlanabilir. Yazım Kuralları 1. Başlık: 14 punto, koyu, küçük harflerle yazılmalıdır. 2. Yazar Adı: Başlığın altında sağ tarafta, soyadı küçük harflerle, koyu yazılmalı; unvan, görev yapılan kurum ve e-posta adresi italik olarak bir yıldız

219 Yayın İlkeleri

işareti ile soyadına dipnot düşülerek ilk sayfanın altında verilmelidir. 3. Özet: Yazının başında, Türkçe ve İngilizce özet (en fazla yüz kelime) mutlaka bulunmalıdır. Özet içinde kaynak, şekil, çizelge vb. bulunmamalıdır. Özetin hemen altında en fazla on kelimelik anahtar kelimeler yer almalıdır. Özet ve anahtar kelimeler Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanmalıdır. 4. Makale Metni: Yazılar, A4 boyutundaki kâğıtlara, MS Word programında Times New Roman yazı karakteriyle, 11 punto, tek satır aralığıyla, sayfa kenarlarında 3’er cm. boşluk bırakılarak ve sayfalar numaralandırılarak yazılmalıdır. Gönderilen yazılar, 10 000 kelimeyi geçmemelidir. Metinde geçen örnekler eğik harflerle, anlamlar tırnak içinde ve düz olmalıdır. Yazılarda Türk Dil Kurumunun yazım kuralları geçerlidir. Yazar özel bir font kullandıysa, yazıyla ile birlikte bu fontları da göndermelidir. Ayrıca yazıda kullanılan resim, şekil vb. için numaralar verilmelidir. 5. Kaynak gösterme ve alıntılar: Metin içinde atıflar ad ve tarih ve/veya sayfa olarak parantez içinde (Hacıeminoğlu 1991), (Hacıeminoğlu 1991: 30) şeklinde gösterilmelidir. Üç satırdan az alıntılar satır arasında ve tırnak içinde; üç satırdan uzun alıntılar ise satırın sağından ve solundan birer santimetre içeride, blok hâlinde, 9 puntoyla, tek satır aralığıyla verilmelidir. Atıfta bulunulan tezlerin hangi üniversitede, hangi akademik derece için ve hangi tarihte yapıldığı belirtilmelidir. Dipnotlar sayfa altında numaralandırılarak verilmeli ve sadece açıklamalar için kullanılmalıdır. 6. Kaynaklar: Kaynaklar, metnin sonunda, yazarların soyadına göre alfabetik olarak, 9 punto, tek satır aralığıyla ve aşağıdaki biçimde yazılmalıdır. Eser adları yatık, makale adları tırnak içinde ve diğer bilgiler örneklerdeki gibi verilmelidir. Bir yazarın birden fazla yayını olması durumunda, kaynaklar yayımlanış tarihine göre sıralanmalı; bir yazara ait aynı yılda basılmış yayınlar ise 2008a, 2008b şeklinde olmalıdır. CLAUSON, Sir Gerard (2005), “Altayca Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir Değerlendirmesi” (Çev. İsmail ULUTAŞ) Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi V/2, Kış, Bornova, İzmir, s. 311-324. ECKMANN, Janos (1988), Çağatayca El Kitabı (çev. Günay KARAAĞAÇ), İÜEF Yayınları, İstanbul. ERCİLASUN, Ahmet B. (2007), “Türkçenin En Eski Komşuları” Makaleler (Haz. Ekrem ARIKOĞLU), Akçağ Yayınları, Ankara, s. 41-62. KARAHAN, Leyla (1997), “Fiil-Tamlayıcı İlişkisi Üzerine”, Türk Dili, S. 549 (Eylül), Ankara, s. 209-213. KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi), Ankara, TDK Yayınları. Yazıların Gönderilmesi Belirtilen ilkelere uygun olarak hazırlanmış yazılar, internet veya yazışma adresimize gönderilmelidir. Yazarlara raporlar doğrultusunda geliştirilmek veya

220 Yayın İlkeleri

düzeltilmek üzere gönderilen yazılar, gerekli düzenlemeler yapılarak en geç bir ay içinde tekrar dergiye ulaştırılmalıdır. Yazı işleri, esasa yönelik olmayan küçük düzeltmeler yapabilir. Yukarıdaki kurallara uymayan makaleler yayımlanmaz. Yayımlanan makalelerin fikrî ve ilmî, çevirilerin ise hukukî sorumluluğu yazarlarına / çevirmenlerine aittir. Yazışma adresi Prof. Dr. Ekrem Arıkoğlu Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü 06500-Teknikokullar/ Ankara/ TÜRKİYE Tel: 0 312 202 14 20 [email protected] www.dilarastirmalari.com

221 Editorial Principles

Dil Araştırmaları International Refereed Journal

Editorial Principles Dil Araştırmaları is an international refereed journal and it is published twice a year as spring and fall seasons. An index is prepared and published at the end of each fourth issue. Each issue is forwarded to national/ international libraries and international indexing institutions determined by editorial board and to subscribers. Aim: Dil Araştırmaları is published to bring forth original studies in the fields of Turkish Language, linguistics, historical and modern Turkish Dialects and to inform the public opinion about these studies. Topic: Articles related to historical and modern Turkish Dialects and linguistics are published in Dil Araştırmaları Content: Articles forwarded for publication must be original, contributing to knowledge and scientific information in related fields or bringing forth new views and perspectives. Articles shouldn’t have been previously published or accepted to be published elsewhere. Papers presented at conferences may be accepted (provided that it is clearly stated). Articles introducing works and critiques can also be published in Dil Araştırmaları. Evaluation of Articles: Articles forwarded to Dil Araştırmaları are first reviewed by the editorial board in terms of journal’s publishing principles. Those regarded as acceptable are initially sent to two referees who are well-known for their studies in the fields. Articles are published if the referees sent affirmative reports. If one of the reports is affirmative and the other is negative, it is forwarded to a third referee. Names of the authors are not sent to the referees. Names of the referees are also kept secret. The reports are kept for five years. The authors are expected to consider the criticism, suggestions and corrections proposed by the referees. If the authors disagree, they are entitled to express their views with justifications. Articles which are not accepted for publication canbe returned to their authors if requested. The Language of Publication: The publication language of Dil Araştımaları is Turkish. Articles in other Turkish dialects may be published upon the decision of the Editorial Board in each issue. Writing Rules 1. Title: The title should be written in bold, with 14 type size.

222 Editorial Principles

2. Name of the Author: It should be written with the surname in small letters and bold, under the title and on the right side. Academic position, institution and e-mail address should be written in italics with an asterisk as a footnote to the surname at the bottom of the first page. 3. Abstract: The article should include an abstract in Turkish and English (in maximum 100 words) at the beginning of the text. There should be no reference to sources used, figures and charts etc. There should be key words, maximum ten words, under the abstract. Abstracts and key words should be written in Turkish and English. 4. Main Text: The article should be written in MS word program in Times New Roman, 11 type size and 1 line on A4 format papers. There should be 3 cm space on the margins and pages should be numbered. Articles should not exceed 10000 words. The examples should be in italic, their equivalents in Turkish should be in quotation marks and not in italic. The articles must confirm to the writing rules of The Turkish Language Association. If the author had used a special font type, he should forward it with the article. Besides, the pictures and figures etc. in the article should be numbered. 5. Indicating Sources and Citations: References within the text should be given with name and date and/or page in parentheses as follows: (Hacıeminoğlu 1991), (Hacıeminoğlu 1991: 30). Citations less than 3 lines should be typed between lines and in quotation marks; citations more than 3 lines should be typed with indent of 1 cm in block, 9 type size and with 1 line space. At which university, for which academic position and when the cited dissertations are prepared should be stated. Footnotes should be numbered at the bottom of the page, and be used only for explanations. 6. References: References should be typed at the end of the text in alphabetical order of the authors’ surnames, with 9 type size and 1 line space as follows. The names of the works should be in italic, the names of the articles should be in quotation marks and other information should be as in the examples. If there are more than one source by the same author, then they will be listed according to their publication date; sources of the same author published in the same year will be shown as 2008a, 2008b. CLAUSON, Sir Gerard (2005), “Altayca Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir Değerlendirmesi” (Çev. İsmail ULUTAŞ) Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi V/2, Kış, Bornova, İzmir, s. 311-324. ECKMANN, Janos (1988), Çağatayca El Kitabı (çev. Günay KARAAĞAÇ), İÜEF Yayınları, İstanbul. ERCİLASUN, Ahmet B. (2007), “Türkçenin En Eski Komşuları” Makaleler (Haz. Ekrem ARIKOĞLU), Akçağ Yayınları, Ankara, s. 41-62. KARAHAN, Leyla (1997), “Fiil-Tamlayıcı İlişkisi Üzerine”, Türk Dili, S. 549 (Eylül), Ankara, s. 209-213.

223 Editorial Principles

KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi), Ankara, TDK Yayınları How to Forward Articles The articles prepared in accordance with the principles should be sent to the e-mail address given below. The articles returned to the authors for correction and improvement should be sent back to the Journal not later than one month. Minor editing may be done by Editorial Board. Articles not prepared in accordance with the principles above will not be published. The scientific responsibility of the published articles and legal responsibility of the translations belong to the authors/translators. Correspondence Address Prof. Dr. Ekrem Arıkoğlu Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü 06500-Teknikokullar/ Ankara/ TÜRKİYE Tel: 0 312 202 14 20 [email protected] www.dilarastirmalari.com

224