CAĞALOĞLU

Öyle bir semt düşünün ki tarihsel süreçte kimliği sürekli değişsin. Devletin yönetim merkezi, Türk basınının doğuş yeri olsun. İşte Cağaloğlu Semti öyle bir semttir. Bâbıâli’nin teşekkülüyle yönetim merkezi ile özdeşleşen Cağaloğlu ismi, 1850’lerden sonra gazeteciliğin yaygınlaşmasıyla Türk basını ismiyle özdeşleşmiştir. Hükûmet binasına yakın olup, haberlerin hızlı bir şekilde gazete bürolarına ulaştırılması isteği, bunun nedenidir. Nitekim Bâbıâli ismi de zamanla basın ismiyle özdeşleşmiştir.

Osmanlı döneminde Cağaloğlu Semti, eskiden Eminönü Semti’nin sınırları içerisinde yer alırken, günümüzde ilçesi sınırlarında kendine mahsus bir semttir. Cağaloğlu Semti’nin hudutlarını belirtmek zor olmakla birlikte, vilayet binasından başlayarak II. Mahmud Türbesi’nin köşesine kadar uzanan yolun – ki bu yol eskiden Bâbıâli Caddesi, günümüzde Ankara Caddesi adını almıştır- iki tarafını kapsamaktadır. , Çemberlitaş, Mahmutpaşa, Sultanahmet Semtleri ile çevrilidir. ’un en eski semtlerinden biri olan Cağaloğlu’nun tarihi, Bizans dönemine kadar gitmektedir. Cağaloğlu Semti’nde yerleşimlerin çok eski devirlerde başladığını, 1935 yılında Ankara Caddesi’nden Ayasofya’ya doğru uzanan bölgede yol genişletme amacıyla yapılan kazılar sırasında gün yüzüne çıkan mozaikler kanıtlamaktadır. Bu kanıtlar, günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Cağaloğlu Semti’nin Bâbıâli’nin teşekkülünden önce de ekâbir yerleşim bölgesi olduğunu Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nden öğrenmekteyiz. Evliya Çelebi, mezkûr eserinde “İstanbul içindeki vezir, âlim, ileri gelen sarayları ve çeşitli evlerin bazıları, tarihleri ile anlatılır” başlığı altında bu bölgedeki ekâbir saraylarının varlığından söz etmektedir (akt. Kahraman ve Dağlı: 93.b). Cağaloğlu Semti’nde ekâbir saraylarının bulunmasının nedeni hiç şüphesiz semtin Topkapı Sarayı’na yakınlığından kaynaklanmaktadır.

Peki, Cağaloğlu kimdir? bu bölgeye neden Cağaloğlu denmiştir? Cağaloğlu ismi nereden gelmektedir? Bu soruların cevabını 1544’te doğan, 1606’da dâr-ül-bekaya irtihal eden Sadrazam Cigalazâde Yûsuf Sinan Paşa’da aramak gerekmektedir. 1544’te İtalya’nın Messina bölgesinde doğan Cigalazâde Yûsuf Sinan Paşa’nın asıl adı Scipione’dir. Babası Visconte di Cicala, Şarlken’in (Charles Quint) hizmetinde bulunan bir korsandı. Babası ile birlikte Cerbe Savaşı’nda (1560) Osmanlılara esir düşmüşlerdir. Babasıyla esir olarak İstanbul’a getirildiklerinde kendisi saraya alınmış, babası ise Yedikule Zindanı’na hapsedilmiştir. Sarayda, Enderun Mektebi’nde yetişerek İslâmiyet’i kabul etmiş ve Yûsuf Sinan adını almıştır. Cigalazâde Sinan Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadeleri arasında yaşanan mücadelede, Selim’in tarafını tuttu; önce silâhtar oldu, daha sonra da kapıcıbaşılığa terfi edildi. Bu sırada da Mihrimah Sultan’ın torunu ile evlendi. Sultanın torunuyla evlenmesi onun ikbalinin başlangıç noktası oldu. Önce 1575-1578 yılları arasında yeniçeri ağalığı yaptı, ağalığı sırasında Eflak’taki isyanı başarıyla bastırdı. Ağalıktan ayrıldıktan sonra şark seferi için İran’a gönderildi. 1590’da İstanbul’a dönüşünde Şah I. Abbas’ın torununu esir olarak yanında getirmesi ve padişaha birçok hediyeler sunması, onun padişah nezdinde itibarını artırdı. Kısa bir süre Erzurum beylerbeyi olan Cigalazâde Paşa, 1591’de kapudân-ı deryalığa tayin edildi. Dört yıl kapudân-ı deryalık görevini yerine getiren Cigalazâde Paşa, 1596’daki Haçova Meydan Savaşı’nda etkin bir rol oynamasıyla devlet erkânının teklifiyle 27 Ekim 1596’da Sadaret makamına getirilmiştir. Kaynaklar; Cigalazâde Paşa için kırıcı, geçinilmesi güç ve devlet erkânı ile her an çekişme içinde bulunduğunu söylerler. Avrupalılar, Cigalazâde Paşa için büyük ümitler beslemişlerdir, onun bir gün edindiği servetle Hristiyanlık hizmetine döneceğini beklemişlerdir. Nitekim ölümünden sonra yapılan sayımda 2 milyon tutarında altını ve 600 kölesi olduğu tespit edilmiştir (Şakiroğlu, 1993: 526).

Cağaloğlu isminin nereden geldiğini az çok tahmin etmişsinizdir. Evet, sizin de tahmin ettiğiniz gibi Cağaloğlu ismi Cigalazâde Yûsuf Sinan Paşa’dan gelmektedir. Cigalazâde Paşa, sadrazam olduğu halde günümüzde Cağaloğlu olarak anılan bölgeye muazzam ve muhteşem sarayını ve hamamını yaptırmıştır. Mekânların zamanla isimlerini bölgelerine verdikleri su götürmez bir gerçektir. Bu bağlamda Reşat Ekrem Koçu’nun aktardığına göre Cağaloğlu “Çegaaleoğlu”ndan bozma bir telâffuzdur. Cağaloğlu, eski metinlerde “Çağlaoğlu” olarak yazılmıştır (Koçu, 1963: 3336). Dilin tıpkı yaşayan bir varlık gibi zaman içinde değişmesi ve gelişmesiyle “Çağlaoğlu” ismi, “Cağaloğlu” ismine dönüşmüştür. Yukarıda belirttiğimiz gibi bir mekân olan Cigalazâde Paşa’nın sarayı, zamanla o bölgenin şümul adı olmuştur.

Daha önce vezîr-i a‘zamın konağı olarak kullanılan Bâbıâli, 1830’lardan sonra nezaretlerin tedricen teşkilatlanmasıyla devletin yönetim merkezi hüviyetini kazanmıştır. Dolayısıyla Cağaloğlu, Osmanlı bürokrasisinin, Müslüman seçkinlerin yaşadığı bir bölge haline gelmiştir.

Cağaloğlu Semti’ne özgü bir olgu vardır ki semtin sosyal ve toplumsal yapısını yansıtması bakımından önemlidir. Bu olguya “Cağaloğlu İttifakı” denmektedir. Cağaloğlu İttifakı, Cağaloğlu sakinlerinin semtlerinin temizliğine ve aydınlatılmasına yönelik faaliyetleridir. Bu bağlamda 1864 yılına kadar İstanbul’un sokaklarında aydınlatma bulunmamaktaydı. Güneş batıp, akşam olduğu vakit bütün sokaklar zifiri karanlığa gömülüyordu; ancak havanın açık

1 olduğu zamanlar, ay ışığı sokakları aydınlatıyordu. Akşam ezanından sonra yatsı namazına kadar herkes sokağa içinde mum, zeytinyağı kandili yakılan camlı fenerlerle çıkarlardı. Akşam misafirlikleri yatsı namazına kadar sürerdi. Mescid ve camilerde yatsı kılındıktan sonra herkes evine çekilir veya evine gitme imkânı olmayanlar bulundukları yerlerde yatıya kalırlardı. İnsanların evlerine çekilmesiyle sokaklar, bekçilere (Yeniçerilere daha sonra Asâkir-i Mansûre- i Muhammediyye neferlerine) bırakılırdı. Bir de kellesini koltuğuna alan hırsızlara bırakılırdı.

Akşam ezanından sonra sokağa fenersiz çıkmak yasaktı. Gerçi dışarıda işi olmayan insanlar, akşam ezanından sonra sokağı çıkmayı pek istemezlerdi. Türk edebiyatının önemli isimlerinden Ahmet Rasim, geceleri sokağa çıkmayı şöyle anlatıyor:

Geceleri elde olmadıkça, sokağa çıkılmaz, yasağının hükümran olduğu zamanlara yetiştim. Geceleri üç dört kapı yukarı-aşağı komşuya bile misafirliğe gidilirken; evvela sokaklarımızda diledikleri yerde yatan köpeklere basmamak için, ikinci olarak komşuluğa gidilecek hanenin kapısı diye zifiri karanlıkta başka kapıyı çalmamak için, üçüncü olarak o zamanın hırsızları, soyguncuları fenerden çekinir, korkar denildiği için, dördüncü olarak da sokaklarımızdaki çukurlara, su ve çirkef birikintilere düşmek, batmak endişesi ile evden çıkmadan fener yakıldığını pek âlâ bilirim (akt. Koçu, 1963: 3342).

Dersaâdet bu haldeyken Cağaloğlu sakinleri kendi aralarında ittifak ederek, kendi semtlerinin sokaklarını kendi elleri ile aydınlatmaya karar vermişlerdir. -ki bu kararı alan ilk semt sakinleri Cağaloğlu sakinleridir- Şehir yaşantısı ve hemşehrilik görevleri bakımından bu ittifak, son derece dikkat celp edicidir. Cağaloğlu sakinlerinin bu ittifakı, hicri 21 Şevval 1280 (miladi 30 Mart 1864) tarihli Tercüman-ı Ahval gazetesine haber olmuştur. “Her gün kendi sokaklarını temizlemeye, evlerinden çıkacak süprüntüleri tedarik edecekleri hususi arabalarla yakın iskelelerden birine nakledip oradan denize atmaya, her gece cümle ev kapılarına birer fener koyup, yakmaya yemin etmişler ve bu yeminli ittifak kararını, şehir eminliğine bildirmişlerdir.” (akt. Koçu, 1963: 3342). Öyle ki Cağaloğlu sakinlerinin bu ittifakı, devlet nezdinde de itibar görmüş; hükûmet, bu girişimden sonra “Sokaklar Tenvir (Aydınlatma) Nizamnâmesi” hazırlamıştır.

Sadaret mensuplarının, paşaların yaşadığı, bürokrasi Semti Cağaloğlu, 1870’lerden sonra Türk basınının merkezi haline gelmiştir. Cağaloğlu, devlet yönetiminin merkezi Bâbıâli ile özdeşleştiği gibi basın/yayın kelimeleriyle de özdeşleşmiştir. Cumhuriyetin ilânından sonra Cağaloğlu Semti, siyasal nitelik ve ağırlığını kaybederken, Türk basın merkezi olma niteliğini korumuş, hatta öne çıkarmıştır.

2

Türk basınının vücuda geldiği yer Cağaloğlu Semti’nin Bâbıâli Caddesi’dir. Bâbıâli Caddesi, 1865 Hocapaşa Yangını’ndan sonra, yanan evlerin yıkılarak yolun genişletilmesiyle açılmıştır. Yayıncılığın bir sektör haline gelip, Bâbıâli’ye yerleşmesi XIX. yüzyılın ortalarından sonra yani Tanzimat Dönemi’nden sonrasıdır. Devletin idare merkezi Bâbıâli olduğu için haberin kaynağı da orasıydı. Gazeteciler herhangi bir konuda doğru ve ayrıntılı bilgi edinebilmek ve konunun muhatabını bulabilmek için Bâbıâli’ye gidiyorlardı. Ayrıca edinilen bilginin bir an önce gazete bürolarına ulaştırılması elzemdi. Bu sebeple bu cadde üzerinde yerli ve yabancı gazeteler, dergiler, yayınevleri dükkânlarını açmışlardır. 1870’li yıllardan itibaren Beyazıt’ta dükkânı olanlar, buradaki dükkânlarını kapatarak Cağaloğlu Semti’nin Bâbıâli Caddesi’ne taşınmışlardır. Aynı yıldan itibaren Bâbıâli Caddesi’nin iki tarafında yayın ve kitabevlerinin sayısında artış yaşanmıştır. Bu dönemde Bâbıâli Caddesi basını daha çok edebiyat kökenli gazetecilerden oluşmaktaydı. Zamanla yayıncıların ve kitabevlerinin yanı sıra gazete ve dergilerin yönetim merkezleri, matbaalar, kırtasiyeler, mücellitler v.b. gibi işletmeler Bâbıâli Caddesi’nde yerlerini almışlardır.

Bâbıâli Caddesi’nin ilk yayın kuruşlarından biri Maarif Kütüphanesidir. Kurucusu ise Bâbıâli’nin ilk Müslüman Türk kitapçısı Hacı Kasım Efendi’dir. 1887’de kurulan Tefeyyüz Kütüphanesi, hem Osmanlı’nın son dönemlerinde hem de cumhuriyet döneminde, 1970’li yıllara kadar yayıncılığa devam etmiştir. 1896’da kurulan Hilmi Kitabevi de Bâbıâli Caddesi’nin önemli yayınevlerindendir. Hilmi (Çığıraçan) Efendi tarafından “Kütüpühane-i İslâmî” adıyla kurulmuş, daha sonra ismi “Kütüphane-i İslâm ve Askerî” olarak değiştirilmiş, cumhuriyet döneminde “Hilmi Kitabevi” ismi almıştır. Hilmi Kitabevi 1963’e kadar faaliyetlerine devam etmiştir. 1898’de kurulan Kanaat Kitabevi, cumhuriyet döneminde Harf Devrimi’nden sonra işlerini büyütmüş, 1970’lerde kırtasiyeciliğe dönüşmüş, 1994’te de kapanmıştır. 1906’da Suhulet Matbaası ismiyle açılan ve daha sonra Semih Lütfi Kütüphanesi Yayınları olarak yoluna devam eden yayınevi ve 1918’de Ahmet Halit Yaşaroğlu tarafından kurulan Talebe Defteri İdarehanesi (Halk Kütüphanesi), Bâbıâli Caddesi üzerindeki diğer önemli yayınevleridir. Sırât-ı Müstakîm ve Sebîlürreşâd dergileri de Cağaloğlu’nda bulunmaktaydı.

Muharrirlerin Bâbıâli Caddesi’nde toplanması, bu bölgede birçok mekânların, lokantaların ve kahvehanelerin açılmasına vesile olmuştur. Yusuf Ziya Ortaç’ın da bahsettiği Meserret Kıraathanesi, bunların içerisinde en meşhur olanıydı. Birçok şair ve yazar eserlerini burada kaleme almıştır. İkbal Kıraathanesi de Yahya Kemal ve arkadaşlarının mütareke döneminde

3

Dergâh mecmuasını çıkardıkları yer olmakla birlikte 1950’lerde Orhan Kemal’in romanlarını kaleme aldığı kıraathanedir.

Türk edebiyatının önemli şairlerinden Yusuf Ziya Ortaç Bâbıâli Caddesi için şu satırları kaleme almıştır:

Size bizim yokuşu anlatacağım. Bizim Yokuş’u bilirsiniz değil mi? Eski adı ile Bâbıâli yokuşunu… Gazeteler, dergiler, matbaalar bu yokuşta toplanmıştı benim gençliğimde. Yokuşun alt başında Sabah matbaası vardı, Mihran Efendi’nin. Başyazarı Diran Kelekyan. Üst başında İkdam Yurdu, Ahmet Cevdet Bey’in… Bir de şimdi tatlıcı olan Meserret’in yan sokağı Ebussuut caddesinde Tercüman. İşte koca Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün matbuatı! Yusuf Ziya Ortaç - Bizim Yokuş (Akt. Fikriyat, 2018)

İstanbul’un tarih kokan caddelerinden olan Bâbıâli Caddesi bir kültürün adı olmuştur. Türk basınının yapı taşlarını içerisinde barındırmış, büyütmüş ve emekli etmiştir. Bir zamanlar Türk basınının kalbi olan Bâbıâli Caddesi, günümüzde maalesef bu özelliğini ekseriyetle kaybetmiştir. Eskiden bu caddedeki matbaa dükkânlarından çıkan seslerin karışımıyla oluşan senfoniyi, bugün ancak Bâbıâli Caddesi’nin geçmişine dair bilgisi olanlar duyabilirler.

Toplumsal ve tarihsel konumu gereği, Cağaloğlu’nda tarihsel süreç boyunca kimisi günümüze kadar ulaşmış, kimisi de ulaşamamış birçok yapı vardır. Bunlardan günümüze ulaşamayanlar: Cağaloğlu Meydanı’nın köşesindeki ünlü Cağaloğlu Fırını, Cağaloğlu Hamamı yanındaki bir börekçi ile helvacı dükkanları, çeşitli konaklar, okullar, tekkeler ve çeşmelerdir. Günümüze ulaşamayan eserler arasında en önemlisi Kanuni Sultan Süleyman dönemi eserlerinden Hoca Kasım Efendi’nin yaptırdığı, minberini Rüstem Paşa’nın koydurduğu Tekke

Mescidi ve Sarraf İskender Mescidi sayılabilir. II. Abdülhamid Fotoğraf Arşivinden Bâbıâli

Günümüze ulaşanlar arasında en dikkat celp eden günümüzde Babıâli Caddesi ile Hükûmet Konağı Sokağı’nın kesiştiği yerde bulunan ve kapısı -ki bu kapı Paşa Kapısı’dır- sokağa bakan Osmanlı döneminde Bâbıâli, cumhuriyet döneminde vilayet konağı olan İstanbul Valiliğidir. Bâbıâli’nin müştemilatının bir bölümü İstanbul Emniyet

(Abdullah Fréres. Bâb-ı Âli. http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/FOTOGRAF/90819--- 0051.jpg) 4

Müdürlüğüne tahsis edilmiştir. Diğer bölümü ise Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı

Kütüphanesine tahsis edilmiştir. II. Abdülhamid Fotoğraf Arşivinden Nallı Mescit İstanbul Valiliğinin Babıâli Caddesi’ne bakan yüzünde II. Mehmed döneminde inşa ettirilen Nallı Mescit bulunmaktadır. Ayvansarâyî’nin aktardığına göre Nallı Mescit’i inşa ettiren Akşemseddin Efendi’nin akrabalarından İmam Ali Efendi’dir (Kabri mescidin yanındadır). Minaresinin duvarlarında nal resimleri olduğu için bu isimle anılmaktadır (Ayvansarâyî, 1768: 11). Nallı Mescit, 1868 ve 1902 tarihlerinde tamir görmüştür. Naîmâ’nın aktardığına göre Kemankeş Kara Mustafa Paşa, idam edilmeden önce Bâbıâli’den kaçıp Nallı

Mescit’e saklanmıştır; fakat burada yakalanıp idam (Basile Kargopoulo. (Tarih yok). Türkiye'de bulunan edilmiştir (akt. Danışman, 1968: 1586). muhtelih ahali ve İnsan manzaraları : Nallı Mescid. http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/FOTOGRAF/91298 ---0090.jpg)

II. Abdülhamid Fotoğraf Arşivinden Alay Köşkü Cağaloğlu’nun önemli yapılarından bir diğeri de Alay Köşkü’dür. Paşa Kapısı’nın karşısında inşa edilen Alay Köşkü’nün girişi Gülhane Parkı’ndan olmakla birlikte, yapının mimarisi Alemdar Caddesi’nden görünmektedir. Yapı; II. Mahmud döneminde, geçit yapan alayların seyredilmesi için yaptırılmıştır.

Cağaloğlu Semti’ne adını veren Cigalazâde Yûsuf Sinan Paşa’nın sarayı ve hamamı günümüze ulaşamamıştır. Cigalazâde Paşa’nın sarayı ve hamamının olduğu yerde, Osmanlı döneminde Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi olarak kullanılan, cumhuriyet döneminde İstanbul (Abdullah Fréres. Alay Köşkü. II. Abdülhamid Fotoğraf Albümleri. Erkek Lisesine tahsis edilen bina ile İran Konsolosluğu http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/FOTOGRAF/ 90819---0078.jpg) bulunmaktadır. İran Konsolosluğu, Türkocağı Caddesi ile Bâbıâli Caddesi’nin kesiştiği köşededir. Yine Türkocağı Caddesi’nde, bu binaların karşısında,

5

İttihat ve Terakki Fırkası’nın bir zamanlar kullandığı bugün harap halde olan Kırmızı Konak bulunmaktadır. II. Abdülhamid Fotoğraf Arşivinden İran Konsolosluğu Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi (İstanbul Erkek Lisesi)

(İsimsiz. (1900). İran Şahı Muzaffereddin'in 1318/1900 'de İstanbul'u (Küçük C. & Ertüzün T. Düyûn-ı Umûmiyye. TDV İslâm ziyaretine ait fotoğraf albümü : Şah hazretlerinin teşrif buyurdukları İran Ansiklopedisi. https://islamansiklopedisi.org.tr/duyun-i- Sefarethanesi. II. Abdülhamid Han Fotoğraf Albümleri. umumiyye) http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/FOTOGRAF/90509---0009.jpg)

İran Konsolosluğu, 1866’da Elçi Mirza Hüseyin tarafından inşa ettirilmiştir. İstanbul’un en güzel ve değerli bölgelerinden, Bâbıâli’ye yakın, bugünkü elçilik binasının bulunduğu arsa, bir Osmanlı paşasından satın alınmıştır. Suriçi’nde tek elçilik binası İran Konsolosluğu’dur. Bâbıâli’ye bu kadar yakın bir arsanın yabancılara elçilik binası yapmaları için satılması, dönemin en tartışmalı konusu olmuştur. Arsayı İranlılara satan Osmanlı paşası görevinden alınarak, sürgüne yollanmıştır. Cağaloğlu Hamamı

Cağaloğlu Semti denince akla ilk gelen yer Cağaloğlu Hamamı’dır. Prof. Kazım İsmail Gürkan Caddesi üzerinde bulunan Cağaloğlu Hamamı, I. Mahmud zamanında Ayasofya Camii’nin yanındaki kütüphanenin giderlerinin

karşılanması için vakıf müessesi olarak inşa ettirilmiştir. (Google. (2020). Cağaloğlu Hamamı. Street View. https://goo.gl/maps/aYD7KKx4fH8FvpYb7)

6

II. Abdülhamid Fotoğraf Arşivinden Emekli Sandığı Binası

Bâbıâli Caddesi üzerinde bulunan günümüzde İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü olarak kullanılan bina II. Abdülhamid döneminde Emekli Sandığı Binası olarak inşa ettirilmiştir. Cumhuriyetin ilânından sonra CHP’nin parti binası olarak da kullanılmıştır.

(Abdullah Fréres. Mülkiye Tekaüd Sandığı Nezareti Dairesinin Resmi. II. Abdülhamid Fotoğraf Albümleri. http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/FOTOGRAF/90819--- 0078.jpg)

Cağaloğlu’nda iki tane paşa konağı bulunmaktadır. Bunlar Rauf Paşa ve Bülbül Tevfik

Paşa konaklarıdır. Ankara Caddesi’nde bulunan Rauf Paşa Konağı, Osmanlı’nın son döneminde görülen bazı paşa konaklarının devlet dairesi olarak kullanılma geleneğine uygun olarak Nafia Nezareti’ne tahsis edilmiş, 1931-1932 yıllarına denk Nafia Nezareti dairesi olarak kullanılmıştır. Nafia Nezareti olarak kullanılan Rauf Paşa Konağı, nazırlıktan alınarak MEB İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğüne tahsis edilmiştir. 2012 yılına kadar İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak kullanılan binada, bu yıl yangın çıkmış ve bina harap bir hale gelmiştir. Günümüzde restorasyon çalışmaları devam etmektedir. Cağaloğlu’ndaki diğer bir paşa konağı Çatalçeşme Sokağı’nda bulunan Bülbül Tevfik Paşa konağı, cumhuriyet döneminde Cağaloğlu Kız Enstitüsü olarak kullanılmış, günümüzde ise Cağaloğlu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi olarak kullanılmaktadır.

II. Abdülhamid Fotoğraf Arşivinden Rauf Paşa Bülbül Tevfik Paşa Konağı Konağı

(MEB. (2019). Cağaloğlu Kız Enstitüsü. Geçmişten Günümüze (İsimsiz. (Tarih yok.). Sultan II. Abdülhamid Han Fotoğraflarla Meslekî ve Teknik Eğitim. Koleksiyonu. http://mtegm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2019_05/30125511_300 https://www.loc.gov/pictures/collection/ahii/) 93130_mesleki_teknik_egitim_kitap.pdf)

7

II. Abdülhamid Fotoğraf Arşivinden Dârülmaârif Cağaloğlu’nda Osmanlı döneminde Valide, Lisan mektepleri ile Hadım Hasan Paşa Medresesi ve Yusuf Ağa Sıbyan Mektebi inşa ettirilmiştir. Valide Mektebi, (Dârülmaârif) Osmanlı döneminde Avrupai tarzda kurulan ilk okuldur. Öyle ki bu okulun önemini, Sultan Abdülmecid Han’ın okulun açılışına katılmasıyla ve açılış merasiminin, dönemin basınına manşet olmasıyla açıklayabiliriz. Dönemin gazetelerinden Takvim-i Vekayi’nin haberine (Abdullah Fréres. (Tarih yok). Mekteb-i Mülkiye (İstanbul göre: “Darülmaârif’in eğitimi ‘Rüştiyelere Cağaloğlu Anadolu Lisesi). II. Abdülhamid Han Fotoğraf Albümleri. mahsus olan bilim ve fennin üstünde olacak; http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/FOTOGRAF/779-34--- 0049.jpg) çünkü bu okulda hem memurluk için bilgiler

öğretilecek hem de bazı bilim ve fen dersleri okutulacak. Darülfünun için öğrenci, devlet daireleri için memur yetiştirilecek.” (Takvim-i Vekayi, C.23, S. 435; akt. Muhammedi, 2006: 64). II. Abdülhamid döneminde mektebin bir kısmı önce Mekteb-i Mülkiyye’nin daha sonra 1 Eylül 1900’de Dârülfünûn-ı Şâhâne’nin bazı sınıflarına ayrılmıştır. Bu kurumlar binadan ayrılınca bu liseye Bezmiâlem Sultânîsi adı verilmiştir. Cumhuriyet döneminde önce İstanbul Kız Lisesi’ne sonra da Cağaloğlu Anadolu Lisesi’ne dönüştürülmüştür.

Lisan Mektebi, Cağaloğlu Çatalçeşme Sokağı Lisan Mektebi üzerindedir. 1821 Yunan isyanından sonra Osmanlı Devleti’nin diplomatik yazışmalarını yapan Rum azınlığına görevi kötüye kullandıkları gerekçesiyle güven azaldı. Rumlar görevlerinden el çektirilince Bâbıâli Tercüme Odasında diplomatik yazışmaları gerçekleştirecek yabancı dil bilen kimse kalmadı. Bunun üzerine acil olarak Lisan Mektebi kuruldu.

Böylelikle Türk öğrencilere yabancı dil öğretilerek, (MEB. (2019). Lisan Mektebi. Geçmişten Günümüze Bâbıâli Tercüme Odasına eleman yetiştirilmeye Fotoğraflarla Meslekî ve Teknik Eğitim. http://mtegm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2019_05/301 başlandı. Ayrıca beynelmilel yazışmalar da güvence 25511_30093130_mesleki_teknik_egitim_kitap.pdf) altına alınmış oldu. Lisan Mektebi günümüzde, kuruluş amacının dışında Cağaloğlu Geleneksel Türk Sanatları Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesine dönüştürülmüştür.

8

Hadım Hasan Paşa Medresesi

Prof. Kazım İsmail Gürkan Caddesi üzerinde bulunan Hadım Hasan Paşa Medresesi, 1596 yılında inşa ettirilmiştir. II. Mahmud döneminde ve günümüzde restorasyondan geçirilerek günümüze ulaşabilmiştir. Bina şuan İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından kullanılmaktadır. (İstanbul İlim ve Kültür Vakfı. (2017). Rüstempaşa’da Bir Zaman Tüneli. https://www.iikv.org/i/905-rustempasada-bir-zaman- tuneli)

Yusuf Ağa Sıbyan Mektebi, Cağaloğlu Yokuşu ile Yusuf Ağa Sıbyan Mektebi Ankara Caddesi’nin kesiştiği köşede yer almaktadır. 1771-1773 yıllarında inşa edildiği düşünülen Yusuf Ağa Sıbyan Mektebi, özgün mimarisini koruyarak günümüze ulaşmıştır. Kayıtlarda “Medresetü’l Hattatin” olarak da geçmektedir. Bâbıâli’ye yakınlığı sebebiyle Yusuf Ağa Sıbyan Mektebine kayıtlı öğrenci sayısı bir hayli fazla olmuştur. 1916’da buraya kaydını yaptıran Ahmet

Süheyl Ünver’e 279 numarasının verilmesi, bu durumu (Ali Saim Ülgen. (Tarih yok). Yusuf Ağa Sıbyan Mektebi. Salt Araştırma. kanıtlar niteliktedir (Derman, 2003: 341). https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/20 2394 ) Cezeri Kasım Paşa Camii

Cağaloğlu Semti’nde bulunan Cezeri Kasım Paşa Camii, II. Mehmed’in paşalarından Cezeri Kasım Paşa tarafından inşa ettirilmiş, 1957 yılında yıktırılmıştır. Uzun yıllar arsa boş kaldıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı tarafından eski mimari göz önünde bulundurularak tekrar inşa ettirilmiştir. (Google. (2020). Bab-ı Ali Caddesi Street View. https://goo.gl/maps/sC1ajKZ2vQ3wtxpM9)

9

Molla Fenari Camii

Molla Fenari ile Çatalçeşme sokaklarının kesiştiği noktada yer alan Çatalçeşme Mescidi, II. Mehmed döneminde inşa ettirilmiştir. Uzun yıllar Molla Fenari adıyla anılan bu mescit XIX. yüzyılda zamanın üslubuna uygun olarak tamamen yenilenmiştir.

(Tarkan Okçuoğlu. (1993). Çatalçeşme Mescidi. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi C. II. İstanbul. s. 479.)

Hükûmet Konağı Caddesi üzerinde bulunan Hacı Beşir Ağa Külliyesi, Dârüssaâde ağası Hacı Beşir Ağa tarafından 1744-1745 yıllarında yaptırılmıştır. Cami, medrese, sıbyan mektebi, kütüphane, tekke, sebil ve iki çeşmeden meydana gelmektedir. II. Abdülhamid döneminde restorasyondan geçirilmiştir. Hacı Beşir Ağa Külliyesi

(Nurdan Sözgen. (1994). Hacı Beşir Ağa Külliyesi. (Nurdan Sözgen. (1994). Hacı Beşir Ağa Külliyesi. Dünden Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi C. III. İstanbul s. Bugüne İstanbul Ansiklopedisi C. III. İstanbul s. 470.) 470.)

Dünya Bizim. (Tarih yok). Değerli Bir Yapı Topluluğu Beşir Ağa Külliyesi. Erişim: https://www.dunyabizim.com/gezi-mekan/degerli- bir-yapi-toplulugu-besir-aga-kulliyesi10 -h19019.html

Cağaloğlu’nda Bâbıâli Caddesi üzerinde, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü karşısında Sadrazam Mahmud Nedim Paşa türbesi bulunmaktadır. 8 Eylül 1871’de sadrazam olan Mahmud Nedim Paşa, 14 Mayıs 1883’te vefat etmiştir.

Mahmud Nedim Paşa’nın Türbesi

(Google. (2018). Bâb-ı Âli Caddesi. Street View. https://goo.gl/maps/K9c6dBGTGSoRNufB8)

11

Kaynakça

Akyıldız, A. (2003). Mahmud Nedim Paşa. TDV İslâm Ansiklopedisi: https://islamansiklopedisi.org.tr/mahmud-nedim-pasa adresinden alındı

Ayvansarâyî. (1768). Hadîkatü'l- Cevâmi. TBMM Kütüphanesi Açık Erişim. https://t.co/Ei77O7W7lp?amp=1

Basın Dünyasının Hafızası: Babıâli. (2018). Fikriyat: https://www.fikriyat.com/kultur- sanat/2018/09/07/basin-dunyasinin-hafizasi-babili adresinden alındı

Cağaloğlu. (tarih yok). F. Taşkın içinde, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi C. II (s. 370- 371). Kültür Bakanlı ve Tarih Vakfı Yayınları.

Çelebi, E. (2013). Seyahatnâme (I. Cilt) Yay. Haz. Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı . Ankara: Türk Tarihi Kurumu Yayınları.

Derman, M. U. (2003). Medresetü’L-Hattâtîn. TDV İslam Ansiklopedisi: https://islamansiklopedisi.org.tr/medresetul-hattatin adresinden alındı

Eyice, S. (1992). Beşir Ağa Küllyesi. TDV İslâm Ansiklopedisi: https://islamansiklopedisi.org.tr/besir-aga-kulliyesi adresinden alındı

Koçu, R. E. (1963). Cağaloğlu. İstanbul Ansiklopedisi (s. 3336- 3337). içinde İstanbul: Reşad Ekrem Koçu ve Mehmet Ali Akbay İstanbul Ansiklopedisi ve Neşriyat Kolektif Şirketi.

Muhammedi, H. (2006). Lisesi’Nin Eğitim Tarihimizdeki Yeri ve Önemi (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Naîmâ. (1644). Naîmâ Tarihi. Yay. Haz. Zuhuri Danışman. (1968). (Cilt IV). Zuhuri Danışman Yayınevi. İstanbul.

Şakiroğlu, M. H. (1993). Cigalazâde Sinan Paşa. TDV İslâm Ansiklopedisi: https://islamansiklopedisi.org.tr/cigalazade-sinan-pasa adresinden alındı

II. Abdülhamid Han Fotoğraf Arşivleri: http://katalog.istanbul.edu.tr/client/tr_TR/default_tr/search/results?te=&lm=IUNEKABDUL

12