47-172 Kayahan Ozgul
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar 47 Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 5, Say› 9, 2007, 47-172 Tanzîmat’tan Cumhuriyet’e Klâsik Edebiyat Çal›flmalar› (1839-1922) M. Kayahan ÖZGÜL* EDEBİYATI BÖLEBİLECEĞİNE, devrelere ayırabileceğine inanılan özel gün ve tarihlere tereddütle bakmak gerekir. Tanzîmat Fermanı’nın bir dönüm noktası olduğunu söyleyebilmenin ön şartı, 3 Kasım 1839 günü ile 4 Kasım arasındaki edebî farkı ortaya koyabilmektir. Aynı şart, 23 Nisan ile takip eden günler için de geçerlidir. Yine de pratikte böyle bir ayrımın sağladığı çalışma kolaylığı in- kâr edilemez. Nitekim okuyacağınız bibliyografyada, bir yandan 1838 ve önce- sinde, 1923 ve sonrasında basılmış çalışmaların ilâve edilmemesinden ileri ge- len eksiklenmeler, diğer yandan da yalnızca 83 yılın değerlendirilecek olmasın- dan doğan bir rahatlama fark edilecektir. Böyle bir bibliyografya çalışmasından, çok daha fazlasını beklemekte olan- lar haklıdırlar. Onlara cevap olsun diye hazırladığım pek çok mazeretin içinden başlıcası, bu çalışmayı yapmak üzere “seçilmiş” en doğru kişi olmadığım, mük- tesebatımın ve ilgimin, yerimin ve yenimin darlığıdır. Sonra, kısıtlı ve yoğun bir zaman aralığında araştırmak zorunda kaldığımı, matbuatın saltanatında geçen bir devrenin bütün periyodiklerini bu gözle taramanın müşkilâtını hatırlat- mam gerek. Mevlüt Erdem’in sadece dergileri tarayarak hazırladığı yüksek li- sans çalışması, Mehmet Kahraman’ın 1930-1940 arasında yaşanan on yılın dî- van edebiyatı tartışmalarından çıkardığı doktora tezi yahut Erdoğan Erbay’ın bin bir zahmetle hazırlandığı âşikâr doktora tezi dikkate alındığında, bu tarz çalışmaların daha kısa devreler için dahi sanılandan zorlu ve hacimli olabildi- ği anlaşılacaktır. Üstelik bibliyografyasını Osmanlı coğrafyasına hapsetmek- tense, bencileyin bir yol izleyip Türkolojinin kol gezdiği yaban ellerine uzan- mak isteyenler için, malzeme bulmak ve değerlendirmek daha da zahmetlidir. Ana kaynakların dahi tamamına ulaşılamaz; hele Rus ve Uzakdoğulu Türkolog- * Yard. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fak. 48 TAL‹D, 5(9), 2007, M. K. Özgül ların çalışmalarından handiyse tamamen bîhaber kalmak tehlikesi vardır. Yine de bir yerlerden başlamak ve Hâmid’in mısraıyle oynayarak “Bugün ben yaz- dım, elbette yazar ahfâd eksiksiz” diye teselli bulmak gerektiğine inandım. I. Tezkireler ve Biyografiler Sâlim ve Safâyî tezkireleri, “bin yüz otuzbeş tarihlerinde resîde-i hüsn-i hi- tâm ederek hatm-i kelâm eylemiş” olduklarından, o tarihten itibaren “asr-ı ma- ârif-hasr-ı cenâb-ı şehriyârîye gelinceye değin” yetişmiş şairler için de “tezkire gûne bir eser tertibi bâzı ashâb-ı kemâl tarafından” Fatin’e “emr ü ilhah buyu- rulmuş”, o da Hâtimeti’l-eş‘âr’ı hazırlamaya başlamıştır.1 Fatin, bir yandan eski şairlerin biyografilerini araştırırken diğer yandan da çağdaşı şairlere mektup yazarak biyografilerini ve seçme şiirlerini ister. Bu yolla yıllar yılı topladığı mal- zeme nihayet tamamlandığında, tezkiresini neşreder: Tezkire-i Hâtimeti’l- eş‘âr, İstanbul: İstihkâm Alayları Litografya Destgâhı, 1271, 459 s.2 Tezkire Batılı şarkiyatçılar arasında ilgiyle karşılanırken3 özellikle çağdaşı olan şairlerin bir kısmı tarafından hoşnutsuzlukla anılır.4 Oysa Tezkire-i Fatin, 1 Bu cümleden da anlaşılacağı gibi Fatin, Sâlim ve Safâyî tezkirelerinden sonra Beliğ, Safvet, Râmiz, Esrar Dede gibi pekçok ismin de aynı yolda hazırlanmış çalışmaları olduğundan habersizdir. 2 Neşir ilânı: Cerîde-i Havâdis, 14 Cemâziyelâhir 1271, sy. 730. Tezkirenin müsveddesi, Viya- na’daki Kaiserlich Königlichen Hofbibliothek’te, Arapça-Farsça-Türkçe yazmalar arasında 1243 numarayla kayıtlıdır. 3 Schlechta-Wssehrd (Sitzungsberichte der philosophisch-historischen Class der Wiener Aca- demie, 1855, c. XX, sy. 3) ve A. D. Mordtmann (Augsburger Allgemeine Zeitung, 2 Nisan 1855, sy. 92) tarafından Batı’nın ilim âlemine tanıtılır. 4 Şairlerin büyük ekseriyeti, Fatin’in tezkire hazırlamasını “aksâ-yı emel addettiği” terfi he- vesine bağlar ve aldığı “rütbe-i râbia”yı hoş görmezler. Bazıları, tezkireye dahil edilmeyiş- lerini adâvet sebebi veya neticesi sayarlar ki, bunların birkısmı da doğrudur. Meselâ, Ömer Lûtfi-zâde Azmi Bey, tezkireci olmak emeliyle ricâl-i devlete dalkavukluk ettiği için, Fa- tin’in hoşlanmadığı isimlerdendir. Hüseyin Paşa-zâde Süleyman Bey hakkında koca bir “ebânet-nâme” yazan Fatin, onu da tezkiresine almayacaktır. Tezkireci ile bu iki şairin kar- şılıklı söylediği hicviyeleri için bkz. Mecmûa, Millet Ktbh., A. Emiri., Mnz. 558, v. 18a-21b. Manastırlı Salih Nâili Efendi ise, “ilm-i hatta behresi ve haylice eş‘ârı” olduğu dışında hiç- bir malûmatın verilmediği biyografisine öfkelenip “ebânet-nâme”ye ağır bir takriz yazar (Mecmûa, İÜ Ktbh., İbnülemin, TY. 2801, v. 96b) ve aynı ağırlıkta üç kıt’a ile cevabını alır (ayrıca bkz. Manastırlı Nâilî Dîvânı, İÜ Ktbh., TY. 9851, s. 20b). Bayburdlu Zihni, tezkirede kendisi hakkında “voyvodagân ve mütesellim kâtibi” dendiğini görünce, “Der-Hakk-ı Fa- tin Efendi İzz-i Şuarâ-yı İslâmbol”u yazar (Sergüzeşt-nâme-i Zihnî, Millî Ktbh., Yz. A. 1878, v. 34a-35a). Bütün bu saldırılara karşı, Fatin’in topluca mukabelesi bir kıt’a olur (Dîvan, İs- tanbul: İzzet Efendi Matb., 1288, s. 56): Yoğiken kudreti nîk ü bedi tefrîka Fatin Şuarâ hakkına bir tezkire tenmîk etmiş Cühelâ zümresini medh ü senâ etti diye Bazı memdûhu verip hak onu tasdîk etmiş Tanzîmat’tan Cumhuriyet’e Klâsik Edebiyat Çal›flmalar› (1839-1922) 49 çok geniş bir zaman dilimine dağılmış 683 şairi mümkün olduğunca tanıtarak5 mevcut bütün tezkirelerden daha hacimli ve kapsamlı olduğunu göstermekte- dir. Râmiz’in tezkiresinde olması gereken 70 şair ilâve edilmiştir. Pek çok mad- de, Safâyî ve Râmiz’den daha doğru ve teferruatlıdır. Tezkirelerde genellikle şa- irin ölüm tarihi verilirken ilk defa Fatin’le birlikte doğum tarihlerini vermek usulü gelmiş; 683 şairden sadece onbeşinin doğum tarihi verilememiştir. Mu- kaddemesinde de ifade olunduğu gibi, “şair geçinen birtakım herze-tırazların dahi bâzı güftâr-ı zıhk-âsârını sebt ü kayd”ederek yahut hayatı boyunca sade- ce birkaç şiir karalamışlara dahi “tabîat-i şi‘riyyeye mazhar bir zât-ı sâhib-eser ise de şiir ile müştehir değildir” diye kucak açarak6 gelenekli tezkirelerin mü- nekkid seçiciliğinden uzak, tarafsız bir yol izlemesi de Hâtimeti’l-eş‘âr’ın önemli özelliklerindendir.7 Fatin, tezkiresi henüz basılmakta iken hatalarını fark edip düzelterek eksik- lerini tamamlamayı sürdürmek suretiyle çalışmasının tekmil olmadığını gös- termiştir. Nitekim tezkirenin basımının üzerinden çok bir zaman geçmeden, gazeteye verdiği bir ilân8 da yeni basıma hazırlandığını gösteriyor. İlânda, var- lığından haberdar olunmayan şairlerin biyografileri, tezkirede yer alanların bil- gi değişiklikleri, ekleme ve düzeltmeleri, örnek metinlerinin yenilenmeleri gibi hususlarda yardım beklenmektedir. Kitabın ilâveli ve tashihli yeni baskısı için atılan bu adım, bir netice vermez. Yedi yıl sonra, İbrahim Şinasi Efendi bir yazı kaleme alarak9 tezkirenin yeniden basımını üstlendiğini ve dâhil olmak isteyen şairlerin biyografi ve seçme şiirlerini gazete idarehanesine ulaştırmaları gerek- tiğini bildirir. Yine aynı yazıdan, tezkirenin eski hâliyle basılmayacağı ve bazı değişikliklerin yapılacağı da öğrenilir: Evvelâ taraf-ı hakîrânemden mebâhis-i edebiyyeye dair havâşî-i münâsebe ile tezkirenin tevşîhi, sâniyen tercüme-i hâllerde bâzı zevâtın mahiyeti, hâiz ol- 5 Hâtimeti’l-eş‘âr’da, daha önce hiçbir tezkirede görülmemiş bir format kullanılır ve evvelâ bir şiir verilip sonra da o şiirin sahibi olan şairin biyografisi aktarılır. Metnin bu yerleştiri- liş düzeninden haberdar olmayanlar, biyografiden sonra gelen şiiri şaire ait zannedip hata işlerler. Meselâ Mübeccel Kızıltan’ın “Dîvân Edebiyatı Özelliklerine Uyarak Şiir Yazan Ka- dın Şairler” (Sombahar Dergisi, Ocak-Nisan 1994, sy. 21-22,) yazısında, Mustafa Safvet Efendi’nin gazelinin Safvet Hanım’a ait olarak gösterilmesinin (s. 121) sebebi budur. 6 Oysa İbnülemin, bu isimleri Son Asır Türk Şairleri’ne almayacak; sebebini de Tezkire-i Fatin’de münderic ve tezkirenin hîn-i tab‘ında berhayât olan şairlerden bir kısmı- nın tercüme-i hâlini ikmâl ve bir kısmını ihmâl eyledim. İhmâl ettiğim zâtların ekserini hâ- len ve kâlen hâiz-i ehemmiyyet görmedim. Bazılarının da bütün âsârı birkaç nazımdan ibaret olduğu için -şahısların kıymet ve ehemmiyeti ile beraber- tercüme-i hâllerini bu ese- re yazmağı nâ-bemahal addeddim. cümleleriyle açıklayacaktır. 7 Tezkire hakkında bkz. Ömer Çiftçi, “Fatin’in Hâtimetü’l-Eş’âr’ı”, Yüksek Lisans Tezi, Malat- ya: İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997. 8 Cerîde-i Havâdis, 8 Muharrem 1273, sy. 802. 9 Tasvîr-i Efkâr, 27 Rebîulâhir 1280, sy. 135. 50 TAL‹D, 5(9), 2007, M. K. Özgül dukları nüfuz ve mertebe-i resmiyyeleri nisbetinde i‘zâm olunmak gibi müste- âr olan rüşvet-i kelâmiyye-i şâirâne makûlesinin külliyen tenkîhi, sâlisen sehvi- yât-ı lâfzıyye vü mâneviyyenin tashîhi, hâmisen herbir şairin mikdâr-ı eş‘ârı ve ulûm u fünûn u sanâyi‘de mahâret ü âsârı ve umûma ait hizmet-i mûcibetü’l- iftihârı her ne ise asıl onların mümkin mertebe beyân u tavzîhi mültezemdir. Bu değişikliklerden sonra, tezkirenin âdeta modern bir şairler kütüğüne dö- nüştürülmesinin amaçlandığı anlaşılıyor. Şinasi’nin projesinin gerçekleştiğine dair herhangi bir emare bulunmayın- ca, bunun da Fatin’in tezkiresini yeniden bastırma teşebbüsü gibi başlamadan sona eren bir heves olduğu zannedilir. Ne zaman ki, Ö. Faruk Akün Şinasi’nin gerekli düzeltmeleri yaptığı tezkire baskısının ilk 52 sahifelik kısmını bulur; ki- tabın daha evvel değil,