T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

OSMANLI DÖNEMİNDE SEYDİŞEHİR KENTİNİN FİZİKÎ VE SOSYOEKONOMİK YAPISI

AYŞE DEĞERLİ

074102031001

(DOKTORA TEZİ)

DANIŞMAN:

PROF. DR. YUSUF KÜÇÜKDAĞ

Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri tarafından 09103022 nolu Doktora tez projesi olarak desteklenmiştir.

KONYA-2013 I

İÇİNDEKİLER TABLOSU

İÇİNDEKİLER ...... I BİLİMSEL ETİK SAYFASI ...... XIV TEZ KABUL FORMU ...... XV ÖN SÖZ ...... XVI ÖZET ...... XVIII SUMMARY ...... XIX KISALTMALAR ...... XX TABLOLAR LİSTESİ ...... XXII GİRİŞ ...... 1 1. Arşiv Belgeleri ...... 4 1. 1. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi Tasnifleri ...... 5 1. 1. 1. Hurufat Defterleri ...... 5 1. 1. 2. Diğer Vakıf Kayıtları ...... 6 1. 2. Kadı Sicilleri ...... 6 1. 3. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tasnifleri ...... 8 1. 3. 1. Şikâyet Defterleri ...... 9 1. 3. 2. Karaman Ahkâm Defterleri ...... 10 1. 3. 3. Ayniyat Defterleri ...... 10 1. 3. 4. Avarız Defterleri ...... 11 1. 3. 5. Maliye Dairesi Defterleri ...... 12 1. 3. 6. Tahrir Defterleri ...... 12 1. 3. 7. Evkaf Defterleri ...... 13 1. 3. 8. Nüfus Defterleri ...... 15 1. 3. 9. Temettuat Defterleri ...... 15 1. 3. 10. Diğer Belge Tasnifleri ...... 17 1. 4. Maarif Arşivi Defterleri ...... 17 1. 5. Seydişehir Merkez İlköğretim Okulu Arşivi ...... 18 2. Menakıpnameler ...... 18 II

2. 1. Makālât-ı Seyyid Hârûn ...... 18 2. 2. Didiği Sultan Menakıpnamesi ...... 19 3. Kronikler ...... 19 3. 1. Karamanoğulları’na Dair Kronikler ...... 20 3. 1. 1. Şikari Tarihi ...... 20 3. 2. Osmanlı Dönemi Kronikleri ...... 20 3. 2. 1. Tevârih-i Âl-i Osmanlar ...... 20 3. 2. 2. Diğer Kronikler ...... 21 3. 3. Münşeat Mecmuaları ...... 21 3. 3. 1. Münşeatü’s-Selâtin ...... 21 4. Seyahatnameler ...... 22 4. 1. Evliya Çelebi Seyahatnamesi ...... 22 5. Coğrafi Eserler ...... 22 5. 1. Cihannüma ...... 22 5. 2. Coğrafya-yı Osmanî ...... 22 5. 3. Coğrafya-yı Tabiî ve İktisadî ...... 23 6. Konya Vilâyet Salnâmeleri ...... 23 7. Türkiye’nin Sıhhî-yi İctimâî Coğrafyası: Konya Vilayeti ...... 24 8. Telif Eserler ...... 24 BİRİNCİ BÖLÜM

SEYDİŞEHİR’İN TARİHÇESİ, FİZİKİ VE DEMOGRAFİK YAPISI I. SEYDİŞEHİR’İN TARİHÇESİ ...... 25 1. Seydişehir Adı ...... 25 2. İlk Çağda Seydişehir ...... 25 3.Roma ve Bizans Zamanlarında Seydişehir ...... 26 4. Türkiye Selçukluları Döneminde Seydişehir ...... 27 5. Eşrefoğulları Döneminde Seydişehir ...... 28 6. Hamidoğulları İdaresinde Seydişehir ...... 29 7. Karamanoğulları Döneminde Seydişehir ...... 30 II. SEYDİŞEHİR’İN COĞRAFİ VE FİZİKİ YAPISI ...... 32 III

1. Kentin Coğrafi Konumu ...... 32 2. Kentin Fiziki Yapısı ...... 33 2. 1. Seydişehir Kalesi ...... 35 2. 2. Seydişehir’in Mahalleleri ...... 37 2. 3. Çarşı ve Pazar Yerleri ...... 41 2. 3. 1. Şehir Çarşısı ...... 42 2. 3. 2. Arasta Çarşısı ...... 43 2. 3. 3. Suk-i Sultanî ...... 44 2. 3. 4. Bedesten/Bezzazlar Çarşısı ...... 44 2. 3. 5. Buğday Pazarı ...... 45 2. 3. 6. Boğasıcılar Pazarı ...... 45 2. 3. 7. Avratlar/Karılar Pazarı ...... 46 2. 3. 8. Odun Pazarı ...... 46 2. 3. 9. Debbağhane ...... 47 2. 3. 10. Dikiciler Çarşısı ...... 47 2. 3. 11. Kalaycılar Çarşısı ...... 48 2. 3. 12. Nalbantlar Çarşısı ...... 48 2. 3. 13. Semerciler Çarşısı ...... 49 III. SEYDİŞEHİR’İN DEMOGRAFİK YAPISI ...... 49 1. Aile Yapısı ve Çocuk ...... 49 1. 1. Nişan, Mihr, Evlenme ...... 50 1. 2. Boşanmada Nafaka ...... 55 1. 3. Çocuk ...... 56 2. Seydişehir Kent Merkezinin Demografik Yapısı ...... 59 2. 1. Seydişehir’in Nüfusu ...... 59 2. 1. 1. Sultan II. Mahmud Dönemine Kadar Seydişehir’in ...... 60 Nüfusu ……………………… 2. 1. 2. Sultan II. Mahmud Dönemi ile Sonrasında ...... 66 Seydişehir’in Nüfusu ………. 2. 1. 2. 1. 1831 Nüfus Sayımından Tanzimat’a ...... 68 IV

Kadar Seydişehir’in Nüfusu 2. 1. 2. 2. Tanzimat ve Sonrasında Seydişehir Kent ...... 74 Merkezinin Nüfusu 2. 1. 3. Seydişehir’de İmtiyazlı Gruplar ...... 77 2. 1. 3. 1. Seyitler ...... 78 2. 1. 3. 2. Zaviyedarlar ve Dervişler ...... 83 2. 2. Seydişehir’de Diğer Farklı Gruplar ...... 85 2. 2. 1. Gayrimüslimler ...... 85 2. 2. 2. Çingeneler ...... 87 2. 2. 3. Köleler ...... 87 2. 3. Seydişehir’de Nüfus Hareketleri ...... 92 2. 3. 1. Seydişehir’e Göçler ...... 92 2. 3. 2. Seydişehir’e Sürgünler ...... 94 2. 3. 3. Seydişehir’den Başka Yerlere Göçler ve Sürgünler ...... 98 İKİNCİ BÖLÜM ...... 101 OSMANLI DÖNEMİNDE SEYDİŞEHİR’İN İDARİ YAPISI ...... 101 1. Seydişehir Vilayeti ...... 101 2. Kaza Olarak Seydişehir ...... 102 3. Seydişehir Kazası’na Bağlı Köyler ...... 104 4. Tanzimat Öncesi Dönemde Seydişehir Kazası’ndaki İdari ...... 107 Görevliler 4. 1. Kadı ...... 107 4. 2. Naip ...... 110 4. 3. Subaşı ...... 113 4. 4. Mahalle İmamları ...... 114 4. 5. Hatip ...... 117 4. 6. Müftü ...... 119 4. 7. Müderrisler ...... 120 4. 8. Nakibüleşraf Kaymakamı ...... 123 4. 9. Mütevelliler ...... 126 V

4. 10. Âyanlar ...... 130 5. Sultan II. Mahmud-1920 Arası İdari Yapı ve Önde Gelen Kaza ...... 132 Görevlileri 5. 1. Kaza Müdürü, Kaymakam, Kaza İdare Meclisi ...... 132 5. 1. 1. Kaza Müdürü ...... 132 5. 1. 2. Kaymakam ...... 134 5. 1. 3. Kaza İdare Meclisi ...... 138 5. 2. Belediye, Belediye Reisi ve Belediye Meclisi ...... 139 5. 2. 1. Belediye ve Belediye Reisi ...... 140 5. 2. 2. Belediye Meclisi ...... 140 5. 3. Muhtarlar ...... 141 5. 4. Mal ve Tahrirat Müdürü ...... 142 5. 5. Tapu Memuru/Kâtibi ...... 143 5. 6. Nüfus Memuru ...... 143 5. 7. Seydişehir’de Nizami Mahkemeler ...... 144 5. 7. 1. Meclis-i Deavi ...... 144 5. 7. 2. Bidayet Mahkemesi ...... 144 6. Kentiçi Güvenliğin Sağlanması ...... 145 6. 1. Yeniçeri Askerleri ...... 146 6. 2. Mansure ve Nizamiye Askeri ...... 147 6. 3. Redif Kuvvetleri ...... 150 6. 4. Zaptiye Teşkilatı ...... 151 6. 5. Polis Teşkilatı ...... 152 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 154 OSMANLI DÖNEMİ SEYDİŞEHİRİ’NDE İDARİ VE SOSYAL …..

YAPILAR I. İDARİ YAPILAR ...... 154 1. Hükümet Konağı ...... 154 2. Hapishane ...... 156 2. 1. Erkek Hapishanesi ...... 156 VI

2. 2. Kadın Hapishanesi ...... 157 3. Askerî Yapılar ...... 158 3. 1. Kışlalar …… 158 3. 2. Askerî Depolar …… 160 4. Telgrafhane ...... 161 II. DİNÎ YAPILAR ...... 162 1. Cami ve Mescitler ...... 162 1. 1. Seydişehir Mahallelerindeki Cami ve Mescitler ...... 162 1. 1. 1. Alaylar Mahallesi’ndeki Camiler ...... 162 1. 1. 1. 1. Abdülaziz Ağa/Hoca Recep/Muallimhane ...... 162 Camii 1. 1. 1. 2. Emir/ Emirler/Emir Halife Camii ...... 165 1. 1. 1. 3. Türbe Camii ...... 165 1. 1. 2. Alaylar Mahallesi’ndeki Mescitler ...... 165 1. 1. 2. 1. Abdüllatif/Abdüllatif Çelebi Mescidi ...... 165 1. 1. 2. 2. Abdünnebi Efendi Mescidi ...... 166 1. 1. 2. 3. Alâeddin Mescidi ...... 166 1. 1. 2. 4. Alaylar Mescidi ...... 167 1. 1. 2. 5. Beyler Mescidi ...... 167 1. 1. 2. 6. Hudavirdi Mescidi ...... 167 1. 1. 2. 7. Mahmud Efendi Mescidi ...... 168 1. 1. 2. 8. Hacı Mustafa Mescidi ...... 168 1. 1. 2. 9. Kitaplıoğlu Mescidi ...... 168 1. 1. 3. Cami-i Cedid Mahallesi’ndeki Camiler ...... 169 1. 1. 3. 1. Cami-i Cedid/ Yeni Cami/Siyamizade ...... 169 Camii 1. 1. 4. Cami-i Cedid Mahallesi’ndeki Mescitler ...... 169 1. 1. 4. 1. Aydoğmuş Mescidi ...... 169 1. 1. 5. Cami-i Kebir Mahallesi’ndeki Mescitler ...... 170 1. 1. 5. 1. Medrese Mescidi ...... 170 VII

1. 1. 6. Debbağhane Mahallesi’ndeki Mescitler ...... 170 1. 1. 6. 1. Pazarbaşı Mescidi ...... 170 1. 1. 6. 2. Beyzade Mescidi ...... 170 1. 1. 6. 3. Debbağhane Mahallesi Mescidi ...... 171 1. 1. 6. 4. Safaoğlu Mescidi ...... 171 1. 1. 6. 5. Şerefşirin Mescidi ...... 171 1. 1. 7. Değirmenci Mahallesi’ndeki Mescitler ...... 172 1. 1. 7. 1. Abdi Çelebi/Hacı Abdi Mescidi ...... 172 1. 1. 7. 2. Abdulgani Mescidi ...... 172 1. 1. 7. 3. Çaşad Hoca Mescidi ...... 172 1. 1. 7. 4. Değirmenci Mahallesi Mescidi ...... 172 1. 1. 7. 5. Derviş Çelebi Mescidi ...... 173 1. 1. 7. 6. Dülgerli Mescidi ...... 173 1. 1. 7. 7. Kazanlı Ali Mescidi ...... 174 1. 1. 7. 8. Hacı Ahmed Mescidi ...... 174 1. 1. 7. 9. Hüseyin Halife Mescidi ...... 174 1. 1. 7. 10. Memiş Hoca Mescidi ...... 174 1. 1. 7. 11. Şaşel Hoca Mescidi ...... 175 1. 1. 7. 12. Zedkûr Gölü Mescidi ...... 175 1. 1. 8. Hacı Mustafa/Hacı Nasuh Mahallesi’ndeki Camiler ...... 175 1. 1. 8. 1. Hacı Nasuh Camii ...... 175 1. 1. 9. Hacı Seyyid Ali Mahallesi’ndeki Mescitler ...... 176 1. 1. 9. 1. Abdülcabbar Mescidi ...... 176 1. 1. 9. 2. Eskilli Mescidi ...... 176 1. 1. 9. 3. Hacı Seyyid Ali Mescidi ...... 177 1. 1. 9. 4. İbrahim Efendi Mescidi ...... 177 1. 1. 9. 5. Karılar/Avradlar Pazarı Mescidi ...... 177 1. 1. 10. KiçikapıMahallesi’ndeki Camiler ...... 177 1. 1. 10. 1. Seyit Harun Camii ...... 177 1. 1. 11. Kızılcalar Mahallesi’ndeki Mescitler ...... 178 VIII

1. 1. 11. 1. Abdülhalim Mescidi ...... 178 1. 1. 11. 2. Kızılcalar Mahallesi Mescidi ...... 179 1. 1. 11. 3. Kızılcalar Mahallesi’ndeki Diğer ...... 179 Mescitler 1. 1. 12. Sofuhane/Sofhane Mahallesi’ndeki Camiler ...... 180 1. 1. 12. 1. Sofuhane/Sofhane Camii ...... 180 1. 1. 13. Sofuhane/Sofhane Mahallesi’ndeki Mescitler ...... 180 1. 1. 13. 1. Arpalı Mescidi ...... 180 1. 1. 14. Ulukapı Mahallesi’ndeki Camiler ...... 181 1. 1. 14. 1. Araplar Camii ...... 181 1. 1. 15. Ulukapı Mahallesi’ndeki Mescitler ...... 181 1. 1. 15. 1. Filoğlu Mescidi ...... 181 1. 1. 15. 2. Hacı Ahmed Mescidi ...... 181 1. 1. 15. 3. İvaz Çelebi Mescidi ...... 182 1. 1. 15. 4. Ulukapı Mahallesi Mescidi ...... 182 1. 1. 15. 5. Küçük Mescit ...... 182 1. 2. Kent Merkezindeki Diğer Cami ve Mescitler ...... 182 1. 2. 1. Buğday Pazarı/Semerciler Mescidi ...... 182 1. 2. 2. Veysi Han/Arslan Ağa/Bâzargan Hânı/Sultan Camii ...... 183 1. 2. 3. Arasta Mescidi ...... 183 1. 2. 4. Çomaklı Mescidi ...... 183 1. 2. 5. Kalaycı Mescidi ...... 183 2. Tekke ve Zaviyeler ...... 184 2. 1. Kent Merkezindeki Tekke ve Zaviyeler ...... 185 2. 1. 1. Seyit Harun Veli Tekkesi ...... 185 2. 1. 2. Şeyh Baba Tekkesi ...... 185 2. 1. 3. Şeyh Ahmed/Devetaşı Zaviyesi ...... 185 2. 1. 4. Melik Gazi Zaviyesi ...... 186 2. 1. 5. Âb-ı Germ/Yusuf Oğlu Mehmed Zaviyesi ...... 186 2. 1. 6. Kızgın Sânem Zaviyesi ...... 186 IX

2. 1. 7. Pınarbaşı Zaviyesi ...... 186 3. Türbeler ...... 187 3. 1. Seyit Harun Türbesi ...... 187 3. 2. Halife Sultan Türbesi ...... 188 3. 3. Rüstem Bey ve Sultan Hatun Türbesi ...... 189 3. 4. Muallimhane Türbesi ...... 190 3. 5. Emirler Türbesi ...... 191 3. 6. Şeyh Abdullah Efendi Türbesi ...... 191 3. 7. Hacı Yusuf Efendi Türbesi ...... 193 3. 8. Şeyh Mehmed Emin Türbesi ...... 194 3. 9. Alaiyeli Türbesi ...... 194 4. Seyit Harun İmareti ...... 195 III. EĞİTİM KURUMLARI ...... 196 1. Klasik Eğitim Kurumları 1. 1. Mektepler ...... 196 1. 1. 1. Alaylar Mahallesi Mektebi ...... 197 1. 1. 2. Debbağhane Mahallesi Mektebi ...... 197 1. 1. 3. Değirmenci Mahallesi Mektebi ...... 198 1. 1. 4. Kızılcalar Mahallesi Mektebi ...... 198 1. 1. 5. Sofuhane Mahallesi Mektebi ...... 198 1. 1. 6. Osman Efendi Muallimhanesi ...... 198 1. 1. 7. Hoca Recep/Cemile Hatun Muallimhanesi ...... 199 1. 1. 8. Abdüllatif Efendi/Abdüllatif Çelebi ...... 200 Muallimhanesi 1. 2. Medreseler ...... 200 1. 2. 1. Seyit Harun/Haruniye Medresesi ...... 202 1. 2. 2. Hacı Mahmud Efendi Medresesi ...... 204 1. 2. 3. Kara İbrahim Efendi/Avniyye Medresesi ...... 204 1. 2. 4. Şeyh Nuri Efendi Medresesi ...... 204 1. 2. 5. Tekke Medresesi ...... 204 X

1. 2. 6. Davud Ağa Medresesi ...... 205 1. 2. 7. Şeyh Abdullah Efendi Medresesi ...... 205 1. 2. 8. Ağaçpazarı Medresesi ...... 205 1. 2. 9. Cami-i Cedid Medresesi ...... 206 1. 2. 10. Debbağhane Medresesi ...... 206 2. Modern Eğitim Kurumları ...... 206 2. 1. Okulöncesi Eğitim ...... 206 2. 1. 1. Şube Sınıfları ...... 206 2. 1. 2. Sıbyan Sınıfları ...... 207 2. 2. İptidailer ...... 208 2. 2. 1. Kız İptidaileri ...... 209 2. 2. 2. Seydişehir İptidaisi ...... 210 2. 2. 3. Aşağı Mahalle İptidaisi ...... 210 2. 2. 4. Cami-i Cedid Mahallesi İptidaisi ...... 212 2. 2. 5. Türbe Mahallesi İptidaisi ...... 212 2. 2. 6. Rehber-i Meşrutiyyet Mekteb-i İptidaisi ...... 212 2. 2. 7. Mustafa Necip Bey Mekteb-i İptidaisi ...... 213 2. 2. 8. Numune-i Terakki-yi İnas/Numune Mektebi ...... 215 2. 2. 9. Merkez İbtidai/Merkez Zükur/Merkez ...... 216 Erkek/Merkez İlk Erkek Mektebi 2. 3. Rüştiye Mektebi ...... 218 3. Kütüphaneler ...... 224 3.1. Haruniye Medresesi Kütüphanesi …… 224 IV. SOSYAL HİZMET YAPILARI ...... 224 1. Kervansaraylar ve Hanlar ...... 224 1. 1. Seydişehir’de Kervansaraylar ...... 225 1. 2. Seydişehir’de Hanlar ...... 227 1. 2. 1. Arslan Ağa Hanı ...... 227 1. 2. 2. Hacı Ahmet Hanı ...... 228 1. 2. 3. Ilıca-i Sagir Hanı ...... 228 XI

1. 2. 4. Köse İbiş Hanı ...... 229 1. 2. 5. Ak Mehmed Hanı ...... 230 2. Hamamlar ...... 230 2. 1. Seyit Harun Hamamı ...... 230 2. 2. Hacı Nasuh Hamamı ...... 232 2. 3. Ilıca Hamamı ...... 233 3. Çeşmeler ...... 233 3. 1. Hacı Hasan Çeşmesi ...... 233 3. 2. Ahmed Ağa Çeşmesi ...... 234 3. 3. Değirmenci Çeşmesi ...... 234 3. 4. Mustafa Efendi Çeşmesi ...... 235 3. 5. Hacı Mustafa Çeşmesi ...... 235 3. 6. Yeni Cami Çeşmesi ...... 235 3. 7. Tüfekçi Osman Çeşmesi ...... 236 3. 8. Ağazade Çeşmesi ...... 236 3. 9. Alaylar Çeşmesi ...... 237 3. 10. Hakkı Ağa Çeşmesi ...... 237 3. 11. Derviş Ali Ağa Çeşmesi ...... 237 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ...... 238 KENTİN EKONOMİK YAPISI ...... 238 I. TARIM VE HAYVANCILIK ...... 238 1. Tarımsal Üretim ...... 239 2. Hayvancılık ...... 242 3. Balıkçılık ...... 244 4. Arıcılık ...... 245 II. TİCARİ HAYAT ...... 246 III. ESNAF GRUPLARI ...... 248 1. Geleneksel Düzen ...... 248 2. Meslek Dalları ...... 251 IV. ÜRETİM FAALİYETLERİ ...... 253 XII

1. Leblebicilik ...... 253 2. Değirmencilik ...... 254 3. Deri İmalatı ...... 256 3. 1. Kasaplar ...... 256 3. 2. Debbağlar ...... 256 3. 3. Dikiciler ...... 257 3. 4. Köşkerler ...... 258 3. 5. Yemeniciler ...... 258 3. 6. Saraçlar ...... 258 4. Boyacılar ...... 269 5. Ekmekçiler ...... 260 6. Çömlekçi Kârhanesi …… 261 7. Kiremit Ocağı ...... 261

V. SEYDİŞEHİR’İN EKONOMİSİNİ ETKİLEYEN DİĞER ...... 261 FAKTÖRLER

1. Aşar Vergisi ...... 262 2. Ağnam Vergisi ...... 271 3. Avarız Vergisi ...... 273 4. Virgü ...... 278 5. Temettu Vergisi ...... 279 6. Menafi-i Umumiye Sandığı/Meclis-i Menafi/Mal Sandığı ...... 286 7. Ziraat Bankası ...... 288 VI. SEYDİŞEHİR’DE VAKIFLAR ...... 289 1. Seyit Harun Veli Manzumesi Vakıfları ...... 289 1. 1. Seyit Harun Vakfı Gelirleri ...... 290 1. 2. Seyit Harun Vakfı Giderleri ...... 295 2. Hoca Recep Kızı Cemile Hatun Vakfı ...... 298 3. Emirler Camii ve Türbesi Vakfı ...... 299 4. Kurd oğlu Arslan Ağa Vakfı ...... 299 XIII

5. Rüstem Bey Türbesi Vakfı ...... 300 6. Bahadır Ağa Vakfı ...... 301 7. La‘l Paşa Evladı Vakfı ...... 302 8. Evlâd-ı Yusuf Fakih Vakfı ...... 302 9. Musa Fakih oğlu Seydi Ali Hızır Vakfı ...... 302 10. Hasan oğlu Hızır Ahmed Vakfı ...... 302 11. Pazarkapısı Mescidi Vakfı ...... 303 12. Kiçikapı Mescidi Vakfı ...... 303 13. Ulu-Kapı Mescidi Vakfı ...... 303 14. Sofiyân/Sofular Mescidi Vakfı ...... 304 15. Derviş Abdülkerim Veled-i Şeyh Musa Vakfı ...... 304 SONUÇ ...... 305 BİBLİYOGRAFYA ...... 311

XIV

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Adı Soyadı: AYŞE DEĞERLİ

Numarası: 074102031001

Ana Bilim / Bilim Dalı: TARİH / Yeniçağ Tarihi

Programı: DOKTORA

Öğrencinin Tezin Adı : OSMANLI DÖNEMİNDE SEYDİŞEHİR KENTİNİN FİZİKİ VE

SOSYOEKONOMİK YAPISI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin imzası

(İmza) XV

XVI

ÖN SÖZ

Şehir tarihine dair çalışmalar, çok renkli mozaik taşlarından oluşan ve sonradan bozulan bir resmin dağılan parçalarını bulup resmi tekrar yapmaya benzer. Eski bilgileri, aranan formatlara uygun olarak bulmak imkânsızdır. Önemli olan, araştırmacının tarihe ait hangi bilginin hangi bütüne ait olduğunu çözmesidir. Bu çalışmanın amacı, Türk tarihinde önemli bir yeri olan Seydişehir kentinin Osmanlı Dönemi’ndeki fiziki, sosyal, ekonomik, demografik ve kültürel yapısını ve zaman içinde meydana gelen değişimi ortaya çıkarmaktır. Bunun için Ankara, İstanbul, Konya ve Seydişehir’deki değişik arşiv ve kütüphanelerde bulunan bilgi ve belgelerden yararlanılarak çalışma hazırlanmıştır.

Çalışma, giriş hariç dört ana bölümden oluşmuştur. Giriş bölümünde; çalışmanın konusu, sınırlandırılması ve kaynaklar hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde kentin tarihçesi ile fiziki ve demografik yapısı; ikinci bölümde idari yapısı; üçüncü bölümde kentteki idari ve sosyal yapılar; dördüncü bölümde ise ekonomik yapı ve vakıflar ele alınmıştır.

Bu çalışmada 1467-1920 yılları arasındaki Seydişehir kent merkezinin fiziki ve sosyoekonomik yapısı ortaya konmaya çalışılmıştır. Kentin kuruluşunun 1300’lü yılların başına dayanması hasebiyle 1467’den önceki dönem kısa da olsa incelenmiştir. Çalışma döneminin uzun olması, bazı güçlükleri beraberinde getirmiştir. Kadı Sicilleri, kent tarihi çalışmalarında en otantik kaynaktır. Ancak Seydişehir Kadı Sicilleri 1871 tarihinden itibaren başlamaktadır. Tanzimat’tan sonra tutulan sicillerdeki bilgilerin içeriği de daralmıştır. Bu durum Seydişehir kent tarihi açısından önemli bir eksikliktir. Diğer taraftan 1467-1800 yılları arasına dair ekonomiye yönelik arşiv kayıtları daha ziyade Seydişehir Kazası’nın geneline hitap etmektedir. Yani ulaşılan veriler, kazaya bağlı köylerle birlikte genel bir tablo ortaya koymaktadır. Oysa ki bu çalışmanın alanı Seydişehir kent merkezi ile sınırlıdır. Bu nedenle kaza geneliyle ilgili ulaşılabilen demografik ve ekonomik bilgiler ana metin içerisinde verilmemiş, çoğu kez dipnotlarda sunulmuştur. Bu durum, kent merkezine dair bazı konularda kronolojik kopmalara yol açmıştır. Orta ölçekli bir Anadolu kenti XVII

olarak Seydişehir merkezine dair böyle bir sorunun yaşanması olağan karşılanmalıdır.

Bu çalışmam sırasında çok yakın ilgi ve desteğini gördüğüm hocalarım bulunmaktadır. Öncelikle, çalışmamın nitelik kazanmasında en büyük paya sahip olan danışmanım Sayın Prof. Dr. Yusuf KÜÇÜKDAĞ’a, verdikleri desteklerden dolayı minnettarlığımı ifade etmek isterim. Tez İzleme Komitesi üyeleri Sayın Prof. Dr. Bayram ÜREKLİ ve Sayın Yrd. Doç. Dr. Zekeriya BÜLBÜL’e tez aşamasındaki yapıcı eleştiri ve katkılarından dolayı teşekkür ederim. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Cumhuriyet Arşivi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi çalışanları ile Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir ŞAHİN Bey’e müteşekkirim.

Ayrıca 09103022 numaralı Doktora Tez Projesi olarak bu çalışmaya destek veren Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü’nü de burada anmak isterim. Son olarak Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nun dört yıl süreyle tarafıma sağlamış olduğu doktora bursiyerliği çerçevesinde verdiği maddi desteğe teşekkür ederim.

Ayşe DEĞERLİ

XVIII

T. C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı: AYŞE DEĞERLİ

Numarası 074102031001

Ana Bilim / Bilim Dalı: TARİH / Yeniçağ Tarihi Programı: DOKTORA

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Yusuf KÜÇÜKDAĞ Öğrencinin

Tezin Adı : OSMANLI DÖNEMİNDE SEYDİŞEHİR KENTİNİN FİZİKİ VE

SOSYOEKONOMİK YAPISI

ÖZET

Seydişehir, kent merkezinin kuruluşu itibariyle Eşrefoğulları Dönemi’ne kadar uzanan ve 700 yıldan daha uzun bir geçmişe sahip olan orta ölçekli yerleşim yerlerinden biridir. XV. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı idaresine girmesi ile Seydişehir, nüfus bakımından büyümüş ve orta halli bir Anadolu kenti haline gelmiştir. XIX. yüzyıldan itibaren kent merkezinde Gayrimüslim nüfusa rastlanmakla birlikte Müslümanlarla aynı mahallelerde yaşadıkları görülmüştür. Seydişehir, sahip olduğu ekonomik potansiyel ile Konya ve çevresinin önemli ekonomik merkezlerinden biri olmuştur. Çeşitli zanaat dallarının gelişmesi ile sahip olduğu ekonomik zenginliği XIX. yüzyıl sonlarına kadar korumuştur. Çeşitli vakıf eserleri ile önemli bir kültür merkezi vazifesini de görmüştür. XIX. yüzyıldan itibaren hem Konya’nın diğer yerleşim birimleriyle; hem de İstanbul, Kıbrıs, İzmir gibi şehirler ile Seydişehir arasında göç hareketi yaşanmıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde ise, özellikle Etibank Alüminyum Tesisleri’nin kurulmasıyla, kent mekanı büyümüş, demografik ve ekonomik büyümeyi tecrübe etmiş ve nihayetinde ise idari olarak ilçe statüsü kazanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Seydişehir, Konya, Osmanlı Dönemi, Şehir Tarihi, Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Hayat.

XIX

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı: AYŞE DEĞERLİ

Numarası 074102031001

Ana Bilim / Bilim Dalı: TARİH / Yeniçağ Tarihi Programı: DOKTORA

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Yusuf KÜÇÜKDAĞ Öğrencinin Tezin Adı : Physical and Socio-Economic Structure of Seydişehir in

Ottoman Era

SUMMARY

As having 700-year-history, Seydişehir is one of the middle ranged- settlement in dating back to the period of Eşrefoğulları. Just after it has been subordinated under the Ottoman authority, its population grew up in number and became a middle-ranged Anatolian town in the second half of the 15th century. There has been non-Muslim population in Seydisehir since the 19th century, and they have lived in the same neighborhood along with Muslims. Thanks to its economic potential, Seydisehir has become one of the most important market center around Konya. Being able to specialize in various manufacturing fields, it had maintained its economic prosperity until the end of the 19th century. It has also served as an important cultural center with the contribution of religious foundations. Since the 19th century, it experienced also a traffic of human beings from Istanbul, Cyrprus, İzmir as well as other settlements of Konya and vice versa. In Republican era, especially after the establishment of Etibank Aluminium Factory its space grew in size, experienced demographical and economic growth, ultimately its status administratively has been changed into borough.

Anahtar Kelimeler: Seydişehir, Konya, Osmanlı Era, City History, Social, Cultural and Economic Life.

XX

KISALTMALAR b. : Bin Bak. : Bakanlığı BCA. : Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Bel. : Belediyesi bk. : Bakınız BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi BKS : Beyşehir Kadı Sicili BOKS : Bozkır Kadı Sicili BYEK : Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi C. : Cilt çev. : Çeviren DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi ed. : Editör H. : Hicri hzl. : Hazırlayan İA : İslâm Ansiklopedisi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını KMA : Konya Maarif Arşivi KKS : Konya Kadı Sicilleri KVS : Konya Salnâmeleri M. : Miladi Mah. : Mahalle M.Ö. : Milattan Önce M.S. : Milattan Sonra MEB : Milli Eğitim Bakanlığı Müd. : Müdürlüğü Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve OTAM : Uygulama Merkezi Dergisi R. : Rumi s. : Sayfa XXI

S. : Sayı SKS : Seydişehir Kadı Sicilleri SÜSAM : Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi SÜSBE : Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü TD : Tarih Dergisi terc. : Tercüme Eden TKGM.A : Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi TT.d. : Tapu Tahrir Defteri TTK : Türk Tarih Kurumu VAD : Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi Defterleri VD : Vakıflar Dergisi V. : Vesika v. : Veled vr. : Varak vd. : ve devamı yay. : Yayınları yay. hzl. : Yayına Hazırlayan

XXII

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo-1: Seydişehir Hurufat Defterleri 5 Seydişehir Kadı Sicilleri’nin numaraları, sayfa sayıları ve Tablo-2: 7 kapsadıkları yıllar Tablo-3: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Konya Kadı Sicilleri 8 Tablo-4: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Beyşehir Kadı Sicilleri 8 Tablo-5: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Bozkır Kadı Sicilleri 8 Tablo-6: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Şikâyet Defterleri 9 Tablo-7: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Karaman Ahkam Defterleri 10 Tablo-8: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Avarız Defterleri 11 Tablo-9: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Maliye Nezareti Defterleri 12 Tablo-10: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Evkaf Defterleri 14 Tablo-11: Seydişehir Nüfus Defterleri 15 Tablo-12: Seydişehir Temettuat Defterleri 17 Tablo-13: Konya Vilâyet Salnâmeleri 24 Tablo-14: Seydişehir kent merkezi mahalleleri (1502-1845) 41 Tablo-15: XVI. yüzyılda Seydişehir kent merkezinin nüfusu 60 Karaman Eyaleti sınırları içindeki bazı kentlerin XVI. yüzyıl Tablo-16: 62 başı ve sonunda nüfus durumu Tablo-17: Mart 1612 Seydişehir kent merkezi avarızhane sayısı 63 Tablo-18: Mart 1612’de Seydişehir kent merkezinin nüfusu 64 Tablo-19: Ağustos 1642 Seydişehir kent merkezi nüfusu 65 Tablo-20: Seydişehir’in 1646 yılı tahminî nüfusu 66 1831 yılında Seydişehir’deki erkek nüfusun yaşa göre Tablo-21: 69 dağılımı Tablo-22: 1831 yılı Seydişehir kent merkezi nüfusu 70 3341 numaralı Nüfus Defteri’ne göre 1831 yılı Seydişehir Tablo-23: 71 erkek nüfusu 3342 numaralı Nüfus Defteri’ne göre 1251/1836 tarihinde Tablo-24: 72 Seydişehir erkek nüfusu Tablo-25: Seydişehir kent merkezi 1839 yılı nüfusu 73 XXIII

3343 numaralı Nüfus Defteri’ne göre 1254/1839 yılı Tablo-26: 75 Seydişehir erkek nüfusu Tablo-27: 1841 yılı Seydişehir kent merkezi erkek nüfusu 76 Tablo-28: 1845 yılı Seydişehir kent merkezi nüfusu 77 Tablo-29: 1260/1845 tarihli defterdeki kazalar ve nüfusları 78 Tablo-30: 1915 yılı Seydişehir Müslüman nüfusu 79 Tablo-31: XIX. yüzyılda Sille’den Seydişehir’e göç hareketinin verileri 87 1917 yılında Seydişehir Kazası’nda ikamete memur Tablo-32: 97 ecnebilerin isimleri Kıbrıs’a sürgün için deftere yazılan Seydişehirli ailelerin Tablo-33: 100 meslek gruplarına göre dağılımı Tablo-34: Seydişehir Kaymakamları (1868-1920) 135 Tablo-35: Seydişehir Belediye Başkanları 141 Tablo-36: Seydişehir’de mahallelere göre mansure askerleri 148 1839’da Seydişehir kent merkezindeki mansure ve redif Tablo-37: 149 askerleri Tablo-38: Seydişehir’deki nizamiye askerlerinin miktarı ve maaşları 149 Tablo-39: 1843 yılında Seydişehir’deki redif askerlerinin sayıları 151 XIX. yüzyılın ilk yarısında Seydişehir'de istihdam olunmuş Tablo-40: 152 asker grupları Kızılcalar Mahallesi’ndeki bazı mescitlerle ilgili atama Tablo-41: 180 kayıtları Tablo-42: 1845 yılı Seydişehir kent merkezindeki tarım arazileri 241 1845 yılı Seydişehir merkez mahallelerinde çiftçi ve Tablo-43: 242 rençperler 1845 yılı Seydişehir kent merkezinde büyükbaş ve küçükbaş Tablo-44: 244 hayvan sayısı Tablo-45: Seydişehir’de 1895 yılında ehlî hayvan sayısı 245 XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinde Seydişehir kentindeki Tablo-46: 252 meslek dalları Tablo-47: Seydişehir merkezi mahallerinde leblebici dükkânı sayısı 255 Tablo-48: 1845 yılında kent merkezindeki değirmenler ve sahipleri 256 Tablo-49: Cami-i Cedid Mahallesi 1845 aşar rüsumatı 264 XXIV

Tablo-50: Cami-i Kebir Mahallesi aşar rüsumatı 266 Tablo-51: Hacı Seyyid Ali Mahallesi aşar rüsumatı 268 Tablo-52: 1845 yılı Seydişehir kent merkezi ağnam vergisi 273 1845 yılı büyükbaş hayvan için toplanan yıllık vergi miktarı Tablo-53: 273 (kuruş) Tablo-54: Mart 1612 Seydişehir kent merkezi avarızhaneleri 275 Tablo-55: 1642 yılı Seydişehir avarızhaneleri 276 1841 yılı Seydişehir kaza merkezi ve bağlı köylerinin Tablo-56: 281 temettuat yükü Tablo-57: Cami-i Cedid Mahallesi temettuat vergisi verileri 282 Tablo-58: Cami-i Kebir Mahallesi temettuat vergisi verileri 283 Tablo-59: Hacı Seyyid Ali Mahallesi temettuat vergisi verileri 285 1845 yılı Seydişehir merkez mahallelerinin temettu Tablo-60: 286 yükümlülükleri Tablo-61: 1906 yılında Seydişehir Kazası’nın varidat-ı umumiyesi 288 Seyit Harun Vakfı gelirleri (kent merkezindeki Tablo-62: 291 işletmelerden) Tablo-63: Seyit Harun Vakfı’nın 1483 yılı gelirleri 292 Tablo-64: Seyit Harun Vakfı’nın 1866-1867 arası gelir kalemleri 294 Tablo-65: Seyit Harun Vakfı’nın Mart 1871-Mart 1872 arası gelirleri 295 Tablo-66: Seyit Harun Manzumesi Vakfı giderlerinin dağılımı 296 Tablo-67: Seyit Harun Vakfı’nın 1866-1867 arası gider kalemleri 297 RESİMLER LİSTESİ Resim-1: İnşası düşünülen Seydişehir Hükümet Konağı’nın projesi. 156 Resim-2: Muallimhane Camii duvarındaki 1834 tarihli kışla kitabesi 161 Aşağı Mahalle İptidaiye Mektebi, Bahaddin Paslı’nın babası Resim-3: 212 Mehmed Efendi’ye ait diploma Resim-4: Seydişehir Rüştiye Mektebi mezuniyet diploması 222 Resim-5: Mustafa Efendi Çeşmesi kitabesi. 236 Resim-6: Cami Çeşmesi kitabesi. 237 Resim-7: Derviş Ali Ağa Çeşmesi kitabesi 238

XXV

ÇİZİMLER LİSTESİ Çizim-1: Muallimhane Camii planı (Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nden). 165 A. Seyit Harun Türbesi, B: Halife Sultan Türbesi, C: Sultan Çizim-2: 189 Hatun Türbesi (R.H. Ünal’dan). Sultan Hatun Türbesi/Rüstem Bey Türbesi plan ve kesiti Çizim-3: 190 (Dülgerler’den). Çizim-4: Şeyh Abdullah Efendi Türbesi planı (Önder’den). 193 Çizim-5: Hacı Yusuf Efendi Türbesi’nin planı (Önder’den). 194 Çizim-6: Seydişehir Seyit Harun Hamamı planı (Y.Önge’den). 232 Seydişehir merkez mahallelerini gösteren kroki ve kalenin Çizim-7: 37 tahminî sınırı. ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil-1: 1831 yılı Seydişehir kent merkezi nüfusu 69 Şekil-2: 1836 yılı Seydişehir kent merkezi erkek nüfusu 73 Şekil-3: Seydişehir kent merkezi 1839 yılı erkek nüfusu 74

1

GİRİŞ

I. ARAŞTIRMANIN AMACI VE KAPSAMI

Şehirler, kasaba ve köylere göre daha fazla insanın yaşadığı yerleşim yerleri olmalarının dışında daha örgütlü bir hayatın sürdüğü, kamu otoritesinin daha çok hissedildiği, resmî kurumların ve sivil toplum örgütlerinin daha çok bulunduğu merkezlerdir. Yapısı gereği buralarda tarımdan çok ticaret, sanayi ve hizmet sektörleri gelişmiştir1. Şehirde yargılama yetkisi olan bir kadı ile dinî işlere bakan bir müftünün bulunması2, cuma namazının kılınması ve haftanın belli günlerinde pazar kurulması3 Osmanlı şehrinin en temel özellikleridir. Dolayısıyla diğer yerleşim yerlerine göre şehirdeki ilişkiler daha düzenli ve daha biçimseldir. Bunun için tarihçiler, coğrafyacılar, sosyologlar ve ekonomistler şehri farklı şekillerde görmüşler ve incelemişlerdir. Bu çalışmada Seydişehir, kent tarihi konu olarak alındığı için, Özer Ergenç’in “Osmanlı şehri, sakinlerinin işbölümüne tabi olarak tarım dışı üretimde bulundukları, çevresine mal ve hizmet sundukları bir yerleşme biçimidir.”4 şeklindeki görüşüne uygun şekilde inceleme yapılmıştır.

Türkiye’de yapılan şehir tarihi araştırmalarında ağırlıklı biçimde konu olarak Osmanlı Dönemi şehirleri seçilmiştir5. Bu alandaki çalışmalar, Cumhuriyetin ilk yıllarında amatör tarihçiler tarafından başlatılmıştır. Bunların yaptıkları daha çok bir bölge hakkındaki tarihî kaynakları derlemeden ibaret olmuştur. İbrahim Hakkı Konyalı ve başkaları ise XVI. yüzyıla ait tapu tahrirleri ile abide ve kitabe gibi “statik” malzemelerden yola çıkarak bazı Anadolu şehirlerinin fiziki ve siyasi tarihini ana hatlarıyla ortaya koymuşlardır. M. Çağatay Uluçay, Fahri Dalsar gibi araştırmacılar ise akademik ve profesyonel tarihçiliğin öncülüğünü yaparak bazı

1 Ziya KAZICI, Osmanlı Devleti’nde Toplumun Yapısı, İstanbul 2003, s. 91. 2 İbrahim YILMAZÇELİK, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790–1840), Ankara 1995, s. XXIX. 3 Mehmet ÖZ, “Osmanlı Klasik Döneminde Anadolu Kentleri”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/6(2005), s. 59. 4 Osmanlı Klasik Dönemi Kent Tarihçiliğine Katkı XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, (Kısaltma: XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya), Ankara 1995, s. 12. 5 Yunus UĞUR, “Şehir Tarihi ve Türkiye’de Şehir Tarihçiligi: Yaklaşımlar, Konular ve Kaynaklar”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/6(2005), s. 16. 2

şehirlere ait arşiv kaynaklarını yayımlayıp bunların toplumsal ve ekonomik yapılarını aydınlatmaya çalışmışlardır6. Ancak bu tür çalışmalara geç başlanmış olduğundan Osmanlı şehirleri de henüz yeterince incelenmemiştir7. Faroqhi’ye göre 1980’li yılların başlarına kadar araştırmacılar için arşiv kaynaklarına ulaşmanın zorluğu8, şehir tarihi araştırmalarının gecikmesine neden olmuştur.

Şehir tarihi çalışmaları, 1960’lardan sonra artış gösterdi. Bu çerçevede Ö. Lütfi Barkan, Halil İnalcık, Nejat Göyünç, Ronald C. Jenings, Haim Geber, Tevfik Güran, Suraiya Faroqhi, Özer Ergenç, Bahaeddin Yediyıldız, Tuncer Baykara ve Necmi Ülker gibi bilim adamlarının değişik kaynaklardan yararlanarak Anadolu kentlerini ele alan öncü çalışmalar yaptıklarını burada kaydetmek gerekir9.

Seydişehir, Horasanlı bir derviş olan Seyit Harun Veli tarafından XIV. yüzyıl başında kurulan bir Orta Anadolu kentidir. Buraya dair daha önce yayımlanan çalışmalar, Seyit Harun’a dair menakıpnameye dayalı olarak kentin kuruluşunu hikâyeci bir metotla anlatmaya yönelik olup şehrin tarihsel gelişimini ortaya koyan bir tablo çizmekten uzaktır. Mehmet Önder tarafından 1986’da yayımlanan Seydişehir Tarihi adlı kitap idari yetkililerin isteği üzerine kaleme alınmış, birkaç arşiv belgesi dışında tamamen folklorik bir çalışma olarak kabul edilmelidir.

Doktora tezi olarak hazırlanan bu çalışma ile ilk defa olarak Seydişehir tarihini arşiv kaynakları ışığında ele almak hedeflenmiştir. Dönem olarak kentin Osmanlı idaresine geçtiği 1467’den TBMM’nin 1920’de açılışına kadar olan zaman dilimini fiziki, idari, sosyal, demografik ve ekonomik yönleriyle kapsamaktadır. Bununla birlikte şehrin tarihinin doğru değerlendirilmesi açısından 1305’te kuruluşundan 1467’ye kadar olan Beylikler Dönemi’ne de kısaca yer verilmiştir.

6 ÖZ, aynı makale, s. 63. 7 ERGENÇ, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, s. 13. 8 KOMİSYON, “Suraiya FAROQHI ile Türk Şehir Tarihi Üzerine”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/6(2005), s. 449. 9 UĞUR, aynı makale, s. 20; ÖZ, aynı makale, s. 65. 3

II. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ

Seydişehir, Osmanlı Dönemi’nde Beyşehir Livası sınırları içinde yer alan bir kaza idi. Bu sebeple öncelikle Seydişehir Kadı Sicilleri’ndeki konuyla ilgili bilgiler tespit edilip transkripsiyonları yapıldı. Ancak bu defterler 1871-1912 yılları arasını kapsadığından, kentin ilk dönemlerine ait menakıpnamelerdeki haberler tespit edildi. XV. yüzyıldan sonraki bilgilere ulaşabilmek gayesiyle Başbakanlık Osmanlı, Cumhuriyet, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud- ı Kadime arşivlerindeki belgeler görülerek konu başlıklarına göre tasnif edildi. Ayrıca Karamanoğulları ile Osmanlı kroniklerindeki siyasi tarihe yönelik bilgiler toparlandı. Şehirde XIX. yüzyıldan itibaren meydana gelen değişiklikler, sırasıyla Seydişehir Nüfus Defterleri (1831-1845), Seydişehir Temettuat Defterleri ile Konya Vilâyet Salnâmeleri’nden takip edildi. Sosyal ve kültürel donatılar, vakıf kayıtları ile Hurufat Defterleri’ndeki belgeler çerçevesinde incelendi. Konya ve çevresi ile ilgili telif eserler, doktora ve yüksek lisans tezleri taranarak Seydişehir’le ilgili bilgiler konu başlıklarına göre tasnif edilip fişlendi.

Şehir tarihi incelemelerinde saha araştırması önem arz etmektedir. Bu nedenle Seydişehir’e alan gezisi yapılarak günümüze ulaşan eserler, mezarlıklar görülerek çeşitli notlar alındı. Bütün bu çalışmalardan sonra tez yazılmaya başlandı. Seydişehir’le ilgili elde edilen bilgi, özellikle demografik yapı, ekonomik hayat ve sosyal yapı açıklanırken tablolar haline getirilerek anlaşılması kolay hale getirildi. Kentin idari, sosyal ve kültürel değişimi yüzyıllara göre eldeki veriler çerçevesinde karşılaştırmalar yoluyla değerlendirildi.

III. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI

Bir çalışmanın orijinal olması, kaynaklarının güvenilirliğine bağlıdır. Tarih alanındaki akademik çalışmaların temelde arşiv belgelerine dayanması bir zorunluluktur. Bunun dışında bir malzemenin kaynak olarak değerlendirilebilmesi için ya devrinde ya da devrine yakın bir zamanda yazılmış kaynaklardan faydalanılarak ortaya çıkmış olması gerekir ki; bunlar ana kaynak özelliği taşır. Şayet 4

döneme ait kaynak yoksa yakın devre ait kaynaklar kullanılır. Bu kaynaklara da birinci elden kaynaklar denir10.

Şehir tarihi araştırmalarında o şehirde yaşayanlar tarafından şehir hayatına yönelik daha önce yazılan eserler doğrudan kaynaktır. Bir şehrin tarihini incelerken kullanılabilecek en önemli görsel kaynak ise, o şehrin kendisidir11. Yani günümüze kadar gelen tarihî dokusudur. Ancak zamana karşı direnebilen mimari yapıların, bir şehrin tanıtılmasında yetersiz olacağından yazılı kaynaklar yani arşiv belgeleri daima ana kaynak durumundadır12. Bundan hareketle Seydişehir kentine yönelik bu araştırmada temel kaynak olarak arşiv belgeleri kullanılmıştır. Bunun yanında Seydişehir’de ayakta kalabilen mimari eserler ve kalıntılardan da yararlanılmıştır. Çalışmada kullanılan temel kaynaklar aşağıda belli başlıklar altında tanıtılacaktır.

1. Arşiv Belgeleri

Bilimsel olarak “tarih, metinlerle yazılır” kuralı evrenseldir13. Türk tarihine yönelik yeterince yazılı kaynak mevcuttur. Çünkü özellikle Osmanlı Dönemi’nde, “bir milletin hafızası olduğu bilinciyle”14 çağdaş arşiv anlayışından uzak olmakla beraber, bir arşiv düzeni kurulmuştur15. Dolayısıyla dünyanın en zengin arşivlerinden biri Osmanlılara aittir.

Bu çalışmada kullanılan belgeler; Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’ndeki Seydişehir Hurufat Defterleri ve diğer vakıf kayıtları; Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan değişik tasniflerdeki belgeler, Konya Maarif Arşivi ve Seydişehir Kadı Sicilleri başlıkları altında incelenecektir.

10 Mübahat S. KÜTÜKOĞLU, Tarih Araştırmalarında Usul, İstanbul 1994, s. 17. 11 Kathryn A. EBEL, “Visual Sources for Urban History of the Otoman Empire”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/6(2005), s. 457. 12 KÜTÜKOĞLU, aynı eser, s. 18. 13 Leon-E. HALKIN, Tarih Tenkidinin Unsurları, (çev. Bahaeddin Yediyıldız), Ankara 1989, s. 18. 14 Yusuf KÜÇÜKDAĞ, “Konya’da Osmanlı Devri Arşivleri”, Konya Şehrinin Fiziki ve Sosyo- Ekonomik Yapısı, Makaleler- I, Konya 2004, s. 451. 15 Mübahat S. KÜTÜKOĞLU, Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), İstanbul 1998, s. 1. 5

1. 1. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi Tasnifleri

1. 1. 1. Hurufat Defterleri

Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunan Hurufat Defterleri’nde temel birim kazadır. 1690–1840 yılları arasındaki dönemi kapsamaktadırlar16. Kazalar alfabetik olarak sıralanıp yazıldığı için Hurufat adı verilen defterler, Osmanlı taşra teşkilatı ve kamu görevlileri hakkında zengin bilgiler içerir. Her kazaya ait berat özetleri o kazanın ismi altında tarih sırasına göre kaydedilmiştir. Dolayısıyla kadı tarafından vakıflarla ilgili olarak merkeze gönderilen arzlara bağlı olarak ilgili makamın cevabi yazısında yani beratta, yazıldığı tarihten önce inşa edilmiş ve hizmete girmiş birer vakıf eseri olan mektep, medrese, cami, mescit, tekke, zaviye, han, hamam gibi sosyal ve dinî kurumları ve bunları yaptıranları, buralara yapılan atamalar, görevden alınanlar, varsa sebepleriyle yazılmıştır. Bu kayıtların XVIII. yüzyıl Osmanlı şehirlerinin sosyoekonomik durumuyla fiziki yapısını inceleyenler tarafından, kadı sicilleri gibi, mutlaka görülmesi gerekir.

Seydişehir’e ait 20 adet Hurufat Defteri tespit edilmiştir. 1118 numaralı defterde tarih kargaşası olmakla birlikte diğer defterler için bu durum söz konusu değildir. Varak usulü a-b şeklinde numaralandırılmışlardır (Tablo-1).

Tablo-1: Seydişehir Hurufat Defterleri Defter Varak Toplam Defter Varak Toplam No Aralığı Sayfa No Aralığı Sayfa 544 13b-15a 4 1117 65b-66b 3 547 7a-7b 2 1118 69b-72b 7 548 59b-60b 3 1119 50a-50b 2 549 50a-50b 2 1122 32b-34b 5 567 58a 1 1123 10a 1 1087 30a 1 1128 19a 1 1088 57b-60a 6 1139 30b 1 163a- 1089 13b 1 1140 3 164a 1090 81a-85b 10 1142 50a 1 1091 29b 1 1160 8b-11a 6

16 Tuncer BAYKARA, Osmanlı Taşra Teşkilâtında XVIII. Yüzyılda Görev ve Görevliler (Anadolu), Ankara 1990, s. 4. 6

1. 1. 2. Diğer Vakıf Kayıtları

Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde Hurufat Defterleri dışında Seydişehir’le ilgili diğer vakıf kayıtlarına da ulaşılmıştır. 3, 13, 99, 108, 137, 148, 149, 150, 152, 153, 154 155, 411, 412, 457, 483, 484, 496, 503, 506, 548, 590, 603, 904, 962, 2176, 2177, 2178, 2179, 2181, 3142, 3153, 3155, 3162, 3177, 3202, 3224, 3228, 3246, 3264, 3286, 4179 numaralı defterlerde Seydişehir kent merkeziyle ilgili bilgiler içeren vakfiye, ferman, berat, temessük, atik-esas ve şahsiyet kayıtları mevcuttur. Bunlar da fişlenerek çalışmada kullanılmıştır. Arslan Ağa bin Kurt Vakfı’yla alakalı 1058/1648 tarihli vakfiye 457 numaralı defterde olup, kent merkezindeki diğer yapıların vakfiye kayıtlarına rastlanmamıştır.

1. 2. Kadı Sicilleri

Kadıların görevleri gereği verdikleri ilam ve hüccetlerin kaydedildiği defterlere “kadı sicilleri” denir. Bunlar, Osmanlı şehirlerinin canlı hayatını göstermesi bakımından alternatifi olmayan kaynaklardır17. Hukuki davaların yanında, kadılara gelen tüm yazılar bu sicillere kaydedildiğinden18, özelde Osmanlı tarihinin, genelde Türk tarihinin siyasi, sosyal, idari, mali, ekonomik, ticari, askerî, demografik, kültürel yönlerini aydınlatacak “otantik” kaynaklardır19.

Kadı sicilleri, içerik olarak çeşitli belgelerden oluşur. Dava tutanakları, hüccet ve ilam, mukavele, senet, vakfiye, nafaka, kefalet, vesayet, miras, boşanma davaları, tereke ve taksim kayıtları, köle ve cariyelerin özgürlüğüne kavuştuklarını belgeleyen “ıtkname”, evlenme ve boşanma kayıtları, fiyat tespitlerini içeren narh defterleri ile esnaf teftişini gösteren belgeler, merkezden gelen ferman, berat ve mektup gibi kayıtlar bunlardan bazılarıdır20.

17 Ömer DEMİREL, “1700–1730 Tarihlerinde Ankara’da Ailenin Niceliksel Yapısı”, Belleten, LIV/210(1990), s. 945. 18 Ahmet AKGÜNDÜZ, “Şer’iyye Mahkemeleri ve Şer’iyye Sicilleri”, Türkler, X, Ankara 2002, s. 58. 19 M. Akif AYDIN, “Hukuk”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, I, İstanbul 1994, s. 418–419. 20 10 Numaralı Konya Şer’iye Sicili (1070–1071/1659–1661) (Transkripsiyon), (hzl. İzzet Sak), Konya 2003, s. XXIX. 7

II. Mahmud (1808-1839)’la başlayıp Tanzimat’tan sonra devam eden yeniden yapılanma çerçevesinde Adliye Nazırlığı’na bağlı nizamiye mahkemeleri kurulmuştur. Bu durumda şeriye mahkemelerinin yetki alanları daraltılmış; kadılar evlenme, boşanma ve miras davalarına bakmakla görevlendirilmişlerdir. Bunun için kadı sicillerinin kapsadığı alan da daralmıştır.

Seydişehir Kazası’na ait 12 adet kadı sicili vardır. Bunlar çok eski olmayıp 1871 tarihinde başlamakta ve 1912 tarihinde sona ermektedir. Daha önce Konya Mevlâna Müzesi Arşivi’nde korunurken, 1991 yılında Ankara’ya Millî Kütüphane’ye gönderilmiştir. 2011 yılında ise BOA’ya devredilmiş ve Meşihat Defterleri kataloguna “MŞH.ŞSC.d.” kodu ile kaydedilmiştir (Tablo-2). Diğer Anadolu kazalarına ait olanlar gibi Seydişehir Kadı Sicilleri’nin yazı dili de Türkçe’dir. Ancak çok az da olsa Arapça vakfiyelerle dava kayıtlarına rastlanılmaktadır.

Tablo-2: Seydişehir Kadı Sicilleri’nin numaraları, sayfa sayıları ve kapsadıkları yıllar Defter BOA'daki Sayfa Ait Olduğu Yıllar No numarası Sayısı (Hicri/Miladi) 230 7561 185 1288-1292/1871-1875 231 7562 335 1291-1302/1874-1885 232 7563 185 1302-1306/1884-1889 233 7564 154 1305-1307/1887-1890 234 7565 370 1306-1311/1888-1894 235 7566 67 1308-1309/1890-1892 236 7567 194 1311-1313/1893-1896 237 7568 594 1314-1327/1896-1909 238 7569 138 1320-1330/1902-1912 239 7570 232 1321-1324/1903-1907 240 7571 193 1324-1328/1906-1910 241 7572 45 1323-1328/1905-1910

Diğer taraftan Seydişehir Kazası’nda yaşayanların sıkı ilişki içinde bulundukları Konya, Beyşehir ve Bozkır kazalarına ait kadı sicilleri de taranmış; Seydişehir’le ilgili olup değişik nedenlerle kaydedilen hüccet ve belgeler de tespit edilip çalışmada kullanılmıştır (Tablo-3, 4, 5).

8

Tablo-3: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Konya Kadı Sicilleri KKS KKS Tarihi Tarihi No No 7 1053-1055/1643-1646 32 1096-1110/1684-1699 10 1070-1071/1659-1661 35 1101-1102/1689-1691 11 1071-1072/1660-1662 46 1125/1713-1714 13 1087-1088/1676-1678 47 1128-1129/1715-1717 16 1083/1672-1673 49 1135-1136/1722-1724 17 1078-1080/1667-1670 51 1140-1141/1727-1729 18 1069-1070/1658-1660 54 1151-1152/1738-1740 19 1083-1084/1672-1674 70 1230-1237/1814-1822 21 1086-1087/1675-1677 83 1253-1256/1837-1841 23 1088/1677-1678 102 1226-1230/1811-1815 24 1089/1678-1679 135 1312-1315/1894-1898

Tablo-4: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Beyşehir Kadı Sicilleri

BKS No Tarihi 242 1287-1291/1870-1875 244 1292-1294/1875-1878 248 1313-1323/1895-1906 252 1320-1327/1902-1909 254 1325-1326/1907-1908 257 1327/1909-1910 259 1329-1330/1911-1912

Tablo- 5: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Bozkır Kadı Sicilleri

BOKS No Tarih 336 1291-1298/1874-1881 339 1339-1340/1920-1922 340 1326-1341/1908-1923 341 1323-1328/1905-1910 344 1341/1922-1923

1. 3. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tasnifleri

İstanbul’da bulunan BOA, tarih araştırmacıları için vazgeçilemez arşiv kaynaklarının saklandığı yerdir. Buradaki belgelerden bir kısmı tasnif edilmiş, kataloglanmış, bir kısmı ise elektronik ortama aktarılmıştır. Bu arşivde bulunup yararlanılan tasnifler aşağıda verilmiştir. 9

1. 3. 1. Şikâyet Defterleri

Osmanlı Devleti bir hukuk devleti idi. Bunun sonucu olarak halk dilek ve şikâyetlerini icabında doğrudan padişaha sunabilmekte, o konu Divanıhümayun’da görüşülerek haksızlıklar ortadan kaldırılmaya çalışılmaktaydı. Bu çerçevede merkezde meydana getirilen idari ünitelerden biri, “Divân-ı Hümayun Şikâyet Kalemi”dir. Bu birim Divanıhümayun’dan çıkan kararları defterlere geçirirdi. 1649 yılına kadar bütün ferman, berat ver hükümler Mühimme Defterleri’ne kaydolunurken, bu tarihten itibaren şahsî davalara ait ferman, berat ve benzeri kayıtlar için Şikâyet Defterleri tutulmaya başlanmıştır. 1742 yılından sonra şikâyetler genellikle eyaletlere göre ayrı defterlere yazılmaya başlanmıştır21.

Konu olarak Şikâyet Defterleri’nde başta idari ve askerî yetkililerle ilgili olmak üzere, eşkıyanın soygunları, bir mahkeme kararına itiraz, borçlar, tımarlı sipahinin vergiyi toplayamaması ve esnafların değişik konulardaki şikâyetlerini konu alan hükümleri içermektedir. 989 numaralı Divân-ı Hümayun Defterleri Katalogu’nda 213 adet Şikâyet Defteri olup 1649-1837 yılları arasına tarihlenmektedirler.

Seydişehir’le ilgili hükümler, 213 adet Şikâyet Defterleri’nin her biri taranarak 65 defterde Seydişehir’le ilgili olan toplam 128 hükme rastlanmıştır (Tablo-6).

Tablo-6: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Şikâyet Defterleri İlgili İlgili İlgili İlgili Defter Defter Defter Defter Hüküm Hüküm Hüküm Hüküm No No No No Sayısı Sayısı Sayısı Sayısı 1 1 29 3 82 1 104 2 4 3 31 2 83 4 105 2 5 1 52 5 84 2 107 3 6 1 53 4 85 4 108 1 7 1 54 1 86 1 109 2 8 1 64 3 88 1 110 2 11 3 65 4 90 2 111 2 13 1 66 4 91 1 112 1 14 1 67 1 92 2 113 2 16 1 71 4 93 2 114 2

21 KOMİSYON, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, (2. Baskı), İstanbul 2000, s. 23. 10

19 1 72 1 94 2 115 3 20 1 73 1 95 2 116 1 24 1 75 1 96 2 117 5 26 1 78 2 97 1 118 5 27 1 79 2 98 3 199 1 28 1 80 1 99 2 81 1 102 2

1. 3. 2. Karaman Ahkâm Defterleri

Ahkâm Defteri, Divanıhümayun’dan çıkan hükümlerin kaydına mahsus olan defterlere genel olarak verilen addır. Bu hükümler, padişah adına hazırlanmasından dolayı ferman adını da alırlar. Muhtevaları itibariyle Şikâyet Defterleri’nin devamı niteliğinde olup, adlarına göre tutulmuşlardır. 989 numaralı Divân-ı Hümayun Defterleri Katalogu’ndaki defterlerden biri olan Karaman Ahkâm Defterleri, 1742- 1878 tarihleri arasındaki hükümleri ihtiva etmekte olup 39 adettir.

Karaman Ahkâm Defterleri’nden 36’sında Seydişehir’le ilgili toplam 371 hükme rastlanmıştır (Tablo-7).

Tablo-7: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Karaman Ahkâm Defterleri İlgili İlgili İlgili İlgili Defter No Hüküm Defter No Hüküm Defter No Hüküm Defter No Hüküm Sayısı Sayısı Sayısı Sayısı 1 18 11 21 20 14 30 6 3 16 12 17 21 3 31 4 4 21 13 17 23 4 32 4 5 13 14 4 24 2 33 1 6 16 15 16 25 3 34 1 7 16 16 9 26 4 35 5 8 19 17 23 27 5 36 5 9 10 18 18 28 2 37 9 10 26 19 16 29 2 38 1

1. 3. 3. Ayniyat Defterleri

Bâb-ı Âli Sadaret Dairesi Kalemleri’ne ait Sadaret Mektubi Kalemi Defterleri’nden biri de Ayniyat Defterleri olup, Sadaret Dairesi’nden diğer devlet 11

dairelerine, vilayetlere ve diğer makamlara yazılan tezkirelerle çeşitli yazışmaların suretleri kaydedilmiştir. 595 numaralı katalogda 1812-1911 yılları arasına tarihlenen toplam 1717 adet ayniyat defteri mevcuttur. Bu defterlerden 804-811 numaraları arası sekiz defter, Konya ve çevresi yerleşimlerin idari-adlî işleri ile ilgili olup 1866- 1879 yılları arasına tarihlenmektedir. Bunlar taranarak Seydişehir’le ilgili hükümler tespit edilmiştir.

1. 3. 4. Avarız Defterleri

Olağanüstü hallerde ve özellikle savaş dönemlerinde halktan “avarız” adıyla alınan şeri olmayan verginin ahali arasında dağılımında hanenin esas alındığı görülür. Osmanlı nüfusu ve ekonomisi üzerine çalışanlar Avarız Defterlerini kullanmaktadırlar.

Seydişehir’le ilgili bilgiler içeren Avarız Defterleri “Maliyeden Müdevver Defterler” katalogu içerisinde tespit edilmiş olup toplam 27 adettir22 (Tablo-8).

Tablo-8: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Avarız Defterleri Defter Defter Tarih (Hicri/Miladi) Tarih (Hicri/Miladi) No No 43 29 Zilhicce 1020 3 Mart 1612 2990 29 Zilhicce 1192 18 Ocak 1779 2751 29 Zilhicce 1030 14 Kasım 1621 4119 29 Zilhicce 1196 5 Aralık 1782 3382 29 Zilhicce 1050 11 Nisan 1641 3814 29 Zilhicce 1202 30 Eylül 1788 17 Ağustos 10 Ca. 1051-10 3016 1641-4 Ekim 2413 29 Zilhicce 1115 4 Mayıs 1807 Receb 1052 1642 2808 29 Zilhicce 1055 15 Şubat 1646 1991 29 Zilhicce 1225 25 Ocak 1811 3832 29 Zilhicce 1058 14 Ocak 1649 1989 29 Zilhicce 1232 9 Kasım 1817 1 Zilkade 1096-5 29 Eylül 1685-21 9480 2496 19 Zilkade 1237 7 Ağustos 1822 Şaban 1106 Mart 1695 12 Temmuz 3383 1 Zilkade 1125 19 Kasım 1713 4109 29 Zilhicce 1243 1828 21 Haziran 2470 29 Zilhicce 1125 16 Ocak 1714 2753 29 Zilhicce 1245 1830 21456 29 Zilhicce 1166 27 Ekim 1753 11990 28 Ramazan 1253 28 Aralık 1837 3980 29 Zilhicce 1172 23 Ağustos 1759 2650 29 Zilhicce 1300 31 Ekim 1886 2986 29 Zilhicce 1182 6 Mayıs 1769

22 Arşivdeki 2759, 10896, 22395 ve 22447 numaralı defterler tamirde olup araştırmacılara verilmemektedir. 12

1. 3. 5. Maliye Dairesi Defterleri

Maliye defterleri, Maliye Nezareti ve Maliyeden Müdevver olmak üzere iki ana grupta toplanabilir. Maliye Nezareti Defterleri kapsamında Seydişehir’e ait bilgiler içeren 12 defterden söz edilebilir (Tablo-9).

Tablo-9: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Maliye Nezareti Defterleri Defter Defter Defter Kodu Tarihi Defter Kodu Tarihi Numarası Numarası ML.d. 540 1842 ML.MSF.d. 3638 1257/1842 ML.d. 1185 1890 ML.MSF.d. 3732 1258/1843 R.1258/Mart ML.MSF.d. 19183 1256/1841 ML.MSF.d. 3953 1841-Mart 1842 ML.VRD.d. 687 1258/1843 ML.MSF.d. 12046 1272/1856 ML.VRD.d. 3050 1274/1858 ML.MSF.d. 17760 1281/1865 ML.MSF.d. 2078 1256/1841 ML.MSF.d. 8315 1264/1848

Maliye Dairesi defterleri arasında bulunan Maliyeden Müdevver Defterler içerisinde 125, 241, 716, 1874, 2592, 5917, 6216 ve 9507 numaralı sekiz defter taranmış; Seydişehir’le ilgili bilgiler fişlenmiştir.

1. 3. 6. Tahrir Defterleri

Osmanlı Devleti, bir yeri fethettiğinde o bölgeye bir emin gönderilir, nüfus ve gelir kaynaklarının ayrıntılarıyla araştırılıp deftere geçirilmesi sağlanırdı. Böylece her sancak için ayrı bir nüfus ve gelir defteri meydana gelirdi. Bölgedeki gelir kaynakları çeşitli etkenlerle değiştiği için, her 10-20 yılda bir bu tahrirler yenilenirdi. Bu defterler Başbakanlık Osmanlı ile Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadime arşivlerinde bulunmaktadır.

Tahrir Defterleri ait olduğu bölgenin sosyal, demografik ve ekonomik tarihine dair önemli istatistikî bilgiler sunduğu için Seydişehir tarihi araştırılırken bunlardan da yararlanılmıştır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki 40, 58, 63, 119, 387, 399, 455, 968, 1126 ve 1135 numaralı 10 adet Tapu Tahrir Defterleri ile Kuyûd-ı Kadime Arşivi’ndeki 137, 564, 565 ve 584 numaralı dört defter taranmıştır.

13

1. 3. 7. Evkaf Defterleri

Vakıflar başlangıçta kişisel ihtiyaçların giderilmesi amacıyla ortaya çıkmışken zamanla toplumların sosyokültürel yapısı, ihtiyaçları, eğilimleri ve zenginliklerine göre gelişerek hayatın her safhasında yerini almıştır. Özelliklerle Osmanlılarda hem kişileri hem de devleti ilgilendiren bir yaşam biçimi haline gelmiştir 23. XIX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar belli kurallar çerçevesinde işler vaziyette olan vakıflar, üç ana grupta toplanmıştır. Bunlar, Osmanlı’dan önceki İslam devletlerinden intikal eden “evkaf-ı kadîme”, miri arazinin temliki ile kurulan “evkaf-ı irsâdiye” ve hayırseverlerin kendi mülklerini vakfederek kurdukları “evkaf-ı sahiha-i lazîme”dir24.

Tanzimat’tan (1839) önce vakıfların teftiş ve kontrolünü, vakfiyede tayin edilmiş nazırlar, devletçe atanan müfettişler ve kaza yetkisine sahip kadılar yürütmüştü. Vakfiyede şart koşulan nazırın kimliğine göre vakıf, Sadr-ı Âlî Nezâreti, Şeyhülislam Nezâreti, Bâbüssaâde/Kapı Ağası Nezâreti ve Dârüssaâde Ağası/Haremeyn Evkâfı Nezâreti’nden biri tarafından idare edilmişti. Vakıfların çoğalması ve işlerin ağırlaşması üzerine 24 Eylül 1826’da Evkâf-ı Hümâyün Nezâreti kuruldu. Dağınık halde bulunan vakıfların idaresinin tek elde toplanması, vakıf sektöründe baş gösteren yolsuzlukların önlenmesi, Batılı tarzda merkezî bir anlayışla vakıfların bir bakanlıkça idare edilmesi ve dinî çevrelerin gücünün kırılması gibi düşüncelerle II. Mahmud bu yeniliği gerçekleştirmiştir25.

Osmanlı Devleti’nde yollar ve köprülerin yapımı ile sulama çalışmaları gibi kamu işleri; hastaneler yapımı ve fakirlere yardım gibi sosyal yardımlaşma faaliyetleri; mektep, medrese ve kütüphanelerin yapımını teminat altına almaya yönelik kültür işleri; cami ve mescit inşası gibi din hizmetleri vakıflar aracılığıyla

23 Esat ARSEBÜK, Medeni Hukuk I, Başlangıç ve Şahsın Hukuku, İstanbul 1938, s. 297-298; Nazif ÖZTÜRK, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, (Kısaltma: Vakıf Kurumu), Ankara 1995, s. 19. 24 ÖZTÜRK, Vakıf Kurumu, s. 63; Mustafa GÜLER, Osmanlı Devleti’nde Haremeyn Vakıfları (XVI.- XVII. Yüzyıllar), (Kısaltma: Haremeyn Vakıfları), İstanbul 2002, s. 12-13. 25 ÖZTÜRK, Vakıf Kurumu, s. 69; Seyit Ali KAHRAMAN, Evkâf-ı Hümâyûn Nezâreti, İstanbul 2006, s. 1-6. 14

yürütülmüştür26. Dolayısıyla bir kentin tarihini ele alırken vakıf eserlerinden bahsetmemek söz konusu değildir27. Bu bağlamda Evkaf Defterleri önem arz etmektedir. BOA’da Evkaf Nezareti fonunda yapılan taramalar sonucunda Seydişehir’le ilgili 24 defter tespit edilmiştir (Tablo-10).

Tablo-10: Seydişehir’le ilgili hüküm içeren Evkaf Defterleri Defter Defter Tarihi Tarihi Numarası Numarası 27 C-27 B 1302/13 Nisan-12 18372 1 Z 1279/20 Mayıs 1863 26105 Mayıs 1885 15 Ra 1262-24 Ra 1263/13 Mart 2 Za-2 Z 1302/13 Ağustos-12 12829 26189 1846-12 Mart 1847 Eylül 1885 28 R 1266-26 R 1269/13 Mart 10 N 1310-6 R 1329/28 Mart 14034 27985 1850-6 Şubat 1853 1893-6 Nisan 1911 13 N-13 Z 1320/14 Aralık 1902- 16735 1275/1858 30000 13 Mart 1903 8 Ş 1275-11 N 1279/13 Mart 21 R-24 B 1324/14 Haziran-13 16765 30618 1859-2 Mart 1863 Eylül 1906 20 Ş 1276-21 N 1279/13 Mart 17046 31911 1247-1258/1831-1842 1860-12 Mart 1863 1-17 Z 1279/20 Mayıs-5 Haziran 18372 31913 1277-1281/1860-1864 1863 19461 18 Za 1281/14 Nisan 1865 38743 1283/1867 19750 Şubat 1281/Şubat-Mart 1866 38611 18 Ş 1281/16 Ocak 1865 9 C-25 L 1283/19 Ekim 1866-2 20069 38741 1286/1869 Mart 1867 24182 1294/1877 39960 29 Z 1341/12 Ağustos 1923 22 C-25 N 1296/13 Haziran-12 24528 43243 8 N 1295/5 Eylül 1878 Eylül 1879

Seydişehir’e dair bilgiler içeren bir diğer evkaf defteri ise Taksim Atatürk Kitaplığı Muallim Cevdet Tasnifi, no. O. 116/1’de muhafaza edilmektedir. Bu defter 888/1483 tarihlidir. Fahri Coşkun tarafından 1996 yılında İstanbul Üniversitesi’nde yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır. Bu defter ayrıca Tarih İncelemeleri Dergisi’nin 17, 18 ve 19. sayılarında M. Akif Erdoğru tarafından yayımlanmıştır.

26 M. Fuad KÖPRÜLÜ, “Vakıf Müessesesinin Hukukî ve Tarihi Tekâmülü”, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, (yay. hzl. Orhan F.Köprülü), Ankara 2005, s. 295. Ayrıca bk. GÜLER, Haremeyn Vakıfları, s. 14-15; Bahaeddin YEDİYILDIZ, XVIII. Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi Bir Sosyal Tarih İncelemesi, Ankara 2003, s. 3; Bülent KÖPRÜLÜ, “Tarihte Vakıflar”, Ankara Hukuk Fakültesi Mecmuası, VIII/3-4(1951), s. 495-496. 27 Ömer Lütfi BARKAN, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler: İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler”, (Kısaltma: Kolonizatör Türk Dervişleri), VD, S. 2(1942), s. 354. Ayrıca bk. YEDİYILDIZ, aynı yer. 15

1. 3. 8. Nüfus Defterleri

Osmanlı Devleti’nde tımar sisteminin bir gereği olarak XV. ve XVI. yüzyıllarda belirli periyotlarla tahrir denilen bir sayım ve yazım uygulanmıştır. Daha sonra düzensiz yapılan bazı yoklamalar bulunmaktadır. Ancak 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra yeni kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye’ye insan ve mali kaynak temini gibi bazı sorunların yeni bir nüfus sayımı yapılması gereğini ortaya çıkarmış; 1831 yılında modern anlamda ilk nüfus sayımı gerçekleştirilmiştir. Ancak bu sayımda yalnızca erkek nüfus dikkate alınmış; çocuk, erişkin, yaşlı tüm erkeklerin yaşları ve meslekleri belirtilmiştir. Kadın nüfusun da kayıt altına alındığı ilk sayım 1882 tarihlidir. Seydişehir’e ait BOA’da 12 Nüfus Defteri bulunmaktadır28 (Tablo-11).

Tablo-11: Seydişehir Nüfus Defterleri

Defter Defter Tarihi Tarihi Numarası Numarası 3310 1246/1831 3342 1251/1836 3335 1254/1839 3343 1254/1839 3336 1256/1841 3487 1261/1845 3337 1261/1845 3488 1261/1845 3341 1246/1831

1. 3. 9. Temettuat Defterleri

Tanzimat ile başlatılan yenileşme çalışmaları, alınan vergilere de yansımış; bu çerçevede herkesin yıllık kazancı üzerinden alınan ve “temettû” denilen yeni bir vergi sistemini doğurmuştur29. Buna göre her hane bir vergi mükellefi sayılacak, yıllık kazancı belirlenerek buna göre vergi alınacaktı. Ekonomik gelirlerin ölçüsü olarak halkın arazisi, emlaki, hayvanları ve ticari gelirleri göz önünde bulundurulmaktaydı. Ancak burada önemli olan vergilerin mükelleflerden eşit derecede alınmasıdır. İşte herkesin gelir düzeyinin hakkaniyetli bir şekilde tespit

28 Bunlardan 3334, 3691 ve 3693 numaralı defterler restorasyonda oldukları gerekçesiyle araştırmacılara verilmemektedir. 29 Haydar ÇORUH, “Temettü Vergisi’nin Yapısı ve 1844 Sayımı Sonuçları”, Yeni Türkiye Dergisi, S. 45(2002), s. 650- 670. 16

edilmesi amacıyla 1844 yılında ülkenin önemli bir kesiminde sayımlar yapılmış; bunun sonucu “Emlak ve Arazi ve Hayvanat ve Temettuât Defterleri” oluşturulmuştur30. Temettuat sayımları ile “beyana dayanmamakla birlikte tahrire dayanan bir gelir vergisine geçilmiştir” 31. Tapu tahrir geleneğinin devamı niteliğindeki Temettuat Defterleri’nde, “biraz tımar tevcih kayıtlarını hatırlatır biçimde” insanların tarifleri de yapılmıştır32.

Seydişehir Temettuat Defterleri’nin son sayfasında, vergi ünitesi durumundaki, mahalle veya köy, genel gelir toplamı ve ödenmesi gereken vergi miktarı toplu olarak verilmiştir. Eğer bir önceki yıl vergi mükellefi olup da çocuğu olmayan bir kişi ölmüş ise onun vergisi “bilâ-veled fevt olanlar” ibaresi yazılarak genel toplamdan düşülmüştür. Bu defterlere kaynağı belli olan veya olmayan tüm gelirler yazılmıştır. Kişiler meslekleriyle birlikte elde ettikleri gelirlerle kaydedilmiş, menkul ve gayrimenkul mal varlıkları ve bunlardan sağlanan yıllık kazanç belirtilmiştir. Defterler oluşturulurken ülkedeki ekonomik potansiyelin tam olarak tespiti amaç edinildiğinden, demirbaş niteliğindeki hayvanlar ve sürülmeyen kıraç araziler gibi vergi dışında olan mülkler de ayrıntısı ile belirtilmiş olduğu için gerek ekonomik gerekse demografik anlamda önemli bilgiler verilmiştir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki bu defterlere sadece hane reisleri yazılmıştır. Nüfus Defterleri tüm erkeklerin sayılmış olması bakımından Avarız ve Temettuat defterlerine göre nüfusun genel toplamına dair daha net rakama ulaşılmasını sağlamaktadır. Mesleği olmayıp da “şunun bunun iânesi ile geçinenler” ile başka bir şehre göç edenler de temettuatlarda ayrıca belirtilmiştir. Hane reisi öldüğünde ise dul kadınlar isimleri ve sahip oldukları mülkleriyle defterin sonuna kaydedilmiştir. Son bir noktayı daha belirtmek gerekir ki Seydişehir Temettuat Defterleri’nde hane reislerinin yaşı belirtilmemiştir. Sadece hane reisi erkeğin ölmesi durumunda annelerinin idaresi altında olan erkek çocukların yaşı not olarak düşülmüştür.

30 Sait ÖZTÜRK, “Konya Temettuat Defterleri”, Uluslar Arası Kurulusunun 700. Yılında Bütün Yönüyle Osmanlı Devleti Kongresi (07-09 Nisan 1999),Konya 2000, s.533- 539 31 Abdüllatif ŞENER, Tanzimat Dönemi Osmanlı Vergi Sistemi, İstanbul 1990, s. 108. 32 Mübahat KÜTÜKOĞLU, “Osmanlı Sosyal ve İktisadi Tarihi Kaynaklarından Temettü Defterleri”, Belleten, LlX/225(1995), s. 398. “Uzun boylu kara sakallı açık alınlı şaşı gözlü” gibi tanımlamalarla erkek nüfusun adeta bir fotoğrafı verilmiştir. 17

Seydişehir’de 1845 yılında sayım gerçekleştirilerek Temettuat Defterleri kayıtları tutulmuştur. Bunlardan üçü merkez mahallelere, biri ise şehir merkeziyle birlikte kaza geneline ait bilgiler içermektedir. Ayrıca 9819 numaralı Beyşehir Temettuat Defteri’nde de Seydişehir Kazası’nın mahalle ve bağlı köylerinin nüfusuna yer verildiği için bu çalışmada verileri kullanılmıştır. 9820 numaralı Beyşehir Temettuat Defteri’nde ise Seydişehirli konar-göçerlerle ilgili bazı kayıtlara rastlanmıştır (Tablo-12).

Tablo-12: Seydişehir Temettuat Defterleri Defter Muhtevası Numarası 10126 Cami-i Kebir Mahallesi 10127 Hacı Seyyid Ali Mahallesi 10567 Cami-i Cedid Mahallesi Seydişehir Kazası merkez mahalleleri ve bağlı 10568 köyler 9819 Beyşehir Sancağı 9820 Beyşehir Sancağı

1. 3. 10. Diğer Belge Tasnifleri

Şehir tarihi çalışmalarında kullanılabilecek BOA’daki Ali Emiri, İbnülemin, Cevdet, Yıldız ve Dâhiliye tasnifleri, önemli sayıda belgeyi ihtiva etmekte olup Seydişehir’le ilgili olanlar bu çalışmada kullanılmıştır.

1. 4. Konya Maarif Arşivi Defterleri

Osmanlı’nın son döneminde okullarda tutulan defterler, Konya Maarif Arşivi’nde bulunuyordu. Seydişehir’deki okulların imtihan cetvelleri, öğrenci ve öğretmenlerin künye bilgileri ile öğretmenlerin sicil kayıtlarının yer aldığı defterler koleksiyonu İsmet Paşa İlkokulu’nun altında elverişsiz bir depoda iken, Konya Bölge Yazma Eserler Müdürlüğü Kütüphanesi’ne nakledilerek muhafaza altına alınmış ve dijital ortama aktarılmıştır. Konya Maarif Arşivi’ndeki Caner Arabacı tarafından doktora çalışması sırasında ilk defa kullanılan bu defterlerden Osmanlı Dönemi modern eğitim kurumlarına yönelik son derece önemli veriler sağlanmıştır. 18

Konya Maarif Arşivi’ndeki 11, 12, 20, 21, 37, 42, 43, 68, 79 numaralı defterlerde Seydişehir’le ilgili bilgilere rastlanmıştır. Özellikle öğretmen sicil defterleri ve imtihan cetvelleri, kent merkezindeki eğitim kurumlarını ve öğrenimin niteliğini tespitte önemli katkılar sağlamıştır.

1. 5. Seydişehir Merkez İlköğretim Okulu Arşivi

Seydişehir Merkez İlköğretim Okulu’nda muhafaza edilen ve henüz bir devlet arşivi tarafından alınıp tasnifi yapılmamış defterler mevcuttur. Bunlar Konya Maarif Arşivi’ndeki defterleri tamamlar niteliktedir. Seydişehir’de 1913-1926 yılları arasında eğitim veren okulların imtihan cetvellerini içeren bu defterler de görülmüş ve bu çalışmada kullanılmıştır.

2. Menakıpnameler

Menakıp, “övünülecek güzel iş, hareket” manasına gelen menkabe/menkıbe kelimesinin çoğuludur. Tasavvufun IX. yüzyıldan sonra yaygınlık kazanmasıyla birlikte menkıbe kelimesi, sufilerin hikmetli sözlerini ve örnek alınacak faziletli davranışlarını ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca bir bölge veya şehirde yaşayan velilerin menkıbelerinin anlatıldığı eserler de kaleme alınmıştır33.

İlk bölümünde Seydişehir’in kuruluşunu anlatması hasebiyle Makālât-ı Seyyid Hârûn bu çalışmada dikkate alınan temel kaynaklardandır. Seyit Harun’dan ve dolayısıyla Seydişehir’den bahseden bir diğer menakıpname, Didiği Sultan Menâkıbnâmesi’dir. Didiği Sultan, hem kendi hem Seyit Harun’un menakıpnamesinde keramet izhar eden bir veli olarak gösterilmiştir. Aşağıda bu iki menakıpname ayrı başlıklar altında kısaca tanıtılacaktır.

2. 1. Makālât-ı Seyyid Hârûn

Seyit Harun’un kardeşi Seyit Bedreddin’in dokuzuncu göbekten torunu Şeyh Musa oğlu Abdülkerim tarafından Türkçe olarak 1554’te yazılan Makālât-ı Seyyid Hârûn Velî, Seyit Harun’un hayatını ele almaktadır. Eserin ilk bölümünde Seyit

33 Haşim ŞAHİN, “Menâkıbnâme”, DİA, XXIX., Ankara 2004, s. 112. 19

Harun’un bir zamanlar Horasan’da sultan olduğu, her şeyi terk edip Anadolu’ya geldiği, Seydişehir kasabasını kurduğu, kerametleri ve ölümü anlatılmakta; ikinci bölümünde ise onun tarikatının adabından bahsedilmektedir. Eserin üç ayrı nüshası mevcuttur. Bunlar: Manisa Muradiye Kütüphanesi, no. 1390; Konya Mevlâna Müzesi İhtisas Kütüphanesi, no. 1513; Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi, Faik Soyman Vakfı Kitapları, no. 281’de kayıtlıdır. Manisa Muradiye Kütüphanesi’ndeki menakıpnamenin “Makālât-ı Seyyid Hârûn Rahmetu’llâhi ‘Aleyh” başlıklı birinci bölümünü, Çağatay Uluçay 1946 yılında yayımlamıştır34. 1991 yılında Cemâl Kurnaz’ın yapmış olduğu tenkitli basım ise eserin tamamını içermektedir.

2. 2. Didiği Sultan Menakıpnamesi

Şeyh Didiği, XII. yüzyılın ikinci yarısında Ilgın’a gelmiş ve kendi adı ile anılan tarikatı kurmuştur35. Şeyh Didiği’yi konu alan menakıpnamenin, Konyalı Muhammed Hamdi oğlu Seyit Mustafa Rüşdi tarafından 25 Şevval 1277/6 Mayıs 1861’de manzum tercümesi yapılmıştır. Safa Odabaşı tarafından 1998 yılında eserin tıpkıbasımı transkripsiyonu ile birlikte yapılmıştır36.

3. Kronikler

Olayların tarih sırasına göre yazıldığı, vakayiname de denen eserler, Türk tarihine dair kullanılabilecek orijinal kaynaklardır. Çalışmada aşağıdaki kronikler kullanılmıştır.

34 M. Çağatay ULUÇAY, “Makâlât-i Seyyid Hârûn”, Belleten, X/40(1946), s. 749-778. 35 Ayrıntı için bk. Yusuf KÜÇÜKDAĞ-Gazi Özdemir, “Ilgın’da Tasavvufi Hayat, Tekke ve Zaviyeler”, I. Ulusal Ilgın Sempozyumu, Konya 2012, s. 465-480. 36ANONİM, “Didiği Sultan Menâkıbnâmesi’nin Konyalı Seyyid Mustafa Rüşdi Tarafından Yapılan Manzum Tercümesi”, (hzl. Safa Odabaşı), Yeni İpek Yolu Konya Ticaret Odası Dergisi, Konya, I, Özel Sayı(1998), s. 365-403. 20

3. 1. Karamanoğulları’na Dair Kronikler

3. 1. 1. Şikari Tarihi

Kataloglarda “Karamannâme, Kitâb-ı Karamaniyye, Kitâb-ı Tevârih-i Karamaniyye” şeklinde geçen eserin yazarı Şikari’dir. Karamanoğulları Tarihi’nin önemi Karamanoğulları Beyliği hakkında bilinen tek tarihî eser olmasından kaynaklanır. Osmanlı geleneği dışında üretilmiş ve Karamanoğulları yanlısı bir tavırla yazılmıştır. Kitapta hiçbir tarih yer almadığı gibi yazılış zamanı da belli değildir. Bazı ifadelerden yola çıkarak çıkarımlarda bulunulmaktadır37.

Eserin bilinen en eski nüshası, Ankara Milli Kütüphane’de A-4771 numara ile kayıtlı olan 1113/1701 istinsah tarihli nüshadır. Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi’ndeki nüsha, Mesut Koman tarafından Karamanoğulları Tarihi adıyla 1946’da neşredilmiştir. Metin Sözen ve Necdet Sakaoğlu tarafından “Karamannâme” adıyla gerçekleştirilen en son basımı, hem faksimile hem çevriyazıyı içerir ve 2005 tarihlidir.

3. 2. Osmanlı Dönemi Kronikleri

3. 2. 1. Tevârih-i Âl-i Osmanlar

Osmanlı Devleti’nde II. Murad’ın tahta çıktığı 1421 tarihinden itibaren Tevârih-i Âl-i Osman adı verilen eserler ortaya çıkmaya başlamıştır. Tursun Bey’in Tarih-i Ebu’l-Feth, Ebu’l-Hayr’ın Fetih-nâme, Şükrullah’ın Behcetü’t-Tevârih, Enverî’nin Düstur-nâme ve Nişancı Mehmed Paşa’nın Tevârih-i Âl-i Osman adlı eserleri Fatih Dönemi’nde yazılmıştır. II. Bayezid zamanında ise Kemal Paşazade ve İdris-i Bitlisî bu yönde eserlerini kaleme almıştır. Tamamen Osmanlı tarihi ile ilgili olan ilk eser ise Âşık Paşazade’nin Tevârih-i Âl-i Osman adlı eseridir. XVI. yüzyılda da devam eden Tevârih-i Âl-i Osman yazma geleneğinin son temsilcisi Lütfi Paşa’dır.

37 Sara Nur YILDIZ, “Şikârî”, DİA, XXXIX., Ankara 2010, s. 162-163. 21

ANONİM Tevârih-i Âl-i Osmanlar’ın hepsi Süleyman Şah’ın Anadolu’ya gelişi ile başlar. Ama genellikle farklı tarihlerde son bulurlar. Bu çalışmada yararlanılan Tevârih-i Âl-i Osmanlar şunlardır:

1. Anonim Tevârih-i Âl-i Osman, (hzl. Nihat Azamat), İstanbul 1992.

2. Hadîdî, Tevârih-i Âl-i Osman, (hzl. Necdet Öztürk), İstanbul 1991.

3. Kemal Paşazade, Tevârih-i Âl-i Osman, (TTK Yayınları tarafından bir dizi halinde yayımlanmıştır).

4. Oruc bin Âdil, Tevârih-i Âl-i Osman, (hzl. Necdet Öztürk), İstanbul 2007.

5. Lütfi Paşa, Tevârih-i Âl-i Osman, (hzl. Âli Bey), İstanbul 1925.

6. Âşık Paşazâde, Tevârih-i Âl-i Osman, (hzl. Âli Bey), İstanbul 1914.

3. 2. 2. Diğer Kronikler

1. Gelibolulu Mustafa Efendi, Kitâbü’t-Târih-i Künhü’l-Ahbâr, (hzl. Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar, Ahmet Gül ve Hakkı Çuhadar), Kayseri 1997.

2. Mehmed Neşrî, Kitâb-ı Cihan-Nümâ, (hzl. Necdet Öztürk), İstanbul 2008.

3. Hoca Sadeddin Efendi, Tacü’t-Tevârih, İstanbul 1862.

4. Enverî, Düstûr-nâme, (hzl. Mükrimin Halil Yinanç), İstanbul 1928.

5. Tursun Bey, Tarih-i Ebu’l-Feth, (Târih-i Osmanî Encümeni Mecmuası’nın ilavesi olarak 1330/1914’te yayımlanmıştır).

3. 3. Münşeat Mecmuaları

3. 3. 1. Münşeatü’s-Selâtin

Nişancı Feridun Bey (ö. 1583) tarafından yazılmıştır. “Mecmua-i Münşeat-ı Feridun Bey” adıyla da bilinir. Eser 1575’te tamamlanıp Sultan III. Murad’a takdim 22

edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 1574’e kadar olan dönemi kapsar. Eser 1858’de İstanbul’da iki cilt halinde basılmıştır. 2003 yılında Muzaffer Doğan tarafından çevriyazı metni yayımlanmıştır.

4. Seyahatnameler

Seyahatnameler, tarih araştırmacıları için birinci elden kaynaklardır. Bu eserlerde genel olarak gezilen yerlerin insan ve mekân bilgileri sade ve çıplak bir gözle kaleme alınmıştır. Bu çalışmada kullanılan seyahatnameler şunlardır:

4. 1. Evliya Çelebi Seyahatnamesi

Evliya Çelebi, 1611 yılında İstanbul’da doğmuştur. 1635 yılından itibaren öldüğü tarih olan 1682 yılına kadar pek çok yeri gezmiş, gördüklerini akıcı bir üslupla yazmıştır. Eserin edisyon kritiğini Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman ve Robert Dankoff’dan oluşan bir ekip yapmış; 10 cilt halinde Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık tarafından basılmıştır.

5. Coğrafi Eserler

5. 1. Cihannüma

Osmanlı’da “ilk sistematik coğrafya kitabı” olan Cihannüma, 1609-1657 yılları arasında yaşayan Kâtip Çelebi tarafından kaleme alınmıştır. Eseri Osmanlı Devleti sahasına kadar getirip Van’ı ele almış; ancak ölümü sebebiyle eser yine tamamlanamamıştır38. İki cilt halinde 2009’da Türk Tarih Kurumu tarafından basılmıştır. Bunun ilk cildi tıpkıbasım, ikinci cildi ise inceleme ve dizinden oluşmaktadır.

5. 2. Coğrafya-yı Osmanî

Süvari Kolağalarından Ahmed Cemal tarafından 1895’te yazılmış bir coğrafya ders kitabıdır. Bu eser, “Avrupa-i Osmanî”, “Rumili-i Şahâne”, “Asya-i Osmanî” ve

38 Orhan Şaik GÖKYAY, “Cihannümâ”, DİA, VII., İstanbul 1993, s. 539; aynı yazar, “Kâtip Çelebi”, DİA, XXV., Ankara 2002, s. 36-40. 23

“Afrika-i Osmanî” olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır. İndeksiyle birlikte 289 sayfadır.

5. 3. Coğrafya-yı Tabiî ve İktisadî

Coğrafya-yı Tabiî ve İktisadî, Faik Sabri tarafından 1917’de yayımlanmıştır. Eklerle birlikte 164 sayfa olan kitap, yedi bölümden oluşmaktadır. İstanbul başta olmak üzere Anadolu, Rumeli, Irak, Suriye, Filistin, Arabistan ve Mısır topraklarının ekonomik ve beşeri coğrafyası ayrıntısı ile ele alınmıştır.

6. Konya Vilâyet Salnâmeleri

İlki 1868’de yayımlanmaya başlanan Konya Vilâyet Salnâmeleri (Tablo-13), XIX. yüzyılın ikinci yarısı ve XX. yüzyıl başlarında Konya ve çevresi ile ilgili önemli bilgiler içermekte olup, bunlarda Seydişehir kent merkezinin sosyoekonomik yapısına yönelik bilgiler de bulunmaktadır. Demografik yapının tespiti ve XIX. yüzyılın ikinci yarısındaki idari yapıda yaşanan değişimler ile ekonomik durumu ortaya koymak açısından önemlidir.

Tablo-13: Konya Vilâyet Salnâmeleri Salnâme Sayfa Salnâme Sayfa Tarihi Tarihi No sayısı No sayısı 1 1285/1868 379 17 1301/1884 393 2 1286/1869 380 18 1302/1885 394 3 1287/1870 381 19 1303/1886 395 4 1288/1871 382 20 1304/1887 396 5 1289/1872 383 21 1305/1888 397 6 1290/1873 384 22 1306/1889 398 7 1291/1874 385 23 1307/1890 399 8 1292/1875 386 24 1309/1891 400 9 1293/1876 385 25 1310/1892 401 10 1294/1877 387 26 1312/1894 402 11 1295/1878 388 27 1314/1896 403 12 1296/1879 389 28 1317/1899 404 14 1298/1881 390 29 R. 1322/1906 405 15 1299/1882 391 30 R. 1330/1914 406 16 1300/1883 392 24

7. Türkiye’nin Sıhhî-yi İctimâî Coğrafyası: Konya Vilâyeti

Dr. Nazmi’nin kaleme aldığı Türkiye’nin Sıhhî-yi İctimâî Coğrafyası: Konya Vilâyeti adlı eser, 1922-1932 yılları arasında bir proje kapsamında sıhhiye müdürlerince yayımlanan 18 ciltlik dizinin parçasıdır. 1922’de basılmış olup 156 sayfadır. Kitabın birinci bölümünde Konya ve kazalarının dağ, göl, ırmak gibi fiziki coğrafya unsurları; ikinci bölümünde iklim; üçüncü bölümünde demografik yapı; dördüncü bölümünde hastane, mektep, medrese, hamam, han, otel gibi sosyal yapılar; beşinci bölümünde hastalıklar; son bölümünde ise doğum-ölüm ile hastalıkların istatistikî verilerine yer verilmiştir. Dolayısıyla bu eserde Seydişehir kent merkezine yönelik 1920’li yıllara ait bilgiler de bulunmaktadır.

8. Telif Eserler

Seydişehir’le ilgili telif eserlerin hemen tamamı gözden geçirilmiş, bilimsel değeri olanlardan yararlanılmıştır. Ayrıca konuyla ilgili diğer popüler çalışmalar da zorunlu kalınan yerlerde kullanılmıştır. Ayrıca Türkiye’de son dönemde yapılmış olan bilimsel şehir tarihi araştırmalarının hem metodolojisi hem de içeriği bu çalışmaya ışık tutmuştur.

25

BİRİNCİ BÖLÜM

SEYDİŞEHİR’İN TARİHÇESİ, FİZİKİ VE DEMOGRAFİK YAPISI

I. SEYDİŞEHİR’İN TARİHÇESİ 1. Seydişehir Adı Kentin adını, Horasanlı olup Anadolu’ya gelen ve Seydişehir’i kuran Seyit Harun’dan aldığı kaynaklarda verilen bilgilerden anlaşılmaktadır. Nitekim Seyit Harun tarafından nasıl inşa edildiği Makālât-ı Seyyid Hârûn Velî’de anlatılmaktadır39. Banisinden dolayı kent Osmanlı arşiv belgelerinde “Seyyid-şehri”, “Seyyid-şehir”, “Seydi-şehri” olarak geçmektedir. 2. İlk Çağda Seydişehir Göller Bölgesi/’daki Beyşehir/Karalis ve Suğla/Trogitis gölleri arasında bulunan Seydişehir’in kurulduğu yerin Antik Dönem’deki adı bilinmemektedir. Bununla birlikte çevresinde pek çok antik yerleşme vardır. Suğla Gölü’nün etrafında sekiz höyük olmasına rağmen bugüne dek yalnızca Suberde Höyüğü’nde çalışma yapılmıştır40. Seydişehir çevresiyle ilgili arkeolojik çalışmalar eski değildir. Bu konuda ilk J. Bordaz tarafından 1964-1968 yılları arasında arkeolojik kazı yapılmıştır. Buna göre, Suberde Höyüğü’nde M.Ö. 5500-5000 yıllarına ait bir Neolitik Çağ yerleşmesinin varlığı ortaya çıkarılmıştır ki bu, Seydişehir yöresinde bilinen en eski yerleşmedir. Bu çağda çevrenin ormanlarla kaplı olduğu, av hayvanlarının bulunduğu, koyun, keçi, inek gibi hayvanların evcilleştirildiği ve tarım yapıldığı belirlenmiştir. Dikdörtgen planlı kerpiç evlerin içinde çamur sıvalı ocaklar ve mezarlar bulunmuştur. Suberde Höyüğü’nün üst tabakalarındaki seramik ve diğer malzemeler,

39 Abdülkerim bin Şeyh Mûsâ, Makâlât-ı Seyyid Hârûn, (Kısaltma: Makālât), Tenkitli Basım, (hzl. Cemâl Kurnaz), Ankara 1991. 40 Mustafa YILMAZ, “Seydişehir’den Bir Grup Heykeltraşlık Eseri”, Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, S. 15(2006), s. 145-146. 26

bu yerleşme ünitesinin daha sonraki devirlerde de iskânın bulunduğunu göstermektedir41. Prehistorik dönemden sonra, M.Ö. 2000’den başlayarak M.Ö. 750 yılına kadar Anadolu’da pek çok bölgeyi ele geçiren Hititler, Seydişehir ve çevresinde de etkili idiler. Hitit devrine ait kaya kabartmaları ile höyük buluntuları, Hititlerin Beyşehir- Seydişehir arasında yerleşme üniteleri kurduklarını ortaya koymaktadır. Seydişehir’in 5 km doğusunda Karabulak köyü yakınındaki 1000 m uzunluğunda ve 600 m enindeki Karabulak Höyüğü başta olmak üzere Dikilitaş, Akçalar, Bostandere köylerindeki höyükler, Hitit ve sonrasında Frig iskânlarının bulunduğu alanlar olarak dikkat çekmektedir42. 3. Roma ve Bizans Zamanlarında Seydişehir Helenistik, Roma ve Bizans devirlerini içine alan İlk Çağ Klasik Dönemi’nde, Seydişehir Anadolu’nun Pisidia bölgesi sınırları içinde idi. Romalılar Dönemi’nde M.Ö. I. yüzyılda Homanedeisler’in Seydişehir’in Tınaztepe mağaralarında yaşadıkları çok büyük bir olasılıktır43. Çünkü Romalılar adına Galatia Eyaletini yöneten vali Amyntas, M.Ö. 25 yılında Homanedeisler tarafından öldürülmüş; bu halkı sindirebilmek için Suriye valisi Cyrinius M.Ö. 6 yılında buraya bir sefer düzenlemiş ve Homanedeisler’i etkisiz hale getirmiştir44. Seydişehir ilçesi sınırları içinde Amblada/Asar Tepe, Vasada/Bostandere, Arvana/Çatmakaya, Elita, Dalisandus gibi antik şehirlerin varlığı belirlenmiştir. Kolybrassos adlı bir Roma şehri, bazı kaynaklarda Seydişehir’in Küpe Dağı eteğinde ve Elita/Vervelid harabeleri üzerinde gösterilmişse de esasında Suğla Gölü’nün güneyinde yer aldığı anlaşılmıştır. Dalisanda şehri harabeleri Seydişehir’in Gökçehüyük köyü yakınındadır45. Vasada ise, Seydişehir’in kuzeydoğusunda bulunan Kestel Dağı’nın eteğindeki vadide, bugünkü Bostandere köyünün Aktepe mevkiinde yer almaktadır. Bu Roma şehri, anayol ile Kavak-Kızılcaköy arasındaki

41 Mehmet ÖNDER, Seydişehir Tarihi, Seydişehir 1986, s. 10-11. 42 ÖNDER, aynı eser, s. 12. 43 W. M. RAMSAY, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (çev. Mihri Pektaş), İstanbul 1960, s. 370-375. 44 YILMAZ, aynı makale, s. 146. 45 ÖNDER, aynı eser, s. 14. 27

Amblada şehrine bağlanmıştır46. 1969’da Bostandere köyüne su getirmek için Aktepe’de kazı yapılırken bir tiyatro kalıntısı ortaya çıkarılmış; Arkeolog Gürbüz Alp’in 1970 yılı Eylül ayında burada yaptığı kazılarla Roma devri amfiteatrı kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. M.S. II. yüzyılda en parlak dönemini yaşayan Vasada şehrinin harabelerine ait kitabe ve mimari parçalara, Bostandere köyündeki evlerde rastlamıştır. Konya Arkeoloji Müzesi’nde Seydişehir’in Dikilitaş köyünden getirilmiş bir Roma kandili, Akçalar köyünden bir heykelcik, Çalmanda Höyüğü’nde bulunmuş bir toprak vazo, Elita/Vervelid harabelerinde bulunmuş Roma devri mezar steli muhafaza altına alınmıştır. Ayrıca Seydişehir’e 13 km uzaklıktaki Yeniceköy’ün kuzeyinde Asar Tepe/Hisar Tepe olarak bilinen bir Roma harabesi tespit edilmiştir. Burada bulunan sanduka, lahit kapağı ve gövdesi, iki mezar steli ile Bağra Höyüğü’nden bir anıtsal kaya kabartması Seydişehir Belediye bahçesinde koruma altına alınmıştır47. 4. Türkiye Selçukluları Döneminde Seydişehir Türklerin IX. yüzyılda başlayan ve yaklaşık 200 yıl süren Orta Asya’dan Anadolu’ya göç hareketi süreci Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurulması ile son bulmuştur. Türkiye Selçukluları devrinde Seydişehir kenti henüz kurulmuş değildir. Bunun için hiçbir Selçuklu kaynağında adı geçmemektedir. Kent Eşrefoğulları zamanında kurulmuştur. Bununla birlikte Seydişehir’in Sofhane Mahallesi’nde bulunan ve 1940 yılında belediye tarafından yıktırılan Arpalı Mescidi’nin kapısı üzerinde Muharrem 635/Ağustos 1237 tarihli bir kitabe mevcut idi. 9 Kasım 1940’ta Konya Arkeoloji Müzesine getirilen bu kitabede Arapça olarak şu ifadeler yer almaktadır: “Rahim ve Rahman adıyla. Sultanların ulusu, fetih babası, emîrü’l- mü’minîn sâdık adamı Keyhüsrev oğlu Keykubad oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev’in devleti günlerinde, 635 yılı Muharrem ayı tarihinde bu bina yapıldı”. Bu kitabeye istinaden Arpalı Mescidi’nin Türkiye Selçukluları devrinde yaptırıldığı, dolayısıyla Seydişehir’in Beylikler Dönemi’nden önce kurulduğu öne sürülmüştür. Ancak toprak damlı ve mimari olarak hiçbir değeri bulunmayan bu mescidin Selçuklu yapısı

46 RAMSAY, aynı eser, s. 421; ÖNDER, aynı eser, s. 13. 47 Ayrıntı için bk. ÖNDER, aynı eser, s. 14; YILMAZ, aynı makale, s. 146-151. 28

olamayacağı, bu kitabenin başka bir yerden getirilip kapısına konulmuş olabileceği daha ağırlık kazanmıştır. Çünkü Seydişehir kent merkezinde Türkiye Selçukluları Dönemi’ne ait hiçbir yapı bulunmadığı gibi48, kentin oturduğu alanda Selçuklu öncesi bir iskânın varlığını gösteren kalıntıya da şimdilik rastlanmamıştır49. Makālât’da da anlatıldığı üzere, Seydişehir’in Türkiye Selçukluları’nın sonlarına doğru (1305), Eşrefoğulları’nın hâkimiyet döneminde Seyit Harun tarafından kurulan yeni bir kent olduğu hususu kabul görmüştür50. 5. Eşrefoğulları Döneminde Seydişehir

Eşrefoğulları ailesi, Türkiye Selçuklu Devleti’nin son dönemlerinde, XIII. yüzyılın ikinci yarısında öncelikle Beyşehir ve Seydişehir taraflarını, daha sonra genişleyerek Ilgın, Bolvadin ve Akşehir mıntıkalarını ele geçirip beylik kurmuştur. Beyliğin ilk merkezi Gurgurum’dur ki burası tapu kayıtlarında Seydişehir’in köyleri arasında gösterilen bugünkü Gökçimen’dir. Beylik merkezi daha sonra, Seyfeddin Süleyman Bey tarafından kurulan Beyşehir’e taşınmıştır51. İ. Hakkı Konyalı’nın Ömerî (ö. 1343)’den naklen verdiği bilgide, Eşrefoğulları Beyliği’nin sınırları içinde 65 şehrin bulunduğu ifade edilmiştir52. Bu, abartılı bir rakamdır. Muhtemelen bu sayıyla Beyliğin sınırları içinde yer alan köyler kastedilmiştir.

Anadolu’da Türk şehirlerinin kuruluş ve gelişmesinde, halkın dinî inançlarının temsilcisi olan dervişlerin etkisi büyüktür. Zaviyelerin birçok yerleşim biriminin çekirdeğini teşkil ettiği ve dervişlerin kolonizatör olarak önemli bir işlev gördüğü bilinmektedir53. Seydişehir de Akdeniz ile Ege bölgelerinin İslamlaştırılmasında

48 Kubad-abad Camii kitabesinin, 10 km mesafedeki bir köyün sıradan camisinde bulunmasıyla nasıl ki bu cami Kubad-abad Camii’dir ve Selçuklu yapısıdır denilemiyorsa, Arpalı Mescidi’ndeki kitabeye istinaden kentin beylikler öncesinde kurulduğunu söylemek de mümkün değildir. 49 Şu anda mevcut olmayan, höyüğü Seydişehir ilçe sınırları içinde bulunan Armutlu köyündeki Keykâvus kızı Fatıma Hatun Camii’nin inşa tarihi 1301’den öncedir (bk. Yusuf KÜÇÜKDAĞ, Armutlu, Konya 1996, s. 14-15). XIII. yüzyılın ilk yarısına ait kitabe bu bölgede, şu anda mevcut olmayan bir Selçuklu hanına ait olabilir. 50 ÖNDER, aynı eser, s. 17-19. 51İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, (Kısaltma: Anadolu Beylikleri), Ankara 1969, s. 58. 52 İbrahim Hakkı KONYALI, “Beyşehir’de Eşrefoğuları”, Son Havadis-Tarih Sohbetleri, 29 Mart 1977. 53 Ömer Lütfi BARKAN, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler: İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler”, VD, S. 2(1942), 29

önemli rol oynayan mutasavvıf Seyit Harun tarafından XIV. yüzyıl başında kurulmuş yeni bir kenttir. Seyit Harun’un hayatına dair bilgiler sınırlıdır. Bugüne kadar hakkında yazılmış iki tarihî kaynak mevcuttur. Bunlar Makālât-ı Seyyid Hârûn Velî ve Didiği Sultan Menâkıbnâmesi’dir. Makālât’a göre Seyit Harun, Horasanlı bir mutasavvıftır54.

Seyit Harun 1305 yılında, Elita/Vervelid adlı antik kentin kalıntılarını da kullanarak, şehri bugünkü alanına kurmaya başladığında o bölge Beyşehir merkezli Eşrefoğlu Beyliği sınırları içerisinde idi. Şehrin yapımına başlandığını haber alan Eşrefoğlu Mübarüziddin Mehmed Bey (1302-1322), duruma müdahale için gelmiş, ancak Seyit Harun’un büyük bir mutasavvıf olduğunu anlayıp inşaatın sürdürülmesine izin vermiş; hatta Seyit Harun’la dost olmuş ve ona intisap etmiştir. Onun bölgede örgütlenmesi için, Seydişehir yöresi ile Beyşehir’de kendisine ait olan köşkü ve has bahçeyi Seyit Harun Tekkesi’ne vakfetmiştir55. 6. Hamidoğulları İdaresinde Seydişehir İlhanlıların Anadolu genel valisi Demirtaş, 11 Zilkade 726/9 Ekim 1326’da Süleyman Bey’i katledip Eşrefoğlu Beyliğini ortadan kaldırmış ve Eşrefoğulları ülkesini İsmail Aka56 ismindeki Moğol beyine vermiş; bundan dolayı Seydişehir’in idaresi de el değiştirmiştir. Türkiye Selçuklu sultanı II. Süleyman Şah (1196-1204) zamanında 1203’te ’nın zaptından sonra Eğridir, Borlu, Yalvaç ve daha sonra taraflarına yerleştirilen Hamid Bey idaresindeki Türkmen aşireti, Hamid Bey’in torunu Dündar Bey tarafından XIII. yüzyıl sonlarında kurulmuştu. Moğol

s. 279-386; Doğan KUBAN, “Anadolu-Türk Şehri, Tarihî Gelişmesi, Sosyal ve Fizikî Özellikleri Üzerinde Bazı Gelişmeler”, VD, S. 7(1968), s. 58. Bu konuda ayrıca bk. Paul WITTEK, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, (çev. Güzin Yalter), İstanbul 1971; Mehmet Fuad KÖPRÜLÜ, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, İstanbul 1981. 54Baba tarafından Mûsa Kâzım yoluyla Cafer-i Sâdık soyundan gelmedir. Dolayısıyla Seyit Harun, “Seyyid” olarak bilinmiştir. Anne tarafından ise Veysel Karani soyundandır. Makālât, s. 23, 27. Terim olarak seyit ve şerif, “nesl-i pâk-i Muhammedî”ye mensup olup yüceltilmiş anlamında Hz. Peygamberin kızı Fatıma’nın Ali ile evliliğinden dünyaya gelen Hasan ve Hüseyin ile onların soyundan gelenler için kullanılan bir unvandır. Ayrıntı için bk. Mustafa S. KÜÇÜKAŞCI, “Tarihî Süreçte Seyyid ve Şerif Kavramlarının Kullanımı”, Osmanlı Araştırmaları/The Journal of Ottoman Studies, XXXIII., İstanbul 2009, s. 87-131. 55 Makālât, s. 51. 56 Şikari Tarihi’nde İsmail Aka bazen Moğol, bazen de Türk olarak geçmektedir. Bk. Karamannâme, (hzl. Metin Sözen-Necdet Sakaoğlu), Karaman 2005, s. 328. 30

valisi Demirtaş, Eşrefoğlu Süleyman Bey’i katlettikten sonra Dündar Bey üzerine yürümüş; Antalya’ya kaçan Dündar Bey’i yakalayıp öldürmüş ve Isparta ile Eğridir’i ele geçirmişti. Ancak bir sene sonra Demirtaş’ın Mısır’a kaçması üzerine, Dündar Bey oğlu Hızır Bey meydana çıkarak Hamideli idaresini ele almış; böylece Beyşehir ile Seydişehir toprakları Hamidoğlu Hızır Bey’in eline geçmiştir57.

Kroniklerde verilen bilgilerden anlaşıldığı üzere, Osmanlı hükümdarı I. Murad (1359-1389), 1382 yılında Seydişehir’in de içinde bulunduğu Akşehir, Beyşehir, Karaağaç, Yalvaç ve Isparta vilayetlerini “şer’î mektupla”58 yani resmen 80.000 altın karşılığında Hamidoğlu Hüseyin Bey’den satın almıştır59.

7. Karamanoğulları Döneminde Seydişehir

Karamanoğulları, 1256’da Ermenek-Mut yöresinde bir beylik kurmuş, Türkiye Selçukluları yıkıldıktan sonra Konya ve çevresini ele geçirmişlerdi60. Her fırsattan istifade ederek sınırlarını sürekli genişleten Karamanoğulları, Beyşehir ve Seydişehir’le de ilgilenmeye başladılar. Balkanlarda I. Murad’ın fetihlerde bulunduğu sırada Karamanoğlu Alâeddin Bey, sultanın 1382’de para ile satın aldığı yerleri, dolayısıyla Seydişehir’i 1387 yılında ele geçirmiştir. Bu durumda I. Murad Batı’daki seferlerini durdurarak Karamanoğlu üzerine yürümüş; Konya ve Beyşehir’i geri almış; Alâeddin Bey’i damadı olduğu için affedip Karaman’ı ona bırakmıştır61. Fakat I. Murad, daha sonra Kosova’da savaş meydanında ölünce Karamanoğlu Alâeddin Bey durumu fırsat bilip, bu bölgeyi yeniden ele geçirmiştir. Yıldırım

57 UZUNÇARŞILI, Anadolu Beylikleri, s. 60, 62-63. 58 Âşık Paşa-zâde, Tevârih-i Âl-i ‘Osmân, (hzl. Âli Bey), İstanbul 1332/1914, s. 59; Neşri, Cihânnümâ, (hzl. Necdet Öztürk), İstanbul 2008, s. 65-66; Hadîdi, Tevârih-i Âl-i ‘Osman, (hzl. Necdet Öztürk), İstanbul 1991, s. 98. Gelibolulu Mustafa Âli, bu şehirlerin alınış tarihini 767/1365-66 olarak yazmıştır. Bk. Kitâbü’t-Târih-i Künhü’l-Ahbâr, I., (hzl. Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar, Ahmet Gül, Hakkı Çuhadar), Kayseri 1997, s. 117. 59 Oruç Beğ Tarihi/Osmanlı Tarihi (1288-1502), Tıpkıbasım, (hzl. Necdet Öztürk), İstanbul 2007, s. 23a. Lütfi Paşa’nın eserinde ise bu fethin tarihi 764/1362 olarak verilmiştir. Bk. Tevârih-i Âl-i Osman, (hzl. Âli Bey), İstanbul 1341/1922, s. 38. Bu konuda ayrıca bk. Hoca Sadeddin, Tacü’t-Tevârih, I., İstanbul 1279, s. 103; Feridun Bey, Münşeatü’s-Selâtin, I., İstanbul 1275, s. 109; UZUNÇARŞILI, Anadolu Beylikleri, s. 64-65; M. Akif ERDOĞRU, “Beyşehir Sancağı İcmal Defteri”, (Kısaltma: İcmal Defteri), Belgeler (Türk Tarih Belgeleri Dergisi), XIII/17(1988), s. 119. 60 Faruk SÜMER, “Karamanoğulları”, DİA, XXIV., İstanbul 2001, s. 444-460. 61 Neşrî, Tarih, s. 76-77; Hoca Sadeddin, Tacü’t-Tevârih, s. 103; Hayrullah Efendi, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye Tarihi, IV., İstanbul 1292, s. 80; Hammer, Osmanlı Tarihi, I., İstanbul 1329, s. 239. 31

Bayezid, Karamanoğlu üzerine bir sefer düzenleyerek Konya’ya kadar olan yerleri ele geçirmiş; Seydişehir ve Beyşehir’in idaresini oğlu İsa Bey’e vermiştir. Karamanoğulları ile yapılan anlaşmaya göre Akşehir, Beyşehir ve Seydişehir Osmanlı idaresinde kalmak üzere, Çarşamba suyu ile Köşk köyü sınır kabul edilmiş ve sınırın güneyi Karamanoğulları’na bırakılmıştır62. Ancak Yıldırım Bayezid 1392’de Eflâk seferinde iken Karamanoğlu Alâeddin Bey durumu fırsat bilip Anadolu Beylerbeyisi Kara Timurtaş’ı esir almış; bunun üzerine Bayezid ikinci kez Karamanoğulları üzerine sefer düzenlemiş; 1397’de Konya ovasında iki gün süren savaş sonucu Aksaray, Develi, Karahisar, Lârende, Teke-eli, Seydişehir ve Beyşehir Osmanlıların eline geçmiştir63. Ancak 1402 Ankara Savaşı sonrası Timur, bu toprakları o sırada Beyliğin başında bulunan Karamanoğlu Mehmed’e vermiştir. Fetret Devri (1402-1413) sona erince I. Mehmed (1413-1421), 1414’te Karaman üzerine bir sefer düzenleyip Beyşehir, Akşehir, Seydişehir, Sivrihisar, Niğde ve Kırşehir’i yeniden Osmanlı sınırları içine almıştır64. Bir ara tekrar Karamanoğulları bu bölgede hâkim olmuş; Karamanoğlu Mehmed Bey ölünce Karaman topraklarını II. Murad (1421-1444, 1446-1451) Mehmed Bey’in oğlu İbrahim Bey (1424-1464)’e vermiş65; bu yardımından dolayı, İbrahim Bey Beyşehir ve Hamideli’ni Osmanlılara bırakmak zorunda kalmıştır66. Bundan sonra 1435’e kadar bölgede Osmanlı hâkimiyeti sürmüş; İbrahim Bey, II. Murad Macaristan seferinde iken, anlaşmaya muhalif davranarak Beyşehir ve Seydişehir’i geri almıştır. 1443 yazında gerçekleşen savaş ile Karamanoğlu İbrahim Bey, hak iddia ettiği yerlerden vazgeçip anlaşmaya mecbur kalmıştır67. Ancak 1444 yılında anlaşma yine bozulmuş ve tekrar Karamanoğulları üzerine sefer düzenleyen II. Murad, harp etmeye gerek kalmadan Karamanoğlu ile Yenişehir’de anlaşmaya varmıştır. Bu sırada gerek Anadolu gerek Rumeli yakasında sıkıntılı bir süreçten geçildiği için II. Murad, Beyşehir ile

62 Neşrî, Tarih, s. 85; Oruç Bey, Tarih, s. 42b. 63 HAMMER, Osmanlı Tarihi, I, s. 245. 64 ANONİM, Tevârih-i Âl-i Osman, (hzl. Nihat Azamat), İstanbul 1992, s. 57; Âşık Paşa-zâde, Târih, s. 89; Neşrî, Tarih, s. 128; Oruç Bey, Tarih, s. 58a; Hadîdi, Tevârih-i Âl-i Osman, s. 146-147. 65 Âşık Paşa-zâde, Târih, s. 111; Şikari’ye göre Beyşehir, İbrahim Bey’in kardeşi Orhan Bey’e verilmişti. Bk. Karamannâme, s. 541. 66 Neşrî, Tarih, s. 157; Lütfi Paşa, aynı eser, s. 87-88. 67 Neşrî, Tarih, s. 170-171; Oruç Bey, Tarih, s. 53a. 32

Seydişehir’i Karamanoğlu İsa Bey’e vermiş; ancak yine de bu bölgede Karamanoğlu İbrahim Bey’in hükmü sürmüştür68.

Karaman ülkesinde karışıklık sonlandırılamamış; Osmanlı Devleti’nin sıkıntılarından yararlanan Karamanoğulları problem çıkartmaya devam etmiştir. Enverî’nin “Fitne ve âşûb doldu her diyâr.”69 dediği bu buhranlı dönemin ardından çocuk yaşta olan II. Mehmed (1444-1446, 1451-1481) tahta geçince, bunu fırsat bilen Karamanoğlu İbrahim Bey ayaklanmış ve II. Murad tarafından zapt edilmiş olan yerleri geri almıştır. Bunun üzerine II. Mehmed 1451 yılı baharında Karaman’a sefere çıkmıştır70. Akşehir’den ileriye gitmeyip, Karamanoğlu ile Kırşehir, Beyşehir, Seydişehir Osmanlılarda kalmak ve Ilgın sınır olmak üzere bir antlaşma yapmıştır71. İbrahim Bey öldükten sonra oğulları arasında çıkan saltanat mücadelesinde, Pir Ahmed Bey, II. Mehmed’in desteği ile Karaman tahtına oturmuş; buna karşılık Seydişehir’in de içinde bulunduğu daha önce Osmanlılar’a ait topraklar Fatih’e bırakılmıştır. 1467’de II. Mehmed Balkanlarda seferde iken Pir Ahmed Bey, bu yerleri geri alınca Mahmud Paşa komutasındaki 60.000 kişilik ordu Lârende/Karaman’a yürümüş ve Seydişehir dahil Konya’ya kadar olan bölgeyi ele geçirilmiştir (1467). Bundan sonra Seydişehir, TBMM’nin kurulduğu tarihe kadar (23 Nisan 1920) hep Osmanlı sınırları içinde kalmıştır.

II. SEYDİŞEHİR’İN COĞRAFİ VE FİZİKİ YAPISI 1. Kentin Coğrafi Konumu Seydişehir, Türkiye’nin Orta Anadolu Bölgesi’nin Konya Alt Bölgesi’nde konum olarak 37° 7' kuzey enlem, 31° 57' doğu boylam derecelerinde yer alır72. Günümüzde kuzeydoğusunda Meram, doğusunda Akören, güneydoğusunda Ahırlı ve

68 Halil İNALCIK, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar I, (Kısaltma: Fatih Devri), Ankara 1954, s. 35-36. 69 Enverî, Düstûr-nâme, (hzl. Mükrimin Halil Yinanç), İstanbul 1928, s. 94. 70 İNALCIK, Fatih Devri , s. 113. 71 Tursun Bey, Tarih-i Ebu’l-Feth, İstanbul 1330, s. 35-38; Enverî, aynı eser, s. 94; Neşrî, aynı eser, s. 179; Kemal Paşa-zâde, Tevârih-i Âl-i Osman, X. Defter, (hzl. Şefaettin Severcan), Ankara 1996, s. 80. 72 Süzan BOZYİĞİT, “Seydişehir İlçesi’nin Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası”, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2005, s. 13. 33

Yalıhüyük, güney ve güneybatısında Antalya ili, batısında Derebucak, kuzeybatısında Beyşehir ilçesi ile çevrilidir. Osmanlı Dönemi arşiv kayıtları ve coğrafyaya dair literatür ile Konya Vilâyet Salnâmeleri’nde Seydişehir’in fiziki coğrafyasıyla ile ilgili bilgiler de mevcuttur. Buna göre Seydişehir, Konya’nın güneybatısında olup kuzeydoğusunda Konya, doğusunda Bozkır, güneyinde , batısında Beyşehir bulunmaktadır73. Osmanlı Dönemi Seydişehiri, Küpe Dağı silsilesinden olan Keşiş ve Anamas dağları eteğinde geniş bir ovaya nazır kurulmuş olup etrafı 1.500 dönüme yakın bağ ve bahçe ile çevrili; suyu ve havası latif bir kent idi74. Kâtib Çelebi 1058/1648’de kaleme aldığı Cihan-nümâ adlı eserinde “…Bir sahrada vâki‘ taraf-ı cenûbunda kasabadan beş mil ba‘îd Beyşehri Gölü’nün bir küçük gölü vardır… Dağdan bir su iner, kasaba halkı onu isti‘mâl iderler. Bağ ve bağçeleri dağ cânibine düşer ve Beyşehri bağçelerinden bunun bağçeleri çoktur.” demektedir75.

2. Kentin Fiziki Yapısı

Bu aşamada Seydişehir’in kuruluş hikâyesini Makālât’taki bilgilerden hareketle kısaca vermek uygun olacaktır. Seyit Harun Anadolu’ya gelmeden önce Horasan’da bir emir imiş ve sık sık dedelerinden Hârûn-ı Kerâmât ile amcasının kabrini ziyaret edermiş. Bu ziyaretlerinden biri esnasında gaipten Anadolu’ya gitmesini ve Konya’nın batı yönünde bulunan Küpe Dağı’nın kuzey tarafında bir şehir kurmasını tavsiye eden bir ses duymuştur76. Bunun üzerine yanına çoğu akraba ve ailesinden olan 40 kişiyi alarak yola çıkmıştır. Kafile ilk olarak Bağdat’a gitmiş ve burada 40 gün kalmış; Konya’ya gelerek Faruk Hoca Mescidi’nde

73 KVS, tarih: R. 1322/1906, s. 300; Dr. Nazmi, aynı eser, s. 126. Seydişehir, merkez kaza olan Konya’ya onsekiz saat mesafede idi. KVS, tarih: 1286/1869, s. 93; tarih: 1289/1872, s. 87; tarih: 1291/1874, s. 94;tarih: 1292/1875, s. 94; tarih: 1298/1881, s. 78; tarih: 1301/1884, s. 68-69; tarih: 1303/1886, s. 77; tarih: 1305/1888, s. 83-84; tarih : 1317/1899, s. 150. 74 KVS, tarih: 1301/1884, s. 68-69; tarih: 1303/1886, s. 77; tarih: 1305/1888, s. 83-84; tarih: 1317/1899, s. 150. Kaza dahilinde Bağlarbaşı ve Huğulu mevkileri, Küpe Dağı eteğindeki meralar, Taraşcı üstünde yer alan bel, havası ve suyu pek seçkin yerlerdendi. KVS, tarih: 1332/1914, s. 320. 75 Kâtib Çelebi, aynı eser, s. 618-619. 76 Makālât, s. 23. 34

konaklamıştır77. Menakıpnameye göre burada iki yıl kalmış ve daha sonra kafilesiyle birlikte Küpe Dağı’na doğru yola koyulmuştur78. Hatunsaray Çukurçimen-Karaviran- Göküyük güzergâhı takip edilerek Küpe Dağı eteğine gelinmiştir. Orada bir tepecik üzerinde gökkuşağına benzer bir ışık belirmiş ve Seyit Harun, bunu kendisine kurması emredilen şehrin yeri olduğuna işaret kabul etmiştir79.

Bilindiği üzere, XIII. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Orta Asya’da Moğol akınları başlayınca o bölgede huzur kalmamış, birçok mutasavvıf köyünü, kentini terk ederek daha emin buldukları yerlere, özellikle Anadolu’ya göç etmişlerdir. Başta Mevlâna ve ailesi olmak üzere Hacı Bektaş Veli, Seyit Mahmud Hayrani gibi alperenler, Konya çevresine gelip yerleşmişlerdir. Seyit Harun Veli de aynı süreci yaşamış; daha öncekiler gibi doğduğu toprakları terk ederek Küpe Dağı yakınlarına gelmiştir. Konya’da iki sene kaldıktan sonra Seydişehir bölgesine geçmesi, onun kuracağı şehrin henüz yerini tespit etmediğine işaret kabul edilebilir. Konya’da iken bu yörenin bakir bir alan olduğunu tespit etmiş, yani yapılan ön çalışmalardan sonra buraya gelip yerleşmeye karar vermiştir. Ancak daha sonra kaleme alınan menakıpnamede onun şehri kurma işine kutsiyet atfetmek düşüncesiyle, olayı Horasan’dan başlatarak verme yönüne gidilmiştir.

Seydişehir’in inşası safhasında da kutsiyet öne çıkarılmıştır. Nitekim Seyit Harun’un Hz. Muhammed, Hızır ve Veysel Karani ile görüştüğü menkıbenin rivayetleri arasındadır. Bu görüşmelerden sonra kentin inşasına başlanmış ve taşlar çevreden, özellikle de yakın bölgede antik kent harabesi olduğu anlaşılan Vervelid denen yerleşim yerinden; evlerin ve mescitlerin ağaçları Pınarbaşı ve Ağılkaya’dan getirilmiştir. Menakıpnameye göre kale kapıları da manevi bir yolla belirlenmiştir. Hz. Peygamber’le Hızır’ın adları birer kapıya verilmiştir. Küpe Dağı eteğine ulaştıklarında güney, kuzey ve batı taraflarında üç ayrı nurdan kapı belirmiş; Güney tarafta Bâb-ı Muhammed/Ulu Kapı denen kısmın yapımına Akça Baba; kuzey tarafta

77 Faruk Hoca Mescidi, Konya’da 1215 yılında yapılan Hacı Ferruh Mescidi’dir. Ancak halk arasında Faruk Hoca veya Akçagizlenmez Mescidi olarak da bilinmektedir. 78 Makālât, s. 23-30. 79 Makālât, s. 30-37. 35

Hızır/Pazar Kapısı’nın yapımına Nasipli Baba ve batı taraftaki Evliya/Kiçi Kapısı’nın inşasına Haydar Baba nezaret etmiştir80. Bu üç kapı, günümüzde de merkez mahallelerinden üçünün adı olup dolayısıyla ilk yapılanmanın sınırlarını bu izlerle tespit etmek mümkün olmuştur.

Surun iç kısmına her bir kapının önünde birer mescit ve birer minare yapılmış; sonra Seyit Harun’un özel ibadethanesi olan “savmâ” ile ailesi için kalacağı bir ev inşa edilmiştir. Akabinde ise etrafındaki kimseler için evler yapılmıştır. Menakıpnameden anlaşıldığı üzere şehrin ana planı, sur ve burçlarla çevrili; güney, kuzey ve batı yönlerinde giriş kapıları olan; içeride üç mescit, bir savmâ ve başta Seyit Harun olmak üzere etrafındakilere ait evler ile bir medrese, hamam, imarethane ve bir cuma mescidinden oluşmaktadır. Bu cuma mescidi, üç mescitten biri midir yoksa ayriyeten dördüncü bir mescit midir, eserden net olarak anlaşılamamaktadır81. Muhtemelen daha sonra Seyit Harun’un adıyla anılan mabet, menakıpnamede adı geçen cuma mescidi olmalıdır. Bu durumda daha başlangıçta kentin temelini oluşturmak için bir manzume inşa edilmiş olmaktadır. Bunlardan günümüze kadar ulaşan eserler, Seyit Harun Veli adıyla anılan bir cami ve üç kümbet ile hamamdır. Medrese ve imaret şu anda mevcut değildir. 2. 1. Seydişehir Kalesi

Seydişehir’de Eşrefoğulları zamanında yapılmış bir kalenin mevcut olduğu Makālât’dan anlaşılmaktadır. Kalenin üç kapısı olup güneydeki Bâb-ı Muhammed/Ulu Kapı; kuzeydeki Hızır/Bazar Kapı; batıdaki Evliya/Kiçi Kapı’dır82.

Seydişehir, Beylikler Dönemi’nde bir surla çevriliydi. Şu anda mevcut olmayan Seydişehir kalesi, A. Ayaz’a göre eski şehrin en yüksek yeri olan Seyit Harun Camii’nin üzerinde bulunduğu tepeyi kuşatıyordu83. XIX. yüzyılın ilk yarısındaki kale kalıntısı, onun bu görüşünü doğrulamaktadır. Nitekim 15 Kasım

80 Makālât, s. 37-41; Mehmet BAYRAKDAR, “Seyyid Hârûn Veli ve Türbesi”, Uluslararası Türk Dünyası İnanç Merkezleri Kongresi Bildirileri (23-27 Eylül 2002 Mersin), Ankara 2004, s. 280. 81 Makālât, s. 41-54; BAYRAKDAR, aynı tebliğ, s. 281. 82 Makālât, s. 37-41. 83Abdurrahman AYAZ, Seydişehir Tarihi, Seyyid Harun Veli, Şeyh Hacı Abdullah Efendi, Seydişehir 1977, s. 39-40. 36

1938’de Seydişehir’e giden Yusuf Akyurt, o tarihte kaleden yalnız harap bir duvar parçası ile yine harap olmuş bir büyük kapısından başka şeyi kalmadığını; bu kale kapısının önünde Ağalar Mescidi ve Derviş Ağa Çeşmesi’nin gördüğünü yazmıştır84. Günümüzde yalnızca çeşme mevcuttur ve Seyit Harun Mahallesi’nde 1611 numaralı sokaktadır. Bu bilgiler dikkate alındığında Seydişehir Kalesi’nin, Seyit Harun Camii’nin üzerinde bulunduğu tepeyi çevrelediği söylenebilir.

Çizim-7: Günümüz Seydişehir merkez mahallelerini gösteren kroki ve kalenin tahminî sınırı.

84 M. Yusuf AKYURT, “Resimli Türk Abideleri IV (Ermenak Merkez Kazasında, Ermenak-Anamur Yolunda, Ermenak-Karaman Yolunda, Konya-Beyşehir Yolunda, Beyşehrinde, Seydi Şehrinde Mevcud 26 Abidenin Tariflerini ve 53 Fotoğrafisini Havidir)”, (Basılmamış Yazma Eser), Konya 1941, s. 263. 37

2. 2. Seydişehir’in Mahalleleri

Osmanlı şehir yapılanmasında sosyal ve fiziki bir birim olan mahalle, birbirlerini tanıyan ve bir ölçüde herkesin diğerinin davranışından sorumlu olduğu, dayanışma içinde bulunan kişilerden oluşmuş bir topluluğun yaşadığı yerdir. Genellikle aynı mescitte ibadet eden cemaatin, aileleri ile birlikte ikamet ettikleri şehir kesimidir.

Mahalle denilen ünite, cami, zaviye veya imaret gibi bir dinî yapının veya pazarın çevresinde meskenlerin kurulmasıyla oluşup gelişme göstermekte; aynı inanca sahip veya aynı meslek grubundan insanların evlerinden oluşmaktadır85.

Osmanlı şehirleri, toplumun etnik, dinî ve iktisadi yapısındaki farklılığın bir sonucu olarak mahallelere bölünmüştür. Seydişehir’de de böylesi bir yapılanma söz konusudur. Şehrin en eski mahallesi Kiçi Kapı Mahallesi idi. XX. yüzyıl başlarında Seyit Harun Mahallesi olarak geçmektedir86. Seydişehir’de mahalleler, etrafında geliştiği mescidin veya caminin adına, içinde yaşayanların meslek gruplarına veya şehrin kale kapılarına göre adlandırılmıştır. XV. yüzyılın ortalarına doğru Seydişehir kalesi askerî önemini yitirmiş ve mahalleler kalenin dışına taşmaya başlamıştır. II. Bayezid zamanında Pazarkapısı, Cami, Debbağhane/Tabaklar, Hacı Seyyid Ali, Kiçikapı, Sûfiyân/Sofular, Ulukapı ve Veled-i Değirmenci olmak üzere sekiz mahallesi bulunan Seydişehir’in Cami, Değirmenci ve Ulukapı mahalleleri nüfusu en kalabalık olanlardı87. Hammaddesi gereği suya ihtiyacı olan Debbağhane, kenti ikiye bölen çay kenarında kurulmuştu. Bu bölge zamanla Debbağhane Mahallesi adını almıştır. Zikredilen yer, günümüzde Pınarbaşı Mahallesi olmalıdır. Zaten hâlâ halk arasında eski adıyla yani “Tabakhane Mahallesi” olarak bilinip söylenmektedir. Ulukapı, Kiçikapı ve Pazarkapısı mahalleleri adlarını Seydişehir Kalesi’nin kapılarından almıştır.

85 KUBAN, aynı makale, s. 60; ERGENÇ, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, s. 50; aynı yazar, “Osmanlı Şehrinde Esnaf Örgütlerinin Fiziki Yapıya Etkileri”, (Kısaltma: Esnafın Etkileri), Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071- 1920): Birinci Uluslararası Türkiye'nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi Tebliğleri, Ankara 1980, s. 10. 86 Dr. Nazmi, aynı eser, s. 131. 87 BOA, TT. d., Gömlek no. 40, s. 421. 38

Yukarıda zikredilen sekiz mahalleye ek olarak Yavuz Sultan Selim’in saltanatı yıllarında (1518), Hacı Mustafa Mahallesi adıyla yeni bir mahalle eklenmiş görülmektedir88. 937/1530 tarihli tapu tahrir kaydında ise öncekilere ek olarak “Hacı Muslihuddin Mahallesi” görülür89. Bu mahallede seyit soyundan olduğu söylenen Şeyh Ahmed Alaî evlatlarının oturduğu tahrir kayıtlarından anlaşılmaktadır 1502 ve 1518 tarihli tahrirlerde bu ailenin Hz. Peygamber soyundan geldiği yani seyit oldukları kayıtlıdır90 ve oturdukları mahalle 1530 yılında Hacı Muslihuddin olarak geçmektedir. Ataları Şeyh Ahmed, ’dan Seydişehir’e göç edip yerleşmiş ve ona izafeten bu aile de el-Alaî unvanını almış olmalıdır. Ayrıca Seyit Harun Zaviyesi dervişlerinden ve hizmetkârlarından olan 11 kişi bu mahallede meskûn olup, avarız ve rüsum vermiyorlardı91.

Seydişehir’de XVI. yüzyıl sonlarına doğru Kızılca ve Çetni/Birûni adıyla iki yeni mahalle daha kurulmuş ve 1584 yılında toplam merkez mahalle sayısı 11 olmuştur92. Bu son dört mahalle, kale sınırları dışında olmalıdır. Köylülerin kente göç edip dış mahalleler kurmaları dönemin genel olaylarındandır ve “birun” da mana itibariyle zaten bunu ifade etmektedir. Birûni Mahallesi’ni93 Çetni köyünden94 göç edenler kurmuş olmalıdır. Köyden gelen ailelerin bir kısmı da Kızılca Mahallesi’ne yerleşmişlerdir.

Seydişehir merkez mahallelerinin XVII. yüzyılın ilk yarısındaki durumunu Avarız Defterlerinden takip etmek mümkündür. Önceki yüzyıla göre büyük bir değişiklik söz konusu değildir. Mahallelerin adlandırmalarının zaman zaman farklılaştığı görülür.

88 BOA, TT. d., Gömlek no. 455. 89 BOA, TT. d., Gömlek no. 387. 90 BOA, TT. d., Gömlek no. 40, s. 313. Bu defterde yani 1502 yılında 10 erkek kişi olarak kaydedilmişlerdir. BOA, TT. d., Gömlek no. 455, s. 895-896. Bu defterde ise (1518 yılı) yedi hane ve toplam 13 nefer olarak kayıtlıdırlar. 91 BOA, TT. d., Gömlek no. 387, s. 60; Gömlek no. 455, s. 895-896. 92 TKGM.A., KK, d., Gömlek no. 137, s. 130-134. 93 Bu mahalle 1642 tarihli tahrirde “Pirüli” şeklinde kaydedilmiştir. Bk. BOA, MAD., Gömlek no. 3016. 94 Çetni köyü, günümüzde Beyşehir ilçesine bağlı Akçabelen kasabasıdır. 1973 yılına kadar Çetni adını taşıyan kasaba, halk arasında Çetmi olarak bilinip telaffuz edilmiştir. 39

Seydişehir’de XVIII. yüzyılda mahalle sayısında bazı değişiklikler olduğu anlaşılmaktadır. Seydişehir Hurufat Defterleri95, 1689-1829 yılları arası bilgiler içermektedir. Bu defterlerdeki atama kayıtları ışığında XVII. yüzyıl sonlarından XIX. yüzyıl ortalarına kadar yukarıda adı geçen 11 mahallenin de varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca Hurufat Defterleri’nde “Alaylar” adıyla yeni bir mahalle adına rastlanmaktadır ki bu günümüzde de mevcuttur. Mahallenin XV. ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı belgelerinde adı geçmemesine rağmen, Alanyalı Şeyh Ahmed Alaî ve cemaatinin oturduğu mahalle olduğu düşünülmektedir. 1530 tahririnde bu aile Hacı Muslihuddin Mahallesi’nde gösterilmiştir. Dolayısıyla mahallenin adının zamanla değiştiği ve sülalenin adına nispetle Alaylar’a dönüştüğünü M. A. Erdoğru düşünmektedir96. Hurufat Defterleri’ndeki birkaç atama kaydında Emir Mahallesi adı da geçmektedir97. Bu esasında Alaylar Mahallesi’dir. Emir Camii’nden dolayı zaman zaman Emir Mahallesi şeklinde anılmış olmalıdır. Yine Hurufat Defterleri’nden anlaşıldığına göre bu dönemde Seydişehir’deki Cami Mahallesi, Cami-i Kebir ve Cami-i Cedid olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Hacı Nasuh Hamamı’nın bulunduğu Hacı Mustafa Mahallesi de bazı atama kayıtlarında Hacı Nasuh Mahallesi olarak geçmektedir.

II. Mahmud Dönemi’nde yapılan nüfus sayımına göre 1246/1831 yılında Seydişehir Kazası Alaylar, Cami-i Cedid, Cami-i Kebir, Debbağhane, Değirmenci, Hacı Seyyid Ali, Kiçikapı, Kızılcalar, Sofhane ve Ulukapı olmak üzere 10 mahalleden oluşmaktaydı98. 1251/183699, 1254/1839100, 1256/1841101, 1260/1845 tarihli nüfus sayım defterleri102 ile 1256/1841103 ve 1260/1845 tarihli Temettuat

95 Ankara’da Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’ndeki 544, 547, 548, 549, 567, 1087, 1088, 1089, 1090, 1091, 1117, 1118, 1119, 1122, 1123, 1128, 1139, 1140, 1142, 1160 numaralı defterler. 96 M. Akif ERDOĞRU, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı (1522-1584), (Kısaltma: Beyşehir Sancağı), İstanbul 2006, s. 178-180. 97 VAD., no. 1118, vr. 72a; no. 1160, vr. 10b. 98 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3310. 99 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3342. 100 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3335, 3343. 101 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3336. 102 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3337, 3487. 103 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 9819. 40

Defterleri’nde de104 bu 10 mahallenin adı geçmektedir. XIX. yüzyılda mahalle adı ve sayısında bir değişiklik olmadığı, buna karşılık nüfusun arttığı anlaşılmaktadır.

Seydişehir’de XIX. yüzyıl sonları ve XX. yüzyıl başlarında da yukarıda adı geçen 10 mahallenin varlığını devam ettirdiği Konya Vilâyet Salnâmeleri’nden anlaşılmaktadır. 1289/1873 Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre şehir merkezinde 10 mahalle vardı105. 1884’te 51 Ermeni106; 1906’da 24 Rum, 125 Ermeni yaşıyordu107. Ancak bunlar için ayrı bir gayrimüslim mahallesi kaydına rastlanmamıştır. Müslüman mahallelerinde ikamet etmiş olmalıdırlar108.

Son olarak burada Aşağı Mahalle’den bahsetmek uygun olacaktır. Mehmet Önder, Değirmenci Mahallesi’nde Aşağı Mahalle adıyla XIX. yüzyıl sonlarında bir cami yapıldığını, bunun 1963’e kadar varlığını devam ettirdiğini ve yerine yine aynı adla anılan bugünkü Aşağı Mahalle Camii’nin inşa edildiğini yazmaktadır109. Yusuf Akyurt da onu doğrular mahiyette Aşağı Mahalle Camii’nden bahsedip Değirmenci Mahallesi sınırları içinde göstermiş; ayrıca bugün varlığını korumakta olan Yusuf Efendi Türbesi’ni 1938 yılında Aşağı Mahalle’de göstermiştir110. Konya Maarif Arşivi’nde 1900’lerin başında faaliyete geçen Aşağı Mahalle İptidaisi’ne dair imtihan cetvelleri ve muallim sicil kayıtları mevcuttur. Bahaeddin Paslı’ya göre bu iptidai, Değirmenci Mahallesi’ndeki caminin karşısındaki harabelerin olduğu yerde idi111. Bu bilgilere istinaden Aşağı Mahalle’nin Değirmenci Mahallesi olduğu söylenebilir (Tablo-14).

104 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 105 KVS, tarih:1289/1872, s. 122. 106 KVS, tarih: 1301/1884, s. 181. 107 KVS, tarih: R. 1322/1906, s. 110. 108 Seydişehir’in günümüzde merkez mahalle sayısı 16’dır: Aktaş, Alaylar-1, Alaylar-2, Anabağlar, Bahçelievler, Değirmenci, Hacı Seydi Ali, Kızılcalar, Karakavak, Pınarbaşı, Stad, Saadetler, Sofuhane, Seyit Harun, Ulu Kapı, Yeni Cami. 109 ÖNDER, aynı eser, s. 126. 110 AKYURT, aynı eser , s. 266. 111 Seydişehirli Bahaddin Paslı ile 8 Eylül 2012 günü yapılan görüşmede, babası Mehmed Efendi’nin bu iptidaiden mezun olduğunu gösteren diploma örneği alınmıştır. 41

Tablo-14: Seydişehir kent merkezi mahalleleri (1502-1845)

1502 1518 1530 1584 1612 1642 1646 1689-1829 1831-1845

Pazarkapısı Pazarkapısı Pazarkapısı Pazarkapısı Pazarkapısı Pazarkapısı Pazarkapısı Alaylar Alaylar Cami-i Cami-i Cami Cami Cami Kiçikapı Biruni Cami Pazarkapısı Kebir Cedid Debbağhane/ Debbağhane/ Debbağhane/ Çetni Biruni Cami-i Sufiyan Cami Debbağlar Tabaklar Tabaklar Tabaklar /Birûni (Çetni) Kebir Hacı Seyyid Hacı Seyyid Hacı Seyyid Cami-i Ulukapı Debbağhane Değirmenci Debbağhane Debbağhane Ali Ali Ali Cedid Veled-i Hacı Cami-i Kiçikapı Kiçikapı Kiçikapı Değirmenci Değirmenci Değirmenci Değirmenci Mustafa Kebir Sûfiyân/ Sûfiyân/ Sûfiyân/ Hacı Hacı Seydi Hacı Hacı Seyyid Cami Debbağhane Sofular Sofular Sofular Mustafa Ali Mustafa Ali Hacı Seyyid Hacı Seyyid Ulukapı Ulukapı Ulukapı Debbağin Kiçikapı Değirmenci Kiçikapı Ali Ali Veled-i Veled-i Veled-i Hacı Kiçikapı Kızılcalar Kiçikapı Emir Kızılcalar Değirmenci Değirmenci Değirmenci Mustafa Hacı Hacı Hacı Hacı Mustafa/Hacı Mustafa/Hacı Kızılcalar Pirüli Kızılca Sofhane Seyyid Ali Mustafa Nasuh Nasuh Hacı Biruni/ Sufiyan Sofhane Sufiyan Hacı Nasuh Ulu-kapu Muslihuddin Çetni Hacı Seyyid Kızılca Ulukapı Ulukapu Ulukapı Ali Kiçikapı Kızılcalar Sofhane Ulukapı

2. 3. Çarşı ve Pazar Yerleri

Şehirlerin merkezinde bulunan ve ticari geleneğin yansıması olan çarşı ve pazarlar, insanların hem alışveriş yaptığı hem de buluşup konuştuğu önemli ortak mekânlar olmuştur. Çeşitli ürünlerin satıldığı pazarların bazıları, içinde bulunan esnafın adı ile anılmışlardır112.

Seydişehir’de içindeki satıcı gruplarından adını alan çarşı ve pazarlar mevcuttu. Eşrefoğulları ile Karamanoğulları idarelerindeyken kent merkezinde çarşılar bulunuyordu. 1305 civarında Seydişehir’in çekirdeği durumundaki Seyit Harun Camii ile medrese, hamam ve evler inşa edildikten sonra vakfa ait dükkânlar,

112 Mehmet TUNÇER, Ankara (Angora) Şehri Merkez Gelişimi (14. -20. YY), Ankara 2001, s. 15; H. Hadi SELEN, “16ncı ve 17nci Yüzyıllarda Anadolu’nun Köy ve Küçük Şehir Hayatı”, III. Türk Tarih Kurumu Kongresi Bildirileri, Ankara 15-20 Kasım 1943, Ankara 1948, s. 594; ERGENÇ, Esnafın Etkileri, s. 104. 42

debbağhane ile bezzazlar hanının yapılıp faaliyete geçtiği Makālât’tan da anlaşılmaktadır113. Dolayısıyla kent merkezindeki bu ticarî yapıların varlığı XIV. yüzyıla uzanmaktadır. II. Mehmed’in yaptırdığı 1476 tarihli vakıf tahririnde de Seyit Harun Vakfı’na ait boyahane, debbağhane, ekmek fırını ve kasap dükkânı gibi iş yerlerinin adının geçmesi, XV. yüzyılda Seydişehir’de çarşıların bulunduğuna işaret kabul edilebilir. Aynı vakıf kaydında Seyit Harun Veli Vakfı gelirlerinin azalmaması için yeni dükkânların açılmasına yasak getirilmiştir114. Bu durum, Seydişehir’de çarşı-Pazar yapılanmasını önlemiş, dolayısıyla kent beklenenden daha yavaş gelişmiştir.

Seyit Harun Vakfı’nın gelirlerini korumak gayesiyle konulan yasağın 1476, 1483 ve 1530 tahrirlerinde benzer ifadelerin yer aldığı görülür115. XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yeni dükkânlar açıldığı ve dolayısıyla yeni çarşılar oluştuğu Hurufat, Nüfus ve Temettuat Defterleri başta olmak üzere diğer arşiv kayıtları doğrultusunda tespit edilmiştir. Aşağıda kent merkezindeki çarşı ve pazarlar ile mağaza ve dükkânlar ayrı başlıklar halinde incelenecektir.

2. 3. 1. Şehir Çarşısı

Seydişehir’de en eski çarşı, Şehir Çarşısı olup 1104/1692 yılından itibaren belgelerde “Seydişehrî Suku” şeklinde zikredilen ve içinde Hacı Ahmed Camii116, Bezirgân Mescidi117, Arslan Ağa Hanı118, Hacı Nasuh Hamamı119, Ahmed ve Abdülmümin adlı kardeşlerin tahmis dükkânı120, Hacı Hasan Çeşmesi121 gibi çeşitli yapıları barındıran çok hareketli bir çarşı idi. Seyit Harun Camii inşa edildikten sonra

113 Suraiya FAROQHI, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler Kent Mekanında Ticaret, Zanaat ve Gıda Üretimi 1550-1650, (çev. Neyyir Kalaycıoğlu), İstanbul 1993, s. 45. 114 Fatih Devrinde Karaman Eyâleti Vakıfları Fihristi, (Kısaltma: Fatih Devrinde Karaman Vakıfları), (hzl. Ferdiun Nâfiz Uzluk), Ankara 1958, s. 35. 115 Taksim Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet Yazmaları, (Kısaltma: Murad Çelebi Defteri), no: 0- 116/1, vr. 60b; BOA, MAD., Gömlek no. 387, s. 65. 116 VAD., no. 1122, vr. 34a. 117 VAD., no. 544, vr. 14a; no. 1088, vr. 59a. 118 VAD., no. 1140, vr. 164a; 1160, vr. 8b, 9b, 10b. 119 VAD., no. 1119, vr. 50b. 120 VAD., no. 547, vr. 7a. 121 VAD., no. 548, vr. 59b. 43

etrafında hamam, fırın, dükkân gibi binaların yapıldığı dikkate alınırsa, Şehir Çarşısı caminin etrafındaki alanda kentin kuruluşuyla birlikte ortaya çıkmış ve XVI. yüzyıl başlarından itibaren gelişmiş olmalıdır.

Aşağıda ayrı bir başlık altında ele alınacağı üzere Buğday Pazarı, Şehir Çarşısı sınırları içinde olup122 günümüzde Hacı Seyyid Ali Mahallesi’nde, “Eski Buğday Pazarı” diye anılan bir mahalde idi. Çarşı içinde bulunan Hacı Nasuh Hamamı ise Ulukapı Mahallesi 701 numaralı sokakta yer almaktadır. Dolayısıyla Şehir Çarşısı’nın günümüzdeki Ulukapı-Hacı Seyyid Ali-Seyyid Harun mahalleleri arasındaki sahada kurulup geliştiği söylenebilir. Bu alan günümüzde de pek çok dükkânı barındıran ve kentin ticari açıdan en canlı olan bölgesidir.

Seydişehir’le ilgili XVIII.-XX. yüzyıllar arasına tarihlenen belgelerde “Seydişehri Suku” ibaresine rastlanamamakla birlikte çarşı içindeki kalaycı, leblebici, dikici, semerci ve nalbant dükkânlarının varlıklarını 1920’ye dek devam ettirdiği Nüfus, Temettuat ve diğer arşiv kayıtlarıyla Konya Vilâyet Salnâmeleri’nden anlaşılmaktadır.

2. 3. 2. Arasta Çarşısı

Seydişehir kent merkezindeki önemli ikinci çarşı, Arasta Çarşısı’dır. 1115/1703 yılından itibaren belgelerde adına rastlanmakta; “Arasta Suku” ve “Arasta Çarşısı” şeklinde geçmektedir123.

Arasta kelimesi “tanzim etmek, sıraya koymak, çekidüzen vermek, süslemek” manalarına gelmektedir. Önceleri “ordugâhta kurulan pazar” anlamında kullanılmıştır124. Osmanlı’da arasta, üstü genellikle tonoz veya çatıyla örtülü bir sokağın iki yanında karşılıklı sıralanan ve aynı cins malları satan dükkânların meydana getirdiği çarşı anlamına gelmektedir. Her büyük caminin yanında medrese,

122 VAD., no. 1118, vr. 71a. 123 VAD., no. 547, vr. 7b; no. 1088, vr. 57b, 58b, 60a; no. 1090, vr. 83b; no. 1091, vr. 29b; no. 1117, vr. 66a; no. 1118, vr. 70b. 124 Francis Joseph STEINGASS, Persian-English Dictionary, Beyrut 1944, s. 82; James W. REDHOUSE, Turkish and English Lexicon, Beyrut 1987, s. 57. 44

imaret, hamam, kütüphane gibi yapılarla birlikte arastalar da bulunurdu. Yani külliyenin bir parçası gibi düşünülerek arastalar meydana getirilirdi. Bu dükkânlar hem külliyenin bakımı için gelir sağlamak, hem de külliyenin çevresine canlılık vererek iskânı geliştirmek düşüncesi ile yapılırlardı. Dükkânların arasında kalan sokağa da arasta sokağı denilirdi125.

Günümüzde Seyit Harun Mahallesi sınırları içinde yer alan ve Arasta Çarşısı olarak adlandırılan bir çarşı hâlen mevcuttur. İlk Arasta Çarşısı’nın Seyit Harun Manzumesi yakınında kurulduğu ve vakfın gelir kaynaklarından olduğu söylenebilir. Öyle ise Arasta Çarşısı da XIV. yüzyıl başlarında şehirle birlikte ortaya çıkmıştır. Seydişehir’deki Arasta Çarşısı da diğer şehirlerdekiler gibi iki tarafında dükkânlar bulunan, üstü örtülü bir sokakta olduğu söylenebilir126.

2. 3. 3. Suk-ı Sultanî

Suk-ı Sultanî, şehirlerde açık artırma ile ürün satılan bir haraç mezat yeriydi. Seydişehir’de bu çarşının ne zamandan beri bulunduğu tespit edilememiştir. Kentin merkezinde bir Suk-i Sultanî olduğu 10 Cemaziyülevvel 1321/4 Ağustos 1903 tarihli mahkeme kaydından anlaşılmaktadır127. Aynı kayda göre bu çarşı, kent merkezinde Odunpazarı denilen bir mevkide bulunuyordu. Odunpazarlarının şehir merkezinin kenarında yer aldığı göz önüne alınırsa, Seydişehir’deki Suk-ı Sultanî’nin de kenar mahallerden birinde olduğu ileri sürülebilir.

2. 3. 4. Bedesten/Bezzazlar Çarşısı

Osmanlı şehirlerindeki ticari yapılardan biri de bedestenlerdir. Bez-kumaş satılan yer demek olan bedestenler şehir merkezlerinde yer alırdı. Bezzazların bir çarşısının yani bedestenin Fatih dönemi Seydişehiri’nde (1476) var olduğu

125 Gülberk BİLECİK, “Fetihten Sonra İstanbul’da Ticaret Yapılarının Gelişimi”, Türkler, X., Ankara 2002, s. 764-770; Gönül ÇANTAY, “Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi”, Türkler, XII, Ankara 2002, s. 86-102; Nusret ÇAM, “Arasta”, DİA, İstanbul 1991, s. 335-336. 126 Bu çarşı günümüzde karşılıklı sıralanmış leblebici, kalaycı, demirci, sobacı, attar, kunduracı gibi iş yerlerinin yer aldığı uzunlamasına bir sokak görünümündedir. 127 SKS, no. 238, s. 12/1, 13/1. 45

bilinmektedir128. Bu yapılanmanın sonraki yüzyıllarda da varlığını koruduğu; Seydişehir’de Şehir Çarşısı içinde bezzaz dükkânlarının yer aldığı bir sokağın bulunduğu ve burada bir mescidin mevcut olduğu 1734-1801 arasına tarihlenen arşiv kayıtlarından anlaşılmaktadır129.

2. 3. 5. Buğday Pazarı

Kırsal kesimde yetişen tahılın satıldığı yere buğday pazarı denirdi. Osmanlı şehirlerinin hemen tamamında bir buğday pazarı bulunurdu. Buğday Pazarı, Seydişehir’de Şehir Çarşısı sınırları içinde idi130. XVII. yüzyıldan önceki durumuna dair herhangi bir belge şimdilik mevcut değildir. Zilhicce 1148/Nisan 1736’tan itibaren belgelerde adına rastlandığına bakılırsa XVIII. yüzyıl başlarında kurulmuş bir pazar olup içinde bir mescit mevcuttu131. Bu mescit, Seyit Harun Vakfı’na ait olan arsa üzerinde bina edilmişti. Bunun için dört dükkânın kira bedeli pazarın içinde bulunan mescide aitti132. Günümüzde Hacı Seyit Ali Mahallesi sınırları içinde “Eski Buğday Pazarı” adıyla anılan bir yer mevcuttur. Şayet “eski” ile kastedilen Osmanlı Dönemi’ndeki Buğday Pazarı ise, Şehir Çarşısı’nın Ulukapı-Seyyid Harun-Hacı Seyyid Ali mahalleleri arasındaki sahada bulunduğu ve günümüze kadar varlığını sürdürdüğü düşünülebilir.

2. 3. 6. Boğasıcılar Pazarı

Dokunmuş ince pamuklu, fitilli kumaş ve astarlara boğası denirdi133. Amerikan bezini andıran ve daha ziyade Isparta-Denizli taraflarında dokunan bu kumaş, kefen bezi olarak da kullanılıyordu134.

Seydişehir kent merkezinde bir de Boğasıcılar Pazarı mevcuttu. Bununla ilgili ulaşılan tek kayıt, 10 Şevval 1058/28 Ekim 1648 tarihli Arslan Ağa Vakfiyesi’dir135.

128 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 34. 129 VAD., no. 544, vr. 14a; no. 1088, vr. 59a; no. 1090, vr. 81a, 85a. 130 VAD., no. 1122, vr. 33a, 34a. 131 VAD., no. 1118, vr. 71a; no. 1122, vr. 33b. 132 VAD., no. 1118, vr. 71a, 72b. 133 REDHOUSE, aynı eser, s. 403. 134 Selanikî, Tarih, I., (hzl. Mehmet İpşirli), İstanbul 1989, s. 188, 400. 46

Boğasıcılar Pazarı’nda Arslan Ağa tarafından yaptırılmış bir çeşme olduğu; Arslan Ağa Hanı ve mescidi için gereken suyun Boğasıcılar Pazarı’ndaki bu çeşmeden sağlanacağı vakfiyede yazmaktadır. Boğasıcılar Pazarı’yla ilgili daha sonraki yüzyıllarda başka bir belgeye şimdilik rastlanmamıştır.

2. 3. 7. Avratlar/Karılar Pazarı

Osmanlı kentlerinin bazılarında, belirli günlerde kadınlara mahsus olan pazarlar kurulmaktaydı. Örneğin İstanbul’da Haseki Hürrem Sultan Külliyesi’nin bulunduğu mevkide, Osmanlı Dönemi’nde evler ve dükkânlar inşa edilip “Avrat Pazarı” adı ile pazar günleri kadınlar için bir pazar kurulduğu bilinmektedir136. Yine Osmanlı Dönemi’nde Konya’da günümüzde hâlâ ayakta bulunan ve Kadınlar Pazar olarak bilinen bir Avratlar Pazarı bulunuyordu137.

Seydişehir kent merkezinde de bir Avratlar Pazarı mevcut idi. 1198/1784’ten itibaren arşiv kaynaklarında adına rastlanan Avratlar/Karılar Pazarı’nın Hacı Seyyid Ali Mahallesi’nde olduğu ve içinde bir de mescidin bulunduğu anlaşılmaktadır138. Bu pazarla ilgili kayda XIX. yüzyıl belgelerinde rastlanmamıştır.

2. 3. 8. Odun Pazarı

Seydişehir’de bir Odun Pazarı bulunuyordu. 10 Cemaziyelevvel 1321/4 Ağustos 1903 tarihli iki ayrı hüküm mülk davasıyla ilgili olup139, Suk-ı Sultanî içerisinde Odun Pazarı adlı bir mahallin yer aldığını göstermektedir.

135 VAD., no. 457, s. 125. 136 Wolfgang Müller-Wiener, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, 17. Yüzyıl Başlarına Kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul, (Orijinal isim: Bildlexikon zur Topographie İstanbuls), (çev. Ülker Sayın), İstanbul 2001, s. 250. 137 Yusuf KÜÇÜKDAĞ, “Lâle Devrinde Konya”, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Konya 1989, s. 27. 138 VAD., no. 547, vr. 7a; no. 548, vr. 60a; no. 1122, vr. 33b; 1128, vr. 19a. 139 SŞS, no. 238, s. 12/1, 13/1. 47

2. 3. 9. Debbağhane

Hayvan derilerinin işlenerek kullanılır hale getirilen yere debbağhane denirdi. Derinin tabaklanması yani debâgat, Osmanlı toplumunda yaygın zanaatlardandı140. Debbağhaneler şehir ve kasabaların dışında, deniz kıyısı veya akarsuların yerleşim alanından geçtiği kesimlerde inşa edilirdi141. Osmanlı Dönemi Seydişehiri’nde 1467’den sonra adını debbağhaneden alan bir mahalle mevcuttu. Günümüzde Pınarbaşı Mahallesi olarak bilinen yer, 1502 tahriri başlangıç olmak üzere142 Cumhuriyet Dönemi’ne kadar arşiv belgelerinde Debbağhane/Tabakhane/Debbağîn Mahallesi olarak kayıtlıdır.

Seydişehir’in kuruluşundan itibaren geliri Seyit Harun Vakfı’na ait olmak üzere bir debbağhanenin faaliyete geçtiği vakıf tahrirlerinden anlaşılmaktadır. Yüzyıllar içinde debbağhanenin durumunda yaşanan değişimler, bu çalışmanın dördüncü bölümünde “Deri İmalatı” başlığı altında ayrıntılı olarak incelenecektir.

2. 3. 10. Dikiciler Çarşısı

Dikici esnafı, sahtiyancıların siyaha boyayıp perdah ettiği derileri satın alarak bunlardan mest, lapçin ve serhatlık dikerler; haffaflara satarlardı143. Bunların dükkânlarının toplu olarak bulundukları yere Dikiciler Çarşısı adı verilirdi.

Seydişehir’de dikici esnafının dükkânlarını içeren çarşı, Şehir Çarşısı sınırları içinde idi144. 1168/1755 yılından itibaren Seydişehir’de varlıklarına dair kayda rastlanan dikicilerden XIX. yüzyılın Nüfus ve Temettuat kayıtlarında da bahsedilmektedir145. Bu durumda Dikiciler Çarşısı’nın XIX. yüzyıl sonlarına hatta XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar mevcut olduğu söylenebilir.

140 Nebi BOZKURT, “Deri”, DİA, IX., İstanbul 1994, s. 174-175. 141 Zeki TEKİN, “Deri”, DİA, IX., İstanbul 1994, s. 177-178. 142 BOA, TT. d., Gömlek no. 40, s. 421. 143 Mehmet YILDIZ, “Osmanlı’da Ürünlerin Dinî/Şer‘î Standardizasyonunda Dönüm Noktası: Tâhirdir Damgalı Sertifikasyona Geçiş”, Turkish Studies, International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, V/1(2010), s. 1477. 144 VAD., no. 1090, vr. 82a, 83b, 84a. 145 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10127, 10568. 48

2. 3. 11. Kalaycılar Çarşısı

Kalaycı, bakır eşyayı kalaylayan esnafa verilen isimdir. Bunların Osmanlı Dönemi’nde hemen her kent merkezinde topluca oturdukları bir çarşıları bulunur; buraya Kalaycılar Çarşısı denirdi.

Seydişehir esnafından kalaycıların XVII. yüzyılın ikinci yarısında bir arada bulundukları bir çarşılarının olduğu; bunun Şehir Çarşısı sınırları içerisinde yer aldığı belgelerden anlaşılmaktadır146. Kalaycılar Çarşısı ile ilgili rastlanılan ilk belgenin 1116/1704 tarihli olması, Şehir Çarşısı içindeki esnaflardan birinin kalaycılar olduğunu göstermektedir. XX. yüzyıl başlarına kadar varlığını koruduğu XIX. yüzyılın Nüfus ve Temettuat kayıtlarıyla Konya Vilâyet Salnâmeleri’nden anlaşılmaktadır.

2. 3. 12. Nalbantlar Çarşısı

Nalbantlık, at, eşek, katır gibi binek hayvanları ile öküz, manda gibi yük hayvanlarının tırnaklarına korumak amacıyla nal çakma zanaatıdır. Bunların topluca bulunduğu yer ise Nalbantlar Çarşısı adını alıyordu.

Seydişehir’deki nalbantların XVIII. yüzyılda bir arada bulundukları bir çarşıları olup “Nalband Suku” diye anılmaktaydı. Rastlanılan ilk kayıt 1206/1791 tarihlidir. Buna göre Nalbantlar Çarşısı, Şehir Çarşısı sınırları içinde olduğu anlaşılmaktadır147. Nalbant Çarşısı’nda bir de mescit mevcut olup öğle ve ikindi vakitleri için cemaate imamlık yapmak üzere imam atamaları yapılmıştır148. Sabah, akşam ve yatsı namazlarının kılınmadığına bakılırsa çarşı, iskân sahası dışında bulunuyordu.

146 VAD., no. 1160, vr. 9b, 10b; no. 1090, vr. 83a. 147 VAD., no. 548, vr. 60b. 148 VAD., no. 549, vr. 50b; no. 1160, vr. 9a. 49

2. 3. 13. Semerciler Çarşısı

At, eşek, katır gibi binek hayvanları için semer yapan esnafa semerci denirdi. Bunların toplu olarak oturdukları yere ise Semerciler Çarşısı adı verilirdi. Konya’da Semerciler Çarşısı, Debbağhane ile yan yanaydı149.

Seydişehir’de Semerciler Çarşısı, Buğday Pazarı’nın bitişiğindeydi. 1140/1727 yılından itibaren “Semerciler Suku”150 ve “Semerciler Çarşısı”151 şeklinde belgelerde adına rastlanan Seydişehir’deki bu çarşı, Konya’dakinden farklı olarak, Buğday Pazarı’nın bitişiğinde152; Şehir Çarşısı sınırları içinde yer alıyordu153. Semerciler Çarşısı’nda da bir mescit mevcut olup imamı sadece öğle ve ikindi vakitlerinde görev yapmaktaydı154. XIX. yüzyılın Nüfus ve Temettuat Defterleri başta olmak üzere diğer pek çok kayıt155, Semerciler Çarşısı’nın XX. yüzyıla kadar varlığını koruduğunu göstermektedir.

III. SEYDİŞEHİR’İN DEMOGRAFİK YAPISI

1. Aile Yapısı ve Çocuk Osmanlı toplumunda geniş aile tipi yaygındı. Aile bireyleri birlikte bir üretim birimi meydana getirirlerdi. Ancak Osmanlı’da aile ile kastedilenin eş, çocuklar, yakın akrabalar olduğu; bu terimin ekonomik bir birim manasına gelmediği; haneden farklı olduğu unutulmamalıdır. Nitekim Devellioğlu ailenin tanımını “bir kimsenin karısı/ akraba/ ev halkı” şeklinde sıralayıp yaparken156, Berkes, Yasa ve Stirling de ailenin eş ve çocuklardan oluştuğunu belirtip haneyi aileden farklı olarak “tek kese, tek kazan ve sofra” şeklinde tanımlarlar157.

149 KÜÇÜKDAĞ, aynı doktora tezi, s. 28. 150 VAD., no. 548, vr. 60b; no. 1088, vr. 59a; no. 1090, vr. 82a, 85a; 1122, vr. 34a; no. 1139, vr. 30b. 151 VAD., no. 548, vr. 59b, 60b; no. 1118, vr. 71a; no. 1122, vr. 32b, 34b. 152 VAD., no. 1088, vr. 59a; no. 1122, vr. 33a, 33b. 153 “Seydîşehrî’nde sûk dâhilinde Semerciler Suku”, VAD., no. 548, vr. 59b, 60a. 154 VAD., no. 1122, vr. 32b, 33a; no. 1139, vr. 30b. 155 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10126, 10127, 10567, 10568. 156 Ferit DEVELLİOĞLU, “Âile”, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Sözlük, Ankara 1980, s. 20. 157 Niyazi BERKES, Bazı Ankara Köyleri Üzerine Bir Araştırma, Ankara 1942, s. 117; Paul STIRLING, Turkish Village, Newyork 1965, s. 36. 50

1. 1. Nişan, Mihr ve Evlenme

Nişan: Osmanlı toplumunda ailenin kurulması, evlenecek kızla erkeğin kendi hür iradeleri ile anlaşmalarına bağlıydı. Aralarında anlaşan adaylar, önce belli bir süre nişanlı kalırlardı. Bu döneme “namzetlik” denirdi. Namzet olan yani nişanlanan adaylar, bu süre içinde birbirlerini ve ailelerini daha iyi tanımış olurlardı. Eğer bu süre içinde, kendi aralarında evlenmeye engel bir durum ortaya çıkarsa, mahkemeye başvurarak şahitler huzurunda namzetliklerini sona erdirirlerdi158. Seydişehir’de de evliliğe adım nişanla atılırdı. Bununla birlikte herhangi bir nedenle nişandan dönülebilir, bu durumda taraflardan biri mahkemeye başvurarak nişan akdini bozabilirdi. Seydişehirli Yusuf oğlu Mehmed ile Konyalı olup Bordabaşı Mahallesi’nde oturan Hacı Musa kızı Ayşe arasında nişan akdi yapılmıştı. Nişandan sonra Mehmed başka bir yere gitmiş ve 360 gün içinde geri dönmezse nişanlısı Ayşe’nin bir başkası ile evlenebileceğini söylemişti. 5 Cemaziyülevvel 1141/7 Aralık 1728 tarihli Konya Kadı Sicili’ndeki kayda göre; aradan 360 gün geçtiği halde Mehmed dönmediği için nişanlısı Ayşe mahkemeye başvurmuş, nişanın bozulmasını istemiş ve kadı nişanı bozmuştur159.

İslam hukukuna göre evlenme teklifinin şartlarından biri, aynı kadına bir başkası tarafından evlenme teklif edilmemiş olmasıydı. Böyle bir teklife kız henüz cevap vermemişse veya kabul etmişse, ikinci evlenme teklifi muteber olmazdı160. Nişan sırasında kızın bir başkasıyla nikâhlı olduğu ortaya çıkarsa erkek kızla evlenmekten vazgeçmek zorunda idi. Hatta bu kurala uymayanlara para cezası verilirdi. Seydişehir’in Pazarkapı Mahallesi’nden Seyit Hasan, Abdülkerim oğlu Abdülhalim Beşe’nin kızı Havva ile gönül rızasıyla nişanlanmıştı. Ancak Hacı Seyit Ali Mahallesi’nden Sengcioğlu Hacı Ali, “Havva benim namzedimdir” iddiasında bulunmuş; kızın babası Abdülkerim’in daha önceden kızını kendisine nikâhladığını

158 Rifat ÖZDEMİR, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1771- 1810)”, Belleten, LIV/210(Ağustos 1990), s. 1014-1015. 159 KKS, no. 51, s. 169/2. 160 Halil CİN, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Ankara 1974, s. 47. 51

iddia etmişti. Durum mahkemece tahkik edilmiş; Hasan haklı bulunmuş ve mübaşirin ücreti davayı kaybeden Hacı Ali’den alınmıştır161.

Mihr: Evlilikte kadın üzerinde erkek egemenliğini meşrulaştıran dinî uygulama “mihr” idi. Mihr, erkek tarafından kadına verilir, bu oldukça küçük miktarlarda da olabilirdi162. Her erkek, evlendiği kadına ekonomik gücüne, kadının toplumsal statüsüne göre mihr ödemek zorundaydı. Bu bir anlamda boşanma ve dulluk nedeniyle kadının kimsesiz kalması halinde kullanabileceği bir kaynak gibi düşünülürdü. Mihr iki türlü olurdu. Birinci mihre “mehr-i müaccel” denirdi. Bu, evlilik esnasında peşin ödenir, daha çok ayni olurdu. “Mehr-i müeccel” denen ikinci tür mihr ise kadına hemen ödenmezdi. Miktarı para veya mülk olarak tespit edilir, koca ileride bunu eşine ödeyeceğini yazılı veya sözlü şahitler huzurunda taahhüt ederdi163.

Mihr-i müeccel nakit olacağı gibi gayrimenkul mal veya köle gibi canlı da olabilirdi. Evail-i Rebiyülevvel 1127/7-16 Mart 1715 tarihli bir arşiv kaydına göre, Seydişehir’in Hacı Seyyid Ali Mahallesi’nden Seyit Ali hanımı Ümmügülsüm’e mihr-i müeccel olarak Beşir adlı bir köleyi vermiştir164.

Taraflardan birinin ölümü halinde taahhüt edilen mihrin vadesinin dolduğu kabul edilir ve kadına ödenirdi. Alaylar Mahallesi’nden Hacı İbrahim oğlu Seyit Ahmed hanımı Şerife Rahime’ye mihr-i müeccel olarak 90.000 kuruş ödemeyi kabul ederek evlenmişti. 1170/1756 yılında vefat edince mal varlığından hanımı Şerife Rahime mihr-i müeccelini almak istemişti. Seyit Ahmed’den kalan mal ve paralar Hasan Beşeoğlu Ali’nin elinde bulunuyordu. Şerife Rahime mihr bedelini istediğinde, Ali vermemek için diretmiş; Abdülhalim ve Ömeroğlu Mehmed adlı kişilerin yalancı şahitliği ile mahkemeye başvurmuş, kadıya rüşvetle sahte bir hüccet düzenleterek Şerife Rahime’nin mihrini Seyit Ahmed hayattayken hibe ettiğini ileri

161 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 10, s. 18, 37, 194. 162 Colin IMBER, “Women, Marriage and Property: Mahr in the Behçetü'l-feteva of Yenişehirli Abdullah”, Studies in Ottoman History and Law, İstanbul 1996, s.78-80. 163 M. Akif AYDIN, “Mehir”, DİA, XXVIII, İstanbul 2003, s. 289-290. 164 BOA, Şikâyet Defteri, no. 64, s. 624. 52

sürmüştü. Ayrıca Ali, Şerife Rahime’nin zimmetinde alacağı olduğunu iddia ederek yanına topladığı birkaç adamla gece vakti evini basmış, Şerife Rahime’nin Seyit Ahmed’in ölümünden sonra evlendiği Abdülcelil’i öldürmek kastıyla yaralamış, küçük yaştaki oğullarını öldürüp evden 250 kuruşluk eşyalarını almıştı. Durum bir arzuhal ile İstanbul’a duyurulmuş; Evail-i Safer 1179/20-29 Temmuz 1765, Evasıt-ı Safer 1179/30 Temmuz-8 Ağustos 1765 ve Evail-i Şaban 1179/13-22 Ocak 1766 tarihli hükümlere göre, Ali’nin düzenlediği hüccetin sahte olduğu, mihr bedelinin Şerife Rahime’ye ödenmesi gerektiği, işlediği suçlardan dolayı da gereğinin yapılması Seydişehir kadısından istenmiştir165. Kocasından önce kadın vefat ederse şayet geride kalan çocuğu yok ise, mihr bedelleri kocaya kalır; bir başkası bunu alamazdı. 10 Muharrem 1318/10 Mayıs 1900 tarihli kayda göre, Kiçikapı Mahallesi’nden Abdullah kızı Ayşe 1312/1894 yılında Musa oğlu Ali ile evlenirken mihr-i muaccel olarak 500 ve mihr-i müeccel olarak 200 kuruş verileceğini kabul etmişti. Ancak Mayıs 1900’de Ayşe çocuksuz olarak vefat edince mihr bedeli kocası Ali’ye kalmış, kadı başkalarının müdahale edemeyeceği yönünde karar vermiştir166. Boşanma sonrasında mihr yalnızca kocadan değil kayınpeder ve kayınvalideden istenebilirdi. 11 Muharrem 1322/28 Mart 1904 tarihli kayda göre, Cami-i Kebir Mahallesi’nden Süleyman kızı Saliha, Hacı Hafız oğlu İsmail’den boşanmış olup kocası, kayınpederi ve kayınvalidesi Mavişe Kadın’dan mihr-i muaccel ve müeccel bedellerini talep etmiştir167. Evlenme: Evlilik, Osmanlı kızının yetişkinliğe erişmesinin en önemli adımıydı ve onu eşi tarafından boşanana ya da ölene kadar erkeğin ayrılmaz bir parçası haline getiriyordu168. Nikâh akdinin geçerliliği, en az iki şahit huzurunda kadın ile erkeğin veya onların temsilcilerinin rızalarıyla evlendiklerini açıklamalarına bağlıydı169.

165 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 11, s. 59, 61/1, 155. 166 SKS, no. 231, s. 320/1. 167 SKS, no. 238, s. 18/1. 168 Leslie P. PEIRCE, “Ekberiyet, Cinsellik ve Toplum Düzeni: Modern Dönemin Başlangıcında Toplumsal Cinsiyetle İlgili Osmanlı Söz Dağarcığı”, Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, (çev. Necmiye Alpay), İstanbul 2009, s.178-179. 169 CİN, aynı eser, s. 60. 53

Bazen kadınların haberi ve rızası olmadan asılsız nikâhların kıyıldığı da olurdu. Evliliğin gerçekleşmesi için kız, babası yoksa nikâh akdini yapmak üzere birini vekil tayin edebilirdi. Bu konuda sahtecilik söz konusu olursa kendisine bir vekil tayin edip inisiyatifi dışında yapılan nikâhı iptal ettirebilirdi. 7 Temmuz 1319/20 Temmuz 1903 tarihli mahkeme kaydına göre, Kiçikapı Mahallesi’nden Ali kızı Hatice adlı bakire hatunun babası hayatta olmayıp vasisi annesi Anakız Hanım idi. Ancak amcası Osman’ın oğlu Recep, Hatice’nin haberi ve rızası olmaksızın vekiller tayin edip nikâh kıydırmıştı. Hatice, Alaylar Mahallesi’nden İsmail Hakkı Efendi’yi kendine vekil tayin edip bu nikâhın asılsız olduğuna dair mahkemeden belge talep etmiştir170. Buna benzer bir başka olay 29 Safer 1322/15 Mayıs 1904 tarihinde yaşanmıştır. Koca Muhsin kızı Emişe, Seydişehir’in Alaylar Mahallesi’nden İsmail Hakkı ile Hacı Muhsin’i kendine vekil kılarak kendisinin haberi ve rızası olmadan nikâh akdi gerçekleştirip bunu ahaliye duyuran Hüseyin Ağa’dan şikâyetçi olmuş; bu nikâhın geçersiz olduğunu gösteren bir belgenin kendisine verilmesini mahkemeden talep etmiştir171. Osmanlı toplumunda sanılanın tersine poligaminin yaygın olmadığı belgelerden ve Avrupalı seyyahların gözlemlerinden anlaşılmaktadır. XVI. yüzyıl sonlarında Anadolu’dan geçen Alman papazı Salomon Schweigger, “Türkler ülkelere, karıları da onlara hükmeder. Türk kadını kadar gezen, eğleneni yoktur. Çok karılılık yoktur…” demektedir172. Seydişehir’de çok olmamakla birlikte aynı anda birden fazla kadınla evli olanlar da vardı. Evahir-i Rebiyülevvel 1127/27 Mart-5 Nisan 1715 tarihli bir arşiv kaydına göre, Seydişehirli Seyit Ali 1120/1708’de vefat etmiş; eşi Ümmügülsüm ve oğlu Mehmed dışında bir başka hanımı daha varis olarak bırakmıştı. Seyit Ali’nin kardeşi Seyit Mustafa, hanımlardan çocuksuz olanını kendine nikâhlamış ve ağabeyinden kalma 10 kese nakit parayla 10 kese kıymetindeki bağ, bahçe ve dükkânlara el koymuştu. Ümmügülsüm hakkı olan mihr bedelinin altı aydır ödenmediği ve Seyit Ali’nin tüm mal varlığına Seyit Mustafa ile

170 SKS, no. 238, s. 9/2. 171 SKS, no. 238, s. 20/2. 172 İlber ORTAYLI, “Osmanlı Toplumunda Aile”, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî ve Sosyal Değişim, Makaleler 1, Ankara 2000, s. 58. 54

merhum kocasının diğer hanımı tarafından el konulduğu gerekçesi ile dava açmıştır173. Seydişehir’de az da olsa üç hanımla evli erkekler de mevcuttu. Evasıt-ı Zilkade 1173/25 Haziran-4 Temmuz 1760 tarihli bir arşiv kaydına göre, İsmail Beşe’nin öldüğünde Şerife, Ayşe ve Saime adında üç hanımı bulunuyordu174. Evliliğe toplumda saygı göstermek esastı. Bunun için evlenen kadın sözle de olsa rahatsız edilmezdi. Böyle bir şey söz konusu olursa kadın ve kocası rahatsız edeni mahkemeye ve buradan sonuç çıkmazsa valiye kadar şikâyet edebilirdi. 12 Rebiyülevvel 1129/24 Şubat 1717 tarihli kayda göre; Seydişehirli Hüseyin oğlu Himmet Beşe ile zevcesi Eşe Hatun mahkemeye gelerek Mehmed oğlu Hatib Halil Halife’den davacı olmuşlar; Hatib Halil’in Eşe Hatun’u sözle rahatsız ettiğini söylemişlerdir. Görülen davada Hatib Halil’in masumiyetine karar verilmiş; ancak Himmet Beşe ve Eşe Hatun, Seydişehir kadısının verdiği hükümle yetinmeyip Konya Valisi Seyit Mehmed Paşa’ya başvurmuşlardır. Vali, Hatip Halil’i 12 gün hapsettirip, 60 kuruş nakit para ile 50 kuruş değerindeki atına el koymuştur175. Seydişehir’de birine nikâhlandığı halde henüz düğün olup aynı eve yerleşmeden bir başkasının ortaya çıkıp kızı kaçırdığı oluyordu. Bu durumda devlet olaya el koyar, kadın nikâhlı eşine verilirdi. Evasıt-ı Zilkade 1135/13-22 Ağustos 1723 tarihli bir hükme göre; Seydişehirli Seyit Mahmud’un kızı Ayşe, Mevlâna Mustafa’ya şahitler huzurunda nikâhlanmıştır. Ancak daha evvel ferman ile katledilen İbrahim oğlu Memiş’in yakın arkadaşlarından olan Kara İsmail adlı zorba, “Ayşe benim nikâhlımdır” deyip ortaya çıkmış ve kızı zorla götürmüştür. Karaman Beylerbeyisine ve Konya Kadısı’na gönderilen hükümde Ayşe’nin İsmail’den alınıp Mustafa’ya verilmesi emredilmiştir176.

173 BOA, Şikâyet Defteri, no. 67, s. 4. 174 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 8, s. 156, 157. İki evli erkeklerle ilgili başka kayıtlara da rastlanmıştır. Evahir-i Zilkade 1174/24 Haziran-3 Temmuz 1761 tarihli hükme göre, Ali’nin Abide ve Raziye adlı iki hanımı bulunuyordu. BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 8, s. 326/2. 175 KKS, no. 47, s. 223/2. 176 BOA, Şikâyet Defteri, no. 96, s. 529. 55

1. 2. Boşanmada Nafaka

Osmanlı toplumunda bazı evliliklerin boşanma ile sona ermesi normal bir durumdu. Bununla birlikte boşanma olayları oldukça azdı. S. Faroqhi, Osmanlı’da boşanmanın sık görülen bir olay olmadığını savunur177. Quataert ise bunu “boşanma yasak değildi ender de değildi” diye ifade etmiştir178. Seydişehir’de çok sık olmasa da boşanma olaylarına rastlanıyordu.

Nafaka, bir kimsenin eş ve çocuklarına sarf ve infak ettiği şeye denir179. İslam hukukunda koca, karısının yiyecek, giyecek ve mesken masraflarını temin etmek zorundadır. Nafaka borcu, prensip olarak, evlenme akdi ile başlar ve evlenme süresince devam eder. Boşandıktan sonra belli bir müddet nafaka ödenmesi söz konusudur ki bu, iddet nafakasıdır180. Bu genel uygulamaya rağmen bazı kadınlar, mihr ve nafaka talebinde bulunmadan boşanmayı kabul ediyorlardı. 8 Receb 1141/7 Şubat 1729 tarihli bir mahkeme kaydına göre, Seydişehirli Bodur İbrahim kızı Emine kocası Mehmed oğlu Ali’den 2000 akçelik mihr ve nafakasından feragat ederek boşanmıştır181. Kadın, boşandığı kocasından mihr ve nafakasını almışsa kocası öldüğünde onun mal varlığından hak iddia edemezdi. Cami-i Cedid Mahallesi’nden Meryem Hanım’ın kocası, kendisinden önce Eyyüb kızı Emine adlı bir hanımla evliydi. Boşandıklarında mihr olarak aynı mahallede bulunan bir arsayı, nafaka olarak da günlük bir akçe vermeyi kabul etmiş; daha sonra Meryem’le evlenmiş, Emine de Âyan İmam adlı biriyle nikâhlanmıştır. Evasıt-ı Rebiyülevvel 1169/15-24 Aralık 1755 tarihli kayda göre, Meryem’in kocası vefat edince Emine miras kalan mülkten pay talep etmiştir. Yapılan inceleme sonucu boşanırken mihr ve nafakasını aldığı, bir süre sonra tekrar evlendiği ve merhumun malından hak talep edemeyeceği kararına varılmıştır182.

177 Suraiya FAROQHI, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, (çev. Elif Kılıç), İstanbul 2005, s. 117. 178 Donald QUATAERT, Osmanlı İmparatorluğu 1700-1922, İstanbul 2004, s. 174. 179 BİLMEN, II., s. 472. 180 CİN, aynı eser, s. 89, 196, 202-204. 181 KKS, no. 51, s. 217/4. 182 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 6, vr. 116, s. 229/2. 56

1. 3. Çocuk Çocuk, ailenin temelidir. Osmanlı Devleti’nde çocuğun doğumu ile eğitim sürecine başlaması önemli bir olaydı. Doğum ve çocuk aile kadar mahalleyi de ilgilendirirdi. “Loğusa hamamı”, doğacak çocuğu karşılama; okula başladığında “âmin alayı” gibi mahalle halkının katıldığı ritüeller dikkat çekicidir183. Osmanlı Devleti, doğumu teşvik ederdi. Aynı anda birden fazla çocuk doğarsa devlet aileye maddi destekte bulunurdu. 19 Şevval 1306/18 Haziran 1889 tarihli bir Dâhiliye Kalemi yazısına göre Seydişehirli Hasan’ın ikiz çocuklarına devlet maaş bağlamıştır184. 1 Cemaziyülahir 1338/21 Şubat 1920’de Seydişehir’in Alaylar Mahallesi’nde Mevlüd’ün zevcesi Fatıma’dan dünyaya gelen üçüz erkek çocuğa maaş bağlanması için Konya Valiliği’nden Maliye Nezareti’ne teklif gönderilmiştir185. Boşanmaları durumunda çocuğun bakım ve eğitimi için gerekli önlem alınır; velayeti anneye verilir; geçim sıkıntısına düşmemesi için baba tarafından çocuğa nafaka ödenirdi. 10 Cemaziyülahir 1321/3 Eylül 1903 tarihli bir mahkeme kaydına göre, Seydişehir Ziraat Bankası kâtibi Mustafa oğlu Tevfik Efendi, Süleyman kızı Emine’den boşandığında Hayri, Sakine ve Hasan adlı üç çocukları bulunuyordu. Konya’nın Piri Mehmed Paşa Mahallesi’nde sakin olan hattat babasının yanına taşınan Emine’nin küçük oğlu Hasan’ın velayetini üzerine alması karşılığında hâkim kendisine Mustafa oğlu Tevfik Efendi tarafından nafaka ödenmesine karar vermiştir186. Babası vefat eden çocukların korunup ihtiyaçlarının karşılanması ve eğitimlerinin verilmesi için de kadı tarafından bir vasi tayin edilirdi. Varsa öncelikle annesi çocuklarına vasi olurdu. Şayet anne de hayatta değilse baba tarafından akraba olan en uygun kişi çocuğa vasi olarak seçilirdi. Vasi olacak kişide, annesi de olsa, dindarlık ve vasi olmaya yetecek kapasite aranırdı187. Seydişehirli Abdullah oğlu Yusuf, Safer 1129/Ocak-Şubat 1717’de ölünce geriye Bektaş ve İbrahim adında iki

183 İlber ORTAYLI, Osmanlı Toplumunda Aile, İstanbul 2000, s. 38. 184 BOA, DH. MKT., Dosya no. 1629, Gömlek no. 51; Dosya no. 1631, Gömlek no. 106. 185 BOA, DH. İ. UM., Dosya no. 3-1, Gömlek no. 1/53. 186 SKS, no. 238, s. 15/1. 187 Yusuf KÜÇÜKDAĞ, “Cumhuriyet’ten Önce Dezavantajlı Gruplarla İlgili Uygulamalara Dair Bazı Tespitler”, (Kısaltma: Dezavantajlı Gruplar), Özveri Dergisi, III/1(2006), s. 622. 57

küçük oğlu kalmıştı. Babalarından kendilerine kalan malın muhafazası için iki çocuğun da annesi olan Hasan kızı Alime adlı hanım, dindar ve vesayete ehil olduğu şahitlerin şahadetiyle anlaşılınca bu iki çocuğa vasi olarak tayin edilmiştir. Vasi, çocukların terbiyesi ile bakımı için nafaka talebinde bulunur, kadı günün şartlarına göre belli bir miktar nafaka tayin ederdi. Yukarıda vasi olarak tayin edildiğine işaret edilen Alime Hatun aynı gün mahkemeye başvurarak iki çocuğunun da küçük olduklarını söyleyip, terbiye ve bakımları için nafaka talep etmiştir. Bunun üzerine her bir çocuk için babalarından kalan maldan alınmak üzere günlük birer Mısrî para tayin edilmiştir188. Bazen çocukların amcası vasi olarak tayin edilirdi. Seyit Ali vefat ettiğinde hanımı Hayrünnisa ile Abdülkerim ve Şerife Hüma adında iki küçük çocuğu geride kalmıştı. Evail-i Rebiyülahir 1129/15-24 Aralık 1717 tarihli kayda göre, Seyit Ali’nin kardeşi Seyit Mustafa yeğenleri Abdülkerim ve Şerife Hüma’ya vasi olarak tayin edilmiştir189. Buna benzer bir başka vasi tayini Evail-i Muharrem 1160/13-22 Ocak 1747’de yapılmıştır. Küçük yaşta bulunan Rahime’nin vasisi olan ağabeyi vefat etmiş, Rahime küçük olduğu için amcası vasi olarak tayin edilmiş ve miras olarak kalan mülke yıllarca tasarruf etmiştir190. Çocuk baliğ olup kendi işini görecek duruma gelince, vasinin görevi sona erer; çocuk anne ve babasından kalan malları vasiden geri alırdı. Hacı Mustafa oğlu Hasan Efendi vefat ettiğinde terekesi hanımı Şerife Amuş ile oğlu Seyit Mehmed Emin’e kalmıştı. Seyit Mehmed çocuk yaşta olduğundan Şeyh Ali Efendi adlı kimse vasi olarak tayin edilmiştir. Seyit Mehmed’in hissesine düşen miras malları kassam tarafından sayılmış, satışı yapılmış ve elde edilen para vasi Ali Efendi’ye teslim edilmiştir. Şerife Hanım ise payına düşeni almış ve birkaç yıl sonra Seyit Ahmed adlı biriyle evlenmiştir. Evahir-i Şevval 1191/22-30 Kasım 1777 tarihli hükme göre, Seyit Mehmed baliğ olunca babasından kalan mülkün parasını Şeyh Ali’den almış, ancak bununla yetinmeyerek annesinde hakkı olan eşyalar bulunduğunu ileri sürüp

188 KKS, no. 47, s. 143/1. 189 BOA, Şikâyet Defteri, no. 71, s. 316. 190 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 3, vr. 26, s. 48/3. 58

rahatsızlık vermiş, kassam tarafından tutulan defterler de incelenerek hüccet verildiği ve Seyit Mehmed’in davasında haksız olduğu ortaya çıkmıştır191. Çocuğun babasından kalan malın muhafazasına dikkat edilir, bunun için vasiyi kontrol edecek bir de nazır tayin edilirdi. Çocuk buluğa erince babasından kalan mala sahip olurdu. Ancak vasi ve nazırın ona babasından kalanları vermek istemediği olur; bu durumda buluğa eren çocuk Divan-ı Hümayun’a kadar şikâyette bulunarak hakkını arayabilirdi. Seydişehirli Seyit Abdurrahman vefat ettiğinde 15.000 kuruş kıymetindeki terekesi kızı Şerife’ye kalmıştı. Şerife henüz küçük olduğu için amcası Seyit Abdülhalim vasi ve diğer amcası Seyit Abdurrahim de nazır tayin edilmiş; Şerife baliğ olana dek iki amcası tarafından mülkünün idare edileceği kassam tarafından deftere kaydedilmiştir. Evail-i Safer 1199/14-23 Aralık 1784 tarihli kayıttan anlaşıldığına göre, Şerife büyüyüp de babasından kalan mirası talep ettiğinde amcalarının direnişi ile karşılaşmıştır192. Babası ölen çocuğa varsa büyük kardeş vasi olarak atanırdı. Onun da ölümü durumunda baba tarafından bir başkası vasi olurdu. Çocuk büyüyünce babasından kalan malı akrabası olan vasiden geri isterdi. Seydişehir’de Alaybeyioğlu Ahmed Ağa vefat ettiğinde vârisi olarak oğlu Mehmed ve kızları Fatma ile Şerife bulunuyordu. Mehmed, yaşları küçük olan kız kardeşlerine vasi olarak tayin edilmiş ve mirastan hisselerine düşene kızlar büyüyene kadar onun tasarruf etmesi kayıt altına alınmıştır. Birkaç yıl sonra Mehmed de vefat etmiştir. Mehmed’in Şerife ile Emine adında iki kızı, Evasıt-ı Receb 1220/20-29 Mayıs 1786 tarihli kayda göre halaları, Fatma ve Şerife baliğ olup mirastan hisselerine düşeni talep ettiğinde vermemiş ve mesele mahkemeye yansımıştır193. Yetim çocuk, babasının kadrosuna atanır, işsiz kalmaması sağlanırdı. Şayet çocuk iş yapamayacak kadar küçük yaşta ise göreve getirilmez; ancak mağdur edilmemesi için belli bir yaşa gelene dek yerine bir naip atanırdı194. Seyit Harun Medresesi’nin müderrisi Ahmed oğlu Osman öldüğünde küçük yaştaki oğlu Mehmed nahiv tahsil etmekteydi. Varis olarak babasının yerine müderris olarak atanmış;

191 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 15, s. 10. 192 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 19, s. 19. 193 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 19, s. 242. 194 KÜÇÜKDAĞ, Dezavantajlı Gruplar, s. 624. 59

ancak görev ehliyeti olmadığı için 16 Cemaziyülevvel 1304/10 Şubat 1887’de İbrahim Efendi ona vekâleten müderrislik görevine getirilmiş, Mehmed’e eğitim hayatını tamamlayıp iş yapacak hale gelene dek 10 yıl müddet tanınmış ve bu süre sonunda medrese müderrisliğine atanmıştır195. Benzer şekilde Seyit Harun Camii’nin vaiz olan Seyit Mesud vefat ettiğinde oğlu Mehmed hayli küçüktü. 23 Cemaziyülahir 1283/ 2 Kasım 1866’da Hafız Hüseyin vekâleten bu görevlere getirilmiş; Mehmed’in iş yapacak yaşa gelince görevi devralması kararlaştırılmıştır196. 2. Seydişehir Kent Merkezinin Demografik Yapısı 2. 1. Seydişehir’in Nüfusu Nüfus, toplumun mevcut niceliğini belirtmekle birlikte aynı zamanda o toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel durumunu izah etmekte de kullanılır. Nüfusu meydana getiren insanın maddi olanakları, üretim ve tüketim imkânı, yaşı ve cinsiyeti, fiziki kuvveti, konumu ve statüsü devletin işleyişi açısından dikkate alınması gereken etkilere sahiptir. Osmanlı Dönemi’nde özellikle ekonomik ve askerî yönden önem arz eden nüfusun miktarını tespit etmek için dönemin şartlarına ve ihtiyaçlarına göre devlet tarafından farklı sayımlar yapılmıştır197. Osmanlı Seydişehiri’nde oturanların çoğunluğu Türk ve Müslüman’dı. Bunun dışında Tanzimat’tan sonra az da olsa değişik din ve ırklara mensup insanlar da yaşamaya başlamıştır. Seydişehir kent merkezinin nüfusu ile nüfus yapısını, 1831 öncesi ve sonrası olmak üzere iki ayrı dönemde incelemek uygun olacaktır. Zira yapılan sayımların niteliği ve amacı böyle bir ayrım yapmayı zorunlu kılmaktadır. Osmanlı Devleti’nin nüfusu ile ilgili tahrirler XV. yüzyılın ikinci yarısında başlamış; 1590’lara kadar düzenli olarak yapılmıştır198. XVII. yüzyılın başlarından sonra tımar sisteminin çözülmeye başlaması sonucu kapsamlı tahrirler son bulmuştur. 1831 yılı öncesi Seydişehir’in nüfusu ele alınırken Tapu Tahrir kayıtlarından ve Maliyeden Müdevver Defterler’den yararlanılmıştır.

195 VAD., no. 2179, s. 186, hüküm no. 514. 196 BOA, EV.d., Gömlek: 20069, vr. 2a, nr. 36. 197 Cipolla, Tarih Boyunca Ekonomi ve Nüfus, İstanbul 1980, s. 80; Tahir ÇAĞATAY, “Nüfus Sosyolojisi Meseleleri”, Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi Dergisi, XX/1-2(1962), s. 75-80. 198 Ö. Lütfi BARKAN, “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana Mahsus İstatistik Defterleri”, İstanbul Ünversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, II/1(1940-41), s. 34. 60

2. 1. 1. Sultan II. Mahmud Dönemine Kadar Seydişehir’in Nüfusu Osmanlılar Karamanoğullarının topraklarına 1467’den sonra hâkim olmuş; II. Mehmed 1476’da bir vakıf tahriri yaptırmış; II. Bayezid döneminde 1483’te bu topraklarda evkaf, emlak, tımar ve hasların kontrolü için kayıtlar tutulmuştur. Tapu Tahrir Defterleri’ndeki veriler doğrultusunda ancak 1500’lerin başlarından itibaren Seydişehir’in nüfusuna dair tahminî bilgiler vermek mümkündür (Tablo-15).

Tablo-15: Seydişehir kent merkezinin XVI. yüzyılda nüfusu

199 200 1522 202 203 1502 Yılı 1518 Yılı 201 1530 Yılı 1584 Yılı Mahalleler Yılı Hane Nefer Hane Nefer Hane Hane Nefer Nefer Pazarkapısı 18 32 28 46 43 43 49 39 Cami 27 40 39 60 58 58 62 65 Debbağhane 12 24 27 51 43 43 53 49 Hacı Seyyid Ali 21 29 30 48 43 43 51 92 Kiçikapı 24 26 38 61 68 68 71 61 Sufiyan 58 87 56 96 - 56 101 105 Ulukapı 48 64 52 90 85 85 97 145 Veled-i 21 39 39 74 58 58 78 97 Değirmenci Hacı Mustafa _ _ 36 50 - 36 52 177 Kızılca _ _ _ _ - _ _ 75 Çetni (Birûni) _ _ _ _ - _ _ 65 Muaflar _ _ 7 13 - _ 51 8 TOPLAM 229 341 352 589 398 490 665 978

Osmanlı Devleti’nde hane, şimdiki gibi değildi. Bunun için vergi matrahı teşkil eden bir birim olarak bir hanenin kaç nüfusluk topluluğu temsil ettiği sorusu tartışılan bir konu olmuştur204. Ömer Lütfi Barkan’ın hane karşılığı olarak kabul ettiği beş katsayısı pek çok araştırıcı tarafından kabul görmüştür205. Ancak 3.5, 4.5, 6

199 BOA, TT.d., Gömlek no. 40. 200 BOA, TT.d., Gömlek no. 455. 201 BOA, TT.d., Gömlek no. 399. 202 BOA, TT.d., Gömlek no. 387. 203 TKGM.A., KK, no. 137. 204 Nejat GÖYÜNÇ, “Hâne Deyimi Hakkında”, İÜEF Tarih Dergisi, XXXII(1979), s. 331. 205 Nejat GÖYÜNÇ, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, İstanbul 1969, s. 86; Heath W. LOWRY, The Ottoman Tahrir Defters as a Source for Urban Demographic History: The Case Study of Trabzon (ca. 1486-1583), Los Angeles 1977, s. 262; Rifat ÖZDEMİR, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara, Ankara 1986, s. 100-114; İbrahim YILMAZÇELİK, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840), 61

ve 7 katsayılarını esas alan bilim adamları da olmuştur206. Bu çalışmada ise beş katsayısı esas alınarak ilgili defterler değerlendirilmiştir207. Buna göre II. Bayezid zamanı Seydişehir kent merkezinin nüfusu 1145; Yavuz Sultan Selim zamanında 1760; Kanuni zamanında 1522 yılında 1990 ve 1530 yılında 2450 olarak kabul edilebilir. Tablodan anlaşıldığı üzere 1502’de nefer-hane oranı 1.49, 1518’de 1.67, 1530’da ise 1.35’e tekabül etmektedir. Rakamlar değişken olmakla birlikte 1584 yılı için bu, ortalama 1,5 kabul edilirse, yüzyılın sonlarına doğru şehir merkezinde 646 hane ve 3230 nüfus olduğu söylenebilir. Buna nazaran XVI. yüzyıl boyunca Seydişehir kent merkezinde nüfusun %50 ile %100 oranında arttığını söylemek mümkündür. XVI. yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti’nin genelinde nüfusun %60 arttığı bilinmektedir208. Karaman vilayetinin orta nüfuslu bir kenti olan Seydişehir’de de bu yönde bir gelişme yaşandığı verilerden anlaşılmaktadır.

Seydişehir’in XVI. yüzyıl boyunca çevre şehirlerle nüfus yönünden mukayesesine de değinmek uygun olacaktır. Bunun için Seydişehir’e yakın olmaları hasebiyle Konya, Lârende, Akşehir, Beyşehir, Ereğli ve Ilgın kent merkezlerinin nüfusları, yüzyıl başı ve sonu olmak üzere verilecektir (Tablo-16).

Tablo-16: Karaman Eyaleti sınırları içindeki bazı kentlerin XVI. yüzyıl başı ve sonunda nüfus durumu209. 1518 Yılı 1584 Yılı KENTLER Nefer Nefer Akşehir 779 1.757

Ankara 1995, s. 103; Mehmet ÖZ, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999, s. 41-61; Özer ERGENÇ, XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa, Ankara 2006, s. 108-110. 206 Josiah C. Russell, “Late Medieval Balkan and Asia Minor Population”, JESHO, III(1960), s. 265; A. COOK, Population Pressure in Rural Anatolia, 1450-1600, London 1972, s. 85, 90, 98; Amnon COHEN-Bernard Lewis, Population and Revenue in the Towns of Palestine in the Sixteenth Century, New Jersey 1978, s. 15; Faruk SÜMER, “Kayı”, İA, VI., İstanbul 1992, s. 461. 207 Hane reisinin ölmesiyle yerine geçen caba ve bennakların durumu, topraklarını ortaklaşa kullanan kardeşler, hane bireylerinin haneye oranı kesin olarak bilinemediği için elbette ulaşılacak rakamlar da tahminî bir değer olacaktır. 208 Ö. Lütfi BARKAN, “Research on the Ottoman Fiscal Surveys”, Studies in the Economic History of the Middle East, (Kısaltma: Fiscal Surveys), London, 1970, s. 168; Ronald C. JENNINGS, “Urban Population in Anatolia in the Sixteenth Century: A Study of Kayseri, Karaman, Amasya, Trabzon and Erzurum”, International Journal of Middle East Studies, VII(1976), s. 21-27. Ayrıca bk. Fernand BRAUDEL, II. Philippe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, (çev. M. Ali Kılıçbay), II., Ankara 1993, s. 477-494. 209 Tablo oluşturulurken 1518 tarihli BOA, TT, Gömlek no. 455 ve 1584 tarihli TKGM.A., KK, no. 104, no. 113, no. 137, no. 146’dan yararlanılmıştır. 62

Beyşehir 426 603 Ereğli 297 1.108 Ilgın 298 692 Konya 1.345 3.730 Lârende 694 2.086 Seydişehir 589 978

Tablodan anlaşılacağı üzere Seydişehir, Beyşehir’e nazaran daha fazla vergi nüfusuna sahip olmakla birlikte yüzyılın sonunda dahi 1000’in altında olan nefer sayısı ile Akşehir, Ereğli ve Lârende’ye kıyasla daha küçük bir kenttir. Yüzyıl boyunca hepsinin nüfusunda bir artış olduğu aşikârdır Seydişehir nüfusunun XVII. yüzyıldaki durumunu ise Avarız Defterleri’nden yaklaşık olarak tespit etmek mümkündür. Ancak 1621 ve 1689 tarihli İcmal Avarız Defterleri’nde210 mahallelerle ilgili ayrıntılı değerlere ulaşmak söz konusu değildir. Çünkü bu iki defterde Beyşehir Livası sınırları içinde yer alan altı kazanın avarızhane sayıları toplam olarak verilmiştir. 1612 ve 1642 yıllarındaki defterler Mufassal Avarız Defteri211 olup, Seydişehir kent merkezindeki her mahallenin avarızhane sayısı belirtilmiştir. 1646 tarihli defter Kamil Kepeci katalogunda olup mevkufat kalemi tahrir defteridir. 1649 tarihli defterde ise İstanbul’a kürekçi olarak gönderilen nefer sayısı verilmiştir212. Seydişehir’le ilgili ulaşılabilen en eski Avarız Defteri 29 Zilhicce 1020/3 Mart 1612 tarihlidir213. Kent merkezindeki mahallelerin kaç avarızhaneye sahip olduğu bilgisini içermektedir (Tablo-17).

Tablo-17: Mart 1612 Seydişehir kent merkezi avarızhane sayısı

ı

Mahalleler

Cami

Biruni

Sufiyan Toplam

Ulukapı

Kiçikap

Kızılcalar

Pazarkapı

Değirmenci

Debbağhane

HacıMustafa HacıSeyyid Ali Avarızhane 2 1,5 2 2 1 3 3 2 2 2 2 20,5 Sayısı

210 BOA, MAD., Gömlek no. 2751; Gömlek no. 9480. 211 BOA, MAD., Gömlek no. 43, s. 7-8; Gömlek no. 3016; Kamil Kepeci, Gömlek no. 2592. 212 BOA, MAD., Gömlek no. 3832. 213 BOA, MAD., Gömlek no. 43, s. 7-8. 63

Seydişehir kent merkezinde 1612 yılında 20,5 hane kayıtlıdır. Ancak buradaki hane tabiri ile kastedilen “avarızhâne” yani vergi matrahını teşkil eden bir birimdir. Farsça bir kelime olan “hâne”, Osmanlı Devleti’nin tahrir ve maliye kayıtlarında kullanılmıştır214. Tahminî bir nüfus belirtmek için öncelikle gerçek hane sayısını hesaplamak gerekmektedir. Çünkü bir vergi ünitesi olan avarızhane, XV. ve XVI. yüzyıllarda bir gerçek hane veya vergi veren bir erkeğe tekabül ederken; XVII. yüzyıldan itibaren birden çok gerçek hane, bir avarızhane oluşturmaya başlamıştır.

Avarız, ilk zamanlarda geçici olarak toplanmış, sonraki dönemde daimî bir hal almış ve Tanzimat’a kadar devam etmiştir. Lütfi Paşa Asafnâme adlı eserinde, halktan dört-beş yılda bir her haneden 20 akçe alındığını ve I. Selim zamanında bunun bir defa toplandığını ifade eder215.

Avarızhanenin kaç haneden ve dolayısıyla kaç bireyden meydana geldiği, bölgenin sosyoekonomik yapısına göre farklılık gösterdiğinden216 XVII. yüzyıldan itibaren avarızhanelere dayanarak oluşturulan nüfus verilerine temkinli yaklaşmak gerekir. Genellikle 4-15 gerçek hane, bir avarızhaneye denk düşmektedir. Özellikle kürekçi ve beldâr gibi ordunun ihtiyacı olan elemanların temini hususunda, 50 gerçek hane, bir avarızhane olarak sayılmıştır217.

Karaman Eyaleti sınırları içindeki kazalarda her avarızhanenin yedi haneden oluştuğu 1646 tarihli bir Avarız Defterinden218 anlaşılmaktadır. Aynı yüzyıl olması hasebiyle bu değer 1612 yılı için de kabul edilebilir. Ayrıca Süleyman Demirci’nin 1620-1700 yılları arasına tarihlenen Karaman Eyaleti Avarız Defterleri’ne dair çalışmaları, hane başına 400 akçe alınan yerlerde yedi gerçek hanenin bir avarızhaneye; ekonomik açıdan daha zengin yerlerde 3-4 hanenin bir avarızhaneye;

214 Nejat GÖYÜNÇ, “Hâne Deyimi Hakkında”, İÜEF Tarih Dergisi, XXXII(1979), s. 331. 215 Lütfi Paşa, Asafnâme, (hzl. Ahmet Uğur), Ankara 1982, s. 25. 216 Enver ÇAKAR, 17. Yüzyılda Haleb Eyaleti ve Türkmenleri, Elazığ 2006, s. 3; Süleyman DEMİRCİ, “Complaints About Avârız Assessment and Payment in the Avârız-tax system: An aspect of the relationship between centre and periphery. A case study of Kayseri 1618-1700”, JESHO, 46/4, Liedan 2003, s. 443-444. 217 Halil SAHİLLİOĞLU, “Avârız” , DİA, IV., İstanbul 1991, s. 108-109. 218 BOA, MAD., Gömlek no. 2808, s. 19. 64

fakir kesimlerde ise 12 hanenin bir avarızhaneye tekabül ettiğini ortaya koymuştur219. Seydişehir XVII. ve XVIII. yüzyıl Avarız Defterlerinde evsat statüsünde görünmektedir ve hane başına 400 akçe alınmıştır. Dolayısıyla Seydişehir için yedi katsayısını uygulayıp gerçek hane sayısına ulaşmak mümkündür (Tablo-18).

Tablo-18: Mart 1612’de Seydişehir kent merkezinin nüfusu Avarızhane Gerçek Hane Mahalle Adı Tahminî Nüfus Sayısı Sayısı Cami 1,5 10,5 52,5 Ulukapı 1,5 10,5 52,5 Değirmenci 2 14 70 Kiçikapı 2 14 70 Pazarkapısı 1 7 35 Debbağhane 2,5 17,5 87,5 Sufiyan 2,5 17,5 87,5 Biruni 1,5 10,5 52,5 Kızılcalar 2 14 70 Hacı Mustafa 2 14 70 Hacı Seyyid Ali 2 14 70 Toplam 20,5 143,5 717,5

Bir önceki yüzyılın nüfus verileri hatırlanacak olursa, 1584 yılı sonrası yaklaşık 40 yılda kent merkezi nüfusunun %75 azaldığı söylenebilir. XVI. yüzyıl sonlarından başlamak üzere Osmanlı Devleti’nde ülke genelinde nüfusun azaldığı bilinmektedir. Seydişehir’de de Kıbrıs’a sürgün yapılması, salgın hastalıklar, özellikle 1565’te çıkan veba gibi etkenler ve Celali isyanları yüzünden nüfusun azaldığı anlaşılmaktadır. Seydişehir, 1621 yılında 112 avarızhanedir220. Ancak bu İcmal Avarız Defterlerinde kent merkezi-köyler şeklinde bir ayrım yapılmayıp kaza için toplam değer verildiği açıktır. Dolayısıyla 1621 yılı için ulaşılan 784 gerçek hane ve 3.920 nüfus, kaza genelini kapsamaktadır.

219 Bk. Süleyman DEMİRCİ, “Collection of avâriz and nüzul Levies in the : A Case Study of the Province of Karaman, 1620-1700”, Belleten, LXIX/256(Aralık 2005), s. 897-912; aynı yazar, “Avarız and Nüzul Levies in the Ottoman Empire: A Case Study of the Province of Karaman 1620s-1700”, Belleten, LXX/258(Ağustos 2006), s. 563-590; aynı yazar, “Demography and History: The Value of The Avârizhâne Registers for Demographic Research, A Case of Study of the Ottoman Sub-Provinces of Konya, Kayseri ve Niğde, c. 1620s-1700”, Turcica, S. 38(2006), s. 181-211 220 BOA, MAD., Gömlek no. 2751, vr. 95. 65

Kent merkezi mahallelerinin nüfusunun tespit edilebildiği bir diğer defter 1642 tarihlidir221. Her avarızhaneden 400 akçe alınmıştır. Dolayısıyla her avarızhanenin yedi haneden ve her hanenin beş kişiden oluştuğu kabul edilebilir (Tablo-19).

Tablo-19: Ağustos 1642 Seydişehir kent merkezi nüfusu Avarızhane Gerçek Hane Tahminî Mahalle Sayısı Sayısı Nüfus Kızılcalar 3,25 22,75 114 Ulukapu 1,5 10,5 53 Sofhane 1,5 10,5 53 Değirmenci 3,25 22,75 114 Kiçikapı 1,5 10,5 53 Hacı Seydi 3,25 22,75 114 Ali Pazarkapı 3,25 22,75 114 Hacı 2,25 15,75 79 Mustafa Debbağlar 3,25 22,75 114 Cami-i Kebir 1 7 35 Pirüli 2 14 70 Toplam 26 182 913

Bu durumda kent merkezi nüfusunun 1612-1642 arası 30 yıl içerisinde %27 arttığı anlaşılmaktadır. Seydişehir’le ilgili bir diğer defter Mevkufat Kalemi’nden olup 1646 tarihlidir222. Bu defterde Seydişehir kent merkezinde bulunan her mahalledeki nefer sayısı bellidir (Tablo-20).

Tablo-20: Seydişehir’in 1646 yılı tahminî nüfusu

Ali

i

-

Mahalle (Birûni)

Mustafa

Cami Seyyid

Kızılca

Veled

Sufiyan

Ulukapı

Kiçikapı

TOPLAM

Pazarkapı

Değirmenci

Debbağhane

Ha

Çetni Hacı

Nefer 11 12 9 18 16 15 23 29 31 27 35 226

Bu defterdeki nefer sayısı, ev ve toprağa yani mülke sahip olan; dolayısıyla avarızla yükümlü olan erkeklerin sayısıdır. Çünkü Avarız Defterlerinde bir vergi

221 BOA, MAD., Gömlek no. 3016. 222 BOA, Kamil Kepeci, Gömlek no. 2592. 66

ünitesi olarak erkekler kaydedilmektedir. Dolayısıyla 226’nın beş katı alınırsa 1646 yılı kent merkezi nüfusunun tahminî olarak 1.130 olduğu söylenebilir. Bundan üç yıl sonrasına ait 1649 tarihli Avarız Defteri’nde223, her yedi haneden bir nefer olmak üzere Seydişehir’den 15 nefer toplanarak İstanbul’a kürekçi olarak gönderildiği yazmaktadır. Dolayısıyla 105 hanenin avarız bedeli olarak kürekçi nefer gönderdiği söylenebilir. Yaklaşık 40 yıl sonrasına ait 1689 tarihli bir İcmal Avarız Defteri’nde Seydişehir 103 avarızhane olarak sayılmıştır224. Dolayısıyla kaza genelinde gerçek hane sayısının 721 ve toplam tahminî nüfusun 3605 olduğu söylenebilir. Seydişehir Kazası nüfusunun XVIII. yüzyıldaki durumunu yine Avarız Defterleri’nden takip etmek mümkündür. 1714, 1753, 1759, 1769, 1779, 1782 ve 1788 tarihli yedi Avarız Defteri’nde225 Seydişehir’in avarızhane sayısı verilmiştir. Ancak bu defterlerin hepsi icmal olup merkez mahalle-köy ayrımı söz konusu değildir. Beyşehir Livası sınırları içinde yer alan altı kazanın toplam olarak avarızhane sayıları verildiğinden, ulaşılan tahminî nüfus kaza geneli içindir. Bu yüzden Seydişehir kent merkezinin XVIII. yüzyılda nüfusunu tahmin etmek mümkün olmamaktadır226. Sultan II. Mahmud Dönemi’nde gerçekleştirilen 1831 tarihli nüfus sayımına dek şehir merkezinin XIX. yüzyılın ilk çeyreğindeki nüfusuyla ilgili tahminde bulunmak mümkün değildir. Çünkü Seydişehir Kazası’nın nüfusuna dair bilgiler veren altı Avarız Defteri 1807, 1811, 1817, 1822, 1828 ve 1830 tarihli olup bunlar da icmaldir227. Yani kent merkezi-köy ayrımı söz konusu değildir. 2. 1. 2. Sultan II. Mahmud Dönemi ile Sonrasında Seydişehir’in Nüfusu Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılda düzenli bir nüfus siyaseti izlemek yerine daha çok askerî ve vergi ihtiyaçlarını karşılamak için nüfus ve arazi istatistikleri tutmuştur.

223 BOA, MAD., Gömlek no. 3832. 224 BOA, MAD., Gömlek no. 9480. 225 BOA, MAD., Gömlek no. 2740; Gömlek no. 21456; Gömlek no. 3980; Gömlek no. 2986; Gömlek no. 2990; Gömlek no. 4119; Gömlek no. 3814. 226 1714-1788 yılları arasında Seydişehir kaza genelinde 646 hane ve tahminî 3230 nüfus olduğu söylenebilir. 227 BOA, MAD., Gömlek no. 2413; Gömlek no. 1991; Gömlek no. 1989; Gömlek no. 2496; Gömlek no. 4109; Gömlek no. 2753. 67

Modern anlamda nüfus kayıtlarının tutulması Tanzimat’tan sonra hız kazanmış olmakla birlikte 1831 nüfus sayımı bu sürecin ilk adımı kabul edilebilir. Sultan II. Mahmud, 1831 sayımını yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra yeni kurduğu ordu için ülkenin sahip olduğu askerî ve ekonomik potansiyeli tespit etmek gayesiyle yaptırmıştır. Tanzimat sonrası sayımlar ise getirilen ekonomik yenilikler dolayısıyla toplumun sahip olduğu gelir durumu ve buna bağlı olarak alınacak vergileri belirlemek amacını taşımıştı. 1831’de nüfus sayım sonuçlarının toplanması için Ceride Nezareti kurulmuş, modern anlamda çalışmaların yürütülmesi için 1874’te İstatistik Dairesi açılmışsa da 1877’de kapatılmış, 1881’de bütün memleketi kapsayan ortak esaslara bağlı nüfus kayıt sistemi hakkında Sicill-i Nüfus Nizamnâmesi yürürlüğe girmiş ve nüfus işlerini yürütmek üzere 1884’de “Sicill-i Nüfus-ı Ahali İdare-i Umumiyesi” kurulmuştur. Bu kurumun yetkileri genişletilerek 1889’da genel müdürlüğe dönüştürülmüştür. 1892–1913 yılları arasında müdürlüğe bağlı olarak vilâyet ve kazalarda mahalli bürolar meydana getirilmiş, bunlara nüfus işlerini idare, nüfus istatistiklerini tertip ve nüfus yazımlarını yapma görevleri verilmiştir228. Tanzimat’tan önce Seydişehir’de yapılmış sayımlara dair 1246/1831 tarihli iki, 1251/1836 tarihli bir ve 1254/1839 tarihli iki ayrı defter olmak üzere toplam beş Nüfus Defteri mevcuttur. Tanzimat’tan sonra ise biri 1256/1841, diğeri 1260/1845 tarihli iki Nüfus Defteri’yle 1845 tarihli Temettuat Defterleri’ne ulaşılmıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Seydişehir’in nüfusunu tespitte ise, 1285-1330/1868-1914 tarihleri arası yayımlanmış olan Konya Vilâyet Salnâmeleri verileri dikkate alınmıştır. Ayrıca Dr. Nazmi’nin Türkiye’nin Sıhhi-yi İctimai Coğrafyası: Konya Vilâyeti adlı eserinde Seydişehir’in 1922 nüfusuna dair vermiş olduğu bilgiler de bu çalışmada kullanılmıştır. İlk Seydişehir Nüfus Defterleri’nde, hanedeki tüm erkekler yazılarak yaşları ve meslekleri belirtilmiştir. Bu verileri dikkate alarak kentteki toplam erkek nüfusu net olarak tespit etmek ve buna bağlı olarak kadınlarla birlikte kentin genel nüfusuna

228 Adnan GÜRİZ, Türkiye’de Nüfus Politikası ve Hukuk Düzeni, Ankara 1975, s. 19-20; Özer SERPER, Demografiye Giriş, İstanbul 1980, s.42. 68

dair tahminî bir rakam vermek mümkündür. Ayrıca bu kayıtlar, kent nüfusunun yaş ortalaması ve üreticiliği noktasında da fikir vermektedir. Seydişehir’le ilgili Nüfus Defterleri’ne kıyasla Seydişehir Temettuat Defterleri daha ayrıntılı bilgi içerir. Ancak burada hane reislerinin yaşı belirtilmemiştir. Sadece hane reisi erkeğin ölmesi durumunda annelerinin idaresi altında olan erkek çocukların yaşı not olarak düşülmüştür. II. Mahmud dönemi ile Tanzimat ve sonrasındaki nüfus sayımları amaç bakımından farklılık arz etmektedir. Dolayısıyla XIX. yüzyıl ve sonrası dönemde Seydişehir nüfusunu iki alt başlıkta ele almak uygun olacaktır. 2. 1. 2. 1. 1831 Nüfus Sayımından Tanzimat’a Kadar Seydişehir’in Nüfusu Seydişehir kent merkezinin nüfusunun tespiti için II. Mahmud’dan Tanzimat’a kadar olan dönemde 1246/1831 tarihli 3310 ve 3341; 1251/1836 tarihli 3342; 1254/1839 tarihli 3335 ve 3343 numaralı beş ayrı Nüfus Defteri’nin verileri dikkate alınmıştır. Ancak her bir defterin yazım tarzı ve verdiği bilgilerin niteliği aynı değildir. 3310 nolu defterde her hanedeki erkek nüfus, yaşlarıyla birlikte verilmiştir (Tablo-21).

Tablo-21: Seydişehir’de 1831 yılındaki erkek nüfusun yaşa göre dağılımı

YAŞ GRUPLARI Toplam MAHALLELER 0-10 11-20 21-55 56-80 Erkek 80 üstü arası arası arası arası Nüfus Alaylar 68 19 79 15 0 181 Cami-i Cedid 31 6 53 8 1 99 Cami-i Kebir 22 7 28 9 0 66 Debbağhane 14 6 15 3 0 38 Değirmenci 42 12 62 10 3 129 Hacı Seyyid Ali 33 9 37 10 0 89 Kiçikapı 28 7 27 9 0 71 Kızılcalar 41 14 44 6 0 105 Sofhane 37 13 51 13 0 114 Ulukapı 33 7 37 8 2 87 TOPLAM 349 100 433 91 6 979

Tabloda verilere bakıldığında çocukların ve yetişkin kesimin sayıca diğer gruplardan fazla olduğu görülmektedir. 1831 yılında kent merkezi genelinde 0-10 yaş 69

arası çocuk nüfusun oranı %36; 11-20 yaş arası genç nüfusun oranı %10; 20-55 yaş arası üretken nüfusun oranı %44’tür. Yaşlı nüfus ise %10 oranındadır.

Şekil-1: 1831 yılı Seydişehir kent merkezi nüfusu.

Çocuk nüfus oranının fazlalığı doğum oranının yüksek olduğuna ve genç nüfusun artmakta olduğuna işaret etmektedir. Genç ve yetişkin kesimin %54 olması ise, kentin o tarihlerde dinamik ve faal bir nüfusu barındırdığını göstermektedir. Bu, üretime katkıda bulunan potansiyel bir güç anlamına gelir. Ortalama yaşam süresi ve yaşlı nüfus oranı ise hayat standartlarına dair fikir sahibi olmamızı sağlamaktadır. Ayrıca bağımlı nüfus denilen yani üretime katılmadıkları varsayılan ve bir başkası tarafından bakılmaya muhtaç olan kesimi de dikkate almak gerekir. Bu grupla kastedilen, çocuklar ve yaşlılardır. 1831’de kent merkezinde bağımlı nüfus oranı, yani çocuklarla yaşlıların toplamının üretken yetişkin nüfusa oranı %45’tir. Bu oranın %50’nin altında olması, kentin kalkınmakta olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Seydişehir kent merkezinin 1831 tarihinde barındırdığı nüfusun miktarını hesaplamak için, 3310 nolu Nüfus Defteri verilerinin değerlendirilmesinde iki farklı yol izlenmiştir. Birincisi, Tahrir Defterleri’nde olduğu gibi, her haneyi beş birey kabul ederek tahminî bir rakama ulaşılmıştır. Diğer yandan her yaş grubundan erkeklerin tamamı kaydedildiği için en az erkekler kadar kadınların da olabileceği 70

varsayımı ile toplam erkek nüfusunun iki katı alınarak genel nüfus miktarına dair tahminî bir değer ortaya konmuştur (Tablo-22).

Tablo-22: Seydişehir kent merkezi 1831 yılı nüfusu Hane MERKEZ MAHALLELER Erkek Sayısı Tahminî Nüfus Sayısı Alaylar 72 181 360-362 arası Cami-i Cedid 50 99 189-250 arası Cami-i Kebir 29 66 132-145 arası Debbağhane 13 38 65-76 arası Değirmenci 64 129 258-320 arası Hacı Seyyid Ali 37 89 178-185 arası Kiçikapı 28 71 140-142 arası Kızılcalar 38 105 190-210 arası Sofhane 54 114 228-270 arası Ulukapı 40 87 174-200 arası GENEL TOPLAM 425 979 1914-2160 arası

Seydişehir nüfusu ele alınırken II. Mahmud Dönemi öncesi, kent merkezinde 1530’de yaklaşık olarak 2450, 1584’te 3230 ve 1646’da 1.130 kişi yaşamaktaydı. XVII. yüzyıl ortalarından XIX. yüzyılın ilk yarısına kadar nüfusun %41 ile %48 oranında arttığını söylemek mümkündür. Ancak yine de nüfusun III. Murad Dönemi’ndeki (1574-1595) sayıya ulaşamadığı da görülmektedir. Seydişehir kent merkezi nüfusu kayıtlarını içeren bir diğer arşiv kaynağı yine 1831 tarihli olan 3341 numaralı Nüfus Defteri’dir. Ancak bu defterde mahallelerde yaşamakta olan erkek nüfusun yaşı ve mesleği belirtilmemiştir. “Tuvana”, “sabi”, “pir-i nas” ve “asâkir-i mansûre” olarak dört ayrı başlıkta toplam erkek verilmiş, ayrıntıya girilmemiştir (Tablo-23).

Tablo-23: Seydişehir’de 3341 numaralı Nüfus Defteri’ne göre 1831 yılı erkek nüfusu Asâkir-i Toplam Erkek Nüfus Mahalle Tuvana Sabî Pîr-i Nas mansûre (askerler sayılmıyor) Cami-i Kebir 17 21 24 2 62 Kızılcalar 37 43 25 5 105 Cami-i Cedid 45 35 27 3 107 Alaylar 79 70 33 9 182 Değirmenci 46 44 42 2 132 Debbağhane 10 16 11 1 37 Kiçikapı 18 26 13 7 57 71

Hacı Seyyid Ali 26 33 28 3 87 Sofhane 41 39 35 7 115 Ulukapu 26 31 26 6 83 TOPLAM 345 358 264 45 967

Aynı tarihte yazılmış olması hasebiyle 3310 nolu Nüfus Defteri’ndeki verilerle mukayese edilirse, kent merkezi toplam erkek nüfusunda büyük bir farklılık söz konusu olmamakla birlikte yaşlıların nüfus sayısının burada fazla olduğu görülmektedir. Seydişehir merkezinde doğan, ölen, göç eden ve kente yerleşenlerin kayıtlarını içeren bir defter, 1 Muharrem 1250/10 Mayıs 1834-29 Cemaziyülahir 1250/2 Kasım 1834 arası yaklaşık altı aylık sürece tarihlenmektedir229. Göçler daha ziyade İzmir’e olmuştur. Seydişehir’de Tanzimat öncesi gerçekleştirilen bir diğer nüfus sayımı 1251/1836 tarihlidir. 3342 numaralı defter, nitelik olarak 3341’e benzemektedir. Burada da kişilerin yaş ve meslek bilgilerine girilmemiş, isimler hane hane ayrıntısıyla kaydedilmemiştir. “Tuvana”, “sabi”, “musin” ve “redif” olmak üzere dört grupta yazılarak erkek nüfusa dair toplam rakamlar verilmiştir (Tablo-24).

Tablo-24: 3342 numaralı Nüfus Defteri’ne göre 1251/1836 tarihinde Seydişehir erkek nüfusu Toplam Erkek MAHALLE Tuvana Sabî Musinn Redif Nüfus Cami-i Kebir 16 23 17 56 3 Hacı Seyyid Ali 27 42 29 98 5 Ulukapu 28 40 22 90 1 Alaylar 67 86 59 212 3 Kiçikapı 22 28 14 64 3 Kızılcalar 35 41 30 106 9 Debbağ-hane 12 18 11 41 2 Değirmenci 49 71 43 163 8 Cami-i Cedid 30 35 29 94 5 Sofhane 30 55 39 124 3 Karabulak (sonradan 3 8 15 26 1 üstü çizilmiş) TOPLAM 316 439 293 1048 42

229 BOA, D. CRD. d., Gömlek no. 40236. 72

Tablodaki verilere göre 1836’da kentte en kalabalık erkek nüfus Alaylar Mahallesi’ndedir. Bu defterde hane sayısı belirtilmediği için toplam genel nüfusun hesaplanmasında erkek nüfusun iki katı alınmış; 1836’da Seydişehir’de 2096 kişinin yaşadığı tahmin edilmiştir. Beş yılda 1831 yılına kıyasla erkek nüfus %8 oranında artmıştır.

Şekil-2: 1836 yılı Seydişehir kent merkezi erkek nüfusu. Seydişehir kent merkezinde 1836 yılında çocuk nüfusun genele göre oranı %42’dir. Doğurganlık oranı yüksektir. Yetişkin faal nüfus oranı %30, yaşlı nüfus oranı ise %28’dir. 1831 yılına kıyasla iş gücü potansiyelinde bir azalma olduğu ve bağımlı nüfusun arttığı söylenebilir. Tanzimat öncesine ait 1837 tarihli bir Avarız Defteri mevcuttur230. Bu deftere göre Seydişehir Kazası genelinde 2159 hanede tahminî 10.795 kişi yaşamaktadır. Tanzimat’tan önce yapılan son sayım 1839 tarihlidir. Bu sayımla ilgili iki ayrı Nüfus Defteri mevcuttur. 3335 numaralı Nüfus Defteri’nde kent merkezinde yaşayan erkeklerin hepsi hane hane yazılmış, yaşları ve varsa meslekleri kaydedilmiştir. 3343 numaralı Nüfus Defteri’nde ise isim, yaş ve meslek ayrıntısına girilmeden merkez mahallelerinin her birinde toplam kaç çocuk, yetişkin, yaşlı ve asker taifesinden kimselerin bulunduğu yazılmıştır (Tablo-25).

230 BOA, MAD., Gömlek no. 11990. 73

Tablo-25: Seydişehir kent merkezinin 1839 yılı nüfusu YAŞ GRUPLARI Toplam Medyan MAHALLELER 0-10 11-20 21-55 56-80 Erkek 80 üstü Yaş arası arası arası arası Nüfus Alaylar 93 28 97 12 2 19 232 Cami-i Cedid 36 14 55 6 5 23 116 Debbağhane 21 4 18 5 0 19 48 Değirmenci 71 25 68 19 3 19 186 Hacı Seyyid Ali 47 15 42 14 0 16 118 Kiçikapı 26 21 27 7 0 16 81 Kızılcalar 46 19 50 12 3 20 130 Sofhane 55 15 62 8 0 20 140 Ulukapı 39 8 42 12 0 21 101 TOPLAM 434 149 461 95 13 20 1152

Tablodaki veriler incelendiğinde en kalabalık erkek nüfus Alaylar Mahallesi’ndedir. Kent merkezinin genel nüfusu, erkek nüfusun iki katı alınarak 2.304 olarak tahmin edilebilir. 1836 yılına oranla erkek nüfus %10 artmıştır.

Şekil-3: Seydişehir kent merkezinin 1839 yılı erkek nüfusu

Seydişehir kent genelinde erkek nüfus içerisinde çocukların ve yetişkinlerin sayısı yüksektir. Çocukların oranı %38’dir. Bu, doğurganlığın yüksek olduğunu göstermektedir. Seydişehir kent merkezinde medyan yaş yani kentin ortalama yaşı 20’dir. Bu, kentin oldukça genç bir nüfusa sahip olduğuna işaret etmektedir. Nüfusun %40’ı yetişkin faal, %9’u ise yaşlıdır. Bu üretim açısından potansiyel bir güce işaret kabul 74

edilebilir. Genel erkek sayısı içerisinde bağımlı nüfus oranı %47’dir. Bu oranın 50’yi geçmemiş olması, kentin kendine yetebilen, kalkınmakta olan, üretken nüfusu barındıran bir yerleşim birimi olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Seydişehir’le ilgili 1839 tarihli bir Nüfus Defteri daha vardır. 3343 numaralı bu defterde kişilerin adı, mesleği ve yaşı yer almamaktadır (Tablo-26).

Tablo-26: Seydişehir’in 3343 numaralı Nüfus Defteri’ne göre 1254/1839 yılı erkek nüfusu Toplam (Askerlerle Mahalle adı Tuvana Sabî Musinn Erkek Mansure Redif Birlikte) Hane Nüfus Toplam Cami-i Kebir 24 24 14 62 1 5 68 30 Kızılcalar 40 49 29 118 2 9 129 44 Değirmenci 55 74 46 175 2 6 183 78 Kiçikapı 25 28 13 66 0 3 69 29 Debbağhane 12 21 10 43 5 48 19 Alaylar 69 94 38 201 6 3 210 96 Hacı Seyyid Ali 21 51 29 101 5 106 46 Ulu-kapu 26 39 23 88 4 1 93 45 Cami-i Cedid 33 38 32 103 1 7 111 50 Sofhane 33 57 33 123 2 3 128 58 TOPLAM 338 475 267 1080 18 47 1145 495

Bu defteri aynı tarihli 3335 numaralı Nüfus Defteri ile karşılaştırılacak olursa toplam erkek nüfus daha az görünmektedir. Bunun sebebi 3335 numaralı defterde asker taifesinden olanların da ayırt edilmeksizin diğer erkeklerle birlikte sayılması olabilir. Bununla birlikte bu defterde 3335’e göre yaşlı nüfusun daha yüksek kaydedildiği görülmektedir. 2. 1. 2. 2. Tanzimat ve Sonrasında Seydişehir Kent Merkezinin Nüfusu Tanzimat Dönemi’nde Seydişehir’de yapılan ilk nüfus sayımı 1256/1841 tarihlidir. Bu başlık altında 1841, 1845 tarihli Nüfus Defterleri ile 1845 tarihli Seydişehir Temettuat kayıtları değerlendirilerek Tanzimat’ın ilk yıllarında kentin nüfusu ortaya konmaya çalışılacaktır. XIX. yüzyılın ikinci yarısı için ise Konya Vilâyet Salnâmeleri’ndeki bilgiler kullanılacaktır. Tanzimat’ın 1839’da ilânından sonra gerçekleşen 1841 tarihli ilk sayımda Seydişehir kent merkezinde 10 mahalle, 511 hane ve toplam 1.247 erkek nüfus belirlenmiş; kadınların sayımı yapılmamıştır. Erkek nüfus, hane hane, isimleri, 75

meslekleri ve yaşları ile birlikte kaydedilmiş, fiziksel görünümleri tarif edilerek âdeta fotoğrafları sunulmuştur. Kent merkezinin toplam nüfusuna dair tahminî bir rakam belirlemek mümkündür. Her hanenin beş birey olduğu kabul edilirse toplam nüfus 2.555 veya erkek nüfusun iki katı alınırsa 2.494 kişinin yaşadığı söylenebilir. 3343 numaralı Nüfus Defteri verileri ile karşılaştırılacak olursa, 1839’dan 1841’e kadar iki yıllık süreçte Seydişehir kent merkezinde hane sayısının %3, toplam erkek nüfusun %9 arttığı görülmektedir (Tablo-27)231:

Tablo-27: Seydişehir kent merkezinin 1841 yılı erkek nüfusu YAŞ GRUPLARI Toplam Hane Medyan MAHALLELER 11-20 21-55 56-80 Erkek Sayısı 0-10 arası 80 üstü Yaş arası arası arası Nüfus Alaylar 95 87 30 97 10 5 20 229 Cami-i Kebir 31 27 15 31 4 1 18 78 Cami-i Cedid 55 35 13 57 6 3 25 114 Debbağhane 22 21 9 17 6 0 17 53 Değirmenci 81 74 24 74 17 2 18 191 Hacı Seyyid Ali 42 40 22 37 16 0 18 115 Kiçikapı 28 21 20 27 8 0 18 76 Kızılcalar 53 44 24 49 14 4 20 135 Sofhane 59 55 25 58 8 0 16 146 Ulukapı 45 47 9 45 7 2 18 110 TOPLAM 511 451 191 492 96 17 19 1247

Kent merkezinde 1841’de erkek nüfusun %36’sı çocuklar, %39’u yetişkin-faal erkeklerdir. Yaşlı erkek nüfus oranı ise %9’dur. Bu oranlara nazaran doğurganlık oranının yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Seydişehir kent merkezi medyan yaşı yani ortalama yaş 19’dur. Bu da üretim açısından potansiyel bir güce işaret etmektedir. II. Mahmud Dönemi’nden bu tarihe dek nüfusun yapısının pek değişmediği anlaşılmaktadır. Tanzimat sonrası yapılan ilk sayımdan dört yıl sonra 1845’te tekrar bir nüfus sayımı yapılmış ve ayrıca temettuat kayıtları tutulmuştur. Bu bağlamda 1845 tarihli 3337 ve 3487 numaralı Seydişehir Nüfus Defterleri’yle; 10567 Cami-i Cedid Mahallesi, 10126 Cami-i Kebir Mahallesi, 10127 Hacı Seyyid Ali Mahallesi ile kaza

231 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3336. 76

merkez mahalleleri ve bağlı köylere ait 10568 numaralı Seydişehir Temettuat Defterleri ve 9819 numaralı Beyşehir Temettuatı’nı ele almak gerekmektedir. Daha önce de belirtildiği üzere Nüfus Defterleri tutulurken hanelerdeki tüm yaş grubundan erkekler kaydedilmiştir. Temettuat Defterleri’nde ise sadece vergi yükümlüsü hane reisi erkekler yazılmıştır. Hane reisinin ölmüş olması durumunda dul kalan hanımı veya varsa erkek çocuğu defterin sonuna yazılmıştır. Defterlerdeki verilerden yararlanarak 1845 yılı Seydişehir kent merkezinin nüfusuna dair genel bir tablo vermek ve sonra değerlendirmesini yapmak uygun olacaktır (Tablo-28).

Tablo-28: 1845 yılı Seydişehir kent merkezi nüfusu 10568 Nolu 9819 Nolu 3337 Nolu Nüfus D. 3487 Nolu Nüfus D. Temmuat D. Temmuat D. MAHALLELER Erkek Toplam Erkek Toplam Toplam Toplam Hane Hane Hane Hane Nüfus Nüfus Nüfus Nüfus Nüfus Nüfus Alaylar 99 239 478 99 225 450 101 505 111 555 Cami-i Kebir 25 91 182 25 83 166 33 165 33 165 Cami-i Cedid 58 111 222 58 119 238 63 315 58 290 Debbağhane 31 52 104 21 48 96 22 110 22 110 Değirmenci 86 222 444 86 218 436 90 450 90 450 Hacı Seyyid Ali 49 129 258 48 111 222 47 235 47 235 Kiçikapı 30 80 160 32 74 148 34 170 34 170 Kızılcalar 56 140 280 56 135 270 56 280 56 280 Sofhane 71 161 322 71 154 308 61 305 60 300 Ulukapı 43 106 212 43 100 200 53 265 53 265 TOPLAM 548 1331 2662 539 1267 2534 560 2800 564 2820

Toplam nüfus hakkında tahminî bir değer vermek için Nüfus Defterleri’ndeki erkek nüfusun iki katı, Temettuat Defterleri’ndeki hane sayısının beş katı alınmıştır. Aynı yıla ait dört ayrı defter verileri dikkate alınırsa 1845’te Seydişehir kent merkezinde 2534-2820 arası nüfusun yaşadığını söylemek mümkündür. 1841 yılına göre dört yıl içinde hane sayısı %5 ile %10; erkek nüfus ise %2 ile %7 arası oranda artış göstermiştir. Seydişehir kent merkezinde XIX. yüzyılın ikinci yarısındaki nüfusu gösteren arşiv kaydına şimdilik rastlanmamıştır. Bu döneme dair bilgiler 1298/1881- 1301/1883 tarihleri arası dört Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre belirlenmiş olup bunlar dikkate alındığında tahminen 5000-7735 arası Müslüman nüfus 77

bulunmaktadır. Dolayısıyla 1293/1876’dan itibaren yedi yıllık süreçte Seydişehir kent merkezindeki Müslüman nüfusunun en az %75 arttığını söylemek mümkündür232. Seydişehir kent merkezinin XX. yüzyıl başlarındaki nüfus durumunu belgeler ışığında tespit etmek mümkün olmaktadır. Buna göre 1915 yılında Seydişehir’in Müslüman nüfusu 4.147 idi (Tablo-30).

Tablo-30: 1915 yılı Seydişehir Müslüman nüfusu233 MAHALLE/KÖY ADI KADIN ERKEK TOPLAM Alaylar Mahallesi 433 441 874 Debbağhane Mahallesi 70 82 152 Kızılcalar Mahallesi 204 192 396 Ulukapı Mahallesi 155 155 310 Cami-i Cedid Mahallesi 211 198 409 Kiçikapı Mahallesi 130 126 256 Hacı Seyyid Ali Mahallesi 164 163 327 Cami-i Kebir Mahallesi 147 147 294 Sofhane Mahallesi 297 235 532 Değirmenci Mahallesi 308 289 597 Toplam 2119 2028 4147

Seydişehir’in 1920’li yıllarda kent merkezi nüfusuna dair kayıt mevcut olmadığından belirlenememiştir. Dr. Nazmi de köylerle birlikte kazanın toplam nüfusunu vermiştir234. Cumhuriyetin ilânından sonra yapılan 1927 tarihli ilk nüfus sayımında Seydişehir merkez nüfusu 3779 olarak tespit edilmiştir. Dolayısıyla I. Dünya Savaşı (1915-1918) ve ardından Millî Mücadele (1920-1922) ile geçen 1915-1927 yılları arası 12 yıllık süreçte kent merkezi nüfusu %9 oranında azalmıştır. 2. 1. 3. Seydişehir’de İmtiyazlı Gruplar Osmanlı toplumu reaya ve askerî sınıf olmak üzere iki kategoride incelenebilir. Askerî olarak nitelendirilen beylerbeyi, sancakbeyi ve bunların hane halkı ile ulema

232 KVS, tarih: 1317/1899, s. 151. 233 BOA, DH. EUM. KLU., Dosya no. 9, Gömlek no. 19. 234 Seydişehir kaza geneli nüfusu 14.296’sı erkek ve 15.495’i kadın olmak üzere toplam 29.791’dir. Bunun sadece 20’si gayrimüslim olup kent merkezinde yaşamaktaydı. Bk. Aynı eser, s. 134. 78

sınıfı her türlü vergiden muaf idi. Bunun dışındaki halk reaya taifesi, vergi vermekle yükümlü yönetilen kişiler demekti. Derbentlerin muhafazası ile sorumlu olan köyler, kaldırımcı, suyolcu gibi bayındırlık hizmetinde bulunanlar, menzilciler, tuzla ve maden ocağı işçileri, çeltik tarımında çalışanlar, zaviyelerdeki dervişler, vakıf topraklarının köylüleri sadece avarızdan muaf iken; Müslüman eşraf, âyan, imam, hatip gibi gruplar, gayrimüslim ruhani sınıf, kocabaşı, voynuk, martalozlar, ulema ve ümeranın kapısı halkı, yaya ve müsellemler, vakıf toprakların ve vakıfların yöneticileri hem avarızdan hem de raiyet rüsumundan muaf olan kesimlerdi235. Aşağıda Seydişehir’deki muafiyet sahibi kesimler incelenecektir. 2. 1. 3. 1. Seyitler Tarih boyunca Hz. Muhammed’in aile ve yakın akrabası özellikle de kızı Fatıma’nın iki oğlunun soyundan gelenler İslam toplumunda müstesna bir mevkie sahip olmuş, onları sayıp sevmek dinî bir vecibe gibi kabul edilmiştir. Hz. Hüseyin ile onların soyundan gelenler “seyyid”; Hz. Hasan’ın soyundan gelenlerse “şerif” unvanlarını kullanmışlardır. Türkiye Selçukluları Dönemi’nde Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bunlar için “dârü’s-siyâde” adı verilen, Eflâki’nin “hankâh-ı sâdât” olarak isimlendirdiği236, seyit ve şeriflere hizmet veren mekânlar oluşturulmuştu. Osmanlı Devleti’nde bunlar toplumda bazı örfî vergilerden muaf tutularak ayrıcalıklarla donatılmışlardı237. Ayrıca Osmanlı Kanunnâmeleri’nde cezalandırılmamaları gereken dört grup insan vardı: Birinci mertebede yer alan fakihler, seyitler ve eşrafü’l-eşraftı. Bunlara yaptıkları hatayı ilam etmek yeterliydi238. Seydişehir’de de Osmanlı Dönemi’nde Hz. Peygamber soyundan geldiği resmen kabul edilip ayrıcalık tanınmış aileler vardı. Seydişehir’in ilk seyitleri, XIV. yüzyıl başlarında kurulan bu kentin ilk halkı Seyit Harun ve ailesi idi. Bunlar Anadolu’nun önde gelen seyitleri arasında olup Eşrefoğulları’yla Karamanlılar’dan aldığı ayrıcalıklar Osmanlı Dönemi’nde de devam etmiştir. Bunun için evkaf

235 İlber ORTAYLI, Türkiye İdare Tarihi, (Kısaltma: İdare Tarihi), Ankara 1979, s. 98-99, 106-107; Emine KIRAY, Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, İstanbul 1993, s. 46. 236 Eflâki, Menâkıbü’l-Ârifîn, II., (nşr. Tahsin Yazıcı), İstanbul 1986, s. 210. 237 KÜÇÜKAŞCI, aynı makale, s. 87-129. 238 Ahmed AKGÜNDÜZ, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, 2. Kitap II. Bâyezid Devri Kanunnâmeleri, (Kısaltma: Kanunnameler 2. Kitap), İstanbul 1990, s. 23. 79

kayıtlarından da anlaşılacağı üzere Seyit Harun ailesi, Seydişehir’de ekonomik ve sosyal açıdan büyük bir güce sahipti. Seydişehir ve civar köylerdeki pek çok arazinin öşrü bu aileye ait olduğu gibi kent merkezinde boyacılık, dericilik, fırıncılık, değirmencilik ve bezzazistan işletmeciliği de yine bunların denetimine verilmişti. Ayrıca Seyit Harun adına kurulmuş olan zaviyeye kent merkezi ve civar köylerden mürit toplama serbestliğine de sahiptiler. Seydişehir’de Hz. Peygamber’in soyundan gelen bir diğer aile, Şeyh Ahmed Alaî idi. Alaî nispesinden Alanya’dan geldikleri anlaşılan bu aile, bölgeye Osmanlı Dönemi’nden önce yani Karamanoğulları zamanında, Seydişehir’in kuruluşundan sonra muhtemelen XIV. yüzyıl ortalarında yerleşmiş olmalıdır. Nitekim 1502 tarihli Tapu Tahrir Defteri’nde, Ahmed Alaî ve oğullarının “seyyidü’s-sülehâ olub” eskiden beri zemin ve bağ öşründen, ağnam, avarız ve sair vergilerden, bac ve “bedreka”dan muaf oldukları yazılıdır239. 1518 tahririnde ise bu konuda daha net bilgiler verilmektedir. Buna göre Şeyh Ahmed Alaî soyundan olanlar Seydişehir’de Hacı Müslihiddin Mahallesi’nde oturmakta olup Karamanoğulları Dönemi’nden beri bu soydan gelenler rüsum-ı örfiye ve hukuk-ı şeriyeden muaf idiler. Ayrıca avarız, bedreka ve bac vermezlerdi. Seyit soyundan oldukları için muafiyetleri II. Bayezid tarafından yenilenmiştir240. 1502’de 10 erkek kişi olarak kaydedilmişken, 1518’de 7 hane ve 13 nefer olarak yazılmışlardır. Bunlar içerisinde Hacı Muslihuddin adlı bir kimse de vardır ki sülalenin oturduğu mahallenin onun adına nispetle adlandırılması, ailenin nüfuzunu göstermesi açısından kayda değerdir. Ancak yüzyılın sonuna doğru devlet, gelir kaynakları azalmaya başlayınca ayrıcalıklı zümrelerin çoğunu bir şekilde reayaya dönüştürmeye ve vergiler talep etmeye başlamıştır. 1584 tarihli tahrirlerden anlaşıldığı kadarıyla Şeyh Ahmed Alaî soyundan gelenlerin de pek çok imtiyazı ellerinden alınmıştır241. Seydişehir’de oturan seyitler, 150 koyuna kadar ağnam vergisi vermezlerdi. Bu uygulamaya aykırı bir durum söz konusu olursa devlet buna engel olurdu. Evasıt-ı Muharrem 1175/12-21 Ağustos 1761 tarihli bir hükümden Seydişehir’de sakin ve

239 BOA, TT., Gömlek no. 40, s. 313. 240 BOA, TT., Gömlek no. 455, s. 895-896. 241 TKGM. A.,KK., no. 137. 80

Peygamber soyundan olan kişilerin yaptığı şikâyete göre, bunların 150’şer adet koyundan fazlası olursa “resm-i ağnam” talep edilip 150’den az olanlardan istenmemesi gerekirken, âdet-i ağnam tahsildarları tamamını bir muameleye tâbi tutup her birinden vergi talep etmiştir. Yapılan inceleme sonucu tahsildarın uygulamasının kanuna aykırı olduğuna hükmedilmiş; bunlardan eskiden olduğu gibi 150 koyuna kadar ağnam vergisi alınmamıştır242. Seydişehir’deki bu iki seyit sülale arasındaki ilişkilerin nasıl yürüdüğünü net olarak ortaya koymak mümkün değildir. Ancak Seyit Harun soyundan gelenlerin daha nüfuzlu olduğu anlaşılmaktadır. Zira 1483 tarihli vakıf tahrir kaydına göre, Seyit Harun vakfı yöneticileri kendi vakıflarına bağlı dükkân, hamam, debbağhane, boyahane, han, kapan ve fırın dışında, Seydişehir’de başka kişi veya vakıfların yeni iş yerleri açmasını II. Bayezid’den aldıkları bir hükümle yasaklama yoluna gitmişlerdi243. Dolayısıyla Seydişehir’de gün yüzüne çıkmasa da ekonomik ve sosyal anlamda gruplar arasında bir çekişme olduğu ve Seyit Harun soyundan gelenlerin devlet nezdinde daha önde oldukları düşünülebilir. Hz. Peygamber’in soyundan olanlara devlet vergi muafiyeti tanındığı halde XVIII. yüzyıldan sonra Seydişehir halkının uygulamanın aksi yönünde muameleye tâbi tutulmasını istedikleri oluyordu. Evahir-i Muharrem 1170/16-25 Ekim 1756 tarihli bir kayda göre, Seydişehir’de sakin olan nakibüleşraf kaymakamı Hasan Efendi ile Seyit Abdülkadir, Seyit Mahmud, Seyit Abdurrahman, Seyit Mustafa, Seyit Abdurrahim, Seyit İsmail, Seyit Hüseyin ve Seyit Ahmed Hz. Peygamber soyundan olmaları hasebiyle eskiden beri tekâliften muaftılar. Buna rağmen Seydişehir’deki bir kısım ahali vergi ödemeleri yönünde bunlara baskı kurmaya çalışmışlardır. Açılan dava sonucu şeyhülislamın bu kimselerden vergi talep edilmemesi yönünde fetva verdiği görülür244. Evasıt-ı Rebiyülevvel 1171/23 Kasım-2 Aralık 1757 tarihli başka bir kayıtta, İşçioğlu Seyit İbrahim, Seyit Mustafa, Seyit Hacı Mahmud, Hacı Receb, Seyit Abdülkerim ve daha pek çok ismin birlikte yaptığı şikâyete göre, bu kimseler “sâdât-ı kiram”dan olup Seyit Harun vakfına ait

242 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 9, s. 25. 243 Murad Çelebi Defteri, vr. 53b. 244 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 6, vr. 181, s. 359/1. 81

toprakları tasarruf etmekteydiler. Bunlardan eskiden beri tekâlif istenmediği halde Seydişehir Kazası reayasından olan Abdurrahman, Saraç Ali ve Molla Ali adlı kimseler bunlara saldırıp, vergi ödemelerini istemişlerdir. Yapılan inceleme sonucu sadat-ı kiramdan olan bu kimselerin kaza toprağında tekâlifi gerektiren bir mülke sahip olmadıkları, vakıf toprağını işledikleri ve vergiden muaf oldukları şeklinde hükme varılmıştır245. Ayrıcalıklı bir konumda olan sadat-ı kirama karşı bazı kesimlerin kimi zaman çekememezlik gösterdikleri, onlara zulmettikleri olurdu. Evasıt-ı Rebiyülahir 1129/25 Mart-3 Nisan 1717 tarihli kayda göre; Seydişehir sakinlerinden Hacı Mahmud, oğlu Mehmed, Kürdoğlu Abdullah, Serrac Mustafa, Sarı Hacı Mustafa ve Ekmekçi Mahmud Seydişehir merkezinde ikamet eden sadat-ı kirama zulmetmekteydiler. Bir önceki yıl her birinden 120’şer kuruş almışlar, o sene de aynı meblağı zorla almak isteyince sadat-ı kiram direnmiş ve istenen parayı ödememiş; bunun üzerine adı geçen altı kişi yanlarına birkaç adam daha alarak sadat-ı kiramın evlerini basmış; darp edip her birinden zorla 10’ar kuruş almışlardır246. Bunun gibi Seydişehirli sadat-ı kiramdan Seyit Hüseyin oldukça yaşlı ve kendi halinde biri olduğu halde, kaza sakinlerinden Hacı İbrahim oğlu Hacı Süleyman 1150/1737-1738 yılında Hüseyin’in 1000 kuruş kıymetinde buğday, arpa ve sair eşyasına zorla el koymuştu. Evail-i Şevval 1160/6-15 Ekim 1747 tarihli hükümde, şeyhülislamın konuyla ilgili fetva verdiği ve 1000 kuruşun Süleyman’dan alınıp Hüseyin’e verilmesi gerektiği bildirilmiştir247. Seyitlere normalde toplumda saygı gösterilirdi. Bununla birlikte az da olsa onlarla uğraşanlar çıkar, mağdur ederlerdi. Seydişehirli sadat-ı kiramdan Seyit Ahmed kendi halinde biri olduğu halde İmamoğlu Seyit Mehmed buna düşmanlık beslediğinden yolunu keserek kasten yumrukla başına vurmuş ve bu sırada Seyit Ahmed’in yan dişleri dökülmüştü. Dişlerinin diyetini talep edince Seyit Mehmed

245 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 7, vr. 67, s. 136/1. 246 BOA, Şikâyet Defteri, no. 72, s. 49. 247 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 3, vr. 86, s. 168/1. 82

ödememiş ve düşmanlığını sürdürmüştü. Evail-i Cemaziyülevvel 1164/28 Mart-6 Nisan 1751 tarihli hükümle diyetin alıverilmesi emredilmiştir248. Sadattan olanlara, onları toplum nezdinde yıpratmak için iftira edildiği de olurdu. Evahir-i Zilhicce 1176/3-11 Temmuz 1763 tarihli Karaman Ahkâm Defteri’ndeki bir kayıttan, Seydişehir sakinlerinden ve sadât-ı kiramdan olan Abdulcebbar-oğulları Seyit Ahmed, Seyit Hasan, Seyit Abdülkadir ve Seyit Mehmed adlı kişilere, şehir ahalisinden bazılarınca iftira atılıp haklarında şikâyette bulunulduğu, yalan yanlış isnatlarla dava açıldığı anlaşılmaktadır249. Seydişehir’de seyitlerin katledildiği olaylar da yaşanmıştır. Sadat-i kiramdan Seyit Mustafa ve Seyit Mehmed ile kız kardeşleri Şerife, Emine, Ayşe ve Havva adlı hatunlar mahkemeye başvurarak Sengcioğlu Ali ile oğulları Abdullah ve Mustafa’dan şikâyetçi olmuşlardı. Evahir-i Receb 1189/17-26 Eylül 1775 tarihli kayda göre, babaları terzi Abdülhalim’e, bu tarihten dokuz yıl önce, dükkânında otururken saldırarak bıçakla başından ve sol böğründen yaralayıp öldüren Sengcioğlu Ali ile evlatları, yine kaza ahalisinden Ümmügülsüm adlı bir hatunu da piştov kurşunuyla katletmişlerdi250. Aynı tarihli bir başka hükümde ise Sengcioğlu Ali’nin sadat-ı kiramdan İsmail’in dükkânını basarak oğlu Mehmed’i öldürdüğü, dükkândaki mal ve eşyayı gasbettiği, bununla da yetinmeyerek gece vakti İsmail’in evini basarak annesi Ümmühan’ı rehin aldığı, sol kolunu kırdığı ve annesini öldürmekle tehdit edip İsmail’den mal talep ettiği yazılıdır251. Evasıt-ı Ramazan 1189/5-14 Kasım 1775 tarihli hükümden anlaşıldığına göre, maktul Ekmekcioğlu adlı eşkıyanın yandaşlarından olan Sengcioğlu Ali, Beyşehir müteselliminin de desteğini almıştır. Mal sevdasında olan mütesellim, Sengcioğlu’ndan şikâyetçi olan sadat-ı kiramdan Seyit Abdurrahman’ı 10 gün hapsedip 100 kuruş kıymetinde bir atını ve 150 kuruş nakdini zorla almıştır252. Seydişehir’de tecavüz suçu işleyen seyitler de vardı. Evail-i Zilhicce 1101/5-14 Eylül 1690’da Seydişehir sakinlerinden Bilal mahkemeye başvurarak Seydişehirli

248 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 4, s. 293/1. 249 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 10, s. 21/1. 250 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 13, s. 130. 251 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 13, s. 133. 252 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 13, s. 156/1, 156/4. 83

seyitlerden olan Mehmed adlı kimse “müzmin-i hamr” olup, etrafına topladığı eşkıya takımından kişilerle gece yarısı Bilal’in evini bastığını, annesini darp edip dişlerini kırdığını, bakire kız kardeşini de kılıçla yaralayıp zorla götürdüğünü bildirmiştir. Kız kardeşine tecavüz edip türlü fenalıklar yaptıktan sonra salıveren Mehmed ve taifesinin yakalanıp gereken cezanın verilmesi, şayet Konya’da hak ettikleri cezaya çarptırılmazsa işin Edirne’ye havale edilmesi merkezce emredilmiştir253. Seydişehir’le ilgili XIX. yüzyıl Nüfus ve Temettuat kayıtlarında “es-Seyyid …” şeklinde kayıtlı kimseler mevcuttur. Bunlar, kent merkezindeki hemen her mahallede olmakla birlikte seyyid kelimesi ile kastedilenin “peygamber soyundan gelen kimse” olup olmadığı net değildir. Zira kelimenin “efendi, bey, ağa, kentin ileri geleni” gibi manalar da ihtiva ettiği bilinmektedir254. Ancak Seyit Harun Vakfı’nın Cumhuriyet Dönemi’ne dek varlığını koruduğu yapılan mütevelli ve diğer görevli atamalarından anlaşılmaktadır. Vakıf mütevellisinin Seyit Harun soyundan gelen kimseler arasından seçildiği dikkate alınırsa, kent merkezinde XX. yüzyıla kadar seyit kimselerin yaşadığını söylemek mümkündür. 2. 1. 3. 2. Zaviyedarlar ve Dervişler Zaviyedar, zaviyeyi idare eden şeyhtir. Derviş ise herhangi bir tarikata bağlı müride verilen addır. Konya ve çevresinde hem Karamanoğulları hem de Osmanlılar Dönemi’nde zaviyelerde görevli zaviyedarların farklı statüleri vardı. Bu konuda Karaman Kanunnamesi’nde: “Şol kimesne ki Defter-i Cedîd’de sipâhi-zâde ve zâviyedâr ve mu‘af kayd olunmuşlardır anlardan resm-i çift ve bennak ve caba ve avârız alınmaz.”255 denmektedir. Seydişehir kent merkezinde ikamet eden Karamanoğulları Dönemi’nden itibaren vergiden muaf tutulmuş zaviyedar ve dervişler de mevcuttu. Karamanoğulları ile Osmanlı hükümdarları bunlara zaman zaman ayrıcalıklar tanımışlar ve daha sonra zaviyedarlık beratlarını yenilemişlerdir. II. Mehmed Dönemi’nde yapılan vakıf tahririnde Seyit Harun Zaviyesi’nin 25 tekkenişininin durumları bu açıdan dikkat çekicidir. Zikredilen 25 derviş Seydişehir kent

253 BOA, Şikâyet Defteri, no. 14, s. 98, hüküm no. 425. 254 DEVELLİOĞLU, “Seyyid”, aynı eser, s. 948. 255 Mehmet Akif ERDOĞRU, “Karaman Vilâyeti Kanunnâmeleri”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, IV., Ankara 1993, s. 467-516. 84

merkezindeki zaviyede otururlardı. Vergi muafiyeti olan bu 25 derviş zaviyenin temizliği, onarımı, misafirlerin ağırlanması ve diğer birtakım görevleri yürütmekle yükümlüydüler256. Birtakım muafiyetlere sahip olan dervişlerin kimi zaman kötü niyetli kimselerce adlarına sahte belgeler düzenlenip kullanıldığı da olabiliyordu. Evail-i Cemaziyülevvel 1156/23 Haziran-2 Temmuz 1743 tarihli bir kayda göre, Seydişehir’e bağlı Akçalar köyünde Nakşibendî Tarikatı dervişlerinden Ali adlı birisi vardı. Derviş Ali eskiden beri kendi halinde, ilim ve iffet sahibi biri olup evine gelenlere ikramda bulunurdu. Seydişehirli Dündar Mustafa adlı kişi sahte bir hüccet düzenleyip Konya Valisi’ne göndermiş ve Derviş Ali adına ilkinde 600, ikincisinde 400 kuruş almıştır. Ahaliden bazı kimselerin şikâyeti ile durum ortaya çıkınca Seydişehir naibi Yahya Efendi’ye hitaben gönderilen emirde, Derviş Ali’nin nezir kaydı bulunmadığının baş muhasebe kayıtlarından anlaşıldığı, Ali’nin bu konuda bir bilgisi olmadığı için rencide edilmemesi ve Dündar Mustafa’nın ise cezalandırılması emredilmiştir257. Evahir-i Cemaziyülevvel 1193/6-15 Haziran 1779 tarihli bir kayda göre, Seyit Harun Veli dervişlerinden ve aynı zamanda türbedar olan Mehmed, tekâlif gerektirecek bir mülke sahip değildi. Ancak kent ahalisinden bazı kimseler avarız ve imdad-ı hazeriye gibi vergileri Mehmed’in de ödemesi için baskı kurmaya çalışmışlardır258. Seyit ve dervişlerin muafiyetlerine yönelik Tanzimat’tan sonra herhangi kayda rastlanmamıştır. Yeni düzenlemeler sonucu XIX. yüzyıldan itibaren ayrıcalıklar kaldırılmış olmalıdır.

256 Kent merkezindeki 25 derviş dışında Seydişehir’e bağlı köylerdeki zaviyelerde oturan ve Seyit Harun Dergâhı’na bağlı olan dervişler de vardı. Kıraçlar, Başkaraviran, Taşağıl, Elidana, Hacılar, Şeker Armud, Düden, Aydamış, Dere, Akkilise, Örtülü, Çukurçimen ve Karakız gibi Seydişehir’e bağlı köylerde oturan bu dervişlere de bu köylerde vakıf çiftlikleri verilmişti. Kendilerine tahsis edilen çiftliklerde ekip biçerek elde ettikleri ürünün öşrünü, devlete değil Seyit Harun vakfına verirlerdi. Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 33-34. 257 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 1, s. 182/4. 258 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, Defter no. 16, s. 23/1. 85

2. 2. Seydişehir’de Diğer Farklı Gruplar 2. 2. 1. Gayrimüslimler

Tarihi Türk öncesine dayanan Anadolu kentlerinde, XV.-XVIII. yüzyıllar arasında genelde gayrimüslim mahallelerin bulunduğu yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır259. Osmanlı arşiv kaynaklarından ve dönemin eserlerinden anlaşıldığı kadarıyla Seydişehir’de XIX. yüzyıldan önce gayrimüslim ile bunlara ait bir mahalle yoktur. Seydişehir’le Sille arasında özellikle XIX. yüzyıl boyunca Tanzimat’ın getirdiği rahatlık sonucu olarak yoğun şekilde gayrimüslimler arasına göç hareketinin yaşandığı belgelerden anlaşılmaktadır. Sille’den Seydişehir’e göç yüzyıl sonlarında daha da artmış, burada Silleli gayrimüslimler belli bir sayıya ulaşmışlardır (Tablo-31). Aralarında Müslüman Silleliler de mevcuttu. Göç eden Silleli gayrimüslimlerden 20 kişi, 1308/1890’da verdikleri dilekçede, her biri beş on senedir burada yaşadığından, pek çok sorunla karşılaştıklarından 25 hane inşa edebilecekleri bir yerde kendilerine bir mahalle kurulması için gerekli izinin verilmesini talep etmişlerdir260. Bu belgeden Seydişehir’e göç eden Sillelilerin sonradan gelenlerle birlikte bir mahalle kuracak kadar oldukları anlaşılmaktadır. Ancak arşiv belgelerinde Seydişehir’de bir gayrimüslim mahallesine rastlanmamıştır. Bu istekleri karşılanmamış olmalıdır.

Tablo-31: Sille’den Seydişehir’e XIX. yüzyılda göç edenler Sille'den Göç Eden Kişinin Adı Göç Tarihi Belgenin Künyesi Sakal Kazıyan oğlu İlya 1226/1811 KKS, no. 102, s. 134-1. Gökbafis oğlu Kalpo 1280/1863 SKS, no. 231, s. 250-1. Tüccar Babi 1289/1872 SKS, no. 230, 73-1.

259 Mesela Konya için bk. Özer ERGENÇ, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya. Ankara için bk. R. ÖZDEMİR, aynı eser; Nejat Göyünç, “Onaltıncı Yüzyılda Ankara”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, I/1 (1967), s. 71-75. Sivas için bk. Bilge ÖZEL, “Non-Muslims in Sivas at the end of the 18th and beginning of the 19th centuries”, (Boğaziçi Üniversitesi Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2002. Bursa için bk. Osman ÇETİN, Sicillere Göre Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal Sonuçları (1472-1909), Ankara 1994; Ömer DÜZBAKAR, “XVII. Yüzyıl Sonlarında Bursa’da Ekonomik ve Sosyal Hayat”, (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Ankara 2003; Ali İhsan KARATAŞ, “Mahkeme Sicillerine Göre XVIII. Yüzyılda Bursa’da Gayri Müslimler”, (Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Bursa 2005. Sinop için bk. Selim ÖZCAN, “XIX. Yüzyılın Ortalarında Sinop’taki Gayrimüslimlerin Sosyal ve Ekonomik Yapısı”, OTAM, S. 30(2011), s. 145-172. 260 BOA, ŞD., Dosya no. 1714, Gömlek no. 19. 86

Tüccar Hatoş ve Hacı Viyanoş oğlu 1296/1878-79 SKS, no. 232, s. 184-2. Yordanaki İsmail ibn Abdullah ve İbrahim Ağa 1299/1881-82 SKS, no. 231, s. 216-1, 216-2, 217-1. ibn Abdullah SKS, no. 231, s. 226-1, 227-1; no. 235, Dülger Vasil 1299/1881-82 10-1, 14-1. Karaoğlan oğlu Ali ibn İsmail ibn 1300/1882-83 SKS, no. 232, s. 175-2. Abdullah Silleli Ömer 1300/1882-83 SKS, no. 232, s. 162-1. Silleli İsmail 1302/1884-85 SKS, no. 232, s. 5-2. Mustafa Sefer ibn Abdullah, eşi 1302/1884-85 SKS, no. 232, s. 5-2. Emine ve çocukları Hacı İstefan oğlu Yovanaki 1304/1886-1887 SKS, no. 232, s. 98-1, 153-2. Hacı Hakkı Efendi 1304/1886-1887 SKS, no. 232, s. 98-1, 153-2. Bedos veled-i Terkoni 1305/1889 SKS, no. 233, s. 74-1. Cobni oğlu Tova 1305/1889 SKS, no. 234, s. 293-1. Tüccar Bulyas oğlu İlya ve Yorgi 1305/1889 SKS, no. 233, s. 93-1. veled-i Kalpo Tüccar Tahsin Efendi 1305/1889 SKS, no. 233, s. 77-1. Bağday oğlu Vasil veled-i Yordan 1305/1889 SKS, no. 233, s. 77-1.

Kunduracı Postalcı oğlu Simyon 1305/1889 SKS, no. 233, s. 77-1.

Karaoğlan oğlu Bedos 1305/1889 SKS, no. 233, s. 77-1. Boyacı Yandil 1305/1889 SKS, no. 233, s. 77-1. Gökbaş oğlu İlya 1305/1889 SKS, no. 240, s. 151-1. Gökbaş oğlu Yorgi 1309/1891-92 SKS, no. 234, s. 241-1. Hritoni oğlu Yorgi 1315/1897-98 KKS, no. 135, s. 112-2. Haklo veled-i Dimitraki veled-i Yorgi 1322/1906 SKS, no. 239, s. 31-2. Sava oğlu Yovani 1322/1906 SKS, no. 240, s. 22-2. Hapo 1324/1908 SKS, no. 241, s. 17-1. Andoraki veled-i Sava 1324/1908 SKS, no. 240, s. 78-2. Bocalzade Hacı Mehmet ibn Hasan 1324/1908 SKS, no. 240, s. 83-1; no. 241, s. 18-1. Haço veled-i Lakom ve kız kardeşi 1325/1909 SKS, no. 238, s. 84-2. Antonoyo Hacı Hristorani ve Balı oğlu Anastas 1326/1910 SKS, no. 238, s. 64-1.

Seydişehir’de, Konya Vilâyet Salnâmeleri’ne ve 1900 sonrası arşiv kayıtlarına göre ayrı bir mahalle teşekkül etmemekle birlikte, az da olsa Ermeni ve Rum nüfusa rastlanmaktadır. 1296/1879 tarihli Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre Ermenilerin nüfusu 44 olup, kaza merkez mahallelerinde ikamet etmektedirler. 1883 ve 1884’te 87

Ermeni sayısı ise 51’dir261. 1893’te 36’sı erkek, 36’sı kadın olmak üzere toplam 72 Ermeni ve sekizi kadın dokuzu erkek olmak üzere toplam 17 Rum; 1900 yılında kent merkezinde 93 Rum262, 1906’da ise 125 Ermeni ve 24 Rum yaşamaktadır263. Seydişehir merkezindeki gayrimüslim nüfusla ilgili olarak 13 Ramazan 1333/25 Temmuz 1915 tarihli bir Dâhiliye evrakı mevcuttur. Bu belgede, 1915 yılında Seydişehir kaza merkezinde Rum milletinden 10 kadın, 14 erkek; Ermeni milletinden ise 63 kadın, 65 erkek olmak üzere toplam 152 gayrimüslimin yaşadığı bilgisi kayıtlıdır264. Nüfus, kadın ve erkek olmak üzere belirtilmiştir. 2. 2. 2. Çingeneler Osmanlı Dönemi’nde Çingeneler adına bir sancak düzenlendiği, Kanuni Sultan Süleyman’ın Rumeli vilâyetinde Çingenelerin yerleşmesi için özel yasa hazırlattığı, çoğunluğunun Liva-i Çingâne adı verilen bölgede ikamet ettiği, belirli bir kısmının ordu ve devlet hizmetinde çalıştırıldığı bilinmektedir265. Bunun dışında kent merkezlerinde az da olsa Çingeneler mevcut idi. Seydişehir’de Müslümanlarla gayrimüslimler dışında değişik adlar verilen gruplar da mevcuttu. Bunlardan biri de Çingenelerdi. XIX. yüzyıldan önce Seydişehir merkezinde Çingene bulunduğuna dair bir kayda şimdilik rastlanmamıştır. 1831’den başlamak üzere 1845’e kadar olan sekiz ayrı Nüfus Defteri’nde “şopar” olarak kaydedilmiş kimseler vardır. Osmanlı Dönemi Seydişehiri’nde sayıları az olmakla birlikte bunlar kentin hemen her mahallesine dağılmış durumda idiler266. 2. 2. 3. Köleler Köle, savaşlarda esir edilerek veya başka bir şekilde ele geçirilerek para ile alınıp satılan, özgürlüğüne sahip olmayan, başkasının hükmü ve tasarrufu altında

261 KVS, tarih: 1301/1884, s. 181. 262 KVS, tarih: 1317/1899, s. 151. 263 KVS, tarih: 1332/1906, s. 110. 264 BOA, DH. EUM. KLU., Dosya no. 9, Gömlek no. 19. 265 Suat KOLUKIRIK, “Sosyolojik Perspektiften Türk(iye) Çingeneleri: İzmir Çingeneleri Üzerine Bir Araştırma”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, III/1(Nisan 2006), s. 2; M. Tayyip GÖKBİLGİN, “Çingeneler”, İA, III., İstanbul 1977, s. 423. 266 Bugün de Seydişehir’de halk nezdinde Aptallar Mahallesi (İçanadolu’da halk arasında “abdal” şeklinde değil de “aptal” olarak telaffuz edilmektedir. Seydişehir’deki çingeneler daha ziyade müzisyenlik ve demircilikle geçimini sağlamaktadır) diye adlandırılan, çoğunluğu Değirmenci Mahallesi civarında toplanmış ve büyük bir kısmı Sünni olan bir topluluk mevcuttur. Dolayısıyla nüfus defterlerindeki kayıtlar, bu etnik grubun, en azından XIX. yüzyıldan beri Seydişehir’de yaşadığına işaret etmesi bakımından önemlidir. 88

bulunan kimsedir267. Osmanlı Dönemi’nde köleler için “kul, karavaş, bende, halayık cariye, odalık, gulam, abd, abd-i memlûk” gibi kelimeler kullanılmıştır. Erkekler için daha ziyade “kul”, kadın köleler için “cariye” kelimesi tercih edilmiştir268. Osmanlı Dönemi’nde Seydişehir’de köle ve cariyeler de vardı. Azat edildikleri halde eski efendisinin yanında kalmaya devam eden kölelere rastlanmaktadır. Nitekim Seydişehir’de 1584’te Kara Kadı adlı biri dört azatlı köleye sahipti269. Seydişehir’deki ailelerin köleleri değişik milliyetlerdendi. Sofuhane Mahallesi sakinlerinden Mustafa Beşe’nin 1120/ 1708-1709 yılında bir Arap kölesi bulunuyordu270. 20 Rebiyülevvel 1129/4Mart 1717 tarihli bir boşanma kaydından, Abdullah oğlu İvaz adlı birinin Abdi oğulları Ahmed ve Mehmed adlı iki kardeşin kölesi olduğu 271; bir veraset davası kaydından da 1130/1717-1718 yılında Mir Şah adlı kişinin Dizdaroğlu Serdar Ali Beşe adında azatlı kölesi bulunduğu anlaşılmaktadır272. 1254/1839’da Cami-i Kebir Mahallesi’nden tüccar İbiş oğlu Abdulkadir’in Hurşid adlı bir Rum, Selim ve Mercan adında iki Arap kölesi; Ömer Raşid oğlu Seyit Mehmed’in Fermusar ve Selim adında iki Rum kölesi; Kiçikapı Mahallesi’nden emekli sipahi Ali oğlu Hacı Haşim’in Ali adında bir Arap kölesi; aynı mahalleden Nakibüleşraf Kaymakamı Seyit Ali’nin Selim adlı bir Arap kölesi; Alaylar Mahallesi’nde kuzâttan Feyzullah oğlu Hacı Mehmed’in Bilal ve Selim adında iki Arap kölesi vardı273. 1260/1845’de Cami-i Kebir Mahallesi’nde kaza müdürü Derviş oğlu Hüseyin Ağa’nın Hurşid adında bir Rum, Said ve Veli adlarında iki Arap kölesi bulunuyordu274. Köle ve cariyeler eşya gibi kabul edilip terekeye yazılır, vârisler arasında pay edilirdi. Şayet bu kişiler, öldüklerinde geçerli olmak kaydıyla efendilerince azat edilirlerse; bu durumdakiler kul ve cariye gibi devredilemez ve satılamazdı. 26 Şaban

267 Mehmet Zeki PAKALIN, “Köle”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II., İstanbul 1993, s. 300-302. 268 Nihat ERGİN, Osmanlı Devletinde Kölelik, İstanbul 1988, s. 4; Ehud R. TOLEDANO, Osmanlı Köle Ticareti, 1840-1890, (çev. Y. Hakan Erdem), İstanbul 1994, s. 58; Yusuf Hakan ERDEM, Osmanlıda Köleliğin Sonu, 1800-1909, (çev. Bahar Tırnakçı), İstanbul 2004, 34-35, 46. 269 TKGM.A., KK, d., Gömlek no. 137, s. 132. 270 BOA, Şikâyet Defteri, no. 66, s. 493/2. 271 KKS, no. 47, s. 229/2. 272 BOA, Şikâyet Defteri, no. 117, s. 48. 273 BOA, NFS.d., Gömlek no. 3335, tarih: 1254. 274 BOA, NFS.d., Gömlek no. 3337, tarih: 1260. 89

1070/7 Mayıs 1660 tarihli mahkeme kaydına göre; Abdulmennan oğlu Abdullah adlı bir Arap mahkemeye gelerek evvelden Hacı Himmet adında birinin kölesi olduğunu, ancak öldüğünde azat edileceğine dair sağlığında iken söz verildiğini, Himmet ölünce evlatlarının bunu Hacı İbadullah oğlu Abdi’ye sattığını beyan etmiştir. Abdi sorgulandığında azatlı olduğunu bilmeden satın aldığını söylemiştir. Abdullah’tan şahit getirmesi istenince Mahmud ve Ali adlı iki Müslüman erkek şahit olarak dinlenmiş, Himmet’in hayatta iken bu iki kişi huzurunda Abdullah’a “öldüğümde hürsün” şeklinde söz verdiğini beyan etmişlerdir. Bunun üzerine Abdullah’ın azat edilip hür olduğuna hükmedilmiştir275. Köleler, ticari mal gibi kabul edilir, ortaklar arasında paylaşılırlardı. Evasıt-ı Zilkade 1173/25 Haziran-4 Temmuz 1760 tarihli bir dava kaydında, Seydişehir’de Osman ve kardeşi İsmail Beşe’nin ortaklaşa şirket kurdukları, bir süre işlettikten sonra feshettikleri ve şirket mallarını paylaşırlarken bir köleyi Osman’ın, iki köleyi de İsmail Beşe’nin şirket malı olarak zimmetine geçirdikleri görülmektedir276. Erkeklerin nikâh sırasında hanımlarına mihr bedeli olarak köle verdikleri de olurdu. Evail-i Rebiyülevvel 1127/7-16 Mart 1715 tarihli kayda göre, Seyit Ali hanımı Ümmügülsüm’e mihr-i müeccel olarak Beşir adlı bir köleyi vermiştir277. Müslüman köle olmazdı. Olsa bile ispat edip kadıdan hüccet alarak hürriyetine kavuşurdu. Evahir-i Rebiyülevvel 1162/11-20 Mart tarihli kayda göre, Seydişehir’de Ali adlı Gürcü asıllı kölenin efendisi Ali Halife bundan iki yıl önce vefat etmiş; diğer mülklerle birlikte köle Ali merhumun eşi Mehmed kızı Rukiye ile oğulları İbrahim ve Abdülkadir’e miras olarak kalmıştır. Köle Ali İstanbul’a kaçmış; orada Acem asıllı hür biri olduğuna dair ilam çıkartmıştı. Bununla birlikte İbrahim ve Abdülkadir, Ali’ye köle olduğunu hatırlatıp hizmetlerine girmesi gerektiğini söylemişlerdi. Köle Ali Gürcü değil hür bir Acem olduğunu iddia edip ilamı gösterince mesele büyümüş; durum bir arzuhalle İstanbul’a kadar duyurulmuştur278. Köleler mal gibi alınıp satılabilirdi. Evasıt-ı Zilhicce 1174/14-23 Temmuz 1761 tarihli veraset davasına göre, Seydişehirli Seyit Abdülmümin Ağa’nın Ali adlı

275 KKS, no. 10, s. 60/3. 276 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 8, s. 156, 157. 277 BOA, Şikâyet Defteri, no. 64, s. 624. 278 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 4, s. 3/1, 3/2. 90

köleyi Alanyalı Şeyh Seyit Mehmed Efendi’den satın almış; bir süre sonra da bir Bağdadî aba ile beş kuruş karşılığında Seydişehirli Seyit Ali’ye satmıştır279. Köleler, hür kadınla nikâhlanabilirdi. Bu evlilik, hür olanlarınki gibi olur, boşanmaları durumunda aynı kurallar uygulanırdı. Receb kızı Ayşe, Seydişehir sakinlerinden Abdi oğlu Ahmed Bey ile onun kardeşi Mehmed Bey’in kölesi olan Abdullah oğlu İvaz ile evliydi. Ayşe Hatun mahkemeye başvurarak beş ay önce boşandığı Abdullah oğlu İvaz’dan 15.000 akçe mihr bedeli ile bir sim kuşak, bir çift bilezik, iki kaftan, bir döşek, bir minder, iki yastık ve bir kilim alacağının kaldığını; ayrıca İvaz’dan olma kızı Fatıma için de nafaka talep ettiğini, söylediklerinin doğruluğunu efendileri Ahmed ve Mehmed beylerden sorulmasını istemişti. Ahmed Bey mahkemede Ayşe’nin beş ay önce İvaz’dan ayrılırken tüm mihr bedelinden, nafakadan ve diğer mülklerinden feragat ederek boşandığını, buna rağmen kendilerinin Ayşe’ye dört koyun verdiğini, ancak daha sonra Ayşe’nin bunlara kanaat etmeyerek 20 Rebiyülevvel 1129/4Mart 1717’de kardeşi ve vekili olan Mehmed ile birlikte valiye daha sonra da Seydişehir kadısına başvurup dava açtığını, o davada da Ayşe’nin aleyhine hüküm çıktığını söylemiştir. 26 Rebiyülevvel 1129/10 Mart 1717 tarihli kayda göre; konuya dair bilgisi olan iki erkek şahit dinlenerek Ahmet Bey’in doğru söylediğine bir kez daha hükmedilip Ayşe davadan men edilmiştir280. Köle bir kimse zulme uğradığında, efendisi tarafından kölenin hakkını korumak maksadıyla dava açılırdı. Köle Süleyman harmanda kendi halinde çalışırken Seydişehirli Kadir Efendioğlu Abdullah buna saldırıp darp etmiş ve zorla 40 kuruşunu almıştı. Süleyman’ın efendisi Mustafa Ağa tarafından açılan dava sonucu, Evasıt-ı Cemaziyülevvel 1176/28 Kasım-7 Aralık 1762 tarihli hükümde zorla alınan akçelerin iadesi emredilmiştir281. Azatlı kölelerin vefatı durumunda mirasın paylaşımında efendisine de pay düşerdi. Mir Şah adlı kişinin azatlı kölesi Dizdaroğlu Serdar Ali Beşe 1130/1620- 1621 yılında vefat etmiş, mirası Ali Beşe’nin kızı ile merhum Mir Şah’ın oğlu Ali’ye

279 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, Defter no. 9, s. 8. 280 KKS, no. 47, s. 229/2. 281 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 9, s. 214. 91

kalmıştı. Ancak Ali Beşe’nin kızı tüm mülke el koyup Mir Şah’ın oğlu Ali’ye hakkı olanı vermeyince durum Ali tarafından bir arzuhalle İstanbul’a Evahir-i Muharrem 1141/27 Ağustos-5 Eylül 1728 tarihinde bildirilmiştir282. Azatlı köleler çocuksuz olarak öldüklerinde mal varlığı onların mirasçısı olarak kabul edilen sahibi olan kişiye kalırdı. Seydişehirli Abdülmümin Ağa, Topal Ali adlı köleyi Alanyalı Şeyh Seyit Mehmed Efendi’den satın almış; bir süre sonra Seydişehir sakinlerinden Seyit Ali’ye bir Bağdadî aba ile beş kuruş karşılığında satmıştı. Seyit Ali, köle Ali’yi birkaç yıl hizmetinde bulundurmuş, daha sonra da azat etmişti. Evasıt-ı Zilhicce 1174/14-23 Temmuz 1761 tarihli kayda göre, azatlı köle Ali vefat ettiğinde mal varlığı Seyit Ali’nin oğlu Seyit Abdülaziz’e intikal etmiş; ancak kölenin eski efendisi Alanyalı Seyit Mehmed de mirastan hak talep edince mesele mahkemeye taşınmış ve Seyit Mehmed davadan menedilmiştir283. Fakat aradan iki yıl geçtikten sonra Seyit Mehmed’in kardeşi Seyit Ahmed dava konusunu tekrar gündeme getirmiş; Topal Ali’nin ağabeyi Seyit Mehmed’in azatlı kölesi olup İzmir’de ticaret sebebiyle bulunduğu sırada 1170/1756-1757 yılında vefat ettiğini, tereke olarak 6.000 kuruş ve çeşitli eşyalar kaldığını, ancak Seydişehir’den Abdülaziz adlı birinin Topal Ali’nin efendisi olduğunu iddia ederek haksız yere mirasa konduğunu söylemiştir. Evahir-i Safer 1176/11-19 Eylül 1762 tarihli hükümde, meselenin mahallî yetkililerden etraflıca araştırılıp sonuca ulaştırılması istenmiştir284. Seydişehir’de cariyelere sahip olanlar da vardı. Bunları da mirasçılar mal gibi paylaşırlardı. Evahir-i Rebiyülevvel 1156/15-24 Mayıs 1743 tarihli kayda göre, Mustafa Efendi vefat ettiğinde terekesinde bir de cariye bulunuyordu285. Normalde cariye, hür Müslüman kadın gibi, sahibi dışındaki bir erkekle nikâhlanıp evlenemezdi. Böyle durumlarda nikâh akdi geçerli sayılmaz, eski efendisine iade edilirdi. 7 Zilkade 1320/5 Şubat 1903 tarihli bir mahkeme kaydına göre Mustafa kızı Dudu’nun cariyesi, Adil oğlu Ahmed tarafından zorla kaçırılıp nikâh kıyılarak alıkonulmuştu. Alaylar Mahallesi’nden Muhsin oğlu Hakkı Efendi,

282 BOA, Şikâyet Defteri, no. 117, s. 48. 283 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 9, s. 8. 284 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 9, s. 196, 197. 285 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 1, vr. 68, s. 133/3. 92

Dudu’ya vekil olmuş ve cariyenin iadesini mahkemede istemiştir. Dudu haklı bulunarak cariyesi kendisine iade edilmiştir286. Buna benzer bir olay da 27 Kanun-i sani 1318/9 Şubat 1903’te yaşanmıştır. Mehmed kızı Fatma’nın cariyesi, Deli Hasan oğlu Mehmed tarafından zorla kaçırılıp nikâh kıyılmış ve alıkonulmuştu. Alaylar Mahallesi’nden Mustafa oğlu Mehmed Bey, Fatma’ya vekil tayin edilmiş ve cariyenin iadesi için dava açılmıştır. Mahkemece cariyenin sahibesine iadesine karar verilmiştir287. Cariyeler, efendilerinin en yakın yardımcılarıydı. Bunun için efendisiyle bazı olaylara karıştığı olurdu. Seydişehirli Ahmed kayınpederi Hüseyin ile birlikte hareket ederek Mahmud Beşe ve cariyesi hakkında asılsız suçlamalarda bulunmuştu. Evasıt-ı Rebiyülahir 1163/20-29 Mart 1750 tarihli kayda göre Mahmud Beşe ve cariyesi Hayrunnisa’nın, gebe eşini darp edip yirmi gün sonra düşük yapmasına neden olduğunu iddia eden Ahmed, zorla Mahmud’un leblebici dükkânına el koymuş ve 60 kuruşunu almıştır288. 2. 3. Seydişehir’de Nüfus Hareketleri 2. 3. 1. Seydişehir’e Göçler

Seydişehir, daha kuruluşundan itibaren göç almış bir Anadolu kentidir. Yukarıda kısaca değinildiği üzere Seyit Harun Seydişehir’i 1305’te inşa etmiş ve beraberinde Horasan’dan getirdiği 40 dervişi buraya yerleştirmiştir289. Şu halde Horasanlı bu dervişler aileleriyle birlikte buraya gelmişler ve şehrin ilk nüfusunu oluşturmuşlardır.

Seydişehir’e daha sonra başka yerlerden de göçler olmuştur. Şeyh Ahmed Alâî ailesi bunlardan biridir. 1507 tahririnde, Karamanoğlu II. İbrahim Bey (1423- 1464)’in bu sülaleyi vergilerden muaf tuttuğu yazdığına göre290, XIV. yüzyıl ortalarında Alanya’dan Seydişehir’e gelip yerleşmiş olmalıdırlar. Alanya’dan

286 SKS, no. 238, s. 1/1. 287 SKS, no. 238, s. 1/2. 288 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 4, s. 156/2. 289 Makālât, s. 25. 290 BOA, TT. d., Gömlek no. 40, s. 313. 93

Seydişehir’e kaç hane ile göç ettiği şimdilik tespit edilemeyen bu aile 1507 yılında 10 hane; 1522 yılında ise 13 hane kaydedilmiştir291.

Kent 1467’de Osmanlı idaresine geçmeden önce Seydişehir’e gelip yerleşen ve etkin olan diğer bir sülale Turgutoğullarıdır. Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluş yıllarında Seydişehir yöresine yerleştirilen Türk oymakları arasında Turgutlu bölükleri de yer almaktadır292. Turgutoğulları Orta Asya’dan Anadolu’ya göçerek Konya, Seydişehir, Sarayönü, Kadınhanı ve Ilgın yörelerinde yurt tutmuş bir Türkmen aşiretidir. Merkezi Beyşehir yakınındaki Karahisar olmak üzere ayrı bir beylik kurdukları bazı kaynaklarda yazılmışsa da293 M. Zeki Oral, para, kitabe ve başka belgeler bulunamadığı için bu beyliği Karamanoğulları tarihi içinde ele almanın uygun olduğunu ifade etmiştir294.

Turgutoğullarından Halil Bey oğlu Rüstem Bey (ö. 1439), muhtemelen XV. yüzyıl başlarında, ailesiyle birlikte Seydişehir’e yerleşmiş ve yaşadığı sürece Seyit Harun Zaviyesi’nde kendi mülkünden verilmek üzere yemek pişirip dağıtılmasını sağlamıştır. Seyit Harun Camii’nin kuzeyindeki Halife Sultan Türbesi’ne bitişik bir türbe yaptırmış ve buraya kendisinden önce amcası Emirşah Bey’in kızı Sultan Hatun ile kendi kızı Dürrühant Hatun defnedilmiş; 1439 yılında Rüstem Bey ve oğlu Ali Bey de vefat ederek bu türbeye gömülmüştür295. II. Mehmed’in 1467’de Karamanoğulları’na kesin olarak son vermesiyle Turgutoğulları’nın bir kısmı Akşehir ve Ilgın’a çekilmiş; Rüstem Bey’in soyundan gelenler ise Seydişehir’de yaşamaya devam etmişlerdir.

Osmanlı Dönemi’nde Seydişehir’e değişik nedenlerle münferit göçler olduğu BOA belgelerinden anlaşılmaktadır. Ancak XIX. yüzyıla kadar toplu iskân olduğuna

291 BOA, TT. d., Gömlek no. 455, s. 895-896. 292 ÖNDER, aynı eser, s. 16; Koray ÖZCAN, “Anadolu-Türk Kent Tarihinden Bir Kesit: Selçuklu Döneminde Anadolu-Türk Kent Model(ler)i”, Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi (Bilig), S. 38 (2006), s. 161-162. 293 Stanley Lane POOLLE, Düvel-i İslâmiye, (çev. Halil Edhem), İstanbul 1927, s. 319; UZUNÇARŞILI, Anadolu Beylikleri, s. 58; Josepd de Guigny, Türklerin ve Moğolların Tarih-i Umumisi, IV., (çev. H. Cahit), s. 140. 294 M. Zeki ORAL, “Turgutoğulları”, IV. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara 1952, s. 140-157. 295 ÖNDER, aynı eser, s. 30, 110-116. 94

dair bilgiye şimdilik ulaşılamamıştır. Zaten Seydişehir kent merkezinde toplu göçlere cevap verecek alt yapı da mevcut değildi. Bu yüzden buraya geniş çapta göç olmamıştır. Bir aşiretin tüm üyeleri veya bir kısmı güvenlik gerekçesi ile Seydişehir’e gönderilmek istenmiş; ancak iskân için ortam elverişli olmadığı için bu mümkün olmamıştır. 31 Teşrin-i evvel 1334/31 Ekim 1918 tarihli bir Dâhiliye yazısında Haydaranlı Aşireti reisinin ve maiyetinin Seydişehir’e iskânları emredilmekte idi296. Aşâir ve Muhâcirîn Müdüriyet-i Umumiyesi’nden Konya Vilayeti’ne çekilen 21 Muharrem 1337/28 Ekim 1918 tarihli telgrafta, Haydaranlı Aşireti Reisi Hüseyin Paşa’nın bütün aşireti ile birlikte Seydişehir’e nakledilmesi gerektiği, ancak Seydişehir’deki mesken sıkıntısı yüzünden bunun mümkün olamayacağı, şimdilik yalnızca 15 kişilik ailesiyle birlikte Seydişehir’e nakledilmelerinin uygun görüldüğü yazmaktaydı297. Seydişehir’e geldiklerine dair bir kayda rastlanmadığına göre zikredilen 15 kişi de buraya gelmemiş olmalıdır. 2. 3. 2. Seydişehir’e Sürgünler Seydişehir’e XX. yüzyıl başlarına kadar sürgün yoluyla iskân yapıldığına dair herhangi bir kayda şimdilik rastlanmamıştır. Ancak kimi zaman cezalandırma maksatlı başka bölgelerden Seydişehir’e sürgün edilenlerin olduğu, bunların cezaları sona erince geldikleri veya sağlık nedeniyle istedikleri başka yerlere döndükleri arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. 7 Ramazan 1333/20 Temmuz 1915 tarihli bir emniyet kaydına göre İstanbul’dan Seydişehir’e sürgün edilen Yağişa Efendi geri dönmek için izin istemiştir298. Seferberliğin başlangıcında Seydişehir’e sürgün edilen Antakyalı Şakir Kavas, 22 Rebiyülevvel 1336/6 Ocak 1918’de Seydişehir’in havasına alışamadığını, bunun için Tarsus veya Aydın sancaklarından birine nakledilmesini rica etmiştir299. I. Dünya Savaşı Sırasında Seydişehir’de Ecnebi Esirler I. Dünya Savaşı sırasında Konya ve çevresine oturmaya mecbur edilen ecnebiler bulunuyordu. Nitekim Beyşehir’de bu sırada zorunlu olarak oturan

296 BOA, DH. ŞFR., Dosya no. 600, Gömlek no. 92. 297 BOA, DH. ŞFR., Dosya no. 92, Gömlek no. 278. 298 BOA, DH. EUM. 2. Şb., Dosya no. 9, Gömlek no. 24. 299 BOA, DH. EUM. 4. Şb., Dosya no. 15, Gömlek no. 31. 95

ecnebilerin bulunduğunu K. Sarıçelik tespit etmiştir300. Aynı dönemde Seydişehir kent merkezinde de ecnebilerin bulunduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Bunlar Karadeniz sahillerindeki “düvel-i muhasama” vatandaşları olup içeri bölgelere gönderilmişler; bir kısmı Seydişehir’de zorunlu iskâna tâbi tutulmuştur301. 9 Cemaziyülevvel 1335/3 Mart 1917 tarihli bir Dâhiliye evrakında Seydişehir’e sürgün edilen ecnebilerden bahsedilmiştir (Tablo-32)302:

Tablo-32: 1917 yılında Seydişehir Kazası’nda ikamete memur ecnebilerin isimleri İkamet İsim Baba İsmi Yaşı Tâbiyeti Doğum Yeri Sanatı Yeri Kafkasya Jan Bizanof Josef 46 Rusya İstanbul Tüccar Gürcü Aleksandır Jorj 44 Rusya Revel Erzurum Mühendis Pivoliç Koçuristan Fransuva 52 Fransa Sakız Çeşme Terzi Vapur Aristidi Rusnan Kaçurusnan 20 Fransa Çeşme Çeşme makinisti Yani Rusnan Kaçurusnan 15 Fransa Çeşme Çeşme İşsiz

Ayrıca I. Dünya Savaşı’nda esir alınıp Seydişehir’e sürgün edilenler de bulunuyordu. 19 Ramazan 1335/9 Temmuz 1917’de üçü Fransız, dördü Rus tebaasından olmak üzere toplam yedi kişinin Seydişehir veya Koçhisar’a nakillerinin uygun olup olmadığı merkeze sorulmuştur303. Seydişehir’e sürgün edilen İtalyan asıllı esirler: Daha önce Ulukışla’ya sürgün edilmiş olan İtalyan tebaasından Alessandro Calcinelli’nin vefat ettiği, kardeşi Pilot Francesco Calcinelli’nin de rahatsız olduğu, annesine gönderdiği iki kartpostalda durumundan bahsedip kendisine kimselerin bakmadığını yazdığı, bunun üzerine annesinin Seydişehir’de akrabaları Miloviç’in sürgünde olmasına istinaden oğlunun da buraya gönderilmesi için adeta yalvardığı İspanya Sefareti’nin yazısı ile Dâhiliye Nezareti’ne bildirilmiştir. Nisan 1917’de başlayan yazışmaların Mayıs ve Haziran boyunca devam ettiği ve nihayet 19 Şevval 1335/8 Ağustos 1917’de

300 Kerim SARIÇELİK, “I. Dünya Savaşı’nda Beyşehir’de İkamet Eden Sivil Esirler”, Selçuk Üniversitesi Beyşehir Meslek Yüksek Okulu I. Uluslararası Beyşehir ve Yöresi Sempozyumu Bildiriler Kitabı 11-13 Mayıs 2006, Beyşehir/Konya/Türkiye, s. 338-343. 301 BOA, HR. SYS., Dosya no. 2146, Gömlek no. 31. 302 BOA, DH. EUM. 2. Şb., Dosya no. 34, Gömlek no. 19, evrak no. 6. 303 BOA, DH. EUM. 5. Şb., Dosya no. 39, Gömlek no. 37. 96

Francesco Calcinelli’nin tedavisi için Seydişehir ikliminin daha uygun olacağını, bu sebeple Seydişehir’e nakledilip orada yaşamasına karar verildiğini bildiren Dâhiliye Nezareti yazısı çıkmış304; 12 Kasım 1917’de Francesco Calcinelli Seydişehir’e nakledilmiştir305. Süveyş Kanalı’nda çalışan harp esirlerinden İtalyan Vincisto Bokafoska, 18 Muharrem 1337/25 Ekim 1918’de Seydişehir’e sürgün edilmiş; bir süre sonra Konya Mekteb-i Sanayi’de marangoz ustalığı yapmaya başlamıştır306. 23 Zilkade 1336/31 Ağustos 1918’de İtalyan Andon Kritelli Seydişehir’e sürgüne gelmiştir307. Seydişehir’e sürgün edilen Rusya ve Ukrayna kökenli esirler:Seydişehir’de I. Dünya Savaşı sırasında Rusya ve Ukrayna vatandaşı olan esirler de mevcuttu. 11 Muharrem 1336/28 Ekim 1917 tarihli bir emniyet kaydında, Seydişehir’e sürgün edilen Rus tebaasından 20 kimsenin rahatça yaşam sürdükleri, hapsedilmedikleri, buna karşın Ural’da bulunan 40 Osmanlı vatandaşının gözaltında tutulduğu bildiriliyor ve bu kişilerin tahliye edilmeleri için İspanya Sefareti nezdinde teşebbüslerin başlatılacağı söyleniyordu308. 18 Muharrem 1336/4 Kasım 1917’de Rus tebaasından Aleksandır Kokolidis ve Nikola Kokolidis309; 28 Muharrem 1336/14 Kasım 1917’de Jan be Janof310; 7 Receb 1336/19 Nisan 1918’de Hristo veled-i Dirpisitiya ve kardeşi Sava311; 6 Muharrem 1337/13 Ekim 1918’de Ukraynalı Petro Yuvannidi ve Dimitri Patrinos312 Seydişehir’e sürgün edilmişlerdi. 1 Safer 1337/6 Kasım 1918’de Seydişehir’de bulunan Ukraynalı sürgünlerden İsrailioviç ile Likoviç Ankara’ya, Bahil Serloviç ise İstanbul’a seyahat etmek için izin istemişlerdi313. Silah kaçakçısı ve casus olan Rus Jon İvan Bizanof, Konya’da yakalanıp 15 Receb 1335/7 Mayıs 1917’de Seydişehir Kazası’na sürgün edilmişti314. Karısı Marie, yaşlı olan

304 BOA, DH. EUM. 5. Şb., Dosya no. 41, Gömlek no. 21; HR. SYS., Dosya no. 2148, Gömlek no. 27; Dosya no. 2149, Gömlek no. 3. 305 BOA, HR. SYS., Dosya no. 2151, Gömlek no. 33. 306 BOA, DH. EUM. 5. Şb., Dosya no. 73, Gömlek no. 31. 307 BOA, DH. EUM. 5. Şb., Dosya no. 67, Gömlek no. 50. 308 BOA, DH. EUM. 5. Şb., Dosya no. 47, Gömlek no. 10. 309 BOA, DH. EUM. 5. Şb., Dosya no. 48, Gömlek no. 6. 310 BOA, DH. EUM. 5. Şb., Dosya no. 48, Gömlek no. 41. 311 BOA, DH. EUM. 5. Şb., Dosya no. 58, Gömlek no. 15. 312 BOA, DH. EUM. 5. Şb., Dosya no. 71, Gömlek no. 26. 313 BOA, DH. EUM. 5. Şb., Dosya no. 75, Gömlek no. 1. 314 BOA, DH. EUM. 5. Şb., Dosya no. 84, Gömlek no. 36. 97

kocasının bu sürgünde sağlığının bozulacağını bildirip mümkünse geri gönderilmesini ABD Sefareti’nden talep etmiş; ancak İvan Bizanof’un silah kaçakçısı ve casus olduğunun kesin surette tespit edildiğinden dolayı Seydişehir’den İstanbul’a iadesinin mümkün olmadığı Dâhiliye Nezareti’nce bildirilmişti315. Seydişehir’e sürgün edilen Fransız ve İngiliz esirler: Fransa ve İngiltere tebaasından olup Seydişehir’e sürgün edilenler de vardı. Bunlardan bazıları savaş bitince ülkelerine iade edilmiş; bazısı ise Seydişehir’de hayatlarını kaybetmişlerdir. 1 Eylül 1917’de Seydişehir’de mukim Fransız tebaasından Jean Fabre lekeli hummadan vefat etmiştir316. 31 Ocak 1918’de İngiltere tebaasından Ahmed oğlu Mahmud Seydişehir’de ölmüştür317. 7 Şaban 1337/7 Mayıs 1919’da yine İngiltere tebaasından ve Hintli esirlerden olan Mehmedoğlu Hacı Nuri, sürgünde bulunduğu Seydişehir’de vefat etmiş, Felemenk Sefareti tarafından ölümüne dair malumat istenmiş, terekesinde olan para eşine teslim edilmek üzere Adana’ya gönderilmiştir318. Sürgünle geldikleri Seydişehir’den memnun kalıp Osmanlı vatandaşlığına geçmek ve Seydişehir’e yerleşmek isteyenler de olmuştur. 29 Cemaziyülahir 1336/11 Nisan 1918’de Fransa adına Amerikan Konsolosluğu’ndan maaş alan Cezayirli Ahmed el-Safir ailesi ile birlikte Osmanlı vatandaşlığına geçip sürgünde bulunduğu Seydişehir’e yerleşmek istediğini bildirmiştir. İlgili belgede Ahmed ve ailesinin doktor muayenesinden geçirilmesi gerektiği, ancak o tarihte rapor verecek doktor bulunmadığı belirtilmiştir319. Vatandaşlığa geçip geçemediğine dair ileri tarihli bir belgeye şimdilik rastlanmamıştır. Millî Mücadele Yıllarında Seydişehir’de Ecnebiler Millî Mücadele yıllarında da Seydişehir’de ecnebiler bulunuyordu. Ailesi ile birlikte Çarşamba’da ikamet ederken savaş esnasında Seydişehir’e gelerek mütarekenin imzalanmasına kadar burada oturan İtalyan uyruklu Virginie, 9 Mayıs 1923’te yazdığı dilekçede oğlu Louis’in ailevî meseleleri halletmek için Samsun’a

315 BOA, HR. SYS., Dosya no. 2148, Gömlek no. 21. 316 BOA, HR. SYS., Dosya no. 2150, Gömlek no. 27; Dosya no. 2153, Gömlek no. 21. 317 BOA, HR. SYS., Dosya no. 2136, Gömlek no. 1. 318 BOA, DH. İ. UM., Dosya no. 19-06, Gömlek no. 1/42; HR. SYS., Dosya no. 2156, Gömlek no. 9, 24. 319 BOA, DH. EUM. 5. Şb., Dosya no. 57, Gömlek no. 48. 98

gittiğini, ancak oradan Seydişehir’e dönüşüne mahallî yetkililerce izin verilmediğini, şayet oğlu dönebilirse birlikte İstanbul’a gidip yerleşeceklerini yazmış ve yardım istemiştir320. 2. 3. 3. Seydişehir’den Başka Yerlere Göçler ve Sürgünler Seydişehir’den bilinen ilk önemli göç hareketi, 1572 yılında Kıbrıs Adası’na yapılan sürgünle gerçekleşmiştir. Bu konuyla ilgili kayıt, 15 Numaralı Mühimme Defteri’nde yer almaktadır. İlk olarak Barkan’ın bahsettiği321 ve pek çok araştırmacı tarafından yayımlanan bu hüküm, 13 Cemaziyülevvel 980/21 Eylül 1572 tarihlidir. Sultan II. Selim Karaman, Anadolu, Rum ve Dulkadir eyaletlerine gönderdiği bu hükümde, adı geçen eyaletlerin şehir ve köylerinde yaşayan insanların her 10 hanesinden bir hanesinin Kıbrıs Adası’na sürgün olarak yazılmasını emrediyordu. Seydişehir Kazası’ndan adaya sürülecek ailelerin listesi genel sürgün emrinden iki ay sonra, Kasım 1572’de hazırlanarak İstanbul’a sunuldu. Sürgün edilecek kişilerin seçiminde belli kriterler söz konusu idi. Buna göre ekecek toprağı olmayan reaya, eşkıyalığa yönelmiş olanlar, tahrire yazılmayıp defter dışı kalanlar, başka yerlerden gelip şehre yerleşen ve yeri olmayıp ücretle yer tutanlar, uzun süredir aralarında arazi davası olan aileler, işi olmayıp leventlik yapanlar, faizciler, ihtiyaç fazlası meslek sahipleri ve zanaatkârlar öncelikli olarak seçilip gönderilmiştir. Bu kimselerin malları mülkleri varsa kadı nezdinde müzayedeye çıkartılmış ve satılarak paraları kendilerine teslim edilmiştir. Sürgün yazıldığı halde gitmek istemeyenler yerlerine ya bir kefil gönderecekler veya bedel ödeyeceklerdi. Sürgün listesine adı yazılan Seydişehirli kimseler memurlar nezaretinde Silifke iskelesine gidecekler ve oradan Kıbrıs Beylerbeyisi’nin adamları tarafından ücretsiz olarak gemilerle Kıbrıs’a götürüleceklerdi. Adada hangi mahallere yerleştirileceklerine Kıbrıs Beylerbeyi karar verecekti (Tablo-33)322.

320 BOA, HR. İM., Dosya no. 47, Gömlek no. 36. 321 BARKAN, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, XI/1-4(Ekim 1949-Temmuz 1950), s. 550-553. 322 Mehmet Akif ERDOĞRU, “Beyşehir ve Seydişehir Kazalarından Kıbrıs Adasına Sürülmüş Aileler”, (Kısaltma: Sürgünler), Tarih İncelemeleri Dergisi, XI(1996), s. 9-66. 99

Tablo-33: Kıbrıs’a sürgün için deftere yazılan Seydişehirli ailelerin meslek gruplarına göre dağılımı

Aşçı

Çiftçi

İmam

Eskici Kasap

Tellak

Haffaf Hallaç

Cüllah

Tüfekçi Toplam

Demirci

Niteliksiz Marangoz 156 22 1 10 3 2 2 1 1 1 1 1 1 202

Defter incelendiğinde adaya gideceklerin %30’unun kendi isteğiyle, %70’inin isteksizce yani zorla yazıldığı görülmektedir. Aslında sürgün yazılmayı özendirmek için devlet tarafından birtakım girişimlerde bulunulmuştu. Göç edenlere iki-üç yıl vergi muafiyeti sağlanacak, adaya nakliyat ücretsiz olacak, boş topraklar bedava verilecek ve mücrimlerin suçu affedilecekti. Seydişehir’den adaya sürgün sağlıklı bir şekilde yapılamamıştır. Deftere sürgün olarak yazılan ailelerin bir kısmının Silifke’ye gidene dek yolda eşkıyalarca soyulduğu, pek çok “yarar” kimsenin adaya ulaşamadığı, ailelerden bir kısmının ise Seydişehir’den ayrılmadığı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Göç edenlerin büyük bir kısmı ise Kıbrıs’ta Limasol bölgesine yerleştirilmiştir323. Kıbrıs’a 1572’deki sürgün dışında Seydişehir’den başka yerlere toplu göç olduğu söylenemez. Çünkü bu konuda herhangi bir kayda şimdilik rastlanmamıştır. Ancak Kıbrıs’a sürgünler şahıs bazında cezalandırma amaçlı devam etmiştir. Genellikle zararlı kimselerin adaya gönderildiği arşiv kayıtlarından anlaşılmaktadır. Evasıt-ı Rebiyülevvel 1141/15-24 Ekim 1728 tarihli bir hükme göre, Seydişehir sakinlerinden olan Veli Beşe ve Şahinoğlu Mahmud Beşe adlı yeniçeriler ıslah olmaları için Lefkoşe Kalesi’nde “kalebend” yani hükümlü olarak gönderilmişlerdir324. 28 Ramazan 1277/10 Nisan 1861 tarihli bir Meclis-i Vala yazısına göre Seydişehirli Mehmed’in kerimesi Emine’ye tecavüz eden Abdullah yakalanıp kürek cezasıyla Kıbrıs’a sürülmüştür325. 19 Safer 1282/14 Temmuz 1865’te cinayet suçundan yakalanan Fecr Hasan ve Deli Bostan Mustafa 15’er yıl, Mustafa’nın 18 yaşındaki oğlu Ali yedi yıl326; 8 Cemaziyülevvel 1289/13 Ağustos 1872’de gelini Şerife’yi şiddetlice darp edip ölümüne yol açan Kazak Hüseyin 15

323 ERDOĞRU, Sürgünler, s. 12-14. 324 BOA, Şikâyet Defteri, no. 118, s. 249. 325 BOA, MVL, Dosya no. 609, Gömlek no. 28. 326 BOA, Ayniyat Defteri, no. 807, s. 16. 100

yıl327; 21 Şaban 1289/24 Ekim 1872’de Kızılcalar Mahallesi’nden Hatice’ye tecavüz edip bekâretini bozan Manav Hasan üç yıl süreyle kürek cezasına çarptırılıp Kıbrıs’a sürgün edilmişlerdir328.

327 BOA, Ayniyat Defteri, no. 807, s. 106. 328 BOA, Ayniyat Defteri, no. 807, s. 109. 101

İKİNCİ BÖLÜM

OSMANLI DÖNEMİNDE SEYDİŞEHİR’İN İDARİ YAPISI

1. Seydişehir Vilayeti

Seydişehir, Karamanoğulları idaresinde iken “vilâyet” statüsünde idi. II. Mehmed’in 1467’deki seferiyle Seydişehir’de Osmanlı hâkimiyeti sağlanmıştır329. 1476 yılında Karaman Eyaleti emlakinin ve vakıflarının genel bir sayımı ile yazımı yapılmış ve bu defterde Seydişehir “Vilâyet” olarak kaydedilmiştir330. Osmanlı idari teşkilatında XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Orta Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgesinin bir kısmında vilayet tabirinin kullanıldığı bilinmektedir. Ancak idari bir terim olarak “vilâyet” kelimesinin XV. ve XVI. yüzyıllarda anlamı açık değildir. Bunun için Ö. Lütfi Barkan, XVI. yüzyıl idari taksimatını “vuzuhsuz bir taksimat” olarak nitelendirmiş331; Şerafettin Turan da Osmanlı Devleti’nin XV. ve XVI. yüzyıllarda gerçek bir idarî taksimatının olmadığı görüşünü ileri sürmüştür332. Klasik dönemde vilayet kelimesi çoğu zaman kaza ve nahiye için kullanılmışsa da, bazen eyalet/beylerbeyiliği anlamlarına da gelecek şekilde zikredilmiştir333.

Seydişehir, muhtemelen Karamanoğulları Dönemi’nde bir vilayet merkezi idi. Osmanlıların eline geçince bu statü kısa bir süre için aynen kabul edilmiş; bu nedenle 1476’daki vakıf tahriri sırasında vilayet olarak kaydedilmiştir. Yukarıda zikredilen yapılanmadan başka Seydişehir’in hem bir kaza merkezi hem de liva olduğuna dair bir başka kayıt mevcuttur. Mevlâna Vildan tarafından 1500 yılında derlenen ana kanundan sonra 1518’de İbn Kemal tarafından yeniden kaleme alınan bir kanunname daha vardır. Akgündüz tarafından yayımlanan ve tek

329 Hammer, Osmanlı Tarihi, II., s. 93; UZUNÇARŞILI, Anadolu Beylikleri, s. 7; ÖNDER, aynı eser, s. 27-30; ERDOĞRU, İcmal Defteri, s. 119-120. 330 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 33. 331 Ömer Lütfi BARKAN, “954-955 (1547-1548) Mali Yılına Ait Bir Osmanlı Bütçesi”, İÜ İktisat Fakültesi Mecmuası, XIX/1-4(Ekim 1957-Temmuz 1958), s. 282. 332 Şerafettin TURAN, “XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İdari Taksimatı”, Atatürk Üniversitesi Yıllığı 1961, Ankara 1964, s. 204. 333 Mehmet Akif ERDOĞRU, “Konya Vilâyetinin İdarî Taksimatı”, (Kısaltma: İdari Taksimat), Osmanlı Araştırmaları, XII., 1992, s. 425. 102

nüshası Paris’te bulunan üçüncü bir kanunnâme ise, Hem Mevlâna Vildan’ın hem de İbn Kemal’in kaleme aldıklarını ihtiva eden Yavuz Dönemi’ne ait oldukça geniş bir Karaman Eyaleti Kanunnamesi’dir. Burada “Vilâyet-i Beğşehri ve Seydişehri Livâsında kettân ekilir yerler vardır.” şeklinde bir kayıt mevcuttur334. Bu, muhtemelen Karamanoğulları idari yapılanmasındaki vilayetten etkilenerek kanunnameye girmiştir. Veya kaza idaresi dışında, eyalet yapılanması çerçevesinde Beyşehir sancağına bağlı nahiye olduğu için, nahiye karşılığında liva kullanılmıştır. Nitekim 1522 tarihli Tımar İcmal Defteri’nde “Seydişehir Nahiyesi” şeklinde kayıtlıdır335. Arşiv belgelerine göre 1502 yılında Seydişehir nahiye bölgesine 94; 1522 yılında 101; 1584 yılında 104; 1691 yılında 30 ve 1831 yılında 28 köyün bağlı olduğu kayıtları336 da bunu göstermektedir. Ancak bu çalışmada liva yani nahiye yapılanması konusu üzerinde durulmayacaktır. Kaza olarak XVI. yüzyıldan başlamak üzere Tanzimat ve 1864’ten sonraki Seydişehir kent merkezi bilgileri değerlendirilecektir.

2. Kaza Olarak Seydişehir

Kadı ve mahkeme görevlilerinin yerleşip görev yaptıkları, yaşadıkları, mahkemenin kurulduğu yer klasik dönemde kaza olarak adlandırılmaktaydı337. Kaza, Osmanlı idare sisteminde livaya bağlı olmayıp merkeze doğrudan bağlı bir adli birimdi. Osmanlılar, II. Mehmed’in son zamanlarında Konya ve çevresinde yeniden idari yapılanmaya gittiler. II. Bayezid 1483 yılında Seydişehir’i kaza haline

334 AKGÜNDÜZ, Kanunnameler 3. Kitap, s. 322-323. 335 BOA, TT.d., Gömlek no. 119, s. 187. 336 1502 yılı için bk. BOA, TT.d., Gömlek no. 40; 1522 yılı için bk. BOA, TT.d., Gömlek no. 399; 1584 yılı için bk. TKGM.A., KK, d., Gömlek no. 137; 1691 yılı için bk. BOA, İE. ML., Dosya no. 79, Gömlek no. 7426; 1831 yılı için bk. BOA, NFS. d., Gömlek no. 3310. 337 İlber ORTAYLI, Tanzimat’tan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, (Kısaltma: Yerel Yönetim Geleneği), İstanbul 1985, s. 92. II.Mahmud dönemine kadar Osmanlı taşra idaresi hakkında daha geniş bilgi için bk. Metin KUNT, Sancaktan Eyalete: 1560-1650 Arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi, İstanbul 1978; Yücel ÖZKAYA, XVIII. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, Ankara 1985; Mehmet İPŞİRLİ, “Eyalet (Taşra) Teşkilatı”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, I, İstanbul 1994, s. 221-245; Nejat GÖYÜNÇ, “Osmanlı Devleti’nde Taşra Teşkilatı (Tanzimat’a Kadar)”, Yeni Türkiye, Osmanlı Özel Sayısı I: Siyaset ve Teşkilat, S. 31(2000), s. 430- 441. 103

getirdi338. 1500 yılı tapu tahriri339 ve sonraki yıllara ait kayıtlardan da bu yapılanmanın devam ettiği anlaşılmaktadır340. XVI. yüzyıldaki diğer tahrirlerde de durum değişmemiş341; Tanzimat’tan sonra da niteliği değişmekle birlikte 1920’ye kadar hep kaza merkezi olarak kalmıştır342. Sonraki yüzyıla ait arşiv belgeleri incelendiğinde bu durumun değişmediği ve Seydişehir’in Beyşehir Livası sınırları içerisindeki kaza merkezlerinden biri olduğu görülmektedir

Seydişehir, Osmanlı Dönemi’nde XVI. yüzyıl başlarından itibaren kendisine bağlı köyleri içine alan bir kaza merkeziydi. XVI. yüzyılda Seydişehir Kadısı, Gurgurum ve Bozkır olmak üzere iki tımar nahiyesinin köylerindeki davalara da bakıyordu.

Islahat Fermanı (1856) sonrasındaki dönemde 1864’teki idari yapılanma sırasında değişikliğe gidildi. Kaza, sancaktan sonra gelen bir idari birim adı oldu. 1864, 1867 ve 1871 nizamnameleri ile taşra birimleri vilayet, liva, kaza, nahiye ve köy olarak tespit edildi343. 8 Kasım 1864 tarihli Tuna Vilâyeti Nizamnâmesi’ne göre344 eyaletler kaldırılarak livalardan oluşan vilayet üniteleri kuruldu. Livalar ise kazaların birleşmesinden oluşacak ve her kaza bir müdürlük olarak

338 Murad Çelebi Defteri, vr. 53b. 339 TKGM. A.,KK. d., no. 565. 340 Nitekim 1516 (BOA, TT., no. 58), 1518 (BOA, TT., no. 63), 1530 (BOA, TT., no. 387) ve 1583 yılı tahrirlerinde (TKGM. A.,KK. d., no. 584) Seydişehir “kaza” merkezlerinden biri olarak kayıtlıdır. 341 Kâtib Çelebi, Beyşehir livası sınırları içindeki kazalar arasında zikrettiği Seydişehir hakkında şu bilgileri vermiştir: “Seydişehir güneyinde Bozkır olan bir kasaba ve kazadır…” bk. Kitâb-ı Cihânnümâ, I., Ankara 2009, s. 618-619. 342 1867 tarihine kadar Beyşehir Livası sınırları içinde altı kaza vardı: Seydişehir, Beyşehir, Bozkır, Göçi-yi Kebir, Yenişar maa Kaşaklı, Kırili. 343 Tuna Vilâyet Nizamnamesi, 1864 tarihli olup Niş, Vidin ve Silistire eyaletleri pilot bölge olarak uygulanmıştır. Vilâyet-i Umumiye Nizamnamesi 1867 tarihli olup 1864 nizamnamesinin hemen aynısıdır. Ancak tüm Osmanlı topraklarını kapsayacak şekilde uygulanmıştır. İdare-i Umumiye-i Vilâyet Nizamnamesi ise 1871 tarihlidir. Yeni düzene göre Osmanlı Devleti idari bakımdan 27 vilâyet ve 123 sancağa bölünmüştü. Rumeli’de 10 vilayet ve 44 sancak, Anadolu’da 16 vilayet ve 74 sancak, Afrika’da ise bir vilayet ve beş sancak örgütlenmişti. Ayrıca “elviye-i gayri mülhaka” denilen bazı livalar doğrudan merkeze bağlanmıştır. Bu gibi livalarda mutasarrıf, valinin yetkilerine, liva idare meclisi ise vilayet idare meclisinin görevlerine sahipti. Bk. Enver Ziya KARAL, Osmanlı Tarihi, Islahat Fermanı Devri (1861-1876), VII, Ankara 1956, s. 158. 344 Takvim-i Vekâyi, 7 Cemaziyelahir 1281. 104

değerlendirilecekti345. Kazalar da bazı köylerin birleştirilmesiyle oluşturulan nahiyelerden meydana gelecekti. 1871’deki düzenleme ile durum daha netlik kazanmış ve nahiye dairesine girecek köylerde en az 500 erkek nüfusun olması şartı getirilmiştir346. Anadolu idaresi dokuz vilayet ve 13 mutasarrıflığa ayrılmıştır347. Tüm Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi bu yeni düzenlemeler sonucu Seydişehir, Konya Vilayeti’nin Konya Livası’na bağlı bir kaza merkezi olmuş ve Cumhuriyet Dönemi’ne kadar bu yapılanma devam etmiştir.

3. Seydişehir Kazası’na Bağlı Köyler Sayıları dönem dönem değişmekle birlikte Seydişehir Kazası’na bağlı pek çok köy vardı. Arşiv belgeleri ışığında aşağıda bunları dönem dönem vermek uygun olacaktır. Seydişehir Kazası’nın 1502 yılında Gurgurum Nahiyesi’ne bağlı 56 köyü vardı348: Afşarviran, Akçalar, Aladana, Avşakçı, Bademli, Bağra, Baş Karaviran, Boyalı, Buzağıcı, Çalmanda, Çat, Çokrağın, Derearmud, Dereköy, Dikilitaş, Düden, El-Mesud, Gevrekli, Göçebe, Gökçeüyük, Göküyük, Gümüşlü, Güvercinlik, Hacılar, Hoşdüğün, İğdiç, İncesu, İvreği, Karabulak, Karacalar, Karahisar, Karakızlar, Karaüyük, Kavak, Kiçikilise, Körsöğüt, Kuğulu, Kuran, Kürd, Manastır, Nuzumla, Oğlakçı, Olberid, Orta Karaviran, Ovacık, Senirarmud/Şekerarmud, Seniroğlanı, Suberde, Şemsunlar, Taşağıl, Türkmen, Ulukilise, Yavşi, Yenice, Zahir, Zeynelhac. 1522 tarihli tapu tahrir defterinde349 Tol ve Yunusviran adıyla iki yeni köy adı daha görülmektedir. Dolayısı ile 1522’de Seydişehir Kazası sınırları içindeki Gurgurum Nahiyesi’nde köy sayısı 58 olmuştur. 1584’te350 ise Taraşçı ve Cami adıyla iki köy daha eklenmiş ve bağlı köy sayısı 60’a ulaşmıştır.

345 İlber ORTAYLI, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 1999, s. 140-141; Musa ÇADIRCI, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ülke Yönetimi”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, I., s. 216. 346 Düstûr, I. Tertip, I. Cilt, İstanbul 1289, s. 608, 625-636. 347 Dokuz vilayet: Ankara, Adana, Aydın, Cezayir-i Bahr-i Sefid, Hüdavendigâr, Sivas, Trabzon, Kastamonu, Konya. Mutasarrıflıklar: Antalya, İzmit, İçil, Eskişehir, Bolu, Biga, Niğde, Samsun/Canik, Karesi, Karahisar-ı Sahib, Kayseri, Kütahya, Menteşe. 348 BOA, TT.d., Gömlek no. 40, s. 313-378. 349 BOA, TT.d., Gömlek no. 399. 350 TKGM.A., KK, d., Gömlek no. 137. 105

Seydişehir Kazası sınırları içindeki Bozkır Nahiyesi’ne bağlı köy sayısında da XVI. yüzyıl boyunca değişiklikler olmuştur. 1502 yılı tahririne göre351 Bozkır Nahiyesi’ne bağlı 38 köy vardır ve adları şöyledir: Ahırlı, Akçapınar, Akkilise, Aliçerçi, Arvana/Avrana, Avdan, Bademli, Balıkağı, Boğazsaray, Değirmendere, El- Doğan, Fart, Göçen, Gündüğün, Hacı Halil, Hatunözü, Hisarlık, Kadıbeleni, Kafirçiftliği, Karaardıç, Kayacık, Kazıkdere, Kiçisandı, Kozağacı, Kuruçay, Merye, Morsun, Papas, Paşaçiftliği, Sazlı, Sinandı, Siristad, Sobran, Sorkun, Söğüt, Ulusandı, Yağlıöyük, Yarıktaş. 1522 tarihli tapu kayıtlarında352 ise Bozdam, Yenicekışla, Çat, Demir ve Dutlu adıyla beş köy adı daha görülmektedir. 1584’te353 Bahadlı adıyla bir köy daha eklenmiş ve dolayısıyla XVI. yüzyıl sonlarına doğru nahiyeye bağlı köy sayısı 44 olmuştur. Bu durumda Seydişehir Kazası’nın 1584’te 104 köyü bulunuyordu. Seydişehir Kazası’nda, XVI. yüzyıl sonlarında bu bölgede yeni kazalar kurulduğu için köy sayısında azalma oldu. Nitekim arşiv belgelerinde Bozkır’dan XVII. yüzyıl başından itibaren kaza olarak bahsedilmektedir354. Bu durumda Bozkır Nahiyesi’nin köyleri Seydişehir’den ayrılarak Bozkır Kazası’na verilmiş; dolayısıyla bu yüzyıldan itibaren Seydişehir Kazası’na bağlı köy sayısı azalmıştır. Bundan başka Göçi-yi Kebir adıyla da bir kaza daha kurulmuş355; Seydişehir Kazası’nın köy adedi oldukça azalmıştır. Bu durumda 10 Zilkade 1102/5 Ağustos 1691’de Seydişehir Kazası’na bağlı 30 köy olup adları şöyle idi: İvreği, Tol, Kürd, Akçalar, Yavşi, Gemle, Çat, Göküyük, Kuğulu, İl-Mesud, Baş Karaviran, Cami ve Yenice, Ömer, İğdiç, Karaüyük, Gökceüyük, Karabulak, Oğlakçı, Bağra, Müselman Ulukilise, Ulukilise, Yaka, Karacalar, Karaferye ve Sadıklar, Olberid, Devrek, Samsun, Aladana, Evlad-ı Türkmen Çiftliği, Kesil Yaylağı356. Zamanla kazaya yeni köyler bağlandı veya mevcutlar içinden ayrılıp başka kazalara bağlananlar oldu. Bu yüzden köy sayısı XVIII. yüzyıldan itibaren 25-30 arasında değişti. 1246/1831 tarihli nüfus sayımına göre Seydişehir Kazası’na bağlı 28

351 BOA, TT.d., Gömlek no. 40. 352 BOA, TT.d., Gömlek no. 399. 353 TKGM.A., KK, d., Gömlek no. 137. 354 BOA, İE. DH., Dosya no. 7, Gömlek no. 700, tarih: 26 Rebiyülahir 1012/3 Ekim 1603. 355 Bu kaza için bk. Özlem CEYHAN, Göçi-yi Kebir Kazası Vakıf Eserleri, Konya 2012. 356 BOA, İE. ML., Dosya no. 79, Gömlek no. 7426. 106

köy vardı357. Akçalar, Baş, Orta ve Aşağı Karaviran, Çat, El-Mesud, Gökhüyük, Gökçehüyük, İvreği, Karabulak, Oğlakçı, Tol adlı köyler yine Seydişehir’e bağlı kaldı. Bunlara Boyalı, Çalmanda, Dere, Dikilitaş, Gevrekli, İncesu, Kavak, Kisecik/Kilisecik, Kuran, Nuzumla, Suberde, Susuz, Taraşçı, Taşağıl, Yakamanastır ve Yenice adıyla 16 yeni köy eklendi. Bundan birkaç yıl yıl sonra gerçekleşen 1836 ve 1839 tarihli nüfus sayımlarında da kazaya bağlı köy sayısında bir değişiklik olmadığı görülmektedir358. 1841 tarihli sayımda Gökhüyük köyü mevcut değildir, diğer 27 köy yine kazaya bağlıdır359. 1845 tarihli Temettuat Defteri’nde Gökhüyük tekrar kazaya bağlı köyler arasındadır 360. Yani XIX. yüzyılın ilk yarısında kazaya bağlı köyler hususunda pek değişiklik olmadığı söylenebilir. Yüzyılın ikinci yarısında, 1873 tarihli Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre kazaya bağlı 26 köy vardı361. 1831 yılında kazaya bağlı köylerden El-Mesud ve Kuran köyü 1873 yılı listesinde yer almamaktadır. Osmanlı uygulamasında kazaya bağlı köylerle kaza merkezi arasında mesafenin fazla olmamasına dikkat edilirdi. Ahalinin özellikle kış aylarında işinin zorlaştırılmaması gerekirdi. Genellikle bu gerekçe ile Seydişehir Kazası’na bağlı bazı köylerin durumunun değiştiği olurdu. 13 Şevval 1318/3 Şubat 1901’de Akseki Kazası’na bağlı Dalayman köyünün Seydişehir’e bağlanmasının daha uygun olacağı yönünde bir yazı gönderilmiş362; 21 Receb 1319/3 Kasım 1901363 ve 25 Receb 1319/7 Kasım 1901 tarihli yazışmalar364 bu yönde devam etmiş ve nihayet 3 Şaban 1319/15 Kasım 1901’de Dalayman köyü Seydişehir Kazası’na bağlanmıştır365. 18 Şaban 1332/12 Temmuz 1914 tarihli birkaç yazışmada366 Akseki Kazası’na bağlı

357 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3310. 358 1836 sayımı için bk. BOA, NFS. d., Gömlek no. 3342; 1839 sayımı için bk. BOA, NFS. d., Gömlek no. 3335, 3343. 359 BOA, NFS.d., Gömlek no. 3336. 360 BOA, NFS.d., Gömlek no. 3337. 361 KVS, tarih: 1290/1873, s. 94. 362 BOA, DH. MKT., Dosya no. 2448, Gömlek no. 100. 363 BOA, İ. DH., Dosya no. 1389, Gömlek no. 1319/B-19. 364 BOA, BEO, Dosya no. 1743, Gömlek no. 130674. 365 BOA, DH. TMIK. S., Dosya no. 35, Gömlek no. 75. 366 BOA, İ. DH., Dosya no. 1509, Gömlek no. 1332/Ş-19; BOE, Dosya no. 4297, Gömlek no. 322242; DH.EUM.MH., Dosya no. 87, Gömlek no. 133; DH. HMŞ., Dosya no. 30, Gömlek no. 95; DH.İ.UM.EK., Dosya no. 3, Gömlek no. 116. 107

Derekiciyan, Göynem, Gencek, Kirli, Yeniköy ve Zekeriya köylerinin Seydişehir Kazası’na bağlandığı bildirilmektedir. Aynı şekilde vatandaşın işlerini kolaylaştırmak için Seydişehir Kazası’ndan ayrılıp daha kolay ulaşabileceği kazalara bağlananlar da olmuştur. 19 Safer 1333/6 Ocak 1915’te bir düzenleme yapılmış; Seydişehir’e bağlı Bükçe, Ovacık, Karacaviran, Kozlu ve Saraycık köyleri Konya; Konya’ya bağlı Çalmanda, Nuzumla ve İvreği köyleri de tekrar Seydişehir kazalarına bağlanmıştır367. Temmuz 1915’te Seydişehir’e bağlı 45 köy vardı368: Gökçehüyük, Taraşcı, Dalayman, Çimen, Adaköy, Çay, Çamlar, Bayındır, Salur, Muharrem-kulu, Kızılcaköy, Yeniceköy, Kavak, Akçalar, İvreği, Tol, Oğlakçı, Çavuş, Rumdiğin, Dikilitaş, Çat, Karabulak, Gevrekli, Dere, Boyalı, Manastır, İncesu, Kilisecik/Kisecik, Taşağıl, Suberde, Susuz, El- Mesud, Gökhüyük, Aşağı Karaviran, Orta Karaviran, Baş Karaviran, Bağra, Kuran, Suluklu'nun Yeniköy, Derebucak, Göynem, Gencek, Zekeriya, Kirli, Yeniköy. Seydişehir Kazası’nın 1922 yılındaki köy sayısı 46 idi369. 1915 yılında Seydişehir Kazası’na bağlı köylerin çoğu aynı kalmakla birlikte bazıları ayrılmış; yeni bazı köyler eklenmiştir. Seydişehir’den ayrılanlar Adaköy, Çamlar, Çimen, Suluklu’nun Yeniköy ve Zekeriya; yeni bağlananlar ise Cemeller, Çalmanda, Çetmi, Dumanlı, Mesudiye ve Nuzumla’dır.

4. Tanzimat Öncesi Dönemde Seydişehir Kazası’ndaki İdari Görevliler

Osmanlı Devleti’nde kaza idaresinin başı kadıdır. Kadı bulunmadığı zaman onun yerine kaza işlerine naip bakardı. Kazada bunlardan başka subaşı, imam, hatip, müderris, müftü, nakibüleşraf kaymakamı, âyan, mütevelli gibi görevliler de vardı. Burada kazadaki idari görevliler incelenecektir.

4. 1. Kadı

Klasik dönemde Osmanlı şehrinin idaresi ile yargı işleri, ilmiye sınıfından olan kadılara bırakılmıştı. Kadı sadece şehrin değil görevli bulunduğu kaza adı verilen

367 BOA, DH. İD., Dosya no. 222, Gömlek no. 10. 368 BOA, DH. EUM. KLU., Dosya no. 9, Gömlek no. 19. 369 Dr. Nazmi, aynı eser, s. 132. 108

adli birime bağlı köylerden de sorumlu idi. Yargı dahil beledi ve mali görevleri vardı. Daha önceden belirlenmiş bir ofisi yoktu. Kazaya ilk geldiğinde hangi binaya yerleşirse orası mahkeme binası sayılırdı370.

Kadı kazanın güvenliğinden sorumlu idi. Özellikle resmî görevlilere karşı suç işleyenleri takip eder, bunun için gerekirse çevre kazaların kadılarıyla işbirliği yapardı. 15 Zilhicce 1178/5 Haziran 1765 tarihli bir zaptiye kaydına göre, Beyşehir Mütesellimi Ahmed Ağa Konya’ya gelirken eşkıyanın taarruzuna uğramış; İstanbul’dan gelen emir üzerine suçluların yakalanması hususunda Seydişehir kadısı ile müftüsü ve Beyşehir kadısı birlikte hareket etmişlerdir371. Ölenlerin terekelerinin tespiti ile vârisler arasında bölüştürülmesi işini kadı adına kassam, kassamın olmadığı yerlerde ise kadı kendisi yapardı. Veraset davalarında kadıların daha çok “resm-i kısmet” almak için haksızlık yaptığı olurdu372. Evasıt-ı Cemaziyülevvel 1164/7-16 Nisan 1751 tarihli belgeye göre, Serdar Mustafa öldüğünde Ali, İbrahim, Halil ve Mehmed adlı oğulları vâris olarak kalmış, hepsi yaş itibariyle baliğ olup mal paylaşımında bulunmuş, kendi aralarında halledebilmişken Seydişehir kadısı Abdurrahman Efendi yine de merhum babalarının mülkünün zorla tahririni yapmış ve kısmet harcı istemiştir. Kadı efendinin bu dört kardeşten zorla aldığı 160 kuruşu iade etmesi merkezce istenmiştir373. Evail-i Receb 1198/21-30 Mayıs 1784 tarihli bir başka hükümde, Hacı Mustafa’nın vefatı üzerine tüm malvarlığı hanımı Ayşe ile kızı Şerife’ye miras olarak kalmış ve yine kadı tarafından resm-i kısmet adıyla zorla para alınmıştır374. Kadı, XVIII. yüzyılda adil davranmayıp Seydişehir’de yaşayan nüfuz sahibi kimseleri suç işlediğinde cezalandırılmasını geciktirmekte veya görmezden gelmekteydi. Evail-i Ramazan 1164/24 Temmuz-2 Ağustos 1751 tarihli bir kayda göre; Seydişehir âyanlarından Ebrar ve kardeşi Mustafa, Hüseyin’in evine girip eşi

370 İlber ORTAYLI, Yerel Yönetim Geleneği, s. 15-16; Musa ÇADIRCI, Ülke Yönetimi, İstanbul 2007, s. 249. 371 BOA, C. ZB., Dosya no. 4, Gömlek no. 176. 372 Mal paylaşımı sırasında ödenen harca “resm-i kısmet” denirdi. Bk. PAKALIN, “Resmi-i Kısmet”, aynı eser, III., s. 30. 373 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 4, s. 296/4. 374 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 18, s. 100. 109

Ayşe’nin göğsüne yumruk atıp darp etmiş ve küçük oğlunu katletmişlerdi. Bu olay dört sene önce gerçekleştiği halde henüz Ebrar ve kardeşi hakkında hiçbir ceza kesilmemişti. Hüseyin’in İstanbul’a gönderdiği arzuhal üzerine Karaman valisi ile Seydişehir kadısına hitaben yazılan emr-i şerifte gereğinin yapılması istenmiştir375. Bazen suçluların kaza kadısı tarafından yakalanıp cezalandırılmadığı, bu yüzden ailelerin mağdur olduğu görülürdü. Seydişehirli serdengeçti ağalarından Mehmed şehir dışında iken, gece vakti Ali, İneoğlu İbrahim, Abbasoğlu Mustafa, Çakaloğlu Halil ve Hüseyinoğlu Abdullah adlı kişiler bunun evini basmış, hanımını darp edip bıçakla yaralamış, küçük çocuğunu da öldürüp evinde bulunan tüm eşyayı alıp gitmişlerdi. Evail-i Safer 1175/1-10 Eylül 1761 tarihli hükümde, bahsi geçen beş eşkıyanın hâlâ kaza merkezinde yaşadığı, bir an önce yakalanıp gereken cezanın verilmesi gerektiği ve çalınan eşyaların Mehmed’e iadesi emredilmiştir376. Kadıların görevlerinden azledildiklerinde ahali tarafından zor duruma düşürüldüğü de oluyordu. Seydişehirli “kuzat” sınıfından olan Mevlâna Hacı Süleyman, Beyşehir Kazası’na kadı olarak tayin edilmişti. 1170/1756-1757 yılında görevinden azledilince Beyşehirli bazı kimseler bunun 1200 “Beyşehir kilesi” buğdayını yağmalamışlar ve kendilerine para vermezse Karaman valisi ile Beyşehir mütesellimine gidip yalancı şahitlerin de yardımıyla suçlamalarda bulunacaklarına dair tehditte bulunmuşlardı. Seydişehir kadısı Mevlâna Seyit Hasan’ın durumu İstanbul’a bir mektupla bildirmesi üzerine gelen Evahir-i Şaban 1177/24 Şubat-3 Mart 1764 tarihli hükümle, Hacı Süleyman’ın yağma edilen mallarının iadesi emredilmiştir377. Tanzimat’tan sonra yargılama sistemi değişmiştir. Çıkartılan nizamnamelerle şer’i mahkemelerinin yetkileri azaltılarak etkinlik alanları daraltılmıştır. Adli ve idari davalara yönelik yeni mahkemelerin kurulması, bir şura-yı devlet nizamnamesiyle adli ve idari yargılamanın 1867’de şer’i mahkemelerin yetki alanı dışına alınması, bu mahkemelerin çalışma alanlarının “hukuk-u şahsiye” ile sınırlandırılması ve 1871 yılındaki bir nizamname ile “Nizamiye Mahkemeleri”nin yurt çapında

375 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 4, s. 111/1. 376 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 9, s. 35. 377 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 10, s. 149. 110

yaygınlaştırılması sonucu kadıların görev alanları hayli daralmıştır378. Kazalarda kadının başkanlığında üç Müslüman, üç gayrimüslimden oluşan Meclis-i Deavi oluşturulmuş; şer’i, ticari ve konsolosluk yargı örgütlerinin yetki alanları dışındaki davalarda Müslüman ve gayrimüslim ayrımı yapmadan yargılama yetkisi bu meclise verilmiştir379. Seydişehir’de Meclis-i Deavi 1868 yılında oluşturulmuş ve başkanlığına Naip Ahmed Raşid Efendi getirilmiştir380. Konya Vilâyet Salnâmeleri’nde idarî erkân içerisinde kaymakamla birlikte kaza naibinin olduğu görülür. Kadı efendiden hiçbir şekilde bahis yoktur. Seydişehir Kadı Sicilleri’nde de dava kayıtlarında “Naibü’ş- şer‘/Naib-i kaza-i Seydişehri” ibaresi altında naibin adı ve imzası vardır. 1868-1914 yılları arasında evlilik, boşanma ve mirasla ilgili davalara bakmakla kaza naibi yetkili kılınmış, bu dönemde Seydişehir’de kadılar yerine naipler görev yapmışlardır381.

4. 2. Naip

Naibin kelime manası vekildir. Sözlüklerde “vekil, kaimmakam, kadıvekili, sultan tarafından hükme mezun şer’i memur” şeklinde tanımlanmıştır382.

Osmanlı kaza idaresinde mahkemelerde kadılar adına muhtelif hizmetlerde vazife gören naipler bulunurdu. Yaptıkları işlerin mahiyetlerine göre kadı naibi, kaza naipleri, mevali naipleri, bâb naipleri, ayak naipleri ve arpalık naipleri olarak başlıca altı kısma ayrılırdı383. Kadılar kendi kazaları dâhilindeki nahiyelere kaza naibi adıyla vekil tayin ederler; onlar da kaza kadısı adına o nahiyenin şer’i işlerine bakarlardı. Kadı naibi ise, kadının yanında bulunup gerektiğinde ona vekâlet eden veya herhangi bir şer’i muameleye bakmak üzere kadı tarafından köylere gönderilen kişiydi.

378 Halil CİN-Ahmet AKGÜNDÜZ, Türk Hukuk Tarihi, I.-II., İstanbul 1990, s. 283-286. 379 Gülnihal BOZKURT, Batı Hukukunun Türkiye’de Benimsenmesi, Ankara 1996, s. 120; aynı yazar, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (1839-1914), Ankara 1996, s. 113-114. 380 KVS, tarih: 1285/1868, s. 40. 381 Bu dönemde davalar “Seydişehri Kazası Bidayet Mahkemesi’nde mahkeme-i şer‘iyyeye mahsus odada…” görülmüştür. SKS, no. 231-no.241. 382 PAKALIN, “Naip”, aynı eser, II., s. 644; DEVELLİOĞLU, “Nâib”, aynı eser, s. 799. 383 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, (Kısaltma: İlmiye), Ankara 1988, s. 336. 111

Osmanlı Devleti’nde kadı, bir kazaya atandığında gelmesi gecikecek veya kendisi gelmeyecekse yerine birini tayin ederdi ki, bu kişiye naip denirdi. Seydişehir’de de kadılığa atanan kişi görevine gelmeyecek olursa yerine naip gönderirdi. Bunlar, kadı adına davalara bakarlardı. Bazı naiplerin adaletli davranmayıp rüşvet aldığı ve halka zulmettiği olurdu. Bu konuyla ilgili pek çok belge bulunmaktadır. Evahir-i Rebiyülahir 1131/13-21 Mart 1719 tarihli kayda göre, Seydişehir kadısı İstanbul’da ikamet edip yerine Ahmed adlı birini naip olarak göndermişti. Naip Ahmed kazaya geldiği andan itibaren halka türlü zulümler etmiş; rüşvet alıp taraf tutmuştur. Durum İstanbul’da duyulunca naibin azledilmesi ve mutasarrıfın naibin halktan aldığı akçeleri iade etmesi emredilmiştir384. Bu konuyla ilgili örnekler çoğaltılabilir. Seydişehirli Sağır İsmail, Çiloğlan Ali, Molla Hasan ve Kiziroğlu İbrahim adlı kişiler Bayrakdar Mustafa’nın evini gece vakti ateşe verip yakmışlar ve iki Gürcü gulamını öldürmüşlerdi. Bu kimselerin yargılanmasında Seydişehir naibi Seyit Hacı Hüseyin taraf tutup iltimas göstermişti. Bahsi geçen dört kişi hâlen kazada serbest şekilde dolaşmaktaydı. Bayrakdar Mustafa’nın İstanbul’a yazdığı arzuhal üzerine Evasıt-ı Zilhicce 1178/11-19 Haziran 1765’te bu kişilerin derhal yakalanıp cezalandırılması ve naibin azledilmesi emredilmiştir385. Evahir-i Muharrem 1199/4-13 Aralık 1784 tarihli belge buna örnek olarak verilebilir. Hacı Ali vefat edince mülkü evlatları Abdülkadir, Mümine ve Rukiye’ye kalmıştı. Abdülkadir kendi hissesine düşenle yetinmemiş ve naibe rüşvet vererek sahte bir hüccet düzenletmişti. Babasının tüm mülkü sağlığında kendisine hibe ettiğini yazan bu hüccete dayanarak kız kardeşlerinin payına düşenlere de el koymuştu386.

Haksızlık yapacağı düşüncesiyle mümkün mertebe yerli halktan biri naip olarak tayin edilmez, tayin edilmişse merkezce azledilirdi. Evahir-i Muharrem 1182/7-16 Haziran 1768 tarihli bir kayda göre, Topcu İbrahimoğlu Molla Ali Seydişehir ahalisinden olup naip olarak tayin edilmiş; gördüğü davalar sonucu verdiği arz ve hüccetlerde fazladan akçe talep etmiş ve rüşvet alarak tarafgir

384 BOA, Şikâyet Defteri, no. 79, s. 337. 385 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 11, s. 31. 386 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 19, s. 17. 112

davranmıştır. Merkeze şikâyetler ulaşınca Molla Ali azledilmiş ve yerli halktan birinin naip olmaması yönünde merkezden emir gelmiştir387.

Kadı efendinin bizzat görev yerine gelmeyip bir naibi kendine vekil kılmasının en olumsuz yönü, naiplerin daha çok kazanmak için haksız yere halktan para almalarıydı. Bunlar naiplikten azledilince merkeze şikâyet edilir ve kanundışı aldığı paralar geri alınırdı. Seydişehirli Hacı Ali, Cumaoğlu Osman, Mehmed Hoca oğulları Mustafa ve Ömer, eski Seydişehir naibi Mehmed Efendi’den görevi başındayken haksız yere paralarını aldığı için 1170/1756 yılında şikâyetçi olmuşlardı. Aslen Gaziantepli olup hâlen Seydişehir’de ikamet etmekte olan Mehmed Efendi’den Evail-i Cemaziyülevvel 1177/7-16 Kasım 1763 tarihli hükümle, naip iken haksız yere aldığı akçeleri iade etmesi istenmiştir388.

Naip, kadı gibi ölenlerin terekelerini tespit eder ve vârislere paylaştırırdı. Anadolu Kazaskeri Mevlâna Mustafa tarafından Seydişehir naibi Mevlâna Ahmed oğlu Fazlullah’a gönderilen Evail-i Receb 1141/31 Ocak-9 Şubat 1729 tarihli mektuba göre naip, Seydişehir Kazası’nda vefat eden bazı kimselerin mallarını paylaştırmak için kassam olarak tayin edilmiştir. Sivas eski kadısı Şeyh Hasan Efendi, Lârende Kazası ahalisinden Odabaşıoğlu Abdurrahman Ağa ve Küpelioğlu Hacı Osman Ağa Seydişehir’de ikamet edelerken vefat etmişler, terekelerinin Çukadar Ali yardımıyla sayımının yapılıp adaletle bölüştürülmesi ve hâsıl olan verginin Ali ile merkeze ulaştırılması kassam olarak tayin edilen naipten istenmiştir389.

Adalet ve güvenliği sağlaması beklenen naiplerin kimi zaman resmî görevlilere karşı eşkıyayı desteklediği olurdu. Nitekim 15 Zilhicce 1178/5 Haziran 1765 tarihli bir zaptiye kaydına göre; Beyşehir mütesellimi Ahmed Ağa’nın Konya’ya gelirken eşkıya saldırısına uğradığı, bu olayın Seydişehir naibi ve müftüsünün de bulunduğu bir grup insan tarafından teşvik ve tahrik edildiği, durum anlaşılınca İstanbul’a firar

387 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 12, s. 147. 388 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 10, s. 94/1. 389 BOA, Şikâyet Defteri, no. 117, s. 370. 113

ettikleri Karaman Valisi Sadeddin Paşa tarafından merkeze bildirilmiştir. Bunların yakalanıp Konya’ya iade edilmeleri istenmiştir390.

Kimi zaman naiplerin halktan birine iftira atıp suçladığı da oluyordu. Evahir-i Receb 1155/21-30 Eylül 1742 tarihli bir kayda göre, Seydişehir eski naibi Seyit Osman Efendi, kaza merkezinde sakin Keleviroğlu Hacı Hüseyin Beşe’nin kendi halinde olmayıp ahalinin malına ve ırzına saldırdığını, serseri taifesinden olup kazaya gelen kadılara iş gördürtmediğini iddia edip suçlamıştı. Ancak kaza halkından Hüseyin Beşe’nin hali sual edilince eskiden beri iyi hal üzere olduğu, kimsenin malına veya ırzına zararı dokunmadığı, naibin para koparmak için tehdit maksadıyla bu iftirayı ortaya attığı anlaşılmıştır391. Tanzimat’tan sonraki dönemde, daha önceki kadı konusunda kısaca değinildiği üzere Seydişehir’de Meclis-i Deavi 1868 yılında oluşturulmuş ve başkanlığına Naip Ahmed Raşid Efendi getirilmiştir392. 1881 yılına kadar Meclis-i Deavi’nin başkanlığını yapan kaza naipleri, bu tarihten itibaren Seydişehir Bidayet Mahkemesi’nin reisi olmuşlardır393. İki aza, başkâtip, kâtip yardımcısı ve merkezden görevlendirilen bir kişinin bulunduğu bidayet mahkemesinin 1914’e kadar naip başkanlığında varlığını sürdürdüğü Konya Vilâyet Salnâmeleri’nden anlaşılmaktadır394.

4. 3. Subaşı

Osmanlı Devleti’nde sancakbeyini temsilen şehirlerde bulunan ve güvenlikten sorumlu olan subaşıları da kaza görevlileri arasında saymak gerekir.

390 BOA, C. ZB., Dosya no. 4, Gömlek no. 176. 391 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 1, vr. 17, s. 31/5. 392 KVS, tarih: 1285/1868, s. 40. 393 KVS, tarih: 1298/1880, s. 77. 394 Seydişehir naipleri (1868-1914): Ahmed Raşid Efendi (1868-1869); Abdülkerim Efendi (1870); Osman Efendi (1871); Mehmed Arif Efendi (1872-1873); Ahmed Raşid Efendi (1874-1875); Musa Kazım Efendi (1876-1877); Münhal (1878); Mesud Efendi (1879); Abdurrahman Zeki Efendi (1881); Mustafa İzzet Efendi (1882); Ömer Lütfi Efendi (1883-1884); Hacı Mehmed Efendi (1885-1887); Esad Efendi (1888-1889); Mustafa Asım Efendi (1890); İbrahim Edhem Efendi (1892); Mustafa Asım Efendi (1894); Ömer Lütfi Efendi (1896-1899); İhsan Efendi (1906-1914). 114

Her kaza merkezinde olduğu gibi Seydişehir’de de bir subaşı görev yapıyordu. Subaşıların kimi zaman güvenliği sağlamak yerine halkın huzurunu kaçıran eylemlere karıştıkları görülmektedir. Evasıt-ı Zilkade 1071/18-27 Temmuz 1661 tarihli bir mahkeme kaydına göre; Seydişehir’e bağlı Küçükkilisecik ve İncesu köyleri, divan kâtiplerinden İbrahim Hanoğlu’nun zeameti olarak tasarrufundaydı. Beyşehir mütesellimi İbrahim ile onun kardeşi olan Seydişehir subaşısı Mehmed yanlarında birkaç yüz atlı adamla bu zeamet köylerini basmışlar, yem ve yemek almışlar, köy ahalisinden selâmiye, arpa ve subaşı devri akçesi adıyla zorla 30.000 akçe toplayıp halka türlü eziyetler etmişlerdir. Şikâyet üzerine Konya şeriye mahkemesinde görülen dava sonucu Beyşehir mütesellimi ve Seydişehir subaşısı suçlu bulunmuş, zikredilen iki köy halkından topladıkları paraların iadesine hükmedilmiştir395. Seydişehir’de görevli subaşıyla ilgili XVIII. yüzyıldan sonra herhangi bir kayda rastlanmamıştır.

4. 4. Mahalle İmamları

Günümüzde muhtarların yaptığı işleri Osmanlılarda XIX. yüzyılın ilk yarısına kadar Müslüman mahallerinde imamlar, gayrimüslim mahallerinde haham veya papaz yaparlardı. İmamlar, beş vakit namazı kıldırmaları dışında mahallelerinde o şehrin kadısının temsilcileri gibi idiler. Mahallede meydana gelen doğum, ölüm, evlenme gibi olayları kaydetmek; mahalle halkı arasında vergileri paylaştırmak ve toplamak; nikâh kıymak imamların göreviydi. Bir kimsenin mahalleye yerleşebilmesi için mahalle sakinlerinden birinin ve imamın güvencesi şarttı. Kadı çarşı ve pazar denetimlerini, mahallenin imamı aracılığıyla yapardı. Avarız vakıfları imamın sorumluluğu altında idare edilirdi396.

Osmanlı Devleti’nde imamlar, Müslüman topluma hizmet veren kadrolar içinde en geniş yeri işgal ederdi. Padişah beratı ile bu hizmete atandıklarından devlet

395 KKS, no. 11, s. 179/3. 396 Osman Nuri ERGİN, Mecelle-i Umur-ı Belediye, I., İstanbul 1922, s. 898, 960; Ali Murat YEL, “Mahalle”, DİA, XXVII, İstanbul 2003, s. 325. 115

sisteminde askerî sınıfa397, yaptıkları hizmetin özelliği nedeniyle de ilmiye sınıfına dâhildiler398. Seydişehir’in mahallelerinde görev yapan imamlar dinî bilgileri fazla, güvenilir ve sevilen kişilerden seçilir, padişah beratı ile atanırlardı. Normalde imamlar adaylar arasında yapılan imtihanlarla belirlenir; dinî bilgide daha üstün olanlar tercih edilirdi. Değirmenci Mahallesi’ndeki Hacı Ahmed Mescidi’nde imam olan Molla Ali vefat edince, yapılan sınav neticesi Muharrem 1112/Haziran-Temmuz 1700’de Hacı Receboğlu Ahmed günlük bir akçe ile imamlık görevine getirilmişti399.

İmamlık hizmetini ve mahallenin çocuklarını okutma görevini yerine getirmek için yeterli dinî bilgilere sahip ve iyi ahlaklı olmaları gerekirdi. Ancak imamlarda her zaman belli seviyede eğitim şartı aranmazdı. İmamlığın babadan oğla veya aile fertlerinden birine geçmesi buna sebep oluyordu. Seydişehir’de de durum aynı idi. Alaylar Mahallesi’ndeki mescitte imam ve muallimhanede “muallim-i sıbyan” olan İbrahim Halife vefat edince yerine Zilhicce 1140/Temmuz-Ağustos 1728’de oğlu Seyit Mustafa görevlendirilmiştir400.

İmam ve hatiplerden rüsum-ı raiyyet ile tekâlif-i şakka alınması kanunen yasaktı. Sofuhane/Sofhane Camii’nde imam olan Seyit Salih, kendisinden raiyyet resmi ve tekâlif-i şakka istenmesi yasak olduğu halde Seydişehir zabitinin kanuna muhalif davranarak vergi talep ettiğini bildirmişti. Yapılan inceleme üzerine merkezden gelen Evail-i Safer 1227/6-15 Şubat 1715 tarihli emirde, zabitin imamı rencide etmekten men edildiği ve vergi muafiyetinin dile getirildiği görülmektedir401. Benzer şekilde Değirmenci Mahallesi Mescidi imamı Seyit Ahmed de rencide edilip vergi ödemesi talep edilmiş; Evail-i Rebiyülevvel 1192/30 Mart-8 Nisan 1778’de merkezden gelen emirle zabit bundan men edilmiştir402.

397 Kemal BEYDİLLİ, “İmam (Osmanlı Devleti’nde İmamlık)”, DİA, XXII., İstanbul 2000, s. 181; İlber ORTAYLI, “Kadı (Osmanlı Devleti’nde Kadı)”, DİA, XXIV., İstanbul 2001, s. 72. 398 Ziya KAZICI, Osmanlı Devleti’nde Toplumun Yapısı, (Kısaltma: Osmanlı Toplumu), İstanbul 2003, s. 61. 399 VAD., no. 1160, vr. 8b. 400 VAD., no. 1139, vr. 30b. 401 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 27, s. 53. 402 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 15, s. 83. 116

İmamlara toplumda saygı gösterilirdi. Bununla birlikte bazı kişilerce darp edilip rencide edildikleri olurdu. Seydişehirli Mehmed imam olup kimseyle husumeti olmadığı halde Bektaş, Abdüssamed ve Ömer adlı kişiler ezan okuduğu esnada Mehmed’i minareden aşağı ittirip düşürmüşler, imamın hanımını darp etmişler ve hamile olan kadının düşük yapmasına yol açmışlardır. Evahir-i Rebiyülahir 1171/2- 10 Ocak 1758 tarihli hükümde adı geçen kişilerin yakalanıp cezalandırılmaları emredilmiştir403.

Bir padişah tahta çıktığında diğer resmî görevliler gibi, görevlerine devam edebilmeleri için imamların da beratları yenilenirdi. Hacı Mustafa Mahallesi’ndeki mescidin imamı olan Abdüllatif’in beratı, II. Ahmed (1691-1695)’in tahta geçmesi sebebiyle 1104/1692’de404; Alaylar Mahallesi’ndeki Hudavirdi Mescidi’nin imamı Ali’nin beratı, II. Mustafa (1695-1703)’nın tahta geçmesi üzerine Rebiyülahir 1108/Ekim-Kasım 1696’da405; Hacı Seyit Ali Mahallesi’ndeki Eskilli Mescidi’nde günlük bir akçe ile imamlık yapan Mehmed’in beratı, III. Ahmed (1703-1730)’in tahta çıkması üzerine Şaban 1115/Aralık 1703’te406; Değirmenci Mahallesi’ndeki Hacı Ahmed Mescidi’nde günlük bir akçe ile imamlık yapan Abdülmümin Halife’nin beratı ise III. Mustafa (1757-1774)’nın tahta çıkması üzerine 1 Safer 1172/4 Ekim 1758’de yenilenmişti407.

İmamlar, işinin ehli olmaması durumunda görevden alınırlardı. Debbağhane Mahallesi’ndeki Pazarbaşı Mescidi’nde günlük yarım akçe ücret ile imam olan Hacı Mehmed, işin ehli olmadığı gerekçesiyle azledilmiş; Receb 1108/Ocak-Şubat 1697’de Şeyh Hüseyin mescidin imamlığına getirilmiştir408.

İmamlar sağlıklarında kendi rızaları ile görevlerini genellikle çocuklarına devredebilirlerdi. Alaylar Mahallesi’ndeki mescitte günlük bir akçe ücretle imam olan Mehmed görevinden feragat etmiş ve Şevval 1109/Nisan-Mayıs 1698’de yerine

403 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 7, vr. 76, sıra no. 154/1. 404 VAD., no. 1160, vr. 8b. 405 VAD., no. 1140, vr. 163a. 406 VAD., no. 1160, vr. 9b. 407 VAD., no. 1090, vr. 84b. 408 VAD., no. 1140, vr. 163a. 117

Abdüllatif getirilmiştir409. Seydişehir’de Hüsnî diye anılan mahalde bulunan camiyi İsmail Halife tamir ettirmiş, üzerinde olan imamlık ve hatiplik görevlerinden feragat ederek caminin imametine oğlu Molla Ali’nin ve hitabetine de diğer oğlu Molla Mustafa’nın getirilmesini sağlamıştı410.

İmamların görev alanları, II. Mahmud dönemi ile ivme kazanan reformlar ve muhtarlığın resmen kabul edilmesinden sonra daralmıştır. Cami ve mescitlerdeki dinî hizmetleri devam etmiş; mahallenin asayişinin sağlanması, doğum-ölüm-evlilik- boşanma kayıtlarının tutulması, vergilerin toplanması gibi görevleri muhtarlara devredilerek cenaze ve nikâh işlemleri imamların yetki alanında kalmıştır411. Bu yeni duruma göre imamlıkta Seydişehir’de de yapılanma yönüne gidilmiştir. Tanzimat’tan önceki (1831-1839 arası) Nüfus Defterleri’nde ilk sırada imamların adının yazıldığı ve vergiden muafiyetlerinin belirtildiği görülür. Ancak 1839’dan sonraki Nüfus ve Temettuat Defteri kayıtlarında imamlar, muhtar-ı evvel ve sanilerden sonra üçüncü sırada yer almıştır. Bundan sonra görev alanı daralmış biri olarak 1920’ye kadar cami ve mescitlere imam atamaları devam etmiştir412.

4. 5. Hatip

Cuma ve bayram günlerinde minbere çıkarak hutbe okuyan, cuma ve bayram namazlarını kıldıran görevliye “hatip” denir413.

Medresede eğitim görmüş kimseler arasından seçilen hatipler, kaydıhayat şartıyla bu göreve atanırlardı. Sebepsiz yere azledilip yerine başkası getirilmezdi. Bu nedenle ölümünden sonra bir başkası ondan boşalan yere hatip olarak tayin edilirdi. Sofuhane Camii hatibi olan Abdullah vefat edince Safer 1146/Temmuz-Ağustos 1733’te yerine Hasan Halife tayin edilmiştir414. Görevi terk ederse yerine yeni bir

409 VAD., no. 1140, vr. 163b. 410 VAD., no. 1087, vr. 30a, tarih: Cemaziyelahir 1183/Ekim 1769. 411 BEYDİLLİ, aynı madde, s. 186. 412 VAD., no. 148, s. 92; no. 149, s. 126, 128; no. 150, s. 382; no. 152, s. 186; no. 874, s. 92, 240; no. 891, s. 93; no. 900, s. 50; no. 2179, s. 33, 56, 57; no. 2180, s. 283. 413 Jons PEDERSEN, “Mescit”, İA, VIII, İstanbul 1979, s. 81- 86; Ahmet ÖNKAL- Nebi BOZKURT, “Cami”, DİA, VII, İstanbul 1993, s.54. 414 VAD., no. 1122, vr. 32b. 118

hatibin atanması söz konusu olurdu. Seydişehir’de Alaylar Mahallesi’ndeki Emir Camii’nde günlük bir akçe ile hatip olan Hasan ücreti yeterli bulmayıp görevini terk edince yerine Receb 1142/Ocak-Şubat 1730’da Mehmed görevlendirilmişti415.

Bazen camiyi inşa ettirenin soyundan gelenler hatip olarak atanırlardı. Arslan Ağa Hanı dâhilindeki Veysi Han Camii’ne hanı inşa ettirenin soyundan olan Seyit Mehmed ve Seyit Ömer adlı kardeşler Safer 1108/Ağustos-Eylül 1696’da hatip olarak tayin edilmişlerdir416.

Zaman içerisinde diğer görevlerde olduğu gibi hatiplik görevi de babadan oğla veya akrabalara geçen bir meslek halini almıştır. Bunun için görevi başındayken ölen hatibin yerine oğlu atanırdı. Alaylar Mahallesi’ndeki Emir Camii’nin hatibi Molla Mustafa vefat edince yerine Zilkade 1140/Haziran-Temmuz 1728’de oğlu Molla Hasan günlük iki akçe ücretle görevlendirilmişti417. Sofuhane Camii’nin hatibi Hasan vefat edince yerine Şaban 1161/Temmuz-Ağustos 1748’de günlük iki akçe ücret ile oğlu İbrahim tayin edilmişti418. Hatip ölünce bazen kardeşi yerine atanırdı. Yeni Cami Mahallesi’ndeki Siyamizade Camii’nde hatip olan Seyit Hasan ölünce yerine Safer 1164/Aralık 1750-Ocak 1751’de kardeşi Seyit İbrahim getirilmişti419.

Hatip, padişah tarafından beratla bu göreve getirilirdi. Bununla birlikte beratla atananların arkasında namaz kılmak istemeyenler, hatta bunlar işi ileri götürüp halka atamayla görevlendirilen hatibin arkasında namaz kılmamaları için baskı yapanlar olurdu. Evail-i Safer 1139/28 Eylül-7 Ekim 1726 tarihli bir kayıtta Seydişehir halkının şikâyetine yer verilmiştir. Seydişehirli Hacı Abdi oğlu Baki, Bahadır oğlu Abdülkerim, Veli ve Topcu Osman adlı kimseler etraflarına adamlar toplayıp camiyi basmışlar, “berat ile hatib olanın arkasında namaz kılınmaz” deyip cemaati dağıtmaya çalışmışlar, ayrıca imam ve hatibi darp etmişlerdir. Bunların saldırıları yüzünden artık camide günde beş vakit namaz kılınamaz olmuştur. Gönderilen

415 VAD., no. 1139, vr. 30b. 416 VAD., no. 1140, vr. 163a. 417 VAD., no. 1139, vr. 30b. 418 VAD., no. 1122, vr. 33b. 419 VAD., no. 1122, vr. 34a. 119

hükümde bahsi geçen dört kişinin imamet ve hitabet işlerine karışmaması emredilmiştir420. Osmanlı Devleti’nde hatiplerin görevleri, Tanzimat’tan sonra modernleşme çerçevesinde de fazla bir değişikliğe uğramamış, camilere atamaları düzenli olarak yapılmıştır. Seydişehir’deki camilere de 1920’ye kadar hatip atamaları devam etmiştir421. 4. 6. Müftü

Başkentte bulunan ve ulemanın başı konumunda olan şeyhülislamın, devlet merkezinde gördüğü işleri, taşrada müftüler görürlerdi422. İlmiye sınıfına dâhil olan müftüler, kazalarda görev yaparlar; ihtiyaç duyulduğunda Hanefi Mezhebi’ni esas alarak fetva verirlerdi423. Bu nedenle birçok belgede müftü için “me’zûn-ı bi’l-iftâ” unvanı kullanılmıştır. İstisnalar dışında bunların idari görevleri yoktu. Tereddüde düştükleri davalarda elini güçlendirmek isteyen kaza kadısı, aynı zamanda bir hukuk otoritesi kabul edilen müftünün görüşünü yani fetvasını alırdı424.

Her kazada olduğu gibi Seydişehir’de de müftü bulunuyordu. Müftüler, istisnai durumlar dışında ölene dek görevde kalırlardı425. O da kadı ve naip gibi görevli bulunduğu kazanın güvenliğinden sorumlu idi. İhmali görülürse sorgulanırdı. 15 Zilhicce 1178/5 Haziran 1765 tarihli bir zaptiye kaydına göre, Beyşehir Mütesellimi Ahmed Ağa Konya’ya gelirken eşkıyanın taarruzuna uğramıştı. Beyşehir kadısı ile Seydişehir naibi ve Seydişehir müftüsünün birlikte hareket edip bir grup insanı kışkırtarak suça teşvik ettikleri anlaşılmış; İstanbul’a firar etmeleri üzerine durum

420 BOA, Şikâyet Defteri, no. 113, s. 38. 421 VAD, no. 148, s. 38, 98, 103; no. 149, s. 34,56, 84; no. 150, s. 32, 78, 174; no. 152, s. 27, 113. 422 UZUNÇARŞILI, İlmiye Teşkilâtı, s. 174. 423 KAZICI, Osmanlı Toplumu, s. 61. 424 Bahaeddin YEDİYILDIZ, “Klâsik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir Bakış”, Genel Türk Tarihi, VI., Ankara 2002, s. 317. 425 Seydişehir müftüleri: Hüseyin Efendi (1868-1872); Ömer Efendi (1873-1876); İbrahim Efendi (1877-1878); Mehmed Hilmi Efendi (1879-1880); Hacı İbrahim Hakkı Efendi (1881-1919). BOA, MV., Dosya no. 196, Gömlek no. 92; Gömlek no. 209, Gömlek no. 49; BEO, Dosya no. 4338, Gömlek no. 325302; DH.HMŞ., Dosya no. 2, Gömlek no. 1/7. 120

Karaman Valisi Sadedin Paşa tarafından merkeze bildirilmiş ve müftüyle birlikte kaza ve naibin yakalanıp Konya’ya iadesi istenmiştir426.

Bir uygulamada problem yaşandığında kadıya gönderilen fermanda müftüye de kadıya yardımcı olması hususunda emir verilirdi. Örneğin 23 Receb 1292/25 Ağustos 1875 tarihli bir kayıtta kadıyla birlikte Seydişehir Kazası müftüsü Ömer Efendi’nin davanın halli için birlikte çalıştığı görülür427.

Müftülük kurumu, Tanzimat’tan sonra da devam etmiştir. Özellikle 1864 vilâyet düzenlemesinden sonra müftüler kaza idaresinde etkili rol oynamaya başlamıştır. 1920’li yıllara kadar Seydişehir Kazası İdare Meclisi’nde kaymakam ve naiplerle birlikte müftüleri de daimi üyeler arasında yer almışlardır428.

4. 7. Müderrisler

Osmanlı ilmiye teşkilatında önemli yerleri olan müderrisler, medreselerde ders veren görevli idi. Tayinleri XVI. yüzyılın sonlarına kadar kazaskerlerin teklifiyle yapılırken, XVI. yüzyıldan itibaren ilk kademelerdeki medreselerin müderrislerini kazaskerlerin, üst düzey medreselerin müderrisleri ise şeyhülislamın teklifi ve sadrazamın arzıyla padişah tarafından beratla atanmışlardır429.

Osmanlı medreseleri, müderrislerinin aldıkları günlük ücretlere göre derecelere ayrılmıştı. Bunlar 20 akçeden başlıyor 60 akçeye kadar çıkıyordu. Müderrisler ücretlerini günlük olarak atandığı medresenin vakfından alırlardı430.

Seydişehir’deki medreselerde müderrislerin ücretleri, genellikle düşüktü. Bu durum, Seydişehir medreselerinde eğitimin düşük düzeyde olduğunu göstermektedir. Medreselerden en eski ve ünlüsü Seyit Harun Medresesi’nde bile durum böyleydi.

426 BOA, C. ZB., Dosya no. 4, Gömlek no. 176. 427 BOA, Ayniyat Defteri, no. 809, s. 132/1. 428 İlkinin tarihi 1868 (s. 40), sonuncusu 1914 tarihli (s. 110) olmak üzere bütün Konya Vilâyet Salnâmeleri’nde. 429 Mehmet İPŞİRLİ, “Müderris (Osmanlı’larda)”, DİA, XXXI, İstanbul 2006, s. 468. 430 VAD., no. 1160, vr. 9a. 121

Burada görev yapan müderrise 1476 yılında günlük 5 akçe, 1483 yılında günlük 7 akçe, 1522, 1583 ve 1783 yıllarında ise günlük 20 akçe ücret veriliyordu431.

Gelirlerini arttırmak için müderrislere bazen başka görevler de verilebilirdi. Seydişehir’de Cami-i Cedid yakınında Hacı Mahmud Efendi’nin yaptırdığı medresenin Rebiyülahir 1148/Ağustos-Eylül 1738’de müderrisi ve mütevellisi aynı kişi yani Osman Efendi idi432.

Müderris, medresede verdiği dersleri halka ulaştırmak için Seydişehir’in en büyük camiinde vaizlik de yapardı. Seyit Harun Camii’nde salı günleri vaizlik yapan İbrahim vefat edince oğlu müderris Seyit Mehmed Said’in bu göreve getirilmesi için naip tarafından bir arz yazılmış ve Şeyhülislam Dürrizade Seyit Mehmed Arif Efendi’nin onayı ile 6 Zilkade 1211/3 Mayıs 1797’de müderrislikle birlikte vaizlik görevine Seyit Mehmed Said beratla atanmıştır433. Aynı şekilde 1886 yılında müderris Şeyh Hacı Abdullah Efendi haftanın iki günü Seyit Harun Camii’nde cemaate tefsir okutup her sabah namazı sonrası camide bulunanlarla zikir yaptırıyordu434.

Osmanlı Devleti’nde XVI. ve XVII. yüzyıllarda medreseyi bitirdikten sonra müderris olmak isteyenler kazasker defterine yazılır, sırası gelince ilk kademe medreselerden birine atanırlardı. Sonra derecelerine göre terfileri yapılır, bu hususta hakkaniyet ölçülerine riayet edilirdi435. XVIII. yüzyıldan itibaren müderris tayinlerinde liyakat ikinci plana itilmiş, bunun yerine görevden ayrılan ya da vefat eden müderrislerin çocukları tercih edilmiş436; müderrislik babadan oğla geçen meslek haline gelmiştir. Bu duruma Seydişehir’de de rastlanmakta olup öldüğünde tüm erkek çocukları müderris olarak atanmışlardır. Müderris Şeyh Ömer Efendi tarafından Seydişehir’de bina ettirilen Tekke Medresesi’nin müderrisi Seyit Şeyh

431 1476 yılı için bk. Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 33; 1483 yılı Murad Çelebi Defteri, vr. 56a; 1522 yılı BOA, TT. d., no. 387; 1583 yılı Tapu ve Kadastro Arşivi, no. 584; 1783 yılı için bk. BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 17, s. 246. 432 VAD., no. 1088, vr. 59a. 433 VAD., no. 544, vr. 13b. 434 KVS, tarih: 1303/1886, s. 177. 435 İPŞİRLİ, aynı madde, s. 469-470. 436 Yusuf KÜÇÜKDAG-Caner Arabacı, “Konya’da Osmanlı Döneminde İnşa Edilen Medreseler”, Osmanlı Döneminde Konya, Konya 2003, s. 128. 122

Mahmud vefat edince 9 Safer 1215/2 Temmuz 1800’de Mahmud Efendi’nin oğulları Mehmed, Ömer, Mustafa ve Abdullah bu medresenin müderrisliğine getirilmişlerdir437.

Müderris atamalarında XVIII. yüzyıldaki bozulmalar XIX yüzyılda düzeltilmeye çalışılmıştır. Bunun için maarif nazırları ve şeyhülislamlar tarafından ıslah amaçlı hazırlanan Tevcih-i Cihâd Nizamnâmeleri438 ile eğitimini tamamlamamış çocuk yaşta olanların müderris olarak atanmaları engellenmiştir. XIX. yüzyılın ikinci yarısında müderrisin vefatı sonrası şayet evladı henüz müderris olmaya ehil değilse vekâleten başkaları bu göreve getirilirdi. Bu nizamnamenin uygulanmasına Seydişehir’de de geçilmiştir. Nitekim Seyit Harun Medresesi’nin müderrisi Ahmed oğlu Hafız Osman vefat ettiğinde büyük oğlu Mustafa Sıdkı henüz 19 yaşındaydı. 7 Cemaziyülahir 1304/3 Mart 1887 tarihli kayda göre; Tevcih-i Cihâd Nizamnâmesi’nin altıncı maddesi uyarınca henüz öğrenci olduğu ve nahiv eğitimine devam ettiği için tahsilini tamamlayıp müderrislik ehliyetini alana dek yerine Mustafa Faik’in görevlendirilmesine karar verilmiştir. Mustafa Sıdkı’ya da eğitimini tamamlaması için 10 yıllık bir süre tanınmıştır439.

Seydişehir’de XIX. yüzyılın ikinci yarısında görev yapan bazı müderrisler, aynı zamanda bir tarikatın şeyhliğini yapabiliyorlardı. Şeyh Hacı Abdullah Efendi 1833-1869 yılları arası Seydişehir’deki çarşı başında bulunan medresede müderrislik yapmış; aynı zamanda Seyyid Harun Camii’nde müritleriyle birlikte Nakşibendî Tarikatı’nın icaplarını icra etmiştir440.

Tanzimat ve 1867 talimatnamesinden sonra kaza idaresinde değişimler yaşanmış; idare, belediye ve deavi meclisleri kurulmuştur. Ayrıca vilayetlerde Maarif Meclisleri, kazalarda ise Maarif Komisyonları oluşturulmuştur. Seydişehir’de yeni yapılanmaya uygun şekilde maarif idaresinin kurulduğu, başkanlığını müderrislerden seçilen birinin yaptığı Konya Vilâyet Salnâmeleri’nden anlaşılmaktadır. 1900 yılında

437 VAD., no. 544, vr. 14a. 438 Bk. Düstur, II., İstanbul 1289, s. 177-179; Düstur, III. İstanbul 1293, s. 500-504; Düstur, Tertib-i Sâni, V. (22 Temmuz 1329/1913), İstanbul 1332, s. 608-617. 439 VAD., no. 2179, s. 186, hüküm no. 514. 440 AYAZ, aynı eser, s. 87-91. 123

Seydişehir Maarif İdaresi’nin başkanı Müderris Hüseyin Efendi’dir. Üyeler ise rüştiye muallimi Mehmed Rüşdü, Ballı İsmail, Nafiz ve Mazhar efendilerdir441. 1906 yılında yapılanma benzer şekildedir ve komisyonun başkanı yine bir müderris olan Mehmed Bey’dir442.

Seydişehir’de müderrisler medreselerin kapatılmasına kadar (1924) görevlerini sürdürmüşlerdir443.

4. 8. Nakibüleşraf Kaymakamı Osmanlı Devleti’nde Hz. Peygamberin torunu Hasan ve Hüseyin soyundan gelen seyit ve şeriflerden sorumlu olan nakibüleşraf, ilmiye sınıfından sayılırdı444. İstanbul’da görev yapan nakibüleşrafın taşradaki temsilcisi nakibüleşraf kaymakamı idi. Kanuni’nin veziriazamlarından Lütfi Paşa’nın kaleme aldığı Âsâfnâme’de, Haşimiyye sülalesinden olan ve sâdât-ı kirâm olarak anılan peygamber soyundan gelen kimselerin adlarının “Şecere-i Tayyibe” denen defterlerde kayıtlı olduğu, dışarıdan bunlara karışıp seyit olduğunu iddia edenlerin derhal tespit edilerek ihraç edileceği ve tüm bunlardan taşradaki nakibüleşraf kaymakamları aracılığıyla nakibüleşrafın sorumlu olduğu yazılıdır445. Şecere-i Tayyibe Defterleri’ne seyit olduklarını belgeleyenler şecereleriyle birlikte yaşadıkları yerler ve haklarındaki diğer bilgiler kaydedilirdi. Seyit ve şeriflerin yasalara aykırı halleri görülürse taşrada nakibüleşraf kaymakamı tarafından yargılanır, yöneticilerle kadılar bunlara karışmazdı446. Ulema sınıfından seçilen nakibüleşraf kaymakamları, uzun yıllar görevde kalırlardı. Bir yere nakibüleşraf kaymakamı tayini için o yerde belli bir seyit ve şerif

441 KVS, tarih: 1317/1899, s. 148. 442 KVS, tarih: 1322/1906, s. 109. 443 VAD., no. 2178, s. 126; BOA, BEO, Dosya no. 178, Gömlek no. 133285; Dosya no. 1458, Gömlek no. 109277; Dosya no. 1477, Gömlek no. 110745; MF. MKT., Dosya no. 257, Gömlek no. 19; DH. MKT., Dosya no. 368, Gömlek no. 6; 444 KAZICI, Osmanlı Toplumu, s. 61. 445 Rudolf Tcshudi, Ahmet Uğur ve Mübahat Kütükoğlu’nun üzerinde çalışmaları bulunan bu eserin Osmanlıca ve latinize edilmiş tam metni Ahmed AKGÜNDÜZ tarafından da yayımlanmıştır. Bk. Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, 4. Kitap Kanunî Devri Kanunnâmeleri I. Kısım Merkezî ve Umumî Kanunnâmeler, İstanbul 1992, s. 258-290. 446 Musa ÇADIRCI, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, (Kısaltma: Anadolu Kentleri), Ankara 1997, s. 93. 124

yoğunluğu gerektiğinden birbirine yakın kazalar birleştirilerek tek kaymakamın atandığı olurdu. Örneğin Ereğli ve Larende için bir kaymakam atanmıştı447. Seydişehir Kazası’nda ise bir nakibüleşraf kaymakamı görev yapardı. Seyitliğin onaylanmasına sadece İstanbul’daki nakibüleşrafın yetkisi olup, taşradaki nakibüleşraf kaymakamlarının seyitlik iddialarını kabul edemeyeceği belgelerde hassasiyetle vurgulanmıştır448. Seyitlik hücceti alanlardan “rüsum-ı raiyyet” alınmazdı. Bu durumda olanlara vergi ödemeleri için baskı da yapılamazdı. Evahir-i Zilkade 1175/13-22 Haziran 1762 tarihli bir hükümden anlaşıldığına göre, Seydişehir kent merkezinde sakin olan Ahmed, Abdurrahman, Abdülkadir, İsmail, Mehmed, Ali ve Hafız Mustafa adlı seyit olduklarını iddia eden kimseler, İstanbul’daki nakibüleşraftan Peygamber soyundan olduklarına dair “siyadet hücceti” ve tezkeresi almışlardı. Neseplerinden dolayı rüsum-ı raiyyetten muaf oldukları halde kaza ayanı ve ahalisinden bazı kimseler bunların da vergi ödemesi için baskıda bulunmuşlardır. Durum incelenmiş, şeyhülislamın konu ile ilgili fetvası ve bu kimselerin elindeki siyadet hüccetleri dikkate alınıp vergiden muaf olduklarına hükmedilmiştir449. Nakibüleşraf kaymakamları, seyitlerin haklarını korumakla görevli idi. Haksızlığa maruz kalanlara yardımcı olurdu. Seydişehir ahalisinden Mümine ve kızı Şerife Havva mahkemeye gelerek Arabacı İsmail’den şikâyetçi olmuşlardı. Mümine’nin eşi Seyit Mustafa Efendi sadat-ı kiramdan olup hayattayken İsmail ile iş ortağı idi. Arabacı İsmail kardeşi Süleyman’ı kendine kefil tutarak Seyit Mustafa’dan 860,5 kuruş borç almıştı. Evasıt-ı Şaban 1164/5-14 Temmuz 1751 tarihli kayda göre, Seyit Mustafa öldükten sonra alacak hakkı eşi ve kızına geçmiş ancak Arabacı İsmail borcunu ödememiştir. Sipahioğlu denilen kişinin kethüdası olduğu için İsmail’den çekinen Mümine ve Şerife Havva davacı olamamışlardır. Daha sonra Seydişehir nakibüleşraf kaymakamı Seyit Şeyh Abdurrahim bu iki hatuna vekil olarak Arabacı İsmail’e karşı dava açmış ve faiziyle birlikte paranın alıverilmesini talep etmiştir450.

447 Rüya KILIÇ, Osmanlıda Seyyidler ve Şerifler, İstanbul 2005, s. 87. 448 KILIÇ, aynı eser, s. 66. 449 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 9, s. 159. 450 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 4, s. 102/1. 125

Nakibüleşraf kaymakamı, seyit olup alışverişte problemle karşılaşanların sorunlarını sulh yoluyla halletmeye çalışırdı. Alanya Kazası’nın Hamza köyünden olan Seyit Süleyman, Seyit Arslan ve Seyit Haşim mahkemeye başvurarak Seydişehir sakinlerinden Topal Seyit Bektaş’tan şikâyetçi olmuşlardı. Evahir-i Safer 1138/29 Ekim-6 Kasım 1725 tarihli kayda göre, sekiz yıl önce bu üçünün babası Seyit Ahmed hayattayken Topal Bektaş’a 70 kuruş ödünç vermişti. Hâlen ödünç aldığı parayı teslim etmeyen Bektaş’a, bu üç kişinin sadat-ı kiramdan olması sebebiyle nakibüleşraf kaymakamı kapıcı gönderip meblağı tahsile çalışmış ama başaramamıştır451. Seydişehir halkının aslını oluşturan Seyit Harun ve Şeyh Ahmed Alaî soyundan gelenler, seyit idiler. Bunlar arasında kimi zaman anlaşmazlıklar yaşanmakta, iş mahkeme boyutuna taşınınca nakibüleşraf kaymakamınca hükme varılmaktaydı. Evâil-i Zilkade 1181/20 Mart-29 Mart 1768 tarihli bir Ahkâm Defteri kaydında; Seydişehir’in Ulukapı Mahallesi’nden Seyit Abdurrahman Efendi’nin yaptığı şikâyetten anlaşıldığına göre, aynı mahallede oturmakta olan Seyit Hüseyin ve kardeşi Seyit Abdülkadir, Abdurrahman Efendi’nin evinin harem bölümüne bakan kısmına denk gelecek şekilde kendi evlerinde pencereli bir cumba inşa etmişler; bu bölümü kapatmaları istenince inat etmişlerdi. Abdurrahman Efendi, açtığı davanın konusuna uygun olarak şeyhülislam fetvası bulunduğunu söylemiş, yapılan inceleme sonucu Hüseyin ve Abdülkadir adlı iki seyidin komşularının haremine bakan pencereli kısmı kapatmaları konusunda karar çıkmıştı452. Seyit ve şeriflerin işleri ile ilgilenip gerektiğinde haklarını korumakla yükümlü olmakla birlikte nakibüleşraf kaymakamlarının bu insanlara zulmettikleri de oluyordu. Nitekim Evail-i Zilhicce 1120/11-20 Şubat 1709 tarihli bir kayıtta, Seydişehir eski nakibüleşraf kaymakamı Seyit Ali Efendi’nin yeni nakibüleşraf kaymakamı hakkında açtığı dava söz konusudur. Bozkır’ın Karaardıç köyünden Seyit Sinan adlı bir kimse Seydişehir’deki sadat-ı kiram üzerine nakibüleşraf kaymakamı olarak tayin edilmişti. Seyit Sinan beraberinde 10 sekban ile birlikte Seydişehir’e gelip kentte sakin olan sadat-ı kiramdan olan kimselerin her birinden

451 BOA, Şikâyet Defteri, no. 107, s. 238. 452 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 12, s. 110/3. 126

zorla “harc-ı makul” adıyla üçer dörder kuruş almış; eski nakibüleşraf kaymakamı Seyit Ali’nin üstüne sekban ile birlikte İmamoğlu ve Süleymanoğlu adlı kimseleri gönderip kent merkezindeki meydana sürükleyerek getirtmiş, zorla 60 kuruşuna el koymuştur. Seyit Ali’nin merkeze yaptığı şikâyet üzerine konuyla ilgili incelemeler yapılmış, şeyhülislamdan çıkan fetva ile Seyit Sinan suçlu bulunup aldığı paraları iade etmesi istenmiştir453.

4. 9. Mütevelliler

Vakıfla ilgili bütün işlerden sorumlu olup vakfın gelirini toplamak ve artırmakla geliri yerli yerince harcamak için görevlendirilen kişiye mütevelli denirdi454.

Osmanlı Devleti’nde inşa edilen hayır eserlerinin hemen hepsinin evkafı bulunurdu. Her vakfın başına bir mütevelli tayin edilirdi. Mütevelliler bu durumda şehirlerdeki sosyal ve ekonomik faaliyetlerin içinde yer alıyorlardı. Aşağıda Seydişehir’de bulunan vakıfların mütevellileri genel hatlarıyla incelenecektir.

Mütevelliler kaza kadısının kontrolü altında olup yolsuzluk yaptıkları tespit edilirse kadının arzı üzerine merkezce görevden alınırlardı. Seydişehir’de bazı mütevelliler yolsuzluk yaptıkları için görevden alınmışlardır. Örneğin Seydişehir’de Arslan Ağa’nın yaptırdığı hanın mütevellisi, vakıf gelirlerini han için harcamadığı ve bu sebeple hanın harap bir halde olduğu anlaşılınca azledilmiş; yerine kadı Abdülkadir’in arzıyla Rebiyülevvel 1110/Eylül-Ekim 1698’de Seyit İsmail görevlendirilmiştir455. Kızılcalar Mahallesi’ndeki mescit vakfının nakit gelirlerini “telef etdiğiçün” mütevelli Abdullah da azledilmiş ve yerine Safer 1135/Kasım- Aralık 1722’de kadının arzı üzerine Mustafa tayin edilmişti456.

Mütevellilik babadan oğla geçen bir görevdi. Bunun için mütevelli ölünce yerine genellikle çocukları atanırdı. Seydişehir’de Seyit Harun vakıflarının

453 BOA, Şikâyet Defteri, no. 52, s. 456. 454 PAKALIN, “Mütevelli”, aynı eser, II., s. 640. 455 VAD., no. 1140, vr. 163b. 456 VAD., no. 1119, vr. 50b. 127

mütevelliliği de babadan oğla geçerdi. Nitekim Seyit Harun’un inşa ettirdiği Kiçikapı Mahallesi’ndeki mescidin mütevellisi Mehmed vefat edince yerine Rebiyülevvel 1109/Eylül-Ekim 1697’de oğlu Mustafa tayin edilmiştir457.

Seydişehir’deki diğer vakıfların mütevelliliğine de aynı aileden gelenler atanırdı. Bununla ilgili birçok örnek bulunmaktadır. Semerciler Sokağı’ndaki mescidin imam ve mütevellisi olan Seyit İbrahim ölünce yerine Cemaziyülahir 1164/Nisan-Mayıs 1751’de oğlu Seyit Mustafa görevlendirilmişti458. Debbağhane Mahallesi’ndeki mescit ile yakınlarında bulunan mektep ve çeşmenin mütevellisi olan Hüseyin vefat edince yerine Muharrem 1201/Ekim-Kasım 1786’da oğlu Seyit Mehmed459; Hoca Recep Muallimhanesi’nin mütevellisi Aldülvasi oğlu Abdülvahhab vefat edince yerine 27 Rebiyülahir 1227/10 Mayıs 1812’de oğlu Seyit Ahmed tayin edilmişti460.

Seydişehir’deki bazı vakıfların mütevelliliği babadan oğla geçtiği için aynı anda bir aileden kardeşlerin hemen tamamı mütevelli olabilirdi. 23 Şevval 1210/1 Mayıs 1796 tarihli kayda göre Kiçikapı Mahallesi’ndeki mescidin mütevelliliğine, ücretlerini Rüstem Bey Vakfı’ndan almak üzere Şeyh Mehmed, Şeyh Ahmed, Şeyh Hasan ve Şeyh Mustafa ortaklaşa mutasarrıflar idi461.

Mütevelliliğe atanma konusunda kimi zaman kardeşler arasında anlaşmazlıklar yaşanabiliyordu. Seydişehir’deki Yeni Hamam’ın evladiyet üzere mütevellisi olan Seyit Mustafa hamamın bakım ve onarımı konusunda gerekenleri yapmakta olup görevini kusursuz olarak yerine getiriyordu. Kardeşi Seyit Mehmed 25 senede fazla zamandır İstanbul’da ikamet etmekte iken bir berat çıkartıp Seydişehir’e dönmüş ve Şaban 1135/Mayıs-Haziran 1723’te zorla Mustafa’nın elinden kardeşi görevi alınca eski mütevelli Seyit Mustafa’yla mahkemelik olmuşlardır462.

457 VAD., no. 1140, vr. 163b. 458 VAD., no. 1122, vr. 34a. 459 VAD., no. 547, vr. 7a. 460 VAD., no. 567, vr. 58a. 461 VAD., no. 544, vr. 13b. 462 VAD., no. 1119, vr. 50b. 128

Hakkı olmadığı ve soydan gelmediği halde hileli yollarla kendini mütevelli tayin ettirenler olur, şayet bu açığa çıkarsa o kişi görevden alınırdı. Hacı Nasuh Mahallesi’ndeki Hacı Nasuh Hamamı’nın “evlâdiyet ve meşrûtiyet üzere” mütevellisi Seyit Mehmed idi. Görevinde hiçbir kusuru olmadığı halde bu aileden olmayan Seyit Mustafa adlı birisi zorla bu görevi elinden almış, bir süre mütevelliliği yürütmüş, ancak onun hileli yollarla görevi aldığı ortaya çıkınca azledilmiş; Safer 1135/Kasım-Aralık 1722’de Seyit Mehmed görevine iade edilmiştir463. Rüstem Bey Vakfı’nda da benzer durum yaşanmıştır. Mütevelli Mahmud Halife görevini layıkıyla yerine getirdiği halde Arif Ahmed adlı bir kişi vakıf işlerine müdahale edip zorla görevi elinden almıştır. Arif Ahmed’in yaptığının hileli olduğu ortaya çıkınca Şevval 1135/Temmuz-Ağustos 1723’te Mahmud Halife tekrar görevine getirilmiştir464.

Mütevelliler normalde kayd-ı hayat şartıyla atanırlardı. Bunun için mütevellilik genelde ölümle boşalırdı. Bununla birlikte mütevellilerin kendi rızalarıyla görevi başkasına devrettikleri olurdu. Sofhane Mahallesi Camii vakfının mütevellisi Hüseyin görevini Rebiyülahir 1136/Aralık 1723-Ocak 1724’te caminin imamı olan Seyit İbrahim Halife’ye465; Semerciler Sokağı’ndaki mescidin imamı ve aynı zamanda vakfının mütevellisi olan Seyit Hafız Mustafa ise Ramazan 1166/Temmuz 1753’te görevini Hacı Ali’ye devretmiştir466.

Mütevelli, vakfın bulunduğu yerde ikamet etmek zorundaydı. Başka yere göçenler görevden alınır, bir başkası mütevelli olarak atanırdı. Rüstem Bey Vakfı’nın mütevellisi Yusuf Halife Seydişehir’i terk edip başka bir kentte yerleşince göreve Arif Mehmed Efendi tayin edilmiş ve üç yıl mütevelliliği yürütmüştür467. Aynı şekilde Emir Camii Vakfı’nın mütevellisi Abdülkadir başka bir şehre göçüp gitmiş, boşalan mütevelliliğe Zilkade 1139/Haziran-Temmuz 1727’de Mustafa Halife görevlendirilmiştir468.

463 VAD., no. 1119, vr. 50b. 464 VAD., no. 1119, vr. 50b. 465 VAD., no. 1119, vr. 50b. 466 VAD., no. 1122, vr. 34b. 467 VAD., no. 1119, vr. 50b. 468 VAD., no. 1128, vr. 19a. 129

Seydişehir’de mütevellilikle başka görevler bir kişi üzerinde aynı anda toplanabilirdi. Örneğin Sofhane Mahallesi Camii’nin imamlığı ve mütevelliliği469, Alaylar Mahallesi’ndeki Beyler Mescidi’nin imamlık ve mütevelliliği470, Arasta Çarşısı yakınlarındaki mescidin imamlık ve mütevelliliği471, Cami-i Cedid yakınındaki Hacı Mahmud Medresesi’nin müderrisliği ve mütevelliliği472, Yeni Cami Mahallesi’ndeki Siyamizade Camii’nin imamlık, hatiplik ve mütevelliliği473, Debbağhane Mahallesi’ndeki mescidin imamlığı ile yakınındaki mektep ve çeşmenin mütevelliliği474, Alaylar Mahallesi’ndeki Abdüllatif Mescidi’nin imamlık, muallim-i sıbyanlık ve mütevelliliği475, Sofhane Mahallesi Camii’nin hatiplik ve mütevelliliği476, Buğday Pazarı’nın Semerciler Sokağı’ndaki mescidin imamlığı ve mütevelliliği477 aynı kişiler üzerinde toplanmıştır.

Mütevellilerin ücretleri vakfın gelirine göre değişiklik gösterirdi. 29 Zilhicce 1075/13 Temmuz 1665 tarihli bir Maliye Defteri kaydına göre, Seyit Harun Vakfı mütevellisi günlük dokuz akçe; Arslan Ağa Vakfı mütevellisi ise günlük 21 akçe ücret almaktaydı478.

Seydişehir’deki vakıflara mütevelli atamaları XIX. yüzyılın ikinci yarısı ile XX. yüzyılın başlarında da yapılmıştır479. Bunların görevlerinde fazla bir değişikliğe gidilmemiş olmalıdır.

469 VAD., no. 1119, vr. 50b., tarih: Rebiyülahir 1136/Aralık 1723-Ocak 1724. 470 VAD., no. 1088, vr. 58b, tarih: Cemaziyelahir 1146/Kasım-Aralık 1733. 471 VAD., no. 1088, vr. 58b, tarih: Zilkade 1146/Nisan-Mayıs 1734; no. 1088, vr. 60a, tarih: Cemaziyelevvel 1154/Temmuz-Ağustos 1741. 472 VAD., no. 1088, vr. 59a, tarih: Rebiyülahir 1148/Ağustos-Eylül 1735. 473 VAD., no. 1088, vr. 59a, tarih: Zilhicce 1148/Nisan-Mayıs 1736; no. 1122, vr. 32b, tarih: Muharrem 1149/Mayıs-Haziran 1736; no. 1122, vr. 34a, tarih: Safer 1164/Aralık 1750-Ocak 1751. 474 VAD., no. 1088, vr. 59b, tarih: Zilkade 1150/Şubat-Mart 1738. 475 VAD., no. 1122, vr. 32b, tarih: Şevval 1156/Kasım-Aralık 1743. 476 VAD., no. 1122, vr. 33a, tarih: Cemaziyelahir 1158/Temmuz 1745. 477 VAD., no. 1122, vr. 33a, tarih: Şaban 1158/Ağustos-Eylül 1745; no. 1122, vr. 34a, tarih: Safer 1164/Aralık 1750-Ocak 1751; no. 547, vr. 7b, tarih: Receb 1202/Nisan-Mayıs 1788; no. 548, vr. 59b, tarih: 26 Ramazan 1204/9 Haziran 1790. 478 BOA, MAD., Gömlek no. 6216, s. 2. 479 VAD., no. 567, vr. 58a; no. 548, vr. 60a; no. 1160, vr. 9a;BOA, EV. d., Gömlek no. 39960. 130

4. 10. Âyanlar

Âyan, Arapça bir kelime olup, herhangi bir şehir, kasabanın ileri gelenleri, belli başlı büyükleri; taşrada halkın itibar ettiği, devlet ile halk arasında temsilcilik vazifesi gören kimseler anlamlarına gelirdi. Devlet tarafından seçilen meclis azası hakkında ve halk arasında zenginlere de âyan denmiştir. Eşraf, ekâbir ve erkân kavramları da genellikle âyan anlamında kullanılagelmiştir480.

Âyan, mahallî idareyle işbirliği yaparak kazanın asayişinde, vergilerin tahsilinde, savaş için asker sevkinde, erzak ve levazımın tedariki hususunda yardımcı olurdu. Âyanlık, yöre halkının intihabı ile olup vali tarafından “âyanlık buyruldusu” verilir; hükümet buna karışmazdı. Osmanlı’da XVIII. yüzyıla gelinceye kadar, her şehir ve kasabanın âyan denilen birtakım nüfuzlu aileleri olmakla birlikte, devlet üzerinde bir etkileri söz konusu değildi. 1682’de Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında başlayan savaş Venedik, Rusya ve Lehistan’ın da katılmasıyla genişleyerek 16 yıl sürmüştür. Bundan sonra devlet hazinesi açık vermiş; 1694’ten itibaren mukataalar malikâne usulüyle ve “kayd-ı hayat” şartıyla âyanlar tarafından alınmaya başlamıştır. İltizam sistemine geçiş, tarımsal ihracatın kârlılığını ve taşradaki tımar sisteminin önemini azaltmış; devletin bütünlüğünü tehdit eden, sıkı biçimde kenetlenmiş varlıklı ve güçlü âyan hiyerarşisine yol açmıştır481. Nüfuzları daha önce artmakla birlikte âyanlar esas 1768 Osmanlı-Rus savaşı ve arkasından imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra daha da güçlenmişlerdir. Taşrada kazaların kontrolünü ele geçiren âyanların hâkimiyeti II. Mahmud Dönemi’ne kadar devam etmiştir482.

Âyanlık XVIII. yüzyılda cazip hale gelmiş; toplumda güçlü kişiler, âyanlık iddiasında bulunup değişik bahanelerle zenginlerden para almaya başlamışlardır. Bu durum merkeze intikal ediyor, hükümet haksızlığın önüne geçmeye çalışıyordu. Seydişehir Kazası sakinlerinden Ali, kimseden borç almadığı veya kendisine kefil

480 M. Fuad KÖPRÜLÜ, “Âyan”, İA, II., İstanbul 1979, s. 40-41; PAKALIN, “Âyan”, aynı eser, I., s. 120. 481 KIRAY, aynı eser, s. 183.. 482 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, “Âyan”, İA., II., İstanbul 1979, s. 41-42. 131

olunup borcunun kapatılmasını talep etmediği halde âyanlık iddiasında olan Ahmed, Ali adına ehl-i örf taifesine 1000 kuruş verdiğini iddia edip alacağını talep etmiştir. Evahir-i Zilkade 1175/13-22 Haziran 1762 tarihli hükümden, Ahmed’in yalan söylediği ve Ali’den alacak talep etmekten menedildiği anlaşılmaktadır483. Seydişehir kenti âyanı ve idarecileri işbirliği yapıp mal mülk edinmek için halka zulmettiği oluyordu. 29 Rebiyülevvel 1240/21 Kasım 1824’te Seydişehir âyanından Derviş Ali Ağa iki mahalle muhtarıyla birlik olup fakir fukaranın malını ve parasını zorla almış, kaza dâhilinde çeşitli fesatlar çıkarmışlardır. Yapılan şikâyet üzerine durumun incelenip ilgili kimselerin yakalanması merkezce istenmiştir484.

Âyan, borcunu ödemediği gibi nüfuzuna dayanarak alacaklıya ceza verdirebiliyordu. Seydişehir Tatar zümresinden Abdurrahman’ın Derviş Ali adlı âyanda 750 kuruş alacağı bulunuyordu. Talep ettiğinde üç yıl önce aldığı borcunu ödememiş; üstelik Abdurrahman’ı bir şekilde hapsettirmiş; 2.500 kuruş nakit para ile 2.500 kuruş değerinde eşyasına da el koydurmuştur. Evasıt-ı Şevval 1240/29 Mayıs- 7 Haziran 1825 tarihli kayda göre, Abdurrahman’ın müracaatı üzerine Derviş Ali’den borcu ile hapsedildiği sırada alınan para ve eşyayı almak için merkezce bir mübaşir tayin edilmiş ve Abdurrahman’ın hakkı olan para ve eşyanın iadesi sağlanmıştır485.

Ayanlık 1786’da kaldırılmış yerine şehir kethüdalıkları kurulmuş; ancak aradan fazla zaman geçmeden ayanlığa tekrar dönülmüştür. Tanzimat’tan sonra hükümet, taşra idaresini valiler vasıtasıyla yürütmeye başlamış ve böylelikle Osmanlı tarihinde görülen “ayanlar devri” kapanmıştır. Ancak kentin ileri gelenleri olarak saygınlıklarını 1920’lere kadar korumuşlardır. Nitekim Konya Vilâyet Salnâmeleri’nin bazılarında Seydişehir’deki âyanların isimleri ile bunlara verilen rütbe ve nişanlar zikredilmiştir486.

483 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 9, s. 159. 484 BOA, C. ADL., Dosya no. 106, Gömlek no. 6336. 485 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 32, s. 75. 486 1894 yılında Rıza, Hacı Salih ve Hacı Yurdanaki; 1899 yılında Arif, Rıza, Hacı Rıza ve Hacı Salih efendiler Seydişehir âyanından olan kimselerdir. Bk. KVS, tarih: 1312/1894, s. 130; tarih: 1317/1899, s. 151. 132

5. Sultan II. Mahmud-1920 Arası İdari Yapı ve Önde Gelen Kaza Görevlileri

5. 1. Kaza Müdürü, Kaymakam, Kaza İdare Meclisi

Tanzimat Dönemi’nde idari alanda yapılan düzenlemelerle ülke, eyalet-sancak- kaza olarak üç ana birime bölünmüştür. Osmanlı Devleti’nin klasik döneminde idari- adli, sonraki yıllarda ise yalnız adli bir ünite olan kaza, Tanzimat’la birlikte yeniden idari birim olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla kazanın önceki dönemdekiyle sadece isim benzerliği bulunmaktadır. Muhassıllığın 1842 yılında kaldırılmasıyla beraber yeni düzenlemeler yapılmış; sancaklara kaymakamlar atanmış; “Kaza Müdürlüğü” oluşturularak kentin ileri gelen ailelerinin kendi içlerinden birini kaza müdürü olarak seçmesi Meclis-i Vala’da karara bağlanmıştır. Valiler gerektiğinde kaza müdürünü azletme yetkisine sahipti. Kimi zaman liva kaymakamının kendi akrabalarını kaza müdürlüğüne getirdiği de olmuştur487. Tuna Vilâyeti Nizamnâmesi’nin genelleşip tüm ülke sathında uygulamaya konulmasından sonra kaza idaresinde büyük bir değişiklik olmamış; ancak 1867 Vilâyet Nizamnâmesi ile kaza müdürü yerine bu göreve hükümetçe atanan kimseye “kaymakam” unvanı verilmiş ve sancak idaresi mutasarrıflara devredilmiştir. Bu tarihî süreç göz önüne alınarak aşağıda önce Seydişehir’deki kaza müdürü, sonra kaymakam ve kaza idare meclisi üzerinde durulacaktır.

5. 1. 1. Kaza Müdürü

Kaza Müdürlüğü, Osmanlı taşra idaresine 1842’de girmiştir. Bu yapılanmanın Seydişehir’e yansıması kısa sürede olmuş; buna göre gerekli atamalar gerçekleştirilmiştir. Seydişehir’in ilk kaza müdürü Derviş Ali Ağa idi. 15 Muharrem 1265/11 Aralık 1848’de Sadaret adına Deavi Nezareti’nce gönderilen yazıda,

487 ÇADIRCI, Anadolu Kentleri, s. 240-242; Stanford J. SHAW, “Local Administrations in the Tanzimat”, 150. Yılında Tanzimat, Ankara 1992, s. 42-43. 133

Seydişehir eski kaza müdürü Derviş Ali Ağa’nın vefat ettiği bildirilmiştir488. Seydişehir’e kaza müdürü atamaları düzenli olarak yapılmıştır489.

Kaza müdürünün asıl görevi vergilerin toplanması idi. Müdürler kazalarında oluşturacakları küçük meclisler yoluyla köylerden imam ve muhtarların hazırlayıp gönderdikleri vergi dağıtım cetvellerini incelerler ve liva kaymakamlarına gönderirlerdi490.

Kaza müdürleri yaptıkları harcamaların hesabını her sene sonunda vermek zorundaydı. Her mali yılbaşında kaza müdürleri sancak merkezine çağrılırlardı. Bunun için kaymakam başkanlığında oluşturulan sancak meclisinde kazaların yıllık muhasebeleri yapılırdı. Tutulan muhasebe defterleri gerekli incelemelerden sonra defterdarlığa gönderilir ve buradan da eyalet meclisine sunulurdu491.

Kaza müdürünün bir sebeple görev yerinden yani Seydişehir’den ayrılması durumunda yerine vekil bırakması gerekirdi. 28 Muharrem 1275/7 Eylül 1858 tarihli bir vilayet yazışmasında, Seydişehir Kaza Müdürü Mehmed Halis Efendi’nin geçici olarak İstanbul’a gideceğinden yerine bir vekil tayin edilip ruhsat verilmesi gerektiği ifade edilmekteydi492. Ancak 12 Receb 1275/15 Şubat 1859 tarihli yazışmada Mehmed Halis Efendi’nin görev yeri olan Seydişehir’e geri dönmediği, İstanbul’a firar ettiği, nerede ise bulunarak görevinin başına getirilmesi gerektiği belirtiliyordu493. Bundan yaklaşık bir ay sonra 5 Şaban 1275/10 Mart 1859’da Mehmed Halis Efendi’nin bulunarak tekrar görevine başlatıldığı ve kendisine

488 BOA, A.}MKT.DV., Dosya no. 10, Gömlek no. 72. 489 Seydişehir kaza müdürleri: Derviş Ali Ağa (1843), Hüseyin Ağa (1848), Ziyaeddin Ağa (1850), Hasan Fevzi Bey (1853), Mehmed Halis Bey (1854), Mehmed Sabit Efendi (vekâleten) (1858), İsmail Mahir Efendi (1859), Derviş Bey (1860), Süleyman Hurşid Bey (1862), Resmi Efendi (1865) ve Emin Efendi (1866). BOA, Ayniyat Defteri, no. 807, s. 8, 18; MVL, Dosya no. 88, Gömlek no. 2; A.}DVN., Dosya no.67, Gömlek no. 83; A.}MKT.NZD, Dosya no. 111, Gömlek no. 125; MVL, Dosya no. 271, Gömlek no.58; Dosya no. 600, Gömlek no. 49; Dosya no. 619, Gömlek no. 97; Dosya no. 733, Gömlek no. 36; İ. MVL., Dosya no. 327, Gömlek no. 14004; A.}MKT.MVL., Dosya no. 71, Gömlek no. 89; Dosya no. 105, Gömlek no. 35; Dosya no. 137, Gömlek no. 85; A.}MKT.UM., Dosya no. 237, Gömlek no. 71; Dosya no. 324, Gömlek no. 97 490 Küçük meclisler müdür, naip, müftü, gayrimüslimlerin ruhani liderleri ile iki Müslüman iki gayrimüslim olmak üzere dört seçilmiş üyeden oluşuyordu. Bk. ORTAYLI, İdare Tarihi, s. 155. 491 ÇADIRCI, Anadolu Kentleri, s. 242-243, 248. 492 BOA, A.}MKT.UM., Dosya no. 324, Gömlek no. 27. 493 BOA, A.}MKT.MVL., Dosya no. 105, Gömlek no. 35. 134

işlerinde yardımcı olunması yönünde bir emri içeren yazının sadaretten vilayete gönderildiği anlaşılmaktadır494.

Kaza müdürünün yerine, 1867 Vilâyet Nizamnâmesi’nin yürürlüğe girmesinden sonra kaymakamlar atanmaya başlamıştır.

5. 1. 2. Kaymakam

Osmanlı idare teşkilatında 1867’den sonra kazanın idare amirine kaymakam adı verilmiştir495. Kaza müdürleri, 1867 Vilâyet Nizamnâmesi’nin yürürlüğe girmesinden sonra yerlerini kaymakamlara bırakmıştır. İdari alanda yaşanan son değişiklik Seydişehir’de aynı sene içinde uygulanmıştır. Seydişehir’e 1867’den hemen sonra kaymakam atamasının yapıldığı; 1920 yılına kadar düzenli olarak tayinlerin devam ettiği arşiv belgelerinden496 ve Konya Vilâyet Salnâmeleri’nden anlaşılmaktadır (Tablo-34).

Tablo-34: Seydişehir Kaymakamları (1868-1920) İsim Yıl İsim Yıl Hacı Kerim Ağazade Hüseyin Hamdi 1867 Yusuf Fehmi Efendi 1886-1888 Efendi (vekâleten) Mehmed Rasim Efendi 1868 Ahmed Şakir Efendi 1889-1890 Mehmed İzzet Ağa 1869 Esad Efendi 1891-1897 Ömer Lütfi Efendi 1870 İbrahim Hakkı Efendi 1896-1899 Raşit Efendi 1871 Osman Efendi 1900 Mustafa Safvet Efendi 1872 Hakkı Efendi 1906 Muhammed Emin Efendi 1873 Sadi Bey 1909 Hacı Mustafa Efendi 1874 Fikri Efendi Haziran 1911 Tahsin Efendi 1875 Eşref Efendi Eylül 1911 Tahsin Efendi 1876 Ref’et Efendi Aralık 1911 Mustafa Edib Efendi 1877 Şemsi Efendi Mayıs 1912 Mehmed Safiyyüddin Bey 1878 Mehmed Ali Efendi Ekim 1915

494 BOA, A.}MKT.UM., Dosya no. 346, Gömlek no. 9. 495 PAKALIN, “Kaymakam”, aynı eser, II., s. 219. 496 BOA, Ayniyat Defteri, no. 806, s. 229/1; DH.SAİDd, Dosya no. 138, Gömlek no. 109; İ..DH., Dosya no. 882, Gömlek no. 70366; Dosya no. 923, Gömlek no. 73195; Dosya no. 1259, Gömlek no. 98849; İ..DUİT, Dosya no. 44, Gömlek no. 56; Dosya no. 47, Gömlek no. 74; DH.MKT, Dosya no. 1167, Gömlek no. 21; Dosya no. 1504, Gömlek no. 18; Dosya no. 1606, Gömlek no. 28; Dosya no. 1687, Gömlek no. 35; Dosya no. 1740, Gömlek no. 43; Dosya no. 2371, Gömlek no. 128; ŞD., Dosya no. 1705, Gömlek no. 42; BEO, Dosya no. 1060, Gömlek no. 79477; DH.ŞFR., Dosya no. 609, Gömlek no.11; Dosya no. 615, Gömlek no. 38. 135

Hasan Tahsin Efendi (vekâleten) 1879 Midhat İzzet Bey Ağustos 1916 Mustafa Hulusi Efendi 1881 Rıfat Bey Şubat 1919 Osman Efendi 1883 Tayyar Bey Mart 1919 Ahmed Raşid Efendi 1884 Âkif Efendi Mayıs 1919 Hacı Ragıb Bey 1885 Ragıb Bey Ocak 1920

Kaymakamların maaşları belli kurallara bağlanmış, verilen süre içinde görev yerine gitmeyenlerin ücretleri kesilmiştir. Kaza merkezine ulaşıp görevlerine başlayana dek geçen sürede yarım maaş almaları, ulaştıkları andan itibaren tam maaş almaya başlamaları, şayet kazaya ulaşmaları 40 günü geçerse 40. günden sonrası için ödeme yapılmaması merkezden bildirilmiştir497.

Görevini hakkıyla yerine getirmeyen kaymakam azledilir, yerine çalışkan biri görevlendirilirdi. Görevindeki rehavetinden ötürü Seydişehir kaymakamı Mehmed Emin Efendi azledilerek yerine 27 Cemaziyülahir 1290/22 Ağustos 1873’te Anamur eski kaymakamı İsmail Hakkı Bey tayin edilmiştir498. Ancak onun görev süresi uzun sürmemiş; 1 Muharrem 1291/18 Şubat 1874’te azledilerek yerine Eğridir eski kaymakamı Hacı Mustafa görevlendirilmiştir499.

Kazada devletin temsilcisi durumundaki kaymakamın hal ve hareketiyle çevresindekilere örnek olması gerekirdi. Davranış bozukluğu sergileyenler azledilirdi. Kötü hal ve hareketlerinden dolayı azledilen Seydişehir kaymakamı Mustafa Edib Efendi’nin yerine vekâleten tayin edilen Mehmed Safiyyüddin Bey, 6 Şaban 1295/5 Ağustos 1878’de asaleten kaymakamlık görevine getirilmiştir500. 11 Şaban 1297/19 Temmuz 1880 tarihli bir Şura-yı Devlet yazısında ise, Mustafa Edib Efendi’nin azil sebebinin başka bir göreve istihdamına engel olup olmayacağı sorulmuştu501. Devletin bu tavrı, kaymakamlığın ciddiye alınan bir görev olduğuna işaret etmektedir.

497 BOA, Ayniyat Defteri, no. 806, s. 229/1. 498 BOA, Ayniyat Defteri, no. 809, s. 34/3. 499 BOA, Ayniyat Defteri, no. 809, s. 50/3. 500 BOA, Ayniyat Defteri, no. 811, s. 43/2. 501 BOA, ŞD., Dosya no. 2432, Gömlek no.15. 136

Rüşvet alan, kanuna aykırı uygulamalar yaptığı iddia edilen kaymakamlar soruşturma geçirir, suçsuz olduğu ortaya çıkarsa taltif edilirdi. Rüşvet aldığı, kanuna aykırı olarak bazı kimseleri hapsettiği ve zaptiye neferlerini özel işlerinde çalıştırdığı iddia olunan Seydişehir Kaymakamı Hakkı Efendi hakkında tahkikat yapılması, 29 Zilkade 1316/10 Nisan 1899 tarihli bir Dâhiliye yazısı ile emredilmiştir502. Hakkındaki bu iddialar asılsız çıkmış olmalı ki 13 Cemaziyülevvel 1317/19 Eylül 1899 tarihli yazışmada Hakkı Efendi’nin çalışmaları övülmüş; Aksaray Kazası aşar müzayede ve ihalesi sırasında tecrübesizliği görülen kaza kaymakamı Mahmud Celaleddin Efendi ile Seydişehir Kaymakamı Hakkı Efendi’nin yerleri değiştirilmiş, daha büyük bir kazaya gönderilerek taltif edilmiştir503. Mahmud Celaleddin Efendi Aksaray’dan Seydişehir’e nakledilmiş; ancak burada da başarısız olmuştur. Bu durumda 12 Rebiyülevvel 1318/9 Temmuz 1900 tarihinde kötü hal ve hareketlerinden dolayı yerinde kalması mahzurlu görülmüş, azledilerek Andırın Kaymakamlığına; ondan boşalan Seydişehir Kaymakamlığına da Yalvaç Kaymakamı Osman Efendi getirilmiştir504.

Kaza kaymakamı belediye reisinin amiri idi. Onu usulsüzlük yaparsa görevinden alabilirdi. Seydişehir Belediye Reisi Sabri, kaymakam tarafından görevinden azledilmiş, bunun üzerine 13 Şevval 1335/2 Ağustos 1917’de verdiği dilekçe ile kendisinin haksız yere azledildiğini bildirip şikâyette bulunmuş, merkez tarafından durumun tahkikini istemiştir505.

Kaza müdürlüğünde olduğu gibi 1867 düzenlemesi sonrası kaymakamlık uygulamasında da kaymakamın halkın ileri gelenlerince seçilmesi gerekirdi. Bu olmadığı takdirde bir jüri önünde sınava alınır, başarılı olursa ataması yapılırdı. 26 Şaban 1300/2 Temmuz 1883 tarihli Dâhiliye yazısında, Seydişehir Kaymakamı Mehmed Bey’in istifa edince yerine vilayetçe Konya Ticaret Mahkemesi Azası Reşid Efendi gönderilmiştir. Ancak “müntehib” yani seçilmiş kaymakam olmadığı için

502 BOA, DH. MKT., Dosya no. 2188, Gömlek no. 57. 503 BOA, DH. MKT., Dosya no. 2248, Gömlek no. 64. 504 BOA, DH. MKT., Dosya no. 2371, Gömlek no. 128; Dosya no. 2402, Gömlek no. 73. 505 BOA, DH. UMVM., Dosya no. 89, Gömlek no. 74. 137

Reşid Efendi’nin komisyon huzurunda sınava tâbi tutulması gerektiği merkezce bildirilmiştir506.

Kaymakamların tayinleri öncesi ilgili valilikle fikir alışverişinde bulunulup kaymakam adayı hakkında tahkikat yapılırdı. 16 Zilkade 1333/25 Eylül 1915’te Memurîn ve Sicill-i Ahval Müdüriyeti’nden, Konya vilayetine çekilen bir telgraf ile Seydişehir Kaymakamlığı’na Çayhan Müdürü Mahmud Celal Efendi’nin tayini hakkında görüş bildirilmesi istenmiştir507.

Tayin edilen kaymakam ve ailesi için Seydişehir’de gerekli yaşama alanının oluşturulmasında devlet yardımcı olurdu. 24 Receb 1306/26 Mart 1889 tarihli Dâhiliye kaydında, Erzincanî İbrahim Efendi sülalesinden Ahmed Şakir Efendi’nin Seydişehir kaymakamı olarak tayin edildiği; ailesinin kalabalıklığı sebebiyle devlet tarafından kendilerine Seydişehir’de arazi verildiği yazmaktadır508.

Birtakım sebeplerle asaleten atama yapılmaması durumlarında vekâleten kaymakam atanırdı. Bunların özlük hakları kaymakamlarınkinden daha farklıydı. 11 Muharrem 1305/29 Eylül 1887 tarihli Dâhiliye yazısına göre, Seydişehir Kaymakamlığı’nda vekâleten bulunan Ragıb Bey’e kaymakamlık maaşının yarısı kadar ücret verilecekti509.

Kaymakamlık, bir memuriyetti. Bunun için yaşlılık veya maluliyet gibi sebeplerle emekliye ayrılanlar devletten maaş almaya devam ederlerdi. Seydişehir Kaymakamı Osman Nuri Efendi, 2 Şevval 1325/8 Kasım 1907’de 498 kuruş maaşla emekliye ayrılmıştır510.

Seydişehir kaymaklarının 7 Rebiyülevvel 1338/30 Kasım 1919’a kadar devam eden atama, azil, becayiş kayıtları ve çeşitli davalara konu olan halleriyle ilgili

506 BOA, DH.MKT., Dosya no. 1341, Gömlek no. 29. 507 BOA, DH. ŞFR., Dosya no. 56, Gömlek no. 164. 508 BOA, DH. MKT., Dosya no. 1609, Gömlek no. 104. 509 BOA, DH. MKT., Dosya no. 1451, Gömlek no. 117. 510 BOA, BEO., Dosya no. 3202, Gömlek no. 240116. 138

örnekleri çoğaltmak mümkündür511. Ancak yukarıda verilen kayıtlardan içerik olarak pek de farklı olmayıp, yıllar içerisinde genelde sadece isimlerin değiştiği söylenebilir.

5. 1. 3. Kaza İdare Meclisi

Osmanlı Devleti’nde II. Mahmud’un ıslahatları ile Tanzimat’ın 1839’da ilanından sonra taşra idaresinde önemli bir değişim başladı. Özellikle muhassıllığın 1842 yılında kaldırılmasıyla beraber sancak ve kazaların idaresinde yeni düzenlemeler yapıldı. Kazalarda müdürlerin başkanlığında kaza meclisleri oluşturuldu. Kaza müdürünün birinci derecede amiri liva kaymakamı idi. Müdürün yöre ileri gelenleri arasından seçilmesi kural olarak benimsenmekle birlikte uygulamada merkezden müdür atamaları da söz konusu idi. Çoğu yerde kaymakamlar ve sancak meclis azaları kendi yakınlarını kaza müdürlüğüne getirmiş; ayrıca kazada bu görevi yerine getirebilecek kimse bulunmadığı zaman halkın isteği doğrultusunda merkez tarafından müdür ataması da yapılmıştır512.

Seydişehir kentindeki İdare Meclisi 1867’de uygulamaya konan nizamnameden sonra yapılan yeni düzenlemeler doğrultusunda 1285/1868 yılında oluşturulmuştur. Konya Vilâyet Salnâmesi’ndeki bilgilere göre, 1868 yılında Seydişehir İdare Meclisi’nin başkanı Kaymakam Mehmed Rasim Efendi’dir. Kaymakama bağlı üst düzey görevliler arasında mal ve tahrirat müdürü ile meclis azaları ve sandık emini bulunmaktadır513. 1288/1871 yılında idare meclisi görevlileri arasında bir de kâtip vardır514. 1290/1873’teki görevliler arasında evkaf muhasebecisinin olduğu görülmektedir515. Konya Vilâyet Salnâmeleri’nin hemen hepsinde Seydişehir İdare Meclisi sandık emininin gayrimüslim biri olduğu görülür. Sandık emini dışında meclis azası olarak ilk gayrimüslim, 1295/1878 yılında görev

511 BOA, İE.ŞKRT, Dosya no. 1, Gömlek no. 90; MVL, Dosya no. 825, Gömlek no. 72; Dosya no. 369, Gömlek no. 38; DH.MKT., Dosya no. 1313, Gömlek no. 86; Dosya no. 1910, Gömlek no. 109; Dosya no. 1740, Gömlek no. 43; DH.ŞFR., Dosya no. 651, Gömlek no. 112; İ.DUİT, Dosya no. 47, Gömlek no. 63; Y.A.RES., Dosya no. 30, Gömlek no. 53. 512 ÇADIRCI, Anadolu Kentleri, s. 242; SHAW, aynı yer. 513 KVS, tarih: 1285/1868, s. 40. 514 KVS, tarih: 1288/1871, s. 61. 515 KVS, tarih: 1290/1873, s. 136. 139

almıştır516. 1296/1879 yılında İdare Meclisi üyeleri, daimî ve seçilmişler olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Buna göre kaymakam, naip, müftü, mal müdürü ve kâtip daimî üyedir. Dört tane seçilmiş aza vardır517. 1302/1885 yılında evkaf muhasebecisi vekilinin de meclis daimî üyeleri arasında zikredildiği görülür518. 1310/1892 yılından itibaren evkaf muhasebecisi vekili ile tapu kâtibi, seçilmiş üyeler arasındadır519. 1920 yılına kadar bu yapılanmanın devam ettiği 1914 tarihli Konya Vilâyet Salnâmesi’nden anlaşılmaktadır520. Buna göre İdare Meclisi’nin yapılanması, 1892 tarihindekiyle hemen aynıdır.

5. 2. Belediye, Belediye Reisi ve Belediye Meclisi

Tanzimat’tan önce Osmanlı taşra yönetimi eyalet sistemine dayanırken, bu dönemle birlikte taşra örgütlenmesinde Fransa’dan örnek alınan vilayet sistemine geçilmiştir521. 1864, 1867 ve 1871 nizamnameleriyle vilayet birimleri kurulmuş, yerel ve bölgesel meclisler oluşturulmuştur. Anadolu’da şehirlerde ve kasabalarda belediyelerin kurulmasına ise 1871 yılında yürürlüğe giren “İdare-i Umumiye-i Vilayât Nizamnâmesi sonrası başlanmıştır. Ardından 1878’de ilk parlamentonun kabul ettiği “Dersaâdet ve Vilayat Belediye Kanunu”, kamu yönetiminde yenileşme sürecini hızlandırıcı etki yapmış; 13 Mart 1913 tarihli “İdare-i Umumiye-i Vilayât Kanûn-ı Muvakkatı” ile taşra yönetimi daha da belirgin bir temele oturmuştur522.

516 KVS, tarih: 1295/1878, s. 33. 517 KVS, tarih: 1296/1897, s. 23. 518 KVS, tarih: 1302/1885, s. 19. 519 KVS, tarih: 1310/1892, s. 131. 520 KVS, tarih: 1332/1914, s. 328. 521 Metin HEPER, Modernleşme ve Bürokrasi, Ankara 1973, s. 50; Carter Vaughn FINDLEY, Osmanlı Devleti’nde Bürokratik Reform Bab-i Ali 1889-1892, (çev. Latif Boyacı-İzzet Akyol), İstanbul 1994, s.189. 522 ORTAYLI, İdare Tarihi, s. 290. Bu konuda ayrıca bk. Enver Ziya KARAL, Osmanlı Tarihi, V., Ankara 1988, s. 191; Roderic H. DAVISON, Osmanlı İmparatorluğu'nda Reform 1856-1876, (çev. Osman Akınhay), İstanbul 2005, s. 136; Nesimi YAZICI, “Tanzimat Dönemi Basın Konusunda Bir Değerlendirme”, Tanzimat'ın 150. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu (31 Ekim - 3 Kasım 1989 Ankara), Ankara 1994, s. 73; Yücel ÖZKAYA, “Tanzimat’ın Siyasî Yönden Meşrutiyete Etkileri ve Cemiyet-i İslamiye Başkan Vekili Muhiddin Efendi’nin Meşrutiyet Hakkındaki Düşünceleri”, Tanzimat'ın 150. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu (31 Ekim - 3 Kasım 1989 Ankara), Ankara 1994, s. 303. 140

5. 2. 1. Belediye ve Belediye Reisi

Seydişehir’de 1871 düzenlemesinden hemen sonra belediye teşkilatının oluşturulmaya başlandığı görülür. 1872’den 1920’ye kadar Seydişehir’de belediye başkanlarının görev yaptığı arşiv belgelerinden523 ve Konya Vilâyet Salnâmeleri’nden anlaşılmaktadır (Tablo-35).

Tablo-35: Osmanlı Dönemi’nde Seydişehir Belediye Başkanları İsim Yıl İsim Yıl Hacı Ahmed Efendi 1872-1873 Hafız Ali Efendi 1885-1888 Hüseyin Hüsnü Efendi 1874 Hacı İdris Efendi 1889-1890 Hacı Ahmed Efendi 1875 Hacı Salih Efendi 1891 Hüseyin Hüsnü Efendi 1876 Ali Nafiz Efendi (vekâleten) 1892-1893 Tevfik Efendi 1877-1878 Rıfat Efendi 1894 Ömer Efendi 1879-1880 Hacı Şükri Efendi 1899 Hafız İsmail Efendi 1881 Mazhar Efendi 1906 Hüseyin Efendi 1882-1883 Sabri Efendi 1916-1920 Arif Efendi 1884

5. 2. 2. Belediye Meclisi

Osmanlı Devleti’nde Belediye Meclisleri 25 Temmuz 1867 tarihli “Vilâyette Belediye Meclislerinin Sûret-i Tertîbi ve Me’murların Vezâif-i Umûmiyyesi” adlı talimatname ile kurulmaya başlanmıştır. Bu meclisler vali veya mutasarrıfın görevlendireceği bir başkan ile altı üyeden oluşacaktı. Meclis üyeliği için o yörenin seçkinlerinden olmak öncelikli aranan şarttı. Başkan ve üyeler fahri olarak çalışacaklar, ücret almaları söz konusu olmayacaktı. Kâtip ve sandık emini ise aylık ücretle atanacaktı. 1871 düzenlemesinden sonra meclis başkanı, yardımcısı ve meclis üyelerinin iki yıl için seçilmeleri karara bağlanmıştır. Ardından 1872 tarihli tebliğ ve 1877 tarihli Belediye Kanunu ile belediye meclisine dair kurallar daha yasal bir hal almıştır524.

523 BOA, DH.SAİD.d., Dosya no. 175, Gömlek no. 81; DH.MKT., Dosya no. 136, Gömlek no. 9; Dosya no. 1117, Gömlek no. 40; DH. UMVM., Dosya no. 89, Gömlek no. 74; DH.TMIK.S., Dosya no. 58, Gömlek no. 12. 524 ÇADIRCI, Anadolu Kentleri, s. 273-278. 141

Seydişehir’de Belediye Meclisi’nin varlığından ilk defa 1291/1874 tarihli Konya Vilâyet Salnâmesi’nde bahsedilmektedir. 1874’te Belediye Meclisi’nin başkanı aynı zamanda belediye başkanı olan Hüseyin Hüsnü Efendi’dir. Belediye Meclisi’nin azaları ise İdris, İbrahim ve Mustafa efendilerdir. Nuri Efendi mecliste kâtip ve sandık emini olarak görev almıştır525. 1888 yılından itibaren Belediye Kanunu (1877)’na uygun olarak Seydişehir Belediye Meclisi bir başkan ve altı üyeden oluşmuştur. Bu yapılanmanın 1915’e kadar değişmeden devam ettiği Konya Vilâyet Salnâmeleri’nden anlaşılmaktadır. Seydişehir Kaza İdare Meclisi’nde gayrimüslimler yer aldığı halde, Belediye Meclis’inin başkanı ve üyeleri hep Müslümanlar idiler.

Belediye Meclisi’nin her yıl bütçesi yapılırdı. Seydişehir Belediye Meclisi’nin bazı yıllara ait bütçesi Konya Vilâyet Salnâmeleri’nde mevcuttur. 1875’te Seydişehir Belediye Meclisi’nin sermayesi 13.525 kuruş526; 1878’de ise 5.914 kuruştur527. 1879’da “sermayesi yokdur” şeklinde bir kayıt bulunmaktadır528. Sonraki Konya Vilâyet Salnâmeleri’nde ise sermaye herhangi bir kayıt yoktur.

5. 3. Muhtarlar

II. Mahmud’un muhtarlıkla ilgili düzenlemeden önce klasik dönemde mahallenin vermekle yükümlü olduğu tekâlif ve saliyaneleri toplayıp ilgililere vermesi için, mahallenin ileri gelenleri tarafından seçilip “hüccet-i şer’iyye” ile görevlendirilmiş bir “ihtiyar”ın bulunduğu; az çok okumuş bu kişiye “cemaatin muhtarı” dendiği bilinmektedir529. Şimdiki anlamda muhtarın gördüğü işlevi kent merkezindeki mahallelerde, esas mahalle imamları yerine getirmekteydiler.

İstanbul mahallelerinde muhtarlığın kurulması 1829, başkent dışındaki yerleşimlerde ise 1833-1836 yılları arası olmuştur. Her mahallede denenmiş, iyi huylu ve becerikli oldukları bilinen mahalle halkından iki kişi oybirliği ile muhtar

525 KVS, tarih: 1291/1874, s. 43. 526 KVS,tarih: 1292/1875, s. 43. 527 KVS, tarih: 1295/1878, s. 62. 528 KVS, tarih: 1296/1879, s. 94. 529 KÜÇÜKDAĞ, aynı doktora tezi, s. 126. 142

seçilmiş; bunlar kadı tarafından sicile geçirilip Defter Nâzırına bildirilmiştir. Bu dönemde imamlar yine ön sıralarda rol almaya devam etmiştir. Çünkü muhtar seçilenlere, mahallenin imamı kefil olmuştur530.

Muhtarların yapacakları işler resmen belirlenmişti. Mahallenin güvenliğinden sorumlu idiler. Başka şehir veya köylerden mahallelerine bir yabancı gelirse durumunu inceler, mürur tezkeresinin olup olmadığına bakar, mahallede devamlı oturmak niyetinde olan yabancılar için uygun bir ev saptar ve mahalle halkından birini ona kefil ederlerdi. Mahalle muhtarları ölen, göçen veya başka mahalleye taşınanları defterden silip günü gününe Defter Nâzırı’na bildirmekle de görevliydiler531.

Seydişehir’e ait 1833-1845 arası nüfus532 ve 1845 tarihli temettuat defterlerine533 bakıldığında her mahallede “muhtar-ı evvel” ve “muhtar-ı sani” adı ile iki kişinin olduğu görülür. Bunlar çiftçi, esnaf, ulema sınıfından veya mahallenin en yaşlısı olabilmektedir.

5. 4. Mal ve Tahrirat Müdürü

Osmanlı Devleti’nde taşrada Tanzimat’tan sonraki yeniden yapılanma çerçevesinde kazalarda mal ve tahrirat müdürleri de atanmaya başlanmıştır. Bunlar 1864’ten sonra kaza kaymakamının yönetimine verilmişlerdir534.

Seydişehir’de de XIX. yüzyılın ikinci yarısında bir mal ve tahrirat müdürü atanmaya başlamıştır. 1868’de kaymakam, naip ve müftü ile birlikte Meclis-i İdare’nin daimî üyelerinden biri mal ve tahrirat müdürüydü535. 1870 yılından itibaren

530 ÇADIRCI, Anadolu Kentleri, s. 38. 531 ÇADIRCI, Anadolu Kentleri, s. 39-40. 532 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3310; no. 3335; no. 3336; no. 3337. 533 BOA, ML.VRD.TMT. d., Gömlek no. 10126; no. 10127; no. 10567; no. 10568. 534 ÇADIRCI, Anadolu Kentleri, s. 252. Adli ve ticari işlemlerle sözleşmelerde, devlet tarafından basılan ve bedeli alınarak belirlenen dükkânlarda mal memurlarınca satılan matbu damgalı kâğıtların kullanılmasına 1845’te başlanmıştır (Abdurrahman Vefik, aynı eser, s. 596-598). 1851 yılında yayımlanan Vâridât-ı Rüsumiyenin Tarifesi’nde, kaza içerisinde hâsıl olup yine kaza içerisinde sarf edilen ve gümrük vergisi alınmayan eşyanın kıymeti üzerinden kuruşta bir para damga resmi alınacağı belirtilmiştir. Bk. İhsaiyat, s. 109. 535 KVS, tarih: 1285/1868, s. 43. 143

mal müdürü ve tahrirat kâtibi adıyla iki ayrı görevli kaza idaresinde yer almaya başladı536. 10 Ramazan 1337/9 Haziran 1919’a kadar mal müdürü ile tahrirat kâtibinin kazada görev yaptığı arşiv belgelerinden ve Konya Vilâyet Salnâmeleri’den anlaşılmaktadır537.

5. 5. Tapu Memuru/Kâtibi

Osmanlı Devleti’nde modern anlamda tapulama işlemi XIX. yüzyılın ikinci yarısında başladı. Bu çerçevede kazalarda tapu memurları görevlendirildi538. Seydişehir’de 1874’te bir tapu kâtibi mevcut idi539. Daha sonra tapu işlerinde yeniden yapılanmaya gidilmiş, teşkilat genişletilmiştir. Bu çerçevede 1885’te kent merkezinde Tahrir-i Emlak Komisyonu oluşturulmuştur540. Tapu memuru ile bir kâtip ve dört üyeden oluşan bu komisyon, Seydişehir’de 1920’lere kadar görevini sürdürmüştür541.

5. 6. Nüfus Memuru

Modern anlamda nüfus sayımı II. Mahmud’la başladı. Tanzimat’tan sonra taşrada nüfus işleriyle ilgili memur atamalarına devam edildi. Bu çerçevede her kazada bir nüfus memuru görev yapıyordu542. Seydişehir’de bir nüfus memurunun görev yaptığına dair ilk kayıt 1886 tarihlidir543. Nüfus ve mürur tezkeresi, vatandaşlık belgesi anlamına gelen Tezakir-i Osmaniye, pasaport, doğum-ölüm ilmühaberleri kazada oturan nüfus memuru

536 KVS, tarih: 1287/1870, s. 44. 537 KVS,tarih: 1322/1906, s. 110; BOA, Y..PRK.MYD., Dosya no. 8, Gömlek no. 76; DH.MKT., Dosya no. 613, Gömlek no. 17; ŞD., Dosya no. 1729, Gömlek no. 4, Dosya no. 1776, Gömlek no. 16, Dosya no. 2980, Gömlek no. 23, Dosya no. 2984, Gömlek no. 43; BEO, Dosya no. 1346, Gömlek no. 10088, Dosya no. 2381, Gömlek no. 178508. 538 Tanzimat’tan sonra taşrada tapu muameleleri harca tâbi tutulmuştur. Bu gelir kaynağı Defter-i Hakani İdaresi’ne ait olup, kazalarda tapu memurları tarafından toplanarak Defter-i Hakani veznesine gönderiliyordu. BOA, Y.PRK.ML. Dosya no. 9, Gömlek no. 9, tarih: 4 Cemaziyelevvel 1306/6 Ocak 1889. 539 Abdulvahhab Efendi. KVS, tarih: 1292/1874, s. 43. 540 KVS, tarih: 1302/1885, s. 63. 541 KVS, tarih: 1322/1906, s. 109; BOA, DH.HMŞ., Dosya no. 2, Gömlek no. 1/7; ŞD., Dosya no. 1776, Gömlek no. 10, Dosya no. 2715, Gömlek no. 4; DH.MKT., Dosya no. 2358, Gömlek no. 92. 542 ÇADIRCI, Anadolu Kentleri, s. 232. 543 KVS, tarih: 1303/1886, s. 177. 144

tarafından veriliyordu544. Seydişehir’de 1886’dan 16 Şaban 1334/18 Haziran 1916’ya kadar nüfus memurlarının görev aldığı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır545. Bu durumda Seydişehir kent merkezinde 1920’lere kadar bir nüfus memuru görev yapmış olmaktadır. 5. 7. Seydişehir’de Nizami Mahkemeler 5. 7. 1. Meclis-i Deavi

Tanzimat’ın ilanından sonra yargı alanında da değişiklikler yapıldı. Ancak taşrada 1864’ten sonra kaza merkezlerinde “Meclis-i Deavi”/Dava Meclisi kuruldu. Dava meclisleri naibin başkanlığında değişik sayıda üyeden oluşuyordu. Bu mecliste küçük suçlarla ilgili davalar ile ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde ticaret davalarına bakılıyordu546.

Seydişehir’de de deavi meclisi XIX. yüzyıl ortalarından sonra kurulmuştur. 1868 yılında meclisin başkanı, kaza naibi idi. Mecliste naip dışında bir mümeyyiz, bir de kâtip görev yapıyordu547. Seydişehir’de 1881’de Bidayet Mahkemesi’nin kurulmasına kadar Meclis-i Deavi varlığını sürdürmüştür548.

5. 7. 2. Bidayet Mahkemesi

Taşrada 1879’dan sonra kazalardaki Meclis-i Deaviler kaldırılmış, yerlerine Bidayet Mahkemeleri kurulmuştur. Bunlar ceza davaları ile ticaret mahkemesinin bulunmadığı yerlerde ticari davalara bakıyorlardı549.

544 Rüsumat Müdiriyyet-i Umumiyyesi, Muharrerat-ı Umumiye Mecmuası 1327-1328, İstanbul 1341, s. 25, 41. 545 KVS, tarih: 1322/1906, s. 109; BOA, DH.MKT., Dosya no. 613, Gömlek no. 17; Dosya no. 655, Gömlek no. 39; Dosya no. 678, Gömlek no. 18; Dosya no. 740, Gömlek no. 4; Dosya no. 822, Gömlek no. 54; Dosya no. 887, Gömlek no. 64; Dosya no. 1414, Gömlek no. 39; Dosya no. 1444, Gömlek no. 112; DH.İD., Dosya no. 17, Gömlek no. 66; BEO, Dosya no. 4335, Gömlek no. 325095; DH.SN..THR., Dosya no. 69, Gömlek no. 26; ZB., Dosya no. 609, Gömlek no. 84. 546 ÇADIRCI, Anadolu Kentleri, s. 281. Bunun dışında “harc-ı vesaik”in tahsilâtı kazalarda deavi meclisi marifetiyle yapılmıştır. Bk. Şevket Kamil AKAR, “1876-1908 Yılları Bütçelerine Göre II. Abdülhamid Dönemi Maliyesi”, (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Tarihi Bilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 1998, s. 276. 547 KVS, tarih: 1285/1868, s. 40. 548 KVS, tarih: 1298/1881, s. 79. 549 E. Buğra EKİNCİ, Osmanlı Mahkemeleri (Tanzimat ve Sonrası), İstanbul 2010, s. 47. 145

Seydişehir’de 1881’de Meclis-i Deavi kaldırılmış, yerine Bidayet Mahkemesi kurulmuştur. Bidayet Mahkemesi’nin başkanı da kaza naibi idi. Mahkeme görevlileri bir başkâtip, iki kâtip ve iki de üyeden oluşuyordu550. Kısa sürede yapılanma tamamlanmış, 1884’te “Seydişehir Adliye Dairesi” haline gelmiştir. Bundan sonra Adliye Dairesi’nde naibin başkanlığında bir naip yardımcısı, başkâtip, iki müstantik yani sorgu hakimi, bir müstantik yardımcısı, bir kâtip ve bir icra mübaşiri ile odacı görev yapmaya başlamıştır551. XX. yüzyıl başlarında da varlığını devam ettiren Seydişehir Bidayet Mahkemesi 1906 yılında naibin başkanlığında iki üye, bir başkâtip, bir müstantik muavini, bir şer’iye kâtibi ve bir mukavelat muharririnden oluşmaktaydı552. Seydişehir Şeriye Mahkemesi de Seydişehir Adliye Dairesi içinde yer alıyordu. Bunun için 1912 yılına kadar devam eden Seydişehir Kadı Sicilleri’nde davaların bidayet mahkemesinde görüldüğü hususu hemen her davada vurgulanmıştır553.

6. Kentiçi Güvenliğin Sağlanması Osmanlı Devleti’nde iç güvenlik, Kuruluş ve Yükselme dönemlerinde tımar sistemi çerçevesinde eyalet valisine bağlı kişilerce sağlanmış; ancak 1559’da Şehzade Selim’le Şehzade Bayezid arasındaki Konya Savaşı’ndan sonra taşrada dengeler değişmiştir. Şehzade Bayezid taraftarı olan tımarlı sipahilere karşı girişilen mücadele ve pek çoğunun elinden dirliklerinin alınması sonucu huzursuzluk baş göstermiş; sipahilerin Celali İsyanları’nda oynadıkları rol de merkezî iktidarla yerli sipahi beyleri arasındaki itimatsızlığı artırmış; bunun sonucunda Anadolu’da pek çok şehir ve kaleye “yasakçı” ve “korucu” adıyla daha fazla yeniçeri yerleştirilmiştir. Taşraya gönderilen yeniçeriler, inzibat ve asayiş işlerinin gelir getirici hizmetlerini

550 KVS, tarih: 1298/1881, s. 79. 551 KVS, tarih: 1301/1884, s. 67. 552 KVS, tarih: 1322/1906, s. 108. 553 Bu dönemde davalar “Seydişehri Kazası Bidayet Mahkemesi’nde mahkeme-i şer‘iyyeye mahsus odada…” görülmüştür. 232 numaralı ve 1884 tarihli Seydişehir Kadı Sicili başlangıç olmak üzere 232-241 numaralar arası on kadı sicilinde bu kayıt mevcuttur. 146

XVII. yüzyıl başlarından itibaren ele geçmiş ve şehir merkezlerinde garnizonlar kurmaya başlamışlardır554. 6. 1. Yeniçeri Askerleri Bizzat padişahın hizmetine ait yaya kuvvetlerinden olan yeniçerilerin, İstanbul dışında hizmetleri şehir ve kale hizmetleri olmak üzere iki türlü idi. Şehirdekiler yasakçılık edip kentin inzibatıyla ilgilenirlerdi. Bu yasakçıyı dokuz ay süreyle Yeniçeri Kethüdası tayin eder ve yasakçının ücreti kent halkı tarafından temin edilirdi. Kale muhafızlığı yapan yeniçeriler ise nöbetle ve üç sene müddetle bu göreve getirilirlerdi. Hizmeti bitenin yerine İstanbul’dan yeni bir orta gönderilirdi. Bunların ulufeleri bulundukları mahallin veya yakınındaki bir birimin varidatından sağlanırdı. Şayet bölgenin geliri yeterli değilse ulufeleri İstanbul’dan gönderilirdi. Yeniçeri Serdarı, bulunduğu kazadaki yeniçerilerin ve acemi oğlanlarının hatta cebeci ve topçuların zapt edilip yönetilmesinden sorumlu idi. Kasaba ve kentlerdeki yeniçeriler sefere memur olurlarsa serdarları komutasında gelip yeniçeri kuvvetlerine katılırlar ve pek ağır hasta olmadığı sürece hiçbir yeniçeri bundan kaçamazdı555. Seydişehir’de güvenlikten sorumlu yeniçerilere yönelik belgelerin tarihi eski olmayıp 29 Zilhicce 1204/9 Eylül 1790 tarihlidir. Bunlar savaş zamanında orduya katılarak sefere çıkmak zorundaydılar556. Nizam-ı Cedit ordusunun kurulmasından sonra Seydişehir’deki 200 neferlik yeniçeri ortası buraya bağlandı. 10 Rebiyülahir 1218/30 Temmuz 1803’teki bir bilgiye göre, bu ocağa adı yazılan neferlerin kendi vilayetlerinde talim görmeleri için Seydişehir’de bir tüfenkçi kışlasının inşası emredilmiştir557. Bunlar seferlerde İstanbul’a giderler; ücretlerini İrad-ı Cedid Hazinesi’nden alırlardı. 19 Zilhicce 1216/22 Nisan 1802 tarihli bir yazıda, Seydişehir’deki ortaların Üsküdar Bostancı Ocağı’na bağlı 200 nefer ortanın Başbuğu Seyit Ahmed Efendi, maiyetindeki askerlerle savaş sebebiyle Seydişehir’den İstanbul’a gelmiş; askerlerin maaş, taamiye ve çarık bedelleri ile başbuğun kendi yol ve kürk ücretini İrad-ı Cedid Hazinesi’nden

554 Mustafa AKDAĞ, Osmanlı İmparatorluğu Kuruluş Devrinde Türkiye’nin İktisadî ve İctimaî Vaziyeti, Ankara 1949 s. 295. 555 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları I - Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı, (Kısaltma: Kapıkulu Ocakları), Ankara 1988, s. 324-328. 556 BOA, C. AS., Dosya no. 257, Gömlek no. 10727. 557 BOA, C. AS., Dosya no. 917, Gömlek no. 39608; Dosya no. 582, Gömlek no. 24491. 147

almıştır558. İlerleyen yıllarda Seydişehir ortasındaki asker sayısı azalmıştır. 5 Zilkade 1222/4 Ocak 1808 tarihinde Seydişehir ortası, üç bölük olarak tanzim edilmiş olup toplam 111 neferden oluşuyordu559. Seydişehir ortasına asker, kazalarda oturan halktan alınır, bunlar örfi vergilerden muaf tutulurlardı. 29 Zilhicce 1220/20 Mart 1806 tarihli bir hattı hümayunla, Seydişehir Kazası halkının Üsküdar Ocağı’na nöbet usulü nefer göndererek avarız ile bilumum tekâlif-i örfiyeden ve bedelat-ı askeriyeden muaf olacakları bildirilmiştir560. 6. 2. Mansure ve Nizamiye Askeri Askerlik alanında daha önceki dönemlerde başlatılan yenileşme çabaları olmasına rağmen XIX. yüzyıldan itibaren yapılanların daha köklü olduğu söylenebilir. İstanbul’da 16 Haziran 1826’da yeniçeri ocağı kaldırılmış, Asakir-i Mansure-i Muhammediyye adıyla yeni bir ordu kurulmuştu. 1839 Tanzimat Fermanı’nda memleketi korumak için asker vermek ahalinin boynun borcu olarak nitelendirilmişti. Bölgelerdeki nüfus tespit edilerek adaletle asker seçilmesi ve askerliğin dört beş yıl gibi bir süre ile sınırlandırılması düşünülmekteydi. 8 Eylül 1843’te Takvim-i Vekayi’de açıklanan karara göre, Osmanlı toprakları Hassa Ordusu, Dersaadet Ordusu, Anadolu Ordusu, Rumeli Ordusu ve Arabistan Ordusu olmak üzere beş ordu bölgesine ayrılmıştır561. Konya, Dersaadet Ordusu’na bağlı idi. 1844 yılından itibaren askerlik süresi beş yıl olarak uygulanmaya başlandı. Bu süre sonunda terhis olanlar yedi yıl redif sınıfında hizmet göreceklerdi. Her yılın mart ayında ordular mevcutlarının beşte birini terhis ederek yerlerine isim çekme ile yenilerini alacaktı. Bu değişikliklerle birlikte Asakir-i Mansure veya muntazama yerine Asakir-i Nizamiye adlandırması kullanılmaya başlandı. Bu düzenleme 1869’a kadar devam etti562.

558 BOA, C. AS., Dosya no. 662, Gömlek no. 27833; Dosya no. 545, Gömlek no. 22824; Dosya no. 209, Gömlek no. 8973. 559 BOA, C. AS., Dosya no. 1147, Gömlek no. 50972. 560 BOA, HAT, Dosya no. 1494, Gömlek no. 36. 561 Takvim-i Vekayi, I. Tertip, Defa 264. 562 ÇADIRCI, Anadolu Kentleri, s. 313-316; Odile MOREAU, Reformlar Çağında Osmanlı İmparatorluğu Askerî “Yeni Düzen”in İnsanları ve Fikirleri 1826-1914, İstanbul 2010, s. 19. 148

Tanzimat öncesi gerçekleşen 1246/1831 tarihli nüfus sayımına göre Seydişehir kaza merkezindeki mansure askeri sayısı 45 idi (Tablo-36).

Tablo-36: Seydişehir’de mahallelere göre mansure askerleri563

Kebir

Cedid

i

i Seyyid

Mahalleler -

-

Ali

Alaylar

Sofhane

Ulukapu

Kiçikapu

Kızılcalar

TOPLAM

Değirmenci

Hacı

Debbağhane

Cami Cami Asakir-i mansure 2 5 3 9 2 1 7 3 7 6 45 adedi

Tanzimat’ın ilanından birkaç ay önce gerçekleşen 1839 tarihli nüfus sayımında ahalinin erkeklerinin çocuk, genç, yaşlı, mansure ve redif askeri olmak üzere beş gruba ayrılıp sayıldığı görülmektedir. 3343 numaralı deftere göre o tarihte Seydişehir kent merkezinde 18 mansure ve 47 redif askeri vardı (Tablo-37).

Tablo-37:1839’da Seydişehir kent merkezindeki mansure ve redif askerleri564

i Kebir i i Cedid i

Mahalleler -

eyyid Ali

-

S

Alaylar

Toplam

Sofhane

Ulukapu

Kiçikapu

Kızılcalar

Değirmenci

Debbağhane

Cami

Cami Hacı Mansure 1 2 2 0 0 6 0 4 1 2 18 Redif 5 9 6 3 5 3 5 1 7 3 47

Tanzimat’tan sonra çevre kazalarda olduğu gibi Seydişehir’de “Asâkir-i Nizâmiye-i Tanzîmiyye” adıyla zabit ve neferler istihdam edilmişti. Bir Maliye Nezareti Masarıfat Defteri’ne565 göre Zilkade 1256/Aralık 1840-Ocak 1841’de Seydişehir Kazası’nda istihdam edilen nizamiye askerlerinin miktarı ve maaşları belirlenmiştir (Tablo-38).

Tablo-38: Seydişehir’deki nizamiye askerlerinin miktarı ve maaşları Maaşı Tayinat Unvan İsim Memleketi (Kuruş) Bahası Çavuş Mehmed veled-i İbrahim Seydişehri 100 45 Abdurrahman veled-i Onbaşı Seydişehri 90 45 Abdullah

563 BOA, NFS.d., Gömlek no. 3341. 564 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3343. 565 BOA, ML. MSF. d., Gömlek no. 2078. 149

Onbaşı Ömer veled-i Mustafa Seydişehri 90 45 Nefer Hasan veled-i Hasan Seydişehri 80 45 Nefer Mehmed veled-i Hasan Seydişehri 80 45 Nefer Osman veled-i İsmail Seydişehri 80 45 Nefer Mustafa veled-i Mehmed Seydişehri 80 45 Nefer Osman veled-i Osman Seydişehri 80 45 Nefer Said veled-i Abdullah Seydişehri 80 45 Nefer Abdullah veled-i Yahya Seydişehri 80 45 Nefer Mehmed veled-i Ahmed Seydişehri 80 45 Nefer Hüseyin veled-i Mehmed Seydişehri 80 45 Nefer İsmail veled-i İsmail Seydişehri 80 45 Nefer Reyhan veled-i Abdullah Seydişehri 80 45 Piyade Mehmed veled-i Hüseyin Seydişehri 50 10 Piyade Hüseyin veled-i Hüseyin Seydişehri 50 10 Piyade Hasan veled-i Ahmed Seydişehri 50 10 Piyade Selim veled-i Abdullah Seydişehri 50 10 TOPLAM Çavuş 1 Onbaşı 2 Nefer-i süvari 11 Piyade 4

Tanzimat’ın ilanından 13 ay sonra başkentten uzak taşradaki bir merkezde dahi hemen uygulamaya geçilmesi ve yeni usullere göre asker istihdam edilmiş olması dikkat çekmektedir. O tarihte çevre kazalardan Beyşehir’de 34, Bozkır’da 20, Kırili’nde dokuz, Göçi’de yedi, Yenişar’da üç, Kaşaklı’da üç nizamiye askeri görevlendirilmiştir. Seydişehir, nizamiye askerlerinin çokluğu açısından Beyşehir ve Bozkır’dan sonra üçüncü sıradadır. Bir diğer Masarıfat Defteri’nde 1 Mart-28 Şubat 1257/13 Mart 1841-12 Mart 1842 tarihleri arasında kazalarda zaptiyede istihdam olunan askerlerin bilgileri mevcuttur . Her bir ay için maaş ve tayin bedelleri kaydedilmiştir. Seydişehir’de 150 süvari, 34 piyade görevlendirilmiştir566. Seydişehir’de 1260/1845’te yapılan nüfus sayımında nizamiye askerlerinin ahaliden ayrı olarak tespit edilip yazıldığı görülmektedir. 78’i kent merkezinde,

566 BOA, ML. MSF. d., Gömlek no. 3953. 150

258’i kazaya bağlı köylerde olmak üzere Seydişehir’de toplam 336 nizamiye askeri bulunuyordu567: 6. 3. Redif Kuvvetleri Osmanlı Devleti’nde 1843’te redif kuvvetleri bir önceki başlıkta da belirtildiği üzere ordunun yedek gücü haline getirilmiştir. Terhis olanlar memleketlerine dönerek yedi yıl süreyle redif hizmeti vereceklerdi. Bu konuda 1869’da birtakım değişiklikler getirilmişti. Buna göre altı yıl nizamiye evresi, altı yıl redif dönemi, sekiz yıl müstahfaz olmak üzere askerlik toplam 20 yıl olarak belirlenmiştir568. Hassa Kolordusu kura dairelerini içeren bir defterde ilgili kaza ve nahiyelerin ismi mevcuttur. Buna göre 1. Redif Sınıfı 71. Konya Alayı’nın 4. Taburu Seydişehir Taburu’dur. Seydişehir Taburu Dairesi’ne Seydişehir, Beyşehir, Yalvaç-Karaağaç kazaları ile Kırili, Yenişar maa-Kaşaklı ve Göçi-Kebir nahiyeleri de bağlı idi569. Tanzimat öncesi gerçekleşen 1836 nüfus sayımında Seydişehir kent merkezi nüfusunun “tuvana, sabî, musin, redif askeri” olmak üzere dört ayrı grupta sayılıp yazıldığı görülür. Dolayısıyla 1843 tarihli düzenlemeden önce, mahiyeti farklı olmakla birlikte, redif askerlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır (Tablo-39):

Tablo-39: 1843 yılında Seydişehir’deki redif askerlerinin sayıları570

eyyid

i Kebir i i Cedid i

Mahalleler -

-

Ali

Alaylar

Toplam

Sofhane

Ulukapu

çizilmiş)

Kiçikapu

Kızılcalar

Karabulak

Değirmenci

HacıS

Debbağhane

Cami

Cami (sonradan üstü Asker adedi 3 9 8 3 2 3 5 1 5 3 1 42

Tanzimat Dönemi’nde gerçekleşen 1839, 1841 ve 1845 tarihli nüfus sayımları571 verileri değerlendirildiğinde, kent merkezinde bulunan mansure, redif, nizamiye, süvari-i sipah ve eşkincilerin miktarını tespit etmek mümkün olmaktadır (Tablo-40).

567 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3487. 568 ÇADIRCI, Anadolu Kentleri, s. 316-317. 569 BOA, Y. PRK. ASK., Dosya no. 261, Gömlek no. 16. 570 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3342. 571 BOA, NFS.d., Gömlek no. 3335, Gömlek no. 3336, Gömlek no. 3337. 151

Tablo-40: XIX. yüzyılın ilk yarısında Seydişehir'de istihdam olunmuş asker grupları Asker Sınıfları 1839 Yılı 1841 Yılı 1845 Yılı Mansure 18 24 1 Redif 29 40 2 Nizamiye 0 0 22 Süvari-i sipah 39 14 9 Eşkinci 0 26 25

Seydişehir redif askerlerinin İstanbul’a çağrıldığı vakitlerde onların geride kalan kimsesiz çocukları için maaş bağlanırdı. 15 Cemaziyülevvel 1272/23 Ocak 1856 tarihli Masarıfat Defteri’nde redif askerlerinin üç ayrı grupta İstanbul’a gönderildikleri, askerlerin Seydişehir’de kalan kimsesiz çocukları için aylık 10 kuruş tayin edildiği, 1 Mart-30 Haziran 1272/13 Mart-12 Temmuz 1856 tarihleri arasında dört ay boyunca bu ödemelerin yapılacağı ve ilgili evrakların her köy ile mahallede imam ve muhtarlarca mühürlenip muhafaza edileceği yazmaktadır572.

Seydişehir’de redif taburları bilgisine Konya Vilâyet Salnâmeleri’nde ancak 1312/1894’ten itibaren rastlanmaktadır573. Bundan sonra 1915 tarihine kadar Konya Vilâyet Salnâmeleri’nde Seydişehir’deki redif taburu hakkında verilmiş bilgiler bulunmaktadır. 6. 4. Zaptiye Teşkilatı Tanzimat Fermanı’nda üzerinde önemle durulan mevzulardan biri de can ve mal güvenliği idi. Bu noktada 1844’e kadar eski usullerle yetinilmiş, bu yüzden olumlu sonuçlar edinilememiş, nizamiye ve redif askerleri dışında yeni bir güce ihtiyaç duyulduğu anlaşılmıştır. 1844 yılı Şubat ayı başlarında bütün valilere ve diğer yöneticilere gönderilen bir yazı ile can ve mal güvenliğinin sağlanmasında istenilen sonuçların alınamadığı, daha hassas davranılması gerektiği hatırlatılmış; belirli merkezlerde karakollar kurulması, panayır yerlerinde ve gayrimüslim halkın dinî tören günlerinde güvenlik önlemlerinin arttırılması istenmiştir574.

572 BOA, ML. MSF. d., Gömlek no. 12046. 573 KVS, tarih: 1312/1894, s. 132. 574 BOA, Ayniyat Defteri, no. 388, s. 77-79. 152

Yerel yönetimlere yapılan bu tür uyarıların pek de işe yaramadığı bilindiğinden merkezce çalışmalara devam edilmiş; 8 Haziran 1844’te sadrazam genelgesi ile tımarlı sipahi örgütü kaldırılarak yerine zaptiye teşkilâtı kurulmuştur575.

Polis Nizamnamesi’nin yürürlüğe girmesi ile beraber 1846’dan sonra kırsal alanların güvenliğinden “Zaptiye” teşkilatı sorumlu olmuştur. Bu teşkilatın sorumluluk alanları Anadolu, Rumeli ve taşralardı. Bu konuda bir sonraki değişiklik 1879 yılında yapıldı. Bundan sonra kırsal alanlarla şehirlerin güvenlik sistemleri bir daha birleşmemek üzere ayrılmış oldu576.

Seydişehir’de istihdam olunan zaptiye görevlilerine dair ulaşılabilen ilk bilgiye Ağustos 1264/Ağustos 1848 tarihli bir Masarıfat Defteri’nde rastlanmıştır577. Seydişehir’de istihdam edilen zaptiye neferlerinin kaydını içeren bu deftere göre Ağustos ayı içinde Seydişehir’de altı zaptiye görevlendirilmiştir. 6. 5. Polis Teşkilatı

Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Dönemi’ne kadar şehirler ve kırsal kesimler için ayrı bir güvenlik teşkilatı oluşturulmamıştı578. Tanzimat ile başlayan reformlar sürecinde özellikle güvenlik teşkilatlarında Fransa örnek alınarak 1845’te Polis Nizamnamesi yayımlanmış ve şehir güvenliğinden sorumlu polis teşkilatı kurulmuştur579.

Seydişehir’de polis teşkilatının 1845’ten hemen sonra kuruluşuna dair bilgiye şimdilik rastlanmamıştır. Bu konudaki ilk belgenin tarihi 14 Ramazan 1330/27 Ağustos 1912’dir. Bu, polis memurunun hiçbir siyasi partiye mensup olmayacağı ve

575 ÇADIRCI, Anadolu Kentleri, s. 317-318. 576 Mehmet SOYTÜRK, “Modern Devlet ve Güvenlik: Fransa, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Jandarma Teşkilatı”, History Studies: International Journal of History, IV/2(2012), s. 301-316. 577 BOA, ML. MSF. d., Gömlek no. 8315. 578 Ali SÖNMEZ, “Polis Meclisinin Kuruluşu ve Kaldırılışı (1845-1850)”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Araştırmaları Dergisi, XXIV/37(2005). s. 260; Cem DOĞAN, “1845 Polis Nizamnamesi: 12. ve 13. Madderler Üzerine Bir Yeniden Değerlendirme”, International Journal of Social Science, V/5(2012), s. 80. 579 Hikmet TONGUR, Kolluk Tarihimizden Vesikalar Türkiyede İlk Zaptiyeler, Ankara 1948, s. 2; Mesut Gülmez, “Polis Örgütünün İlk Kuruluş Belgesi ve Kaynağı”, Amme İdaresi Dergisi, XVI/4(1983), s. 3-15; aynı yazar, “1936 Öncesinde İşçi Hakları”, Türkiye’de İşçi Hakları (Osmanlı Döneminden 1986’ya), Ankara 1986, s. 28. 153

vazifesinde tarafsız davranacağı yönünde bir taahhütname imzaladığına dair arşiv belgeleri olup, Seydişehirli polis memuru Abdünnafi Efendi’nin bu yöndeki taahhüdünü içermektedir580.

Polis olacak kimselerin kötü hal ve davranışlarının olmamasına dikkat edilip herhangi bir suçtan mahkûm olup olmadığının araştırıldığı belgelerden anlaşılmaktadır. Zilhicce 1330/Kasım-Aralık 1912 tarihli bir Dâhiliye yazısında, polisliğe talip olan Seydişehirli Hamza’nın suihal ve mahkûmiyetinin olup olmadığının araştırılması istenmiştir581.

Polis emanete alınan malları muhafaza etmek zorundaydı. Sahibi çıkmazsa o zaman emanetteki eşya açık artırma ile satılırdı. Yolsuzluk olursa soruşturma açılırdı582.

580 “Şimdiye kadar hiçbir fırkaya mensûb olmadığım gibi bundan sonra dahi intisâb itmeyeceğimi ve vazîfe-i me’mûriyyetime hasr-ı evkāt ve ektâr iderek menâfi‘-i memleketi ihlâl iden fırka-i ihtirâzât ve ihtilâfâtına iştirâk ve müdâhaleden ictinâb ve kemâl-i ber-tarafi ile îfâ-yı vazîfe eyleyeceğimi te’mînen ve teahhüd eylerim. Fî 14 Ağustos sene 328 Seydi-şehri polis me’mûru ‘Abdünnafi bin Reşîd.” BOA, DH. EUM. MEM., Dosya no. 16, Gömlek no. 124. 581 BOA, DH. EUM. THR., Dosya no. 89, Gömlek no. 48. 582 BOA, DH. EUM. MH., Dosya no. 208, Gömlek no. 7. 154

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

OSMANLI DÖNEMİ SEYDİŞEHİRİ’NDE İDARİ VE SOSYAL YAPILAR

I. İDARİ YAPILAR 1. Hükümet Konağı Tanzimat Dönemi reformlarıyla başlayan süreçte, Osmanlı Devleti’nde Batılı anlamda yönetimsel birtakım düzenlemelere de gidilmiştir. Klasik dönemde kazanın amiri durumunda olan kadının yerini kaymakam almıştır. Bu yeni yapılanma, taşrada yeni resmî mimari eser yapılması geleneğini de beraberinde getirmiştir. XIX. yüzyıldan itibaren inşa edilmeye başlanan ve kaymakamın resmî dairesi konumundaki hükümet konakları bu yeni anlayış sonucu ortaya çıkmıştır. Seydişehir’de hükümet işlerinin düzenli yürütülmesi için bir hükümet konağının inşasının Tanzimat’tan hemen sonra gerçekleştiği söylenemez. XIX. yüzyılın son çeyreğinde bile hükümet konağı inşa edilmemiş ve 3 Zilkade 1303/3 Ağustos 1886’da hükümet konağı olarak kullanılmak üzere bir bina kiralanmıştır583. Yaklaşık 15 yıl kadar kullanılan bu binanın onarılması yönüne gidildi. Merkezce 28 Şaban 1317/1 Ocak 1900’de konağın tamir masrafları için Ziraat Bankası, Zaptiye ve Belediye’den paylarına düşen miktarı ödemeleri, halktan da yardım alınması istendi. Onarım için gereken toplam miktar 124.000 kuruş idi. Bunun yarısı Seydişehirli hayırseverler tarafından karşılanacak, kalan yarısı ise yukarıda adı geçen üç kurum tarafından verilecekti584. Ancak kısa bir süre sonrasına ait 29 Muharrem 1318/29 Mayıs 1900 tarihli Dâhiliye yazısında, konağın harap halde olduğu, tamir etmek yerine yeni baştan inşa edilmesi gerektiği bildirilmiştir585. Ancak bu yeniden yapılma süreci hayli uzun süreceğinden eski binanın tamiri yönünde karar verilmiştir. Bundan sonra hükümet konağı binası yapma yönündeki çalışmalar devam etmiştir. 28 Cemaziyülevvel 1330/15 Mayıs 1912 tarihli, Seydişehir’de hükümet konağı inşa edilmesine dair bir keşif defteri hazırlanmıştır. Bununla birlikte kiralanan eski binanın onarımı da gündeme alınmıştır. Bunun için hükümet binasına dair keşif

583 BOA, DH. MKT., Dosya no. 1358, Gömlek no. 74. 584 BOA, DH. MKT., Dosya no. 2291, Gömlek no. 88. 585 BOA, DH. MKT., Dosya no. 2351, Gömlek no. 136. 155

defteriyle birlikte Dâhiliye Nezareti’ne hitaben gönderilmiş yazıda “dâhil-i vilayetdeki hükûmet konaklarının hemen kâffesi tâmir ve tecdîde muhtâcdır” denilmekte, acilen onarılması teklif edilmektedir586. Seydişehir’de inşası düşünülen hükümet konağına dair hazırlanan Emlak-ı Emiriyye İnşâât ve Tamirât Keşf Defteri’nde keşif miktarı olarak 171.351 kuruş belirlenmiş; bu paranın merkez tarafından hemen gönderilmesi talep edilmiştir.

Resim-1:İnşası düşünülen Seydişehir Hükümet Konağı’nın projesi. Proje resminde sağ üst köşede yapılması düşünülen konağın genel bir görünümü verilmiştir (Resim-1). Ölçeği 1/100’dür. Hemen altında ölçeği 1/200 olan iki tane plan çizilmiştir. Bunlardan sağ alt köşede olanı konağın ikinci katına, onun solunda olan plan ise konağın birinci katına ait olup birinci kat 26,60 mx19.30 m ebatlarında tasarlanmıştır. İkinci kat ise 22,8 mx18,25 m olarak düşünülmüştür. Projenin sol alt köşesinde saçak ve kornişlerin tafsilatı verilmiştir. Bu çizimin oranı 1/10’dur. Proje planı sunulan bu hükümet konağının inşası için merkezden gelen cevap, savaş nedeniyle istenen tahsisatın gönderilmesinin erteleneceği yönünde oldu. 19 Rebiyülevvel 1334/25 Ocak 1916’da askerî depo, hükümet konağına dönüştürülmek

586 BOA, DH. MB. HPS., Dosya no. 22, Gömlek no. 24. 156

istenince bunun hem çok masraflı bir iş olacağı hem de deponun askeriye için lazım olduğu belirtilerek bu istek reddedilmiştir587. Çok harap olmasına rağmen kira ile tutulan eski hükümet konağının kullanılmasına devam edilmiştir. 14 Şaban 1337/15 Mayıs 1919’da mahkeme binası yapılmak istenmiş; ancak Seydişehir Kaymakamlığı’ndan verilen cevapta binanın kendilerince kullanıldığı, tahliye edilerek başka yere geçmenin mümkün olmadığı belirtilmiştir588. Cumhuriyet Döneminin başlarında yeni bir gelişme olmuştur. 1924’te Kaymakam Hilmi Bey, Eski Depo olarak bilinen ve askeriyeye ait olan binayı onartarak içine bölmeler yaptırmış ve hükümet konağı haline getirmiştir. Daha sonra bu bina yanınca başka yeni bir hükümet konağı yaptırılmıştır. 2. Hapishane Osmanlı Devleti’nde hapis cezası zaman zaman uygulanmış olmakla birlikte, geleneksel ceza sisteminin terk edilerek yeniden düzenlenmesi ve hürriyeti bağlayıcı cezalara kanunlarda yer verilmesi Tanzimat’ın ilanından sonradır. Bedene yönelik cezadan, zindandan hapishaneye geçiş bu dönemde gündeme gelmiş olup, 3 Mayıs 1840’daki Ceza Kanunu’nun ardından çıkarılan ceza kanunlarında yer alan hapis cezasının uygulama alanı olan hapishanelerin fiziki yapısı, sağlık koşulları ve yönetimine dair nizamnameler çıkarılarak ıslah edilmesine gayret edilmiştir589. 2. 1. Erkek Hapishanesi Seydişehir’de Tanzimat’tan önce tutukluların nasıl muhafaza edildiği hususunda bilgi mevcut değildir. Tanzimat’ın ilanından hemen sonra bir hapishane açılmıştır. Bu, yeni bir bina inşa etmekten ziyade kullanılmaya uygun bazı hanelerin kiralanması şeklinde olmuştur. Belli bir süre hükümet konağı içindeki bazı odaların bu amaçla kullanıldığı, daha sonra ayrı bir binanın kiralandığı 21 Cemaziyülevvel 1311/30 Kasım 1893 tarihli Şura-yı Devlet kararından anlaşılmaktadır. Bu belgede,

587 BOA, DH.MB..HPS., Dosya no. 29, Gömlek no. 55. 588 BOA, DH.İ.UM., Dosya no. 19/-06, Gömlek no. 1/58. 589 Gülnihal BOZKURT, Batı Hukukunun Türkiye’de Benimsenmesi, Ankara 1996, s. 109; Hasan ŞEN, “Osmanlı’da Hapishane Mefhumu”, Osmanlı’da Asayiş, Suç ve Ceza: 18-20. Yüzyıllar, İstanbul 1986, s. 204; Timur DEMİRBAŞ, “Hürriyeti Bağlayıcı Cezaların ve Cezaevlerinin Evrimi”, Hapishane Kitabı, İstanbul 2010, s. 29; Hatice AKIN, “Osmanlı Devleti'nde Hapishane Islahatına Dair 1893 Tarihli Bir Nizamname Önerisi”, History Studies (İnternational Journal of History), III/3(2011), s. 23; Ali BARDAKOĞLU, “Hapis”, DİA, XVI., İstanbul 1997, s. 54. 157

Seydişehir Hükümet Konağının harap halde bulunmasından ötürü bundan kısa bir süre önce boşaltılarak başka bir binaya taşınıldığı, o esnada erkek mahpuslar için 12 kuruş aylık kira bedeli ile 13 Şaban 1309/13 Mart 1892’de bir binanın kiralanarak mahpusların oraya nakledildiği ve 16 Ramazan 1309/3 Nisan 1893’e kadar 12 kuruşluk kira bedelinin geçerli olduğu belirtilmişti. 3 Nisan 1893’ten itibaren ise aylık kira bedeli 18 kuruşa yükselmiştir590. 22 Receb 1311/29 Ocak 1894’te ise hapishane olarak kullanılmak üzere başka bir bina kiralanmıştır591. 5 Zilhicce 1312/30 Mayıs 1895’te Seydişehir hapishanesi için gereken aylık kira bedelinin 30 kuruş olduğu, ancak bunun o yılın bütçesinden karşılanmasının mümkün olmadığı, bu sebeple tutukluların başka kazalardaki hapishanelere nakledilmesinin uygun olacağı Dâhiliye Dairesi’nden bildirilmiş; ancak bu nakil işleminin daha da masraflı olacağı anlaşılınca gereken kira bedelinin gönderilmesine karar verilmiştir592. Seydişehir’de erkek hapishanesi ile ilgili arşivde başka kayda rastlanmadığına bakılırsa 1920’lere kadar aynı şekilde kiralık binalar kullanılmış olmalıdır. 2. 2. Kadın Hapishanesi Osmanlı Devleti’nde kadın hapishaneleri konusu da Tanzimat’tan sonra gündeme gelmiştir. Osmanlı’da kadın hapishanelerinin her yerde olmayışı, bu iş için evlerin kiralanması, gardiyan sorunu, mevcut kadın hapishanelerindeki sağlıksız koşullar ve güvenlik sorunları söz konusu idi. Anneleriyle birlikte hapishanede kalmak zorunda olan çocuklar da sıkıntı yaratmıştı. 1880’de “Hapishane ve Islahevi Nizamnamesi” ile birtakım düzenlemelere gidilmiş; tutukevi, hapishane ve umumi hapishanelerde kadınlar için ayrıca bir daire bulunmasına karar verilmiştir593. Seydişehir’de kadınlar için de ayrı bir hapishane açılmak istendiği belgelerden anlaşılmaktadır. 12 Rebiyülevvel 1318/10 Temmuz 1900 tarihli olup Dâhiliye Mektubî Kalemi’nden Konya Vilayeti’ne hitaben gönderilen yazıda, Seydişehir’in de içinde bulunduğu kazalarında kadın hapishanesi mevcut olmadığından, “tevkifleri icab edenlerin şunun bunun hanesine konulduğu”ndan ve kadın mahkûmların hapsi

590 BOA, BEO., Dosya no. 339, Gömlek no. 25409. 591 BOA, DH. MKT., Dosya no. 167, Gömlek no. 1. 592 BOA, BEO., Dosya no. 638, Gömlek no. 47814. 593 Saadet TEKİN, “Osmanlı’da Kadın ve Kadın Hapishaneleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, XXIX/47(2010), s. 84-86. 158

için ayrı bir binanın kiralanması gereğinden bahsedilip bu iş için ne kadar para gerektiği soruluyor ve gerekli keşfin yapılarak miktarın merkeze bildirilmesi isteniyordu594. İşin aciliyetinden olacak yenisi inşa edilmeden kiralama yoluyla ihtiyacın giderilmesi yönüne gidilmiştir. Bir önceki yazışmadan yaklaşık altı ay sonra 4 Ramazan 1318/26 Aralık 1900’de Seydişehir’de bu amaçla 30 kuruşa bir bina kiralanmıştır595. Ancak kadın hapishanesi hemen açılmamıştır. Şura-yı Devlet’in yukarıdaki kararından yaklaşık bir buçuk ay sonrasına ait iki ayrı Dâhiliye yazısında, kadın hapishanesinin henüz faaliyete geçemediği, kadın mahkûmların bu sebeple hapsedilemediği, bir süreliğine erkek hapishanesine konulmaları düşünülmüşse de erkek hapishanesine ayrılan senelik 100 kuruşun hiçbir hizmeti karşılamaya yetmediği, muhtaç olan tutuklulara iaşe yardımı yapılamadığı ve gardiyan dahi tayin edilemediği belirtilmiştir596. Bu durumda başka alternatifler aranmaya başlanmıştır. 18 Şaban 1332/12 Temmuz 1914’te çevre kazalarla birlikte Seydişehir’de Ermeniler tarafından terk edilmiş hanelerin bulunduğu, bunların kadın hapishanesi olmak üzere kullanılmaya elverişli olup olmadığının tetkiki istenmiş; bundan sonra Seydişehir’deki Ermeni hanelerinin bu işe uygun olmadığı tespit edilerek merkeze bildirilmiştir597. Yukarıdaki bilgiler, Seydişehir’de Osmanlı Dönemi’nde kadınlara mahsus bir hapishanenin inşa edilmediğini, ihtiyacın kiralanan binalarla karşılandığını göstermektedir. 3. Askerî Yapılar 3. 1. Kışlalar Kışla, en genel anlamıyla “askerlerin oturmasına mahsus binalar” olarak tanımlanmış olmakla birlikte, bugünkü kullanımı “askerin barındırıldığı ve hizmet gördüğü tek bir bina veya toplu halde bulunan muhtelif binalar ile bunların müştemilatından olan diğer binalar ve araziler” anlamlarını kapsamaktadır598.

594 BOA, DH. MKT., Dosya no. 2371, Gömlek no. 107. 595 BOA, BEO., Dosya no. 1601, Gömlek no. 120052. 596 BOA, DH.TMIK.S., Dosya no. 33, Gömlek no. 56, tarih: 22 Şevval 1318/12 Şubat 1901; Dosya no. 33, Gömlek no. 91, tarih: 25 Zilkade 1318/16 Mart 1901. 597 BOA, DH.MB..HPS.M., Dosya no. 25, Gömlek no. 19. 598 KOMİSYON, Genel Kurmay Başkanlığı, İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliği, İstanbul 1986, s. 87. 159

Osmanlı’da XVIII. yüzyıldan itibaren başta askerî alanda olmak üzere başlayan değişimin mimari alandaki yansıması olan “Batılılaşmanın simge yapıları” arasında sayılan kışlalar, önemli birer yapılar topluluğudur. Özellikle Nizam-ı Cedid Dönemi’nin uygulamaları Tanzimat Dönemi’nde de devam etmiş; başkent İstanbul’da en görkemli örneklerini veren kışlalar, Osmanlı coğrafyasının hemen her noktasında inşa edilmiştir. Kışla yapılarının büyük çoğunluğu kâgir malzemeyle yapılmıştır. Biçimlenme ve üslup özellikleri bakımından son dönem Osmanlı mimarlığının en yalın örnekleri arasında, sayıca en yüksek kategoriyi oluşturmaktadır599. Nizam-ı Cedid sisteminin Anadolu’da yaygınlaştırılması bağlamında inşa edilen askerî binalardan biri de Seydişehir kışlasıdır. 4 Rebiyülahir 1218/24 Temmuz 1803 tarihli bir kayıtta Mühendis Ahmed ve Mustafa tarafından bir tüfenkçi kışlası inşa edileceğinden bahsedilmektedir600. 10 Rebiyülahir 1218/30 Temmuz 1803’te Alanya Sancağı Mutasarrıfı ve Beyşehir Başbuğu Mirimiran Abdurrahman Paşa’ya hitaben gönderilen yazıda, Levent Çiftliği ve Üsküdar Ocağı’na bağlı kazalardan yazılan neferlerin nöbetleşe izinli sayılarak vilayetlerde talim görmeleri için Seydişehir’de bir kışla inşa edilmesi gerektiği bildirilmekteydi601. Bunu takiben 20 Cemaziyülevvel 1218/7 Eylül 1803 tarihli bir başka yazıda, Karaman Beylerbeyisi Abdurrahman Paşa marifetiyle Üsküdar Ocağı için Beyşehir sancağından yazılan piyade neferlerin mahallinde talim yapabilmeleri için Seydişehir’de bir kışla inşasına başlandığı belirtilmiş ve bir an önce tamamlanması emredilmişti602. Kışlanın kısa sürede tamamlandığı 29 Receb 1219/3 Kasım 1804 tarihli bir belgeden anlaşılmaktadır. Seydişehir’deki kışla inşası tamamlanmış; Üsküdar Ocağı’na bağlı Beyşehir sancağından yazılan piyade neferlerinin burada ikametleri sağlanmıştır603. Seydişehir’de 1800’lerin başında inşa edilen kışla dışında bir başka askerî bina da vardı. Günümüzde Muallimhane/Abdülaziz Ağa Camii’nin güney duvarında dört satırlık bir kitabe mevcuttur (Resim-2). Bu kitabenin cami ile ilgisi yoktur. Bu,

599 Afife BATUR, “Batılılaşma Dönemi Osmanlı Mimarlığı”, Tanzimat'tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, IV., İstanbul 1985, s. 1055. 600 BOA, C. AS., Dosya no. 582, Gömlek no. 24491. 601 BOA, C. AS., Dosya no. 917, Gömlek no. 39608. 602 BOA, C. AS., Dosya no. 973, Gömlek no. 42356. 603 BOA, C. AS., Dosya no. 396, Gömlek no. 16346. 160

1250/1834 yılında Seydişehir’de yaptırılan ve daha sonra yıkılan Eski Kışla’ya ait olup kışla yıktırılınca kitabesi getirilip cami duvarına konulduğu anlaşılmaktadır604. Dolayısı ile 1804 tarihli kışladan sonra 1834’te yeniden bir kışla inşa edildiği ve bunun da sonradan yıkıldığı anlaşılmaktadır.

Resim-2: Muallimhane Camii duvarındaki 1834 tarihli kışla kitabesi. Seydişehir’de, 1834’ten sonra üçüncü defa yeni bir kışla yaptırılmış olması muhtemeldir. Çünkü 1895 tarihli Konya Vilâyet Salnâmesi605 başlangıç olmak üzere mevcut binalar arasında bir kışla, bir cephane, bir silahhane ve bir askeri depo sayılmaktadır. Bunların her birinin aynı binalar olduğu ve 1914 yılına kadar varlıklarını devam ettirdikleri Salnâmeler’deki bilgilerden anlaşılmaktadır606. 3. 2. Askerî Depolar Yukarıda bahsedilen iki kışla dışında Seydişehir’de bir de askerî depo mevcut idi. Bunun ne zaman inşa edildiği tespit edilememiştir. Bu yapı XIX. yüzyılın ikinci yarısında yıkılmış olmalıdır. Bunun için ilerleyen tarihlerde yeni bir askerî depo inşa edildiği belgelerden anlaşılmaktadır. 1886 tarihli Konya Vilâyet Salnâmesi’nde Seydişehir Kazası’nın tabur merkezi olduğu ve yeni bir askerî deponun inşasına başlandığı bildirilmektedir607. 1 Zilhicce/9 Ağustos ve 6 Zilhicce 1305/14 Ağustos

604 AKYURT, aynı eser, s. 261-262; ÖNDER, aynı eser, s. 122. 605 KVS, tarih: 1312/1895, s. 252. 606 KVS, tarih: 1322/1906, s. 110. 607 KVS, tarih: 1303/1886, s. 177. 161

1888 tarihli iki ayrı belgede608 ise Seydişehir’de hamiyet sahiplerinin desteği ile askeri deponun yeniden inşa ettirildiği, bunun açılışının padişahın doğum gününde yapılacağı bildirilmiştir. II. Abdülhamid’in 16 Şaban 1258/22 Eylül 1842’de doğduğu609 göz önünde bulundurulursa, Seydişehir’de inşası tamamlanan yeni askerî deponun ve askerî dairlerin açılışının 22 Eylül 1888’de kullanıma açıldığı söylenebilir. Seydişehir’de askerî deponun uzun yıllar hizmet verdiği belgelerden anlaşılmaktadır. 19 Rebiyülevvel 1334/25 Ocak 1916’da askerî depo hükümet konağına dönüştürülmek istenince, bunun hem çok masraflı bir iş olacağı hem de deponun askeriye için lazım olduğu belirtilerek bu istek reddedilmiştir610. Şu anda mevcut olmayan askerî depolar, Cumhuriyet Dönemi başlarında yıkılmış olmalıdır. 4. Telgrafhane Osmanlı Devleti’nde başlangıçta birçok modern kurum, askerî birliklerin ihtiyacına yönelik olarak kuruldu. Günümüzde PTT olarak bilinen iletişim teşkilatının temeli olan Telgraf ve Posta Merkezleri de öncelikle askerin güvenli iletişimin sağlanması için kurulmuştur. Osmanlı Devleti’nde ilk olarak 13 Ağustos 1855’te Edirne-İstanbul ve Edirne-Şumnu ordu merkezleri arasında telgraf hattı döşenmiştir. 1868’te pek çok büyük şehirle İstanbul arasında telgrafla haberleşmek mümkün hale gelmiştir. Seydişehir’de Telgraf ve Posta Merkezi’nin açılması XIX. yüzyılın son senelerindedir. 26 Zilhicce 1309/22 Temmuz 1892 tarihli bir Dâhiliye yazısına611 göre, Konya Redif Fırka-i Askeriyesi dâhilindeki Sekizinci Redif Fırkası’na mensup tabur merkezlerinden biri olan Seydişehir’de bir telgraf merkezinin açılması gerektiği bildirilmiştir. Birkaç yıl boyunca bu yönde çalışmaların devam ettiği 13 Rebiyülahir 1312/14 Ekim 1894 tarihli Bâb-ı Âli evrakı kaydından anlaşılmaktadır612. Adı geçen evrakta Seydişehir’de hâlen telgraf merkezinin açılışının yapılmadığı belirtilmiştir. Bundan yaklaşık beş ay sonra 28

608 BOA, DH. MKT., Dosya no. 1530, Gömlek no. 100; BOA, Y. A. HUS., Dosya no. 216, Gömlek no. 23. 609 A. H. ONGUNSU, “Abdülhamid II.”, İA, I., Eskişehir 2001, s. 76. 610 BOA, DH.MB..HPS., Dosya no. 29, Gömlek no. 55. 611 BOA, DH. MKT., Dosya no. 1975, Gömlek no. 55. 612 BOA, BEO., Dosya no. 494, Gömlek no. 36991. 162

Ramazan 1312/25 Mart 1895’te Seydişehir’de telgraf merkezi açılmıştır613. 1895 tarihli Konya Vilâyet Salnâmesi614 başlangıç olmak üzere Seydişehir’de mevcut binalar arasında kışla, depo ve cephane dışında bir de telgrafhane kayıtlıdır. Dolayısıyla telgrafhanenin diğer askerî binalardan ayrı bina olduğu anlaşılmaktadır. Şu halde bugünkü PTT’nin Seydişehir’de kuruluşu 1895 yılına rastlamaktadır. Bununla birlikte kendisine ait bir yeni binanın inşa edildiği hususunda kayda şimdilik rastlanmamıştır. Seydişehir’deki Sekizinci Redif Fırkası’na yönelik olarak kurulduğuna bakılırsa, başlangıçta bu birliğin içinde müsait bir oda bu iş için ayrılmış olmalıdır. Bu konuda başka belge ve bilginin bulunmadığına bakılırsa 1920’lere kadar aynı şartlar altında telgrafla haberleşmenin sağlandığı söylenebilir. II. DİNÎ YAPILAR 1. Cami ve Mescitler İslam şehrinin üç temel öğesi vardır: Cami, pazar ve hamam. Cami, dinî görevlerin yerine getirildiği ve toplumsal ilişkilerin geliştirildiği bir temel yapıdır. Caminin hemen yanında pazar yerleri ve hanlar yer almıştır. Aynı dalda üretim yapanlar ve satıcılar, bir çarşıda bulunmuşlar; esnaf çarşıları önemlerine ve dinî hizmetlerle ilişkilerine göre camiden şehrin kapılarına doğru sıralanmıştır615. Bu yapılanma, Seydişehir için de söz konusudur. Burada kaza merkezindeki mabetler, önce camiler sonra mescitler, bulundukları mahallelere göre verilecektir. 1. 1. Seydişehir Mahallelerindeki Cami ve Mescitler 1. 1. 1. Alaylar Mahallesi’ndeki Camiler 1. 1. 1. 1. Abdülaziz Ağa/Hoca Recep/Muallimhane Camii Abdülaziz Ağa/Hoca Recep/Muallimhane Camii, Seydişehir’de Hükümet Meydanı’nın güneyindedir616. XVI. yüzyıl başlarında inşa edilmiş bir Osmanlı eseri olup aslında mekteptir. Giriş kapısının alınlığında sülüs yazı ile Arapça iki satırlık kitabeye göre cami, 936/1529 yılında Pir Mehmedoğlu Hacı Receb adına Kur’an okutulmak ve öğretilmek üzere muallimhane olarak yaptırılmıştır617.

613 BOA, İ. PT., Dosya no. 4, Gömlek no. 1312/N-06. 614 KVS, tarih: 1312/1895, s. 252. 615 ERGENÇ, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, s. 48-49. 616 Yapı, 1983 yılında tescil edilmiş ve 1998’deki onarımla bugünkü şeklini almıştır. 617 ÖNDER, aynı eser, s. 122. 163

Abdülaziz Ağa/Hoca Recep Camii’ni M. Önder eserinde Muallimhane adıyla incelemiştir618. Günümüzde de halk arasında bu adla bilinmektedir. Ancak arşiv belgeleri Muallimhane Camii ile Abdülaziz Ağa Camii’nin aynı yapılar olduğunu göstermektedir. Nitekim Ramazan 1138/Mayıs-Haziran 1726 tarihli Hurufat kaydında “Seydîşehrî’nde Alaylar Mahallesi’nde Aziz Ağa dimekle ma‘rûf Muallimhane Cami‘-i şerifinde…619” ve 5 Şevval 1326/31 Ekim 1908 tarihli muhasebe kaydında “mezkûr Muallimhâne Câmi‘i’nin ber-mûceb-i kayd Alaylar Mahallesi’nde Abdulaziz Ağa Câmi‘i olduğu620” ifadeleri bunu ispat etmektedir. Muallimhane Camii Osmanlı Dönemi’nde XIX. yüzyılın ilk yarısında onarılmıştır. Yusuf Akyurt 1938’de Seydişehir kent merkezinde gördüğü Muallimhane Camii için şöyle not almıştır: “Tamir tarihi 1250/1834’tür. Bina, birbirine mülasik olarak cami ve türbe olmak üzere iki kısımdan ibarettir. 1834 tarihli tamir ile caminin asli hüviyetini kaybettiği anlaşılmaktadır. Eski yapısından sadece türbe ile harap olmaya yüz tutmuş minaresi kalmıştır. Türbenin yanındaki kubbe ile türbe medhalinin önünde kemerli ve kubbeli medhal kâmilen yıkılmıştır621”. Bu kayda istinaden Osmanlı Dönemi’ndeki son onarımın 1834 tarihli olduğunu ve caminin orijinalliğini büyük ölçüde kaybettiğini söylemek mümkündür.

Muallimhanenin ne zaman minber konarak cami haline getirildiği, şimdilik tespit edilememiştir. Hatip atamasına dair ilk kaydın tarihinin Cemaziyülevvel 1138/Ocak 1726 olduğuna bakılırsa622, XVIII. yüzyıl başlarından önce cami idi. Doğu cephede Pir Mehmet oğlu Hacı Recep ve ailelerinin yattığı bir türbe yer alır623.

618 ÖNDER, aynı eser, s. 121. 619 VAD., no. 1091, vr. 29b. 620 VAD., no. 904, vr. 110, s. 214. 621 AKYURT, aynı eser, s. 261-262. 622VAD., no. 1091, vr. 29b. 623 Geniş bilgi için bk. Şerife DANIŞIK, “Seydişehir’deki Türk Devri Yapıları”, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2007, s. 30-32. 164

Çizim-1: Muallimhane Camii planı (Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nden).

Osmanlı Dönemi’nde Muallimhane/Abdülaziz Ağa Camii’ne dair çok sayıda atama beratları bulunmaktadır. Bunlardan ulaşılabilen en eskisi, Safer 1116/Haziran 1704 tarihli olup imam Mahmud’un ölümüyle yerine oğlunun günlük iki akçe ile tayin edildiğini ve sermahfellik görevine de Mustafa adlı birinin günlük yarım akçe ücretle getirildiğini bildirmektedir624.

Günümüzde ibadete açık olan cami ile ilgili Osmanlı Dönemi’nde tespit edilebilen son belge Rebiyülevvel 1334/Ocak-Şubat 1916 tarihli bir berattır625.

624 VAD., no. 1160, vr. 9a. 625 VAD., no. 2180, s. 381, hüküm no. 836. Diğer ilgili belgeler: BOA, Şikâyet Defteri, no. 108, s. 374; VAD., no. 544, vr. 14a; no. 548, vr. 50a; no. 567, vr. 58a; no. 900, vr. 50; no. 1037, vr. 30a; no. 1088, vr. 59a; no. 1090, vr. 84a, 85a; no. 1117, vr. 66a; no. 3155, vr. 52; no. 4138, vr. 115; no. 4179, vr. 37, 188. 165

1. 1. 1. 2. Emir/ Emirler/Emir Halife Camii Emir/ Emirler/Emir Halife Camii, Alaylar Mahallesi’nde idi. Belgelerde adı çoğunlukla “Emir Camii”626 olarak geçmekle birlikte “Emirler Camii”627 ve “Emir Halife Camii”628 ifadelerine de belgelerde rastlanmaktadır.

İmam, hatip, müezzin, şeyh, mütevelli ve türbedar atama kayıtları629 bulunan Emirler Camii ile ilgili ulaşılabilen en eski arşiv belgesinin Receb 1111/Aralık-Ocak 1699-1700 tarihli olduğuna bakılırsa630, XVII. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş olmalıdır.

Emirler Camii ile ilgili ulaşılabilen son atama kaydı, 30 Nisan 1341/30 Nisan 1925 tarihlidir631. XX. yüzyıl başlarında bile atamaların yapıldığı ve dolayısıyla caminin faal olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde Seydişehir’de mevcut olmayan caminin XX. yüzyıl ortalarında yıkılmış olması muhtemeldir.

1. 1. 1. 3. Türbe Camii Osmanlı arşiv belgelerinde adına rastlanmayan, Alaylar Mahallesi’nde bulunan Türbe Camii, M. Önder’e göre XIX. yüzyıl sonlarına doğru yaptırılmıştır. Caminin mahfeli altında kitabesiz 10 mezar sıralıdır. Mezarların Kadiri şeyhlerine ait olduğu ve bu nedenle Türbe Camii olarak adlandırıldığı söylenmektedir632. 1. 1. 2. Alaylar Mahallesi’ndeki Mescitler 1. 1. 2. 1. Abdüllatif/Abdüllatif Çelebi Mescidi Günümüzde mevcut olmayan ve Alaylar Mahallesi’nde gösterilen Abdüllatif/Abdüllatif Çelebi Mescidi633 bir belgede “Seydîşehrî mahallâtından

626 VAD., no. 1090, vr. 82b.; no. 547, vr. 7b; no. 1088, vr. 57b, 58a; no. 1118, vr. 70a, 70b, 71b, 72a; no. 1128, vr. 19a; no. 1139, vr. 30b; no. 1160, vr. 8b, 10a, 10b; BOA, C. EV., Dosya no. 403, Gömlek no. 20425. 627 VAD., no. 549, vr. 50a, 50b. 628 VAD., no. 547, vr. 7b. 629 BOA, AE. SMST. III., Dosya no. 90, Gömlek no. 6799; C. EV., Dosya no. 403, Gömlek no. 20425; VAD., no. 549, vr. 50a; no. 1090, vr. 82b, 83b, 85a; no. 1128, vr. 19a; no. 1139, vr. 30b; no. 1160, vr. 10a; no. 3158, vr. 5. 630 VAD., no. 1090, vr. 82b. 631 VAD., no. 800, vr. 25. 632 ÖNDER, aynı eser, s. 126. 633 VAD., no. 1118, vr. 70b. 166

Alaylar nâm mahallede merhûm Abdüllatif Efendi’nin binâ eylediği mescid ve muallimhâne”634, dendiğine bakılırsa, bitişiğindeki mekteple birlikte Abdüllatif adlı bir hayırsever tarafından yaptırılmıştır. Yapıyla ilgili ulaşılabilen en eski arşiv kaydı, Muharrem 1144/Temmuz-Ağustos 1731 tarihli635 olup, bu belgeden hareketle XVIII. yüzyıl başlarında inşa edilmiş olduğu tahmin edilebilir. Abdüllatif Mescidi’ne XVIII. yüzyıl boyunca atamaların düzenli olarak devam ettiği görülmektedir. Bu yapıya dair eldeki son atama kaydı Şaban 1198/Haziran- Temmuz 1784 tarihli olup636 bu son kayda kadar olan süre içinde, mescit ve muallimhaneye atamalar yapılmıştır637. 1. 1. 2. 2. Abdünnebi Efendi Mescidi Günümüzde mevcut olmayan bir diğer mabet, Abdünnebi Efendi Mescidi’dir. Bir belgede “Seydîşehrî kazâsı derûnunda olan mahallâtdan Alaylar Mahallesi’nde Abdünnebi’nin binâ eylediği mescid”638 dendiğine bakılırsa, banisi Abdünnebi’dir. Ulaşılabilen en eski arşiv kaydı Rebiyülevvel 1117/Haziran-Temmuz 1705 tarihli olduğuna göre639, XVII. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olmalıdır. İmam ve mütevelli atamalarının yapıldığı640 Abdünnebi Efendi Mescidi’yle ilgili son kayıt, Zilkade 1150/Şubat-Mart 1738 tarihli imam atamasıdır641. Bu durumda mescidin XVIII. yüzyıl ortalarında yıkılmış olduğu söylenebilir. 1. 1. 2. 3. Alâeddin Mescidi Şu anda mevcut olmayan ve Seydişehir’in Alaylar Mahallesi’nde gösterilen Alâeddin Mescidi’nin Alâeddin adlı bir hayırsever tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. İnşa tarihine dair net bir bilgi yoktur. Ulaşılabilen en eski kayıt, Zilkade 1123/Aralık-Ocak 1711-1712 tarihlidir642. O halde inşa tarihini 1711’den öncelerde aramak gerekir.

634 VAD., no. 547, vr. 7a; no. 1088, vr. 57b; no. 1122, vr. 32b; no. 1090, vr. 83a. 635 VAD., no. 547, vr. 7a. 636 VAD., no. 547, vr. 7a. 637 VAD., no. 1037, vr. 30a; no. 1090, vr. 83a, 85b; no. 1118, vr. 70b. 638 VAD., no. 1088, vr. 59b. 639 VAD., no. 1160, vr. 10a. 640 VAD., no. 1118, vr. 70a; no. 1139, vr. 30b. 641 VAD., no. 1088, vr. 59b. 642 VAD., no. 1160, vr. 10b. 167

Alâeddin Mescidi’ne dair ulaşılabilen son arşiv kaydı, Safer 1169/Kasım- Aralık 1755’tir643. Bu tarihten sonra yapının durumuna dair bilgi yoktur. Öyle ise XIX. yüzyıl başlarında yıkılmıştır. 1. 1. 2. 4. Alaylar Mescidi

Alaylar Mescidi’nin Seydişehir’e XIV. yüzyıl başlarında gelip yerleşen Şeyh Ahmet Alaî veya ailesinden birilerince yaptırılmış olduğu tahmin edilebilir. Ancak şimdilik ulaşılabilen en eski arşiv belgesinin tarihi, Şevval 1109/Nisan-Mayıs 1698’dir644.

Alaylar Mescidi’ne XVIII. yüzyıl boyunca düzenli imam ve müezzin atamaları yapılmıştır645. Mescit, XX. yüzyıl ortalarında yıktırılarak 1945-1950 arası cami olarak yeniden inşa edilmiştir. 1980 sonrasında yıktırılıp yerine kubbeli büyük bir cami yaptırılmıştır.

1. 1. 2. 5. Beyler Mescidi

Günümüzde mevcut olmayan ve belgelerde Alaylar Mahallesi’nde gösterilen Beyler Mescidi’nin kim tarafından ne zaman yaptırıldığına dair herhangi bir bilgi yoktur. Mescide dair ulaşılabilen ilk kayıt Zilkade 1115/Mart-Nisan 1704 tarihlidir646. Buna göre inşa tarihini XVII. yüzyılın sonlarında aramak gerekir.

Beyler Mescidi’ne dair son arşiv kaydı Cemaziyülahir 1146/Kasım-Aralık 1733 tarihlidir647. Bu durumda mabet, XVIII. yüzyılın ortalarına kadar ayaktaydı.

1. 1. 2. 6. Hudavirdi Mescidi

Hudavirdi Mescidi, Alaylar Mahallesi’nde eski Devlet Hastanesi’nin güneyindedir. Mescidin inşası XVIII. yüzyılın başlarında olsa gerektir. Ulaşılabilen en eski belge 1711 tarihli bir Hurufat kaydı olup buna işaret etmektedir648.

643 VAD., no. 1090, vr. 82a. 644 VAD., no. 1140, vr. 162b. 645 VAD., no. 1090, vr. 82a; no. 1139, vr. 30b; no. 1160, vr. 8b. 646 VAD., no. 1088, vr. 57b. 647 VAD., no. 1088, vr. 57b. 168

Osmanlı Dönemi’nde 1711-1841 tarihleri arasında düzenli olarak imam, kayyım, ferraş ve mütevelli atamaları yapılan Hudavirdi Mescidi649, 1964 yılında mahalle halkı tarafından yıktırılarak cami olarak yeniden yaptırılmıştır.

1. 1. 2. 7. Mahmud Efendi Mescidi

Ulaşılabilen en eski ve tek arşiv belgesinin Cemaziyülevvel 1138/Ocak-Şubat 1726 tarihli olduğuna bakılırsa650, Mahmud Efendi Mescidi’nin XVIII. yüzyıl başlarında yaptırılmış olmalıdır. XIX. yüzyıl ve sonrasındaki durumunu gösteren kayda rastlanmamıştır.

1. 1. 2. 8. Hacı Mustafa Mescidi

Alaylar Mahallesi’nde Hacı Mustafa’nın bina eylediği mescit ile ilgili tek belgenin tarihi, Muharrem 1123/Şubat-Mart 1711’dir651. XVIII. yüzyıl başlarında yapılmış olmalıdır. 1800’ler ve sonrasında varlığını ve durumunu gösteren bir kayda rastlanmamıştır.

1. 1. 2. 9. Kitaplıoğlu Mescidi

Adından da anlaşılacağı üzere, Alaylar Mahallesi’nde Ilıcasu adı verilen mahalde hayır sahiplerinden Kitaplıoğlu diye tanınan biri tarafından yaptırılan mescide dair eldeki tek belge, Safer 1169/Kasım-Aralık 1755 tarihli Hurufat kaydıdır652. Günümüzde bu yapı mevcut değildir.

648 VAD., no. 1118, vr. 70a. 649 BOA, NFS.d., no. 3310, s. 105; no. 3336, s. 144; VAD., no. 1090, vr. 84a; no. 1091, vr. 29b; no. 1160, vr. 10b. 650 VAD., no. 1091, vr, 29b. 651 VAD., no. 1160, vr. 10a. 652 VAD., no. 1090, vr. 82a. 169

1. 1. 3. Cami-i Cedid Mahallesi’ndeki Camiler 1. 1. 3. 1. Cami-i Cedid/ Yeni Cami/Siyamizade Camii

Seydişehir merkez mahallelerinden Cami-i Cedid/Yeni Cami Mahallesi’nde bulunan, belgelerde “Cami-i Cedid”, “Siyâmi-zâde Camii”, “Yeni Cami653” şeklinde üç farklı adla anılan ve mektep olarak da kullanılan bu cami654 XVII. yüzyılın ikinci yarısında Siyamizade adlı hayır sahibince yapılmış olmalıdır.

Günümüzde Seydişehir’de Yeni Cami/Siyamizade Camii adıyla bilinen mabet, XX. yüzyıl başlarında yıkılarak yerine 1908 yılında yenisi yaptırılmıştır655.

Siyâmizade Camii’ne dair rastlanılan en eski arşiv belgesi, 1104/1692-1693 tarihli bir Hurufat kaydıdır656. Camiye imam, hatip, müezzin, muallim, mütevelli ve kayyım atamaları 1 Mart 1336/1 Mart 1920’ye kadar düzenli olarak yapılmıştır657.

1. 1. 4. Cami-i Cedid Mahallesi’ndeki Mescitler 1. 1. 4. 1. Aydoğmuş Mescidi

Aydoğmuş Mescidi, Cami-i Cedid/Yeni Cami Mahallesi’nde idi. XVII. yüzyılda inşa edilmiş olmalıdır. 11 Şaban 1242/10 Mart 1827 tarihli bir belgeye göre “Ashâb-ı hayrın binâsı658” yani hayır sahibi kişilerce yaptırılmıştır. Bu mescitle ilgili atama kayıtları, XIX. yüzyılın ikinci yarına dek düzenli olarak devam etmiştir659.

Günümüzde Aydoğdu Mescidi adıyla bu mabet varlığını sürdürmektedir. 1980 sonrası yapılmış yeni bir binadır.

653 Cami-i Cedid VAD., no. 1118, vr. 69b; no. 1160, vr. 9b;Siyâmizâde Camii VAD., no. 152, s. 186, sıra 832; no. 1088, vr. 59b; no. 1119, vr. 50a; no. 2180, s. 400, hüküm no. 897; Yeni Cami VAD., no. 1088, vr. 57b, 59a; no. 1118, vr. 69b, 71a; no. 1122, vr. 32b. 654 VAD., no. 1118, vr. 69b. 655 ÖNDER, aynı eser, s. 126. 656 VAD., no. 1160, vr. 8b. 657 VAD., no. 152, s. 186, sıra 832; no. 1088, vr. 57b, 59a, 59b; no. 1090, vr. 81a, 84a; no. 1118, vr. 71a; no. 1119, vr. 50a; no. 1122, vr. 32b, 34a; no. 2180, s. 400, hüküm no. 897; no. 3286, vr. 125, s. 458. 658 VAD., no. 549, vr. 50a. 659 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 5, vr. 102, s. 200/1, vr. 103, s. 202/1; NFS. d., no. 3310, s. 114; VAD., no. 547, vr. 7b; no. 549, vr. 50a, 50b; no. 1090, vr. 82a; no. 1128, vr. 19a; no. 1139, vr. 30b; no. 1140, vr. 162a; no. 1160, vr. 9a; 170

1. 1. 5. Cami-i Kebir Mahallesi’ndeki Mescitler 1. 1. 5. 1. Medrese Mescidi Cami-i Kebir Mahallesi’nde tespit edilebilen tek ibadethane Medrese Mescidi’dir. Siyamizade Camii’nin yakınında Hacı Mahmud Efendi tarafından yaptırılmış bir medrese vardı660. Cami-i Kebir Mahallesi’ndeki bu mescit, medresenin mabet bölümü olması sebebiyle Medrese Mescidi adıyla anılmış olmalıdır. Medrese ile birlikte, aynı hayır sahibi tarafından XVIII. yüzyıl başlarında inşa ettirilmiş olması muhtemeldir. Mescitle ilgili 1788’e kadar devam eden atama kayıtları bulunmaktadır661. Günümüzde bu adla anılan bir yapı mevcut değildir. 1. 1. 6. Debbağhane Mahallesi’ndeki Mescitler 1. 1. 6. 1. Pazarbaşı Mescidi

Pazarbaşı Mescidi’nin kim tarafından yaptırıldığı bilgisine belgelerde rastlanmamıştır. XVII. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmış olması muhtemeldir. Çünkü ulaşılabilen en eski arşiv belgesi, Receb sene 1108/Ocak-Şubat 1697 tarihli bir Hurufat kaydıdır662. Son belge ise Safer 1135/Kasım-Aralık 1722 tarihlidir663.

Bu durumda XVIII. yüzyılın ikinci yarısında yıkılmış olmalıdır.

1. 1. 6. 2. Beyzade Mescidi

Debbağhane Mahallesi’ndeki Beyzade Mescidi, XVII. yüzyıl ortalarında Beyzade lakaplı biri tarafından inşa edilmiş olmalıdır. Burayla ilgili olarak ulaşılabilen tek arşiv belgesi, Zilkade 1104/Temmuz-Ağustos 1693 tarihli bir Hurufat kaydıdır. Günlük yarım akçe ile imam olan Mahmud kendi rızasıyla görevden çekilmiş ve yerine Hacı Hasan atanmıştır664. Yapı XVIII. yüzyılda mevcut değildir.

660 VAD., no. 1088, vr. 59a. 661 VAD., no. 547, vr. 7b; no. 1090, vr. 81a; no. 1118, vr. 71b, 72a. 662 VAD., no. 1140, vr. 162a. 663 VAD., no. 1119, vr. 50b. 664 VAD., no. 1160, vr. 10b. 171

1. 1. 6. 3. Debbağhane Mahallesi Mescidi

Debbağhane Mahallesi Mescidi’nin XVIII. yüzyılın ilk yarısında Seydişehir Debbağhanesi’nde yapılmış olduğu için bu adı almıştır. Cemaziyülahir 1149/Ekim- Kasım 1736 tarihli Hurufat kaydı, bu yapıyla ilgili olarak ulaşılabilen en eski arşiv belgesidir665. Buna göre yakınında bir mektep ve çeşme bulunduğu, üç yapının da tevliyet cihetinin aynı kişide bulunduğu görülmektedir. Ayrıca bu mescide dair tüm kayıtlarda, mescitte imam olan ve mescitle birlikte mektep ile çeşmenin tevliyetini de üstlenen kişinin aynı zamanda Yeni Cami Mahallesi’ndeki Aydoğmuş Mescidi’nin de imamı olduğu görülmektedir.

Debbağhane Mescidi ile ilgili 14 Zilkade 1244/18 Mayıs 1829 sonrasında bir arşiv kaydına rastlanmamıştır666. Öyle ise XIX. yüzyıl ortalarında yıkılmış olmalıdır.

1. 1. 6. 4. Safaoğlu Mescidi

Safaoğlu Mescidi’ne dair ulaşılabilen tek belge, günlük yarım akçe ile imam olan Hasan’ın ölümüyle oğlu Mehmed’in imamete getirildiğini bildiren bir Hurufat kaydıdır. 1118 numaralı defterdeki hükümler tarihsiz yazıldığından daha doğrusu tarihler okunamayacak şekilde defter hasar gördüğünden, mescidin ne zaman inşa edildiğini tahmin etmek de mümkün olmamaktadır667. Günümüzde bu adla anılan bir mescit mevcut değildir.

1. 1. 6. 5. Şerefşirin Mescidi Halk arasında Tozkaldıran Camii olarak bilinen668 Şerefşirin Mescidi, levhasına göre Debbağhane Mahallesi halkı tarafından 1916 yılına doğru yeniden yaptırılmıştır. Günümüzde ayakta olup ibadete açıktır.

665 VAD., no. 1088, vr. 58b. 666 VAD., no. 549, vr. 50b. 667 VAD., no. 1118, vr. 72a. 668 8 Eylül 2012 Cumartesi günü Seydişehir sakinlerinden gazeteci Hakkı Balcı ve cami cemaati ile yapılan görüşmelerde bu bilgi edinilmiştir. 172

1. 1. 7. Değirmenci Mahallesi’ndeki Mescitler 1. 1. 7. 1. Abdi Çelebi/Hacı Abdi Mescidi “Abdi Çelebi Mescidi” veya “Hacı Abdi Mescidi”669 olarak arşiv kayıtlarında zikredilen yapı, XVIII. yüzyıl ortalarında inşa edilmiş ve bânisine istinaden bu adı almış olmalıdır. İlk kayıt, Safer 1166/Aralık 1752-Ocak 1753 tarihlidir670. Ulaşılabilen son kayıt ise Muharrem 1177/Temmuz-Ağustos 1763 tarihlidir671. Bu durumda XVIII. yüzyılın sonlarında mabet mevcut değildir. 1. 1. 7. 2. Abdulgani Mescidi

Değirmenci Mahallesi’ndeki Abdülgani Mescidi, XVIII. yüzyıl başında yapılmış olmalıdır. Çünkü mescitle ilgili ulaşılabilen ilk kayıt, Safer 1118/Mayıs- Haziran 1706 tarihlidir672. Son belgeye göre Zilkade 1170/Temmuz-Ağustos 1757’de günlük iki akçe ile Hüseyin imam olarak tayin edilmiştir673. XVIII. yüzyılın sonlarında yıkılmış olmalıdır.

1. 1. 7. 3. Çaşad Hoca Mescidi

Çaşad Hoca Mescidi, XVIII. yüzyıl ortalarında yapılmış olmalıdır. Çünkü yapıyla ilgili olarak ulaşılabilen ilk arşiv belgesinin Ramazan 1172/Nisan-Mayıs 1759 tarihli olması buna işaret kabul edilebilir674. Mescitle ilgili olarak 6 Safer 1274/26 Eylül 1857’den sonrasında herhangi bir kayda rastlanmamıştır675. XIX. yüzyılın ikinci yarısında yıkılmış olmalıdır.

1. 1. 7. 4. Değirmenci Mahallesi Mescidi

Günümüzde ibadete açık olan Değirmenci Mahallesi Mescidi XVIII. yüzyıl başlarında inşa edilmiş olmalıdır676. Mabetle ilgili olarak ulaşılabilen son arşiv kaydı

669 Abdi Çelebi Mescidi VAD., no. 1160, vr. 9b; Hacı Abdi Mescidi VAD., no. 1090, vr. 82b.; no. 1122, vr. 34b. 670 VAD., no. 1122, vr. 34b. 671 VAD., no. 1160, vr. 9b. 672 VAD., no. 1160, vr. 10a. 673 VAD., no. 1090, vr. 83b. 674 VAD., no. 1090, vr. 85a. 675 BOA, EV.d., gömlek: 31911, vr. 4a. 676 VAD., no. 1160, vr. 10b. 173

15 numaralı Karaman Ahkâm Defteri’ndeki Evail-i Rebiyülevvel 1192/30 Mart-8 Nisan 1778 tarihli bir hükümdür. Buna göre o tarihte Seyit Ahmed isimli biri mescidin imamıdır677. Birçok onarım görerek 3 Mart 1962’de bugünkü şekliyle cami haline gelmiştir. Günümüzde bir avlu duvarıyla çevrilen caminin doğusunda üçgen bir alanla çevrilmiş bölümde “Ballı İsmail Efendi ve eşi 1908” yazılı iki mezar taşı mevcuttur678.

1. 1. 7. 5. Derviş Çelebi Mescidi

Değirmenci Mahallesi’nde günümüzde mevcut olmayan Derviş Çelebi’nin bina ettirdiği mescit, XVII. yüzyıl sonlarında yaptırılmış olmalıdır. Çünkü yapıyla ilgili ilk belgenin tarihi Muharrem 1114/Mayıs-Haziran 1702’dir679.

Derviş Çelebi Mescidi, XVIII. yüzyılın ilk yarısına doğru yıkılmış olmalıdır. Çünkü son belgenin tarihi Şaban 1118/Kasım-Aralık 1706’dır680.

1. 1. 7. 6. Dülgerli Mescidi

Bazı belgelerde “Döğerli Mescidi”681 olarak da geçen Dülgerli Mescidi, Değirmenci Mahallesi’ndeki “Dülgerli binâsı mescid-i şerîfi682” olarak geçtiğine bakılırsa, dülger esnafı tarafından ortaklaşa inşa ettirilmiş olmalıdır. Yapıyla ilgili ulaşılabilen ilk arşiv belgesi Zilkade 1115/Mart-Nisan 1704 tarihli bir Hurufat kaydıdır683. XVIII. yüzyıl boyunca mescide atamalar devam etmiştir684. Dülgerli

677 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 15, s. 83. 678 Ballı İsmail Efendi müderris olup 1900 yılında Seydişehir Maarif Komisyonu üyelerindendir. Bk. KVS, tarih: 1317, s. 148. Caminin hemen karşısında kuzey yönünde bir türbe ve çeşme mevcuttur. Kitabesi bulunmayan türbenin 1880’li yıllarda vefat eden Hacı Yusuf Efendi’ye ait olduğunu belirten Mehmet Önder ve ondan naklen Şerife Danışık, bu iddianın gerekçesi olacak bir kaynak sunmamışlardır. Şuanda belediye tarafından türbenin sağına yerleştirilmiş bir levhada “Şeyhülmuallimin Tekeli Hoca Mustafa Efendi Burada Yatar D. 1856-Ö. 1920” yazmaktadır. 679 VAD., no. 1160, vr. 9a. 680 VAD., no. 1160, vr. 10a. 681 VAD., no. 1088, vr. 57b. 682 VAD., no. 1090, vr. 84b. 683 VAD., no. 1088, vr. 57b. 684 VAD., no. 547, vr. 7a; no. 549, vr. 50a; no. 1090, vr. 84b; no. 1091, vr. 29b; no. 1117, vr. 66a; no. 1118, vr. 71b; no. 1122, vr. 32b, 34b. 174

Mescidi’ne dair 1834’ten sonra herhangi bir kayda rastlanmamıştır685. XIX. yüzyıl ortalarında yıkılmış olmalıdır.

1. 1. 7. 7. Kazanlı Ali Mescidi Günümüzde mevcut olmayan ve “Gazganlı Alioğlu” tarafından inşa ettirildiği arşiv belgelerinde belirtilen “Gazganlı Ali Mescidi”686, XVIII. yüzyıl başlarında yapılmış olmalıdır. Çünkü en eski arşiv kaydı Rebiyülevvel 1152/Haziran-Temmuz 1739 tarihlidir687. XIX. yüzyıl ortalarına kadar atama kayıtları devam etmektedir688. Ulaşılabilen son arşiv kaydı, 20 Cemaziyülahir 1239/21 Şubat 1824 tarihlidir689. 1. 1. 7. 8. Hacı Ahmed Mescidi

Değirmenci Mahallesi’nde, Hacı Ahmed adlı bir hayır sahibince yaptırılmış olduğu anlaşılan Hacı Ahmed Mescidi ile ilgili ulaşılabilen ilk kayıt Muharrem 1112/Haziran-Temmuz 1700 tarihlidir690. Dolayısı ile mescidin XVII. yüzyıl sonlarında bina edilmiş olması muhtemeldir. XVIII. yüzyıl boyunca görevli atamaları devam etmiştir 691. Ulaşılan son kayıt, Rebiyülevvel 1229/Şubat-Mart 1814’tür692. Mescit XIX. yüzyılın ilk yarısından sonra mevcut değildir.

1. 1. 7. 9. Hüseyin Halife Mescidi Hüseyin Halife Mescidi’nin XVIII. yüzyıl başlarında yapılmış olmalıdır. Çünkü ulaşılabilen tek arşiv kaydı Şevval 1142/Nisan-Mayıs 1730 tarihli olup günlük bir akçe ile imam olan Hacı Ahmed’in yerine Hafız Abdülmümin atanmıştır693. Bu mescit, XVIII. yüzyılın ortalarında yıkılmış olduğu söylenebilir. 1. 1. 7. 10. Memiş Hoca Mescidi Memiş Hoca Mescidi ile ilgili ulaşılabilen tek arşiv kaydı, 9 Zilkade 1213/14 Nisan 1799 tarihli olup günlük iki akçe ile imam olan Musa’nın vefatı üzerine oğlu

685 VAD., no. 1118, vr. 72b. 686 VAD., no. 549, vr. 50a; no. 1088, vr. 59b. 687 VAD., no. 1088, vr. 59b. 688 VAD., no. 1090, 85a; no. 1118, vr. 69b. 689 VAD., no. 549, vr. 50a. 690 VAD., no. 1160, vr. 8b. 691 VAD., no. 1090, vr. 82b, 84b. 692 VAD., no. 1118, vr. 72a. 693 VAD., no. 1139, vr. 30b. 175

Seyit Ahmed’in bu göreve getirildiği694 bilgisini içermektedir. Günümüzde bu adla bilinen bir mescit mevcut olmadığına göre XIX. yüzyılın ortalarına doğru yıkılmış olmalıdır. 1. 1. 7. 11. Şaşel Hoca Mescidi

Şaşel Hoca Mescidi adıyla günümüzde Seydişehir’de bilinen bir mabet yoktur. Ancak Receb 1145/Aralık 1732-Ocak 1733 tarihli bir Hurufat kaydında695 Değirmenci Mahallesi’nde Şaşel Hoca Mescidi’nin bulunduğu ve imamı olan Ahmed’in ölmesi üzerine göreve oğlu Mustafa Halife’nin geçmesi gerekirken Abdülmümin isimli birisinin bir yolunu bulup beratı üzerine yaptırdığı; onun yolsuzluğu anlaşılınca görevden menedilip Mustafa Halife’nin günlük iki akçe ile imamete getirildiği bilgisi yer almaktadır.

Şaşel Hoca Mescidi’yle ilgili bundan sonra herhangi bir kayda rastlanmadığına bakılırsa XVIII. yüzyılın ikinci yarısında yıkılmıştır.

1. 1. 7. 12. Zedkûr Gölü Mescidi

Günümüzde mevcut olmayan Zedkûr Gölü Mescidi ile ilgili ulaşılabilen tek kayıt, Zilkade 1110/Mayıs 1699 tarihlidir. Günlük yarım akçe ile imamet görevine Ali’nin getirildiğini bildirmektedir696. XVIII. yüzyılın ilk yarısında yıkılmış olmalıdır.

1. 1. 8. Hacı Mustafa/Hacı Nasuh Mahallesi’ndeki Camiler 1. 1. 8. 1. Hacı Nasuh Camii Hacı Nasuh Camii, kimi zaman Hacı Mustafa Mahallesi697 kimi zaman da Hacı Nasuh Mahallesi698 olarak zikredilen mahalde idi. Burada bir de hamam mevcut idi. Günümüzde bu adla anılan bir mahalle olmamakla birlikte Ulukapı Mahallesi’nde Hacı Nasuh Hamamı’nın bir bölümü halen ayaktadır. Ancak cami mevcut değildir.

694 VAD., no. 544, vr. 13b. 695 VAD., no. 1088, vr. 58a. 696 VAD., no. 1140, vr. 164a. 697 VAD., no. 1118, vr. 72b ; no. 1160, vr. 8b, 9b 698 VAD., no. 1119, vr. 50b. 176

Hacı Nasuh Camii ile ilgili ulaşılabilen bilgilere göre XVII. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş olmalıdır. Çünkü Hurufat kayıtlarında hamam ve cami ile ilgili ilk mütevelli atamalarına Zilkade 1111/Nisan-Mayıs 1700’de rastlanmış699; Safer 1135/Kasım-Aralık 1722’ye kadar düzenli olarak devam etmiştir700. Sonraki yıllara dair herhangi bir kayda ulaşılamamıştır. 1. 1. 9. Hacı Seyyid Ali Mahallesi’ndeki Mescitler 1. 1. 9. 1. Abdülcabbar Mescidi

Günümüzde mevcut olmayan Abdülcabbar Mescidi, XVII. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş olmalıdır. Çünkü mescitle ilgili bir kayda göre, Cemaziyülahir 1113/Kasım-Aralık 1701’te yarım akçe ile mescitte imam olan Ali’nin vefatıyla yerine Mustafa atanmıştır701. Bundan sonra herhangi bir kayda rastlanmadığına bakılırsa XVIII. yüzyılın ilk yarısında yıkılmış olmalıdır.

1. 1. 9. 2. Eskilli Mescidi

Adından Eskil asıllı biri tarafından inşa edildiği anlaşılan ve günümüzde ayakta olmayan Eskilli Mescidi’ne, XVIII. yüzyılın başında Safer 1146/Temmuz-Ağustos 1733’te ilk atama yapılmıştır702. XIX. yüzyıl ortalarına kadar atamalar devam etmiştir703.

Eskilli Mescidi’yle ilgili ulaşılabilen son arşiv kaydı Rebiyülevvel 1236/Aralık 1820-Ocak 1821 tarihlidir. İmam Mehmed’in ölümü üzerine günlük yarım akçe ile Seyit Abdülkerim Halife görevlendirilmiştir704. Bundan sonra herhangi bir kayda rastlanmadığına göre XIX. yüzyıl ortalarında yıkılmıştır.

699 VAD., no. 1160, vr. 8b, 9b; no. 1118, vr. 72b; no. 1119, vr. 50b. 700 VAD., no. 1118, vr. 72b ; no. 1119, vr. 50b; no. 1160, vr. 8b-9b. 701 VAD., no. 1160, vr. 9a. 702 VAD., no. 1088, vr. 58b. 703 VAD., no. 567, vr. 58a; no. 1117, vr. 66b; no. 1088, 58b. 704 VAD., no. 1119, vr. 50b. 177

1. 1. 9. 3. Hacı Seyyid Ali Mescidi Hacı Seyyid Ali Mahallesi’nde, halen aynı adla varlığını sürdüren Hacı Seyyid Ali Mescidi, XVII. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş olmalıdır. Çünkü bununla ilgili bulunan en eski arşiv kaydı 1115/1703 tarihlidir705. Hacı Seyyid Ali Mescidi’yle ilgili şimdilik eldeki son kayıt, Rebiyülevvel 1233/Ocak-Şubat 1818 tarihlidir706. Öyle ise XIX. yüzyıl ortalarında yıkılmıştır. 1. 1. 9. 4. İbrahim Efendi Mescidi

Hacı Seyyid Ali Mahallesi’nde bulunan ve günümüze ulaşmayan bir diğer mabet, İbrahim Efendi Mescidi’dir. XVII. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş olmalıdır. Çünkü ulaşılabilen en eski arşiv kaydı, Zilkade 1123/Aralık 1711-Ocak 1712 tarihlidir707.

İbrahim Efendi Mescidi’ne dair son belgenin tarihi Cemaziyülahir 1157/Temmuz-Ağustos 1744’tür708. Öyle ise XVIII. yüzyıl sonlarında yıkılmıştır.

1. 1. 9. 5. Karılar/Avradlar Bazarı Mescidi

Günümüzde bulunmayan Hacı Seyyid Ali Mahallesi’nde Karılar/Avradlar Pazarı denilen yerdeki mescit, XVIII. yüzyıl başlarında kurulmuş olmalıdır. Çünkü mescitle ilgili ilk belge, Receb 1140/Şubat-Mart 1728’dir709. Bu mabede dair son belgenin tarihi ise 13 Receb 1206/7 Mart 1792’dir710. Bu durum, mescidin XIX. yüzyıl başlarında yıkılmış olduğuna işaret etmektedir.

1. 1. 10 KiçikapıMahallesi’ndeki Camiler711 1. 1. 10. 1. Seyit Harun Camii Seyit Harun’un yaptırdığı cami, medrese ve zaviyeye Makālât-ı Seyyid Hârûn Velî’de, Seyit Harun’un yaptırdığı cami, medrese ve zaviyeye Eşrefoğlu

705 VAD., no. 1160, vr. 9a. 706 VAD., no. 1118, vr. 72a. 707 VAD., no. 1160, vr. 10b. 708 VAD., no. 1122, vr. 32b. 709 VAD., no. 1128, vr. 19a. 710 VAD., no. 548, vr. 60a. 711 Menakıpnamede ve arşiv belgelerinde Kiçikapıolarak zikredilen mahalle, günümüzde Seyitharun Mahallesi olarak bilinmektedir. 178

Mübarizüddin Mehmed Bey’in Beyşehir’deki köşkünü ve has bahçesini vakfettiği yazılıdır. Bu durumda mabet XIV. yüzyıl başlarında inşa edilmiş olmaktadır712.

İlk inşa edildikleri devirde çatıları toprak örtülü olan bu camilerde, topraktan sızan yağmur suları tavanı tutan hatılları çürütmüş, bu yüzden çatısı çok sık tamir edilmiştir. Seydişehir’deki Seyit Harun Camii’nin çatısı da bu sebeple yenilenmiş olmalıdır713. Nitekim 5 Cemaziyülevvel 1280/18 Ekim 1863 tarihli bir iradede, Seyit Harun Camii’nin tamire muhtaç olup keşfinin yapıldığı, onarım için 40.000 kuruş gerektiği yazmaktadır714. 1871 yılında Seyit Harun Camii, zaviyesi, hamam ve imaret ile birlikte tamir görmüş; toplam 3367 kuruş sarf edilmiştir715. 1 Muharrem 1312/4 Temmuz 1894’te onarım gören Seyit Harun Camii’nin716, 1317/1899’de türbesiyle birlikte harap bir halde olup Vali Ferit Paşa tarafından 22.000 kuruşa tamir ettirildiği717; 8 Cemaziyülevvel 1323/11 Temmuz 1905 tarihli bir Bâb-ı Âli evrakında ise yine tamire muhtaç olduğu yazılıdır718. Ancak yeniden onarıldığına dair herhangi bir belge şimdilik tespit edilememiştir.

Günümüzde ayakta olan Seyit Harun Camii ile ilgili olarak mütevelli, nâzır, kayyım, câbi, imam, hatip, müezzin, vâiz, cüzhan, aşirhan, fetihhan, zâkir, şeyh, temcidhan, sermahfel ve türbedar gibi pek çok görevlinin 1920’li yıllara kadar çok sayıda atama kaydı mevcuttur719. 1. 1. 11. Kızılcalar Mahallesi’ndeki Mescitler 1. 1. 11. 1. Abdülhalim Mescidi Abdülhalim Efendi tarafından yaptırılan720 Abdülhalim Mescidi’yle ilgili ulaşılabilen en eski kayıt Şevval 1117/Ocak-Şubat 1706 tarihlidir721. Buna göre

712 Manzumenin öğelerinden olan medrese “Eğitim Kurumları”, üç kümbet “Türbeler” ve külliyenin vakıfları ise “Seydişehir’de Vakıflar” başlığı altında ayrıca incelenecektir. 713 ÜNAL, Seyid Harun Camii ve Önündeki Üç Kümbet, s. 47-48; ÖNDER, aynı eser, s. 106-107. 714 BOA, İ. DH., Dosya no. 516, Gömlek no. 35132. 715 BOA, EV. d., Gömlek no. 38743, vr. 5. 716 BOA, ŞD., Dosya no. 131, Gömlek no. 35. 717 KVS, tarih: 1317/1899, s. 151. 718 BOA, BEO, Dosya no. 2622, Gömlek no. 196601. 719 Atamalarla ilgili ilk atama kaydının tarihi 29 Zilhicce 1082/27 Nisan 1672’dir (BOA, İE. ML. Dosya: 5, Gömlek: 355). Son atama kaydının tarihi ise 20 Zilhicce 1331/20 Kasım 1913’dür. VAD, no. 2180, s. 274, hüküm no. 575. 720 VAD., no. 1088, vr. 58b. 179

XVII. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş olmalıdır. XX. yüzyıl başlarına kadar imam, mütevelli ve muallim atamaları devam etmiştir722. Mescitle ilgili eldeki son kayıt 25 Cemaziyülahir 1327/14 Temmuz 1909 tarihlidir723. Günümüzde bu adla bilinen bir mescit mevcut değildir. 1. 1. 11. 2. Kızılcalar Mahallesi Mescidi Günümüzde hâlen mevcut olan Kızılcalar Mahallesi Mescidi, XVII. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş olmalıdır. Mabetle ilgili ulaşılan mütevelli ve imam atama kayıtları 1703-1744 arasına tarihlenmektedir724. 1. 1. 11. 3. Kızılcalar Mahallesi’ndeki Diğer Mescitler Atik, Buk’a, Hacı Sefer, Kara Hatib ve Seyyid Ali mescitlerine dair birer kayda rastlanmıştır. Günümüzde bunların varlıkları söz konusu değildir (Tablo-41).

Tablo-41: Kızılcalar Mahallesi’ndeki bazı mescitlerle ilgili atama kayıtları

Eski Yeni Görevin Görevlendirme Görevin Ücret Belgenin Mescit Adı Görevlinin Görevlinin Veriliş Tarihi Çeşidi günlük Künyesi Adı Adı Nedeni

Ramazan VAD., no. Atik 1138/Mayıs- İmam Abdülcabbar Hacı Ahmed Feragat 2 akçe 1091, vr. Mescidi Haziran 1726 29b Cemaziyülevvel VAD., no. Buk’a Seyit 1137/Ocak-Şubat İmam Molla Ömer Vefat _ 1119, vr. Mescidi Abdülcabbar 1725 50a Zilkade VAD., no. Hacı Sefer Boş yarım 1123/Aralık 1711- Mütevelli _ Hasan 1160, vr. Mescidi kadro akçe Ocak 1712 10b VAD., no. Kara Hatib Boş Tarihsiz Ferraş _ Hasan 1 akçe 1118, vr. Mescidi kadro 69b Safer VAD., no. Seyyid Ali Hacı 1145/Temmuz- İmam Hacı Ahmed Vefat 2 akçe 1088, vr. Mescidi Abdurrahman Ağustos 1732 58a.

721 VAD, no. 1160, vr. 10a. 722 VAD, no. 1090, vr. 83a; no. 1118, vr. 71b, 72a, 72b; no. 1160, vr. 10a; no. 1122, vr. 32b, 34b; no. 1123, vr. 10a. 723 VAD, no. 2180, s. 34, hüküm no. 73. 724 VAD, no. 1119, vr. 50a-50b; no. 1122, vr. 32b; no. 1160, vr. 9b. 180

1. 1. 12. Sofuhane/Sofhane Mahallesi’ndeki Camiler 1. 1. 12. 1. Sofuhane/Sofhane Camii Bazı belgelerde Sofuhane olarak geçen ve hâlen varlığını koruyan Sofhane Camii725, mekteple birlikte muhtemelen XVIII. yüzyıl başlarında inşa edilmiştir. Çünkü bu caminin imamıyla ilgili ilk belgenin tarihi Evail-i safer 1227/6-15 Şubat 1715’tir. Caminin vakfıyla ilgili ilk yazışmaların tarihi ise Mart 1279/Mart-Nisan 1863, son yazışmanın tarihi 19 Kânun-ı evvel 1329/1 Ocak 1914’tür726. Bu bilgilerden hareketle caminin 1920’lere kadar ibadete açık olduğu söylenebilir. 1. 1. 13. Sofuhane/Sofhane Mahallesi’ndeki Mescitler 1. 1. 13. 1. Arpalı Mescidi

Bu çalışmanın “Türkiye Selçuklu Devleti Döneminde Seydişehir” başlığı altında değinildiği üzere, 1940 yılında Belediye tarafından yıktırılan Arpalı Mescidi’nin kapısı üzerinde Muharrem 635/Ağustos 1237 tarihli binanın Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında inşa edildiğini bildiren bir kitabe mevcuttu. Seydişehir’in kurulmasının 1300’lerden sonraya tarihlendirildiğine bakılırsa kitabe Selçuklu Dönemi’ne ait bir handan sökülüp bu mescide sonradan getirilip monte edilmiş olmalıdır.

Osmanlı arşiv belgelerinde Arpalı Mescidi’yle ilgili ulaşılabilen en eski belge Şaban 1166/Haziran-Temmuz 1753 tarihlidir727. Bu durumda mescidin, XVIII. yüzyılın ilk yarısında inşa edildiği düşünülebilir.

Arpalı Mescidi’ne imam ve vaiz atamaları 1246/1830’a kadar düzenli olarak yapılmıştır728. Mescit XIX. ile XX. yüzyılın ilk yarısında ayakta idi729.

725 1961 yılında onarım gören mabet, dikdörtgen planlı, taş ve moloz taştan yapılmış, üzeri çatılı sade bir yapıdır. Kuzeydoğu köşesinde ahşap bir minaresi vardır. ÖNDER, aynı eser, s. 126. 726 BOA, Şikâyet Defteri, no. 71, s. 312; BOA, EV.d., Gömlek no. 31913; VAD., no. 544, vr. 13b; no.1088, vr. 58a, 58b, 60a; no. 1090, vr. 81a, 84b, 85a; no. 1091, vr. 29b; no. 1118, vr. 70a, 70b, 72b; no. 1119, vr. 50b; no. 1122, vr. 33b, 34b; no. 1128, vr. 19a; no. 1160, vr. 9a, 9b, 10b; no. 3153, vr. 26, s. 80; no. 3177, vr. 176, s. 349; no. 3202, vr. 84, s. 212; vr. 105, s. 255; no. 3224, vr. 2, s. 6; vr. 25, s. 54. 727 VAD., no. 1122, vr. 34b. 728 VAD., no. 548, vr. 59b; no. 1088, vr. 57b; no. 1090, vr. 83b; no. 1118, vr. 70b-71a; BOA, NFS. d., no. 3310, s. 115. 181

1. 1. 14. Ulukapı Mahallesi’ndeki Camiler 1. 1. 14. 1. Araplar Camii

Ulukapı Mahallesi’nde yer alan ve hâlen ayakta bulunan Araplar Camii’nin girişinde 1237/1821 tarihinde inşa edildiğini gösteren bir levha vardır. Osmanlı arşivlerinde herhangi bir belge tespit edilememiştir. Bu durumda levhadaki bilgiye şüphe ile bakmak gerekir.

1. 1. 15. Ulukapı Mahallesi’ndeki Mescitler 1. 1. 15. 1. Filoğlu Mescidi

Arşiv kayıtlarında Ulukapı Mahallesi’nde gösterilen Filoğlu Mescidi, XVIII. yüzyıl başlarında adından da anlaşılacağı üzere Filoğlu adıyla anılan bir hayır sahibi tarafından inşa edilmiştir730. Bu mescitle ilgili ulaşılabilen ilk kayıt, Rebiyülevvel 1146/Ağustos-Eylül 1733 tarihlidir731. İkinci belgenin tarihi ise Zilkade 1162/Ekim- Kasım 1749’dur732. Hakkında daha fazla kayda rastlanamayan bu mescit, XVIII. yüzyılın ikinci yarısında yıkıldığı düşünülebilir.

1. 1. 15. 2. Hacı Ahmed Mescidi

Ulukapı Mahallesi’nde Uzunyol denilen mevkide Hacı Ahmed tarafından yaptırılan733 ve banisinin adıyla anılan mescidin inşa tarihi, XVIII. yüzyılın ilk yarısı olmalıdır. Çünkü mescitle ilgili ilk belgenin tarihi, Muharrem 1182/Mayıs-Haziran 1768’dir734. Son belge ise 10 Şevval 1206/1 Haziran 1792 tarihlidir735. Hakkında daha fazla kayda ulaşılamayan mescit, XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde yıkılmış olmalıdır.

729 Seydişehir’de Yusuf Akyurt’un 14-16 Kasım 1938 tarihleri arasında gerçekleştirdiği gezi sırasında gördüğü ve tespit ettiği binalar arasında bir de Arpalı Mescidi vardır. Yapıya dair şu bilgileri vermiştir: “Bu mescit haraptır. Tavanı çökmüştür. İçten içe 6.30x7.00 metre ölçüsündedir. İçinde şark duvarı köşesinde üst tarafı beyzî kemerli beş satırdan ibaret 1.03x0.80 metre ölçüsünde bir kitabe vardır… Bu kitabe başka bir yerden getirilip konulmuş olmalıdır. Zira mescidin duvarları âdi taştan yeni yapılmıştır, Selçuklu dönemi yapısı değildir.” Bk. AKYURT, aynı eser, s. 252. 730 VAD., no.1088, vr. 58b. 731 VAD., no.1088, vr. 58b. 732 VAD., no.1122, vr. 34a. 733 VAD., no.548, vr. 60a. 734 VAD., no.1117, vr. 66b. 735 VAD., no.548, vr. 60a. 182

1. 1. 15. 3. İvaz Çelebi Mescidi

Hakkında tek bir kayda ulaşılan mescidin inşa tarihini söylemek zordur. Zira kaydın bulunduğu Hurufat Defteri’nde tarihler sıkıntılıdır. Ancak diğer mescitlerle ilgili atama kayıtlarıyla mukayese edilerek, bu mescidin XIX. yüzyılda faal olduğu söylenebilir. Günlük bir akçe ile imam olan Mustafa’nın beratının yenilendiği bilgisi vardır736.

1. 1. 15. 4. Ulukapı Mahallesi Mescidi

Ulukapı Mahallesi Mescidi, XVII. yüzyıl sonlarında yapılmış olmalıdır. Çünkü mabetle ilgili ilk belgenin tarihi Cemaziyülahir 1116/Ekim 1704’tür737. Mescit, cami olarak günümüzde ibadete açıktır.

1. 1. 15. 5. Küçük Mescit Ulukapı Mahallesi’ndeki Küçük Mescit, 1902’de mahalle halkı tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı, kesme taş ve molozlarla yapılmış, üzeri çatı ile örtülü basit bir yapıydı. Kuzeydoğu köşesinde ahşap bir minaresi vardı738. 1990’lara kadar ibadete açık olan bu mescit, günümüzde mevcut değildir. 1. 2. Kent Merkezindeki Diğer Cami ve Mescitler Seydişehir kent merkezinde olmakla birlikte hangi mahalle sınırları içinde bulunduğu tam olarak tespit edilememiş ibadethaneler de mevcuttur. Bunlar; Buğday Pazarı/Semerciler Mescidi, Arslan Ağa/Bâzargan Hânı/Sultan Mescidi, Arasta Mescidi, Çomaklı Mescidi ve Kalaycı Mescidi’dir. 1. 2. 1. Buğday Pazarı/Semerciler Mescidi Semerciler Mescidi, Buğday Pazarı’nda Semerciler Sokağı’nda idi. Çarşı içinde olduğundan burada Zilhicce 1140/Temmuz 1728’de sadece öğle, ikindi ve akşam vakitlerinde namaz kılınırdı739.

736 VAD., no.1118, vr. 69b. 737 VAD., no.1160, vr. 9b. 738 ÖNDER, aynı eser, s. 126. 739 VAD., no. 1122, vr. 32b, 33a; no. 1139, vr. 30b. 183

1. 2. 2. Veysi Han/Arslan Ağa/Bâzargan Hânı/Sultan Camii Valide Kethüdası Kurd oğlu Arslan Ağa tarafından yaptırılan Arslan Ağa Hanı’nın içindeydi740. Hanın gelirleri bu camiye vakfedilmişti741. Bunun için “Arslan Ağa binâsı vakf Bâzargân Hân Camii” şeklinde de kayda geçtiği belgelerde görülmektedir742. Safer 1108/Ağustos-Eylül 1696 tarihli bir kayıtta bu cami Veysi Han Camii743; 10 Şevval 1205/Haziran 1791744 ve Safer 1215/Haziran-Temmuz 1800 tarihli745 belgelerde ise Sultan Camii olarak anılmaktadır. 1. 2. 3. Arasta Mescidi Seydişehir’de Arasta Çarşısı’nda bulunan Arasta Mescidi746 ile ilgili olarak Zilkade 1115/Mart-Nisan 1704 tarihinden itibaren imam ve mütevelli atama kayıtları mevcuttur747. Tespit edilen son belgenin tarihi ise Şevval 1201/Temmuz-Ağustos 1787’dir748. 1. 2. 4. Çomaklı Mescidi Seydişehir kent merkezindeki Çomaklı Mescidi ile ilgili ilk belgenin tarihi Ramazan 1136/Mayıs-Haziran 1724’tür749. Bu mabetle ilgili son kayıt ise Zilkade 1216/Mart 1802 tarihlidir750. 1. 2. 5. Kalaycı Mescidi Seydişehir çarşısındaki Kalaycı Mescidi’nde Safer 1116/Temmuz 1704 tarihli kayda göre, haftada iki gün bir akçe ücret karşılığı bir görevli Muhammediyehanlık yapıyordu751. Mescitte çarşı içinde olduğundan sadece öğle ve ikindi namazları kılınıyordu752.

740VAD., no. 1140, vr. 163b, 164a; no. 1119, vr. 50a. 741 VAD., no. 457, s. 124-125. 742 VAD., no. 1118, vr. 71a. 743VAD., no. 1140, vr. 163a. 744 VAD., no. 548, vr. 60a. 745 VAD., no. 544, vr. 14a. 746VAD., no. 547, vr. 7b; no. 1088, vr. 57b. 747 VAD., no. 1087, vr. 30a; no. 1088, vr. 58b. 748 VAD., no. 547, vr. 7b. 749 VAD., no. 1119, vr. 50a. 750 VAD., no. 544, vr. 14b 751 VAD., no. 1160, vr. 9b. 752 VAD., no. 1160, vr. 10a. 184

2. Tekke ve Zaviyeler

Cumhuriyet’ten önce tarikatların örgütlendikleri yerler, tekke ve zaviyelerdi. Tekke, Farsça “dayanma, dayanacak yer” anlamına gelen “tekye” kelimesinden bozma olup, tarikat mensuplarının oturup kalkmalarına, ayinlerini icra etmelerine mahsus yerler demekti. Şehir ve kasaba merkezlerinde kurulurlar; hangi tarikata ait ise ona bağlı dervişleri buralarda sürekli kalırlardı. Tekkenin küçüğüne ise zaviye adı verilirdi. Çoğunlukla şehir ve kasabaların dışında ve köylerde kurulan zaviye, hücre, küçük oda demektir753. Çoğu hanların bulunmadığı ikinci derecede önemi haiz yollar üzerinde kurulduklarından yolcular, buralarda birkaç gün barındırılırlardı.

Gezgin bir derviş veya bir yolcu misafir olduğu zaviyede üç günden fazla kalmamak şartıyla dilediği gibi yer içer, hatta hayvanının ihtiyacını temin ederdi. İbn Battûta’ya bakılırsa, bazen zaviyenin şeyhi kendi mâli durumuna göre fakir bir yolcuya elbise ve para yardımında bulunurdu754.

Seydişehir, Anadolu’da birçok tarikatın merkezi durumunda olan Konya’ya yakın bulunduğu için Yesevilik, Ahilik, Nakşibendîlik, Kadirilik ve Babailik gibi farklı tasavvuf kolları burada da yayılmış olup kent merkezinde yedi tasavvuf yapısı tespit edilmiştir. İçlerinde en ünlüsü şüphesiz Seyit Harun Manzumesi idi.

Bu çalışmada yalnızca Seydişehir kent merkezinde bulunan tekke ve zaviyeler ele alınacaktır. Çünkü daha önce yapılan iki ayrı çalışmada Seydişehir Kazası genelindeki tasavvuf, tekke ve zaviyeler ayrıntılı olarak incelenmiştir755.

753 PAKALIN, “Tekke”, aynı eser, III., s. 445; aynı yazar, “Zâviye”, aynı eser, III., s. 648. 754İbn Battûta, Tuhfetü’n-Nüzzâr fi-Garâibi'l-Emsâr ve Acâibil-Esfâr, I., (hzl. A. Sait Aykut), İstanbul 2004, s. 231, 248, 252. 755 Ayşe DEĞERLİ-Yusuf Küçükdağ, “Osmanlı Döneminde Seydişehir ve Çevresinde Tasavvufî Hayat, Tekke ve Zaviyeler”, VI. Uluslarası Türk Kültürü, Sanatı ve Kültürel Mirası Sempozyumu- Sanat Etkinlikleri / VI. International Turkic Culture, Art and Cultural Heritage Symposium-Art Activity, (17-21 Eylül 2012), Milano (basım aşamasında); aynı yazarlar, “Beylikler ve Osmanlı Döneminde Seydişehir’de Tasavvuf”, Türk-İslâm Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, S. 16(2013), s. 203-228. 185

2. 1. Kent Merkezindeki Tekke ve Zaviyeler 2. 1. 1. Seyit Harun Veli Tekkesi

Seyit Harun 1305’te inşa ettiği Seydişehir’de bir kent için gerekli kale, mescit, medrese, hamamdan başka bir de zaviye kurmuştur. Bu durumda Seyit Harun Veli Tekkesi, şehrin çekirdeğini oluşturmuştur. Ayrıca bu tekke Seydişehir Kazası’na bağlı köylerde Seyit Harun’a inanmış halifelerce kurulan zaviyelerin merkezi durumunda olmuştur756.

2. 1. 2. Şeyh Baba Tekkesi

Bu tekkeye dair ulaşılabilen tek kayıt Evail-i Muharrem 1159/24 Ocak-2 Şubat 1746 tarihli bir Karaman Ahkâm Defteri hükmüdür. Bu tekkenin o tarihlerde şeyhi Ali’dir757.

2. 1. 3. Şeyh Ahmed/Devetaşı Zaviyesi Devetaşı yakınında idi758. Devetaşı, Seyit Harun’un Şeyh Didiği’yi karşılamaya giderken üzerine bindiği söylenen taştı759. Bu olaya hürmeten söylenen yere bir zaviye inşa edilmiştir. Şeyh Ahmed Zaviyesi, Fatih dönemi kayıtlarında geçmemektedir. Zaviyeyle ilgili ilk belge, Zilkade 1103/Temmuz-Ağustos 1692 tarihlidir760. Öyle ise XVII. yüzyıl sonlarında inşa edilmiştir.

756 Bunlar; Seydişehir’e bağlı Kıraçlar köyündeki Hacı Veysel, Karakız köyündeki Şeyh Hüseyin, Baş-Karaviran köyündeki Şeyh Gaybi bin Hacı Hamza, Taşağıl köyündeki Şeyh Âdil, Sakızarmud/Şekerarmud köyündeki Seyit Harun/İsmail Şeyh/İbrahim Şeyh, Düden köyündeki Şeyh Mustafa, El-Mesud köyündeki Şeyh Enbiya, Dereköy’de Musa Şeyh Evlâdı Mezid Seydi Harun Veli, Yeniceköy’de Tavus Abdal, Kilisecik köyündeki Hacı Osman ve Hacı Halil Veled-i Şeyh Seydi, Hacılar köyündeki Derviş İsmail, Akkilise köyündeki Derviş Musa, yine Akkilise köyündeki Şeyh Salih, Taraşçı köyündeki Ekmek Yemez, Beyşehir’e bağlı Örtülü köyündeki Abdal Mehmed, Bozkır’a bağlı Avrana/Arvana köyündeki Abdal Mehmed ve Konya Kazası’na bağlı Hatunsaray-Çukurçimen köyündeki Şeyh Armağan zaviyelerdir. 757 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 3, vr. 21, s. 38/1. 758 VAD., no. 1122, vr. 33b. 759 Makālât, s. 53-55. 760 VAD., no. 1160, vr. 8b. 186

2. 1. 4. Melik Gazi Zaviyesi Melik Gazi Zaviyesi ile ilgili tek bir kayda ulaşılmıştır. Bu, Zilhicce 1110/Mayıs-Haziran 1699 tarihlidir761. 2. 1. 5. Âb-ı Germ/Yusuf Oğlu Mehmed Zaviyesi

Âb-ı Germ/Yusuf Oğlu Mehmed Zaviyesi, Seydişehir’e bağlı Karakız köyünde idi. Karakız, günümüzde Seydişehir’in merkez mahallelerinden olan Saadetler, Kurtuluş ve Bahçelievler mahallelerinin bulunduğu alanı kapsamaktadır. Halk arasında hâlen bu mevki Karakızlar olarak bilinmektedir. Âb-ı Germ ise bugün dahi mevcut olan kaplıcanın adıdır.

Fatih dönemi tahrir kayıtlarında yani 1476’da Seydişehir’deki kaplıca yanında bir çiftlik yeri bu zaviyenin vakfı idi762.

2. 1. 6. Kızgın Sânem Zaviyesi

Fatih dönemi tahrir defterlerinde adı geçmeyen Kızgın Sânem Zaviyesi’nin XVIII. yüzyıl başlarında kurulduğu anlaşılmaktadır. Safer 1148/Haziran-Temmuz 1735 tarihli kayda göre, zaviyede aşirhan olan Abdullah’ın vefatı üzerine yerine Süleyman görevlendirilmiştir763. 2. 1. 7. Pınarbaşı Zaviyesi Pınarbaşı Zaviyesi, günümüzde kent merkezinde Pınarbaşı Mahallesi adıyla anılan mevkide idi. Fatih Dönemi’ne ait tahrirde bu zaviyenin adı geçmemektedir. Fatih Dönemi’nden sonraki tahrir kayıtlarına göre, Pınarbaşı Zaviyesi’nin bulunduğu arsayı Karamanoğulları zamanında Durdu Hacı adlı kişi satın alıp zaviye yeri olarak vakfetmiştir764. O zaman Pınarbaşı Zaviyesi XV. yüzyıllın ilk yarısında inşa edilmiş olmalıdır.

761 VAD., no. 1140, vr. 164a. 762 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 35. 763 VAD., no. 1122, vr. 32b. 764 Murad Çelebi Defteri,vr. 62b; BOA, TT. d., Gömlek no. 1126, vr. 90a. 187

Pınarbaşı Zaviyesi’nin vakfından olmak üzere Bükarmud765/Gökarmud766 köyünde 20 dönüm arazi bulunmaktaydı. 1530’da Seydişehir’de iki kıta zemin vakfa aitti767. 1585’te Gökarmud’da 20, kent merkezinde beş dönüm arazi vakıftan olup o sene zaviye binası harap olduğundan elde edilen 130 akçelik öşür gelirinin bir kısmı ile tamirat yapılmıştı768. Evâhir-i Cemaziyülahir 1198/11-20 Mayıs 1784 tarihli bir kayda göre, Gurgurum Nahiyesi’ne bağlı Gökarmud köyünde 20 dönümlük bir arazi ile Pınarbaşı mevkiinde 20 dönümlük başka bir arazi de zaviyeye aitti769.

3. Türbeler

Dışta kaide üzerine yükselen gövdenin ehrami veya mahruti bir külah veya bir kubbe ile örtülmesinden ibaret vertikal yapılara türbe denir770. Seydişehir türbeleri genel olarak XIII. ve XIV. yüzyıl mimari özelliği gösterir ve kare kaide üzerine konik külah örtülüdür. Aşağıda Seydişehir kent merkezindeki türbelerin her biri ayrı başlıklar altında incelenecektir.

3. 1. Seyit Harun Türbesi

Seyit Harun Camii’nin kuzey duvarına bitişik olarak, giriş kapısının solunda iki, sağında ise bir kümbet vardır. Caminin kuzey duvarındaki üç kümbetten sağ taraftaki kümbet, camiye ismini veren Seyit Harun’a aittir. Güney duvarı camiye bitişik olan bu kümbet, kesme taşlarla inşa edilmiştir. Kümbetin giriş kapısı kuzeye açılmaktadır (Çizim-2). Kitabeden açık olarak anlaşıldığına göre 1320 yılında inşa edilmiştir771.

765 Murad Çelebi Defteri,vr. 62b. 766 BOA, TT. d., Gömlek no. 1126, vr. 90a. 767 387 Numaralı Muhasebe Defteri, s. 66. 768 BOA, TT., d., Gömlek no. 1135, vr. 126a. 769 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 18, s. 90. 770 Hakkı ÖNKAL, Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara 1996, s. 453. 771 ÖNDER, aynı eser, s. 108; ÜNAL, Seyid Harun Camii ve Önündeki Üç Kümbet, s. 49-50; BAYRAKDAR, aynı tebliğ, s. 284. 188

Seyit Harun Türbesi’ne Osmanlı Dönemi’nde 1913 yılına kadar düzenli olarak cüzhan, ihlashan, duagu ve türbedar atamaları yapılmıştır772. Ayrıca zaman zaman onarımlar da yapılmıştır. Nitekim 5 Cemaziyülevvel 1280/18 Ekim 1863773, Muharrem 1312/Temmuz 1894774 ve 8 Cemaziyülevvel 1323/11 Temmuz 1905 tarihlerinde türbe esaslı bir onarım görmüştür775. Ulaşılan son tamirat kaydı 1914 tarihlidir776.

Çizim-2: A. Seyit Harun Türbesi, B: Halife Sultan Türbesi, C: Sultan Hatun Türbesi (R.H. Ünal’dan). 3. 2. Halife Sultan Türbesi

Seyit Harun Camii’nin kuzey cephesi önünde sıralanan kümbetlerden ikincisi Halife Sultan Türbesi olup, caminin kuzeydoğu köşesine bitişiktir. Kitabesinde inşa

772 BOA, İE. ML. Dosya: 5, Gömlek: 355; VAD., no. 544, vr. 13b; no. 547, vr. 7b; no. 1088, vr. 58a, 58b, 59b, 60a; no. 1118, vr. 70a; no. 1119, vr. 50a ; no.1160, vr. 8b, 9b, 10b; no. 2179, s. 55, hüküm no. 205; no. 2180, s. 217, hüküm no. 460, 461. 773 BOA, İ. DH., Dosya no. 516, Gömlek no. 35132. 774 BOA, İ. EV., Dosya no. 7, Gömlek no. 1312/M-02; BEO, Dosya no. 436, Gömlek no. 32641; ŞD, Dosya no. 131, Gömlek no. 35. 775 BOA, BEO., Dosya no. 2622, Gömlek no. 196601. Hâlen tüm unsurlarıyla ayakta bulunan Seyit Harun Türbesi 1983 yılında tescil edilmiş ve 1988’de onarım görmüştür. Orijinal kapısı değiştirilip yerine bugünkü sade, ahşap kapı takılmıştır. 776 KVS, tarih: 1322/1914, s. 301. 189

tarihi olarak 10 şevval 768/9Haziran 1367 yazmaktadır777. Seyit Harun Türbesi’ne atanan türbedar, cüzhan ve duaguların bu türbe için de hizmet verdiği Osmanlı belgelerinden anlaşılmaktadır. Buraya Osmanlı Dönemi’nde yapılan atamalarının ilkinin tarihi Zilkade 1113/Mart-Nisan 1702’dir778. Son atamanın tarihi ise Cemaziyülevvel 1242/Aralık1826’dır779.

3. 3. Rüstem Bey ve Sultan Hatun Türbesi Rüstem Bey ve Sultan Hatun Türbesi, Seyit Harun Camii’nin kuzeyinde, Halife Sultan Türbesi’nin kuzey duvarına bitişiktir. Cami önünde yer alan üç kümbetten en küçüğüdür. İnşa tarzı ve malzemeleri diğer ikisinden farklıdır. 3.45x3.45 m ölçülerinde kare plan üzerine kesme taş kaplamalarla yükselen bir gövdesi vardır780.

Çizim-3: Sultan Hatun Türbesi/Rüstem Bey Türbesi plan ve kesiti (Dülgerler’den).

Rüstem Bey ve Sultan Hatun bint Emirşah Bey ibn Turgut Bey Türbesi’nin içinde beş mezar bulunmaktadır. Bunlardan en güneyde kalanı Sultan Hatun’a aittir. İkisi büyük, ikisi küçük olan diğer dört mezarın ise Selçuklu tipi sandukaları vardır.

777 ÖNDER, aynı eser, s. 111; ÜNAL, Seyid Harun Camii ve Önündeki Üç Kümbet, s. 53-54. 778 VAD, no. 1160, vr. 8b. 779 VAD, no. 549, vr. 50a. 780 ÖNDER, aynı eser, s. 111-116; ÜNAL, Seyid Harun Camii ve Önündeki Üç Kümbet, s. 55-56. 190

Sultan Hatun mezarı, üzerindeki kitabelere göre 8 Şaban 825/28 Temmuz 1422 tarihlidir. Sanduka şekilli mezarlardan soldan birincisi Rüstem Bey bin Halil Bey’e ait olup Safer 843/Temmuz-Ağustos 1439 tarihlidir. İkinci büyük sanduka şekilli mezar Ali Bey ibn Rüstem Bey’indir. Rebiyülevvel 843/Eylül-Ekim 1439 tarihlidir. Sanduka tipi küçük mezarlardan ilki Rüstem Bey kızı Dürrühant Hatun’a aittir ve Muharrem 832/Ekim-Kasım 1428 tarihlidir. Sanduka tipi küçük mezarlardan ikincisi üzerinde rakamla 999/1590 tarihi ve Yusuf bin Mustafa adı okunmaktadır781.

Seyit Harun külliyesine bağlı bu türbenin ne zaman yaptırıldığı bilinmemekle birlikte, türbedeki en eski mezarın Turgutoğlu Emir Şah Bey’in kızı Sultan Hatun’a ait olup, onun 8 Şaban 825/29 Temmuz 1422’de ölümünden sonra yapıldığı tahmin edilmektedir.

Osmanlı Dönemi’nde Zilhicce 1102/Ağustos-Eylül 1691 tarihinden başlamak üzere782 1319/1902 yılına kadar, ücretleri Rüstem Bey Vakfı’ndan karşılanmak üzere, bu iki türbe için türbedar, cüzhan, aşirhan, temcidhan ve duagu atamaları yapılmıştır783.

3. 4. Muallimhane Türbesi

Muallimhane/Abdülaziz Ağa Camii’nin duvarına bitişik olarak yapılmış olan Muallimhane Türbesi, 4.10x6.55 m boyutunda, dikdörtgen planlıdır. İç kısımda doğuda bir kubbe, batıda yarım kubbe ile örtülüdür. Batı cephesi camiye bitişiktir ve arada minare yer alır. Türbe içten kubbe ile örtülüdür. Dışarıdan ise kurşunla kaplanmıştır.

Muallimhane Türbesi’nde ortada dikdörtgen biçiminde bir seki üzerine ikisi küçük, ikisi büyük dört mezar yapılmıştır. Ortadaki mezarların şahidesinde, Hacı

781 ÖNDER, aynı eser, s. 111-116; R. ÜNAL, Seyid Harun Camii ve Önündeki Üç Kümbet, s. 58. 782 VAD., no. 1160, vr. 8b. 783 VAD.,no. 544, vr. 13b, 14b; no. 547, vr. 7a; no. 549, vr. 50a; no. 1088, vr. 59b; no. 1090, vr. 81a, 82b; no. 1118, vr. 71a, 71b; no. 1119, vr. 50a; no. 1122, vr. 33b; no. 2179, s. 183, hüküm no. 508; no. 2179, s. 55, hüküm no. 205; no. 2180, s. 480, hüküm no. 80; no. 2180, s. 505, hüküm no. 1113; BOA, Şikâyet Defteri, no. 112, s. 188; BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 18, s. 18; EV. d., Gömlek no. 31913. 191

Receb’in babası Hacı Mehmed’e ait kitabeden “…el-merhume’l-mağfûr el-hakire’l- muhtac ilâ rahmetullah…el-Hâc Mehmed…” yazıları okunabilmektedir. Diğer üç mezartaşında yazı yoktur. Bunlardan birinin Hacı Receb’e, diğer ikisinin aileden diğer fertlere ait olduğu tahmin edilmektedir784.

Muallimhane Türbesi’ne Ramazan 1138/Mayıs-Haziran 1726 tarihinden itibaren785 Osmanlı Dönemi’nde türbedar atamalarının düzenli olarak 5 Şevval 1326/31 Ekim 1908’e kadar devam ettiği belgelerden anlaşılmaktadır786

3. 5. Emirler Türbesi

Emirler Türbesi, günümüzde Alaylar Mahallesi’ndeki Türbe Camii’nin bahçesinde yer alan türbe olmalıdır787. Daha önce değinildiği üzere Alaylar Mahallesi XVIII. yüzyıl Hurufat kayıtlarında Emir Mahallesi olarak geçmektedir. Caminin mahfeli altında kitabesiz 10 mezar sıralıdır. Emirler Türbesi’nin XIX. yüzyıl belgelerinde adı geçmekte olup ne zaman ve kim adına yapıldığı tespit edilememiştir. Konya Vilâyet Salnâmesi’nde Abdülkadir Geylani (ö. 1166) soyundan Şeyh Abdülkadir, Hasan Baba, Ak Baba, Ali Baba, Haydar Baba, Mürsel Baba ve diğer Hasan Baba’nın Seydişehir’de metfun olduğu yazmaktadır788 ki bu bahsedilen yedi kişi Emirler Türbesi’ndeki mezarlarda yatanlardan olmalıdır. 19 Zilhicce 1242/14 Temmuz 1827 ve 7 Cemaziyülevvel 1244/15 Kasım 1828 tarihli iki ayrı belgeden türbeye ferraş ve türbedar ataması yapıldığı anlaşılmaktadır789.

3. 6. Şeyh Abdullah Efendi Türbesi

Mehmed oğlu Şeyh Abdullah Efendi, Bozkır’ın Karacahisar köyünde 1222/1806 yılında doğmuş; sıbyan mektebini köyde bitirdikten sonra babasının

784 ÖNDER, aynı eser, s. 122-123; DANIŞIK, aynı tez, s. 42. 785 VAD., no. 1091, vr. 29b. 786 VAD., no. 544, vr. 14a; no. 900, vr. 50; no. 1088, vr. 59a; no. 1090, vr. 84a; no. 1091, vr. 29b; no. 1117, vr. 66a; no. 3155, vr. 52; no. 4179, vr. 188. 787 Daha önce de belirtildiği gibi Alaylar Mahallesi XVII. yüzyıl Hurufat kayıtlarında Emir Mahallesi olarak da geçmektedir. 788 KVS, tarih: 1289/1872, s. 87. 789 VAD., no. 549, vr. 50a, 50b. 192

talebelerinden olan Bozkır’ın Hocaköyü’ndeki Müderris Memiş Efendi’nin medresesine kaydolmuş; onun himayesinde Nakşibendî Tarikatı’na girmiştir. Seydişehir’de 1833-1869 yılları arası müderrislik ve sonrasında 34 sene Nakşibendî Tarikatı şeyhliği yapan Şeyh Abdullah Efendi 19 Zilhicce 1319/29 Mart 1902’de vefat etmiştir790.

Şeyh Abdullah Efendi Türbesi, Seyit Harun Mahallesi 1606 numaralı sokakta Seyit Harun Hamamı’nın kuzeybatısındadır. Dikdörtgen planlı türbenin duvarları kesme moloz taşlarla örülü, üzeri kiremit çatıyla kaplıdır. 13.70x9.10 m ölçülerindedir. Türbenin batı cephesi yola bakmaktadır791. İçerde taş ve ahşaptan sekiz sanduka vardır. Bu mezarlar Şeyh Abdullah Efendi; oğulları Şeyh Hocaken, Hacı Ahmet ve Hacı Şakir; müritlerden Uşaklı Hekim Ali, Şeyh Abdullah’ın hanımı Hacı Arife, Şeyh Abdullah’ın kızı Şerife Kadın, Şeyh Hacegân Efendi’nin eşi Emine Hanım ve aileden diğer hanımlara aittir. Şeyh Abdullah Efendi Türbesi’yle ilgili Osmanlı Dönemi belgelerine şimdilik rastlanmamıştır792.

790 AYAZ, aynı eser, s. 79-98. 791 ÖNDER, aynı eser, s. 129; DANIŞIK, aynı tez, s. 48-49. 792 Cumhuriyet Dönemi’nde Şeyh Abdullah Efendi Türbesi’nin türbedarları için, Hekim Hacı Ali Efendi tarafından yaptırılan eski müftülük binasının alt katı kullanılmıştı. Hacı Ali Efendi’den sonra türbedar Hacı Ahmet Efendi, türbedar evine ikinci katı ilave ettirmişti. 1958’de bu bina onarım görmüş ve Müftülük Makamı inşa edilmişti. 1974 yılında ise yıkılarak yerine yeni bir müftülük binası yaptırılmıştı. Daha sonra vakıflar tarafından bu bina alınarak iş yerlerine kiraya verilmiştir (ayrıntı için bk. AYAZ, aynı eser, s. 106). Şeyh Abdullah Efendi Türbesi 1955’te eski şekli bozulmadan onarılmıştır. 1982 ve 1988 yıllarında çevre düzenlemesi yapılıp, 1984’te tescil edilmiştir. 193

Çizim-4: Şeyh Abdullah Efendi Türbesi planı (Önder’den).

3. 7. Hacı Yusuf Efendi Türbesi

Hacı Yusuf Efendi Türbesi, Değirmenci Mahallesi’nde 715 numaralı sokaktadır. Daire planlı ve düzgün kesme taşlardan yapılmış, üzeri taş kaplı basık konik külahla örtülmüştür793.

Hacı Yusuf Efendi Türbesi içerisinde Hacı Yusuf Efendi’ye ait kitabesiz, sıvalı bir sanduka bulunmaktadır. Bu zatın 1880’li yıllarda ölen bir müderris olduğu sanılmaktadır. Cemaziyülahir 1281/Kasım 1864 tarihli bir belgede, o tarihte alkollü içecekleri gizlice medrese öğrencilerine sattığı anlaşılan kişiler üzerine 400-500 öğrenciyi de yanlarına alarak saldıran, şehirden çıkarmak için darp eden topluluğun lideri olarak Şeyh Abdullah Efendi ile onun müridi Müderris Şeyh Yusuf Efendi’nin adları geçmektedir794. Bunun dışında Hacı Yusuf Efendi Türbesi’yle ilgili herhangi bir kayda rastlanmamıştır.

793 ÖNDER, aynı eser, s. 128; DANIŞIK, aynı tez, s. 39. 794 BOA, MVL., Dosya no. 683, Gömlek no. 15. 194

Çizim-5: Hacı Yusuf Efendi Türbesi’nin planı (Önder’den).

3. 8. Şeyh Mehmed Emin Türbesi

Şeyh Mehmed Emin Türbesi, Alaylar Mahallesi’ndeki Akyol Mezarlığı’nın kuzeydoğusundadır. 4.35x4.35 m ölçülerinde kare planlı, moloz taşlarla yapılmış, iki metre yükseklikteki duvarın üzeri açıktır. Türbe, içerisinde bozulmuş sandukanın başucundaki mermer kitabesine göre 1271/1854 yılında ölen Nakşibendî Tarikat şeyhlerinden Muhammed Emin Efendi’ye ait olduğu yazılıdır795. Kitabesinden başka türbeyle ilgili bilgiye rastlanmamıştır.

3. 9. Alaiyeli Türbesi

Alaiyeli Türbesi, Alaylar Mahallesi’nde Akyol Mezarlığı’nın kuzeydoğusunda, kare planlı, moloz taşlarla yapılmış sade bir yapıdır. Üzeri kiremitli çatıyla örtülmüştür. İçerisinde moloz taşlardan örülmüş kitabesiz bir mezar vardır. Türbenin XIX. yüzyılda yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Müderris Alanyalı Baki Hoca’nın gömülü olduğu söylenmektedir796. Osmanlı Dönemi’ne ait herhangi bir belgeye rastlanmayan bu türbe de XX. yüzyıl başlarında inşa edilmiş olmalıdır.

795 ÖNDER, aynı eser, s. 128. 796 ÖNDER, aynı eser, s. 129. 195

4. Seyit Harun İmareti

Mamurluk anlamına gelen imaret, genelde fakirlere, misafirlere, cami ve hayrat hademesiyle medrese talebelerine yemek pişirilip yedirilen yerdi797. Osmanlı Dönemi Seydişehiri’nde tespit edilebilen tek imaret Seyit Harun İmareti’dir.

Seyit Harun Manzumesi’nin bir parçası olan Seyit Harun İmarethanesi belgelerde zaviyenin “matbahı” olarak geçmektedir. Seydişehir kent merkezindeki en eski ve tek aş evi idi. Makālât’a göre Seyit Harun önderliğinde kentin kuruluşu sırasında imarethane de inşa edilmiştir798. XV. yüzyılın başlarında Turgutoğlu Rüstem Bey’in yeni vakıflar ilave etmesiyle imkânları genişletilmiştir. XVII. yüzyılda da yeni vakıf gelirleri temin edilmiştir.

Seyit Harun ve Rüstem Bey vakıflarından başka buraya daha sonra da başka vakıfların gelirleri tahsis edilmiştir. Nitekim Seydişehir kent merkezinde XVII. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen Hacı Nasuh Hamamı’nın, gelirinden Seyit Harun İmareti’ne tahsisat ayrılması şartıyla yapımına izin verildiği Zilhicce 1111/Mayıs- Haziran 1700 tarihli belgeden anlaşılmaktadır799.

İmarethane, XX. yüzyıl başlarına kadar ayakta idi. Hizmetlerin aksamaması için binası özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısında çok sık onarım görmüştür. 1866’da tamir edilmiş; bunun için vakıftan 1195 kuruş harcanmıştır800. 1871’de de külliyedeki diğer binalarla birlikte tamir edildiği muhasebe kayıtlarından anlaşılmaktadır801.

Osmanlı’nın son dönemlerine kadar Seyyid Harun Vakfı’nın önemli gider kalemlerinden birini, onarım dışında imarethanenin mutfak masrafları oluşturuyordu. 1476’da imarette ekmek, et ve buğday misafirlere ikram ediliyordu. Ayrıca tekkede oturan 15 derviş ile medrese talebelerinin yemek masrafları için tahsisat

797 KÜÇÜKDAĞ, aynı doktora tezi, s. 62. 798 Makālât, s. 41-54. 799 VAD., no. 1160, vr. 8b. Bundan sonraki ikinci belge Receb 1115/Kasım 1703 tarihli olup mütevelli İbrahim’in beratı yenilenmiştir. Bk. VAD., no. 1160, vr. 9b. 800 BOA, EV. d., Gömlek no. 38743, vr. 2. 801 BOA, EV. d., Gömlek no. 38743, vr. 5. 196

ayrılıyordu802. 1583 yılına kadar olan diğer vakıf tahrir kayıtlarında da bu hususlar tekrarlanmıştır803.

Seyit Harun Zaviyesi’nin bünyesinde yer almasına rağmen imarethane sadece bu tarikat yapısında kalanlara hizmet vermiyor; herkese açık bulunduruluyordu. Bunun için imarette misafirlere, zaviyenin çevresinde oturanlara, yolculara, fakirlere, âlimlere, öğrencilere ve seyitlere sabah ve akşam yemek pişirilip yediriliyordu. Turgutoğlu Rüstem Bey Seydişehir’de kurduğu vakıftan imarete pay ayırmış, buradan elde edilen gelirle 1920’li yıllara kadar burada yemek çıkartılmıştır804.

Tanzimat’tan sonraki dönemde de vakfın muhasebe kayıtlarında imarethane için ayrılan gelir kalemleri mevcuttu. 1866 yılında öğrenci, hademe ve fakirlerin yeme içme masrafı için 2735 kuruş ayrılmıştır805. 1867’de mutfak masrafları için Seyit Harun Vakfı’ndan 3086 kuruş harcanmıştır806. İmarete mütevelli, nazır, aşçı ve çeşitli görevlilerin ataması XX. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir807.

III. EĞİTİM KURUMLARI 1. Klasik Eğitim Kurumları 1. 1. Mektepler

Osmanlılar, Selçuklular’daki ilköğretim düzeyindeki mektepleri eğitim kurumu olarak almışlardı. Osmanlı arşiv belgelerinde darüttalim, muallimhane, mektep, mektephane, darülilim gibi farklı şekillerde anılan bu yapılar, halk arasında mahalle mektebi veya sıbyan mektebi olarak bilinirdi. Bunlar hemen her mahallede ve her köyde mevcut olup genellikle camilerle bitişik olarak yapılırdı808.

802 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 34. 803 BOA, TT.d., Gömlek no. 40;Gömlek no. 387; Gömlek no. 399; Gömlek no. 455; TKGM.A., KK, no. 137. 804 ÖNDER, aynı eser, s. 30, 110-116. 805 BOA, EV. d., Gömlek no. 38743, vr. 2. 806 BOA, EV. d., Gömlek no. 38743, vr. 9. 807 Seyit Harun İmareti, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda da faaldi. Zilkade 1103/Temmuz 1692’de baş aşçı Salih Efendi olup günlük 10 akçe ücret alıyordu. VAD., no. 1160, vr. 8b, 10a. 6 Safer 1217/8 Haziran 1802 tarihinde Ahmed oğlu Mehmed günlük dört akçe karşılığında imaretin temizlik işlerini görüyordu. VAD., no. 548, vr. 60b. 808 Yahya AKYÜZ, Türk Eğitim Tarihi, (Genişletilmiş 3. Baskı), Ankara 1989, s. 93. 197

Uzun süre geleneksel usullerle eğitim veren mektepler XIX. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra büyük değişmelere uğramıştır. 1824’te II. Mahmud yayımladığı bir fermanla ilk defa ilköğretimi “mecburi” yapmış ve “her şeyden evvel dinî zaruretlerin öğretilmesi” kuralını getirmiştir809. Tanzimat’tan sonra 1845, 1847 ve 1869 yıllarında yeniliklere gidildiği ve bu okulların farklı şekilde adlandırıldıkları görülmektedir. Nisan 1847 tarihli talimatla kızların 6-10, erkeklerin 7-11 yaşları arasında okula devam etmeleri zorunluluğu getirilmiştir.

Seydişehir kent merkezinde 1317/1899 yılında “usul-i atika vechle” eğitim veren 47 mektep olup toplam 1044 erkek ve 405 kız öğrenci öğrenim görmektedir810. Ancak bu mekteplerin isimleri yazılmamıştır. Aşağıda arşiv kaynakları doğrultusunda Seydişehir kent merkezinde tespit edilmiş sıbyan mektepleri ve muallimhaneler ayrı başlıklar altında incelenecektir. 1. 1. 1. Alaylar Mahallesi Mektebi

Alaylar Mahallesi’nde halk tarafından inşa edilmiş bir mektep olduğu ve buraya “muallim-i sıbyan” atamasının yapıldığı bir Hurufat Defteri kaydından anlaşılmaktadır. Safer 1162/Ocak-Şubat 1749’da mektebin hocalığına yeniden Abdülhalim Efendi’nin getirildiği görülmektedir811. Bundan sonra nedense bu mekteple ilgili herhangi bir kayda rastlanmamıştır.

1. 1. 2. Debbağhane Mahallesi Mektebi

Debbağhane Mahallesi Mektebi, Debbağhane Mahallesi’nde Pazarbaşı Mescidi yakınında idi. Bu yapıyla ilgili olarak ulaşılabilen en eski arşiv belgesi Safer 1135/Kasım-Aralık 1722 tarihlidir812. Bu kayda göre mescidin imamı olan şahıs aynı zamanda adı geçen mektebin hocası idi813.

809 Zülfü DEMİRTAŞ, “Osmanlı’da Sıbyan Mektepleri ve İlköğretimin Örgütlenmesi”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, XVII/1(2007), s. 176. 810 KVS, tarih: 1317/1899, s. 151. 811 VAD, no. 1122, vr. 34a. 812 VAD, no. 1110, vr. 50b. 813 VAD., no. 547, vr. 7a; no. 549, vr. 50b; no. 1088, vr. 58b. 198

1. 1. 3. Değirmenci Mahallesi Mektebi

Değirmenci Mahallesi’nde hayırsever kimselerden Hacı Ahmed, Hacı Abdullah ve Hacı Receb tarafından Safer 1174/Eylül-Ekim 1760’da yeniden bir mektep inşa ettirilmiştir. Buraya günlük bir akçe ile Abdülmümin Halife’nin muallim-i sıbyan olarak tayin edilmiştir814.

1. 1. 4. Kızılcalar Mahallesi Mektebi

Kızılcalar Mahallesi’ndeki Abdülhalim Efendi Mescidi, aynı zamanda Kızılcalar Mahallesi Mektebi idi. Abdülhalim Efendi tarafından yaptırılmış olup815 hakkında ulaşılabilen en eski kayıt Şevval 1117/Ocak-Şubat 1706 tarihlidir816. Bu mescidin hem ibadethane hem de mektep işlevi gördüğü kayıtlardan anlaşılmaktadır. Mescidin imamı aynı zamanda mektebin hocasıydı817. 25 Cemaziyülevvel 1327/14 Temmuz 1909’a kadar buraya atamalar devam etmiştir 818.

1. 1. 5. Sofuhane Mahallesi Mektebi

Seydişehir’de Sofuhane Camii’nde, Sofhane Mahallesi Mektebi adıyla eğitim veriliyordu. Bu yapı ile ilgili ulaşılabilen en eski belge 1115/1703-1704 tarihlidir819. Buraya 19 Kânun-ı evvel 1329/1 Ocak 1914’e kadar imam ve muallim-i sıbyan ataması yapıldığını gösteren beratlar mevcuttur820.

1. 1. 6. Osman Efendi Muallimhanesi Osman Efendi Muallimhanesi’yle ilgili ulaşılabilen belgeler tarihsizdir. Hurufat Defteri’ndeki iki ayrı hükme göre Seydişehir’de Pazarkapısı Mahallesi’nde Osman Efendi tarafından bir muallimhane inşa ettirilmişti. Aynı zamanda mescit

814 VAD., no. 1090, vr. 85a. 815 VAD., no. 1088, vr. 58b. 816 VAD., no. 1160, vr. 10a. 817 VAD., no. 1118, vr. 72b. 818 VAD., no. 2180, s. 34, hüküm no. 73. 819 VAD., no. 1160, vr. 9a. 820 VAD., no. 1122, vr. 34b; no. 1160, vr. 10b; no. 3202, vr. 105, s. 255. 199

işlevi de gören bu bina için bir dükkânın icaresi vakfedilmişti. Mütevelli ve muallim- i sıbyanı günlük birer akçe ile görev yapmaktaydılar821. 1. 1. 7. Hoca Recep/Cemile Hatun Muallimhanesi Günümüzde Alaylar Mahallesi’nde ibadete açık olan ve Muallimhane Camii olarak bilinen Abdülaziz Ağa Camii, aynı zamanda Hoca Recep/Cemile Hatun Muallimhanesi olarak da biliniyordu. 936/1529-1530 yılında Pir Mehmedoğlu Hacı Receb adına Kur’an okutulmak ve öğretilmek üzere muallimhane olarak yaptırılmıştı. Muharrem 1114/Mayıs-Haziran 1702 tarihli bir kayıtta “Seydîşehrî’nde vâki‘ mu‘allimhane Cemile Hatun binâ eylediği mekteb” ibaresi yer almaktadır822. Buna istinaden bu çalışmada Hoca Recep/Cemile Hatun Muallimhanesi şeklinde bir adlandırmaya gidilmiştir. Bina aynı zamanda mescit olarak kullanılıyordu. Hoca Recep/Cemile Hatun Muallimhanesi, Seydişehir’in en büyük ve teşkilatlı mektebiydi. Buraya gelir getiren zengin vakıf gayrimenkuller vardı. Hoca Recep/Cemile Hatun Muallimhanesi’ne gelir oluşturması için Hoca Recep’in kızı Cemile Hatun tarafından vakıf kuruldu. Seydişehir’de ve Afşarviranı köyü sınırında mülkiyeti bu vakfa ait mezralar vardı823. “…Vakf-ı mekteb ve mu‘allimhâne-i Hoca Receb der nefs-i Seydişehir tevliyet vâkıf ebnâsına meşrutdur…” ifadelerinin yer aldığı Evâhir-i Şaban 1200/19-27 Haziran 1786 tarihli hükümde, Karacahisar köyünde bir değirmenle birlikte mezranın, Ulukilise köyü sınırında da bir zeminin bu vakfa ait olduğu bildirilmektedir824. Belgeden, adı geçen mezra ve zemin yerlerden elde edilen mahsul ve rüsumun muallimhane vakfına; bu yerler dışında kalan Ulukilise ve Karacahisar köylerindeki diğer alanlardan elde edilen gelirin ise Seyit Harun Veli Camii, Medresesi ve Zaviyesi’ne ait olduğu anlaşılmaktadır.

Hoca Recep/Cemile Hatun Muallimhanesi’nde muallim dışında bir de “muhaddis” görev yapıyordu. Rebiyülevvel 1180/Ağustos-Eylül 1766 tarihli bir Hurufat kaydına göre günlük üç akçe ile muhaddis olan Osman’ın vefatı üzerine

821 VAD., no. 1118, vr. 70a. 822 VAD., no. 1160, vr. 9a. 823 VAD., no. 567, vr. 58a. 1585 tarihli tapu tahrir kayıtlarına göre, vakfın Karaca köyündeki arazilerden 750 akçe, Çalmanda köyündeki arazilerden 300 akçe, Ulukilise köyündeki arazilerden 180 akçe ve Seydişehir’deki bir dükkândan 50 akçe geliri vardı. BOA, TT. d., Gömlek no. 1135, vr. 126b. 824 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 19, s. 273. 200

büyük oğlu Seyit İsmail göreve tayin edilmiştir825. 28 Şaban 1204/13 Mayıs 1790’ Seyit İsmail kendi rızasıyla görevini Abdullah’a devretmiştir826. 19 Zilhicce 1216/22 Nisan 1802’de muhaddis Ahmet Efendi vefat etmiş; bunun üzerine Seyit Ali, vakıftan günlük üç akçe almak üzere muhaddis olarak görevlendirilmiştir827.

Hoca Recep/Cemile Hatun Muallimhanesi’ne çok sayıda muallim ataması bulunmaktadır. Muallimlik yapanların ücreti XVIII. yüzyıl başlarında günlük dört akçe idi828.

1. 1. 8. Abdüllatif Efendi/Abdüllatif Çelebi Muallimhanesi Alaylar Mahallesi’nde olduğu anlaşılan Abdüllatif Efendi/Abdüllatif Çelebi Muallimhanesi’yle ilgili ulaşılabilen en eski kayıt, Muharrem 1144/Temmuz- Ağustos 1731 tarihlidir829. Buna bakılırsa XVIII. yüzyıl başlarında yapılmış olmalıdır. “Seydîşehrî mahallâtından Alaylar nâm mahallede merhûm Abdüllatif Efendi’nin binâ eylediği mescid ve muallimhâne”830 dendiğine göre Abdüllatif adlı bir hayırsever tarafından yaptırılmıştır. Mektebin muallim-i sıbyanı aynı zamanda Abdüllatif Efendi Mescidi’nin imamıydı831.

1. 2. Medreseler

Ders okutulan yer anlamındaki medreseler832, darülhuffazların üstünde, yüksek öğretim kurumlarıdır. Hepsi aynı seviyede ihtisaslaşmış değildir. Genel ders okutulanların dışında, darülhadis, darülkurra ve darüşşifa gibi ihtisas medreseleri de bulunmaktadır833. Hz. Muhammed’in tebliğ çalışmalarıyla Mekke döneminde Dâru’l-Erkam’da başlayan din öğretimi, ilk kurumsallaşmasını hicret (622) sonrasında Mescid-i

825 VAD., no. 1117, vr. 66a. 826 VAD., no. 548, vr. 59b. 827 VAD., no. 544, vr. 14b. 828 VAD., no. 1091, vr. 29b. 829 VAD., no. 547, vr. 7a. 830 VAD., no. 547, vr. 7a; no. 1088, vr. 57b; no. 1122, vr. 32b; no. 1090, vr. 83a. 831 VAD., no. 1090, vr. 83a. 832 ARABACI, aynı eser, s. 12. 833 KÜÇÜKDAĞ, aynı doktora tezi, s. 48. 201

Nebi’nin bir köşesinde faaliyete geçen Suffa Okulu ile gerçekleştirmiştir834. Ev ve mescitlerin eğitim-öğretim kurumu olarak kullanılması, büyük oranda medreselerin açılmasına kadar sürdürülmüştür835. Bazı mescitlerde müderris tayin edilip ders okutulabilmesi, bazı medreselerde de minber konulup hutbe okunması veya vaaz verilmesi zaman zaman mescit ve medrese isimlerinin birbirinin yerine kullanılmasına sebep olmuştur836. Nitekim Pedersen, medreselerdekiler de dâhil olmak üzere İslâm’daki bütün eğitim-öğretim faaliyetlerini mescit içinde incelemiştir837. Eğitim-öğretim faaliyetlerinin yürütüldüğü kurumlara “medrese” adının ilk defa IX. yüzyılda verildiği bilinmekle beraber, medreselerin resmî bir kurum olarak devlet eliyle kurulması X. yüzyılda Karahanlılar zamanında gerçekleşmiştir. İlk medreselere ait örneklere Belh, Nişabur, Gazne ve Merv gibi Türkistan şehirlerinde rastlanmıştır838. Bununla birlikte medreselerin, ilk kez Selçuklular Dönemi’nde Alpaslan (1064-1072)’ın veziri Nizamülmülk (ö. 1092) tarafından kurulduğuna dair yaygın bir kanaat de vardır839. Bu kanaatin oluşmasında, büyük ihtimalle ilk kurulan medreselerin uzun ömürlü olmaması kadar, Nizamülmülk’ün medreseleri sistemleştirmesinin de rolü vardır. Osmanlı Devleti’nde ilk medrese, 731/1330’da İznik’te faaliyete geçti. İznik Orhaniyesi adıyla da anılan bu medrese, beyliğin ikinci hükümdarı olan Orhan Bey tarafından kurulmuştu. Daha sonraki yıllarda Bursa ve Edirne gibi aynı zamanda devlete başkentlik de etmiş olan şehirlerde medreseler kuruldu840. İstanbul fethedilip başkent haline getirildikten sonra devletin en gözde medreseleri burada inşa edildi. Zaman içinde Osmanlı ülkesinin tamamına yayıldı. Sayıları binlere ulaştı.

834 Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, I., (çev. M. Said Mutlu-Salih Tuğ), İstanbul 1980, s. 107; Seyyid Hüseyin NASR, İslâm ve İlim, (çev. İlhan Kutluer), İstanbul 1989, s. 17; Salih PAY, Bursa İvaz Paşa Külliyesi, Bursa 1996, s. 44. 835 Ziya KAZICI, İslâm Müesseseleri Tarihi, İstanbul 1991, s. 221. 836 Ahmed Çelebi, İslâmda Eğitim Öğretim Tarihi, (çev. Ali Yardım), İstanbul 1983, s, 109. 837 Jons PEDERSEN, “Mescid”, İA, VIII., İstanbul 1979, s. 1-71. 838 Cahid BALTACI, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, (Kısaltma: Osmanlı Medreseleri), Ankara 1974, s. 5. 839 Corci ZEYDAN, İslâm Medeniyeti Tarihi, (ter. Zeki Megâmiz), III., İstanbul 1976, s. 409. 840 BALTACI, Osmanlı Medreseleri, s. 15. 202

Seydişehir kent merkezinde de değişik adlarla medreseler inşa edildi. Bunların başında Seydişehir’in kurulduğu sırada inşa edilen Seyit Harun/Haruniye Medresesi gelir. Zaman içinde kent merkezinde dokuz medrese daha kurulmuştur. Seydişehir, yerleşim birimi olarak daha kurulduğu andan itibaren Haruniye Medresesi’yle bir kültür merkezi olmuştur. Hacı Mahmud Efendi Medresesi XVIII. yüzyıl başlarında inşa edilmiştir. Daha sonra Kara İbrahim Efendi/Avniyye, Şeyh Nuri Efendi ve Tekke medreseleri kurulmuştur. XIX. yüzyıl ortalarında dört medresenin daha adına belgelerde rastlanmaktadır. Konya Vilâyet Salnâmeleri’nde medreselerin adları ayrı ayrı verilmeyip yalnızca adedi belirtilmektedir. Buna göre 1301/1884’te şehir merkezinde dört medrese vardı. Bu medreselerde toplam öğrenci sayısı 212 idi. Müderrisleri Hacı Abdullah Efendi, kaza müftüsü İbrahim Efendi, Hacı Mustafa, Osman, Hüseyin ve Abdullah efendilerdi. Seydişehir’deki medreselerde öğrencilere nahiv, mantık, meani, fıkıh, akaid, tefsir ve sarf ilimleri öğretiliyordu841. 1305/1888’de ise medrese sayısı altıya, toplam öğrenci sayısı 500’e ulaşmıştır842. Ancak yaklaşık on yıl sonra yani 1899’da kent merkezinde dört medrese bulunup, bunlarda toplam beş müderris 176 öğrenciye eğitim veriyordu843. Bu durum, Seydişehir’de modern eğitim kurumları açılınca medreseye iltifatın üç kat azaldığını; dolayısıyla Seydişehir halkının eğitimde yapılan reformlara kısa sürede uyum sağladığını göstermektedir. Aşağıda arşiv kaynakları doğrultusunda kent merkezinde tespit edilebilmiş medreseler incelenecektir. 1. 2. 1. Seyit Harun/Haruniye Medresesi

Seyit Harun Manzumesi’nin bir parçası olan Haruniye Medresesi Seydişehir’in en eski medresesidir. Makālât’a göre Seyit Harun önderliğinde kent kurulmuş, kentin etrafını çeviren surların iç kısmına her bir kapı hizasına birer mescit, sonra Seyit

841 KVS, tarih: 1301/1884, s. 26. 842 KVS, tarih: 1305/1888, s. 83. 843 KVS, tarih: 1317/1899, s. 151. 203

Harun’un özel ibadethanesi olan “savmâ” ile ailesi için bir ev; ayrıca cuma mescidi, medrese, hamam, tekke ve imarethane inşa edilmiştir844.

Medrese’nin Karamanoğulları Dönemi’ndeki durumuyla ilgili bilgiye çok az sayıda Osmanlı belgelerinde rastlanmaktadır. Fatih Dönemi vakıf tahrir kayıtlarında (1476) Seyit Harun Medresesi Vakfı’ndan bahsedilmekte, Karamanoğulları Dönemi’ndeki ayrıcalıkların II. Mehmed tarafından onandığı belirtilmektedir. Buna göre Seyit Harun Medresesi’nde görev yapan müderrisin yıllık geliri 1.800 akçedir845. 1483 tahririnde pek çok arazi ve dükkândan elde edilen gelir Seyit Harun Zaviyesi, Mescidi ve Medresesi vakfı olarak gösterilmektedir. O tarihte müderrislik görevini Seyit Mahmud ile Hacı Mehmed adlı iki kişi yürütmekte; görevleri karşılığı senelik toplam 2.520’şer akçe ödenmektedir846. 1501, 1522 ve 1583 yılı tahrirleri ile 1783 yılı kayıtlarına göre müderrislerin medrese vakfından elde ettikleri yıllık gelir 7.200 akçeye ulaşmıştır847. Yani 1476’da günlük beş akçe alırlarken 1483’te yedi ve XVI. yüzyıldan itibaren günlük 20 akçe almaya başlamışlardır.

Seyit Harun Medresesi’ne dair bilgilere düzenli olarak Şevval 1078/Mart-Nisan 1668’den itibaren ulaşılabilmektedir. Bu belge Mehmed Efendi’nin müderris olarak tayini ile ilgilidir848. Bundan sonrakiler ise medreseye atanan müderris, danişment, muid ve muzaflarla ilgili beratlar olup 1919 yılına kadar düzenli olarak devam etmektedir849. Medresenin bir de kütüphanesi vardı. Bu, daha sonra “Kütüphaneler” başlığı altında incelenecektir.

844 Makālât, s. 41-54; BAYRAKDAR, aynı tebliğ, s. 281. 845 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 33. 846 Murad Çelebi Defteri, vr. 36a. 847 1501 yılı için bk. BOA, TT. d., no. 1126; 1522 yılı için bk. BOA, TT. d., no. 387; 1583 yılı için bk. TKGM, A., no. 584; 1783 yılı için bk. BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 17, s. 246. 848 BOA, İ. EV., Dosya no. 23, Gömlek no. 2704. 849 BOA, C. EV., Dosya no. 485, Gömlek no. 24550; BEO., Dosya no. 1477, Gömlek no. 110745; BEO, Dosya no. 1458, Gömlek no. 109277; BEO, Dosya no.1458, Gömlek no. 110745; İE. TCT., Dosya no. 19, Gömlek no. 2140; AE.SAMD.III, Dosya no. 27, Gömlek no. 2551; VAD, no. 544, vr. 13b, 14b; no. 548, vr. 59b; no. 1090, vr. 82b; no. 1122, vr. 32b, 34a; , no. 1160, vr. 9b; no. 2179, s. 186, hüküm no. 514; no. 2180, s. 450, hüküm no. 988; no. 2180, s. 509, hüküm no. 1124; no. 2180, s. 399. 204

1. 2. 2. Hacı Mahmud Efendi Medresesi Seydişehir’de Seyit Harun Medresesi’nden sonra kronolojik olarak en eski medreselerden biri Hacı Mahmud Efendi Medresesi’dir. Cami-i Cedid yakınında Hacı Mahmud Efendi tarafından yaptırılmıştır850. Bu eğitim kurumunun Cemaziyülevvel 1138/Ocak 1726’dan önce faaliyete geçmiş olduğu 1088 numaralı Hurufat Defteri kaydından anlaşılmaktadır851. Aynı defterde bulunan Rebiyülahir 1148/Ağustos-Eylül 1735 tarihli bir başka berata göre, o yıllarda medresenin müderrisi ve aynı zamanda mütevellisi Osman Efendi idi852. Sonraki yüzyıllarda medresenin durumunu gösteren bir belgeye rastlanmamıştır. 1. 2. 3. Kara İbrahim Efendi/Avniyye Medresesi Seydişehir kent merkezinde Kara İbrahim Efendi tarafından 1150/1737 yılında yaptırılmış ve Avniyye Medresesi adıyla bilinen bir medrese vardı. Bu yapı, 1922 yılında ayakta olup her bir odası 15 öğrenciye hizmet verecek şekilde altı odalı bir medrese idi853. Günümüzde medrese binası mevcut değildir. 1. 2. 4. Şeyh Nuri Efendi Medresesi Şeyh Nuri Efendi tarafından Seydişehir kent merkezinde 1200/1785 yılında inşa edilmiş olup Şeyh Efendi Medresesi adıyla meşhurdu. 1922 yılına kadar mevcut olup hizmet verdiği Dr. Nazmi’nin eserinden anlaşılmaktadır854. Bu yapının ne zaman yıktırıldığı bilinmemektedir. 1. 2. 5. Tekke Medresesi Seydişehir merkezinde tespit edilebilen tarih sırasına göre beşinci medrese müderris Şeyh Ömer Efendi tarafından XVIII. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılan Tekke Medresesi’dir. 9 Safer 1215/1 Temmuz 1800 tarihli bir Hurufat kaydındaki berat göre o tarihte medresenin müderrisi Seyit Şeyh Mahmud vefat etmiş; oğulları Seyit Mehmed, Seyit Ömer, Seyit Mustafa ve Seyit Abdullah adlı kardeşler kaza naibinin arzı Şeyhülislam Mevlâna Mustafa Efendi’nin de onayıyla medreseye

850 VAD., no. 1088, vr. 59a. 851 VAD., no. 1088, vr. 59a. 852 VAD., no. 1088, vr. 60a. 853 Dr. Nazmi, aynı eser, s. 137. 854 Dr. Nazmi, aynı yer. 205

müştereken müderris olarak tayin edilmişlerdir855. Bundan sonra nedense bu medreseyle ilgili arşiv kaydına rastlanmamıştır. 1. 2. 6. Davud Ağa Medresesi Davud Ağa Medresesi ile ilgili olarak XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kayıtlara rastlanmış olup bu, medresenin vakıf gelirleriyle ilgilidir856.

Davud Ağa Medresesi’nin 29 Zilhicce 1341/12 Ağustos 1923’de dahi faal olduğu, bir muhasebe kaydından anlaşılmaktadır857.

1. 2. 7. Şeyh Abdullah Efendi Medresesi

Seydişehir Çarşısı’nın ortasında dört tarafı yol ile çevrili, Hacı Yusuf veresesinden olan ev ve bahçelerin bulunduğu yerde XIX. yüzyılın ilk yarısında Şeyh Hacı Abdullah Efendi Medresesi olarak anılan bir eğitim kurumu vardı.

Şeyh Abdullah Efendi Medresesi, 1833-1869 yılları arasında yaptırılmış olmalıdır. Ayaz’ın tespitlerine göre medresenin giriş kapısı, şimdiki çarşıya bakan cephedeydi. Medreseye girilince sağ ve solda dörderden sekiz; doğu cephesinde yedi, batıda altı, kuzeyde beş olmak üzere talebelere ayrılmış toplam 26 oda vardı. Giriş kapısının solunda yer alan dört odanın üstüne ikinci kat yapılmış olup diğerleri tek katlı idi. Medrese karşısındaki dükkânların bulunduğu mahal “Dış Medrese” olarak anılırdı. İki katlı binanın bulunduğu bu yerin birinci kısmı tamamen ahır olup gelen misafirlerin hayvanlarına ayrılmıştı. İkinci kat ise misafirhane idi858. Bu medreseyle ilgili Osmanlı kaynaklarında herhangi bir bilgiye şimdilik rastlanmamıştır.

1. 2. 8. Ağaçpazarı Medresesi Seydişehir kent merkezinde XIX. yüzyıl ortalarında inşa edildiği belgelerden anlaşılan bir de Ağaçpazarı Medresesi vardı. Ağaçpazarı’nda bulunduğu için bu adı

855 VAD., no. 544, vr. 14a. 856 VAD., no. 3264.0057, Belge no. 1864160, s. 130; no. 3228.0020, Belge no. 1860586, s. 44; no. 3243.0018, Belge no. 1862094, s. 44-45; no. 3142.0059, Belge no. 1654502, s. 120; no. 3162.0017, Belge no. 2749189, s. 29-30; no. 3246.0080, Belge no. 1862424, s. 257-258. 857 BOA, EV. d., Gömlek no. 39960. 858 Şeyh Abdullah Efendi Medresesi’nin vakıf iş yerleri de vardı. Bunlar, Dış Medrese’nin çarşıya bakan cephesinde, bugünkü Trafik Amirliği Bürosu’nun köşesinde, geliri medreseye ait olan bir ekmek fırını; yine aynı fırının bitişiğinde iki dükkân büyüklüğünde bir helvacı dükkânı ile bir güveçhanedir. AYAZ, aynı eser, s. 105-106. 206

almış olmalıdır. 1281/1864’te medresenin 80 öğrencisi olup müderrisi Abdullah Efendi’dir859. Medreseyle ilgili bundan başka herhangi bir kayda şimdilik rastlanmamıştır. 1. 2. 9. Cami-i Cedid Medresesi Cami-i Cedid Medresesi, adından da anlaşılacağı üzere Cami-i Cedid bitişiğinde idi ve 1281/1864 yılında 40 öğrencisi mevcuttu860. Medresenin banisiyle inşa tarihi hakkında bilgiye rastlanmamıştır. 1. 2. 10. Debbağhane Medresesi

Debbağhane Medresesi, Debbağhane adı verilen mahallede olduğundan bu adla anılmıştır. 1281/1864’te medresenin 35 öğrencisi olup müderrisi Seyit Hacı Mustafa’dır861. Bu medrese hakkında da başka bilgi tespit edilememiştir.

2. Modern Eğitim Kurumları

2. 1. Okulöncesi Eğitim Osmanlı Klasik Dönemi’nde mekteplerde 4-5 yaşlarından itibaren çocuklar eğitime başlıyorlardı. Bunun için ayrıca bir okulöncesi eğitim kurumu bulunmuyordu. Tanzimat’la başlayan Batılılaşma, eğitimde de etkisini göstermiş, iptidailerden önce okulöncesi sınıflar oluşturulmuştur. Bu çerçevede Seydişehir’de XX. yüzyılın başlarında okulöncesi eğitime geçilmiştir. 2. 1. 1. Şube Sınıfları İptidaiye mekteplerinde öğrenim süresinin dört yıl olacağı nizamnamelerde belirtilmiş olmakla birlikte genellikle bu, üç yıl olarak uygulanmıştır. Ama bir de bunlar dışında “şube sınıfı” olarak zikredilen ve yalnızca elif-ba dersinin olduğu bir şube mevcuttur. Bu sınıfları okulöncesi eğitim basamaklarından biri kabul etmek mümkündür. Türk unsurlar tarafından 23 Temmuz 1908’den önce bazı illerde, bu tarihten sonra da İstanbul’da özel ana mekteplerinin açıldığı; Balkan Savaşları (1912-1913)

859 BOA, MVL, Dosya: 683, Gömlek: 15, tarih: 21 Cemaziyelahir 1281/21 Kasım 1864. 860 BOA, MVL, Dosya: 683, Gömlek: 15. 861 BOA, MVL, Dosya: 683, Gömlek: 15, tarih: 21 Cemaziyelahir 1281/21 Kasım 1864. 207

sonrasında memleket genelinde resmî anaokullarının yaygınlaştığı bilinmektedir862. 1913 tarihli Tedrisat-ı İbtidaiyye Kanun-ı Muvakkati’nin 5. ve. 33. maddelerinde; ana mektebi bulunmayan yerlerde 5-6 yaşındaki çocuklar için iptidaiye mektepleri dâhilinde ayrıca şubelerin açılabileceği; 4-7 yaş arası çocukların adedi 20’yi geçen yerlerde bir sıbyan sınıfının oluşturulması gerektiği yazmaktaydı863. Konya dahilinde Hamidiye, Hacı Fettah, Mahmudiye, Feridiye, Akçeşme, Mesudiye gibi pek çok mektepte şube sınıfları mevcuttu864. Seydişehir de bu uygulamanın hayat bulduğu yerleşimlerden biriydi. Kentteki bütün erkek iptidailerinde şube sınıfı mevcuttu.

2. 1. 2. Sıbyan Sınıfları

Sıbyan sınıfı yapılanması 1911 tarihli Osmanlı İttihat Mektepleri, Çocuk Bahçesi ve İbtidai Programı’nda belirtilen şartlara göre belirlenmiş ve 1913 tarihli geçici kanununda yer almıştır.

Sıbyan sınıflarının birinci senesinde 1911 programına göre “kitapla ders okutulmaz. Çocukları oynatmak, eğlendirmek suretiyle, uygulamalı olarak sıhhat ve bedeni gelişimlerine, ahlaklarına, fikirlerinin aydınlatılmasına hizmet edilir”di. Elişi dersinde Froebel usulü hazırladıkları mukavvalar üzerine ve renklerine dikkat ederek kurdeleleri düğümlemek, kâğıtları muntazam surette kırmak, katlamak, yırtmak gibi etkinlikler gerçekleştirilirdi. Resme mahsus defterler üzerine hatlardan başlanarak basit resimler yaptırılırdı. Hesap dersinde önce birden 10’a kadar, sonra 10’dan 100’e kadar, eşya gösterilmek suretiyle sayma öğretilirdi. Kıraat dersinde mevcut harfler öğretilip yalnız bir heceli kelimeler oluşturulurdu. Birinci sene sıbyan sınıfında gösterilen bu derslerin hepsi Türkçe verilirdi. İkinci sene bazı Fransızca şarkılar, birtakım Fransızca kelimeler öğretilirdi865.

862 Satı Bey, “Meşrutiyetten Sonra Maarif Tarihi”, Muallim, S. 19(15 Şubat 1334/1918), s. 663; Osman ERGİN, Türk Maarif Tarihi, I., İstanbul 1977, s. 1330. 863 Tedrisat-ı İbtidaiyye Kanun-u Muvakkati (1329), İstanbul. Bu kanunun mektepler ve teşkilatı üzerine olan birinci faslını 1925’te yayımlanan Maarif Vekaleti Mecmuası’nda tıpkıbasımını bulmak mümkündür: “Tedrisat-ı İbtidaiyye Kanun Muvakkati-Birinci Fasıl: Mektepler ve Teşkilatı”, Maarif Vekaleti Mecmuası, I/1(1 Mart 1341/1925), s. 75-92. 864 SARIÇELİK, aynı eser, s. 61-101. 865 Osmanlı İttihat Mektepleri, Çocuk Bahçesi ve İbtidai Programı (1911/1327). 208

Seydişehir’de kızlara eğitim veren Numune-i Terakki-yi İnas Mektebi’nde yeni usuller çerçevesinde eğitim veren sıbyan sınıfı mevcuttu. Seydişehir’deki erkek iptidailerinde bu sınıfa rastlanmamıştır.

2. 2. İptidailer

Eskiye dokunmadan yenisini yapmak siyasetine uygun olarak, sıbyan mektepleri seviyesinde “ibtidaiye” adıyla ilköğretime yönelik modern okulların açılması fikri ilk olarak 1863’lerde gündeme getirilmiş; 1869 Maârif-i Umûmiye Nizamnâmesi’yle de iptidai okulların açılması yasalaşmıştır866. 1869 tarihli nizamname ile sıbyan mektepleri bağlı oldukları kuruma göre gruplandırılmış; Maarif Nezareti’ne bağlı olanlar “umumî sıbyan mektebi”, Evkaf-ı Hümayun Nezareti’ne bağlı olanlar ise “hususî sıbyan mektebi” olarak adlandırılmıştır867. Maarif Nezareti’ne bağlı olanlar halk arasında “ibtidaî mekteb, mekteb-i ibtidaî, usul-i cedîde mektebi, taş mektep” gibi farklı terimlerle anılmıştır868.

Osmanlı Devleti’nde II. Abdülhamid Dönemi’nde özellikle ilköğretimden başlanarak âdeta bir eğitim seferberliği başlatılmış ve okullaşma oranında hızlı bir artış olmuştur. 1913 yılında Tedrîsat-ı İbtidaiye Kanun-ı Muvakkati çıkarılmış ve geçici olmasına rağmen Cumhuriyetin ilanından sonra da birçok maddesi geçerliliğini devam ettirmiştir. O tarihe kadar iptidaiye ve rüştiye adlarıyla bilinen okullar birleştirilmiş ve “Mekâtib-i Umûmiye-i İbtidaiye” adını almıştır. İlköğretimin süresi de altı yıl olarak belirlenmiş ve ikişer yıldan üç bölüme ayrılmıştır. Bunlar “devre-i ûlâ, devre-i mutavassıta, devre-i âliye” olarak isimlendirilmiştir869. Nitekim aşağıda ayrıntılı ele alınacağı üzere Seydişehir Numune-i Terakki İnas, Merkez

866 1869 Maarif Umumiye Nizamnamesi’nin için bk: BOA, Y.EE, Dosya no. 112, Gömlek no. 6, tarih: 24 Cemaziyelahir 1286/1 Ekim 1869; Mahmud Cevad İbnü’ş-Şeyh Nafi, Maârif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilât ve İcrââtı, İstanbul 1338, s. 469-510. (Bu eser, Mustafa Ergün, Tayip Duman, Sebahattin Arıbaş ve Hüseyin Dilaver tarafından latinize edilmiş ve MEB tarafından 2002 yılında yayımlanmıştır). Maarif Umumiye Nizamnamesi’nin tam metninin yeni harflerle yer aldığı diğer bir eser ise şudur: Cahit Yalçın BİLİM, Türkiye’de Çağdaş Eğitim Tarihi, Eskişehir 2002, s. 437-474. 867 Aziz BERKER, Türkiye’de İlköğretim, Ankara 1945, s. 28-35; AKYÜZ, aynı eser, s. 182; Bayram KODAMAN, Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi, Ankara 1999, s. 67-68, 86. 868 Faik Reşit UNAT, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihî Bir Bakış, Ankara 1964, s. 43. 869 AKYÜZ, aynı eser, s. 268, 269. 209

Zükur ve Merkez Mustafa Necip Bey mekteplerinde bu üç bölümden oluşan altı yıllık sürenin uygulandığı görülmektedir.

Eğitimde gerçekleştirilen 1913 reformu, derslerin niteliğini de değiştirmiştir. O tarihe kadar dinî ilimler ağırlıkta iken 1913’ten itibaren mekteplerde elif-ba ve “ecza-yı şerife”, Kuran ve malumat-ı diniyye, ahlak, kıraat, ezber, imla, yazı, sarf, tahrir, tarih, coğrafya, hesap, hendese, eşya dersleri ve ziraat, resim ve elişi, terbiye-i bedeniye ve sıhhiye, oyun, nişan, musiki derslerine yer verilmiştir. Musiki, resim ve terbiye-i bedeniye dersinde sınav yapılmayıp öğrencilerin yıl içindeki performanslarına göre bir değerlendirme yapılacaktır870. Seydişehir’de Rehber-i Meşrutiyet, Mustafa Necip Bey, Merkez Zükur ve Numune-i Terakki-yi İnas iptidailerinde bu yeni ders programı uygulanmıştır.

2. 2. 1. Kız İptidaileri

Sıbyan mekteplerine 5-6 yaşı civarında başlayıp 13-14 yaşlarında mezun olan erkek öğrencilere genellikle mahallenin veya caminin imamı muallimlik ederdi. İmamların eşleri de kız öğrencilere eğitim verirdi. 1824’te ilköğretim kız ve erkek çocuklar için zorunlu hale getirilmiş, ancak ilköğretimden sonra kızların eğitim hayatını devam ettirecekleri okullar söz konusu edilmemişti. Tanzimat Fermanı’nın ardından 1843 yılında ilk defa kızlar tıbbiyede ebelik dersleri görmeye ve bu alanda eğitim almaya başlamışlardı871. Ancak bu eğitim de kadına yüklenen “toplumsal cinsiyet” ve bununla ilgili olarak benimsenen meslek anlayışı ile biçimlenmekteydi872. 1869 tarihli nizamnamenin dokuzuncu maddesinde kızların 6- 10, erkeklerin 7-11 yaşları arasında okula devamlarının zorunlu olduğu belirtilmişti. Nizamnamenin onbeşinci maddesine göre bir yerleşim yerinde iki mektep varsa biri kızlara diğeri erkeklere ayrılacak, şayet tek mektep varsa kızlar için mektep

870 Kerim SARIÇELİK, Konya’da Modern Eğitim Kurumları (1869-1919), Konya 2010, s. 32-37, 59. Musahabat-ı ahlakıyye derslerinde inanç, ibadet ve ahlakla ilgili konulara yer verilmiştir. Eşya ilmi dersinde maddelerin isimleri ve özellikleri, vücut organlarının, giysilerin, ev eşyalarının, binaların isimleri ve ayrıntıları öğretilmiştir. Bunlarla birlikte ulum-ı diniyye, kıraat, elif-ba, ezber, eşya, ziraat dersleri öğrencinin millî ve insani yönünü geliştirmeye yönelik olan; devletin kuruluş ve işleyişine hâkim olan düşünceleri de yansıtan derslerdir. 871 Aytunç ALTINDAL, Türkiye’de Kadın, İstanbul 1977, s. 124. 872 Şefika KURNAZ, Yenileşme Sürecinde Türk Kadını:1839-1923, İstanbul 2011, s. 47. 210

yapılıncaya kadar erkeklerin okuluna gidecekler ancak erkeklerle karışık oturmayacaklardı. Onyedinci maddeye göre kız öğrencilerin öğretmenleri bayan olacak, ancak yeterli sayıda muallime mevcut değilse yetişene kadar “yaşlı ve iyi ahlâklı adamlar” kız öğrencilere muallimlik yapacaklardı873.

Kızların eğitimi konusu 1869 tarihli nizamnamenin uygulanmaya başlamasından kısa bir süre sonra taşrada da bu konuda yapılanmaya gidilmiştir. Konya’da erkek iptidailerinde 1905-1918 tarihleri arasında kız öğrenciler için inas sınıfları açıldığı, ancak bunlarda verilen derslerin şube sınıfındakilere denk olduğu, üst sınıflarda erkeklere verilen derslerin inas sınıfındaki kızlara verilmediği anlaşılmaktadır874. Seydişehir’de ise 1907 yılında Numune-i Terakki-yi İnas Mektebi adıyla sadece kızlara eğitim veren bir iptidai açılmış ve 1925’e kadar bu adla eğitim veren okul Merkez Kız İptidaisi ismini alarak Cumhuriyet Dönemi’nde varlığını devam ettirmiştir. Bu mektepteki eğitimin erkek iptidailerine denk olduğu, 1913 reformuyla gelen yeniliklerin de uygulandığı belgelerden anlaşılmaktadır.

2. 2. 2. Seydişehir İptidaisi Seydişehir’de 1869 Nizamnamesi’nin kabulünden 30 sene sonra iptidaiye mekteplerinin açılmaya başlandığı belgelerden anlaşılmaktadır. Bu yönde ulaşılabilen ilk kayıt 19 Ramazan 1316/28 Ocak 1899 tarihli olup, Seydişehir kaza merkezinde yeni bir iptidaiye mektebi inşa edilip resmî törenle açıldığı yönündedir875. Bu kurumun hangi mevkide açıldığı ve ömrünün ne kadar olduğu noktasında şimdilik bir kayda ulaşılamamıştır. 2. 2. 3. Aşağı Mahalle İptidaisi Aşağı Mahalle İptidaisi, Seydişehir kent merkezinde Değirmenci Mahallesi’nde idi. Aşağı Mahalle İptidaisi’nde 1906-1907 öğretim yılında yapılmış olan sınavları içeren ve Temmuz 1323/Temmuz 1907’de kaleme alınmış olan bir “imtihan cedveli”ne göre 64 erkek öğrencisi bulunan mektebin ilgili cetvelinde şube sınıfı öğrencilerinin adları ile birinci, ikinci, üçüncü sınıf öğrencilerinin adları,

873 BOA, Y.EE, Dosya no. 112, Gömlek no. 6, tarih: 24 Cemaziyelahir 1286/1 Ekim 1869. 874 SARIÇELİK, aynı eser, s. 60. 875 BOA, MF. MKT., Dosya no. 435, Gömlek no. 3. 211

babalarının ismi ve yıl sonunda yapılan sınavdan almış oldukları ders notları mevcuttur. Mektebin not sistemi 10’luktur876. Başarılı olanlara diploma veriliyordu (Resim-3). Aşağı Mahalle İptidaisi’nde 1906-1907 öğretim yılında şube sınıfında sadece elif-ba dersi veriliyordu; ancak not olarak bir karşılığı yoktu. Birinci sınıfta elif-ba dışında Kuran, kıraat, ilmihal, hesab-ı zihni ve yazı dersleri vardı. İkinci sınıfta elif- ba dersi yoktu. Birinci sınıf derslerine ek olarak tecvid, ulum-i diniyye, ahlak ve tarih-i Osmanî dersleri görülüyordu. Yazı dersi bu sınıfta imla, sülüs ve rika adıyla üç ayrı ders haline gelmişti. Üçüncü sınıfta ise bir önceki yıl derslerine ulum-i zihniye, sarf-ı Osmani ve coğrafya dersleri eklenmişti.

Resim-3: Aşağı Mahalle İptidaiye Mektebi, Bahaddin Paslı’nın babası Mehmed Efendi’ye ait diploma (Bahaddin Paslı’dan).

876 KMA, Dosya no. 37, s. 188a, 188b, 189a. Şube sınıfının mevcudu 30, birinci sınıf mevcudu 14, ikinci sınıf mevcudu 11 ve birinci sınıf mevcudu dokuz idi. 212

2. 2. 4. Cami-i Cedid Mahallesi İptidaisi Cami-i Cedid Mahallesi İptidaisi’ne dair ulaşılabilen en eski kayıt Temmuz 1323/1907 tarihli olup 1906-1907 öğretim yılı sonunda yapılan genel sınavın sonuçlarını içermektedir. Not sistemi 10’luktur. Toplam 47 erkek öğrencisi vardır. Dört ayrı şubesi bulunmasından hareketle877 bu mektebin 1904 veya daha öncesinde kurulduğu söylenebilir. Aşağı Mahalle İptidaisi’nde okutulan dersler burada da aynen vardı. 2. 2. 5. Türbe Mahallesi İptidaisi Türbe Mahallesi İptidaisi’ne878 dair ulaşılabilen ilk ve tek kayıt Temmuz 1323/1907 tarihli olup 1906-1907 öğretim yılı sonunda yapılan sınavın sonuçlarını sunan bir cetveldir. Mektepte 86 erkek öğrenci öğrenim görmektedir879. Türbe Mahallesi İptidaisi’nin birinci sınıfında diğer iptidailerden farklı olarak “Kuran-ı Kerim” dersinin verilmediği görülür. Oysa bu, diğer okullarda her kademedeki sınıfta mutlaka gösterilen bir ders idi. Bunun dışında bir farklılık söz konusu değildir. Aşağı Mahalle ve Cami-i Cedid iptidaiye mekteplerinden farklı olarak Türbe Mahallesi Mektebi’nin ikinci sınıfında Osmanlı Tarihi dersi okutulmamaktaydı. Diğer derslerde bir farklılık söz konusu değildi. Üçüncü sınıfında Aşağı Mahalle ve Cami-i Cedid iptidaiye mekteplerinden farklı olarak “kavâid-i zekâ” adıyla bir ders görülmektedir. Diğer dersler aynılık gösterip dinî ilimler ağırlıklı idi.

2. 2. 6. Rehber-i Meşrutiyyet Mekteb-i İptidaisi

Rehber-i Meşrutiyet İptidaiye Mektebi’nin, kentin hangi mahallesinde olduğunu tespit etmeye yardımcı olacak herhangi bir belgeye şimdilik

877 KMA, Dosya no. 37, s. 189b, 190a, 190b. O tarihte mektebin şube sınıfında 25, birinci sınıfta 10, ikinci sınıfta sekiz ve üçüncü sınıfta dört erkek öğrenci vardı. 878 Seydişehir’de Türbe adıyla bilinen bir mahalle yoktur. “Türbe Mahallesi” demekle kastedilenin Seyit Harun Manzumesi’ndeki türbeler hasebiyle Osmanlı Dönemi’nde Kiçikapı Mahallesi veya Türbe Camii bahçesi içindeki Emirler Türbesi’nde bulunan 10 Kadirî mezarına istinaden Alaylar Mahallesi olması muhtemeldir. 879 KMA, Dosya no. 37, s. 191b, 192a, 192b. Şube sınıfında 45, birinci sınıfta 11, ikinci sınıft 17, üçüncü sınıfta 12 erkek öğrenci mevcuttu. 213

rastlanmamıştır. Ancak 1907 yılında açıldığı bilgisi 1332/1913-1914 tarihli bir Konya Vilâyet Salnâmesi’nde kayıtlıdır880.

Bu okuldaki dersler ve öğrenci miktarına dair ulaşılabilen iki ayrı belge söz konusudur. 1 Eylül 1331/14 Eylül 1915 tarihli belgeye göre, Mustafa Efendi bin Süleyman, aylık 200 kuruş maaşla bu mektebe muallim olarak tayin edilmiştir881. Diğer belge ise 1916-1917 öğretim yılı sonunda yapılan umumî sınavın cetvelidir882. Buna göre mektepte dört sınıf ve toplam 87 erkek öğrenci bulunmaktadır. Mektebin ders programı, 1913’te gerçekleştirilen reforma uygun olarak bilgi, beceri ve kültür derslerinden oluşmaktadır. Ayrıca öğrencilere “hal ve hareket notu” da verilmiştir. Ders programı açısından yukarıda bahsedilen ilk dört iptidaiden farklıdır.

Mektebin Mart 1341/1925’te dahi faal olduğu, Hasan Hilmi Bey bin Mehmed Ağa’nın bu tarihte okula aylık 1950 kuruş ile muallim olarak tayin edilmesinden anlaşılmaktadır883.

2. 2. 7. Mustafa Necip Bey Mekteb-i İptidaisi

Mustafa Necip Bey İptidaiye Mektebi’nin kentin hangi mahallesinde kurulmuş olduğu tespit edilememiştir. Okulla ilgili olarak ulaşılan beş ayrı kayda istinaden kuruluşunu 1916’dan öncelerde aramak mümkündür.

Mustafa Necip Bey Mektebi’nin aylık 200 kuruş ile muallimi olan Hacı Hasan Efendi bin Molla Mustafa bir süre çalıştıktan sonra askere gitmiş ve 23 Temmuz 1332/14 Temmuz 1916’da silah altında iken vefat etmiştir884. Dolayısıyla bu kayıt zaten mektebin kuruluşunu 1916 öncesine götürmektedir.

Mustafa Necip Bey İptidaiye Mektebi’nin 1914-1915 öğretim yılındaki öğrenci sayısını, verilen dersleri ve yıl sonu sınavında öğrencilerin aldığı notları gösteren iki cetvel vardır. Buna göre, devre-i ûlâ birinci sınıfında yaşları 9-12 arası olan 18 erkek

880 KVS, tarih: R. 1330/1914, s. 681. 881 KMA, Dosya no. 42, s. 166, vr. 8. 882 KMA, Dosya no. 79, s. 387. 883 KMA, Dosya no. 11, vr. 10a-10b. 884 KMA, Dosya no. 42, s. 165, vr. 7. 214

öğrenci vardır. Bunların üçü sınıfta kalmış, diğerleri geçmiştir. Ders yılı boyunca görülen dersler şöyle idi: Kuran-ı Kerim mea tecvid, malumat-ı nafia, sarf-ı Osmanî, kıraat, imlâ, hesab, hendese, coğrafya, Osmanlı tarihi, ahlak, eşya dersleri, ziraat, hüsn-i hat, resim, elişleri, musikî ve idman. Devre-i ûlânın ikinci sınıfında yaşları 8- 14 arasında olan 14 erkek öğrenci vardı. Üç öğrenci sınıfta kalmıştı. Bu sınıfta okutulan dersler devre-i ûlâ birinci sınıftakilerle aynı idi. Devre-i âliyenin birinci sınıfında ise yaşları 11-14 arasında olan 11 erkek öğrenci vardı. Okutulan derslerdeki tek farklılık, bu sınıfta Osmanlı tarihi yerine genel tarihin okutulmasıydı. Devre-i âliyenin ikinci sınıfında yaşları 13-15 arasında olan 10 erkek öğrenci vardı. Dersler, devrenin birinci sınıfı ile aynı idi885.

Mustafa Necip Bey İptidaiye Mektebi ile ilgili bir diğer kayıt, 1916-1917 öğretim yılı sonunda yapılan umumî sınavın sonuçlarını gösteren cetveldir. Buna göre o yıl mektepte devre-i aliye birinci, devre-i aliye ikinci, devre-i mutavassıta ikinci ve şube olmak üzere dört sınıf vardı. Devre-i aliyenin birinci ve ikinci sınıfında görülen dersler, bir önceki sene programı ile aynı idi. Devre-i mutavassıta dersleri de devre-i aliyedekilerden farksızdı. Şube sınıfında sadece elif-ba dersi vardı886.

Mustafa Necip Bey İptidaiye Mektebi’nin 1917-1918 öğretim yılında da faal olduğu anlaşılmaktadır. O yıl toplam 80 erkek öğrencisi bulunan okulun “şube, devre-i ûlâ birinci, devre-i ûlâ ikinci, devre-i mutavassıta birinci, devre-i mutavassıta ikinci, devre-i âliye birinci, devre-i âliye ikinci” olmak üzere yedi sınıfı vardı. görülen dersler önceki öğretim yıllarına ait programdaki gibiydi887.

Mustafa Necip Bey İptidaiye Mektebi’ne dair ulaşılabilen 1915, 1917 ve 1918 yılları Haziran ayı sonunda kaleme alınmış olan bu cetveller doğrultusunda mektebin 1911-1912 yıllarında kurulmuş olabileceği fikri ağırlık kazanmaktadır. XX. yüzyılın başında kurulmuş olan mekteplerden farklılık gösterdiği, kanun ve nizamnamelerle

885 KMA, Dosya no. 79, s. 39-43. 886 KMA, Dosya no. 79, s. 333-334. 887 KMA, Dosya no. 79, s. 200-201. 215

getirilen değişiklikler doğrultusunda din dersleri yanında kültür ve beceri derslerinin de işlendiği görülmektedir.

2. 2. 8. Numune-i Terakki-yi İnas/Numune Mektebi

Seydişehir’de kızların öğrenim görmeleri için Numune-i Terakki-yi İnas/Numune Mektebi, Eylül 1907’de açılmıştır888. Abdurrahman Ayaz’a göre Muallimhane Camii bitişiğindeki arazide inşa edilmişti. Bu kurum, kız öğrencilerin öğrenim gördüğü bir iptidaiye mektebi idi. Mart 1925’e kadar Numune-i Terakki-yi İnas/Numune Mektebi adıyla varlığını sürdürmüş, Mart 1925’ten sonra “Merkez İlk Kız Mekteb-i İbtidaisi” adını almıştı889. Erkek iptidaiye mekteplerinden farklı olarak bu okulda kızlara yemek pişirme dersleri de veriliyordu.

Numune-i Terakki-yi İnas Mektebi’nde 1916-1917 öğretim yılında toplam 104 kız öğrenci öğrenim görüyordu. 1913 reformuna uygun olarak devre-i âliye, devre-i mutavassıta ve devre-i ûlâda ikişer sınıf olmak üzere toplam altı sınıf vardı. Ayrıca bu mektepte 1911 programına uygun okulöncesi eğitim veren iki sıbyan sınıfı oluşturulmuştu. Sıbyan sınıfında Kuran-ı Kerim, malumat-ı diniyye, Türkçe elif-ba, kıraat, imla, sarf, nahiv, tahrir, ezber, inşa, yazı, hesap, hendese, resim ve el işi dersleri görülüyordu. Ayrıca öğrencilere hal ve hareket notu da verilmişti890.Devre-i âliyenin birinci sınıfında üç kız öğrenci vardı. Sıbyan sınıfındaki derslere ek olarak tarih, coğrafya, eşya, ziraat, idare-i bedeniye, tabahat ve musahabat-ı ahlakıyye derslerini alıyorlardı891. Devre-i âliyenin ikinci sınıfında 20 kız öğrenci vardı. Gördükleri dersler devrenin birinci sınıfı ile aynıydı. Devre-i mutavassıtanın birinci sınıfında üç; ikinci sınıfında yedi kız öğrenci vardı. Görülen dersler devre-i âliye sınıfları ile aynıydı. Devre-i ûlânın birinci sınıfında 10; ikinci sınıfında ise dokuz kız öğrenci öğrenim görüyordu. Dersler, diğer devrelerdekiler ile aynıydı892.

888 KVS, tarih: R. 1330/1914, s. 681. 889 KMA, Dosya no. 11, vr. 4a-4b. 890 KMA, Dosya no. 79, s. 442. 891 KMA, Dosya no. 79, s. 307. 892 KMA, Dosya no. 79, s. 307. 216

Numune-i Terakki-yi İnas Mektebi ile ilgili olarak 1917-1918 öğretim yılına ait iki cetvele ulaşılmıştır893. Bir önceki yıl olduğu gibi altı sınıf vardır ve toplam mevcut 27’dir. Görülen derslerde farklılık söz konusu değildir. Ayrıca toplam 35 kız öğrencisi olan iki sıbyan sınıfı da açılmıştır.

Numune-i Terakki-yi İnas Mektebi’nde görev yapan muallimlerin maaşlarına dair fikir edinmek açısından üç ayrı belgeden söz etmek uygun olacaktır. Yusuf kızı Aişe Hanım aylık 300 kuruş maaşla 1915’te okulda göreve başlamış; 1916-1919 yılları arasında 350 kuruş ve 1 Mart 1335/1919 tarihi itibariyle 600 kuruş maaş almıştır894. Mektepte tarih, coğrafya, inşa ve yazı dersleri muallimliğini yürüten Edhem oğlu Ali Saib Efendi aylık 300 kuruş maaşla 10 Eylül 1918’de göreve başlamış; 1 Mart 1335/1919’da maaşı 600 kuruşa yükselmiştir895. Okulda Fatıma ve Hatice adında iki baş-muallime olup 1922 yılında maaşları 700’er kuruştur. Safiye ve Saniye adlı iki muallime ise 600 kuruş almaktadır896.

2. 2. 9. Merkez İptidai/Merkez Zükur/Merkez Erkek/Merkez İlk Erkek Mektebi

Erkek öğrencilerin eğitim gördüğü bir iptidai mektebi olan okul, 1913-1918 yılları arası Merkez İptidai Mektebi, 1918-1925 yılları arası Merkez Erkek/Merkez Zükur Mektebi ve Mart 1925’ten itibaren Merkez İlk Erkek Mekteb-i İptidaisi şeklinde kayıtlara geçmiştir. Ekim 1926’dan itibaren karma eğitim verilmeye başlanarak okulun adının “Muhtelit İlk Mektebi” olarak değiştirildiği; hatta muallim takviyesi amacıyla Kız Mektebi’ndeki bazı muallimelerin bu okula kaydırıldığı belgelerden anlaşılmaktadır897.

Merkez İptidai Mektebi’yle ilgili olarak Konya Maarif Arşivi’nde muallim sicil kayıtları ve 1916-1917 öğretim yılına ait bir cetvel vardır. 1913-1914, 1921-1922 ve

893 KMA, Dosya no. 79, s. 167, 168. 894 KMA, Dosya no. 42, s. 168, vr. 10. 895 KMA, Dosya no. 42, s. 171, vr. 13. 896 KMA, Dosya no. 12, s. 5a, 5b. 897 KMA, Dosya no. 21, s. 28-29, vr. 4-5. 217

1923-1924 öğretim yıllarına ait imtihan cetvelleri ise Seydişehir Merkez İlköğretim Okulu’nun deposundadır.

Merkez İptidai Mektebi’nin 1913-1914 öğretim yılında toplam 139 erkek öğrencisi vardır. 1913 kanununa uygun olarak devre-i ûlâ, devre-i mutavassıta ve devre-i âliyede ikişer olmak üzere toplam altı sınıfta eğitim verilmiştir. Verilen derslerin içeriği, Mustafa Necip Bey İptidaisi’ndekilerle aynıdır. Bu mektepte sıbyan veya şube sınıfları yoktur898.

Merkez İptidai Mektebi’nin 1916-1917 öğretim yılına ait bir sınav cetvelinde devre-i mutavassıtanın birinci sınıfında 18, ikinci sınıfında 14 erkek öğrenci kayıtlıdır. Gördükleri dersler bir önceki senenin programı ile aynıdır899. Bu cetvelde diğer sınıflardaki öğrencilerin bilgilerine yer verilmediği için, 1916-1917 öğretim yılında okulun toplam mevcudunu söylemek mümkün değildir.

Merkez Zükur Mektebi’nde 1922-1923 öğretim yılında 185 erkek öğrenci900; 1923-1924 öğretim yılında ise 151 erkek öğrenci öğrenim görmüştür901. Altı sınıfta verilen dersler, 1916-1917 öğretim yılındakilerle aynıdır.

Merkez İlk Erkek Mekteb-i İptidaîsi’ne dair ulaşılabilen son sınav cetveli, 1925-1926 öğretim yılına aittir. Bu tarihte her bir devre ikişer yıl olmak üzere toplam altı yıllık öğrenim süresinin kalktığı, günümüzdeki gibi ilköğretimin beş yıl olarak düzenlendiği görülmektedir. Okulun toplam mevcudu 86’dır902. Öğrenim süresi beş yıla düşürülmüş olmakla birlikte, 1925-1926 öğretim yılında verilen derslerin önceki dönemlere göre farklılık arz etmediği görülmektedir.

898 Seydişehir Merkez İlköğretim Okulu Arşivi. 899 KMA, Dosya no. 79, s. 37. 900 Seydişehir Merkez İlköğretim Okulu Arşivi. 901 Seydişehir Merkez İlköğretim Okulu Arşivi. 902 Seydişehir Merkez İlköğretim Okulu Arşivi. 218

Mektepte görev yapan muallimler 1919 yılında altı lira maaş alırken, 1922’de bunun 19.5, 1925 yılında 20.5 liraya yükseldiği belgelerden anlaşılmaktadır. Başmuallim ise 1925 yılında 25 lira maaş almaktadır903.

2. 3. Rüştiye Mektebi

II. Mahmud, sıbyan mekteplerinin düzeltilmesi ve onlara bağlı olarak yeni ve ikinci sınıfı olacak mekteplerin açılması konusunda Meclis-i Umûr-ı Nâfia’ya talimat vererek bir layiha hazırlatmıştır. Fakat padişah bu ikinci sınıf ismini beğenmeyerek “Mekâtib-i Rüşdiye” adını vermiştir904. Rüştiye mekteplerinin ilki, 1839’da açılan ve bürokrasiye memur yetiştiren Mekteb-i Maârif-i Adlî ve Mekteb-i Ulûm-ı Edebiye-i Adlî olmuştur905. Bunların açılışından sekiz yıl sonra Davudpaşa Rüştiye Mektebi kurulmuştur906. Bundan sonra rüştiye mekteplerinin yaygınlaşması hız kazanmış ve 2 Temmuz 1853 tarihinde ülke genelinde 25 rüştiye mektebinin açılmasına karar verilmiştir907. Bu arada kızların eğitimi ele alınmış ve 1859 yılında ilk kız rüştiyesi olan Cevri Kalfa İnas Rüştiyesi açılmıştır908.

Rüştiye mektepleri ilk kuruldukları dönemde sıbyan mekteplerinin daha iyi öğretim veren üst sınıfları gibi düşünülmüş; çok geçmeden genel orta öğretimin en alt düzeyindeki okullar haline gelmiştir909. Ekonomik problemler nedeniyle taşrada idadî mekteplerinin açılamaması üzerine 29 Ocak 1890 tarihinde idadi mektebi bulunan yerlerdeki rüştiyeler lağvedilerek idadilerle birleştirilmiştir910. Böylece rüştiyeler, idadilerin ilk üç sınıfını oluşturmuştur. II. Meşrutiyet’ten sonra ise rüştiye mekteplerinin iptidai mekteplerle birleştirilmesi çalışmaları yapılmış; 1913 yılında

903 KMA, Dosya no. 11, vr. 1ab, 2ab, 3ab; Dosya no. 12, vr. 1ab, 2ab, 3ab, 4ab; Dosya no. 21, vr. 1-3. 904 Takvim-i Vekâyi, 21 Zilkade 1254/4 Şubat 1839, No. 176; Mahmud Cevad, Maarif Teşkilatı, s. 4- 20. 905 Muammer DEMİREL, “Türk Eğitiminin Modernleşmesinde Rüşdiye Mektepleri”, Türkler, XV., s. 44. 906 BİLİM, aynı eser, 225. 907 Mahmud Cevad, Maarif Teşkilatı, s. 59. 908 BİLİM, aynı eser, s. 227. 909 UNAT, aynı eser, s. 43. 910 BOA, İ. MMS., Dosya no. 110, Gömlek no. 4704. 219

Tedrîsât-ı İbtidâiyye Kanûn-ı Muvakkatı ile bu durum gerçekleşmiş ve rüştiye mektepleri iptidai mektepler içinde eritilmiştir911.

Seydişehir’de hayırsever kimselerin maddi desteği ile 1868 yılında ilk defa bir rüştiye inşa edilerek eğitim hayatına başlamıştır912. Dört odalı bu mektep, yaklaşık 20 yıl hizmet vermiştir. Bu yirmi yıllık süreçte okutulan derslerin neler olduğunu gösteren bir sınav cetveline şimdilik ulaşılamamıştır. Ancak mektepte kullanılmak üzere Maarif Kütüphanesi’nce talep edilen materyaller, bu konuda fikir vermektedir. Sünbülzade Vehbi Efendi’nin Tuhfe-i Vehbi, Ahmed Vefik Paşa’nın Fezleke-i Tarih- i Osmanî, Selim Sabit Efendi’nin Hesab Risâlesi ve Mustafa Hami Paşa’nın Vezâif-i Etfâl adlı kitapları Seydişehir Rüştiyesi’nde okutulan eserlerdendir913. Bunlara nazaran rüştiye mektebinde okutulan derslerin, iptidaiye mekteplerinden çok da farklı olmadığı söylenebilir. Tarih, coğrafya, hesap, ahlak ve din dersleri mevcuttur. 8 Şaban 1297/15 Temmuz 1880’de Hüsnü Efendi’nin rika muallimi olarak Seydişehir Rüştiyesi’ne tayin edilmesine binaen rika dersinin de mektepte gösterilen dersler arasında olduğunu söylemek mümkündür914.

Seydişehir’de açılan ilk rüştiyenin öğrenci mevcudu hakkında Konya Vilâyet Salnâmeleri’nde ayrıntılı olmasa da bilgi bulunmaktadır. 1875 yılı Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre, Seydişehir Kazası’nda bir rüştiye mektebi bulunuyordu ve 56 erkek öğrenci burada öğrenim görmekteydi. Mektebin muallim-i sanisi Mehmed Efendi, bevvabı ise Şeyh Mustafa idi915. Rüştiye Mektebi’ndeki öğrenci sayısı hızla artmış ve 1295/1878’de 60’ı geçmiştir916.

Öğrenci sayısının artmasıyla mektep binasının ihtiyacı karşılayamaz hale gelmesi, kurulduğu mevki itibariyle havadar bir noktada olmayıp özellikle sıcak mevsimlerde sınıfların ders işlemeye elverişsiz bulunması ve R.1299-1304/1883- 1888 yılları arasında mektebin maarif hissesinden 61.000 kuruş varidatının birikmiş

911 Düstûr, V/2, s. 804-823; Fatih DEMİREL, “Mekteb-i İdadi”, (Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Erzurum 2010, s. 15. 912 BOA, A.}MKT. MHM., Dosya no. 429, Gömlek no. 73. 913 BOA, MF. MKT., Dosya no. 9, Gömlek no. 33; Dosya no. 20, Gömlek no. 117. 914 BOA, MF. MKT., Dosya no. 65, Gömlek no. 73. 915 KVS, tarih: 1292/1875, s. 123. 916 KVS, tarih: 1295/1878, s. 62. 220

olması öne sürülerek 6 Temmuz 1305/18 Temmuz 1889’da yeni bir rüştiye mektebinin yaptırılması merkezden istenmişti. Askeri depo ve hükümet konağının bulunduğu mevki havadar olup, bu binaların yanına yeni bir rüştiye mektebinin yapılması, bu iş için maarif hissesinden 50.000 kuruş verilmesi ve mevcut olan ilk mektebin de iptidaiye mektebine dönüştürülmesi ricası merkez tarafından reddedilmiştir. 19 Temmuz 1305/31 Temmuz 1889’da gönderilen cevapta, ülkenin pek çok yerinde rüştiye mekteplerinin tamire veya yeniden inşa edilmeye muhtaç olduğu, ancak bu mekteplerin hissesine düşen varidatın maarif tarafından muhtelit idadi mekteplerine harcanacağı ve bu sebeple yeni rüştiye mektebinin yine Seydişehir halkının maddi yardımı ile inşa edilmesinin uygun olacağı bildirilmiştir917.

Bu durumda Seydişehir’de ikinci rüştiye mektebi de halkın gayreti ve parasıyla yapılmıştır. İlk binanın ise iptidaiye mektebine dönüştürüldüğü belgelerde ifade edilmiştir. A. Ayaz, eski rüştiye binasının Numune Mektebi olduğunu ve Muallimhane Camii bitişindeki arazide bulunduğu görüşündedir918. Bu bilgi doğru ise, ilk rüştiye binasının daha sonraki yıllarda kız öğrencilere eğitim veren bir iptidaiye mektebi işlevi gördüğü söylenebilir. 1913 geçici kanunu ile rüştiyelerin iptidaiyelerle birleştirilmesi emredildiği hatırlanacak olursa bu, kanuna uygun bir gelişmedir. Seydişehirlilerle yapılan görüşmelerde, 92 yaşındaki Ahmet Sakarya Bey de dâhil olmak üzere, bugün Hacı Seyyid Ali Mahallesi Öten Caddesi 211 Sokak’ta bulunan Çeşmeli Apartmanı’nın olduğu arazi üzerinde önceleri rüştiye binasının bulunduğunu, Cumhuriyet yıllarında yıkılarak yerine apartman inşa edildiğini söylemektedirler. Dolayısıyla Çeşmeli Apartmanı’nın yerinde olan binanın da 1890’da yapılan ikinci rüştiye olduğu söylenebilir.

Seydişehir Rüştiye Mektebi ile ilgili olarak 1904-1908 yılları arası ile 1913 yılında gerçekleştirilen umumî sınav cetvellerine ulaşılmıştır. Öğrenim süresi üç yıl

917 BOA, MF. MKT., Dosya no. 112, Gömlek no. 52. 918 AYAZ, aynı eser, s. 102. 221

olan bu mektepte öğrencilerin tamamı erkektir. Okulun mevcudu 1904’te 53, 1905’te 43, 1906’da 45, 1907’de 47, 1908’de 44 ve 1913’te 47’dir919.

Birinci sınıf öğrencileri 9-11, ikinci sınıf öğrencileri 11-13 ve üçüncü sınıf öğrencileri 14-16 yaşları arasında olup, bunun istisnası olan öğrencilere bazı sınıflarda rastlanabilmektedir. Birinci sınıf öğrencileri Kuran-ı Kerim mea tecvid, ulûm-i diniyye, Türkçe sarf-i Osmanî, Türkçe usul-i kıraat, Arapça, ilm-i eşya, hesap, yeni coğrafya, vezaif-i etfal ve hüsn-i hat derslerini görüyorlardı. İkinci sınıfta bu derslere ek olarak Farsça, hendese, İslam tarihi ve ahlak dersleri de veriliyordu. Üçüncü sınıfta ise genel coğrafya ve genel tarih yerine Osmanlı coğrafyası ve Osmanlı tarihi derslerinin işlendiği; ayrıca malumat-ı nafia ve hıfzussıhha adıyla iki yeni dersin daha olduğu anlaşılmaktadır. Üçüncü sınıf Arapça derslerinde Mehmed Refet Rehavi Efendi’nin Telhisü’l-Nahiv adlı eserinden, birinci sınıf Arapça derslerinde Mustafa Mihalıci’nin Tekmiletü’l-binâ adlı eserinden yaralanılıyordu. İkinci sınıf Farsça derslerinde Feyzi’nin Zebân-ı Fârisî eseri okutuluyordu920.

Mektepteki derslerin 1913 kanunu sonrası değiştiği imtihan cetvellerinden anlaşılmaktadır. 1912-1913 öğretim yılında birinci sınıf öğrencilerine önceki yıllardan farklı olarak İslam tarihi dersi de verilmiştir. İkinci sınıfta ise bu derslere Farsça, Fransızca, hendese, malumat-ı medeniye ve resim dersleri eklenmiştir. Üçüncü sınıf işlenen dersler yönünden, ikinci sınıf ile aynıdır. 1912-1913 öğretim yılında Arapça ve Farsça dışında üçüncü bir yabancı dil olarak Fransızca’ya yer verildiği; ayrıca resim ve medeni bilgiler dersinin eklendiği anlaşılmaktadır921.

Seydişehir Rüştiye Mektebi’nin 1913-1914 öğretim yılında 53 erkek öğrencisi bulunmaktadır922. Verilen dersler bir önceki yıl ile aynıdır. Sınavları başarıyla bitirenlere Mekteb-i Rüşdiye Şahâdet-nâmesi” veriliyordu (Resim-4).

919 KMA., Dosya no. 43, s. 58, 59, 385, 386, 402, 439, 479; Dosya no. 68, s. 125, 126, 127. 920 KMA., Dosya no. 43, s. 58, 59, 385, 386, 402, 439, 479. 921 KMA., Dosya no. 68, s. 125, 126, 127. 922 KVS, tarih: R. 1330/1914, s. 681. 222

Resim-4: Seydişehir Rüştiye Mektebi mezuniyet diploması (B. Paslı’dan). Rüştiye mektebinde öğrencilerin devam zorunluluğu bulunuyordu. Bu konuda hassas davranılıyor, bu nedenle her dört ayda bir devam cetvelleri merkeze gönderiliyordu. 27 Eylül 1289/8 Ekim 1873 tarihli olup Seydişehir Rüştiye Mektebi muallimlerine hitaben gönderilmiş yazıda, her dört ayda bir düzenli olarak devam jurnallerinin mahallî hükümet vasıtasıyla gönderilmesi gerektiği, 1288 Kânun-ı evvel/Aralık-Ocak 1872 ile Mart 1289/1873 jurnallerinin hâlâ ulaşmadığı, daha fazla zaman kaybedilmeden gerekli evrakların gönderilmesi gerektiği bildirilmiştir923. 24 Mayıs 1291/5 Haziran 1875 tarihli belgede, Seydişehir rüştiye öğrencilerinin devam kayıtlarının tutulduğu, jurnallerin bu defa geciktirilmeden gönderildiği ve 12 ayrı cetvelden oluştuğu ifade edilmektedir924.

923 BOA, MF. MKT., Dosya no. 13, Gömlek no. 127. 924 BOA, MF. MKT., Dosya no. 28, Gömlek no. 66. 223

İki rüştiye mektebi de halkın gayretiyle inşa edildiği gibi zaman zaman gereken onarımlarda da yerel imkânlar kullanılıyordu. Örneğin 5 Zilkade 1312/30 Nisan 1895’te mektebin tamir masrafları mahallî evkaf-ı münderise hasılatından karşılanmıştır925. Muallimler sınava tâbi tutulup göreve getiriliyordu. 20 Muharrem 1312/23 Temmuz 1894 tarihli bir belgede, Seydişehir Rüştiye Mektebi muallim-i sanisi olup sülüs muallimliği yapan Süleyman Efendi’nin vefatı üzerine yeni bir muallim tayin edildiği, ancak kendisinin bu dersi vermeye muktedir olmadığının anlaşıldığı ve bu sebeple başka bir muallimin tayin edilerek sınav evrakının merkeze gönderilmesi istenmişti926. Zaman zaman mektebe muallim tayininde sıkıntılar yaşandığı, uygun birinin bulunamadığı da görülmektedir. 5 Receb 1316/20 Kasım 1898’de maariften gönderilen bir yazıda Seydişehir Rüştiyesi’ne münasip bir muallim henüz bulunamadığı, Darülmuallimin’den mezun olacaklar içinden uygun birinin seçilip gönderilmesinin kararlaştırıldığı bildirilmekteydi927. 15 Muharrem 1317/25 Mayıs 1899 tarihli yazıda ise muallim-i evvelliğe hâlâ uygun bir kimse bulunmadığından maaşın ikiye bölünmesi ve muallim muavinliğine Girit muhacirlerinden Şevki Efendi’nin, muallimliğine de mahallince münasip birinin tayin edilmesi maarifçe istenmiştir928. Nihayet 27 Muharrem 1317/6 Haziran 1899’da Şevki Efendi muallim-i evvel olarak929, 9 Şaban 1317/12 Aralık 1899’da Mehmed Efendi Arapça, Farsça ve ulum-ı diniye muallimi olarak tayin edilmişlerdi930.

Mektebe tayin edilen muallimlere, günümüzde olduğu gibi, yolluk ve harcırah veriliyordu. Seydişehir Rüştiyesi muallim-i sanisi Zühdi Efendi’nin vefatı üzerine, Malkara Rüştiyesi muallim-i evveli olan Mehmed Şükri Efendi, 17 Rebiyülahir 1295/14 Nisan 1878’de aylık 600 kuruş maaş ile Seydişehir Rüştiyesi’ne muallim-i

925 BOA, MF. MKT., Dosya no. 260, Gömlek no. 54. 926 BOA, MF. MKT., Dosya no. 214, Gömlek no. 34. 927 BOA, MF. MKT., Dosya no. 424, Gömlek no. 18. 928 BOA, MF. MKT., Dosya no. 450, Gömlek no. 8. 929 BOA, MF. MKT., Dosya no. 451, Gömlek no. 65. 930 BOA, MF. MKT., Dosya no. 479, Gömlek no. 17. 224

evvel olarak tayin edilmişti. Mehmed Şükri Efendi’ye harcırah bedeli de ayrıca ödenmiştir931.

Rüştiye mektebi yöneticilerine dair eğitimi düzenli yürütmedikleri için zaman zaman şikâyetler de vuku buluyordu. 1 Rebiyülahir 1323/5 Haziran 1905’te maariften gönderilen bir yazıda, Seydişehir Rüştiye Mektebi’ni sık sık tatil ettikleri haber alınan rüştiye muallimleri hakkında tahkikat başlatıldığı bildiriliyordu932.

3. Kütüphaneler

3. 1. Haruniye Medresesi Kütüphanesi

Osmanlı Dönemi’nde medreselerin bazılarında, özellikle kentlerin önemli medreselerinde kütüphaneler bulunurdu933. Seydişehir’in en ünlü medresesi durumundaki Seyit Harun Medresesi bünyesinde de bir kütüphane mevcut idi. Belgelerden bu kütüphanenin XVIII. yüzyıl başlarında kurulduğu anlaşılmaktadır. Medresenin müderrisi olan Mustafa Efendi bazı kitaplarını 1138/1726’da medresenin kütüphanesine vakfetmiş, Zilkade 1139/Haziran-Temmuz 1727’de bu kitaplara hafız- ı kütüb olmak üzere de Mustafa Halife adlı birisi beratla tayin edilmiştir934. Haruniye Medresesi Kütüphanesi’yle ilgili XIX. yüzyılın ilk yarısında herhangi bir belgeye rastlanmamıştır. Konya Vilâyet Salnâmeleri’ne göre Seydişehir kent merkezinde 1892-1906 yılları iki kütüphane mevcuttur935. Ancak isimleri kaydedilmemiştir. Bunlardan biri muhtemelen Haruniye Medresesi Kütüphanesi’dir. Sonraki yıllardaki durumunu gösteren bir belgeye rastlanmamıştır. IV. SOSYAL HİZMET YAPILARI 1. Kervansaraylar ve Hanlar

Han ve kervansaray, çoğu zaman aynı anlamda kullanılmakla birlikte aslında birbirinden farklı özellikler taşımaktadır. Kervansaray, yolculuğun emniyet içinde

931 BOA, MF. MKT., Dosya no. 55, Gömlek no. 80. 932 BOA, MF. MKT., Dosya no. 861, Gömlek no. 14. 933 Mesela Konya’da Zincirli ve İplikçi medreselerinin kütüphaneleri vardı. Bk. KÜÇÜKDAĞ, aynı doktora tezi, s. 61; ARABACI, aynı eser, s. 116-117. 934 VAD., no. 1088, vr. 59a; no. 1128, vr. 19a. 935 KVS, ilki 1310/1892, sonuncusu 1324/1906 tarihli olmak üzere toplam beş salnamede. 225

yapılması ve ticaretin gelişmesi maksadıyla yollar üzerinde belli aralıklarla kurulan büyük yapılara denirdi. Hanlar ise şehir veya kasaba merkezlerinde bulunur; buralarda ticaret yapılırdı936.

1. 1. Seydişehir’de Kervansaraylar

Anadolu Selçuklu Dönemi’nde başkent Konya’yı Seydişehir üzerinden Antalya ile Alanya’ya bağlayan üç yolun olduğu bilinmektedir. Bunlardan birincisi Konya- Beyşehir-Seydişehir güzergâhı, diğeri Konya-Hatunsaray üzerinden devam ederek Seydişehir’de birinci yol ile birleşen güzergâhtır. Küçükdağ, bu ikisi dışında üçüncü bir güzergâh daha tespit etmiştir. Bu ulaşım ağı, Konya-Hatip-Çayırbağ-İnlice üzerinden Seydişehir’e bağlanmakta idi937.

Sözkonusu yollar Seydişehir’den sonra Ortapayam Hanı, Ebu’l-Hasan Hanı, Tol Han, Burma Han, Mutbel Hanı vasıtasıyla Kargı Han’a ulaşmakta; buradan biraz daha güneye inerek Antalya ve Alanya’ya ayrılmaktadır938.

Konya-Hatunsaray-Seydişehir güzergâhında Kavaklı Han, Hatunsaray Hanı ve Girvat Hanı mevcuttu. Özergin, bu ulaşım ağını şöyle tanımlamıştır: “Konya’nın güneybatı yönündeki Hatunsaray Kasabası üzerinden geçen bu güzergâh Seydişehir’de birinci güzergâha katılır. Bu kısım müsait bir araziden geçer. Bu güzergâhın tamamında diğer devirler tespit edilememiştir. Bugün de muntazam yol mevcut değildir939.” Uysal da bu güzergâhı benzer şekilde tanımlar ve Konya- Kavaklı Kervansarayı-Hatunsaray Kervansarayı-Girvat Hanı-Seydişehir şeklinde bir

936 Yusuf KÜÇÜKDAĞ, Karapınar Sultan Selim Külliyesi, Konya 1997, s. 60. 937 Yusuf KÜÇÜKDAĞ, “Konya Hocacihan Yakınındaki Dibidelik Han’a Dair Bir Vakfiye”, Konya Şehri’nin Fizikî ve Sosyo-Ekonomik Yapısı -Makaleler-, I., (Kısatma: Dibidelik Han), Konya 2004, s. 23. Küçükdağ’ın tespitine göre Konya-Seydişehir arasında, İnlice köyü önündeki vadiden Seydişehir’e giden yol üzerinde, bu köyün yakınında kesme taştan yapılmış, kare planlı, 150-200m² genişliğinde bir han bulunuyordu. Handa kalanların su ihtiyacı 150-200 m yakınındaki pınardan karşılanıyordu. Köy sakinlerinden Hüseyin Gündüz, bu hanın Kızılören Hanı’nın küçük bir örneği olduğunu söylemiştir. 938 Ali BAŞ, “Konya-Hatunsaray-Seydişehir Kervanyolu Üzerine Düşünceler”, V. Millî Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri (25-26 Nisan 1995), Konya 1996, s. 142. 939 M. Kemal ÖZERGİN, “Anadolu Selçukluları Çağında Anadolu Yolları”, (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 1959, s. 115. 226

yol çizer940. Ali Baş ise bu güzergâhı Konya’dan sonra bir de ilk han olarak Pamukçu ve Seydişehir’den önceki Belbaşı hanlarını belirlemiştir941. Küçükdağ’ın Konya- Seydişehir arasında tespit ettiği üçüncü yol üzerinde İnlice köyü yakınlarındaki handan bir önceki hanın adı ise Arkıt Hanı idi942. Sterret’in bahsettiği Seydişehir’in kuzeyindeki Yenice-Çiftlik Hanı, Antalya-Konya güzergâhının Konya civarındaki anayol düzenine geçmesi için önemli bir nokta idi943. Bununla ilgili arşiv kaydına şimdilik ulaşılamamıştır.

Yukarıda kısaca değinildiği üzere Seydişehir Kazası’nın bulunduğu mevki, Türkiye Selçuklularından beri Konya-Antalya arasındaki ulaşımda merkez konumunda idi. Kuzeyden, güneyden, doğudan ve batıdan gelen yollar, Osmanlı Dönemi’nde de Seydişehir kent merkezinde birleşiyordu. Bunun için Antalya- Alanya-Seydişehir-Konya arasında ticaret Osmanlı Dönemi’nde de canlı idi. Yukarıda zikredilen han ve kervansaraylar dışında Seydişehir’i Bozkır tarafına bağlayan yol üzerinde Osmanlı Dönemi’nde hanlar bulunduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Bunlardan Karaviran köyündeki “Karaviran Hanı” dikkat çekmektedir. Seydişehir Karaviran Hanı’nın kim tarafından köyün neresine inşa ettirildiği tespit edilememiştir. Hakkında ulaşılan tek kayıt Şaban 1135/Mayıs 1723 tarihli olup, bu belgeye göre han harap bir halde idi. Bakım-onarım işleri ile ilgilenmesi için Osman Efendi adlı biri günlük bir akçe ücretle mütevelli olarak tayin edilmiştir944.

Devletin aldığı tüm önlemlere rağmen bu bölgedeki şehirlerarası yollarda bazen can ve mal güvenliğine yönelik tecavüzler oluyor; eşkıya bazen kervanlara zarar veriyordu. Evahir-i Ramazan 1160/26 Eylül-5 Ekim 1747 tarihli bir Ahkâm

940 A. Osman UYSAL, “Konya-Eğirdir Güzergahında Bazı Kervansaraylar”, III. Millî Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri (20-22 Mayıs 1993), Konya 1994, s. 73. 941 BAŞ, aynı tebliğ, s. 141-167. Pamukçu Hanı’nı Erdmann Selçuklu dönemi sonrasına; Özergin ve Baş ise Beylikler Dönemi’ne tarihlendirmektedirler. Hanın inşası ile ilgili herhangi bir kitabe veya belge mevcut değildir. Bk. Kurt ERDMANN, Das Anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts, I- II., Berlin, 1961, s. 204; M. Kemal ÖZERGİN, “Anadolu’da Selçuklu Kervansarayları”, Tarih Dergisi, XV/20 (1965), s. 158-159; Ali BAŞ, “Beylikler Dönemi Hanları”, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Konya 1989, s. 60. 942 KÜÇÜKDAĞ, Dibidelik Han, s. 26. 943 J. R. S. STERRET, The Wolfe Expedition to Asia Minor, Boston 1888, s. 184. 944 VAD., no. 1119, vr. 50b. 227

Defteri kaydına göre, Seydişehir’in Karaviran köyünde sakin iken daha sonra Seydişehir merkezine göçüp yerleşen İmamoğulları Mehmed, Şamlı Abdülkadir ile Sipahioğlu Mustafa adlı eşkıyalar Alanya’ya giden bir kervanın önünü kesmişler, tüccarın “1150/1737 senesi mahsulâtı” olarak ne varsa gasbetmişler, kervandaki tüm malları yağmalamışlardır. Bahsi geçen eşkıyalar hakkında daha önce de hüküm çıkıp yakalanmaları emrolunmuşsa da henüz bir netice alınamamış; görüldükleri yerde yakalanarak gereken cezanın verilmesi emredilmiştir945.

1. 2. Seydişehir’de Hanlar Seydişehir kent merkezinde Osmanlı Dönemi’nde, değişik tarihlerde inşa edilmiş hanlar vardı. Bunlar, yapım tarihlerine göre ayrı başlıklar altında incelenecektir. 1. 2. 1. Arslan Ağa Hanı

Arslan Ağa Hanı, Tüccar Hânı946/Bezirgân Hanı947 diye de bilinirdi. Valide Kösem Sultan (ö. 1651)’ın kethüdası olan Kurd oğlu Arslan Ağa tarafından yaptırılmıştır948.

Arslan Ağa Hanı’nın inşa tarihi 1648’den biraz önce olmalıdır. 10 Şevval 1058/28 Ekim 1648 tarihli vakfiyesine göre Arslan Ağa, han dahilinde bir mescit yaptırıp, kendi mülkü olan bu hanın gelirini zikredilen mescide vakfetmiştir. Arslan Ağa’nın koyduğu vakıf şartlarına göre han her sene, yıllık rayiç bedeli dikkate alınarak kiraya verilecek, elde edilen para ile mescit görevlilerinin ücreti ödenecekti. Hanın odaları ve mescit için, kent merkezindeki Boğasıcılar Pazarı’ndaki Arslan Ağa’nın yaptırdığı çeşmeden su getirilecekti. O sene (1648) Arslan Ağa Hanı 1.000 akçeye icara verilmiştir949.

945 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 3, vr. 80, s. 156/3. 946 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 17, s. 165. 947 VAD., no. 1160, vr. 60a. 948 BOA, Şikâyet Defteri, no. 71, s. 313; no. 104, s. 282; Karaman Ahkâm Defteri, no. 17, s. 155; no. 17, s. 165; C. EV., Dosya no. 95, Gömlek no. 4723; Dosya no. 174, Gömlek no. 8651; Dosya no. 196, Gömlek no. 9785. Arslan Ağa’nın Konya’da At Pazarı yakınında da iki katlı ve 64 odalı bir hanı vardı. KÜÇÜKDAĞ, aynı doktora tezi, s. 20. 949 VAD., no. 457, s. 124-125. 228

Arslan Ağa Hanı, her sene vakfın mütevellisi taraftan birilerine kiraya veriliyor ve elde edilen kira geliri ile mütevelli, nazır, imam, müezzin gibi görevlilerin ücreti ödeniyordu950. Rebiyülevvel 1108/Eylül-Ekim 1696 tarihli bir kayıtta, han vakfından camideki hatibin ücretinin ödendiği, ancak o tarihte bir hatibe ihtiyaç duyulup görevlendirilmediği için hatiplik ücretinin hanın tamirine harcanmasının uygun olacağı yazıyordu951. Bu bilgiden hareketle hanın içindeki mescidin XVIII. yüzyıl başlarında cami haline getirildiğine burada işaret etmek gerekir.

Arslan Ağa Hanı’nın adı Konya Vilâyet Salnâmeleri’nde ve Dr. Nazmi’nin 1922 tarihli eserinde geçmemektedir. Varlığını devam ettirememiş olmalıdır.

1. 2. 2. Hacı Ahmet Hanı Seydişehir kent merkezindeki ikinci önemli ticari yapı Hacı Ahmed Hanı’dır. Banisi Hacı Ahmed’dir. Hacı Ahmed, Seydişehir’de kendi adıyla anılan bir cami ve han yaptırmıştır952. 10 Şevval 1206/31 Mayıs 1792 tarihli kayda göre cami, Ulukapı Mahallesi’nde Uzunyol denilen mevzide idi953. Belgelerde caminin yanında olduğuna işaret edildiğine bakılırsa Hacı Ahmed Hanı da, Ulukapı Mahallesi’nde bulunuyordu954. XVIII. yüzyılda inşa edilmiş olmalıdır. 1. 2. 3. Ilıca-i Sagir Hanı Ilıca-i Sagir Hanı, Zilkade 1177/Mayıs 1764 tarihli bir belgeye göre Alaylar Mahallesi’nin sınırında idi955. Kim tarafından yaptırıldığı tespit edilememekle birlikte, hanla birlikte bir cami de inşa edilmiştir. Alaylar Mahallesi sınırında bulunan Ilıca’nın suyu hanın vakfı idi. Ilıca’nın suyuyla bağ ve bahçeler sulanırdı. Ilıca’nın suyunun aktarılmasını sağlayan künklerin bakım ve onarımının yapılması

950 BOA, Şikâyet Defteri, no. 71, s. 313, tarih: Evahir-i Rebiyülevvel 1129/4-13 Mart 1717. 951 VAD., no. 1140, vr. 163a. Bu çalışmanın beşinci bölümünde “Seydişehir’de Vakıflar” başlığı altında Arslan Ağa ibn Kurd Vakfı ayrıntısı ile ele alınacağından, tekrara düşmemek için burada hanla ilgili daha fazla arşiv kaydı verilmeyecektir. 952 VAD., no. 1118, vr. 71b. 953 VAD., no. 548, vr. 60a. 954 VAD., no. 1118, vr. 71b; no. 1122, vr. 34a, tarih: 1162/1748-1749. 955 VAD., no. 1117, vr. 65b. 229

için Muharrem 1169/Ekim-Kasım 1755 ve Zilkade 1171/Temmuz-Ağustos 1758 tarihlerinde günlük yarım akçe ile mütevelli tayinleri yapılmıştır956. Ilıca-i Sagir Hanı’nın tamiri için bir de nukud vakfı kurulmuştur. Vâkıfı Kitaplıoğlu adıyla tanınan bir hayırseverdi. Cemaziyülahir 1154/Ağustos-Eylül 1741’de bir miktar nakit para vakfetmiştir957. Ilıca-i Sagir Hanı’nın XIX. ve XX. yüzyılda durumunu gösteren bir kayda rastlanmamıştır. 1. 2. 4. Köse İbiş Hanı Seydişehir kent merkezindeki bir diğer ticari yapı, Köse İbiş Hanı idi. Bu han ile ilgili ulaşılabilen iki kayıt mevcut olup ikisi de 10 Şevval 1281/8 Mart 1865 tarihlidir. Bu belgelerden biri ferman sureti958, diğeri de bir mahkeme kaydıdır959. Bunlardan anlaşıldığına göre hanın zemini Seyit Harun Vakfı’dır. Kirası vakfa verilmek şartıyla han mülkiyet üzere tasarruf ediliyordu. Zikredilen belgelerde han hakkında da bilgiler verilmiştir. Buna göre, 1827’de inşa edilen hanın ilk sahibi Köse İbiş idi. Hanın dört tarafı çarşı idi. “Fevkanî ve tahtanî” odaları vardı. Köse İbiş lakaplı Seyit Mustafa 7500 kuruş bedel ile bu hanın mülkiyetini satın almıştı. Vefatından sonra mülkiyeti oğlu Seyit Mehmed’e geçmişti. 1852 yılında han harap bir vaziyette olup kendisine gelir sağlamadığı gerekçesi ile Seyit Mehmed tarafından başkasına satılmıştı. Ancak mahkemede verdiği ifadede hanın babası tarafından vakfedilmiş bir mülk olduğunu iddia etmekte ve mütevelli olduğunu ileri sürerek hanın gelirinden düzenli olarak pay talep etmekte idi. Evkaf-ı Hümayun Nâzırı Seyit Abdülhamid Ferid tarafından bu yapının Seyit Harun Vakfı arazisi üzerinde olup mülkiyet üzere yıllardır alınıp satıldığı ispat edilmiş ve Seyit Mehmed’in mütevelli olarak hanın gelirinden hak talep edemeyeceğine dair mahkemece karar verilmiştir960. Köse İbiş Hanı hakkında Konya Vilâyet Salnâmeleri ve Dr. Nazmi’nin eserinde bir kayda rastlanmamıştır. XX. yüzyıl başlarında yıkılmış olması muhtemeldir.

956VAD., no. 1090, vr. 82a, 84b. 957 VAD., no. 1117, vr. 65b. 958 VAD., no. 2178, s. 475, hüküm no. 519. 959 VAD, no. 3, s. 70, hüküm no. 66. 960 VAD, no. 3, s. 70, sıra. 66. 230

1. 2. 5. Ak Mehmed Hanı Seydişehir kent merkezinde XX. yüzyılın başlarında kent pazarı mahalline yakın yerde Ak Mehmed adlı bir kişiye ait olan ve 11 odası bulunan ticari yapı banisinden dolayı Ak Mehmed Hanı adıyla anılıyordu. 1920’li yıllarda bu hanın odalarının aydınlatmasının iyi olmadığını ve koşullarının sağlıksız olduğunu Dr. Nazmi belirtmiştir961. 2. Hamamlar Hamam, özel bir düzenle ısıtılan sıcak ve soğuk suyu bulunan, yıkanma amacıyla kullanılan yapıdır. Soyunma, yıkanma ve ısıtma yerleri bulunan Türk hamamları Osmanlı Dönemi’nde Anadolu’nun hemen her yerinde inşa edilmiştir. Seydişehir’de tespit edilebilen hamamlar ayrı başlıklar altında incelenecektir. 2. 1. Seyit Harun Hamamı Seyit Harun Hamamı, yine aynı adla anılan caminin kuzeydoğusunda Seyit Harun Manzumesi içindedir. Günümüzde Seyit Harun olarak adlandırılan mahallede 1606 Sokak’tadır. İnşa tarihini belirten bir kitabe olmamakla birlikte, Menâkıbnâme’ye göre cami gibi XIV. yüzyıl başlarında, Seyit Harun tarafından veya onun adına yaptırılmıştır (Çizim-6). Hamamlar tek veya çift olarak yapılmaktaydı. Tek hamamlar, günün belli saatlerinde sadece erkeklere veya sadece kadınlara tahsis edilmişti. Çifte hamamlarda ise erkeklerin ve kadınların kendilerine ayrılmış kısımlarda aynı zamanlarda yıkanma imkânları vardı. Önce tek hamam olarak inşa edilip sonradan yanına bir kısmın ilavesiyle çifte hamama dönüşen binalar vardı ki Seyit Harun Hamamı bu ikinci gruba girmektedir. Başlangıçta sadece erkekler kısmı olan hamama, XV. yüzyılda kadınlar kısmı da ilave edilmiştir962.

Seyit Harun Vakfı’ndan olan Seyit Harun Hamamı Osmanlı Dönemi’nde kullanılır durumda idi. Mustafa ve Abdullah adlı kişiler Seyit Harun Hamamı’nın

961 Dr. Nazmi, aynı eser, s. 137. 962 M. Yılmaz ÖNGE, Anadolu’da XII-XIII. Yüzyıl Türk Hamamları, Ankara 1995, s. 13. Çarşı hamamı olarak kullanılan yapılar, tek veya çift şekilde düzenlenmekte, genellikle vakıf sistemi içinde bir külliye veya manzumeye dâhil, gelir getirici fonksiyonu bulunmaktadır. Bk. Erat BİRSEN, “Anadolu’da Türk Hamam Mimarisi”, Osmanlı Ansiklopedisi, X., Ankara 1999, s. 395. 231

mütevellilerinden olup hamamın 13 sehim hissesine mutasarrıf idiler. Evahir-i Rebiyülahir 1155/25 Haziran-3 Temmuz 1742 tarihli kayda göre, hamamı işleten Seyit Mustafa 10 seneden fazla zamandır mütevellilere hamamdan payları olan icar bedelini vermemekteydi. Ayrıca hamamı tahrip edip mermerlerini kırmış, bakımsız bırakmış; içindeki kazan ve sair eşyaları alıp kendi evine götürmüştür963.

Seyit Harun Vakfı mütevellileri nezaret ederlerdi. Mütevelli tayinlerinde evladiyet şartı aranırdı. Bunun için babadan oğla geçecek şekilde mütevelliler tayin edilmiştir964.

Seyit Harun Hamamı, XX. yüzyılın ilk çeyreğinde bakımsız ve harap vaziyetteydi. 1871 yılında cami, zaviye ve imaretle birlikte tamir görmüş; toplam 3367 kuruş sarf edilmiştir965. Yusuf Akyurt, Ekim 1938’de yaptığı Seydişehir gezisi notlarında Seyit Harun Hamamı’nın oldukça harap olduğuna işaret etmektedir966.

Çizim-6: Seydişehir Seyit Harun Hamamı planı (Y.Önge’den).

963 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 1, vr. 44, s. 88/3. 964 VAD., no. 1118, vr. 70a, 72b. 965 BOA, EV. d., Gömlek no. 38743, vr. 5. 966 AKYURT, aynı eser, s. 265. Zaman içerisinde çeşitli onarımlar gören hamam, 1970-1971 ve 1982- 1988 yıllarında Vakıflar İdaresi’nce tamir edilmiştir. 1982 yılında tescil edilen hamam günümüzde kullanıma açıktır. Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Arşivi, Dosya no. 41/03. 232

2. 2. Hacı Nasuh Hamamı

Seyit Harun Manzumesi’nin vakıf gelirlerini korumak amacıyla kentte ikinci bir hamamın yapılmasına izin verilmezdi967. Bununla birlikte Seydişehir’de XVII. yüzyılın ikinci yarısında Hacı Nasuh ve Baba Ahmed tarafından ikinci bir hamam olarak Hacı Nasuh Hamamı yaptırılmıştır.

Hakkında ulaşılabilen en eski arşiv kaydı Zilhicce 1111/Mayıs-Haziran 1700 tarihli olan968 Hacı Nasuh Hamamı da vakıftı. Gelirinden Seyit Harun Vakfı’na tahsisat ayrılması şartıyla yapımına izin verilmiştir. Evahir-i Cemaziyülevvel 1141/22-31 Aralık 1728 tarihli kayda göre, Hacı Nasuh ve Baba Ahmed’in yaptırıp vakfeyledikleri hamamın tevliyeti evladiyet üzere idi. O yıllarda vakfın mütevellisi Seyit Mustafa olup hamamın gelirinden Seyit Harun Veli Camii’nin mutfağına taamiye olarak tayin olunan bedeli ödemeyi kabul etmişti. Zira bu, hamam kurulurken vakfiyesine konulan şartlarındandı969.

Hacı Nasuh Hamamı vakfının tevliyet ciheti vâkıfın soyundan gelenlere şart koşulmuş olmakla birlikte, kimi zaman kendi aralarında anlaşmazlıklar yaşandığı belgelerden anlaşılmaktadır. Örneğin Şaban 1135/Mayıs 1723’te hamam vakfının mütevellisi Seyit Mustafa olup, yapının bakım ve onarımını layıkıyla yerine getirdiği halde 25 seneden fazla zamandır İstanbul’da yaşamakta olan kardeşi Seyit Mehmed kendi üzerine berat çıkarttırıp haksız yere tevliyeti ele geçirince mesele mahkemeye intikal etmiş ve tekrar Seyit Mustafa’nın tayini için arz verilmiştir970.

Hacı Nasuh Hamamı’ndan XIX. yüzyılın ilk yarısında bahsedilmemektedir. 1868-1914 yılları arası Konya Vilâyet Salnâmeleri’ne göre Seydişehir kent merkezindeki tek faal hamam Seyit Harun Hamamı’dır.

967 Bu, 1476 ve 1483 tahrirlerinden anlaşılmaktadır. Bk. Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 34; Murad Çelebi Defteri, vr. 54b. 968 VAD., no. 1160, vr. 8b. Bundan sonraki ikinci belge Receb 1115/Kasım 1703 tarihli olup mütevelli İbrahim’in beratı yenilenmiştir. VAD., no. 1160, vr. 9b. 969 BOA, Şikâyet Defteri, no. 118, s. 442. 970 VAD., no. 1118, vr. 72b; no. 1119, vr. 50b; no. 1139, vr. 30b. 233

Belgelerde Hacı Nasuh Mahallesi’nde gösterilen Hacı Nasuh Hamamı971, günümüzde Ulukapı Mahallesi 701 Sokak’tadır. Artık hamamlık vasfını taşımadığı için balıkçı dükkânı olarak kullanılmaktadır. 2. 3. Ilıca Hamamı Ilıca Hamamı Seydişehir kent merkezinin bir kilometre kuzeyinde, şu andaki Alüminyum Sosyal Tesisleri’nin içerisinde bulunan gazino binasının batısındadır. Yüksek bir yamaç üzerine kare planda, içten kubbe dıştan külah örtülü olarak 5.00x5.00 m ölçülerinde inşa edilmiştir972. Ilıcanın tarihi oldukça eski olmalıdır. Ilıca Hamamı’nın inşa tarihi ise bilinmemektedir. Ancak mevcut bina XIX. yüzyılda yapılmış olmalıdır. Hamam, XX. yüzyıl başlarında bakımsız ve harap idi. Dr. Nazmi, ılıca üzerinde kurulmuş olan kâgir hamamın Cenevizlilerden kalma olduğunu ve 1922’de harap vaziyette olduğunu yazmaktadır973. Alaylar Mahallesi sınırları içinde yer alan ılıcanın çevresinde XV. yüzyıldan itibaren zaviye, mescit, çeşme, han ve hamam inşa edilerek yapılanmaya gidildiği arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. 1476 tarihli vakıf tahririnde adı geçen Ab-ı Germ Zaviyesi974, ılıca mahallinde kurulmuştur. 1755’ten önce bu mevkide Kitaplıoğlu adıyla bir mescit yaptırılmıştır975. 1758 yılından itibaren Hurufat kayıtlarında Ilıca-i Sagir Hanı’ndan bahsedilir976. Ilıca suyundan bağ-bahçe sulamak amacıyla yararlanıldığı, suyun künklerle aktarıldığı ve bu amaçla vakıf kurulduğu bilinmektedir977. Konya Vilâyet Salnâmeleri’nde Pınarbaşı ile birlikte Ilıca mevkii de mesire yerleri arasında zikredilmektedir978. 3. Çeşmeler İlk Çağdan itibaren insanoğlu daima bir su kaynağının yakınında yaşama ihtiyacı duymuş; suyu temin etmek, ona kolay ve kesintisiz olarak ulaşabilmek için

971 VAD., no. 1119, vr. 50b. 972 DANIŞIK, aynı tez, s. 50. 973 Dr. Nazmi, aynı eser, s. 134. 974 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 34. 975 VAD., no. 1090, vr. 82a. 976 VAD., no. 548, vr. 60a. 977 VAD., no. 1090, vr. 82a, 84b. 978 Ilıca Hamamı, Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 1988 yılında tescil edilmiştir. Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Arşivi, Dosya no. 42.16/17. 234

çeşitli mimari çözümler aramışlar ve bulmuşlardır. Bunlardan biri de çeşmeler olup, bazılarının mimari değeri çok yüksektir979. Seydişehir’de Osmanlı Dönemi’nde 11 adet kamuya ait çeşme tespit edilebilmiştir. Aşağıda bunlar ayrı başlıklar altında inceleneceklerdir.

3. 1. Hacı Hasan Çeşmesi

Günümüzde mevcut olmayan Hacı Hasan Çeşmesi, Ulukapı Mahallesi’nde olup 8 Şevval 1203/2 Temmuz 1789 tarihli kayda göre, onarım ve bakımı için gerekli para bu çeşme için kurulmuş bir vakıftan karşılanıyordu. Hayırsever kimselerin vakfa verdiği nakit para, çeşmeye ılıcadan künklerle su getirilmesi şartıyla kullanılıyordu980. Çeşme hakkında başka kayda rastlanmamıştır.

3. 2. Ahmed Ağa Çeşmesi

Ahmed Ağa Çeşmesi de Ulukapı Mahallesi’nde idi. Hacı Hasan Çeşmesi’yle aynı vakfa bağlı olduğundan arşiv kayıtlarında çeşitli nedenlerle birlikte zikredilmişlerdir. Hakkında başkaca bir kayda rastlanmamıştır.

3. 3. Değirmenci Çeşmesi

Değirmenci Çeşmesi hâlen ayakta olup Değirmenci Mahallesi’nde 715 numaralı sokakta Hacı Yusuf Efendi Türbesi’nin bahçe duvarına bitişiktir. Düz bir arazi üzerine doğu-batı doğrultusunda, düzgün kesme taşlardan inşa edilmiş, arkası bahçe duvarına dayanmış bir sokak çeşmesidir981.

Çeşmenin kitabesi yoktur. Ancak 1880 yılında ölen Hacı Yusuf Efendi adına yapılmış türbenin bulunduğu bahçe duvarına bitişik olması dikkate alınarak, çeşmenin de XIX. yüzyıl sonlarında inşa edildiği ileri sürülebilir.

979 Mustafa DENKTAŞ, “Anadolu Türk Mimarisinde Çeşmeler ”, Türkler, VII, Ankara 2002, s. 872- 873. 980 VAD., no. 548, vr. 59b. 981 DANIŞIK, aynı tez, s. 55. 235

3. 4. Mustafa Efendi Çeşmesi

Mustafa Efendi Çeşmesi, Seyyid Harun Mahallesi 1614 numaralı sokakta yer alır. Kesme taş ve kaba yonu taş ile inşa edilmiştir982. Kemerin altındaki iki satırlık mermer kitabesine göre çeşme, 1275/1859’da Nakşibendi Tarikatı meşayihinden İzmirli Hafız Mustafa tarafından yaptırılmıştır.

Resim-5: Mustafa Efendi Çeşmesi kitabesi.

3. 5. Hacı Mustafa Çeşmesi

Hacı Mustafa Çeşmesi, Sofuhane Mahallesi’nde 1614 numaralı sokaktadır. Kesme taştan inşa edilmiştir983.

Kemerin altında dört satırlık bir kitabe mevcuttu. M. Önder tarafından okunmuş olan bu kitabede, çeşmenin Konutzade Hacı Mustafa tarafından 1276/1860’da yaptırıldığı yazmaktaydı984. Günümüzde kitabesi mevcut değildir.

3. 6. Yeni Cami Çeşmesi

Yeni Cami Çeşmesi, Yeni Cami Mahallesi’nde Yeni Cami’nin dış avlusu içerisinde, caminin kuzeyinde bulunmaktadır. Düzgün kesme taş ile inşa edilmiştir. Kemerin üzerinde kazınarak yazılmış “Allah” lafzı bulunmaktadır. Silmenin altında

982 DANIŞIK, aynı tez, s. 61. 983 DANIŞIK, aynı tez, s. 58. 984 ÖNDER, aynı eser, s. 133. 236

tek lülesi olup suyu akmaktadır985. Allah yazısının altında hicri tarihle 1303 yazmaktadır. Yani 1887’de yaptırılmıştır.

Resim-6: Yeni Cami Çeşmesi kitabesi.

3. 7. Tüfekçi Osman Çeşmesi

Günümüzde mevcut olmayan Tüfekçi Osman Çeşmesi, Yeni Cami Mahallesi’nde idi. Kesme taşlardan örülmüş kemer nişi üzerindeki kitabesine göre 1307/1891’de Tüfekçi Osman Usta tarafından yaptırılmıştır986.

3. 8. Ağazade Çeşmesi

Günümüzde mevcut olmayan Debbağhane Mahallesi’ndeki Ağazade Çeşmesi’nin kemer nişi üzerindeki üç satırlık kitabesine göre, 1 Muharrem 1314/11 Haziran 1896’da Seydişehirli Mustafa Çavuş ve kardeşi Ak Mehmed Ağa tarafından yaptırılmıştır987.

985 DANIŞIK, aynı tez, s. 63. 986 ÖNDER, aynı eser, s. 134. 987 ÖNDER, aynı yer. 237

3. 9. Alaylar Çeşmesi

Alaylar Çeşmesi, Alaylar Mahallesi’nde caminin kuzeyindedir. Kesme taşlarla yapılmıştır. 1986’da üç satırlık kitabesi mevcut olup 1279/1862 yılında Hacı Mahmud tarafından yaptırıldığı yazmaktaydı988. Çeşme hâlen ayakta olup suyu akmaktadır.

3. 10. Hakkı Ağa Çeşmesi

Günümüzde mevcut olmayan Hakkı Ağa Çeşmesi, Alaylar Mahallesi’nde idi. Üç satırlık kitabesine göre çeşme 15 Muharrem 1274/4 Eylül 1857’de Seydişehirli İsmail Hakkı Ağa adlı biri tarafından yaptırılmıştır989.

3. 11. Derviş Ali Ağa Çeşmesi

Derviş Ali Ağa Çeşmesi, kale kapısı önünde idi990. Şu anda adı Seyyid Harun olan mahallede, Seyit Harun Camii’nin güneyinde yer almaktadır. Kitabesine göre Derviş Ali Ağa Çeşmesi 1249/1833 yılında Seydişehir âyanından Derviş Ali Ağa tarafından yaptırılmıştır (Resim-7).

Resim-7: Derviş Ali Ağa Çeşmesi kitabesi.

988 ÖNDER, aynı yer. 989 AYAZ, aynı eser, s. 161. 990 AKYURT, aynı eser, s. 263-264. 238

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

KENTİN EKONOMİK YAPISI

Kent yaşamını ve toplumsal ilişkileri incelerken üzerinde durulması gereken hususlardan biri, ekonomik faaliyetlerdir. Genel anlamda bu, insanlar tarafından çeşitli tüketim mallarının üretilmesi ve bunların tüketicilere dağıtılması hizmetlerinin görülmesi şeklinde tanımlanabilir. Bir şehrin ekonomik durumu tarım, sanayi ve ticaret olmak üzere başlıca üç ana kesime ayrılır. Aslında tarımsal faaliyet, kırsal kesimlerde oturanların ilgilendiği bir ekonomik etkinliktir. Tarım dışı mal ve hizmetlerin üretilmesi ile bunların pazarda satışı kasaba veya şehirlerde olur. Bununla birlikte klasik dönemde Osmanlılar’da şehirlerde az da olsa tarım yapılıyordu991. Bu kriterleri Seydişehir kent merkezinde de görmek mümkündür. Yani Osmanlı Dönemi’nde Seydişehir kent merkezinde tarım ve hayvancılıkla uğraşan kimseler de vardı. Ancak ağırlıklı olarak küçük sanayi kollarının ve çeşitli meslek gruplarının bulunması ile kentte oturanların ihtiyaçlarının karşılanması, çarşı ve pazarlara sahip olması dikkate alındığında Osmanlı Seydişehiri bir kentti. Seydişehir, sadece küçük çaplı tarımın yapıldığı, esnaf ve ticaret erbabının şehir ekonomisini biçimlendirdiği bir kent değildi. Bunların dışında XIV. yüzyılın ilk yarısında kurulmaya başlayan vakıfların gelirleri de şehrin ekonomisini etkiliyordu. Aşağıda tarım, hayvancılık, ticaret, sanayi ile vakıfların Seydişehir kentinin ekonomisine katkıları ayrı başlıklar altında incelenecektir. I. TARIM VE HAYVANCILIK Şehir ve kasabaların büyümesi, tarımsal art bölgelerinden yeterli gıda maddesi ve hammadde akışına veya şehir ahalisi ile kırsal kesimdeki üreticiler arasındaki mal alışverişine bağlıydı. XVI. yüzyılda hububat ve temel ihtiyaçların ticareti, merkezî yönetimden alınan izinlere tâbiydi. Burada amaçlanan, kentin temel ihtiyaçlarının karşılaşması açısından kendi kendine yeterli olmasını sağlamaktı. Dolayısıyla tüketim daha çok kendi tarımsal art bölgesinden sağlanan geçimlik maddelerle sınırlanmaktaydı. Ürünlerin çeşitliliği, köylülerin nakit ihtiyacını karşılamak için

991 ERGENÇ, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, s. 89. 239

kentte pazarladıkları ürünlere ve vergi toplayan kesimlerin ayni olarak topladıklarının bir kısmını pazarlamasına dayanmaktaydı992. Seydişehir kent sakinleri, XV. yüzyılın ikinci yarısından XX. yüzyıl başlarına kadar şehrin çevresindeki arazileri ekip dikiyor; bağ ve bahçelerde sebze-meyve yetiştiriyor, çok olmamakla birlikte büyük ve küçükbaş hayvan besliyorlardı. Ayrıca arıcılıkla uğraşanlar da vardı. Farklı dönemlerde vergilendirmeye esas olmak için tutulan değişik tahrir kayıtlarında ve Temettuat Defterleri’nde bulunan bilgiler bu konuya ışık tutmaktadır. Böylece ticari ve sanayi gibi diğer üretim faaliyetleri yanında tarımla da uğraşarak hem temel ihtiyaçlarını karşılamış hem de ihtiyaç fazlasını pazarlayarak ek gelir elde etmiş olmalıdırlar. Seydişehir’deki ekonomik yapıyı daha net görebilmek için öncelikle kent merkezindeki tarımsal durum incelenecektir. 1. Tarımsal Üretim Çiftlik, çift sürülen ve ziraat yapılan yer anlamında olup, belirli büyüklükteki toprak parçalarına veya türlü özellikler taşıyan zirai işletme şekillerine verilen isimdi993. Seydişehir’de de araziler parçalara bölünerek, onları işleyebilecek durumda olanlara verilmişti. Ancak tahrir kayıtlarında çiftlik türlerine, sahiplerine ve elde edilen hububata dair ulaşılan bilgiler Seydişehir’e bağlı köylerle ilgilidir ve XIX. yüzyıla kadar kent merkezindeki durumu açıklamak mümkün olmamaktadır994. Yavuz Sultan Selim dönemi Karaman Eyâleti Kanûnnâmesi’nde Seydişehir’de keten ve kenevir ekilen araziler olduğu; buğday, arpa, çavdar gibi mahsulden öşür ve salariye alındığı halde keten ve kenevirden yalnızca öşr alınması, salariye alınmaması gerektiği yazılıdır995. Ancak 10 Zilkade 1102/5 Ağustos 1691 tarihli bir

992 İSLAMOĞLU, Devlet ve Köylü, s. 283-285. 993 Ömer Lütfi BARKAN, “Çiftlik”, İA, III., Eskişehir 2011, s. 392-393. 994 Seydişehir Kazası’nda 1502 yılında 17 hassa, üç bazdar, bir eşkincili, sekiz sipahi, 16 müsellem, altı tımar, 18 raiyyet ve bir ortakçı olmak üzere toplam 70 çiftlik mevcuttu. Bazı çiftlikler iki üç kişiye birlikte verilmiştir. O tarihte bir çift araziden yıllık 36 akçe çift resmi alınmaktadır (BOA, TT. d., Gömlek no. 40). Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’ne ait 1530 tarihli tapu kaydına göre ise 10 çiftlik vardı. BOA, TT. d., Gömlek no. 387, s. 61-64. 995 Osmanlı Dönemi Seydişehiri’nde yapılan tarımın iklim koşullarına fazlasıyla bağlı idi. Nitekim Yavuz Dönemi’nde Seydişehir’deki ortakçılardan bahsolunup yağışlı olan senelerde arazinin ortağa verilerek ekilmesi; kurak geçen ve akarsuların suyunun çekildiği yıllarda ise ortakçılardan rüsum alınması emredilmiştir. AKGÜNDÜZ, Kanunnameler 3. Kitap, s. 322-323. 240

maliye kaydından keten üretiminin kent merkezinde değil Seydişehir’e bağlı 24 köyde yapıldığı anlaşılmaktadır996. Seydişehir kent merkezindeki tarım alanlarına dair bilgiler XIX. yüzyıl ortalarından sonra belgelerde yer almaya başlamıştır. Nitekim Seydişehir mahallelerinde 1845’te her hanenin mülkiyetinde bulunan tarla, bağ ve bahçe miktarları Seydişehir Temettuat Defterleri’nde belirtilmiştir. Birçok kimsenin yarım veya bir dönüm bağı ve bahçesi mevcut olup tarlalar verim durumlarına göre “ednâ, evsat, a’lâ” olmak üzere üç grupta yazılmış997; bunların bulunduğu mahalleler gösterilmiştir (Tablo-42).

Tablo-42: Seydişehir kent merkezindeki 1845 yılı tarım arazileri998 Tarla Üzüm Bağı Bahçe Hane Mahalle Adı Ednâ Evsat Alâ (dönüm) (dönüm) sayısı (dönüm) (dönüm) (dönüm) Cami-i Kebir 794 73 _ 34 19,5 33 Kızılcalar 879 34 _ 33,5 18,25 56 Değirmenci 1982,5 92,5 _ 40,25 24 90 Kiçikapı 677 50 _ 23,5 20,25 34 Debbağhane 245 24 _ 12,5 13 22 Alaylar 2530 122,5 1 76,5 52,25 101 Hacı Seyyid Ali 884 34 _ 44,25 19 48 Ulu-kapı 919,5 90 _ 34,335 23 53 Cami-i Cedid 381,5 49,5 _ 36,25 30,5 63 Sofhane 515,5 34 _ 24,5 54,5 61 TOPLAM 9808 603,5 1 359,585 274,25 561

Seydişehir’in Cami-i Kebir, Kiçikapı ve Hacı Seyyid Ali mahallelerinde hane sayısı az olmasına rağmen tarım yapılan arazinin miktarının çok; Cami-i Cedid en

996 BOA, İE. ML., Dosya no. 79, Gömlek no. 7426. Seydişehir kent merkezinde fazlaca olmasa da kazaya bağlı köylerde afyon ve haşhaş üretimi yapılıyordu. 1255/1839 tarihli bir Hazine-i Hassa Defteri’ne göre, Seydişehir’de afyon tarımı yapılmış, bir dönüm tarladan ikibuçuk çeki afyon ürünü elde edilmiş, bu tarımdan dolayı üretici sekizde bir aşar vergisi ödemiş, kalan ürünü dilediği gibi satmakta serbest bırakılmıştır. Haşhaş tarımı yapılan 15 köyün toplam “aşar-ı afyonu” 18852,5; haşhaş tohumunun aşar vergisi 1623,5 kuruş ve ekim yapılan arazi ise toplam 237 dönümdür. BOA, HH. d., Gömlek no. 17596. 997 Seydişehir’de 1845 yılında edna arazinin bir dönümüne 10 kuruş, evsat arazinin bir dönümüne 50- 70 kuruş ve alâ arazinin bir dönümüne 80 kuruş yıllık vergi ödenirdi. Üzüm bağı ve bahçelerin bir dönümü ise 100 kuruş ederindeydi. 998 Bu tablo, BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568’deki veriler değerlendirilerek hazırlanmıştır. 241

kalabalık üçüncü mahalle olmasına rağmen tarım yapılan arazinin az olduğu görülmektedir. Dolayısıyla ahalinin gelir kaynakları arasında tarımın yeri büyüktür denebilir. Seydişehir kent merkezinde ekip dikecek toprağı olmadığı için rençper yani işçilik ve çiftçilik yapanlar da vardı. Rençper, tarla, bahçe veya yapı işlerinde istihdam olunan gündelikçidir999. Çiftçi ise sahip olduğu öküz çiftiyle toprağı işleyen, ziraatla uğraşan insandır. Bunlar kendi malı bulunmayıp bir çiftlikte belirli bir ücret karşılığı çalışan kişilerdi1000. Seydişehir kent merkezindeki mahallelerinde 1845’te rençper sayısı 180, çiftçi sayısı ise 76 olarak tespit edilmiştir (Tablo-43).

Tablo-43: Seydişehir merkez mahallelerinde 1845 yılı çiftçi ve rençperler1001 Mahalle Adı Çiftçi Rençper Hane sayısı Cami-i Kebir 3 10 33 Kızılcalar 15 15 56 Değirmenci 22 26 90 Kiçikapı 2 4 34 Debbağhane 1 9 22 Alaylar 7 33 101 Hacı Seyyid Ali 9 15 48 Ulukapı 8 18 53 Cami-i Cedid 7 24 63 Sofhane 2 26 61 Toplam 76 180 561

Seydişehir’de Konya Vilâyet Salnâmeleri’ndeki belgilerden hareketle XIX. yüzyılın ikinci yarısında tarım yapılan arazilerin miktarı ve üretilen ürünler hakkında bilgi edinmek mümkündür. Ancak bunlar köylerle birlikte toplam değeri sunduğundan kent merkezindeki durumu ayrıca tespit etmek mümkün olmamaktadır1002.

999 Şemseddin Sami, aynı eser, s. 671 1000 Şemseddin Sami, aynı eser, s. 511. 1001 Bu tablo, BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568’deki veriler değerlendirilerek hazırlanmıştır. 1002 Seydişehir Kazası’nda 1292/1875 yılında ziraat yapılmaya uygun 100.000 dönüm arazi vardı. Bunun 91.080 dönümü ekiliydi. Ekim işlemi için 45.540 kile tohum kullanılmıştı. Buğday, arpa, tütün, afyon, pamuk ve çeşitli meyveler yetiştiriliyordu (KVS, tarih: 1292/1875, s. 83, 92). 1296/1879 yılında ise 74.000 dönüm arazi ekilmiş ve 18.500 dönüm arazi de gelecek sene ekilmek üzere 242

Osmanlı Dönemi Seydişehiri’nde yapılan tarımın iklim koşullarına fazlasıyla bağlı idi. 7 Rebiyülahir 1333/22 Şubat 1915 tarihli bir kayda göre; yolların arızalı olması ve nakliye vasıtalarının bulunmaması nedeniyle Seydişehir ahalisi ürününü satıp aşar vergisini ödeyememiş; bunun üzerine mahallî idarece Seydişehir ahalisinin zahireleri haczedilmiştir. Ürünlerine el konulmasıyla zor durumda kalan ahali kendilerine yardım edilmesi ricasıyla merkeze bir arzuhal göndermiştir1003.

2. Hayvancılık Osmanlı ekonomisinin ikinci önemli ayağı hayvancılıktı. Genellikle küçükbaş hayvancılık yapılırdı. Çünkü Türkler, daha çok koyun, keçi gibi küçükbaş hayvan eti yer, büyükbaş hayvanı kolay kolay kesmezlerdi. D’ohsson’ın; Türklerin sığır etinden çok koyun, kuzu ve kümes hayvanı yedikleri yönündeki tespiti1004 eldeki verilere bakılırsa Seydişehir için de geçerli olup küçükbaş hayvancılık yaygın idi. Bunun yanında büyükbaş hayvan ve yük hayvanı da besleniyordu. Seydişehir’de her bir hanenin sahip olduğu koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanlarla sağmal kara sığır, inek, dana, manda, tay, at, merkep, katır gibi büyükbaş hayvanların miktarları XVII. yüzyılın ilk yarısından itibaren belgelerde yer almakta; ancak şehir merkezindeki hayvan durumu ayrıca belirtilmemektedir1005. XVII. yüzyılın son çeyreğinde kent merkezindeki hayvan miktarına dair belgeler sayesinde şehirdeki hayvancılığın durumunu tespit etmek mümkün olmaktadır. 1683 yılında Seydişehir’in içinde beslenen koyun-keçi sayısı toplam 6.000’di1006. Bu sayının uzun süre değişmediği yine belgelerden anlaşılmaktadır. Nitekim 1842’ye tarihlenen bir Maliye Defteri’ne göre Seydişehir kentinde vergiye tâbi olan toplam hayvan

hazırlanmıştı (KVS, tarih: 1296/1879, s. 84). 1887-1891 arası yıllarda kent merkezinde 9470 dönüm ekilmiş; 9300 dönüm de ekilmemiş arazi mevcuttu (KVS, tarih: 1305/1888-1309/1891). Seydişehir Kazası’nda 1312/1894 yılında elde edilen tahıl ve bakliyat mahsulünün miktarları İstanbul kilesi ile şu şekilde belirlenmiştir: Buğday 200.000, arpa 100.000, melez 12.500, darı 100, yulaf 1.000, çavdar 1.000, nohut 10.000, mercimek 200, fasulye 100, finik 10.000, afyon 65.000 kile. KVS, tarih: 1312/1894, s. 262-263. 1003 BOA, DH. İD., Dosya no. 181, Gömlek no. 60. 1004 M. De M. D’OHSSON, XVIII. Türkiye’sinde Örf ve Âdetler, (çev. Zerhan Yüksel), İstanbul 1977, s. 3-26. 1005 XVI. yüzyıl tahrirlerindeki bilgiler köylerle birlikte toplam rakamı vermektedir. Kaza genelinde 1502 yılında 22424; 1522 yılında 20860 ve 1584 yılında 27797 koyun ve keçi bulunuyordu. BOA, TT.d., no. 40; BOA, TT.d., no.399; TKGM.A., KK., no. 137. 1006 BOA, MAD.d., Gömlek no. 3909, vr. 30a. 243

mevcudu 6.900’dü1007. Seydişehir’in XIX. yüzyılın ikinci yarısındaki hayvan durumunda yine fazla bir değişiklik söz konusu olmadığı 1845 tarihli Temettuat Defterleri kayıtlarında görülmektedir (Tablo-44).

Tablo-44: Seydişehir kent merkezinde 1845 yılı büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı1008 Mahalledeki Kara Sığır İnek ve Koyun Mahalle Manda Tay At Eşek Katır Hane Sayısı Sağmal Dana ve Keçi Sofhane 61 32 96 18 1 15 47 0 194 Cami-i Cedid 63 25 140 12 0 9 48 0 166 Cami-i Kebir 33 21 59 39 4 18 34 0 158 Kızılcalar 56 50 125 21 3 10 51 0 874 Değirmenci 90 69 185 16 0 21 72 0 456 Kiçikapı 34 21 69 17 3 6 26 0 82 Debbağhane 22 2 38 17 3 3 22 0 113 Alaylar 101 71 201 43 2 34 73 0 230 Hacı Seyyid Ali 48 27 77 34 1 11 42 0 285 Ulu-kapı 53 27 103 15 4 8 35 1 280 TOPLAM 561 345 1093 232 21 135 450 1 2838

Seydişehir kent merkezinde 1845 yılında toplam hayvan sayısı 5115’dir. Küçükbaş hayvanın 2838, büyükbaş hayvanın 1670 ve yük hayvanının 607 olduğu görülmektedir. Bu durumda küçükbaş hayvancılığın daha yaygın olduğunu söylemek mümkündür. Kızılcalar Mahallesi’ndeki 56 haneye rağmen 874 ile küçükbaş hayvanın bulunması bu mahalle halkının gelir kaynakları içinde hayvancılığın yerinin büyük olduğunu göstermektedir. Alaylar Mahallesi’nde ise büyükbaş hayvancılık daha öndedir. Ayrıca büyükbaş hayvanların birim fiyatının yüksek olduğu da göz önünde bulundurulursa, Alaylar Mahallesi ahalisinin ekonomik gücünün yüksek olduğu ileri sürülebilir. Seydişehir kent merkezindeki ehlî hayvanların miktarında 1312/1895 yılında artış olduğu görülmektedir (Tablo-45). Bu durumda XX. yüzyıl başlarında hayvancılığın gelişme gösterdiği söylenebilir.

1007 BOA, ML. VRD. d., Gömlek no. 684, s. 3. 1008 Bu tablo BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568’deki veriler değerlendirilerek hazırlanmıştır. Seydişehir’de 1845’te kara sığır için 85-150; inek için 40-50; manda ineği için 175- 250; at ve tay için 150-200; eşek için 60-90 kuruş arası; dana için 25; katır için 150 kuruş; koyun için 20 kuruş birim başına vergi alınıyordu. 244

Tablo-45: Seydişehir’de 1895 yılında ehlî hayvan sayısı1009

İnek

Eşek

Katır

Deve

Öküz

Koyun Beygir

Manda

Toplam

Kara Keçi

Tiftik Keçisi Hayvan cinsi Miktarı 2100 1717 817 250 10 550 0 500 800 250 6994

Seydişehir’de XVII. yüzyılın ikinci yarısından XIX. yüzyıl sonlarına kadar hayvan sayısında fazla değişiklik olmadığına bakılırsa Seydişehir kent merkezinde XX. başlarında 7000-8000 kadar hayvanın bulunduğu tahmin edilebilir1010. 3. Balıkçılık Osmanlı Dönemi Seydişehiri’nde balıkçılık gerek beslenme gerekse ticari açıdan önemli bir yere sahipti. Balıkçılık Beyşehir Gölü’nün sularıyla beslenen Suğla Gölü’nde yapılıyordu1011.

Suğla Gölü’ndeki balıkçılık faaliyetinden XVII. yüzyılda yazılmış coğrafyaya dair eserlerde de bahsedilmektedir. Nitekim Kâtib Çelebi Cihan-nümâ adlı eserinde (s. 618-619), Seydişehir’in Suğla Gölü’ne dair “…Bir sahrada vâki‘ taraf-ı cenûbunda kasabadan beş mil ba‘îd Beyşehri Gölü’nün bir küçük gölü vardır. İyi balığı çıkar.” demektedir. Avlanan balığın çoğu satılırdı. Bundan önemli bir gelir elde edilirdi. Evail-i Şaban 1131/19-28 Haziran 1719 tarihli bir kayıtta, Suğla Gölü’nden 100.000’den fazla balığın çıkartıldığı ve tüccarlara okkası 70-75 kuruştan satıldığı ifade edilmektedir1012.

1009 KVS, tarih: 1312/1894, s. 266-267. 1010 Köylerle birlikte 1904 yılı verileri toplam rakamı vermektedir. Kaza genelinde toplam 93 deve, 5538 öküz, 2072 manda, 15751 koyun, 14597 kara keçi, 5226 tiftik keçisi, 124 beygir, 3768 merkep ve yedi katır mevcuttu. KVS, tarih: 1317/1899, s. 152. 1011 Göl ve nehirlerde tutulan balıkların onda biri, nehirlerin balık yönünden zengin kısımlarında veya dalyanlarda tutulan balıkların ise yarısı vergi olarak “nısf-ı mahî, öşr-i mahî” veya “mahsûl-i dalyan” adı altında ödeniyordu. Bu kural, Seydişehir’de tutulan balık için de geçerliydi. XVI. yüzyıla ait tapu tahririnde Seydişehir Kazası’nda balıkçılıkla geçimini sağlayanlar vergi yükleriyle birlikte kaydedilmiştir. Ancak bunlar kent merkezinde değil kazaya bağlı köylerde yaşayan insnalardır. Buna göre Seydişehir Kazası’nda 1502 yılında 134; 1518 yılında 160; 1522 yılında 198; 1551 yılında 425; 1566 yılında 216 ve 1584 yılında 369 balık ağının olduğu söylenebilir. 1012 BOA, Şikâyet Defteri, no. 81, s. 337. 245

Seydişehir’deki balıkçılara dair 1845 tarihli Temettuat Defterleri’nde herhangi bir kayıt yoktur. Ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen Konya Vilâyet Salnâmeleri’nden Seydişehir’de hâlâ balıkçılıkla uğraşanların olduğu anlaşılmaktadır1013. Dr. Nazmi 1922’de yazmış olduğu eserinde “Mevsiminde kara ve beyaz balık türlerinde, oldukça lezzetli ve etli çokça balık bulunurdu.” kaydını düşmüştür1014. Bu bilgiler Osmanlı Dönemi’nde balığın Seydişehir ekonomisine önemli denebilecek katkı sağladığını göstermektedir. 4. Arıcılık Arıcılık, toprağa ve işgücüne bağlı kalınmaksızın, bitki ve çiçeğin bulunduğu hemen her yerde yapılabilen ve kısa sürede gelir getiren bir tarımsal faaliyettir. Osmanlı Dönemi’nde XVI. yüzyılda Seydişehir Kazası genelinde arıcılıkla uğraşanların olduğu arşiv kayıtlarından anlaşılmaktadır1015. Seydişehir kent merkezinde XVIII. yüzyılda da arıcılıkla uğraşanlar vardı. Evahir-i Zilhicce 1196/27 Kasım-6 Aralık 1782’de Sofhane Mahallesi’nden Kara Mehmed’in arı kovanları mevcuttu1016. XIX. yüzyılda bunların sayıları oldukça fazla idi1017. 1845 tarihinde kent merkezinde toplam 279 arı kovanı bulunuyordu1018. O dönemde Seydişehir’in çevresindeki bitki örtüsünün arıcılık yapmak için elverişli olduğu anlaşılmaktadır1019.

1013 Nitekim 1892-1895 yılları arasında toplanan balık öşrü miktarı 1225’er kuruştur. KVS, tarih: 1310/1892, s. 259; tarih: 1312/1895, s. 242. 1014 Dr. Nazmi, aynı eser, s. 128. 1015 Seydişehir Kazası’nın genelinde 1502 yılında toplam 8696; 1522 yılında 7256 ve 1584 yılında 10437 arı kovanı bulunmaktaydı. BOA, TT. d., Gömlek no. 40; Gömlek no. 399; TKGM.A., KK., Defter no. 137. 1016 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 17, s. 171/2. 1017 Osmanlı Dönemi’nde arı kovanlarından da vergi alınırdı. Temettuat Defterleri’ne göre XIX. yüzyılın ilk yarısında Seydişehir’de bir arı kovanına karşılık alınan vergi cüreti 10 kuruştu. 1845’te Sofhane Mahallesi’nde dört, Cami-i Cedid Mahallesi’nde 10, Ulukapı Mahallesi’nde 10, Hacı Seyyid Ali Mahallesi’nde altı, Alaylar Mahallesi’nde yedi, Debbağhane Mahallesi’nde dört, Kiçikapı Mahallesi’nde üç, Değirmenci Mahallesi’nde 10, Kızılcalar Mahallesi’nde yedi ve Cami-i Kebir Mahallesi’nde iki kişi arıcılıkla uğraşmaktaydı. BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 1018 Bu tablo BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568’deki veriler değerlendirilerek hazırlanmıştır. 1019 Günümüzde de Seydişehir’de arıcılığı geliştirme faaliyetleri devam etmekte ve belediye tarafından bu bağlamda çeşitli kurslar açılmaktadır. Mart 2012’de arıcıların ihtiyacını karşılayabilecek istenilen standart ve düzeyde bal paketleme tesisi bulunmadığı gerekçesi ile, Mevlâna Kalkınma Ajansı’nın 2012 yılı çağrısı kapsamında Seydişehir, Ahırlı, Yalıhüyük, Bozkır, Beyşehir, Derebucak ve Hüyük’te faaliyet gösteren arıcıların faydalanacağı “Seydişehir Bal Üreticileri Birliği Bal Dolum ve Paketleme Tesisi”nin kurulması kararlaştırılmıştır. Konya-Antalya yolu üzerinde kurulması planlanan tesiste yerli ve yabancı turistlere kaliteli ve güvenilir bal, polen, propolis, arı sütü satışının yapılması amaçlanmaktadır. 246

Arıcılıkla uğraşanlar sırf bu işi yapmıyorlardı. Gelir elde ettikleri başka meslekleri de vardı. Bunların aralarında ulema, kadı veya nüvvab gibi ulema; demirci, leblebici, berber, dikici, ekmekçi gibi esnaf ile çiftçilik veya rençperlikle geçimini sağlayanlar vardı. Yani esas mesleklerinin yanında ek olarak arıcılıkla da uğraşıyorlardı. Arıcılık ticari olmayıp, herkes kendi bal ihtiyacını karşılayacak miktarda arı bulunduruyordu. II. TİCARİ HAYAT Osmanlı’da ticaret önem verilen bir ekonomik etkinlikti. Bunun için diğer sektörlere göre ticaretle uğraşanların üzerlerindeki devlet kontrolü daha azdı1020. Hemen her şehirde başka beldelerden ve ülkelerden gelmiş tüccarlara çok sık rastlanırdı. Bunlardan bazıları han odalarında, bazıları da kiraladıkları veya satın aldıkları evlerde kalırlardı1021.

Osmanlı ülkesinde kentlerde değişik amaçlara yönelik kurulan birçok vakfın, perakendeci tüccarlara kiraya verdikleri dükkânları mevcuttu. Vakıf dükkânları kentteki diğer iş merkezlerinin de kurulmasında etkili olmuşlardır1022. Seydişehir’de daha kuruluşundan itibaren Seyit Harun Vakfı’na ait dükkânlarda değişik dallarda meslek erbabı ile tüccarın oturduğu görülmektedir.

Seydişehir, bulunduğu yer itibariyle Akdeniz Bölgesi’ne yakındı. Bunun için Akdeniz sahillerindeki liman kentleriyle ticari bağlantısı vardı. Özellikle Alanya ile Seydişehir arasında ticaret oldukça aktif idi. Seydişehir’in sabun ihtiyacı Alanyalı imalatçılardan karşılanırdı. 25 Zilkade 1071/22 Temmuz 1661 tarihli kayda göre; Alanyalı Kahvecizade Mehmed vefat ettiğinde ardında bıraktığı bir vârisi yoktu. Onun ölümünden evvel yola çıkan 10.870 okka sabunun Beyşehir kadısı ve mütesellimi tarafından Seydişehir, Beyşehir, Kırili ve İshaklı taraflarında okkası 95’er akçeden satılması; Alanya tarafında satılan sabunlardan okkası 16’şar akçeden, Seydişehir, Beyşehir, Kırili ve İshaklı’da satılan sabunların okkası 30’ar akçeden

1020 KAZICI, Osmanlı Toplumu, s. 104. 1021 Özer ERGENÇ, “Osmanlı Klâsik Düzeni ve Özellikleri Üzerine Bazı Açıklamalar”, Yeni Türkiye Dergisi,( Osmanlı Özel Sayısı), II(2000), s. 347. 1022 Ömer Lütfi BARKAN, “Şehirlerin Teşekkül ve İnkişafî Tarihi Bakımından Osmanlı İmparatorluğu’nda İmaret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına Ait Aaraştırmalar”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, XXIII/1-2(1963), s.239-296. 247

olmak üzere elde edilen gelirin hazineye gönderilmesi emredilmiştir. Ancak hâlen hazineye bir ödeme yapılmadığı belirtilerek Konya kadısından durumu teftiş etmesi, ne kadar sabun satıldıysa elde edilen geliri göndermesi merkez tarafından istenmiştir1023. Dokumacılık Seydişehir’de gelişmemişti. Bunun için Alanya’da dokunan kumaşlar Seydişehir pazarına getirilip satılırdı. 3 Cemaziyülahir 1235/18 Mart 1820 tarihli bir Maliye kaydına göre ise; Seydişehir pazarında satılmak üzere Alanya ve civarından getirilen Beyşehir Damga Resmi Mukataası mührüyle damgalanmamış yani kaçak yolla “kirbas” diğer deyişle kumaş satılıyordu1024. Deri, gön ve sahtiyan, XVI. yüzyılda bir harp malzemesiydi. Dolayısıyla ülke dışına çıkışı çoğu kez fermanlarla yasaklanmıştı. Buna rağmen Seydişehir’den dışarıya izinsiz olarak sahtiyan götürme olayları yaşanırdı. Nitekim bir Mühimme kaydına göre; 1588’de Seydişehir’den Venedik ve Bağdatlı tâcirlerin yirmibin miktarı sahtiyanı kendi memleketlerine izinsiz olarak götürmek istemişlerdir1025. Teke Sancağı sınırları içindeki kazalarla Seydişehir arasında da daha çok tarım ürünlerinin alım-satımına dayanan bir ticaret mevcuttu. Seydişehir ve çevresinde yetişen ürünlerden fazlası sahil kentlerine gönderilip satılırdı. Ancak altyapı eksikliği yüzünden istenen düzeyde ticaret yapılamıyordu. Akseki Kazası’yla Manavgat, İbradı ve Düşenbih nahiyelerinin taşlık arazi olması sebebiyle, 1881-1886 yılları arasında Seydişehir’de yetişen ihtiyaç fazlası tahıl buralara nakledilip satılamamıştır. Çünkü Seydişehir’den Teke iskelesine uzanan şose yol olmadığı için nakliyatta büyük zorluklar yaşanmış; bundan dolayı Seydişehir’de tarımdan beklenen kazanç elde edilememiştir1026. 5 Zilhicce 1308/12 Temmuz 1891 tarihli bir Dahiliye yazısında Konya Valisi tarafından yapılan teftiş sonucu Antalya’da bir liman inşasına karar verildiği, gerekli teftişlerin yapılması için mühendis görevlendirildiği, Teke Sancağı’ndan Seydişehir, Beyşehir ve Bozkır kazalarına giden yolun düzeltilmesi zaruretine vurgu yapıldığı görülmektedir1027. Bu kararların hayat bulduğu, yolun

1023 KKS, no. 11, s. 180/3. 1024 BOA, C. ML., Dosya no. 275, Gömlek no. 11312. 1025 BOA, Mühimme Defteri, no. 66, s. 21. 1026KVS, tarih: 1298/1881, s. 78; tarih: 1301/1884, s. 68-69; tarih: 1303/1886, s. 177. 1027 BOA, DH. MKT., Dosya no. 1849, Gömlek no. 89. 248

düzeltildiği ve ilgili yerlerle Seydişehir arasında ticaretin canlandığı anlaşılmaktadır. Zira 1310/1892 tarihli Konya Vilâyet Salnâmesi başlangıç olmak üzere, akabindeki yıllara ait Salnâmeler’de yer alan “Teke sancağı dâhilinde kâin Akseki kazasıyla Manavgat, Duşenbe ve İbradı nahiyelerine nakl ile fürûht olunur” ifadesi buna işaret etmektedir1028. Bu durum kısa süre içinde yol ve nakliyat probleminin çözüldüğünü göstermektedir. III. ESNAF GRUPLARI Esnaf, şehir ve kasabalarda, mal ve hizmet üretimi ile ilişkili herhangi bir iş kolunun belirli bir alanında uzmanlaşmış olarak çalışanların meydana getirdiği mesleki örgütlenmelerdir1029. Seydişehir’deki zanaat kolu mensuplarının durumu ve bağlı oldukları lonca teşkilatı ayrı başlıklar altında incelenecektir. 1. Geleneksel Düzen Abbasilerde faaliyet gösteren Fütüvvet, Selçuklularda Ahi teşkilatı adını almış; bazı değişikliklerle daha sonra Osmanlılara geçmiştir. İnşaat sektörü dışında kalan bütün Osmanlı esnafı, kendi seçtikleri ahi babanın liderliği ve denetiminde çalışmışlardır1030. Hükümdarların izlediği merkeziyetçi politika sebebiyle zamanla bu yapılanma zayıflamıştır ve XVII. yüzyıl sonlarında Konya ile Ankara gibi birkaç kent dışında Ahi teşkilatının varlığına rastlanmamaktadır1031. Ahi teşkilatının yerini loncalar almış; bir şeyh, kethüda ve yiğitbaşı idaresi altında esnaflar kentlerde faaliyet göstermeye devam etmiştir. Seb‘a şeyhliği loncadaki esnaf teşkilatı reislerinden birine verilen ad olup yedinci mertebedeki şeyhler için kullanılmaktaydı. Çırak çıkarılırken törenin mutlaka bu şeyh huzurunda yapıldığı, devletin son dönemlerinde ise bu şeyhin hacca giden ve gelen esnafı uğurlayıp karşılayan heyete başkanlık eder hale geldiği bilinmektedir1032. İstanbul

1028 KVS, tarih: 1310/1892, s. 328; tarih: 1312/1894, s. 401. 1029 Mehmet GENÇ, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi, (Kısaltma: Devlet ve Ekonomi), Ankara 2007, s. 293. 1030 GENÇ, Devlet ve Ekonomi, s. 295. 1031 R. ÖZDEMİR, aynı eser, s. 226. 1032 PAKALIN, “Seb’a Şeyhliği”, aynı eser, III., s. 134. Mehmet Genç, inşaat sektörü dışında kalan esnafın şeyh-i seb‘a liderliğinde örgütlenmiş olduğunu belirtmektedir. Neşet Çağatay ise, Hüseyin Hüsamettin’in Amasya Tarihi’nde şeyh-i seb‘anın İstanbul dışında da örneğin Amasya’da bulunduğunu belirttiğini yazmıştır (Neşet ÇAĞATAY, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara 1997, s. 139). Mehmet Demiryürek de Kıbrıs üzerine yaptığı çalışmalarında seb‘a şeyhliğinin üzerinde önemle 249

Müftüsü Abdullah Mustafa Edip imzalı ve 11 Cemaziyülevvel 1226/3 Haziran 1811 tarihli bir belge kalfa ve usta çıkmada; şeyh, nakip ve yiğitbaşı tayininde şeyh-i seb‘aların etkili olduklarını göstermektedir1033. Seydişehir’de de lonca teşkilatı mevcuttu ve 1706-1831 yılları arasında düzenli olarak şeyh-i seb‘a atamaları yapılmıştı1034. Genellikle şeyh-i seb‘alık görevi babadan oğla devredilerek devam etmiştir. Çoğu kez ölene kadar görevde kalmakla birlikte kendi isteği ile feragat eden veya bazı hallerde azledilen şeyhler de olmuştur1035. Seydişehir’de farklı pek çok esnaf grubunun şeyhi veya yiğitbaşısı olmakla birlikte bunların hepsinin üstünde denetim yetkisi bulunan kişi şeyhlerin şeyhi olan şeyh-i seb‘a idi. Şaban 1170/Nisan-Mayıs 1757 tarihli kayda göre, Seydişehir dikici esnafı üzerine yiğitbaşı olan Seyit Hüseyin Halife, görevinde kusurlu olduğu gerekçesiyle şeyh-i seb‘a Seyit Hasan tarafından elindeki beratı alınarak azledilmiştir1036.

durmuştur (Mehmet DEMİRYÜREK, Kıbrıs Esnaf Teşkilatı (Şeyh-i Seb‘a, Esnaf Grupları ve İhtisab Rüsûmu 1750-1850), Lefkoşa 2011). Haydar Çoruh’un Kıbrıs, Mevlüt Eser’in Ermenek ve Pakize Yıldız’ın Maraş üzerine olan çalışmalarında da seba şeyhliğinden bahis vardır (ÇORUH, “II. Mahmud Döneminde Kıbrıs’ın İdari, İktisadi ve İctimai Yapısı (1808-1839)”, (Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 2008; ESER, Ermenek Kazası ve Köyleri Vakıf Eserleri, Konya 2012; YILDIZ, Maraş Şehri Vakıf Eserleri, Konya 2012). Bunun dışında Ruha, Diyarbakır, Bursa, Erzincan, Merzifon ve Gazze’de seb‘a şeyhlerinin bulunduğu Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki taramalarımız esnasında görülmüştür. BOA, İE. TCT., Dosya no. 4, Gömlek no. 483; Dosya no. 6, Gömlek no. 744; Dosya no. 10, Gömlek no. 1196; Dosya no. 14, Gömlek no. 1575; AE.SAMD.III., Dosya no. 16, Gömlek no. 1498; C. BLD., Dosya no. 4, Gömlek no. 197; C. EV., Dosya no. 405, Gömlek no. 20529; İ. HUS., Dosya no. 11, Gömlek no. 1310/L-073; DH. MKT., Dosya no. 2343, Gömlek no. 26; BEO, Dosya no. 2912, Gömlek no. 218326. 1033 “Tekmil-i san‘at ile kalfa ve usta çıkub düstûr virilmesi iktiza eyledikde ve esnaf-ı mezkûrenin üzerlerine kendilerinden şeyh ve nakib ve yiğitbası nasb ve tayin olunması vuku‘unda kema-fis-sabık olub geldiği üzere esnaf ustaları ma‘rifetleri ve şeyh-üs-seb‘a-i merkûm ma‘rifetiyle erkânları ve adet-i kadîme-i mer’iyeleri mûcibince rü’yet olunub ...”. BOA, C.BLD., Dosya no. 50, Gömlek no. 2466. 1034 VAD., no. 544, vr. 14a; no. 1142, vr. 50a; no. 1160, vr. 10a. 1035 Seydişehir şeyh-i seb‘ası Seyyid Hasan görevinden feragat ederek oğluna bırakmış; Şeyh Abdullah ise yaklaşık 30 yıl şeyh-i seb ‘alık yapmış ve vefat edince yerine oğlu tayin edilmiştir. Safer 1142/Ağustos-Eylül 1729 tarihli bir kayıtta Seyyid Abdülkadir’in sarraf ehlinin şeyh-i seb‘ası olduğu, başka bir şehri kendine memleket tutup görevini terk ettiği için yerine Ahmed bin Hasan’ın şeyh-i seb‘a olarak görevlendirildiği yazmaktadır (VAD., no. 1139, vr. 30b). Cemaziyelahir 1152/Eylül-Ekim 1739 tarihli bir kayıtta, ehl-i sarraf üzerine şeyh-i seb‘a olan Seyyid Abdülkadir’in azledilerek Şeyh Osman’ın getirildiği, Osman’ın vefatı üzerine de şayet bir itiraz eden yok ise Şeyh Mustafa’nın münasip görüldüğü bildirilmiştir. VAD., no. 1088, vr. 59b. 1036 VAD., no. 1090, vr. 83b. 250

Görevlerinde kusurlu olan şeyh-i seb‘alar da olurdu. Seydişehir şeyh-i seb‘ası Seyit Hasan esnaflara sürekli emirler verip, haksız gerekçelerle dükkânlarını kapatıyor; esnafın üç beş kuruş vermesiyle yetinmeyip daha büyük meblağlar ödemeleri karşılığında dükkânlarını açmalarına izin veriyordu. Seydişehir Kazası naibi Seyit Veliyyüddin tarafından durumu bildiren bir arz yazılmış, Anadolu Kadıaskeri Mehmed Efendi’nin ilamı üzerine 10 Rebiyülahir 1158/12 Mayıs 1745’te çıkan ferman ile Receb Efendi şeyh-i seb‘alığa getirilmiştir1037.

Bazen şeyh-i seb‘alığı ele geçirmek için hileli yollara başvuranlar da olurdu. 15 Rebiyülevvel 1215/6 Ağustos 1800’de Seydişehir şeyh-i seb‘ası Seyit Mehmed vefat etmiş ve yerine kardeşinin oğlu Şeyh Abdullah’ın görevlendirilmesi ricasını içeren bir arz, Seydişehir Kazası naibi tarafından yazılıp gönderilmişti. İstanbul’dan olumlu cevap alınmış, bir berat çıkartılmış ve Seydişehir’e Kemal adlı birisiyle gönderilmiştir. Kemal bu beratı teslime etmek için Abdullah’tan ücret talep etmiş, alamayınca Abdullah’ın şeyhliğini istemeyen esnaftan Ahmed oğlu Abdülkerim’e gitmiştir. Abdülkerim bu miktarı ödeyince sahte evraklarla Abdullah’ın görevden feragat ettiğini bildirip 18 Cemaziyülevvel 1215/7 Ekim 1800’de şeyh-i seb‘a olmuştur. Ancak naip Mevlâna Hafız İbrahim’in yeniden bir arz yazarak durumu bildirmesi üzerine 22 Receb 1215/9 Aralık 1800’de Şeyh Abdullah’a yeniden berat verilerek şeyh-i seb‘alığa tayini yapılmıştır1038.

1037 VAD., no. 1122, vr. 33a. Ancak bu atamanın üzerinden sekiz-dokuz ay geçince şeyh-i seb‘alık hususunda yeni iddialar ortaya atılmış ve Receb’in azli istenmiştir. Boyahane esnaflarından olan Receb, kaza naibinin kardeşi olup haksız isnatlarla bir önceki şeyh Hasan’ın azline yol açmıştır. Sarraf esnafından bazı kimseler bizzat İstanbul’a giderek durumu bildirmiş, 8 Safer 1159/2 Mart 1746’da çıkan ferman ile şeyh-i seb‘alığa yeniden Seyyid Hasan getirilmiştir (VAD., no. 1122, vr. 33a). Yaklaşık 15 yıl şeyh-i seb‘alık yapan Seyyid Abdurrahman hakkında da görevini kötüye kullandığı yönünde şikâyetlerin olduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Seyyid Abdurrahman uzun yıllar esnafa zulmedip hakkı olmadığı halde 100 kese akçeden fazlasını toplamış, asılsız iddialarla esnafın dükkânını kapatmış, şeyh-i seb‘anın zulmüyle baş edemeyen esnafın bir kısmı başka kentlere göç etmiş, bir kısmı kahrından vefat etmişti. Kadı Ahmed’in durumu bildiren arzı ile şeyh-i seb‘a Abdurrahman azledilmiş ve yerine 4 Şevval 1205/6 Haziran 1791’de Seyyid Burhaneddin görevlendirilmiştir (VAD., no. 548, vr. 60a). 1038 VAD., no. 544, vr. 14a. 251

Seydişehir’de XIX. yüzyılın ilk yarısından sonra esnaf örgütüyle ilgili belgelere rastlanmamıştır. Bu durum, Tanzimat’tan sonra geleneksel yapıya son verildiğini göstermektedir.

2. Meslek Dalları Seydişehir’de daha Karamanoğulları Dönemi’nden itibaren değişik esnaf dallarının bulunduğu arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Fatih tarafından hazırlattırılan vakıf tahrirleri sırasında (1476) tespit edilen ekmekçi, boyacı, hamamcı, kasap, debbağ gibi meslek dalları1039 XV. ve XVI. yüzyılda kent merkezindeki ticari örgütlenmeyi göstermektedir. Bu meslek dallarının sonraki tahrirlerde de geçtiğine bakılırsa1040, daha önceki yapı devam ettirilmekte idi. XVII. ve XVIII. yüzyıldaki yazışmalar, kent merkezindeki mesleklerin çeşitliliğinin arttığını işaret etmektedir. Nitekim 1710-1824 yılları arasında kent merkezinde daha önceki yüzyıllara göre görülen farklı meslekler şunlardır1041: Boyacı, berber, debbağ, hamamcı, kasap, ekmekçi, saraç, demirci, hattat, terzi, börekçi, leblebici, kahveci, sarraf, katırcı. Seydişehir’deki XIX. yüzyılda icra edilen meslekleri tespit etmek, kentteki meslek grupları Nüfus ve Temettuat Defterleri’nde yazıldığı için daha da kolay olmaktadır (Tablo-46).

Tablo-46: Seydişehir kentinde XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinde meslek dalları MESLEKLER 1254/18391042 1256/18411043 1260/18451044 Bahçıvan 1 _ _ Basmacı 2 2 3 Berber 8 15 15 Bezzaz 1 1 1

1039 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 34-36. 1040 Murad Çelebi Defteri, vr. 53b; BOA, TT. d., Gömlek no. 387, no. 1126, no. 1135. 1041 BOA, Şikâyet Defteri, no. 53, s. 256; no. 107, s. 230; no. 72, s. 49; no. 114, s. 354; Karaman Ahkâm Defteri, no. 6, vr. 33, s. 62/1; no. 8, s. 326/1; no. 12, s. 263; no. 13, s. 130; no. 13, s. 203; no. 14, s. 66/2; no. 15, s. 16; no. 18, s. 103; no. 31, s. 254; no. 33, s. 16; VAD., no. 1088, vr. 58b; no. 1117, vr. 66b. 1042 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3335. 1043 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3336. 1044 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3337’ye ve BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568’e göre meslek grupları belirlenmiştir. 252

Boyacı _ 1 1 Börekçi 1 1 1 Çerçici 1 _ _ Çıkrıkçı 1 2 1 Çiftçi 34 69 62 Rençper 107 105 111 Çilingir 1 1 1 Debbağ 7 8 6 Değirmenci 1 _ 1 Dellâl 1 1 1 Demirci 17 23 23 Duhancı 2 3 4 Dülger 5 3 3 Eskici 7 17 17 Habbaz/Ekmekci 4 5 3 Haffaf/Kavaf 3 1 1 Köşker 24 13 11 Yemenici 2 13 18 Hamamcı 1 1 1 Hamal 1 _ 1 Hizmetkâr 29 29 31 Irgat _ 1 - Kahveci 3 3 4 Kalaycı 6 9 10 Kasap 3 2 3 Katırcı 1 1 1 Leblebici 10 15 17 Muytab 6 3 3 Nalband 2 2 4 Oduncu 5 2 3 Saatçi 1 _ _ Semerci 4 3 4 Sarraç/Serrâc 3 2 3 Terzi 2 3 9

Tablodaki verilere bakılırsa Seydişehir’de XIX. yüzyılın ilk yarısında pek çok meslek grubu bulunmaktadır. Ayrıca XIX. yüzyıl ikinci yarısına ait belgelerden 253

anlaşıldığı kadarıyla kentte sadece gayrimüslimler kuyumculuk yapmakta idiler. 16 Cemaziyülevvel 1276/10 Ocak 1860 tarihli olup Sadaret’ten vilayete gönderilen bir yazıda, Seydişehirli Kuyumcu Papazoğlu Begos’un kaza eski müdürü Halis Efendi’ye zamanında hayli mücevher sattığı, ancak parasını alamadığı ve Halis Efendi’nin bulunarak borcun tahsilinin yapılması istenmiştir1045. IV. ÜRETİM FAALİYETLERİ Diğer Osmanlı kentlerinde olduğu gibi Seydişehir kent merkezindeki çarşıda atölye denebilecek iş yerlerinde üretim yapılıyordu. Buralardan elde edilen ürünler öncelikle şehir merkezinde oturanlarla kazaya bağlı köylere satılıyordu. Seydişehir’deki üretim yapılanması aşağıda ayrı başlıklar altında incelenecektir. 1. Leblebicilik Seydişehir’in iklimi ve özellikle Suğla Gölü’nün burada bulunması bakliyat üretimini etkilemiştir. Bunun için nohut ziraatı ve buna bağlı olarak leblebi üretiminin tarihçesinin Osmanlı’nın ilk dönemlerine kadar uzanması muhtemeldir. Mahmut Kalkan, Seydişehir’de Karamanoğulları Dönemi’nde de leblebicilik yapıldığını; Konya ve çevresi Osmanlı idaresi sınırları içine alındıktan sonra II. Mehmed’in kentteki 15 leblebici dükkânını Seyit Harun Camii bitişiğindeki Rüstem Bey Türbesi’ne vakfettiğini yazmıştır1046. Ancak bunları dönemin hangi kaynağına dayandırdığı belli değildir. Yapılan arşiv taramalarında bu yönde bir kayda şimdilik ulaşılamamıştır. Kent merkezindeki leblebicilerle ilgili ulaşılabilen ilk kayıt 1710 tarihlidir1047. Buna göre Cami-i Kebir Mahallesi’nden Abdullah oğlu Şahin, leblebi dükkânı önünde yeniçerilik iddiasındaki Serikli Ahmed, Sekban Mustafa, kardeşi Fakih, Bayrakdaroğlu Mehmed, İbrahim ve Berber Himmet tarafından darp edilmiş, sol elinin bir parmağı kırılmış ve 100 kuruşluk eşyası gasbedilmiştir. Seydişehir’deki leblebicilere dair sayısal veriler doğrultusunda II. Mahmud Dönemi ve Tanzimat’tan sonrasına dair bilgi vermek mümkündür. Arşiv kayıtlarından XIX. yüzyılın ilk yarısında leblebici dükkânlarının Seydişehir’de sayısı

1045 BOA, A.}MKT.UM., Dosya no. 389, Gömlek no. 65; A.}MKT.DV., Dosya no. 151, Gömlek no. 4. 1046 Mahmut KALKAN, “Seydişehirde Leblebicilik”, Pancar Çiftçi Dergisi, XIX/209(Şubat 1970), Ankara s. 24-26. 1047 BOA, Şikâyet Defteri, no. 53, s. 256. 254

ve ekonomiye katkısı artmıştır. Temettuat Defterleri’nden anlaşıldığı üzere Cami-i Kebir, Kızılcalar, Debbağhane, Değirmenci, Hacı Seyit Ali, Ulukapı ve Sofhane mahallelerinde çok sayıda leblebici dükkânı bulunuyordu1048. En fazla leblebi imalatçısı Alaylar Mahallesi’nde idi (Tablo-47).

Tablo-47: Seydişehir merkezi mahallerinde leblebici dükkânı sayısı1049

MAHALLELER

-

ı

i i i

- -

Yıllar

Ali

hane

Kebir

Cedid

Cami Cami

Alaylar

Toplam

Ulukap

Sofhane

Debbağ

Kızılcalar

Değirmenci Hacı Seyyid Hacı

1831 1 1 1 5 1 1 _ 1 _ 11 1839 1 1 1 4 1 1 1 _ _ 10 1841 2 1 1 7 1 1 1 1 _ 15 1845 1 1 1 8 1 _ 2 2 1 17

2. Değirmencilik Osmanlı Dönemi’nde yerleşim birimlerinde, orada oturanların ihtiyacı olan unun öğütülmesi amacıyla ırmakların uygun yerlerine değirmenler yapılırdı1050. Değirmen kurulmasına elverişli akarsular ve dereler bulunan Seydişehir kent merkezinde XV. yüzyılın ortalarında en az bir değirmenin bulunduğu tahmin edilebilir. Çünkü kentin en eski ve en kalabalık mahallelerinden biri, II. Bayezid

1048 Leblebi dükkânlarından 1840’larda alınan yıllık vergi 100’er kuruş idi. Dolayısı ile 1845 yılında Kızılcalar’dan 100, Değirmenci’den 100, Debbağhane’den 100, Alaylar’dan 800, Hacı Seyyid Ali’den 100, Sofhane’den 200, Cami-i Kebir’den 200 ve Cami-i Cedid’den 100 olmak üzere toplam 1700 kuruş vergi toplanmıştı. 1841 yılında toplam vergi miktarı 1500; 1839 yılında 1000 ve 1831 yılında 1100 kuruş idi. 1049 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3310, 3335, 3336, 3337 ve ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568’e göre hazırlanmıştır. Gerek Osmanlı Dönemi’nde, gerek Cumhuriyet döneminden günümüze kadar belirli şahıslar elinde devam ettirilen bu iş kolunda, üretilen leblebilerin cinsleri sade leblebi, tuzlu leblebi, karanfilli leblebi, sakız leblebi ve şeker leblebi olmak üzere çeşitlilik gösterir. 1970 yılında kent merkezinde 150’den daha fazla leblebi imalathanesinin bulunduğu, her imalathanede ortalama iki üç kişinin çalıştırıldığı, bir yılda ortalama 250 gün çalışıldığı ve her iş gününde bir imalathanede yaklaşık 100 kg leblebi üretildiği, toptan satışlar yanında küçük paketler halinde perakende satışların da gerçekleştirildiği, Konya merkeze ve bağlı ilçelere leblebi ihracatının olduğu Kalkan’ın araştırmasından anlaşılmaktadır (KALKAN, aynı makale, s. 26). 2012 yılı itibariyle ise Seydişehir’deki leblebi imalathanesi sayısı altıdır. 1050 Bir yerleşim birimi oluşturulurken insan için gerekli kurumların başında olan değirmen, öncelikle yapılırdı. Bk. Yusuf KÜÇÜKDAĞ, Karapınar Sultan Selim Külliyesi, Konya 1997, s. 73-79. 255

zamanında “Veled-i Değirmenci” olarak geçmektedir1051. Burası sonraki yüzyıllarda “Değirmenci” olarak anılan, günümüzde de varlığını devam ettiren Değirmenci Mahallesi idi. Nüfus artışına paralel olarak ihtiyaca binaen Seydişehir kent merkezinde XVI. yüzyıl başlarında değirmen sayısı artmıştır. Nitekim 1530 yılında dört değirmen vardı1052. Sonraki yüzyıllarda bu sayıda artış olmuştur. Seydişehir kent merkezinde XIX. yüzyılın ilk yarısında 34 değirmen bulunuyordu (Tablo-48)1053. Kent merkezinde bu 34 değirmen dışında değirmenler de vardı. Bunlardan biri Hasan Dede Efendi’nin Seydişehir’de 1285/1869’da mutasarrıfı olduğu “Topcu Ahmed” adlı değirmendi1054. Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre 1892-1894 yılları arasında Seydişehir kent merkezinde beş değirmen bulunuyordu1055. Ancak 1845 yılı ile kıyaslandığında bu sayıda bir basım hatası söz konusu olduğu ve kent merkezindeki değirmen sayısının 50 olduğu düşünülebilir.

Tablo-48: 1845 yılında kent merkezindeki değirmenler ve sahipleri1056

-

i i Mahalle -

Adı hane

Kebir

Cami

Alaylar

Ulukapı

Sofhane Debbağ Sipahi Değirmen Hasan Tütüncü Rençper Çiftçi Şerif Rençper Sipahi Hacı Ahmed Sahibi Ağa Seyfullah Mustafa Süleyman Ali Mehmed Şaban Mehmed Bey Adedi 9 1 9 3 3 3 3 1 2

1051 BOA, TT. d., Gömlek no. 40, s. 421. 1052 BOA, TT. d., Gömlek no. 387. Çevre köylerle birlikte 1584 yılında toplam 72 su değirmeni bulunuyordu. Bunlardan alınan vergi 10-30 akçe arasında değişmekteydi. 60 akçe vergi alınan büyük değirmenler de vardı. TKGM.A., KK., Defter no. 137. 1053 Bir değirmen yaklaşık olarak 600 kuruş kıymetinde olup, kişilerden sahip oldukları değirmenden dolayı birim başına yıllık 50 kuruş vergi bedeli alınmıştır. BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10126, no. 10127, no. 10567, no. 10568. 1054 BOA, Ayniyat Defteri, no. 806, s. 165/4. Hasan Dede’nin Mevlevi tarikatından olduğu ve veraset yoluyla bu değirmene sahip bulunduğu 24 Temmuz 1288/5 Ağustos 1872 tarihli başka bir hükümden anlaşılmaktadır. BOA, Ayniyat Defteri, no. 806, s. 256/2. 1055 KVS, tarih: 1310/1892-1312/1894, s. 266. 1317/1899’da bu sayı köylerle birlikte toplam 58 olarak kaydedilmiştir. Bk. KVS, tarih: 1317/1899, s. 132. 1056 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 256

3. Deri İmalatı Seydişehir’de üretilen tüm sanayi mamulleri, hammaddeden başlayarak çeşitli esnaf gruplarının faaliyet alanlarından geçerek tüketiciye ulaşırdı. Deri bu bağlamda güzel bir örnektir. Hayvancılıktan başlayıp deri malzemesi haline gelinceye kadar geçtiği her teknik ve ticari aşama birer esnaf örgütlenmesinin faaliyetlerine sahne olurdu. Canlı hayvan ticaretini yapan celepler, kesimi yapan kasaplar, ham deriyi işleyen debbağlar, işlenmiş deriyi satan tacirler, işlenmiş deriden ayakkabı ve başka eşya yapanlar ayrı birimler halinde teşkilatlanmakla kalmaz; her aşamadaki farklı malların satımı için ayrıca örgütlenme söz konusu olurdu1057. Seydişehir’le ilgili arşiv kayıtları ışığında kasap, debbağ, dikici, köşker, yemenici ve saraçlar imalattaki sıralarına göre ayrı başlıklar altında incelenecektir. 3. 1. Kasaplar Dericilik bahsinde ele alınması gereken meslek gruplarından ilki kasaplardır. Seydişehir’de daha kentin kurulduğu XIV. yüzyıl başlarında birkaç kasap esnafının bulunması gerektiği düşünülebilir. Ancak kent merkezinde XV. yüzyılın ikinci yarısında sadece bir kasap dükkânı mevcut idi. 1483 tarihli Vakıf Tahrir Defteri’nde, geliri Seyit Harun Vakfı’na ait olan bir kasap dükkânı bulunduğu ve vakfın zarar görmemesi için kent merkezinde bundan başka kasap dükkânının işletilmediği yazmaktadır1058. Bununla birlikte muhtemelen XVIII. yüzyılda kasap sayısı artmıştır. Nitekim XIX. yüzyılda bu konuda değişiklik olduğu görülmektedir. Nüfus ve Temettuat Defterleri’ne göre 1831-1845 yılları arasında Seydişehir’de 12 kasap dükkânı mevcuttur. Buna göre kent merkezindeki mahallelerde1059 1831 yılında iki, 1839 yılında üç, 1841 yılında iki ve 1845 yılında beş kasap dükkânı bulunmaktaydı1060. 3. 2. Debbağlar Seydişehir’de debbağ esnafı, bugünkü adı Pınarbaşı olan Debbağhane Mahallesi’nden geçen ırmağın kıyısındaki debbağhanede mesleklerini icra

1057 GENÇ, Devlet ve Ekonomi, s. 293-294. 1058 Murad Çelebi Defteri, vr. 54b. 1059 Yalnızca Alaylar, Cami-i Cedid, Debbağhane, Değirmenci, Kızılcalar ve Sofhane mahalleri. 1060 1831 yılı için bk. BOA, NFS. d., no. 3310; 1839 yılı BOA, NFS. d., no. 3335; 1841 yılı BOA, NFS. d., no. 3336; 1845 yılı BOA, NFS. d., no. 3337; ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 257

ediyorlardı. Buna rağmen başka kentlerde olduğu gibi içinde birçok debbağ dükkânı olan teşkilatlı bir debbağhane mevcut değildi. Çünkü şehir merkezinde XV. yüzyılın ikinci yarısında bir adet debbağ dükkânı olup geliri Seyit Harun Vakfı’na aitti. Vakfa zarar gelmemesi düşüncesiyle başka debbağhane açılmasına izin verilmemiştir1061. Bu ayrıcalık uzun yıllar devam etmiş, daha sonra kalkmış olmalıdır. Nitekim XIX. yüzyılın ilk yarısındaki Nüfus ve Temettuat Defterleri verileri doğrultusunda Seydişehir kent merkezinde 1831-1845 yılları arası debbağ dükkânı sayısının artması bunu göstermektedir1062. Debbağ dükkânları XIX. yüzyılda artık eskiden olduğu gibi kentin sadece bir mahallesinde bulunmuyordu. Seydişehir’in 10 mahallesinden dördünde1063 debbağ dükkânları olup 1831 ve 1839 yıllarında toplam yedi; 1841 yılında sekiz ve 1845 yılında dokuz debbağ dükkânı vardı. Dükkân sayısında XIX. yüzyıl sonlarında azalma olmuştur. Yaklaşık 50 yıl sonrasına ait Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre ise 1310/1892’de Seydişehir kent merkezinde üç debbağhane bulunuyordu1064. XX. yüzyıl başlarında da durum değişmemiştir. Nitekim 1914 yılında şehir merkezindeki debbağhane sayısı üçtür1065.

3. 3. Dikiciler

Deri sanayii zincirinin halkalarından biri de dikicilerdir. Dikici esnafı, sahtiyancıların siyaha boyayıp perdah ettiği derileri satın alarak bunlardan mest, lapçin ve serhatlık dikerler; haffaflara satarlardı1066. Seydişehir’de dikici esnafının dükkânlarını içeren suk yani çarşı, 1170/1757 tarihinde Şehir Çarşısı sınırları içinde idi1067. Daha sonra değişik mahallelerde de dikici dükkânları açılmıştır. 1845 yılında Sofhane, Ulukapı, Hacı Seyyid Ali ve Alaylar mahallelerinde birer yani toplam dört dikici dükkânı Temettuat Defteri kayıtlarına yansımıştır1068. Bu durum, Seydişehir

1061 Murad Çelebi Defteri, vr. 54b. 1062 BOA, NFS. d., no. 3310; no. 3335; no. 3336; no. 3337; ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 1063 Alaylar, Cami-i Cedid, Değirmenci, Sofhane mahalleleri. 1064 KVS, tarih: 1310/1892, s. 266. 1065 KVS, tarih: 1332/1914, s. 242. 1066 Mehmet YILDIZ, aynı makale, s. 1477. 1067 VAD., no. 1090, vr. 82a, 83b, 84a. 1068 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10127, 10568. 258

kent merkezinde XIX. yüzyıldan sonra dikici esnafı iş yerlerinin bir çarşıda toplu halde bulunmadıklarını göstermektedir.

3. 4. Köşkerler Köşker, Farsça kökenli bir kelime olup “ayakkabı yapan, kunduracı” anlamına gelmektedir1069. Seydişehir’de XIX. yüzyıldan önce köşker esnafının bulunduğuna dair kayda rastlanmamıştır. Bu durum, köşkerlerin Seydişehir’de yeni yapılandıklarına işaret kabul edilebilir. Seydişehir kent merkezinde 1839 yılında hemen her mahallede köşker dükkânları olup sayıları 24 idi. Daha sonra köşker iş yerleri azalmış; 1841 yılında 14 ve 1845 yılında ise 11 köşker dükkânının mevcut olduğu tespit edilmiştir1070. 3. 5. Yemeniciler Seydişehir’de yemenicilerin kentteki durumuna yönelik XIX. yüzyıldan önce herhangi bir belgeye şimdilik ulaşılamamıştır. Şu halde Seydişehir’de yemenici esnafının mevcudiyeti eski değildir. Seydişehir kent merkezinde 1831 yılında toplam 16 yemenici dükkânı vardı. 1839 yılında bir tane görünse de bu defterin kayıtlarında bir eksiklik olduğu düşünülmelidir. Zira 1841’de 13 yemenici dükkânı faal durumdadır. 1845’te bu sayı 19’dur1071. Yani şehirdeki yemenici sayısında iniş çıkışlar vardır. 3. 6. Saraçlar Saraçlar, at takımları, araba koşumları, meşinden eşya yapan ve satan esnaftır. XVIII. yüzyıldan önce Seydişehir’de saraç esnafının bulunduğuna dair bir kayda şimdilik rastlanmamıştır. İlk belgeler, XVIII. yüzyıl başlarına ait olup buna göre Seydişehir’de 1129/1716-1717’de Hacı Mehmed’in1072, Evasıt-ı Rebiyülahir 1129/25 Mart-3 Nisan 1717’de Mustafa’nın1073, Cemaziyülahir 1146/Kasım-Aralık 1733’te Seyit Mustafa’nın birer saraçhanesi mevcut idi1074. XIX. yüzyılda yapılan nüfus ve temettuat sayımlarına göre kent merkezindeki saraçların iş yerleri Kiçikapı, Alaylar

1069 STEINGASS, aynı eser, s. 1062. 1070 BOA, NFS. d., no. 3335; no. 3336; no. 3337; ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 1071 BOA, NFS. d., no. 3310;; no. 3335; no. 3336; no. 3337; ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 1072 BOA, Şikâyet Defteri, no. 53, s. 256. 1073 BOA, Şikâyet Defteri, no. 72, s. 49. 1074 VAD., no. 1088, vr. 58b 259

ve Hacı Seyit Ali mahallelerinde bulunuyordu. Saraçların sayıca çok olmamakla birlikte Kiçikapı Mahallesi’nde diğerlerine kıyasla daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. 1831 ve 1839 yıllarında kent merkezinde toplam üç; 1841’de iki, 1845’te dört saraçhane bulunuyordu1075. 4. Boyacılar Osmanlı Dönemi’nde dokuma yapılan hemen her merkezde boyacılar dolayısıyla boyahaneler vardı1076. Seydişehir’de boyacılığın tarihi eski olup XV. yüzyıla kadar bunları götürmek mümkündür. Seyit Harun Vakfı’nın kent merkezinde bir boyahanesinin olduğu ve bunun dışında başka bir boyahanenin açılıp işletilmesinin yasaklandığı 1483 tarihli Vakıf Tahrir Defteri’ndeki “an sabbagîn vakf boyâhaneden gayrı yerde boyahâne işlemeye1077” kaydı bunu göstermektedir. Boyahane kentin ihtiyacını karşıladığı gibi dışarıya da iş yapıyordu. Önder’in tespitine göre Seydişehir boyahanesinde yün, keten ve pamuğun, boğası, çitari ve alaca denen pamuklu bezler boyanıp İstanbul’a gönderiliyordu1078. Boyahanenin varlığına dair XV. yüzyıl kayıtlarına rağmen, XVI. yüzyıl boyunca nüfusu artarak orta halli bir kent görünümde olan Seydişehir’de boyahane bulunduğuna dair bir kayda rastlanmamıştır. Boyacılıkla ilgili kayıtlar XVII. yüzyılın ikinci yarısından sonra tekrar başlamaktadır. Buna göre 1483 tarihli Vakıf Tahrir Defteri’nde geçen vakıf boyahane dışında Seydişehir’de yeni boyahaneler de açılmıştır. 1112/1700’de İsmail’in1079, Evail-i Zilhicce 1121/1-10 Şubat 1710’da Hacı Mustafa’nın1080 ve Evasıt-ı Muharrem 1190/2-11 Mart 1776’da İsmail’in Seydişehir’de bir boyahanesi bulunuyordu1081.

1075 BOA, NFS. d., Gömlek no. 3310;no. 3335; no. 3336; no. 3337; ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 1076 Üç ana renkten kırmızı için kök boya ve kırmız; mavi için çivit; sarı için alacehri kullanılırdı. İyi boya tutması için kumaş, şapla işlenirdi. Pamuk ve ipek ipliği, kumaş, deri, kâğıt gibi maddelerin her birinin hangi esnaf tarafından boyanacağı bu işi yapan esnaf tarafından yapılan anlaşmalarla tespit edilmiştir. Mübahat S. KÜTÜKOĞLU, “Osmanlı İktisadi Yapısı”, (Kısaltma: Osmanlı), Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, (ed. Ekmeleddin İhsanoğlu), I., İstanbul 1994, s. 634-635. 1077 Murad Çelebi Defteri, vr. 54b. 1078 ÖNDER, aynı eser, s. 54. 1079 BOA, Şikâyet Defteri, no. 107, s. 230. 1080 BOA, Şikâyet Defteri, no. 53, s. 256. 1081 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 13, s. 203. 260

Boyacılıkta kullanılan maddenin bitkisi Seydişehir Kazası’na bağlı köylerdeki boyalıklarda yetiştiriliyordu. 17 Şaban 1285/3 Aralık 1868’de Numan Nafi Efendi verdiği arzuhalde, Seydişehir’in Suberde köyünde bir boyalığının bulunduğunu ve bazı kimselerce haksız yere boyalığa müdahale edildiğini bildirmektedir1082. Seydişehir’de 1831-1845 yılları arasında da boyacılık fazla gelişmiş değildi Nitekim Nüfus ve Temettuat Defterleri’nde çok az sayıda kimse boyacı olarak kaydedilmiştir. Kızılcalar, Alaylar, Debbağhane ve Cami-i Kebir mahallelerinde olmak üzere 1831’de üç, 1841’de bir ve 1845’te bir kişi boyacı olarak yazılmıştır1083. 5. Ekmekçiler Osmanlı toplumunda öncelikli gıda maddesi ekmekti. Ekmek imal edip satanlara “habbaz” denirdi. Seydişehir’de kentin daha kuruluşundan itibaren bir ekmek fırını olup uzun süre sayısı artış göstermemiştir. Çünkü geliri Seyit Harun Vakfı’na ait olan bir ekmek fırını ile uzun yıllar iktifa edilmiş, vakfın zarar görmemesi için kent merkezinde başkaca fırın işletilmesine izin verilmemiştir1084. Bu yüzden 1530 yılında bile kent merkezinde sadece bir fırın faal durumdaydı1085. İlerleyen yıllarda ihtiyaca binaen yeni ekmek fırınlarının açıldığı, sayının bazen beş bazen yediye ulaştığı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Seydişehir’de 29 Safer 1142/23 Eylül 1729’da beş fırın bulunuyordu1086. Seydişehir’de daha sonraki yüzyıllarda da fırın sayısında artış olmamıştır. XX. yüzyılda fırınların miktarı ve bulundukları yerleri Nüfus ve Temettuat Defterleri’ne göre tespit etmek mümkün olmaktadır. Cami-i Cedid, Ulukapı, Değirmenci, Debbağhane ve Sofhane mahallelerinde olmak üzere 1831 yılında toplam beş, 1839 yılında üç, 1841 yılında dört ve 1845 yılında beş ekmek fırını mevcut idi1087. Seydişehir kent merkezinde XIX. yüzyılın ikinci yarısında az da olsa fırın sayısında bir artış gözlenmektedir. Konya Vilâyet Salnâmeleri’ne göre 1310/1892-

1082 BOA, Ayniyat Defteri, no. 806, s. 134/3. 1083 BOA, NFS. d., no. 3310; no. 3336; ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 1084 Murad Çelebi Defteri, vr. 54b. 1085 BOA, TT. d., Gömlek no. 387. 1086 BOA, C. BLD., Dosya no. 89, Gömlek no. 4401. 1087 BOA, NFS. d., no. 3310; no. 3335; no. 3336; no. 3337; ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 261

1893 ve 1312/1894-1895 yıllarında kent merkezinde yedi ekmek fırını vardı1088. 1317/1899’da bu sayı sekize yükselmiştir1089. İhtiyaca binaen ilerleyen yıllarda fırın sayısının artırıldığı anlaşılmaktadır. 6. Çömlekçi Kârhanesi Kârhane, iş görülen yer, fabrika gibi manalara gelmekle birlikte pişmiş toprak işçiliğinin ocaklarına da bu ad verilmiştir. Bu ocaklarda çanak, çömlek, küp, testi gibi toprak ev aletleri yapılırdı. 1286/1869 Konya Vilâyet Salnâmesi başlangıç olmak üzere Seydişehir’de iki çömlekçi kârhanesinin varlığından söz edilmektedir1090. Zaman içerisinde sayıları artmıştır. 1317/1899 yılında “dest-gâh” şeklinde kaydedilen çömlekçi kârhanesi sayısı 20’dir1091. 7. Kiremit Ocağı Seydişehir’de XIX. yüzyılın son çeyreğine kadar kiremit ocağının bulunduğuna dair herhangi bir kayda şimdilik rastlanmamıştır. Bununla ilgili ilk belgeye 1892’de ulaşılmıştır. Buna göre 1892-1894 yılları arasında Seydişehir kent merkezinde bir kiremit ocağı mevcuttur1092. Sonraki yıllarda bu konuya dair herhangi bir kayda rastlanmamıştır. V. SEYDİŞEHİR’İN EKONOMİSİNİ ETKİLEYEN DİĞER FAKTÖRLER

Osmanlılar, kendilerinden önceki İslam devletlerindekilere benzer vergi sistemi kurmuştur. Bunun için şerî bir vergi olan öşür devletin daha kuruluşundan itibaren alınmaya başlamıştır. Âdet-i ağnam da şerî bir vergi olarak toplanmıştır. Klasik dönemde bu vergiler dışında olağanüstü durumlarda, aslında kanunî olmayan avarız adı verilen vergiler de alınmıştır.

Tanzimat’tan sonra hemen her alanda olduğu gibi vergi konusunda da düzenlemeler yapıldı. Bundan sonra tek hazine sistemine geçilmesiyle vilayetlerde toplanan gelirlerin tamamına yakını merkezî hazineye ait hale getirildi. Vergiler,

1088 KVS, tarih: 1310/1892, s. 266; tarih: 1312/1894, s. 262. 1089 KVS, tarih: 1317/1899, s. 151. 1090 KVS, tarih:1286/1869, s. 118. 1091 KVS, tarih: 1317/1899, s. 151. 1092 KVS, tarih: 1310/1892-1312/1894, s. 250-251. 262

taşrada toplandıktan sonra mahallî ihtiyaçlar harcanır, arta kalan para merkez hazineye gönderilirdi1093.

Tanzimat’tan sonra verginin düzenli toplanması için kazalarda idari yapılanmalara gidilmiştir. Seydişehir’de 1880 yılında Aşar İdaresi adıyla bir komisyon mevcuttu1094. Bu idarenin 1885 yılından itibaren Aşar ve Ağnam İdaresi adını aldığı anlaşılmaktadır1095.

1. Aşar Vergisi

Aşar, öşür kelimesinin çoğuludur. Tek bir üründen alınan vergi öşür olarak adlandırılmakta, bir vilayet veya devletin toplam tarımsal ürün vergisine ise aşar geliri denmektedir1096. Aşar, hububat, sebzeler, meyveler ile tütün ve ipek gibi ürünler üzerinden alınan geniş kapsamlı kadim bir vergi idi1097. Osmanlı Devleti’nde daha kuruluşundan itibaren alınmaya başlayan aşar, Tanzimat Dönemi ve sonrasında da çeşitli yöntemlerle alınmaya devam etmiştir. 1840-1843 yılları arası emanet usulü ile, 1843-1847 yılları arasında kaza bazında iki yıllığına iltizam yoluyla aşar toplanmıştır. 1847-1853 arasında ise süre beş yıla çıkartılmıştı. 1856-1871 yılları arası açık artırma usulü ile iltizama verilerek toplanmış, 1871-1880 yılları arasında ise vilayetin sorumluluğuna terk edilmiştir1098. 1880-1885 arası iltizam terk edilip emanet usulü kabul edilmiş ve beş yıllık süre uygulanmasına devam edilmiştir. 1886- 1910 arasında sistemde değişiklik yapılmış, köy bazında taliplilerine ve köylülere ihale edilmiştir1099.

1093 Yenal ÖNCEL, Mahallî İdareler Maliyesi, İstanbul 1998, s. 60-65; Şerafettin AKSOY, Kamu Maliyesi, (3. Baskı), İstanbul 1998, s. 144-145; Nezih VARCAN-Tufan Çakır, Kamu Maliyesi, Eskişehir 2003, s. 152, 272. 1094 KVS, tarih: 1298/1880, s. 78. 1095 KVS, tarih: 1301/1885, s. 69. 1096 Nevzat Evrim ÖNAL, “Tanzimat’tan Cumhuriyete Tarımsal Dönüşüm (1858-1918)”, Anadolu Ululararası İktisat Kongresi, (17-19 Haziran 2009), Eskişehir. 1097 Abdurrahman Vefik (Sayın), Tekâlif Kavaidi (Osmanlı Vergi Sistemi), Ankara 1999, s. 530-537. 1098 20 Safer 1283/4 Temmuz 1866’da Seydişehir aşar mültezimi Emin Ağa idi (BOA, Ayniyat Defteri, no. 806, s. 11/3). 31 Teşrin-i evvel 1286/12 Kasım 1870’de Konyalı Serdarzade Mehmed Emin Ağa’nın Seydişehir aşar mültezimi olarak tayin ettiği Raşid Efendi’nin, oluşturulan komisyon tarafından muhasebesi alınmış, kendi zimmetine anbardaki mahsulden geçirdiği gibi ayrıca 24.700 kuruş eksik olduğu görülüp tahsili istenmişti. BOA, Ayniyat Defteri, no. 806, s. 217/3. 1099 Ahmet TABAKOĞLU, “Öşür”, DİA, XXXIV., İstanbul 2007, s. 102. 263

Seydişehir’de XVI. yüzyıl başlarından itibaren devletin öşür aldığına dair belgeleri tespit etmek mümkün olmaktadır. Buna göre Seydişehir’den buğday ve arpadan başka bağ ve bahçe öşrü de alınıyordu. 1502 yılında hububat öşrü 14.488; 1518 yılında 19.897 ve 1522 yılında 25.412 akçe idi1100. Seydişehir bağ ve bahçe öşrü ise 1530 yılında toplam 1.400 akçe idi1101. 1584’te buğday öşrü 13.896 akçe ve arpa öşrü 9.464 akçe idi1102. 1683 yılında arpa öşrü 1.400, buğday öşrü 4.500 akçeye düşmüştür1103.

Seydişehir’den alınan öşre yönelik nedense XVIII. yüzyıla ait kayda rastlanmamıştır. Seydişehir’in XIX. yüzyılın ilk yarısındaki öşür durumunu ise 1845 tarihli dört ayrı Temettuat Defteri’nden görmek mümkündür. Bunlardan üçü Cami-i Cedid, Cami-i Kebir ve Hacı Seyyid Ali mahalleri için ayrı ayrı tutulmuş olup hanelerin yıllık gelirleri, ödemeleri gereken temettuat vergisi ile aşar miktarları belirtilmiştir (Tablo-49).

Tablo-49: Cami-i Cedid Mahallesi 1845 aşar rüsumatı1104 Aşar rüsumu olarak bir Bir Senelik Toplam senede verdiği/ber vech-i ADI Geliri (kuruş) maktu dönüm-i bagât (kuruş) Dedeoğlu İbrahim 214 3 Berber Alioğlu Osman 425 4 Âkile ve Şerife Aişe'nin 1469 53,5 helalleri Abdullah Asyaoğlu İbrahim 310 3 Karcıoğlu Mustafa 930 9 Naalbandoğlu Kara Mustafa 965 10,5 Mehmedoğlu Halil 595 32 Ömer Molla Hasan 890 26 Deli Mahmudoğlu Hasan 705 3,5 Dilsizoğlu Abdulmümin 380 3 Mahmudoğlu Hüseyin 225 2,5 Ekmekci Alioğlu Mustafa 1032 10

1100 1502 yılı BOA, TT.d., no. 40; 1518 yılı BOA, TT.d., no. 455; 1522 yılı BOA, TT.d., no. 399. 1101 BOA, TT. d., Gömlek no. 387, s. 60. 1102 TKGM.A., KK, d., Gömlek no. 137. 1103 BOA, MAD.d., Gömlek no. 3909, vr. 30a. 1104 Bu tablo BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10567’deki veriler kullanılarak oluşturulmuştur. 264

İsaoğlu Kara Mustafa 410 6 Kececi Osmanoğlu Seyit Ali 265 3 Abdullah 355 4 Abdullahoğlu İsmail 395 11 Değirmencioğlu Hüseyin 630 40 Hacı Süleymanoğlu Mehmed 530 18,5 Hacı Süleymanoğlu Mustafa 455 14 İbrahim 450 10 Abdulbaki 345 6 Kadiroğlu Seyit Ali 285 3,5 Hüseyinoğlu İsmail 285 0 Ömeroğlu Ali 360 4,5 Naalbandoğlu Ahmed 920 37 Hafız Mesud Efendi 210 19,5 Mehmed Emin Efendi 371 2 Koca Oğlan Mehmed 405 5,5 Hafız Osman 345 4,5 İvazoğlu Seyit Ali 300 0 Ahmedoğlu Abdulkadir 120 0 İbrahim 240 3 Celaloğlu Halil 395 0 Veli Hacıoğlu Ali 360 15 Hacıoğlu Mustafa 242 0 Şeşlioğlu Seyit Ali 345 6 Şeşlioğlu eytam Süleyman - 0 Molla İbrahim - - Selekoğlu Hasan 365 - Targanoğlu Mustafa - 0 Naalbandoğlu Ali 550 22 8 yaşında olup validesi İsmailoğlu Ahmed 45 idaresinde imiş Şerif Ağaoğlu İsmail 65 - İbişoğlu Ahmed 260 4 Kara Mustafa 315 3 Hasan 395 3 Berberoğlu Mustafa 250 3 Hacıoğlu Mehmed 260 4,5 Türkmenoğlu İsa 215 0 İsmail 230 0 Tencereoğlu eytam Mehmed - - Mehmed 340 4,5 265

Mustafaoğlu Receb 240 4,5

Kayıtlar incelendiğinde hemen her haneden temettuat vergisi alındığı halde bazılarından aşar vergisi talep edilmediği görülmektedir. Dullar, öksüz-yetim çocuklar bunlar arasındadır. Ancak bunun yanında belli bir yıllık gelire sahip olduğu halde aşar vergisi ödemeyenler de vardır ki, bunlar genelde az gelir getiren meslek gruplarından olup ekilip biçilen araziye sahip değillerdir. Mesela Cami-i Cedid Mahallesi’nden Hüseyinoğlu İsmail ırgattır. Bir evlek bahçesi, bir ineği, bir de eşeği bulunmaktadır. Mesleğinden 250 kuruş, mülklerinden ise 35 kuruş yıllık geliri vardır. Dolayısıyla kendisinden aşar vergisi talep edilmemiştir. Yine aynı mahalleden İvazoğlu Seyit Ali kalaycı çırağıdır. İki evlek bahçe, iki inek, bir de eşek sahibidir. Mesleğinden yıllık geliri 250 kuruş, mülklerinin getirisi ise 50 kuruştu. Aşar vergisi ödememektedir. Abdullah adlı kişi ise 53,5 kuruş ile mahallenin en yüksek aşar vergisi ödeyen kişi olup Haruniye Vakfı’nın yarı hisse ile mütevellisi idi. 14 dönüm ekilen ve 37 dönüm de ekilmeyen arazi, üç dönüm bağ, 12 dönüm bahçe, dört öküz, iki inek, iki manda, 24 koyun ve 20 kuzuya sahiptir. Mütevelliliğinden ötürü yıllık 444 kuruş, mülklerinden de yıllık 1025 kuruş gelir elde etmektedir. Mahallede en fazla aşar vergisi ödeyen ikinci isim ise yıllık 40 kuruş ile Değirmencioğlu Hüseyin’di. Ziraat erbabından olan Hüseyin’in 23 dönüm tarla, iki evlek bağ, iki öküz, üç inek ve bir eşeğe sahip olup; yıllık toplam 630 kuruş gelir elde ediyordu1105.

Bir diğer defter yine 1845 tarihli olup 34 haneli Cami-i Kebir Mahallesi’ne aittir (Tablo-50).

Tablo-50: Cami-i Kebir Mahallesi aşar rüsumatı1106

Aşar rüsumu olarak bir senede verdiği/ber Bir Senelik Toplam ADI vech-i maktu dönüm-i Geliri (kuruş) bagât (kuruş) Hafız Abdulmümin 430 23,5 0 Kul Mustafa - (Evinden başka mülkü

1105 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10567. 1106 Bu tablo BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10126’daki veriler kullanılarak hzırlanmıştır. 266

yok) Derviş Ali Ağazade Hüseyin 7000 199.10 Abdulkadiroğlu Mustafa 835 17 Ömer Efendizade Mehmed 1861 9 Numan Efendi 1235 Adıgüzeloğlu Seyit Mehmed 610 7,5 Hamamcıoğlu Hüseyin 160 9 Berber Memişoğlu Osman 941 29,5 Abdullahoğlu Seyit Ali 635 8 Süleymanoğlu Seyit Ali 360 7,5 Seyit Alioğlu Seyit Mehmed 885 7 Süleyman 200 Osman Efendioğlu Mehmed Emin Berber İbrahim 365 5 Musaoğlu Süleyman 95 5 5 (Bazen şurada burada kitabetde bulunup para kazanırmış, ama kâtiplik Seyit Mehmedoğlu Receb 685 yapamadığı vakit senelik temettuatı da söz konusu olmazmış) Musaoğlu Mehmed 0 Fakir olduğundan vergi Lütfullah Ağaoğlu Feyzullah alınmamıştır. Halleri perişan Tuzkıranoğlu Mehmed olduğundan vergi alınmamıştır. Molla Abdurrahman 295 3 Hafız Mehmed 305 4 Osmanoğlu Seyit Ali 780 26 Tekeli Hasanoğlu Seyit Mehmed Yörük Musaoğlu Hüseyin 715 20 Halim Efendioğlu Mustafa 355 2 Gevreklili Haliloğlu Ahmed 240 2,5 Küçük Mehmed 325 4 Hasanoğlu Mustafa 200 0 Eciroğlu Mehmed 215 0 Seyit Alioğlu Süleyman - - Abdurrahimoğlu Abdulkadir 375 6 Haliloğlu Hasan 260 2,5 Seyit Mehmed oğlu Osman 0 267

Cami-i Kebir Mahallesi’nde de aşar vergisi ödemeyenler vardı. Mesela Eciroğlu Mehmed hizmetkârdı. Bir ineği, bir de eşeği vardı. Hizmetkârlıktan yıllık 200 kuruş gelir sağlamakta, 80 kuruş temettuat vergisi ödemekte ama iki hayvan dışında başkaca mülkü olmadığından aşar vergisi vermemekteydi. Hasanoğlu Mustafa ise yemenici çırağı idi. Evinden başka mülkü yoktu. Bunun için ondan aşar vergisi talep edilmemiştir. Musaoğlu Mehmed dokuz yaşındaydı ve annesi idaresinde olduğundan aşar vergisi istenmemiştir. 199,10 kuruş ile mahallede en yüksek aşar vergisini ödeyen Derviş Ali Ağazade Hüseyin ise kaza müdürüydü. 166 dönüm tarla, dört dönüm bağ, iki dönüm bahçe, üç dükkân, dört deve, üç öküz, sekiz manda, iki manda yavrusu, 30 sağmal ve 25 dölsüz koyuna sahipti. Kilisecik ve İncesu köylerindeki arazilerinden yıllık 2400 kuruş, toklu ve davarlardan ise yıllık 4600 kuruş gelir elde etmekteydi. Dolayısı ile kaza müdürü Hüseyin’den yıllık 150 kuruş temettuat ve 199,10 kuruş aşar vergisi talep edilmiştir1107.

Hacı Seyyid Ali Mahallesi 1845 yılında 48 haneli olup her bir hanenin yıllık toplam geliri ve ödemesi gereken aşar vergisi miktarı Temettuat Defteri’nde belirtilmiştir (Tablo-51).

Tablo-51: Hacı Seyyid Ali Mahallesi aşar rüsumatı1108 Bir Senelik Aşar rüsumu olarak bir senede ADI Geliri verdiği/ber vech-i maktu (kuruş) dönüm-i bagât (kuruş) Molla Mehmed 310 4,5 Osmanoğlu Ali 365 2,5 Kara İbrahimoğlu Osman 875 6 Mutaf Osmanoğlu Mehmed 340 2,5 Molla Hüseyin 360 6,5 Hacı Hidayetoğlu Ömer 660 12 Hacı Hasan 1055 47 Hacı Hafız Efendi 1406 67 Abdurrahimoğlu Mehmed 417 6,5 Kanal Alioğlu Hasan 230 3 Oturduğu evden başka mülkü Celime?oğlu Abdurrahim 300 yok Dereli Mehmedoğlu Kel Ali 325 2,5

1107 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10126. 1108 Bu tablo BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10127’deki veriler kullanılarak hazırlanmıştır. 268

Musaoğlu Ahmed 620 26,5 Abdurrahmanoğlu Mustafa 0 Mazlum Ahmedoğlu Hüseyin 810 3,5 Mazlum Osmanoğlu Mehmed 590 Memişoğlu Mustafa 350 5 Mustafaoğlu Hüseyin 570 7,5 Alioğlu Hüseyin 720 8 Osman 449 25,5 Feyzullah 400 3 Seyit Ahmed 670 32.10 Mehmed 120 0 Karaoğlu Mustafa 435 17 Karaoğlu Hüseyin 390 17 Hacı İbrahim 840 18 Hacı Nebi 1620 17 Hüseyin Beyoğlu İsmail 4570 0 Mahmudoğlu Mehmed 555 15 Celimeoğlu Seyit Ahmed 270 0 Huğlulu Ahmedoğlu Hüseyin 450 18,5 Seyit Ali Efendi 1065 12,5 Yalan Karkanoğlu 390 4,5 Abdurrahman Huğlulu Ahmedoğlu Hasan 430 17,5 Oduncu Mustafa 315 0 Hacı Haliloğlu Seyit Ali 15 0 Hacı İbrahimoğlu Seyit 550 0 Mehmed Mohacoğlu İbiş 0 Molla Ahmedoğlu Mehmed 665 21 Kör Mehmedoğlu Abdullah - - Ailesine dahi bakmıyormuş, Kör Mehmedoğlu Hüseyin vergi alınmamıştır. Oduncu Hüseyin 350 Alioğlu Mehmed 270 3,5 Musaoğlu Ahmed 0 Mehmed Beyoğlu Abdulkadir 1104 16 Melik Mustafa 0 Külahcıoğlu İsmail 0 Yahyaoğlu Abdullah 350 0

Hacı Seyyid Ali Mahallesi’nde de aşar vergisi talep edilmeyen haneler olduğu görülmektedir. Abdurrahmanoğlu Mustafa’nın hiçbir mülkü olmayıp bunun için 269

kenti terk etmiştir. Bir diğer vergi alınmayacak kişinin adı Mehmed’dir. Hiçbir mülke sahip olmayıp başkalarının yardımı ile geçinmektedir. Bazı mükelleflerden temettuat vergisi alınmadığı halde öşür talep edilmiştir. Cemileoğlu Seyit Ahmed ırgat olup bir evlek bağ ile bir at dışında hiçbir mülke sahip değildi. Yıllık 75 kuruş temettuat vergisi alındığı halde aşar talep edilmemiştir. Oduncu Mustafa’nın bir inek ve bir atı, Hacı Haliloğlu Seyit Ali’nin bir inek ve bir eşeği, İbrahimoğlu Seyit Mehmed’in mülk olarak yalnızca oturduğu evi bulunuyordu. Musaoğlu Ahmed’in ise elbisesinden başka hiçbir şeyi yoktu. Bu şahıslardan da aşar istenmemiştir. Mahallede en yüksek aşar vergisi ödeyen Hacı Hafız Efendi idi ve kendisi kadı sınıfındandı. 67 dönüm tarla, üç dönüm bağ, üç öküz, iki inek, bir sığır, bir manda, iki manda yavrusu ve bir atı bulunan Hafız Efendi’nin mesleğinden yıllık geliri 1006, mülklerinden yıllık geliri ise 400 kuruş idi. Ziraat erbabından olan Seyit Ahmed yıllık 32,10, Musaoğlu Ahmed yıllık 26,5 ve Osman ise yıllık 25,5 kuruş aşar vergisi ödemiştir1109.

Genel manada veriler incelendiğinde Seydişehir’de ziraat ehli olanların esnaflardan daha çok aşar ödedikleri görülmektedir. Ama esnaf grubunun ve ilmiyeden olanların genellikle ziraatçılardan daha çok gelir elde ettiği ve dolayısıyla daha yüksek temettuat vergisi ödedikleri anlaşılmaktadır.

Öşür miktarı arşiv kaynaklarında 1847’den sonra Seydişehir Kazası’na bağlı köylerle birlikte verildiğinden kent merkezindeki durumu müstakil olarak tespit etmek mümkün olmamıştır1110.

Balık Öşrü: Osmanlı Devleti’nde nehirlerden tutulan balıkların onda biri, nehirlerin balık yönünden zengin kısımlarında veya dalyanlarda tutulan balıkların ise yarısı vergi olarak “nısf-ı mahî, öşr-i mahî” veya “mahsûl-i dalyan” adı altında öşür olarak ödeniyordu. Bu kural, Seydişehir’de tutulan balık için de geçerliydi. XVI.

1109 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10127. 1110 Seydişehir’in bağlı köylerle birlikte aşar yükünü gösteren 1847 tarihli Maliye Defteri’ne göre kent merkezinde oturanlarca ödenen hububat öşrü toplam 3.888 kuruş idi (BOA, ML. VRD. d., Gömlek no. 1508, s. 20). Aşar, XX. yüzyıl başlarında da alınıyordu. Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre 1324/1906 yılında Seydişehir Kazası’nın hububat öşür vergisi miktarı toplam 620.917 kuruş idi. KVS, tarih: R.1322/1906, s. 110. 270

yüzyılda her balık ağı için 12 akçe balık öşrü alınmaktaydı. Seydişehir Kazası’ndan 1502 yılında 2828, 1518 yılında 3790, 1522 yılında 4140, 1551 yılında 5100, 1566 yılında 2600 ve 1584 yılında 6525 akçe balık öşrü toplanmıştı1111. Balık öşrünün kent merkezine düşen hissesi tespit edilememiştir.

Seydişehir’e dair 1845 tarihli Temettuat Defterleri’nde balıkçılıkla uğraşanlara dair bilgi yoktur. Ancak Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre 1310/1892-18931112 ve 1312/1894-1895 yıllarında1113 Seydişehir balıkçılarından alınan “sayd-i mahi” yani balık öşrünün toplam miktarı 1225’er kuruş idi1114.

Kovan Öşrü: Osmanlı Devleti’nde arıcılıkla uğraşanlardan da öşür alınırdı. XVI. yüzyılda Seydişehir’de bir arı kovanı için ödenen kovan öşrü iki akçedir. Seydişehir Kazası’nın genelinde 1502 yılında toplam 86961115; 1522 yılında 72561116 ve 1584 yılında 10437 arı kovanı bulunmaktaydı1117. Buna göre 1502 yılında 17.392; 1522 yılında 14.512 ve 1584 yılında 20.874 akçe kovan öşrü toplanmıştır1118. Kovan öşrüne yönelik XVIII. yüzyılda herhangi bir kayıt tespit edilememiştir. Seydişehir’de XIX. yüzyılda arıcılık yapıldığı ve bundan öşür alındığı belgelerden anlaşılmaktadır. Temettuat Defterleri’ne göre XIX. yüzyılın ilk yarısında Seydişehir’de bir arı kovanına karşılık alınan vergi bedeli 10 kuruştu. 1845’te Sofhane Mahallesi’nden 140, Cami-i Cedid Mahallesi’nden 570, Ulukapı Mahallesi’nden 10, Hacı Seyyid Ali Mahallesi’nden 170, Alaylar Mahallesi’nden 300, Debbağhane Mahallesi’nden 230, Kiçikapı Mahallesi’nden 120, Değirmenci Mahallesi’nden 560, Kızılcalar

1111 BOA, TT.d., Gömlek no. 40; no. 455; no. 399; MAD., Gömlek no. 125, s. 44; TKGM.A., Defter noç 137. 1112 KVS, tarih: 1310/1892, s. 259. 1113 KVS, tarih: 1312/1894, s. 242. 1114 Günümüzde hâlen halkın geçim kaynaklarından biri de balıkçılıktır. Kış aylarında Suğla Gölü’nün derinliği 5-10 m arası olup 30-40 tane kayıkla avlanma devam etmektedir. Akbalık, sazan, levrek ve çupra adıyla dört çeşit balık çıkartılmaktadır. 2012 yılına gelinceye kadar kadife ve yağlı balık türleri de gölde avlanabilen balıklardan iken 2012’de bu türlere rastlanmamıştır. Bu bilgiler 1 Kasım 2012 Perşembe günü Seydişehir-Gökhüyüklü balıkçı Mustafa ÖZAY ile yapılan görüşmede elde edilmiştir. 1115 BOA, TT. d., Gömlek no. 40. 1116 BOA, TT. d., Gömlek no. 399. 1117 TKGM.A., KK., Defter no. 137. 1118 BOA, TT. d., Gömlek no. 40; Gömlek no. 399; TKGM.A., KK., Defter no. 137. 271

Mahallesi’nden 600 ve Cami-i Kebir Mahallesi’nden 90 olmak üzere toplam 2790 kuruş kovan öşrü toplanmıştır1119.

2. Ağnam Vergisi

Ağnam vergisi aslında şer’i hukuka dayanan zekât bağlamında bir vergi olmakla birlikte, Osmanlı uygulamasında koyun ve keçisi olanlardan farklı bölgelerde farklı isim ve oranlarla birçok vergi alınmıştır. En eski koyun vergilerinden biri “adet-i ağnam”dır. Zaman ilerledikçe değişik koyun ve keçi vergilerinin alınmasının esas sebebi doğal olarak yaşanan ekonomik problemlerdir. Bu sorunlardan doğan bir vergi “ondalık ağnam”dır. Ondalık ağnam vergisi XVIII. yüzyılın sonuna doğru koyun temininin zorlaşması sonucu ve hazineye yük getirmeksizin askerlerin et ihtiyacının karşılanması amacıyla alınmıştır. Koyun yetiştirme imkânlarının sınırlı olduğu Anadolu ve Arabistan, ondalık ağnam vergi uygulamasının dışında tutulmuş; koyun ve keçi üzerinden adet-i ağnam, “mürûriye” yani geçit resmi, ağnam bacı, zebhiye yani kesim resmi, yapağı resmi, bedel-i ağnam resmi gibi adlarla vergi toplanmıştır. Bunlar 1858’deki tek vergi uygulamasına kadar alınmaya devam edilmiştir1120.

Seydişehir kent merkezindenden XVI. ve XVII. yüzyıllarda alınan ağnam vergisi tahrirler sırasında ayrıca belirtilmediği için belirlemek mümkün olmamıştır1121. Tanzimat’tan sonra her kazada olduğu gibi Seydişehir Kazası’nda gerçekleştirilen temettuat sayımında ise her hanenin sahip olduğu koyun ve keçi miktarı ile ödemesi gereken vergi belirlenmiştir. 1845 yılında bir koyun için 20 kuruş ağnam vergisi alınıyordu. Seydişehir kent merkezinde mahallelere ayrılarak toplanacak ağnam vergisi belirlenmiştir (Tablo-52).

1119 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 1120 Ahmet UZUN, İstanbul’un İaşesinde Devletin Rolü: Ondalık Ağnam Uygulaması (1783-1857), Ankara 2006, s. 43-56. 1121 Seydişehir Kazası’nda XVI. yüzyıl boyunca iki koyuna bir akçe resm-i ağnam alınmıştır. Seydişehir Kazası’nın resm-i ağnamı 1502 yılında 44.849; 1522 yılında 41.720 ve 1584 yılında ise 55.595 akçe idi. 1683 yılında 12.000 akçeye düşmüştür (BOA, TT. d., Gömlek no. 40; Gömlek no. 399; TKGM.A., KK., Defter no. 137; BOA, MAD.d., Gömlek no. 3909, vr. 30a). 272

Tablo-52: 1845 yılı Seydişehir kent merkezi ağnam vergisi

-

-

i i i

- -

kapı

-

Mahalleler Sofhane Cami Cedid Cami Kebir Kızılcalar Değirmen ci Kiçikapı Debbağ hane Alaylar Hacı Seyyid Ali Ulu Vergi miktarı 3880 3020 3160 17480 8762 1640 2260 4660 4602 5380 (Kuruş)

Seydişehir’de 1845’te kara sığır için 85-150; inek için 40-50; manda ineği için 175-250; at ve tay için 150-200; eşek için 60-90 kuruş arası; dana için 25; katır için 150 kuruş birim başına vergi alınıyordu. Bunlar da mahallelere göre tespit edilerek vergi miktarı belirlenmiştir (Tablo-53).

Tablo-53: 1845 yılı büyükbaş hayvan için toplanan yıllık vergi miktarı1122 Kara İnek ve Mahalle Sığır Manda Tay At Eşek Katır Dana Sağmal Sofhane 2280 5070 4200 550 3100 3055 0 Cami-i Cedid 2210 7274 2700 0 1770 2915 0 Cami-i Kebir 1470 2590 8650 800 2730 1965 0 Kızılcalar 3890 5385 4060 600 1650 3205 0 Değirmenci 4780 9160 3050 0 3050 4355 0 Kiçikapı 1710 3480 3120 400 1050 1652 0 Debbağhane 150 2035 3620 400 550 1405 0 Alaylar 5250 9535 9760 280 6420 4485 0 Hacı Seyyid Ali 1905 3473 6800 220 1980 2430 0 Ulu-kapı 2260 5080 3050 550 1300 2151 150 TOPLAM (kuruş) 25905 53082 49010 3800 23600 27618 150

Seydişehir kent merkezinde 1845 yılında büyükbaş hayvancılıktan yıllık toplam 127997; yük hayvanlarından 55168 ve küçükbaş hayvanlardan 54844 kuruş vergi alınmıştır. Buna binaen kent merkezinde büyükbaş hayvancılığın ekonomiye katkısının daha çok olduğu söylenebilir.

Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre R.1322/1906 yılında Seydişehir Kazası’nın ağnam vergisi miktarı toplam 120.917 kuruş idi1123. Ancak bunun ne kadarının Seydişehir kent merkezine ait olduğu belli değildir.

1122 Bu tablo BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10126, 10127, 10567, 10568’deki veriler değerlendirilerek hazırlanmıştır. 273

3. Avarız Vergisi

Savaş harcamalarını karşılamak amacıyla XVI. yüzyılın sonlarına doğru alınmaya başlanan ve avarız vergisi denen sıra dışı vergiler, XVII. yüzyıla gelindiğinde düzenli olarak her yıl alınır olmuş devletin doğrudan kendi adına topladığı baş vergi durumuna gelmiştir1124. Avarız-ı divaniye de denen örfi kaynaklı bu vergiler, belli aralıklarla önceleri hane başına yirmişer akçe alınırken sonraları kırkar akçeye ve daha sonraları 300 akçeye çıkarılmış; son olarak da kişi basına beş riyal kuruş alınmaya başlanmıştır. Avarız vergileri Tanzimat’la birlikte kaldırılmıştır1125.

Avarız vergileri, avarız hanesi denen farazi birimler üzerine konurdu. Bu haneler, ev ve toprağa sahip olan kişilerdi. Mülkü olmayanlar bu vergiden muaf tutulur ve mahallenin geri kalan nüfusu tespit edilip belirli sayıda gerçek hane, bir avarız hanesi sayılarak mahallenin kaç avarız hanesi olduğu belirlenirdi. XV. ve XVI. yüzyıllarda her gerçek hane, bir avarızhaneye denk düşerken; XVII. yüzyıldan itibaren durum değişmiştir. Her bir avarız hanesinde üç, beş, 10, 15 hatta bazen 50 evli kimse bulunduğu kabul edilmiştir1126.

Seydişehir kent merkezinde oturan halk XVI. yüzyılda Seyit Harun’dan dolayı avarızdan muaftı. 1530 tarihli Tapu Tahrir Defteri’nde “Nefs-i Seydişehri, ‘avârız ve rüsum vermezler” ifadesi yer almaktadır1127. Bu uygulama daha sonra değişmiş ve Seydişehir’den de avarız alınmaya başlamıştır. Seydişehir avarızhane sayısını gösteren ilk kayıt 29 Zilhicce 1020/3 Mart 1612 tarihlidir1128. Bu icmal-mufassal

1123 KVS, tarih: R.1322/1906, s. 110. 1124 Dina Rizk KHOURY, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Taşra Toplumu, Musul, 1440–1834, (çev. Ülkün Tansel), İstanbul 2003, s. 55. 1125 PAKALIN, “Avarız”, aynı eser, I., s. 112-113. 1126 Lütfi GÜÇER, XV.-XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, İstanbul 1964, s. 71; Feridun EMECEN, “Kayacık Kazâsının Avârız Defteri”, Tarih Enstitüsü Defteri, S. 12( 1981-1982), İstanbul, s. 159; Linda T. DARLING, “Ottoman Fiscal Administration: Decline or Adaptation?”, The Journal of European Economic History, XXVI/1(1997), s. 157-159; Mustafa AKDAĞ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi (1453-1559), II., Ankara 1999, s. 197; Halil SAHİLLİOĞLU, “Avârız”, DİA, IV., İstanbul 1991, s. 108. 1127 BOA, TT. d., Gömlek no. 387. 1128 BOA, MAD., Gömlek no. 43. 274

Avarız Defterinde Seydişehir kent merkezi toplam 20,5 avarızhane olarak yazılmıştır ve her haneden 400 akçe alınmıştır (Tablo-54).

Tablo-54: Mart 1612 Seydişehir kent merkezi avarızhaneleri Avarızhane Avarız Mahalle Adı Sayısı Vergisi Cami 1,5 600 Ulukapı 1,5 600 Değirmenci 2 800 Kiçikapı 2 800 Pazarkapısı 1 400 Debbağhane 2,5 1000 Sufiyan 2,5 1000 Biruni 1,5 600 Kızılcalar 2 800 Hacı Mustafa 2 800 Hacı Seyyid Ali 2 800 Toplam 20,5 8200 (akçe)

Bir diğer kayıt 29 Zilhicce 1030/14 Kasım 1621 tarihli İcmal Avarız Defteri’dir1129. Bu defterde Beyşehir livası dahilindeki kazaların avarızhane sayıları verilmiş; her haneden kaç akçe toplandığı belirtilmemiştir. Ayrıca merkez mahalleler belirtilmemiş, köylerle birlikte toplam bir değer verilmiştir. Buna göre Seydişehir Kazası, 1621 yılında 112 avarızhaneye sahiptir.

Seydişehir’den XVII. yüzyılda toplanan avarız vergisine dair bir diğer arşiv kaydı 10 C.evvel 1051-10 Receb 1052/17 Ağustos 1641-4 Ekim 1642 tarihli İcmal- Mufassal Avarız Defteri olup kent merkezindeki mahallelerde toplam 26 avarızhane kayıtlıdır1130. Hane başı yine 400 akçe alınmıştır (Tablo-55).

Tablo-55: 1642 yılı Seydişehir avarızhaneleri Avarızhane Avarız Mahalle Sayısı Vergisi Kızılcalar 3,25 1300 Ulukapı 1,5 600 Sofhane 1,5 600 Değirmenci 3,25 1300

1129 BOA, MAD., Gömlek no. 2751, s. 94. 1130 BOA, MAD., Gömlek no. 3016. 275

Kiçikapı 1,5 600 Hacı Seydi Ali 3,25 1300 Pazarkapı 3,25 1300 Hacı Mustafa 2,25 900 Debbağlar 3,25 1300 Cami-i Kebir 1 400 Pirüli 2 800 Toplam 26 10400 (akçe)

Avarız vergisinin “imdadiyye-i seferiye”, “imdadiyye-i hazeriye”, “nüzul bedeli”, “sürsat bedeli” gibi çeşitleri vardı. Osmanlı Devleti 1683-1699 yılları arasında Avrupalıların oluşturduğu Kutsal İttifak’a karşı savaşmış; ağır koşullar sebebiyle bu sırada reayadan nüzul bedeli toplanmıştır. Cemaziyülevvel 1100/Mart 1689 tarihli bir avarız kaydına göre Beyşehir livası sınırları içinde bulunan kazalardan da bu bedel istenmiş; hane başına 400 akçe belirlenmiş ve altı kazadan 193.000 akçe toplanmıştır1131. Kaza merkezleri değil de köylerle birlikte toplam değerlerin verildiği bu deftere göre Seydişehir 103,5 avarızhaneye sahipti ve 41.400 avarız akçesi ödenmiştir.

Seydişehir’de XVIII. yüzyılda da avarız vergisi toplanmaya devam edilmiştir. Ancak bununla ilgili defterler icmal olup, kent merkezine dair bilgiye ulaşmak mümkün değildir. Köyleriyle birlikte Seydişehir Kazası’nın vergi yükü kaydedilmiştir. Bu defterlere geçmeden önce 19 Cemaziyülahir 1114/10 Kasım 1702 tarihli bir belgeden bahsetmek uygun olacaktır. Buna göre, Sofuhane Mahallesi’nin birbuçuk avarızhanesinin bulunduğu, sakinlerinin çoğunun yaşlı olup vefat ettiği, mahallede kalanların vergiyi ödemekte zorlandığı ve bu sebeple merkeze başvuruda bulunarak avarızlarının düşürülmesini talep ettikleri bilgisi yer almaktadır1132. Seydişehir’le ilgili XVIII. yüzyıla ait yedi İcmal Avarız Defteri mevcuttur. Bunlara göre 1714, 1759, 1769, 1779, 1782 ve 1788 yıllarında Seydişehir’deki her avarızhaneden 400 akçe1133; 1753 yılında ise 600 akçe alınmıştır1134. Bu defterlerde

1131 BOA, MAD., Gömlek no. 9480, s. 69. 1132 BOA, İE. DH., Dosya no. 21, Gömlek no. 1918. 1133 BOA, MAD., Gömlek no. 2740; Gömlek no. 3980; Gömlek no. 2986; Gömlek no. 2990; Gömlek no. 4119; Gömlek no. 3814. 1134 BOA, MAD., Gömlek no. 21456. 276

Seydişehir 92,25 avarızhane olarak kayıtlı olduğundan toplam avarız vergisi yükü 1753’te 55.350; diğer yıllarda ise 36.900 akçedir. Beyşehir Livası sınırları içindeki Beyşehir Kazası’ndan sonra en fazla avarız vergisi toplanan yer Seydişehir’dir.

Seydişehir’den Tanzimat Dönemi’ne kadar avarız vergisi alınmaya devam edilmiştir. 29 Zilhicce 1115/4 Mayıs 1807’de Seydişehir Kazası 92,5 avarızhaneye sahiptir. Her haneden 400 akçe alınmak üzere kaza genelinden 37000 akçe toplanmıştır1135. 1811, 1817, 1822, 1828 ve 1830 tarihli beş ayrı Avarız Defteri’nde Beyşehir Livası sınırları içindeki altı kazadan toplanan avarız, ocaklık ve maktuat bedelinin toplam miktarı verilmiştir1136. Seydişehir, Beyşehir, Yenişar maa-Kaşaklı, Kırili ve Göçi-yi Kebir kazalarında her avarızhaneden “ber vech-i maktu” olarak 45’er akçe alınmış; Bozkır Kazası ise 66 avarızhane olarak sayılarak hane başından 400 akçe tahsil edilmiştir.

Avarız vergisi, gayrimenkulün bulunduğu mahallede verilirdi. Cami-i Cedid Mahallesi’nden Ak Ahmed adlı kimse, sakin olduğu mahalle halkıyla birlikte üzerine düşen şerî ve örfî vergileri ödemişti. Ancak Kızılcalar Mahallesi ahalisi, Ahmed’in kendi mahallelerinde de mülkü olduğunu iddia ederek tekâliften üzerine düşen hisseyi ödemesini istemişlerdi. Evahir-i Rebiyülevvel 1171/3-12 Aralık 1757 tarihli hükme göre, Ahmed’in yalnızca Cami-i Cedid Mahallesi’nde mülkü olduğu anlaşılmış ve ahali rencide etmekten menedilmiştir1137. Buna benzer bir diğer belgenin tarihi ise Evahir-i Rebiyülevvel 1173/12-21 Kasım 1759’dur. Kızılcalar Mahallesi’nden Avşar Molla Abdülmümin aslen Göçi-yi Kebir Kazası’ndan olup sonradan Seydişehir’e göç etmiştir. Üzerine düşen bir kuruşluk tekâlif Mehmed oğlu Hasan tarafından talep edildiğinde ödememiştir1138. Barış zamanında bütçe açığını kapatmak için de halktan avarız vergisi toplanırdı. Buna “imdâddiyye-i hazeriyye” denirdi. Seydişehir’den imdadiye-i hazeriyeyi toplama konusunda bazen sıkıntılar yaşanmıştı. Evahir-i Cemaziyülahir

1135 BOA, MAD., Gömlek no. 2413. 1136 BOA, MAD., Gömlek no. 1991; Gömlek no. 1989; Gömlek no. 2496; Gömlek no. 4109, s. 131; Gömlek no. 2753, s. 128. 1137 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 7, vr. 70, s. 141/3. 1138 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 8, s. 50. 277

1135/29 Mart-6 Nisan 1723 tarihli olup Seydişehir ahalisinin İstanbul’a gönderdiği bir şikâyet dilekçesine göre, herkes ekonomik gücüne göre “a’lâ, evsat ve ednâ” itibariyle üzerine düşen tekâlifi ve imdadiye-i hazeriyeyi ödemeye razıydı. Ancak kent merkezi sakinlerinden bazıları köylere kaçmış ve vergi yükü geride kalanlar arasında paylaştırılınca sıkıntıya düşmüşlerdir1139. Bazen avarız vergisi altından kalkılmayacak miktarda olduğundan mükellefler buna tepki gösterebilirlerdi. Beyşehir Sancağı mutasarrıfları kış aylarında Beyşehir, yaz aylarında ise Seydişehir’de ikamet ederlerdi1140. Evail-i Muharrem 1165/20-29 Kasım 1751 tarihli bir kayda göre, senede iki taksit ile toplam 650 kuruş Karaman valisi için; senede üç taksit ile toplam 600 kuruş Beyşehir Sancağı mutasarrıfı için Seydişehir Kazası halkından hazeriye bedeli alınırdı. Seydişehir sakinleri hazeriyeleri ödemeye razı iken kendilerinden haksız yere 300-500’er kuruş fazla istenince bu duruma tepki göstermişlerdir1141. Bazı kimseler şeri olmayan avarız vergisini ödememesi için halkı tahrik ediyordu. Bunun önüne geçmek için ağır para cezası veriliyordu. Seydişehir Kazası sakinlerin Seyit Topal Bektaş üzerine düşen tekâlifi ödemediği gibi bu konuda halkı da tahrik ediyor, ortalığı karıştırıyordu. Evasıt-ı Muharrem 1139/8-17 Eylül 1726 tarihli hükümden anlaşıldığına göre, daha önce de benzer tavırlar sergilediği için halkın önünde kendisine 300 kuruş ceza kesilip alınmıştır1142. Vergi toplamakla yükümlü olmadığı halde sahte belgelerle veya yalan sözlerle halkı kandırıp vergi paralarını alanlar da olurdu. 13 Rebiyülahir 1232/2 Mart 1817 tarihli bir mahkeme kaydına göre; Seydişehirli Hacı Mahmud o seneki 800 kuruşluk sâliyaneyi toplamakla memur edilmiş; ancak kendisi bir iş sebebiyle İzmir’de iken Sudirhemi Nahiyesi’nden İsbiroğlu Aci Kostanti adlı zımmi mahalleye gelerek Mahmud’un vekili olduğunu söylemiş ve tekâlifi toplamıştı. İzmir’den dönen Mahmud ahaliden saliyane talep edince Kostanti’ye ödeme yaptıklarını söylemişler; bunun üzerine açılan davada durum ortaya çıkmış ve 800 kuruşun Kostanti’den alınıp Mahmud’a teslim edilmesi kararlaştırılmıştı.

1139 BOA, Şikâyet Defteri, no. 95, s. 568. 1140 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 3, vr. 80, s. 156/1. 1141 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 4, s. 105/2. 1142 BOA, Şikâyet Defteri, no. 111, s. 16. 278

4. Virgü

Tanzimat-ı Hayriye usulü gereğince ilk dönemlerde yılda iki defa topluluk üzerinden alınan ve mükelleflerin “hal ve tahammüllerine göre komşuca ve karındaşca ve cemaatce tevzii” edilen bir vergi idi1143. Tanzimat’ın ilk yılında, daha önce tekâlif-i örfiye adı altında haneye ya da toprağa bağlı olarak alınan ve çeşitli tür ve tahsil yöntemi olan vergiler birleştirilerek ödeme gücüne dayalı tek bir vergi alınması kararlaştırıldı. “Virgü” olarak adlandırılan bu yeni verginin miktarı, Maliye Nezareti tarafından yalnızca vilayetler düzeyinde belirlenmekteydi. Her vilayette bu miktar, önce kazalar ve daha sonra mahalle ve köyler arasında bölüştürülmekteydi1144. 1844 yılında başlanılan geniş çaplı temettuat tahrirleri Osmanlı topraklarında vergilerin hem bölge hem de kişi bazında adaletsiz biçimde dağıtıldığını göstermiştir1145. Verginin mükelleflerin ödeme güçlerine göre alınacağı vurgusu dönem boyunca yapılmış ve 1876 yılında Kânûn-i Esâsî’nin 20. maddesinde “herkesin kudreti nisbetinde” ifadesiyle anayasaya geçmiştir1146. Virgü uygulamasıyla birlikte kereste, kendir, kömür gibi ayni vergiler; derbentçi, köprücü, suyolcu gibi bedenî mükellefiyetler ve angarya niteliğinde olanlar, kâğıt üzerinde kaldırılmış oldu.

Tanzimat’tan birkaç yıl sonra 1842’de Seydişehir’in bağlı köylerle birlikte virgü yükü 160.945 kuruş olarak belirlenmiştir1147. 1845’te gerçekleşen temettuat sayımı ile kent merkezindeki mahallelerin virgü yükümlülükleri köylerden ayrı olarak kaydedilmiş ve kent merkezinden toplam 52.614 kuruş alınmıştır1148. İlgili defterde mahallelerdeki dul hatunlardan, hâlen eğitim hayatı devam edip öğrenci olanlardan, babası vefat etmiş olup annesinin himayesinde olan küçük yaştaki erkek çocuklardan, muallim-i sıbyanlardan, kimsesiz ve yaşlı olanlardan, mahalle imamı ile

1143 Abdurrahman Vefik, aynı eser, s. 359. 1144 “Umur-ı Maliyeye Dair Nizamname-i Mahsusadır”, Düstur, T: 1, C: 2, s. 4-21, md. 4 (tarihsiz). 1145 Tevfik GÜRAN, Osmanlı Mali İstatistikleri: Bütçeler (1841-1918), Ankara 2003, s. 4. 1146 Düstur, T: 1, C: 4, s. 4-20, 7 Z 1293/24.12.1876. 1147 BOA, ML. VRD.d., Gömlek no. 687, s. 4. 1148 Alaylar Mahallesi’nden 6580, Cami-i kebir Mahallesi’nden 3955, Kızılcalar Mahallesi’nden 5285, Değirmenci Mahallesi’nden 8370, Kiçikapı Mahallesi’nden 2470, Debbağhane Mahallesi’nden 2425, Hacı seyyid Ali Mahallesi’nden 5800, Ulukapı Mahallesi’nden 5685, Cami-i Cedid Mahallesi’nden 6419 ve Sofhane Mahallesi’nden 5625 kuruş. BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 279

muhtar-ı evvellerden virgü alınmadığı görülmüştür. Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre 1871’de Seydişehir Kazası’nın virgü miktarı köylerle birlikte toplam 253.834 kuruş1149; 1906 yılında ise 257.461 kuruş idi1150. Bu bilgiler, virgünün 1920’lere kadar Seydişehir’de toplandığına işaret etmektedir.

5. Temettu Vergisi

Esası II. Mahmud Dönemi’ne dayanan ekonomik reformlarla Tanzimat öncesinde toplanan onlarca vergi kaldırılarak “herkesin kazancıyla mütenâsib olarak temettu vergisi” oluşturulmuştur1151. XIX. yüzyılda maliye alanında değişiklikler yaşanmış, vergi sistemi büyük ölçüde değişmiş, iltizam sistemi kaldırılmış, cizye ve aşar gibi birkaç vergi dışında diğerleri lağvedilerek “herkesin mutasarrıf olduğu emlâk ve arazi-i mevcûdesinin menâfii ve temettuat-ı hâsılasına ve kâr ve ticâret ve iktidârına ve’l-hâsıl hâl ve tahammüllerinin derecesine göre virgü nâmıyla” bir vergi alınması kararlaştırılmıştır1152. Vergilerin vaktinde ödenmesine dikkat edilecek ve muhalefet gösterenler hapisle cezalandırılacaktı. Dolayısıyla bu verginin belirlenebilmesi için tüm gelir kaynaklarının tespit edilmesi gerekiyordu. Bu amaçla ülke genelinde sayımlar gerçekleştirilmiş ve temettuat defterleri kayıtları tutulmuştur. Seydişehir temettu vergisi belirlenirken 1256/1841 tarihli bir ve 1260/1845 tarihli dört ayrı defter ile daha ileri tarihli vilayet salnamelerinden yararlanılmıştır. 1841 tarihli defter Beyşehir sancağı Temettuat Defteri olup Beyşehir ve bağlı kazaların o yılki vergilerini göstermektedir. 229 sayfalık bu defterin 118-152 arası sayfaları Seydişehir kaza merkezindeki 10 mahalle ile kazaya bağlı 27 köyün temettuat vergi yükümlülüklerini içermektedir (Tablo-56).

1149 KVS, tarih: 1288/1871, s. 95. 1150 KVS, tarih: R.1322/1906, s. 110. 1151 Abdurrahman Vefik, Tekâlif Kavâidi, 1300, s. 163. 1152 Süleyman Sudi, Defter-i Muktesid, I., İstanbul 1307, s. 78. 280

Tablo- 56: 1841 yılı Seydişehir kaza merkezi ve bağlı köylerinin temettuat yükü1153 Toplam vergi Hane Dul, çocuk, Merkez Mahalleler yükü sayısı vesaire (Kuruş) 1 Cami-i Kebir Mahallesi 32 1 kişi 3421,2 2 Kızılcalar Mahallesi 53 3 kişi 4908,14 3 Değirmenci Mahallesi 81 9 kişi 8190,10 4 Kiçikapı Mahallesi 32 2 kişi 2405,33 5 Debbağ-hane Mahallesi 22 - 1908,35 6 Alaylar Mahallesi 97 4 kişi 7481,2 7 El-Hâcc Seyyid Ali Mahallesi 44 3 kişi 4766,38 8 UlukapıMahallesi 48 5 kişi 4648,25 9 Cami-i Cedîd Mahallesi 56 7 kişi 5691,20 10 Sofhane Mahallesi 59 2 kişi 5302,21 Seydişehir kent merkezinin toplam vergi yükü 48.722 kuruş 36 para.

Seydişehir kent merkezinde 1841 yılında en yüksek hane sayısı Alaylar Mahallesi’nde olmasına rağmen temettu vergi yükümlülüğü en fazla olan mahalle Değirmenci Mahallesi idi. Bu tarihten dört yıl sonra 1845’te gerçekleştirilen sayımda Seydişehir merkezine ait dört ayrı defter tutulmuştur. Bunlardan 10567 numaralı defter Cami-i Cedid, 10126 numaralı defter Cami-i Kebir ve 10127 numaralı defter Hacı Seyit Ali Mahallesi’ne aittir. 10568 numaralı Temettuat Defteri ise Seydişehir merkez mahalleleri ve bağlı köylerinin tamamının temettu vergisi yükümlülüklerini içeren daha kapsamlı bir kayıttır. Dört defterde de hanelerin sahip olduğu ekilmiş- ekilmemiş arazi, bağ, bahçe, dükkân, büyükbaş ve küçükbaş hayvan, değirmen, arı kovanı gibi mülklerin sayımı yapılmış; hane reislerinin gerek bu mülklerden ve gerekse icra ettikleri meslekten dolayı elde ettikleri yıllık gelir ayrı ayrı belirtilmiştir. Buna göre her bir hane için ödemeleri gereken temettu vergisi tayin edilmiştir (Tablo-57).

Tablo-57: Cami-i Cedid Mahallesi temettuat vergisi1154

Bir senelik Temettu ADI MESLEĞİ Toplam Geliri Vergisi (Kuruş) (Kuruş) Dedeoğlu İbrahim Vakf-ı Haruniyye câbîsi 214 100 Berber Alioğlu Osman Eskici 425 150

1153 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 9819. 1154 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10567. 281

Âkile ve Şerife Aişe'nin helalleri Evkaf-ı Haruniye nısf mütevelli 1469 350 Abdullah Asyaoğlu İbrahim Serseri makulesinden 310 150 Karcıoğlu Mustafa Demirci 930 290 Naalbandoğlu Kara Mustafa Bezzaz 965 280 Mehmedoğlu Halil ? 595 140 Ömer Molla Hasan Mukayyid-i kaza 890 110 Deli Mahmudoğlu Hasan Terzi 705 130 Dilsizoğlu Abdulmümin Irgad 380 100 Mahmudoğlu Hüseyin Demirci kalfası 225 55 Ekmekci Alioğlu Mustafa Ekmekci 1032 260 İsaoğlu Kara Mustafa Debbağ 410 200 Kececi Osmanoğlu Seyit Ali Irgad 265 60 Abdullah Köşker kalfası 355 140 Abdullahoğlu İsmail Çarkcı/Çarıkcı 395 120 Değirmencioğlu Hüseyin Erbab-ı ziraat 630 200 Hacı Süleymanoğlu Mehmed Erbab-ı ziraat 530 130 Hacı Süleymanoğlu Mustafa Erbab-ı ziraat 455 130 İbrahim Irgad 450 180 Abdulbaki Hizmetkar 345 150 Kadiroğlu Seyit Ali Rençper 285 100 Hüseyinoğlu İsmail Irgad 285 50 Ömeroğlu Ali Debbağ kalfası 360 110 Naalbandoğlu Ahmed Erbab-ı ziraat 920 170 Hafız Mesud Efendi Ulema 210 35 Mehmed Emin Efendi ? 371 35 Koca Oğlan Mehmed Köşker 405 135 Hafız Osman Talebe 345 100 İvazoğlu Seyit Ali Kalaycı çırağı 300 100 Ahmedoğlu Abdulkadir Giriz 120 30 İbrahim Kalaycı çırağı 240 50 Celaloğlu Halil Irgad 395 160 Veli Hacıoğlu Ali ? 360 85 Hacıoğlu Mustafa Fakir 242 65 Şeşlioğlu Seyit Ali Eskici 345 110 Şeşlioğlu eytam Süleyman - - 15 Kör ve fakir. 1262 yılında ölmüş. Hiçbir mülkü ve sanatı yokmuş, iane Molla İbrahim ile yaşamış. 5 seneden beri İzmir'de eskicilik Selekoğlu Hasan 365 90 yapıyor, ailesi Seydişehir'de. Targanoğlu Mustafa 4 yaşında ve validesinin idaresinde olduğundan vergi alınmamış Naalbandoğlu Ali Erbab-ı ziraat 550 110 282

İsmailoğlu Ahmed 45 25 5 senedir nerede olduğu bilinmiyor, Şerif Ağaoğlu İsmail 65 55 ailesi hala Seydişehir'de. İbişoğlu Ahmed Irgad 260 110 Eskici Kara Mustafa 315 95 (6 seneden beri Aydın taraflarında) Hasan Tekaüd-i sipahi 395 95 Berberoğlu Mustafa Irgad 250 65 Hacıoğlu Mehmed Irgad 260 85 Türkmenoğlu İsa Rençper (Aydın tarafında) 215 35 İsmail Irgad 230 65 10 yaşında olup validesinin idaresindedir. Bir harabe hanesinden Tencereoğlu eytam Mehmed başka mülkü yoktur. Hizmetkarlık yapmak için dahi liyakati yoktur. Şunun bunun ianesi ile geçinmektedirler. Mehmed Dülger çırağı 340 75 Mustafaoğlu Receb Hizmetkar 240 40 Cami-i Cedid Mahallesi Toplam Temettu Geliri ve Vergisi 21639 5729

Cami-i Kebir Mahallesi’ne dair ayrıntılı bilgi veren bir defter daha vardır (Tablo-58).

Tablo-58: Cami-i Kebir Mahallesi temettuat vergisi1155

Temettu Bir Senelik Geliri ADI MESLEĞİ Vergisi (Kuruş) (Kuruş) Hafız Abdulmümin İmam 430 50 Kul Mustafa Leblebici çırağı 50 Derviş Ali Ağazade Hüseyin Kaza müdürü 7000 150 Abdulkadiroğlu Mustafa Bezzaz 835 200 Ömer Efendizade Mehmed Kuzâtdan 1861 200 Hanesi boştur İstanbul'da Numan Efendi Niyabet 1235 olduğu sanılmaktadır Adıgüzeloğlu Seyit Mehmed Bakkal 610 100 Hamamcıoğlu Hüseyin 160 140 Berber Memişoğlu Osman Bezzaz 941 240 Abdullahoğlu Seyit Ali Leblebici 635 240 Süleymanoğlu Seyit Ali Kahveci 360 100 Seyit Alioğlu Seyit Mehmed Köşker 885 170 Süleyman Eskici 200 33

1155 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10126. 283

Osman Efendioğlu Mehmed

Emin Berber İbrahim Berber 365 130 Musaoğlu Süleyman Erbab-ı ticaret 95 140 Seyit Mehmedoğlu Receb Ketebeden 685 120 9 yaşında olup validesince idare edilmektedir. Sâkin olduğu Musaoğlu Mehmed hanesinden başka mülkü yoktur Kör ve ulema. Oturduğu hanesinden başka mülkü olmayıp Lütfullah Ağaoğlu Feyzullah hizmetkarlık yapmaya dahi liyakati yoktur, şunun bunun sadakası ile geçinmektedir. Tuzkıranoğlu Mehmed Molla Abdurrahman Irgad 295 40 Hafız Mehmed Haruniyye Camii müezzini 305 120 Osmanoğlu Seyit Ali erbab-ı ziraat 780 130 Tekeli Hasanoğlu Seyit Mehmed Yörük Musaoğlu Hüseyin erbab-ı ziraat 715 140 Halim Efendioğlu Mustafa serseri makulesinden olduğu 355 140 Gevreklili Haliloğlu Ahmed Aydın havalisinde Irgadlık yaparmış 240 120 Küçük Mehmed Hizmetkar 325 50 Hasanoğlu Mustafa Yemenici çırağı 200 40 Eciroğlu Mehmed Hizmetkar 215 80 Seyit Alioğlu Süleyman 0 Abdurrahimoğlu Abdulkadir Irgad 375 70 Haliloğlu Hasan Hizmetkar 260 40 Arazi ve emlake dair hiçbir nesnesi olmayıp dokuz seneden beri terk-i vatan etmek ve Nazilli Kazası’nda evlenerek oraya yerleşmek Seyit Mehmed oğlu Osman suretiyle Seydişehir'le hiçbir bağı kalmamıştır. Bu sebeple yeni nüfus defterlerinde kaydı söz konusu değildir. Cami-i Kebir Mahallesi Toplam Temettu Geliri ve Vergisi 20562 3033

Hacı Seyyid Ali Mahallesi’nin temettuat vergisi yükümlülüğü de ayrıntılı olarak bir deftere kaydedilmiştir (Tablo-59).

Tablo-59: Hacı Seyyid Ali Mahallesi temettuat vergisi1156

Bir Senelik Temettuat ADI MESLEĞİ Geliri Vergisi (Kuruş) (Kuruş) Molla Mehmed Mahalle imamı 310 135 Osmanoğlu Ali Muhtar-ı evvel 365 75 Kara İbrahimoğlu Osman Demirci 875 300 Mutaf Osmanoğlu Mehmed Hizmetkar 340 46

1156 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10127. 284

Molla Hüseyin Irgad 360 140 Hacı Hidayetoğlu Ömer Tüccar 660 145 Hacı Hasan erbab-ı ziraat 1055 200 Hacı Hafız Efendi Eşrâf-ı kudât 1406 220 Abdurrahimoğlu Mehmed 11 yaşında olup validesi idaresinde 417 135 Kanal Alioğlu Hasan pîr ü fâni ve ulema 230 115 Celime?oğlu Abdurrahim Eskici ve hizmetkar 300 100 Dereli Mehmedoğlu Kel Ali Eskici 325 55 Musaoğlu Ahmed erbab-ı ziraat 620 140 Abdurrahmanoğlu Mustafa terk-i vatan etmiş, hiçbir mülkü yok 0 Mazlum Ahmedoğlu Hüseyin Demirci 810 230 Mazlum Osmanoğlu Mehmed Demirci 590 110 Memişoğlu Mustafa Demirci çırağı 350 130 Mustafaoğlu Hüseyin Köşker 570 215 Alioğlu Hüseyin Naalband 720 255 Osman erbab-ı ziraat 449 100 Feyzullah oğlu Berber, kendisi a'mâ ve ulema 400 150 Seyit Ahmed erbab-ı ziraat 670 210 Mehmed hiçbir emlaki yok, iane ile geçiniyor 120 40 Karaoğlu Mustafa erbab-ı ziraat 435 110 Karaoğlu Hüseyin erbab-ı ziraat 390 100 Hacı İbrahim Tımarlı tekaüd sipahi 840 165 Hacı Nebi Tımarlı tekaüd sipahi 1620 220 Tımarlı sipahi olup eskiden alay baş- Hüseyin Beyoğlu İsmail kâtibi olduğundan şimdi Konya 4570 245 zabıtasından aylık 50 kuruş alıyormuş Mahmudoğlu Mehmed Tekaüd sipahi 555 145 Celimeoğlu Seyit Ahmed Irgad 270 75 Huğlulu Ahmedoğlu Hüseyin erbab-ı ziraat 450 230 Seyit Ali Efendi Kudâtdan 1065 310 Yalan Karkanoğlu Abdurrahman serseri makulesinden 390 135 Huğlulu Ahmedoğlu Hasan erbab-ı ziraat 430 120 Oduncu Mustafa Oduncu 315 100 Hacı Haliloğlu Seyit Ali çok yaşlı, işi gücü yok, fakir 15 50 Oturduğu evden başka mülkü olmayıp Hacı İbrahimoğlu Seyit Mehmed 5-6 seneden beri İzmirde attarlıkla 550 70 meşgul. Mohacoğlu İbiş pîr ü fâni ve ulema 0 Molla Ahmedoğlu Mehmed erbab-ı ziraat 665 170 10 seneden beri Antalya'da yaşadığı, Kör Mehmedoğlu Abdullah orada evli bulunduğu, Seydişehir Nüfus Defteri’nden isminin silindiği. Kör Mehmedoğlu Hüseyin Antalya'da ırgat Oduncu Hüseyin Oduncu 350 100 Alioğlu Mehmed Irgad 270 65 Musaoğlu Ahmed Elbisesinden başka hiçbir şeyi 0 285

olmadığı. Tımarlı süvari olup Konya zabıtasında Mehmed Beyoğlu Abdulkadir müstahdem olarak aylık 150 kuruş 1104 130 almaktadır 10 seneden beri Harput civarında Melik Mustafa 0 yaşıyormuş. 7 sene önce Seydişehir'den ayrılmış, Külahcıoğlu İsmail nereye gittiği bilinmiyor, hiçbir mülkü yok Yahyaoğlu Abdullah Hizmetkar 350 75 Hacı Seyit Ali Mahallesi Toplam Temettu Geliri ve Vergisi 22586 5729

Bu üç tablo karşılaştırıldığında Cami-i Cedid ve Hacı Seyit Ali mahallelerinin hane sayılarının birbirine yakın ve ödedikleri toplam temettu vergisinin aynı olduğu görülmektedir. 1845 yılına ait son defter ise Seydişehir’in bütün merkez mahallelerini ve bağlı köylerini kapsamaktadır. Yukarıda bahsi geçen üç defterde olduğu gibi bu defterde de hane reislerinin meslekleri, sahip oldukları menkul ve gayr-i menkul mülkler, mesleklerinden ve mülklerinden elde ettikleri yıllık gelir ile

ödemeleri gereken aşar ve temettu vergileri ayrı ayrı belirtilmiştir (Tablo-60).

Tablo-60: 1845 yılı Seydişehir merkez mahallelerinin temettu yükümlülükleri1157 Toplam Yıllık Ödenmesi Gereken Toplam Mahalle Adı Gelir Temettu Vergisi Miktarı (Kuruş) (Kuruş) Cami-i Kebir 23065 4485 Kızılcalar 26510 6195 Kiçikapı 10115 3165 Değirmenci 39580 10065 Debbağhane 10790 2530 Alaylar 43295 10145 Hacı Seyyid Ali 22115 6375 Ulukapı 8925 6110 Cami-i Cedid 27050 7540 Sofhane 29890 7070 Toplam 241335 63680 Bağlı Köylerle Birlikte Kazanın - Toplam Temettu Vergi Yükü 281725

Tablo incelendiğinde 1845 yılında Alaylar Mahallesi’nin yıllık toplam gelir ve ödenen temettu vergisi bakımından ilk sırada yer aldığı görülmektedir. 1841 yılına

1157 BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10568. 286

kıyasla aradan geçen dört yılda Seydişehir Kazası’nın toplamda ödediği temettu vergisi %32 oranında artmıştır. Temelde halkın ticari, emlak, arazi ve diğer gelirlerinin belirlenip ödeme gücü dikkate alınarak vergilendirme esasına dayanan bu vergi, yaklaşık 20 yıl yürürlükte kalmış; 1860’da kaldırılmıştır. Ancak yeni konan vergilerin uygulanmasında birtakım sıkıntılar yaşanmış ve II. Meşrutiyet Dönemi’ne kadar temettuat vergileri varlığını sürdürmüştür. Dolayısıyla ileri tarihli bazı Konya Vilâyet Salnâmeleri’nde Seydişehir temettuat vergisine dair kayıtlar bulunmaktadır. Düzenli olmamakla birlikte 1286/1869-1301/1884 yılları arası temettuat vergisi bedellerini içeren bu kayıtlarda köylerle birlikte Seydişehir’in vergi yükü yazılmıştır. 1884 yılında ise kent merkezi ayrıca kaydedilmiş olup temettuat vergisi yükü 54076 kuruştur1158.

Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre 1887-1891 yılları arasında Seydişehir kaza merkezinin yıllık temettuat vergisi yükü 54076,5 kuruş, emlak vergisi 246114 kuruş ve bedelat-ı askeriyesi 916 kuruş idi1159.

6. Menafi-i Umumiye Sandığı/Meclis-i Menafi/Mal Sandığı

Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’tan sonra ekonomik alanda da birtakım yapılanmalara gidilmiştir. Bu çerçevede Menafi-i Umumiye Sandıkları dikkat çekmektedir. Bunlar, yerli halkın temsilcilerinden oluşan ve yerel ekonomik hayatı düzenlemekte küçümsenmeyecek rolü olan kurullardı.

Mithat Paşa’nın valiliği sırasında önce Tuna Vilayeti’nde; 1866’dan sonra ise ülke genelinde oluşturuldu. 25 Temmuz 1867 tarihinde yayımlanan nizamname hükümlerine göre tarım ürünlerinin onda biri derecesinde alınacak aidatın sermaye olarak konması suretiyle menafi sandıkları kurulmuştur1160. Nizamnameye göre

1158 Köylerle birlikte Seydişehir Kazası’nın temettuat vergisi yükü 1869-1871 yılları arasında 253835 ve 1879 yılında 300940 kuruştur. KVS, tarih: 1286-1288, 1296. 1159 KVS, tarih: 1304/1887-1309/1891. Seydişehir Kazası’nın 1906 yılı varidat-ı umumiyesi şöyle idi: Aşar 620917 kuruş, ağnam 120917 kuruş, virgü 257461 kuruş, tapu 12135 kuruş, mehakim harçları 7420 kuruş, nüfus ve orman hasılatı 7000 kuruş, varidat-ı müteferrika 9549 kuruş. Bk. KVS, tarih: R.1322/1906, s. 110. 1160 “Memleket sandıklarına iktizâ iden sermayenin tedârikiçün ahâlinin mahsulât-ı arazıyyeleri fazla olarak artırub hazırlamış oldukları zehâyir-i mütenevvi‘a satıldıkdan sonra hâsıl olacak esmânı her 287

kazaya bağlı köy ve kasaba sakinlerinin tarım ürünleri o bölgenin ihtiyar heyeti ve ileri gelenlerince satılacak; elde edilen para kaza merkezindeki sandıkta muhafaza edilmek üzere teslim edilecek; parayı teslim edenlere kaza müdürü ve sandık emini tarafından mühürlenmiş senedler verilecek ayrıca bir deftere bunlar kaydedilecekti. “Memleket sandığının vekîli” namıyla ikisi Müslüman ikisi Hristiyan olmak üzere halkın güvenini kazanmış dört kişi görevlendirilecekti. Bunların sorumluluğu altında toplanan paralar demir sandıklarda zaptedilecek, bu sandık kaza merkezinde zabtiye nezaretinde varsa mahzen odasında, yoksa Hükümet Konağı’ndaki mirî sandık odasında tutulacaktı. Sandıklar her hafta kurulan pazar yerlerinde faaliyet gösterecekti1161.

Menafi-i Umumiye Sandıkları’nda biriken sermayenin kullanılış biçimi, yatırım yapılacak alanlar mahallî sandık kurullarınca belirleniyordu. Köylü ve çiftçinin sarraf ve tefeciler tarafından sömürülmesini engellemek düşüncesi ile kaza dahilindeki bütün çiftçilere kredi sağlayan bu sandıklar yol, mektep, köprü, çeşme gibi tesislerin yapım ve onarım masraflarını karşılamak için de kullanılmıştır. Bu sandıkların sayısı Ziraat Bankası kurulduğunda (1888) ülke genelinde 300’ü aşmıştır. Sermayesi fazla olanlar bankaya dönüştürülmüş; yeterli sermayesi olmayanlar ise Mal Sandığı halinde varlığını devam ettirmiştir1162.

Seydişehir’de Menafi-i Umumiye Sandığı nizamnamenin yayımlanmasından hemen sonra 1869’da kurulmuştur. Kuruluş ilkeleri başlangıçta uygulanmamıştır. İlk sandık emini Aleko Efendi’dir1163. Yapılanma tam olarak 1871’de gerçekleşmiş, sandık emininden başka iki vekil ile kâtip ve zabıta müdürü görev yapmaya başlamıştır1164. Menafi-i Umumiye Sandığı, daha sonra kurumsallaşmış ve

kaç guruş tutar ise kaza başlarında ittihâz olunan memleket sandıklarına konulub bu akçe ashâbı olan köylünün malı ve sandıkda sermayesi olacakdır.” Bk. Düstur, 1. Tertip, 2. Cilt, s. 387. 1161 Düstur, 1. Tertip, 2. Cilt, s. 387-389. 1162 İlber ORTAYLI, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), Ankara 2000, s. 23, 88, 184. 1163KVS, tarih: 1286/1869, s. 56. 1164KVS, tarih: 1288/1871. Seydişehir’de 1874’te oluşturulan Menafi Sandığı Komisyonu şu üyelerden oluşmaktaydı: Reis Halil Efendi, kâtip İsmail Efendi, sandık emini Hasan Ağa, vekili diğer Hasan Ağa. Sandığın o yılki sermayesi 183.330 kuruş idi. KVS, tarih: 1291/1874, s. 43 288

1295/1878’de Meclis-i Menafi adını almıştır. Üç azadan biri başkan olarak tayin edilmiş; ayrıac bir kişi sandık emini ve kâtip olarak görevlendirilmiştir1165.

Seydişehir’de Ziraat Bankası’nın kurulduğu 1891’den sonra sandığın ismi değiştirilmiş, Menafi Sandığı Komisyonu adını almıştır1166. Seydişehir Menafi Sandığı Komisyonu 1891’den sonraki arşiv kayıtlarında “Seydişehir Mal Sandığı” şeklinde alınmış; sandığın faaliyetleri 1919 yılına kadar devam etmiştir1167.

7. Ziraat Bankası

Seydişehir’de 1891’de Ziraat Bankası’nın şubesi açılmıştır. Kentteki Menafi-i Umumiye Sandığı’nın zengin bir sermayeye sahip olmasının bu yapılanmayı sağladığı düşünülebilir. 1891’de banka şubesinde bir memur ve bir muhasebe kâtibi görev yapıyordu. Bunların dışında Banka’da Beyşehirli Mehmed Ağa, Seyit Ahmed Efendi ve emekli Yüzbaşı Salih Ağa da çalışmaktaydı1168. 10 Ramazan 1337/9 Haziran 1919 tarihine kadar Seydişehir Ziraat Bankası Şubesi faal durumda idi1169.

1165 KVS, tarih: 1295/1878, s. 62. 1166 Komisyondaki üyeler, Meclis-i Menafi ile aynı idi. Bk. KVS, tarih: 1309/1891, s. 132. 1167 BOA, DH. MKT., Dosya no. 2358, Gömlek no. 92; ŞD., Dosya no. 2715, Gömlek no. 4; Dosya no. 1093, Gömlek no. 137. İlgili son belgeye göre İngiliz tebaasından olup Seydişehir’de iken vefat eden Hintli Hacı Mehmed Nuri’nin terekesi Seydişehir Mal Sandığı’nca zapt edilmiş ve ölen kimsenin yakınlarına teslimi için Felemenk Sefareti ile yazışmalar başlatılmıştır. Bk. BOA, HR. SYS., Dosya no. 2156, Gömlek no. 24. 1168 KVS, tarih: 1309/1891, s. 132. 1169 BOA, DH.MKT., Dosya no. 1849, Gömlek no. 89; Dosya no. 2291, Gömlek no. 88; DH. MTV., Dosya no. 21-1, Gömlek no. 37; ŞD., Dosya no. 1732, Gömlek no. 11; Dosya no. 1732, Gömlek no. 12; Dosya no. 1732, Gömlek no. 19; ZB., Dosya no. 441, Gömlek no. 69. 289

VI. SEYDİŞEHİR’DE VAKIFLAR

Osmanlı Devleti’nde başta ileri gelen yöneticiler ve yakınları olmak üzere birçok kişi maddi gücü oranında vakıf kurmaya çalışmıştır. Bu yolla dinî ve sosyal hizmetlerin görülmesinin yanı sıra, fethedilen ülkelerde Türk-İslam kültürünün yerleştirilmesinde önemli hizmetler görülmüştür1170.

Seydişehir’de daha XIV. yüzyıl başlarından itibaren hemen her alanda vakıflar kurulmuş, kamu hizmetleri vakıflar aracılığı ile yürütülmüştür. Başta şehir merkezinde bulunan ve kentin çekirdeğini oluşturan Seyit Harun Veli Manzumesi olmak üzere tekke, cami, mescit, mektep ve medreselerin sayısı zamanla vakıflar sayesinde artmıştır. Seydişehir’in içinde 1476 yılında sekiz zaviye ve beş mescit; 1483 yılında 11 zaviye, dört cami, altı mescit, bir türbe ve bir medrese; 1500 yılında 16 zaviye, sekiz cami, sekiz mescit, bir türbe ve bir medrese; 1522 yılında 21 zaviye, yedi cami, sekiz mescit, bir türbe ve bir medrese; 1584 yılında ise 30 zaviye, sekiz cami, dokuz mescit, bir türbe, bir medrese ve bir mektep ile bunların işlevini rahat bir şekilde sürdürmesi için kurulmuş vakıflar bulunmaktaydı1171.

Vakıfların köylerde ekilen arazileri, kent merkezinde ise dükkânları mevcut olup bunları kiraya vermek suretiyle gelir elde etmeleri söz konusu idi1172. Aşağıda arşiv belgeleri doğrultusunda tespit edilmiş Seydişehir kent merkezindeki 15 vakıf, ayrı başlıklar altında incelenecektir.

1. Seyit Harun Veli Manzumesi Vakıfları Karaman bölgesinde XV. yüzyıl sonlarında en zengin vakfa sahip tasavvuf yapılarından biri Seydişehir kent merkezindeki Seyit Harun Zaviyesi idi1173. Seyit

1170 Yusuf HALAÇOGLU, “Klâsik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilâtı”, Genel Türk Tarihi, VI., Ankara 2002, s. 206. 1171 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 33-35; Murad Çelebi Defteri, vr. 53b-62a; TKGM.A., KK., Defter no. 565; BOA, TT. d., Gömlek no. 387; TKGM.A., KK., Defter no. 584. 1172 Nitekim 1845 yılında kent merkezindeki 108 vakıf dükkândan elde edilen toplam yıllık vergi geliri miktarı 10800 kuruş idi. BOA, ML. VRD. TMT. d., Gömlek no. 10126, 10127, 10567, 10568. 1173 Osmanlı Dönemi kayıtlarında vakfiyenin yokluğundan bahis vardır. Nitekim 9 Muharrem 1330/30 Aralık 1911 tarihli bir belgede vakfın mütevellisi Ali Sıdkı Efendi ile Aişe Hatice Hanım’ın vefatı üzerine yeni bir atama yapılması gerekliliğinden bahsedilirken şöyle bir ifade kullanılmıştır.”vakf-ı 290

Harun’un kale, mescit, medrese, hamam, zaviye ve evler inşa ettikten sonra buralara birtakım yerleri ve gelirleri vakfettiği Makālât’ta yazmaktadır. Seyit Harun 1320’de vefat ettiğine göre, vakfın kuruluş tarihi olarak 1320 öncesi kabul edilmelidir. Daha sonra bu vakfa bağlı olarak han, kapan, bedesten, debbağhane, boyahane, ekmek fırını ve kasap dükkânları yapılmıştır1174. Bu durumda Seydişehir kent merkezinin temelini XIV. yüzyılın ilk yarısına kurulan Seyit Harun Vakfı’na ait eserler oluşturmuştur.

Seydişehir’deki Seyit Harun Vakfı dışında kent merkezindeki zaviye için kurulmuş başka vakıflar da vardı. Nitekim 1476 ve 1483 tarihli belgelerden Karamanoğlu II. İbrahim Bey’in azatlı kölesi Bahadır Ağa tarafından Yeniceköy’deki bir çiftliğin1175; 1518 tarihli belgeden Karamanoğlu II. İbrahim Bey (1423-1464) tarafından Ulukilise köyündeki arazilerin1176; 1583 tarihli belgeden Eşrefoğlu Mehmed Bey bin Süleyman Bey tarafından Beyşehir’de bazı tarlalar ve Seydişehir’de bazı bağların vakfedildiği anlaşılmaktadır1177. Evahir-i Zilhicce 1233/21-30 Ekim 1818 tarihli bir Karaman Ahkâm Defteri’nde de, Karamanoğulları zamanında 820/1417 tarihinde El-Mesud köyünde ana dergâha bağlı olarak bir zaviye kurulup bir öküzlük zeminin vakfedildiği yazmaktadır1178. Dolayısıyla bölge idarecilerinin ve nüfuzlu kimselerin Seyit Harun Vakfı’na maddî anlamda destek çıktığı söylenebilir.

1. 1. Seyit Harun Vakfı Gelirleri

Seyit Harun Veli Manzumesi vakıfları iki ana kaynaktan gelir sağlanmaktaydı. Bunlardan birincisi dükkânlar, diğeri ise tarım alanlarıdır. Kira gelirleri, Seydişehir merkezindeki hamam, fırın, han, kapan, bezzâzistan, su değirmeni, evler ile derici ve

mezkûrun her ne kadar vakfiyesi yok ise de tevliyet-i mezkûre mine’l-kadîm evlâd-ı evlâd-ı evlâda tevcîh olunagelmişdir”. VAD., no. 2180, s. 167, hüküm no. 363. 1174 ERDOĞRU, Seyyid Harun Külliyesi Vakıfları, s. 83. 1175 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 34; Murad Çelebi Defteri. 1176 BOA, TT. d., no. 455, s. 890-895. 1177 BOA, MAD, no. 241, vr. 3a. 1178 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 29, s. 159. 291

boyacı esnafından; tarım ürünleri ise Seydişehir ve bağlı köylerde bulunan çiftlik, harım ve tarlalardan elde edilmekteydi.

Seydişehir kent merkezindeki Seyit Harun Vakfı dükkânların kira gelirleri ile bağ ve bahçelerin öşürleri XIV. yüzyıldan beri şehrin ekonomisine katma değer kazandırıyordu (Tablo-62).

Tablo- 62: Seyit Harun Vakfı gelirleri (kent merkezindeki işletmelerden) 1483 yılı 1530 yılı Gelir Kalemleri (akçe) (akçe) Hamam 3600 6700 Kasap 720 360 Debbağhane 360 360 Boyahane 360 1080 Han-ı bazariye, kapan ve başhana, 360 1947 yağcı dükkânları zemin kirası Bağât nefs-i Seydişehri 300 300 Ekmek fırını 360 180 Tahınhane 100 100

Seyit Harun Vakfı’nın en önemli gelir kaynağı Seydişehir kent merkezindeki hamam idi. Vakıf gelirlerinin üçte birinden fazlası hamamdan sağlanmaktaydı. Muhtemelen kale, medrese, mescit ve zaviye ile birlikte inşa edilen Seydişehir’deki bu hamam dışında vakıf gelirlerine zarar verilmemesi için başka bir hamamın yapılmaması emri vardı. Kent merkezinde yapılan ve günümüze dek varlığını korumuş olan Hacı Nasuh Hamamı ise XVII. yüzyıl ortalarında inşa edilmiş olmalıdır. Bununla birlikte Hacı Nasuh ve Baba Ahmed tarafından yaptırılıp vakfedilen bu yeni hamamın gallesinden bir miktarın Seyit Harun Veli Zaviyesi’nin mutfağına taamiye olarak tayin olunmuştur1179.

Manzumenin XV. ve XVI. yüzyıl vakıf gelirlerini, 1476, 1483, 1500, 1518, 1530, 1583 ve 1584 tarihli evkaf defterlerindeki bilgiler ışığında belirtmek mümkündür. Seyit Harun Vakfı’na ait Seydişehir’de bir ekmek fırını ile kasap dükkânı mevcuttu. Vakfa zarar gelmemesi için bu dükkândan gayri dükkân açılıp

1179 BOA, Şikâyet Defteri, no. 118, s. 442, tarih: Evahir-i Cemaziyelevvel 1141/23 Aralık 1728-1 Ocak 1729. 292

işletilemezdi. İşlenmesi gereken deriler yine vakfa ait olan debbağhanede tabaklanırdı. Vakfın kent merkezinde bir de boyahanesi vardı ve bunun dışında başka bir boyahanenin açılıp işletilmesi yasaktı. Ayrıca bedesten, kapan ve yağhaneler de bulunuyordu. Vakfa ait bedestendeki attarların pazar günleri de dâhil olmak üzere iş görmeleri ve başkaca bir yere gitmemeleri kayıt altına alınmıştır1180.

Seydişehir’deki debbağhane ve kasap dükkânlarından alınan para da vakıf için önemli bir gelir kaynağı idi. Kentte ve çevre köylerde yetiştirilen hayvanlar, kurban bayramında türbeye verilen deriler Seydişehir debbağhanesi için hammaddeyi oluşturuyordu. Hammadde girdileri Seydişehir’de ekonomiyi canlandırıyordu.

Seyit Harun Vakfı’nın genelde kazaya bağlı köylerde tarla, bağ, bahçe ve harım gibi zengin vakıf gayrimenkulleri bulunuyordu (Tablo-63). Seydişehir’deki üzüm bağlarının “mukataa-i öşrü” de vakfa aitti. Ziraat alanlarının öşründen elde edilen gelir, vakıf gelirlerinin neredeyse yarısını oluşturmaktaydı1181.

Tablo-63: Seyit Harun Vakfı’nın 1483 yılı gelirleri (kent merkezindeki ve köylerdeki arazilerden gelen galle, Konya müdü ile 20 müdden bir müd) Ulukilise köyü öşrü 34 dönüm Kiçikilise-Hamza yeri 2 kıta, 30 dönüm Suberde köyü 3 kıta Hoca Çelebi yeri 25 dönüm Kiçikapı Mahallesi 2 kıta Kızılcıkağacı 3 dönüm Akkilise 23 dönüm Kilisecik 5 dönüm Akkilise 1 yoncalık Kilisecik-Çardaközü 25 dönüm Akkilise 1 kıta Zekeriya Vakfı 3 dönüm Karacalar 1 harim ve 5 ev yeri İncetir 2 kıta, 10 dönüm Olberid 1 kıta Subaşı vakfı 25 dönüm Karabulak 1 kıta Kınık-ovabeli 9 dönüm Kuğulu 12 dönüm Balabanoğlu yeri 24 dönüm Kiçikilise 8 dönüm Başıkeşür yeri 20 dönüm Kiçihoma 1 kıta Kasap Aykud yeri 4 dönüm Burgucu 1 kıta İnebağı yeri 1 kıta

1180 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 33-35; Murad Çelebi Defteri, vr. 54b-59a; TKGM, A., no. no: 137, vr. 21a-135a; no: 565, vr. 81b-87a; no. 584, vr. 131b-134a; BOA, TT. d., Gömlek no. 387, S. 65-66; Gömlek no. 455, s. 935-939. 1181 1530 tarihli Muhasebe Defteri’ne göre Seyit Harun Vakfı’ndan olan Ulukilise, Kiçikilise, Kavak ve Gökhüyük’ten elde edilen hasılat 72.306 idi. Vakıf toprağının kime ne fiyatla kiraya verileceğine mütevelli karar verirdi1181. Seyit Harun Zaviyesi Vakfı’nın mütevellisi öşrü vakfa ait arazileri, tâlipli kimselere kadı hücceti ile tapuya verir, karşılığında resm-i tapu alırdı. Tapu Tahrir Defteri’ne göre 1585’de 21.600 akçe resm-i tapu bedeli kaydedilmiştir (BOA, TT. d., Gömlek no. 1135, s. ek 123). 293

Karacalar 14 dönüm Manastır 80 dönüm kent merkezinde Beybağı 1 kıta Pınarbaşı 4 dönüm Karakız 50 dönüm Yenice 3 kıta Gökhüyük 3 dönüm Köşk köyü 2 kıta bağ ve harim Sabancı çalısı 4 dönüm Beyşehir-Yeltan 1 kıta bağ Çat köyü 1 değirmen Seyit Harun Vakfı’nın 1530 yılı gelirleri 6495 akçe Halil Bey Çalısı 18 dönüm Ulukilise köyü öşür Sarayönü 3 dönüm Arazi 57 kıta Kilisecik-Haydar yeri 8 dönüm Çiftlik 4 kıta Kızılyer 20 dönüm Mahsulat-ı cami ve medrese 21904 akçe Karaöyük 20 dönüm Cami imamı içi 5 kıta arazi 507 akçe Cami hatibi için 2 çiftlik ve 160+55 Umur çalısı 1 dönüm harimden akçe

Seyit Harun Vakfı gelirlerine dair kayıtlar XIX. yüzyıl ortalarından itibaren düzenli tutulmuştur. Seyit Harun Vakfı’nın 1 Mart 1276/13 Mart 1860-28 Şubat 1278/12 Mart 1863 tarihleri arasında en büyük gelir kalemi, vakıf arazilerden gelen öşür bedelidir ve 62.654 kuruştur. İkinci sırada hamam yer almaktadır ve 4.500 kuruş gelir sağlanmıştır. Kent merkezindeki dükkân ve zeminlerin kirasından 3.210 kuruş elde edilmiştir. Diğer bazı köylerdeki arazilerin de kiralanmasıyla vakfın o yıl toplam geliri 128.894 kuruş 40 para olmuştur1182.

Seyit Harun Vakfı’nın mütevellisi Burhaneddin Ağa tarafından tutulan ve 1 Mart-28 Şubat 1282/13 Mart 1866-12 Mart 1867 tarihleri arası bir yıllık muhasebeyi gösteren evraktaki bilgilerden, vakfın en önemli gelir kalemlerinin yine hamam, dükkân ve pazar yeri ile birlikte vakıf topraklardan gelen aşar vergi bedeli olduğu anlaşılmaktadır (Tablo-64).

Tablo-64: Seyit Harun Vakfı’nın 1866-1867 arası gelir kalemleri1183 GELİRLER Kuruş Para Bedelât-ı aşar 28.888 İcaret-i hamam yeri, dergâh yeri ve pazar yeri 3520 Fazla-i vakf ber vech-i bâlâ 1895 20 Sene-i sabıka fazlası 2363 Kaimmakam Burhan Ağa yedine terk olunmuştur 4258 20

1182 BOA, EV. d., Gömlek no. 17046, s. 2-3. 1183 BOA, EV. d., Gömlek no. 38743, vr. 2. 294

Kaimmakam-ı sabık Abdullah Efendi zimmetinde olan 13.378 Abdullah Efendi zimmetinde olanların da alınmasıyla bugün toplamda eldeki varidat 17.636 20 TOPLAM 71.938 60

Aynı Evkaf Defteri’ndeki bir diğer kayıt 1 Mart-28 Şubat 1283/13 Mart 1867- 11 Mart 1868 tarihleri arası olup bir yıl öncesine göre elde edilen aşar vergisi gelirinin arttığı, topraklardan sağlanan gelirin en yüksek kalemi oluşturduğu, ardından hamam, pazar yeri ve dükkânların geldiği görülmektedir. Aşar bedelinden 31.710; hamam, pazar ve dükkân yerlerinin kiralarından 3.370 kuruş elde edilmiş ve o sene vakfın toplam varidatı 35.080 kuruş olarak tespit edilmiştir1184.

Mütevelli Burhaneddin Ağa tarafından tutulan ve 1 Mart-28 Şubat 1285/13 Mart 1869-12 Mart 1870 tarihleri arasına ait bir yıllık diğer bir muhasebe kaydında, ayrıntılı şekilde gelir kalemlerinden olan köylerle birlikte kent merkezindeki arazilerden elde edilen aşar bedelleri de mevcuttur. Buna göre kent merkezindeki arazi ve işletmelerden 24.265 ve köylerdeki arazilerden 16.641 kuruş gelir sağlanmış; vakfın o yılki toplam varidatı 40.906 kuruş olarak tespit edilmiştir1185.

Mütevelli Sıddık Efendi tarafından düzenlenen ve 1 Mart-28 Şubat 1287/13 Mart 1871-11 Mart 1872 arası bir yıllık muhasebeyi gösteren kayıt, çok daha ayrıntılıdır. Vakıf köylerden gelen aşar vergisi bedelleri ayrı ayrı verilmiştir. Toplam gelir 82.797 kuruştur. Gider kalemleri çıkınca geriye, önceki senelerde olduğu gibi yine vakfın elinde hatrı sayılır bir meblağ kalmaktadır (Tablo-65).

Tablo-65: Seyit Harun Vakfı’nın Mart 1871-Mart 1872 arası gelirleri1186 Gelirler Kuruş Gelirler Kuruş Nefs-i Seydişehri bedelat-ı aşar 37120 Ara toplam 68302 Karabulak karyesi bedelat-ı aşar 1076 Hamam icarı 1800 Gökce-hüyük karyesi bedelat-ı aşar 984 Pazar yeri icarı 1200 Taşağıl karyesi bedelat-ı aşar 1248 Dükkân yerleri icarı 160 Dere karyesi bedelat-ı aşar 3688 Çukur-çimen icarı 50 Ara toplam 44116 Değirmen icarı 45

1184 BOA, EV. d., Gömlek no. 38743, vr. 9. 1185 BOA, EV. d., Gömlek no. 38741, vr. 66. 1186 BOA, EV. d., Gömlek no. 38743, vr. 5. 295

Gökühüyük karyesi bedelat-ı aşar 309 Ara toplam 71557 Baş Karaviran karyesi bedelat-ı aşar 1888 Nukud-ı mevkufe 5548 Türbedar Sadeddin ve Mehmed Gevrekli karyesi bedelat-ı aşar 3642 2722,2 efendiler vazifeleri mahlul Câbi ve tabbah Seyit Ali ve Kilisecik karyesi bedelat-ı aşar 13303 Ahmed efendiler vazifeleri 990 mahlul İmam-ı sani ve temcidhan ve Ara toplam 63258 990 zâkirhan vazifeleri mahlul Sermahfel Hüseyin Efendi El-mesud karyesi ebdelat-ı aşar 184 990 vazifesi mahlul Yenice karyesi bedelat-ı aşar 856 Ara toplam 82797,2 Manastır karyesi bedelat-ı aşar 440 Ber vech-i muharrer masarıfat 57434 Masraflar çıkınca elde kalan İncesu karyesi bedelat-ı aşar 1124 25363,2 toplam Gurgurum karyesi bedelat-ı aşar 200 İrsal-i hazine bedeli 5692,2 Ara toplam 66062 Elde kalan toplam 19671 Aşağı Savme?/Harim? Köyü bedelat-ı 393 Sene-i sabıka fazlası 25839 aşarı Köşk karyesi bedelat-ı aşar 88 Hazineye verilen para 20000 Akkilise karyesi bedelat-ı aşarı 1759 Toplam varidat 25510

1. 2. Seyit Harun Vakfı’nın Gider Kalemleri

Seyit Harun Manzumesi’nin vakıflarından elde edilen gelir, öncelikle cami ve medresede görevli vakıf personelinin ücretleriyle zaviye mutfağının masraflarına harcanırdı. XV. yüzyıl sonunda vakıf gelirlerinin Gök Kadı ve Mehmed bin Alaî isimli şahıs ile Seyit Harun vakfına bağlı müderris, şeyh, nazır, imam gibi görevliler arasında taksim edildiği görülmektedir (Tablo-66).

Tablo-66: Seyit Harun Manzumesi Vakfı giderlerinin dağılımı1187 GÖREVLİ 1476 1483 1500 1522 1583 Müderris 1.800 akçe 2.520 akçe 2. 520 akçe 7.200 akçe 7.200 akçe Şeyh 540 akçe 720 akçe 1080 akçe 1080 akçe 1080 akçe Hatîb 720 akçe 360 akçe 360 akçe 360 akçe 720 akçe İmam 720 akçe 720 akçe 720 akçe 720 akçe 720 akçe Ser-mahfil 360 akçe 360 akçe 360 akçe 360 akçe 360 akçe Müezzin 720 akçe 360 akçe 360 akçe 360 akçe 720 akçe Kâtib 720 akçe 720 akçe 720 akçe 720 akçe 720 akçe Tabbah 360 akçe 360 akçe 360 akçe 360 akçe 720 akçe Nâzır 360 akçe 360 akçe 360 akçe 360 akçe 720 akçe

1187 ERDOĞRU, Seyyid Harun Külliyesi Vakıfları, s. 92. 296

Muarrif _ _ _ _ 360 akçe Gendüm-kûb _ ? ? ? 360 akçe Talebe __ _ _ _ 1080 akçe Hâfız _ _ ? ? 720 akçe Mütevelli _ _ ? ? 1440 akçe Toplam 13.850 akçe 7.600 akçe 22.296 akçe 21.904 akçe 21.600 akçe

Seyit Harun Vakfı’nın giderlerini gösteren belgelere düzenli olarak XIX. yüzyıl ortalarından itibaren rastlanmaktadır. Bir Evkaf Defteri’nde Seyit Harun Vakfı’nın 1 Mart 1276/13 Mart 1860-28 Şubat 1278/12 Mart 1863 tarihleri arasındaki harcamaları şöyle idi: Tamirat masrafı 18.524; irsaliye bedeli 1.500; maaşlar ve harçlar 2.500; tevliyet ve diğer cihetler 30.870 kuruş olmak üzere toplam 53.394 kuruştur1188.

Seyit Harun Vakfı’nın mütevellisi Burhaneddin Ağa tarafından tutulan ve 1 Mart-28 Şubat 1282/13 Mart 1866-12 Mart 1867 tarihleri arası bir yıllık muhasebeyi gösteren evraka göre, vakfın en önemli gider kalemini vazifelilerin ücretleri oluşturuyordu (Tablo-67).

Tablo-67: Seyit Harun Vakfı’nın 1866-1867 arası gider kalemleri1189 Masraflar Kuruş Masraflar Kuruş Para İrsaliye-i hazine-i haremeyni’ş- 500 Vazife-i müezzin Mehmed Efendi 1120 0 şerifeyn Vazife-i ma’bed-muzaf Osman Vazide-i hatib Ahmed Efendi 3710 420 0 Efendi Vazife-i imam Hacı Mustafa Efendi 1190 Mürettebât-ı hazine 2060 Vazife-i vâiz Mesud Efendi 420 Masarıf-ı mum ve revgan-ı câmi 1636 0 Vazife-i danişmend Mehmed Efendi 980 Masarıf-ı tamir-i hamam 1909 20 Vazife-i kayyum Mehmed ve Ali 910 Masarıf-ı minare-i 1012 0 efendiler Vazife-i kâtib Ali Efendi 1120 Masarıf-ı tamir-i cami 2337 0 Bahâ-i ıtmam-ı taam talebe, hademe Vazife-i tabbâh Şeyh Ali ve biraderleri 840 2735 0 ve fukara Vazife-i imam ve temcidhan Mustafa 1155 Masarıf-ı tamir-i medrese 153 0 ve Ahmed Matbah-ı şerif içün yaptırılan dolab Vazife-i ferraş Mahmud Efendi 420 41 0 bahâsı Vazife-i mütevelli Nuri ve Sıdkı Müceddeden alınan kilim ve şamdan 1680 1500 0 beyler bahası

1188 BOA, EV. d., Gömlek no. 17046, s. 2-3. 1189 BOA, EV. d., Gömlek no. 38743, vr. 2. 297

Vazife-i şeyh-i cum’a Mustafa Efendi 1050 Masarıf-ı tamir-i matbah-ı şerif 1195 Vazife-i ser-mahfel Hüseyin Efendi 420 TOPLAM MASRAF 30513 20

Aynı Evkaf Defteri’ndeki bir diğer kayıt 1 Mart-28 Şubat 1283/13 Mart 1867- 11 Mart 1868 tarihleri arası vakfın bir yıllık muhasebesini göstermektedir. Hazineye gönderilen meblağ 500; vakıf görevlilerinin ücretleri 20.352; medresenin onarım masrafı 1075; hamam ve su yollarının tamiri 2164; mum ve revgan alımı için 2353; matbah için 3086 kuruş olmak üzere toplam masraf 29.530 kuruştur1190. Bir yıl öncesine göre vakıf masraflarında küçük bir miktarda da olsa azalma olduğu gözlenmektedir.

Yine mütevelli Burhaneddin Ağa tarafından tutulan ve 1 Mart-28 Şubat 1285/13 Mart 1869-12 Mart 1870 tarihleri arasına ait bir yıllık diğer bir muhasebe kaydına göre o yıl türbe ve caminin onarımı gerekmiş; ayrıca mum, revgan gibi gerekli eşyalar alınıp yenilenmiş ve mezarlıkta da bakım yapılmıştı. O yılki toplam gider 35.514 kuruş 20 para idi1191.

Vakfın iki sene sonrasına ait bir muhasebe kaydı mevcuttur. 1 Mart-28 Şubat 1287/13 Mart 1871-11 Mart 1872 arası bir yıllık gider kalemleri içerisinde yine görevlilerinin ücretleri en büyük paya sahiptir. Toplam gider 57.434 kuruştur1192.

Seyit Harun Vakfı’nın Evkaf-ı Hümayun Hazinesi’ne gönderdiği tahsilat kayıtlarını gösteren ve 22 Cemaziyülahir 1296/13 Haziran 1879 tarihli bir Vakıf Defteri’ne göre ise, maaşlar ve harçlar 6.166 kuruş, irsaliye bedeli 720 kuruş ve icare-i vahideli arazilerden 50 kuruş olmak üzere toplam 7.258 kuruş hazineye gönderilmiştir1193. 1301/1883 yılı vakıf varidatından zâkirlik ciheti için 88 kuruş, hitabet ciheti için 20 kuruş1194, müezzinlik ciheti için 134 kuruş1195; 16 Teşrin-i evvel 1309/28 Ekim 1893’te kitabet ciheti için 300 kuruş, 24 Temmuz 1311/5 Ağustos 1895’te tevliyet ciheti için 286 kuruş, 22 Mart 1313/3 Nisan 1897’de hitabet ciheti

1190 BOA, EV. d., Gömlek no. 38743, vr. 9. 1191 BOA, EV. d., Gömlek no. 38741, vr. 66. 1192 BOA, EV. d., Gömlek no. 38743, vr. 5. 1193 BOA, EV. d., Gömlek no. 24528, vr. 1. 1194 BOA, EV. d., Gömlek no. 26105, vr. 4. 1195 BOA, EV. d., Gömlek no. 26189, vr. 2. 298

için 35 kuruş, 27 Mart 1313/8 Nisan 1897’de aşçılık ciheti için 67,20 kuruş, 17 Haziran 1313/29 Haziran 1897’de vaizlik ciheti için 199,20 kuruş, 29 Kânun-ı sani 1314/10 Şubat 1899’da temcidhanlık ciheti için 64 kuruş hazineye ödeme yapılmıştı1196. 1318/1900-1901 yılında Konya’da bulunan ve Seyit Harun Vakfı’na ait olan bir dükkânın icar bedeli olarak 180 kuruş1197; 1321/1903-1904 yılında ise irsaliye bedeli olarak 333,20 kuruş hazineye gönderilen tahsilatlar arasında idi1198.

2. Hoca Recep Kızı Cemile Hatun Vakfı

Günümüzde Alaylar Mahallesi’nde ibadete açık olan ve Muallimhane Camii olarak bilinen Abdülaziz Ağa Camii, 936/1529 yılında Pir Mehmed oğlu Hacı Receb adına Kur’an okutulmak ve öğretilmek üzere muallimhane olarak yaptırılmıştır1199. Aynı zamanda mescit işlevi de gören bu yapıya gelir oluşturması için Hoca Recep kızı Cemile Hatun tarafından bir vakıf kurulmuştur1200. Vakfın kuruluş tarihi 1530- 1585 yılları arasında olmalıdır.

Seydişehir’de ve Afşarviranı sınırında mülkiyeti Hoca Recep kızı Cemile Hatun Vakfı’na ait mezralar ile 7 Şevval 1206/29 Mayıs 1792 tarihli bir kayda göre Seydişehir’de bir bab menzil vardı1201. 1585 tarihli tapu tahrir kayıtlarına göre, vakfın Karaca köyündeki arazilerden 750 akçe, Çalmanda köyündeki arazilerden 300 akçe, Ulukilise köyündeki arazilerden 180 akçe ve Seydişehir’deki bir dükkândan 50 akçe geliri bulunuyordu1202.

Hoca Recep kızı Cemile Hatun Vakfı’nın 1 Mart-28 Şubat 1285/13 Mart 1869- 12 Mart 1870 tarihleri arası bir yıllık muhasebesini gösteren Evkaf Muhasebe Defteri kaydında, gelir ve gider kalemlerini ayrıntılı olmasa da görmek mümkündür1203.

1196 BOA, EV. d., Gömlek no. 27985, vr. 2a, 2b. 1197 BOA, EV. d., Gömlek no. 30000, vr. 5 1198 BOA, EV. d., Gömlek no. 30618, vr. 3. 1199 ÖNDER, aynı eser, s. 122. 1200 VAD., no. 1160, vr. 9a. 1201 VAD., no. 567, vr. 58a; no. 548, vr. 60a. 1202 BOA, TT. d., Gömlek no. 1135, vr. 126b. 1203 BOA, EV. d., Gömlek no. 38741, vr. 62. 299

Buna göre, vakfın “bedelât-ı aşar”dan 415 kuruş geliri vardır. 363 kuruşu hazineye gönderilmek üzere toplam masrafı da 415 kuruştur.

3. Emirler Camii ve Türbesi Vakfı

Emirler Camii ve Türbesi, Alaylar Mahallesi’nde idi. Receb 1111/Aralık-Ocak 1699-17001204 tarihinden itibaren türbedar, imam, şeyh gibi görevlilerin ücretlerini vakıftan almak üzere atamalarının yapıldığı kayıtlardan anlaşılmaktadır. Hakkında ulaşılabilen son kayıt 30 Nisan 1341/30 Nisan 1925 tarihli1205olup günümüzde cami ve türbe mevcut değildir.

4. Kurd oğlu Arslan Ağa Vakfı

Valide Kösem Sultan (1590-1651)’ın kethüdası olan Kurd oğlu Arslan Ağa, Seydişehir’de kendi mülkü olan han içinde bir mescit yaptırmış ve hanın gelirini bu mescide vakfeylemiştir1206. 10 Şevval 1058/28 Ekim 1648 tarihli vakfiyesine göre han her sene, yıllık rayiç bedeli dikkate alınarak kiraya verilecek, elde edilen para ile mescit görevlilerinin ücreti ödenecektir. Caminin aydınlatmasında kullanılan mumlar için günlük bir akçe, seccade ve hasırlar için yıllık 100 akçe sarf olunacaktır. Hanın odaları ve mescit için, kent merkezindeki Boğasıcılar Pazarı’ndaki çeşmeden su getirilecektir. O sene (1648) Arslan Ağa Hanı 1.000 akçe karşılığı icara verilmiş ve bu para vakfiyede gösterildiği şekilde yapılan işlere harcanmıştır1207.

1204 VAD., no. 1090, vr. 82b. 1205 VAD., no. 800, vr. 25. 1206 VAD., no. 457, s. 124-125; BOA, Şikâyet Defteri, no. 71, s. 313; no. 104, s. 282; Karaman Ahkâm Defteri, no. 17, s. 155; no. 17, s. 165; C. EV., Dosya no. 95, Gömlek no. 4723; Dosya no. 174, Gömlek no. 8651; Dosya no. 196, Gömlek no. 9785. 1207 VAD., no. 457, s. 124-125. Vakfiyeye göre han içindeki mescidin imamı günde beş vakit cemaate namaz kıldırıp karşılığında günlük dört akçe alacaktı. Her gün sabah namazından sonra Yasin Suresi’ni, ikindi namazından sonra Amme’yi ve akşam namazından onra Mülk Suresi’ni okuyacak ve Arslan Ağa’nın ruhuna hediye edecek; bunların karşılığında aylık dört akçe alacaktı. Yine imam efendi, Kuran’dan bir cüz okudukça karşılığında iki akçe alacaktı. Her namaz sonrasında Osmanlı Devleti’nin bekası için dua edip 11 salavat getirecek ve bir İhlas suresi okuyacak; karşılığında günlük dört akçe alacaktı. Hanın odalarının temizliği ile ilgilenen kişiye de günlük bir buçuk akçe verilecekti. Vakfın mütevellisi olarak Musli Efendi tayin edilmişti ve ücreti günlük üç akçe idi. Bekir Efendi vefat edince Seydişehir sakinlerinden İmamzade Abdullah mütevelli olacaktı. Oun vefatından sonra ise tevliyet yönü, Abdullah Efendi’nin soyuna geçmiş olacaktı. Irsî olarak erkek kolu tükenirse, tevliyet inas koluna geçecekti. Şayet onların da soyu kesilirse, Darüssaade Ağası tarafından fakih bir kimse bu göreve getirilecekti. 300

Ayrıca Tüccar Hânı/Bezirgân Hanı diye de bilinen Arslan Ağa Hanı1208 her sene vakıf adına kiraya veriliyor ve elde edilen kira geliri ile handaki caminin imam, müezzin, mütevelli, nazır ve diğer görevlilerinin ücreti ödeniyor; gerektiğinde onarım işlerinde kullanılıyordu1209. Arslan Ağa Hanı Vakfı’ndan 1100/1688 tarihinde görevliler için ödenmesi gereken yıllık toplam ücret 7560 kuruş idi1210. 29 Şevval 1194/27 Ekim 1780’de vakfın mütevellisi Şeyh Hasan tarafından han Mahmud Beşe’ye kiralanmıştır1211. 5. Rüstem Bey Türbesi Vakfı

Karamanoğulları Dönemi’nde Sarayönü’nden Akşehir’e, oradan Seydişehir’e kadar pek çok köy ve çiftliğin gelirine sahip olan Turgutoğulları1212, hayır eserleri yaptırıp bunlara vakıflar tahsis etmiş, bu bölgenin imarına katkıda bulunmuşlardır. Bu aileden Halil Bey oğlu Rüstem Bey, Seydişehir’e yerleşmiş ve yaşadığı sürece Seyit Harun Zaviyesi’nde kendi mülkünden verilmek üzere yemek pişirilip dağıtılmasını sağlamıştır. Ayrıca Seyit Harun Camii’nin kuzeyindeki Halife Sultan Türbesi’ne bitişik bir türbe yaptırmış ve buraya kendisinden önce 8 Şaban 825/28 Temmuz 1422’de ölen amcası Emirşah Bey’in kızı Sultan Hatun ile Muharrem 832/Ekim-Kasım 1428’de ölen kendi kızı Dürrühant Hatun defnedilmiştir. Safer 843/Temmuz-Ağustos 1439’da Rüstem Bey, Rebiyülevvel 843/Eylül-Ekim 1439 ise oğlu Ali Bey vefat etmiş ve ikisi de bu türbeye gömülmüşlerdir1213.

1208 BOA, Karaman Ahkâm Defteri, no. 17, s. 165; VAD., no. 1160, vr. 60a. 1209 BOA, Şikâyet Defteri, no. 71, s. 313, tarih: Evahir-i Rebiyülevvel 1129/4-13 Mart 1717. 1210 BOA, MAD., Gömlek no. 5917, vr. 3. 1211 Arslan Ağa Hanı ile birlikte yaptırılmış olup görevlilerinin ücreti hanın vakfından sağlanan mabede Sultan Camii de denilmekteydi (VAD., no. 544, vr. 14a; 548, vr. 60a). Mahmud Beşe handaki caminin imamı için 30, müezzin için 30, tamir masrafları için 30 ve mütevelli için 30 olmak üzere toplam 120 kuruşu vakfa ödeyecekti. BOA, C. EV., Dosya no. 196, Gömlek no. 9785; Karaman Ahkâm Defteri, no. 17, s. 155. 1212 Turgutoğulları Orta Asya’dan Anadolu’ya göçerek Konya, Sarayönü, Kadınhanı, Ilgın ve Seydişehir yörelerinde yurt tutmuş bir Türkmen aşiretidir. Turgutoğulları beyleri Karamanoğulları hükümdarlarıyla kız alıp vermek yoluyla akrabalık kurmuşlar ve Osmanlı Devleti karşısında Karamanoğulları’nın yanında yer almışlardır. Merkezi Beyşehir yakınındaki Karahisar olmak üzere ayrı bir beylik kurdukları bazı kaynaklarda yazılmışsa da (bk. POOLLE, aynı eser, s. 319; UZUNÇARŞILI, Anadolu Beylikleri, s. 58; De Guigny, Türklerin ve Moğolların Tarih-i Umumisi, IV., çev. H. Cahit, s. 140) M. Zeki Oral, para, kitabe ve başka belgeler bulunamadığı için bu beyliği Karamanoğulları tarihi içinde ele almanın uygun olduğunu ifade etmiştir. Bk. “Turgutoğulları”, IV. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara 1952, s. 140-157. 1213 ÖNDER, aynı eser, s. 30, 110-116. 301

Seydişehir’e bağlı Olbert köyü yakınındaki Tollar mezrası, Karakız köyünde dört dönüm tarla, Manastır ve Çokrağan köylerinde otuz dönüm tarla 1483 ve 1501’de Rüstem Bey Türbesi’nin vakfıydı1214. Salı ve perşembe günleri dört hafızın birer cüz okuması şart edilmiş olup 1483’te vakfın tevliyeti Seyit Harun evladından Hüsnü Baba’nın tasarrufunda idi1215. 1530’da Tollar mezrası vakfın tasarrufu altındaydı1216. 1585’te Tollar mezrası, Karakız’da 45 dönüm arazi, Manastır’da 22 kıta 30 dönüm arazi, Seydişehir’de 86 dönüm arazi Rüstem Bey Türbesi Vakfı’na aitti1217. Rüstem Bey Vakfı, bir muhasebe kaydına göre 29 Zilhicce 1341/12 Ağustos 1923’de dahi işlerliğini sürdürüyordu1218.

6. Bahadır Ağa Vakfı

Bahadır Ağa Vakfı, Karamanoğulları Dönemi’nde kurulmuş olmalıdır. Çünkü Fatih Dönemi’ndeki vakıf tahririnde, padişah hükmüyle Mevlâna Seydî Mahmud ve Hacı Mehmed adına evladiyet üzere vakıf olduğu kayıtlıdır. Seydişehir Kazası’na bağlı Yenice köyünün öşrü bu vakfa aitti1219. Aynı mülklerin ve şartların 14831220 ve 15011221 yılı tahrirlerinde de vakıf için geçerli olduğu ve II. Bayezid’in oğlu Sultan Abdullah’ın nişanı ile tekrar bu yönde berat verildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca 1501 tarihli kayıtta Yeniceköy’deki 60 koyundan bir koyunun vakfa ait olduğu yazmaktadır. 1530 yılında Yenice köyünün öşrü olan 1390 akçe Bahadır Ağa Vakfı’na aitti1222.

1214 BOA, TT. d., Gömlek no. 1126, vr. 88a. 1215 Murad Çelebi Defteri, vr. 58b. 1216 387 Numaralı Muhasebe Defteri, s. 66. 1217 BOA, TT. d., Gömlek no. 1135, vr. 125b. 1218 Buna göre vakıftan Evkaf Hazinesi’ne ödenmesi gereken “tahmis muamelesi bedeli” 63 kuruş idi. BOA, EV. d., Gömlek no. 39960. 1219 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 34. 1220 Murad Çelebi Defteri, vr. 59a. 1221 BOA, TT. d., Gömlek no. 1126, vr. 89a. 1222 387 Numaralı Muhasebe Defteri, s. 66. 302

7. La‘l Paşa Evladı Vakfı La‘l Paşa, Karamanoğlu Alâeddin Bey (1360-1398)’in kölesi idi. Alâeddin Bey onu Karamanoğlu Mehmed Bey’e vermiş; okutup terbiye verdikten sonra azat etmiş, Niğde Kalesi’ne dizdar yapmıştır1223. Seydişehir’de bir değirmenin gelirinin, Abdullah Hoca ve soyundan gelenlere La‘l Paşa tarafından vakfedildiği 1483, 1501 ve 1530 tarihli tahrirlerde yazmaktadır1224. 8. Evlâd-ı Yusuf Fakih Vakfı Seydişehir merkezindeki Evlâd-ı Yusuf Fakih Vakfı’nın Kürd köyünde bir çiftlik arazisi vardı. Karamanoğulları zamanında vakfın kurulduğu ve 1483’te Yusuf Fakih oğlu Mustafa Fakih’in tasarrufunda olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır1225. 1530 yılında da Kürd köyündeki bir çiftlik bu vakfa ait olarak kaydedilmiştir1226. 9. Musa Fakih oğlu Seydi Ali Hızır Vakfı Musa Fakih oğlu Seydi Ali Hızır Vakfı, Seydişehir’de XV. yüzyılın ikinci yarısında kurulmuş ve Seydi Ali Hızır’ın soyundan gelenlerce tasarruf edilmesi için bir kıta arazi vakfedilmiştir1227. 1530 yılında vakfa ait olan bir kıta arazinin geliri 70 akçe idi1228. 10. Hasan oğlu Hızır Ahmed Vakfı Hasan oğlu Hızır Ahmed Vakfı’nın Karamanoğlu İbrahim Bey zamanında kurulduğu, II. Mehmed tarafından da vakfın tanındığı ve tasarrufunun Hızır Ahmed’in soyundan gelenlere şart koşulup bunların da Mevlâna Hacı Muslihuddin ile Mevlâna Bedreddin olduğu 1483 tarihli tahrirden anlaşılmaktadır1229. O tarihte Akçalar köyünde bir çiftlik yeri bu vakfa aitti. 1530 yılında Akçalar köyündeki bu bir çiftlikten vakfın geliri 130 akçe idi1230.

1223 Şikâri, aynı eser, s. 38, 87, 94, 98, 155, 156, 169. Değişik resmî görevlerde bulunan La‘l Paşa’nın, Karaman topraklarından Konya, Lârende ve Mut’ta çok sayıda eserleri bulunmaktadır. 1224 Murad Çelebi Defteri, vr. 60b; BOA, TT. d., Gömlek no. 1126, vr. 90b; 387 Numaralı Muhasebe Defteri, s. 66. 1225 Murad Çelebi Defteri, vr. 61a. 1226 387 Numaralı Muhasebe Defteri, s. 66. 1227 Murad Çelebi Defteri, vr. 61a. 1228 387 Numaralı Muhasebe Defteri, s. 66. 1229 Murad Çelebi Defteri, vr. 62a. 1230 387 Numaralı Muhasebe Defteri, s. 66. 303

11. Pazarkapısı Mescidi Vakfı Pazarkapısı Vakfı’nın II. Mehmed zamanında kurulduğu 1483 ve 1501 tahrirlerinde kaydedilmiştir. Uzluk, bu vakfın adını “Barla Kapısı” olarak okumuştur. Seydişehir kent merkezinde bulunan bu mescidin vakfına ait 1476’da Köprübaşı’nda ve Çardakören’de birer yer ile Çorakyolu’nda 10 dönüm arazi1231; 1483’te ve 1501’de ise Ser-köprü denilen mevkide 20 dönüm, Çardaközü denilen yerde 12 dönüm ve Çorakyolu’nda 12 dönüm arazisi vardı1232. 1530’da üç kıta zeminden gelen 130 akçe bu vakfa aitti1233. 12. Kiçikapı Mescidi Vakfı Seydişehir’de Kiçikapı Mahallesi’nde idi. 1476, 1483 ve 1501 yıllarında Değirmenderesi’nde üç, İnebağ tarafında iki ve şehir dışında yarım dönümlük araziler bu vakfa aitti1234. 1530’da üç ayrı yerde bulunan bu arazinin toplam altı dönüm olduğu kaydedilmiştir1235. 13. Ulukapı Mescidi Vakfı Seydişehir’de Ulukapı Mahallesi’ndeki Ulukapı Mescidi Vakfı’nın II. Mehmed zamanında kurulduğu 1483 tarihli vakıf tahrir kaydından anlaşılmaktadır. 1476’da Kiçikilise köyünün sınırında ve Kıraçlar’da olmak üzere iki ayrı yerde bu vakfa ait araziler vardı1236. 1483’te ve 1501’de Kiçikilise’de 15, Karacalar köyünde 15 ve şehir içinde dört dönüm arazi vakfa ait idi1237. 1530’da üç kıta zeminden elde edilen gelir 105 akçe idi1238. 18 Şaban 1281/16 Ocak 1865 tarihinde hazineden vakfa gönderilen miktar 36,10 kuruş idi1239.

1231 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 35. 1232 Murad Çelebi Defteri, vr. 61a; BOA, TT. d., Gömlek no. 1126, vr. 91b. 1233 387 Numaralı Muhasebe Defteri, s. 66. 1234 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 35; Murad Çelebi Defteri, vr. 61b; BOA, TT. d., Gömlek no. 1126, vr. 91b. 1235 387 Numaralı Muhasebe Defteri, s. 66. 1236 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 35. 1237 Murad Çelebi Defteri, vr. 61b; BOA, TT. d., Gömlek no. 1126, vr. 91b. 1238 387 Numaralı Muhasebe Defteri, s. 66. 1239 BOA, EV. d., Gömlek no. 38611, vr. 2a. 304

14. Sofiyân/Sofular Mescidi Vakfı Seydişehir’in Sofuhane Mahallesi’ndeki Sofiyân/Sofular Mescidi’nin 1476, 1483 ve 1501 yıllarında vakıf üç dükkân ile bir bağı vardı1240. 1530 yılında dükkânlarla bağa ek olarak ikibuçuk dönümlük bir harım da vakfa aitti1241. 18 Şaban 1281/16 Ocak 1865 tarihinde hazineden vakfa gönderilen öşür miktarı 37,5 kuruş idi1242. 15. Derviş Abdülkerim Veled-i Şeyh Musa Vakfı Derviş Abdülkerim Veled-i Şeyh Musa Vakfı, Osmanlı Dönemi’nde Makālât-ı Seyyid Hârûn’un yazarı Şeyh Musa oğlu Abdülkerim tarafından kurulmuştur. İlk olarak 1585 tarihli Tapu Tahrir Defteri’nde adına rastlanan bu vakfın Dereköy’de 12 dönüm ve kent merkezinde beş dönüm arazisi vardı1243.

1240 Fatih Devrinde Karaman Vakıfları, s. 35; Murad Çelebi Defteri, vr. 61b; BOA, TT. d., Gömlek no. 1126, vr. 91b. 1241 387 Numaralı Muhasebe Defteri, s. 66. 1242 BOA, EV. d., Gömlek no. 38611, vr. 2a. 1243 BOA, TT. d., Gömlek no. 1135, vr. 126b. 305

SONUÇ

Seydişehir, Horasanlı bir alperen olan Seyit Harun tarafından Eşrefoğulları Beyliği zamanında 1300’lerin başında kurulmuş orijinal bir Türk kentidir. Şehrin kuruluşuna dair bilgi veren en önemli kaynak 1554’te kaleme alınmış olan Makālât-ı Seyyid Hârûn Velî adlı menakıpnamedir. Doktora tezinin kapsamı 1467 yılı başlangıçlı olmasına rağmen 1300-1467 arasına tarihlenen süreç, menakıpname ve kronikler ışığında kısaca incelenmiştir.

Seydişehir, Karamanoğulları Dönemi’nde bir vilayet idi. Osmanlılar, kenti 1467’de ele geçirdikten kısa bir süre sonra kaza olarak yeniden yapılandırılmış; Tanzimat’tan sonra işlevi değişmiş olmasına rağmen kaza statüsü 1920’ye kadar devam etmiştir.

Seydişehir, bir Ortaçağ kenti olarak surla çevrilmiş; şehre girmek için üç kale kapısı yapılmıştır. Günümüzde surlardan ve kapılarından iz kalmamış olmakla birlikte mahallelere verilen kapı adlarına istinaden kalenin tahminî olarak sınırları tespit edilmiştir.

Osmanlı Dönemi’nde Seydişehir’deki mahalle sayısı değişkendir. İlk yıllarda 15 iken XVII. yüzyıl ortalarında 11’e düşmüş ve bu durum XX. yüzyıla kadar devam etmiştir. Gayrimüslim mahallesi yoktur.

Seydişehir’de bir Ortaçağ kenti için gerekli olan çarşılar ve pazar yerleri de mevcuttu. Küçük sanayi kollarının geliştiği kent merkezinde 13 çarşı ve pazar yeri vardı. Bunlar Seyit Harun Manzumesi’nin vakfı idiler. Vakıf gelirlerini azaltacağı endişesiyle XVII. yüzyıla kadar yeni iş yerleri açılmamış; bu da kentin gelişimini engellemiştir.

Seyit Harun, Turgutoğlu Rüstem Bey ve Alanyalı Şeyh Ahmed Alaî aileleri Seydişehir kent merkezinin ilk sakinleridirler. Kent merkezi nüfusunun temelini bu üç sülale oluşturmuştur. Ayrıca seyit soyundan sülalelerin varlığı, şehirde Arap asıllı kimselerin yaşadığını göstermektedir. Bunun dışında Seydişehir’e çevreden münferit 306

göçler olmuş, ancak demografik yapıyı değiştirecek düzeye ulaşmamıştır. Seydişehir nüfusu XVI. yüzyıl sonlarında savaş, veba, sürgün ve Celali İsyanları gibi sebeplerle azalmıştır. Ancak XVIII. yüzyıl başlarından itibaren tekrar artış göstermeye başlamıştır. Nüfus açısından Anadolu’nun orta ölçekli kentlerinden biridir. Demografik açıdan Müslüman Türk nüfusu barındıran kentte XIX. yüzyıldan itibaren gayrimüslimlere rastlanmaktadır. Kent merkezinde seyitler ve zaviyedarlar imtiyazlı gruplardandı. Bunlar pek çok vergiden muaf tutulmuş ve kendilerine bazı ayrıcalıklar tanınmıştır.

Seydişehir’de ikinci sınıf vatandaş statüsünde olan insanlar da vardı. Bunlara kul ve cariye deniyordu. Köleler bir eşya gibi alınıp satılmakta, daha ziyade ev işlerinde kendilerinden yararlanılmaktaydı. Bununla birlikte köle bir haksızlığa uğradığında efendisi tarafından gözetiliyor, gerekiyorsa dava açılıyordu. Ancak köle öldüğünde bile üzerinde efendisinin tasarrufu devam ediyordu. Şayet geride malı mülkü kalmışsa, efendisi de mirasçılarından biri oluyordu. Ama bir köle asla ölen efendisinin mirasçısı olamazdı. Kendisi, ölen efendisinin terekesindeki diğer eşyalardan biri olarak kaydedilip vârisler arasında paylaşılırdı.

Seydişehir’den başka yerlere göçler yaşanmıştır. Bilinen en önemli nüfus hareketi, 1572 yılında Kıbrıs Adası’na yapılan sürgünle gerçekleşmiştir.

Seydişehir’e XX. yüzyıla kadar göç edenlere rastlanmaktadır. Özellikle Sille’den Seydişehir’e hayli göç eden gayrimüslim olmuştur. I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında pek çok Avrupalı, sürgün yoluyla Seydişehir’e gönderilmiştir. Bunların çoğunluğu belli bir süre sonra ülkelerine dönmüştür. Az olmakla birlikte Seydişehir’e yerleşip kalanlar da olmuştur.

Seydişehir’de Türk toplumunun aile yapısı esas alınmıştır. Evlilik, kutsal görülmüş; bunun için namzedlik, nişan, mehir gibi uygulamalarla evliliğe sağlam bir altyapı oluşturulmuştur. Boşanma durumunda kadına nafaka ödenmiş; yiyecek, giyecek ve hizmetçi ihtiyaçları koca tarafından karşılanmıştır. Çocuklar da devlet korumasında olup, yetim ve öksüzler hukuki kanallarla güvence altına alınmıştır. 307

Seydişehir’de kadınlar, sosyal hayata değişik etkinliklerle katılabiliyordu. Mahkemelerde haklarını bizzat arayabiliyorlar, mal sahibi olabiliyorlar, hatta zaviyelerde şeyhlik ve zaviyedarlık, vakıflarda mütevellilik yapabiliyorlardı. Ancak bu iyimser tablonun daha ziyade nüfuzlu kesimdeki kadınlar için geçerli olduğunu göz ardı etmemek gerekir.

Halk bir problemle karşılaştığında kolaylıkla mahkemeye gidebiliyordu. Mahkemeden sonuç alamadığında ise Karaman valiliğine ve başkente arzuhaller yazarak şikâyette bulunabiliyorlardı. Başta vali ve kadı olmak üzere kendini mağdur eden yöneticileri şikâyet etmekten çekinmemişlerdir.

Seydişehir’de Tanzimat’tan önce kadı başta olmak üzere naip, subaşı, imam, hatip, müftü, müderris, nakibüleşraf kaymakamı, mütevelli ve âyan gibi pek çok idari görevli hizmet etmiştir. II. Mahmud ve Tanzimat dönemleriyle birlikte Osmanlı klasik yapısında meydana gelen değişiklikler, Seydişehir yönetimine de yansımıştır. Kaza yapılanmasında değişikliğe gidilmiş; buna bağlı olarak 1843’ten itibaren kaza müdürleri görev yapmaya başlamıştır. 1867’de ise ilk kaymakam tayin edilmiştir. Belediye teşkilatı da 1874’te kurulmuştur.

Muhtarlar, klasik dönemden itibaren gayriresmi olarak en alt görevlilerden idi. Bununla birlikte devletin mahallelerde birinci dereceden işini yapan kişilerdi. Mahallenin yükümlü olduğu verginin toplanmasında yetkililere yardımcı olmuşlardır. XIX. yüzyılın ilk yarısında muhtarlık teşkilatında yeniden yapılandırılmaya gidilmiştir. II. Mahmud döneminde muhtarlık resmiyet kazanmıştır. Seydişehir’in her mahallesinde bir muhtarla bir muhtar-ı sani seçimle belirlenerek göreve getirilmiştir.

Yargı alanında 1838’den itibaren yaşanan değişmeler Seydişehir’e de yansımıştır. Kent merkezinde şeriye mahkemelerinin yetki alanı sınırlandırılmış; 1868 yılında naibin başkanlığında Meclis-i Deavi oluşturulmuş; şer’i, ticari ve konsolosluk yargı örgütlerinin yetki alanları dışındaki davalarda Müslüman ve gayrimüslim ayrımı yapmadan yargılama yetkisi bu meclise verilmiştir. 1881 yılında 308

meclis kaldırılarak yerine Bidayet Mahkemesi açılmış ve 1920’ye kadar bu mahkeme işlevini sürdürmüştür.

Osmanlı Klasik Dönemi’nde kentiçi güvenliğin sağlanmasından subaşı sorumlu idi. Bununla birlikte devletin en önemli taşra askerî kuvveti olan tımarlı sipahiler, Seydişehir’de de güvenliğin sağlanması açısından önemli rol oynamıştır. 1559 Konya Savaşı sonrası ülke genelinde dengeler değişmiş ve yeniçeriler taşrada görev almaya başlamışlardır. Bu konudaki uygulamalar Seydişehir’de geç başlamış ve 1700’den itibaren kentiçi güvenliğin sağlanmasında tımarlı sipahiler yanında yeniçeriler de istihdam edilmiştir. XIX. yüzyılın idari ve askerî yenilikleri bu bölgeye yansımış; nizamiye ve mansure askerleri Seydişehir’de kentiçi güvenliği sağlayan kuvvetler olmuştur.

Tanzimat Dönemi reformlarıyla başlayan ve siyasal, sosyal, ekonomik yapıyı Batılı anlamda düzenlemeyi amaçlayan süreçte değişime gidilmiş; bu yeni yönetimsel sistem, yeni yapı tiplerini de beraberinde getirmiştir. Seydişehir’deki hükümet konağı, hapishane, telgrafhane bu bağlamda klasik Osmanlı yapılanmasının dışındaki yapılardır.

Osmanlı Dönemi’nde oturanların tamamının Müslüman olması, şehrin fiziki yapılanmasına da yansımış; XIV. yüzyıl başlarından itibaren çok sayıda cami, mescit, tekke, zaviye, mektep ve medrese inşa edilmiştir. Seydişehir kent merkezinde 55 cami ve mescit, yedi tekke ve zaviye, dokuz türbe, bir imaret, beş han, üç hamam ve 11 çeşme tespit edilmiştir.

Seydişehir’de daha ilk kurulduğu andan itibaren İslam eğitim kurumları olarak kabul edilen mektep ve medrseler de inşa edilmiştir. Seydişehir’de yaygın bir ilköğretim vardı. Her mahallede cami veya mescidin bitişiğinde bir mektep bulunuyordu. Ancak bunlardan sekiz tanesi öne çıkmış olup bu çalışmada ele alınmıştır. Ayrıca kent merkezinde klasik usulde eğitim veren 10 medrese mevcuttu. Osmanlı Devleti’ndeki eğitimde modernleşme çalışmaları Seydişehir’e de hemen yansımış; XIX. yüzyıldan itibaren kent merkezinde modern anlamda eğitim veren 309

dokuz iptidai mektebi; ayrıca okulöncesi eğitim veren şube ve sıbyan sınıfları açılmıştır. Kızların eğitimi de ihmal edilmemiş; 1907’de Numune-i İnas Mektebi tedrisata başlamıştır. Eğitim alanındaki önemli gelişmelerden bir diğeri de, Seydişehir’de hayırsever kimselerin maddi desteği ile 1868 yılında ilk defa bir rüştiye inşa edilerek eğitim hayatına başlamış olmasıdır. Modern okulların açılması kent merkezinde anlayış değişikliğine sebep olmuş; bu okullara halkın rağbet göstermesi sonucu 1888’den sonra medreselerin öğrenci sayısında azalma olmuştur.

Temizliğin sembolü olan hamamlar Seydişehir’de kentin kuruluşundan itibaren yapılmaya başlanmıştır. Bununla birlikte Seydişehir’de uzun yıllar tek hamam vardı. Seyit Harun Vakfı’nın gelirlerini korumak gayesiyle uzun süre Seyit Harun Hamamı’ndan başka bir hamam inşa edilmemişti. Ancak XVII. yüzyıl sonlarına doğru kent merkezinde Hacı Nasuh Hamamı adıyla ikinci bir hamam inşa edilebilmiştir.

Seydişehir’in ekonomik yapısı anlatılırken usul olarak tarım ve hayvancılıktan başlanmışsa da aslında kent merkezinde küçük çaplı sanayi üretimi ile ticaret ön planda idi. Bu, diğer Osmanlı şehirlerine uygun bir yapılanmaydı. Bununla birlikte tarım girdileri de ekonomik anlamda önemli bir kalemdi. Bunun için en önemli şer’i gelir vergisi aşar ve ağnamdan sağlanıyordu. Örfi vergilerden olan avarız da önemli bir yekun teşkil ediyordu. Tanzimat’la birlikte gelen değişiklikler Seydişehir’e de yansımış; herkes gelir durumuna göre sınıflandırılmış, modern anlamda vergilendirmeye gidilerek temettu vergisi alınmıştır.

Seydişehir’de vakıflar, ahali için oldukça önemli istihdam yaratıyordu. Gelirleri açısından Seyit Harun Vakfı başta gelmekteydi. Bunun dışında kent merkezinde 14 vakıf daha vardı. Bu vakıflar, sahip oldukları dükkânlar ve çevre köylerdeki tarım arazilerinden gelen mahsulat ile ekonomiyi canlandırıyor; pek çok kişiye geçim kaynağı sunuyordu. Tabii vakıfların Seydişehir’in hızlı kentleşmesini engelleyen yönleri de bulunuyordu. Seyit Harun Veli’den itibaren yüzlerce yıl kent merkezinde sadece onun yaptığı dükkânlar, çarşı ve pazarlarla iktifa edilmiştir. Vakfın gelirleri azalır endişesiyle yeni teşebbüslere izin verilmemişti. Osmanlı 310

Devleti de bu olumsuzluğa zemin hazırlamış; hükümdarların bu yönde destekleyici hükümleri vakıf ve tahrir kayıtlarına yansımıştır. Seyit Harun Vakfı’na ait olan çeşitli dükkânlar dışında yenilerinin uzun yıllar açılamaması, Seydişehir’in çevresindeki kentlere göre daha küçük kalmasına sebep olmuştur.

Seydişehir, Akdeniz limanlarına inen ve Anadolu içlerinden gelen yolların kavşağında idi. Anadolu kentlerini Seydişehir üzerinden Antalya ve Alanya’ya bağlayan üç önemli güzergâh mevcuttu. Bunlardan birincisi Konya-Beyşehir- Seydişehir güzergâhı, diğeri Konya-Hatunsaray üzerinden devam ederek Seydişehir’de birinci yol ile birleşen güzergâhtı. Bu ikisi dışında üçüncü bir güzergâh daha olup, Konya-Hatip-Çayırbağ-İnlice üzerinden Seydişehir’e bağlanmakta ve Akdeniz limanlarına inmekteydi. Daha Türkiye Selçukluları zamanında bu güzergâhlar üzerinde pek çok kervansaray inşa edilmiştir.

Yukarıda verilen bilgilerden anlaşılacağı üzere bu çalışmada Eşrefoğulları ve Karamanoğulları beylikleriyle Osmanlı Devleti’nin tarihî ve kültürel mirasının izlerini taşıyan Seydişehir kentinin yaklaşık 500 yıldaki ekonomik, sosyal, idari ve fiziki fotoğrafı çekilmiş; daha önce literatüre girmeyen şehre ait birçok bilgi gün yüzüne çıkarılmıştır.

311

BİBLİYOGRAFYA

I. ARŞİV BELGELERİ 1. Yayımlanmamış Arşiv Belgeleri 1. 1. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi Seydişehir Hurufat Defterleri: Defter no: 544, 547, 548, 549, 567, 1087, 1088, 1089, 1090, 1091, 1117, 1118, 1119, 1122, 1123, 1128, 1139, 1140, 1142, 1160. Diğer Vakıf Kayıtları: Defter no: 3, 13, 99, 108, 137, 148, 149, 150, 152, 153, 154 155, 411, 412, 457, 483, 484, 496, 503, 506, 548, 590, 603, 904, 962, 2176, 2177, 2178, 2179, 2181, 3142, 3153, 3155, 3162, 3177, 3202, 3224, 3228, 3246, 3264, 3286, 4179. 1. 2. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi Defter no: 137, 564, 565, 584. 1. 3. Kadı Sicilleri Seydişehir Kadı Sicilleri: Defter no: 230, 231, 232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 241. Konya Kadı Sicilleri: Defter no: 7, 10, 11, 13, 16, 17, 18, 19, 21, 23, 24, 32, 35, 46, 47, 49, 51, 54, 70, 83, 102, 135. Beyşehir Kadı Sicilleri: Defter no: 242, 244, 248, 252, 254, 257, 259. Bozkır Kadı Sicilleri: Defter no: 336, 339, 340, 341, 344. 1. 4. Konya Maarif Arşivi Defter no: 11, 12, 20, 21, 37, 42, 43, 68, 79. 1. 5. Seydişehir Merkez İlköğretim Okulu Arşivi 1. 6. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tasnifleri

1. 6. 1. Defterler

Avarız Defterleri (MAD. d.). Defter no: 43, 1989, 1991, 2413, 2470, 2496, 2650, 2751, 2753, 2808, 2986, 2990, 3016, 3382, 3383, 3814, 3832, 3980, 4109, 4119, 9480, 11990, 21456. 312

Evkaf Defterleri (EV.d.). Defter no: 12829, 14034, 16735, 16765, 17046, 18372, 19461, 19750, 20069, 24182, 24528, 26105, 26189, 27985, 30000, 30618, 31911, 31913, 38611, 38741, 38743, 39960, 43243.

Şikâyet Defterleri (A{DVN.ŞKT.d). Defter no: 1, 4, 5, 6, 7, 8, 11, 13, 14, 16, 19, 20, 24, 26, 27, 28, 29, 31, 52, 53, 54, 64, 65, 66, 67, 71, 72, 73, 75, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 88, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 102, 104, 105, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 199.

Karaman Ahkâm Defterleri (A{DVNS.AHK.KR.d.). Defter no: 1, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38.

Nüfus Defterleri (NFS. d.). Defter no: 3310, 3335, 3336, 3337, 3341, 3342, 3343, 3487, 3488.

Temettuat Defterleri (ML. VRD. TMT. d.). Defter no: 9819, 9820, 10126, 10127, 10567, 10568.

Ayniyat Defteri (AYN. d.). Defter no: 388, 806, 807, 809, 811.

Tapu Tahrir Defterleri (TT.d.). Defter no: 40, 58, 63, 119, 387, 399, 455, 968, 1126, 1135.

Maliyeden Müdevver Defterler (MAD.d.). Defter no: 125, 241, 716, 1874, 5917, 6216, 9507.

Diğer Maliye Defterleri

ML. d.: Defter no: 540, 1185.

ML. MSF. d.: Defter no: 3638, 3732, 3953, 8315, 12046, 17760, 19183.

ML. VRD. d.: Defter no: 687, 2078, 3050.

Kamil Kepeci Defterleri: Defter no: 2592. 313

1. 6. 2. Belgeler

A.}DVN.: Dosya no.67, Gömlek no. 83.

A.}MKT. MHM.: Dosya no. 429, Gömlek no. 73.

A.}MKT.DV.: Dosya no. 10, Gömlek no. 72; Dosya no. 151, Gömlek no. 4.

A.}MKT.MVL.: Dosya no. 105, Gömlek no. 35; Dosya no. 71, Gömlek no. 89; Dosya no. 105, Gömlek no. 35; Dosya no. 137, Gömlek no. 85.

A.}MKT.NZD: Dosya no. 111, Gömlek no. 125.

A.}MKT.UM.: Dosya no. 237, Gömlek no. 71; Dosya no. 324, Gömlek no. 97; Dosya no. 324, Gömlek no. 27; Dosya no. 346, Gömlek no. 9; Dosya no. 389, Gömlek no. 65.

AE. SMST. III.: Dosya no. 90, Gömlek no. 6799.

AE.SAMD.III: Dosya no. 27, Gömlek no. 2551.

A. MD.: Dosya no. 44, Gömlek no. 44.

BEO: Dosya no. 1743, Gömlek no. 130674; Dosya no. 2622, Gömlek no. 196601; Dosya no. 1601, Gömlek no. 120052; Dosya no. 2622, Gömlek no. 196601; Dosya no. 3202, Gömlek no. 240116; Dosya no. 339, Gömlek no. 25409; Dosya no. 494, Gömlek no. 36991; Dosya no. 638, Gömlek no. 47814; Dosya no. 436, Gömlek no. 32641; Dosya no.1458, Gömlek no. 110745; Dosya no. 1458, Gömlek no. 109277; Dosya no. 1477, Gömlek no. 110745; Dosya no. 4297, Gömlek no. 322242; Dosya no. 4338, Gömlek no. 325302.

C. ADL.: Dosya no. 106, Gömlek no. 6336.

C. AS.: Dosya no. 1147, Gömlek no. 50972; Dosya no. 257, Gömlek no. 10727; Dosya no. 396, Gömlek no. 16346; Dosya no. 582, Gömlek no. 24491; Dosya no. 662, Gömlek no. 27833; Dosya no. 545, Gömlek no. 22824; Dosya no. 209, 314

Gömlek no. 8973; Dosya no. 917, Gömlek no. 39608; Dosya no. 917, Gömlek no. 39608; Dosya no. 582, Gömlek no. 24491; Dosya no. 973, Gömlek no. 42356.

C. BLD.: Dosya no. 89, Gömlek no. 4401.

C. DRB.: Dosya no. 1, Gömlek no. 37; Dosya no. 4, Gömlek no. 152; Dosya no. 6, Gömlek no. 264; Dosya no. 27, Gömlek no. 1330; Dosya no. 41, Gömlek no. 2047; Dosya no. 49, Gömlek no. 2423; Dosya no. 57, Gömlek no. 2831.

C. EV.: Dosya no. 95, Gömlek no. 4723; Dosya no. 174, Gömlek no. 8651; Dosya no. 196, Gömlek no. 9785; Dosya no. 200, Gömlek no. 9980; Dosya: 371, Gömlek: 18827; Dosya no. 403, Gömlek no. 20425; Dosya: 457, Gömlek: 23147; Dosya no. 485, Gömlek no. 24536; Dosya no. 485, Gömlek no. 24550; Dosya no. 538, Gömlek no. 27181; Dosya no. 563, Gömlek no. 28402.

C. MF.: Dosya no. 64, Gömlek no. 3175; Dosya no. 114, Gömlek no. 5687.

C. ML.: Dosya no. 275, Gömlek no. 11312; Dosya no. 588, Gömlek no. 24210.

C. TZ.: Dosya no. 4, Gömlek no. 176; Dosya no. 72, Gömlek no. 3593.

C. ZB.: Dosya no. 4, Gömlek no. 176; Dosya no. 4, Gömlek no. 176; Dosya no. 4, Gömlek no. 176.

D. CRD. d.: Gömlek no. 40236.

DH. EUM. 2. Şb.: Dosya no. 34, Gömlek no. 19, evrak no. 6; Dosya no. 9, Gömlek no. 24.

DH. EUM. 4. Şb.: Dosya no. 15, Gömlek no. 31.

DH. EUM. 5. Şb.: Dosya no. 39, Gömlek no. 37; Dosya no. 41, Gömlek no. 21; Dosya no. 47, Gömlek no. 10; Dosya no. 48, Gömlek no. 41; Dosya no. 48, Gömlek no. 6; Dosya no. 57, Gömlek no. 48; Dosya no. 58, Gömlek no. 15; Dosya 315

no. 67, Gömlek no. 50, Dosya no. 71, Gömlek no. 26; Dosya no. 73, Gömlek no. 31; Dosya no. 75, Gömlek no. 1; Dosya no. 84, Gömlek no. 36.

DH. EUM. KLU.: Dosya no. 9, Gömlek no. 19; Dosya no. 9, Gömlek no. 19; Dosya no. 9, Gömlek no. 19.

DH. EUM. MEM.: Dosya no. 16, Gömlek no. 124.

DH. EUM. MH.: Dosya no. 87, Gömlek no. 133; Dosya no. 208, Gömlek no.7

DH. EUM. THR.: Dosya no. 89, Gömlek no. 48.

DH. HMŞ.: Dosya no. 2, Gömlek no. 1/7; Dosya no. 30, Gömlek no. 95.

DH. İ. UM.: Dosya no. 19-06, Gömlek no. 1/42; Dosya no. 19/-06, Gömlek no. 1/58; Dosya no. 3-1, Gömlek no. 1/53.

DH. İD.: Dosya no. 181, Gömlek no. 60; Dosya no. 222, Gömlek no. 10.

DH. MB. HPS.: Dosya no. 22, Gömlek no. 24; Dosya no. 29, Gömlek no. 55.

DH. MKT.: Dosya no. 2248, Gömlek no. 64; Dosya no. 2371, Gömlek no. 128; Dosya no. 2402, Gömlek no. 73; Dosya no. 1341, Gömlek no. 29; Dosya no. 1358, Gömlek no. 74; Dosya no. 1451, Gömlek no. 117; Dosya no. 1530, Gömlek no. 100; Dosya no. 1609, Gömlek no. 104; Dosya no. 1629, Gömlek no. 51; Dosya no. 1631, Gömlek no. 106; Dosya no. 167, Gömlek no. 1; Dosya no. 1849, Gömlek no. 89; Dosya no. 1975, Gömlek no. 55; Dosya no. 2188, Gömlek no. 57; Dosya no. 2291, Gömlek no. 88; Dosya no. 2351, Gömlek no. 136; Dosya no. 2371, Gömlek no. 107; Dosya no. 2448, Gömlek no. 100; Dosya no. 1313, Gömlek no. 86; Dosya no. 1910, Gömlek no. 109; Dosya no. 1740, Gömlek no. 43; Dosya no. 136, Gömlek no. 9; Dosya no. 1117, Gömlek no. 40; Dosya no. 2358, Gömlek no. 92.

DH. MUİ.: Dosya no. 96-2, Gömlek no. 6. 316

DH. ŞFR.: Dosya no. 56, Gömlek no. 164; Dosya no. 600, Gömlek no. 92; Dosya no. 92, Gömlek no. 278; Dosya no. 651, Gömlek no. 112.

DH. TMIK. S.: Dosya no. 35, Gömlek no. 75; Dosya no. 58, Gömlek no. 12.

DH. UMVM.: Dosya no. 89, Gömlek no. 74.

DH.HMŞ.: Dosya no. 2, Gömlek no. 1/7.

DH.İ.UM.EK.: Dosya no. 3, Gömlek no. 116.

DH.MB..HPS.M.: Dosya no. 25, Gömlek no. 19.

DH.SAİD.d.: Dosya no. 175, Gömlek no. 81.

DH.TMIK.S.: Dosya no. 33, Gömlek no. 56; Dosya no. 33, Gömlek no. 91.

HAT.: Dosya no. 1494, Gömlek no. 36; Dosya no. 1518, Gömlek no. 6.

HH. d.: Gömlek no. 17596.

HR. İM.: Dosya no. 47, Gömlek no. 36.

HR. SYS.: Dosya no. 2136, Gömlek no. 1; Dosya no. 2146, Gömlek no. 31; Dosya no. 2148, Gömlek no. 21; Dosya no. 2150, Gömlek no. 27; Dosya no. 2153, Gömlek no. 21; Dosya no. 2151, Gömlek no. 33; Dosya no. 2148, Gömlek no. 27; Dosya no. 2149, Gömlek no. 3.

HRT. h.: Gömlek no. 597; Gömlek no. 607.

İ. DH.: Dosya no. 1389, Gömlek no. 1319/B-19; Dosya no. 1509, Gömlek no. 1332/Ş-19; Dosya no. 516, Gömlek no. 35132.

İ. EV.: Dosya no. 23, Gömlek no. 2704; Dosya no. 7, Gömlek no. 1312/M-02.

İ. HUS.: Dosya no. 11, Gömlek no. 1310/L-073. 317

İ. MMS.: Dosya no. 110, Gömlek no. 4704.

İ. MVL.: Dosya no. 327, Gömlek no. 14004.

İ. PT.: Dosya no. 4, Gömlek no. 1312/N-06.

İ..DUİT.: Dosya no. 47, Gömlek no. 63.

İE. DH.: Dosya no. 21, Gömlek no. 1918; Dosya no. 7, Gömlek no. 700.

İE. ML.: Dosya: 5, Gömlek: 355; Dosya no. 79, Gömlek no. 7426.

İE. TCT.: Dosya no. 19, Gömlek no. 2140.

İE.ŞKRT.: Dosya no. 1, Gömlek no. 90.

MF. MKT.: Dosya no. 9, Gömlek no. 33; Dosya no. 13, Gömlek no. 127; Dosya no. 20, Gömlek no. 117; Dosya no. 28, Gömlek no. 66; Dosya no. 55, Gömlek no. 80; Dosya no. 65, Gömlek no. 73; Dosya no. 112, Gömlek no. 52; Dosya no. 214, Gömlek no. 34; Dosya no. 260, Gömlek no. 54; Dosya no. 424, Gömlek no. 18; Dosya no. 435, Gömlek no. 3; Dosya no. 450, Gömlek no. 8; Dosya no. 451, Gömlek no. 65; Dosya no. 479, Gömlek no. 17; Dosya no. 861, Gömlek no. 14.

MV.: Dosya no. 196, Gömlek no. 92; Gömlek no. 209, Gömlek no. 49.

MVL.: Dosya no. 88, Gömlek no. 2; Dosya no. 683, Gömlek no. 15; Dosya no. 271, Gömlek no.58; Dosya no. 600, Gömlek no. 49; Dosya no. 619, Gömlek no. 97; Dosya no. 733, Gömlek no. 36; Dosya no. 825, Gömlek no. 72; Dosya no. 369, Gömlek no. 38.

ŞD.: Dosya no. 131, Gömlek no. 35; Dosya no. 1714, Gömlek no. 19; Dosya no. 2432, Gömlek no.15; Dosya no. 1776, Gömlek no. 10, Dosya no. 2715, Gömlek no. 4.

TS. MA. d.: no. 1678-0044. 318

Y. A. HUS.: Dosya no. 216, Gömlek no. 23.

Y. PRK. ASK.: Dosya no. 261, Gömlek no. 16.

Y.A.RES.: Dosya no. 30, Gömlek no. 53.

Y.EE.: Dosya no. 112, Gömlek no. 6.

Y.PRK.ML.: Dosya no. 9, Gömlek no. 9.

ZB.: Dosya no. 609, Gömlek no. 84

2. Yayımlanmış Arşiv Belgeleri

Fatih Devrinde Karaman Eyâleti Vakıfları Fihristi, (hzl. Ferdiun Nâfiz Uzluk), Ankara 1958.

Taksim Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet Yazmaları, no: 0-116/1. (F. COŞKUN, “888/1483 Tarihli Karaman Eyaleti Vakıf Tahrir Defteri”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk İktisat Tarihi Anabilim Dalı Yayınlanmamaış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1996; M. Akif ERDOĞRU, “Murad Çelebi Defteri: 1483 Yılında Karaman Vilâyetinde Vakıflar I, II, III, IV”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XVIII/1(2003), s. 119-160; XVIII/2(2003), s. 99-140 ; XIX/1(2004), s. 119-154 ; XIX/2(2004), s. 141-176).

BOA, 387 Numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rum Defteri (937- 1530), İstanbul 1997.

10 Numaralı Konya Şer’iye Sicili (1070–1071/1659–1661) (Transkripsiyon), (hzl. İzzet Sak), Konya 2003.

3. Konya Vilayet Salnâmeleri Tarih: 1285/1868; 1286/1869; 1287/1870; 1288/1871; 1289/1872; 1290/1873; 1291/1874; 1292/1875; 1293/1876; 1294/1877; 1295/1878; 1296/1879; 1298/1881; 1299/1882; 1300/1883; 1301/1884; 1302/1885; 1303/1886; 1304/1887; 1305/1888; 319

1306/1889; 1307/1890; 1309/1891; 1310/1892; 1312/1894; 1314/1896; 1317/1899; R. 1322/1906; R. 1330/1914. II. DİĞER KAYNAKLAR 1. Kitaplar

Abdurrahman Vefik (Sayın), Tekâlif Kavaidi (Osmanlı Vergi Sistemi), Ankara 1999.

Abdülkerim bin Şeyh Mûsâ, Makâlât-ı Seyyid Hârûn, Tenkitli Basım, (hzl. Cemâl Kurnaz), Ankara 1991.

Ahmed Çelebi, İslâmda Eğitim Öğretim Tarihi, (çev. Ali Yardım), İstanbul 1983.

AKDAĞ, Mustafa, Osmanlı İmparatorluğu Kuruluş Devrinde Türkiye’nin İktisadî ve İctimaî Vaziyeti, Ankara 1949.

, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Celali İsyanları, Ankara 1975.

AKGÜNDÜZ, Ahmed, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, 2. Kitap II. Bâyezid Devri Kanunnâmeleri, İstanbul 1990.

, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, 3. Kitap Yavuz Sultan Devri Kanunnâmeleri, İstanbul 1991.

, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, 4. Kitap Kanunî Devri Kanunnâmeleri I. Kısım Merkezî ve Umumî Kanunnâmeler, İstanbul 1992.

, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, 8/I. Kitap III. Murad Devri Kanunnâmeleri, İstanbul 1994.

AKSOY, Şerafettin, Kamu Maliyesi, (3. Baskı), İstanbul 1998. 320

AKYURT, M. Yusuf, “Resimli Türk Abideleri IV (Ermenak Merkez Kazasında, Ermenak-Anamur Yolunda, Ermenak-Karaman Yolunda, Konya- Beyşehir Yolunda, Beyşehrinde, Seydi Şehrinde Mevcud 26 Abidenin Tariflerini ve 53 Fotoğrafisini Havidir)”, (Basılmamış Yazma), Konya 1941.

AKYÜZ, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, (3. Baskı), Ankara 1989.

ALTINDAL, Aytunç, Türkiye’de Kadın, İstanbul 1977.

ANONİM, Tevârih-i Âl-i Osman, (hzl. Nihat Azamat), İstanbul 1992.

ANONİM, Zanaatkârlar Kanunu (Kanun-nâme-i Ehl-i Hıref), (hzl. Ahmet Uysal), Ankara 1982.

ARABACI, Caner, Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri (1900-1924), Konya 1998.

ARSEBÜK, Esat, Medeni Hukuk I, Başlangıç ve Şahsın Hukuku, İstanbul 1938.

Âşık Paşa-zâde, Tevârih-i Âl-i ‘Osmân, (hzl. Âli Bey), İstanbul 1332/1914.

AYAZ, Abdurrahman, Seydişehir Tarihi, Seyyid Harun Veli, Şeyh Hacı Abdullah Efendi, Seydişehir 1977.

BALTACI, Cahid, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, Ankara 1974.

BAYKARA, Tuncer, Osmanlı Taşra Teşkilâtında XVIII. Yüzyılda Görev ve Görevliler (Anadolu), Ankara 1990.

BERKER, Aziz, Türkiye’de İlköğretim, Ankara 1945.

BERKES, Niyazi, Bazı Ankara Köyleri Üzerine Bir Araştırma, Ankara 1942.

BİLİM, Cahit Yalçın, Türkiye’de Çağdaş Eğitim Tarihi (1734-1876), Eskişehir 2002. 321

BOZKURT, Gülnihal, Batı Hukukunun Türkiye’de Benimsenmesi, Ankara 1996.

BRAUDEL, Fernand, II. Philippe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, (çev. M. Ali Kılıçbay), II., Ankara 1993.

CEYHAN, Özlem, Göçi-yi Kebir Kazası Vakıf Eserleri, Konya 2012.

CİN, Halil, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Ankara 1974.

CIPOLLA, Carlo M., Tarih Boyunca Ekonomi ve Nüfus, İstanbul 1980.

COHEN, Amnon-Bernard Lewis, Population and Revenue in the Towns of Palestine in the Sixteenth Century, New Jersey 1978.

COOK, M. A., Population Pressure in Rural Anatolia, 1450-1600, London 1972.

Corci Zeydan, İslâm Medeniyeti Tarihi, III., (ter. Zeki Megâmiz), İstanbul 1976.

ÇADIRCI, Musa, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Ankara 1997.

, Ülke Yönetimi, İstanbul 2007.

ÇAĞATAY, Neşet, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara 1997.

ÇAKAR, Enver, 17. Yüzyılda Haleb Eyaleti ve Türkmenleri, Elazığ 2006.

ÇAKIR, Tufan, bk. VARCAN, Nezih.

ÇETİN, Osman, Sicillere Göre Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal Sonuçları (1472-1909), Ankara 1994. 322

D’OHSSON, M. De M., XVIII. Türkiye’sinde Örf ve Âdetler, (çev. Zerhan Yüksel), İstanbul 1977.

DAVISON, Roderic H., Osmanlı İmparatorluğu'nda Reform 1856-1876, (çev. Osman Akınhay), İstanbul 2005.

DEMİREL, Ömer, Osmanlı Dönemi Sivas Şehri, Sivas 2006.

DEMİRYÜREK, Mehmet, Kıbrıs Esnaf Teşkilatı (Şeyh-i Seb‘a, Esnaf Grupları ve İhtisab Rüsûmu 1750-1850), Lefkoşa 2011.

DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 1980.

Eflâki, Menâkıbü’l-Ârifîn, II., (nşr. Tahsin Yazıcı), İstanbul 1986.

EKİNCİ, E. Buğra, Osmanlı Mahkemeleri (Tanzimat ve Sonrası), İstanbul 2010.

Enverî, Düstûr-nâme, (hzl. Mükrimin Halil Yinanç), İstanbul 1928.

ERDEM, Yusuf Hakan, Osmanlıda Köleliğin Sonu, 1800-1909, (çev. Bahar Tırnakçı), İstanbul 2004.

ERDMANN, Kurt, Das Anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts, I-II., Berlin, 1961.

ERDOĞRU, Mehmet Akif, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı (1522- 1584), İstanbul 2006.

ERGENÇ, Özer, Osmanlı Klasik Dönemi Kent Tarihçiliğine Katkı XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara 1995.

, XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa, Ankara 2006.

ERGİN, Nihat, Osmanlı Devletinde Kölelik, İstanbul 1988. 323

ERGİN, Osman Nuri, Mecelle-i Umur-ı Belediye, I., İstanbul 1922.

, Türk Maarif Tarihi, I., İstanbul 1977.

ESER, Mevlüt, Ermenek Kazası ve Köyleri Vakıf Eserleri, Konya 2012.

Fâik Sabri, Coğrafya-yı Tabi‘î ve İktisadî, İstanbul 1333/1915.

FAROQHI, Suraiya, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, (çev. Elif Kılıç), İstanbul 2005.

, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler Kent Mekanında Ticaret, Zanaat ve Gıda Üretimi 1550-1650, (çev. Neyyir Kalaycıoğlu), İstanbul 1993.

Feridun Bey, Münşeatü’s-Selâtin, I., İstanbul 1275.

FINDLEY, Carter Vaughn, Osmanlı Devleti’nde Bürokratik Reform Bab-i Ali 1889-1892, (çev. Latif Boyacı-İzzet Akyol), İstanbul 1994.

Gelibolulu Mustafa Âli, Kitâbü’t-Târih-i Künhü’l-Ahbâr, (hzl. Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar, Ahmet Gül, Hakkı Çuhadar), I., Kayseri 1997.

GENÇ, Mehmet, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi, Ankara 2007.

GÖYÜNÇ, Nejat, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, İstanbul 1969.

GRISWOLD, William J., Anadolu’da Büyük İsyan, 1591-1611, (çev. Ülkü Tansel), İstanbul 2000.

GUIGNY, Joseph De, Türklerin ve Moğolların Tarih-i Umumisi, (çev. H. Cahit Yalçın), IV., İstanbul 1923.

GÜÇER, Lütfi, XV.-XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, İstanbul 1964. 324

GÜLER, Mustafa, Osmanlı Devleti’nde Haremeyn Vakıfları (XVI.-XVII. Yüzyıllar), İstanbul 2002.

GÜRAN, Tevfik, Osmanlı Mali İstatistikleri: Bütçeler (1841-1918), Ankara 2003.

GÜRİZ, Adnan, Türkiye’de Nüfus Politikası ve Hukuk Düzeni, Ankara 1975.

Hadîdi, Tevârih-i Âl-i ‘Osman, (hzl. Necdet Öztürk), İstanbul 1991.

HALKIN, Leon E., Tarih Tenkidinin Unsurları, (çev. Bahaeddin Yediyıldız), Ankara 1989.

HAMMER, Osmanlı Tarihi, I., (çev. Mehmed Atâ), İstanbul 1329.

Hayrullah Efendi, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye Tarihi, IV., İstanbul 1292.

HEPER, Metin, Modernleşme ve Bürokrasi, Ankara 1973.

Hoca Sadeddin, Tacü’t-Tevârih, I., İstanbul 1279.

ISSAWI, Charles, The Economic History of , 1800-1914, Chicago 1980.

İbn Battûta, Tuhfetü’n-Nüzzâr fi-Garâibi'l-Emsâr ve Acâibil-Esfâr, I., (hzl. A. Sait Aykut), İstanbul 2004.

İbrahim Fazıl, Bütçe, İstanbul 1332.

İNALCIK, Halil, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar, I, Ankara 1954.

, Osmanlı İmparatorluğu, (9. Baskı), İstanbul 2007.

İSLAMOĞLU, Huricihan, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Köylü, İstanbul 1991.

İZBIRAK, Reşat, Türkiye, I, İstanbul 1972. 325

KAHRAMAN, Seyit Ali, Evkâf-ı Hümâyûn Nezâreti, İstanbul 2006.

KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Islahat Fermanı Devri (1861-1876), VII, Ankara 1956.

, Osmanlı Tarihi, V., Ankara 1988.

Kâtib Çelebi, Kitâb-ı Cihânnümâ, I., (Tıpkıbasım), TTK Basımevi, Ankara 2009.

KAZICI, Ziya, İslâm Müesseseleri Tarihi, İstanbul 1991.

, Osmanlı Devleti’nde Toplumun Yapısı, İstanbul 2003.

Kemal Paşa-zâde, Tevârih-i Âl-i Osman, X. Defter, (hzl. Şefaettin Severcan), Ankara 1996.

KHOURY, Dina Rizk, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Taşra Toplumu, Musul, 1440–1834, (çev. Ülkün Tansel), İstanbul 2003.

KILIÇ, Rüya, Osmanlıda Seyyidler ve Şerifler, İstanbul 2005.

KIRAY, Emine, Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, İstanbul 1993.

KODAMAN, Bayram, Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi, Ankara 1999.

KOMİSYON, Düstûr, I. Tertip, I. Cilt, İstanbul 1289; I. Tertip, II. Cilt, İstanbul 1289; I. Tertip, III. Cilt, İstanbul 1293; I. Tertip IV. Cilt, İstanbul 1296; II. Tertip, V. Cilt, İstanbul 1332.

, İhsaiyat, İstanbul, 1325/1909.

, Devlet-i Osmaniye Hazine Hesab-ı Umumisi, Sene 1326, İstanbul 1330/1914. 326

, Osmanlı İttihat Mektepleri, Çocuk Bahçesi ve İbtidai Programı (1911/1327).

, Muharrerat-ı Umumiye Mecmuası 1327-1328, İstanbul 1341.

, Genel Kurmay Başkanlığı, İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliği, İstanbul 1986.

, Türkçe Sözlük TDK, Ankara 2005.

KÖPRÜLÜ, Mehmet Fuad, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, İstanbul 1981.

KUNT, Metin, Sancaktan Eyalete: 1560-1650 Arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi, İstanbul 1978.

KURNAZ, Şefika, Yenileşme Sürecinde Türk Kadını:1839-1923, İstanbul 2011.

KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, Armutlu, Konya 1996.

, Karapınar Sultan Selim Külliyesi, Konya 1997.

, Konya Şehri’nin Fizikî ve Sosyo-Ekonomik Yapısı - Makaleler-, I., Konya 2004.

, Türk Tasavvuf Araştırmaları, Konya 2005.

KÜTÜKOĞLU, Mübahat S., Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), İstanbul 1998.

LEWIS, Bernard, bk. COHEN, Ammon.

LOWRY, Heath W., The Ottoman Tahrir Defters as a Source for Urban Demographic History: The Case Study of Trabzon (ca. 1486-1583), Los Angeles 1977. 327

Lütfi Paşa, Tevârih-i Âl-i Osman, (hzl. Âli Bey), İstanbul 1341/1922.

, Asafnâme, (hzl. Ahmet Uğur), Ankara 1982.

Mahmud Cevad İbnü’ş-Şeyh Nafi, Maârif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilât ve İcrâatı, İstanbul 1338/1922.

MOREAU, Odile, Reformlar Çağında Osmanlı İmparatorluğu Askerî “Yeni Düzen”in İnsanları ve Fikirleri 1826-1914, İstanbul 2010.

Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, I., (çev. M. Said Mutlu-Salih Tuğ), İstanbul 1980.

Naima Mustafa Efendi, Târih-i Na’imâ, II, III., (hzl. Mehmet İpşirli), Ankara 2007.

NASR, Seyyid Hüseyin, İslâm ve İlim, (çev. İlhan Kutluer), İstanbul 1989.

Dr. Nazmi, Türkiye’nin Sıhhi-yi İctimai Coğrafyası: Konya Vilâyeti, Ankara 1338/1922.

Neşri, Cihânnümâ, (hzl. Necdet Öztürk), İstanbul 2008.

ODDY, Joshua Jepson, European Commerce, Shewing New and Secure Channels of Trade with the Continent of Europea: Detailing the Produce, Manufacturers, and Commerce, of Russia, Prussia, Sweden, Denmak and Germany, Vol.I and II, Philadelphia 1807.

ORTAYLI, İlber, Türkiye İdare Tarihi, Ankara 1979.

, Tanzimat’tan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, İstanbul 1985.

, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 1999. 328

, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî ve Sosyal Değişim, Makaleler 1, Ankara 2000.

, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), Ankara 2000.

Oruç Beğ, Oruc Beg Tarihi/Osmanlı Tarihi (1288-1502), (Tıpkıbasım, hzl. Necdet Öztürk), İstanbul 2007.

ÖNCEL, Yenal, Mahallî İdareler Maliyesi, İstanbul 1998.

ÖNDER, Mehmet, Seydişehir Tarihi, Seydişehir 1986.

ÖNGE, M. Yılmaz, Anadolu’da XII-XIII. Yüzyıl Türk Hamamları, Ankara 1995.

ÖNKAL, Hakkı, Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara 1996.

ÖZ, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999.

ÖZDEMİR, Rifat, XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Ankara, Ankara 1998.

ÖZKAYA, Yücel, XVIII. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, Ankara 1985.

ÖZTÜRK, Nazif, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Ankara 1995.

PAKALIN, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü,I, II, III, İstanbul 1993.

PAY, Salih, Bursa İvaz Paşa Külliyesi, Bursa 1996.

POOLLE, Stanley Lane, Düvel-i İslâmiye, (çev. Halil Edhem), İstanbul 1927.

QUATAERT, Donald, Osmanlı İmparatorluğu 1700-1922, İstanbul 2004. 329

RAMSAY, W. M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (çev. Mihri Pektaş), İstanbul 1960.

REDHOUSE, James W., Turkish and English Lexicon, Beyrut 1987.

SARIÇELİK, Kerim, Konya’da Modern Eğitim Kurumları (1869-1919), Konya 2010.

Selânikî Mustafa Efendi, Tarih, I., (hzl. Mehmet İpşirli), Ankara 1999.

SERPER, Özer, Demografiye Giriş, İstanbul 1980.

STEINGASS, Francis Joseph, Persian-English Dictionary, Beyrut 1944.

STERRET, J. R. S., The Wolfe Expedition to Asia Minor, Boston 1888.

STIRLING, Paul, Turkish Village, Newyork 1965.

Süleyman Sudi, Defter-i Muktesid, I., İstanbul 1307.

Şemseddin Sami, Kāmûs-ı Türkî, İstanbul 1989.

ŞENER, Abdüllatif, Tanzimat Dönemi Osmanlı Vergi Sistemi, İstanbul 1990.

Şikari, Karamannâme, (hzl. Metin Sözen-Necdet Sakaoğlu), Karaman 2005.

TOLEDANO, Ehud R., Osmanlı Köle Ticareti, 1840-1890, (çev. Y. Hakan Erdem), İstanbul 1994.

TONGUR, Hikmet, Kolluk Tarihimizden Vesikalar Türkiyede İlk Zaptiyeler, Ankara 1948.

TUNÇER, Mehmet, Ankara (Angora) Sehri Merkez Gelisimi (14.-20. YY), Ankara 2001.

Tursun Bey, Târîh-i Ebu’l-Feth, İstanbul 1330. 330

UNAT, Faik Reşit, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihî Bir Bakış, Ankara 1964.

UZUN, Ahmet, İstanbul’un İaşesinde Devletin Rolü: Ondalık Ağnam Uygulaması (1783-1857), Ankara 2006.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ankara 1969.

, Osmanlı Tarihi, II., Ankara 1975.

, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları I - Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı, Ankara 1988.

, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1988.

VARCAN, Nezih-Tufan Çakır, Kamu Maliyesi, Eskişehir 2003.

WITTEK, Paul, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, (çev. Güzin Yalter), İstanbul 1971.

Wolfgang Müller-Wiener, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, 17. Yüzyıl Başlarına Kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul, (Orijinal isim: Bildlexikon zur Topographie İstanbuls), (çev. Ülker Sayın), İstanbul 2001.

YASA, İbrahim, Hasanoğlu Köyü’nün İçtimaî-İktisadî Yapısı, Ankara 1953.

YEDİYILDIZ, Bahaeddin, XVIII. Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi Bir Sosyal Tarih İncelemesi, Ankara 2003.

YILDIZ, Pakize, Maraş Şehri Vakıf Eserleri, Konya 2012.

YILMAZÇELİK, İbrahim, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790– 1840), Ankara 1995.

331

2. Makaleler, Tebliğler ve Ansiklopedi Maddeleri

AKGÜNDÜZ, Ahmet, “Şer’iyye Mahkemeleri ve Şer’iyye Sicilleri”, Türkler, X, Ankara 2002, s. 58-67.

AKIN, Hatice, “Osmanlı Devleti’nde Hapishane Islahatına Dair 1893 Tarihli Bir Nizamname Önerisi”, HistoryStudies (İnternational Journal of History), III/3(2011), s. 23-36.

ANONİM, “Didiği Sultan Menâkıbnâmesi’nin Konyalı Seyyid Mustafa Rüşdi Tarafından Yapılan Manzum Tercümesi”, (hzl. Safa Odabaşı), Yeni İpek Yolu Konya Ticaret Odası Dergisi, Konya, I, Özel Sayı(1998), s. 365-403.

ARABACI, Caner, bk. KÜÇÜKDAĞ, Yusuf.

AYDIN, Mehmet Akif, “Hukuk”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, I, İstanbul 1994, s. 366–419.

AYDIN, Mehmet Akif, “Mehir”, DİA, XXVIII, İstanbul 2003, s. 289-290.

AYKUT, A. Sait, “İbn Battuta”, DİA, XIX., İstanbul 1999, s. 361-363.

BARDAKOĞLU, Ali, “Hapis”, DİA, XVI., İstanbul 1997, s. 54.

BARKAN, Ömer Lütfi, “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana Mahsus İstatistik Defterleri I”, İÜ İktisat Fakültesi Mecmuası,, II/1(1940-41), s. 20-59.

, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler: İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler”, VD, S. 2(1942), s. 279-386.

, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, İÜ İktisat Fakültesi Mecmuası, XI/1-4(Ekim 1949- Temmuz 1950), s. 524-569. 332

, “954-955 (1547-1548) Mali Yılına Ait Bir Osmanlı Bütçesi”, İÜ İktisat Fakültesi Mecmuası, XIX/1-4,(Ekim 1957-Temmuz 1958), s. 219-282.

, “Şehirlerin Teşekkül ve İnkişafî Tarihi Bakımından Osmanlı İmparatorluğu’nda İmaret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına Ait Araştırmalar”, İÜ İktisat Fakültesi Mecmuası, XXIII/1-2, 1963, s.239-296.

, “Research on the Ottoman Fiscal Surveys”, İÜ İktisat Fakültesi Mecmuası, LI/1(2001), s. 1-11.

, “Çiftlik”, İA, III., Eskişehir 2011, s. 392-393.

BAŞ, Ali, “Konya-Hatunsaray-Seydişehir Kervanyolu Üzerine Düşünceler”, V. Millî Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri (25-26 Nisan 1995), Konya 1996, s. 141-167.

BATUR, Afife, “Batılılaşma Dönemi Osmanlı Mimarlığı”, Tanzimat'tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, IV., İstanbul 1985, s. 1049-1061.

BAYRAKDAR, Mehmet, “Seyyid Hârûn Veli ve Türbesi”, Uluslararası Türk Dünyası İnanç Merkezleri Kongresi Bildirileri (23-27 Eylül 2002 Mersin), Ankara 2004, s. 260-290.

BEYDİLLİ, Kemal, “İmam (Osmanlı Devleti’nde İmamlık)”, DİA, XXII, İstanbul 2000, s. 181-182.

BİLECİK, Gülberk, “Fetihten Sonra İstanbul’da Ticaret Yapılarının Gelişimi”, Türkler, X., Ankara 2002, s. 764-771.

BİRSEN, Erat, “Anadolu’da Türk Hamam Mimarisi”, Osmanlı Ansiklopedisi, X., Ankara 1999, s. 392-400.

BOZKURT, Nebi, “Deri”, DİA, IX., İstanbul 1994, s. 174-175. 333

, bk. ÖNKAL, Ahmet.

ÇADIRCI, Musa, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ülke Yönetimi”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, I., s. 210-230.

ÇAĞATAY, Tahir, “Nüfus Sosyolojisi Meseleleri”, Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi Dergisi, XX/1-2(1962), s. 75-117.

ÇAM, Nusret, “Arasta”, DİA, İstanbul 1991, s. 335-336.

ÇANTAY, Gönül, “Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi”, Türkler, XII, Ankara 2002, s. 86-102.

ÇORUH, Haydar, “Temettü Vergisi’nin Yapısı ve 1844 Sayımı Sonuçları”, Yeni Türkiye Dergisi, S. 45(2002), s. 650- 670.

DARLING, Linda T., “Ottoman Fiscal Administration: Decline or Adaptation?”, The Journal of European Economic History, XXVI/1(1997), s. 157- 179.

DEĞERLİ, Ayşe, “Osmanlı Devleti’nde Bir Taşra Güvenlik Örgütü Olan Derbent Teşlikâtı”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, VII/1(2008), s. 44-53.

DEĞERLİ, Ayşe -Yusuf Küçükdağ, “Osmanlı Döneminde Seydişehir ve Çevresinde Tasavvufî Hayat, Tekke ve Zaviyeler”, VI. Uluslarası Türk Kültürü, Sanatı ve Kültürel Mirası Sempozyumu-Sanat Etkinlikleri / VI. International Turkic Culture, Art and Cultural Heritage Symposium-Art Activity, (17-21 Eylül 2012), Milano 2013.

, “Beylikler ve Osmanlı Döneminde Seydişehir’de Tasavvuf”, Türk-İslâm Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, S. 16(2013), s. 203-228.

DEMİRBAŞ, Timur, “Hürriyeti Bağlayıcı Cezaların ve Cezaevlerinin Evrimi”, Hapishane Kitabı, İstanbul 2010, s. 3-40. 334

DEMİRCİ, Süleyman, “Avarız and Nüzul Levies in the Ottoman Empire: A Case Study of the Province of Karaman 1620s-1700”, Belleten, LXX/258(Ağustos 2006), s. 563-590.

, “Complaints About Avârız Assessment and Payment in the Avârız-tax system: An aspect of the relationship between centre and periphery. A case study of Kayseri 1618-1700”, JESHO, 46/4, Liedan 2003, s. 437-474.

, “Collection of avâriz and nüzul Levies in the Ottoman Empire: A Case Study of the Province of Karaman, 1620-1700”, Belleten, LXIX/256(Aralık 2005), s. 897-912.

, “Demography and History: The Value of The Avârizhâne Registers for Demographic Research, A Case of Study of the Ottoman Sub-Provinces of Konya, Kayseri ve Niğde, c. 1620s-1700”, Turcica, S. 38(2006), s. 181-211.

DEMİREL, Muammer, “Türk Eğitiminin Modernleşmesinde Rüşdiye Mektepleri”, Türkler, XV., Ankara 2002, s. 44-60.

DEMİREL, Ömer, “1700–1730 Tarihlerinde Ankara’da Ailenin Niceliksel Yapısı”, Belleten, LIV/210(1990), s. 945-961.

DEMİRTAŞ, Zülfü, “Osmanlı’da Sıbyan Mektepleri ve İlköğretimin Örgütlenmesi”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, XVII/1(2007), s. 173-183.

DEMİRYÜREK, Mehmet, “XIX. Yüzyıl Kıbrıs Esnaf Teşkilatı Üzerine Bazı Tesbitler”, AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, XXVIII/45(2009), s. 13-42.

DENKTAŞ, Mustafa, “Anadolu Türk Mimarisinde Çeşmeler ”, Türkler, VII, Ankara 2002, s. 872-878. 335

DOĞAN, Cem, “1845 Polis Nizamnamesi: 12. ve 13. Maddeler Üzerine Bir Yeniden Değerlendirme”, International Journal of Social Science, V/5(2012), s. 75- 92.

EBEL, Kathryn A., “Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/ 6(2005), s. 457-486.

EMECEN, Feridun, “Kayacık Kazâsının Avârız Defteri”, Tarih Enstitüsü Defteri, S. 12(1981-1982), İstanbul, s. 159-170.

ERDOĞRU, Mehmet Akif, “Beyşehir Sancağı İcmal Defteri”, Belgeler (Türk Tarih Belgeleri Dergisi), XIII/17(1988), s. 117-170.

, “Seydişehir-Seydi Harun Külliyesi Vakıfları Üzerine Bir Araştırma”, Tarih İncelemeleri Dergisi, VII(1992), s. 81-132.

, “Konya Vilâyetinin İdarî Taksimatı”, Osmanlı Araştırmaları, XII(1992), s. 425-430.

, “Karaman Vilâyeti Kanunnâmeleri”, AÜ OTAM, IV(1993), s. 467-516.

, “Beyşehir ve Seydişehir Kazalarından Kıbrıs Adasına Sürülmüş Aileler”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XI(1996), s. 9-66.

, “Murad Çelebi Defteri’ne Göre 1483 Yılından Önce Karaman Vilayetinde Vakıf Kuran Hayırsever Müslümanlar (Vâkıflar)”, Uluslar Arası Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi (7-9 Nisan 1999), Konya 2000, s. 169-182.

, “Kıbrıs’ta İlk Osmanlı Esnaf ve Zanaatkârları Üzerine Notlar”, Osmanlı Öncesi ile Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde Esnaf ve Ekonomi Semineri, İstanbul 2003, s. 211-221. 336

ERGENÇ, Özer, “Osmanlı Şehrinde Esnaf Örgütlerinin Fiziki Yapıya Etkileri”, Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071- 1920), Ankara 1980, s. 102- 109.

, “Osmanlı Klâsik Düzeni ve Özellikleri Üzerine Bazı Açıklamalar”, Yeni Türkiye Dergisi,(Osmanlı Özel Sayısı), II(2000), s. 347-354.

GÖKBİLGİN, M. Tayyip, “Çingeneler”, İA, III., İstanbul 1977, s. 420-426.

GÖKYAY, Orhan Şaik, “Cihannümâ”, DİA, VII., İstanbul 1993, s. 541-542.

, “Kâtip Çelebi”, DİA, XXV., Ankara 2002, s. 36-40.

GÖYÜNÇ, Nejat, “Onaltıncı Yüzyılda Ankara”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, I/1(1967), s. 71-75.

, “Hâne Deyimi Hakkında”, İÜEF Tarih Dergisi, XXXII(1979), s. 331-348.

, “Osmanlı Devleti’nde Taşra Teşkilatı (Tanzimat’a Kadar)”, Yeni Türkiye, Osmanlı Özel Sayısı I: Siyaset ve Teşkilat, S. 31(2000), s. 430-441.

GÜLMEZ, Mesut, “1936 Öncesinde İşçi Hakları”, Türkiye’de İşçi Hakları (Osmanlı Döneminden 1986’ya), Ankara 1986, s. 17-76.

, “Polis Örgütünün İlk Kuruluş Belgesi ve Kaynağı”, Amme İdaresi Dergisi, XVI/4(1983), s. 3-15.

HALAÇOĞLU, Yusuf, “Klâsik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilâtı”, Genel Türk Tarihi, VI., Ankara 2002, s. 171-206.

IMBER, Colin, “Women, Marriage and Property: Mahr in the Behçetü'l-feteva of Yenişehirli Abdullah”, Studies in Ottoman History and Law, İstanbul 1996, s. 263-288. 337

İPŞİRLİ, Mehmet, “Eyalet (Taşra) Teşkilatı”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, I, İstanbul 1994, s. 221-245.

, “Müderris (Osmanlılarda)”, DİA, XXXI, İstanbul 2006, s. 468.

JENNINGS, Ronald C., “Urban Population in Anatolia in the Sixteenth Century: A Study of Kayseri, Karaman, Amasya, Trabzon and Erzurum”, International Journal of Middle East Studies, VII(1976), s. 21-27.

KALKAN, Mahmut, “Seydişehirde Leblebicilik”, Pancar Çiftçi Dergisi, XIX/209(1970), Ankara s. 24-26.

KOMİSYON, “Umur-ı Maliyeye Dair Nizamname-i Mahsusadır”, Düstur, 1/II., s. 4-21, md. 4 (Tarihsiz).

, “Tedrisat-ı İbtidaiyye Kanun Muvakkati-Birinci Fasıl: Mektepler Ve Teşkilatı”, Maarif Vekaleti Mecmuası, I/1(1 Mart 1341/1925), s. 75- 92.

KOÇ, Yunus, “16. Yüzyılda Tarımda Yatırım Maliyeti Sorunu ya da “Resm-i Tapu” ve Öküz Fiyatlarına Dair Bazı Gözlemler”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 17(2012), s. 139-149.

KOLUKIRIK, Suat, “Sosyolojik Perspektiften Türk(iye) Çingeneleri: İzmir Çingeneleri Üzerine Bir Araştırma”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, III/1(2006), s. 1-24.

KOMİSYON, “Suraiya FAROQHI ile Türk Şehir Tarihi Üzerine”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/6 (2005), s. 437-455.

KONYALI, İbrahim Hakkı, “Beyşehir’de Eşrefoğuları”, Son Havadis Gazetesi Tarih Sohbetleri, (29 Mart 1977). 338

KÖPRÜLÜ, Bülent, “Tarihte Vakıflar”, Ankara Hukuk Fakültesi Mecmuası, VIII/3-4(1951), s. 479-518.

KÖPRÜLÜ, Mehmet Fuad, “Âşık Paşa-zâde”, İA, I., İstanbul 1978, s. 706-709.

, “Âyan”, İA, II., İstanbul 1979, s. 40-41.

, “Vakıf Müessesesinin Hukukî ve Tarihi Tekâmülü”, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, (yay. hzl. Orhan F.Köprülü), Ankara 2005, s. 280-295.

KUBAN, Doğan, “Anadolu-Türk Şehri, Tarihî Gelişmesi, Sosyal ve Fizikî Özellikleri Üzerinde Bazı Gelişmeler”, VD, S. 7(1968), s. 53-73.

KÜÇÜKAŞCI, Mustafa S. , “Tarihî Süreçte Seyyid ve Şerif Kavramlarının Kullanımı”, Osmanlı Araştırmaları (The Journal of Ottoman Studies), XXXIII(2009), s. 87-131.

KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Cumhuriyet’ten Önce Dezavantajlı Gruplarla İlgili Uygulamalara Dair Bazı Tespitler”, Özveri Dergisi, III/1(2006), s. 619-630.

- Caner Arabacı, “Konya’da Osmanlı Döneminde İnşa Edilen Medreseler”, Osmanlı Döneminde Konya, Konya 2003, s. 81-134.

KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, bk. DEĞERLİ, Ayşe.

KÜTÜKOĞLU, Mübahat S., “Osmanlı İktisadi Yapısı”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, (ed. Ekmeleddin İhsanoğlu), I., İstanbul 1994, s. 513-650.

, “Osmanlı Sosyal ve İktisadi Tarihi Kaynaklarından Temettü Defterleri”, Belleten, LlX/225(1995), s. 395-412.

ONGUNSU, A. H., “Abdülhamid II.”, İA, I., İstanbul 1978, s. 76-80.

ORAL, M. Zeki, “Turgutoğulları”, IV. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara 1952, s. 140-157. 339

ORBAY, Kayhan, “Detailed Tax Farm Registers and Arrears Registers as Sources of the Waqfs’ Financial Analyses”, Acta Orientalia: Academiae Scientiarum Hungaricae, vol. 58, no. 4(2005), s. 331-347.

ORTAYLI, İlber, “Kadı, (Osmanlı Devleti’nde Kadı)”, DİA, XXIV, İstanbul 2001, s. 73-75.

ÖNKAL, Ahmet-Nebi Bozkurt, “Cami”, DİA, VII, İstanbul 1993, s.54-56.

ÖZ, Mehmet, “Osmanlı Klasik Döneminde Anadolu Kentleri”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/6(2005), s. 57-88.

ÖZCAN, Koray, “Anadolu-Türk Kent Tarihinden Bir Kesit: Selçuklu Döneminde Anadolu-Türk Kent Model(ler)i”, Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi (Bilig), S. 38(2006), s. 161-184.

ÖZCAN, Selim, “XIX. Yüzyılın Ortalarında Sinop’taki Gayrimüslimlerin Sosyal ve Ekonomik Yapısı”, OTAM, S. 30(2011), s. 145-172.

ÖZDEMİR, Rifat, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1771- 1810)”, Belleten, LIV/210(Ağustos 1990), s. 993-1052.

ÖZERGİN, M. Kemal, “Anadolu’da Selçuklu Kervansarayları”, Tarih Dergisi, XV/20(1965), s. 141-170.

ÖZKAYA, Yücel, “Tanzimat’ın Siyasî Yönden Meşrutiyete Etkileri ve Cemiyet-i İslamiye Başkan Vekili Muhiddin Efendi’nin Meşrutiyet Hakkındaki Düşünceleri”, Tanzimat'ın 150. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu (31 Ekim - 3 Kasım 1989 Ankara), Ankara 1994, s. 301-321.

ÖZTÜRK, Nazif, “Osmanlı Döneminde Vakıflar”, Genel Türk Tarihi, VI, Ankara 2002, s. 391-446. 340

ÖZTÜRK, Sait, “Konya Temettuat Defterleri”, Uluslar Arası Kuruluşunun 700. Yılında Bütün Yönüyle Osmanlı Devleti Kongresi (07-09 Nisan 1999), Konya 2000, s. 533- 539.

PARMAKSIZOĞLU, İsmet, “Kemâl Paşa-zâde”, İA, VI., İstanbul 1977, s. 263-266.

PEDERSEN, Jons, “Mescid”, İA, VIII., İstanbul 1979, s. 1-86.

PEIRCE, Leslie P., “Ekberiyet, Cinsellik ve Toplum Düzeni: Modern Dönemin Başlangıcında Toplumsal Cinsiyetle İlgili Osmanlı Söz Dağarcığı”, (çev. Necmiye Alpay), Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, İstanbul 2009, s.175-195.

RUSSELL, Josiah C., “Late Medieval Balkan and Asia Minor Population”, JESHO, III(1960), s. 265-274.

SAHİLLİOĞLU, Halil, “Onbeşinci Yüzyılın Sonu ile Onaltıncı Yüzyılın Başında Bursa’da Kölelerin Sosyal ve Ekonomik Hayattaki Yeri”, ODTÜ Gelişme Dergisi, 1979-1980 Özel Sayısı (1981), s. 67-138.

, “Avârız” , DİA, IV., İ stanbul 1991, s. 108-109.

SARIÇELİK, Kerim, “I. Dünya Savaşı’nda Beyşehir’de İkamet Eden Sivil Esirler”, Selçuk Üniversitesi Beyşehir Meslek Yüksek Okulu I. Uluslararası Beyşehir ve Yöresi Sempozyumu Bildiriler Kitabı 11-13 Mayıs 2006, Beyşehir/Konya/Türkiye, s. 338-343.

Satı Bey, “Meşrutiyetten Sonra Maarif Tarihi”, Muallim, S. 19(15 Şubat 1334/1918), s. 663-673.

SELEN, H. Hadi, “16ncı ve 17nci Yüzyıllarda Anadolu’nun Köy ve Küçük Şehir Hayatı”, III. Türk Tarih Kurumu Kongresi Bildirileri, Ankara 15-20 Kasım 1943, Ankara 1948, s. 590-603. 341

SHAW, Stanford J., “Local Administrations in the Tanzimat”, 150. Yılında Tanzimat, Ankara 1992, s. 33-51.

SOYTÜRK, Mehmet, “Modern Devlet ve Güvenlik: Fransa, Avusturya- Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Jandarma Teşkilatı”, History Studies: International Journal of History, IV/2(2012), s. 301-316.

SÖNMEZ, Ali, “Polis Meclisinin Kuruluşu ve Kaldırılışı (1845-1850)”, AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Araştırmaları Dergisi, XXIV/37(2005), s. 255- 272.

SÜMER, Faruk, “Kayı”, İA, VI., İstanbul 1977, s. 459-462.

ŞAHİN, Haşim, “Menâkıbnâme”, DİA, XXIX., Ankara 2004, s. 112-114.

ŞEN, Hasan, “Osmanlı’da Hapishane Mefhumu”, Osmanlı’da Asayiş, Suç ve Ceza: 18-20. Yüzyıllar, İstanbul 1986, s. 200-211.

TABAKOĞLU, Ahmet, “XVII. ve XVIII. Yüzyıl Osmanlı Bütçeleri”, İÜ İktisat Fakültesi Mecmuası, Ord. Prof. Ömer Lütfi Barkan'a Armağan Sayısı, XLI/1- 4(1985), s. 389-414.

TEKİN, Saadet, “Osmanlı’da Kadın ve Kadın Hapishaneleri”, AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, XXIX/47(2010), s. 83-102.

TEKİN, Zeki, “Deri”, DİA, IX., İstanbul 1994, s. 177-178.

TURAN, Şerafettin, “XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İdari Taksimatı”, Atatürk Üniversitesi Yıllığı 1961, Ankara 1964, s. 201-232.

UĞUR, Yunus, “Şehir Tarihi ve Türkiye’de Şehir Tarihçiliği: Yaklaşımlar, Konular ve Kaynaklar”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/6(2005), s. 9-26.

342

ULUÇAY, M. Çağatay, “Makâlât-i Seyyid Hârûn”, Belleten, X/40(1946), s. 749-778.

UNAN, Fahri, “Osmanlılarda Medrese Eğitimi”, Osmanlı, VI, Ankara 1999, s.149-160.

UNAT, Faik Reşit, “Oruç b. Âdil”, İA, IX., İstanbul 1979, s. 418-419.

UYSAL, A. Osman, “Konya-Eğirdir Güzergahında Bazı Kervansaraylar”, III. Millî Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri (20-22 Mayıs 1993), Konya 1994, s. 71-83.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, “Âyan”, İA., II., İstanbul 1979, s. 40-42.

ÜNAL, R. Hüseyin, “Seyid Harun Camii ve Önündeki Üç Kümbet (Seydişehir- Konya)”, Sanat Tarihi Yıllığı, VI., (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Enstitüsü), İstanbul 1976, s. 45-65.

YAZICI, Nesimi, “Tanzimat Dönemi Basın Konusunda Bir Değerlendirme”, Tanzimat'ın 150. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu (31 Ekim - 3 Kasım 1989 Ankara), Ankara 1994, s. 73-85.

YEDİYILDIZ, Bahaeddin, “Klâsik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir Bakış”, Genel Türk Tarihi, VI., Ankara 2002, s. 287-343.

YEL, Ali Murat, “Mahalle”, DİA, XXVII, İstanbul 2003, s. 325-327.

YILDIZ, Mehmet, “Osmanlı’da Ürünlerin Dinî/Şer‘î Standardizasyonunda Dönüm Noktası: Tâhirdir Damgalı Sertifikasyona Geçiş”, Turkish Studies, International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, V/1(2010), s. 1468-1493.

YILDIZ, Sara Nur, “Şikârî”, DİA, XXXIX., Ankara 2010, s. 162-163. 343

YILMAZ, Mustafa, “Seydişehir’den Bir Grup Heykeltraşlık Eseri”, Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, S. 15(2006), s. 140-155.

3. Yüksel Lisans ve Doktora Tezleri

AKAR, Şevket Kamil, “1876-1908 Yılları Bütçelerine Göre II. Abdülhamid Dönemi Maliyesi”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Tarihi Bilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1998.

BAŞ, Ali, “Beylikler Dönemi Hanları”, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Konya 1989.

BOZYİĞİT, Süzan, “Seydişehir İlçesi’nin Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası”, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2005.

ÇORUH, Haydar, “II. Mahmud Döneminde Kıbrıs’ın İdari, İktisadi ve İctimai Yapısı (1808-1839)”, (Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 2008.

ÇOŞKUN, Fahri, “888/1483 Tarihli Karaman Eyaleti Vakıf Tahrir Defteri”, (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk İktisat Tarihi Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1996.

DANIŞIK, Şerife, “Seydişehir’deki Türk Devri Yapıları”, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2007.

DEĞERLİ, Ayşe, “Türk Klasik Halk Eğitim Kurumlarından Mevleviliğe Dair Bir Mecmuanın Transkripsiyonu”, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2006.

DEMİREL, Fatih, “Mekteb-i İdadi”, (Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Erzurum 2010. 344

DÜZBAKAR, Ömer, “XVII. Yüzyıl Sonlarında Bursa’da Ekonomik ve Sosyal Hayat”, (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Ankara 2003.

KARATAŞ, Ali İhsan, “Mahkeme Sicillerine Göre XVIII. Yüzyılda Bursa’da Gayri Müslimler”, (Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Bursa 2005.

KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Lâle Devri’nde Konya”, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Konya 1989.

ÖZEL, Bilge, “Non-Muslims in Sivas at the end of the 18th and beginning of the 19th centuries”, (Boğaziçi Üniversitesi Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2002.

ÖZERGİN, M. Kemal, “Anadolu Selçukluları Çağında Anadolu Yolları”, (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 1959.

4. Kaynak Kişiler

Bahaeddin PASLI, Emekli İşçi, “Aşağı Mahalle İptidaisi” ve “Rüştiye Mektebi”, Seydişehir, 8 Eylül 2012 Cumartesi.

Hakkı BALCI, Gazeteci, “Şerefşirin Camii”, Seydişehir, 8 Eylül 2012 Cumartesi.

Mustafa ÖZAY, Balıkçı ve ETİBANK İşçisi, “Balıkçılık”, Seydişehir, 1 Kasım 2012 Perşembe.