29

TÜRKMEN'İN TEMEL YOLU YA DA

DAMGA ALFABE HAKKINDA

Doç. Dr. Mehmetdurdı SARIHANOV Türkmenistan Bilim ve Teknik Yüksek Kurulu Mahtumkulu Dil ve Edebiyat Enstitüsü Başkan Vekili

ÖZET

XVII-XVIII. asır Türkmen klâsik şairleri Andalip, Şakandî, Şeydaî eserlerinde Oğuz Alfabesi hakkında ilgi çekici bilgiler verirken özellikle Andalip bilimsel özellik taşıyan görüşler ortaya koymuştur. Andalip "Oğuzname"adlı eserinde Oğuz Han'ı medenî kahraman olarak tanıtarak onun "tagma alfabeyi yani bir dönem için hem damga hem de alfabe olarak hizmet eden işaretleri bulduğunu kıvançla ifade ediyor. Türkmen klâsik şairlerinin eski alfabemiz hakkında ne tür bilgilere sahip oldukları veya bu konuda nasıl fikir yürüttükleri henüz açık değil. Fakat halkının muhteşem geçmişiyle iftihar eden Andalip, değerli eserini yazmak için hem halk arasındaki, hem de resmi tarihlerdeki Oğuznameleri inceleyerek bunlardan neticeler çıkarmış ve Oğuzların tarihini yazmıştır. Klâsik şairlerimizin özellikle Andalip'in eserinde belirtilen ve diğer ilmi çalışmalarda yer alan bilgiler çerçevesinde bundan birkaç yıl önce damga alfabeyi tekrar gündeme getirmek konusunda girişimlerde bulunan âlimler oldu. Andalip ile Şakandî 24 harfli, Şeydaî ise 25 harfli alfabeden söz ediyor. Türkmen klâsik şairlerinin gündeme getirdikleri alfabe, aslında Kaşgarlı Mahmut'un zamanında Uygur yazısı adını almaya başlayan Türk alfabesidir. Divanü Lügati't-Türk'te Türk yazısının 25(18+7) harfi olduğu belirtilirken, Kaşgarlı Mahmut, Uygurların yazısından söz ederken Türk alfabesi ile ilgili bilgilere başvurarak Uygurların 24 harfli alfabeyi kullandıklarını bildiriyor. Uygur yazısı, XI. asırdan sonra da birkaç asır kullanılıyor. Andalip'in bu yazıyı Oğuz Han ile ilişkilendirmesi millî gurur ile, Oğuz tarihinin resmî tarihlerde ikinci yeri alması ise tarihî sürece bağlı olması ile açıklanabilir.

Anahtar Kelimeler: Oğuznameler, Resmî tarih, Damga alfabe, Türkmen klâsik şairleri

bilig-9/Bahar’99

30

GİRİŞ Mogol hem Tatar içre ança danış Toguldı, il takı eyle, tiydi, baş Atalarımız tarafından hayvanlara vurulan "damga"ların ……………………………………… aynı zamanda bir "alfabe" görevini de yerine getirdikleri Şunun birle mükemmili-muzaffar şeklindeki görüş ile "Hayvancılık Leksiyası"nı Kuruldu Türk içide in beyik zor. ……………………………………… incelediğimiz sıralarda ilgilenmeye başladık. 1980'li Gelip imdi Mogolistanda ol şa, yılların sonlarında edebiyatçı Ahmet Bekmıradov, Gurupdır toy, hasabı baştan aşa Andalip'in "Oğuz name" adlı manzum eserini ele alan ……………………………………… çalışmasında bu yöndeki araştırmalara temas ederek Tokuz yüz mün hovuzga mey akızdı, birtakım ilgi çekici görüşler ortaya atmıştı. Meynin deryasıda muştakı yüzdi. Andalip'in sözkonusu eserini ilmî merak ile okuduğumuzda, XVII - XVIII. asırlarda yaşamış olan bu Tokuz yüz mün koyu hem ança yılkı klâsik şairimizin öne sürdüğü ilmî görüşler, Oğuzların Soyup, kıldı ziyafet ehli halkı tarihine ait açıkladığı olgular dikkatimizi çekmişti. Bu ……………………………………… sebeple de Andalip'in bu eserindeki "alfabe" fikrinin ortaya Çıkıp Oğuz millet içre söz yöretdi çıkışını ve bunun temelini somut şekilde açıklamayı hedefledik. Bu ise, poemadaki (mesnevi tarzına benzeyen Kılıp anda yurtunu üçge taksım uzun şiir) tarihî bilgilerin hangisinin o devirlerde müraacat Her iki oglun anda goydı hakim edilen kaynaklardan alınmış olduğunu, Oğuzlar ile Oğuz Han'ı tanımak veya O'nun gerçekleştirdiği işleri Uygurlar arasındaki meselenin ortaya çıkışını ve anlamak maksadıyla okumayı alışkanlık haline getirdiğimiz çözülüşünü, bunların yanısıra Andalip'in "damga alfabe" bu dizeler içinde "Moğol", "Tatar", "Moğolistan" gibi konusundaki fikirlerinin temelini belirlemekle ilişkili sözlerin geçmesi, bir anlamsızlık ifade ediyor. Acaba eserde sorulara cevap verilmesini gerektiriyordu. Oğuzların tarihine Moğolların karıştırılması bir rastlantı mı, Ahmet Bekmıradov belirtilen meselelerin pek çoğuna, yoksa belli bir sebebe mi dayanıyor? Eğer bir temel sebebe Prof.Dr. H.G.Göroğlı 'nın "Oğuz Kahramanlık Destanı" adlı veya geleneğe dayanıyor ise, bu ne zaman ve hangi nedenle çalışmasından hareketle "Andalıp Hem Oğuznamacılık ortaya çıkmış olabilir? Debi" (1987) ile "Göroğlu'nun Izları" (1988) adlı Cengiz Han komutanları ve yakın çevresiyle oturduğu kitaplarında ve Dânâ Ata'nın "Oğuzname"sini (1992) ele bir sırada, seferlerinde kazandığı büyük zaferleri alan makalesinde temas etmiş idi. Onun bu araştırmaları, hatırlayarak gurura kapılıp övünüyor. Moğollar Herat Türkmen Oğuznameleri hakkındaki çalışmaları yeniden şehrini kuşattıklarında,Gürcis tanlı Kadı Vahdettin Beşençi gündeme getirdi. esir düşmüştü. Cengiz Han, ileri görüşlü ve ilim sahibi bir kişi olduğu için bilgilerinden yararlanmak üzere bu şahsı yanından ayırmıyormuş. O, Cengiz Han'ın bu sözlerini OĞUZNAMELER VE RESMÎ TARİHLER işittiğinde, "Bir kaşık kanımda gözünüz yoksa (bağışlayınız), sizin sözlerinize bir cevabım var" demiş. İzin Nurmuhammet Andalip'in "Oğuzname" (An- alıp sözlerine başlayarak, "Halkı kırarak yaptığınız bu dalip,1990) adlı manzum eserinin, "Oğuzhanın Hakanlıgını yürüyüşler sonunda şöhretinizi duyacak insan mı kalır?" Ogullarıga Tabşırganı"(Oğuz Han'ın Hakanlığını diyen Kadı Beşençi'ye, haşmetli Cengiz şunları söylüyor: Oğullarına Paylaştırması) adlı bölümünde şu mısralar "Dünyada yurt çoktur. Ben bu soykırım ve yıkımı sadece vardır: Muhammet Oğuzlu'nun atının ayak bastığı yerlerde yaptım" (Reşidüddin, 1952).

bilig-9/Bahar’99

31

0'nun "Muhammet Oğuzlu" dediği kişi, Harezm şahı gösteren önemli bir olgu var: Reşidüddin eserine yazdığı Muhammet'tir. O Cengiz'in kervanına gaddarca davrandığı sözbaşı yazısında şunları söylüyor: "Tarihçi eserini için, Harezm idaresindeki topraklara büyük ve korkunç yazarken her halkla ilgili yazıları veya anlatılan bilgileri ordular yığıldı. Muhammet'in şahlığı sırasında genişleyen esas alır. Asıl mesele bu bilgilerin hakikate uygun olup Harezm Devleti Hazar'ın kuzeyinden Fars körfezine, olmamasında değil, bu halkın kendi hakkında yazılan veya Kafkaslardan Hindukuş Dağlarına kadar uzanıyordu. anlatılan bilgilere inanmasındadır. Eğer bu bilgiler hakikate Gerçekten de Cengiz Han, onun adının ulaştığı yerleri kana uygun değilse suç bu tür malûmatı verenlerin boynuna..." bulamıştı. Ancak bu topraklar Muhammet'in bizzat ele (Reşidüddin, 1952). geçirdiği topraklar değildi. Oğuz Han çok eski devirlerde Türk halklarının, bu bağlamda Türkmenlerin bu topraklarda at koşturmuş, daha sonraları ise O'nun (Oğuzların) geçmişi hakkındaki bilgileri, Reşidüddin'e nesilleri bu kadim yoldan ilerlemişlerdi. Cengiz Han'ın hizmetinde bulunan Uygurlar, özellikle Moğolların, Türkmenin (Oğuzun) geçtiği bu yolu onların arasından Polat Çinsan adlı tarihçileri veriyordu. yeniden ele geçirmesi asırlara tesir etti. Bu hadise ile Uygurlar hem ilmî sahada, hem de askeri hizmetlerde yer alıyorlardı. birlikte, ilk önce Oğuzların sereserpe gezdiği toprakların Cengiz'in oğlu Ödegey, 1227 yılında, babasına hakimiyeti elden çıktı. Cengiz'in Moğollardan ve ayrıca başkaldırıp Tebriz dolaylarında mekân tutan Celâleddin ve Orta Asya'nın güneyinde yaşayan Türk topluluklarından yiğitlerinin peşinden 30-40 bin kişilik bir ordu gönderiyor. teşkil ettiği ordudan kalanlar veya kaçanlar önce Bu ordunun bir tümeni Uygur, Türkmen, Karluk vb. Türk Müslümanlığa geçtiler, bunun peşisıra da Moğollar dillerini topluluklarından teşkil olunup tümenbaşıları da ve dinlerini unutarak Türkleştiler. Bu olgu ise Oğuzlar ile kendilerinden imiş. Moğol ordusu, hedeflediği yerde Kıpçakların etnik yapısını belirli ölçüde yeniden oluşturdu. Celâleddin'in askerlerini bulamıyor. Bu fırsattan Bu olgunun şekillenmesinde Moğolların yürüttükleri devlet yararlanarak kolayca alınabilecek bir bölgeden uygun bir siyasetinin büyük katkısı vardı. Beklenmedik bir anda yeri ele geçiriyorlar. Moğolların kara bulut gibi yaklaşıp güçlü orduların baskısına uğrayan Oğuz nesli köle olarak geldiğini haber alan Türkmenler kurtulmak amacıyla yaşayamazdı. Üstelik Moğolların asimile faaliyetleri de Anadolu'ya sığınıyorlar. Peşlerinden Anadolu'ya giren giderek temposunu arttırıyordu. Moğol atlıları yavaş yavaş onları sıkıştırıyor, sonuçta Ebulgazi Bahadır Han,"Şecere-i Türk"adlı eserinde, buraya yerleştiriyorlar. Reşidüddin'e dayanarak, Kazan Han'ın sözlerine yer Bu hadiseden ta Timur'un Yıldırım Bayezit ile veriyor. Bu sözler Moğolların geleceği ile ilgilidir:"Bizden savaşarak zafer kazanmasına yani 1402 yılına kadar bu sonra doğacak Moğol nesilleri dillerini yitireceklerdir" karışık ordunun kalıntıları Anadolu'da kalıyor. İçleri de (Ebulgazi, 1994). dışları da Türkleştikten sonra, bunlar, Faruk Sümer'in de Böylece bu yapay yol ile Türk halkları ile Moğolları belirttiği gibi "Türkmen"leşiyorlar. Timur bunların birleştirmeyi, birbirine çatmayı uygun görüyorlar. 1295- Anadolu'ya nasıl ve hangi sebeple geldiklerini bildiği için 1304 yıllarında Hülâgu devrinde İran'da yönetime geçen hepsini toplayarak mal ve mülkleri ile birlikte önüne katıp Kazan Han, devrinin çok yönlü eğitim görmüş adamı dönüyor. Yolda kaçmaya çalışanlara da ağır cezalar meşhur Reşidüddin'e "Umumi Tarih" yazdırmaya karar veriliyor. Timur bunları Issık-köl çevresine gönderiyor. veriyor. Reşidüddin'in maddî zenginliği Moğollara yaptığı Ancak 1405 yılında Timur'un ölümü üzerine Amuderya hizmetlerin bir karşılığı idi. Bu imkânlar içerisinde boylarına geliyorlar. Bazı Orta Asya tarihçileri bu topluluğa Reşidüddin, çevresinde topladığı ilim adamları ve "Kara Tatar Türkmenleri" de demişlerdir (Sarıhanov, 1997). tercümanlarla birlikte verilen işi yerine getiriyor. Buna benzer "karışma" süreçleri Orta Asya’ nın pek çok Reşidüddin'e ne tür bir görevin buyrulduğunu bölgesinde yaşanmıştır. Yeri geldiği için temas etmeliyiz. Dilbilimi,

bilig-9/Bahar’99

32

Umumî Türk ve Moğol dillerinin leksikasında boylarını isim isim sayıyor. (kelime hazinesi), kelime türetilişinde, morfolo Fazlullah Reşidüddin'in "tarihi" ile Moğolların o jisinde, umumî tipolojisinde mevcut olan benzer devire kadar yazdıkları tarihlerin ana çizgileri liklerin sebeplerini iki şekilde açıklamaktadır. Birinci birbirinden bütünüyle farklı idi. Ancak XlV.asrın açıklamaya göre, bu benzerlik iki dil ailesinin başlarında Moğollar için Reşidüddin'deki gibi bir kökünün aynı olmasından kaynaklanmaktadır. İkinci "tarih" gerekli idi. Moğol tarihinin Herat mektebinde açıklamaya göre ise, bu benzerlik belli devirlerde Mirhand, Handemir gibi tarihçilerin ulaştıkları yaşanan sıkı ilişkilerin bir neticesidir. Bu diller neticeler de Reşidüddin'in geldiği netice gibi idi. arasında mevcut olan benzerlikler konusundaki 1526 yılında Timur neslinden Babür'ün kurduğu görüşleri karşılaştıran ve Hint-Avrupa dillerinin devlete de "Büyük Moğol Devleti "deniliyordu. akrabalığını uzun yılllar ilmî açıdan incelemek Bayram Han, kuruluşundan çok geçmeden Babür suretiyle elde edilen teorik neticelere göre araştıran neslinin elinden çıkardığı bu devleti yeniden dilcilerin bir kısmı, çoğunlukla ikinci görüşe diriltmişti. Abdurrahim Han ve torunlarınla hizmet katılıyorlar. ettiği bu devlet, 1858 yılına kadar devam etti. Anlaşılıyor ki akrabalık da olsa, uzun süreli H.G.Göroğlı, Reşidüddin'in eserindeki "şecere" komşuluk da olsa, bu iki dilin arası çok eski konusunda şunları söylüyor: "O da Kaşgarlı Mahmut zamanlarda açılmış, Oğuzlar ile Moğolların tarih gibi, göçebe Türk boylarını Nuh'un oğlu Abulca sahnesine çıktıkları dönemlerde bu akrabalık Han'ın oğlu Dib Bakuy'a dayandırıyor. Bu noktada hissedilmemiştir. onun tarihinin, Türkleri Nuh'un oğlu Yafese Reşidüddin "tarih kitabı"nı kronolojik olarak dayandıran "Kısa Tarihler ve Hikayetler" adlı eserdeki yazmamıştır. O, ilk başta eserine "Türk" ile "Moğol"u bilgilerle çeliştiği ortaya çıkmaktadır" (Göroğlu,1976). birleştirerek başlıyor.O devire kadar Yakın ve Orta "Kısa Tarihler ve Hikayetler" adlı eser 1126' da, Doğu'da bu halkların tarihi çerçevesinde umumî bir Kaşgarlı Mahmut'un Sözlüğü ise 1070'de ya- çalışma yoktu (Reşidüddin, 1952). Ama Reşidüddin zılmıştır.Eğer böyleyse, o zaman, Reşidüddin' deki gibi iki halkı birleştirme görevini, yönetiminde şecere, XI. yüzyılda da geçerli olmuş oluyor. Ama çalışanların bilgilerine göre değil, Arap ve Yahudi incelendiğinde Kaşgarlı Mahmut' taki soy kütüğü ile tarihlerine dayanarak yerine getirmeyi tercih ediyordu, "Kısa Tarihler"deki bilgilerin birbirlerine uygun Araplar XI-XIII. asırlarda da Türk halkları ile düştüğü görülmektedir (Kaşgarlı, 1992). Moğolları ayırt edemiyorlardı. Memlükler, Baybars Türk halkları ile Moğol halklarının akrabalığı komutasındaki Moğolları darmadağın ettiklerinde, konusundaki bilgiler muhtemelen Çin kaynaklarına onların birisi, ''Karındaşın karındaşa ettiğini akrep de dayanmaktadır. Ahmet Bekmıradov, "Andalip hem etmez" demiştir. Tanınmış alim Faruk Sümer, bu Oguznamacılık Debi" adlı araştırmasında şunları örneği "Anadolu'da Moğollar" adlı çalışmasında yazıyor: Orta Asya halklarının tarihini Çin vermektedir (Sümer, 1969). Bu örnekteki ifade kaynaklarına dayanarak inceleyen N.Y.Biçurin, Oğuz günümüzde yaygın olan Arapça kelimelerin Han hakkında şu tespitlerde bulunmaktadır: Türk'ün kullanılmasıyla birlikte Anadolu Türkçesinde daha 7. neslinden bir "ikiz" dünyaya geldi (Bekmıradov, keskin olarak ifade ediliyor: "Akrep etmez akrabanın 1987). akrabaya ettiğini". Eğer bu doğru ise, Reşidüddin'in yapabileceği çok Reşidüddin asıllarını-köklerini birleştirmiş olsa da şey kalmıyor. Bu halklar ile asırlar boyu komşu olarak Oğuzları, Moğollardan "ayrı" gösteriyor. Oğuz'un 6 yaşayan Çinliler böyle bir yazılı metin bırakmış iseler, oğlunun, 6 torununun adlarını veriyor. Moğollar ile kuşku duymak mümkün değildir. Türklerin karşılıklı farklılıklarının sebeplerini ortaya Nikita Yakobleviç Biçurin (1777-1853), 1807- koyuyor. Türk topluluklarıyla karışarak daha 1821 yılları arasında 14 yıl Çin'de yaşayarak sonraları Türk adını alan Moğol

bilig-9/Bahar’99

33

dil öğreniyor, tarihî eserleri okuyor. O nun "Kadim Moğolların yerleşmeye başlayan bu söylentilere Zamanlarda Orta Asya'da Yaşayan Halklar Hakkında dayalı tarihleri, Türkmenlerin hiç de hoşuna Malûmatlar" adlı eseri, tamamiyle Çin'e yaptığı bu gitmiyordu. Buna verilen karşılığı, XVI. yüzyılda uzun süreli gezisine bağlı olarak yazılmıştır. Ama yaşamış Nusaylı Türkmen Salar Baba Gulalıoğlu onun Tatar (Türk) ve Moğol birlikteliği konusunda Salar Harıdarı'nın eserinde görüyoruz. Harıdarı, yazdıkları, Moğol istilâsından sonra yazılan tarihlerden Reşidüddin'den yararlanmış olmakla birlikte tarihi alınmış ise yapılacak bir şey kalmıyor. kronolojiyi düzenlemeye çalışmış, önce en eski İran Karakum'da göçebe hayatı yaşayan Karahan, tarihinden ve İslâm tarihinden başlayarak yeri geldiğinde Oğuzlara temas etmiştir. Şecere şöyle oğlunun başka bir Tanrı'ya inandığını öğrenerek onu sıralanıyor: Yafes, Dib Yabgu, Karahan, Oğuzhan.. öldürmek amacıyla üstüne sefer düzenliyor. Karısı, Reşidüddin'deki "Abulcahan" yok. Salar Baba başına gelecek olan belâyı önceden haber veriyor. Tarihi'nden Oğuz Türkmenlerinin tarihine ait Karahan savaşta ölüyor. Yerine geçen oğlu 73 yıl bölümleri Kril harflerine aktararak söz başı ve saltanat sürüyor. Moğol topluluklarının pek çoğuna açıklamalarla yayınlayan Türkolog âlim Nazar ad veriyor. Ebulgazi Bahadır Han, Türk halkları Halimov, Fazlullah Reşidüddin tarihinin Salar konusundaki tarihinde (Tatar hakkındaki tarih) Baba'nın eline geçen nüshasının çeşitli yerlerinde Oğuzhan'ı dindarlık ve kahra manlık timsali olarak eksiklikler olduğunu öne sürmektedir göstermektedir. (Halimov,1990). Orta Asya'da yaşayan halklar konusundaki Bize göre durum biraz daha farklıdır. Salar Baba, bilgiler ticarî ilişkilerin başlamasından sonra Avrupa' Reşidüddin'i yararlandığı kaynakların sadece birisi ya da ulaşmış olsa gerektir.Ancak bu bilgiler dilden olarak tenkidî tarzda ele alıyor, onun eserini redakte dile geçerken kaybolmuş olmalıdır. Çok eski ediyor. Bunun için de Oğuzların şeceresini sıralarken devirlerde Asyalı tarihçilerin tahminler ve yanlışlığa düşüyor. rivayetlerle karışık kayıtlarında tarihî esaslar yok Salar Baba'nın elinde Türkmen Oğuznamelerinin değildi."Yafes"in oğlu "Türk"ü, Hazar denizinden Kore birkaçının mevcut olduğunu düşünüyoruz. Salar körfezine kadar uzanan sahada yaşayan halkların Baba Türkmenlerin esnek şecerelerindeki "Atası" kabul ediyorlar. Türk'ün 7. kuşağında "İkizler" çaprazlıkları, kesintileri tam olarak göstermemiştir. yani "Türk" ve "Moğol" dünyaya geliyor" (Biçurin, Eğer onun kullandığı nüshalar noksan olmuş olsaydı 1950). durum daha farklı olurdu. Biçurin eserini yazarken Çin kaynaklarının İzmirli dostumuz, Ege Üniversitesinden Prof.Dr. yanısıra daha başka eserlerden de faydalanmıştır. Fikret Türkmen 1992 yılında Kazan'da yapılan XVII. yüzyılda da "Türkmenlerin Şeceresi" ve Uluslararası Türkoloji Konferansında Oğuzname'nin "Türklerin Şeceresi" adlı iki eser yazan Hive hanı yeni bir nüshasını dikkatlere sunmuştu. Onun bu nüsha hakkındaki ilk bilgileri veren makalesini Ebulgazi Bahadır da, XIV. Yüzyıldan, yani Re- tercüme ederek Aşgabat'ta yayımlamıştık şidüddin'den kaynağını alan Moğol tarih geleneğini (Türkmen,1993). devam ettirdi. Şecere meselesinde o da Reşidüddin'e Fikret Türkmen makalesinde şunları yazıyor: başvurmaktadır (Ebulgazi, 1994). Ancak o yine de "Reşidüddin'in Camiü't -Tevarih" eserindeki beylerin Reşidüddin'den farklı olarak şeceresine daha farklı konumları Ebulgazi'de bazı değişikliklere uğrarken, başlıyor:Yafes,Türk,Tütek, İlçe Han, Dib Bakuy, Kazan nüshasında daha başka statü değişiklikleri göze Gökhan, Alanca Han, Tatar ve Moğol, Karahan, çarpıyor. Mesela sağ kolda 4.çadırda 'nın Oğuzhan... yerini Yıldız Han'ın büyük oğlu Avşar almaktadır. Reşidüddin'deki soy kütüğü kısacık : Yafes, Payı "Düker" değil" Kırıl" doğruyor. Mürdeşoy'un Abulca Han, Dib Bakuy, Gara Han, Oğuz Han... yerine Torumçı atı tutuyor.

bilig-9/Bahar’99

34

Beşinci çadırda Avşar'ın yerine Karkın pay doğu- Tarihçi Han Ebulgazi henüz 21 yaşında iken, ruyor,Torumçı'nın yerine Karaca atı tutuyor. Bunun yanında Türkmenleri himaye ettiği bahanesiyle gibi değişiklikler soldaki çadırın içinde de amcası İsfendiyar'a çıkışıyor. Hatta amcasından görülmektedir. Bu değişikliklerin hepsi beyler arasında habersiz Türkmenlerle mücadeleye girişiyor. Hanlığa güç durumlarının değişmesi ve zamanla şöhretlerinin sahip olduktan sonra da Türkmenler üzerine sefer artması gibi sebeplere dayanmaktadır. üzerine sefer düzenliyor. Ebulgazi'nin ikinci kitabının Bütün Oğuznamelerde söz konusu edilen "soy son sayfalarını yazanlar, bunları saymaktan yorulup kütüğü" aranacak olursa, Kaşgarlı Mahmut'un pes ediyorlar. Ama Türkmenler onun "ata mülküm" gösterdiği sıralamadan daha eskisi yoktur: Kınık, diyerek yürüttüğü hanlığa hizmet ediyorlardı. On yıl Kayıg, Bayundur, Iva, Salgür, Afşar, Begdili Büğdüz, süren İstifan sürgününden kaçıp gelirken o bir süre , Yazgır, Eymir, Karabölük, Alka bölük, İğdir, Ersarıların, iki yıl da Balkan'da yaşayan Tekelerin Üregir, Tutırka, Alayundlug, Tüger, Beçenek, elinde barınıyor. Bundan önce de amcasından kaçtığı Çuvaldar, Çepni... Ancak bunlarda "tarih" kendi sıralarda yine ona Türkmenler arka çıkmış, geriye düzeltmesini yapıyor... Selçuklular şöhretlerinin çağırmışlardı. zirvesine çıktıklarında Kınık ilk sırada, Reşidüddin'de Ebulgazi'nin eserlerine ilim dünyasında değerli ise en sonda geliyor... kaynaklar olarak bakılmaktadır. Tarihçiler, dilciler, Orta Çağ Oğuznameleri, o dönemlerin taleplerine etnoğraflar, coğrafyacılar... onun eserlerinden çok hizmet ettiriliyor. Daha sonraları bu Oğuz- güvenilir bilgiler elde ettiler. Biz de "Hayvancılık namelerdeki şecerelerin ayrı ayrı etnik toplulukların Leksiyası"nı incelediğimiz araştırmamızda tamamen isteklerine göre tertip edilmiş olması sebebiyle çeşitli Ebulgazi'nin malûmatlarına dayanarak XV.yüzyıl varyantlar ortaya çıkmıştır. Demek oluyor ki, Salar civarında Türkmenlerin 15 milyon hayvanının mevcut Baba'nın eserini yazarken yazılı resmi tarihten olduğu şeklindeki tespitlerimizi ortaya koymuştuk. yararlandığı, ancak belirttiğimiz farklılıkların mevcut Ama her işte olduğu gibi bu bilgilerin yazılmasının olduğu Oğuznameleri de göz önüne aldığı anlaşılıyor. belirli bir sebebi ve maksadı vardı. Bunlar çalışmanın Buna rağmen resmî tarihler Türkmenler arasında, içeriği içerisinde hem bazı olguların seçilip genellikle de tahsil görmüş Türkmen aydınları alınmasında, hem de olayların ifade edilişinde bir tesir arasında az çok yerleşmeye başlıyor, edebî eserler de meydana getiriyordu. hesaba katılıyordu. Ebulgazi'nin Türk halkları açısından yaptığı Aslında Salar Baba'nın "tarihi" de, Ürgenç Hanı hizmet, Salar Baba gibi Türk dilinde bir tarih yazmış Ali Sultan'ın isteği üzerine yazılıyor. Ama ondan 105 olmasıdır. Türkmenler açısından hizmeti ise, halkın yıl sonra Hive Hanı Ebulgazi (1603-1664) 56 yaşında elindeki oğuznamelerin bir bölümünü yazıya geçirip Türklerin soy kütüğünü yazmaya başlıyor. "Şecere-i "han hazinesi"ne bırakmış olmasıdır. Ebulgazi Bahadır Han, "Türkmenlerin Şeceresi" Terakime"nin Geldi Gurbanov ve Tecen Nepesov adlı eserinin yazılma sebebini bizzat kendisi şu tarafından hazırlanan ve "Türkmen'in Nesil Darağtı" cümlelerle açıklıyor : Türkmen kocaları Ebulgazi'nin adıyla yayınlanan neşrine yazdığı söz başı yazısında çok iyi tarih bildiğini haber alarak yanına gidip, Prof. Nazar Gullayev'in vurguladığı gibi, "Ebulgazi'nin "Bizde oğuzname çok, ancak bunlar türlü türlü. Türkmenlere bakışı ve onlarla ilişkisi övülecek gibi Güvenilir bir tarih eserimiz olsa iyi olurdu" diyorlar. değil" (Gullayev,1991). Türkmenler önceleri, onun İşte burası insanı düşündürüyor. Varıyoğu 17 yıl önce hakimiyet mücadelesinde asıl destekçisi olmuşlardı. Türkmenleri insafsızca kırıp geçiren, malını-mülkünü Ancak Ebulgazi, Türkmenlerin millî yapılarına aşina talan eden Ebulgazi'nin yanına kutsal saydıkları olduktan ve tahta çıktıktan sonra az çektirmedi. Oğuznamelerini alarak giden Türkmen aksakalları böyle bir ricada bulunmuşlar mıydı?

bilig-9/Bahar’99

35

Türkmenler buyruklarına tâbi olan insanları leri hayır gelmemişti, bundan sonra da gelmez, denilmek bağışlayabilirler. Ama kendileri hakkında ölüm buyruğu isteniyor.) Selçukluların Türkmeniz, sizin soydaşınızız verenleri veya böyle bir buyruğa sebep olan sistemi demelerine rağmen yurda ve halka faydaları dokunmadı. bağışlamaları beklenemez. Ebulgazi, ikinci gruptakilere Padişah oluncaya kadar, biz Türkmenin Kınık boyundanız, dahil.. Bize göre, durum biraz daha farklı olsa gerektir. dediler. Ama padişah olduktan sonra, "Efrasiyab'ın oğlu Türkmenleri fizikî bir zayıflığa düşüren Ebulgazi, çok iyi Keyhüsrev'den kaçarak Türkmenin Kınık boyuna katılmış tanıdığı bu halkın durumu bu şekilde bırakmayacağını ve burada yetişmiştir. Biz onun oğullarıyız ve Afrasiyab'ın bilerek onları "tarih oyunu" ile sürekli olarak manevî neslindeniz" diyerek atalarını sayıp 35. kuşakta kendilerini yönden bağımlı hale getirmeyi amaçlamış olmalıdır. Bu Afrasiyab'a bağlıyorlar" (Halimov, 1990). sebeple "Türkmen yaşlılarının gelişi"ni bizzat Ebulgazi'nin Ne kadar çabalayıp çırpınsa da Ebulgazi, Türkmenleri kendisi uydurmuş olmalıdır. inandıkları tarihlerinden uzaklaştırmanın bir yolunu Moğol tarihi, XIV.yüzyıldan yâni Reşidüddin'den bulamıyor. Bu sebeple de yaptığı çalışmadan hızını kaynağını alan tarih geleneğine göre sonradan yazıldı. alamayan tarihçi han ikinci kitabını, Türklerin Şeceresi'ni Ancak Türkmenlerin ellerindeki şecereleri düzeltmeden, (Şecere-i Türk) yazmaya girişiyor, bu eser üzerinde resmi tarihin gücüyle Oğuznameleri tesirsiz hale çalışırken vefat ediyor. getirmeden, durum düzelecek gibi değildi. "Şecere-i "Şecere-i Türk"ü Rusça'ya tercüme eden G. Sablukov, Terakime" bu işin üstesinden gelmeliydi. Ebulgazi, eserin sözbaşı yazısında bir meseleye dikkat çekmektedir. Türkmenlerin isteğini yerine getirme sebebini, Ebulgazi'nin eserindeki Moğollara ait bazı malûmatların Peygamberimizin, "Eğer bir kişi Müslüman bir kişinin Farsça'dan tercüme edilen tarihi kaynaklarda mevcut olduğu gönlünü hoş kılarsa, bunun sevabı bütün insanların ve gerekçesiyle bu eseri Rusça'ya tercüme etmenin canlıların Allah'a ibadet sevabından daha çoktur" sözleriyle gereksizliğini savunan bazı meslektaşlarına rağmen, bu açıklamaya kalkışıyor. görüşlere katılmayan G.Sablukov, Ebulgazi' nin yaşadığı Genel hatlarıyla Ebulgazi'nin iyi bir tarihçi olmadığı devir hakkında verdiği bilgilerin hiçbir eserde anlaşılıyor. Bu özellik bugüne kadar ilim adamlarının bulunmadığını belirterek çalışmasını sürdürüyor (Sablukov, dikkatini çekegeldi (Göroğlı, 1976; Halimov,1990). H.G. 1994). Sablukov çalışmasında, Reşidüddin'den gelen Göroğlı, onun tarihi bir eserin içine çeşitli rivayetleri geleneği devam ettiren eserde Türkmenlerden söz edilirken, ustalıkla kattığını tespit etmiştir (Göroğlı, 1976). "Sufiyan Han'ın Tarihi" adlı bölümde onların Hive hanına Türkmenlerin ellerindeki Oğuznamelerin ağırlığı boyun eğmedikleri dönemlerde zor günler yaşadıklarını, Ebulgazi'yi sıkıştırmış, buna rağmen o yine de, Türkmenlerin uzun zamandan beri Hive Hanı'na vergi Reşidüddin'den gelen şecere başı şemasını eserine ilâve ödediklerini geniş şekilde izah ediyor. Türkmenler Hive' ye etmekten geri kalmamıştır: Yafes, Türk, Tütek, Emelce belirli bir dönemde zekat adı altında 100 bin davarı vergi Han, Bakuy Dip Han, Gökhan, Alınca Han ve de "İkizler" olarak vermişlerdir (Sablukov, 1994). Ama bu durum yani Tatar ile Moğol.. Eserin sonunda Ebulgazi birdenbire yâni çok kısa bir süre içinde meydana gelmiş Türkmenlerin verdiği malûmatlardan yararlanarak değildir. Ebulgazi burada vakaları sıkıştırarak hepsini aynı "Seren'den sonra Oğuzlardan Han olmadı. Balkan'da, vakitte olmuş gibi gösteriyor. Aksi taktirde onun Mangışlak'ta ve diğer yerlerde yaşayan Oğuzlarda Türkmenlerin ödedikleri vergiler konusunda verdiği yakındaki Ürgenç'te, Horasan'da kim han oldu ise onlara malûmatlar itibarsız olacaktı.. tâbi oldular (Siz de tâbi oluverin..)" diyor. Türkmenler soydaşlığın, akrabalığın ne anlama Eserin sonlarında "Türkmen"e, "Selçuk" nesillerinden geldiğini çok iyi bilirler. Onların etnik topluluklarının yani ümit kestiriliyor. (Osmanlı Türkmenlerine bel bağlayıp boy ve uruğlarının arasında mu- durmayın, size onlardan önce-

bilig-9/Bahar’99

36

36

hafaza edilen şecere rivayetleri, Türkmeni hiç kimseyle "Körhan oglı Ugurcık alp birleştirmeye kalkışmadığı gibi, hiç kimseyi de sonradan Gezdi Türk ilin at salıp "Türkmen" vb. de yapmıyor. Göroglı ona at galip Türkmen boylarının birbirleri hakkındaki Paç alıp geçdi sag-solı. rivayetlerinde, bunların babasının Türkmen, annesinin başka bir halktan imiş gibi gösterilmesi en eski tarihi "Doglup ikinci Ugurcık bilgilerin (Dcikiyev,l991) halk hafızasına kodlanmasından başka bir şey değildir. Yada satılandır bir çak..." Klâsik şairimiz Şeydaî'nin (1730-1805),"Ey, Aşık Mırat" adlı bulmaca özelliği taşıyan şiirinin Ebulgazi'nin demişti. Önceleri vergi almakta olan Türkmen idi. Şimdi o, işleri ile ilgili olduğunu düşünüyoruz. Şiirin metnini bir yüzbin davarı vergi ödeyecek bir duruma düşmüştü. Söz bütün hâlinde göz önüne getirmiş olursak, öne sürdüğümüz konusu edilen Ugurcık ile de, XVI. yüzyılda Celali görüşün gerçeğe uygun olduğunu anlamak zor değildir: İsyanlarında adı anılan Köroğlu göz önüne getiriliyor. Üçüncü ve dördüncü kıtalar, Ebulgazi'nin Türkmenlerin "Meniñ bir sözümden kırk-elli magnı şecerelerini bizzat onların ellerinden aldıktan sonra dönüp Alsañam yaraşar, ey Aşık Mırat! Men sırım düybüni açmadım, yagnı "tarihi iyi bildiğimi haber alan Türkmenler bana Aklıñ yetse, cogap yazgın at be at. başvurdular" demesini kinaye ile vurguluyor. Beşinci kıtada ise şair,"Kendisinden güçlü birisine yaranmak suretiyle Ol kimdir han bolup geçdi dünyäde, canını kurtarmaya çalışmak namuslu bir hareket değildir, Adı galıp, mutıg edilmiş yada, yiğidin başına ne gelirse doğruluktan gelsin" diyor. Binamıslık bolmaz mundan zıyada Dana Ata'nın Oğuzname şeceresini şiir dizelerine Sen-de şeylemikä_, ey aşık Mırat! geçirmesi de, Salar Baba ve Şeydaî gibi, sipariş üzerine yazılan tarihlere duyulan karşı çıkış duygusunun bir Ol ne ayyar, satyar saña öz malıñ Ussat bolyar, azaşdmp öz yoluñ tezahürü idi. Bu şiir, Ahmet Bekmıradov'un kitabında bütün Yene ona düşündiryär öz iliñ halinde yer almaktadır (Bekmıradov,1992). Bu çerçevede Yogsa tärin bilmez, ey Aşık Mırat! Dânâ Ata'nın:

Kim geydirdi, öz donuñı çövürip "Külli Özbek, Çengiznama Kim alyar gövheri saman sovurıp Kim tikinçi tikmiş onı övürip Kalmuk,Kazak, Kırgız näme?" Bilseñ, dogrı sözle, ey Aşık-Mırat! şeklindeki dizeleri Oğuz kıvancından başka ne olabilir? Her zat bolsa, yene dogruluk ozar Şeydaî' nin "Sizleri", "Hövvez-Hutdunı" gibi şiirlerini Şeydayı dogrusın aydar bir nazar... Kim çövürme geyip obada gezer göz önüne alırsak, O'nun "Oğuz meselesi"nde şiir dili ile bir Oda gutlı bolsun, ey Aşık Mırat!" mücadele yürüttüğünü söyleyebiliriz. ……………………………………… (Şeydaî, 1978). "Mugt yerden gazanç gerek Birinci dörtlükte Aşık Murat'a seslenme var. O, Şeydaî' Uygur diyip eşitmiş Oğuzları..." nin sözünü yabana atmışa benziyor. ……………………………………… İkinci dörtlük Göroğlı (Köroğlu) hakkında, daha "Oğuz ili altmış lakam agzı bir doğrusu Uğurcık Alp ile ilgili. Bu Alp konusunda Şeydaî: Bir ölçegde ince, yogın sözi bar..."

bilig-9/Bahar’99

37

Şeydaî'nin "Türkmenin Ahvalı" adlı şiiri ise, iki Oğuz ile Cengiz Han'ın tip özelliklerinin birbirine asırdan fazla bir zamandan beri Türkmenlerin (Hazar Ötesi karışması... Dede Korkut' ta Oğuznamenin İslâmlâşması Türkmenleri..Y.A.) "bağımsız devlet" hasreti çeken sentimental formalara sahip oluyor. Dede Korkut gönlüne bir teselli olmuştur: "Devran dolanyandır her çakı Destanı'nın "Deli Dumrul"a ayrılan hikâyesinde şu dizeler düzlener Türkmeniñ halı..." bulunmaktadır:

"MENİÑ OĞUZ İÇRE UYGUR ADIM" "Yücelerden yücesin Kimse bilmez nicesin Görklü Tañrı! XVIII. yüzyılda yaşayan Türkmen aydınlarından birisi Nice cahiller seni gökte arar ve klâsik edebiyatımızın ulu sütunu Nurmuhammet Andalip'in "Oğuzname"adlı manzum eserinden alınan bu Yerde ister. dize, âlim Ahmet Bekmıradov'u hayrete düşürmüştü. Bu Sen hut müminlerin gönlündesin sözler manzum eserde bizzat Oğuz Han'ın ağzından çıkıyordu. A.Bekmıradov bu konuda şunları yazmıştı: "Dö- Daim duran Cebbar Tañrı nüp dolaşıp Oğuzhan'ın kendi adının Uygur olduğunu Baki kalan Settar Tañrı söylemesi, insanı tereddüde düşürüyor. Burada bir belirsizlik var. Aslında bu noktada Andalip yanlışlığa yol Benim canımı alır olsan sen al açmış, daha doğrusu halk arasındaki yanlış bir inanışı Azrail'e bırakma... dedi." eserine dahil etmiştir (Bekmıradov, 1987). Acaba bu gerçekten de böyle midir? Bize göre mesele Deli Dumrul'un sözleri Allah Teala'ya hoş geldi. ne Andalip'in yanlışlığında, ne de halk arasındaki yanlış Azrail'e nida etti ki, Deli Kavat benim birliğimi bildi, inanışlarda. Şimdiye kadar halk arasında Türkmen ile birliğime şükür kıldı. Ya Azrail, Deli Dumrul can yerine Uygur'u birleştiren bir malûmat (veya rivayet) yok. can bulsun, onun canı azat olsun, dedi.." (Kitab-ı Dedem Türkmenler Türk halklarından Kazak veya Özbek'in adını Gorkut, 1997). özel ad, Kürt, Sart, Puşt, Noğay... etnik adlarını cins ad Bu bakımdan, Paris Millî Kütüphanesi'nde ele geçirilen olarak kullanırken, Tatar adına ise konuşma dilinde yer Uygur Alfabesiyle yazılmış Oğuzname bu kadim veriyor. Bununla birlikte "Uygur"a ait bu tür bir materyal Oğuzname'nin (Uluhan Ata Bitikçi) izlerini taşımaktadır, diyen Ahmet Bekmıradov haklıdır. ile karşılaşılmıyor... Uygur Alfabesiyle yazılan bu eserin metni hem Aybek Devadari tarafından 1309 yılında yazılan A.Bekmıradov'un 1988 yılında yayınladığı "Göroğlının "Dürerü't - Tican" adlı eserde, VI. yüzyılda yâni İslâm'dan Izları" adlı kitabında, hem de Rahman Recebov'un bir asır önce Türkçe'den Farsçaya tercüme edilen "Uluhan 1991yılında yayınladığı "Gadim Türkmen Edebiyatı" adlı Ata Bitikçi" adlı bir kitap olduğu hakkında verilen malûmat kitabında yer almıştır. bugün iyice biliniyor (Göroğlı,1976). Ancak XIII. Okuyucu için uygun olacağı düşüncesiyle, bu en eski yüzyıldan, yani Moğollardan bu yana yazılan Oğuzna- Oğuzname'nin olay örgüsüne kısaca yer verelim. melerin hepsi de İslâmî tesir ile ilişkilidir. Bunun karmaşık Ay Kağan'ın bir oğlu dünyaya geliyor. İl şadlanıyor.. ve çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Bu sebeplerin en Annesinin ilk sütünü emen oğlan büyüyor, bir yiğit oluyor. önemlileri şunlardır: İslâm'ın bütün yönleriyle Oğuz Halkının başına belâ olan bir canavarı öldürüyor. hayatına tesiri, Moğollar arasında İslâm dininin yayılması, Bir gün Oğuz, Gök Tanrı'ya yönelmiş otururken gökten Oğuz Moğol birlikteliği konusundaki resmî söylemler ve bir ışık iniyor ve içinden güzel bir kız çıkıyor. Oğuz'un bu ayrıca gök kızından Gün, Ay ve Yıl-

bilig-9/Bahar’99

38

dız adlı oğulları oluyor. Oğuz'un bir Yer kızından da Gök, Oğuz'un "İtbarak ile yaptığı savaş"ı içine alan bölüme Dağ ve Deniz adlı 3 oğlu daha oluyor. "Kıpçak'ın doğuşu" ve "Cengiz Han'ın destanı" da dahil 6 oğlan sahibi olan Oğuz şadlığını paylaşmak için büyük bir ediliyor. Bu görüşümüzü bu iki hadiseden sonra yeniden şölen veriyor, halkı ile görüşerek "Cihangirlik davası" İtbarak ile yapılan savaş hakkındaki sözlerin devam etmesi güdeceğini ilân ediyor. Dört yana elçi gönderen Oğuzhan, gözler önüne sermektedir. Bu da Kıpçakların önündeki hakimiyetini kabul ederek vergi ödeyen halklarla dost tarihî yolun Cengiz tarafından kesildiğini, fakat Kıpçakların olacağını, buna razı olmayanların ise savaşa içinden doğan ikinci ilhan Havan'ın onlardan öçlerini hazırlanmalarını duyuruyor. Yürüyüşlerinde uygarlık izleri aldığını anlatmaktadır (BAY BARS). bırakıyor, "Saklap"lara, "Kıpçak'lara, "Karluk"lara, "Kara Hıtay" yürüyüşünde "Karlık"lara ad konuluyor. "Halaç"lara ve "Kanlı" lara ad veriyor. Bilinmeyen kalmasın Yurda geri dönülürken "Halaç" adı veriliyor. Uygar bir düşüncesiyle Oğuz'un ordusunda bulunan Uluğ Türk adlı bir kahraman olarak Oğuz'un yaptığı işler övülüyor. Yazıyı bilgenin gördüğü düş ile, Bozokların ve Üçokların "ok-yay" keşfeden kişi hükmünde gösteriliyor.Onun kağanlık buluşları açıklanıyor. Bunlardan sonra Oğuzhan ele makamına lâyık olduğu vurgulanarak "damga alfabe" geçirdikleri toprakları oğulları arasında paylaştırıyor." konusunda sözler ediliyor. Arkasından da tekrar yurduna Şimdi Nurmuhammet Andalip'in "Oğuz name" poemasına dönüp geldiği anlatılıyor ve "ok-yay" bulunuyor. geçelim. Bu eser 12 bölümden ibarettir. Bu bölümlerden Oğuzhan yurduna geldiğinde hakanlığını oğullarına ll'inin sonunda kendi adına yer veren Andalip, halk adına paylaştırıyor ve onlara nasihat eder ken şunları söylüyor : söylenen bölüme adını koymuyor. Bu 12 bölümün adları şunlardır: Giriş, Oğuzhannıñ İtbarak Han bilen Söveş "Meniñ Oğuz millet içre uygur adım Kılganı (Oğuzhan'ın İtbarak Han ile Savaşması), Kıpçak Şol yol bilen nesip boldı mıradım." Hannıñ Togulganı (Kıpçak Han'ın Doğuşu), Çingiz Han Destanı, Oğuzhannıñ Garahıtayı Alganı (Oğuzhan'ın Manzum eser, Andalip'in yiten "Oğuz Alfabesine Karahıtay'ı Alışı), Oğuzhannıñ Öz İlige Kaytganı matem mersiyesi ile tamamlanıyor. "Oğuzhan'ın Oğullarına (Oğuzhan'ın Yurduna Dönüşü), Oğuzhannıñ Saltanat Nasihat Kılması" adlı bölümden sonra Andalip: Baskançagına Yetgeni (Oğuzhan'ın Saltanat Basamaklarını Çıkışı), Tamgalar Hakında Halayıknıñ Aytganı (Damgalar "Gel, eysem Andalip, kıl sözni kütah Hakkında Halkın Söyledikleri), Oğuzhannıñ Şam Şerife Oğuzhan ruhıga etmekge patah..." Barganı (Oğuzhan'ın Şam'a Varışı), Oğuzhannıñ Hakanlıgını Ogullarıga Tabşırganı (Oğuzhan'ın Hakanlığını diyerek,görünüşte sözlerini toparlamaya çalışıyor. Oğullarına Paylaştırması), Oğuzhannıñ Ogullarıga Pent- Burada dikkati çeken bir mesele var. Andalip niçin nesihat Kılganı (Oğuzhan'ın Oğullarına Nasihat Vermesi), "Uygur" sözünü bizzat Oğuzhan'ın kendi ağzından Andalıpnıñ Yitgen Oguz Hatıga Matam Mersiyesi vermektedir? (Andalip'in Kaybolan Oğuz Yazısına Matem Mersiyesi)... Ancak manzum eserde beyan edilen vakaların sürekliliği Asırlardan aşıp gelen Oğuz ruhu... Göroğlu'nun göz önüne alındığında, bazı bölümlerin özellikle belirtilmesi bıraktığı şöhret ile Türkmen'in son devirlerdeki toplumsal gerektiği anlaşılmaktadır. yaşayışının arası dağ ile deniz gibi idi. Orta Asya Andalip'in Oğuznamesi, insanoğlunun yaratılışından medeniyetinin derinliklerinden kaynayıp coşan, Türk dilinin başlamaktadır. Adem Ata ve Mama Hova, Nuh, Yafes, mertebesini zirvelere yükselten Nevai'nin eserlerine tahmis Türk, Oğuz... yazan Andalip'in, diğer Türkmen klasik şairleri gibi

bilig-9/Bahar’99

39

bilim ve eğitime değer veren insanların elinde arasında yaygın "Ay Ene", "Gün Ene", "Yıldız Ene" gözbebeği gibi korunan elyazmaları görmüş ve okumuş tipleriyle olan ilişkiyi ortaya koyar (Göroğlı, 1976). olması şüpheye yer bırakmayan bir hakikattır. Bu Kadim Oğuzname'de 6 oğullu Oğuz Kağan ulu şölen sebeple Andalip'in Oğuzname poemasındaki tarihî verip halkıyla görüştükten sonra elçilerini dört bir bahiste "Oğuz-Uygur düşüncesi''nin ortaya çıkmasını, yana şu sözlerle gönderiyor : Uygur yazısında yazılan Oğuzname ile izah etmek "Men Uygurnıñ kaganı bolamen, kim yerniñ tört doğru bir yaklaşımdır. Bu konu hakkında özel bir buluñınıñ kaganı bolsam kerek turur." çalışma yapan A.M.Şerbak (1959), eserin yazıldığı Demek oluyor ki Andalip, bu Oğuznamenin Arap tarihi (Uygurca Oğuzname'yi) 1407 yılından daha yazısına geçirilen varyantını veya onun bizzat gerilere götürmektedir. O yıllarda Pekin'de, Çince- orjinalini görmüş olmalıdır. Uygur yazısındaki Uygurca Sözlük hazırlanıyor. Şerbak, bu Oğuzname'den alınan cümledeki etnik muhtevayı Oğuzname'nin yazarının bu sözlüğü hazırlayanlardan açığa çıkaralım :1- Hanın adı: Oğuz, 2-Oğuz Han, birisi olması ihtimalini vurgulayarak araştırmalarına Uygurların Hanı. Görüldüğü üzere Oğuz Han'ın hangi son noktayı koymuştur. etnik kökene mensup olduğu konusunda bir şey Bilinen bu tür diğer eserlerin hiç birisinde, Oğuz söylenmiyor. ile Uygur'u birleştiren bir olgu veya bilgi ile R.Recebov'un "Gadım Türk Edebiyatı" adlı karşılaşılmıyor. Âlim Şerbak, Uygur Alfabesiyle kitabında, Oğuz Han'ın söylediği "bolamen" kelimesi, yazılmış olsa da bu Oğuzname'nin, Uygur dilinde gelecek zaman fiili olarak açıklanmaya çalışılarak, yazılan eserlerin dilinden farklı olduğunu belirtiyor. Oğuz Han'ın "bundan sonra Uygur Hanı olmak Âdet olduğu üzere Oğuznameleri öncelikle istediği" şeklinde fikir yürütülüyor (Recebov,1991). Türkmenlerin kendileri, bunun yanısıra onların Ancak dilbilim kaynakları "bolamen" şeklindeki tarihleriyle ilgilenen veya bu tarihî bilgileri bir düzene sözlerin anlamının aslında şimdiki zamanı anlattığını, koymak gereği duyanlar yazıyorlar. kullanılışa göre de gelecek zamanı da anlatabileceğini Bu açıdan, XIV. asrın ortalarında Semerkant bildiriyor (Nasilov,1963). dolaylarından Çin Türkistanı'na (Doğu Türkistan) göç Bu sözün metin içindeki anlamı ise şöyle : Oğuz eden Sakırların bu meselede parmaklarının olması Han, "ben dünyanın dört köşesine han olacağım" ihtimali vardır. Çünkü bu yerler, Uygur yazısının diyor. Bu durumda Uygurların özellikle belirtilmesi yaygın olarak kullanıldığı merkezler idi. E.R.Tenişev, mantığa uygun değildir. Uygurları ele alan çalışmasında, Sakırların Arap Andalip'in meseleyi ortaya koyuşu daha farklı. İşte alfabesinde yazılmış eserlerinin mevcut olduğundan onun bu meseleyi çözüşü : söz ederken, Uygur Alfabesiyle yazdıkları eserlere hiç Oğuz Han'ın Oğullarına nasihat edişi: temas etmiyor. Yine de tarihî ve medenî şartlar içinde Salurların Oğuzname yazmış olmaları ihtimali vardır. "Meniñ Oguz millet içre uygur adım Şerbak'ın "Uygur yazısındaki Oğuzname'yi yazan Şu yol birle nesip boldı mıratım kişinin Karluklardan olması mümkün" (Şerbak, 1959) demesiyle, N.A. Baskakov'un Çin Salurlarının Birev bir söz tiyse, tiydim anga "hayır" dillerini Karluk grubuna dahil etmesi, bizim öne Sebep şul, uygur atandırdılar gayır. sürdüğümüz görüşlerin ilmî açıdan incelenmesinin Hayır birlen karar işniñ ahırın ilgi çekici olacağını ve netice vereceğini Yetişdim maksatımga birin-birin. göstermektedir.

Uygurca yazılan Oğuzname'de Oğuz Han'ın Garaz, men almayın burranı kolga annesinin adı Ay Kağan'dır. Bu ise, Salurlar Süyçük til birle saldım halkı yolga.

bilig-9/Bahar’99

40

Tiymes erdim cakanda "Munda kelgil, ren "Cürcit Bay" şeklindeki mecazî anlatım, eskiden Menin bargan yolumda birle bolgıl. beri kullanılıp gelmiştir. Binanın zor açılan kapısını açmak görevini alan yiğide, "Anga yarlık kıldı kim, Birinçi zorum-öz tuttuk mıratım sen munda kal, aç. Mundan anga Kalaç at koydı." Bezep ilni çektirivge gayratım." deniliyor. Burada cümlenin üzerine hiç de ilgisi olmayan bir yük yükleniyor. Andalip'te Oğuz Han, Oğuz Milletinin hanıdır. Cürcit ilinin sınırsız zenginliklerine sahip olan Fakat yürüttüğü ölçülü iç siyaset neticesinde halkın Oğuzların bu ganimetleri taşımaları gerekiyor. Bu gönlüne hitap ederek halk tarafından verilen "Uygur" sırada eli usta birisi arabayı (kağnı) icad ediyor. Araba ünvanına sahip oluyor. Burada Andalip ilk olarak yürüdüğünde "kanga kanga" diye ses çıkarıyormuş. Uygur halkının adını Türkmen dilinde cins isim "Anın üçün anlarga 'Kañga lug' adım koydı. "Aslında şeklinde göstermektedir. Andalip niçin etnik burada "Kañlı" (Kang lı) olmalıdır. Bunun yerine oğuznamelerde yaygın olan açıklamalardan farklı Kañga lug denilmesi, eserin veya hadisenin çok daha olarak, kendine göre bir açıklamada bulunuyor? Buna önceki devirlere götürülmeye çalışıldığını ortaya sebep olan şartları ve Andalip'in uyguladığı etimolojiyi koyan temel unsurlardan birisidir. açıklamaya çalışalım. Yayı kırıp bölüşenlere "Bozok", üç oku Kadim Oğuzname'de Oğuz'un ad koymaya ilişkin paylaşanlara ise "Üçok" adı da burada veriliyor. özellikleri aşağıda gösterildiği şekildedir : Yukarıda belirtilen ad örnekleri içerisinde Urus Bey, oğluna bir şehri koruma görevi veriyor, "Karluk"un dışındakiler,etimoloji açısından pek bir ama oğlu babasına ihanet ederek şehri Oğuz Han'a şey ifade etmiyor. Bunların hepsi de halk teslim ediyor. Bunun için Oğuz Han, "Yiğitnin sözün etimolojisinin ürünleridir. Halk etimolojisinin en yakşı kördi, sevindi, küldi, takı- ayıttı kim menge köp yaygın uygulaması olan "suni etimoloji", incelenen altun yumşapsen, Baluknı yakşı saklapsan deb dedi. kelimeye benzer bir şekil bularak onun yapay Anun üçün anga Saklab at koydı." olduğunu apaçık gösterir bir biçimde ele almaktadır. Zarf-fiil olan "saklap" (saklayıp) kelimesinin etnik Kaşgarlı Mahmut da, "Halaç"ların adını "Aç Kalmak" isim olarak gösterilme sebebi sadece etnonim kelime ile bağlantılı olarak açıklamıştı. olan "Saklab" ile olan şekil benzerliği yönündedir, Bu tür açıklamaların basitliği yüzünden, çok çeşitli yoksa muhteva açısından bir ilişkileri yoktur. etimolojilerin ortaya çıkmasına yol açılmaktadır. Bu Oğuz Han'ın atı Buzdağ'a kaçıp gittiğinde, onu açıdan Andalip'in "Uygur" sözünü açıklamaktaki usta getirmeye giden yiğitlerden birisi dokuz gün sonra una yaklaşımı çok başarılı görünmektedir. Ancak Andalip, bulaşmış gibi ak-pak olarak geri geliyor. Oğuzname'de "Uygur terimini etnik anlamından uzaklaştırıyor. Ad belirtildiği gibi: "Ol beg kardan sarunmuş erdi." koyanın sadece han değil, halk da olabileceğini ortaya Oğuz Han, ona, "Senge at bolsun Karluk dep koyuyor. Andalip'in bu faktörlerden beklediği maksat dedi." millî kültürü yeniden diriltmek, Oğuz yazısının güç Oğuznameci, "Halaç" ile "Kanlı"nın adı aynı kazandığını göstermektedir. yerde olmasın diyerek, Cürcit ili hakkındaki sözlerini Türkmen Ebebiyatının millî edebiyat olarak ikiye bölüyor. Böylece Cürcit iline yakışan duvarları gelişmesi, onun Türkmen halkının sevincini kıvancını altından, pencereleri gümüşten, kapıları demirden eşit olarak paylaşmaya başlamasıyla birlikte "bina" ile nerede karşılaşıldığı belirtilmeden, "Yolda belirginleşmiştir. Bu olgu aslında "Türkmen önlerine bir bina çıktı" deniliyor. Bu görüşümüzü, bir Ahvali"ne kaygı duymak şeklinde Şeydaî'nin olgu tasdik etmektedir. Türkmen halkı arasında eserlerinde daha da gelişerek ortaya çıktı. Mah- yıkılmaz zengin anlamını ve- tumkulu yabancı ülkelerden gelen düşmanlara karşı direnmek ve geri çevirmek için Türkmen halkına seslenmiş ise de, serkerde şairimiz Sey-

bilig-9/Bahar’99

41

di"Göroğlu'' olup beyleri savaşmaya yöneltti. Ama tarıhılım" (Tarih ilmi), "düypyol" (Temel yol, Andalip'teki gibi, Türkmen gençlerine ve yetişen medeniyet)... nesillere öğüt olarak sunulan dizeleri klâsik Bu kavramlar eğitimi, halkın tarihi hafızasını ve edebiyatımızda bulmak zordur. kesintisiz uygarlığı ifade etmek amacıyla kullanılmış olup, bununla bilgisizlik, bilinçsizlik, mensubu olunan Andalip'in 1920'li yılların şiirlerini hatırlatan halkın tarihini ve ataların aydınlık yolunu bilmezlik mısralarını, Oğuzname poemasından alıyoruz: önceki devirlerde kalmıştır, bu tür düşünceler çağımıza uymuyor, denmek istenmektedir. "İndi öser siz, "Oğuzhan'ın Saltanat Basamaklarına Çıkışı" adlı Yovnı basar siz. bölümde Oğuz Han ilk cihangir, Türk Dünyasının ilk Siz dolup-daşıp, basamağı hükmünde değerlendiriliyor. Bilim Ornuñ gısar siz, dünyasında, sanatta, şirin sözlülükte, kağnının Çıkıñ cahana icadında öncü oluşuna, yazıyı buluşuna ve Türk Nobat sizinki. toplulukları için yeni yurtlar açmasına temas ediliyor. Uruşsa duşman Tabiata karşı kazanılan zaferin kahramanı olarak Başın keser siz..." gösteriliyor. Medenî bir kahramana mahsus olan sıfatları ortaya konuluyor. Bütün bunlar XX. asrın Bu dizeler, Andalip'in eserine halk arasındaki başları için de çağdaş denilebilecek fikirlerdi. Bu vurma-kırma gibi yanlış fikirleri sokması değil, ince sebepten bizim, Andalip'in mısralarına getirdiğimiz ince düşünülerek, ölçülüp biçilerek ortaya konulan açıklamalarda onun "çağdaşlaşmış" gibi görünmesi fikirlerin ürünüdür. Manzum eserin (poema) orjinal normaldir. tarafı sadece bununla da kalmıyor. Andalip tarihte Ama bu konuda daha farklı düşünmeye çalışmak kesintisiz olarak devam etmekte olan millî kültürü, zor. Hiç olmazsa kendi devri için ileriye yönelik bir ayrıca düşünce ve bilimi de ele alıyor. Aşağıdaki görüşü öne süremeyecek olan insan, "Kutsal dizeler bu görüşümüzü tasdik etmektedir: Oğuzname"ye başvurabilir miydi? Andalip Oğuzname'ye de yenilikler getiriyor. Bu yenilikler, "Bu yerde azgine tarih sözünden Oğuznamelerin hiçbirinde görülmüyor. O, Oğuz Beşer dünyäsınıñ narı yüzünden. Kağan'ın oğulları ve nesli hakkında şöyle diyor:

Hekayat eylemek ki lazım oldı "Bolupdır altı oglı üç garından! Sözüñ üsti açıldı, cazım oldı. Akılda-danışda artık biri-birinden.

Ki adam nesli önüp iñ ovvalda Bularıñ adı Gün han hem-de Ay han Niçem yıl yördi hayvan şekli halda. İkinci garnı Yıldız hem-de Gök han.

Alar yaşayışı taşda añ-bilimden Üçünci garnı Tag han hem Deñiz han..." Narıdır ol zaman tarih-ılımdan, Görüldüğü üzere burada Andalip çeşitli annelerden Bu yañlıg dövürlerde adam oglı (iki anneden) peş peşe doğan 6 oğlanı, bir anneden Geçirmiş çoh zaman, yok düybi-yolı." doğan 3 ikiz olarak gösteriyor. Burada ister istemez İnsanoğlunun ortaya çıkışı konusunda çok önceden Moğol tarihçilerinin Türk ile Moğol'u ikiz edişleri akla mevcut olan görüş, Türkmen toplumunda ilk olarak gelmektedir. Bu ise, Üç Ok'u Boz Ok'a tâbi etmekten, Andalip'in dilinden gündeme getiriliyor. Bunun onların ikisini de akılda ve kararda biribirinden üstün kapsamını üç anahtar kavram ortaya koymaktadır: ve yetkili göstermek- "Añ-bilim" (aydınlanma,bilinç),

bilig-9/Bahar’99

42

ten ibarettir. Bu yaklaşım ise "Bağımsızlık Döne- Andalip'in ortaya koyduğu görüşün edebî mi"nde (1992'den sonra) söylenen bir türküde yer alan, düşüncenin bir ürünü değil de gerçek bir ilmî yaklaşım oluşu, bu tür bir görüşün son dönemlerde "Beş velayet, beş doğan alimler arasında kabul görmüş olmasından da Birbirinden merdana..." anlaşılmaktadır. "Alfabe meselesi", A.Bekmıradov'un bu manzum eseri ele aldığı kitabında önemli bir yer şeklindeki dizeler ile paralellik göstermektedir, aynı tutuyor (Bekmıradov,1987). O, Oğuzların 24 boyundan amaca yönelmektedir. meydana gelmiş alfabede hangi tağmanın hangi harfi Andalip sonlara doğru Gün, Ay ve Yıldız adlı 3 karşıladığı ve tağma alfabenin yaşı konusunda iki oğlun "yay"ı, diğerlerinin de "ok"u bulup getirmeye meseleye parmak basmaktadır. Andalip'ten çıktıklarını yazsa da, "Bozok-Üçok" sözünü ağzına kaynaklanan "tema"nın incelenmesi onu Şeydaî'nin ve almıyor. Bu ise gök asıllı ve yer temelli kardeşlerin Şakandî'nin şiirlerine yöneltiyor. Böylelikle XVII- arasını daha da sağlamlaştırıyor. XVI-II. Asırlarda yaşayan 3 Türkmen klâsik şairinin, Bu bilgiler ışığında, Andalip'in kadim Oğuzname bir başka ifadeyle 3 Türkmen aydınının millî hakkında "bilgisi vardır" şeklinde bir neticeye gelmek kültürümüz ile ilgili arayışlarını yansıtan eserleri bir mümkündür. A.Bekmıradov'un araştırmalarını çizgide birleşiyorlar. inceleyen B.Taganov sonuçta buna benzer bir Andalip'in "Oğuznamesi"ndeki alfabe meselesiyle neticeye ulaşmıştır (Taganov, 1993). Bu fikrin ilgili görüşlerimizi beyan etmeden önce, bu konudaki doğruluğunu yukarıda belirtilen deliller ortaya yaklaşımlara bir göz gezdirelim... koymaktadır. Andalip'in eserini tamamlayan bölüm aşağıdaki dizelerden ibaret: HAT-YAZUV TOGDURIVCI AKIL ÖYÜNDE "Andalip'in Kaybolan Oğuz Yazısına Matem (AKIL EVİNDE YAZIYI BULAN) Mersiyesi"

Oğuz Kağan, 24 torun görüyor. Onlara yerli Bir asmanı- bela inip nahandan, yerinde mal(hayvan) veriyor. Herbirisine belli bir Yuvutdı ol dürri-gımmat bahanı. "tagma" (damga) çiziyor. Bunlar, tarihte çok iyi bilinen "Oğuz tağmaları"dır. Tiriklikte zerur ol bizge candan Nurmuhammet Andalip, manzum eserinin Oğuz övlatınıñ ruhı-rovanı. "Oğuzhan'ın Saltanat Basamaklarına Çıkışı" adlı Egerçe Nuh yaşın berdi ovvalı bölümünde ilmî bir görüş ortaya atmakta ve bunu da Takı bermiş bu gün badı-hazanı. "Uygur meselesi"nde olduğu gibi yeterli derecede temellendirmektedir: Ki bizge ança yıl turganıñ ulı Bela sançgan imiş tiri-hazanı. "Täemmil birle fenniñ şekilni Çızarga oylanıp tutdı akılnı. Anı ret eylemek emri-mahalı, Mevh olmaz tiydi anıñ yazganı. Birinci bolsun inci malga bellig İkinci bolsun urug-ilge bellig. Birev ret kılmakga bolsa mecalı Oşol tamga bilen malı bilinsin Kim ol merdüd hem ilnin azganı. Görüvde kim olay halı bilinsin. Yaşıñ üç miñden aşıp törtge mindi Takı hanlık nişan bolsun alarga Bu yaşta çekmediñ renci-ızanı. Bu yañlıg şekil oylandı bilerge."

bilig-9/Bahar’99

43

Oğuz övlatından ayrıldıñ indi belirttiğimiz son bölümünde bu "yitip yok olmak" Ki bizlerge koyup matam-gazanı. konusundaki fikir tek taraflı değildir. Alfabenin başına nasıl bir felâket gelmiş olursa olsun, henüz Seni asmanı-acdarha yuvutdı tamamıyla kaybolup gitmemiştir. Hatta Andalip bu Sen ol Yunus, girip tutduñ mekanı. alfabenin unutulması gerektiğini söyleyene "İl' den çıkan azgın" demektedir. Şeydaî'nin "Gözel Cemalıñdan cahan köñlün sovutdı Yigrimbeş" adlı şiirinde yeralan, Men oldum Andalip, vasfın yazganı." "Osdürip şol güne çenli Gizledim, gözel yigrim beş..." İşte, bu dizeler Andalip'in poemasını Şeydaî ve Şakandî'nin şiirlerine yaklaştırmaktadır. Şakandî, "Gömüp dur, tutabilmen..." Andalip gibi 24 harfli alfabeden söz ederken, "Gözel "Bu vagt kem-kas tutarlar..." Yigrimbâş" adlı şiirinde bir "tagma" fazla geliyor. Bu meselede üç şairden ikisi bir tarafta, birisi bir tarafta şeklindeki dizeler, bu alfabenin "şimdi de" mevcut duruyor. olduğunu açıkça bildirerek, Andalip'in alfabenin Şakandî'nin "Döredi"adlı şiiri kaybolup giden, yok henüz yok olup gitmediği şeklindeki fikrini olan alfabe hakkındadır : desteklemektedir. Eğer şairler gerçekten de tagmaları göz önünde tutarak bunu vurgulamış olsalardı, o "Ol ki haysı candor her kimge tamga zaman, Basmak bilen, ol terpenip döredi. Dil çıkanda, söz düşürip adamga "Şeyle kulaga yakımlı..." Bir niçe dil bile sözlep ugradı. "Yedisinden ovaz çıkıp Ol niçik candar, bir gövrede altı baş Onsekizi tartar çekip..." Yigrim tört ayaklı, yörep çıktı daş. Ayaklama bolmaz cesedi yoldaş, "Senin üçin yas tutarlar Yene baran yerde hökmi yöredi. Yiter sen, gözel yigrim beş..."

Ol nemedir, dilsiz yerde ayagı, gibi dizelere gerek kalmazdı. Üstelik Andalip'in Sözler açdı niçe müşgil soragı, devrinden çok daha önceleri Kâşgarlı'nın Sözlüğünde Ol ayaklar şol milletiñ yaragı gösterilen daha eski ve karmaşık şekillerden ibaret Her düşmandan ayak bilen goradı. damgalar önemli değişikliklere uğramıştı. Hayvancılık leksiyasını ele alan araştırmamızda bu konuya temas Gövreden üç yüz yıl soñ çıktı başı etmiştik (Sarıhanov, 1997). Şeyle bir canaver kıyndır döreyşi. Eğer "Tamga Alfabe" aranacak ise, o zaman temel Üç müñ yıldan geçyer ayağıñ yaşı olarak en kadim damga şekilleri olan Kaşgarlı Başı bir eyyemler ölüp, guradı. Mahmut'un XI. asırda gösterdiği "şekiller" esas alınmalıdır. Hatta bu durumda (eğer bu alfabenin Ayagnı yuvutdı kurayış yılanı ortaya çıkışının üzerinden üç bin yıl geçtiği doğru ise) Şonun bilen gitdi canı bileni, Kaşgarlı Mahmut'a kadar iki bin yıla yakın bir zaman Ondan zäherlendi dünyä bolanı geçmiştir. "Andalip Hem Oğuznamacılık Debi" Ol Arabistanda dogup döredi." (Bekmıradov, 1987). adlı çalışmada ise, genellikle ondan sonraki asırlara (XIV-XVIII), Ama Andalip'in poemasmın az önce yukarıda

bilig-9/Bahar’99

44

basitleşen damga işaretlerine başvuruluyor. Bu ise Şeydaî'nin alfabe ile ilişkili şiirlerini okuduğumuzda yetenekli alimin bir temele dayanan buluşlarını başka da aynı duyguları yaşadık. Bazan sanki bu şiirlerin XX. yönlere götürmektedir. A.Bekmıradov, Run asrın ikinci on yıllığında (1920'li yıllar) yazılıp XVIII. alfabesindeki harfleri kadim Grek harfleriyle kar- asıra hitap ettirilmiş gibi olduklarını hissettiğimizi şılaştırmıştı. belirtmeden geçemeyeceğiz. Şu dizelere dikkat ediniz İngiliz Türkoloğu G.Clauson da böyle yapıyor : (Clauson, 1986). Klâsik şairimizin eserlerinde "Tamga alfabe"ye 3-4 "Bir ağızdan yigrim sekiz ses çıkar bin yıl yaş biçiliyor. Andalip'in "Oğuznamesi"ni ele Ören tutuk, bir-birinden pes çıkar..." alan monografyada, bu bin yıllıkların hesabını (Şakandî) çıkarmak için alfabenin ortaya çıkışı ve gelişmesi "İnce ovazı çekimli..." konusundaki araştırmalara başvurulmaktadır. Ancak günümüz dilbilimi XlX.asırdan itibaren Avrupa'da "Yedisinden ovaz çıkıp gelişmeye başladı. Bizim alfabelerin meydana gelişi Onsekizin tartar çekip" ve bunların birbirinden türemeleri konusundaki bilgilerimiz de bundan sonraki devir ilmî "Oğuz nesli altmış lakam agzı bir, araştırmalarının neticesidir. Bu güne kadar Türk Bir ölçegde ince, yogin sözi bar... alfabelerinin meydana geldiği çağları düzenli bir "(Şeydaî). şekilde haber veren çalışmalar ile karşılaşamadık. Bu dizelerde, Türkmen millî dil biliminde XX. asrın Buna göre de, klâsik şairlerimizin-aydınlarımızın başında kullanılmaya başlayan terimler ile örtüşen alfabenin yaşını belirlemek için aldıkları başlangıç "ses", "avazlı", "çekimli"(ünlü), "inçe (ince)", yogin noktası, Oğuz'un mitolojik tarihlere uzanan yaşıyla (kalın), ayrıca günümüzden biraz farklı "tartıp bağlantılıdır: Alfabeyi "Oğuz" meydana getirdi. Oğuz çekmek", "ölçeg(ölçü)", "pes çıkmak(yavaş çıkmak", şu kadar yıl yaşamıştır. O halde alfabenin yaşı şu "agız (diyalekt)"... gibi sözler yer alıyor. Bunlar aynı kadardır... terminolojik manada 2 asır sonra Andalip'in N.Y.Biçurin'in temas ettiğimiz kitabında verilen Oğuznamesi'ni ele alan çalışmada kullanılıyor. Söz malumatlara göre, Moda-Oğuz Han (METE) konusu çalışmada, Şeydaî'nin "Gözel Yigrimbeş" adlı M.Ö.174 yılında vefat ediyor. 70 yılı aşkın saltanat şiirinden, yukarıda gösterilen ; sürüyor. Demek ki "söz konusu Oğuz Han alfabeyi icad etmiştir" dersek, alfabenin yaşı tahminen iki bin "Yedisinden ovaz çıkıp/Onsekizin tartar çekip" yıl oluyor. İlk yazılı anıtlarımızın VII. asıra (bazı kaynaklara göre VI) ait olduğunu göz önüne alırsak, o dizeleri esas alınarak, "demek ki, bu alfabenin 7 ünlü, zaman, Oğuz Han ile yazılı anıtlarımızın arası pek 18 ünsüz sesi ifade eden işareti var imiş." şeklinde fazla değil. Hunların alfabeleri hakkındaki dolaylı yorum yapılıyor (Bekmıradov, 1987). malûmatlar ise, atalarımızın sosyal hayatında yazıya Şeydaî'nin şiir sanatını ele alan doktora duyulan ihtiyacın en kadim devirlerde ortaya çıkmış çalışmasında ise, bundan daha da ileri gidilerek şu olması meselesi ile ilişkilidir (Biçurin, 1950). cümlelere yer veriliyor: "Onun daha belirgin olarak İleriye yönelik olarak öne sürülen fikirler, ortaya ortaya koyduğu gibi bu 25 harfin 7'si ünlüleri,18'i ise çıktığı devirler için bir farklılık arzetmektedir. Bu tür ünsüzleri karşılamaktadır." "Şair bu alfabeyi ele görüşlerin gücü, yeniliği ve çağa uygunluğunun almıştır, araştırmıştır. Ünlü ve ünsüz sesleri ifade eden üzerinden devirler geçmiş olsa da nesilleri şaşırtıyor. şekilleri tek tek tespit etmiş, yani bunların fonematik Andalip'in "Oğuzculuk İdeaları" konusundaki bu işlevlerini belirlemiştir" (Ta-ganov, 1993). incelememizde de bu duygu bizi etkiledi, düşüncelerimize eşlik etti. Şakandî ile

bilig-9/Bahar’99

45

Elbette, o devrin aydınları ünlü ve ünsüzlerin memizi gerektirmektedir. Günümüzden bir misal sayıları konusunda ileri sürdükleri görüşleri, bugünkü verelim: Türkmenistan'da hayvanlara damga vurmak dilbilimi terimleri çerçevesinde değil, o zamanki geleneği şimdi de devam ediyor. Çok eski devirlerden anlayışa ve alfabedeki ünlü-ünsüz ilişkilerinin gelen çeşitli şekillerdeki gerçek damgalar (Sındıgül, durumuna göre değerlendirmişlerdir. Terimler burada kaz ayağı, iskemle, tabure...) ile birlikte, 50 yıldır yardımcı unsur olarak yerlerini almıştır, asıl olan kullanılmış, şimdi de Lâtin Alfabesi ile birlikte fikirdir. Şairlerimizin sözü kullanışı ve yorumlayışı kullanılan Kril harflerinden ve ayrıca damga işlevini geleneksel bir çizginin ürünüdür. Bu açıdan "Türkmen görmek üzere kulağı kesmek suretiyle yapılan Dili" XVIII. asırda da Türkmen diliydi, XX. asırda işaretlerden faydalanılması oldukça yaygındır. da... Bu dilin iç zenginliklerini esas alarak terim Belki tamga ile Run alfabesi aynı dönem içinde üretilmeye kalkışıldığında, Türkmen insanının meydana gelmemiştir. Önce alfabenin kendisinin, düşüncesinde oluşan benzer kelimeler ile sonra da alfabeye ait olmakta belli bir anlam ifade karşılaşılması gayet normaldir. Bu tür geleneksel dil eden harfler veya harf birleşmelerinin tagma hizmetine düşüncesi-dil duygusu olmasa, hiç bir yeni kelime de sahip olması muhtemeldir. üretilmezdi; bunu, bu dilde konuşan her insana ayrı İngiliz Türkoloğu G.Clauson, Run alfabesinin ayrı açıklamak gereği ortaya çıkardı. ortaya çıkışını ele aldığı çalışmasında, bu alfabedeki Eğer Şeydaî ve diğer aydınlarımız Oğuz yazısını harflerin bazılarının Sogd alfabesinden daha önce damgalar yoluyla diriltebilseler, yani onlar bunun için kullanımda olan Aramey ve Grek yazısının harf gerekli olan malumatları ele geçirebilmiş olsalardı; o şekilleriyle olan benzerliğini vurguluyor zaman bu işi uygulamak-hayata geçirmek tamamen (Clauson,1986). Bu ise Run alfabesinin Sogd olmasa da belli bir ölçüde günümüzde de mümkün yazısından değil, bunun tersi olarak Sogd yazısının olabilir, bir düzene girerdi. Eğer gerçekten de Runik alfabeden etkilendiğini ifade eder. Böylece diriltilmeye çalışılmış gibi görünen bu alfabe mevcut M.Ö. VI-IV. asırlar ile M.S.VI. asır aralığında idiyse, bu durumda klâsik şairlerimizin yukarıda örnek meydana getirilen Run alfabesi, XI. asırda Kaşgarlı gösterdiğimiz dizelerini göz önüne alırsak, bu akım, Mahmut'un gösterdiği tagmalara temel olmuş olabilir. XVIII. asırda da varlığını bir parça muhafaza etmeye Fakat Kaşgarlı'nın devrine doğru Runik alfabenin çalışmış, kaybolmak ile kaybolmamak arasında bir kullanılım sahası daralmış, zamanın geçmesine paralel çizgide kalmış olmalıdır. Ancak VII. asırdan itibaren olarak da gündemden düşmüş olabilir. Türk XlX.asıra kadar mevcut edebî eserlerimizin içinde halklarının alfabeleri genellikle ideoloji ve dini şimdiye kadar Oğuz damgalarından kaynaklanan gayelerle ortaya çıkmakta, atalarımıza tesir eden alfabe ile yazılmış bir metin ele geçmemiştir. Bu ise dinlerin değişmesiyle birlikte alfabeler de araştırmaları yine de devam ettirmenin gerekliliğini değişmektedir. En kadim yazı aracımız olan Runik ortaya koymaktadır. alfabenin de kullanımdan kalkmasını, Türk Araştırmalar iki yönde yürütülmelidir. Birincisi: halklarının başlı başına ürettikleri geçerli ve sürekli "Tamga" sözünün "sihirli işaret" manası doğrudan bir dinlerinin veya ideolojilerinin olmayışı ile doğruya "harfi anlatıyor ise, "Damga Yazı"yı aramaya açıklayabiliriz. koyulmak gerekiyor. Bize göre tamgalar ile Run İkincisi: Klasik şairlerimizin gözleriyle görüp alfabesini, XI. asırdan önceki devirlere ait tarihi elleriyle tutamadıkları, XVIII. asırda da kaybolmaya olguları kendinde toplayan elimizin ulaştığı yüz tutmuş alfabemizi araştırmalıyız. kaynakların materyalleri ile karşılaştırarak Bunların hangisi çözülürse çözülsün, bu meselede incelemeyiz. Bu da "alfabenin önce, tamganın ise ona baş ağrıtan görüşlerin, olguların gerçek mecrasına dayalı olarak daha sonra ortaya çıktığı" şeklindeki yönelmesi, beklenilen neticeleri verecektir. görüşü de gözden geçir Bize göre, XVIII. asırda aydınlarımızın canla-

bilig-9/Bahar’99

46

rını yakan alfabe, Arap Alfabesi yerleştikten sonra yavaş yazı büyük ve açık, diğerinde ise küçük yazılmıştır (Büyük yavaş pozisyonunu yitirmeye başlayan "Türk Alfabesidir. harf-küçük harf). Bu yazı Budizm edebî yazısı ile ilgilidir. Türk halklarının alfabesi hakkında bize ilk bilgileri Türk halkları Sogd Alfabesini kullanırlarken kendi dillerine Kaşgarlı Mahmut vermektedir. Alfabe, O'nun "Divanü uygun hâle getirmeyi başarmışlardır. "Suriya" (Suriye) Lügati't-Türk" adlı eserinde bizzat gösteriliyor. Bu alfabede yazısından yararlanıldığı da ele geçen yazılı küçük 18 tane harf vardır. Dildeki ses sisteminin gelişmesiyle metinlerden anlaşılıyor. Bunlardan başka da Manihey birlikte fonematik öneme sahip olan sesleri anlatmak yazısı, Brahmi yazısı, Tibet yazısı kullanılmıştır. Bunların ihtiyacı ortaya çıktığında, daha sonraları Arap Alfabesinde hepsi de Budizm, Maniheizm gibi dinler ile ilişkilidir yapıldığı gibi, birbirine benzeyen mevcut sesleri anlatan (Yazberdiyev,1995). harfleri "ek işaret" veya noktalar koymak suretiyle yavaş Sonuçta, çoğunluğun kullanmasına elverişli olan yavaş 7 harf daha yazı uygulamalarında yer almaya alfabenin ömrü uzun oluyor. Run alfabesi Uygur başlamıştır. Ama bunlar alfabenin başta kabul edilen 18 alfabesinden daha karmaşıktı. Bundan yararlanmak için harfli tablosunda gösterilmemiştir. Bunun için de Kaşgarlı özel bir dil hazırlığı gerekiyor du. Bu alfabedeki 45 işaretin Mahmut daha sonra ifadede yani yazılı uygulamada ortaya 10 çifti ünsüz sesler, geriye kalanları ise kelimedeki ince ve çıkan işaretleri "kökten bolmadık" (temel olmayan) kalın ünlü sesler ile bağlantılı idi. şeklinde kabul etmiştir (Kaşgarlı ,1992). Daha sonraları Kaşgarlı devrinde Türk alfabesi "Uygur Türk alfabesinin temeli neticede Aramı yazısına yazısı" adı ile tanınmaya başlıyor. İlim dünyasında çeşitli dayanmaktadır. Aramı yazısı da, "Batı Semit yazı sistemi" derecelerde tanınan aşağıdaki eserler bu alfabe ile şeklinde ifade edilen yazı sisteminden kaynağını almıştır. yazılmıştır: Muhabbetname, Miraçname, Tezkiretü'l- Türk Alfabesine esas olan yazı sistemleri, M.O.VI-IV Evliya, Siracü'l Kulub, Rahatü'l - Kulub adlı eserlerle; asırlarda yaygın olarak kullanılmaktaydı. Böylece ses-harf Lütfi'nin, Cevheri'nin, Gammaroğlu'nun,Kasım' ın, Mansur sistemine dayalı Türk Alfabesi ortaya çıkmıştı. III.asırda Bahşı'nın şiirleri (Şerhak, 1959). Altınorda'da, Timur Çinliler komşu devletlerin birisiyle girdikleri ilişkiler nesillerinin yaşadığı Herat’ta Uygur yazısı yaygın olarak neticesinde yurtlarına döndüklerinde, bunların yazılarının kullanılmıştır. Bu alfabeyi Türklerden Moğollar almışlardır. "Hun"ların yazısına benzediğini ifade etmişlerdir. Demek XIII. asırdan itibaren bu alfabeyle yazılmış Moğol oluyor ki, III. asrın ortaların da Hunların özgün ve eserlerine rastlıyoruz. İç Moğolistan'da bu "alınma alfabe" uygulanan bir yazıları vardı. Ama böyle olsa bile, Türk halen de kullanılıyor. Buryatlar, bu yazıdan 1931 yılına alfabesiyle yazılan abidelere VI-II.asırda rastlıyoruz. Biz kadar yararlandılar. XVI. asırda Mançurya'ya geçen alfabe "Türk" alfabesi ile "Hun" alfabesinin aynı alfabe olup XX. asrın başlarına kadar kullanımda idi (Ansiklopedi, olmadıkları meselesini uzatmadan, Türk alfabesi 1990). konusundaki mevcut malûmatları hatırlatmayı yeterli İslâm Dini ile birlikte gelen Arap Alfabesi, Türk gördük. Alfabesinin kullanım sahasını gittikçe daraltıyordu. Yine de Alman Türkoloğu A.Von Gabein'in "Kadim Türklerin bu alfabe XV. asıra kadar Arap Alfabesi ile birlikte Yazı ve Kültürü" adlı geniş çalışmasın da verdiği yarışarak devam etti. Bundan sonra en çok kullanıldığı malumatlarda belirtildiği üzere, ilk bin yılın devamında yerler Budist manastırları oldu... Türk halkları birkaç alfabeden yararlanmışlardır. Yukarıda Hazreti Muhammed'in tebliğ ettiği dinin Türk halkları sözkonusu ettiğimiz Runik yazıdan başka da Türkler 7-8 arasında yayılması ve Türklerin büyük çoğunluk hâlinde çeşit yazı kullandılar. Bunlardan birisi Sogd yazısı olup bu İslâmiyet'i kabul etmeleriyle birlikte, geçmişten gelen yazının iki biçimi vardı. Birinci biçime ait metinlerde alfabenin "yeni dinin alfabesi" ile yer değiştirmesi söz konusu olmuştur.

bilig-9/Bahar’99

47

Eskiden beri yerleşik bir medeniyete sahip olan Türk namelerden ruh alıyor, Uygur yazısındaki Oğuzname'den toplulukları ve Türk insanları atalarından kalan alfabeyi ise yenilikler buluyor. Bu yenilik Oğuz ile Uygur'un karşılıklı ilişkilerinde ve edebiyatlarında kullanmayı birliğidir. Bu da , bahsi geçen "alfabenin" Oğuz Alfabesi devam ettirmişlerdir. Bu söz konusu Türk topluluğu olduğu ihtimalini güçlendirmektedir. "Uygurlar"dır. XI. asırda "Eski Türk Alfabesi"ne "Uygur Andalip'in "tagma alfabe" arayışları, Şakandî ve Yazısı" denilmeye başlanmıştır. Böylesi bir adlandırış ilim Şeydaî'nin arayışları ile karışıp gitmektedir. Belki de hem dünyasında günümüze kadar da devam edip gelmiştir. Andalip, hem de Şeydaî için "arayışın başı" hükmünde Yukarıda temas ettiğimiz klâsik şairlerimizin yani o şimdiye kadar edebiyat dünyasında sadece 4 şiiri ile tanınan devir aydınlarının "gözleriyle görüp-elleriyle Şakandî'nin "dünya görüşü" ve eserleri örnek olmuştur. tutamadıkları", "kısmen söz ettikleri", "geliştirmeye- Şimdi de, alfabedeki harf sayısı konusunda klâsik muhafaza etmeye çalıştıkları", "Oğuz'un ruhî yönelişi" olan şairlerimizin eserlerinde görülen çelişkiler üzerinde bu "yazı", işte bu Türk Alfabesi olmalıdır. duralım. Andalip ile Şakandî, tamga alfabede 24 harf olduğunu bildiriyorlar. Onlar başka türlü diyemezlerdi, SONUÇ çünkü Oğuzların 24 boyunun 24 tagması vardı. Şeydaî'nin "Gözel Yigrimbeş"inde ise bir harf fazla geliyor. Andalip'in Oğuznamesi'ni, Şakandî'nin ve ayrıca Kazakistanlı âlimler, Uygur yazısındaki harf sayısını 23 Şeydaî'nin şiirlerini yukarıda belirttiğimiz açıklamalar olarak gösteriyorlar (Aydarov, 1971). çerçevesinde yeniden okumayı okuyucularımıza bırakarak, Ancak bu tür çelişkiler, XI. asırda da varmış. Kaşgarlı yaptığımız araştırmalardan çıkardığımız neticeleri Mahmut, Türk yazısının 18 harfli alfabesini gösterdiği toparlayalım: yerde, yine ek olarak 7 harften söz ediyor. Demek ki, bu 25 Andalip, Uygur yazılı Oğuzname vasıtasıyla "Uygur işaret-25 harf. Ama Andalip ile Şakandî'yi de destekleyen Alfabesi" ile tanışmıştır. Bu da onda büyük tesir bırakmış, "Divanü Lüga-ti't Türk"; "Uygurların umumi Türk dili ile ilhamını artırmıştır. O, bundan iki netice çıkarmıştır : birlikte kendi aralarında kullandıkları bir şiveleri daha 1- Türk halklarının kadimden gelen, son devirlerde vardır. Bunlar, kitabın başında da belirtildiği gibi 24 harften Uygur yazısı adıyla bilinen bir alfabeleri olup, bu, Arap ibaret olan Türk yazısından faydalanıyorlar" (Kaşgarlı, yazısının yerleşmesiyle birlikte kullanımdan kalkmıştır. 1992) demektedir. 2- Oğuz Han, kendisini Uygur hanı olarak Bu durum, seyrek de olsa klâsik şairlerimizin XVII. göstermektedir. Demek ki, "Oğuz-Uygur Birliğinden alfabe asrın sonlarında, XVIII. asrın başlarında kullanılan Uygur ve Oğuz yazısı ortaya çıkmaktadır. XVIII. asırda "Uygur" yazısını(Oğuz Alfabesini) yeterince öğrenmiş olduklarından adlı halk olmadığı için, bu halkın etnik mânâsı Oğuz başka bir şeyi anlatmıyor. 1678 yılında bu yazıyla etnonimine sindirilmiştir. "AltunYaruk" adlı eser yazılıyor. Moğol halkları ise bu Böylece Andalip, "Oğuzname"nin 3 kaynağı ile yazıya dayanan alfabeleri kullanmayı sürdürüyorlar. tanışıyor :1- Millî Oğuznameler, 2- Resmî tarihlerdeki XVIII. asır Türkmen aydınları millî bir alfabelerinin Oğuznameler, 3- Uygurca Oğuzname.. Andalip, eserine bu olmasını ve bu alfabenin kullanışa geçmesini yürekten Oğuznamelerin her üçünü de sindirmiştir. istemişlerdir. Bunun için onlar -ilk olarak- bu alfabeyi Andalip "resmi Oğuznameler"e gereken önemi veriyor. benimsemişlerdir. Ünlü ve ünsüz seslerin ilişkileri (Aslında onun Oğuz Han'ın tarihini beyan ediş konusundaki açık malûmatlar bunu anlatmaktadır. kompozisyonu, Ebulgazi'nin "Şecere-i Türk" adlı eseri ile Andalip'in ilmi görüşleri nasihat ve bilgi vermeye örtüşüyor). Millî Oğuz- yöneliktir. Tamgalar ile alfabe arasındaki

bilig-9/Bahar’99

48

bağlantı ise, o'nun devrinden yaklaşık bin yıl önce larıyla kullanılması ve bu çerçevede geliştirilmesi kaybolup gitmiştir. yolunda göstereceğimiz gayretler, Türkmenin söz Türkmen halkı çağımızda dünyada en yaygın ve en hazinesine "güve düşürmeyecektir." geçerli alfabe olan "Lâtin Harfli Alfabe"ye (Yeni Türkmen Alfabesi) geçti. Millî dilimizin özelliklerine NOT : Bu makalenin Türkmen Türkçesi'nden Türkiye uygun olan bu alfabenin yardımıyla Türkmen dili hem Türkçesine çevirisi, Arş. Gör. Yusuf Akgül tarafından kadimden gelen, hem de mevcut söz zenginliğini yapılmıştır, kullanarak güçlü adımlarla ilerliyor, gelişiyor. Klâsik Kendisine samimi teşekkürlerimi sunarım. aydınlarımızın ruhları önünde vefalı davranarak dilimizin bütün imkân- Mehmetdurdı SARIHANOV

bilig-9/Bahar’99

49

KAYNAKLAR ANDALİRV.M;1990, Şıgırlar ve Poema- 1ar, KAŞGARLI, Mahmut; 1992, Divanü Lügati't Türk, Aşgabat, Türkmenistan. Çeviren: Besim Atalay, I.Cilt,3 Baskı, Ankara. ANSİKLOPEDİ ; 1990, Lingvistiçeskiy Entsiklopediçeskiy Slovar, Moskva. KİTABI DEDEM GORKUT;1997, Kitabı Dedem AYDAROV,G;1971,KURİŞCANOV E; TOMANOV, Gorkut ve Hekayatı Oguzna mayı Gazan Beg ve M; Köne Cazba Öskertkisteriniñ Tili, Almatı, Gayrı, Aşgabat, "TMGİ". "Mektep". NASİLOV,VM;1974,Yazık Tyurkskih Pamyatnikov BEKMIRADOV, Ahmet;1987, Andalıp Hem Uygurskogo Pisma XI-XVI vv.Moskva, Oguznamaçılık Debi, Aşgabat, "Ilım". "Nauka". BEKMIRADOV, Ahmet;1988,Göroglınıñ Izları, RECEBOV, Rahman; 1991,Gadim Türkmen Aşgabat, Türkmenistan. Edebiyatı (VIII-XII asırlar) Aşgabat, "Ilım". BEKMIRADOV, Ahmet; 1992, Edebî Miras- Edebi REŞİDÜDDİN; 1952, Raşid-ad-din, Sbornik Miras" Dana Ata Oguzna- ma Yazıpdır", Letopisey, Tom: I, Moskva- Leningrad,İzd-vo AN Aşgabat,Türkmenistan". SSSR. BİÇURİN (İakinf), N.Y;1950,Sobraniye Svedeniy O REŞİDÜDDİN; 1991 .Fazlallah Raşid-ad-d in, Narodah, Obitavşih v Sredney Azii v Drevniye Oğuzname, Perevod s Persidskogo Predisloviye, Vremena,T: I, Moskva- Leningrad. CİKİYEV, A ;1991, Oçerki Proishojdeniya i Kommentarii, Prime çaniya Ukazatel R.M. Formirovaniya Turkmenskogo Naroda v Şukyurovoy, Moskva, "Dom Biruni". Epohu Srednevekovya, Aşgabat, Türkmenistan". SABLUKOV,G;1994, Abul-Gazi Han, Rodoslovnoye CLAUSON,G;1986, Zarubejnaya Tyur- Drevo Tyurkov, Aşgabat, Eksperimentalnıy kologiya,Vıp.I, Drevniye Tyurksiye Yazıki i Nomer J.,No 7. Literaturı, Moskva, "Nauka". SARIHANOV,Mehmetdurdı;l997,Davarçılık EBULGAZİ;1992, Abulgazi Bahadır Han, Leksikası,Aşgabat, "ILIM". Şecere-i Terakime (Türkmenlerin Şeceresi), SÜMER, Faruk; 1969/Anadolu'da Moğollar",Selçuklu Çapa Tayyarlan: R.Recebov , Aşgabat, Araştırmaları Dergisi, I,Sayı:I/147. "Ilım". ŞERBAK, A.M;1959, Oguzname, Muhabbetname, EBULGAZİ; 1994, Abul-Gazi Han, Rodoslovnoye Pamyatniki Drevneuygurskoy i Starouzbekskoy Drevo Tyurkov,Aşgabat, Eksperimentalnıy Pismennosti, Moskva, İzd-vo Vost,L-rı. Nomer J., Aşgabat, No 7. GÖROGLI H. G; 1976, Oguzskiy Geroiçes-kiy Epos, ŞEYDAÎ; 1978,Lirika,Gül Senuber,Aşga-bat, "Ilım". Moskva, "Nauka". TAGANOV, Bayrammırat; 1993,Şeydayı- nın GULLAYEV;1991, Abulgazi Bahadır Han, Lirikası, Kand. Dis., Aşgabat. Türkmenlerin Nesil Daragtı, Çapa TÜRKMEN, Fikret; 1993,"Oğuzname'nin Kazan TayyarlanlanG.Gurban ov,T.Ne- pesov, Nüshası", Türkmen Dili hem Edebiyatı Aşgabat,"Metbugat". Jurnali, 1993, No:3. HALİMOV,Fazlalla Reşidüddin; 1990,Oguz nama, YAZBERDİYEV.A; 1995,Knijnoye Delo v Drevney Pars dilinden tercüme eden Salar Baba Sredney Azii (Doislamskiy Period),Pod Gulalıoglı Salar Handan,Düzüci' Sözbaşı ve redaktsiey Y.,M., Massona, Aşgabat, "Ilım". Bellikleri Yazan: H.B.Hah mov, Aşgabat,Türkmenistan".

bilig-9/Bahar’99

50

FUNDAMENTAL WAY OF OR ON DAMGA-ALPHABET

Dr. Mehmetdurdı Sarihanov Mahtumkulu Language and Literature Institute

ABSTRACT Andalip, Shakandi and Sheydai who are Turkmen classical poets lived in 17 th - 18th centuries gave many interesting information about Oghuz Alphabet in their books. Some of them - especially Andalip, affirmed some scientifie views. Andalip, in his work called "Oghuzname", wrote about Oghuz Han as a civilized hero. He argues that Damga Alphabet has some special signs which serve as both an alphabet and mark. We don't know what kind of information Turkmen classical poets had on our old alphabet or how they stated their opinion on this subject. But Andalip who is very proud of his people's history examined all the official and the other historical documents written on Oghuz Han - Oghuzname, in order to write his valuable work and at the end he wrote the history of Oghuz Han. For last a few years, there have been many scientists who tried to reproduce the Damga Alphabet which was examined in the content of the researches and scientific investigations carried by the classical poets and especially by Andalip. Andalip and Shakandi have talked about the alphabet which consists of 24 letters. Sheydai argues on alphabet consisting of 25 letters. In fact the alphabet which the classical Turkmen poets talked about is the Turkish alphabet which was called as Uygur manuscript at the time of Kashgarli Mahmut. In Divan-i Lughat-it Turk it has been stated that Turkish alphabet has consisted of 25 letters (18+7). When Kashgarli Mahmut discussed the Uygur manuscript, he argued that Uygur people used an alphabet consisted of 24 letters.Uygur manuscript was used a few centuries after 11th century. Andalip has connected this manuscript with Oghuz Han. This connection can be explained by the national proud. In official history, the history of Oghuz has been in the second order. It is possible to explain that it is because of historical process.

Key Words : Oghuzname, Official history, Damga alphabet, Turkmen classical poets

bilig-9/Bahar’99

51

bilig-9/Bahar’99