Emperyalistler maşa kullanmada deneyimliler

İLETİŞİM

Milli Düşünce Merkezi Adres: GMK Bulvarı Özveren Sokak Nu:2/2 Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 231 31 94 Belgeç: 0 (312) 231 31 22 Web: www.millidusunce.org - www.millikanal.com E-posta: [email protected]

Gürbüz Mızrak

Cep: 0532 774 54 50 E-posta: [email protected]

ISBN: 978-605 -83121-0-4

Bu kitabın tüm hakları yazarına aittir.

ALDATILAN KİMLİK İSYANCI

ERMENİLER

Gürbüz MIZRAK

ISBN: 978-605 -83121-0-4

Baskı & Cilt Başak Matbaa Anadolu Bul. Meka Plaza No: 5/15 Gimat/Yenimahalle/Ankara

ANKARA, Nisan /2021

Emperyalistlerin ve haçlı zihniyetlilerin, eli kanlı katil

çetelerine dönüştürdüğü caniler tarafından

 Balkanlarda, Kafkaslarda ve Anadolu’da

katledilen

 çocuklarımıza,

 kadınlarımıza,  yaşlılarımıza,  masum insanlarımıza;  görev başında şehit edilen diplomatlarımıza,  terör mağduru şehit ve gazi güvenlik güçlerimiz ile vatandaşlarımıza ve  Hocalı’da soykırıma uğratılan soydaşlarımıza ithaf edilir.

İÇİNDEKİLER SUNUŞ…………………………………………………………………………………………….5 TARİHTE TÜRK – ERMENİ İLİŞKİLERİ…………………………………….…………11 İlişkilerin Başlaması ve Gelişmesi ...... 11 Emperyalistlerin Devreye Girmeleri ve İlişkilerin Bozulmaya Başlaması. 14 İSYANCI ERMENİLERİN ÖRGÜTLENMESİ…………………………………………23 ERMENİ İSYANLARI………………….…………………………………………………….27 1908 Öncesi Ayaklanmalar ...... 27 İkinci Meşrutiyetten Sonra Ayaklanmalar ...... 31 Birinci Dünya Savaşında Ermeni Olayları ...... 34 GEÇİCİ SEVK VE İSKÂN KANUNU (TEHCİR)………………………………………44 Tehcir Bölgesi...... 49 Tehcire Tabi Tutulmayanlar ...... 51 Tehcir Öncesi Hazırlıklar ...... 53 Tehcirin Başlatılıp Sonlandırılması ...... 54 Musa Dağı Ermenileri ...... 61 Tehcir’in Beklentileri Karşılama Durumu ...... 63 TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİLER TARAFINDAN YAPILAN KATLİAMLAR………………………………………………66 Çarlık Rusyası Dönemi ...... 66 Bolşevikler Devreye Giriyor ...... 69 Kafkaslar Yeniden Şekilleniyor, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Kuruluyor ...... 70 Türk Kafkas İslam Ordusu Harekete Geçiyor ...... 72 Bakü Kurtarılıyor ...... 74 Karabağ Çetelerden Temizleniyor ...... 76 Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ne Destek...... 77 Gelişmeler ve Türk Kafkas İslam Ordusu’na “Geri Dön!” Emri ...... 77 Ermenilerin Uyguladığı Etnik Temizlik Politikası ...... 78 İran Azerbaycan’ında Türk Katliamları ...... 79

1

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI…………………………………………………..80 Dönüş Kararnamesi ...... 80 Tehcir Yargılamaları ...... 82 Malta Yargılamaları ...... 86 Yapılan Gizli Anlaşmalarda Ermenilere Pay Yok ...... 88 Paris Barış Konseyi ve Sonrasında Ermeni Talepleri ...... 90 Emperyalizmin Haritası Sevr ...... 94 İstiklal Savaşında Ermeniler ...... 96 Lozan ve Ermeniler ...... 102 BELGELER VE YÜRÜTÜLEN İFTİRA KAMPANYALARI……………………….105 Büyükelçi Morgenthau’un Hikayesi ...... 107 Naim Beyin Hâtıraları ...... 109 Mavi Kitap ...... 110 Misyoner Johannes Lepsius’un İftiraları ...... 112 “Musa Dağı’nda 40 Gün” Adlı Roman ...... 115 Ressamın Eserini Yalanları İçin Malzemeye Dönüştürdüler ...... 116 Atatürk’ü “soykırımcı” Olarak Göstermeye Çalıştılar ...... 117 Gerçeklerin Araştırılmasını İstemediler ...... 118 Dürüstler de Var...... 119 ULUSLAR ARASI HUKUK, TEHCİR, SOYKIRIM…………………………………121 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Uluslararası Adalet Divanı, Avrupa Adalet Divanı ve Fransa Anayasa Konseyi Kararları...... 124 TERÖR ÇETELERİ KANA DOYMUYORLAR……………………………………….132 BU DEFA DA HOCALI KATLİAMI…………………………………………………….143 Türkiye ile Azerbaycan Arasında Karaçalı: Ermenistan ...... 143 Ermeniler Rahatsızlık Vermeye Başlıyor ...... 144 Hocalı Katliamı ...... 145 Katliamcı Ermenistan’ın Haksız İşgali 27 Yıl Devam Etti ...... 146 KARABAĞ ZAFERİ VE SONUÇLARI…………………………………………………149 FELEĞİN İŞİNE BAK……………………………………………………………………….153

2

GÜNÜMÜZDE ERMENİ EMELLERİ VE İŞBİRLİKÇİLERİ……………………..155 Ermeni Emelleri...... 155 Ermeni-PKK İlişkileri ...... 158 Ermeni Diasporasının Şifresi ve Destekçileri ...... 163 NE YAPMALIYIZ……………………………………………………………………………167 Devlet ve Kamu Kuruluşlarının Yapması Gerekenler ...... 168 Sivil Toplum Kuruluşlarının Yapması Gerekenler ...... 173 EKLER………………………………………………………………………………………….176 Ek-1: TSK Genel Kurmay Başkanlığı Arşivi’nde bulunan belgelerde Vilayet ve sancaklara göre 1914 Müslüman, Ermeni ve Rum nüfus sayıları. .... 176 Ek-2: 9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihine kadar Anadolu'nun muhtelif bölgelerinden iskân sahalarına nakledilen ve yerlerinde bırakılan Ermeni sayısı...... 177 Ek-3: ABD enformasyon kaynaklarına göre Anadolu'dan muhtelif iskân sahalarına gönderilen Ermeni sayısı (İaşe ihtiyaçlarının belirlenmesi amacıyla)...... 178 Ek-4: 1906-1922 YILLARI ARASINDA ERMENİLER TARAFINDAN KATLEDİLEN TÜRKLERE AİT TABLO ...... 179 Ek-5: SAYI TESPİTİ YAPILAMAYAN OLAYLAR TABLOSU ...... 183 Ek-6: Önemli Tarihi Olaylar ile İsyancı Ermenilerin Başkaldırı ve Terör Eylemleri ...... 185 Ek-7: ATATÜRK ve RECEP ÇAVUŞ ...... 193 Ek-8: TÜRKİYE SİVİL TOPLUM BİRLİĞİ PLATFORMU’NUN PAPA’YA AÇIK MEKTUBU ...... 194 Ek-9: Sözde “Ermeni Soykırımı”nı Tanıyan Ülke ve Kuruluşlar ...... 201 Sözde “Ermeni Soykırımı”nı Tanıyan Ülkeler ...... 201 Sözde “Ermeni Soykırımı”nı Tanıyan Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Eyaletler ...... 202 Sözde “Ermeni Soykırımı”nı Tanıyan Diğer Ülkelerin Eyaletleri ...... 203 Sözde “Ermeni Soykırımı”nı Tanıyan Kuruluşlar ...... 203 Soykırımı Tanımayan Ülkeler ...... 203 Kaynaklar (Dipnotlar) ...... 204

3

Ek-10: TÜRK-BİR’in Alman Parlamenterlere Mektubu ...... 206 KAYNAKLAR…………………………………………………………………………………211 DİZİN……………………………………………………………………………………………218

4

SUNUŞ

Selçuklu Hakanı Alpaslan Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı bölgeyi Bizans’tan almıştı. O dönemde oralarda bir Ermeni hâkimiyeti yoktu. Os- manlı Devleti’nin kuruluş döneminde ise Ermeniler genellikle Çukuro- va, Doğu Anadolu ve Kafkasya bölgelerindeki Türk Beyliklerinin egemen- liği altında yaşıyorlardı. Fâtih Sultan Mehmet İstanbul’u başkent yaptık- tan sonra Samatya'da bulunan Sulumanastır isimli kiliseyi Ermenilere tahsis ederek İstanbul Ermeni Patrikhanesini kurdurttu ve bir patrik tayin etti. Anadolu’nun birçok şehrinde yaşayan Ermeniler, İstanbul‘a getirile- rek, Ermeni cemaatinin büyümesi sağlandı. Bu suretle Ermenilerin millet adı altında örgütlenmeleri gerçekleşti. Osmanlı döneminde Yahudi ve Rum gibi, Ermeni cemaati de kendi dinî yöneticilerinin idaresinde özgürce yaşamıştır.

Ermeniler diğer gayrimüslim azınlıklar gibi askere gitmezlerdi. Ticarette, zanaatta ve başta mimari ile Türk Musikisi olmak üzere güzel sanatlarda büyük başarılar gösterip, toplum içinde ön plana çıktılar. Hayat tarzlarını ve kültürlerini Müslüman Türk toplumununkine yaklaştırdılar. Türk Dili’ni benimsediler. Soyluları ve şehirlileri, 18. asır ortalarına kadar Türkçeden başka dil konuşmazlardı. Kiliselerinde bile İncil'in Türkçesi okunurdu. Os- manlı toplumunda orta sınıfın üstünde bir refah seviyesine ulaştılar. Za- manla devlet bürokrasisinde üst düzey dâhil görevlere getirildiler. Os- manlı idaresinde refah ve huzur içinde yaşayıp, Devletin sadık tebaası (Millet-i Sâdıka) olup el üstünde tutuldular. Öyleyse:  Ne oldu da, Sadık tebaa, can düşmanına dönüştü?  Ne oldu da, bulundukları coğrafyada azınlıkta oldukları halde, Ermeni Devleti kurma ve Müslüman çoğunluğu soykırımla yok etme planları yaptılar?  Ne oldu da, isyancı Ermeniler, 1914-1922 yılları arasında vatanımızı işgal eden düşman tarafına geçerek kendi devletine ihanet ettiler? Düşmanla bir olup aynı vatanda birlikte yaşadıkları Türklere ve özel- likle masum sivil halka toplu katliamlar uyguladılar? Anadolu’da Os- manlının dokuz vilayetinde 1.189.132 ve Trans Kafkasya’da 413.000 olmak üzere toplam 1.692.132 Türk’ün ve Müslüman’ın katlinde baş-

5

rol oynadılar [1].  Ne oldu da görevleri başındaki pek çok diplomatımızı katlettiler?  Ne oldu da Azerbaycan’da soydaşlarımızı 20. yüzyılın yüz karası kanlı terör, işkence ve aşağılayıcı hareketlerle katlettiler; soydaşlarımızın evlerini, yurtlarını gasp ettiler.  Ne oldu da yalan, yanlış ve iftiralarla Dünya kamuoyuna Milletimizi “katil”, Devletimizi “soykırımcı” göstermek için çabalayıp durmakta- lar?  Ne oldu da Türk Vatanı’nın bir parçasını gasp etmek için rekabete girdikleri PKK ile birden bire can ciğer, kuzu sarması oldular?

Ne mi oldu? Devletimiz zayıf düştüğünde, dönemin emperyalist devletleri sadık tebaanın hamisi kisvesinde devreye girmeye başladı. Bu emperya- listler; Osmanlı idaresinde yaşayan Ermeniler dâhil milletlere bağımsızlık vaat ederek onları isyana teşvik etmek suretiyle, Osmanlının parçalanma sürecini hızlandırmayı ve topraklarını aralarında paylaşmayı hedeflediler. Bunun için de, Hıristiyan tebaanın hak ve hukukunu koruma bahanesiyle, Devlet-i Âli’nin iç işlerine müdahalenin yollarını aramaya başladılar. Bir- yandan "Islahat" adı altında Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışırken, diğer yandan da Ermenileri, yönetime karşı teşkilatlandırdılar. Görevlen- dirdikleri misyonerler, açtıkları kolejler, kullandıkları papaz okulları vası- talarıyla Ermeni gençlerinin beyinlerini yıkadılar. Onları, Türk ve Müslü- man düşmanlığı ile şartlanmış fedailere dönüştürüp, Ermeni cemaatinin içine propagandist olarak saldılar. Bunların kandırıp kullandığı isyancılar, millî hisleri kullanarak, tehdit ve şantaj dâhil çeşitli yollarla Ermeni cema- atine tahakküm etmeye başladılar. Devletin sadık tebaasının önemli bir kısmını Türk ve Müslüman düşmanına, eli kanlı katil çetelerine dönüştü- rüp istilacı emperyalist devletlerin kullanımına sundular.

İsyancı Ermeniler Doğu Anadolu’daki Erzurum, , Sivas, Bitlis, Mamuretülaziz (Elazığ ili ve civarı), Diyarbakır ve Van vilayetlerinin kapla- dığı alanı “Batı Ermenistan” olarak adlandırdılar. Buralarda azınlıkta ol-

[1] SELVİ, Haluk.2006. Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa, Sakarya Üni- versitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya, s.102 6

malarına rağmen bir ermeni devleti kurma çabasına giriştiler. Daha önce emperyalist devletlerin desteklediği isyancıların, Balkanlar’da, Kırım’da ve Kafkaslarda uyguladığı gibi, öldürerek ya da kaçırtarak Türk ve Müslü- man ahaliden buraları “temizlemek” istediler.

Tebaası oldukları devlete ihanet edip Çarlık Rusya’sı, Britanya ve Fransa ile işbirliği yaptılar; bunlarla savaşan Osmanlı Ordularına saldırılar düzen- leyip, cephe gerisinde sabotajlar ve ikmal yollarını kesme eylemlerine giriştiler. Tüm bu eylemler sonucu Kafkas cephesinde konuşlanan 3. Or- dunun, Suriye ve Filistin’i korumakla görevli 4. Ordunun ve Irak’ta çarpı- şan 6. Ordunun güvenliği tehdit altına girmişti. Düşmanla çarpışan bu üç ordunun ikmal yollarının tıkanması, cephe gerilerindeki bölgelerde kanlı Ermeni saldırılarının yaygınlaşması ve bunların doğurduğu sonuçlar, Os- manlı Hükümetini, tedbir olarak, detayları bu yayında verilen “Tehcir” (Sevk-i İskân) kararını almak zorunda bıraktı. Savaş hukukuna göre, düş- man saflarında yer alan, düşman sayılır. Bu durumda, isyancı Ermenilere karşı Osmanlı Devletinin önünde üç seçenek vardı: Birincisi, isyancılarla savaşmak; ikincisi, isyancıları savaş sahasından uzaklaştırmak; üçüncüsü de bunların ihanet, bozgunculuk ve katliamlarına seyirci kalmaktı. İşte Osmanlı Devleti, vatan topraklarını korumada bunlardan en insanî olanı- nı, isyancıların savaş sahasından uzaklaştırılmalarını ve emniyet açısından uygun bölgelere iskânlarını (Tehcir’i) seçmiş ve uygulamıştır.

Özet olarak emperyalist devletler, Ermeni azınlığı yayılma siyasetleri doğ- rultusunda kullanmak için saldırgan hale getirdiler. Söz konusu devletler misyonerlik ve propaganda faaliyetleri ile düşmanlık tohumları ekerek Ermeni ırkçılığını teşvik ettiler, Ermeni militanları yetiştirdiler ve çeteleri- ni silâhlandırdılar. Dünya kamuoyuna, bu çetelerin her saldırısını masum gösterirken, suçlu olan Türklermiş gibi tanıtmaya çalıştılar. Bu yaklaşımlar isyancı Ermenilerin şiddete yönelmelerini teşvik etmiş; hain planların figüranları olarak, patronlarına da dua okutacak derecede yukarıda bir kısmını özetlediğimiz tüm kötülükleri yapmalarını tetiklemiştir. Dolayısıy- la isyancı Ermenilerin yaptığı kanlı olayların baş sorumluları ve azmetti- ricileri, bunları amaçları için kullanan emperyalist devletlerdir.

Cumhuriyet döneminde de, Ermeni Diasporası ve Devleti’nin düşmanca

7

emelleri devam etti. Bunların ve emperyalist odakların desteklediği Er- meni terörü yeniden başlatıldı:  Eli kanlı Ermeni çetelerinin mirasçıları, -kullanıcıların düğmeye bas- masıyla-, 1973-1984 yıllarında, ASALA cinayetleriyle, 53 sene sonra yeniden saldırılara başladılar. Bu saldırılarda pek çok diplomatımızı ve vatandaşımızı kalleşçe pusu kurarak şehit ettiler.  Ermenistan Parlamentosu, 1989’da Türkiye’nin Ermenistan ile mev- cut sınırının çizildiği Moskova Anlaşması’nı fesih kararı alarak, Türki- ye-Ermenistan sınırını kabul etmediğini, açıkça Türkiye’den toprak talebinde bulunduğunu açıkladı.  Ermenistan Devleti, isyancı ve katliamcı dedelerini aratmadı; 1990’lı yılların başında Azerbaycan topraklarını işgal ederek, Hocalı’da çoluk çocuk, kadın, ihtiyar demeden işkenceler ve soykırımlar yaptı.  Ermeni örgütleri ASALA, ARF ve ANCA, PKK ile görüşmeler yaparak müşterek emelleri doğrultusunda, “Türkiye’den koparmayı kararlaş- tırdıkları toprakların, Ermeniler ile PKK arasında bölüşülmesi” planla- rını yapmaya başladılar.  İsyancıların mirasçısı Diaspora Ermenileri, -kiraladıkları çevrelerin destekleri ile- suçluyu mazlum, mazlumu suçlu yerine koyma konu- sunda oldukça başarılı oldular. Bu çerçevede 1965 yılına kadar yalan, yanlış ve iftiralarla dolu yayınlarla Dünya kütüphanelerini donattılar. Tetikçilerine sansasyonel romanlar yazdırıp sinema filmleri yaptırdı- lar. Bu gelişmeler olur iken Türkiye, etkili bir karşı faaliyet yapamadı. Bunun sonucu Diaspora Ermenileri iftira ve kara propagandaya daya- lı tezlerine, etki alanındaki Ermenileri ve konuyla ilgilenen Dünya kamuoyunu büyük ölçüde inandırdılar. Uluslararası toplumu “Türkle- rin, Ermenilere soykırım uyguladığı” yalanına kolayca inandırdılar. Emperyalist patronları ile onların etki alanındaki uydu devletler ise, zaten bu yalana inanmaya hazırdılar. Bu yalanı;  haçlı zihniyetlerini hortlatarak Müslüman Türk Milletini karala- mak,  emperyalist emelleri için malzeme olarak kullanmak,  iç politikalarında Ermeni kökenlilerin oylarını almak için seçim

8

malzemesi yapmak ve  şantaj olarak kullanarak kapalı kapılar ardında Devletimizden tica- ri ve siyasi tavizler koparmak amaçlarıyla kullandılar. Türkleri soykırımla suçlayan kararları parla- mentolarında onaylamaya, hatta “soykırım olmamıştır” denmesini suç kabul eden yasaları çıkarmaya başladılar.

Ne yazık ki Diaspora sermayesinden nemalanan kurum ve kişilerin ülke- mizdeki uzantıları ile bunların aldattığı çevreler, Ermeni iddialarının savu- nuculuğuna soyunup, kendi ülkesini ve atalarını soykırım yapmakla suç- lamaktadırlar. Üstelik yakın geçmişte en üst düzeyde bir kısım devlet adamlarımız da bu grupların düzenlediği Türklüğü suçlayıcı iftira kam- panyalarını cesaretlendirici beyanat verdiler. Ermeniler ve Ermeni iddia- larını destekleyen yabancı ülkeler, “Türk Devleti’nin en üst yöneticileri bile Türklerin soykırım uyguladığını kabul ediyor” demeye başladılar. Tüm bunlar, Türkiye aleyhine menfi propaganda yapılmasına fırsat sağlamış, gerçekleri bilmeyen insanlarımızın zihinlerinde tereddütler oluşturmuş- tur.

Vatandaşlık görevlerini samimiyetle yerine getiren ve kanunlarımıza say- gılı Ermeni asıllı vatandaşlarımız geçmişte olduğu gibi devletimizin ve insanlarımızın baş tacı olmaya devam edecekler; Milletimiz, bunları geç- mişte olduğu gibi birinci sınıf vatandaşlar olarak kucaklamayı sürdürecek- tir. Yurt dışında yaşayan ve Diasporaya rağmen gerçekleri ifade eden Er- meniler bizlerden hep saygı görecekler, geçmişin mirası ortak kültürel değerlerimiz, gelecekte de bunlarla iyi ilişkilerimizin sürdürülmesinde aramızda köprü olamaya devam edecektir.

Netice olarak halkımızın ve namuslu dış dünyanın Ermeni olayları hakkın- da doğru bilgilendirilmesi, başta entelektüel insanlarımız olmak üzere tüm vatandaşlarımızın müştereken yürütmeleri gereken millî bir görev olmuştur. Bu görevi gereği gibi yapmak için de öncelikle doğru bilgi kay- naklarını kamuoyumuza sunmak zorunluluk haline gelmiştir. Elinizdeki mütevazı yayın bu amaç için hazırlanmıştır.

Kitabın hazırlanmasında; kaynak temini, değerli tavsiyeleri ve yol gösteri-

9

ciliği dolayısıyla başta değerli büyüğümüz Sadi SOMUNCUOĞLU ve Milli Düşünce Merkezi yönetimine, katkıları için TÜRK-BİR üyelerine teşekkür ederim.

Ankara, Aralık 2017

10

TARİHTE TÜRK – ERMENİ İLİŞKİLERİ İlişkilerin Başlaması ve Gelişmesi

Ermeniler ile Türkler arasındaki kapsamlı ilişliler 1015-1020 yılları arasın- da Büyük Selçuklu Devleti kumandanı Çağrı Bey'in Doğu Anadolu'ya dü- zenlediği keşifler sırasında başlamıştır. O dönem Ermeniler, Bi- zans’ın himayesinde yaşamaktaydılar. Ermeni ve Ortodoks Bizans kilisele- ri, 451 yılından beri Hazreti İsa’ya ithaf edilen vasıflar bakımından farklı düşünüyorlardı. Ermeniler Hazreti İsa’nın insani vasıflarından çok ilahi vasıflarına ağırlık vermekteydiler. Buna karşılık Ortodoks Bizans’ın gö- zünde ise, Hazreti İsa hem insani hem de ilahi vasıfları birleştiren bir kişi- liğe sahipti. Asırlar boyunca devam eden bu dini ayrılık; Bizans’ın, Erme- nileri ezmeye ve eritmeye çalışmasına, savaşlarda da piyon olarak kul- lanmasına yol açmıştı. Sonunda Bizans, bölgedeki tek Ermeni Prensliği Ani’yi 1045’te ortadan kaldırdı.

Bizans’ın, Ermeni Prensliği Ani’ye son vermesinden 19 yıl sonra (1064’te) Selçuklu Hakanı Alpaslan bu eski prensliğin bulunduğu toprakları ele ge- çirdi. Türkler; Malazgirt Zaferi (1071) sonrası akın akın Doğu Anadolu’ya yerleşmeye başladılar. Dolayısıyla Selçuklular, bu bölgeyi Ermenilerden değil, Bizans’tan aldılar.

Türkler, yönetimleri altına giren Ermenilere hoşgörülü davranmışlar ve inançlarını serbestçe yaşama hakkı tanımışlardı. Tarihçiler bu dönem Er- menilerinin, Bizans İmparatorluğu ve Haçlıları yererken, Türklerden öv- güyle söz ettiklerini yazarlar. Ermeni tarihçi Urfalı Mateos, Melikşah’tan övgüyle bahsederken; “Sultanın yüreği, Hıristiyanlara karşı şefkatle dolu idi. O, geçtiği memleketlerin halkına bir baba gözü ile bakıyordu. Böylelik- le hiç muharebe yapmadan birçok eyalet ve şehirlere hâkim oldu” ifadele- rini kullanmaktadır.

Yine de bazı Ermeniler, Bizans’ın himayesinde Kilikya (Adana ve Mersin havalisi) bölgesine göçerek, burada bir prenslik kurdular, Haçlılarla sıkı ilişkiler içine girdiler. Bu dönemde Fransızlardan etkilendiler. Kılık kıyafet ve yaşam tarzlarını Fransızlara benzettiler. Hatta bazı Ermeniler Gregor- yen mezhebinden Katolikliğe geçtiler. Moğol istilasından sonra ise İlhanlı-

11

lara bağlanıp, birlikte Memluk Devletine karşı savaştılar. 1375 yılın- da Memlûk Sultanlığı tarafından prenslikleri yıkıldı. Memluklara bağ- lı Ramazanoğlu Beyliği hâkimiyetinde yaşamaya başladılar.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Ermeniler genellikle Çukuro- va, Doğu Anadolu ve Kafkasya bölgelerindeki Türk Beyliklerin altında ya- şıyorlardı; Kütahya'da ise bir ruhani merkeze sahiptiler. Osmanlı Beyliği, 1324 yılında Bursa'yı başkent yapmasının ardından, Kütahya'daki Erme- nilerin bir kısmını ve Ermeni ruhani merkezini Bursa'ya nakletti.

Fâtih İstanbul’un fethini takiben Rumları, ardından da Ermenileri özerk cemaatler hâlinde bir araya getirmiş, başlarına da bizzat kendisi patrik tayin etmiş ve onlara geniş hak ve hürriyetler tanımıştır. Fâtih Sultan Mehmet’in İstanbul’daki kiliselerin bir kısmını ve bütün din mensuplarını ibadet ve geleneklerinde serbest bırakması millet sisteminin[2] en önemli esasını teşkil eder.

İstanbul’un başkent oluşundan sonra da Fâtih Sultan Mehmet Bursa'da bulunan Ermeni piskoposluğu ve Anadolu'daki bazı Ermenileri, devletin yeni başkenti İstanbul'a getirtti. Samatya'da bulunan Sulumanastır isimli

[2] Millet Sistemi Osmanlı Devleti’nde yaşayan gayrimüslim dini toplulukların yönetim şekli olup, kaynağını Türk-İslâm geleneği ve İslâm’da zimmî hukuktan almıştır. Osmanlı idari yapısında asıl unsur olan Müslüman milleti (Millet-i Hâkime) yanında Rum milleti, Ermeni milleti ve Yahudi milleti de vardı. Ortodoks dinine mensup olanlar Rum, Musevi- ler Yahudi, Gregoryanlar ise Ermeni milleti (Millet-i Sadıka)’nden sayılırlardı. Bu gayri- müslim üç milletin başında doğrudan Osmanlı padişahına bağlı din adamları bulunmak- taydı. Kamu düzenini ilgilendiren konularda tüm vatandaşlara İslâm hukuku kuralları uygu- lanmış; aile, miras ve bir kısım ticaret hukuku konularında ise gayrimüslimlere kendi inançlarından kaynaklanan kuralları uygulamalarına onay verilmiştir. Bu durum, insan haklarına, inanç ve vicdan hürriyetine saygılı olma açısından o devirler için oldukça ileri bir uygulamadır. Devlet, gayrimüslimler üzerindeki yetkilerini genel yönetim, güvenlik, maliye ve askerlik gibi konularla sınırlandırmış; bunların dışında kalan eğitim, haberleşme, sosyal güvenlik, adalet, nüfuz, dinî işler ve vakıf hizmetleri gibi dinî ya da mezhep esasına dayalı işleri ilgili millet teşkilâtlarına bırakmıştı. Bunların kendi alanlarındaki nikâh akdi, çeyiz, nafa- ka, veraset, vasiyet vb. ile ilgili işleri kendi mahkemeleri tarafından görülmekte idi. Osmanlı Devleti’nde gayrimüslim bir kişi idarî-malî vs. gibi konularda önce kendi millet yönetimine sonra Devlete karşı sorumlu olmuştur.

12

kiliseyi Ermenilere veren Fâtih, yayınladığı bir fermanla İstanbul Ermeni Patrikhanesini kurdurttu ve bir patrik tayin etti. Anadolu’nun birçok şeh- rinde yaşayan Ermeniler kısım kısım İstanbul‘a getirilerek çeşitli semtlere yerleştirildi, İstanbul’daki Ermeni cemaatinin büyümesi sağlandı. Bu su- retle Ermenilerin millet adı altında örgütlenmeleri ve patriklerinin ruhani ve cismani lider statüsü kazanması gerçekleşti. Anadolu’da kalanların bir bölümü ise, kale bekçiliği ile görevlendirildi.

Yavuz Sultan Selim döneminde Ramazan Oğlu Beyliğinin Osmanlıya tabi olması ve Çukurova'da Osmanlı hâkimiyetinin kabul edilmesi üzerine, Kilikya Ermenileri Osmanlı egemenliğine girmiş oldular. 1514- 1516'da Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu fethedildi ve buralardaki Er- meniler İstanbul Patrikliğine bağlandılar. Ermeniler, zamanla Anadolu'- dan gelen göçlerle İstanbul'da büyük bir cemaat oluşturdular.

Osmanlı’nın yönettiği coğrafyada uygulanan Millet Sistemi’nde ayrı din- den olanların mahallî teşkilatlarına kendi kendini yönetme hakkı tanın- mıştı. Yahudi ve Rum gibi Ermeni cemaati de kendi dinî yöneticilerinin idaresinde özgürce yaşadılar, askerlikten muaf tutuldular. Kendi okulla- rında eğitim yapmaları, kendi aralarındaki davaları kendilerinin çözmele- ri, askerlikten muaf olmaları gibi hakları 1863 yılında çıkarılan Ermeni Milleti Nizamnamesi ile iyice kurumsallaştırılmıştır.

Ticarette, zanaatta ve başta mimari ile Türk Musikisi olmak üzere sanatta büyük başarılar gösterip, toplum içinde ön plana çıktılar. Hayat tarzlarını ve kültürlerini Müslüman Türk toplumununkine yaklaştırdılar. Türk Dili’ni benimsediler. Soyluları ve şehirlileri, 18. asır ortalarına kadar Türkçeden başka dil konuşmazlardı. Kiliselerinde bile İncil'in Türkçesi okunurdu. 1835-1839 yılları arasında Türkiye’de bulunan Helmut von Moltke Erme- nileri şöyle tarif etmektedir: “Bu Ermenilere, hakikatte, Hıristiyan Türkler denilebilir. Rumlar kendi özelliklerini korumalarına karşılık; bunlar Türk adetlerini, hatta dilini benimsemişlerdir. …kadınları Türk kadınlarından fark edilemez, ayrılmaz. Bir Ermeni kadını sokakta sadece gözlerini ve burnunun üst kısmını gösterir, diğer taraflarını kapatır.”

Türk toplumuyla uyum ve kaynaşmada gösterdikleri başarı, Ermenilere

13

her kapıyı açtı. Osmanlı Toplumu’nda orta sınıfın üstünde bir refah sevi- yesine ulaştılar. Bankerler, tüccarlar ve sanayiciler olarak öne çıktılar; zengin bir Ermeni aristokrasisi oluştu. Kuyumcu olan Düzyan Ailesi, mi- mar olan Balyan Ailesi, tekstilci Bezcian Ailesi, Ressam Manus Ailesi, mü- hendis ve diplomat çıkaran Dadyan Ailesi, Osmanlı toplumunda nesiller boyunca gayet itibarlı bir statüye sahip oldular.

Zamanla devlet bürokrasisinde üst düzey dâhil görevlere getirildiler. Özellikle, Yunanistan’ın bağımsızlığından sonra, bürokraside Osmanlı’nın güvenini kaybeden Rumların yerini “Millet-i Sâdıka” unvanı verilen Erme- niler doldurmuş ve başarılı hizmetleri nedeniyle yüzlerce Ermeni Osmanlı Devleti’nde en yüksek makamlara atanmışlardı. 19’uncu yüzyıl Osmanlı devlet yıllıklarına (Salname-i Devlet-i Âliye-i Osmaniye) göre, 29 Ermeni kamu hizmetinde en yüksek rütbe olan paşa rütbesini kazanmış, 27 Er- meni bakan olarak atanmış, yedi Ermeni büyükelçi ve 11 Ermeni başkon- solos olmuştur. Ayrıca müsteşar, vali, yargıç, genel müdür, daire başkanı olarak bürokraside yüzden fazla Ermeni’nin görev aldığı, il yönetim örgü- tünde her düzeyde yüzlerce Ermeni’nin görevlendirilmiş olduğu, akade- mik toplulukta da 11 Ermeni öğretim görevlisinin bulunduğu görülür. Bunlara ilaveten, 1876 Meclis-i Mebusanı’nda 33 Ermeni milletvekili yer almış; yine, Osmanlı Devleti’nin son döneminde Gabriel Noradungyan Efendi Dışişleri Bakanlığı, Agop Paşa da Hazine Bakanlığı yapmıştır.

19’uncu yüzyılın son çeyreğine kadar süren bu dönemde Ermeni toplu- mu, Millet Sistemi’nin bahşettiği imkânlarla yaşamını dini özgürlük, hoş- görü ve güven ortamında sürdürmüştür. Tarihi belgelere göre Ermeniler en büyük iyiliği, hoşgörüyü Türklerden görmüşlerdir. Buna karşılık Avru- palı emperyalist devletler, Türkler üzerindeki emperyalist emellerini gerçekleştirmek için, Ermenileri maşa ve tetikçi olarak kullanmışlardır.

Emperyalistlerin Devreye Girmeleri ve İlişkilerin Bozulmaya Başlaması

Osmanlı’nın çöküş yıllarında dönemin emperyalist Avrupa devletleri  bir yandan Osmanlı üzerinde iktisadi ve siyasi açıdan nüfuz ve hâkimi- yet kurmak;  diğer yandan Osmanlı idaresinde yaşayan Ermeniler dahil milletlere

14

bağımsızlık vaat ederek onları isyana teşvik etmek suretiyle Osmanlının parçalanma sürecini hızlandırmayı ve topraklarını aralarında paylaşmayı hedeflediler. Bunun için de, Hıristiyan tebaanın hak ve hukukunu koruma bahanesiyle, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahalenin yollarını aramaya başladılar.

Rusya, Panslavizm ve “sıcak denizlere inme” politikaları doğrultusunda “Balkan topraklarına hâkim olmak”, "Karadeniz'e inmek" ve "Kırım'ı ilhak etmek" daha sonra Boğazlar ile İstanbul'u ve Ege denizindeki adaları ele geçirerek, sözde bir Grek Devleti kurmak suretiyle, büyük emellerine ula- şacaktı. Bu amaçlarını gerçekleştirmek için de Osmanlıdaki Ortodoks azın- lık üzerinde etkili olma ve bun- ları amaçları doğrultusunda kullanma stratejisini uygulama- ya koydu. 1774 Küçük Kaynar- ca Anlaşması ile eline geçen fırsattan yararlanarak, Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışma hakkını, “Osmanlı toprakların- daki Ortodoksların daimi su- rette hamiliği sıfatını” elde etti.

Bu tarihinden sonra Rusya, Er- meniler dâhil Osmanlı tebaası Hıristiyanların haklarını koruma Bu karikatürde Rusya, Osmanlılara bahanesiyle Devlet-i Âli üzerin- saldıran Balkan ülkelerinin arkasın- deki baskısını artırdı. Rusya’nın daki güç olarak tasvir edilmektedir açık ve gizli destekleri ile (Kaynak: İngiliz Punch Dergisi). Sırp’ın, Bulgar’ın, Yunan’ın ve Eflak-Buğdan’ın bağımsızlık arayışları ivme kazandı.

Rusya, 1828-29 Osmanlı-Rus savaşı öncesinde Doğu Anadolu’da Türk sınırları içinde yaşayan Ermeni din adamlarını kullanmış, bunların etkili olduğu kişilerden keşif ve istihbarat toplamada istifade etmiştir. Bölgede yaşayan Ermeni ve Rumlar işgal sırasında Rus kuvvetlerinden cesaret ala-

15

rak Müslüman halka karşı kötü muamele yapmaktan çekinmemişlerdir.

Rusya’nın fiilen desteği, İngiltere’nin ve Fransa’nın devreye girmeleri sonucunda Yunanlılar 1829’da bağımsızlıklarını elde ettiler. Bu olay Os- manlı tebaasının diğer unsurlarını, Yunanlılar gibi bağımsız olma, devlet- lerini kurma yönünde ümitlendirdi. Bu dönemde Osmanlı tebaasına men- sup bazı Ermeniler, Rusya’nın gözüne girip hamiliğini kazanma, bu surete bağımsızlıklarını elde etme amacıyla, Osmanlı-Rus savaşlarında Rusya safında aktif olarak yer almaya başladılar. Bundan böyle Rusya; Ermenile- rin bu zaafından yararlanacak, onları Osmanlı üzerindeki emperyalist emelleri doğrultusunda, maşası ve tetikçisi olarak kullanmaya hız vere- cekti.

Sultan Abdülmecit tarafından 1839’da Tanzimat Fermanı’ı ilan edildi. Gayri Müslimlere Devlet bürokrasisindeki bütün rütbe ve makamlar açıldı, hatta mahkeme üyelikleri verildi. Rusya’nın yanında İngiltere ve Fransa’nın da, Osmanlı Devleti’ne baskıları sonucu, 18 Şubat 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı’yla Ermenilere yeni haklar verildi.

Rusya’nın Balkanlardaki ilerlemeleri ve elde ettiği avantajlar, “çökmekte olan Osmanlıdan” daha fazla pay almayı düşünen İngiltere ve Fransa’yı rahatsız etmekteydi. Bu iki devlet, 1854-56 Kırım Savaşı’nda Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin yanında yer alarak, Osmanlı topraklarındaki Rus ilerlemesini durdurdular. Savaştan sonra da imzalanan Paris Anlaşma- sı’na ”Osmanlı’nın, Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi olacağı, top- rak bütünlüğü ve bağımsızlığının Avrupa devletlerinin ortak garantisi altı- na alınacağı” maddesini koydurttular. Bu anlaşmaya göre Osmanlının toprak bütünlüğü, İngiltere ve Fransa’nın garantisi altına alınmış oluyor- du.

Osmanlı Devleti, 29 Mart 1863'te "Ermeni Milleti Nizamnamesi"ni[3] ya- yımlamış; bu nizamname ile eğitim, kültür, din ve cemaat işlerinde Erme-

[3] Ermeni cemaatinin Osmanlı Devleti'ndeki konumunu daha da güçlendiren, onlara bazı ilâve imtiyazlar tanıyan ve kendilerini yönetmeleri hususunda geniş haklar tanıyan "Nizâmnâme-i Millet-i Ermeniyân" adı ile hazırlanmıştır. Osmanlı Hükümeti'nin muvafa- kati alınarak doğrudan doğruya Ermeni Patrik Meclisleri tarafından hazırlanmış olan bu nizamname ile Ermenilere kendi cemaatlerini yönetmede pek çok imtiyazlar verilmiştir. 16

ni tebaasının daha önceden kullanılan imtiyazları resmileştirilmiş ve ilave imtiyazlar verilmiştir. Dönemin emperyalist devletleri ve misyoner teşki- latları, bu ortamın sağladığı fırsatlardan da yararlanarak, Ermeniler üze- rinden rahatlıkla istediklerini yapabilmişlerdir. Ermenilere dini ve milli konularda tanınan özgürlüklere bir sınır konulmaması ve kontrol getiril- memesi, yabancıların ve Patrikliğin Ermeni halkını yönlendirmelerinin ve kışkırtmalarının yolunu açmış; Osmanlı aleyhtarı faaliyetleri hızlandırıl- mıştır.

1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı öncesi İngilizler, Ermenilerin nabzını yok- lamaya başlamışlardı. Bu dönemde Ermeni Patriği, İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi Henry Elliot’u ziyaret etmiş ve “Avrupa devletlerinin ilgisini çekmek için isyan çıkarmak gerekiyorsa bunu çıkarmanın kendileri için katiyen zor olmadığını” ifade etmişti.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında (93 Harbi’nde) Osmanlı orduları ağır yenilgiye uğradı. Ruslar doğu cephesinde Erzurum’a kadar ilerledi, batı cephesinde ise Ayestefanos’a (Yeşilköy’e) kadar gelerek İstanbul kapıları- na dayandılar. İngiltere, İstanbul’u ve Boğazları kaptırmak istemiyor ve Rusların Akdeniz’e inmesini kurduğu deniz imparatorluğu açısından riskli görüyordu. Rus ilerlemesini durdurmak için İstanbul Boğazı’na savaş filo- sunu gönderdi. Verdiği bir nota ile de Rusların İstanbul'u işgale yeltenme- leri halinde, anlaşmalardan kaynaklanan hakları çerçevesinde müdahale edeceğini bildirdi. Bunun üzerine Rus ordusu Ayestefanos bölgesinde durdu.

93 Harbi’nin başlangıcında İstanbul’da Ermeni Patriği Nerses Varjebedyan, Padişah’a bağlı bir Osmanlı yurtseveri olduğunu açıklamış, hatta Ermenilerin Osmanlı ordularında gönüllü askere yazılmalarını hara- retle tavsiye etmişti. Ancak Osmanlı orduları ağır yenilgiye uğrayınca, Patrik ve Ermeni toplumu toptan fikir değiştirdiler. Patrik başkanlığında toplanan “Ermeni Milleti Meclisi” Rus Çarı’na bir muhtıra gönderilmesine karar verdi. Hazırlanan muhtırada;  Doğu Anadolu’da Rus işgalinde bulunan Fırat nehrine kadar olan böl- genin Türklere verilmeyip Rusya tarafından ilhak edilmesi ve burada Rusya’nın vesayetinde bir Ermeni devleti kurulması;

17

 bu talebin uygun görülmemesi halinde, işgal edilen topraklarda Os- manlı Hükümeti’nden ıslahat yapılacağına dair bir teminat alınması ve bu ıslahatın uygulanmasına kadar Rus işgalinin devamı öneriliyordu.

Avrupalı devletlerin (İngiltere, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Al- manya) arabuluculuğuyla ateşkes ilan edildi ve 3 Mart 1878 tarihinde Ayestefanos Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla Osmanlı Devleti; “Er- menilerin yerleşik olduğu Doğu Anadolu vilayetlerinde ıslahat yapmayı ve buralardaki Hıristiyanları, Kürt ve Çerkezlere karşı korumayı” kabul etti.

İngiltere, Ayestefanos Anlaşması’yla Rusya'nın Balkanlar'da hâkim bir konuma gelmesini ve Bulgaristan yolu ile sıcak denizlere inmesini, men- faatleri açısından sakıncalı görüyordu. Moskova’nın bu anlaşmayla ka- zandığı avantajları engellemek amacıyla, Kongresi’nin toplanmasını sağladı. Rusya, Osmanlı Devleti, Fransa, Avusturya-Macaristan, İngiltere ve Almanya’nın katıldığı bu kongre sonucunda, 13 Temmuz 1878 tarihin- de imzalanan Berlin Anlaşması’nda, Ayestefanos Anlaşması’nın Ermeni- lerle ilgili maddesi değiştirildi. Yapılan değişikliğe göre, “Bâbıâli, Ermeni- lerin yerleşik olduğu Doğu Anadolu vilayetlerinde ıslahat yapacak, asayişi sağlayacak ve bu konularda aldığı önlemleri Anlaşma’ya taraf devletlere bildirecek; ilgili devletler de önlemlerin uygulanmasını denetleyeceklerdi”. Bu değişiklik:  İngiltere’ye Doğu Anadolu’da yapılacak Islahat sürecine müdahalede bulunma ve Rusya’nın İngiliz çıkarlarını tehdit etmesine yol açacak girişimlerini önleme imkânı veriyordu.  Ayrıca, diğer Avrupa devletlerine Doğu Anadolu’da ıslahat sorununu istismar etme ve Osmanlı Devleti’ne baskıda bulunma yolu açılıyor- du.  Ermeni Patrikhanesi ise, çok mühim gördüğü bu maddeyle geleceğin “Ermeni Devleti”nin temellerinin atıldığı inancını pekiştiriyordu.

19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren oluşan konjüktür sonucu Ermeni toplumunun, Türk komşuları ve Osmanlı devleti ile ilişkileri gerginleşme- ye başladı. Kısacası, Küçük Kaynarca Anlaşması’yla Osmanlı Devleti’nin

18

içerden dağıtılması süreci başlatılmış oldu.

Dönemin en güçlü devleti haline gelmiş olan İngiltere, büyük bir sömürge imparatorluğu kurmuş ve Akdeniz’de üstünlüğü ele geçirmişti. Sömürge- leri ile bağlantı yollarını Akdeniz üzerinden sağlıyordu. Bu bağlantı yolu- nun güvenliği İngiltere için çok önemliydi. “Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü Rusya’ya karşı koruma” bahanesiyle, Kıbrıs adasında üs kurmayı talep etti. Bu talep üzerine, İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında “Doğu Anadolu’daki Rus tehdidi kalkana kadar”, İngiltere’nin Kıbrıs ada- sını kullanması, 4 Haziran 1878 tarihinde imzalanan anlaşmayla mutaba- kat altına alındı. Ancak İngiltere, Kıbrıs’a yerleştikten ve 1880’deki Gladstone başkanlığındaki Liberal Parti’nin iktidara gelmesinden sonra, “Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma” politi- kasını terk etti. Yeni politikasında Akdeniz’deki hâkimiyeti için, Rusya’yı da tehdit olarak algılamakta idi. Bu çerçevede Gladstone Hükümeti; Os- manlı Devleti toprakları üzerinde  İngiltere’ye dost, İngiliz çıkarlarına hizmet edecek,  Rusya’nın güneye doğru inmesi önünde set teşkil edecek “bağımsız” bir Ermenistan devletinin kurulmasını destekleme kararı aldı. Bu şekilde iyice Ermenilerin hamisi rolüne soyunan İngiltere, yeni politi- kasını gerçekleştirmek amacıyla Bâbıâli üzerindeki baskılarını yoğunlaş- tırdı. Başbakan Gladstone, hükümetinin yeni stratejisini avam kamara- sında “Konuşmaya değmez, Türk ölümü hak etmiştir” diye bağırarak ilan ediyordu.

Rusya; Berlin Antlaşması’nın imzalanmasından ve İngiltere’nin İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında önünü kesmesinden sonra, sıcak denizlere ulaş- ma seçenekleri arasına Erzurum-İskenderun hattından Akdeniz’e inme stratejisini de dâhil etmiş ve bu amacı doğrultusunda Doğu Anadolu’da yaşayan Ermenileri, Osmanlı Devletine karşı kışkırtma eylemlerini hızlan- dırmıştır.

Bu tarihten sonra Rusya, İngiltere ve Fransa; Ermenileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak, Osmanlı Devleti’ne baskı yapmak için  Anadolu’da ardı arkası kesilmeyen Ermeni ayaklanmaları çıkarmışlar;

19

 Türkler ve diğer Müslüman ahali ile Ermenilerin birbirlerine can düşmanı olması için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır.

Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne karşı isyan ettirilmesinde ve kanlı olayla- rın çıkarılmasında misyonerlik faaliyetlerinin de etkileri büyük olmuştur. İngiliz misyonerler 1815 yılından, ABD’liler de 1819 tarihinden itibaren Osmanlı topraklarına yerleşmeye başlamışlar, Osmanlı coğrafyasında hızla açtıkları kiliseleri ve misyonerlik okulları [4] İle teşkilatlanmışlardır.

Amerikan misyonerlerinin Ermeni halkı üzerinde etkileri daha fazla ol- muştur. Amerikan misyonerleri ilk etapta Müslüman, Yahudi, Rum ve Ermeni toplumlarına Hıristiyanlığın Protestan mezhebini kabul ettirmeyi hedeflediler. Ancak, Müslümanları ve Yahudileri Hıristiyanlaştırma çaba- ları başarısızlıkla sonuçlandı. Rumlara yönelik faaliyetlerinde de netice alamadılar. Buna karşılık, çok sayıda Ermeni’yi Protestanlaştırdılar [5]. Bu kısmi başarı, merkezi Boston’da bulunan misyonerlerin üst kuruluşu ABCFM (American Board of Commissioners for Foreign Missions) tarafın- dan, Evangelizm’in yayılmasına yapılan büyük bir hizmet olarak “takdir” gördü. Bu tarihten itibaren Ermeniler, Amerikan misyonerlerinin gözdele- ri oldular.

Misyonerlerin faaliyetleri ABD Başkanı Wilson tarafından da beğenildi. Neticede Ermenilerin siyasi mücadelelerinin desteklenmesi, ABD dış poli- tikasının unsurları arasındaki yerini aldı. 1914’te ABCFM, Osmanlı Devleti içinde kiliseler ve misyoner okullarından oluşan geniş bir örgüt kurdu [6].

[4] 1914 yılında Osmanlı coğrafyasındaki 705 yabancı okuldan 465’i Amerika, 83’ü İngil- tere, 72’si Fransa, 44’ü Rusya (Beyrut), 24’ü İtalya, 7’si Almanya, 7’si Avusturya ve 3’ü de Yunanistan’a (İzmir) aitti. [5] Daha sonra bunların önemli bir kısmı ise Amerikan vatandaşlığına geçmiş, iki ülke arasındaki anlaşmalardan yararlanarak vergisiz bir yaşam sürme ve suç işlediklerinde konsolosluk himayesinde yargılanma gibi dalavereli yolları denemişlerdir.

[6] ABCFM verilerine göre savaş öncesinde Anadolu’da 145 misyoner fazla sayıda mer- kezde bulunmuşlar, bunlara çoğunluğu Ermeni olmak üzere 800 kadar yerli Hıristiyan yardımcı olmuştur. Bu misyonerler, şahit olmadıkları, ancak Ermeniler tarafından kendi- lerine anlatılanları rapor etmişlerdir. Amiral Bristol raporlarında sıklıkla misyonerlerin

20

Kısa sürede faaliyete geçirilen 100 Evangelist Ermeni kilisesi, üye sayısını 15 bine çıkardı; açılan misyoner okullarında 30 bin civarında öğrenci oku- tulmaya başlandı.

Bu misyoner okulları, Ermenilerin yanında Bulgarları, Arnavutları ve Rum- ları da devlete ve Türk toplumuna karşı düşmanlığa teşvik eden kin, nef- ret ve tahrik kaynakları olmuşlardır. Misyonerler; Amerikan kamuoyuna “Osmanlı Devleti idarecilerini ve Türkleri barbar, hunhar ve uygarlıktan nasibini almamış ve gayri-Müslim azınlıkları gaddarca ezen kişiler” olarak tanıtma yoluna gitmişlerdir. Babası misyoner olan Independence Gazete- si editörü Edwin Bliss’in yazdığı “Turkey and Armenian Atrocities” adlı kitabının önsözü buna tipik örnektir. Ön sözde “Ermeniler fiziki açıdan diğer bütün ırklardan daha fazla Peygamberimiz İsa’ya benzer. Onlar cesur, temiz ruhlu, ciddi, silahsız, masum ve barışçıdırlar. Türkler ise, za- lim, kindar, çılgın, fanatik, iğrenç, vahşi, gaddar ve işkenceden zevk alan yaratıklardır” gibi ifadelerle Ermeniler kutsanmış, Türkler için ise çirkin iftiralar yapılmıştır. Misyonerler, bu şekilde davranarak;  yürüttükleri faaliyetler için Amerikan toplumunun desteğini almayı ve onlardan maddi kaynak teminini amaçlamışlar,  hem Ermeniler arasında, hem de ABD ve Batı kamuoyunda Türkler hakkında nefret tohumlarını ekmişlerdir.

Misyonerlerinin yürüttüğü tek taraflı kara propaganda ABD toplumu üze- rinde etkili olmuş, Amerikan kamuoyunda “Türkler eli kanlı katiller”, “Ermeniler ise mazlumlar” olarak algılanmıştır. ABD siyasetinde etkin olan Evangelistler, genelde Ermeni Diasporasının destekleyicileri olmuş- lardır.

Takip eden yıllarda misyoner faaliyetleri sürdürülecekti. Avrupa’daki bü- yük devletler diye anılan İngiltere, Rusya ve Fransa; Osmanlı Devleti üze- rindeki emellerine ulaşmada Ermenileri hayalle beslemeye ve kendi emelleri doğrultusunda kullanmaya devam edeceklerdi. İngiltere, Fran-

tek taraflı, tutarsız, gerçek dışı, abartılı ve yanlış yönlendirici bilgilerle kamuoylarını yanılttıklarından yakınmıştır.

21

sa, Rusya ve İtalya arasında gizli anlaşmalar imzalanacak; bu anlaşmalar- da Ermenilere vaat edilen hiçbir husus yer almayacaktı. Yani, Ermenile- rin güvendiği koruyucu melekleri, Ermeni meselesi diye ortalığı toz du- man eden bu emperyalistler, savaş öncesi yaptıkları paylaşım planlarında Ermenileri yok sayacaklardı.

Amerikan Protestan misyonerlerinin eğittiği V. Kardeşyan’ın New York’ta çizdirip Paris Barış Konferansına yolladığı hayali “Büyük Erme- nistan” haritası.

Emperyalistler;  Geçmişte  Türk ve Müslüman düşmanlığına büründürülmüş bir isyancı Ermeni kimliği oluşturdular.  Bu isyancıları gerçekleşmesi mümkün olmayan ham hayaller- le avutarak ve aldatarak, istilacı ve misyonerlik emelleri doğ- rultusunda hunharca kullandılar.  Dünyayı “Ermeni katliamı” yalanıyla aldatan bir Diaspora tü- rettiler.  Günümüzde de yarattıkları Diasporayı ve bunun uzantısı olan ca- navarları ihtiyaç duyduklarında tedavüle sürmekteler.

22

İSYANCI ERMENİLERİN ÖRGÜTLENMESİ

İkinci Viyana bozgunundan sonra Osmanlı duraklama sürecine girince, batılı emperyalistler Osmanlıyı yıkıp topraklarını paylaşmak için planlar hazırlayıp iç işlerimize karışmaya başladılar. Azınlıkları Osmanlı’ya karşı ayaklandırmak için çeşitli çalışmalar yaptılar. Başta dönemin Rusya yöne- ticileri olmak üzere İngiltere, Fransa ve ABD’nin yetkilileri, konsoloslukları vasıtasıyla açtıkları misyoner okulları ve yönlendirdikleri kiliselerde Er- meniler arasında milliyetçilik ve ayrılık fikirlerinin gelişmesini sağladılar. Bu faaliyetlere 1860 yılından itibaren emperyalistlerin güdümündeki yurt içi ve dışında kurulan Ermeni dernekleri de dâhil oldu. Bu türden okullar, kiliseler ve dernekler, ihtilalci fikirlerin aşılandığı merkezler haline geldi. Neticede, emperyalistlerin kandırdığı ayrılıkçı ermeni grupları oluştu.

1877’de Rusya’dan İsviçre’ye tahsile yollanan bir grup Ermeni genç Hınçak Partisini kurdular. Amaçları Osmanlı Ermenilerini kurtarmaktı. Hâlbuki Rusya’daki Ermeniler zor durumdaydılar.

13.7.1878 tarihinde toplanan Berlin Konferansında “Doğu Anadolu'da Ermeni azınlığının olduğu bölgelerde ıslahat yaptırılması” kararları alındı. Osmanlı Devleti'nin içişlerine müdahalede en önemli unsuru teşkil ede- cek bu kararlar, Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla azınlıklara tanınan hak- lar, ayrılıkçı Ermenileri iyice şımarttı.

Ayrılıkçı Ermeniler 1878’de Van’da Kara Haç Derneğini; 1880 yılında Hınçak Partisini yeteri sertlikte görmeyen üç Rus Ermeni genci ise Tif- lis’te, İhtilâlcı Ermeni Partisi "Taşnak"ı kurdular. "Taşnak"ı kuranların he- defi ezilen Rusya’daki Ermenileri değil de, Türk Ermenilerini kurtarmak olarak deklere edildi. Osmanlı Devletinde yaşayan ayrılıkçı Ermenilere ait Adana, Van ve Muş’taki dernekler 1880 yılında bir araya gelerek Ermeni- lerin Birleşik Derneği’ni oluşturdular. 1881’de Erzurum’da Anavatan Mü- dafileri Derneği (Pashtpan Haireniats) ve 1885’te Van’da İhtilalci Erme- nistan Partisi kuruldu. Bu dönemde ve daha sonraları kurulan ayrılıkçı derneklerin amaçları arasında “gerekli yerlerde isyanlar çıkartmak ve gençleri silahlandırmak” dahi vardı. Nitekim Erzurum'da Anavatan Müda- fileri Derneği çeteler kurdu, dört yüzden fazla usta çeteci yetiştirip komu-

23

tanlar atadı, bunları düzenli silahlı eğitime tabi tuttu, silâh ve cephane depoları kurdu.

1887’de Cenevre’de Marksist Ermeniler tarafından Hınçak Partisi, 1890’da da Tiflis’de Ermeni İhtilal Federasyonu (Taşnaksutyun) kuruldu. Bu ve benzeri dernekler zamanla dış yardım ve kışkırtmalarla, Ermenileri devlete karşı ayaklandıran Hınçak ve Taşnaksutyun komiteleri haline gel- diler. Bunlardan İsviçre'de Kafkasyalı Ermeniler tarafından 1887'de kuru- lan Hınçak Komitesi, Sosyalizmi benimsemişti. Amacı Türkiye Ermenis- tan’ını kurmak, daha sonra Rusya ve İran Ermenistanlarıyla birleştirerek bağımsız bir Ermenistan yaratmaktı. 1890'da Kafkasya'da kurulan Taşnaksutyun Komitesi (Ermeni İhtilâl Cemiyetleri Birliği) ise ideoloji ola- rak Nasyonal-sosyalizmi benimsemişti. Amacı Ermeni örgütlerini birleş- tirmek, Türkiye'ye geçen çetelere yardım etmek, isyanlar çıkartmak sure- tiyle “Türkiye Ermenistanı” için siyasî ve iktisadi özgürlük elde etmekti. Bu Komitenin örgütüne verdiği emir şu idi: "Türk’ü, Kürd’ü her yerde, her türlü koşul altında vur! Mürtecileri, ahdinden dönenleri, Ermeni hafiyele- rini, hainleri öldür, intikam al!".

Avrupalı ülkeler de Ermeni komitelerine silah, cephane ve para yardımı yapıyordu. Biryandan bu ülkeler ve isyancı örgütlerin taraftarları, diğer yandan kiliseler, Ermeni cemaatini silahlandırmaya [7], kiliseleri ve okulla- rı silah ve cephane deposu haline getirmeye koyuldular. Ortak amaç; ik- na, tehdit ve şantaj yöntemlerini kullanarak Ermeni halkını ayaklanma çıkarmak için teşkilatlandırmak [8], hükümet yetkililerine ve devlet yanlısı

[7] Haluk Selvi. 2011. Millet-i Sadıka’da İsyan / Ermeni Komitacıların Gizli Mektupları 1878-1923: Rusya’da mukim Eğrek Karyeli Minas Ağa’dan eniştesi Aramel’e, “Önceki mektubunu aldım, afiyetteyiz. Size silah vermek üzere iki arkadaşı gönderiyorum. Bura- daki teşkilata kaydolmalısınız. Köydeki delikanlıların da bu teşkilata yazılması için çalış- malısın. Manuk Ağa’nın oğlu Ağanik ve Mardinos’un fedai yazıldığını işittim. Bu habere çok sevindim. Silah ve para meselesi çok önemlidir. Silahlanmadan, Türklerin hakkından gelmek çok güçtür”. [8] Haluk Selvi. 2011. Millet-i Sadıka’da İsyan / Ermeni Komitacıların Gizli Mektupları 1878-1923: Sulu Han’da mağaza sahibi Kirkor oğlu Ferhad’a; “Senden elli lira talep edi- yoruz. Asla müddet geçirmeyesin. Hemen bu elli lirayı vereceksin. Eğer vermez ve bu sırrı kimseye haber verir isen seni öldürürüz, vururuz, keseriz. Bu akçeyi kumpanyaya vere- ceksin”.

24

Ermenilere karşı eylem düzenlemekti [9].

ERMENİ İHTİLALCİ KOMİTELERİNİN KAN DONDURAN TALİMATLARI  Her Ermeni silahlanmalıdır.  Bomba ve silah imal ve ithal edilerek bütün Ermeniler silahlandırılacak.  Osmanlı Devletinin silahaltı çağrısına uyulmayacak.  Silahaltındaki Ermeniler firar edip Ermeni çetelerine katılacak.  Rus Ordusu sınırı geçer geçmez, çeteler ve firariler Rus Ordusuna katılıp Osmanlı Ordusuna saldıracak, ikmal yolları ve telgraf hatları kesilerek Osmanlı Ordusunun iaşe ve istihbaratı kesilecek.  İtilaf Devletleri hesabına casusluk ve rehberlik yapılacak.  Evler, kiliseler ve hayır kurumları yakılarak bunları Müslümanlar yapmış gibi propaganda yapılacak.  Ermenilerin yaptığı katliamların faturası Müslümanlara çıkarılarak iç ve özellikle dış kamuoyuna neşriyatı sağlanacak.  Resmi daireler kundaklanacak, Osmanlı zaptiye ve jandarması pusuya düşürülerek katledilecek.  Cepheden yaralı olarak dönen Osmanlı askeri öldürülecek.  Şehir, kasaba ve köylerde isyanlar çıkarılacak.  Cephe gerisinde iki yaşına kadar olan bütün Müslümanlar katledilecek, yiyecek, mal ve mülkleri ele geçirilecek ve yakılacak.  Müslüman asker ve halkın morali bozularak göçe mecbur edilecek. Osmanlı Devleti’nin zayıf zamanlarında çeşitli isyanlar çıkartıldı, yabancı devletlerin müdahalesi beklenildi. LANGER (1935), Ermenilerin;  büyük Avrupalı devletlerinin teşvikleri sonucu, Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak amacıyla Osmanlı yönetimine başkaldırışları- nı,  hâmileri konumundaki Avrupalı devletleri Osmanlı Devleti’ne müda- haleye tahrik etmek için başvurdukları insanlık dışı yöntemleri ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. Ermeni komitacıları, sırf Ermeni köyle- rine karşı şiddeti ve misillemeyi tahrik etmek maksadıyla masum Müslü-

9 [ ] Haluk Selvi. 2011. Millet-i Sadıka’da İsyan / Ermeni Komitacıların Gizli Mektupları 1878-1923: ”Edirne Murahhası Mesrob’a; “Padişaha sadakat göstererek ve dua ederek millete hıyanetinizi gösterdiniz. Biz ayaklı nihilistleriz, sizin cezanızı tayine teşebbüs ettik ve muvaffak da olacağız, sizi öldüreceğiz.”

25

man köylerini basarak katliamlar yaptılar. Hatta Müslüman kılığına gire- rek kendi okullarına, kiliselerine saldırdılar. Amaçları;  Türk ve Ermeni toplumlarını birbirlerine karşı kışkırtmak, Müslüman ahaliyi galeyana getirip Ermeni köylerine saldırmalarını sağlamak,  bunu da, Avrupalıların Osmanlı devletine müdahalesi için kullanmak- tı.

Böylece “Balkan ülkeleri gibi bağımsızlıklarını kazanacaklarını, müstakil bir Ermenistan kuracaklarını” umuyorlardı[10]. Her ne kadar nüfus içeri- sinde çoğunluğu teşkil etmemiş olsalar da (Ek-1), Anadolu toprakları üze- rinde hak iddia etmeye, Osmanlı idarecilerine suikast teşebbüslerinden masum Müslüman halkın katledilmesine kadar geniş bir yelpazede cere- yan eden teröre ve şiddete başladılar. Buna rağmen,  Batı kamuoyunda taraftar buldular,  Türk halkının "masum Ermeni halkının katlinden sorumlu barbarlar" olarak nitelendirilmesini sağladılar.

Batılı emperyalistler her şartta isyancı Ermenilerin destekçileri oldular.

10 [ ] İsyancı Ermeniler, emperyalist bir hükümet tarafından yönetilen bir çoğunluk ol- mayıp, aksine ülkelerinin (Osmanlının) düşmanlarıyla işbirliği yapan küçük bir azınlık grubuydu. Üzerinde hak iddia ettikleri ‘Vilâyât-ı Sitte’ (Altı Vilayet) olarak bilinen bölge- de, Müslüman halk nüfusu Ermeni halkından katbekat fazlaydı. Azınlık oldukları bir ülkeyi fethetmek için isyan ediyorlar, Ülkenin sahibi olan çoğunluğun (Türk ve Müslü- manların) topraklarını ellerinden almak istiyorlardı. İsyancı Ermenilerin amacı, Türkleri Balkanlardan gitmeye zorlayan isyancıların amacıyla aynıydı. Anadolu’nun “Ermenileşmesi” için burada yaşayan Müslüman çoğunluktan kurtulmak istiyorlardı. Bunun için de, Balkanlar’da etkili olan taktiklerin aynılarını uygu- layacaklar; bir ‘Ermenistan’ meydana getirmek için çoğunluğu (Türk ve Müslümanları) terör ve tedhişle topraklarından kaçıracaklar, kalmada direnenleri de soykırımla yok edeceklerdi.

26

ERMENİ İSYANLARI

İsyancı Ermeniler, 1881’den itibaren başlattıkları kanlı şiddet eylemlerini, suikastları, katliamları ve büyük çaplı isyanları bazı kısa duraklamalarla Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürdürdüler. Bu dönemde 40 civarında is- yan çıkarmışlar ve aralarında Osmanlı Bankası baskınına ve Padişah II. Abdülhamid’in Cuma selamlığı sırasında saltanat arabasının bombalan- masına kadar sayısız terör eylemi gerçekleştirmişlerdir. Osmanlı, bu is- yanlar karşısında devlet olmanın gereğini yapmış ve isyanları bastırmak için asilerin üzerine kuvvet göndermiştir. İsyanlar, Ermeni halkının çoğun- luğunun, komitelerin faaliyetini benimsememesi nedeniyle, kısa sürede bastırılabilmiştir. Ancak, bu olaylar Ermeni komiteleri tarafından Batılı ülkelere ve Hıristiyan kamuoylarına “Ermenilerin Türklerce katledilmesi” olarak yansıtılarak büyük bir gürültü koparılmıştır.

1908 Öncesi Ayaklanmalar

İsyancı Ermenilerin Doğu Anadolu üzerindeki talepleri 1870'lerden sonra Osmanlı Devleti için siyasi bir sorun olmuştu. Bu bölgedeki Ermeni komi- teleri önce Ermeni halkı üzerinde baskı kurdular. Zenginlerinden tehdit- lerle büyük paralar sızdırdılar. Cyrus Hamlin 23.8.1895 tarihli New York Times gazetesinde “İhtilalci Ermenilerin istenilen parayı vermeyen kendi soydaşlarını öldürdüklerini” yazıyordu. Bu suretle toplum terörize edildi; komitenin emirlerini dinlemeyen, tebaası olduğu Devletine sadık yüzlerce Ermeni’yi öldürdüler[11]. Ermeni halkının büyük bir kısmını -tehdit, şantaj ve ham hayallerle- amaçları için kullanılacak konuma getirdiler. Ortamı

[11] GÜREL, Ahmet. 2015. Türk–Ermeni İlişkisinin Dünü, Bugünü: Tüccar Dikran Karagözyan, kendisinden para yardımı isteyen Ermeni çetecilerine“kendi paramla mille- timi aldatamam” yanıtı vermesi üzerine, çetecilerce “hain” ilan edilerek, işkenceyle öldürülmüştür. İhtilalci Ermenilerce avukat Haçik ve Gedik Paşa Kilisesi Başpapazı Dacad Vartabet katledilmişlerdir. Kumkapı Ermeni Patrikhanesi Rahibi Der Sukiyas vaaz verir- ken, Polis Markas göreve giderken öldürülmüştür. Mıgırdıç Tütüncüyan ise Hınçaklara karşı çıktığı ve bunları engellemeye çalıştığı için başı ezilerek öldürülmüştür. Osmanlı Sarayına un ve ekmek temin eden Apik Uncuyan “Sizler suçsuz Ermeni ırkını, kana bulamak istiyorsunuz. Buna asla izin vermeyeceğim.” dediği için; “hain” ilan edile- rek idam edilmiştir. Tüccar Seylenof Bedros Ağa, Avukat Sebuh, Kandilci Onnik, Meclis Ruhani Üyesi Mampre Vartabet ve Hacı Dikran diğer katledilen Ermenilerdir.

27

amaçları için uygun hale getirdikten sonra, devlete karşı ayaklanmaya, bölgelerindeki Müslüman Türk ve özellikle aşiret köylerini basıp yağma- lamaya, ahaliyi göçe mecbur bırakarak bölgeyi boşaltmaya yönelik akıl almaz işkencelerle öldürmeye başladılar.

İsyancı Ermenilerin 1908 öncesi çıkardığı bazı önemli ayaklanmalar sıra- sıyla:  Sivas Ayaklanması (11 Ekim 1881),  Erzurum Olayı (20 Haziran 1890),  İstanbul'da Kumkapı Ayaklanması (15 Temmuz 1890),  Yozgat Olayı (Ekim 1893),  Tokat Olayı (Ağustos 1894),  Birinci Sason İsyanı (Haziran 1893 - Ağustos 1894),  İstanbul'da Bâb-ı Âli Baskını (18 Eylül 1895),  1892 - 1896 ayaklanmaları (Geyve, Yozgat, Kayseri, Develi, Diyarba- kır, Siverek, Harput, Malatya, Arapgir, Adıyaman, Maraş, Urfa, An- tep, Sivas, Niksar, Divriği, Merzifon, Amasya, Trabzon, Gümüşhane, Bitlis, Muş, Erzincan, Bayburt, Erzurum ve Hınıs ayaklanmaları),  Adana Olayları (Ekim 1895 - Mart 1896),  Zeytun İsyanları (Temmuz 1895 - Ocak 1896),  Van İsyanları (Ekim 1895 - Ekim 1896),  Osmanlı Bankası Baskını (14 Ağustos 1896),  İkinci Sason İsyanı (1898 - 1904) ve  Sultan Abdülhamid'e Suikast girişimi, bomba olayı (21 Temmuz 1905).

11 Ekim 1881’deki Sivas Ayaklanması, daha sonra Hınçak Partisi üyeleri- nin girişimleriyle Devlete karşı gerçekleşen 20 Haziran 1890'daki Erzurum İsyanı ve 15 Temmuz'da İstanbul'daki Kumkapı Nümayişi ile Türk ve is- yancı Ermeni çatışmaları başlamış oldu. Çatışmalarda iki taraftan da ölen- ler oldu. Bu olaylarda yer alan Ermenilerin Batı ülkelerinin baskıları üzeri- ne hafif cezalar almaları veya hiç cezalandırılmamaları, ilerleyen dönem-

28

de daha fazla olayın çıkması yönünde etkili olmuştur. 1891 yılında II. Abdülhamid olaylara karışan Ermeniler için bir af çıkarttı, ancak bu af daha sonraki olayları durdurmadı.

1892-1896 yıllarında Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon'da ayaklanma- lar oldu. Hınçak ve Taşnaksutyun gibi Ermeni militan örgütleri 1894'ten itibaren tedhiş eylemlerini iyice artırdılar. Bu dönemde Sason Olayı vuku buldu. Bunu müteakip 11 Mayıs 1895'de Avrupa devletleri, Ermenilere hamiliklerini tescilleyen bir notayı Osmanlı idaresine verdiler. Notada “Vilâyât-ı Sitte” [12] olarak bilinen Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Mamûretülaziz (Elazığ) ve Diyarbekir vilayetlerinde ıslahat yapılması is- tendi.

Osmanlı idari haritasına göre Vilâyât-ı Sitte’nin kapladığı alan.

Bu istekte yer alan vilayetlerin kapladığı alan ayrılıkçı Ermenilerin daha sonraları yapacakları toprak talepleri için kendilerince bir meşru zemin teşkil etmiştir. Avrupa devletlerinin kolladığı Ermeniler Birinci Sason İsya- nını, Bâb-ı Âli Gösterisini ve Zeytun İsyanlarını gerçekleştirdiler.

12 [ ] Vilâyât-ı Sitte: Osmanlı dönemi idari haritasına göre; Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Mamûretülaziz (Elazığ ili ve civarı) ve Diyarbekir vilayetleri olup bugünkü haritamıza göre yaklaşık Erzurum, Erzincan, Ağrı, Van, Hakkari, Bitlis, Muş, Şırnak, Batman, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Elazığ, Tunceli, Malatya, Bingöl, Sivas, Amasya, Gümüşhane, Bay- burt ve Tokat illeri ile Giresun’un Şebinkarahisar ilçesini kapsamakta; o zaman dışarıda kalan Kars vilayeti de eklendiğinde Artvin, Iğdır, Ardahan ve Kars illerimizi de içine al- maktadır.

29

Bitlis Ayaklanması, Ermeni isyanlarının nasıl çıkarıldığını göstermesi ba- kımından tipiktir. Bitlis'teki Amerikan Kolejinin isyanı teşvikte çok önemli rolü olmuştur. Kolej, Bitlis'ten Amerika'ya gitmiş bir Ermeni tarafından açılmıştı. Amerikalının Bitlis'te doğmuş ve çocukluğunu geçirmiş olan Misyoner oğlu Corc'un idaresindeydi. Bitlis havalisinden gelen Ermeni çocukları burada yatılı olarak okumakta, kafaları devlet aleyhine ihtilâl ve isyan düşünceleriyle doldurmaktaydı. Buradan mezun olanlar köylerine döndüklerinde yakınlarını ve komşuları olan Ermenileri -ihtilâl ve isyan fikirleri aşılayarak- bağımsızlık hayaline sürükleyip, Osmanlı Devleti ve Türk Milleti’ne düşman ettiler.

Misyoner Corc ile yörenin piskopos vekili, Ermenilerin ileri gelenlerine, onlar da Ermeni halkına Hınçak komitesinin programını telkin ederek ayaklanma düşüncesini zihinlere yerleştirip isyan için fedai kaydına baş- ladılar. Bu fedailer Bitlis'te toplandı ve hayalî vaatlerle cesaretlendirildi. Devlet memuru olan Ermeniler istifa ettirildi. Ermeni esnafı alış veriş için dükkânlarına gelen Müslümanlara küstahlığa başladı. Ortamın bu şekilde oluşturulmasından sonra Diyarbakır, Erzurum ve Van Ermeni komiteleri- nin de teşvik ve cesaretlendirmeleriyle Bitlis Ermenilerini 1895 yılının Ekim ayında isyan ettirdiler.

Ermeniler tenhalarda rast geldikleri Müslümanları öldürmeye, müslüman kızları kaçırıp ırzlarına tecavüz etmeye, Cuma namazı kılmak için camiler- de toplananlara saldırmaya başladılar. Müslümanların saygı duyduğu bir toplum liderini kaçırıp vahşice şehit ettiler. Tüm bunlar Müslüman ahali- nin sabrını taşırdı ve Ermeni isyanına karşılık vermeleri sonucunu doğur- du. Ermeni isyanı ve Müslümanların karşılık vermesi Bitlis'in kaza ve köy- lerine de sıçradı. Bu ayaklanmalarda Müslümanlardan ve isyancı Ermeni- lerden ölenler ve yaralananlar olduğu.

1896 yılında Osmanlı Bankası Ermeniler tarafından basıldı ve işgal edildi. 1896 yılında Van İsyanı, 1903'te ise İkinci Sason İsyanı gerçekleşti. 21 Temmuz 1905'te Ermeni suikastçılar Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'e suikast düzenlediler, ancak başarılı olamadılar. Osmanlı-Rus sınırının Rus- ya tarafında barınan Ermeni çeteleri, sık sık Osmanlı tarafına geçerek

30

baskın ve yağma eylemleri yaptılar [13].

1896 yılındaki Osmanlı Bankası Baskını ve sonrasında gelişen olaylar dik- kate şayandır. Bu baskında 26 Ermeni teröristten oluşan çete dünyada ses getirmek için İstanbul’da Osmanlı Bankasına bombalarla saldırdı, 23 Türk’ü öldürdü ve 57’sini yaraladı. Çıkan silahlı çatışmada çete başı öldü- rüldü, yerine Pastırmacıyan Karakin geçti. Çete üyelerinin, müstahak ol- dukları şekilde cezalandırılmaları gerekirken, yabancı devlet elçilerinin araya girmesi ile serbest bırakılmalarına ve Fransa’ya gitmelerine izin verildi.

Ermeni isyanları olurken Yurtdışındaki Ermeni komiteciler, Avrupa ve Amerika gazetelerinde “Türklerin Hıristiyanları doğradığı” yalanını yayı- yor ve menfi propaganda yapıyorlardı. Büyük isyanlarda Avrupa ülkeleri- nin konsoloslarına müdahale ettiriyorlardı. Devlet, Anadolu’da yer yer çıkan küçük Ermeni isyanlarını bastırdı, imkânları ölçüsünde bazı tedbirler de aldı.

İkinci Meşrutiyetten Sonra Ayaklanmalar

İmparatorluğun hızla parçalanmakta olduğunu gören İttihatçılar, II. Meş- rutiyet'in başlarında "İttihad-ı Anâsır" [14] stratejileri doğrultusunda deği- şik azınlık grupları ve Ermeni komiteleri ile birlikte hareket etme arayışla- rına girdiler.

Bundan Ermeni komitecileri azami ölçüde yararlandı. Ermeni siyasi suçlu- lar, mahkûmlar ve kaçakçılar İstanbul'a doluştular. Bunlar, ihtilalci siya- setlerini bir tarafa bırakmış, Meşrutiyet’e yardımcı olma, memleketin iktisadi ve medenî gelişmesi için çalışma görüntüsü vererek İttihatçıları kandırıp, onların desteğini aldılar. Diplomatlık makamları dahil, Devletin

13 [ ] Ermeni Michellian Çetesi’nin, 1907 yılında Akdamar Adası’ndaki tarihi kiliseyi yağ- maladığı, kilisenin sembolü haçı sökerek götürdüğü Alman arşivlerinde bildirilmiştir. 14 [ ] İttihad-ı Anâsır: Unsurların birliği anlamına gelmektedir. II. Abdülhamid tarafından ortaya atılmıştır. Osmanlıyı oluşturan unsurların güçlenen milliyetçilik akımına karşı eşit birer unsur olarak tanımlanarak, bir bütün oluşturmasına çalışılmıştır.

31

yüksek mevkilerine getirildiler. Bayram ve merasimlerde en önlerde önemli Devlet görevlileri yanında yer alıyor, rağbet görüyorlardı. Şişli mezarlığında sözüm ona Meşrutiyet uğruna ölen Ermeni fedaileri adına düzenlenen törene üst düzey Devlet bürokrasisi katılmış; Türk ve İslâm düşmanı Patrik Matyos İzmirliyan sürgünde bulunduğu Kudüs'ten İstan- bul'a gelirken, Devlet görevlileri tarafından kahraman edasıyla karşılan- mıştı.

Taşnak, Hınçak ve diğer komiteler yeniden örgütlenmeye, şubeler açma- ya başlamış, bunlar adına müsamere ve konserler verilmekteydi. Tüm bunlar olurken İstanbul'daki Ermeni basınında da Türk-İslâm düşmanlığını körükleyen yazılar birbirini takip ediyordu.

İttihatçıların iyi niyetli girişimleri fayda vermemiş, ayrılıkçı isyanlar gün be gün artmış, İmparatorluk kan kaybetmeye devam etmiştir. Bu dönemin isyanlarından Adana Ayaklanması tipiktir. Adana piskoposu Muşeg, dö- nemin emperyalist devletlerin dikkatini çekmek ve Türkiye'de bir Erme- nistan devleti kurabilmek için aylarca hazırlanmış, binlerce Ermeni çete- ciyi silahlandırmıştı. Piskopos, Osmanlı Devletinin en nazik anında, 31 Mart Vakasını takip eden günlerde (14 Nisan 1909) isyan emrini verdi. Adana, Tarsus, Erzin, Misis, Dörtyol, Bahçecik ve diğer kazalardaki Erme- niler ayaklanarak savunmasız buldukları Türk evlerine girip, ırza, mala ve cana saldırmağa başladılar. Üç günde Adana ve çevresi altüst oldu. Erme- ni çeteleri beşikteki Türk çocuklarını bile öldürüyor, hazırlıksız olan asker ve polis bu çetelere karşı koyamıyordu. İsyana bizzat Türk halkı müdahale etti, kendini savundu, Ermeni çetelerini bozguna uğrattı. Piskopos Muşeg Mısır'a kaçtı. Ermeniler durumu Avrupa basınına “Türklerin zulüm ve bar- barlığı” şeklinde aksettirip, Avrupa ve Amerika basınında mazlum olarak ilan edildiler.

Ayaklanmanın sonunda harp divanı kuruldu. Uzun tahkikat ve muhake- meler sonucunda 9 Türk, 6 Ermeni idama mahkûm edildi. Dönemin yöne- ticileri dış baskılar sonucunda, Avrupa'ya şirin görünmek için yeniden harp divanı kurdular. Neticede 47 Müslüman Türk idam edilirken, bir Ermeni’nin idam cezası infaz edildi.

32

Osmanlı yöneticilerinin dış baskılara boyun eğmeleri ve Avrupa’ya şirin görünmeleri, milletimize hep pahalıya mal olmuştur. Bu bakımdan Pastırmacıyan’ın olayı oldukça ilginçtir. Osmanlı Bankası Baskını’nı ger- çekleştirilen çetenin reisi Pastırmacıyan’a;  baskın sonrası çetesi ile birlikte serbest bırakılarak Fransa’ya gitme- sine izin verilmiş,  İsviçre tarafından bu ülkede tahsil görmesi ve Kimya doktoru olması fırsatı sağlanmış ve  daha sonra da 1913 Osmanlı Parlamento seçimlerinde sekiz Erme- ni’den biri olarak meclise girmesinin önü açılmıştır.

Tüm bunlara karşılık Pastırmacıyan,  Birinci Dünya Savaşında Osmanlı-Rus muharebeleri başlamadan 1914 yılında 2000 atlısı ile Rusya tarafına geçecek ve Osmanlı ordu- suna karşı savaşacak,  1918 de Ermenistan Cumhuriyeti’nin Washington elçisi olarak Ame- rika’ya giderek, Boston’da Türk düşmanlığını körükleyen yalan ve yanlışlarla dolu iki kitap yayınlayacaktı. Bu kitaplar günümüzde de Diaspora Ermenilerine propaganda malzemesi olmaya devam ede- cekti.

Pastırmacıyan kişiliğinin tersine, sadık ve vatansever Ermeni vatandaşlar, Osmanlı ordularında yer alacaklar, düşmana karşı yapılan vatan müdafa- asına iştirak edecekler, hatta içlerinden bazıları bu uğurda hayatlarını kaybedecek ve bazıları da gazi olacaklardı. Bunlardan Rus ve Ermeni kur- şunu ile vurulan Berç Keresteciyan, hizmetlerinden dolayı Osmanlı Ban- kası ikinci Müdürlüğüne kadar yükselecek ve Atatürk tarafından “Türker” soyadıyla ödüllendirilecekti. Tarihimizde Pastırmacıyan gibilerin müsta- hak oldukları şekilde cezalandırılmamaları, büyük bedellere mal olmuş; buna karşılık Berç gibi sadık vatandaşlarımızın korunup kollanması ve ödüllendirilmeleri, ülkeye hizmeti ve iyi yurttaş olmayı teşvik etmiştir.

33

Birinci Dünya Savaşında Ermeni Olayları

Birinci Dünya Savaşı 28 Temmuz 1914 tarihinde Avrupa'da başladı. Al- manya’nın liderliğinde, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’ın da katıl- dığı İttifak Devletleri; İngiltere, Fransa ve Rusya ile bunlara sonradan dâ- hil olacak İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Brezilya ve ABD’nin meydana getirdiği İtilaf Devletlerine karşı savaşacaktı.

Başlangıçta Osmanlı Devleti savaşa girmemiş, tarafsız kalmıştı. İttihat ve Terakki Hükümeti, Devleti korumanın yollarını arıyor ve bunun için de çeşitli girişimlerde bulunuyordu.

Erzurum’da Taşnak Kongresi

Erzurum'da Taşnakların liderliğinde 28 Temmuz - 14 Ağustos 1914 tarih- leri arasında bir kongre düzenlenmişti. Amaç, Ermenilerin Osmanlı-Rus savaşı çıkması durumunda takınacakları tavrın kararlaştırılmasıydı. İkti- dardaki İttihat ve Terakki iki önemli üyesini temsilci olarak kongreye yol- ladı.

Bu temsilciler Ermenilerden;  savaş çıkması durumunda devlete sadık kalmaları,  Ruslara karşı savaşacak orduya asker vermeleri ve  Rusya'daki Ermenilerin cephe gerisinde Osmanlılara yardım etmesi taleplerinde bulundular.

Ermeniler ise;  Osmanlı Devletine sadık olduklarını, ama İttihat ve Terakki hüküme- tiyle aynı görüşleri paylaşmayıp bağımsız hareket edeceklerini,  Kafkaslardaki ayaklanma teklifine karışmayacaklarını, çünkü oralar- daki Ermenilerin Rusya’ya sadık olduklarını ilettiler.

Büyükelçi Ahmet Esat Uras'a göre Taşnaklar Ruslarla işbirliği yapma ve Osmanlıya karşı ayaklanma kararını gizlice almışlardı. Askeri tarihçi Erikson'a göre, bu toplantı sonrasında İttihat ve Terakki Partisi, “Osmanlı

34

Ermenilerinin Rusya ile işbirliği içinde oldukları ve bölgeyi Osmanlı Devle- ti'nden ayırmayı amaçladıkları” kanaatine vardı. İttihat ve Terakki yöne- timi, Doğu'daki Ermenilerin muhtemel bir Rus istilasından önce ayaklana- rak Ruslara destek olacağı endişesini taşıyordu. Bu kaygılarında haklı çık- tılar.

Rusya, Tiflis’te bulunan Ermeni Millî Konsülüne (ANC’ye), savaş süresince kayıtsız şartsız Rus ordularını desteklemeleri karşılığında 6 Ermeni vilaye- tinde özerklik sözü verecek; Osmanlılar I. Dünya Savaşına henüz girme- den 200.000 – 250.000 civarında Ermeni Rusya ordusuna katılacaktı.

Osmanlı’nın Almanya Yanında Savaşa Girme Kararı

Osmanlı Hükümeti çeşitli teşebbüslerden sonra Almanya yanında savaşa girmeye karar verdi. Amaç, devleti Rusya'ya karşı koruma idi. Bu karar; karşı cephede bulunan Rus, Fransız ve İngiliz “Müttefikler” (İtilaf Devlet- leri) için ayrılıkçı Ermenileri önemli bir koz haline getirdi. Müttefikler, öteden beri siyasi çıkarlarına alet ettikleri ayrılıkçıları, Osmanlı devletine karşı kullanmak üzere harekete geçti. İngiliz ve Fransız Konsolosları bu- lundukları yerlerde, Çarlık Genel Valisi de Tiflis'te Ermeni komitelerini amaçları doğrultusunda organize etmeye, para ve cephane desteğiyle isyana hazırlamaya başladılar. Binlerce Osmanlı Ermeni’si Rus eğitim kamplarına eğitildiler. Türk-Rus savaşı başlayınca bunlar Türklerle savaş- mak ve Rus savaş gücüne destek vermek için geri döndüler. Anadolu’daki depolar da, kullanıma hazır olarak saklanan silah ve cephaneyle donatıl- dılar.

Rus istihbarat raporlarına göre “Van, Bâyezid, Bitlis, Erzurum ve Trabzon vilayetlerdeki Ermenilerin hepsi Rusya tarafındaydılar. Bütün Ermeniler Türkiye'ye karşı düşmanca tavırda bulunuyorlar ve Rusya'nın, Ermeni top- rakları olarak kabul ettiği bölgeyi işgal etmesini bekliyorlardı. Ermeni Pat- riği Rusya'ya Türkiye'deki Ermeni halkını kurtarması için yalvarmaktaydı”.

1914 yılında Ermeni komiteleri Türkiye'deki şubelerine "Bölgelerinde bir Osmanlı-Rus savaşı çıkması halinde Rus ordusu sınırdan ilerler ve Osmanlı ordusu geri çekilirse, her tarafta birden eldeki vasıtalarla baş kaldırıla- cak” talimatını vermekteydiler. Bu durumda “Osmanlı ordusu iki ateş

35

arasında bırakılacak, resmî binalar bombalanacak, iaşe depolarına sabo- tajlar düzenlenecek”; bunun tersi olur Osmanlı ordusu taarruza geçerse “Ermeni askerleri firar edip Ruslara katılacak ve silâhaltına alınanlar kıta- larından kaçarak, Türk birliklerinin geri cephelerine zarar vermek ve ülke içinde çeşitli olaylar çıkarmak için çeteler kuracaktı”.

Osmanlı savaş öncesi 20-45 yaş grubu Ermenileri askere aldı. Ancak, ayrı- lıkçı gruba ait Ermeniler, seferberliğin ilan edildiği 3 Ağustos 1914 tari- hinden itibaren ordudan kaçmaya başladılar. Firarilerden bir kısmı ülke içindeki çetelere, diğer bir kısmı da Rus Ordusu'nda kurulan Ermeni Gö- nüllü Tugaylarına katıldılar.

Ruslar Doğu Cephesinde Saldırıya Geçiyor

Türk Boğazlarını geçerek Osmanlı’ya sığınan iki Alman gemisinin daha sonra da Karadeniz’e çıkarak Rus gemilerini ve limanlarını bombalaması, üzerine 1 Kasım 1914’de Rus ordusu Kafkasya Cephesi’nde sınırı geçerek Osmanlı topraklarına girdi. Böylece dört yıl sürecek kanlı bir savaş başla- mış oldu.

Savaşın başlarında Talat Paşa, Ermeni Erzurum mebusu Vartkes Efendi ve Taşnak Komitesi’nin tanınmış üyelerine, Enver Paşa da Ermeni Patriği’ne, isyan ve ihtilal eylemlerine devam etmeleri ve düşmanla işbirliğine son vermemeleri halinde şiddetli tedbirler almak zorunda kalacaklarını bil- dirmişlerdir. Bu uyarılara rağmen, Vahan Papazyan adlı mebus Kafkas- ya’ya geçerek Osmanlı ordusuna karşı savaşa katılmıştır. Vahan Papazyan yayınladığı bildiriyle, “Kafkasya’daki gönüllü Ermeni alaylarının, Rus ordu- larının öncüleri olarak Ermenilerin yaşadıkları kilit noktaları ele geçirmesi ve Anadolu topraklarında ilerleyecek Ermeni alayları ile hemen birleşilmesi…” talimatını vermiştir. Hınçak Komitesi de örgütüne gönder- diği talimatta, “Komitenin bütün gücüyle mücadeleye katılarak İtilaf Dev- letleri’nin ve özellikle Rusya’nın müttefiki sıfatıyla Ermenistan, Kilikya, Kafkasya ve Azerbaycan’da zaferi sağlamak için her türlü vasıta ile İtilaf Devletleri’ne yardım edeceğini “ bildirmiştir.

İstanbul’daki Ayrılıkçı Ermeni komitesi Osmanlı meclisinde Erzurum mil- letvekili olan Karakin Pastırmacıyan’ı Kafkasya'ya gönderdi. Karakin ve

36

ekibinin organizasyonunda firariler ve diğer ayrılıkçı Ermeni gönüllüleri Rus ordusuna, Türkiye'ye karşı savaşacak çetelere ve intikam alaylarına katılmak üzere Kafkasya'ya, Tiflis'e yönlendiriyordu. Ruslar, Osmanlı’yla savaşın olacağı bölgeyi iyi bilen Ermenileri ordularına almaya başlamış- lardı [15].

Eş zamanlı olarak Osmanlı’nın cephe gerisinde bulunan, Rusya tarafından teşvik edilen ve desteklenen Rum ve Ermeni çeteleri Türk Ordusu’nun ikmal hatlarına ve haberleşme tesislerine saldırılara, Anadolu toprakla- rında ve Kafkasya’da büyük bir Türk ve Müslüman katliamına başladılar [16]. Seferberlik nedeniyle askere alınan Ermeniler, silahları ile topluca firar ediyorlardı. Bunlardan bir kısmı Rus ordularıyla birlikte Osmanlı or- dusuna karşı savaşa katılırken, diğerleri Ermeni gönüllü birliklerine ve çetelerine dahil oldular.

Doğu Anadolu’da bulunan Osmanlı 3. Ordusu, Rus saldırılarına karşı sava- şı Erzurum’un doğusunda kabul edecek şekilde hazırlıklarını yapmıştı. Bir Türk birliği Batum yönünde harekete geçerek Artvin, Ardanuç ve Borç- ka’yı ele geçirerek Çoruh vadisini düşmandan temizledi. 3. Ordunun 9. ve 10. Kolorduları, Erzurum istikametinde saldırıya geçen Rusları, büyük zayiatlar verdirerek Köprüköy önlerinde durdurdular.

Ruslar, Doğu Avrupa’da Almanlara karşı büyük bir askeri yığınak yapmış- lardı. Almanlar, müttefikleri olan Türklerin Kafkas Cephesi’nde başlataca- ğı taarruz neticesinde Rusların önemli bir kuvveti Doğu Avrupa’dan Kaf- kaslara kaydıracağını düşünüyorlardı. Bu nedenle, Osmanlı orduları Baş- komutanı Enver Paşa’yı, Ruslara karşı bir baskın taarruz planı yapmaya

[15] İsyancı Ermeniler, Osmanlı topraklarında Rusya’nın 5. Kolu olarak görev yapmışlar. Ayrıca Anadolu’nun güneyindeki Ermeniler, İskenderun Körfezine çıkarma yapmaları için İtilaf Devletlerine teklifte bulunmuşlar, çıkarma yapılması halinde 40 bin gönüllü ile destek olacakları sözünü vermişlerdir. Diğer sahil bölgelerinde yaşayan Ermenilerden bazıları da İtilaf Devletleri donanmaları için casusluk yapmışlardır. [16] Savaş başladıktan sonra Andranik Toros Ozanian, Karekin Pastırmacıyan, Drastamat Kanayan, Hamazasp, Arshak Gafavian ve Sargis Mehrabyan gibi Ermeni çete reisleri 20.000 civarındaki kuvvetleriyle, Osmanlı ordularına cephe gerisinde ciddi darbeler vurmuşlar, Rus ordularının ilerleyişini kolaylaştırmışlardır.

37

ikna ettiler. Kafkas cephesinde bulunan 3. Orduya planın uygulanması talimatı verildi. 3. Ordu kurmayları bölgedeki çetin kış şartlarını göz önü- ne alarak taarruzun bahar aylarında yapılmasını teklif ettiler. Ancak, bu teklifi dikkate almayan Enver Paşa sevk ve idareyi üzerine alarak askere 22 Aralık 1914’de taarruz emrini verdi. Sarıkamış Harekâtı olarak bilinen bu olayda Allahuekber ve Soğanlı dağlarında kar, tipi, soğuk, açlık ve tifüs nedeniyle Mehmetçiğin büyük bir bölümü şehit düştü [17].

Sarıkamış’a girebilen az sayıda kuvvet de Rus Ordusu tarafından geri atıl- dı. Böylece 3. Ordu tamamen devreden çıktı. Doğu Anadolu’nun kapıları Rus Ordusuna açılmış oldu.

Ermeni çeteciler tarafından Silvan yakınlarında Şeytankaya mevkiinde miladi 28 Haziran 1331 tarihinde öldürülen, Hamid Efendi kumandasın- daki erzak kafilesi jandarma ve subayları. Kaynak: Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilâliyesi: İlân-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra. İstanbul 1919 ad ve basın tarihli kitaptan

Bu ortamda Ermeni çeteleri rahatça Türk ve Kürt köylerine saldırabiliyor, cephe gerisinde ikmal yollarını kesip sabotajlar yapıyor, Müslüman halkı

[17] Bazı kaynaklarda Sarıkamış harekatında Ermeni gönüllülerinden oluşan bir birliğin, Osmanlı kuvvetlerini oyaladığı; bunun sonucu Ordumuzun planlanan hedeflere zama- nında ulaşamadığı, Rusların Sarıkamış bölgesine yeterince asker takviyesi yapmaya zaman kazandıkları, Osmanlı ordusunun çetin kış şartlarına uzun süre muhatap bıraktırı- larak zayiat verdirildiği rapor edilmiştir. 38

katledip bulundukları bölgelerden kaçırmak için birçok vilayette silahlı tedhiş eylemleri yapıyor, isyanlar çıkartıyorlardı. Rusya’nın Kafkasya Valisi Kont Varontsov Daşkov’un Rus Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği raporun- da “Zeytun Ermenileri temsilcisinin Kafkas orduları karargâhına geldiğini; yaklaşık 15.000 Ermeni’nin Türk ordusunun ikmal yollarına saldırmaya hazır olduğunu” bildiriyordu.

Tüm bu olaylar üzerine Osmanlı Devleti, Ermeni ıslahatı için 8 Şubat 1914'te imzalamış olduğu Yeniköy Anlaşması'nın[18] geçersiz olduğunu ilan etmiş, 1915 Şubat ayından itibaren Osmanlı ordusundaki Ermenileri silahsızlandırmıştır.

Bu dönem ayaklanmalarının başlıcaları; Zeytun Olayları, Kayseri Olayları, Bitlis ve Muş Olayları, Erzurum ve Erzincan Olayları, Elazığ (Harput) Olay- ları, Yozgat Olayları, Sivas Olayları, Adana Olayları, Trabzon ve Olayları, İzmit ve Adapazarı Olayları, Urfa Olayları ve Van İsyanı’dır.

Van İsyanı

Bu ayrılıkçı Ermeni isyanları arasında en büyüğü Van'dakidir. 1915 Nisa- nında Osmanlı Ordusu Çanakkale ve Irakta ölüm kalım savaşı vermekte, Van bölgesindeki askerlerimiz ise Rusların Kafkaslardan yaptığı saldırılara karşı koymaya çalışmaktaydı. Bu durumu değerlendiren Ermeniler 15 Nisandan itibaren Van ve çevresinde isyanlar çıkarmaya başladılar. Bu isyanlarda memur ve jandarmalar öldürülmüş, karakollar ve Türklerin evleri saldırıya uğramış, resmî binalar kundaklanmıştı [19]. Van Jandarma-

[18] Tarihlere "Şark Vilâyetleri Islahatı" yahut "Yeniköy Mukavelesi" diye geçen bu an- laşmayla Osmanlı, doğudaki yedi vilâyetinin idaresini Avrupalı genel müfettişlere bırak- ma, bu müfettişlerin taleplerini derhal kabul edeceği taahhüdünde bulunuyordu. 19 [ ] O dönem Van’da bir Hıristiyan yetimhanesinde hemşire olarak görev yapan Käthe Ehrhold yaşananları şöyle anlatmıştır: “Van’da 20 bin kişi yaşıyordu. Rusların yaklaşma- sı ile birlikte Ermeniler sakladıkları silahları çıkararak savaşa başladılar. Şehirde büyük bir iç savaş, kardeş savaşı başladı. Günlerce sokak çatışmaları oldu. Ruslar kente iyice yaklaşınca, Türkler kenti boşaltma kararı aldılar ve bir gecede sivil ve asker kenti terk etmek zorunda kaldı. Geriye yalnız kadınlar, yaşlılar ve hasta Türkler kaldı. Ertesi gün şehir Ermeni çetelerinin ve Rusların eline geçince, Ermeniler kaçamayan kadın, yaşlı ve hasta Türkleri katlettiler. Dindar bir Hıristiyan olarak önce kendilerine bu günü veren 39

sı ve bazı aşiretler Ermenilere karşı savaşmış, ancak isyanları bastırama- mışlardı. Diğer bölgelerden de isyancı Ermenilerin yol kestikleri, Müslü- man köylerini basarak halkını katlettikleri haberleri yayılıyordu.

Van'ın Rus ordusu tarafından işgalini kolaylaştırmak için isyan eden Ermenilerin Osmanlı askerlerine karşı siperlerdeki fotoğrafı. Kaynak: http://www.kurtulustv.itgo.com/.

Aynı günlerde Fransız ve İngiliz donanması 1915 Mart ortalarında Çanak- kale’deki tüm binaları, sivil ev ve hastaneler dâhil topa tutmuştu. Çıkart- ma yapacakları belliydi.

Osmanlı hükümeti, Ermenilerin çıkardığı isyan ve yaptığı katliamlar karşı- sında Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni halkının ileri gelen-

Tanrı’ya şükretmeleri gerekiyordu. Fakat onlar bunu yapmadılar, bağımsız oldukları ilk gün yaptıkları bu cinayetleri büyük bir günahkârlık olarak görüyorum. Ermeniler, Türklerin geride bıraktıkları mal ve mülke el koydu ve sanki kendilerininmiş gibi kullanmaya başladı. Yetimhaneme, şimdi Ermeni köylüleri yerine çevre köylerden Türk kadınlar gelmeye başladı. Rusların bölgede bulup topladığı bu kadınları yetimha- nemizde korumaya aldık. Yoksa bu zavallılar tutanın elinde kalacaklardı. Bu kadınlara çok fazla yardımcı olamadık. Çünkü çetecilerden çok kötü muamele görmüş, namusları- na tecavüz edilmiş bu kadınlar korkudan tir tir titriyorlardı.”

40

lerine “Ermenilerin Müslümanları arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını” bildirmişti. Bu ihtar isyancı Ermenilerce “blöf” olarak algılanmıştı. Onlara göre Türkler her yerde kaybediyordu, müttefikler her an Çanakkale’ye çıkartma yapabilir ve İs- tanbul’u işgal edebilirlerdir.

24 Nisan Tamimi Ve Sonrası

Ermeni isyanlarının ve katliamlarının durmak yerine giderek yoğunlaşma- sı ve Van isyanın hemen arkasından Ermenilerin devlet kurduklarını ilân etmeleri üzerine, Osmanlı Hükümeti 24 Nisan 1915 tarihli gizli tamimle; vilayetlere ve mutasarrıflıklara,  Ermenilerin komite merkezlerinin kapatılması,  çetelerin evraklarına el konulması ve  komite elebaşlarının tutuklanması talimatını vermiştir.

İlk etapta İstanbul’da Ermeni Komiteleri kapatılmış, elebaşı olarak tespit edilen 235 Ermeni için tutulama kararı çıkarılmış; bunlardan tevkif edile- bilenler, Ayaş ve Çankırı’ya yollanmıştır. Osmanlı belgelerinden Ayaş’a gönderilip tutuklananların 70 kişi, Çankırı’da zorunlu ikamete tabii tutu- lan ise 155 kişi olduğu anlaşılmaktadır. Çankırı’dakilerin ilk etapta çoğun- luğu Polis nezaretinde evlere dağıtılmış, geri kalanı da hapis edilmiştir. Zamanla içlerinden suçsuz bulunan 35 kişi serbest bırakılarak İstanbul’a dönmüşler; suçlu bulunan 25’i Ankara ile Ayaş hapishanelerine gönderil- miş ve 57’si Zor bölgesine sevk edilmiş, yabancı uyruklu olan 7 kişinin bir kısmı sınır dışı edilmek üzere serbest bırakılmıştır. Zor’a nakledilen iki Ermeni’yi öldüren Osmanlı yurttaşı Çerkez Ahmet’le yandaşı Halil cina- yetten suçlu bulunarak Şam’da Cemal Paşa tarafından asılmışlardır.

Çankırı’da üç-beş kişilik gruplar halinde evlere yerleştirilenlerden parası olmayanlarına devlet yardımı yapılmış. Bunların gün sonunda karakola gidip kaçmadıklarını kanıtlamaları istenmiş; büyük bir kısmı ise affedile- rek İzmit, İzmir, Eskişehir, Kütahya, Bursa gibi yerlerde ikamet etmek üze- re gönderilmiştir.

24 Nisan genelgesini takip eden günlerde çıkarılan geçici bir kanunla

41

gayr-i Müslimlerin ve özellikle de Ermenilerin ev ve işyerlerinde bulunan silahların toplanılması bütün vilayetlerden ve mutasarrıflıklardan isten- miş, Ülke genelinde 2345 elebaşı tutuklanmıştır.

Ermeniler ülkenin pek çok yerinde isyan çıkarırken, bunları kullanan em- peryalist güçler de 25 Nisan 1915 günü Çanakkale’ye çıkarma yapıp, Kara Savaşlarını başlattılar.

Doğu Cephesinde ise Ermeni çeteleri eşliğindeki Rus orduları Murat suyu vadisi, Malazgirt ve Tortum’u işgal etti. İşgalciler 17 Mayısta Van’ı da ele geçirdiler. Ermeni birlikleri Van’da korkunç katliamlara giriştiler.

İzmit'e bağlı Bahçecik, Arslanbey ve Yuvacık köylerinde ele geçirilen Ermeni silahları. Kaynak: Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketleri.

Ağustos ayı içinde Osmanlı Ordusu bir süreliğine Van'ı ele geçirdi ise de, Rus ve Ermeni kuvvetleri şehri tekrar geri aldılar. Van ve çevresinde 250 bin kadar Ermeni toplandı. Ermeniler şehir ve çevre halkından 60 bin Müslüman’ı katlettiler. Osmanlı Ordusunun ikmal yollarını kestiler. Ordu geri çekilmek zorunda kaldı. Saldırıya devam eden Ruslar Erzurum, Bitlis ve Trabzon’u da işgal ettiler. Ruslardan cesaret alan Ermeniler, Müslü- manlara karşı tecavüzlerini iyice artırdılar. Pek çok Müslüman aile, canla-

42

rını kurtarmak için Anadolu’nun iç bölgelerine çekildi.

Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi Wangenheim, Hükümetine Van ve civa- rındaki olayları şu şekilde duyuruyordu: “Van vilayetindeki Ermeniler ayaklanmışlar, Müslüman köylere ve kaleye saldırıya geçmişlerdir. Kale- deki Türk garnizonu 300 kayıp vermiş, günlerce devam eden sokak muha- rebeleri sonunda şehir asilerin eline geçmiştir. 17 Mayıs 1915’te Van Rus- lar tarafından işgal edilmiş, Ermeniler düşman tarafına geçmiş ve Müs- lümanları katletmeye başlamıştır. 80.000 Müslüman Bitlis istikametinde kaçmaktadır.”

Türkiye dışındaki Ermenilerin her yıl "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan tarihi, Ermeni çetecilerinin önde gelenlerinin tu- tuklanmalarının istenmeleri tarihidir. Diaspora Ermenileri,  ihtilalci derneklerin kapatılmasını ve  isyancıların ve bunlara yardım edenlerin çok ehven şekilde de olsa cezalandırılmasını “1,5 milyon Ermeni’nin katledilmesi” yalanıyla süsleyerek Türkleri “soykı- rım” yapmakla suçlamaktalar. 1915 yılı için ileri sürülen Ermeni iddialarını doğrulayacak hiçbir belge ve bilgi yoktur. Böyle bir belgeye o tarihlerde içimizde gezen ve üç sene sonra da topraklarımızı işgal eden devletlerin arşivlerinde de rastlanmamıştır. Türkler hiçbir şekilde soykırım yapma- mışlardır.

43

GEÇİCİ SEVK VE İSKÂN KANUNU (TEHCİR)

1877-1878 Osmanlı-Rus harbinde Rusya’yı destekleyen isyancı Ermeniler, Birinci Dünya Harbi’nde de aynı desteği tekrarlamış ve Rusya’nın yanı sıra bu ülkenin müttefiki olan İngiltere ve Fransa’nın Anadolu’yu işgaline de destek vermiştir.

Rus ordusu hududu geçer geçmez harp nedeniyle Osmanlı ordusunda silâhaltına alınan isyancı Ermeniler silahları ile topluca askerden kaçmış- lardı. Bunlardan bir kısmı Rus ordularıyla birlikte Osmanlı ordusuna karşı savaşa katılırken, geride kalanlar gönüllü alaylar ve çeteler teşkil ederek Türk ordusunun ikmal hatlarına ve haberleşme tesislerine saldırılar dü- zenlemiş; isyanlar çıkararak Anadolu topraklarında ve Kafkasya’da Türk ve Müslüman katliamlarına girişmişlerdi.

I. Dünya Savaşı sırasında 3., 6. ve 4. orduların savaştığı cepheler ve Ermenile- rin isyan çıkardığı yerler.

Tüm bu eylemler sonucu, düşmanla çarpışan Kafkas cephesinde konuşla- nan 3. Ordunun, Suriye ve Filistin’i korumakla görevli 4. Ordunun ve Irak’ta çarpışan 6. Ordunun ikmal yollarının tıkanma tehlikesi baş gös- termişti. Çarlık Rusya’sı tarafından desteklenen ve yöneltilen Ermeni güç- leri bu hatları her an kesme ve imha etme kapasitesine sahipti. Cephe arkasının emniyete alınıp, askerin cepheye getirilmesi hayat-memat me- selesiydi. Bu üç ordunun ikmal yollarının emniyete alınması ve cephe

44

gerisindeki bölgelerde sivil halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması zaruret halini almıştı.

Osmanlı Devleti’nin tüm ikazlarına rağmen Ermeni çeteleri özellikle ma- sum sivil halka karşı soykırım denilebilecek ölçüde katliama devam et- mekteydiler. Erkekleri askerde olan yerlerde kadınlar, yaşlılar ve çocuklar ağır işkencelerle katlediyorlardı. Sekiz ayrı cephede savaş veren Osmanlı Devleti ise askeri harekâtın yanı sıra Ermeni çetecilerin sivil halka karşı giriştiği katliamı önleyebilmek için geri bölgeye de kuvvet ayırmak zorun- da kalmaktaydı. Bu durum, Türk ordusunun askeri harekâtını zaafa uğ- ratmaktaydı.

Nitekim Şark Cephesi’nde Ruslara karşı savaşan Üçüncü Ordu’nun Ku- mandanı Mahmud Kâmil Paşa, İstanbul’a, Harbiye Nezareti’ne gönderdi- ği şifreli yazısında [20] özetle;  Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır ve Sivas vilâyetlerinin savaş alanı, aynı zamanda ordunun ihtiyaç duyduğu yiyecek maddele- rinin temin edildiği iller olduğunu;  Erzurum, Van ve Bitlis illeri dâhilindeki Ermenilerin Ordudan firar edip düşman tarafına katıldığını, çeteler teşkil ederek yolları kestiğini, halkı katl, depoları yağma ve tahrip ettiklerini;  Sivas, Diyarbakır ve Elazığ illerinde yaşayan Ermenilerin de ele geçiri- len silâh, bomba, patlayıcı maddeler ve meydana çıkarılan teşkilât ve tertiplerinden aynı maksat ve emelde olduklarının ayan beyan ortaya çıktığını;  dolayısıyla orduyu besleyecek olan bu illerde düşmanca emelleri olan unsurların bulunmasının, Ordunun yiyecek ihtiyacı ve emniyeti bakı- mından tehlike doğurduğunu;  Ordunun, dış düşmana karşı büyük zorluklarla mukavemet ettiğini, ikmal görevlilerinin ve yeni kuvvetlerin bir kısmının iç düşmana karşı ayırmak zorunda kalınmasının tehlikeler yarattığını;

[20] Murat Bardakçı, İşte tehcirin uygulanmasını ve Doğu’daki bütün Ermenilerin sürülmesini başlatan mektup! Habertürk Gazetesi, 15 Nisan 2015.

45

belirttikten sonra  gelecekte daha vahim durumlar karşısında kalmamak için, yukarıda bahsedilen illerdeki Ermenilerin Halep ve Musul bölgelerine sevk ve iskân edilmesine izin verilmesini talep etmekteydi.

Tarih, İtilaf ordularının Çanakkale'ye çıkarma yapmasının beklendiği ve İstanbul'un düşman eline geçme ihtimalinin arttığı, bu sebeple Osmanlı sarayı ve hükümetinin Eskişehir'e veya Konya'ya nakil kararının alındığı günlerdi. Köklü tedbirler almak zorunlu hale gelmişti.

İsyancı Ermenilere karşı Osmanlı Devletinin önünde üç seçenek vardı: Bunlardan birincisi, isyancılarla savaşmak ve bunlara gerekli cezayı ver- mekti. Buna, dönemin hukuk kuralları cevaz vermekteydi. Ceza kanunla- rına göre isyancı Ermenilerin işlediği fiiller vatana ihanet kapsamına gir- mekte, düşman saflarında yer alan düşman sayılmaktaydı. Bu suçları işle- yenler için idam cezaları öngörülmekteydi.

Osmanlı’nın ikinci seçeneği isyancıları savaş sahasından uzaklaştırmaktı. Dönemin savaş hukuku bir ülkeyi işgal eden devlete bile, “halkın güvenli- ğinin sağlanması ve askeri ihtiyaçlar nedeniyle, işgal ettiği bölge halkını o bölgeden tamamen veya kısmen çıkartma” hakkı tanımaktaydı. Bu ölçü- lere göre Osmanlı Devleti’nin kendi topraklarında askeri harekâtını sek- teye uğratan, düşmanla işbirliği yapan ve sivil insanlara katliam uygula- yan vatandaşlarını harekât alanı dışına çıkarması, işgal kuvvetlerine tanı- nan hakkın yanında çok daha hukuki idi.

Üçüncü seçenek ise isyancıların ihanet, bozgunculuk ve katliamlarına seyirci kalmaktı. Devlet olma, vatanı ne pahasına olursa olsun savunma ve vatandaşlarının can emniyetini sağlama; bu seçeneğin reddini gerekti- riyordu.

Devlet; Vatan topraklarını korumak, vatandaşlarının can emniyetini sağ- lamak ve isyancı da olsa Ermenilere karşı silahla müdahale etmemek için kendisi için zor olmasına ve külfet getirmesine rağmen, Tarihi mirasının gereği olanı tercih etmiş; geçmişinden gelen Türk Dünya Nizâmının Millî,

46

İslamî ve İnsanî Esasları’na[21] uygun davranmıştır. Türk-İslam töresine uygununu, insani olanını; bela çıkartılan yerlerdeki isyancıların, ülke için- de savaşın olmadığı yerlerde bir süre ikamet ettirilerek, savaş kazanılınca dönmeleri şeklindekini, (aşağıda detayları verilen) Geçici Sevk ve İskânı seçip uygulamıştır.

Oysa aynı tarihlerde Ruslar, Kafkaslardan bir milyona yakın Müslüman göçmeni aç ve perişan bir şekilde Osmanlı topraklarına sürmüş, yollarda bunlardan yüz binlercesi ölmüştür. Bu yüzden Osmanlı Hükümeti, bir yandan da bu Müslüman göçmenlerin yerleştirilmeleri ve iaşelerinin te- mini ile uğraşmak durumunda kalmıştır. İkinci Dünya Harbi başlayınca Amerikalılar, tedbir olarak Japon asıllı vatandaşlarını Japon sulhu imzala- nıncaya kadar telle çevrili kamplarda ve Alman asıllı vatandaşlarını bu tür kamplar ile Ellis Adasında 1948’e kadar tutmuşlardır. Bu Amerika vatan- daşlarının her hangi bir isyanı veya düşmanla işbirliği olmamıştı.

Osmanlı Hükümeti;  vatan topraklarına göz diken emperyalistlerin (istilâcıların), Osmanlı tebaası olan Ermeniler arasına nifak soktuklarını ve bunları isyan et- tirdiklerini,  isyan eden Ermenilerin düşmanla işbirliği içinde, düşmana karşı sava- şan ordunun harekâtını sabote etmek için cephe gerisinde her çeşit engellemeyi yaptıklarını, askere erzak ve mühimmat nakline mâni olduklarını,  bir kısmının düşman saflarına katıldıklarını,  askerî birliklere ve masum halka silâhlı saldırıda bulunduklarını, şehir

21 [ ] Türk Dünya Nizâmının Millî, İslamî ve İnsanî Esasları: Türk Dünya Nizâmında milli- yet, din ve insanlık idealleri ahenkli şekilde kaynaşmış ve dünya nizâmı hâlinde yüksel- miştir. Türklerde milli hudutlar genişleyip yabancı kavim ve dinler üzerinde kurulu büyük devletler meydana çıktıkça, milliyet duygularının insanlık ideali ile birleşmesi ve yüksel- mesi kolay olmuştur. Sosyal adalet ve nizâma bağlı milli devlet ve demokratik cemiyet anlayışının gelişmesi sayesinde milletin babası sayılmakta olan Türk hükümdarları büyük devlet halinde ve özellikle İslâm çağında derhal “Cihan ailesinin babası” mevkiine yükse- liyor ve bunu bizzat ifade ediyorlardı.

47

ve kasabalarda katl ve yağmacılık yaptıklarını,  düşman deniz kuvvetlerine erzak temin ettiklerini ve  müstahkem mevkileri düşmana gösterdiklerini açıkladıktan sonra; devletin selâmeti için köklü tedbirlere, bu çerçevede harp sahasında olaylar çıkaran Ermenilerin başka bölgelere nakline karar verdi ve bu hususta bir tezkere hazırladı.

Mecliste -Tezkere kapsamı genişletilerek- 30 Mayıs 1915 tarihinde “Teh- cir” olarak bilinen “Geçici Sevk ve İskân” kararı çıkarıldı. Bu karar ve teh- cirin nasıl uygulanacağı aynı gün Dâhiliye, Harbiye ve Maliye Bakanlıkları- na tamim edildi.

Buna göre:  Ermeniler kendilerine tahsis edilen bölgelere can ve mal emniyetleri sağlanarak rahat bir şekilde nakledilecekler.  Yeni evlerine yerleşinceye kadar iaşeleri muhacirin ödeneğinden kar- şılanacak.  Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine emlâk ve arazi verile- cek.  Muhtaç olanlar için hükümet tarafından mesken inşa olunacak, çiftçi ve ziraat erbabına tohumluk, âlet ve edevat temin edilecek.  Geride bıraktıkları taşınır malları kendilerine ulaştırılacak, taşınmaz malları tespit ve kıymetleri takdir edildikten sonra, buralara yerleşti- rilecek olan Müslüman göçmenlere tevzi edilecek. Bu göçmenlerin ihtisasları dışında kalan zeytinlik, dutluk, bağ ve portakallıklarla, dük- kân, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren yerler, açık arttırma ile sa- tılacak veya kiraya verilecek, bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecek.  Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu hususta bir talimatname hazırlanacaktır.

Yukarıdaki kararlarla ilgili olarak, “seferde ordu tarafından alınacak ted- birler hakkındaki Geçici Sevk ve İskân (Tehcir) Kanunu” 1 Haziran 1915 günü yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu kanun kapsamında ordu komutan-

48

larına;  savaş sırasında Hükümetin emirlerine, memleketin savunulmasına ve asayişin korunmasına karşı çıkanlara müdahale,  silâhlı saldırı veya direnişte bulunanlara karşı derhal askerî tertibat alma,  tecavüz ve direnişte bulunan isyancıları imha etme,  casusluk yaptıkları ve vatana ihanet ettikleri anlaşılan köy ve kasaba halkını, tek tek veya toplu halde başka yerlere sevk ve iskân etme  yetkileri verildi. Böylece tehcir işi orduya devredilmiş oldu.

Tehcir Kanunu’nun metninde, bu kanunun sadece Ermenilere uygulana- cağına dair bir kayıt bulunmamaktadır. Kanun’un muhatapları; Hükümet emirlerine itaat etmeyenler, silahlı direnmede bulunanlar ve düşmana casusluk yapanlardır.

Tehcir Bölgesi

Tehcir; Kafkas, Irak ile Sina ve Filistin cephelerinin güvenlik hattını oluştu- ran bölgelerdeki Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi amacıyla planlan- mış, cephelerin güvenliğini tehlikeye sokacak bölgelerde uygulanmıştır. Bu bölgelerden birincisi Kafkas ve Irak cephelerinin gerisinde bulunan Erzurum, Van ve Bitlis dolaylarıdır. Rusların -izlediği stratejilerden ve is- tihbarat raporlarından- Ermenileri kullanarak Vilâyât-ı Sitte adı verilen vilâyetlere hakim olma planları ayan beyan ortadaydı. Bunu engelleme için ilgili bölgedeki Ermenilerin Rus sınırından daha uzak ve emniyetli bir yere sevki gerekiyordu. İkinci bölge ise Sina ve Filistin cephesi gerilerini oluşturan Mersin-İskenderun dolaylarıdır. Ermenilerin bu bölgelerde düşmanla işbirliği yaptığı ve İskenderun limanından bir çıkarma hareketi- ni kolaylaştıracak faaliyetler içinde bulundukları tespit edilmişti. Britanya savaş gemileri İskenderun Körfezi yakınlarında dolaşıyordu. İngilizlerin, Fransız donanması ve Ermeni taburlarının desteğini de alarak bir çıkarma yapma tehlikesi vardı.

Daha sonra tehcir uygulaması isyan çıkaran, düşmanla işbirliği yapan ve Ermeni komitacılarına yataklık eden diğer vilâyetlerdeki Ermenilere de

49

teşmil edildi. İstanbul, Aydın, İzmir, Kütahya, Kastamonu gibi Ermenilerin yo- ğun olarak yaşadıkları fakat askeri açıdan tehdit oluşturmadıklar yerlerden sür- gün yapılmamıştır.

Başlangıçta tehcir stratejik açıdan önemli, yerel isyanların başladığı ve İtilaf Devletlerin hedef seçtiği Erzurum, Trakya bölgesinde Ezine, Çukurova’da Zeytun ve Marmara Bölgesinde İzmit ve Bandırmada gibi yerlerde uygulandı. Buralarda düşmanla işbirliği yaptığı sabit olan ve bunu bir iftihar vesilesi olarak ilan eden Ermenileri kapsadı.

Tehcire tabi tutulan Ermenilerin, Osmanlı Devleti toprakları içinde kalan Musul vilayetinin güney kısmı ile Zor ve merkez hariç olmak üzere Urfa sancaklarına ve Suriye vilayetinin doğu kısmı ile Halep vilayetinin doğu ve güney doğusuna nakledilmelerine karar verildi.

1915 Haziran’ının başından itibaren  İstanbul’a çok yakın olan bazı vilayetlerde Ermenilerinin eylem hazır- lıkları yapması;  Adapazarı ve Kayseri’de çok sayıda patlayıcının ortaya çıkarılması;  komite teşkilatlarının sistemli olarak yapılandıklarının anlaşılması;  Maraş’tan Bursa’ya kadar uzanan bölgelerde birçok Ermeni isyanının baş göstermesi, buralarda Ermeni çetelerinin Türk ve Müslüman hal- ka saldırılarını yoğunlaştırması üzerine tehcir uygulaması, isyan çıkaran, isyan hazırlığı içinde olan ve komitecile- rine yataklık eden Ermenilerin yaşadığı vilayetleri de kapsadı.

Karahisar, Urfa, Merzifon ve Musa Dağı’ndaki Ermeniler tehcire karşı çıkmışlar, isyan etmişlerdi. İsyanın sürmekte olduğu bu gibi yerler hariç, hemen bütün şehirlerde ilk kafileler komite üyeleri ve erkeklerden oluş- muş, kadın ve çocukların sevkleri daha sonraya bırakılmıştır. Komitacıla- rın dışında tehcire tabi tutulan Ermenilere sevkiyattan önce hazırlık yap- maları için zaman verilmiştir. Kaynaklara göre haber verme ile sevk tarih- leri arası illere göre 10 gün ile 2 ay civarındadır.

Ortaya çıkan riskler değerlendirilerek, 5 Temmuz 1915 tarihinde ilgililere gönderilen tebliğlerle Ermenilerin iskânlarına tahsis edilen bölge genişle-

50

tildiği. Buna göre tehcire tabi tutulan Ermeniler;  Kerkük sancağının İran sınırına seksen kilometre mesafede bulunan köy ve kasabalarının dâhil olduğu, Musul vilâyetinin doğu ve güney bölgesinde;  Diyarbakır hududundan yirmi beş kilometre içerde, Habur ve Fırat nehirleri vadisindeki yerleşim yerleri dâhil olmak üzere Zor sancağı- nın doğusu ve güneyinde,  Halep vilâyetinin kuzey kısmı hariç olmak üzere doğu, güney ve gü- neybatısında,  Suriye vilâyetinin Havran ve Kerek sancakları dâhil olmak üzere de- miryolu güzergâhlarından yirmi beş kilometre dışında  bulunan kasaba ve köylerde Müslüman nüfusunun %10'u nispetinde iskân edileceklerdi.

Tehcire Tabi Tutulmayanlar

Tehcir bölgelerindeki Ermenilerden;  hasta, âmâ, yetim çocuk ve dul kadınlar ile  Katolik ve Protestan mezhebinden olanlar;  orduda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet görenler ve aileleri,  merkez ve taşradaki Osmanlı Bankası şubelerinde, Reji İdaresi'nde ve bazı konsolosluklarda çalışan memurlar,  tüccar, bazı amele ve ustalar hükümete sadık ve iyi halleri görüldük- leri sürece tehcire tabi tutulmadılar. Arşiv bilgilerine göre 9 Haziran 1915'ten 8 Şu- bat 1916 tarihine kadar tehcirin uygulandığı muhtelif bölgelerde 33.921 kişi yerlerinde bırakılmıştır (Ek-2).

Ereğli’de Müslümanlar tehcire karşı çıkmışlar ve buradaki Ermeniler bü- yük oranda yerlerinde kalmışlardır. Tehcir kanununa göre Müslüman ev- leri aranmadığından Anadolu’nun birçok kentinde Müslüman komşuları- nın sakladıkları Ermeniler de tehcire tabi tutulmamıştır.

Bazı kaynaklara göre Anadolu’da kendi imkânları ile tehcir yerlerinden

51

ayrılanlar serbestçe yer değiştirmiş ve bunlar arasında Anadolu’dan İs- tanbul’a gelen yaklaşık 15.000 Ermeni de İstanbul Ermenilerinin evlerin- de kalmışlardır. Arşavir Şiraciyan İstanbul’da saklananların büyük çoğun- luğunun genç erkeklerden oluştuğunu, komiteci olduklarını ve silahlarının bulunduğunu yazmıştır.

Yetim çocuklar ve dul kadınlar yetimhanelerde ve köylerde koruma altına alınmış, kendilerine maddî yardımda bulunulmuş, sevkiyat esnasında yetim kalan çocuklar yetimhanelere konulmuştur. Bununla ilgili olarak Hükümetin korunmaya muhtaç Ermeni aileler hakkında yayınladığı genel emirnamede:  Erkekleri sevk edilen veya askerde bulunan kimsesiz ve velisiz ailele- rin, Ermeni ve yabancı bulunmayan köy ve kasabalara yerleştirilerek, iaşelerinin muhacirin tahsisatından verilmesi,  12 yaşına kadar olan çocukların, bölgelerindeki yetimhanelerin ye- terli olmaması halinde, zengin müslüman ailelerin yanına verilerek yetişmelerinin ve eğitimlerinin sağlanması,  Hali vakti yerinde olmayan Müslüman ailelere ise muhacirin tahsisa- tından, çocukların iaşe masrafını karşılamak üzere 30 kuruş ödenme- si,  Genç ve dul kadınların kendi rızalarıyla, Müslüman erkeklerle evlen- melerine izin verilmesi yer almaktaydı.

Başlangıçta bazı Ermeniler tehcirden kurtulmak için din değiştirme talep- lerinde bulunmuş, ancak bunların İslâm adı altında yine fesatlıklarını sür- dürebilecekleri kaygısıyla sevk edilmeleri emredilmiştir. Bununla beraber, tehcirin sonlarına doğru, din değiştirmek isteyen Ermenilerin müracaatla- rı olumlu karşılanmıştır.

Osmanlı Hükümeti tehcir sırasında yurt dışından gelecek veya yurt dışına çıkacak Ermenilerle ilgili tedbirler de aldı. Osmanlı tebaası olan 17-55 yaşları arasında bulunan erkek Ermenilerin yurt dışına çıkmaları yasak- landı. Tarafsız devletlerin vatandaşı olan Ermenilere ise savaş sonuna kadar dönmemek şartıyla Osmanlı ülkesinden ayrılmalarına izin verildi.

52

Dışarıdan Osmanlı ülkesine girmek isteyen Ermenilere ise, hangi ülke vatandaşı olursa olsun katiyen müsaade edilmedi.

Yanlışlıkla tehcire tabi tutulanlar, araştırılarak o sırada bulundukları şehir- lere iskân edildi. Tehcir harici tutulanlardan zararlı faaliyetleri görülenler ister Katolik, ister Protestan olsun yeni iskân sahalarına sevk edildiler.

Tehcir Öncesi Hazırlıklar

Hükümet, Ermeni tehcirine başlamadan önce aşağıdaki tedbirleri aldı:  Bütün vilâyetlere “bölgelerinden geçecek kafilelerin ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli tedbirlerin alınması ve yiyecek stoklanması” talimatını verdi.  İhtiyaçların tespit ve temini için İskân-ı Aşâir ve Muhacirîn Müdürü Şükrü Bey bizzat görevlendirildi.  Sevkiyat sırasında kafilelerin ihtiyaçlarının karşılanması için Konya, İzmit ve Eskişehir sancakları ile Adana, Halep, Suriye, Ankara ve Mu- sul vilâyetlerine toplam 2.250.000 kuruş tahsis edildi.

Tehcir sırasında ortaya çıkan ihtiyaç için vilâyetler kendi imkânları nispe- tinde yardımlarda bulunmuşlar, zaman zaman ihtiyaç durumuna göre merkezden yeni para tahsisleri de yapılmış, Amerika'dan Ermeni muha- cirlere verilmek üzere gönderilen bir miktar para da Amerikan misyoner- leri ve konsolosları tarafından Hükümetin bilgisi dahilinde Ermenilere dağıtılmıştır.

Tehcire tabi tutulan Ermenilerin  devlete ve şahıslara olan borçları, ya ertelenmiş ya da tamamen af edilmiş,  kafilelerine hastalık durumlarında tedavi edilmeleri için sağlık görev- lileri atanmış,  aralarında bulunan suçlu ve zanlılar hakkındaki takibat ertelenmiş,  malları koruma altına alınmış,  bozulabilir malları, hayvanları veya işletilmesi zorunlu olan imalâtha- neleri, kurulan komisyonlar tarafından açık arttırma ile satılarak, pa-

53

raları sahiplerine gönderilmiştir.

Tüm bu işlemler yapılırken herhangi bir suiistimale meydan vermemek için büyük bir dikkat gösterilmiştir. Bu kapsamda vilayetlere aşağıdaki talimatlar verilmiştir:  Tahliye edilmiş olan bölgelere hiçbir şüpheli şahıs sokulmayacak.  Eğer bazı şahıslar ucuza mal satın almışlarsa, satışlar feshedilecek ve gerçek değeri takdir olunarak, meşru olmayan bir menfaat teminine meydan verilmeyecek.  Tehcir edilen Ermenilerin, istedikleri eşyayı götürmelerine müsaade edilecek.  Götüremeyecekleri eşyadan, durmakla bozulacak olanlar zaruri ola- rak satılacak, fakat bozulmayacak durumdaki eşyalar ise sahipleri adına korunacak.  Taşınmaz malların icar, ferağ ve rehin gibi işlemlerinin sahipleriyle olan ilgilerinin bozulmamasına dikkat edilecek ve tehcirin başladığı tarihten itibaren bu hükümlere aykırı olarak yapılan uygulamalar varsa feshedilecek.  Bu mallar hakkında anlaşmazlık durumlarına meydan verilmeyecek.  Sevke tâbi tutulan Ermenilere, mallarını yabancılar dışında istediği kimseye satmalarına izin verilecektir.

Talimatlar büyük bir titizlikle uygulanmaya çalışılmış, sevk edilen Ermeni- lerden kalan sanat ve ticaret müesseseleri iskân şirketleri kurularak, de- ğerleri üzerinden bu şirketlere intikal ettirilmiş; satılan malların bedelleri Emvâl-i Metrüke Komisyonları tarafından sahiplerine gönderilmiştir. Ni- tekim iskân mahallerine varan muhacirler, kendilerine aktarılan bu para- larla işlerini kurmuşlar ve bölgeye uyum sağlamışlardır.

Tehcirin Başlatılıp Sonlandırılması

Tehciri başlatırken  tehcire tabi tutulan kimselerin imhasının söz konusu olmadığı, sevki- yat esnasında emniyetlerinin sağlanması ve iaşelerine ait her türlü

54

tedbirin -muhacirin tahsisatından sarfiyat yapılarak- alınması,  tehcirin gayesinin hükümet aleyhine faaliyetlerde bulunmalarını en- gellemeye ve bir Ermenistan Hükümeti teşkili hakkındaki hedeflerini gerçekleştirmelerine mani olmaya matuf olduğu,  yerlerinde kalan Ermenilerin bundan sonra yerlerinden çıkarılmaya- cağı, asker aileleriyle ihtiyaç nispetinde sanatkâr, Protestan ve Kato- lik Ermenilerin sevk edilmeyeceği,  Ermeni kafilelerine saldırıda bulunanlar veya bunlara önayak olan jandarma ve memurlar hakkında şiddetli kanunî tedbir alınacağı ve bu gibiler derhal azıl edilerek Divan-ı Harbe teslim edileceği; bu gibi olayların tekrarından vilâyet ve sancakların sorumlu tutulacağı  hususları yetkililer tarafından ilgililere sıklıkla hatırlatılmıştır.

İskâna tabi tutulanlar, istedikleri hayvanlarını yanlarına alabiliyor, eşyala- rını kağnılarla taşıyorlardı. Kendi kağnısı olmayana devlet bu seyahat için sürücüsü ile bir kağnı veriyordu. İsteyenlerin kıymetli eşyaları denk içinde depo olarak kullanılan kiliselerde, kilit altına alınıyordu. Sahipleri geri döndüklerinde emanetlerini alabilirlerdi. Esas jandarmalar cephede sa- vaşta olduğundan imkânlar ölçüsünde oluşturulan jandarmaların koru- masında birkaç yüz kişilik gruplar halinde Haziran sonlarından itibaren yollanmaya başlandılar.

Osmanlı yönetimi tehcir sırasında ve daha sonrasında hem kendi imkan- larını seferber etti hem de Amerikan ve diğer Hıristiyan kuruluşlarca yapı- lan yardımlara kolaylıklar sağladı. Ermeni kafileleri, iskân sahalarına dağı- tılmak üzere yol kavşakları üzerinde belirli merkezlerde toplandı. Bura- larda kamplar ve dinlenme istasyonları oluşturuldu; fırınlar, ambarlar, aşevleri, hastane ve yetimhaneler kuruldu.

Kafilelerin, muhtemel zorluklarla karşılaşmamaları, emniyet ve muhafa- zalarının sağlanması için uygun ve yakın güzergâhlardan nakilleri plânlan- dı. Nitekim Musul'a Kayseri'den ve Samsun'dan gönderilenler Malatya üzerinden; Sivas, Mamuretülaziz, Erzurum ve havalisinden gönderilenler ise Diyarbakır-Cizre yolundan sevk edilmişlerdir. Yolların yoğunluk ve sancakların asayiş durumları dikkate alınarak zaman zaman güzergâhlar-

55

da değişiklikler yapılmıştır.

Bütün bu güzergâhların seçiminde tren yolları ve nehir nakliye araçları en emniyetli olduklarından dolayı tercih edilmiştir. Nitekim Batı Anadolu'dan iskân mahalline gönderilenlerin hemen hepsi trenlerle nakledilmiştir. Cizre yolu ile sevk edilenler de tren ve "Şahtur" denilen nehir kayıklarıyla taşınmışlardır. Tren ve nehir nakliyatının bulunmadığı yerlerde kafileler hayvan ve arabalarla belli merkezlere toplanmışlar ve buradan trenlere bindirilmişlerdir. Trenle gidenler yerleşim bölgelerine olaysız ve az kayıp- larla varabildiler. Nitekim güneye yollanan ilk kafilede olan Protestan Ermenilerin vekili Zenop Bezciyan, döndükten sonra İstanbul’daki ABD büyükelçisi Morgenthau’u ziyaret ederek, “hiçbir olay olmadan yerlerine varıp yerleştiklerini ve yeni ikamet yerlerinde iş tuttuklarını” ifade etmiş- tir.

Osmanlı Hükümeti savaş şartlarına rağmen, sevkiyatın bir düzen içinde yürümesine ve kafilelerin herhangi bir zarara uğramamasına itina etmiş, bunun için elindeki imkânları zorlayarak nakli gerçekleştirmeye çalışmış- tır. Cepheye asker ve zahire nakli sebebiyle, zaman zaman muhacirlerin sevkinde vasıta sıkıntısına düşülmüştür. Hükümetin, tehcire tabi tutulan Ermenileri büyük bir intizam içerisinde yeni yerleşme alanlarına sevk et- meyi başardığı yabancı misyon tarafından gönderilen raporlarda da doğ- rulanmıştır.

Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 1915'te Büyü- kelçi Morgenthau’ya gönderdiği raporunda, “ Tarsus'tan Adana'ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu; kalabalık yüzünden birtakım sıkıntıların olmasına rağmen Hükümetin bu işi son derece inti- zamlı bir şekilde idare ettiğini; şiddete ve düzensizliğe yer vermediğini; göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını; muhtaç olanlara yardımda bu- lunduğunu” belirtmiştir. Natan’ın, 11 Eylül 1915 tarihli raporunda da; “478 sayılı gönderimden beri (30 Ağustos 1915 tarihli rapor) yüz binlerce Ermeni daha buraya ulaştı ve Halep’ e sevk ediliyorlar. Şam’daki kampta hastalar için bir hastane oluşturulmuş ve ziyaretim sırasında 50 hasta tedavi görüyordu. Aldığım bilgilere göre kampta ölen yok ve hükümet

56

bütün sürgünlere yiyecek dağıtıyor“ [22] ifadeleri yer almaktadır. Ermeni komiteleri, tehcir devam ederken bile, saldırılarına devam etmiş, âdeta tehcirde devletin ne kadar isabetli davrandığını göstermişlerdir.

Hükümet;  nakil sırasında konvoylara emniyet kıtaları ve sağlık ekipleri refakat ettirmiş,  nakledilenlerin devlete olan borçlarını silmiş,  kendi ordusuna bile yemek çıkaramazken, tehcire tabi Ermenilerin iaşesini sağlamıştır,  yeni gittikleri bölgelerde toprak, ev, sermaye ve mesleklerini yapa- bilmeleri için ücretsiz olarak mesleki alet vermek suretiyle gelecek yaşamlarını kolaylaştıracak her türlü yardım ve desteği sağlamıştır.

Aynı tarihlerde Ruslar, Kafkaslardan bir milyona yakın Müslüman göç- meni aç ve perişan bir şekilde Osmanlı topraklarına sürmüş, yollarda bun- lardan yüz binlercesi ölmüştür. Bu yüzden Osmanlı Hükümeti, bir yandan da bu Müslüman göçmenlerin yerleştirilmeleri ve iaşelerinin temini ile uğraşmak durumunda kalmıştır.

Savaş ortamının getirdiği olumsuz şartlar, kafilelerin emniyetinin sağlan- masını ve iaşelerinin teminini güçleştirmiş; yollarda yer yer görülen salgın hastalıklardan can kayıpları olmuştur. Bu kargaşada dağ başlarında ida- renin emir ve bilgisi aksine, hırsızlık yapan, cinayet işleyen, ırza geçen, askerin kumanyasını çalıp karaborsada satan, hayvan yemlerini bile ça- lanlar olmuştur. Hama'da bulunan kafilede her gün tifo ve dizanteriden 70-80 kişinin öldüğü ve derhal tedbir alınması hususunda emir verildiği rapor edilmiştir. Kafilelerden bazılarının Arap ve Kürt aşiretlerinin saldırı- larına maruz kalarak soyulduğu ve öldürüldüğü istihbaratı alınmıştır. Bu çerçevede bir Amerikan tarihçi şöyle yazmıştır: “Kürt ve diğer haydut çetelerince bazı kafilelere yapılan hücumlar hükümetin kontrolü dışın- daydı, yokluk ve fukaralık bölgede yaşayanların tümü tarafından pay edi- liyordu…”. Erzurum Vilâyeti'nden, Dersim eşkıyasının sevk olunan Ermeni

[22] US Archives NARA 867.4016/193,Copy No: 484

57

kafilelerinin yolunu keserek katlettikleri ve onları kurtarmanın kabil ol- madığı, bildirilmiştir. Bunun üzerine yetkililer ilgili Vilâyetlere,  bundan böyle zaptiyesiz hiç bir kafilenin yola çıkarılmaması ve sevki- yatın emniyet içinde yapılması için gerekli tedbirlerin alınması, kafile- leri koruyan muhafızların sayılarının arttırılması;  sevkiyat sırasında güzergâhta bulunan aşiretlerin ve köylülerin taar- ruzlarına karşı her türlü vasıtanın kullanılması, katle ve gaspa cüret edeceklerin şiddetle cezalandırılması talimatları vermiştir.

Hükümet, bu talimatlarına istinaden;  Ermeni kafilelerine saldıranlardan kaç kişinin cezalandırıldığını soruş- turmuş ve  Ermeni kafilelerinin sevki sırasında ihmali veya yolsuzluğu görülen görevlileri tespit etmek üzere tahkik heyetleri kurmuş,  Tahkik heyetlerinin verdikleri raporlar ışığında, görevini kötüye kul- lanan pek çok görevliyi, işten el çektirmiş; bir kısmını Divan-ı Harb'e sevk etmiş, yargılatarak ağır cezalara çarptırılmalarını sağlamıştır. Bu çerçevede suçlu bulunanlardan 67 kişiye idam, 500 den fazla kişiye de hapis, para ve kürek cezaları verilmiştir.

Çeşitli yollardan sevk edilen Ermenilerin ayrıldıkları ve vardıkları yerler- deki sayıları devamlı şekilde kontrol edilmiş, Ermenilerin belli bir yerde yoğun olarak bulunmaları sakıncalı bulunarak, ayrı kasaba ve köylere yerleştirilmeleri plânlanmıştır.

Tehcir sırasında sevkiyat gerek iklim şartları, gerekse meydana gelen yı- ğılmalar yüzünden zaman zaman durdurulmuştur. Ermeni sevkiyatı 15 Mart 1916 tarihinde vilâyetlere ve sancaklara gönderilen bir genel emirle sonlandırılmış, bu tarihten itibaren hiçbir sebep ve vesileyle sevkiyat ya- pılmaması bildirilmiştir. O tarihte henüz iskân mahallerine varmamış, yani yollarda olan Ermenilerin, bulundukları vilâyet dâhiline yerleştirilme- leri talimatı verilmiştir. Ermeni nüfusun büyük kısmının Suriye tarafına nakledilmesi sebebiyle, 10 Ağustos 1916 tarihinde İstanbul'daki Ermeni Patrikhanesi lağvedilerek Kudüs'e nakledilmiş; bu arada Sis ve Akdamar

58

Katogikoslukları da birleştirilerek Kudüs'e nakledilmiştir.

Osmanlı Arşivi'nden derlenen bilgilere göre 9 Haziran 1915 ilâ 8 Şubat 1916 tarihleri arasında tehcir uygulanan bölgelerden iskân sahalarına 431.513 kişi sevk edilmiş; 33.921 kişide yerlerinde bırakılmıştır (Ek-2). ABD görevlileri, tehcire tabi tutulan Ermeni sayısını kendilerince kabul edilen en iyi enformasyon kaynaklarına göre 486.000 olarak vermiştir (Ek-3). Burada dikkat edilmesi gereken husus sayıların Osmanlı verilerin- de belgelere dayalı ve rakamların detaylı olarak verilmesi, ABD kayıtla- rında ise kendilerince en iyi enformasyona (bilgiye) dayandırılması ve kabaca yuvarlatılmış olmasıdır. İki veri arasındaki farklılık, büyük ihtimalle ABD kaynaklarında -propaganda amaçlı olarak- sayıların abartılı olarak yuvarlatılmasından kaynaklanmış olabilir.

Osmanlı Devleti’nin kayıtlarına göre tehcire tabi tutulanlardan 382.148 kişi (% 82’si) tehcir yerlerine ulaşmıştır. Aradaki fark 56.610 kişidir. Gös- terilen itinaya rağmen; maalesef Erzurum-Erzincan arasında 500, Meske- ne’de 2 bin, Mardin civarında 2 bin ve Dersim bölgesinde 5 bin Ermeni eşkıya saldırıları sonucunda hayatını kaybetmiş; ayrıca yolculuk esnası ve varılan yerlerde Tifo, Dizanteri gibi hastalıklardan 25-30 bin civarında ölen olmuştur. 16 bin civarında Ermeni’nin de Tehcir esnasında kaçtığı tahmin edilmektedir. Bu sayılardan da anlaşılacağı üzere kayıpların çoğu salgın hastalıklardan kaynaklanmıştır. Nitekim 1915-1918 yılları arasında Osmanlı Ordusunda da hastalıklar nedeniyle 466.759 kişinin vefat ettiği dikkate alındığında tehcir sırasındaki ölümlerin çoğunun salgın hastalık- lardan kaynaklandığı gerçeği daha kolay anlaşılabilmektedir.

Göçler sırasında Ermenilere yapılan saldırılar ya da kötü muameleler ge- rekçe gösterilerek çok sayıda kişi; Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemelerinde yargılanmış, yargılamalar bizzat Talat Paşa tarafından takip edilmiş ve kusurlu sayılanlara çeşitli cezalar verilmiştir. Bunlar arasında Ermeni kili- sesinin telkinleriyle ceza verilen birçok masum da yer almıştır.

Tehcir bölgesinde bulunan Ermenilerden bir bölümünün Rusya'ya, Batı ülkelerine ve Amerika'ya gitmişler/götürülmüşlerdir. Osmanlı Ordusunda silâhaltında bulunan Ermenilerden 50 bininin Rus Ordusuna iltihak ettiği-

59

ne, yine Türklerle savaşmak üzere binlerce Ermeni’nin de Amerikan Or- dusunda üç-dört yıl eğitim gördüğüne dair, merkezi İstanbul'da bulunan ve Osmanlı Ülkesindeki Ermenileri menfaat karşılığında Amerika'ya kaçı- ran bir şebekeye ait belgeler vardır. Ayrıca, Ermeniler ve diğer yabancıla- rın verdikleri bilgilere göre; tehcir dışında Kafkasya'ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin, Yunanistan ve Ege Adalarına 120 bin, Bulgaristan'a 40 bin, İran'a 50 bin, Lübnan'a 50 bin, Ürdün'e 10 bin, Mısır'a 40 bin, lrak'a 25 bin; Fransa, ABD, Avusturya ve diğer bazı ülkelere 35 bin olmak üzere, toplam 855.000 Ermeni’nin yurt dışına çıktığı anlaşılmaktadır. Bu toplama, tehcir yerlerine ulaşan 382.148 Ermeni, Tehcir sırsında hastalık ve saldırılardan ölenler ile kaçanlar dâhil edildiğinde, Osmanlı Ermenilerinin nüfusu ola- rak 1914 istatistiğinde verilen 1.294.851 rakamına ulaşılmaktadır. Bu durum da Ermenilerin iddia ettiği gibi bir Ermeni soykırımının veya 2-3 milyon Ermeni’nin yok edilmesinin kesinlikle mümkün olmadığını gösteri- yor. Yukarıda verilen bilgilerden de anlaşılacağı gibi Osmanlı tebaası pek çok Ermeni, harpten önce ve harp sırasında Amerika ve Rusya başta ol- mak üzere çeşitli ülkelere dağılmışlardır.

Özetle, Ermenilerin yer değiştirilmeleri, onları imha etmek değil; devletin güvenliğini ve sivil halkın can emniyetini sağlamak amacını gütmüştür. Şayet, Osmanlı Devleti Ermeni tebaasından kurtulmak isteseydi, bunu savaşı gerekçe göstererek rahatlıkla halledebilirdi. Osmanlı, yer değiştir- me uygulamasıyla savaş şartlarında her an ölümle burun buruna gelebi- lecek olan yüz binlerce Ermeni'nin hayatını da kurtarmıştır. Nitekim yeni bölgelere yerleştirilen Ermeniler sağ salim hayatlarını sürdürürken, Rus Ordusu saflarında Türklere karşı dövüşen Ermenilerden, savaş şartları gereği ölenler olmuştur. Eğer Osmanlı geçmişte iddia edildiği gibi Ermeni- leri katletseydi, bugün Ermenilerden eser kalmazdı.

Mali sıkıntılar çekilen savaş şartlarında daha öncelikli meseleler olmasına rağmen; yer değiştirmeye tabi göçmenlerin sevki, yerleştirilmesi ve ge- çimlerinin sağlanması için 1915 yılında 25 milyon, 1916 yılı sonuna kadar ise 230 milyon kuruş harcandığı belgelerden anlaşılmaktadır. Kısaca Teh- cir, sahip olunan imkânlar ölçüsünde ve savaş şartlarında döneminin en insani ve başarılı yer değiştirme uygulamasıdır. Bazı aksamalara rağmen, “Geçici Sevk ve İskân” yasası istenilen sonucu vermiştir. Eleman temin

60

eden, yardım, yataklık ve lojistik sağlayan yerler boşaltılınca; Ermeni çe- teleri saklanacak, barınacak ve beslenecek yer bulamamışlar; sabotajlar, soygunlar ve katliamlar durmuş; asker savaş yerlerine gidebilmiş, ahali tasalluttan kurtarılmıştır.

Musa Dağı Ermenileri

Bazı Ermeniler tehcir uygulamalarına karşı isyan etmişlerdir. Bunlardan, Antakya’nın Samandağ’ı ilçesinde, Asi nehrinin denize döküldüğü nokta- nın kuzeyindeki köylerde yaşayanların hikâyesi ilginçtir. Ermeni Diaspora sermayesinin, Dünya kamuoyunu Türkler aleyhine kışkırtmak için yayın- lattığı “Musa Dağının 40 Günü” adlı kitapta ve vizyona koydurttuğu aynı isimli filmde adı geçen “Musa Dağı” bu yörededir. Adı geçen dağ, kayalık- lar ve çalılıklarla kaplı, batısından denizle çevrili, Suriye ve Lübnan’a giden yolun kavşağındadır. Musa Dağı Ermenilerinden bazıları (yörelerinin ko- numunun sağladığı avantajlardan da yararlanarak) silah ticareti (kaçakçı- lığı) yapmakta, Fransızlar ve isyancı Arap liderleri ile ilişki içinde bulun- maktaydılar.

Fransızlar; Birinci Dünya Harbi'nde Hatay ve Halep vilayetlerinin Akdeniz- 'e en önemli giriş ve çıkış kapısı olarak gördükleri İskenderun ve Saman- dağ bölgelerine önem vermişler, bu bölgelere çıkarma harekatı yapma imkanlarını araştırmışlardır. Bu amaçla İskenderun Şehrini altı defa bom- balamışlar, bölgenin Hıristiyan halkını ayaklandırarak Osmanlı Hüküme- tini güç durumda bırakmak istemişlerdir.

Musa Dağı

Fransızların çıkarma planını ve Musa Dağı’ndaki altı Ermeni köyü ile ilişki- lerini bilen Osmanlı Hükümeti, bu köyler için göç ettirme kararı aldı. Göçe

61

hazırlık için yedi gün süre verildi. Bu karara uyan bir kısım Ermeni, plan- landığı gibi Türk muhafızların eşliğinde önce Antakya’ya, oradan da iskân yerlerine ulaştırıldılar.

Bölgelerine Fransız ve İngilizlerin çıkarma yapacağına inandırılmış isyancı Ermeniler ise göç kararına karşı çıktılar. Bunlar; önemli mik- tarda silah, yiyecek ve malzemeyi Musa Dağı’nın tepesindeki kayalık bölgeye taşıdılar. Siper kazarak ve kayaları yuvarlayarak barikatlar kurup, keskin nişancılarını bu ba-

Musa Dağı’na Çıkan İsyancı Ermeniler rikatlara yerleştirdiler. Göç kara- rını uygulatmak için bölgeye gön- derilen jandarmayla silahlı mücadeleye başladılar. Daha sonra da Fransız ve İngiliz gemileri tarafından Kıbrıs’a kaçırılıp oradan da Mısır’ın Port-Sait liman şehrine götürüldüler. Buradaki İngiliz askeri tesislerine yerleştirildi- ler.

İngilizler sığınmacı Ermeniler için yaptıkları barınma masrafından kurtul- mak istiyorlar, Fransızlar da bunları Adana-İskenderun Bölgesinde Os- manlıya karşı kullanmayı planlıyorlardı. Aralarında yapılan uzun tartış- malardan sonra, Musa Dağı Ermenilerinin yeniden Kıbrıs’a getirilmeleri kararlaştırıldı. Yunanistan’ın Larnaka Konsolosu da; “Osmanlı Devleti’nin dağılmak üzere olduğu, Kilikya’da bir Ermeni Devleti kurulacağı, Kıbrıs’ta bulunan Ermenilerin Kilikya’ya gönderileceği” söylenerek ikna edildi, hat- ta konsolostan yardım vaadi alındı.

Musa Dağı Ermenilerinin yerleştirileceği yer için Kıbrıs’ın Gazimagosa ilçesinin kuzeyinde bulunan stratejik Monargo bölgesi seçildi. Burada oluşturulan kampa Musa Dağı Ermenileri iskân edildiler. Fransızlar, içle- rinden asker olarak kullanılabilecek 500 ve işçi olarak yararlanacakları 100 kadar Ermeni’yi “Monargo (Boğaztepe) Ermeni Lejyonu Kampı”na aldılar.

62

Bu kampta eğitim gören Ermeniler; Fransızlar ve İngilizler tarafından Çu- kurova, Antep, Maraş ve Urfa’nın işgalinde; basım yayın işlerinde, Ermeni çetelerine silah temininde, casusluk faaliyetlerinde ve Kıbrıs’taki Türk esir kampının kontrolünde kullanılmışlardır. Kampın kapatılmasından sonra bir kısım Ermeni, İngiliz askeri yetkililerin sağladığı kolaylıklardan yararla- narak Yunan Ordusuna ve daha sonra da İzmir’in işgaline katılmışlardır.

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Musa Dağı Ermenilerinden bazıları, Fransızlar tarafından işgal edilen bölge içinde kalan köylerine geri döndü- ler. Hatay’ın 1939’da Türkiye’ye katılmasıyla bu Ermenilerin suçluluk duygusu taşıyan önemli bir kısmı bölgeyi terk etti. Geriye Musa Dağının eteklerindeki Vakıflı köyünde yaşayan Ermeniler kaldı.

Tehcir’in Beklentileri Karşılama Durumu

Tehcir öncesi; düşmanla işbirliği içinde olan Ermeni çeteleri cephe geri- sinde sabotajlar yapmakta, isyanlar çıkarmakta, Türk ve Müslüman halka saldırılar düzenlemekteydiler. İlerleyen Rus Ordusu karşısında Osmanlı Ordusu’nun savunma ve direnme gücü tehlikeye düşmüştü. Ordu’nun cephe gerisi ve ikmal yolları Ermeni sabotajlarına açıktı. İsyancı Ermenile- rin;  işgal orduları tarafına geçip Osmanlı ordularına karşı harekâta kal- kışmalarının,  sivil halkı, Balkanlar'daki gibi soykırım boyutlarında bir etnik temizlik- le yok etmelerinin,  cephe gerisinde sabotajlar ve ikmal yollarını kesmeleri, sivil halka saldırılar düzenlemelerinin engellenmesi gerekiyordu. Bunun için Osmanlı Hükümeti kendisi için bü- yük külfetler getirmesine rağmen, en insanî ve hukukî olanı, isyancıları savaş sahasından uzaklaştırmayı (Tehcir’i) seçti. Tehcir’i; sadece tehlike- nin baş gösterdiği yerlerde ve tehlike unsuru olanlara; yani Ermeni çete- lerinin düşmanla işbirliği yaptığı, isyan çıkardığı, Türk ve Müslüman halka saldırılar yaptığı yörelerde; Ermeni komitecilerine yataklık edilen yerler- de uyguladı. Buralarda isyancılar ve bunlara yataklık edenlerin dışındaki Ermeniler, hükümete sadık oldukları ve iyi halleri görüldükleri sürece

63

Tehcir’e tabi tutulmadılar.

Hükümet; göç ettirilenlerin sevkinin düzen ve güven içinde, vardıkları yerlerde iskânlarının olabildiğince uygun koşullarda yapılması amacıyla, titiz ve insancıl bir çaba göstermiş; bu amaçla Sevk ve İskân Geçici Kanu- nu ile bunun uygulanmasına ilişkin olarak birçok kanun çıkarıldı ve tali- mat hazırlandı.

Osmanlı Hükümeti savaş şartlarına rağmen, sevkiyatın bir düzen içinde yürümesine ve kafilelerin herhangi bir zarara uğramamasına itina etmiş, bunun için elindeki imkânları zorlayarak nakli ve iskânı gerçekleştirmeye çalışmıştır. Savaş şartlarında cephede askerine yiyecek tahin vermekte zorlanırken, daha başka öncelikli ihtiyaçları varken; yer değiştirmeye tabi göçmenlerin sevki, yerleştirilmesi ve geçimlerinin sağlanması için sınırlı bütçesinden pay ayırmıştır. Hükümet göçe tabi tutulan halkın can ve mal güvenliğini elinden geldiğince korumaya çalışmış; bu hususlarda kusuru görülenlerin cezalandırılmasında en ufak tereddüt gösterilmemiştir.

Tüm bu iyi niyet, planlama, gayretler ve fedakârlıklar sonucu; tehcire tabi tutulan Ermenilerin çoğu intizam içerisinde yeni yerleşme alanlarına sevk edilebilinmiştir. Bununla birlikte o dönemde yaygın olan hastalık salgınla- rı, savaş koşullarının getirdiği olumsuzluklar ve imkânların kısıtlılığı ne- denleriyle ölümler de olmuştur. Sevk sırasında ölümlerin çoğu salgın has- talıklardan vuku bulmuştur. Tehcir öncesinde Ermeni çetelerin Müslüman halka uyguladıkları katliamlar, toplumlar arasında kin ve intikam duygula- rını depreştirmiş, neticede bazı sevk edilen kafileler de saldırıya maruz kalmıştır.

I. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Hükümeti, tehcire tabi tutulan Ermeni- lerden isteyenlerin tekrar eski yerlerine dönmeleri için bir kararname çıkarmıştır. Bu kararname doğrultusunda bilhassa Mondros Mütareke- si'nden sonra, Anadolu'nun daha önce Ermenilerle meskûn olan bölgele- rine, önemli miktarda Ermeni nüfusu yerleştirilmiş, hatta bazı bölgelerde işgal kuvvetlerinin desteği ile eskisinden daha fazla sayıda Ermeni iskân edilmiştir.

Devletin ve halkın güvenliğini sağlamak amacıyla uygulanan Tehcir’in

64

sonuçları, Ermenilerin imhası değil bilakis korunması şeklinde tecelli et- miştir. Tehcir’den beklenen hedeflere büyük ölçüde ulaşılmış, bu sayede;  ilerleyen Rus Ordusu karşısında savunma ve direnme gücü tehlikeye düşen Osmanlı Ordusu’nun ardı emniyete alınmış;  tehcir bölgesindeki isyancı Ermenilerin  işgal ordularıyla birleşip Osmanlı ordularına karşı yapacakları ha- rekâta,  Türk ve Müslümanları, Balkanlar'daki gibi soykırım boyutlarında bir etnik temizlikle yok etmesine,  cephe gerisinde sabotajlar ve ikmal yollarını kesme eylemlerine, sivil halka saldırılar düzenleyip isyanlar çıkarmalarına engel olunmuş;  Tehcir’in uygulandığı bölgelerde karşılıklı kırıma neden olabilecek muhtemel olayların önü alınmıştır.

Ermenilerin binlerce Türk'ün canına mal olan isyan ve katliamları karşı- sında bile, Osmanlı Hükümeti'nin ortaya koyduğu sakin ve sağduyulu ta- vır, belgeleriyle sabittir. Eğer iddia edildiği gibi Osmanlı, Ermeni tebaa- sından kurtulmak isteseydi, Ermenileri katletseydi; bunu savaşı gerekçe göstererek rahatlıkla halledebilirdi, bugün Ermenilerden eser kalmazdı. Aksine Osmanlı, yer değiştirme uygulamasıyla savaş şartlarında her an ölümle burun buruna gelebilecek olan yüz binlerce Ermeni'nin hayatını kurtarmıştır. Nitekim yeni bölgelere yerleştirilen Ermeniler sağ salim ha- yatlarını sürdürürken, Rus Ordusu saflarında ve isyancı çetelerde Türklere karşı dövüşen Ermenilerden, savaş şartları gereği ölenler olmuştur. Bazı aksamalara rağmen, “Geçici Sevk ve İskân” yasası istenilen sonucu ver- miştir. Ermeni köyleri boşalınca, Ermeni çeteleri saklanacak-beslenecek yer bulamamışlar; bu suretle daha fazla Türk’ün ve Ermeni’nin ölümünün önüne geçilmiş, sabotajlar sonlanmış ve asker savaş yerlerine gidebilmiş- tir. Kısaca Tehcir, Osmanlı’nın yaşadığı savaş şartlarında vatan müdafa- ası için olabilecek başarılı ve en insani bir yer değiştirme uygulamasıdır.

65

TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİLER TA- RAFINDAN YAPILAN KATLİAMLAR

Çarlık Rusyası Dönemi

Güney Kafkasları kademe kademe işgale başlayan Ruslar, Türk toprakla- rında yayılma ve kalıcı olarak yerleşme amaçlarını gerçekleştirmek için Ermenileri kullanma stratejisini başlatmışlar, bu gayeyle kışkırtmışlar, onlara vatan ve devlet vaat etmişlerdir. Buralardaki nüfus yapısını değiş- tirmek için Türkleri göçe zorlayıp boşalan yerlere Ermenileri iskân etmiş- ler; Kaçar Hanedanlığı ile 1828 yılında imzaladıkları Türkmençay Anlaş- ması [23] sonrasında bu faaliyetlerine hız vermişlerdir.

Çar I. Nikolay 21 Mart 1828’de Erivan ve Nahcivan Hanlıkları arazisinde bir “Ermeni eyaleti” kurulmasına ilişkin emri imzalamış; Türkiye’den ve İran’dan getirilen Ermenileri Erivan’a yerleştirilmeye başlanmıştır. İran’daki Rusya elçisi Griboyadev raporlarında “1829-1830 tarihleri ara- sında Erivan bölgesine İran’dan 40 bin, Türkiye’den 84 bin 600 Ermeni getirilerek yerleştirildiğini” yazarak bunu teyit etmiştir.

Bu dönemde Ruslar, yerli halk olan Azerbaycan Türklerini sürgüne gönde- riyorlar, onların topraklarını Ermenilere veriyorlardı. Oysa Erivan Guberniyası (bölgesi) 15. yüzyılın başlarından 1828 yılına kadar Türk han- ları tarafından yönetilmişti ve tamamen bir Türk toprağıydı. Halkının bü- yük çoğunluğunu -Ermeni göçlerine kadar- Türkler oluşturuyordu.

Birinci Dünya Savaşında Ruslar, 1916 ve 1917 yıllarında yapılan muhare- beler sonunda Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmını işgal etmişlerdi. Sa- vaş devam ederken Ermeniler Güney Kafkasya’daki Türk topraklarına

[23] Türkmençay Anlaşması, Rusya ile İran (Kaçar Hanedanlığı) arasında 21 Şu- bat 1828 tarihinde imzalanmış bir barış antlaşmasıdır. İran'ın yenilgisiyle sonuçla- nan 1826-1828 Rus-İran Savaşı'ndan sonra imzalanmış olan bu anlaşma uyarınca Revan Hanlığı, Nahçıvan Hanlığı ve Talış Hanlığı Rusya'ya verilmiş, Aras Nehri'nin bu iki devlet arasındaki sınırı oluşturmasına karar verilmiştir. Türkmençay Anlaşması, Gülistan An- laşması'yla birlikte İran'ın imzaladığı en kötü anlaşmalardan bir olarak kabul edilmekte- dir.

66

saldırı başlatmışlar, yüzlerce Azerbaycan köyünü yakıp yıkmışlardı. Nite- kim, Taşnak saldırganlarından bir birliğin komutanı olan A. Emiryan; “Sa- dece Erivan Guberniyası’nda Taşnaklar tarafından iki yüz Azerbaycan köyü yakılıp yıkılmıştır” diye yazmıştır. Bu bölgedeki katliamları kendi gözleri ile görmüş subaylarından bilgi almış olan ABD Yüksek Komiseri Amiral Bristol, günlüğünde “Ben, General Dro [24] ile birlikte çalışmış kendi subaylarımın verdiği bilgilere dayanarak... korumasız köyler önce- den bombalanır, sonra zapt edilir, kaçamamış köy sakinleri vahşice öldü- rülür, köy yağmalanır, bütün mal ve para götürülür, sonra ise yakılırdı. Bütün bunlar Müslümansız (Türksüz) bir Ermenistan için sistemli olarak yapılırdı” şeklinde ifade etmiştir [25], [26]. Yine mütareke döneminde Ami- ral Bristol’ün karargâhında haber alma subayı olarak görev yapmış yazar Robert Dunn, anılarını yazdığı ve 1952 yılında New York’ta yayınladığı kitabında benzer katliamlara yer vermiştir.

Rus Çarlığı 1917 İhtilalı ile devrilince, idareyi ele geçiren Bolşevikler sa- vaştan çekilme kararı aldılar. 3.3.1918 tarihinde imzalanan Brest-

[24] ’General Dro’ lakaplı Drastamat Kanayan, Rus ordusu adına Osmanlı toprakları, Azerbaycan ve Gürcistan‘da çetecilik yaptı. Birinci Dünya Savaşı sırasında oluşan otorite boşluğunu fırsat bilerek birbirinden iğrenç ve insanlık dışı eylemlere imza attı. 1914- 1918 yılları arasında Erzurum, Erzincan, Van ve Kars gibi Doğu illerimizde binlerce Müs- lüman’ın vahşice katledilmesinde bizzat aktif rol aldı (Robert Steed Dunn, World Alive; http://www.soykirimgercegi.com/htmpage.asp?id=929). İkinci Dünya Savaşında Hitler Almanyasının yanında yer alarak hem Türkiye’nin hem de SSCB’nin Alman orduları tarafından işgali planlarında görev aldı. “Türk Kasabı ve Yahudi Avcısı” lakabıyla da anılan Dro savaştan sonra savaş suçlusu olarak yargılanma korku- suyla -Ermeni Diasporası’nın yardımı ile- ABD’ye kaçmış ve burada ölmüştür. Nazi artığı bu kanlı katil bugün Ermenistan’da bir ulusal kahraman olarak anılmaktadır. [25] Nalbandyan, V. S. Ermenistan Literatürü, s. 23, Erivan, 1976. [26] Bristol‘un, ABD resmi arşivlerinde 867 bin /1540 envanter numarasıyla kayıtlı olan savaş günlüğünden: “Savaş sırasında General Dro‘nun yakınında bulunmuş elçilik me- murlarımın hazırladığı raporlardan, onun savunmasız Müslüman köylerini bombalayıp işgal ettiğini, ardından da bir tek kişinin bile kaçmasına izin vermeden bütün köylüleri vahşice öldürdüğünü iyi biliyorum. Dro ve adamları girdikleri köylerde önce evleri tek tek yağmalıyor, ahırlardaki hayvanlara el koyuyor, sonra insanları topluca katlediyor ve işlerini bitirdikten sonra da bütün köyü yakıyorlardı. Bu, hiç kuşkusuz ki o bölgede Müs- lümanlara karşı yürütülen sistematik bir etnik temizlik operasyonundan başka bir şey değildi.”

67

Litovsk Anlaşması gereğince de işgal ettikleri yerlerden çekilmeye başla- dılar. Ermeniler, Rusların boşalttığı bölgeler ile Azerbaycan ve Dağıstan gibi Türk coğrafyalarında avantajlı konuma geçmişlerdi. Bu bölgelerdeki Bolşevikler ve Çarlık Rusya’sı kalıntısı Rus Kazakları ile işbirliği yaparak, savaş sonrası oluşan kargaşa ortamından da yararlanarak Türk katliamını başlattılar. Kafkasya’daki tüm Türk topraklarını ele geçirmeye kararlı olan Ermeniler, savaştan kaçan Rus askerlerinin de desteği ile 31 Mart 1918 günü Bakü’ye girdiler. On iki bin Azerbaycan Türkünü iki gün içinde kat- lettiler. Azerbaycan Türklerine ait gazete binalarını, kültür kurumlarını yakıp yıktılar. Camileri ve kutsal mekânları top ateşine tuttular. Arşiv bel- gelerine göre sadece Bakü’de on iki bin; Haçmaz, Kuba, Hacıqabul ve Say- lan’da sekiz bin kişiyi, silahsız ve savunmasız yirmi bin Azerbaycan Türkü- nü katlettiler.

Enver Paşa, Babası Ahmet Bey, Kardeşi Nuri (Killigil). Kaynak: http://azturk.blog.com/2011/08/25/nuri/

Olumsuz gelişmeler karşısında Enver Paşa, Azerbaycan ve Dağıstan halkı- nı Ermeni çeteleri ve Rus zulmünden kurtarmak, bölgeyi bu unsurlardan temizlemek için kardeşi Nuri Paşa’yı görevlendirmiş, Nuri Paşa Gence’ye kadar giderek 25.5.1918 tarihinde karargâhını orada kurmuştur. Kafkas İslâm Ordusu adıyla Osmanlı askerleri ile Azerbaycan ve Dağıstan gönül- lülerinden oluşan bir ordu ile Azerbaycan ve Dağıstan’ı işgalden kurtar- ma harekâtını başlattı. Aşağıda o dönemde bölgenin genel durumu ve

68

Kafkas İslam Ordusu’nun yaptığı harekâtlar özetlenmiştir.

Bolşevikler Devreye Giriyor

Rusya’da Bolşevik İhtilali ve Çar’ın görevden çekilmesinden sonra Doğu Anadolu ve İran’da yaşayan Ermeniler, başta Bakü şehri olmak üzere Azerbaycan ve Güney Kafkasların değişik bölgelerine göç etmeye başladı- lar. Bolşevikler iktidara gelince, Lenin Ermeni asıllı Şaumyan’ı Kafkaslar Fevkalade Komiseri olarak geniş yetkilerle Bakü’ye gönderdi. Şaumyan’a;  Güney Kafkaslarda bağımsızlık hareketlerini önleme,  bölgede Komünist Sovyet rejimini tesis etme,  Rus ordusu işgali altındaki Doğu Anadolu topraklarında Sovyet Rus- ya’nın himayesinde bir Ermeni Devleti kurmaya ilişkin çalışmalarda bulunma görev ve yetkilerini vermişti.

Bolşevikler ve Ermeniler, Abşeron Yarımadası’ndaki zengin petrol yatak- larını ele geçirmek için Türkleri bölgeden uzaklaştırmak istiyorlardı. Şaumyan yönetimi Türkiye ve Avrupa cephelerinden dönen Ermeni asıllı Rus askerlerini Bakü’de topluyor, Bakü ve çevresindeki Ermenileri silahal- tına çağırıyordu. Bu durum Kafkaslarda yaşayan Türkler arasında infiale yol açmış, göçmen Ermeniler ile bölgenin yerlisi olan Türkler arasında sürtüşmeler başlamıştı.

Rus Çarlığını devirip idareyi ele geçiren Bolşevikler, Musul’da bulunan 6. Ordu ile 1 Ocak 1918’de mütareke imzalayıp ordularını geri çekmeye baş- lamış, arkasındanda 3 Mart 1918’de Brest-Litovsk Anlaşmasını imzalamış- lardı. Bu anlaşma hükümlerine göre;  Rus askeri Doğu Anadolu’yu 6-8 hafta içinde terk edecek,  Ermeni çeteleri silahsızlandırılacak,  Ruslar Ardahan, Kars ve Batum’u derhal boşaltacak; bu bölgenin ge- leceğine yerli halk ile komşu devletler karar verecekti.

Rus kuvvetleri geri çekildikçe, boşalttığı yerleri Ermeni Taşnak kuvvetleri dolduruyordu. Bunlar Rus ordusunun geride bıraktığı ağır ve hafif silahla-

69

ra, nakliye araçlarına, işe yarayacak hayvan ve her türlü eşyaya el koy- maktaydılar. Türkler ise ancak Gence civarında durdurabildikleri trenler- deki piyadelerin silahlarını alabilmekteydiler. Kafkas cephesinden geri çekilen Rus askeri birliklerinin yerini alan Ermeni kuvvetleri 36 piyade taburu ve geri teşkilatları ile 50 bin kişilik bir askeri güce ulaşmıştı.

Kafkaslar Yeniden Şekilleniyor, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Kuruluyor

Türk askeri Doğu Anadolu’da 26 Mart 1918’e kadar yürüttüğü askeri ha- rekâtla Ermeni ve Rum çetelerinin tedhiş ve katliam yaptığı Kelkit, Erzin- can, Bayburt, Tercan, Trabzon, Malazgirt, Hınıs, Erzurum, Köprüköy, Tor- tum ve Oltu’yu kurtardı; 8 Nisanda Van’a girdi. Van’da Rus ve Ermeniler korkunç katliamlar yapmışlar, şehri harabeye çevirmişlerdi. Türk ordusu- nun ileri harekâtında Ermeniler firar ederken, geçtikleri Türk köylerinin tamamını yakıp yıkmışlardı.

Rusların çekilmesinden sonra İngilizler, Ermenilerin hamiliğini üstlenmiş ve bunları teşkilatlandırmaya başlamıştı. Petrol bakımından zengin olan Bakü’ye hâkim olmayı planlayan Almanlar, Türkleri kendileri için rakip görüyor, Gürcülerle ilgileniyorlardı. Brest-Litovsk Anlaşması sonrası Er- meniler Ardahan ve Karsı işgal etmiş, Şaumyan sayesinde Bakü’de du- ruma hâkim olmuşlardı. Ermeni çeteleri yörelerinde katliamlara devam ediyorlardı. Batum’u Gürcüler almıştı.

Kafkas cephesinde 3. Ordu, Ermeniler ve Gürcülerden Ardahan, Kars, Batum ve Gümrü ile Karakilise civarını aldı. Bu gelişmeler üzerine Ermeni- ler, Gürcüler ve Azerbaycan Türklerinin Tiflis’te 26 Mayıs 1918’de yaptık- ları toplantıdan bu üç unsurun kendi devletlerini kurma kararı çıktı. Er- meni ve Gürcüler toplantı sonrası hemen devletlerini kurduklarını dekle- re ettiler.

Bu sıralarda Enver Paşanın talimatıyla Kafkaslar ve Azerbaycan’ın savu- nulması için Nuri Paşa komutasında Gence’de “Kafkas İslam Ordusu” ku- rulmuştu. Mehmet Emin Resulzâde Bey liderliğinde teşkilatlanmış olan vatanseverler burada toplanıp Azerbaycan Millî Şurası’nı oluşturdular. 28 Mayıs 1918’de de Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan etti- ler.

70

Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin ilk Devlet Başkanı Mehmet Emin Resulzâde Bey

Bakü, Ermeni asıllı komünist Şaumyan’ın yönetimindeki Bolşevikler ve Taşnak Ermenileri ile bir İngiliz birliğinin işgali altındaydı. Bu nedenle ikin- ci büyük şehir olan Gence, Azerbaycan Cumhuriyetinin geçici olarak baş- kenti yapıldı. Böylece Güney Kafkaslarda Ermenistan, Gürcistan ve Azer- baycan bağımsız devletler haline geldiler.

Osmanlı Devleti, Batum’da Ermenilerle 31 Mayıs 1918’de Barış ve Dost- luk Anlaşması’nı; Gürcüler ile 3 Haziran 1918’de Barış Anlaşması’nı imza- ladı. Azerbaycan ile 4 Haziran 1918 tarihinde imzalanan Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşması’nda “Ülkede asayiş ve güvenliği sağlamaya ihtiyaç du- yulursa Osmanlı Devleti Azerbaycan Hükümetine silahlı kuvvetleri ile yar- dımda bulunmayı kabul eder” ifadesi yer aldı.

Osmanlı Devleti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasındaki “Barış ve Dostluk Antlaşması”, Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’daki Ermeni Devleti üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunmaya niyetli olmadığını gösteren önemli bir belgedir. Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı’na Hazar Denizi, Karadeniz ve Akdeniz’in çevrelediği “Büyük Ermenistan” hedefine erişmek ve bu çer- çevede bölgeyi kolonize etmek üzere Doğu Anadolu’ya girmişlerdi. Bu emellerine ulaşmak için yaptıkları mücadelede ağır bir yenilgiye uğramış- lar, bununla birlikte Osmanlı’dan büyük bir anlayış görerek devletlerini kurabilmişlerdi.

71

Bölgeye barış ve huzur gelir gibi oldu. Yeşermeye başlayan Türk-Ermeni dostluğunun ilk tohumlarını atmak üzere Aharonian başkanlığında bir Ermeni heyeti, temaslar yapmak üzere Haziran 1918’de İstanbul’a geldi. Dört aya yakın bir süre İstanbul’da kalan bu heyet, Padişah’ın yanı sıra İttihat ve Terakki yönetiminin önde gelen isimleriyle de görüştü. Aynı günlerde, İstanbul’da çıkan Taşnakçı Hayrenik Gazetesi’nde ilginç yazılar göze çarpıyordu: “Ermenistan Cumhuriyeti, kuruluşunu Türkiye’ye borçlu- dur. Daha dün en müthiş düşmanımız olan Çar Hükümeti’nin Ermenileri isyan ettirip, Türkiye’nin hayati menfaatleri zararına bir Ermeni Hükümeti teşkil etmek arzusunda olduğuna yeni Ermeni siyasetçileri dikkat etmeli- dirler.” Hatta gazete, “Ermenilerin 1. Dünya Savaşı’nda, İtilâf Devletle- ri’nin safına geçmekle yanlış ata oynadıklarından dolayı Ermeni toplumu adına pişmanlığını dile getiriyor ve Ermenilerin, maddî ve manevî ilerle- melerinin daima Türk hâkimiyetinde gerçekleştiğini, Osmanlı öncesi Er- meni tarihinin istikrarsızlık ve iç savaşlarla dolu olduğunu, fakat Türklerle medeniyete, refaha ve hürriyete kavuştuklarını” yazıyordu.

Türk Kafkas İslam Ordusu Harekete Geçiyor

Ermeni Cumhuriyeti görüntüde bu dostluk rüzgârlarını estirirken, Erivan dâhil Ermeni egemenliği ve hâkimiyetinin olduğu pek çok yerde Türklere karşı yürütülen sindirme, taciz ve kaçırtma eylemleri devam ediyordu. Kuzey Kafkasya’da ve Azerbaycan’da Bolşevik Ruslar ve Çarlık kalıntısı Rus Kazakları ile işbirliği yapan Ermeniler benzer eylemlerini sürdürüyor- lardı.

Bakü’de Bolşevik güçleri “Türkleri şehri terk ettirme ve nüfus yapısını leh- lerine döndürme” için hazırladıkları planları uygulamaya koydular. Komü- nist Ruslar ve Ermeni Taşnaklar’ın Türklere yönelik baskı, şiddet ve taciz- leri kısa sürede saldırılara dönüştü, saldırılar Karabağ Bölgesine yayıldı. Özellikle Bakü, Şamahı ve Ermenistan Cumhuriyeti’nin başkenti Erivan’da Türklere yönelik etnik arındırma harekâtı hız kazanmıştı.

İngilizler, Azerbaycan’ı kontrol etmek için oluşturulmuş Rus ve Ermeni birliklerine yardım etmek amacıyla Bakü’de 1200 kişilik çok iyi silahlan- mış bir kuvvet bulunduruyorlardı. Bakü, İngiliz-Rus-Ermeni ittifakının işga-

72

li altındaydı. İşgal ortamından yararlanan Ermeni Taşnaklar, Bakü ve ci- varında 20 binden fazla Türkü katletmiş, bu olay Azerbaycan’da çok ciddi rahatsızlık doğurmuştu.

Resulzâde Mehmet Emin Bey Kafkaslardaki Türk ve Müslüman halka yö- nelik Ermeni katliamlarının bir an önce durdurulması için Osmanlı Devle- tinden yardım istedi. Bunun üzerine Şark Orduları Komutanlığı bünyesin- de bulunan 5. Kafkas Piyade Tümeni’nin, Kafkas İslam Ordusu’na katıl- ması kararlaştırıldı. Tümenin öncü kuvvetleri Gence’ye harekete geçti. Yol üzerinde rastlanan ve Bakü petrollerini hedef alan Alman birlikleri zorla- narak Tiflis’e dönmeleri sağlandı, Ermeni çeteleri temizlendi. Tümenin geri kalanı 15 Hazirana kadar Gence’ye ulaştı. Bu tarihten itibaren Kafkas İslam Ordusu’nu Türk Kafkas İslam Ordusu olarak isimlendirebiliriz. Gen- ce’de ilk harekât olarak civardaki Ermeniler etkisiz hale getirilip silahsız- landırıldı. Anadolu’dan gelen Mehmetçik ilk şehitlerini bu harekâtta ver- miştir.

Türk Kafkas İslam Ordusu Kaynak: http://www.yusufkisa.com/genel/azerbaycan-osmanliturkiye-iliskileri- gunumuze-kadar-kapsamli/

Gelişmeler, Bakü’de yönetimi gasp etmiş Bolşevik Rus ve Ermeni Taşnak ittifakının başında bulunan Şaumyan ve ekibini telaşlandırmıştı. Şaumyan durumu Lenin’e bildirdi ve Kızılordu’nun acilen yardıma gelmesini istedi. Osmanlı tarafı ise İngilizlerin İran üzerinden Azerbaycan’a girmesini ve Bakü’yü ele geçirmesini engellemek için teşkilatlandırdığı birliklerini Teb- riz, Hoy ve Urumiye gölü civarına sevk etti. Enver Paşa, Şark Orduları Ko-

73

mutanı Halil Paşaya ve Türk Kafkas İslam Ordusu Komutanı Nuri Paşaya gönderdiği gizli emirlerde Bakü’nün bir an önce düşmandan temizlenme- sini istiyordu.

Osmanlı Ordularının 1918 yılı Kafkaslar Harekâtı Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Ofensiva_turca_de_1918_en_el_Caucaso.png

Bakü Kurtarılıyor

Bakü’deki Şaumyan yönetimi Bolşevik Ruslar ve Ermeni Taşnaklardan 30 taburdan oluşan bir Kızılordu birliği kurmuştu. Bu askeri birlik Bakü ve çevresinde bulunan petrol ve sanayi tesislerinde çalışan işçi ve Ermeni gönüllülerle takviye edildi. Bu kuvvetler Gence yönünde harekâta başladı. Kızılordu birlikleri geçtiği yerlerde 50 den fazla Türk köyünü yakıp katli- amlar yaptı, insanları öldürdü. Yapılan muharebelerde Kafkas İslam Or- dusu kuvvetlerine karşı bazı üstünlükler de sağladı, zayiat verdirdi, aldığı Türk esirlere acı ve elem verici işkenceler yaptılar. Sonunda Türk Kafkas İslam Ordusu, Gökçay’da kesin bir zafer kazanarak Kızılordu birliklerini geri püskürttü. Bu muharebelerde düşmandan çok sayıda silah ve mü- himmat ele geçirildi. Savaş bölgesindeki Ermeni ve Ruslar itaat altına alı- nıp silahsızlandırıldılar. Bozgun halinde kaçan düşman birliklerine taarruz

74

devam ettirilerek savunma hattı oluşturmaları engellendi, Aksu ve Kürdemir kurtarıldı.

Şamahı-Acı Dere Türk Şehitliği ve Şamahı’da Tenha Mezar. Kaynak: Kadir Tosun.

Bakü’ye kadar olan bölge alındıktan sonra Türk Kafkas İslam Ordusu bü- tün gücünü Bakü’nün kurtarılmasına yöneltti. Bolşevikler, Ermeniler ve İngilizler hatta Osmanlının müttefiki olan Almanlar petrol bakımından zengin olan Bakü’nün Türklerin eline geçmesine karşı idiler. O tarihte Bakü’de silahlı muharip güç olarak 18 bin Ermeni, 1200 İngiliz, 1500 Rus ve bunlara destek sağlayan pek çok Ermeni’yle birlikte 30 bine yaklaşan düşman kuvveti bulunmakta idi. Bakü cephesinde savaşan Türk Kafkas İslam Ordusu ise Anadolu’dan gelen 8 bin Türk askeri ile 7 bin Azerbay- can Türkünden oluşan milis kuvvetine sahipti.

Türk Kafkas İslam Ordusu 15 Eylül 1918’de taarruza geçti. Savaşın sonu- cunu gören İngilizler Bakü’yü terk edip gemilerle Güney Azerbaycan’daki sahil şehri Enzeli istikametine doğru ricat ettiler. Bakü sokaklarında saat 15.00’e kadar devam eden çatışmalarda Ermeni ve Rus birleşik güçlerinin direnişi tamamen kırıldı. Bunlar da yine silahlarını da yanlarına alarak gemilerle kaçıp, Dağıstan’ın Derbent şehrinde bulunan Rus Kazağı Biçerakov’un komutası altına girdiler. Bakü yönetimi, Türk komutanları ile temasa geçerek şehri teslim etti. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti başkenti- ni Gence’den Bakü’ye taşıdı.

75

Karabağ Çetelerden Temizleniyor

Ermenilerin askeri liderlerinden olan Andranik[27], Balkan ve Birinci Dün- ya Savaşları boyunca Balkanlarda, Doğu Anadolu’da, Kuzey ve Güney Azerbaycan’da vahşice işkencelerle Türkleri katletmiş bir canidir. Emrin- deki Ermeni çeteleriyle 22 Haziran 1918 tarihinden itibaren Culfa, Nahcivan ve Ordubad yörelerindeki Türk köylerini basmış, talan etmiş, halkı katletmişti. Türk Ordusunun 20 Temmuz 1918’de Nahcivan’a girme- si üzerine, Andranik kuvvetleri bu sefer de Karabağ taraflarına kaçmış, kaçarken de yolu üzerindeki Ermeni köylerini Karabağ’a göç ettirerek bölgedeki nüfus sayısını Türkler aleyhine çevirmeye çalışmıştı.

Andranik, Karabağ bölgesindeki Ermenilerden de takviye alarak 700 piya- de ve 400 süvariden oluşan ağır silahlar da dâhil teçhizatlı bir kuvvet top- ladı. 22 Ağustos 1918’den itibaren bölgedeki Türklere karşı saldırılara başladı. Andranik’in elebaşılık ettiği Ermeni çeteleri Türklerin hayvanları- nı alıyor, direnenlerini öldürüyor; evlerini, okullarını ve camilerini yakıp yıkıyordu. Özellikle ihtiyarlar, kadınlar ve genç kızlar akla gelmez işkence- lerle vahşice katlediliyordu. Katliam haberleri üzerine Şuşa’da bir heyet kurulmuş, bu heyet bölgede sükûnetin sağlanması ve Ermeni çetelerinin silahlarını bırakması için teşebbüs etmiş fakat sonuç alınamamıştı. Bunun üzerine Türk Kafkas İslam Ordusu’nun duruma müdahale etmesi istendi. Aksi durumda Karabağ bölgesinde yaşayan Türkler tamamen katledilmiş olacaktı. Türk Kafkas İslam Ordusu’nun 1. Azerbaycan Tümeni, Şuşa ve Karabağ’a yaptığı harekâtlarla Şuşa’da Ermeni muhasarası altında kalan 20.000 Türkü kurtardı, bölgede Andranik kuvvetlerinin yapacağı katliam- ları önledi ve Ermeni çetelerini etkisiz hale getirdi.

[27] Andranik, 1865 Şebinkarahisar doğumlu bir Osmanlı Ermenisidir. 1890’da İstan- bul’da Hınçak komitesine katılmış, bir polis şefinin öldürülmesi cinayetinden Batum’a kaçmış, burada Taşnak Partisi’ne üye olmuştur. 1. Sasun (Sason) ayaklanmasına iştirak etmiş; sonrasında oluşturduğu çetelerle Van, Erzurum, Bitlis, Muş ve Kars civarlarında katliamlar yapmış; 2. Sasun isyanından sonra Kafkasya'ya kaçmış oradan da Bulgaristan- 'a gitmiştir. Balkan Savaşı’nda Ermeni gönüllülerden oluşturduğu bir katliam birliğiyle Bulgar ordusuna katılmış, Bulgar ordusunun güvenliğini sağlamak bahanesiyle işgal edilen Türk bölgelerinde katliamlar gerçekleştirmiştir. I. Dünya Savaşı başlama- dan Tiflis'e geçmiş, Rus Ordusunda Ermeni gönüllü birliğini örgütlemiş, bu ordu ünifor- masıyla Türk ve Müslüman katliamlarına devam etmiştir.

76

Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ne Destek

Dağıstan Türkleri Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ni kurmuşlar,1918 yılının Nisan ayında bir heyet göndererek Enver Paşa’dan “Türk Ordusunun ken- dilerini himaye etmesini” istemişlerdi. Ancak, Kuzey Kafkasya Cumhuriye- ti, kuzeyde Bolşevikler güneyde ise Çar yanlısı Rus Kazağı Biçerakov kuv- vetleri arasında sıkışıp kalmıştı. Biçerakov 15 Ağustostan ibaren Der- bent’i ve Mohaçkale’yi işgal etmiş, Bakü’den kaçan Ermeni ve Rusların katılımıyla kuvvetlerini de artırmıştı. Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin var- lığını sürdürmesi için Dağıstan’ın çeşitli bölgelerini işgal etmiş Bolşevik ve Biçerakov kuvvetlerinden temizlenmesi gerekiyordu. Azerbaycan’da bu- lunan 15. Piyade Tümeni ile Dağıstan’lı milislerden oluşan “Kuzey Kafkas- ya Ordusu” kuruldu. 15. Piyade Tümeni, 20 Eylül 1918’den İstanbul’a sevk emrini alıncaya kadar geçen sürede Derbent ve Mohaçkale’yi alarak düşmandan temizlemiştir.

Gelişmeler ve Türk Kafkas İslam Ordusu’na “Geri Dön!” Emri

Türk Kafkas İslam Ordusu’nun harekâtı devam ederken İstanbul’a gelen Ermenistan Cumhuriyeti heyeti, 6 Eylül 1918 günü Sultan Vahideddin tarafından kabul edildi. Heyet başkanı Aharonian’ın, 9 Eylül’de, Ermenis- tan Başbakanı Kaçaznuni’ye çektiği telgrafında; “6 Eylül günü, namazdan sonra, Sultan’ın huzuruna kabul edildik. Tahta çıkmasından dolayı tebrik- lerimizi ilettikten sonra, imparatorluğun devamı ve başarıları için iyi niye- timizi bildirdik. Bağımsız bir Ermenistan kurma düşüncesini ilk olarak Os- manlı Hükümeti’nin düşündüğünü hatırlattıktan sonra, bunu Ermeni ulu- sunun hiç unutmayacağını ve Ermeni Hükümeti’nin her iki ülke arasındaki dostça ilişkinin sürmesi ve güçlenmesi için olanca gücüyle çalışacağını bildirdik.” İfadeleri yer alıyordu.

Bu arada Eylül 1918’de Berlin’e giden Talat Paşa, Alman müttefiklerine Ermeni Devleti’ni tanımaları için teklifte bulunmuş, ne var ki Gürcistan’ı tanıyan Kayzer Almanyası’ndan bu hususta olumlu cevap alamamıştı.

1918’in Eylül ayına doğru giderek gelişmeye başlayan Osmanlı- Ermeni Cumhuriyeti dostluğu, kalıcı olamadı. Ekim 1918’de, Mondros Ateşke- si’nin imzalanıp Osmanlıların silâhlarını bırakmaya başlamasıyla birlikte,

77

Ermeniler kendilerine bir fırsat doğduğunu hissederek, yeniden saldırgan politikalarına döndüler.

Müttefiklerinin yenilip ateşkes istemesi üzerine Osmanlı Devleti de 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi'ni imzaladı. Mütareke şartları- na göre Osmanlı Devleti'nin savaştan önceki sınırlarına çekilmesi gereki- yordu. Ermenilerin İstanbul’daki temsilcileri dönemin hükümet başkanı Ahmet İzzet Paşa’yı ziyaret ederek, “Türk Askerlerinin Bakü’de 30 bin Ermeni’yi katlettiğini, Karabağ’da da askeri harekâtın devam ettiğini” iddia ederek, bölgede daha fazla insan ölmemesini istediler. Bu ve benze- ri şikâyetler ile yeni gelişmeler doğrultusunda Türk Kafkas İslam Ordusu İstanbul’dan aldığı emirle 16 Kasım’da Bakü’yü terk etmeye başladı ve 15 Aralık 1918 tarihinde Osmanlı askerlerinin Azerbaycan'dan çekilmesi tamamlandı.

Daha sonrasında Osmanlı Ordusunun terk ettiği bölgelerde Ermeni tedhiş ve katliamları devam etmiştir. Bu defa, 28 Nisan 1920 tarihinde Bolşevik olarak Bakü’ye giren Pankaratov komutasındaki Ermeniler, birkaç gün içinde şehir halkının yarısından fazlasını, on altı bin Azerbaycan Türkünü acımasızca öldürdüler. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti, Ermeni mili- tanları tarafından desteklenen Bolşevikler tarafından işgal edildi.

Ermenilerin Uyguladığı Etnik Temizlik Politikası

Çarın, 1849 tarihinde çıkardığı ferman ile Özerk Erivan Ermeni Bölgesi’nin kurulmasından itibaren, Kafkaslarda Ermeni hâkimiyetinin bulunduğu bölgelerde sistemli bir şekilde yürütülen katliam, tedhiş ve kaçırtmalar sonucu Türk nüfusu sürekli azaltılıp yok edilmek istenmiştir. Bu etnik te- mizlik politikaları, dönemin tarihçileri tarafından da sık sık dile getirilmiş- tir [28]. İzlenen etnik temizlik politikalarının sonucu, Ermeni hâkimiyetin- deki bölgenin nüfus yapısındaki değişmelerden de apaçık görülmektedir.

[28] Tarihçi A. A. Lalayan, “İstoriçeskie Zapinski” isimli eserinde; “Bu dönemde, Ermeniler tarafından Azerbaycanlıların katledilmesi, etnik temizliğe tabi tutulması, önceden plan- lanmış Kilise-devlet politikasıydı. Bu politika sadece Azerbaycan toprakları ile sınırlı kal- mamıştır. Bu yüzden Ermenistan’da Taşnak hükümetinin otuz aylık (Mayıs 1918-Kasım 1920) iktidarı döneminde, Ermenistan arazisinde yaşayan Azerbaycan Türklerinin yüzde altmışının katledilmesine kimsenin şaşırmaması gerekir” diye yazıyor

78

Ermenilerin 1897 tarihinde yaptıkları nüfus tespitinde Özerk Erivan Er- meni Bölgesinin toplam nüfus 829.550 ve bunun da 313.178’i Azerbay- can Türkü olarak deklere edilmişti. Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin  1926 yılı baskısında Ermenistan’ın toplam nüfusu 1.510.000, bu nüfu- sun 795.000’i Ermeni, 575.000’i Azerbaycan Türkü ve 140.000 diğer milliyetler;  1960 yılı baskısında Ermenistan’ın toplam nüfusu 1.501.600, bunun 1.301.000’i Ermeni, 107.700’ü Azerbaycan Türkü, geriye kalanı diğer milliyetler ve  1995 yılı baskısında Ermenilerin nüfusunu 2.101.752 ve Azerbaycan Türkünün nüfusunu ise 155.000 olarak verilmiştir.

2001 yılında Ermenistan’da yayınlanan Ansiklopedia Hırist Armenia isimli ansiklopedide Ermenistan’ın nüfusu 2.969.555, Ermenistan’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin sayısı da 5.568’dir. Günümüzde ise Ermenistan’ın nüfusu resmi belgelere göre iki buçuk milyondur ve bunun içerisinde Er- menilerin dışında tek bir fert bile yoktur. 1926 yılında nüfusu 575.000 olan Azerbaycan Türküne ve diğer 140.000’e ne olmuştur? Kafkasya gibi karmaşık bir etnik yapıya sahip olunan bölgede, nüfusunun yüzde yüzü Ermeni olan bir ülke nasıl yaratılmıştır? Bu insanlar, kaybolmaları müm- kün olmadığına göre belli ki soykırıma uğratılmışlar, zorla sürgüne gönde- rilmişler ve etnik temizliğe uğratılmışlardır.

İran Azerbaycan’ında Türk Katliamları

Birinci Dünya Savaşı döneminde Ermeni silahlı çeteleri tarafından İran’ın en çok gelişmiş Urmiye, Hoy, Makü, Salmas ve diğer Azerbaycan kentle- rinde 150 ila 200 bin Türk ve Müslüman’ı feci şekilde katledilmişlerdir.

Bu acımasız masum Müslüman katliamına, İran İslâm Cumhuriyeti’nin de aslında sessiz kalmaması gerekirdi. Ama ne yazık ki, günlük siyasetin çıkar hesapları sebebiyle bu büyük insanlık faciasına karşı duyarsız kalmaktalar.

79

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI

Talat Paşa Hükümeti’nin 8 Ekim 1918’de istifasından sonra, İttihat ve Terakki önderleri “savaş suçlusu” ilan edileceklerini bildikleri için bir Al- man denizaltısıyla 1918’de ülkeyi terk ettiler. Bunlardan Talat Paşa, Ce- mal Azmi ve Dr. Bahattin Şakir Berlin’de; Sait Halim Paşa Roma'da, Cemal Paşa da Tiflis’te Ermeni militanlarca katledildiler. Enver Paşa ise, Tacikis- tan’da Ruslara karşı savaşırken şehit düşmüştür.

İttihat ve Terakkinin son sadrazamı olan Talat Paşa’nın istifasından sonra 13 Ekim 1918 tarihinde Ahmet İzzet Paşa Hükümeti iktidara geldi. Yeni hükümet, İtilaf Devletlerinin hoşuna giden kararlar almaya başlamıştı. İtilaf Devletleri yine de 30 Ekim 1918 tarihinde şartları ağır olan Mondros Mütarekesi’ni Osmanlı Devleti’ne imzalattılar. Üstüne üstlük Mütareke- nin şartlarına aykırı olarak İstanbul’u işgal edip neredeyse devletin tüm resmî kurumlarını ele geçirdiler.

Dönüş Kararnamesi

Ahmet İzzet Paşa Hükümeti tehcire tabi tutulan Ermenilerden isteyenle- rin tekrar eski yerlerine dönmeleri için 31 Aralık 1918 tarihli bir kararna- me çıkardı. Bu kararnamede, Ermenilerden dönmek isteyenlerin eski yer- lerine nakledilmeleri konusunda ilgili yerlere talimat verildiği ve gereken tedbirlerin alındığı belirtilmektedir. Sadece geri dönmek arzusunda bulu- nanları kapsayan bu dönüş kararnamesinde aşağıdaki hususlar yer almış- tı:  Yerlerine iade edileceklerin, yollarda perişan olmamaları ve dönüş mahallerinde mesken ve iaşe sıkıntısı çekmelerinin önlenmesi için gerekli tedbirler alınacak; gidecekleri bölgelerin idarecileriyle irtibat sağlanıp bu konudaki tedbirler sağlandıktan sonra sevkiyat ve geri dönüş işlemlerine başlanacaktır.  Bu şartlar dâhilinde dönecek olanlara ev ve arazileri teslim edilecek- tir.  Yerlerine daha önce muhacir yerleştirilmiş olanların evleri tahliye edilecek.

80

 Açıkta kimse kalmaması için geçici olarak birkaç aile bir arada yerleş- tirilebilecek.  Kilise ve mektep gibi binalarla bunlara gelir getiren yerler, ait olduğu cemaate geri verilecek.  Yetim çocuklar, istenildiği takdirde hüviyetleri dikkatlice tespit edile- rek velilerine veya cemaatlerine iade olunacak  İhtida etmiş olanlar arzu ederlerse eski dinlerine dönebilecekler.  Mühtedi Ermeni kadınlardan, bir Müslüman’la evli bulunanlar eski dinlerine dönme konusunda serbest bırakılacaklar. Eski dinlerine döndükleri takdirde kocasıyla aralarındaki nikâh bağı kendiliğinden bozulmuş olacaktır. Eski dinine dönmek istemeyen ve kocasından ay- rılmaya razı olmayanlara ait meseleler ise mahkemelerce halledile- cektir.  Ermeni mallarından, henüz kimsenin tasarrufunda bulunmayanlar, kendilerine teslim edilecek; hazineye intikal edenlerin iadesi de, mal memurlarının muvafakati ile karara bağlanacak. Bu konuda ayrıca açıklayıcı zabıtnameler hazırlanacak.  Muhacirlere satılan mülklerin sahipleri döndükçe, peyderpey bunlara teslim edilecek.  Muhacirler, ellerinde bulunan ve eski sahiplerine iade edilecek olan ev ve dükkânlarda tamirat ve ilâveler yapmışlarsa ve arazi ve zeytin- liklerde ekim yapmışlarsa, her iki tarafın da hukuku gözetilecek.  Ermenilerden muhtaç olanların dönüşlerinde sevk ve iaşe masrafları, harbiye tahsisatından karşılanacak.  Şimdiye kadar ne miktar sevkiyat yapıldığının ve bundan sonra her ayın on beşinci ve son günlerinde nerelere ne kadar sevkiyat olduğu bildirilecek.  Osmanlı sınırları dışına çıkıp da geri dönmek isteyen Ermeniler, yeni bir emre kadar kabul edilmeyecek.

Geri dönüş yasasının çıkarılmasından sonra Ermenilerin geri dönüşlerini kolaylaştırmak için bütçeden tahsisat ayrılmış, Eylül 1919 tahsisat rapor- larına göre 210.000 – 220.000 Ermeni eski yerlerine geri dönmüştür. Er-

81

meni Patrikhanesi ise Suriye tarafından 300.000 – 350.000 Ermeni’nin Anadolu’ya döndüğünü rapor etmiştir.

Mondros Mütarekesi'nden sonra, Anadolu'nun daha önce Ermenilerle meskûn olan bölgelerinde, önemli miktarda Ermeni nüfusun bulunduğu, hatta bazı bölgelerde işgal kuvvetlerinin desteği ile eskisinden daha fazla sayıda Ermeni’nin yerleştirildiği bilinmektedir. Nitekim Türk İstiklâl Mü- cadelesi sırasında özellikle Fransızlar tarafından Antep, Maraş ve Ada- na'ya önemli miktarda Ermeni'nin getirildiği, hatta bunlardan Türklere karşı savaşan askerî birlikler ve milis kuvvetler oluşturulduğu bir gerçek- tir. Fransızlarla gelen Ermeniler ve milis kuvvetleri, Fransa'nın desteğinde yöre halkına insanlık dışı muamelelerde bulunmuş, binlerce insanı çocuk, kadın demeden katletmiş, Fransa'nın bu bölgeleri terk etmesiyle Anado- lu'dan ayrılmışlardır. Bugün gerek Suriye'de, gerekse Fransa ve Ameri- ka'daki Ermenilerin menşei bunlar ile tehcir sırasında gidenlere dayan- maktadır. Bu durum, dolaylı olarak tehcir öncesinde ve sonrasında Erme- nilerin bir katliama uğramadıklarını gösteren en önemli hususlardan biri olarak değerlendirilmelidir.

Tehcir Yargılamaları

İtilâf Devletleri, Birinci Dünya Savaşı sırasında iktidarda bulunan İttihat ve Terakki mensuplarını,  İngiliz esirlere kötü davranışlarda bulunmak ve  Ermeniler hakkında sevk kararı alıp onlara “katliam” yapmak “suçlarından” cezalandırılmalarını istediler. İttihatçıların cezalandırılma- ları konusunda hem hükümete hem de Sultan Vahdettin’e tehditkâr ta- vırlarla baskı yapmaya başladılar.

Ülkenin Birinci Dünya Savaşı’na sokulup bunun da mağlubiyetle sonuç- lanması ve milletin ekonomik-sosyal buhranlar içinde bulunması, halkta İttihatçılara yönelik öfkenin doğmasına yol açmıştı. İttihat ve Terakki hü- kümeti mensuplarından, yaşanan olumsuzlukların hesabının sorulması beklenmekteydi. Emperyalist amaçlar güden dış baskılar ile içeride olu- şan tepkiler ortak bir zeminde buluşunca, İttihatçıların cezalandırılmaları gündeme geldi. İktidara hazırlanan rakip Hürriyet ve İtilâf Partisi mensup-

82

ları bu ortamı, bir fırsat olarak değerlendirdi. Tüm bunlar İttihatçılara karşı ifrat derecesinde bir tepki oluşturdu. Netice olarak padişah, olağa- nüstü bir mahkemenin kurulup, İttihatçıların yargılanmasını istemek zo- runda kaldı. Oluşan şartlarda İttihat ve Terakkinin iktidarı dönemindeki sadrazamdan en alt seviyedeki memurlara kadar görev yapmış olanlar, potansiyel suçlu olarak görülmüşler ve cezalandırılmalarında herhangi bir sınır ve kural tanınmamıştır.

Ermeni tehcirini ve sözde “katliamını” gerçekleştirenler ile diğer “suçlula- rı” tespit etmek ve sorgulamak amacıyla İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Türki- ye’deki İngiliz Başkumandanlığı, Ermeni Patrikhanesi ve Osmanlı vatan- daşlarının kurduğu İngiliz Muhipler Cemiyeti ayrı ayrı listeler hazırladılar. Ayrıca 21 Kasım 1918 tarihinde görevli Tahkik Heyetleri oluşturuldu ve bu heyetler on farklı bölgeye ayrılan Anadolu’nun değişik illerine yollandı. İçlerinde, fazla sayıda gayrimüslim üyelerin yer aldığı heyetler; bir taraf- tan tehciri, sözde “katliam”ı ve diğer sanıkları sorgularken, diğer taraftan da sorgulamalar sonucu kendilerince “suçlu” gördüklerini tutuklattılar. Tutuklular, 16 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da kurulan Divân-ı Harb-i Örfî Mahkemesi’ne yargılanmaları için Harbiye Nezareti Cezaevi’ne hap- sedildiler.

Tutuklananlar arasında valiler, milletvekilleri, ordu komutanları, bakanlar, Hüseyin Cahit Yalçın ve Ziya Gökalp gibi yazarlar da vardı. Dönemin Os- manlı (Tevfik Paşa) hükümeti Danimarka, İsveç, İsviçre, Hollanda ve İs- panya elçiliklerine yazılar göndererek yargılamalara yargıç göndermeleri- ni istedi. Ancak İngilizler devreye girerek elçiliklerin bu yazıları kendi ülke- lerine göndermelerini engellediler. Amaçları hiç kimseyi karıştırmadan kendilerince yargılamaları yapmaktı. Tevfik Paşa’nın görevden uzaklaştırı- lıp yerine Damat Ferit Paşa’nın Sadrazam olarak atanmasını sağladılar. Damat Ferit tam bir İngiliz işbirlikçisiydi. O da ilave bir liste hazırlayıp İngi- lizlere verdi. Tutuklamalar devam etti ve eski yöneticilerin bir bir gözaltı- na alınmaları devam ettirildi.

Tutuklamalara ve yargılamalara Osmanlı Devleti vatandaşı olan Rum ve Ermenilerin de büyük destek verdiklerini, İtilâf Devletleri’ne karşı üzerle- rine düşen görevleri çok iyi yaptıklarını belirtmek gerekir. Ayrıca, İttihat

83

ve Terakki Fırkası’na karşı sert muhalefet yapan Hürriyet ve İtilâf Fırka- sı’nın particilik taassubuyla, istemedikleri veya sevmedikleri kişilerin, “Ermeni tehciri”, “öldürme”, “karaborsacılık yapma”, “Ermeni mallarını alma” gibi iddialarla tutuklanmalarına sebep oldukları bir gerçektir. Söz konusu fiillerin hiçbirisini işlememiş şahıslar, bu tür iftiralarla tutuklanıp ceza almışlardır. Bu uygulamalar, Ermeni tehciri ve “katliamı” meselesin- den ziyade, İttihatçılara karşı içeride ve dışarıda oluşan siyasî linç girişimi olmuştur.

Divân-ı Harb-i Örfî Mahkemesi’nin ele aldığı ilk dava, 6 Şubat 1919 tari- hinde başlayan “Yozgat Tehciri” yargılamasıdır. Kurulan düzmece bir mahkeme olan Nemrut Mustafa Paşa Divanı’nda adil olmayan ve taraflı bir yargılamayla ilk ceza, Boğazlıyan Kay- makamlığı ve Yozgat Mutasarrıf Vekilliği yapmış olan Mehmet Kemal Bey’e verildi. Kemal Bey, “jandarmalara sürgünleri öl- dürttüğü, görevini kötüye kullandığı” iddi- asıyla suçlanmıştı. Mahkeme, olaylara şahit olduğu iddia edilen bazı Ermenilerin anlattıklarını kanıt saymıştı. Kemal Bey suçlamaların hepsini reddetti, ama yine de idama mahkûm edildi. Karar hemen onandı. Kemal Bey, idam sehpasından Beyazıt Meydanı’nda toplanmış halka “Ben masumum. Yabancı devletlere ya- ranmak için beni asıyorlar.” diye seslendi. Kemal Bey’in 10 Nisan 1919’da suçsuz Boğazlıyan Kaymakamı olduğu halde idam edilmesi üzerine, İs- Kemal Bey Kaynak: tanbul’da büyük bir vatansever topluluğu http://www.kurtulustv.itgo.com/ gösteride bulundu. Cenazesine binlerce insan katıldı. İngilizler halkın tepkisinden ürkerek önde gelen İttihatçı tutukluların yargılanmalarını başka bir ülkeye taşımaya karar verdiler. Mevcut ve sonradan tutuklananlar 28 Mayıs’ta yargılanmak üzere Malta’ya götürüldüler.

16 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da ve daha sonra Anadolu’nun değişik

84

vilâyetlerinde kurulan “Divân-ı Harb-i Örfî” mahkemelerindeki tehcir da- valarında, yaklaşık olarak 86 kişi yargılanmış. Bu 86 kişiden 3’ü vicahen olmak üzere, 16’sı idam cezasına çarptırılmış ve 3’ünün cezaları infaz edilmiştir. Bu üç kişi; Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ve Erzincan’da otelcilik yapan Hafız Abdullah Avni’dir. Geriye kalan 13 kişinin idam kararları gıyaben verilmiş. 3’ü gıyaben olmak üzere 9 kişiye hapis cezası verilmiş, 35 kişi ise beraat etmiştir. Mahkemede yar- gılanmak üzere adı geçen 3’ünün İngilizler tarafından Malta adasına sü- rülmesi, 16’sının da mahkemede bulunmamaları veya ölmüş olmaları sebebiyle haklarında herhangi bir karar verilmemiştir.

Bu sayılara İngilizlerin Malta adasına götürmüş oldukları önde gelen İtti- hatçılar dâhil değildir. Onların büyük bir kısmı yargılanmanın ortasında alınıp götürülmüşlerdir. Mahkeme, davanın ayrılmasına karar vermiş, bu kişiler için gıyabî yargılama kararı çıkarmamıştır. Zaten onları Malta’ya götürenler de hiç bir suç unsuru bulamadıklarından cezalandıramamış- lardır.

Bunların dışında, siyasî sebeplerle Bekirağa Bölüğü’ne getirilen, Diyarba- kır valiliği yapmış olup tehcir suçlaması ile burada yatmakta iken firar eden Dr. Reşit Bey intihar etmiş; Talat Bey (Küçük Talat) ile Halil Paşa da hapisten kaçmış, 1 kişi de hapishanede ölmüştür. 19 kişi doğrudan doğ- ruya, 29 kişi şahsî kefalet, 4 kişi nakdî kefalet, 1 kişi de emr-i şifah-î ile serbest bırakılmıştır.

Ortaya çıkan hükümler, yalancı Ermeni şahitlerin ifadelerine göre, çoğun- luğunu gayrimüslim üyelerin oluşturduğu Tahkik Heyeti’nin hazırlamış olduğu raporlar ve bu raporlara dayanarak iddianame hazırlayan savcıla- rın teklifleri doğrultusunda tahakkuk etmiştir. Tahkik heyetlerinin, Ana- dolu’nun değişik bölgelerinden “suçlu” diye birçok masum insanı Divân-ı Harb-i Örfî’ye teslim etmelerine, Damat Ferit Paşa hükümetinin de itiraz ettiği bir vakıadır. Bu hükümlerin ortaya çıkışına, İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilâf Fırkası arasındaki düşmanlığı, İtilâf Devletleri’nin hü- kümete ve mahkemeye yaptığı baskıyı ve mütareke hükümetlerinin aczi de eklenecek olursa, cezaların nasıl verildiği kendiliğinden ortaya çıkar. Dolayısıyla, ceza alanların sayısı kaç olursa olsun, bu sonuçlardan hare-

85

ketle verilen hükümlere sözde soykırımın bir delili gibi bakma imkânı yok- tur.

Malta Yargılamaları

Yukarıda da belirttiğimiz gibi; Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin cena- zesine binlerce insanın katılması ve bunların gösterdiği tepkiler İngilizleri kaygılandırmıştı. Bunun üzerine yargılamaları başka bir ülkeye taşımaya karar verdiler. Tutuklulardan önde gelen 120 ittihatçıyı 28 Ocak 1919’da bir gemiyle Malta’ya götürdüler. Daha sonra tevkif edilenleri de oraya naklettiler. Malta’ya götürülen tutuklu sayısı 144’e ulaştı.

Soruşturma İngiliz Kraliyet Başsavcılığı tarafından yürütülmüştür. Mal- ta'da ve İstanbul'da tutuklu bulunan kişiler hakkında suç kanıtlarının bu- lunabilmesi için İngilizler tarafından Osmanlı arşivlerinde geniş çaplı araş- tırmalar yapılmış, ilgili gördükleri tüm konsolosluklardan, misyoner teşki- latlarından destek ve bilgi istenmiştir. Ancak toplanabilen doküman, bun- ları yazanların kişisel düşüncelerinden ve tahminlerinden öte fazla bir şey içermemekteydi. Kişisel görüşler de mahkemede delil olarak kullanılabi- lecek belgeler değildi. Ayrıca ifadelerine başvurulan şahitler aynı günde bir kaç şehirde birden olaylarda tanık olduklarını iddia etmekteydiler. O günün koşullarında aynı günde bir kaç şehirde birden bulunmak ve olay- ları izlemiş olmak mümkün olmadığı için, bunların tanıklıkları mahkemece kabul edilemedi.

ABD tehcirin yapıldığı dönemde bölgede gözlemciler bulundurmuştu. Bu ülkeden suçlamalara dair ellerindeki bilgilerin mahkemeye gönderilmesi istenmiş, ancak Birleşik Devletler ellerinde suç delili olabilecek hiçbir bel- ge olmadığını bildirmiştir. ABD arşiv raporlarında; Vaşington'daki İngi- liz Büyükelçisi R.C. Craigie’in, Lord Curzon'a 13 Temmuz 1921'de gönder- diği telgrafta şöyle demektedir: "Malta'da tutuklu bulunan Türkler aley- hine delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü duyuyorum... Yeterli delil oluşturabilecek hiçbir sorun vaki değildir. Söz konusu raporlar, hiçbir şiddetle, Türkler hakkında Majesteleri Hükümeti'- nin halen elinde bulunan bilgilerin takviyesinde yararlı olabilecek delilleri bile ihtiva eder görünmemektedir."

86

İngilizler iki sene uğraştıktan sonra, ne İttihat Terakki Hükümeti ne de Malta'daki tutuklular hakkındaki suçlamaları ispat edebilecek nitelikte, mahkemeye sunulabilecek, geçerli delile ulaşamadıkları için yargılama yapamayacaklarını ve sonuçta kimseyi mahkûm edemeyeceklerini anladı- lar [29]. Malta'daki tutuklular, kendilerine ciddi bir suçlama yöneltileme- den mahkeme edilmiş, 29 Temmuz 1921’de İngiliz Kraliyet Başsavcısı yargılananların hepsine beraat kararı vermiştir. En son tutuklu da 1922'de serbest bırakılmıştır.

Malta Yargılamalarını sulandırmak isteyen Ermeni lobisi ve taşeronları, abuk sabuk iddia ve yorumlar yapmışlardır. İnandırıcı olmamaları yanın- da, çok gülünç de olan bu saçmalıkların özeti aşağıda verilmiştir.

Ermeni lobisi ve taşeronları “Sevr’in yürürlüğe girmediğini, Lozan imzala- nınca da Malta’daki yargılama sürecinin af kapsamına alınarak kapatıl- dığını” ileri sürmekteler. Sevr Osmanlı yöneticileri tarafından imzalandı, buna karşın Osmanlı Sultan’ı Vahdettin tarafından imza altına alınmadı. İngilizler ve müttefikleri Sevr’i baz alarak Anadolu’yu işgale başladılar, aynı şekilde İstanbul’daki gayri resmi işgallerini kendilerince resmileştirdi- ler. Ayrıca, Malta’daki yargılama sürecinin Lozan ile af kapsamına alındığı söylemi insan aklıyla alay etmektir. Yargılama 29 Temmuz 1921’de son- landırılmış, Lozan ise bundan iki yıl sonra 24 Temmuz 1923’de imzalan- mıştır. Lozan imzalandığında ortada Malta ile ilişkilendirilecek bir yargı- lama yoktur. Dosyalar kapatılmış ve arşive kaldırılmıştır.

Malta Yargılamaları sulandırmak isteyenler, Sevr Anlaşması’nda öngörü- len yetkili uluslararası mahkemenin kurulmadığını, dolayısıyla Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’nde öngörülen biçimiyle bir yargılamanın

[29] İngiliz savcıları Malta sürgünlerini mahkûm etmek için 1916 yılında basılan ve güya güvenilir “görgü tanıkları”nın ifadelerine dayanılarak hazırlanan ileride hakkında geniş bilgi verilecek Mavi Kitap’ın içerdiği “kanıtları” kullanamadılar. Oysa böyle bir imkân vardı. Zira kitabın yazarı Arnold Toynbee o dönemde hayattaydı, kitabı hazırlarken ya- rarlandığı sözde “görgü tanıkları” ve “kaynaklar” da el altında idi. Ancak “görgü tanıkla- rı” yalancı ve iftiracılardı, kitabın içerdiği belgeler de uydurma ve sahteydi. Kısacası bunlar mahkemede kullanılacak vasıfta değillerdi.

87

yapılamadığını öne sürmektedir. Oysa Yargılama başlamış, yargısal soruş- turma tamamlanmıştır. İngiliz Kraliyet Başsavcılığı tarafından yürütülen ve yargılamanın ilk safhası olan soruşturma sonunda, Ermeni ve Hıristi- yan Osmanlı vatandaşlarının “toplu olarak öldürüldükleri” gerekçesiyle “bir hukuk mahkemesinde dava açmaya yeterli kanıt” bulunamamıştır. Dolayısıyla “kovuşturmaya gerek görülmemiş” ve “Ermeni kırımı” suçla- maları düşürülüp bu konuda açılan dosya kapatılmıştır. “Kırım” konusun- da bir İngiliz mahkemesinin kabul edebileceği nitelikle kanıt bulunsaydı davanın açılacağı, yargılamanın Milletler Cemiyeti tarafından yetkilendiri- len bir uluslararası mahkemece sürdürüleceği bilinmektedir. Yargılamayı yapacak mahkemenin nasıl kurulacağı Milletler Cemiyeti’nde konuşulup tartışılmıştır.

Ermeni lobisinin Malta’yı hedef alan son çarpıtması, “Malta’daki yargı- lama süreci soykırım suçlamalarını içermiyordu, çünkü o tarihlerde böyle bir suç tanımı yoktu. Dolayısıyla, İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın kararı, günümüzde Ermeni soykırımı iddialarının geçersizliği konusunda hukuki bir referans olamaz” biçimindedir. Bu iddia kendi içinde çelişkilidir. Eğer Malta o tarihte “soykırım” tanımı olmadığı gerekçesiyle göz ardı edilip hükümsüz sayılacaksa, böyle bir suç tanımının olmadığı günlerde gerçek- leşen olaylar için günümüzün “soykırım” tanımlarıyla suçlamanın yapıl- maması gerekir. Malta Yargılamasının hukuki sonuçlarının günümüze taşınması reddedilirken, günümüzün “soykırım” suçunu geçmişe taşıma- ya kalkışmak çifte standarttır. Hastalıklı bir siyasal kültürün ürünüdür.

Yapılan Gizli Anlaşmalarda Ermenilere Pay Yok

I. Dünya Savaşı devam ederken İtilaf Devletleri’nin Osmanlıyı paylaşım görüşmeleri de sürmekteydi. Rusya’nın talebi ve ısrarı üzerine yapılan gizli İstanbul Anlaşması’yla, İngiltere ve Fransa Boğazlar çevresinin Rus- ya’ya bırakılmasına onay vermiş; buna karşılık Rusya da bu ikilinin Os- manlı Devleti’nin diğer bölgeleri ile Asya’daki çıkar ve emellerini kabul etmişti.

26 Nisan 1915 tarihinde İtilaf Devletleri ile İtalya arasında yapılan Londra Anlaşması’yla İtalya’ya On iki Ada üzerindeki egemenlik hakkı tanındı,

88

Anadolu’nun işgali sırasında Antalya ve çevresinin de bırakılacağı kabul edildi.

Rusya’ya Boğazların ve İtalya’ya da Anadolu’dan pay verilmesi kararların- dan sonra, diğer bölgelerin İngiltere ve Fransa arasında paylaştırılması için görüşmeler başlatılmıştı. Sonunda 9-16 Mart 1916 tarihlerinde imza- lanan Sykes-Picot Anlaşması’na göre Kuzeydoğu Anadolu’daki toprakla- rın Rusya’ya; Adana, Antakya bölgesi, Suriye kıyıları ve Lübnan’ın Fran- sa’ya; Musul hariç Irak’ın İngiltere’ye verilmesinde mutabakata varıldı. Fransa ve İngiltere kendilerine ayrılan bölgelerde istedikleri türde yöne- timler kurabilecekti.

İtalyan Hükümeti, Sykes-Picot Anlaşması’nın dışında bırakılmasına tepki göstermiş ve ilave taleplerde bulunmuştu. Bunun üzerine İngiltere, Fran- sa ve İtalya arasında diplomatik görüşmelere başlatıldı. Yapılan istişare- lerde Sykes-Picot Anlaşması’nı onaylamasına karşılık İtalya’ya Antalya, Konya, Aydın ve İzmir’in verilmesi kabul edildi.

Bütün bu antlaşmalara göre, paylaşım projelerinde hiçbir şekilde Ermeni isteklerinden veya bağımsız bir Ermenistan’dan bahsedilmemişti. Ermeni- lerin ”Büyük Ermenistan” dedikleri Doğu Anadolu Bölgesi Rusya’nın, “Kü- çük Ermenistan” olarak adlandırdıkları Kilikya Bölgesi ise Fransa’nın nüfuz alanları olarak belirlenmişti.

İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya ve Yunanistan yaptıkları anlaşmalarla Os- manlı topraklarını aralarında paylaşma planları yapıp Ermenilere zırnık koklatmazken; Amerika çizdirdiği bir haritayla ayrılıkçı Ermenilere ve Kürtlere kendince paylar ayırıyordu. Bu haritaya göre Osmanlı toprakları; İstanbul’u ve çevresini içine alan Constantinopolitan State, İzmir'in bu- lunduğu Smyrna, Kürdistan, Erzurum ve çevresini de kapsayan Ermenis- tan, Mezopotamya, Suriye ve Türkiye olarak yedi parçaya bölünecekti. Kendilerince “Osmanlı coğrafyasının kurtarılması” ancak bu şekilde olabi- lirdi. Tüm bunlar ABD’nin günümüzde BOB projesiyle deşifre olan planla- rının ve Ortadoğu’da yürüttüğü eylemlerinin temellerinin ne kadar önce- den atıldığını, fırsatlar doğduğunda ve imkânlar elverdiğinde bu değiş- meyen kalıcı planların uygulamaya konulacağını göstermektedir.

89

İngiltere ve Fransa'nın masaya getirdiği Sykes-Picot Anlaşmasının alternatifi olarak, dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından hazırlattırılan ha- rita.

Paris Barış Konseyi ve Sonrasında Ermeni Talepleri

I. Dünya Savaşı’nda yenilen devletlere kabul ettirilecek anlaşmaların ha- zırlanması için, 18 Ocak 1919’da Paris Barış Konferansı toplandı. Ermeni- ler de konferansa bir heyet göndermişlerdi. 12 Şubat 1919’da verdikleri muhtıra ile isteklerini şöyle sıraladılar:  Kafkas Ermeni Cumhuriyeti arazisi, Kilikya ve yedi vilayetten oluşacak bir “Ermenistan Devleti”nin kurulması.  Kefil devlet delegelerinden oluşturulacak komisyonlarca ve Ermeni komiserlerinin yardımıyla, kurulacak Ermenistan’ın kesin sınırlarının tespit edilmesi.  “Ermeni Devleti”nin; İtilaf devletleri, Amerika yahut Cemiyet-i Akva- mın kefaleti altında olması.  Ermenilerin mütalaası alınarak, Barış Konferansı tarafından belirle- necek bir devlete, belli bir intikal devresi için Ermenistan hakkında

90

mandatörlük yetkisi verilmesi.  Mandatörlüğü kabul edecek devlet tarafından;  halen memleketi işgal etmekte olan Türk hükümet memurlarının, askerlerinin ve diğerlerinin buraları boşaltmaya zorlanması;  ahalinin genel olarak silahtan arındırılması;  katliamlara iştirak etmiş, halka saldırmış, yağmacılık yapmış ve mağdurların eşyasından istifade etmiş olanların cezalandırılması ve kovulması;  düzeni bozanların ve bozguncu gezgin aşiretlerin bölgeden çıka- rılmaları;  Sultan Hamid ve Jön Türklerin idaresi esnasında getirilmiş ve yer- leştirilmiş olan İslam muhacirlerinin memleketten çıkarılmaları;  zorla İslam edilmiş ve aile arasına sokulmuş çocuk, genç kız ve ka- dınların eski dinlerine dönmelerinin temini için icap eden tedbir- lerin alınması;  Türklerin Ermenilerden zapt ve müsadere etmiş oldukları şeylerin muhakkak bir tazminatla birlikte sahiplerine iadesinin sağlanması,  Ermeni cemaatinden alınmış olan kilise, mektep ve manastırların eşyalarıyla, mal ve binalarıyla birlikte geri verileceğinin Türkiye’ye garanti ettirilmesi;  İstanbul Ermeni ruhani idaresinin, Türkiye’ye geçmiş durumda bu- lunan özel ve milli yapıları satmasının ve gelirini cemaatin ihtiyaç- larına sarf etmesinin sağlanması;  yabancı ülkelere yerleşmiş veya tabiiyetine girmiş Ermeniler ile çocuklarının, beş yıl içinde Ermeni vatandaşı olmasının sağlanma- sı.  Barış Konferansı tarafından, Ermeni milletinin katliamlar, sürgünler, gasplar, tahripler dolayısıyla maruz kalmış oldukları zararlara karşı bir tazminat tespit olunması.

İtilaf Devletleri, Ermeni delegasyonunun bu taleplerini çok aşırı buldular. Mantıklı Ermeniler de aynı kanaate idiler. Ermeni parlamentosunda bu- lunan Vahan Minakhoryan, Ermeni şovenizminin tehlikeli olmaya başla-

91

dığını söylemekteydi. Ona göre Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve bu parçalanmaya Ermenilerin yardımcı olması, emperyalizme hizmetten başka bir şey değildi. Ancak Minakhoryan’ın fikirleri delegasyon tarafın- dan dikkate alınmadı.

Ermenistan’ın neresi olacağı ve sınırları bilinmiyordu. Hak iddia edilen Doğu Anadolu bölgesinde Ermeni nüfusu Türk nüfusunun çok altındaydı. Ermenilerin yeterli ekonomik ve askeri güçleri yoktu. Kısacası kendi baş- larına bir devlet kurabilecek kapasiteleri yoktu. Ermeni talepleri ekono- mik ve askeri açıdan çok büyük külfeti gerektirmekteydi. Ayrıca I. Dünya Savaşı’yla birlikte Ermeniler firar ve tehcir dolayısıyla Doğu Anadolu Böl- gesinden ayrılmış, bölgede neredeyse Ermeni nüfusu kalmamıştı. Bu du- rumda Türkler bölgeyi savunmaya hazırdı. Savaştan yeni çıkmış bir Avru- pa başka bir millet için Doğu Anadolu’da savaşmayı göze alamayacaktı.

Yine de İngiltere, başlangıçta kendi kontrolünde olacak ve Rusların Doğu Anadolu’dan Akdeniz’e inmesinin önüne set çekecek bir “Ermenistan”ın kurulmasına destek vermişti. Ancak, Ermenilerin Fransız işgali altındaki Kilikya’yı istemeleri, bunun üzerine de Fransa’nın Ermenilerden desteğini çekmesi, kurulacak “Ermenistan” konusunda İngiltere’yi yalnız bıraktı ve zamanla çekimserleştirdi.

Tüm yukarıdaki nedenlerle savaştan yıpranarak çıkmış Avrupa devletleri, Ermenistan’ın kurulmasında ve desteklenmesinde doğrudan yer almak istemediler. Ancak A.B.D. Başkanı Wilson, Ermeni ve misyoner propagan- dalarının etkisiyle Doğu Anadolu’da bir “Ermenistan” kurulmasına destek veriyordu. Mayıs 1919’da Barış Konseyi ve A.B.D. Başkanı’nın müşterek kararı ile kurulacak Ermenistan devletinin ABD mandası altına alınmasına karar verildi.

İzmir’in işgalinden sonra Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal Paşa düşmana karşı direniş örgütleri kurarak ulusal mücadeleyi başlatmıştı. Hedefi ulu- sal egemenliğe dayalı, kayıtsız, şartsız, tam bağımsız bir Türk devleti kur- maktı.

Başkan Wilson, Doğu Anadolu’daki durumun incelenmesi için General Harbord başkanlığındaki bir heyeti görevlendirdi. Heyet tarafından; İzmir,

92

Konya, Adana, Tarsus, Mersin, İskenderun, Halep, Mardin, Diyarbakır, Tiflis, Bakü-Batum ve Karadeniz’den İstanbul’ güzergâhında Ermenilerin durumu ve manda konusunda gözlemler yapıldı. General Harbord ve eki- bi; Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa ile yaptıkları görüşmelerden ve Erzu- rum’daki incelemelerinden sonra, Türklerin haklı olduğu kanaatine sahip oldular. Amerikan Senatosuna sundukları rapor aşağıdaki hususları ihtiva ediyordu:  Sadece Türkler Ermenilere saldırmamış, birçok yerde Ermeniler de Türklere saldırmıştır.  Rusya Ermenistan’ına sığınan Ermeni mültecilerin sayısını; Ermeni yardım kuruluşları ile Ermeni davasını destekleyen Amerikan politika- cılarının belirttiği gibi 700-800 bin değil, 300 bin civarındadır.  Ermeni sorununun Manda ile çözülmesi için -Fransa ve İngiltere tara- fından işgal edilmiş olmaları sebebiyle Suriye ve Mezopotamya hariç-, İstanbul ve Rumeli dâhil, bütün Osmanlı Devleti toprakları üzerinde bir manda kurulması gerekebilir. Ancak bunun ABD’ye getireceği kül- fet aşağıda izah edildiği gibi çok yüksektir.  Manda yönetimini üzerine alması durumunda ABD, hem bu rejimi korunmak hem de milli mücadelecilerle uğraşmak için 25.000 ile 200.000 arasında bir askeri kuvvete ihtiyaç duyacak, bu da ilk beş yıl- da Amerika’ya 756 milyon dolarlık bir mali yükü getirecektir.  Türkiye’de herhangi bir manda rejimi Amerika için bir kazanç sağla- mayacak, aksine Amerikan halkının mali sıkıntılarını artıracak, eko- nomik olarak zararı çok yüksek olacaktır.

Amerikan Senatosu’na sunulan General Harbord raporunun da etkisiyle; ABD, Ermenistan ve Türkiye mandaterliğini kabul etmemiştir. Bunun üze- rine Ermenistan’ın sınırlarının çizilmesi için Wilson’a hakemlik teklif edil- miş; Wilson da, Amerika’daki Ermenilerin danışmanlığında çizilen ve Er- menilere verilecek yerleri gösteren bir haritayı Versay Barış Toplantısı’na ve Sevr’e teklif olarak yollamıştır.

12 Şubat 1920’de toplanan Londra Konferansı’nda “Ermenistan’ın bağım- sız olması ve Milletler Cemiyeti’nin himayesine girmesi” tavsiye edildi.

93

Ancak Milletler Cemiyeti Konseyi bu durumu hoş karşılamadı. Çünkü hi- maye, hem parasal hem de güvenlik için asker temini bakımından külfet getiriyordu. Bu durum, Londra Konferansı’nda karar alınmasını engelledi. Sorun Nisan ayında San Remo’da toplanacak olan Yüksek Konseyin de- ğerlendirilmesine sunulmak üzere ertelendi.

23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin Açılışı

Mustafa Kemal Paşa önderliğinde 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi Ankara’da toplanmış ve Anadolu’da yeni bir hükümet kurulmuştu. Yeni meclisin amacı “ülkenin bağımsızlığını sağlamak, padişah ve hilafet ma- kamını düşmanın elinden kurtarmak” olarak deklere edilmişti. Müttefik devletlere, “Anadolu topraklarında yeni bir hükümetin kurulduğu ve bun- dan sonra muhataplarının bu Hükümet olacağı” 30 Nisan’da resmen bil- dirilmişti. Fakat bu gelişmeler, San Remo’da fazla dikkate alınmamış, İtilaf devletleri hazırlanan anlaşma metnini Osmanlı hükümetine iletmişlerdi.

Emperyalizmin Haritası Sevr

İki yıla varan sürecin sonucunda İtilaf devletleri, işgal altındaki İstanbul’da esaret hayatı yaşayan bir gruba, 10 Ağustos 1920 tarihinde “Sevr Anlaş- ması” adı verilen Emperyalizmin paçavrasını imzalatmışlardı. Bu paçavra ile sınırları ABD Başkanı Wilson tarafından belirlenen “Ermeni Devleti”nin varlığı ilk kez kâğıt üzerinde gösteriliyordu. İtilaf devletlerinin göz ardı ettiği bir nokta vardı. Muhatapları, İstanbul’da esaret hayatı yaşayan

94

grup değil; Vatanın gerçek sahipleri, Türk Milletinin bağrından çıkmış olan Milli Mücadele hareketini başlatanlar ve bu hareketin kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ydi. Bu gerçek sahipler, Sevr paçavrasını yok saymışlar, kollarını sıvayıp bağımsızlık mücadelesini başlatmışlardı; Lozan’da da bu paçavrayı yırtıp tarihin çöplüğüne atacaklardı.

Sevr Anlaşması’na göre Ermenilere ve destekçileri İşgalcilere verilmesi planlanan Türk toprakları (Ermenilere verilmesi planlanan bölge, Amerika’da Ermenilerin danış- manlığında çizilip dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından Versay Barış Top- lantısı’na ve Sevr’e teklif olarak yollanmıştır).

Bugün bile Ermenistan ve Ermeni Diasporası pamuk ipliği ile bağlı olduk- ları Sevr paçavrasının 88. - 93. maddelerine göre belirlenen toprakların kendilerine verilmesini istemektedirler. Oysa yapılan uygulama Osmanlı Hukuku açısından da geçersizdi. 8 Ağustos 1909 tarihinde Kanun-i Esa- si’de yapılan değişiklik ile “barış anlaşmalarının parlamento tarafından onayı şarttır…” hükmü konmuştu. Sevr paçavrası imzalanmadan 1 Mart 1920’de İstanbul işgal edilmiş, parlamento basılmış, Padişah da 11 Ni- san’da parlamentoyu tamamen dağıtmıştı. Bu paçavra, -onayı bir tarafa- Osmanlı Millet Meclisi’nin gündemine bile getirilememiştir.

Şark Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa, Sevr paçavrasının imza- lanmasına karar verenler ile bunu imzalayanlar hakkında Türkiye Büyük

95

Millet Meclisi (TBMM)’ne aşağıda içeriği özetlenen telgrafı göndermişti. İlgili telgrafta Paşa; ‘’Vatansız, vicdansız üç serserinin, yine kendileri gibi millet ve vatanla alakası olmayan birkaç kişi namına sulh muahedesini imza ettiklerini ajansta gördüğünü belirtmiş. Bu zalim muahedenin imza edilmesine karar ve rey verenler ile bunu imza edenlerin vatana ihanet ile suçlanmalarını, bu vatansızların isimlerinin her yerde lanetle anılmasını” teklif etmiştir. Teklif, TBMM’nde 19.08.1920 tarihinde görüşülmüş, Sevr paçavrasının kabulü için oy verenler ile imzalayanlar, vatan haini olarak kabul ve ilan edilmiştir.

İstiklal Savaşında Ermeniler

Doğu Cephesi

Birinci Dünya Savaşı sonunda Ordumuzun Kuzeydoğu Cephesi, Müttefik devletlerin istekleri doğrultusunda Ardeşen-Yusufeli-Oltu-Beyazıt hattına çekilmiş, bunun ötesinde 1918 yılında Ermenistan Cumhuriyeti kurulmuş- tu.

İtilaf Devletleri, Türk tarafının Sevr paçavrasını imzalamaktan kaçınması üzerine, Batı Anadolu’da Yunan istilasını başlatmışlardı. Yunanlılar İzmir’i işgali etmiş ve Anadolu içlerine doğru ilerlemekteydi. İstilacılar, Ankara Hükümetini Doğu Anadolu’da meşgul etmek, bu suretle Anadolu’da Yu- nan ilerleyişini kolaylaştırmak amacıyla, piyonları olan Ermeni kuvvetleri- ni de saldırıya geçirttiler, Ermeni terörü ve tedhişini tekrardan devreye koydular.

Doğuda Ermeni tedhişi sürerken Ankara Hükümeti, 1920 yılının Ağustos ayında Moskova’ya bir delegasyon göndererek Sovyetlerle görüşmeleri başlattı. Rus Hariciye Komiserinin, Türk Heyetinden “Ermeniler lehine arazi konusunda bazı tavizler istemesi üzerine”, ilişkiler askıya alındı. Da- ha sonra görüşmeler tekrar başlatılarak 20 Eylül 1920’de Sovyetlerle mu- tabakat sağlandı.

Atatürk, bu dönemde Ermeni saldırıları ve sonrasını Nutuk’ta şöyle an- latmaktadır:

96

“Mondros Ateşkes Antlaşmasından beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerlerde Türkleri toplu olarak öldürmekten geri durmuyorlardı. 1920 yılının sonbaharında Ermenilerce yapılan zu- lümler dayanılmaz bir kerteye geldi ve Ermenistan seferine karar ver- dik. 9 Haziran 1920 tarihinde Doğu bölgesinde geçici seferberlik ilan ettik. 15. Kolordu komutanı Kazım Karabekir Paşa’yı Doğu Cephesi Komutanı yaptık. 1920 Haziran’ında, Ermeniler, Oltu’da kurulan ma- halli Türk yönetimine karşı hareketle, o bölgeyi ele geçirdiler. Dışişleri Bakanlığımız tarafından Ermenilere, 7 Temmuz 1920’de bir ültimatom verildi. Ermeniler aynı şekilde hareketlerine devam ettiler. Sonunda se- ferberlikten üç buçuk dört ay kadar sonra, Ermenilerin; Kötek, Bardiz bölgelerinde toplanan kuvvetlerimize taarruzu ile savaşa başlandı.

Kazım Karabekir Paşa ve Subayları

Türk kuvvetleri, Ermeni ilerlemesini ve katliamlarını durdurmak için 28 Eylül’de harekât başlattı. Sırasıyla Sarıkamış, Merdenak ve Kars Ermeni- lerden alındı. Türk Ordusu’nun Gümrü’ye doğru ilerlemesi üzerine, Er- meniler 6 Kasım’da barış istediler. Kendilerine Gümrü’nün teslim edilme-

97

si karşılığında anlaşma yapılacağı iletildikten sonra, 7 Kasım’da Türk bir- likleri Gümrü’ye girdi. 8 Kasım’da mütareke şartları Ermenilere bildirildi. Ancak Ermeniler teklif edilen mütareke şartlarını kabul etmeyince, hare- kât tekrar başlatıldı. Ermeniler, kuvvetleri Türk birlikleri tarafından boz- guna uğratılınca, tekrar mütareke istediler. 25 Kasım’da Gümrü’de barış görüşmeleri başlatıldı ve 3 Aralık 1920’de Gümrü Anlaşması yapıldı. Bu antlaşma ile İtilaf devletlerinin kurmak istedikleri “Büyük Ermenistan” hayalleri de yıkılmış oldu.

Ermenistan, imzaladığı Gümrü Anlaşması ile Türkiye Büyük Millet Mecli- si’ni ve Ankara Hükümeti’ni resmen tanımış ve Türk topraklarındaki istek- lerinden vazgeçmişti:  Anlaşmanın birinci maddesinde Türkiye ile Ermenistan arsındaki sa- vaş durumuna son verilmiş;  ikinci maddede bugünkü sınır tespit edilmişti.  Altıncı madde ise şöyleydi: Taraflar, Büyük Savaş sırasında düşman ordularına katılarak, kendi devletine karşı silah kullanmış ya da işgal altındaki topraklar üzerinde toplu kırımlara katılmış olanların dışında- ki göçmenlerin eski sınır içindeki yurtlarına dönmelerine izin verir. Böylece ülkelerine döneceklerin en uygar ülkelerdeki azınlıkların ya- rarlandıkları haklardan bütünüyle yararlanmalarını, karşılıklı olarak yükümlenirler. Bu madde ile Ermenistan Devleti, Ermenilerin İtilaf devletleri ordularına katılarak, Türklere karşı savaştıklarını ve katliam yaptıklarını kabul etmekteydi.  Onuncu maddeye göre; Ermenistan Hükümeti, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kesinlikle reddedilmiş olan Sevr Antlaşması’nı hükümsüz saymayı; emperyalist amaçlar güderek, iki ulusun barış ve esenliğini tehlikeye sokan haris, savaşçı kişileri hükümet yönetiminden uzak tutmayı” kabul etmekteydi. 14. madde ile ise “Ermenistan başka dev- letlerle yapmış olduğu tüm anlaşmalardan Türkiye’nin çıkarlarına olan zararlı hükümleri, geçersiz saymayı” kabul etmiştir. Bu maddeyle de Ermeni sorunu tamamen sona ermekteydi.

Gümrü Anlaşması, ilk defa iki devlet arasında herhangi bir Batılı devletin etkisi olmadan gerçekleşmiş; Ermenistan, Misak-ı Milli sınırlarını tanımış-

98

tır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta Gümrü Antlaşması içi şunları yaz- mıştır: “Gümrü Antlaşması, Milli Hükümet’in yaptığı ilk antlaşmadır. Bu ant- laşma ile düşmanlarımızın hayallerinde ta Harşit vadisine kadar uza- nan Türk ülkelerini kendisine bağışlamış oldukları Ermenistan, Osmanlı Devleti’nin 1877 seferiyle kaybetmiş olduğu yerleri bize, Milli Hüküme- te terk ederek oradan çıkarılmıştır. Doğu’daki durumlarda önemli de- ğişiklikler olması yüzünden, bu antlaşma yerine daha sonra yapılan 16 Mart 1921 tarihli Moskova ve 13 Kasım 1921 tarihli Kars Antlaşmaları geçerli olmuştur.”

Ancak, anlaşmanın imzalanmasından bir gün sonra Taşnaksutyun idaresi çökmüş, Sovyet Ermeni Hükümeti yönetimi ele geçirmişti. Bu nedenle Gümrü Anlaşması’nın onaylanma işlemi tamamlanamamıştı.

Sovyetlerle 16 Mart 1921’de Moskova Anlaşması imzalanarak, Gümrü Antlaşması tekrar edilmiş oldu. Anlaşmanın bazı önemli maddeleri aşağı- da verilmiştir: 1. Madde: Taraflardan her hangi birine zorla kabul ettirilmek istenen bir barış antlaşması ya da başka bir uluslararası antlaşmayı kabul etmemek ilke olarak kabul edilir. Sovyet tarafı Misak-ı Milli sınırla- rını tanır. 2. Madde: Türkiye, bu antlaşmanın birinci maddesinde gösterilen sını- rın kuzeyinde Batum Livası’na ilişkin topraklar ile Batum kenti lima- nı üzerindeki egemenlik hakkını Gürcistan’a terk etmeye razı olur. 3. Madde: Nahcivan’ın koruyuculuk hakkını üçüncü bir devlete hiçbir zaman bırakmamak koşulu ile Azerbaycan koruyuculuğunda özerk bir bölge oluşturulacak ve Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan’dan gelecek delegelerle oluşturulacak olan bir komisyon Azerbaycan sı- nırını tespit edecektir. 15. Madde: Rusya, Türkiye ile Kafkas Cumhuriyetleri arasında yapıla- cak antlaşmalarda, bu Türk-Rus antlaşmasının onlarla ilgili madde- lerini adı geçen cumhuriyetlerin kabulünü mecbur kılmak için o

99

Cumhuriyetler nezdinde lazım gelen teşebbüsatı yapmayı taahhüt eder.

Moskova ve Kars Antlaşmaları amaç ve içerik olarak aynı olup; Kars An- laşması, Moskova Anlaşması’ndan yaklaşık yedi ay sonra 13 Ekim 1921 tarihinde imzalanmıştır. Bu anlaşmanın imzalanmasının Ermeniler tara- fından geciktirilmesindeki sebep muhtemelen, Türk ordusunun başarı durumunun izlemek istenmesidir. Eğer Sakarya Savaşı’nda Yunanlılara karşı başarılı olunmasaydı, Ermenistan tekrar Doğu Anadolu’daki toprak- ları ele geçirmeyi düşünecekti. Bu iki anlaşmanın imzalanmasıyla Doğu Cephesi sükûnete kavuşmuştur.

Kars Anlaşması sonrası bırakılan Ermeni esirlerinin ülkelerinden Erzurum valiliğine gönderdiği mektup[30], milletimizin savaş esirlerine adil ve insa- nî davranma geleneğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Vatan topraklarını işgal etmek isteyen ve katliam yapan bir düşmana bile bu şekilde muamele edilmesi, milletimizin asaletinin bir göstergesidir.

Güney Cephesi

Birinci Dünya Savaşı sonrası Türk topraklarını paylaşmaya başlayan istila- cıların baskısıyla, Suriye-Adana cephesindeki Türk Kuvvetleri Toros dağla- rının kuzeyine çekildi. Fransızlar silahlandırdıkları Ermenilerle Adana, Ko- zan, Osmaniye, Tarsus, Mersin ve Pozantı’yı işgal ettiler. İngilizler de aynı yöntemle Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal etmişlerdi. Daha sonra İngilizler bu üç şehri de Fransızlara bıraktılar.

Böylece Toros geçitlerinden Fırat nehrinin doğusuna kadar olan geniş alan, Fransızların işgali altına girmiş oldu. Fransızlar bu alanı kontrolleri

[30] Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye’de esir olarak bulunan Ermeni generalleri, ülkele- rine geri döndükten sonra Erzurum valiliğine bir mektup gönderirler. Bu mektupta; “Türkiye’den ayrılırken buradan en güzel hatıraları yanımızda götürüyoruz. Eminiz ki, bundan böyle Ermeni askerleri bir daha silahını size karşı doğrultmayacaktır. Bundan böyle Ermeniler ve Türkler, sadece birbirine yardım etmemeli, ayrıca birbirlerini de ko- rumalıdır!” ifadesinde bulunmuşlar; Türk hükümete ve halkına kendilerine gösterdikleri dostane tavırdan dolayı teşekkürlerini iletmişlerdir. Kaynak: https://groups.google.com/forum/#!topic/Turkiye-icin-el-ele/QuZesAwPyRE

100

altında tutmak için Suriye ve Güneydoğu Anadolu’daki Ermenileri, “Çuku- rova Bölgesi’nde Kilikya Ermeni Devleti kuracakları” vaadiyle kandırıp kullandılar. Öncelikle tehcirle Suriye’ye gelen Ermeniler, Fransızların yar- dımıyla Çukurova’ya yerleştirildi. Bunlar ve bölgenin yerleşik Ermenile- rinden önemli bir kısmı Fransız Ordusu’na katılarak Türklere karşı savaştı- lar. Diğer bir bölümü ise Fransızlar tarafından silahlandırılan çeteleri oluş- turup Türk yönetimine başkaldırdılar. Türk halkının oluşturduğu millî kuvvetler, cephede Fransız ordusuyla, içte ve geride Ermeni çeteleriyle savaşmak durumunda kaldı. Bu dönemde Çukurova Bölgesi’nde Fransız- larla işbirliği halinde 10.150 civarında silahlı Ermeni çeteci devlete baş- kaldırmıştır.

Boghos Nubar Paşa, Ermenilerin Fransız işgal kuvvetlerine sağladığı des- teği aşağıdaki sözleriyle itiraf etmektedir: “ ....1919 ve 1920’de ise Kema- listler Fransız askerlerine taarruz ettiklerinde, Ermeniler Fransa için savaş- tılar. Maraş, Haçin, Pozantı ve Sis (Kozan)’de de durum bu idi. Fransızlar Antep’i Ermeniler sayesinde geri almayı başarmışlardır. Bu yüzden Erme- niler Kilikya’da Fransa’nın müttefikidirler”.

Rus tarihçi İrandust, Fransız idaresindeki Ermenilerin Anadolu’daki Türk nüfusunu yok etmeyi hedeflediğini şöyle ifade etmektedir: “Fransızların oluşturduğu Taşnak’lardan müteşekkil jandarma birlikleri Türk nüfusa karşı kitlesel cinayetlere giriştiler. … Ermeni çeteleri sırayla köylerin bütün halkını kılıçtan geçirdi. Türk nüfusunun fiziksel olarak ortadan kaldırılması programı tamamen bilinçli şekilde işgalcilerin yönetiminde yürütüldü”.

Bölgede Ermeni isyanları 7 Mart 1919’da başlamıştı. Ermeni terörü, ted- hişi ve katliamları;  bu tarihten itibaren 20 Ekim 1921’de Fransızlarla Ankara Anlaşma- sı’nın imzaladığı güne kadar yoğun olarak devam etti;  Fransızların işgal ettikleri Türk topraklarını boşaltmasıyla da hız kese- rek son buldu.

Ankara Antlaşması’nda Ermenilerle ilgili hiçbir madde yoktu. Artık, Milli Mücadele’nin başlaması ile birlikte Güney Cephesinde Ermenilere destek ve yardımı esirgemeyen Fransızların bu politikalarının tamamen başarısız

101

olduğu anlaşılmıştı. İsyancı Ermenilerin önemli bir kısmı da yaptıkları kat- liamlar ve vahşetten sonra bölgede kalamayıp, Fransız Ordusu’yla birlikte çekildiler. Geriye kalan kalıntılar ise 6 Eylül 1922’ye kadar bölgenin deği- şik yörelerinde çete faaliyetlerine devam etmişlerdir.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa

Fransız kontrolündeki Hatay vilayetinde yaşayan Ermenilerin büyük bir kısmı, Hatay Cumhuriyeti kurulunca Suriye’ye geçerek orada yaşamaya başladılar.

Lozan ve Ermeniler

Doğu Anadolu’da 1920 yılı sonunda Türk birliklerinin Ermenilere karşı kazandıkları başarı sonrası, İngiltere “Ermeni Sorunu”nu Milletler Cemi- yetine götürmüş, konunun görüşülmesi için de 21 Şubat-22 Mart 1921 tarihlerinde Londra’da bir konferans toplanmasını sağlamıştı. Konferansa katılan Ermeni Heyeti, Sevr Antlaşması’nın yürürlükte kalması için ısrar etmiş ve Kilikya bölgesi için de özerklik istemişti. Ancak Fransız delegesi, iddia ettikleri şekilde Ermenilerin Kilikya bölgesinde çoğunluğu teşkil et- mediklerini ve mevcut durumun değiştirilmesinin mümkün olmadığını

102

belirtmişti.

Doğu Anadolu ve Kilikya bölgesi ile ilgili yapılan görüşmeler sonunda Er- meni heyetinin ümitleri yok olurken, Ankara Hükümeti’nin Ülke içinde ve dışında siyasi gücü artıyordu. 30 Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin kazanılmasıyla, Avrupa’da Türkler lehine meydana gelen gelişmeler daha da arttı. Bunun üzerine İtilaf Devletleri Türk Hükümetini Lozan’da yapılacak olan barış görüşmelerine davet ettiler.

Çok sert geçen tartışmalı ve uzun bir süreçten sonra Lozan Anlaşması 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmış, anlaşmada Ermenilerle ilgili konular, azınlık hükümlerinde genel ifadelerle yer almıştır. Bu maddelerin içerikle- ri özetle şöyledir: Madde 30: Türkiye’den ayrılan arazide yerleşmiş Türk tebaası, bu ara- zinin intikal ettiği devletin tabiiyetinde olacaktır. Madde 31: 18 yaşın üzerinde olup da 30. Madde gereğince Türk tabii- yetini kaybedenler, bu anlaşmanın imzalanmasından itibaren iki yıl içinde Türk vatandaşlığına geçme hakkına sahip olacaklar. Madde 32: Bu anlaşmayla Türkiye’den ayrılan araziye yerleşmiş, 18 yaşını geçmiş ve bu arazideki yaşayanların çoğunluğundan ırkî ola- rak farklı olanlar; bu anlaşmanın imzalanmasından itibaren iki yıl içinde, ahalisinin çoğunluğu kendi ırkına mensup olan devletin tabi- iyetine (izni şartıyla) geçebilecektir.

İtilâf Devletleri’nin ısrarıyla hazırlanan ve Lozan Barış Antlaşması’nın eki olan, “Genel Affa İlişkin Bildiri ve Protokol”e göre savaş sırasında işlenen suçların tümü affedilmiştir. Bu çerçevede Anadolu’da Yunan ordusunun ve Ermenilerin işlediği ile Ermenilere karşı işlenen suçlar da af kapsamına sokulmuştur. Bu protokol’ün 6 nolu paragrafına göre: Türkiye Hükümeti, savaş do- layısıyla dağılmış aileleri yeniden bir araya getirmek ve meşru mal sa- hiplerinin mallarını onlara geri vermek amacıyla, müttefiklerin koru- ması altında ve 20 Ekim 1918 ile 20 Ocak 1922 tarihleri arasında ya- pılmış olan işlemlere itiraz etmemek niyetinde bulunduğunu bildirir.

103

Yukarıda dile getirilen ek protokolün 6 nolu paragrafındaki hükümler - doğrudan değil- genel kapsamı içinde Ermenileri de kapsamaktadır. Aynı çerçevede Balkan savaşları sırasında Balkanlardan Türkiye’ye gelmek zo- runda bırakılmış olan Türk ve Müslümanların “malları, hakları ve menfa- atleri” de aynı hükümler çerçevesinde korunmuştur. Bu hakları talep için belli bir süre belirlenmiş, çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü için bir de mahkeme kurulmuştur [31].

Yukarıdaki protokolün 6 nolu paragrafı ile savaştan dolayı ülke toprakla- rından ayrılan azınlıkların ülkeye dönmelerine ve daha önce yaşadıkları bölgede sahip oldukları malları geri almalarına imkân sağlanıyordu. Bu maddenin uygulanması üç senelik bir müracaat süresiyle sınırlanmıştı. Günümüzde, üç yıllık müracaat süresi çoktan geçmiş olduğundan, hiçbir şahsın Türkiye’den bu tür taleplerde bulunma hakkı kalmamıştır.

TBMM, Ülkeyi terk edenlere ait malların açık artırmayla satışı, bedelleri- nin mal sandıklarına yatırılması, geri dönenlere buradan ödeme yapılması hakkındaki kanunu çıkarmıştı. Bu kapsamda ABD vatandaşlarının (Ermeni asıllı) Türkiye’den alacaklarının tazmini görüşmeleri Lozan’da başlatıldı. Başlangıçta Türkiye’den talep edilen tazminat 36.225.000 dolar idi. ABD ile uzun süren müzakereler sonunda 1934 yılında ödenecek tazminat toplamının 1.300.000 dolar olması, bunun 13 taksitte ödenmesi ve öde- meye 1 Haziran 1936 tarihinde başlanması hususlarında anlaşıldı. Daha sonra ABD tarafının yaptığı detaylı çalışmalar baz alınarak Türkiye’nin ödeyeceği miktarın, belirlenen miktardan 400.662 dolar daha az olması ve borcun 9 taksitte ödenmesi hususlarında nihai anlaşma yapıldı. Türki- ye son taksiti 1944 yılında ödeyerek borcunu kapatmış oldu (AYA, 2009).

ABD Senatosunda, Lozan Anlaşmasının görüşülmesi, Ermeni Diaspora- sı’nın engellemeleri sonucu 18 Ocak 1927 tarihine kadar geciktirildi. Bu tarihte yapılan oturumda 50 kabul, 34 ret oyu çıkmasına rağmen çoğun- luk sağlanamadığından Lozan Anlaşması onaylanmamış olarak kabul edil- di. Ancak Türkiye-ABD ilişkileri 17 Şubat 1927 tarihinden itibaren sanki ABD tarafından Lozan Anlaşması kabul edilmiş gibi yürütülmeye başlandı.

[31] Gündüz AKTAN. Lozan Barış Antlaşması ve Ermeni Sorunu. http://www.eraren.org/bilgibankasi/tr/index1_1_2.htm 104

BELGELER VE YÜRÜTÜLEN İFTİRA KAMPANYALARI

Osmanlı belgelerine ve tehcirin yapıldığı bölgelerde bulunan yabancı göz- lemcilerin, “harp içinde olmasına rağmen Osmanlı Hükümeti'nin bu işi büyük bir titizlikle ve iyi bir şekilde yürüttüğünü” yazmış olmalarına rağ- men; Ermeniler, tamamen duygusal ve siyasî mülâhazalara dayanan düzmece hikâye ve belgelerin arkasına gizlenmek suretiyle, Dünya kamu- oyunu aldatmışlardır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti toprakları üzerinde vuku bulan Ermeni olaylarına ilişkin yazılanların (raporların, yayınların) büyük çoğunluğu o dönemde;  bu olayları yaşadıklarını iddia eden Ermenilerin anlattıklarına ve  Batılı ülkelerin kendi konsolosluk ve büyükelçiliklerinden almış olduk- ları raporlara dayanmaktadır.

Günümüzde Ermenilerin anlattıklarının yalan, yanlış ve abartılı olduğu herkesçe malumdur. Dönemin konsolosluk ve büyükelçilik raporlarının dayandığı kaynaklar ise, ekseriyetle Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da faaliyet gösteren Hıristiyan misyonerlerin söylemlerinden oluşuyordu. Ermeni olaylarına ve dolayısıyla tehcir olayına dini ayırımcılık ile bakılıp, anlatımlar Türkleri kötüleyecek şekilde çarpıtılıyordu [32] [33].

[32] Mustafa Çolak. Kaynak Kritiği ve Tehcir Olayında Belge Tahrifatı: http://www.ttk.gov.tr/templates/resimler/File/fulltext/Belleten_Makale/kaynakkritigi vetehcirolayindabelgetahrifati.pdf [33] Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti sınırları içerisindeki Ermeni olayları- nı, bir Hıristiyan - Müslüman çatışması şeklinde görmek isteyen ve bu yönde propa- ganda yapan sadece İtilaf Devletleri değildi. Osmanlı Devleti'nin müttefiki Alman İm- paratorluğu'ndan yardım almak isteyen Ermeni ileri gelenleri de bu olayları “din şab- lonu” içerisine koyarak, bu yolla Osmanlı toprakları üzerindeki Ermeni olaylarına Al- manya'nın Ermeniler yanında ağırlığını koyması için çaba sarf ediyorlardı. Buna en gü- zel örnek Lepsius'un 29 Temmuz 1915 tarihli raporudur. Lepsius bu raporunda esas itibariyle Ermeni olaylarını ele almak istiyor, ancak sözü sürekli Osmanlı himayesindeki Hıristiyanlara getirerek, İttihat ve Terakki yöneticilerinin Osmanlı topraklarındaki bü- tün Hıristiyanları ya öldürerek ya da göçe zorlayarak yok etmek istediklerini, bunun İngilizlerin uydurduğu bir yalan olmayıp gerçek olduğunu yazıyor ve Alman kamuoyu- nun bu şekilde aydınlatılmasını Alman İmparatorundan istiyordu. (Bkz. Bundesarchiv (BA), Berlin, Auswartiges Amt (AA), Nr. 2458/9, Potsdam, den 29 Juli 1915). Böylece 105

Osmanlı toprakları üzerinde faaliyet gösteren Batılı Hıristiyan misyonerle- rin ve konsolosluklar ile isyancı Ermenilerin aktardıkları yalan, yanlış, ta- raflı ve iftiralarla dolu raporları daha savaş bitmeden önce yayımlanmış ve bu yöndeki çalışmalar savaştan sonra da devam etmiştir. Buna muka- bil o dönemdeki Türk yetkililerin raporlarını ve Türk tarafının görüşlerini esas alan ciddi çalışmalar ancak 1980'li yılların ortalarından itibaren orta- ya konulabilmiştir. Bu dönemde “atı alan Üsküdar’ı geçmiş” atasözünde de ifade edildiği gibi Batı kamuoyunun Ermeni bakış acısıyla beyinleri yıkanmış ve önyargılar çoktan oluşmuştu.

Tehcir konusunda Batı'da ve Amerika'da günümüze kadar yazılıp çizilen- lerin pek çoğu gerçek ve güvenilir belgelere dayanmamaktadır. Amerika, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere değişik ülkeler ile çoğu Batı basını, olayları olduğundan farklı bir biçimde çarpıtarak vermiştir.

Birkaç örnek vermek gerekirse; Silâhlı Ermenilerin 1895’de Berecik’te başlattıkları olaylar sonunda o ilçede “2.000 Ermeni’nin öldürüldüğü” İngiliz basınında yer almış. Ancak olay İstanbul’daki yabancı büyükelçiler- den oluşan bir kurul tarafından tetkik edildiğinde “yalnız beş kişinin” ya- şamını yitirdiği belirlenmişti. Zaten, o tarihte Berecik’te 978 Gregoryen Ermeni ve 8.702 Müslüman yaşamaktaydı. Bu ve benzeri düzeltmeler Batı basınına yansımamış, diplomatik yazışmalarda kalmıştır.

ABD’li Misyonerler, Osmanlı Ermenilerini Protestanlaştırma faaliyetlerine maddi kaynak temin etmek için Amerikan ve Batı kamuoyunda “Türkler eli kanlı katiller”, “Ermeniler ise mazlumlar” olarak göstermişler; Türkler hakkındaki Ermeni iftiralarını fütursuzca yaymışlardır [34].

Amerika'nın Mersin'deki konsolosu Edward Natan, “bazı aksaklıklar gö- rülmesine karşılık, sevkiyatın son derece intizamlı bir biçimde sürdürüldü- ğünü ve kafilelere tren bileti sağlandığını” ülkesinin İstanbul Büyükelçisi Hanry Morgenthau’a yazdığı raporlarında belirtmiş. Hanry Morgenthau

Lepsius, Osmanlı toprakları üzerindeki Ermeni olaylarını bir Hıristiyan - Müslüman ça- tışması şeklinde göstererek, müttefik Almanya'nın Osmanlı Devleti üzerinde baskı kurmasının daha kolay olacağını düşünüyordu. [34] Edwin Bliss’in yazdığı “Turkey and Armenian Atrocities” adlı kitabının önsözü. 106

bu raporlarda yazılanlarla hiç ilgisi olmayan; Türklere iftiralarla dolu “Er- meni katliamı” hikâyelerine kaynak gösterilen raporlara, günlüklere, mektuplara ve “Büyükelçi Morgenthau’un Hikâyesi” adlı bir kitaba imza koymuştur.

Büyükelçi Morgenthau’un Hikayesi

Morgenthau, New York’ta Yahudi asıllı bir emlakçi iken başkanlık seçi- minde Wilson’un[35] yanında yer almış ve daha sonra da İstanbul’a Büyü- kelçi atanarak ödüllendirilmiştir. Osmanlı Devletinin parçalanmasını ve yıkılmasını istemekteydi. Raporlarındaki düzmece hikâyeler ile Ermenile- rin gözüne girmek; Birinci Dünya Savaşı’nda müttefik olan İngiliz, Rus ve Fransızlara yaranmak; Amerikan kamuoyunu etkileyerek Osmanlı Ermeni- leri için yardım toplamak, hatta İngiliz emellerine hizmet ederek Ameri- ka’nın İngiltere yanında savaşa girmesini sağlamak istemiştir. Bu iftiracı sahte kahraman güya;  “Osmanlı Hükümeti'ne rüşvetler vererek bazı Ermenileri satın alıp Amerika'ya göndermiş”,  “İstanbul'daki İngiliz, Rus ve Fransız tebaasını da kurtarmış.. miş… mış…”

Başlangıçta üç yüz binlerden başlayıp, üç milyonlara kadar varan rakam- larla ifade edilen “Ermeni katliamı” hikâyeleri, çoğunlukla Hanry Morgenthau'ın raporları, günlükleri ve mektuplarını kaynak göstererek kitaplarını yazan James (Lord) Bryce'in, Johannes Lepsius'un ve Arnold Toynbee'nin eserlerine ve tüm bunların hepsinden yapılan alıntılarla ha- zırlanan diğer yayınlara dayandırılmıştır.

Amerikalı tarihçi Profesör Heath Lowry, çok dikkatli ve titiz bir araştırma sonucunda yazmış olduğu Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsünün Perde Arkası kitabıyla, Morgentau’nun anılarını içeren kitabın tümüyle yalan ve yarı gerçek verileri içerdiğini belgelerle ortaya koymuştur.

35 [ ]Sevr Anlaşması’na göre Ermenilere verilmesi planlanan Osmanlı topraklarının sınır- larını teklif eden ABD Başkanı.

107

Morgentau’nun kitabındaki açıklama ve iddiaların tutarsızlığını ve uy- durma olduklarını; büyükelçinin İstanbul’daki görevi sırasında Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği resmi rapor ve telgraflar ile Türkiye’de geçirdiği sürede tuttuğu günlüğündeki bilgileri karşılaştırmak suretiyle kanıtlamış- tır. Profesör Lowry, “Büyükelçi Morgenthau’un Hikayesi” adlı kitabın nasıl yazıldığını incelemiş ve güvenilirlik derecesini sorgulamış, kitap hak- kında ilk elden kaynaklara ulaşarak aşağıdaki somut kanıtları ortaya koy- muştur.

Emlakçilik mesleğinden gelen ve İstanbul’da konuşulan dillerin hiçbirini bilmeyen Morgenthau’un en önemli kaynakları İstanbul’da büyükelçili- ğindeki yakın danışmanı ve çevirmeni olan iki Ermenidir. Bunlardan daha önce Amerikan Robert Kolej öğrencisi olmuş Hagop S. Andonian adlı kişi özel yazmanlığını yapmaktaydı. Morgenthau’un belirttiğine göre, kendisi, bu Ermeni olmaksızın yazımlarda hiçbir şey yapacak durumda değildi. Bu zat Morgenthau’un günlüklerini daktilo ediyor, ailesine ve yakınlarına gönderdiği mektupları kaleme alıyor, bunları yaparken de Morgenthau’un sözcüklerini düzeltiyormuş pozunda, tahrik amaçlı hama- si ve duygusal ilaveler yapıyordu.

Morgenthau’a faaliyetlerinde yardımcı olan diğer bir kilit Ermeni tercü- manı ve danışmanı olan Arşag K. Şmavonian’du. Onun resmi görüşmele- rinde, misyonerlerle ve diğer toplantılarında bu iki Ermeni’den en az biri kendine eşlik ediyordu. Telgraflarının kaleme alınmasında da gene bunlar yardımcı oluyordu.

Çoğunlukla bu ikili hayal mahsulü olayları olmuş gibi gösteren birtakım düzmece raporlar kaleme alarak büyükelçiye veriyorlardı. Görev süresin- de karayoluyla İstanbul’un dışına bile çıkmayan ve meydana gelen olayla- rı bu iki Ermeni’nin verdiği raporlarla izleyen Morgenthau, Ermeni tercü- manının ve kâtibinin yazdığı Anadolu Ermenilerine ilişkin düzmece rapor- ları ABD Dışişlerine gönderiyordu.

Büyükelçi ABD’ye döndükten sonra Osmanlı’yı suçlayabilecek bir kitap yazabileceğini Başkan Wilson’a söyler ve onayını alır. “Büyükelçi Morgenthau’un Hikayesi” kitabı büyük ölçüde, Morgenthau’un tercü-

108

manları olan Arşak Şimavonyan ve Agop Andonyan’ın anlatılarına da- yanmaktadır [36]. Morgenthau, kitabın yazılmasında “Ermeni Katliamına İlişkin Resmi Osmanlı Belgeleri” [37] isimli düzmece kitabın yazarı Aram Andonian’dan da yardım almıştır. Yazımda katkı sağlayan diğer bir kişi de ABD Dışişleri Bakanı Robert Lansing’dir. Bu zat metinde değişiklikler ve bazı kısımların çıkarılmasını önermiş, buna karşılık kitapta adının geçme- mesini istemiştir. Burton J. Hendrick isimli gazeteci ise metne son şeklini vermiştir. Bu kişi hayatı boyunca kitabın kazancının %40’ını istemiş ve almıştır. Yukarıda isimleri verilen iki Ermeni, düzmece belgelerin mimarı Andonian, bakan Lansing ve gazeteci Hendrick’ten oluşan bu iftira ve rant grubu, “Morgenthau’un raporlarında, günlüklerinde ve mektuplarında da olmayan değiştirme, ekleme, çıkarma, Talat ve Enver Paşalar gibi Türk yetkililerinin ağzından diledikleri açıklamaları” yaptırma suretiyle Türkleri suçlu göstermeye çalışmışlardır.

Morgenthau’nun anıları eski güvenilirliğinden çok şey kaybetmiş olsa bile, ne yazık ki Ermeni tezlerinin taraftarları bugün hala bu kaynağa atıf- ta bulunmaktadırlar.

Naim Beyin Hâtıraları

Ermeni sahteciliğinin dayandığı bir diğer yayın da Aram Andonyan tara- fından kaleme alınan, Halep’te yaşadığı iddia edilen Naim Bey adlı bir Türk memurunun sözde hâtıralarına atfen yazılan “Naim Beyin Hatırala- rı”[38] adlı kitaptır. Bu kitapta bahsedilen Naim Bey’in, Halep Valiliği’nde çalışan ve tehcir uygulamasından sorumlu memur olduğu ileri sürülmek- tedir. Osmanlı belgelerinde ise o dönemde Halep vilayetinde Naim Bey adlı bir Türk memurun ne yaşadığına ve ne de görev yaptığına dair kayıt

[36] AYA, Şükrü Server. SOYKIRIM TACİRLERİ VE GERÇEKLER – TÜRK ALEYHTARI VE YA- BANCI TARAFISZ BELGELERLE DIASPORA YALANLARININ İÇYÜZÜ. Derin Yayınları. [37] 1920 yılında Aram Andonyan adlı bir Ermeni yazar tarafından kaleme alınan “Erme- ni Katliamına İlişkin Resmi Türk Belgeleri” adlı düzmece bir kitaptır. [38] Osmanlı Ermeni’si Aram Andonyan'a ait “Turkish Official Documents Relating to the Deportation and the Massacres of ” adı ile 1919 ve 1920 senelerinde Lond- ra'da Hodder & Stoughton yayınevinde basılmış bir kitap. 109

yoktur. Bu durumda Naim Bey, Andonyan’ın uydurduğu hayali bir şahıs- tır.

Güya, Naim Bey “Ermeni katliamını” kanıtlayan şifre-telgraf talimatları ve şifre anahtarlarını Andonyan’a satmış. Bu telgraflarla, Talat Paşa’nın, Halep Valisi’ne “bölgedeki Ermenilerin tümünün katledilmesi ve Türk erkeklerle evlenerek sağ kalmayı başaran Ermeni kadınlar ile Türkler tara- fından evlatlık alınan öksüz Ermeni çocuklarının toplanarak yok edilmek üzere çöle sürülmesi” talimatını verdiği iftirası yapılmıştır.

Türk Tarih Kurumu’nun yaptırdığı araştırmada bu kitapta Talat Paşaya ait olduğu iddia edilen telgrafların ve diğer iddiaların sahte ve yalan oldukları ortaya çıkmıştır. Kitapta yer alan uydurma evrakta Halep valisi olarak Mustafa Abdülhalik Beyin imzası olduğu iddia edilmişti. Ancak hem imza sahte idi, hem de o tarihte Halep valisi Mustafa Abdülhalik Bey değil Be- kir Sami Beydi. Andonyan tarafından üretilen sahte evraklarda Miladi ve Rumi takvim farkına dikkat edilmediğinden, bunlardaki tarih ve sayı Os- manlı arşivinin numaralandırma sistemine uymamaktaydı. Bir sahte evra- ka verilen sıra numarası, Sina Çölü’nde artezyen kuyusu açılması hakkın- daki gerçek bir belgeye aitti.

Ayrıca Osmanlı Devleti’nin yazışmalarında resmi antetli kağıt kullanıldığı halde, Andonyan’ın ürettiği sahte evraklar normal kağıda yazılmıştı. Diğer yandan üretilen bu sahte evraklarda kullanılan Türkçe, dil ve gramer ba- kımından bozuktu ve Osmanlı yetkililerinin kullanması mümkün olmayan ifadelerle doluydu.

Türk tarihçileri gibi Hollandalı tarihçi Erik Zürcher, Michael M.Gunter ve Andrew Mango gibi yabancılar da Andonyan belgelerinin sahte olduğunu kabul etmişlerdir. O kadar ki, bu sahtekarlığın ortaya çıkarılmasından sonra, Ermeni tarihçiler, Andonyan’ın kitabına artık atıfta bulunmaz ol- muşlardır.

Mavi Kitap

Birinci Dünya Savaşı sürerken İngilizler, eski kabine üyelerinden C.F.G. Masterman’a “İngiliz Dışişleri Bakanlığı Savaş Propaganda Bürosu”nun

110

direktifleri doğrultusunda hareket eden “Wellington House” basım yayım şirketini kurdurtmuştu. Şirketin görevleri arasında “ABD başta olmak üzere ülkeleri ve kamuoylarını etkileyerek, İngiltere yanında savaşa gir- melerini sağlayacak propaganda malzemesi üretmek” de vardı. Şirket, ABD ile ilgili olanı da dahil, sekiz ayrı şubenin faaliyetlerini koordine edi- yordu.

Wellington House tarafından, çoğunluğu Morgenthau kanalıyla temin edilen yalan ve iftira dolu haberler ile Ermeni ve Hıristiyan misyonerler gibi yandaşların mektup, yazı ve dedikoduları doğruluk dereceleri kontrol edilmeden, İngiliz hedeflerine hizmet edecek hale getirilip basılmakta ve yerel basına servis edilmekteydi. Bu kapsamda James Bryce'in kaleme aldığı, Arnold J. Toynbee editörlüğünü yaptığı “Mavi Kitap” serisi Türkiye aleyhine yürütülecek propagandada kullanılmak üzere yayınlamaya baş- landı. Serinin ilk kitabı “Ermeni Kıyımı” adlı propaganda kitabı olmuştur. Arnold J. Toynbee daha sonra “Yunanistan’da ve Türkiye’de Batı Sorunu” adlı kitabında “Mavi Kitap”ın savaş koşullarında propaganda amacıyla yazıldığını itiraf etmiştir.

Mavi Kitap’ın katkısıyla yürütülen kara propaganda, İngilizler açısından hedefine ulaşmış; Amerikan kamuoyunun Ermenilere acıma duygusu sömürülerek, Washington’un savaşa girmesi çabuklaştırılmıştır. Bu pro- pagandanın, Başkan Wilson’un savaşa katılma kararını almasında önemli bir etken olduğu zamanın İngiliz Hükümeti üyeleri tarafından da dile geti- rilmiştir.

Mavi Kitap’ta verilen malumat, 150 “görgü tanığı” tarafından hazırlanan belge ve raporlara dayandırılmıştı. Bu tanıkların isimleri, güya “Osmanlı misillemesinden korumak amacıyla” gizlenmiş ve kitapta onlara kod adla- rıyla atıflar yapılmıştır. Savaşın sona ermesinden sonra İngiliz Savaş Pro- paganda Bürosu’nun tüm evrakı yakılmıştı. Bu tedbire rağmen, Mavi Ki- tap’taki kod adlarının kimlere ait olduğunu gösteren bir belge, tarafsız araştırmacılar tarafından İngiliz arşivlerinden bulunup gün yüzüne çıkarıl- dı. Böylece, 150 “görgü tanığından”, 59’unu misyonerlerin, 52’sini Ermeni aktivistlerin ve yedisini de isyancı Ermeni Taşnak liderlerin oluşturduğu ortaya çıktı. Geriye kalanların kod adlarına gelince, bunlar ya tamamen

111

uydurma kişilere aitti, yahut da aynı kişi başka bir kod adıyla tekrardan Mavi Kitap’ta yer almıştı. Böylece, “görgü tanığı” olarak atıfta bulunulan- ların, Osmanlı’nın can düşmanı Taşnak komitecilerden, Ermeni taraftarlığı nedeniyle ün yapan ve yansız bir tutum içinde olmaları mümkün olmayan kişilerden ve uydurma isimlerden oluştuğu ortaya çıktı. Bu şekilde, Mavi Kitap’ın güvenilir tarihi bir kaynak olmadığı, tamamen bir propaganda malzemesi olduğu hiç kuşkuya meydan vermeyecek şekilde belli oldu.

Misyoner Johannes Lepsius’un İftiraları

Johannes Lepsius, Ermeni asıllı Alman papazı ve politikacısı olup, Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Türkleri kötüleyen yayınların ka- lemşorlarındandır. Ermenilerin "soykırım”a maruz kaldıkları iddiasını ha- yatı boyunca devam ettirmiş, yazdığı kitapları "Ermeni meselesinde" Batı kamuoyunu büyük bir tarihi yanılgıya düşürmüş ve bugün Batıdaki birçok “soykırım” içerikli kitaba kaynak oluşturmuştur.

Johannes Lepsius, 15 Aralık 1858’de Berlin’de dünyaya geldi. Protestan bir papaz olarak sosyal aktivitelerini ağırlıklı olarak Ermeniler üzerinde yoğunlaştırdı ve onların Avrupa’daki bir numaralı savunucusu oldu. Er- menilerle daha fazla ilgilenmek için kilise yönetiminden talep ettiği izni alamadı, bunun üzerine 1897’de görevinden istifa ederek, Berlin’de "Deutscher Hilfsbund für Armenien" (Ermenistan için Alman Yardım Der- neği) ni kurdu. Bu derneğin Almanya’da Ermeniler lehine kamuoyu oluş- turmak için Türkler aleyhine başlatmış olduğu kampanya özellikle kilise çevrelerinde rağbet görmüştür. Bu tarihten sonra Johannes Lepsius, Al- manya’daki değişik Ermeni dernekleri çatısı altında faaliyetlerini sürdüre- cektir.

Lepsius’un düşünce dünyasını ve Osmanlı Devleti’ndeki "Ermeni olayları- na" bakışını bir Alman yazar şöyle ifade etmiştir: "...Türk olan her şeye karşı, vahşi, körü körüne insafsızca bir kin; Ermeni olana karşı ise, paralo- jik bir şefkat, müsamaha ve çocuk saflığı ile Ermeni olaylarının politik,

112

ahlaki ve sosyal sebeplerini kritik etmeyerek, görmemezlikten gelme ve keyfi, sahte vahşet olayları ortaya koyma..." [39]

Kendi ifadesine göre; Alman Dışişleri Bakanlığı, Lepsius’dan bakanlık arşi- vindeki Ermeniler ile ilgili belgelerden bir kitap hazırlamasını istedi. Lepsius bu teklifi üç şarta bağlı olarak kabul etti: 1. Alman Dışişleri Bakanlığı Lepsius’a belgelerin tamamını görme müsa- adesi verecek, 2. Yayınlanacak olan belgelerin seçimi yalnızca Lepsius’un takdirine bı- rakılacak, 3. Eserin dağıtım işini, Dışişleri Bakanlığı değil, Lepsius’un belirleyeceği bir yayınevi üstlenecekti.

Alman Dışişleri Bakanlığı Lepsius'un bu şartlarını aynen kabul etmiş ve çalışma bitene kadar da bu şartlara bağlı kalmıştır. Lepsius,  Alman Dışişleri Bakanlığı'ndaki Türk yetkililere ait belgeleri yayımla- maktan mümkün olduğu kadar kaçınmış;  O dönemde Doğu Anadolu'da görev yapan ve Ermeni meselesi ile ilgili yazmış oldukları raporlarda mümkün olduğu kadar tarafsız bir tavır sergilemeye çalışan bazı Alman yetkililerin raporlarını yayımlamaya değer bulmamıştır.

Mesela, Alman İmparatorluğu'nun Kafkasya özel ajanı Lois Mosel'in 22 Mart 1915 tarihli raporu Lepsius'un kitabında yer almamaktadır. Mosel bu raporunda; “Osmanlı toprakları üzerindeki Ermenilerin iyi organize olduklarını ve hemen hemen hepsinin bu savaşta Rusların galip gelmesi için çalıştıklarını; Osmanlı Kafkasyası'ndaki Ermenilerin Ruslardan silah ve para yardımı aldıklarını ve Kafkasya'daki çoğu Osmanlı Ermenisinin Rus tarafında savaştıklarını, Rus ordusuna katılamayanların ise çeteler kura- rak, Sivas ile Erzurum arasındaki Osmanlı posta hizmeti gören birliklere saldırarak, bunları soyduklarını ve büyük paralar elde ettiklerini yazmakta ve son olarak da Osmanlı Devleti ne yaparsa yapsın Ermenilerin bu savaş-

[39] Barth, Hans, Turke Wehre Dich!, Rengersche Buchhandlung, Leipzig 1898, s. 14-15. 113

ta Osmanlı Devleti tarafında yer almayacakları kanısını” belirtmekteydi [40].

Bu çalışmasını Lepsius, "Deutschland und Armenien 1914-1918. Sammlung Diplomatischer Aktenstucke" (Almanya ve Ermenistan 1914- 1918. Toplu Diplomatik Belgeler) ismiyle yayınlamıştır. Ermeni mesele- sindeki önyargısının boyutunu daha kitabının giriş bölümünde ortaya koymaktadır. Bu bölümde göze çarpan en önemli nokta, tehcir edilen veya yolda ölen Ermeniler ile ilgili rakamların abartılı olarak verilmesidir. Bazen bu kitabın giriş bölümünde verilen rakam ile yayımlanmış olan belgede geçen rakamlar birbirine uymamaktadır [41].

Lepsius bu kitabında, "Ermeni tezini" haklı çıkarma amacına hizmet ede- cek arşiv belgelerini seçmiş, kullandığı belgelerde de bu doğrultuda tahri- fat yapmıştır. En dikkat çekici noktalardan birisi, Lepsius'un kitabında verilen bazı belgeler ile bunların asıllarının birbirine uymamasıdır. Bazen orijinal belgede geçen bir kelimeyi atarak yerine farklı anlama gelen baş- ka birini kullanmış, bazı cümleleri veya paragrafları çıkarmış veya aslında mevcut olmayan paragrafları eklemiştir.

Almanlar, Birinci Dünya Savaşı sürerken, Kafkas Ermenileri üzerinde etkili olmak istiyorlardı. Bu çerçevede Johannes Lepsius’u Ermenilerle iletişim kurma ve bilgi toplama amacıyla İstanbul’a göndermişlerdi. Bu dönemde Lepsius Anadolu’ya hiç ayak basmamış, bir ay süreyle sadece İstanbul’da kalmış, buradaki Ermeniler ve ABD Büyükelçisi Morgenthau ile iletişim kurmuştu. Tam bir haçlı zihniyetine sahip olan Papaz Lepsius, Morgenthau’un ve Morgenthau’un Ermeni danışmanlarının aktardıkla- rından yararlanarak “Ermeni mezalimi” konusunda ahkâm kesen, okuya- nın dengesini bozacak, içeriği iftira ve yalanlarla dolu yayınlar yapmıştır.

[40] Politisches Archiv des Auswartiges Amt (PA-AA), Berlin, Der Weltkrieg Nr. 11d. Die armenische Bewegung. 22 Marz 1915. [41] Mustafa Çolak: http://www.ttk.gov.tr/templates/resimler/File/fulltext/Belleten_ Makale/ kaynakkritigivetehcirolayindabelgetahrifati.pdf 114

"Tehcir olayı" ve “Ermeni Meselesi” ile ilgili araştırma yapanlardan Alman arşiv belgelerini kullanmak isteyenler, çoğu zaman bu arşivlere girmeyi gerek duymadan Johannes Lepsius'un yayınlarını kullanmışlar; dolayısıyla kasıtlı veya kasıtsız olarak kamuoyunda "Ermeni tezini" haklı çıkaran yan- lış kanaatlerin oluşmasına neden olmuşlardır.

Lepsius’un yarattığı etki, günümüzde Alman diplomasisinin "Ermeni me- selesindeki" tavrına malzeme olmuştur. Alman Parlamentosuna, 2 Hazi- ran 2016 günkü oturumlarında sözde “Ermeni soykırımı” oylamasında “evet” oyu vermelerinde arakasına sığınacakları bir gerekçeyi (bahaneyi) yıllar önceden hazırlamıştır.

“Musa Dağı’nda 40 Gün” Adlı Roman

Avusturyalı yazar Franz Werfel, 1933 yılında bir Ermeni rahibin kendisine anlattıklarından yola çıkarak “The Forty Days of Musa Dagh” (Musa Da- ğı’nda 40 Gün) isimli bir roman yazdı. Werfel, -bir din adamının asla ya- lan söyleyemeyeceğini zannederek- kendisine aktarılanları doğruluğu-nu araştırmadan kitabında kullandı. Roman geniş yankı buldu, daha sonraları da filme çekildi. Yanlış olarak bir tarih kitabı veya belgesel şeklinde algıla- nan roman ve filmi, tüm dünyada Türk aleyhtarı bir kamuoyunun oluş- masında hayli tesirli oldular.

Prof. Dr. Erich Feigl, “Bir Terör Efsanesi” isimli kitabında yakın arkadaşı olan Werfel’in;  başlangıçta  “Musa Dağı’nın 40 Günü” adlı romanını, Ermeni dostlarının (!) an- lattıklarına ve Osmanlı hükümetinin ‘Kıyım Fermanı”na (yani Aram Andonyan’ın sahte belgelerine) inanarak yazdığını;  kendisine aktarılanlara gönülden inandığını, yazdıklarının doğru olup olmadığını araştırmak üzere hiçbir zaman olayın geçtiği böl- geye gitmediğini;  sonradan ise  Ermenilerin pek çok asılsız iddia ve sahte belge vererek kendisini kandırdıklarını, bir sahtekârlığa kurban gittiğini çok geç anladığını;

115

 böyle bir kitap yazdığı için utandığını ve  Ermeni baskısından ve Taşnak teröristlerince öldürülmekten kork- tuğundan bu hatasını açıkça kabul etmeye cesaret edemediğini aktarmıştır.

Yazılanların uydurma olduğunun anlaşılması üzerine, 15 Aralık 1935 günü İstanbul’da Pangaltı Ermeni Kilisesi’nde toplanan bir grup Ermeni, bu kitabı “Türk Milleti hakkında iftiralarla dolu olduğu” gerekçesiyle yakmış- lardır.

Ressamın Eserini Yalanları İçin Malzemeye Dönüştürdüler

Diaspora Ermenileri yalan ve iftira dolu yayınlarını sürdürmüşlerdir. Aşa- ğıda gösterilen, “Der Völkermord an den Armeniern vor Gericht” adlı kitabın kapağında üst üste yığılmış kurukafalardan oluşan resim, bunun da sol üst köşesine Talat Paşa’nın fotoğrafı konulmuş, “bu masum insan- ları Talat Paşa katletti” imajı verilmeye çalışılmıştır. İç kapakta da “Kitabın üzerindeki fotoğrafın, 1916/1917 yıllarında Batı Anadolu’daki kurukafalar piramitlerini gösterdiği, Türk barbarlığına hiç kuşku duyulmayacağı” ifa- desi yazılmıştır.

Kitabın kapağı Rus ressamın tablosu

Oysa gerçek tamamen başkadır. Halen Moskova’da, Tretyakov Devlet Galerisi’nde sergilenmekte olan bu resim, Rus ressam Vasili Vasilyeviç Vereşçagin’in 1871 yılında yaptığı “The Apotheosis of War (Savaşın Tanrı-

116

laştırılması) adını verdiği tablosudur. Bu tablo Ermeni göçünden 44 sene önce yapılmıştır.

Aynı montaj resim, Tessa Hofmann tarafından hazırlanan, Talat Paşa ile ilgili mahkeme tutanaklarının yer aldığı “Der Prozess Talaat Pascha” adlı kitapta da kullanılmıştır.

Yani Ermeniler tarafından üretilen sahte evrak ve resimleri, bunların sah- te olup olmadığını araştırmadan ya da bilerek, Ermeni tezlerine destek olanlar da kullanmışlar, kullanmaya devam etmektedirler.

Atatürk’ü “soykırımcı” Olarak Göstermeye Çalıştılar

Diaspora Ermenileri 2005 yılında bir sahteciliğe daha imza attılar. California Eyaletinin UCLA Üniversitesinde “soykırım” konulu bir panel düzenleyen ABD Ermenileri, konferans posterinde Atatürk’ü bir çocuk cesedi önünde poz verirken gösteren bir resim sergilediler.

Oysa bu yalancılar; Mustafa Kemal Atatürk’ün, eşi Latife Hanıma gönder- diği orijinal kartpostal üzerinde, Atatürk’ün ayakları önündeki köpek yav- rusunu resimden çıkararak, bunun yerine bir çocuk cesedi fotoğrafı yer-

117

leştirmişler; bu suretle Atatürk’ü “soykırımcı” olarak göstermeye çalış- mışlardı. Fotoğrafın orijinali ile sahtesi yukarıda yan yana gösterilmiştir.

Gerçeklerin Araştırılmasını İstemediler

Amerikan, İngiliz ve Fransız basınında yukarıdaki yayınlardaki dezenfor- masyonlar Türkler aleyhine bol bol kullanıldı. "Mavi Kitaplar" olarak bili- nen seride Osmanlı ülkesinde bulunduğu iddia edilen 1.800.000 Erme- ni’den üçte birinin katledildiği gibi iftiralar yazıldı. The Times'de 20 Eylül 1917'de çıkan bir makalede Türkler "Acımasız bir ezici", "Vicdansız bir zorba", "Gerçek bir barbar" olarak suçlandı, tüm dünyayı yakıp yıktıkları ifade edildi. İran'da bulunan İngiliz konsoloslarının raporlarında yer alan 1.000.000 Ermeni’nin öldürüldüğü gibi iddialar, İngiliz parlamentosunda tartışıldı ve Türk Hükümeti'nin protesto edilmesi kararı alındı.

Osmanlı Hükümeti, İngiliz iddialarını tekzip etti. Tekzip yazısında Osmanlı sınırları içinde yaşayan Ermeni nüfusunun; hiçbir zaman bir milyona ulaşmadığı, savaştan önceki göçler dolayısıyla daha da azaldığı ifade edi- lerek iddiaları yalanladı. Sadrazam Ahmet Tevfik Paşa, Avrupa devletleri- nin katliam iddialarına karşı 13 Şubat 1919 tarihinde, “tehcirin soruştu- rulması ve nedenlerinin tespiti” için ikişer kişiden oluşan tarafsız hukukçu- lardan bir komisyon kurulması için İsveç, Hollanda, İspanya ve Danimarka hükümetlerine bir nota verdi. Nota sözlü olduğu için, İngilizlerin sansürü atlatıldı. Bu ülkeler ne yapacaklarını merkezlerine sordular. İspanyol hü- kümeti bu konuda İngiltere’nin düşüncesini öğrenmek istedi. İngilizler “biz nasıl olsa kendimiz mahkeme kurup yargılayacağız, zahmetinize ge- rek yok” dediler. Sonuçta bu dört ülke Osmanlının teklifini reddettiler.

Viyana Üniversitesi'nde tarihçilerden oluşan "Viyana Ermeni-Türk Plat- formu, VAT" tarafından, 2004’de, soykırım iddialarıyla ilgili, Türkiye ile Ermenistan tarihçileri arasında 180 belge alışverişinin yapılması öngö- rülmüştü. Komisyona Türkiye ve Ermenistan’dan yetkili tarihçiler katıldı- lar. Taraflar seçtikleri 180 belgeyi karşı tarafa aşamalı olarak verecek, komisyon bunları değerlendirecek ve sonucu herkes kabul edecekti. An- cak daha ilk belge teatisinden sonra Ermeni tarafı devam etmeyeceğini açıkladı. Böylece kimin gerçeklerle yüzleşmek istemediği de ortaya çıktı. Kararı açıklayan platform, Ermenilerin toplantıya katılmayacaklarını, Türk

118

tarafının konuyla ilgili diyaloga hazır olduğunu ispatladığını vurguladı [42].

Dürüstler de Var

Siyasi mülahazaları olanların ve sinsi emeller besleyenlerin dışındaki çev- reler gerçekleri raporlarında ve hatıratlarında hep dile getirmişlerdir. Aşağıda Amerikan arşivlerinde 1919 tarihli iki önemli rapordan yapılan alıntılar sunulmuştur:  Yüzbaşı Emory Niles ve yardımcısının, yapılacak yardımlar için Doğu Anadolu’da at sırtında 1426 kilometre dolaşarak yazdıkları raporla- rında “esas katliamların rafine yöntemlerle Ermeniler tarafından iş- lendiği, Müslüman köylerin tahrip edildiği” detayları ile yazılıdır.  Gene aynı yıl, Ermenistan’a Amerikan mandası kurma görevi ile gelen General Harbord ve heyeti, “esas Ermenilerin Müslümanları yok ettik- lerini ve buna ait Ermeni Ordu emirlerini gördüklerini” yazmışlardır.

Rus-Ermeni Alay Komutanı Yarbay Tverdohlebof, 1917 yılı sonları ile 1918 yılının ilk aylarında Erzurum ve Erzincan'daki Ermeni terörüne bizzat ta- nıklık etmiş ve bu konudaki hatıralarını yayınlamıştır. Yarbayın hatıratın- dan bazı alıntılar aşağıda özetlenmiştir:  Erzurum'un Rus birlikleri tarafından alınması sonrasında, ilk zamanlar Rusların varlığından dolayı Ermeniler yağma ve cinayetlerini açıktan değil, gizlice ve ihtiyatlı bir şekilde işliyorlardı.  Zamanla tek tük olan yağma ve cinayetler çoğalmaya başladı. Gecele- ri şehrin ileri gelen Türk sakinlerinin evleri de dahil yağmaya, ev sa- hiplerini öldürmeye başladılar. Yol temizleme bahanesiyle götürdük- leri Türklerin pek çoğunu geri getirmiyorlardı.  Bolşevik ihtilalinden sonra Rus orduları çekilmeye başlayınca, Erzu- rum ve çevresine saldırılarını yaygınlaştırdılar; şehirde ve köylerde yağmalamalarını ve cinayetlerini artırdılar.  Çoğunluğu Ermeni askerlerinden oluşan Erzurum İhtilal İcra Komitesi, halkın elindeki silahları bulup el koymak gerekçesiyle Erzurum'da ge-

[42] Prof. Dr. Alaeddin Yalçınkaya. 2015. Emperyalizm ve Ermeni Meselesinde Çözüm Önerileri: http://www.haberkita.com/kose-yazisi/emperyalizm-ve-ermeni-meselesinde- cozum-onerileri/284733 119

niş kapsamlı arama faaliyetleri düzenledi. Zamanla bu faaliyetler ta- mamen yağmaya, işkenceye ve cinayetlere dönüştü.  Erzincan'dan Erzurum'a ricat eden Ermeni sürüsü, yollarının üzerinde önlerine çıkan tüm Müslüman nüfusu katlettiler. Topları taşıyan at arabalarını; işlerini itina ile yapan kiralık, sivil, silahsız Kürtler idare ediyorlardı. Erzurum'a yaklaştıkça Ermeni askerler ve kaçaklar mola yerlerinde bu Kürtleri öldürmeye başladılar.

Namuslu yabancı çevrelerce, Ermeni vahşetini anlatan daha pek çok bilgi ve belge vardır. Ancak, bu yayında hepsinden bahsetmek sınırlı kapasite nedeniyle mümkün olmamıştır.

120

ULUSLAR ARASI HUKUK, TEHCİR, SOYKIRIM

Tehcirin uygulandığı dönemde mevcut devletlerin tamamının ceza ka- nunlarında Ermenilerin işlediği fiiller vatana ihanet kanunu kapsamına girmekte ve bu suçları işleyenler için idam cezası öngörülmektedir. Hal böyle iken Osmanlı Devleti bunların elebaşlarına idam cezası vermek ye- rine çoğu kez bunları affetmiş ve yabancı ülkelere gidişlerine izin vermiş- tir. Oysa Osmanlı Devleti ile savaş halinde olan Rusya, kendi ordusundaki Ermenileri, işgal edilen Osmanlı topraklarındaki masum sivil halka karşı uyguladıkları katliam ve çapulculuk nedeniyle idam dahil çeşitli cezalara çarptırmıştır. İsyancı Ermenilerin işlediği suçların benzerlerini ve hatta daha hafiflerini bile kendi hukukları gereğince idamla cezalandıran ülke- lerin Osmanlı Devleti’nin aldığı tehcir kararını soykırıma varan suçlama- larla gündeme getirmeleri düşündürücüdür.

Uluslararası hukuka göre Tehcir ve nakil sözcükleri bireylerin ikamet et- tikleri yerlerden, iradeleri dışında ve baskı altında başka bölgelere (ulus- lararası sınırların ötesine) gönderilmesini ifade etmektedir. Hukuka aykırı sayılabilmesi için Tehcir’in veya naklin güvenlik veya askeri zorunluluk gibi saiklar olmaksızın yapıldığının kanıtlanması gerekmektedir. Uluslara- rası hukuka göre bir ülkeyi işgal eden devlete bile, “halkın güvenliğinin sağlanma ve askeri ihtiyaçlar nedeniyle işgal ettiği bölge halkını o bölge- den tamamen veya kısmen çıkartma hakkı” tanımaktadır. Bu ölçülere göre Osmanlı Devleti’nin kendi askeri harekâtını sekteye uğratan ve düşmanla işbirliği yapan vatandaşlarını harekât alanı dışına çıkarması işgal kuvvetlerine tanınan hakkın yanında çok hafif kalmaktadır.

Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesine göre soykırım suçu bir ırkı, grubu yok etme kastıyla işlenir. Ermeni tehcirinin, bu sözleşmede belirti- len soykırım suçunun maddi (Suçun işlenmesi) ve manevi (Suçun, kasten bilerek ve isteyerek işlenmesi) unsurlarından sayılan şartlardan hiçbirine uymadığı görülmektedir. Tehcir kararı, her şeyden önce Ermeni ırkını topyekun yok etmek amacıyla değil, Devlete isyan edenler için, bir yer- den diğer yere geçici olarak göç ettirme doğrultusunda alınmış ve bu şe- kilde uygulanmıştır. Ermenilerin tamamına değil, sadece Gregoryen mez- hebinden olan isyancılar için uygulanmış olup, Katolik ve Protestanlar,

121

kamu hizmetinde çalışanlar, menfi faaliyeti görülmeyenler ve ülkenin güvenli bölgelerinde yaşayanlar tehcire tabi tutulmamıştır. Bunların sayısı 380.000 kadardır.

Bu konu “Uluslararası Ad Hoc Mahkemeler” [43] tarafından verilmiş olan yargı kararları açısından ele alındığında; bir fiilin soykırım kabul edilebil- mesi için “soykırım planı ile birlikte soykırımın gerçekleşmesi ve bunu ger- çekleştirecek soykırım kastının bu planla doğrudan ilgili olması” gerek- mektedir. Tek başına soykırım planının varlığı bile soykırım suçunu oluş- turmamaktadır. Dolayısıyla özel olarak soykırım kastı içermeyen ve devle- tin bekası amacıyla zorunlu olarak alınmış bulunan tehcir kararının soykı- rım olarak nitelendirilebilmesi hiçbir şekilde mümkün değildir.

Bir suçun soykırım suçu olup olmadığının ortaya konmasındaki bir diğer ölçüt de “suçun siyasi gruplara karşı işlenip işlenmediği” hususudur. Her gruba karşı işlenen suç insanlığa karşı işlenmiş sayılırken “soykırım suçu- nun milli, ırki, etnik ve dini olmak üzere dört gruba karşı işlenmesi müm- kündür”; siyasi gruplara karşı işlenen fiiller soykırım kapsamı içine gir- memektedir. Ermeniler Osmanlı toprakları üzerinde önce otonomi, sonra bağımsız devlet kurmak için siyasi ve silahlı faaliyetlerde bulundukların- dan, siyasi grup niteliğindedir. Bu nedenle Soykırım Sözleşmesi tarafın- dan korunan dört grup arasına girmemektedirler. Daha 1880'lerde Hınçaklar siyasi ve silahlı mücadelelerinin amacı olarak Anadolu'nun do- ğusunda altı vilayeti kapsayan ve “Vilayat-ı Sitte” denen Erzurum, Van, El- aziz, Diyarbakır, Bitlis ve Sivas'ı kapsayan bölgede bir hayali Ermenistan kurduklarını açıklamışlardı. Bütün bu faaliyetler, Ermenilerin bağımsızlık için silahlı faaliyette bulunan bir siyasi grup olduğunu açıkça göstermek- tedir. Bir siyasi gruba karşı mücadelede işlenen suçların (tabii şayet iş- lenmişse), hukuken soykırım tanımına girmeyeceği açıktır.

Diğer yandan Osmanlılarda Nazilerin Yahudilere karşı duyduğu antisemi- tizme benzer ırkçı bir nefret bulunmadığından; tehcir, Ermenileri grup niteliğiyle yok etme saikıyla de yapılmamıştır. Tehcir kararı;  İsyancı Ermenilerin, ilerleyen Rus Ordusu karşısında savunma ve di-

43 [ ] Uluslar arası bir sorunu çözmek için kurulan mahkemeler.

122

renme gücü tehlikeye düşen Osmanlı Ordusu’na arkadan saldırmala- rına;  tehcir bölgesindeki isyancı Ermenilerin  işgal ordularıyla birleşip Osmanlı ordularına karşı yapacakları ha- rekâta,  “Vilayat-ı Sitte” denen doğu bölgesindeki nüfusun %84'ünü oluş- turan Türk ve Müslümanları, Balkanlar'daki gibi soykırım boyut- larında bir etnik temizlikle yok etmesine,  cephe gerisinde sabotajlar ve ikmal yollarını kesme eylemlerine, sivil halka saldırılar düzenleyip isyanlar çıkarmalarına engel olmak için alınmıştır.

Burada asıl dikkat edilmesi gereken husus Ermeni tehcirinin 1915-1916 yıllarında uygulanmış, Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’nin ise 1948 yılında çıkarılmış olması hususlarıdır. Ceza hukukunun temel hükmü olan “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi gereğince “kanunlar ancak yü- rürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanabilirler”. Aynı şekilde yürürlükten kaldırılan bir hukuk kuralı da yeni kuralın yürür- lüğe girmesinden sonraki olaylara uygulanamaz. Dolayısıyla ilk kez 1948 yılında tanımı yapılan ve belli sayıda ülkenin onaylamasını müteakip “1951 yılında işlerlik kazanan soykırım fiilinin cezalandırılmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1915 yılına götürülerek Ermeni tehciri olayına uygulanması hukuken mümkün değildir”.

Kaldı ki Ermeni tehciri soykırım sözleşmesinin yürürlüğe girdiği tarihten sonra vuku bulmuş olsa bile yukarıda izah edildiği üzere ne maddi, ne de manevi unsurları yönünden tehcirin soykırım olarak nitelendirilebilmesi mümkün değildir. Bu gerçeği çok iyi bilen Ermenistan Devleti, Ermeni Diasporası ve onları destekleyen ülkeler sözde soykırımın “Türkiye Cum- huriyeti yönetimine kendi rızası ile kabul ettirilmesi” gibi kendileri açısın- dan son derece akılcı, ancak Türkiye Cumhuriyeti için son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir yolu izlemektedirler. “Ermenilerden özür kampanyası” gibi faaliyetler hep bu amaca yönelik çabalardır. Söz konusu çabalara destek verenlerin bu çabaların arka planını görmeleri önem ta- şımaktadır.

123

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Uluslararası Adalet Divanı, Avrupa Adalet Divanı ve Fransa Anayasa Konseyi Kararları

“Ermeni soykırımı” iddialarını dayatmaya dönük baskılar, bazı ülkelerin yerel mahkeme kararlarına yansımış olsa da (Ek-9), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Avrupa Adalet Di- vanı (AAD) ve Fransa Anayasa Konseyi gibi belirleyici uluslararası yargı organlarını etkilememiştir[44]:  AİHM ile Fransa Anayasa Komisyonu, “Ermeni soykırımı yoktur” de- menin yasayla yasaklanmasını ve bunu diyenlerin cezalandırılmasını “düşünce özgürlüğü ihlali” saymıştır.  AAD, “Ermeni soykırımını tanıyan” parlamento kararlarının “siyasi ni- telik taşıdığına, hukuki alanda hiçbir geçerliliği bulunmadığına” hük- metmiştir.  UAD da, “yabancı ülkelerdeki yerel mahkemelerin başka ülkeleri yar- gılamalarının uluslararası hukukun ihlali anlamına geldiğine” dikkat çekmiştir.  Fransa Anayasa Konseyi 8 Ocak 2016 tarihinde verdiği bir kararla, “bir fiilin soykırım olup olmadığının sadece Birleşmiş Milletler Soykı- rım Sözleşmesi'nin 6. ve 9. maddelerinde belirtilen yetkili mahkeme- ler tarafından saptanabileceğini ve devletlerin yasama ile yürütme organlarının bir olayı insanlığa karşı suç olarak tanımlama yetkisine sahip olmadıklarını” vurgulamıştır.

“Soykırım” tartışmalarında uluslararası yargı organlarınca Türkiye’nin pozisyonuna yakın kararların verilmesi tesadüf değildir. Uluslararası yargı organlarının bu kararları bizi, tarihi ve hukuki gerçeklerin “Ermeni soykı- rımı” iddialarını doğrulamamasına götürmektedir.

Doğu Perinçek-İsviçre Davası: Doğu Perinçek, 7 Mayıs, 22 Temmuz ve 18 Eylül 2005 günlerinde, Lozan, Opfikon ve Köniz şehirlerindeki konferans- larında, “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” beyanında bulun- muştu.

[44] http://www.milliyet.com.tr/uluslararasi-yargi-kararlari/gundem/detay/1871278/default.htm 124

 Bu beyanlar üzerine Lozan Sulh Ceza Mahkemesi, 9 Mart 2007 tarihli kararı ile, “Perinçek’in, İsviçre Ceza Yasasının 261. maddesinin 4. fık- rasına göre ırk ayrımcılığından suçlu olduğuna karar vermiş” ve ken- disini  “30 gün süreyle hapis ya da buna karşılık 3000 Frank para cezası” ve  İlgili davada taraf olan “İsviçre-Ermenistan Derneği lehine 1000 Frank tutarında manevi tazminat ödemeye” mahkum etti.  İsviçre Vaud Kantonu İstinaf Mahkemesi, “Perinçek’in bu hükme kar- şı yaptığı temyiz başvurusunu 13 Haziran 2007 tarihli kararıyla red- detti. Bu Mahkeme ret gerekçesini, “Ceza Kanunun 261. maddesi 4. fıkrasının kabulü sırasında, yasa koyucunun, ’Ermeni soykırımı’nı, tıpkı Yahudi soykırımı gibi âşikar ve malûm bir tarihî olgu olarak ta- nıması” olarak gösterdi.  Daha sonra Perinçek’in Vaud Kantonu İstinaf Mahkemesi kararına karşı temyiz başvurusu da İsviçre Federal Mahkemesi tarafından 12 Aralık 2007 tarihli kararla rettedildi.  İsviçre’de iç hukuk yolları kapanmıştı. Bunun üzerine Perinçek, 10 Haziran 2008 günü ifade özgürlüğünün engellendiği gerekçesiyle AİHM’ye başvurdu. AİHM İkinci Dairesi, 12 Aralık 2013 tarihli kararıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin ihlal edildiğini saptayarak, Perinçek’i haklı buldu ve İsviçre Devletini mahkûm etti.  İsviçre Hükümeti, 17 Mart 2014 günü AİHM Büyük Daire’sine mah- kûmiyet kararı için itirazda bulundu. AİHM Büyük Dairesi, İsviçre’nin yaptığı itiraz başvurusunu da 9 Temmuz 2015 tarihinde reddetti; “İs- viçre’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü ile ilgili 10. maddesini ihlal ettiğini”, verdiği nihai kararla kesinleştirdi. Sonucu da Ekim 2015 tarihinde yapılan duruşmayla dünya kamuoyuna açıkla- dı. Bu nihai kararda “bir uluslararası ceza mahkemesinin 1915’te ya- şanan olaylar hakkında herhangi bir bağlayıcı karar alamayacağı” da belirtildi. AİHM’e göre nihai kararın dayandığı gerekçeler:  “Ermeni soykırımı” lobisinin yaratmaya çalıştığı “1915 olaylarının

125

soykırım olarak kabulü konusunda dünya genelinde bir görüş bir- liği olduğu” yolundaki algı doğru değildir. “Soykırım” iddialarının “mutlak kabulü” anlamına gelecek böylesi bir uzlaşma yoktur.  1915 olaylarının soykırım olarak nitelendirilmemesi “Ermenilere karşı nefreti körüklemez”, “Ermenileri aşağılamaz”. Bu nedenle, “soykırım yoktur” demek “tartışma hakkının kötüye kullanımı ol- maz”. Cezalandırılması da “Ermenilerin korunması anlamına gel- mez”.  1915 olaylarını “soykırım” olup olmadığının tartışılması kamu ya- rarınadır. Bu tartışmanın yasa marifetiyle önlenmesi, bu yararı sı- nırlandıracağı için, herhangi bir ülkenin takdirinde değildir.  “Soykırım” son derece net tanımlanmış ve kanıtlanma koşuları açıkça belirlenmiş bir suçtur. Uluslararası yargı içtihatları da bunu doğrulamaktadır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin 34. Genel Yorumu, “tarihi meselelerle ilgili fikir açıklamalarını ce- zalandıran hukuk normlarının, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile uyumlu olmadığına” dikkat çekmiştir. Anılan Sözleşme, geçmişteki olaylarla ilgili beyanların, hatalı ya da doğru olsa dahi yasaklanamayacağını belirtmiştir.  1915 Ermeni olayları tarihsel olarak da hukuki olarak da Yahudile- re karşı işlenen Holokost suçlarından farklıdır. Osmanlı Ermenileri ile Alman Yahudileri özdeşleştirilemez. Nazi döneminde Alman- ya’da Yahudilere soykırım yapıldığına ilişkin kesin, yetkili uluslara- rası bir mahkeme tarafından da kabul edilen kanıtlar vardır. Ya- hudi soykırımı bu nedenle tartışılmaz bir tarihi gerçektir. “Ermeni soykırımı” iddiaları ise tartışmaya açıktır. Bir mahkeme kararı da yoktur. Yahudi soykırımı gibi değerlendirilemez.  AİHM’nin kesinleşen kararında şunlar yer almıştı: “1915 olayları için alınmış bir yargı kararı yoktur. 1915’te yaşananlar, 2. Dünya Sava- şı’nda yaşanan Yahudi soykırımından farklıdır. Konu, tarihçilerin tar- tışmaları gereken bir husustur. Dolayısıyla bu konuda parlamentolar ve mahkemeler karar veremez. 1915 olaylarının “soykırım” olarak ni- telendirilemeyeceğinin savunulmasını yasaklamak ve bunu cezalan- dırmak, düşünce özgürlüğüne aykırıdır. Bu tür yasaklamalar ve ceza-

126

landırmalar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 17. maddesi kapsa- mında değerlendirilemez.”  AİHM’in verdiği bu nihai karar, Avrupa Konseyi üyesi ve diğer devlet- leri, hukuk açısından bağlamaktadır. Karara göre: “Sözde Ermeni soy- kırımını tanıma” kararı alan devletler, bu parlamento kararlarını geri almak zorunda kalacak ve mevzuatlarında “Ermeni soykırımını inkâr”ı suç kabul eden ve cezalandıran devletler, mevzuatlarını değiştirmek durumunda olacak. Ayrıca 1915 olaylarını ders kitaplarında “soykı- rım” olarak niteleyen devletler, müfredatlarını buna göre değiştirip, düzeltmek zorunda kalacaklardır.  Nitekim, İsviçre Federal Mahkemesi (Bizdeki Yargıtay’a denk düşen); Perinçek’in 28 Ocak 2016 günü AİHM Kararına dayanarak, İsviçre Mahkemelerinin verdiği kararların bozulması için yaptığı temyiz baş- vurusunu kabul etti.  Federal Mahkeme, AİHM’nin İsviçre için de bağlayıcı olan kararla- rına uyarak, 25 Ağustos 2016 günlü kararıyla Perinçek hakkında 2007 yılında alınan mahkûmiyet kararını bozdu, daha önce kendi- sinin Perinçek hakkında almış olduğu kararı da kaldırdı.  İsviçre Devleti ve davaya taraf olan Ermeni Derneği, temyiz gider- leri karşılığı olarak Doğu Perinçek’e 2500’er Frank tazminat öde- meye mahkûm edildi. Perinçek’in 100 bin Frank tazminat talebi- nin ilgili Lozan Mahkemesince karara bağlanması mutabakatına varıldı.  Federal Mahkemenin kesin kararı sonucunda, “soykırımı inkâr su- çu”, artık İsviçre’de 1915 olayları açısından uygulanamaz duruma düşmüştü. Bu nedenle İsviçre Ceza Yasası’nın 261. maddesinin değiştirilmesi gündeme geldi. Bu hususta Cenevre Milletvekili Yves Nidegger, Ceza Yasasında “soykırımı inkâr suçu”nu düzenle- yen 261. Maddenin değiştirilmesi için Millî Meclise önerge verdi.

Doğu Perinçek-İsviçre Davası, evrensel hukuk normlarına göre “ermeni soykırımı” iftirasının iflasını göstermiştir. Yeter ki Türki’ye kendini gereği gibi savunsun, tezlerini savunan kurum ve kuruluşları etkili bir şekilde desteklesin…

127

Lahey Uluslararası Adalet Divanı (UAD) İtalya-Almanya Davası: UAD, Birleşmiş Milletlerin en yüksek yargı organı olup soykırım dâhil savaş suç- ları konusunda yargılama yetkisine sahiptir. UAD, Almanya ile İtalya ara- sındaki davada 3 Şubat 2012 günü “bir ülkedeki yerel mahkemelerin başka ülkeleri yargılamalarının hiçbir hukuki değer taşımadığı, tam ak- sine, bu yargılamaların uluslararası hukukun ihlali olduğu” hükmünü vermiştir.

İlgili dava şu şekilde gelişmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman dev- letince zararına uğramış kişilerin yakınları tarafından İtalya’daki yerel mahkemelere Almanya aleyhine davalar açılmıştı. Almanya, bu davaların hukuka aykırı olduğunu belirterek UAD’ye başvurdu.

İtalya, UAD’ye yaptığı savunmada, şikâyet konusu başvuruların  İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman devleti tarafından yaşam hakkı ihlal edilmiş kişiler ile  Almanya’ya zorla götürülmüş ve “savaş esiri” kategorisine sokulma- dan zorla çalıştırılmış kişilerin yakınlarının İtalya’daki mahkemelere başvurusu üzerine açıldığını bildirdi. UAD, Almanya’yı haklı bulduğu kararında “insanlığa karşı işlenen suçlar- da bir devletin eyleminin farklı bir devletin yerel mahkemesinde görüşü- lemeyeceği” hükmüne vardı. Bu hüküm, Ermenilerin 1915’te zarara uğ- radıkları iddiasıyla başka ülkelerde Türkiye aleyhine dava açmalarının uluslar arası hukuka aykırı olduğunu göstermektedir.

Fransa Anayasa Konseyinin “Ermeni Soykırımı” İddialarını Ret Kararı: Fransa Anayasa Konseyi, 27 Şubat 2012’de Temsilciler Meclisi ve Sena- to’da kabul edilen “Ermeni soykırımı” iddialarının reddini suç sayan utanç yasasını iptal etmiştir. Anayasa Konseyi’nin kararında,  iptal edilen yasanın “ifade ve iletişim özgürlüğüne aykırı olduğu” be- lirtilirken,  kökü 1789 Fransız İnsan Hakları Bildirgesi’ne uzanan ve Birleşmiş Mil- letler İnsan Hakları Bildirgesi’nin 18. ve 19. maddeleri ile Avrupa İn- san Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde “düşünce ve anlatım öz- gürlüğünün” güvence altına alındığı vurgulanmış,

128

 Fransa’da “Ermeni soykırımı” iddialarının yasaya dönüştürülmesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin ikinci paragra- fında sıralanan ifade özgürlüğü kısıtlama koşullarının hiçbiriyle ör- tüşmediği,  “Bir parlamentonun kendi tanımladığı suçla ilgili kendisini mahkeme yerine koyamayacağını” vurgulanmıştır.

Yine Fransa Anayasa Konseyi 8 Ocak 2016 tarihinde verdiği bir kararla, bir fiilin soykırım olup olmadığının sadece Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi'nin 6. ve 9. maddelerinde belirtilen yetkili mahkemeler tara- fından saptanabileceğini ve yasama ile yürütme organlarının bir olayı insanlığa karşı suç olarak tanımlama yetkisine sahip olmadıklarını vurgu- lamıştır. Karar, aynı zamanda, Fransa Parlamentosu tarafından 29 Ocak 2001 tarihinde kabul edilen ve 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanımla- yan yasanın hukuken geçerliliğini ortadan kaldırmış ve bundan böyle “Ermeni soykırımının” inkârını suç sayan yasa yapımını da men etmiştir.

Söz konusu karara konu olan davada neo-Nazi olarak bilinen Vincent Reynouard adlı bir Fransız vatandaşı, Şubat 2015'te Anayasa Konseyine yaptığı talepte, Nurenberg Askeri Mahkemesi kararlarına dayanan Gayssot Yasası'nda[45] 24. madde a bendininin değiştirilmesini talep etmişti. Bu madde, yetkili mahkeme tarafından insanlığa karşı işlendiği saptanmış olan bir suçun, Holokost[46]dâhil, inkâr edilmesi fiilinin ceza- landırılmasını öngörmektedir. Reynouard "yetkili mahkeme tarafından" ifadesinin, yasanın uygulanma alanına sınırlama getirdiğini ve hukukun eşitlik ilkesini ihlal ettiğini iddia etmiş, bunun metinden çıkarılmasını is- temişti. Bu değişikliğin yapılması durumda ise a bendinin alanı genişle- tilmiş olacak, parlamentolar ile hükümetler tarafından insanlığa karşı suç olarak tanımlanmış suçların inkârı da kapsama dâhil edilmiş olacaktı. Bu şekilde, Holokost ile “Ermeni soykırımı” iddiası hukuki açıdan benzer şe- kilde değerlendirilecek, “Ermeni soykırımının” inkârının da suç sayılarak cezalandırılmasının yolu açılacaktı.

[45] Fransa'da "Yahudi soykırımın inkârını" önlemek için yapılan yasa. [46] Yahudi soykırımı 129

Fransa'daki Ermeni aktivistler tezlerine güç kazandıracağı düşüncesiyle Reynouard’un yanında yer alarak davaya müdahil oldular, bir neo-Nazi ile aynı safta yer aldılar. Anayasa Konseyi'ne yaptıkları başvurularında, Holokost ile Ermeni Soykırımının tarihsel açıdan kanıtlanmış olaylar oldu- ğu iddiasında bulunarak, bunların eşit muameleye tabi tutulmaları gerek- tiğini, dolayısıyla Holokost gibi “Ermeni soykırımı” iddialarının inkârının da ceza kapsamına dâhil edilmesini istediler.

Bir Türk-Fransız örgütü olan ve Fransa’daki okul kitaplarından “Ermeni soykırımı” iddialarının çıkarılması için mücadele eden Türk Tarihi Eğiti- minde Tarafsızlık Derneği (TTETD) de davaya müdahil oldu. Fransa Eği- tim Bakanlığı, 2001 tarihli “Ermeni soykırımını” tanıyan yasayı baz alarak, 2008 tarihli kararname ile “Ermeni soykırımı” iddialarını okullarda ders programlarına dahil etmişti. TTETD, 2008 tarihli kararnamenin iptali amacıyla önce Bakanlığa daha sonra Danıştay’a başvurduysa da olumlu sonuç alamamıştı.

Fransa Anayasa Konseyi’nde açılan davaya müdahil olan TTETD yaptığı başvuruda davacı tarafından istenen değişikliğin hukuka aykırılığını vur- guladı, ayrıca Türkiye'yi “Ermeni soykırımıyla” suçlayan 2001 tarihli yasa- nın ve bunu baz alarak yayınlanan 2008 tarihli kararnamenin hukuki te- melden yoksun olmaları ve Fransa Anayasası'nı ihlal etmeleri nedenleriy- le iptallerini talep etti.

Fransa Anayasa Konseyi 8 Ocak 2016 tarihli kararında, Gayssot Yasası'nın Anayasa'ya uygunluğunu teyit ederek davacının değişiklik talebini red- detti. Konsey, aynı zamanda Fransa’daki Ermeni gruplarının iddialarını da,  soykırım fiillerinin işlenip işlenmediğine Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi'nin 6. ve 9. Maddelerine göre yetkilendirilmiş mahkeme- lerin karar verebilecekleri;  Holokost ile Ermeni soykırımı arasında büyük bir fark bulunduğu, Holokost'un uluslararası hukuka göre alınmış bir mahkeme kararına göre bir gerçek, buna mukabil Ermeni soykırımının hukuki dayanak- tan mahrum bulunan bir görüş niteliğinde olduğu

130

gerekçeleri ile geçersiz saydı. Karar, Fransız Millet Meclisinden gelebile- cek “Yahudi soykırımı” hakkındaki herhangi bir yasa teklifinin önünü de kapatmış oldu.

Tüm yukarıdaki örneklerde de görüleceği üzere, uluslararası hukuka uy- gun olarak yürütülen davalarda “Ermeni soykırımı” iddiaları hep redde- dilmiştir.

131

TERÖR ÇETELERİ KANA DOYMUYORLAR

İsyancı Ermeniler 1914-1922 yılları arasında kendi devletine ihanet etmiş- ler, istilacı düşman tarafına geçerek Osmanlı Ordusuna karşı savaşmışlar, cephe gerisinde eli kanlı çeteler oluşturarak Türk ve Müslümanlara özel- likle masum yaşlı, kadın ve çocuklara toplu katliamlar uygulamışlardır. McCarthy (1995)’e göre, bu dönemde Ermeni tedhişi ve başta Ruslar ol- mak üzere emperyalistlerin istilalarında dokuz Osmanlı vilayetinde öldü- rülen Türklerin sayıları:  Van vilayetinde 194.167 kişi ( toplam nüfusun % 62’si),  Bitlis vilayetinde 169.248 kişi (toplam nüfusun % 62’si),  Erzurum vilayetinde 248.695 kişi ( toplam nüfusun % 31’i),  Diyarbakır vilayetinde 158.043 kişi (toplam nüfusun % 26’sı),  Mamürat-ül Aziz vilayetinde 89.310 kişi (toplam nüfusun % 16’sı),  Sivas vilayetinde 186.413 kişi (toplam nüfusun % 15’i),  Halep vilayetinde 50.838 kişi (toplam nüfusun % 9’u),  Adana vilayetinde 42.511 kişi (toplam nüfusun %7’si) ve  Trabzon vilayetinde 49.907 kişi (toplam nüfusun %4’ü) olmak üzere, Anadolu’da sadece yukarıdaki vilayetlerde toplam 1.189.132 Türk katledilmiştir. Bunun yanı sıra, Trans Kafkasya’da [Bakü, Gence, Tiflis, Kutaisi, Kars ve Erivan (Revan) bölgelerinde] Ruslar ve Er- menilerin katlettiği Türk ve Müslüman sayısı 413.000’dir. Toplam olarak 1914-1922 yılları arasında Ruslar ve Ermeniler tarafından yukarıda isimle- ri verilen dokuz vilayet ile Trans Kafkasya’da katledilen Türk ve Müslü- manların sayısı, bilinebilenler olarak 1.692.132’ye ulaşmaktadır (SELVİ, 2006). Ermenilerin iddia ettikleri gibi “Ermeni katliamı” değil Türk katlia- mı yapılmış, Ermeni katiller tarafından Türk’e soykırım, mezalim uygu- lanmıştır.

Yine, bu dönemde Ruslar tarafından, Kafkaslardan bir milyona yakın Müs- lüman göçmen aç ve perişan bir şekilde Osmanlı topraklarına sürülmüş, bunlardan sağ kalabilen ancak 243.744 kişi Kars bölgesine mülteci olarak ulaşabilmiştir.

132

Yukarıda verilen rakamlar gerçekten korkunçtur ama yine de gerçeği tam anlamıyla yansıtmamaktadır. McCarthy'nin rakamlar hakkındaki yorumu şöyledir: "… sayılar, Müslümanların verdiği ölüm telefatı hakkında yapılmış düşük tahminlerdir. Ölen Müslümanların nicesi hiçbir zaman kayıtlara geçiril- medi, hatta herhangi bir hesaplamada göz önüne alınmadı. Üstelik, sayı- lar hesaplanırken, daima en düşük tahminler esas tutuldu. Yüksek tah- minler esas tutulsaydı, gerek ölüm telefatı gerek göç etmeler konusunda verilen sayılar, milyonlarca artacaktı."

Tüm bunlarda yetmiyormuş gibi Ermeni militanlar;  eski Osmanlı Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Talat Paşayı 15 Mart 1921'de Berlin'de bir caddede yürürken;  eski Dışişleri Bakanı Sait Halim Paşayı 6 Aralık 1921’de Roma'da,  eski Jön Türk yetkililerinden Bahattin Şakir Bey ve Cemal Azmi Beyi 17 Nisan 1922’de Berlin’de;  eski Nafia ve Bahriye Nazırı Cemal Paşa ve yaverleri olan Binbaşı Nusret ile Teğmen Süreyya Beyleri 21 Temmuz 1922'de Tiflis'te şehit etmişlerdir.

Bugüne kadar “Ermeni soykırımı” iddiası, -yukarıdaki gerçeklere rağmen- uluslararası alanda Ermeni Diasporası güdümündeki Ermenistan ve kulla- nıcıları (emperyalist devletler) tarafından Türkiye üzerinde baskı kurmak, Türk dış politikasını yönlendirmek ve ödünler elde etmek, rant sağlamak amaçlarıyla kullanılmıştır. Diaspora’nın ve kullanıcılarının Ülkemiz üzerin- deki baskıları, kendileri için konjüktürün uygun olduğu zamanlarda terör ve şiddetle desteklenmiştir.

İsyancı Ermenilerin mirasçıları, Tehcir’in 50. yılını bahane ederek 24 Nisan 1965 tarihinde, yalana ve dolana dayalı propaganda faaliyetlerine papaz- ların desteğiyle yeniden hız verdiler. Bu çerçevede 1967 yılı yazında Lüb- nan Antilyas Katogigosu I. Horen, yürütülen Ermeni propagandasında desteğini almak için Papa’yı ziyaret etti, Avrupa’yı dolaştı ve 10 Nisan 1969 günü de Başkan Nixon tarafından kabul edildi. Hayal ürünü iddiala- rı, Diaspora Ermenileri ve onları besleyen emperyalist devletler tarafın-

133

dan devamlı gündemde tutuldu. Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra da Kıb- rıs Rum kesimi, Ermeni teröristlere üs verdi. Burada Ermeni ve bölücü teröristleri kol kola görülmeye başlandı.

Eli kanlı Ermeni çetelerinin kana doymayan mirasçıları, -kullanıcılarının düğmeye basmasıyla- 1973 yılı içinde cinayetlerine yeniden başladılar; bitmez tükenmez bir kinle diplomatlarımızı ve vatandaşlarımızı, kalleşçe pusu kurarak şehit ettiler. Türkiye üzerinde oyun oynayanlar, bu olaylara sessiz kalıp katillerin yaptıklarını görmezden geldiler; hatta bazıları, tetik- çileri destekleyip alkışladı.

1973-1985 yıllarında Ermeni teröristler, 21 ülkenin 38 kentinde 39'u si- lahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı gerçekleştirdiler. Bu saldırılarda 44 vatandaşımız (diplomatlar ve yakınları ile siviller) ve 9 yabancı uyruklu kişi hayatını kaybetmiş; 133 yurttaşımız ile 66 yabancı da yaralanmıştır. Bu vatandaşlarımızın isimleri, katledildikleri yerler ve nasıl şehit edildikleri ile ilgili bilgiler aşağıda ve- rilmiştir. Bu vesileyle ŞEHİTLERİMİZİ rahmetle anıyoruz, katilleri nefretle kınıyoruz.

Mehmet Baydar - Bahadır Demir, 27 Ocak 1973 - Los Angeles (ABD)

Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet BAYDAR ve Konsolos Ba- hadır DEMİR, 78 yaşındaki Amerikan uyruklu ermeni Gurgen (Karakin) Yanikiyan tarafından 27 Ocak 1973'de şehit edildi.

Elinde bulunan Abdülhamit'e ait bir tabloyu Türkiye'ye armağan etmek istediğini bildirerek, Baydar ve Demir'i Santa Barbara'daki Baltimore Ote- line davet eden Yanikiyan, iki diplomatı otelde silahla üzerlerine ateş aça- rak öldürdü. Cinayetten sonra tutuklanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Yanikiyan, 31 Aralık 1984 tarihinde af ile serbest bırakıldı. Yanikiyan, serbest kaldıktan kısa bir süre sonra öldü.

Türk diplomatlara karşı ilk saldırı olarak nitelenen bu olay, daha sonra bir cinayetler zincirini başlattı ve örgütlü Ermeni terörüne örnek oluşturdu.

134

Daniş Tunalıgil, 22 Ekim 1975 - Viyana (Avusturya)

1975 yılında Asala etkin hale geldi. 20 Şubat 1975'de Beyrut'taki THY bü- rosu bombalandı. Olayı, Gizli Ermeni Ordusu Esir Yanikiyan Gurubu üst- lendi. Olay yerine bırakılan mektupta, "Eylemlerin Türkiye, İran ve ABD'yi hedef alacağı, bu bombalama eyleminin de bir başlangıç olduğu" bildiril- di.

Bazı ülkeler Ermenilere destek çıkmaya başladılar. Amerika Temsilciler Meclisi, 16 Nisan 1975 tarihinde 24 Nisanı “İnsanlık Dışı Suçları Anma Günü” olarak kabul etti. Ermeni emellerini gösteren yeni haritalar tele- vizyonlarda gösterildi.

Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş TUNALIGİL, büyükelçiliği basan 3 terörist tarafından şehit edildi. 22 Ekim 1975 tarihinde, otomatik silahlı 3 kişi, Türkiye'nin Viyana Büyükelçiliği'ne girerek kapıdakileri etkisiz hale getirdikten sonra Büyükelçi'nin makam odasına girdiler. Burada Daniş Tunalıgil'e Türkçe, "Siz Sefir misiniz?" diye soran ve "Evet" yanıtını alan saldırganlar, Tunalıgil'i otomatik silahlarla taradılar. Tunalıgil, olay yerin- de can verdi. 3 terörist, hızla binayı terk ederek, bir otomobille uzaklaştı- lar.

İsmail Erez - Talip Yener, 24 Ekim 1975 - Paris (Fransa)

Türkiye'nin Paris Büyükelçisi İsmail EREZ ve makam şoförü Talip YENER, büyükelçilik yakınlarında şehit edildiler. Büyükelçi Erez'in makam aracı, yerel saatle 13.30 sıralarında Büyükelçilik yakınındaki Sen Nehri üzerin- deki Bir Hakeim Köprüsü'nde pusuya düşürüldü. İsmail Erez ve makam şoförü Talip Yener, otomatik silahlarla taranarak öldürüldü. Saldırıyı "Er- meni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi.

Oktar Cirit, 16 Şubat 1976 - Beyrut (Lübnan)

Türkiye'nin Beyrut Büyükelçiliği Başkatibi Oktar CİRİT, bir salonda oturur- ken, Ermeni terörizminin kurbanı oldu. Saldırıyı ASALA üstlendi. ASALA ilk kez bu cinayetle adını ortaya attı.

135

Taha Carım, 9 Haziran 1977 - Roma (İtalya)

14 Mayıs 1977 günü Paris Türk Turizm Büromuzda, 30 Mayısta Sirkeci ve Yeşilköy’de bombalar patladı.

Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Taha CARIM, büyükelçilik ikametgahının önünde iki teröristin açtığı ateş sonucu öldü. Saldırıyı bu kez "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi.

Necla Kuneralp - Beşir Balcıoğlu, 2 Haziran 1978 - Madrit (İspanya)

30 Ocak 1978’de Londra’daki Kıbrıs Türk Bankası, ardından Brüksel Türk Ticaret Ataşeliği bombalandı.

02 Haziranda Türkiye'nin Madrit Büyükelçisi Zeki KUNERALP'in makam aracına 3 terörist tarafından ateş açıldı. Arabada bulunan büyükelçinin eşi Necla KUNERALP ile emekli büyükelçi Beşir BALCIOĞLU, hayatlarını kaybettiler. Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi. Bu olayda, ilk kez bir yabancı da Ermeni teröristlerin Türklere yönelik saldırısı sırasında öldü. Makam Şoförü İspanyol Atonyo TORRES, teröristlerin kurşunlarına hedef oldu.

Ahmet Benler, 12 Ekim 1979 - Lahey (Hollanda)

1979 yılında Marsilya’da “Ermeni Kin Anıtı”, Atina’da “Ermeni İntikam Anıtı” dikilmesine izin verildi. ASALA, 03 Eylülde Paris’te düzenlediği kongreden güçlenerek çıktı.

12 Ekimde caniler Lahey’de silahları tekrar ateşlediler. Hollanda'daki Tür- kiye Büyükelçisi Özdemir BENLER'in oğlu Ahmet BENLER, silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Olayı bu kez hem "Ermeni Soykırımı Adalet Komando- ları" hem de ASALA ayrı ayrı üstlendi.

Yılmaz Çolpan, 22 Aralık 1979 - Paris (Fransa)

Türkiye'nin Paris Turizm Müşaviri Yılmaz ÇOLPAN, bir teröristin saldırısı sonucu katledildi. Bu olay, Ermeni terörizminin Paris'teki ikinci saldırısı oldu. Olaydan sonra haber ajanslarına telefon eden bir kişi, Roma, Madrit ve Paris'teki eylemlerden "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı

136

örgütün sorumlu olduğunu bildirerek, "Türk Hükümeti Ermenilere hak tanımadığı için Avrupa'daki Türk diplomatlarını öldürüyoruz" dedi.

Galip Özmen - Neslihan Özmen, 31 Temmuz 1980 - Atina (Yunanistan)

Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip ÖZMEN ile 14 yaşındaki kızı Neslihan ÖZMEN, bir teröristin silahlı saldırısı sonucu katledildiler. Galip Özmen'in eşi Sevil ÖZMEN ve oğulları Kaan ÖZMEN olaydan yaralı olarak kurtuldular. Saldırıyı bu kez ASALA üstlendi.

Şarık Arıyak - Engin Sever, 17 Aralık 1980 - Sidney (Avustralya)

Türkiye'nin Avustralya Başkonsolosu Şarık ARIYAK ile koruma görevlisi Engin SEVER, Ermeni terörizminin kurbanı oldular.

1980 yılında ayrıca:  6 Şubat'ta Türkiye'nin İsviçre Büyükelçisi Doğan TÜRKMEN, Bern'de uğradığı saldırıdan yara almadan kurtuldu.  08 Nisanda caniler takımı ASALA, bölücüleri kan kardeşi ilan etti.  19 Nisanda da Marsilya Türk Konsolosluğuna roketatarla saldırıldı.  17 Nisan'da Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Vecdi TÜREL'in makam aracına ateş açıldı. Türel ve koruma görevlisi Tahsin GÜVENÇ saldı- rıdan yaralı olarak kurtuldular.  05 Ağustosta Lyon konsolosluğumuz basıldı.  26 Eylül'de Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Basın Danışmanı Selçuk BAKKALBAŞI, Ermeni canilerin saldırısından yaralı olarak kurtuldu. Ama bu saldırıdan sonra felç oldu.  10 Kasım günü Strasburg Konsolosluğumuza saldırıldı.

Reşat Moralı - Tecelli Arı, 4 Mart 1981 - Paris (Fransa)

Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Reşat MORALI ile din gö- revlisi Tecelli ARI, Çalışma Ataşeliği'nden çıkıp arabaya binecekleri sırada 2 teröristin saldırısına uğradılar. MORALI saldırı sırasında hayatını kaybe- derken, din görevlisi ARI, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede öldü. Saldırıyı ASALA üstlendi. Bu olay ile Ermeni terörizminin, Paris'teki üçün-

137

cü katliamı oldu. Türkiye, Türk diplomatlarını etkin bir şekilde korumadığı için Fransa'ya protesto notası verdi.

Mehmet Savaş Yergüz, 9 Haziran 1981 - Cenevre (İsviçre)

Türkiye'nin Cenevre Başkonsolosluğu Sözleşmeli Sekreteri Mehmet Sa- vaş YERGÜZ, evine gitmek üzere konsolosluktan ayrıldıktan hemen sonra uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Saldırıyı ASALA üstlendi. Olay- dan sonra yakalanan Lübnan uyruklu Ermeni terörist Mardiros Camgozyan, 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.

Cemal Özen, 24 Eylül 1981 - Paris (Fransa)

Türkiye'nin Paris Başkonsolosluğu ile Kültür Ataşeliği'nin bulunduğu bina- yı işgal eden 4 ermeni terörist, 56 Türk görevli ve vatandaşı rehin aldı. Teröristler, kendilerine müdahale etmek isteyen güvenlik görevlisi Cemal ÖZEN'i öldürdüler, Başkonsolos Kaya İNAL'ı yaraladılar. Ermeni terörist- ler, Türkiye'de siyasi tutuklu 12 kişinin salınarak Paris'e getirilmesini iste- diler. İsteklerinin kabul edilmeyeceğini anlayan teröristler 15 saat sonra polise teslim oldular. Türkiye, Fransa'yı bir kez daha uyarırken, Fransa da saldırıyı kınadı. Olayı ASALA üstlendi. Saldırıyı gerçekleştiren 4 Ermeni terörist, Vasken Sakosesliyan, Kevork Abraham Gözliyan, Aram Avedis Basmaciyan ve Agop Abraham Turfanyan, 31 Ocak 1984'de Fransa'da 7'şer yıl hapis cezasına çarptırıldılar. Mahkemenin sonucu Türkiye'de büyük tepkiyle karşılandı.

1981 yılında ayrıca:  2 Nisan'da Türkiye'nin Kopenhag Çalışma Ataşesi Cavit DEMİR, oturduğu apartmanın asansöründe uğradığı silahlı saldırıdan yaralı olarak kurtuldu.  25 Ekim'de Türkiye'nin Roma Büyükelçiliği İkinci Katibi Gökberk ERGENEOKUN, yolda yürürken saldırıya uğradı. ERGENEOKUN, olaydan hafif yaralarla kurtuldu.  27 Kasım 1981 tarihinde Avrupa Ermeni Öğrenciler Birliği ile PKK Öğrenci Derneği Londra’da ortak bildiri yayınladılar. İşbirliği yaptık- larını açıkladılar.

138

Kemal Arıkan, 28 Ocak 1982 - Los Angeles (ABD)

19 Ocak 1982 tarihinde Fransa Danıştay’ı, “Türkiye’de Ermenilere baskı yapılmıyor” kararını aldı. Ama bunu gale alan olmadı.

Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal ARIKAN öldürüldü. Arıkan'ın katili Taşnak militanı Hampig Sasunyan, müebbet hapis cezasına çarptı- rıldı. Ermeni kiliseleri Kemal Arıkan’ın katili için Kalifornia’da gece düzen- lediler.

Katil Hampig Sasunyan’ın şartlı tahliye talebi, 14 Aralık 2016 tarihinde Kaliforniya’da gerçekleşen duruşmada kabul edildi.

Orhan Gündüz, 5 Mayıs 1982 - Boston (ABD)

Türkiye'nin Boston Fahri Başkonsolosu Orhan GÜNDÜZ, uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit edildi.

Erkut Akbay - Nadide Akbay, 7 Haziran 1982 - Lizbon (Portekiz)

Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut AKBAY otomobilinde uğradığı silahlı saldırıda öldü. Otomobilde bulunan eşi Nadide AKBAY, yaralı olarak kaldırıldığı hastanede bir süre sonra yaşamını yitirdi.

Atilla Altıkat, 27 Ağustos 1982 - Ottawa (Kanada)

Türkiye'nin Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Atilla ALTIKAT, silahlı sal- dırı sonucu öldü.

Bora Süelkan, 9 Eylül 1982 - Burgaz (Bulgaristan)

Türkiye'nin Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora SÜELKAN katledil- di.

1982 yılında ayrıca:

 02 Nisanda Massachusettess Eyalet Meclisi yalan ve asılsız Ermeni soykırımını kınadı.

 8 Nisan'daTürkiye'nin Ottawa Büyükelçiliği Ticaret Müşaviri Kani

139

GÜNGÖR, uğradığı silahlı saldırıda yaralandı.

 24 Nisanda California Valisi “soykırım”ın 67. yılı bahanesiyle bay- rakları yarıya indirdi.

 21 Temmuz'da Türkiye'nin Rotterdam Başkonsolosu Kemal DEMİRER'e konutu önünde silahlı saldırı düzenlendi. DEMİRER, olaydan yara almadan kurtulurken, saldırgan yaralı olarak yakalan- dı.

 7 Ağustos'da ASALA'ya bağlı 2 teröristin Ankara Esenboğa Havali- manı’nda düzenlediği silahlı baskında 8 kişi öldü, 72 kişi yaralandı. Bu, Ermeni terörizminin Türkiye'deki ilk eylemi oldu. Bütün dünya gene sessiz kaldı. Artin Penik, üç gün sonra kendini yakarak bu bas- kını ve cani Ermenileri lanetledi. Daha sonra Esenboğa katliamını yapan Leon Ekmekciyan, “Türkler bizim düşmanlarımız değilmiş”, dedi ama iş işten geçmişti.

Galip Balkar, 9 Mart 1983 - Belgrad (Yugoslavya)

Türkiye'nin Belgrad Büyükelçisi Galip BALKAR'a 2 terörist tarafından 9 Mart'ta silahlı saldırı düzenlendi. Olayda ağır yaralanan BALKAR, 11 Mart- 'ta hayatını kaybetti. Olayda, bir Yugoslav öğrenci de öldü. Saldırıyı ya- pan Kirkor Levonyan ile Raffi Aleksandr, olaydan tam bir yıl sonra 9 Mart 1984'de 20'şer yıl ağır hapis cezasına çarptırıldılar.

Dursun Aksoy, 14 Temmuz 1983 - Brüksel (Belçika)

Türkiye'nin Brüksel Büyükelçiliği İdari Ataşesi Dursun AKSOY, ermeni teröristlerce katledildi.

Cahide Mıhçıoğlu, 27 Temmuz 1983 - Lizbon (Portekiz)

Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği, 5 Ermeni terörist tarafından basıldı ve bina içindekiler rehin alındı. Baskın sırasında büyükelçilik Müsteşarı Yurtsev MIHÇIOĞLU'nun eşi Cahide MIHÇIOĞLU hayatını kaybetti. Porte- kiz polisi, düzenlediği operasyonla rehineleri kurtardı, 5 teröristi de öl- dürdü. Saldırıyı, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi. Örgüt,

140

teröristlerin öldürülmesi nedeniyle Portekiz Başbakanı Mario Soarez'i ölümle tehdit etti.

1983 yılında ayrıca:  07 Mayısta TİKKO Genel Sekreteri Haydar Akgün; ASALA’nın, TİKKO’nun, PKK’nın ve Mihri Belli gruplarının beraberce eğitim gör- düklerini açıkladı.  16 Haziran'da İstanbul Kapalıçarşı'da bir terörist tarafından halkın üzerine ateş açıldı. Olayda 2 kişi öldü, 21 kişi de yaralandı. Saldır- gan, olay yerinde öldürüldü. Olayı bir Ermeni teröristin yaptığı anla- şıldı.  15 Temmuz'da THY'nin Paris Orly Havalimanı’ndaki bürosu önün- de bomba patladı. Olayda, 2'si Türk, 4'ü Fransız, 1'i Amerikalı, 1'i de İsveçli olmak üzere 8 kişi öldü, 28'i Türk, 63 kişi de yaralandı. Bu olay tarihe "Orly Katliamı" olarak geçti.

Işık Yönder, 28 Nisan 1984 - Tahran (İran)

Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği Sekreteri Şadiye YÖNDER'in eşi, İran ile Türkiye arasında ticaret yapan işadamı Işık YÖNDER, bir ASALA militanı tarafından öldürüldü.

Erdoğan Özen, 20 Haziran 1984 - Viyana (Avusturya)

Türkiye'nin Viyana Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Erdoğan ÖZEN, otomobi- line yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Olayı, "Ermeni Dev- rimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi.

Enver Ergun, 19 Kasım 1984 - Viyana (Avusturya) -

Türkiye'nin BM Temsilciliğinde görevli Enver ERGUN, aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Bu olayı da, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi.

1984 yılında ayrıca; 27 Mart'ta Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği Ticaret Müşavir Yardımcısı Işıl ÜNEL'in otomobiline bomba yerleştirmeye çalışan bir terörist, bombanın elinde patlaması sonucu öldü.

141

28 Mart'ta yine Tahran'da Büyükelçilik Başkatibi Hasan Servet ÖKTEM ve Büyükelçilik Ataşe Yardımcısı İsmail PAMUKÇU, evlerinin önünde uğra- dıkları silahlı saldırıda yaralandılar.

Coşkun Kırca, 12 Mart 1985- Ottowa (Kanada)

Ottowa Büyükelçiliğimiz, Kevork Marachelian (Maraşlıyan), Rafi Panos Titizian ve Ohannes Noubarian isimli üç Ermeni militan tarafından basıldı. Kanadalı koruma görevlisi Claude BRUNELLE göğsünden vurularak öldü- rüldü. Büyükelçi Coşkun KIRCA yaralı olarak kurtuldu.

Bir yıl sonra mahkemeye çıkarılan sanıklar, 25 yıldan önce salıverilmemek şartıyla ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Şubat 2005'te mahkumlar- dan Kevork Marachelian'ın ailesini ziyaret etmesine izin verildi. 19 Şubat 2010'da Kevork Marachelian ve Ohannes Noubarian, iki ay sonra da Titizian tahliye edildi.

142

BU DEFA DA HOCALI KATLİAMI

Türkiye ile Azerbaycan Arasında Karaçalı: Ermenistan

Tarihi gelişmeler emperyalistlerin, Türkler aleyhine Ermenileri sık sık kul- landığını ayan beyan göstermektedir. Azerbaycan toprakları işgal edildik- ten sonra İran ve Anadolu’dan getirilen Ermeniler, Türkiye ile Azerbaycan Türklerinin dolayısıyla Türk Dünyası’nın bağlantısını koparacak tarzda iskân edilmiş; Ermenistan’ın sınırları çok hassas planlarla, fiziki coğrafya olarak Türkiye ile Azerbaycan arasına girecek tarzda çizilmiştir. Perde önünde Ermenilere bağımsız devlet kurmalarında yardım etme senaryosu oynanırken, perde arkasında da kardeş Türkiye ve Azerbaycan Cumhuri- yetlerinin bağlantısını koparma hedefleri gerçekleştirilmiştir. Bu kapsam- da;  Ermenistan’ın sınırları Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan’ın bağlan- tısı kesilecek şekilde konumlandırılmış,  Iğdır ilimizle Nahcivan bağlantısı, İran ile Ermenistan’ın kıskacında dar bir alana sıkıştırılmış,  Stalin döneminde, 1934 yılında Nahcivan-Azerbaycan arasına Erme- nistan’ın uzantısı olarak bir koridor sokulmuş, bu suretle Nahcivan- Azerbaycan, dolayısıyla Türkiye-Azerbaycan bağlantısı kesilmiş;  bunlar yetmezmiş gibi 1990’lı yılların başında önce “Laçin Korido- ru”[47], arkasından da Dağlık Karabağ Bölgesi dahil, Laçin, Kubatlı, Zengilen, Cebrail, Fuzuli, Ağdam ve Kelbecer’den oluşan Azerbaycan toprakları, Ermenistan tarafından işgal edilmiş,  tüm bunların sonucu Nahcivan-Azerbaycan, dolayısıyla Türkiye- Azerbaycan izolasyonu iyice pekiştirilmiştir.

47 [ ] Laçin Koridoru, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin sınırları içinde bulunan bölgede, Res- mî olarak Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Laçin Rayonu'nun bir parçası olan, Mayıs 1992'de isyancı Karabağ Ermeni güçleri tarafından açılan Ermenistan Cumhuriyeti ile de Dağlık Karabağ’ı birbirine bağlayan geçit bölgesi.

143

Ermeniler Rahatsızlık Vermeye Başlıyor

1947 yılı sonunda Stalin’in izniyle Ermenistan’daki Azerbaycanlıların ta- mamının göçe zorlanması sonucu, Ermenistan içindeki etnik temizlik hız- landırılarak tamamlanmış; daha sonraları da Ermeniler, komşuları Azer- baycan Cumhuriyeti topraklarına göz dikmeye başlamışlardır. 1990’lı yıl- ların başında Azerbaycan topraklarını işgal eylemlerinde isyancı dedeleri- ni aratmamışlardır. Başta Hocalı olmak üzere baskın şeklinde çoluk çocuk, kadın, ihtiyar demeden soykırımlar yapmışlardır. Bu vesileyle tüm şehit- lerimizi rahmetle anarken, ibretle günümüze kadar olan gelişmeleri de hatırlatmak istedik.

Henüz Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği dağılmamıştı. Ermenistan Sosyalist Cumhuriyeti Azerbaycan’a ait olan Dağlık Karabağ Bölgesi’nde Ermeni nüfusunun fazlalığını ve buranın kendisine ait olması gerektiğini iddia ediyordu. Oysa bölge, uluslararası örgütlerin de kabul ettiği gibi tarihi ve hukuki olarak Azerbaycan’a aitti.

Dağlık Karabağ Bölgesi Meclisi, 1988 yılında ayrılıkçı Ermenilerin oluştur- duğu tehdit ve baskı ortamında aldığı kararla Ermenistan’a bağlandığını bildirdi. Bu gelişme üzerine Azerbaycan, bu bölgenin özerk statüsünü kaldırdığını ve Dağlık Karabağ’ı kendine bağladığını ilan etti. Bölgedeki ayrılıkçı Ermenilerin buna cevabı ise bağımsızlık referandumu oldu. Böl- gede yaşayan Türklerin katılmadığı referandumdan ayrılıkçı Ermenilerin etkisiyle “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti” adında bir kukla oluşum ile mes- nedi olmayan bağımsızlık kararı alındı. Tüm bu gelişmeler olurken Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerilim iki toplum arasında karşılıklı çatışmaları ve sokak gösterilerini tetikledi, yüz binlerce kişi yaşadığı toprakları terk ederek muhacir (kaçkın) duru- muna düştü. Sonunda iki devlet arasında 1991 yılının sonlarında sıcak savaş başladı. Savaş Ermenilerin lehine gelişti. Rusya ve Ermeni Diaspora- sı’nın desteğini alan Ermeniler, Dağlık Karabağ bölgesini işgal ettiler. Sa- vaşın henüz başlarındayken Hocalı kasabasında ayrılıkçı Ermeniler ve des- tekçileri tarafından 20. yüzyılın en yüz kızartıcı katliamlarından bir yapıl- dı.

144

Ermenistan’ın işgali altındaki Azerbaycan toprakları (Dağlık Karabağ Bölgesi, Laçin, Kubatlı, Zengilen, Cebrail, Fuzuli, Ağdam ve Kelbecer).

Hocalı Katliamı

Hocalı kasabası konumu itibariyle Dağlık Karabağ’ın en stratejik tepele- rindendir. Bu nedenle Ermeni kuvvetleri için önemli bir askeri hedefti. Kasaba Ermenilerce aylarca top ateşine tutuldu, abluka altına alınarak etrafıyla bağlantısı kesildi. Katliamın gerçekleştiği tarihlerde daha önce- den kaçanlar dışında kasabada 3 bin civarında Azeri Türkü bulunmaktay- dı. İsyancı Ermeni kuvvetleri, Sovyetlerin Hankenti’ndeki 366. Mekanize Alayı’nın da desteğiyle 25 Şubat’ı 26 Şubat'a bağlayan gecede Hocalı’yı işgal ederek 83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 kişiyi katlettiler. Ermeni katiller isyancı dedelerine layık ol- mak için ellerinden geleni yapmışlar, tıpkı onlar gibi hamile kadınlara ve çocuklara vahşet uygulamışlar, öldürdükleri insanların gözlerini oymuşlar, cesetlerini yakmışlardı.

Eylemlere katılanların itirafları ve diğer görgü tanıklarının ifadeleri, Hoca- lı’da yapılanların Birleşmiş Milletlerin soykırım kriterlerinden sayılan ve “nefret suçu” ve “toplu katliam” kapsamlarına girdiğini göstermiştir:

145

 Hocalı’nın işgaline katılan eski ASALA eylemcilerinden Monte Melkonyan, gördüklerini yaşadıklarını anlattığı hatıratında “İşgalin ve burada yapılan katliamın stratejik bir hedef olması yanında, aynı za- manda bir öç alma eylemi” de olduğunu itiraf etmiştir.  Hocalı’nın işgalinde toplu kırım yapılmıştır. Saldırıda ölenlerin sayısı Azerbaycan Cumhuriyeti resmî kaynaklarınca toplam 613 kişi olarak bildirilmiş ise de kayıplar dâhil edildiğinde katledilen toplam Azerbay- canlı sayısının 1300 kişi olduğu tahmin edilmektedir. İsyancı Ermeni- lerin geçmişteki sicilleri dikkate alındığında “gelecekte kayıp kişilere ait cesetler kim bilir hangi toplu mezarda bulunacaktır”.  Nitekim bu katliamı yaşayan ve sonra Beyrut’a yerleşen Ermeni gaze- teci Daud Kheyriyan’in yazdıkları, maalesef bizim kanaatlerimizi doğ- rulamaktadır. Bu gazeteci, “For the Sake of Cross” (Haçın Hatırı İçin) isimli kitabında şu satırları aktarmaktadır: "Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı’nın 1 kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hâlâ yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fır- lattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü be- denler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa’ya döndüm. Onlar Haç’ın Hatırı İçin savaşa devam et- tiler".

Katliamcı Ermenistan’ın Haksız İşgali 27 Yıl Devam Etti

Hocalı’da yaşanan bu katliama Birleşmiş Milletler gerekli reaksiyonu or- taya koyamamış, etkili tedbirler alamamıştır. Buna karşı içerisinde Türki- ye’nin de yer aldığı gruplar konuyu telin edici, kınayıcı tepkilerini göster- mişlerdir:  Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyeleri, Arnavutluk, Azerbay- can, Birleşik Krallık, Bulgaristan, Lüksemburg, Makedonya, Norveç ve Türkiye tarafından yayımlanan 324 No’lu Avrupa Konseyi Bildirge- si’nde; “Ermeniler tüm Hocalıları katlettiler ve tüm şehri harap ettiler”

146

ifadesi geçmiş;  İnsan Hakları İzleme Örgütü, Hocalı Katliamı'nı “Dağlık Karabağ'ın iş- galinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı sivil katliam” olarak nite- lendirmiş;  Meksika Senatosu, Pakistan Senatosu, Kolombiya Parlamentosu, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi ile ABD'nin Teksas, New Jersey, Massachusetts, Georgia eyaletlerinde kabul edilen karar- larda Hocalı Katliamı "soykırım" olarak vasıflandırılmıştır.

Bu katliamın emirlerini verenlerden Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, maalesef ödüllendirilircesine önce başbakan daha son- rada Ermenistan Devlet Başkanı yapılmış, diğer sorumlular da Ermenis- tan’da üst düzey yönetimlere getirilmiştir.

Elçibey’in Cumhurbaşkanlığı döneminde Rusya, ABD ve Fransa’nın oluş- turduğu AGİT Minsk Grubu bünyesindeki toplantılarda Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün korunması gerektiği vurgulatıldı. Ayrıca Ağdere, Goranboy, Gebedey rayonları ile Laçın ve Cebrayıl bölgelerindeki bazı köyler Ermenilerden geri alındı. Ancak Azerbaycan’da iç karışıklıklar ya- şanması, durumu tekrar Ermenilerin lehine döndürdü. Ermeniler saldırı- larını sürdürerek ateşkes imzalanana kadar Dağlık Karabağ Bölgesi dahil, Laçin, Kubatlı, Zengilen, Cebrail, Fuzuli, Ağdam ve Kelbecer’den oluşan Azerbaycan topraklarını işgal ettiler.

Azerbaycan ve Ermenistan Savunma Bakanları ile Karabağ’daki ayrılıkçı Ermenilerin temsilcileri arasında 9 Mayıs 1994 tarihinde ateşkes imzalan- dı. Sovyetlerin son döneminde başlayan çatışmalardan bu ateşkese kadar geçen sürede Ermeni saldırıları sonucu;  Azerbaycan topraklarının %20′si işgal edilmiş,  Binlerce Azerbaycan Türkü hayatını kaybetmiş, binlercesi yaralı ve sa- kat kalmış,  bir milyon civarında Azerbaycan Türk’ü evini, geçim kaynağı olan ara- zisi ve hayvanlarını kaybederek göçmen durumuna düşmüş,  Milyarlarca lira maddi zarara uğranmış ve

147

 Azerbaycan’ın nüfus yapısında önemli değişimler meydana gelmiştir.

Savaşın başından itibaren Ermenileri destekleyen Rusya, Azerbaycan- Ermenistan sorununun uluslararası platforma taşınmasından rahatsız oldu. Türkiye’yi bölgeden uzak tutmak için çaba sarf etti. Ateşkes anlaş- masından sonra da Ermenistan’a olan desteğini sürdürdü. Ermenistan’ı silahlandırmaya devam etti. Ermeniler aldıkları silah desteğiyle saldırgan- lıklarını devam ettirdiler.

Türk halkı gelişmelerde hep dost ve kardeş Azerbaycan’ın yanında yer almıştır. Ermenistan’la yapılan görüşmelerde iyi ilişkileri başlatmanın ön şartı olarak “Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çıkma- sı” koşulmaktadır. İlişkilerin yumuşatılması kapsamında hazırlanan proto- kolün uygulamaya konması da bu ön şarta bağlanmıştır. Bize göre bu ön şartın kapsamı genişletilmedir. Bilindiği üzere Ermeniler,  Bağımsızlık Beyannamelerinin 11. maddesinde Doğu Anadolu illerimi- zi “Batı Ermenistan” olarak nitelemekte,  Doğu Anadolu’yu kaybettikleri bir Ermeni toprağı olarak görmekte ve “bir gün bu toprakları geri alacakları” yolundaki niyetlerini her fırsatta dile getirmektedirler.

Ermenistan ile iyi ilişkileri başlatmanın ön şartı, Ermenilerin İşgal Altında- ki Azerbaycan Topraklarından çıkmalarına ilave olarak yukarıdaki niyet ve hedeflerinden vazgeçmelerine bağlanmalıdır.

2005 yılı içerisinde Yukarı Karabağ sorunu ile ilgili Azerbaycan açısından bazı olumlu gelişmeler oldu. Bu gelişmelerin başında Avrupa Konseyi Par- lamenterler Meclisi’nin (AKPM) Yukarı Karabağ’la ilgili aldığı karar yer almaktadır. Britanyalı parlamenter David Atkinson’un okuduğu rapor çerçevesinde Strazburg’da Uluslararası hukuki bir belge niteliği taşıyan karar onaylandı. Kararda Ermenistan saldırgan bir devlet, Yukarı Karabağ ise ayrılıkçı bir rejim olarak nitelendirildi. Ayrıca kararın yorumunda, Yu- karı Karabağ’ın kendi geleceğini tayin hakkının bulunmadığını belirtildi.

148

KARABAĞ ZAFERİ VE SONUÇLARI

Uluslar arası platformlarda Azerbaycan lehine alınan kararlara rağmen herhangi bir olumlu adım atılmamış; Azerbaycan ile Ermenistan arasında anlaşmayı sağlamak amacıyla Rusya, ABD ve Fransa’nın oluşturduğu AGİT Minsk Grubu, problemi çözmek yerine 27 yıldır Azerbaycan’ı oyalayan bir yöntem izlemiştir. Bunda Rusya’nın Güney Kafkasya’daki çıkarları, Fransa ve ABD’de bulunan Ermeni diasporasının bu ülkelerdeki etkinliği olmuş- tur. Ermenistan’da iki askerî üssü de bulunan Rusya, yıllardır Ermeni or- dusuna destek vermiştir. Güney Kafkasya’yı “arka bahçesi” olarak gören Moskova yönetimi, bölgedeki “dondurulmuş problemin” ve buna bağlı statükonun sürmesi doğrultusunda politika izlemiştir.

Ulus devlet inşasını olgunlaştırıp ekonomisini geliştiren Azerbaycan, or- dusunu modernize etti, attığı doğru adımlar ve yürüttüğü projelerle “kendi göbeğini kendisi kesecek” güce ulaştı. Bu süreçte kardeş Türkiye Cumhuriyeti’nin Azerbaycan’a sağladığı teknik destek ve bilgi paylaşımı- nın da önemli katkıları olmuştur.

Ermenistan’ın 2020’nin Temmuz ayında Tovuz bölgesine saldırdı. Tovuz, Azerbaycan’ın Karabağ ile bağlantısı olmayan ve enerji hatlarının geçtiği stratejik öneme sahip bir bölgesidir. Türkiye’ye giden Bakü-Tiflis-Ceyhan ve Bakü-Tiflis-Erzurum boru hatları bu bölgeden geçmektedir. Aynı za- manda Bakü-Supsa petrol boru hattı yine buradan Gürcistan kıyılarına erişmektedir. Enerji hatlarına ek olarak Bakü-Tiflis-Kars demir yolu gibi kritik taşıma ve lojistik hatları da aynı şekilde bu bölgeden geçmektedir. Buraya saldırı meselenin Karabağ ile sınırlı kalmadığını, Ermenistan’ın düşmanca tavrını açık seçik gösteriyordu. Ermenilerin bu saldırısı, Azer- baycan tarafından karşı ateşle püskürtüldü. Azerbaycan yönetimi Dünya kamuoyuna Ermenistan’ın daha geniş çaplı bir saldırı hazırlığı içerisinde olduğunu da duyurdu.

Azerbaycan’ın, Ermenistan’ın saldırgan tavrının kırılması ve işgal altındaki topraklarının kurtarılması için savaş dışında bir seçeneği kalmamıştı. As- keri ve ekonomik yönden güçlenmiş, içeride düşmanına karşı millî birliği- ni sağlamış Azerbaycan, topraklarını kurtarmaya hazırdı. Bunun için son

149

bir fırsat ve Uluslararası konjüktürün uygun olacağı bir zaman bekleni- yordu.

Ermenilerin 27 Eylül 2020 tarihinde Azerbaycan’ın sivil yerleşim yerlerine saldırması bardağı taşıran son damlalardan oldu. Bu tarihte başlayan sa- vaş 44 gün sürdü. Bu süre içinde Azerbaycan ordusu işgal altındaki Dağlık Karabağ ve çevresindeki yedi reyonda 290 dan fazla yerleşim yerini kur- tardı. Bunların arasında Kubadlı, Zengilan, Cebrail ve Füzuli gibi stratejik iller ve buralara bağlı sayısız köy; ayrıca Laçin, Hocalı, Terter ve Hocavend’e bağlı birçok köy de bulunmaktadır.

Azerbaycan ordusu tüm cephe hattında işgalci Ermeni unsurlarına karşı üstünlük kurmuş, bilhassa İHA/SİHA ve elektronik harp sistemleri saye- sinde hava üstünlüğünü tüm çatışma boyunca elinde bulundurmuştur. Sahada üst üste yaşadığı kayıplar Ermeni güçlerinin direncini kırmış, özel- likle son dönemde Azerbaycan ordusu rahat kazanımlar elde etmeye baş- lamıştır. Şuşa ilinin de işgalden kurtarılması Ermenistan’ı mağlubiyeti kabul etmeye zorlamıştır.

Yapılan çatışmalarda “ Hocalı’nın Rövanşı” alınmış sayılabilir. Azerbaycan topraklarının Ermeniler tarafından işgali sırasında, Dünyanın değişik yer- lerinden Ermenistan’a yardıma gelen profesyonel katiller Hocalı’da soykı- rım yapmışlardı. Büyük ihtimalle bu katillerden çoğu yine Karabağ Sava- şında Ermenistan’a yardıma gelmiş ve ilahi adalet tecelli edip çatışmalar- da Azerbaycan silahları ile öldürülmüş olabilirler.

Moskova’nın arabuluculuğuyla Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan arasında 10 Kasım’da mutabakat imzalanmıştır.

Mutabakata göre Azerbaycan; işgalden kurtardığı Fuzuli, Cebrayil, Zengilan ve Kubatlı’yı koruduğu gibi Ermenistan’a işgali altındaki Ağdam, Laçin ve Kelbecer şehirlerinden çekilmesini de kabul ettirmiş; bunun için bir çekilme takvimi belirlenmiştir.

150

Süreç sonunda -aşağıdaki haritada görüleceği üzere- Azerbaycan, 1. Ka- rabağ Savaşı’nda kaybettiği toprakların bir kısmını savaşarak, diğer bir kısmını da diplomasi ile geri almayı başarmış oldu. Mutabakata göre;  Dağlık Karabağ’da -yani Azerbaycan topraklarında- bulunan işgalci Ermenistan birlikleri tamamen çekilecek, ancak bölgedeki Ermeni nü- fusun varlığı korunacak;  Laçin koridoru ve Dağlık Karabağ’da (Şuşa hariç) Rus Barış Gücü gö- rev yapacak. Komuta karargâhı Hankendi şehrinde yer alacak;  Her beş yıllık sürecin dolmasından altı ay önce taraflardan biri (Azer- baycan yahut Ermenistan) reddini beyan etmedikçe, Rus gücünün bölgede bulunuşu otomatik olarak beş yıl daha uzayacak;  Nahçıvan ve Azerbaycan’ı birbirine bağlayan bir koridor kurulacak; bu koridorla Türkiye ve Azerbaycan’ın kara yolu ile birbirine bağlan- ması mümkün olacak; vatandaşların, araçların ve yüklerin her iki yönde engelsiz taşınması ve ulaşım bağlantıları garanti edilecektir

10 Kasım 2020’de imzalanan Azerbaycan-Ermenistan antlaşmasına gö- re oluşturulan yeni harita.

151

Antlaşmadaki bu olumlu ifadelere karşılık bazı maddelerin uygulanma- sında zorluklar yaşanacağı tahmin edilmektedir. Şöyle ki:  Mutabakatın en kaygı veren maddesi, Rus Barış Gücü’nün bölgeye gelmesi ile ilgili olandır. Rus askerinin bölgedeki varlığı endişe kayna- ğı olmayı sürdürecektir.  Mutabakata dâhil edilen Nahçıvan ve Azerbaycan arasında kurulması planlanan koridorla ilgili madde büyük bir başarı olsa da bunun nasıl hayata geçirileceği konusunda ciddi belirsizlikler bulunmaktadır. Er- menistan topraklarından geçecek olan koridor nasıl bir statüye sahip olacak, İran-Ermenistan bağlantısı nasıl sağlanacak, gibi cevaplanma- sı gereken pek çok soru vardır.  Şuşa hariç Dağlık Karabağ’daki durum çeşitli belirsizlikler içermekte- dir. Ermeni nüfusun bölgedeki varlığının devam etmesi ve Rus Barış Gücü’nün bölgede bulunması, idari anlamda çeşitli sorunlar yarata- cak gibi görünmektedir.

152

FELEĞİN İŞİNE BAK

Günümüzde tehcir edilen isyancı Ermenilerin kayıplarına ilişkin olarak her gün birçok haber, kitap ve film gündeme taşınmakta; Osmanlı Devleti’nin haklı olarak başvurduğu tehcir uygulaması bir soykırım olarak sunulmak- tadır. Fakat bu isyancıların Birinci Dünya harbi yıllarında düşman tarafına geçip devletine ihanet ederek ülkesinde yaşayan Türklere ve özellikle masum sivil halka karşı uyguladıkları ve soykırım olarak adlandırılabilecek toplu katliamlardan hiç söz edilmemekte. Oysa 1914-1922 yılları arasında Anadolu coğrafyasında 1.189.132 ve Trans Kafkasya’da 413.000 olmak üzere toplam 1.692.132 Türk ve Müslüman, Ruslar ve Ermeniler tarafın- dan katledilmiştir. Diğer yandan katledilen Türk ve Müslümanların yanı sıra yörenin 2.300.000 olan Müslüman nüfusundan 660.000’i toprakla- rından çıkarılarak mülteci durumuna düşürülmüştür.

Ermenilerin Ruslarla birlikte yaptıkları korkunç katliamın boyutlarını ABD eski Başkanı Reagan’ın danışmanı Bruce Fein yazdığı makalede vermiştir. Bruce Fein makalesinde “Osmanlı Devleti’nin azınlıklara karşı müthiş sa- yılabilecek bir özen gösterdiği gerçeğini unutmamak gerekir. Azınlıklar, kendi dini özgürlüklerini ve hayatlarını son derece rahat bir şekilde sür- dürdü. Ermeni terör çeteleri Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa ve Rus- ya ile birlikte Osmanlıları öldürdü. Bu rakamın 2 milyon civarında olduğu bir gerçek. Ermeni kayıplarının ise 500 bin civarında olduğu araştırmalar- la kanıtlandı. Burada asıl önemli konu, Ermenilerin ihanetidir. Osmanlı da kendisini savundu. Özellikle ABD’de yaşayan Ermeniler, soykırım yalanı ile büyük menfaat sağlıyor. ABD yönetimi de büyük paralar döndüğü için Ermenileri karşısına almak istemiyor. Ermeniler ısrarla kendi arşivlerini açmıyor. Çünkü yıllardır soykırım yalanı ile dönen getirimi kaybetmek istemiyorlar. Arşivler açıldığı anda gerçek ortaya çıkacak” tespitlerini yapmıştır.

Ortaya konulan bütün bu bilgiler Birinci Dünya Savaşı yılları ve sonrasında Anadolu’da ve Kafkasya’da bir Ermeni soykırımı değil, ama bir Türk ve Müslüman soykırımı yaşandığını göstermektedir. Ancak suçluyu mazlum yerine koyma konusunda oldukça başarılı olan Ermeniler, uluslararası toplumu “Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığı” yalanına inandırmak

153

konusunda fazla bir güçlükle karşılaşmamıştır. Batı ülkeleri inanmaya hazır oldukları bu yalanı bahane ederek Türkleri soykırımla suçlayan ka- rarları parlamentolarında kabul etmeye, hatta “soykırım olmamıştır” denmesini suç kabul eden yasaları çıkarmaya başlamıştır.

Dış dünyada cereyan eden bu haksızlıktan daha vahimi Türkiye Cumhuri- yeti vatandaşı olan bazı akademisyenlerin, yazarların ve sanatçıların Er- meni tezlerinin savunuculuğuna soyunmaları, kendi ülkesini ve atalarını soykırım yapmakla suçlamaları olmuş. Üstelik en üst düzeyde bir kısım devlet adamları da bu grupların düzenlediği Türklüğü suçlayıcı iftira kam- panyalarına destek vermiş. Bunlar, gerçekleri bilmeyen Türk halkının zi- hinlerinde tereddüt oluşturmuş ve gerek Ermenilerin gerekse Ermeni tezlerini destekleyen yabancı ülkelerin “Türk Devleti’nin en üst kademe- sini işgal edenler bile Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını kabul ediyor” demeleri suretiyle Türkiye aleyhine menfi propaganda yapmala- rına fırsat sağlamıştır.

154

GÜNÜMÜZDE ERMENİ EMELLERİ VE İŞBİRLİKÇİLERİ

Ermeni Emelleri

Ermenistan Meclisi’nin 23 Ağustos 1990’da onayladığı Bağımsızlık Bildir- gesi’nin 11. Maddesinde “Ermenistan Cumhuriyeti 1915 yılında Osmanlı Türkiye’sinde ve Batı Ermenistan’da uygulanan Ermeni soykırımının ulus- lararası alanda tanınması ve tescilinin sağlanmasını görev olarak kabul etmekte ve bu görevin başarılmasını desteklemekte ve bu faaliyetin arka- sında durmaktadır” ifadesi yer almaktadır. Bildiride Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden “Batı Ermenistan” olarak söz edilmekte, yani bu bölgeler Ermenistan toprağı olarak kabul edilmektedir. Ermenistan Dışiş- leri Bakanlığı’nın web sitesinde Türkiye Cumhuriyeti topraklarının önemli bir bölümü “Ermenistan” olarak gösterilmektedir.

Ermenistan Anayasası’nın başlangıç bölümünde “Ermeni halkı, Ermenis- tan Bağımsızlık Bildirgesi’ni, Ermenistan Devleti’nin ve Ermeni milli ruhu- nun temel ilkeleri olarak kabul eder” ifadesi, 13. maddesinde ise “Erme- nistan Cumhuriyeti’nin armasının Ağrı Dağı ve Nuh’un Gemisi ile dört Ermeni Krallığının armasından meydana gelir” ifadesi yer almaktadır.

Ermenistan Parlamentosu 6 Aralık 1989’da Türkiye’nin Ermenistan ile mevcut sınırının çizildiği 16 Mart 1921 tarihli Moskova Anlaşması’nı fesih kararı alarak Türkiye-Ermenistan sınırını kabul etmediğini ilan etmiştir. Nisan 1993’te Ermenistan savunma bakan vekili Vazgen Manukyan, TASS ajansına yaptığı açıklamada,  Erivan yönetiminin “sınırların değişmezliği ilkesini” kabul etmediğini, bu ilkenin iki dünya savaşı sonucunda oluşmuş olan Batı ve özellikle Avrupa sınırları için geçerli olduğunu,  eski Sovyet Cumhuriyetleri’nin ise kalem darbeleriyle çizilmiş olan sınırlarının aynı ilkeler çerçevesinde tanınamayacağını iddia etmiş; Erivan’ın Türkiye topraklarındaki yayılmacı politikasını resmi söylemle de pekiştirmiştir.

Ermenistan, -mevcut haliyle- güçlü bir Türkiye karşısında emellerini ger- çekleştirme şansının olmadığını bilmektedir. Buna karşılık Diaspora, Tür-

155

kiye’nin bir iç (etnik) çatışma ile bölünüp parçalanmasının ya da bölgesel bir savaşa girip zayıf düşmesinin, Ermeni emellerini gerçekleştirecek or- tamı oluşturacağına inanmaktadır. Güdümündeki Ermeni Hükümeti ise, Türkiye’ye dönük bölücü terörü desteklemekte, bölgemizi istikrarsızlaştı- racak olayları körüklemekte, Türkiye karşıtı ittifaklar oluşturmakta, oluş- turulmuş olanlara katılmaktadır. Bir yandan Türkiye aleyhine tavizler ko- parmak, diğer yandan Türkiye’yi uluslararası camiada yalnızlaştırmak, hatta dost ve kardeş Azerbaycan ile ilişkilerimizi bozmak için politik ma- nevralar yapmaktadır.

Türkiye ile Ermenistan arasında, 10 Ekim 2009’da Zürih’te protokoller imzalandı. Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanlarının Zürih'te protokole imza atmak üzere olduğu sırada, Ermenistan dışişleri bakan yardımcısı Şavarş Koçaryan, “bugünkü Türkiye-Ermenistan sınırının soykırım sonu- cunda oluştuğunu” öne sürerek "şartlar değiştiği takdirde var olan sınırın yeniden sorgulanabileceğini" açıkladı. Ermenistan başbakanı Tigran Sarkisyan ise protokollerin imza tarihinden bir gün önce yaptığı açıkla- mada "Protokollerin imzalanmasından sonra Türk tarafından, arşivlerde bulunan tapu kütüklerini açmasını talep edeceğiz. Miras hakkına sahip Ermenilerin davasının arkasında durulacak" demek suretiyle Ermenis- tan’ın protokollerin onaylanmasının ardından toprak taleplerini gündeme taşıyacağının sinyalini vermiştir.

Ermeniler tarafından işgal edilmiş olan Karabağ ve diğer Azerbaycan top- raklarının işgaline son verilmeden Türkiye’nin Ermenistan’la protokol imzalaması ve sınırlarını açmayı kabul etmesi karşısında Azerbaycan’ın ve Türk kamuoyunun gösterdiği haklı tepkiler üzerine hükümet protokolü TBMM’ne getirememiştir.

Ermenistan Anayasa Mahkemesi (EAM), Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokolleri, Ermeni emelleri açısından uluslararası hukuk, Ermenistan Anayasası ve iç hukuk bakımından yorumlamak suretiyle, şu ön şartların Türkiye’ye dayatılmasını öngörmüştür:  Kars ve Moskova antlaşmaları geçersizdir, dolayısıyla Ermenistan’ın Doğu Anadolu toprakları üzerindeki hakları meşru ve geçerlidir. (EAM, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini “Batı

156

Ermenistan” olarak kabul eden yani Ermenistan toprakları olarak gösteren Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nin 11. maddesine atıfta bulunmuştur.)  1915 soykırımı bir gerçektir ve Ermenistan bu gerçeğin dünyaya ta- nıtılması misyonundan vazgeçmeyeceği gibi, bir tarih komisyonun- da da bu gerçeğin tartışılmasını kabul etmez. (EAM, Protokollerin yürürlüğe girmesini Türkiye’nin soykırım yaptığını kabul etmesi şar- tına bağlamıştır.)  Türkiye-Ermenistan sınırının açılması ile Karabağ sorununun çözü- mü ilişkilendirilemez. (EAM, Türkiye-Ermenistan sınırının açılması ile Karabağ meselesi arasında hiçbir şekilde ilinti kurulamayacağı hükme bağlamıştır.)

Sayın Büyükelçi Şükrü Elekdağ’ın yorumuyla; Ermenistan Anayasa Mah- kemesi protokollerin içini boşaltmış, bunları Ermeni tezleri doğrultusunda yeniden yazmıştır. Neticede Ermenistan, Türkiye ile müzakerelere taktik bir amaçla girişmiş ve beklentisi ise  hiçbir taviz vermeden sınırları açtırmak ve  Azerbaycan’la Türkiye ilişkilerini bozmak olmuştur.

Ermenistan Hükümeti 22 Nisan 2010’da yaptığı açıklamada “Türk tarafı- nın anlaşmayı ön koşulsuz olarak makul bir süre içinde onaylama yüküm- lülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle ulusal parlamentodaki onay süreci anlamsız hale gelmiştir. Bu nedenle süreci askıya almayı gerekli görmek- teyiz” ifadesi ile protokolleri askıya almıştır.

10 Aralık 2011 tarihinde Serj Sarkisyan, Marsilya'da Diaspora Ermenileri- ne hitaben yaptığı konuşmada, “Nazi rejiminin katliamları için diz çöküp özür dileyen Alman Başbakanı Brandt gibi, Türk liderlerinin de er ya da geç Erivan'da soykırım anıtı önünde diz çökeceğini” söylemiştir.

Ermeniler gerçekleri çarpıtmakla yetinmemekte ve yeni nesillerini de Türk düşmanı olarak yetiştirmektedir. Beş yaşından itibaren Ermeni ço- cukları Erivan’daki sözde soykırım müzesine götürülerek sahte belgelerle,

157

sahte resimlerle ve görsel-işitsel efektlerle beyinleri yıkanmaya çalışıl- maktadır.

Türkiye, Birleşmiş Milletler’in “Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesinin çalışmaları kapsamında nefret söylemlerinin durdurulması kararlarına” ve UNESCO’nun “öteki uluslara veya belli gruplara karşı ön- yargıları ve klişeleri ayıklamak üzere belirlediği kriterlere” uyarak tama- men haklı olduğu konularda bile diğer ülke ve milletleri incitebilecek ifa- deleri ders kitaplarından çıkartmıştır. Ermeni ders kitapları ise BM karar- larına aykırı olarak, Türklere karşı asılsız iddiaların yanı sıra birçok küfür, hakaret ve nefret söylemleri ile doludur.

Ermenistan’da bir ilkokul töreninde çocuklara çiğnetilen Türk Bayrağı (Türkiye’nin tüm barışçı tutumu ve gayretlerine karşılık Ermenistan, yeni nesillerini çocukluktan itibaren Türk düşmanı olarak yetiştiriyor).

Uluslararası Adalet Divanı “zorunlu göçün soykırım olarak kabul edileme- yeceği” kararını almıştır. Buna rağmen, Türkiye’ye dost olduğunu söyle- yen bazı ülkeler, Ermeni ders kitaplarındaki “soykırım” iddiasını ders ki- taplarına almış bulunmaktalar. Bu eylemleri, uluslararası hukuka ve 1998 tarihli “İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar Sözleşmesi”ne aykırıdır.

Ermeni-PKK İlişkileri

Ermeni “Taşnak Partisi”, 1925 yılında Marsilya’da toplanan “Sosyalist Enternasyonal”e Kürt bağımsızlığını savunan bir bildiri sunarak bölücüle-

158

re işbirliği niyetini deklere etmişti. 5 Ekim 1927 tarihinde Lübnan’da bö- lücü Hoybun Örgütü’nün[48] kurulduğu toplantıya da, Ermeni Taşnak Li- deri Vahan Papazyan davet edilmiş ve burada Ermenilerle dostluk ilişkile- rinin kurulması kararı alınmıştı.

Kuruluş aşamasında fikir birliği yapan Hoybuncular ile Taşnak Ermenileri- nin dayanışması, 21 Haziran 1928 tarihinde Halep’te yapılan bir anlaş- mayla resmileştirildi. Türkiye’ye karşı yapılan bu anlaşmanın içeriği, gü- nümüzdeki Ermeni-PKK ilişkilerinin anlaşılmasına yardımcı olacağı düşün- cesiyle, aşağıda özetlenmiştir:  “Ermeni Taşnak ve Hoybun Cemiyetleri, aralarında geçmiş olan düş- manlıkları unuttuklarını, müşterek düşman olan Türkiye’ye karşı itti- fak yaptıklarını, ortak amaçları için güçlerini birleştireceklerini kabul ederler.  Bölücülerin ayrılıp devlet kurma amaçlarını elde etmeleri için Taşnak Cemiyeti tüm sahip olduğu siyasi, idari ve askeri bütün gücünü ortaya koyar; aynı şekilde Ermeni hükümetinin amaç ve arzularını gerçek- leşmesini, Hoybun Cemiyeti bir vazife olarak telakki eder.  Taraflar, Türkiye Cumhuriyeti’nden alacakları toprakları, anlaşma sı- rasında tasdik ettikleri haritaya göre paylaşılacaklarını kabul ederler [49].  Her iki cemiyet; Nasturi, Yezidi ve Çerkezlerle birleşmeyi; onları da isyana teşvik etmeyi taahhüt eder; İranlı Fars ırkdaşları ile dostluk ve işbirliği içerisinde yaşamayı; Rıza Pehlevi’nin emirlerinin kendi men-

48 [ ] Hoybun Örgütü, 5 Ekim 1927'de Lübnan'ın Bihamdun kentinde Kürdistan Teali Cemiyeti, Kürt Millet Fırkası, Comite de Independence Kurde başta olmak üzere bölücü örgütler ve Taşnak kökenli Ermeniler tarafından gizlice düzenlenen ve 45 gün süren bir kongrede kurulmuştur. Suriye, Lübnan, Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletle- rinde kolları oluşturulmuştur. Celadet Ali Bedirhan, Kâmuran Ali Bedirhan, Nuri Dersi- mi, Ekrem Cemilpaşa, Memduh Selim gibi isimler tarafından yürütülmüş ve Ağrı isyanla- rı meydana geldiğinde örgütün kararıyla İhsan Nuri bölgeye yollanmıştır. Ağrı isyanları bastırıldıktan sonra gücünü yitirerek dağılmıştır. 49 [ ] Bu harita’da Doğu Anadolu Bölgesi’ni Kafkasya’ya kadar içine alan “Esas Ermenis- tan” ve Çukurova bölgesinde de “Güney Ermenistan” çizilmişti. Rize “Esas Ermenistan”a, İskendurun Körfezi "Güney Ermenistan”a ait olacak, bu iki Ermenistan arasında müttefik bir Kürdistan vücuda getirilecekti. 159

faatlerine olduğunu kabul ederler.  Taşnak Cemiyeti, Hoybun Teşkilatı için gerekli unsurları temin eder. Bu çerçevede Türkiye’ye karşı hareketin icrasına başlanıldığında Taşnak Cemiyeti Karakin, Nejde, General Dm, General Subuhı, Gene- ral Simpat, General Nazarbekof ve General Gargatof gibi önemli ku- mandanlarını görevlendirecek. Hoybun Cemiyeti de Seyyit Mehmet Taha, Seyyit Abdullah, Muşlu Kasım Bey, Hakkarili Şeref Bey, onun oğ- lu Hasan Bey, Batnusi Hüseyin Paşa, Barkinli Mehmet Sıddık, Mustafa Nadir ve Musa Bey ve Osmanlı Ordusu’nda hizmet edip Cemiyete ka- tılan tüm subayları istihdam edecektir.  Haydaranlı, Bahtiyarlı, Lolanlı, Balabanlı, Karakiyhili, Arelli ve Çarıklı aşiretlerinin tamamen taraflarına çekilmesini Hoybun Cemiyeti üstle- nir.  Türkiye’ye karşı dışarıdan yapılacak genel bir harekât için muayyen ve detaylı bir plan hazırlanacaktır.  Tarafların temsilcileri Halep’te bulunacaklar, daima temas halinde olacaklar, önemli meseleleri merkezlerine bildireceklerdir. Ermeni Taşnaksutyun ve Hoybun cemiyetleri, ittifakın faaliyetlerini birlikte yürüteceklerdir.

Anlaşmanın maddelerinden de açıkça anlaşılacağı gibi, Hoybun ve Taşnak Cemiyetleri Türkiye’yi zayıf düşürmek ve bölmek amacıyla geniş çaplı bir organizasyon içine girmişlerdi.

Ermenistan Taşnak Partisi'nin Erivan temsilcisi Kiro Manoyan Erivan’da 1915 olaylarının yıldönümü vesilesiyle düzenlediği basın toplantısında; “Ermenistan’ın iade edilmesini istediği topraklar şu anda Türklerin ege- menliği altında. Yarın bizim iade edilmesini talep ettiğimiz Ermeni toprak- ları Kürtlerin eline geçerse onlardan geri vermelerini talep ederiz. Bölge- mizde gerçekleşebilecek köklü değişimleri seyirci olarak izleyebileceğimiz gibi, gidişatı yönlendirmek de elimizde. Gelişmeleri yakından takip ederek hareket etmeliyiz” ifadesiyle Türkiye toprakları üzerindeki Ermenistan- Kürdistan planlarının örtüştüğüne vurgu yapmış ve Ermenistan’ın bölge- de köklü değişimlere hazır olması gerektiğini belirtmiştir. Manoyan’ın açıklamaları 18 Nisan 1980’de PKK ile ASALA sorumlusu Hermez

160

Samurouyan arasında yapılan toplantıda alınan; “muhtemel devrimden sonra elde edilecek topraklar Ermeniler ile Kürtler arasında eşit olarak bölüşülecektir” kararıyla örtüşmektedir.

İki unsur arasındaki işbirliğinin bir diğer göstergesi Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) 28 Ekim - 1 Kasım 2013 tarihleri arasında ABD’ye yaptığı ziyarette ortaya çıkmıştır. Ziyaret sırasında BDP heyeti ile Ermeni Dev- rimci Federasyonu (ARF) ve Washington’daki Armenian National Committee of America (ANCA, Amerika Ermeni Milli Komitesi) temsilcileri arasında görüşmeler yapılmış. Görüşmede ‘‘Ermeni-Kürt ortaklığının ge- liştirilme imkânları ile milli ve demokratik hedeflerinin tartışıldığı’’ bildi- rilmiştir.  Görüşmelere katılan ARF temsilcisinin; BDP heyeti ile yapılan toplan- tılar hakkında; “Görüşme, Ermeni-Kürt ortaklık imkânları, ‘Batı Erme- nistan’ ve ‘Kürdistan’ ile ulusal ve demokratik hedeflerdeki Ermeni ve Kürt Ulusları için yararlı bir diyalog fırsatı sundu” ifadesini kullanma- sı;  PKK’nın 18 Nisan 1990 tarihinde PKK-ASALA ilişkilerinden sorumlu Hermez Samurouyan’la Lübnan’da yaptığı toplantıda alınan; “Muh- temel devrimden sonra elde edilen topraklar Ermeniler ile Kürtler arasında eşit olarak bölüşülecektir” kararının Washington’da yeniden ele alınarak değerlendirildiğini göstermektedir. Bu husus BOP Projesi kapsamında;  Türkiye’nin ilk etapta federasyona dönüştürülmesi, bu suretle oluşturulacak Kürt özerk bölgesinin zamanla bağımsız devlet sta- tüsüne kavuşturulması,  uygun ortamda Irak’taki Kürt özerk bölgesi, mümkün olabilirse Suriye ve İran’da kurulacak Kürt özerk bölgeleri ile de birleştirile- rek 4 devletten koparılacak topraklar üzerinde “Büyük Kürdis- tan”ın kurulması hedefi ile örtüşmektedir.  Esasen kurulması tasarlanan devlet Kürdistan’dan ibaret olmayıp, Wilson Prensiplerinde geçen Vilayat-ı Sitte denilen topraklar üze- rinde Van şehrini ve Ağrı Dağı’nı da içine alan “Büyük Ermenistan” kurulması hedefini de içermektedir.

161

PKK lideri Öcalan, -Ermeni tezlerini destekler doğrultuda- Ermeni halkının 1915’te yaşadıklarını “soykırım” olarak tanımlamış, tüm dünyayı ve Tür- kiye Cumhuriyeti’ni bununla yüzleşmeye çağırmıştır. 12 Kasım 2013’de İstanbul’da BDP tarafından düzenlenen toplantıya “Ermenistan Taşnak Partisi Gençlik Organizasyonu” yetkilileri davet edilmiş. İki kuruluş ara- sındaki görüşmelere BDP dış ilişkiler sorumlusu Nazmi Gür ile Van millet- vekilleri, Ermenistan tarafından ise Taşnak Gençlik Örgütü Başkan Yar- dımcısı Mario Nalpatyan başkanlığındaki Taşnak temsilcileri katılmış. “The Armenian Weekly” adlı dergi, söz konusu toplantıyı haberleştirirken “Ermeni Taşnak örgütü temsilcilerinin İstanbul’daki toplantısı 1923 yılın- dan bu yana bir ilk olma özelliği taşımaktadır” ifadesini kullanmıştır. Söz konusu toplantıda; “Batı Ermenistan” ile “Kürdistan” toprakları konusun- da Ermeni–Kürt işbirliği imkânlarının araştırılmasının yanı sıra iki millet arasında diğer işbirliği konularının ele alındığı bildirilmiştir.

30 Kasım-2 Aralık 2013 tarihleri arasında Diyarbakır’da BDP tarafından düzenlenen BDP Gençlik Kolları Kongresi’ne yine ARF (Ermenistan Taşnak Partisi) Gençlik Teşkilatı temsilcileri davet edilmiş. Toplantıda taraflar arasında Washington ve İstanbul toplantılarında ele alınan konuların tar- tışıldığı bildirilmiş ve Taşnak Partisi temsilcilerine BDP tarafından plaket- ler verilmiştir. Sevr paçavrası “anlaşması” ile Ermenilere peşkeş çekilmek istenen vatan topraklarının günümüzde tekrar bölüşüm planları hazırla- nırken aynı zamanda bir Ermeni-Bölücü rekabeti de başlatılmıştır.

Yukarıda belirtilen hususlar;  Ermenistan’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne soykırımı kabul ettirme (tanı- ma) çabalarının sadece soykırımla sınırlı kalmayacağını,  ilk aşamada soykırımın kabulünden sonra zaman içinde tazminat ve toprak taleplerinin de gündeme taşınacağını ve  Türkiye’den toprak kopartma gayreti içindeki Ermenistan’ın ileride Türkiye’den kopartılacak toprakların paylaşımını;  bölgedeki Kürt bölücü hareketi liderleriyle kendi aralarında halle- dilecek bir konu olarak düşündüklerini,  başka bir deyişle Ermeni ve Kürt bölücü hareketlerinin Türkiye

162

Cumhuriyeti üzerindeki hedeflerinin büyük ölçüde örtüştüğünü göstermektedir.

2013 yılı Haziran ayı içinde Diyarbakır’daki BDP’li Belediye Başkanları’nın sokakların isimlerini değiştirerek, buralara Ermeni yazarlar ve kiliselerin adlarını vermeye başlaması; PKK içindeki Ermenilerin, bölgeyi BDP eliyle Ermenileştirmeye çalışması yukarıdaki endişeleri artırmaktadır.

Ermeni Diasporasının Şifresi ve Destekçileri

Günümüzde Ermeni Diasporası kini ve nefreti körükleyen tezlerini sa- vunma için tarihi belgelerden ve uluslararası hukuktan ümidini kesmiş, bunun yerine iki safhalı bir yöntemi, kamuoyuna tarihçi diye empoze et- tiği beslemeleri vasıtasıyla uygulamaya koymuştur:  Diaspora, yöntemin ilk safhası olarak  Dünyayı kandırmada kullandığı yalan yanlış hatıratları yeni bir kılı- fa büründürmekte, “mikro tarih” terimi altında kendince bilimsel- leştirmekte;  entel görünümlü ve tarihçi diye empoze ettiği beslemeleri vasıta- sıyla insanımızı etkilemeye çalışmaktadır. Kısaca süslü kelimelerle asıl gerçeklerin tarihi belgeler değil, olayları yaşadıklarını iddia eden isyancı/ayrılıkçı Ermenilerin ifadelerinin ol- ması gerektiğini ileri sürmektedir.  İkinci safha ise  Türkiye’nin, centilmenlik göstererek Diasporanın suçlamasını ka- bul etmesi;  bunun iyi bir jest olacağının, Türk-Ermeni ilişkilerinde bir yumu- şama sağlayacağının, diyalog ve barış sürecinin başlatılması için gerekli olduğunun, süslü ifadelerle kiralık basın yayın organların- dan anlatmasıdır.

Diaspora, yukarıda anlatılan dalavereli ve dolambaçlı yönteminin başarılı sonuç vereceğinden ümitli gözükmektedir. Bu kanısını, şimdiye kadar arkasına aldığı destek ve yaptığı kara propagandanın görünen etkileri güçlendirmektedir. Diaspora’ya destek cephesi; isyancı Ermenilerin geç-

163

mişteki azmettiricileri, işbirlikçileri ve emperyal emelleri için kullanıcıları; haçlı zihniyetini yaşatanlar, Türk ve Müslüman düşmanları, Diaspora’nın iftiralarına inananlar ve inanmak isteyeler, Diaspora sermayesi ile kirala- nanlardan oluşmakta ve büyük bir yekûn tutmaktadır.

Papa dahi Vatikan'da 12 Nisan 2015 günü, “1915 Olayları”ndan bahsettiği ayinde, tarihi ve hukuki gerçeklere rağmen, “20. yüzyılın ilk soykırımının Ermeni toplumuna karşı yapıldığını” söylemiş, bu suretle Diaspora ve onun kuklası olan Ermeni Hükümeti’nin “soykırım” yalanlarına ortak ol- muştur [50].

Çelişkisine bakın ki Papa bu beyanını verirken Hocalı’da Yirminci Yüz Yılın en son katliamını ve soykırımını planlayan, uygulanması için emir veren ve yöneten Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Serj Sarkisyan’ı [51] başkö- şesinde ağırlamıştır. Kim bilir, belki de “Haçın Hatırı İçin” [52] eli kanlı ka- tillerin liderine, misafir muamelesi yapmıştır.

Asıl katliamcı ve soykırımcılar; Osmanlıdaki azınlıkları, bu arada Ermeni ihtilalci komitelerini eli kanlı katil çetelerine dönüştüren ve emelleri doğ- rultusunda hunharca kullanan emperyalist devletler ile onların misyoner

[50] Türkiye Sivil Toplum Birliği, Papaya bir mektup göndererek uyarıda bulundu (EK- 8). [51] http://onedio.com/haber/hocali-katliami-tarihin-siyah-gecesi--460813: Günümüzün Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, o zamanlar Hocalı Katliamı'nın sorumlusu birliklerin başındaki iki liderden biriydi ve bazı kaynaklara göre katliam emirlerini verendi. Sarkisyan, İngiliz araştırmacı Thomas de Wall'un yaptığı bir röpor- tajda o günlerden şu şekilde bahsediyor: “Azerbaycanlılar Ermenilerin sivil halka karşı katliam yapmayacağını düşünmekteydiler. Biz bunu Azerbaycanlılara şaka yapmadı- ğımızı göstermek amacıyla ibret olsun diye yaptık”. [52] Hocalı Katliamı’nı yaşayan ve sonra Beyrut’a yerleşen Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan, “For the Sake of Cross” (Haçın Hatırı İçin) isimli kitabına adını veren katliam harekâtı. Bu kitabın 62-63 sayfalarından alıntı: “Ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı'nın 1 kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hala yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa'ya döndüm. Onlar Haç'ın hatırı için savaşa devam ettiler.”

164

teşkilatlarıdır. Bunların günümüzdeki uzantıları, akıtılan Türk ve Müslü- man kanının hesabını vermeleri gerekirken, yüzleri kızarmadan Milletimi- zi “soykırımcı” olarak suçlamaktalar. Her türlü çabalarına rağmen istedik- leri seviyede bir karışıklık yaratamadıkları Ülkemize, Müslüman coğrafya- sında oluşturulan istikrarsızlığı taşımanın gayreti içindeler. Bizi uluslara- rası toplumda yalnızlaştırmak istemekteler.

Serj Sarkisyan

Papa’nın yukarıdaki beyanı, geçmişin emperyalistleri ve din tüccarlarının, günümüzde de Dünyamızdaki mevcut konjüktürü  emperyal ve misyonerlik emelleri,  hiçbir zaman vazgeçmedikleri “Şark Meselesi” [53] projeleri,

53 [ ] Hıristiyan Batı’ya göre Şark Meselesi Türklerin Anadolu’ya girdiği Malazgirt Savaşı’yla baş- lar, günümüze kadar gelir ve Türklerin Anadolu’dan tamamen çıkarılmasına kadar devam ede- cektir. Hıristiyan Batı’nın değişen tarihî şartlara göre izlediği stratejiler iki ana dönem altında aşağıda verilmiştir: Üstünlüğün Türklerde Olduğu Dönem Hıristiyan Batı:  Müslüman Türkleri Anadolu’ya sokmamak için 1071 tarihinde Bizans İmparatoru’nun komu- tasında büyük bir haçlı ordusunu Türkler üzerine gönderir. Amaçlarına ulaşamazlar. Türkler Anadolu’ya girer.  Anadolu’ya giren Türkleri geri çıkarmak için 200 yıl süren haçlı seferleri düzenlerler. Fakat amaçlarına ulaşamazlar. 165

 ve Türkiye’de kaos yaratma hedefleri için uygun bulduklarının işaretidir.

Emperyalistler; devletimizi istikrarsızlaştırma, iç meselelerle meşgul etme ve önemli konulara zaman ayıramamasını sağlama amaçlarıyla, yarattık- ları suni etnik grupları (ırki ve dini unsurlar) ve kandırdıkları/satın aldıkları çevreleri kullanmada tecrübelidirler. Bizler geçmişte başımıza gelen olumsuzlukların tekrarlanmaması için, tarihi olaylardan ve yakın zaman- larda yaşadıklarımızdan ders almalıyız.

Her şeyden önce Millet olarak kenetlenmemiz ve içte birliği sağlamamız, oynanan oyundan insanlarımızı ve Dünya’daki namuslu çevreleri haber- dar etmemiz, doğruları ısrarla savunarak yurt içi ve dışında kendi lobile- rimizi oluşturmamız gerekiyor. Böyle bir uğraşıda tüm vatandaşlarımıza iş düşüyor.

 İstanbul’u alan Avrupa’ya doğru ilerlemeye başlayan Türklerin ilerlemelerini durdurmak için Varna, Kosova, Sırpsındığı, Niğbolu, Belgrad ve Mohaç gibi mevkilere haçlı seferleri düzen- lerler; amaçlarına ulaşamazlar. Türkler Viyana önlerine kadar ilerlerler. Üstünlüğün Hıristiyan Batı’ya Geçtiği Dönem Hıristiyan Batı:  Türkleri Avrupa’dan atmak için;  önce Osmanlı Devleti içinde yaşayan Hıristiyanlar için geniş tavizler koparırlar;  ardından Osmanlı Devleti’nin Avrupa topraklarında yaşayan Hıristiyan tebaasına ayrı devletler kurdurturlar (Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Macaristan ve Po- lonya gibi);  sonunda Balkan Savaşlarıyla Türkleri Avrupa’dan çıkarma hedeflerine ulaşırlar.  Osmanlı Devleti’nin Asya topraklarında yaşayan Hıristiyanlara (Ermenilere, Pontus Rumları- na) devletler kurdurmak istedilerse de Türk Milleti buna izin vermez.  Türkleri Anadolu’dan çıkarmak veya sömürge yapmak için I. Dünya Savaşı’ndan sonra Mondros Anlaşması’nı bahane ederek Anadolu’yu dört bir yandan işgale başlarlar; Türk Mil- leti Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde İstiklal Savaşı’nı kazanarak Anadolu’da kalmayı ba- şarır.  Türkiye Cumhuriyeti’ni zayıflatma, parçalama ve yok etme emellerinin devam ettiğini göste- ren yeni etnik gruplar yaratma ve misyonerlik faaliyetlerine hız verirler; Türk vatanı üzerin- de Ermenistan ve Kürdistan haritaları çizmeye başlarlar. 166

NE YAPMALIYIZ

İsyancıların mirasçısı Diaspora Ermenileri, 1965 yılına kadar Milletimiz aleyhine iftiralar, yalanlar ve yanlışlar ile dolu yayınlarla Dünya kütüpha- nelerini donattılar. Tetikçilerine, benzer kapsamda romanlar yazdırıp, sinema filmleri yaptırdılar. Bu gelişmeler olurken maalesef Türkiye, etkili bir karşı faaliyet yapamadı. Ermeni Diasporası ve destekçilerinin yürüttü- ğü karalama kampanyaları sonuçlarını verdi, Milletimizin “soykırım” uy- guladığına inanan geniş bir Ermeni kitlesi ve Dünya kamuoyu oluşturul- maya başlandı. Uluslararası toplum “Türklerin, Ermenilere soykırım uygu- ladığı” yalanına kolayca inandırıldı. Ermenileri kullanan Emperyalistler, onların etki alanındaki uydu devletler, haçlı zihniyetliler, parayla satın alınanlar ve Ermeni oyu avcıları siyasiler ise zaten bu yalana inanmaya hazırdılar.

Yurtdışında bu gelişmeler olur iken Diaspora sermayesinden nemalanan kurum ve kişilerin ülkemizdeki uzantıları ile takipçileri boş durmadılar. Ermeni iddialarının savunuculuğuna soyunup, milletimizi soykırım yap- makla suçlama kampanyasına katıldılar. Üstüne üstlük bir kısım devlet adamlarımız da bu grupların düzenlediği Türklüğü suçlayıcı iftira kam- panyalarını cesaretlendirici beyanlarda bulundular. Resmi kurumlarımız sağduyulu olma saikı ile pasif savunmada kaldı; millî meselelere duyarlı insanlarımızın gayretleri yeterince desteklenmedi. Diaspora ve güdü- mündeki Ermenistan, iddialarını kanıtlayacak hiçbir somut belgeye sahip değillerdi. İftiralarla dolu hatırat türü kitapları ve propaganda amaçlı üre- tilmiş yayınları kaynak göstererek, dünya kamuoyunu mağduriyetlerine inandırma yolunda mesafeler aldılar. Haklı tezlerini destekleyen emsalsiz bir arşiv hazinesine sahip Türkiye ise, -bir grup idealist insanının gayretle- ri dışında- doğruları savunmada yetersiz kaldı.

Neticede yurtdışında Türk ve Müslüman düşmanı çevreler ile rant tacirle- rinin oluşturduğu lobilerin gayretleri ile Türkleri soykırımla suçlayan ka- rarlar pek çok devletin ve eyaletin parlamentolarda onaylanmaya, hatta “soykırım olmamıştır” denmesini suç kabul eden yasalar çıkarılmaya baş- landı (Ek-9). Türkiye üzerinde hesabı olanlar tarafından her gün yeni bir Ermeni senaryosu gündeme taşınmaya ve Türkiye’nin kendi isteğiyle soy-

167

kırımı kabul etmesi konusunda baskılar arttırılmaya başlandı. Türkiye Cumhuriyeti, “soykırım” yalanına inandırılanlar ile bunu hain amaçları için malzeme olarak kullananlar tarafından kuşatılmaya başlandı.

Türkiye Cumhuriyeti, etrafındaki hain kuşatmayı kırmak zorundadır. Bu- nun için de Ermeni meselesinde pasif savunma bırakılıp, aktif mücadele başlatılmalı. Gerçek soykırımcıların, bunların azmettiricilerinin ve müfte- rilerin kimler olduğu başta Milletimiz olmak üzere Dünyadaki namuslu çevrelere gösterilmelidir.

Devletimizin yönetim kadrolarının ve halkımızın;  Ermeni tehcirinin dayandığı sebepler ile uygulanma şeklini ve  günümüzdeki Ermeni emelleri ve Kürdistan kurma hedeflerinin örtü- şen yönlerini bilmesi önem kazanmaktadır. Bu konulardaki bilinçlendirme, milletimizin ulusal menfaatler etrafında tek vücut olmasına, tehlikeyi görecek vicdan- ların oluşturacağı kamuoyu baskısı ile yöneticilerimizin riskli kararlar al- masının engellenmesine vesile olacaktır.

Ülke ve Dünya kamuoyunu doğru bilgilerle aydınlatmak, Ülkemiz hakkın- da düşmanca davranışları olanları caydırmak için alınması gereken tedbir- lere ilişkin önerilerimiz aşağıda sunulmuştur:

Devlet ve Kamu Kuruluşlarının Yapması Gerekenler 1. Ermeni tehcirinin nedenleri ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan olayların içyüzü tarihi vesikalara dayanılarak Türk ve dünya kamuoyuna açıklanmalıdır. Bu çerçevede:  Ermeni tehcirinin uygulanışı sırasında Osmanlı devletinin aldığı in- sancıl tedbirler tarihi vesikalara dayanılarak Türk ve dünya kamuo- yuna açıklanmalı ve tehcir olayının Ermenilerin iddia ettiği gibi bir “katliam” olmadığı ispatlanmalıdır.  Devlet arşivlerinde bulunan ve Ermeni tehcirini vesikalara dayana- rak anlatan Osmanlıca ve Türkçe kitapların yabancı dillere çevrilme- si ve yurt dışındaki kültür ataşeliklerimiz kanalıyla bütün dünya ülke- lerine dağıtılması sağlanmalıdır.

168

 Ermenistan, Rusya Federasyonu, ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Almanya gibi yabancı ülkelerin devlet arşivlerinde bulunan Ermeni sorunu ile ilgili tarihi belgeler ortaya çıkarılarak diğer dillere tercü- me ettirilmeli ve yabancı ülkelerin basınında yayınlanmaları sağ- lanmalıdır.  Üniversitelerarası kültür iletişiminden istifade ile diğer ülke üniver- sitelerinde düzenlenecek konferans ve sempozyumlarda yabancı ül- ke öğretim üyelerine ve halkına Ermeni olaylarının gerçek yüzü an- latılmalıdır.  Ermeni meselesinde gerçekleri ortaya çıkarmak için çaba harcayan Sivil Toplum Kuruluşları ve internet sitelerine devlet tarafından mali ve teknik yardım ile doküman desteği sağlanmalıdır.  Özellikle sözleşme hukuku, uluslar arası ceza hukuku ve uluslararası insancıl hukuk konularında ihtisaslaşmak üzere ihtiyaç duyulan bilim adamlarının yetiştirilmesi için akademik personelin uluslar arası hu- kuk alanında yabancı ülkelerde mastır ve doktora çalışmaları yap- maları üniversitelerimiz ve devlet tarafından desteklenmelidir.  Ermeni sorununun gerçek yüzünü bilen ve Türkiye'nin haklılığını ka- bul eden yabancı bilim adamlarının çalışmaları devlet tarafından desteklenmeli ve Türk tezinin yabancı bilim adamları tarafından kendi halklarına anlatılması sağlanmalıdır.  Ermenilerin katliam yaptıkları Türk şehirlerinde ve ilçelerinde ortaya çıkarılan toplu mezarların hemen yakınında Ermenilerin o bölgede yaptıkları katliama ait belgeler ve katledilen Türklere ait eşyaların bölge halkına tanıtılması için soykırım müzeleri açılmalı ve Ermenile- rin yaptığı katliam Türk halkına ve bölgeyi ziyaret eden yabancılara anlatılmalıdır.  Canlı tanıkların -Ermenilerin uyguladıkları katliamlar hakkındaki gö- rüntülü anlatımlarının; gerek müzeleri ve soykırım anıtlarını ziyaret edenlerce, gerekse Türk ve yabancı televizyon kanallarında halk ta- rafından izlenmesi sağlanmalıdır.  Ermeni olaylarının ve tehcirin gerçek nedenleri ile Türkiye'nin buna karşı neler yapması gerektiği ilkokul çağlarından itibaren okullarda

169

ders olarak okutulmalı ve yetişen her Türk gencinin Ermeni meselesi hakkında yeterli bilgiye sahip olması sağlanmalıdır.  Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve üniversitelerimizin ortak ça- lışmaları sonucu Ermeni meselesinin iç yüzünü anlatan ve Ermeni terörünün hangi ülkelerin amacına hizmet ettiğini açıklayan kitap, dergi ve broşürlerin basılması ve yabancı ülkelerde ücretsiz olarak dağıtılması ve okunması, yabancı dillerde hazırlanacak makalelerin verilecek ücret mukabilinde yabancı basında yayımlanması sağlan- malıdır. 2. Ermeni tehcirini katliam olarak kabul eden, bu konuda meclis kararı alan, ülkesinde soykırım anıtı açan, Ermeni ve bölücü araştırma mer- kezleri kuran devletlere misilleme yapılmalı. Bu devletlerin;  kendi tarihlerindeki soykırım ve katliam olayları ortaya çıkarılarak TBMM’nde karşı kararlar alınması sağlanmalı,  işledikleri soykırım ve katliamlar konusunda çalışan akademisyen ve araştırmacılarının kitapları Türkçeye tercüme edilmeli ve bunlar Türkiye’ye davet edilerek düzenlenecek konferanslar ve televizyon programlarıyla bu gerçekleri Türk halkına ve Dünya kamuoyuna an- latmaları sağlanmalı;  kendi ülkelerindeki etnik ve mezhepsel sorunlarını araştırmak üzere Türkiye’de araştırma merkezleri kurulmalı ve bu konularda mastır ve doktora çalışmaları yapılması üniversitelerimiz ve devlet tarafın- dan desteklenmeli;  diplomatik temsil seviyesi aşağı düzeye çekilmeli ve Türkiye’deki diplomatik temsil seviyelerinin de aşağı çekilmesi talep edilmeli;  Türkiye’deki okullarına, kültür merkezlerine ve kurslarına kısıtlama getirilmeli, izleyecekleri tutuma paralel olarak gerekirse bunlar ka- patılmalı;  Türkiye’de toprak alımları kısıtlanmalı ve mütekabiliyet esasına bağ- lanmalı;  mallarına karşı Türk halkının boykot uygulaması teşvik edilmeli, bu ülkelerden yapılan ithalata kısıtlama getirilmeli ve bunlara ekono- mik yaptırımlar uygulanmalıdır.

170

3. Türkiye’nin tek taraflı tavizler verdikçe, Ermenistan cüretkarlığını de- vam ettirmektedir. Bu politikadan vazgeçilmeli, Ermenistan’a düşman- ca tavırlarını caydıracak karşılıklar verilmelidir. Bu kapsamda:  Ermenistan, çeşitli dönemlerde ortaya attığı, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırı belirleyen “1920 Gümrü ve 1921 Kars Anlaşmala- rı’nın yürürlükte olmadığı” iddiasını halâ savunmaktadır. Bundan sonraki süreçte: o Türkiye; önce “protokollerdeki imzasını geri çektiğini” resmen açıklamalı. o Ermenistan; “Gümrü ve Kars Antlaşmalarını tanıdığını” resmen bildirmeden, Anayasasından “Ağrı Dağı’nın devlet arması” ol- duğuna ilişkin maddeyi çıkartmadan, Bağımsızlık Bildirgesi’nden “Batı Ermenistan” sözcüğünü çıkartmadan, Türkiye üzerindeki “soykırım iddialarından vazgeçtiğini” açıklamadan ve “işgal al- tında tuttuğu Azerbaycan topraklarından geri çekilmeden” bu ülke ile ilişkiler kesilmeli; o Türk yetkilileri Ermenistan ile görüşme masasına oturmamalı- dır.  Ermenistan’la sınırların açılması; o bu ülkenin -Türkiye ve Azerbaycan’la ilişkilerinde izlediği uzlaş- maz tutuma rağmen- Türkiye’ye geri adım attırması anlamı ta- şıyacak, o Ermenistan’dan onbinlerce işsizin Türkiye’ye akın etmesi sonu- cu esasen büyük bir işsizlik sorunu ile karşı karşıya bulunan Tür- kiye’deki işsizliğin daha da artmasına neden olacaktır. Yukarıda belirtilen nedenlerle Ermenilerin Karabağ’ı ve Azerbay- can’a ait yedi bölgeyi işgalinden sonra kapatılan Türkiye- Ermenistan hudut kapısı “Ermenistan, Azerbaycan topraklarından çekilinceye ve Türkiye’ye karşı izlediği hasmane tutumdan vazge- çinceye” kadar kapalı tutulmalıdır.  Hocalı katliamının soykırım olarak tanınması için Azerbaycan ve di- ğer Türk Cumhuriyetleri ile ortak çalışma başlatılmalıdır. Bu katlia- ma karışan Ermenistan Cumhuriyeti yetkililerinin Uluslararası Ceza

171

Mahkemesi’nde (UCM) yargılanması için UCM nezdinde ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nezdinde girişimde bulunulmalıdır.  Ermenilerin Osmanlı devletine karşı isyan kararı aldıkları, isyan ve katliamlar sırasında harp karargâhı, mühimmat ve silah deposu ve kaçırdıkları Türk kadınlarına tecavüz ve işkence mekânı olarak kul- landıkları “Akdamar Adası’ndaki kilise soykırım müzesi” haline geti- rilmelidir.  Ermenilerin Atom Egoyan’a yaptırdığı ve gerçekleri saptıran “Ararat Filmi”nin ve benzerlerinin etkilerini kırabilmek için Ermeni tehcirin- de ve devam eden süreçte yaşananları gerçek yönüyle ele alan film, dizi gibi yapımlar Türk ve yabancı senaristlere gerekirse maddi ve belgesel destek de sağlanarak hazırlatılmalı ve bunların hem Türki- ye’de, hem de yabancı ülkelerde izlenmesi sağlanmalıdır.  Türk Hükümetince Türkiye-Ermenistan sınırına 16 km mesafedeki “Metsamor Nükleer Santrali”ne komşu bölgelerdeki kanser ve ölüm olayları ile sakat doğumlar belgelenerek rapor haline getirilmeli ve santralin kapatılması için hukuk yollarına başvurulmalıdır. En azın- dan Metsamor Nükleer Santrali’nde nükleer bir sızıntı olup olmadığı ve insan ve çevre sağlığı açısından zararlı etkilerinin bulunup bu- lunmadığı hususunun IAEA (The International Atomic Energy Agency) kanalıyla denetlenmesi için anılan kurum nezdinde girişim- de bulunulması ve denetleme sonucunda ortaya çıkacak duruma uygun tedbirlerin IAEA vasıtasıyla uygulatılması sağlanmalıdır. 4. Türkiye'de kaçak olarak çalışmalarına göz yumulan Ermenistan uyruk- lulardan  Ülkelerinde Türk düşmanlığı yapılan eylemlere destek verdikleri be- lirlenenlerin Türkiye’de evlilik yoluyla vatandaşlık hakkı elde etme- lerine ve toprak satın almalarına izin verilmemeli, bunların sınır dışı edilmeleri sağlanmalı;  Mevcut faşist ve Türklük düşmanı Ermenistan yönetiminden muzda- rip olanlara Türkiye’de kolaylık sağlanmalı, bunların Ülkelerindeki dikta yönetime karşı verecekleri demokrasi ve insan hakları müca- delelerine destek verilmelidir.

172

5. Ermeni vatandaşlarımızın;  birinci sınıf, tüm demokratik haklara sahip, birlik ve beraberlik iste- yen, ortak vatan ve gelecek şuuruna sahip yurttaşlar olarak tam bir refah ve özgürlük ortamı içinde yaşadıklarının;  Ermeni örgütlerinin eylemlerini kınadıklarının Türk basını yanında, yabancı basında ve dış ülkelerde yayınlanması sağlanmalı;  Ermeni örgütlerinin Türkiye aleyhtarı faaliyetlerinin Türk Ermenileri tarafından benimsenmediği dünya kamuoyuna açıklanmalıdır. 6. Türk kökenli iş adamlarının bulundukları ülkelerde bir baskı grubuna dönüşmesi dış temsilciliklerimiz tarafından desteklenmelidir. 7. Türklüğe hakaret suçuna yeniden caydırıcılık ve cezai yaptırımlar geti- rilmelidir. 8. Yurtdışından para ve menfaat sağlayanların talimatlarına uyarak Türk devletini Ermeni soykırımı yapmakla suçlayan ve halen TC nüfus cüz- danı taşıyanların yargılanma yolu açılmalıdır.

Sivil Toplum Kuruluşlarının Yapması Gerekenler

Ulusal meselelerde duyarlı tüm sivil toplum kuruluşlarımız birlik- beraberlik içinde, organize olarak ve iyi hazırlanmış planlar dâhilinde, geçmişte meydana gelen, emperyalistlerin güdümündeki Ermenilerin saldırılarına karşı Vatan Savunması yapmak için aşağıdaki önerileri hayata geçirmelidir: 1. 1915 yılında; 1914-1920, 1973-84 ve 1992-2014 yıllarında, emperyalist destekli Ermeni çetelerinin Anadolu ve Karabağ’da yaptıkları Türk ve Müslüman katliam ve soykırımlarını dünyaya anlatılmalı. 2. Konuya ilişkin olarak 1914-2014 yılları arasında Anadolu ve dışarıda yapılan işkence, katliam ve soykırımları ele alıp birlikte anmak için bir gün belirlenmeli ve “Türklere Soykırım Günü” olarak ilân edilmelidir. Bu gün, Talat Paşa’nın şehit edildiği 15 Mart olabilir. 3. 15 Martta Talat Paşa, Dr. Bahattin Şakir ve Azmi Bey’in Berlin’de şehit edildikleri yerden başlayan, Avrupa çapında Berlin Merkezinde bir mi- ting yapılmalı. Türk Şehitliğindeki mezarları kitlesel olarak ziyaret edil-

173

meli. Tehcirin insani bir tedbir olduğu anlatılmalı ve Vatanın haklı dava- sına sahip çıktığımız yaygın medya aracılığıyla dünyaya ilan edilmelidir. 4. Ermeni terör örgütleri tarafından şehit edilen diplomat ve devlet adam- larımız, şehit edildikleri yerlerde ve günde anılmalı, ve şehit edildikleri yerlere anıtlar dikilmeli; Şehitlerimizin mezarları ziyaret edilmeli, İba- dethanelerimizde şehitlere mevlit okutulmalıdır. 5. 25-26 Şubat’ta Karabağ ve Hocalı katliam ve soykırımı ile ilgili Ermenis- tan Büyükelçilikleri ve diğer misyonları önünde protesto gösterileri dü- zenlenmeli ve siyah çelenkler konulmalıdır. Azerbaycan Büyükelçilikle- rine ve diplomatik misyonlarına kitlesel taziye ziyaretleri yapılmalıdır. 6. 1914-1920 döneminde yaşanan facialar, 1973-1985 yıllarında Ermeni teröristlerinin yaptığı katliamlar ve 1992 Karabağ-Hocalı soykırımı konu- larında oluşturulacak gruplara eğitimler verilmeli ve bilgiye dayanan ka- lıcı potansiyel yaratılmalıdır. Bunlar vasıtasıyla kitleler zaman kaybet- meden bilinçlendirilmeli. 7. Emperyalist kışkırtma ve desteklerle Ermeni örgütleri tarafından yapılan işkence, katliam ve soykırımlarla ilgili olanlar tespit edilmeli ve hakla- rında tazminat ve ceza davaları açılmalıdır. Birçok mağdur ve yakını bu konuda bilgisizlik ve ilgisizlikten dolayı haklarını arayamamaktadır. Bu konunun kapanmadığını, belgelerle ortaya koyarak gerekli hukuk mü- cadelesi yapılmalıdır. Böylece büyük bir insanlık faciası hakkında dünya kamuoyunu da; yayınlar, konferanslar, toplantı, gösteri ve sergiler dü- zenlemek suretiyle bilgilendiriliş olacaktır. 8. Avrupa’da hem bulunduğumuz bölgelerde, hem de diğer ülkelerde or- tak anlık hareketleri sağlamak ve etkili olabilmek için merkezi bir sekre- tarya oluşturulmalı. Bunun için, merkezi olması ve Türk nüfusunun yo- ğunluğu sebebiyle Almanya çok uygundur. 9. 24 ve 25 Nisan günleri, Ermeni örgütlerinin eylem yapacağı Türk Büyü- kelçilikleri ve diplomatik misyonları önünde kitleler halinde nöbet tu- tulmalı ve dünyaya biz buradayız ve Anavatanımızı savunuyoruz denil- melidir. 10. Eylemler, Türk Devletleri, Rusya, Avrupa, Asya, Amerika, Afrika ve Avustralya’daki Türk dernekleri tarafından birlikte yapılmalıdır.

174

11. Diğer milletlerden STK’lar, medya kuruluşları, belediye meclisleri ve milli meclisler ziyaret edilmeli ve bu insanî mesele sözlü ve yazılı olarak ilgililere anlatılmalıdır. 12. Strazburg İnsan Hakları Mahkemesi’de -Doğu Perinçek’in davası (Ermeni Soykırımı emperyalist bir yalandır) gibi uluslararası düzeyde yürütülen hukuk mücadelelerinde, bir araya gelecek insanlarımız ilgili Mahkeme önlerinde olmalı, haklı davalarımızın arkasında olduğumuz bütün dün- yaya gösterilmeli.

Yukarıdaki önerileri gerçekleştirmek için ilgili kamu ve sivil toplum kuruluşları; oluşturacakları ortak bir plan dâhilinde ve koordineli olarak, ulusal medyayı ve siyasi partileri de devreye sokarak, müm- kün olan işbirliğini sağlayıp harekete geçmelidir.

175

EKLER Ek-1: TSK Genel Kurmay Başkanlığı Arşivi’nde bulunan belgeler- de Vilayet ve sancaklara göre 1914 Müslüman, Ermeni ve Rum nüfus sayıları.

Vilayet/ Müslüman Ermeni Rum Toplam Müslüman Ermeni Rum Sancak (%) (%) (%) Adana 341.903 52.650 8.974 403.527 85 13 2 Ankara 877.285 51.556 20.240 949.081 92 5 2 Antalya 235.762 630 12.385 248.777 95 0 5 Aydın (İzmir) 1.249.067 20.287 299.097 1.568.451 80 1 19 Bitlis 309.999 117.492 0 427.491 73 27 0 Bolu 399.281 2.970 5.115 407.366 98 1 1 Canik 265.950 27.319 98.739 392.008 68 7 25 Çatalca 20.048 842 36.791 57.681 35 1 64 Diyarbekir 492.101 65.850 1.935 559.886 88 12 0 Edirne 360.411 19.773 224.680 604.864 60 3 37 Erzurum 673.297 134.377 4.864 812.538 83 17 1 Eskişehir 140.678 8.592 2.613 151.883 93 6 2 Halep 576.320 40.843 21.954 639.117 90 6 3 Harput 446.379 79.821 971 527.171 85 15 0 Hüdavendigâr 474.114 60.119 74.927 609.160 78 10 12 İçil 102.034 341 2.507 104.882 97 0 2 İzmit 226.859 55.852 40.048 322.759 70 17 12 Kale-i Sulta- 149.903 2.474 8.550 160.927 93 2 5 niye Kastamonu 737.302 8.959 20.958 767.219 96 1 3 Karahisar-ı 277.659 7.439 632 285.730 97 3 0 Sahib Karesi 359.804 8.653 97.497 465.954 77 2 21 Kayseri 184.292 50.174 26.590 261.056 71 19 10 Konya 750.712 12.971 25.150 788.833 95 2 3 İstanbul 560.434 82.880 205.752 849.066 66 10 24 Menteşe 188.916 12 19.923 208.851 90 0 10 Kütahya 303.348 4.548 8.755 316.651 96 1 3 Maraş 152.645 32.322 34 185.001 83 17 0 Niğde 227.100 4.936 58.312 290.348 78 2 20 Sivas 939.735 147.099 75.324 1.162.158 81 13 6 Trabzon 921.128 38.899 161.574 1.121.601 82 3 14 Urfa 149.384 16.718 2 166.104 90 10 0 Van 179.380 67.792 1 247.173 73 27 0 Zor 65.770 232 45 66.047 100 0 0 Genel toplam 13.390.000 1.245.422 1.564.939 16.128.361 82,7 7,6 9,7

176

Ek-2: 9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihine kadar Anadolu'nun muh- telif bölgelerinden iskân sahalarına nakledilen ve yerlerinde bırakılan Ermeni sayısı.

Yöre Sevk edilen Kalan Adana 14.000 15-16.000 Ankara (Merkez) 21.236 733 Aydın 250 Birecik 1.200 Diyarbekir 20.000 Dörtyol 9.000 Erzurum 5.500 Eskişehir 7.000 Giresun 328 Görele 250 Halep 26.064 Haymana 60 İzmir 256 İzmit 58.000 Kal'acık 257 Karahisarı sahip 5.769 2.222 Kayseri 45.036 4.911 Keskin 1.169 Kırşehir 747 Konya 1.900 Kütahya 1.400 Mamuretülaziz 51.000 4.000 Maraş 8.845 Nallıhan 479 Ordu 36 Perşembe 390 Sivas 136.084 6.055 Sungurlu 576 Sürmene 290 Tirebolu 45 Trabzon 3.400 Ulubey 30 Yozgat 10.916 TOPLAM 431.513 32-33.921

177

Ek-3: ABD enformasyon kaynaklarına göre Anadolu'dan muhtelif iskân sahalarına gönderilen Ermeni sayısı (İaşe ihtiyaçlarının belirlenmesi amacıyla).

178

Ek-4: 1906-1922 YILLARI ARASINDA ERMENİLER TARAFINDAN KATLEDİ- LEN TÜRKLERE AİT TABLO Cilt ve Belge no Tarih Yer Ölü sayısı

1/2 1914-2-21 Kars, Ardahan 30.000 1/3 1916-5-8 Pasinler 2.000 1/3 1916-5-8 Tercan 563 1/3 1916-5-8 Van, Tatvan 1.600 1/3 1915-5-9 Bitlis 40.000 1/3 1916-5-8 Bitlis 10.000 1/3 1915-5-9 Bitlis 123 1/4 1915 Van 44 1/4 1916-5-22 Van 1.000 1/4 1916-5-22 Köprüköy / Van 200 1/4 1916-5-22 Van 15.000 1/4 1916-5-22 Van 8 1/4 1916-5-22 Van 8.000 1/4 1916-5-22 Van 80.000 1/4 1916-5-22 Van 15.000 1/5 1916-5-23 Of 5 1/6 1916-5-23 Trabzon 2086 1/6 1916-5-23 Van 300 1/6 1916-5-11 Van 44.233 1/6 1916-5-11 Malazgirt 20.000 1/7 1916-6-11 Bitlis 12 1/8 1916-4-1 Van, Reşadiye 15

1/9 1916-6 Van Abbasağa 14

1/9 1916-6 Edremid, Vastan 15.000 1/10 1915-4 Bitlis 29 1/10 1915-4 Muradiye 10.000

1/11 1915-5 Van 20.000 1/11 1915-2 Haskay 200 1/11 1915-2 Dutak 3 1/12 1915-4 Van 120 1/12 1915 Van 150 1/11 1915-5 Bitlis 16.000 1/11 1916-5 Muş 500 1/12 1916-5-25 Bayezid 14.000 1/13 l 915 Muş 800

179

Ek-4’ün devamı Cilt ve Belge no Tarih Yer Ölü sayısı 1/13 l 915-8 Müküs 126 1/13 l 915-6-7 Müküs Sehan 121 1/13 l 915-7 Muş Akçan 19 1/13 329 Muş 10 1/14 l 915 Bitlis Hizan 113 1/15 l 915 Van 5200 1/16 1916-8-14 Bitlis 311 1/19 1916-6-6 Şatak Serir 45 1/19 1916-6-6 Şatak 1150 1/23 1916-1-15 Terme 9 2/2 1919-1-25 Kars 9 2/3 1919-1-21 Kilis 2 2/4 1919-2-26 Adana, Pozantı 4 2/5 1919-5-18 Osmaniye 1 2/7 1919-6-13 Pasinler 3 2/10 1919-6-3 Iğdır 8 2/11 1919-7-7 Kars, Göle 9 2/12 1919-7-9 Kağızman 6 2/13 1919-7-9 Kurudere 8 2/16 1919-7-8 Mescidli 4 2/16 1919-7-8 Gülyantepe 10 2/22 1919-7-11 Mescidli 20 2/26 1919-7-19 Bulaklı 2 2/31 1919-7-24 Kars, Kağızman 9 2/36 1919-7 Sarıkamış 803 2/37 1919-7 Sarıkamış 695 2/38 1919/8 Muhtelif Köyler 2502 3/1 1919-7-5 Kağızman 4 3/1 1919 Tiknis, Ağadeve 5 3/1 1919-7-19 Pasinler 2 3/1 1919 Nahçıvan 4000 3/6 1919-7 Kurudere 8 3/6 1919-7-4 Akçakale 180 3/6 1919 Sarıkamış 9 3/7 1919-8-15 Erzurum 153 3/7 1919-8-15 Erzurum 426

180

Ek-4’ün devamı Cilt ve Belge no Tarih Yer Ölü sayısı 3/14 1919-9 Allahüekber 3 3/16 1919-9-14 Sarıkamış 2 3/18 1919-11-11 Maraş 2 3/19 1919-11 Adana 4 3/19 1919-11-16 Ulukışla 7 3/22 1919-12-7 Adana 4 3/26 1920-1-22 Antep 1 3/27 1919-9 Ünye 12 3/28 1920-2-28 Pozantı 40 3/29 1920-2-10 Çıldır 100 3/32 1920-3-9 Zaruşat 400 3/33 1920-2-2 Şuregel 1350 3/35 1338-3 Maraş 4 3/36 1920-3-22 Şuregel, Zaruşat 2000 3/37 1920-3-9 Zaruşat 120 3/37 1920-3-16 Kağızman 720 3/39 1920-4-6 Gümrü 500 3/40 1920-4-28 Kars 2 3/41 1920-5-5 Kars 1774 3/46 1920-5-22 Kars 10 3/47 1920-7-2 Kars, Erzurum 408 3/47 1920-7-2 Zengibasar 1500 3/49 1920-7-27 Erzurum 69 3/50 1920-2-1 Zaruşat 2150 3/50 1920-5 Kars, Erzurum 27

3/50 1920-8 Oltu 650 3/50 1920-8 Kars, Erzurum 18 3/51 1920-10-15 Bayburt 1387 3/52 1920-10-20 Göle 100 3/53 1920-10-17 Pasinler 9287 3/54 1920-10-18 Tortum 3700 3/55 1920-10-19 Erzurum 8439 4/2 1920-10-26 Kars civarı 10693 4/3 1920-10-?8 Aşkale 889 4/4 1919-1-6 Zaruşat 86 4/5 1920-12-1 Kosor 69

181

Ek-4’ün devamı Cilt ve Belge no Tarih Yer Ölü sayısı 4/6 1920-12-3 Göle 508 4/7 1920-12-4 Kosor 122 4/9 1920-12-4 Kars, Zeytun 28 4/10 1920-12-4 Sarıkamış 1975 4/12 1920-12-6 Göle 194 4/14 1920-12-7 Kars, Digor 14620 4/16 1920-12-14 Sarıkamış 5337 4/17 1920 Göle 600 4/17 1920 Kars 3945 4/18 1920 Haramivartan 138 4/19 1920 Nahçıvan 64408 4/20 1920-11-29 Zarcışat 1026 4/21 1921-2 Zenibasar 18 4/23 1920 Nahçıvan 5307 4/24 1920-2 Kars civarı 561 4/26 1920-12 Erivan 192 4/27 1921 Karakilise 6000 4/29 1921-11-21 Pasinler 53 4/29 1921-11-21 Erzurum 1215 4/30 1918 Hınıs 870 4/31 1918 Tercan 580 4/32 1921 Nahçıvan 12 4/33 1921 Bayburt 580 4/34 1921 Arpaçay 148 TOPLAM 517955

Kaynak: DEVLET ARŞİVLERİ

182

Ek-5: SAYI TESPİTİ YAPILAMAYAN OLAYLAR TABLOSU

Cilt ve Belge no Tarih Yer Ölü sayısı 1/2 1906-2-11 Revan 25 köy halkı 1/3 1915-5-9 Bitlis 1 köy halkı 1/3 1915-5-9 Bitlis Sayı belirsiz 1/4 1916-5-22 Van Sayı belirsiz 1/6 1916-5-23 Van Sayı belirsiz 1/6 1915-5-11 Trabzon Sayı belirsiz 1/7 1916-6-11 Bitlis Sayı belirsiz 1/7 1916-6-11 Van Sayı belirsiz 1/7 1916-6-11 Başkala Sayı belirsiz 1/10 1915-6-11 Van 180 hane 1/11 1915-6 Bitlis 100 hane 1/11 1915-5 Van Sayı belirsiz

1/11 1915-6-10 Maçka Sayı belirsiz 1/13 1914-12-17 Eleşkird Sayı belirsiz 1/13 1916-5-23 Hınıs Sayı belirsiz 1/13 1915-12 Muş Sayı belirsiz 1/13 1915-1 Muş 2 köy halkı 1/13 1915 Elaziz Sayı belirsiz 1/13 1915-8 Gevaş Sayı belirsiz 1/13 1915-2 Şatak 9 köy 1/14 1915 Hizan Sayı belirsiz 1/18 1916-6-3 Diyarbakır 55 1/20 1916-5 Tercan 30 köy 2/2 1919-1-25 Ardahan Sayı belirsiz 2/15 1919-7-8 Gülantab 2 köy 2/20 1919-7-16 Büyük Vedi Sayı belirsiz 2/32 1919-7-25 Gümrü Sayı belirsiz 2/35 1919-7-12 Kars 1 aile 3/1 1919-7 Artvin Birçok 3/1 1919-7 Bayezid Birtakım 3/4 1919-8 Nahçıvan 3 köy ahalisi 3/6 1919 Sarıkamış Çok sayıda 3/6 1919 Sarıkamış 1 köy 3/6 1919 Sarıkamış Sayı belirsiz 3/6 1919-8-15 Erzurum 30 hane 3/8 1919-7-12 Kars 2 aile

183

Ek-5’in devamı Cilt ve Belge no Tarih Yer Ölü sayısı

3/9 1919-8-12 Kars Sayı belirsiz 3/9 1919-8-12 Kars Tüm erkekler 3/9 1919-8-12 Kars Bütün halk 3/9 1922-8-18 Kars Tüm erkekler 3/12 1919-8-31 Sarıkamış Bütün halk 3/12 1919-8-31 Kağızman Sayı belirsiz 3/13 1919-8-18 Kağızman Sayı belirsiz 3/14 1919-9 Karaurgan Sayı belirsiz 3/16 1919-9-14 Sarıkamış Sayı belirsiz 3/31 1920-3-3 Kozan Çok sayıda 3/33 1920 Şuragel Sayı belirsiz 3/37 1920-3-9 Zaruşad Sayı belirsiz 3/37 1920-3-16 Kağızman Sayı belirsiz 3/47 1920-5-24 Kars Civarı Sayı belirsiz 3/49 1920-7-27 Oltu-Göle Tüm erkekler 3/50 1920-5-24 Kars civarı Bütün halk 4/8 1920-12-3 Kars Sayı belirsiz 4/23 1919 Kars civarı Bir kaç çadır 4/23 1919-3 Kars civarı 85 hane 4/23 1919-3 Sarıkamış 1 köy halkı 4/23 1919-2 Iğdır Yüzlerce kişi 4/23 1920 Kars civarı Sayı belirsiz 4/26 1920-11 Erivan-Kars Sayı belirsiz 4/30 1918 Tekman Sayı belirsiz

Kaynaklar: 1) Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Başbakanlık Devlet Arşivleri Ge- nel Müdürlüğü Yayınları, 1995. 2) Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 1994. 3) Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar'da ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi

184

Ek-6: Önemli Tarihi Olaylar ile İsyancı Ermenilerin Başkaldırı ve Terör Eylemleri

Yıl Olay

1774 Küçük Kaynarca Antlaşması 3. Madde: Rusya, Ortodoksların ve Eflak-Boğdan’ın haklarını koruya- caktır. Rusya, Ortodoksların hamiliğini, Osmanlı iç işlerine karışma hakkını ve Panslavist politika uygulama fırsatını elde etmiş- tir.

1890 20 Haziran: Erzurum İsyanı Temmuz: Kumkapı Nümayişi Birinci Sason İsyanı

1892 - 1893 Merzifon, Kayseri, Yozgat isyanları

1895 30 Eylül: Babıâli olayı Kasım: Ermenilerin Maraş'ta isyan teşebbüsü

1896 30 Ekim: İstanbul'da Ermeni eylemi 1 Haziran: I. Van isyanı 26 Ağustos: Osmanlı Bankası Olayı

1902 Ermeni dilcilerden H. Acaryan, "Ermeni Dili'ne Türk Dili'nin Tesiri ve Ermenilerin Türkçe'den Aldıkları Sözler" adında bir eser yazdı.

1904 İkinci Sason isyanı

1905 21 Temmuz: Yıldız Camii'nde, Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'e suikast teşebbüsü.

1908 Ermenilerin Jamanak adlı gazetesi yayın hayatına başladı. İkinci Meclis açıldı ve Ermeni komitecilerden bazıları Millet Meclisi'ne girdi.

185

1909 14 Nisan: Adana'da Ermeni isyanı

1915 15 Nisan: II. Van İsyanı 24 Nisan: Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyette bulunan Er- meni komiteleri kapatıldı. Bu komitelerin idarecilerinden 2345 kişi tutuklandı. 3 Mayıs: Ermeniler Van'da büyük bir katliama giriştiler. 27 Mayıs: Yer Değiştirme (Tehcir) Kanunu çıkarıldı.

1918 1 Şubat: Ermeni komitacı Arşak, Bayburt'ta katliam yaptı. 25 Nisan: Ermeni komitacılar, Kars'ın doğusundaki Subatan köyünde 750 Müslüman'ı katletti. 1 Mayıs: Ermeni komitacılar, Kars'ta, aralarında çocukların da bulunduğu 60 Müslüman'ı katletti.

1919 20 Kasım: Osmanlı bürokrasisinde üst düzeyde görev yapan Bogos Nubar Paşa ve Şerif Paşa, Ermeni-Kürt bağımsızlık belgesini imzaladılar.

1920 12 Ocak: 450 kişilik Ermeni süvari birliği, Antep'in Arapdar köyünde Müslümanlara işkence yaptı. 2 Aralık: Gümrü Anlaşması imzalandı.

1921 15 Mart: Talat Paşa, Berlin'de Ermeniler tarafından katledil- di. 6 Aralık: Sait Halim Paşa'yı Ermeniler Roma'da katletti

1921 16 Mart: Moskova Anlaşması imzalandı. 18 Mart: Ermeni Misak Torlakyan, Azerbaycan İçişleri Bakanı Cevanşir Han'ı, Tepebaşı'ndaki Pera Palas Oteli önünde öl- dürdü. 13 Ekim: Kars Anlaşması imzalandı.

1922 22 Temmuz: Cemal Paşa, Tiflis'te Ermeniler tarafından kat- ledildi.

1923 Ermeni asıllı Münib Boya, Van milletvekili olarak meclise

186

girdi. 24 Temmuz: Lozan Anlaşması imzalandı.

1934 Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı romanı, ABD'de İngilizce yayımlandı.

1935 15 Aralık: Pangaltı Ermeni Kilisesi'nde toplanan bir grup Ermeni, Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserini "Türk milleti hakkında iftiralarla dolu olduğu" gerekçesiyle yaktı.

1936 Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserinin Fransa'da yayımlanması, Türk basınının tepkisini çekti.

1937 Cevat Rıfat Atilhan, "Musa Dağı" adında kitap yazarak, Franz Werfel'in eserinin gerçekleri yansıtmadığını bildirdi. Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserinin filme alın- masının engellenmesi, ABD Dışişleri Bakanlığı nezdinde gün- deme geldi.

1943 Ermeni asıllı Berç Türker Keresteci, Afyonkarahisar milletve- kili oldu.

1957 Mığırdıç Şellefyan, 27 Ekim seçimlerinde, Demokrat Parti listesinden İstanbul milletvekili seçildi.

1964 24 Aralık: Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kipriyanu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde "Ermeni Meselesini" ortaya atarak Türkiye aleyhine karar çıkarmaya çalıştı.

1965 24 Nisan: Brezilya'nın Sao Paulo kentinde, Ermeniler tara- fından Türkiye aleyhine gösteri düzenlendi.

1969 24 Nisan: Londra'da, Türk Elçiliği önünde Ermeniler tarafın- dan gösteri yürüyüşü tertip edildi.

1973 27 Ocak: Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir, Mığırdıç Yanıkyan adlı Ermeni tarafından katledildi.

1975 20 Ocak: ASALA (Gizli Ermeni Kurtuluş Ordusu) örgütü ku-

187

ruldu. 22 Ekim: Viyana'da, Büyükelçi Daniş Tunalıgil katledildi. 24 Ekim: Paris'te, Büyükelçi İsmail Erez ile polis Talip Yener katledildi.

1976 16 Şubat: Beyrut Büyükelçiliği Birinci Kâtibi Oktay Cerit kat- ledildi. 28 Mayıs: Zürih Çalışma Ateşeliği Bürosu bombalandı. Saldı- rının faili olduğu anlaşılan Noubar Soufoyan adlı bir Ermeni yakalandı, yargılandı ve suçu sabit görülerek 15 ay hapis cezasına çarptırıldı.

1977 29 Mayıs: İstanbul Yeşilköy Havaalanı'na ve Sirkeci garına patlayıcı madde atıldı, saldırıda 4 kişi öldü ve 31 kişi yaralan- dı. Saldırıları "Aşırı Ermeni Hareketleri Örgütü" üstlendi. 9 Haziran: Vatikan Büyükelçisi Taha Carım katledildi.

1978 3 Ocak: Brüksel Büyükelçiliği'ne patlayıcı madde atıldı. Saldı- rıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi. 3 Ocak: Londra'daki Türk bankasına patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi. 2 Haziran: Madrit'te, Büyükelçi Zeki Kunaralp'ın eşi Necla Kunaralp ve emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu katledildi. 8 Temmuz: Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşeliği ve Türkiye Turizm Bürosuna patlayıcı maddeler atıldı. Saldırıyı "Ermeni Soykırım Adalet Komandoları" üstlendi. 6 Aralık: Cenevre Başkonsolosluğu'na patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi. 17 Aralık: THY Cenevre Bürosuna patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Gizli Kurtuluş Örgütü (ASALA)" üstlendi.

1979 15 Nisan: Yunan Hükümeti, Atina'nın Nea Simirna meyda- nında "'Ermeni İntikam Anıtı"nın dikilmesine izin verdi. 22 Ağustos: Cenevre Başkonsolosluğu'nda Konsolos Yardım- cısı Niyazi Adalı'ya karşı suikast düzenlendi. Saldırıda 3 kişi yaralandı. Saldırıyı ASALA üstlendi. 27 Ağustos: THY Frankfurt Bürosuna patlayıcı madde atıldı.

188

Saldırıyı ASALA üstlendi. 4 Ekim: THY Kopenhag Bürosuna patlayıcı madde atıldı. Sal- dırıyı ASALA üstlendi. 12 Ekim: Lahey'de, Amsterdam Büyükelçisi Özdemir Benler'in oğlu Ahmet Benler katledildi. 22 Aralık: Paris'te Turizm Müşaviri Yılmaz Çopan katledildi.

1980 10 Ocak: ASALA, THY Tahran Bürosuna bombalı saldırıda bulundu. 6 Şubat: Büyükelçi Doğan Türkmen, Bern'de saldırı sonucu yaralandı. 10 Mart: Ermeni teröristler THY'nın Roma Bürosunu bomba- ladılar. Saldırıda 2 İtalyan hayatını kaybetti, 14 İtalyan da yaralandı. 8 Nisan: ASALA, Sayda toplantısında, Kürtlerle Ermeniler arasında benzerlik olduğunu iddia ederek Kürtleri kan karde- şi olarak ilân etti. 17 Nisan: Vatikan Büyükelçisi Vecdi Türel silahlı saldırıya uğradı. Koruma görevlisi Tahsin Güvenç yaralandı. 19 Nisan: ASALA, Marsilya Türk Konsolosluğu'na roketatarlı saldırı düzenledi. 31 Temmuz: Atina İdari Ateşemiz Galip Özmen ve kızı Nesli- han Özmen acımasızca katledildi. 5 Ağustos: Lyon'da, Ermeniler tarafından konsolosluğun basılması sonucu Kadir Atılgan, Ramazan Sefer, Kavas Bozdağ ve Hüseyin Toprak adlı vatandaşlar yaralandı.

1980 26 Eylül: Paris'te, Basın Ataşemiz Selçuk Bakkalbaşı silahlı saldırıya uğradı ve ağır yaralandı. 10 Kasım: ASALA örgütü, Strasburg Türk Konsolosluğu'na bir saldırı düzenledi. 17 Aralık: Sidney Başkonsolosu Şarık Arıkyan ile koruma polisi Engin Sever katledildi.

1981 13 Ocak: Paris Büyükelçiliği Maliye Müşaviri Ahmet Erbeyli'nin arabasına bomba konuldu; Erbeyli ölümden dön-

189

dü. 4 Mart: Paris'te Çalışma Müşaviri Reşat Moralı ile din görev- lisi Tecelli Arı şehit edildi. 3 Nisan: Kopenhag'da, Çalışma Müşaviri Cavit Demir, evine giderken Ermeni teröristlerce kurşunlandı ve ağır şekilde yaralandı. 9 Haziran: Cenevre'de, sözleşmeli sekreter olarak görev yapan Mehmet S. Yergüz katledildi. Olayı ASALA üstlendi. 24 Eylül: Paris Başkonsolosluğu'nu basan Ermeniler, güvenlik görevlisi Cemal Özen'i acımasızca katlettiler. 3 Ekim: Roma Büyükelçiliği 2. Katibi Gökberk Ergenekon, Ermeni teröristlerin silahlı saldırısına uğradı ve ağır yaralana- rak saldırıdan kurtuldu. 27 Kasım: Avrupa'da bulunan "Ermeni Öğrenciler Birliği" ile "'Kürt Öğrenci Derneği", Londra'da ortak bildiri yayınladılar.

1982 28 Ocak: Los Angeles'da, Başkonsolos Kemal Arıkan, Harry Sasunyan ve Kirkor Saliba tarafından katledildi. 8 Nisan: Ottowa Büyükelçiliği Ticari Müşaviri Kemalettin Kâni Güngör silahlı saldırı sonucu yaralandı. 5 Mayıs: ABD'nin Boston Bölgesi Fahri Konsolosu Okan Gün- düz katledildi. 7 Haziran: Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut Akbay katledildi. Bu arada, Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Atil- la Altıkat, Bulgaristan Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora Süelkan ve Lizbon Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Yurtsev Mıhçıoğlu'nun eşi Cahide Mıhçıoğlu da silahlı saldırıya uğra- dılar. Türkiye'nin Kanada Büyükelçiliği görevinde bulunan Coşkun Kırca da, silahlı saldırıya uğradı. 7 Ağustos: 3 Ermeni terörist, Ankara Esenboğa Havalanına silahlı, bombalı saldırı düzenlediler ve katliam yaptılar. Oto- matik silahlarla ve bombalarla orada bulunanlara saldıran teröristler, 3'ü emniyet görevlisi olan toplam 9 kişiyi öldür- düler ve 78 kişiyi yaraladılar. Levon Ekmekçiyan isimli terö- rist yakalandı. 10 Ağustos: Artin Penik adlı Ermeni, Esenboğa katliamından duyduğu üzüntüyü dile getirerek, kendini yakmak suretiyle

190

Ermeni terörünü lânetledi.

1983 29 Ocak: Levon Ekmekçiyan, 1982 yılı Esenboğa baskını ne- deniyle Ankara'da idam edildi. Harut Levonyan ve Rafi Elbekyan adlı iki Ermeni militan tara- fından Türkiye'nin Yugoslavya Büyükelçisi'ne düzenlenen suikast sırasında, yoldan geçen bir Belgrad'lı öldü.

1983 15 Temmuz: ASALA mensubu teröristler, Paris Orly Havali- manı THY Bürosuna bombalı saldırı düzenledi. Olayda, 4'ü Fransız, 2'si Türk, 1'i ABD'li ve 1'i İsveç'li olmak üzere toplam 8 kişi hayatını kaybetti. 60 kişi de yaralandı. 27 Temmuz: Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği'ni basan 5 Er- meni ölü olarak ele geçirildi.

1985 12 Mart: Ottowa Büyükelçiliği, silahlı, bombalı 3 Ermeni terörist tarafından basıldı. Kanada'lı koruma görevlilerinden biri vurulup öldürüldü. Büyükelçi Coşkun Kırca yaralı olarak kurtuldu.

1991 21 Ocak: Ermeniler, Hacılar kentine bombalı saldırı düzenle- di. Saldırıda 3 Sovyet askeri ile 2 Azeri öldü. Ermeniler ayrıca, Azerbaycan'ın Sesi gazetesi muhabiri Savâtin Askerova'yı katletti. 13 Nisan: Karabağ'da, Ermeniler ile Azeriler arasında çatış- malar çıktı. Azeri köyleri Ermeniler tarafından top ateşine tutuldu. 23 Nisan: Suşa kasabasına bağlı Azeri köyleri, Ermeni köyle- rinden açılan top ve makineli tüfek ateşine maruz kaldı. Olayda 3 Azeri öldü, 3 ev yıkıldı, 3 ev de oturulamaz hale geldi. 26 Nisan: Karabağ bölgesinde 4 Azeri güvenlik görevlisi öl- dürüldü. Olayı "Karabağ Savaşçıları" adlı Ermeni örgütü üst- lendi. 23 Eylül: Ermenistan bağımsızlığını ilan etti. (26 Aralık) Sov- yetler Birliği dağıldı. 23 Eylül'de bağımsızlığını ilan eden Er- menistan fiilen ve hukuken bağımsız oldu.

1996 Levon Ter-Petrosyan, ikinci defa Ermenistan Devlet Başkanı

191

seçildi.

1997 20 Mart: Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, Ermenistan Başbakanı oldu. 20 Aralık: Ermeniler, Surp Agop Hastanesi'nin 160. yıldönü- münü yılbaşı şöleniyle birlikte kutladılar. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 1997 Sedat Simavi Ödülü'nü gazetecilik dalında Garbis Özatay'a verdi.

1998 Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Jamanak gazetesinin 90. kuruluş yıldönümü vesilesiyle, gazetenin editörü Ara Koçunyan'ı Cumhurbaşkanlığı köşkünde kabul etti. Şubat: Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan istifa etti. Böylece Robert Koçaryan'a liderlik yolu açıldı. Petrosyan, Karabağ'da barış istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisini çekmişti. Şubat: Petrosyan'ın istifasını değerlendiren Azerbaycan Halk Cephesi Başkanı Elçibey, Koçaryan'ın geçmişte Rusları arka- sına alarak Karabağ'da Azerbaycan'a karşı ayaklandığını bil- dirdi. 30 Mart: Koçaryan, Ermenistan Devlet Başkanlığı'na seçildi. Temmuz: Bölücü örgüt PKK'nın başı Abdullah Öcalan, Erme- nistan yönetiminden, örgüte özel köy tahsis edilmesini iste- di. 14 Ekim: Mesrob Mutafyan, Türkiye Ermenileri 84. Patriği seçildi.

192

Ek-7: ATATÜRK ve RECEP ÇAVUŞ ATATÜRK, İstiklal Savaşının kazanılmasından sonra Adana’ya gitmişti. Yanındaki kur- maylarıyla birlikte şehri geziyor ve dikkatini çeken güzel binalarla ilgileniyor idi. Kendisi- ne Adana’yı tanıtan vatandaşa bu güzel binaların sahiplerini sordu. - Bu villa kimin? - KİRKOR EFENDİ'NİN PAŞAM! - Şu Köşk? - DİMİTRİ EFENDİNİN PAŞA HAZRETLERI! - Ya şu ilerideki konak? - SALAMON EFENDİ'NİN! ATATÜRK bu kez, az ötedeki toprak damlı, virane bir evin sahibini öğrenmek için sorun- ca, Adanalı gazi cevap verdi: - RECEP ÇAVUŞ'UN PAŞAM! ATATÜRK bu duruma biraz üzülmüş, biraz da sinirlenmiş idi. Yanındakilere emir verdi: - ÇAĞIRIN ŞU RECEP ÇAVUŞ'U! Recep Çavuş gelince bir asker selamından sonra, "EMREDİN PAŞAM" dedi. Ata, bu kez Recep Çavuş’a sormaya başladı: - Bu villa KİRKOR Efendinin, bu köşk DİMİTRİ Efendinin, şu konak SALAMON Efendinin, o virane de senin! Bu ERMENİLER, RUMLAR, YAHUDİLER ŞU BİNALARI DİKERKEN SEN NEREDEYDİN? Recep Çavuş yıllarca savaş meydanlarında koşturmanın verdiği gönül yorgunluğuyla cevap verdi: - SİZİNLE BERABERDİM PAŞAM! TRABLUSGARP'TA, ÇANAKKALE'DE, SAKARYA'- DA!.. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, bu cevap karsısında gözyaşlarını yanaklarına değil, yüreği- nin derinliklerine akıtır! RECEP ÇAVUŞ HAKLIDIR. Trablusgarp'ta, Çanakkale'de, Sakar- ya'da TÜRK'ÜN istiklalini korumak için savaşırken Adana'da toprak damlı bir kulübe yapmayı ancak becerebilmiştir. RECEP ÇAVUS, TÜRK'ÜN YALNIZ İSTİKLALİNİ DEĞİL; NAMUS VE ŞEREFİNİ DE KORUMUŞTUR. MEMLEKETİN BÜTÜN ZENGİNLİKLERİNE SAHİP OLAN BAZI AZINLIKLAR DA ÖNCELİKLİ OLARAK PARA VE MÜLKLERİNİN ÜSTÜNE YENİLE- RİNİ YIĞMAKLA MEŞGUL OLMUŞLARDIR (*). Kaynak: http://www.kurtulustv.itgo.com/ (*): Yukarıda dile getirilen “Bazı Azınlıklar” ifadesi geçmişte Devletimizin zayıf düştüğü dönemler- de düşmanla işbirliği yapan, Ülkemize ihanet eden, Milletimize mensubiyet duygusu taşı- mayan, Ülkemizle ilişkisi sadece menfaati ile sınırlı olan kişiler içindir. Ülkemize sâdık kalan, Milletimizle kader birliği eden, alın teri ile üretim yapan, vergilerini ödeyen ve istihdam ya- ratan tüm vatandaşlarımızı yukarıdaki ifadeden tenzih ederiz. Bizler Türkiye Cumhuriyeti va- tandaşları, Ülkemize vatandaşlık bağı ile bağlı olan her yurttaşımızı azınlık değil Milletimizin birinci sınıf mensubu olarak bağrımıza basarız.

193

Ek-8: TÜRKİYE SİVİL TOPLUM BİRLİĞİ PLATFORMU’NUN PAPA’YA AÇIK MEKTUBU 10 Nisan 2015 SAYIN PAPA 1. FRANCISCUS’A VE HIRİSTİYAN KİLİSELERİNE TARİHİ ÇAĞRIMIZ- DIR Sayın Papa Cenapları; 12 Nisan 2015 günü Vatikan'da gerçekleştirilecek olan ayinde yapacağınız konuşmanızda, I. Dünya Savaşı sırasında yaşanan acılara temas edileceğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bu vesileyle dünyamızın adalet, gü- venlik, istikrar ve barışa olan ihtiyacını dikkate alan bizler, Sivil Toplum Kuruluş- ları olarak düşüncelerimizi bilgilerinize sunmayı bir görev biliyoruz. TÜRKLERLE ERMENİLERİN İLİŞKİLERİ Türklerle Ermenilerin ilişkileri Selçukluların Anadolu’ya girişiyle başlamıştır. Er- meni tarihçi Urfalı Mateos, Melikşah’tan bahsederken: “Sultanın yüreği, Hıristi- yanlara karşı şefkatle dolu idi. O, geçtiği memleketlerin halkına bir baba gözü ile bakıyordu. Böylelikle hiç muharebe yapmadan birçok eyalet ve şehirlere hâkim oldu”54 ifadesini kullanmaktadır. Osmanlı Devleti döneminde ise, Ermeni dinî merkezi İstanbul’a nakledilerek, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1461’de Ermeni Patrikhanesi kurulmuş, Erme- nilere dinî, hukukî ve idarî serbestlik tanınmıştır. Devlet’e samimi olarak bağlan- dığı görülen Ermenilere duyulan yüksek güven dolayısıyla “sadık tebaa” statüsü verilmiş ve Ermeniler askerlikten muaf tutulmuşlardır. Bunun gereği olarak, devlet hizmetlerinde Ermenilere en yüksek mevkilerde görevler verilmiştir. BİRİNCİ DÜNYA HARBİNDE ERMENİ İSYANLARI VE GÖÇ KARARI Daha sonra Osmanlı Devletinin zayıflamakta olduğunu gören, devrin bazı emperyal güçleri, ülkemizi paylaşmak amacıyla, Ermeni yurttaşlarımızı kullan- maya karar vermişlerdir. Önceden kışkırtarak eğittikleri Ermenileri, “Size iki deniz arasında devlet kurduracağız” vaadiyle, maalesef aldatmışlardır. Böylece I. Dünya Harbinde Osmanlı Devleti 8 ayrı cephede savaşırken, bir kısım Ermeniler silahlarıyla birlikte ordudan firar ederek, Rus ordusuna katılmışlardır. Bir kısmı da silahlı çeteler halinde, Türk şehir ve köylerinde, sayıları yüz binlerle ifade edilen sivil katliamı başlatmışlardır. Askeri depolar yakılmış, ikmal yolları kesil- miş, Ermeni fırıncıların yaptıkları ekmeklerle Osmanlı askerleri zehirlenmiş ve ordularımız cephede savaşamayacak duruma düşürülmüştür55. Osmanlı Devleti,

25 Urfalı Mateos,”Vekayiname(952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1131-1162)”, Çevi- ren: Hrant D. Andreasyan, Ankara, 1987, s.171 55 Ermeni Komitelerinin Amaçları ve İhtilal Hareketleri, Genelkurmay Akeri Tarih ve Stratejik Etütler Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2003, s.164 194

bu isyancı çeteleri caydırmak üzere birçok toplantılar yapmış, nasihat heyetleri göndermiş, ancak sonuç alamamıştır. Bunun üzerine 24 Nisan 1915’te Ermeni Komite Merkezlerini kapatarak 235 komite liderini tutuklamış, ancak bu tedbir de netice vermemiştir. Bunun üzerine işbirlikçi, isyancı ve katliamcıların savaş bölgelerinden uzaklaştırılmasına karar verilmiştir56. Bu kararın icrası için, her türlü ayrıntıyı dikkate alan “sevk-i iskân” (Göç ve yerleştirme) kararnamesi çıka- rılmıştır. Buna göre isyancı Ermeni unsurları, Devletin Suriye ve Musul gibi vila- yetlerine taşınmıştır. Büyük güçlük ve sıkıntılar içinde gerçekleştirilen bu tedbir kesin sonuç vermiş, yaygın katliamlar durdurulmuş, düşmanla işbirliğinin önü- ne geçilmiştir. Böylece “zorunlu göçün” ne kadar haklı ve zaruri olduğu ortaya çıkmıştır. O tarihte Suriye, Filistin de dâhil bütün Osmanlı coğrafyasında 1.294.851, Ana- dolu’da ise 736.000 Ermeni yaşamaktaydı. Bunlardan sadece Anadolu’da yaşa- yan Ermenilerden 486.058’i zorunlu göçe tabi tutulmuş, Katolik ve Protestan Ermeniler ile kamu görevlerinde çalışanlar ve isyana katılmayanlar yerlerinde bırakılmıştır. Göçe tabi tutulanların ise daha sonra yerlerine dönmelerine izin verilmiştir57. ABD’nin Mersin Konsolosu Edward I. Natan, 30 Ağustos 1915’te ABD’nin İstan- bul Büyükelçisine gönderdiği raporda: Ermenilerin Adana’dan itibaren bilet alarak trenle seyahat ettiklerini, hükümetin bu işi son derece intizamlı bir şekil- de idare etmekte olduğunu, şiddete ve intizamsızlığa yer vermediğini, göçmen- lere yeteri kadar bilet sağladığını, muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu” 58 belirtmektedir. Konsolos, 11 Eylül 1915 tarihli raporunda ise: “Şam’daki kamp- ta hastalar için bir hastane oluşturulduğunu ve ziyareti sırasında 50 hastanın tedavi edildiğini bizzat gördüğünü, kampta ölen olmadığını ve hükümetin bütün sürgünlere yiyecek dağıttığını“ 59 rapor etmiştir. Halep’teki Amerikan konsolosu Jackson ise 3 Şubat 1916 tarihli sürgün edilenler listesinde 486.000 Ermeni’nin bulunduğunu, 8 Şubat 1916 tarihli raporunda ise göç bölgesinde 500.000 civarında sürgün Ermeni bulunduğunu, rapor etmiş- tir.60 Söz konusu rapor göç ettirilen Ermenilerin büyük bölümünün göç yerlerine ulaştığını göstermektedir.

56 Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi rektörlüğü Yayın No:5, Ankara, s.149-150; British Foreign Office Papers, Public Record Office, Nu:371/6556/E.2730/800/44 57 Halaçoğlu, age, s.77-81-82-83; Başbakanlık Osmanlı Arşivi Şifre No: 63/119, 57/273, 62/21(Ek-XXX), 341055 58 Halaçoğlu, age, s.58; Dahiliye Nezareti, Emniyet Umum Müdürlüğü 2.Şube, Nr: 2D/13 59 US Archives NARA 867.4016/193,Copy No: 484 60 Hikmet Özdemir, Kemal Çiçek, Ömer Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, Ermeni- ler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu yayınları, Ankara, Ermeniler: Sürgün ve Göç, 195

RUS VE ERMENİLER TARAFINDAN KATLEDİLEN TÜRKLER Amerikan tarihçisi Prof. Dr. Justin McCarthy’nin tespitlerine göre 1912-1922 yılları arasında Türkiye’nin yalnızca doğu vilayetlerinde 1.189.132, Transkafkasya’da ise 413.000 Türk ve Müslüman, Ermeniler ve Ruslar tarafın- dan katledilmiş olup, katledilen Türk ve Müslümanların toplam sayısı 1.602. 132 kişidir61. Bunların yanı sıra Ermenilerin öncülük ettiği Rus ordusunun istila- sına uğrayan vilayetlerden 1.604.03162 Türk ve Müslüman (göç ettirilen Ermeni- lerin 3,5 katı) topraklarını terk ederek göç etmek zorunda kalmış ve bunların 2/3’ü (1.000.000 Türk ve Müslüman) yollarda hayatını kaybetmiştir63. Bu mikta- ra bulundukları bölgelerde Rus ve Ermeniler tarafından katledilenler de eklen- diğinde katledilen Türk ve Müslümanların sayısı 2.000.000’u aşmaktadır. 1.Dünya Harbinde göçlerden sonra 280.000 Ermeni’nin Anadolu’da kaldığı, diğerlerinin göç yerlerine ulaştığı, buna karşılık Rus ve Ermeni saldırıları sonucu 2.400.000 Türk ve Müslüman’ın hayatını kaybettiği, ABD Başkanı Ronald Reagan’ın Hukuk Danışmanı Bruce Fein64 tarafından da açıklanmıştır. Bu gerçekler ortadayken Türklerin Ermenileri soykırıma uğrattığı iddialarına özellikle Papalık makamının destek olmamasını ve adil davranmasını beklemek tüm Müslümanların ortak beklentisidir. ASALA TERÖRÜ VE TÜRK DİPLOMATLARINA SUİKASTLARI Yaşanan bunca acılara rağmen, 1920 Gümrü ve Moskova ile 1921 Kars Anlaşma- ları yapılarak sınırlar belirlenmiş ve barış sağlanmıştır. Bu 3 Antlaşmadan sonra 1923 Lozan Antlaşması ile de belirlenen bu sınırlar ve sağlanan barış teyit edil- miştir. Böylece meseleler çözüldüğü halde, aradan 50 yıl geçtikten sonra, ASA- LA terör örgütü ortaya çıkmış ve Türklere karşı terör ve katliamı yeniden başla- tılmıştır. 1973 ile 1984 yılları arasında, batılı 21 ülkenin 38 şehrinde gerçekleşti- rilen 110 terör saldırısında, Türkiye Cumhuriyeti’nin dış temsilciliklerinde çalışan

Türk Tarih Kurumu yayınları, Ankara, 2004, s.75 ; US Archives NARA 867.48/271 : Ek 310 61 Justin McCarthy, “Ölüm ve Sürgün”, Çeviren: Bilge Umar, İnkılap Yayınları, Ankara, 1995, s. 273 ; Haluk Selvi, Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya, 2006, s.102 62 Ömer Lütfi Taşcıoğlu, ” Belgelere Göre Türk-Ermeni İlişkilerinde Katliam ve Soykırım İddiaları”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 24 Haziran 2014, s.276-277;Tuncay Öğün, “Unutulmuş Bir Göç Trajedisi Vilayat-ı Şarkiye Mültecile- ri(1915-1923)”, Babil Yayıncılık, Ankara, 2004, s. 37;” Müslüman Muhacirler”, Tas- vir-i Efkȃr, 11 Mayıs 1919, s.2 63 Tuncay Öğün, “Unutulmuş Bir Göç Trajedisi Vilayat-ı Şarkiye Mültecileri(1915-1923)”, Babil Yayıncılık, Ankara, 2004, s. 37;” Müslüman Muhacirler”, Tasvir-i Efkȃr, 11 Ma- yıs 1919, s.2 64 Bruce Fein , “Lies, Damn Lies And Armenian Deaths”, Huffpost World, June 4, 2009

196

42 Türk diplomatı katledilmiş ve 15 Türk ve 66 yabancı yaralanmıştır. Türkiye ASALA’yı çökertince görev, elebaşlarının çoğunun Ermenilerden oluştuğu bilinen PKK’ya devredilmiştir. Bu kanlı saldırlar göstermiştir ki, sömürgecilerin aldattığı Ermeni kimliğinde, müthiş bir değişim yaşanmıştır. Buna göre, yeni kimlik Türk’e karşı duyulan “kin ve nefret”ten ibaret olmuştur. Yetişen yeni nesillere de aşılanan bu kimliğin ilk önemli emaresi, 1973-85 ASALA terörü ile 1992’de Karabağ’da masum sivillere karşı hunharca uygulanan katliam ve “Hocalı soykırımı”nda görülmüştür. ERMENİLERİN HOCALI KATLİAMI Türk katliamını yirminci yüzyılın son çeyreğinde de sürdüren Ermeniler, 26 Şu- bat 1992’de Rus 366. Motorize Alayı’nın desteğinde Azerbaycan’ın Hocalı böl- gesine saldırmış ve Hocalı’da 63’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’i yaşlı olmak üzere 613 Türk’ü hunharca katletmiş, 487 kişiyi ağır yaralamış, 1.275 Türk’ü esir al- mış ve Karabağ ile birlikte Azerbaycan’a ait yedi bölgeyi işgal etmiştir.65. Erme- nistan, BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarına rağmen Azerbaycan toprağının işgalini sürdürmektedir. İşgal edilen bölgelerdeki topraklarını bırakarak kaçmak zorunda kalan 1.000.000’dan fazla Türk halen göçmen çadırlarında yaşamakta- dır. Ermenistan, 23 yıldır Azerbaycan topraklarının % 20’sini işgal altında tutmakta- dır. Hiçbir Türkün yaşamadığı işgal bölgesinde, AGİT raporuna göre etnik temiz- lik yapıldığı anlaşılmaktadır. Bütün bu tespitler ve yaşanan facialar konusunda Ermenistan herhangi bir açıklama yapamıyor. Bu nedenle Muhterem Papalık makamının bu durumu dikkate alarak, Ermenistan’a destek anlamına gelebile- cek ifadelerden itina ile kaçınacağını düşünmekteyiz. SURİYE’DE YAŞANAN AÇLIK DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLETİNİN VE PAPALI- ĞIN ÇABALARI Suriye’de zorunlu göçe tabi tutulan Ermeniler için, o dönemde Osmanlı Devle- ti’nin 4. Ordu Komutanı olan Cemal Paşa’nın aldığı insani tedbirlerden Suriye’de bulunan yabancı misyon şefleri tarafından övgüyle söz edilmektedir. Büyük bir kıtlık yaşanan bu dönemde, hem göç ettirilen Ermenilerin hem de bölgenin Hı- ristiyan halkının ve hatta müttefik ve tarafsız Devletlerinin diplomatik misyonla- rının iaşeleri Osmanlı 4. Ordu’nun yiyecek ambarlarından karşılanmıştır. Ayrıca hasta ve bakıma muhtaç Ermeniler için başhekimliklerine Ermeni doktorların atandığı çok sayıda hastane kurulmuştur66.

65 Ömer Lütfi Taşcıoğlu, ” Belgelere Göre Türk-Ermeni İlişkilerinde Katliam ve Soykırım İddiaları”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 24 Haziran 2014, s.291 66 Ali Fuat Erden, !. Cihan Harbinde Suriye Hatıraları, İstanbul, 1954, s.171-184

197

Bu dönemde İngiliz ve Fransız donanmaları tarafından Suriye ve Lübnan’a uygu- lanan deniz ablukası nedeniyle çoğunluğu Hıristiyan olan bölge halkı arasında açlıktan ölümler meydana gelmesi üzerine, 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa tara- fından Maruni Patriğine yazdırılan mektupla Papalık makamından sivil Hıristiyan halka ABD ve İspanya tarafından yardım için gıda ve tıbbi malzeme gönderilmesi konusunda aracılık yapması rica edilmiş ve bu rica üzerine ABD ve İspanya tara- fından gönderilen gemilerin Beyrut’a çıkması İngiliz ve Fransızlar tarafından önlenmiştir67. Ayrıca İngiliz ve Fransızlar Cemal Paşa'nın Beyrut ve Lübnan halkı- nın iaşesi için Suriye'nin diğer sahillerinden getirttiği erzakı taşıyan gemileri de batırmışlardır68. Cemal Paşa, İngiliz ve Fransızların ablukayı kaldırmalarının ve gelen yardım mal- zemelerinin Hıristiyan halka Beyrut’taki ABD konsolosunun dağıtmasının sağ- lanması konusunda ABD’nin Suriye Büyükelçisinin İngiliz ve Fransız hükümetleri nezdinde girişimde bulunmasını talep etmiş, ancak ABD’nin Suriye’deki büyü- kelçisi bu konuda yardımda bulunmayı reddetmiştir69. 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın ricası üzerine Maruni Patriğinin Papalık ma- kamına gönderdiği mektuba Papa tarafından verilen cevap aynen şöyledir: “Pa- pa Suriye Hıristiyanlarını unutmamıştır ve unutmayacaktır. Kendisi, söz konusu kişilere yardım amacıyla ve sıkıntıları hafifletecek erzak yardımı gönderebilmek için İtilaf Devletleri’nden defalarca izin istemiş, ancak İngiltere Papa’nın isteğine sürekli olarak karşı çıkmıştır. Bu sebeple İngiltere’nin söz konusu uygulaması yüzünden Papa’nın mukaddes kalpleri yaralanmış durumdadır. Doğu’daki Hıris- tiyanlar Papa’nın kendilerini ihmal etmediğini gün gelip anlayacaklardır”70. Bu dönemde savaşmakta olan kendi ordusunu bile beslemekte yetersiz kalan Osmanlı Devleti’nin 4. Ordusu, İtilaf devletlerinin ambargosu nedeniyle açlıktan kırılan Marunilere 300.000 kg. erzak, ayrıca para; Rum cemaatine 300.000 kg buğday, 400.000 Frank para; Ermeni cemaatine ve Ermeni göçmenlere ise 100.000 kg. buğday ve 80.000 Frank para yardımı yapmıştır71. ERMENİLERİN YENİ NESLİ TÜRK DÜŞMANI OLARAK YETİŞTİRMESİ Ermeniler gerçekleri çarpıtmakla yetinmemekte ve yeni nesilleri de Türk düş- manı olarak yetiştirmektedir. 5 yaşından itibaren Ermeni çocukları Erivan’daki

67 Erden, age, s. 214-221 68 Hikmet Özdemir, Cemal Paşa ve Ermeni Göçmenleri, 4. Ordu’nun İnsani Yardımları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2009, s. 218 69 Hikmet Özdemir, Cemal Paşa ve Ermeni Göçmenleri, 4. Ordu’nun İnsani Yardımları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2009, s. 222-229 70 Özdemir, age, s. 231 71 Özdemir, age, s. 216-219-220

198

sözde soykırım müzesine götürülerek sahte belgelerle, sahte resimlerle ve gör- sel-işitsel efektlerle beyinleri yıkanmaya çalışılmaktadır. Türkiye, Birleşmiş Milletler’in “Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi- nin çalışmaları kapsamında nefret söylemlerinin durdurulması kararlarına” ve UNESCO’nun “öteki uluslara veya belli gruplara karşı önyargıları ve klişeleri ayıklamak üzere belirlediği kriterlere” uyarak tamamen haklı olduğu konularda bile diğer ülke ve milletleri incitebilecek ifadeleri ders kitaplarından çıkartmıştır. Buna karşılık, Ermeni ders kitapları ise BM kararlarına aykırı olarak, Türklere karşı asılsız iddiaların yanı sıra birçok, iftira, küfür, hakaret ve nefret söylemleri ile doludur72. Türkiye’ye dost olduğunu söyleyen ülkelerin, Uluslararası Adalet Divanı’nın “zorunlu göçün soykırım olarak kabul edilemeyeceği” kararına aykırı olarak, Ermeni ders kitaplarındaki asılsız iddia ve hakaretleri kendi ders kitapla- rına almaları uluslararası hukuka ve 1998 tarihli “İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar Sözleşmesi”ne aykırıdır. Türk Milletinin soykırımla suçlanması ve Ermenistan ve Diaspora’nın bu suçla- malarda Hıristiyan dinini ve Papalık makamının nüfuzunu kullanmaya yelten- mesi, Türk Milleti tarafından üzüntüyle izlenmektedir. Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Müslüman, Hıristiyan ve Musevi dinlerine mensup halkların Papa Ce- naplarından beklentisi şudur: 100 yıl önce, I. Dünya Harbinde, öncesi ve sonra- sında yaşanan acıların dayandığı gerçeklerin ortaya çıkarılması için Sayın Papa 1. Franciscus’nun 12 Nisan günü Vatikan’da yapacağı tarihi konuşmada; a. Bütün ülkeler arşivlerini açtığı halde, hala kapalı olan Ermenilerin Bos- ton’daki arşivlerini araştırmalara açmalarının şart olduğunu, b. Bugüne kadar bu meselede, dolaylı veya yakından ilgili olarak verilmiş olan, ülke mahkemeleri kararları ile Uluslararası Adalet Divanı’nın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının mutlaka dikkate alın- ması; özellikle de, savaşın hemen bitiminde İngiltere Kraliyet Başsavcı- lığının, arşivlerdeki her türlü bilgi ve belgeleri toplayarak yaptığı ince- leme sonucunda, Malta Adasına getirilmiş olan üst düzey Osmanlı dev- let adamlarını suçlayacak delil olmadığını, c. Ermenistan’ın uluslararası hukuka aykırı olarak Azerbaycan topraklarını 23 yıldır neden işgal altında tuttuğunu ve etnik temizlik yaptığını; Hoca- lı’da savunmasız masum sivil kişileri niçin katlettiğini izah etmek zorun- da olduğunu, d. Ermenistan ile Diaspora’nın, hukukî bir meselenin çözümünü siyasi ze- minlerde aramalarının; barış, güvenlik ve istikrara zarar verdiği; gergin-

72 Yılmaz, “Ermenistan Cumhuriyeti’nde Okutulan 10. Sınıf Tarih Ders Kitabında Türkler Aleyhine İfadeler …”, agm, s.116-129

199

lik, nefret ve intikam duygularını beslemekten başka bir sonuç verme- diği dikkate alınarak, bu yanlış ve tehlikeli politikadan vazgeçmesini, e. Bu gerçekler karşısında meselenin, kurulacak olan bir ortak tarihçiler komisyonunda ele alınması gerektiğini, dikkatlerinize sunarız. Adalete ulaşmak için tarafların, bu araştırmaların sonucunu sabırla beklemek- ten başka bir çarelerinin olmadığı, ortadadır. Yine, her ihtilafın çözümünde, adaletin esas olduğunu en iyi şekilde bildiğine inandığımız Papalık makamının taraflara eşit mesafede durmasının büyük önem taşıdığı malumlarıdır. Esasen insanlık vicdanı Makamınızdan bunu beklemektedir. Papa Cenaplarının takına- cağı adil ve tarafsız tutumun, insanlık alemini önemli ölçüde etkileyeceği ve dünya barışına katkıda bulunacağını düşünmekteyiz. Bu duygu ve düşüncelerimizi, diyalog ve çözüme yardımcı olacağı inancıyla takdirlerine sunarız.

Türkiye Sivil Toplum Birliği (601 KURULUŞU TEMSİLEN)

200

Ek-9: Sözde “Ermeni Soykırımı”nı Tanıyan Ülke ve Kuruluşlar Kaynaklar: https://tr.wikipedia.org/wiki/Ermeni_K%C4%B1r%C4%B1m%C4%B1%27n%C4% B1_soyk%C4%B1r%C4%B1m_olarak_tan%C4%B1mlayan_%C3%BClke_ve_kurul u%C5%9Flar%C4%B1n_listesi http://www.21yyte.org/tr/arastirma/balkanlar-ve-kibris-arastirmalari- merkezi/2014/05/01/7571/ermeni-iddialarini-kabul-eden-ulkeler

Sözde “Ermeni Soykırımı”nı Tanıyan Ülkeler 1. Uruguay (1965[38] , 2004[39], 2005): Zengin Ermenilerin yaşadığı, Ermeni iddialarının ilk kabul eden ülkedir. 2. Kıbrıs Rum Yönetimi (1982[23]): Açıkça Türkleri sorumlu tutuyor. Karar Kıbrıs Barış Harekâtı arkasından alınmıştır. 3. Arjantin (1993 2 yasa[13][14] , 3 önerge[15][16][17] ): Ermeni iddialarını beş kez kabul etti. Osmanlı Devleti ile birlikte Türkiye’yi de suçluyor. Zengin Er- menilerin yaşadığı ülke. 4. Rusya Federasyonu (1995 ve 2005’te kabul edildi [34]): Osmanlı Devleti ile birlikte Türkiye’yi de suçluyor. 5. Kanada (1996[19] , 2002[20] ve 2004[21] gündeme geldi üçünde de kabul edildi) 6. Yunanistan (1996[28]): Açıkça Türkleri sorumlu tutuyor. Karar Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan 14 yıl sonra alınmış. 7. Lübnan[31] (1997 ve 2000’de iki kez tanıdı): Osmanlı Devleti ile birlikte Türkiye’yi de suçluyor. Zengin Ermenilerin yaşadığı ülke. 8. Belçika[18] (1998): Osmanlı yönetimini sorumlu tutuyor. 9. Fransa (1998[24] , 2000[25] ,2001[26], 2006[27] yıllarında farklı içeriklerle ya- salaştı) 10. İsveç[36] (2000, 2010): Osmanlı yönetimini sorumlu tutuyor. Karar; Erme- nilere ilave olarak Asuri, Süryani, Keldani ve Pontus Rumları ile Anado- lu’daki diğer Hıristiyan halkları da içine alacak şekilde genişletiliyor. 11. İtalya[29] (2000) 12. Vatikan[40] (İtalya ile birlikte 2000’de) 13. İsviçre[37] (2003): Osmanlı yönetimini sorumlu tutuyor. 14. Slovakya[35] (2004) : Osmanlı yönetimini sorumlu tutuyor. 15. Hollanda[32] (2004) 16. Polonya[33] (2005) 17. Almanya (2005) : Osmanlı yönetimini sorumlu tutuyor.

201

18. Venezuela[41] (2005): Kararda, Ermeni halkına karşı “Genç Türk” rejimi ve onun “Pantürkizm” ideolojisi tarafından işlenen soykırım ifadesine yer ve- riliyor. 19. Litvanya[30] (2005) : Osmanlı yönetimini sorumlu tutuyor. 20. Şili[22] (2007) ): Osmanlı Devleti ile birlikte Türkiye’yi de suçluyor. 21. Suriye[12] (2015) 22. Çek Cumhuriyeti 23. Avusturya 24. Ermenistan 25. Bolivya (2014)[42] 26. Bulgaristan[43] 27. Lüksemburg (2015) 28. Brezilya (2015)[44] 29. Paraguay (2015)[45] 30. Almanya (2016)

Sözde “Ermeni Soykırımı”nı Tanıyan Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Eyaletler 1. Alaska 22. Minnesota 2. Arizona 23. Missouri 3. Arkansas 24. Montana 4. Kaliforniya 25. Nebraska 5. Colorado 26. Nevada 6. Connecticut 27. New Hampshire 7. Delaware 28. New Jersey 8. Florida 29. New Mexico 9. Georgia 30. New York 10. Güney Karolina 31. Ohio 11. Idaho 32. Oklahoma 12. Illinois 33. Oregon 13. Kansas 34. Pensilvanya 14. Kentucky 35. Rhode Island 15. Kuzey Dakota 36. Tennessee 16. Kuzey Karolina 37. Utah 17. Louisiana 38. Vaşington

202

18. Maine 39. Vermont 19. Maryland 40. Virjinya 20. Massachusetts 41. Wisconsin 21. Michigan

Sözde “Ermeni Soykırımı”nı Tanıyan Diğer Ülkelerin Eyaletleri 1. Birleşik Krallığı'nın bir parçasını olmasına karşın, Galler de soykırım olarak tanımlamaktadır[46]. 2. 20 Nisan 2007'de, Bask Parlamentosu soykırım olarak tanımlayan bir dek- larasyon yaptı[47]. 3. İspanya’daki özerk Katalonya bölgesi parlamentosu, Mart 2010’da onay- ladığı bir karar ile Ermeni iddialarını kabul etti. 4. 23 Kasım 2007'de Mercosur parlamentosu soykırım olarak tanımladı[48]. 5. Avustralya'nın Yeni Güney Galler eyaleti Ermeni soykırımı yer aldığını ka- bul ediyor.

Sözde “Ermeni Soykırımı”nı Tanıyan Kuruluşlar 1. Dünya Kiliseler Konseyi (1983[8]: Ermeni iddialarının ilk kabul eden kuru- luştur) 2. BM Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu[1] 3. Avrupa Konseyi (1998[2], 2001[3]) 4. Avrupa Parlamentosu (1987[4], 2000[5] , 2002[6], 2005[7], 2015): 1987 deki kararında Türkiye’nin sorumlu tutulamayacağı ifade ediliyor. 5. İnsan Hakları Derneği [9] 6. YMCA Avrupa Birliği [10] (YMCA (Young Men's Christian Association / Genç Hristiyan Erkekler Birliği): Mezhepsiz[1], ruhban sınıfına bağlı olmayan[1] küresel[2] bir Hıristiyan hareketi. Grup aktiviteleri ve vatandaşlık kursları aracılığıyla Hıristiyan kimliğinin geliştirilmesi yolunda çalışmalar yapar.[1]) 7. Permanent Peoples' Tribunal [11]

Soykırımı Tanımayan Ülkeler 1. Azerbaycan[49] 2. İsrail[50] 3. Birleşik Krallık - Katliamlar olarak tanımlamaktadır. [51] 4. Danimarka[52]

203

Kaynaklar (Dipnotlar) 1. UN Sub-Commission on Prevention of Discrimination and Protection of Minorities 2. Council of Europe Parliamentary Assembly Resolution, April 24, 1998 3. Council of Europe Parliamentary Assembly Resolution, April 24, 2001 4. European Parliament Resolution 5. European Parliament Resolution 6. European Parliament Resolution 7. European Parliament Resolution 8. World Council of Churches, August 10, 1983 9. Human Rights Association of Turkey, Istanbul Branch, April 24, 2006 10. European Alliance of YMCAs, July 20, 2002 11. Permanent Peoples' Tribunal, Verdict of the Tribunal 12. http://www.horizonweekly.ca/news/details/66204 13. Argentina Law, March 18, 2004 14. Argentina Law, January 15, 2007 15. Argentina Senate Resolution, May 5, 1993 16. Argentina Senate Resolution, April 20, 2005 17. Argentina Senate Resolution, August 20, 2003 18. Belgium Senate Resolution, March 26, 1998 19. Canada House of Commons Resolution, April 23, 1996 20. Canada Senate Resolution, June 13, 2002 21. Canada House of Commons Resolution, April 21, 2004 22. Chile Senate Resolution, June 5, 2007 23. Cyprus House of Representatives Resolution, April 29, 1982 24. France National Assembly Law, May 28, 1998 25. France Senate Law, November 7, 2000 26. France Law, January 29, 2001 27. (Fransızca) Proposition de loi complétant la loi n° 2001-70 du 29 janvier 2001 relative à la reconnaissance du génocide arménien de 1915, National Assembly of France, 12 April 2006 28. Greece (Hellenic Republic) Parliament Resolution, April 25, 1996 29. Italy Chamber of Deputies Resolution, November 16, 2000 30. Lithuania Assembly Resolution, December 15, 2005 31. Lebanon Chamber of Deputies Resolution, April 3, 1997

204

32. Netherlands Parliament Resolution, December 21, 2004 33. Poland Parliament Resolution, April 19, 2006 34. Russia Duma Resolution, april 14, 1995 35. Slovakia Resolution, November 30, 2004 36. Sweeden Recognized the 37. Switzerland (Helvetic Confederation) National Council Resolution, December 16, 2003 38. Uruguay Senate and House of Representatives Resolution, April 20, 1965 39. Uruguay Law, March 26, 2004 40. Vatican City Communiqué, November 10, 2000 41. Venezuela National Assembly Resolution, July 14, 2005 42. http://www.ntvmsnbc.com/id/25553538/ 43. Bulgarian Parliament Accepts Armenian Genocide Recognition Bill (İngilizce) 44. Brezilya senatosu 1915’i ‘soykırım’ olarak tanıdı, 30 Mayıs 2015 45. "Paraguay's Senate Recognizes Armenian Genocide". Asbarez. 29 October 2015. 46. Amerika Ermeni Ulusal Komitesi 47. En el 90.º aniversario del genocidio armenio 48. Mercosur recognizes the Armenian Genocide 49. http://www.yeniazerbaycan.com/Arashdirma_e11543_az.html 50. No Policy Change over "Armenian Genocide": Israel (İngilizce) 51. armeniangenocide - epetition response (İngilizce) 52. Denmark does not recognise Armenian Genocide: minister (İngilizce)

205

Ek-10: TÜRK-BİR’in Alman Parlamenterlere Mektubu Ankara, 26 Mayıs 2016 ALMAN FEDERAL CUMHURİYETİ MİLLETVEKİLLERİNE Pek Muhterem hanımlar ve beyler, CDU/CSU, SPD ve Birlik 90/ Yeşiller Partisi’nin, Alman Federal Meclisine verdi- ği önerge, 2 Haziran’da oylanacaktır. Önergenin, Ermeni yalanlarına ve Türk düşmanlığına göre hazırlandığını; ırkçı, insanlık dışı, ağır ve keyfi suçlamaları içerdiğini, insanlık adına utanarak gördük. Herhangi bir mesnede, delil, belge ve olaya dayanmaya da ihtiyaç duyulmamıştır. Bu hukuk tanımayan davranı- şın, 242 yıl önceden başlayan Ermenileri aldatarak kullanma günahının diyeti- ni ödemekten kaynaklandığını düşünüyoruz. Bu tespitleri ispat etmek için Sizi, önergedeki gibi 101 değil, hazırlıkların baş- ladığı 242 yıl, silahlı isyanın başladığı 166 yıl önceye götürmek istiyoruz. Belki rahatsız olabilirsiniz, ama buna mecburuz. Böylece, ırkçı emperyalizmin insan- lık tarihine nasıl bir karar leke sürdüğünü de ortaya çıkarmış olacağız. OLAYLAR NE ZAMAN VE HANGİ TARAFCA VE HANGİ AMAÇLA BAŞLATILDI? 1774 Küçük Kaynarca ve 1878 Berlin Antlaşmasına şöyle bir madde konulmuş- tur: “İngiltere, Almanya, Fransa ve Rusya, Osmanlı uyruğundaki Ortodoks Erme- nileri himaye edecektir.” Bu imtiyazın, Osmanlı Türk Devletini parçalamak niye- tiyle elde edildiği, gelişmelerle belli olmuştur. Nitekim, önce Ermeniler, “Size Doğu Anadolu’da devlet kurduracağız” vaadiyle kandırılarak örgütlendirilmiştir. Buna göre 1885 de Ramgarvar, 1886 da Hınçak ve 1880 de Taşnaksutyan ( Şu anda Ermenistan’ı yöneten parti) ihtilal komiteleri kurulmuştur. İhtilal komitele- rinin nizamnamelerinde, “Doğu Anadolu’da Bağımsız Ermenistan’ın kurulması için silahlı isyanların yapılacağı açıkça yazılı olduğu görülmektedir. İlk silahlı is- yan 1860’da olmuş ve aralıksız olarak I. Dünya savaşına (1914) kadar devam etmiştir. Bu bölümün özü: Olaylar; emperyalistlerin kışkırtmasıyla Ermeni silahlı çetele- ri tarafından 1860 isyanıyla başladı ve 1914’e kadar aralıksız devam etti. Os- manlı topraklarında “Bağımsız Ermeni Devleti” kurmak amacıyla yapılan bu çok sayıdaki kanlı isyanı bastırmak üzere Osmanlı, meşru ve kutsal savunma hakkını kullandı. ERMENİ ÇETELERİNİN KATLİAMLARI, VATAN İHANETİ VE ZORUNLU GÖÇ 1.Dünya Harbi sırasında 1914-1918 Osmanlı orduları yedi cephede savaşırken, yurtta güvenlik zafiyeti doğmuştur. Bunu fırsat bilen Ermeni çeteleri, azınlıktaki nüfuslarını çoğunluğa çıkarmak için savaş bölgesindeki köy ve şehirleri basıp savunmasız çocuk, kadın, yaşlı bütün halkı vahşice katletmiş ve etnik temizlik yapmıştır. Askeri ikmal kollarını basılmış, askeri depoları yakılmış ve telgraf hat- larını kesilmiştir. 6’ıncı Ordusu savaşamayacak duruma gelmiştir. Yüz elli bin

206

civarındaki silahlı Ermeni, Fransız ve Rus üniformalarıyla Osmanlı Devletine karşı savaşmıştır. Bu facialar sırasında 1,5 milyona yakın insan batıya göç etmiştir. Ermenilerin bu yaptıklarının vatana ihanetten başka bir anlamı yoktur. Bunun cezası ise, uluslararası hukuka göre ölüm olduğu halde, Osmanlı Devleti bunu yapmamıştır. 1915’e kadar 115 bin Müslümanın öldürülmesi ve askeri güvenli- ğin gereği olarak devletin sınırları içinde bulunan Suriye tarafına zorunlu göç planlamıştır. Bu amaçla, sadece silahlı çeteler ile potansiyel olarak bunlara katı- lacağı düşünülen Ermeniler için “Sevk ve İskan” kanunu çıkarılmıştır. O günün yol şartları, salgın hastalıklar, intikam saldırıları ve eşkıya soygunlarından dolayı, Ermenilerden ve Müslümanlardan ölenler olmuştur. Devlet, daha savaş devam ederken 1916’da kurduğu mahkemede, ihmali görülen görevlileri ve vatandaş- larını (1397 kişi) yargılayarak, 63’üne ölüm cezası, diğerlerine de ağır cezalar vermiştir. Katliamı düşünen bir devlet, hem de savaş sırasında böyle bir yargı- lama yapabilir mi? Bu bölümüm özü: Bir tarafta, Osmanlı Türk Devletinin topraklarını işgal eden Emperyalistler ve vatana ihanet eden işbirlikçi Ermeni isyancı saldırganlar var; öbür tarafta, meşru ve kutsal savunma hakkının gereğini yaparak egemenliği- ni, vatanını ve vatandaşının canını korumaya çalışan Osmanlı var. Bu durumda hangi taraf katliamcı veya soykırımcı olabilir, açık değil mi? ERMENİLER TERÖRDEN VAZGEÇMİYOR, ANLAŞMALARI TANIMIYOR 1918 de savaş bitince, göç bölgelerinden dönen Ermeni çeteleri, bu defa daha hunharca, daha büyük ve yaygın boyutlu katliamlara devam etti. 1914-1920 arasında 1.552 bin Müslüman katledildi. Kazım Karabekir Paşa Komutasındaki Kolordu Kasım1920'de Ermeni ordusunu kesin olarak yendi. Bunun üzerine Er- menilerle, 1920 de Gümrü ve Moskova ile 1921 Kars Antlaşmaları yapılarak, bugünkü sınırlar belirlendi. Buna rağmen, 1923 Lozan Barış görüşmelerine gelen ve Türkiye’den toprak isteyen Ermeniler sonuç alamayınca, sınırlar bir defa da- ha kesinleşmiş oldu. Böylece barışa ulaşıldığı zannedildi, ama 50 yıl sonra, 1973- 1985 arasında Ermeni terör örgütü ASALA ortaya çıktı, Avrupa ülkelerinde ve ABD’de katliam yeniden başladı. Birçok Türk büyükelçisi ve diplomatı ile yakın- ları, büyük şehirlerin ortasında öldürüldü. Sırf Türk oldukları için öldürülen bu kişilerin durumunun, BM 1948 Uluslararası Soykırım Sözleşmesi açısından ele alınması şarttır. Eğer Alman Partileri ve Federal Meclis, insanlığa karşı işlenen suçlar ve soykırım- la samimi olarak ilgilenmek istiyorsa, günümüzde işlenen bu cinayetleri öncelik- le gündemine almalıdır. Bundan yedi yıl sonra 1992 de katliamcı Ermeniler Rus askeri birliklerinin deste- ği ile Azerbaycan’ın Karabağ bölgesini ve 7 ilini işgal etti. Hocalı kentine yapılan bir gece saldırısı ile 613 Azerbaycan Türkü kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden vahşice katledildi. 1,5 milyonu Azerbaycan Türkü sürgün edildi, 1300 kişi kay-

207

boldu. Uluslararası hukuka aykırı olan bu işgal ve sürgündeki kaçkınların duru- mu halen devam etmektedir. Bu bölümün özü: Anlaşmalarla belirlenen barışı ve sınırları bozan Ermeniler- dir. ASALA terör örgütü, sırf bir gruba mensup oldukları için Türk diplomatla- rını öldürüyor; Ermenistan birlikleri masum Azerbaycan Türklerini hunharca katlederek yurtlarından sürgün ediyor, etnik temizlik yaparak topraklarına el koyuyor; BM ve AGİT bu işgali ve katliamı kınıyor, ama Alman Partilerinin Önergesi, bütün bunları katliam ve soykırım saymıyor. Soruyoruz; Alman Parlamentosuna verilen önergede, neden bütün dünyanın bildiği bu gerçeklerden tek kelime ile söz edilmiyor? Aksine, Osmanlı Devleti 7 cephede savaştığı bir sırada, yani başı belada iken, sessiz sedasız duran Erme- nilere saldırıyormuş gibi suçlayabiliyor? Hem de kardeşçe yaşanmış 850 yıllık bir geçmişe rağmen. Önerge burada da durmuyor, Türk Milleti, Devleti ve medeniyetini, hiçbir mesnede dayanmadan keyfi olarak en ağır şekilde suçla- yabiliyor. ÖNERGE; Uluslararası hukuka göre kutsal olan egemenliklere, sınır ve toprak bütünlüğüne, can ve mal güvenliğine saldıranları masum göstermek, suçu ve suçluyu övmek suretiyle suça iştirak etmiş olmuyor mu? Gerçekten, bütün bunlar utanç verici, yüz kızartıcı bir zihniyetin tezahürüdür. TARAFLARIN TARİHLE YÜZLEŞMESİNİ HARARETLE İSTİYORUZ. Önergede sık sık “tarihle yüzleşmekten” bahsediliyor. Ama nedense Ermenilere bu çağrı yapılmıyor. Biz bütün tarafların, asıl suçlu olan emperyalistler dahil, tarihle yüzleşmesini hararetle arzu ediyoruz ve bu yazımızda bunu yapıyoruz; aksini iddia edenlere meydan okuyoruz. Ermeniler ve onlar adına önerge hazır- layanlar eğer samimi iseler; dürüst, kararlı, hukuka saygılı ve medeni cesaretle, mektubumuzda kısaca özetlemeye çalıştığımız 242 yıla yayılan acı olaylarla yüz- leşmelidirler. Hem de BM 1948 Uluslararası Soykırım Sözleşmesi açısından bu yüzleşme mutlaka yapılmalıdır. Şu anda Ermenistan’da tek bir Türk yaşamadığı halde, Türkiye ve Azerbaycan’da 100 binlerce Ermeni, rahatça yaşıyor. Bu durum ırkçı ve sömürgeci olmayanlara her şeyi anlatmaya yeter. Pek muhterem milletvekilleri, hanımefendiler ve beyefendiler, Asırlık ve çok taraflı olan bu meselenin gerçek çözüm mercii, siz de bilirsiniz ki, hukuktur, yargıdır. Siyasetçiler ve siyasi kurumlar kendini yargı yerine koyamaz, hüküm tesis edemezler. Bu gerçeğe bağlı kalarak size konuyla ilgili olarak Ulus- lararası ve Milli/Ulusal yargı organlarının verdiği kararları hatırlatmak isteriz. Devletlerarası meseleleri, adil olarak çözmenin başka bir yolu yoktur.

208

Bugüne kadar verilen yargı kararları şöyledir: 1.Osmanlı Mahkemelerinde Yargılamalar: Zorunlu göç sırasında ihmal göste- ren, saldırganlarla işbirliği yapan 1397 görevli ve sivil Osmanlı vatandaşı Divan-ı Harp’te yargılanarak 63’ü idam, diğerleri çeşitli ağır cezalara çarptırılmış- tır(1916). Osmanlı Türk Devleti, tarihte eşi görülmeyen bir şekilde, savaş devam ederken bu cezalandırmayı yaparak hukuka ve insan haklarına ne kadar bağlı olduğunu göstermiştir. 2.İngiliz Kraliyet Başsavcısının kararı: İngiltere tarafından 1919’da uluslararası bir mahkeme kurularak [Sevr Anlaşmasına göre] bir kısım İttihatçılar ve ileri gelen aydınlar Malta’da toplandı; başına da İngiliz Kraliyet Başsavcısı Woods getirildi. Savcı, Osmanlı, İngiltere, ABD, Mısır ve Irak arşivlerini iki yıl boyunca araştırdı, sonunda katliam yapıldığına dair bir delil bulamadığı için 29 Temmuz 1921'de takipsizlik kararı verdi. Bu karar çok önemlidir, itirazı da mümkün değil- dir. (Ek:1) 3. Avrupa Adalet Divanının kararı: Fransa’daki bir Ermeni derneği, “Avrupa Parlamentosu ‘Türkiye soykırım yaptı’ kararı aldığına göre, AB adaylık statüsü dondurulmalıdır.” İddiasıyla dava açtı. Divan 29 Ekim 2004 tarihli kararında; ’’Avrupa Parlamentosu (AP)’nun 1987 yılında aldığı Ermeni Soykırımı ile ilgili kararın siyasi olduğunu, bunun hukuki alanda hiçbir geçerliliği olmadığını’’ hükme bağlamıştır. 4. Fransız Anayasa Konseyi kararı: Fransa Anayasa Konseyi bir fiilin soykırım olup olmadığına yetkili bir mahkemenin karar verilebileceğine; yasama ve yürütme or- ganlarının böyle bir yetkisinin olmadığına karar vermiştir. 5. Uluslararası Adalet Divanını tehcirin soykırım sayılamayacağına ilişkin kara- rı: Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Hırvatistan’ın, 1999 yılında Yugoslavya Fe- deral Cumhuriyeti aleyhine açılan davada; “…bir gruba mensup kişileri bulun- dukları yerden başka bir yere zor kullanarak da olsa, tehcir etmenin soykırım sayılamayacağına” karar vermiştir. 6. AİHM Büyük Dairenin kararı: AİHM Büyük mahkemesi Perinçek-İsviçre davası konusunda verdiği 15.10.2015 tarihli kararda; “Hukuka ait konularda siyasetçi- lerin karar veremeyeceğine, olayın soykırım olarak nitelenemeyeceğine, düşünce özgürlüğünün kısıtlayamayacağına ve 1915’te yaşanan zorunlu göçünün soykı- rım sayılamayacağına” hükmetmiştir. Bu karar AB üyesi, AİHS’ni imzalayan Al- manya’yı da bağlayacak niteliktedir. Yargı kararları böyledir. Ermenileri haklı gören herhangi bir yargı kararı yoktur. Ermeniler bu gerçeği bildikleri için, yargıya değil, siyasetçilere müracaat ediyor- lar.

209

LÜTFEN ERMENİLERE YARDIM EDİNİZ. Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için yardım fikrinize te- şekkür ediyoruz. Ermenilere, yardım için şunları tavsiye etmenizi rica ediyoruz: 1- Milletlerarası hukuka ve antlaşmalara saygılı olsunlar. 2- Devlet ve özel arşivlerini bütün araştırmacı ve ilim adamlarına açsınlar. 3- Ermeniler, Türklerle 850 yıl boyunca birlikte huzur içinde yaşadıklarını hatırlayıp, Emperyalistlerin oyununa geldiklerini; sonuçta Türklere ve kendilerine büyük zarar verdiklerini kabul etsinler. 4- Acı gerçekleri anlayabilmek için Türk kin ve nefretini kimlik yapmaktan kurtulsunlar 5- Anayasalarındaki, Türkiye Cumhuriyeti’nden toprak talebinden (14 il) vazgeçip “Ağrı Dağı”nı devlet armasından ve bayraklarından çıkarsınlar. 6- Azerbaycan topraklarındaki işgali kaldırıp, Hocalı vahşeti, etnik temizliği, katliam ve soykırımı için özür dilesinler. 7- Türklerin, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” politikası güttüğünü, dostça ilişkilere açık olduğunu hatırlasınlar. Bütün bu gerçeklere rağmen Alman Federal Meclisi, siyasi bir kurum olduğunu dikkate almadan önergeyi kabul edecek olursa, en hafif ifadesiyle hukuka saygı- sızlık etmiş olur. Türk Milletini ciddi olarak rahatsız edeceğine şüphe olmayan böyle bir karar, bizleri bazı tedbirler almaya zorlayacaktır. Bizler TÜRKİYE SİVİL TOPLUM BİRLİĞİ olarak, Türkiye’nin bütün il ve ilçelerindeki 1445 örgütlerimizle, kampanya açarak: a. Almanya’nın mal, mamul ve ürünlerine, b. Türkiye’deki bütün eğitim kurumlarına, c. Bilimsel çalışma ve kongrelerine, d. Almanya’daki Türklere yapılan suikast ve asimilasyona, Karşı kamuoyunu uyaracağımızı, T.C. Hükümetini, Kamu Kuruluşlarını, siyasi partileri göreve davet edeceğimizi, üzülerek bildirmek isteriz.

Saygılarımızla, TÜRKİYE SİVİL TOPLUM BİRLİĞİ/TÜRKBİR 1445 Sivil Toplum Kuruluşu

210

KAYNAKLAR  1915 Mayıs Tarihli Bakanlar Kurulu Talimatı, Başbakanlık Arşivi, İstanbul Meclis-i Vükelâ Mazbataları, Cilt 198. Karar No. 1331/163.  AKÇORA, Ergünöz. 2007. Van ve çevresinde Ermeni isyanları, 1896- 1916. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.  AKÇURA, Yusuf. 1985. Osmanlı İmparatorluğunun Dağılma Devri, Anka- ra.  AKYOL, Ahmet. 2014. ERMENİ SOYKIRIM TİCARETİ: http://www.ahmetakyol.net/ermeni-soykirim-ticareti/  AKYOL, Ahmet. 2015. PROF. DR. ERICH FEIGL: http://www.ahmetakyol.net/prof-dr-erich-feigl/  ANDONIAN, Aram. 1920. Documents officels concernants les Massacres Armeniens, Paris.  Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi (I., II., III. VE IV. Ciltler). 1995. 1995. 1997. 1998. T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri, Yayın No: 23, 24, 34, 35.  ASLAN, Kevork. 1914. Ermenistan ve Ermeniler, İstanbul.  ASLAN, Doç. Dr. Yasin. 1997. Ermenistan Tarihi Yol Ayrımında, Ankara.  ASLAN, Yavuz. 2001. “Rus İstilasından Sovyet Ermenistan’ına Erivan (Revan) Vilayetinin Demografik Yapısı (1827–1922), Yeni Türkiye, S: 38  ATA, Feridun. Divân-ı Harb-i Örfî Mahkemelerinde Ermeni Tehciri Yargı- lamalarına İstatistiksel Bir Bakış (1919-). http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-62/divan-i-harb-i-orfi- mahkemelerinde-ermeni-tehciri-yargilamalarina-istatistiksel-bir-bakis- 1919-1921  ATAÖV, Türkkaya. 2006. Mavi Kitaba Yanıt. İleri Yayınları. İstanbul.  ATAÖV, Türkkaya. 2006. Ermeni Belge Düzmeciliği. İleri Yayınları. İstan- bul.  ATAÖV, Türkkaya. 2007. Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu. İleri Yayınları, No: 129. İstanbul.  ATAÖV, Türkkaya. 2012. Ermeni Soykırımı Yalanı ve Gerçekler: http://www.guncelmeydan.com/pano/ermeni-soykirimi-yalani-ve- gercekler-prof-dr-turkkaya-ataov-t32902.html

211

 ATATÜRK, Mustafa Kemal. 2005. Nutuk (Söylev) 1919-1927. Akvaryum Ya- yıncılık, İstanbul.  AYA, Şükrü Server. 2009. SOYKIRIM TACİRLERİ VE GERÇEKLER – TÜRK ALEYHTARI VE YABANCI TARAFISZ BELGELERLE DIASPORA YALANLARININ İÇYÜZÜ. Derin Yayınları.  AYDEMİR, Şevket Süreyya. 1985. Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver Paşa, C. 3: 1914-1922, Remzi Kitabevi, İstanbul.  AYMALI, Ömer. Van isyanı, 24 Nisan 1915 ve Ermeni tehciri: http://www.dunyabulteni.net/haber/296379/van-isyani-24-nisan-1915- ve-ermeni-tehciri  AYTEKİN, Halil. 2000. Kıbrıs’ta Monarga (Boğaztepe) Ermeni Lejyonu Kampı. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Türk Tarih Kurumu Yayınları. VII. Dizi – Sayı 193. Ankara.  Başbakanlık Osmanlı Arşivi HR. MİJ. 43/ 17.  BEYDİLLİ, Kemal. 1988. “1828–29 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anado- lu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler”, Belgeler, Türk Tarih Belgeleri Dergisi, XIII/17 (1988).  CARRIERE, Auguste. 1896. Moise de Khoren et la Généalogie Patriarcale, Paris.  ÇATALTEPE, Sipahi. 1990. Bir Ermeni’nin Anılarında Azerbaycan Olayları (1918-1922) (Çeviri). Kastaş Yayınları.  ÇİÇEK, Kemal. 2016. Ermeni Sorununda Tehcir ve Ötesi. Astana Yayınla- rı. Ankara  ÇOLAK, Mustafa. Kaynak Kritiği ve Tehcir Olayında Belge Tahrifatı: http://www.ttk.gov.tr/templates/resimler/File/fulltext/Belleten_Makal e/kaynakkritigivetehcirolayindabelgetahrifati.pdf  DELİORMANLI, Altan. 1975. Türklere Karşı Ermeni Komitecileri, İstanbul.  DUYGULU, Abdüllatif. Ermeni Mezalimi. http://www.cilehane.com/yazilar/ch1303.html  ELEKDAĞ, Şükrü M. 2010. Tarihsel Gerçekler ve Uluslar arası Hukuk Işı- ğında Ermeni Soykırımı İddiası: http://www.ataa.org/reference/ermenisoykirimiddiasi.pdf  Ermeni Araştırmaları Enstitüsü: http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=Dergiler

212

 Ermeni Komitelerinin Amâl ve Harekât-i İhtilâliyesi, İstanbul 1917.  Ermeni Sorunu İddialar Gerçekler: http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/index.html  FEİGL, Prof. Dr. Erich. 1987. Bir Terör Efsanesi, İstanbul.  Genelkurmay ATASE Arşivi, No: ½,Kls:528, Dos:2061,Fih:21-18,No: 4/3671  Genelkurmay ATASE ve Denetleme Başkanlığı. 2006. ARŞİV BELGELERİY- LE ERMENİ FAALİYETLERİ 1914-1918, CİLT I-VIII. ANKARA GENELKUR- MAY BASIMEVİ  GRİBODAYEV. 1972. Rusya Anıları, s. 73, Tahran, 1901- Tahran  GİYASİ, Prof. Dr. Cafer A. 2000. Iğdır Soykırım Anıt ve Müzesi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara  GÖKÇE, Yard. Doç. Dr. Mustafa. Karabağ ve Ermeni Sorunu Aksaray Üni- versitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim. http://farukarslan.com/dosyalar/658-2/  GÖRÜRYILMAZ, Dr. Mustafa. 2009. Türk Kafkas İslam Ordusu ve Ermeniler (1918). Korza Yayıncılık. Ankara  GRABILL, Joseph L. 1971. Protestant Diplomacy and the Near East: Missionary Influence on American Policy, 1810-1927, University of Minnesota.  GÜREL, Ahmet. 2015. Türk–Ermeni İlişkisinin Dünü, Bugünü-1: http://addizmir.com/yazaruyeyazi/TURK-ndash;ERMENI-ILISKISININ- DUNU-BUGUNU-1/209  GÜRKAK, Uluç. 2014. Malta Yargılaması Özgün İngiliz Belgeleriyle. Kay- nak Yayınları.  GÜRÜN, Kamuran. 1983 Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara.  HALAÇOĞLU, Prof. Dr. Yusuf. 2001. Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1915). TTK Yayını. Ankara  HALAÇOĞLU, Prof. Dr. Yusuf. 2013. Ermeni Tehciri. İstanbul: Babıali Kül- tür Yayıncılığı.  HALAÇOĞLU, Yrd. Doç. Dr. Ahmet. 2003. 1895 Trabzon Ermeni Olayları- nın Başlangıcında Ermeniler Arasındaki Muhabere ve Olaya Karışan Er- menilerin Muhakemeleri. ERMENİ ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ, Sayı 11: http://www.eraren.org/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=47

213

 HOCAOĞLU, Mehmet. 1976. Arşiv Vesikalarıyla Tarihi Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul.  İNAL, Halil İbrahim. 2011. Osmanlı Tarihi. Üçüncü Baskı. Nokta Kitap. İstanbul.  İslam Ahalinin Duçar oldukları Mezalim Hakkında Vesaika Müstenid Ma- lumat, İstanbul, 1918.  KAÇAZNUNİ, Ovanes. 2006. Taşnak Partisi’nin Yapacağı Birşey Yok (1923 Parti Konferansı’na Rapor). Çeviren: Arif ACAROĞLU. Kayak Yayın- ları.  KARABEKİR, Kazım. 1995. Ermeni Dosyası, İstanbul.  KARPAT, Kemal H. 1985. Ottoman Population 1830-1914 Demographic and Social Charsetistic, The University Of Winsconcin Press, London  KIRZİOĞLU, Prof. Dr. M. Fahrettin. 1999. Kars İli ve Çevresinde Ermeni Mezalimi (1918-1920), KÖKSAV Yayınları, Ankara.  KOCAŞ, Sadi. 1970. Tarih Boyunca Ermeniler ve Selçuklulardan Beri Türk Ermeni İlişkileri, Ankara.  KODAMAN, Barçın. 2002. Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu. Yüksek Li- sans Tezi. T.C. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı. Isparta.  KORKODYAN. 1937. Ermenistan’ın Nüfusu: 1831-1931, Erivan.  KURTARAN, Uğur. 2011. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA MİLLET SİS- TEMİ. Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Sayı 8 (57-71)  LAÇİNER, Sedat. 2005. Türkler ve Ermeniler. Uluslararası Stratejik Araş- tırmalar Kurumu Derneği (USAK).  LANGER, William. 1935. The Diplomacy of Imperialism, New York, Alfred A. Knopf, s. 157-8, 322.  LORIS-MELIKOFF, Dr. Jean. 1920 La Revolution Russe et les Nouvelles Repobliques Transcaucasiennes, Paris.  LOWRY, Heath H. 1990. The Story Behind Ambassador Morgenthou’s Story. Isis Press. Istanbul.  MALET, Albert. 1909. "L'epoque Contemporaine", Hachette, Paris  MAZICI, Nurşen. 1987. Belgelerle Uluslar arası Rekabette Ermeni Soru-

214

nu, İstanbul.  McCARTHY, Justın. 1989. Otoman Archives Yıldız Collection The Armenian Question, İstanbul.  McCARTHY, Justin. 1995. “Ölüm ve Sürgün”, Çeviren: Bilge Umar, İnkı- lap Yayınları, Ankara.  MEHDİYEV, G. Çakmaklı. 2015. “Türksüz Ermenistan” İdeolojisinin So- nuçları: Ermenistan’ın Tek Uluslu ve Monoetnik Devlete Dönüştürülme Süreçleri. Tesam Akademi Dergisi – Turkish Journal of TESAM Academy. Ocak-January 2015. 2(1).7-28. ISSN: 2148-2462.  MEHMETZADE, Mirza Bala. 1991. Milli Azerbaycan Hareketi, yay. Hzl. Ahmet Karaca, Ankara  Memalik-i Osmaniye'nin 1330 [1914] Senesi Nüfus İstatistiki, Dâhiliye Nezareti Sicil İdare-i Umumiyesi, Hilal Mat. 1336 [1920].  METİN, Halil. 1997. Türkiye'nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, M. Eğitim Yayını, İstanbul.  MUMCU, Uğur. 1993. Kürt Dosyası. Tekin Yayınevi. Ankara.  NALBANDIAN, Luase. 1963. Armenian Revolutionary Movement University of California Press.  NALBANDYAN, V. S. 1976. Ermenistan Literatürü, s. 23, Erivan  OKTAY, Doç. Dr. Hasan-; www.ermenisorunu.gen.tr/makaleler  OREL, Şinasi; Yuca SÜREYYA. 1983. Ermenilerce Talat Paşa'ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü, TTK Yayını, Ankara.  ÖRS, Hayrullah. 1969. Moltke’nin Türkiye Mektuplar, İstanbul 1969.  Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920). 1995. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları.  Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı (1878-1920). 2007. T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 91. Ankara  Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000.  ÖZTUNA, Yılmaz. 1978. Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yayınevi c. 7.  PAPAZIAN K.S. 1934. Patriotism Perverted, Boston, Baikar.

215

 PAŞA, Hüseyin Nazım. 1994. Ermeni Olayları Tarihi, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları.  PERİNÇEK, Mehmet. 2012. “Rus Devlet Arşivlerinden 150 Belgede Er- meni Meselesi”, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2012, s.228, Belge No:100; İrandust, Dvijuşie Silı Kemalistskoy Revolyutsii, Gosudarstvenoe İzdatelstvo, Moskova,-Leningrad, 1928, s. 67,69 vd.,  REFİK, Ahmet. 1992. Kafkas yollarında, Öncü Kitap, Ankara 1992  SAKARYA, Em. Tümg. İhsan. 1984. Belgelerle Ermeni Sorunu, Genelkur- may ATASE Yayınları, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2. Baskı  SALT, Jeremy. 1993. Imperialism, Evangelism and the Ottoman Armenians, 1878-1896, Routledge Pres.  SARINAY, Yusuf. 2013. Hoybun Cemiyeti ve Türkiye’ye Karşı Faaliyetleri: http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-40/hoybun-cemiyeti-ve-turkiyeye- karsi-faaliyetleri  SARINAY, Yusuf. 2013. İstanbul’da Ermeni Faaliyetleri ve Alınan Tedbir- ler (1914-1918): http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-67-68- 69/istanbulda-ermeni-faaliyetleri-ve-alinan-tedbirler-1914-1918  SCHEMSI, Kara. 1919. Turcs et Armeniens devant l'Histoire, Genere. Imprimeric Nationale.  SELVİ, Haluk. 2006. Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa. Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sa- karya.  SELVİ, Selvi. 2011. Millet-i Sadıka’da İsyan / Ermeni Komitacıların Gizli Mektupları 1878-1923. Timaş Yayınları.  SOYSAL, Mümtaz. 1985. Orly Saldırısı Davası 19 Şubat-2 Mart 1985, Şa- hit ve Avukat Beyanları, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi.  SÜSLÜ, Azmi. 1990. Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniver- sitesi Rektörlüğü Yayın No:5, Ankara, s.149-150 .  ŞİMŞİR, Bilal. 1986. İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri, 1856-1880, Türkçesi Şinasi Örel, Ankara, Cilt I.  ŞİMŞİR, Bilal. 2000. Şehit Diplomatlarımız, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2 Cilt.  ŞİRACİYAN, Arşavir. 1997. Bir Ermeni Teröristin İtirafları. Kastaş Yayınla- rı.

216

 Tarih Boyunca Ermeni Meselesi. 1979. Genelkurmay yayınları, Ankara.  TAŞÇIOĞLU, Ömer Lütfi. 2014. Belgelere Göre Türk-Ermeni İlişkilerinde Katliam ve Soykırım İddiaları. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi.  TAŞÇIOĞLU, Ömer Lütfi. 2015. Türk-Ermeni İlişkilerine Tarihî, Siyasi ve Hukuki Gerçekler. Nobel Akademik Yayıncılık. Ankara.  TOSUN, Kadir. 2013. İrandan Turana. Ankara.  TOKSOY, Ahmet. 2014. XIX. Yüzyılda Rusya’nın Kafkas Politikası ve Er- meniler: http://ekoavrasya.net/duyuru.aspx?did=136&Lang=TR  TOKSOY, Nurcan. 2007. Revan’da Son Günler, Türk yönetiminden Er- meni Yönetimine, Ankara.  TURAN, Prof. Dr. Osman. 1997. TÜRK CİHÂN HÂKİMİYETİ MEFKÛRESİ TARİHİ. 10. Baskı. Boğaziçi Yayınları. İstanbul.  TVERDOHLEBOF. 2007. Gördüklerim yaşadıklarım = I witnessed and lived through = Ce que j'ai vu et vécu moıi-méme (Erzurum 1917-1918). Ankara: Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları  URAS, Ahmet Esat. 1987. Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul.  URAS, Ahmet Esat. 1987. The Armenians in History and the Armenian Question, Belge Yayınları, İstanbul.  Urfalı Mateos,”Vekayiname (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1131- 1162)”, Çeviren: Hrant D. Andreasyan, Ankara, 1987, s.171  US Archives, NARA; T1192, Roll 4, 860J.01/431; Özdemir “v.d”, age, s. 137  VARANDIAN, Mikayel. 1932. History of the Dashnagtzoutune, Paris  YILDIRIM, Dr. Hüsamettin 2000. Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara: http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/index.html  YILMAZ, Dr. Salih. 2008. Ermenistan Cumhuriyetinde Okutulan 10. Sınıf Ders Kitabında Türkler Alayhine İfadeler ve Sözde Ermeni Soykırımı. Türk Dünyası Araştırmaları. Sayı: 17.

217

DİZİN 1. Azerbaycan Tümeni ...... 76 Aksu ...... 75 15. Piyade Tümeni ...... 77 Allahuekber ve Soğanlı dağları .... 38 25 Nisan ...... 42, 174, 186 Alman ... 36, 47, 73, 77, 80, 126, 157 3. Ordu ...... 7, 37, 38, 44, 70 Alman birlikleri ...... 73 31 Mart Vakası ...... 32 Almanlar ...... 37, 70, 75, 114 324 No’lu Avrupa Konseyi Bildirgesi Almanya .... 18, 34, 35, 126, 169, 174 ...... 146 Amasya ...... 28, 29 366. Mekanize Alayı ...... 145 American Board of Commissioners 4. Ordu ...... 7, 44 for Foreign Missions ...... 20 5. Kafkas Piyade Tümeni ...... 73 Amerika30, 31, 32, 33, 47, 53, 56, 6. Ordu ...... 7, 44, 69 59, 60, 82, 93, 95, 106, 107, 161, AAD ...... 124 174 ABD20, 21, 23, 56, 59, 60, 86, 95, Amerikan Koleji ...... 30 107, 109, 111, 114, 134, 135, Amerikan misyonerleri ...... 53 139, 147, 153, 161, 169, 178, Amiral Bristol ...... 67 187, 190, 191 Anadolu coğrafyası ...... 132, 153 ABD arşiv raporları ...... 86 Anavatan Müdafileri Derneği ...... 23 ABD enformasyon kaynakları .... 178 ANCA ...... 8, 161 ABD görevlileri ...... 59 Andranik ...... 76 Abdullah Avni ...... 85 Ankara10, 53, 140, 176, 177, 190, Abşeron Yarımadası ...... 69 191, 211, 212, 213, 214, 215, Adana11, 23, 28, 32, 39, 53, 56, 62, 216, 217 82, 100, 176, 177, 180, 181, 186, Ankara Anlaşması ...... 101 193 Ankara Esenboğa Havalimanı .... 140 Adana Ayaklanması ...... 32 Ansiklopedia Hırist Armenia ...... 79 Adana Olayları ...... 28, 39 Antakya ...... 61, 62 Adıyaman ...... 28 Antep ...... 28, 63, 82, 100, 181, 186 Agop Abraham Turfanyan ...... 138 Aram Andonian ...... 109 Agop Paşa ...... 14 Aram Avedis Basmaciyan ...... 138 Ağdam ...... 143, 145, 147 Arap liderleri ...... 61 Ağrı Dağı ...... 155, 161, 171 Arap ve Kürt aşiretleri ...... 57 Ağrı Dağı ve Nuh’un Gemisi ...... 155 Arapgir ...... 28 Aharonian ...... 72, 77 Ararat Filmi ...... 172 Ahmet Benler...... 136, 188 Ardahan ...... 29, 69, 70, 179, 183 Ahmet Bey ...... 68 Ardanuç ...... 37 Ahmet İzzet Paşa ...... 64, 78, 80 ARF ...... 8, 161, 162 Ahmet İzzet Paşa Hükümeti .. 64, 80 Armenian National Committee of Ahmet Tevfik Paşa ...... 118 America ...... 161 AİHM ...... 124, 125 Arnold J. Toynbee ...... 111 Akdamar Adası ...... 172 Arnold Toynbee ...... 87, 107

218

Arşag K. Şmavonian ...... 108 Bakü68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, Arşavir Şiraciyan ...... 52 77, 78 Arşiv ...... 51, 68, 184, 211 Balkan ülkeleri ...... 26 Arşiv belgeleri ...... 68 Balkanlar ...... 7, 63, 65, 123 Artvin ...... 29, 37, 183 Barış ve Dostluk Anlaşması ...... 71 ASALA8, 135, 136, 137, 138, 140, Batı Anadolu ...... 56 141, 146, 160, 161, 187, 188, Batı kamuoyu...... 21, 26 189, 191 Batı ülkeleri...... 28, 59, 154 ASALA cinayetleri ...... 8 Batılı emperyalistler ...... 26 Asi nehri ...... 61 Batum ...... 37, 69, 70, 71 Atatürk ...... 33, 212, 213 Bayburt ..... 28, 29, 70, 181, 182, 186 Ateşkes ...... 148 Bâyezid ...... 35 Atilla Altıkat ...... 139, 190 BDP ...... 161, 162, 163 Atom Egoyan ...... 172 Bekirağa Bölüğü ...... 85 Avrupa Adalet Divanı ...... 124 Berecik ...... 106 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Berlin Anlaşması ...... 18 ...... 124 Berlin Kongresi ...... 18 Avrupa Konseyi Parlamenterler Beşir Balcıoğlu ...... 136, 188 Meclisi ...... 146, 148 Beyazıt Meydanı ...... 84 Avusturya ...... 18, 34, 60, 135, 141 Biçerakov ...... 75, 77 Avusturya-Macaristan ...... 18, 34 Birinci Dünya Savaşı27, 33, 34, 63, Ayaklanmalar ...... 27, 31 66, 71, 76, 82, 96, 107, 110, 114, Ayastafanos Anlaşması ...... 18 153, 168 Ayaş ...... 41 Birinci Dünya Savaşında Ermeni Aydın ...... 176, 177 Olayları ...... 34, 79, 88 Azerbaycan6, 8, 36, 66, 67, 68, 69, Birinci Sason İsyanı ...... 28, 29, 185 70, 71, 72, 73, 75, 76, 77, 78, 79, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi 143, 144, 145, 146, 147, 148, Haklar Sözleşmesi ...... 126 156, 157, 171, 174, 186, 191, Birleşmiş Milletler Soykırım 192, 215 Sözleşmesi ...... 87, 121, 123 Azerbaycan Halk Cumhuriyeti .... 70, Bitlis6, 28, 29, 30, 35, 39, 42, 49, 71, 75 122, 176, 179, 180, 183 Azerbaycan Hükümeti ...... 71 Bitlis Ayaklanması ...... 30 Azerbaycan Türkleri66, 68, 70, 78, Bitlis Ermenileri ...... 30 79, 143 Bitlis ve Muş Olayları ...... 39 Azmi Bey ...... 173 Bizans...... 5, 11 Bağımsızlık Bildirgesi . 155, 157, 171 Boğazlıyan ...... 84, 85, 86 Bahadır Demir ...... 134, 187 Bolşevik İhtilali ...... 69 Bahattin Şakir ...... 80, 173 Bolşevikler ...... 67, 69, 71, 75, 77, 78 Bahçecik ...... 32, 42 BOP Projesi ...... 161 Bahçecik, Arslanbey ve Yuvacık Bora Süelkan ...... 139, 190 köyleri ...... 42 Borçka ...... 37

219

Boston...... 20, 33, 139, 190, 215 Damat Ferit Paşa ...... 83, 85 Brest-Litovsk Anlaşması ...... 68 Danimarka ...... 83, 118 Britanya ...... 7, 49 Daniş Tunalıgil ...... 135, 187 Bruce Fein ...... 153 Daud Kheyriyan ...... 146, 164 Bulgar...... 15 David Atkinson ...... 148 Bulgaristan ..... 34, 60, 139, 146, 190 Derbent ...... 75, 77 Bursa ...... 12 Dersim ...... 57, 59 Burton J. Hendrick ...... 109 Dersim eşkıyası ...... 57 Büyük Selçuklu Devleti ...... 11 Develi ...... 28 Büyükelçi Ahmet Esat Uras ...... 34 Devlet arşivleri ...... 168 Büyükelçi Morgenthau’nun Devlet ve Kamu Kuruluşlarının Öyküsünün Perde Arkası ...... 107 Yapması Gerekenler ...... 168 Büyükelçi Morgenthau’un Hikayesi Dış dünya ...... 154 ...... 107, 108 Diaspora ...... 8, 33, 61, 133, 167 Büyükelçi Şükrü Elekdağ ...... 157 Diaspora Ermenileri ...... 8, 33, 167 Cahide Mıhçıoğlu ...... 140, 190 Divan-ı Harb ...... 55, 58 Cavit Demir ...... 189 Divân-ı Harb-i Örfî .... 83, 84, 85, 211 Cebrail...... 143, 145, 147 Divriği ...... 28 Cemal Azmi ...... 80 Diyarbakır6, 28, 29, 30, 51, 55, 85, Cemal Özen ...... 138, 189 122, 162, 163, 183 Cemal Paşa ...... 80, 186 Dizanteri ...... 59 Corc ...... 30 Doğan Türkmen ...... 189 Coşkun Kırca ...... 142, 190, 191 Doğu Anadolu5, 6, 11, 12, 13, 17, Culfa ...... 76 18, 19, 23, 27, 37, 38, 66, 69, 70, Cuma namazı ...... 30 71, 76, 119, 148, 156, 212 Cumhuriyet dönemi ...... 7 Doğu Anadolu vilayetlerinde ıslahat Cyrus Hamlin ...... 27 ...... 18 Çağrı Bey ...... 11 Doğu Perinçek ...... 175 Çanakkale ..... 39, 40, 41, 42, 46, 193 Dönüş Kararnamesi ...... 80 Çanakkale Kara Savaşları ...... 42 Dörtyol ...... 32, 177 Çankırı ...... 41 Dr. Reşit Bey ...... 85 Çarlık Genel Valisi ...... 35 Dursun Aksoy ...... 140 Çarlık Rusya ...... 7, 68 Dünya kamuoyu6, 7, 61, 105, 168, Çerkez ...... 41 170 Çerkez Ahmet ...... 41 Edward Natan ...... 56, 106 Çoruh vadisi ...... 37 Edwin Bliss ...... 21, 106 Çukurova...... 5, 12, 13, 63, 101 Eflak-Buğdan ...... 15 Dağıstan ...... 68, 75, 77 Ege Adaları ...... 60 Dağıstan Türkleri Kuzey Kafkasya Elazığ (Harput) Olayları ...... 39 Cumhuriyeti ...... 77 El-aziz ...... 122 Dağlık Karabağ Bölgesi143, 144, Elçibey ...... 147, 192 145, 147 Ellis Adası ...... 47

220

Emiryan ...... 67 Ermeni Devleti 5, 18, 62, 69, 77, 101 Emory Niles ...... 119 Ermeni Devrimci Federasyonu .. 161 Emvâl-i Metrüke Komisyonları .... 54 Ermeni Devrimci Ordusu ... 140, 141 Engin Sever ...... 137, 189 Ermeni Emelleri ...... 155 Enver Ergun ...... 141 Ermeni fedaileri ...... 32 Enver Paşa36, 37, 68, 70, 73, 77, 80, Ermeni Gönüllü Tugayları ...... 36 109, 212 Ermeni ırkçılığı ...... 7 Enzeli ...... 75 Ermeni ıslahatı ...... 39 Erdoğan Özen ...... 141 Ermeni iddiaları ...... 9, 167 Erikson ...... 34 Ermeni isyanları30, 31, 39, 41, 101, Erivan67, 72, 79, 155, 157, 160, 211 182, 184, 211, 214, 215, 216 Ermeni kadını ...... 13 Erkut Akbay ...... 139, 190 Ermeni kafileleri ...... 55, 58 Ermeni5, 6, 7, 8, 9, 11, 12, 13, 14, Ermeni Katliamına İlişkin Resmi 17, 18, 19, 20, 23, 24, 25, 27, 28, Osmanlı Belgeleri ...... 109 29, 30, 31, 32, 35, 36, 37, 38, 39, Ermeni kökenli ...... 8 40, 41, 42, 45, 49, 52, 53, 55, 57, Ermeni Lejyonu ...... 62, 212 58, 59, 60, 61, 62, 63, 65, 68, 69, Ermeni lobisi ...... 87, 88 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, Ermeni militan örgütleri ...... 29 79, 80, 81, 83, 84, 85, 87, 88, Ermeni militanları ...... 7, 78 101, 106, 107, 108, 109, 110, Ermeni Milleti Meclisi ...... 17 111, 114, 118, 119, 121, 123, Ermeni milletvekili ...... 14 124, 125, 126, 128, 129, 133, Ermeni Ordu emirleri...... 119 134, 135, 136, 137, 138, 140, Ermeni öğretim görevlisi ...... 14 141, 142, 143, 144, 145, 146, Ermeni Patriği ...... 17, 35, 36, 40 147, 148, 153, 154, 155, 156, Ermeni Patrikhanesi ...... 18, 58, 83 157, 158, 160, 161, 162, 163, Ermeni Prensliği Ani ...... 11 164, 167, 168, 169, 170, 172, Ermeni Soykırımı Adalet 173, 174, 175, 176, 177, 178, Komandoları ...... 135, 136 184, 185, 186, 187, 188, 189, Ermeni Soykırımı emperyalist bir 190, 191, 211, 212, 213, 214, yalandır ...... 175 215, 216, 217 Ermeni tezleri ...... 109, 154, 157 Ermeni asıllı ...... 9, 69, 71, 186, 187 Ermeni ve Hıristiyan Osmanlı Ermeni azınlığı ...... 7, 23 vatandaşları ...... 88 Ermeni bakan ...... 14 Ermeni ve Rum çeteleri ...... 70 Ermeni başkonsolos ...... 14 Ermeni yazarlar ve kiliseleri ...... 163 Ermeni büyükelçi ...... 14 Ermeni-Bölücü rekabeti ...... 162 Ermeni cemaati...... 5, 6, 13, 24 Ermeniler5, 6, 8, 9, 11, 12, 13, 14, Ermeni çeteleri7, 8, 32, 37, 38, 39, 16, 18, 20, 21, 23, 24, 29, 30, 32, 42, 61, 63, 65, 68, 69, 70, 73, 76, 34, 35, 36, 37, 39, 40, 42, 44, 45, 101, 134, 173 47, 48, 51, 52, 60, 61, 62, 63, 66, Ermeni dernekleri ...... 23 68, 69, 70, 71, 72, 73, 75, 78, 81,

221

82, 101, 105, 114, 119, 122, 143, Geçici Sevk ve İskân ...... 48, 60, 65 144, 146, 147, 148, 153, 156, Geçici Sevk ve İskan Kanunu ...... 48 161, 184, 186, 187,놤189, 191, Gence ...... 68, 70, 73, 74, 75 192, 211, 212, 214, 215, 217 General Dro ...... 67 Ermenilerden özür kampanyas .. 123 Geyve ...... 28 Ermenilerin Birleşik Derneği ...... 23 Gizli Ermeni Ordusu Esir Yanikiyan Ermeni-PKK İlişkileri ...... 158 Gurubu ...... 135 Ermenistan Anayasa Mahkemesi Gladstone ...... 19 ...... 156, 157 Gökberk Ergenekon ...... 189 Ermenistan Anayasası ...... 155, 156 Gökçay ...... 74 Ermenistan Cumhuriyeti33, 71, 72, Gregoryen Ermeni ...... 106 77, 96, 143, 155, 171 Gregoryen mezhebi ...... 11, 121 Ermenistan Dışişleri Bakanlığı .... 155 Griboyadev ...... 66 Ermenistan Parlamentosu ..... 8, 155 Gurgen (Karakin) Yanikiyan ...... 134 Ermenistan Sosyalist Cumhuriyeti Gümrü ...... 70, 171, 181, 183, 186 ...... 144 Gümüşhane ...... 28, 29 Ermenistan, Kürdistan kurma .... 168 Güney Kafkasya ...... 13 Ermenistan-Kürdistan planları ... 160 Güneydoğu Anadolu .. 101, 155, 156 Erzin ...... 32 Gürcüler ...... 70, 71 Erzincan ...... 28, 29, 59, 70, 85 Habur ...... 51 Erzurum6, 17, 23, 28, 29, 30, 34, 35, Hacıqabul ...... 68 36, 37, 39, 42, 49, 55, 57, 59, 70, Haçın Hatırı İçin ...... 146, 164 122, 176, 177, 180, 181, 182, Haçmaz ...... 68 183, 185 Hagop S. Andonian ...... 108 Erzurum Olayı ...... 28 Halep .. 50, 51, 53, 61, 109, 176, 177 Erzurum ve Erzincan Olayları ...... 39 Halep Valisi ...... 110 Eskişehir ...... 46, 53, 176, 177 Halil ...... 41, 74, 85, 212, 214, 215 Evangelist Ermeni kilisesi ...... 21 Halil Paşa ...... 74, 85 Fatih ...... 5, 12 Hama ...... 57 Fırat ...... 17, 51, 100 Hamid Efendi ...... 38 Fransa7, 16, 18, 19, 23, 31, 33, 44, Hampig Sasunyan ...... 139 60, 82, 106, 124, 128, 129, 135, Hankenti ...... 145 136, 137, 138, 153, 169, 187 Hanry Morgenthau ...... 106, 107 Fransa Anayasa Komisyonu 124, 128 Harbiye Nezareti Cezaevi ...... 83 Fransız İnsan Hakları Bildirgesi .. 128 Harbord ...... 119 Fransızlar .... 61, 62, 63, 82, 100, 101 Harput ...... 28, 176 Fuzuli ...... 143, 145, 147 Hastalıklı bir siyasal kültür ...... 88 Gabriel Noradungyan Efendi ...... 14 Havran ...... 51 Gaflan ...... 146 Hayrenik Gazetesi ...... 72 Galip Balkar...... 140 Hazreti İsa ...... 11 Galip Özmen ...... 137, 189 Heath Lowry ...... 107 Gazimagusa ...... 62 Helmut von Moltke ...... 13

222

Hendrick ...... 109 İngiltere16, 18, 19, 23, 44, 106, 107, Hermez Samurouyan ...... 161 111, 118, 169 Hınçak Partisi ...... 23, 24, 28 İnsan Hakları İzleme Örgütü ...... 147 Hınçaklar ...... 122 İran24, 49, 51, 60, 66, 69, 73, 79, Hınıs ...... 28, 70, 182, 183 118, 135, 141, 143, 161 Hıristiyan6, 13, 15, 20, 27, 39, 61, İran İslâm Cumhuriyeti ...... 79 111 İsa ...... 11, 21 Hıristiyan misyonerler ...... 20, 111 İskân-ı Aşâir ve Muhacirîn ...... 53 Hocalı8, 144, 145, 146, 147, 171, İskenderun ...... 49, 61, 62 174 İsmail Erez ...... 135, 187 Hocalı Katliamı ...... 147 İspanya ...... 83, 118, 136 Hollanda ...... 83, 118, 136 İstanbul5, 12, 13, 17, 28, 31, 32, 36, Holokost suçları ...... 126 38, 41, 46, 52, 56, 58, 60, 72, 77, Hoy ...... 73, 79 78, 80, 83, 84, 86, 87, 106, 107, Hükümet ...... 53, 57, 58 108, 114, 141, 162, 176, 185, Hürriyet ve İtilâf Partisi ...... 82 187, 188, 211, 212, 213, 214, Hüseyin Cahit Yalçın ...... 83 215, 217 IAEA ...... 172 İstanbul Ermeni Patrikhanesi .. 5, 13 Iğdır ...... 29, 143, 180, 184, 213 İstanbul Patrikliği ...... 13 II. Abdülhamid ....27, 29, 30, 31, 185 İsveç ...... 83, 118, 191 Independence gazetesi ...... 21 İsviçre ...... 23, 24, 33, 83, 137, 138 Irak ...... 7, 44, 161 İsyancı Ermeniler6, 27, 28, 63, 65, Islahat ...... 6, 18 121, 122, 123, 146, 185 Işık Yönder ...... 141 İtilaf Devletleri ...... 35, 36, 80 İftira Kampanyaları ...... 105 İttihad-ı Anâsır ...... 31 İhtilalci Ermenistan Partisi ...... 23 İttihat ve Terakki34, 72, 80, 82, 84, İkinci Dünya Harbi ...... 47 85 İkinci Meşrutiyet ...... 31 İzmit ve Adapazarı Olayları ...... 39 İkinci Sason İsyanı ...... 28, 30 James (Lord) Bryce ...... 107 İncil ...... 5, 13 James Bryce ...... 111 İngiliz Büyükelçisi R.C. Craigie ..... 86 Japon ...... 47 İngiliz çıkarları ...... 18, 19 Johannes Lepsius 107, 112, 114, 118 İngiliz Dışişleri Bakanlığı ...... 83, 110 Kaçar Hanedanlığı ...... 66 İngiliz Dışişleri Bakanlığı Savaş Kaçaznuni ...... 77 Propaganda Bürosu ...... 110 Kadir Tosun ...... 75 İngiliz işbirlikçisi ...... 83 Kafkas Cephesi ...... 33, 37 İngiliz Kraliyet Başsavcılığı ..... 86, 88 Kafkas Ermenileri ...... 114 İngiliz Muhipler Cemiyeti ...... 83 Kafkas İslâm Ordusu ...... 68 İngiliz Savaş Propaganda Bürosu 111 Kafkaslar Fevkalade Komiseri ...... 69 İngiliz ve Fransız Konsolosları ...... 35 Kafkaslar Harekatı ...... 74 İngiliz-Rus-Ermeni ittifakı ...... 72 Kafkasya5, 12, 24, 36, 37, 44, 60, 66, 68, 71, 72, 77, 79, 153

223

Kara Haç Derneği ...... 23 Kürdemir ...... 75 Karabağ72, 76, 78, 143, 144, 145, Kürt ... 18, 38, 57, 161, 162, 186, 189 147, 148, 156, 157, 171, 173, Kürtler ...... 161 174, 191, 192, 213 Kütahya...... 12, 176, 177 Karabağ Bölgesi ...... 72, 147 Laçin ...... 143, 145, 147 Karadeniz ...... 71 Laçin Koridoru ...... 143 Karakilise ...... 70, 182 Lansing ...... 109 Karakin ...... 36 Larnaka ...... 62 Karakin Pastırmacıyan ...... 36 Lenin ...... 69, 73 Kars29, 69, 70, 156, 171, 179, 180, Lord Curzon ...... 86 181, 182, 183, 184, 186, 214 Lowry ...... 108 Käthe Ehrhold ...... 39 Lozan ...... 87, 186 Katolik ...... 51, 53, 55, 121 Lübnan ...... 60, 61, 135, 138, 161 Kayseri 28, 29, 39, 55, 176, 177, 185 Makü...... 79 Kayseri Olayları ...... 39 Malatya ...... 28, 29, 55 Kayzer Almanyası ...... 77 Malazgirt...... 42, 70, 179 Kelbecer ...... 143, 145, 147 Malazgirt Zaferi ...... 11 Kelkit ...... 70 Malta ...... 84, 85, 86, 87, 88, 213 Kemal Arıkan ...... 139, 190 Malta Yargılamaları ...... 86, 87 Kemal Bey ...... 84, 85, 86 Mamuretülaziz ...... 6, 55, 177 Kerek ...... 51 Maraş28, 63, 82, 100, 176, 177, Kerkük ...... 51 181, 185 Kevork Abraham Gözliyan ...... 138 Mardiros Camgozyan ...... 138 Kevork Marachelian ...... 142 Mario Nalpatyan ...... 162 Kıbrıs ...... 19, 62, 63, 187, 212 Mario Soarez ...... 141 Kırım ...... 7, 88 Marsilya ...... 157, 189 Kızılordu ...... 73, 74 Masterman ...... 110 Kilikya...... 11, 13, 36, 62, 101 Mavi Kitap ...... 87, 111, 118 Kilikya Ermenileri ...... 13 Mavi Kitaplar ...... 118 Kirkor Levonyan ...... 140 Mehmet Baydar ...... 134, 187 Kiro Manoyan ...... 160 Mehmet Savaş Yergüz ...... 138 Konya ...... 46, 53, 176, 177 Mehmetçik ilk şehitlerini ...... 73 Kozan ...... 100, 184 Memluk Devleti ...... 12 Köprüköy ...... 37, 70, 179 Mersin ...... 11, 49, 56, 100, 106 Kuba ...... 68 Merzifon ...... 28, 29, 185 Kubatlı...... 143, 145, 147 Meskene ...... 59 Kudüs ...... 32, 58 Metsamor Nükleer Santrali ...... 172 Kumkapı Nümayişi ...... 28, 185 Mısır ...... 32, 60, 62 Kurtuluş Savaşında Ermeni İsyanları Millet-i Sâdıka ...... 5, 14 ...... 96, 102 Milletler Cemiyeti ...... 88 Kuzey Kafkasya Ordusu ...... 77 Misis ...... 32 Küçük Kaynarca Anlaşması .... 15, 18 Misyoner Corc ...... 30

224

Misyonerler ...... 21 Osmaniye ...... 100, 180, 215 Moğol istilası ...... 11 Osmanlı5, 6, 7, 12, 13, 14, 15, 16, Mohaçkale ...... 77 17, 18, 19, 20, 21, 23, 25, 27, 28, Monargo ...... 62 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, Mondros ...... 64, 77, 78, 80, 82 39, 40, 41, 42, 44, 45, 46, 47, 50, Mondros Mütarekesi . 64, 78, 80, 82 51, 52, 56, 57, 59, 60, 61, 62, 63, Monte Melkonyan ...... 146 64, 65, 68, 71, 72, 73, 74, 77, 78, Morgenthau56, 106, 107, 108, 109, 80, 81, 83, 86, 87, 105, 107, 111, 111, 114 118, 121, 122, 123, 126, 132, Moskova ...... 8, 18, 155, 156, 186 153, 155, 168, 172, 184, 185, Moskova Anlaşması ...... 8, 155, 186 186, 211, 212, 214, 215, 216 Musa Dağı ...... 61, 62, 63, 187 Osmanlı Arşivi ...... 59, 212 Musa Dağı Ermenileri ...... 61, 62, 63 Osmanlı askerlerinin Musul ...... 50, 51, 53, 55, 69 Azerbaycan'dan çekilmesi ...... 78 Muş ...... 23, 28, 29, 179, 180, 183 Osmanlı Bankası27, 28, 30, 31, 33, Muşeg ...... 32 51, 185 Müslüman5, 6, 7, 8, 13, 20, 26, 28, Osmanlı Bankası Baskını ...... 28 30, 32, 38, 40, 42, 44, 47, 48, 51, Osmanlı Beyliği ...... 12 57, 73, 79, 106, 119, 132, 153, Osmanlı Hükümeti7, 18, 35, 47, 52, 173, 176, 186 56, 57, 61, 64, 105, 107, 118 Müslüman göçmen .. 47, 48, 57, 132 Osmanlı Orduları ...... 7, 37, 74 Müslüman Türk ...... 5, 8, 13, 28, 32 Osmanlı Ülkesindeki Ermeniler ... 60 Müttefikler ...... 35 Osmanlı-Rus savaşı ...... 34, 35 Nadide Akbay ...... 139 Özerk Erivan Ermeni Bölgesi ...... 78 Nahcivan ...... 76, 143 Pankaratov ...... 78 Nazmi Gür ...... 162 Paris Anlaşması ...... 16 Necla Kuneralp ...... 136 Paris Orly Havalimanı ...... 141, 191 Nemrut Mustafa Paşa Divanı ...... 84 Pastırmacıyan Karakin ...... 31 Nerses Varjebedyan ...... 17 Patrik Matyos İzmirliyan ...... 32 Neslihan Özmen ...... 137, 189 Perinçek-İsviçre kararı ...... 124 New York Times ...... 27 Petrol ...... 70 Niksar ...... 28 Piskopos Muşeg ...... 32 Nota ...... 118 PKK...... 6, 8, 160, 161, 163, 192 Nuri Paşa ...... 68, 70, 74 Port-Sait ...... 62 Nusret Bey ...... 85 Pozantı ...... 100, 180, 181 Nüfus ...... 60, 215 Protestan ...... 51, 53, 55, 56 Ohannes Noubarian...... 142 Protestan Ermeniler ...... 56 Oktar Cirit ...... 135 Raffi Aleksandr ...... 140 Oltu ...... 70, 96, 181, 184 Rafi Panos Titizian ...... 142 Ordubad ...... 76 Ramazanoğlu Beyliği...... 12 Orhan Gündüz ...... 139 Recep Çavuş ...... 193 Orly Katliamı ...... 141 Reji İdaresi ...... 51

225

Resulzâde Mehmet Emin Bey70, 71, Siverek ...... 28 73 Sivil Toplum Kuruluşları169, 173, Reşat Moralı ...... 137, 189 175 Robert Koçaryan ...... 147, 192 Sivil Toplum Kuruluşlarının Yapması Robert Lansing ...... 109 Gerekenler ...... 173 Rum ...... 5, 13, 20, 37, 83, 176 Sovyet Ansiklopedisi ...... 79 Rumlar ...... 13 Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Rus Çarı ...... 17 Birliği ...... 144 Rus Çarlığı ...... 67 Soykırım121, 122, 124, 126, 188, Rus eğitim kampları ...... 35 213 Rus Kazakları ...... 68, 72 Soykırım Sözleşmesi ...... 122 Rus Ordusu ...... 36, 38, 59 Strazburg ...... 148, 175 Rusya15, 16, 17, 18, 19, 23, 24, 33, Strazburg İnsan Hakları Mahkemesi 34, 35, 36, 37, 44, 59, 60, 66, 69, ...... 175 121, 144, 148, 153, 169, 174, Sultan Abdülhamid'e Suikast ...... 28 185, 212, 213, 217 Sultan Vahideddin ...... 77 Sait Halim Paşa ...... 80, 186 Sulumanastır...... 5, 12 Salmas ...... 79 Suriye7, 44, 50, 51, 53, 58, 60, 61, Salname-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye 82, 100, 101, 161 ...... 14 Şahtur ...... 56 Samatya ...... 5, 12 Şam ...... 41 Samsun ...... 39, 55 Şamahı ...... 72, 75 Sarıkamış38, 180, 181, 182, 183, Şamahı-Acı Dere Türk Şehitliği .... 75 184 Şarık Arıyak ...... 137 Sarıkamış Harekatı ...... 38 Şark Orduları Komutanlığı ...... 73 Savaş ortamı ...... 57 Şaumyan ...... 69, 70, 71, 73, 74 Saylan ...... 68 Şavarş Koçaryan ...... 156 Seferberlik ...... 37 Şehit ...... 216 Selçuk Bakkalbaşı ...... 189 Şeytankaya mevkii ...... 38 Selçuklu...... 5, 11 Şişli ...... 32 Selçuklu Hakanı Alpaslan ...... 5, 11 Şuşa ...... 76, 146 Serj Sarkisyan ...... 157 Şükrü Bey ...... 53 Sevk-i İskân ...... 7 Tacikistan ...... 80 Sevr ...... 87, 95, 107, 162 Taha Carım ...... 136, 188 Sevr Anlaşması ...... 87, 95, 107 Tahkik heyetleri ...... 58, 85 Sırp ...... 15 Tahsin Güvenç ...... 189 Silvan ...... 38 Talat Bey (Küçük Talat) ...... 85 Sina ve Filistin cepheleri ...... 49 Talat Paşa36, 80, 110, 173, 186, 215 Sis ve Akdamar Katogikoslukları .. 59 Talat Paşa Hükümeti ...... 80 Sivas 6, 28, 29, 39, 55, 122, 176, 177 Talip Yener ...... 135, 187 Sivas Ayaklanması ...... 28 Tanzimat ve Islahat fermanları .... 23 Sivas Olayları ...... 39 Tarsus ...... 32, 56, 100

226

Taşnak23, 32, 36, 67, 69, 71, 73, 78, Türk İstiklâl Mücadelesi ...... 82 111, 139, 160, 162 Türk Kafkas İslam Ordusu73, 74, 75, Taşnak Gençlik Örgütü ...... 162 76, 77, 78 Taşnaksutyun . 24, 29, 147, 164, 192 Türk Musikisi ...... 5, 13 Tebriz ...... 73 Türk Tarih Kurumu...... 110, 212 Tecelli ARI ...... 137 Türk toplumu ...... 13, 21 Tehcir7, 48, 49, 51, 53, 54, 58, 82, Türk Vatanı ...... 6 106, 121, 122, 186, 211, 213 Türk ve Müslüman düşmanlığı ...... 6 Tehcir Öncesi Hazırlıklar ...... 53 Türk ve Müslüman katliamı ...... 37 Tehcir Yargılamaları ...... 82 Türk ve Müslüman soykırımı ..... 153 Tehcire Tabi Tutulanlar ve Geride Türker ...... 33, 187 Kalanlar ...... 51 Türk-İslâm ...... 32 Tehcirin Başlatılıp Sonlandırılması54 Türkiye Cumhuriyeti123, 143, 154, Tekzip ...... 118 155, 162, 163, 168, 193 Tenha Mezar ...... 75 Türkiye-Azerbaycan izolasyonu . 143 Tercan ...... 70, 179, 182, 183 Türkiye-Ermenistan sınırı8, 155, Tezkere ...... 48 156, 157, 172 The Armenian Weekly ...... 162 Türklere Soykırım Günü ...... 173 The International Atomic Energy Türklüğü suçlayıcı ...... 9, 154, 167 Agency ...... 172 Türkmençay Anlaşması ...... 66 The Times ...... 118 UAD ...... 124 Tiflis .. 23, 24, 35, 37, 70, 73, 80, 186 Uluslararası Ad Hoc Mahkemeler Tifo ...... 59 ...... 122 Tigran Sarkisyan ...... 156 Uluslararası Adalet Divanı ...... 124 Tigranyan ...... 146 Uluslararası Ceza Mahkemesi ... 172 Tokat Olayı ...... 28 Uluslararası Hukuk...... 121 Tortum ...... 42, 70, 181 Urfa ...... 28, 39, 50, 63, 85, 100, 176 Trabzon6, 28, 35, 39, 42, 70, 176, Urfa Olayları ...... 39 177, 179, 183 Urumiye ...... 73 Trabzon ve Samsun Olayları ...... 39 Ürdün...... 60 Trans Kafkasya ...... 5, 153 Vahan Papazyan ...... 36 TSK Genel Kurmay Başkanlığı Arşivi Vahdettin ...... 82, 87 ...... 176 Vakıflı köyü ...... 63 Turkey and Armenian Atrocities . 21, Van6, 23, 28, 29, 30, 35, 39, 40, 42, 106 49, 70, 122, 161, 162, 176, 179, Türk Bayrağı ...... 158 180, 183, 185, 186, 211, 212 Türk Beylikleri ...... 5, 12 Van İsyan ...... 28, 30, 39, 186 Türk Boğazları ...... 36 Van İsyanları ...... 28 Türk Dili...... 5, 13, 185 Vartkes Efendi ...... 36 Türk Dünyası ...... 143, 211 Vasken Sakosesliyan ...... 138 Türk Ermenileri ...... 23, 173 Vatan Savunması ...... 173 Türk esir kampı ...... 63 Vazgen Manukyan ...... 155

227

Vecdi Türel ...... 189 Yozgat ...... 28, 29, 39, 84, 177, 185 Versay Barış Toplantısı ...... 93, 95 Yozgat Olayı ...... 28 Vilayat-ı Sitte ...... 122, 123, 161 Yozgat Olayları ...... 39 Vilâyât-ı Sitte ...... 29, 49 Yozgat Tehciri ...... 84 Washington ...... 33, 111, 161, 162 Yukarı Karabağ ...... 148 Wellington House ...... 111 Yunan ...... 15, 63, 188 Wilson ...... 20, 95, 107, 111, 161 Yunan Ordusu ...... 63 Wilson Prensipleri...... 161 Yunanistan ...... 14, 60, 62, 111, 137 Yahudi ...... 5, 13, 20, 107, 126 Yunanlılar ...... 16 Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşması Zengilen ...... 143, 145, 147 ...... 71 Zenop Bezciyan ...... 56 Yavuz Sultan Selim ...... 13 Zeytun İsyanları ...... 28, 29 Yeniköy Anlaşması ...... 39 Zeytun Olayları ...... 39 Yeşilköy ...... 188 Ziya Gökalp ...... 83 Yetim çocuklar ...... 52, 81 Zor ...... 50, 51, 176 Yılmaz Çolpan ...... 136 Zürih ...... 156, 188

228

MİLLETLERİN BAYRAĞI ÇİĞNENİR Mİ?

Mustafa Kemal Paşa, Karşıyaka’da İplikçizade Köşkü’nde konaklayacaktı. Girişte kadınlı, erkekli muazzam bir topluluk birikmişti. Onları selamlayarak köşke yöneldiğinde, birden yüzü asıldı. Kaşlarını çattı. Çünkü geçeceği yerde boylu boyunca bir Yunan Bayrağı seriliydi. Karşılayıcılara bunun sebebini sordu. Onlar da, “Yunan Kralı Konstantin’in 1921 yılında İzmir’e geldiğinde bu köşkte ağırlandığını; yere serilen Türk Bayrağını çiğneyerek içeri girdiğini” anlattılar.

Mustafa Kemal Paşa’nın cevabı kısa ve kesindi: “Yunan Kralı hata etmiş. Çünkü bayrak bir milletin şerefidir. Ben bu hatayı tekrarlamam” diyerek, yerdeki bayrağı kaldırttı. Köşkün bembeyaz mermerlerinde ilerleyerek, içeri girdi.

İşte size iki kimlik: Bir milletin şeref ve haysiyetini temsil eden bayrağa karşı; Yunan Milletini temsil eden Yunan Kralının tavrı ile Türk Milletini temsil eden Mustafa Kemal Paşa’nın tavrı. Hangisi asaleti, başkalarının kutsallarına saygıyı, yüksek insanlık değerini ve medeniyeti; hangisi ırkçılığı, bağnazlığı, kin, nefret, intikamı ve düşmanlığı temsil ediyor?

Yukarıdaki resme gelince; “Nefret, kin ve intikamı” kimlik yapan Ermenilerin, her yıl Türk Bayrağını yakması, meydanlarda yırtması ve yetişen çocuklarına, resmi törenlerde çiğneterek bu kirli ve hastalıklı kimliği aşılamaya çalışması, insanlık adına utanç verici değil mi?

Cevabı; “Ben insanım, her millete ve insana saygılıyım, başkasının şeref ve haysiyetini, hak ve hukukunu, kendiminki gibi savunurum” diyenler versin!..

Emperyalizmin Sevr Haritası

İşgal Altında Azerbaycan Toprakları

“Emperyalistler gelir, çıkarlarını düşünür, bizi birbirimize düşürür, sonra da çekip giderler. Olan burada kalan bizlere olur. Gelin bir arada yaşamı savunalım”. Hrant DİNK Ermenilerle beraberliğimiz 1064’de başlamış. Osmanlı onlara sâdık tebaa demiştir. Sekiz asrı aşan uyum ve barışı, “size Doğu Anadolu’da devlet kurduracağız” vaadiyle onları aldatan Rus, İngiliz ve Fransızlar bozdu. ABD, Türk toprakları üzerinde bir Ermenistan devleti kurulmasını teklif etti. Birinci Dünya Harbi ve sonrasında (1914-1922), Ermeniler üzerinden yaşatılan acıların gerçeği böyledir. Bu faciaların yarattığı hastalıklı Ermeni kimliği hükmünü, zamanımızda da sürdürmektedir. Bunu; ASALA terör örgütünün, 1974-85 yılları arasında Batı ülkelerinin büyük şehirlerinde katlettiği masum Türk diplomatları ve kardeş Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinin işgali ve Hocalı soykırımında gördük. Bu gün Ermeni kimliği neredeyse Türk’e duyulan “nefret ve kin’den ibaret hale getirilmiştir. Türk düşmanlığını çekip çıkarırsanız; Diaspora’dan da, Ermenistan Ermeni kimliğinden de geriye pek az bir şey kalır. Elinizdeki “Aldatılan Kimlik” kitabı bu gerçekleri kamuoyunun dikkatine sunmaktadır.